You are on page 1of 735

SEMERKHND: 195

Kur an Kitapl: 26
yayinOsemerkand.com
978-605-4565-53-5 (tk.)
ISBN: 978-605-4565-70-2 (5.c)

Editör
Dr. Mustafa Bahadrolu

Yazar : Ibn Acibe el-Hasenî


Tercüme : Dr. Dilaver Solvi

Redaksiyon : Prof. Dr. Abdulaziz Hatip


Tahrlc : Dr. Dilaver Seivi

Dipnotlar : Dr. Dilaver Selvi


Tashih : Mehmet Günyüzlü
Adem Ürün
Kapak : Mustafa Akbulut
Yüksel Yücel
ç Tasarm : M. Vehbi Ümit
Bask : Sistem Matbaaclk
Davut paa Cad.
Ylanl Ayazma Sok. No: 8
Davut paa- stanbul
Tel: 0 212 482 11 01
(yaygn datm)
Temmuz 2012, stanbul
1. Bask

O Bu esenn tüm yayn haklan


Semerkand Basm Yayn Datm A.. 'ye aittir.

GENEL DAITIM

B POZTF
D/!frTM
TÜRKYE: Eyüpsutan Maf Esma
Td: 0216 564 26 26
AVRUPA
Sok* No 7/A Samand ra-Sancaktepe-lstanbul
füc 0216 564 26 36 ortre s* »^fflTeVandpaarlaracûfTi
Erol Meflen GmbH Kölner Str. 256-51149 Kûln Tel.: 0 22 03 / 36 94 9C
Far 022 03/36 94 910 Oaliaa Sata*: «w onlneter de E-Mail: inJoöerolmedien de
)

fî Tefsîril-Kur'âni'l-Mecîd

KUR'AN'IN TEFSR ve TASAVVUFÎ ARETLER

bn Acîbe el-Hasenî im

TKLME

DR. DLAVER SELV

SEMERKfiND
ÇNDEKLER

(21) ENBYÂ SÛRES 13

Sûre Hakknda Bilgi 13

Gaflete Dalan aknlarn Hali 17

Peygamberler Erkeklerden Gönderilmitir 20

Haddi Aanlarn Helâk ekli 26

Gök ve Yer Elence Olsun Diye Yaratlmad 29

Âlemin lâh Tektir 34

Allah Teâlâ Evlat Edinmekten Yücedir 42

Yüce Allah'n Birliinin Delilleri 46

Hiç Kimse Dünyada Ebedî Deildir 52

nsan Çok Hemenci Yaratlmtr 56

Kulu Azaptan Allah'tan Bakas Koruyamaz 62

Kalp Kula Sar Olanlar Hak Sözü itmezler 68

Hz. Musa'ya ve Hz. Harun'a Verilen Furkan 72

Hz. brahim'in Kavmi ile Mücadelesi 75

Hz. brahim'in Putlar Krmas 79

Hz. brahim'in Atee Atlmas 87


6 ___ BAHRO'L-MEDÎ D TEFSR

Hz. brahim'in am'a Hicreti 94

Manevi Önderlik ve Doru Yolda Rehberlik. %


Hz. Lût ve Hz. Nuh 100

Hz. Davud ve Hz. Süleyman'n Kssas 103

Hz. Eyyûb'un Kssas li

Dier Mehur Peygamberler 124

Hz. Yunus'un Kssas 127

Hz. Zekeriyya'nn Kssas 133

Hz. Meryem'in ve Hz. sa'nn Kssas 136

Bütün Peygamberler Tevhid nananda ttifak Etmitir 137

Herkesin Dönüü Yüce Allah'adr 140

Kâfirlerin Bana Gelecek Azap 144

Cennetliklerin Hali 147

Göklerin Kât Gibi Dürülecei Gün 152

Yeryüzünün Vârisleri 154

Bütün Âlemlere Rahmet: Hz. Muhammed 157

(22) HAC SÛRES 165

Sûre Hakknda Bilgi 165

Azgn eytanlara Uyanlarn Sonu 170

öldükten Sonra Dirilmenin Delili 172

nkarclarn Deiik Halleri 177

manla nkâr Arasnda Gidip Gelenler 17‘*

Cennetlik Müminler 184


çindekiler 7

Hiç Kimse Allah'n Yardmn Engelleyemez 185

Müminlerle lnkârcalann Akbeti 189

Varlklarn Yüce Allah'a Secdesi 191

Hak ile Bâtln Mücadelesi 194

Kâbe ve Hacla lgili Hükümler 200

nsanlarn Hacca Çarlmas 205

Eti Haram Olan Hayvanlar 211

Allah'n Dininin Alametlerine Hürmet ve Sayg 214

Allah, Müminleri Savunur 223

Allah Yolundan Alkoyanlarla Cihad 224

Peygamberlerini Yalanlayanlarn Aa Sonu 229

Kâinattan bret Almak 233

Hemen Azap steyenlere Cevap 237

eytan Vahye Müdahale Edemez 239

nkâr ve üphe çinde Kalanlarn Akbeti 245

ntikamda Ölçü 249

lâhî Kudretin Delilleri 253

lâhî Kudrete Bir Baka Delil 255

Her Ümmete Bir Din Gönderilmitir 256

nkârlar Yüzlerine Yansyanlar 2s2

Âciz Putlarn Hazin Hali 263

Allah Dilediini Elçi Seçer 266

lâhî Muhabbete Ulama Yollar 268


8 __
BAHRÜ'L-ME DÎD T EFSR

(23) MÜ'MNÛN SÛRES 2 75

Sûre Hakknda Bilgi 275

Kurtulua Eren Müminler 276

nsann Yaratl Seyri 283

Gökten ve Yerden Gelen hsanlar 287

Hz. Nuh ve Nimete Nankörlük Eden Kavmi 294

Hz. Hûd'un Kssas 30i

Her Ümmetin Belirli Bir Eceli Vardr 307

Hz. Musa'nn ve Hz. Harun'un


Peygamber Olarak Gönderilii 310

Hz. sa ve Annesi ?14

ükür çin Salih Amel 316

Yüce Allah'a Yaknlk Devletine Erenler 322

Hak'tan Gaflet çinde Olanlar 328

Kur'an Âyetleri Üzerinde Düünmek 331

Gaflete Dalanlarn Hali 340

lâhî Kudretin Delilleri 344

Öldükten Sonra Dirilmenin Delilleri 347

Yüce Allah'n Olu ve Orta Yoktur 351

Azap ve Vesveseden Korunmann Yolu 353

Kyametin Korkunç Halleri 360

Cehennemliklerin Cevab 365

nsan Bo Yere Yaratlmad 370


ÇNDEKLER
9

(24) NÛR SÛRES 375

Sûre Hakknda Bilgi 375

Zinann Cezas

Zina Eden Kimseyle Evlenme Yasa 384

Zina ftirasnn Cezas 3 88

Kan Koca Arasnda Lânetleme 392

Hz. Âie'ye ftira Edilmesi Olay 395

ftira Olayna Dalanlarn Knanmas 400

ftiray Yayanlarn Cezas 407

eytann Admlarna Uyup yilikten Uzaklamayn 409

Temiz nsanlara ftira Atmann Cezas 413

Herkes Kendi Cinsine Layktr 418

Evlere Girerken zin Almak 421

Mümin Kadnlann Örtüsü ve Süslenme Edebi 423

Bütün Müminleri Tövbeye Davet 433

Bekarlan Evlendirin 436

Evlenmeye Tevik 438

Kölelerle Hürriyet Anlamas 442

Kimseyi Kötülüe Zorlamayn! 447

lâhi Nurun Misali 451

Yüce Allah' Zikir çin zin Verilen Evler 457

Amelleri Seraba Benzeyenler 46i

Bütün Varlklar Dua ve Tebihini Bilir 466

lâhî Nurun Dünya Atmosferindeki Tecellisi 468


BAHRÜ'L-MEDÎD TEFStR

473
Yeryüzündeki bretlik Olaylar
475
Hidayet
J
Yüce Allah'n Elindedir
477
Münafklarn Tuhaf Hali

Müminlerin lâhî Hüküm Karsndaki Tavn m


Sözüyle özü Birbirine Uymayanlar! 484

îhlâsl Kullara Vaat Edilen Yardm ve mkân 487

Kâfirlerin Sonu 41,2

Evin çinde zin Alnacak Zamanlar 493

örtünmede htiyar Kadnlara Verilen Ruhsat 498

Yemek Konusunda Kendisine Ruhsat Verilenler 501

Evlere Girerken Selâm Vermek 507

Topluca Görülen lerde Bakandan zin Almak 5(®

zinsiz Yapmann Sonu 512

(25) FURKAN SÛRES 517

Sûre Hakknda Bilgi 517

Müriklerin Bâtl leri 521

Kurian ve Peygamber Hakknda leri Geri Konuanlar 523

Kâfirlerin Yersiz steklerine Ret 529

Ahireti Yalanlayanlara Korkunç Azap 536

Bütün Peygamberler Beerdir 539

Kâfirlerin Yersiz Tekliflerine Cevap 545

Meleklerin necei Gün! 55?.

Kur'ân- Hakîm'i Terkedenler 560


ÇNDEKLER

Kur'an'n Aralklarla îndirilmesinin Hikmeti 564

Peygamberi ve Kitab înkâr Edenleri Sonu 568

ibretlik Yaplan Kavimler

Peygambere Hürmetsizliin Cezas 577

Yüce Allah'n Birliinin Delilleri 5 Bi

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veselleml.

Bütün Âleme Gönderilmitir 589

lâhi Kudretin Delilleri 591

Allah ile Kul Arasndaki Vastann (Peygamberin) Konumu 595

Hiç ölmeyene Güvenip Dayan 596

Burçlar Yaratan Allah 603

Rahmân'n Has Kullarnn Hali 606

Günah leyip de Tövbe Etmeyenin Cezas 612

Salih Kullann Güzel Vasflan 615

(26) UARÂ SÛRES r. 621

Sûre Hakknda Bilgi 62i

lâhî Kudretin Delilleri 626

Hz. Musa'nn Firavun ve Kavmine Gönderilii 629

Hz. Musa'nn, Firavun'la Mücadelesi 633

Hz. Musa'nn Asa ve El Mucizesi 64 1

Firavun'un aknl 643

Sihirbazlarn Toplanmas 644

Sihirbazlarn Müslüman Olmas 647


12
BAHRÜ'L-MEDÎD TEFSR

Hz. Musa'nn Msr'dan Çk 650

Denizin Yarlmas ve Firavun'un Boulmas 654

Hz. tbrahim'in Kssas 659

Hz. tbrahim'in Duas 667

Ahiret Gününün Korkunç Halleri 673

Hz. Nuh'un Kssas 679

Hz. Hûd'un Kssas 686

Hz. Salih'in Kssas 692

Hz. Lût'un Kssas 698

Hz. uayb'n Kssas 702

Kurian'n Hak Olduuna ahitler 708

Müriklere Azap Tehdidi 715

Kuriân- Hakîm'e eytanlar Musallat Olamaz 718

Yakn Akrabam Uyar! 72 i

eytanlarn ndii Kimseler 727


(21) ENBYÂ SÛRES'

Sûre Hakknda Bilgi: Enbiyâ sûresi 112 âyettir ve Mekke'de nâzil


olmutur.

Önceki Sûre ile Balants: Bu sûrenin önceki sûre ile balants u-


dur: önceki sûre, "Onlar yaknda, kimin doru yolda gittiini ve kimin hidayet

üzere bulunduunu bilecekler" (Tâhâ 20/135) âyetiyle bitti. Bunun tam olarak
bilinmesi, bu sûrenin evvelinde belirtilen hesap gününde ortaya çkar.
Cenâb- Hak, bu hesap gününün yaklatn hatrlatarak öyle buyurdu:

• > * > > * *

.
14
<
^
I Sureye, özellikle peygamberlerden ve onlarn kavimi eriyle olan münasebetlerinden bah-
settii için Enbiyâ (peygamberler) sûresi ad verilmitir (Mütercim)
" . "

21. ENBYÂ SÛRES 1-3 Cüz 17


14

Bismillâhirrahmanirrahîm

1. nsanlarn hesaba çekilmeleri yaklat. Hal böyle iken onlar,

gaflet içinde yüz çevirmekteler.

Z Onlara ne zaman Rab'lerinden yeni bir âyet gelse, onlar bunu


hep alaya alarak dinlerler.

3. Kalpleri de gaflet içindedir ...

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "nsanlar için hesaba çekilmeleri yaklat."


Yani onlann hesaplarnn görülecei yer olan kyamet saati yaklat.

bn Abbas Iradyallahu anh] demitir ki: "Âyette belirtilen insanlardan


kast, müriklerdir ." 2 Peinden gelen âyet de bunu açklamaktadr.
" nsanlar
Allah Teâlâ âyette, "nsanlarn hesab yaklat" demedi,
için hesaplar yaklat buyurdu. Bu ifade ekli daha ilk bata onlar üz-
mekte, ayrca içlerinde bir korku ve ürperti brakmaktadr. nsanlar için

hesaplarnn yaklatnn belirtilmesiyle, kendilerine yönelen bir ey


tasvir edilmektedir. Bu ey, onlar arayp bulmaya devam edecek ve
muhakkak balarna gelecektir. Onun yaklamas, onlara yava yava
gelmesi ve sonuçta ulamas anlamna gelir. üphesiz her gelecek olan
ey yakndr.
Âyetin manas udur: Azab gerektiren kötü amellerinden dolay
hesaba çekilmeleri yaklat.

Âyet öyle devam ediyor: " Hal böyle iken onlar, ondan tam bir gaflet

içindeler. Ondan bütünüyle gafiller, onu hiç hatrlayp düünmüyorlar.


Onlar, onun geleceini itiraf edip de ona aldr etmiyor deiller, tam
tersine, onu hepten inkâr ediyorlar. Bu inkâr içinde, kendilerini gaflet

uykusundan uyandran âyetlerden ve uyarlardan yüz çeldiriyorlar.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlara ne zaman Rab'lerinden


yeni bir âyet gelse, onlar bunu hep alaya alarak dinlerler." Yani onlara,

2 bk. Ebüssuud, râdü 'l-AUi's-Selfm. 4/321


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 1-3
15

Rab'lerinden, önlerindeki hesab hatrlatan ve kendilerini ona kar gaf-


letten uyandran bir grup Kur'an âyeti gelse onlar bunu alaya alarak
dinlerler.

"
Âyette, Onlara ne zaman Rab' ler inden yeni bir âyet gelse" buyrula-
rak, âyetin Rab'lerine nisbet edilmesi, onun erefini göstermektedir. Bu
ayrca, ondan yüz çevirmenin ne kadar çirkin bir i olduuna iaret et-

mektedir.

nen âyet için "yeni" denmesi, onun lâhî hikmete uygun olarak,
zaman içinde parça parça inmesidir.

Yahut yakn zamanda yeni bir âyet inse, ona kar böyle yaparlar.
Âyetin yeni olmas, inme zaman itibariyledir; yoksa lâhî kelâm olarak
Kur'an'n manalar ezelîdir; o manalarn bu harf ve seslerle ortaya ko-

nulmas ise yenidir (sonradan yaratlmtr).

îbn Râhûye1 demitir ki: "Kur'an, Rabbü'l -izzet' ten geliiyle ezelîdir;
yeryüzündeki insanlara iniiyle yenidir."

Onlara ne zaman Kur'an'dan kendilerini uyaran ve onlara öüt ve-


ren yeni bir âyet inse, onu oyun elence yaparak dinlerler; ondan öüt
"
almazlar, manalar üzerinde düünmezler. Kalpleri de gaflet içindedir."

nen âyetleri tefekkürden ve manalarm düünmekten yüz çevirirler.

Âyetin toplu manas udur: Onlara Rab'lerinden yeni bir âyet geldi-
inde, onlar, kalpleri gaflet içinde olup kendilerine okunan âyeti oyun
ve elenceye alarak dinlerler. Bu, onlarn, an gaflet içinde olmalarn-
dan ve ilerin sonunu düünüp görmekten ileri derecede yüz çevirme-
lerinden ileri gelmektedir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

1-2. Âyetlerin Tasavvuf aretleri

Sûfîlere göre, âyetin bütün insanlara hitap ettiini söylemek daha


uygundur. Rivayet edildiine göre sahabeden bir adam bina yapyordu.
Bir baka sahabi yanna urad. Ev yapan zat ona,

3 lbn Râhûye, Ebu Yakub Ishak b. brahim b. Mahlcd et-Tcmîmi el-Hanzaliel-Mervezî (v.
238/853), hadis, fkh ve tefsir âlimidir. Müsncd isimli hadis kitab yannda et-Tcfsîr, e$-
Sünen, cl-Câmiu l-Kebr, el-Câniu 's-Sagir, cl-Musatnef, Kitâbii'l-IIm gibi eserleri de vardr
(bk. Abdullah Aydnl, "lbn Râhûye". DA. 20/241).
16 21. ENBYÂ SÛRES 1-3 Cüz: 17

"Bugün Kur'an'dan hangi âyet indi?" diye sordu; o da,

'‘nsanlar için hesaba çekilmeleri yaklat ..." âyetinin indiini söyledi.

Bunun üzerine bina yapan sahabi, elindeki topra atarak,

"Vallahi bina yapmayacam; gerçekten hesap günü yaklat"


4
dedi .

Yani en küçük eye varncaya kadar her eyden insanlarn hesaba

çekilecekleri gün yaklat; onlar ise o güne hazrlanmyorlar, o gün için

azk hazrlamaktan yüz çevirmektedirler. Onlar, nc zaman Rab'lerinden


kendilerine öüt veren ve onlar uyaran bir âyet gelse, onu sadece kulak-
lar ile dinlemekte; kalpleriyle ondan gaflet içinde olup oyun elence ile

megul olmaktadrlar. Bu, kalplerinin eytanî vesveselerle ve nefsanî ey-


lerle dolu olmasndandr. Bunun bir dier sebebi de kalplerinin tefekkür,
ibret, düünme ve iin sonunu görme iinden gaflet içinde olmasdr.
imam Kueyrî demitir ki: "öyle denilmitir: Gaflet iki ksmdr.
Biri, dünyasna ve hevâsna daldndan hesabn unutan kimsenin gaf-

letidir. Dieri ise Mevlâ'snda benliini yok ettii hesabn unutan


için,

gafil kimsenin gafletidir. Birinci gaflet, Hak'tan uzakln; ikinci gaflet


ise Hakk'a vâsl olmann alametidir. Birinciler gafletlerinden sadece

ölüm anndaki sekeratta uyanrlar; dierleri ise Cenâb- Hak'ta (lâhî te-

celliler içinde) fâni olduklar için, gaybet hallerinden yani lâhî ak için-
de kendilerinden geçme hallerinden ebediyen dönmezler."

Ben (Ibn Acibe) derim ki: Bu konuda insanlar üç ksmdr:


Bir grup, nefsanî hazlan ve hevâlaryla megul olduklar için, he-
saplarn unuttular. Onlar, cahil gafillerdir.

Bir grup, hesaba çekileceklerini hiç unutmad, onu devaml göz önün-
de tuttu ve onun için hazrland. Onlar salihler, âbidler ve zâhidlerdir.

Bir grup daha vardr müahedeye dal-


ki onlar, yüce Mevlâ'larn
dklarndan hesab kitab unuttular, hesapla uramaktan uzak kaldlar.
Onlar, mukarrebîn makamndaki âriflerdir. Allah Teâlâ lutuf ve kere-
miyle bizleri de onlardan yapsn.

4 bk. Kurtub, cl-Câmi' li-Ahkdnti'l-Kur'dt. 11/177.


Cüz: 17 21 ENBYÂ SÜRES 4-fr 17

Gaflete Dalan aknlarn Hali!


Cenâb- Hak, bundan sonra, bütünüyle gaflete dalm kimselerden
bahsederek öyle buyurdu:

• / 1 1
“ * + w
Yi i;
'A*
'
l
^ > 1 1- ^ ;! ' * * t î
* ' '
Ja

Jt ^ ^5 Jî © fiîTs >^Ji 5/ui

i- lü-î ijîû JiOjUiiî^lJi^ij^^ijjUJi


_ s0
^

pI
*•
* - 'ti
c* CjQi yi
I

j; i/^
f '

j;

D fe' Uni-Jtf
0 j. f&î ü © 50yi

... Ayrca o zalimler gizlice öyle dediler: "Bu sadece sizin gibi bir

insandr. imdi siz göz göre göre sihre mi gelip uyacakstntz?"

4. ( Peygamber ) dedi ki: "Rabbim, yerdeki ve gökteki her sözü bilir.

O, her eyi iiten ve her eyi bilendir."

5. Dediler ki: "Hayr, bunlar kark rüyalardr. Hayr, onu kendisi


uydurmutur. Hayr, o bir airdir. Böyle deilse, o da önceki peygam-
berler gibi bize bir mucize getirsin."

6. Onlardan önce helak ettiimiz hiçbir ehir halk iman etmedi;


imdi bunlar m iman edecekler?
Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "nkâr ve azgnlk ile kendilerine zul-


meden zalimler, aralarndaki konumalarn gizlediler, öyle ki söyledik-

lerini hiç kimse duymad. Onlar, bu çirkin konumalarnda gizlice öyle


dediler: 'Kendisinin peygamber olduunu iddia eden bu adam, sadece si-

zin gibi bir insandr. Onun getirdii ise bir sihirdir. imdi siz göz göre göre
"

18 21. ENBYÂ SÛRES 4-6 Cüz: 17

sihre mi gelip uyacaksnz?' Yani siz, onun sihir olduunu bilerek bu zata

gelip huzurunda boyun eerek söylediklerini kabul mü edeceksiniz?"


Onlar bunu içlerinde yerleen u yanl ve bozuk inancna göre söy-
lediler: Onlara göre, peygamber olan kimse ancak bir melek olur. Bir in-

sann gösterdii bütün hârikulâde iler, sadece sihir türünden eylerdir.


Onlar, bir insann dier insanlara peygamber olarak gönderilmesini dinî
hikmetin gerektirdiini gözden kaçrdlar. Allah kendilerini kahretsin,
nasl da haktan dönüyorlar! Onlar bu konumay gizli olarak yapp açk-
lamadlar. Bunun tek sebebi, aralarndaki anlamay gizli olarak salama
almak, peygamberlik müessesesini ykmak ve dinin nurunu söndürmek
için birtakm hile ve düzenlere ön hazrlk yapmaktr. Âyette belirtildii
5
gibi; kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktr (Saf 61/8 ).

Cenâb- Hak sonra, onlarn içlerinde sakladklarn ve gizli konu-


malarn aça vurarak öyle buyurdu:

" Peygamber dedi ki: Rabbim, yerdeki ve gökteki her sözü bilir." Yani ey
Mihammed, de ki: Rabbim, gizli olsun açk olsun, gökte olsun yerde ot-

sun, bütün sözleri bilir. Sizin gizli olarak konutuunuz hiçbir ey O'na
gizli kalmaz. O, söylediklerinizi aça çkarr ve size onun cezasn verir.
Allah Teâlâ, Peygamberime [sallallahu aleyhi vesellem] onlarn hallerini

ve sözlerini vahyettikten sonra, bu âyette onun söyledii sözü naklet-


mektedir. Bunu, onlann ilerinin ortaya çktn ve srlarnn aça çka-
rldn açklamak için yapt. Onun yerdeki ve gökteki sözleri bildiini
ifade eden âyette, bilinen eyler içinde "sözün" tercih edilmesi, Cenâb-
Hakk'n, gizli açk bütün sözleri ayn derecede bildiini belirtmek için-

dir. Söylenen sözün gizli olmasyla açk olmas arasnda Allah için hiç-

bir fark yoktur; O, insanlarn gizli açk bütün hallerini bilir.

Âyet öyle bitiyor: "O, her eyi iiten ve her eyi bilendir. " Her eyi ii-

tir; her eyi bilir. Onlann gizli konumalan da bunun kapsamna girer;

Allah onlann sözlerinin ve yaptklarnn karln verir.


Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Dediler ki: Hayr, bunlar k-
rk rüyalardr .

5 Açklamalar için bk. Ebüssuud, Irâdü'l-Akli’s-Sdtm, 4/323.


;

Cüz: 17 21. ENBYA SÛRES 4-6 19

Cenâb- Hak burada, onlann önceki bâtl sözlerinden baka dier


bâtl sözlerini anlatmaya geçti. Yani onlar, Hz. Peygamber (sallailahu aley-

hi veselleml hakknda, "O sadece bir insandr" demekle kalmadlar. Yine


onlar, Resûlullah'n [saiiaiiahu aleyhi vesellem] elinde ortaya çkan Kurian
hakknda da, "O bir sihirdir" demekle yetinmediler, daha da ileri gide-
rek, "O, birtakm kark bâtl rüyalardr; o tam bir hezeyana benzemek-
tedir!" dediler. Sonra bu sözleriyle de yetinmeyip, "Hayr, onu kendisi
uydurdu ; bir salam kaynaa veya ona benzer bir eye dayanmadan
kendisi ortaya koydu!" dediler. Sonra, "Hayr, o bir airdir getirdikleri
de bir iirdir, dinleyene bir eyi hayal ettiriyor; onun bir hakikati yok-
tur! " dediler.

Bütün bunlar, hakl delil karsnda malup olup aknla düen


haksz kimsenin halidir. O, bir aslsz iddiadan dierine geçmekte, bo-
zuk görüler arasnda bocalayp durmaktadr.

Sonra öyle dediler: "Eer durum bizim dediimiz gibi deilse ve o,


Allah tarafndan gönderilmi bir peygamberse, o zaman önceki peygam-
berler gibi bize apaçk bir mucize getirsin. " Yani önceki peygamberler par-
lak el, ylana dönüen asâ, kayadan çkan deve ve benzeri mucizelerle
gönderildikleri gibi o da bize mucizeler getirsin.

"
Allah Teâlâ devamndaki âyette buyurdu ki: Onlardan önce helâk et-

tiimiz hiçbir ehir halk iman etmedi ; imdi senden mucize isteyen bunlar

m iman edecekler?" Yani önceki ümmetler, peygamberlerinden mucizeler


istediler; istedikleri mucizeler kendilerine verildi, fakat onlar yine iman
etmediler. Onlardan daha azgn olan Mekkeli kâfirler nasl iman edecek?

Âyetin manas udur: Helâk edilen ümmetler, istedikleri mucize-

ler kendilerine verildiinde iman etmediler; Mekke mürikleri onlardan


daha azgm ve takn bir halde iken, istekleri yerine gelse ve talep ettik-

leri kendilerine verilse iman edecekler mi?

Onlar, mucizeler isterken aslnda ölümünü isteyen kimse gibidirler;

halbuki isteklerinin kendilerine verilmeyiinde onlann hayatta kalma-


s mevcuttur. Nasl böyle olmasn ki! Onlarn iman etmeyecei kesin
belli iken, istedikleri mucizeler kendilerine verilse, onlarn toptan helâk
20 21. ENBYÂ SÛRES 4-6 Cüz: 17

edilmeleri gerekir. Çünkü Allah Teâlâ'nn önceki ümmetlerde uygula-

d kanunu böyledir; mucize isteyenler, istedikleri mucize kendilerine

verildiinde, iman etmediklerinde, üzerlerine kesin azap inip hepsini


helâk ederek köklerini kazmtr. Fakat Allah Teâlâ ezelî ilminde, son

ümmete (kâfir de olsalar) köklerini kazyacak bir azapla azap edilmeye-


ceine hükmetmitir. Bunun için onlara, istedikleri mucizeleri vermedi
En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

3-6. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Yüce Allah' yakînen bilen ve kullan Allah'a davet eden kâmil in-

sanlar, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler hakknda ne söylen-


mise onlarn tâbileri hakknda da benzer eyler söylenmitir.

Her asrda, o asr içinde yaayan seçkin ârifleri inkâr eden, onlar
hakknda sihirbazlk ve delilik iftiras atan kimseler bulunmutur. Yüce
Allah hakknda iftira edilmesi de geçmiten beri devam edegelen bir

durumdur.

u kadar var ki bu ümmetin evliyas, peygamberlerinin hali ve yolu


üzere bulunup bütün âleme rahmet olur. Kim onlara eziyet ederse ge-
nelde hemen cezas verilmez. Bazan o kimsenin cezas bâtn olarak iç

âleminde verilir. Bu ceza, kalplerin katlamas, lâhî rahmetten mahrum


edilip nefsi ile ba baa braklmas, ek ve üpheler içinde kalmasdr.
Bu durum, kâmil ârifler hakknda böyledir. Zâhid, âbid ve salihlere ge-

lince, kim onlara haksz yere eziyet ederse genelde hemen cezas verilir.

Bu, kendilerine eziyet edilen kimselerin kemalinin noksanl ve marifet


dairelerinin geni olmayndan Hayrl ilerde muvaffak
ileri gelir. ol-

mak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Peygamberler Erkeklerden Gönderilmitir

Cenâb- Hak, bundan sonra, bir insann peygamber olarak gönderil-


mesini inkâr edenlere cevap vererek öyle buyurdu:
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 7-10 21

ijli- s;
f
su y rjLi^ u; © y

d^ii; m y (U^Jii ü^
J JJ © ^jju.
© Oja^ f^i f-i ÇV£f ^-^.;jl üîjîî JJ © ^Lijl

7. Biz, senden önce de sadece, kendilerine vahyettiimiz erkekleri


peygamber olarak gönderdik. Eer bilmiyorsanz, zikir (ilim) sahiple-
rine sorunuz.

8. Biz o peygamberleri, (melekler gibi) yemek yemez bir varlk yap-


madk. Onlar (bu dünyada) ebedî de deiller.

9. Sonra onlara verdiimiz sözü yerine getirdik. Böylece onlar ve


dilediimiz kimseleri kurtardk; haddi aanlart ise helâk ettik.

10. an ve erefiniz bulunan bir kitap indir-


Andolsun, size; içinde
dik. Hâlâ aklnz kullanmayacak msnz?

Tefsir

Cenâb- Hak bu âyetlerde kâfirlerin, "Bu sadece sizin gibi bir insan
deil midir?" (Enbiyâ 21/3) sözlerine cevap verdi. Bunu, onlarn, "Eer du-
rum dediimiz gibi deilse , önceki peygamberlerde olduu gibi o da bize hr
mucize getirsin" sözlerine cevaptan sonra yapt. Çünkü onlar bu sözü,
muhatab âciz brakmak için söylediler; onlara hemen cevap verilme-
si gerekti. Benzer durum, yüce Kur'an'da defalarca geçer. Mesela, Hûd
sûresinin 33. âyeti, Hicr sûresinin 8. âyeti ve dier sûrelerdeki âyetler
buna örnektir.

Cenâb- Hak, onlara cevap olarak buyurdu ki: "Biz, senden önce geç-
mi ümmetlerde de sadece erkekleri peygamber olarak gönderdik."
22 21. ENBYÂ SÛRES 7-10 Cüz: 17

insanlara, kendi içlerinden bir insann peygamber olarak gönde-


rilmesinin hikmeti udur: Genel olarak insanlar, melekle irtibat kurup
ondan bir ey almaya güç yetiremezler; çünkü bu i, feyiz alan ile feyiz

veren arasnda bir uyumun bulunmasna baldr. Bunun için Cenâb-


Hak, her cinse kendisiyle uyum içinde olduu kimseleri peygamber
göndermitir. Yaratl kanunlarnn ve lâhî hükümlerin uyguland-
dünya âleminin ileyi hikmeti bunu gerektirmektedir. Aynca ilâh
hikmet, vahiy meleini, insanlar içinden herkese deil, temiz nefis sa-
hibi, kudsî kuvvetle desteklenmi, ayn anda ruhanî ve maddi âlemle
irtibat kurabilecek kabiliyetteki seçkin kimselere (peygamberlere) gön-
dermeyi gerektirmitir. Bu, onlarn ruhanî âlemden aldklarn, maddi
6
âlemdekilere aktarmas içindir . Bunun için Cenâb- Hak, insanlar için-
den erkekleri peygamber olarak göndererek onlara melekleri vastasyla
veya hiçbir vasta olmadan diledii eyleri vahyetti.

Âyetinmanas udur: Resûlüm, biz seni ümmetine peygamber ola-


rak göndermeden önce, geçmi ümmetlere sadece içlerinden peygam-
berlie ehil ve bu i için hazrlanp seçilmi erkekleri peygamber olarak
"
gönderdik. Onlara , bir melek vastasyla dine ait hükümleri, dier ks-
sa ve haberleri vahyettik." Nitekim, vahiy ekli yönünden aralarnda bir
fark olmadan sana da vahyettik.
A
Ayet öyle devam ediyor: "Bilmiyorsanz ilim sahiplerine sorun."
Yani ey cahiller, eer bilmiyorsanz, bu konuda bir bilginiz yoksa üp-
heleriniz ortadan kalkmas için, Ehl-i kitap gibi geçmi peygamberlerin
hallerini iyi bilen ilim sahiplerine sorunuz.

Onlara, kitap ehli de olsa sahiplerine sormalar emredildi; çünkü


bir konuda ii bilen büyük bir çounluun verdii haber, zaruri ihm
olur, özellikle Ehl-i kitap yahudi ve hristiyanlar, Hz. Peygamber'e M-
lallahu aleyhi veseliem] dümanlkta müriklerle birlikte hareket ediyorlard
ve mürikler yapacaklar ileri onlarla istiare yapyordu. Bu durumda
Ehl-i kitap, onlara peygamberlerin insan olduunu, melek olmadn
haber verince, onlar için doru olan ilim hâsl olur ve böylece aleyhleri-
ne delil ortaya konur.

n Anklama için bk Ebüssuûd, Iriiü 'I-Akli's-St'litn, 4/325.


"

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES_7-10 23

A
Ayette, peygamber olarak gönderilme konusunda Resûiullah'a [sai-

laiiahu aleyhi vesellem| hitap edildikten sonra, bilmediini sorma konusunda


hitap kâfirlere çevrildi. Bu tür ilimlerde ve güzel hakikatlerde onlara da
hitap edilmesi haktr. Bilmedii ilimleri bakalarna sorarak örenmesi
ise avam insanlarn vazifeleri arasndadr.

Cenâb- Hak sonra, Hz. Peygamber'in [sailaiiahu aleyhi vesellem], beeri-


yet yönünden de dier insanlara bir örnek olduunu açklayarak öyle
buyurdu:

"Biz o peygamberleri yemek yemez bir varlk


,
yapmadk Yani onlan,
hiçbir eye ihtiyac olmayan, yemek içmekten uzak kimseler olarak ya-
ratmadk, tam aksine onlar, onlara eref kazandran kulluklarnn ger-
çeklemesi yeme içmeye muhtaçtrlar. "Onlar bu dünyada ebedî de de-
için

iller. " Çünkü her kim gdaya, yeme içmeye muhtaç ise kâinatta cereyan

eden ilâh kanun gerei onun vücudu süratle bozulup dalr.

Âyette geçen ebedîlikten maksat, meleklerde olduu gibi uzun süre


kalmak ve yaamaktr. Yahut ebedî olarak yaamaktr. Halbuki onlar,

kendilerinin öleceine inanmaktadrlar.

Özetle mana udur: Biz peygamberleri, yemeye içmeye muhtaç,


ecelleri gelince ölüme mahkûm birer varlk yaptk; onlan melekler gibi

maddi gdalardan yemeyen içmeyen birer varlk olarak yaratmadmz


gibi hiçbir eye ihtiyac olmayan kimseler de yaratmadk.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Sonra onlara verdiimiz yar-

dm ve dümanlarn helâk etme sözümüzü yerine getirdik."


Âyette sanki öyle denmi oluyor: Onlara vahyettiimizi vahyettik;
sonra onlara bu vahyin içinde, dümanlarn helâk edeceimize dair
"
verdiimiz sözümüzü de yerine getirdik. Böylece, onlar ve müminlerle
lâhî hikmetin hayatta kalmasn gerektirdii dier kesimlerden diledii-
miz kimseleri kurtardk .

lâhî hikmet gerei hayatta kalmasna hükmedilen kimseler, ile-

ride kendileri ve nesillerinden bazdan mümin olacak olan kâfirlerdir.

Araplar'n, köklerini kazyacak bir azaptan korunmalarnn sim budur.


24 21. ENBYÂ SÛRES 7-10 _ _Cüe_17

Yahut bu kurtulacak kimseler, rahmet Peygamberimin (saiiaiiahu aley-


hi vescilem] dndaki kimselerdir; çünkü onun ümmeti kökten ve toptan

helâk edilmeyecektir. Her ne kadar bu ümmetin içinde Allah' inkâr

edenler bulunsa da onlara genel bir azap gelmez, belki Allah onlann
neslinden Allah Teâlâ'nn birliine iman eden kimseler çkarr.

Âyet öyle bitiyor: "nkâr ve isyanda haddi aanlar ise helâk ettik."

Cenâb- Hak, Peygamber'inin [saiiaiiahu aleyhi veseUeml hak bir peygam-


ber oluunun delilinden bahsettikten sonra, ona indirilen ve sûrenin
bamda da kâfirlerin gelen âyetlerinden yüz çevirdiini haber verdii
Kur'an' n hak bir kitap olduunu belirterek öyle buyurdu:
"
Andolsun , size, içinde an ve erefiniz bulunan bir kitap indirdik."

Allah Teâlâ, yüce Kurian'n içerdii eylere son derece önem ver-
diini göstermek ve bir de iman etmeyen muhataplarn inkârda zirve
noktada olduklarn bildirmek için söze yeminle balad. Bununla öyle
denmek isteniyor:

Ey Kurey topluluu, vallahi size, aru yüce ve getirdii delilleri gü-


ne gibi parlak bir kitap indirdik. Onda erefiniz ve güzel annz vardr.
u âyet de bu manadadr:
" üphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için bir ereftir" (Zuhmf 43/44).

Âyete u manalar da verilmitir:


Onda sizin için uyan ve öüt vardr.
Onda, sizin din ve dünya ile ilgili muhtaç olduunuz eyler vardr.
Onda, sizin erefli ahlâk olarak istediiniz güzel yâd ile anlma ve
övgü vardr.

Âyet öyle bitiyor: "Hâlâ aklnz kullanmayacak msnz?" Aklnz


kullanp da o Kurian'n manalan üzerinde düünüp hakikatine ulama-
yacak msnz?
Bu âyette, Kur'an üzerinde derin derin düünmeye ve onun içerdii
çeitli öüt ve uyarlar hakknda tefekkür etmeye bir tevik vardr. Bu
uyanlardan biri de öncekilerin bana gelmi, sonrakiler için de gelebi-

lecei bildirilen âfetlerdir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.


"

C üz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 7-10 25

7-10. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bir kimsenin Allah tarafndan peygamberlik veya velilik için seçil-


mesi, insanlk vasflarna sahip olmasna ters deildir. Böyle özel gö-
dier insanlar arasndaki durumu, yakutun
revler için seçilmi zatlarn

dier talar arasndaki durumu gibidir.

Peygamberlerle veliler arasnda, yüksek manevi derecelerine bir


noksanlk getirmeyen nsanî özellikler konusunda bir fark yoktur. Pey-

gamberi veliden ayran temel onun lâhî hükümleri bildiren bir


özellik,

vahiy almasdr. Veliyi avam insanlardan ayran özellik ise velinin bü-
tün kötü ilerden uzak olmas, faziletlerle süslenmesi ve birde kalbinde
irfan güneinin parlamasyla varlklar müahede etmekten, yani kendi-
sine ait müstakil bir vücut görmekten uzak olmasdr. Bu durum, fenâ
ve bekâ makamlarna ulaarak elde edilir. O da öyle olur:

Ârif önce, asl yaratan müahede ederek yaratlandan fâni olur (on-

dan gönlünü çeker); sonra lâhî hikmet gerei dier varlklar da müa-
hede eder; çünkü varlklara ait ilâh hukuku korumak için bu gereklidir.

Ârif ayn zamanda bütün varlklara lâhî kudret yönünden nazar eder
ve onlar fâni görüp hepsinden kalbini çeker. Bu iin hakikatini sadece
gerçek zikir ehli olanlar anlar. Velilerin makamn ancak onlarla birlik-

te ilâh! huzura girenler bilir. Onlann hali yalnz kendileri gibi olanlara
"
sorulur. Allah Teâlâ, Eer bilmiyorsanz zikir ehline sorun (Nahl 16/43)

buyurmutur.

Velinin, yiyecek ve içecee ihtiyac bulunmayan biri olmas art


deildir; çünkü bu durum peygamberler için art deilken, veliler için

nasl art olsun? Velinin evlenmeye ve hanma ihtiyac olmamas da art


deildir. Hak Teâlâ, peygamberler hakknda öyle buyurmutur:
" üphesiz biz, senden önce de peygamberler gönderdik, onlar için zevce-

ler ve nesiller yarattk" (Ra'd 13/38).

Evet, Allah tarafndan özel olarak seçilen veli nefsine sahiptir; nefsi-

nin ehvetine uyup kendisine galebe çalmasna engel olur. O, lâhî izin-

le, temkin halinde, ileri derecedeki yakîni ile nefsin hazlann verir, hak-
larn korur. Allah Teâlâ lutuf ve keremiyle bizleri de onlardan yapsn.
"
!

26 21. ENBYÂ SÛRES 11-15 Cüz: 17

Allah Teâlâ'nn, "Eer bilmiyorsanz zikir ehline sorun " âyeti hakkn-
da geni açklama, Nahl sûresinin Hayrl
43. âyetinin tefsirinde geçti.

ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Haddi Aanlarn Helak ekli

Cenâb- Hak yukarda, "Biz, haddi aanlar ise helâk ettik" âyetinde

ksaca haber verdii helâk olayn açklayarak öyle buyurdu:

ü J 1
^ 15 Y © 0^*; ul. zi ISI üzu dj-i

© jtfsli*. ^ Jjûb cJij ui

11. Biz, zfl/im o/an nice ehirleri ktrtp geçirdik ve onlardan sonra
baka toplumlar var ettik.

12. Onlar azabmz hissettiklerinde oradan süratle kaçyorlard

13. Onlara dendi ki: " Kaçmayn ! çinde keyif sürdüünüz nimetle-
re ve yurtlarnza dönün ; çünkü size sorulacak."

14. Dediler ki: " Vay bamza gelenlere! Gerçekten bizler zalim

kimselerdik."

15. Onlarn bu feryatlar devam edip durdu; nihayet biz kendileri-


ni helâk ederek biçilmi ekine çevirdik.

Tefsir

Ccnâb- Hak buyuruyor: "Biz, zalim olan nice ehirleri krp geçirdik .

Yani biz, Allah Teâlâ'nn âyetlerini inkâr ederek zalim olan pek çok eh r
"

Cüz: 17 21. ENBYA SÛRES 11-15 27

halkn helâk ettik. Âyette geçen "knp geçirdik" ifadesi, yüce Mevlâ'nn
onlara kar iddetli gazabn ve kzgnln açkça göstermektedir.
Âyetin devam öyledir: “Onlar helâk ettikten sonra, onlarn nese-
binden ve dininden olmayan baka toplumlar var ettik." Bu âyette onlarn
toptan helâk edildiklerine ve bütünüyle köklerinin kazndna dikkat
çekilmektedir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlar azabmz hissettikle-

rinde, yani olay gözleriyle gören kimsenin anlad gibi, iddetli aza-
bmzn geleceini kesin olarak anladklarnda, bineklerine atlayarak
arkalann dönüp oradan süratle kaçyorlard ."

Onlara, lisan- hal ile veya bir melein diliyle yahut orada bulu-
nan müminler tarafndan kendileriyle alay etmek ve onlar knamak
için dendi ki: "Kaçmayn! çinde keyif sürdüünüz nimetlere ve kendisiyle

övündüünüz yurtlarnza dönün! Çünkü size hesap sorulacak .

Âyetin,
"
Çünkü size sorulur " ksmna, yukardaki manann dnda
u yorumlar da yaplmtr: Sizden bir ey istemek için gelinir. Çünkü
onlar zengin kimselerdi.

Yahut mühim konularda ve musibet anlarnda istiare edilip görü-


ünüz alnmak için size gelinir.
Yahut sizden kurtulu fidyesi istenir; siz de azaptan kurtulmak için

fidye verirsiniz.

Yahut siz, peygamberinizi öldürmekten dolay hesaba çekilirsiniz


ve size, onu niçin öldürdüünüz sorulur.

Rivayet edildiine göre bu âyet, Yemen'in bir ehri olan Hadura aha-
lisi hakknda inmitir. Bu ehrin ahalisi Arap idi; Allah Teâlâ onlara bir
peygamber gönderdi. Onlar, kendilerine gelen peygamberi yalanlayp öl-
7
dürdüler. Bunun üzerine Allah Teâlâ onlara, Buhtunnasr' musallat etti.

Buhtunnasr onlann bir ksmn öldürdü, bir ksmm esir ald. Onlar hezi-
mete urayp kaçmaya balaynca, melekler kendileriyle alay ederek,

7 Buhtunnasr, milâttan önce 605-562 villan arasnda hüküm süren, vahudi devletini orta-
dan kaldrarak Kudüs'ü ve Süleyman Mabedi' ni yakp ykan Bâbl kraldr (geni bilgi
için bk. Ömer Faruk Harman, "Buhtunnasr", DA. 6/380-381).
28 21. ENBYÂ SÛRES 11-15 Cüz: 17

"
Kaçmayn yurtlarnza ve mallarnza geri dönün!" dedi. Buhtunnasr
;

onlan takip etti, yakaladklarn klçtan geçirdi. O srada gökten bir ses,

"Ey peygamberlerin intikamn alan, yardm et!" diyordu .


8

Onlar bu hali görünce, kendilerine fayda vermedii bir anda günah-


larn itiraf ederek dediler ki:

" Vay bamza gelenlere! Helâk bize! Gerçekten tizler, azab hak et-

mi zalim kimselerdik." Bu onlann, kendilerine fayda vermedii bir anda


yaptklarm itiraf edip piman olmasdr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor "Onlann bu feryattan devam


edip durdu ; nihayet biz onlan helâk ederek biçilmi ekine çevirdik." Onlar sürek-
li, "Vay bamza gelenlere, eyvah!" deyip duruyorlard. Nihayet biz onla-
n helâk ederek biçilmi ekine çevirdik. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

11-15. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Nice kalpler vardr ki biz, onun içinde bulunan ek, üphe ve ku-
kulan kökünden kazyp attk. Kalp, bu bo ve bozuk düünceler sebe-
biyle zalim olmutu (hak üzere hareket etmiyordu). Biz o kalpteki ek ve
üpheleri, bo kukulan çkanp attk. Onlann yerine kalbe nurlan, srla-
n ve dier ilimleri yerletirdik. Kalpteki ek ve kukular, kalbe, her eyi
kahreden zatn huzurundan gelen lâhî vâridatlann inmesiyle balanna
gelecek azabmz hissettiklerinde kalpten kaçmaya balarlar. Çünkü ilâh
vâridatlar, her eyi hükmü altna alp kahreden yüce Mevlâ'nn katndan
gelmektedir. Bunun için, kalpte karlatklan zulmetleri datp yok eder-
ler. O zaman kalpteki bu zulmetlere, yani ek ve bo kukulara denir ki:
"Kaçmayn, fakat nurlara dönün, nurla buluun ki birçok varidat ve
srra kavuun; bulunduunuz yerde (nurla temizlenmi kalpte) Cenâb-
Hakk' müahede ile nimetlenip keyfedin; belki sizden birtakm efler
sorulur." Yani halli zor iler hakknda sizden fetva sorulur. üphesiz
kalp, manevi kirlerden arnp sâfi hale gelince, kendisine srl ilimler ve

baa gelen mükül iler hakknda fetva sorulur.

h bk. Salebi, el-Kcf r'l-Beyân, 4 / 234-235. Az farkl ve daha ksa bir rivayet için bk_ Kurtubî,
’l-Cdmi' l-Ahkâmi'l-Kur'ât, 11/183-184.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 16-18 29

Bu zulmetler (kalpteki ek ve kukular), hal diliyle, "Yazklar olsun


bize; biz gerçekten, sahibimizi Allah'tan perdeleyerek zulüm yapmz"
derler. Bunu sürekli söyleyip dururlar. Bu durum onlann kaderin te-

cellileri albnda sessiz ve sakin bir hale gelinceye ve kahhâr olan Allah
ile huzur halini elde edinceye kadar devam eder. Bunlar, âyetlerden ç-
karlan ince iaretlerdir; onlar sadece ince anlay ve yüksek seviyede
Hayrl ilerde muvaffak olmak
ilim sahibi olanlar anlar. sadece yüce
Allah'n yardmyla mümkündür.

Gök ve Yer Elence Olsun Diye Yaratlmad


Cenâb- Hak, zalim ehirlerin helâk ediliinin ince bir hikmet ve gü-

zel bir fayda için olduunu, hiçbirinin bir oyun ve elence için yaplma-
dm, kendisinin bo ve abes bir i yapmaktan yüce ve uzak bulundu-
unu belirterek öyle buyurdu:

Ol öîji P © 13 >yy 5 îuui nâîf- u;

Sik j :
© jsUtf \& ö] ÜjJ j- ttiîY fjjî

> • . |

© oy~* i- j# 5*

16. Biz göü, yeri ve arasmdakileri oyun olsun diye yaratmadk.

17. Eer biz, bir elence edinmek isteseydik, onu kendi katmzdan
edinirdik. Yapacak olsak böyle yapardk (sadece böyle bir ey yapmadk).

18. Hayr biz, hakk b âtln üzerine atarz da onu dattp yok eder.
Bir debakarsn ki bâtl silinip gitmitir. Allah'a yaktrdnz sfat-
lardan dolay yazklar olsun size!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Biz göü, yeri ve arasmdakileri oyun ol-

sun diye yaratmadk .

" Yani biz, sizin cinslerinizi, adetlerinizi, çeitlerinizi


30 21. ENBYÂ SÛRES 16-18 Cüz: 17

ve snflarm sayp bitiremeyeceiniz bunca mahlukat, bu esiz biçim


ve hayret verici haliyle oyun olarak, hikmet ve faydadan uzak bir halde
yaratmadk. Aksine hepsini esiz bir hikmet ve pek çok fayda için ya-

rattk. Bunlarn bir ksm dine ait hikmetler ve faydalar olup inananlara
ebedî saadet kazandrrken, inkârclar için ekavet (atee girme) sebebi
olurlar. Onlardaki faydalarn bir ksm ise dünya hayatna ait olup in-

sanlar onlar hesap edip sayamaz.

Bu âyet, "Biz gökleri, yeri ve aralarndnkileri bâtl (bo ve faydasz) ola-

rak yaratmadk " (Sâ<J 38/27) âyetiyle benzer manadadr.

Âyet özetle una iaret etmektedir: Bu âlemin yaratlmas ve insa-


nolunun yoktan var edilmesi, inam yüce gayelere ulatracak sonsuz
hikmetler içindir.

Âyette una da dikkat çekilmektedir: Helâkleri anlatlan ehirlerin


bana gelen korkunç azap ve cezalar bu hikmetin gereidir ve ayrca
yaptklar ameller de bu sonucu getirmitir. Allah Teâlâ bunu onlara,

tarafndan bir adalet ve amellerinin karl olarak yapt. Kur'an'la ilk

muhatap olan Kurey onlann izindedir; çünkü onlann da helâk edilen


kavimlere benzer suçlan vardr.

"Biz göü, yeri ve arasndakileri oyun olsun diye yaratmadk" âyetinde,

hikmetsiz yaratma "oyun" olarak ifade edildi. Bu, Cenâb- Hakk'm ya-

ratt eyleri hikmetsiz ve sebepsiz yaratmadan son derece uzak oldu-


unu belirtmek için zikredildi. Bu durum öyle bir tasvir edildi ki hiç

kimse Allah Teâlâ'nn böyle bir eyin yapmasnn imkânsz olduunda


üphe etmez. mkânsz olan bu ey, oyun ve elencedir. Allah Teâlâ,
gökleri ve yeri oyun ve elence olsun diye yaratmad, tam aksine onlar,

ve içindekileri, insann varlna bir kaynak, yaam ve geçimi için bir se-
bep, ayrca yüce yaratcy tanmaya götüren bir delil olmas için yaratt
O'nu tanmak, en yüksek gaye ve en büyük saadettir.'’

Cenâb- Hak sonra, yüce zatmn oyun ve elenceden uzak olduu-


nu belirterek öyle buyurdu:
J Açklama için bk. Ebussuud, râdü l-Akli's-Selim, 4/328.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 16-18 31

"Eer biz, bir elence ve oyun edinmek isteseydik, onu kendi kat-
mzdan edinirdik ." Yani biz, bütün varlklarn aslm bilmekteyiz. Bizim,
birtakm faydalan elde etmeye ve zararlar gidermeye ihtiyacmz yok-
tur. Bununla birlikte dileseydik, bir oyun ve elenceyi kendi katmzda
edinirdik; fakat bizim böyle bir eye ihtiyacmz yoktur.

Mana udur: Biz hiçbir eyi abes ve bo olarak yaratmadk. Bilakis


biz bütün bitki, hayvan ve cansz varlklan bir maslahat ve fayda için

yarattk. Bunu bilen bilir, bilmeyen de bilmez.

Bundan u sonuç ortaya çkar: iyilik ve kötülük, bu artlanyla akl


ile belirlenmez ve bilinmez, o sadece vahiy yoluyla belirlenir ve bilinir.

Onu kendi katmzdan edinirdik " âyetinin bir manas da udur: "Eer
"

böyle bir eyi yapmay dileseydik, onu anmza layk mücerret (manevi)
eylerden edinirdik; zalim sultanlarn yapt gibi yüksek süslü tahtlar-

dan ve süslü yayglardan edinmezdik. Onlar, geçici basit gayeler için ya-

plm eylerdir. Fakat onlar, basit gayelerden uzak lâhî hikmete aykn
olduu için, bizim böyle bir ey irade mümkün deildir." Bu
etmemiz
açklama müfessir Ebüssuûd'a aittir; 10 o da kaynak olarak ZemaheT den
almtr 11 Dorusu onda birtakm zorlama açklamalar vardr.
.

Tâvûs 12 ve Mücâhid ,
13
Hasan- Basrfye bu âyettin anlamn sorduk-
larnda, "Âyette geçen oyundan kast kadndr" demitir. Ibn Abbas |ra-
14
dyallahu anh] ise âyetteki oyundan kastn "çocuk" olduunu söylemitir .

Buna göre, "Onu kendi katmzdan edinirdik" âyetinin manas udur:


Biz dileseydik onu kendi katmzdan edinirdik; öyle ki onlar onu bil-

mezlerdi bile. Biz yeryüzünden bir kadn ve oul edinmedik.

10 bk Ebüssuûd, rfâdit 'l-Akli -Sclim. 4/.128.


11 Zcmaheri, t'J-Ked/, 2 565 (l)ârü'l-Fikr. s.).
12 Tâvûs b. Keysân (v. 106/725), tefsirde Mekke ekolünü temsil eden Abdullah b. Abbas'n
|raj\ jllahu anh| talebelerinden olup tabiîn müfessirlerindendir.

11 Mücâhid b. Cebr (v. 101/721 ), tefsirde Mekke ekolünü temsil eden Abdullah b. Abbas'n
[radydllahu anh| talebelerinden olup tâbiîn müfessirlerindendir.

14 bk. Sa'lebî, el-Kt^f vl-Beyâu, 4/235; Taberi, Cântiu l-Btyân, 16/238; Süyûtî. t’d-Dürrii'l-

Mensûr, 5/619-620.
21. ENBYÂ SÛRES 16-18 Cü/: 7
32

Bu âyet, "Allah bir çocuk edindi" diyenler hakknda inmitir. Bu


durumda âyet, önceki âyet için bir tamamlama niteliindedir. ki âyeti

birlikte düündüümüzde mana udur: Oyun ve elence bizim an-


mzdan deildir; eer biz bir elence edinmek isteseydik onu katmz-
dan edinirdik.

eyhlerimizin eyhi seyyidim Abdurrahman- Fâsî, Celâley Tefsiri

üzerine yapt Haiye 'de demitir ki:


Âyette "oyun edinmeyi", "kadn edinmek" manasnda almak uy-
gun deildir. Bununla kastedilen hakiki anlamda bir evlat edinme de-
ildir, o sadece birine rahmet ve efkat ederek özel himayesine almaktr.
Böyle olmas aklen mümkündür; sadece onu dinî naslar reddetmekte-

dir. Bu konuda îbn Arafe' nin


,s
tefsirine baknz. bn Arafe, bunun yani
bir kimsenin Allah tarafndan rahmet edilme ve eref verilme manasn-
da evlat edinilmesinin aklen câiz olduunu söylemitir, tbn Atyye de
Zümer sûresinin 4. âyetinin tefsirinde, hakiki manada deil, eref verme
manasnda evlat edinmenin aklen câiz olduunu söylemitir. 16 Kuevrî
17
bu görüü kabul etmemitir.

Ben (Abdurrahman- Fâsî) derim ki: Herhalde Kueyrî, "O Allah tek

ve kahhârdr " (Zümer 39/4) âyetine iaret ederek bu görüü reddetmitir.


Çünkü Allah'n her eyi kahn ve hükmü altna almas, herhangi bir e-
kilde çocuk edinmesine münasip deildir. Bu konuda öyle diyen de
olmutur:

"Allah Teâlâ'nn hakiki manada birini çocuk edinmesine naslar


(âyet ve hadisler) manidir; tbn Arafe' nin ve îbn Atyye'nin söyledii
ise buna aykr deildir (Çünkü onlar çocuk edinmenin hakiki manada
deil, efkat etme ve eref verme manasnda aklen câiz olduunu söy-
lemilerdir).' Bu görü tenkide açktr. Çünkü o, Cenâb- Hakk'n el-

15 tbn Arafe, Ebû Abdullah Muhammed Muharrumed b. Arafe et-Tûnisî (v. 803/1401)
b.

Mâliki fakihlerindendir. tbnü'I-Cezerf ve bn Hacer el-Askalânî onun talebelerindendir.


Mâliki fkhna dair el-Muhtasar fi'l-Fkh adl eseri mehurdur. Onun ayrca, tefsir ders-
lerinde talebeleri tarafndan baz notlardan oluan Tcfsiru bn Arafe isminde bir tefsiri

vardr (geni bilgi için bk. Sa'd Gurâb, "bn Arafe", DA, 19/316-317).

16 tbn Ahyye, el-Muhaneü'l-Veciz, 4/418-519.

17 Kueyrt LeUifü'l-târâl, 5 / 273.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 16-18 33

Kahhâri ve benzeri isimlerini iptale götürmektedir. Bu isimlerin iptali

imkânszdr. En dorusunu Allah Teâlâ bilir." Abdurrahman- Fâsrnin


açklamalar burada bitti.

Ben (îbn Acibe) derim ki: "Müfessir Nesefî, âyetteki "oyun edinme-
yi" "evlat edinme" manasna alarak âyete u anlam vermitir:
" Eer biz bir oyun edinmeyi dileseydik, yani bir çocuk veya kadn
edinmeyi isteseydik, onu kendi katmzdan hûri ve vildanlardan edinir-

dik." Âyet, "tsa, Allah'n olu, Meryem de hanmdr" diyenlerin gö-


"
rüünü reddetmektedir. Yapacak olsak böyle yapardk ancak ; bu, bizim
hakkmzda imkânsz olduu için, böyle bir ey yapmadk ." 18

Ben (tbn Acibe) derim ki: Kim, has tevhid denizine dalarsa ve cem'
makamru ,v elde ederse bu tür eylere taklp kalmaz. Çünkü Cenâb-
Hakk'n tecellileri sonsuzdur; ancak onlar içinde bo saylacak bir ey
mevcut deildir. Allah Teâlâ'run iradesi, kudret yönünden baklnca,
sadece yüce zat hakknda kemal olan eyleri irade etmitir. e hikmet
yönünden baklnca, hikmet, eyadaki noksanlklan örten bir örtü hük-
mündedir. Bu incelii anla. Cem' makamndaki âriflerin sohbetine (terbi-

yesine) gir ki bahsettiim eylerin hakikatini sana öretsinler, vesselâm.

"
Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: Hayr biz, hakk bâtln üzerine
atarz da onu dalp yok eder." Yani her eyi ile ciddi ve gerçek olan hakk,
bâtln üzerine atarz. Bu bâtl eylerden biri de oyun elencedir. Sanki
öyle denmi oluyor: Biz oyun elence dilemeyiz. Bize yakan i, hakk
bâtln üzerine atmaktr. Biz hakk bâtln üzerine atnca, onu bütünüyle
yok eder; halleri anlatlan ehir halkna ve benzerlerine yaptmz gibi.
Âyette bâtl, dima olan canl bir varla benzetildi. Onun dima
datlnca ölür ve sönüp gider.

Âyetin devam öyle: "Bir de bakarsn ki bâtl silinip gitmitir." Yani


bâtl bütünüyle ortadan kalkm, kökünden dalp kaybolmutur.

18 Nesefî, Medârikü‘-t-Tenzü w Hakâiku't-Te'vîl, 3/114 (Beyrut 19%).


19 Cem' makam, âlemde her eyde Cenâb- Hakk' müahede etmek; asl varlk, gerçek
vücut, hakiki fâil ve tek yetkili olarak sadece CT nu görmektir (Mütercim).
"

34 21. ENBYÂ SÛRES 16-18 Cüz 17

"
Cenâb- Hak sonra, bâtl ehlini reddederek öyle buyurdu: Allah'a

yaktrdklar sfatlardan dolay yazklar olsun size!" Yani Cenâb- Hak için

çocuk, zevce ve bunlarn dndaki bâtl eylerden yüce anna layk ol-

mayan eyleri isnat etmeniz sebebiyle sizin için azap ve helâk sabit oldu.

Bu âyet, Kurey ve onlann dinine tâbi olan kimseler için bir teh-
dit olup, eer yaptklarndan vazgeçmezlerse geçmi milletlerden helâk
edilenlerin bana gelenlerin bir benzerinin de onlann bana geleceini
haber vermektedir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

16-18. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bu kâinat senin önüne onun maddi varln ve zâhiri eklini göre-


sin diye konmad, bilakis onda ortaya çkan lâhî nurlar ve tecellileri

görmen için önüne kondu. Bütün kâinat, yüce Allah'n var etmesiyle var
olmutur; CY nun zatnn birlii yannda hepsi silinip yok olur. Hak ehli
Cenâb- Hakk'n dndaki her ey bâtldr (aslen yoklua
âriflere göre,

mahkûmdur); bâtl olan ey, Hakk'n yannda bir vücut ve varlk sahibi
olamaz. Allah Teâlâ öyle buyurmutur:

"Biz, hakk bâtln üzerine atarz da onu datp yok eder. Bir de bakarsn
ki bâtl silinip gitmitir .

mam Kueyri bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Biz, hakikat gündü-


zünü, vehim (ek ve üphe) gecelerinin üzerine atanz; onu silip giderir,
vehim bulutlan açlr; ahadiyyet günei (Cenâb- Hakk'n birlii) parlak
vaziyette hakikat semasnda kalr ." 20 Hayrl ilerde muvaffak olmak sa-
dece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Âlemin lâh Tektir


Cenâb- Hak, bundan sonra, kendisinin mülk ve melekût âleminde
tek ilâh olduunu belirterek öyle buyurdu:

20 Kueyri, Letâifu I-ârât, 4/ 166.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÜRES 19-25 35

' )

*
^ *1
<
^ VI
V
*

jSî^:Vi5oi^U ^ U3

o
OL^-Ü îilLÎJ lV 1 4}i U^i 5^ @ I . ^

•>•
®ûjlLLî
" \*

^ * *
JZ2j
'
Ü£ JL 1 N ©
\' • >

I^U jî^J4jj3 j^ljüjl («

M',,/
^

V • J • K î / M v j"!»/ k' •
* i

©
•*

^ liLljl 135 opi; M fÂ>SI Jî^f?

ü V ü *;j "
v Jj-j
O öji^ü ü Vi
^ *
JULlî

19. Göklerde ve yerde olan bütün varlklar O'na aittir. O'nun ka-
tnda bulunanlar, O'na ibadet etme konusunda kibirlenmezler ve iba-
detten yorulmazlar .

20. Onlar, hiç geveklik göstermeden gece gündüz (Allah') tebih


ederler.

21. Yoksa onlar yere ait varlklardan (talardan ve aaçtan) birta-


km ilâhlar edindiler de (ölüleri) onlar m diriltecek?
22. Eer yerde ve gökte Allah'tan baka ilâhlar bulunsayd, ke-

sinlikle yerin ve göün nizam bozulurdu. Demek ki arn Rabb'i olan


Allah, onlarn yaktrdklar sfatlardan yüce ve uzaktr.
23. Allah, yaptndan sorumlu tutulmaz; onlar ise (yaptklarndan)
hesaba çekilirler.

24. Yoksa O'ndan baka birtakm ilâhlar m edindiler? De ki:

"Haydi delillerinizi getirin! te benimle beraber bulunanlarn kitab


ve benden öncekilerin kitab!" Hayr, onlarn çou doruyu bilmezler;
onun için yüz çevirirler.
" :

36 21. ENBYÂ SÛRES 19-25 Cüz: 17

25. Senden önce göndermi olduumuz bütün peygamberlere öy-


le uahyettik " Benden baka ilâh yoktur; o halde sadece bana kulluk
edin

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Göklerde ve yerde olan bütün varlklar O'na

aittir." Yani bütün mahlûkat, yaratlma, mülk, tasarruf etme, diriltme, öl-

dürme, azap etme ve sevap verme yönüyle Allah'a aittir. Hiç kimsenin
bu konuda, müstakil veya tâbi olarak, bir dahli, etkisi ve yetkisi yoktur.
Bu kimsenin, ulvî âlemden (göklerden) olmasyla, süfli âlemden (yeryü-
zünden) olmas arasnda bir fark yoktur (Bir melek gibi, bir insann da bu
ilerde, lâhî izin dnda, kendi bana bir etkisi ve yetkisi yoktur).
Âyet öyle devam ediyor: “O'nun katnda bulunanlar -ki onlar me-
leklerdir- Allah'a ibadet etme konusunda kibirlenmezler; yani ibadet yap-
maktan büyüklenmezler, kendilerini büyük görmezler ve O'na ibadet-
ten yorulmazlar ; usanp bkmazlar."
"
Allah Teâlâ, Göktekiler O'na aittir" diyerek meleklerden bahsettik-
hakknda aynca, "O'nun katindakiler ..." tabirini kul-
ten sonra, onlar
lanmas, onlar, katndaki deer ve yaknlktan dolay, bir melikin en
yaknlar makamnda tantmas gibidir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, hiç geveklik gösterme-

den gece gündüz Allah' tebih ederler." Bütün vakitlerde O nu tehzih eder-
7

ler; devaml zatn yüceltip noksan sfatlardan uzak tutarlar. Bu tebihle-


rine hiç ara vermezler ve onu brakp baka bir ile megul olmazlar.

Cenâb- Hak önce, mülkünde birliinin delillerini ortaya koydu.


Bütün mahlûkat bir hikmetle yarattm, hepsinin kendi hâkimiyeti ve
hükmü altnda bulunduunu; hidayete ulam kullarnn O'nun taatine

boyun ediini. O na
kotuklarm ve anna layk olmayan her
7
ibadete
eyden zatm yüceltip uzak tuttuklarm belirtti. Bu açklamann pein-
den, kendisine irk koanlann yaptm ret ve inkâr ederek buyurdu ki:

" Yoksa onlar, yerden, talardan ve aaçtan, kendilerine ibadet et-

tikleri birtakm ilâhlar edindiler de ölüleri onlar m diriltecek?" Bu, onlann


Çüxl7 21. ENBYÂ SÛRES 19-25 37

yâpt 1 ii kabul etmemek, onu yapanlarn cehaletini ortaya koymak ve


onun çirkinliine dikkat çekmektir. Onlar, yeryüzündeki basit ve hakir
varlklar put edinip taptlar. Onlar ölüleri diriltecek öyle mi? Hayr, bu
asla olamaz; çünkü onlann ilâh edindii varlklar, bundan çok uzaktr.

Gerçi onlar, bunu açkça söylemediler, fakat onlann ilâh olduunu iddia
ettikleri için, sanki taptklan bu putlann ölüleri dirilteceini zaruri ola-
rak söylemi oldular. Zira ölürleri diriltmek, ilâha ait özelliklerdendir.

Cenâb- Hak, ilâhlnda hiç kimsenin kendisine ortak olmadn


belirterek öyle buyurdu:

"Eer, onlarn iddia ettikleri gibi, yerde ve gökte Allah'tan baka ilâhlar

bulunsayd, kesinlikle yerin ve göün u anda içinde bulunduldan nizam


bozulurdu. Çünkü ilâhlar, dünya krallarnn yapt gibi birbirlerine en-
gel olurlard.

Bir dier mana: Eer, yerde ve gökte Allah'tan baka ilâhlar bulun-
sayd, yer ve gök, içindekilerle birlikte yok olur giderdi, her ikisinde
meydana gelecek âcizlik sebebiyle onlardan hiçbir ey mevcut olmazd.
öyle ki:

lâhlk, yerde ve gökte,eyi deitirme, yerine bakasn getirme,


bir

yoktan var etme, var olan yok etme, diriltme ve öldürme konularnda
kendi bana mutlak olarak tasarrufta bulunaca bir kuvvet sahibi ol-

may gerektirir. u anda göün ve yerin mevcut düzeninin bozulma-


dan devam ediyor olmas, ya bütün ilâhlarn tesiriyle olmaktadr ki bu
imkânszdr. Çünkü bir eyde iki ayr müessirin tesirinin bulunmas
imkânszdr. Va da bu düzen tek bir ilâhn tesiriyle (yani irade, kuv-
vet ve tasarrufuyla) olmaktadr; böyle olunca dierleri ilâhlktan düer.
Böyle bir durum da söz konusu deildir. Âlemde tek ilâh vardr; o da
yüce Allah'tr. Bu mesele, kelâm ilminde ele alnan ve hükme balanan
temel meselelerden biridir.

Cenâb- Hak sonra buyurdu ki: " Demek ki arn Rabb'i olan Allah,
onlarn yaktrdklar sfatlardan yüce ve uzaktr." Yani Allah', anna la-
yk ekilde tebih edin; O' nu zatna layk olmayan ilerden uzak tutun.
(y nun yüce zatndan uzak tutulacak ilerden biri de ilâhlkta kendisine

bir ortan bulunmasdr.


Cüz: 17
38 21. ENBYÂ SÛRES 19-25

Hak Teâlâ, zatn arn sahibi olarak tantt. Aslnda kendisi her e-
yin sahibi iken, özellikle ar zikretmesi, arn büyüklüündendir. Bü-
tün kâinat arn içinde, çok küçük kalr, neredeyse yok gibi saylr.

Âyetin manas udur: Müriklerin Allah'tan baka ilâhlar vardr söz


ve iddialarndan yüce Allah' uzak tutun.

Cenâb- Hak sonra, azametinin kuvvetini ve her eyi hükmü altna


alan saltanatnn yüceliini açklayarak öyle buyurdu:

"Allah, yaptndan sorumlu tutulmaz .


" Yani mahlûkattan hiçbirinin,
O'nun heybet ve celâlinden dolay, kendisiyle münakaa etmesi ve O'na
yaptndan hesap sormas mümkün deildir. " Onlar ise hesaba çekilir-
ler.” Yani Allah'n kullan, en küçük ilerine varana kadar yaptklarn-
dan sorulurlar; çünkü onlar Allah'n mülkü ve kuludur.

Bu âyette, kâfirler için bir tehdit vardr. Aynca bu âyet, "Biz göü,
yeri ve arasndakileri oyun olsun diye yaratmadk " (Enbiyâ 21/ 16) âyeti için bir

tamamlayc niteliindedir. ki âyeti birlikte düündüümüzde mana


öyledir: Bilakis biz, her eyi bir hikmetle yarattk. Siz bu hikmetlerden
bir ksmn bilirsiniz, bir ksm ise size gizlidir, öyle ise onu Allah'a ha-
O'nun yapt eyleri sorgulamayn. Gerçek
vale edin. u ki O'na yapt
sorulmaz, fakat size yaptklannzn hesab sorulur.

"
Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: Yoksa O'ndan baka birtakm
ilâhlar m edindiler ?"
Bundan önce, müriklerin edindikleri ilâhlarn, ilâhlk özelliklerin-
den yoksun olduu ortaya konarak, onlann yapt bu iin yanl oldu-
u belirtildi. lâha ait Aynca
özelliklerden biri de ölüleri diriltmektir.
kesin deliller ortaya konarak, birden fazla ilâhn bulunmasnn imkânsz
olduu ispatland. Peinden de bu özelliklerden yoksun olan varlklar
ilâh edinmenin bâtl olduu ortaya kondu. Aynca mürikler, bo iddia-

lanna delil getirmeleri istenerek knanp azarland.


Âyetin manas udur: olduunu gösteren
Allah'n, ilâhlkta tek
yüce ileri apaçk ortada iken, mürikler, onu brakp her yönüyle ilâhlk
sfatlanndan uzak olduklar gün gibi açk olan birtakm varlklan ilâh

edindiler.
"

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 19-25 39

O mürikleri azarlayp susturmak için de ki: "Haydi, iddia ettiiniz


ey için, akla ve nakle dayal delillerinizi getirin !" Zira dinî ilerde de-
lile dayanmayan hiçbir söz geçerli deildir. Özellikle böyle mühim ve
önemli bir ite, delilsiz hiçbir söz kabul edilmez.

"
Onlar cevap veremeyip susunca kendilerine de ki: te benimle bera-
ber bulunanlarn kitab ve benden öncekilerin kitab! Yani bütün semavî ki-
taplar bu hakikati söylemekte ve bütün geçmi peygamberlerin sünneti
ona ahitlik etmektedir. te, tevhid hakknda gelen ve kesin delil içeren

bu vahiy, benim ümmetimin ve benden önceki geçmi ümmetlerin öü-


düdür. Rabbimiz bize ve bizden önceki ümmetlere tevhidi emredip onu
öütledi. Yani yüce zatnn ilâhlkta tek olduuna inanmamz emretti.

Âyete u mana da verilmitir: te bu kitap (Kuran) ümmetime indi,


u dier kitaplar da benden önceki peygamberlerin ümmetlerine indi.
Bakn bakalm, onlarda, birinci srada tevhidden baka bir emir var m-
dr ve irkten baka bir yasak mevcut mudur? Âyette, mürikler azarla-
np susturulmaktadr.
Âyet öyle bitiyor: "Hayr, onlarn çou doruyu bilmezler." Yani
gerçei anlamazlar, doru ile yanln arasm ayrt edemezler. Önceki
âyette, müriklerden iddialanna kesin delil istenerek knanp susturul-
dular; bu âyette ise cehalet ve inatlarndan dolay delil getirmenin onla-
ra bir fayda vermeyecei belirtildi. Bunun için öyle buyruldu:

"Onun için yüz çevirirler." Yani onlar, cehaletlerinden ve azgnlkla-


rndan dolay tevhidden ve peygamberlere tâbi olmaktan yüz çevirme-
ye devam etmekte; kendilerine tekrar tekrar delil ve hüccet getirilse de
içinde bulunduklan azgnlk ve sapknlktan vazgeçmemektedirler.

Yahut onlar, inkâr ve isyana daldklarndan, kendilerine getirilen

aklî ve naklî delillerden yüz çevirmektedirler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Senden önce göndermi ol-

duumuz bütün peygamberlere öyle vahyettik: Benden baka ilâh yoktur ; o


halde sadece bana kulluk edin." Bu âyet, önceki âyetlerde özetle belirtilen

gerçei açklayp vurgulamaktadr. Bu gerçek udur: Tevhid (Allah'n


birlii), bütün lâhî kitaplarn bahsettii ve bütün peygamberlerin üze-
rinde görü birlii ettii bir husustur. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
"

21. ENBYÂ SÛRES 19-25 Cüz 17


40

19-25. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

“O'nun katindakiler, O'na ibadet etme konusunda kibirlenmezler âyeti


hakknda deriz ki: Allah'n yannda, katnda ve huzurunda olmak, mad-
di bir mekânda beraber bulunmak deildir; o, Allah tarafndan seçilmek
ve manen lâhî huzura yaknlatnlmaktr.

Bunlar, Allah katnda özel yaknlk elde etmi âriflerin sfatdr. On-
lar, Allah'a ibadet yapma konusunda kibirlenmezler, bilakis sürekli O'nun
azamet ve yüceliine boyun eerler. Onlar, ibadetten hiç usanmazlar ve
ibadete doymazlar. u
kadar var ki ârifler, tek bir ibadet halinde de kalmaz-
lar, bir ibadetten dierine geçerler. Mesela, âzalarla yaptklar ibadetten,
tefekkür ve ibret alma gibi kalpleriyle yaptklar ibadete geçerler. Sonra,
müahede ve basiret gözüyle hakk görme gibi, ruhlarnn yapt ibade-
te geçerler. Ondan, sonsuz kerem ve af sahibi yüce Mevlâ'nn huzurunda
balanp kalma gibi, srlarnn yapt ibadete intikal ederler. Böylece bü-
tün vakitlerinde Allah Teâlâ'y tebih edip yüceltirler; O nu söz veya hal ile

tebih etmekten hiç geri durmazlar, bu konuda geveklik göstermezler.

"Yoksa yerden ilâhlar m edindiler ..." âyetinin iaretiyle deriz ki: Bu


âyetteki uyan ve tehdit, kalbiyle varlklann sevgisine meyleden yahut
ehvet ve nefsanî hazlanna balanp kalan kimseler için de yaplmtr.
"Eer gökte ve yerde Allah'tan baka ilâhlar olsayd, her ikisinin de düzeni
bozulurdu" âyetinin iaretiyle deriz ki: unu iyi bil: Üç ey var ki idare ve
tedbir edeni çoaldkça nizam bozulur. Birincisi, âlemdeki ilâhlktr. Bu
âlemde birden fazla ilâh olsayd âlemin nizam bozulurdu. kincisi, sul-

tanlktr. Ayn ülkede birçok hükümdar bulunursa insani an n düzeni bo-


zulur. Üçüncüsü, eyhliktir. Bir müridin birden fazla eyhi olursa onun
terbiyesi bozulur; aynen bir hastaya birden fazla doktorun müdahale
edip ilaaru ve tedavisini bozduu gibi. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

"Allah, yaptndan sorumlu tutulmaz; onlara ise yaptklarnn hesab


sorulacaktr" âyeti hakknda müfessir Kevâî demitir
21
ki:

21 Kevâî, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Yusuf b. Haan el-Kevâî el-Mevslî (v. 680/1281) tefsir
ve kraat âlimidir. Tebsratü'l-Mütezekfdr ve Tezkiretü'l-Mütebassr adl tefsiri ile mehur-
dur. Baka eserleri de vardr (bk. Mahfuz Ata, "Kevâf' DA 25/341). Müfessir bn A«ibe
| rahmetull ahi aleyhL KevâTden yapbg alntlan, Abdurrahman- Fâsrnin (v. 1036/lt>26)

Celâleyn Tefsiri üzerine yapt Hâiyetul-Fâsi isimli eserden almtr (Mütercim).


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 19-25 41

"Allah Teâlâ'ya yapt iten ve verdii hükümden hesap sorulmaz;


çünkü O, âlemlerin Rabb'idir. Kullara ise yaptklarnn hesab sorulur;
zira onlar Allah'n kullandr. Âyetin manas udur: lâhî kudretin hük-
mettii her eye, hiç tereddüt etmeden ve bir ey sormadan ba eip
teslim olmak gerekir."

Kevâî sonra demitir ki: "Eer insan, bu âyete güzel bir nazarla
bakarsa, onun yüce Allah'n kitabndaki en âdil âyet olduunu görür;
öyle ki onda rubûbiyyet sfat ile kulluk sfat birlikte zikredilmitir."

"Senden önce göndermi olduumuz bütün peygamberlere öyle vahyet-


tik: Benden baka ilâh yoktur; o halde sadece bana kulluk edin" âyetinin ma-
nas udur: Tevhid (Allah'n birlii), bütün peygamberlerin ve semavî
kitaplann üzerinde görü birlii ettii bir husustur.
Allah Teâlâ'da fâni olmak üç ksmdr:
1. Fiillerin tevhidinde fenâ. Bu, bütün fiilleri Allah'tan görerek vas-
ta ve sebepleri aradan çkarmaktr.

2. Sfatlarn tevhidinde fenâ. Bu, kâinatta asl güç sahibi, iiten, gö-
ren ve konuan olarak sadece yüce Allah' görmektir.
3. Zatn tevhidinde fenâ. Bu, varlk âleminde hakiki vücut sahibi
olarak sadece yüce Allah' görmektir, bunu zevk, vecd ve yakîni iman

olarak müahede etmektir.


Kasîdetü'l-Ayniyye sahibi (Abdülkadir-i Geylânî) bu konudaki bir
beytinde demitir ki:

"Bütün varlklar yoktan var eden O'dur; O, hepsinin varlk sebebi-


dir. O, bütün varlklarn asl kaynadr. Bütün varlklar O nun tecelli-
'

22
sinden ibarettir."

Ariflerden biri, bu fenâ hallerine öyle iaret etmitir: "Kul, önce


lâhî fiillerde fenâ haline ular, sonra sfatlarda, sonra da zatta. Böylece
fenâs, bizzat Cenâb- Hak ile bekâ oldu."

Bu fenâ ve bekâ makamnda, manevi seyir halinde olanlarn adm-


lan nihayete ular, âriflerin srlan hakikat âleminde karar klar, ancak

22 bk. Abdülkadir-i Geylânî, Fütûhü'l-Gayb, s. 145 CDmak: Dârü'l-Elbâb: 2006).


"

42 21. ENBYÂ SÛRES 26-29 Cüz: 17

bununla birlikte manevi yükselme ve keifler ebediyen devam eder. Al-

lah Teâlâ bizleri de onlardan yapsn. Âmin ...

Allah Teâlâ Evlat Edinmekten Yücedir

Cenâb- Hak, bundan sonra, kendisinin evlat edindiini iddia eden-

lerin görüünü ret ve inkâr ederek öyle buyurdu:

T, Uj ^ 4 jZ U pJÇ © <Uj J^j


4

© ÖyÂÂ li U>
26. Onlar, “ Rahman evlat edindi" dediler. Hââ! O, bundan yüce
ve uzaktr. Hayr, evlat dedikleri melekler, Allah katnda özel ihsana
mazhar olmu (yaknlk ve eref elde etmi) kullardr.

27. Onlar Allah'tan önce söz söylemezler ve sadece O’nun emriyle


hareket ederler.

28. Allah, onlarn önlerindekini ve arkalanndakini (yaptklarn ve

yapacaklarn) bilir. Onlar, Allah'n raz olduklarndan bakastna efa-


at etmezler ve hepsi O'nun korkusundan titrerler.

29. Onlardan her kim, " Ben Allah'tan baka bir ilâhm" derse, biz
onu cehennemle cezalandrrz. Biz, zalimleri böyle cezalandrrz.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Onlar, 'Rahman evlat edindi' dediler .

Allah Teâlâ bu âyette, baz müriklerin dier bir günahm naklet-

mektedir. Âyet, onlarn sözlerinin yanl olduunu açklamak için gel-


mitir. Bu sözü söyleyenler, Huzâa kabilesinin bir koludur. Onu söyle-
,

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 26-29

yenlerin Kurey, Selemeoullar ve Müleyhaoullan olduu da nakle-


dilmitir. Onlar, "Melekler Allah'n kzlardr; onlann anneleri de cinler-
dir" diyorlard. Allah Teâlâ, onlarn bu sözlerinden yüce ve uzaktr.

Âyette, böyle bir sözü Rahmân'a isnat ettiklerinin belirtilmesi, onun


ne kadar çirkin ve yanl olduunu koymak içindir. O Rahmân
ortaya
ki zatnn dnda bütün varlklar O'nun mülkü ve kuludur; hepsinin
sahip olduu nimetleri veren O'dur.

Âyet öyle devam ediyor: "Hââ! O, zatna layk olmayan böyle ey-
lerden yücedir bir ; e
ve evlat edinmekten uzaktr. Hayr, melekler on-
larn dedii gibi deildir; onlar Allah katnda özel ihsana mazhar olmu
yalanlk elde etmi Allah'a ait kullardr."

Dier âyette öyle buyruluyor: "O melekler, Allah'tan önce söz söy-

lemezler; sadece O'nun kendilerine emrettii eyleri söylerler." Bu, me-


leklerin dier bir özelliidir. Bu özellik onlarn Cenâb- Hakk'n emrine
son derece itaat edip boyun ediklerini bildirmektedir. Âyetin manas
udur: Allah Teâlâ kendilerine bir eyi söylemeden veya emretmeden
önce onlar bir ey söylemezler.
"Onlar sadece O'nun emriyle hareket ederler." Yani melekler sadece
Allah'n kendilerine emrettii eyi yaparlar. Bu, onlann, sözlerinde Al-
lah Teâlâ'ya tâbi olduklarn belirttikten sonra, tüllerinde de O'na tâbi

olduklann açklamaktadr. Âyette sanki öyle deniyor: Melekler, ba-


kasnn emriyle deil, sadece Allah'n emriyle konuurlar, O'nun em-
riyle i yaparlar.
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Allah, onlarn önlerindekini
ve arkalar ndakini yani yaptklarm ve yapacaklarn bilir."

Âyete u mana da verilmitir: Allah onlarn, yaratlmadan önceki


ve yaratldktan sonraki hallerini bilir. Bu, onlann gerçek manadaki kul-
luklarnn sebebini açklamaktadr. Çünkü meleklerin Allah Teâlâ'nn
ilmi altnda boyun edirilmeleri ve Onun kendilerini ihata etmesi, on-

lann, evlatlk bayla rubûbiyyet sfatlarna sahip olmalarn ortadan


kaldrmaktadr.

"Onlar, Hak Teâlâ'nn azametinden çekinerek, Allah’n, kendisine

efaat edilmesine raz olduklarndan bakasna efaat etmezler."


ENBYÂ SÛRES 26-29 Cüz. 17
44 21.

bn Abbas [radyaliahu anhj demitir ki: "Allah n, kendilerine efaat


23
edilmesine raz olaca kimseler, 'lâ ilâhe illallah' diyenlerdir.

Âyet öyle bitiyor: "Ve hepsi yüce Allah'n hayetinden, korkusundan


ürperirler ; O'ndan korkarak tir tir titrerler."

Âlimlerden biri demitir ki: "Hayetin asl manas, tâzim ile yani

karsndakini gözünde ve gönlünde yücelterek korkmaktr. Bunun


için, 'Allah'tan sadece gerçek manada âlimler hayet eder (korkar)' (Fâtr 35/28)

hayet ile zikredilmitir. Âyetin


âyetinde, âlimlerin korkusu özellikle
metninde geçen 'ifak'n asl manas, emre uymaya özen göstererek
korkmaktr."

Devamndaki âyette öyle buyruldu:

" Onlardan yani meleklerden herkim, ' Ben de Allah'tan baka bir ilâhm'
derse biz onu cehennemle cezalandrrz."
, Burada konu melekler olduu
için manay melekler üzerinden verdik. Bu, olmu ve olacak bir ey de-
il ama, ayet olursa sonu budur. O zaman biz onlar, dier günahkârlar
gibi cezalandrrz. Bu, meleklerin daha önce bahsedilen üstün özellikle-
rini ve raz olunan ilerini ortadan kaldrmaz; çünkü burada zikredilen
farazi bir durumdur.

Bu âyette, Cenâb- Hakk'n melekûtunun (melekût âlemindeki sal-

tanatnn) kuvvetine ve ceberûtunun yüceliine bir delil vardr. Onda


ayrca, müriklerin vehmettii gibi, meleklerin Allah'n kzlan veya ço-
cuklar olmasnn imkânsz olduu ortaya konmaktadr.

Âyet öyle bitiyor: "Biz, zalimleri böyle cezalandrrz." Yani biz, var-

lklan hak ettii yerin dna koyan ve hadlerini aan zalimlere bu ekil-
de feci bir ceza veririz.

Kevâî demitir ki: "Bu söz, Allah'a irk koanlara tehdit ve iddetli

bir azap vaadiyle gelmitir. u âyette olduu gibi:

'Eer onlar da Allah'a ortak kosalard yapm olduklar bütün amelleri


boa giderdi"' (En'âm 6/88).

23 Taberi Cûmiu'l-Bryân. 16/202; Süyûtf, ed-Dürrü'l -Mensur, 5/624.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 26-29 45

A
Ayetteki amaç, Allah'a ortak komann çirkinliini ortaya koymak
kosun onun
ve bu irki kim koarsa amelini iptal edeceini ve onu ya-
pann cezasnn cehennem olduunu ifade etmektir.

'te biz, zalimleri yani kâfirleri bu ekilde cezalandrrz.'

Özetle, bu âyette melekler için bahsedilen ey, olmam ve olmaya-


cak farazi bir durumdur. Allah Teâlâ meleklerin böyle bir eyi yapma-
yacan bildii halde, (dier insanlara bir ibret olsun diye) böyle buyur-
mutur." Bu açklama, Abdurrahman- Fâsfye ait Hâiyetü ’l-Fâsî’den
özetle alnd.

26-29. Âyetlerin Tasavvufi aretleri

Melekûtun (gayb âleminin) nurlar, ceberut denizinden (Cenâb-


Hakk'n zatna mahsus âlemden), parçalara ayrlmadan, yava yava
ortaya çkmadan, bir eye çarpp bölünmeden ve bir eye karmadan
toptan ve âniden ortaya çkmtr. Her ey, Cenâb- Hakk'n "ol" emriy-
le oluvermitir. Fakat Allah Teâlâ'nn hikmeti, daha sonra varlklar bir
tertip ve sra ile yaratmay, bazsn dierinden ortaya çkarmay gerek-
tirmitir. Bu durum, lâhî sr korunsun ve hakikat hâzinesi sakl kalsn
diye böyle yaplmtr.

Cenâb- Hakk n yüce zat, bir e ve evlat edinmekten yüce ve uzak-


tr. lâhî kudret (gayb âleminde) varlklar bir sebep olmadan ortaya ç-
karmtr, fakat lâhî hikmet (dünyada) her eyi bir sra ve sebebe bal
olarak vücuda getirerek lâhî kudreti örtüp gizlemitir. Dünyada orta-

ya çkan her ey, mülk ve kul olma sfatyla tamamen Cenâb- Hakk'n
hükmü altndadr. Bu durum, âlemlerin Rabb'ine çocuk nisbet etmeyi
ortadan kaldrr.

Mele-i a'lâ sakinleri (gökteki melekler ve ruhanî varlklar), lâhî


ikram ve ihsana mazhar olmu kullardr. Onlar, maddi kirlerden (gü-
nahlardan) uzak ve temizdirler. lâhî yaknlk ve ünsiyetin sevgisi içine
dalmlardr. Süflî âlem olan dünyada yaayan insanlar ise birbirinden
farkl durumdadrlar.
46 21. ENBYÂ SÛRES 26-29 Cüz 17

nsanlardan kimin akl ehvetine, manevi yönü maddesine, ruha-


niyeti beeriyet yönüne galip gelirse o kimse, melekler gibi veya daha

faziletli olur. Kimin de ehveti aklna, maddi yönü manasna, beeri-


yet yönü ruhaniyetine galip gelirse o kimse de hayvanlar gibi olur veya

hayvanlardan daha akn ve düük bir halde olur.


lâhî huzurda yaknlk elde etmi velilerden kim mele-i a'lâya ka-

tlrsa Allah Teâlâ'nn melekler için yapt, "Onlar, gece gündüz hiç ara

vermeden ve geveklik göstermeden Allah' tebih ederler" övgüsü, onun için

de geçerlidir. Bu veliler, Allah Teâlâ'nn, "O melekler Allah'tan önce ko-

numazlar " âyetinde geçtii gibi, Cenâb- Hakk'n tedbiri zuhur etme-
den, O'nunla birlikte kendi balarna bir eyi tedbir etmezler.

O veliler, sürekli yüce Allah'a taat içindedir. Sadece O'nun raz


olduu kimseye efaat ederler. Onlar, Allah'n heybet ve hayetinden
korku içindedir. Onlardan kim, rubûbiyyet sfatlanndan herhangi bir

eye sahip olduunu iddia ederek, "Ben de Allah'tan baka bir ilâhm!"
derse biz onu cehennemle cezalandrrz. Bu sfatlar, ululuk ve Allah'n
kullarna kar büyüklük gibi sfatlardr. Onun içine atlaca ate ise

Allah'tan kopma (lâhî rahmetten mahrum kalma) ateidir. Allah zalim-


leri ite böyle cezalandm.

bn Atâullah- skenderî Hikem adl eserinde demitir ki: "Allah


Teâlâ seni, mahlûkatna ait bir eyi iddia etmeni yasaklad. O, âlemlerin

Rabb'i olarak, hiç kendisine ait bir vasfa sahip olduunu iddia etmeyi

sana mubah eder mi?"

Yüce Allah'n Birliinin Delilleri

Cenâb- Hak, bundan sonra, birliinin delilinden bahsederek öyle


buyurdu:

ti&uli Car; \z\k*. j jjJJi y.

5 Â.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 30-33 47

O fa ^ kua ^i

juJ 5 53

J-Jl 1£^\ Q 0^jii 'J*


CiLl* frLLJl

30. nkâr edenler, göklerle yer bitiik iken bizim onlan birbirinden
ayrdmz görmediler mi? Biz, canl olan her eyi sudan yarattk.
Hâlâ inanmyorlar m?
31. Onlar sarsmasn diye yeryüzünde sabit dalar yarattk. Ora-
da geni yollar açtk ki doru yolu bulsunlar.

32. Biz, gökyüzünü korunmu bir tavan yaptk; onlar ise ondaki
delillerden yüz çeviriyorlar.

33. Geceyi, gündüzü, günei ve ay yaratan O'dur. Bunlarn her


biri bir felekte (kendilerine tahsis edilen yörüngede) yüzmektedir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "nkâr edenler, göklerle yer, yani göklerin

bütün parçalar ile yerin bütün parçalan birbirine yapk halde bitiik
iken , bizim onlar birbirinden ayrdmz ibret gözüyle görmediler mi? "
tbn Abbas Iradyallahu anh| demitir ki: "Göklerle yer, birbirine bitiik
tek bir ey halindeydi, Allah Teâlâ onlar ayrd; göü imdiki olduu
yere yükseltti, yeri de olduu yerde sabit yapt."

Yine îbn Abbas'tan (radyaliahu anh| gelen dier rivayete göre o öyle
demitir: "Allah gökle yerin arasna bir rüzgâr gönderdi, onlar birbirin-
den ayrd."
48 21. ENBYÂ SÛRES 30-33 Cüz: 17

Süddî21 demitir ki: "Gökler, birbirine bitiik tek bir ey halindeydi;


Allah onu ayrarak yedi gök yapt. Ayn ekilde yerler de tek bir parçay-
1 '
d; Allah onu ayrarak yedi kat yer yapt."

öyle bir soru sorulabilir: "Onlar göklerle yerin bitiik olduunu ne


zaman gördüler ki bunu açklasnlar?" Buna cevap olarak deriz ki: Bah-
sedilen ana konu, göklerin yerden aynlp yükseltilmesidir. Bu da gözle
görülecek bir durumdur. Hem onlar, gördükleri eyi düünüp ibret ala-
cak dürümdalar. Onlar, düündüklerinde unu bilirler ki bu gökleri dü-
yaptn en güzel hikmete göre yapan ve gökleri
zenleyip yaratan, her
yerden ayrp yükselten biri vardr. O da Cenâb- Hak'tr.

Buna göre, göklerle yerin bitiik olmasnn bildirilmesi, ilave bir bil-

gidir. Âyette sanki öyle deniyor: "Onlar göklerin aynlp yükseltildiini


görmediler mi?"

Kevâ 26
demitir ki: "Kur'ân- Kerîm, mucize bir kitaptr. Onun,
göklerle yerin bitiik olduunu bildirmesi, bir eyi görüp haber veren
kimse gibidir. Yahut öyle denebilir: Göklerin ve yerin önceleri bitiik

iken daha sonra aralannn aynlmas aklen mümkündür. Bu durumda,


onun bitiik halinin aynca hatrlatlmas gerekti."

öyle de denÜmitir: "Gökler, yamur yadrmayacak ekilde sert

ve kat bir haldeydi; yer de ot bitirmeyecek ekilde bitiik ve kat idi.

Allah göü yard yamuru yadrd; yeri yard bitkileri bitirdi." Bu gö-
rü de bn Abbas'tan Iradyallahu anh] rivayet edilmitir. Müfessirlerin ço-

unluu bu görütedir .
27
Kâfirlerin, göklerin ve yerin bitiik olmasn
ve aynlmasn bu manada bildikleri açktr. Birinci manay göre, bunu
görmeleri ilim olarak tefekkür yoluyla görmektir; ikinci manaya göre ise

gözle görmektir.

24 Süddî, Ebû Muhammed smail b. Abdurrahman (v. 127/744), tâbiînden mehur bir '.at

olup Hicazl'dr. Süddt-i Kebîr olarak anlr. Tefsir ve hadis âlimidir.


25 Rivayetler için bk. Sa'lebî, el-Krf v'l-Beydn, 4/237-238; ayrca bk. Taberî, Cdmiu'l-Btyîn,
16/256-257; Süvûtî, ed-Dürrü l-Mensûr, 5/625-626.

26 Kevâî ve eseri, bu sûrenin 19-25. âyetlerinin tasavvuf! tefsirinde tantld.

27 bk. Taberî, Câmu'l-Beydn, 16/258; Ebüssuûd, rddii'l-Akli's-Selim, 4/333-334.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 30-33 49

Âyet öyle devam ediyor: "Biz, canl olan her eyi sudan yarattk."
Yani biz, her canly sudan yarattk. u âyet de bu manadadr:
"Allah, hareket halinde olan bütün canllar sudan yaratt" (Nûr 24/45).

Çünkü su, canllarn yaratl maddesinin büyük bir ksmn olutur-


maktadr. Yahut canllarn suya çok ihtiyaç duyduklar, onu çok sev-
dikleri, yokluuna sabredemedikleri ve ondan çok faydalandklar için

böyle buyruldu.

Sudan yaratlan canllarn içine mecazen bitkiler de girer, fakat me-


lekler girmez (Çünkü onlar nurdan yaratlmlardr).

Âyette geçen sudan maksadn, "meni" olduu da söylenmitir.

mam Kueyrî demitir ki: "Canl olan bütün varlklar sudan yara-
tlmtr; çünkü üreme yoluyla meydana gelen canllarn temel maddesi
menidir; o da bir damla sudur ." 28

Meleklerin üreme yoluyla (anne babadan) meydana gelmedikleri


daha önce söylendi (Onlar, lâhî kudretin tecellisi olarak dorudan ya-

ratlrlar).

"
Âyet öyle bitiyor: Hâlâ Allah'n birliine inanmyorlar m?" Bu
âyet, Allah Teâlâ'nn tek ilâh olduunu gösteren ve O'nun birliine ima-
n gerektiren d ve iç âlemdeki bunca delillerden sonra kâfirlerin iman
etmeyiini yadrgamaktadr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar sarsmasn, hareket


ettirip çalkalamasn diye yeryüzünde sabit dalar yarattk. Orada yani yer-
yüzünde geni yollar açtk ki doru yolu bulsunlar." Yahut dalarda ge-
çit veren geni yollar yaptk; çünkü dalar, geni ilek yola daha fazla
muhtaçtr.

Âyetin sonunda öyle buyruldu: "Böyle yaptk ki doru yolu bulsun-


"
lar. Yani bu yollarla gitmek istedikleri ülkelere gitsinler yahut faydala-
rna olan ve mühim ilerine ulasnlar.

28 Kueyrî, LetdifÜ'l-dril, 4/169.


"

50 21. ENBYÂ SÛRES 30-33 * Cüz: U

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Biz, gökyüzünü dümekten


korunmu bir tavan yaptk ." u
âyet de bu durumu bildiriyor:

"Göü, yerin üzerine dümekten O koruyor. Onun dümesi sadece

Allah'n izniyle olur " (Hac 22/65).

Yahut Allah göü, belirlenen vakte yani kyamete kadar, bozulmak-


tan ve dalmaktan korur.

Bir dier mana: Allah göü, eytanlarn gizlice kulak verip oradaki
haberleri dinlemesinden, onlarn üzerine att atele koruyor. u âyet
de bu durumu haber vermektedir: "Biz oray her türlü azgn eytandan
koruduk" (Sâffât3 7/7).

Âyet öyle "O kâfirler ise ondaki delillerden yüz çeviriyorlar


bitiyor. .

Yani onlar, gökte bulunan güne, ay, yldzlar ve bunlann dnda, Allah
Teâlâ'nn birliine, kudretine ve hikmetine delil olan nice hayret verici
tecellilerden yüz çeviriyorlar. O delillerin bir ksm gözle görülmekte-
dir; bir ksm ise tabiat ve astronomi ilmindeki aratrmalarla bilinen
delillerdir. Onlar bunca delillerden yüz çevirdiler; onlann üzerinde güzel-
ce düünerek içinde bulunduklar inkâr ve sapknlktan vazgeçip iman
etmediler.

Dier âyette öyle buyruluyor: "Dinlenip rahat etmeniz için geceyi,


içinde birtakm iler yapmanz için gündüzü, gündüz versin diye k
günei ve gece k versin diye ay yaratan O'dur ." Bu âyet, onlann yüz
çevirdikleri baz delilleri açklamaktadr.

Âyet öyle devam ediyor: “Her biri, yani yldzlarn hepsi kendileri-
ne tahsis edilen bir felekte (yörüngede), sudaki birinin yüzüp gitmesi gibi
yüzmektedir."

îbn Abbas [radyaiiahu anh] demitir ki: "Felek, gökyüzüdür."

Onun, göün altnda sabit tutulmu bir dalga olduu, günein, ayn
ve yldzlarn onda akp gittii de söylenmitir. Astronomi âlimlerinin
çounluu, felein hareket ederek dönen bir cisim olduunu ve dokuz
tane felein bulunduunu söylemilerdir. Sadece u konularda farkl gö-
rüler vardr: Bu felekler yedi kat gökte mi bulunur? Dokuz felein seki-
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 30-33 51

zincisi kürsî, dokuzuncusu ar mdr? Bunlar göklerin altnda m üstün-


de midir? Bu konuda, astronomi âlimleri iki ayn görü belirtmilerdir.

" Hepsi bir felekte yüzer'' âyetinde yüzen cisimlerden kast, bütün yl-
dz cinsleridir.
Gaznûnfnin kitabndan derlenen el-Müstahrec adl eserde öyle
denmitir: "Âyetteki 'hepsinden' kast, güne, ay ve dier yldzlardr.
Onlar, suda yüzen kimse gibi felekte akp gitmekte yahut felein içinde
dönmektedirler. Yldzlar felekte, felein aknn aksine hareket etmek-
tedir. Gökte dokuz felek vardr. Ay, dünyaya en yakn ve en alt felekte-

dir. Sonra unlar gelir: Utarit, Zühre, güne, Merih, Müteri, Zühal. Se-
kizincisi burçlarn bulunduu felektir. Dokuzuncusu felek-i âzam yani
en büyük felektir."

Yâsîn sûresinde ise öyle demitir: "Burada ve Enbiyâ sûresinde gü-


ne ve ay özel olarak zikredildi; çünkü onlann seyri, devaml içinde bu-
lunduklar felein dönüünün aksi yöndedir. Dier be yldzn seyri ise
bazan geri dönüü srasnda içinde bulunduu felein seyrine uyar."

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

30-33. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Manevi terbiyenin varln inkâr edenler, ruhlarla nefislerin ceha-


letle ölmü vaziyette, kah bir halde birbirine yapk olduklarm, bizim
onlan marifet ilimleri ve tevhidin srlaryla ayrdmz görmediler mi?
Burada anlatlmak istenen udur: Baz ruhlar ve nefisler, manen ölü
olup kat haldedirler. Bir terbiyecinin sohbet ve terbiye halkasna girdik-
lerinde, ilim ve srlarla açlr ve ayrlrlar. Bu durum, manevi terbiyede
ehliyet sahibi kâmil müridlerinvarlna delildir. Kim, manevi terbiye-
nin kesildiini söylerse onun sözü, bu alanda müahede edilen binlerce
örnekle reddedilir.

Biz canl olan her eyi, gayb suyundan yarattk. Bu, ezelî lâhî aktr.
Onlar, bu suyun (lâhî akn), onu tamaya ehil olan âriflerin kalbinde

bulunduuna hâlâ inanmyorlar m?


52 21. ENBYÂ SÛRES 30-33 Cüz: 17

Biz, nefis toprana, nefis hevâsna meyledip de ölmesin diye, akl

dalar yerletirdik. Onda, lâhî huzura giden nice yollar yaptk. Bu yol-
lar, deiik riyâzet ve mücâhede ekilleridir. Yollar çoktur, fakat kast

birdir; o da fenâ ve bekâ haline ulamaktr. Bu, Cenâb- Hakk' müa-


hede ile (gözle görmüçesine) tanmaktr. " Umulur ki onlar doru yolu
bulurlar " âyetinin manas, "Bizim huzurumuza ularlar" demektir.

Biz, safi kalpleri, bo düünce, vesvese, ek, evham ve eytanlardan


koruduk.

Cenâb- Hak göü, ate halindeki yl-


Ariflerden biri demitir ki:

dzla eytandan korumaktadr; O'nun velilerinin kalplerini (eytandan)


korumas daha layktr."

O manevi terbiyeyi inkâr edenler, gaflete daldklarndan, kalplerin


korunmas ve himaye edilmesiyle ilgili delillerden yüz çeviriyorlar.

D âlemde gece ve gündüzün pepee geldii, güne ve ayn ken-


di yörüngelerinde seyrettii gibi, insann iç âleminde kalpte de kabz
ve bast hali srayla gelip gider. Baz kalplerde irfan günei doar, ba-

zlarnda manevi delil kameri parlar. Hepsini yaratan O'dur. Bunlarn


hepsi, kendi yerinde seyreder; biri dierinin yerine geçmez. Hepsi için
Hayrl
belirlenmi bir seyir ve istenen bir edep vardr. ilerde muvaffak
olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Hiç Kimse Dünyada Ebedî Deildir

Allah Teâlâ, önceki âyetlerde bahsettii kesin âyet ve delillerle


karsna gerçek delili koyunca, âciz kalp sustular ve, "Biz o
kâfirlerin

Peygamber'e zamann getirecei felaketi (ölümü) bekliyoruz, o zaman


kendisinden kurutulup rahat ederiz!" dediler, bunun üzerine Allah
Teâlâ öyle buyurdu:
Cü2: 17 21. ENBYÂ SÛRES 34-35 53

34. Biz, senden önce de hiçbir beere (dünyada) ebedîlik vermedik.


imdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?

35. Her canl, ölümü tadacaktr. Biz sizi hayrla ve erle imtihan
edip deneriz. Siz sadece bize döndürüleceksiniz.

Tefsir

Cenâb- Hak, peygamberi Hz. Muhammed'e [saiiaiiahu aleyhi veseiiem]


buyuruyor ki: "B/z, senden önce de hiçbir beere dünyada ebedîlik içerme-
"
dik. Yani kimseye dünyada ebedî kalma imkân vermedik, çünkü bu,
yaratl ve lâhî kanun hikmetine aykrdr. imdi sen, hikmetimiz gere-
i ölürsen, onlar senden sonra ebedî mi kalacaklar?"
Mürikler, "O Peygamber'in bana bir felaket gelmesini (ölümünü) bek-
liyoruz!" dediklerinde bu âyet indi ve onlarn Hz. Peygamber'in Mlallahu
aleyhi vesclieml vefatna sevinmelerini ortadan kaldrd. Bir peygamberin
vefatyla sevinmek, akll kimsenin yapaca bir ey deildir.
manas udur: Allah, kim olursa olsun, bütün insanlarn
Âyetin
dünyada ebedî kalmamasna hükmetti; ey Muhammed, sen vefat eder-
sen o kâfirler dünyada ebedî mi kalacaklar?

Devamndaki öyle buyruluyor: "Her canl, ölümü tadacaktr."


âyette
Yani her nefis, ruhunun bedeninden ayrlmasnn acsn tadacaktr;
ölme konusunda sen ve onlar aynsnz. Bu durumda, herkesin bana
gelecek bir eyden dolay sevinme düünülemez.

"Biz sizi hayrla ve erle imtihan edip deneriz." Âyetteki hitap ya bü-
tün insanlaradr ya da kâfirleredir. Bu ie "iptila" yani deneme denme-
si, onun bir çeit imtihana benzemesinden dolaydr. Gerçi Allah Teâlâ
onlarn yapacaklar bütün amelleri, daha meydana gelmeden önce bil-

mektedir, sadece haklarnda verilecek hükme bir delil olusun ve ahit


bulunsun diye, bu imtihan yapt.

"Sizi er ve hayrla imtihan ederiz." Yani sizi, fakirlik ve zenginlikle,


zarar ve faydayla, nimete ulatrarak ve nimetten mahrum ederek, zillet
ve izzetle, bela ve afiyetle deneyip imtihan ederiz. Bakarz; sabr ve ü-
kür mü ediyorsunuz yoksa feryat edip inkâra m gidiyorsunuz!
54 21. ENBYÂ SÛRES 34-35 Cüz: 17

A
Ayet öyle bitiyor: "Siz, bakasna deil, sadece bize döndürülecek-
siniz. " Hepiniz bize dönersiniz; biz size, sabr veya ükrünüze, feryat

veya inkânnza göre amellerinizin karlm veririz.


Bu âyette una iaret edilmektedir: Bu dünyadan kast, sevap veya
azabaulamak için çeitli bela ve imtihanlarla yüz yüze gelmektir. En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.

34-35. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bu dünya âleminin içindekilerle birlikte kökünden yklmas ve bü-


tün nimetlerinin çekilip almmas kaçnlmazdr. Bu fâni âlemden ebedî
âleme, yorgunluk diyarndan dinlenme diyarna, amel yerinden kar-
lklarnn alnaca ahirete intikal etmek mecburidir. Akll kimse, bütü-
nüyle bu fâni âlemden yüz çevirip yönünü ebedî âleme çeviren, çkaca
yol için azk edinen, yolculuk için hazrlk yapan ve bu dünyada sürekli

kalmaya tamah etmeyen kimsedir. Bu dünyadan peygamberler, salihler

ve hayrl insanlar göçüp gitmitir. airin u sözünü düün:


"Ölümün olduu bir alanda, sabr gerekir sabr! Kimse bu dünyada
gücüyle ebedîlii elde edemez!"

"Sizi er ve hayrla deneyip imtihan ederiz" âyetinden hareketle deriz

ki: unu iyi bil: Eer kul, manen uyank olursa hallerinin deimesi ve
durumlarn farkl ekillerde gelip gitmesi, onun için en faziletli ihsanlar-

dan biridir. Bunu farkeden kul, bama gelen her durumda yüce Allah'a
döner. ayet bama bir zarar ve sknt gelirse sabr ve nza ile, bir nimet-

le karlarsa hamd ve ükür ile Allah'a döner. Böylece devaml manevi


bir ilerleme ve yükselme içinde olur. Allah Teâlâ'nn, "Biz sizi hayrla
ve erle imtihan edip deneriz. Siz sadece bize döndürüleceksiniz" âyetinin

manas budur. Yani erle ve hayrla Allah'a döndürülürsünüz. halde, u


genilikte ve skntda Allah'a dönmek tarikatn temel esaslanndandr.
Sknt içinde Allah Teâlâ'ya dönmek sabr ve nza ile olur; genilik ve
nimet içinde ise hamd ve ükürle, bir de bu nimetin bir vasta olmadan
dorudan Allah'tan geldiini görmekle olur.
"

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 34-35 55

Hz. Peygamber (saliaiiahu aleyhi vesellem] bir defasnda, "Kim bir belaya

urayp sabrederse, kendisine bir nimet verildiinde ükrederse, biri ona hak-

szlk ettiinde affederse ve bir kimseye hakszlk edince Allah’tan affn isterse

..." buyurdu ve sükût etti. Orada bulunanlar,

"Yâ Resûlallah, onun için ne vardr?" diye sordular; Hz. Peygamber


[sallallahu aleyhi veselleml,

" te onlar için (azaptan) emniyet vardr ve onlar hidayete ulam kim-
29
selerdir buyurdu .

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem) dier bir hadisinde öyle bu-
yurmutur:

"Müminin ii çok hayret vericidir; onun bütün ileri hayrdr. Bu du-


rum, sadece müminler içindir, bakasnn hali böyle deildir. Mümine bir

nimet ulasa ükreder; bu onun için bir hayr olur. Bana bir sknt gelince

sabreder; bu da onun için bir hayr olur.”™

Darlk ve sknt annda Allah Teâlâ'ya yönelmek daha zordur; bu-


Çünkü onda,
nunla birlikte o hal içinde Allah'a gidi daha kuvvetlidir.
hoa gitmeyen beerî sfatlardan temizlenmek ve arnmak vardr. Bunun
için Cenâb- Hak âyette, imtihan edilen eylerden önce erri yani sknt,

hastalk ve fakirlii dile getirdi. Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Allah bir kulu sevince, ona musibet verir; eer kul sabrederse onu seçer

(kendisine yöneltir); musibete rza gösterirse onu seçip has kullar arasna
katar. "
3l

Allah Teâlâ'dan gelen kudsî bir haberde öyle buyrulmutur:

"Fakirlik benim hapsim, hastalk ise bamdr; kullarmdan sevdik-


lerimi onlarla hapsederim."

29 Taberinî. el-Kebîr, nr. 6613; Süyûtî, ed-Dürru'l-Mensûr, 3/310; Ali el-Müttakî, Ksnzü’l-
Ummdl, nr. 5617.

30 Müslim, Zühd, 64; Ahmed, Müsned, 4/332; îbn Hibbârt, Sahih, nr. 28%; Taberânî, el-

Kebîr, nr. 7316.

31 Deylemî, Firdevsü'l-Ahbûr, nr. 976; Zebîdî, thâfü's-Sâde, 12/443. Konuyla ilgili deiik
hadisler için bk. Ali el-Müttâk, Kenzü’l-Ummûl, nr. 6771-6810.
56 21. ENBYÂ SÛRES 34-35 Cüz: 17

Kul bu ekilde, kalple yaplan amelleri elde eder. Bu ameller sabr,


nza, zühd, tevekkül ve bunlarn dndaki dier makamlardr. Kalple
yaplan zerre kadar salih amel, sadece âzalarla yaplan dalar kadar
amellerden daha üstündür. Bir de kul, kalple yaplan amellerden, mü-
ahede ve basiretle Hakk' görme gibi ruhlarn ve srlarn ameline geçer.
Uyank kalple yaplan bir saatlik tefekkür, gafletle yaplan yetmi yllk
ibadetten hatta bin senelik ibadetten daha üstündür. Bu konuda bir air
demitir ki:

"Sevgilimle (Rabbim'le) geçen her vaktin deeri, gafletle geçen bin


seneye (veya bin hacca) denktir."

Kalp amellerinin böyle olmasmn sebebi udur: Bütün taat-


faziletli

lerden ve ibadet çeitlerinden maksat, Cenâb- Hakk' müahede etmek


ve CYnu tanmaktr. Güzel tefekkür ve nazann karl, sadece yüce
Mevlâ'nn zatna ait srlarn ve ilâh sfatlarn nurlarnn daha fazla ke-
fedilmesidir. Allah Teâlâ bu halden bizlere bolca ihsan etsin. Âmin ...

nsan Çok Hemenci Yaratlmtr

Yüce Allah'n, kullarn imtihan ettii er ilerden biri de insanlara


eziyet vermektir. Cenâb- Hak, bu konuda Peygamberine [saJlaiiahu aleyhi

vesellem] yaplan iler hakknda öyle buyurdu:


Cüz: 17 21 ENBYÂ SÛRES 36-41 57

^ jJj © hlM f-i % LS; öy^-L, *J

36. nkâr edenler seni gördükleri zaman sadece alaya altrlar ve,
" Sizin ilâhlanntzt zikreden (diline dolayp ayplayan) bu mu?" derler.
Halbuki onlarda Rahmân'n zikrini (Kur'an') inkâr ediyor.

37. nsan, çok aceleci yaratlmtr. Size âyetlerimi (azabm) gös-


tereceim; (onu istemekte) acele etmeyin.

38. Kâfirler, "Eer doru söylüyosamz, bu (azap veya kyamet) ne

zaman?" diyorlar.

39. nkâr edenler, yüzlerinden ve strtlanndan atei sayamayacak-


tan ve kendilerine yardm edilmeyecei zaman bir bilseler!

40. Bilakis o, kendilerine âniden gelir ve onlan aknlk içinde


brakr. Artk onu geri çevirmeye güç yetiremezler, kendilerine mühlet
de verilmez.

41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; fakat

onlardan alay edenleri, o alay ettikleri azap kuatverdi.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "nkâr edenler yani mürikler seni gör-
dükleri zaman sadece alaya alrlar ." Onlann Hz. Peygamber'e [saiiaiiahu aley-

hi veselleml kar yaptklar tek ey, onunla alay etmeleridir. Sanki öyle
deniyor: Onlar seninle sadece alay ederler. Allah kendisine lânet etsin,
bu âyet Ebû Cehil hakknda inmitir. O, Resûlullah'n isaiiaiiahu aleyhi vesel-

lem] yanndan geçerken gülerek, "Bu, Abdümenâfoullar'nn peygam-


32
beridir!" dedi.

32 bk. Süyûtf, ed-Dürrü'l-Mensûr, 5/ 630.


58 21. EN BYÂ SÛ RE S 36-4 1 Cüz: 17

tmam Kueyrî demitir ki: "Eer mürikler Hz. Peygamber'in (sallai-


lahu aleyhi vesellem] özel sfatlann ve Allah'n onu yükselttii makamlar

görselerdi, kendisine boyun eerlerdi; fakat onlar, kendisinin manevi


yönünü ve hakikatini görmekten perdelendiler, onun sadece cisim ve
suretini gördüler."'3

Onlar, hakikatini bilmedikleri bir eyle alay ettiler. Bunu yaparken


de, "Sizin ilâhlarnz zikreden, yani diline dolayp ayplayan bu mu, der-

ler. " Bir eyi anmak, hayrla olduu gibi erle de olur. Eer anan kimse,
and ahs tasdik eden biriyse ondan bahsetmesi övgü olur; fakat ona
düman ise yapt kötüleme olur.

Âyet öyle devam ediyor: "Halbuki onlar da Rahmân’n zikrini inkâr

ediyor." Yani Allah' zikretmeyi ve O'nun dile getirilmesi gereken birli-

ini inkâr ediyorlar. O'nun birliini asla tasdik etmiyorlar. Bu durumda,


alay edilmeyi sen deil asl onlar hak ediyor; çünkü sen doru yoldasn,
onlar ise yanl yoldalar.

Âyetin manas udur: Onlar, bir fayda ve zarar vermeyen putlarn


kötülüyor diye Hz. Peygamber'i (saiiaiiahu aleyhi veseiiemj ayplyorlar; hal-
buki kendileri Rahman sfatnn bir tecellisi olarak onlara nice nimetler

ihsan eden Rahman' n zikrini inkâr ediyorlar; O'nu zatna layk ekilde,
birliini ve kemal sfatlarm zikretmiyorlar.

Âyete u mana da verilmitir: Onlar, Rahmân'n indirdii Kur'an'


inkâr ediyorlar; çünkü o, Rahmân'n zikridir. Bu halleriyle, ayplanp
iddialannn inkâr edilmesini onlar hak ediyorlar.

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: "nsan, çok aceleci yaratlmtr."


Acele etmek, bir eyi zamanndan önce yapmaktr. Âyetteki insandan

maksat, bütün insan cinsidir.

insann hemen inkâra yönelmesi ve hemen azabn gelmesini iste-

mesi de tabiatndaki bu aceleciliktendir. Rivayet edildiine göre mü-


riklerden Nadr b. Hâris, "Ey Allahm, eer bu ( Kur'an ) senin tarafndan

33 Kueyrî. Lrtâifii l-ldrdt, 4/171.


1

Cüz: 17 2 L EN B YÂSÛ RES (36-4


t
59

gelen bir hak ise ta yadr!"


üzerimize gökten (Enfâi 8/32) diyerek hemen
üzerine bu âyet indi.
M
azap istemesi

Âyet sanki öyle diyor: Onun böyle acele etmesi kendisinden kay-

naklanan yeni bir durum deildir; o bu ftrat üzere yaratlm olup ace-

lecilik onun tabiat ve ftratdr.

Rivayet edildiine göre bn Abbas [radyallahu anh] öyle demitir:


"Âyetteki insandan kast, Hz. Âdem'dir (aieyhîsselâm). O, bedenine üfle-

nen ruh, gösüne ulanca (ruh her tarafna ulamadan acele edip) he-

men ayaa kalkmak istedi."


Rivayet edildiine göre Hz. Âdem [aleyhisselâm|, ruhu gözlerine ula-
nca, cennetin meyvelerine bakt. Ruh kamna ulanca onlardan ye-

meyi arzulad. Bu acelecilik onun tabiatndan kaynaklanyordu, ondan


evlatlarna geçti.

Allah Teâlâ, tabiatna acelecilik konan insan, noksanlndan son-


ra kemale erdirmek için, acele ile hareket etmekten menetmitir; aynen
tabiatna yerletirdii ehvet duygusundan sonra, onu dizginlemesini
emretmesi gibi. Çünkü Allah Teâlâ kula, bunlar emrederken kendisine
ehvetini dizginleyip kontrol altna alma ve aceleyi terketme kuvvetini
de vermitir.

îmam Kueyri demitir ki: "Acele ile hareket etmek, kötülenmi bir
eydir; vakti gelen ie komak ise övülmütür. kisinin arasndaki fark

udur: Bir ie komak, ilk vaktinde hemen harekete geçmektir; acele ise
vaktinden önce hareket etmektir. Acele, eytann vesvesesinin neticesi-

dir; vaktinde hareket etmek ise Allah'n kuluna yapt özel yardmn
sonucudur."’6

Vertecübî (Rûzbihân- BakJî) demitir ki: "Allah insanlar aceleci ola-


rak yaratt, bununla birlikte onlan hemen hareket etmekten sakndrd.
Bunu, kendisinin bütün mahlûkata hükmettiini göstermek ve onlann
34 bk. Ebüssuûd, râdü'I-Akli's-Setfm. 4/336. bn Ebû Hâlim, Nadr b. Hâris'in sözü üze-
rine bir önceki âyetin indiini belirtmitir (bk. bn Ebû Hâtim, Tefsîrü'l-Kur'âni'I-Azîm,
8/2452; Süyûtî, ed-Dürrü 'l-Mensûr, 5/630).

.15 Rivayetler için bk. Taberi, Câmiu l-Beyân 16/271-272; Sa'leb, el-Kef oe'l-Beyân, 4/239.
.

36 Kuevrî, U'tâifü'l-ârât, 4/ 172.


60 21. ENBYÂ SÜRES 36-41 Cüz: 17

Allah'n mülkünden ve hükmünden çkmaktan âciz olduklarn ortaya


koymak için yapt. Acele etmek, daha önce takdir edilmi lâhî kaderleri
bilmemekten ileri gelir ." 37

Ben (îbn Acibe) derim ki: "Sürekli huzur ve sükûnet içinde olmak,
âriflerin halidir. Onlar, bu halleriyle tannrlar. Acele ve tela ise cahille-

rin halidir, onlar da bu halleriyle tannrlar.

Bazlar, âyetteki acele etmek manasn verdiimiz "el-acel" kelime-


sinin, Himyer dilinde "çamur" manasna geldiini söylemitir; sadece
onun buradaki mana ile bir ilgisi yoktur.

Allah Teâlâ, Hz. Peygamber'e [saiiaiiahu aleyhi vesellem] yapt hitab


brakp azab hemen isteyenlere hitap ederek öyle buyurdu:

"Size âyetlerimi, cehennemi ve dier azaplarm göstereceim; onu is-

temekte acele etmeyin." Bu onlan, nefislerinin yaratld sfattan sakn-


drmaktr; onlara, nefislerinin aceleyle istedii eyleri vermeyerek onu
ezmeleri için böyle emredildi.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Kâfirler , ‘Eer, bize azabn
gelecei vaadinizde doru iseniz, bu azap veya kyamet ne zaman?' diyor-
lar." Onlar bunu, vaktini bilmek ve belirlemek için deil, alay ve inkâr
için hemen istediler. Onlarn hitab, Hz. Peygamber'e [sallallahu aleyhi ve-

seiiem] ve kendilerine kyametin geleceini bildiren âyetleri okuyan mü-


minleredir.

Allah Teâlâ dier âyette öyle buyurdu: "nkâr edenler, yüzlerinden

ve srtlarndan atei savamayacaklan ve kendilerine bir yardm edilmeyecei


zaman bir bilseler!"

Bu âyet, onlarn hemen gelmesini istedikleri kyametin dehetinin


iddetini ve ondaki azabn ne kadar olduunu, onlarn bu azab,
feci

onun durumunu bilmediklerinden istediklerini açklamaktadr. Bu on-


larn azab gördükleri andr. Yani onlar, "Bu bize vaat edilen ey ne za-
mandr?" sözleriyle hemen gelmesini istedikleri eyin vaktini bir bilse-
ler! O öyle bir vakittir ki ate onlan önlerinden ve arkalarndan sarar;

37 R£zbihân- Baklî, Arâisü'l-Beyin, 2/514.


" "

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 36-41 61

onu defetmeye ve kendilerinden gidermeye güç yetiremezler. Aynca


ondan kendilerini kurtaracak bir yardma da bulamazlar. Evet, eer on-
lar bu vakti ve onda balarna nelerin geleceini bilselerdi, bu ekilde
inkâr, alay ve acelecilik içinde olmazlard. Fakat onlarn cahillii, bunu
kendilerine basit gösterdi.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Bilakis o, cehennem veya
kyamet, kendilerine aniden gelir ve onlar aknlk içinde brakr yahut on-
lar malup eder. Artk onu güç yetiremezler. Yani o atei
geri çevirmeye

ve kyameti kendilerinden savmaya güçleri yetmez. Rahat etmeleri için


kendilerine bir an mühlet de verilmez.

Cenâb- Hak, sonra kâfirlerin alay etmelerine kar Peygamberini


(saiiaiiahu aleyhi vesellem) teselli ederek öyle buyurdu:

"Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; fakat onlardan


alay edenleri, o alay ettikleri azap kuatverdi. Peygamberlerle alay etme-
lerine karlk olarak, balarna ebedî bir azap geldi ve onlan çepeçevre
sard. Allah Teâlâ'dan afiyet isteriz.

36-41. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Her kim, nefsinin alkanlklarn terkederse ve insanlarn kötü al-


kanlklarndan uzaklar yahut insanlara bo alkanlklarn terketme-
yi emrederse, insanlar onu terkeder ve kendisini alaya alr. Bu, Allah
Teâlâ'nn öteden uygulad bir kanunudur. Bu, bahsettiimiz du-
beri

rumda olan herkesin bana gelmi bir eydir. Eer o kimsenin üzerinde
ledünnî ilim yahut onun veslilesiyle insanlarn hidayete yönelmesi gibi
velilerin halleri gözükürse, bu defa ondan hemen keramet isterler. Bu
insann bir özelliidir; çünkü o, acelecilik özelliiyle yaratlmtr. O za-
man veli onlara der ki:

"Size, kerametimi (veli olduuma dair delilimi) göstereceim. üp-


hesiz bir i doruluk üzere kurulu ise onun nurlarnn ve srlarnn orta-
ya çkmas kaçnlmazdr."
62 21. ENBYÂ SÛRES 42-44 Cüz: 17

Eer, velilerin yolunu inkâr eden kimseler, safa ehli ariflerin, yüz-
leri güne gibi parlak bir vaziyette en yüce makamlarda diledikleri gibi

hareket ettiklerini gördüklerinde, kendilerini saracak olan hasreti ve


pimanl bir bilselerdi, âriflere boyun emeye ve ayaklanmn altnda-
ki topra öpmeye koarlard; fakat onlar bugün dünyada gaflet içinde

yüzmekteler.

Dünyadan el etek çekip bo alkanlklarn terkederek Mevlâ'ya yö-


neldii için, insanlar tarafndan inkâr edilen kimseye denir ki: "'Senden
önce bu yola girenlerle de alay edildi; onlar da eziyet gördüler, dövül-
düler, yurtlarndan çkarldlar. Fakat sonunda, onlarla alay edenleri,
alay ettikleri azap dünyada veya ahirette sard. Sen de sabret, onlarn
seni alaya almasna ve inkâr etmesine aldrma!"

Kulu Azaptan Allah'tan Bakas Koruyamaz


lâhî azap geldiinde, kulu ondan Rahmân'dan bakas koruyamaz.
Cenâb- Hak bu konuda buyurdu ki:

•^
Vtfl Üt

42. Müriklere de ki: "Sizi gece ve gündüz Rahmân'tn azabn-


dan kim koruyabilir?" (Onlar buna bir cevap vermezler), bilakis onlar,

Rab'lerinin zikrinden yüz çeviriyorlar.


C üz:\7 2J.
ENBYÂ SÛ RE S U 2-4 4 63

43. Yoksa onlarn, bizim dmzda, kendilerini savunacak birta-


km ilâhlar m var? O ilâh dedikleri eyler kendilerine bile yardm
edemezler; onlara bizden de bir yardm ulamaz.

44. Bilakis biz, onlar da atalarn da (dünya nimetlerinden) fayda-


landrdk; öyle uzun süre yaadlar. Onlar bizim, memleketlerine
ki
gelip onu her yanndan eksilttiimizi görmüyorlar m? Bu durumda,
onlar m galip gelecek?

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, onlara de ki: Sizi gece
ve gündüz Rahmân’m hak ettiiniz azabndan kim koruyabilir?" Yani hak
ettiiniz bu azap gece veya gündüz banza geldiinde, sizi ondan kim
koruyacak?

Ebû Bekir-i Vâstî™ âyete u manay vermitir: "Rahmân'n hakk-


nzda ezelde belirledii eyleri, gece ve gündüz banza gelmesinden
sizi kim koruyacak?"

tbn Atâ 19 demitir ki: "Sizi Rahmân'n emrinden, Rahmân'dan ba-


ka kim kurtarabilir? O'ndan bakas sizi (ilâh azaptan) korumaya güç
yetirebilir mi?"

Âyette, önce geceden bahsedilmesi, onda meydana gelen âfetlerin

daha çok ve daha iddetli olmasndandr. Yine âyette Rahmân ism-i e-


rifinin zikredilmesi, onlarn azaptan korunmasnn sadece Onun rah-
metiyle gerçekletiini bildirmek içindir.

"
Âyet öyle bitiyor: Hal böyle iken onlar Rab'lerinin zikrinden yüz
çeviriyorlar." Yani onlar, Allah'n azabndan korkmak öyle dursun;
O'nun zikrinden yüz çeviriyorlar, O'nu hiç akllarna getirmiyorlar. On-
lar Allah' hatrlayp zikretmiyorlar ki azaptan korunduklarnda, kendi-

38 VâsK, Ebû Bekir Muhammed b. Musa (v. 320/932), ilk dönem sûfî ve zâhidlerinden bir
âlimdir, bk. Kueyri, Kueyri Risdiesi, s. 140 (stanbul: Scmerkand, 2007); Ebû Nuaym,
Hilyetii 'l-Evliyâ, 10/349; Sillemi, Tatukâtü's-Süfiyye, s. 302.

39 bn Atâ. Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Sehl el-Edemi (v. 309/922), ilk dönem
sûfîlerinden, muhaddis ve müfessir bir zattr. Hanbeli mezhebine mensuptur.
64 21. ENBYÂ SÛRES 42-44 Cüz: 17

lerini koruyann kim olduunu bilsinler ve iin hakikatinden sorulmaya


hazr olsunlar.

Mana udur: Allah Teâlâ Resûl'üne |sallallahu aleyhi vesellem], kâfirlere,

onlan koruyann kim olduunu sormasn emretti. Sonra bundan vaz-


geçti ve onlarn kendilerini koruyann zikrinden yüz çevirdikleri için,

buna cevap vermeye ehil olmadklarn açklad. Bu açklama Zemaherî


ve onun görüünü benimseyenlere aittir 40 .

bn Cüzey-i Gmâtî demitir ki: "Âyetin manas, onlar için bir tehdit
ve aleyhlerine delili ortaya koymaktr. Çünkü eer onlar, "Sizi koru-

yacak kimdir?" sorusuna cevap verecek olsalar, Allah Teâlâ'dan baka


balarna gelecek azaba mani olacak ve kendilerini koruyacak kimsenin
olmadm itiraf ederlerdi. Yani balanna gelen musibet ve skntlara
bakarak böyle yaparlard. Allah Teâlâ, " Bilakis onlar Rab'lerirtin zikrin-

den yüz çevirirler" buyurdu. Bunun manas udur:

Onlara, kendilerini azaptan koruyann kim olduunu sorduunda,


ona cevap vermezler; çünkü cevap verdiklerinde aleyhlerine delil orta-

ya konmu olur; fakat onlar Allah'n zikrinden yüz çevirirler ." 41

Yani onlar, inat ve azgnlklarndan dolay, "Bizim koruyucumuz


Allah'tr" demezler. "Bilakis onlar Rab'lerinin zikrinden yüz çeldirirler"

âyetinin manas budur. Onlara, "Sizi Rahmân'n azabndan koruyacak


kimdir?" diye sorulsa, "Allah'tr" demekten baka bir cevap bulamaz-
lar; fakat onlar kibirlenerek Allah'n zikrinden yüz çevirirler.

Ben Adbe) derim ki: îbn Cüzey'in âyet hakkmdaki yapt açk-
(îbn

lama, Zemaherî' nin ve ona tâbi olanlarn yapt açklamadan daha gü-
zel ve âyetin kastettii manaya daha yakndr.

Cenâb- Hak sonraki âyette öyle buyurdu: " Yoksa onlarn, bizim d-

mzda, kendilerini savunacak birtakm ilâhlar m var?"


Allah Teâlâ, müriklerin, kendilerini koruyann Rahmân olduunu
bilmediklerini ve O'nun zikrinden yüz çevirmelerinden bahsettikten

40 bk. Zemaherî, el-Keâf, 2/573 (Beyrut: Dârü'l-Fikr, ts ).

41 îbn Cüzey, rt-Teshil li-Ulûmi't-Tmzil, 2 / 24.


"

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 42-44 65

sonra, onlarn putlarna güvenmelerinden dolay kendilerini knamaya


dönerek böyle buyurdu.

Mana udur: Onlarn, bizim haricimizde, kendilerini azaptan koru-


yacak ilâhlar var da ondan korumas için onlara güveniyorlar?m
Âyette, onlarn ilâh dedikleri varlklarn, kendilerinden azab gider-
mek bir yana, böyle ilâhlarn varl batan reddedilmektedir.
Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: " O ilâh dedikleri eyler kendilerine
bile yardm edemezler; onlara bizden de bir yardm ulamaz." Yani onlarn
ilâh dedikleri varlklar kendilerini bile kurtaramazlar, ayrca onlar biz
de kurtarmayz.

Âyete u mana da verilmitir: Onlara bizim tarafmzdan bir yardm


ulamaz. Bu durumda onlar, kendilerine bile yardm etmeye güç yetire-
Ayrca bizden de bir yardm ve destek görmezler; bu durumda,
mezler.
bakalarna yardm etmeleri nasl düünülebilir?
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Bilakis biz, onlar da alalarm
da dünya nimetlerinden faydalandrdk; öyle ki uzun süre yaadlar .

Âyette, müriklerin, ilâhlarnn kendilerini azaptan uzak tutaca


vekoruyaca düünceleri braklp baka bir konuya geçildi. Âyetin
manas udur: Onlarn içinde bulunduu güven ve koruma hali, sadece
bizdendir; yoksa onlan helâk etmemizden uzak tutan birinden deildir.
Bizim onlan ve daha önce yaam atalann azaptan korumamz, sadece
onlan dünya hayatndan biraz faydalandrmak ve kendilerine belirli bir

süre vermek içindir. Nitekim biz, onlann dndaki kâfirleri de dünya


nimetlerinden faydalandrm ve kendilerine belirli bir süre vermitik,
öyle ki onlara zaman uzad, kalpleri katlat. Onlar, bu hal içinde de-
vaml kalacaklann zannettiler. O, yalan ve aldatc bir ümittir.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar bizim, memleketlerine gelip onu her
yanndan eksilttiimizi görmüyorlar m?" Yani onlar, bizim, kâfirlerin yur-
duna gelip onu müminlerin eline geçirerek her tarafndan eksilttiimizi
görmüyorlar m? Bu durumda, bizim azabmzdan kurtulacaklarn na-
sl düünüyorlar!
66 21. ENB YÂ S ÜRES 42- 44
_____ _ _SJ^ : 17

Âyet, Allah Teâlâ'run onlarn yurtlarn müslümanlann eliyle harap


ederek onu slâm topraklarna katmasn temsil ve tasvir yoluyla ifade
etmektedir.

Âyette, " Bizim yurtlarna geldiimizi görmüyorlar m?" buyrulmas


una iaret ediyor: Allah Teâlâ bu gelii, müslümanlann eliyle gerçek-
letirir; müslüman askerler onlarla savamak için gelir, onlar malup
eder ve yerlerini fethederek onu sandan solundan noksanlatrr.

Âyet öyle bitiyor: "Bu durumda, Allah Resûlü'ne ve müminlere on-


lar m galip gelecek?" Yani bizim yurtlarn her yönden noksanlatrma-
mzdan sonra, Mekke kâfirleri mi galip gelecek? Böyle bir ey olmaz.
Aksine, Allah Resûlü ve ashab onlara galip gelir. Gerçekten bu galibiyet
gerçekleti; Allah vaadini yerine getirdi. Allah her iinde galip olandr.

42-44. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

De ki: Rahmân'n, kalplerinize ve srlarnza koyduu marifetleri ve

ihsan nurlarn alp götürmesinden onlar kim koruyabilir? Onlar, ken-


dilerine acyarak içlerine koyan Allah'tan baka kimse koruyamaz. Bu-
nun için ariflerin straplar hiç bitmez, onlar Allah'tan bakasyla huzur
bulmazlar; hiçbir amele, hale, ilme ve söze güvenmezler.

tbn Atâullah- skenderi Hikem adl eserinde der ki: "lâhî, senin

hükmün hereyde geçerlidir. Senin dilemen, her eyi kendisine boyun


edirir. Senin hükmün ve dilemen, hiçbir hal sahibine güvenecekleri bir
hal ve hiçbir söz sahibine dayanacaklar bir söz brakmad."

Yine o demitir ki: "lâh, yaptm nice taatler ve gözümde yücelt-


tiim nice haller var ki senin adaletin, benim onlara itimadm yerle bir

etti (Senin ince adaletin karsnda hiçbir taatin ve güzel halin elimde
kalmayacan gördüm). Bilakis senin fazln, hepsini elimden ald, bana
nisbet edeceim hiçbir ey brakmad (Ulatm her lütfün, senin rah-
metinle gerçekletiini anladm; amelime deil, sana güvendim )." 42

nsanlarn çou bu mana ve hakikatten habersizdir; bundan da öte

onlar, Ra'blerinin zikrinden yüz çevirmektedir.

42 Söz ve açklamalar için bk. bn Acibe, kâzü'l-Himem fi erhi'l-Hktm, s. 511-514.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 42-44 67

Vertecübî (Rûzbihân- Baklf) demitir ki: "Sizi, gece ve gündüz

Rahman' dan baka kim korur?" âyeti, Cenâb- Hakk'n bütün mahlûkab
ilim, mükemmel ekilde sardm ve onlar yakala-
kudret ve rahmetiyle

yp azap etmede aceleden uzak olduunu haber vermektedir. Hak Teâlâ


sanki öyle diyor: "Ben zatmla her eyden yüceyim; ezelî lutfumla sizden
ezelî kahrm savanm. Eer benim ezelde takdir ettiim ihsanm ve size

rahmetimle inâyetim olmasayd, sonradan yaratlm sebeplerle o azab


sizden kim giderebilirdi? Bu size benim sonsuz ihsanmdr; bundan son-
"
ra ey günaha dalanlar, sizler benden yüz çeviriyorsunuz! Bilakis onlar

Rab'lerinin zikrinden yüz çevir ir ir" âyeti bunu kastediyor." Vertecübî'nin

ifadeleri, alnt yaptmz nüshadaki baz hatalarla böyledir .


43

" Biz onlar ve atalarn (dünya nimetleriyle) faydalandrdk" âyeti hak-


knda deriz ki: Kulun uzun yaamas, eer Allah'a daha fazla taat yap-
masna ve marifetinin artmasna vesile olmusa bu, kula verilen en bü-
yük nimetlerden biridir. Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

" Sizin en hayrlnz, ömrü uzun, ameli güzel olandr ." 44

yannda durum udur: Müridin, velilerin yolunda ge-


Fakat sûfîler
çen ömrüne bakp ona güvenmesi ve onunla övünmesi uygun deildir.

eyhlerden biri demitir ki: "Sizden biri, zamanlarn ve saylarn


kulu olmasn." eyh Ebü'l-Abbas- Mürsî Ikuddise srruhoi, bu söz hakkn-
da demitir ki: "Onun manas udur: Bir derviin size, 'Ben u kadar
zamandr sûfîlerin yolundaym!' demesi uygun deildir."

Herhalde derviin bundan sakndnlmasnn sebebi, manevi fetihte


günlerin bir tesirini görmemesi içindir. Arifler demitir ki: "Manevi fe-

tih, sûfîlerin yoluna önce girene deil, sadk olan kimseye nasip olur."

" Onlar bizim, memleketlerine gelip onu her yanndan eksilttiimizi gör-
müyorlar m?" âyetinin tefsirinde mam Kueyrî demitir ki: "Bu âyette,
senelerin geçmesi ve ömrün uzamasyla kulun kuvvetinin düeceine
bir iaret vardr. in sonu ölümdür. Biri bu konuda demitir ki:

43 Rûzbihân- Bakli, Arâtsü'l-Beyân, 2/515.

44 Tirmizi, Zühd, 21, 22; Ahmed, Milsned, 4/188; Dârimî, Rikak. 30.
j

68 21. ENBYÂ SÛRES 45-47 Cüz: 17

'Gördüün gibi iin sonu, kabir ve topraktr/

Bir dier sözde öyle denmitir:

'ki asr, bende yaydklarn (bana verdiklerini) geri toplayp ald.


Bu önce verip sonra toplama var ya, benim yeni olan her eyimi eskitti.

Kendimin her gün noksanlatn görüyorum; noksanlaan kimse de


bir ey kalr m?"' 45
mam Kueyrî, sanki âyetteki noksanlaan arz, iaret yoluyla nefis-
lerin arz (insann bünyesi) olarak tefsir etmitir.

Kalp Kula Sar Olanlar Hak Sözü itmezler


Allah Teâlâ, önceki âyetlerde müriklerin hemen istedikleri eyin
balarna geldiinde karlaacaklar son derece büyük tehlikeyi ve dü-
ecekleri kötü halleri açklad. Aynca onlann bu konudaki cahillikleri-
ni ve gece gündüz balarna gelecek felaketlerden kendilerini koruyan

Rab'lerinin zikrinden yüz çevirdiklerini belirtti. Peinden Peygamberine

[sailaiiahu aleyhi vesellem], onlara yapt uyany kendi aklyla deil, vahiyle
yaptm haber vermesini emrederek öyle buyurdu:

U*
Ji

3 Ifj y* Jüjl» jU==» jl

45.De ki: "Ben sizi sadece vahiyle uyaryorum Fakat sar olan-
lar, uyarldklarnda yaplan çary duymazlar.

46. Andolsun, onlara Rabb'inin azabndan az bir ey dokunsa üp-


hesiz, "Yazk bize! Biz gerçekten zalimlerden idik!" derler.

45 Kueyri, Lelâifü'l-fârdt, 4/ 173-174.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 45-47 69

47. Biz, ktyametgünü için adalet terazileri kurarz. Hiç kimseye zer-
re kadar hakszlk edilmez. Yaplan i, bir hardal tanesi arlnca dahi
olsa onu getirip teraziye koyarz. Hesap görücü olarak biz yeteriz.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: Ey Muhammed, onlara de ki: " Ben sizi

sadece vahiyle uyaryorum; hemen istediiniz azaptan veya gelecei vaat


edilen kyametten sizi, vahiyle, onun geliini ve feci durumunu haber
veren, her haberi doru olan Kur'an'la uyaryorum."

Mana udur: Benim iim, azab veya kyameti getirmek deildir;


bana düen i sadece onu haber vererek sizi uyarmaktr. Sizin istediiz
eyleri getirip size göstermek lâhî hikmete aykrdr; çünkü iman, gör-
meye deil, delile ve doru habere dayanr. Resûlüm, sen onlan uyard-
nda senin uyarn sadece haklarnda ezelde lâhî inâyet ve hidayet tak-
dir edilenler iitip kabul eder; haklarnda ekavet (cehennemlik olma)
hükmü verilmi kimseler ise senin uyarn iitmez ve kabul etmezler.
Bunun için Cenâb- Hak öyle buyurdu:

" Fakat sar olanlar , uyarldklarnda yaplan çary yani uyary duy-
"
mazlar. Yahut sen, manen sar olan kimselere davetini iittiremezsin.
Onlar, uyarlp korkutulduklarnda, senin yaptn uyary ve korkut-
may iitmezler.
Âyette, onlarn manen sar olduklarna ve uyarldklar zaman ku-
laklarna bir set çekildiine iaret edilerek bu halleri tescil edilmektedir.

Onlann, herhangi bir söze kar çan karsnda


deil de davet ve
sar olduklarnn belirtilmesi, uyan halinde son derece sar ve duyar-
sz olduklarna iaret etmektedir. Çünkü davet ve çan yüksek sesle
olur, defalarca tekrar eder, söz yannda onun doruluunu gösteren hal
de bulunur. Bu halde yaplan bir daveti iitmediklerinde, öyle bir sar-
lk içindedirler ki daha ötesi yoktur.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Andolsun , onlara Rabb'inin
azabndan bir defack da olsa az bir ey dokunsa üphesiz, ‘Yazk bize! Biz

gerçekten zalimlerden idik!' derler."


" "

70 21. ENBYÂ SÛRES 45-47 Cüz: 17

Bu onlarn, gaflete dalmalar sebebiyle, azapla ilgili verilen haber-

den etkilenmediklerini belirttikten sonra, azabn bizzat gelmesiyle he-

men nasl etkilendiklerini açklamaktadr.

Mana udur: Vallahi, onlara, uyarldklar azaptan azck bir ey


dokunsa zelil ve perian olurlar, yazk bize diye nefisleri adna feryat

ederler, hakka kar sar olduklar ve ondan yüz çevirdikleri için zalim
olduklarn itiraf ederler.

Cenâb- Hak sonraki âyette, insanlarn uyanldklan kyamet günü


geldiinde nelerin olacan açklayarak öyle buyurdu:
"Biz, kyamet günü için adalet terazileri kurarz." Yani o gün, amelle-
rin tartldg âdil teraziler kurarz. Terazi, bir eyin ne kadar olduunu
bilmek için yaplan bir ölçü aletidir.

Hasan- Basrî demitir ki: "O, iki kefesi ve bir dili olan bir terazi-
dir/'

Bir görüe göre o, amellerin yazld sahifeleri tartmak için kuru-


lur.

öyle de denilmitir: Mizann (terazinin) kurulmas, tam bir adale-

tin gerçekleeceini ve amellere göre karlklarnn verileceini kinaye

yoluyla anlatmak içindir.

" Kyamet günü için teraziler kurarz demek, "kyamette hesaba çe-

kilecek kimseler için" demektir. Yahut "kyamet gününde kurarz" de-


mektir.

"
Âyet öyle devam ediyor: Hiç kimseye zerre kadar hakszlk edilmez .

Yani kimsenin hakkndan bir ey noksanlatnlmaz; tam aksine herkese


hak ettii verilir. Yapt i hayrsa hayr olarak karlk bulur; er ise

errin karln görür.


"O ey veya yaplan i, bir hardal tanesi arlnca dahi olsa onu geti-
rip teraziye koyarz ve karln veririz."
" Hesap görücü olarak biz yeteriz. " Çünkü bizim ilmimizden ve adale-
timizden öte bir ilim ve adalet bulunmaz.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 45-47 71

Âyete u mana da verilmitir: Yaptklarn bilen ve koruyan olarak


biz yeteriz; çünkü bir eyi hesaba çeken kimse onu bilir ve muhafaza
eder. Bu açklama bn Abbas'tan [radyaliahuanh} rivayet edilmitir.

45-47. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Hz. Peygamber [saiiaiiahu aleyhi veseiiem] insanlar, gökten inen vahiyle

uyaryordu. Ondan sonraki halifeleri de Kur'an'a uyan ilham vahyi ile

insanlar uyarrlar. Onlarn öüdünü dinleyen ve sohbet meclislerinde


bulunanlar, ezelde haklarnda ilâh inayet (yardm ve destek) takdir
edilmi kimselerdir. Kendilerinden lâhî inâyetin kesildii kimseler ise

onlarn meclisinden (sohbet ve terbiyelerine girmekten) yüz çevirir; on-

larn öüt ve uyarlarna kar sar kesilir.


Manen sar olan kimseler, kendilerine bir uyar yapldnda bu
davet ve uyary iitmezler. Onlar sadece balarna korkunç âfetler ge-
lince piman olurlar.
Amel defterlerini yazan kalemin durduu zaman pimanlk fayda
vermez. Bu, ameller için terazilerin kurulduu andr. O zaman, ihlâsl
kullarn amelleri ar gelir; niyeti bozuk olanlarn amelleri ise hafif kalr.
Bir de u var: Mizan, nefsin çirkin vasflan ve kötü ahlâk temizlen-
memi yani nefsini ve amelini gören kimseler için kurulur. Yüce sevgili-
sinin (Mevlâ' snn) müahedesi içinde nefsinden geçmi, kendini unut-
mu (ve manen arnm) kimselere gelince, onlar, Rabb'inin müahede-
sinde fâni olduklan ve O'nun zatnda kendi varlklarn yok ettikleri için
onlara terazi kurulmaz. Çünkü bu kimse, kendi nefsi için bir his, fiil ve
terk görmemekte; bütün ilerin asl olarak tek ve kahhâr olan Allah'a ait

olduunu müahede etmektedir. Bu kimse, hadis-i erifte cennete he-


46
sapsz olarak girecei müjdelenen 70.000 kiiden biri olur. Allah Teâlâ,
lutuf ve keremiyle bizleri de onlarn en seçkinlerinden etsin. Âmin ...

46 Hadis için bk. Buhâri, Rikak. 21, Tb, 17; Müslim, mân, 367; bn Mâcc, Zühd, 34; Ahmed,
Müsted, 1/6, 197,271.
72 21. ENBYÂ SÛRES 48-50 Cüz: L7

Hz. Musa'ya ve Hz. Harun'a Verilen Furkan

Cenâb- Hak, bundan sonra, sûrenin banda, "Biz, senden önce de

sadece, kendilerine vahyettiimiz erkekleri peygamber olarak gönderdik; haddi


aanlar ise helak ettik" (Enbiyâ 21 H, 9) âyetlerinde özetle zikrettii eyleri
açklamaya balayarak öyle buyurdu:

^ 12431 I5J3

öjuu. -UJ ^
0
48. Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takva sahipleri için bir ttk ve
öüt olarak Furkan' (Tevrat’) verdik.

49. O takva sahipleri ki görmedikleri halde Rab’lerinden korkar-


lar. Onlar, kyametten de korku içindedirler.

50. te bu Kur an, bizim indirdiimiz bereketli bir zikirdir (öüt ve


1

uyardr). imdi onu inkâr mt ediyorsunuz?

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takva

sahipleri için bir k ve öüt olarak Türkan' (Tevrat') zerdik."

Bu özelliklerin hepsi Tevrat'a aittir. O, hak ile bâtln arasn ayran,


ayrca kendisiyle aydnlanlan ve kurtulu yoluna ulalan bir kitaptr.

O, takva sahipleri için de bir zikir yani ereftir. Yahut öüt ve uyandr.
Onun bu özelliklerinin yeminle birlikte zikredilmesi, ona verilen öne-

min büyüklüünü göstermek içindir.

Âyetin manas udur: Vallahi biz, Musa ve Harun'a nurlu bir vahiy,
hak ile bâtln, doru ile yanln arasn ayran bir delil ve hükümleri
içinde toplayan bir kitap, cehalet ve sapknlk karanlklarnda kendisiy-
Cüz: 17 21. ENBYA SÛRES 48-50 73

le aydnlanlacak bir k, insanlarn faydalanaca bir öüt yahut kendi-


siyle amel edenler için bir eref olan Tevrat' verdik.

Onun müttakiler için bir eref olduunun özellikle belirtilmesi, müt-


takilerin onun nurlaryla aydnlandklar ve ondaki hakikatleri ganimet

bilip ondan faydalandklar içindir.

Yahut o, onlann muhtaç olduu hüküm ve edepleri zikreden bir


kitaptr.

Cenâb- Hak sonraki âyette, müttakilerin özelliklerinden bahsede-


rek veya onlar överek buyurdu ki:

"O takva sahipleri ki görmedikleri halde Rab'lerinden korkarlar ." Yani

onlar, kendilerine gizli olan ve zatn görmedikleri Allah Teâlâ'nn aza-


bndan korkarlar. Bu âyette, kâfirler kapal bir yolla knanmaktadr;
çünkü onlar, uyarldklar eyleri görmedikçe sadece uyandan etkilen-

miyorlar.

Yahut o müttakiler, Allah Teâlâ'dan insanlann arasnda korktuklan


gibi kimsenin bulunmad yerlerde de korkarlar.
Bir dier mana: Onlar, Allah Teâlâ'y müahede etmeden sadece
iman ederek O'ndan korkarlar.

Âyet öyle bitiyor: "Onlar, kyametten de korku içindedir." Yani ona


büyük bir özenle hazrlanarak ondan korkarlar.

Müttakilerin, az önce, Allah'tan korktuklan belirtildikten sonra,


ayrca kyametten de korktuklarndan bahsedilmesi, onun yaratlmlar
için en büyük bir olay olduunu bildirmek içindir. Bir de kyametten
gafil olan kâfirlerin zddna, takva sahiplerinin ondan korku içinde bu-
lunduklar söylendi.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "te bu Kur'an, bizim indir-


diimiz bereketli bir zikirdir; öüt alan kimse ondan öüt alr, gafletten

uyanr."

Allah Teâlâ, tahrif edilmemi Tevrat' "zikir" (öüt, ibret ve eref)


olarak tantt gibi Kurian' bir zikir olarak tantt. Çünkü ikisi de ayn
74 21. EN BjY Â SÛ RES ^8-50 Cital 7

kaynaktan inmektedir. Ayrca sûrenin 2. âyetinde geçen açklamalar da


buna ilave edebiliriz.

Âyette, Kur'an'n bir özellii olarak belertilen "mübarek" kelimesi-


nin deiik manalar vardr. Mübarek, "hayr çok, faydas bol ve kendi-
siyle sürekli bereket elde edilen" demektir.

mam Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Bu Kur'an, bere-


keti hiç kesilmeyen, hayr devaml olan bir kitaptr. Ona önünden ve
arkasndan bâtl gelemez. O, Allah'n ezelî kelâmna bir delildir. Cenâb-
Hak için bir balangç ve son bulunmad için, O'nun kelâmnn da bir

sonu yoktur." 47

Âyet öyle bitiyor: "O Kur' an, Muhammed'e (sallallahu aleyhi vesellem)
kitaptr. imdi onu inkâr m ediyorsunuz
?"
indirdiimiz bir Yani onun
Allah katndan indirildiini inkâr m ediyorsunuz?
Mana udur: Ey kâfirler, sizler, o Kur'an'n Allah tarafndan indi-

rilme ve kalpleri ihya etme hususunda Tevrat gibi olduunu örendik-


ten sonra, onun bizim katmzdan indirildiini inkâr m ediyorsunuz?
üphesiz Tevrat'n durumunu güzel düündükten sonra, bunu yapmak
imkânszdr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yar-

dmyla mümkündür.

48-50. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Tevrat'n tantld bütün özelliklerle bizim kitabmz da tantlm-


tr. Allah Teâlâ Kur'an hakknda öyle buyurmutur:

" Kuluna Furkan' (hak ila bâtln arasn ayran Kur'an’i) indiren Allah
ne yücedir" (Furkan 25/ 1 ).

Dier âyette öyle buyruluyor: "Biz size apaçk bir nur indirdik " (Nisa

4/174).

Allah Teâlâ bu sûrede de, "Bu Kur'an, mübarek bir zikirdir " (Enbiyâ 21/50)

buyurdu ve Tevrat'n özelliklerine ilave olarak Kur'an'a, hayr umumi


47 bk. Kuey rf, Letâifü '1-ârÛt. 4/176.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 51-56 75

ve devaml olduu için "mübarek" vasfn ekledi. Bu Kur'an'n, fayda ve


bereketi özellikle RabTerinden gayben korkan müttakiler içindir.

mam Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Gayben korkmak,


kulun lâhî huzura girdii anda, kendisinden edep d bir hal meydana
gelir korkusuyla içinin ürperip boyun eerek tir tir titremesidir. Gayb-
dan korkmann dier ekli de kulun, kaderin gizli tecellileri içinde
bir

kalbinin perdelenmesini gerektiren bir halin meydana gelmesinden


*
çekinmesidir." 4

Hz. brahim'in Kavmi ile Mücadelesi

Cenâb- Hak, bundan sonraki dier mehur peygamber-


âyetlerde
lerden bahsetti. Allah Teâlâ önce, Hz. brahim'i anlatt. Bunun sebebi,
bizim eriatmzn onun eriatna uygun olmas ve peygamberlerin bü-
yük çounluunun onun neslinden gelmesidir. Hak Teâlâ onun hakkn-
da öyle buyurdu:


O# Jü ] 0 J-J Ip
y
lîi'j j- i ü f_*^l
J
1

Uîûl ÜjJrj Ijli jâ\ jsJLÜJl U


IjJ
© jUîî ; Jj.

© ^ J'L* ^ ili • ili- ÜJ jî 0 ^Jbi^


.
^3
. ^ , i
j;
' '
jü 0 ^*Ji ^ dJ fi % • /

51. Andolsut biz daha önce brahim'e rüdiinü (kemalat halini) ver-
mitik. Biz onu iyi biliyorduk.

52. O, babasna ve kavmine, "u kendisine taptnz heykeller ne-


dir?" dedi.

4# bk. Kueyrî, Letdifii l-ârât. 4/175.


76 21. ENBYÂ SÛRES 51-56 Cüz: 17

53. Onlar, "Biz, babalartmzt bunlara tapar halde bulduk" dedi-


ler.

54. brahim, "Yemin olsun, siz ve babalarnz apaçk bir sapknlk


içindesiniz" dedi.

55. Onlar, "Sen bize doruyu mu söylüyorsun, yoksa bizimle ele-


niyor musun?" dediler.

56. brahim dedi ki: "Hayr, Rabb'iniz, göklerin ve yerin Rabb'idir.


Onlar O yaratt, ; ben buna ahitlik edenlerdenim."

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Andolsun biz daha önce brahim'e rüdü-
nü vermitik ." Yani biz, Hz. Musa'ya ve Hz. Harun'a Tevrat' vermeden
önce, Hz. brahim'e, ahsna ve onun gibi büyük peygamberlere layk
olan kemal halini verdik. Bu hal, vahiyle meydana gelen özel hidaye-

te dayal olan kâmil manada hidayete ulatrlmaktr. Aynca kendisini,

peygamberlik siyaseti ve lâhî vahiyle ümmetini irad ve slah edecek


güce sahip yapmaktr.

Hz. Musa ile ve Hz. Harun'a Tevrat'n verilmesinin daha önce zik-
redilmesi, Tevrat ile Kur'an arasnda tam bir benzerlik bulunmasndan-
dr.

"Daha önce rüt halini verdik" âyetindeki "önce" için u manalar


da verilmitir:

Biz, Kur'an'n inmesinden önce brahim'e rüt halini vermitik.

Kendisini peygamber olarak göndermeden önce, brahim'e rüt ha-

lini vermitik.

Hz. brahim, bulûa ermeden önce kendisine rüt halini vermitik. 4*

Âyet öyle bitiyor: "Biz onu iyi biliyorduk." Yani biz onun, kendisine
verdiimiz eye layk olduunu biliyorduk. Yahut biz onun rüt halini

ve kendisine tahsis ettiimiz özel hidayeti biliyorduk.


49 Müfessir Ebüssuûd, bu son manay, duruma ve sözün makamna uygun görmemitir
(bk. Ebüssuûd, rtfdU’l-AkJ's-Selim, 4 / 343).
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 51-56 Tl

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O, babasna ve kavmine, 'u


kendisine taptnz heykeller de ne oluyor?' dedi." Yani biz o hali, kendisi-

ne, babasna ve kavmine böyle deyince verdik.

Yahut ey Muhammed hatrla, bir zaman brahim babasma ve kav-


mine, "u kendisine taptnz heykeller nedir?" demiti. Heykellerden
kast, yrtc hayvan, ku ve insan sûretinde ekillendirilmi putlardr.
Hz. brahim [aleyhi sselâ m] bu sözüyle, onlann putlarm küçük düür-
mek için, onlara kar bir ey bilmiyormu gibi davrand; halbuki onla-
rn bu putlar gözlerinde çok büyüttüünü biliyordu. Bunu, o putlar,

aaçtan ve tatan yaplm olup hiçbir zarar ve fayda vermeyen varlk-


lar iken, kavminin onlar yüceltmesini knamak için yapt.

Onlar, kendisine delil getirmekten âciz kalnca, "Biz, babalarmz


bunlara tapar halde bulduk, bu ekilde kendilerini taklit ettik, dediler."

Hz. brahim, onlann bu yaptnn yanl olduunu yeminle dile


"
getirerek dedi ki: Yemin olsun, siz ve bu yanl ite kendilerine tâbi ol-

duunuz babalarnz apaçk bir sapknlk içindesiniz." öyle ki onun yanl


olduunu her akl sahibi anlar.

Hz. brahim unu demek istedi: Vallahi sizler, açkça büyük bir

sapknlk içinde bulunuyorsunuz; çünkü yaptnz i salam bir deli-


le dayanmyor. Taklit sadece, bütünüyle doru olma ihtimali bulunan

eylerde olur; yanl olduu apaçk ortada olan ilerde taklit doru de-
ildir; özellikle tevhid (ve iman) iinde.

"Onlar, 'Sen bize doruyu mu söylüyorsun, yoksa bizimle eleniyor


"
musun?' dediler Yani, "Bu söylediklerinde ciddi misin, yoksa bizimle
elenip aka m yapyorsun?" dediler. Bunu, onun kendilerini yadrga-
masn gözlerinde büyüterek, aynca kendilerinin sapkn bir halde bu-
lunmalarnn uzak bir ihtimal olduunu düünerek ve Hz. brahim'in
kendilerini saplan ilan etmesine hayret ederek söylediler.

Sonra Hz. brahim, kendisinin söylediklerinde ciddi olup elenme-


diini haber vererek onlardan yüz çevirdi ve onlann iddia ettii eylerin
yanl olduuna delil getirerek dedi ki: "Hayr, sizin Rabb'iniz, ekil ver-
diiniz heykeller deil, göklerin ve yerin Rabb'idir; onlar O yaratt."
78 21. ENBYÂ SÛRES 51-56 Cüz: 17

öyle denilmitir: Hz. brahim [aleyhisselâml onlarn, putlarn kendile-


rinin rabbi olduunu söylemelerinden yüz çevirdi. Kavminin bu inanc-
n, u sözleri ortaya koymaktadr:
"Biz, putlara tapyoruz; onlara ibadet etmeye de devam edeceiz!" (uarâ
26/71).

Hz. brahim [aleyhisselâml sanki öyle dedi: "Durum sizin dediiniz


gibi deildir; bilakis sizin Rabb'iniz, göklerin ve yerin Rabb'idir. Bunlar
yaratp ortaya çkaran O dur."
7

Allah Teâlâ, göklerin ve yerin Rabb'iolduunu açkladktan son-


ra, onlar yaratp ortaya koyannn da kendisi olduunu belirtti. Bunu,
gerçei ortaya koymak ve bu sfatta olmayan birinin rab olmaktan uzak
olduuna dikkat çekmek için yapt. Yani gökleri, yeri ve içindeki bütün
mahlûkat, bakaca bir örnek ve uyaca bir kanun olmadan hiç yoktan
Allah yaratt. Siz, babalarnz ve taptnz putlar da bu yaratüan varlk-
larn içindesiniz.

Bazlar âyete u manay vermitir: "Bilakis sizin Rabb'iniz, putlan


da yaratan göklerin ve yerin Rabb'idir."

Bu mana, onlarn sapknlklarn daha etkili bir ifadeyle dile ge-

tirmekte ve onlar susturacak daha açk bir delil ortaya koymaktadr;


çünkü onda, açkça onlann tapt putlarn da yaratlm birer mahlûk
olduu belirtilmektedir. Sadece birinci mana, kastedilen anlama daha
yalandr.

"
Hz. brahim laieyhsselâm] sonra öyle dedi: Ben bahsettiim bu duru-
ma ahitlik edenlerdenim." Yani, sizin Rabb'inizin bakas deil, göklerin
ve yerin Rabb'i olan Allah olduuna ahidim. Bunu hakikat üzere ve
delille bilenlerdenim. üphesiz ahit, bir eyin gerçek olduunu bilen

ve ona kesin delil getirendir. O sanki öyle demi oldu: Ben bunu çok iyi
biliyorum, onun gerçek olduunu yakînen gördüm, ona ait delilim var.

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.


Cüz: 17 21_ENBYÂ S ÛRES 51-56 79

51-56. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Yüksek binalar, süslü tavanlar ve duvarlar, güzel balar ve bah-


çeler, kenarda ylan mallar ve itibarn artrma gibi dünyann süs ve
alayilerinin hepsi, hakikati olmayan, fâni olup devam bulunmayan bi-
rer heykel ve resim hükmündedir. Kim onlara balanr, kendini onlarn
hizmetine, toplanmasna ve elde edilmesine adarsa onlarn kulu-kölesi
olur. Bu durumda, dünya balarndan kurtulmu ileri seviyede akll ve
kâmil insanlarn, onlann yaptm ho bulmayarak, kendilerine, "Ba-
landnz bu ekil ve resimler nedir?" demesi gerekir. Eer onlar,
"Biz babalanmz ve âlimlerimizi de böyle yaparken bulduk" der-

lerse onlara öyle desin:

"Gerçekten siz ve böyle yapan âlimleriniz, peygamberlerin, salih-


lerin ve geçmite yaam büyüklerin bulunduu durumdan ayrlm
apaçk bir sapknlk içindesiniz." Eer onlar,
"Sen ciddi misin yoksa bizimle eleniyor musun?" diye sorarlarsa
onlara öyle desin:

"Sizin sevginizi ve hizmetinizi kendisine tahsis etmeniz gereken


Rabb'iniz, göklerin ve yerin rabbi olan Allah'tr; sizin balandnz
dünya sevgisi ve onun süsleri deildir. Ben bunun kesin böyle olduu-
na ahit olanlardanm."

Hz. brahim'in Putlar Krmas


Cenâb- Hak, bundan sonra, Hz. brahim'in (aleyhisselâmj putlar kr-
masndan ve bunun üzerine gelien olaylardan bahsederek öyle bu-
yurdu:

W'y fi-îlLy ö'sJS I55

j ü; ijJiî
0 ü (L+i,
1

21. ENBYÂ SÛRES 57-67 Cüz: 17

jjj+; ^4lsj ^iji j£\ j&o /î


iî? 1
jiû
t
@
* ''
U
V

x
S di dlo cj; yu
fÂ^iLo jj jü 0 f^
• ' < I" - ^5V *
u u^jl
1 1

T-, ''’
ü ^-iîî J ij^î © jjki; ijSi- 5 failli
u d-Ui ÜJ f*# ^lfi fi O 5>UûkJi fü ^3
l
• *. . *V _ A
5 Y U «i»l öji

^ Oji^l Jü ®
w
UJjffe»! * ® ff^iî %
f

©5^ *SÎ Ül jji

57. brahim dedi ki; "Allah'a yemin ederim ki siz ayrlp gittik-
ten sonra putlarnza bir tuzak kuracam (onlara gizlice bir ey yapa-
cam )."
58. Sonra brahim onlar paramparça etti . Yalnz, belki kendisine
sorarlar diye onlarn büyüünü salam brakt.
59. Kavmi durumu görünce, "Bunu ilâhlarmza kim yapt? Mu-
hakkak o, zalimlerden biridir!" dediler.

60. Bazlar, "brahim denen bir gencin onlar kötülediini duy-


mutuk (belki bunu o yapmtr!)" dediler.

61. Soruyu soranlar, "O halde, onu hemen insanlarn önüne geti-

rin; belki (hakknda) ahitlik ederler" dediler.

62. brahim gelince, ona, "Ey brahim , bunu ilâhlarmza sen mi


yaptn?" dediler.

63. brahim, "Belki de bu ii u büyükleri yapmtr. Eer konuu-


yorlarsa (balarna geleni) onlara sorun!" dedi.

64. Bunun üzerine kendilerine dönüp düündüler, sonra birbirleri-

ne, "Gerçekten asl zalim olanlar sîzsiniz!" dediler.


"

Cüz: 17 21. ENBYA SÜRES 57-67 81

65. Sonra ba aa eski hallerine dönerek brahim'e, " Sen bun-


larn konumadn pekâlâ biliyorsun (neden onlara sormamz istiyor-
sun?)" dediler.

66. brahim dedi ki: "Allah' brakp da size hiçbir fayda ve zarar

vermeyen bir eye mi tapyorsunuz?"

67. "Size ve Allah' brakp tapmakta olduunuz eylere üf doru-


su (yazklar olsun hepinize!). Hâlâ aklnz kullanmayacak msnz?"

Tefsir

"
Cenâb- Hak. Hz. brahim'in öyle dediini nakletti: Allah'a yemin
ederim ki siz ayrlp gittikten sonra putlarnza bir tuzak kuracam ." Yani
onlara gizlice bir ey yapacam, onlar krmaya çalacam. Âyette, bu
ii yapmann zor olduu, onun sadece bir hile ve siyasetle yaplabilecei
bildirilmektedir ki bu da tuzaktr.

Hz. brahim [aleyhisselâm) bu ii, onlar oray terkedip bayram yerine


gittikten sonra yapmay planlad.

Mücâhid w demitir ki: "Hz. brahim bu sözü gizlice söyledi, onu bir
kii hariç kimse iitmedi; sadece daha sonra insanlar, "Bu ilâhlarmz
kim krd?' diye sorunca, bu adam, 'brahim ismindeki onlar bir gencin

kötülediini iittim' diyerek onun sözlerini insanlara haber verdi n .

Süddî52 demitir ki: "Onlann her sene bir toplanma ve bayram günü
vard. Bayramdan döndüklerinde putlarnn bulunduu yere girip onla-
ra secde ederlerdi. Hz. brahim'in babas ona,

'brahim, bizimle birlikte bayrama çksan çok memnun olurum'


dedi. Hz. brahim onlarla birlikte çkt, yolun bir yerine gelince.

50 Mücâhid b. Cebr (v. 104/722), tefsirde Mekke ekolünü temsil eden Abdullah b. Abbas'n
[radyallahu anh] talebelerinden olup tâbiîn müfessirlerindendir.
51 bk. Taberî, Câmiu’l-Btyân, 16/293.

52 Süddî, Ebû Muhammed smail b. Abdurrahman (v. 127/745), tâbiinden mehur bir zat
olup Hicazl’dr. 5üddî-i Kebîr olarak anlr. Tefsir ve hadis âlimidir.
"

82 21. ENBYÂ SÛRES 57-67 Cü2: 17

'Ben gerçekten hastaym, ayam aryor!' dedi ve devam etmedi.


Onlar geçip gidince, arkalarndan,

'Allah'a yemin ederim ki siz ayrlp gittikten sonra putlarnza bir tu-

zak kuracam' dedi. O srada gerilerde kalan baz zayf insanlar onun
bu sözünü iittiler. Hz. brahim, putlarn bulunduu yere girdi, orada
bir miktar yiyecek buldu. Putlara tapanlar bu yiyecekleri bereketlensin
diye onlann yanna brakyor, geri döndüklerinde onu yiyorlard. Hz.
brahim putlarla alay ederek,

'Yemez misiniz V dedi. Onlardan kimse cevap vermedi. O zaman Hz.


brahim,

' Neden konumuyorsunuz?’ dedi, sonra üzerlerine yürüyüp onlara


53
güçlü bir darbe indirdi" (Sâffât 37/93).

"
Âyet öyle devam ediyor: Sonra brahim onlar paramparça etti.

Rivayet edildiine göre, orada sra halinde dizilmi yetmi tane put
vard. çlerinde kapya doru dikilmi büyük bir put bulunuyordu. Bu
put altndan yaplmt. Gözlerinde gece parlayan iki mücevher vard.
Hz. brahim elindeki balta ile bütün putlar krd, büyük put hariç hiç-

salam brakmad. Sonra baltay büyük putun omzuna


birini ast. Bu
durum âyette öyle geçmektedir:

" Yalnz,brahim durumu örenmek için belki kendisine sorarlar diye


o putlarn büyüünü salam brakt." Yani Hz. brahim, ileride gelecei

gibi, belki kendisine dönüp durumu sorarlar, böylece onlarla tartmaya

girip kendilerini malup ederim diye böyle yapt.

Âyetin, "Belki dönerler" ksmna u manalar da verilmitir:

Hz. brahim, karlarna hak delil konunca kavmi belki onun dinine
döner diye böyle yapt.

dier mana: Belki, putlar kimin


Bir krdn
büyük puta sorarlar
diye Hz. brahim büyük putu salam brakt. Çünkü mühim ve kank
ilerde büyüe sorulur.

53 bk. Taberî, CJmu'l-Bn/dn, 16/295.


Cüz; 17 21. ENBtYÂ SÛRES 57-67 83

Bir dier mana: Putlarn, balarna gelen bir ii savmaktan ve ken-

dilerini kran kimseye bir zarar vermekten âciz olduktan ortaya planca,
belki Allah Teâlâ'ya ve (Ynun birliini ikrara dönerler diye Hz. brahim
böyle yapt.
"
Kavmi, bayram yerinden dönüp putlanna yaplan görünce, Bunu
ilâhlarmza kim yapt, dediler". Bu sözü, yaplan ii yadrgamak ve kna-
"
mak için söylediler. Devamla, Muhakkak o, zalimlerden biridir!" dediler.

Yani o kimse, kendilerinin yannda son derece itibarl ve yüce olan put-
lara böyle bir eyi yapmaya cüret etmekle büyük bir zulüm ilemitir.

Yahut o kimse, bu yapt ile kendisini helâke atarak zalimlerden


olmutur.
"
içlerinden, Hz. brahim'in sözünü iiten bazlar, brahim denen bir

gencin onlar aypladn duymutuk, belki bunu o yapmtr!" dediler.


"Soruyu soranlar, O halde, onu hemen insanlarn önüne getirin; herke-
sin gözü önüne çkarlsn, herkes onu görsün, belki ondan iitilen söze

veya yaptna ahitlik ederler’ dediler ." Sanki onlar, ona bu suçu iledii-
ne dair bir kant olmadan azap etmeyi ho görmediler.
Âyetin, "Belki ahit olurlar" ksmna, belki bizim ona vereceimiz
cezada hazr bulunurlar, manas da verilmitir.

Hz. brahim'i insanlarn huzuruna getirince, ona, "Ey brahim, bunu


"
ilâhlarmza sen mi yaptn, dediler." brahim [aleyhisselâmj, Belki de bu ii,

kendisiyle birlikte onlara ibadet edilmesini istemeyerek u büyükleri

yapmtr" dedi.

Hz. brahim, bu ii putun yaptn söyleyerek onu aslnda kendi-


sinin yaptm bildirmek Bunu aynca, onlan kapal bir yolla k-
istedi.

namak ve aleyhlerine delil oluturmak için söyledi. Çünkü onlar, doru


bir ekilde olaya baktklarnda, o büyük putun böyle bir ey yapmaktan
âciz olduunu ve böyle bir varln ilâhla layk olmadm bilirler.
Bu durum una yaz yazan ve güzel hat ile me-
benziyor: Sen güzel
hur olan biri olsan; senin yannda da okuma yazma bilmeyen biri bulun-

sa; bu arada biri sana.


84 21. ENBYÂ SÛRESt 57-67 Cüz: 17

"Bu yazy sen mi yazdn?" diye sorsa, sen de yanndaki okuma


yazmay bilmeyen kimseyi göstererek,

"Hayr, ite bu yazd!" desen; soruyu soran kimse onun ümmî ol-
duunu yazmasn bilmediini bilse; senin bu
ve yaz sözün, o yaznn
sana ait olduunun en etkili ekilde ispat olur.

Müfessir Kevâî54 demitir ki: "Allah Teâlâ'nn, Hz. Yusuf'a lajeyhis-

seiâm], kardelerine seslenirken, aslnda hrsz olmadklan halde, 'Sîzler

hrszsnz '
(Yusuf 12/70) demesine izin vermesi gibi, Hz. brahim'e de bu
konuda vermi olmas câiz olan ilere girer. Çünkü onda bir mas-
izin

lahat ve fayda vardr. öyle ki: Hz. brahim'in kavmi, olaya doru bir
ekilde baktnda ve Hz. brahim'e sorduu soruya ald cevab iyice
düündüünde unu bilir ki o büyük put böyle bir ey yapamaz. O, bir
i yapmak öyle dursun, konumaktan da âcizdir. Öyle ise ona ibadet
etmek câiz deildir. badet edilmeye sadece her eye gücü yeten, her
istediini yapan Allah hak sahidir."

öyle diyen de olmutur: "Hz. brahim, putlan krma iini büyük


putun yaptn belirtti, çünkü onu bu ie sevkeden o idi. öyle ki Hz.
brahim, onun dierlerinden daha fazla büyütüldüünü ve Allah'n
dmda ona ibadet edildiini gördü. Buna çok kzarak putlan krd."
Bu yorum, doruluktan uzaktr; eer durum böyle olsayd önce büyük
putu krard.

Ortaya çkan udur: Hz. brahim'in, "Onu büyükleri yapmtr" sö-

zünden kast, kavminin putlara tapmasn kapal bir yolla knamaktr;


yoksa olan olay sadece bir haber vermek deildir ki yalan olsun.

öyle bir soru sorulabilir: Bir hadis-i erifte, Hz. brahim'in (aleyhis-

seiâm| üç defa yalan söyledii haber verilmitir ;


55
bunun manas nedir?"

Buna verilecek cevap udur: Hz. brahim'in söyledii sözler görünüte


yalan gibidir, fakat ondan kast baka bir eydir (Bu âyette olduu gibi).
56
Bu açklama müfessir tbn Cüzey'e aittir .

54 Kevâî ve eseri, bu sûrenin 19-25. âyetlerinin tasavvuf! tefsirinde tantld.

55 Hadis için bk. Buhârt Enbiya. 8; Ahmed, Mtisned, 3/244.

56 tbn Cüzey, et-Teshll li-Ulûmi't-Tenzîl 2/24-25.


,
,
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 57-67 85

Hz. brahim laleyhisselâm] sonra kavmine öyle dedi: "Eer konuuyor-


larsa balarna geleni onlara sorun ; size kendilerini kimin krdn haber
versinler. Aslnda siz de onlann bundan âciz olduunu biliyorsunuz."

"Bunun üzerine kendilerine döndüler." Yani akllarna yöneldiler,


kalpleriyle tefekkür ettiler ve unu düündüler: Kendisinden bir zarar
gideremeyen ve kendisini kimin krdm haber veremeyen bir varlk,
nasl kendisine ibadet edilmeye layk olur?

Âyet öyle devam ediyor: "Sonra birbirlerine öyle dediler Gerçekten


:

asl zalim olanlar sizsiniz; çünkü siz, konumayan, hiçbir fayda ve zarar ver-
meyen bir varla ibadet ettiniz. Bam balta darbesinden kurtaramayan
bir varlk, kendisine ibadet edeni felaketten nasl kurtaracak? u halde
siz, böyle bir varla ibadet etmekle zalim oldunuz, yoksa sizin, ‘Bunu ya-
pan gerçekten zalimdir' diyerek zalim gördüünüz kimse zalim deildir."

Yahut o putu kran deil, ona tapan sizler zalimsiniz.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Sonra, ba aa eski hallerine,

en düük hale döndüler." lk sözlerinde doru söylediler, ancak peinden


kendilerine ekavet hali yetiti; içlerine dönüp durumlarm düünerek
bulduklar dorudan sonra, bâtl mücadelelerine geri döndüler.

Âyette, onlann dorudan soma yanla dönmeleri, bir eyin tersine

dönüp en altta olan ksmnn en üste gelmesine benzetildi. Onlar, Hz.


brahim'e öyle dediler:

"Sen bunlarn konumadn pekâlâ biliyorsun; bu durumda, kendile-


rini kimin krdn onlara sormamz nasl istiyorsun?"
Hz. brahim, onlan knayp ayplayarak kendilerine dedi ki: "Allah
Teâlâ'ya ibadeti brakp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir eye mi
tapyorsunuz?" Yani sizin taptklarnz, kendilerine tapana hiçbir fayda
vermedikleri gibi kendisine ibadet etmeyene de bir zarar veremezler.
üphesiz, bir varln ilâhla aykn halini bilmek, ona ibadetten kaçn-
may gerektirir.
Hz. brahim, onlar knamaya öyle devam etti: "Size ve Allah' bra-

kp tapmakta olduunuz eylere uf dorusu! (yazklar olsun size)."


86 21. ENBYÂ SÛRES 57-67 Cüz: 17

Âyetin metninde geçen "üf" ifadesi, can skntsn ifade eden bir

sestir. Hz. brahim, onlarn özürlerinin ortadan kalkp gerçein ortaya


çkmasndan sonra, yanlta srar etmelerinden son derece rahatsz olup
!"
sklarak, "Öf, yazklar olsun size ve taptnz putlara demitir.
"
Âyet öyle bitiyor: Hâlâ aklnz kullanmayacak msnz ?" Aklnz
kullanp da bu sfatta olan bir varln ilâh olmay hak etmediini anla-
mayacak msnz? En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

57-67. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Kim tevhid ehli ve Hz. brahim'in özelliklerine sahip biri olmak is-

terse nefsinin putlarn krsn (kötü sfatlarn temizleyip yok etsin). Bu,
nefsi, nefsanî arzularndan ve cismanî ehvetlerinden çekip lâhî haklan
koruyacak bir duruma getirmektir. O zaman Cenâb- Hak ona, göklerin
ve yerin melekûtunu (srlanm ve hakikatini) gösterir, böylece yakînen
inananlardan olur.

ehvetlerin kayna, dünya sevgisidir. Onun banda, makam ve


mevki sevgisi gelir. Putlann en büyüü, senin maddi varlndr (Allah'
unutup kendini bir varlk sahibi görmendir). Ondan daha büyük bir
perde yoktur. Bunun için öyle denmitir:

"Vücudun (asl sahibini unutup kendini bir varlk sahibi olarak gör-
men), öyle bir günahtr ki onunla hiçbir günah kyaslanamaz!"

Eer kendi varlndan geçer ve onu krarsan, bütün maddi âlemler


gözünden silinir gider, kudsî manalarn srlarn müahede edersin; böy-
lece Cenâb- Hakk'n zatna ait srlar ve sfatlarna ait nurlan müahede

edersin. Allah kendisinden raz olsun, Îbnü'l-Arîf


57
nazm halindeki u ,

sözleriyle bu manaya iaret etmitir.

57 tbnü'l-Arîf, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Musa b. Atâullah es-Sanhâd (v.

536/1141), Endülüslü sûff âlimlerdendir. Merake'te vefat etmitir. Tasavvuf ve ahlâk


konusundaki Mehâsinil'l-Mecâlis ile Miftâhü's-Sadde it Tahkku Tarik’s-Saâde adl eserleri
mehurdur. Aynca kendisine ait iirler mevcut olup kitap halinde derlenmitir (bk. Ni-

hat Azamat, "bnul-Arif", DA, 20/522-523; Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, 20/111-1 14;

tbn HaHikân, Vefeyâtul-A yân, 1 / 168-170).


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 6B-70 87

"Sana uzun süre gizli kalan sr ortaya çkt; içinde bulunduun ka-

ranln sabah parlad. Sen, O'nun gaybrun srrndan kalbini perdele-


mektesin. Eer sen olmasaydn (maddi varln ve hissi engellerin olma-
sayd), kalbine mühür vurulmazd. Sen maddi varlndan kurtulursan,
kalbinde, tehlikeden korunmu keif halleri üzerine sevgilinin çadr
kurulur (Yüce sevgili kalbine terif eder, oraya yerleir). Orada sevgi-
liden öyle sözler gelir ki onu dinlemek usanç vermez, o sözleri nesir ve

nazmla dile getirmek bize çok zevk verir. Nefis onlar iitince, keyif ve
nimetleri ho olur ve dertli kalpten sknts çeker gider."
Kulun kendi varlndan uzaklamas (onu gerçek bir varlk olarak
görmemesi) fena halidir; kulluk vazifelerini yerine getirmek için ona
"
dönmesi ise bekâ halidir. Bu duruma, brahim bütün putlar krd, sadece,

belki ona dönerler diye büyüklerini brakt " âyetinde bir iaret vardr. Yani
kul, putlarn büyüünü brakt. Bu put, senin var olduunu düündüün
gölge hükmündeki vücudundur. Ondan bütünüyle uzaklamak uygun
deildir, tâ ki insan, kulluk vazifelerini ve insanlarla olan hukuku yerine
getirmeyi terketmesin. üphesiz bu, vücudu toptan iptal etmektir. Aksine
vücudu, varl mecazi de olsa, kabul edip gözetmek gerekir; belki bekâ
makamnda ona dönü gerçekleir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. brahim'in Atee Atlmas


Cenâb- Hak bundan sonra, Hz. brahim'in atee atlmasn ve on-
dan kurtulmasndan bahsederek öyle buyurdu:

68. "Eer (ilâhlarnza bir yardm) yapacaksanz,


çlerinden bazlar,
onu yakn da ilâhlarnza yardm edin 1" dediler.

69. Biz, " Ey ate! brahim için serin ve selâmet ol!" dedik.

70. Ona bu ekilde bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onlar, en
çok hüsrana urayanlardan yaptk.
" .

88 21. ENBYA SÛRES 68-70 Cüz: 17

Tef9ir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "içlerinden bazlar, dierlerine, ‘Eer


ilâhlarnza bir yardm yapacaksanz, onu yakn da intikamlarn alarak
ilâhlarnza yardm edin V dediler .

Onlar delil getirmekten âciz kalnca, gk yollan daralnca ve sebep-


leri ie yaramaz olunca böyle söylediler. Bu, kesin delille üpheleri yerle
bir malup ve rezil olan haksz kimsenin tavrdr. Onun için
edildiinde
o anda çekime ve dümanlktan baka bir ey kalmaz. Bunun için on-
lar da Hz. brahim'e kar sava ilan ederek, "Onu atete yakn" dediler;

çünkü o, en iddetli cezadr.

unu demek istediler: Eer ilâhlarnza kuvvetli bir yardm yapmak


isterseniz, onu yakn; böylece ilâhlarnzn intikamn alarak onlara yar-
dm edin! Onun için en dehetli cezay seçin; bu ceza onu yakmaktr;
yoksa ilâhlarnza yardmda geveklik yapm olursunuz.

Hz. brahim'in atete yaklma fikrini ortaya atan Nemrûd'dur. Onu


teklif edenin Heyzün (Heyyun veya Hudayr) isminde Fârisîler'den (o
gün Iran ve çevresinde yaayan insanlardan) biri olduu da söylenmitir.
Allah onu yere batrd; kyamete kadar o hal içinde yuvarlanp durur 58 .

Rivayet edildiine göre, Hz. brahim'in kavmi onu yakma husu-


sunda ortak bir karara vardnda, onun için Kusâ w denen yerde etraf
çevrili bir yer yaptlar. Oraya krk gün boyunca en sert odunlardan top-
Odun toplama iinin bir ay yapld da söylenmitir, öyle ki bir
ladlar.

kadn, "Eer u iim olursa îbrahim'in ateine odun tayacam!" diye


adakta bulunurdu.

Sonra odunlar tututurdular, ortada büyük bir ate olutu; scak-


lndan kimse yanma yanaamyordu. Hatta gökte, en yüksekte uçan
kular bile onun alevlerinin iddetinde yanyordu. Kimse atee yakla-

sa bk. Begavî, Meâlmü't-Tenzil, 3/250 (Beyni t 2002); bn Kesfr, el-Bidâye if'n-Nihâye 1 /216
(Beyrut 2007); Ebüssuûd, Irâdü l-Aklis-Selim, 4/347.

59 Kûsâ, Hz. brahim'in doup büyüdüü ve atee atld Irak Bâbil’de bulunan bir köyün
addr. Kûsâ için, baka yerler de söylenmitir (bk. Yâkut el-Hamevf, Mucemü'l-Büldân,
4/553-554; bn Sa'd, TabaMlü'l-Kübrâ, 1/39 [Beyrut 1997]; Köksal, Büyük Peygamberler
Tarihi, 1/165-166 [stanbul: Semerkand, 2001]).
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 68-70 89

maya güç yetiremedi. Hz. brahim'i onun içine nasl atacaklarm bileme-
diler. O zaman eytan gelerek onlara mancnk yapmm öretti; onlar

da mancnk yaptlar.
Rivayet edildiine göre mancn bölge insanlarndan biri yapt;
Allah önceki adam gibi onu da yerin dibine batrd.

Sonra Hz. brahim'i atee atmak için harekete geçtiler; onu çplak
vaziyette elleri bal ve iple sanlm bir halde mancna koydular. Bu
durum karsnda gök. yer ve içindeki melekler,

“Ey Rabbimiz, dostun brahim atee atlyor; yeryüzünde ondan


baka sana ibadet eden hiç kimse yok! O senin için yaklyor; ona yar-
dm etmek için bize izin ver!" diyerek hep birlikte yüksek sesle yalvar-
dlar. Allah Teâlâ onlara,

“Eer sizin herhangi birinizden yardm isterse yardm edin" buyur-


du.

nsanlar Hz. brahim'i, mancnn içine koyup uzak bir mekândan


atee frlatt. Hz. brahim havada iken kendisine Cebrâil [aieyhisselâm] ge-

lerek,

“Bir ihtiyacn var m?" diye sordu. Hz. brahim,

“Sana gelince, hayr (Seden isteyecek bir ihtiyacm yok!)" dedi.


Cebrâil laleyhisselâm],

“öyle ise Rabb'inden yardm iste!" dedi. Hz. brahim,

“Rabbim'in halimi bilmesi bana yeter; bir ey istemeye hacet brak-


60
maz!" dedi . Hz. brahim, bütün varlklardan himmetini (ümit ve bek-
lentisini) çekip tek ve hak olan Rabb'i ile yetindi. Bunun üzerine Allah,

onun atld ate sahasn bahçeye çevirdi. "Biz, 'Ey ate! brahim için

serin ve selâmet ol!’ dedik " âyetinin manas budur. Yani atee, “brahim'e,
serin bir halde ol, ancak kendisine zarar verme!" dedik.

Ibn Abbas [radyallahu anh] demitir ki: “Eer Allah Teâlâ atee, 'Onun
için selâmet ol' demeseydi, brahim laleyhisselâm) souktan ölürdü."

60 Rivayet için bk Sa'lebî, el-Kef ve’l-Beyûn, 4/245; Begavt Meâlimü’t-Tenzil, 3/250.


90 21. ENBYÂ SÛRES 68-70 Cüz: 17

O gün, yeryüzünde mevcut olan bütün ateler söndü; ateler, ilâh


hitabn kendilerine yapldn zannettiler; o gün yeryüzünde hiç kimse
ateten faydalanamad.

Zehirli akrep hariç bütün hayvanlar, Hz. brahim laievhisseiâm) için

yaklan atei söndürmeye geldiler. Akrep ise atei üflüyordu; bunun


için Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vescllem], onun öldürülmesini emretti '’ 1

62
ve ona fâsk (zararl hayvan) ismini verdi .

Süddî demitir ki: "Hz. brahim, atae atlnca melekler kendisini


pazulanndan tutarak yere oturttular. Hz. brahim bakt ki yarmda tatl

bir su kayna, krmz güller ve nergis var ." 63

Kâ'b el-Ahbâr demitir ki: "Ate, Hz. brahim'e bir zarar vermedi,

sadece, mancna konurken ellerinin baland ipi yakt."


Rivayet edildiine göre Hz. brahim [aieyhisseiâml, kendisine selâmet
olan atein içinde yedi gün kald. Orada krk veya elli gün kaldn söy-
leyenler de olmutur; fakat birinci görü doruya daha yakndr.

Hz. brahim [aleyhisselâm] demitir ki: "Atein içinde kaldm gün-


lerden daha ho ve güzel günler geçirmedim ." 64

Atâ b. Yesâri* demitir ki: "Allah Teâlâ, Hz. brahim'in yanna gölge
meleini gönderdi; melek onun yanma oturup kendisiyle sohbet edi-

yordu."

Baz âlimler demitir ki: "Allah Teâlâ, Hz. brahim'e Cebrâil ile

cennet ipeklerinden bir gömlek gönderdi; Cebrâil (aleyhisselâml gömlei


Hz. brahim'e giydirdi, onu bir yayg üzerine oturttu, kendisi de oturup

61 Buhâri, Enbiya, 8; Begavî, Meâlimü'l-Tenzil, 3/250.

62 Müslim, Selâm, 144; Ebû Davud, Edeb, 174; Ibn Kesir, el-Bidâye, 1/218.

63 bk. Sa'lebî, el-Kef ve’l-Beyân, 4/245; Begavî, Meâlimü’l-Tenzil, 3/250.

64 bk. Taberi, Câmu l-Beyân, 10/58; Sa'lebî, el-Kef ve'l-Beyân, 4/246; Begavî, Meâlimü't-
Ttttzîl, 3/251.

65 Atâ b. Yesâr, Ebû Muhammed el-Medenî (v. 103/721). Medine'de yetien tâbiînin ileri

gelen fakih ve muhaddislerindendir. Hz. Peygamber'in Isallallahu aleyhi veseliem) hanmla-

rndan Hz. Meymune'nin |radvallahu anhlj kölesidir. Ashâb- kirâmdan pek çok kimse ile
görümü ve kendilerinden ilim alp hadis nakletmitir. Güvenilir sika râvilerden olup -

Kütüb-i Sittc sahipleri kendisinden hadis nakletmitir (bk. Ahmet özel, "Atâ b. Yesâr",
DA, 4/37-38; Heyet, Evliyalar Ansiklopedisi, 3/258-260).
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 68-70 91

onunla konutu. Cebrâil (aleyhisselâm], Hz. brahim'e dedi ki: "Rabb'in se-
nin için öyle buyuruyor: 'Sen, atein benim dostlarm yakmayacam
bilmez misin?'"“

Ben (bn Acibe) derim ki: Bu gömlek hakknda Yusuf sûresinin 96.

âyetinin tefsirinde açklama geçti.

Nemrûd, kökünden atee dikkatlice baknca, Hz. brahim'i, güzel


bir bahçenin içinde, yannda çok güzel biri oturuyor ve kendisini ate
çevrelemi bir halde gördü. Ona,

"Ey brahim, oradan çkmaya güç yetirebilir misin?" diye seslendi.

Hz. brahim,

"Evet, çkabilirim" dedi. Nemrûd,

"Öyle çk gel!" dedi. Hz. brahim, kalkt, yürüyerek oradan çkt.


ise

Nemrûd kendisini karlayp ona büyük övgülerden bulundu ve,

"O yanndaki adam kimdi?" diye sordu; Hz. brahim,

"O, gölge yapmak için görevli melekti; Rabbim, benimle sohbet ve


muhabbet etmesi için ona bana gönderdi" dedi. O zaman Nemrûd,
"Sana yapt bu ite kudretini ve yüceliini gördüüm için senin

ilâhn adna kurban keseceim!" dedi. Hz. brahim [aleyhisselâm],

"Sen içinde bulunduun bâtl dinden çkp benim dinime girmedik-


çe, Allah senin kurbann kabul etmez" dedi. Nemrûd,

"Ben saltanatm brakmaya güç yetiremem, fakat senin ilâhn için

4000 inek keseceim" dedi ve kesti; Hz. brahim'den elini çekti.* 7

uayb el-Cübbâî demitir ki: "Hz. brahim on alt yanda atee atl-
d. Hz. shak yedi yanda kurban edilmek üzere boazland. 68 Annesi
Sâre, Hz. shak' dourduunda doksan yanda idi. Onun boazlan-

66 bk. Sa'ebî, el-Kef ve'l-Beyân, 4/246; Begavî, Meâlimü’t-TenzV, 3/251.

67 bk. Sa'lebî, tf-Kef ve'l-Beyân, 4/246; Begavî, Meâlimü'l-Tenzîl, 3/251. Ayn konuda ksa
bir rivayet için bk. Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ûn, 11/212.

68 Mehur ve tercih edilen görüe göre, kurban edilen Hz. smail'dir [aleyhsselâm|. (Müter-
cim).
92 21. ENBYÂ SÛRES 68-70 Cüz: 17

masnn irade edildiini örenince, iki gün bekledi, üçüncü gün vefat
9
etti."*

Gördüün gibi, böyle bir atein Hz. brahim için serin ve selâmet ol-
mas en büyük mucizelerden biridir. Gerçekten böyle bir atein ho, tatl
bir havaya dönümesi, her ne kadar Allah'n kudreti için yeni ve zor bir
ey olmasa da o, hârikulâde ilerin en büyüklerindendir.
Atein nasl souduu ve serin olduu hakknda farkl görüler söy-
lenmitir. Bir görüe göre Allah Teâlâ, ateteki harareti ve yakclk özel-
liini giderdi; ate serin ve selâmet oldu. Dier bir görüe göre Cenâb-

Hak, ateteki bu özellikleri onda brakmakla birlikte, Hz. brahim'in be-


denine onun hararetini ve yakma özelliini giderdi. Allah Teâlâ'nn her
eye gücü yeter.

Cenâb- Hak devamndaki âyette buyuruyor ki: "Ona bu ekilde,


zarar vermek için büyük bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onlan, en
çok hüsrana urayanlardan yaptk; onlan hüsran olanlann en peria-
n yaptk. öyle ki: Onlann Cenâb- Hakk'n nurunu söndürme gayret-

leri, sonuç itibariyle Hz. brahim'in doru yolda olduuna, kendileri-


nin ise bâtl yolda bulunduuna kesin bir delile dönütü. O aynca Hz.
brahim'in derecesinin yükselmesine ve onlann helâki hak etmelerine
sebep oldu. Allah Teâlâ Nemrüd'a ve kavmine sinekleri musallat etti, si-

nekler onlann etlerini yiyip kanlann içti. Bir sinek Nemrûd'un beynine
girerek, bir sürü sknt çektirdikten sonra onu helâk etti.
Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

68-70. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ'nn, kendisine yönelen sadk kullan için uygulad ka-


nunu genelde udur: Cenâb- Hak, sadk bir kulunu huzuruna ulatr-
may istediinde, kendisini temkin sahibi yapmadan önce çeitli sknt-
larla dener, onu arnm hale getirmeden önce birçok zorluk ve meak-
69 bk. Sa'lebî, el-Kr$f vt'l-Bcyân. 4/246-247. Bu rivayet ihtiyatla karlanmaldr. Rivayetin,

Hz. tbrahim'in atee atlma yayla ilgili ksm için bk. Begavî, Meâlimii't-TenzÜ, 3/251;

Kurtub, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 11/21 1-212.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 68-70 93

kat içine atar. Gerçekten lâhî sevgi, bela ve skntlarla birlikte bulunur.
Allah'a yönelen kimseler, insanlar tarafndan ho karlanmaz; ancak
onlara yönelen ve karan kimse makbul olur.
Veli, sknt içinde celâl ateine (Cenâb- Hakk'n celâl tecellisi olan

sknt ateine) atldnda, kâinat ona gelerek,

"Bize bir ihtiyacn var m?" der. Eer veli, lâhî rahmetle desteklen-
mi biri ise kâinata,
"Sana gelince, senden istiyeceim bir ihtiyacm yok; Rabbim'e ge-
lince, asl ihtiyacm Canadr" der. O zaman kendisine,
"O halde ihtiyacn ondan iste" denir. Veli,

"O'nun halimi bilmesi, istememe hacet brakmyor; C^nun halimi


bilmesi bana yeter!" der. O zaman Cenâb- Hak, celâl ateine,
"Ey ate, dostum için serin ve selâmet ol" der. Bunun üzerine onun
harareti, serinlie dönüür, selâmet olur. Veli, (Allah için) belalara
mâruz kald bu günlerden daha tatl günler göremez. Bu, tecrübe edi-
lip yaanm bir durumdur.
Eer kul, Allah Teâlâ'dan bakasna balanmaya yönelirse, o zaman
üzerindeki bela iddetlenir yahut Allah korusun, velilik dairesinden ç-
karlr.

Veli, himmetiyle ve kalbindeki nurla, maddi olsun manevi olsun,


bir eyi olduu halden baka hale çevirir. Mesela korkuyu güvene, hüz-
nü sevince, kalp darln kalp geniliine, fakirlii gönül zenginliine
çevirir. Dier haller için de durum böyledir. O zaman Allah Teâlâ var-
lklar onun tasarrufuna verir, kendisi için engelleri ortadan kaldrp
birçok harika iler yaratr, öyle ki lâhî nurla sarlm veli, maddi atee
atlsa ate söner.

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Halil brahim laleyhisselâmj,

Allah'n nuru ile nurlanmt. Atein yakmas da Allah'n fiilindendir.

Bu durumda, Allah'n sfatna ait nur, fiilinin nuruna galip geldi (ak,
atee galip geldi; nur, nâr söndürdü). Eer Hz. brahim atee atlnca,
ate olduu gibi dursayd, Hz. brahim ona ulanca yok olup giderdi.
Allah Teâlâ bunu bildii için atee,
"

94 21. ENBYÂ SÛRES 71-72 Cüz: 17

'brahim'e kar serin ve selâmet ol' buyurdu. Böylece onun mucize-


sinin ortaya çkmas ve kerametinin belli olmas için ate kald, fakat
yakmad." 70

Onun bahsettii bu durumu, u hadis-i erif dorulamaktadr. K-


"
yamet günü mümin srattan geçerken cehennem kendisine, Çabuk geç
ey mümin nurun
, alevimi söndürecek! der. 71

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. brahim'in am'a Hicreti

Cenâb- Hak sonra, Hz. brahim'in am'a hicretinden bahsederek


öyle buyurdu:

© j^yi J\ djj
\

• î • 1< < »•<’<' ^ * • I } \ I


'* ^

71. Ona ve Lût'u kurtarp, bütün âlemlere bereketli kldmz yere


( am bölgesine) ulatrdk.
72. Ona, shak' ihsan ettik, ayn bir ihsan olarak da Yakub'u ver-
dik ve hepsini salih insanlardan yaptk.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Onu yani brahim'i ve kardei Hârân'n


olu Lût'u kurtarp, Irak'tan çkararak bütün âlemlere bereketli kldmz
yere ulatrdk." Buras am topraklardr. Orann bütün âleme bereketli
olmas öyledir: Gerçekten peygamberlerin çou o bölgeye gönderilmi
ve onlarn getirdii, dinî ve dünyevî hayrlarn kayna olan dinler ora-

70 bk. Rûzbihân- Baklf. Arâsü'l-Beydn, 2/519.

71 Hadis için bk. Ebu Nuaym, Hilyttü'l-Evlyâ, 91329; Taberânt el-Ktüir, 22/258; Halîb,
Târihu Ratfdâd, 5/194, Heysemî, cz-Zevâid, 10/360.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 71-72 95

dan bütün âleme yaylmtr. Oras, merkez olarak maherin yeri olup
insanlar orada toplanr. Hz. sa [aieyhsseiâml gökten o bölgeye inecektir.

Sapknln bam çeken deccâl orada helâk olur .


72

Übey b. Kâ'b [radyaliahu anh| demitir ki: "Yeryüzündeki bütün tatl


sulannkayna, Beytülmakdis'teki kayann altndan çkar, sonra yeryü-
züne dalr. Oras çok verimli bir yerdir; orada fakir ve zengin yaar ." 71

bn shak demitir ki: "Hz. brahim [aieyhîsseiâml. Irak topranda bu-


lunan Kûsâ denen beldeden çkt. Onunla birlikte kardeinin olu Lût
ile hanm Sâre de çkt. Hz. brahim önce Harran'a indi. Sonra oradan
çkp Msr'a gitti. Sonra oradan aynlp am'a gitti. Oradan, hanm
Sâre ile birlikte Filistin topraklarnda Seb'a denen yere yerleti. Sâre,
Hz. brahim'in büyük amcas Hârân'n kz idi. Hz. Lût [aleyhisseiâm], el-

Mü'tefike denen yere yerleti. ki yer arasnda bir gün ve gecelik yol
olup ikisi de am topraklarna dahildir ." 74

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Ona, shak' ihsan ettik, ayr


bir ihsan olarak da Yakub'u verdik ." Yani Hz. brahim'e, sulbünden oul
olarak shak' verdik. Onunla birlikte ayca shak'n olu Yakub'u da
ihsan ettik. Çünkü Hz. brahim öyle dua etmiti: "Rabbim, bana salih bir
evlat ihsan et!'’ (Sâffât 37/100). Bunun üzerine kendisine shak verildi, ayr-

ca, istediine ilave olarak Yakub verildi. Çünkü Hz. Yakub, istenmeden

verildi; bu durumda o bir hediye gibi oldu.

Âyete u mana da verilmitir: Biz brahim'e, tarafmzdan bir ihsan


olarak olu shak ile onun olu Yakub'u verdik.

Âyet öyle bitiyor: "Ve hepsini, yani bu dördünden her birine (bra-
him, Lût, shak ve Yakub'a) zâhiren ve bâtnen güzel hali nasip ederek
salih insanlardan yaptk. Böylece özel olarak seçilmeyi hak ettiler." En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.

72 Rivayetler için bk_ Taberi, Câmiu’l-Beyân, 10/61 (Beyrut 1991); Sa'Iebî, el-Kef ve'l-Beyân,
A/247, Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 5/643.

73 bk. Taberi, Câmiu'l-Beyân, 10/61; Begavi, Medlimü't-TenzV. 3/251. Ebü'l-Âlive’dcn gelen


bir rivayet için bk. Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 5/ 643.

74 Taberi, Câmiu'l- Beyân, 16/313-314.


% 21. ENBYÂ SÛRES 73 Cüz: 17

71-72. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Hicret (Allah için yurdunu terketmek), peygamberlerin ve velilerin

sünnetidir. Her kim, bulunduu adna yardmc


yerde, kendisine dini
olacak birini bulamazsa onun, böyle bir kimseyi bulaca yere tanmas
gerekir. Ayn ekilde mürid, bulunduu yerde, kalbini kartracak en-

gel ve meguliyetten dolay kalp huzurunu bulamazsa, onun da megu-

liyet ve balarn az olduu bir yere tanmas gerekir. Gidecei yer, köy

olsun ehir olsun, eer orada kendisini doru yolda harekete geçirecek
kimseleri bulursa oraya gitmelidir.

Genelde ehirlerde inam doru yoldan alkoyan engeller, nefsaru


manen kuvvetlenip nefsine hâkim
hazlar ve ehvetler çok olur. Mürid,
olaca, her eyden terbiyesi adna bir pay alaca ve hiçbir eyin ken-
disini manevi yönden noksanlatrmayaca bir hale gelmedikçe ehre

girmemelidir. Bu manadaki açklamalar defalarca geçti. Hayrl ilerde


muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Manevi önderlik ve Doru Yolda Rehberlik

Cenâb- Hak bundan sonra, manevi önderlii ve doru yolda bu-


lunmay methederek öyle buyurdu:

f r&l ^5
0 d yit', ; (L\j ij&
73. Onlar, emrimizle doru yolu gösteren önderler yaptk. Kendi-
lerine hayrl iler yapmay, namaz klmay ve zekât vermeyi emret-
tik. Onlar, yalnz bize ibadet eden kimselerdi.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Onlar yani brahim'i, tshak' ve
,

Yakub'u, emrimizle doru yolu gösteren önderler yaptk." Yani onlan, em-
rimizle ve insanlar kemale erdirmek için peygamber göndermemizle.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 73 97

insanlar Hakk'a sevk eden ve din ilerinde kendilerine uyulan kimseler


yaptk. Bu, Hz. brahim'in, "Rabbim, zürriyetimden de imamlar yap ..."

(Bakara 2/124) duasna karlk olarak yapld.

Âyete u mana da verilmitir: Onlar, bizim irademize ve dilememi-


ze göre insanlar doru yola yönlendiren önderler yaptk.

"
Âyet öyle devam ediyor: Kendilerine hayrl iler yapmay vahyet-

tik.
" Yani ilimle salih ameli birletirerek manevi kemalatlann tamam-
lansnlar diye, kendilerine her türlü hayr yapmay emrettik.

"Ve onlara namaz klmay ve zekât vermeyi emrettik ." Namaz ve zekât,
az öncesinde bahsedilen hayrl ilere girmekle birlikte, fazilet ve eref-
lerinden dolay ayrca dile getirilmitir.

Âyet öyle bitiyor: "Onlar, yalnz bize ibadet eden kimselerdi." Onlar,

sadece bize boyun eip itaat eden kimselerdi; bize ibadet etmekten ve
bizi müahededen baka bir ey düünmüyorlard. Ey onlann neslinden
gelen Araplar ve acemler, siz de bu konuda onlara uyun.

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

73. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Kulun Allah katndaki mevki ve derecesi u üç iten biriyle yükse-


lir:

1. Kalbiyle tamamen Allah'a balanp O'dan bakasndan gönlünü


çekmek,

2. Allah'n raz olduu ilere komak,

3. Hali ve sözüyle Allah'a çararak kullan Allah'a yönlendirmek.

Kulun, insanlann hidayetine vesile olmas ölçüsünde Allah katnda


makam yükselir. Eer onun iradyla Allah' tanmak gerçekleiyorsa
o, çok büyük bir derecedir. Bu ekilde, kullan Allah'a yönlendiren ve
onlan lâhî huzura çaran sûfîlerin sahip olduu eyhlik mertebesinin
erefi bilinmi oldu. Onlann sözleri insanlann kalbine tesir eder ve o
98 21. ENBtYÂ SÛRES 73 Cüz: 17

anda Allah'a dönerler. Onlann meclisleri, batan sona öüt ve uyandr.


Halleri, kulu Allah'a yöneltir. Sözleri Allah'a sevkeder. Onlann elinde
ksa zamanda o kadar insan tövbe eder ki âlemin elinde nice senelerde
o kadar insan tövbe etmez. Bu, onlann hali ve sözüyle insanlan Allah'a
sevketmesindendir. üphesiz onlar, Allah katnda kullann en ereflisi
ve kymetleri en deerli olanlardr.

mam Sühreverdî [kuddise srruhûj, Avârifü'l-Maârif adl eserinde mür-


idlik rütbesini anlatt bölümde demitir ki:

Rivâyet edildiine göre Resûlullah Efendimiz [saiiaiiahu aleyhi vesellem]

öyle buyurmutur:

"Muhammed'it nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin olsun; eer is-

terseniz bu hususta yemin de edebilirim. üphesiz, Allah Teâlâ'nn en sevgili

kullar, Allah' kullarna, kullarn da Allah'a sevdiren, yeryüzünde hayr ve


:" :s
nasihat için dolaanlardr

Resûlullah'n [saiiaiiahu aleyhi veselleml dile getirdii bu durum, mür-


idlik ve Allah Teâlâ'ya davet mertebesidir. Çünkü mürid (kâmil eyh),
gerçek olarak Allah' kullarna, kullan da Allah'a sevdirmektedir.

Müridlik mertebesi, sûfîlerin yolunda, mertebelerin en yüksei ve


Allah'a davette peygamber vekilliidir.

Müridin, kullan Allah'a sevdirmesi öyle olmaktadr: Mürid-i


kâmil müridi, Hz. Resûlullah'n isaiiallahu aleyhi vesellem] yoluna uymaya
sevketmektedir. Kim Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) güzel bir
ekilde uyarsa Allah Teâlâ onu sever; çünkü O öyle buyurmutur:
"Resulüm onlara de ki: Eer siz gerçekten Allah' seviyorsanz hemen
bana uyun ki Allah da sizi sevsin" (Âl-i Imrân 3/31).

Müridin Allah' kullarna sevdirmesi de öyle olmaktadr Mürid,


müridi, manevi kötülük ve kirlerden temizleme yoluna yönledirip terbi-
ye etmektedir. Nefis, çirkin vasf ve huylardan temizlenince, kalp aynas
parlar, oraya lâhî azamet nuru girer ve orada tevhidin güzellii ortaya

75 Beyhakî, uabul-mdn, 1/367; tbn Ebü'd-Dünyâ, Ktdbü'l-Evlyd, 51; Ali el-Müttakl,


Kmzü'l-Ummâl, nr. 44069.
Cüz: 17 21. ENBtYÂ SÛRES 73 99

çkar, ite bu durum, nefsi, manevi kirlerden arndrmann ve terbiyenin


bir neticesidir. Allah Teâlâ öyle buyurmutur:
"
üphesiz , nefsini (küfür ve isyandan ) temizleyen kurtulmutur " (ems
91/9).

Nefsin kurtuluu, Allah Teâlâ'y tanmas ve marifet ilmini elde et-

mesiyledir. Kul Rabb'ini tam olarak tanrsa CXnu sever ve C^nda fâni

olur. u halde, eyhlik mertebesi, mertebelerin en yükseidir, çünkü o,

Allah'a davette peygamberin halifeliini üstlenmektir.

mam Sühreverdî sonra demitir ki:


Mürid-i kâmillerin üzerinde, Allah Teâlâ'y yakînen tanmadan
oluan bir vakar ve heybet vardr. Mürid onlann haline bakarak, zâhiren
ve bâtnen edeplenir. Allah Teâlâ kendisine uyulacak kimseler hakkn-
da buyurmutur ki:

"te onlar Allah'n


, doru yola ulatrd kimselerdir; öyleyse sen de

onlann yoluna uy!" (En'âm6/90).

Mürid-i kâmiller hidayetin hakikatine ulatklar zaman, kendileri-

ne uyulmaya ehliyetli klnp müttakiler için önder yaplmlardr.


Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], bir kudsî hadiste Allah
Teâlâ'nn öyle buyurduunu nakletmitir:

" Kuluma benim zikrim ve taatimle megul olma hali galip gelince, onun
bütün gayret ve lezzetini zikrimde toplarm. Bütün lezzet ve himmetini zik-

rimde toplaynca, o beni se>er ben de onu severim ve aramzdaki perdeyi


kaldrrm. nsanlar yanldktan zaman onlar yanlmazlar. Onlar, sözleriyle

peygamberlerin sözleri gibi (doruyu ve hakikati ifade eden ve benden haber


veren) kimselerdir. Onlar ( doru yolda) gerçek kahramanlardr. Yeryüzün-

dekilere bir ceza ve azap vermek istediim zaman, onlar görürüm ve yer-
7
yüzündekilere azap etmekten vazgeçerim." Allah kendisinde raz olsun,
''

77
Sühreverdfnin sözleri burada bitti .

76 Ali el-Müttaki, Kenzü'l-Ummâl, r\r. 1872.

Tl bk. Sühreverdî, A<ârifü t-Maânf. Gerçek Taaavuf, s. 102-104 (stanbul: Semerkand, 2008).
100 21. ENBYÂ SÛRES 73 Cüz: 17

Zünnûn-i Msrî (kuddise srruhûl, abdallar (seçkin velileri) anlatt bir

sözünde demitir ki: "Onlann bütün himmeti (azim ve gayreti) Allah'a


yöneliktir. Onlann gözleri, gayb perdesi altndan O' na bakar. Allah on-
lan, zatm görmeye götüren kapda tuttu; kendilerini marifet ehlini te-

davi edecek doktorlar olarak kürsüler üzerine oturttu ve sonra onlara


öyle buyurdu:

"Size, beni kaybederek manen hasta olmu biri gelince onu teda-

vi edin. Benden ayn kaldndan hasta olan bir geldiinde ona ilacn
verin. Benden korkan biri geldiinde ona yardm edin. Benden gelecek
azaptan güvende olan biri geldiinde onu uyarp korkutun. Bana ula-
mak isteyen biri geldiinde ona ihsanda bulunun. Bana doru yola çk-
m biri geldiinde, ona bu yolda lazm olan az hazrlayn. Benimle
yapaca manevi ticaretinde korkak davranan biri geldiinde ona cesa-
ret verin. Benden ümidini kesmi biri geldiinde ona ümit verin. Benim
ihsanlarm uman biri geldiinde ona müjde verin. Bana kar güzel zan
içinde olan biri geldiinde, ona rahmetimin geniliini anlatn ve gö-

nüllerini ho edin. Beni yücelten biri geldiinde siz de ona deer verin.

Benim ihsanlarmdan sonra halini kötületiren biri gelirse onu uyarp


knayn. rad olmak isteyen biri geldiinde onu irad edin ...” n

Bu saylanlar, bizim de bizzat ahit olduumuz terbiye eyhlerinin


özellikleridir. Biz Hayrl
sadece bildiimize ahitlik yapyoruz. ilerde
muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Hz. Lût ve Hz. Nuh


Cenâb- Hak, bundan sonra, peygamberi Hz. Lût (aieyhisselâm) ile Hz.
Nuh'tan [aleyhisselâm] bahsederek öyle buyurdu:

ii
^ CJUj Ck=J- i^’ CLjj}

L-lî JUS

78 bk. Ebû Nuaym, Hilyelü'l-Evlryd, 1/43-44.


"

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 74-77 101

* ^

îr- fy i! hlîL y ]

74. Lûf'fl gelince, biz ona da hüküm ve ilim verdik; onu, çirkin i-
ler yapmakta olan memleketten kurtardk. Gerçekten onlar, kötü iler

yapan fâsk bir kavimdi.

75. Onu (Lut'u) rahmetimize dahil ettik. Gerçekten o, salihlerden


biriydi.

76. Nuh'u da hatrla. Hani o dua etmiti, biz de duastnt kabul ede-

rek kendisini ve (iman eden) yaknlarn büyük skntdan (tufandan)

kurtarmtk.

77. Âyetlerimizi inkâr eden kavme kar ona yardm ettik. Gerçek-
ten onlar, kötü bir kavimdi; bu yüzden hepsini suda boduk.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Lût’a gelince, biz ona da hüküm verdik."

Yani hikmet veya peygamberlik verdik. Yahut iki hasm arasnda hakça
"
hüküm verme yetkisini verdik- Ona ayrca ilim verdik. Ona, bize ait bir

ilim ve peygamberlere gereken siyaset ilmini verdik. "Onu, çirkin iler


."
yapmakta olan, erkek erkee ilikide bulunan memleketten kurtardk On-
"
lar, üzerlerine ta ve baka eyler yadrlarak helâk edildiler. Gerçekten
onlar, Allah ve resûlüne itaatten çkm, kötü iler yapan /ask bir kavimdi."
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Lût'u rahmetimize rahme- ,

timize ehil kimselerin arasna veya cennetimize dahil ettik; gerçekten o,

zahirleri ve iç âlemleri güzel olan salihlerden biriydi. Onun bu güzel hali-


ne karlk kendisini kurtardk; ayru ekilde onun memleketinin halkn
da yaptklar kötü iten dolay helâk ettik."
"

102 21. ENBYÂ SÛRES 74-77 Cüz: 17

Dier âyette öyle buyruluyor: " Nuh'u da hatrla." Hz. Lût ve dier-
leri, Hz. Nuh'tan sonra olmakla birlikte, Hz. brahim'le olan alakalarn-
dan dolay ondan önce zikredildiler.

Âyet öyle devam ediyor: "Hani o, kavminin helâki için dua etmiti .

Yani yukarda bahsedilen peygamberlerden önce, Nuh'un yapt duay


"
zikret. Onun yapt dualardan biri de, Rabbim gerçekten ben malup
,

düürüldüm, bana yardm et" (Kamer 54/10) eklindeydi. Biz onun duasn
kabul ederek, kendisiyle birlikte ailesini, çocuklarndan ve kavminden
iman edenleri büyük skntdan kurtarmtk. Bu büyük sknt, tufandr.
Dier bir görüe göre o, kavminden azgn kimselerin onlar yalanlayp
kendilerine eziyet etmesidir.

" Âyetlerimizi inkâr eden kavme kar ona yardm ettik; onlann eziyetini

savarak Nuh'a yardm ettik ve böylece intikamn aldk. Gerçekten onlar,

küçüünü büyüünü, erkeini kadn-


kötü bir kavimdi; bu yüzden hepsini ,
n suda boduk." Çünkü hakk yalanmada srar etmek, sürekli er ve fesat
içine dalmak umumi helâki gerektirir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

74-77. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ'nn peygamberi Lût [aleyhisselâml, zulmet yerinden mu-


kaddes yere hicret edince, Cenâb- Hak ona ilim ve hikmet verdi. Her
kim, gaflet mahallinden zikir ve kalben uyanklk mahalline hicret eder

ve Allah Teâlâ'nn yasaklad eyleri terkederse yüce Allah buna kar-


lk olarak kendisine, özel bir eitim almadan ilim verir, dilinden hikmet
pnarlarm aktr.

Velilerden Ebû Süleyman- Dârânî demitir ki: "Nefis, günahlan


terketmeye kesin karar verince, melekût (gayb) âleminde dolar ve ken-
disine bir âlim ilim öretmeden o, sahibine yeni hikmetlerle döner."

Bu sözü u hadis-i erif dorulamaktadr:


" Kim bildii ile amel ederse Allah Teâlâ ona bilmediklerini öretir."7*

79 Hakîm et-Tirmizî, Beyânul-Fark, s. 50; Ebû Nuaym, Hilyetil'l-Evliyâ, 10/113; Aclûrü,


Kefii ’l-Hafâ, nr. 2542.
Cü*: 17 21. ENBtYÂ SÛRES 78-82 103

Hz. Lût (aleyhi sselâm), beldesinde ilenen kötülükleri deitirmek için

bütün gayretiyle çaltnda, Hak Teâlâ onu, kötü insanlarn eziyetin-


den ve onlardan gelecek tehlikeden kurtard. Ayru ekilde peygamberi
Hz. Nuh da [alcvhisselâml kavmini Allah Teâlâ'ya davet edip bütün gü-
cüyle onlara nasihat edince, Cenâb- Hak onu, kavminin errinden ko-
rudu ve insanln neslinionun zürriyetinden yaratt. Böylece Hz. Nuh,
insanln ikinci babas olarak küçük Âdem oldu. Allah Teâlâ'nn seçtii
kullarnda genelde uygulad kanunu böyledir; Allah onlarn neslini

çoaltr ve geride brakt eylerde bereket yaratr. Hayrl ilerde mu-


vaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Hz. Davud ve Hz. Süleyman'n Kssas

Cenâb- Hak, bundan sonra, Hz. Davud ve Hz. Süleyman'n


[alcyhsselâm] kssalarndan bahsederek öyle buyurdu:

78. Davud ve Süleyman' da an. Hani onlar, bir kavmin koyanlar


tarafndan geceleyin zarar gören bir ekin tarlas hakknda hüküm ve-
riyorlard; biz onlarn hükmüne ahit idik.
104 21. ENBYÂ SÛRES 78-82 Cü*: 17

79. Biz o meselenin iç yüzünü Süleyman'a örettik. Bununla birlik-

te biz, hüküm ve ilim verdik. Davud'la


her birine (Davud'la Süleyman'a)
birlikte Allah' tebih eden dalan ve kulan onun emrine verdik. Bun-

lan yapan bizdik.

80. Ona, sizi savata tehlikelere kar korumas için zrh yapmay
örettik; artk ükredecek misiniz?

81. Süleyman'n da emrine iddetle esen rüzgân verdik; rüzgâr


onun emriyle içinde bereketler yarattmz yere doru esiyordu. Biz
her eyi biliriz.

SZ Biz aynca, Süleyman'n emrine denizde dalgçlk yapan ve


bundan baka ileri gören eytanlan da verdik. Biz onlan gözetimi-
miz altnda tutup koruyorduk.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Davud ve Süleyman' da an; onlarn


hüküm verme ann hatrla. Hani onlar, bir kaimin koyunlar tarafndan
geceleyin zarar gören bir ekin tarbs hakknda hüküm veriyorlard ; biz onla-

rn hükmüne, meselenin kendilerine getirilip onu hükme balamalarna


ahit idik." Yani onlann hükmü bizim ilmimiz dahilinde ve nazarmz
altnda oldu; ondan hiçbir ey bize gizli kalmad.
Koyunlann zarar verdii yerin, dallan dan sarkan bir üzüm ba
olduu da söylenmitir. Âyetin ifadesinden, bu zararn, balarnda çoba-
n olmayan bir koyun sürüsü tarafndan geceleyin yapld anlalyor.
devamnda öyle buyruluyor: "Biz o meselenin iç yüzü-
Âyetin
nü, onun hükmünü yahut fetvasn Süleyman'a örettik." Âyette, Hz.

Süleyman'n verdii fetvann doru olduuna bir delil vardr.

îbn Abbas IradyaUahu anhl ve dierlerinden nakledildiine göre olay

öyle gelimitir:

ki adam Hz. Davud'un laleyhisselim) yanna geldi. Biri ekin sahibi,

dieri ise koyun sahibi idi. Ekin sahibi olan adam.


Cüz: 17 21. ENBYA SÛRES 78-82 105

"Bu adamn koyun sürüsü geceleyin benim ekin tarlam girdi ve ora-
da hiçbir ey brakmadan hepsini yedi" dedi. Hz. Davud laieyhisselâm),

"Git, koyunlar enindir" dedi. O, koyunlarla, araziden yenilip ek-


silen ksm, deer bakmndan koyunlara eit görerek böyle söyledi, tki

adam oradan çkp Hz. Süleyman'n yanna gittiler. Hz. Süleyman o s-


rada kapda bulunuyordu. O zaman on bir yandayd. Adamlar ona,
babas Hz. Davud'un verdii hükmü söylediler. Hz. Süleyman hemen
babasnn yanma giderek,

"Ey Allah'n peygamberi, eer bu konuda baka bir hüküm versey-


diniz, her iki taraf için daha uygun olurdu!" dedi. Hz. Davud,

"O hüküm nedir?" diye sordu. Hz. Süleyman,

"Koyunlann sahibi, araziyi alp slah eder, onu eski ekili haline geti-

rir; ekin sahibi de koyunlar alarak bu arada onlann sütlerinden, yünle-


rinden ve yavrularndan istifade eder. Ekin olgunlanca, tarlann sahibi
koyunlar sahibine geri verir, tarla da ilk sahibine iade edilir; böylece
zarar dengelenmi ve giderilmi olur" dedi. Bunu iiten Hz. Davud,

"Yavrum, sen doru hüküm verdin" diyerek, adamlarn arasnda


bu ekilde hüküm verdi.

Buradan u ortaya çkyor: Her ikisinin verdii hüküm de vahye de-


il, kendi ictihadlanna dayanyordu. Bu olayda una da bir delil vardr:
Peygamberler, hakknda vahiy inmeyen konularda ictihad ederler.

Hz. Süleyman'n, "Bu daha uygundur; eski haline gelene kadar


araziyi koyun sahibine, bu süre içinde koyunlar da sütünden, yünün-
den ve yavrularndan yararlanmas için arazi sahibine vermeni uygun
" 80
görürüm demesi, her ikisinin de verdii hükmün, vahye dayanma-
dn açkça ifade etmektedir. Yoksa vahyin belirttii ekilde hüküm
verilmesi gerekirdi.

u ihtimal de vardr: Hz. Davud durumu, kölenin iledii cinayete


kyas etmi olabilir. Köle bir cinayet iledii zaman, Ebû Hanîfe'ye göre

80 bk. Neseff, Medârikii't-Tenzü, 3/130 (Beyrut 19%).


106 21. ENBYÂ SÛRES 78-82 Cüz: 17

efendisi onu, kar tarafa verebilir yahut fidyesini verip köleyi bunun
81
için satabilir .

hükmün de vahiyle olduunu söylersek, Hz. Süleyman'n


Verilen iki
verdii hüküm, Hz. Davud'un verdii hükmü nesheder (yürürlükten
kaldrr).

Bizim dinimize göre, bir koyun sürüsünün baka birinin ekinini za-

rara uratmasnn hükmüne gelince, bu konuda âlimlerin görüü öy-


ledir:

mam Mâlik ve âfiî, koyunlann gündüz deil, gece yapt zaran


sahibinin tazmin etmesi gerektii görüündedir.Bu görü, bu konudaki
bir hadise dayanmaktadr. Mâliki mezhebinde, koyunlann gündüz ver-

dii zarar konusunda aynntya göre farkl görüler ileri sürülmütür.

Ebû Hanîfe, Hz. Peygamberim [saiiallahu aleyhi veseliemL "Hayvanla-


"92
rn verdii zararlar için tazminat gerekmez hadisine dayanarak, ban-
da bir çoban ve onlar süren biri bulunmayan bir sürünün (veya baka
hayvanlarn) gece veya gündüz, kendi balarna verdii zararn tazmin
edilmeyeceini söylemitir. Eer hayvanlann banda bir insan bulunur
da hayvanlar onun gözü önünde bakasnn malna zarar verirse Ebû
83
Hanîfe'ye göre de mal sahibi zaran öder .

Cenâb- Hak, âyetin devamnda öyle buyurdu: "Bununla birlikte

biz , her birine Davud'la Süleyman'a hüküm ve ilim verdik." Yani biz sade-
ce Süleyman'a deil, onlann her birine peygamberlik ve hükmün gerei
olan eyleri bilecek ilim verdik.

Âyette, müctehidin hata etmesinin onun ilmine bir zarar verme-


diine ve kendisinin ictihad etme vasfn kaldrmadna dair bir delil
vardr.

Cenâb- Hak sonra, onlardan her birine özel olarak verdii mucize-
leri açklayarak öyle buyurdu:

81 bk. Ebüssuûd, trûdü'l-Akli's-Selim, 4/350.

82 Hadis için bk. BuhArî, DiyAt. 28, 29; Müslim, Hudûd, 45; Ebû Davud, Diyât 27.

83 Görüler için bk. Ibnü'l-Arabî, AJÂaîmti7-Kur'irj,3/267-268{Beynt, ts.);CessAs, Ahkâmü’l-


Kur’drt, 291-292 (Beyrut 1994); Kurtubî, el-CÛmi’ /i-Ahkdmrt-Kur'ân, 11/222-225.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 78-82 107

"
Davud'la birlikte Allah’ tebih eden dalar ve kular onun emrine ver-
dik. " Yani tebih eden dalan Davud'a boyun edirdik, onun için zelil

ettik.

Daglann tebihi, sözlü olarak Allah Teâlâ'y tebih edip yüceltme-


leridir; Peygamberimiz' in [sailaliahu aleyhi vesellem] talannn
elinde çakl
tebih etmesi gibi. Kendisiyle birlikte tebih eden kulan da onun emri-
ne verdik.

Âyette, kulardan önce dalarn söylenmesi, onlann boyun edi-


rilip tebih etmelerinin daha büyük bir mucize olmasndandr; çünkü
onlar canszdr.

Müfessir KevâP4 demitir ki: "Hz. Davud, Allah' tebih edince,


onunla birlikte dalar ve kular da tebih ediyordu. Hz. Davud, talarn
ve aaçlann yapt tebihi iitip anlyordu. Hz. Davud, tebihe biraz
ara verince, Allah Teâlâ gayret ve itiyaka gelmesi için ona dalarn ve
kularn tebihini iittiriyordu. Rivayet edildiine göre Hz. Davud, yü-
rüdüü zaman dalar da tebih ederek kendisiyle birlikte yürüyordu."

Katâde 85 demitir ki: kldnda, dalar da ken-


"Hz. Davud namaz
disiyle birlikte namaz klyordu ." 86 Bu durum, Allah Teâlâ' nn kudretin-

de zor bir ey deildir.

Bir haberde öyle nakledilmitir: "Davud Allah' tebih ederek yü-


rüdüünde dalar onun söylediini tekrar ederek cevap veriyor, kular
da tebihine katlarak kendisine destek veriyordu ." 87
"
Âyet öyle bitiyor: Bunlar yapan bizdik." Bu tür harika ileri ve daha
fazlasn peygamberlerimiz için yapan bizdik; onlar bizim için yeni ve
kudretimize zor bir ey deildir.

84 Kevâ ve eseri, bu sûrenin 19-25. âyetlerinin tasavvufî tefsirinde tantld.


85 Katâde b. Diâme es-Sedûsî el-Basri (v. 117/735), Abdullah b. Mesud'un [radyallahu anh]
banda bulunduu Irak ekolüne mensup tâbiîn devri müfessirlerindendir.

86 Taberf, Câm u'1 -Beyân, 16/328; îbn Ebû Hâtim, Tefsir, 8/2458 (Riyad 1997); Sa'lebî, et-Kef
vel-Beyin, 4/250; SüyûÖ. ed-DürrVl-Mensûr. 5/650.

87 bk. Kurtubî, el-Câm' li-Ahkdm'l-Kur'dn, 11/226; Kueyri, Letâifü'l-ârdl, 4/181.


" "

108 21. ENBYÂ SÜRES 78-82 Cüz: 17

Devamndaki öyle buyruluyor: "Biz ona, sizi savata düman-


âyette
larnza kar korumas için zrh yapmay örettik. Biz ona, sizin faydanz
için yani harpte dümandan veya size ablan silahtan korunmanz için

zrh yapmasm örettik.

"Artk bunun için Allah'a ükredecek misiniz?" Bunun manas,


"Allah'a ükredin" demektir ve onlan uyarmaktr.

Cenâb- Hak sonra, Hz. Süleyman'a verdii özel mucizelerden bah-


sederek öyle buyurdu:

" Süleyman 'n da emrine iddetle esen rüzgâr verdik .

"
Önceki âyette, dalar emrine boyun edirdik " buy-
Davud’la birlikte
"
ruldu; bu âyette ise, Süleyman'n emrine rüzgâr verdik " buyruldu. Bu
iki durum arasnda farkllk vardr. öyle ki, rüzgâr her hâlükârda ken-

disini dinlemesi ve emrine boyun emesi için Hz. Süleyman'n emri-

ne verildi; dalarn Hz. Davud'a boyun emesi ise onun emriyle deil,
kendisine tâbi olarak ve yaptna uyarak gerçekleti.
Rüzgânn "iddetli esen" vasfyla tanblmas, onun çok uzak mesa-
feleri ksa zamanda katetmesindendir; yoksa onun bizâtihi esii hafif ve

ho idi.
öyle de denmitir: Rüzgâr, Hz. Süleyman'n kendisinden isteine
göre, bazan hafif, bazan iddetle esiyordu. Yahut rüzgâr gidiinde hafif,

dönüünde iddetle esiyordu; çünkü yolcularn âdeti dönülerinin hzl


olmasdr. Yahut rüzgâr, tayaca yaygy kaldrrken iddetle esiyor,
havada götürürken hafif ve yumuak esiyordu.
Âyet öyle devam ediyor: "Rüzgâr onun emriyle Hz. Süleyman'n ,

yarattmz, aaçlan ve meyveleri bol yere


dilemesiyle, içinde bereketler
doru esiyordu. " Buras am'dr. Hz. Süleyman'n evi de oradayd; rüzgâr
onu bölgenin uzak yerlerine tayordu.

Vehb b. Münebbih 88 demitir ki: "Hz. Süleyman evinden çlanca,


kular üzerinde kümelenip havada duruyorlard. nsanlar ve cinler ken-

88 Vehb b. Münebbih, Ebû Abdullah (v. 114/732), aslen ranl olup tâbifnin ileri gelen
âlimlerindendir. Zühd ve takvasyla mehurdur, lsrâiloullan’yla ilgili rivayetleri nak-
ledenlerin banda gelir. Buhârf, Müslim, Ebû Davud. Tirmizf, Nesâf gibi muhaddislerin
kendisinden hadis naklettii hadis râvileri arasndadr.
Cüz: 17 21. ENBYA SÛRES 78-B2 109

diini ayakta karlyor, tahtna oturuncaya kadar öylece bekliyorlard.


Hz. Süleyman, gazâya (dümanlarla savaa) çok çkan biriydi. Gazâdan
hiç geri durmazd. Bir gazâya çkmak
zaman emreder, kendisi-
istedii
ne yontulmu aaçtan geni bir saha yaplrd. Sonra kendisi için onun
üzerine bir taht kurulurdu. Sonra Hz. Süleyman, onun üzerine insan-
lar, hayvanlar ve bütün harp aletlerini yüklerdi. stediklerini yükledi-

inde, iddetle esen rüzgâra kendilerini tamasn emrederdi. Rüzgâr,


tahtadan yaplm yaygnn altndan girip onu tard. Yukar çkard-
zaman, Hz. Süleyman, bundan sonra kendilerini tamas için hafif

rüzgâra emir verirdi. Hafif rüzgâr kendisini, istedii yere, sabah ve ak-
am gidii bir aylk yola tard."* 9

Âyet öyle bitiyor: "Biz her eyi biliriz." Yani bizim ilmimiz her eyi
kuatmtr; biz her eyi ezeldeki ilmimize göre ve hikmetimizin gerek-
tirdii ekilde yapanz.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Biz ayrca denizde dalgçlk


,

yapan ve bundan baka ileri gören eytanlar da Süleyman'n emrine verdik ."

Allah Teâlâ, önceki âyette akl sahibi olmayan effaf rüzgâr Hz.
Süleyman'n emrine verdiinden bahsettikten sonra, bu âyette de latif

effaf varlklardan akl sahibi eytanlar onun hizmetine verdiinden


bahsetti. Onlarn hepsi de süratle hareket eden varlklardr. eytanlar,
denize dalarak, oradan, Hz. Süleyman'a inci yakut gibi kymetli cev-
herler çkaryorlard. Onlar bunun dnda, ehirler bina etmek, kökler,
harp aletleri, ekiller, büyük sabit kazanlar yapmak gibi baka iler de
yapyorlard.

öyle de denilmitir: Onlar, çkarttklar eylerden hamam, hamam


otu, deirmen, billur kaplar ve sabun yapyorlard.

Âyet öyle bitiyor: "Biz onlar gözetimimiz altnda tutup koruyorduk ."
Biz onlan, Hz. Süleyman'n emrinden çkmaktan veya verilen ii dei-
tirmekten koruyorduk. Yahut onlan, denizden çkarttklar eyleri boz-
maktan koruyorduk, çünkü yaratl gerei cinler yaptklan ii bozu-
yorlard.

89 Taberf, Câmiu'l-Beyân, 16/331; Sa'lebt, el-Krf ve'l-Beyân, 4/251.


110 21. ENBYÂ SÛRES 78-82 Cüz: 17

Zeccâc90 demitir ki: "Allah Teâlâ cinleri, yapt ileri bozmaktan


koruyordu; çünkü cinlerin huyu, gündüz yaptklarn gece bozmakt ." 91

Bu konuda denmitir ki: "Allah Teâlâ, Hz. Süleyman'n emrinde


çalan cinlerin bana, (onlar kontrol etmek için) bir grup melekle bir

grup mümin cin görevlendirdi."


Rivayet edildiine göre Hz. Süleyman'n emrine verilen cinler kâfir
cinlerdi, mümin cinler deildi; bunu, "eytanlardan da onun emrine ver-

dik" âyetinden anlyoruz. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

78-82. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

"Biz meselenin iç yüzünü Süleyman'a örettik " âyeti hakknda


Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Allah Teâlâ bu âyette, kullar-
na yapt ihsann, büyüklüe, çalp kazanmaya
küçüklüe, yalla,
ve örenmeye deil, kendi fazlna (lutuf ve vergisine) bal olduunu
açklad. Asl idrak ve anlay, Allah Teâlâ' nn kuluna hidayet nuru-
nu ihsan ederek ve gayb ilimlerinin srlarn açarak ona rubûbiyyetin
hükümlerini (zatna ait hükümleri) öretmesidir. Allah bu hakikatleri
kuluna açar; ite o nokta, ince anlay ve manevi ilimlerin elde edildi-
i andr. Allah Teâlâ, lutfu ile Hz. Süleyman'a ilim öretti; ona zatnn
dmda, mülk ve dünya nimetleri içinde ilimden daha hayrl bir ey
ihsan etmedi. üphesiz ilim, Allah'n sfatlarndan biridir. Cenâb- Hak,
ona sfatlaryla tecelli edip ondan özel bir sfat kazandrnca, kendisine
azametiyle ihsanlarda bulundu ." 92

hüküm ve ilim verdik " âyeti hakknda da


Vertecübî, "Biz her birine
demitir ki: "Onlara verilen hüküm, rubûbiyyeti (yüce Rabb'in zat ve
sfatlarn) tanmaktr; ilim ise Ona kar yaplacak kulluu bilmektir."

"Biz, Davud'la birlikte dalar boyun edirdik", "Süleyman'n emrine


rüzgâr verdik ..." âyetleri hakknda deriz ki: Onlar, kâinatn sahibiyle
beraber olduklar için, kâinat da onlarla oldu.

90 Zeccâc, Ebû Ishak brahim b. Seri b. Sehl (v. 311/923), Meâni'l-Kur'ân ve l'râbüh adl ese-
riyle tannan nahiv âlimidir. Baka eserleri de vardr, bk. Heyet, Mevsûalü A'ldmi’l-Ulemâ
v'l-Üdebâi'l-Arab ve'l-Müslimîn, 11/87-90 (Beyrut 2006).

91 bk. Ebüssuûd, trâdü'l-AkJi's-Selim, 4/352.

92 bk. Rûzbihân- Baklî, Ardsü'l-Beydn, 2/519-520.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 _ _ _ 111

bn Atâullah- lskenderî Hikem adl eserinde der ki: "Sen kâinatn


sahibini müahede etmezsen, varlklarla birlikte olursun; onu müahe-
de ettiinde ise kâinat seninle olur."

Ebû Tâlib-i Mekkî Kûtul-Kulûb adl eserinde u olay anlatmtr:


"Hz. Süleyman [aleyhisselâmi bir gün kaliteli ve yeni bir gömlek giy-

miti. Onunla birlikte yayg üzerine bindi. Kendisini rüzgâr tamaya


balad. Bu arada, Hz. Süleyman havada giderken elbisesine bir göz
atp onu beenir gibi oldu. Bunu üzerine rüzgâr onu yere indirdi. Hz.
Süleyman, 'Ben sana bunu emretmemiken niçin beni yere indirdin?'
diye sorunca rüzgâr, 'Biz sadece, sen Allah Teâlâ'ya itaat ettiin zaman
sana itaat ederiz, (imdi ise elbiseni beenmekle nefsine uydun, hata et-

tin)' dedi. Hz. Süleyman bunun üzerine istifar etti; rüzgâr da kendisini
tad ."* 3
Olay mana olarak aktardk. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Eyyûb'un Kssas

Cenâb- Hak sonra, Hz. Eyyûb'un [aleyhisselâm] kssasn anlatarak


öyle buyurdu:

' "
-
• l*t|J ^ • l .T- i*
•!-" i
* \\ c
* +
' ît ^ / 1
' i
I
-
î f
7 .
t
^
y' J' j-vâJ' ^1 L> a]

m\'3 > ‘ja O U MLL


f } t ^ ^
f4iî Üil I

3,juiii ts'hj u jû* v. Sü3

83. Eyyûb'u da an. Hani o Rabb'ine, " Bana zarar dokundu; sen,

merhametlilerin en merhametlisisin" diye dua etmiti.

84. Bunun üzerine biz, onun duastnt kabul ettik ve batna gelen bü-
tün dertleri giderdik. Tarafmzdan bir rahmet ve ibadet ehline bir ibret
olarak, kendisine ailesini ve onlarla birlikte bir mislini daha verdik.

93 Ebû Tâlib-i Mekki, Kutü’l-Kulûb; Kalplerin Az. 2/204 (stanbul: Semerkand, 2003).
'

112 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 Cüz: 17

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Eyyûb'un haberini de an. Hani o Rabb'ine,
' Bana zarar dokundu; hastalk ve zafiyete dütüm, sen, merhametlilerin en

merhametlisisin' diye dua etmiti

Hz. Eyyûb laleyhisselâml, duasn lâhî rahmeti çekecek bir dille yapt.
öyle ki kendisini, rahmet edilmeye muhtaç, Rabb'ini de son derece rah-
met sahibi olarak tantt; kemal-i edebinden de ne isteini açklamad.
O sanki öyle demi oldu: "Rabbim, sen, rahmet etmeye ehilsin, Eyyûb
ise rahmet edilmeye muhtaçtr; sen ona rahmet et ve bana gelen derdi
ondan gider!"

Enes (radyaiiahu anh) demitir ki: "Hz. Eyyûb, namaza kalkmaya güç
yetiremedigizaman Rabb'ine, vücudunun zayfln söyledi, yoksa ona
ikâyette bulunmad. Nasl ikâyette bulunmu olsun ki Allah Teâlâ
onun hakknda, 'Biz onu çok sabrl bulduk o ne güzel bir kuldu (Sâd 38/44)
;

buyurmaktadr."

Denilmitir ki: Hz. Eyyûb [aleyhsselâm], Allah Teâlâ ile özel konuma-
nn (Ona naz ve niyaz etmenin, yalvanp yakarmann) tadna varmak
için ikâyette bulundu; yoksa insanlara ikâyette bulunarak bana ge-

len zarar dile getirmedi. Derdini Allah'a ikâyet etmek, O'na son derece
yalan olmaktr; Cenâb- Hak'tan gelen eyi insanlara ikâyet etmek ise

Ondan son 94
derece uzaklamaktr. Bu konudaki geni açklama, âyetin

tasavvufî tefsirinde gelecek inallah.

Rivayet edildiine göre Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] Rumlar'dan idi. Yu-


kar doru nesebi öyledir: Eyyûb b. Amûs b Târah b. Rûîl b. Ays b.

tshak.

Hz. Eyyûb'un annesi de Hz. Lût'un [aleyhisselâmj neslinden idi. Al-

lah Teâlâ onu peygamber olarak seçti ve insanlara davet için gönderdi.
Kendisine bol dünya mal verdi. Kendisinin 3000 devesi, 7000 koyunu
ve 500 çift öküzü süren bir köle vard. Her kölenin
öküzü vard. Her çift

hanm ve çocuu bulunuyordu. Hz. Eyyûb'un yedi olu ve yedi kz


95
vard. Bu açklama müfessir Neseffye aittir.

94 Açklama için bk. Nesefî, Medârikü'l-Tenzil, 3/132.

95 bk. Nesefi. Medânkü t-Tenzîl, 3/132.


Cüz: 17
__ 21. ENBYÂ SÛRES 83 -84 113

Müfessir Sa'lebî, Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] hakknda u ek bilgileri ver-

mitir: "am bölgesinin bütün arazisi ona aitti. Kendisinin hiç kimsede

bulunmayan at, inek, koyun, merkep ve dier hayvanlan vard. Kendisi


çok iyiliksever, takva sahibi, fakirlere acyan, dul ve yetimlere bakan
biriydi. Misafire ikram eder, yolda kalan yerine ulatrrd. Allah'n ni-

metlerine çokça ükreden bir kimseydi. eytan dier gafil ve içinde bu-

lunduu iyi duruma aldanan zenginlere verdii zaran ona verememiti.

Kendisiyle birlikte iman eden üç kii bulunuyordu. Biri Yemen'den bir


adam, dierleri de kendi ehrinden orta yata iki kiiydi.

Vehb b. Münebbih demitir ki: "Îblîs, meleklerin gökte Hz. Eyyûb


hakkmdaki güzel övgülerini iitince ona haset etti ve Allah Teâlâ'ya,

'lâhî, kulun Eyyûb'a nimet verdin sana ükretti, afiyet verdin sana
hamdetti. Onu hiç zorluk ve bela ile imtihan etmedin! Eer onu bela

ile imtihan etseydin, sana nankörlük eder, nimetini ve seni unuturdu!"


dedi. O zaman Allah Teâlâ,
onun malna musallat ettim (istediini yap!)' dedi. Îblîs he-
'Git; seni

men cinlerden en erli grubunu toplayarak durumu onlara haber verdi.


çlerinden biri.

Bana öyle bir kuvvet verildi ki ateten bir frtnay harekete geçirin-

ce, rastlad her eyi yakar' dedi. Îblîs ona,

'ite onun develeri ve çobanlar önünde duruyor, onlan yak!' dedi.

frit, yerin altnda ateten bir frtna estirdi, Hz. Eyyûb'un bütün deve-
lerini ve çobanlarn yakt. Hepsinin ii bitince Îblîs, develerin çoban
klna girdi, genç bir deve üzerine binerek Hz. Eyyûb'a geldi ve ona,
'Ey Eyyûb, senin kendisine ibadet ettiin Rabb'in, bütün develerini
ve çobanlann yakt!' dedi. Hz. Eyyûb,

'Hepsi O'nun maldr; bana emanet olarak vermiti; O, kendi ma-


lnda dilediini yapar!' dedi. Hz. Eyyûb, Rabb'ine hamdettiinde Îblîs

hedefine ulaamadan perian olarak geri döndü.

% Sa'lebî, el-Kef v'l-Bey&n, 4/252.


114 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 Cüz: 17

Cinlerden bir dieri, tblîs'e,

'Bende öyle bir kuvvet vardr ki bir çlk attm zaman, sesimi ii-
ten bütün ruh sahiplerinin can çkar!' dedi. blîs,

'Eyyûb'un koyunlanna ve çobanlarna git, hepsini helâk et' dedi.


Cin gidip iddetli çlk att, bütün koyunlar ve çobanlan öldü. Sonra
bir

Îblîs, ba çoban klna girerek Hz. Eyyûb'a geldi ve ona, develer için
söyledii sözlerin benzerini söyledi. Hz. Eyyûb da, develer hakknda
verdii cevabn aynsn söyledi, blîs hedefine ulaamadan perian ola-
rak dönüp gitti.

Cinlerden bir dieri tblîs'e,

'Bende öyle bir kuvvet vardr ki iddetli bir rüzgâr estirdiim za-
man urad her eyi savurup yok eder' dedi. blîs,
'Git, Eyyûb'un öküzlerini ve ekinlerini helâk et!' dedi. Cin onlara

geldi, iddetli bir rüzgâr estirdi, rüzgâr hepsini yok etti, öyle ki ekinlerin
yerinde hiçbir ey brakmad. Bu defa blîs, ekinlerin sorumlusu klna
girerek Hz. Eyyûb'un (aleyhisselâm] yanna geldi, ona ilk söyledii gibi
sözler söyledi; o da ayn cevab verdi. Hz. Eyyûb'un bütün maln helâk
etti; Hz. Eyyûb her defasnda Allah Teâlâ'ya hamdederek karlk verdi.
Bunun üzerine blîs,

'lâhî, Eyyûb senin kendisini sadece nefsi ve çocuklar sebebiyle ni-


metlere ulatrdn söylüyor; beni onun çocuklarna musallat eder mi-
sin? Onlar birer fitnedir!' dedi. Allah Teâlâ,

onun çocuklarna musallat ettim (istediini yap!)' dedi. Bunun


'Seni

üzerine blîs, çocuklarnn yanna geldi, içinde bulunduklar kökü ter-


sine çevirerek hepsini ba aa
getirip üzerlerine ykt. Sonra blîs, onla-

ra hikmet öreten bir hoca klna girerek, yaral bir halde Hz. Eyyûb'a
geldi ve ona,

'Ey Eyyûb, keke çocuklarna nasl azap edildiini bir görseydin!


Hepsi balan üzerine ters çevrildi; beyinleri burunlarndan akt' dedi ve
buna benzer sözleri tekrar edip durdu; sonunda Hz. Eyyûb'un kalbi rik-

kate geldi, içi szlayp alad, yerden bir avuç toprak alp bana saçt.

Bunu gören blîs, sevinerek göe yükseldi. Sonra Hz. Eyyûb çocuklarnn
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 115

bulunduu yere geldi, durumu görünce Allah'a istifar etti. Yannda bu-
lunan melekler hemen göe yükselerek tövbesini Allah Teâlâ'ya ulatr-
dlar. Halbuki Hak Teâlâ, Hz. Eyyûb'un halini en iyi bilmekteydi. Bunun
üzerine tblîs, yine hedefine ulaamadan perian oldu ve Allah Teâlâ'ya,

'lâhî, Eyyûb'a mal ve çocuklarna gelen âfet hafif geldi; beni onun
bedenine musallat eder misin? undan eminim ki eer beni onun be-
denine musallat edersen, sana kar nankörlükte bulunur; verdiklerini
inkâr eder!' dedi. Allah Teâlâ da,

'Seni onun bedenine musallat ettim; istediini yap; sadece onun ak-
ima, diline ve kalbine zarar vermene müsaade yoktur' buyurdu. Bunun

üzerine tblîs, Hz. Eyyûb'a geldi, onu secde halinde buldu; yerden doru
gelerek burun deliinden bir kere üfledi, bu üfleme ile Hz. Eyyûb'un
cesedini bir ate sard. Vücudu zayflad. Vücudunda bamdan ayana
kadar siil çkt ve kanma balad, öyle ki Hz. Eyyûb laleyhisselâm] ken-
disini tutamayp vücudunu kamaya balad. Önce trnaklaryla, sonra
düz bir tahta ile sonra tala vücudunu kad. Sonunda etleri iltihaplan-

d, rengi deiti, kokmaya balad ve yaralarna kurt dütü. Belde ahalisi

kendisini, evin dnda yüksekçe bir yere çkarp kalmas için ona bir

çardak yaptlar. Bütün insanlar kendisini terketti; sadece hanm Rahme


yannda kalp ihtiyaçlarn görmekle megul oldu. Rahme, Hz. Yusuf'un
laleyhisselâm] olu Efraim'in kz idi ." 97

Hz. Enes'ten (radyaiiahu anh] rivayet edildiine göre, Hz. Peygamber


[sallallahu aleyhi veselleml öyle buyurmutur:

"Allah'n peygamberi Eyyûb'un hastal on sekiz sene sürdü ; yaknlan


ve uzaklar kendisini terketti."'*

hastaln yedi sene sürdüünü söylemitir. Onun


Kâ'b el-Ahbâr,
on üç sene sürdüünü söyleyenler de olmutur. Rivayet sabit ise doru
olan Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem] söylediidir.

97 Rivayet için bk. Sa'lebi, el-Kef ve'l-Beyân, 4/252-255. Ayn konuda uzun bir rivayet için
bk. Taberî, Câmiu'l-Beyân, 16/234-239.

98 bk. lbnEbû Hâtim, Tefsir, 8/2460; Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 3617; bn Hibbân, Sahih, nr.

2898; Hâkim, Müstedrek, 2/581-582; Süyûti, ed-Durrü'l-Mensûr, 5/659; Heysemî, ez-

Zevdid, 8/208.
116 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 Cüz: 17

Hasan- Basrî demitir ki: "Hz. Eyyûb, srâiloullan'na ait bo bir


arazide insanlar tarafndan terkedilmi halde yedi sene bir ay kald. Vü-
cudunda kurtlar dolayordu ." 99

Bu arasn birletirmek mümkündür. öyle ki Hz.


rivayetlerin

Eyyûb'un [aieyhîsseiâm] hastal iddetli olarak yedi sene sürdü, dier se-
neler onun balangcyd.

Rivayet edildiine göre Hz. Eyyûb'un hanm bir gün kendisine,


"Allah Teâlâ'ya dua etsen de bu hastal senden kaldrsa!" dedi.
Hz. Eyyûb,

"Afiyet içindeki günlerimiz kaç sene sürdü?" diye sordu; hanm,


"Seksen sene!" dedi. O zaman Hz. Eyyûb,
"Bela günlerimin says afiyet günlerimin saysna ulamadan, has-
talmn kalkmas için Rabbim'e dua etmeye çekinirim!" dedi .
100

Rivayet edildiine göre, kurtlar Hz. Eyyûb'un bedenini tamamen


yediler, öyle ki çürümü bir kemik kald. Bununla birlikte o, Allah'n
zikrinden, O'na hamd ve ükürden geri kalmyordu. Onun bu halini
gören Îblîs, bir feryat kopararak,

"Rabbim'in beni kendisine musallat etmesini istediim bu kul beni


yordu (malup ve perian etti!)" dedi. O zaman ifritler,
"Sen Âdem'i hanmn kandrmak suretiyle kendisini cennetten
çkarmadn m? Eyyûb için de aym yolu izle!" dediler. Bunun üzerine
blis, ho kokulu bir adam Hasan- Basrfnin rivayetine
sürerine girdi.
göre, insanlardan hiç kimsede olmayan güzel bir hal ve görünüle gele-
rek Hz. Eyyûb'un hanmna,

"Ey Allah'n kulu, kocan nerede?" diye sordu. Hz. Eyyûb'un han-
m,
"O ite uradadr; yaralarn kayor, cesedinde kurtlar geziniyor!"
dedi. blis, ona,

99 bk. Sa'lebî, el-Kef ve'l-Bryân, 4 / 260; Süyûü, ed-Dürrii I -Mensur, 5 / 656.

100 Rivayet için bk. Ebüssuûd, rddü'l-AJdi's-Selîm, 4/352. Az farkl ifadelerle bk. Sa'lebî,
el-Kef v'l-Beyân, 4/261; Süyûtf, ed-Dürrü’l-Mensûr, 5/658.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 117

"Ben senin kocana bu dertleri veren yeryüzünün ilâhym; çünkü o,

beni brakarak göün ilâhna ibadet etti; eer bana bir defa secde ederse
ona, eski halini geri veririm!" dedi.

Vehb b. Münebbih demitir ki: "îbls, Hz. Eyyûb'un hanmna, 'Eer


kocan bir yemek yer de besmele çekmezse, ona afiyet veririm!' dedi. O
da gelip durumu Hz. Eyyûb'a haber verdi. Hz. Eyyûb [aleyhisselâmj han-
mna,

"Allah'n düman eytan, seni dininden döndürmek için gelmi"


dedi ve peinden, "Eer Allah beni bu hastalktan kurtarrsa sana 100
sopavuracam!" diye yemin etti. Ayrca, onun yemeini yememek için
yemin etti. Böylece bir zaman bekledi, yanna hiç kimse gelmedi. O za-
"
man, Rabbim bana,
, tblis'in kendisi için secde etmemi bekledii bir za-

rar dokundu ; sen mer\\amet edenlerin en merhameti isisin, diye dua etti." O
zaman kendisine,

" Ayan yere vur * dendi; o da vurdu, oradan bir su kayna fkrd.
Onunla ykand; hastalndan hiçbir ey kalmad, bedenindeki bütün
kurtlar döküldü, eski gençliine ve güzelliine döndü. Sonra aya ile

bir kere daha yere vurdu; yerden dier bir kaynak fkrd. Ondan içti;

bu defa içinde hiçbir hastalk kalmad, hepsi dar çkt.


Hz. Eyyûb'un hanm Rahme, Hz. Eyyûb, ona, "Senin yemeini ye-
meyeceim" diye yemin edince, kendisini bir müddet terketmiti. Sonra

piman olup geri döndü. Hz. Eyyûb'un bulunduu yere gelince, orada
çok güzel yüzlü bir adam gördü, kendisini tanmad; ona,

"Burada hasta halde yatan adam nerede?" diye sordu. Hz. Eyyûb,

"O benim; Allah bana ifa verdi" dedi. Hanm önce inanamad,
sonra Hz. Eyyûb'u gülüünden tamd. Bunun üzerine birbirlerine sa-
rldlar. Sonra Allah Teâlâ, Hz. Eyyûb'un yemininin yerine gelmesi için,

buday sap bulunan) bir demet


ona, (içinde 100 adet sap alp onunla
hammna bir defa vurmasn emretti. (Sâd 38/44).
Ben (tbn Acibe) eytamn, peygamberlerin zâhiri bedeni-
derim ki:

ne musallat olmas, ona maddi yönden bir zarar vermesi olabilecek bir
eydir. Nefret ettirici hastalklara gelince, eer böyle bir hastalk pey-
118 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 Cüz: 17

gamber tebliini yaptktan ve din yerleip karar kldktan sonra olursa,

baz âlimlere göre bu da mümkündür. Doru olan da budur. O zaman,


seleften nakledilen haberlerle, peygamberlerin insanlarn nefret edece-
i hallerden uzak olmasn gerekli gören aklî delillerin aras bulunmu
olur; çünkü ar hastalk, insanlarn nefret edecei bir durumdur. Ancak
dini tebli tam olarak gerçekletikten sonra, peygamberin böyle bir has-
tala yakalanmas zarar vermez. Rivayet edildiine göre Hz. uayb'n
[aleyhisselâm] ömrünün sonunda gözleri görmez olmutur. Hz. Yakub'un

da [aleyhisselâm] ayn ekilde gözleri görmez olmutur. Bu durum, onlann


peygamberliini tebli ettikten sonra meydana geldii için, peygamber-
lik görevlerine bir zarar vermez.

Cenâb- Hak sonra, Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] hakknda öyle buyurdu:


" Bunun üzerine biz, onun duasn kabul ettik ve kendisine bir ihsan olarak
bana gelen bütün dertleri giderdik."

Hz. Eyyûb laleyhisselâm), hastalndan iyileip kalknca bakt; aile-


sinden ve malndan hiçbir ey göremedi. Sonra Allah Teâlâ çocuklarn
diriltti ve kendisine onlann bir misli daha çocuk verdi. Malnn yeri-

ne benzer bir mal vererek eski zenginliini iade etti. Allah Teâlâ'mn u
âyeti bu durumu bildirmektedir:

"Kendisine ailesini ve onlarla birlikte bir mislini daha verdik."

Bu konuda denmitir ki: Ona ailesinin bir mislinin verilmesi öyle


oldu: Allah Teâlâ Hz. Eyyûb'a önceki çocuklarnn bir misli yeni evlat

verdi.

klime 101 demitir ki: "Âyetin manas udur: Biz ona ahirette ailesini
verdik; dünyada da onlann bir misli çocuk verdik."

Birinci görü, âyetin zâhirine daha uygundur; Allah Teâlâ, kudreti-


ni göstermek için dünyada Hz. Eyyûb' un laleyhisselâm) ölen aile fertlerini
diriltip kendisine geri verdi. Sonra öyle buyurdu:

"Bunu tarafmzdan bir rahmet olarak ve ibadet ehline bir ibret olsun diye
yaptk ." Yani bahsettiimiz bu eyleri Hz. Eyyûb'a rahmetimizi göster-
im krime, Ebû Abdullah (v. 105/723), Abdullah b. Abbas'm âzatl kölesi ve talebesidir.
Mekke ekolünde yetimi tâbiin devri müfessirlerindendir.
_2 L_E NB YÂJî ÜRES 83-84 U?
Cüz: 17 _ t

mek için ve onun dndaki ibadet ehline bir öüt ve ibret olsun, onlar da
onun sabrettii gibi sabretsin ve onun gibi sevap alsnlar diye yaptk.

Âyete u mana da verilmitir: Bunu, Hz. Eyyûb'un da içlerinde bu-


lunduu ibadet ehline merhametimizi göstermek, onlan iyilikle and-
mz ve kendilerini unutmadmz bildirmek için yaptk. En dorusu-
nu Allah Teâlâ bilir.

83-84. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bir mümine, nefsinde ve malnda açlk, hastalk, iddetli ve âfet tü-

ründen her ne gelse, hepsi büyük bir rahmet ve ihsandr. Dostlardan


ayr kalmak, vatan terketmek, yolculuklarn zahmetine katlanmak ve
bedeni yorgun düüren ilerle yüz yüze gelmek de buna dahildir.

Sûfîler bu tür eylere, "Cenâb- Hakk n celâl ve kahr tecellileriyle

kendisitantmas" derler; çünkü Allah Teâlâ, dostlarnn kendisini mü-


ahede ile tanmalar için onlara böyle bir marifet kaps açmaktadr. Bu-
nun için onlar bela içindeyken sevinçli ve balanna bir musibet geldii
anda rahat bulursun; çünkü onlar o sknt içinde manen bir rahatlk ve
ondan sonra Allah'a daha fazla yaknlk, kalplerinden perdelerin açl-
mas, Rabbü'l-âlemin ile aralarndaki uzun mesafenin katedilmesi gibi
manevi nimetleri bulmaktadr.

Arifler bu tür hastalk ve skntlar zâhirî amellere tercih etmekte-

dir; çünkü o skntlarn içinde sabr, zühd (dünyadan gönlü çekmek),


ilâh takdire nza, teslimiyet gibi kalbe ait amelleri elde etmektedirler.
Bir de ârifler, bu skntlardan meydana gelen beden zayfl ve kalp in-
celmesi esnasnda keskin nazar ve derin tefekkürü elde etmekte, ayrca
kalbe ait dier amelleri ele geçirmektedirler.

tbn Atâullah- îskenderi Hikem adl eserinde der ki: "Allah Teâlâ,
senin için marifetine götüren bir kap açnca, onunla birlikte amelinin
az olmasna aldr etme! Cenâb- Hak sana böyle bir kapy açmakla,
o yoldan sana kendisini tantmak istiyor. Bilmez misin, marifeti sana
gönderen O'dur; ameller ise senin Ona sunduun eylerdir. Senin Ona
sunduun eyler nerede. Onun sana gönderdii nerede?"
120 21. ENBYA SÛRES 83-84 Cüz; 17

eyh îbn Abbâd 102


|kuddise smhû], bu hikmetin açklamasnda demi-
tir ki:

"Allah Teâlâ'y tanmak, aranacak eylerin en yüksei, ulalmak is-


tenen arzu ve hedeflerin zirvesidir. Cenâb- Hak kuluna, ona marifetini
kazandracak baz sebeplerle yöneldiinde ve kendisine bir kap açtn-
da, bu, onun için Allah'n en büyük nimetlerinden biridir. Bundan sonra
onun, farzlann dnda birtakm salih amelleri ve onlara bal sevaplan
kaçrmasndan dolay üzülmemesi gerekir. Bu kul unu bilsin ki Hak
Tcâlâ onu, ilâh huzuruna yaklatrd seçkin kullarnn yoluna sevket-
mitir. Bu yol, kulun özel bir çabas ve ameli olmakszn onu tevhidin
hakikatine ve yakîne ulatracak bir yoldur.

Kulun kendi bana yapm olduu ameller, onun kendi kazana ve


gayretiyle olumaktadr. Kul bu amellere birtakm âfetlerin girmesin-

den emin olamaz; onlarda aynca ihlâs da istenmektedir. Bazan ince bir

hesap annda yapt amellerden bekledii sevab da elde edemeye-


kul,

bilir. Bu durumda, onun kendi bana yapt amellerle, yüce Mevlâ'nn

kendisine ihsan ettii marifeti arasnda ne kadar fark vardr!

Bunun bir örnei, insann bana gelen, ona dünyann lezzetlerini

anlatran, kendisini birçok hayrl amelden alkoyan bela ve skntlar-


dr. Kulun istei, ho bir hayat ve güzel bir hal içinde dünya hayatinin
devam etmesidir. Ahi ret saadetini talep konusunda ise hali, rahatlk ve
refah içinde olanlar gibidir. Bu hal içindeki kul, nefsini zâhiri ameller-
den baka bir eye zorlamaz. Onlar, içinde fazla zahmet ve meakkat
bulunmayan, kulun dünyevî lezzetlerini kesmeyen, ondan herhangi bir

ehveti de gidermeyen eylerdir. Allah'n kulundan istei ise onu kötü


ahlâkndan temizlemek, onunla arama engel koymak
çirkin ahlâklar

ve kendisini varlklarn esaretinden kurtarp yüce zatn müahedenin


geniliine çkarmaktr. Bu makama tam manasyla ulamak için ise
zddyla yüz yüze gelmesinden,
kulun, istedii eylerin alt hayatin
ve artlarn bozulup deimesinden baka yol yoktur. O zaman hali,

102 tbn Abbâd Ebû Abdullah Muhammed b. brahim b. Abdullah en-Nefezi er-Rundî (v.

792/1390), âzeli eyhlerindendir. tbn Atâullah- Iskende^nin Hkem'i üzerine yapt


Gay$ü'I-Mevihibü'l-AJryye fi erhi’l-Hikrmi'l-Atâryye adl bir erhi vardr. Bu erh et-Tenbîh
ismiyle de anlmaktadr (geni bilgi için bk. Mustafa Kara, ~bn Abbâd ", DA, 19/266-267).
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 83-84 121

iç âleminde gerçekleecek eylere göre olur. Onlarla zâhirî ameller ara-

snda bir münasebet yoktur. Kul bunu anlaynca kesin olarak bilir ki

Allah'n onun için seçtii ve ondan istedii, nefsinin kendisi için seçti-

inden ve ondan istediinden daha hayrldr.

Rivayet edildiine göre Allah Teâlâ, peygamberlerinden birine öy-


le vahyetti:

"Ben, bir kuluma bela verdiimde, o bana dua ederek bu belann kald-
rlmasn istedi. Ben duasna uzun süre karlk vermedim. O zaman kulum
bana halinden ikâyette bulundu. Ben de ona dedim ki: Ey kulum, benim sana
bu bela ile ettiim rahmetten daha güzel nasl rahmet edeyim?"

Ebû Hüreyre'nin (radyallahu anh) naklettii bir hadis-i erifte,

Resûlullah [saiiailahu aleyhi vesellem] öyle buyurmutur:

" Allah Teâlâ buyuruyor ki: Mümin kuluma bir bela verdiimde, beni
kendisini ziyaret edenlere ikâyet etmezse ben onu hastalktan kurtarrm;
kendisine önceki etinin yerine daha hayrl bir et ve kannn yerine daha ha-

yrl bir kan veririm. Kulum ameline yeniden balar. " ,co

tbn Abbâd (kuddise smhû], Ebü'l-Abbas Îbnü'l-Arîf'ten 104 unu nak-


letmitir:

"Marib'de Ebü'l-Hayyâr isminde bir zat vard. Bütün bedenini


cüzzam hastal sarmt. Bununla birlikte kendisinden, çok uzak me-
safeden alnan bir misk kokusu yaylyordu. nsanlardan biri onunla
karlat, kendisine,

"Efendim, Allah Teâlâ sanki bu belay dümanlarndan indirecek


birini bulamad da size mi indirdi! Halbuki siz onun seçkin dostlarndan
birisiniz!" dedi. Ebü'l-Hayyâr adama dedi ki:

"Sus, böyle söyleme; çünkü ben, lâhî ihsan hâzinelerini elde etmek
istediimde, ona ulamak için Allah katnda beladan daha erefli ve ya-
lan bir ey bulamadm; bunun için O'ndan bela istedim. Sen bana bakp
böyle söylüyorsun. Eer sen, zâhidlerin efendisi, ibadet ehlinin kutbu,

103 bk. Hâkim, Müstedrek, 1/349.


104 bnü'l-Arîf, yukarda 57-67. âyetlerin tasavvuf! tefsirinde tantld.
"

122 21. ENBYÂ SÜRES 83-84 Cüz: 17

velilerin ve evtâdn imam olan zat görsen ne derdin acaba! O, Tarsus'ta


bir dadaki maarada yaar; etleri lime lime olmutur, derisinden cera-
hat ve irin akar. Her tarafn sinekler ve karncalar sarmtr. Gece olun-
ca, o ana kadar yapt Allah' zikir ve O nun kendisine verdii rahmete
7

ükürle yetinmez, kendisini demirle balar, kbleye dönüp bütün gece


afak sökene kadar dua ve niyaz eder ." 105

Sûfîler, Hz. Eyyûb'un (aleyhiMelSm|, "Rabbim, bana zarar dokundu ...

sözüyle, onun bedenindeki bir zarar m


yoksa dini adna kalbine gelen
bir zarar m
ikâyet ettii konusunda farkl eyler söylemilerdir.

Bazlar demitir ki: "Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] namaza kalkmak istedi,


ancak vücudundaki hastalk ve zayflktan güç yetiremedi, bunun üzeri-
ne, 'Rabbim, bana zarar dokundu ...'dedi."

öyle de denmitir Yaralarna düen kurt bütün bedenini yedi, öyle


ki bir deri bir kemik kald. Kurt, kalbine ve diline yönelince Hz. Eyyûb,
kalbi için gayrete geldi. Çünkü oras marifet, tevhid, peygamberlik ve
velayet ilminin konduu yerdi. Zikirden kesilmekten korkarak, "Rab-
bim, bana zarar dokundu ..." dedi.

Bir dier görü öyledir: Hz. Eyyûb, himmetinin ve kalbinin dal-


masndan korktu; çünkü arifler için himmetinin dalmasndan (kalbin
baka eylere yönelip yüce Mevlâ'dan kopmasndan) daha ar bir ceza
yoktur. O bazan, "çinde bulunduum bela ile cezam çekiyorum" di-
yor, bazan da, "Sknt ile Hakk'a yaklatrlyorum" diyordu. Kalbinin
"
karmasndan korkunca, Rabbim bana zarar dokundu
,
..." dedi.

Ben (bn Acibe) derim Bu son söylenen durum, peygamberlik


ki:

makam için uygun deildir; o sadece onlann dndakiler için müm-


kündür; çünkü veliler bu makamdan ileri geçmitir; peygamberler nasl
geçmez!

Bazlar da demitir "Dümanlarmn hâlime gülüp


ki: "Hz. Eyyûb,
elenmesinden bana zarar dokundu" dedi. Müfessir tbn Cüzey-i Gmât,
106
âyete bu manay vermekle yetinmitir Bu yorum tenkide açktr; çün-
.

105 bk. bn Abbâd er-Rundî, GaysU'l-Mevdhibi'l-AJiyye fi erhil-Hikem'l-Atdiyye, s. 16-18


(Beyrut 2007).

106 tbn Cüzey, et -Teshil li-Ulûmi't-Tenztl, 2/27.


Cüz: 17 21 ENBYÂ SÛRES B3-84 123

kü insanlar, velilerin bile çounun gözünden dümütür, onlar insanla-


rn hayrna ve errine, övmesine ve yermesine aldr etmezler. Veliler
için durum böyle olunca, peygamberler insanlarn yermesinden ve ala-

yndan nasl etkilenip rahatsz olur?

mam Kueyrî âyetin tefsirinde demitir ki:

'
"Hz. Eyyûb (aley hisselim), Bana zarar dokundu ...' sözünü, lâhî tak-
dire bir itiraz olarak deil, kendi acziyetini ortaya koymak için söyledi.

Bu, ondaki sabr vasfn ortadan kaldrmaz.

Aynca bu sözde, ümmetin zayf olanlarna bir rahatlama ve genilik


vardr; bu durumda olanlar onu örnek alarak böyle söyleyebilirler.

Rivayet edildiine göre Cebrâil [aleyhisselâm] Hz. Eyyûb'a, halini


Allah'a arzedip ifa istemesini emrederek öyle dedi: 'Allah kendisin-

den istenmedii zaman gazap eder. O'nun katnda bela ile afiyet eittir;

öyle ise sen afiyet iste!'

öyle denilmitir: Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] kendisine hakikat açlm,


nefsinden ve hissinden uzaklatrlm biriydi; böyle olduu için üzerin-
deki belay hissetmiyordu. Allah önce, belann acsn kendisine gizledi,
sonra onu hissetme halini geri verince, Hz. Eyyûb çektii acy farkedip,
.

‘Bana zarar dokundu . . ' dedi.

öyle diyen de olmutur: 'Allah Teâlâ, Hz. Eyyûb'a önce manevi


bir hal verdi, sonra, onda kulluk alametini göstermek için kendisini o
halden, 'Bana zarar dokundu ..
.

' sözüyle çkard ." 107

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Cüneyd-i Badâdf ye, Hz.


Eyyûb'un 'Bana zarar dokundu ...' sözünden sorulunca öyle demitir:
"Allah Teâlâ ona lâhî nimetlerinden ihsan etmek için, kendisine, ihtiyaç
halinde nasl isteneceini öretti ." 108

107 Kueyrî, Letâifü'l-ârât, 4/184-188. mam Kueyrî, bu âyetin tefsirinde geni ve güzel
açklamalarda bulunmutur. Bir ksm yukarda verildi. Kurtubî, Hz. Eyyûb'un " Bana
zarar dokundu ..." sözünün manas hakknda on yedi deiik görü nakletmitir (bk.
Kurtubî, cl-Cdmi' li-AhkJmi'l-Kur'ân, 11/229-231).

108 Rûzbihân-t Baklî, Arâisü’l-Beyân, 2/522; ayrca bk. Sa'lebî, el-Kcf ve'l-Beyân, 4/263;
Kurtubî, el-Câmi' !i-Ahkâmi’l-Kur'ân, 11/231.
124 21. ENBYA SÛRES 83-84 Cüz: 17

Hz. Peygamberden [sallallahu aleyhi veseiiem) rivayet edilen bir hadiste


denilmitir ki: Resûl-i Ekrem'e (sallallahu aleyhi vesellem] bir adam gelerek,
Eyyûb'un, "Bana zarar dokundu ..." sözünden sordu. Allah Resûlü ala-
d, sonra öyle buyurdu:

“Beni hak dinle peygamber olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki o,

kendisine Rabb'inden gelen bir ihtiyaç ve skntdan dolay ikâyette bulun-


mad; fakat onun hastal yedi sene, yedi ay, yedi gün, yedi saat sürdü. Has-
talnn son saatlerinin birinde, namaza kalkmak için davrand, ancak ayaa
kalkmaya güç yetiremedi; o zaman, 'Bana zarar dokundu dedi."

"
Sonra Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi veselleml buyurdu ki: Yaralarn-
da oluan kurtlar onun bütün bedenini yiyip kemirdi; kuru bir kemik kald.
Vücudu öyle inceldi ki neredeyse güne önünden vursa, arka tarafndan
çkyordu. Salam olarak kalbiyle dili kald. Kalbiyle sürekli Allah' zikrediyor,

diliyle de Rabb'ine hamd ve sena ediyordu. Allah Teâlâ onu bu hastalktan kur-
tarmay murat edince, kendisine, biri kalbine, dierini diline iki yara kurdu
gönderdi. Bunun üzerine Hz. Eyyûb,

"Ya Rabb’i, seni zikrettiim iki âzam kald; bu kurtlar da beni senden al-

koyup srrma ulamak için bu iki âzama yöneldiler, 'Bana zarar dokundu, sen
merhamet edenlerin en merhametlisisin dedi." ’

Allah Teâlâ' nn, "Tarafmzdan bir rahmet ve ibadet ehline bir ibret ol-

sun diye böyle yaptk" âyeti, bana bu tür celâl tecellileri (hastalk, kaza,

bela) gelen kimseler için bir tesellidir. Bu konuda, tasavvuf! tefsirin ilk

ksmnda açklama geçti. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Dier Mehur Peygamberler


Cenâb- Hak bundan sonra, dier mehur peygamberlerin bazla-
rndan bahsederek öyle buyurdu:
"

Cüz: 17 21 . ENBYA SÛ RES 85-86 125

85. smail'i dris'i ve Zülkifl'i de an. Hepsi de sabreden kimseler-


,

dendi.

86. Onlan rahmetimize dahil ettik. Onlar gerçekten salih kimse-


lerdendi.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "smail'i, dris'i ve Zülkifl’i de an.

smail, Hz. brahim'in oludur. shak'tan büyüktür.

dris'in ismi Uhnûh olup Hz. ît'in oludur. Hz. t ise Hz. Âdem'in
oludur. Bu açklama Nesefrye aittir.
,w

Zülkifl, Hz. llyas'br. Onun, Hz. Zekeriyya veya Yûa' b. Nün oldu-
u da söylenmitir.
Ben (bn Acibe) derim ki: Onun Hz. Zekeriyya olmas uzak bir ihti-

maldir; çünkü Hz. Zekeriyya biraz sonra özel olarak anlatlacaktr.

Kifl, "pay" demektir; Zülkifl de, "pay sahibi" demek olur.

Ona bu ismin verilme sebebi udur: O, Allah Teâlâ'dan ilim ve se-


vap olarak büyük pay sahibi olduu için bu ismi almtr.

Yahut o, zamanndaki peygamberlerin amellerinin kat kat üstünde


amel yapmay veya gündüzleri oruç tutup geceleri ibadetle geçirmeyi
0
üstlendii için kendisine bu isim verilmitir .
1 '

Ebû Musa el-E'arî IradyaUahu anh) demitir ki: "Zülkifl, peygamber


deildi, fakat o, salih bir kuldu. Salih biradam ölürken onun hayatta
iken yapmakta olduu amellerini yapmay üstlendi. O, her gün Allah

109 bk. Nesefî, Medârikü't-Tenzîl, 3/ 133.

110 Büyük müfessir Fahreddin-i Râzî, bu sfatndan dolay Zülkifl'in peygamber olduunu,
çünkü peygamber olmayan bir kimsenin, peygamberlerden daha faziletli olmadn
(ve onlanndan daha üstün amel yapamayacan) söylemitir. Râzî, ayma onun, örnek
alnacak dier iki peygamberle (Hz. smail ve Hz. dris) birlikte. Enbiyâ sûresinde bah-
sedilmesinin de kendisinin peygamber olduunu gösterdiini kaydetmitir (bk. Râzî,
MefâHhii'l-Gayb, 22/1S3).
126 21. ENBYÂ SÛRES 85-86 Cüz: 17

Teâlâ için 100 rekât namaz klyordu. Bunun için Allah onu güzel bir
vasfla övdü." " 1

Ömer b. Abdullah b. Hâris demitir ki: "Peygamberlerden biri üm-


metine,

çinizden kim bana, (benden sonra) gündüzleri oruç tutmaya, ge-


celerini ibadetle geçirmeye ve kzmamaya söz verir?' diye sordu. Bir
genç,

'Ben söz veriyorum' dedi. Sonra bu peygamber vefat etti. Bu genç


onun yerine geçip insanlarn arasnda hüküm vermeye balad. ey-
tan, gencin oruçlu olduu bir zamanda, onu kzdrmak için bir insan

suretinde geldi. Kapsn iddetle çald. Genç,


'Kim o?' diye sordu. eytan,

'htiyaç sahibi biri!' diye cevap verdi Genç onunla ilgilenmesi için
bir adam gönderdi; raz olmad, baka birini gönderdi yine raz olmad.
Sonra kendisi çkarak onun elinden tutup kendisiyle birlikte çarya git-

ti, ihtiyacn gördü, sonra ona yol verip kendisi geri döndü (Peygambere
verdii söz gerei, olanlara hiç kzmad). Bunun için kendisine (güzel
2
ahlâktan büyük pay sahibi manasmda) 'Zülkifl' ismi verildi.""

Âyet öyle bitiyor: "Hepsi de sabreden kimselerdendi. "Yani bu bahsedi-


lenlerin her biri, lâhî emirleri yerine getirirken karlatklar meakkat-
lere ve balarna gelen skntlara kar tam manasyla sabrl kimselerdi.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlar rahmetimize dahil et-

tik. " Yani dünyada kendilerine peygamberlik verdik yahut ahirette özel
rahmetimize dahil ettik. "Onlar gerçekten salih kimselerdendi. " Yani bütün
kötülüklerden uzak, salah (olgunluk ve kemal) halinde kemale ermiler
di. Onlar, peygamberlerdir. üphesiz onlann güzel ahlâk, bozuk ilerin
kark hallerinden korunmutur. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

111 bk. Taberf, Câmiu'l-Beyân, 11/372; Sa lebi et-Kfff ve'l-Beyân, 4/266; Süyûti ed-Dürrü'.-
Mensur, 5/664. Kurtubî, sözü hadis olarak Hz. Peygamber'den [sallalUhu aleyhi v«cllen|

naklelmitir (bk. Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 11/233-234).

112 bk. Taberi, CJmiu 'l-Brydn, 11/368-369; Sa'lebi el-Krf ve'l-Beyân. 4/265; Süyutf. ei-

Dürrü'Z-Mensür, 5/663.
\ V
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 87-88 127

85-86. Âyetlerin Tasavvuf? aretleri

Allah Teâlâ, bu büyük zatlan iki güzel vasfla övdü. Kim bu iki vasf
ele geçirirse onlara katlr ve onlarn izinden gitmi olur. Bu iki vasfn
biri, taatlerin meakkatine, günahlan terketmeye ve bana gelen skn-
tya sabretmek; dieri de güzel hal sahibi olmaktr. Güzel hal, zâhirini

eriatla, kalbini de hakikat nurlaryla slah etmektir. Kim bu iki güzel


hali elde ederse peygamber ve sddklarla birlikte ilâh huzurda yakn-
lk elde edenlerden Hayrl ilerde muvaffak olmak
olur. sadece yüce
Allah'n yardmyla mümkündür.

Hz. Yunus'un Kssas


Cenâb- Hak, bundan sonra, Hz. Yunus' tan aleyh isseiâml bahsederek
|

öyle buyurdu:

J (^LLi <ûi* jJJLt ji 'yh i Cw?Ul «Uo il j*l)l lij

^JÜâJt J\ jjj UJJ. çj Y


'

Ü I ö \ oUkl
U ^ JJUSj fili j* fi
£

87. Zünnûn'u da an. Hani o, öfkeli bir halde çkp gitmiti ; bizim
kendisini asla sktrmayacamz zannetmiti. Nihayet karanlk-
lar içinde öyle dua etti: " Senden baka hiçbir ilâh yoktur. Seni bütün
noksan sfatlardan tenzih ederim; gerçekten ben zalimlerden oldum!"

88. Bunun üzerine duasn kabul ettik ve onu stkntdan kurtardk.


te biz müminleri böyle kurtarrz.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Zünnûn'u da an."

Zünnûn, "balk sahibi" demektir. O, Hz. Yunus' tur laleyhisseiâmj.

Kendisini balk yuttuu ve bir zaman onun kamnda kald için ona bu
lakap verilmitir.
128 21. ENBYÂ SÛRES 87-88 Cüz: 17

" Hani o, öfkeli bir halde çkp gitmiti." Yani o, kavmine kzarak on-
lardan aynlp gitmiti. Yunus [aleyhisselâm), kavmini uzun süre doru
yola davet etti, onlar ise iddetle kar gelip inkârlarnda srarla devam
ettiler. Yunus [aleyhisselâm], bu duruma kzarak, kendisine ilâh bir emir
gelmeden onlan terkedip gitti.

Rivayet edildiine göre Yunus [aleyhisselâm) kavmine, kendilerine


azap geleceini haber verdi, fakat bu arada kavmi tövbe ettii için, ken-
dilerine haber verilen azap gelmedi. Yunus bu durumu bil
[aleyhi sselâm]

iniyordu; kavmine yalan söylediini zannetti; bundan dolay kzarak o


beldeden uzaklat.

Yahut Yunus [aleyhisselâm), kavminin inkârdaki srarlarna kzd;


onlar da onun kendilerini terketmesine kzdlar. Ona düen, sabredip
Allah Teâlâ'dan gelecek özel bir izni beklemesiydi. Böyle bir izin gelme-
den kendi tercihi ile acele edince, baln kanunda hapsedilerek sknt-
ya uratld.

bn Abbas [radvallahu anhj demitir k: "Cebrâil [aleyhisselâm), Hz.


Yunus'a [aleyhisselâm],

"Ninova insanlarna git, onlara Allah'n azabnn gelmekte olduu-


nu haber vererek kendilerini uyar!" dedi. Yunus [aleyhisselâm),

"Oraya gitmek için bir hayvan bulaym" dedi. Cebrâil [aieyhîsseiârl,

"Durum bundan daha acele, çabuk git!" dedi. Bunun üzerine Yunus
[aleyhisselâm hemen gemiye gitti ve ona bindi. Gemi suyun içinde kal-
1

d, hareket etmedi. Bunun üzerine geminin yükünü azaltmak için baz


yolcularn gemiden atlmas gerekti. Bunun için kura çektiler. Kura Hz.
Yunus'a [aleyhisselâm çkb. O srada kuyruunu sallayarak bir balk geldi.
1

Allah tarafndan bala, "Yunus'u senin için bir nzk yapmadk, o sade-
ce seninkoruman gereken bir emanettir" dendi. Yunus [aleyhisselâm) suya
atlaynca balk onu yuttu. Onu önce Übülle'ye, sonra Dicle'ye götürdü,
peinden yoluna devam edip sonunda Ninova sahillerine att." 113

113 bk. Sa'lebî, el-Krtf r'l-Beydn, 4 / 270.


Cüz: 17 21. ENB YÂ SÛRES 87-88 129

Vehb b. Münebbih, Hz. Yunus'un, yaratl itibariyle hemen dara-


olduunu, kendisine peygamberlik yüklenince onun
lan salih bir kul
arln tayamayp kaçtn söylemitir 114 Hasan- Basrî de onun .

Rabb'ine kzarak çkp gittiini söylemitir ki 115 bu görü, peygamber-


lerin makamna uygun deildir. Sadece bu sözü, "Onun izinsiz çkmas

sanki kzmak gibidir" manasnda alrsak, kurtarr; yoksa uygun deil-


dir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir 116 .

Cenâb- Hak âyetin devamnda öyle buyurdu: " Bizim kendisini asla
sktrmayacamz zannetti " Yani bundan dolay ona bir sknt verme-
.

yeceimizi zannetti. Yahut ona bir ceza uygulamayacamz zannetti.


Abdullah b. Abbas'n [radyaliahu anh] öyle dedii rivayet edilmitir:

"Bir gün Muâviye'nin yanma gittim, bana,

'Bu gece sabaha kadar Kur'an'n baz âyetlerinin manasm çözmek


için uratm durdum, fakat çözemedim. Sonra beni içine dütüüm ka-
rklktan sadece senin kurtaracam düündüm' dedi. Ben,

'Anlamadn ey nedir?' diye sorunca, ‘Bizim kendisine asla güç ye-


t iremeyeceimizi zannetti' âyetim okudu ve,

'Allah'n peygamberi Allah'n kendisine güç yetiremeyeceini zan-


neder mi?' dedi. Ben de kendisine,

manas, güç yetirememek deil, sktrmamaktr (Hz. Yu-


'Âyetin
nus, kavmini terketmes inden dolay Allah'n kendisini sktrmayaca-
n zannetti)' dedim ." 117

Bazlan, âyette gizli bir soru edat bulunduunu söyleyerek ona u


manay vermilerdir: O, bizim kendisini asla sktrmayacamz m
zannediyor?

114 Vehb b. Münebbih' in Hz. Yunus laleyhjsselâm] hakkndaki sözleri ihtiyatla karlanmas gere-

ken bir söz olduu için, hepsini deil, bir ksmn özetleyerek tercüme ettik (Mütercim).
115 bk. Taberî, Olmiu’l-Beyân. 1 1 /376-377; Sa'lebî, el-Krtf ve'l-Beyân, 4/267.

116 imam Kurtubî, Hasan- Basrf nin sözünün, Rabb'ine kzmak manasnda deil, kavminin
inkâr ve isyanna Rabb'i için kzmak manasnda olduunu söylemitir (bk. Kurtubî, el-

Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'dn. 11/234-235). Bize göre de isabetli olan budur (Mütercim)

117 bk. Nesefî, Meddrikü ’t-Tenzil, 3/ 133; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 5/666.


130 21. ENBYÂ SÛRES 87-88 Cüz: 17

öyle diyenler de olmutur: "Bu bir benzetmedir; Hz. Yunus'un


(aieyhîsseiâml hali, Allah'n kendisini sktrmayacan zanneden kimse-
nin haline benzetilmitir." Yani Hz. Yunus, acele ile kavminden uzak-
latnda, Allah'n kendisini sktrmayacan zanneden kimse gibi

davranm oldu.
Ben (îbn Acibe) derim ki: Hz. Yunus’un laleyhîsseiâm] makam yük-
sek olduu için, kendisinden fazla edep istendi. O, kendisine özel bir
izin verilmeden beldesinden çktnda, onun bu çk, lâhî kudretin
kendisine bir yaptrm uygulamayacam zanneden kimsenin hali gibi
kabul edildi. Bununla birlikte Yunus (aleyhisselâm), genel izinle hareket
etti. Bu izin, kâfirlerin beldesini terketmektir. Sadece bu izin, onun gibi

peygamberlere yeterli deildir. Bunun için, baln kamnda bir süre

hapsedilerek izinsiz aynlmann karln gördü.


"
Âyet öyle devam ediyor: Nihayet karanlklar içinde öyle dua etti

..." Yani o, youn, iddetli bir karanlk içinde dua etti. u âyette de böy-
le bir karanlktan bahsedilmitir:

" Allah onlarn nurunu giderdi ve kendilerini koyu karanlklar içinde ter-

ketti" (Bakara 2/17).

Yahut bu karanlklarla kastedilen, baln kamnn, denizin ve ge-


cenin karanldr.

Hz. Yunus (aleyhisselâm) karanlklar içinde öyle dua etti:

" Senden baka hiçbir ilâh yoktur. Seni bütün noksan sfatlardan tenzih
ederim; gerçekten ben zalimlerden oldum!" Yani senden baka ilâh yok-
tur; seni zatna layk olmayan her türlü eyden, seni herhangi bir eyin
brakmasndan yüce ve uzak tutanm. Yahut senin hakknda düün-
âciz

düüm durumdan seni yüce ve uzak tutanm. Gerçekten sen bana izin
vermeden önce kavmimi terkedip gitmemle ben kendime zulmettim.
Yahut ben, kendimi helâke atarak kendime zulmettim.

Hasan- Basri (rahmetullahi aleyh] demitir ki: "Vallahi Allah Teâlâ onu,
kendisine zulmettiini ikrar ettikten (suçunu kabul ve itiraf ettikten)

sonra kurtard."
u

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRESt 87-88 131

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Bunun üzerine duasn kabul


ettik." Yani onun günahn itirafta sakl olan ve en güzel ekilde dile

duasn kabul ettik. Resûlullah'n


getirilmi olan [sailaiiahu aleyhi vesellem)

öyle buyurduu rivayet edilmitir:

" Skntya düenlerden her kim bu ekilde dua ederse kesinlikle duas ka-

bul edilir.
" m
Âyet öyle devam ediyor: "Ve onu skntdan kurtardk." Yani onu zil-

let, vahet ve yalnzlktan kurtardk. Bu, baln onu dört saat sonra sahi-
le atmasyla gerçekleti. Bunun üç gün sonra olduu da söylenmitir.

"te biz müminleri böyle kurtarrz. " Yani Yunus'


Âyet öyle bitiyor:
içine dütüü skntdan kurtardmz gibi, müminleri de Allah'a ihlâsla

dua ettiklerinde, gam ve skntlarndan böyle kurtarrz.

Resûlullah'n (sailaiiahu aleyhi vesellem) öyle buyurduu rivayet edil-

mitir:

"Allah'n, kendisiyle dua edildiinde kabul ettii ve bir ey istendiin-

de verdii ismi , Yunus b. Mettâ’nn yapt duadaki ism-i erifidir ." Hz.

Peygamber'e (sailaiiahu aleyhi vesellem],

“Yâ Resûlallah, o dua Yunus'a m hastr?" diye sorulunca, Resûlullah


(sailaiiahu aleyhi vesellem) öyle buyurdu:

"Hayr, bilakis o, bütün müminlere has bir duadr. Allah Teâlâ'mn, Biz
19
müminleri böyle kurtarrz' âyetini iitmedin mi?"'

87-88. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Kimin için ezelde lâhî inâyet (özel rahmet ve destek) takdir edil-
mise, ilemi olduu suç onu içinde bulunduu güzel halinden uzak-
latrmaz ve velilik dairesinden çkarmaz. Bilakis yüce Allah onun ile-
dii suç derecesinde ve makamnn yüceliine göre, ona dünyada, be-

1 18 Tirmizî, Daavât, 82; Ahmed, Müsned. 1 / 170; Hâkim, Müsledrek, 1 / 505.

119 Taberi, Câmu'l- Beyân. 17/107-108; Sa'Iebî, el-Ketf v'l-Beyân, 4/270; Süyûtî, ed-Dürrül-
Mensûr, 5/668.
132 21. ENBYÂ SÛRES 87-88 Cüz: 17

deninde veya malnda bela vererek kendisini edeplendirir; sonra maka-


mna döndürür. Allah kendilerinden raz olsun, bu konuda sûf ilere ait

pek çok hikâye vardr. Onlardan biri Hayr en-Nessâc'n [kuddise smhû]
hikâyesidir. Onun bandan geçen olay udur:

gün kendisine, "Senin sanatn dokumaclk


Bir m idi ki sana 'Doku-
mac Hayr' dendi?" diye sorulunca öyle demitir:
"Hayr, ben önceleri dokumaclk yapmadm. Bu ismin bana veril-

mesi öyle oldu: Ben, Allah'a söz vererek, ya hurma yememeye karar

vermitim. Bir defasnda nefsim bana galip geldi ve bir ntl (yaklak ya-
rm kilo) taze hurma aldm, yemek için bir yere oturdum. Tam o srada

bama bir adam dikildi, boazma sarlarak,


'Ey kötü köle, sen efendinden kaçarsn ha!' diyerek beni yakalad.
Meer bu adamn 'Hayri isminde, ondan kaçm bir kölesi varm. Allah
Teâlâ benim sûretimi o köleye benzetti, adam da beni kölesi zannederek
dükkânna götürdü. Bana, 'ini yap!' diyerek, bana pamuu dokuma-
m istedi. Ben de tezgâha ayaklarm salp dokumaya baladm. Sanki
bu ii senelerce yapm gibi i yapyordum. Bir ay adamn
bu ekilde
yannda kalp çaltm. Sonra bir gece, sabah namazna kalkmtm, eli-
mi açp, 'lâhî, bir daha sözümden dönmem, böyle bir ey yapmam!'
dedim. Sabah olunca bendeki hal gitti, eski halime döndüm, benim
onun kölesi olmadm anlald, beni serbest braktlar. smim 'Hayr
en-Nessâc=Dokumaa Hayr' olarak kald. Bu iin bama gelme sebebi,
nefsimin arzusuna uymam idi."

Allah kendisinden raz olsun, Ebü'l-Hayr el-Askal âminin olay da


konumuza bir örnektir. O demitir ki: "Senelerce canm balk yemek is-

tedi fakat alp da yemedim." Bir gün kendisine helâlinden bir balk gel-

di; onu yemek için elini uzattnda, parmana baln klç batt, bu
yüzden parma iltihaplanp yara oldu, sonunda zayi olup gitti. Bunun
üzerine Ebü'l-Hayr, "lâhî, helâlinden bir arzusuna elini uzatann hali
budur; ya haram bir arzusuna elini uzatann hali nasl olur!" dedi.

Allah kendisinden raz olsun, brahim Havvâs'n yaad olay da


bu konuda bir örnektir. O demitir ki:
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 87-88 133

"Bir yoluculuk srasnda acktm; o srada Rey ehrine varmtm.


çimden, 'Bu ehirde tandk binleri çkar, gideyim de kamm doyura-
ym!' dedim ve ehre girdim. ehirde beni tanyanlar çkt; misafir edip
kamm doyurdular. Sonra, izin alp aynldm. ehrin iç kesimlerine do-
ru girdim; orada birilerinin açktan günah ilediklerini gördüm. unlan
uyaraym, kendilerine iyilii emredeyim, diye yanlarna vardm. Onlan
kötü iten vazgeçireyim derken, adamlar beni yakalayp dövdüler. Sonra
kendi kendime, 'Bu i neden bama geldi; çektiim açlktan acaba?' m
diye düünürken, srrmda bana öyle seslenildi: 'Sen açln gidermek
için kalbinle, tandklarna güvendin, yaratcna güvenmedin!' dendi."

Seçkin velilerin yaad bu tür örnekler çoktur. Onlar, yüce Allah'a


çok yakn olduklar için, yaptklar az bir edep d hareketten dolay
bir ekilde edeplendirilirler, sonra makamlanna döndürülürler. Hz.
Yunus'un [aleyhisselâm] bana gelen olay da bu türden bir eydir. O da
kendisine özel bir izin verilmeden önce beldesinden çkt, bunun için

Allah kendisini, makamna uygun ekilde edeplendirdi. Sonra onu pey-


gamberlik ve insanlar davet iine geri döndürdü.

eyhlerden birinden unu iitmitim: "Hz. Eyyûb'un |aleyhisselâm]

malna musibet gelmesinin sebebi u


idi: Onun malnn yaknlarnda bir

kâfir vard; Hz. Eyyûb malndan dolay kâfiri idare ediyordu. Bu yüz-

den, onu edeplendirmek ve kemale erdirmek için kendisine ve malna


musibet verildi." En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Zekeriyya'nn Kssas


Cenâb- Hak, bundan sonra, Hz. Zekeriyya'nn [aleyhisselâm] kssasn-
dan bahsederek öyle buyurdu:
"

134 21. ENBlYÂ SÛRES 89-90 Cüz; 17

89. Zekeriyya'yt da an. Hani o Rabb'ine, "Rabbim! Beni yalntz


brakma! Sen , vârislerin en hayrltstsn" diye dua etmiti.

90. Biz onun da duastnt kabul ettik ve ona Yahya'y ihsan ettik;
eini de kendisi için (çocuk dourmaya) elverili hale getirdik. Gerçekten
onlar ( bahsedilen peygamberler), sürekli hayrlarn içinde kouyorlard;
ayrca umarak ve ( azabmzdan ) korkarak bize yalvar-
(rahmetimizi)
yorlard. Onlar ayrca bize kar derin sayg içindeydiler.
r

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Zekeriyya’nn da haberini an. Hani o, ço-
cuk istemek için Rabb'ine öyle dua etmiti: ‘Rabbim! Beni yalnz brakma!'
Beni, kendisine vâris olacak bir çocuu bulunmayan tek bana kalm
biri yapma!" Sonra Allah'a teslim olarak iini O'na havale edip, "Sen,
vârislerin en hayrlssn" dedi. Yani sen bana yetersin; bana bir vâris na-
sip etmesen de aldr etmem; çünkü sen en hayrl vârissin.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: ‘‘Biz onun da duasn kabul et-

tik ve ona çocuk olarak Yahya’y hsan ettik; eini de kendisi için çocuk do-
urmaya elverili hale getirdik.'' Yahut onun ahlâkm güzelletirerek güzel
geçinilen biri haline getirdik. Hanm daha önce geçinilmesi zor biriydi.
" Gerçekten onlar, bahsedilen peygamberler, sürekli hayrlarn içinde
kouyorlard. Yani onlar, sürekli hayr yollarnda komalar ve onu elde
etmek için yarmalar sebebiyle, dualarnn kabul edilmesini hak ettiler;
biz de istedikleri eylerde arzularm yerine getirip ihtiyaçlarm giderdik.
Onlar bunu, bütün hayrlarn içinde sabit ve kararl olarak yapyorlard.

Âyette, "Onlar sürekli hayrlarn içinde kouyorlard" buyrulmas,


onlarn, hayrlarn dnda, kysnda kenarnda deil, sürekli içinde ol-
duklarn bildirmek içindir.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, rahmetimizi umarak ve azabmz-


dan korkarak bize yalvaryorlard." Yani onlar, sevabn veya kabul edile-
ceini umarak, azaptan yahut isteklerinin sonuçsuz kalacandan kor-
karak dua ediyorlard.

Yahut onlar, rabet ve korku için dua ediyorlard.


" "

Cü* 17 21_ENBYÂ SO RES 89-90 135

Âyet öyle bitiyor: "Onlar, ayrca bize kar derin sayg içindeydiler. On-
lar, size kar boyun emi olarak korku içindeydiler. Yani onlar, bu yüce
mertebelere sadece bu güzel vasflara sahip olduklan için ulatlar ve Al-
lah tarafndan seçilmeyi hak ettiler. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

89-90. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Hakiki velilie vâris olmada galip olan durum, varisliin nesebin


dndaki kimselere nasip olmasdr. Mecazi velilikteki varislik ise ba-
zan nesepten gelenler için bazan da nesebin dndakiler için gerçek-
leir. Mecazi velilik, güzel hal ve ilim makamdr. Hakiki velilik ise

fena ve bekâ makamlaryla, peygamberin izinde manevi terbiyeye ehil

olmaktr. Manevi faydann kesilmemesi için bu velinin, kendisine bir

vâris istemesinde bir saknca yoktur.

eyh bn Meî'in, "Yâ Rabbi, kulun Zekeriyya'run duasn iittiin


gibi benim de duam olmas için yapt duay kabul
iit (Onun vârisi

ettiin gibi benim de duam kabul et)" sözü hakknda denmitir ki: "O
bu sözüyle ruhanî (manevi) vâris isteine iaret etmektedir." En doru-
sunu Allah Teâlâ bilir.

"Gerçekten onlar, sürekli hayrlarn içinde kouyorlard âyetinde, Al-

lah tarafndan seçilmenin (veliliin) sebebine iaret edilmektedir, çünkü


onun yolu, hayrl amellere ve her türlü taate komaktr. Bu amellerin en

kuvvetlisi u üç eydir: Sürekli Allah' zikir, hakknda


Allah güzel zan
sahibi olmak ve kullar hakknda hep güzel düünmek.

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "ki güzel huy var ki onlardan

daha yüksek bir hayr yoktur ; bunlar, Allah hakknda güzel zan sahibi olmak
ve Allah'n kullan hakknda güzel düünmektir. "
,2°

"Onlar, ümit ve korku ile dua ediyorlard" âyetinde anlatlan durum,


Allah Teâlâ'ya evkle yönelen ve doru yolu bulmak isteyen tâliplerin

120 Hadisi bu lafzlarla tcsbit edemedik. Hadisin ilk ksmyla ayn manada bir haber için bk.

bn Ebü’d-Dünyâ, Hüsnü'z-Zan Billdh, nr. 82, 83 (Beyrut 1993). Yine Hz. Ali'den [radyal-

lahu ,tnh| gelen bir haberde öyle buyrulmutur: "ki vasf vardr k onlardan daha büyük

bir iyilik yoktur; bunlar, Allah'a iman ve Allah'n kullanla faydal olmaktr" (bk Deylemî,
Firdevsü 'l-Ahbâr, nr. 2810; Zebidi, thâfü’s-Sâde. 7/248..
j -

136 21. ENBYÂ SÛRES 91 Cüz: 17

halidir; onlar, Allah'a vuslat ümidiyle ve ondan kopup geri dönmek-


ten korkarak dua ederler. Bazan vâsl olmu kimseler için, manen daha
fazla ilerlemeye bir rabet olur ve onlar ayn zamanda manevi seyrin
durup ilâh huzurdan uzaklatrlma korkusunu yaarlar.

Ariflerden biri demitir ki: "Ümit ve korku, her mümin için gerekli

olan iki özellikten Eer ümit olmazsa kul lâhî rahmetten ümidini keser;
bu, küfürdür. ayet kulda, ilâh azaptan korku bulunmazsa kul kendisi-
ni emniyette görür; bu da küfürdür."

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Meryem'in ve Hz. sa'nn Kssas

Cenâb- Hak, bundan sonra, Hz. Meryem ile Hz. sa'dan [aieyhisselâm]

bahsederek öyle buyurdu:

JJ

© 5—^UîJ oi LfLI
91. Irzm iffetle korumu olan Meryem’i de an. Biz ona ruhumuz
dan üfledik; onu ve olunu âlemler için bir ibret yaptk.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Irzm, haramdan iffetle korumu olan


Meryem’i de an." Bu ifade onun, hakknda düünülen her türlü ayp ve
kusurdan son derece uzak olduunu bildirmektedir.
A
Ayet öyle devam ediyor: "Biz ona ruhumuzdan üfledik." sa onun
kamnda iken, kendisine ruhunu üfledik. Yahut ruhumuz Cibril vasta-
syla onu Meryem'in elbisesinin cebinden kendisine üfledik. Bu üfleme
ile sa'y annesinin rahminde yarattk.

Cenâb- Hakk'n, "Ruhumuzdan ..." ifadesiyle ruhu zatna nisbet et-

mesi, Hz. sa'ya eref bahetmek içindir.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 91 137

" Onu ve olunu âlemler için bir ibret yaptk." O ikisinin durumu,
âlemler için lâhî bir delil ve ibrettir. Gerçekten kim onlann halini iyi

düünürse Allah Teâlâ'mn sonsuz kudretini iyi anlar.

"
Âyette, onlann ikisinin hali için, Onu ve olunu âlemlere bir âyet yap-
tk" dendi, iki âyet denmedi; çünkü onlann ikisinin halinin toplam, bir

mucizedir; o da Hz. Meryem'in Hz sa'y babasz olarak dourmasdr.


öyle de denmitir: Âyet u manadadr: Biz Meryem'i bir âyet (mu-
cize ve ibret) yaptk, ayru ekilde olunu da bir âyet yaptk. En doru-
sunu Allah Teâlâ bilir.

91. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Kim, küçüklüünde takvay elde ederse o, büyüklüünde de takva-


l olacana dair bir alamet olur.

nsanlar dilinde öyle bir tabir vardr: Çifte koulacak öküz, zor ve
zayf halinde (küçüklüünde) belli olur.

Sûfîler öyle demilerdir: "nsann manevi yoldaki ilk hali, nihaye-


tini gösteren bir aynadr."

Hikmet sahipleri demitir ki: "Küçüklükte elde edilen eyler, yal-


la (ihtiyarlk haline) hizmet eder."
Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

Bütün Peygamberler Tevhid nancnda ttifak Etmitir

Cenâb- Hak bundan sonra, peygamberlerin Allah'n birlii husu-

sunda görü birlii içinde olduklarndan bahsederek öyle buyurdu:

3*3 oujuji ^ jjç jiî © uy ji=


|38 21. ENBYÂ SÛR ES 92 -94
_ Cür. 17

92. te (peygamberlerin getirdii) bu tevhid dini, sizin tek dininiz-


dir. Rabb'iniz de benim; öyle ise sadece bana kulluk edin.

93. Fakat insanlar, aralarndaki dini birlii paramparça ettiler.

Ancak sonunda hepsi bize dönecek.

Artk kim mümin olarak salih amellerden yaparsa onun ameli


94.

inkâr edilmez (gayreti karlksz braklmaz); üphesiz biz onun amelini


yazmaktayz.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: "te bu tevhid dini, sizin tek dininizdir

Yani bahsedilen peygamberlerin üzerinde yürüdüüi ve birletii tev-


hid yolu, sizin üzerinde olmanz gereken dininizdir; sakn onun dna
çkmayn. Peygamberlerin getirdii lâhi hükümler, birbirinden farkl
olsa da bu tevhid inananda farkllk yoktur.
"
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: Peygamberler babalar , bir, an-
neleri farkl olan çocuklar gibidir
." n Yani onlar, iin asl olan tevhid inan-
anda birdirler, getirdikleri dinin hükümleri ise birbirinden farkldr.

mam Kueyri, "Rabb'iniz de benim; öyle ise sadece bana kulluk edin"
âyeti hakknda demitir ki: "Sizi kendi irademle yaratp büyüten ve bes-
leyen benim; öyle ise siz de buna ükretmek ve kullukla övünmek için

sadece bana kulluk edin."

Âyet, bütün insanlara hitap etmektedir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Fakat insanlar, aralarndaki


dinî birlii paramparça ettiler. Tevhid inancn bozdular, farkl gruplara
ayrldlar." Âyet sanki tevhid ehline, onlarn yaptklar çirkin ileri ya-
saklamakta ve öyle demektedir: Onlarn, bütün dinlerin üzerine birle-
tii Allah'n tevhid dinine kar iledikleri suçun büyüklüüne bakm-
yor musunuz?

Cenâb- Hak sonra onlan öyle uyard: " Sonunda hepsi bize dönecek-

ler. "Yani dinlerini parça parça edenlerin her biri, ölümden sonra tekrar

121 Buhâri, Enbiya, 48; Müslim, Fezâil, 143; Ebû Davud, Sünnet 13.
Cüz M 7 21. ENBYÂ SÛRES 92-94 139

dirilerek bize dönecekler; o zaman biz onlara amellerine göre karlk


veririz.

Hak Teâlâ sonra, verecei karl açklayarak öyle buyurdu: "Ar-


tk kim mümin olarak herhangi bir salih amel yaparsa onun ameli inkâr edil-
mez. " Yani o kimse Allah'a, resûlüne ve inanlmas gereken eylere iman
ederek salih ameller yaparsa amelinin sevabndan mahrum olmaz; tam
aksine yaptklar kabul edilip karl verilir.
"
îmam Kueyrî demitir ki: Mümin olarak ..." demek, sonunda
imanl olarak ölürse, demektir." O, bu sözüyle sanki son nefese iaret
etmektedir. Çünkü kim, son nefeste imanl olarak ölmezse onun amelle*
rine bir sevap verilmez." 122 Bu halden Allah'a snrz.
Küfran yani yaptn inkâr ve nankörlük, sevaptan mahrumiyeti an-

latmak için kullanlan bir tabirdir. ükür ise yaplan amele sevap vermeyi
anlatmak için kullanlr. Âyette, "Onun ameli asla inkâr edilmez" buyrul-
mad, Allah Teâlâ'run, mümin kulun yapt iyilikleri ve salih ileri örtüp
inkâr etmekten son derece yüce ve uzak olduunu belirtmek içindir.

Âyette, amele "sa'y" denmesi, kulun bütün gayretlerinin sayldn


ve deerlendirildiini göstermek içindir.

"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz biz onun amelini yazmaktayz .
" Onla-
rn yapm olduu amelleri amel defterlerinde tesbit ederiz ve hafaza
yazmalarn emrederiz; ondan yazlmadk
meleklerine bu ekilde hiçbir

ey brakmayz. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

92-94. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah kendilerinden raz olsun, sûfîler, lâhî huzura seyirlerinde ve


terbiye yolundaki gidiatlarnda, zaman, mekân ve ahslara göre farkl
usul ve yöntemlere sahiptirler. Nihayet hallerinde ise birdirler. Onlann
nihayet hali, Cenâb- Hakk' müahede, hakikati görme ve ihsan maka-
m olan irfan güneinin kalplerinde parlamasdr. Sûfîler bu hale, fenâ

ve bekâ derler ki o has tevhiddir.

122 Kueyrî, Utâifii l-ârât, 4/193.


140 21. ENBYÂ SÛRES 95-97 Cüz: 17

Bir tanesi bu durumunu öyle dile getirmitir: "Bizim sözlerimiz


farkldr, sadece senin güzelliin birdir; hepimiz senin güzelliine iaret
etmekteyiz."

Bunun sebebi udur: Zevk ve tatma ile elde edilen bir ey farkl ol-
maz; aksine temiz ve salam zevki olan kimse onun tadm alr. Evet, bu-

lunan ey ayn olmakla birlikte, bulanlarn mereplerine göre zevklerin-


de farkllk olur. Merepleri ise nefislerini o yolda feda etmeye ve Allah
için satmaya göre deiiktir. Onlarn manevi zevkleri ayrca, kalplerini
günah ve mâsivadan temizleyip arndrmaya göre de farkllk arzeder.
Yine her birinin Hak yolundaki ciddiyet ve gayretine göre de elde edilen
manevi zevklerde farkllk olur. Bununla birlikte bütün ârifler, Allah'tan
gelen bir basiret (nur) ve delil üzere gitmekte ve hareket etmektedir.
Allah Teâlâ bizleri onlann zikriyle faydalandrsn ve onlarn yolunda
A
yürütsün. Amin.

Herkesin Dönüü Yüce Allah'adr


Cenâb- Hak bundan sonra, "Hepsinin dönüü bizedir" âyetini Ta-

mamlayarak öyle buyurdu:

^ m

- > - t
> * > > % t r
^^ >
• } «*
jj-- j il
^

s’ * \1 1 «T
jJ jLûûi
> - ? ^
SU^ lî^j 4£iii5
ili- j; ü j- îltf lLL, jj LI43 u

95. Helak ettiimiz bir ehir halknn (öldükten sonra bize ) dönme-
mesi imkânszdr.

96. Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (setleri) açldnda, onlar her tepe-


den akn ederler.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 95-97 141

97. Ve gerçekleecek olan vaat (an) yaklatnca, inkâr edenlerin


gözleri (hayret ve aknlktan) donakaltr! O zaman, "Yazklar olsun
bizel Gerçekten biz, bundan habersizdik, daha dorusu biz zalim kim-
selerdik " derler.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Helak ettiimiz, yani azgnlklarndan


dolay helâk olmasn takdir ettiimiz yahut helâk olmasna hükmetti-
imiz bir ehir halknn öldükten sonra tekrar dirilerek bize dönmemesi
imkânszdr ." Onlarn tekrar diriltildikten sonra mahere gelip amelleri-
nin karln görmeleri kaçnlmazdr.

"Hepsinin dönüü bizedir " âyetinde belirtildii gibi, bu kimseler de


kesinlikle Allah'a dönecekler kapsamna girdikleri halde, kendilerinin

ayrca dile getirilmeleri; onlarn, öldükten sonra dirilmeyi ve Allah'a


dönmeyi inkâr etmelerindendir; dierleri ise böyle deildir.

Âyete u mana da verilmitir: Kendilerini helâk etmeyi istediimiz


bir belde insanlarnn tövbeye dönmeleri mümkün deildir.
dier mana: Kendilerini fiilen helâk ettiimiz bir belde insanlar-
Bir

nn dünyaya dönmesi imkânszdr.


Bu âyette, ölenlerin dünyaya geri döneceini söyleyen Râfizîler'e

ve tenasüh fikrinde olanlara (öldükten sonra ruhlarn baka bedenlere


geçtiini söyleyenlere) ret vardr.

Bu âyeti, bir öncesine balayarak ona u manay verenler de olmu-


tur: Müminler gibi salih amel yapmak, kendilerini helâk etmeyi istedi-

imiz ehir halk için mümkün deildir; çünkü onlar azgnlklarndan


dönmezler.

Zeccâc 123 demitir ki: "Kendilerini helâk etmeyi istediimiz ehir


halkndan bir amelin kabul edilmesi imkânszdr; çünkü onlar inkâr ve
isyanlarndan dönmezler, yani tövbe etmezler ." 124

123 Zeccâc, Ebû shak brahim b. Serî b. Sehl (v. 311/923), Meâni'l-Kur’dn ve 'rdbüh adl
eseriyle tannan nahiv âlimidir Baka eserleri de vardr (bk. Heyet Mevsüalü A'lûmi'l-
Ulemd if'l-ÜdeMi’l-Arab rl-MusImîn, 11/87-90).
124 bk. Zeccâc, Mcâni'l-Kur’dn ve 'râbiiii, 3/ 405.
142 21. ENBYÂ SÛRES 95-97 Cüz: 17

Yani onlar, üzerinde bulunduklar helâk halinde devam ederler ya-

hut onlann tövbeden kaçnmalar devam eder.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc'ün


setleri açldnda ..." Sûra üfürüldüünde ve kyamet koptuunda onlar
inkârlarndan dönerler, fakat bu dönüleri kendilerine bir fayda vermez.

Ye'cûc ve Me'cûc iki kabiledir.

öyle denilmitir: "nsanlar on gruptur; dokuzu Ye’cûc ve


Me'cûc’tür.

Ye'cûc ve Me'cûc'ün setleri açlnca, onlar her tepeden akn ederler."

Âyete u mana da verilmitir: nsanlar, kabirlerinden kaldrldktan


sonra maher yerine doru akn ederler.
u hadis-i erif, âyette geçen akn etmenin, Ye'cûc ve Me'cûc'e ait

olduunu göstermektedir: " Ye'cûc ve Me'cûc'ün eddi açlr; onlar insan-


" 125
larn üzerine doru akn ederler.

Mücâhid'den gelen bir okuyu ekli ise âyetin "akn ederler" ksm-
nn, kabirden çkanlarla ilgili olduu görüünü desteklemektedir.

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: "Ve gerçekleecek olan vaat edilen

an yaklanca, inkâr edenlerin gözleri yerlerinden da frlam ekilde do-


nakalr." O ann dehetinden göz kapaklarn indirip kaldramazlar, öy-
lece bakakalrlar. Bu durum, dirilme ve hesap için ikinci kez sûra üfür-
meden sonra, mahere sevk annda olacaktr. 12 '’

O zaman öyle derler: "Yazklar olsun bize!" Ey helâkimiz nerede-


sin; ite senin zamann, haydi gel! "Gerçekten biz, bundan tam bir gaflet
içindeydik; bu âniden bamza gelen yeniden dirilmekten ve hesap için

Allah'a dönmekten habersizdik; âyet ve uyanlarla onun gerçek olduu


konusunda uyanldmzda bir ey bilmiyorduk, daha dorusu biz, bun-
ca âyet ve uyanlan yalanlayarak zalim kimselerden olduk. " Yahut bizler,

kendimizi ebedî azaba iterek nefsimize zulmedenlerden olduk.

125 Buhârî, Fiten, 4, Enbiya. 7; Müslim, Filen. 1-3; Tirmizi, Fiten. 24; tbn Mâce, Fiten, 9, Ah-
med, Milsned, 2/341, 530.

126 Açklama için bk. Taberî, ÇJmiu'l-Bryân, 16/406; Ebüssuûd, râdü l-Akli s-Sflim, 4/357.
.

Cüz: 17 2 L ENBYÂ SÛRES 95-97_ 143

Bu söz, daha önce söyledikleri, "Bizler ondan gafildik " sözlerinden


dönmek anlamna gelir. Yani bizler aslnda ondan habersiz deildik,
çünkü birçok âyet ve uyanyla bu konuda uyarldk; tam aksine bizler,
onlar yalanlayarak zalimlerden olduk. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Huzeyfe'nin [radyallahu anh] rivayet ettiine göre Hz. Peygamber


Isallallahu aleyhi vesellem] öyle buyurmutur:

" Kyametin ilk alametleri unlardr: Deccâlin çkmas Hz. sa'nn gök-
,

ten inmesi, Adn bölgesinden bir atein çkp insanlar mahere (maherin
gerçekleecei am bölgesine ) sevketmesi. Onlar öle vakti bir yerde durup
dinlendikleri zaman ate de onlarla birlikte durur. Dumann, dâbbetü'l-arz
denen hayvann ve Ye'cûc ve Me'cûc'ün ortaya çkmas. " ,27

Ben (Ibn Acibe) derim ki: Ye'cûc ve Me'cûc'ün ölümünden sonra,


Hz. Isa'nn [aleyhisselâm] kal süresi balar. Bu süre, emniyet, bolluk ve
huzur içinde geçecek bir süredir. Onun yedi sene sürecei söylenmitir.
Bunun krk sene süreceini söyleyenler de olmutur. Bu süre bitince,

Hz. tsa [aleyhisselim] vefat eder ve Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem]

ravzasna gömülür. Sonra bir rüzgâr eser, bütün müminlerin ruhu al-
nr; yeryüzünde "Allah Allah" diyen hiç kimse kalmaz. Bunun 100 sene
veya daha az sürecei de söylenmitir. Sonra Kâbe yklp harap olur.
Sonra hayatta olanlarn ölmesi için sûra üfürülür ve artk gerçek olan
vaat (kyamet) yaklam olur. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

95-97. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ'nn vesvese ve kötü düüncelerle helâk ettii harap kal-


bin ilâh huzura girmesi haramdu. O kalbe, bir sürü bo meguliyetin,
fitnenin ve kötü düüncenin kaps açlmtr; bunlar kalbi bozup ha-
rap ederek eytanlarn yerletii bir çöplük durumuna getirmitir. Bu
durumda, kalbin bütün bu vesvese, kötü düünce, bo meguliyet ve
balardan temizlenmedikçe lâhî huzura dönmesi haramdr.

Sûfîlerden biri demitir ki: "Îlâhî kudsî huzur, nefis (ve benlik) sa-

hiplerine haramdr."

127 bk. Sa'Iebf, el-Ktfve'l-Beyân, 4/273. Ayn konuda benzer bir hadis için bk. Müslim, Filen, 40-41
144 21. ENBYA SÛRES 9B-100 Cüz: 17

Gerçek olan vaat yaklanca ki bu insann ecelidir, kâfir ve gafil in-

sanlar, "Hay yazk bize, gerçekten biz bundan habersizdik, âlemlerin

Rabb'ine kavumak için hiçbir hazrlk yapmadk, Ona hasta bir kalple

ulayoruz!" derler. Bu duruma dümekten Allah'a snrz.

Kâfirlerin Bana Gelecek Azap


Cenâb- Hak, bundan sonra, gerçek vaat gerçekleince (kyamet ko-
pup herkes hesap için lâhî huzura sevkedilince) kâfirlerin sonunun ne
olacandan bahsederek öyle buyurdu:

^ 1 f ^ # i f • "T
“T 4
•*
j • i //
^" «

V
.

H
i
,
- 1
~fl> - OjZ L*J 5

,
*j ^5 © jju. ^i u Sjji . v ji 6i- JJ ©
^ f

98. Sizler ve Allah'n dnda taptnz eyler cehennem odunusu-


nuz. Siz oraya gireceksiniz.

99. Eer o taptklarnz birer ilâh olsalard oraya ( cehenneme ) gir-


mezlerdi. Hepsi orada ebedî olarak kalacaklardr.

100. Onlar için orada ac bir inleme ve feryat vardr. Onlar orada
hiçbir ey iitmezler.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Kurey kafileleri ve sizin yolunuz-


da gidenler! Sizler *e Allah'n dnda taptnz eyler, putlar ve eytanlar
cehennem odunusunuz."

Onlann, eytanlara itaat etmeleri ve izlerinden gitmeleri, onlara


anlamna gelir. Allah'tan baka ibadet edilen eylerin
ibadet etmeleri
kapsamna güne, ay, yldzlar ve aklsz bütün varlklar girmektedir.
Hadis-i erifte hepsinin birlikte atee atlaca bildirilmitir. Cansz var-
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 98-100 145

lklann atee atlmas, onlara tapanlar susturmak ve rezil etmek içindir;

çünkü cansz varlklar ateten zarar görmezler.

Kendisine taplanlar içinde (Hz. sa ve melekler gibi) akll olan var-


lklara gelince, onlar âyetin hükmüne girmezler.

Kendilerine taplan akll varlklarn da bu hükmün içine gireceini

söyleyenler, biraz sonra gelen, "Tarafmzdan kendilerine güzel akbet takdir

edilmi olanlara gelince, onlar cehennemden uzak tutulurlar" âyetiyle, Hz.


sa'nn ve meleklerin bu hükümden istisna edildiini söylemilerdir.

Demek ki her kim Allah'tan baka bir varl taparsa onunla birlikte
bulunur. Putlar ve onlara tapanlar cehennem odunudur, yani cehenne-
min yaktdr.

Âyet öyle bitiyor: "Siz oraya, cehenneme gireceksiniz."


"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Eer o taptklarnz, sizin

zannettiiniz gibi birer ilâh olsalard, o cehenneme girmezlerdi. Hepsi, yani


Allah'tan bakasna tapanlar ve kendisine taplanlar orada ebedî olarak
kalacaklardr/'

“O kâfirler için orada, atein içinde ac bir inleme, alama ve feryat


vardr. Onlar orada hiçbir ey iitmezler." Çünkü onlarn birbirlerinden
bir ey iitmesi, bir çeit huzur ve rahatbk vesilesidir.
bn Mesud (radyaiiahu anh) demitir ki: "Onlar cehennemde ateten
tabutlar içine konulur. O tabutlar, baka tabutlarn içine konur. Bütün
tabutlar ateten çivilerle çivilenir; artk hiçbir ey iitmezler." 128

Rivayet edildiine göre Hz. Peygamber |saiialiahu aleyhi vesellem]

Mescid-i Harâm'a girdi. Kurey'in ileri gelenleri de Hatîm denen yerde


oturuyorlard. O zaman Kabe'nin etrafnda 360 tane put bulunuyordu.
Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem], gidip Kurey'in ileri gelenlerinin ya-
nna oturdu. çlerinden Nadr b. Hâris, Allah Resûlü'nün karsna çkt.
Resûl-i Ekrem Isallaiiahu aleyhi vesellem] onunla konutu ve kendisini sus-
turdu, sonra onlara.

128 bk. Taberî, Câmiu'l-Btyûn, 16/415; Sa'lebl, el-Ktf ve'l-Beyân, 4/275; Süyûtî, cd-Dürrü'l-
Mensûr, 5/681.
"

146 21. ENBYÂ SÛRES 98-100 Cüz: 17

" Sizler ve dnda taptnz eyler cehennem odunusunuz. Siz


Allah'n
oraya gireceksiniz " âyetiyle devamndaki iki âyeti okudu. O srada, Ab-
dullah b. Ziba'râ çkageldi. Onlan, yüzleri ask bir halde bir eyleri tar-

trken görünce,
"Tarttnz konu nedir?" diye sordu. Velîd b. Mugîre, Hz.
Peygamber'in [sallallahu aleyhi veseileml söylediklerini gizledi, sadece iç-

lerinden biri onun söylediklerini haber verdi. Bunun üzerine bnü'z-


Ziba'râ, Resûlullah'a [sallallahu aleyhi veseileml,

" Sizler ve Allah'n dnda taptnz eyler cehennem odunusunuz. Siz

oraya gireceksiniz, diyen sen misin?" diye sordu. Resûl-i Ekrem de [saiiai

lahu aleyhi veseileml,

“Evet, ben söyledim " dedi. bnü'z-Ziba'râ,

"Kâbe'nin rabbine yemin olsun ki seninle bir konuda hesaplaaca-


m. Yahudiler Üzeyir'e, hristiyanlar Mesih'e (sa'ya), Müleyhoullan
da meleklere tapmyor mu?" diye sordu. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi

veseileml,

" Onlar bu saydklarna deil, kendilerine bu ii emreden eytanlara ta-

pyorlar (senin düündüün gibi Üzeyir, Mesih sa ve melekler, kendilerine

tapanlarla birlikte cehennemde olmayacaklar!)'’ dedi. Bunun üzerine Allah


Teâlâ,

" Tarafmzdan kendilerine güzel bir hal ve akbet takdir edilmi olanlara
129
gelince, onlar cehennemden uzak tutulurlar âyetini indirdi .

Ben (bn Acibe) derim ki: Her kim Allah'tan baka bir eye taparsa
o, aslnda eytana tapmaktadr; çünkü ona bunu emreden ve kendisine
süslü gösteren eytandr. Kyamet günü hakikatler ortaya çktnda,
kendilerine ibadet edilen varlklarn ondan uzak durup kabul etmeme-
leri de bunu göstermektedir. u âyet bu durumu ifade etmektedir:

"O gün Rabb’in, onlar ve Allah'tan baka taptklarn birlikte haredip


taptklarna, 'Benim u kullarm siz mi saptrdnz yoksa onlar m doru yol-
dan saptlar?' diye sorar. Onlar, 'Seni bütün noksanlklardan yüce ve uzak

129 bk. Taberî, Cdmiu'l-Beydn, 16/417; Sa'lebî, el-Kef Vf'l-Btydn, 4/ 276.


Cüz: 17 21- ENBYÂ SÛRES 101-1 03 147

tutarz ; bize seni brakp da bakasn dost edinmek yaramaz' derler" (Furkan

25/17-18).

u âyet de bu konudadr: "eytan onlara amellerini süslü göstererek

kendilerini doru yoldan saptrd" (Ankebût 29/38).

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

98-100. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Kim bir eyi severse kyamet günü onunla birlikte haredilir. Allah'n
dostlarn seven kimse, onlarla birlikte haredilir. Salih insanlar seven
kimse, onlarla birlikte haredilir. Günahkârlar seven kimse, onlarla bir-
likte haredilir. Kim dünyay severse onunla birlikte diriltilir, sonra ce-

henneme gönderilir. te bu ekilde, herkes sevdii ile birlikte bulunur.

Cennetliklerin Hali

Cenâb- Hak sonra, saadet ehli cennetlik kimselerin halinden ayrca


bahsederek öyle buyurdu:

101. üphesiz tarafmzdan kendilerine güzel


, bir hal ve âkbet
takdir edilmi olanlar, cehennemden uzak tutulurlar.

102. Onlar, cehennemin uultusunu duymazlar; canlarnn istedii


nimetler içinde ebedî kalrlar.

103. O en büyük korku onlar üzmez. Melekler kendilerini karla-


yarak, " te bu, size vaat edilen (mutlu) gününüzdür" derler.
148 21. ENBYÂ SÛRES 101-103 Cüz: 17

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: üphesiz tarafmzdan kendilerine güzel
,

bir hal ve akbet takdir edilmi olanlar ..."

Âyette geçen "güzel bir hale" u manalar verilmitir:


O, en güzel huydur yani en güzel ahlâktr.

Yahut güzel hal, kendileri için takdir edilen en güzel ey yani ebedî
saadettir.

Yahut güzel hal, taatleri yapmaya muvaffak edilmeleridir.

Veya güzel hal, sevap müjdesidir.

" Onlar cehennemden uzak tutulur; çünkü onlar cennettedir. Cennetle


cehennem arasnda ne kadar fark vardr!

mam Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Âyette, ‘Onlar


uzaklarlar' denmedi, 'uzaklatrlrlar' dendi. Bu, ibadet ehlinin unu
bilmesi içindir: in asl, ilâh takdire ve Allah'n ezeldeki hükmüne ba-
ldr; yoksa kulun kendi bana uzaklamasna veya yaklamasna bal
deildir ." 130

mam Kueyrî, sanki Cenâb- Hakk'n hadiste geçen u sözüne ia-


"
ret etmektedir: Bunlar da cennete gider; (artk onlarn amellerine) aldr
etmem!"' 3 '

" Onlar cehennemin uultusunu duymazlar. " Yani onun çkartt sesi
ve alevlerinin hareketlenmesini iitmezler. Bu ifade, onlarn cehennem-
den son derece uzak olduklarm mübalaa ile anlatmaktadr. Yani onlar,

cehenneme hiç yaklamazlar ki onun ve içindekilerin sesini iitsinler.

Müfessir Kevâî 132 demitir ki: "Onlar, cennetteki yerlerine yerle-


tikleri zaman, cehennemin sesini ve onun alevlenmesinin hareketini
iitmezler."

1 30 Kueyrî, Letâifii ’l-ârât, 4/195.

131 Ahmed, Müsntd, 5/239.


132 Kevâf ve eseri, bu sûrenin 19-25. âyetlerinin tasavvuf! tefsirinde tantld.
"

Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 101-103 149

Müfessir îbn Atyye demitir ki: "Bu, onlarn cennete girmesinden


sonra olur; çünkü hadis-i erif, insanlarn hesap için topland yerde
cehennemin iddetle ses çkardnda, peygamberler ve melekler dahil
ayakta kimsenin kalmayp herkesin diz üstü secdeye kapanacam ifade

etmektedir." 133

eyhlerimizin eyhi seyyidim Abdurrahman- Fâsî demitir ki:

"tbn Atyye' nin iaret ettii hadisin, peygamberler ve büyük zat-

lar hakknda da geçerli olduunu kabul ettiimizde, hadisin manas u


olur: Onlar, o anda Allah Teâlâ'nn celâlini müahede ettiklerinde O' nu
yüceltmek için secdeye kapanrlar; bundan dolay, 'Nefsim, nefsim der-
ler, yoksa cehennemin korkusundan secdeye kapanmazlar.'"

Ben kyamet günü lâhî azametin


(îbn Acibe) derim ki: insanlarn
tecellisi karsnda kendilerinden geçtikleri ve içlerinden ilk uyanp

kendine gelenin Muhammed Mustafa {saliaiiahu aleyhi vesellem] olduu,


Buhârf de nakledilmektedir. 134

Buhârî'nin dndaki hadis kitaplarnda ise u hadis geçmektedir:


" Kyamet günü cehennem getirilir; onun yetmi bin tane yular vardr;

her bir yular yetmi bin melek çekmektedir. Sonra cehennem öyle bir ses ç-
karr ki peygamber ve melek dahil, hiç kimse ayakta kalmaz, hepsi secdeye
kapanr . 135
"O gün cehennem getirilir ..." {Fecr 89/23) âyeti de bunu des-
teklemektedir.

Peygamberler, birer beer olan kullardr; ilâh celâl tecellisi on-


lar da kaplar. Bu durum, onlarn peygamberlik makamna bir zarar

vermez. Hem onlarn kendinden geçmesi atein korkusundan olma-


yp ilâh* tecellinin dehetinin kendilerine baskn gelmesindendir. Hz.
Musa'nn (aieyhisseiâm) Allah Teâlâ'y görmek istemesi annda, daa ya-
plan lâhî tecelliyi müahede edince kendinden geçip baylmas gibi.

Yine Peygamberimiz' in [saiiaiiahu aleyhi veseiiemj ilk vahiy ald günlerde


Cebrâil'i |aiey hissel âm| aslî sürerinde görünce, kendinden geçip baylmas
da buna bir örnektir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

1 33 Îbn Atyye, el-Muharrerü Veciz, 4/101.

134 bk. Buhârf, Enbiya, 25; Tevhid, 31; Müslim, Fezâil, 160; Ebû Davud, Sünnet, 13.

135 bk. Müslim, Cennet, 29; Tirmizî, Cehennem, 1.


"

150 21. ENBYÂ SÛRES 101-103 Cüz: 17

Cafer-i Sâdk Irahmetullahi aleyh] demitir ki: "Cennetlikler, cehennemin


sesini nasl iitsinler ki; cehennem onlar görünce ve kendileriyle karla-
nca atei söner." Cafer-i Sâdk sonra u hadis-i erifi zikretmitir:

" Cehennem mümine, Ey mümin, üzerimden çabuk


' geç, nurun ateimi
söndürecek' der.
" m
Onlarn cehennemin sesini iitmemesinin cennete girmelerinden
sonra olduunu u âyet de göstermektedir:
"Onlar, canlarnn istedii nimetler içinde ebedî kalrlar. Bu âyet, onla-

rn helâk ve hüsrandan kurtulmalarm belirttikten sonra, hemen pein-


den, onlarn istedikleri eyi elde ettiklerini açklamaktadr. Yani onlar,

son derece mükemmel nimetler içinde ebedî olarak kalrlar.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O en büyük korku onlar üz-

mez." Bu korku, dirilmek için sûra üfürülme annda kabirlerden kalk-


"
maktr. Melekler onlar karlar" âyeti de bunu göstermektedir.

bn Abbas [rachyallahu anh] demitir ki: "Onlar kabirlerinden çktk-


larnda melekler kendilerini rahmetle karlayarak onlara,
'
te bu, sizi ?

ikram edilen keramet, sevap ve cennete girmenizden sonra içinde ebedî


nimet vaat edilen mutlu gününüzdür' derler."

Hasan- Basrî demitir ki: "Büyük korku, insanlarn cehenneme sü-

rüldüü andr."

Dahhâk ise büyük korkunun, cehennemliklerin üzerine cehenne-


min kaplannn kapanmas olduunu söylemitir.

Bu korkunun, insanlan bayltan sûra üfleme olduu da söylenmi-


tir. Aynca, büyük korkunun, kyamet günü ölümün boazland an ol-
duunu söyleyenler de olmutur.
Ben (îbn Acibe) derim ki: Hakknda ezelde güzel hal ve akbet tak-
dir edilen kimseler, bütün bu korkulardan kurtulur.
136 bk. Ebû Nuaym, Hilyetul-Evlryâ, 9/343; Sa'leK el-Kef ve'l-Btyân. 4/190; Taberâni rl-

Kebîr, 22/258; Hatib, Târhu Bagdâd, 5/194; Heysem I. ez-Zevâid, 10/360.


Cüz^l7 _ 21_. ENBYÂ _SÛRES_101-103__ _ _ _ _ _ 151

Meleklerin onlar cennetin kaplarnda bekleyecei, kendilerine ho


"
temennada bulunarak, te bu, size dünyada vaat edilen mutlu gününüz -
dür" diyecekleri, aynca iman ve taatlerine karlk onlara türlü sevaplar
müjdeleyecekleri de söylenmitir.

Görüldüü gibi haklannda güzel âkbet takdir edilenlerden kas-


tn, bazlarnn dedii gibi sadece Hz. sa, Hz. Üzeyir ve melekler deil,
iman ve salih amel sahibi bütün müminler olduu açktr. Bu açklama
117
Ebüssuûd'a aittir .

Ben (bn Arîbe) derim ki: Buna öyle de cevap verilebilir: Âyet Hz.
sa, Hz. Üzeyir ve melekler hakknda inmitir, ancak dier bütün mü-
minleri de kapsamna almaktadr; çünkü âyetin ini sebebinin özel bir

durum için olmas, manasnn genel olmasna mani deildir. En doru-


sunu Allah Teâlâ bilir.

101-103. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

"
Cüneyd-i Badadî [kuddise srruhu], üphesiz tarafmzdan
, kendilerine

güzel bir hal ve akbet takdir edilmi olanlar ..." âyeti hakknda demitir
ki: Cenâb- Hak unu demek istiyor: Tarafmzdan kendileri hakknda,
manevi terbiyenin banda özel inayet takdir edilenler için, terbiyenin

sonunda velilik hali zuhur eder."

"Onlar, cehennemden uzaklatrlmlardr" âyetinin iaretiyle deriz

ki: Haklannda güzel âkbet takdir edilenler, Allah'tan kopup dünyaya


yönelme ateinden uzak tutulmuladr. Onlar, Allah Teâlâ ile megul
olup bütünüyle dünyadan gönüllerini çektikleri ve ondan uzaklatklan
için, mâsivann sesini, dünyann içinde meydana gelen fitne ve kank-
lklan iitmezler. Onlar, Cenâb- Hakk' müahede lezzetinden ve her
eyin sahibi yüce dosta yaknlktan canlarnn istedii manevi nimetler
içinde bulunup orada ebedî olarak kalrlar; dünyada ve ahirette büyük
korku onlar üzmez. Melekler onlan, Allah'a ulama (vuslat) müjdesiyle
karlarlar ve kendilerine.

137 bk. Ebüssuûd, râdü'l-AkJi's-Selim, 4/360.


152 21. ENBYA SÛRES 104 Cüz: 17

"te size vaat edilen gününüz budur" derler. O, yüce sevgiliye ka-
vuma ve en yakn dostun huzurunda, her eye gücü yeten sultann ka-
tnda sürekli kalma nimetidir. Allah Teâlâ, lutuf ve keremiyle bizlere de
bu saadetten bolca ihsan buyursun.

Göklerin Kât Gibi Dürülecei Gün


Cenâb- Hak, bundan sonra kyamet gününün baz hallerinden bah-
sederek öyle buyurdu:

O gün, yaz yazlan kâtlarn dürülmesi gibi göü düreriz.


104.

lk yarattmz gibi onu tekrar yaparz. Bu, yapmay üstlendiimiz


bir vaattir. üphesiz biz vaadimizi yaparz.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "unu da an: O gün, yaz yazlan kâtlarn
dürülmesi gibi göü düreriz." Yani yaz yazan kimsenin yazd kâgtlan
korumak için dürüp kaldrd gibi biz de kyamet günü gökleri katla-
yp düreriz.
Kât manas verdiimiz "es-sicil" kelimesine "melek" manasn ve-
renler de olmutur. Buna göre âyetin anlam öyle nsann amelle-
olur:

rini yazan melein onlan bir sahifeye yazp saklamak için dürdüü gibi

biz de kyamet günü gökleri düreriz.

Âyet öyle devam ediyor: “lk yaratl gerçekletirdiimiz gibi ot:u

tekrar yaparz." Yani onlan ilk defa yarattmz gibi, kendilerini öldük-

ten sonra dirilttiimizde tekrar ayn ekilde yaratrz. Mana udur: On-
lan ilk yaratmz gibi ayn ekilde yaln ayak, vücutlan çplak ve sün-
netsiz olarak tekrar yaratrz. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veselleml öyle
buyurmutur:
Cüz: 17 21. ENBYA SÛRES 104 153

"Sîzler kyamet günü , yaln ayak , elbisesiz ve sünnetsiz olarak haredilir-

siniz. Kendisine ilk elbise giydirilecek olan kimse, Allah'n dostu brahim'dir
" ,M
I Çünkü o, Allah'a iman ettii için atee atlrken, elbiseleri
aleyh isselâmi.

çkarlp atlmt. Hz. Âie Iradyallahu anhâ|> Resûlullah'in [sallallahu aleyhi


veseiiem] bu sözünü bamza gelenlere; insanlar çplak va-
iitince, "Vay
ziyette diriltilince birbirlerine bakmaktan çekinmezler!" dedi. O zaman

Allah Resûlü,

"O zaman megul edecek ve onu bakasna bakmaktan


herkesin kendisini
"
alkoyacak bir derdi vardr /" buyurdu 139 ve sonra, lk yarattmz gibi onu
140
tekrar yaparz" âyetini okudu .

Âyete u mana da verilmitir: Biz insan sudan yaratmaya balad-


mz gibi onu annesinden doduu günkü gibi tekrar yaratrz.
Ben (îbn Acibe) derim ki: Bazlar bu âyetin ve hadisin zâhirinden
hareketle, ilk yaratl halinde yarablacak olan cennetliklerin, azlarn-
da dilerinin olmayacan söylemilerdir. Âyet ve hadiste buna dair
bir delil yoktur. Âyette, Allah Teâlâ'nn sonsuz kudretine ve kâfirlerin

inkâr ettii öldükten sonra dirilmenin meydana geleceine dair bir delil
vardr; yoksa onda cennetliklerin ekli açklanmyor. Hem dilerin bu-
lunmay bir noksanlktr; halbuki cennette noksanlk ve kusur yoktur.
Cenâb- Hak, sonra yeniden dirilmeyi kuvvetle dile getirerek öyle
buyurdu: "Bu, yapmay üstlendiimiz bir vaattir. " Yani, vaat ettiimiz için
onlar yeniden diriltiriz. Bu, bizim yapmay kendimize gerekli yapt-
mz bir durumdur; biz vaadimize aykr davranmayz. üphesiz biz va-
adimizi yerine getiririz. Bu kesindir, öyle ise ona hazrlarm; bu korkunç
yapp gönderin. Hayrl
hallerden kurtulmak için önceden salih ameller
ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

138 Buhârf, Enbiya, 8, Rikak, 45; Müslim, Cennet. 58; Tirmizi, Kyâmet, 3; NesAî, Cenâiz, 118;
Ahmed, Miisned, 1 /223.

139 Hadis için bk- Buhlrî, Rikak, 45; Müslim, Cennet. 56; Ahmed, Müsned, 6/53.

140 bk. Taberî, Câmiu ’l-Beyân, 16/428.


154 21. EN BYÂ S ÜRES 105-106 Cüz: 17

104.
Âyetin Tasavvuf! aretleri

Kalpte irfan günei parladnda, o, kâinata görmekten uzaklap


Cenâb- Hakk' müahede fezasna dalar. Artk onu ne bir sema gölge-
lendirir ne de bir yer tar. Allah kendisinden raz olsun, bu konuda ârif

air üteri 141 demitir ki:

"Daha önce gizli olan eyler aça çkt (hakikat gösterildi), bütün
kâinat dürülüp kaldrld."

Bu durum, Allah'n, haklarnda güzel hal vc akbet takdir buyurdu-


u kimselerin hedef noktasdr. Onlara, manevi yolun banda Allah'a
yönelme nurlar parlar, sonunda ise Cenâb- Hak'la buluma nurlar
parlar. O zaman kalpten kâinat silinip gider, kalbe irfan srlarnn denizi
akar. Bu nimete ulaan kul, himmetiyle bütün kâinatta tasarrufta bulu-
nur; gelecek âyette buyrulduu gibi.

Yeryüzünün Vârisleri

Cenâb- Hak bu konuda buyurmutur ki:

WA ^ âl >- J' j- UZ

105. Andolsut biz, Zikir'den sonra Zebur'da da yeryüzüne kesin-


likle salih kullartmtn vâris olacam yazdk.
106. te bunda, kulluk eden bir kavim için yeterli öüt vardr.

141 üteri. Abdullah en-Nümeyri el-Magribî el-Endelüsf nin (v. 668/1269) künyesi
Ali b.
Ebü'l-Hasan olup daha çok üteri olarak anlr. Büyük veli Ebû Muhammed tbn Seb'în
M
el- ürerden (v. 669/1270) ilim ve feyiz almtr. Mehur iir ve kasideleri vardr, bl.
Münâvî. rl-Kevâkibüd-Diirriyye fi Terârimi's-Sâddti's-Sûfiyye, 2/358 (Beyrut 1999); lha;i
Kutluer, "Ibn Seb'în", DA, 29/308; Ömer Rza Kehhâle, Mu'ctrnü'l-Müellifîn, 7/135.
Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 105-106 155

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Andolsun biz, Zikirden Tevrat veya


levh-i mahfûzdan sonra Davud'un (alev hisselimi kitab Zebur'da da yeryüzü-

ne, onun her yanna, dousuna ve batsna kesinlikle salih kullarmn vâris
olacan yazdk." Bu salih kullar, peygamberimiz Hz. Muhammed'in
[sallallahu aleyhi veselleml ümmetidir. Âyette, onlara övgü ve müjde vardr.

Onda, gayba ait (ileridedurum sanki gerçeklemi gibi haber


olacak) bir
verilmekte, Allah Teâlâ'nn bu ümmete yeryüzünün dousunu ve bat-
sn fethetmeyi nasip edecei müjdelenmektedir. âyette olduu gibi: u
"Allah, sizden iman edip salih amel ileyenlere, onlar kesinlikle yeryüzü-
ne vâris yapacan vaat etti" (Nûr 24/55).

imam Kueyrî, "Salih kullarm ..." âyeti hakknda demitir ki: "On-
lar, Hz. Muhammed'in Mlallahu aleyhi veselleml ümmetidir. Onlann hepsi

bu müjdenin kapsamna girer. Onlardan bazlar, Allah'n nimetlerini


hak etmilerdir; onlar itaat edenlerdir. Onlarn bir ksm da Allah'n rah-
142
metine uygun kimselerdir; onlar da günahkârlardr ."

Abdurrahman- Fâsî, Celâleyn Tefsiri üzerine yapt Hâiyetü'l-Fâsî

isimli eserinde demitir ki: "Bu âyeti, u hadis-i erif açklamaktadr:


'
Ümmetimden bir topluluk kyamete kadar Allah'n emrini ayakta tut-

maya dei'am ederler. Onlar terkedenler ve kendilerine kar çkanlar onlara


bir zarar veremez. Bu durum, Allah'n kyamet emri gelinceye kadar devam
*-
eder. Onlar insanlara devaml üstün gelirler"'
1
Bu hadis, âyetin vaat ettii
duruma uygundur.

Denilmitir ki: Hadiste anlatlan grup, müminlerin içinde dine fay-


da veren deiik snflardan olumaktadr. Allah yolunda savaan mü-
cahidler, fakihler, muhaddisler, zâhidler, salihler, kötülükten sakndrp
iyilii emredenler bu grubu oluturmaktadr. Ben (Abdurrahman- Fâsî)
derim ki: Manevi makamnda temkin haline ulam ârifler ve marife-
tullah sahibi rabbânî âlimler de bu gruba dahildir."

142 Son ksm hariç bk. Kueyrî. Ltlâifü’l-ârât, 4/197.

143 Buhâri, l'tisâm, 10; Müslim, Imâret, 53; Tirmizi, Filen, 27, Ibn Mâce, Mukaddime, 9; Ah-
med, Müsned, 5/34, 269, 278.
156 21. ENBYÂ SÛRES 105-106 Cüz: 17

Abdurrahman- Fâsî sonra demitir ki: "Haklarnda güzel hal ve


âkbet takdir edilen dier snflar da bu gruba girer. Onlarn hepsinin
bir arada bulunmas gerekli deildir; onlar, dünyann dört bir yannda
farkl yerlerde bulunurlar."

Ben (tbn Acîbe) derim ki: Bu, tenkide açk bir izahtr; çünkü
Kueyrf nin de dedii gibi âyetin kast bütün ümmettir, hadisin kast ise

ümmetin bir ksmdr. Bu durumda, hadisin âyet için bir tefsir olmas
uygun deildir; çükü âyet, hadisten daha geneldir.

Salih insanlarn vâris olaca yerin, am arazisi olduunu söyleyen-


ler bulunduu gibi, onun cennet olduunu söyleyenler de olmutur.

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: “te bunda, kulluk eden bir kavim
için yeterli öüt vardr." Yani bu sûre-i kerimede anlatlan haberlerde,

güzel öütlerde, müjde ve tehditlerde, Allah'n birliini ve peygamber-


liin hak olduunu gösteren kesin delil ve burhanlarda, ibadet ehli için
yeterli öüt ve delil vardr.

Yahut onda, kul için, Allah Teâlâ'mn rzas, sevgisi ve bol seva-
bndan istedii hedefe ulatracak yeterli vesile vardr. Buna göre kim
Kurian'a tâbi olur ve onunla amel ederse istedii büyük sevaba ular.
Kurian, cennet yolunun azdr; yolcuyu gidecei yere ulatran azk
ve vesileler gibi o da mümin için en güzel bir vesile ve azktr. O, bütün
derdi, bo âdetler deil, ibadetler olan kimseler için, cennet yolunda en

güzel azktr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yar-
dmyla mümkündür.

105-106. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ, yeryüzüne ve beldelerine, kendisine teveccüh eden


ve yönelen salih kullann vâris yapt. Onlardan her birinin vârislii,

Mevlâ'sna teveccüh ve yönelmesi derecesinde olur. Buradaki vârislikten


kast, himmeti ve kalplere nüfuz eden kelâmyla dinin ihyas ve insanla-
nn hidayetinde rehber olmaktr.

Bunu yapanlar da iki ksmdr. Bir ksm, insarüann zahiri i ve iba-

detlerini düzeltmek için zâhiri ilerde rehberlik ederler. Bunlar, Allah'tan


Cüz: 17 21. ENBÎYÂ SÛRES 105-106 157

korkan müttaki âlimlerdir. Onlar, slâm dininin slah için lâhî vazife ve
hükümleri tebli ederler. Onlar hakknda geni bilgi, Tevbe sûresinin
122. âyetinin tefsirinde geçti.

Dier bir ksm vârisler ise insanlarn iç âlemlerinde tasarruf eder-

ler. Onlar, ârifibillâh olan tasarruf ehli zatlardr. Onlar da gavs, aktab,
evtâd, abdal, nücebâ, nükabâ, 144 salihler ve terbiye eyhleri gibi zatlar
olup hepsi farkl mertebelerde tasarrufta bulunurlar. Onlar himmet,
manevi hal ve sözleriyle insanlar terbiye ederek iç âlemlerini tedavi
ederler. Bu terbiye, kendilerine tâbi olanlar bütün çirkin sfatlarndan
temizlenip her türlü faziletli ahlâkla süsleninceye ve lâhî kuds huzu-
ra, Hak'la ünsiyet mahalline girmeye ehil oluncaya kadar devam eder.
te bu zatlar, Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi veselleml manevi miras-
nn hepsine vâris olmulardr. bnü'l-Bennâ es-Sarakustî, el-Mebâhi$ii'l-
Asliyye adl eserinde, onlarn bu halini öyle dile getirmitir:

"Âlim, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesdlem) sözlerinde uydu; iba-

det ehli ve zâhid ise fiillerinde uydu. Sûfîye gelince, o, Allah Resûlü'nün
sözlerine ve fiillerine uymada öndedir; aynca o, onun güzel ahlâkna
uymay da ekleyerek bir adm daha öne geçmitir."

Bütün Âlemlere Rahmet: Hz. Muhammed

Cenâb- Hak, peygamberlerin haberlerini, varln efendisi, rahmet


kayna, kerem ve ihsan menba peygamberimiz Hz. Muhammed'le (sal-
lallahu aleyhi vesellem] tamamlayarak öyle buyurdu:

<* * ~r + + • *
"<
. * J

uj ' >
uîi j© iJJ-j yi -üOiji us

\
#
i *
J^ÎJI^I
*1
-i \

144 Bu tabirler, velilerin derece, sruf ve görevlerine göre verilen unvanlardr. Gavs olan zat,
hepsinin üzerinde bir dereceye sahiptir. Hepsine birden "ricâlullah" (Allah'n seçilmi
has dostlan) veya ''ricâlü'l-gayb" (halleri halka gizli olan mana âleminin erleri) denir.
Velilerin sruf ve dereceleri hakknda geni bilgi için bk. Dilaver Selvi, Kur'ân ve Tasavvuf
(Tefsirlerin Tasavvufa Bak), s. 134-188 (stanbul: ule Yaynlan, 1997).
158 21. ENBYÂ SÛRES 107-112 Cüz: 17

^
* *
r*

^ J\ î^i liJ ^i ö\j © 5^=0 u ^3


©5^ uJiiui^^S 14335^ 4 ^' Jü ©

107. Resûlüm, biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.

De ki: "Bana sadece tek bir


108. ilahinizin olduu vahyeditiyor;
artk müslüman olmuyor musunuz?"

109. Eer yüz çevirirlerse de ki: "(Bana emredileni) hepinize ayn se-
viyede açkladm. Size vaat edilen eylerin yakn m uzak m olduunu
bilmiyorum."

110. " üphesiz O, açktan söylediklerinizi de içinizde gizledikle-


rinizi de bilir."

111. "Bilemiyorum, belki de o (azabnzn ertelenmesi ), sizin için bir

imtihan ve bir zamana kadar (dünya nimetlerinden) faydalandrmak-


tr."

112 Peygamber dedi ki: "Rabbimf (Kâfirlerle aramzda) hak olan


hükmü ver. (Ey kâfirler), Rabbimiz olan Rahman, söylediklerinize kar-
kendisinden yardm istenecek olandr (Size kar benim yardmcm
O 'dur)."

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammedi Biz seni sadece bütün

âlemlere rahmet olarak gönderdik ." Yani bahsedilen lâhî kanun ve hü-
kümlerle ve iki cihan saadeti vesHesi olan dier eylerle seni göndermi
olmamz, baka bir sebep için deildir, sadece geni rahmetimizden do-
lay bütün âleme rahmet etmek içindir.

Bir dier mana: Resûlüm biz seni, hangi halde göndermisek, seni

bütün hallerinle onlara bir rahmet olarak gönderdik. üphesiz senin


Cüz: 17 21. ENBÎYÂ SÛRESt 107-112 159

gönderilmen, iki cihan saadeti, onlarn iki dünyada elde edecekleri gü-
zel nizamn ve güzel hayatn kaynadr. Kime bu büyük manevi ga-

nimetten bir pay verilmemise o, nefisinin yüzündendir; çünkü o, bu


rahmet peygamberine tâbi olmakta geri durmutur.

Denilmitir ki: Resûlullah (saiiailahu aleyhi vesellem], dünyada kâfirler

için de bir rahmettir. Çünkü onun bereketiyle, kâfirlerin köklerini kaz-


yacak genel bir azap ertelenip ahirete braklmtr. Ayrca o, aralarnda
bulunduu sürece kâfirler, sûretlerinin deimesi (mesh), yere batma
vc suda boulma gibi âfetlerden korunmulardr. u âyet i kerime bunu
ifade etmektedir:

"
Resulüm sen onlarn
, içlerinde bulunduun sürece. Allah onlara azap
edecek deildir " (Enfâi 8/ 33).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor:

"Resûlüm, onlara de ki: Bana sadece tek bir ilâhnzn olduu vahyedili-

yor." Yani bana sadece, sizin ilâhnzn tek bir ilâh olduu vahyediliyor.
üphesiz peygamber gönderilmekten asl kast, insanlara yüce Allah'n
birliini öretmektir, onun dndaki hükümler ise bu inanç olmadan
doru ve geçerli olmaz.

" Artk müslüman olmuyor musunuz?" Yani ibadeti ihlâsla sadece

yapmyor musunuz? Yahut size emrettiim ekilde slâm'n


Allah için
hükümlerine boyun emiyor musunuz? Bu sorudan kast emirdir, yani,
"Müslüman olun, slâm'a boyun ein" demektir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Eer slâm'dan yüz çevirir-

lerse ve vahyi iitmenin gerektirdii eye yönelmezlerse de ki: Bana em-


redileni hepinize ayn seviyede açkladm."

Âyete u mana da verilmitir: slâm'dan yüz çevirirlerse onlara de ki:

"Ben size sava açtm ve bâtl dininize muhalefet ettiimi ilan ettim."
" Ayn seviyede açkladm ", yani lâhî emirleri hepinizin ayn seviyede
bilecei ekilde açkladm.

Yahut vahyi hepinize ayn seviyede duyurdum; onu sizden hiç kim-
seden gizlemedim.
160 21. ENBYÂ SÛRES 107-112 Cüz: 17

Âyete u mana da verilmitir: lâhî hükümleri bilmede ben ve siz


ayn seviyede olacak ekilde onlar hepinize açkladm; onlar, bir ksm-
nza açklayp dierlerinden gizlemedim.

Bu âyette, âyet ve hadisleri kendi zanlanna göre zâhirî manann d-


nda yorumlayan Bâbniyye frkasnn bâtl olduuna bir delil vardr.
Bu âyetin, Kur'an'n fesahat ve belâgatna dair güzel bir örnek oldu-
u söylenmitir .
145

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Size vaat edilen eylerin, ya-

kn m uzak m olduunu bilmiyorum. " Yani size vaat edilen öldükten son-
ra dirilmenin, hesaba çekilmenin ne zaman olacan bilmiyorum; çün-
kü Allah Teâlâ onu bana bildirmedi, fakat Allah bana onun muhakkak
geleceini haber verdi. Her gelecek olan yakndr. Bunun için Cenâb-
Hak, "Hak vaat (kyamet ve hesap) yaklat" (Enbiyâ 21/98) buyurdu.

Âyete u mana da verilmitir: Size vaat edilen azabn ne zaman ba-


nza geleceini bilmiyorum.
Bir dier mana: Size bildirilen müslümanlann galip gelip dinin her
tarafa yaylaca vaadinin yalanda m uzakta m gerçekleeceini bilmi-

yorum.

Dier âyette öyle buyruluyor: " üphesiz Allah, açktan söylediklerini-


zi de içinizde gizlediklerinizi de bilir.
" Yani Allah her eyi bilir. Sizin slâm
hakknda yaptnz açktan tenkitleri ve âyetleri yalanlamanz bildii
gibi, içinizde müslümanlara kar gizlediiniz
dümanlklar da kin ve
bilir. Bilir ve en küçüüne kadar bütün yaptklarnzn karln verir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Bilemiyorum ,


belki de o, sizin

için bir imtihandr. " Yani belki dünyada azabnzn ertelenmesi sizin için

bir imtihandr; Allah sizin ne yapacanza bakmak için böyle yapyor.


Yahut o, sizin için bir istidraçtr; yava yava azaba itilmektir, yahut fit-

ne ve inkârnzn artmas için böyle yaplmaktadr.

145 bk. Sa'Iebî, el-Kef ve'l-Beydn, 4/279.


Cüz: 17 21. ENBYÂ SÛRES 107-112 161

Âyet öyle bitiyor: "Veya bu durum sizi bir zamana kadar faydalandr-
maktr. " Yani bilemiyorum, belki de bu durum, sizin aleyhinize bir delil

olmas için, ölene kadar veya sonsuz lâhî hikmetin gerektirdii belir-
lenmi bir vakte kadar dünya nimetlerinden faydalandrmaktr.

Son âyette öyle buyruluyor "Peygamber dedi ki: Rabbim! Hak olan

hükmü ver. " Yani bizimle Mekkeli kâfirler arasnda, azabn hemen gel-
mesini gerektiren adaletinle hüküm ver. Bu, Hz. uayb'n laleyhisselâm] u
sözü gibidir:

"
Rabbim bizimle kavmimiz arasn hak
, ile ayr (aramzda adaletle hü-

küm Ver)" (A'râf 7/89).

u mana da verilmitir: Onlann hak ettii azapla hüküm ver


Âyete
ve onlara azab iddetlendir. Hz. Peygamber'in u Isailaiiahu aleyhi vesellem]

sözü de bu manadadr:

"
Allahm Mudar'a azabn iddetlendir ." ,46 Allah Resûlü'nün bu dua-
,

s kabul edildi, Mudar kabilesi Bedir'de iyi bir ceza çekti.

Sonra Hz. Peygamber {saiiaiiahu aleyhi vesellem], kâfirlerin zafer ümitle-

rini ortadan kaldrmak ve onlar bu konuda yalana çkarmas için Allah


Teâlâ'dan yardm isteyerek öyle dedi:

"Ey kâfirler, Rabbimizolan Rahmân, kullarna çok rahmet eden Allah,


sizin 'zafer bizimdir' eklinde söylediklerinize kar kendisinden yardm is-

tenecek olandr ." Onlar, gördükleri hali, cereyan eden eklin aksine yo-
rumluyorlar; zafer ve devletin kendilerinin olacan ümit ediyorlard.
Allah Teâlâ onlann bu düüncelerinde yalana olduunu gösterdi, bek-

lentilerini boa çkard, hallerini deitirdi; onlara kar Peygamber'ine


[saiiaiiahu aleyhi vesellem] yardm etti, inkârlan sebebiyle kâfirleri çaresiz b-

rakp malup etti. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.

146 Buhârî, Ezan. 128, Enbiya, 19; Müslim, Mesâdd, 294; Ebû Davud, Salât, 216; tbn Mâce,
kâme, 145; Ahmed, MUsrted, 2/239.
162 21. ENB YÂ SÜRES 107-112 Cüz: 17

107-112. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah kendisinden raz olsun, eyh Ebü'l-Abbas- Mürsî 147 demi-


tir ki: "Peygamberler rahmetten yaratlmlardr, bizim Peygamberimiz
(saiiailahu aleyhi vesellem] ise bizzat rahmetin kaynandan yaratlmtr. Al-
lah Teâlâ onun hakknda, 'Biz seni sadece bütün âlemlere rahmet olarak
gönderdik' buyurmutur."

Yine Ebü'l-Abbas- Mürsî demitir ki: "Dier peygamberler, üm-


metleri için birer sadakadr; bizim Peygamberimiz Mlaliahu aleyhi vesellem)
ise bizim için hediyedir. Resûlullah (sailallahu aleyhi vesellem] öyle buyur-
mutur:
**
'Ben bir nimet (rahmet) ve hediyeyim.’ 1
Sadaka, fakirler içindir, hedi-

ye ise genelde büyükle ikram edilir."

Rahmetin gayesi, has tevhide ulamaktr; çünkü Allah'a yaknln


ve O'nun tarafndan özel olarak seçilmenin sebebi gerçek bir tevhid

inanadr. Bunun için Cenâb- Hak, Hz. Peygamberi Isaiiallahu aleyhi ve-

sellem] bütün âleme bir rahmet yaptktan sonra, kendisine tevhidi ilan

etmesini emrederek öyle buyurdu:

"De ki: Bana ilâhnzn sadece tek bir ilâh olduu vahy ediliyor."

Artk kim tevhidden yüz çevirirse onun Allah'tan uzaklat ve


lâhî huzurdan kovulduu ilan edildi. Onun dünyada azabnn tehir
edilmesi, belki de kendisi için bir istidraç (bilmeden helâke gitme) ve
belli bir zamana kadar dünya nimetlerinden faydalandrmaktr.

147 Ebü’l-Abbas- Mürsî ehâbeddin Ahmcd b. Ömer el-Ensâri (v. 685/1287), âzelî tarikat-
nn ünlü eyhlerindendir. eyh Ebü'l-Hasan- âzeli*nin (v. 656/1258) halifesi ve ondan
sonra âzelî yolunun ba temsilcisidir, tbn Atâullah- Iskenderf nin (v. 709/1309) eyh -

dir. Geni bilgi için bk. Mustafa Kara, "Mürsî", DA. 32/55-56; tbn Atâullah- skenderi,
Letâifü’l-Mien, s. 51-100 (Beyrut, ts.).

14K Hadisin son ksmna, "hediye edilmi” manas verilebilecei gibi, "hidayete erdirilmi ve
hidayet yolunda rehber yaplm” manas da verilebilir. Biz, eyh Ebü'l-Abbas'n [kud-
dise srruhû] sözüne delil olacak ekilde birinci manav verdik. Elimizdeki kaynaklar-
da, hadisteki "nimet" yerine "rahmet" geçmektedir (Mütercim). Hadis için bk. Beyhakî,
Delâilu'n-Nübüzn'c. 1/158 (Beyrut 1985); Bezzâr, Milsned, nr. 2369; Hevsenrü, ez-ZerâiJ.
8/257; Süyûti, cd-Dürrü l-Mensûr, 5/688.
Cüz. 17 21. ENBYÂ SÜRES 107-112 163

nsan has tevhidden yani müahede halinden alkoyan eyler u


dört eydir: Nefis, eytan, dünya ve hevâ. Bazlan buna, insanlar da
eklemitir. Burada kastedilen insanlar, avam dardandr. Allah, bu en-
geller ile kulu arasnda hüküm verdiinde yani kulunu onlardan kur-

tardnda, kul gerçek marifete ular.

"De ki: Rabbim hak ile hüküm ver." Yani Rabbim, benimle dümanm
arasnda hak olan hükmünü ver; tâ ki düman benden savasn ve onu
malup ederek beni destekleyesin.
Bu engel ve fitnelere kar kendisinden yardm istenecek olan Rab-

bimiz Rahmân'dr. Ben O'na güvenip dayandm. Yüce ve ulu olan


Allah'tan baka güç ve kuvvet sahibi yoktur. Allah Teâlâ, Efendimiz
Muhammed'e, onun âline ve ashabna salât ve selâm etsin.

Enbiyâ sûresinin tefsiri burada tamamland.


(22) HAC SÛRES 149

Sûre Hakknda Bilgi: Hac sûresi Mekke'de inmitir; sadece 19.

âyetten itibaren 24. âyete kadar olan alt âyet Medine'de inmitir. Sûre
yetmi sekiz âyettir.

önceki Sûre ile Balants: Önceki sûrede, "Size vaat edilen eyin
(kyametin) yakn m uzak m olduunu bilmiyorum" (Enbiyâ 21/109) buyrul-
du. Bu sûrede ise o vaat edilen eyin, Allah'n insanlar korkuttuu k-
yamet olduu belirtilerek öyle buyruldu.

: .t

&o 5Î3Î3 k ^=43 J-& iîji e

l* ^ js- Ji jü «s#

© 1 JL 4I 4li SZ ICLj <U US J-lD I

149 Bu sûrede, hac ibadetinin Hz. brahim'e emredilii ve onun Hz. Muhammed [sallallahu aleyhi

veselleml tarafndan devam ettirilmesinden bahsedildii için ona "Hac sûresi" denilmitir.
166 22. HAC SÛ RES 1- 2 Cüz: 17

Bismillâhirrahmânirrahim

1. Ey insanlar! Rabb'inizden korkun! Gerçekten kyametin zelze-


lesi (sarsnts) çok büyük bir eydir!

Onu gördüünüz gün, her emzikli kadn emzirdii çocuunu unu-


2.

tup brakr, her gebe kadn çocuunu düürür. nsanlar da sarho bir
halde görürsün; halbuki onlar gerçekte sarho deildir; fakat Allah'n
azab çok iddetlidir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey insanlar! Rabb'inizden korkun!"

Bu hitap, âyetin indii anda mevcut olan mükellef insanlarn yann-


da, kyamete kadar gelecek olan bütün insanlar kapsamaktadr.

"nsan" lafz, erkei ve kadm içerir.

Âyette emredilen mutlak bir takvadr ki o, ilâh emirlere sarlmak


ve bütün yasak ilerden zâhiren ve bâtnen kaçnmaktr.

"
Âyette, Rabb'inizden korkun " buyrulmas, verilen emri ve ona sarl-
mann gereini kuvvetlendirmek içindir. üphesiz Allah'n rablii de-
vamldr; O'na devaml kulluk yapmak da farzdr.

Mana udur: Bütün ilerinizin sahibi olan ve sizi yaratan, besleyip

büyüten, koruyup gözeten Rabb'inizden korkun.

Cenâb- Hak bundan sonra, kyametin kopmas annda meydana


gelecek dehetli azabndan bir ksmm dile getirmekle takvann niçin

gerekli olduunu açklayarak öyle buyurdu:

"Gerçeklen kyametin zelzelesi (sarsnts) çok büyük bir eydir!"

üphesiz kyametin balangç ve girii mahiyetinde olan bu büyük,


dehetli ve korkunç halleri görmek, ondan korunmak için daha fazla tak-
va zrhna bürünmeyi, Allah'tan daha çok korkmay gerektirmektedir
Cüz: 17 22. H AC SÛRES 1- 2 167

Kyametin zelzelesi, varl klan yerinden oynatacak ve merkezinden


söküp atacak ekilde pe pee iddetle hareket etmesi ve sertçe sallama-
sdr. O, u âyette bahsedilen sarsntdr:
"Yeryüzü iddetle sarsld zaman ..." (Zilzâl 99/1).

Âyette bahsedilen sarsnt ve sonrasnda anlatlan eylerin, insan-


lann kendinden geçecei ilk sûra üfürme annda kopacak kyamet saati
mi olduu, yoksa ondan sonra yeniden dirilme annda meydana gelen
bir durum mu olduu konusunda farkl eyler söylenmitir.

Hasan- Basrî 150 (rahmctullahi aleyh) demitir ki: “Bu sarsnt, kyamet
günü olur."

Mesud Iradyallahu anh)


Abdullah b. ise kyametin sarsntsnn, onun
kopmas olduunu söylemitir.

Alkame ve a'brden ,
151
bu sarsntnn güne batdan domadan
önce olaca nakledilmitir.

Ona, “kyametin sarsnts" denmesi, bu sarsntnn kyametin ala-

metlerinden biri olduundan dolaydr .


152

Müfessir Kevâ 153


demitir ki: “Bu sarsnt, kyamet kopmadan önce,
onun geliini gösteren alametlerden biri olarak gerçekleir. Âlimler, k-
yamet kopmadan önce u alt eyin olacan söylemilerdir:
'nsanlar gündüz çar pazarda iken, bir anda günein gider.

Sonra yldzlar dalp dökülmeye balar. Sonra dalar yerin üzerine


düer, bunun üzerine yer, iddetle hareket edip çalkalanmaya balar.
nsanlar ve cinler feryat ederek korku ve dehetten birbirlerinin üzerine

150 Hasan- Basrî (v. 1 10/728), tâbiînden mehur âlim ve zâhid bir zattr. Künyesi Ebû
Saîd olup babas Yesâr'dr. Annesi Hayre, Kesûlullah'm Mlalbhu alcvhî vcsclleml hanm
Ümmü Selcme'nin Iradyallahu anh] azatl hizmetçisidir. Hasan- Basrî, tâbiîn müessirle-
rinin önde gelenlerinden olup Basra ekolünü temsil etmektedir.
151 Alkame b. Kays (v. 62/681) ve Âmir e-a'bî (v. 103/721), Abdullah b. Mesud'un [radyal-
lahu anh| banda bulunduu Irak ekolünde yetien tâbiîn devri müfessirlerindendir

152 Rivayetler vc açklama için bk. Ebüssuûd, râdü'l-AkJi's-Selîn, 4/364-365; aynca bk.
Vâhidî, ’f-Vasil fi Tefciri'l-Kur’âm'l-Mecid, 3/257.

153 Kevâî ve esen. Enbiyâ sûresinin 19-25. âyetlerinin tasavvufî iaretlerinde tantld.
166 22. HAC SÛRES 1-2 Cüz: 17

çkar. Cinler insanlara, 'Size dehetli haberi getirdik!' derler ve giderler.


O anda denizlerin tutuup ate gibi yandn görürler. Onlar bu halde
iken yer, yedi kat yerin dibine kadar sallanr. Sonra onlarn üzerine bir
rüzgâr eser, hepsiGeni bilgi için
ölür.' tbn Atyye tefsirine baknz." 1M
Bu açklamay Muhaî yapmtr. 155

Bizim Enbiyâ sûresinin 97. âyetinin tefsirinde söylediimiz gibi, bu


iin dorusu udur: Kyametten önce esecek rüzgârla müminlerin ruhu
alnr. Bu sarsnt ise insanlarn korkudan baylaca birinci sûra üfürme
annda gerçekleir. En dorusunu Allah Tcâlâ bilir.

“Onun sarsnts çok büyük bir eydir" denmesi, unu bildirmek için-
din Akllar onun aslm idrak etmekten âcizdir, kelimeler ona tarif etme-
ye yetmez, o sadece bu ekilde kapal bir ifade ile anlatlabilir.

Cenâb- Hak sonra, o sarsntnn dehetli halini haber vererek öyle


buyurdu:

Onu gördüünüz gün, her emzikli kadn emzirdii çocuu unutup t<r-
"

keder. " Yani o sarsnty gördüünüzde ve korkunç manzaray müahe-

de ettiinizde, o anda kucanda çocuunu emzirmekte olan bir kadn,


sarsntnn dehetinden çocuunu unutur, onu brakp kendi derdine
düer.

Âyet öyle devam ediyor: "Her gebe kadn çocuunu düürür. " Yani
henüz rahmindeki çocuun vücut yaps tamamlanmadan onu kamn-
dan çocuunu düürür; aynen çocuuna süt emziren bir kadnn,
atar,

sütten ayrma zaman gelmeden onu brakmas gibi. Bu dehetli sar-


sntnn, birinci sûra üfürmeden önce olacam söyleyenin sözüne göre
âyetin manas açktr. O öyle bir sarsntdr ki insanlar onun korkunç
sesinden baylr. Bu sarsntnn kyamet koptuktan sonra olacam söy-
leyen kimsenin sözüne göre ise bu durumlar, iin dehet ve iddetini
tarif eden bir temsildir.

134 tbn Aüyye, d-Muharrerti'l-Vectz, 4/ 106.

155 Muhaî, Celdleyn Tefsiri üzerine Hâtyetil 'I-Fâsi ismiyle hâiye yazan Abdurrahran-
Fâsfdir (Mütercim).
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 1-2 169

"
Âyetin devam öyle: nsanlar sarho bir halde görürsün

Yine olayn deheti, bir temsille anlatlarak deniyor ki: Ey olaya ib-

ret gözüyle bakan kimse, o anda insanlar, müahede ettikleri ilâh aza-
met ve kahrn iddet ve dehetinden sarho gibi olduklarn görürsün;
hakikatte onlar sarho deildir; fakat Allah'n azab çok iddetlidir." O'nun
azabnn korkusu, onlann akllarn balarndan alp temyiz kabiliyetle-
rini yok etmitir. Bu korku onlar, akl ve temyiz gücü giden kimsenin
durumuna düürür.

Hasan- Basri [rahmetuliahi aleyh] demitir ki: "nsanlar, korkudan do-


lay sarhoolmu gibi görürsün, yoksa onlar içtikleri bir eyden dolay
sarho olmu deildirler." En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

1-2. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Ey insanlar, Rabb'inizden korkun ve bütün varlnz ile O'na yöne-


lin ki Rabb'inizin nurlar kalplerinizde parlasn. Kalbinizin irfan günei
parladnda makamna yükseldiinizde nefislerinizin topra-
ve ihsan
sallanr, akl dalarnz birbirine çarpp yok olur. Gerçekten içinde

Cenâb- Hakk'n zatnn nurlarnn müahede edildii o sarslma an


büyük bir eydir. Onu gördüünüzde, eer gören kadn ise emzirdii
çocuunu unutur, ayn ekilde, hamile kadn rahmindeki çou düürür.
Yahut üzerinde günah yükü olan herkes, Rabb'inin nurlarn müahe-
deye dald için, günah kirlerinden temizlenip kurtulur. O anda insan-
lar lâhî sevgiden sarho olmu görürsün; onlar, küplerdeki araptan
deil, yüce ve ulu olan Allah'n sevgisinden sarho olmulardr. Ârif
156
airlerden Ebü'l-Hasan- üterî , lâhî sevgi konusunda der ki:

"O, küplerde bulunan araptan deildir; küplerde bulunan arap


yerdeki maddelerdendir. Beni sarho eden ey, dünya arabndan ba-
kadr; beni sarho eden ezelî aktr."

Fakat marifet cennetine girmeden önce onun önünde bulunan ve


etrafn saran Allah'n azab çok iddetlidir. Sadece, bu azap, marifet

156 üterf, Enbiyâ sûresinin 104. âyetinin tasavvufî iaretlerinde tantld.


170 22. HAC SÛRES 3-4 Cüz: 1
7

cennetine girdikten sonra elde edilen manevi tadn yannda tatl olur.

Bu konuda air demitir ki:

"Nefis çok deerlidir, fakat ben, onu senin uruna feda ederim. Zil-

let ulamak için zillet çekmek tatldr. Ey


çok acdr, ancak senin rzana
muhabbeti içinde çektiim azabm tatl olan dost, senden hiçbir ikâyette
bulunmam; benden yüz çevirmenden ve naz edip beni usandrmandan
bir ikâyetim yoktur!"

Azgn eytanlara Uyanlarn Sonu


Cenâb- Hak, bundan sonra, kyamet gününü inkâr eden ve onun için

bir hazrlk yapmayan kimsenin halinden bahsederek öyle buyurdu:

3. nsanlardan öyleleri vardr ki bilgisi olmaksztn Allah hakkn-


da tartmaya girer ve her inatç eytana uyar.
4. O eytan hakknda u hüküm yazlmtr: Kim onu dost edinirse
üphesiz eytan onu saptrr ve ktzgn cehennem azabna götürür.

Tefsir

Cenâb- Hak buyurmutur ki: "nsanlardan öyleleri vardr ki bilgisi


olmakszn Allah hakknda tartmaya girer O'nun zat, yücelii, kemali ve;

kudreti hakknda anna layk olmayan eyler söyler." Bunu da onu bu


ie sevkeden büyük cehaletle yapar.

Âyet, müriklerden Nadr hakknda inmitir. Nadr, çok


b. Hâris
mücadeleci biriydi; "Melekler Allah'n kzlardr ve Kur'an öncekilerin
masallardr" der; Allah'n, çürüyüp dalm bedenleri, yeniden dirilt-

meye kadir olmadn söylerdi .


157

157 bk. Sa'lebî, el-Kef ve' l- Beyân, 4/283; ayrca bk. Taberî, Câmiu'l-Beyân, 16/459; Süyûtî, ed-

Dürru’l-Mensûr. 6/7.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 3-4 171

Âyet onu ve onun gibi azgnlarla, din konusunda hevâsyla (nefsi-

nin keyfine göre) konuan herkesi kapsamaktadr.

Âyet öyle devam ediyor: "O, bu konuda, her inatç, azgn, erde
srar eden eytana uyar."

Zeccâc 158 demitir ki: "Âyetin manas, 'O, kendisinde hiçbir hayr
bulunmayan eytana uyar' demektir ." 159

Azgn eytandan kast, ya kâfirlerin insanlar inkâra çaran reisle-

ridir yahut eytan ve askerleridir.

Cenâb- Hak sonra, azgn eytan tantarak öyle buyurdu: "O ey-
tan hakknda u
hüküm yazlmtr Kim onu dost edinirse ve kendisine
:

tâbi olursa üphesiz eytan onu doru yoldan saptrr ve kzgn cehennem
azabna götürür ." Bu hale dümekten ve sonumuzun böyle olmasndan
Allah'a snrz.

3-4. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

nsanlardan bazlar, velilik yolundan mahrum braklmtr. Bu


kimse, Allah yolundaki kimselerle mücadele etmeye, Allah'a yönelmi
kimseler, nefislerinin âdetlerini terkettiklerinde onJan inkâr etmeye ba-
lar. Bu kimse, "Peygamberim usulünce verilen manevi terbiye yolu ke-

silmitir" diyerek, insanlara terbiye yolunun kapm kapatr. Bu yapt,


bir aratrmaya, delile ve hüccete dayanmayan kendisine ait bir görütür.
O insanlar, müahede nimetini elde etmi velilerin yolundan saptr ve
kzgn alevli azaba götürür. Bu azap, kalbin Hak'tan perdelenme, varlk-
larn içinde hapsolup kalma, nefsinin ve bedeninin esiri olma skntsnn
getirdii manevi bir azaptr. Bu duruma dümekten Allah'a snrz.

158 Zeccâc, Ebû shak brahim b. Seri b. Sehi (v. 311/923), Mrâni'l-Kur'dn ve 'rûbüh adl
eseriyle tannan nahiv âlimidir. Baka eserleri de vardr (bk. Heyet, Me>sûatü A‘lâmi‘1-
Ulerrtâ ve'l-Udebâi'l-Arab ve'l-Müslimin, 11/87-90).

159 Zeccâc, Meâni'l-Kur'ân ve 'rdbuh, 21 108.


172 22. HAC SÛRES 5-7 Cüz: 17

öldükten Sonra Dirilmenin Delili

Cenâb- Hak bundan sonra, insanlar kendisinden korktuu kya-


metin meydana gelmesine delil getirerek ve onun hakknda mücadele
edenleri reddederek öyle buyurdu:

5. Ey insanlar! Eer yeniden dirilmekten üphede iseniz, unu dü-


ünün : Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (rahme ya-
pm bir kandan), sonra uzuvlar belli belirsiz bir et parçasndan ya-
rattk; bunu, size kudretimizi göstermek için yaptk.

Biz kalmastnt dilediimizi, belirlenmi bir süreye kadar rahimler-


de tutarz. Sonra sizi bir bebek olarak rahimden dar çkarrz. Sonra
olgunluk çanza ulamanz için (sizi büyütürüz). çinizden kimi vefat
eder. Kiminiz de önceki bildiklerini bilmez duruma dümesi için, öm-
rünün en dükün çana ulatnltr.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 5-7 173

Yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine


yamur indirdiimizde o titreir, kabarr ve her çeitten güzel bitkiler
bitirir.

6. Bunlar unu gösterir: üphesiz Allah haktr; O, ölüleri diriltir

ve her eye gücü yeter.

7. Kyamet muhakkak gelecektir; onda hiçbir üphe yoktur ve üp-


hesiz Allah kabirlerde olanlar diriltecektir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey insanlar! Eer yeniden dirilmekten


üphede iseniz ..." Yani dirilme iinde üpheniz varsa bunu gidermenin
yolu, ilk yaratlnza bakmanzdr.

Sizler, ilk halinizde toprak ve su idiniz. Sizin öldükten sora dilmeyi


inkâr etme sebebiniz de sadece budur, yani bedeninizin toprak ve su
olmasdr. Allah sizi, ilk olarak topraktan ve sudan nasl yaratt ise ayn
ekilde yeniden yaratr.

Cenâb- Hak, bu ilk yaratlma hakknda buyurdu ki:

" Biz sizi, yani babanz Âdem'i [aleyhisselâm] topraktan , sonra nutfeden,
sonra alakadan yemi rahme yapm bir kandan, sonra uzuvlar belli belir-

siz, yani henüz uzuvlar ve ekli tam belli olmayan bir çinemlik et parçasn-
dan yarattk."

Burada ceninin, et parças halindeki aamalan açkianmaktadr. O


önce, bir parça et halindedir. Sonra yava yava büyür ve ekil almaya
balar. Ceninin ekil alm hali, insann kabiliyetlerinin ve özelliklerinin
belli olduu aamadr. Bu hal, önceki halden daha üstün olduu için,

âyette önce söylenmitir.

Âyet öyle devam ediyor: "Bunu, size sonsuz kudretimizi ve hikme-


timizi açklayp göstermek üphesiz bir inam, önce toprak-
için yaptk."
tan yaratmaya gücü yeten ve ikinci olarak onu meniden yaratan, sonra
o meniyi bir yapkan kan phts haline getiren, onu bir çinem ete çevi-
ren, eti kemiklere dönütüren Allah'n, bu ilk yaptm tekrar yapmaya

gücü yeter. Akla ve kyasa göre, bu kincisi daha kolaydr.


174 22. HAC S Û RES 5-7 Cüz: 17

Âyet öyle devam ediyor: "Biz, rahimde kalmasn dilediimizi, belir-

lenmi bir süreye, doum vaktine kadar rahimlerde tutarz ." Rahimde bu
süreye kadar kalmasn dilemediklerimizi ise rahimler düürür.

" Sonra sizi bir bebek olarak rahimden dar çkarrz. Sonra olgunluk
çanza, akl ve kuvvetinizin kemale erdii vakte ulamanz için sizi bü-
yütürüz/' Bu vaktin otuz veya krk ya olduu söylenmitir.

"çinizden kimi, olgunluk yama ulamadan önce ve veya ondan


sonra vefat eder. Kiminiz de önceki bildiklerini bilmez duruma dümesi içir:,

ömrünün en dükün, en kötü, en yal ve bunama çama ulatrlr." Bu,


insann daha önce bildiklerini bilmez hale geliini ve halinin tersine dö-
nüünü mübalaa ile anlatmaktadr. Yani onu, bünyesinin zayflamas,
akim bunamas, anlaynn azalmas yönüyle çocukluk devresinde bu-
lunduu hale döndürmek için böyle yaparz. Bu durumda o, bildiklerini
unutur, tandklarm tanmaz, yapabildiklerini yapamaz hale gelir.

Abdullah b. Abbas (radtyaUahu anh) demitir ki: "Kim Kur'an' okur ve


onunla amel ederse ona, ömrün bunama devresi gelmez ." 160

Cenâb- Hak, öldükten sonra dirilmeye baka bir delil zikrederek

öyle buyurdu:

"Yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine

yamur indirdiimizde o haraketlenir, bitki vermek için harekete geçer,


kabarp ier ve her çeitten, bakana zevk veren güzel bitkiler bitirir."

Devamndaki öyle buyruluyor: "Bunlar, yani içindeki birçok


âyette

hikmetle birlikte insann yaratl ve yeryüzünün canlandrlmasyla il-


gili bu anlatlanlar, unu ortaya koyar: üphesiz Allah haktr yani C^nun ;

varl sabittir."
Müfessir Zemaherî ve ona tâbi olanlar âyete bu manay vermi-
161
lerdir .

160 bn Abbas'n Iradyallahu arh| talebesi olan krime'den gelen ayn manadaki bir rivayet çin

bk. bn Ebû Hâtim, Tefsir. 7/2290 (Riyad 1997); Süyûti. ed-DüMi'l-Mensûr, 5/146.

161 Zemaherî, el-Keâf 3/ 6 (Beyrut, ts.).


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 5-7 175

bn Cüzey demitir ki: "Bana göre âyete verilecek en uygun mana


udur: Bahsedildii ekilde insann yaratlmas ve bitkilerin yetimesi
ahittir ki Allah haktr; O, ölüleri diriltir ve kyamet gelecektir ." 162

Müfessir Kevâî âyete, "Bütün bunlar, Allah'n hak olduunu bil-

meniz içindir" manasm vermitir.

"
Kurtubî demitir ki: "Bunlar unu gösterir: üphesiz Allah haktr
âyetine gelince, Cenâb- Hak, bütün varlklarn kendisine muhtaç oldu-
unu, onlan kudret ve iradesine uygun olarak emrine baladndan
bahsettikten sonra, "Bunlar unu gösterir: üphesiz Allah haktr " buyur-
du. Bununla una dikkat çekti: Allah'tan baka her ey, her ne kadar
görünte bir vücut sahibi olsa da aslnda onun, kendisinden kaynakla-
nan bir vücudu yoktur; çünkü o, lâhî kudrete tâbidir ve onun idaresi
altndadr. Gerçek olan ise udur: Hakiki varlk sahibi, mutlak zengin
(hiçbirvarla muhtaç olmayan) Allah'tr. üphesiz bütün varlklarn
var olmas, O'nun varlna baldr. Bunun için Allah Teâlâ sûrenin so-
nunda öyle buyurdu:

" Allah hakkn tâ kendisidir; onlarn Allah'n dndaki taptklar ise

bâtldr " (Hac 22/62).

I lak, varl ezelî olan ve zamanla deimeyen vücut sahibi olup o,

Allah Teâlâ'dr.

Zeccâc âyete u manay vermitir: ", size söylendii ve açkland


gibidir; çünkü Allah Teâlâ haktr. Manann öyle olmas da mümkün-
dür: Allah hak olduu ve istediini yapma gücüne sahip olduu için

böyle yapt ." 163

Yine bu durum ahittir ki, "Allah, yeryüzünü ölü bir halden sonra
tekrar dirilttii gibi, ölüleri de diriltir ve O, her eye kadirdir." Kudretinin
sonu yoktur. Böyle sonsuz bir kudrete sahip olmasayd, bunca saysz
varlklar yoktan var edip ortaya koyamazd.

162 bn Cüzey, el-Teshîl li-Ulûmi't-Tenzîl, 2/33.

163 bk. Kurtubî, el-Câmi' i-Ahkâm'l-Kur’ân, 12/15.


"

176 22. HAC SÛRESt 5-7 Cüz: 17

arama girdi-
ölüleri diriltmek, Allah tarafndan güç yetirilen iler
i halde, onun aynca söylenmesi, onun hakkndaki tartmay açklayp
ortadan kaldrmak ve inkâr edenlerin delilini çürütmek içindir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor. "Size kyamet muhakkak gele-


cektir; onda hiçbir üphe yoktur ." Onda hiçbir üphe yoktur demek, "O,
ortayaçkmas ve onu gösteren delillerin apaçk olmas yönüyle esasen
hiç üphe edilmeyecek bir olaydr" demektir.

Âyet öyle bitiyor '‘üphesiz Allah kabirlerde olanlar dir ütecektir.

Çünkü Allah Teâlâ, bu ekilde hüküm verdi ve onu yapacam vaat etti;
O, vaadinden dönmez.

" Kabirlerde olanlar diriltecektir" denmesi, genelde ölenler kabirlere


gömüldüü içindir; yoksa Allah, kabri olsun olmasm, bütün ölenleri di-

riltecektir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir ve en güzel hükmü O verir

5-7. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Ey Hz. Peygamberim (sallallahu aleyhi vesellem) usulü üzere verilen


manevi terbiyenin varln ve kendi zamanlarnda yaayan ve Allah
Teâlâ'nn cehalet ve gafletle ölmü ruhlar ellerinde dirilttii velileri

inkâr eden insanlar, eer sizler, bu manevi diriliten üphe içindeyseniz,


yaratlnzn aslna ve geçirdiiniz evrelere iyi bakn. Bunlan yapan ve
ona gücü yeten zat, bütün zamanlarda gafletle ölmü nefisleri diriltme-
ye kadirdir.

îbn Atâullah- Iskenderî Hikem adl eserinde demitir ki: "Kim Allah
Teâlâ'nn kendisini ehvetinden kurtarp gafletinden çkarmasn uzak
görüyorsa gerçekten o kimse, lâhî kudreti âciz görmü olur. Cenâb-
Hak her eyi yapmaya güç ve imkân sahibidir."

Ancak Allah Teâlâ' nn âdeti, ölü kalpleri diriltmeyi genelde velileri-


nin vesilesiyle gerçekletirmektir.

Sen nefisleri gafletle ölüp sönmü olarak görürsün; biz onun üzeri-
ne hayat suyunu -ki o, lâhî vârid atlardr- indirdiimizde ve onu kdsî
lâhî ak ile suladmzda, Allah ile sevinerek kprdar, geliir, marifetle
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 8-10 177

yükselir, ilim ve hikmetten akllarn hayrette kalaca eyler bitirir. Bu


durum, Allah'n birliine ve C^nun dndaki eylerin bâtl (bo ve hü-
kümsüz) olduuna ahittir. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce
Allah'n yardmyla mümkündür.

nkarclarn Deiik Halleri

Cenâb- Hak, bundan sonra, inkâr ve mücadele ehlinin deiik bir

çeidinden bahsederek öyle buyurdu:

" ' •
* >
Yj jjp <üi j, jiUJ ^^ cji
^
Q.\ M ;ij^j4Jâ>ioi;âijö^ijdJQji>l^jL»

8-9. nsanlardan bazs vardr ki salam bir bilgisi, doru yola


götüren bir rehberi ve (vahye dayanan) aydnlatc bir kitab olmad -
halde, kibirlenerek, insanlar Allah yolundan saptrmak için Allah
hakknda tartmaya girer. Onun için dünyada bir rezillik vardr; biz
ona kyamet gününde de yakc azab tattracaz.

10. Ona denir ki: " te bu azap, senin ellerinle yapp gönderdikle-
rin yüzündendir. üphesiz Allah kullarna asla zulmetmez."

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: nsanlardan bazs vardr ki Allah hak-
knda tartmaya girer." Allah'n zatna layk olmayan eyler söyleyerek
O'nun hakknda mücadele eder. bn Abbas'n (radyallahu anh) belirttii
161
gibi bu kimse Ebû Cehil'dir .

Âyette kastedilen kimsenin, kim olursa olsun, insanlar Allah'n yo-


lundan alkoymak için uraan kimse olduu da söylenmitir.
164 bk. Ebüssuûd, râdü'l-AkliYSellm, 4/370.
" "

178 _ 22- HAC SÜRES 8-10 Cüz:J7

salam bir bilgisi yoktur, tam aksine o, cehalet ve


"O, bunu yaparken
hevâsna uyarak mücadele etmektedir." Buradaki bilgiden kast, salam
delile dayal ve doruluu kesin bilgidir. Rehberden kast da böyledir.
Âyetteki rehber, marifete götüren salam delil ve doru nazardr.

"Bu kimsenin vahye dayanan aydnlatc bir kitab da yoktur .

Bir konuda delil sadece bu üç yolla (salam ilim, doru nazar ve


vahiyle) ortaya konur. Yani o kimse, delile dayal salam bir ilmi, doru
bir nazan ve vahye dayal bir delili olmadan Allah Teâlâ hakknda tar-

tmaya girer.
"O kimse bunu, kibir ve azgnlkla Allah'n taatinden yüz çevirip ka-
çarak, insanlar Allah yolundan saptrmak için yapar/' Onun mücadeleyle
gayesi, müminleri yahut bütün insanlar doru yoldan saptrmaktr.

" Onun için dünyada bir rezillik, alçaklk ve zÜlet vardr." Bu zillet,

(Mekke mürikleri için) Bedir Sava'nda öldürülmektir. Bu âyet, onun


girdii yanl yolun neticesini açklamaktadr. Yani bu kimseye, yaptk-
lar yüzünden zillet ve horluk hak oldu; o da Bedir Sava'nda bana
gelen ölümdür.

Âyet öyle bitiyor: "Biz ona ayrca kyamet gününde yakc azab, bede-
ni yakp kavuran bir azab tattracaz .

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Ona denir ki: te bu, yani


dünyada ve ahirette bana gelen bu korkunç azap, senin ellerinle yapp
gönderdiklerin yüzündendir." Yani ilemi olduun inkâr ve isyanlar se-
bebiyledir. iin ellere ait gösterilmesi, genelde ilerin ellerle yaplmasn-
dandr (yoksa kul, bütün âzalanyla yapt isyanlardan sorumludur).
Yahut kyamet günü ona, "te bu azap, senin ellerinle yapp gönder-
diklerin yüzündendir; üphesiz Allah kullarna asla zulmetmez" denir. Yani
Allah, hiç kimseyi ilemedii bir günah yüzünden hesaba çekmedii
gibi bakasnn günahyla da hesaba çekmez. Ksaca Allah, hiçbir kulu-
nu ilemedii bir günahtan dolay hesaba çekmez, azaba uratmaz. Bu
*5
açklama NesefTye aittir .
1

165 bk. N esefi, Medânkv'l-Tenzil, 3/ 145.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 8-10 179

Denilmitir ki: Âyette, " Allah kullarna asla zulmetmez" dendi. As-
lnda, Ehl-i sünnet mezhebinde kabul edildii gibi Allah, kullarna bir
günah olmad halde azap edecek olsa buna asla zulüm denmez. Bu-
nun haddini am bir zulüm olmas
adna zulüm bile denmez.
bir yana,

Çünkü Allah Teâlâ, bizlere her iinde son derece adaletle muamele et-
tiini göstermi ve her türlü noksanlktan uzak olduunu bildirmitir.
Cenâb- Hakk'n, kullarna hiçbir günah olmadan azap etmesi (aklen)
câiz ise de buna zulüm denmez; zira O, kendi mülkündeki bir tasarruf-
tur (Yüce Allah kendi mülkünde diledii gibi tasarrufta bulunur). Fakat
Hak Teâlâ bizlere, dünya âleminde son derece adaletle muamele ettiini
göstermi, kâfir de olsa, hiçbir kuluna hak etmedii bir cezay vermeye-
ceini bildirmitir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

8-10. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Kim, sûfîlerin yolu hakknda tartmaya girer ve bu yolda gidenleri

inkâr ederse o da bu âyette iaret edildii gibi zillet ve horluk içine düer.
Bu kimse, yaptn ya taklitle yapar; onun durumu daha önce geçti. Ya
da inat öyle ki bu yolun büyüklerine kar ban büküp
ve kibirle yapar.
boyun emeye (onlara itaat etmeye) raz olmaz. Kendini beenip hakka
boyun emeyen kimseye, ölüm annda da olsa muhakkak bir zillet ular.
Hadis-i erifte belirtildii gibi kibirli kimseler, kyamet günü, karncalar
gibi küçülmü olarak haredilir. * En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
14

manla nkâr Arasnda Gidip Gelenler

Cenâb- Hak, hakka kar inat ve srarla mücadele edenlerin halin-


dan bahsettikten sonra, imanla inkâr arasnda gidip gelenlerden bahse-
derek öyle buyurdu:

'
^ A. .
>>

»
> i

166 Hadis için bk. Tirmizi, KySmet, 47; Ahmed, Müsned, 2/179.
180 22. HAC SÛRES 11-13 Cüz: 17

> s.m *

11. nsanlardan bazs da Allah'a, dinin ucundan tutarak kulluk


eder.öyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa ona raz olur; bana bir
musibet gelse, gerisin geri (küfre) döner. O, dünyasn da ahiretini de
kaybetmitir. te bu, apaçk bir ziyandr.

12. brakp, kendisine hiçbir zarart ve faydas dokun-


O, Allah'
mayan eylere ibadet eder. te bu, tam manasyla doru yoldan uzak-
lap saptmaktr.
13. O, zarar faydasndan daha yakn olan bir varla yalvarr. O
(yalvardt), ne kötü bir yardmc ve ne kötü bir dosttur!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " nsanlardan bazs da Allah'a dinin ucun-
dan tutarak kulluk eder." Onun dinde sebat yoktur. Bu kimse, savaan
bir ordunun kenarna çekilip durumu seyredene benzer; eer ordu gal p

gelirse orduyla birlikte olur; ordu malup olursa sava alanndan kaçar.
Buhârî, îbn Abbas'n (radyallahu anh] öyle dediini rivayet etmitir:

"Çölden yeni müslüman olmu bir adam Medine'ye gelirdi; eer


Medine'de hanm erkek bir çocuk dourur, at da yavrularsa, 'Bu din
güzel bir dinmi' derdi. Hanm çocuk dourmaz, at da yavrulamazsa,
'Bu din kötü bir dinmi!' derdi ."’ 67

Cenâb- Hak, âyetlerde kâfirlerin durumunu sanki en azgn olann-


dan hafifine doru bir sra ile zikretti. Önce, dinle toptan mücadele eden
ve bu ite her azgn eytana uyan srara kâfirden balad, kinci olarak,
elinde salam bir delili ve olmadan din hakknda taklitle müca-
bilgisi

dele edenden bahsetti. Üçüncü olarak da kâfir iken slâm'a girmi iman
167 Buhâri, Tefsîru Sûre (22) 2. Ayn konuda biraz deiik rivayetler için bk. Taberi, Câtr.iu'l-
Bty ân. 16/472-475; Sa'Iebî, 4/286.
Ctiz: 17 22 . HA C SÛR E S 11-13 181

"
zayf kimseden söz etti. Sonra, üphesiz Allah iman edip
, salih amel ya-
panlar, altndan rmaklar akan cennetlere koyar ..." âyetiyle bu üç grubun
zdd olan güzel müslümandan bahsetti.
Cenâb- Hak, devamndaki âyette, iman ile küfür arasnda gidip ge-
len kimsenin halini tam olarak açklayarak öyle buyurdu:

Eer ona, shhat ve zenginlik gibi bir iyilik dokunursa buna raz olur;
"

üzerinde bulunduu hale (Müslümanla) zâhiren devam eder/’ Yoksa


onun dinden raz olmas, kendilerini hiçbir eyin dinden çeviremedii
ve hiçbir ilginin ondan döndüremedii müminlerin raz olmas gibi de-
ildir.

"
Âyet öyle devam ediyor: Eer onun bana hastalk, fakirlik ya-
hut bedenine, ailesine ve malna sevimsiz bir eyle imtihan olmak gibi
bir musibet gelse gerisin geri küfre döner" Yani dinden çkar küfre geri
döner. Yahut daha önceki bulunduu hale geri döner. Daha önce, tbn
Abbas'tan (radyaiiahu anh], âyetin, Medine'ye hicret eden bedeviler (çölde
yaayan Araplar) hakknda indii rivayeti geçmiti. Onlardan birinin,

bedeni shhatli olur, at güzel bir tay yavrular, hanm salam bir erkek
çocuk dourursa,mal ve koyunlan çoalrsa, "Bu dine girdiimden bu
yana, bama hayrdan baka bir ey gelmedi" der ve haline raz olurdu.
Eer durum tersine dönerse, "Bu dine girdikten sonra bama sadece
kötülük geldi!" der ve dininden dönerdi.

Ebû Hudrf den iradjyallahu anh| öyle rivayet edilmitir: "Bir ya-
Saîd-i

hudi müslüman oldu, sonra bana birçok musibet geldi; adam onlan
slâm'a girmenin uursuzluu sayd ve Hz. Peygamber' e [saiiallahu aleyhi
vesellem] gelerek,

"Sizinle yaptm sözlemeyi (slâm'a girmeyi) boz!" dedi. Allah

Resûlü,

168
“slâm anlamas bozulmaz!" buyurdu. Bunun üzerine bu âyet indi .

Âyet öyle devam ediyor: "O, dünyasn da ahiretini de kaybetti ." Bu


kimse dinden çkmakla, amelini boa çkarp ismetini gidererek, yani

168 bk. Vflhidr, Esbâbü'n-Nüzûl, s. 317.


182 22. HAC SÛRES 11-13 Cüz: 17

slâm'n salad can ve mal güvencesini ortadan kaldrarak, dünyasn


ve ahireti zayi etti, her ikisini de kaybetti.

"le bu, apaçk bir ziyandr.” O, herkesin bildii apaçk bir zarar ve

ziyandr.

Cenâb- Hak sonra, onun ziyana urama eklini açklayarak öyle


buyurdu:

“O, Allah' brakp kendisine ibadet etmediinde ona hiçbir zarar


ulamayan ve kendisine ibadet ettiinde de hiçbir faydas dokunmayan ey-
lere ibadet eder. te bu, tam manasyla doru yoldan uzaklap saptmaktr.”
Haktan uzak bir halde telef olmaktr.

"O kimse, zarar faydasndan daha yakn olan bir varla, cansz bir
puta ibadet eder."

Âyete u mana da verilmitir: Dinden dönen o kimse, haktan uzak-


lap sapan bu kimseye ibadet eder.
tbn Cüzey-i Gmâtî demitir ki: "'Âyette bir mükül vardr. Allah
Teâlâ, önceki âyette, putlann hiçbir zarar ve fayda vermeyeceini be-
lirtti; peinden gelen âyette ise onlarn zararnn faydasndan daha çok
olduunu belirtti. Yani önce zararn bulunmadn, sonra var olduu-
nu söyledi. Bundaki hikmet nedir?' denirse cevap udur: önceki âyette,

'Onlarn hiçbir zarar yoktur' derken, bununla, putlann kendi fiiliyle

kimseye bir zarar veremeyeceini kastetti. Gerçekten putlar, hiçbir ey


yapamaz. kinci âyette, var olduu belirtilen zarar ise puta tapma sebe-
biyle baa gelecek azap ve baka eylerdir." w

Âyet öyle bitiyor: "O yalvard, ne kötü bir yardmc ve ne kötü oir
!”
dosttur

Yahut kyamet günü o, putlar sebebiyle bana gelen sknty gör-


düünde ve onlarn efaatlerinden bir eser göremediinde, zaran fay-
dasndan daha yakn olan bu putlar için, "O ne kötü bir yardmc ve ne

kötü bir dosttur!” der. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

169 bk. tbn Cüzey, et-Trshîl li-Ulûmi't-Tenzil. 2/34.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 11-13 183

11-13. Âyetlerin Tasavvufî iaretleri

nsanlardan bazs, Allah'a, dinin ucundan tutarak yani iman za-


yf bir halde, dinde sabitkadem olmadan kulluk yapar. Ona, Cenâb-
Hakk'n cemal tecellilerinden nefsinin houna giden bir hayr dokunur-
sa onunla huzur bulur. Eer onun bana, Hak Teâlâ'nn celâl tecellile-

rinden nefse aa veren ve onun isteklerini aclatran bir imtihan gelirse


doru yoldan gerisin geri döner.

Yahut baz insanlar, Allah Teâlâ'ya, dünyada veya ahirette bir kar-
lk almak için kulluk yapar; eer ona bir hayr dokunursa sevinir ve
onunla huzur bulur. ayet bana, imtihan olacak ac bir durum gelirse

kzar, Allah'tan ümidini keser ve gerisin geri döner.

Yahut baz insanlar, Allah Teâlâ'ya tek bir halde kulluk yapar; a-
yet ona, manevi kuvvet, nee ve hal gibi bir hayr gelirse onunla huzur
bulup sevinir. Eer onun bana bir zafiyet, tembellik ve manevi halinin
gitmesi gibi bir imtihan sebebi gelirse gerisin geri çark eder, avam insan-
larn haline döner yahut manevi seyri durur; böylece dünya ve ahireti
perian olur.

Dünyann perianl, kulun yüce Allah'n dostlarna ihsan ettii


izzet veyardmdan, rza ve teslimiyetin manevi tadndan ve O'nu mü-
ahedenin lezzetinden mahrum kalmasdr. Ahiret perianl ise kulun
mukarrebînlerin (lâhî huzurda özel yaknlk elde etmi âriflerin) de-
recesinden ve âlemlerin Rabb'ini sürekli müahede etmekten mahrum
kalmasdr.

u halde kula gereken ey, bütün hallerde Allah'a kul olmasdr.


nsan, nefsi için, bir makam ve hale balanp kalmamal, bilakis lâhî

kaderin akna tâbi olup onun sevkettii yöne gitmeli; zayf ve kuvvetli
her halinde Allah'a doru ilerlemelidir.

Ariflerden biri demitir ki: "Kör-topal, krk-dökük bir halde de olsa


Allah'a gidin!"

bn Atâullah- skenderî Hikem adl eserinde demitir ki: "lâhî, ba-


ma gelen farkl durumlardan ve deiik hallere girip çkmamdan bildim
ki senin benden istediin, her hal içinde seni tanmamdr; öyle ki hiçbir

halde senden cahil (ve gafil) olmayaym."


184 22. HAC SÛRESt 14 Cüz: 17

Yine o demitir ki: '"Kalbine gelen vâridatlann nurlan kalbinde ya-

yldktan ve srlan kalbine konduktan sonra, onlarn kalbinde kalmasn


isteme! Sen Allah'a yönel; O seni hiçbir eye muhtaç etmez; hiçbir ey de

seni CYna muhtaç olmaktan kurtaramaz."

öyle ise sen, halin deil, hali verenin kulu ol. Hal, yerinde durmaz,
deiir gider. Allah Teâlâ ise deimez, ebediyen mevcuttur. O halde
sen Allah'n kulu ol; CYndan bakasna kul olma (mâsivaya gönül verip

güvenme). Bir ârifin dedii gibi, terkettiin her eyin bir bedeli (onun
yerine geçecek ve sana yetecek olan) vardr; takat eer Allah' terkeder-
sen, O'nun bir bedeli yoktur!

Cennetlik Müminler

Cenâb- Hak, bundan sonra, daha önce halleri anlatlan kimselerin


zdd olarak, iman edip salih amel yapan müminlerden bahsederek öy-
le buyurdu:

14. Muhakkak ki Allah iman edip salih amel yapanlar, altndan


rmaklar akan cennetlere koyar. üphesiz Allah dilediini yapar.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: Muhakkak ki Allah iman eden, imarmda


sabit olan, ac-tatl bütün hallerinde sadece kulluk yapan, kulluunda
ciddi olan ve salih amel yapanlar, köklerinin altndan su, süt, arap ve
baldan oluan rmaklar akan cennetlere koyar.”

Bu âyet, bütün hallerinde sadece Allah'a kulluk yapan müminlerin


halini, Allah Teâlâ'nn onlara en güzel nimetleri ihsan ettiini açkla-
maktadr. Onlar öyle nimetlerdir ki onlardan öte baka bir ey aranmaz
ve bulunmaz. Allah Teâlâ, müminlerin güzel halini, açktan inkâr eden
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 14 185

kâfirlerle, imanla küfür arasnda gidip gelen kimselerin kötü halinin pe-
inden zikretti, önceki âyetlerde, kâfirlerin tapt putlarn kendilerine
bir fayda vermeyecei, bilakis onlara büyük bir zarar verecei belirtildi.

Yüce Allah sonra öyle buyurdu:

" üphesiz Allah dilediini yapar." Onun yapt iler, ince ve sonsuz

hikmetine bab olarak yapt, salam ve muhkem ilerdir.

Cenâb- Hakk'n, kendisine iman eden, peygamberini tasdik eden


ve her durumda yüce zatna kulluk yapanlara sevap vermesi, aynca
kendisine ortak koan, peygamberini yalanlayan yahut Allah'a dinin
ucundan kulluk yapanlar (içinden tam inanmad halde, menfaati için
müslüman gözükenleri) cezalandrmas da bu hikmetli ileri arasnda-
dr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

14. Âyetin Tasavvuf! aretleri

üphesiz yüce Allah iman edenleri, kendisiyle huzur bulanlar, bü-


tün hallerde yüce zatna kulluk yapardan ve her vakitte yaplmas ge-
reken kulluk görevlerini hakk ile yerine getirenleri, altlarndan ilim ve
hikmet rmaklan akan marifet cennetlerine dahil eder. Allah dilediini
yapar; hiçbir sebebe bal olmadan, bir kulunu kendisine yaklatm, di-
erini zatndan uzaklatm. Cenâb- Hakk'n ezelde verdii hükmü, bir

sebebe bab olmaktan uzaktr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece


yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Hiç Kimse Allah'n Yardmn Engelleyemez


Cenâb- Hakk'n, müriklere haber verdii azab gerçekletirmesi ve
müminlere yapt cennet vaadini yerine getirmesi. Peygamber' ini [saiial-

lahu aleyhi veseiiem] tasdik ve ona yardm etmesidir. Durum böyle olunca,
Hak bu yardma öfkelenen ve onu
Teâlâ, ho görmeyenlerin halinden
bahsederek öyle buyurdu:
186 22. HAC SÛRES 15-16 Cüz: 17

15. Her kim, Allah'n, dünyada ve ahirette peygamberine asla yar-


dm etmeyeceini zannediyorsa hemen yukarya bir ip çeksin , sonra

kendisini asp nefesini keserek canna kysn da baksn; uygulad bu


plan öfkelendii eyi engelleyecek mi?

16. apaçk âyetler halinde


Biz bu ekilde Kur'an' indirdik. üphe-
siz Allah diledii kimseyi doru yola iletir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Sakn yüce Allah'n, peygamberine


yardm etmeyeceini düünmeyin; bilakis O, dünyada ve ahirette onun
yardmcsdr. Her kim, Allah’n, dünyada w ahirette peygamberine asla
yardm etmeyeceini zannediyorsa, O'nun yardm dümanlarndan vt
hasekilerinden bazlarn öfkelendiriyor, o da bunu engelleyecek hile

ve tuzaklar kuruyorsa, bunun için bütün gücünü kullansn; bilinen her


yolu denesin. Onun varaca nokta, çalmasnn boa gitmesinden ve
bütün giriimlerinin neticesiz kalmasndan dolay kendisini boup in-

tihar etmek olur."

"Bunun için o, hemen yukarya bir ip çeksin, yani evinin tavanna bir
ip assn, sonra onunla kendisini boup canna kysn."

Yahut ipi tavana balayp boazna geçirdikten sonra, ayaklarn


yerden keserek canna kysn.

" Haydi bunu yapsn da bir baksn; uygulad bu plan öfkelendii eyi
engelleyecek mi?" Yani eer bunu yaparsa içinden öyle bir düünsün;
onun böyle yapmasyla, o kendisini öfkelendiren Allah'n yardm en-

gellenir mi?
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 15-16 187

Âyette, onun yapt ie, "hile ve tuzak" manasna "keyd" dendi.

Bu, kendisiyle alay etmek için söylendi; çünkü o, bu ekilde, haset ettii
kimseye deil, sadece kendisine tuzak kurmaktadr.

manas udur: Onun elinde


Âyetin kendisini öfkelendiren bu ii en-
gellemenin imkân yoktur.

Âyete u manay gösünün darl ve


verenler de olmutur: Kim,
skntsnn çokluu sebebiyle, Allah kendisine yardm etmeyecek diye
düünüyorsa boazma bir ip takp kendisini bosun ve öfkesinden ölüp
gitsin; çünkü o, bundan bakasna güç yetiremez. Bu manaya göre, ken-

dini bomann anlam, lâhî rahmetten ümidini kesmek, lâhî hükme

kzmak ve Allah Teâlâ hakknda kötü zan sahibi olmaktr. Ancak bu


haldeki bir kul Allah'n yardmndan ümidini keser.

Müfessir tbn Cüzey-i Gmâtî demitir ki: "Bu söz, iki sebepten do-

lay âyete verilen ilk manadan (Allah'n, Hz. Peygamber'e yardm etme-
yeceini zannetmekten) daha tercihe ayandr.

Bu sebeplerin birincisi udur: Bu söz, Allah'a, dinin ucundan tutarak


ereti bir ekilde kulluk edenin haline münasiptir; çünkü bana bir fitne
(sknt, imtihan) gelince, hemen dininden döner ve Allah'tan ümidini
keser; öyle ki artk Allah'n kendisine asla yardm etmeyeceini düünür.
"Allah ona yardm etmeyecek" âyetini, "Allah ona nzk vermeyecek" ek-
linde açklayanlarn
171

sözü de bu görüü desteklemektedir. Çünkü yüce
Allah'n yardm olmayan bir hayatta, hiçbir hayr yoktur. Bu manaya
göre bu söz, önceki âyete baldr. Bu manay aynca, daha sonra gelen,
" üphesiz Allah dilediini yapar " âyeti de desteklemektedir. Yani bütün
iler Allah'n elindedir; öyle ise hiç kimsenin Allah'n hükmüne kzmas
ve bana bir musibet gelince hemen dinden dönmesi uygun deildir.
kinci sebep ise âyette geçen zamirin, daha önce zikredilen kimseye
ait olmasdr (Âyetin daha öncesinde Hz. Peygamber'in deil, Allah'a
dinin ucundan tutarak kulluk yapan kimseden bahsedildi. Öyle ise bu
ahs zamiri ona aittir ).
171

170 Ayette geçen yardm etmenin, nzklandrma manasna geldiini bildiren rivayetler için
bk. Taberi, Câmiu'l-Beyân. 17 / 166-167; Kurtubî, el-Cdmi' li-Alkâmi'l-Kur'ân, 17/21.

171 bk. tbn Cüzey, el -Teshil, 2/35.


188 22. HAC SÛRES 15-16 Cüz: 17

Âyetin tefsiri için Atyye ve Kevâfye baknz; onlarda tbn


îbn
Cüzey'in vard sonuçlar reddedilmekte ve âyetin ilk anlam (Allah'n,
peygamberine yardm konusu) tercih edilmektedir; çünkü âyetin ini
sebebinin mana ile balants vardr.

Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyurdu: "Biz bu ekil-


de Kur'an' apaçk âyetler halinde indirdik." Yani biz, bu ekilde, bütün
Kurian', içinde sonsuz hikmetler içeren esiz güzellik ve özellikte indir-
dik. Onun âyetleri, ince ve güzel manalara delaletiyle apaçktr. "üp-
hesiz Allah, onunla hidayete erdirmeyi diledii kimseyi doru yola iletir."

Yahut onu sürekli doru yolda sabit tutar.

15-16. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Kime nefsi galip gelmi, onu hükmü altna alp elinde esir etmise,
onun devas, yüce Allah'a komak ve gece gündüz Ona yalvarp yakar-
maktr.

Nefsin tedavisinin ve serkeliinin giderilip hakka boyun edirilme-


sinin en güzel yolu, kâmil eyhin elinde seyrü sülûkünü tamamlam
bir

ârifibillâh Allah dostlarna komaktr. nsan onlardan birini bulunca, on-

larn sohbetine sarlsn, yollarna tâbi olsun, onun kendisine gösterdii


her ii, hiç tereddüt etmeden ve durmadan yapmaya kosun; terbiyenin
banda o iin dinî hükmünü bilse de bilmese de ârifin sözüne tâbi olsun.
üphesiz yüce Allah, ona yardm eder ve kendisini destekler. Bunu ya-
pan kimse, en ksa sürede kendine gelir, nefsine sahip olur. Bir eyin ha-
berini iitmek onu bizzat görmek (içinde olmak, tatmak ve yaamak) gibi
deildir. Söylediklerimi tecrübe et; bu tecrübede hakikat ilmi vardr.

Ayn ekilde, tevhid iinde (Allah'n zat ve birlii hakknda) ves-


veselere ve kötü düüncelere kaplan kimse de ko- ârifibillâh zatlara

sun. Kosun ki onlar, onun kalbinden üphe ve bo kuruntu damarlarm


kökünden söküp atsnlar; kalbine irfan güneinin domasyla içindeki

hastalk ve bozukluklar gitsin, ârif onu, manevi zevk ve hakikati göre-


rek, yaayarak, tadarak bulma yoluna ulatrsn.

Bunun dndaki araylar bir sknt ve yorgunluktan ibarettir. Bu


kimseden vesveselerin kesildii farzedilse bile, ondan bütünüyle çekip
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 15-16 189

gitmez. Bu vesveseler çok kere, ölüm annda insann zayf bir vaktinde
ona hücum eder, kul onu savmaya güç yetiremez ve hasta bir kalple
Allah'a kavuur. Bu halden Allah'a snrz.

Eer sen, "Bana gösterdiin bu ulalmas çok uzak ve zordur;


yol,

sen beni marib-i anka kuu gibi, ulalmas zor bir eye yönlendirdin;
ona nasl ulaabilirim?" dersen, derim ki:

Vallahi, eer Allah Teâlâ hakknda güzel zan sahibi olursan (O' nun
sana bunu bulduracana inanrsan), aynca Allah'n kullan hakknda
da güzel zan beslersen (Allah'n kullan içinde bu sfattaki âriflerin bulu-

nacan kabul edersen), sonra susuzluktan cieri yanm bir kimsenin


suya ulama istei gibi, Allah'a yalvanp yakarrsan, onu sana her eyden
daha yakn bulursun. Vallahi biz böyle zatlan bulduk ve onlarn saye-
sinde hedefimize ulatk. Onlar, Cüneyd-i Badâdî ve benzeri âriflerin
usulü üzere giden kimselerdir. Onlar nazarlanyla bütün mükülleri çö-
zer, müridi manevi yolda ilerletir, nihayet, "te sen ve Rabb'in!" diye-
rek aradan çekilir. Bütün nimet ve ihsanlar yüce Allah'tandr.

Kim bu dediimi (âriflerin terbiyesine girmeyi) terkeder, manevi


tedaviden ümidini keser ve Allah'n dünyada ve ahirette kendisine yar-
dm etmeyeceini zannederse öfke ve ümitsizliinden ölsün! O böyle
yapmakla sadece kendisine zarar verir. üphesiz, Allah dilediini do-
ru yola ulatrr; ona nefsinin hastalklarn tedavi etmeyi nasip ve kolay
eder. Allah kimin de fitneye dümesini dilerse sen Allah'tan gelen eye
kar ona bir Hayrl ilerde muvaffak olmak
fayda veremezsin. sadece
yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Müminlerle nkarclarn Akbeti

Cenâb- Hak sonra, Kur'an'n apaçk âyetlerine iman edenlerle, on-

lardan yüz çevirenlerin âkbetinden bahsederek öyle buyurdu:


190 22. HAC SÛRES 17 Cüz: 17

17. man edenler, yahudi olanlar , Sabitler, hristiyanlar, Mecûsîler ve

mürik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, kyamet günü onlarn aras-


n ayrr (aralarnda hükmünü verir). üphesiz Allah her eye ahittir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Bahsedilen apaçk âyetlere yahut iman


edilmesi gereken bütün eylere iman edenler ..." Yani iman edilecek ey-
lerin içine öncelikle giren apaçk âyetlerde zikredildii gibi, Allah'n hi-

dayetine ve iradesine iman edenler, yahudi olanlar, Sâbiîler, hristiyatlar

Mecûsîler ve mürik olanlara gelince ..."

Yahudiler, Hz. Musa'nn [aleyhisselâm] dinine tâbi olanlardr.

Sâbiîler, Hristiyanlk'tan aynlm, yünden elbise giyen bir gruptur.


Denilmitir ki: "Onlar, biraz Hristiyanlk'tan, biraz Yahudilik'ten ala-
rak keyiflerine göre karma bir din oluturmu bâtl bir gruptur. Onlar,
âlemde nur ve zulmet olarak iki asl eyin olduunu, her eyin bun-
lardan meydana geldiini söylerler, ayrca yldzlann kâinat ve insan
üzerindeki tesirlerine inanrlar.

Mecûsîler, atee tapan kimselerdir. Onlar, hayrl eyler nurdan,


kötü eyler zulmetten (karanlktan) yaratlmtr derler (iyilik ve kötü-
lük ilâh diye iki ilâha inanrlar).

Mürikler, puta tapan kimselerdir. Araplaridan ve onlarn dnda-


ki milletlerden puta tapan herkes bu gruba girer.

Âyette, toplam alt dinden bahsedilmitir. Bunlarn bei, eytann


yolunda olup sadece biri Rahmân'a tâbidir.

"
Âyet öyle devam ediyor: üphesiz Allah kyamet günü onlarn ara-
,

sn ayrr Sahip olduklar hallere ve layk olduklar mekânlara göre


her birini ayrr; hepsine tek karlk vermez, hepsini bir yerde toplamaz
(Mümini cennete, kâfiri cehenneme koyar).

Bir dier mana: Allah, kyamet günü müminlerle, kâfir olan be gru-
bun arasnda hüküm verir; doru yolda olanla, yanl yolda olan ortaya
çkarr; doru yolda olana ikram eder, yanl yolda olan hor hakir b-
rakr.
Cüz: 17 22. HAC SÜRES 18 191

Âyet öyle bitiyor: " üphesiz Allah her eye ahittir. " Yani O, her eyi
bilir, kulun içnde bulunduu durumlar kontrol eder, onun amellerini
kaydeder, onun bütün srrn ve yapmaya karar verdii düüncelerini
bilir. O'nun bütün bunlar bilmesi, herkese hak ettii cezay vermesini
gerektirir. Bu âyet, müthi bir tehdittir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

17. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ kyamet günü, salam din sahipleriyle bozuk din sahip-
lerinin arasm birbirinden ayrd gibi istikamet üzere bulunan, salam
ve Allah'n nuruyla mâmur olmu kalp sahipleriyle, hasta, nurdan uzak,
zulmet, vesvese ve kötü düünlerle dolu kalp sahiplerini de birbirinden
ayrr. Birincileri, mukarrebîn makamndaki sddklarla beraber yapar;
kalbi hastalan ise, esfel-i sâfiline (en kötü azap derekesine) indirir yahut
onu cennete giren avam Hayrl ilerde muvaf-
insanlarla birlikte yapar.

fak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Varlklarn Yüce Allah'a Secdesi

Cenâb- Hak, bundan sonra, her eye ahit olmasnn delilinden


bahsetti. Bu delil, bütün varlklarn O'na secde etmesi ve heybetinden

kendisine boyun emesidir. Bu konuda buyurdu ki:

i2* u 4*
Görmedin mi, göklerde bulunanlar ve yerde bulunanlar, güne,
18.

ay, yldzlar, dalar, aaçlar, hayvanlar ve insanlarn birçou Allah'a


secde ediyor; birçou da azab hak etmitir. Allah kimi hor ve hakir
yaparsa artk onu ikram ve izzete kavuturacak kimse yoktur. üphe-
siz Allah dilediini yapar.
192 22. HAC SÜRES 18 Cüz: 17

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey bu hitab iiten kimse veya ey görme
kabiliyetine sahip olan kimse, ilim ve kalp gözüyle görmedin mi? Yahut

ey Muhammed, görme yerine geçecek bir ilimle görmedin mi? Göklerde


bulunan melekler ve yerde bulunan insan, cin ve melekler Allah'a secde
etmektedir."

"Göktekiler" ifadesinin içine, meleklerin dnda dier harika ekil-


de yaratlm varlklarn da girme ihtimali vardr. Ayn ekilde "yerde-
kiler" ifadesinin kapsamna, yaratlm bütün varlk türleri girer.

Âyet öyle devam ediyor: "Güne, ay, yldzlar, dalar, aaçlar ve hay-
vanlar da Allah'a secde ediyor ." Bu varlklarn secdesinin hakiki manada
bir secde olmas muhtemeldir, fakat bizler, onlarn Allah' tebih edile-
rini anlamadmz gibi CYna secde edilerine de anlamayz.
Kevâî ,
173
Ebü'l-Âliye'nin 173 öyle dediini nakletmitir: "Gökte bu-
lunan yldz, güne ve ay batt zaman secde eder; sonra kendisine izin
verilene kadar önceki yerine dönmez ." 174

Sahih-i BuhörV de u hadis nakledilmitir: "Güne, secde edip kendisine


" 175
izin verilmeden domaz.

Mücâhid 176 demitir ki: "Dalarn, aaçlarn ve hayvanlarn sec-


desi, gölgelerinin deiip durmas, yani uzayp ksalmas, sa sola
dönmesidir ." 177

172 Kevâf, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Yusuf b. Haan el-KevâI el-Mevslî (v. 680/1281) tefsir

ve kraat Alimidir. Tebsratü’l-MütrzMcir ve TezJdretü'l-Mütebassr adl tefsiri ile mehur-


dur. Baka eserleri de vardr (bk. Mahfuz Ata, "Kevâr, DM, 25/341).
173 Ebü'l-Âliye er-Riyâhî (v. 90/709), tâbilnden tefsir, hadis ve kraat âlimi bir zattr, lîbü'l-

Âliye, Hz. Ebû ve dier pek çok sahabeyi görmü, Hz. Ali, Übey b. KAT», Abd ullah
Bekir'i

b. Mesud, Ebû Zer el-Gfârf ve Hz. Âie'den [radyallahu «nhüm| hadis rivayet edip- ders

almtr (geni bilgi için bk. Abdullah Aydemir, “Ebü'l-Âliye er-RiyâhT, DM, 10/2*>2.
174 Rivayet için bk. Taberf, Câmiu'l-Beyân, 16/387; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/ 18.

175 bk. Buhârî, Tevhid, 22; Müslim, mân. 250).

176 Mücâhid b. Cebr (v. 103/721), tefsirde Mekke ekolünü temsil eden Abdullah b. Abbas'n
(ndyallahu anhj talebelerinden olup tâbiîn müfessirlerindendir.

177 bk. Taberî, Câmiul-Beyân, 16/387.


CüzJ7 _ 22. H AC SÛRES 18 193

Yahut onlarn secdesi, lâhî emre itaatleridir. Bütün cansz varlk-


lar, Allah Teâlâ'ya itaat içindedir, O'dan korkar, O'nu tebih ederler.
Onlarn Cenâb- Hakk'n emrine boyun emeleri ve itaatleri, mükellef
kimselerin Allah'n huzurunda boun emelerine benzetilmitir.

Âyet öyle devam ediyor: "Ve insanlarn birçou Allah'a secde ediyor.

Allah Teâlâ için taat ve ibadet secdesi yapyor. Birçou da inkâr ve ina-
dndan dolay ibadet secdelerinden kaçnd için azab hak etmitir."
bn Arafe m âyete u manay vermitir: "nsanlarn birçou (Allah'a
,

itaat ederek) sevaba ulamtr; birçouna da (secdeden kaçt için)

azap hak olmutur."

Âyete u mana da verilmitir: nsanlarn çou Allah'a secde etmekte-


dir; pek çou da secdeden kaçnmaktadr, bunun için azab hak etmitir.
öyle de denilmitir: nsanlarn çou, yüce yaratcya secde etse de
Hz. Muhammed'in (saliallahu aleyhi vesellem) peygamberliini inkarlar se-
bebiyle kendilerine azap hak olmutur; felsefeciler, yahudi ve hristi-
yanlar gibi.

"
Âyet öyle devam ediyor: Allah kimi, ekavet hali kendisini dinin

emrine boyun emekten alkoymas sebebiyle hor ve hakir yaparsa artk


onu saadete ulatrarak ikram ve izzete kavuturacak kimse yoktur."

Yahut Allah, kyamet günü kimi hor ve hakir yaparsa onu erefli
yapacak kimse yoktur; o kimse zelil ve hor bir halde kalr.

Âyet öyle bitiyor: "üphesiz Allah, mülkünde dilediini yapar." Di-


lediini ihsan yapp yüceltir; dilediini de adaletiyle hor hakir
ile erefli

brakr. Verdii hükümden dolay O'nu hesaba çekecek kimse yoktur.

17B bn Arafe, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Arafe et-Tûnisî (v. 803/1401)
Mâliki fakihlerindendir. Ibnü'l-Cezeri ve ibn Hacer el-Askalânf onun talebeleri ndendir.

Mâlikifkhna dair el-Muhtasarfi'l-Fkh adl eseri mehurdur. Onun ayrca, tefsir derslerin-
de yapt açklamalarn talebeleri tarafndan toplanmasyla oluturulan Tefsir u bn Arafe
isminde bir tefsiri vardr (geni bilgi için bk. Sa'd Gurâb, "bn Arafe", DA, 19/316-317).
Haan AzzûzCnin teshiline göre bn Acibe, ibn Arafe'nin tefsirinden yapt alntlan,
Abdurrahman- FâsPnin, Celâltyn Tefsin üzerine yapt Hâiyetü 'l-Fâsî'den nakletmek-
tedir (bk. Azzûzî, eyh Ahmed bn Acîbe ve Menhecühü fi't-Tefsir, 2/87 [Marib 2001)).
194 22. HAC SÛRES 18 _ _ Cüz: 17

Allahm, bizi taatin ve muhabbetinle ereflerdir. Bizi senin emrine


ve hükmüne boyun eenlerden yap. Bizi, seni müahedenin ve seni ta-

nmann tadna ulamakla nimetlendir. Senin her eye gücün yeter.

Bu âyet secde âyetidir, onda secde yaparken bu dua okunabilir.


Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla müm-
kündür.

18. Âyetin Tasavvufî aretleri

Cenâb- Hak, zatnn srlanyla varlklann iç âleminde tecelli etti; s-


fatlarnn nurlaryla da onlarn zahirinde tecelli etti; böylece her eyde
O'nun zatnn srlar ve sfatlarnn nurlarna ait bir marifet vardr; her

ey O'nu tanr; bunun için O'na hamd ile secde eder.

bn Ataâullah- skenderî Hikem adl eserinde der ki: "Yâ Rabbi, sen
her eye kendini tanttn; artk seni bilmeyen kimse yoktur."

Varlklarn mana âlemindeki srlara secde eder ve yüce


zahirleri,

Mevlâ'ya boyun eer. Bunu sadece mana denizine dalan, varlklarn


zâhirinde taklp kalmayan kimse anlar.

Cenâb- Hakk'n, zâhirdeki ve bâtndaki celâline ve ululuuna sa-

dece, Allah'n insanlar içinde hor hakir brakt kimseler boyun eip
teslim olmaktan çekinir. Allah Teâlâ kimi hor hakir brakrsa onu erefli
yapacak kimse yoktur. üphesiz Allah dilediini yapar.

Hak ile Bâtln Mücadelesi


Cenâb- Hak, bundan kyamet günü müminlerle be gruptan
sonra,

oluan kâfirlerin arasn nasl ayracam açklayarak öyle buyurdu

4^; 04* j,jis aîi


• > • I ^ % * * % «Cv 5 ^ • & * t
* •
, \

} } . * 1. ,
7..' t
t
^
,

Cüz: 17 22. HAC SÜRES 19-24 195

l î © &jû\ 4» i* 'PA3 p 'A*’ ^


^
^ ^

>4p jj c5^ ol^UJl 1^3 pi -pil

p pp ps 3P' P »J5
jSj j- jf

D pp I> J] J3 Jjü ^ pili Ji >JL5

19. m iki grup, Rab'leri hakknda çekien iki hasmdr. Onlardan


inkâr edenler için ateten bir elbise biçilmitir. Onlarn balarnn üs-

tünden kaynar su dökülür!

20. Bununla, karnlarnn içindekiler ve derileri eritilir!

21. Bir de onlar için demirden topuzlar vardr!

22. Onlar, her ne zaman çektikleri straptan dolay oradan çk-


mak isteseler, oraya geri döndürülürler ve kendilerine, " Tadn bu ya-
kc azab!" denilir.
23. üphesiz Allah, iman edip salih amel yapanlar altndan r-
maklar akan cennetlere koyar. Bunlar orada altn bileziklerle ve inci-

lerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.

24. Onlar, sözün en güzeline ulatrldlar ve ayrca övgüye layk


olan Allah'n yoluna iletildiler.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "u iki grup yani müminlerle kâfirler,

Rab'leri hakknda çekien iki hasmdr.”

îbn Abbas [radyaliahu anh] demitir ki: "Âyette iaret edilenler, daha
önce bahsedilen din sahipleridir." Buna göre müminler bir taraf, dier
be din sahipleri yani yahudi, Sâbiî, hristiyan, Mecûsî ve mürikler de
dier taraftr. Onlar, Rab'lerinin an hakknda tarttlar. Yahut O'nun
1% 22. HAC SÛRES 19-24 Cüz: r

dini hakknda tartmaya girdiler. Bir dier görüe göre onlar, Allah'n

zat ve sfatlar hakknda tartmaya girdiler. Bunlann hepsi, Allah


Teâlâ'nn ileriyle ilgilidir. Her grup, kendi inancnn doru, kar taral-
takinin inancnn yanl olduunu söylemektedir.

Bir rivayete göre yahudilerle müminler tartmaya girdiler. Yahud-


ler, "Bizler Allah'a daha yaknz ve bizim kitabmz sizin kitabnzdan
öndedir ve bizim peygamberimiz sizin peygamberinizden öncedir" de-
diler. Müminler de,

"Bizler Allah Teâlâ'ya sizden daha yaknz; biz, bizim peygamberimi-


ze ve sizin peygamberinize (Hz. Musa'ya) iman ettik, ayrca Allah'n in-

dirdii bütün kitaplara iman ettik. Sizler bizim kitabmz ve peygamberi-


mizi tandnz halde hasedinizden dolay onu inkâr ettiniz " 179
dediler

Ebû Zer (radyaliahu anhl yemin ederek derdi ki: "Âyet, Bedir günü
vurumak için meydana çkan Kurey'ten alt kii hakknda indi. Bu alt
kii, müslümanlardan Hamza, Ali ve LFbeyde b. Haris ile, müriklerden
Utbe b Rebîa, eybe b. Rebfa ve Veld b. Utbe idi." Ali (radyaliahu anh)

demitir ki: "Kyamet gününde kâfirlerle hesaplamak için Allah'n hu-


zurunda ilk diz çöken ben olacam !" 180
"
Cenâb- Hak sonra, üphesiz Allah, kyamet günü onlarn arasn ay-
rr" (Hac 22/17) âyetinde zikredilen ayrmann nasl olacam belirterek

öyle buyurdu:

" Onlardan , Muhammed'e [sallallahu aleyhi vesellem) indirileni inkâr eden-


ler için ateten bir elbise biçilmitir." Onlar dier insanlardan ayrlr, la-
denlerini tam saracak ekilde ölçüleri alnr. "Onlar için elbise biçilmitir"

denmesi, bu iin kesin olacam bildirmek içindir.


"Onlarn balarnn üstünden kaynar su dökülür!"

îbn Abbas'n öyle dedii rivayet edilmitir: "Eer o sudan bir parça
dünyadaki dalarn üzerine konsayd onlar eritirdi."

179 Taberi, Câmu'l-deyân, 17/173; Sa'lebî, el-Kef re'l-Beyân, 4/290; Süyûti, ed-Dur'u'l-
Mersûr, 6/20.

180 Taberi, a.g.e., 17/173; Sa'lebî, age.. 4/290; Süytitî, a.g.e., 6/20; ayrca bk. Buhüri, Te’sîru
Sûre (22), 3; Müslm, Tefsir, 34; tbn Mâce, Cihad, 29.
V ” " "

Cüz: J7_ 22. HAC SÛRE S 19-24 197

" Bu scak su ile karnlarnda bulunan mideyi, barsaklar ve derileri eri-

tilir!" Bu kaynar su, onlarn dlarna ve içlerine etkisini gösterir. Ne


zaman derileri eriyip yok olsa, yeni deri ile deitirilir.

Kaynar suyun önce kamn içindekileri erittiinin söylenmesi, onun,


vücudun dndan döküldüü halde, vücudun içinde yapt tesir ve
tahribatn, vücudun dndaki tesirinden daha etkili olduunu bildir-

mek içindir.

Devamndaki öyle buyruluyor: "Birde onlar için demirden


âyetlerde
topuzlar, sopalar vardr. Yani kâfirlere azap etmek için, ucunda topuzlar

bulunan demirden kamçlar vardr; onlarla kendilerine vurulur.

"Onlar, ne zaman çektikleri straptan dolay oradan çkmak isteseler,

yani azaptan çkmaya yaklasalar, oraya, azabn içine, en dibine geri


döndürülürler/' Bunun öyle olaca rivayet edilmitir: Ate, alevi ile

onlara vurunca, kendilerini yukar frlatr, öyle ki onlar atein en üst


ksmna geldiklerinde, kendilerine demirden tokmaklarla vurulur,
böylece oradan çkamadan, atein içinde yetmi senelik mesafeye geri
"'
yuvarlanrlar. 1

Âyet öyle bitiyor: "Melekler tarafndan onlara, 'Tadn bu iddetli ve


büyük yakc azab! denilir."

Cenâb- Hak bundan sonraki âyette, doru yolda olan dier grubun
(müminlerin) elde ettii karlktan bahsederek öyle buyurdu:

"üphesiz Allah, iman edip salih amel yapanlar altndan rmaklar akan
cennetlere koyar. Bunlar orada altn bileziklerle ve incilerle bezenirler. Yani
melekler, Allah'n emriyle onlar altn bileziklerle ve incilerle süslerler.

"Orada giyecekleri ise halis ipektir.

Âyette, "Onlar orada ipek giyerler" denmedi, bunun yerine, "El-


biseleri ipektendir" dendi. Bundaki incelik udur: Cennetliklerin elbise-

lerinin olmas, açklamay gerektirmeyecek kesin bir durumdur; zira


onlarn elbisesiz olmas mümkün deildir. Burada açklanmas gerekli
olan, elbisenin ne olduudur. Bilezik ve inci ise böyle deildir. Çünkü

181 Rivayet için bk Kurtubi, el-Câmi' li-Ahkjmi'l-Kur'ârt, 18/26; Begavî, Mrölimil't-Tenzîl, 3/281.
198 22. HAC SÛRES 19-24 Cüz: 17

onlar lazm olan zaruri eyler kapsamna girmezler; bunun için onlar-
la süslenmeleri özel olarak belirtildi. Açklama için Ebüssuûd tefsirine

baknz .
1 "2

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, sözün en güze -


line ulatrldlar/' Bu söz, "lâ ilahe illallah " kelime-i tevhididir. Yahut
"Elhamdülillah ve lâ ilahe illallahu vallahu ekber" sözüdür. Bunu u âyete
dayanarak söylüyoruz:

" Güzel kelime O'na yükselir " (Fâtr 35/ o).


"
Âyet öyle bitiyor: Onlar ayrca övgüye lâyk olan Allah'n yoluna
iletildiler." Yani onlar, övülen yola iletildiler; bu yol slâm'dr.

Âyete u mana da verilmitir: Allah onlara, ahirette, "Bize yapt


vaadini yerine getiren Allah'a hamdolsun" demeyi ilham etti ve onlar
orada cennetin yoluna evketti.

öyle de denmitir: Onlar, aziz ve övgüye layk olan Allah'a ulama


yoluna iletildiler. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

19-24. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Zahir ehli, bâtn ehli ile Cenâb- Hakk'n durumu hakknda tart-
maya girdiler.

Zahir ehli, "Cenâb- Hak dünyada görülmez; O* nu tanmak sadece,


delil ve burhanla olur" dediler.

Bâtn ehli sûfî büyükleri ise öyle dediler: "Cenâb- Hak, ahirette

görüldüü gibi dünyada da müahedeye ve kalple görmeye dayal ir-

fanla görülür; fakat bu görme, nefislerinin manen ölümünden ve Hz.


Peygamber' in (sallaiiahu aleyhi vesellem] metodu üzere terbiye veren büyük-
lere boyun eerek terbiyelerine girdikten sonra olur. Bu zat onun önün-
de bir örek olarak kendisini hak yolunda ilerletir; nihayet, "te sen ve
te Rabb'in!" diyerek onu lâhî huzura ulatrp aradan çekilir. O zaman
kulun üzerine irfan güneleri parlar; o nur içinde varlklar kaybolur, on-
lar görmez ve hissetmez olur; o anda sadece bütün kâinat var edeni gö-

182 bk. Ebüssuûd, râdü'l-Akli's-Selim, 4/376.


Cüz:_17 22 - HAC S ÛRE S 19-24 199

rür. Öyle ki Allah'tan bakasn görmeye zorlansa,


buna güç yetiremez;
çünkü (gerçek varlk sahibi olarak) O'nunla birlikte kimse yoktur ki onu
müahede etsin."
Ariflerden biri demitir ki: "Cenâb- Hakk' müahede ettiinde,
O'nun birlikte bakasn müahede etmen imkânszdr."
bn Atâullah- skender! Hikem adl eserinde, "Cenâb- Hakk'a Ya-
kar" bölümünde demitir ki:
"lâhî, varl sana muhtaç olan bir varlk, sana (gerçek manada)
nasl delil olur? Kâinatta, senden baka zuhur eden ve sana ait olmayan
bir zuhur var m ki varlklar senin için tecellilerini gösteren bir mahal ol-

sunlar? Sen ne zaman uzaklap kayboldun ki seni gösterecek bir delile


ihtiyaç olsun! Sen ne zaman uzaklatn ki varlklar sana ulatrsn!"

eyh Ebü'l-Hasan- âzelî [kuddise srrvhû] demitir ki: "Delil ve bur-

hanla yetinenler, müahede ehli yannda avam saylrlar."


Bu müahede yolu, manevi terbiye yolu olup asla kesilmez (kya-

mete kadar devam eder). Kim bu yolu inkâr ve reddederse o kimseye


Cenâb- Hak'tan kopma ateinden bir elbise giydirilir; artk o, kendisi-
ni saran varlklarn perdesi içinde hapsedilir ve zatnn heykeli içinde
(maddi varlnda) mahsur kalr. Bu durumda o, sadece varlklarn ka-
ranln görür; bandan kalbine kadar kendi tedbir ve tercihinin skn-
ts dökülür.

Ne zaman varlklarn hapsinden ve manen perdelenmenin sknt-


sndan çkmak istese, iin hayret verici deheti ve Cenâb- Hakk'm aza-
metinin heybeti onu geri çevirir (varlklardan kurtulup mana âlemine
adm atmaya cesareti ve imkân olmaz). Çünkü onun fikri, kâinatn ta-

bakalar altnda (varlklarn zulmeti içinde) hapsedilmitir; o, bir sürü


engel, meguliyet ve ehvetlerle balanmtr. Ona, "Yakc azab tat! Bu
azap, senin gerçei görmekten mahrum braklmandr" denir.

üphesiz Allah Teâlâ, velilik yoluna iman edenleri, altndan ilim ve


hikmet nehirleri akan marifet cennetlerine dahil eder; orada her türlü
güzel vasf ve faziletlerle süslenirler, bütün çirkin ve kötü hallerden te-

mizlenirler.
200 22. HAC SÛRES 25-26 Cüz: 17

Onlar, sözün güzeline ulatrldlar. Bu güzel söz, mahzun bir kalp -

le devaml zikir ve sâfi kalplerden gelen yumuak hitaplardr.


Onlar, ayrca manevi terbiye ve terakki yoluna ulatrldlar ve ni-

hayetinde her türlü övgüye layk, her eyden daha yakn, dua edenin
isteine icabet eden en sevgiliyi müahede haline ulatlar. Allah Teâlâ
lutuf ve keremiyle bizleri de onlarn makamna ulatrsn.

Kabe ve Hacla lgili Hükümler

Cenâb- Hak bundan sonra, sûrenin asl maksad olan hacla ilgili

hükümleri zikretmeye balad. Önce, beytini ziyarete tevik etmek ve


ona rabet ettirmek için Kabe'nin yüceliinden bahsederek öyle bu-
yurdu:

rfjîl il jp OjAo JpîJJI 01

jlJl lû\j îp. ^uLu îiiLl?.

25.nkâr edenler, insanlar Allah'n yolundan ve yerli-yolcu bü-


tün insanlara eit klnan Mescid-i Harâm'dan alkoyanlar unu iyi
bilsinler: Kim orada zulüm ile doru yoldan saptrmak isterse biz ona

act bir azap tattrrz.

26. Bir zamanlar brahim'e Beytullah’n yerini hazrladk ve ona


dedik ki: "Bana hiçbir eyi ortak koma! Tavaf yapanlar, ayakta iba-
det edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi ( Kabe'yi ) temiz tut!"
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 25-26 201

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: nkâr edenler ve insanlar Allah'n yolundan
alkoyanlar, sürekli bunun için çalanlar, ayrca, Mekkeliler'in müslüman-
lara yapt gibi insanlar, yerli-yolcu bütün insanlara eit klnan Mescid-i

Harâm'dan yani oraya girmekten alkoyanlar unu iyi bilsinler ..."

Mescid-i Harâm, kim olursa olsun, bütün insanlar için, durmak ve


kalmak için eit yaplm bir yerdir. Orada, Mekkeli olanla dardan
gelenin, zayfla kuvvetlinin, ehirli olanla köylünün bir fark yoktur.

Eer âyette "Mescid-i Harâm" ile "Mekke" kastedilmise, onda


Mekke'nin evlerinin satlmayacana, insanlarn onda eit haklara sa-
hip olacana dair bir delil vardr. Buna göre, dardan gelen bir kimse
orada istedii yerde konaklayabilir; orada hiç kimsenin özel bir mül-
kü olmaz. Ebû Hanîfe |rahmetuiiahi aleyh] bu görütedir .
183
mam Mâlik ve
dierleri, Mekke'deki evlerin Mescid-i Haram gibi olmadn, onlarn
insanlarn mülkünde olabileceini söylemilerdir.

Eer Harâm ile Kabe kastedilmise, âyet, orasnn bütün


Mescid-i
müminlere mubah olduunu (hiçbir müminin oraya girmesinin engel-
lenmeyeceini) belirtmektedir. Bu, üzerinde görü birlii edilmi bir
konudur.

Orada, Mekke'de oturan yerli ile dandan gelen misafir eittir.


A
Ayet öyle bitiyor: "Kim orada yani Mescid-i Harâm'da yasak bir

eyi yaparak zulümle, dorudan saptrmak isterse biz ona ahirette ac bir

azap tattrrz. Orada günah ileyen herkes için durum ayndr."

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Ey Muhammed, unu da


an: Bir zamanlar biz, brahim'e Beytullah'm yerini hazrlamtk." Ona,
buray hazrladk; brahim [aieyhisseiâm] onu,
Kâbe'yi bina etmesi için
gökteki beytülma'mûrun hizasnda, Hz. Âdem'in [aieyhisseiâm] yapt
yerde bina etti.

183 bk. Kurtubî, ei-Câmi' li-Ahkâm'l-Kur'dn, 18/31. Ancak Hanefiler'den Cessâs, Ebû
Hanîfe'nin, Mekke'nin evlerinin satlmasnn câiz olduu görüünde olduunu kaydet-
mitir (bk. Cessâs, AhkÂmul-Kur'ân, 3/300 [Beyrut 1994]).
202 22. HAC SÛRES 25-26 Cüz: 17

Beytullah, önceleri krmz yakuttan yaplm, Hz. Nuh [aleyhisselâml

zamanndaki tufanda dördüncü kat semaya yükseltilmiti. Allah Teâlâ.

Hacûc isminde iddetli bir rüzgâr estirerek, Kâbe'nin yerini temizletti


ve böylece Hz. brahim'e onun yerini öretti.

öyle de denilmitir: Allah Teâlâ, Hz. tbrahim'e bir bulut gönderdi,


bu bulut onunla konuarak, "Benim gölgemin ölçüsünde onun temelle-
1 *4
rini at!" dedi.

Böylece Hz. brahim [aleyhisselâml, Kâbe'yi ilk temellerinin üzerine


bina etti.

îbn Hacer demitir ki: "Hz. brahim [aleyhisselâml, Kâbe'nin yüksek-


liini 9 zirâ (günümüzde 1 zirâ yaklak 25 santimdir), etrafn ise ken-
di ölçüsüyle 30 zirâ yapt. Hicr denen bölgeyi de Kâbe'ye katt. Ondan
önce bu bölge, Hz. smail'in koyunlan için kullanlyordu. Hz. brahim
[aleyhisselâml Kabe'yi toprak kullanmadan talan üst üste koyarak bina etti,
üzerine çatyapmad. Onun için bir kuyu açt. Kâbe'nin kapsnn yann-
da bir sandk vard; Kabe adna hediye edilen eyler onun içine atlrd."

Rivayet edildiine göre Kâbe be defa bina edilmitir:


Kâbe'yi ilk olarak melekler krmz yakuttan bina etti. 185
Sonra Kâbe,
Hz. Nuh [aleyhisselâml zamanndaki tufanda göe kaldnld.
Kâbe'yi ikinci olarak Hz. brahim [aleyhisselâml bina etti. Bir rivaye-

te göre Kâbe'yi Hz. brahim'den önce Cürhüm kabilesi bina etmitir.

u durum bunu göstermektedir: Âd kavminin bana büyük ktlk bir

Kâbe'ye snp yalvardlar; bunun üzerine Allah Teâlâ onlara


gelince,

rüzgâr gönderdi. Bu durum, Hz. brahim'den önceydi.

Kâbe'yi üçüncü olarak Kurey bina etti; bu yapmda Hz. Peygamber


de [sallallahu aleyhi veselleml hazr bulunmutu; bu, kendisine henüz pey-
gamberlik gelmeden önce idi.

M bk. Vâhidî, el -Vasi t fi Tefsin'l-Kur'âni’l-Mecid. 3/266 (Beyrut 1994); tbn Ebû Hâtim,
Tefsirü'l-Kur'âni'l-Azim, 8/2485-2486 (Riyad 1997); Süyûtî, ed-Dürru'i-Mensûr, 6/29-3('.

185 Baz rivayetlere göre Kâbe'yi ilk bina eden, Hz. Cebrâil'in rehberliinde Hz. Âdtm
laleyhüseUm] olmutur (bk. Ebüssuûd, Irddü'l-Akli s-Seltm. 1/198; Salebi, el-K^f *7-
Beyân, 2/ 104. Bu sûrenin 29. âyetinin tefsirinde de Kâbe'yi ilk yapan kimsenin Hz. Âdem
[aleyhisselâml olduu söylenmitir (Mütercim).
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 25-26 203

Kâbe'yi dördüncü olarak, Abdullah b. Zübeyr, beinci olarak da


186
Haccâc bina ettirmitir .

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: "Ona dedik ki: Bana hiçbir eyi or-

tak koma! " Kabe'nin yapm ve dier hiçbir ite, ameline nefsin hazlarn
kartrma. Yaptn ie kar dünyada ve ahirette bir karlk bekleme.
Bir menfaat umarak veya eyden korktuun için amel yapma; tam
bir

aksine, amelini Allah'a kar sevgi, ükür ve kulluk için yap.


mam Kueyrî âyetin tefsirinde demitir ki: "Âyetin manas udur:
Kâbe'yi ve onu yaptn görme (ameline bakma; sadece bana yönel )."
187

Denilmitir ki: Bu âyette, Kabe'nin etrafnda oturan kimselerden


Allah'a ortak koanlara bir ayplama ve tenkit vardr. Mana udur: Ey
mürikler, ben, sizin babanz brahim'e, ondan sonra gelenlere ve size,

"Bana hiçbir eyi ortak komayn" diye art kotum; sadece sizler onu
kabul etmediniz, tam aksine, bana ortak kotunuz, insanlar hak yolun-
dan alkoydunuz ve doru yoldan saptnz. Böylece, babanz brahim'in
[aleyhisselâm) yolundan baka yola girdiiniz için knanmay ve yerilmeyi
hak ettiniz.

Âyet öyle devam ediyor: "Kâbe'yi tavaf yapanlar, orada namaz için

ayakta duranlar veya orada oturanlar için , bir de rükû ve secde yapanlar
yaninamaz klanlar için evimi, putlardan ve pisliklerden temiz tut!" En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.

25-26. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

üphesiz, velilik yolunu inkâr edenler, insanlar o yola girmekten


alkoyanlar ve onlarn lâhî huzur mescidine girmelerini engelleyenler
var ya, kim bunlan yaparsa biz ona ac bir azap tattrrz. O huzur mesci-
di ki Allah Teâlâ oray kalplerin sakin olduu, ruhlarn snd bir yer

yapt. Her kim oraya yönelir ve Allah için nefsini ve kalbini satarsa (Al-
ular ve lâhî huzura girer. Buras, Cenâb-
lah için feda ederse) oraya
Hakk' müahede, O'nunla konuma, özel dertleme ve münâcât yeri-

186 bk. EbüssuCd, radü'l-AJdi's-Selm, 4/378.


187 bk. Kueyrî, Letâifu'l-Jrât. 4/209.
204 22. HA C SÛRESt 25-26 Cüz:_17

dir. Oras, yüce sevgiliyi müahede, en yakn dost ile özel dertleme ve
fikirlerin müahede fezasnda dinlenme yeridir. te kim, insanlar bu
huzurdan engellerse ona ac bir azap tattrrz.

mam Kueyri, "O Mescid-i Haram, mukimler ve misafirler için ayn-


dtr" âyeti hakknda demitir ki: "Bu âyette, insanlar arasndaki farkll-
n sadece lâhî huzura gidi yolunda olduuna bir iaret vardr. Hakk'a
vâsl olduktan sonra ise bir farkllk yoktur. Sonra nefisler hak yolda
birletiinde, onlar tek mahalde toplanrlar; ancak orada da her birinin
kendisiyle tannd özel bir hali vardr ." 188

Ben (bn Acibe) derim ki: Has tevhid makam, Allah'ta fâni olma
makamdr. Hakk'a vâsl olanlarn topland makam odur. Bundan
ayardan boaltma, mâsivadan kesilme, lâhî huzura
sonra, kalplerini
hazrlanma ve ilâh emirlere uyma derecelerine göre her birinin manevi
zevki, vecdi, keif ve terakkilerinin artmas birbirinden farkldr. Bütün
bunlar, ezeldeki lâhî taksime göre olmaktadr.

" Biz brahim'e Kabe’nin yerini hazrladk" âyeti hakknda Vertecübî


(Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Allah Teâlâ dostu brahim ve bütün sev -
dikleri için beytini hazrlad; ona, ibadetine bir vesile olsun ve âyetlerinin

nurlarna bir ayna olsun diye orada bulunan âyet ve kerametleri, kendi-
sine ihsan ettii nurlarn gösterdi ." 189

Ben (bn Acibe) derim ki: Âyetteki "beyt"le kalbe iaret edilmek-
tedir; çünkü kalp, Buna göre âyetin manas öv-
yüce Rabb'in evidir.

ledir: Biz brahim'e, ceberûtumuzun (zatmza has âlemin) srlarn ve


melekûtumuzun (ceberûtun dndaki gayb âleminin) nurlarn müahe-
zatmz müahede ile yakîne ulaanlardan olmas için kalbinin
de edip
mekânn hazrladk ve ona dedik ki: "Bana, mâsivadan hiçbir eyi ortak
koma; bizimle birlikte bakasn görme! Evimiz olan kalbini, ayardan
(yabanclardan) huzurunu bozan bütün hallerden temizle! Temizle ki

kalbin, içine inecek olan manevi vâridat ve nurlar için, orada duracak
müahede ve srlar için ve ayrca tâzim ve inkisar halinde secde ve rükû
ederek sana yönelecek kalpler için hazr bir mahal olsun."

18fl Kueyri, Lefâfii'l-lârât, 4/209.

UN Rûzbihân- Baklî, Arâisii'l-Beyân, 2/535.


'

Cüz: 17 22. HAC SÛRES 2 7-30 205

Gerçekten arifin kalbi, lâhî varidatlarn ve srlarn indii bir


Kabe'dir. Oras ayrca salihlerin ve hayrl insanlarn kalplerinin yönelip

ziyaret ettii bir mahaldir.

Bir haberde öyle nakledilmitir: Allah Teâlâ, "Ey Davud, benim


için bir evi temizle ki orada kalaym!" buyurdu. Davud (alcyhisselâml, "Yâ
Rabbi, seni hangi ev içine alabilir ki?" diye sordu, Allah Teâlâ öyle bu-
yurdu:

"Beni yerim ve göüm içine alamad; mümin kulumun kalbi ald."'*'

Hadis âlimleri, bu hadisin shhati hakknda deiik eyler söylemi-


lerdir. Kalbin yüce Rabb'i içine almas, ilim ve özel marifetledir. En do-
rusunu Allah Teâlâ bilir.

nsanlann Hacca Çarlmas

Hz. brahim [alcyhisselâml Kâbe'nin yapmn bitirince, Allah Teâlâ


ona, insanlar hacca çarmasn emrederek öyle buyurdu:

j; ^ l/Ç jf\j

w /•
1*1. l
J
^=ü flitti ^ Li JZ olijlü

/f »'I ' \' f f • ' > • ' -l ,/=w ' •'II


... OZ jXZS'AJ
- jL>- *J*Jj0L«
-J -
+ * -J " W

^
1 1

\ \ X | ^

27. nsanlar arasnda hacet ilan et ki yaya olarak veya uzak yol-
lardan gelen, yorgunluktan iyice zayflam develer üzerinde sana gel-
sinler.

ü
190 Hadisin deerlendirmesi için bk. Sehâvf, el-Makând ’l-Hasene, nr. 988.
206 22. HAC SÛRES 27-30 Cüz: 17

28. Gelsinler de kendilerine ait birtakm faydalan görsünler. Ay~


nca, Allah'n kendilerine nztk olarak verdii kurbanlk hayvanlar
üzerine belli günlerde (onlar keserken) Allah'n ismini ansnlar. Artk
ondan yiyin, yoksula ve fakire de yedirin.

29. Sonra kirlerini gidersinler, adaklannt yerine getirsinler ve o


Beytülatik'i ( Kabe'yi ) tavaf etsinler.

Durum böyle. Her kim, Allah'n haramlanna (dokunulmaz yap-


30.

t eylere) sayg gösterirse bu, Rabb'inin katnda kendisi için daha


hayrldr ...

Tefsir

"
Cenâb- Hak Hz. brahim'e |aleyhissclâm| buyuruyor ki: nsanlar ara-

snda hacc ilan et." Yani Kabe'yi ziyaret etmeleri için onlar çar.

Rivayet edildiine göre Hz. brahim laieyhisseiâmj bu emri alnca


Ebûkubeys dana çkarak, "Ey insanlar, Rabb'inizin evini ziyaret edin!'

diye seslendi. Allah Teâlâ onun sesini, bütün ruhlara iittirdi; kendisi-

ne hac takdir edilen ruhlar, bu davete babalarnn sulbünden, anneleri-


nin rahimlerinden cevap vererek, "Buyur Allahm, emrin ba üstüne!'
dediler. 191

" Onlar çar ki yaya olarak ve uzak yollardan gelen yorgunluktan iyice

zayflam de>eler üzerinde sana gelsinler." Yani uzak yolculuun yorgun


brakt ve iyice zayflatt develer üzerinde Kabe'yi ziyarete gelsinler.

Âyette önce yaya olarak gelmenin söylenmesi, hadis-i erifte be-


192
lirtildii gibi, bu ekilde hacca gelmenin, binek üzerinde gelmekten
daha faziletli olmasndandr.

Muhammed b. Yâsîn el-Kâdî demitir ki: Kabe'yi tavaf srasnda


yal biri bana,
"Sen neredensin?" diye sordu; ben de,

191 Rivayetler için bk. Sa'lebî, el -Ke/ v'l-Beyân, 4/295; Süyutî, ed-Dürrü l-Mensûr. 6/34-45.
192 Hadis için bk. Hâkim, Müsledrek. 1 / 460-461; Beyhaki, es-Süncnü'l-Kübrâ, 4/331, tbn Hu
zevme, Sahih, nr. 2791.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 27-30 207

"Horasan'dan" dedim. Adam,

"Senin memleketinle Beytullah'n aras kaç günlük mesafedir?"


diye sordu; ben de,

"ki üç aylk bir mesafedir" dedim. O zaman ihtiyar,


"Öyle ise sizler Beytullah'n komusu saylrsnz" dedi. Ben, ken-

disine,

"Sen ne kadar bir mesafeden geldin?" diye sordum; ihtiyar,

"Be senelik yoldan! Evden çkarken daha genç idim; buraya kadar
epey yalandm!" dedi. Ben,

"Vallahi bu güzel bir taat ve sadk bir sevgi" dedim. htiyar güldü
ve beyit halinde u manadaki iiri okudu:
"Sevdiini ziyaret et! Onun evi çok uzakta önünde birçok per-
olsa,

deler ve engeller bulunsa da uzaklk seni onu ziyaretten alkoymasn!


üphesiz seven kimse, âk olduunu çokça ziyaret eder ." 193

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Gelsinler de kendilerine ait

birtakm faydalar görsünler ." Yani senin çagnna uyup hacca gelsinler ve
baka bir ibadette bulunmayan kendilerine ait dünya ve ahiretle ilgili

faydalan görüp elde etsinler. Bunlar tavaf, Kâbe'ye bakmak ve orada


klman namazn dier yerlerdeki namazdan kat kat faziletli olmasdr.

badetlerin bir ksm nefsi imtihan etmek için emredilmitir; bunlar


bedenle ilgili ibadetlerdir, namaz ve oruç gibi. Baz ibadetler malla ya-
plr; zekât ve sadaka gibi. Baz ibadetler isehem beden hem de malla
yaplr, hac gibi. Hacda ayrca, birçok arlk ve zorluklann tanmas,
tehlikelerle yüz yüze gelmek, maddi imkân ve sebeplerden uzaklamak,
dostlardan ayn kalmak, ehrini ve vatann terketmek, aile efradndan
ayrlmak gibi durumlar vardr. Bunun için, haccn bütün günahlara
kefâret olaca bildirilmitir. Nitekim bu konudaki bir hadis-i erifte

öyle buyrulmutur:

193 Rivayet için bk. Sa'lcbî, a.g.e.. 4/295.


"

208 22. HAC SÛRES 27-30 Cüz: 17

" Kim bu Kabe'yi ziyaret eder, bu arada kötü bir söz söylemez ve günah
ilemezse, annesinden doduu gün gibi, günahlarndan tertemiz olarak gen
döner.

Âyet öyle devam ediyor: "Ayrca, Allah'n kendilerine rzk olarak

verdii kurbanlk hayvanlar üzerine belli günlerde onlan keserken Allah'n


ismini ansnlar .

Belirli günler, mam Mâlik'e göre, kurban kesilen birinci gündür.


mam afiî'ye göre birinci, ikinci ve üçüncü günlerdir; çünkü ona göre
195
bu günler kurban kesim günleridir .

mam Mâlik' ten gelen mehur görüe göre geceleri kurban kesmek
câiz deildir; mam Mâlik bu görüüne, âyette geçen, "belirli günlerde"
ifadesini delil göstererek, günün, geceyi kapsamadn söylemitir.' 9 '’

Ebû Hanîfe demitir ki: "Hac için belirlenmi günler, zilhiccenin


onu ile kurban bayramnn birinci günüdür." tbn Abbas da [radyallahu

anh) bu görütedir.

Sayl günler ise kurban bayramnn birinci gününün dndaki üç


gündür.

Kurban olarak kesilecek hayvanlar deve, sr ve koyun cinsidir.


Bunlar kesilirken Allah'n ismini anlmaldr. Mesela, "Bismillah,
Allahüekber" denilmelidir.
"
Âyet öyle bitiyor: Artk ondan, yani onlarn etlerinden yiyin, yok-

sula ve fakire de yedirin." Buradaki emir, mubahlk ifade eder; yani is-

terseniz onlarn etlerinden yiyebilirsiniz. Bununla, Câhiliye devrinde


kesilen kurbanlarn etlerinden yemeyi günah sayma görüü de ortadan
kaldmlmitr.

tbn Cüzey-i Grnâtî demitir ki: "Kesilen kurbanlarn azm yiyip


çounu fakirlere sadaka olarak datmak müstehapbr (tavsiye edilmi
olup sevaptr)."

194 Buhârî, Hac. 4; Müslim, Hac, 438; Ahmed, Müsned, 2/229.

195 mam âfiî, birinci günün dndaki üç günü de kurban kesim günleri olarak kabul et-
mitir (bk. Ccssâs, Ahkâmü'l-Kur'ân, 3/306).

1% bk. Kurtubî, el-Câni' li-Ahkâmi'l-Kur‘ân. 18/42.


Cüz: 17 22. H AC S ÛRES 27-30 209

Müfessir Nesefî demitir ki: "Nâfile kurbanlarla, temettü' ve krân


haca yapanlarn kestii kurbanlarn etinden yemesi caizdir; çünkü onlar
bir hac ibadeti için kesilmi hayvanlar olup normal kurbana benzemek-
tedir. Bunlarn dndaki (kefâret, adak ve ceza için kesilen) kurbanlarn
etinden yemesi câiz deildir ." 197

Nesefî, Hanefî mezhebine mensup biri olarak bunlar söylemitir.


Mâlikî mezhebinde bu meseleyle ilgili geni açklamalar mevcut olup
burada zikredilmesi uzun olur.

Âyet öyle bitiyor: "Onlarn etlerinden ayrca yoksula ve fakire de ye-

dirin Yoksul, ar sknt ve ihtiyaç içinde olan kimse demektir. Onun,


iffetinden dolay insanlardan bir ey isteyemeyen kimse olduunu söy-
leyenler olduu gibi onun, açlnn eseri yüzünde gözüken kimse oldu-
u da söylenmitir.
Fakir, zorluklarn kendini zayf düürdüü muhtaç kimsedir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Sonra kirlerini gidersinler/'

Yani üzerlerindeki kirleri temizlesinler. Niftaveyh' 9* âyete bu manay


vermitir.

Denilmitir ki kirleri gidermek, saçlar tra etmek, trnaklan kesmek,


koltuk altlannn ve avret bölgesinin tüylerini temizlemek ve dier vücut
temizliklerini yapmaktr. Bunlar, kurban bayramnn birinci günü, hacda
kurbann kesilmesiyle birlikte küçük tahallülden (ihraml kimseye cimâ
dndaki yasakiann kaldnlmasndan) sonra yaplacak ilerdir.

"
Âyet öyle devam ediyor: Adaklarn yerine getirsinler. " Yani hacda
veya haccn dnda yapmaya söz verdikleri iyilikleri yerine getirsinler.
Bunun, hacda yaplmas gerekli olan farz iler olduu da söylenmitir.

Âyet öyle bitiyor: “Ve o Beytülatîk'i, Kâbe'yi tavaf etsinler. " Bu, farz

olan tavaf olup haccn farzlarmdandr, onun yerine kurban kesilmez


o,

ve hac onunla tamamlanr. Bu farzn yaplaca yer, Beytülatîk'tir, yani


Kâbe'dir.

1 97 bk. Nesefî, Medânkü 't-Tezil, 3/152.


198 Niftaveyh, brahim b. Muhammed b. Arafe ez-Ezdi el-Ateki (v. 323/935), nahiv âlimi ve
fakihtir (bk. Ziriklî, el-A'ldm, 1 /61 [Beyrut 1992).
210 22. HAC SÛRES 27-30 Cüz: 17

Atk, "çok eski olan, önceki zamanlardan beri var olan" demektir.

Kâbe'ye "Beytülatîk" denmesi, onun, insanlar için yeryüzünde ilk yap-


lan bina olmasndandr. Onu ilk olarak Hz. Âdem (akyhisseiâm] yapmtr
Hz. brahim [aieyhisselâml onu yeniden bina etmitir.

Atik, çok erefli, kymetli ve âzat edilip hür braklm manasna da


gelir. Kâbe, tufanda suyun altnda kalmaktan korunduu veya onu yk-
mak isteyen zalimlerin elinden korunduu için ona bu ismin verildii
de söylenmitir. Tarihte nice zalimler, Kâbe' yi ykmak istemiler fakat
Allah Teâlâ onu yklmaktan korumutur.

Kâbe'ye, hiçbir insan sahip olmad için ona "Atk" dendii de


söylenmitir. Beytülma'mûr, gökteki meleklerin tavaf yeri olduu gibi
199
Kâbe de yeryüzündekilerin tavaf yeridir .

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Durum böyle. Her kim,
Allah’n haram (saygn) kld eylere sayg gösterirse bu, Rabb'inin katnda
kendisi için daha hayrldr ..."

Allah'n haramlan, dinde yaplmas helâl olmayan ilerdir. Hacda


yaplmas yasak edilen iler de öncelikle bunlann kapsamna girer.

öyle de denmitir: Allah'n, saygnlnn çinenmesini haram


kld eyler, Beytülharâm, Me'ar-i Haram, Beled-i Haram ve ehr i

Harâm'dr.

dier görü öyledir: Âyette


Bir kastedilen, farzlan ve sünnetleri ko-

rumak, günahlardan kaçnmaktr.

Kim onlara sayg gösterip tâzim ederse bu sayg ve tâzimi, Allah

katnda onun için sevap olarak daha hayrldr.

Bu eyleri tâzimin (yüceltmenin) manas; onlann haklarm koruma-


nn gerekli olduunu bilmek, icabna göre amel etmek, kendisine önem
verip ona kar edepli olmaktr. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

199 Açklamalar için bk. Nescf, Medirikü't-Tenzil, 3/ 152.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 27-30 211

27-30. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

mam Kueyrî, "Sonra, kirlerini temizlesinler " âyeti hakknda de-


mitir ki: "Âyetin iaret ettii bir mana da udur: Onlar, ihtiyaçlarn
gidersinler, ahidlerini gerçekletirsinler; kalpleriyle Allah'a verdikleri

sözlerini yerine getirsinler. Buna göre, kim tövbe sözünü vermise onun
vefas, isyana dönmemektir. Kim taatlere özen göstermeye söz vermise
onun vefas, ibadeti kusurlu hale getiren eyleri terketmektir. Kim her-
hangi bir makam ve ikram talep etmemeye söz vermise onun vefas, bu
yolda içine girdii her iinde istikamet üzere olmaktr; öyle ki yapt
eylerde hemen dünyevî bir nasip elde etmeye ve bir pay sahibi olmaya
yönelmemelidir ." 200

Ben Kim lâhî kudsf huzura ve Cenâb- Hak ile


(îbn Acîbe) derim ki:

ünsiyet mahalline ulamaya söz vermise bunun vefas, kendisine lâhî


sevgi arabn sunan ve onu marifete tayan zatn sohbetinden ayrlma-
maktr.

mam Kueyrî, daha sonra gelen âyetin tefsirinde demitir ki: "Kim
kalbiyle Allah'a söz verir de ona vefa göstermezse onun bu yapt, ya-
lan söylemek olur." " 21

Sonra bu kimse, Allah'n sayg kld eyleri yüceltmemi olur;


çünkü o, önce talep etti, sonra geveyip bu talebinin gereini yerine ge-
tirmedi. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Eti Haram Olan Hayvanlar

Hac veya umre için ihraml olmak, bu halde avlanan hayvann etini
yemeyi haram klar. Çok defa ihraml kimse, bütün etlerin haram ol-
duunu zannederek ondan çekinir. Cenâb- Hak, bu yanl düünceyi
ortadan kaldrmak için öyle buyurdu:

200 Kueyrî, Letdifu 'l-Idrât, 4/212.

201 Kueyrî, 4/213.


212 22. HAC SÛRES 31 Cüz: 17

.... (Kur'an'da haram olduu ) bildirilenlerin dnda kalan hayvan-


larn yenilmesi size helâl klnd. O halde, pislikten ibaret olan put-
lardan ve yalan sözden saknn.
31. eyi ortak komakszn, bütün bâtl eyleri ter-
Allah'a hiçbir
kederek sadece O'na yönelin. Kim Allah'a ortak koarsa sanki o, gök-
ten düüp parçalanm da kendisini kutar kapyor yahut rüzgâr onu
uzak bir yere sürüklüyor gibi olur.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Kur'an'da haram olduu bildirilenle-

rindnda kalan hayvanlarn yenilmesi size helâl klnd/' Mâide sûresinin


üçüncü âyetinde haram klnan bu hayvanlar saylm olup onlar, le,
bir hayvann darbesi ile ölmü hayvanlar vc dierleridir. Âyetin ma-
nas udur: Allah, kitabnda bildirdikleri hariç, dier hayvanlan size
helâl kld. Öyle ise O'nun çizdii hududu koruyun; size helâl klman

bir eyi haram saymayn; yalanm ve çok yavru vermi baz develeri

haram saymak gibi. Ayrca, Allah'n haram kldklarn da helâl sayma-


yn; müriklerin lei, bir hayvann darbesi ile ölen hayvan ve dierlerini
helâl saymalan gibi.

Cenâb- Hak sonra, onlan, kendilerine kurban kestikleri putlardan


sakndrarak öyle buyurdu:

"O halde, pislikten ibaret olan putlardan saknn."

Pislik, kirli olup nefret edilen her eydir. Putlara da benzetme yo-
luyla pislik dendi. Mana u ekildedir: Normalde pisliklerden nefret
ettiiniz gibi putlardan da nefret etmeniz gerekir. Bundan kast, putla-

ra ibadet etmekten veya kendilerine yaklamak için onlara kurban kes-


mekten sakndrmadn
,

Cüz 17 __ 22 . HAC SÛRES 31 _ 213

Âyet öyle bitiyor: "Ve yalan sözden de saknn." Putlara tapmak da


yalan sözün kapsamna girmektedir. Aynca yalan, iftira ve yalan yere
ahitlik de ona dahildir. Âyetin sadece yalan yere ahitlii içine ald
da söylenmitir. u hadis-i erif bu görüe delil gösterilmitir. Hz. Pey-
gamber |sallallahu aleyhi vesellemj,

"
"Yalan yere ahitlik Allah Teâlâ'ya ortak
, komaya denk bir günahtr
buyurdu; bunu üç kez tekrar etti ve sonra bu âyeti okudu 202 .

Yalan yere yemin etmek, doruluktan sapmaktr. üphesiz irk de


yalan yere yemin kapsamna girer; çünkü mürik, tapt putun ibadeti

hak ettiini söylemektedir; halbuki o, bâtl ve yalan bir sözdür.

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: "Allah'a hiçbir eyi ortak komak-
sam, O'na dönün bütün bâtü dinlerden uzaklap hakka yönelin, Allah

için ihlâsl olun. Kim Allah'a ortak koarsa o, gökten düüp parçalanm gibi
olur." Çünkü o, imann zirvesinden, küfrün içine dümektedir.

öyle de denmitir: Âyet duruma iaret etmektedir. Müri-u


in ruhu ölüm annda dünya semasna yükseltilir, (yukarya çkmas
için gök kaps açlmaynca) gökten yere frlatlr. Bu açklama îbnü'l-
201
Bennâ'ya aittir .

"Onun hali, gökten yere dütüünde, kularn onu kapt yahut


rüzgârn uzak bir yere sürükleyip att kimsenin durumuna benzer." Çünkü
eytan onu irke düürmekle, büyük bir sapknln ve aknln içine
atmtr. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

31. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Cenâb- Hak, bu âyette nimetlerine ükrü iki ite yapt. Biri, iç âlemi
mâsivaya meyil irkinden temizlemek, dieri de dili yalan iddialardan
uzak tutmak. Yalan iddia, gerçek manada elde etmedii halde, Allah
dostlarnn mertebelerini istemek ve o mertebelerde olduunu iddia et-

mektir.

202 Ebû Davud, Akzye, 15 (nr. 3599); Tirmizî. ehâdât, 3 (nr. 2300); îbn Mâce, Ahkâm, 32 (nr.
2372); Ahmed, Müsned, 4/321.

203 Aynca bk. Kurtubî, el-C/hni' I-Ahkdmi'l-Kur'ân, 18/5Z


t

21.4 22. HAC SÜRES 31 Cüz: 17

Kul, bâtl din ve düüncelerden uzaklap tevhide yöneldiinde ve


Allah'n nimetlerine ükrettiinde Rabb’i onu seçer ve dosdoru yola
iletir. Kim, Allah'la birlikte (Allah'n raz olmad ekilde) bakasn se-
verek O’na ortak koarsa o kimse, Allah'a yaknlk ve hakikate ulama
derecesinden düer; onu nefsanî hazlarn ve ehvetlerin kulan kapar
hevâ rüzgâr kendisini haktan çok uzak bir mekâna atar. Bu duruma
dümekten Allah'a snrz.

Allah'n Dininin Alametlerine Hürmet ve Sayg

Cenâb- Hak bundan sonra, kurbanlk hayvanlara gösterilmesi ge-


reken hürmet ve saygdan bahsederek öyle buyurdu:

I4- (0 cSjâj j* ^îU-S «JJi


^
> ' >

f
lifli id* ^ rf'/j U > p «l l^luJ til*

^ p UU4- ojûj; ©
\

t*i
p «i jjûi
1
,UC53

I4L. Ijisü litf l*J£ «il pl p



dü js"p« jiisJi iJ£ 5f)} up v; J 1 -

jg y ®

© \
pj li i' 'SjpJ
Cüz: 17 _ 22 . HAC SÜRES 32-37 215

32. Durum Kim Allah'n eâirine (dininin hükümlerine, ala-


böyle.

metlerine ve kurbanlk hayvanlara) sayg gösterirse üphesiz bu, kalplerin

takvasndandr.

33. Onlarda (kurbanlk hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için bel-

li bir süreye kadar faydalar vardr. Sonra bunlarn varacaklar yer,

Beytülatîk'e ( Kabe'ye ) kadardr.

34. Biz, her ümmet için, kendilerine rtzk olarak verdiimiz hay-
vanlar üzerine ( onlar keserken) Allah'n adn ansnlar diye kurban
ibadeti belirledik. Sizin ilâhtnz bir tek ilâhtr; öyle ise O'na teslim
olun. hlâsl ve mütevazi kullarm müjdele!

35. Onlar öyle kimselerdir ki Allah anld zaman kalpleri titrer;


balarna gelene sabrederler, namaz klarlar ve kendilerine rzk ola-
rak verdiimiz eylerden (Allah yolunda) harcarlar.

Kurbanlk hayvanlan da sizin için Allah'n (dininin) iaretle-


36.

rinden kldk. Onlarda sizin için hayr vardr. Onlar, saf halinde sra-
lanm vaziyette dururken (keseceiniz zaman) üzerlerine Allah'n ismi-
ni ann. Yan üstü yere dütüklerinde (çatlar çktnda), onlardan ken-
diniz yiyin, isteyen kimselere ve utanp istemekten çekinen fakirlere
de yedirin. Ayn ekilde onlar sizin emrinize verdik ki ükredesiniz.

Onlarn etleri ve kanlan Allah'a ulamaz; fakat O'na sadece


37.

sizin takvanz ular. Böylece onlan sizin emrinize verdi ki size doru
yolu gösterdiinden dolay Allah't yüceltesiniz. Her iini ihlâsla ya-
pan iyilik sahiplerini müjdele!

Tefsir

Ccnâb- Hak buyuruyor ki: "Durum böyledir."


*
Ayete, "Buna smsk sanln" manas da verilmitir.
" Kim Allah'n eâirine yani kurbanlk hayvanlara sayg gösterirse üp-
hesiz bu, kalplerin takvasndandr."
216 22. HAC SÛRES 32-37 Cüz: 17

Kurbanlk hayvanlar, yüce Allah'n dininin alametlerinden ve iar-


lanndandr. Aada gelen, "Kurbanlk büyük ba hayvanlar da sizin için

Allah'n (dininin) iaretlerinden kldk" âyeti de bunu bildirmektedir.

Kurbanlk hayvanlara sayg göstermek, onlarla ibadet yaplp


Allah'a yaklaldna inanmak, onlar güzel, semiz ve pahal hayvan-
lardan seçmektir.

Rivayet edildiine göre Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] 100


deve kurban etmitir. Bunlarn içinde, Ebû Cehil'den alman burnunda
altndan halkalar bulunan bir deve de vard.

Hz. Ömer de [radyallahu anh| 300 dinar deerindeki çok kymetli bir
devesini kurban etmitir. 21**

öyle de denilmitir: Allah'n eâiri Arafat, Mina, Müzdelife gibi


hac ibadetlerinin yapld yerlerdir. Onlara sayg, buralar yüceltmek,
onlara kar sayg içinde bulunmak ve oralara yönelmektir.
dier görüe göre eâir (alametler), dinin bütün emirleridir.
Bir

Bunlara tâzim ise onlar hakk ile yerine getirmek ve edeplerine dikkat
etmektir.

Âyet öyle bitiyor: "Onlara tâzim ve sayg göstermek, kalplerin takva-


smdandr. " Yani bunlar, takva sahibi kalplerin yapaca ilerdir. Yahut
bunu yapmak, kalplerin takvasndan ileri gelir, çünkü kalp takvann
merkezidir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlarda sizin için belli kir

süreye kadar faydalar vardr." Bu fayda, ihtiyaç olunca kurbanlk havan-


larn üzerine binmek ve zaruret durumunda sütünden istifade etmekt ir.
Bunun belirli süresi, hayvan kesilinceye kadardr.

"Allah'n eâiri, hac ibadetinin yapld yerlerdir" diyenlere göre,


bu yerlerdeki faydalar, oralarda ticaret yapmak ve sevap kazanmaktr.
Bunun belirli süresi ise farz tavaf yapmak için Mekke'ye dönmektir.

Âyet öyle bitiyor "Sonra bunlarn varaca yani bitecei yer,

Beytülatk'e, Kabe'ye kadardr."

204 bk. Ebüssuûd, rddü'l-Akli's-Selim, 4/381.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 32-37 217

Müfessir îbn Cüzey-i Gmâtî demitir ki: "Kim âyette geçen eâirin
(Allah'n dinin alametlerinin) kurbanlar olduunu söylerse onlarn en
son varaca yer, (kesim yerleri olan) Mina ve Mekke'dir. Âyette, kur-
banlarn yeri olarak özellikle Kâbe'nin zikredilmesi, onun haram bölge-
sinin en erefli yeri olmasndandr. Hem, kurbandan kast da orasdr.
'eâir, hac ibadetlerinin yapld yerlerdir' diyenlere göre ise bu ibadet-
lerin neticesi yani ihramdan çkarak hepsinin son bulmas, Kâbe'yi tavaf
*
etmektir. Bu tavaf farz olup onunla bütün ihram yasaklar kalkar." 21

Yani bütün hac ibadetleri farz olan tavaf yaparak biter. Benzer bir

açklama mam Mâlik'in el-Muvatta isimli eserinde de geçmitir .


206

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Biz, her ümmet için kendile- ,

rine rzk olarak verdiimiz hayvanlar üzerine onlar keserken Allah'n adn

ansnlar diye kurban ibadeti yaptk." Yani her ümmet için bir ibadet yeri
ve kendisiyle Allah'a yaklaacaklar kurban ibadeti yaptk. Âyetin ma-
nas u olur: Biz her ümmet için, kendisiyle Allah'a kulluk yapaca iba-
detler koyduk yahut her ümmete kurbanlarn kesecekleri, ibadetlerini

yapacaklar yerler belirledik. Bunu, kendilerine rzk olarak verdiimiz


kurbanlk hayvanlarm keserken, üzerlerine, bakasnn deil, sadece
Allah'n adm anmalar için yaptk,
"
Âyet öyle bitiyor: Sizin ilâhnz bir tek ilâhtr." Öyle ise kurban-
lk hayvanlar keserken sadece Allah'n adn zikredin; çünkü sizin tek
ilâhnz O'dur. "Ve O'na teslim olun.” Yani sizin ilâhnz tek olduuna
göre, ibadetinizi srf Onun için yapn. Yahut özellikle O'nu zikredin;
zikri sadece Allah için yapn, ona irk kartrmayn.

" hlâsl ve mütevaz kullarm müjdele!" Allah'n zikriyle huzur bul-


mu kullarm müjdele. Yahut mütevazi ve ihlâsl kullarm müjdele.
îbn Abbas [radyaliahu anh] âyette geçen "muhbitîn" kelimesini öyle
açklamtr: "Onlar, kimseye zulmetmezler, kendilerine bir zulüm ya-
plnca da intikam almazlar."

205 bk. îbn Cüzey, el-Teshil li-Ulûmi'l-Tenzîl, 2/39-40.

206 Geni açklama için bk. Kurtub, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân. 18/54.


"

218 22. HAC SÛRES 32-37 Cüz: 17

" Muhbirin olanlar müjdele" âyetindeki "muhbitîn"in kimler olduu-


nu peinde gelen u âyetin açklad da söylenmitir:
"Onlar öyle kimselerdir ki Allah anld zaman kalpleri titrer." Kalple-
ri, üzerine celâl nurlar parlad için, O'nun heybetinden korkar. "Ba-
larna gelene sabrederler." badetin zorluklarndan, zamann musibet ve
âfetlerinden balarna gelen skntlara sabrederler. " Namaz vaktinde
klarlar ve kendilerine rzk olarak verdiimiz eylerden hayr yollannda
harcarlar .

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Kurbanlk hayvanlan da sizin


için Allah’n iaretlerinden yani dininin alametlerinden yaptk.” Cenâb-
Hakk'n onlan zatna nisbet ederek, Allah'n eâiri (iaretleri) buyurma-
s, onlar yüceltmek içindir. Bunun içine deve, sr ve koyun cinsi hay-
vanlar girer.

“Onlarda sizin için hayr vardr." Onlarda dünya ve ahiretle ilgili

elde edeceiniz faydalar vardr. Dünyada maddi fayda, ahirette ise se-
vap vardr.

"O kurbanlk bayanlar, saf halinde sralanm vaziyette dururken ke-


seceiniz zaman üzerlerine Allah'n ismini ann." Onlan keserken,
"Bismillâh, Allahümme minke ve ileyke= Allah'n ismiyle keserim. Alla-
hm bu endendir, onu senin için kesiyorum" deyin.
"Onlar yan üstü yere dütüklerinde yani kesildikten sonra canlar çk-
tnda, isterseniz onlardan kendiniz yiyin, isteyen kimselere ve utanp iste-

mekten çekinen fakirlere de yedirin. Ayn ekilde onlan sizin emrinize verdik
ki ükredesiniz." Yani onlan kurban olarak kesmenizi emrettiimiz gibi
onlan sizin emrinize de biz verdik.

Bir dier mana: O hayvanlar kuvvetli ve cüsseleri büyük olduu hal-


de, rahatça kesebilmeniz için onlan size boyun edirdik. Bunu, Allah'n
size verdii nimetlere ükretmeniz için yaptk.
"
Devamndaki öyle buyruluyor: Onlann sadaka olarak da-
âyette

ttnz etleri ve kesim annda akan kanlar Allah'a ulamaz, fakat O'na

sadece sizin taknnz ular." Çünkü O'nun sizden istedii takvadr ve

verilecek sevap da takvaya baldr.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 32-37 219

Âyetin kast udur: Siz Allah'n rzasna, kurbanlk hayvanlarn et-

leri ve kanlaryla ulaamazsnz; ona sadece takva ile ularsnz. Yani


Allah için ihlâsla ve kestiiniz kurbanlk hayvanlarla sadece Allah'n
rzasn hedefleyerek lâhî rzaya ularsnz.

Sanki öyle denmi oldu: Kestiiniz kurbanlarn etleri ve kanlan

asla Allah'a ulamaz, CYna sadece sizin takvanz ular.

Rivayet edildiine göre Câhiliye zamanndaki insanlar, kestikleri

kurbanlarn kann Kabe'ye sürerlerdi; müslümanlar da böyle yapmaya


207
niyetlendiler, bunun üzerine bu âyet indi .

"
Dier âyette öyle buyruluyor: Böylece onlar sizin enirinize verdi ki

size doru yolu gösterdiinden dolay Allah' yüceltesiniz." Yani kurbanlk


havanlan sizin emrinize verdi. Bunu, Allah'n hiç kimsenin güç yetire-

meyecei eylere güç yetirdiini görerek O'nun azametini tanyasnz,


sizi hidayete ulatrmasna ükür olarak CYnu yüceltip birliini ikrar ve

ilan edesiniz diye yapt.

Âyette geçen tekbirin, kurban kesilirken getirilen tekbirler olduu


da söylenmitir.
"
Âyet öyle bitiyor: hlâsla i yapan iyilik sahiplerini müjdele!" Yani
dinine ait ilerden yapt ve terkettii her eyi ihlâsla yapanlar müj-
Hayrl ilerde muvaffak olmak
dele! sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

32-37. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ'nn, kendisine tâzim ve saygnn gerekli olduu


eâirinin (alametlerinin) en büyüü, Allah'a delil olan Allah dostlardr.
Sonra Allah'a yönelmi derviler gelir. Sonra Allah'n hükümlerini bi-

len âlimler gelir. Sonra Allah'a balanm salihler gelir. Sonra Allah'n
kullan içinde iman edenler gelir. Ayrca, Allah Teâlâ'nn, kullann slah
için kendisini göreve getirdii sultanlara, kadlara, kumandanlara ve
insanlann ilerinde öncülük edenlere de hürmet ve sayg gerekir. Sul-

207 bk. Sa'lebî, el-Krrf ve'l-Beyârt. 4/301; Süyût, ed-Durru'l-Mensûr, 6/55-56.


220 22. HAC SÛRES 32-37 Cüz: 17

tanlar tam âdil olmasalar da kendilerine sayg gösterilmelidir. Bütün bu


gruplara sayg göstermek, kalplerin takvasndan ileri gelir.

Sayg gösterilecek eyler arasna, mescid ve zâviyeler gibi saygnl


büyük tutulmu mekânlar da girer.

Yüce Allah'a yönelmi dervie gelince o, Allah'n yaratt her eyi


gözünde büyütüp ona sayg gösterir ve bütün mahlûkata kar edeple
davranr; köpeklere bile ...

"Allah'n eâirinde (O'nun alametlerinde ) sizin için birçok fayda var-


dr " âyeti una da iaret etmektedir: Eer bu tecellileri yüceltir ve on-
larda Allah' tanrsanz, onlarda sizin için pek çok fayda vardr. Onlarn
nurlarndan istifade edersiniz ve srlarndan lâhî muhabbeti içersiniz;

böylece marifet ve kemalatnz artar. Bu belirli bir süreye kadar devam


eder. Bu süre, makamdr, yani manevi halinde sabitkadem olup
temkin
karar klma makamdr. O zaman, lâhî nurlar ona yönelir; böylece nur-
lar onun için olur, o, nurlara taklmaz; çünkü o, bütünüyle Allah'a yö-
nelmitir. Onun bu durumuna, "Sen Allah de, sonra onlar brak; daldklar
halde oyalanadursunlar" (En'âm 6/91) âyeti de iaret etmektedir.

varaca nihaî nokta lâhî huzurdur; kul orada


Sonra bu nurlarn
Allah'n dndaki her eyden müstani olur (Allah'tan baka hiçbir
eye ihtiyac kalmaz).
ümmet için bir ibadet yeri ve ekli belirledik " âyeti
"Biz her manaya u
da gelir: Biz her asr için kendine mahsus bir manevi terbiye ekli be-
lirledik. Kendisine ulalacak olan zat, birdir. Bunun için Cenâb- Hak,

"Sizin ilâhnz tek bir ilâhtr" buyurdu.

îmam Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Dinler, lâhî hüküm


ve muamelelerde birbirinden farkldr, fakat hepsi marifet konusunda
(Allah Teâlâ'y tanmada) birlik içindedir."

Sonra demitir ki: "Allah Teâlâ onlara, emredenin ve sevap verenin


kendisi olduunu hatrlatarak, 'Artk O'na teslim olun!' buyurdu. Yani
kalbinizde bir sknt ve dilinizde bir itiraz olmadan. Onun hükümleri-
208
ne teslim olun."

208 Kueyrî, Ltlâifü'l-ârât, 4/215.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 32-37 221

"
Vertecübî (Rûzbihân- Baklî), Kurbanlk hayvanlan sizin için Allah'n
alametlerinden yaptk " âyeti hakknda demitir ki: “Bu âyette nefsin, çe-
itli mücâhedelerle kesilip öldürülmesine, onun arzularnn aksine i-

lerle ezilip yerilmesine ve varln müahedeler içinde fâni olmasna bir

iaret vardr. Tâ ki arif için yolunda, nefse ait hiçbir haz kalmasn ve
kalbini bütün mahlûkattan çekerek sadece Allah'a verip O'nunla bekâ
2,w
halini elde etsin."

Allah Teâlâ'nn, "Onlar saf halinde iken üzerlerine Allah'n ismini zik-

redin" âyeti, nefsin sadece, nefsi ölmü birinin sohbetiyle (kâmil müri-
din terbiyesiyle) öleceine iaret etmektedir. Nefisler, (terbiye olmam)

diri nefislerin sohbetiyle asla ölmez.

Nefisler manevi terbiye ile ölüp yan üzeri dütüünde ve onu kont-
rolünüz altna alarak kendisine sahip olduunuzda, artk onun srlarnn
ve ilimlerinin nurlarndan yiyin, kalbinizi besleyin. Çünkü nefis manen
ölünce, ruh dirilir ve üzerine ledünnî (Allah tarafndan ihsan edilen)
ilimler akar. O zaman onlardan yiyin, sizden isteyenlere ve feyzinize

ulamaya çalanlara da yedirin.

"
Vertecübî, Onlarn etleri ve kanlar Allah'a ulamaz ..." âyeti hak-
knda demitir ki: “Âyet una iaret etmektedir: Artan yere kadar yap-
lan bütün salih ameller, Cenâb- Hakk'a, kendisi ulamaz, O'na sadece
Allah'n sevgisinden dolay yaral, evk klcyla kesilmi ve aknn ka-
psna atlm bir kalp ular." Sehl Irahmetuiiahi aleyh], “O'na sadece tak-

vanz ular" âyeti hakknda demitir ki: “Takva, kalbin Allah'tan baka
her eyden uzaklap ihlâsl olmasdr."

mam Kueyrî demitir ki: “Hak katnda, zâhirde yaplan iler dik-
yaplsn veya her ikisiyle ya-
kate alnmaz. Bu iler, bedenle veya malla
plsn ayndr; amelde dikkate almacak nokta, onun ihlâsla (sadece Allah
rzas için) yaplm olmasdr. Kul, âzalaryla amel ederken, ihlâsl olur
ve kalbinde Allah'n dnda dikkate alp nazar ettii kimse kalmazsa o
amel kabul edilmeye layk olur ve amelin sahibi, iinde sadece Cenâb-
Hakk' müahede ettii için lâhî yaknla ular."

209 Rûzbihân- Baklî. Ardisü'l-Beyân, 2/540.


1

222 22 HAC S ÛRES 3 2-37 Cüz: 17

"
Kueyri, Sizi hidayete ulatrmasna karlk Allah' yüceltmeniz için'

âyetine u manay vermitir: "Size, dinin hükmüne göre, hakkyla kul-


luk yapmay nasip etmesine karlk, ükür olarak O' nu yüceltmeniz
için bunu yapt."

"hsan ve iyilik sahiplerini müjdele!" Hadis-i erifte belirtildii gibi ih-

san, yapmandr 210 Onun geçerli


yüce Allah'a O'nu görüyor gibi kulluk .

olduunun alameti, sahibinden kalp yorgunluunun gitmesi ve böylece


hiçbir hayrl iin kendisine ar ve zor gelmemesi ve hiçbir hayrl iten
usanmamasdr ." 21

Ben (îbn Acibe) derim ki: Kalbe gelen, hayr ar bulma ve usanma
düünceleri ona bir zarar vermez; çünkü o, insann tabiatnda bulunan bir

durumudur. Kalbe sadece, onda yerleen kötü düünceler zarar verir.

mam Gazali [rahmetuliahi aleyh] hya adl eserinde demitir ki: "Kur-
banlarn kanm aktmaktan kast, kan ve et deildir; asl kast kalbi dün-
ya sevgisinden çevirmek ve Allah rzasn tercih ederek bütün sevgiyi
bu uurda kullanmaktr. Bu sfat, salam bir niyet ve himmetle hâsl
olur; her ne kadar onu amelden alkoyan bir engel bulunsa da durum
deimez. Âyette buyrulduu gibi kurbanlarn etleri ve kanlan Allah'a
ulamaz, O'na ulaacak olan sadece kalplerinizdeki takvadr.

Buradaki takva, kalbin ameli olup Allah'a yaklama hayn


niyeti,

irade etme ve kastn sadece Allah için ihlâsla olmasyla olumaktadr.


Kast odur.

Zâhirî amel, kalpteki niyeti kuvvetlendirir. Bunun için müminin


niyeti, amelinden daha hayrldr ve hedefe daha tez ular. üphesiz
taatler kalbin gdasdr. Asl maksat, Allah Teâlâ'ya kavuma saadeti-

nin lezzetini elde etmek ve onunla keyfetmektir. Bu, Allah sevgisinin ve


O'nunla ünsiyetin bir meyvesidir. O sadece Allah'n zikriyle olur. Kalp
yalnzca dünyadan zühd ile (ondan sevgisini çekerek), dünya meguli-
yetlerini terkederek ve ondan tamamen uzaklaarak boalr ." 212

210 Hadis için bk. Buhâri, mân, 37; Müslim, mân, 1; Ebû Davud, Sünnet, 16; Tirmizî, mân,
4; Ibn Mâce, Mukaddime, 9.

211 Kueyri. Utâifü'l-$ârâl. 4/217-218.

212 Gazâtf, hyâü Ulûmi'd-Din, 5/94.


"

Cüz: 17 22. HAC SÛRES 38 223

Allah, Müminleri Savunur

Kim yukarda saylan vasflara sahip olursa Allah'n, kendilerinden


hoa gitmeyen eyleri ve önlerindeki engelleri giderdii iyilerden olur.

Cenâb- Hak bu konuda öyle buyurmutur:

38. üphesiz Allah, iman edenleri müdafau eder. Gerçek u ki Al-


lah, hiçbir nankör haini sevmez.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: üphesiz Allah, iman edenleri müdafaa
eder.” Onlardan müriklerin tuzaklanru savar, böylece onlar, mümin-
leri eyden alkoymaya güç yetiremezler.
Allah'a ibadet saylan hiçbir
Aksine Allah Teâlâ, müminlere yardm eder, onlar destekler; Cenâb-
Hakk'n u âyetinde buyurduu gibi:

‘'üphesiz biz ,
peygamberlerimize ve iman edenlere yardm ederiz

(Mü'min 40/51).

Yani Allah, müminlerden müriklerin zararn ve güçlerini en


mükemmel ekilde Onlarn zararlarndan biri de müminleri
giderir.

Allah'n yolundan alkoymalardr. Yahut Allah, mürikler mü'minlere


her zarar vermek istediklerinde onlann zarar ve tuzaklarn boa çkarr.
u âyette buyruldugu gibi:

“Onlar, harp için ate yaktklarnda Allah onu söndürdü" (Mâide 5/64).

Cenâb- Hak sonra, müminlerden müriklerin zararn savmasnn


sebebinden bahsederek öyle buyurdu:

"Gerçek u ki Allah, hiçbir nankör haini sevmez." Yani Allah, lâhî


emanetlerine hainlik yapan herkese buzedip kzar. Allah Teâlâ'nn
emanetleri, emirleri ve yasaklandr. Bu emanetlerin en büyüü, Allah'a
ve Resûlü'ne iman etmektir.
1

224 _ _ _22. HAC SÛRES 38 Cüz: r

Yahut Allah Teâlâ, herhangi bir emanetine hainlik eden ve Allah'n


nimetlerine nankörlük yapan herkese gazap eder.

Âyetin manas udur: Allah müminleri savunur; çünkü O, düman-


larna kzar. Onlar, Allah ve Resûlü'ne hainlik yapan, ayrca emanetleri-
ne de hainlik eden hain ve nankör kimselerdir. Hain kimse, her durum-
da ve her yerde kzlacak bir haldedir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir

38. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ, velilerinden ve kendisine yönelen salihlerden, onla-


ra mâni olan ve kendilerini megul eden her eyi giderir; onlara tuzak
kurmak imann zirvesine
isteyen herkesin hilesini bertaraf eder. Onlar,
çkm ve ihsan makamn elde etmeye yönelmi kimselerdir. Kim onlar
bundan alkoymak isterse o, hain ve nankördür. üphesiz Allah, hiçbir
nankör haini sevmez.

Allah Yolundan Alkoyanlarla Cihad

Cenâb- Hak, bundan sonra, müminleri Allah yolundan alkoymaya


ve onlara engel olmaya çalan kimselerle cihad etmeyi emrederek öyle
buyurdu:

\ t s ^ >

J* 2)1 J\j 5*15 Uj ^JJÜ ji

rjs îi ds 5' S p p, j* \£ji- jidi i

t ./ / / t/ / I I ^ ^ .•«' • t * • * - 1
' 1

p4***->

5>d3 rpp
<

p
1

Ü'-
.

5] js an

I
^ûî ^y3 ^plk=*i5) jiJJÎ © â>

O j/î Eiip 25
* " +
^ ^5 ^ "
p5
"

Cüz: 17 22. HAC SÛRES 39-41 J25

39. Kendilerine sava açlan müminlere, zulme uram olmalar


sebebiyle, sava için izin verildi. üphesiz Allah, onlara yardm etme-
ye mutlak surette kadirdir.

40. Onlar srf, "Rabbimiz Allah'tr" dedikleri için haksz yere


yurtlarndan çkarlm kimselerdir. Eer Allah, baz insanlarn er-
rini dier baz muhakkak manastrlar, kilise-
insanlarla savmasaydt,
ler, havralar ve içlerinde Allah'n ismi çokça anlan mescidler yklp

giderdi. Allah, kendisine (dinine) yardm edenlere muhakkak yardm


eder. üphesiz Allah güçlüdür, her iinde galiptir.

41. Onlar öyle kimselerdir ki eer kendilerine yeryüzünde imkân


ve iktidar verirsek namazt klar, zekât verir, iyilii emreder ve kötü-
lükten sakndrrlar. lerin sonu Allah'a vanr.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Kendilerine sava açlan müminlere, zul-

me uram almalar sebebiyle, sava için izi verildi." Yani müminlerle


savaan mürik kâfirlerle sava için ruhsat verildi, sava helâl klnd
yahut Allah sava için izin verdi. Bunun sebebi, müslümanlarn zulme
uram olmalardr.
Onlar, Resûlullah'n Mialiahu aleyhi vesellem] ashabdr. Mekkeli mü-
rikler onlara iddetli ekilde eziyet ediyorlard, onlar da yaral bereli
bir ekilde Allah Resûlü’ne gelip durumu ona ikâyet ediyorlard.
Resûlullah da [sallallahu aleyhi vesellem] onlara,

"Sabredin; bana savama emri verilmedi" diyordu. Nihayet Allah

Resulü Mekke'den Medine'ye hicret etti. Sonra bu âyet indi. Bu âyet,

sava yasaklayan yetmi küsur âyetten sonra, cihad hakknda inen ilk
213
âyettir .

Âyet öyle bitiyor: "üphesiz Allah, onlara yardm etmeye mutlak su-
rette kadirdir. Bu, onlara bir yardm ve zafer müjdesidir. O, ayn zaman-
da yukarda geçen, Allah'n müminleri müdafaa edecei haberini tekit

213 bk. Taberi, Câmiu'l-Beyân, 16/575-576; Süyûtî. ed-Dürru'l-Mensûr, 6/57-58.


226 22. HAC SÛRES 39-41 Cüz: 17

etmektedir. Bu âyette u da açklanmtr: Asl maksat, müminlerin,


müriklerin elinden kurtulmas deildir, asl istenen, müminlerin onla-
ra galip gelmesi ve kendilerine üstünlük salamalardr. Âyetteki tekit

ifadeleri, onun içerdii eylerin kesinlikle gerçekleeceini bildirmek ve


aynca müminlerin nefislerini ona daha fazla hazrlamak içindir.

Cenâb- Hak sonra, kendilerine sava için izin verilen müminlerin


halini açklayarak veya onlar methederek öyle buyurdu:

" Onlar srf, ‘Rabbimiz Allah’tr' dedikleri için yurtlarndan, Mekke'den


haksz yere, çkarlmalarn gerektiren hiçbir sebep yokken çkarlm kim-
selerdir. " Yani tevhid inançlarndan baka, çkarlmalarn gerektirecek
hiçbir sebep yokken, yurtlarndan çkarldlar. O tevhid ki ona inanan-
larn yurdundan çkarlmasn deil, kendisine iman ve ikran gerektir-
mektedir. u âyet de bu manadadr:
"Bizden sadece Allah’a iman ettiimiz için mi intikam alyorsunuz?’’
(Mâide 5/59).

"
Âyet öyle devam ediyor: Eer Allah, baz insanlarn errini di-

er baz insanlarla savmasyd, her asr ve zamanda müminleri kâfirlere


hâkim klarak, ilâh! hükümleri ayakta tutup zulümleri engellemeseydi,
muhakkak manastrlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allah’n ismi çokça an-
lan mescidler yklp giderdi. "
Manastr, rahiplerin ve Sâbiîler'in ibadet yeridir.

Kilise, hristiyanlann ibadet yeridir.

Havra, yahudilerin ibadet yeridir.

Mescid, müslümanlann ibadet yeridir.

Mescidler, içinde çokça veya pek çok vakit Allah'n zikredildii yer-
lerdir. Bu vasf, özellikle mescidleri övmek için söylenmi olup mescid-
lerin ve orada ibadet edenlerin faziletini göstermektedir.

Bazlar, içinde Allah'n isimin çokça zikredilme vasfnn dier


mâbedlere de ait olduunu söylemilerse de bu doru deildir. üp-
hesiz manastr, kilise ve havralarda Allah Teâlâ'nn çokça zikredilmesi,
slâm'n gelmesiyle bitmitir. slâm'la birlikte daha önceki eriatlarn
"

Cü*17_ _ _ _ _ 22. HAC SÛRES 39 -41 227

neshedil meinden (hükümlerinin kaldrlmasndan) sonra, âyette ma-


nastr, kilise ve havralarda Allah'n adnn çokça anldnn kastedildi-
i söylemek, makama uymad gibi selim akl sahiplerinin raz olaca
bir ey de deildir .
214

Üç mabedin mescidlerden önce söylenmesi, onlarn daha önce mev-


cut olmasndan veya yklmaya daha yakn olduklarndandr.

Âyet öyle devam ediyor: "Allah, kendisine yani dinine, peygambe-


rine ve dostlarna yardm edenlere muhakkak yardm eder." Allah Teâlâ'nn
dinini dört bir yana yaymas, onu bilmeyenlere öretmesi, dinin bay-
ran tayan âlimleri ve velileri üstün yapmas O'nun yardmndan-
dr. Gerçekten Allah vaadini yerine getirdi. öyle ki muhacir ve ensan

Araplar'n reislerine, ran kisralanna ve Rum kayserlerine musallat etti,

onlarn topraklarna ve yurtlarna vâris yapt.

Âyet öyle bitiyor: "üphesiz Allah giiçlüdür, her iinde galiptir."

O'nun her istediini yapmaya gücü yeter. Müminlere yardm etmek ve


onlar yüceltmek de buna dahildir.

Cenâb- Hak sonra, yurtlarndan çkarlan müminlerin vasflarn-


dan bahsederek öyle buyurdu: "Onlar öyle kimselerdir ki eer kendilerine
yeryüzünde imkân ve iktidar verirsek namaz klar, zekâl verir, iyilii emre-

der ve kötülükten sakndrrlar .

Bu âyette bahsedilenlerden kast, Allah kendilerinden raz olsun,


sahâbe-i kirâmdr.

Bazlar, âyetten kastn bütün ümmet olduunu söylerken, bazlar


dört halife olduunu söylemitir. Çünkü onlara, halifelikle yeryüzünde
iktidar verilmi ve o halifeler Allah Teâlâ'nn bahsettii ileri yapmlar-

dr. Bu âyette, râit halifelerin idaresinin sahih olduuna dair bir delil
vardr; zira Allah Teâlâ onlara imkân ve iktidar vermi, onlar da adaletle
ilerini yürütmülerdir.

Rivayet edildiine göre Hz. Osman [radyallahu anh) öyle demitir:


"Vallahi bu, beladan (fitne ve karklktan) önce, onlar için bir övgü ve

214 Açklama için bk. Ebüssuûd, Irâdü'l-Akli’s-Selîm, 4/384.


228 22. H AC SÛRES 39-41 Cüz: 17

medihtir." Yani Allah Teâlâ, fitne ve karklk gibi erler orta çkmadan
önce onlar övdü.
"
Âyet öyle bitiyor: lerin sonu Allah'a varr. " üphesiz ilerin vara-
ca nokta, sadece Allah'n hükmü ve takdiridir. Âyette Allah'n, dostla-
rn üstün getirecei ve dinini yücelteceine dair vaadi vurgulanmtr.

39-41. Âyetlerin Tasavvuf aretleri

nsan, kâmil eyhin manevi terbiyesine girer ve onun vesilesiyle

Rabb'inin huzuruna ulamak isterse kendisine nefsi ile cihada izin \e-
rilir; çünkü nefis zalimdir; insan ile ebedî saadeti arasnda bir engedir.
üphesiz Allah, onlara yardm edip kendilerini zafere ulatrmaya ka-
dirdir. Gerçekten eyhin himmeti onu tar ve Allah'n izniyle ona yar-
dm eder.
nsan bir terbiye eyhine balanmazsa onun nefsi ile mücadelesi
nefsini öldürmez; çünkü nefsi onun darbe vuramayacag ekilde ken-
disine yakndr; darbesi ona isabet etmez (Nefis, çok sinsi hareket eder;
onu görüp farkedemez ki öldürsün). eyhe gelince o, müridin nefsinin
kötü hallerini kendisine gösterir ve onu öldürmede yardma olur.
" Onlar srf, 'Rabbimiz Allah’tr' dedikleri için haksz yere yurtlarndan
çkarlm kimselerdir" âyetinin iaretiyle deriz ki: Onlar, kendilerine ne-

fislerini öldürme emri verilen kimselerdir. Onlar, nefislerinin kötü al-


kanlklarn terkettikleri ve insanlarn âdetlerinden uzaklatklar zaman,
insanlar onlar terketti ve inkâra gitti; çou defa da onlan bulunduklar
yerden çkarttlar. lk vatannda kalm bir veliyi çok az bulursun.
nsanlarn onlardan intikam almasnn ve kendilerini vatanlarn-

dan çkarmasnn tek sebebi, velilerin Mevlâ'ya yönelmi olmalar ve,

"Rabbimiz sadece Allah'tr; O'ndan bakas deil" demeleridir. Onlar,


insanlarn kötü alkanlklarm terkedip Mevlâ'lanna yöneldiklerinde,
insanlar kendilerini inkâr edip vatanlarndan çkarttlar.

Eer Allah, baz insanlarn errini dier bazlaryla defetmeseydi,


yani hayrl kullarnn efaatiyle erli kimseleri balamasayd, varlk
âleminin direkleri yklrd, kyamet kopard. Gerçek u ki, kim Allah'n
4
Cüz: 17 22. HAC SÜRES 42-45 229

dostlarndan birine eziyet verir ve dümanlk ederse o, Allah'a kar sa-


va açm olur. 21 '

mam Kueyrî, " Eer Allah , baz insanlarn errini bazs ile savmasayd
..." âyetinin tefsirinde demitir ki: "Allah, büyüklerin hatrna, küçük-
lerin kusurlarm affeder, erefli insanlann hürmetine avamn hatalarn
balar. Bu, Allah Teâlâ'nn, ibadet menzillerini temizlemek ve irfan
kaynaklarn safi halde tutmak için uygulad bir kanunudur."
Kueyrî sonra, "Eer onlara yeryüzünde bir imkân ve iktidar versek ..."
âyetinin tefsirinde de demitir ki: "Onlar, bu imkân ve iktidar içinde
nefislerinin hazlanyla megul olmazlar, bizim haklarmz (kulluk gö-

revlerini) yerine getirmekle urarlard." 21 '’

Peygamberlerini Yalanlayanlarn Ac Sonu


Cenâb- Hak, önceki âyetlerde Peygamber' ine Isaliaiiahu aleyhi vesilem),
müminlerle birlikte, onu dümanlarna kar müdafaa edeceini ve di-
er milletlere kar zafere ulatracam müjdeledi. Peinden, kavminin

kendisini yalanlamasna kar onu teselli ederek öyle buyurdu:

fy5 0 çy fy
^
4 Oy
^ ja ji&j 0 ^
* \ + * * * *
Ji b m ^ Lüib
* *

Eer onlar seni yalanlyorlarsa bil ki onlardan önce


42. (Resulüm!) ,

Nuh'un kavmi, Âd ve Semûd kavmi de peygamberlerini yalanlad.

215 Bu konuda mehur kuds hadiste öyle buvrulmaktadr: "Kim benim veli kullarmdan biri-
ne dümanlk ederse (ona eziyet terirse), ben ona savf uçarm (ondan dostumun intikamn al-
rm)" (bk. Buhâri, Rikak, 38; tbn Mâce, Fiten. 16; Begavî. er/u s-Sünne, 1 / 142; Taberânî,
el-Kebir, nr. 7880).

216 Kueyrî, Letdifil’l-Mt. 4/220. Mana Kueyrf nin metnine göre verildi.
230 22. HAC SÛRES 42-45 Cüz: 17

43. brahim'in kavmi ve Lût’un kavmi de peygamberlerini yalan-


lad.

Medyen insanlar da peygamberlerini yalanlad. Musa da ya-


44.

lanlanmtt. Ben o kâfirlere süre tandm; sonra onlar yakaladm,


beni inkâr etmek naslm gördüler!
45. Nice memleketler vard ki insanlar zulmetmekte iken biz on-
lar helâk ettik. imdi oralar, duvarlar çatlarnn üzerine çökmü,
geride nice kullanlmaz kuyular ve yüksek kökler braklarak terke-

dilmi haldedir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammedi Eer o Mekkeliler seni

yalanlyorlarsa üzülme, bil ki ilk yalanlanan peygamber sen deilsin; on-


lardan önce Nuh'un kavmi Nuh'u, Âd kavmi Hud'u ve Semûd kavmi de
Salih'i yalanlad ."

Dier âyetlerde öyle buyruluyor: "brahim'in kavmi brahim'i ve

Lût’un ka>mi de Lût'u yalanlad."

"Medyen insanlar da uayb' yalanlad. Musa da yalanlanmt. " Onu


da Firavun ve Kiptiler (Msr'n yerli halk) yalanlad. Âyette, Hz. Musa
laleyhisselâm] için, "Otu da kavmi yalanlad " denmedi; çünkü Hz. Musa'y,
kavmi olan srâilou 1lar yalanlamad; onu sadece Msr'n yerli halk
Kiptiler yalanlad.

Bunu öyle izah eden de olmutur: Allah Teâlâ, her kavmin pey-
gamberlerini yalanlamasn dile getirdikten sonra, "Apaçk âyetleri ve
ortaya koyduu onca mucizeleriyle Musa bile yalanland; artk dierle-
rini sen düün" denmi gibi oldu.

Âyet öyle devam ediyor: "Ben o kâfirlere süre tandm; kendilerine


mühlet verdim, cezalarn erteledim, sonra onlar yakaladm, inkârlarna
karlk cezalarn verdim." Yani peygamberlerini yalanlayan her kav-
mi, verdiim müddet bitip süreleri dolunca, tek tek yakalayp cezalan-
drdm.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 42-45 231

" Beni inkâr etmek naslm gördüler!" Yani inkâr etmeyi veya benim
onlann hallerini nasl deitirdiimi gördüler. öyle ki onlann nimetle-
rini azaba, hayatlarm ölüme, mâmur yerlerini harabeye çevirdim; bu
onlar için çok korkunç ve feri oldu.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Nice memleketler vard ki in-

sanlar zulmetmekte iken, biz onlar helâk ettik." Nice memleketler vard
ki insanlar inkâr ve isyanla zalimlik yaparken, onlan helâk ederek o
memleketi harap ettik.

imdi o memleketin duvarlar çatlarnn üzerine çökmü vaziyet-


tedir. Yani önce evlerinin çatlan çöktü, sonra du varlan yklp çatlann
üzerine dütü.

Âyetin bu ksmna u mana da verilmitir: Oralar, çatlar çökmü


halde içleri bombotur, içlerinde kimse bulunmamaktadr. Yani çatlan
çökmü, duvarlan durur vaziyette içleri bombotur.

"Ayrca oralar, geride nice kullanlmaz kuyular ve yüksek kökler bra-


klarak terkedilmi haldedir." Yani çöllerde ve ehirlerde nice terkedilmi
su kuyulan mevcuttur; onlarn bolca sulan olduu halde, ehir halk
helâk edildii için onlardan su çe çilmemektedir. Yine, ta ve alçdan ya-
plm nice yüksek kökler vardr ki hepsi terkedilmi durumdadr.

Dahhâk 217 demitir ki: "Bu terkedilen kuyu, Hadramut'tadr. Bura-


s Hâzûrâ (veya Hâsûra) denen bir ehirdir. Bu öyle oldu: Salih pey-
gambere laieyhissetâm) iman eden ve azaptan kurtulan 4000 kii, Hz. Salih

ile birlikte Hadramut'a geldiler. Burada Hz. Salih laieyhissclâml vefat etti,

ölüm ona burada geldii için orann adn "Hadramut" yani “ölümün
geldii yer" koydular. Oraya bir merkez yapp o kuyunun banda yer-
leip oturdular. Orada uzun bir süre kaldlar. Bu arada çocuklan olup
nesilleri çoald. Daha sonra putlara tapp inkâra dütüler. Bunun üzeri-
ne Allah Teâlâ onlara Hanzale b. Safvân isminde bir peygamber gönder-

217 Dahhâk b. Müzihim el-Hilâlî el-Belhl (v. 105/723), etbau't-tâbiînden mehur bir müfes-
s irdir. Ana rahminde iki yl kald, iki dii çkm
olarak doduu ve doarken güldüü
için kendisine, "çok gülen” anlamnda Dahhâk denmitir (geni bilgi için bk. Muham-
med Erolu, "Dahhâk b. Müzâhm", DA. 6/410-411).
232 22. HAC SÛRES 42-45 Cüz: 17

di. Onu öldürdüler; o zaman Allah onlan helâk etti; boylece su kuyular
." 218
âtl kald, kökleri harap oldu

Âyetin manas özetle udur: Biz nice ehirleri helâk ettik; nice su

kuyularn âtl braktk, artk su çekeni ve içeni kalmad. Nice kökleri


bombo braktk, içinde oturan kalmad. Yani biz, ehirleri ve köyleri
helâk ettik, böylece nice kökler sahipsiz, nice kuyular ssz kald; gelip

bir su çekeni ve içeni kalmad. Âyetten anlaldna göre âtl kalp ha-

rap olan tek bir kuyu ve tek bir kök deil, helâk edilen ehirdeki bütün
kuyular ve bütün köklerdir.

42-45. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Hz. Peygamber [sailaiiahu aleyhi veseiiem) ne sebepten dolay teselli edil-

mise veliler de o sebeple teselli edilirler. Velilerin baz insanlar tara-


fndan yalanlanmas, eskiden devam eden bir kanundur. Sadece,
beri

peygamberleri yalanlayanlara hemen ceza verilirken, velileri yalanla-


yanlar, lâhî huzurdan uzaklatnlma ve kalplerinin perdelenmesiyle
cezalandrlr.

mam Kueyri, "Âtl kalm kuyular" âyetinin tefsirinde, bu âyetin,


onlann iç âlemlerinde (kalplerinde) kaynayan hikmet pnarlarna ia-
ret ettiini söylemitir. " Bo kalm yüksek köklerle" de onlann srlanrun
ilâh heybet, ünsiyet ve dier manevi vecd hallerinden boalp mahrum
kaldna iaret edildiini söylemitir .
219

Ben (bn Acibe) derim ki: mam Kueyri, sanki âyette geçen "ehir"!
"kalp" olarak tefsir etmitir; onun helâk olmasn ise kalbin tevhid nu-
rundan bo ve mahrum kalmasyla açklamtr. Buna göre gafillerin
kalbi, nurlar sönmü akllan üzerine çöküp kalmtr; iç âlemlerinin
gözleri, fikirden yoksun ve uzak kalm, hakikat adma ey göremez bir

olmutur; srlan ise ibret ve nazar nurundan yana bombotur. En do-


rusunu Allah Teâlâ bilir.

218 bk. Sa'lebî, el-Ketf ve'l-Beyân, 4/304; Kurtubî, rl-Câmi' li-Ahkâmi’l-Kur'ân, 18/70-71

219 Kueyri, Lelâifü'l-ldrdt. 4/222.


Cüz: 17 2 2. HA C SÜRES 46-48 233

Kâinattan tbret Almak


Cenâb- Hak bundan sonra, helâk edilen nesillere ve terkedilmi su
kuyularna (yerleim yerlerine) ibretle bakmay emrederek öyle buyur-
du:

t — ^ > . >>
oiii y iîj
filî
fjj

^ •
^ S l«SlS

• *

j © 0jii5 il. ili uü'lT JX5 C.1 01 j J^3

|î ^ î*il£> fi lu> ^ L4J v^iiî


Jö* öî

46. Yeryüzünde dolamadlar m? Dolasalardt da düünecek


kalpleri ve iitecek kulaklar olsayd yal Gerçekte gözler kör olmaz,
fakat göüslerin içindeki kalpler kör olur.

47. Onlar senden, azabn hemen gelmesini istiyorlar. Allah vaa-


dinden asla dönmez. üphesiz Rabb'inin katnda bir gün, sizin sayd-
nz günlerden bin yl gibidir.

48. Nice ülkeler var ki zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim;


sonra kendilerini yakalayp cezalandrdm. Dönü yalnz banadr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: ‘‘Yeryüzünde dolamadlar m?" Dolasa-


lard da Allah Teâlâ'nn, inkârlar sebebiyle helâk ettii kimselerin seri-

lip kald yerleri görselerdi; yklm eserlerini, bombo kalm kökle-


rini ve harap olmu yurtlarm seyredip ibret alsalard.
Âyet, bu eyleri görüp ibret almak için yolculuk yapmaya tevik
etmektedir.
234 22. HAC SÛRES 46-48 Cüz: 17

" Yeryüzünde bu niyetle dolasalard, ibret alnacak olaylar ve yerleri

görmeleri sebebiyle Allah'n birliini akl edip düünecek kalpleri ve iite-


cek kulaklar olsayd ya!"

Yeryiizündeki bu dolama srasnda, kendilerine komu olduklar

insanlardan vahyi veya helak edilen ümmetlerin haberlerim dileseydi-


ler ya! Çünkü onlar, helâk edilen memleketlerin halini daha iyi bilirler.

tbn Arafe
220
demitir ki: "Allah Teâlâ, önceki âyetlerde, geçmi üm-
metleri helâk ettiini ve onlardan geride harap olmu eserlerin kaldn-
dan bahsetti. Peinden de onlar görüp ibret almayan bu kimseleri kna-

yp yerdi. Yeryüzünde dolamak, ya hissi olarak (bizzat görerek) olur ya


bakasnn haberlerini iiterek ve kitaplardan okuyarak manevi ekilde
olur. Âyetin, 'Dolasalard da düünecek kalpleri olsayd' ksm, hissi yolcu-
'
lua, Yahut iitecek kulaklart olsayd' ksm ise manevi yolculua aittir."
"
Âyet öyle devam ediyor: Gerçekte, bataki gözler kör olmaz, fakat
göüslerin içindeki kalpler kör olur." Kör olan bu kalpler, tefekkür etmez
ve ibret alamaz olur. Yani onlarn zâhiri uur ve âzalannda bir bozukluk
yok, ancak hevâlanna uymalan ve gaflete dalmalar sebebiyle akllarn-
da bozukluk var.

Âyette, "göüslerin içindeki kalpler kör olur " derken, göüslerin söy-
lenmesi, kalple mecazi bir mana deil, gösün içinde bulunan manevi
hakiki kalbin kastedildiini kuvvetle ifade etmek içindir.

Her insann dört gözü vardr; iki gözü banda, iki gözü de kalbin-
dedir. Kalp gözüne "basiret" de denir. nsann kalbindeki gözleri açlp
ba gözleri kör olsa bu, dinine bir zarar vermez; fakat insann ba gözü
görüp de kalp gözleri kör olsa, ba gözünün görmesi ona bir fayda ver-

mez. Bu haliyle o kimse, hayvanlar gibi olur; hatta onlardan daha aa


bir duruma düer.

Cenâb- Hak sonra, kalplerin kör olmasnn alametinden bahsett. Bu


alamet, gerçek olan lâhî vaatle alay etmektir. Bu konuda öyle buyurdu:

22ü Ibn Arafe, bu sûrenin 18. âyetinin tefsirinde tantld.


,

Cüz: 17 22. HAC SÛRES 46-48 235

Onlar senden vaat edilen azabn hemen gelmesini istiyorlar; bunu


'

alay, inkâr ve âciz brakmak için yapyorlar. Allah, onlarn hemen gel-

mesini istedikleri azap vaadinden asla dönmez" Hem Allah, asla vaadin-
den dönmez. O bunu vaat etmitir. Kim vaadinden dönmezse bir zaman
sonra da olsa, vaat ettii muhakkak gelir.

"üphesiz Rabb'inin katnda bir gün, sizin saydnz günlerden bin yl


gibidir." Yani sizler, bir günlük azab, uzunluk olarak sizin bin seneniz
kadar olan birinin azabn nasl hemen istiyorsunuz? Gerçekten insann
bana gelecek iddet günleri çok uzundur.

öyle denmitir: Onlara verilen azap hakikaten bu kadar uzun sürer.


Bunun için Hz. Peygamber Isallallahu aleyhi vescllem] öyle buyurmutur:
" Ümmetimin fakirleri, zenginlerinden yarm gün önce cennete girer; bu
yarm gün, be yüz senedir. "22

Devamndaki âyette öyle buyruluyor. "Nice ülkeler var ki zulmedip


dururlarken onlara mühlet verdim; sonra kendilerini yakalayp cezalandr-
dm." Yani pek çok ülke insanlar vard ki sizin gibi zalimdi; ben, size
mühlet verdiim gibi onlara da belli bir süre verdim; sonra uzun bir
mühletin sonunda kendilerini yakalayp herkese ibret olacak bir azapla
cezalandrdm.

Âyet öyle bitiyor: "Dönü yalnz banadr." O hemen azap isteyenle-


rin ve dierlerinin yapt hiçbir ey benden gizli kalmaz. Yahut her ey,
tek veya toplu olarak sadece benim hükmüme döner; ben onlara amelle-
rine uygun ekilde muamele ederim. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

46-48. Âyetlerin Tasavvuf? aretleri

kapanmasdr.
Kalplerin kör olmas, basiretin iler, kalp gözü- u
nün kapanmasnn alametleridir: Allah'n haram ilere dalmak, kld
Allah'tan gaflet içinde olmak, Allah'n velileri hakknda olumsuz ve
haksz tenkitlerde bulunmak, Allah'n kendisinden istedii ilerde (iba-

det ve kullukta) kusurlu davranp bütün gayretini dünya mal kazan-


maya harcamak.

221 Tirmizî, Zühd, 37; tbn Mâce, Zühd, 6; Ahmcd, Müsnerf. 2 / 296 343.
,
236 22. HAC SÛRES 46-48 Cüz: 17

tbn Atâullah- Îskenderî Hikern adl eserinde demitir ki: "Allah'n

senin için garanti ettii konuda (nzk hususunda) bütün gücünle çalp
O'nun senden yapman istedii hususlarda kusur (ve geveklik) içinde

olman, kalbinin basiretinin kapandna dair bir delildir."

u iler, kalp gözünün (basiretin) açldnn alametidir: Allah'n ta-


atine komak, Allah dostlarnn sohbetine girerek Allah' taruma yolun-
da bütün gücünü kullanmak, dünyadan ve dünyalk insanlardan yüz
çevirmek, Allah'la ünsiyet (muhabbet ve huzur) halinde olmak, O'ndan
baka her eyden uzaklamak.

unu bil ki ba gözüyle basiret gözü, asl yaratltan itibariyle bir-


birinden farkldr. Ba gözü sadece, sonradan yaratlm maddi eyleri
görür; basiret gözü ise ezelî tecellilerin manevi yönünü görür. Basiret

kapannca, kul Allah'tan ayn kalr; sadece sonradan yaratlm zülmanî


varlklan görür. Bu konuda Abdurrahman el-Meczûb Irahmetuliahi aleyhi

demitir ki:

"Kim kâinata, kâinatla bakarsa basireti kör olduu için onu aldatr
(ve yanltr); kim de kâinata, ona yaratann nuruyla bakarsa o, sadk bir

kimse olup iç âleminin ilacn bulmutur."

Basiret gözü tamamen açldnda, nuru, ba gözünün nurunu ku-


atr, bu durumda ba
gözünün nuru da basirete yansr. O zaman kul
sadece, sonradan yaratlm maddi eyleri silip yok eden ezelî manevi
tecellileri görür; kâinat yaratan müahede ederek kâinattan uzaklar.

Kalp gözünün açlmas, ârifibiilâh mahir bir doktorun (kâmil müri-


din) elinde olur. Ârifibiilâh, onun tevhid konusundaki noksanlarn gös-
terip nefsini knayarak kendisini tedavi eder, önce ona fiillerin tevhidi-
ni öretir; sonra sfatlarn tevhidini öretir, sonra zatn tevhidini öretir,
sonunda kulun kalp gözü açlr.

Fiil ve sfatlarn tevhidi, Cenâb- Hakk'n kula yaknlm müahede


ettirir. Zatn tevhidi kula, Hak Teâlâ'nn zat yannda kendi varlnn
yok olduunu müahede ettirir, tbn Atâullah- Îskenderî Hikem adl ese-
rinde bu duruma u sözleriyle iaret etmitir:
ÇüzJ7_ 2^ HAr_SÛRESj_46;4J ^37

uas, Cenâb- Hakk'n sana yaknln gösterir. Basiretin


"Basiretin

gözü ise sana, O'nun vücudu yannda senin yokluunu gösterir. Haki-
kati gören basiret ise senin yokluunu ve varln deil, sadece yüce

Mevlâ'nn varln gösterir. Allah Teâlâ ezelde var iken, kendisiyle bir-
likte hiçbir ey yoktu; O u anda da ezeldeki hali üzeredir."

Basiret gözü açlan kul, Allah'n zatnn srlarndan ve sfatlarnn


nurlanndan dier insanlarn kafa gözüyle göremediklerini görür, cahil-
lerin müahede etmedii eyleri müahede eder. Bu konuda Hallaç [kud-

dise srmhül demitir ki:

"Ariflerin kalplerinin öyle gözleri vardr ki onunla, bizim kafa


gözüyle göremediklerimizi görürler. O kalplerin, kulardaki gibi tüy-

leri olmayan kanatlan vardr, onlarla âlemlerin Rabb'inin melekûtuna


(gayb âlemine) uçarlar. Onlann kalplerinin öyle dilleri vardr ki, onunla
Cenâb- Hakk'a gizlice yakarrlar; onu Kirâmen Kâtibin melekleri farke-

dip de yazamaz."

Vertecübî (Rûzbihân- Bakl) demitir ki: "Cahiller, varlklar zâhirî

gözleriyle görürler; kalpleri ise Cenâb- Hakk'n zâtnn ve sfatlanrun


nurlarndan parlayan varln hakikatini göremez. Allah onlan, gaflet

perdesi ve ehvet örtüsüyle manen kör etmitir ."* 22

Hemen Azap steyenlere Cevap

Cenâb- Hak bundan sonra, Hz. Peygamber'e (sallaiiahu aleyhi vesclleml,

müriklerin hemen azap istemesine cevap vermesini emrederek öyle


buyurdu:

222 bk. Rûzbihân- Bakli, Ardisü’l-Btyân , 2/541.


238 22. HAC SÛRES 49-51 Cüz: 17

49. De ki: "Ey insanlar! Ben sadece sizin için apaçk bir uyarc-
ym
50. man edip salih ameller ileyen kimseler için balanma ve

güzel bir nzk (cennet) vardr.


51. Âyetlerimizi iptal etmek için yaranlara gelince, onlar cehen-

nemliktir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, de ki: Ey insanlar! Ben


sadece sizin için apaçk bir uyarcym." Yani de ki: "Ben sizi, helâk edilen
ümmetlerin haberlerine dair bana vahyedilen eylerle açkça uyaryo-
rum; hemen gelmesini istediiniz azabn gelmesinde bir dahlim (etkim
ve katkm) olmakszn sizi uyaryorum."

Devamndaki âyetlerde müminler ve kâfirler zikredildigi halde, bu


âyette, "Ben sizin için bir uyana ve müjdeleyiciyim" demedi, çünkü bu
âyette söz, sadece mürikler için söylenmektedir.

Âyette hitap edilen insanlardan kast, haklarnda, "Onlar yeryü-


zünde dolamadlar m?" buyrulan ve hemen azap istedikleri belirtilen

kimselerdir. Âyetin peinden, müminlerin ve onlara verilen sevabn dile


getirilmesi, sadece mürikleri daha fazla öfkelendirmek içindir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: man edip salih ameller ile-

yen kimseler için birbalanma ve güzel bir nzk vardr." Onlann günahla-
r affedilir ve kendilerine en güzel nzk olan cennet bahedilir.

Dier âyette öyle buyruluyor: "Âyetlerimiz yani Kur'an hakknda,


onu bozmak ve iptal etmek için yaranlara gelince ..." Onlar Kur'an hak-
knda, "O bir sihirdir, iirdir, geçmilerin masallandr" gibi tenkitlerle
onu bozmaya çalyorlard. Kendi hesap ve zanlanna göre, bu tuzakla-
nnn slâm' bitirmek için kendilerine yeteceini sanyorlard.

"te onlar cehennemliktir; onlar tututurulmu ateten hiç çkmaya-


caklardr."
Cüz: 17 22. HAC 5ÛRES 49-51 239

,
Âyette geçen 'cahîm"in cehennemin derekelerinden bir ate çuku-
/

ru olduu da söylenmitir.

49-51. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ'ya davet edenlerin görevi sadece, insanlar Allah'n aza-


bndan sakndrmak ve onlara yüce Allah'n müjdelerini duyurmaktr.
Bunu yaptktan sonra, Cenâb- Hakk'n, kendi mülkünde ve insanlar
içinde ne yaptna bakarlar; O, dilediini hidâyete ulatrr, dilediini
sapknlk içinde brakr.

Mucizelerin veya kerametlerin ortaya çkmasn istemek davetçile-


rin görevi deildir. Ayn ekilde, sknt ve çaba içinde insanlann hida-
yete gelmesi için hrs göstermek de davetçilerin görevi deildir. Onlarn
görevi, sadece insanlar uyarmak ve bundan sonra bütün ii, her eyin
sahibi ve her eye gücü yeten yüce Mevlâ'ya havale etmektir. Bunu yap-
tktan sonra, kendilerinden uzaklaanlar adna derin üzüntü duymalar
gerekmez.

eytan Vahye Müdahale Edemez

Hz. Peygamber (sallaUahu aleyhi vesellem], kavminin hidayete gelmesi


için çok hrs gösteriyordu. Cenâb- Hak onu bundan sakndrnca, bu
halinden döndü ve kemal-i edeple kulluk edebine büründü. Kendisin-
den sonra gelen halifeleri de bu konuda ona uymaktadr.

Resûlullah (saJlaiiahu aleyhi vesellem] peygamberliinin ilk günlerinde,


kendisiyle kavmini yaklatracak bir eyin inmesini temenni ediyor-
du; bu ekilde onlann kendisine inen âyetler hakknda tefekkür edip
müslüman olabileceklerini düünüyordu. Allah Resûlü bir gün Necm
sûresini okudu; o srada, {eytan tarafndan) müriklerin kulaklarna
putlarnn övüldüünü gösteren baz sözler atld. Mürikler, bu sözleri
Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellemj nisbet ettiklerinde çok üzüldü ve
bunun üzerine Allah Teâlâ, resûlünü teselli ederek öyle buyurdu:
240 22. HAC SÛRES 52-54 Cüz: 17

^ S NI Tj Jp & j- HJLjl ^3

Ü> ^ fi 0Ü4J' Â4^î

jjjISiâjj ikJ i

^ u jüj 0^s^-^Ji-iii!3;i:
*

} >
1

Öp > 3)3 pp p.\jj\j P's pp u»


<i \pp pj‘0Ajp\’S\pö\\ Jj\ j* jjl pJj 0 p
I > /"! ^' I
' | / Î J) l-^"î " ® -* <

52. Biz, senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki o, bir te-

mennide bulunduunda, eytan onun arzusuna bir ey katmaya çal-


mastn; sadece Allah, eytann att eyi ortadan kaldrr. Sonra Al-
lah, âyetlerini salamlatrr (onlar eytann att eyden korur). Allah,
her eyi bilendir, her iinde hikmet sahibidir.

53. Allah , eytann att ey , kalplerinde hastalk olanlar ve


kalpleri katlaanlar için bir imtihan sebebi olsun diye böyle yapar.
üphesiz zalimler, derin bir ayrlk içindedir.

54. Bir de kendilerine ilim verilenler, onun ( Kur'an'm ) hakikaten


Rabb'in tarafndan inmi bir gerçek olduunu bilsin, böylece ona inan-
sn ve kalpleri onunla huzur bulsun diye Allah böyle yapar. üphesiz
Allah iman edenleri doru yola iletir.

Tefsir

Allah kendilerinden raz olsun, Abdullah b. Abbas ve onun dnda-


ki ilk müfessirler demilerdir ki:

"Hz. Peygamber Isallallahu aleyhi vesellem], kavminin kendisinden uzak-


lap yüz çevirdiini görünce, bu durum ona çok ar geldi ve Allah
" (

Cüz: 17 22. HAC SÛRESt 52-54 241

Teâlâ'nn, kendisiyle kavminin arasm yaklatracak bir ey gönderme-


sini arzulad. Resûl-i Ekrem [sallaliahu aleyhi vesellem] bir gün, mürikler-
den bir toplulukla birlikte oturuyordu. O srada Necin sûresi indi. Allah
Resûlü onlara Necm sûresini okudu. 'Gördünüz mü Ut' ve Uzzâ'y ve bir
de dier üçüncü put Menâfi' Necm 53/ 19-20) âyetlerine gelince, eytan onun
dilinden, 'Onlar ulu ak kuulardr (ak kuular gibi çekicidir), efaatleri

umulur' sözünü att."

Ben (îbn Acibe) derim ki: Evet,eytan böyle bir sözü att, fakat sade-
ce müriklerin kulaua atl; Hz Peygamber Isallallahu aleyhi vesellem] böyle
bir sözü asla söylemedi. Rivayet öyle devam ediyor:

"Mürikler putlarm öven bu sözü iittiklerinde çok sevindiler. Son-


ra Hz. Peygamber (sallaliahu aleyhi vesellem), sûrenin sonunda geçen secde
âyetinden dolay secde yapt, mürilder de secde yaptlar; sadece Velîd
b. Mugîre (yal olduu için) secdeye varamad, yerden bir avuç toprak
alarak ona secde etti. Bu olay üzerine Kurey,

"Muhammed bizim ilâhlarmz övdü. Gerçekten biz kesin ola-


rak inandk ki Allah diriltir ve öldürür, yaratr ve nzk verir. Bizim bu
ilâhlarmz ise Allah katnda bize efaat eder. Muhammed onlar böyle
över ve kendilerinin bu ite bir pay olduunu söylerse biz onunla bera-

beriz" dediler. Ertesi gün Cibril |aicyhissoiâm| geldi ve,

"Ey Muhammed, sen ne yaptn? Benim sana getirmediim bir eyi


insanlara okudun!" dedi. Bunun üzerine Hz Peygamber [sallaliahu aleyhi
2”
vesellem] çok üzüldü, peinden kendisini teselli için bu âyet indi.

Cenâb- Hak inen âyette buyurdu ki: "Biz, senden önce hiçbir resul ve
nebi göndermedik ki o, bir temennide bulunduunda , eytan onun arzusuna
bir ey katmaya çalmasn .

Âyette, "resûl" ve "nebf' ayr zikredilmitir.

Bir tarife göre resul, kendisine yeni bir din vahyedilen ve onu tebli
etmesi emredilen kimsedir. Nebî ise kendisine vahyedilen, ancak tebli

223 Rivayet için bk. Taberi, Cdmiu'l-Beyân, 17/245; Sa'lebî, el-Kcf ve'l -Beyân. 4/306; Begavî,
Medlmü't-Tenzîl, 3/292-293; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/ 65-69.
242 22. HAC SÛRES 52-54 Cüz: 17

emredilmeyen kimsedir. Buna göre resûl, bakalaryla mükelleftir, nebî


224
ise yaplan vahiy kendisine has olan kimsedir .

Yahut resûl, yeni bir dinle gönderilen peygamberdir; nebî ise önce-
ki dini tebli etmekle ve öretmekle görevli peygamberdir. Bunun için

Resûlullah [sallaliahu aleyhi vesellem), ümmetinin âlimlerini nebilere benzet-

mitir (Onlar da Hz. Peygamber'in [sallaliahu aleyhi vesellem] getirdii dini


tebli ve öretme görevini yapmaktadr). Buna göre nebî, resûlden daha
umumi bir mana içermektedir.

Hz. Peygamber'e says sorulunca,


[sallaliahu aleyhi vesellem] nebilerin

"yüz yirmi dört bin " olduunu söylemitir. Resûllerin says sorulunca
ise "üç yüz on üç" olduunu ve hepsinin büyük bir çounluk oluturdu-

unu belirtmitir .
225

Peygamber, bir eyi temenni ettii zaman, yani kavminin hidayeti


ve onlarn kendisine yaklamalar gibi içinden bir eyi arzulad za-
man, eytan, onun arzusunun geçekletiini gösteren bir eyi ortaya
atar; müriklerin kulaklarna, onlan Hz. Peygamber'e [sallaliahu aleyhi ve-

sellem) yaklatracak biz sözü atmas gibi. Sonra Allah, eytann att bu
eyi ortadan kaldrp giderir.

eyi arzulamak manasm verdiimiz "temennâ" kelime-


Âyetteki bir
sinin, "okumak" anlamna geldii de söylenmitir. Buna göre anlam öy-
le olur: Peygamber, vahyi okurken, eytan onun içine bir ey atmak ister.
Hz. Peygamber [sallaliahu aleyhi vesellem] Necm sûresini okurken, " Gördünüz
mü o gerideki üçüncü put olan Menât’ " (Neon 53/20) âyetinden sonra, eyta-
nn müriklerin kulana, "Onlar ulu ak kuulardr (kuular gibi çekici-
dir); efaatleri umulur" sözünü atmas gibi. Bu, yukanda geçti.

mam Kueyrî demitir ki: "Peygamberimiz [sallaliahu aleyhi veseiUml

Kur' an okurken, her âyetin bitiminde ara verip bir müddet dururdu.

224 Bu tarif, açk ve yeterli deildir. Nebî de Allah tarafndan gönderilmi bir peygamberdir.
Gönderilmi olmas, tebli yapmasn gerektirir; ancak bu tebli yeni bir din için olma-
yabilir. Müfessir tbn Acibe' nin [rahmetullahaleyh| zikrettii bir sonraki tarif, daha açn ve
tercihe ayandr (Mütercim).
225 Hadis için bk. Ahmed, M üsned, 5 / 266. Ayn konuda az degi ik bir rivayet için bk. Hâ <im,
Müstedrek, 2/262; Taberâni, el-Kebir, nr. 7545; Heysemi, ez-Zevâd, 8/210.
Cüz:J7 22. HAC SÛRES 52-54 243

te eytan o arada baz sözleri ortaya att. Kur an hakknda bir bilgisi ol- 7

mayanlar, onu Resûlullah'a [sallallahu aleyhi vesellem) ait bir söz zannettiler;
böylece bu durum bazlar için bir fitne sebebi oldu." 22*

Ibnü'l-Bennâ demitir ki: "Temenninin bir manas da anlalmas is-


tenen bir eyi okumaktr. Hz. Peygamber Mlallahu aleyhi veseUom], âyetleri
okuyor ve onlann manasnn anlalmasn istiyordu; eytan ise din-
leyenlerin anlayna, kastedilen anlamn dnda bir eyler atyordu.
Zemaherf nin, "Resûl-i Ekrem [saiiaiiahu aleyhi vesellem], yanlarak hata ile,

'Tilkc'l garâniku'lûlâ ve inne efâatehüm letürcâ-O putlar, ulu kuu-


lardr; üphesiz onlann efaatleri umulur' sözünü söyledi" demesi yan-
ltr, çünkü yüce Allah,

O peygamber, hevâsndan söylemez, uttun söyledii kendisine vahyedi-


lenden baka bir ey deildir’ (Necm 53/3-4) buyurmaktadr. Demek ki Hz.
Peygamber (saiiaiiahu aleyhi vesellem t vahyin tebliinde yanlma ve hatadan
korunmutur ." 227

Ben (bn Acibe) derim ki: "Hz. Peygamber Mlallahu aleyhi vesellem] bu
sözleri, ne hata ile ne bilerek asla söylememitir; sadece Allah Resûlü'nün,
müriklerin kendisine yakmlamalan konusundaki temennisi hâsl olsun
diye, bu sözler kâfirlerin kulana atlmtr. Orada bulunan müslüman-
lann ondan hiçbir ey iitmemeleri de bunu göstermektedir.
Durumböyleolunca,unubilkimüfessirlerdenvesiyerâlimlerinden
geçmi salihlerin, âyetin ini sebebiyle ilgili naklettikleri kssa sahihtir,

fakat onun, ince bir tetkike ve kastedilen manaya yakn bir yoruma ihti-

yac vardr. Onu hemen inkâra gitmek ve âlimlerin sözlerini reddetmek


güzel deildir. Hem onlar, sözlerine itibar edilecek adalet sahibi kimse-
lerdir. Özellikle bir haber, bu ümmetin büyük âlimi bn Abbas'tan [rad-

vaiiahu anhj gelmise onu deerlendirirken daha hassas olunmaldr.

Böyle bir durumda, akll zeki kimsenin, nakledilen haberle aklî öl-

çülerin arasn bulmas gerekir. Bu mümkün olmadnda, eer nakle-


dilen eyin sahih olduu kesinse onu öne alr; akln onu anlamakta âciz
226 bk. Kueyrî, LetâifU'l-ârdl, 4/224-225.
227 Bu olayla ilgili geni ve güzel bir deerlendirme için bk. bn Haecr, Ffthu'l-Bdri, 9/368-
369 (Beyrut 2000).
244 22. HAC SÛRES 52-54 Cüz: 17

kaldna hükmeder. Allah kendilerinden raz olsun, tetkik ehli sûfîlerin


görüü budur.

Araya sözün atlma olaynn eytana nisbet edilmesi, Cenâb- Hakk'a


kar bir edep ve olay dinin zahirî ölçülerine göre ifade etmektir; çünkü
gerçekte Allah Teâlâ'dan baka hakiki fail (i yapan) yoktur.

"
Âyet öyle devam ediyor: Sadece Allah,eytann att eyi ortadan
kaldrr." Yani onu giderir ve iptal eder. Yahut onu ortadan kaldracak
olan doruyu gösterir.

" Sonra Allah, âyetlerini salamlatrr." Yani onlar sabitletirir; içine

eytann ilavelerinin katlmasndan âyetlerini korur.

"Allah, her eyi bilendir, her iinde hikmet sahibidir." O, peygamberine


vahyettii eyi çok iyi bilir; vahyettii eyde hikmet sahibidir; vahyet-

tigi âyetlerine (Kurîan'a) önünden ve arkasndan bâtln gelmesine mü-


saade etmez.

Cenâb- Hak sonra, eytann araya att bu sözün hikmetini açkla-


yarak öyle buyurdu:

“Allah, eytann att ey, kalplerinde hastalk, üphe ve irk olanlar


ve kalpleri katlaanlar için bir imtihan vesilesi olsun diye böyle yapar" O
kat hayrdan uzak, nurdan yana harap halde, kuru, kah, içinde
kalpler,

hiçbir anma ve efkat olmayan kalplerdir. Onlar, hakk yalanlayan mü-

riklerdir. eytann att bu eyle onlarn üphe ve zulmü artar.

Âyet öyle bitiyor: "üphesiz zalimler, derin bir ayrlk, iddetli bir
dümanlk ve hakka kar tam bir muhalefet içindedir"

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Bir de kendilerine Allah'a ait
ilim verilenler, onun Kurî an'n hakikaten Rabb'in tarafndan inmi bir gerçek

olduunu bilsin, böylece o Kur'an'a inansn, kalpleri ona boyun eerek ve


içindekileri tasdik ederek onunla huzur bulsun, huu içinde olsun diye
Allah böyle yapar. üphesiz Allah, iman edenleri doru yola iletir." Onlara,
kendilerini apaçk doruya ulatracak bir nazar (ince görü ve doru
tesbit kabiliyeti) verir; onlar, dinde mana ve kast kapal olan konulan
Cüz: 17 12 . HAC SÛRES 52-54 245

doru bir ekilde yorumlarlar; dinin mükül olan meselelerini, salam


esaslara göre aratrrlar; böylece bir aknla dümezler ve üpheye
kaplmazlar. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

52-54. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Cenâb- Hak tarafndan bir söz söylendii (Kur'an okunduu) za-

man, dinleyenlerin her biri, onu kendi makamna (haline ve niyetine)

göre iitir ve âyetleri kendi görüünü takviye için kullanr.

Yanl yolda olanlar, âyetleri, içinde bulunduklar yanl hallerine

göre dinler; onlar kendi yanl düüncelerini takviye edecek ekilde yo-
rumlayp kullanrlar.

Doru yolda olanlar Allah'n sözünü, hakka layk ekilde dinler ve


onlarla doru yolda ilerlerler.

man ehli, Allah'n sözünü, imanlarn takviye edecek ve yakinlerini


artracak ekilde dinlerler.

Hakk'a vâsl olmu ârifler, Allah'n sözünü, makamlarna uygun e-


kilde dinler ve onunla manen terakki ederler. Bu ekilde herkes, Allah'n
sözünü, kendi haline ve makamna göre iitip ondan istifade eder. n-
sanlarn sözlerini dinleme ve anlamada da durum böyledir.

Velilerin meclisine gelen herkes, onlarn sözlerini, niyet ve haline


göre iitir. Kim velileri snayp imtihan etmek için gelirse sadece ken-
disini onlardan uzaklatran eyleri iitir. Kim onlan tasdik ederek ve

kendilerine sayg göstererek gelirse onlardan yalnzca kendisini kema-


latlara ve nurlara yaklatracak eyleri iitir ve görür. En dorusunu Al-

lah Teâlâ bilir.

nkar ve üphe çinde Kalanlarn Akbeti

Cenâb- Hak bundan sonra, kendilerine Kurian'n hakikatine dair

ilim verilenlerin tam zdd olanlardan bahsederek öyle buyurdu:


246 22. HAC SÛRES 55-59 Cü/: 17

' l > i ' • > ' \


I

U-Jl
I

J. |

v*

L '

* \ M ' • '
J
.1 I J t t ^ ^ ^ ^ .
'i
X
\
,
J -

I •
^ j y
I ^ f ^

'
^04-^^L^jUJI \?L**j\ 3L.\ ^öJli * <= •
?f

<hJ -iifijü ligvj ijJfi-j 3^JJij

jl i JLi li «il »I^LS^IS©^^


^ il OS fe-li- ^Sj il ' j-^

^JJÜ ili 6 j Ü^>: <u-±J. f4%i2J «s

55. nkâr anszn kyamet yahut akim günün


edenler, kendilerine

(kyamet gününün) azab gelinceye kadar Kur'an hakknda üphe edip


dururlar.

56. O gün, mülk (hüküm ve hâkimiyet) Allah'ndr; O, insanlar ara-


snda hüküm verir. man edip salih amel yapanlar natm cennetlerin-
de d ir.

57. nkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, ite onlar için


alçaltc bir azap vardr.

58. Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenlere, Al-
lah muhakkak güzel bir rztk bahedecektir. üphesiz Allah, nztk ve-
renlerin en hayrlsdr.

59. Elbette Allah onlar, memnun kalacaklar bir yere yerletire-

cektir. üphesiz Allah, her eyi bilendir, çok halimdir.


"

Cüz: 17 22. HAC SÛRES 55-59 247

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "nkâr anszn kyamet


edenler, kendilerine

yahut akim günün azab gelinceye kadar Kur'an hakknda üphe edip durur-
lar. "

Akim günün azab, kyamet gününün azabdr. O güne akim den-


mesi, peinden yeni bir günün gelmeyecek olmasndandr. Âyette sanki
öyle denmi oluyor: Onlar, kyamet ve kyamet gününün azab gelin-
ceye kadar, Kur'an hakknda üphe edip dururlar. Kyamet gününün
akim sfatyla ayrca tantlmas, onlar daha fazla korkutmak içindir.

Akim gün, peinden yeni bir gün gelmeyen gündür. Sanki her gün
kendisinden sonra yeni bir günü dourmaktadr; peinden yeni bir gün
domayan güne "akim" denir.

Bazlar, akim günün. Bedir günü olduunu söylemilerdir. O gün,


kâfirler için, peinden ferah ve rahatn gelmedii bir gündür. "Akim
rüzgâr" gibi, peinden hayr gelmeyen eye "akim" denir. Yahut Bedir
gününde melekler savat için, onun benzeri büyük bir olay yaanma-
d (ve kâfirlerin kökleri kesildii) için
"
o güne akim denmitir, ancak
peinden gelen, Ogün mülk (hüküm ve hâkimiyet) Allah'ndr " âyeti, bu
manaya müsaade etmemektedir.

"O gün mülk (hüküm ve hâkimiyet ) Allah'ndr." Yani o gün mutlak


hâkimiyet ve tam manasyla tasarruf sadece Allah'a aittir; o gün O'nun
verdii hükme kar gelecek ve kendisiyle tartmaya girecek hiç kimse
yoktur. Dünyada olduu gibi, O'nunla birlikte hiç kimsenin hakikaten
veya mecazen, eklen ve mana olarak tasarruf imkân yoktur. Dünyada,
baz insanlar için mecazen ve eklen de olsa bir miktar tasarruf imkân
(kendisine verilen güç ve tercihle bir eyleri yapma yetkisi) verilmitir

(fakat ahirette, melekler ve peygamberler gibi Allah'n özel izin ve yetki


verdikleri hariç, hiç kimsenin müstakil olarak bir ey yapma imkân ve
yetkisi yoktur).

" Allah o gün, onlarn arasnda yani üphe içide olanlarla iman eden-
ler arasnda hüküm verir.
248 22. HAC SÛRES 55-59 Cüz: 17

Cenâb- Hak sonra, onlarn hakknda verdii hükmü açklayarak


öyle buyurdu:

"Kur'ân- Kerîm'e iman edip hiç üphe etmeyenler ve onun bütün


emirlerine sarlarak salih amel yapanlar naîm cennetlerindedir. Kur'an'
inkâr eden ve onun hakknda üphe içinde olan yahut öldükten sonra di-
rilmeyi ve hesab inkâr eden ve sonsuz kudretimize delil o\an âyetlerimizi
yahut Kur'an' yalanlayanlara gelince, ite onlar için alçaltn bir azap icardr.
Azap onlan alçaltr, rezil ve rüsva eder."

Cenâb- Hak sonra, iman edenlerin içindeki bir grubun özel ekilde
faziletinden bahsederek öyle buyurdu:

"Allah yolunda hicret eden, cihad için vatanlarndan çkan, sonra ci-

hadda öldürülen yahut eceliyle yatanda ölenlere, Allah muhakkak güzel


bir rzk bahedecektir." O nzk, cennetin hiç bitmeyen nimetleridir. Gü-
zelliin dereceleri de birbirinden farkldr. Verilen nzklann farkll-
na göre, kendilerine nzk verilenlerin halinin birbirinden farkl olmas
mümkündür.

Rivayet edildiine göre sahabeden bazlan, Hz. Peygambere [sallal-

iahu aleyhi vesellemj,

"Yâ Nebiyyallah, bunlar Allah yolunda öldürülen kimseler; Allah'n


onlara verdii hayn örendik. Biz de onlann cihad ettii gibi sertime
(vatanmzda) öldüümüzde bize ne
birlikte cihad ettik; seninle birlikte

var?" diye sordular, bunun üzerine bu âyetle peinden gelen âyet indi 28 .

Dier bir rivayete göre âyet, Mekke'den Medine'ye hicret için çkan,
fakat müriklerin pelerine düüp onlan yakalayarak öldürdüü kimse-
229
ler hakknda inmitir .

Cenâb- Hak âyetin devamnda öyle buyurdu: "üphesiz Allah, r-

zk verenlerin en hayrlsdr." CYnun kuluna bahettii rzk vermeye hiç

kimsenin gücü yetmedii halde O, hesapsz nzk baheder. "Elbette Al-

lah onlar,memnun kalacaklar bir yere yerletirecektir." O, cennettir; çünkü


orada nefsin her arzulad ve gözleri aydnlk edecek nimetler vardr.

228 bk. Beyzâvî, EniHÜrü'bTenzîl. 2/94; Ebüssuûd, rddü ‘I-Akli's-Selim. 4/393.

229 bk. Ebüssuûd, a.g.e., 4/393.


CüzjJ7 _ _ 22. HAC SÛRES 55-59 249

öyle de denilmitir: Allah Teâlâ, rzktan bahsettikten sonra, onu


bahedecei yeri de belirtti.

Âyet öyle bitiyor: " üphesiz Allah, her eyi bilendir, çok halimdir " .
O,

cihad ederek Allah'a verdii sözü yerine getirenlerin hallerini çok iyi

bilir. O ayrca, Allah'a söz verip de O'nun yolunda ehidlii beklerken


yatanda ölenlerin emellerini de çok iyi bilir. Allah, inatla müminleri

öldüren kâfirlere mühlet vermekle çok halimdir.

55-59. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Kim yüksek marifet ve yakîn sahibi âriflerin sohbetine (terbiye


halkalarna) girmezse onun kalbinden üphe ve kuruntular kesilmez;
o kimse nihayet hasta bir kalple Allah'a kavuur, bu onun düük bir

derecede kalmasna sebep olur.

Yüce sevgililerinin nzasm elde etmek yolunda yakînlerini kema-


le erdirmek için hicret edenler, sonra vuslattan önce öldürülenler veya
vuslattan sonra ölenler var ya, muhakkak ki Allah hepsine güzel bir n-
zk bahedecektir. Bu nzk, mukarrebîn makamndakilerle birlikte sdk
makamnda Cenâb- Hakk' müahede ve görme lezzetidir. üphesiz
Allah, nzk verenlerin en hayrlsdr. Onlarn, içine girdiklerinde raz
olacaklar ey ise yüce Mevlâ'ya dâimi yaknlk ve hiç kesilmeyen mü-
ahede halidir. Allah Teâlâ, lutuf ve keremiyle bizleri de onlann en seç-
kinlerinden eylesin.

ntikamda ölçü

Cenâb- Hak önceki âyetlerde, hicret eden, Allah yolunda öldürülen


yahut yatanda ölen kimselerin sevabndan bahsetti. Bu âyette de dün-
yada onlara taknlk yapanlara kar kendilerini yardmsz brakmaya-
can haber vererek öyle buyurdu:

iii 1 aJ* ü ÇJUjSj JjUi


o \ z
9 > ' i K*
j "

250 22. HAC SÛRES 60-62 Cüz: 17

j*Jl i\ 04 Jx)î ® l ö[ p\ J> 34IJI


o;. ;
^i 5i â 013 jkîi >i ü
60. Durum böyledir. Her kim, kendisine yaplan eziyetin benzeriy-
lekarlk verir de sonra kendisine zulüm yaplrsa Allah ona mutlaka
yardm eder. üphesiz Allah çok affedicidir, çok balaycdr.
61. Durum böyledir; çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü
geceye katar. üphesiz Allah her eyi iiten ve görendir.

62. Durum böyledir; çünkü Allah, haktr. O'nun dndaki taptk-


lar ise bâtldr. üphesiz Allah yücedir, büyüktür.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Durum, sana iki grup (müminle kâfir)

hakknda söylediim gibi böyledir. Her kim, kendisine yaplar eziyetin ben-

zeri ile karlk verirse, yani kendisine yaplana ksasta ileri gitmezse, son-

ra kendisine zulüm yaplrsa, Allah ona mutlaka yardm eder.

Yani kim kendisine yaplan zulme, benzeriyle karlk verir de hur-


dan sonra kendisine tekrar zulmedilir ve taknlk yaplrsa Allah o kim-
seye kesinlikle yardm eder.
" üphesiz Allah çok affedicidir; onun bütün günahlarn siler, çok ba-

laycdr; bütün ayp ve kusurlarn örter."


Bu âyetteki "çok affedici" ve "çok balayla" olma sfatlarnn ön-
balants udur: Kendisine eziyet edilen kimseye, Allah
cesi ile tarafn-

dan affetmesi emredilmitir. u


âyetler bunu göstermektedir.

"Kim affeder ve slah yoluna giderse onun sevabn vermek Allah'a aittir"
(ûrâ 42/40).

" Kim sabreder ve affederse gerçekten bu, azmedilecek ilerdendir" (urâ

42/43).
"

C üz: 17 22 . HAC SÜRES &0-62 251

Kul bunu yapmayp nefsi adna intikam almaya kalknca, sanki bir
günah ilemi olmaktadr. Allah'n onu affetmesi, faziletli olan terket-

tii için kendisine bir ey lazm gelmez manasndadr. Bununla birlikte

Allah, eer o, aff terkeder ve kendisine taknlk edenden intikam alrsa


ikinci kerede ona yardm sözü vermitir. Allah Teâlâ, bununla birlikte
bu iki sfattan bahsederek onun için daha iyi olana dikka çekmitir.

Cenâb- Hak bundan sonra, kuluna yardm etmeye ve dier ilere


gücünün yettiini gösteren delillerden bahsederek öyle buyurdu:

"Durum bönledir; çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye


katar. üphesiz Allah, her eyi iiten ve görendir .

Yani mazluma yaplan bu yardm, Allah'n diledii eye gücünün


yetmesi sebebiyledir. O'nun kudretini gösteren delillerden biri de u-
dur: "O, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar." Yani birini dierine
dahil eder. Gündüz uzad zaman, geceyi ona dahil eder; gece uzad
zaman da gündüzü ona dahil eder; böylece birinden noksanlaan ksm
dierine ekleyerek onu uzatr.

Bir dier mana: Bu yardmn sebebi udur: Allah, geceyi ve gün-

düzü yaratan ve birini dierine katarak onlarda tasarruf edendir. Bu


durumda, gece ve gündüz içinde kullarn yapm olduu hayr ve er,
zülüm ve adalet, hiçbir ey O'na gizli kalmaz.

" üphesiz Allah, onlann söyledii her eyi iitendir insanlar gündüz
;

bütün dil çeitleriyle farkl ekillerde konusalar da birini dinlemek di-


erini dinlemeye engel olmaz. O, onlarn yaptklar her eyi görendir;
karanlklar çok uzun sürse de gecelerde yaplan hiçbir ey O'na gizli

kalmaz."

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Durum böyledir; çünkü Al-
lah, haktr." Zatnn varl varl kendisindendir, sfatlaryla
zaruridir,

ve fiilleriyle tektendir. O'nun varlnn ve birliinin vacip oluu, mev-


cut olan bütün varlklar yoktan var etmesini ve bilinecek bütün eyleri
bilmesini gerektirmektedir. Cenâb- Hakk'n varl kesin sabit olduu
için, O'nun dini de haktr, O'na ibadet de haktr.
252 22. HAC SÛRES 60-62 Cüz: 17

"
O'nut dndaki ilâh diye taptklar ise bâtldr. Yani onlar, haddiza-
tndan yok olan eylerdir. Yahut onlarn ilâhl bâtldr. " üphesiz Allah
yücedir büyüktür
, O, akllarn idrak etmesinden ve sonradan yaratlm
varlklara benzemekten çok yücedir.

Yahut O, kahr ve hükmü ile her eyin üstündedir.

Yahut O, bir orta ve benzeri bulunmaktan yüce ve uludur. Çünkü


her ey, CY nun yücelii yannda küçük kalr; CYndan daha yüce olan ve
saltanat O'ndan daha büyük olan hiç kimse yoktur. Çünkü hiçbir kay-
da bal olmayan ve hiç kimseye muhtaç olmayan gerçek varlk O'dur.
En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

60-62. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Kim, gaflet günlerinde nefsi kendisine eziyet verdii, ona kar ku-
sur iledii ve taknlk yapt gibi, manevi uyanklk günlerinde, nefsin
yaptklarna denk bir ekilde onu cezalandrr, onunla mücâhede eder
ve kendisini edeplendirirse Allah, nefsine kar
yardm eder; niha-
ona
yet kul nefsine galip gelir ve ona sahip olur. Nefsi ona her saldrdnda,

o da nefsine kar saldrya geçer, sonunda ona sahip ve hâkim olur.

Bu durum böyledir; çünkü Allah Teâlâ, bazlar için, hükmün-


gece
de olan günah, gündüz gibi olan taate dahil eder, taati de günahn içine
dahil eder. Yani birini dierine katar. Bu durumdaki kul, bir yandan
isyana dalarken, dier yandan taat iler; Allah Teâlâ kendisine nash
tövbesini nasip ve ihsan edene kadar böyle devam eder.

Yahut Allah isyan, bizzat taatin içine katar; öyle ki kul yapt ta-
ati nefsini yücelterek ve kibre düerek yaparsa bu durumda taat güna-
ha dönüür. Bazan da taati günahn içine katar; öyle ki kul, bir günah
iledikten sonra, nefsini zelil görüp Allah'a muhtaç olduunu bilerek
boynunu büktüünde, günah taate dönüür. Bunun sebebi udur: Allah
haktr (CYnun yapt her i de haktr); CYnun dndaki her ey bâtldr.
Cüz: 17 22. HAC SÜRES 63-65 253

lâh! Kudretin Delilleri

Cenâb- Hak, kudretine ait dier delillerden bahsederek öyle bu-


yurdu:

5 >yv : u * uu 5- J33 i2> i ji 55


fj
r

J^yj ^ ^3 e i35JJ ^ u © JJ â
^ âo © Jrr^' >£
fJi *»' k's

;vXU

<U-3 ^^ 011, 2
\

) 1
i
5
* û

4JU M] ^ - ^
^5 5>
*

63. Görmedin mi Allah, gökten yamur indirdi de onunla yeryüzü


yemyeil oluyor. Gerçekten Allah lutfu çok olandr, her eyden haber-
dardr.

64. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O' nündür. üphesiz, Allah


mutlak zengindir, bütün övgülere layktr.

65. Görmedin mi Allah, yerdeki her eyi ve emriyle denizde yüzen


gemileri sizin hizmetinize verdi. Göü de kendi izni olmadkça yerin

üzerine dümekten korumaktadr. üphesiz Allah, insanlara çok ef-

katli ve çok merhametlidir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: Muhammed veya ey sözü dinle-


"Ey
yen kimse! Görmedin mi Allah ,
gökten yamur indirdi de yeryüzü, önceleri
siyah ve kuru iken, onunla bitkiler bitirerek yemyeil oluyor. Gerçekten
Allah, kullarna kar lutfu çok olandr."

Âyette geçen manasna geldii gibi, çok gizli


"latif", lutuf sahibi

olan, gözle görülmeyen ve hakikatiyle idrak edilmeyen anlamna da ge-


254 22. HAC SÛRES 63-65 Câz:17

lir. Buna göre bir dier mana udur: Allah, zat itibariyle çok gizli olup

hakikatiyle idrak edilemeyendir.

Âyet öyle bitiyor: "O, her eyden haberdardr. " Yani yaratt varlk-
larn maslahatna ve faydalarna olan eyleri en iyi bilendir.

Bir dier mana: Allah, en ince tedbirlerin sahibidir ve O, büyük kü-


çük, az çok her eyden haberdardr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Göklerde ve yerde ne varsa


hepsi yaratl, mülk ve hüküm olarak O'nundur O, hepsini ilim ve kud-
;

retiyle sarmtr. üphesiz, Allah mutlak zengindir hiçbir varla ihtiyac


;

yoktur; bütün varlklar O'na muhtaçtr. O, bütün övgülere layktr. " Gök-
lerdeki ve yerdeki varlklarn zatn yüceltip övmesinden önce O, nimet-
leriyle övülmektedir. Yahut O, bir ey verse de vermese de zat itibariyle
övülmeyi hak etmektedir.

Cenâb- Hak sonra, kullarnn hamdetmesini gerektiren eyden bah-


"
sederek öyle buyurdu: Görmedin mi Allah, yerdeki her eyi sizin emrini-
ze verdi. " Etini yemeniz için baz hayvanlan ve karada üzerine binmeniz
için dier bir ksm hayvanlar emrinize verdi.
"Ayrca emriyle yani kudretiyle ve izniyle denizde yüzen gemileri de

sizin hizmetinize verdi." Yani izniyle denizde akp giden binekleri sizin
hizmetinize verdi.

"Göü de kendi izni olmadkça yerin üzerine dümekten korumaktadr."


Allah,göü, havada duracak ekilde yaratarak yere dümekten koru-
maktadr. Göün dümesi sadece Onun izniyle ve dilemesiyle olur ki
bu da kyamet gününde gerçekleir.

Bu "Gök kendi bana durmaktadr" diyenlerin görüünü red-


âyet,

detmektedir. üphesiz gök, cisim olma özellii ile dier cisimlerle ay-
ndr; o da dier cisimler gibi aa
meyledip düme özelliine sahiptir
(ancak lâhi kudret onu yere dümekten korumaktadr).
"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz Allah, insanlara kar çok efkatli ve çok
merhametlidir." öyle ki Allah onlarn hayatlarn devam ettirmek ve ge-
çimlerini temin için kendilerine bunca sebepleri hazrlad, onlara pek
çok fayda kaps açt, onlardan nice zararlar giderdi. Aynca Allah on-
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 63-65 255

lara, kâinat ve Kr'an âyetleriyle hakikate delil bulma yollarm açt. u


halde bütün hamdler ve ükürler O' nadir.

63-65. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Görmedin mi Allah, maneviyat semasndan gayba ait ilim suyu in-

dirdi. Bu, zatnn srlarna ve sfatlarnn nurlanna ait ilimdir; bununla


has tevhidi kastediyorum. Bu ilim suyu, nefislerin toprana inince, o

önce harekete geçer, sonra kabarr ve peinden ilim ve marifetlerle yem-


yeil olur. Gerçekten Allah, latiftir (gizli lutuf sahibidir) ve habîrdir (her

eyden haberdardr).

O latiftir; çünkü O'nun manevi gizli lutuflar her eye sirayet etmi-
tir; O habîrdir; her eyin için yüzünü bilir.
Kime, O'nun her eyi saran gizli manevi lutuflar ve O'nun ilminin
her eyi sard açlp kefedilirse onun kalbi Allah'n marifetiyle dirilir,

nefsinin topra türlü türlü ilim ve marifetlerle yemyeil olur.

Görmedin mi Allah, yerdeki varlklar sizin emrinize verdi; onlar

sizin emriniz ve nehyinize göre hareket ederler. Fikir gemisi, O'nun em-
riyle tevhid denizinde akp gitmektedir.
Allah ruhlar, marifetinde yüksek payeye ulatktan ve O'ndan ilim
alp anlamada temkin haline sahip olduktan sonra, onlar nefsanî hazlara
dümekten korur. Ruhun aa mertebelere dümesi sadece O* nun izniy-

le olur. Allah insanlara kar çok efkatli ve çok merhametlidir; bunun


için onlara ilimlerin kapsn açt ve onlar için hakikati anlama sebepleri-

ni hazrlad. Bu sebepler, riyâzet ve nefsi terbiye edip edeplendirmektir.

lâhî Kudrete Bir Baka Delil

Cenâb- Hak, kudretine ait bir dier delilden bahsederek öyle bu


yurdu:

\
256 22. HAC SÛRES 66 Cüz: 17

66. Size (ilk olarak anne rahminde) hayat veren, sonra (eceliniz gelin-

ce) sizi öldüren, sonra (kyamet günü) sizi yeniden dirilten O'dur. Ger-
çekten insan çok nankördür.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Siz, ilk halinizde babalanruzn sulbün-


de ve annelerinizin rahminde bir hücre ve nutfeden ibaret olan cansz
bir varlk iken, sûrenin evvelinde bahsedildii gibi, size hayat veren, son-
ra eceliniz gelince sizi öldüren, sonra size amellerinizin karln ulatr-
mak için kyamette sizi yeniden dirilten O’dur."

"Gerçekten insan çok nankördür." Gerçek u ki insan, kendisine ak-


tlan türlü nimetleri, kendisinden uzaklatrlan nice zararlan unutup
inkâr etmektedir.

Yahut insan, kendisinin hiç yoktan ortaya çk nimetini, varlk

âlemine geldikten sonra, kendisine yaplan yardm ve destek nimetini,


onu vaat edilen eye yaklatracak olan ölme nimetini ve maksadna
ulatracak yeniden dirilme nimetini tam olarak tanmamaktadr. Bu
yüce maksat, mülkün gerçek sahibi, kulunu çok seven yüce Mevlâ'nn
yaknlnda (cennette) sonsuz nimetlere ulamaktr. Ebediyen hamd ve
ükür (Yna mahsustur.

66. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Sizi, gafletten sonra kalbinizi uyandrarak ve cehaletten sonra ilim-


le dirilten, sonra sizi nefislerinizin hazlanndan ve hevâsndan kurtarp
kötü hislerinizi öldüren, sonra sizi marifetine ulatrarak kendisinden
sonra ölüm bulunmayan manevi bir hayatla dirilten Allah'tr. Kim bu
nimetleri tanmazsa o, nankör biridir.

Her Ümmete Bir Din Gönderilmitir

Yüce Allah'n insana ihsan ettii bunca nimeti tanmak ve onlarn


ükrünü yerine getirmek sadece, Allah Teâlâ'nn her ümmete gönderd:-
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 67-71 257

i dine ve indirdii lâhî vahye smsk sarlmakla mümkündür. Cenâb-


Hak bunu u âyetiyle açklad:

£ilj % ijfc-U (U oî jsü

f-l - " • * *

^3 j\
t . *

fiil iiil jiî âlî


0 rJL-J.M .5A elli
*

. 9 * •
)
'9' f
IC L © âjlüJ lii

_*JUi 6 ^.îSlj .UUl ^ U pL^l Ol fJJü fj © o*i&*5


lî il Oji j- OjJ^S o il Ji illi 01 ^|%- ^
f4J Jj u; c I 4, jyi
fi

67. Biz, her ümmete, kendisiyle amel edecekleri bir din gönderdik.
O halde din konusunda seninle tartmasnlar. Sen, Rabb'ine davet et.
üphesiz sen, dosdoru bir yoldasn.

68. Eer seninle tartmaya girerlerse de ki: Allah yaptnz çok


iyi bilmektedir."

görü ayrlma dütüünüz


69. "Allah, konularda, kyamet günü
aranzda hüküm verecektir."

70. Bilmez misin ki Allah, yerde ve gökte ne varsa hepsini bilir.

Bunlarn hepsi bir kitapta ilevh-i mahfuzda) yazldr. üphesiz bu, Al-

lah için çok kolaydr.

71. Onlar, Allah' brakp O'nun kendisiyle ilgili hiçbir delil in-

dirmedii, kendilerinin de hakknda hiçbir bilgilerinin bulunmad


eylere tapyorlar. Zalimler için hiçbir yardmc yoktur.
258 22. HAC SÛRES 67-71 Cüz: 17

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Biz, geçmi ümmetlerden ve mevcut


ümmetlerden her ümmete, amel edecekleri bir din, smsk sarlacaklar bir
ümmete bir din belirledik; öyle ki her ümmet
eriat gönderdik." Yani her
kendi dinini brakp da dier dinle hiçbir ekilde (müstakil veya kendi
diniyle) müterek amel edemez.

Her nesil için tahsis edilmi bir din vardr. Hz. Musa'mn |aleyhissclâm|
peygamber olarak gönderilmesinden Hz. sa'nn [alevhis«?iâm] peygam-
ber olarak gönderilmesi arasnda gelen ümmetlerin amel edecei din
Tevrat'tr; onlar sadece onunla amel ederler, bakasyla deil. Hz. sa'nn
[aioyhisstfiâm) peygamber olarak gönderilmesinden Hz. Muhammed'in
Isaiiaiiahu aleyhi veseiiem) peygamber olarak gönderilmesine kadar dünyaya
gelen insanlarn amel edecei kitap Incil'dir; onlar ona uyarak amel ve
ibadet ederler. Hz. Muhammed'in [saibilahu aleyhi veseUeml peygamber ola
rak gönderilmesinden sonra, onun zamannda mevcut olan ve kyamete
kadar gelecek bütün insanlar, tek bir ümmettir; hepsinin amel edecei
kitap Kur'an'dr, bakas deil.

Âyet öyle devam ediyor: "O halde din konusunda seninle çekime
sinler." üphesiz, her ümmete özel bir din belirlenmesi, ona uymay
gerektirir. u anda mevcut olan ümmetlerin de Allah'n resûlüne tâb-

olmalar ve din konusunda kendisiyle tartmaya girmemeleri gerekir


Yani seninle din konusunda tartmaya girmesinler; bilakis onlarn, bü-
tün lâhî emir ve yasaklara boyun eip teslim olmalar gerekir.

Âyete u mana da verilmitir: Onlann sözüne iltifat etme; onlara,


din iinde çekimeye girme ve mücadele etme imkân verme. Yani dine
ait konularda veya kurban ibadetleriyle ilgili konularda onlarla müca-
deleye girme.

Rivayet edildiine göre âyetin ini sebebi udur: Mürikler müslü-


manlara, "Size ne oluyor, sizler kendi elinizle boazlayarak öldürdüü2
hayvanlarn etini yiyorsunuz da Allah'n öldürdüü hayvanlarn (kendi
bana ölen lein) etini yemiyorsunuz?" dediler. Bunun üzerine Allah
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 67-71 259

Teâlâ, onlar kendi hallerine terketmeyi ve sözlerine iltifat etmemeyi


230
emretti .

Âyet öyle devam ediyor: "Sen, Rabb'ine davet et." Yani Allah'a ça-
rmaya devam et ve salam dine smsk sarl. "üphesiz sen dosdoru
bir yoldasn; Hakk'a ulatran salam bir yoldasn."

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Eer, gerçek ortaya çktk-


tan ve senin onlarla aranda bir tartma olmasn diye onca çabandan
sonra, sefihlerinyapt gibi, srf çekimek için ve inat olsun diye seninle
mücadele ederlerse, 'Allah yaptnz çok iyi bilmektedir' de ve onlarla çe-

kimeye girme; onlara bu sözle karlk ver."


Mana udur: üphesiz, Allah sizin amellerinizi ve onlara kar hak
ettiinizi cezay bilmektedir; O, size amellerinizin karln verir. Bu,

bir tehdit ve uyandr, fakat yumuaklkla söylenmi bir uyandr. Akll


kimse, karsndaki inatç sefih kimselere bu ekilde karlk vermelidir.

Dier âyette öyle buyruluyor: "Allah, din konusunda görü ayrl-


na dütüünüz konularda, kyamet günü aranzda hüküm içerecektir." Bu,
Allah Teâlâ tarafndan müminlere ve kâfirlere yaplm bir hitaptr. O
ayn zamanda onlarn verdii skntlara kar Resûlullah'a |sallallahu aley-

hi vesellem] bir tesellidir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Bilmez misin ki Allah, yerde


ve gökte ne rarsa hepsini bilir." Soru, tasdik içindir. Yani sen kesin ola-
rak bilirsin ki Allah, gökte ve yerde meydana gelen her eyi bilir; O'na
hiçbir ey gizli kalmaz. Kâfirlerin söyledikleri ve yaptklar da O'nun
bildii eylerin içindedir.

"Bunlarn hepsi bir kitapta, levh-i mahfûzda yazldr. üphesiz bu,

yani onlann hepsini bilmek Allah için çok kolaydr." Hiçbir ey CY na gizli
kalmaz ve hiçbir ey O'na güç gelmez.
Dier âyette öyle buyruluyor: "Onlar, Allah'n azametine, kudre-
tine ve birliini gösteren bunca delil ortaya çktktan sonra, Allah' bra-
kp O'nun, kendisi hakknda hiçbir delil, hüccet ve burhan indirmedii ve

230 bk. Sa'lebi, ei-Keifv'l-Beyân, 4/31 1.


260 22. HAC SÛRES 67-71 Cüz: 17

kendilerinin de hakknda hiçbir bilgilerinin bulunmad eylere tapyorlar.'


Yani onlarn Allah'a ibadeti terketmeleri için hiçbir zaruri bilgileri vc

delile dayal ilimleri yoktur. Onlar, putlara ibadet yaparken bunu gök-
ten gelen vahye dayal bir delile tutunarak yapmyorlar, onlar bunu
yapmaya akla dayal bir delil de sevketmiyor, onlar srf basit bir taklitle

bunu yapyorlar.

Âyet öyle bitiyor: " Zalimler için hiçbir yardmc yoktur." Yani böyle
büyük bir zulmü yapanlara yardm edecek hiç kimse yoktur. Yahut on-
larn görü ve gidiatlarm doru bulacak olan veya zulümleri sebebiyle
balarna azap geldiinde, onu kendilerinden savacak hiç kimse yoktur.
En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

67-71. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Deiik milletlere göre farkl dinler gönderildii gibi, farkl ahs ve


asrlara göre manevi terbiyede de farkllk olur. Bu konudaki açklama-
lar, Mâide sûresinin 48. âyetinde geçti.

Manevi terbiye, temelde himmete ve örnek hale dayaldr. Islâm'n


ilk asrlarnda terbiye, onlarla gerçekleiyordu. O zaman, kâmil insan-
larla bulumak ve sohbetlerine girmek yeterli oluyordu. Bu ekilde
güzel ahlâk elde etmek, kalbi temizlemek ve marifette kemale ermek
gerçekleiyordu. Sahabe, tâbiîn ve üçüncü asra kadar durum böyleydi.
Çünkü onlar, Muhammedi nura yakn olduklarndan, manevi terbiye

kolay oluyordu.

Asr- saadet' ten sonra zaman uzayp, iler karp kalpler zulmetle-
re bulanca, salih insanlar manevi terbiye yolunda baz stlahlar belir-

leyip usuller koydular. Bu, dünyadan el etek çektiini gösteren klk k-


yafetlerle bunu temsil eden birtakm sembollerdir. Aynca, nefsi terbiye

edip öldürecek ve kalbi slah edecek birtakm usuller tesbit ettiler, özel
virdler belirlediler. O zaman terbiye, himmet, hal ve stlahla oluyordu.
Bazlar için de manevi terbiye, stlah ve usuller olmakszn, sadece
himmet ve hal ile gerçekleiyordu. Himmet ve hal sahibini görmek, ter-

biye için fayda veriyor ve yeterli oluyordu. 9. yüzyla kadar bu ekilde


devam etti.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 67-71 261

Bu arada, iin ehli olmayan, kendilerinde manevi himmet ve hal bu-


lunmayan baz gruplar, ii tasavvufî stlahlarla yani sadece sözle yürüt-
meye çaltlar. Hadramî 231 bu iin davasyla
, yetinenleri tenkit ederek

demitir ki:

"Terbiye, tasavvufî stlahlarla kesildi; geriye himmet ve hal kald.

Artk sizin Kitap ve Sünnet'e sarlmanz gerekir." Yani bir ekleme ve


noksanlatrma yapmadan Kur'an ve Sünnet'in zahirine yapnz.
O, bununla hal ve stlah yolunu kastediyor. Onun bu sözle kast,
manevi terbiyenin, himmet ve hal olmakszn stlahla (iin sözde kalan
ksmlaryla) kesümesidir. Hadramî, himmet ve hal sahibi olan kimse-

nin stlahla terbiyesinin kesildiini kastetmiyor.

Özetle Hadramî, sadece kendi zamanndaki duruma göre hüküm


vermitir. O, kendi zamannda manevi terbiyeye dahil olan bozuk halle-
ri görünce böyle söylemitir. Gerçek u ki ondan sonra, himmet ve halle

birlikte bu tasavvufun usul ve stlahn da kullanarak terbiye veren bir-

çok veli gelmitir.

Himmetten kast, Allah Teâlâ'y müahede ve basiretle görerek

bilip tanmaktr. Halden kast ise görülmesi Allah' zikrettirerek kalbi


uyandrmas ve Allah'a sevketmesidir. Bu hal, hadisi-i erifte öyle zik-

redilmitir:

"232
" Sizin en hayrlnz, görülmesi Allah' hatrlatan kimsedir.

Manevi terbiye verecek kimsenin, bir terbiye eyhinden veya onun


yerine geçen kimseden özel izin almas gereklidir; yoksa onun terbiyesi
fayda vermez, hali Allah'a sevketmez. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Ey Hak yolcusu, özel izinle terbiye için ehil olduunda, bu konuda


seninle tartmasnlar; yani seninle tartmaya giren, terbiye yolunun
kesildiini söyleyerek inat ve srarla sana delil getirmeye çalan kim-

231 Hadramî anlan pek çok âlim vardr. Burada geçen zatn, Ahmed Zerrûk'un
nisbesiyle
(v. 899/1493) eyhi Ahmed b. Ukbâ el-Hadramî (v. 854/1450) olmas muhtemeldir (bk
Minâv, el-Kn>âkibü'd-Dürriyye f Terddnu's-Sâdât's-Sûfiyye, 3/138-139 (Beyrut 1999]).

232 Ebû Nuavm, Hilyctü'l-Evliyâ, 1/6; Bevhakî, uabul-mân, nr. 11108; bn Ebü'd-Dünyâ,
Kitibii'l-Evlyâ, nr. 16.
262 22. HAC SÛRESt 72 Cüz: 17

eye iltifat etme! Sen, insanlar Rabb'ine davet et; üphesiz sen, doru
bir yoldasn.

mam Kueyrî,
"
Seninle tartmaya girerlerse ..." âyeti hakknda de-
mitir ki: "Seninle tartmak istediklerinde, onlar bize havale et; ken-
di tercih ettiin çareye güvenme. Kalbini, birtakm ekil ve sûretlerden
ibaret olan insanlardan yardm istemeye yöneltme. Onlar, içleri bombo
kimselerdir; iin gerçeini anlamaz ve görmezler." 233

Kyamet günü, doru yolda olanla yanl yolda olan kimse ortaya
çkar. Hevâsna tapan kimse hakknda, "Onlar, Allah' brakp O'nun ,

kendisiyle ilgili hiçbir delil indirmedii, kendilerinin de hakknda hiçbir bilgi-

lerinin bulunmad eylere tapyorlar. Zalimler için hiçbir yardmc yoktur"


denir.

nkârlan Yüzlerine Yansyanlar

Cenâb- Hak sonra, inkarclarn bir baka özelliinden bahsederek


öyle buyurdu:

j&fâ ji üsçi jji: jjjj JjLl;

^ill iil ^

72. Onlara, apaçk âyetlerimiz okunduunda, kâfirlerin yüzle-

rinden inkârlarn tanrsn. Onlar neredeyse, kendilerine âyetlerimizi


okuyanlara saldrrlar. De ki: "Size bundan daha kötüsünü bildireyim
mi? O, cehennemdir. Allah, onu kâfirlere vaat etti. O, ne kötü bir dö-
nü yeridir!"

233 Kuevri, LetdifU’l-ârât, 4/230.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 72 263

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "O müriklere, doru olan inanç esaslar-
na ve doru hükümlere delil oluu apaçk olan âyetlerimiz okunduunda,
kâfirlerin yüzlerinden inkârlarn, inkârn sonucu oluan honutsuzluk ve

nefreti tanrsn. Onlar, an


dümanlk ve kzgnlklarndan dolay nere-
deyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldrrlar ." Onlara âyetlerimizi
okuyanlar, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesilem] ve ashabdr. Onla-
ra de ki: "Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi?" Yani size Allah'n
âyetlerini okuyanlara kar duyduunuz kinden ve onlara hmla sal-

drmanzdan yahut size okunan âyetler sebebiyle içinizde oluan nefret

ve skntdan daha kötüsünü haber vereyim mi? O. cehennemdir. Allah,

onu sizin gibi kâfirlere Z’aat etti. O, sonuçta dönüp içinde ebedî olarak
kalacanz ate ne kötü bir dönü yeridir!"

72. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Azgn ve kibirli insanlarn hali udur: Derviler kendilerine vaaz ve


nasihat edince, sert ve kaba davranp onlara yanamazlar. An kzgn-
lklarndan dolay, neredeyse onlarn üzerine saldrrlar. Kâfirlerin ileri

gelenlerine ne uyan yaplmsa müminler arasnda onlara benzeyenler


için de ayn uyar geçerlidir.

Âciz Putlarn Hazin Hali

Müriklerin Allah Teâlâ'ya ortak koma iddialar tuhaflkta ve yay-


gnlkta darbmesel gibi olduundan, Cenâb- Hak, onlar için bir misal
vererek öyle buyurdu:

N His & \yZJJr\ & çça Jdiz


m

J <isi

> • •

it (jjii u © 4» Jküij »iJikn ûü. il* l,\ e.-.


264 22. HAC SÛRESÎ 73-74 Cüz: 17

73. Ey insanlar! Size bir misal verilmektedir, imdi ona iyi kulak
verin: Sizin Allah' brakp taptklarnz, toplansalar bir sinei yara-
tamazlar. Sinek onlardan bir ey kapsa, bunu ondan geri alamazlar.
steyen de âciz, kendinden istenen de!

74. Onlar, Allah’n kadrini hakkyla bilemediler. üphesiz Allah,


çok kuvvetlidir, her eye hükmü geçer.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey insanlar! Size bir misal bilmekte-
dir; yani size tuhaf bir hal açklanmaktadr yahut kendisine darbmesel

denmeyi hak eden, ülkelerde ve asrlarda yaylp mehur olmaya layk


güzel bir kssa haber verilmektedir.

" imdi ona iyi kulak verin. Bu verilen misali almak, ibret ve tefek-
kür etmek için iyi dinleyin. Sizin Allah’ brakp taptnz putlar, kendi-

sine dua ve ibadet ettiiniz ilâhlarnz toplansalar bir sinei yaratamazlar.


Hepsi bir araya gelseler, asla, küçük ve basit bir sinei yaratamazlar.
Onlar bir araya gelse ve birbirlerine yardm etse, bir sinei yaratmaya
güç yetiremezlerse; bunu tek balarna nasl yapacaklar?"

Bu âyet, Kurey'in cahilliini ortaya koymak için inen en beli (en ksa,
özlü ve yeterli) bir âyettir. Onlar, birtakm sûret ve ekilleri ilâh olarak ni-
telediler; oysa ilâhn vasf, her eyi yaratmaya güç yetirmek ve her eyi bil-

mektir. Halbuki putlarn hepsi bir araya gelse, Allah Teâlâ'run yarattklar
içinde en zelil ve en zayf bir sinei yaratmalar mümkün deildir.
Âyet öyle devam ediyor: "Sinek o putlardan, üzerlerine konulmu
bir eyi kapp alsa , bunu ondan geri alamazlar.” Yani bir sinek, o en zayf
varlklardan bir ey kapp alsa, onlarn hepsi bir araya gelseler, onu geri
almaya güç yetiremezler.

îbn Abbas'n (radyallahu anh] öyle dedii rivayet edilmitir: "Mü-


rikler, putlarn üzerine bal ve koku sürüyorlar, sonra kaplan kapayp
kilitliyorlard. Sinekler deliklerden girerek, putlann üzerine sürülmü
bal yiyordu. Putlar, sineklerden bal almaktan âciz kalyordu." 234

234 bk. Sa'lebî, el-Ketfve’l-Beydn. 4/312.


Cüz: 17 22. HAC SÛRES 73-74 265

Âyet öyle bitiyor: " steyen de âciz , kendinden istenen de!" Kendisin-
den çekilip alnan eyi isteyen put da, ald ey, kendisinden geri is-

tenen sinek de âcizdir! Bu ifadede, sanki zayflk konusunda putlarla


sinekler bir gibi gösterildi. in hakikatini aratrrsan, kendisinden al-
nan eyi isteme durumunda olan putlarn sineklerden oldukça zayf ol-

duunu görürsün; çünkü sinekler canl, putlar canszdr. Onlara ibadet


235
edenler de o derece cahildir .

Devamndaki âyetteöyle buyruluyor: "Onlar, Allah'n kadrini hak-


kyla bilemediler." Onlar, bu zayf putlan kendisine ortak kotuklar için
Allah' gerçek manada tanyamadlar. üphesiz Allah , çok kuvvetlidir, her
eye hükmü geçer." O'nun her eye gücü yeter. O, her iinde galiptir. Hal
böyle iken, her halleriyle âciz ve malup olan varlklarn O'na benzedii
nasl söylenebilir?

Bir dier mana: Allah güçlüdür; dostlanna yardm eder; her iinde
galiptir; dümanlarndan intikam alr. Allah Teâlâ, onlann hiçbir eye
güçleri yetmediinden bahsettikten sonra, onlarn ilâhlarnda bulunma-
yan iki sfatndan bahsederek sözü bitirdi. Bu sfatlar, kuvvet ve galebe-
dir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

73-74. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Her kim, ihtiyaçlar konusunda Allah'tan baka birine tutunursa veya


sevgisinde O'nun dndaki birine güvenirse gerçekten Allah'a en zayf
ve kuvveti en az etmi olur. Âciz birinin dier âciz birine,
birini ortak
zayf bir kimsenin dier bir zayfa tutunmasnn ne faydas olur? steyen
de kendisinden bir ey istenen de zayftr! lerinde Allah'tan bakasna
tutunan ve güvenen kimse, Allah Teâlâ'y gerçek manada tanmamtr.
Ârif müfessirlerden Vertecübî Irahmetullahî aleyhi demitir ki: "Cenâb-
Hak, insanlann ve yaratlan dier varlklarn âcizliginden bahsettikten
sonra, 'Onlar, Allah' hakk ile tanyamadlar buyurarak,
'
bakasnn bil-

meyecei ululuunu açklad. Bu, insanlann, yüce zatna kendisinde ol-


mayan sfatlarla iaret etmesinden bir ikâyettir. Allah Teâlâ, gayretin-

235 Açklama için bk. Ebüssuûd, Irâdii 'l-Akli ’s-Sr/î m, 4/398.


'

266 22. HAC SÛRES 75-76 Ciiz: 17

den bahsetti; çünkü onlar, ezelî kuvvet ve izzet sahibi olmayan varlkla-
ra yöneldiler. Baksana Allah Teâlâ nasl, üphesiz Allah çok güçlüdür; her
hükmünde galiptir' buyurdu."

Allah Dilediini Elçi Seçer

Allah Teâlâ sonra, meleklerden elçiler seçtiini belirtti. Onlar, in-


sanlarn Cenâb- Hakk'n zat ve sfatlaryla ilgili idrakten âciz kaldklar
eyleri bildirmektedirler. Bu konuda öyle buyurdu:

75. Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. üphesiz Allah


her eyi iitendir, her eyi görendir.

76. Allah onlarn önlerindekini ve arkalartndakini bilir. Bütün i-


ler Allah'a döndürülür.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Allah meleklerden elçiler seçer ve onla-


r insanlarn içindeki seçilmi kullarna gönderir. Cibril, Mîkâil, srafil
ve dierleri gibi. Allah insanlardan da elçiler seçer." brahim, Musa, sa,
peygamberimiz Hz. Muhammed [sallallahu aleyhi vesellem) ve dierleri gibi.

Onlar, insanlara Allah'n yüceliini ve O'nu tanmann deerini öretir-


ler. Nihayet kullar, Cenâb- Hakk', O'nun asl haline göre deil, kendi
idrak seviyelerine göre tanrlar. Allah Teâlâ'y gerçek manada tanmak
hiç kimse için mümkün deildir. Ariflerin efendisi Hz. Resûlullah [sallal-

lahu aleyhi vesellem] bir duasnda demitir ki:

“lâhî, seni hak ettiin ekilde övüp yüceltemem; sen zatn nasl övüp
"236
yüceltirsen o kadar yücesin.

236 Müslim, Salât, 222; Ebû Davud, Salât, 148; Tirmizî, Daavât, 75; Nesâî, Kyâmü'l-Lcyl, 51;
Ibn Mâce, Dua, 3.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 75-76 267

Rivayet edildiine göre bu âyet, peygamberin bir insan olmasn ga-


ripseyenleri reddetmekle birlikte, Allah'n elçilerinin melek ve insandan
iki çeit olduunu belirtmek için indi.

Bir dier rivayete göre kâfirlerin,


"
Aramzda kitap ona m indirildi?"
237
(Sâd 38/8) sözleri üzerine bu âyet indi .

"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz Allah, her eyi iitendir, her eyi gören-
"
dir. Allah, onlann sözlerini iitendir; peygamber olarak kimi seçeceini
en iyi görendir.

Bir dier mana: Allah, peygamberlerin sözlerini iitendir; ümmetle-


rinin ret ve kabul konusundaki hallerini görendir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Allah onlarn önlerindekini,


geçmilerini ve arkalar mdakini, geleceklerini bilir."

Yahut Allah onlarn, önceden yaptklarn ve gelecekte yapacakla-


rn bilir.
Yahut Allah onlann, dünyadaki ve ahiretteki hallerini bilir.

"Bütün iler Allah'a döndürülür." Bütün ilerin sonu Allah'a çkar;


hiç kimse O'na hükmüne, tedbirine, dilediklerini peygamber olarak seç-

mesine itiraz edemez. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

75-76. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Ezelî lâhî sevgiyi içmek sadece, bu i için vasta yaplan kimselerin


elinde gerçekleir. Bu, hakiki sevgi ve kâmil manada marifettir. Bu sev-

gi, nadiren vastasz da elde edilir, ancak buna göre hüküm verilmez.
Peygamberlerin vastalar, meleklerdir; velilerin vastalar ise peygam-
berlerin halifeleridir. Onlar, Allah Teâlâ'y zevk ve müahede yoluyla
tanyan kimselerdir.

Ârif müfessirlerden Vertecübî, yukarda geçen sözünün peinden


demitir ki: "Melekler, peygamberler için birer vastadr; peygamberler
ise insanlar için birer vastadr. Veliler de velilik için özel seçilen kimse-
lere ilâh marifet ve sevgiyi kazandrmak için birer vastadrlar."

237 bk. Sa'leb, el-Kcf ve'l-Beyâu, 4/312.


268 22. HAC SÛRES 77-78 Cüz: 17

Peygamberlerin insanlar için vasta olmas, mutlak sevgiyi elde et-

mede ve ona yaklatran eyleri öretmede olur. Hakiki sevgiye gelince


o, Vertecübrnin dedii gibi, velilerin velilere vasta olmasyla elde edi-
Hayrl
len özel sevgidir. ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.

lâhî Muhabbete Ulama Yollan

Cenâb- Hak, bundan sonra, lâhî muhabbetin sebebini ve ona yak-


latran eyden bahsederek öyle buyurdu:

• }

ijtoj '^1 jiJjl Lfriî u

J •s *
J 1 ». #
I -4
> '

OjÇJ li»
^ i- ,U=
+ *

5/3J1 /^yuj Jii


' •

rjî f

77. Ey iman edenler! Rükû yaptn, secdeye varn; Rabb'inize ibadet


edin; hayr ileyin ki kurtulua eresiniz.

78. Allah yolunda hakk ile cihad edin. O sizi seçti ve size dinde
bir zorluk yüklemedi. Babanz brahim'in dinine uyun. O size, daha
önce ve bu Kur' an’ da müslüman ismini verdi. Bunu, peygamber size
ahit olsun, siz de insanlara ahit olun diye yapt. Artk namaz k-
ln, zekât verin ve Allah’a sanln. O sizin Mevlâ'ntzdtr. O ne güzel
Mevlâ, ne güzel yardmcdr!
"

Cüz: 17 22. HAC SÛRES 77-78 269

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey iman edenler! Namaznzda rükû ya-
pn, secdeye varn .

Islâm'n ilk günlerinde müslümanlar, rükû ve secdesiz namaz k-


lyorlard (ayakta dua ve zikir yapyorlard). Bu âyetle, namazlarnn
rükû ve secdeli olmas emredildi.

Bu âyette, amellerin imandan olmadna bir delil vardr. Ayrca bu


âyette emredilen secde, namaz için yaplan secdedir; secde âyetini oku-
yunca yaplan secde deildir. Bu açklamay Nesefî yapmtr .
238

"
Âyet öyle devam ediyor: Rabb'inize ibadet edin. " Yani ibadetinizle
"
sadece Rabb'inizin rzasn isteyin; ibadette ihlâsl olun. Hayr ileyin."

Her türlü hayra koun.

öyle denilmitir: dier ibadetlere bir üstünlüü olduu için


"Zikrin
Cenâb- Hak, müminleri Önce hâlis zikir olan namaza çard. Namazn
"
srf zikirden ibaret olduunu, Beni zikir için namaz kl " (Tâhâ 20/14) âyeti

göstermektedir. Sonra, oruç ve hac gibi namazn dndaki ibaretlere ça-

rd, sonra umumi olarak dier hayrlar yapmaya tevik etti.


îbn Arafe239 demitir ki: "Hayr ileyin" emri, faydas bakasna ge-
çen ibadetlerle ilgilidir; ondan önceki emir (rükû, secde ve ibadet) ise
faydas yapanda kalan ibadetlerle ilgilidir."

Abdurrahman- Fâsî, Tefsiru Celâleyn üzerine yapt Haiye' de de-


mitir ki: "Ibn Arafe'nin bu sözü tenkide açktr; çünkü, 'badet edin'
emri, faydas bakasna ulaan ileri de içine almaktadr; ilim öretmek,
sadaka vermek ve dier ibadet çeitleri gibi. öyle demek daha uygundur:
Cenâb- Hak, âyette önce namaz emretti; namaz bir çeit ibadettir. kinci
olarak ibadet etmeyi emretti; ibadet de bir çeit hayr ilemektir. Üçüncü
olarak da hayr ilemeyi emretti; hayr, ibadetten daha geneldir."

Âyet öyle bitiyor: "Bunlar yapn ki kurtulua eresiniz." Kurtulua


erimeniz için bunlar yapn. Yani kurtuluun gerçekletiini kesin ola-

238 bk. Nesefî, Medârikü't-Tenzil, 3/168.

239 Ibn Arafe, bu sûrenin 18. âyetinin tefsirinde tantld.


270 22. HAC SÛRES 77-78 Cüz: 17

rak düünmeden, onu elde etmeyi ümit ederek, bütün bu ileri yapn;
salon amellerinize güvenmeyin.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Allah yolunda, O'nun rza-
s için hakk ile cihad edin." Bu, dümanla savamak, nefis ve hevâ ile

mücâhede etmek için bir emirdir. Nefisle mücâhede en büyük cihaddr.


Zalim idareci yannda dorular söylemek de büyük cihadn içine gir-

mektedir.

Bir haberde öyle zikredilmitir: "Bütün hayrl ameller, iyilii emir


ve kötülükten sakndrmann yannda, yannda azdan atlan
denizin
bir tükürük gibi kalr. yilii emir ve kötülükten sakndrmak da yüce

Allah yolunda cihadn yannda, denizin yannda azdan atlan bir


tükürük gibi kalr. Allah yolunda cihad da nefisle mücâhede ve onu
hevâsndan sakndrmann yannda, dalgal cokun bir denizin yannda
azdan atlan bir tükürük gibi kalr." 2 "

Bu söz, Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vescllem] bir sava dönüü


buyurduu u hadisle ayn manadadr:
"
Küçük cihaddan büyük cihada
dönüyoruz ."241 Yani nefisle mücâhedeye dönüyoruz. Bu açklamay Ebû
Tâlib-i Mekk, Kûtü'l-Kulûb adl eserinde yapmtr.
mam Kueyrî demitir ki: "Allah yolunda hakk ile cihad, lâhi
emre, ölçü, vakit ve usul yönünden uyandr. çinde lâhî emre muhalif
bir ey meydana gelince, o, hakk ile cihad yaplm deildir ." 242

Ben (bn Acîbe) derim ki: Nefisle cihadda ölçüye uyulmas, onun if-

rata gidilmeden ve tefrite düülmeden olmasdr; ifrat (ölçüyü amak),


usandrr; tefrit (istenenden geri kalmak ve noksan yapmak) ise ii bozar.

Nefisle mücâhedede vakte uyulmas, onun müahedeye ulamadan önce


yaplmasdr; çünkü ayn vakitte müahede ve mücâhede birlemez. Ne-
fisle mücâhedede usule uyulmas ise onun dinin mubah kld bir ekil-

de yaplmasdr; haram ve mekruh bir yolla mücâhede yaplmamasdr.

240 Müfessirin, hadis diye verdii sözün kaynan bulamadk, onun için Selefe ait bir haber
olarak verdik (Mütercim).

241 bk. Sa'lebî, el-Kef ve'l-Beyân, 4/313; Bey haki, cz-Zühdul-Kebîr. nr. 373; Hâtib, Târih u
Baftdâd. 13/523; Süvûti, es -Sar, nr. 6107.

242 bk. Kueyrî, LetâifuT-ârât. 4/233.


Cüz: 17 22. HAC SÜRES 77-78 271

Abdurrahman- Fâsî, Tefsir u Celâleyr üzerine yapt Haiye? de de-


mitir "Hakk ile cihad, zorluu kaldrarak dinin emirlerine uymak-
ki:

tr. Âyetin devam bunu göstermektedir. Bu, Cenâb- Hakk'n, 'Allah’tan


gücünüzün yettii kadar korkun' (Tegâbün 64/17) âyetine uygun hareket et-

mektir. Âyetten ortaya çkan bir sonuç da Allah’n dinini savunmak ve


kötülükleri deitirmek emredilmitir."

Âyet öyle devam ediyor: "O, sizi seçti." Allah sizi, dinini yaymak
ve savunmak için seçti. Bu ifade, az önceki cihad emrini kuvvetlendir-
mektedir. Mana udur: Sizin cihad etmeniz gerekir; çünkü Allah sizi

dinini yaymak için seçti.

"O, size dinde bir zorluk yüklemedi." Bilakis, sizi mükellef tuttuu te-

mizlik, namaz, oruç ve hac gibi bütün i ve ibadetlerde genilik salad.


Mesela, su bulamaynca teyemmüm yapmaya, ayakta duramaynca na-
maz ima ile klmaya, yolculuk srasnda namaz ksaltmaya, özür olunca
oruç tutmamaya, imkân olmayann hacca gitmemesine müsaade etti.

Âyet öyle devam ediyor: "Siz, babanz brahim'in dinine uyun. " Çün-
kü sizin peygamberinizin getirdikleri, bütünüyle brahim'in [aleyhisselâm)

dinene uymaktadr; bunu Hz. Peygamber'in Mlallahu aleyhi vesellem] u


sözü göstermektedir:

"Ben size, genilik üzere kurulmu tevhid dinini getirdim.’™

Allah Teâlâ, Hz. brahim [aleyhisselâmj, bütün ümmetin babas olma-


d halde, ona "baba" ismini verdi; çünkü o, Hz. Peygamber'in (sallalla-

hu aleyhi vesellem] babasdr; böylece ümmeti için de baba saylm oldu.


Resûl-i Ekrem'in [sailaiiahu aleyhi vesellem) ümmeti, onun evlad hükmün-
dedir. Allah Resûlü öyle buyurmutur:
"244
"Ben sizin için bir baba gibiyim.

Âyet öyle devam ediyor: "O Allah size, daha önce, siz henüz orta-
ya çkmadan önce geçmi kitaplarda ve bu Kur'an da müslüman ismini
verdi." Allah sizi dier ümmetlerden üstün yapt ve size bu erefli ismi
verdi.

243 Ahmed, Müsned, 5/266;


244 Müslim, Taharet, 58; Ebû Davud, Taharet, 4; Nesâî, Taharet, 12.
272 22. HAC SÛRES 77-78 Cüz: 17

Bazlar, onlara daha önce müslüman ismini verenin Hz. brahim


[ aleyhi sselâm] olduunu söylemi ve buna u âyeti delil göstermitir: "b-
rahim dedi ki: Rabbimiz, bizi sana teslim olmu kimseler yap; soyumuzdan
da müslüman bir ümmet yap " (Bakara 2/128).

Âyet öyle devam ediyor: "Bunu peygamber size ahit olsun, siz de in-

sanlara ahit olun diye yapt. " Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi veselieml, size

Rabb'inizin davetini tebli ederek ahitliini yapt; sizler de peygamber-


lerin ümmetlerine dini tebli ettiklerine dair kyamet günü dier insan-
lara ahitlik yaparsnz. Allah size, böyle bir eref ve özellik bahedince,
siz de gereklerine dikkat ederek namaz kln, artlarna göre zekât verin
ve Allah'a sarln." Yani namaza, zekâta deil, Allah'a güvenip tevekkül
edin. Yahut bütün ilerinizde O'na güvenip dayann; yardm ve destei
sadece Ondan isteyin.

Âyet öyle bitiyor: "O, sizin Mevlâ'nzdr ." Yani yardm-


sahibiniz,

cnz ve bütün ilerinizi görendir. "O, ne güzel Mevlâ'dr." Çünkü O,


isyanlarnz sebebiyle sizi rzknzdan mahrum etmez. "Ve O, ne güzel
yardmcdr!" Çünkü O, taatini yapmada, nefislerinizle mücâhedede ve
dümanlarnzla cihadda size yardm etti.

77-78. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Ey iman edenler, bütün taat çeitleriyle ve hayrlarda yararak


bana yaklan ki zatmn srlann ve sfatlarmn nurlanru elde edebile-
siniz. Sizi özel olarak seçmem için ve zatmn srlarnda keyif ettirmem

için, nefislerinizle her türlü mücâhedeyi yapn. Ben, siz ezelde mevcut
deilken, ezelî ilmimle sizi seçtim.

Bununla sanki u kudsî hadise iaret edilmektedir: "Kulum bana nâfile

ibadetleriyle durmadan yaklar; nihayet onu severim. Ben onu sevince, onun
"245
iiten kula, gören gözü, konuan dili, tutan eli, yürüyen aya olurum ...

Kula emredilen yaklama ve mücâhede, ii zora ve çkmaza sokma-


dan gücü nisbetinde yaplandr. "O size dinde bir zorluk yüklemedi" âyeti

245 Buhâri, Rikak. 38; tbn Mâee, Filen, 16; Begavî, frhu’s-Sünne, 1/142; Taberân, el-Kebir,
nr. 7880.
Cüz: 17 22. HAC SÛRES 77-78 273

bunu göstermektedir. Gerçekten yüce slâm dininin temeli genilik üze-


re kurulmutur. Kulun Allah'n rzasna ve gerçek marifetine ulamas

için kulun bütün imkânlaryla onun içinde kaybolmas art deildir. bn

Atâullah- skenderî, bu konuda Hikem adl eserinde der ki:

"Eer sen Allah'a, bütün kötülüklerini yok edip iddialarn terket-


tikten sonra ulasaydn, O'na asla ulaamazdn. Fakat Allah seni ken-
disine ulatrmak istedii zaman, seni kendisine ait bir vasfla sarar ve
sana kendi sfatndan bir sfat verir; böylece senin Ona ulaman Onun
tarafndan sana verilen bir eyle olur; yoksa senden O'na sunulan bir

eyle olmaz."

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî), "O size dinde bir zorluk yüklemedi" âyeti

hakknda demitir ki: "Cemalimin güzelliklerini müahede ettiinizde


size, celâlimde fâni olmak ve O'na cannz feda etmek kolay olur. Bak-
nz Allah ne buyurdu: ‘Babanz brahim'in dinine uyun.' Hz. brahim'in
dini, Allah'a boyun eip teslim olmak ve sahip olduu bütün deerleri,
cömertçe Onun yolunda harcamaktr. Ey brahim'in torunlar, babanz
brahim, siz daha meydana gelmeden, peygamberlik nuruyla sizde bu
erefli mertebeleri elde edecek istidat bulunduunu gördü ve size 'müs-
lüman' ismini verdi. Yani sizi, benim huzurumda boyun eip teslim olan
ve birliimi tanyan kimseler olarak tantt. Sizde zikrettiim vasflarnz-
da habibim Muhammed (sallaiiahu aleyhi veselfem] size ahit oldu; size bah-
24'’
ettiim faziletleri tand; size ihsan ettiim faziletleri tebli etti."

"
Vertecübî, Allah'a sarln " âyetinin tefsirinde demitir ki: "Benden
korumam talep edin,
sizi taatimde size kuvvet vermem için benden
yardm isteyin. O ne güzel Mevlâ’dr; çünkü O'ndan baka Mevlâ, size
sahip çkacak dost yoktur. O, ne güzel yardmcdr; O, yardm ettiini
ortada brakmaz. Allah azizdir; O'nda herhangi bir noksanln bulun-
mas imkânszdr." 247
Cafer-i Sâdk, "Allah yolunda hakk ile cihad edin " âyeti hakknda de-
mitir ki: "0 na /
hiçbir eyi tercih etme, O'nun, senin üzerine hiçbir eyi
tercih etmedii gibi. 'O sizi seçti’ âyeti bunu göstermektedir."

246 RûzbihAn- Baklî, Arâisü'l-Beyân, 2/547.

247 Rûzbihân- Baklî, Ardisü'I-Beydn, 2/548.


274 22. HAC SÛRES 77-78 Cüz: 17

" nsanlara ahit olmanz için bunu yapt" âyetinde denmek isteniyor
ki: Allah sizi tercih edip seçti ve size müslüman ismini verdi. Bunu, sizin
insanlara ahitlik yapan ve ahitliinden raz olunan adaletli kimseler

olmanz için yapt; Hz. Muhammed'in (saiialiahu aleyhi veseiiem), size ahit-
lik yapp sizi temize çkarmas gibi. Bu durum u âyette dile getirilmek-

tedir:

"Sizi, insanlara ahit olasnz diye vasat, (adaletli >e dengeli) bir ümmet
yaptk" (Bakara 2/ 143).

Allah size özel olarak böyle bir erefi bahettii için, CTna ibadet
edin. Kendisine güvenin; dostluk ve yardm sadece ndan isteyin. O,
ne güzel bir dost ve ne güzel bir yardmcdr. Ailah Teâlâ kimin dostu ve
yardmcs olursa o, kurtulua erer ve saadeti elde eder. Bunun için bir

sonraki sûre, müminlerin kurtulduunu bildirerek balad.

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür. Kulunu doru yola ileten O'dur.

Hac sûresi burada tamamland.


(23) MÜ'MNÛN SÛRES

Sûre Hakknda Bilgi: Mekke döneminde inmi olup 118 âyettir.


Sûre ismini, 1. âyetteki "el-mü'minûn" kelimesinden almtr.

Önceki Sûre ile Balants: Cenâb- Hak, önceki sûrede müminlere,


"Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rnbb'inize kulluk yapn ve hayr
ileyin ki kurtulua erebilesiniz " (Hac 22/77) buyurdu ve bu âyette kurtu-

luu ümitli olmaya balad. Bu sûrede ise saylan artlan tayan bütün
müminlerin kurtulaca kesin olarak ifade edildi.

Sûrenin çerii: Cenâb- Hak, bu sûrede vasflar saylan kimselerin


hayatnn varlm
firdevs cennetine vâris olacaklarn belirtti. Bu, ahiret

belirten bir durumdur. Cenâb- Hak peinden, ahiret hayatnn gerçek-

leeceine dair bir delil olmas için, insann ilk yaratlnden bahsetti.
Hak Teâlâ, insann ilk yaratl halini ve durmunun sonunu (ölümünü)
dile getirdikten sonra, ona nimetlerini hatrlatt. Sûrenin u âyetlerinde
bu nimetlerden bahsedilmektedir:

" Sizin üzerinize yedi kat gök yarattk ..."

" Gökten bir ölçüye göre su indirdik ..."

"O su ile sizin için hurma ve üzüm balar yetitirdik ..."


1

27b 23. MÜ' MlN ÛN SÛRES 1- 1 Cüz: 18

nsana ihsan edilen bunca nimetler, sonsuz kerem ve ihsan sahibi


yüce Mevlâ'nn birliini ikrar edip kendisine taat yaparak ükretmeyi
gerektirmektedir. Sadece kâfirler, bu nimetlere inkâr ve nankörlük ile

karlk verdiler. Bunun için Cenâb- Hak, nimetlerini hatrlattktan son-


ra, inkârclarn kssalanndan bahsederek, " Biz Nuh'u kavm ine peygamber
olarak gönderdik ..." buyurdu. te bu sûrenin genel muhtevas ve tertibi
budur.

Kurtulua Eren Müminler

Cenâb- Hak bu konuda buyurdu ki:

/ y /

o ^ ^ jl o çü\ ü
f* O \j @ fjA\ J-f-

^ j C i

fi Jfji'5 OûjSlüi (UJUjÜJüî îfcjs


^
© 5jL»ui jHî'SU ^ © 5^5
fi j*ii J

© ûjAju. fi y;^\ öJa && © oA? ? 1 1

A AÜ
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. üphesiz müminler kurtulua ermitir.


2. Onlar, namazlarnda huu içindedir.
3. Onlar, faydasz ilerden ve bo sözlerden yüz çevirirler.
4. Onlar, zekât verirler.
1

C üz: 18 23^ MÜ'M tNÛN SÛRES 1-1 277

5. Onlar, rzlarm korurlar.

6. Sadece eleri ve sahip olduklar câriyeleri bunun dndadr, on-


larla ilikilerinden dolay knanmazlar.

7. Kim bunun ötesine geçmek isterse ite onlar haddi aanlardr.

8. O müminler, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.


9. Onlar, namazlarn korurlar.

10. te onlar, vâris olanlardr.


11. Onlar, firdevse vâris olurlar; orada ebedî olarak kalrlar.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "üphesiz müminler kurtulua ermitir."


Yani onlar, bütün aradklarn buldular, arzuladklarna ulatlar.

Felah, istenen eyi elde etmek, hoa gitmeyen eylerden ve anlar-


dan kurtulmaktr.

Felahn, sürekli hayr üzere kalmak olduunu söyleyenler de ol-


mutur.

Âyetteki ifade tarz, beklenen bir iin kesin olmasn, gerçeklemesi-


ni gerektirmektedir. Müminler de böyle bir müjdeyi beklemekte idiler.

Bu müjde, onlar için felahn kesin olmasdr. Bunun için onlara, bekle-
diklerinin meydana geldiini ifade eden bir lafzla hitap edildi.

man lugatta, '"bir eyi kalp ile tasdik etmektir."

Mümin , "dinin getirdii eyleri, kalbiyle de teslim olarak tasdik


eden kimsedir." Yoksa sadece dille tasdik yeterli deildir. Nice kâfirler
vardr ki hakk diliyle tasdik eder, fakat kibir ve inadndan kalbiyle tes-

lim olmaz.

Buna göre kim, kelime-i ehâdeti diliyle kalbi uyum içerisinde söy-

lerse o, dine göre mümindir.


"

278 23. MÜ'MtNÛN SÛRES 1-11 Cüz: 18

Resûlullah [sallailahu aleyhi vesellem] öyle buyurmutur:

" Allah Teâlâ, cenneti yaratt zaman ona, 'Konu' buyurdu. Cennet, üç
defa, 'üphesiz müminler kurtulua erdi dedi ve ' unu ekledi: Ben, gösteri
746
yapan ve cimrilik eden herkese haramm. Çünkü o kimse, insanlara gös-
teri ile dinî ibadetlerini geçersiz hale getrimitir; onun saf ve temiz bir
ameli yoktur.

Cenâb- Hak sonra, kurtulua eren müminlerin alt vasfn dile geti-

rerek öyle buyurdu:

1. "Onlar, namazlarnda huu içindedir." Onlar, namazda, kalpleriyle


boyun eip teslim olmu ve âzalaryla sakin bir haldedir.
Denilmitir ki: Namazda huû, bütün himmeti (duygu ve düünce-
yi) namazda toplamak, onun dndaki eylerden yüz çevirmektir. Bu-

nun göstergesi, gözün namazda secde ettii yerin ötesine geçmemesi,


saa sola baknmamak, beden ve elbiseyle oynamamaktr.

bn Ebü'l-Verd demitir ki: "Huû, sözde ihlâsl olmak,


Velilerden
bulunduu makam yüceltmek, tam bir yakîn haline ulamak ve bütün
249
dikkati kalpte toplamaktr."

Âyette, "Onlar, namazlarnda huû içindedir" buyrularak, namaz


müminlere ait olarak dile getirildi; çünkü namazdan fayda gören sadece
namaz klandr; namaz onun için ahiret yolunda bir azk ve hazrlktr.
Kendisi için namaz klnan yüce zata gelince, O'nun hiçbir eye ihtiyac
yoktur.

2. "Onlar, faydasz ilerden ve bo sözlerden yüz çevirirler. " Bo söz, bir


faydas olmayp atlmay hak eden her sözdür; yalan, küfür ve benzer-
leri gibi. üphesiz insan ilgilendirmeyen bütün sözler ve iler bunun
kapsamna girer.

Cenâb- Hak, müminleri önce, huû sahibi kimseler olarak tantt,

sonra onlann basiretle i yapan, bütün vakitlerinde kendilerine fayda

248 bk. Sa'lebî, el-Kef ve'l-Beyân, 4/316 (Beyrut 2004); Taberânf, el-Kebir, nr. 12723; Heysemî,
ez-Zci'did, 10/397. Taberâni rivayetinde "gösteriçi" ksm yoktur.
249 bk. Sa'lebî, el-Ketf v'l-Beyân, 4/318.
"

Cüz: H 23. MÜ'MÎNÛN SÛRES 1-11 279

veren ve onlar yüce Mevlâ'larna yaklatran eylerle megul olan kim-


seler olduunu belirtti. Böylece onlarda, nefse ar gelen ve mükellefi-
yetin iki temel kaidesini oluturan fiil ile terki (hayrl olan yapp kötü
olan terketmeyi) bir arada zikretti.

"Onlar, zekât verirler. " Zekât görevlerini yerine getirirler.


3.

Zekât verirler demek, zekât maln ellerinden çkarrlar demektir.


Müminlerin namazda huû içinde olduklar zikredildikten sonra,
zekâtlarn veren kimseler olarak tantlmalar, onlarn beden ve malla
ilgili taatlerde zirve noktasna ulatklarn ve kusurlu ilerden sakn-
dklarm göstermek içindir.

Müminin, namazda huû ile zekât verme arasnda, bo ilerden yüz


çevirmesinden bahsedilmesi, onun namazda tam manasyla huûya bü-
ründüünü bildirmek içindir; çünkü kim, (bütün vakitlerinde) sükûta
yapr ve sadece kendisine fayda veren ilerle megul olursa onun na-
mazdaki huûsu daha çok ve Allah ile yaknl daha güzel olur.
4. "Onlar, rzlarn korurlar." Ferçlerini haramdan uzak tutarlar. Bu,

erkein ve kadnn fercini kapsamna alr.

" Sadece eleri bunun dndadr." Onlara kar ferçlerini korumalar


gerekli deildir. Yani onlar, her durumda ferçlerini haramdan korur-
lar, sadece evlendiklerinde veya câriye sahibi olduklarnda onlara kar
ferçlerini korumalar gerekmez. Onlar, zevceleriyle yapt ilikiden do-
lay knanp ayplanmazlar.
Âyette sanki öyle denmi oluyor: Onlar, kendilerine mubah klnan
durumlar hariç, dier bütün cinsî ilikilerinden dolay knanp aypla-
nrlar; zevceleriyle girdikleri ilikiden dolay ise knanmazlar.

" Bir de sahip olduklar câriyeleri bunun dndadr .

Âyette, köle olarak sahip olunan erkekler hükmün dnda tutul-

mutur; çünkü erkek köleye sahip olan bir erkek ve kadnn onunla ili-
kiye girmesi helâl deildir. Bu konuda âlimler görü birlii etmilerdir.

Allah Teâlâ'nm, "Onlarla ilikilerinden dolay knanmazlar" âyeti; o


müminler, nikâhl kadnlaryla ve usulünce sahip olduklar câriyeleriyle
280 23. MÜ'MNÛN SÛRES 1-11 Cüz: H

(helâl yoldan) ilikiye girmelerinden dolay knanp ayplanmazlar an-


lamna gelir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Kim bunun ötesine geçmek
isterse, bu iki yolun dnda ehvetini tatmin etmek isterse, ite onlar had-
di aanlardr, tam manasyla haddi amlardr."
Bu âyette, müt'a nikâhyla, yani bir miktar para veya mal karl
kylan nikâhla, srf ehvetini tatmin etmek için elle
geçici bir süre için

boalmann haram olduuna dair bir delil vardr. Müt'a nikâh, bozuk
ve geçersiz bir nikâhtr. Dine göre kabul edilmeyen bir ey, fiilen yok ka-
bul edilir, ona göre bir hüküm verilmez. Müt'a nikâhnda, miras intika-
linin bulunmay, onun fâsit olduunu göstermektedir. Müt'a nikâh,
slâm'n ilk günlerinde helâl idi, sonra kaldrld.

5. “O müminler, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler. " Yani


onlar, kendilerine emanet edilen eyleri korurlar, yine onlar Cenâb-
Hak ile veya insanlar ile yaptklan sözlemelerine riayet edip gereini
yerine getirirler.

6. "Onlar, namazlarn korurlar. " Onlar kendilerine farz klnan na-


mazlar, vakitlerinde klmaya devam ederler.

Cenâb- Hak, namazdan tekrar bahsetti; çünkü o, en mühim ibadet-


tir. Bir de namazdaki huû, onu muhafaza etmekten ayr bir eydir.

Namazla ilgili ilk âyette, namaz tekil olarak dile getirildi; bu, farz,

vâcip, hangi tür namaz olursa olsun, müminlerin hepsinde huû içinde
"
olduklarn ifade etmek içindir. kinci âyette, Onlar namazlarn korur-
lar " buyrularak, namaz kelimesi bunun se-
çoul olarak dile getirildi;
bebi de müminlerin farz, vâcip, sünnet ve nâfile bütün namazlan vak-
tinde klarak koruduklarn ifade etmek içindir. Bu açklamay müfessir
Nesefî yapmtr. 2,0
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "te onlar, yani bu saylan
vasflara sahip olanlar, gerçekten vâris olanlardr; kendilerine vâris den-
meyi hak edenler onlardr." Onlann dnda, kymetli mallara ve hâzi-
nelere vâris olanlar, vâris vasfn almaya daha layk deildir.

250 bk. Nesefî, MtdârikM-Temtt. 3/ 172 (Beyrut 19%).


"

Cüz: 18 23. MÜ’MtNÛN SÛRESt 1-11 281

öyle denilmitir: O müminler, kâfirlerin cennette elden kaçrdklar


yerlerine vâris olurlar; çünkü Allah Teâlâ her kul için, bir cennette bir de
cehennemde yer hazrlamtr. Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

" Sizden her birinin iki yeri vardr; biri cennette biri de cehennemdedir.

Bir kimse imanla ölüp cennete girdii zaman, cehennemlik biri onun cehen-
nemdeki yerine vâris olur. Bir kimse imansz ölüp cehenneme girdiinde,
onun cennetteki yerine cennetlik kimseler vâris olur."751

Cenâb- Hak sonra, vârislerin neye vâris olduunu belirterek öyle


"
buyurdu: Onlar firdevse vâris olurlar; orada ebedî olarak kalrlar.

Firdevs, Rum ve Habe dilinde, "içinde her türlü meyveyi bulundu-


ran geni bostan, büyük bahçe" demektir. Âyetteki firdevsten kast, cen-

netlerin en yükseidir. Onlar bu cenneti, Cenâb- Hakk'n kendilerine


yapt erefli vaat gerei, yukanda bahsedilen amelleriyle hak ettiler.

Firdevsin, cennetin en yüksek tabakalarndan biri olduu da söy-


lenmitir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

1-11. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

mam Kueyri demitir ki: "Felah, istenen eyi elde etmek ve mak-
sadna ulamaktr. Gerçek iman, Hakk'n iç âlemde yüce bilinmesi, tas-

tamamen sarmas, kalbin hakikatle kemale ermesidir.


dik halinin kalbi
Namazda huû, srrn (kalbin), Cenâb- Hakk'n azamet ve heybetinden
dolay münâcât halinde boyun emesi, hakikatlerin ortaya çkmas kar-
snda benliin erimesi, lâhî tecellinin kalbi istila etmesi annda maddi
varln silinip yok olmasdr ." 252
Ben (tbn Acibe) derim ki: "Sanki mam Kueyri, felah, iman ve
huûyu, son noktalarna göre açklad. Felahn ba, imann meydana
gelmesiyle birlikte slâm dairesine girmektir. Onun sonu ise irfan gü-
neinin kalpte parlamasdr. mann ba, âlemlerin Rabb'inin varlm
delil ve burhan yoluyla tasdik etmektir; onun sonu (zirve noktas) ise

251 bn Mâce, Zühd, 39; Beyhakî, uabü'l-tmân, nr. 377; Taberf, OSmiu'l-Beydn, 17/15 (Riyad
2003); Süyutf, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/90 (Beyrut 2002).

252 Kueyri, LetâifU'l-lârât, 4/237-238.


»

282 23. MÜ'MNON SÛRESt 1-11 Cüz: IH

Cenâb- Hakk'n zatna ait srlarn iç âlemde parlamasdr. O zaman de-


lil, görme mahalli olur; iç âlem (kalp), yüce Mevlâ'y yakînen tanmann
ve bulmann manevi zevkiyle kaplanr.

Huunun ba, kalbin söylenen eyi düünmesi ve bir fiil yaparken


kalbin hazr ve yapt iin farknda olmasdr. Huûnun sonu (zirvesi

ise yüce mâbudunu müahede içine dalarak kendi fiilini görmekten uzak
kalmasdr. Cenâb- Hakk'n nurlarnn tecellisi annda kulun varl sili-

nir gider. Bu durumda kld namaz zorla yaplan bir i deil, ükür içir

olur. Nitekim ariflerin efendisi Rcsûlullah [sallallahu aleyh» vesellem],

" ükreden bir kul olmayaym m ?" 253


buyurmutur.

Bu makamlar sadece, bo eylerden yüz çevirmekle elde edilir. Bo


ey, kulu Allah'tan alkoyan her eydir. Onun elde edilmesi için ayr-
ca, nefislerin Allah'n rzas için feda edilerek temizlenmesi, âzalann
haramlardan alkonulmas, Allah'n kuluna emaneti olan nefeslerin ve
saatlerin (gafletten) korunmas gerekir.

Ebu Tâlib-i Mekkî, Kûtü'l-Kulûb adl eserinde der ki: "Ariflerden biri

demitir ki: Allah Teâlâ'nn kuluna ilham yoluyla söyledii iki tane srr
vardr: Bunlardan biri udur: Kul annesinin kamndan çkp dounca
Cenâb- Hak kendisine öyle der:

'Ey kulum! Seni temiz ve günahlardan uzak bir ekilde dünyaya


çkarttm, ömrünü sana emanet ettim ve senden onu koruman istedim,
artk bu emaneti nasl koruduuna ve dünyadan çkp huzuruma nasl
geldiine iyi bak!'

Dier sr da kulun ruhu çkarken söylenir. O zaman Allah Teâlâ


kula öyle der:

'Ey kulum! Sana verdiim emanetimi nasl kullandn? Bana kavu-


uncaya kadar seninle yaptm ahde riayet ederek onu korudun mu?
Korudun ise ben de sana vefa gösterip karlm veririm. Yoksa onu
zayi mi ettin? Zayi etti y sen sana hesabn sorar cezam veririm.' Bu du-
rum, u âyetlerin kapsamna girmektedir:

253 Buhirî, Tehecriid, 6; Müslim, Münâfikln, 79-81; Trmizf, Salât 187; Nesâi, Kyâmü'l-Leyl, 17.
Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 12-16 283

' Onlar emanet ve ahidleriti koruyup gözetirler' (Mü'mmûn 23/8).

‘Bana verdiiniz sözü yerine getirin, ben de size vaat ettiklerimi vereyim'
(Bakara 2/90).

Demek ki kulun ömrü, onun yannda bir emanettir; eer onu (inkâr,
isyan ve gafletle zarar görmekten) korursa emanetin hakkn yerine ge-
tirmi olur; ayet ona zarar verirse emanete hainlik yapm olur. ‘üphe-
254
siz Allah hainleri sevmez'" (Emâl 8/S8)

nsann Yaratl Aamalar


Cenâb- Hak, bundan sonra, insann ilk yaratlndan, onun geçir-

dii evrelerden ve iinin (hayatnn) sonundan bahsederek öyle buyur-


du:

* +*

0 j-J> ^
• .
* I + •
i\ '.ini- 1
fj
a ^ j • • < s . y / * • â

îlu*ji c;
\ ^ ^

C. w Uâüi LLki Lüjüi

0 3__aJUÜ\ l CiU iuLlil fj


^

0^ © !)^4Ü Jjü v fü
<
i—ÇiJ fi 1

12. Andolsun, biz insan, çamurdan süzülmü bir özden yarattk.

13. Sonra ona salam bir yerde (anne rahminde) nutfe haline getir-

dik.

14. Sonra nutfeyi alaka (yapkan donuk bir kan) haline getirdik.
Sonra alakay bir et parças yaptk. Sonra et parçasn kemiklere dö-
nütürdük ve bu kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaka bir ya-

254 bk. Ebû Tâlib-i Mekki, Kutü'l-Kul ûb: Kalplerin Az. 2/191 (stanbul: Semerkand, 2004).
"

284 23. MÜ'MÎNÛN SÛRES 12-16 Cüz; 16

Tahk olarak ortaya çkardk. Her eyi en güzel ekilde yaratan Allah
ne yücedir.

15. Sonra siz, kesinlikle öleceksiniz.

16. Sonra siz, üphesiz kyamet gününde (yeniden ) diriltileceksi-

niz.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Andolsun, biz inam, bütün insan cinsi-
ni veya Âdem'i çamurdan süzülmü bir özden yarattk .

öyle denilmitir: "Hz. Âdem'in [aley hisselim] yaratld topraa


'sülâle' (süzülmü, öz) denmitir; çünkü o, bütün toprak türlerinden sü-
zülüp ortaya çkarlmtr." Yani biz insan, topraktan süzülmü bir öz
maddeden yarattk.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Sonra onu, yani bütün in-
sanlar salam bir yerde, anne rahminde nutfe haline getirdik ." Bu mana,
Hz. Âdem'in {aleyhisselâm] çocuklan için geçerlidir. Mana udur: Âdem'in
neslini anne rahminde nutfe haline getirdik.

Eer âyette, insan ile Hz. Âdem kastedilmi ise mana u âyetteki
gibi olur:

" Allah insan ( Âdem'i) yaratmaya çamurdan balad; sonra onun nesli-

ni, süzülmü bir sudan (nutfeden), hakir bir sudan yaratt " (Secde 32/7-8).

Nutfe, çok az bir sudur; o, salam bir yerde yani anne rahminde
yerletirilip tutulmaktadr. Bu nutfeden insann yaratl seyri, deva-
mndaki âyette öyle belirtilmektedir:

"Sonra, nutfeyi alaka yaptk ." Yani beyaz nutfeyi krmz, donuk bir
kan haline getirdik.

"Sonra, alakay bir et parças yaptk." Yani onu, henüz âzalan belli

olmayan bir et parças yaptk.

"Sonra, et parçasn kemiklere dönütürdük." Et parçasnn büyük bir

ksmn veya hepsini ete dönütürdük. Onu sert bir hale getirip lâhî
"

Cüz: 18 23. MÜ’MtNÛN SÛRES 12-16 285

hikmetin gerektirdii ekilde, özel bir vaziyette ve kendisine has ekil-


lerde vücudu ayakta tutacak birer direk yaptk.

"Ve bu kemiklere et giydirdik. Onlarn üzerinde et oluturduk; bu et,


kemikler için birer elbise gibi oldu. Yahut her bir kemie, kendi haline
uygun miktar ve ekilde et giydirdik.

" Sonra onu bambaka bir yaratk olarak ortaya çkattk ." Yani onu ilk

halinden çok farkl bir varlk olarak ortaya çkarttk. öyle ki onu can-
sz iken canl yaptk; konumayan, iitmeyen, görmeyen bir varlk iken,
konuan, iiten ve gören bir varlk haline getirdik. Bunun için fakihler
öyle demilerdir:

yumurtasn gasbetse, sonra bu yumurtadan bir


"Bir kimse, birinin
yavru çksa, gasbeden kimse, yumurtann parasn öder, yavruyu geri
vermez; çünkü yavru, ald yumurtadan baka bir varlktr ." 255
"256
Âyet öyle bitiyor: "Her eyi en güzel ekilde yaratan Allah neyücedir.
Yani O'nun apaçk kudretini gösteren ii ve her eyi içine alan ilmi ne
yücedir.

Âyette, AJlah Teâlâ'nn ism-i erifinin açkça söylenmesi, kalpte


O'nun heybetini artrmak ve kalbe korku vermek içindir. Onda ayrca,
bu hayret verici ilerin ilâhla ait hüküm ve iler olduu bildirilmekte-
dir. Âyette u da duyurulmaktadr: Cenâb- Hakk'n kudretinin eserleri-
ni açklad bu eyleri iiten ve onlar düünen herkesin, Hak Teâlâ'nn
ilerini ve ann yüceltmek için, "Her eyi en güzel ekilde yaratan Allah
neyücedir" demeye komas gerekir.

Âyete, "O, ölçüp takdir edenlerin en güzelidir" manas da verilmi-


tir.

Rivayet edildiine göre Abdullah Ebû erh, Hz. Peygamber'in


b.

[sallallahu aleyhi vescllem) vahiy kâtibi olup inen vahyi yazyordu. Bu âyetler

indiinde Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem), âyetin, " Sonra onu bambaka

255 bk. Ebüssuûd, trddü'l-AMi's-Selîm, 4/405 (Beyrut 1999).

256 Âyetin kelime manas, "Yaratanlarn en güzeli olan Allah ne yücedir" eklindedir. Biz,
Cenâb- Hakk'n yaratmada bir ortann ve benzerinin bulunmadn ifade etmek için

bu manay tercih ettik (Mütercim).


"

286 23. MU'MNÜN SÛRES 12-16 C üz: Ih

bir yaratk olarak ortaya çkardk" ksmna kadar okudu. Abdullah b. Ebû
erh, kendisine söylenmeden ve yazdrlmadan önce, âyetin son ksmn.»
kendisi söyleyiverdi. O zaman Resûlullah [saiiaiiahu aleyhi vesellemL
" Söylediini yaz, bu ekilde indirildi " buyurdu. Abdullah b. Ebû erh,
bundan üphe ve fitneye dütü, peinden,

"Muhammed'e Isaiiaiiahu aleyhi vesellem] vahiy indii gibi, bana va-


hiy iniyor!" dedi ve dinden çkt, kâfir olarak Mekke'ye geldi. Sonra
257
Mekke'nin fethedildii gün tekrar müslüman oldu ."

Bu anlatlan eyin doru olmad söylenmitir; çünkü Abdullah b.


Serh'in dinden dönmesi Medine'de oldu, sûre ise Mekke'de inmitir.
"
Cenâb- Hak, devamndaki âyette öyle buyurdu: Sonra siz, bunun
ardndan, bu hayret verici ilerden sonra muhakkak öleceksiniz ; ölüme gi-

deceiniz kesindir; ondan kaçmanz mümkün deildir."


"
Dier âyette öyle buyruluyor: Sonra siz , üphesiz kyamet gününde,
sûra üfürüldüünde, hesap vermek ve amelleriniz karln almak için
kabirlerinizden yeniden diriltileceksiniz ."

Ölümü kimse inkâr etmedii halde, onlara, vurgulu bir ifadeyle,

"Siz muhakkak, kesin olarak öleceksiniz denmesi, onlarn ölümü inkâr et-

mesini reddetmek ve knamak için deil, baka bir mana içindir. Onlar,
isyanlar ve hakka muhalefetleriyle megul olup ölümden sonras için
bir amel yapmadlar. Böylece onlarn ölümü inkâr edenin hali gibi
hali,

oldu, ölümden sonra dirilmenin delilleri apaçk ortada olduu için, o,


hakknda üphe edilmeyen bir i gibi oldu (Bunun için âyette, ölümden
sonra dirilme olay, bir önceki cümlede olduu gibi, vurgu ifadesi kulla-

nlmadan normal ifadeyle anlatld).

12-16. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bil ki insann bedeni gibi, ruhun da seyir ve tavrlar farkldr. Ruh


da yakn kuvvetine, Allah'n marifetine ve müahedesine yükselmesine
göre zayf halinden yava yava kurtulup kuvvetlenir. Ruhun önce ilmi

257 bk. Sa'lebî, el-Kffve'l-Beyân, 4/321; Ebüssuud, Irjddü'l-Akli's-Sflim, 4/405.


Cü*:1R 23. MÜ'VNÛN SÜRES 12-16 287

az, yakîni zayftr. Sonra, kalplerin az ve ruhlarn gdas olan eylerle


beslenip geliir.

Kalplerin az, zâhirdeki salih amellerdir; ruhlarn az ve gdas


ise bâtn amellerdir. Ruh, zâhirî amellerle yava yava gdalanp kuv-
vetlenir; nihayet kemal noktasna ulamak için kuvvet kazanr. Sonra
bâtn amellerle gdalanmaya geçer; bunlar kalp zikri, tefekkür, ibret

almak, kalbin ayarn meydannda (varlklarda ibret almak için) dola-


mas gibi amellerdir. Sonra kendisinden geçecek ekilde, kalbin Cenâb-
Hak ile huzur haline devam eder. Sonra ona, gayb meydanlar (gayb
âleminin perdeleri) açlr; kendisine müahede fezas geniletilir; bu du-
rumda ruhun gdas, yüce sevgiliyi görmek olur. O, istenen en büyük
hedeftir. O zaman kul, er kiilerin (Allah dostlarnn) ulat hale ular,

kemalat mertebelerini elde eder. Kim bu hale ulamazsa o kimse, küçük


çocukluk mertebesinde kalr.

Bu halin elde edilmesi sadece mahir bir doktorun (kâmil müridin)


sohbetine (manevi terbiyesine) girmekle mümkün olur; kâmil mürid,
ruhun ilacm verir, onu terbiye eder, bir halden dierine intikal ettirir.

Böyle bir manevi doktor bulmayan ruh, hasta olarak kalr; sadece maddi
eylerden gda almaya çalr. Bu maddi eyler de ruhu doyurmaz ve
açlm gidermez.Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.

Gökten ve Yerden Gelen hsanlar

Cenâb- Hak, yukarda insann ilk yaratl ile sonundan (ölümün-


den) bahsettikten sonra, gelecek âyetlerde, ona ihsan ettii nimetlerini
dile getirdi. öyle de diyebiliriz: Hak Teâlâ, insana bahettii yoktan var
edilme nimetinden bahsettikten sonra, ona yapt imdat ve lâhî yar-
dm nimetinden bahsederek öyle buyurdu:
"

288 23. MÜ'MlNÛN SÛRES 17-22 Cüz: t

O Jüij I
>3 ^JJ-3 © Oji^î 4L.3 î>i
17. Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol (yedi kat gök) yarattk.
Biz , yarattmz eylerden habersiz deiliz.

18. Biz, gökten belli bir ölçüyle su indirdik de (faydalanmanz için)

onu yeryüzünde depolayp tuttuk. üphesiz, bizim onu tamamen gi-


dermeye de gücümüz yeter.

19. Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm balan meydana


getirdik. Bu ba ve bahçelerde sizin için pek çok meyve vardr ve siz
onlardan yersizin.

20. Yine o su ile Sînâ dandan çkan, ya veren ve yiyenlere katk


olan bir aaç var ettik.
21. üphesiz hayvanlarda sizin için bir ibret vardr. Onlann ka-
nnlannda bulunan eyden size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok
fayda vardr, aynca onlardan yersiniz.

22. Onlann üzerinde ve gemilerde tanrsnz.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Andolsun , biz sizin üzerinizde yedi yol

yarattk." Bu, yedi kat göktür; çünkü gökler, meleklerin yolu ve dolap
durduu yerlerdir. Yahut onlar, yldzlarn yoludur; yldzlar onlarda
seyreder.

"
Âyet öyle bitiyor: Biz yaratlan eylerden habersiz deiliz. Buradaki
yaratlan eylerle kastedilen göklerdir. Cenâb- Hak sanki öyle diyor:
Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 17-22 289

"Gökleri biz yarattk ve onlar koruyup yerinde tutmaktan habersiz de-


iliz."

Yahut âyette kastedilenler insanlardr. Buna göre mana udur: Biz,

size kendisinden nzklar ve bereketler indirmek için gökleri üzerinizde


yarattk. Biz, sizden ve sizin yaamanz için gerekli olan eylerden ha-

bersiz deiliz.

Âyete u mana da verilmitir: Gökleri sizin üzerinizde biz yarattk;


onlar bizimle sizin aranza bir engel ve perde olmad; tam aksine biz,

size her eyden daha yaknz; az veya çok, hiçbir iinizden habersiz de-
iliz.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Biz, gökten belli bir ölçüyle

su indirdik." Bu su, yamurdur.

Bir rivayete göre burada kastedilen su, cennetten inen nehirlerdir.

Onlar be tane olup unlardr: Hint nehri Seyhun, Belh nehri Ceyhun,
Irak nehirleri Dicle ve Frat, Msr nehri Nil. Allah Teâlâ onlar, cennetin
kaynaklarndan bir kaynaktan çkararak yeryüzüne indirmitir .
258

A
Ayette geçen "belli bir ölçüyle" ifadesi, ondan zarar görmeyecekleri
ve faydaya ulaacaklan miktarda anlamna gelir.

Yahut biz o suyu, onlarn ihtiyaçlarna göre bildiimiz bir ölçüyle


indirdik.

Bir dier mana: Biz o suyu, ezelde belirlediimiz bir ölçüyle indir-
dik, onda bir fazlalama ve noksanlama olmaz.

Âyet öyle devam ediyor: "O suyu yeryüzünde depolayp tuttuk."


Yani onu, yerin içinde sabit bir halde depolayp tuttuk. u âyette de bu
durum ifade edilmektir:

" Görmedin mi, Allah gökten bir su indirip onu yeryüzündeki kaynaklara
ulatrd." (Zümer 39/21).

Buna göre yeryüzündeki bütün sular gökten inmektedir.

258 bk. Kurtubi, el-Câmi' li-Ahkûmi'l-Kur'ün, 18/ 105 (Beyrut 1998); Ebüssuûd, râdil'l-Akli's-
Selîm, 4/406.
"

290 2.3. MÜJtfjNÛN SÜRES 17-22 Çüz: M

Âyet öyle bitiyor: "üphesiz, bizim onu indirmeye gücümüz yettii


gibi, tamamen gidermeye de gücümüz yeter." Yani onun vasfn bozarak
ve yerin dibine çekip götürerek gidermeye gücümüz yeter; öyle ki onu
tekrar çkarmak imkânsz olur. Bu âyette ifade edilen suyun çekilip gö-
türülmesi, u âyette ifade edilen durumdan daha etkili ve belidir:

"De ki: Söyleyin bakalm, eer suyunuz çekilip yerin dibine giderse size

kaynayan bir suyu kim getirir? " (Mülk 67/30).

Cenâb- Hak bundan sonra, gökten inen suyun neticelerinden bah-


sederek öyle buyurdu:

"Bu su ile sizin için hurma bahçeleri ve üzüm balan meydana getirdik.

Bu ba ve bahçelerde silin için, hurma ve üzümün dnda faydalandnz


pek çok meyve vardr ve siz onlardan yiyorsunuz ." Yani siz onlardan gda
ve meyve olarak yiyorsunuz. Yahut onlardan nzklanyor ve geçiminiz
için kullanacanz eyler elde ediyorsunuz.

Âyetteki "pek çok meyvenin" hurma ve üzümden elde edilen ey-


lerle ilgili söylenmi olmas da câizdir. O zaman mana öyle olur: Siz
onlardan, ya üzüm ve kuru üzüm, ya hurma ve kuru hurma elde edi-
yorsunuz; ayrca onlardan sklarak elde edilen ra türü içecekler ve
onlarn dnda gda olarak yediiniz baka eyler elde ediyorsunuz.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Yine o su ile Sînâ dandan
çkan, ya veren ve yiyenlere katk olan olan bir aaç var ettik .

Musa'nn |aleyhissolâm| Cenâb- Hak ile konuup vahiy


Tûrisînâ, Hz.
ald dadr. Bu da, Msr ile Eyle arasndadr. Onun Filistin toprakla-
rnda bulunduunu söyleyenler de olmutur. Ona, "Tûr-i Sînîn" de de-
nir. Tûr, dan ismi, Sînâ da bu daa ait olan bir mevkiin addr. Yahut

"Tûr-i Sînâ" terkibi, bu da için özel bir ismidir; mruü'l-Kays gibi.


Zeytin aac dier bölgelerde de çkt halde, özellikle onun
Tûrisînâ'da yetien bir aaç olarak dile getirilmesi, ya onu yüceltmek
için veya aslnn (ilk aacn) orada yetimesindendir; çünkü zeytinin asl

am bölgesidir. Zeytin ilk olarak Tûr danda yetimi, oradan dier


beldelere nakledilmitir.
"

Cûz:18 23. MÜ'MlNÛN^SÛRESj 17-22 291

Bu aaç, özünde zeytinya bitirir, ayrca yiyenler için bir katk olan
zeytini bitirir.

Mukâtil 29 * demitir ki: "Allah Teâlâ bu aaçta, hem katk hem de


ya bitirmitir. Katk, zeytindir; ya da zeytinyadr."
Denildiine göre zeytin aac, tufandan sora yeryüzünde biten ilk

aaçtr. 26"

Bu üç vasfn (Tür danda yetimesinin, katk olmasnn ve zeytin-


ya olarak kullanlmasnn), zeytin aacna özel klnmas, onun aaçla-
rn en kymetlisi, en faziletlisi ve en faydals olmasndandr.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: üphesiz hayvanlarda sizin

için bir ibret vardr." Burada kastedilen hayvanlar deve, sr ve koyun


cinsidir. bakp
Onlara hallerinden ibret alarak Allah Teâlâ'nn kudre-
tinin büyüklüüne ve nimetinin bolluuna delil çkarrsnz ve O'nun
nimetlerine ükredersiniz.

"Onlarn karnlarnda bulunan eyden size içiririz ." Onlarn karnla-


rndan size, rahatlkla içilen sütten içiririz. Yahut onlann karnlarnda
bulunan ot, yem ve benzeri gdalardan size süt içiririz; çünkü süt onlar-
dan olumaktadr.

"Onlarda sizin için, sütün dnda yün, deri ve kllar gibi daha birçok
fayda vardr. Ayrca onlarn etinden yersiniz.

Dier âyette öyle buyruluyor: "Yolculuk ve ticaretleriniz için kara-

da hayvanlarn üzerinde ve denizde gemilerde tanrsnz Üzerine bini-


len hayvanlardan kast develerdir; çünkü karada (genelde ve özellikle
Arap yarmadasnda) develerin üzerinde yük tanr; onlar Araplar'n
gemileri hükmündedir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

259 Mukâtil b. Süleyman (v. 150/767), Horasan'n Belh ehrinde yetimi ünlü bir tnüfessir-
dir. Etbau't-lâbiindendir. Sistemli olarak batan sona ilk tefsir yazandr. Tefsiri günümü-
ze ulamtr. Dier alanlarda da eserleri vardr.

260 bk. Sa'lebi, el-Ke$f ve l-Beyân, 4 / 322.


292 23. MÜ' MNÛN SÜRES 1 7-22 CüzjJH

17-22. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Biz sizin kalplerinizin üzerine yedi perde koyduk; kim bu perdeler-


den kurtulursa zatmz ve sfatlarmzn nurlarn görme (müahede)
fezasna dalar. Kalbi saran bu perdeler unlardr:

syan ve günahlarn perdesi.

Noksanlk ve ayplarn perdesi.

Gaflet perdesi.

Bo alkanlklarn ve ehvetlerin perdesi.


Yapt amelin manevi tadyla yetinip kalma perdesi.
Keramet ve manevi makamlara balanp kalma perdesi,

Kâinatn maddi varlna taklma perdesi.

Kim tövbe ederek, nefsini manevi kirlerden temizleyerek, kalbini


gafletten uyandrarak, iffet sahibi olarak, riyâzet yaparak, Allah ile ya-

knl elde ederek ve O'ndan baka her eyden kalbini çekip uzakla-

arak bu perdeleri aarsa ondan bu perdeler kalkar ve yüce sevgiliye


(Allah Teâlâ'ya) ular.

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Cenâb- Hak, yedi zât


sfatnn nurlarna ulamamz için bize yedi yolu açt ve açklad."

mam Kueyrî, bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Varlk âleminde


hiçbir ey Cenâb- Hak'tan perdelenmez ve yaratt varlklardan hiç-
bir ey O'na gizli kalmaz. Perdeler sadece yaratlmlarn gözünde ve
gönlündedir (Cenâb- Hak için hiçbir perde yoktur). Bu konuda u lâhî
kanun geçerlidir: Genelde biz insanlar için, perdenin gerisindeki eyleri
bilme özellii yaratlmamtr. Bunun için kalplere gaflet girdi, kalpleri

unutma hali bürüdü; o zaman kalplerin basireti hakk


kapand, kalpler

anlama ve alglamaktan uzak kald, kalbin üzerinde zâhirî ve bâtn per-


deler olutu.

Zâhirdeki perdelerden biri göklerdir. Gökler, bizimle yüksek mane-


vi menziller arasnda engel olan bir perdedir. Kalplerin üzerinde aynca
ehvet, bo temenni, Hak'la megul olmaktan alkoyan istekler ve koyu
Cüz: 18 _ 23. MÜ'MNÛN SÜRES 17-22 293

gaflet gibi örtü ve perdeler vardr." mam Kueyrî daha sonra öyle de-
mitir:

"Müridlerin amas gereken yollar, tembellik ve gevekliktir. Zâhid-


lerin amas gereken yollar dünyaya rabettir. Ariflere gelince, onlar,
baz vakitlerde hakikat alannda ilerlerken kendilerine bir duraklama
hali gelir; Cenâb- Halde' n kendilerine ihsanda bulunduu eyle yeti-

nerek olduklar halde kalrlar, sonra ondan bir çk yolu bulurlar. Allah
Teâlâ onlardan yollarn tkayan eyi defeder. Cenâb- Hak, bütün bu
hallerde kulunu terketmez ve O, yarattklarndan habersiz deildir." 2*’

Cenâb- Hakk'm, " Biz yarattklarmzdan habersiz deiliz" âyetinin

bir manas da udur: Biz, insanlar saran bu perdelerden onlan çka-


racak kimseleri göndermekten habersiz deiliz. Bilakis biz, bunun için

peygamberler gönderdik; onlarn peinden de rabbânî ârifleri gönder-


dik. Onlar, kendilerine tutunup sarlan kimseleri, bu engel ve yollardan
çkarrlar, onlan hakikat denizine ulatnrlar.

Biz, gayb semasndan ilm-i ledün suyu indirdik ve onu, Allah'a yö-
nelen her kalp için, ezelde belirlediimiz ölçüde, nefislere ve kalplere
üphesiz biz, o ilimleri kalplerden ve göüslerden silip gi-
yerletirdik.
dermeye kadiriz. Bunun için ârifler sürekli strap ve korku içindedir ve
onlann Allah'tan baka hiç kimseyle karar ve huzurlan olmaz.

Biz bu ledünnî ilim suyuyla âriflerin kalplerinde manevi zevk ve


müahededen hâsl olan marifet cennetleri yarattk; sizin için orada pek
çok meyve vardr. Yani bu müahedenin lezzetiyle istifade edip keyif

süreceiniz pek çok manevi nimet vardr. Onlarla, ruhlarnz ve srlar-


nz gdalanp kuvvet bulur.

Marifet meyvesi, Tûrisînâ gibi, Cenâb- Hak ile özel konuma yeri

olan arnm kalplerden çkar. Yani marifet bu kalplerde biter ve meyve-


si (eseri, edep ve güzel ahlâk olarak) zâhirî âzalarda ortaya çkar. Bu ma-
rifet, kalpte manevi zevk ve vecdi meydana getirir; müridlerin yiyecei
manevi gdalar bitirir; onlann da kalpleri marifet ve yakn ile boyanp
güzelleir.

261 Kueyrî. Letâifu l-!ârât, 4/243 (Kahire 1999).


294 23. MÜ’MNÛN SÛRES 17-22 Cüz: U

"
Cenâb- Hakk'n, Sizit için hayvanlarda da bir ibret vardr" âyeti hak-
knda mam Kueyrî demitir ki: "Bu âyette una iaret edilmektedir:
insann iç âleminde biriken kank düüncelere itibar edilmez ve onlar
dikkate alnmaz. Âyette anlatlan durum buna örnektir. öyle ki: Kolay
ve zahmetsizce içilen safi süt, develerin ve hayvanlarn memesinden, üze-
ri pis eylerle çevrili barsaklarn arasndan süzülerek gelmektedir. Bu-
nunla birlikte o, etrafndaki pis maddelerle kirlenmeden sâfi bir ekilde
çkmaktadr. Bunun gibi kalbin safa hali, çok kere insann yaad kank
durum ve hallerden sonra elde edilir. Çünkü hakikat, bir hak ve bâtla
bal deildir; Cenâb- Hak dilediini yapar. Kim tevhid smna vâkf
olursa bütün ilerin ve olaylann lâhî takdirle meydana geldiini yakînen
bilir ve kendi hesabyla iyi kötü aynm yapma külfetinden kurtulur. O
zaman srlar sâfi olur; insan içinde yaad vakitte sknt çekmez.
'
Ey ârifler, Sizin için onlarda fayda vardr' âyetinde iaret edilen ma-
nevi fayda sizde bulunmaktadr; bu fayda sizinle birlikte olan kimselere
262
de geçer." Kueyrfnin sözü burada bitti .

Hz. Nuh ve Nimete Nankörlük Eden Kavmi

Cenâb- Hak, insanlara ihsan ettii nimetlerini hatrlattktan sonra,


bu nimetlere inkârla karlk verip helâk olanlardan bahsederek öyle
buyurdu:

'
A\
J*
%
-^,1 U l \

I jjLc-l
fi
*
i: jüs
^ Jl 6-y HL-jl JLSJ3

I < -
la ^ uli U JJ» I
3
JÜI JU © 5^
^^ —
^
1 / .» * V < ^ ^ a
" % *
t .
^
.
** <
«*o
i
î 1 ! > •
u
r

ü- o ^^i % J4-3 ’VI^ÖIO 121u I

^ U*
Jiîi^iüij jü ©

262 bk. Kueyri, Letâifü'l-ârât, 4/245.


Cüz: H 23. MÜ'VfNÛN SÛRES 23-30 295

j? ’j* *j jubu ]&\ tâ VJa ; £ î lî CJ-ss

^J ^ ^ ü^ ^ ^ ^ v iiiii
j
^ii

jis vdLü I
Jp lc; ji3 cjî oîjsiu S * 0 ^
5^ ^ jîî 4o jij © f$^ iL*î * j!û ^J
0 ^ö)3 ^ > ^>3 ^
23 Andolsun biz , Nuh'u kavntine peygamber olarak gönderdik; o
.

kavmine dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan ba-
ka hiçbir ilâhnz yoktur; artk (inkâr ve isyandan) saknmaz msnz?"

24 . Bunun üzerine kavminden inkâr eden ileri gelenler öyle dedi-


ler: "Bu sadece sizin gibi bir insandr; o size kar üstünlük elde etmek
istiyor. Eer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalar-
mzdan böyle bir ey duymadk."
25 "Bu, delirmi bir
. adamdr, öyle ise bir müddet bekleyip halini
gözetleyin."

26 Nuh, " Rabbim ! Beni yalanlamalarna


. kar bana yardm et!"

dedi.

27 . Bunun üzerine ona öyle vahyettik: "Bizim gözetimimiz altn-


da ve vahyimize göre o gemiyi yap. Emrimiz gelip de tandr kaynama-
ya balaynca (sular fkrnca), gemiye her cins canldan (erkekli diili)

birer çift, hakknda daha önce helâk edilme hükmü


bir de kendileri
verilmi olanlar hariç aileni al. Zulmedenler hakknda benden bir ey
isteme! üphesiz onlar suda boulacaklardr."

28 Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiiniz zaman, "Bizi


.

zalim kamin elinden kurtaran Allah'a hamdolsun" de.

29 Yine de
. ki: "Rabbim! Beni mübarek bir inile indir. Sen, indi-

renlerin en hayrlssn."
"

296 23. MÜ'MNpN SÛRES 23-30 _Çto_18

30. üphesiz bunda pek çok âyet (ibret ve öüt) vardtr. Gerçekten

biz (kullarmz dilediimiz gibi) imtihan ederiz.

Tefsir

Abdurrahman- Fâsî Hâiye'de / 263 bu âyetlerin, önceki âyetlerle ba-


lants hakknda unlan söylemitir:

"önceki âyette, insanlarn gemilerle tandndan bahsedildi; onun


peinden Hz. Nuh anlatlarak ona, 'Gemi yap' buyrulmas, konu olarak
önceki duruma uygundur.

Bir dier balant udur: Hz. Nuh insanln ikinci ba-


[aieyhisseiâml,

basdr. nsann ilk yaratlnda Hz. Âdem (aleyhisselâm] anlatld gibi


gibi, peinden Hz. Nuh'un laieyhîsseiâm) bahsedilmesi uygun düer.

Bir dier balant udur: Önceki âyetlerde, müminlerin kurtuluu


ve felahndan bahsedildi. Bu durumun, sûrenin banda dile getirilme-
si uygundur. Bu âyetlerde ise kâfirlerin helâk edilmesinden behsedildi.
Kâfir, müminin zdddr. Bu durum aynca, sûrenin sonunda da dile ge-
'
tirilerek, üphesiz kâfirler felah bulmaz (Mü'minûn 23/ 117) buyruldu."
'

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Andolsun biz, Nuh'u kavmine peygamber
olarak gönderdik.

A'râf sûresinin 59. âyetinin tefsirinde Hz. Nuh'un Jaleyhisselâm] nese-

bi ve peygamber gönderili eklinden bahsedildi.

Hz. Nuh, kavmine peygamber olarak gönderilince onlara efkat edip


acyarak ve kendilerinidoru yola çekmek isteyerek öyle dedi:

"Ey kavmim! Sadece Allah'a kulluk edin." Çünkü bir varl Allah'a

ortak koarak yaplan ibadetin bir deeri yoktur. Bunun için âyette,

“Allah’a kulluk edin" denmekle yetinildi. Hûd sûresinde ise ibadetin sa-
dece Allah'a yaplmas belirtilerek, “Allah'tan bakasna ibadet etmeyin,

sadece Allah'a ibadet edin " (Hûd /26) buyruldu.


263 Burada geçen Hân/f, tbn Acibe' nin tarikat silsilesindeki eyhlerinden Abdurrahman-
Fâsrnin (v. 1039/1626), Celâleyn Tefsin üzerine yapt FM/yr'dir (Mütercim).
; "

Cüz: 18 23. M Ü'MNÛN SÛRES 23-30 297

Âyet öyle devam ediyor: "Sizin O'ndan baka hiçbir ilâhnz yoktur .

Sizin için varlk âleminde Allah'tan baka ibadet edilmeyi hak eden hiç-
bir ilâh yoktur.
"
öyle ise saknmyor musunuz?" öyle ise Allah'n dnda
hiçbir ekilde kendisine ibadet edilmesini hak etmeyen varlklara ibadet
ederken Rabb'iniz ve yaratcnz olan Allah'n cezasndan korkmuyor
musunuz?

Yahut sizin içinde bulunduunuz halin gerektirdii lâhî azaptan


korkmuyor musunuz? u âyet bu azab açkça ifade etmektedir:

"Nuh, kavmine dedi ki: üphesiz, ben sizin adnza büyük bir günün
azabndan korkuyorum " (A'râf 7/59).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Bunun üzerine kavminden

inkâr eden ileri gelenler, yani eraftan olanlar, avam halka öyle dediler:

Bu zat, cinsiyet olarak ve tad özelliklerle sadece sizin gibi bir insandr ;

sizin gibi yiyip içiyor. Sizinle onun arasnda hiçbir fark yoktur. O size
üstünlük elde etmek istiyor size kar üstünlüü ele geçirme peinde. O,
sizin gibi biri olmakla birlikte, peygamberlik iddiasyla sizin önünüze
geçmek istiyor."

u kâfirlerin hali ne kadar tuhaf! Onlar, talardan yaplan putlarn


ilâh diye tantlmasna ve onlara boyun emeye raz oldular da bir insa-
nn peygamber olmasna raz olmadlar!

Sonra öyle dediler: "Eer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi." Yani
ayet Allah peygamber göndermek isteseydi, meleklerden bir peygam-
ber gönderirdi. unu demek istediler: Eer Rabbimiz, bir vahiy indir-
mek isteseydi, melekleri indirir, bize onlar gönderirdi.

"Biz önceki atalarmzdan böyle bir ey duymadk." Yani biz, geçmi


atalarmzdan, "Sadece Allah'a ibadet edin, O'ndan bakasna ibadet
yapmay terkedin" eklinde biz söz duymadk.

Âyete u mana da verilmitir: Biz, insandan bir peygamber olduu-


nu hiç iitmedik.

Bir dier mana: Biz Nuh'un peygamber olarak gönderilmesinden


önce, onun gibi peygamberlik iddasnda bulunan kimse iitmedik!
"

298 23. MÜ'MNÛN SÛRES 23-30 Cüz: H

Onlar bunu, ya ar inatlarndan söylediler yahut onlar, uzun bir


fetret dönemi yaadklar (kendilerine uzun bir zaman peygamber gel-

medii) için böyle söylediler.

Âyete u manay verenler de olmutur: Biz, Nuh'un peygamber ol-

duunu iitmedik.

Devamndaki âyette kâfirler öyle dediler: "Bu, delirmi bir adamdr.


Onda delilik vardr. Yahut ona cinler musallat olup akln kartrm.

Bunun için öyle dediler: "Öyle ise bir müddet bekleyip halini gözetle-
yin; bir zamana kadar sabredin de durumu aça çksn; eer delilikten

çkp kurtulursa ne âlâ; yoksa onu öldürün!"


Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Nûh dedi ki: Rabbim! Beni
yalanlamalarna kar bana yardm et!" Hz. Nuh (aleyhissdâml, kavminin
imanndan ümidini kesince, Allah Teâlâ'ya onlardan intikam almas
için dua etti.

Bu âyet, bir suale cevap niteliindedir. Sanki, "Hz. Nuh (aieyhsseiâml,


bu bâtl sözleri duyduktan sonra ne dedi?" diye bir soru soruldu, buna
cevaben dendi ki:

Hz. Nuh [aleyhi sselâml, kavminin inkâr ve yalanlamada srar ettii-


ni, azgnlk ve sapknla devam ettiklerini görünce, onlarn imanndan
bütünüyle ümidini kesti. Allah Teâlâ da ona, kavminden iman edenler
hariç, dierlerinin iman etmeyeceini vahyetti. Bunun üzerine Hz. Nuh
[aieyhisseiâm], onlann toptan helâk edilmesi için, "Rabbim! Beni yalanlama-
larna kar bana yardm et!" dedi.

"
Bu âyet, Hz. Nuh'un lalcyhisselâmj dier bir âyette geçen, Rabbim ,

yeryüzünde gezip dolaan tek bir kâfir brakma!" (Nuh 71/26) sözünü özetle
nakletmektedir.

Hz. Nuh [alevhisselâm], bu duas ile sanki öyle demek istedi: Rabbim,
benden onlann yalanlamalannn skntsn giderip, onun yerine, onlara
kar bana yardm ederek beni teselli et.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Bunun üzerine, onun du-


asn kabuk ettik ve o zaman kendisine, 'Bizim gözetimimiz altnda ve
Cüz: 18 23. MÜ 'MNÜN S ÛRES 23-30 299

korumamz ve
vahyimize göre o gemiyi yap' diye vahyettik." Yani bizim
himayemiz altnda gemiyi yap; sana birinin saldrp da iini bozmamas
için, seni onlarn zararndan koruyan muhafzlarmz varm gibi rahat

ve güvende ol.

"Vahyimize göre" demek, emrimiz ve sana gemi yapmn öretti-


imiz ekilde yap demektir. Rivayet edildiine göre Allah Teâlâ, Hz.
Nuh'a (aleyhisseiâml gemiyi, kuun kursana benzer ekilde yapmasn
vahyetti.

Âyet öyle devam ediyor: "Azap emrimiz gelip de tandr kaynaynca,


yani ekmek tandrndan sular fkrnca ..."

Allah Teâlâ, onlarn boulma sebebi olan suyu, yakma sebebi olan
atein yerinden çkartt. Bunu, onlan çarpc bir durumla uyarmak ve
ibret almalarn salamak için yapt.

Rivayet edildiine göre Hz. Nuh'a [aleyhisseiâml, "Suyun tandrdan


fkrdn gördüün zaman, ailenle birlikte gemiye bin!" diye vahye-
dildi. Su ate tandrndan kaymaya balaynca, hanm kendisine haber
verdi; bunun üzerine Hz. Nuh [aleyhisseiâml hemen gemiye bindi.

Bu tandr, Hz. Âdem'e [aleyhisseiâml aitti ve Hz. Nuh'a [aleyhisseiâml

kadar gelmi olup tatan yaplmt.

Bu tandrn nerede olduu hakknda farkl eyler nakledilmitir.


Bazlan onun Küfe Mescidi'nin içinde, giriin sa tarafnda olduunu
söylemitir. Onun am'da olduu zikredilmitir. Hindistan'da olduu-
nu söyleyenler de olmutur.
"
Âyet öyle devam ediyor: Tandr kaynaynca gemiye her cins canl-
dan erkekli diili birer çift al."

Hasan- Basri demitir ki: " Hz. Nuh [aleyhisselâm], gemiye sadece
yavru douran ve yumurtlayan hayvanlar ald; tahtakurusu, kurtçuk
2 *4
ve sineklerden hiçbirini almad ."

Âyet öyle devam ediyor: "Bir de aileni, kadnlarm ve çocuklan-


n veya sana iman edenleri gemiye al. Sadece haklarnda daha önce helak

264 bk. Sa'lebî, el-Kef v'l-Beyân, 4/324.


"

300 23. MÜ'MNÛN SÛRES 23-30 Cüz: 18

edilme hükmü verilmi yani Allah tarafndan helâk


,
hükme
edilecekleri

balanm olanlar hariç ; onlan gemiye alma!" Onlar, Hz. Nuh'un olu
Kenan ile hanmlarndan biridir.
"
Âyet öyle bitiyor: Zulmedenler hakknda benden bir ey isteme! üp-
hesiz onlar suda boulacaklardr. " Yani, benden kâfirlerin kurtuluunu is-

teme. Gerçekten onlarn, irk ve inkârdaki srarlaryla iledikleri zulüm


sebebiyle suda boulmalarna hükmedilmitir, bundan kaç imkân
yoktur. Kimin hali böyle ise ona efaat edilmez.

Hz. Nuh [aleyhisselâmL kavminin helâki kesinleince, sanki onlar için

yapt bedduadan dolay piman oldu ve bunun için, efkat ve mer-


hametinden dolay onlar hakknda Hak Teâlâ'ya yönelmeye niyet etti,

fakat bundan sakndrld.

Cenâb- Hak, sonra Hz. Nuh'a öyle buyurdu: "Sen ve beraberindeki


kimseler, emiye bindiiniz, ona güzelce yerletiiniz zaman, ‘Bizi zalim

kavmin elinden kurtaran Allah'a hamdolsun' de .

Hz. Nuh'a |aieyhisseiân|, kâfir kavimin helâk edilmesi ve onlardan


kurtulmasna karlk olarak yüce Allah'a hamdetmesi emredildi. Bu
durum u âyette ifade edildii gibidir:
" Zalim kavmin kökleri kesildi; hamd âlemlerin Rabb'i Allah içindir"

(En'Am 6/45).

Hz. Nuh'un ailesi ve kavmi kendisiyle birlikte gemide bulunduk-


lar halde, onlara, "Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah'a hamdolsun,
deyin " denmedi, bunu söylemesi sadece Hz. Nuh'a emredildi. Bunun
sebebi udur: Hz. Nuh, onlarn peygamberi ve imamdr; onun sözü on-
larn sözü gibidir. Bu ayrca, peygamberliin faziletini bildirmektedir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Yine de ki: Ey Rabbim! Beni,

gemide veya gemiden bereketli bir yere indir. Yani bereketli bir inile
indir veya peinden birçok hayr getirecek bir yere indir. Sen, indirip

yerletirenlerin en hayrlssn. " Her türlü hayr endendir; kullarna en


güzel hayr sen indirirsin.
,

Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 23-30 301

Hz. Nuh'a [aleyhisselâmj, duasnn kabulüne vesile olmas için, duas-


na Hak Teâlâ'y senâ etmeye uygun bir eyi eklemesi emredildi.

Gemideki bereket, onda kurtulua ermektir. Ondan çktktan sonra-


ki bereket ise neslin çoalmas ve onu birçok hayrn takip etmesidir.

Dier âyette öyle buyruluyor: " üphesiz bunda, Nuh'a ve kavmine


yaplanlarda âyetler, ibretler ve öütler vardr. Biz gerçekten bu kssada
olduu gibi imtihan ederiz ; nitekim Nuh'un kavmini büyük bir belaya ve
iddetli bir azaba urattk."

Bir dier mana: Biz, kimin ibret ve öüt aldn görmek için bu
âyetlerle (ibretlik mucizelerle) kullarmz imtihan ederiz. u âyette de
bu anlam ifade edilmektedir:

"Biz onu (tufan) bir âyet olarak braktk; öüt alan yok mu?" (Kamer

54/15).

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

23-30. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bu kssann tasavvufî tefsiri, onun tekrar edildii yerlerde birkaç


defa geçti. Onda, kendisini çirkin sözle veya fiille eziyet edilen veliler
için bir teselli vardr.

mam Kueyrî,
"
Rabbim Beni mübarek
! bir inile indir" âyetinin tef-

sirinde demitir ki: "Mübarek indirili, Allah' unutmadan ve Allah'n


emrine kar gelmeden, Allah' müahede hali içinde Allah ile Allah için
o mandr." 265

Hz. Hud'un Kssas


Cenâb- Hak, bundan sonra Hz. Hûd'un veya Hz. Salih'in kssasn-
dan bahsederek öyle buyurdu:

265 Kueyrî, Letâifu'l-drdt 4/247.


: 1

302 23. MÜ'MINC'N SÛRES 31-41 Cü/: h

oî Vs f*i Lo^î 8 ^ ^ sUs ^


^ !SUJI Jli3
® jy& Mit ^ 01 j, ,u=0 15 0)1

@ 0ji>i5 l« 4>3-i55 il* Ojisls i* jst^sdLi^_: v ili


fi.dfsd .

0 b)K \£ fii fioi j^lL r>; ^i 503


Sjipy UJ ol£i ol£i 0 ^1 C.0^3 Ç$ ^IT3
^3oJ_ûgi]id^'î >*ö@ 4

Ju 0 J AS U3 Çj^= 0)1 j£ iSjÜJ*! VI 3i 01


© j-rtU
3J ijJJS
^ lii jlî © 0*li= Uj
Udo
4,3

© 5-jiLji r
ili l 1
^ lift

31 Sonra onlarn (Nuh kavminin) ardndan baka bir kavim ge-


tirdik.

32 Onlara, içlerinden, " Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan


. baka
hiçbir ilâhtntz yoktur, O'na kar gelmekten saknmaz msnz?" diye
öüt veren bir peygamber gönderdik.
33 . O peygamberin kavminden, Allah' inkâr eden, ahireti yalan-
layan ve bizim dünya hayatnda kendilerine bolca nimet verdiimiz
ileri gelenler öyle dediler: "Bu sadece sizin gibi bir insandr; sizin ye-
diiniz eylerden yiyor, içtiiniz eylerden içiyor."

34 "Eer, kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz gerçekten ziyana


.

urarsnz"
Cüz: 18 23^MÜ'MjNÛN SÛJRES^31 -41_ _ _ _ _ 303

35. "O, size, öldüünüz, toprak ve kemik haline geldiiniz zaman


gerçekten tekrar (diriltilip) çkanlacatntzt mt vaat ediyor?"

36. "Heyhât, size vaat edilen ey, ne kadar uzak!"

37. "Hayat, hu dünya hayatndan ibarettir; ölürüz ve yaarz. Biz


tekrar diriltilecek deiliz."

38. "Bu, Allah'a kar yalan uyduran bir kimseden baka bir ey
deildir; biz ona inanmayz."

39. O peygamber, "Ey Rabbim! Yalanlamalarna kar bana yar-


dm et!" dedi.
40. Allah, "Yaknda mutlaka piman olacaklar!" dedi.

41. Derken korkunç ses, onlar hak ile yakalayverdi; kendilerini


çerçöp haline getirdik. Zalimler topluluu, Allah'n rahmetinden uzak
olsun!

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Sonra onlarn Nuh kavminin ardndan
baka bir kavim getirdik." bn Abbas'tan [radyallahu anh] rivayet edildiine
göre onlar, Hz. Hûd'un kavmi Âd'dr. Cenâb- Hakk'n âyeti de buna u
ahitlik etmektedir:

" Hûd kavmne dedi ki: Hatrlayn; Allah sizleri Nuh'un kaiminden son-

ra getirerek (onlarn yerine ) halifeler yapt" (A raf 7/69).

A'râf, Hûd ve uarâ sûrelerinde Hûd kssasnn Nuh kssasnn pe-


inden gelmesi de bu görüü desteklemektedir.

îbn Atyye, Taberfden, bu âyette bahsedilenlerden kastn Hz.


Salih'in kavmi Semûd olduunu nakletmi ve sonra demitir ki: "Ks-
salarn tertibi, onlarn Âd kavmi olmasn gerektiriyor, ancak onlar (bu
266
âyetlerde geçtii gibi) korkunç ses ile deil, rüzgâr ile helâk edildiler."

266 bn Abyye, el-M uharnru 7- Veciz, 4/142 (Beyrut 1993). Ayrca bk. Taberî, Câmiu’t-Beyân,
17/39 (Rl yad 2003).
"

304 23. MÜ'MNÛN SÛRES 31-41 Cüz: 18

Hâiye' de267 demitir ki: "Âyetin zâhirine baklrsa onlar, Taberf nin
dedii gibi, Hz. Salih'in kavmidir; ancak Vâhidî, âyette geçen sahay
azap sayhas olarak anlamtr. Bu durumda onlar, Hz. Hûd'un kavmi
Âd olur. Bilindii gibi Semûd kavmi, Âd kavminden sonradr."

Abdurrahman- Fâs sonra demitir ki: "es-Sîre adl eserde, Âd'n


nesebi öyle verilmitir: Âd b. Âvs b. rem Sâm b. Nuh. Semûd'un
b.

nesebi ise öyledir: Semûd b. Âbir b. trem b. Sâm b. Nuh."


"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlarn içinde, kendilerinden

bir peygamber gönderdik. " Âyette "onlann içinde" denmesi, kendilerine


gönderilen peygamberlerin onlara baka bir mekândan gelmediini
bildirmek içindir; onlara gelen peygamberler içlerinde büyüyüp yeti-
"
mitir. Âyetin, Kendilerinden bir peygamber gönderdik " ksm bunu bil-
dirmektedir. Yani o peygamber nesep olarak onlann çindendir. O, Hz.
Hûd veya Hz. Salih'tir [aleyhisselâm]. Bu ikisi, kavimlerinin içinde doup
büyümü kimselerdi.
"
Âyet öyle devam ediyor: Peygamber onlara öyle dedi: Allah'a kulluk
edin, sizin O'ndan baka hiçbir ilâhnz yoktur, O'na kar gelmekten sakn-
maz msnz?'' Yani bulunduunuz irk ve isyan
içinde halinin gerektir-
dii, Allah'n azabndan saknmaz msnz?

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O peygamberin kavminden,


Allah' inkâr eden ileri gelenler dediler ki :"

Âyette onlann inkâr etme vasfndan bahsedildi; bu onlan knamak


ve kendilerinin inkârda çok ileri gittiine dikkat çekmek için yapld.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, ahireti de yalanlayan kimselerdir.


Yani onlar, ahirette karlaacaklan hesap, sevap, azap ve dier eyle-
ri inkâr etmektedirler. Yahut onlar, ikinci bir hayata dönmeyi inkâr et-

mektedirler.

"Bir de onlar, bizim dünya hayatnda kendilerine çokça mal ve evlatla


nimet verdiimiz kimselerdir." Onlar kendilerine tâbi olan kimselere, on-
lan doru yoldan saptrmak için öyle dediler:
267 Bu, tbn Acibe' nin tarikat silsilesindeki eyhlerden Abdurrahman- Fâsf nin (v. 1039/ 1626),
Celâleyn Tefsiri üzerine yapt Hâviye dir (Mütercim).
1
"

Cüz: 18 23. MÜ'MÎNÛN SÛRES 31-41 305

" Bu peygamber, özellikleri ve halleri bakmndan ve kendisini ayak-


ta tutacak eylere muhtaç olmas yönüyle sadece sizin gibi bir insandr .

Onlar, peygamberin iini ve içinde bulunduu durumu basit görerek,

" Sizin gibi bir insandr " dediler, "bizim gibi" demediler.

Sonra, peygamberin onlar gibi olma yönünü öyle açkladlar: "Si-

zin yediiniz eylerden yiyor, içtiiniz eylerden içiyor. Eer, size emrettii

ve yasaklad eylerde kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, gerçekten

kendiniz gibi birine boyun ediiniz için ziyana urarsnz."

Onlann, kendileri kaçnp onlardan daha


gibi birine tâbi olmaktan
âciz olan putlara tapmalar kendilerinin ahmaklndandr.

Devamndaki âyette onlann sözleri öyle devam ediyor:

"O size, çürümü kemik haline geldiiniz zaman


öldüünüz, toprak ve
tekrar diriltilip çkarlacanz m vaat ediyor
?"
gerçekten

Mana udur: O size, sizler ölüp toprak ve kemik olduunuz zaman,


yeniden dirilip ortaya çkacanz m vaat ediyor?
"
Heyhât , size vaat edilen azap ne kadar uzak bir ey!" Yahut size vaat

edilen öldükten sonra dirilme olay ne kadar uzak (ve imkânsz) bir
ey!

"Hayat, bu dünya hayatndan ibarettir. çinde bulunduumuz ve bize


yakn olan bu dünya hayatndan baka bir hayat yoktur! ölürüz ve ya-
arz. çimizden bazlan ölür, bir ksm doar. Bu durum böyle tekrar

edip durur. Biz, öldükten sonra tekrar diriltilecek deiliz."

"Bu zat, peygamber olarak gönderilmesi ve bize vaat ettii öldükten


sonra dirilme konusunda Allah'a kar yalan uyduran bir kimseden bakas
deildir. Biz ona inanmayz; söylediklerini tasdik etmeyiz."

Hûd (aleyhisselâmj veya Salih [aleyhisselâm], onlan davette bütün yolla-


n denedikten sonra, Allah Teâlâ'ya yalvararak öyle dedi: "Ey Rabbim!

Kavmimin beni yalanlamalarna kar bana yardm et!” Onlann beni ya-
lanmas ve bunda srar etmeleri sebebiyle, onlara kar bana yardm et,
olardan intikam al!
"

306 __ 23. MÜ’MlNÛN SÛRES 3^-41 _ _ _ _ Cüz: lfl

"
Allah Teâlâ, onun duasn kabul ederek, Yaknda mutlaka piman
yakn zamanda, yaptklar yalanlamadan muhak-
olacaklar!” dedi. Yani

kak piman olacaklar; ancak bu durum, azab açkça gördükleri zaman


olacak.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Derken korkunç ses, onlar
yakalayverdi .

Onlardan kast, iddetli rüzgâr ile helâk edilen Âd kavmi olursa,

azabn seyriöyle gerçeklemi olabilin Onlara, köklerini kazyan id-


detli rüzgâr isabet edince, onun içinden korkunç bir ses iittiler. Yahut
onunla kastedilen, rüzgârn hrt ve sesidir.
Rivayet edildiine göreeddâd, rem balarnn yapmn bitirince,
ailesiyle birlikte ona doru yürüdü; baa yaklanca Allah Teâlâ üzerle-

rine gökten bir sayha (çlk) gönderdi, helâk oldular.

öyle de denilmitir: Onlara gönderilen sayha (çlk), köklerini ka-

zyan azaptr.

Onlarn, Hz. Salih'in kavmi olduunu söylersek, bu iddetli ses, Hz.


Cibril'in |aieyhi*seiâm| sesidir; Cibril [aley hisselsin), onlarn üzerinde bir say-

ha att, hepsini helâk etti.

"Hak ile" ifadesi, Allah tarafndan bir adaletle demek-


Âyette geçen
tir. Yahut manas udur. Azap onlan hak olarak, gerçekten yakalay-

verdi; yani kimsenin geri çeviremeyecei kesinlemi bir durum olarak

azap balanna geldi. Âyet öyle devam ediyor:


"
Kendilerini sel üzerinde yüzen çöp haline getirdik.” Yani onlan, selin
,

üzerinde tad kât ve tahta gibi darmadank yaptk. Onlann kök-


ten helâk edilmesi, sel üzerinde yüzen çöpe benzetildi; öyle ki onlar,

gelen azapla her yana ve ovaya atlm haldeydiler.


"
Âyet öyle bitiyor: Zalimler topluluu Allah'n rahmetinden uzak
, ol-

sun! Helâke urasnlar!"

Âyette onlarn hali bildirilmektedir yahut onlara beddua edilmekte-


dir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
Cüz-JS _ _ 23. MÜMNÛN SÛRES 31 -4[ __ _ _ _ 307

31-41. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Cenâb- Hakk'n, kullar arasnda uygulad kanunu öyledir:


nsanlar, bütünüyle dünyaya yöneldiklerinde ve hevâlann kendileri-
ne ilâh yaptklarnda onlara, kendilerini Allah ile uyaran (O'nun müj-
delerini ve emirlerini hatrlatp azabyla korkutan) kimseler gönderir.
Gelen uyarc onlara der ki: "Allah'a ibadet edin; sizin O'ndan baka
ilâhnz yoktur!" Yani bütün sevginizle O'nu sevin; sadece O'na yönelin.

Hevâsna uyan kimse, Rabb'ine etmemi olur. O zaman, tama-


ibadet
men gaflete dalm, elindeki nimetle megul olup nimetin sahibinden
perdelenmi ve sadece maddi yönleri gelimi zengin kimseler der ki:

"Bu size öüt veren ve sizi alkanlklarnzdan uzaklatrmak is-

teyen kimse, sadece sizin gibi bir insandr; sizin yediklerinizden yer ve
içtiklerinizden içer."

Onlar, insanda nsanî özelliklerin bulunmasnn, ona bahedilecek


velilik vasfn ortadan kaldrmadn ve ona aykr olmadn anlama-
dlar. Bu kimseler, gafletlerine devam ettiklerinde ve kendilerine Allah'a
davet eden de onlarn hidayete gelmesinden ümidini kestiinde, çok
defa onlarn helâki için beddua etti. Sonuçta onlar, pimanln kendi-
lerine fayda vermedii bir anda, yaptklarndan dolay piman oldular.
Bu, ölüm halleri gözükmeye balad zaman oldu.
Hayrl ilerde mu-
vaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Her Ümmetin Belirli Bir Eceli Vardr

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu:

Uj \fe\ SJ & U © ^>1 1,


3 ’) k B Lüt p
lbji
i \pyLj Sîî ; *.
\'Jâ J p©
*
• >\'
(Ul'*±'s Cii: pt »-'
© S/ (.;*) Tjjlj d-au-i
" "

308 23. MÜ'MNÛN SÛRE S 42-4 4 _ _ Cüz: J

42. Sonra onlarn peinden baka nesiller getirdik.

43. Hiçbir ümmet , kendisi için belirlenen ecelini Öne alamaz ve onu
geciktiremez de.

44. Sonra pepee peygamberlerimizi gönderdik. Ne zaman bir üm-


mete kendi peygamberi geldiyse onu yalanladlar. Biz de onlar birbiri

ardna helak ettik ve kendilerini birer ibretlik hikâye yaptk. nanma-


yan bir kavim, Allah'n rahmetinden uzak olsun!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Sonra onlarn peinden, yani Hz. Hûd'un
kavminin peinden baka nesiller getirdik; bunlar Hz. Salih'in, Lût'un ve
uayb'n kavimleriyle dierleridir."

" Hiçbir ümmet, ezelde helâki için belirlenen ecelini öne alamaz ve onu
bir saat olsun geciktiremez.”

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Sonra pepee peygamberle-


rimizi gönderdik .

Bunun manas udur: Biz onlardan sonra baka kavimler getirdik.


Her bir kavme özel olarak peygamber gönderdik.

Ümmetlerin, helâki için belirlenen süreyi öne alamadklar ve onu


bir saat olsun geciktiremediklerini belirten âyetin arada söylenmesi, on-

larn helâkini özetle hemen dile getirmek içindir.

Peygamberlerin pepee gönderilmesini iki manada alabiliriz. Bir

mana udur: Bir peygamberden sonra dierini göndererek ayn zaman-


da pek çok peygamber gönderdik.

Dier mana udur: Peygamberleri, bir srayla birbirinin peinden


gönderdik.

Âyet öyle devam ediyor: "Ne zaman bir ümmete kendi peygamberi

geldiyse onu yalanladlar .


Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 42-44 309

Peygamber, gönderme yönüyle Allah'a, gönderilme yönüyle de


kavmine ait olarak dile getirilebilir. Yani ona, "Allah'n peygamberi"
dendii gibi gönderildii kavmin ismiyle mesela "Âd kavminin pey-
gamberi" veya "Semûd kavminin peygamberi" de denebilir. Bunun için

Cenâb- Hak önceki âyette, "Peygamberlerimizi gönderdik" buyurdu;


bu âyette ise, "Her kavim kendisinin peygamberini yalanlad" buyur-
du. kinci ifade, her kavmin yapt iin son derece çirkin olduunu ve
onlarn sapknlkta son noktada olduunu bildirmek içindir. öyle ki

her ümmet, kendisine gönderilen peygamberi yalanlad. Onlar, aslnda


"
peygamberin yapt daveti yalanladklar halde, âyette, Onlara pey-
gamberleri gelince onu yalanladlar " denmesi, onunla ilk
, karlamalarn-
da kendisini yalanladklann bildirmek içindir.

Âyet öyle devam ediyor: "Biz de onlar birbiri ardndan helâk ettik."

Yani onlar helâk sebebi olan inkâr ve yalanlamada birbirlerine tâbi ol-

duklar gibi, biz de onlan helâk olmada birbirlerine tâbi ettik, "Ve ken-
dilerini birer ibretlik hikâye yaptk. Onlan, hallerinden bahsedilip hayrete
düülen birer haber yaptk." Yani onlardan geriye, ibret alanlarn ibret
alaca hikâyelerden baka bir ey kalmad. Onlan, insanlann konuup
elendikleri ve hayret ettikleri birer haber yaptk. Âyetin kast budur.
"
Âyet öyle bitiyor: Allah’a ve peygamberine inanmayan bir kavim,

Allah'n rahmetinden uzak olsun!"

Allah Teâlâ, burada onlann imansz olduklarn dile getirmekle ye-


tindi. Önceki nesillere gelince, yukanda geçtii gibi onlarn azgn ol-

duklann, inkâr ve dümanlkta haddi atklann nakledip aynca kendi-


lerinin zalim olduklann belirtti. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

42-44. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ'nn geçmi asrlara ve önceki ümmetlere dair anlatt


bütün eylerin amaa, bu ümmet-i Muhammed'i onlann dütüü kötü
durumdan sakndrmak, helâk sebebi olan ilerden onlan uzak tutmak
ve salih amele tevik etmektir. Bu, onlann, ümmetler ve milletler ara-

snda örnek alnacak güzel hal sahibi kimseler olmalan içindir. Her in-
310 23. MÜ'MNÛN SÛRES 45-49 Cüz: 18

sann, öldükten sonra güzel halleriyle anlan bir kimse olmas için ilmi

ve ameli kemalatlar elde etmeye çalmas gerekir. Bu konuda biri de-


mitir ki:

"nsan, kendisi öldükten sonra konuulan (iyi veya kötü) bir sözden
ibarettir. Öyle ise sen, ezberleyenler için güzel bir söz ol!"

Bir bakas da öyle demitir:

"nsan, parladktan sonra sönüp giden ve küle dönen bir yldz


gibidir. Mal ve çocuklar ise birer emanettir; emanetlerin bir gün sahibi-

ne geri verilmesi kaçnlmazdr."

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

Hz. Musa'nn ve Hz. Harun'un Peygamber Olarak Gönderilii

Cenâb- Hak, bundan sonra, Hz.Musa'nn ve Hz. Harun'un laicyhis-


selâm) peygamber olarak gönderiliinden bahsederek öyle buyurdu:

J! @ çrr
I ^
^ ^ ^4 P '

,J r
-3Snyui@5JUC.>ijSi6-;
J '3j~
*
li OUj

gi jjJ£ ^ l~5l

45. Sonra Musa ve kardei Harun'u mucizelerimizle ve apaçk bir

delille (peygamber olarak ) gönderdik.

Onlar Firavun ve ileri gelenlerine gönderdik de onlar (kendile-


46. ,

rine gelen davete kar) kibir gösterdiler ve büyüklük taslayan bir kavim

oldular.
Cüzj 28 _ _ 2 3_M LTM NÛ N_S Û RE S
I 4 5- 49
_ _ jj
47.Bu yüzden, "Kavimleri bize kölelik yapan, bizim gibi iki insa-
na m inanacaz?" dediler.

48. Böylece ikisini de yalanladlar, bu yüzden de helâk edilenler-


den oldular.

49. Andolsun biz, hidayete ersinler diye Musa'ya kitab (Tevrat’)


verdik.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Sonra Musa ve kardei Harun'u mucize-


lerimizle gönderdik Bunlar dokuz mucize olup unlardr: Parlayan el,
asâ, tufan (sel baskn), çekirge, bit, kurbaa, kan, ürünlerin noksanla-

mas ve taun hastal.


Denizini yarlmasn burada bahsedilen mucizeler arasnda saymak,
duruma uygun deildir; çünkü burada bahsedilen mucizelerden kast.
Firavun ve taifesinin yalanladklar ve kibirlenerek kabule yanamadk-
lar mucizelerdir. Âyetin devam da bunu göstermektedir.

Âyet öyle bitiyor: “Ve onlar apaçk bir delille gönderdik.” Yani has-
m, davet edilen eyi kabul etmeye mecbur eden apaçk bir mucize ile

gönderdik.

Bu apaçk delille kastedilen, asâ mucizesi olabilir. Onun için-

de birçok mucize varken, tek bir delil olarak bahsedilmesi, onun, Hz.
Musa'nn [aleyhissdâm] en açk ve en büyük mucizesi olmasndandr. Ger-
çekten asada çeitli mucizeler mevcuttu. Daha önce geçtii gibi asârun

büyük bir ylana dönümesi, sihirbazlarn ortaya att eyleri yutmas,


bu mucizelerden bazlardr.

Asann vurulduunda yol açlmas, taa vurulduunda için-


denize
den su fkrmas, Hz. Musa uyurken asann onu dümanlarndan koru-
mas, kveren bir kandile dönümesi, meyve veren yeil aaç olmas,
kuyudan su çekmek için ip ve kovaya dönümesi ve bunlarn dnda
Firavun ve kavminin görmedii mucizeleri burada dile getirmek du-
ruma ve sözün akna uygun deildir (Çünkü Firavun ve kavmi, suda
helâk olduklar için asânn dier mucizelerini görmemilerdir).
"

312 23. MÜ'MNÜN SÛRES 45-49 Cüz: M

Yahut âyetin sonunda belirtilen "apaçk delil"le kastedilen, Hz.


Musa'ya [aleyhisselâm] verilen dier açk delillerdir; o zaman bu ifade ön-

cekileri ve dierlerini içine alr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Musa ile Harun'u, Firavun


ve ileri gelenlerine yani kavminin erafna gönderdik de onlar, hak davete
boyun emeye kar kibir gösterdiler ; kendilerini beenip büyüklük tas-

layarak azgnlk yaptlar ve büyüklük taslayan, kibirlenip inatlaan bit

kavim oldular .

" Onun için, aralarnda, birbirine nasihat ederek, ‘Kavimleri bize kö-
lelik yapan, bizim gibi iki insana m inanacaz?' dediler." Yani âcizlik ve
ihtiyaç konusunda bizim gibi olan iki insana nasl iman ederiz; hem o
ikisinin kavmi (tsrâiloullan) bize, köle gibi boyun eip hizmetimizi
görmektedir.

Onlar bu sözleriyle, sanki Musa ile Hz. Harun'u kapal bir dille
Hz.
tenkit etmeyi ve onlan insan olmalannn dnda baka bir yönden yük-
sek peygamberlik makamndan düürmeyi amaçladlar. Bunu, bozuk
düüncelerine dayanarak yaptlar. Onlar, dinî reislii (peygamberlii),
mal ve makam gibi dünyevî bazlarda büyük pay sahibi olmaya dayal
dünyevî reislikle kyas ettiler. Aynen Kurey'in yapt gibi. Onlar da
öyle dediler:

"nkâr edenler, iman edenler için öyle dediler: Eer o Kur’an hayrl bir
ey olsayd, onlar, onu kabulde bizden öne geçemezlerdi!" (Ahkif 46/u).

" Kâfirler öyle dediler: Bu Kur'an, iki ehrin (Mekke ve Tâif) birinden

ileri gelen büyük bir adama indirilseydi ya!" (Zuhruf 43/31).

Onlarn bu sözü söylemelerinin bir sebebi de peygamberlik için se-

yaratl ve amel yönünden


çilmenin, ona ait üstün vasf elde etmenin,
yüksek kemalata ulamann Cenâb- Hakk'n ezeldeki belirlemesiyle ol-
duunu bilmemeleridir.
"
Âyet öyle devam ediyor: Böylece ikisini de yalanladlar; onlan ya-
lanlamada inat ve srar ettiler, kibirlenip büyüklük tasladlar. Bu yüzden,
Kzldeniz'de suda boularak helâk edilenlerden oldular."
"

Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRESÎ 45-49 313

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Andolsun biz, Firavun ve
taraftarlarn helâk edip Isrâiloullar'n kölelikten kurtardktan sonra,
hidayete ersinler, içindeki hükümlerle amele ederek doru yola ulasn-
lar diye, Musa’ya kitab (Tevrat') verdik ."

Tevrat, Hz. Musa'nn [aieyhisseiâmj, kavmini irad etmek için indiin-


den dolay, sanki onlara verilmi gibi oldu. En dorusunu Allah Teâlâ
bilir.

45-49. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Her kim, Allah Teâlâ'run rahmetinden kovulmu ve O'na ulamak-


tan uzaklatrlmsa bunun sebebi, kendini beenmek ve büyüklük tas-
yaklam ve O'na ulam ise bunun sebebi
lamaktr. Her kim de Allah
de tevazu ve hak karsnda ba emektir. Bunun için bir hadis-i erifte
öyle buyrulmutur:
2“
" Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez. "

Kibrin asl, hakk kabul etmemek ve insanlar küçük görmektir.


Yani hakk inkâr ve insanlar tahkir etmektir.

Tevazu ve insanlar arasnda güzel halini gizleme övülmütür; bu


konuda pek çok âyet ve hadis vardr. Kim tevazu gösterir ve bulundu-
u halin aasna raz olursa Allah Teâlâ onu, bulunduu halin daha
üstüne yükseltir. Buna göre tevazu, bütün erefi elde etme vesilesidir;

onunla üstün haller elde edilir ve yüce makamlara ulalr. Hadis-i erif-
te cennetliklerin vasflar saylrken öyle buyrulmutur:

"Onlar, zayf ve insanlar tarafndan zayf (garip) görülen (salih) kimse-

lerdir. Eer onlardan biri, Allah'n adn anarak bir konuda yemin etse Allah

( istediini vererek) onun yeminini doru çkarr. w


Her kim, Allah'n velilerini inkâr ederse, bunun sebebi ya haset ya
da veliliin insani özelliklere aykr olmadm bilmemektir. Bunun bir
dier sebebi de bâtn âleme reis olmay, dünyevî reislie kyas edip

268 Müslim, imâr, 147; Tirmizl, Birr, 61.

269 Ahmed, Müsned, 3/145; Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 3987.


314 23. MÜ'MNÛN SÛRES 50 Cüz: H

zâhirde bir yetkisi ve makam olmayan kimseden velilii düürmektir.


Velileri inkâr edenlerin bir sebebi de onun bir keramet göstermemesidir.
Halbuki gerçek velilere göre keramet, istenip peine düülecek bir ey
deildir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. sa ve Annesi

Cenâb- Hak, bundan sonra Hz. sa'dan [aicyhîsselâm] bahsederek öy-


le buyurdu:

0
'
* 0 * " 0

Meryem olu sa'y ve annesini büyük bir mucize (kudretimi-


50.

zin göstergesi) yaptk ve onlar oturmaya elverili, akarsulu yüksek bir

yere yerletirdik.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor Meryem olu sa’y ve annesini büyük bir
ki:

mucize yaptk, onun, kendisine bir insan dokunmadan (bir erkekle evli ol-
madan) annesinden domasn kudretimizin mükemmelliinin bir gös-
tergesi yaptk. "Ve onlar oturmaya elverili, akarsulu yüksek bir yere yer-

letirdik-, onlarn kalaca ve duraca yerlerini yüksek bir yerde yaptk."


Buras, Kudüs'teki Beytülmakdis'tir. Oras, yeryüzünün en yüksek ve
semaya en yakn öyle ki orann yükseklii dier yerlerden daha
yeridir.

fazladr ve oras semaya dier yerlerden 18 mil daha yakndr. Bu konu-


da gelen haberler mevcuttur.
270
Herhalde orann hair yeri olmasnn ve
mi'racn orada gerçeklemesinin sim budur. Bunu Muhaî demitir.
271

Bu yerin, Dmak olduu da söylenmitir. Onun Filistin ve Remle


olduunu söyleyenler de mevcuttur.

270 Bu konuda Kâ'b el-Ahbâr'dan gelen bir rivayet için bk Sa'lebi, H-Kef ve’l-Bryân. 4/328
(Beyrut 2004). Bu. o günkü artlarda takdir edilmi bir ölçü olup ihtiyatla karlanmaldr
(Mütercim).

271 Burada geçen Muhaî, Celâleyn Tefsiri üzerine Haiye yazan ve müfessir bn Aribe'nin

tarikat silsilesindeki eyhlerinden olan Abdunahman- Fâsfdir (v. 1039/ 1626).


Cüz: 18 23. MÜ'MNÜN SÛRES 50 315

Bu yer, yeryüzünün yerlemeye en elverili, düz, geni ve yumuak


toprakl ho bir yeridir. Yahut oras, meyvesi bol bir yer olduu için

yerleim güzel olur. Oras, akarsuyu olan bir yerdir. Akarsuyu gözle
görülmektedir. O, görüntüsü güzel ve faydal bir sudur. En dorusunu
Allah Teâlâ bilir.

50. Âyetin Tasavvufî aretleri

Hz. sa [ maddi ilerden tamamen uzaklam, kendini


aleyh isselâm),

ibadete vermi, zühd sahibi, gönlünü dünyadan çekmi bir kimseydi.


Bu dünyada kalacak bir yer yapmamt. Bu haliyle
edinmemiti, bir ev

o, âbid ve zâhid erkekler için bir örnek olmutur. Ayn ekilde annesi de

kendini ibadete verip dünyadan el etek çekme konusunda ibadet ehli


kadnlar için bir misal ve örnekti. Allah Teâlâ onlar yaknlna ald,
kendilerini özel olarak seçti; temkin, temizlik ve vefa sahibi yapt.

Cenâb- Hak velilerini, peygamberlerin kademi (hali ve merebi)


üzere yapmtr.
Velilerin bir ksm, manevi kuvvet ve himmetinin tesiri konusunda
Hz. Nuh'un [aleyhisselâm] kademi üzeredir; her ne zaman biri için beddua
etse adam helâk olur.

Velilerin bir ksm efkat, merhamet, yüksek himmet, gerçek tev-


hide ulama ve Allah' birleyen kimselere önderlik konusunda Hz.
brahim'in |aleyhisselâm| kademi (hali ve merebi) üzeredirler.

Velilerin bir ksm, Cenâb- Hak'a münâcât, O'nunla özel konu-


ma, manevi kuvvet ve Allah yolunda azim konusunda Hz. Musa'nn
(aleyhisselâm) kademi üzeredir.

Velilerin bir ksm, zühd ve dünyadan soyutlanp Allah'a balanma


konusunda Hz. sa'nn (aleyhisselâm) kademi üzeredir.

Velilerin bir ksm da peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sallaliahu

aleyhi vesellem] kademi üzeredir. Allah Resûlü, dier peygamberlerde ayn


ayn bulunan bütün özellikleri bünyesinde toplamtr; o, nübüvvet ve ve-
lilik dairesinin kutbudur. Allah Teâlâ bizleri hepsinden faydalandrsn.
1

316 23. MÜ'MlNÛN SÛRES 51-56 Cüz: 18

ükür çin Salih Amel

Peygamberlerin çounluu, güzel yerleim ve nimetlerin bol oldu-


u am bölgesinde olduu için, Allah Teâlâ, onlara bu nimetlerden ye-
melerini ve salih amelle ükretmelerini emrederek öyle buyurdu:

:;u\
^
%
> < • • *\ I • I
^ %
1

51. Ey peygamberler! Temiz eylerden yiyin ve salih amel ileyin.


üphesiz ben yaptnz her eyi bilirim.
52. üphesiz bu (levhid dini), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben
de Rabb'inizim; öyle ise benden korkun.

53. (nsanlar din) ilerini kendi aralarnda parça parça ettiler. Her
grup sahip olduu (hal, gidiat ve fikir) ile sevinmektedir.

54. Sen onlar, bir zamana kadar, gaflet ve sapknlklar içinde


kendi hallerine terket!

55-56. Onlar, kendilerine verdiimiz bolca mal ve çocuklarla on-


larn hayrna kotuumuzu mu sanyorlar ? Hayr, onlar durumun far-
knda deiller!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey peygamberler! Temiz eylerden yi-


Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÜRES 51-56 317

Bu nida ve hitap, âyetin zâhirinden ilk anlald gibi, bütün pey-


gamberlere ayru anda yaplm deildir; çünkü onlar, deiik zamanlar-
da birbirlerinden ayr olarak gönderildiler. Âyetin kast, her peygambe-
re kendi zamannda bu ekilde hitap edilip emir verildiinin bildirildi-
idir.

Bu aynca unu klnmas,


haber vermektedir: Temiz eylerin helâl
çok eski bir hüküm olarak mevcut olup bütün peygamberler o hükme
göer amel etmiler ve kendilerine o emredilmitir. Âyetin manas udur:
Biz her peygambere öyle dedik: Temiz eylerden ye ve salih amel yap!

Âyette, bütün peygamberlere ayr zamanlarda verilen bu emrin


topluca dile getirilmesi, durumu ksaca ifade etmek içindir.

Bu âyette, temiz ve helâl eyleri terkeden rahiplerin yaptklarnn


yanl olduuna açkça bir delil vardr. Bu açklama Ebüssuûd'a aittir.

öyle de denilmitir: Âyetteki hitap Hz. sa'yadr [aleyhisselâm]; çünkü


o, onun halini anlatan âyete bitiiktir. O, annesinin eliyle eirip satt
ipin parasn yiyordu; bu helâl yiyeceklerin en temizidir.

Bu âyetteki emrin, fazileti ve bütün peygamberlerin yerine geçmesi


sebebiyle peygamberimiz Hz. Muhammed'e Mlallahu aleyhi vesellemj ya-
pld da söylenmitir. O da ganimetlerden ve kendi seçimi olmakszn
Allah Teâlâ'nn kendisini rzklandrd eylerden yiyordu. Hitabn "ey
peygamberler" eklinde çoul yaplmas, her iki peygamberin anlarn
yüceltmek içindir.

Temiz eyler, insan tabiatnn ho bulup lezzet ald mubah yiyecek


ve meyvelerdir; âyet-i kerimenin ifade ekli bu manay bildirmektedir.
Âyet öyle devam ediyor: "Ve salih amel yapn." Size verilen nimet-
lere bir ükür olarak sizden beklenen budur. Nimetle megul olup ni-

meti verene taatten ve O'nu müahededen geri kalmayn. “üphesiz ben,

zahirde ve bâtnda, açktan ve gizlice yaptnz her eyi bilirim ; ona göre
size karlk veririm." Âyetin bu ifadesinde, bahsedilen peygamberler
için gizli bir tehdit vardr. Onlara böyle bir tehdit yaplnca, nimetlerin,
nimeti vereni müahededen alkoyduu dier insanlar hakknda nasl
bir tehdit yaplm olacan sen düün!
318 23. MÜ'MNÛN SÛRES 51-56 Cüz: l£

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: “üphesiz, bu üzerinde bu-


lunduunuz dininiz, tek bir ümmettir, tek bir millettir; o, asrlarn de-
imesiyle hükümleri deimeyen asllarda birdir." O, tevhid dininin
esaslar ve ona tâbi olan eylerdir.

" Ben rabliinde hiçbir orta bulunmayan Rabb’inizim; öyle ise ben-
den korkun." Emrime kar gelirken benim azarmdan ve gazabmdan
korkun. Veya tevhid anlayn bozma durumunda ve sadece beni rab
olarak kabul etmenin gerei olan eyleri ihlal edeip akyn davrand-
nzda benim tarafmdan uyarlmaktan çekinin.

Âyetin emri, peygamberlere ve ümmetlerine toptan hitap etmekte-


dir; fakat bu emir peygamberler hakknda tevik, ümmetleri hakknda
ise bir sakndrmadn

öyle denilmitir: Bu âyette geçen, " Benden korkun " emri, Enbiyâ
sûresinde geçen, “Bana ibadet edin " (Enbiyâ 21/92) emrinden, kullan emre
aykn davranmaktan korkutma ve sakndrma konusunda daha beli
ve etkilidir; çünkü bu emir, birçok kavmin helâk edilmesinin peinden
gelmitir. Enbiya sûresinde ise, " Bana ibadet edin" emrinden önce de Hz.
Nuh'un ve öncekilerin kssas geçmitir, fakat bu emirden sonra Hz.
Eyyûb'un, Hz. Yunus'un, Hz. Zekeriyya'nn ve Hz. Meryem'in kssala-
rnda Allah'n büyük ihsan ve iyiliklerinden bahsedilmitir. Bu durum-
da, bu sfattaki bir zata ibadet edilmesi uygun dümektedir.

Cenâb- Hak bundan sonraki âyette öyle buyurdu: "nsanlar bir


olan din ilerini kendi aralarnda parça parça ettiler onu ayn parçalar ve
;

birbirinden farkl dinler yaptlar." Yani herkes kendine göre bir kitap
edindi; her grup kendisine uyulacak kitabn kendisinde olduunu zan-
netti. Hasan- Basrfnin öyle dedii rivayet edilmitir: "Allah'n kitabn
parçalara ayrdlar ve onu tahrif edip deitirdiler ." 273

Ancak birinci mana, kastedilen anlama daha yakndr. Yani onlar,


dinin asllan olan inanç esaslarnda farkl gruplara ayrldlar ve bölü-
nüp parçalandlar.

272 bk. Süyüti, ed-Dirru l-Mensûr, 6/103 (Beyrut 2002).


" ,

Cüz: 18 23. _MÜ'MNÛN_S ÜRES 51_-56 319

Âyet öyle bitiyor: "Parçalara ayrlan her grup, elinde bulunan ile

kendi seçtikleri dinle yahut nefsanî arzularyla veya kendi görüleriyle


se>inmektedir, ondan holanp onun doru olduuna itikad etmektedir."

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Resûlüm sen onlar bir za-

mana kadar, sapknlklar içinde, cehalet ve gafletleri içinde kendi hallerine

brak!" Âyette, onlarn içinde bulunduu cehalet hali, insan boyuna ka-
dar içine alan suya benzetildi. Çünkü onlar da boylarna kadar cehaletin
içine dalmlar, cehalet denizinde yüzmektedirler.

"Kendi hallerini brak!" emrindeki hitap Hz. Peygamber'e [sailallahu

aleyhi vesellem] olup onlann kalplerinin mühürlendii bildirilmektedir.


Âyet, onlan kendi hallerine brak anlamndadr.

"Belli bir zamana kadar demek; onlar hakknda sana, cihad veya
baka bir eyden dilediimiz eyi emredene kadar, demektir.

Âyetin bu ksmna u manalar da verilmitir:

Onlar, öldürülünceye kadar.

Onlar, inkâr üzere ölünceye kadar.

Balarna azap gelinceye kadar onlan bulunduklar halde terket.

Bu âyet, kâfirler için bir tehdit iken, Hz. Peygamber Isallallahu aleyhi

Onda aynca
vesellem] için bir tesellidir. kâfirlerin azabnn hemen gelme-
sini istemekten sakndrma vardr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, kendilerine verdiimiz


ve onlara destek yaptmz çokça mal ve çocuklarla onlarn hayrna kotu-
umuzu mu sanyorlar? Hayr, onlar durumun farkndabunun ken-
deiller,

dileri için bir istidraç (bilmedikleri bir ekilde azaba yaklatrmak) oldu-

unu farketmiyorlar! Bilakis onlar, hayvanlar gibidir; doru olan eyi


ayrt edecek uurlan yoktur ki bu konuda düünüp içinde bulunduklar
halin bir istidraç m yoksa hayrlarda m
komak olduunu bilsinler!"
Âyetin manas özetle udur: Kendilerine yaplan bunca iyilik ve ih-

san, onlar sadece isyana yaklatran bir eydir, onlar ise bunu, kendi-
leri için, hayrlara komak, kendilerince yaptklar güzel ilere kar bir
mükâfat ve sevap zannediyorlar.
320 23. MÜ'MN ÛN SÛRESt 51 -56 Cüz: 1 8

Bu âyette, Mu'tezile mezhebinin yüce Allah'n en faydaly yarat-


mas konusundaki görüünün yanl olduuna dair bir delil vardr; çün-
kü onlar öyle demektedir: "Allah Teâlâ, kullarndan her birine sade-
ce onun için dinde en faydal olan yapar ve yaratr." Halbuki bu âyet,

kâfirler için yaplan eyde kendileri için bir hayr ve fayda olmadn
haber vermektedir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

51-56. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Temiz yiyecekleri ve nefsin arzulad çeitli lezzetli eyleri (helâl

yoldan) alp yemek önceki dinlerde mubah olduu gibi yeni dinde, yani

slâm'da da mubahtr. Eer bu nimetler helâl yoldan elde edilirse Allah


Teâlâ peinden ükür yaplmasn da istemitir. Çünkü Cenâb- Hak, bu
nimetleri kullan için sadece, O'na ükür ve hamdetmeleri, dünya nimet-
lerine bakp fâni ve yok olmayan cennet nimetlerini düünmeleri için

yaratmtr. Bu dünya nimetleri, ahiret nimetlerinden sadece bir numu-


nedir. Allah Teâlâ, dünya hakknda öyle buyurmutur:
"
" Dünya hayatnn meta (nimet ve faydas), ahirete oranla çok azdr
(Tevbe 9/38).

Buraya kadar anlattmz eyler, umum müslümanlann haline gö-


redir. Âbidlerden, zâhidlerden ve Hak yolunda seyrii sülük yapan mü-
ridlerden oluan has tabakaya (seçkin müminlere) gelince, onlar, nefsin

meylettii ve kalbin baland


dünya nimetlerinden saknrlar; bunu,
nimetle megul olup ibadet ve manevi seyirden geri kalmaktan kork-
tuklar için yaparlar. Gerçek u
ki kalp bir ie yönelince dier iten yüz

çevirir. Kalp, ehvetlerini elde etmeye yönelince, Allah'tan yüz çevirir,

manevi seyrinden gever, ilâh huzura evkle yönelmekten geri kalr.


Bunun için tbn Atâullah- îskenderî Hikem adl eserinde öyle demitir:

"Maddi varlklarn suretiyle perdelenip kapanm bir kalp nasl k


verir? ehvetlerine dalp kalm bir kimse Allah Teâlâ'ya nasl yolculuk
yapar? Günah ve kusurlarndan tövbe etmeyen bir kimse, hakikate dair
ince srlan anlamay nasü bekler?"

Biri öyle demitir: "Yaral bedenleri eek anlarnn sokmas, ehvet-


lerin Allah'a yönelmi kalpleri sokmasndan daha kolay ve zararszdr."
Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 51-56 321

Seçkinlerin seçkini olan zatlara gelince, onlar manevi hallerinde


temkin sahibi âriflerdir. Onlar, hep yüce Mevlâ'lar ile birliktedir, ver-

diklerini Cy nun kudret elinden alrlar; çünkü onlann kalbini lâhî nurlar
sarm, orada ayara (Allah'tan baka varlklara) yer kalmamtr. Onla-
nn nefisleri terbiye olmu, kalpleri Allah ile huzur bulmutur; artk bu
kalp yüce Mevlâ'sndan bakasna yönelmez. Hayrl ilerde muvaffak
olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

"Onlar, din ilerini aralarnda parça parça ettiler ..." âyeti hakknda
deriz ki:

Görü ayrl, tevhid (Allah'n birlii) ve ona bal olan itikad esas-
lannda olursa bu, dinimizce kötülenmitir. Bunu yapan kimse, Allah
Teâlâ'nn, hakknda, hizipçi kâfir olarak tanmlad bir kimsedir.
Görü ayrl, amelle ilgili hükümlerde olursa bu merudur, dinen
müsaade edilmitir Dinlerin hükümlerindeki ve hak mezheplerin ieti-

hadlanndaki farkllklar gibi; bunun için Hz. Peygamber (saUallahu aleyhi

veselleml öyle buyurmutur:


" Ümmetimin (amelle ilgili konulardaki) farkl görüte olmalar rahmet-
" 273
tir.

Süslerden biri (Ruveym) demitir ki; "Sûfiler, (Allah için) birbirle-

rine kzdklar sürece hayr üzere kalrlar; eer bir kusur gördüklerinde
birbirlerini uyarmayp yaplana sükût ederlerse onlarda hayr yoktur."

Sûfîlerin kzmas, bir kusur gördüklerinde birbirlerine nasihat et-

mesi ve yaplan kusuru kabul etmemesidir. Eer bir kusur ilendiin-


de sükût ederler ve birbirlerinin kusurlarna destek verirlerse onlarda
hayr yoktur. Sûfîlerin kalplerine gelince, onlar hak üzere birlemi ve
Allah için birbirleriyle kaynam durumdadr.
" Herkes elindeki eyle (sahip olduu fikir ve halle) sevinir " âyeti hakkn-
da deriz ki; Hak ehli, kendilerini Allah'n rzasna ve rahmetine götüren
srat- müstakim üzere gittiklerinden dolay ey-
sevinirler. Bâtl ehli ise,

tan onlara amellerini süsler; bunu, yaptklarn doru görüp ona devam

273 Süyûtî, es-Sagir, nr. 288; Ali el-Müttakl, KcnzU’l-Ummâl, nr. 28686. Hadisin geni bir açk-
lamas içinbk. Münâvî, Feyzü'l-Kadir erhu l-Câmi's-Sagir, 1/399-404.
1

322 _ _ _ _ _ 23. MÜ MNLN SÛRES[ 51-56 _ _ _ _ Cüz: 18

etmeleri için yapar. Böylece, onlar hakknda Allah'n murad hükmünü


uygular, haklarnda azap hükmü verilir. Eer onlar, yanl yolda olduk-
larn yakinen bilselerdi, onda kalmalar mümkün olmazd. Bu durum-
da da yüce Allah'n (kullar üzerinde uygulamak istedii) hikmeti yok
olurdu. Cenâb- Hak, her kime, bir sanat ve ii gördürmek isterse, onun
kalbine o ii yapmay güzel gösterir ki, kul o ii yapsn.

Delil ve burhan sahiplerinden sebeplere bal olan kimselerin, mü-


ahedeye ulam tecrit ehline (masivadan yüz çevirip Allah'a balanan
ariflere) kar durumu Eer onlar, Cenâb- Hakk' müahe-
da böyledir.
de edenlerin makamn bilselerdi, sebeplere balanp kalmazlar, hepsin-
den ellerini ve gönüllerini çekerlerdi. Bu durumda da (dünyada deiik
snfta insanlarn bulunmasn isteyen) ilâh! hikmet yok olurdu. Allah
kendisinden raz olsun, âriflerden brahim b. Edhem demitir ki:

“Eer dünya sultanlar, bizim içinde bulunduumuz manevî tad


ve saltanat bilselerdi, ona sahip olmak için bizimle mücadele ederlerdi.
(Fakat onlar bizdeki hâli ne bilirler ne de almaya gelirler)."

Diledii topluluklan Kendisi'ne yaklatran ve dilediklerini de


Kendisi'nden uzaklatran Allah' tebih ederim; O, bütün noksan s-
fatlardan uzaktr. Halbuki Kendisi'nden uzaklatrd bu kimseler, iyi

iler yaptklarn düünüyorlard. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Yüce Allah'a Yaknlk Devletine Erenler

Cenâb- Hak, kendisinden uzaklatrd kimselerden bahsettikten

sonra, yüce zatna yakn olan salihlerden bahsederek öyle buyurdu:

'

• I
\
0 ^y-rü->
* V •
"

Cüz: 18 23. VIÜ'MNÛN SÛRHS 57-62 123

CJü 'jj
0 j^u. I4J oi>4>J 1

»/ 1
lii^=
'
lzü; v
0 üj üL; 5_ki:

57. üphesiz Rab'lerinin hayetinden (azametinden) titreyenler,

58. Rab'lerinin âyetlerine inananlar,

59. Rab'lerine ortak komayanlar,

60. Rab'lerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri korku içinde


verenler,

61. te onlar hayrlarda yarrlar ve onda öne geçerler.


62. Biz hiç kimseyi gücünün yettiinden fazlasyla yükümlü tut-
mayz. Katmzda hakk söyleyen bir kitap vardr. Onlar, asla haksz-
la uratlmazlar.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki:

" üphesiz Rab'lerinin hayetinden titreyenler ..." Yani O'nun azabn-


dan korkup sakannlar.
"
Rab'lerinin , önlerine konan kâinat ve gökten indirilen Kur'an
âyetlerine inananlar." Onlar, bütün bu âyetlerin gösterdii hakikate,
Allah'n birliine ve Allah'n bütün kitaplarna iman ederler. Ehl-i ki-

tap yahudi ve hristiyanlarla onlarn dnda dinlerini parça parça eden


kimseler gibi Allah'n kitaplar arasnda bir ayrm yapmazlar; bir ks-
mna inanp dierlerini inkâr etmezler.

“Mürik Arap ve acemlerin aksine, Rab'lerine, açk ve gizli hiçbir

eyi ortak komayanlar."


"
Rab'lerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri korku içinde verenler.

Yani verdikleri zekât ve sadakalar, laykyla yapmadklarm düünüp


"

324 23. MÜ'MNÛN SÛRES 57-62 Cü2 : 18

kusurlu bulduklarndan, kalpleri, kendilerinden amellerinin kabul edil-


meyecei, hesaba çekilecekleri ve sevabndan mahrum kalacaklar kor-

kusu içindedir. Onlar, yaptklar dier taatlerde de ayn durumdadrlar.


Bunun sebebi, Rab'lerine döndüklerinde Onun kendilerine azap edece-
i korkusudur. Yahut onlar, yüce Allah'a dönmelerinden dolay bu kor-
kuyu yaarlar; çünkü O, kendilerini saran bütün halleri bilmektedir. Bu-
raya kadar saylan sfatlar, övülen bir grubun sahip olduu sfatlardr.

Âyette sanki öyle denilmi oldu: Onlar, Rab'lerinden hayet içindedir,


Rab'lerinin âyetlerine inanrlar, Rab'lerine ortak komazlar, verdikleri
zekât ve sadakalan, yaptklar hayrlar, kalpleri, Rab'lerine dönme kor-
kusu içinde yaparlar.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "te onlar, yani yukarda sa-

ylan üstün vasflara sahip olanlar, hayrlarda yarrlar Yani taatlere


iddetle rabet ederler ve derhal onlara koarlar. Yahut salih ameller
karlnda vaat edilen dünyadaki ve ahiretteki hayrlara ulamak için
yarrlar. Cenâb- Hak bu hayrlar hakknda öyle buyurmutur:

" Allah onlara, dünya mükâfatn veahiret sevabnn güzelini verdi " (Âl-i

imrân 3/148).

"Biz ona (brahim’e) dünyada iyilik verdik. üphesiz o, ahirette de salih-

lerdendir" (Nahl 16/122).

Allah Teâlâ bu âyetlerde, salih kimselerle ilgili, onlarn zdd kâfir

ve fâcirlerde bulunmayan vasflardan bahsetti; fakat yukarda geçen


âyetlerdeki üslubu deitirdi. öyle ki, "Biz onlar için hayrlarda kou-
yoruz" demedi, aksine, onlarn kendilerinin hayrlarda kotuunu be-
lirtti. Bu ekilde, onlarn yaptklar güzel amellerle hayrlara ulamay
son derece hak ettikleri ima edildi. "Hayrlarda koarlar " ifadesi, onlarn
her türlü hayr içinde kotuklann, hayrl ilerin dnda bulunup da
ona yönelmekle kalmadklarn bildirmek içindir.

Âyet öyle bitiyor: "Onlar, bu hayrlara ulamalarndan dolay onda


yani taatlerde dier insanlardan öne geçerler .

Bir dier mana: Onlar, hayrlara koarlar, yani ahiretten önce ha-
yrlara ularlar; hayrlar kendilerine dünyada hemen verilir. Bu âyet
"

Cüz: 18 _ ___ 23. MÜ'MNlClN SÛRES 57-62 325

hakknda Abdullah b. Abbas'n (radyaliahu anhj öyle dedii rivayet edil-

mitir:

"Allah tarafndan onlar için daha önce saadet takdir edildi, bunun
için onlar dünyada hayrlara kotular ." 274

Bu söz, herkese yapmas için yaratld eyin kolaylatrldna ia-


ret etmektedir. lâhî kader, salih müminlere âyette bahsedilen hayrlar
kolaylatrd. Ayn ekilde kâfirlere de onlan gaflete düüren, kendini
beenmeye götüren, onlar için farkedemeyecekleri bir istidraç ve tuzak
olan eyler bolca verildi.

Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyuruyor: "Biz hiçbir kim-

seyi gücünün yani takatinin yettiinden fazlasyla yükümlü tutmayz ."

Bu âyet, hayrlarda önde gidenlerin özellii olarak bahsedilen ey-


leri elde etmeye tevik etmekte ve onlan yapmann kolay olduunu,
bahsedilen ilerin insann güç ve takatinin dnda bulunmadm be-
lirtmektedir. Onlar, kulu hayrlara ulatran taatlerdir. Âyetin manas
udur:

Bizim âdetimiz, her insan, sadece takatinin yettii eyle mükellef


tutmaktr. Eer onlar, taatleri yapmada, önde gidenlerin mertebesine
ulaamazlarsa takat ve güçleri nisbetinde ellerinden geleni yaptktan
sonra kendilerine bir günah yoktur.

"
Âyet öyle devam ediyor: Katmzda hakk söyleyen bir kitap vardr.

Yani hesap annda görecekleri amel defterleri vardr; o doru olan söy-
ler. u âyet de bu durumu ifade etmektedir:

" te kitabmz; size gerçei söylüyor. üphesiz biz, yapmakta olduunuz


eyleri yazp kaydediyorduk " (Câsye 45/29).

Yani bizim katmzda, herkesin yapmakta olduu amellerin yazld-


bir kitap vardr.

Yahut katmzda, hayrlarda önde gidenlerin ve geride kalanlarn


hepsinin amellerini yazan bir kitap vardr. O kitap, doru olan söyler,

vâkada meydana gelmi olan gerçei ortaya koyar. Yahut onu, dinleyen
274 Sa'lebî, el-Kefve’l-Beyân. 4/329.
326 23. MÜ'MNÛN SÛRES 57-62 Cüz: 18

kimseye açklar. O noktada büyük küçük bütün ameller ortaya konur ve


her amele karl verilir. Amel hayrl ise iyi olarak karlk verilir, er
ise kötü karlk verilir.

öyle de denilmitir: Âyette geçen kitaptan kast, levh-i mahfûzdur.


Bu görü, îbn Abbas'n [radyaiiahu anh], "Kul için önceden saadet takdir
edilmise o, dünyada hayrlarda koar" açklamasna uygundur.

Âyet öyle hakszla uratlmazlar." Bu âyet, Allah


bitiyor: " Onlar

Teâlâ'nn kullann güçleri nisbetinde mükellef tutmas ve amellerini


yazmas konusundaki lutfunun peinden, (7 nun amellere karlk ver-
me konusundaki ihsan ve adaletini açklamaktadr.

Mana udur: Kullarn amellerine karlk verilirken, sevabn nok-


sanlatrarak ve azabn çoaltarak hiç kimseye haksz edilmez; bilakis,
mükellef tutulduklar amelleri ölçüsünde ve amel defterlerinin belirttii
ekilde karlk görürler.
Âyete u mana da verilmitir: Onlara, güçlerinin üzerinde bir ey
yüklenerek zulmedilmez.

dier mana: Onlar için levh-i mahfûzda yazlm olan hiçbir ey


Bir

noksanlabnlmaz (Orada ne yazlmsa onu yaparlar ve karln alr-


lar). En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

57-62. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bu âyet-i kerimelerde, mukarrebîn makamndaki âriflerin dört vasf


dile getirildi. Bunlar unlardr:

1. lâhî huzurdan kovulmaktan ve uzaklatnlmaktan korkmak.

2. Kur'an âyetlerinin bildirdii bütün vaat ve azap haberlerine, hiç-

bir üphe ve vehme yer vermeden yakînen iman etmek.

3. çinde, gizli-açk hiçbir irk bulunmayan tevhid inana.

4. Verdiinde kendini kusurlu görerek bolca cömertlik yapmak ve


ikramda bulunmak. Kim bu vasflan kendinde toplarsa o kimse, hayr-
larda yanan kimselerden olur; buna mukabil ona da dünyada hayrlar
Cüz: 18 23. MÜ'MlNÜN SCRES 57-62 327

hemen ihsan edilir. Bütün bunlar, kulun takati ölçüsünde olur, fakat o,

kul hayrlar yapmada olanca gücünü kullandktan sonra gerçekleir.

Abdurrahman- Fâsî, Celâleyn Tefsiri üzerine yapt Hâiye'de de-


mitir ki: "Hayrlarda komak sadece, erleri kesip atmakla gerçekleir.
erlerin (kötülüklerin) ba dünya sevgisidir; çünkü dünya, eytann
tarlasdr. Kim dünyay ister ve onu mâmur ederse onun bekçisi ve kö-
lesi olur. eytandan daha erli olan kimse, dünya evini mâmur etmek

için eytana yardmc olan kimsedir. Bu da sadece, hakknda önceden

takdir edilen hükmün gerçeklemesi için, ahiret iine ve dönüp varaca

yurda hiç önem vermemekle olur. Rabb'ini yüceltip O'ndan korkan ve


gayben O'nun verdii hükme dönen müminler böyle deildir. Onlar,
hiçbir halde kendilerine gizli tuzak ve imtihandan güvende görmezler
ve amellerinden hiçbirine güvenmezler. Bilakis onlarn her halde daya-
naklar Rab'leri ve O'nun rahmetidir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

özetle, bu vasftaki müminler, Rab'lerinden hayet ederler (azame-


tinde korkup titrerler), O'nun âyetlerine üphe duymakszn iman eder-
ler; O'na hiçbir eyi ortak komazlar ve O'na taatte bulunmay severler;

bütün bunlarla birlikte, O'na döndüklerinde ve kendisine kavutukla-


rnda O'nun amellerini kabul etmemesinden korkarlar. Çünkü Allah,

dilediini yapar ve istedii gibi hükmeder. O'nun hükümleri bir sebebe


bal deildir. Kim ona dalarsa vaadine balanp kalmaz (sürekli yüce
zatyla megul olur)."

Abdurrahman- "Kim ona (lâhî tecellilere) dalarsa vaadi-


Fâsfnin,
ne balanp kalmaz" sözünün manas udur: Allah Teâlâ, bazan yap-
mak istedii eyi, kuldan gizledii birtakm artlara balar; bunu kulun
korku ve sknts devam etsin diye yapar. Bunun için arif kulun sknt
ve strab hiç bitmez. Arifin korkusu önceki hükümden ve sonuçtan de-
ildir; çünkü onun Hakk'a dalmas ve onda fâni olmas, kendisini önce-
den verilmi hükmü ve ahirette karlaaca eyleri düünmekten al-
koyan Onun korkusu sadece, lâhî huzurda yaknlk elde ettikten sonra

uzaklatnlmaktan veya cem' halinden (Hakk' müahededen) sonra,


tefrika haline (eyay müahedeye) dümektir. Bu da temkin halinden
yani manevi halinde sabitkadem olmadan önce olur; yoksa temkin ha-
328 23. MÜ’MNÛN SÛRES 63-67 Cüz: 18

ünden sonra böyle bir korku yaanmaz; çünkü kerim olan Allah, kuluna
temkin halini verince, onu kendisinden geri almaz. En dorusunu Allah
Teâlâ bilir.

Hak'tan Gaflet çinde Olanlar

Cenâb- Hak sonra, yukanda bahsedilen güzel vasflara sahip olan


müminlerin zdd vasflara sahip kimselerden bahsederek öyle buyur-
du:

J J •

OjLu «j fi Iu> jji ^ li


^ f&ü j?
T'
\
3^C i 0 jj& fi
,
\l\
f^ l
djir i» © v ul.

63. Sadece kâfirlerin kalpleri bundan gaflet içindedir. Onlann bun-


dan baka yapp durduklar birtakm (kötü) amelleri de vardr.

64. Nihayet onlann nimet içinde yüzen zenginlerini azapla yaka-


ladmzda, o anda feryad basarlar.
65. Onlara denir ki: Bugün bouna feryat etmeyin; zira bizden yar-
dm görmeyeceksiniz.
66. Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz arkanz dönerdiniz.

67. Ona kar büyüklük taslar, geceleyin toplanp (Kur'an hakkn-


da) hezeyanlar savururdunuz.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Nimet ve rahatlk içinde yava yava


azaba yaklatrlan, fakat bunun farknda olmayan kâfirlerin kalpleri bun-
"

Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 63-67 329

dan tam bir gaflet içindedir." Onlar, Allah'tan korkma ve dier sfatlan
dile getirilen müminlerin sahip olduu güzel halden habersizdir.

Yahut onlar, Kur'an'da açklanan, Allah'n katnda hakk söyleyen


bir kitabn bulunduundan, bu kitabn ahitlerin önünde onlann kötü
amellerini açklamasndan ve böylece rezil olacaklarndan hebersizdir.
Nitekim aada gelen, "
Âyetlerim size okunurdu da siz arkanz dönerdi-

niz " âyeti de bunu bildirmektedir.


"
Âyet öyle devam ediyor: Onlann bundan baka yapp durduklar
birtakm kötü amelleri de vardr. " Yani onlann pek çok çirkin ameli vardr;
onlar müminlerin saylan salih amellerinden daha fazladr. Bu ameller,
bütün inkâr ve isyan çeitleridir. Onlar, bu amelleri yapmakta ve onlara
devam edip durmaktadrlar. Allah onlan azapla yakalayana kadar bu
halde devam ederler. Nitekim Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle
buyurdu:

" Nihayet onlarn nimet içinde yüzen zenginlerini azapla yakaladmz-


da, o anda feryad basarlar .

Kâfirlerin bana gelen bu azap hakknda farkl görüler söylenmi-


tir. Bazlan onun dünya azab olduunu söylemitir. Bu azap, yedi sene
boyunca çektikleri ktlktr. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem] onlar
"
hakknda, Allahm Mudar
, kabilesini iddetli skntya urat; onlara Hz.

Yusuf un zamannda Msrllar' m çektii sknt seneleri gibi sknt yaat"77 *


eklinde beddua edince, iddetli bir ktlk yaadlar; öyle ki köpekleri,

ölmü leleri ve atlm kemikleri yediler.

Bir dier görüe göre kâfirlerin bana gelen azap Bedir Sava'dr.

Hak olan görü, bu azabn ahiret azab olduudur. Çünkü bu azap


balarna gelince feryat edip yardm isterler, o zaman kendilerine ret

cevab verilir ve yardmdan ümitleri kesilir.

Bedir günü balanna gelen azaba gelince, onlar Bediride balarna


gelen musibetten dolay feryat etmediler. Bunu Allah Teâlâ'nn u âyeti
haber vermektedir:
275 Buhârî, Ezan, 128, Cihad, 98, Enbiyâ, 19; Müslim, Mesâcid, 294; Ebû Davud, Vitir, 10; îbn
Mâce, kame, 145.
330 _ _ 23. MÜ'MNÛN SÛRES 63-67 Cüz: 18

"Andolsun, biz onlar azapla yakaladk da yine Rab'lerine boyun emedi-


ler ve O'na yalvarp yakarmadlar " (Mü'minûn 23/76).

Âyetin maksad, yerinde gelecei gibi. Bedir günü kâfirlerin ba-


na gelen eydir. Müriklerin çektii açla gelince, aralarnda ktlk ba
gösterince o günkü reisleri Ebû Süfyân, Hz. Peygamberi e [sallallahu aleyhi

veseiiemj gelerek, üzerlerinden bu skntnn kalkmas için, akrabalk hak-


k için dua etmesini rica etti; Allah Resulü onu ümitsiz brakp geri çe-

virmedi, bilakis ktln kalkmas için dua etti, Allah Teâlâ üzerlerinden
sknty kaldrd.
"
Âyetin, O anda feryad basarlar " ksm, yardm isteyerek feryat
ederler anlamndadr.

Devamndaki âyetlerde öyle buyruluyor: "Onlara denir ki: Bugün


bouna feryat etmeyin yaptnz feryadn size bir faydas yok; zira bizden
,

yardm görmeyeceksiniz, bizden size, banza gelen musibeti giderecek


bir yardm ulamayacak. Çünkü dünyada Kurian âyetlerim size okunurdu
da arkanz dönerdiniz ; geri dönüp kaçardnz, onu tasdik ve kendisiyle
amel etmek öyle dursun, dinlemekten iddetle yüz çevirirdiniz. Ona
kar büyüklük taslayp geceleyin toplanp hezeyanlar savururdunuz."

Son âyete u mana da verilmitir: Siz, Mesrid-i Harâm'n çevresinde


oturduunuz için, bu sebeple büyüklük taslayp Kurian' kabulden yüz
çevirirdiniz. Çünkü mürikler, Kâbe'nin etrafnda oturmakta ve onun

hizmetlerini görmekteydiler. öyle diyorlard: "Hiç kimse bize üstün


gelemez, çünkü biz Harem bölgesinde (Kâbe'nin çevresinde) oturan
kimseleriz."

"
Âyetin, Geceleyin toplanp (Kur'an hakknda) hezeyanlar sa vururdu-
nuz" ksmna u manalar verilmitir: Gece toplanp Kurian' konuur ve
onun hakknda ar tenkitlerde bulunurdunuz.
Mürikler, geceleyin Kâbe'nin etrafnda toplanp konuurlard. Ko-
numalarnn tamam Kur'an, onu tenkit ve Hz. Peygamber'in Isaiiaiiahu

aleyhi vesellem] getirdikleri hakknda idi.

Âyetin metninde geçen "tehcürûn" kelimesi, hezeyan manasna ge-


lir. Buna göre mana öyle olur: Kur'an hakknda hezeyanlar savuruyor-
dunuz; rüya gören kimsenin veya sarhoun yapt gibi.
Cüz: 18 23. MU'MNÛN SÛRES 63-67 331

Bu kelimenin "terketmek" manas da vardr. Buna göre mana öyle


olur: Siz Kur'an' terkedip ondan kaçyordunuz. Yahut Hz. Peygamber'i
(sallallahu aleyhi vesellem] ve müminleri terkediyordunuz.

Bu kelimenin konumak" manas da vardr. Buna göre mana


"çirkin

öyle olur: Siz, Kur'an hakknda çirkin eyler söylüyordunuz. En doru-


sunu Allah Teâlâ bilir.

63-67. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Kimin kalbi, dünya mal toplamaya balanarak nefsanî hazlanmn


ve hevâsnn gafleti içinde ise onun bu haliyle yüce Mevlâ'snn huzu-
runa girmesi düünülemez, isterse bu kimse bin sene namaz klp oruç
tutsun.

mam Kueyrî demitir ki: "lâhî huzura girmek sadece, bütün


amellerden kalbini arndrm, kendisinin dünya ve ahiret ileriyle bir
meguliyeti kalmam kimse için uygundur. Sürekli dünyasyla megul
olan ve kalbinde ahiret hesaplar bulunan kimsenin, yüce Mevlâ's ile

sohbetten bir nasibi yoktur ." 276

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"ki nimet vardr ki insanlarn çou onlar hakknda aldanmtr: Bunlar,

shhat ve ho likittir (/ahut kalbi mâsivadan arndrmaktr )."277

Kur'an Âyetleri Üzerinde Düünmek


Cenâb- Hak sonra, belki manevi uyanmaya vesile olur diye, Kur'an
âyetleri üzerinde düünmeyi emrederek öyle buyurdu:

27b Kueyrî, Lelâifu'l-ârât, 4/252 (Kahire 1999).

277 Buhârî, Rikak, 1; Tirmizi, Zühd, 1; bn Mâce, Zühd, 15; Ahmed, Müsned, 1/258.
332 23. MÜ'MNÛN SÛRES 68-74 Cüz: 18

u i-Jb «Uiil-i ,b
^ +
^ ^
^j>jvs
vx
oi'U-iJi o
*

/
> ^

K
k I-*/- i i m • > ^ • I J • ) ^ - • •

• )

J> (U>^J ^© * *

5-^j'P' m
> * ' / ^ f • '

0 0_^=& 1>J1 ^ i's*%öjj£ N JH jj' 0}3 ©

68. Onlar bu sözü ( Kur’an' ) hiç düünmediler mi? Yoksa kendileri-


ne, önceki atalarna gelmeyen bir ey mi geldi?
69. Yoksa peygamberlerini tanmadlar da bu yüzden mi onu inkâr
ediyorlar?

70. Yoksa onda olduunu mu söylüyorlar? Hayr, o, on-


bir delilik

lara hakk getirdi. Hal böyle iken onlarn çou haktan holanmaz.

71. Eer hak onlarn arzulanna uysayd, üphesiz gökler, yer


ve onlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayr, biz onlara ereflerini
(Kur'an' ) getirdik, fakat onlar bu ereflerinden yüz çeviriyorlar.

72. Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun (da onu ar bulup
getirdiine inanmyorlar)? Rabb'inin verecei ücret daha haytrldtr. O,
rtzk verenlerin en hayrlsdr.

73. üphesiz sen onlar doru bir yola çaryorsun.

74. Ahirete inanmayanlar, gerçekten srarla hak yoldan sapmak-


tadr.
Cüz: R 23. MÜ MNÛN S Û RES
'
6B-74 333

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Onlar bu sözü, Kur'an' hiç düünmediler


mi?" Kur'an' düünselerdi de onun nazmndaki i'câza, delillerindeki

salamla, geçmi ve gelecekle ilgili verdii gayba ait haberlere baka-


rak onun hak olduunu bilselerdi; böylece ona iman edip getirdiklerine
boyun eerek teslim olsalard.

" Yoksa kendilerine, önceki atalarna gelmeyen bir ey mi geldi?” Böyle


bir ey mi oldu da Kur'an' doruluktan uzak görüyorlar, onun yeni bir

ey olduunu söylüyorlar ve bunun için onu tenkit ediyorlar, sonuçta

inkâr ve sapknla düüyorlar?

"Yoksa onlar, peygamberlerini tanmadlar da bu yüzden mi onu inkâr


ediyorlar? " Yani onlar, Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem] güvenilir
ve doru sözlü biri olduunu, güzel ahlâkn, bir âlimden ders alp ilim
örenmeden ilimde zirveye ulatn ve bunlarn dnda kendisinden
önceki peygamberlerde bulunan bütün kemalat hallerine sahip olduu-
nu bilmediler mi? Bilakis onlar, bütün bu saylan güzel hallerin onda
olduunu biliyorlar. Bununla birlikte azgnlk ve hasetlerinden dolay
onu inkâr ediyorlar.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Yoksa onda bir delilik oldu-


unu mu söylüyorlar?" Halbuki onda böyle bir ey yoktur; çünkü onlar,
Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem], içlerinde en akll, en keskin
zekâl, en salam görülü ve en ar bal kii olduunu biliyorlar. Ger-
çekten onun böyle olduuna, kendisini gören dümanlar ve dostlan
ahitlik etmitir.

Âyet öyle devam ediyor: "Bilakis o, onlara hakk getirdi.” Durum,


onlarn Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] ve onun Kur'an'dan getir-
diklerihakknda düündükleri gibi deildir; bilakis o, kendilerine apa-
çk gerçei, dosdoru yolu ve nefislerinin hevâsma uymayan eyleri ge-
tirdi. O, irkten uzak hâlis tevhid ve salam dindir. Onlar, Resûlullah'n
[sallallahu aleyhi vesellem] getirdiklerini reddedecek ve ortadan kaldracak
bir ey bulamadlar, bunun için kendisine deli dediler.
"

3 34 23. MÜ 'MN ÜN SÛRE St 68-74 _ Cüz: 1 8

"
Âyet öyle bitiyor: Hal böyle iken onlarn çou haktan holanmaz."
Onlar, sadece bu haktan deil, hak olan her eyden holanmazlar. Çün-
kü onlann cibilliyetinde (yaratlnda) bâtla uygun olan sapma ve kay-
ma mevcuttur; bunun için kendilerine gelen bu parlak hakk inkâr etti-

ler, apaçk doru yoldan saptlar.

" Onlarn çou haktan holanmaz " ifadesi, onlardan az bir ksmnn
hakk kötü görmediklerine, aksine, gurur yaparak ve kavminin knama-
sndan çekinerek yahut anlaynn azlndan ve tefekkür etmeyiinden
dolay hakka iman etmediine dair bir delil vardr. Ebû Tâlib ve benzer-
leri gibi ...

Ebüssuûd (rahmetli ilahi aleyh] demitir ki: "Kâfir ve müriklerin hepsi-


nin küfürde birletii bilindikten sonra, onlarn bir ksmnn hakk kötü
görmediini söylemek, makama (âyetin ruhuna) uygun deildir." ™
asla
2

Görüldüü gibi Ebüssuûd, "çou" ifadesini "hepsi" manasna almtr.


Buna göre mana udur: Kâfirlerin hiçbiri haktan holanmaz.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Eer hak onlarn arzularna
uysayd, üphesiz gökler, yer ve onlarda bulunanlar bozulur giderdi." Yani
onlann dedii gibi gökte ve yerde deiik ilâhlar olsayd kâinatn dü-
zeni bozulurdu. Bu konuda, " Eer gökte ve yerde Allah'tan baka ilâhlar

olsayd" (Enbiyâ 21/22) âyetinin tefsirinde açklama geçti.

Hakkn, onlarn arzusuna uymas, mecazi bir ifadedir. Mana udur:


Eer vahiy, onlarn arzulad ekilde gelseydi göklerin düzen ve inti-

zam bozulurdu.
Âyette geçen hak, "Hayr, o, onlara hakk getirdi âyetinde geçen hak-
tr. Mana udur: Eer onlarn holanmad hak -ki Resûlullah'n [sallal-

lahu aleyhi veseiiem| getirdikleri de buna dahildir- onlarn bâtl arzulanna


uysayd âlemin nizam bozulurdu.

Âyet öyle devam ediyor: "Hayr, biz onlara ereflerini yani Kuri an'
getirdik. O Kur'an ki onlarn övüncü ve erefi ondadr. Cenâb- Hak, bu
konudaki dier bir âyetinde öyle buyurmutur:

278 Ebüssuûd, radiil-Akl's-Selhn. 4/426.


Cüz: 18 n._VfÜ*MlNÛN_ SÜRES 68-74 335

"üphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için bir ereftir " (Zuhruf 43/44).

Çünkü Hz. Peygamber (saiialiahu aleyhi vesellem] onlardandr; Kur'an onla-


rn dilinde inmitir.

Âyete u manay verenler de olmutur: O uyan ve öüdünüzü


size,

getirdi. Yahut sizin temenni ettiiniz zikri (kitab) getirdi. Onlar öyle

diyorlard: "Eer yanmzda, evvelkilere verilen kitaplardan bir kitap olsayd

elbette biz, ihlâsl kullardan olurduk " (Sâffât 37/ 168-169).

" Fakat onlar bu ereflerinden yüz çeviriyorlar.” Yani onlar, Kurian'


terketmekle, kendi övünç kaynaklarndan ve ereflerinden yüz çeviri-
yorlar. Bu, nefs-i emmârelerin yaratlnda mevcut bir haldir. Bu ne-

fis, kendisine hayr veren eyden yüz çevirir, onu helake götürecek
eye rabet eder; ancak yüce Allah'n koruduklar hariç. Açklama için

Ebüssuûd'un tefsirine baknz 279


.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Resulüm, yoksa sen onlar-


dan bir ücret mi istiyorsun ?"

Bu âyette, " Yoksa onda bir delilik olduunu mu söylüyorlar" âyetinde

kâfirler için yaplan knamadan, onlan baka bir yönden knamaya geçi
vardr. Âyet sanki öyle demi oluyor: Siz o peygamberin, peygamber-
lik görevini yerine getirmesine karlk sizden bir ey istediini mi dü-

ünüyorsunuz da kendisini suçluyorsunuz? Yahut istedii ey size ar


m geldi de iman etmiyorsunuz?
"
Rabb'inin verecei ücret, yani dünyada verecei nzk ve ahirette

ihsan edecei sevap, senin için daha hayrldr; çünkü O'nun verdii de-
vamldr ve çoktur." Mana udur: Resulüm, onlardan böyle bir ey is-

teme, Allah'n sana dünyada ve ahirette verdii rzk, senin için ondan
daha hayrldr.

" Senin Rabb'inin verecei ücret daha hayrldr " âyetinde, "senin
Rabb'in" ifadesiyle ücretin hayrl oluunun sebebi açkland gibi, Hz.
Peygamber'in [saiialiahu aleyhi vesellem] erefi de ortaya konmaktadr.

Âyet öyle bitiyor: “O, rzk verenlerin en hayrlsdr." Yani en fazi-

letlisidir.

279 bk. Ebüssuûd, lrâdü'l-Ak!i'±-Selim t 4/426.


336 23. MÜ'MNÛN SÛRES 68-74 Cüz: 18

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: üphesiz sen onlar, doru
bir yola çaryorsun. " O, doruluuna akl- selimin ahitlik ettii, içinde
hiçbir ekilde seni suçlamay gerektirecek bir erilik üphesi bulunma-
yan bir yoldur.

Gerçekten Allah Teâlâ bu âyetlerde, onlar susturacak delilleri orta-

ya koydu ve onlann itiraz sebeplerini ortadan kaldrd. öyle ki onlan


inkâr ve ithama götüren eyleri, “Yoksa onlar peygamberlerini tanmyor-
,

lar m?" âyetinden bu âyete kadar özetle sayd ve onlann geçersiz oldu-
unu açklad. Bundan sonra onlan inkâra scvkedcn, hakk sevmemek,
anlaylannn olmay, inat ve büyüklenmekten baka bir sebepleri kal-
mad.

“Ahirete inanmayanlar, gerçekten srarla hak yoldan sapmaktadr. " Yani


onlar, bahsedilen bu doru yoldan ayrlmaktadr. Onlann, ahirete iman
etmediklerinin belirtilmesi, bütünüyle dünyaya dalmalannn ve dünya
hayatndan baka bir hayat yoktur eklindeki düüncelerinin çirkinlii-
ni ortaya koymak içindir. Bununla aynca, belirtilen hükmün yani onla-
nn doru yoldan sapmasnn sebebi de bildirilmi olmaktadr. üphesiz
ahirete iman etmek ve ondaki korkunç hallerden korkmak, kulu, hakk
talep etmeye ve onun yoluna girmeye sevkeden ilerdendir. En doru-
sunu Allah Teâlâ bilir.

68-74. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Velileri inkâr etmenin ve onlann veliliini tanmamann bütün se-

bebi u üç eydir:
1. Cehalet. Veliyi inkâr edenlerden bazlar, hiç onlarla beraber bu-
lunmam, sohbetlerine katlmam, onlann söylediklerini düünme-
mi, neyi emredip nelerden sakndrdk! anru iitmemi kimselerdir. Bu
gyabnda, onlann asl
kimse, velilerin halini bilmeden ve bir delili bu-

lunmadan kendi tahminiyle konuur.

2. Haset. Veliyi inkâr edenlerden bazlan, onlann güzel haline ve


halk tarafndan sevilmesine haset eder, kendi itibannn bakasna inti-

kal etmesinden korkarak onlan inkâr eder.


Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRESt 68-74 337

3. Alkanlklara esir olmak. Veliyi inkâr edenlerden bazlar da bo


alkanlk ve hevâlann terkedemeyen kimselerdir. Veli onlardan, nefis-

lerinin kötü alkanlktan terketmelerini ister. Bu, onlann önceki baba


ve atalarnda bulunmayan bir durumdur. Bunun üzerine onlar velilere,

"Biz babalanmz bir din üzere bulduk; biz onlann izine uyanz (eski ha-
limizi deitirmeyiz)" derler. Halbuki veli onlara hakk getirdi. Onlarn

çounluu ise hakk sevmez ve ho görmez. Bu durumda kul, nefsinin


kötü alkanlklar terketmezse kendisini haktan perdeleyen engeller
nasl ortadan kalkar?

Eer hak onlann hevâlanna (nefislerinin bo arzulanna) tâbi olsa,

onlann dedii gibi manevi terbiye, onlann alkanlk ve âdetlerine göre


uygulanp devam etse, nizam bozulur, kâinat zulmet içinde kalr, bütün
halk nurdan mahrum kalrd. Çünkü kâinatn, hakkn ortaya çkmasyla
bir nur haline gelmesi sadece nefislerin çirkin alkanlklann terketmek
ve onu hevâsndan çekip çkarmakla mümkün olur. O zaman kul için
kâinatn karanl ortadan kalkar ve kalp kâinatn sahibini müahedeye
dalar.

Biz onlara eref olan eyi verdik. Bu eref, Cenâb- Hakk' müahede
halinde tanmaktr; fakat onlar, erefleri olan bu eyden yüz çevirmekte-
dir. Çünkü onlar, nefislerinin kötü alkanlk ve bo âdetlerine daldlar,

onlan bu halden çkaracak ve kendilerine Allah için Allah' tantacak


kimseye (kâmil müride) yönelmediler. Hem kâmil mürid bu ii, on-
lardan bir ücret almadan ve kendilerinden maddi bir ey beklemeden
yapmaktadr.

Allah Teâlâ Peygamberime (sallallahu aleyhi vesellem) öyle buyurdu:


" Yoksa s en onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabb'inin verecei ücret daha

hayrldr." mam Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki:


"Âyet unu demek istiyor: Resûlüm sen, peygamber olarak yaptn
teblie karlk onlardan bir ücret talep etme ve sana maddi bir karlk
vermelerini bekleme; böyle bir beklentiye girersen, onlara getirdiin din
konusunda töhmet altna girersin. Yoksa sen, onlann bana reis olarak
oturmak m istiyorsun ki onlar seni kabule yanamyorlar?
338 _23_._MÜ^M_NÛN_SÛRES| 68-74 Cüz:J8

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: Senin yüce Allah'tan alacan bol
sevap ve ulaacan güzel âkbet, onlardan elde edilecek eylere ula-
mak için onlara yönelmeye ihtiyaç brakmaz. Bu durum, Allah kendile-
rine selâm etsin, bütün peygamberlerin sünnetidir (yolu ve usulüdür).
Onlar, Allah için amel ettiler ve yaptklarna karlk Allah'tan baka
kimseden bir ücret istemediler. Âlimler de peygamberlerin vârisleridir;

onlann da insanlarn elindekine tamah kirinden temiz kalmalar ve din


vesilesiyle dünya mal yemekten uzak durmalar gerekir. nsanlarn
elindekine tamah etmek, imana zarar veren bir gösteritir. Eer bir amel
Allah için yaplmsa onun sevab Allah'tan beklenir; hem ona verilecek
sevap Allah tarafndan vaat edilmitir ." 280

Allah Teâlâ'nn, "üphesiz sen onlar doru bir yola çaryorsun"


âyeti hakknda deriz ki: Bu yol, nefsin hevâsna kar durmak ve onu bo
alkanlklarndan uzaklatrmak olan manevi terbiye yoluyla Cenâb-
Hakk'n zatn müahedeye ulatran yoldur.

mam Kueyri bu âyetin tefsirinde demitir ki:"Doru yol, bütün


varlklarda ve yaratmada Cenâb- Hakk'n tek olduunu müahede et-
mek ve ilâh hükümleri hiçbir honutsuzluk göstermeden kalp holuu
ile kabul etmektir ." 281

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî), âlimlerden birinden naklederek de-


mitir ki: "Eer Allah Teâlâ, nefsin emirlerine kar durmay ve onun
isteklerini terketmeyi emretmeseydi, insanlar, nefislerinin arzularn
yerine getirmede hevâlanna tâbi olurlard. Bunu yaptklarnda, kulluk
yolundan sapm, Allah'n emirlerini terketmi, O'nun taatinden yüz
çevirmi ve sürekli hakka muhalefet etmi olurlard. Baknz Allah Teâlâ
ne buyuruyor:

" Eer hak onlann arzularna uysayd, üphesiz gökler, yer ve onlarda
bulunanlar bozulur giderdi ." 282

280 bk. Kueyri, Lctâifü'l-ârâl, 4/254 (Kahire 1999).

281 Kueyri, Letâifü'l-drâl. 4/255.


282 bk. Rûzbihân- Baklî, Arâisü'l-Beyân, 2/566 (Beyrut 2008).
Cüz:J8 _____ 23._MÜ'MNÇN_SCRES 68-74_ 339

Cenâb- Hak sonra, habibinin, onlan bu müahedeye çardn


"
açklayarak öyle buyurdu: üphesiz sen onlar dosdoru çar-
bir yola

yorsun." Yani sen onlar, Cenâb- Hakk'n cemal nurlarnn aydnlatt


ve senin müahede ettiin yola çaryorsun. Bu, kudsî ruhlar için sd-
dklarn kalplerinde bulunan lâhî marifet yoludur. Bu yolun sonu lâhî
muhabbettir; balangc ise Allah Teâlâ'nn, "Onlara de ki: Eer Allah'
seviyorsanz bana uyun ki Allah da sizi sevsin " (Âl-i imrân 3/31) âyetini örnek
alp Hz. Peygamber'e Isallallahu aleyhi vcseliem) uymaktr.

Ben derim ki: Muhabbetten maksat, bahsedilen âyetin gösterdii


gibi Cenâb- Hakk'n kuluna olan sevgisidir. bn Atâ2 "1
âyetin tefsirinde

demitir ki:

"Resûlüm, üphesiz sen onlan, vuslata götüren yollara yönlendi-


riyorsun, ancak herkes bu yolda gitmeye uygun deildir. O yolda git-

meye sadece istikamet sahipleri muvaffak olur. Onlar, yüce Allah ile

muamelelerinde istikamet üzere olan, O'nunla birlikte baka bir ey ta-


lep etmeyen, ayrca nefislerine ait hiçbir derece ve makam görmeyen
kimselerdir."

" "
Allah Teâlâ'nn, Ahirete inanmayanlar, doru yoldan sapmaktadr
âyetinin iaretiyle deriz ki: Yani onlar, ahiret hayatna (yeniden diril-

meye) inanmyorlar. Bu yeni hayat, nefislerin, cehalet, maddi eylere ve


alkanlklara balamp kalarak ölümünden sonra, müahede derecesin-
deki marifetle dirilmesidir. Bu manevi hayat tasdik etmeyen ve müa-
hedeye götüren doru yola tâbi olarak kulu marifete ulatran kimsenin
(kâmil müridin) varlm inkâr eden kimseler, gerçekten doru yoldan
sapmaktadr. Böylece onlar, hayret ve zarar içinde aknca bir hayat
sürmektedir. Allah Teâlâ bizleri böyle bir halden korusun.

283 bn Atâ, Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Sehl el*Edemî {v. 309/922), ilk dönem
sunilerinden, muhaddis ve müfessir bir zattr. Hanbclî mezhebine mensuptur. Hallâc-
Mansur’un sadk dostlarndandr. Âyetlerin tefsiriyle ilgili açklamalar daha çok iâri
tefsirlerde yer almaktadr (bk. Reat Öngören, "bn Atâ", DA. 19/336; ayrca bk. Kueyri,

Kueyrî Riâlesi, s. 137; ulemi, Tabakâtü's-Sûfiyye, s. 265; Ebû Nuavm, Hilyetü'l-Evliyd,


10/302; Zehebî, Siyerü A'ldmi'n-NüMâ. 14/255).
340 23. MÜ'MNÛN SÛRES 75*77 Cüz: 18

Gaflete Dalanlarn Hali

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin, ezelde haklarnda verilen hükümden


dolay gaflete dalmalarndan bahsederek öyle buyurdu:

. ; / • .l^;l *1 MI ^ ^ • • ^
^^ ^ • >
sa *, hA
(
" • * •

r->

lij
^ 1
^iSLil ili JuJL iiJj ©
cw ^ J • J
^
5 Oy-1* Vf ^ '»! **-*«
J ,r t . .

^ t I

la
r ^
04
K ^ 1^1
'»i cr
*

75. E£er biz onlara merhamet edip balartna gelen stktntty gi-
derseydik, üphesiz onlar, akn vaziyette azgnlklar içinde devam
edip giderlerdi.

76 .Andolsun, bizonlar azap ile yakaladk, fakat yine de Rab' lerine


boyun emediler ve O'na yalvarp yakarmadlar.

77. Nihayet onlara iddetli bir azap kaps açtmzda, bir de ba-
karsn ki onlar onun içinde ümitsizlie dümüler.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Eer biz onlara merhamet edip ktlk ve
kuraklk gibi balarna gelen sknty giderseydik, üphesiz onlar hida- ,

yetten uzak bir ekilde akn vaziyette, azgnlklar içinde devam edip gi-
1
derlerdi.' Yani inkâr, azgnlk, büyüklük taslama ve Hz. Peygamberce
[saiiaiiahu aleyhi vesdiem] müminlere dümanlk etme konusundaki takn
hallerine devam ederlerdi.

Abdullah b. Abbas (radyallahu anh] demitir ki: Sümâme b. Üsâl el-

Hanefî, müslüman olup Yemâme'ye dönünce, o bölgeden Mekkeliler'e


gelen yiyeceklere mâni oldu. Allah Teâlâ, Mekkeliler'i iddetli bir ktla
mâruz brakt; öyle ki yiyecek bulamadklarndan kandan ve deve tü-
yünden yaplm eyleri yemek zorunda kaldlar. Sonunda Ebû Süfyân
Resûlullah'a [sallallahu aleyhi vesellem) gelerek.
Cüz: 18 23. MÜ'MlNÛN SÛRES 75-77 341

"Allah ve akrabalk hakk için soruyorum; âlemlere bir rahmet ola-

rak gönderildiini söyleyen sen deil misin?" diye sordu. Hz. Peygam-
ber (sallallahu aleyhi vesellem],

"Evet, böyle söyleyen benim!" dedi. Ebû Süfyân,

"Babalarmz savata klçla öldürdün, çocuklarmz da açlkla ölü-


me mahkûm ettin (bu nasl rahmet olmaktr!)" dedi. O zaman bu âyet
284
indi .

Müfcssir bn Cüzey-i Gmâtî demitir ki: "Bu rivayet tenkite açk-


tr, çünkü âyet, Mekke'de inmitir. Bu konuda âlimlerin görü birlii
vardr. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ise Kurey'e sadece hic-

retten sonra Medine'de beddua etmitir. Konuyla ilgili hadis bunu


' ,2KS
göstermekted i r.

Ben (îbn Acibe) derim ki: in dorusu udur: Mekkeliler'e iki defa
ktlk isabet etmitir. Biri hicretten önce olmutur. Hz. Peygamber (sal-

"
lallahu aleyhi vesellem| onlar hakknda, Allahm Hz. Yusuf un zamannda
,

Msr insanlarnn yedi sene ktlk çektii gibi Kurey'i de ktla düürerek
,rm
onlara kar bana yardm et diye beddua edince, onlar bir ktlk sard,
her eylerini yok etti; öyle ki leleri ve kemikleri yediler. Açlktan, or-
tal bir duman sarm gibi görüyorlard. Bunun üzerine Ebû Süfyân
Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem] gelerek,

"Ey Muhammed, bize gelip akraba hukukunu korumay emrettin;


kavmin açlktan helâk oldu, bize yardm etmesi için Allah'a dua et!"

dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem], dua etti. Al-
lah Teâlâ skntlarm kaldrd 287 Bu konuda âyet indi: . u
"Göün apaçk bir duman getirecei günü gözetle!" (Duhân 44/10).
"
Allah Teâlâ'nn, Eer onlara acyp skntlarn kaldrsaydk ..." âyeti

bu durumla ilgilidir.

284 Taberf, Câmu'l-Beyân, 17/93 (Riyad 2003); Sa'leb, el-Kef ve'l-Beyân, 4/332; Süyûtî, ed-
Dürrü'l-Mensûr, 6/111 (Beyrut 2002).

285 ibn Cüzey, et-Teshil li-Ulûmi't-Tenzîl, 2/55 (Beyrut 1995).

286 Buhârî, Daavât, 58; Tirmizî, Tefstru Sûre (44), 1.

287 Sa'lebf, el-Kefve'l-Bryân, 5/429.


342 23. MLI'MNÛN SÛRES 75-77 Cüz: 18

Bir dier ktlk Medine'de olmutur. Allah Resûlü, hutbe verirken


halk kendisine gelip içine dütükleri skntnn kaldrlmas için yadm
istediler. Abdullah b. Abbas'n (radvallahu anhj, Sümâme'nin müslüman
olmasyla ilgili naklettii, bu durum olabilir. O rivayette geçen, "O za-

man bu âyet indi" ifadesi, herhalde bir yanlma ile söylenmi bir sözdür.
Çünkü âyet, hicretten önce inmitir. Fakat Mekke'de inen bir sûrenin
içinde Medine'de inmi bir âyetin bulunmas durumunda, bu rivayet
sahihtir.

Müfessir bn Cüzey'in, "Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem], kâfirlere

hicretten sonra beddua etti" sözüne gelince, iini dorusu udur: Hz.
Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] onlara, hicretten önce ve sonra beddua
etmitir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Âyetin manas udur: Eer onlara merhamet etseydik ve kendi-


lerine olan rahmetimizle içine dütükleri ktlk ve açl kaldrsaydk,
böylece bolluk ve rahatla ulasalard, muhakkak içinde bulunduklar

inkâr ve kibir haline geri dönerlerdi, onlardaki bu ahlâk ve sana sarl-


malar giderdi. Bu durum, Allah Teâlâ'nn, Duhân sûresinde bahsettii
u âyetteki gibidir:
" Biz ksa bir süre sizden azab kaldrrz, fakat siz yine eski halinize dö-
nersiniz " (Duhân 44/ 15).

Âyette geçen zarar ve skntdan kastn, ahi ret azab olduu söylen-

mitir. Bu durumda mana u âyetteki gibi olur:


" Onlar dünyaya geri döndürülecek olsalar, kendilerine yasaklanan ilere

geri dönerlerdi " (En'âm 6/28).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Andolsun, biz onlan azap

ile yakaladk." Bu azap, Bedir Sava'nda balarna gelen öldürülme ve


esir edilmedir. Bu azap, Allah Teâlâ'nn Duhân sûresindeki u âyetinde
de dile getirilmektedir:

"Onlar en iddetli ekilde yakalayacamz günü hatrla " (Duhân 44/ 16).
"
Âyet öyle devam ediyor: Fakat onlar bununla Rab'lerine boyun
,

emediler, yani boyun eerek nefislerini zelil etmediler ve O’na yalvarp


Cüz: 18 23. MÜ’MNÛN SÛRES 75-77 343

yakarmadlar." Yani bu halde ve onun dndaki durumlarda Rab'lerine


yalvarp yakarmak onlann yapt bir ey deildir.
dier mana: Onlar, geçmite boyun emediler, istikbalde bala-
Bir

rna gelecek skntlarda da O'na yalvarp yakarmazlar.

Ksaca âyetin manas udur: Vallahi biz onlar azapla yakaladk;

onlar klçla öldürdük. Bedir günü, balarna gelen geldi, ileri gelen

elebalarm kaybettiler; bundan sonra da onlarda bir boyun eme ve


yakar olmad.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Nihayet onlara iddetli bir

azap kaps açtmzda -ki bu, ahiret azabdr- bir de bakarsn ki onlar

onun içinde ümitsizlie dümüler." O anda tam bir aknlk içinde kalp
her türlü hayrdan ümitlerini keserler.

Bu âyette geçen azabn, ahiret azab olduunu söylemek daha do-


rudur; azabn iddetli oluu ve kâfirleri ümitsiz brakmas bunu gösteri-
yor. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

75-77. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Gafiller ve Allah'tan uzak olanlar, gaflete daldklarndan ve kalpleri

katlatndan, genilikte de darlkta da Allah'a dönüp yalvarmazlar.

Kalpleri uyank ârif kimseler, genilikte de darlkta da Allah'a dö-


nüp yalvarrlar; genilikte hamd ve ükür ile, darlkta ise sabr, rza ve
teslimiyetle, kulluk yapmak için yalvarp yakararak Allah'a yöneÜrler.

Orta halde olanlar ise sknt ve darlk annda Allah Teâlâ'ya yalva-
rrlar, genilik annda ükrü unuturlar.

Birinci grup, nefsine zulmeden, ikinci grup hayrlarda önde giden,


üçüncü grup ise orta Hayrl
halde olan kimselerdir. ilerde muvaffak
olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.
344 23. MÜ'MNÛN SÜRES 78-83 Cüz: 18

lâh Kudretin Delilleri

Cenâb- Hak, sonra, kudretinin delillerinden bahsetti. Bu ekilde


onlar, ükür ile Allah Teâlâ'ya dönmeye davet edilmektedir. Cenâb-
Hak bu konuda öyle buyurdu:

5 U SLli çlUl Lilî rfjJl 53

^ jy 15 J> fa cS jJ* 3 5

u ji. ijJ ü j: © Oji^o *S 15 jJ ^5 0^5

© S; C.1%5 C133 s's m- \l\ Jis © OjJj'v ju

© ^}Vi VI I5] jy Ü 155Ç13 ^ lîipj ÜJ

78. Sizin için kulaklar, gözleri ve gönülleri yaratan O'dur. Ne ka-


dar az ükrediyorsunuz!

79. O, sizi yeryüzünde yaratp yayandr. Sadece O'nun huzurunda


toplanacaksnz.

80. Dirilten ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün deimesi de O'na


aittir. Hâlâ aklnz kullanmyor musunuz?
81. Hayr onlar, öncekilerin söylediklerine benzer söz ettiler.

82. Dediler ki: "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik haline gel-
dikten sonra m tekrar diriltileceiz?"
83. "Gerçekten bize ve bizden önceki atalarmza böyle bir vaatte
bulunuldu, fakat bu, öncekilerin uydurduu masallardan baka bir ey
deildir
Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 78-83 345

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Sizin için kulaklar ve gözleri yaratan

O’dur.” Onlar, hayret verici sanatlarn ve kudretinin delillerini görme-


niz için yaratt. Yahut onlan, kâinat ve Kur'an âyetlerini müahedeye
ulamanz için yaratt.

" Sizin için gönülleri yaratan da O'dur." Onlan, ilâh! âyetlerden gör-

düklerinizi tefekkür edip ibret almanz için yaratt.

Âyette, özellikle kulak, göz ve gönlün yani kalbin dile getirilmesi,


onlarla elde edilen faydalann dier âzalarla elde edilemeyiindendir.

Önce kulaktan bahsetti, çünkü bilgilerin çouna onunla ulalr.


!"
Âyet öyle bitiyor: "Ne kadar az ükrediyorsunuz Yani bu yüce ni-

metlere ükür saylmayacak kadar az ükrediyorsunuz. Çünkü ükrün


temeli, her biri ayn bir yaratld ey için
nimet olan bu âzalan, kullan-

maktr; halbuki siz onlarla büyük bir sapknla düüyorsunuz!

Devamndaki âyetlerde öyle buyruluyor: "O, sizi yeryüzünde ya-


ratp yayandr. " Yani sizi yaratan ve nesiller yoluyla yeryüzünde yayp
çoaltan O'dur.

" Sadece O'nun huzurunda toplanacaksnz.” ölümden sonra vücudu-


nuz çürüyüp daldktan sonra, kyamet günü O nun huzurunda topla-
7

nacaksnz; O size, iyi ve kötü amellerinizin karln verir.


" Dirilten ve öldüren O'dur.” O bunlar, hiçbir ahs ve herhangi bir
varl kendisine ortak etmeden yapar.

"Gece ile gündüzün deimesi de O'na aittir." Onlarn deimesinde


ve pepee gelmesinde etki sahibi O'dur. "Hâlâ aklnz kullanmyor mu-
sunuz?" Aklnz kullanp da gözlem ve ince düünce ile bütün bun-
larn bizden olduunu, bizim kudretimizin, yaratlmas mümkün olan
her eyi kapsadn bilseydiniz ya! Bu mümkün olan eylerden biri de
öldükten sonra diriltmek ve kullan hesaba çekmektir.

“Hayr, onlar akllann kullanp bu gerçei anlamadlar, aksine ön-


,

cekilerin yani kâfir babalannn ve onlann yanl yolunda gidenlerin söy-

lediklerine benzer bir ey söylediler. Dediler ki: 'Gerçekten biz, ölüp toprak
"

346 23. MÜ'MNÛN SÛRES 78-83 Cüz: 18

olduktan ve kemik haline geldikten sonra tekrar diriltileceiz ha?' Yani biz
"
bu halden sonra yeniden dirilecek miyiz? Gerçekten bize ve bizden önceki
atalarmza bu vaatte bulunuldu, yeniden diriltileceimiz söylendi, fakat
bu, öncekilerin uydurduu masallardan yani yazp yaydklar yalanlardan
baka bir ey deildir .

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

78-83. Âyetlerin Tasavvufi aretleri

Bu âyetlerde be nimet dile getirildi. Kulun, bu nimetlerin her birine


ükretmesi gerekir:

Kulak nimetinin ükrü, onunla faydal eyleri dinlemen, onu fayda


vermeyen eylerden koruman, bir hayrl ey dinlediinde onu yayman,
kötü bir ey duyduunda onu gizlemendir.
Göz nimetinin ükrü, göklerin, yerin ve içindekilerin melekûtuna
(srrna ve hakikatine) bakman, böylece onlar yaratann azametini tan-
man yahut bunlarn içinde O'nu müahede edip birliini görmendir.

Kalp nimetinin ükrü, onunla, bütün gayb bilen Allah' tanman,


istenen ve korkulan her eyde O'nun tek yetkili ve hüküm sahibi oldu-

unu bilmendir.
Yaratlma nimetinin ükrü, her durumda yüce Allah'a kul olman-
dr.

Yeniden diriltilme nimetinin ükrü, her an ve zaman içinde yüce

Mevlâ'ya kavumak için hazrlarm andr.

Dirilten ve öldüren CYdur; O, birtakm kalpleri cehaletten sonra ma-


rifetiyle diriltir, baz kalpleri de ilim ve uyanklktan sonra cehalet ve
gafletle öldürür. Bu hal, kula bir nimetin verildikten sonra ondan çekilip
geri alnmasdr. Böyle bir halden yüce Allah'a snrz.
hükmünde olan kabz halini (manevi tutukluu, kalp da-
Kula, gece
ralmasn) ve gündüz hükmünde olan bast halini (manevi genilii, kalp
huzurunu) pe pee getirip yaatan da yüce Allah'tr. Allah Teâlâ, son-
Cüz: H _ 23_MÜ'MNÛN SÛRES 84-90 _ J47

ra, kul sadece Allah ile olsun, O'nun dnda hiçbir eyle olmasn diye
kulunu her iki Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece
halden de çkanr.
yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Öldükten Sonra Dirilmenin Delilleri

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin inkâr ettii, öldükten sonra dirilmenin

delillerinden bahsederek öyle buyurdu:

84. De ki: " Eer biliyorsanz söyleyin; yeryüzü ve onda bulunanlar


?"
kime aittir

85. Onlar, '‘Allah'ndr" diyecekler. Sen de, " Öyle ise düünüp öüt
almaz msnz?" de.
86. De ki: "Yedi kat göklerin Rabb'i ve ulu arn Rabb'i kimdir?"
87. Onlar, "(Hepsi) Allah'ndr" diyecekler. Sen de, "Öyle ise
Allah'tan korkmaz msnz?" de.
De ki: " Eer biliyorsanz söyleyin; her eyin melekûtu (mülk ve
88.

hükümranl) elinde olan, kendisi her eyi koruyan fakat ona kart hiç
kimsenin korunamad zat kimdir?"
89. Onlar, "(Her eyin mülkü ve hükümranl) Allah'ndr" diyecek-
ler. Sen de, "Öyle ise nasl oluyor da böyle aldatlyorsunuz ?" de.
348 23. MÜ'MtNÛN SÛRESl 84-90 Cüz: 18

90. Hayr, biz onlara hakk getirdik; onlar ise (irk ve ahireti inkâr

konusundaki sözlerinde) kesinlikle yalancdr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, öldükten sonra diril-

meyi inkâr edenlere de ki: Eer biliyorsanz söyleyin; yeryüzü ve onda bu-
lunan akll veya aklsz mahlûkat kime aittir?" Yani onlan yoktan var
eden ve ilerini düzenleyen kimdir? Eer bu konuda bir ey biliyorsanz
bana söyleyin. Bu, cevap olarak yeterlidir.

“Onlar, hepsi Allah'ndr diyecekler.” Çünkü onlar, Allah'n yaratc


olduunu kabul ediyorlard. Onlar bunu ikrar edince, kendilerine de ki:
" Öyle ise düünmez misiniz ?" Düünseniz unu bilirsiniz: Gökleri, yeri

ve içindekileri yaratmaya gücü yeten bir zatn, mahlûkat çürüyüp yok


olduktan sonra onlan yeniden yaratmaya nasl gücü yetmez? üphesiz
onlan tekrar yaratmak, ilk yaratmadan daha basit ve kolaydr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "De ki: Yedi kat göklerin Rabb'i
ve uluarn Rabb'i kimdir?" Âyette, "göklerin Rabb'i" dendikten sonra,
aynca "arn Rabb'i" diye tekrar edilmesi, arn anna dikkat çekmek
ve onun mahallini yüceltmek içindir. Arn aynca dile getirilmesi, onun
varlk olarak göklere ve yerlere tâbi olmayp onlardan ayn ve daha e-
refli bir varlk olduunun bilinmesi içindir.

Âyetlere soru sorma, yerden balanarak ara doru devam etmi,


bunda aadan yukanya doru bir seyir takip edilmitir.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlar, "Hepsi Allah'a aittir
"
diyecekler. Onlar böyle cevap verince, sen de onlara, Öyle ise Allah'tan

korkmaz msnz, de." durumda doruyu


Yani bunu biliyorsunuz, bu
inkâr etmeniz ve öldükten sonra diriltmeye Allah'n gücünün yetecei-
ni reddetmenizden dolay O'nun azabndan saknmyor musunuz?

Devammdaki âyette öyle buyruluyor: "De ki: Eer biliyorsanz söy-


leyin; her eyin melekûtu elinde olan kimdir?" Yani kahr ve hükümranl
ile her eyde tam bir tasarruf sahibi olan, onlara diledii gibi hükmeden
ve ekil veren kimdir?
Cüz. 18 23. MÜ'MINÛN SÛRES 84-90 349

Melekût, bir eyin zâhiri ve bâtnyla bütün mülküdür.

Sûfîlere göre melekût, eyay ayakta tutan manevi yönü, iç yüzünde


sakl olan simdir.

Yahut öyle de diyebiliriz: Melekût âlemi, ehadet âleminde yüce


zatn srlarndan gizli olan, gözle görülmeyen âlemdir. Varlklarn görü-
nen ksm mülktür, içindeki gizli manas (hakikati) ise melekûttur.
Ceberût âlemi ise kâinatn dndaki âlemdir; o, srlar denizinden
çkan, melekût âleminin nurlarnn akp geldii âlemdir. Aslnda bütün
bunlar tek eye verilen isimdir ki o ey, "vahdet denizidir."

devamnda öyle buyurdu: "Yine biliyorsanz söy-


Allah Teâlâ âyetin
leyin bakalm, her eyi koruyan fakat kendisine kar hiç kimsenin dier bir
?"
kimseyi koruyamad zat kimdir Yani dilediine diledii ekilde yar-
dm eden, kendisine kar hiç kimseye yardm edilemeyen, ona kar hiç
kimsenin bir bakasna yardm ederek ondan gelecek eyi savamad
zat kimdir? Eer bu konuda bir ey biliyorsanz bana cevap verin.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, her eyin mülkü ve


yetkisi Allah'ndr; O, dilediine yardm eder, fakat hiç kimse O'na kar
bakasna yardm edemez diyecekler. Sen de onlara de ki: öyle ise nasl
oluyor da böyle aldatlyorsunuz?" Neden böyle aldatlp doru yoldan,
Allah'n birliine imandan ve CYnun taatinden yüz çeviriyorsunuz?
üphesiz bir kimsenin akl aldatlp bozulmamsa bu ekilde davran-
maz, haktan yüz çevirmez.

Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyurdu: "Hayr, biz onlara,

hakk yani kendisini inkârn mümkün olmad tevhid inancn ve öl-

dükten sonra dirilme vaadiyle ilgili kesin haberi getirdik. Onlar ise irk
ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr konusunda söylediklerinde kesinlikle

yalancdr."

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.
350 23. MÜM NÛN SÛ RES 84-90 Cüz: 1 8

84-90. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Onlara, "Nefislerin tabiat, ondaki hevâlar, hazlar ve alakalar kime


aittir?" diye sor; diyecekler ki: "Onlar Allah'a aittir." Allah onlar dile-
dii gibi yönetir. Bazan nefsi kulun emrine verir, nefis kulun kahr ve
idaresi altnda olur. Bu durumdaki kul varlklarn bandan ve esaretin-
den hür olur. Allah Teâlâ bazan da adaletiyle kulu nefsin hükmü altna
verir; kul nefsinin kahn ve hükmü altnda olur. Nefsi onu diledii gibi

yönetir. Kul, nefis için bir köle olur; hevâsm ilâh edinen kimselerin yo-
lunda ve izinde gider.

Onlara de ki: "Ruhlarn Rabb'i, srlarn ve nurlann ar olan kal-


bin Rabb'i kimdir?" O kalp ki Rabb'in evidir. Onlar, "Hepsinin rabbi
Allah'tr" diyecekler. Allah kalpte diledii zaman zuhur eder ve onu,
nasl dilerse o ekilde aslna ulatnr.

Onlara de ki: "Her eyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) kimin elin-

dedir? Nefisleri ve ruhlar, onlan kendisine yaklatrarak veya kendisin-


den uzaklatrarak diledii gibi yöneten kimdir?"

O Allah, diledii kimselere, nefsanî hazlarn ve hevâsm kontrolü-


ne alma konusundayardm eder; dilediklerine de onlar musallat eder.
Kimse ona kar, bakasna yardm edemez; O'nun kahnndan kimseyi
kurtaramaz. Artk nasl aldatlyorsunuz?

mam Kueyri demitir ki: "Allah Teâlâ, önce, ‘Düünmüyor mu-


'
sunuz?' buyurdu; peinden, Allah'tan korkmuyor musunuz?' buyur-
du. Yüce Allah düünmeyi, takvadan önce dile getirdi; çünkü onlar,

düünüp ibret alarak marifete ularlar, yüce Allah' tandktan sonra,


kendilerine O'nun emirlerine aykr davranmamak gerektiini bilirler.

Cenâb- Hak daha sonraki âyette, 'Nasl oluyor da aldatlyorsunuz ?' bu-
yurdu. Yani hak delil apaçk ortaya konduktan sonra, geriye hangi ek
ve üphe kald ki ona (Kur'an'a) sihir diyorsunuz ?" 288

288 Kueyri, Uldifu'l-ârdt, 4/258


Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÜRES 91-92 351

Yüce Allah'n Olu ve Orta Yoktur


Cenâb- Hak sonra, müriklerin, "Allah'n olu var" iddiasn ve
O'na ortak komalarn reddederek öyle buyurdu:

l >

J Til Jl ^ l Li
* * *
-Tl-'. %

^ i ,
•Lj lX-p oSl^
*
jü j
\
ir
LkJ
~
i
*
\
I

"
Ip jv^u <

91. Allah, hiçbir çocuk edinmedi. O'nunla birlikte hiçbir ilâh da


yoktur. Öyle olsayd, her ilâh kendi yarattm alr götürür ve mut-
laka birbirlerine üstün gelmeye çalrlard. Allah, onlarn nitelemele-
rinden uzaktr.

92. O, gaybt ve görülen her eyi bilendir. Allah onlarn ortak ko-
masndan çok yücedir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Allah, 'sa Allah'n oludur' diyen h-


ristiyanlarn ve, 'Melekler Allah'n kzlardr' diyen Araplar'n söyledik-
lerinin aksine hiçbir çocuk edinmedi. Allah Teâlâ, onlarn söylediklerinden
yüce ve uzaktr. Putlara tapanlarn ve dierlerinin dedii gibi, O'nunla
birlikte , ilâhlmda kendisine ortak olan baka hiçbir ilâh da yoktur. Öyle
olsayd, her ilâh kendi yarattn alr götürürdü." Yani onlarn zannettii
gibi Allah'la birlikte baka ilâhlar olsayd; onlardan her biri, kendi mül-

künü dierlerinin mülkünden ayrmak için kendi yarattn ve hâkim


olduunu alr götürürdü; sultanlarn arasnda olduu gibi aralarnda
çekime ve harp çkard. "Ve muhakkak birbirlerine üstün gelmeye çalr-
lard." Bazs dierine Dünya sultanlarnn
galebe çalar, üstün gelirdi.
halini görmektesin; onlarn memleketleri birbirinden ayrlmtr, her
biri dieriyle çekime ve mücadele halindedir. Kâinatn idaresinde ihti-

laf ve çekimeden bir eser göremediinize göre, bilin ki bütün kâinatta

Allah tek ilâhtr.


"

352 23. MÜ'MNÛN SÛRES 91-92 Cüz: 18

Müfessir bn Cüzey-i Gmâti demitir ki: "tbn Atyye ve dierleri-


nin anlad gibi bu âyetteki delil, birbirine engel olma deildir, bilakis

onda baka bir delil vardr ." 2®9

îbn Cüzey, ‘'Eer göklerde ve yerde Allah'tan baka ilâhlar olsayd, onla-
rn nizam bozulurdu " (Enbiyâ 21/22) âyetinin tefsirinde demitir ki:

"nsanlarn çou, 'Bu âyette, kelâmalarn söyledii gibi, eer kâinatta


iki ve daha fazla ilâh bulunsayd, biri dierine mâni olurdu eklinde ifa-

de edilen delil vardr' demektedir. Halbuki lafzn zâhirinden anlald-


na göre, onda bu delilden daha açk ve geçerli bir delil vardr ." 290

Âyet öyle bitiyor: “Allah, onlarn, 'Allah'n ortaklan ve çocuklan


var' eklindeki nitelemelerinden uzaktr .

Devamndaki âyette öyle buyruluyor “O, gayb ve görülen her eyi bi-
lendir. "Yani Allah, gizli ve açk olan bilir. Yahut Allah, kâinatn zâhirinden
görünen her eyi bildii gibi, onun içinde bulunan ve insanlara gizli olan
dier her eyi de bilir. “Allah onlarn kendisine ortak kotuu putlardan ve
dier eylerden çok yücedir. " üphesiz Allah Teâlâ'nn ilâhlkta ve her eyi
kaplayan ilminde tek olmas, CYnun, bir orta olmasndan yüce ve uzak
olmasn gerektirmektedir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

91-92. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Üç ey vardr ki birden fazla olunca nizam ve düzen bozulur. Bun-


lar, ilâh, sultan ve doktordur. Kâinatta birden fazla ilâh olsayd, âlemin
nizam bozulurdu. Bir memlekette birden fazla sultan olsa, kanklk
ve fitne ile insanlann düzeni bozulur. Ayn hastaya ve hastala bakan
birden fazla doktor olsa, ilaç ve tedavi düzeni bozulur.

Doktor iki ksmdr. Biri, bedenleri tedavi eden doktor, dieri de


kalpleri tedavi eden doktordur. Kalpleri tedavi eden doktor, terbiye
eyhidir. Biri müridin birden çok eyhi olduu zaman, sevgisi daüd-
ndan ve ayn anda farkl tedavilerle yüz yüze geldiinden terbiyesi
bozulur. Mürid kalbini eyhinden baka birine baladnda, himmetini

289 bn Cüzey, et-Teshil li-Ulûmi’t-Tenzîl. 2/56.

290 bn Cüzey, et-Teshil li-Ulûm’t-Tenzil, 2/20.


Cüz: 18 23. MÜ'MlNÛN SÛRES 91-92 353

eyhinde toplayamaz, hatta ondan bir hayr çkmaz. En dorusunu Al-


lah Teâlâ bilir.

mam Kueyri demitir ki: "ki kii arasnda paylalan bütün ilerin
nizam bozulur ve iki kiinin elinde güzel bir terbiye gerçeklemez." 29 '

Vertecübi (Rûzbihân- Bald) demitir ki: "Cenâb- Hak zatn, zn-


dklarn hayal ettii durumlardan uzak tuttu. Allah Teâlâ, yüce zatn
varlklara benzeten Müebbihe'nin iaret ettii bâtl durumlardan da
mükemmellii ile, iki ilâh inancna sahip
uzaktr. O'nun zat, birliinin
olanlarn yanl düüncelerinden tamamen uzaktr. Varl ezelî olan bir
zat, sonradan yaratlm varlklara nasl mahal olur; çünkü bütün nok-
san sfatlardan uzak ezelî zat, sonradan yaratlm bir varlk için ezelî

sfatyla tecelli ettiinde, o varlk sanki yok gibi olur. Allah Teâlâ bütün
,2v2
vehim ve iaretlerden uzakbr .'

Azap ve Vesveseden Korunmann Yolu

Cenâb- Hak, kâfirlere azap vaat ettikten sonra. Peygamberine [sal-

lallahu aleyhi vesellem), kâfirlerin bana azap geldiinde ondan kendisini


korumas için dua etmesini emrederek öyle buyurdu:

291 Kueyri, Letâifü'l-ârât, 4/259.

292 bk. Rûzbihân- Baklî, Arâsü’l-Beydn, 2/567-568.


354 23. MÜ'MNÛN SÛRES 93-10(1 Cüz: 18

93-94. De ki: "Ey Rabbim! Onlara vaat edilen azabt bana göstere-
ceksen, beni o zalim topluluun içinde bulundurma."

95. Bizim onlara vaat ettiimiz azabt sana göstermeye elbette gü-
cümüz yeter.

kötülüü en güzel ekilde sav. Biz onlarn (zatm


96. Sen, ve senin
hakknda) ileri sürdükleri aslsz iddialar çok iyi biliriz.

97. De ki: "Ey Rabbim! eytanlarn vesveselerinden sana sn-


r m."

98. "Ey Rabbim! Onlarn benim yanmda bulunmalarndan da


sana snrm."
99-100. Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dün-
yaya geri gönder de ayrlm olduum doru yolda salih bir amel ya-
paym" der. Hayr! Bu, sadece onun söyledii (bo) bir sözden ibarettir.
Onlarn önünde, tekrar dirilecekleri güne kadar (dünyaya dönmelerini
engelleyen) bir perde vardr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "De ki: Ey Rabbim ! Onlara vaat edilen

bulundurma. " Yani


azab bana göstereceksen, beni o zalim topluluun içinde

dünyada onlara vaat ettiin köklerini kazyacak azab bana muhakkak


göstereceksen veya onlara vaat ettiin ahiret azabm bana gösterecek-
sen, içlerinde bulunduklar azapta beni onlara yakn etme.

Bu azabn ne kadar korkunç olduu, ona


âyette, onlara vaat edilen

hiç uramayacak kimsenin dahi ondan Allah'a snmas gerektii bil-

dirilmekte, ayrca kâfirlerin azab inkâr edileri ve alay ederek hemen


gelmesini istemeleri yadrganmaktadr.

öyle denilmitir: Allah Teâlâ, Hz. Peygamber'e |saliaiiahu aleyhi vcsei-

lcm] nefsini krp zelil etmesi için böyle dua etmesini emretti.
öyle de denilmitir: Kâfirlerin uursuzluu bazan kendilerinin d-
ndaki kimseleri de sarar. u âyette bildirildii gibi:
Cüz: 18 23. MÜ’MNÛN SÛRES 93-100 355

saknn ki o, sizden sadece zalimlere isabet etmez (zara-


" Öyle bir fitneden

r hepinize dokunur)" (Enfâl 8/25). Bunun için onlara gelecek azap ve âfetin
bize dokunmamas için Allah'a snmamz gerekir.
Rivayet edildiine göre Hasan- Basrî öyle demitir: "Allah Teâlâ
Hz. Peygamber'e [saltaiiahu aleyhi vesellem), ümmeti içinde bir cezalandrma
olacan haber verdi, fakat kendisine onun vaktini bildirmedi, bunun
için ona bu duay yapmasn emretti."^’

Bütün günahlardan korunmu olan Hz. Peygamber'in [sallallahu aley-


hi vesellem], Allah Teâlâ'mn yapacan bildii bir eyden kendisini ko-

rumasn istemesi caiz yapmayacan


olduu gibi, bildii bir hususta,
kulluunu göstermek ve Rabb'ine kar tevazusunu ortaya koymak için

O'ndan kendisini korumasn istemesi de caizdir.

"
Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyurmaktadr: Bizim on-
lara vaat ettiimiz azab sana göstermeye gücümüz yeter" Fakat biz,
elbette

onlarn bir ksmnn yahut akrabalarndan bazlarnn iman edeceini


bildiimiz için azab erteliyoruz. Yahut biz, sen onlarn içinde bulundu-
un için kendilerine azap etmiyoruz.
Bazlar öyle demitir: "Allah Teâlâ, kâfirlere vaat ettii azab gös-
terdi. Bu azap. Bedir Sava'nda ve Mekke'nin fethinde balarna gelen
musibettir." Bu görü doru olmaktan uzaktr. Çünkü âyette bahsedilen
azapla ilgili ilk akla gelen, kâfirlere vaat edilen azabn, onlann kökleri-
ni kazyacak korkunç bir azap olmasdr. Bu azap, bir hikmet icab Hz.
Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) elinde olmayacak bir azaptr.

Kâfirler, kendilerine yaplan bu azap vaadini alaya alarak ve onu


inkâr ederek gülüyorlard. Bunun üzerine Allah Teâlâ Peygamber ine
(sallallahu aleyhi vesellem] öyle emretti:

"Sen, kötülüü, en güzel ekilde sav. " Yani sana kar yaplan kötü bir
davran davran ile gider. Bu güzel davran, o kimseyi af-
güzel bir
fetmek ve ona güzelce karlk vermektir; fakat bu yapt, dininin hafife
alnmasna ve kendisini küçük düürmeye götürmem elidir.

293 bk. Beyzâvî, Emûrü’l-Tenzil, 2/111 (Beyrut 1988).


356 23. MÜ'MNÛN SÛRES 93-100 Cüz: 18

Âyet hakknda öyle denilmitir Kötü i, irktir; en güzel i ise, "Lâ


ilâhe illallah" tevhididir.

dier açklama öyledir: Kötü i, dinin haram


Bir eyleri yap- kld
maktr; en güzel davran ise bu kötülütten sakndrmaktr.

Bu hükmünün kaldrld söylen-


âyetin, kâfirlerle cihad âyetiyle

mitir. Onun muhkem (hükmünün kaldnlmayp yürürlükte) olduunu


söyleyenler de olmutur; çünkü insanlar idare etmek dinimizce emre-
dilmitir.

tbn Atyye demitir ki: "Âyette, güzel ahlâk ve onun kapsamna


giren eyler emredildi. Bu manada âyetin hükmü devam etmektedir.
Kâfirleri kendi haline terketmek ve benzeri durumlara gelince, bunlarn
hükmü cihad âyetiyle kaldrlmtr ." 294
"
Âyet öyle devam ediyor: Biz onlarn, Allah'a irk ve çocuk isnat

etmek gibi ileri sürdükleri aslsz iddialar çok iyi biliriz." Yahut seni, sihir-

bazlkla ve sende bulunmayan vasflarla tantmalarn çok iyi biliriz ve


onlara, bu yaptklarnn cezasn veririz.

Bu âyette kâfirlere bir tehdit vardr. Onda aynca, Resûlullah (sallalla-

hu aleyhi vescllem] için bir teselli, bütün ilerini Allah Teâlâ'ya havale etme-

ye ve O'nun her eyi bilmesiyle yetinmesine yönlendirme mevcuttur.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "De ki: Rabbim! eytanlarn


snrm. " Yani eytann kötü eylere sevkeden ves-
vesveselerinden sana

veselerinden sana snrm. Bu snlacak eylerin kapsamna, kötülü-


ü savmann aksi olan davranlar da girmektedir. eytanlarn
iyilikle

vesveseleri çok deiik olduu için kelime, "vesveseleri" eklinde çoul


olarak söylenmitir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Rabbim ! Onlarn benim ya-

nmda bulunmalarndan da sana snrm/' Allah Teâlâ Hz. Peygamber'e


[saiiaiiahu aleyhi vesellemj, kendisine yalvanp yakararak eytanlarn dürtme
ve vesveselerinden kendisine snmasn emretti ve aynca eytanlarn
hiçbir durumda kendisiyle birlikte bulunmamas için kendisine sn-

294 bk_ bn Atvye, tl-M uharrerü‘1- Veciz, 4/155 (Beyrut 1993).


Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 93-100 357

masn emretti. Bunu, onlarla birlikte bulunmaktan son derece saknma-


s için yapt.

Âyete u manalar da verilmitir: Rabbim! Kur'an okurken veya na-


mazda veyahut ruhum alnrken eytanlann benim yanmda bulunma-
larndan da sana snrm.
Her iki âyette "eûzü"nün (snma lafznn) tekrar edilmesi, emre-
dilen eye son derece önem verildiini göstermek içindir.

Ccnâb- Hakk', zatna layk olmayan irk türü eylerle nite-


Kâfirler

lemeye devam edip dururlar. “Nihayet onlardan birine ölüm gelir." Yani
onlar, ölene kadar mürik olarak devam ederler. Onlara, geri çevrilmesi

mümkün olmayan ölüm geldiinde ve ahiret halleri gözüktüünde, ter-


kettii iman ve taatten dolay üzüntüsünü dile getirerek der ki:

"
Rabbim ! Beni dünyaya geri gönder de terkettiim imana girip salih bir

amel yapaym." Yahut terkettiim dünyada salih bir amel yapaym. Çün-
kü o, dünyay terkedip ahirete göçmütür.

Katâde** demitir ki: “Bu kimse, ailesine ve airetine dönmeyi te-

menni etmedi, fakat terkettii hayrl eyleri yaparak kusurunu gider-

meyi temenni etti."

Hz. Peygamber'in Mlailahu aleyhi veselleml öyle buyurduu rivayet

edilmitir:

"Mümin (vefat annda) melekleri görünce, melekler ona,

'Seni dünyaya döndürelim mi?’ diye sorarlar; mümin,

'Beni gam ve hüzünlerle dolu yere mi döndüreceksiniz? Beni Allah


Teâlâ'ya götürün' der. Kâfire gelince, o meleklere,

,,2%
'Beni geri döndürün de salih bir amel yapaym' der .

Müfessir Kurtubf demitir ki: "ölüm annda geri dönme istei, sa-

dece kâfirlere mahsus deildir; Münâfikûn sûresinin 10. âyetinde bahse-

295 Katâde b. Diâme es-Sedûsî el-Basrf (v. 117/735), Abdullah b. Mesud'un Iradyallahu anh]

banda bulunduu Irak ekolüne mensup tâbiîn devri müfessirlerindendir.

296 Taberi, CJmiu'l-Beyân, 17/107 (Riyad 2003); Süyûtî, ed-Dilnü'l-Mrnsûr, 6/114.


358 23. MÜ'MNÛN SÛRES 93-100 Cüz: 18

dildii gibi, bazan müminler de dünyaya geri dönmek isterler. Bu âyet,

ölen herkesin, kendisinin Allah'n dostlarndan m yoksa dümanlarn-


dan m olduunu bilmeden ölmeyeceine delildir. Böyle olmasayd,
geri dönmeyi istemezdi. Herkes bunu, ölüm gerçeklemeden ve onun
tadn tatmadan bilir ." 297

Hâiye sahibi Fâsr* demitir ki: "Herhalde hadiste bahsedilen du-


rum yani ölen kimsenin dünyaya deil, Mevlâ'ya dönmek istemesi,

kâmil müminler içindir; kusur içindeki kimseler için deildir. Âyetteki


durum da kâmil müminlerin dndaki kimseler içindir."

Âyet öyle devam ediyor: “Hayr! Onun için asla dünyaya geri

dönü yoktur." Bu ifade, onun geri dönü isteine bir ret olup bunun
imkânsz olduunu bildirmektedir.

“Onun/ Beni geri döndürün de salih bir amel yapaym' sözü, sadece,
onun söyledii, hakikati olmayan, bo ve faydasz bir sözden ibarettir ; çün-
kü onun olmas mümkün deildir."

Âyete u mana da verilmitir: Bu, onun, üzüntü ve pimanlk ken-


disini sardnda ona kar sükût etmeye güç yetiremeyip söylemek zo-
runda kald bir sözdür.
Âyet öyle bitiyor: “Onlarn önünde, tekrar dirilecekleri güne yani k-
yamet gününe kadar, onlarla dünyaya dönmelerinin arasnda engel olan
bir berzah (perde) vardr .
" Böylece, onlann dünyaya dönme konusunda
tam manasyla ümitsiz braklmasdr; çünkü o, kyamet gününe kadar
dünyaya dönüün olmadn, o gün dönüün sadece ahiret hayatna
olduunu anlaynca, ondan bütün ümidini keser. En dorusunu Allah
Teâlâ bilir.

297 Kurtub, el-Câm' l-Ahkdm'l-Kur'n, 12/138.

298 Burada geçen Hitye sahibi, îbn Acibe' nin tarikat silsilesindeki eyhlerden Abdurrahman-
Fâsfdir (v. 1039/1626). Hâiye, Celâleyn Tefsiri üzerine yaplm olup tbn Acibe' nin tefsi-
rinde kulland temel kaynaklarndan biridir (Mütercim).
Cüz : 18 23. MÜ'M NÛN SÜR ESt 93 -100 359

93-100. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Cenâb- Hakk'n kendisine emrettii gibi Hz. Peygamber [sallalla-

hu aleyhi vcsellem] Allah Teâlâ'ya ne ekilde yalvarp yakarm ise bütün


ârifler ve kalbi uyank kimseler de aym ekilde yalvanp yakarrlar. Ârif

der ki:

"Rabbim, dünyann yklp ahiretin balad anda gafillere ve taat

konusunda tembel davranan kimselere vaat edilen esef ve pimanl


bana göstereceksen, beni zalimlerin arasnda bulundurma. Yani beni
onlarm hal ve yollarnda bulundurma ki onlarla birlikte ben de piman-
lk çekenlerden olmayaym."

Yüce Allah'n kullan içinden seçtii velilerde olduu gibi ârife de


Allah yolunda eziyet edildii zaman, kendisine öyle denir: "Sen kötü-
lüü en güzel davran ile sav. Kötülüe iyilikle karlk ver. Nefsin için

intikam almaktan sakn. Eer nefsin harekete geçip kendisine kötülük


eden kimseden intikam almaya kalkarsa eytanlarn vesveselerinden
Allah'a sn. Nefsi adna intikam peine dümek, gaflet içindeki kim-
selerin halidir. Onlar, sürekli gaflet içinde ve nefislerinin elinde esir ol-

duklarndan bu hâle ömürlerinin sonuna kadar devam ederler. Sonunda


kendilerine ölüm hali gelince, Allah'tan geri dönmeyi isterler. Heyhat,
heyhat. Bu olacak i deil. Âyette belirtildii gibi onun söyledii bo bir
sözden ibarettir. Onlarn önünde, kyamete kadar dünyaya geri dönme-
lerine engel olacak bir berzah, perde vardr (bk. Mu'minûn 23/oo).

"
Bir hadiste öyle buyrulmutur: Sizden her biri , ölüm atmda muhak-
kak piman olacak. Ölen kimse iyi biri ise , 'Keke iyiliimi biraz daha artr-
saydm' diye piman olur; kötü biri ise. ' Keke tövbe etseydim günahtan elimi
,

çekseydim diye ' piman olur.

Bunun için, kalbi uyank ârifler, Mevlâ'larna taat yolunda kemerle-


rini balayp kollarn svayarak ie koyuldular, bütün vakitlerini kendi-
lerini yüce sevgililerine yaklatracak salih amellerle mâmur ettiler, bu

alanda bütün güçleriyle yartlar. Bu konuda bir tanesi öyle demitir:

299 Ayn konuda biraz daha uzunca bir hadis için bk. Tirmizî, Zühd, 58 (nr. 2403).
360 23. MÜ'VINÛN SÛRES 101-105 Cüz: 18

"Hayrl söz ve ilerle öne geçmeye bak öne. Nefsini, hayrda geri

kalmlarn yaayaca esef ve pimanlktan sakndr!"

badet ehlinden biri, evinde bir kabir kazmt. Yats namazm kln-
ca onun içine girer, " Dedi ki: Rabbim, beni dünyaya geri gönder de salih bir

amel yapaym" âyetini okur ve nefsine,

"Nefsim, sen bir gün geridönmek isteyeceksin, fakat buna imkân


bulamayacaksn. Bugün sen geri dönme imkânna sahipsin; haydi, se-
ninle amel arasna bir engel konmadan Mevlâ'nn hizmetine kalk!" der-
di ve kabirden çkar geceyi namaz klarak geçirirdi. Kalbi uyank kimse-

lerin hali böyledir. Onlar, hazrlk frsatm kaçrmadan önce, pimanlk

ve gayretle ameli öne alrlar. Allah Teâlâ, taatini ganimet bilmede ve


huzuruna yaklatracak ilere komada bizlere yardm etsin. Âmin.

Kyametin Korkunç Halleri

Cenâb- Hak sonra, gelecei vaat edilen kyametin korkunç halle

rinden bahsederek öyle buyurdu:

101. Sûra üfürüldüü zaman, o gün, aralarnda (kendilerine fayda


veren) bir nesep ba kalmaz ve birbirlerini soramazlar da.
102. Artk kimin tartlar ar gelirse onlar gerçekten ,
kurtulua
erenlerdir.

103. Kimin tartlan hafif gelirse onlar da gerçekten kendilerini zi-


yana uratanlardr. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardr.
"

Cüz: 18 23. MÜ'MlNÛN SÛRES 101-105 361

104. Ate yüzlerini yalar ve onlar orada dudaklar sarkm çirkin


bir vaziyette kalrlar.

105. Allah onlara, "Âyetlerim size okunuyordu, siz ise onlar ya-
lanlyordunuz deil mi?" der.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Kyamet için sûra üfürüldüü zanum.


Bu, yeniden dirilip kabirlerden ayaa kalmak için üfürülen sûrdur. Bu-
nun, ruhlarn cesetlere üfürüimesi olduunu söyleyenler de olmutur.
Âyet öyle devam ediyor:

"O gün, aralarnda kendilerine fayda veren bir nesep ba kalmaz ."
Çünkü yaanan eylerden kaynaklanan dehetten dolay aralarndaki
birbirlerine acma ve efkat duygusu yok olup gider. Öyle ki insan kar-

deinden, annesinden, babasndan, einden ve olundan kaçar.

tbn Abbas [radyallahu anh] demitir ki: "Ahirette kimse, dünyada


övündüü gibi nesep ve mevkii ile övünemez ." 300

Âyet öyle bitiyor: "Birbirlerini soramazlar da. "O anda, herkes kendisi
ile megul olduundan birbirlerinin halini soramazlar. Allah Teâlâ'nn,
"Birbirlerine yönelip (hesap) sorarlar" (Sâffât 37/27) âyeti, bu âyetle çelimez.
Çünkü onlann, sükût edip bir ey konumamalar sûra ikinci kez üflen-
menin bandadr; birbirleriyle konumalar ise daha sonradr. Zira k-
yamet gününde deiik durumlar vardr. Bir durumda halk aknlk
içinde kalp birbirlerine hiçbir ey soramazlar; dier bir durumda ise
aylp kendilerine gelirler, birbirlerine yönelip sorarlar.

tbn Abbas (radyallahu anh) demitir ki: Bu âyette kastedilen birinci sûra
üflemedir. Sûra üflenince insanlar dehetinden kendinden geçip baylr.
Âyette geçtii gibi, "Ogün, aralarnda bir nesep ba kalmaz ve birbirlerini
"
soramazlar da. " Sonra âyette geçtii gibi, Sûra dier bir kez üfürülür; o

anda onlar ayaa kalkp saa sola baknrlar " (Zümer 39/68). O zaman, dier

300 Sa’lebî, el-Krrf vc'I-Beydn, 4/335 (Beyrut 2004).


" "

362 23. MÜ'MNÛN SÛRES 101-105 Cüz: 18

"
âyette belirtildii gibi, Birbirlerine yönelip sorarlar (Sâffât 37/27). Bunu
301
Sa'lebî nakletmitir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: ar Artk kimin tartlar
gelirse, yani geçerli iman ve salih amellerden oluan iyilik tartlan ar

gelirse onlar, gerçekten kurtulua erenlerdir. Onlar, bütün aranan güzel


eylere ulaan ve bütün korkulan eylerden kurtulan kimselerdir.

" Kimin tartlan hafif gelirse, yani kimin tartlacak geçerli bir iman ve
salih bir ameli yoksa o kâfirdir. u âyet bunu gösteriyor:
"O kâfirler için kyamet gününde bir tart kurmayz" (Kehf 18/105). Bu
konudaki açklama orada geçti.

A •
"
Ayet öyle devam ediyor: ite onlar gerçekten kendilerini ziyana
,

uratanlardr." Onlar, nefislerini kemale erdirecekleri vakitlerini boa


harcadlar ve nefsin kemale ermesi için verilen istidatlann iptal ettiler.

"Onlar cehennemde ebedî kalacaklardr .

bn Mesud'un |radvaiiahu anh] öyle dedii rivayet edilmitir: "Kyamet


gününde bir kölenin veya câriyenin (erkek yahut kadnn) elinden tutulup
getirilir, önceki ve sonraki bütün insanlarn önünde ayakta tutulur. Bir
melek, 'Bu, filan olu filandr. Kimin onda bir hakk varsa hakkm alma-
ya gelsin" diye seslenir. O anda bir kadn olunda, kocasnda, babasnda
veya kardeinde alaca bir hakknn olmasn ister, bundan çok hola-
nr." îbn Mesud [radvallahuanh) daha sonra, "Ogün, aralarnda bir nesep ba
kalmaz ve birbirlerini soramazlar da" âyetini okudu. Ve sözüne öyle devam
etti: "Sonra Cenâb- Hak, üzerinde insanlarn haklan bulunan kula,

"Bunlara haklarn ver!" buyurur. Kul,

"Rabbim, dünya fâni oldu, ben onlara nereden neyi vereyim?" der.

O zaman Allah Teâlâ meleklere,


"Bunun iyiliklerinden aln, herkese bundan alaca miktarda iyilik-

lerinden verin!" buyurur. 3,12

301 Salebi. cl-Kcf v'l-Beyân. 4/335-336; ayrca bk. SuyÛtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 6/117.

302 Taberî, Câmiu’l-Beyârt, 17/113; Sa'lebî, el-Kef r'l-Beyân, 4/336; Süyûlî, ed-Dürrü'l-
Mensur, 6/117.
,

Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES I01-j05_ _ _363

Devamndaki âyette öyle buyruluyor. "Ate yüzlerini yalar, yakar

ve onlar orada dudaklar sarkm çirkin bir vaziyette kalrlar." Ate onlarn
bütün vücutlarn yakt halde, yüzün özel olarak dile getirilmesi onun
en erefli âza olmasndandr. Onlarn yüzleri, atein iddetli hararetin-
den dolay çok çirkin bir hal alr. Bu durum, dudaklarn yukar ve aa
sarkp dilerin srtr vaziyette ortaya çkmasdr. Hz. Peygamber'e [sallal-
lahu aleyhi vesellem) bu âyetteki durum sorulunca, öyle buyurmutur:

"Ate, yüzlerini kzartr, üst dudak soyulup yukar doru toplanr, öyle
ki ban ortasna kadar gelir. Alt dudak ise sarkp göbee kadar iner. w "-

Kendilerini knamak ve balarna gelen bu durumu hak etmelerine


sebep olan eyi hatrlatmak için onlara öyle denir:

"Dünyada, Kurian âyetlerim size okunuyordu siz o zaman onlar ya-


lanlyordunuz, deil mi? öyle ise onu yalanlamanzn cezasn tadn!"

Allah Teâlâ'dan hayrl ilerde muvaffak olmak ve hidayet isteriz.

101-105. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Hakim et-TirmizP04 demitir ki: "Kyamet günü bütün nesepler, soy


balan kesilir; sadece Rabb'inin kulluunda geçerli ve salam bir ba
olan kimsenin ba kesilmez. Çünkü bu ba, ebediyen kesilip kopmaz.
te kendisiyle övünülecek ba budur; yoksa kendi cinsinden baba, anne
ve çocuklarla oluan ba deildir."
Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Arifler, Cenâb- Hakk'
ve O'nun her tarafa yaylm ihsanlann müahede ettiklerinde, bütün
varlklan ile O'na balanrlar. Bu, lâhî marifet, ezelî sevgi ve kudsî se-

çilmeyle oluan bir badr; ârifler artan yere, onun dnda hiçbir eyle
303 Sa'leb, el-Kef v'l-Beyân, 4/337; Ti rmizî. Cehennem, 5; Ahmed, Müsted, 3/88.

304 Hâkim Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Haan (v. 320/932), velilik ve ta-
el-Tirmizi,
savvuf alanndaki eserleriyle tannan veli, muhaddis, kelâma, hikmet sahibi bir zattr.
Dinin hikmet yönünü geni ölçüde aratrd ve bu alanda eserler yazd için "Hakim"
diye anlmtr. Onun. Halmü'l-Evliyâ, Hela -eria. Neâdirü'l-Usûl. Beyânu ’I-Fark beyne 's-
Sartr ve'l-Kalb vc'I-Fuâd ve'l-Lüb, Hakkatü'l-Âdcmiyyin, cl-Menhiyyât, Ilmü'l-Evliyâ adl
eserleri mehurdur A'lâm'n-NüMâ, 8/439-442; Sübkî, Tabakâtü'-
(bk_ Zehebî. Siyer ü

âfiyye, 2/245-246; Abdülfettâh Bereke, "Hakim et-Tirmzr, DA, 15/196-199.


364 23. MÜ ' MN ÜN_ SÜRES 101 - 105 Cür 18

iftihar etmezler ve içinde olduklan güzellikle megul olarak baka bir


ey istemezler ." 305
Bu iki eyhin (Hakîm et-Tirmizî ile Vertecübrnin) dediklerinin ma-
nas udur: Kulun, yüce Mevlâ'sna ba
sahih ve salam olur, bütün
varl ile O'na balanr ve O' nun dndaki her eyi kalbinden atarsa
O'nunla olan ba kopmaz, sevgisi ve ünsiyeti (yaknl) devam eder.
Kim Allah'tan bakasna balanr ve O'nun dndaki birini severse bu
ba kesilir ve kopar.
Kesilmeden devam eden balardan biri de Allah dostlaryla olan
ba, onlan sevmek ve kendilerine hizmet etmektir. Bu, hakikatte Allah
Teâlâ'ya bir balanmadr; zira Allah dostu ile kurulan bu ba, Allah'
tanmaya ve O'na gerçek kulluu yapmaya vesiledir. Bu durumda o,
Allah'a kulluun kapsamna giren bir ameldir. Kim Allah dostlarna
balanrsa hakikatte Allah'a balanm olur. Kim onlan severse Allah'
sevmi olur. Çünkü Allah'n dostlann sevmek ve onlarla birlikte bulun-
mak, insan Allah'n sevgisine ve nzasna götürür. Onlar, kyamet gü-
nünde Rahmân'n sanda (özel kürsüler üzerinde) bulunan kimseler-
dir. Onlann nuru bütün insanlan kaplar. Allah katndaki derecelerinden
dolay peygamberler ve ehidler, onlara takdir ve hayranlkla bakarlar.
Hz. Peygamber'e [sallaiiahu aleyhi veseiieml, "Allah'n dostlan kimdir?" diye
sorulunca öyle buyurmutur:

"Onlar, deiik kabilelerden srf Allah’n zikri ve sevgisi üzere bir araya
306
gelmi kimselerdir ."

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

305 bk. Rûzbihân- Baklî, Ardisü'l-Beyân, 2/569.

306 Bu konuda benzer bir hadis için bk. Ebû Davud, Büyü', 75. Bu konudaki deiik hadisler
için bk. Silyûtf, ed-Dürrü 1-Mensûr, 4/370-373.
J "

Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 106-114

Cehennemliklerin Cevab
Cenâb- Hak sonra, cehennemliklerin cevabinden bahsederek öyle
buyurdu:

ü I
©0 ' U-i
'
i ÛJ- J Ü
y
I
S 541 U> ^ -
li lî lî jlî ISL.
" '

^
^
\
^ ^ ^. J J

HUjlj ^ll ilil I

1145
I

âjJyÇSâl^ j- otf

JI e 3^ ^ fP
j ' ^ © 04^
1

f 5 >ii j! C£ IÛJ »jîû 0 j-i- Sû. ^ (Jlj f


jû3i jj ’M ni ^ o j* 0 ji uji ji-ü

106. Cehennemlikler dediler ki: " Rabbimiz ! Azgnlmz bize ga-


lip geldi ve sapkn bir toplum olduk."

"
107. Rabbimiz ! Bizi buradan çkar. Eer (tekrar inkâr ve isyana)
dönersek, üphesiz biz zalim kimseleriz

108. Allah dedi ki: " Susup kaln orada, artk benimle konuma-
!"
yn
109."Kullarmdan bir grup, 'Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi bala,
bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayrlsstn' diyordu."

110. "Siz ise onlarla alay ettiniz. Öyle ki onlarla uramanz size
benim zikrimi unutturdu; sizler onlara gülüp duruyordunuz."

111. "Bugün ben onlara sabretmelerine karltk mükâfatlarn ver-


dim; üphesiz onlar muratlarna erenlerdir."
366 23. MÜ'MNÛN SÛRES 106-114 Cüz: H

112. Allah, "Yeryüzünde kaç sene kaldtnz?" diye sordu.

113. Onlar, "Bir gün ya da bir günden daha az bir süre kaldk; he-
sap imkân olanlara sor" dediler.

114. Allah öyle dedi: "Çok az bir zaman kaldnz. Keke bilmi
olsaydnz."

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Cehennemlikler dediler ki: Rabbimiz!
Azgnlmz bize galip geldi." Yani bizim kendi kötü irademizle tercih
ettiimiz bedbahtlk hali bizi tamamen sard, böylece yaptmz kötü
amellerle cehennemlik olduk.

Buradaki bedbahtlk halini, ezelde verilen lâhî hükme hamletmek


(yani bize ezeldeki hüküm galip geldi ve onun için cehennemlik olduk
demek) doru deildir. Onlar, ezelde verilen bir hükmü kendilerinden
savmakla yükümlü deiller; çünkü bu onlann tercihinde deildir.

Cehennemliklerin sözleri öyle bitiyor: "Ve doru yoldan sapan bir

toplum olduk; bunun için hakk yalanladk."

Gördüün gibi onlarn bu sözü, balarna gelen eyin yaptklar


kötü ilerden kaynaklandn bizzat kendileri tarafndan bir itiraftr.

Onun, kendilerine ezelde yazlan ekavet (cehennemlik) hükmünün


kendilerine galip gelmesine bir itiraz olduunu söylemek doru deil-
dir. Çünkü Allah Teâlâ, onlar hakkndaki cehennemlik hükmünü, on-
lann bunu, hikmet âlemindeki zâhirî duruma göre, kendi tercihleri ile
yapacaklarn bildii için yazmtr. Bu durumda onlarn itiraf, kendi
tercihleri ile yaptklan ilerle ilgilidir, yoksa haklarnda önceden yazlan
lâhî hükümle ilgili deildir.

"
Cehennemlikler sonra öyle dediler: Rabbimiz ! Bizi buradan çkar.
Eer tekrar inkâr ve isyana dönersek üphesiz biz zalim kimseleriz." Yani
,

bizi cehennemden çkanp dünyaya geri gönder; ayet bundan sonra,


daha önce yapmakta olduumuz inkâr ve isyanlara geri dönersek, o za-
man biz, zulümde haddi am kimseler oluruz.
Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÛRES 106-114 367

Eer onlar, yaptklar eyleri yapmaya (kaderden dolay) mecbur


olduklarna inansalard, dünyaya geri dönmeyi istemezler, iman edip
taat yapmaya söz vermezlerdi.

Kurtubî demitir ölüm annda dünyaya geri dönmeyi


ki: "Onlar,
istedikleri gibi cehennemi görünce de geri dönmeyi istediler ." 307

Cenâb- Hak onlara, bin sene sonra u


ekilde cevap verdi: Susup
"

kaln orada." Atete zelil ve alçak bir halde susup kaln, köpeklerin sinip
kalmas gibi orada kaln. "Ateten çkmak ve dünyaya dönmek isteye-
l"
rek benimle konumayn Yahut sizden azabn kalkmas için benimle ko-
numayn; o sizden kaldrlmaz ve hafifletilmez.
Rivayet edildiine göre bu, onlarn konutuklar son sözdür. Artk
bundan sonra, horultu ve iniltiden baka bir konuma yoktur. Onlar
köpek ulumas gibi sesler çkarrlar, sözlerini kendileri anlamad gibi
iiten tarafndan da bir ey anlalmaz.

Bazlar, aadaki konumalarn bu görüü red-


âyetlerde gelecek
dettiini söylemitir, fakat onlara öyle cevap verilir: Aadaki konu-
malar, Allah Teâlâ'nn onlara, "Susun orada, benimle konumayn " deme-
sinden önce olur, sonra bu hitap gelir.

Cenâb- Hak sonra, onlarn bu azab hak edilerinin sebebini açkla-


yarak öyle buyurdu: "Kullarmdan bir grup, dünyada, 'Rabbimiz! man
ettik, bizi bala, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayrlssm'
diyordu. Siz ise onlarla alay ettiniz." Bunlar, müminlerdir. Yahut Allah
hepsinden raz olsun, onlar, Sahabe-i kirâm veya ashâb- Suffe'dir. Yani
siz onlan alay konusu ettiniz ve kendileriyle alay ederek urap dur-
dunuz. Hatta, onlarla çok uramanz ve kendileriyle alay etmeniz, size
benim zikrimi unutturdu; dostlarm hakknda benden korkmadnz, sizler

onlara gülüp duruyordunuz." Bu durum, alay etmede son noktadr.

Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyurdu:

" Bugün ben onlara, sizin eziyetlerinize sabretmelerine karlk


mükâfatlarn verdim; üphesiz onlar, her istediklerine ulaarak muratla-
rna erenlerdir; siz ise böyle deilsiniz."

307 Kurtubî, el-Cdrm' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 12/141.


"

368 23. MÜ'MÎNÛN SÛRES 106-114 Cüz: 18

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Allah Teâlâ veya görevli


melek, 'Allah'tan kendisine dönmek istediiniz yeryüzünde kaç sene kal-
dnz?" diye sordu. Onlar,

' Bir gün ya da bir günden daha az bir süre kaldk dediler ." Onlar, ce-
'

hennemdeki ebedî kallarna nisbetle, dünyadaki kallarn çok az


buldular; çünkü sknt içinde olan kimse, sknt çektii günleri uzun
bulur; rahatlk ve afiyet günleri ise kendisine ksa gelir. Sözlerine öyle
devam ettiler:

" Hesap yapma imkân olanlar sor." Yani saymasn bilen ve buna
imkân bulan kimselere sor; u anda bamza gelen iddetli azap bizi
saymaktan ve hesap yapmaktan uzak tutmaktadr.

Âyete u mana da verilmitir: Dünyada ne kadar kaldmz, kulla-


rn ömürlerini ve amellerini sayp tesbit eden meleklere sor.

"Allah Teâlâ veya melek, onlarn sözlerini tasdik ederek öyle dedi:

Çok az bir zaman kaldnz." Yani dünyada sadece ksa bir süre kaldnz
yahut daha sonrasna nisbetle çok az kaldnz.

"Keke bir ey bilmi olsaydnz .

Âyete u mana da verilmitir: Eer ilim sahibi olsaydnz, dünyada


çok kaldnz bilirdiniz. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

106-114. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah için birbirini sevenler, Allah'n zikrinde, sevgisinde ve mari-


fetini talepte bir araya gelenler, dier insanlardan aynlp ortaya çktkla-
rnda, nurlan ve srlaryla tanmdklannda, hiçbir gölgenin bulunmad
o günde arn gölgesinde toplandklannda ve onlar inkâr eden tembel
kimseler hesap vermenin üzüntüsü içinde kvranrken onlar gördükle-
rinde, hal lisanyla veya sözlü olarak derler ki:

"Rabbimiz, ekavet halimiz (bedbahtlmz) bize galip geldi; bu-


nun için bu dostlarnla birlikte olamadk. Bizler, doru yoldan sapm
bir topluluk olduk. Rabbimiz, bizi bu üzüntüden kurtar ve dünyaya geri
Cüz: 18 23. MÜ'MtNÛN SÛRES 106-114 369

gönder; eer ibadette tembellie geri döner ve velilerini inkâr edersek,

biz gerçekten zalim kimseleriz." Onlara öyle denir:

"Orada susup kaln! Geri dönü frsat gitti. Kullarmdan, gönlünü


dünyadan çekip hak yola giren ve sadece Allah'a balanan sûfîlerin k-
yafetine bürünen bir grup,

'Rabbimiz, biz, senin tarafndan seçilmi velilerinin yoluna iman et-


tik ve ona girdik; bizi affet, kötülüklerimizi ört. Bize rahmetinle merha-
met et; öyle ki bu rahmet bizi senin huzuruna ulatrsn. Sen, merhamet
edenlerin en hayrlssn' derlerdi. Siz ise onlar alaya aldnz, sürekli
onlar tenkitle uratnz. Bu haliniz size, benim zikrimi unutturdu. Siz-

ler, onlarn haline bakp gülüyordunuz. Ben bugün onlara, sabretme-


lerine karlk mükâfatlarn verdim. üphesiz onlar, zatm müahede,
dostlanma yaknlk, huzurumda yaknlk elde etmi peygamberlerin ve
sddklann derecelerinde cemalimin sonsuz güzelliini seyir ile keyif

ederek muratlarna ermi kimselerdir."

mam Kueyrî demitir ki: "Cenâb- Hak, dostlanna dümanlk ya-


pan kimselerden, dostlarnn gönlünü ho edecek ekilde intikam alr.

Bu, Hak Teâlâ'nn hesaplamasdr. Onlara der ki: Velilerimden bir grup
beni methedip sena ederlerdi; beni överek ve methederek anlatrlard.
Siz ise onlar alaya aldnz. Bugün onlara mükâfatlarn] vereceim, siz-

den ise intikam alacam !" 108

Allah Teâlâ'nn, “Dünyada ne kadar kaldnz?" âyeti hakknda deriz

ki: unu iyi bil: Kulun ömrü bittiinde, dünyann bütün günleri ksa
gelir, ölen insann gözünde tek bir gün ve günün bir ksm kadar olur.
Eer kul, ölümden sonra rahata ularsa dünyadaki yorgunluk günlerini
unutur, ondan uzaklar, hepsi görülen kark rüyalar gibi olur. ayet
ölen kul, ölümünden sonra yorgunluk ve sknt içine düerse dünyada-
ki bütün rahatln unutur, hepsi bir rüya gibi olur.

Abdurrahman- Fâsî, Celâleyn Tefsiri üzerine yapt Haiye de ' de-


mitir ki: "Bir ey, her ne kadar çok olsa da ondan üstün olan eye göre,
noksanlar ve azalr. nsanlarn yerin altnda kal müddetleri de böy-
308 Kueyri, Lclâifü 'l-ârât, A 1262. Mana, Letâfü'l-ldrât'a göre verildi (Mütercim).
370 23. MÜ'MNÛN SÛRES 115-118 Cüz: 18

ledir. Eer kabirlerinde rahatlk içinde kyamet gününde kar-


iseler,

latklar rahatln yannda çok az kalr. ayet insan, kabrinde sknt


içindeyse, kyamet gününde gördüü dehetin yannda bu sknt yok

olup gider; çünkü kyamet gününde kâfirler için hiç bitmeyen can yakc
azaplar vardr."

nsan Bo Yere Yaratlmad


Cenâb- Hak sonra, kyamet gününde kâfirlere yapt knamay ta-
mamlayarak öyle buyurdu:

115. "Sizi bo yere yarattmz ve bize tekrar döndürülmeyecei-


tizi mi sandnz ?"

116. Gerçek mülk sahibi olan Allah yücedir. O'ndan baka hiçbir

ilâh yoktur. O, bereketli yüce arn Rabb'idir.


117. Kim, hakknda hiçbir delili olmad halde Allah ile birlikte

baka bir ilâha taparsa onun hesab sadece Rabb'i katindadr. üphe-
siz kâfirler kurtulua eremezler.

118. De ki: "Rabbim! Beni bala, merhamet et; sen merhamet


edenlerin en haytrltstsm!"
"

Cüz: 18 23. MÜ'MNÛN SÜRES 115-118 371

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: ‘'Sizi, yaratmada ve ortaya çkarmada


hikmetsiz olarak bo yere yarattmz m sandnz da öldükten sonra di-
rilmeyi inkâr ettiniz? Siz ayrca, hesap ve karlk için bize döndürülmeye-
?"
ceinizi mi sandnz Bilakis biz sizi, kullukla mükellef olarak yarattk;

sonra bize döndürülürsünüz, iyilere mükâfatm veririz, kötüleri ise ce-

zalandmnz.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Allah, abes bir ey yarat-


maktan yücedir." Bu, Cenâb- Hakk' ve yapt ileri yüceltmektir. O
kullan üzerinde diledii gibi tasarrufta bulunur; hikmetinin gerektirdii
ekilde yoktan var eder, öldürüp tekrar diriltir, sevap verir, azap eder.
O, zatnda, sfatlarnda ve fiillerinde mahlûkata benzemekten uzak ve
Cenâb- Hak aynca hikmetsiz, faydasz ve güzel olmayan
yücedir. bir i
yapmaktan da yüce ve uzaktr.

"O, gerçek mülk sahibidir." O, yoktan var etme, var olan yok etme,
diriltme, öldürme, azap etme, mükâfat verme yönüyle, her yönden mül-
olduu bir sultandr. O'nun dndaki
kiyet ve hâkimiyetin kendisine ait

her ey, O'nun mülkü olup lâhî hükmü altnda boyun emitir.

"O'ndan baka hiçbir ilâh yoktur. Onun dndaki ey O nun ku-


her
ludur. "O, bereketli yüce arn Rabb'idir." Allah Teâlâ, arn Rabb'i oldu-
una göre, elbette eref, derece ve büyüklük olarak onun altnda olan
dier varlklarn da Rabb'idir.

Arn bereketli olarak tanmlanmas u sebeplerden olabilir: Vahiy


artan inmektedir. Kur'ân- Kerim de bu vahye dahildir. Yine ondan ha-
yr ve bereket inmektedir. Yahut ar, ikram ve ihsan edenlerin en cömer-
di olan yüce Allah'a nisbet edildii için, ona "bereketli ar" denmitir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Kim, yapt ibadetin sahih


olduuna dair hiçbir delili bulunmad halde, Allah ile birlikte baka bir
ilâha, tek olarak veya Allah'a ortak koarak taparsa ..."

Âyetteuna dikkat çekilmektedir: Hakknda delil olmayan bir eyi


din diye yaamak yanltr. Bozulmam akllarn yanl olduuna ahit
372 23. MÜ'MNÛN SÜRES 115-118 Cüz: 18

olduu eyleri din diye kabul etmenin ne derece yanl olduunu siz

düünün!
"
Âyetin devam öyledir: Onun hesab sadece Rabb'i katindadr Al-

lah ona hak ettii karl verir.


"
üphesiz kâfirler kurtulua eremezler.”
Onlar için hiçbir kazanç ve kurtulu yoktur.

Sûre-i kerime, müminlerin kurtuluundan bahsederek balad,


kâfirlerin kurtulua eremeyeceini bildirerek bitti. Bu, imana, onun kalp-
te sabit kalmasn ve artp gelimesini temin eden eylere tevik etmek
için yapld. man kalpte sabit tutup artran eyler, Kur'ân- Hakîm'in
ve yüce Peygamber'in |sallallahu aleyhi vesollem] getirdii eylere smsk sa-
rlmaktr. Güzel felahn elde edilmesi için bu gereklidir.

Cenâb- Hak sonra bize, kendisinden mafiretini ve rahmetini iste-

memizi öretti; çünkü isyanlarn uursuzluu insan kötü akbete götü-


rür. Bunun için Allah Teâlâ öyle buyurdu:

"Deki: Rabbim! Beni bala, bana merhamet et; sen merhamet edenlerin
en hayrlssn!”

Âyette u bildirilmektedir: Mafiret ve rahmet, dinî ilerin en mü-


himlerindendir. Öyle ki Cenâb- Hak, geçmi ve gelecek günahlar af-

fedilmi olan Peygamber'ine [sallaiiahu aleyhi vesellem] bile onlar istemeyi


emretti. Onun dndaki kimseler için durum nasl olur düünün! Ken-
dimiz, kardelerimiz ve bütün müslümanlar için Allah'tan sonsuz ma-
firetini ve rahmetini istiyoruz. Âmin.

Mesud Iradyallahu anhl hastalan-


Rivayet edildiine göre Abdullah b.
m "
birinin yanna urad. Onun kulana, Sizi bo yere yarattmz ve
?"
bize tekrar döndürülmeyeceinizi mi sandnz âyetinden sûrenin sonuna
kadar olan dört âyeti okudu. Hasta o anda iyileti. Durumu haber alan
Hz. Peygamber [sallaiiahu aleyhi veseüeml tbn Mesud'a,

" Onun kulana ne okudun?" diye sordu. O da ne yaptn söyledi.


Bunun üzerine Resûlullah [sallaiiahu aleyhi vesellem |,
Cüz: 16 23. MÜ'MNÛN SÛRES 115-118 373

" Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki eer yaknen inanan bir mü-
min onlar bir daa okusa da yerinden oynard " w buyurdu.

115-118. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ, kâinat sadece kendisiyle tannmak, onda zatnn srla-

rn ve sfatlarnn nurlarn ortaya çkarmak için yaratt. Kuds! bir ha-

berde öyle buyrulmutur:

"Ben bilinmeyen bir hazine idim ; bilinmeyi istedim, bunun için insanlar
yarattm. Böylece onlara kendimi tanttm; onlar benimle beni tanm oldu-
lar. "

Mahlûkatm yaratlmasnda çok güzel hikmetler ve alacak srlar


mevcuttur; onlan bütünüyle sadece, mahlûkat yaratan ve hayatlarn
düzene koyan yüce Allah bilir.

Mahlûkattan bazlar vardr ki Allah Teâlâ onlan, rahmetinin, ke-


reminin ve ihsannn eserlerini ortaya çkarmak için yaratmtr; bunlar
iman ve taat ehli kimselerdir.

Allah Teâlâ onlardan bazlann, hilmini ve affn ortaya çkarmak


için yaratmtr. Onlar, isyana dalan kimselerdir.

Allah Teâlâ onlardan bazlann, kendilerinde adalet, kahr ve azab-


n göstermek için yaratmtr; onlar, hakk inkâr edenler ve haddi aan-
lardr.

Ariflerden Hakim et-Tirmizî Irahmetullahi aleyhi demitir ki: "Allah


Teâlâ insanlan, kendisine kulluk etmeleri için yaratt. Onlar ibadet yap-
tklarnda Allah kendilerini mükafatlandrr; ibadeti terkedince ise ce-
zalandrr. Eer insanlar Allah'a kulluk ederse bugün O'nun kulu olur-
lar, dünyann köleliinden kurtulurlar, selâm yurdu cennette de sultan
olurlar. Allah'a ibadeti terkedenler ise bugün dünyada itibardan dü-
mü, knanm, kaçak köledirler; yarn ahirette ise ate tabakalar arasn-
da cehennem hapishanelerinde ceza gören dümanlardr."
309 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 1/38 (Beyrut 2002); Ebu Ya'lâ, Müsned, nr. 5045; îbnü's-
Sinnl, nr. 625;Süyûti ed-Dürrü’l-Mensûr, 6/122.
/
374 23. MÜ'MNÛN SÛRES 115-118 Cüz: 18

Âlimlerden biri demitir ki: "Allah Teâlâ, kâinat sadece Hz.


Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem] erefini göstermek için yaratt; o da
Allah'n nurundan yaratld."

bn Abbas [radyaliahu anhj demitir ki: "Allah Teâlâ, Hz. sa'ya


[aleyhisselâm] öyle vahyetti: Ey Meryem olu sa, Muhammed'e iman et,

ümmetine de ona iman etmelerini emret. Eer Muhammed olmasayd,


Âdem'i yaratmazdm. Eer Muhammed olmasayd, cennet ve cehenne-
mi yaratmazdm."* 10

mam Kueyrî demitir ki: "Allah'a irk koann hesabn ahirette

yüce Allah görecektir; onun azab da dünyada Allah tarafndan verile-

cektir. Bu azap, onun kalbine konulan cehalettir. Bu cehaletten dolay o,

Allah ile birlikte bakasna ibadete raz oldu. Müriklerin, Biz o putlara
sadece bizi Allah'a yaklatrsnlar diye ibadet ediyoruz' (Zümer39/3) sözleri,

aklî bir delile dayanmadan, hakknda salam bir haberin ve naklin a-


hitlii bulunmadan söylenmi bir sözdür. O yalnzca bir yalan ve iftira-
dr, herhangi bir delilin desteklemedii yanl bir sözdür."* 11

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür. Kulunu doru yola ileten O'dur.

Allah Teâlâ, Efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabna salât

ve selâm etsin.

Her türlü hamd ve övgü, âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur.

Mü'minûn sûresinin tefsiri burada tamamland.

310 bk. Sa'lebî, el-Kef <c'l-Btyân. 4/340.

311 Kuevrt Letâfu'l-ârât, 4/264.


(24) NÛR SÛRES

Sûre Hakknda Bilgi: Nûr sûresi Medine'de inmitir; altm dört


âyettir.

Önceki Sûre ile Balants: Önceki sûre, Allah'n rahmetini isteme


emriyle bitti. Bu sûrede ise hadlerin (ilenen suçlara yönelik Allah'n
koyduu cezalann) uygulanmas emredildi. Gerçekten hadlerin uygu-
lanmas, yüce Allah'n rahmetinin eseridir; çünkü suçlara ait cezalann
uygulanmas, insanlar günahlardan sakndrr, o zaman da insanlann
üzerine rahmet ve afiyet iner. Ebû Hüreyre [radyallahu anh] demitir ki:

" Yeryüzünde birhaddin (lâhî cezann ) uygulanmas, yeryüzünde yaa-


" 312
yanlar için krk gece yamur yamasndan daha hayrldr.

öyle denilmitir: Allah Teâlâ, Kurey mürikleri hakknda önceki


"
sûrede, "Onlarn bundan baka, yapmakta olduklar kötü amelleri de vardr
(Mü minûn 23/63) buyurdu, sonra bu sûrede onlann halleri hakknda ayr bir

konuya geçerek, dier kötü ilerinden bahsetti. Onlann kötü ilerinden

312 Nesâî, Sârik, 7 (nr. 4920). Ayn söz, hadis olarak da gelmitir bk. bn Mâce, Hudüd, 3 (nr.
2537, 2538); Nesâ, Sârik, 7 (nr. 4919).
376 24. NÛR SÛRES 1-2 Cüz: 18

biri de zina idi. Onlann, kötü yollarda kullandklar câriyeleri vard; onla-
ra zina yaptrp bu yolla elde ettikleri kazançlarn yiyorlard. Allah Teâlâ,

bu sûreyi indirerek zina iinin çok çirkin bir ey olduunu belirtti.


Hz. Âie'den [radyaUahu anhâ] rivayet edildiine göre Hz. Peygamber
[sallallahu aleyhi vesellem) öyle buyurmutur:

"Kadnlarnza Nur sûresini ve ip eirmeyi (gerekli el sanatlartn ve ev

ilerini) öretin. Yani zinadan saknmalar için Nûr sûresindeki hü-


kümleri öretin.
"
Sûreye, 35. âyetinde geçen, "Allah göklerin ve yerin nurudur
âyetinden dolay, "Nûr sûresi" ismi verilmitir.

Nur, "kendisiyle varldklarn hakikati açlan ve asl hali bilinen ey-


dir." Zâhiri nurla (kla), varlklarn zâhirî, maddi yönü bilinir. Bâtn
nurla ise bâtnî yönü (iç yüzü, hakikati) bilinir; Cenâb- Hakk'n yüce
zatnn tannmas ve (Yna yaklatran kulluk edeplerinin bilinmesi gibi.

Nuru üç grupta toplayabiliriz:

1. Cenâb- Hakk'a yaplacak kulluk hükümlerini bilme nuru.


2. Yakn nuru.
3. Mükâefe (manevi keif) nuru.

Birincisi, slâm nurudur; o, yldzlarn nuru gibidir.

kincisi, iman nurudur; o, ayn nuru gibi daha parlak ve büyüktür.

Üçüncüsü ise ihsan nuru olup o, günein nuru gibidir.

lk ikisine, "Hakk'a yönelme nuru" denir; üçüncüsüne ise "Hak ile

buluma ve CYnu müahede nuru" denir.

Bu nurlar, kulun Allah'a yönelme ve kalbini maddi eylerden ann-


drmas ölçüsünde azalp çoalr. Kalpte irfan (marifet) günei parla-
dnda, yldzlarn ve ayn nurundan bir eser kalmaz; çünkü Cenâb-
Hakk' müahede mahallinde kâinatn varl silinip gider. O zaman,
daha önce gayb olan eyler, açkça görünür hale gelir, tasdik edilen ha-

kikatler müahede edilir; iman, müahede halinin içinde kemale erer.

313 Hâkim, Müstedrek, 2/396; Beyhakî, abU’l-mân, nr. 2453; Heysemî, ez-Zevâid, 4/93.
Cü2: 18 24. N'ûR SÛRES 1-2 377

Zinann Cezas

man nurunun bulunduu makamda takva, doru yolun esasdr.


Bunun Hak Teâlâ bu sûrenin evvelinde, kendisinden saknlacak en
için

mühim eyden bahsetti. Bu, zinadr; bir de harama ve kadnlarn avret


yerlerine bakmak gibi zinaya götüren eylerdir. Cenâb- Hak bu konuda

öyle buyurdu:


Wi;i oU 14 -i LiUüyl I'jjJ.

jU l
j^\j @ jj^s» j5
o*U5 ; =;4=» oi ^ lib u* ; ^3 siU
C
5 > tl " î '«M I
" >*\\* *. "

Bismillahirrahmânirrahîm.

1. Bu, bizim indirdiimiz ve (içindeki hükümleri) farz kldmz bir


sûredir. Düünüp öüt almanz için onda apaçk âyetler indirdik.

2. Zina eden kadn ve zina eden erkekten her birine yüzer denek
vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanyorsanz , Allah'n dini konu-
sunda onlara kar sizi bir acma duygusu sarmasn. Müminlerden bir

topluluk da onlarn cezasna ahit olsun.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Bu bizim indirdiimiz ve içindeki hü-
,

kümleri farz kldmz bir sûredir."


Sûre, "balangcndan bitimine kadar içinde birçok âyeti içeren bö-
lüm" demektir.
"

378 24. NÛR SÛRES 1-2 Cüz: 18

Bu sûrenin özellii udur: Onu sana biz indirdik ve içindeki hü-


kümleri farz kldk.

Faiz, "kesin belirlenen ey" demektir.

Bir okuyua göre âyetin manas öyle olmaktadr: Bu sûrede, çeitli


alanlarla ilgili pek çok farz vardr. Yahut o sûrede, kendilerinden önce-
kilere ve sonrakilere farz klman pek çok hüküm mevcuttur.

Âyet öyle devam ediyon "Onda, düünüp öüt almanz için apaçk
âyetler, hükme delaleti apaçk deliller indirdik ." Onlarn manaya deil,
hükme delil olular apaçktr. Çünkü mana yönüyle bu sûrenin âyetleri,
dier sûrelerin âyetleri gibidir. Bu âyetler, zaten indirilen sûrenin içinde
"
iken, onlar için ayrca indirdik " denmesi, onlann içerdii hükümlerin
önemini bildirmek ve onlann deerini yüceltmek içindir. Benzer bir du-
rum u âyetlerde de mevcuttur: Allah Teâlâ Hz. Hûd ve kavmi hakkn-
da önce,

"Biz Hüd'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardk " (Hûd u/58) bu-
"
yurdu. Peinden tekrar, Onlar iddetli bir azaptan kurtardk" buyurdu.

Bu, onlara yaplan ihsann büyüklüünü anlatmak içindir.

Âyet öyle bitiyor: “Buttu öüt almanz için yaptk." Yani onlan, üze-
rinde düünüp öüt alarak hükümlerini uygulamanz gerektirecek bir
durum meydana geldiinde, gereince amel etmeniz için indirdik.

Bu âyette u da bildirilmektedir: O hükümlerin hakk, onlan sürekli


aklnzda tutmanzdr; öyle ki onlara bir ihtiyaç olunca hatrlayp gere-
ini yapasnz.

Cenâb- Hak sonra, sûrede geçen hükümleri açklamaya balayarak


öyle buyurdu:

" Zina eden kadn ve zina eden erkekten her birine yüzer denek vurun .

Bu cezann uygulanmas için zina eden kadn ve erkek hür, bulûa


ermi, bekâr olmal, aynca kadn bu ii tehdit ve zorlama ile yapmam
olmal.
"

Cüz: 1B 24. NÛR SÛRES 1-2 379

Âyetin zâhirî hükmü, evli ve bekâr bütün zina edenleri kapsamak-


tadr. Fakat bu genel hüküm mehur sünnet ile kaldrlm, zina eden-
lere yüzer sopa hükmü, sadece zina eden bekârlara uygulanm, zina

eden evlilere ise Hz. Peygamber Isaiiallahu aleyhi veseiiem] recm (talanarak
öldürülme) cezasn uygulamtr. Mâiz ve dierlerine uygulad gibi.
Hz. Ali'nin öyle dedii rivayet edilmitir: "Ben zina eden (bekâr)
kadn ve erkee Allah'n kitabna göre yüz sopa cezas verdim; evli olan-
lara ise Allah Resûlü'nün sünnetine uyarak recm cezas uyguladm."

Bazlar demitir ki: "Bu âyetteki (zina eden evlilere uygulanan)


sopa cezas, okunuu Kur'an'dan neshedilen bir âyetle kaldrlm olup
"
bu âyet udur: Evli bir yal erkek ve kadn zina ettikleri zaman, Allah'tan

ibretlik bir ceza olarak onlar muhakkak recmedin ( talayarak öldürün). Allah
azizdir, hakimdir .

Hz. Ali'den [radyallahu anh] rivayet edilen söz bu görüü reddetmek-


14
tedir. Bu açklama Ebüssuûd'a aittir .'

Zina eden kimseye recm cezasn uygulamak için u artlarn bulun-


mas gerekir: Akl, hürriyet, müslüman olmak, bulû, geçerli bir nikâhla
evlenmi olmak, tam bir cinsel ilikiye girmi olmak.

Âyette, "dövülür" denmeyip "bedenine sopa vurulur" denmesi,


una iaret etmektedir: Ceza verilirken vurulan sopa, tesiri ete ulaacak
kadar iddetli olmayp acs deride kalacak ekilde hafif vurulmaldr.

Âyetteki cezay uygulama emri, insanlarn yönetimini üstlenmi


idarecileredir. Dinin belirttii cezalan uygulamak, aslnda bütün müs-
lümanlarn üzerine düen bir görevdir, ancak hepsinin bunun için bir
araya gelmesi mümkün deildir. Bu durumda idareci onlarn yerine ge-
çer. mam Mâlik ve mam afiî (rahmetullahi aleyhi, sahih bir hadise' 1
* daya-
narak sopa cezasna, bir sene sürgünü de eklemitir. mam Ebû Hanîfe
ise sürgün cezasnn âyetle yürürlükten kaldrldm söylemitir .
316

314 Ebüssuûd, Irâdü l-.AJcl 4/438 (Beyrul 1999).

315 Hadis için bk. Buhâri, ehâdât 8, Sulh, 5; Müslim, Hudud, 12; Ebû Davud, Hudûd, 23;
Tirmizî, Hudûd, 8; Nesâî, Kadâ, 22.

316 bk. Cessâs, Ahkâmü'l-Kur'dn, 3/333-334 (Beyrul 1994).


'

380 24. NÛR SÛRES 1-2 Cüz: 18

"
Ayet öyle devam ediyor: Allah'a ve ahiret gününe inanyorsanz,
Allah’n dini konusunda onlara kar sizi biracma duygusu sarmasn ." Yani
Allah'n taatinde ve snrlarn belirledii cezalan uygulamada kalbi-
nizde bir anma ve yufkalk olmasn. Mana udur: Müminlerin yapmas
gereken ey, Allah'n dinini uygulama konusunda tavizsiz olmalan ve
gevek davranmamalandr. Böyle olmallar ki Allah'n hududunu (be-
lirledii cezalan uygulamay) yerine getirsinler.
"
Allah'a ve ahiret gününe inanyorsanz" denmesi, onlan heyecanlan-
drmak, Allah için kzma duygularm hareket geçirmek, dini uygulama
adna gayrete getirmektir. Gerçekten iman, Allah'n taatinde ciddi olmay
ve hükümlerini uygulamada büyük gayret göstermeyi gerektirmektedir.

Âyette, ahiret gününden bahsedilmesi, hadleri uygulamada mü-


samaha gösterilmesi ve uygulamann ihmal edilmesi durumunda ceza

bulunacam hatrlatmak içindir.

Âyetin manas udur: Eer Allah'a ve ahiret gününe inanyorsanz,


zina eden bekâr kadn ve erkee yüz sopa cezasn uygulayn, cezay
iptal etmeyin.

"
Ebû Miclez'e, Allah’n dini konusunda onlara kar sizi bir acma duy-
gusu sarmasn " âyeti hakknda, "Vallahi bizler bir adama sopa vurulma-
sna veya elinin kesilmesine kar merhamete gelip acyoruz" denilince

öyle demitir:

"Buradaki emir, sultan içindir; onun kendilerine acyarak cezalarn

uygulamama hakk yoktur ." 317

Abdullah b. Ömer [radyallahu anhl, zina eden câriyesine sopa ceza-


s uygulad. Sopay vuracak adama, "Srtna, ayaklarna ve alt tarafna

vur, vurularn hafif olsun" dedi. Kendisine, Allah’n dini konusunda on-
lara kar sizi bir acma tutmasn’ âyeti, onlara anmayn" diyor denilince,
îbn Ömer,

317 bk. Taberf, Câmiu'l-Beyân, 17/ 141 (Riyad 2003); Süyûtî, ed-Durrü'l-Mensûr, 6/ 125.
Cüz: 18 24. NÛR SÜRES 1-2 381

"Onu öldüreyim mi? Allah Teâlâ bana, ona vurmam ve edeplendir-


memi emretti, onu öldürmemi emretmedi" dedi 318 .

Sopa cezas uygulanrken, avret yerlerini örten elbise hariç, dier


elbiseleri çkarlr.

Âyet öyle bitiyor: " Müminlerden bir topluluk da onlarn cezasna a-


hit olsun, yani cezalarnn uyguland yerde hazr bulunsun." Bu, onla-
r daha fazla utandrp rezil etmek içindir. Gerçekten bazan insanlarn
önünde rezil olma korkusu insan, azaptan daha fazla çekindirir.

Âlimlerden biri demitir ki: Cezalarn, hâkimin önünde uygulanmas


gerekir. Onu insanlarn en faziletli olanlar ve hayrllar uygulamaldr.
Çünkü o, dinin temel bir emrini yerine getirmektir. Bu i ayn zamanda,
inam Allah'a yaklatran bir kulluk çeididir. Bunun için onun uygu-
lan, miktar, mahalli ve uygulama ekli usulüne uygun yaplmaldr.
Öyle ki uygulanan cezann artlarndan ve korunmas gereken edeple-
rinden hiçbiri ihmal edilmemelidir. üphesiz bir müslümamn kan ve
dokunulmazlk hakk çok büyüktür. Bunun için mümkün olan her ey-
de onun haklarna riayet gerekir. Buna göre, cezada bir noksanlatrma
yaplmad gibi ekleme de yaplmamaldr. Sopa cezas uygulanrken
orta halli bir denek bulunur. Sopa çok yumuak ve çok sert olmamal.
Dövmede de ayn ekilde dengeli olmak gerekir. Sopay vururken elini

sadece koltuk alt görülecek kadar yukar kaldrmal, bununla birlikte


vuruu çok hafif de olmamaldr, aksine orta iddette vurmaldr; öyle
ki vuruu ac vermeli fakat zarar vermemelidir.

Âyette, uygulanan cezaya (hadde) "azap" denmesi, onun ilenen


suç için hem bir ceza hem de kefâret olduuna delildir.

Ceza uygulanrken hazr bulunacak grup en az üç kiidir. Dört veya


krk kiidir diyenler de olmutur. Hasan- Basrî Irahmetullahi aleyh), bu gru-
bun en az on kii olduunu söylemitir. Bundan kast, kendileriyle o iin
tehirinin hâsl olduu bir topluluktur. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

318 Taberi, Câmi'l-Beyân, 17/141; Sa'lebî, el-Kef vt'l-Beyân, 4/344; Süytitî, cd-Dümi'l-
Mensûr, 6/125.
382 JA NÛR SÛRES 1-2 Cüz: 18

1-Z Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Takva (Allah'tan korkarak haramlardan korunmak) doru yolun


esasdr; onunla tahkik makamna (kemal ve müahede haline) ulalr.
Takvas olmayan kimsenin, hakikat yolunda bir pay yoktur. Hakikat
yoluna girmeyen kimse manevi alanda ilerleyemez. Manevi yolda iler-

lemeyen kimse vuslata ulaamaz. Kulun saknp korunaca günahlarn


en büyüü, avret yeriyle ilgili ehvettir. Bu, en büyük fitne ve en çirkin
beladr. Bu konuda Hz. Peygamber [sallaUahu aleyhi veselleml öyle buyur-
mutur;

" Betiden sonra erkeklere, kadnlardan daha büyük bir fitne (imtihan se-
bebi) brakmadm. ",19

Hz. Huzeyfe'den (radyaliahu anh) rivayet edildiine göre Resûlullah


[sallallahu aleyhi vesellem) öyle buyurmutur:

"Ey insanlar, zinadan saknn; üphesiz onda alt âfet vardr. Bunlarn

üçü dünyada, üçü ahirette gerçekleir. Dünyada olanlar unlardr: Zina, insa-
nn heybetini (vakar ve saygnln) giderir, fakirlik getirir, ömrü ksaltr ( onu
bereketsiz ve hayrsz hale getirir). Ahitteki âfetleri unlardr: Allah'n gazabn
n2°
çeker, kötü hesaba düürür ve cehennemde ebedî kalmaya sebep olur. '

ömrün ksalmasndan maksat, bereketinin azalmasdr. Cehennem-


de ebedî kalmaktan kast (müminler için), onda uzun süre kalmasdr.

Dier bir hadiste öyle buyrulmutur:

" Gerçekten cehennemdekiler, zina eden kadn ve erkein avret yerlerin-

çekerler. "
321
den çkan pis kokudan dolay eziyet

Hz. Enes'ten (radyaliahu anh J gelen bir hadiste, Hz. Peygamber (sallalla-

hu aleyhi veselleml öyle buyurmutur:

319 Buhârî. Nikâh. 17; Müslim, Rikak. 97; Tirmizt Edeb, 31 tbn Mâce, Filen, 19.

320 Sa'lebî, el-Kef ve'l-Beyân, 4/345; Ebü Nuaym, HüyetU'-Evliyâ, 4/ 1 19 (Beyrut 2000); Ali el-
Müttakl, Kenzii'l-Ummâl, nr. 13022; Kurtubî, cl-Câmi’ li-Ahkâmi'l-Kur dn, 12/154 (Beyrut
1998). Zinann dört âfetini bildiren bir hadis için bk. Heysemî, ez-Z evâid, 6/254.

321 Bezzâr, Kefü'l-Eslâr, nr. 1548; Heysemî, ez-Ze>âd, 6/255; Münzirî, et-Tertfb, nr. 3538.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 1-2 383

" Ümmetimin amelleri her cuma (hafta) iki defa bana arzedilip gösterilir.

Onlarn içinde Allah'n en fazla gazap ettii kimseler, zina edenlerdir.


" m
Vehb b. Münebbih 323 demitir ki: "Tevrat'ta öyle yazldr: Zina
eden kimse fakirlie dümeden ölmez. Hanmm baka erkeklere pazar-
layan kimse gözleri kör olmadan ölmez ." 324

Kudsî haberlerin birinde Allah Teâlâ öyle buyurmutur: "Ben, ken-


disinden baka bir ilâh bulunmayan Allah'm. Mekke'yi, elimle yarat-

tm. Hac yapanlar, bir zaman sonra da olsa zengin ederim. Zina eden
kimseyi ise bir zaman sonra da olsa fakir düürürüm."

Buraya kadar bahsettiklerimiz, zina eden kimsenin dünyadaki ve


ahiretteki cezasdr. Berzah âlemindeki cezasna gelince, onlarn ruhlar
ateten tandrn içine konur; tandr tututuu zaman atele birlik-
bir

te yukar çkar; ate sönünce en altna düerler. Kyamet kopana kadar

böyle devam eder. Zina edenlerin çektii bu azap, Buhârfde nakledilen


323
bir hadiste de geçmektedir .

bn Rüd demitir ki: "irkten sonra, zinadan daha çirkin bir günah
yoktur; çünkü onunla eref çinenmi olur ve nesepler birbirine kar-
r. Kim günaha samimi olarak tövbe ederse Allah onun tövbesini kabul
eder."

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

Allah Teâlâ'nn, "Zina eden kadn ve erkee kar Allah'n dininde (em-
redilen cezay uygularken) sizi bir acma duygusu kaplamasn" âyeti hak-
knda mam Gazâlî Irahmetullahi alevh], hyâü Ulûmi'd-Dîn adl eserinde

demitir ki:

322 Sa'lebî, el-K£$f v'l-Btyât, 4/345; Ebû \uaym, Hilyeti l-Evliyâ, 6/193; Ali el-Müttakî,
Kenzü'l-Ummdl. nr. 13619.

323 Vehb b. Münebbih, Ebû Abdullah (v. 110/728), aslen ranl olup lâbitnin ileri gelen
âlimlerindendir. Zühd ve takvasyla mehurdur. Isriiloullan'yla ilgili rivayetleri nak-
ledenlerin banda gelir. Buhiri, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî gibi muhaddislerin
kendisinden hadis naklettii hadis râvilen arasndadr.

324 Sa'lebî, el-Kef * l-Beyân, 4/345.


325 bk. Buhâri, Cenâiz. 92 (nr. 1386); Miinziri, el -Tercih, nr. 825.
"

384 24. NÛR SÜRES 3 Cüz: 18

"Bir hadiste öyle buynlmutur: 'Ümmetimin en hayrllar, ( din ko-


nusunda haramlara kar) en sert ve titiz olanlardr.' Allah Teâlâ öyle bu-
yurmutur:

'Zina eden kadn ve erkee kar Allah'n dininde (emredilen ceza-

y uygularken) sizi bir acma duygusu kaplamasn.' Buna göre, haram-


lara kar gayrete gelmek, Allah için nefse kzp onu ehvetinden ve
hevâsndan alkoymak övülmütür, böyle bir gayretin bulunmay ise
kötülenmitir." 526

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

Zina Eden Kimseyle Evlenme Yasa


Cenâb- Hak sonra, zina edenlerle evlenmeyi yasaklayarak öyle
buyurdu:

3. Zina eden erkek sadece, zina eden veya Allah'a ortak koan bir

kadnla evlenir. Zina eden bir kadnla da sadece zina eden veya Allah'a
ortak koan bir erkek evlenir. Bu, müminlere haram klnmtr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Zina eden erkek sadece, zina eden veya
Allah'a ortak koan bir kadnla evlenir. Zina eden bir kadnla da sadece zina
eden veya Allah'a ortak koan bir erkek evlenir.

Zina eden kötü tabiatl kimse, sadece kendisi gibi zina yapan kötü
tabiatl bir kadna ve mürik bir kadna rabet eder. Zina yapan düük
tabiatl bir kadna da sadece kendisi gibi fâsk veya mürikler rabet

326 Gazâlî, Ihyd. 3/209 (Beyrut 2000).


" "

Cüz: 18 24 N ÛR SÛ RES 3 385

eder. Bu, o günkü Arap toplumunda allp yaygn olan bir duruma
göre verilmi bir hükümdür. Allah Teâlâ müminleri, zinaya düen ka-
dnlarla zina etmekten sakndrdktan sonra, onlarla evlenmekten de sa-
kndrd. Çünkü zina, çirkinlikte irke denk bir günahtr. man da iffet
ve haramdan korumakla birlikte bulunan bir haslettir. Bu âyet, ‘'Kötü
tabiatl erkekler, kötü tabiatl kadnlara layktr (Nûr 24/26) âyeti gibidir.

Rivayet edildiine göre muhacirler Medine'ye geldiklerinde, iç-

lerinden bazsnn hiçbir mal ve ailesi yoktu. Medine'de ise zina ile

megul olan fahie kadnlar vard; kendilerini erkeklere kiralyorlard.


Onlar,maddi olarak Medine'nin en varlkl kadnlaryd. Fakir müslü-
manlardan bazlar, bu kadnlarn güzellii ve mallarndan kendileri-
ne vermeleri için onlarla evlenmeye rabet ettiler, bunun için gelip Hz.
Peygamber' den (saiialiahu aleyhi vcsellemj izin istediler. O zaman bu âyet
127
indi . Allah Teâlâ onlar, bundan sakndrd, onun zina edenlerin ii
ve müriklere has bir durum olduunu belirtti; müminlere, onlarla ayn
yola girmemeleri ve ayn vasf almamalar için bu ilerin semtine yana-
mamalarn emretti.

öyle denilmitir: Zina eden kadnlarla evlenmek, slâm'n ilk gün-


lerinde haramd, sonra, "Sizden bekâr olanlar evlendirin!" (Nûr 24/32)
âyetiyle hükmü kaldrld.

Bazlar, âyette geçen nikâhtan maksadn cinsel ilikiye girmek ol-

duunu söylemitir. Buna göre mana öyle olur: Zina eden erkek, sa-
dece kendisi gibi zina eden kadnla zina eder. Bu görü, doruluktan
uzaktr, hatta bâtldr.

Resûlullah'a Isallallahu aleyhi vesellem], bir kadnla zina ettikten sonra

onunla evlenen adamn durumu sorulunca, öyle buyurmutur:

"Em>eli zina, sonu nikâhtr. 3n

327 Taberî, Câmul-Beyin, 17/149-150; Sa'lebi, d-Ketfve'l-Beydn, 4/345 (Beyrut 2004); Süyûtî,
ed-Durrü'l-Mensûr, 6/127.

32U Abdürrezzâk. Musannref, 7/202; Beyhak, es-Sünmii'l-Kübrd, 7/168.


386 24. NÛR SÛRES 3 Cüz: H

Dier bir hadiste öyle buyrulmutur:

“Haram, helâl olan bir eyi haram klmaz. "32<>

Âyetin ilk ksmnn manas udur: Zina eden bir erkek, iffetli ka-
dnlara rabet etmez, o sadece günahkâr kadnlara rabet eder. Âyetin
ikinci ksmnn manas udur: Zina eden bir kadna iffetli kimseler
ise

rabet etmez, fakat zina eden kimseler rabet eder. Bunlar, birbirinden
farkl manalardr.

Bu âyette, zina eden erkek önce dile getirildi; yüz sopa vurulmasn
emreden önceki âyette ise önce zina eden kadn dile getirildi. Bunun
sebebi udur: Önceki âyet, zina eden kimselerin iledikleri cinayete ve-
rilecek ceza için dile getirildi. Bu ite kadn, temel sebeptir ve bu cinayet
ondan balamaktadr. Bu âyette ise zina eden kadnlarla evlenmeden
bahsedilmektedir; bu ite erkek asl olduu için önce o söylendi.

Cenâb- Hak sonra, bu konudaki hükmü dile getirerek öyle bu-


yurdu: “Bu i, müminlere haram klnmtr." Yani zina eden kadnlarla
onlardan bir kazanç salamak veya güzellikleri için evlenmek haram-
dr.Çünkü bunda, fâsklara benzemek, knanacak durumlara dümek,
hakknda kötü söz, gybet ve nesebi hakknda eletirilere mâruz kalmak
ve bunlarn dnda daha pek çok bozuk ey vardr. Öyle ki bu eyler,
en düük ve rezil bir kimseye bile layk deilken, müminlere ve fazilet

sahiplerine nasl uygun olur? Bu sebeple, bu iten müminleri son derece


uzak tutmak için "haram" ifadesini kulland.

Âyette geçen "evlenmez" ifadesinin, "evlenmesin" manasnda ya-

saklama olduu da söylenmitir. Âyetin bir okunuu, "evlenmesin" an-

lamndadr.

Buradaki haramlk, ya hakikat manasndadr, yani bu i bütün


"
müminlere haram klnd demektir. Fakat sonra bu hüküm, Sizden
durumu uygun olanlar ellen-
bekârlar, kölelerinizden ve câriyelerin izden

dirin!" (Nûr 24/32) âyetiyle kaldrlmtr. Yahut âyetteki haramlk genel

deil, âyetin inmesine sebep olan özel kimselere aittir. En dorusunu


Allah Teâlâ bilir.

329 Ibn Mâce, Nikâh, 63 (nr. 2015).


Cüz; 18 _ _ _ _ _ 24. NÛR SÛRES 3_ _ _ _ 387

3. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Sohbetin, yapan veya dinleyen herkeste bir tesiri vardr. erefli in-

sanlarn sohbetiyle eref elde edilir; rezil insanlarn sohbetiyle insan, de-
erini düürecek durumlarla yüz yüze gelir. Bu konuda bir tanesi öyle
demitir:

"Senin, gönül ehli salih insanlarla birlikte bulunman gerekir. Kim


gönül ehli kimselere karrsa hayrlarda öne geçer. Düük kimsenin
sohbetine raz olmaktan sakn; yoksa yüksek deerini düürür ve hakir

görülürsün."

Demek ki kii, samimi dostunun hali ve yolu üzeredir. Kim, bir hali
elde etmise kendisiyle birlikte bulunanlar muhakkak ondan bir ey alr-
lar. Hüküm, duruma göredir. Eer insandaki nur kuvvetliyse
galip olan

zulmete (karanla) galip gelir. ayet zulmet hali kuvvetliyse nura galip
gelir ve onu da zulmete çevirir. Cenâb- Hak, bunun için zinaya dümü

kadnlarla evlenmeyi yasaklad; çünkü koca her ne kadar nur sahibi biri

olsa da damar huyunu çeker; kadnda huy haline gelmi ahlâk, çocuk-
larna da geçer. Çok az hariç, genelde, zina eden kimselerin çocuklar
zinaya meyleder; iffetli kimselerin çocuklar da iffetli olur. Âyette belir-
"
tildii gibi, Temiz toprak, Rabb'itin izniyle ho bitkiler çkarr; çorak arazi
ise sadece ie yaramaz eyler bitirir" (A rSf 7/58).

"
Resûlullah Miaiiahu aleyhi vesellem] bir hadisinde, Çöplükte yetien
yeillikten saknn!" buyurdu. Oradakiler, "Çöplükte yetien yeillik ne-
dir?" diye sorduklarnda, Hz. Peygamber [sallaliahu aleyhi vesellem], "Kötü
bir çevrede doup yetien güzel kadndr " buyurdu .
330

tbnü's-Sikkît 331 demitir ki: "Hadis-i erifte, kötü çevrede yetien


güzel kadn, pis bir çöplükte büyüyen yeil ota benzetildi; çünkü asl pis
olan ey, aslna meyleder; onun çocuklar da genelde aslna uygun bir

vasfta gelir. Bu durumda akll kimsenin, eer kader kendisine yardm


ederse çocuunun tohumunu ekecei temiz yeri seçmesi gerekir. O, asl

330 Deylemî, Firdtvsü'i-Althdr, nr. 1537; Adûni, Kefu I-Hafâ. 1/272.

331 lbnü's-Sikkît, Ebû Yusuf Yakub b. shak es-Sikkt (v. 244 / 858), Arap dili âlimi ve edip bir
zattr. Dil, edebiyat ve iir konularnda birçok derleme ve erhleri vardr (bk. Nasuhi Ünal
Karaarslan, bnü's-Sikklt", DM, 21/210).
388 _ _ 24. NÛR SÛRESU-5 Cüz: 18

temiz olan kadndr. Böyle yapar ki ondan gelen nesil de temiz olsun.
Bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Rahmine nutfenizi koyacanz (ve kendisinden nesil bekleyecei-


niz) kadnlar iyi seçin; bunun için (hali ve gidiat) size uygun kimselerle
"112
evlenin.

(Ayn ekilde kadn da evlenecei erkein beden güzelliinden ve


maddi zenginliinden önce karekterine, aklna, ahlâkna ve i disiplini-
ne bakmaldr).

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

Zina ftirasnn Cezas

Cenâb- Hak, bundan sonra, temiz ve iffetli bir kadna zina iftiras

atan kimseye verilecek cezadan bahsederek öyle buyurdu:

4. Namuslu kadnlara zina iftiras atp sonra (bunu ispat için) dört

ahit getiremeyenlere seksen denek vurun. Bundan sonra onlartn a-


hitliini asla kabul etmeyin. Onlar gerçekten fâsk kimselerdir.

5. Ancak bundan sonra tövbe edip halini düzeltenler hariç. üphe-


siz Allah çok balayandr, çok merhamet edendir.

Tefsir

Cenâb- Hak, zina edenlerin halinden bahsettikten sonra, iffetli ka-

dnlarn durumunu açklayarak buyuruyor ki:

332 Ibn Mâce, Nikâh, 46; Hâkim, MUsledrek, 2/ 163; Beyhakî, es-Siinenul-Kübrâ. 7/133; Süyûtî,

cs-Sûjfîr, nr. 3268


"

Cüz: 18 24. N ÛR SÛRES 4-5 389

Namuslu hür, iffetli, müslüman ve mükellef kadnlara zina iftiras


" ,

atp sonra onlarn bunu yaptna ahitlik edecek dört ahit getiremeyenle-
re, yalan ve iftiralarn ortaya çkarmak için seksen denek vurun."

ffetli kadna yaplan bu iftira, ona, "Ey zinakâr kadn , Ey dost

tutan kadn" Bunun açk ifadelerle yaplmasyla ka-


gibi ifadelerle olur.

pal ifadelerle yaplmasnda, erkeklerin yapmasyla kadnlarn yapmas


arasnda bir fark yoktur. Yahut bu iftirann iffetli erkeklere yaplmasyla
iffetli kadnlara yaplmas arasnda bir fark yoktur.

Âyette bu iftira için "atma" tabirinin kullanlmas, onun iffetli ka-

dnlarda büyük bir etkibraktn ve bunu yapan kimsenin bir delil


olmadan öylesine ortaya attn bildirmek içindir. Âyetteki, namuslu
manasn verdiimiz "muhsan" tabirinin kullanlmas, atlan iftirann
baka bir ey deil, zina olduunu göstermektedir.

Yaplan suçlamann olmas ve ceza gerektirmesi için, iftira edi-


iftira

len kimsede u artlarn bulunmas gerekir: Hür ve akll olmak, bulûa


ermek, müslüman olmak, zinadan uzak bulunmak. Eer bütün artlar
oluursa böyle bir iftiray yapan kimselere, yalan ve iftiralarnn ortaya
çkmas için seksen sopa vurunuz. u âyet onlann yalana olduunu bil-

dirmektedir:

" ahitleri getiremedikleri zaman, onlar, Allah katnda yalancdrlar


(Nur 24/13).

ffetli erkekler için yaplan zina ayn ceza verilirken, bu


iftirasna da
hükmün sadece iftiraya urayan kadnlara özel klnmas, âyetin inme-
sine sebep olan olayn özellikle onlann üzerinde gerçeklemesinden ve
bu tür iftiralann daha çok onlar hakknda yaygn olmasndandr.

Bütün hadlerde, köle ve câriyelere, hür kimselere verilen cezann


yans uygulanr. Buna göre zina eden köleye elli sopa vurulur, iffetli

birine zina iftirasmda bulunan köleye de ceza olarak krk sopa vurulur.
"
Âyet öyle devam ediyor: Bundan sonra onlarn ahitliini asla ka-

bul etmeyin." Bunu onlan bu tür ilerden sakndrmak için yapn. Onla-
nn ahitliklerinin kabul edilmeyii kalplerine, sopa ise bedenlerine aa
çektirir. Bu kimse, iftira att kimseye diliyle eziyet verdi; bunun için.
390 24 NÛR SÛRES 4-5 Cüz: H

yaptna uygun bir ceza olarak, ahitlii kabul edilmeyerek kendisine


ceza verildi. Âyetin manas udur: Hali böyle olan kimselerin, hayatlar
boyunca hiçbir ahitliklerini kabul etmeyin. Buna göre onlann ahitlik-
lerinin reddedilmesi, kendilerine verilen cezann kapsamna girmekte
olup onun tamamlayc bir parçasdr. Sanki öyle denilmi oluyor: On-
larasopa cezas uygulayn ve ahitliklerini reddedin; yani onlara sopa
cezasyla ahitliklerinin reddedilmesini birlikte uygulayn.

Âyet öyle bitiyor: "Onlar gerçekten /ask kimselerdir ." Bu, onlara ve-
rilen cezadan ayr bir hükümdür. O, iftira eden kimsenin Allah katn-
daki halini anlatmaktadr. Yani onlar, haklarnda fâsk hükmü verilmi,
taatten çkm, haddi am kimselerdir. Bakas deil ama onlar, kendi-
lerine fâsk isminin verümesini hak etmilerdir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Sadece bundan sonra, yani


yapt iftirann peinden tövbe edip hallerini düzeltenler hariç." Bu istisna
ile onlar fâsklardan ayn tutulmulardr. Cenâb- Hakk'n u sözü bunu
"
göstermektedir: üphesiz Allah, çok balayandr, çok merhamet edendir."
Yani Allah onlarn günahlarm affeder, kendilerine merhamet eder, on-
lar fâsklann safnda tutmaz. Buna göre, onun had cezas ald alanda
ve onun dndaki alanlarda hiçbir ekilde ahitlii kabul edilmez; çün-
kü onlann ahitliinin reddedilmesi, peinden "ebediyen" ifadesi getiri-
lerek söylenmitir. Yapt tövbeye gelince, bu sadece kendisiyle Rabb'i
arasndaki günahlarn affedilmesinde fayda verir. Ebû Hanfe ve ashab
bu görütedir. O ayn zamanda îbn Abbas, Kad üreyh ve brahim en-
Neharnin görüüdür.

Dier bir görüe göre buradaki istisna, önceki âyette geçen, "Onla-
rn ahitliini ebediyen kabul etmeyin" ksmna aittir. O kimse, yapt i-
ten tövbe edip halini düzeltirse bütün ahitlikleri kabul edilir; çünkü bu
durumda ondan fâsk vasf kalkar. Âyetteki "ebediyen" ifadesi, hiçbir
zaman manasnda deil, o kimse fâsk vasfnda kald sürece demektir.
Onun yapt tövbe ile bu vasf son bulur. îmam afiî ve ashab bu gö-
rütedir. O ayn zamanda a'bî, Mesrûk, îbn Cübeyr, Atâ ve Süleyman
b. Yesâr'n görüüdür.
Cüz: 18 24 NÛR SÛRES 4-5 391

mam Mâlik, durumu ayr ayr deerlendirerek demitir “O kim- ki:

se tövbe etse de had cezas ald konuda ahitlii


kabul edilmez; onun

dndaki alanlarda ise ahitlii kabul edilir."

mam Mâlik, sanki önceki iki görüün arasn birletirmi oldu. En

dorusunu Allah Teâlâ bilir.

4-5, Âyetlerin Tasavvufî aretleri

nsanlarn gizlice yaptklar kötülüklerin peine dümemek (kimse-


nin kusurunu aratrmamak), kulu Allah'a yaklatran en faziletli amel-
lerdendir. Bu, akl sahibi kimselerin huyudur. Helâkten ve zarardan
kurtulu ondadr. nsanlarn kusurlarn aratnp kötü hallerini öre-
meye çalmak, en büyük günahlardan ve en çirkin ayplardandr. Allah
kendisine rahmet etsin, bir tanesi bu konuda demitir ki:

"Eer dinin güvende, hayrdan nasibin bol ve erefini korumu bir

halde yaamak istiyorsan, diline sahip ol; onunla hiç kimsenin gizli ve
mahrem halinden bahsetme. Sende de birtakm gizlenecek hal ve du-
rumlar mevcuttur. nsanlarda ise senin kusurlann yayacak pek çok dil
vardr (Onlarn diline dümeye gör, seni âleme rezil ederler). Gözlerin
bir kusur görünce onlara de ki: "Ey gözlerim, bakasnn aybna bakma,
insanlarda da (endeki kusurlar görecek) pek çok göz vardr." nsanlar-
la güzel geçin, haddi aan kimseden uzakla ve onu terket; fakat bunu
en güzel ekilde yap!"

Allah'a yönelmi kimse, yüce Mevlâ'sndan bakasyla megul ol-

maz; bu kâinatta O'ndan bakasm görmez, her eyde Allah' hatrlar;


Allah'a kar güzel zann ile onlar bir nura çevirir. Haklarndaki güzel
zannnn kemalinden dolay, Allah'n kullarnda gördüü her kusur için
bir mazeret arar (hemen onlan suçlayp küçük düürmez). Hayrl iler-

de muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.


392 24. NÛR SÛRES 6-10 Cüz: 18

Kar Koca Arasnda Lânetleme

Cenâb- Hak sonra, hanmn zina ile suçlayan ve bu yüzden arala-


rnda lânetleme gerçekleen kimsenin durumundan bahsederek öyle
buyurdu:

fclîiS i 141

J? V.
di Âl vliy Jl L-UJlS © jsîalül t

£1 <Lt, 0ISI4S
£ jl
olSl+i £jî JI4J 01 OIJb I4Ü l&jj ©
^Ql?jll^jLpÂlyÂfcJlll^UÎlj©jrtâ^3l jj^l ÂL
> S 1 -• /

& S^J fS^P ÂlJiSV^Oj^LÂJl


\
.
i

® f*f> 3> I

6. Elerine zina suçu atp da kendilerinden baka ahitleri olma-


yanlara gelince, onlarn her birinin ahitlii, kendisinin doru söyle-
diine dair dört defa Allah'n adyla ahitlik etmesidir.

7. Beinci defa da eer yalan söylüyorsa Allah'n lanetinin kendi


üzerine olmasn dilemesidir.

8. Kadnn, kocasnn yalanclardan olduuna dair dört defa


Allah'n adyla ahitlik etmesi,

9. Beinci defada da eer kocas doru söylüyorsa Allah'n gazab-


nn kendi üzerine olmasn dilemesi, kadndan cezay kaldrr.

10. Eer Allah'n size lutfu ve merhameti olmasayd ve Allah töv-


beleri çokça kabul eden, her iinde hikmet sahibi olmasayd, haliniz
nice olurdu?
Cüz : 18 24. NÜR SÛ R ES 6 - 1
0 393

Tef9r

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Elerine zina suçu atp da kendilerinden


baka ahitleri olmayanlara gelince, yani onlar için olaya ahitlik yapp
söylediklerini tasdik edecek kimse bulunmaynca, onun yapmas gereken
ahitlik, dört defa Allah'n adn anarak u ekilde ahitlikte bulunmasdr :

Allah' ahit tutarak söylüyorum, ben onun hakknda yaptm suçla-


mada doruyu söylemekteyim. Beinci de ise öyle der:

Eer ben onun hakknda yaptm suçlamada yala söylüyorsam,


Allah'n laneti benim üzerime olsun!" Koca bu ekilde yemin edince, on-
dan iftira cezas düer; eer yeminden çekinirse haksz yere hanmna
zina suçu attndan dolay kendisine iftira cezas uygulanr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: “Kadnn, kocasnn kendisi


hakknda ortaya att zina suçunda yalanclardan olduuna dair dört defa
Allah’n adyla yemin ve ahitlik etmesi, beinci defada da eer kocas doru
söylüyorsa Allah'n gazabnn kendi üzerine olmasn dilemesi, kadndan ce-

zay düürür."

Kadnlar hakknda Allah'n gazabndan bahsedilmesi, sonucu göz-


lerinde büyütüp onlan yalandan sakndrmak içindir. Çünkü hadis-i e-

rifte belirtildii gibi /33 kadnlar çok lanet okurlar. Dilleri lanet okumaya
çokça alt ve kalplerinden onun etkisi kalmad için, çou kez lânet
okumaya cüret ederler. Allah Teâlâ, onlan yalan yeminden sakndrmak
için, onlar hakknda lâhî gazabndan bahsetti.

mam Mâlik ve mam âfifye göre koca ve kadm, bu ekilde ye-


min edip lânetletiklerinde, sadece bu lânetleme ile aralan ebediyen
aynlr (Bütün boama haklarm kullanm olurlar ve artk bir daha
evlenemezler ). 334

Ebû Hanife demitir ki: "Hâkim, kadn ile kocann bâin (evlenmek
için yeniden nikâh gerektiren kesin) bir boamayla aynlmasna hükme-

333 lgili hadis için bk. Buhârî, Hayz, 6; Müslim, mân, 132; Tirmiz, Zekât, 12.

334 bk. Kurtub, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân. 12/17B-179.


394 24. NÛR SÛRES 6-10 Cüz: 18

dinceye kadar ayrlm olmazlar. Koca yalan söylediini itiraf ve tövbe


ederse, yeni bir nikâhla kadnn almas kendisine helâl olur ." 335

Rivayet edildiine göre az önce geçen iftira hakkndaki âyet nâzil

olunca, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem| minbere çkarak onu müs-
lümanlara okudu. Orada bulunan Âsim b. Adî el-Ensârî iradayallahu anh;

ayaa kalkarak,

''Allah beni size feda etsin; bir adam, bir adam hanmyla zina ha-
linde birlikte bulsa, tek bana gördüünü gelip haber verse, kendisine
zina iftiras suçundan dolay seksen sopa vuruluyor, müslümanlar ona
'fâsk' ismini veriyor, ayrca onun ahitlii de kabul edilmiyor. O anda
nasl ahit bulacaz? Biz olaya ahit aramaya gitsek, gelene kadar adam
iini bitirip gider. Eer o anda klcn çekip adam öldürse kendisine
ksas uygulanp öldürülür. Allahm, sen bize bir yol aç" dedi ve mescid-
den çkt. Kendisini yolda Hilâl b. Ümeyye karlad. Karlayan kimse-
nin Uveymir olduu da söylenmitir. Âsim, Hilâl b. Ümeyye' ye,

"Ne var ne yok?" diye sordu. O da,


"er var; erik b. Semhâ'y kanm Havle'nin üzerinde buldum" dedi
erik, Hilâl'in amcasnn olu. Havle de Âsm'n kzyd. Âsim,

"Vallahi, bu konuda sormutum; ne kadar çabuk buna


bir sual

müptela oldum!" dedi. Bunun üzerine beraberce dönüp durumu


Resûlullah'a [sallallahu aleyhi vvsellem] haber verdiler. Allah Resûlü Havle
ile konutu; kadn durumu inkâr etti. Bunun üzerine bu âyet indi. Mes-
cidde lânetletiler; Resûlullah IsaUailahu aleyhi vesellem) Hilâl b. Ümeyye ile

Havle'nin arasm ayrd. Sonra,

" Bundan doacak çocuu gözleyin ; eer o kadn ,


u ekilde (babasna
benzer) bir vasfta çocuk dourursa Hilâl'in hanm hakknda söylediklerinin
yalan olduuna hükmederim; ayet kadn u u vasfta (baba tarafna benze-
meyen) bir çocuk dourursa o zaman Hilâl'in doru söylediine hükmederim "
buyurdu. Kadn, hoa gitmeyen vasfta (bakasna ait olduu anlalan)
bir çocuk dourdu.™

335 bk. Cessâs. Ahkâmü'J-Kur'ân, 3/386, 391.

336 bk. Sa'lebi, el-Kef v'l-B*ydn, 4 / 350; BuhAri, Tefsîru Sûre (24), 3; Müslim, Liân, 1.
»

Cüz: 18 24. \ÛR SÛRES 6-10 395

Cenâb- Hak devamndaki âyette buyuruyor ki: "Eer Allah'n size

lutfu, ihsan ve merhameti, nimeti olmasayd ve Allah çokça tövbeleri kabul

eden ve her iinde hikmet sahibi olmasayd haliniz nice olurdu?" ,

Âyette sanki öyle deniyor: Eer Allah Teâlâ'nn size ihsan ve rah-
meti olmasayd, ayrca Cenâb- Hak tövbeleri son derece kabul eden,

her iinde ve hükmünde hikmet sahibi olan biri olmasayd, kelimelerin


ifadeedemeyecei skntl iler olurdu. Onun hikmetli ilerinden biri
de lânetleme hükmünü koymasdr. ayet lânetleme ve dier hüküm-
ler olmasayd, hanmm zina ile suçlayan kocaya, çektii rezillikle bir-

likte iftira cezas uygulanr, kadn öldürülür yahut bunun dnda baka
cezalar gelirdi.

mam Kueyrî âyete u manay vermitir: "Eer Allah Teâlâ'nn size


ihsan ve rahmeti olmasayd, bu kank durum içinde kalr, bu mükül
halden çkmaya yol bulamazdnz ." 337

6-10. Âyetlerin Tasavvufi aretleri

Nefis, gerçek fenâ fillâh haline ulap manevi terbiye ve süslenme-

si kemale erince, Allah'n srlarndan bir srra dönüür; artk böyle bir
nefse sahip olan kâmil insana bir noksanlk iftirasnda bulunmak helâl

olmaz. Çünkü Allah Teâlâ'nn srr, noksanlklardan uzaktr. Ona her-


hangi bir kusurla iftira eden kimse hemen tövbe etmelidir. En dorusu-
nu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Âie'ye ftira Edilmesi Olay


Cenâb- Hak sonra, Ifk olaynda Hz. Peygamber' in [sallallahu aleyhi ve-

seilem) zevcelerine iftira atmann vebalinden bahsederek öyle buyurdu:


- r * / w.

337 Kueyrî, Ltrtdifu l-lârâl, 4/269.


3% 24. NÛR SÛRES 11 Cüz: 18

11. O ar iftiray ortaya atanlar , içinizden bir gruptur. Onu ken-


diniz için kötü bir ey sanmayn; aksine o sizin için bir hayrdr. On-
lardan her biri için, iledikleri günahn cezas vardtr. Onlardan o gü-
nahn büyüünü üstlenen kimse için ise büyük bir azap vardtr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "O ar iftiray ortaya atanlar, içinizden

bir gruptur .
" O, yalanlarn ve iftiralarn en büyüüdür.

öyle de denilmitir: O, aniden karna çkncaya kadar hiç sezeme-


diin iftiradr. Âyetteki iftiradan kast, Hz. Âie-i Sddka'ya [radyallahu
anhâ| yaplan iftiradr. Bu i için âyette, "getirmek" tabirinin kullanlma-
s, bu iftiray atanlarn, onu, bir asl olmadan kendi taraflarnca uydur-
duklarm bildirmek içindir.

Bu olay udur:

Hz. Resûlullah [saiiaiiahu aleyhi veseUemJ, bir sefere çkmak istedii za-

man hanmlar arasnda kura çekerdi; kura hangisine çkarsa onu yann-
da götürürdü. Hz. Âie [radyallahu anhâ] demitir ki:

"Resûlullah Isaiiaiiahu aleyhi veseUemL çkt bir gazvede aramzda


kura çekti."

Bunun Benî Mustalik Gazvesi olduu söylenmitir. Ona Müreysf


Gazvesi de denir.*3* Bu gazvede ayrca teyemmüm âyeti inmitir.

Hz. Âie [radyallahu anhâj sözüne öyle devam ediyor: "Kura bana
çkt; bunun üzerine Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte sefere

ben çktm. Bu olay, örtü âyetinin inmesinden sonra oldu. Beni bir hev-

decin içine yerletirerek deveye yüklediler; yola çktk.

Dönüte, Medine'ye yaklatmz bir srada bir yerde konakladk.


duyum yapld. Ben de o srada kalkp def-i hacet için
Sonra hareket için
ordudan biraz uzaklatm. htiyacm gördüm ve yükümüzün yanma
döndüm. O srada gösümü yokladmda. Yemen akiinden yaplm

338 Mustalik. Huzâa kabilesine bal bir koldur; Müreysf ise Huzia kabilesine ait bir su kay-

nann addr (bk. îbn Hacer, Fethu'l-Bdri, 8/ 195 [Beyrut 1993]).


Cüz: 18 24 . NCR SOR ES 11 397

gerdanlmn dümü olduunu farkettim.Onu aramak için geri dön-


düm. Onu aradm için geciktim. Bu arada beni tayan grup, hevdeci
kaldrp devemin üzerine yüklemiler; beni de içinde zannetmiler. Ben
hafif biri olduum için, görevliler hevderin hafifliinden üphelenip
kontrol ihtiyaç duymamlar, deveyi çekip götürmüler.

Ordu ayrlp gittikten sonra ben gerdanlm buldum ve konakla-


ma yerine döndüm; fakat orada hiçbir ses ve seda yoktu. Ben de konak-
ladm yere gelip orada beklemeye baladm; onlarn beni kaybettikle-
rini farkcdip aramak için geri döneceklerini düündüm. Ben konaklama
yerimde bu ekilde otururken, beni uyku bast, uyudum.

Safvân b. Muattal es-Sülemî, ordunun gerisinde geceler, arkadan


düen ve kalan kontrol ederdi. Safvân gece erken yola çkm, sa-
gelir,

bahleyin benim konakladm yere gelmi. Beni görünce tand; çünkü


örtü âyeti inmeden önce beni görürdü. Beni görür görmez, 'nnâ lillâh

ve innâ ileyhi râciun âyetini okudu.


'
Onun bu sesiyle uyandm. Hemen
yüzümü cilbâbmla örttüm. Vallahi hiçbir kelime konumadk, ondan
okuduu âyetten baka bir kelime de iitmedim. Devesini çökertti, ön
ayaklarna bast, ben de kalkp deveye bindim. Safvan deveyi çekip
götürmeye balad. Nihayet orduya yetitik. Ordu, öle scanda bir

yerde konaklam, scan tesiriyle uultular geliyordu. nsanlar beni


kaybettiklerini anlaynca konaklamlar ve herkes benim hakkmda ko-
numaya balamt. Onlar bu halde iken âniden yanlarna çkageldim;
baz insanlar benim durumum hakknda dedikoduya daldlar; (geç kal-
m kötüye yordular) bu yüzden helak olan helâk oldu ..."

Bu olay Buhârî, Müslim ve siyer kitaplarndan uzunca nakledil-


119
mitir .

A
Ayet öyle devam ediyor: “O iftiray atanlar sizden bir gruptur .
" Yani
sizin airetinizdendir. Âyette geçen ve grup manas verdiimiz "usbe",
on kiiden krk kiiye kadar olan toplulua verilen isimdir. Onlar, mü-
nafklarn ba Abdullah b. Übey, Zeyd b. Rifâa, Mistah b. Üsâse, Ham-
ne bint Cah ve onlara destek verenlerdir. Hassan b. Sâbit'in bu iftiray
ortaya atanlara katlp katlmad konusunda ihtilaf edilmitir.

339 bk. Buhârî. Megâzî. 35. Tefsîn Sûre (24), 6; Müslim, Tevbe, 56; Ahmed, Miisned, 6/194.
398 24. NUR SC'RES 11 Cüz: 18

Mehur olan görüe göre, Hz. Peygamber [sallailahu aleyhi vesellem] Hz.
Âie'ye [radyallahu anhâ] iftira edenlere had cezas uygularken, Abdullah b.
Übeyy'e, kendisini ve kavmini dine sndrmak için ceza uygulamad 140 .

Birmâvî ,
141
Buhârî üzerine yapt haiyede, Ifk Hadisesi'nden çkan
sonuçlan verirken demitir ki: "Bu olayda, hak sözü terkedip dinden ç-
kacandan korkulan kimseler için (gerek görüldüünde) had cezasnn
uygulanmayacana dair bir delil vardr; Hz. Peygamber'in [sallailahu aley-
hi vesellem], bn Selûl'e uygulanacak iftira cezasn uygulamamas gibi."

îbn Abdülber, Hz. Âie'nin [radyallahu anhâ], Hassan b. Sâbit'i, iftira

olayndan uzak tuttuunu nakletmitir. Hassân b. Sâbit de bu konuda


iirlerinde bir ey söylediini inkâr etmitir. Onun söyledii iirlerinden
ortaya çkan udur: O bu konuda açkça bir ifade kullanmamtr; fakat
ta'riz yollu baz imalarda bulunmutur; onun için, bazlarnca o da iftira

edenlere katlmtr. Bu konuda ne olduunu en iyi Allah Teâlâ bilir.

Âyet öyle devam ediyor: " Onu kendiniz için kötü bir ey sanmayn."
Âyetteki hitap, Hz. Peygamber'e Mlallahu aleyhi veselleml, Hz. Ebû Bekir,
Hz. Âie ve Hz. Safvân'a [radyallahu anhüm] olup iin banda onlara bir
teselli olarak böyle buyrulmutur. Âyet öyle devam ediyor:

Onun vesilesiyle büyük bir sevap ka-


"Bilakis o, sizin için bir hayrdr."
zandnz ve Allah Teâlâ katndaki erefiniz ortaya çktndan bu durum
sizin için bir hayrdr. Yüce sahanzn her türlü kötü ilerden
Allah, sizin

uzak olduu ve erefinizin yücelii hakknda kyamete kadar okunacak


âyetlerini indirerek, size katnda ne kadar deer verdiini ilan etti. înen
bu hakknzda kötü konuan kimselere iddetli bir azap
âyetlerde, sizin

vaat edildi, hakknzda güzel zanda bulunanlar için ise sevap müjdelendi.
Yine bu âyetlerde, sdk ile Allah'a yönelme, her an O'na muhtaç olduu-
nu bilme ve Onun dndaki herkesten ümidini kesme vardr.

340 bk. Kurtubî, el-Câm' li-Ahkûm'l-Kur'ân. 12/186.

341 Birmâvî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdüddâim b. Musa el-Askalânî (v. 831/1428),
âfiî fakihi ve hadis âlimidir. BirmkvYnin el-Lâmiu's-Sabihale'l-Câmii's-SaMh adl dört cilt-

lik jerhi yannda daha birçok eseri mevcuttur (bk. M. Esat Khçer, "Birmâvî, Muhammed
b. Abdüddâim", DA, 6/204).
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 11 399

Cenâb- Hak devamnda, iftira iine bulaan kimselerin cezasndan


bahsederek öyle buyurdu: " Onlardan her biri için , iledikleri günahn ce-

zas vardr ." Yani o kimseye iftiraya dald ve katld ölçüde karlk
vardr. Onlarn bir ksm, atlan iftaraya gülmü, bir ksm iftiray dile

getirmi, bir ksm da dinledii eylere kar sükût edip bir tepki ver-
memiti.
"
Onlardan iftirann
, bam çekerek o günahn büyüünü üstlenen kim-
se için ise, -o, münafklarn ba Abdullah b. Übey'dir- büyük bir azap
vardr ." Eer o kimse, Abdullah b. Übcy gibi kâfir biri ise kendisine ahi-

rette büyük bir azap vardr; iftiraya katlan mümin biri ise onun azab
dünyadadr. Bu azap, ona verilecek iftira cezas, ahitliklerinin kabul
edilmeyii ve yalanclardan saylmasdr.

karan Mistah, gözlerini kaybetmi-


Rivayet edildiine göre olaya
tir. ayet olaya kart kesinse, ayn ekilde Hassan b. Sabit de gözleri-

ni kaybetmitir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

11. Âyetin Tasavvuf! aretleri

insanlarn veliler hakkndaki olumsuz sözleri, onlann manevi seyir-

lerinde gemilerini yürüten birer kürek ve ona hz veren rüzgâr gibidir.


nsanlarn veli hakkndaki sözleri ne kadar ar ve sert olursa onun lâhî
huzura ilerlemesi o derece kuvvetli olur. bn Atâullah- Iskenderî Hikem
adl eserinde der ki:

"Allah Teâlâ sana insanlarn eliyle eziyet ulatrd ki onlarla sakin


olmayasn (gönlünü onlara vermeyesin). Allah bu ekilde seni her ey-
den rahatsz etti ki hiçbir ey seni O'ndan alkoymasn."
Hak Teâlâ, seçkin dostlarnn kalplerini kskanr, onun kendisinden
bakasna güvenip dayanmasn sevmez; ne zaman dostlarnn kalbi bir
eye yönelirse o eyi kendisine aclatrr, onun düzenini bozup sevil-
meyecek hale getirir.

Hz. brahim'in laleyhissdim] olay bu duruma bir örnektir. O, olunu


ar sevip ona yönelince, Allah Teâlâ onu kesmesini emretti.
400 24. NÛR SÛRES 12-13 Cüz: 18

Hz. Yakub'un laleyhisselâm] olay da bu duruma bir örnektir. O, olu


Yusuf a an sevgi gösterince, Cenâb- Hak onu kendisinden uzaklatrd.
Ayn ekilde, Hz. Âie validemizi de [radyaUahu anhâ) Hz. Resûlullah'n
[saiiaiiahu aleyhi veseiiem) sevgisi iyice sarmt; öyle ki az kalsn vastaya ta-

klp onu gönderen yüce Rabb'inden perdelenecekti. Bunun üzerine Al-


lah Teâlâ, onu kendisine çevirmek için bana bu olaylan getirdi. Bunu,
onu temizlemek, perdelerden kurtarmak ve kalbini sadece kendisine

tahsis etmek için yapt. Nihayet Hz. Âie [radyallahuanhâl, nimette sadece
Hak Teâlâ'y görecek duruma geldi ve iftiradan uzak olduunu bildiren
âyetler inince,

"Sadece Allah'a hamdederim, ondan bakasna deil!" dedi.

Cenâb- Hak, dostlarna böyle yapar; onlarn bana getirdii bela


ve skntlarla onlar kendine döndürür; tâ ki O'ndan bakasyla oyalan-
masnlar. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yard-
myla mümkündür.

ftira Olayna Dalanlarn Knanmas

Cenâb- Hak, bundan sonra, iftira olayna dalanlar knayarak öyle


buyurdu:

> " • t ^ < f • t tt - > i > • - •


i 1 1 \. • \

d' i jl Z «j* '\

0j . . i J_1 l liJfcljjlj

V •

3 jL» â» H*. ^JLÜjiS.ljlnj jJb iü


12. Bu iftiray iittiiniz zaman, iman eden erkek ve kadnlar, ken-
dileri (gibi olan mümin kardeleri) hakknda güzel zan besleyerek, “Bu,

apaçk bir iftiradr " deselerdi ya!

13. Bu iftiray ortaya atanlar, iddialarn ispat için dört ahit ge-
tirselerdi ya! Mademki ahit getirmediler, öyle ise onlar, Allah katn-
da yalanclarn tâ kendileridir.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 12-13 401

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Bu iftiray iittiiniz zaman, iman eden
erkek ve kadnlar, kendileri gibi olan mümin kardeleri hakknda güzel zan
besleyerek, 'Bu, apaçk bir iftiradr' deselerdi ya!"

Âyette, "kendileri hakknda" demek, kendileri gibi olan mümin


kardeleri hakknda demektir. Çünkü müminler, tek bir nefis (vücut)

gibidir. u âyet de bu manadadr:


" Nefislerinizi yani birbirinizi ayplamayn " (Hucurât 49/ i).

manas udur: Kardeleriniz hakknda hayr düünseydiniz,


Âyetin
onlann iffetli ve salih kimseler olduunu söyleseydiniz ya!

Rivayet edildiine göre Hz. Ömer [radyallahu anh), Hz Âie [radjyallahu

anhâ] hakknda ortaya atlan iftiray iitince, Allah Resûlü'ne demitir ki:

"Ben kesin olarak münafklarn yalan söylediine inanyorum; çünkü


Allah Teâlâ, sinek ayandaki necasetle senin üzerine konup da kirlen-

meyesin diye seni, üzerine sinek konmasndan korudu. Allah seni bun-
dan bile korumuken, böyle bir çirkin ile seni kirletecek kimsenin soh-
betinden nasl korumaz? (Bu konuda lâhî bir uyar gelmediine göre,
Hz Âie [radyallahu anhâ] hakknda ortaya atlan eyler yalandr)."

Hz. Osman da Iradyallahu anh] Allah Resûlü'ne öyle dedi: "Üzerine


biri basmasn diye Allah Teâlâ senin gölgeni yere düürmedi; hal böle
olunca Cenâb- Hak, birinin senin zevcenin erefini kirletmesine nasl
imkân verir?" Ayn ekilde Hz. Ali de [radyallahu anh] Allah Resûlü'ne
öyle dedi: "Cibril [aleyhisselâm] sana gelerek ayakkabna bir pislik bu-
latn haber verdi ve onu ayandan çkarman emretti. Münafklarn
dedii gibi, eer zevcen kötü bir ie bulam olsa, onu yanndan çkar-
man nasl emretmez? (Böyle bir durum olmadna göre, münafklar
M2
kesin olarak yalan söylüyor)." Bu nakiller Neseffye aittir .

Rivayet edildiine göre Ebû Eyyûb el-Ensârî [radyallahu anh[ hanm-


na,

"Âie hakknda söylenenlere ne diyorsun?" diye sordu; hanm.

342 N esefi, Medârikü't-Teuzil ve Hakâiku't-Te'pil, 3/201 (Beyrut 19%).


402 24. NÛR SÜRES 12-13 Cüz: 18

"Sen Safvân'n yerinde olsaydn, Allah Resûlü'ne hainlik eder miy-


din?" dedi. Ebû Eyyûb,

"Hayr" dedi. Hanm,


"Ben de Âie'nin yerinde olsaydm, Allah Resûlü'ne hainlik etmez-
dim; halbuki Âie benden daha hayrldr, Safvân da senden daha hayr-
ldr" dedi.

îbn shak'n rivayetinde, Ebû Eyyûb'un hanm kocasna,


"nsanlarn Âie hakknda söylediklerini duyuyor musun?" diye
sordu, Ebû Eyyûb,

"Evet duyuyorum, fakat bu yalandr; sen olsan böyle bir ey yapar


miydin?" dedi. Hanm,
"Hayr, vallahi böyle bir ey yapmazdm!" dedi. O zaman Ebû
Eyyûb el-Ensârî,

"Âie senden daha hayrldr. Sübhânallah, bu, büyük bir iftiradr"


343
dedi . Olay üzerine, "Bu iftiray iittiiniz zaman iman eden,
erkek ve ka-

dnlar, kendileri (gibi olan mümin kardeleri) hakknda güzel zan besleyerek,
344
'Bu, apaçk bir iftiradr " deselerdi ya!' âyeti indi .

Güzel zan besleyen grup, bu iftiray iittiklerinde, "Bu apaçk bir

olduu ortada; böyle bir ey Ebû Bekir-i Sddk'm


iftiradr, yalan kz
Âie-i Sddka'nn makam ve haline uygun deildir" dediler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Bu iftiray ortaya atanlar,


söylediklerini ispat için dört ahit getirselerdi ya! Mademki ahit getirme-

diler, öyle ise onlar, Allah'n katnda yani Allah'n hükmünde ve dininde
yalanclarn tâ kendileridir." Onlar tam manasyla yalancdrlar; yalan-
c ismini almay bakalar deil, onlar hak ediyor. En dorusunu Allah
Teâlâ bilir.

343 bk. Ibr Hiâm, es-Siretü'-Nebei’iyye, 3/209 (Beyrut 2003).


344 Sa'lebî, el-Keffif’l-Beyân, 4/359.
Cüz: 18 24 NÛR SÛRES 12-13 403

12-13. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah'n kullarna kar güzel zan beslemek, Allah katnda en fazi-


letli huyladan biridir. Özellikle Allah'n kendilerini özel koruma altna
ald kimseler hakknda buna daha çok dikkat etmek gerekir.
mam Kuyeyri âyetin tefsirinde demitir ki: "Allah Teâlâ onlar,
hemen olaya dahil olduklar ve peygamberlerinin evinin saygnln
çinemekten yüz çevirmedikleri için knad."

Kueyri sonra öyle demitir: "Müminlerin yolu, herhangi bir taate

uymay küçük görmedii gibi herhangi bir hatada emre aykr davran-
may da küçük görmemektir. üphesiz bir emri yüceltmek, onu emrede-
ni yüceltmekten ileri gelir. Allah Teâlâ, kendi zat için intikam almad
hususlarda, velileri için intikam alr. Özellikle o i, Resûlullah'm [sallal-

lahu aleyhi vesellem| hakkyla ilgili olursa ondan daha çabuk intikam alr.

Bunun için, Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi vesdlem] pâk zevcesine yap-
lan iftira, Allah katnda çok büyük görüldü; bu sebeple Resûl-i Ekrem'e
[sallallahu aleyhi vcsciicmL Ebû Bekir-i Sddk'm ailesine ve ihlâsl müminlere
eziyet veren o iftiraya dalanlar ileri derecede kmad." w
Cenâb- Hak sonraki âyetlerde öyle buyurdu:

345 bk. Kueyri, Letâifü'l-ârdt, 4/272-273.


404 24. NÛR SÛRES 14-18 Cüz: 18

14. Eer Allah'n size dünya ve ahirette lutfu ve rahmeti olmasay-


d , içine daldntz bu iftiradan dolay size mutlaka büyük bir azap

dokunurdu!

15. O zaman siz , o iftiray dilden dile dolatryor, hakknda hiç-


bir bilginiz olmayan eyi aznzla söylüyor ve onu önemsiz bir ey
sanyordunuz. Halbuki bu, Allah katnda büyük bir günahtr.

16. O iftiray iittiiniz vakit, "Böyle eyleri konumak bize ya-


ktmaz, Allahm seni tebih ederiz, bu, çok büyük bir iftiradr" desey-
diniz ya!

17.Eer inanyorsanz, bu gibi eylere bir daha ebediyen dönmeye-


siniz diye Allah size öüt veriyor.

18. Allah, size âyetleri açklyor. Allah, her eyi hakkyla bilendir,

her iinde hikmet sahibidir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey bu âyetleri iitenler, eer Allah’n


size dünyada ve ahirette lutfu ve rahmeti olmasayd içine . daldnz bu iftira-
dan dolay size mutlaka biiyuk bir azap dokunurdu. " Öyle ki onun yannda
knama ve sopa cezas çok küçük kalr.

Yüce Allah'n dünyadaki lutfu çeitli nimetlerdir; isyan edenlere he-

men azap etmeyip mühlet vermesi ve tövbe edenin tövbesini kabul et-

mesi de bu nimetlerin içindedir. O'nun ahiretteki lutfu ise ihsan edecei


türlü nimetlerdir; aff ve mafireti de bu nimetlerin içindedir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O zaman siz , o iftiray dilden

dile dolatryordunuz." Yani eer Allah'n size lutfu ve rahmeti olmasay-


d o iftiray uydurup ortaya atanlardan alp aranzda yaydnz vakit,

sizebüyük bir azap dokunurdu. O zaman siz birbirinize, "Âie'nin ola-


yn duydun mu?" diye sorarak olay gündemde tutuyordunuz; nihayet
bu iftira aranzda yaylp her tarafta duyuldu; onun ulamad bir ev
ve meclis kalmad.
"

Cüz: 18 24. NÛR S ÛR ES 14-18 405

Âyet öyle devam ediyor: "Sizler, hakknda hiçbir bilginiz olmayan


eyi, hakikatini bilmediiniz bir sözü aznzla söylüyordunuz." Söz zaten
az söylendii halde, onun azla söylendiinin belirtilmesinin sebebi
udur: Bilinen bir ey, önce kalpte bulunur, sonra dil onu ifade eder.

Bu iftira ise kalpte bulunan bir bilginin dille ifade edilmesi deil sadece

azlarda dolaan bir sözdür.

"Ve siz onu önemsiz bir ey sanyordunuz." Siz, Âie [radyallahu anhâ]

hakkndaki bir iftiraya dalmay peinden bir hesap ve ceza gelmeyecek


i zannediyordunuz. "Halbuki o, Allah katnda büyük bir günah-
basit bir

tr." Oysa o i Allah katnda öyle büyüktür ki lâhî azab çekme konu-

sunda ne kadar büyük olduu insanlar tarafndan bilinemez.

Salihlerden biri vefat annda endie ve üzüntüye dütü. Kendisine


ne olduu sorulunca, "Benim tarafmdan pek önemsenmeyen fakat Al-

lah katnda vebali büyük olan bir günah ilemi olmaktan korkuyorum"
dedi.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O iftiray uydurup orta

atanlardan ve onu yayanlardan iittiiniz vakit, ‘Böyle eyleri konumak


bize yaramaz', bunu söylemek mümkün deildir, bizden böyle eylerin
çkmas uygun olmaz deseydiniz ya!" Âyette una iaret edilmektedir:

Size düen ey, böyle bir iftiray iittiiniz anda hemen onu inkâr etme-
nizdir. Bu inkâr geciktii için Cenâb- Hak onlar knad. Bu ite vakit

çok önemli olduu için, Allah Teâlâ önce onu dile getirdi. Mana udur:
Bu iftiray iittiinizde, hemen, "Bunu söylemek bizim için doru deil-
'

dir. Allahm seni tebih ederiz' deseydiniz ya!"

"Allahm seni tebih ederiz demek, seni her türlü noksan ve kusur-
dan uzak tutup yüceltiriz, demektir.

Âyetin metninde geçen "sübhâneke" zikri, iftiraclarn söyledii

eyin büyüklüünden kaynaklanan hayret ve aknl ifade etmekte-


dir. Bu tebih aslnda, Allah Teâlâ'nn hayret verici sanatlarn görünce,
O'nu yüceltmek için söylenir. Sonra bu kullanm çoalp yaygnlat;
hayret edilen her ite kullanlr oldu.
"

406 24. NÛR SCRES 14 -18 Cüz: 18

Buradaki tebihe u mana da verilmitir: Peygamberinin haremin-


de (nikâh altnda) bir günahkâr kadnn bulunmasndan seni yüceltiriz
(Sen habibin için böyle bir eye müsaade etmezsin).

Âyet öyle bitiyor: "Bu, çok büyük bir iftiradr, deseydiniz yal" Ken-
disine iftira atlan kimsenin büyüklüünden ve bunun doruluunun
imkânsz olmasndan dolay, böyle bir eyi söylemek çok büyük bir if-

tiradr. üphesiz günahlarn büyüklüü ve küçüklüü, onlarn bal ol-


duu ahs ve yerlere göre deiir. Allah Teâlâ 12. âyette, "Bu, apaçk bir

iftirudr" buyurdu. Burada da, "Bu, çok büyük bir iftiradr " buyurdu. Hz.
Âie'yi (radvailahu anhâ] yaplan iftiradan son derece uzak tutmak için, mü-
minlere her iki ekilde söylemelerinin emredilmi olmas mümkündür.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Eer mümin iseniz, bu gibi
eylere bir daha ebediyen dönmeyesiniz diye Allah size öüt veriyor." Yani
böyle bir eye dönmenizi kötü gördüü için Allah size nasihat ediyor.

dier mana: Allah Teâlâ sizi, hayatnz boyunca bu


Bir tür söz, iftira
ve dinlemeye dönmekten sizi sakndryor.

"Eer mümin bundan saknrsnz." üphesiz iman, insan bu


iseniz,

tür kötü ilerden alkoyar. Bu âyette, insan kötü ilere dönmekten al-

koyacak eye bir tevik, vurgu ve hatrlatma vardr; bu ey, inam her
türlü çirkin iten alkoyan gerçek imandr.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Allah size, öüt alp edep-
lenmeniz için, lâhî hükümleri ve güzel edepleri apaçk bir ekilde göste-
ren âyetleri açklyor." Yani onlar açk ve anlalr bir ekilde indiriyor.

"Allah, her eyi hakkyla bilendir, her iinde hikmet sahibidir. O, yarat-
m olduu mahlûkatn bütün hallerini en iyi bilendir; bütün düzenleme
ve fiillerinde hikmet sahibidir. Bu durumda, Allah Teâlâ'mn kendisini
peygamber olarak seçtii ve bütün halka, onlar Hakk'a irad etmek,
kendilerini maddi-manevi her türlü kirden temizlemek için gönderdii

bir zatn mahremi (ailesi) hakknda söylenen bu iftira nasl gerçek olur?
En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
Cüz: 18 24 NÛR SÛRES 19-20 407

14-18. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah'n hakknda yersiz ve edepsiz konumalar öldürücü


velileri

zehir gibidir (muhakkak zarar görülür); çünkü Allah Teâlâ dostlarnn


intikamm alr. Cenâb- Hak dostlarn inciten kimselerin bazsndan,
dünyada, o kiinin bedenine, çocuklarna veya malna çeitli sknt ve
belalar indirerek intikamn alr. Bazsnn cezasn ahirete erteler; bu

daha kötüdür. Bazsnn cezasn dini ve kalbi hayatnda verir; bu ceza


kalp katl, göz kuruluu, taatten mahrumiyet, her hangi bir günaha
düme gibi bir ceza olabilir. Yahut o, himmetinde geveme yahut kendi-
sinden hizmet ve marifetin lezzetinin çekilip alnmas eklinde bir ceza
da olabilir. Bu ise, cezalann en kötüsüdür. Böyle bir duruma dümekten
yüce Allah'a snrz.

iftiray Yayanlann Cezas

Cenâb- Hak, bundan sonra, iftira olaym yayanlara azap tehdidin-


de bulunarak öyle buyurdu:

Ij-ÜÎ 'o-iû I
^ î_»-lîîl Ö\ j-j-ÜI S
3j Ihs
y
Jilj ) Lpjjl ^ J_-|!
4,1 ii
I ^ f
V
|
' ^
^.1^;. I
%
x »
*
X
* }
• < V •
/•
^
@
I I I
f

'J O' j <U J—2ai Vj-Ij t

nananlar arasnda kötülüün yaylmasn seven kimseler için


19.

dünya ve ahirette can yakc bir azap vardr. Allah bilir, siz bilmez-
siniz.

20. Eer üzerinizde Allah'n lutfu ve rahmeti olmasayd ve Allah


çok esirgeyici, çok merhametli olmasayd, size hemen azap ederdi.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: nananlar arasnda kötülüün ve çirkin

ilerin yaylmasn seven , onu isteyen kimseler için dünya ve ahirette can
"

408 24. NÛR SÛRES 19-20 Cüz: 18

yakc bir azap vardr." Yani son derece çirkin olan ilerin yaylmasn
arzulayan kimseler için bu azap vardr. Bu i, zina iftiras veya bizzat
zinann kendisidir. in yaylmasndan kast, onun haberinin yaylma-
sdr. Mana udur: Çirkin ilerin
yaylmasn seven ve bununla birlikte
onun yaylmasna çalan kimseler için can yakc bir azap vardr.

Âyette, sadece onlann kötü ilerin yaylmasn sevdikleri, bundan


holandklar dile getirildi; yayma çabalarndan açkça bahsedilmedi,
sadece kötü ilerin yaylmasn sevmek, tabii olarak bu yolda gayret et-

meyi de peinden getirir.

Çirkin ilerin yaylmasn arzulayanlar, Abdullah b. Übey, arkada-


lar ve onlara tâbi olanlardr.

" Onlar için dünyada elem verici bir azap vardr." Bu azap, onlara iftira

için belirlenen cezann uygulanmas, insanlar içinde rezil rüsva olmalar


ve yalana ilan edilmeleridir. Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vescilemj, Hz.
Âie'ye [radyallahu anhâ], iftira edenlerin hepsine iftira cezasn (seksen
sopa vurmay) uygulamtr. Daha önce, Abdullah b. Übey hakkndaki
farkl görüler geçti. Bazlar, ona da had cezasnn uygulandn söy-
lemilerdir; bazlan ise dine sndrmak için kendisine bu cezann uygu-
lanmadm söylemitir.
"Onlar için ahirette yakc bir azap vardr. Bu
de can azap, eer tövbe
etmezlerse cehennem ve dier azaplardr.

Âyet öyle bitiyor: "Allah bilir, siz bilmezsiniz." Kötülüü yayma


sevgisinin de içinde bulunduu bütün ileri Allah bilir, siz ise Allah
Teâlâ'nn bildii eyleri bilmezsiniz. Onlar sadece, söylenen sözleri ve
görülen fiilleri bilirler, öyle ise ilerinizi bildiiniz duruma göre deer-
lendirin ve dünyada, müahede ettiiniz zâhirî hallere göre hüküm ve
ceza verin. çte sakl eyleri bilmek Allah'a aittir; O, herkesin içinde giz-

ledii eylere göre ahirette cezasn verir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Eer üzerinizde Allah'n lüt-

fü ve rahmeti olmasayd ve Allah çok esirgeyici, çok merhametli olmasayd,


size hemen azap ederdi." En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 21-22 409

19-20. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Cenâb- Hak'tan uzak kalm ve velileri inkâr eden kimseler, ma-


nevi terbiye yoluna girmi kimselerle seçkin velilerde bir ayp ve kusur
meydana geldiini iittiklerinde sevinirler; onlann arasnda kötü ilerin
yaylmasn isterler. Bunu, haset ve inatlarndan onlann mertebesinin
dümesini isteyerek yaparlar. Onlar için dünyada ve ahirette ac bir

azap vardr. Eer Allah'n lutfu ve rahmeti olmasayd, onlara hemen


azap ederdi. En dorusunu Allah Teâlâ bilir; kullarna en yumuak dav-
ranan da O'dur.

eytann Admlarna Uyup yilikten Uzaklamayn


Hz. Âie'nin [radyaliahu anhâ], kendisine atlan iftiradan uzak ve te-

miz olduunu bildiren âyetler inince, babas Hz. Ebû Bekir [radyaliahu

anh), bu ie sözle karan Mistah'a kzarak ona hiçbir ey vermeyeceine


yemin etti. Mistah yakn akrabas olduu için Hz. Ebû Bekir, ona günlük
nafakasm veriyordu. Allah Teâlâ bunun üzerine u âyetleri indirdi:

< I
jiü * ULCÜ L % Üti 1

ö\ öylsy VI ljJJ^:3

21. Ey iman edenler! eytann admlarna uymayn. Kim eytann


admlarna uyarsa bilsin ki o, çirkin eyleri ve kötülüü emreder. Eer

Allah'n size lutfu ve merhameti olmasayd, sizden hiçbiriniz ebedi -


410 _ 24. NÛR SÜRE S 2 1-22 Cüz: 18

yen temize çkamazd. Fakat Allah diledii kimseyi temizler. Allah


her eyi iitendir, her eyi bilendir.

22. çinizden fazilet ve servet sahibi kimseler yaknlarna, fakirle-


re ve Allah yolunda hicret edenlere (mallarndan bir ey) vermeyecekleri-
ne dair yemin etmesinler. Onlart affetsinler, kusurlann balasnlar.
Allah'n sizi balamasn istemez misiniz? Allah çok balayandr,
çok merhamet edendir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey iman edenler! eytann admlarna uy-
mayn." Yani yaptnz ve terkettiiniz herhangi bir ite onun yolunda
gitmeyin. Kendisine kötülük edene kzgnlk ve tarafgirlikle iyilii me-
netmek de bu ilere dahildir.

Kim eytann admlarna uyarsa bilsin ki o, çirkin eyleri ve kötülü-


"

ü emreder." eytan kendisine uyan insana cimrilii, elini skp kimseye


hiçbir ey vermemeyi ve her türlü büyük günah emreder. Ayrca ga-

zap, tarafgirlik ve dinin ho görmedii her türlü sevimsiz ileri emreder.


Çünkü eytann ii, bunlar emretmektir. Bu durumda kim, onun adm-
larna uyarsa onun emrini yerine getirir.

" Eer Allah'n sizi hidayete ulatrmas, kötülüklerden temizlenme,


korunma ve muhafaza vesilelerini kullanmay nasip ederek üzerinizde

lutfu ve merhameti olmasayd, sizden hiçbiriniz, ebediyen, asla temize çka-


mazd." Yani kimse, ayplarn kirlerinden ve çirkin ilerin pisliinden

temizlenemezdi. Günahlardan temizlenme ve korunma Allah'n elinde


olduuna korumaya almad kimselere kar kendiniz-
göre; Allah'n

de bir üstünlük görmeyin; çünkü o kimse, ilâh kaderin tecellisi altnda


mecburen boyun emi durumdadr. Fakat Allah, diledii kimseyi temiz-
"

ler. " Allah, kullarndan dilediklerine lutuf ve rahmetinin feyzini aktr;


onu günahlardan korur ve özel muhafazaya alr. Yahut Allah diledikle-

rini, yapb günahtan sonra tövbe ile temizler.


" Allah her eyi iitendir, her eyi bilendir. " Allah, gizli de olsa, bütün
sözlerinizi iitir. Hayn terketmeye yemin etmek de bu sözlerin içine gi-

rer. O, sizin niyet ve ihlâsnz da en iyi bilir.


Cüz: 18 _____ 24. NÛR_SÛ_RHS_21J2_ _ 411

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: çinizden dinde fazilet ve
servet sahibi kimseler yaknlarna, fakirlere ve Allah yolumla hicret edenlere,

mallarndan bir ey vermeyeceklerine dair yemin etmesinler ." Onlardan biri

de Mistah'tr. Mistah, Hz. Ebû Bekir'in teyzesinin olu idi. Muhacirlerin


fakirlerindendi. Âyette saylan vasflar (yaknlk, fakirlik ve muhacir)
bir kiide bulunan vasflardr. Onlarn her biri, kendisine mal vermeyi
gerektirmektedir.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar affetsinler, kendilerinden meyda-


na gelen kusurlar balasnlar; onlara göz yumarak kusurlarn bala-
snlar ." Yani onlara sknt vermekten vazgeçsinler ve kendilerine ceza
vermesinler.

"
Allah’n sizi balamasn sevmez misiniz?" Öyle ise siz de hatala-
rnzn çokluuyla birlikte, size ve onlara yaplmasn istediiniz eyi
yapn.

balayandr, çok merhamet edendir " Yüce Allah, kullar-


"Allah çok .

nn günahlarnn çokluuna ramen, onlara kar son derece affedici ve


rahmet edicidir. Siz de O'nun edepleriyle edeplenin; size kar kusur
ileyeni affedin ve ona acyn.

Hz. Peygamber Isallallahu aleyhi vesellem], bu âyeti Hz. Ebû Bekir'e Irad-

vallahu anh) okuduu zaman, Ebû Bekir,

"Elbette Allah'n beni affetmesini isterim" dedi. Sonra tekrar


Mistah'a nafaka vermeye balad ve, "Vallahi ondan asla elimi çekmem
(verdiim nafakay kesmem)" dedi.** Hayrl ilerde muvaffak olmak
sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

21-22. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Hilim (yumuak davranmak), sabr, af, ihsan, kusurlara göz yum-


ma ve bunlarn dndaki güzel ahlâklardan alkoyan her ey, eytann
admlardr; onlardan saknmak gerekir. eytan sadece kzgnlk, inti-

kam, kin, cimrilik, eli sklk ve bunlann dndaki çirkin ve kötü huylan

346 Buhâri, Tefsru Sûre (24), 5; Müslim, Tevbc, 56; Sa'lebî, el-Kefv'l-Btyân, 4/361-362.
'

412 24. NÛR SÛRES 21-22 Cüz: 18

emreder. Bu hastalklardan kurtulmann tek yolu, Allah Teâlâ'ya yönel-


mek, Ona yalvarp yakarmak. Onun lutuf ve keremine sarlmaktr.
Eer üzerinizde Allah'n lutuf ve rahmeti olmasayd, sizden hiçbiri

asla temizlenemezdi. Kul, Allah'a yapt, cieri yanan susuz kimsenin


su istemesi gibi O na yalvarp yakarrsa Allah onu temizler ve kusurlar-
dan kurtarr. Bunu ya sebepsiz yapar ya da onu kâmil bir eyhe gön-
dererek yapar. Kâmil eyh onu, Allah'n izniyle terbiye eder ve güzel
ahlâkla süsler. Bu ikinci durum daha çok olur. Aslnda hepsi Allah'tan
olup kulu Allah'a götürür.

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Allah Teâlâ'nn, 'Eer


üzerinizde Allah’n lutuf ve rahmeti olmasayd ...'âyeti hakknda deriz ki:

Cenâb- Hak bu âyette unu açklad: Kullarn günahlardan temizlen-


mesi, sadece Allah'n ezelde takdir buyurduu lutfu ve özel yardmyla
olmaktadr. Yoksa yaratlm sebepler bunu nasl yapar. Aradaki sebep-
ler kulu temizlemez, onlar her yönüyle sonradan yaratlm varlklardr.
Cenâb- Hakk'n ezelî lutfu, kulu kendisine ulatrarak aradaki illet ve
347
sebepleri giderir. Ebü'l-Abbas- Seyyârî demitir ki:

Allah Teâlâ, 'Eer üzerinizde Allah'n lutuf ve rahmeti olmasayd , hiç-

biriniz ebediyen temizlenemezdi' buyurdu. Cenâb- Hak, 'Eer ibadetiniz,


namaznz, cihadnz ve Allah'n emrini güzel yerine getiriiniz olma-
sayd hiçbiriniz kurtulamazd' buyurmad. Bunu unu bildirmek için
348
yapt: badetler çok da olsa, hepsi Allah'n lutfunun neticesidir ."

Haiye' de34 demitir ki: "Bana öyle gözüktü: 'Eer üzerinizde Allah' n
*'

lutuf ve rahmeti olmasayd, hiçbiriniz ebediyen temizlenemezdi' âyeti, Ebû


Bekir-i Sddk'n, Sizden fazilet ve servet sahipleri yaknlarna bir ey verme-

yeceklerine dair yemin etmesinler ...



âyetiyle tevik edildii ey için bir mu-
kaddimedir. Bu âyette una iaret edilmektedir: Ondaki fazilet ve temiz-

347 Ebü’l-Abbas Kastn b. Kasm es-Seyyâri (v. 342/953), ilk dönemde yaam zâhid ve â im
sûfîlerinden biridir. Merv ehrindendir (bk. Kueyri, Kueyrî Risâlesi, s. 162 [stanbul: Se-
merkand Yaynlan, 2007|).

348 bk. Rûzbihân- Bakli, Arâisül-Beyân, 3/6 (Beyrut 2008);aynca bk. Süleml, Hakâiku't-Te^lr,
2/42 (Beyrut 2001).
349 Burada geçen Hât/e, îbn Acibe'nin tarikat silsilesindeki eyhlerden Abdurrahman-
Fâsrnin (v. 1039/1626), Celâley» Tefsiri üzerine yapbg Hdjfye' d ir (Mütercim).
Cüz: 18 24. NÛR SÛRESl 21-22 413

lik, kendisine Allah'n bir lütfü ve ezelde takdir buyurduu inayetidir. Bu


lutuf, onun kötülüklerden korunmasnn ve güzel ahlâkla süslenmesinin
sebebidir. Bu lutfu görsün; görsün de kendisinde bu hali bulamad,
bunun için bakasna iftira etme hastalna düen kimseye iyilik yapma-
maya yemin etmesin; bilakis onu mazur görsün. Ayrca Allah Teâlâ'mn,
özel inâyetiyle kendisini bu tür eylerden uzak tutmasndaki nimetini de
görsün. Halbuki kendisi de insan olarak bu tür eylere dümeye müsait-
tir; fakat Allah onu özel olarak seçip inâyetiyle korumutur."

Vcrtccübî (Rûzbihân- Baklî), "Sizden fazilet ire seri'Ct sahipleri ya-

knlarna bir ey vermeyeceklerine dair yemin etmesinler" âyeti hakknda


demitir ki: "Allah Teâlâ bu âyette, eyhlere ve büyüklere bir edebi açk-
layp tavsiye etmektedir. O da müridlerden hata ve kusur ileyenleri he-
men brakmamalar ve bu konuda Allah'n ahlâk ile ahlâklanmalardr.
Allah Teâlâ, (kul piman olduktan sonra) en büyük günahlar affetmek-
te ve onlara aldr etmemektedir. Cenâb- Hak, eyhlere, kusur ileyen
müridlerinden ihsanlarn kesmemelerini de bildirdi."

Vertecübî sonraki bir açklamasnda demitir ki: "üphesiz kendi-


sinde yetenek bulunan kimse, beerî hal ve engellere taklarak tarikatn
5,50
hükümlerinden asla perdelenmez ."

Teiniz nsanlara ftira Atmann Cezas


Cenâb- Hak sonra, Hz. Âie'ye |radyaliahu anhâ] ve dier insanlara
iftira edenlerin cezasnden bahsederek öyle buyurdu:

\ylni oLajUl ol ö\

^ >
iî i ii f-fc s^ 3 LpJi

0
^*«3? O
'
& ’<rpÂc 3

}*
-cv } l + t i *
y*
^
^ i t\ ^ ti >

yi*’**
350 bk. Rûzbihân- Baklî, Arâisü'l-Bcyân, 3/6.
414 24^ N'ÛR SÛRES^ 23-25 Cüz: 18

23. Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadnlara zina suçla-


mas yapanlar, dünya ve ahirette lânetlenmilerdir. Onlar için büyük
bir azap vardtr.

24. Ogün dilleri, elleri ve ayaklan ,


yapm olduklan iler hakkn-
da aleyhlerine ahitlik eder.

25. O gün Allah, onlara hak ettikleri cezalannt tam olarak verir
ve onlar Allah'n apaçk hak olduunu bilirler.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Namuslu, kendisine ablan iftiradan


uzak duran, iffetli, kötülüklerden tamamen habersiz mümin kadnlara zina

suçlamas yapanlar var ya ..."

Onlar, kendilerine iftira edilen kötü iten öyle habersizdirler ki c


kötü ii veya ona götürecek eyleri akllarndan bile geçirmezler. Yahut
onlarn iç âlemleri kötü düüncelerden uzak ve kalpleri temizdir. Onlar-
da bir kurnazlk ve aldatma yoktur; çünkü onlar böyle kötü eyleri hiç

tecrübe etmemitir.

Onlarn bir dier vasf, iman edilmesi gereken her eye hakiki bir

iman ile iman edenlerdir. O öyle bir imandr ki içine onu kartrp bo-
zacak hiçbir ey karmaz.
Rivayet edildiine göre Abdullah b. Abbas [radyallahu anh], onlarn Hz.
Peygamber' in |sallaliahu aleyhi vesellem] hanmlar olduunu söylemitir. 3
’1

Bazlan demitir ki: Âyette, bütün mümin kadnlar kastedilmitir;


çünkü hüküm bildiren âyetlerde dikkate alnacak nokta, ifadenin genel
olarak bildirdii durumdur, hükmün özel olarak indii sebep deildir.

öyle diyen de olmutur: Bu âyette kastedilen sadece Hz. Âie’dir


[radyallahu anhâ]. Âyette çoul ifadesinin kullanmasnn sebebi udur:

Kim, Hz. Peygamber'in [saiiaJiahu aleyhi vesellem] hanmlarndan birine ifti-


ra ederse sanki hepsine iftira etmi gibi olur.

351 bk. Begav, Meâlimü'l-Tcnztl. 3/334; Kurtubi, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 12/193.


Cüz:J8 24. NUR SÛRES 23-25_ 415

Cenâb- Hak sonra, iftiraclarn bana gelecek azaptan bahsederek


"
öyle buyurdu: Onlar dünya ve ahirette lanetlenmilerdir. Onlara, mü-
minlerden ve meleklerden lânet ediciler sürekli lanet okurlar. Bunun-
la birlikte onlar için büyük, korkunç bir azap vardr ." Öyle korkunç ve
iddetlidir ki insanlar tarafndan derecesi ölçülemez. Onun büyüklüü,
iledikleri suçun büyüklüünden ileri gelmektedir. Eer ona tövbe et-
mezlerse bu ekilde azap görürler.

Devamndaki âyetlerde öyle buyruluyor: "O gün dilleri, elleri ve


ayaklar, yapm olduklar iftira ve bühtan hakknda aleyhlerine ahitlik
eder/'

"O gün Allah, onlara hak ettikleri cezalarm tam olarak verir/' Yani
yaptklar çirkin ilerine âzalarnn ahitlik ettii o günde Allah, onlarn
hak ettikleri cezalann tam olarak verir. Bu, onlar için sabit olup kaç
mümkün olmayan bir durumdur.

"O zaman onlar, Allah’n apaçk hak olduunu, varlnn sabit ve

vâcip olduunu bilirler." Çünkü gayb olarak vaat edilen eyler ortaya
çkp üzerlerindeki perde kalkt ve böylece kesin bilgi meydana geldi-
i için bütün üpheler ortadan kalktndan, Cenâb- Hakk'n varlnn
apaçk bir gerçek olduunu bilirler.
Allah Teâlâ, Hz. Âie'ye (radyaUahu anhâ] yaplan iftira üzerinde dur-
duu kadar, Kur'ân- Kerîm'de hiçbir günah üzerinde durmad. Öyle ki
bu olaydan önce ksa olarak bahsetti, sonra geni açklama yapt, pein-
den olayn detayn verdi, sonra olaydan özetle bir daha bahsetti, onu
vurgu içeren ifdelerle dile getirdi, konuyu tekrar etti. Bunlar sadece bü-
yük ve önemli bir i için yaplr.

Rivayet edildiine göre bn Abbas (radyaUahu anh] öyle demitir:


"Kim bir günah ileyip peinden tövbe etse onun tövbesi kabul edilir,
sadece Âie'ye (radyaUahu anhâ] atlan iftira iine karan kimsenin tövbesi
kabul edilmez (o, bunun cezasn çeker)." Bu, îbn Abbas (radyaUahu anh]

tarafndan, iftira iinin büyüklüünü göstermek için, mübalaa ile söy-


lenmi bir sözdür .’ 52

352 bk. Nesi'fî. Medârikü't-Tenzîl, 3/205.


416 24. NÛR SÛ RES 23 -25 Cüz: 18

Allah Teâlâ, dört kimseyi dört eyle temize çkartt.

Hz. Yusuf'u (aley hisselim], kendisine iftira atan Züleyha'nn ailesin-

den bir ahitle temize çkartt.

Hz. Musa'y [aleyhisselâm], yahudilerin "erkeklik uzvu hastalkl" ifti-

rasndan, nehirde ykanma esnasmda elbisesini alp götüren tala temi-


ze çkartt.

Hz. Meryem'i [aleyhisselâm], kundakta konuan olu (Hz. sa) ile te-

mize çkartt.

Hz. Âie'yi de [radvallahu anhâ| kyamete kadar okunacak olan mucize


kitabndaki bu yüce âyetlerle temize çkartt; hem de bu ekilde mübala-
al ifadelerle. Bir bakn, Allah Teâlâ'nn Hz. Âie'yi temize çkartmas
ile dierlerini temize çkartmas arasnda ne kadar fark var! Allah Teâlâ

bunu, resûlünün derecesinin yüceliini göstermek, aynca onun ve aile-


51
sinin bu tür eylerden uzak olduuna dikkat çekmek için yapt .
1 '

Hristiyanlardan biri, Hz. Âie'ye [radvallahu anhâ| atlan iftiray


konu ederek, müslümanlar ayplamak istedi ve, "Sizin peygamberin -
zin hanm, yabanc bir kimseyle nasl ba baa kalr?" dedi. Kendisiyle
münazara eden bir âlim ona, "Sizin peygamberinizin annesi olan Hz.
Meryem'in kendisine yaplan iftiradan temiz olduunu söyleyen yüce
Allah, Hz. Âie'nin de temiz olduunu söyledi" deyince kâfir susup kal-

d. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

23-25. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ, Hz. Peygamber'in [saiiaiiahu aleyhi vesellem] hanmlarn üç


vasftan dolay övdü. Bunlar, en mükemmel vasflar olup unlardr f-
fet, kötülükten habersiz olmak, hakiki iman.

ffet, kalbi, içine hevâ (nefse ait kötü düünceler) girmekten koru-
mak, d azalan da yüce Mevlâ'ya isyan etmekten alkoymaktr.

353 Açklama için bk. Nesefi, Medânku't-TenzU, 3/205-206.


"

24. NÜR SÛRES 23-25

Kötülükten habersiz olmaya gelince, o, Allah'tan baka her eyden


uzak kalmaktr. O ayrca, insanlarn kötü hallerinden
habersiz olmaktr.
Bir haberde öyle buyrulmutr:

Mümin, zihninin ve kalbinin üçte ikisi, insanlarn kötü hallerinden ha-


bersiz olan kimsedir .

Hz. Peygamber IsaiiaUahu aleyhi vesellem] bir hadisinde öyle buyur-


mutur:

"Mümin, (kalbi temiz olduu için) hemen aldatlan erefli biridir. Müna-
"354
fk ise hilekâr ve alçak biridir.

Tahkik makamndaki imana gelince, bu, tefekkür ederek, kâinattan

ibret alarak ve salihlerin sohbetine girerek elde edilir. Sonra, büyük


ariflerin sohbetiyle iman, zaruri bir bilgi gibi kesin hale gelir.

mam Kueyrî demitir ki: "Allah Teâlâ'nn, 'Onlar, (ahirette) Allah'n


apaçk bir hak olduunu bilirler' âyeti una iaret ediyor: Onlarn marifet-

leri (Allah' tanmalar), zaruri yani kesin olur. O zaman, nazar ve dü-
üncelerini salam bulurlar; kalpleri tereddüt ve deimeden yana ra-

hat eder, çünkü kalp gözü açlr, ba gözüyle görmeye ihtiyaç brakmaz.
öyle denilmitir: Onlar bu hali, sadece Cenâb- Hak ile (O'nun izni ve
nuru ile) görürler. O zaman onlar, Cenâb- Hak ile, Hak için Hak'la bir-
likte olurlar; Cenâb- Hak onlara tevhidin srlann ve hakikatini gösterir.

Böylece onlara hükmeden ve ilerini yürüten Cenâb- Hak olur, onlar


kendilerine çevirmeksizin (nefisleriyle ba baa brakmakszn) kendile-
rinden çekip alr."-15*

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

354 bk. Ebû Davud, Edeb, 5; Tirmizî, Birr, 41; Hâkim, Milstedrek, 1/43.

355 bk. Kueyrf, Utâfü'l-ârdi, M 277.


3 ^
24. NCR SÛRESt 26 Cüz: 18
418

Herkes Kendi Cinsine Layktr


|saliailahu aleyhi vesellem) Ehl-i
Cenâb- Hak sonra, Hz. Peygamber'in

beyt'inin temizliine delil getirerek öyle buyurdu:

^
; ' ; ' J
5

© fi
/=* Sj/j «
3 -^ f-4*
26 Kort tabiatl kadnlar, kötü tabiatl erkeklere, kötü tabiatl
.

erkekler de kötü tabiatl kadnlara layktr. Ayn ekilde temiz kadn-


lar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadnlara layktr. Onlar
(temiz olanlar ), iftiraclarn söyledikleri eylerden uzaktrlar. Onlar
için bir balanma ve güzel bir nzk vardr.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Kötü tabiatl kadnlar, kötü tabiatl er-

keklere, kötü tabiatl erkekler de kötü tabiatl kadnlara layktr." Bu, ilâh! bir
kanundur. Allah Teâlâ, herkese layk olduu kimseyi yönlendirir. Kim
kötü tabiatl fâsk biri ise Allah onu, kendi gibi kötü tabiatl fâsk bir
kadnla evlendirir. Kim iffetli temiz tabiatl biri ise Allah ona, kendi gibi
temiz ftratl birini nasip eder. Hak Teâlâ'nn, " Ayn ekilde temiz kadnlar
temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadnlara layktr" âyetinin manas

budur. Bu, genelde böyledir; bazan tersi de olabilir.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] temizlerin en temizi, önceki-


lerin ve sonrakilerin en hayrls olduu için, Hz. Âie'nin de [radyallahu

anha) kadmlann en temizi olduu bilinmi olur ve onun hakknda uy-


durulan eylerin yanl olduu ortaya çkar. Nitekim Allah Teâlâ'nn,
"Onlar, iftiraclarn söyledikleri eylerden uzaktrlar " âyeti de bunu ilade
etmektedir. Bu âyet, Ehl-i beyt'e iaret etmektedir. Onlar, dorulukta en
ön safta yer alrlar.

Âyetteki "onlar" ifadesinin Hz. Resûlullah'a [saJlallahu aleyhi veseilem],

Âie-i Sddka'ya ve Safvân'a iaret ettii de söylenmitir. Mana udur:


Cüz: 18
24. NÛR SÛRES 26 419

Bu an yüce kimseler, haklarnda iftiraclarn ortaya att yalan ve yan-


l eylerden uzaktrlar.
*
Ayete u manalar da verilmitir: Kötü sözler, kötü erkek ve kadnla-
ra mahsustur, yani onlara layktr, bu tür eyler sadece onlar için söyle-
nir. Her iki gruptan (erkek ve kadndan) kötü tabiatta olanlar,
haklarn-
da kötü sözlerin söylenmesini hak etmilerdir.

Güzel sözler de kadn ve erkeklerden güzel tabiatl kimselere mah-


sustur; onlar haklarnda güzel sözler söylenmesini hak etmi kimseler-
dir. Bu temiz olanlar, haklarnda kötü tabiatl kimselerin söyledii çir-
kin sözlerden uzaktrlar. Hz. Âie-i Sddka da [radyaliahu anhâl hakknda
söylenen iftiralardan uzak ve temizdir.

Âyete u manay verenler de olmutur: Çirkin ve kötü sözler, sa-


dece bozuk tabiatl kimselerden çkar; güzel ve ho kelimeler de sadece
temiz tabiatl kimselerden çkar. Onlar, bozuk tabiatl kimselerin söyle-
diklerinden uzaktrlar; onlardan asla çirkin bir söz çkmaz.

"
Âyet öyle bitiyor: Onlar için bir balanma vardr; beerin uzak
kalamayaca günahlan varsa affedilmitir ve onlar için ayrca güzel bir
rzk, nimet cennetleri vardr

Abdullah b. Abbas (radyaliahu anhj, Hz. Âe'y (radyaliahu anhi] has-

tal srasnda ziyarete gelmiti. Hz. Âie, Allah Teâlâ'nn huzuruna


çkmaktan korkuyordu. bn Abbas kendisine, "Korkma, sen, Allah'n
huzuruna sadece sana vaat edilen bir mafiret ve güzel rzk müjdesiyle
gidiyorsun" dedi ve bu âyeti okudu. Hz. Âie, okunan âyetin müjdesin-
31*
deki sevinçten dolay kendinden geçip bayld.

Hz. Âie (radyaliahu anhâ] öyle demitir: "Bana dokuz ey verildi ki

onlar hiçbir kadna verilmedi: Bunlar unlardr:

1. Cibril (aleyhisseiâm], Resûlullah'a (saiiaiiahu aleyhi vesellem] benimle ev-


lenmesini emrettii zaman, elinin içinde benim resmimle indi.

2. Resûlullah (saiiailahu aleyhi vesellem] benimle bâkire halimde evlendi,


benden baka hiçbir kadnla bâkire olarak evlenmedi.

356 bk. Neseff, MeMriku'l-Tenzil, 3/206.


Cüz: 18
m 2 4. NOR SÜRES 26

3. Resûlullah isaiiaiiahu aleyhi vesellem], ba benim kucamda iken ve-


fat etti.

4. Resûlullah' n [saiiaiiahu aleyhi vesellem) kabri benim evlindedir.


5. Ben Resûlullah'la [saiiaiiahu aleyhi vesellem] ayn yorgan albnda bulu-
nuyorken kendisine vahiy geldi.

6. Ben Resûlullah' n (saiiaiiahu aleyhi vesellem] halifesinin ve en sadk


dostunun kzym.
7. Hakkmda atlan iftiradan temiz olduuma dair gökten âyet

indi.

8. Ben, temiz bir insann yannda temiz olarak yaratldm.

9. Bana mafiret ve güzel rzk (cennet) müjdelendi."


357

26. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Kibir, kendini beenme, gösteri, adm duyurma, kin, haset, makam


ve mal sevgisi gibi kötü ahlâklar bozuk ftratl kimselere mahsustur. Kö-
tüler kötülere laykbr. Onlar, bu vasflarla anlp tantlr. Kötü ahlâklar
onlarn ayrlmaz bir parçasdr. Ancak bu kimseler, gönlü annm ve te-
miz kâmil kimselerin sohbetine (terbiyesine) girerlerse Allah'n izniyle
onlar bu vasflan temizler.

Tevazu, ihlâs, kalp temizlii, zühd (dünyadan gönlü çekmek), vera'


(haram ve üpheli eylerden çekinmek), cömertlik, ihsan ve bunlann
dndaki güzel ahlâklar, temiz ftratl kimselere mahsustur. Temiz ft-
ratl erkekler (ve kadnlar), temiz ve güzel ahlâklara laykbrlar. Onlar,

inkârclann kendileri hakknda söyledii sözlerden uzak ve temizdirler.


Onlar için bir mafiret vardr, günahlar örtülür. Aynca onlann ruhlan
yakn gdalarndan ve âlemlerin Rabb'ini müahededen güzel bir
için

rzk vardr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yard-
myla mümkündür.

357 bk. Sa'lebî, el-Kcf <e'l-Beyân. 4/363; Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâm’l-Kur'ân, 12/195; W esefi,
Medârikü't-Tenztl, 3/206. Biraz farkl ifadelerle bk. Süyûtt ed-Diirrü'l-Mensür. 6/180.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 27-29
421

Evlere Girerken zin Almak

Zma iftirasnn sebebi, yabanc biriyle ba baa kalma suçlamasdr.


Cenâb- Hak bunun için, yabanc eve girerken izin
bir almay emrederek
öyle buyurdu:

^hJi \jUj- v Ijüi ^jji ç


I

fj
6 li © 6^Î5 fjü 6 ^ îiii!

y iyU- jii jj 6]S jiÜ jî & te


6Î £H4-
f^= 4^ © f** 6 ^, 15 Jr^i

©6ylsî3Uî5>*^s^'Âijf£-J^is5ite*öA;3^ejiJ

27. Ey iman edenler! Kendi evlerinizden baka evlere, izin alma-


dan ve ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu ekilde davranma-
nz, sizin için daha hayrldr. Düünüp anlayasnz diye size böyle
öüt veriliyor.
28. Eer evde kimseyi bulamazsanz, size izin verilinceye kadar
oraya girmeyin. ayet size, " Geri dönün " denirse hemen dönün. Çünkü
bu, sizin için daha temiz bir davrantr. Allah yaptklarnz hakky-
la bilendir.

29. çinde size ait bir eya olan, oturan bulunmayan evlere girme-

nizde herhangi bir günah yoktur. Allah, aça vurduklarnz da gizle-


diklerinizi de bilir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey iman edenler! Kendi evlerinizden ba-
ka evlere, izin alp ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin." Yani kendini-

ze ait olmayan ve içinde oturmadnz evlere, içerdekilere geldiinizi


"

Çüz^lS
422
24_NÛR ÛRESJJ7-29

hissettirmek,
alp selâm vermeden girmeyin. Geldiini
farkettirerek izin
öksürük sesiyle gerçekle-
tebih ve tekbir gibi Allah' açkça zikir veya
diye izin alnr.
ir.Arkasndan, "es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?"
verilirse girer,
Bu durum gerekirse üç defa tekrar edilir. Kendisine izin
karlarsa önce selâm verir; yoksa önce
yoksa geri döner. Ev sahibiyle
izin alr.

"Bu ekilde davranmanz, alp selâm vermeniz, sizin için aniden


izin

içeri girmekten daha hayrldr." Yahut bu, sizin Cahliye devrinde yapt-
nz karlamadan daha hayrldr.

Câhiliye döneminde bir kimse, kendi evinin dndaki bir eve gir-

mek istediinde, "tyi sabahlar veya iyi akamlar" diyerek içeri girerdi;

çok defa evin erkei ile hanmn yatan içinde bulurdu.


Rivayet edildiine göre bir adam Hz. Peygambere [sailailahu aleyhi ve*

sellem] gelerek,

"Annemin yanna girerken izin alaym m?" diye sordu, Resûl-i Ek-
rem [sailailahu aleyhi vesellem),

" Evet " buyurdu. Adam,

"Onun benden baka hizmet edeni yok; yamna her giriimde izin

alaym mi?" diye sordu, Resûlullah [sailailahu aleyhi vesellem),

"Onu çplak halde görmek ister misin?" diye sordu; adam,

"Hayr" dedi. Resûlullah (sailailahu aleyhi vesellem),

" öyle ise yanma girerken izin al" buyurdu .


158

"
Âyet öyle bitiyor: Düünüp anlayasnz diye size böyle öüt verili-

yor" Yani düünüp anlayasnz ve gereince amel edesiniz diye size


bunu emrettim yahut sizin için böyle söylendi.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Eer evlerde, kendisinden


izin alnma hakkna sahip bulûa ermi erkeklerden kimseyi bulamazsa-

nz, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin.

358 Taberî, Câmiu'l-Beyân, 17/244-245 (Riyad 2003), Sûyûtf, ed-Dürrü't-Mensûr, 6/220; Mâlik,
Isti'zân, 1.
"

y??Li5_ 24. NOR SÛRESJJ7-29 423

Evde kadn ve çocuklarn olup olmamas arasnda bir fark


Bazlar,
yoktur, onlardan izin almak gerekmez" demitir, fakat bu görü
isabetli
deildir. Çünkü âyet, bo evlere dahi izinsiz girmeyi yasaklamaktadr;
zira onlarda insanlann âdetlerine göre gizledikleri
baz eylere rastgelme
durumu vardr. Bu durumda, içinde yabana kadnlarn ve çocuklarn
bulunduu evlere izinsiz giriin haram olmas daha önceliklidir; çünkü
onda mahrem eyleri ve kadnlarn avretini görme tehlikesi vardr.

ayet size izin verilmezse içeri girmeyin, izin yetkisi olan biri size

izin verene kadar sabredin.


A
Ayete u mana da verilmitir: Eer evlerde, sahiplerinden bir kimse-
yi bulamazsanz, fakat sizin de oraya girmeye ihtiyacmz varsa, darda
olan evin sahibinden izin almadan oraya girmeyin; çünkü bakasnn
mülkünde tasarrufta bulunmak için, mülk sahibinin rzas gereklidir.

Âyet öyle devam ediyor: "ayet evde birileri bulunur da size, 'Geri

dönün' denirse hemen dönün." zinde srar etmeyin, kaplarda dikilmeyin,


kap veya pencerelere taklm perdeyi açmayn. Çünkü böyle yapmak
honutsuzlua ve dümanla götürür. Sevimsiz halleri görmeye götür-
düü için bu yasaklannca, kapya sertçe vurmak, ev sahibine yüksek
sesle seslenmek gibi skntya sebep olan her türlü davran terketmek
gerekir.

Ebû Ubeyd'in (Kasm b. Sellâm'n) öyle dedii nakledilmitir:


"Ben, (kendisini rahatsz etmemek için) bir âlimin kapsn asla çalma-

dm (onun çkn bekledim)."


Âyet öyle devam ediyor: "Bu tutum, (dönün, denince geri dönme-
niz) sizin için daha temiz, daha ho ve nezih bir davrantr" Çünkü onda
kalp selâmeti ve üpheden uzaklamak vardr. Kaplarda beklemek ise
"
düük ve rezil kimselerin yapaca bir itir. Allah yaptklarnz hakkyla
bilendir/' Sizi mükellef tuttuu ilerden yaptnz ve yapmadnz bi-
lir; ona göre karbn bilir. Bu ifade, muhataplar için bir tehdittir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "çinde size ait bir eya olan ,

oturan bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir güruh yoktur. Yani be-
lirli kimselerin kalmas için tahsis edilmeyen, aksine, darda kalan kim-
24. NOR SÛRES 27-29 -
C-U-Z1LH
.

424

senin, ev edinmeksizin istifade etmek için snd tekke, han, hamam


ve tüccarlarn dükkânlar gibi umuma açk yerlere izinsiz girmenizde

bir günah yoktur. Oralarda scak veya souktan korunmak,


sizin için,

içine girip dinlenmek, eyalarnz indirmek, alveri


yapmak, ykan-
mak ve dier iler gibi birtakm menfaatler vardr. Bunun için, oralara
izinsiz girmenizde bir saknca yoktur.

Rivayet edildiine göre Hz. Ebû Bekir [radyaUahu anhl,

"Yâ Resûlallah, Allah Teâlâ sana, evlere girerken izin alma hakkn-
da âyet indirdi. Bizler ticaretimiz için dükkânlara girip çkyoruz Onlara
359
da sadece izinle mi girelim?" diye sorunca bu âyet indi .

Bazlar da izinsiz girilecek evlerden kastn, def-i hacet için çklan


harabeler olduunu söylemitir, fakat doru olan, oralarn da izinsiz gi-

rilecek yerlere dahil olduu, âyetten maksadn sadece harabeler olma-


ddr.
Âyet öyle bitiyor: "Allah, aça vurduklarnz da gizlediklerinizi de

bilir ".
Âyet, bu yerlere bir fesat çkarmak için veya insanlarn avret yer-
lerine bakmak için giren kimseler için bir tehdittir. En dorusunu Allah
Teâlâ bilir.

27-29. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Tasavvuf, bütünüyle edepten ibarettir. Hatta sûfîlerden biri demi-


tir ki: "Amelin tuz gibi az olsa da edebini un gibi çoalt!"

Sûfîler, bütün hareketlerinde ve durularnda, giri ve çklarn-


da sünnetin edebine göre hareket ederler. Onlar edebi korumaya daha
layk kimselerdir. Sûfîler, Allah Teâlâ'nm emrettii gibi kendi evlerine
giri esnasnda yüksek sesle Allah'tan bahsederek veya tebih getirerek
yahut girmeden önce selâm vererek izin alrlar, geldiklerini içeridekile-

re haber verirler. Bakasnn evine veya birbirlerinin evlerine girerken


de ayn ekilde yaparlar. eyhin evine gelince, bu konuda edep, eyh
evinden çkana kadar sabretmektir. Bu, Allah Teâlâ'mn u âyetindeki
edebi korumak için yaplr:

359 Sa'lebî, el-Kcf vc'l-Beyân, 4/363; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/176.


}

Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 30-31 425

"Eer onlar, sen yanlarna çkncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri

için daha hayrl olurdu " (Hucurât 48 / 5 ). Buna göre müridler de bir zaruret

yoksa eyhin kapsn çalmazlar ve onun çkmasn istemezler. Sadece

zaruri bir durum olursa bunu yapabilirler.

Mümin Kadnlarn örtüsü ve Süslenme Edebi


Evlere girerken izin istemek, gözü haramdan korumak için emre-
dilmitir. Cenâb- Hak, gözü haramdan çekmeyi emrederek öyle bu-
yurdu:

j\ U k &7&Ü J5
• •

i- yO 3 V- i' k $
u j

< -i

y y y& 0 y * 'yk $ $ kP

+ J*

30. Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan çeksinler, rzlarn


korusunlar. Bu davran onlar için daha temizdir. üphesiz Allah on-
larn yapttklanndan haberdardr.

31. da söyle, gözlerini haramdan çeksinler, rz-


Mümin kadnlara
larn korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen ksmlar müstesna, süslerini
426 24. NÛR SÛRES 30-31 Cüz: 18

(yabanclara) göstermesinler. Baörtülerini (göüslerini örtecek ekilde)

yakalarnn üzerine salsnlar. Süslerini ,


u kimselerin dnda kimse-
ye göstermesinler: Kocalan, babalan, kocalanntn babalan, oullan,
üvey oullan, erkek kardeleri, erkek kardelerinin oullan, kz kar-
delerinin oullan, müslüman kadnlar, sahip olduklan köleler, aile
çevresinde dolaan cinsî güçten dümü
hizmetçiler ve henüz kadn-

lann mahrem yerlerini bilmeyen erkek çocuklar. Gizledikleri süsler


bilinsin diye ayaklann yere vurmasnlar. Ey müminler, hep birlikte

tövbe ediniz ki kurtulua eresiniz!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Mümin erkeklere söyle, gözlerini haram -

dan çeksinler." Bu müminlerin kapsamna, kendisine izin verilip evle-


re girenler öncelikle girer. Onlara söyle, gözlerini haramdan çeksinler,
helâl olanla yetinsinler.

Kadnn yüzü ve elleri avret deildir; sadece bir fitne söz konusu
zaman örtmesi gerekir. Buna göre salih bir insann, ehvetle
olursa o
olmakszn, yabana bir kadnn yüzüne bakmas helâldir.

el-Muvatta isimli eserde, mam Mâlik'e u soru sorulmutur: "Bir

kadn, mahremi olmayan bir erkekle veya kölesi ile birlikte yemek yiye-
bilir mi?" mam Mâlik bu soruya u cevab vermitir:
"Bunda bir saknca yoktur; öyle ki: Eer o bölgede bir kadnn
yemek yemesi bir örf haline gelmise; bazan ka-
erkeklerle birlikte
dn, kocasyla birlikte yemek yiyen yabana kimselerle beraber yemek
yiyebilir ." 160

bnü'l-Kattân demitir ki: "mam Mâlik'in bu sözünden, kadnn


yüzünü ve ellerini yabana bir erkein yannda açmasnn mubah oldu-
u sonucu ortaya çkar; çünkü yemek sadece yüz ve ellerin açlmasyla
yenebilir." Muvatta erheden
'
Bâcî, mam Mâlik'in sözünü zâhiri üzere
brakm, aksi bir ey söylememitir.

360 bk. Mâlik, el-Muvatta, Sfalü'n-N’ebî, 10 (nr. 35).


"

Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 30-31 427

Kad lyâz demitir ki: Kadnn yüzünü örtmesi farz deildir; yüzü
örtmek kadn müstehap yahut sünnettir; erkee düen ise gözünü
için

haramdan korumaktr." Kad yâz, sonra el-kmâl adl eserinde öyle


demitir: "Yüzü örtmenin farz olmasnn sadece Hz. Peygamber' in M-
lallahu aleyhi vesellem) hanmlarna has olduu konusunda görü ayrl
yoktur."

Âyet öyle devam ediyor: "Yine mümin erkeklere söyle rzlarn ko-
rusunlar." Sadece hanmlarna ve câriyelerine kar serbesttirler.

Âyette, gözlerden bahsedilirken, baz baklarn haramdan korun-


mas istenmitir. Ferci (avret yerini) korumaya onun her halde
gelince,
haramdan korunmas istenmitir. Çünkü baz baklara müsaade var-
dr; bir ihtiyaç durumunda yabanc kadnn yüzüne, ellerine
ve zaruret
ve ayaklarna baklabilir. Yine mahrem (kendileriyle evlenmesi haram
olan) kadnlarn bana, gösüne, dizden aa
bacaklarna ve omuza ka-
dar kollanna bakmak caizdir. Bu görü, Hanefi’ler' den Neseff ye aittir.

Ben (bn Acibe) derim ki: "mam Mâlik'in mezhebinde, mahrem ka-
dnn açk bacaklarna ve pazularna bakmak haramdr. Kzlarn evde
ayaklan açk bir halde çalmasndan dolay, gözlerini çekmeye güç ye-
tiremiyor ve korunmak mümkün olmuyorsa, o zaman, bunun haram
olmadn söyleyen Hanefîler'in görüüyle amel etsin. Bu görüü ey-
himiz Cenevî30 söyledi.

Âyet öyle devam ediyor: "Bu davran onlar için daha temizdir. Yani
onlar için günah kirinden yahut üpheden daha temiz bir durumdur.
"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz Allah onlarn yaptklarndan haberdar-
dr." Bu ifadede hem bir tevik hem de korkutma vardr. Mana udur:
Allah onlann bütün hallerinden ve fiillerinden haberdardr. O Allah,

gözlerin haince baklarn ve kalplerde gizlenen bütün düünceleri


bilirken, onlar gözlerini nasl serbestçe her eye çevirirler? Onlar bunu
kesin olarak bilince, onlara düen i, Allah'tan korkmak ve haramdan
çekinmektir.

361 bk- Nesefî, Medârtku' I -Tenzil, 3/208

362 Ebü Abdullah Muhammed el-Cenevî (v. 1200/1786), müfessirimiz bn Acibe' nin kendi-
sinden fkh ve hadis dersleri ald ve kendisi sayesinde tasavvufla tant üstatlann-
dandr(bk. Mustafa Kara, "bn Acibe", DA, 19/294.
428 24. NÛR SÛRES 30-31 Cüz: 18

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Mümin kadnlara da söyle ,

."
gözlerini haramdan çeksinler örtünerek ve zinadan korunarak harama
dümekten saknsnlar; erkeklerin ve kadnlarn baklmas helâl olma-

yan avret yerlerine bakmasnlar.

Kadnlara göre erkein avret yeri, yüzü ve kollan hariç dier yerle-

ridir.Kadnlarn kadnlar için avret yeri ise göbekle diz kapa arasdr.
Buna göre bir kadnn, (bir zaruret yokken) yabana bir erkein yüzü ve
kollan hariç vüadunun dier yerlerine bakmas helâl deildir. Yahut
ehvetle bakmas helâl deildir. Bir görüe göre, ehvetten yana emin
olursa bakmak caizdir. Hz. Âie'nin [radyaJlahu anhâL bir bayram günü
klç kalkan oyunlar sergileyen Habeli erkekleri seyretmesi bu ekilde
yorumlanmtr 30 .

Âyet öyle devam ediyor: ‘'rzlarn korusunlar. " Mümin kadnlar,


zinadan ve kadn kadna sevimekten uzak dursunlar.

Âyette, gözü haramdan korumak, rz korumaktan önce dile geti-

rildi; çünkü bak, zinann postacs ve günahlarn öncüsüdür. Kalpteki


hevânn tohumu, gözlerin arzulu baklardr.

"Tak, sürme ve boya gibi süslerini yabanalara göstermesinler."


Süsten kast, onlarn yerleridir. Buna göre bir kadnn, üzerinde bir süs

bulunsun bulunmasn, süs yerlerini yabana erkeklere göstermesi helâl


deildir.

Kadnn süs yerleri ba, kula, boynu, gösü, pazulan, dirsei ve


ayan incik ksmdr. Kadnn süsleri taç, küpe, gerdanlk, kuak, bile-
zik, pazubent ve ayak bileine taklan halhaldir.
"
Âyet öyle devam ediyor: Görünen ksmlar müstesna." Kadnlar,
açlmas âdet (ve gerekli) olan süs yerleri hariç, dier yerlerini yabanc
erkeklere göstermesinler. Hükümden hariç tutulan bu yerler, yüz ve el-
lerdir. Ancak bir fitne korkusu olursa o zaman bunlarn da kapanmas
imam Ebû Hanfe,
gerekli olur, bunlara ayaklan da eklemitir. Bu hük-
mün izah öyle yaplmtr:
363 Haneffler'de, kadn için yabana bir erkein baklmas haram olan avreti, göbei i e diz
kapa arasdr. Ancak bir ihbyaç yokken kadnn, yabana bir erkein avreb dndaki
yerlere çplak vazyette bakmas uygun deildir (Mütercim).
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 30-31 429

"Bu yerlerin örtülmesinde zorluk vardr. Kadnn baz eyleri eliyle


almas zorunludur. Yüzünü açmaya da ihtiyaç vardr; özellikle ahitlik-
te, mahkemede ve nikâh srasnda kadnn yüzünün görülmesi gerekir.

Kadn baz bölgelerde ayaklan açk olarak yürümek zorunda kalabilir;


özellikle fakir kadnlar ayaklarna giyecek bir ey bulamayabilirler." Bu
açklamay Nesefî yapmtr. 164
"
Ayet öyle devam ediyor: Baörtülerini göüslerini örtecek ekil-
de yakalarnn üzerine salsnlar. " Âyette geçen "humur", ba örten ey
demektir. Önden örtülecek yer, iç gömlein ve elbisenin göüs tarafn-
dan açlan ksmdr. Kadnlar, Câhiliye âdetine göre, baörtülerini arka
taraflarna sarktyorlar, ön yakadan boazlan ve gerdanlklar açkta
kalyordu. Bu yaka geni olduundan kadnn göüsleri ve etraf gözü-
küyordu. Bu gözüken yerlerin örtülmesi için kadnlara, baörtülerini ön
yakalannm üzerine salmalan emredildi.

Âyet öyle devam ediyor: "Göüs, ba ve benzeri gizli süslerini , u


kimseler hariç kimseye göstermesinler:

1. Kocalan. Süsün ve süslenmenin asl maksad kocadr. Kocann,


hanmnn bedeninin her tarafna, hatta fercine bakmas helâldir.

2. Babalan. Dedeler de bu ksma girer.

3. Kocalanmn babalan. Evlilikle onlar da mahrem olmaktadr.


4. Oullan. Torunlar da bunlara dahildir.

5. Üvey oullan. Onlar da kocalan sebebiyle mahrem olmaktadr.


6. Erkek kardeleri. Karde, anne baba bir, baba bir anne ayn, anne
baba ayr olabilir; hepsi mahremdir.

7. Erkek kardelerinin oullan. Aa doru bütün erkek nesil


buna dahildir.

8. Kz kardelerinin oullan. Aa doru bütün erkek nesil buna


dahildir. Kadnn amca ve daylar da mahrem ksmna
Çünkü girer.

bunlarla çokça içli dl olunur ve onlar tarafndan bir fitnenin meydana


gelmesi çok az gerçekleir. Eer bir fitne söz konusu ise kadn onlara

364 bk. Nesef', Medârikü't-Tenzil, 3/209.


430 24^N ÛR SÛRES 30-31 Cüz: 18

kar da örtünür. Âyette amca ve daylar söylenmedi. Onlann mahrem


oluu, âyetin delaleti ve sünnetle sabittir. Fakat ihtiyat olan, kadnlarn
onlara kar da örtünmeleridir. Bu, onlann, oullarna kadnn güzellik-
lerini anlatmalarndan korunmak için uygundur.

9. Müslüman kadnlar. Yani bir mümin kadn, bütün mümin ka-

dnlara süs yerlerini gösterebilir. Kâfir kadnlar bu iznin dndadr. Mü-


min kadn, güzelliklerini erkeklerine anlatmasnlar diye, kâfir kadnlara
kar süs yerlerini kapal tutmaldr.

10. mümin yahut Ehl-i kitap hizmetçi


Sahip olduklar köleler. Yani
kadnlar. Kadnn erkek kölesi hakknda üç görü vardr:
1. Erkek köle, hanm efendisinin süs yerlerine bakamaz. Bu, mam
âfifnin görüüdür.* 5

2. Erkek kölenin, hanm efendisinin süs yerlerine bakmas câizdir. Bu,


bn Abbas'm [radyallahu anhl ve Hz. Âie'nin [radyallahu anhâ] görüüdür.
3. Köle ahmak (deli) olursa, hanm efendisinin bana saçna bakma-
s câizdir. Bu da mam Mâlik'in görüüdür.* 6

Beyzâvî demitir ki: "Rivayet edildiine göre Hz. Peygamber [saJlal-

lahu aleyhi veseiiemi, Hz. Fâtma'ya [radyallahu anhâj, bir erkek hizmetçi ge-
tirip hediye etti. Hz. Fâtma'run üzerinde bir elbise vard. Elbise biraz
ksa idi; bana örtse ayaklarna ulamyor, ayak ksmn örtse bana
yetmiyordu. Durumu gören Allah Resulü, Fâtma'ya,

"Bir sakncas yok; o senin için bir baba ve oul hükmündedir " buyur-
du.*7

Kadnn, kocasnn erkek kölesine süs yerlerini göstermesi konu-


sunda, câizdir ve câiz deildir eklinde iki ayn görü vardr.

365 Hanelilerde bu görütedir (bk. Cessâs, Ahkâmii'l-Kur'ân, 3/411).

366 Bu konudaki görüler hakknda geni bilgi için bk. Kurtubî, el-Câm' l-Ahkâmi'l-Kutân,
12/216-217

367 Ebû Davud, Libas, 34 (nr. 4106); Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrû, 7/85; Beyzâvî, Envâ'u't-
Tenzil. 2/ 122.
Cüz: 18 24. NÛR SÜRES 30-31 431

11. Aile çevresinde dolaan cinsî güçten dümü hizmetçiler. Bun-


lar, artan yiyeceklerinizi almak için yahut hizmet için veyahut vekil ve
mutasarrf gibi kendisine verilen bir görev için peinizde dolaan kim-
selerdir.

Bazlar da öyle demitir: "O, srf kamn doyurmak için peinizde


dolaan kimsedir; fakat bu kimsenin kadnn saçna bana bakmasnn
caiz olmas için, cinsî güçten dümü olup ehevî yönden kadnlara ih-
tiyac bulunmamas arttr. Bunlar, husyeleri krlm, kadn özelliine
sahip muhannes, çok yal ve ahmak gibi kimselerdir. Bu kimselerin ka-
dnn süs yerlerine bakmasnn caiz olmas iki arta baldr:
1. Ev çevresinde dolap duran ve tannan bilileri olmas,

2. Cinsel güçten dümü olup ehevî olarak kadnlara ihtiyacnn


bulunmamas.

12. Henüz kadnlarn mahrem yerlerini bilmeyen erkek çocuklar.


Bunlar, henüz kadnlarn avret yerlerini tanmayan ve cinsel ilikiye

güçleri yetmeyen çocuklardr.


"
Âyet öyle devam ediyor: Gizledikleri süsler bilinsin diye ayaklarn
yere vurmasnlar. " önceleri kadnlar, ayak bileklerine taktklar süsler bi-
linsin diye, halhalin sesinin çkmas için yürürken ayaklarn hzla yere
vururlard. Böyle yapmalar yasakland. Çünkü süs taklanrun sesini
iittirmek, onu göstermek gibidir; bu ses de erkekleri kadnlara meylet-
tirir ve onlarn erkeklere meylettii vehmini verir.

Zeccâc3* demitir
18
ki: "Süsün sesini iitmek, ehveti harekete geçir-
me yönünden
1
3*’ *
süsü görmekten daha etkilidir."

Hz. Âie [radyallahu anhâj anlatr:

"Allah'a yemin olsun ki Allah'n kitabn tasdik etmede ve gereini


yerine getirmede ensar kadnlarndan daha faziletlisini görmedim. ‘Ka-

dnlar baörtülerini yakalarnn üzerine salsnlar ...' (Nûr 24/31) âyeti inince,

368 Zeccâc, Ebû Ishak brahim b. Seri b. SehJ (v. 311/923), Meâni'l-Kur'ân ve l'röbüh adl ese-
riyle tannan nahiv âlimidir. Baka eserleri de vardr (bk. Heyet, Mcvsûatü A'lâmi'l-Ulemâ
ve'l-Üdebâi'l'Arab ve'I-Müslimin, 1 1 / 87-90 [Beyrut 2006)).

369 bk. Zeccâc, Meâni’l-Kur ân w 'râbüh, 4/40 (Beyrut 1988).


432 24. NÛR SÛRES 30-31 Cüz: 18

erkekler bu âyetleri okuyarak evlerine döndüler;onu elerine, kzlar-


na, kz kardelerine ve yakn akrabalarna okudular.
Âyeti iiten kadn-

lardan her biri Allah'n kitabn tasdik ve ona iman ederek hemen
etek

kumalarndan ba örtüsü hazrladlar. Ertesi sabah, Hz. Peygamber in


[saiiaiiahu aleyhi arkasnda baörtüleriyle sabah namazna durdu-
veseUem)

lar. öyle bir örtünmülerdi ki balarnn üstünde yaptklar sarglardan


sanki kargay andran ekiller olumutu ." 370

30-31. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Görülmesi ho olmayan eylere kar gözü yummak, kalbi Allah'a

balamayp zikirde toplamann vesilelerinden ve iman terbiyesinin ge-

reklerindendir. Hz. Peygamber fsallallahu aleyhi veseUem] bir hadis-i erifin-

de öyle buyurmutur:

" Kim Allah'n haram kld bir eyden gözünü çekerse Allah ona, hara-
m terketmesine karlk, tadm kalbinde bulaca bir iman verir.
" 371

Gözü serbest brakmada, kalbin kanmas ve düüncenin dalmas


gibi açkça farkedilecek birçok âfet vardr. Bir air bu konuda der ki:

"Eer kalbini gözetlemek için baklarn bir gün serbest brakrsan,


gördüün manzaralar seni yorar, öyle ki ne hepsine güç yetirebilirsin
ne de bir ksmna sabredebilirsin."
Âbid ve zâhidler gözlerini dünyann süsünden çekerler; ârifler ise

gözlerini mâsivay görmekten çekerler; onlar sadece yüce Mevlâ'nn te-

cellilerini görürler.

"
Velilerden ibli [kuddise srruhû], Mümin erkeklere söyle, gözlerini na-

ramdan çeksinler" âyeti hakknda demitir ki: "Âyetin manas, kafa göz-
lerini haramlardan; kalp gözlerini de Allah'n dndaki eylerden çek-
sinler, demektir."

370 Buhâri, Tefsîru Sûre, 24/12; Ebu Davud, Libâs, 29; Ahmed, Miisned, 6/188; tbn Kesîr,
Tefsir, 2/600. Bu rivayet, öneminden dolay tarafmzca eldendi (Mütercim).
371 Ahmed, Miisned, 5/264; Taberânf, el-Keblr, nr. 7842; Beyhaki, uûbü'l-mân, nr. 5431.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 30-31 433

Allah Teâlâ'nn, "Kendiliinden gözüken ksm hariç, süslerini gös-

termesinler" âyeti hakknda ariflerden biri demitir ki: "Allah Teâlâ ile

olan özel haline dair, bakasn fitneye düürecek eyleri açklamak câiz
deildir. Manevi haller, iç âlemin süsüdür; sadece ehli olana ona dair
bir eyler açklanabilir. Fakat kendisi bir ey açklamakszn ve kötü bir

niyeti olmakszn kendiliinden baz srlar ortaya çkarsa bundan mesul


deildir."

Buna göre, tevhidin srlarna ait hakikatlerine dair insanlarn fitne-


ye düecei bilgileri açklamak câiz deildir. Yine eriatn zahirine güre
ho görülmeyen ve insanlan gybete düürecek manevi halleri açkla-
mak da câiz deildir.

Kendisine fazla rabet eden insanlarn gözünden dümek için, gir-


dii hamamda mahsus hrszlk yapan kimsenin hali, içine dütüü ma-

nevi halin galebesiyle yaplm olup o konuda kendisine uyulmaz. En


dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Bütün Müminleri Tövbeye Davet

Cenâb- Hak sonra, bütün müminlere tövbe etmeyi emretti. Çünkü


gözün harama bakmas, genelde insanlarn kurtulamad bir durum-
dur. Bunun için öyle buyurdu:

© o^ii : g- îa Oji-Jiî <\ ii

...Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtulua eresiniz!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor "


Ey müminler, hep birlikte tövbe edi-
ki: ...

niz ki kurtulua eresiniz. " Çünkü sizden hiçbiri, kusurdan tamamen uzak

deildir, özellikle ehvetlerden kendini çekmek oldukça zordur.


434 24 NÛR SÜRES 31 Cüz. 18

Âyete u mana da verilmitir: Câhiliye devrinde yapm olduunuz


eylere tövbe edin. Her ne kadar slâm, geçmiteki kusurlar temizlese
de yine de onlar her düünmede ve hatrlamada piman olmak ve on-
lardan el çekmeye azmetmek gerekir.

Âyette, "Ey iman edenler ...


" eklinde hitabn tekrar edilmesi, iman
sfatnn lâhî emre kesin olarak uymay gerektirdiini bildirmek için-
dir.

öyle denilmitir: "nsanlarn tövbeye en muhtaç olan, kendisinin


tövbeye ihtiyac olmadn düünen kimsedir."
Âyetin zâhirinden anlalan udur Günaha dümek, iman ortadan
kaldrmaz; öyle isehemen tövbeye kounuz ki kurtulua eresiniz, iki
cihann saadetini elde edesiniz. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece
yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

31. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Tövbe, manevi yolun esasdr. Manevi seyir onunla balar, hakikate


ulaana kadar devam eder. Gerçek bir tövbesi olmayan kimsenin mane-
vi seyri olmaz. O kimse, temel atmadan bina yapana benzer ki temelsiz
bina yükselmez.

Tövbeye, manevi yolun banda olan kimse muhtaç olduu gibi

ortasnda ve sonunda olan da muhtaçtr. in banda olan kimsenin


tövbesi, isyan ve günahlardandr. Manevi seyir halinde olann tövbesi,
gafletten ve kusurlu ilerin kitindendir. in sonunda olanlarn tövbesi
ise bütün gayb bilen yüce Allah'n dndaki varlklara nazar etmekten
yani onlarda bir varlk ve güç görmektendir.

Müfessir bn Cüzey demitir ki:


"Tövbe, bütün mükellef insanlara farzdr; bu, Kur7 an, sünnet ve
ümmetin ittifakyla sabittir.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 31 435

Tövbenin farz üçtür:

1.Günaha piman olmak. Bu pimanlk, yüce Allah'a isyan edildi-


inden olmaldr; yoksa iledii günah bedenine veya malma bir zarar
verdi diye olmamaldr.

2. Günahtan, ertelemeden ve geveklik göstermeden imkân buldu-


u ilk vakitte kendini tamamen çekmek.
daha günaha dönmemeye kesin karar vermek. Allah Teâlâ
3. Bir

her ne zaman kendisine bir günah takdir etse tekrar günaha dönmeme
azmini yeniler.

Tövbenin edepleri üçtür:

1. Kalp krkl ve boyun büküklüü içinde günahn itiraf etmek.


2. Aff için yüce Allah'a çokça yalvarp istifar etmek.

3. Geçmite yapt günahlar temizlemesi için çokça iyilik ve ibadet


yapmak.

Tövbenin dereceleri yedidir:

1. Kâfirlerin tövbesi inkârdandr.

2. Kötülüklere dalanlarn tövbesi büyük günahlardandr.

3. Adalet ve denge üzere giden kimselerin tövbesi küçük günahlar-


dandr.

4. Âbidlerin tövbesi ibadetteki kusur ve gevekliklerindendir.

5. Manevi yolda giden sâliklerin tövbesi kalp hastalklar ve manevi


âfetlerdendir.

6. Vera' sahiplerinin tövbesi üpheli eylerdendir.

7. Müahede ehlinin tövbesi gaflet hallerindendir.

nam tövbeye sevkeden sebepler yedi tanedir: 1. Azap korkusu, 2.

Sevap ümidi, 3. Hesapta utanma duygusu, 4. Yüce sevgilinin (Allah'n)

sevgisi, 5. Her eyi gören yüce Mevlâ'nn kontrolü, 6. Makamn yüceltil-


mesi, 7. Nimetlere ükür." 372

372 bk. bnCüzey, ei -Teshil li-UlûmTt-TevzU. 2/68.


436 24. NÛR SÛRESt 32-33 Cüz: 18

Bekarlan Evlendirin

Cenâb- Hak sonra, evlenmeyi emretti; çünkü o, gözü haramdan


daha güzel korumaktadr. Bu konuda öyle buyurdu:

y
... 4U1,'
+ ^ ^ ^ i
\

32. Sizden bekarlan , kölelerinizden ve câriyelerinizden durumu


uygun olanlan evlendirin. Eer fakir iseler, Allah onlan lutfuyla zen-
ginletirir. Allah, lutfu geni olandr, her eyi bilendir.

33. Evlenmeye güçleri yetmeyenler de Allah kendilerini lutfuyla


zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar ...

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Sizden erkek ve kadnlardan bekâr olan-

lar evlendirin." Bunlar, hiç evlenmemi veya evlenmi de ei vefat etmi


kimseler olabilir.

Âyetin manas udur: Sizden, hür olan bekâr erkek ve kadnlan ev-
lendirin. Buradaki hitap, velilere ve hâkimleredir. Allah Teâlâ onlara,
bekârlan evlendirmelerini emretti. Bu, onlann evlenmesine engel olma-
nn yasak olmasn gerektirmektedir.
A
Ayette, kadnn evlilikte bamsz olmadna, onda velisinin de bu-
lunmasnn art olduuna dair bir delil vardr. mam Mâlik ve mam
âfifnin görüü budur. mam Ebû Hanîfe'ye göre ise bulûa ermi ka-
dnn evliliinde veli izni art deildir.
"
Âyet öyle devam ediyor: Kölelerinizden ve câriyelerinizden salih

olanlan, hayrllan veya durumu evlenmeye uygun olanlan da eldendi-


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 32-33 437

Buradaki emir tevik içindir; çünkü evlilik, tevik edilmi bir durum-
dur. Bu emrin muhataplar, köle ve câriyelerin efendileridir. mam afiî
demitir ki: "Bu âyete göre efendi, kölelerini evlendirmeye zorlanr."
mam Mâlik, bu görüte deildir. mam Mâlik'in görüüne göre efendi,
kölesini evlenmeye zorlar. mam afiî bu konuda aksi görütedir.

Köleleri evlendirmede onlarn iyi hal sahibi olmalar dikkate aln-


mtr; çünkü hali iyi olmayan köleler, efendisinin kendisiyle bu ekilde
ilgilenmesine layk deildir. Bir de u var: Evlilik, hali güzel olan kimse-
nin mevcut halini korur.

Âyette, hür olan erkek ve kadnlarn evlenmesinde iyi hal sahibi ol-

malar art aranmamtr; çünkü onlar genelde iyi hal üzeredirler. Bun-
dan dolay onlar, kendilerinde ve mallarnda kendi bana tasarrufta bu-
lunma (harcama) hakkna sahiptirler. Evlenmeye karar verdiklerinde,
velilerin onlara yardm etmesi gerekir.

Bazlar demitir ki: "Kölelerin iyi halinden kast, evlenmeye ehli-

yetli ve haklanru korumaya dirayetli olmalardr. Bunu yapamayacak


durumda olduklarnda evlendirilmezler. Efendi kölesini kendisi evlen-

dirir veya evlenmesine izin verirse kölenin geçim masraf efendiye ait-

tir; böyle olmad zaman nafaka vermekte serbesttir.


"
Cenâb- Hak âyetin devamnda öyle buyuruyor: Eer evlenecek
kimseler mal yönünden fakir iseler, Allah onlar lutfuyla zenginletirir;
kendilerine yeterli mal veya kanaat verir yahut her iki nimeti birden

verir. Allah, lutfu geni olandr, her eyi bilendir

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur.

" Evlenerek rzk arayn.


" m
îbn Aclân demitir ki: "Bir adam, Hz. Peygamber' e Mlallahu aleyhi

vesellem] gelerek ihtiyaç içinde olduundan ikâyet etti; Resûlullah Isaliai-

574
lahu aleyhi vesellem] ona, 'Senin evlenmen gerekir’ buyurdu."

ed-Dürrü’l-
373 Deylemî, Firde*ü'l-Ahbâr, nr. 281; SaMebî. el-Kef t'l-Beyân, 4/374; Süyûtî,
Mensûr, 6/188.

374 Sa'lebf, el-Kef ve l-Beyân. 4/375.


,

24. NÛR SÛRES 32-33 Cüz: 18

Ayn ekilde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da (radyaliahu

anhüm], kendilerine fakirlikten ikâyet eden kimselere, Allah Teâlâ'nm,


" Eerfakir iseler, Allah onlar lutfuyla zenginletirir. Allah , lutfu geni olandr,
375
her eyi bilendir " âyetiyle amel ederek evlenmelerini söylemilerdir .

Allah Teâlâ dilemesi, hikmeti ve maslahatn gerektirdii ekilde, di-


ledii kimsenin rzkn geniletir, diledii kimsenin de daraltr. Evlenen

kimsenin zengin olmas, Allah'n dilemesine baldr. Buna göre evlen-

dii halde zengin olmayan kimsenin hali, âyetteki vaade ters deildir.

öyle de denilmitir: Evlenen kimsenin zengin olmas, güzel niyete

baldr; onu da biz bilemeyiz. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Evlenmeye Tevik

Hz. Peygamber [saiiailahu aleyhi vesellem] bu konuda öyle buyurmu-


tur:

" Evlenin ki çoaln; çünkü ben kyamet günü dier ümmetlere kar say-
nzn çokluu ile övüneceim. Bunlarn arasna düük olanlar dahildir ." 376
" Ftratm sevenler sünnetimi yerine getirsinler. Benim sünnetimden

,yT7
biri de evlenmektir.

öyle denmitir: "Bir adamn, kendisinden sonra çocuunun yap-


m olduu dua ile derecesi yükseltilir ." 378

Semüre Iradyallahu anh] demitir k: "Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ke-

senemi, (imkân ve ihtiyac varken) evlenmemeyi yasaklad."

Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi veseiieml öyle buyurmutur:

" Kimin ei’lenme gücü ve imkân olur da evlenmezse bizden deildir."' 7*

375 bk. Sa'lebt el-Kef ve’l-Beydn, 4/375; Abdürrezzâk, Musannef, nr. 10385, 10393.

376 Abdürrezzâk, Mu&nnef, nr. 10391; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-ilmmdl, nr. 44442; Adûni, Kefil'l-
Hafû, nr. 1019. Son ksm hariç bk. Ahmed, Miisned, 2/245; tbn Hibbân. Sahih, nr. 4028.
377 Ebû Ya'U, Müsned, nr. 2748; tbn Hacer, ei-MetSlibü'l-Aliye, nr. 1586; Hey semi. ez-Zevâid, A/252.
378 Sa'lebî, el-Kef vel-Beyân, 4/370.

379 TaberânI, el-Kebir, 22/366; Abdürrezzâk. Musannef, nr. 10376; Beyhakî, uabü'I-mâr nr.

5481; Heysem!. ez-Zevâid, 4/251.


Cüz: 18 24 N ÛR SÛRES 32-33 439

Hz. Peygamber [saiiaiiahu aleyhi veseliemj dier bir hadisinde öyle bu-
yurmutur:

" Kimin çocuu bulûa erer, yannda da onu evlendirme imkân varken
evlendirmez ve bu arada çocuk bir günah ilerse günah ikisinin arasnda
paylatrlr ."M0

Ebû Hüreyre [radyaliahu anh] "Dünyada ölmeme sadece


demitir ki:

bir gün kalsa, (ben de o anda bekâr alsam hemen evlenir) Allah'n huzu-
runa evli olarak çkardm. Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi veseliemj öyle
buyurduunu iittim:

'Sizin en erlileriniz , bekârlarn izdir .'" 581

Yine Ebû Hüreyre (radyaliahu anh] yoluyla gelen dier hadiste

Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliemj öyle buyurmutur:

"Sizden biri evlendii zaman eytan feryat eder ve, 'Vay bama gelenler!
0
Âdemolu dininin üçte ikisini benden korudu' der."*

Dier bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Hanm olmayan erkek miskindir miskin. Yine kocas olmayan kadn da


miskindir miskin!" Orada bulunanlar,

"Yâ Resûlallah, bunlarn mal olsa da m yine miskindir?" diye sor-

dular, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseliemj,

383
"Evet, çok mallar olsa da miskindirler " buyurdu .

Ebû Ümâme el-Bâhilî, Resûl-i Ekrem'in (sallallahu aleyhi veselleml öyle


buyurduunu rivayet etmitir:

"Dört kimse var ki Allah onlara arnn üzerinden lanet etti; melekleri de

onlara 'âmin' dedi. Bu kimseler unlardr:

380 Sa’lebi, el-Kef ve'l-Beyân, 4/370.

381 Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 2042; Heysemî, ez-Zevâtd, 4/251; Sa'lebi, et-Ketf oe'l-Bryân, A/371.

382 Sa'lebf. el-K^fv'l-Beyân, 4/371.

383 Sa'lebf, el- Ketf>e'l -Beyân, 4/371; Heysemî, ez-Zevâid, 4/252.


440 24. NÛR SÛRES 32-33 Cüz: 18

1. Bir çocuu olmasn diye kadnlarla evlenmeyen ve bir cariye edinme-

yen kimse.

2. Allah Teâlâ kendisini erkek olarak yaratmken, kadnlara benzemeye

çalan kimse.

3. Allah Teâlâ kendisini kadn olarak yaratmken, erkeklere benzemeye

çalan kimse.

4. Garip fakir insanlar aldatan kimse.

Sehl b. Abdullah- Tüsterî demitir ki: "Kadnlar konusunda


zühd (onlardan gönlü çekip evlenmemek) doru deildir; çünkü on-
lar, zâhidlerin efendisi Hz. Peygamber' e [saiialiahu aleyhi vesellem] sev-
385
diril mitir/'

Uyeyne de ona katlarak öyle demitir: "Nikâhnda çok


Süfyân b.

kadnn bulunmas dünyalk saylacakbir durum deildir; çünkü sahabe-


nin en zâhidlerinden biri olan Hz. Ali'nin [radyaliahu anhl, (Hz. Fâtma'dan
sonra) nikâhnda dört hanm ve on küsur câriyesi bulunuyordu." Bunu
Ebû Tâlib-i Mekkî, Kûtü'l-Kulûb isimli eserinde nakletmitir. 386

Abyye b. Büsr el-Mâzinî demitir ki: Ükkâfü b. Vedâa el-Hilâlî, Hz.


Peygamber' e Isaiiaiiahu aleyhi vesellem 1 geldi. Allah Resûlü ona,

"Ey ükkâfü, hanmn var m, evli misin?" diye sordu, Ükkâfü,

"Hayr" dedi. Allah Resulü,

" Câriyen var m?" diye sordu; Ükkâfü,


"Hayr" dedi. Allah Resûlü,

" Shhatin ve zenginliin yerinde mi?" diye sordu; Ükkâfü,

384 Sa'lebî, el-Kef v'l-Beyân, 4/371; Taberânî, el-Kebir, nr. 7489; a.mlf., Müsnedü '-dmiyyîn,
nr. 1604; Heysemî, ez-Zevâid, 4/251.

385 Hz. Peygamber IsallalLahu aleyhi vesellem] bir hadisinde öyle buyurmutur. Dünyanzdan
bana u üç ey sevdirildi: Güzel koku, kadn i* gözümün nuru namaz!" (bk. Nesâi, retü’n -
Nisâ, 1; Hâkim, Müstedrek. 2/ 160; Ahmed, Mtisntd, 3/128, 199, 285; BeyhakT, es -Süneü'l-
Kübrâ, 7 / 78).

386 bk. Ebû Tâlib-i Mekkî, Kûtü'l-Kulûb: Kalplerin Az, 4/414 (stanbul: Semerkand, 20<)3).
"

Cüz: 18 24. NÛR SÛRESt 32-33 441

"Evet, elhamdülillâh yerinde" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü,

"O Tuman sen eytanlarn kardeisin. Eer sen, hristiyan rahipleri gibi
olmak istiyorsan, onlardan olursun; ayet mümin olmak istiyorsan, bizim

yaptmz gibi yap! Bizim sünnetimizden biri de evlenmektir. Sizin en er-


lileriniz, (edebe dikkat etmeyen) bekârlar nzdr. Ölülerinizin en rezilleri de

(harama düen) bekârlar nzdr. Salih insanlara kar eytann kadndan daha
etkili bir silah yoktur; sadece evli olanlar onun bu fitnesinden korunurlar.
Onlar, zina ve benzeri çirkin eylerden temiz ve uzak kimselerdir." Rivayet
için Sa'lebf nin tefsirine baknz .
387

Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyuruyor: "Evlenmeye güç-


leri yetmeyenler de Allah kendilerini lutfuyla zengin edinceye kadar iffetleri-

ni korusunlar ... Yani mehir ve nafaka gibi temel ihtiyaçlar karlayp


evlenmeye imkân bulamayan kimseler, bütün güçleriyle zinadan uzak
kalmaya ve ehvetlerini krmaya çalsn. Bu kimseler, Allah kendilerini
mehir ve nafaka temin etmeye güç sahibi klana kadar böyle yapsnlar.
Hz. Peygamber Isallallahu aleyhi vesellem) öyle buyurmutur:

" Evlenmeye gücü yeten ve imkân olan evlensin; çünkü evlilik gözleri

ve cinsel organ haramdan daha güzel korur. Buna gücü yetmeyenler de oruç
tutsun; zira oruç insann ar ehvetini krar.
Baknz, Cenâb- Hak, âyetlerinde bu ileri nasl bir srayla dile ge-

tirdi. Allah Teâlâ önce, inam fitneden koruyan ve günaha dümekten


uzak tutan eyi emretti; bu ey gözleri haramdan çekmektir. Ardndan,
dini koruma altna alan ve inam haramdan kurtaran evlenmeyi emret-
ti. Sonra, evlenmekten âciz olan kimsenin, ona güç yetirinceye kadar,
kötülüü emreden nefsini, alkoymasn
ehvetle harama bakmaktan
emretti. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmy-
la mümkündür.

387 bk. Sa'lebî, el-Kefve l-Beydn, 4/371; Ahmed. Müsrud. 5/ 163-164; Ebü Ya'13, Müsted, nr. 6856;

Heysem!, ez-Zevâid, 4/251; Biraz farkl lafzlarla bk. Abdürrezzâk. Musannef. nr. 10387.

388 Buhârî, Savm, 10; Müslim. Nikâh. 13; Ebû Davud. Nikâh, 1; Nesât Syâm, 43, Nikâh. 3;

tbn Mâce, Nikâh. 1; Ahmed, Musned, 3/378, 424.


442 24. NÛR SÛRES 32-33 Cüz: 18

32-33. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Ruhlar, kalpler ve nefisler, kâmil bir eyh ile manevi birlik akdi yap-
madklar sürece, kendilerinden istenen netice ortaya çkmaz. Onlarla
kâmil eyh arasnda sohbet (intisap) akdi gerçekletiinde eyh ruha,

kalbe veya nefse marifet tohumunu atar, sonra o tohumu himmet rahmi
içinde gelitirir, peinden onu koruma ve gözetme kucanda büyütür;
böylece ondan yakn, manevi ilimler, srlar ve marifetler ortaya çkar.
Eer bunlar, kâmil bir eyhle manevi bir akid yapmadan kendi balar-
na kalrlarsa onlardan bir netice çkmaz.

Allah Teâlâ, " Sizden bekâr olanlar ve kölelerinizden salihleri evlendi-

rin " buyurmutur. Bu âyetin iaretiyle deriz ki: Olay manevi yönden
düündüümüzde, bekâr olup tek bana kalan ruhlar, salih kalpler
ve nefislerdir. Onlan, kendilerinden manevi meyveler çkaracak kâmil
müridlerle buluturup onlarn terbiye ve yönetimlerine teslim edin.
Eer onlar, yakîn ve marifetullahtan yana fakir iseler, Allah lutfundan

onlan marifetiyle zengin eder. Allah, hsam çok geni olan ve her eyi
bilendir.

Ellerinden tutacak birini bulamayanlar, Allah lutfundan onlar


kâmil bir eyhe ulatrana kadar çirkin ilerden korunsunlar. Kâmil bir
eyhe ulamak Allah'n lutuf ve ihsanndan elde edilecek bir nimettir.
Ona sadece Allah'a yalvanp yakaran ve ona kavuma talebinde samimi
olanlar ular. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yar-

dmyla mümkündür.

Kölelerle Hürriyet Anlamas

Cenâb- Hak önceki âyette, efendilere durumlan uygun olan köle-

lerini evlendirmeyi emretti; peinden de onlarla bir mal karl hür-


riyetlerine kavumalar için anlama yapmalarn emrederek öyle bu-
yurdu:

Cüz: 18 24. NÛR SCRES 32-33 443

ujI J 1 I -il J LJ» I

j fj
r ^

... Sahip olduunuz kölelerden hürriyetine kavumak için sizin-


le yaztlt anlama yapmak isteyenlere gelince, eer onlarda bir hayr
görürseniz kendileriyle yaztlt anlama yapn ve Allah'n size verdii
maldan onlara verin.

Tefsir

Buradaki anlama, bir kölenin efendisine, taksitle (veya pein ola-

rak) bir bedel ödeyerek hürriyetine kavumak için yapt anlamadr.


Eer konuulan bedeli öderse hür olur; yarm dirhem de kalsa, bedelini
ödeyemezse köle olarak kalmaya devam eder.

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Sahip olduunuz kölelerden hürriyetine


kavumak için sizinle yazl anlama yapmak isteyenlere gelince, eer onlarda
bir hayr görürseniz kendileriyle yazl anlama yapn." Bunlar, sizin kölele-

rinizden, hürriyetine kavumak için sizinle anlama yapmak isteyenler-


dir; onlarla anlama yapn.

Âyetteki emir, mam Mâlik ve âlimlerin çounluuna göre tevik


içindir. Zâhirîler ve onlarn dndaki baz âlimler, bunun farz bir emir
olduunu söylemilerdir. Hz. Ömer'in Iradyaiiahu anh|, Enes b. Mâlik'e |ra-

dyaüahu anh] söyledii sözün zâhiri de bunu gösteriyor. Enes b. Mâlik'in


kölesi îrîn, hürriyetine kavumak için kendisiyle anlama yapmak iste-
di. Hz. Enes [radyallahu anh| buna yanamad. O da durumu Hz. Ömer'e

götürdü. Hz. Ömer, Hz. Enes'e,

"Onunla anlama yapacaksn, yoksa u kamç ile camru yakanmî"


dedi ve bu âyeti okudu. Hz. Enes de [radyallahu anh] anlama yapt .
389

389 bk. Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/190; Abdiirrezzâk. Musannef, 8 / 372; Kurtubî, el-Câmi’
li-Ahkâmi'l-Kur'ân.12/227.
"

444 24. NÛR SÛRES 32-33 Cüz: 18

Sadece imam mendup (hayra tevik) manas-


Mâlik, âyetteki emri,
na almtr; çünkü bu tür bir anlama, alveri gibidir. Bir kimse malm
satmak için mecbur edilemeyecei gibi kölesiyle böyle bir anlama yap-
maya da zorlanmaz.

Efendinin, kölesini böyle bir anlama yapmaya zorlayp zorlamaya-


ca konusunda da farkl iki görü mevcuttur.

Bu âyet, Huveytb b. Abdüluzzâ'nn kölesi hakknda inmitir.

Huveytb' n kölesi, onunla bedelini vererek hürriyetine kavumak için

anlama yapmak Huveytb buna yanamad. Bunun üzerine


istedi, Al-

lah Teâlâ bu âyeti indirdi. O zaman Huveytb, kölesiyle 100 dinara an-

lama yapt, onun 20 dinarn kendisine hibe etti. *’ 3

Allah Teâlâ, kölelerin efendilerine, onlar kendileriyle anlama yap-


mak istedikleri zaman, kendileriyle anlama yapmalarn emretti.

Bu anlama öyle olur: Efendi kölesine, "Seninle, seni âzat etmem


için u kadar bedel vermen karlnda anlama yaptm; eer bunu
ödersen hürsün" der. Köle o bedeli ödeyince hürriyetine kavuur.

Bu bedelin pein ödenmesi câizdir. ödeme taksitli ve taksitsiz ola-


bilir.

Allah Teâlâ âyetin devamnda, "Eer onlarda bir hayr görürseniz


anlama yapn buyuruyor. Bunun manas, onlarda çalp kazanmaya
bir kudret, güvenirlik ve dindarlk görürseniz anlama yapn demektir.
Onlarla anlama yapmann mendup (hayra tevik bir i) olmas bu art-
lara baldr. Âyette geçen "hayr", hangi ekilde olursa olsun borcunu
ödemeye kuvvet sahibi olmaktr.

Bazlan, âyette geçen "hayrn" mal olduunu söylemitir. Bu mal,


kölenin, insanlardan bir ey istemeksizin, anlamada bahsedilen bedeli

ödeyebilecei bir maldr.

Âyette geçen "haynn", dinde güzel hal sahibi olmak olduu da söy-
lenmitir.

390 bk. Sa'lebt, tl-Ktf ve 'I- Beyân, 4/375; bk. SüyûK, ed-Dürrü'l-Mensür, 6/189; Kurtubî, el-

Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 12/226.


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 32-33 445

"
Âyet öyle bitiyor: Allah’n size verdii maldan onlara verin." Bu,
hürriyetine kavumak için anlama yapan kimseye, borcunu ödemede
yardm etmek için verilmi bir emirdir. Bu emre muhatap olanlarn kim-
ler olduu hakknda farkl görüler nakledilmitir.

Bazlar, bu emrin bütün insanlara verildiini söylemitir.

Bu emre muhatap olanlarn, devlet reisleri olduu da zikredilmitir.


Bu iki görüe göre emir, hayrl bir ie tevik içindir.

Dier bir görüe göre, âyetteki emre muhatap olanlar, anlamay


yapan efendilerdir. Bu görüe göre mam Mâlik, âyetteki emrin, nedb
(hayrl bir ie tevik) için olduunu söylemitir .
391
mam âfiî ise bunun
farz olduu görüündedir.

Eer âyette verilen emir insanlara ise onlara mallarndan sadaka


olarak versinler, anlamna gelir.

Emir, devlet reislerine ise onlara zekâtlardan veya devlet hâzinesin-


den versinler, anlamna gelir.

Emir, kölelerin efendilerine ise anlama bedelinden bir miktar indi-

rim yapsnlar, anlamna gelir.

"
Allah'n size verdii maldan onlara erin” âyetine u manay verenler
de olmutur: Köle sahipleri, bir anlama olmaksnz, mallarndan köle-

lerine versinler.

Anlama bedelinde yaplacak indirim hakknda da farkl görüler


söylenmitir. Bazlar bunun, belirlenen bedelin dörtte biri olduunu
söylemitir. Bu miktar, Resûlullah'tan isaUaliahu aleyhi veseiicmj rivayet
392
edilmitir .

Bazlar bunun, belirlenen bedelin üçte biri olduunu söylemitir.

mam Mâlik demitir ki: "Bu konuda kesin bir smr yoktur; indirim
saylabilecek miktarn en az ile de bu emir yerine gelmi olur."

391 mam Ebû Hanîfe de |rahmetullahi aleyh] bu görütedir (bk. Cessâs, Ahkâmü l-Kur'ân,

3/416).

392 bk. Hâkim, Müstedrek, 2/397; Beyhakî, es-Sünenu'l-Kübrâ, 10/329; Süyût, ed-Diirrii'l-

Mensur, 6/191.
446 24. NÛR SÛRES 32-33 Cüz: 18

mam afiî, âyetin emri gerei, kölenin efendisinin bu indirimi yap-


maya zorlanacan söylerken; mam Mâlik, buna mecbur edilemeyece-
i görüündedir.
îmam Mâlik' e göre bu indirimin zaman, anlamann sonudur.
Onun ilk taksitte yaplacan söyleyenler de olmutur. Bu açklamalar
müfessir bn Cüzey'e aittir.* 1

33. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Köleler dört ksmdr:


1. Kendisini tamamen hizmete adam köle.
2. Kendisine ticaret için izin verilmi köle.

3. Kendisiyle hürriyetine kavumas için bir bedel karl anlama


yaplan köle.

4. Efendisinin hizmetinden kaçan köle.

Kendisini hizmete adayan birinci kölenin misali, sürekli Cenâb-


Hakk'a hizmet ve kulluk edenlerdir. Bunlar, âbidler ve zâhidlerdir. Al-
lah Teâlâ onlar, hizmetinde tutmu; kendilerine sürekli amel etme kuv-
veti vermitir. Onlar, gündüzlerini oruç, gecelerini ibadetle geçiren, ilim
ve davet için sürekli seyahat edip gezen kimselerdir.

Kendisine efendisinin malyla ticaret yapmas için izin verilen köle-

nin misali, ârifibillâh zatlardr. Onlar, Resûlullah'n |saiiaiiahu aleyhi vesi-

lemi halifesi olarak, sahipleri Allah'n mülkünde tasarrufta bulunurlar,


Allah'n hükmüyle hükmederler. Onlar aldklarn Allah'tan alrlar, in-

sanlar Allah'a davet ederler. Onlar her eyden marifet adna bir sonuç
çkarrlar; onlarn nasibinden bir ey eksiltilmez. Allah Teâlâ her eyi
onlarn hizmetine balamtr, onlar (Allah'tan baka) hiçbir eyin hiz-

metine balanmazlar. Onlar, her eyde tasarruf ederler ve hükmeder-


ler, hiçbir ey onlara tasarrufta bulunmaz. Onlar, cisimleriyle insanlarn
arasna karrlar, fakat srlaryla (iç âlemleriyle) onlardan ayrdrlar.

Dünya onlarn manevi ticaretleri için bir çardr, marifet, ana sermaye-

393 bk. bn Cüzev, et-Teshîl li-Lilûm't-Tenzîl, 2/69.


Cüz:J8 2 4^NÛR_SÛRES_32 3_3_ 447
:

leridir. Kzgnlk ve nza halinde adalet, mizanlardr. Fakirlik ve zengin-

likte iktisatl olmak, unvanlardr. Allah bilgisi, tehlikelere kar smak


ve kurtulu yerleridir. Kur'an, yüce Mevlâ'lanndan (yaptklar her ite)
izin kitabdr. Allah'tan anlaylar, müracaat yeri ve snaklardr.

Hürriyetine kavumak için efendisiyle bir bedel karl anlama


yapan üçüncü kölenin misali, salih müminlerdir. Onlar, kendilerini ce-
hennemden kurtarmak için salih amel ilerler; kendilerine farz klnan
eyleri yaptklarnda Cenâb- Hak onlan, ölümlerinden sonra hürriyet-
lerine kavuturur, geni cennetlerine yerletirir.

Kaçak kölenin büyük günahlara


misali, sürekli isyan edenler ve

dalanlardr. Onlar, isyanlarna devam ettiler; nihayet her eyin sahibi


Cebbar olan Allah'n huzuruna geldiler. Onlarn ii, lâhî hükme kalm-
tr; yüce Allah dilerse onlar affeder, dilerse kendilerine azap eder. En

dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Kimseyi Kötülüe Zorlamayn!

Cenâb- Hak efendilere, hali uygun câriyelerini evlendirmeyi em-


rettikten sonra, onlar zinaya zorlamay yasaklayarak öyle buyurdu:

... Dünya hayattmn geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, if-

fetli kalmak isteyen câriyelerinizi fuha zorlamayn. Kim onlan buna


zorlarsa üphesiz Allah, onlann zorlanmasndan sonra (onlara kar)
çok balaycdr, çok merhametlidir.
448 24. NÛR SÛRESt 34 Cüz: 18

34. Andolsun, biz size açtklaytct âyetler, sizden önce gelip geçen-
lerden bir misal ve müttakiler için bir öüt indirdik.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Dünya hayatnn geçici menfaatlerini elde
edeceksiniz diye, iffetli kalmak isteyen câriyelerinizi fuha zorlamayn ."

Âyet, özellikle kadnlarn zinaya zorlanmasn dile getirmektedir.

Münafklarn ba Omeyme, Amre, Ervâ


tbn Übeyy'in, Muâze, Müseyke,
ve Kuteyle isminde alt câriyesi vard. Onlan zinaya zorluyor ve bunun
için kendilerinden ücret alyordu. çlerinden iki câriye, durumu Hz.

Peygamber'e (sallallahu aleyhi vfsellemj ikâyet ettiler, o zaman bu âyet indi.


w ‘

"
Âyetin, iffetli kalmak isteyen" ksm, zorlamann yasaklanmasnda
bir art deildir. Âyet, iffetli kalmak isteyeni zorlamayn, fakat iffetsi-

zi zorlayabilirsiniz manasnda deildir. Bu ifade, âyetin ini sebebine


eyden korunmak ve onu yapmak
göre söylenmitir. Bir de zorlama, bir
istemeyen kimse için düünülecek bir durumdur. Söyleneni hemen ya-
pan kimseye "zorlanm" denmez. Sonra âyetin ini sebebinin özel bir
durum için olmas, âyetin hükmünü sadece o sebebe balamay gerek-
tirmez. u halde câriyelerin zinaya zorlanmasnn yasaklanmas, onla-
rn iffetli kalma isteklerine bal deildir. Zinay emretmek de böyledir.
Kölelerin ve câriyelerin efendisi için bunlardan hiçbiri mubah ve caiz
deildir. Bu iten alnan her ey haram ve rüvettir.

Âyette, efendilere bir knama vardr. Onlara u denmek isteniyor:


Hizmetinizdeki câriyeler iffetli kalmay istiyorlarsa sizler bunu yapma-
ya daha layksnz.
"
Cenâb- Hak, bu ie zorlamann sebebini öyle açklad: Dünya ha-

yatnn geçici menfaatlerini elde etmek için onlan zinaya zorlamayn." Vani
onlan zinaya zorlayp bu yolla ücret ve evlat almak için uramayn.
Âyet, onlann azck bir menfaat karünda çok büyük bir günah
yüklenmelerinden dolay ne çirkin bir i yaptklarm ifade etmektrdir.

.194 Sa lebi, el-Kefve'l-Beydn, 4/378.


r "

Cüz: 18 24. NÛR SÛRESÎ 34 449

Mana udur: Süratle yok olacak, yakn bir zamanda dalp gidecek bir
meta elde etmek için bunu yapmayn.
"
Âyet öyle devam ediyor: Kim onlar buna zorlarsa üphesiz Allah,
onlarn zorlanmasndan sonra onlara kar çok balaycdr, çok merhamet-
lidir

Abdullah b. Mesud'un (radyaiiahu anhl mushafmda, "onlara kar"


manasna gelecek bir ifade mevcuttur.

Hasan- Basrî (rahmetu ilahi aleyh) derdi ki: "Vallahi Allah o zorlanan
câriyelere kar çok affedicidir, çok merhametlidir ." 395

Âyetteki affn, tövbe ettiinde, efendi için de geçerli olduu söylen-


mitir.

Zinaya zorlanan câriyelerin mafirete olan ihtiyaçlarna gelince, as-

lnda mafiret, daha önce ilenmi bir günahn varln göstermektedir.


Bunu öyle izah edebiliriz:

Bu câriyeler, her ne kadar efendileri tarafndan zinaya zorlanm


olsalar da insan tabiat gerei, zina esnasnda, yaplan ie rza ve itaat

üphesi bulunabilir.

Yahut bu âyette, zina iinin son derece tehlikeli bir ey olduu dile

getirilmekte, ona zorlanan kimseler, uzak kalma konusunda sabit dur-

maya tevik edilmekte ve ona zorlayan kimseler bundan iddetle sakn-


drlm olmaktadr. öyle ki bu ie zorlanan kadnlar, haklarnda bir
özür bulunmakla birlikte, eer kendilerine lâhî mafiret ve rahmet ye-
timese azaba düerlerdi; bu durumda onlan buna zorlayan kimselerin
nasl bir azab hak edeceini düünün!
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Andolsun , biz size açklayc
âyetleri, yani manas apaçk âyetleri indirdik. Bundan kast, bu sûrede
açklanan ve lâhî hükümlerle cezalarn manasn açklayan âyetlerdir.
Bu âyet, önceki ve sonraki âyetlerin arasnda ayn olarak zikredil-

mitir. Bu onun ann açklamakta ve ayn zamanda kulun bütün varl-


ile onun içeriiyle amel etmeye yönelmesini gerektirmektedir. Mana
395 Sa'Iebf. el-Kef v'l-Beyân, 4/379.
450 24. NÛR SÛRES 34 Cüz: 18

udur: Vallahi biz, bu sûre- i kerimede size, açklanmasna ihtiyacnz


olan cezalan ve dier hükümleri açklayan âyetleri indirdik.

Âyete u mana da verilmitir: Size, bütün kudsî kitaplann ve temiz


akllarn tasdik ettii apaçk âyetler indirdik.
"
Âyet öyle devam ediyor: Onda ayrca sizden önce gelip geçenlerden

bir misal indirdik/’ Yani onda, sizden öncekilerin hayret verici kssala-
rn, geçmi kitaplarda verilen darbmeselleri, peygamberlerin ve hik-

met sahiplerinin Buna göre Hz. Âie'nin [radyallahu


sözlerini indirdik.

anhâ) kssas, Hz. Yusuf'un |aleyhisse!âm] ve Hz. Meryem'in kssasna ve

sûrede bahsedilen dier misallere çok benzemektedir. Ancak açklanan


âyetlerin, sadece bu sûrede daha önce geçen âyetlerin olduunu söyle-

mek ve verilen misalin de sadece Hz. Yusuf'un ve Hz. Meryem'in ks-


sasna benzeyen Hz. Âie'nin kssasna ait olduunu söylemek doru
deildir; çünkü daha sonra gelecek olan temsil ve misaller bu görüe

engeldir.
31 *

Âyet öyle bitiyor: "Ve miittakiler için bir öüt indirdik." Size,

Allah'tan hakk ile korkan müttakilerin kendisiyle öüt alaca, yapl-


mas uygun olmayan haramlardan, mekruhlardan ve güzel edebi bozan
dier ilerden saknaca bir öüt indirdik. Bundan maksat, kendisiyle
öüt verilen âyetler ve misallerdir; u âyetler gibi:
"
koyduu lüküm ve cezalar uygulamada,
Allah'n dininde zina eden
kadn ve erkee kar sizi bir acma duygusu sarmasn " (Nur 24/2).

"Bu iftiray iittiiniz zaman iman eden


, erkek ve kadnlar, kendileri (gibi

olan mümin kardeleri) hakknda güzel zan besleyerek, ‘Bu, apaçk bir iftira-

dr‘ deselerdi ya ! " (Nûr 24/ 12).

"Bu tür bir eye bir daha dönmemeniz için Allah size Öüt veriyor'' (Nûr

24/17).

Âyette öüt müttakilere has klnmtr, çünkü onlar bu öütlerden


fayda görürler, onun neticelerini bir ganimet bilirler, nurlarndan alr-
lar.

3% Açklama için bk. Ebüssuûd, Irjâdul-Akti's-Selim, 4/459.


Cüz: 18 24. NÛR SÜRES 34 451

Bir görüe göre açklayn âyetlerden, misal ve öütten kast, yüce


Kur'an'da bulunan bütün âyetler, misaller ve öütlerdir. En dorusunu
Allah Teâlâ bilir.

33-34. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

isyan emreden, ona sebep olan veya onun yaplmasna raz olan
Bir

herkes, günahta o kötü ii yapana ortaktr yahut ondan daha büyük gü-

naha sahiptir. Bir taati emreden, ona vesile olan veya onun yaplmasna
raz olan herkes, sevapta o hayrl ii yapana ortaktr yahut ondan daha
büyük sevaba sahiptir. Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutr:

" Hayrl bir ie vesile olan kimse onu yapan gibidir (onunla
, ayn sevab
7
alr)."*

imam Kueyri demitir ki: "Bir isyankâr isyana sevkeden, ona is-

yan yolunu gösteren, isyannda yardm eden kimse, kat kat azaba çarp-

trlr; onun günah dierlerinden (kusur ileyen fakat kimseyi kusura


sevketmeyen kimselerden) daha çoktur. Aksi de böyledir. öyle ki bir

kimse bakasn taate sevkeder ve ibadet yapmasna yardma olursa o

kimse daha fazla sevap alr."*8

u iler de kötülüe yardm kapsamna girer: Örendii dini ilimle


dünyevî mevki ve makam peinde koaca kesin olarak bilinen yahut
bu ilmi kötülenmi dünya mal kazanmaya sebep yapacak olan veya
tayan kimseye ilim öretmek, kötü ite kendisine yar-
kötü bir niyet
dma olmaktr. Ona ilim öreten kimse, ekyalk yapp müslümanlann
yolunu kesen kimseye klç veren birine benzer. En dorusunu Allah
Teâlâ bilir.

lâhî Nurun Misali

eriatn nurlar, zâhirî muamelelerin (ibadet ve ilerin) hükümleri-

dir. Bu hükümler, tarikatn nurlarna götürür. Tarikat, bâtnî muamele-

397 Ahmed, Miisned, 5/357; Ebû Ya'lâ, Miisned, nr. 4296; Taberânî, el-Evsat, nr. 384.

398 Kueyrf, Letâifü'l-iârât, 4/284.


452 24. NÛR SÜRES 35 Cüz: N

lerin (kalple ilgili amellerin) hükümleridir. Tarikatn nurlan, hakikatin


nurlarna götürür. Hakikatin nurlan ise bütün kâinat bir nura çevirir.

Allah Teâlâ bu konuda öyle buyurmutur:

n 12$ 4$ 44 J>

0 J-i* js^ 13 ^düujj&S 1 C% jZ »jjL J


35. Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bu-
lunan bir kandillie benzer. O lamba cam bir fanus içindedir. Cam ise

inci gibi parlayan bir ytldtz gibidir. O, douya ve batya ait olmayan
mübarek bir zeytin aacnn yandan yaklr. O, kendisine bir ate
demese de neredeyse kendi bana parlayp aydnlatacak durumda-
dr. Nur üstüne nur! Allah dilediini nuruna ulatrtr. Allah insanlara
misaller veriyor. Allah her eyi bilendir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuyor ki: "Allah göklerin ve yerin nurudur." Yani


içindekileri aydnlatandr. Yüce Allah müminleri, iman ve slâm nuru
ile aydnlatr. hsan ehlini ise ihsan nuru ile aydnlatr.

Nur, "kendisiyle maddi veya manevi eyann aydnlanp olduu


halde göründüü eydir." Buradaki nurdan kast, manevi olandr. "Al-
lah dilediini nuruna ulatrr" âyeti bunu göstermektedir.

Eer nurla, kulluk hükümleriyle ilgili eyler aydnlanp ortaya çk-


yorsa ona "slâm nuru" denir. ayet nurla, delil yoluyla Allah'n yüce
zatna ve kemaline ait vasflar ortaya çkyorsa ona "iman nuru" denir.
Eer nurla, müahede yoluyla, Cenâb- Hakk'n zatnn hakikati ve sr-
lan ortaya çkyorsa ona "ihsan nuru" denir.
" .

Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 35 453

Birincisi (slâm nuru) yldzn na benzer. kincisi (iman nuru)


ayn na benzer. Üçüncüsü (ihsan nuru) günein
ise na
benzer;
bunun için sûfiler, durumlara göre, "slâm yldz", "iman ay" (kameri)
ve "irfan günei" tabirlerini kullanrlar.

Cenâb- Hak bu nuru müminin kalbine attnda onun


sonra, halini
bir misalle anlatarak öyle buyurdu:

"
O'nun nuru yani müminin kalbindeki lâhî nurun hayret verici
"
sfata, içinde lamba bulunan bir kandillie benzer." Lambann bulunduu
yer, duvarda açlm bir oyuk olup pencerenin haricinde bir eydir. Ora-
da lambann daha toplu, daha parlak ve daha aydnlk olur. Bu k,
büyük kuvvetli bir ktr.
"O lamba cam bir fanus içindedir." Lamba, camdan yaplm parlak
bir fanus içindedir. "Cam fanus saydaml ve parlakl ile
ise iddetli
sanki inci gibi parlayan bir yldza benzemektedir. O cam fanus, mübarek bir

zeytin aacnn yandan yaklr. " Onun fitili, zeytinyandan tututuru-

lup beslenir. Bu zeytin aan mübarek, çok faydal bir aaçtr. Yahut o
zeytin aac, bütün âlem için bereket kayna olan bir yerde yetimekte-
dir. Bu yer, am topraklandr. Rivayet edildiine göre am topraklann-
da yetmi peygamber yaam ve oraya bereket vermitir. Onlardan biri
399
de Hz. brahim'dir [aleyhisselaml.

"O, dou tarafna da bat tarafna da ait olmayan bir aaçtr. " Yani o
zeytin aan, sadece güne doarken dou tarafndan güne almaz. Ayn
ekilde sadece günein bat esnasnda bat tarafndan güne almaz; bi-
hem dou hem de bat tarafndan güne alr. Ona sabah
lakis ve akam
güne vurur. Böylece o, daha parlak ve ya daha güzel olur.
öyle de denilmitir: O zeytin aac, ne marip bölgesinden ne de
bata bölgesindendir; o, dünyann orta bölgesindendir; oras da am'dr.
Zeytinlerin en güzeli am bölgesinde yetien zeytindir.
Âyet öyle devam ediyor: "Onun ya, kendisine ate demese bile ne-

redeyse aydnlatacak durumdadr. " O, öyle saf ve parlaktr ki ona bir ate
dokunmasa da neredeyse kendi bana tutuup yanacak durumdadr.
399 bk. Sa lebi, el-Kefr l-Bryân 4/383.
N 5

454 24^ ÛR SÛR ES 3 Cüz: 18

"Nur üstüne nur!" Yani lambann


ile bir araya gelince, nur üstüne nur olmutur.
,
saf zeytinyann parlakl

Bu durum, Allah Teâlâ'nn müminin kalbine att nurun misalidir


öyle ki:

Âyetteki mikat (içine lambann konduunu kandillik) müminin


gösüdür.

Lamba, daha önce geçtii gibi; iman nuru yahut Islâm ve ihsan nu-
rudur.

Cam fanus, müminin saf, temiz kalbidir. Bunun için Allah onu, inci

gibi parlak yldza benzetti.

Zeytinya, yakîni takviye eden faydal ilimdir; bunun için Allah


Teâlâ onu saf ve aydnlatc olarak tantta. Bu ilim, ona baka bir ilim

eklenmese de neredeyse tek bana sahibinin üzerine hakikat nurlarn


parlatacak durumdadr.

"Nur üstüne nur!" iman nuru, Islâm nuruna eklenmitir. Yahut ih-

san nuru, iman ve Islâm nuruna katlm, kalpte nur üstüne nur olmu-
tur.

"Allah, kullarndan dilediini bu parlak nuruna ulatrr." Bu, ya bir

ilhamla olur veya bir eitimle gerçekleir. Burada u bildirilmektedir:


Bu nura ulamann sebebi, sadece Allah Teâlâ'nn dilemesidir; ona ula-
mada dier sebeplerin dorudan bir tesiri yoktur.

"Allah, hakikati anlaylara yaklatrmak için insanlara misaller veri-

yor." Çünkü misal, aklla anlalabilecek bir eyi, görülüp hissedilecek

bir ey haline getirmektir.


Âyet öyle bitiyor: " Allah her eyi bilendir .
" Aklî olsun, duygusal ol-

sun, Allah hereyi bilir ve açklanacak eyleri bilinmesi mümkün olan


ekilde açklar. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
Cüz: 18 24. NÛR SÜRES 35 455

35. Âyetin Tasavvufî iaretleri

Arndanferine kadar bütün kâinat, Cenâb- Hakk'n nurundan bir


parçadr ve yüce zatnn srlarndan bir srdr. Kâinatn zahiri mülktür;
batn ise kaynayp çkan melekûttur (mana ve srdr).
ceberût denizinden
u halde bütün kâinatn nuru ve srn Allah'tr, onu ayakta tutan O'dur.
Bunu sadece, ârifibillâh zatlardan fena fillâh makamna ulam ârifibillâh
zatlar anlar. Onlarn makamna ulamayan kimseye, onlann iaret ettii,
zevk ve keif yoluyla elde ettii eylere teslim olmas yeterlidir.

Cenâb- Hak sonra, ceberût denizinden kaynayp ortaya çkan nuru


için bir benzetme yaparak öyle buyurdu:

O'nun ehâdet âleminde tecelli eden zâhirî nurunun misali, içinde

k veren lamba bulunan bir kandillie benzer. Yani gizli mana deni-
zinden açlm bir pencereye benzer. Ondan lamba gibi kesif nur çkar.
Buna göre bütün kâinat nurun dr; bu nur, ismi nur olan Allah'n
nurundan fkrmtr. Bütün kâinat ondan zuhur ederek ortaya çkm-
tr. u halde bütün kâinat, Cenâb- Hakk'n latif nurunun denizinden
kaynayp ortaya çkm bir nurdur.

anlatt:
Cenâb- Hak sonra, bu n yaklmasn ve parlamasn u ekilde

"O lamba cam bir fanus içindedir. Cam ise inci gibi parlayan bir yldza
benzemektedir. O, douya ve batya ait olmayan miibarek bir zeytin aacnn
yandan yaklr. O, kendisine bir ate demese de neredeyse kendi bana par-
layp aydnlatacak durumdadr/’ Bütün bunlar, yaplan temsilin devam
ve tamamdr.

Allah Teâlâ'mn, "O, kendisine bir ate demese de neredeyse kendi ba-
na parlayp aydnlatacak durumdadr " âyeti hakknda denmitir ki: Bura-
da una bir iaret vardr: Bu hal içinde kulun, yüce Rabb' inden baka hiç
kimseden yardm almaya ihtiyaç kalmaz; bütün vastalardan kurtulur.

"Nur üstüne nurdur." Yani Cenâb- Hakk'n melekûtunun nuru,


ceberûtunun nuru üzerinde ortaya çkm; birbirine eklenerek zuhur
etmitir.
456 24. NÛR SÜRES 35 Cüz: 18

"Allah dilediini nuruna ulatrr." Yani Allah Teâlâ, nebî ve veliler


gibi, dostlarnn seçkinlerinden dilediklerini nurunu müahede etmeye
yahut nurunu tanmaya ulatrr. Buna göre kim bu nuru müahede et-

mez ve onu tanmazsa onun avamdan ayrlaca bir hususiyeti yoktur.


Bu kimse, ilmi ve ameli çok olan biri olsa da o, amel defterini sa taraf-
tan alan müminlerin avamndandr; çünkü kalp Cenâb- Hak'tan perde-
li olunca, ilim ve amelin deeri olmaz.

îbn Atâullah- Iskenderî Hikem adl eserinde demitir ki:

"Kâinatta taklp kalan kimseye, gayb âleminin meydanlar açlmaz;


o kimse etrafn saran varlklarla hapsedilmi ve vücudunun heykeli
içinde mahsur kalmtr." 4®

Kâinattaki varlklara bakan ve onlarla perdelenen kimseler, müa-


hede ehli yannda avam halktan saylr. O kimseye, az sonra gelecek
âyetlerde dile getirildii gibi karanlklarda kalan kimsenin misali uy-
maktadr.

Yine tbn Atâullah- skender! Hikem adl eserinde der ki:

"Bütün kâinat karanlktr, onu sadece Cenâb- Hakk'n onda zuhu-


ru aydnlatr. Kim kâinata bakar da onun içinde, yannda, önünde
yahut
sonunda Cenâb- Hakk' müahede etmezse o kimse, nurlar kaybetmi,
yaratlan varlklarn bulutuyla marifet güneinden perdelenmitir."* 1

Marifet ve müahede ehline göre bütün kâinat bir nurdur; kalpleri


Hak'tan perdeli kimselere göre ise bütün kâinat karanlktr. O, kendile-
rini çepeçevre sarm ve karanlk her yanlarn kaplamtr.
mam Gazâlî bu âyet hakknda Mikâtü'l-Envâr
jrahmetuiiahi aleyh],

isimli bir kitap yazmtr. Onun bütün söyledikleri, Allah Teâlâ'nn


en-
Nûr ism-i erifi etrafnda dolamaktadr. Bütün eya O'nunla meydana
gelmi ve yokluktan ortaya çkmtr. Bunun için âriflerden bir tanesi
demitir ki: "Suret ve ekil olarak gördüün eyleri nur ortaya çkard;
üphesiz bütün kâinatn ortaya çk nurla oldu."
400 bk. tbn Acibe, kdzul-Hmem fi rrh’l-Hikem. s. 438 (Beyrut 2005).
401 bk. tbn Adbe, tkâzii'l-Hmem, s. 62-63.
,

Cüz: 18 24. NÛR SÜRES 36-38 457

îbn Atâullah- tskenderî Letâifü’l-Minen adl eserinde demitir ki:

"Allah, gökJerin ve yerin nurudur. O, ruhlar müahedesine ulatrarak


onlarn nuru olmutur; nefislere ise kendisini tantp hizmetinde bulun-
durarak onlarn nuru olmutur. Allah Teâlâ, velilerinin kalplerini zat
ve sfatlarnn zuhuru için bir ayna yapt; onlarda özel olarak zuhur et-

mek için kendilerini ortaya çkard; halbuki O, her eyde genel olarak
zuhur etmektedir. Cenâb- Hak, velilerinde nurlar ve srlaryla zuhur
etti; onlarn dndakilerde ise kudreti ve hükmüyle tecelli etti."

Yüce Allah' Zikir çin zin Verilen Evler

Cenâb- Hak,
bahsederek öyle buyurdu:
sonra, önceki âyette söz edilen n mahallinden

'
i <j * \ il jil ,y

ijLîJi J14- j0JU»^î'S

| /
J ^ •

üü j* fiiijîs
« I

uZ
|

ji>- ; li; ji il s

36. O k
birtakm evlerde bulunmaktadr ki Allah oralarn yücel-
tilmesine ve içinde isminin zikredilmesine izin vermitir. Orada bulu-
nanlar, sabah akam Allah' tebih ederler.

37. Onlar öyle er kiilerdir ki onlar hiçbir ticaret ve alveri


Allah' zikretmekten , namaz klmaktan ve zekât vermekten alkoy-

maz. Onlar, kalplerin ve gözlerin korkudan halden hale girecei


bir

günden korkarlar.

38. (Onlar bunlar) Allah, kendilerini yaptklarnn en güzeliyle


mükâfatlandrsn ve onlara lutfundan daha fazlasn versin diye ya-
parlar. Allah, dilediini hesapsz olarak nzklandtnr.
458 24. NÛR SÛRES 36-38 Cüz: 18

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "O mikatn yani kandilliin içindeki

k birtakm evlerde bulunmaktadr ki Allah oralarn yüceltilmesine ve içinde


isminin zikredilmesine izin vermitir Bu yerler, Allah' zikretmek, na-
maz klmak ve Kur' an okumak için hazrlanm mescidler ve tekkeler-

dir.Allah oralarn yüceltilmesine izin vermitir; yani oralan yüceltmeyi


emretmitir. Bu yerlerin yüceltilmesi, oralar her türlü pislikten ve ra-
hatsz edici eylerden temiz tutmak, içlerini kandil, mum veya elektrik-
le aydnlatmaktr. Bu iler, ramazan aynda daha fazla yaplr. Namaz
vakitlerinin dnda gerekiyorsa bu yerlerin kilitlenmesi de onlara sayg
kapsamasna girer.

Bu yerlerin yücel tilmesinden kastn, onlan bina etmek olduu da


söylenmitir; fakat birinci görü daha shhatlidir.

Yüce Allah, ayrca oralarda isminin zikredilmesine de izin verdi.

Bu, tek bana ve cemaatle yaplan bütün zikirleri içine alr. Kur'an oku-
mak da buna dahildir.

" Orada bulunanlar, sabah akam Allah' tebih ederler. " Yani sabah na-
mazn, öle, ikindi, akam ve yats namazlarn klarlar.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, yani yüce Allah'


tebih edip namaz klanlar, öyle er kiilerdir ki onlar sefer halinde hiçbir
ticaret ve ikamet halinde iken hiçbir alveri, dille ve kalple Allah' zik-

retmekten alkoymaz." Yani hiçbir al ve sat ilemi onlan Allah' zik-


retmekten alkoymaz. Onlar, tam manasyla Allah Teâlâ'ya yönelmi,
bahsedildii gibi, hiçbir engele taklmadan ve hiçbir eye balanmacan
Allah' zikretmeye dalm kimselerdir.
Âyette, ticaretin özellikle dile getirilmesi, onlara göre ticaretin kalbi
zikirden alkoyan en kuvvetli ve en yaygn sebep olmasndandr. Yani
hangi cins ve türden olursa olsun, hiçbir ticaret ve alm satm ii onlan
Allah' zikretmekten alkoymaz; onlarda büyük kazanç ve kâr bulunsa
bile. Alm satm ii, zaten ticaretin içine giriyorken, aynca dile getiril-

mesi, onun kalbi en fazla oyalayan bir ey olmasndandr; çünkü onda


Cüz: 18 24. NCR SÛRES 36-38 459

genelde kâr kesin ve peindir; dier ticaret ilerinde ise kâr ikinci planda
beklenir.

Âyet öyle devam ediyor: "Bu iler onlar namaz klmaktan ve zekât
vermekten de alkoymaz." Yani bu iler onlar, be vakit namaz vaktinde
klmaktan ve zekât vermekten alkoymaz. Zekât, Allah'n adnn zik-
redildii evlerde yaplan bir i olmamakla birlikte Allah burada dile
getirdi; çünkü hemen her yerde namazla birlikte dile
zekât, Kur'an'da,

getirilirek ondan ayr tutulmamaktadr. Bunda ayrca una da dikkat

çekilmektedir: Onlarn güzel amelleri, sadece mesddlerde yaptklar i-


lerle snrl deildir.

Âyetin bir manas da udur: Onlar için bir ticaret yoktur ki onlan
alveri yaparlar; hiçbir ey
oyalasn. Yahut onlar, Allah' zikrederek
onlan Allah' zikretmekten alkoymaz; namaz vakti gelince hemen na-
maza koarlar.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, kalplerin korkudan halden hale gi-

recei, korku ve dehetten halinin deiip titreyecei ve çarpntl ile bo-

aza ulaaca ve gözlerin korku ve dehetten donakalp yahut yerinden


frlayarak halden hale girecei bir günden, kyamet gününden korkarlar."

Âyete u mana da verilmitir: O gün, kalpler inkârdan sonra ima-


na, gözler ise gaflet ve körlükten sonra hakk görmeye döner. u âyette
belirtildii gibi:

"Orw denir ki: Sen bundan gaflette idin; imdi gaflet perdeni açttk; artk

bugün gözün çok keskindir (gerçekleri çok iyi görür ) " (Kâf 50/22).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, korku ile birlikte

sürekli zikir ve tebihe devam ederler. Bütün bunlar, Allah, kendilerini

yaptklarnn en güzeliyle mükâfatlandrsn ve onlara lutfundan daha fazla-

sn versin diye yaparlar." Yani Allah Teâlâ'run, kendilerini, amellerinin

karlnn en güzeliyle mükâfatlandrmas için böyle yaparlar. öyle ki


Cenâb- Hak on katndan yedi yüz katma kadar sevap
onlara, bir iyilie

vaat etmitir. Onlar aynca, Hak Teâlâ'nn kendilerine lutfundan daha


fazla ihsan etmesi için amel yaparlar. Yani Allah Teâlâ'nn, onlara vaat
ettii eyleri ihsan etmesini isterler. Bu eyler, Cenâb- Hakk'n cemalini
Cüz: 18
460 24 _NÛR SÛR ES 36-38

müahede etmek ve zatnn srlarndan daha fazla açp göstermesi gibi

insann hayal edemeyecei nimetlerdir. u âyette ifade edildii gibi:

"Güzel i yapanlara , (karlk olarak) en güzeli ve fazladan bir mükâfat

vardr" (Yunus 10/26).

Âyet öyle bitiyor: "Allah, dilediini hesapsz olarak rzklandrr. Se-

vap vermek istediine, insanlarn hesap edemeyecei kadar çok sevap


verir.

Âyette una dikkat çekilmektedir: Bahsedilen bu nzkn tek sebebi,

onlarn bahsedilen amelleri deil, Allah Teâlâ'nn dilemesidir. Âyette


bahsedilen nzk, Cenâb- Hakk'n onlara dünyada ihsan ettii ve ken-

disiyle ilerini gördükleri nzktr. Böylece onlar, kendilerini tamamen


ibadete vermilerdir. Hak Teâlâ onlar, saysz ve hesapsz olarak hiç

beklemedikleri yerden rzklandrr. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

36-38. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ'nn yüceltilmesine izin verdii evler, srlarn kayna


ve nurlann mekân olan kalplerdir. Onlarn yükseltilip yüceltilmesi,
ayardan (Allah'n dndaki eylerden) korunmas, kark düüncele-
rin kirinden temizlenmesi, bütün çirkinliklerin ve erlerin kayna olan
dünya cifesinden uzak tutulmasdr. Cenâb- Hakk kalp huzuru ve
ak ile çokça zikretmek için bu gereklidir. Bu sadece, kendilerini hiçbir
ticaretin ve alveriin Allah' zikrekmekten alkoymad, dünyadan
gönüllerini çekip bütün varlklar ile yüce Allah'a yönelmi kimseler
için mümkün olur. Onlar, kalplerin Allah'n huzurundan, gözlerin de
Allah' müahededen kesilip dönecei bir günden korkarlar. Bu, dün-
yada, yüce Allah'tan gafil olmann ve O'nun haklarm yerine getirme-
menin uursuzluudur. Onlar, yaptklan bütün salih amellerini, Allah

Teâlâ, kendilerine nimet cennetlerinde en güzel karl versin ve mari-


fet cennetlerinde onlara keyfettirecek daha fazla eyleri lutfundan ihsan
etmesi için yaparlar. Allah dilediklerine hesapsz olarak ilim ve marifet
ihsan eder.
^
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 39-40 461

Amelleri Seraba Benzeyenler

Cenâb- Hak, bundan sonra, nura sahip olanlarn aksi halde olan
zulmet sahiplerinden bahsederek öyle buyurdu:

.1
s >
1 I
J'j
* \ ' *

in \' i'\
<jL—
'
_ <yy oJl^p* "l.t
i
<ül
",
JU>- ••
' " ?•
1 * I
i
A oJl>o
' • i
IJ o*l>-
T
bl
i
-

* ^ ^ ' • «* •'t • *

y>y ^ oüii^a jl ^
»' . *7 I
^

<jy ^j^_
,**
y*- 1 lil ^jo—ru l
* t
^« £w
, *
j
of
i 1U» uj l>—-
9 x / • #T
oy y* ^ y û ..

oy

39. Jnkâr edenlere gelince, onlann amelleri ssz bir çöldeki serap

gibidir. Susam kimse onu su Yanna geldiinde hiçbir ey bu-


sanr.
lamaz, sadece yannda Allah' bulur; Allah onun hesabn tam olarak
görür. Allah, hesaba çekmesi çok süratli olandr.

40. Yahut (kâfirlerin amelleri) derin bir denizdeki youn karanlklar


gibidir. Onu dalga üstüne dalga kaplyor, üstünde de bulutlar var. Ka-
ranlklar üstüne karanlklar! nsan, elini çkarsa neredeyse onu bile

göremez. Allah kime nur vermezse onun için bir nur yoktur.

Tefsir

Cenâb- Hak, müminlerin halini ve kalplerinin nurlarm açkladk-


tan sonra, kâfirlerin amellerini ve kalplerinin karanlm açklayarak
öyle buyurdu:
" nkâr edenlere gelince; onlarn, eer imanla yaplsayd sevap getire-

cek olan akrabaya iyilik, köle azat etme, haclarn ihtiyacn karlama,
Kabe'nin bakmn yapma, darda kalanlara yardm etme, misafirlere ik-
ramda bulunma gibi amelleri, geni bir çöldeki serap gibidir. Susam kimse
24. NÛR SÛRES 39-40 Cüz: H
462

onu su sanr. Yanma geldiinde hiçbir ey bulamaz ; yani düündüü


ve

ümit ettii gibi bir ey bulamaz; bilakis beklentisi ve çabas boa


gider.

verecei
Sadece yannda Allah' bulur. Yani amelinin yannda Allah'n
karl veya Allah'n hükmünü bulur. Yahut amelinin karlnn ya-
nnda Allah' bulur. Allah onun hesabn tam olarak görür." Her bir kâfire,
bütün yaptklarnn karln tam olarak verir.
Âyet öyle bitiyor: "Allah, hesaba çekmesi çok süratli olandr." Allah

Teâlâ bütün kullarn hesabm bir anda görür. Çünkü O nun bir saymaya
'

ve belgeye ihtiyac yüktür. Birinin hesabn görmesi, dierinin hesabm


görmekten alkoymaz; O, ayn anda herkesin hesabm görür.

Âyete u mana da verilmitir: Allah'n hesab çok yakndr; çünkü


her gelecek olan ey yakndr.
Allah Teâlâ, kâfirin iyilik türünden yapt amellerini, onun yer-
yüzünde gördüü bir seraba benzetti. O ameller ki kâfir kyamet günü
onun kendisine fayda vereceine ve Allah'n azabndan kurtaracana
inanyordu, fakat sonuçta beklentisi boa çkt, hesap ettiinin aksine
bir durumla karlat. Kendisini kyamet gününün susuzluu sard;
amelini kendisine fayda verecek bir su gibi gördü. Onun yanna geldi,

ancak onu bekledii gibi bulmad; karsnda Allah'n azapla görevli ce-
hennem meleklerini buldu. Melekler onu yakalayp cehenneme attlar;

kendisine kaynar su ve irin içirdiler.

Denilmitir ki: Onlar, Allah Teâlâ'nn haklarnda öyle buyurduu


kimselerdir:

"Onlar, çalm fakat boa yorulmulardr " (Gâjye88/3).


"Onlar, kendilerinin iyi bir i yaptn sanyorlard" (Kehf 18/104).

Bir rivayete göre bu âyet Ukbe b. Rebîa b. Ümeyye hakknda inmi-


tir. O, Câhiliye döneminde kendisini ibadete vermi, yün elbise giyin-
mi ve hak dini arayan biriydi. slâm geldiinde onu inkâr etti. 402

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin dünyadaki amelleri için baka bir mi-
sal vererek öyle buyurdu: "Yahut kâfirlerin amelleri derin bir denizdeki

402 Açklama vc rivayet içinbk. Nesefî, Medârikii’t-Tmzîl, 3/218.


!

Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 39-40 463

youn karanlklar gibidir. Onu , denizi yahut denizdeki kimseyi dalga üs-
tüne dalga kaplyor. Alttaki dalgann üstünde baka bir dalga daha var;
onun üstünde de bulutlar var. En üstteki dalgann üzerinde de bulutlar

mevcut. Karanlklar üstüne karanlklar Bulutun karanl, dalgalarn ka-


ranl, denizin karanl! Bunlar, birbiri üzerini sarm karanlklar. Dal-
gann karanl, denizin karanln sarm, üstteki dalgann karanl
alttaki dalgann karanln sarm, bulutun karanl da üstteki dalga-
nn karanln sarm vaziyettedir. Bu durum insana daha büyük bir
korku vermekte ve o, ölüme daha yakn bir hal arzetmektedir. Çünkü
bu karanlklar, kendisiyle yol bulunacak yldzlar örter, onunla birlikte

rüzgâr iddetli eser ve yamur iddetli yaar. Bütün bunlar, telef olmay
hzlandrr.

Âyet öyle devam ediyor: "Denizde bulunan veya bu musibete u-


rayan insan , elini çkarsa neredeyse onu bile göremez.” Onu görmek öyle
dursun, görmeye yaklaamaz bile!

Cenâb- Hak, kâfirlerin amellerinin hepsi bâtl olup Hakk'n nurun-


dan yana bombo olduu için, onlar karanhk ve siyahl bakmndan
deniz dalgalan ve bulutlardan oluan karanlklara benzetti.

Müfessir bn Cüzey demitir ki: "Allah Teâlâ, müminlerin halinden


bahsettikten sonra, kâfirlerin amellerini anlatan iki benzetme yapt.

Birincisi, onlarn amellerinin ahiretteki halini ortaya koymaktadr.


Onlann ameli, kendilerine bir fayda vermeyecektir; aksine, çölde sera-

bn yok olup gittii gibi onlarn yapm olduklar iyiliklerin sevab da


(Allah'a ve ahirete iman etmedikleri için) yok olup gidecektir.

kinci misal, onlann amellerinin dünyadaki halini ortaya koymak-


tadr. Onlarn amelleri, birbiri üzerine kümelenmi karanlklar gibi tam
bir fesat ve bozukluk içindedir."

bn Cüzey sonra demitir ki: "Bu âyetlerde nur, mübalaa ile anla-

tld gibi karanlklar da mübalaa ile anlatlmtr ." 403

4ü3 bk. îbn Cüzey, ct-Teshîl li-Ulûmi’t-Tenzil. 2/71-72.


464 24. NÛR SÛRES 39-40 Cüz: 18

Müminlerin hali, "Allah dilediini nuruna ulatrr" âyeti ve onun pe-


"
inden gelen, Onlar öyle er kiilerdir ki ..." âyetiyle anlatlmtr.

Kâfirler hakknda verilen bu iki misalin, onlann ahiretteki halleriyle

ilgili olduu da söylenmitir. Onlar, ahirette amellerinden bir fayda gör-


mezler ve onlann karanlnn denizine dalarlar.

Âyet öyle bitiyor: "Allah kime nur vermezse, kalbine tevhid ve ma-
rifetinin nurunu atmazsa onun için bir nur yoktur." Yani Allah kimin
nuruna ulamasn dilemezse o kimse hidayete ulaamaz.
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Allah insanlar, bir karanlk
içinde yaratt; sonra onlann üzerine nurundan serpti. Kime bu nurdan isabet
etti ise o kimse hidayete ulat; nurun demedii kimseler sapknlk içinde
kald."**

Bu âyeti okuyan kimsenin öyle dua etmesi uygundur:

"Allahm, kalbimde bir nur yarat, kulamda bir nur yarat, gözüm-
de bir nur yarat, samda bir nur yarat, solumda bir nur yarat, üzerimde
bir nur yarat, altmda bir nur yarat. Beni nur yap; benim nurumu ço-
alt."

Bu dua, bir hadis-i erifte de geçmektedir .


405
Fakat o, âyetin tefsirin-
den baka bir konuda söylenmitir.

39-40. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Her kim, ihlâs makamn elde edemezse onun amelleri, düz bir ova-
daki seraba benzer. Susuz kimse onu su zanneder. Yanma geldiinde
onu ie yarar bir ey olarak bulamaz; onun yannda Allah' bulur, Allah
onun hesabn hakkyla görür. Yani Allah amelini ince bir hesaptan ge-
çirmek istedii kimseyi, sk bir hesaba çeker.

404 Ayn konuda az bir farkt lafzlarla bk. Tirmizî, mân. 18, Ahmed, MUsned, 2/176; H.ikim,
Müstedrek, 1 /30.

405 bk. Buhâri, Daavât, 10; Müslim, Müsâfirin, 181.


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 39-40
465

Has tevhid ehline gelince, (yüce Allah'n dndaki) bütün varlklar


onlarn gözünde çöldeki bir serap gibidir. Ona bakan gafil kimse, onu
bir ey zanneder fakat ona gelip asln ve âkbetini düününce,
fikri ile

onu itibar edilecek bir ey bulamaz; onun yannda sadece Allah' bulur.
Arif bir air bu konuda demitir ki;

"Kim, varlklara serap gibi bakarsa onlarla perdelenmekten kurtu-


lur, tek varla yükselir; O'nu bir uzaklk ve yaknlk olmadan tek bir
varlk olarak görür. O'ndan baka hiç kimseyi görmez. te o noktada
doruya ulatrlr. Orada, O na hitap etmeye ihtiyaç yoktur; hitap için
iaret eden de bulunmaz."

Dünyaya çaklp kalan ve hevâsn ilâh edinen kimse, dalgal deniz-


de karanlklar içinde kalm kimse gibidir. Onun içinde kald, hevâ
denizidir. Onu, cehalet ve lâhî emre aykr davranma dalgalar sarar.

Onun üzerini nefsanî hazlar ve ehvet dalgalan sarar. Onun üzerinde


ise kâinatn etki ve tesir bulutlan vardr. Yahut o kimseyi gaflet dalgala-
n sarar; onun üzerini âdet ve kötü alkanlklar dalgas sarmtr. Onun
üzerinde varlklarn bulutu vardr. Hepsi, dünya sevgisi, makam sevgisi
ve itibar sevgisinden oluan birbiri üstüne kümelenmi karanlklardr.
Bu karanlklar içinde kalan kimse, fikir ve düüce elini çkarsa neredey-

se onu göremeyecek durumdadr.

Ariflerden biri demitir ki; "Dünya, bütünüyle dalgal bir denizdir;

insanlar, içine dalp gitmitir. Sadece Allah'n koruduklar onda boul-


maktan kurtulmutur. Onun sahili ölümdür. Kimi, hevâ ve nefsanî haz-
lann dalgas sarp yutmusa zühd ve vera' gemisine snsn, denizin
tehlikelerini çok iyi bilen bir kaptana skca sarlsn. Onlar, ârifibillâh
olan zatlardr. Arif zat, kendisine sanlan kimseyi, dünyann tehlikelerin-
den kurtarr. Böyle bir kulpa sarlmayan kimse, denizin azgn dalgalan
içinde boulur gider. Kendisini nefsanî hazlann ve ehvetlerin dalgas
saran kimse helâk olur. Allah Teâlâ'dan, lutuf ve keremiyle bizleri böyle
bir tehlikeden korumasn istiyoruz.
24 NÛR SÛRES 41-42 Cüz: 18
466

Bütün Varlklar Dua ve Tebihini Bilir

yerde-
Cenâb- Hak sonra, yukanda söz edilen nurun, göklerdeki ve
ki varlklarda ortaya çkan belirtilerinden bahsederek öyle buyurdu:

^ r"
öjjju
_f ii\j fi* Ü ji- oto

'l ili ^13 ^SÎI 3 n JjL 13 ©


41. Göklerde ve yeryüzünde bulunanlarla, saf halinde (kanat çrpa-
rak uçan) kularn Allah't tebih ettiini görmez misin? üphesiz onla-
rn her biri, duasn ve tebihini bilmektedir. Allah, onlarn yapmakta
olduu eyleri hakkyla bilendir.

42. Göklerin ve yerin mülkü Allah'a aittir; dönü de sadece


Allah’adr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, göklerde ve yeryüzünde


bulunanlarla saf halinde (kanat çrparak uçan)
, kularn Allah’ tebih ettiini
görmez misin?"

Âyette özellikle Hz. Peygamber'e fsaiiaiiahu aleyhi veseiicm) hitap edil-


mesi, unu bildirmek içindir: Allah Teâlâ, onun üzerine nur mertebeleri-
nin en âlâ ve en yücelerini aktt, kendisine melekûtun srlarnn en yüce
ve en gizlilerini açklad.

Âyetin manas udur: Resûlüm, basiret gözünle bakp kesin bir bil-

giyle bilmedin mi? üphesiz, göklerde ve yeryüzünde bulunanlar, akl olan-


lar ve dier varlklar, Allah' tebih etmekte, sürekli Onu manevi ola-
rak halleriyle yüceltmektedir. üphesiz bütün mevcudat, varl zaruri,
bütün kemal sfatlarna sahip, anna layk olmayan her eyden yüce ve
uzak olan bir yaratcnn varlna delil olmaktadr.
"

Cüz: 18 24. NÛR SÛRESUlj-42 467

Yahut bu varlklar, Allah' sözlü olarak tebih etmekte ve


yücelt-
mektedir, fakat siz onlann tebihi anlamazsnz.

Göklerdeki ve yerdeki varlklar, Allah Teâlâ'nn bütün kemal sfat-


lara sahip olduuna delil olmakla birlikte, âyette onlann
Allah' tebih
etmesinin özel olarak dile getirilmesi, sözün, kâfirlerin Allah'n yüce-
liini ihlal eden hallerini knamayla olmasndandr; çünkü onlar,
ilgili

cansz varlklan yüce Allah'a ortak komakta ve O'nun çocuu olduu-


nu iddia etmektedirler.

"Ayrca saf halinde havada kanat çrparak uçan kularn Allah’ tebih
ettiini görmez misin?" Kular, yerdeki varlklar içine girmekle birlikte,

özel olarak dile getirilmilerdir; çünkü kular sürekli yerde kalmazlar;

bir de onlar, insan hayrette brakan bir yaratla sahiptir. Bu, onlarn,

kanatlaryla havada saf oluturmalar, istedikleri gibi hareket etme


imkânna sahip olmalar, kanatlarn açp kapatarak onlan nasl kul-

lanacaklarnn öretilmesi gibi durumlardr. Bütün bunlarda, her eyi


yoktan var eden yüce yaratcnn kudretinin mükemmelliine ve her
eyi yoktan var edip onu tekrar eski haline döndüren Mevlâ'nn sonsuz
hikmetine apaçk bir delil vardr.

"
Âyet öyle devam ediyor: üphesiz onlann her biri, duasn ve tebi-

hini bilmektedir .

Bu âyete iki türlü mana verilmitir:

Birinci mana; Allah, bu bahsedilen varlklarn her birinin duasn,


Hakk'a boyun eiini ve tebihini bilmektedir.

kinci mana; her bir varlk, kendisinin yapt, yapaca dua ve te-
bihi bilmektedir. Allah Teâlâ'nn kulara, akll kimselerin ulaamayaca-
ince ilimleri ilham ettii gibi, yüce zatna yapacaklar duay ve tebihi
ilham etmi olmas da akldan uzak deildir.

Âyet öyle bitiyor: "Allah, onlarn yapmakta olduu eyleri hakkyla


bilendir ." O'nun ilmine hiçbir ey gizli kalmaz.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Göklerin ve yerin mülkü


Allah'a aittir." Bakasna ait deildir; çünkü onlan ve içlerinde bulunan
468 _ 24. NÛR SÛRESN -42 Cüz: 18

ve
bütün varlklar yaratan yüce Allah'tr, onlarda dilediini var ederek
Bütün
yok ederek tasarrufta bulunan O'dur. " Dönü sadece Allah'adr."
varlklarn, yok olup yeniden dirilerek dönüü sadece Allah'adr, ba-
kasna deildir.

Âyetin her iki ksmnda Allah ism-i erifinin açkça söylenmesi,

kalplerde lâhî korkuyu artrmak ve âyette bahsedilen hükmün (her e-


yin mülkiyetinin ve dönüünün O'na ait olmasnn) sebebini bildirmek

içindir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

41-42. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Yedi kat göklerde ve yedi kat yerlerde bulunan bütün varlklar


varlklarn üzerine atlan ilk nurdan vücut bulmutur. Bu varlklarn,
birmaddi bir de manevi yönü vardr. Varlklar maddi yönüyle, Cenâb-
Hakk'n rubûbiyyet hükümlerine boyun eerler, manevi yönüyle do
O'nun ilâhlrun nüfuzu altndadrlar. Varlklarn maddi yönü hikmet,
manevi yönü kudrettir. Varlklarn maddesi mülk, manas melekûttur.
Allah Teâlâ'nn, "Allah, göklerin ve yerin nurudur" âyetinin manas bu-
dur. Bu incelii iyi anla!

lâhî Nurun Dünya Atmosferindeki Tecellisi

Cenâb- Hak, lâhî nurun dünya âlemindeki bir tecellisinden bahse-

derek öyle buyurdu:

p Sfy fi â ö\ ? fJÎ

» k ^
jUAj J u 43 jj LLm* * Liu y» y& aLJLj y» O

g> JLIVI Jjji


^ 01 3^1} J4J» Si»
4^ £
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 43-44
469

Görmez misin Allah, bulutlan kolaylkla yürütür. Sonra on-


43.

lun kaynattnp üst üste yar. Nihayet onlann


arasndan yamurun
yadm görürsün. O, gökten, oradaki da gibi kütlelerden dolu in-
dirir; onu dilediine isabet ettirir, dilediinden de uzak tutar. Onun
imeinin panlts neredeyse gözleri alr.
44. Allah, geceyi ve gündüzü (deiik vaziyetlerle) döndürür; üphe-
siz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardr.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Görmez misin Allah, bulutlan yumuak
bir ekilde ve kolaylkla yürütür. Sonra onlar birbirine katarak kaynat-
rp üst üste yar. Nihayet o bulutlarn arasndan yamurun çktn, bulut-
larn içinden ve ortasndan yamurun yadn görürsün ."

mam Kueyrî demitir ki: "Denizin buharlan Allah'n kudretiyle


yukan kalkar, O'nun kolaylatrmas ve takdiriyle havaya kadar yükse-
lir. Havada toplanan bu buharlar buluttur. Sonra Allah Teâlâ o bulutu,
yamur yadrmay istedii semte yönlendirir. Daha sonra buluttan de-
niz suyunu damla damla indirir, inen bu ey su olur. Bu su, deniz buhan
olarak yükseldiinde tatl deilken, buluttan dökülürken Allah onu tatl

suya dönütürür, bulut onu ho bir ekilde indirir. Su, nereye inmesi is-

tenmise belli bir ölçüde o bölgeye ulatnlr. Hiçbir mahlûk, suyun be-
lirlenen yerlere yamasna mâni olamad gibi, Allah'n yamur yadr-
mad mekâna bir sebeple yamur yadrmaya da gücü yetmez." 40 '’

Ben (bn Acibe) derim ki: Bu yamurun hakikati hakknda söy-


izah,

lenen sözlerden biridir. Ehl-i sünnet'e göre, mehur olan görü udur:
Allah Teâlâ, kudretiyle gökte bulut var eder, hikmetiyle onda su yaratr
ve onu diledii yere indirir.

Cenâb- Hak âyetin devamnda öyle buyurdu: "O, gökten, orada-

ki da gibi kütlelerden dolu indirir ." Allah gökten yuvarlak dolu indirir.

Gökten demek, üzerinizdeki buluttan demektir. nsann üstünde olan


her eye sema (gök) denir. Allah, gökte doludan oluan dadan dolu

406 bk. Kueyrî, Letâifü'l-ârât, 4/291.


Cüz: 18
470 24. NÜR SÛRES 43-44

yaratt gibi gökte doludan


indirir. Allah Teâlâ'nn, yerde tatan dalar
dalar yaratmasnda tuhaf karlanacak bir ey yoktur.
Gmâtî demitir ki: "Âyette geçen 'doludar
Müfessir îbn Cüzey-i
gökte
dalar' n hakikat manasnda olduu söylenmitir. Allah Teâlâ,
doludan dalar yaratmtr. Onun hakikat manasnda deil, mecazi bir
anlatm olduu da söylenmitir. Mesela sen, 'Falarun yannda maldan
veya ilimden bir da vari dersin. Bununla, onun da gibi çok mala veya
ilme sahip olduunu anlatmak istersin ." 407
408
îbn Cüzey'in açklamalarnn asl müfessir îbn Aüyye'ye aittir .

eyh Ebû Zeyd es-Seâlibî demitir ki: "Eer bir mâni yoksa, söyle-

nen sözü gerçek manasna almak daha evladr." 40* Yani burada da bir

durumda söz gerçek manada alnr. Allah


engel yoktur; bu Teâlâ, gökte

doludan dalar yaratmtr.

Herevî, lügat âlimi îbn Arafe'nin öyle dediini nakletmitir: "Ah-


med b. Yahya'y öyle derken iittim: Bu âyet hakknda iki görü vardr.
Biri udur: Allah, gökten, doludan oluan dalardan dolu indirir. Dier

görü ise udur: Allah gökten, dalar misali dolu indirir."

Beyzâvî demitir göe yükseldiinde, onu çözecek


ki: "Buharlar
bir hararetle karlamadan havann souk tabakasna kadar yükselir

ve orada souk iddetlenirse buharlar younlap bulut olur. Eer so-


uk iddetli olmazsa yamur halinde yaar. ayet souk iddetlenip
de younlamadan önce buharn parçalarna ularsa kar olarak yaar,
yoksa dolu olarak yaar. Bütün bunlar, bu ilerin varl zaruri ve her
ii hikmetli olan bir zatn iradesine bal olmasn gerektirir. Böylece o
iradenin olaylar diledii yer ve vakitte gerçekletirdiinin delili ortaya
konmu olur. Peinden gelen u âyet de buna iaret etmektedir:
"O doluyu dilediine isabet ettirir, dilediinden uzak tutar ." 410 Yani
Allah Teâlâ, gökten indirdii bu doluyu dilediine isabet ettirir, onun

407 Îbn Cüzey, et- Teshil li-Ulûmi't-Tenzil, 2/73.

408 bk- Îbn Atyye, el-Muhaneru'I-Veciz, 4/ 190.


409 bk. Seâlibi, el-Cntfhrü'l-Hisân, 2/ 453 (Beyrul 1996).

410 Beyzâvî. Em’ârü' t -Tenzil, 2/127.


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 43-44
471

bedenine veya malna zarar verir. Bu mal, ziraî mahsuller veya onun
dndaki mallar olabilir. Allah, dilediinden de onu uzak tutar, doluyu
kendisinden savar, onu âfetinden kurtarr.
a
Ayet öyle bitiyor: "Onun imeinin parlts neredeyse gözleri alr."
Yani yukarda kolayca yürütülmesi ve olumas bahsedilen bulutun
imeinin parlts, neredeyse gözleri alr.
a
Ayete u mana da verilmitir: Göün imeinin parlts neredeyse
gözleri alr. Bu mana, doruya daha yalandr.
A
Ayete u manann verilmesi de mümkündür: O'nun yani Allah
Teâlâ'mn imeinin (âni tecellisinin) parlts neredeyse gözleri alr.
Yani ilâh tecellinin iddetli parlts ve âniden geliiyle gözleri kamat-
rr; gözler kapl olsa bile!

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Allah, geceyi ve gündüzü


döndürür ." Onlar birbiri ardnca getirir. Yahut birinin süresini ksaltp
dierinin uzatr. Yahut O, soukluk, scaklk ve dier durumlaryla ge-
ceyi gündüzü evirip çevirir.

" üphesiz bunda yani az önce açklanan bulutlarn yürütülmesinde,


buluttan yamurun inmesinde, gece ve gündüzün pe pee getirilme-

sinde, basiret ehli sâfi , akl sahibi olanlar için, her eyi yoktan var eden,
hepsini ayakta tutan, her birini kudret ve hikmetiyle idare edip yöneten
ezelî yaratcnn varlna bir ibret, apaçk bir delil vardr." Bunlar da Hak
Teâlâ'mn nurunun kâinatta zuhur edip ortaya çkmasna delil saylacak
eylerdendir. Allah Teâlâ bu âyetlerde, göklerde ve yerde bulunan varlk-
lann, havada uçan kularn tebihini, yüce zatna boyun eilerini, bulut-
larn hizmete âmâde oluunu, yamurun yamasn, gece ve gündüzün
pe pee getirilmesi gibi lâhî nurlarn parltlarndan olan dier pek çok
eyden bahsetti. Allah Teâlâ en dorusunu bilir ve en güzelini yapar.

43-44. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Görmedin mi Allah Teâlâ, ledünnî ilimler tayan lâhî vâridat bu-


lutlarm yürütür, sonra onlar bir araya getirir, nihayet onlar kuvvetli
bir hale gelir; öyle ki sahibini hissinden keser, isminden ve resminden
Cüz: 18
472 24. NÛ R SÜRES 43-44

uzaklatrr. Bundan sonra sen, ârifin kalbinden ledünn ilimler, rabbânî

srlar ve irfana ait fetih yamurlarnn yadm görürsün. Onlar, kalbe


gelen vâridatlann neticesi ve meyvesidir.

bn Atâullah- îskenderi Hikem adl eserinde demitir ki: "Meyve-

sinin (neticesinin) nasl olduunu bilmeden, kalbine gelen bir varidat

hemen övüp temize çkarma (onunla aldanma)! Buluttan kast yamur


deildir; asl kast meyvenin ortaya çkmasdr."

Allah Teâlâ, ruhlarn semasndan, içinde zâhirî ilim bulunan da


gibi akl indirir. O akl, eriat ilimlerini tamas ve ayakta tutmas iste-

nen kimselerden dilediklerine ihsan eder; dilediklerinden de onu uzak


tutar. Onun uzak tutulduu kimseler, ya avam halktan olmas istenen

kimselerdir veya onlann seçkinleridir. Seçkin kimseye, hakikatlerin


rüzgâr esip kalbine gayba ait ilimleri yadrdnda, onu zâhirî ilim-
lerden kurtanr, onlara ihtiyac kalmaz. Onun parlak imeinin parlts
velilerin kalplerinde parlar. O, melekût (gayb) âleminin nurlarnn ve
ceberût âleminin srlarnn parltsdr. Onun ilk imek gibi olur;
gelii
önce parlar, sonra gizlenir. Sonra onun gelii ve panlts pe pee olur;
böylece imei hiç kesilmez, panlts devaml olur. Bu tecellilerle (kalp-
te) gecesi olmayan bir gündüz oluur; onlar süreklidir, hiç kesilmez, bi-
tiiktir aynlmaz. Biri bu konuda öyle demitir:

"Sevdiimin günei bir gece dodu ve her yan aydnlatt; bundan


sonra onun bat yoktur. Gündüz parlayan güne gece batar; kalplerin
günei içinse bir bat söz konusu deildir."
Allah, geceye benzeyen kabz halini (manen daralma ve kalp sknt-
sn) gündüz gibi olan bast haline (nee ve sevince) çevirir, bast da kabz
haline çevirir; sonunda kul ikisinden de çkarak gündüze ular. Bu hal

ona, her iinde Allah için olmas, O'nun dnda hiçbir eye balanma-
mas için yaatlr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 45 473

Yeryüzündeki bretlik Olaylar

Cenâb- Hak, gökteki tecellilerden söz ettikten sonra, yeryüzündeki


tecellilerden bahsederek öyle buyurdu:

\ ' ^
+ • . » • ^ • J •

r~-

i-i j^= ^ at
i 2
6
*

u: ü ^ji
45. Allah, ksm kam
bütün canllar sudan yaratt. Onlardan bir
üzerinde sürünür, bir ksm iki ayak üzerinde yürür, bir ksm da dört
ayak üzerinde yürür. Allah dilediini yaratr. üphesiz Allah her eyi
yapmaya güç sahibidir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Allah, bütün canllar bir sudan yaratt."
Yani Allah, yeryüzünde hareket halinde olan bütün canllar, o hayvana
mahsus bir su çeidinden yaratt. Bu su, doktorlara göre onun ana mad-
desinin bir parçasdr.

Yahut Allah, canllar özel bir sudan yaratt, bu su nutfedir. Sonra

bu nutfeden, farkl canllar yaratt. Onlarn bir ksm insan, bir ksm ev-
cil hayvan, bir ksm haerat ve yrtc hayvandr. Bu durum, u âyetteki
duruma benzemektedir:

" Yeryüzündeki bitkilerin hepsi ayn su ile sulanr bununla


; birlikte biz,

onlarn bir ksmnn ürününü dierlerinden üstün yaparz" (Ra'd 13/4).

Bu âyet, onlarn, her eylerini idare eden ve düzene koyan bir yara-

tcnn olduuna delildir; yoksa, ayn maddeden farkl eylerin çkmas


düünülemezdi.

Bazüar öyle demitir: "Allah Teâlâ ilk olarak suyu yaratt. Ondan
atei, rüzgâr ve çamuru yaratt. Sonra ateten cinleri, rüzgârdan melek-
"

Cüz: 18
474
24. NÛR SÛRES 45

yaratt." Bunu
leri, çamurdan da Âdem'i ve yeryüzündeki hayvanlan
411
Nesefî nakletmi tir.

bütün hayvanlar sudan yaratld derken, durum, genele


Âyette,
göre söylenmitir; çünkü böcek, sinek ve onlann dnda baz
hayvanlar

vardr ki nutfeden üremiyorlar.

Cenâb- Hak sonra, bu hayvanlarn hallerini u ekilde açklad:


" Onlardan bir ksm karn üzerinde yürür; ylan ve balk gibi." Onla-
nn hareketi aslnda sürünmek iken, yürümek tabiriyle ifade edilmesi,

mecazi bir anlatmdr. Mesela devam eden bir i için, "Bu i, bu tarzda
yürüyor" denir. Yahut kelime ayn, mana farkldr.

" Bir ksm iki ayak üzerinde yürür; insan ve kular gibi."

"Bir ksm da dört ayak üzerinde yürür; dört ayakl evcil ve vahi hay-
vanlar gibi." Âyette örümcek ve benzeri hayvanlardan dörtten fazla
ayaa sahip olanlardan bahsedilmeyii, dierlerine göre az olduklan ve
genelde hayvanlar saylrken onlar saylmad içindir.
Âyette önce, lâhî kudreti daha fazla tantan ve gözler önüne se-
ren durum dile getirildi. Bu, el ve ayaksz yürümektir. Sonra iki ayak
üzerine yürümeden bahsedildi, sonra dört ayak üzerinde yürüme dile

getirildi.

"
Âyet öyle devam ediyor: Allah dilediini yaratr Allah Teâlâ, bu-
rada bahsedilen ve bahsedilmeyen canllardan diledii sûretlerde, farkl
âzalara sahip, deiik ekil ve tabiatlarda ve birbirinden farkl davran-
lar sergileyen varlklar yaratr. Hepsi bir maddeden olduu halde, basit
ve bileik olarak deiik varlklar yaratr.

Âyet öyle "üphesiz Allah her eyi yapmaya güç


bitiyor: sahibidir .

Diledii eyi, diledii ekilde yapar.

Âyetin içinde Allah ism-i erifinin iki defa açkça dile getirilmesi,
bahsedilen yaratma olaynn büyüklüünü göstermek ve bunun yüce

411 bk. Nesefî, Meddrkü't-Tenzil, 3/220. Az farkl bir rivayet için bk. Kurtubî, el-Cdrri' li-

Ahkdmi'l-Kur'ân, 12/270. Fakat bu söz, meleklerin nurdan yaratldn bildiren hadisle


çelimektedir. Hadis için bk. Müslim, Zühd, 10; Ahmed, Müsned. 6/168.
24. NÛR SÛRES 46 475

ilâha ait bir hüküm olduunu bildirmek içindir. En dorusunu Allah


Teâlâ bilir.

45. Âyetin Tasavvufî aretleri

Cenâb- Hak, bahsedilen varlktan sudan ortaya çkard, suyu ise


varlklann üzerine att nurdan ortaya çkard. Bu nuru da zatna ait sr
denizinden çkard.

öyle de diyebiliriz: Allah suyu, melekûtun nurundan ortaya ç-


kartt; melekûtun nurunu da ceberût denizinden çkartt. Ceberût deni-
zi,Cenâb- Hakk'n ezelî zabna ait srlarn denizidir. u halde, her ey
O'ndan gelmitir, O'na dönecektir. Hiçbir ey CYnunla birlikte deildir.

lâhî tecelli nurlan varlk âleminde deiik ekillerde otaya çkm ve


her bir tecellinin isimleri deiik olmutur; halbuki tecelli eden zat bir-

dir. Seyyid Abdülkadir-i Geylânî [kuddise srmhû], Kasîde-i Ayniyye'sinde


demitir ki:

"Yüce sevgilim cemalini gösteren aynalarda tecelli etti. Her bir ay-

nada (varlkta) yüce sevgiliye ait bir iz vardr. CYnun güzellii deiik
ekillerde ortaya çknca, her birine ayn bir isim verildi; hepsi CYnun
nurlarn seyir yeri oldu."

Hidayet Yüce Allah'n Elindedir

Kâinattaki lâhî tecellileri sadece, Allah'n, marifetine ulatrd


kimseler anlar. Cenâb- Hak bunu beyan ederek buyurdu ki:

j-JJ, u> it : ç kh 1ü

46. Andolsun biz, (lâhi hüküm ve srlar) açklayan birçok âyet in-

dirdik. Allah, diledii kimseyi doru yola iletir.


Cüz: 10
476
24. NÛR SÛRES 46

Tefsir
"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Andolsun biz, dinî hükümlerden ve ya-
ratln srlanndan açklanmas uygun olan her eyi açklayan birçok âyet
indirdik ."

Yahut biz, onlann, muhtaç olduklar ilâh emir ve hükümleri açkla-


yan birçok âyet indirdik.

hayrda muvaffak olmasn diledii kimseyi doru yola iletir."


"Allah,

Yani onu Allah'n rzasna ve marifetine ulatran salam dine ulatrr.

46. Âyetin Tasavvufî aretleri

Biz, ceberût412 denizinden melekût âlemi için parlayan nurlar indir-


dik; Allah dilediklerini, bu nurlan müahede yoluna iletir. Doru yol,

kulu, kefe ulatnp hakikati buldurarak lâhî huzura ileten yoldur. Bu


da üç derecede gerçekleir:

Birinci derece, dini zahirî olarak güzel yapmaktr. Bu, sünnete uya-
rak zahirî ilerini ve ibadetlerini güzelletirip edeplendirmektir.

kinci derece, tarikat salam yapmaktr. Bu, iç âlemi (kalbi) rezil

ilerden arndrp temizlemektir. ç âlem temizlenip güzellii kemale


erince, kul üçüncü dereceye yaklar.

Üçüncü derece, kula, irfan ilmine ait hakikatlerin ve rabbânî srlarn

kefedilmesidir. Bu hali elde eden kul, asl itibariyle yokluktan ibaret


olan eyleri gönlünden silip atar, orada ezelî olan brakr. Fâni varlk-
lar gönülden silinip atlnca müahede gerçekleir, kalpte irfan günei
parlar, bu güne varlklarn vücudunu Hayrl sarar. ilerde muvaffak
olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

412 Ceberut, Cenâb- Hakk'n zatna mahsus sr âlemidir; bütün âlemlerin ortaya çk on-
dandr.
Cüz: 18 24. N'ÛR SÛRES 47-50 477

Münafklarn Tuhaf Hali

Allah Teâlâ, lâhî hükümleri açklayan âyetlerini indirdiinden söz


ettikten sonra, onlara kar insanlarn üç gruba ayrldndan bahsetti.

Bir grup, zâhiren iman etti, içinden inkâra gitti; onlar, münafklardr. Bir

grup, zâhiren ve bâtnen iman ettiler; onlar, ihlâsl kullardr. Bir grup
da zâhiren ve bâtnen inkâr etti; onlar da kâfirlerdir. Cenâb- Hak, önce
münafklar anlatmaya balayarak öyle buyurdu:

47. Onlar, "Allah'a ve peygambere inandk ve itaat ettik " diyor-


lar; sonra da bir ksm bunun ardndan yüz çeviriyorlar. Onlar mümin
deiller.

48. Aralarnda hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlü'ne çarl-


dklar zaman, içlerinden bir grup hemen yüz çevirir.

49. Ama hak onlarn tarafnda olunca, ona koarak gelirler.

50. Kalplerinde bir hastalk m var, yoksa üphe mi ediyorlar?


Yoksa Allah ve Resûlü'nün kendilerine kar hakszlk edeceinden mi
korkuyorlar? Hayr, onlar, gerçekten zalim kimselerdir.
-

478 24. NÛR SÛRES 47-50 Cüz: H

Tefsir

Cenâb- Hak, doru yola ulatrmay dilemedii kimseler hakknda


buyuruyor ki: "Onlar, yani münafklar dilleriyle, 'Allah'a ve peygambere
inandk, emrettii ve yasaklad hususlarda Allah'a ve Resûlü'ne itaat
1
ettik diyorlar ; sonra da bir ksm bunun ardndan Allah'n hükmünü ka-
bulden yüz çeviriyorlar Yani onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ve itaat

ettiklerini iddia ettikten sonra, verilen hükme teslim olmaktan yüz çe-

viriyorlar.

Hasan- Basri demitir ki: "Âyet, açktan iman ettiklerini söyleyip


inkârlarn içlerinde gizleyen münafklar hakknda indi."

Âyetin, Bir isminde bir münafk hakknda indii söylenmitir. Bu


münafn bir yahudi ile arasnda mahkemelik bir ii oldu. Münafk,
meseleyi çözüme kavuturmak için yahudiyi, onlarn reislerinden Kâ'b.
b. Erefe gitmeye çard. Yahudi onu Hz. Peygamber'e Isallallahu dk>
ise

hi vesellem) gitmeye çard. Allah yüzünü kara etsin, Bir, "Hayr, olmaz,
Muhammed bize hakszlk eder!" dedi. O zaman bu âyet indi .
413

Âyetin, Mugîre b. Vâilhakknda indii de söylenmitir. Mugîre,


Hz. Ali ile bir su arazisi yüzünden çekimeye girdi. Hz. Ali, onu arala-
rndaki meseleyi halletmesi için Hz. Peygamber'e [sallallahu aleyhi vesellem)

gitmeye davet etti. Mugîre, "O bana kzyor!" diyerek yanamad. Olay
414
üzerine bu âyet indi .

Olay nasl olursa olsun, âyetin çoul kipiyle "Diyorlar ki ...


" ifadesi,

bu ite ona yardm eden ve sözünü destekleyen bir grubun bulunduu-


nu gösteriyor.

Cenâb- Hak sonra, onlarn kâfir olduuna hükmederek öyle bu-


"
yurdu: Onlar mümin deiller." Yani ihlâsl deiller. Buradaki "onlar"
ifadesi, sadece yüz çeviren münafklara deil, onlarla birlikte, "Allah'a

ve Resûlü'ne iman ettik " diyenlere de iaret etmektedir. mansz olduk-


lar hükmü sadece onlara olmasn diye böyle söylüyoruz. Çünkü bu
ait

sözü söyleyenlerin imansz olduunu söylemek, lâhî hükümden yüz

413 bk. Sa'lebî. el-Kef v'l-Beyân, 4/393.

414 bk. Kurtubf, el-Cûmi' li-AhkAmi'l-Kur'ûn, 12/272.


Çüz: 18 24. NÛR SÛRES 47-50

çeviren dierlerinin de imansz olmasm gerektirir; hem de daha kuv-


vetli bir ekilde. Âyetin ifadesi, onlarn küfür ve fesatta ne kadar ileri

gittiklerini bildirmektedir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Aralarnda hüküm vermesi
için Allah'a ve Resulü’ ne yani Allah'n peygamberine çarldklar zaman
..." Çünkü Hz. Peygamberin hükmü, Allah'n hükmüdür.

manas udur: Onlar, Resûlullah [saliallahu aleyhi vesellem| ara-


Âyetin
larnda hüküm vermesi için kendisine geldiklerinde, verilecek hüküm
hakikatte Allah'n hükmü olmakla birlikte, onu zâhirde verecek olan
Hz. Peygamberidir [saliallahu aleyhi vesellem]. Çünkü o, Allah'n halifesidir.
Allah'tan bahsedilmesi, Allah Resûlü'nün anm yüceltmek ve Allah ka-
tndaki deerinin yüceliini bildirmek içindir.

Onlar, aralarndaki meseleyi hükme balamas için Hz. Peygamber'e


"
[saliallahu aleyhi v ese 11 em) çanldklarnda, çlerinden bir grup hemen yüz çe-
virir." Yani içlerinden bir grup, Resûl-i Ekrem'e [saliallahu aleyhi vesellem]

gelerek mahkeme olmaktan yüz çevirirler; çünkü onlar, hakkn kar ta-
rafta olduunu, Resûlullah'in da [saliallahu aleyhi vesellem] kim olursa olsun
herkes için doru ekilde adaletle hüküm vereceini bilmektedirler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Ama luk onlarn tarafnda


olunca yani
,
bakalarndan alacakl olduklarnda, Hz. Peygamber'e [sallal-
lahu aleyhi vesellem] itaat halinde koarak gelirler." Onlar, Allah Resûlü'nün

hükmüne raz olduklar için deil, kendilerine ait hakk istemek için ko-
arak gelirler.

Âyetin manas udur: Onlar senin sadece ac da olsa adalet ve hak


ile hüküm verdiini bildiklerinden, üzerlerinde birinin alaca olduu
zaman, onlardan alp hasmlarna vermeyesin diye, davay sana ge-
tirmekten çekinirler. Eer kendilerinin hasmlardan alacaklar bir hak
olursa sana koarak gelirler; hasmlannda olan alacaklarn alp kendi-
lerine vermen için sadece senin hükmüne raz olurlar.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlarn kalplerinde küfür ve
nifak gibi bir hastalk m var, yoksa onun peygamberlii hakknda üp-
he m ediyorlar? Yoksa Allah ve Resûlü'nün kendilerine kar bir hakszlk
"

480 24. NÛR SÛRES 47-50 Cüz: 18

edeceinden zulüm yapacandan, aralarnda adaletin


,
dnda bir eyle
hükmedeceinden mi korkuyorlar ?"

Cenâb- Hak münafklan, haksz olduklar bir durumda Hz.


Peygamber' in (saiiaiiahu aleyhi vesellem] hükmünden yüz çevirmeleri konu-
sunda u ekilde üç ksma ayrd.
1. Münafk olarak kalpleri hasta olanlar,

2. Resûlullah'n [saUaliahu aleyhi vesellem) peygamberliinden üphe


edenler,

3. Onun hüküm verirken kendilerine zulmetmesinden korkanlar.

Cenâb- Hak sonra, u âyetiyle bütün bunlann bâtl olduunu be-

lirtti: "Hayr, onlar, gerçekten zalim kimselerdir .

lk iki gruba gelince, onlardan bir ey meydana gelse, nifaklar ve


üpheleri bulunduu için, Hz. Peygamber'den (saiialiahu aleyhi veseLcm]

yüz çevirirler. Üçüncü grup ise Resûlullah'n Isallallahu aleyhi vesellem) gü-
venilirliini ve hak üzere sabit kalacan bildiklerinden, aslnda onun
kendilerine bir hakszlk etmeyeceini kesin olarak bilirler. Bu konuda
bir üpheleri yoktur, fakat onlar zalim kimselerdir; kendilerinden ala-

cakl olan kimselere zulmetmek isterler, onlara bir ey vermemek için

bütün dirençlerini gösterirler. Bu sebeple aralarndaki meseleyi çözdür-


mek için Allah Resûlü'ne gelmekten kaçnrlar. Çünkü Resûl-i Ekrem
Isallallahu aleyhi veselleml onlar hakknda, salam vahiyle desteklenmi apa-
çk hak olan hükmü verecektir.

47-50. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

nsanlardan bazlarn görürsün, mükemmel iman, taat ve sevgi id-


diasnda bulunurlar; halbuki nefisleri kendilerine galip gelmitir. Onlar,

nefisleriyle mücâhede etmeyi veya onu öldürmeyi emrederek kendile-


riyle nefisleri arasnda hüküm verecek birine (kâmil müride) çanldk-

Ian zaman, içlerinden bir grup hemen yüz çevirir. Onlar, kendilerini ne-
fislerinin akkanlk ve ehvetleri üzere kalmaya sevkeden birini (sahte

bir eyhi) bularak, kendilerine hak tanndn gördüklerinde ise ona


koarak giderler.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 51-52 481

Onlarn kalbinde üphe ve vehim mi var yoksa onlar, gerçek


bir

manevi doktorun varlndan üphe mi ediyorlar? Yoksa onlar, Allah


Teâlâ'nn, kendilerini bouna yoracak ve manevi hastalklarm iyiletir-

meyecek birine yönlendirerek onlara zulmedeceinden mi korkuyorlar?


Bu kimseler, ehli olmayan kimseye kar güzel zan beslediler, ona sn-
dlar. Halbuki Allah onlan sadece, kendisine ulatran kimselere ev-
ketti. Hayr, onlar, nefislerini Allah'a ulamaktan mahrum ederek onu,
üphe ve kötü düünce vadilerinde terkedip aknlk içinde brakarak
ona zulmeden kimselerdir.

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî), "Onlar, aralarnda hüküm vermesi için

Allah'a ve Resulü'ne çarldklar zaman , içlerinden bir grup hemen yüz çe-

virir" âyeti hakknda demitir ki:

manas udur: Onlar, sevgi ve marifet halini elde ederek


"Âyetin
Allah' müahede etmeye, O'na ihlâsla kulluk yapmaya davet edildikle-
rinde, ayrca dininde ve yolunda kendisine uyarak resulüne tabi olmaya
çarldklarnda, içlerinden bir ksm yüz çevirir." 41 *

Müminlerin lâhî Hüküm Karsndaki Tavn


Cenâb- Hak, bundan sonra, ihlâs sahibi ikinci gruptan bahsederek

öyle buyurdu:

'yo \*\ jy Jif U]

0 \ Lülfrl j

5 ûjJjöi f-i J&j il V-35 & cHfî


51. Aralartnda hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlü’ne davet
edildiklerinde, müminler sadece, "ittik ve itaat ettik" derler. te on-
lar kurtulua erenlerdir.

415 bk. Rûzbihân- Baklî, ArâisU'l-Beyârt, 3/21.


24 NÛR SÜRES 51-52 Cüz: 18
482

52. Kim Allah'a ve Resûlü’ne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'na


isyandan korunursa ite onlar, ebedî saadeti elde edenlerdir.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Müminler Allah'a ve aralarnda meyda-
,

na gelen davalk ilerde hüküm vermesi için resulüne davet edildiklerinde


sadece, ‘Onun sözünü iittik ve emrine itaat ettik' derler. te onlar kurtulua
erenlerdir." Onlar, talep ettikleri her eyi elde eden vc korkup kaçtklar
bütün eylerden kurtulan kimselerdir.

Âyette, müminlere "onlar" eklinde iaret edilmesi, manevi derece-


lerinin yüceliini ve makamlarnn yüksekliini bildirmek içindir. Âyet
unu demek istiyor: Bu güzel sfatlara sahip olanlar, bütün güzel arzu-
larn ve hayrl isteklerini elde eden kimselerdir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Kim olursa olsun, emrettii

dinî hükümlerinde Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ..."

Âyete u mana da verilmitir Kim, farz kld ilerde Allah'a ve


sünnetlerinde Peygamber' ine itaat ederse ...

Âyet öyle devam ediyor: “Ayrca geçmi günahlarndan dolay


Allah’tan korkar ve ömrünün gelecek günlerinde de O'na isyandan koru-
nursa ite onlar, yani bahsedilen itaat, hayet ve takvaya sahip kimseler,
ebedî nimetleri elde edenlerdir; onlann dndakiler böyle deildir."

Rivayet edildiine göre sultanlardan biri, insana dünya ve ahireti

için yeterli olan bir âyet sorunca, kendisine bu âyet okunmutur.

Kurtubî demitir ki: "Elem unu zikretti: Hz. Ömer [radyallahu nh]

Mescid-i NebevPde bulunuyorken, baucunda, Rumlar n ileri gelenle-

rinden birinin, "Ehedü en lâ ilâhe illallah ve ehedü enne Muhamme-


den abdühû ve resûlüh" dediini iitti. Hz. Ömer adama,
"Senin durumun nedir?" diye sordu; adam,

"slâm'a girdim!" dedi. Hz. Ömer,


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 51-52 483

Islâm'a giriinin bir sebebi var mdr?" diye sordu; adam,

"Evet" dedi öyle devam etti: "Ben Tevrat', Zebur'u, Incil'i ve pey-
gamberlerin kitaplarndan çounu okudum. Sonra, müslüman bir esirin
Kur'an'dan okuduu bir âyeti iittim, iittiim âyet, önceki kitaplarda
bulunan bütün eyleri özetle içinde topluyordu; bundan anladm ki o,

Allah katndandr; böylece müslüman oldum." Hz. Ömer,

"O hangi âyettir?" diye sordu; adam u âyeti okudu:


" Kim Allah'a ve Resulü' ne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'na isyun-
dan korunursa ite onlar ebedî saadeti elde edenlerdir ." Bunlar dinleyen
,

Hz. Ömer Iradvallahu anh] dedi k: "Peygamberimiz [sallallahu aleyhi vesellem]

öyle buyurdu:
41h
"Bana, az kelimeyle çok mana ifade etme özellii verildi. "

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

51-52. Âyetlerin Tasavvuf! iaretleri

Âlemlerin Rabb'inin huzuruna ulamay isteyen kâmil müminler,

kendileriyle onlar perdeleyen nefisleri arasnda hüküm vermesi için

Allah'a ve Resûlü'ne çarldklarnda, onlar sadece, "ittik, itaat ettik"

derler ve terbiye eyhlerinin terbiyesi altna girerler. Terbiye eyhi onla-


ra bir eyi emrettiinde veya yasakladnda, "ittik, itaat ettik" derler,

ite onlar, Allah Teâlâ'ya ulaarak, bütün güzel hedeflerine ve kurtulua


eren kimselerdir.

Kim, emrettii ve yasaklad hususlarda Allah'a itaat ederse, sün-


netine ve tevik ettii hususlarda da resulüne itaat ederse, ayrca kendi-
sini ayplar veya bir ceza ile edeplendirir diye Rabb'inden korkar ve çe-

kinirse, ite onlar, müahede hali üzere marifeti elde ederek muratlarna
Hayrl
eren kimselerdir. ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.

416 bk. Kurtubî, el-Câmi' li-AhMmi'l-Kur'ân, MUT.


1 .

24. NÛR SÛRES 53-54 Cüz: 18


484

Sözüyle Özü Birbirine Uymayanlar!

Cenâb- Hak, bundan sonra, tekrar münafklarn baz cinayetlerini

anlatmaya dönerek öyle buyurdu:

î
I
>

-l
i
M<
W w
* L* Lr\
^
• s-Al\\ U- *L I .-. i
^ x \ I /
*

1 4jj 1
1
^LJ?I J.J ^5 L*j
f
^ I
' I
?
4
f

!

• JT * J | < t

r —4*3 j-~- l; 4p uSii ijj^ 5 ü j^-i^


£-* 43 yj I VI 1
^ UÇ îj jü£ 013

53. Münafklar, sen kendilerine emrettiin takdirde mutlaka sava-


a çkacaklarna dair Allah'n adyla en ar yeminlerini De ki: ettiler.

"Yemin etmeyin; itaatiniz mâlumdur, üphesiz Allah yaptklarnz-


dan hakkyla haberdardr."

54. Onlara, "Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin" de. Eer
yüz çevirirseniz, onadüen ey, sadece, kendisine yüklenen sorumlulu-
u yerine getirmektir; size düen de size yüklenen sorumluluu yerine
getirmektir. ayet ona itaat ederseniz doruya ularsnz. Peygambe-
re düen sadece apaçk bir teblidir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Münafklar, sen kendilerine emrettiin


takdirde mutlaka ar yeminleri-
savaa çkacaklarna dair Allah'n adyla en

ni ettiler." Bu konuda Allah'n adyla yemin ederek en ar yeminlerini

etmi oldular.

îbn Abbas [radvallahu anh| demitir ki: "Kim Allah'n adyla yemin
ederse en ar yemini etmi olur."
Münafklar, "Eer Muhammed bize, savaa çkmay veya vatanla-
rmz ve mallarmz terketmeyi emretse muhakkak yaparz!" dediler.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 53-54 4S5

Onlarn bu sözleri yalan ve yeminleri sakat olduu için, Allah Teâlâ


Hz. Peygamberi e (sailailahu aleyhi veseiieml, onlann yeminlerini reddederek
kendilerine öyle demesini emretti:

"De ki: Yemin etmeyin !" Yani onlar reddetmek ve kendilerini bu tür
yemin sözlerini söylemekten sakndrmak için de ki: "Yalan yere yemin
etmeyin! taatiniz malumdur'" Yani iddia ettiiniz ekilde itaat etmek
için yemin etmeyin; çünkü sizin taatiniz geçersizdir; nifaknz bellidir.
Siz onu, kalbinizle kabul etmeksizin sadece dilinizle söylüyorsunuz.

Âyette, onlann taati için "bilinen" denilmesi, onun geçersiz bir taat
olduunu ve bunun herkes tarafndan bilindiini haber vermek içindir.

Burada, âyeti gerçek taat manasna yorumlamak makama uygun deil-


dir. Açklama için Ebüssuûd'un tefsirine baknz 417 .

mam Kueyri âyetin tefsirinde demitir ki: "Sizden istenen vakit-


te itaat etmek, ileride itaat edeceinizi vaat etmekten daha öncelikli ve
gereklidir. Yerine getiremeyeceiniz bilinen eyleri yapmak için vaatte

bulunmayn." 41 *

Nesefî demitir ki: "Güzel bir itaat, sizin için bu yalan yeminden
daha güzel ve daha hayrldr. Âyetin bu ksmna u mana da verilmi-
tir: Sizden istenen, ihlâsl müminlerin taati gibi, içinde ek ve üphe bu-

lunmayan, bilinen güzel taattir. Onda, kalpleriniz aksini düünürken,


dillerinizle yemin etmezsiniz ." 419
"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz Allah zahirî ve bâtn yaptnz ameller-
,

den hakkyla haberdardr. " Kalbinizde sakladnz inkâr, nifak, müminle-


re tuzak kurma azmi ve dier fesatlklarla birlikte, kuvvetle yaptnz
yalan yeminler de bu amellerin kapsamna girmektedir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlara 'Allah’a
, itaat edin,

peygambere de itaat edin ' de." Âyette Hz. Peygamber'e [sailailahu aleyhi vc-

selleml, Allah Teâlâ'nn kendilerine hitap ettii eyi tebli etmesi emre-
dildi.

417 bk. Ebüssuûd, Irddü'l-Akli's-Selîm, 4/476-477.

418 bk. Kueyri, Utâifti'l-lârât, 4/294.

419 Nesefî, Medârkü't-Tenzîl, 3/223.


Cüz: 18
4«6
2
± N ÛR SORESt 53-54

Âyet öyle devam ediyor: "Eer, size yapmanz


emrettiim ey-

lerin peinden itaatten yüz çevirirseniz, ona


düen ey, sadece, kendisine
yüklenen sorumluluu yerine getirmektir. Bu sorumluluk, emrimi tebli
etmektir ki o bunu yapt. Size düen de size yüklenen sorumluluu yerine

getirmektir. Bu da size emredilen eyleri gönül holuu ile kabul edip

emre boyun emektir."

Mana udur: Eer imandan yüz çevirirseniz, sadece kendinize zarar


verirsiniz. Peygamber' e [saiialiahu aleyhi veseiiem] düen i, sadece Allah n
kendisine yükledii tebli görevini yerine getirmektir. O bunu yerine
getirince sorumluluktan kurtulur. Size gelince, size de yapmakla mükel-
lef olduunuz eyleri yani size emredilen taat ve teslimiyeti yerine ge-
tirmek düer. Eer bunu yapmayp yüz çevirirseniz, kendinizi Allah'n

gazabna ve azabna atm olursunuz.


mam Kueyrî âyetin tefsirinde demitir ki: "Ey Muhammed, onla-
ra, 'Allah'a itaat edin' de. Eer emre uyarlarsa iki cihanda mesut olurlar
ve sadece kendilerine iyilik yapm olurlar. ayet yüz çevirirlerse sadece
kendilerine zarar verirler; bundan dolay ileride knanrlar. Onlar, ileri-

de kötü âkbetleriyle karlaacaklar ." 420

Âyet öyle devam ediyor: "Eer, size hidayet yolunda emrettiim


hususlarda ona itaat ederseniz, doruya yani bütün hayrlara ulatran,
bütün erlerden kurtaran asl maksada, doruya ularsnz. Peygambere
düen sadece apaçk bir teblidir/’ Yani onun görevi, açklanmasna muh-
taç olduunuz her eyi açklamaktr, yahut lâhî emirleri herkesin anla-

yaca bir ekilde agklamaktr. O bunu, kendisine indirilen âyetlerle ve


eliyle ortaya çkarlan mehur mucizelerle yapar.

düen sadece apaçk bir teblidir " âyeti, davetten yüz çe-
"Peygambere
virmenin zararnn ve ona itaat etmenin faydasnn sadece onunla mu-
hatap olan, yani kendisine davet ulaan insanlara ait olduunu ortaya
koymaktadr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yar-
dmyla mümkündür.

420 bk. Kueyri, Letâfü'l-ârdt, 4/294.


^
Cüz: 18 24. NÛR SÛRESl 55-56 487

53-54. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

nsanlardan bazlarn görürsün, Allah'n adyla kuvvetlice yemin


ederek, eer insanlar terbiye eden bir eyh ortaya çkar ve kendilerine
mallarndan ve canlarndan geçmeyi emrederse muhakkak yapacaklan-
n söylerler. Böyle bir eyh ortaya çknca, ondan uzaklap yüz çevirir-
ler. Onlara denir "Eer yüz çevirirseniz, kâmil eyhlere düen i, kul-
ki:

lan Allah'a yönlendirmek ve O'nu tantmaktr. Sizin yapmanz gereken


ise onlann terbiyesi altna girerek üstlendiiniz ileri yapmaktr. ayet
ona itaat ederseniz, müahede yoluyla Allah' tanmaya ularsnz. El-

çiye düen i, açkça tebli yapmaktr."

hlâsl Kullara Vaat Edilen Yardm ve mkân


Cenâb- Hak, bundan sonra, ihlâsl kullarna yardmn ve yeryü-
zünde hâkimiyet imkânn vaat ederek öyle buyurdu:

jL jüi iii u;
.T . <
tfjj IV
< z' • j v ”r -r \> • + mT • . • *; , •' * • \ c» \

» ^/

55. Allah, içinizden, iman edip salih ameller ileyenlere, kendile-

rinden önce yaam olanlar egemen kld gibi onlar da yeryüzünde


mutlaka egemen klacam, onlar için honut ve raz olduu dinlerini
(slâm') iyice yerletireceini, yaadklar korkularnn ardndan ken-
dilerini mutlaka güvene kavuturacam vaat etti. Onlar sadece bana
,

kulluk eder ve bana hiçbir eyi ortak komazlar. Artk bundan sonra
kim inkâr ederse onlar gerçekten fâsk kimselerdir.
24 NÛR SÛRESt 55-56 Cüz: 18
4fi8

56. Namaz dosdoru kln, zekât


t verin, resûle itaat edin ki size

merhamet edilsin.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Allah, içinizden, iman edip salih ameller

ileyenlere unu vaat etti ..." Yani kim olursa olsun, hangi taifeden bulu-

nursa bulunsun, hangi vakitte yaarsa yaasm, sizden her kim inkârdan
sonra iman eder ve salih ameller yaparsa ...

Âyette kastedilenler sadece iman eden münafklar olmad gibi

âyet-i kerimenin iniinden sonra ilâh vaadin gerçeklemesi sebebiyle


iman edenler de deildir.

Bazlar, âyette kastedilenlerin muhacirler olduunu söylemitir


(fakat âyetin manasn herkesi içerecek ekilde genel almak daha uy-
gundur).

Onlar imanla birlikte salih ameller ilediler. Asl olan imandr, bü-
tün güzel iler ve hükümler onun üzerine kuruludur. nsanlardan ilk

istenen ve üzerlerine gereken en önemli ey imandr.


Cenâb- Hak sonra, kendilerine vaat ettii eyden bahsederek öyle
buyurdu:

" Allah onlara , kendilerinden önce geçenleri egemen kld gibi onlar da
yeryüzünde mutlaka egemen klacan vaat etti." Yani Allah onlara, sul-
tanlarn kendi memleketlerinde tasarrufta bulunduu gibi, kendilerini

yeryüzünde tasarruf eden halifeler yapacan vaat etti. Yeryüzünden


kast, kâfirlerin sahip olduu bütün yerlerdir. Hz. Peygamber'in (sailaila-

hu aleyhi vesellemj u hadisi bunu göstermektedir:


"Bu din (slâm), gecenin ve gündüzün girdii her yere (bütün dünyaya)
girer. "
42 ‘

Onlardan önce yeryüzünde halife ve hâkim olanlardan biri

îsrâiloullan'dr. Allah Teâlâ, Firavun'u ve o bölgedeki zorba idarecileri

421 Ahmed, Milsned, 4/103; Hâkim, Mustedrek, 4/430; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, '*/ 181;
Heysemî, ez-Zedid. 6/ 14-15.
"

Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 55-56 489

helâk ettikten sonra, îsrâiloullarTru Msr ve am topraklarnn idare-


sine getirdi.

Onlardan önce yeryüzünde halife ve hâkim olanlardan bir dier


grup, Allah Teâlâ'nn, inkârlar sebebiyle helâk ettii kimselerin yerine
getirdii müminlerdir. Cenâb- Hak bu konuda öyle buyurmutur:
"
Rab'leri onlara öyle vahye t ti: Biz, muhakkak zalimleri helâk edeceiz ve
onlardan sonra mutlaka yeryüzüne sizi yerletireceiz " (brahim 14 / 12 - 13 ).

Âyet öyle devam ediyor: " Allah ayrca onlar için honut ve raz oldu-
u dinlerini iyice yerletireceini vaat etti." Bu din, slâm'dr. Allah Teâlâ
onlara, dinlerini hiç deimeyecek, bozulmayacak ve kyamete kadar
hükümleri geçerli olacak halde sabit ve salam yapacan vaat etti.
"
slâm hakknda, Onlar için raz olduu din " denmesi, onlarn kalbini
dine sndrmak, ona daha fazla rabetlerini artrmak ve onda sabit kal-

mann faziletini göstermek içindir.


Âyet öyle devam ediyor: "Ve Allah onlara ayrca, dümanlarndan
yaadklar korkularnn ardndan kendilerini mutlaka güvene kavuturaca-
n z>aat etti .

Resûlullah'n [saiiaitahu aleyhi vesetiem) ashab, hicretten önce on sene


veya daha fazla düman korkusu içinde yaad. Medine'ye hicret ettik-
lerinde de sabah akam silahla birlikte yayorlard. Hatta içlerinden
biri, "Güven içinde yaayacamz ve silah brakacamz bir gün gelir

mi acaba?" dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Âyet inince, Hz. Peygam-
ber [sallallahu aleyhi vesellemj Öyle buyurdu:

" Çok geçmez, yaknda sizden biri, büyük bir topluluun içinde, yannda
silah bulunmadan, elini dizine balayp rahatça oturacak vaziyette güvende
olursunuz ."*22

Allah Teâlâ vaadini gerçekletirdi; müslümanlar güven içinde ol-

dular. Allah onlar, bütün Arap yarmadasna galip getirdi; onlar için

doudaki ve batdaki beldeleri fethetti. Kisralann mülkünü paylatlar,


hâzinelerine sahip oldular; zamanla dünyann her yann ele geçirdiler.

üphesiz bu âyette, gaybdan haber verme vardr.


422 bk. Taberi. Cârmul- Beyân, 17/348; Sa'lebî, el-Ktf veU-Beyân, 4/394; Süyût, ed-Dürrü’l-
Mensûr, 6/210.
"

Cüz: 18
490
24. NÛR SÛRES 55-56

Bazlar, âyette bahsedilen korku ve güvenin ahirette olacan söy-

lemitir.

Cenâb- Hak sonra, onlarn ihlâsm methederek öyle buyurdu:


"Onlar, sadece bana kulluk eder ve bana hiçbir eyi ortak komazlar." Onlar,
kalplerindeki lâhî sevgi salam ve köklü olduundan, Allah a açktan
ve gizli olarak hiçbir eyi ortak komakszn, tam bir tevhid inancyla

kulluk ederler; O'nunla birlikte rab olarak bakasn sevemezler.


"Artk bundan sonra kimler inkâr ederse onlar gerçekten fâsk kimseler-
dir. " Yani kim, bu güzel vaatten sonra, nimete nankörlük ederek yahut

dinden dönenlerin yapt gibi, imandan dönerek inkâra giderse o kim-


se, tam manasyla fika (büyük günaha) dalm bir kimsedir. Çünkü on-
lar, izzeti ve nurlar ortaya çktktan sonra slâm nimetini inkâr ettiler.

Denilmitir ki: Bu nimeti ilk inkâr edenler, Hz. Osman' (radyaliahu

anh] öldürenlerdir. Onlar, birbirleriyle karde iken savatlar.

Bu âyet, râid halifelerin halifeliinin geçerli olduuna en açk de-


lildir; çünkü, gerei gibi iman edip salih amel ileyip öncekilerin yerine
halife olanlar onlardr. Allah kendilerinden raz olsun.

Bu lâhî vaatten sonra, inkâr edenler, zekât vermeyerek inkâra dü-


tüü için, Allah Teâlâ, zekât namazla birlikte emrederek öyle buyur-
du:

Namaz dosdoru kln, zekât verin; kim onlann arasn ayrrsa, biri-
"

ni yapp dierini terkederse inkâra düer ve (âklardan olur. Bir de sizi


davet ettii ve emrettii hususlarda resule itaat edin ki size merhamet edil-

sin." Onun size emrettii hususlardan biri de halifelerine itaattir. Allah

Resûlü bu konuda öyle buyurmutur:

"Size düen i, benim sünnetime ve benden sonra doru yolda giden hali-

felerimin gidiatna uymaktr. Ona, bütün gücünüzle, smsk sarln. 4r

Buna göre kim, dinden dönenlerin yapt


slâm halifesine gibi

zekât vermekten çekinirse o kimse inkâra dümü olur. Kim de Allah'n


emrettii gibi onu yerine getirirse lâhî rahmeti hak eder. Bunun için

423 Ebu Davud, Sünnet, 5; Tnniz, lim, 16; tbn Mâce, Mukaddime, 6; Ahmed, Mutned,
4/127.
Cüz: 18 24. NÜR SÛRES 55-56 491

Allah Teâlâ âyetin sonunda, "Bunlar yapn ki size merhamet edilsin " bu-
yurmutur. Yani size rahmet ve merhamet edilmesi için onu yerine ge-
tirin, demektir. üphesiz zekât lâhî rahmeti çekecek ilerden biridir. En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.

55-56. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ'nn, seçkin kullan arasnda uygulad kanunu udur:


Cenâb- Hak velilerine, ilk hallerinde insanlar musallat eder; onlan zil-

lete, dönme korkusuna düürür; sonra kendilerini


fakirlie ve yoldan
izzete kavuturur, onlar için raz olduu dini yerletirip onu güzelce

yaama imkân verir; korkulanndan sonra güvene ulatnr.


Allah kendisinden raz olsun, Ebü'l-Hasan- âzelîbir münâcâtnda
velilerin yaad bu hale iaret ederek öyle demitir:
"Allahm, sen, bu velilerin önce zillete dümelerine hükmettin; so-

nunda izzete kavutular ..."

* A
imam Kueyri demitir ki: "Ayette, sünneti ayakta tutan, dinin te-

mel direi görevini yapan, Allah'n kullarna nasihat eden ve isteyenle-

ri Allah'a yönlendiren din önderlerine (müctehid ve kâmil müridlere)


iaret vardr."

Sonra demitir ki: "Dini koruyanlara gelince, onlar, Allah'n dinine


samimiyetle sahip çkan imamlar ve âlimlerdir. Onlar da birkaç gruba
ayrlr.

Bir grup, Resûlullah'n [saiiaiiahu aleyhi vesellem) hadislerini ezberleyip

yazarak korumak ve Kur'an' ezberlemekle megul olur. Onlar, sultann


haznedar durumundadrlar.

Bir ksm âlimler, slâm'n inanç esaslarn korumakla megul olur;

hakk kabul etmeyen inatçlara ve bid'at sahiplerine kar mücadele ve-


rip onlarn yanl fikirlerini reddederler. Onlar da slâm'n asilzadesi ve
kahramanlan durumundadr.

Onlann bir ksm, eriat ilimlerinde, ibadetlerde ve muamelelerle


nasl davrarulaca konusunda kendilerine müracaat edilen fakihlerdir.
492 2 4. NCR SÛRES 57 Cüz: 18

Onlar da sultann izniyle onun adna i yapan vekiller ve mülkünde ta-

sarruf eden kimseler durumundadr.

Bir dier grup daha vardr ki onlar, marifetullaha ve hakikat ilmine

sahip kimselerdir. Onlar da dinde, sultann has adamlar, özel mecli-


sinde bulunan danmanlar ve srlarn paylat dostlan konumunda
olanlardr. Onlar, sultann yüksek meclisinden hiç ayrlmayan kimseler-
dir. Din, kyamete kadar ite bu ekilde farkl hizmetler yürüten âlimler
424
tarafndan ihya edilir."

Tevbe sûresinin 122. âyetinin tefsirinde de benzer açklamalar geç-


miti. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Kâfirlerin Sonu

Cenâb- Hak sonra, dlar ve içleriyle inkâr eden üçüncü gruptan


bahsederek öyle buyurdu:

nkâr edenlerin (Allah') yeryüzünde âciz brakacaklarn san-


57.

ma! Onlarn varaca yer cehennemdir. O, ne kötü bir van yeridir V'

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " nkâr edenlerin Allah' yeryüzünde âciz
brakacaklarm sanma!" Yani onlar, dünyann neresinde olurlarsa olsun-
Allah'n kendilerini yakalamasndan ve helâk etmesinden kurtula-
lar,

caklarn sanma; bilakis Allah'n, onlan dünyada ve ahirette yakalayp


hesaplarn görmesi ve cezalarn vermesi kaçnlmazdr.

424 bk. Kueyri, LrtûifÜ'l-ârât, 4/294-295.


Cüz: 18 24 NÛR SÛRESt 57 493

Âyetteki hitap, Hz. Peygamber'e [saiialiahu aleyhi vesellem] yahut onu


iiten herkesedir.

Âyet öyle bitiyor: " Onlarn varaca, kalaca ve dönecei yer ce-

hennemdir. O, ne kötü bir var yeridir /" Vallahi oras ne kötü bir dönü
yeridir. Kâfirlerin, dünyann neresinde olursa olsunlar, Allah'tan kaça-
mayacaklarnn belirtilmesinin ardndan, onlarn varacaklar ve döne-
cekleri yerin ate olduundan bahsedilmesi, son derece güzel bir ifade-
dir; bundan güzel bir ifade olamaz. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

57. Âyetin Tasavvufî aretleri

Allah'n velilerini haksz yere tenkit edenlerin, lâhî gazaptan kaçp


kurtulacaklarm zannetme. Bilakis Allah'n gayreti, dünyada veya ahi-
rette onlar yakalayp bunun hesabm sorar, zâhirde ve bâtnda cezasn
verir. Onlarn kalacaklar yeri, kalplerinin Cenâb- Hak'tan kopma ate-

idir; o ne kötü bir dönü yeridir.


mam Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Bazan bâtl ilerin
ve sözlerin zâhirde bir kuvveti ve etkisi olur fakat bu çok uzun sürmez,
bozulur gider. Onun devamll yoktur. Belki onun kal süresi, k
günü yaan bir karn scak günde kal kadardr." 41' En dorusunu Al-

lah Teâlâ bilir.

Evin çinde zin Alnacak Zamanlar

Cenâb- Hak sonra, yukarda geçen izin konusunu tamamlayacak


hükümler belirtti. kisi arasnda, lâhî emre uymay tevik eden pek çok
öüt verdi. Evlerde izin alma konusunda öyle buyurdu:

425 bk. Kueyrî, Letâfü'l-ârdt, 4/295. KueyrTnin metni az farkl.


^ Cüz: 18
494 24. NÛR SÛRES 58-59

\l\j
0 jUli ÎJO^'
lJila
* ^ I * !«
1
*
^ I.

L-juv^:
^ k I

_Lua£=.
*

58. Ey iman edenler! Ellerinizin altnda bulunanlar (köle ve hiz-

metçileriniz) ve henüz bulû çana ermemi hür çocuklarnz, günde


üç vakit (yannza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu, sabah
namazndan önce, öleyin elbiselerinizi çkardnzda ve yats nama-
zndan sonraki vakitlerdir. Bu üç vakit, sizin için mahrem vakitlerdir.
Bu vakitlerin dnda (izinsiz girme konusunda) size ve onlara bir günah
yoktur. Çünkü sizler, yanna çokça girip çkyorsunuz. Al-
birbirinizin

lah, sizin için âyetleri ite böylece açtkltyor. Allah, her eyi bilendir,
her hükmünde hikmet sahibidir.

59. Çocuklarnz ergenlik çana geldiklerinde, kendilerinden ön-


cekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. Allah sizin için âyetlerini

böylece açklyor. Allah, her eyi bilendir, her hükmünde hikmet sahi-
bidir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey iman edenler ..." Bu hitabn kapsa-
mna kadnlar da girmektedir.

" Ellerinizin altnda bulunan köle ve câriyeleriniz ve henüz bulû ça-


na ermemi hür çocuklarnz günde üç :,
vakitte, yannza girecekleri zaman
sizden izin istesinler
Cüz: 18 24. NÛR SÜRES 58-59 495

îzin alnacak bu üç vakit unlardr:

1. " Sabah namazndan önce. " Çünkü o vakit, yataktan kalkma, uyku
elbiselerini çkarp uyankken giyilecek elbiseleri giyme vaktidir. Bu va-
kitte izinsiz giren kimse çou kez onlar uyku halinde ve çplak vaziyet-
te bulabilir.

"
2. öleyin elbiselerinizi çkardnz vakit. " Bu vakit, scak günde gü-
nün yansdr; o, kaylûle uykusu için elbiselerin çkarld vakittir.
"
3. Yats namazndan sonra." Bu vakit de uyank halde giyilen elbise-
lerin çkanlp uyku elbiselerinin giyildii vakittir.

"Bu üç vakit sizin için avret (mahrem) vakitlerdir." Âyette, bu vakit-

lere ''avret" dendi, çünkü o vakitlerde insan elbisesini çkarp mahrem


yerleri görülecek halde olur; bu durumda görülmeleri uygun deildir.

Rivayet edildiine göre Esma bint Ebû Mersed'in kölesi, onun ho


görmedii bir vakitte yanna girdi. Esma, durumu Hz. Peygamber'e (sai-

426
laiiahu aleyhi veseiiem] haber verdi, olay üzerine bu âyet indi.

Bu konuda öyle bir rivayet de vardr: Resûlullah [sailailahu aleyhi vesel-

lem], Müdlic b. Amr el-Ensârî adl bir köleyi, öle vakti, çarmas için Hz
Ömer'e [radyaUahu anh) gönderdi. Köle, Hz. vardnda,
Ömer'in yanna
o uyuyordu ve elbisesinin bir ksm açlmt. Bunun üzerine Hz. Ömer
(radyaiiahu anh], "Allah Teâlâ'nn bu vakitlerde, evlere izinsiz girmeyi ya-
saklamasn ne kadar isterdim" dedi ve kalkp Hz. Peygamber' in (sailalla-

hu aleyhi veseiieml yanma geldi. O srada bu âyeti inmiti. 427

Âyetteki izin alma emrinin, farz hükmünde olduunu söyleyenler


olduu gibi, onun tevik için olduu da söylenmitir.

Cenâb- Hak bu üç vaktin dnda onlarn izin almay


sonra, terket-

mesini mazur görüp serbest brakarak öyle buyurdu:

426 bk. Sa'lebi el-Kef v'l-Beyân, 4/397; aynca bk- tbn Ebû Hâtim, Tefsirü'l-Kur'âni'l-Azîm,
8/2653 (Riyad 1997); Süyûtf, ed-Dürrü-Mensûr, 6/217.

427 Sa'lebî, el-Kef v'l-Beyân, 4/3%; N esefi, Medânküt-Tenzil, 3/226.


" ,

4% 24. NÛR SÛRES 58-59 Cüz: 18

"Bu vakitlerin dnda izinsiz girme konusunda size ve onlara bir gü-

nah yoktur. " Yani bu üç mahrem vaktin dnda, birbirinizin yanna izin-
siz olarak girmenizde sizlere, köle ve çocuklarnza bir günah yoktur.

Yahut bu üç yasak vaktin arasndaki zamanlarda birbirinizin yan-


na izinsiz olarak girmenizde bir günah yoktur.

Hak Teâlâ sonra, bu serbest vakitlerde izinsiz girmenin sebebini


açklayarak öyle buyurdu: "Çünkü sizler, evin ihtiyaçlar ve hizmet için
birbirinizin yanna çokça girip çkarsnz ." Yani sizler, birbirinize karma-
ya ve içli dl olmaya muhtaçsnz. Bir ksmnz hizmet etmek, bir ks-
mnz da hizmet istemek için birbirinize gidip gelirsiniz; eer her vakit
izin almak kesin bir emir olsayd, bu sizi zorlua düürürdü. Bu durum,
âyet tarafndan ortadan kaldrlmtr.

"Allah, sizin için âyetleri böylece açklyor. " Yani Allah size, izin alma
konusunu açklad gibi açklanmasna ihtiyaç duyduunuz eyleri, di-
er âyetlerle açklyor.
Âyet öyle bitiyor: "Allah, kullarnn faydasna olan eyleri en iyi

bilendir; her iinde ve hükmünde hikmet sahibidir

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Köleleriniz dndaki hür


çocuklarnz ergenlik çama geldiklerinde, sizin yannza girmek istedikle-

rinde, bütün vakitlerde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin

istesinler

Birinci âyette, muhatap velilerdir; onlara kölelerine ve çocuklarna


izin istemeyi öretmeleri ve bunu tavsiye etmeleri emredilmitir. Bu
âyette ise çocuklar bulûa erdii için, Allah Teâlâ onlara, kendilerin-
den önce bulûa erenler izin istedikleri gibi, onlarn da izin istemelerini

emretti. Kendilerinden öncekiler, "Ey iman edenler, kendi evinizin dn-


daki evlere girmek isteinizde, izin alp selâm vermeden girmeyin " (Nûr24'27)
âyetinde bahsedilen erkeklerdir.

Âyetin manas udur: Bulûa ermemi çocuklar, belirtilen üç yasak


vaktin dnda, oda ve evlere izinsiz olarak girebilirler, bu konuda ken-
dilerine izin verilmitir. Çocuk buna alr, daha sonra bulûa erdiin-
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 58-59 497

de, bu alkanlktan kesilmesi ve yanlarna sadece izinle girilecek büyük


erkekler gibi, bütün vakitlerde izin istemeye yönlendirilmesi gerekir.

nsanlar bu durumdan habersizdir.

Abdullah b. Abbas'm [radyaliahu anh| öyle dedii rivayet edilmitir:


••

"Uç âyet var ki insanlar onlarla amel etmeyi braktlar. Bunlardan biri,

izin almay emreden bütün âyetlerdir. kincisi, 'Sizin Allah katnda en e-


refliniz, en takval olamnzdr' (Hucurât 49/13) âyetidir. Üçüncüsü ise, 'Miras
taksiminde (kendilerine pay dümeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazr
bulunursa onlara da maldan bir eyler verin iv kendilerine (gönüllerini ala-

cak) güzel söz söyleyin' (Nisâ 4/8) âyetidir." 42*

Saîd b. Cübeyr'in 4” öyle dedii rivayete edilmitir: "nsanlar bu


âyetin hükmünün kaldnldn söylüyorlar; vallahi onun hükmü kalk-
mamtr."
bn Abbas [radyaliahu anh) öyle demi-
Rivayet edildiine göre yine
tir: "Evlerde bir perde (ve kap) bulunmad zaman, oraya giren kimse-

ye izin almas emredildi; perde (ve kap) bulunduunda ise izine hacet
kalmad (kap kapalysa dönmek veya kapy çalmak da izin sayld)."

Ebû Muhammed MekkTnin öyle dedii nakledilmitir: "Allah


Teâlâ'nn müminlere verdii izin alma emri, evlerin kaplan olmad
zamandr."

Ben (îbn Acibe) derim ki: "Evin dndaki yabanclara göre, kapla-
nn bulunmas yeterlidir; ancak eve saknmadan giren köle ve çocuklara
gelince, onlar için kapnn bulunmas yeterli deildir; âyette belirtilen

özel vakitlerde izin almalan gerekir.

Âyet öyle devam ediyor: "Allah sizin için âyetlerini böylece en güzel
ekilde açklyor. Allah, her eyi bilendir; emrettii ve yapt her eyde
hikmet sahibidir ."

428 bk. Taberi, Câmiu'l-Bryân, U/244, 354; ibn Ebû Hâlim, Tefsirü'l-Kur'âm'l-Azim, 8/2632.

429 Safd b. Cübeyr b. Hiâm el-Esedi (v. 94/713), Ebû Muhammed ve Ebû Abdullah künye-
leri ile anlr, Abdullah b. Abbas'm (radyaliahu anh) banda bulunduu Mekke ekolünde
yetimi tâbiîn devri müfessirlerindendir.
,

498 24. NÛR SÛRESt 60 Cüz: 18

58-59. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ, evlere girerken izin almay emretmesi sadece, insann


gizlikalmas gereken srlarnn, ailesinin dndaki kimselere açlmama-
s içindir. Yüce Allah bunu, kullarnn srlarnn açlmasn istemedii
için emretmitir. Cenâb- Hak, bir kulun srlarn açmaya kar böyle

davrannca, O'nun, zatna ait srlarn açlmasna kar gayrete gelmesi


daha evla ve daha layktr. Hak Teâlâ her kime, özel olarak bir sr ver-

mise onun, bu srr tamaya layk olanlar (ve izin verilenler) hariç, cnu
gizlemesi gerekir. O srr tamaya layk olan kimse ise cann ve maln
bu yolda veren ve onlan Allah için feda eden kimsedir.

Her kim, Allah'n srlarndan veya gizli hükümlerinden birine vâkf


olur da sonra insanlarn bunu bilmelerini beklerse, o kimse velilik iddi-
asnda yalanadr.

îbn Atâullah- skenderî Hikem adl eserinde der ki: "Senin, Allah
tarafndan seçilmi bir veli olduunu insanlarn bilmesini beklemen,
kulluunda sadakatinin olmadna delildir."

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

örtünmede ihtiyar Kadnlara Verilen Ruhsat

Cenâb- Hak sonra, ihtiyar kadnlara, yabana erkeklere kar örtün-


meme konusunda ruhsat vererek öyle buyurdu:
t

60. Evlenme umutlan kalmam , oturup kalan (yal) kadnlarn


ziynetlerini göstermeksizin d elbiselerini çtkarmalannda kendileri
"

Çüz.JS 24. NÛR SÛRES 60

için bir günah yoktur. Bununla birlikte, iffetlidavranmalar onlar için


daha hayrldr. Allah, her eyi iitendir, her eyi bilendir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Evlenme umutlan kalmam, ileri yan-
dan dolay hayz ve çocuk dourmaktan kesilmi, evinde oturup kalan
yal kadnlarn, ziynetlerini göstermeksizin d elbiselerini çkarmalarnda
kendileri için bir günah yoktur.

îbn Kuteybe demitir ki: "Kadnlar, (genelde) oturma sebebiyle i-


man hale gelirler. Çünkü onlar, yalannca daha fazla otururlar."

yallktan dolay i ve güçten


Âyetteki "oturup kalmay", kesilip

oturmak eklinde tefsir etmek de buna yakn bir manadr.


"
Âyette geçen, Evlenme umutlar kalmam" vasf, özel bir vasftr.
Kadnlarn oturmasn, hayzdan ve çocuk dourmaktan kesilmek ek-
linde açklamak, âyetin kastn tam karlamyor. Çünkü kadn, bazan
bu durumlarda da erkeklerle evlenmeye rabet eder.

"
Buna göre, Evlenme umutlar kalmam " âyetinin manas, erkeklerin
kendilerine rabet edeceklerini beklemeyen kadnlar demektir.

"Bu kadnlarn, ba örtüsünün üzerine attklar d elbise ve benzeri

giysilerini çkarmalarnda kendileri için bir günah yoktur ."

nce ve effaf olduu için altndakini gösteren elbise giymek de ziy-


netlerini göstermenin kapsamna girer. Hz. Peygamber (sallaiiahu aleyhi ve-

selleml bir hadis-i erifinde, ince elbise giyen kadnlan öyle uyarmtr:

" Ümmetimin son dönemlerinde öyle kadnlar çkar ki onlar görünürde


giyinmilerdir, fakat (elbiselerinin incelii, darl ve ksalndan dolay) çp-
lak hükmündedirler. Onlar saçlarn toplayp öyle ekil verirler ki balan deve
hörgücüne benzer. Onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile alamaz-
,430
lar. Halbuki onun kokusu çok uzak mesafeden alnr. '

430 Müslim, Libâs, 125, Cennet, 52; Ahmed, Müsned, 2/223, 356, 440.
24. NÛR SÛRES 60 Çtol8
300

Ebû Bekir tbnü'l-Arabî demitir ki: "Hz. Peygamber Isallallahu alevhi


veseiiem] hadiste, önce kadnlan giyinmi olarak tanmlad; zira onlarn

üzerinde bir elbise vardr. Sonra onlann çplak olduunu belirtti; çünkü
elbise ince olunca altndaki organ belli eder ve kadnlarn güzelliklerini
431
gösterir ."

Hz. Âie'nin [radyallahu anhâ) huzuruna altn gösteren ince baörtülü


bir gelin getirilmiti. Onu öyle uyard:

"Nûr sûresine inanan bir kadn bunu örtünmez ." 432

Cenâb- Hak, yukardaki ruhsat u


kayda balad: Ziynetlerini gös-
"

termeksizin." Ziynetle saç, boaz, bacak ve benzeri gizli süsleri kastedi-

yal kadnlar, üst elbiselerini çkarmakla, gizli süslerini orta-


yor. Yani

ya çkarmay ve güzelliklerini göstermeyi kastetmesinler, onunla sadece


arlklarn hafifletmeyi düünsünler.
Âyette, ziynetlerini göstermek manasm verdiimiz "teberrüc", giz-
lenmesi gereken yerleri ortaya çkarmaya çalmaktr. Burada kastedi-
len, kadnn ziynetini veya güzellik yerini yabana erkekler için açma-
sdr.

Âyet öyle devam ediyor: "Bununla birlikte, iffetli davranmalar, elbi-


selerini çkarmak yerine iffeti seçip örtünmeleri otlar için üst elbiselerini
açmaktan daha hayrldr. Allah, her eyi iitendir; onlarla erkekler arasn-
da cereyan eden konumalar iitir, her eyi bilendir." Onlann, yükünü
hafifletme veya süslerini gösterme konusundaki kastlarn ve içlerin-

de sakladklann bilir. Bunda, lâhî emre aykn davrananlara apaçk bir


tehdit vardr.

60. Âyetin Tasavvuf! aretleri

nsann manevi terbiyesi ve ihlâs tamamlannca ve Rabb'i ile yetin-


mesi kemal haline ulanca, faydas herkese ait olsun diye, doru yolda
örnek alnacak ve kendisine uyulacak manevi hallerini ve ilimlerim in-

431 bnü'l-Arabi, Ahkâmü'l-Kur'ân, 3/419 (Beyrut, ts.).

432 Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâmi’l-Kur ân, 14/221 (Beyrut 1998). Bu Uç rivayet, konuyu açkla-
yc olduu için tarafmzca eklendi (Mütercim).
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 61 501

sanlara açklamasnda bir saknca yoktur. Eer kusur saylacak ve ayp-


lanacak bir durumdan korkarsa bundan saknmas ve halini Allah'n
bilmesiyle yetinmesi onun için daha hayrldr. Allah Teâlâ, her eyi ii-
tir ve bilir.

Yemek Konusunda Kendisine Ruhsat Verilenler

Cenâb- Hak, sonra, evlere girerken izin alma konusunda gözleri

görmeyen kimselerden sknty kaldrd. Bu arada, onunla birlikte dier


özürlülerin durumunu da dile getirdi. Onlara verilen ruhsat alan farkl
olmakla beraber, hepsinin durumundan bahsederek öyle buyurdu:

61. Köre bir güçlük yoktur. Topala bir güçlük yoktur. Hastaya da
bir güçlük yoktur. Kendi evlerinizde, babalanmztn evlerinde, annele-
rinizin evlerinde, erkek kardelerinizin evlerinde, kz kardelerinizin
evlerinde, amcalarnzn evlerinde, halalarnzn evlerinde, daylar-
nzn evlerinde, teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarna sahip ol-

duunuz evlerde ya da sadk dostunuzun evlerinde yemek yemenizde


bir saknca yoktur. Bir arada veya ayn ayn olarak yemek yemenizde
de bir saknca yoktur ...
"

302 24. NÛR SÛRES 61 Cüz: 18

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Köre, izinsiz olarak evlere girmesinde


bir güçlük yani günah yoktur" Çünkü onun, hoa gitmeyen eylere gör-

mesi söz konusu deildir. Ayn ekilde cihada ve dier hizmetlere git-
meye gücü olmayan kimselere de bir günah yoktur. Allah Teâlâ, gözleri
görmeyenin durumunu belirttikten sonra, aynca dier özürlülerin de
durumundan bahsederek öyle buyurdu:

" Topala , cihad ve dier ilerde, gücünün yetmedii hususlarda bir

güçlük yoktur. Ayn ekilde hastaya da bir güçlük yoktur .

Saîd b. Müseyyeb43’ demitir ki: "Müslümanlar savaa çktklar


zaman, evlerinin anahtarlann yakn akrabalarna
kör, topal, hasta ve

brakyorlard, onlara evlerinde bulunan yiyeceklerden yeme hususun-


da izin veriyorlard. Onlar da bundan çekinerek, 'Onlarn bu konuda
gönüllerinin ho olmamasndan korkarz' diyorlard. Bunun üzerine bu
âyet indi ve onlar için, yemee izin olduunu bildirdi ." 434
Dier bir rivayete göre müslümanlar kör, topal ve hastalarla yemek
yemekten çekiniyorlard; çünkü kör olan kimse, yemein güzelini göre-
mez, topal olan kimse, sofraya tam yanaamaz, hasta da yemekten tam
olarak yiyemez diye düünüyorlard.

Âyet öyle devam ediyor: "Kendi evlerinizde yemenizde de size bir gü-

nah yoktur. " Yani içinde aile ve çocuklarnz bulunduu bir evde, izinsiz

olarak bir eyler yemenizde size bir günah yoktur. Ev, hanmn ve çocu-
un olur da içinde onlara ait bir yiyecek bulunursa erkein ondan ye-

mesinde bir salonca yoktur. Çünkü kan-koca tek ahs gibidir; hanmn
evi, kocasnn evi olmutur.

öyle de denmitir: Evlerinizden maksat, çocuklarnzn evidir. Al-

lah Teâlâ çocuklarn evlerini, babalannn evi sayd; çünkü insann çocu-
u kendi kazanadr; onun mal kendi mal gibidir. Hz. Peygamber («llal-

lahu aleyhi vesellemL bu konuda soru soran bir zata öyle buyurmutur:

433 Sad Müseyyeb Ebû Muhammed el-Kureî el-Mahzûmî


b. (v. 94/713), Medineli mejhur
vedt tâbiîn fakhnden biridir.
*

434 Taberi, Câmu'l-Beyân, 17/368; Süyûtî, ed-Durrü'l-Mensûr, 6/224.


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 61 503

435
" Sen ve maln babana aittir .” Bunun için âyette, çocuklar dile geti-
rilmedi; çünkü onlar, sizin evlerinize girmektedir.

Âyet öyle devam ediyor: "Ayrca babalarnzn evlerinde , anneleri-

nizin ei’lerinde, erkek kardelerinizin evlerinde, kz kardelerinizin evlerinde,


amcalarnzn evlerinde, halalarnzn evlerinde, daylarnzn evlerinde, tey-

zelerinizin evlerinde izinsiz yemek yemenizde de bir saknca yoktur." Çünkü


bu evlerde yemek için izin, âyet ve hadislerin delaleti yoluyla sabittir.

Âlimler, bu bahsedilen evlerde izinsiz yemek yemenin mubah olup


olmad konusunda farkl görüler söylemiledir. Bazlar, âyette belir-
tilen serbestliin kaldrldn, bahsedilen kimselerden birinin evinde
izinsiz olarak yemek yemenin helâl olmadn öylemilerdir. Buradaki
izni kaldran âyet udur
"Mallarnz, aranzda bâtl yollarla (haksz ekilde) yemeyin" (Bakara

2/188). Hz. Peygamber' in («Uallahu aleyhi vesellem] u hadisi de bu konuda


bir delildir:

"Bir miislümann maln, kendisinin gönül holuu ile vermesi dnda


"* 3fc
yemek helâl deildir.

Baz âlimler ise âyette bahsedilen evlerde izinsiz yemek yeme hük-
münün devam ettiini söylemilerdir. Bu âyet, "Yeme konusunda izin
verdikleri zaman" anlamna gelir. Bu evlerde, izinsiz de yeneceini söy-

leyenler de olmutur. in dorusu udur:

Kim bir delille, bu evlerde izinsiz yemek yemesinden ev sahibinin

raz olup holanacan biliyorsa onun yiyeceinden yemesi helâldir;

evinde izinsiz yemek yenmesine raz olmayacan biliyorsa o zaman


helâl olmaz.

Âyet öyle devam ediyor: "Veya anahtarlarna sahip olduunuz evler-

de izinsiz yemek yemenizde bir saknca yoktur."

435 Ebû Davud, Büyü', 77 (nr. 3530); Ibn Mâce, Ticârât, 64; Ahmed, Müsned, 2/179.
436 Ahmed, Müsned, 5/72; Beyhakî, ts-SiinenU'l-Kübrâ, 6/100.
504 24. NÛR SÛRES 61 Cüz: 18

Abbas (radyaüahu anhl demitir ki: "Bu kimse, bir adamn


Abdullah b.

maln koruyup gözeten ve hayvanlarna bakan vekilidir. Onun, maln


437
meyvesinden yemesi, hayvanlarn sütünden içmesi helâldir ."

Anahtarlara sahip olmaktan kast, onun elinde ve tasarrufunda bu-


lunmasdr. tbnü'l- Arabi buna, onun için bir ücret belirlenmemi olma-
sn eklemitir. Onun için bir ücret belirlenmise izinsiz yemesi haram
olur .
438
Yani sahibinin raz olacam biliyorsa yiyebilir. O zaman, yakn
dost ksmna girer.
Bu konuda u açklama da yaplmtr: "Anahtarlarna sahip oldu-
unuz evlerden kast, insann kölesinin evidir; çünkü köle ve elindeki
mal efendisinindir.
"
Âyet öyle devam ediyor: Ya da dostunuzun evlerinde izinsiz yemek
yemenizde bir saknca yoktur." Yahut dostlarnzn evinde yemenizde bir

saknca yoktur. Sadk dost, tek kii olabilecei gibi bir topluluk da olabi-
lir. Sadk dost, her durumda kendisiyle sevinçlerinizi ve aclarnz pay-
latnz kimsedir; öyle ki sana aa veren ey ona a c verir; ona ac veren
ey sana aa verir. Onu sevindiren ey seni de sevindirir. Bütün hallerde
durum böyledir.

önceki devirlerde yaayan salihlerden biri, bir dostunun evine gel-

di, kendisi evde yoktu. Câriyesinden (hizmetçisi kadndan), yiyecek tor-


basn veya ondan istedii kadarm ald. Evin sahibi
para kesesini istedi;

dönünce câriye durumu haber verdi; adam, bir dostunun gelip de evin-
den rahatlkla bir eyler almasna o kadar sevindi ki câriyesini âzat edip
hürriyetine kavuturdu. Fakat günümüzde insanlarda cimrilik hâkim
olduundan, insan bakasnn evinden sadece onun izniyle bir eyler
yiyebilir. Bu açklama müfessir Neseff ye aittir 439 .

A
Ayet öyle devam ediyor: "Bir arada veya ayr ayr olarak yemek ye-
menizde de bir saknca yoktur ..." Âyet, Leys b. Amr oullan hakknda
inmitir. Onlar, bir adamn tek bana yemek yemesini sakncal (günah)

437 Sa'lebî, el-Kef v'l-Beyân, 4/399.

438 bk. bnü'l-Arabi. AhkjSmü'1-Kur'ân, 3/424.

439 bk. Neseff, Mcdârikü't-Tenzll, 3/227-22B.


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 61 505

olarak görüyorlard, bunun için çok defa bir adam, gündüz yemek yiye-
cei zaman kimse bulunmazsa geceye kadar birini bekliyordu. Kendi-
siyle birlikte yemek yiyecek bir misafir bulunmazsa zaruret ölçüsünde

bir eyler yiyordu.

Dier bir rivayete göre âyet, ensardan bir grup hakknda indi. On-
lar, yanlarna bir misafir gelince, yemeklerini sadece misafirleriyle bir-

likte yiyorlard. Ayet, onlara, istedikleri gibi yeme izni verdi.

Dier bir rivayete göre âyet, baka bir topluluk hakknda indi. Bu
kimseler, insanlar yeme konusunda farkl olduklarndan, bazs die-
rinden daha fazla yediinden dolay, bir arada yemek yemeyi sakncal
buluyorlard; Allah Teâlâ onlar, bir arada yemekle ayr ayr yeme ara-
snda serbest brakt.

Bu konudaki bir rivayet de öyledir: Onlardan zengin biri, yakn-


larndan veya dostlanndan yanna geldiinde fakir onu
fakir birinin

yemee çardnda fakire, "Ben seninle birlikte yemek yemeyi sakn-


cal buluyorum; ben zenginim, sen fakirsin" derdi. Cenâb- Hak, onlara
bunu mubah yapt. 440 En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

61. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Basireti bakasn görmeyen kimse-


kör olan ve maddi varlklardan
ye, çekinmeden, saknmadan ve durup düünmeden dinin ruhsat verdii

alanda kalmas ve dinin serbest ettii eylerden nefsinin arzuladklann


almasnda bir günah yoktur. Kalbi, bozuk düüncelerle ve bo vehimler-
le hasta olan kimse de böyledir. Kimin fikri, melekût âlemini müahe-
deden geri kalm ve manen topal hale dümüse o da bunlara dahildir.
Bu zayf kimselerin, alkanlklarna ve sebeplere balanp kalmasnda,
dinin zahiren serbest kld eyleri almalarnda bir saknca yoktur.
Manevi hali kuvvetli olanlara gelince, onlar sadece helâl olduunu
yakînen bildikleri eyleri alrlar. Onlarn basiretleri (kalp gözleri) açk
ve ferasetleri çok kuvvetli olduu için, bir eyi alrken ve terkederken
onu, Allah'tan gelen özel bir ilim ve anlayla yaparlar.

,
440 Rivayetler için bk.Taberi, Câmiu'l-Beyân, 17/375-377;Sa'lebî,e/-K£g/'w J-B«?ydn,4/399-400.
506 24. NÛR SÛRES 61 Cüz: S

"
Vertecübî (Rûzbihân- Baklî), Gözleri kör olana bir zorluk yoktur"

âyeti hakknda demitir ki: "Asl körlük, Cenâb- Hakk'n ezelî gizlili-

ine yani ezelî tecellisine, gayba ve gaybn gayb olan eylere bakmaya
7

güç yetirememektir. Bu durum, Hz. Peygamber in jsaiiallahu aleyhi vesei-

lem], Cenâb- Hakk'n cemalini tantt u hadisindeki durumdan ileri

gelmektedir:

'Yüce Allah'n perdesi nurdur, ayet perdesini açacak olsa, zatnn tecel-

441
lileri bütün varlklar yakard.'"

Bunun için Cenâb- Hak, kulun, hakikatin hakkn ve hakkn haki-

katini idrak edemeyiini mazur gördü. Çünkü sonradan yaratlm bir

varlk, ezelî zat ihata edemez, hakikatiyle görüp tanyamaz. Bunun


için bütün varlklara, C^nun zatn ve birliini hakikatiyle bilmek deil,
O'na kar korunmas gereken haklan (kulluk edeplerini) korumak farz

oldu.

Vertecübfnin "ezelî gizlilikten" kast, Allah Teâlâ'nn, gayb olan


ceberût denizinden ortaya çkan ezelî tecellisidir. Onun, "gayb" ve "gay-
bn gayb" ifadesinden kast budur. Bütün kâinat, ezelî zat denizinden
ve kullar için gayb olan hâzineden ortaya çkmtr. Fakat Allah Teâlâ,
kâinata tecelli buyurunca, onu ululuk perdesiyle örttü. Kimin basireti

(kalp gözü) açlrsa Hak Teâlâ'y, kâinatn içinde yahut öncesinde veya
onunla birlikte görür. Kimin basireti kör ise o, sadece karanlk halindeki
varlklan görür. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Sûfîler, birbirlerinin maln ve eyasn alma konusunda u görü-


tedirler:

mal ve dostlarndan gizlenecek özel hali


"Sûfînin taksim edilecek
yoktur. Sûfî ölünce geride brakt mal paylalmaz (vârisi yoksa hepsi
din kardelerine hibedir)."

Cüneyd-i Badadî, manevi kardelerinden birinin evine gitti, ken-


disini bulamad, evde hanm vard. Ona, "Yannda, dervilere yedirece-
imiz bir ey var m?" diye sordu. Kadn da içinde kuru hurma bulunan

441 Müslim, mân, 292, 293; Ibn Mâce, Mukaddime, 14 (nr. 195-1%); Ahmed, Miisned. 4/401;
bn Hibbân, Sahih, nr. 266; Ebû Ya'lâ, Miisned, nr. 7263.
Cüz: 18 24 NÛR SÛRESt 61 507

bir torbay iaret etti; ondan baka yiyecek bir eye sahip deildi. O da
getirip torbay önüne döktü, orada bulunanlar yediler, kalan da aldlar.
Hanm, kocas gelince durumu kendisine bildirdi; olay dinleyen adam,
"imdi anladm ki o beni seviyor" dedi.

Evlere Girerken Selâm Vermek

Cenâb- Hak, önceki devamnda, evlere girerken


âyetin izin aldk-
tan sonra, selâm vermeyi emrederek öyle buyurdu.

^L^
^ j } ' ' t * . ' * * * **
oÇ'/l ^JLJiT iZ> ,i

... Evlere girdiiniz zaman birbirinize, Allah katindan (emredilen)


mübarek ve gönlü ho eden bir söz olarak selâm verin. te Allah, dü-
ünüp anlayastntz diye size âyetlerini böyle açklyor .

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Bahsedilen evlere ve dierlerine, izin


aldktan sonra girdiiniz zaman birbirinize selâm verin." Eve girdiiniz-
"
de ilk olarak orada mümin olan kimselere selâm verin. Âyette, Evle-

re girince, kendinize selâm verin!" dendi. Bununla u denmek isteniyor:


Onlarla sizin aranzda din veya nesep yaknl olduu için, onlar sizin
kendiniz gibidir.

Yahut bo evlere veya bir mescide girince, "es-Selâmü aleyküm"


diyerek selâm verin. Eer evde kimse yoksa, "es-Selâmü aleynâ ve alâ

ibâdillahi's-sâlihîn" eklinde selâm verin.

"Bu selâm Allah katndan yani O'nun tarafnda


, yaplmas emredilen
bir eydir. Yahut o, bir esenlik dileidir; o da Allah'n elindedir. O selâm,
mübarektir; hayrn ve sevabn artmasn istemek ve devamm dilemektir.
O, ayrca gönlü ho eden bir sözdür. " Onu iitenin gönlü ho olur.
508 24. NÛR SÛRES 61 Cüz: 18

Enes b. Mâlik' ten [radyallahu anhl rivayet edildiine göre Hz. Peygam-
ber IsallaUahu aleyhi vesellem] öyle buyurmutur:

" Ümmetimden karlatn kimseye selâm ver ki ömrün uzun olsun.

Evine girdiin zaman selâm ver ki evinin hayr çoalsn. Bir de kuluk nama-
' 442
zn kl; o, Allah'a yönelen salih kullarn namazdrZ
Âyet öyle bitiyor: "te Allah düünüp anlayasnz diye size âyetlerini
,

böyle açklyor. " Allah, içlerinde bahsedilen dinî hükümleri anlayasnz,


gereince amel edesiniz ve böylece iki cihann saadetini elde edesiniz
diye size âyetlerini açklyor. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

61. Âyetin Devamnn Tasavvufî aretleri


Nefse selâm vermek, onun için güven istemek ve ondan emin ol-

mak için Allah'tan yardm dilemektir. Nefis, Allah'n gazabm çekecek


eylerden uzak kalp güvende olunca, sahibi de ondan güvende olur.

mam Kueyri bu âyetin tefsirinde demitir ki: "Selâm, güven ve


güven demektir. Mümin evine girdiinde, evde kimse yoksa, kendi nef-

sine selâm vermesi, 'es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi's-sâlihîn' eklin-


de olur. Mümin bu selâmla, Allah'tan onu güven ve güven dairesinde
tutmasn, nefsinin Allah'n raz olmad ilere dalmaktan uzak kal-
masn ister. Çünkü, bir müslümamn bir an olsun Allah'a snmaktan
geveklik göstermesi helâl deildir. Müslüman, Cenâb- Hakk'n, onun
üzerinden korumasn hiç kaldrmadan, onu, dinin ho görmedii iler-
den sürekli uzak tutmasn istemesi gerekir ." 443

Topluca Görülen lerde Bakandan zin Almak

Cenâb- Hak önceki âyetlerde, evlere girilerde izin almaktan bah-

setti. Peinden de bir topluluun büyüü ile birlikte olunca, ondan ayr-
lrken izin alma hakknda açklamada bulunarak öyle buyurdu:

442 bk. Bey haki, uabü'l-mûn, nr. 8758; Hatîb, Târihu Bagdâd, 7/159; Süyûti, ed-Dürul-
Mertsûr, 6/227.

443 bk. Kueyri, Letâfii'-ârâl, 4/297.


— "

Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 62 509

X } , J

* \ + * * v ^
^

* 1^ • vî- • " "


\ il
j-i-y' 0\
\l
*
• vlC •
Lj
" ' '
1^-La-ü
V • *»

î
,
^
£—*L>- y—
.T
•'

^j-i 0^3*3^
- 1 ? T "
"'. Ç. *1.1 > >\ • .
• " •i-'* » -• *
^
^ t ? “T t -r
<ill
jj <U1 ç, — fj .«1^

62. Müminler sadece Allah'a ve Resûlü'ne inanmt kimselerdir.


Onlar, peygamberle birlikte topluca görülen bir i üzerindeyken ondan
izin almadan çekip gitmezler. Gitmek için senden izin isteyenler var
ya, ite onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman eden kimselerdir. Öyle ise
baz ilerini görmek için senden izin istediklerinde, onlardan diledii-
ne izin ver ve onlar için Allah'tan balama dile. üphesiz Allah çok
balayandr, çok acyandr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: '‘Müminler sadece Allah'a ve Resûlü'ne


inanm kimselerdir. Onlar, peygamberle birlikte topluca görülen bir i üze-

rindeyken ondan izin almadan çekip gitmezler.

mannda kemale erenler sadece, Allah'a ve Resûlü'ne gönülden


samimiyetle inanan, bütün hükümlerde, sürekli baa gelen hallerde ve
cemaat halinde yaplmas gereken mühim bir ite Hz. Peygamber'le M-
laliahu aleyhi veselleml birlikte iken baa gelen durumlarda ona itaat eden
kimselerdir. Topluca yaplacak iler cuma namaz, bayram namazlar,
cihad, harplere hazrlk ve birlii gerektiren dier ilerdir. Onlar, böy-
le bir durumda, kendisinden almadan ve Peygamber [saliall.hu aleyhi
izin

veselleml onlara izin vermeden ayrlp gitmezler. Yaplan i, onlar olma-

dan da görülecek durumda olsa bile, onlar izin almadan gitmezler. Bu


durumda izin almak, imannda samimi müminle, münaf birbirinden
ayrnr. Çünkü münafn huyu, iten kaçmak için svp gitmektir.
Onda aynca, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] izin vermeden çekip
gitmenin ne büyük bir hyanet ve günah olduu ortaya konmaktadr.
"

510 24. NÛR SÛRES 62 Cüz: 18

Cenâb- Hak, Hz. Peygamber'le (sallaliahu aleyhi veselleml birlikte top-


luca bir i görürken, ondan izin almakszn yanndan gitmenin ne ka-

dar büyük bir suç olduunu onlara göstermek istedii için, onlarn,
kendilerine izin verilmeden aynlmayp sabretmelerini, imann üçte biri
olarak nitelendirdi; resûlüne iman da onun sebebi sayd. Bunun için
"
Allah Teâlâ, ayn bir üslupla bu durumu öyle ifade buyurdu: Gitmek
için senden izin isteyenler var ya, ite onlar, Allah'a ve Resulüne iman eden

kimselerdir." Bu durumda, sadece izinle gidenlerin mümin olduuna


hükmetti.

"
Âyet öyle devam ediyor: Öyle ise baz mühim ilerini görmek ve acil

ihtiyaçlarn gidermek için senden aynlma konusunda izin istediklerinde,

bu konuda bir fayda ve hikmet olduunu bildiinde onlardan dilediine

izin ver."

Bu âyet, böyle bir durumda, müminlerin vazifesini açkladktan


sonra, Resûlutlah'a [sallailahualeyhi veselleml düen vazifeyi açklamaktadr.
Hz. Peygamberim [sallaliahu aleyhi veseiiem] izin vermesi, kesin bir emir ol-

mayp durum onun görü ve takdirine braklmtr. üphesiz bu, onun


ann yüceltmektedir.
Âyet öyle devam ediyor: "... Ve onlar için Allah'tan balama dile .

Her ne kadar izin, bir özürden dolay almyor olsa da bazan bu durum,
dünya iini ahiret iinin önüne alma üphesinden uzak kalmayaca
için, Hz. Peygamberie [sallaliahu aleyhi veselleml, Allah'tan onlarn affn is-

temesi emredilmitir. Bunda, sabredip izin istememenin daha faziletli

olduuna dair bir delil vardr.

"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz Allah çok balayandr, çok acyandr;
kullarnn kusurlarn son derece balayandr." Bunda, onlarn üzeri-

ne lâhî rahmetin aktld ifade edilmektedir.


Cenâb- Hakk'n, sahabenin Hz. Peygamber'le [sallaliahu aleyhi ve»?llem]
birlikte iken izin almas konusunda dile getirdii durum, daha sonraki
müminler için de geçerlidir; onlann da balarndaki imamlarna, ilim ve
din konusunda kendilerine rehberlik edenlere kar ayn ekilde davra-
np onlardan izin almadan ayrlmamalar gerekir.
Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 62 511

Âyet Hendek Sava'nda inmitir. Hendek Sava'nda münafklar,


Hz. Peygamberden (sallallahu akyhi vescilem] izin almadan evlerine dönü-
444
yorlard, bu âyet indi . Fakat âyetin hükmü kyamete kadar gelecek
bütün müminler için geçerlidir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

62. Âyetin Tasavvufî aretleri

Dervilerin, eyhleri ile birlikte iken korumalar gereken edep, onun


izni olmadan bir i yapmamalardr. Manevi terbiyenin banda olanlara
gelince, onlar, büyük küçük bütün ilerinde eyhlerinden izin alrlar. u
derviin olaynda olduu gibi: Bir dervi, yolda baklagillerden bir parça
yiyecek buldu. eyhine gelerek,

"Efendim, bunu ne yapaym?" diye sordu. O da,


"Bir kenara brak, onunla iftar edersin" dedi. Orada bulunanlardan
biri, eyhe,
"Bir yiyecek için sizden izin mi istiyor?" deyince, eyh,
"O herhangi bir ite bana muhalefet etse asla iflah olmaz!" cevabn
verdi.

Manevi yolu tanyan, hakikati görmü ve yapt iin hükmünü


Allah'tan sorup anlayacak bir makama ulam nihayet ehli birine ge-
lince, o sadece evlilik, hac ve benzeri mühim ilerde eyhinden izin alr.
Onun, eyhi bu emredene kadar sabretmesi daha
ileri kendisine evla-
dr. Bir mürid, Cenâb- Hakk'a ulamadan önce, eyhi ile birlikte iken,

kendi tedbirini terkedip eyhinin tedbirine uyduu ve ilerini ona hava-


le ettii ölçüde, Hakk'a ulamadan sonra, Cenâb- Hakk'n hükümleri
karsnda kendi tedbirini terkeder ve ilerini Allah'a havale eder.

Aslnda, (Allah'n dostu olan) eyhekar gösterilen edep, Allah'a


kar gösterilmi edeptir, fakat kul Allah' tanmadndan ve O'na kar
edepte kusur içinde bulunduundan, Allah Teâlâ ona, kendi cinsinden
ehil birine giderek ilerinde onu hakem yapmasn emretti. O, marife-
te ulamadan önce, kendi cinsinden birini, nefsine hak yolda hakem
(ve kontrolcü) yapnca, marifetten sonra nefsine Allah' hakem yapar
(O'nun her emrine ihlâsla uyar).

444 Süvûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/229; Krtubi, el-Câmi' li-Ahkâm'l-Kur'ân, 12/297.


512 24. NÛR SÛRES 63-64 Cüz: 18

Nefsi, bir kimsenin hükmüne teslim etmek gayet zordur. Buna, sa-

dece hakknda ezelde hidayet takdir edilmi ve lâhî inayet kendisini


hakka çekmi kimse raz "Bakasnn hükmüne girmekle", bir ey-
olur.

hin terbiyesi altna girmeyi ve onu nefsine hakem yapmay kastediyo-


rum. öyle ki bunu raz olan kimse, eyhinin izni olmadan bir i yapmaz.
Bu, müahede makamna ulama sebebidir.

Mürid, eyhinden izin almadan kendi bana bir ey yaparsa tövbe


yapsn ve eyhinden kendisi için Allah'tan affn istemesini talep etsin.
Bu durumda eyhin yapmas gereken de müridin özrünü kabul etmek ve
onun aff için Allah'a yalvarmaktr. "Onlar için Allah 'tan balama dile. üp-
hesiz Allah çok balayandr, çok acyandr" âyeti bunu istiyor. Resûlullah'n

(salUllahu aleyhi veseliemj halifesi, onun makamnda görev yapmaktadr ve


terbiye iinde onun vekilidir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

zinsiz Yapmann Sonu


Cenâb- Hak sonra, izinsiz hareket etmeyi hafife almaktan saknd-
rarak öyle buyurdu:

IjüjV
jhi ji^4ii j-jjJi iîi j

8 (Ü i
A* j\ Lii j\ 7jS\

Î3U <4* fiîî U y$\ Lî i 0] VI

^ ^ aij jJLi

Peygamber'in davetini (çar


I
Lv «4JI

63. ve duasn) birbirinize yapttmz


davetle bir tutmayn. üphesiz Allah birbirlerinin arkasna saklana-
rak svp gidenleri bilir. Onun emrine aykr balarna
davrananlar,
birbelann gelmesinden veya kendilerine ac bir azabn dokunmasn-
dan saknsnlar.
Cüz 1H_
;

_ __ _ 24. NCR 5ÛKESU3-64 513

64. unu iyi bilin ki göklerde ve yerde bulunanlarn hepsi


Allah'ndr. üphesiz O, sizin ne halde bulunduunuzu çok iyi bilir;
O'na döndürülecekleri günü de bilir. O zaman yaptklarn onlara bil-
dirir. Zaten Allah her eyi tam olarak
, bilendir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Peygamber 'in davetini, birbirinize yap-


tnz davetle bir tutmayn." Yani Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem],

topluca yaplacak bir i için sizleri toplamaya ihtiyaç duyup çardn-


da, ondan ayrlp gitmeyin; sadece izinle aynim. Onun sizi çarmasn,
birbirinizi çarmakla ve (onun yanndan aynlmay) sorumlu izinsiz

kimseden izinsiz olarak topluluktan ayrlmakla kyas etmeyin; çünkü


Resûlullah'n [sallallahu aleyhi vesellem] emri ve durumu, sizden birinin emri
ve durumu gibi deildir.

Âyete u mana da verilmitir: Hz. Peygamberim [sallallahu aleyhi vesel-

lem], size yapt bedduay, sizin birbirinize yaptnz beddua gibi gör-
meyin; üphesiz onun bir kimseye kzmas, sizden birinin kzmas gibi

deildir. Onun kazgnl, Allah'n kzgnldr; onun duas makbuldür.


Bu açklama, almay terketmekten sakndrma yönüyle, öncesine
izin

daha münasiptir. Kim izinsiz olarak dönerse, kendini Resûl-i Ekrem'in


[sallallahu aleyhi vesellem] gazabna ve bedduasna mâruz brakm olur.

Âyete verilen manalardan biri de udur: Hz. Peygamberie Isaiiaiiahu

aleyhi vesellem] ismiyle seslenmek, kendisine kar sesi yükseltmek veya


hanmlarnn oturduu odalarn arkasndan çarmak gibi birbirinizi
çardnz ekilde çarmayn; onu, "Yâ Resûlallah", "Yâ Nebiyyel-
lah" eklinde yüce lakabyla çarn. Bunu yaparken son derece hürmet,
tâzim ve tevazu içinde bulunun, sesinizi ksn 445
.

mam Kueyri âyetin tefsirinde demitir ki: "Kendisine hitap eder-


ken onu yüceltin, ona gereken hürmeti gösterin, edeple hizmetini gö-
rün. Korku ve tâzim içinde, ona itaate sanln ." 446

445 Âyete verilen manalar için bk. Ebüssuûd, rddü ’l-Akli’s-Seiim, 4/488. Ebüssuûd [rahmc-
tu lah aleyhi son açklamay, âyetin devamnda gelen tehdit ve sakndrmadan dolay, bu-

radaki duruma uygun görmemitir.

446 Kueyrt, Utâfü'i-ârât, 4/298.


24. NÛR SÛRES 63-64 Cüz: 18
514

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: üphesiz , Allah, içinizden

birbirlerinin arkasna saklanarak svp gidenleri bilir." Yani birbirlerinin

arkasna saklanp senden gizlenerek, birer ikier gruplar halinde sessiz-

ce çkanlar bilir.

Yahut izin alp çkanlarn arkasna gizlenerek, kendisini onunla bir-

likteymi gibi göstererek çkp gidenleri bilir. Yani birbirlerinin arkasna


saklanarak gizlice cemaatten svp gidenleri bilir.

Cenâb- Hak sonra, emrine aykr hareket edenleri tehdit ederek


"
öyle buyurdu: Onun emrine aykr davrananlar, balarna bir belann gel-
mesinden veya kendilerine ac bir azabn dokunmasndan saknsnlar."

Yani onun emrinden yüz çevirenler, bu sonuçlardan çekinsinler.


Âyetteki, "onun" zamiri, Allah Teâlâ'ya veya Hz. Peygamberi e (sallal-

îahu aleyhi veseiiem) aittir. olmas daha uygundur; çünkü


Resûlullaha ait

âyetin bahsedil meinden kast odur. Buna göre mana öyle olur: Allah
Resulü ne itaatten yüz çevirenler, onun dinine ve sünnetine aykr hare-
ket edenler, dünyada balanna öldürülme, deiik âfetler, zalim
zelzele,

bir sultann musallat olmas, düman saldrs yahut kalp katlamas


veya bir fitne ve istidraç olarak dünyaln çoalmas gibi bir âfetin gel-
mesinden saknsnlar.

mam Kueyrî âyetin tefsirinde demitir ki: "ki cihann saadeti, Hz.
Peygamberim [sallallahu aleyhi vesellem] sünnetine uymaktadr; iki cihann
felaketi aykr davranmaktadr. Sünnete aykn davranan kimse-
de ona
nin bana gelecek en basit musibet, kalbinden, dinin hamet ve saygs-
nn kalkmasdr ."*47
"
Âyet öyle bitiyor: Yahut onlar, ahirette kendilerine ac bir azabn do-
kunmasndan saknsnlar." Bu âyet, verilen emrin (Hz. Peygamberim |sal-

laiiahu aleyhi vesellem) emrine uymann) farz olduunu gösteriyor.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: unu iyi bilin ki göklerde
ve yerde bulunanlarn hepsi Allah’ndr.” Göklerde ve yerde mevcut olan
bütün varlklar, yaratlma, mülk, yönetilme, icat edilme, yok edilme ve
yeniden yaratlma yönleriyle Allah'a aittir.

447 Kueyrf, Ulâfül-firât, 4/298.


Cüz: 18 24. NÛR SÛRES 63-64 515

A
Ayetin bandaki dikkat çekme edat, insanlan, göklerde ve yerdeki
her eyin sahibine kar gelmekten sakndrmaktadr.
A
Ayet öyle devam ediyor: " üphesiz 0, sizin ne halde bulunduunuzu
çok iyi bilir . " Ey mükellefler, Allah sîzlerin hangi halde ve durumlarda
olduunuzu bilir; lâhî emre uymaruz, ona aykr davranmanz, ihlâsl
olmanz ve nifaka dümeniz gibi haller bunun kapsamna girmektedir.
A
manas udur: Göklerde ve yerde bulunan bütün varlklar,
Ayetin
Allah'n mülkü, hükmü ve ilmi altndadr. Bu durumda, gizlemeye ça-
lsalar bile, münafklarn halleri O'na nasl gizli kalr?

Âyet öyle devam ediyor: "O'na döndürülecekleri günü de .


bilir " Yani
Allah, onlann, yaptklarnn karln almak için huzura getirilecekleri

günü de bilir; o, kyamet günüdür.

Âyetin, "üphesiz O, sizin ne halde bulunduunuzu çok iyi bilir. O'na


döndürülecekleri günü de bilir" ksmnn, münafklarla ilgili olduu söy-
lenmitir.

Âyetin, "üphesiz O, sizin ne halde bulunduunuzu çok iyi bilir" ksm-


nn, mümin-münafk herkesle ilgili olmas, "Ona döndürülecekleri günü
de bilir " ksmnn ise münafklarla ilgili olmas da mümkündür.
Âyet öyle devam ediyor: "O zaman yaptklarm onlara bildirir " .
Al-
lah onlara, yapm olduklar kötü amelleri bildirir. Onlann Allah ve
Resulü' nün emrine aykn davranmalan da bu kötü amellerine dahildir.
Onlara, yaptklannn bildirilmesi, kendilerini knamak ve hak ettikleri

cezay vermek için daha uygun bir durumdur.

Âyet öyle bitiyor: "Zaten Allah, her eyi tam olarak bilendir." Yerde
ve gökte zerre kadar bir ey O' na gizli kalmaz.
Rivayet edildiine göre Abdullah b. Abbas (radyallahu anh) bir hac
mevsimi minberde Nûr sûresini okuyup tefsir etti. Öyle güzel tefsir etti

ki eer Rumlar onu iitseydi müslüman olurlard. 44*

Nûr sûresinin fazileti hakknda rivayet edilen haberleruydurmadr;


bunu nakleden baz müfessirler hata etmilerdir. Hayrl ilerde muvaf-
fak olmak sadece Allah'n yardmyla mümkündür.

44N Rivayet n,n bk. \esefi, M ’Jti rikii't-Tazil, 3/231.


24 NÛR SÛR ESÎ 63-64 CüzMH
f>16

63-64. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Terbiye eyhleri, insanlara peygamberi usulde terbiye verme konu-


sunda Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem] halifesidir. Bu durumda,
onlann emrettii bütün eyleri yerine getirmek ve yasaklad bütün i-
lerden de kaçnmak gerekir. Mürid, kendisine verilen emrin manasn
anlasn anlamasn farketmez, müridinin kendisine emrettii her eyi
yerine getirmelidir.

Müridler, eyhleriyle birlikte topluca bir i yaparken, ondan izin al-

madan bir yere gitmemelidir. eyhin, dervilerden bazsna izin vermesi


yeterli deildir; eer ona da izin vermise o zaman gidebilir.

eyhin, verdii emir alnp aykn davranldnda yapm


hafife

olduu beddua veya verdii emre uyulduunda yapm olduu dua,


sizden birinin yapt dua gibi deildir.
Allah Teâlâ, içinizden, birbirinin arkasna saklanarak eyhinden
aynbp kaçanlan bilir. Onun emrine aykn davrananlar, dünyann ken-
disine musallat olup onu fitneye düürmesi ve kalbinden müahede
halâvetini gidermesi gibi bir belaya dümekten çekinsinler veya balan-
na, kendilerine verilen güzel hallerin çekilip alnmas gibi ac bir azabn
gelmesinden saknsnlar.

Ayaklanmzn kaymasndan vesapkn hallere dümekten yüce


Allah'a snrz. Allah Teâlâ'dan, ayaklarmz doru yolda sabit tutma-
sn, saygs içinde, marifetinde sabitkadem
bizleri sevgisi ve bir halde
iken ruhlarmz almasn isteriz. Âmin.

Allah Teâlâ, seyyidimiz, efendimiz, erefli peygamberi Muham-


med'e, onun âline ve ashabna salât ve selâm etsin.

Nur sûresinin tefsiri burada tamamland.


"

(25) FURKAN SÛRES

Sûre Hakknda Bilgi: Furkan sûresi Mekke'de inmi olup yetmi


yedi âyettir. Sûre, adru ilk âyette geçen "el-furkân" kelimesinden almak-

tadr. Furkan, "Hak ile bâtl birbirinden ayran" demek olup Kur'an'n
isimlerinden biridir.

önceki Sûre ile Balants: Allah Teâlâ önceki sûrenin sonunu, Hz.
Peygamber'in (saiialiahu aleyhi vesellem] yüceltilmesiyle bitirdi. Bu sûre dc
Allah Resûlü'nün bütün âlemler için bir uyana olduu dile getirilerek,

yine kendisi yüceltilerek balad. Bu sûrenin giriinde geçen, "O Allah ki


gökler ve yer O’nundur " âyeti, önceki sûrenin sonunda geçen, "Haberiniz
olsun ki göklerde ve yerde bulunan her ey O'na aittir (Nur 24 / 64 ) âyetiyle

uyum ve balant içindedir. Cenâb- Hak buyurdu ki:

-r
>

fJj fJj JjlL: si tfjJ


' >
518 25. FURKAN SÛRES 1-2 Cü?: 18

Bismillâhirrahmânin-ahîm.

1. Bütün âlemlere bir uyarc olsun diye kuluna Furkan't indiren

Allah'n an yücedir.
2. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hâkimiyet ve yönetimi) kendisi-
ne ait olandr. O, hiç kimseyi çocuk edinmemitir; mülkünde hiçbir or-
ta yoktur. O, her eyi yaratm ve onu bir ölçüye göre belirlemitir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Bütün âlemlere bir uyarc olsun diye ku-

luna Furkan't indiren Allah'n an yücedir."


"an anlam verdiimiz "tebâreke" kelimesi, hayn çok
yüce"
ve fazla oldu veya sürekli ve devaml oldu manasndadr. Bu, sadece
Allah' yüceltmek için kullanlan bir kelimedir ve geçmi zaman kal-
byla kullanlr. O, mana olarak, Cenâb- Hakk'n yarattklarna aktt
hayr çeitlerini içine alr. Bu hayrlardan biri de dinî ve dünyevî bütün
hayrlarn sebebi olan Kur'an'n indirilmesidir.

Âyetin manas öyledir: Furkan' yani Kur'an' indiren Allah çok


yücedir.

Furkan, "iki eyin arasn ayran" demektir. Kur' an da hak ile

bâtln, helâl ile haramn arasn ayrd için ona "Furkan" denmitir.
Bir dier görüe göre Kurian, toptan inmeyip ayn zamanlarda azar azar
indii (âyetlerin arasn ayrd) için ona bu isim verilmitir. u âyette
bu manaya dair bir delil vardr:

"Biz Kur'an' , insanlara dura dura okuyasn diye âyet âyet ayrdk ve
onu peyderpey indirdik" (Isrâ 17/106).

Allah onu kulu Muhammed'e Isallallahu aleyhi vescllem] indirdi. Hz.


Peygamber'in Isallallahu aleyhi vescllem) "kulu" unvanyla tanmlanmas,
ona eref bahetmek ve kulluk mertebelerinin en yükseinin Allah'a kul
olmak olduunu bildirmek içindir. Onda ayrca, Hz. sa'ya "Allah'n
olu!" diyen hristiyanlara bir ret bulunup peygamberin sadece onu
gönderen zatn kulu olduuna dikkat çekilmitir.
Cüz:18 25. FURK AN SÛRES 12 519

Yüce Allah, onu bütün âlemlere, insanlara ve cinlere bir uyana olma-
s için indirdi. "Onu" ifadesiyle kastedilen, ya kendisine vahiy indirilen

kulu Hz. Muhammed |sallal!ahu aleyhi vesellem] veya Furkan'dr. Bazlar, in-

san ve cinlere, melekleri de eklemitir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber'i (sallal-

lahu aleyhi vesellem) meleklere, onun edebiyle edeplenmeleri için göndermi-


tir; öyle ki o, hangi makamda dursa ve hangi halde olsa, melekler onun
nurlarndan bir nur alrlar. îsrâ ve mi'rac mucizesinin hikmeti de budur.

Bazlan, Resûlullah'n |saliailahu aleyhi vesellem], hayvanlara ve cansz


varlklara dahi uyara peygamber olarak gönderildiini; onlara da em-
rettii hususlarda ona itaat etmekle ve kendisine hürmet göstermek-
le emredildiini söylemitir. Bütün bunlar, âlemler kapsamna girer.

Çünkü Fâtiha sûresinin tefsirinde geçtii, gibi, Allah'tan baka her ey


âlemdir. Hz. Resûlullah'n [sallallahu aleyhi vesellem] bütün varlklara pey-
gamber olarak gönderilmesi, kendisine has özelliklerdendir.

O, uyana yani korkutucu olarak gönderilmitir. Burada, Hz.


Peygamberin isaiiaiiahu aleyhi vesellem] müjdeleyici vasf söylenmedi, çün-
kü söz, kâfirlerin halleriyle ilgilidir; onlar için de herhangi bir müjde
yoktur.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O, göklerin ve yeryüzünün


mülkü kendisine ait olandr." Hepsinin mülkü (hükümranl) sadece
’O'na aittir, O'nun dnda hiç kimseye ait deildir.
ayr ve ortak olarak,
O'nun hükümranl her ikisinde devamldr. Bu, sonsuz bir kudreti ve
hepsini içine alan bir tasarrufu (hükmetme, yönetme ve hâkimiyeti) ge-
rektirmektedir. Bu tasarruf, yoktan var etme, var olan yok etme, dirilt-

me, öldürme, emretme ve yasaklama eklinde gerçekleir.

"O, hiç kimseyi çocuk edinmemitir." Allah Teâlâ, yahudilerin iddia


ettii gibi Hz. Üzeyir'i ve hristiyanlann ileri sürdüü gibi Hz. Isa'y
laleyhissclâml oul edinmemitir.
"
O'nun mülkünde hiçbir orta yoktur " .
Âlemde birçok ilâhn bulun-
duunu ileri süren putperestlerin dedii gibi Allah'n hiçbir orta yok-
tur. Âyet, müriklerin putlarna kestii kurbanlar da reddedip onlann
bâtl olduuna dikkat çekmektedir.
520 _ _ _2 5_F UR KANS ÜRES N2 Cuz:_lH

"O, her eyi yaratm ve onu bir ölçüye göre belirlemitir Allah Teâlâ
her eyi tek bana yoktan var etti. Mecûsîler'le, iki ilâh inancnda olup,
"Nuru () bir ilâh, zulmeti (karanl) baka bir ilâh yaratt" diyenle-

rin iddia ettii gibi, âlemde iki ilâh yoktur.

Allah Teâlâ, bütün varlklar ortaya çkard ve onlan, kendilerinden


istedii hususiyet ve hallerine uygun ileri yapacak tarzda hazrlayp
en güzel ölçüde takdir buyurdu, öyle esiz bir ölçü ki güzellii takdir

edilemez ve hakikatine ulalamaz. Mesela insann yaratl hali bunun


en açk örneidir. nsana anlama, idrak, tefekkür, dünya ve ahiret ileri-

ni düzenleme, çeitli sanatlan ortaya koyma, yüce yaratcnn varlna


dair deiik delilleri çkarma gibi özellikler verilmitir.

ksmna u mana da verilmitir: Allah her eyi yaratt ve


Âyetin son
onun için dünyada bir kal süresi belirledi.

Mana ne olursa olsun, cümle, önceki âyette belirtilen durum için bir
sebep olmaktadr. üphesiz Allah Teâlâ'nn her eyi, bu esiz ekil ve
ince nizam içinde yaratmas, O' nun ilâhlk sfatndaolmasn gerek- tek

tirdii gibi her eyin CTnun hükmü ve hükümranl altnda olmasn da


gerektirmektedir. Durum böyleyken, yüce Allah'n bir çocuu olduu
ve mülkünde bir orta bulunduu nasl düünülebilir? * Allah Teâlâ
4

böyle bir halden yüce ve uludur.

1-2. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ, Furkan sûresinde ve Isrâ sûresinde, Hz. Peygamber


[sallallahu aleyhi vesellem) için "kulu" tabirini kulland. Bununla una iaret

edildi: Kim kâmil manada kulluk makamn elde ederse onun kalbinde

Kur'an'n Furkan yani ayna özelliinden büyük bir pay bulunur. O kim-
se, hak ile bâtl birbirinden güzel aynr. Onun aynca, ruhu ile melekût

(gayb) ve ceberût (gaybn ötesindeki sr) âlemine yükselmekte büyük


pay olur; nihayet Rabb'inin hayret verici srlarm müahede eder.

449 Açklama içinbk. Ebüssuûd, Irâdü 'l-Akli's-Seltm. 4/492 (Beyrut 1999). Mana, Ebüssuûd'un
ibaresine göre verildi (Mütercim).
Cüz: 18 25 FURKAN SÜRES 3 521

nsanlar, kalplerine ledünnî ilimlerin inmesinden ve ruhlaryla mana


âlemine yükselmelerini engelleyen tek ey, Rab'lerine tam anlamyla kul-
luu elde edemeyileridir. Eer gerçek kulluu elde etmi olsalard, ne-
fislerinin arzusuna deil, Allah'n muradna uyarlard; sadece CTnun is-
tediini isterler, sadece O'nun hükmünü arzularlard. Böylece bütün var-
lklarn bandan kurtulup hürriyetlerine kavuur, kulluklar tek ve yüce
olan Allah'a olurdu. Böyle olduklarnda da peygamberlerin halifesi olur-
lar, ruhlaryla mana âlemine yükselirler, kalplerine hak ile bâtl ayran
ilimler ilham edilirdi; bulunduklar zamanda insanlar için birer uyana
olmalar için kendilerine bu ekilde manevi destek verilirdi. Her ümmete
bir uyanc gönderilmesi konusunda Allah Teâlâ öyle buyurmutur:
" çlerinde uyarc gelmeyen hiçbir ümmet yoktur" (Fâtr 35/24).

Müriklerin Bâtl leri

Cenâb- Hak sonra, irke düenlerin yaptklann reddederek öyle


buyurdu:

3. Kâfirler, Allah'n dnda birtakm ilâhlar edindiler. Onlar,


hiçbir ey yaratmayan, bilakis kendileri yaratlm olan, ayrca ken-
dilerine bir fayda ve zarar verme imkânlar bulunmayan, öldürmeye,
yaatmaya ve öldükten sonra tekrar diriltmeye güçleri yetmeyen var-
lklardr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Âlemde uyanlacak kimselerin kapsa-


mna giren kâfirler, kendilerine Allah’n dnda birtakm putlar ilâh edin-

diler; onlara ibadet ediyor ve kendilerinden yardm istiyorlar. Halbuki


onlar, hiçbir ey yaratmayan, yani herhangi bir varl yaratmaya güçleri
yetmeyen, bilakis dierleri gibi kendileri yaratlm varlklardr ."
522 25. FÜRKAN SÛRES 3 Cüz : 18

Âyetin manas udur: Onlar ilâhlkta, yaratmada, hâkimiyette ve

takdirde tek olan Allah'a ibadeti terkedip onun yerine, hiçbir eyi ya-
ratmaya güçleri yetmeyen, bilakis kendileri yaratlp ekil verilmi olan
âciz varlklara ibadet etmeyi tercih ettiler.

Âyet öyle devam ediyor: "O taptklar putlar, kendilerine bir fayda

ve zarar verme imkânna sahip deildir.” Yani onlarn, kendilerinden bir

zarar gidermeye ve kendilerine bir fayda vermeye güçleri yetmez. Bu


âyet onlarn son derece âciz ve zayf olduklarn açklamaktadr. Ger-
çekten baz varlklar vardr ki çok kere, kendinden bir zarar giderme
ve bir fayday elde etme imkânna sahiptir. O putlar ise hiçbirine sahip
deillerdir; hal böyleyken onlar, kendilerine ibadet edenlere bir fayda
salamaya yahut onlara ibadet etmeyenlere bir zarar vermeye nasl güç
sahibi olurlar?

"Onlar, ayrca öldürmeye, yaatmaya ve öldükten sonra tekrar diriltmeye

de güçleri yelmeyen varlklardr. " Yani onlar, bir diriyi öldürmeye, bir ölü-
ye ruh üfürüp hayat vermeye, öldükten sonra hesap ve azap için tekrar

diriltmeye güç sahibi deillerdir. Halbuki bir ilâhn, bütün bunlan yap-
maya gücünün yetmesi gerekir. Kâfirlerin böyle son derece cahil ve ah-
mak olduklarnn bildirilmesinde, sanki onlarn, putlarn bu halini bil-

medikleri ve onlara bunun açklanmasna muhtaç olduklar anlayor 450 .

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

3. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Her kim, Allah'tan bakasna güvenip dayanr yahut O'ndan baka-


sna sevgiduyup meylederse o kimse, Allah'tan baka kendisine tapt
bir ilâh edinmi olur. Her kim, ihtiyacn yüce Mevlâ'sndan bakasna

arzederse onun aray ve çalmas boa gider; çünkü o kimse, kendi-


sine fayda vermeye gücü yetmeyen bir âciz ve zayfa tutunmu olur;

böyle biri bakasna nasl fayda verir?

bn Atâullah- skender! Hikem adl eserinde der ki: "Allah Teâlâ'nn


sana gönderdii bir ihtiyac gidermek için onu O'ndan bakasna götür-
i
450 bk. Ebüssuûd, I rtidü ’I-Akl 's-Selîm, 4/493.
J

Cüz: 18 2S. FURKAN SÛRES 3 523

mc. O'nun senin bana getirdii bir eyi, bakasna nasl götürürsün?
Kendi ihtiyacn gidermeye gücü yetmeyen bir kimse, bakasnn ihtiya-

cn nasl giderir?" 4' 1

Hikmet sahiplerinden biri demitir ki: "Kim bakasna


Allah'tan
güvenip dayanrsa o, bir aldan içindedir. Çünkü aldanma, devam et-
meyen eydir. Allah'tan bakas devam etmez. O, daimî ve ebedîr; ezel-
de ve ebedde mevcuttur. O'nun ihsan ve ikram da devamldr, öyleyse
sen, sadece sana her an ve zamanda ihsan ve ikram devaml olana gü-
venip dayan."

Vehb b. Münebbih demitir ki: " Allah Teâlâ, Hz. Davud'a [aleyhîsselâm]
öyle vahyetti: zzetime, celâlime ve azametime yemin ederek söylüyo-
rum ki kullarmdan biri, yarattklarm brakp sadece benden yardm
istediinde, ben bunu onun niyetinden bilirim. Bu durumda, yedi kat
gökler ve içindekiler, yedi kat yerler ve içindekiler, ona zarar vermek
için tuzak kursalar, ben ona bunlardan bir kurtulu ve çk yolu yarat-
rm. Yine izzetime ve celâlime yeminle söylüyorum ki kullarmdan biri,

beni brakp mahlûkattan birinden yardm isterse ben bunu onun niye-
tinden bilirim; o zaman, onun için gökten gelecek sebepleri elinden ke-
serim, altndaki yeri ona küstürürüm (yeryüzünde de bir çare bulamaz);
bundan sonra onun hangi vadide helâk olduuna aldr etmem."
Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

Kur7 an ve Peygamber Hakknda leri Geri Konuanlar

Cenâb- Hak, Kuriân- Hakîm'in annden bahsettikten sonra, onu


ve kendisine indirildii peygamberi tenkit edenlerden bahsederek öyle
buyurdu:

jjj i 4i iî \Z\j ^Jl -ili] VI I Ju L)l i d jlij


1

4i J4 > 14^-' 4^ %
451 bk_ tbn Acibe, kazu'l-Himem fi erhi'l-Hikcm, s. 105-106 (Beyrut 2002).
524 25. FURKAN SÛRES 4-9 Cüz: IH

5 y ^ *J
s ^yvij oi^iji ^ y^j ^ ^jüi^yî jî
0 ^13 s#
^^5fidj j^^yjti; ju J
îiî3@CL Jr .jr,J iî6s’
T
yr *y
_

4.
1
^ 31 @ r^jö ^
f

yj jy
J i

vjj 315 -vi

&Lj y\ 5y4î 5] yyjl jij Îjl. jft Ü4- 2 iyo 31

k-j. yyjai: & jLa jurj Jjj y> ykl ©


nkâr edenler "Bu ; Kur'an,Muhammed'in uydurduu yalandan
baka bir ey deildir; bir topluluk da bu konuda ona yardm etmi-
tir" dediler. Böylece onlar, büyük bir zulüm yaptlar ve yalan ortaya
attlar.

5. Ayrca dediler ki: "Bu Kur'an, bakalarndan yazp ald önce-


kilere ait masallardr. Bunlar ona sabah akam okunmaktadr."
6. "O kitab göklerin ve yerin srrn
De ki: bilen indirdi. üphesiz
O, çok balayan, çok merhamet edendir."

7. Dediler ki: "Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çar pazar-


lardadolayor. Ona bir melek indirilseydi de onunla birlikte uyarc
olsayd ya!"

8. "Yahut kendisine bir hazine indirilseydi veya bir bahçesi olsay-


d da ondan yeseydi ya!" Zalimler, (müminlere), "Siz sadece büyülen-
mi bir adama uyuyorsunuz" dediler.
9. Resulüm, bak, senin hakknda nasl benzetmeler yapp (doru
yoldan ) saptlar. Artk onlar doru yolu bulamazlar.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "nkâr edenler, inkârda ve azgnlkta


inatlarna devam edenler dediler ki ..."
Cüz:J8 25. FURKAN SÜRES 4-9 525

Onlarn, Nadr b. Hâris, Abdullah b. Ümeyye, Nevfel b. Huveylid ve


onlara katlanlar olduu söylenmitir.

Âyetin sadece Nadr b. Haris hakknda indiini söyleyenler de ol-


mutur. Sözü söyleyenlerin çoul olarak dile getirilmesi, dierlerinin bu
ite ona katlmalanndandr. Onlar dediler ki:

"Bu Kuran, Muhammed'in uydurduu yalandan baka bir ey deil-


dir. Bu, onun tarafndan ortaya atlm bir yalandr; onu kendisi uy-
durdu. Onu uydurma iinde bir topluluk da ona yardm etmitir." Onlar,
bu toplulukla yahudileri kastediyorlar 452 Onlara göre yahudiler Hz.
.

Peygamber'e [sallallahu aleyhi vesellemj geçmi ümmetlerin haberlerini ak-

tardlar, o da bunlan kendi ifadeleriyle Kur'an diye ortaya koydu!

Bu topluluun Addâs, 453 Vesâr ve Ebû Fekihe er-Rûmî olduu da


454
söylenmitir . Bu kimselerin Tevrat ve Incil'e ait ilimleri vard.

Âyetin, "Bu ite ona bir topluluk da yardm etti " ksmna u manay
vermek de muhtemeldir: Hz. Peygamberle [saliaiiahu aleyhi vesellem) birlik-
te iman edip slâm'a giren dier bir topluluk da, o Kur'an' n ilan edilip

yaylmasnda kendisine yardm etti.


Allah Teâlâ, âyetin sonunda kâfirlerin sözleri hakknda buyurdu ki:
"
" Böylece onlar, büyük bir zulüm yaptlar ve yalan ortaya attlar Yani onlar,
bu büyük bir zulüm yaptlar; çünkü onlar, önünden
sözleriyle tehlikesi

ve arkasndan hiçbir bâtln yanaamayaca apaçk hakk (Kur'an'), bir


beerin sözüyle ortaya konmu bir iftira saydlar; fasih Arapça olan lâhî
kelâmn, yabana bir dil olan Rumca'dan alndn söylediler. Halbuki
o Kur'an, üstün harika nazm ve güzel tarz ele alndnda, insanlar
ve cinler, onunla yanmak ve onu hükümsüz brakmak için bir araya
gelseler, onun bir âyetinin benzerini getirmekten âciz kalrlar. Yine bu
Kur'an, dinî ve dünyevî saadeti salayan hayret verici hükümleri ve

452 Taberî, dmiu l-Beyân, 17/398 (Riyad 2003); Sa’lebi, cl-Ketf*'l-B<ydn, 4/404 (Beyrut 2004).

453 Bu Addâs, Hz. Peygamberle [sallallahu aleyhi vesellem] Tâif dönüü tanan ve kendisine
üzüm ikram eden Addâs deildir. Buradaki Addâs, Utbe b. Rebîa'nn kölesi olan Nino-
val bir hristiy andr. Tevrat ve ndi hakknda bilgisi olan biridir, bk. Halebî, es-Sîretü'l-
Halebiyye, 1/348 (Beyrut 2006), Beyhaki, Delâilii ’n-Nübiirve, 2/143 (Beyrut 1985).
454 bk. Nesefî, MedJriku l-Trnzil, 3/233 (Beyrut 19%).
526 25. FURKAN SÜRES 4-M Cüz: 18

gayba dair haberleri yönüyle ele alndnda o, öyle bir noktadadr ki

insanlar bütün kuvvet ve imkânlarn kullansalar bile, insan akl onun


hakikatine ulaamaz, zihinler onun inceliklerini tamam manasyla anla-
*

yp bitiremez 45
5
.

Onlar ayrca, büyük bir yalanla yani bitip tükenmeyen yalanlarla

geldiler. Öyle ki onlar, Hz. Peygamber [sallaiijhu aleyhi vcsellem), yalandan


tamamen uzak olduu halde ona, "Kur'an' kendisi uydurdu!" diye ya-
lan isnat ettiler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor " Ayrca dediler ki: Bu Kur'an,


bakalarndan yazp ald öncekilere ait masallardr. Bunlar ona sabah akam
okunmakladr.”

Yani bu Kur'an, Rüstem ve dierleri gibi, önceki milletlerin haber-


leri ve yazp ortaya koyduklar masallardr. Onu, Peygamber, kendisi
yazp ald yahut onun yazlmasn istedi, kendisine yazlp verildi. Böy-
lece sabah akam kendisine, yazlan bu kitaptan okunuyor, o da okunan
bu eyleri ezberleyip bize okuyor! u büyük cürete bak! Allah onlan
kahretsin, nasl da hak sözden ve doru yoldan çevriliyorlar!
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Ey Muhammed, de ki: O ki-
tab göklerin ve yerin srrn bilen indirdi ." Yani o Kur'an', göklerdeki ve
yerdeki bütün gizli Çünkü o Kur'an, normal artlar-
srlan bilen indirdi.

da lâhî bir öretme olmadan Hz. Muhammed'in [sallallahu aleyhi vesellemi


bilmesi imkânsz olan gayb ilimlerini içermektedir. Bu da gösteriyor k;

o Kur'an, bütün gayblar bilen yüce zatn katndan gelmitir.

Yani bu Kur'an, öyle kendiliinden uydurulup ortaya atlacak ve


birilerinin öncekilerin haberlerinden alp yazarak halka sunulacak bir

ey deildir. O, semaya ait bir eydir. Onu, ilminden hiçbir eyin gizli
kalmad Allah indirdi; onda, en güzel hikmet ve hüküm çeitlerini bu-
lundurdu. Cenâb- Hak, onlar öyle güzel bir ekilde sunmutur ki hiç

kimse öyle sunamaz, öyle ki bu Kur'an, fesahat ve belâgatayla hepinizi,

bir benzerini getirmekten âciz brakt, size gayba ait ileri ve gizli srlar
haber verdi. O srlara ve haberlere sadece her eyi bilen ve her eyden

455 Açklama için bk. Ebüssuûd, râdü'f-Akli's-Selîm. 4/494.


Cüz; 18 25. FURKAN SÛRES -4-9 527

haberdar olan Allah'n bildirmesiyle ulalabilir. Hal böyle iken sizler

kalkp bu Kur'an', birileri tarafndan uydurulup ortaya atlm bir ya-


lan ve iftira saydnz!

Eer Allah'n yumuak davranmas ve merhameti olmasayd, sizler


bu yaptnzdan dolay banza saanak eklinde azabn inmesini hak
etmitiniz. balayan, çok merhamet edendir." Bunun için
" üphesiz O, çok
size mühlet verdi, sizi hemen azaba uratmad. Bu, onlara gelecek azabn

ertelenmesinin sebebidir. Yani Allah, ezel ve ebedde mafiret sahibidir;


bunun için, her eye gücü yettii halde, kendisi ve resûlü hakknda söy-
lediklerinizden dolay hak ettiiniz azab sîzlere hemen göndermedi.

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin, kendisine vahiy indirilen peygamber


hakkmdaki tenkitlerinden bahsederek öyle buyurdu:

" Kâfirler dedi ki: Bu ne biçim peygamber! Yemek yiyor, çarda pazarda
dolayor!"

Onlarn, Resûlullah'a (saiiaiiahu aleyhi vesellem] "peygamber" demeleri,


onu peygamber olarak kabul ettikleri için deil, kendisiyle alay etmek
içindir. Onlar sanki öyle dediler: "Kendisinin peygamber olduunu id-

dia eden u kii neden sizin yediiniz gibi yemek yiyor, yiyecek rzk
elde etmek için, sizin gezip dolatnz gibi çarlarda geziyor?"
Onlar bu sözleriyle unu demek istediler: Eer o, iddia ettii gibi bir
peygamberse bizden farkl bir hale niçin sahip deil?

Kâfirlerin sözleri öyle devam ediyor: "Ona, gerçek sûretinde bir


melek indirilseydi de onunla birlikte uyarc olsayd ya!"

Kâfirler önce, Hz. Peygamber'in [saUaliahu aleyhi vesellem) yeme içme


gibi maddi eylere ihtiyac olmayan bir melek olmasn teklif ettiler,

sonra bundan vazgeçerek onun yannda kendisini tasdik eden, insanlar


uyarma iinde ona destek veren, sözünü nakleden ve söylediklerini in-
sanlara açklayan bir melein bulunmasn istediler.

Kâfirlerin sözü öyle devam ediyor: " Yahut ona gökten, kendisini
geçim peinde komaktan kurtaracak bir hazine indirilseydi veya zengin-
ler gibi bir bahçesi olsayd da ondan yeseydi ya!"
,

528 25. FL'RK AN S ÛRE5 4-9 Cü2: 18

özetle kâfirler önce, Hz. Peygamberin Mlallahu aleyhi veselleml melek-


ler gibi yeme ve içmeye ihtiyac olmayan biri olmasn istediler, bir pey-
gamberin insan olmasn hayretle karladlar. Sonra bu iddialarndan
vazgeçip Resûlullahin yannda kendisini tasdik
[saliaiiahu aleyhi vesellem]

eden ve uyan iinde ona yardm eden bir melein bulunmasn istediler.
Daha sonra bundan da vazgeçip onun yannda, ihtiyaç zamanlarnda
skntsn giderecei bir hâzineye sahip olmasn teklif ettiler. Ardndan
ondan da vazgeçip onun, zenginler ve kendileri gibi ürününden yiyece-
i bir bahçesinin olmasn istediler.
Allah Teâlâ âyetindevamnda buyurdu ki: " Zâlimler yani yukar-
daki sözleri söyleyen o Kurey kâfirleri müminlere, 'Sz sadece büyülen-
mi, büyülenip de akln kaybetmi bir adama uyuyorsunuz' dediler ."
"
Dier âyette öyle buyruluyor: Resulüm bak, senin hakknda nasl
d
,

benzetmeler yaptlar ." Bak, onlar senin hakknda, nasl akl ve tuhaf-
lnda dolay darb-mesel yerine geçecek eyler söylediler; senin için

gerçeklikten uzak, kabulü mümkün olmayan bu vasflan ve halleri uy-


"
durup ortaya attlar. Böylece hak yoldan saptlar. Artk onlar doru yolu
bulamazlar." Doruya giden yolu bulamazlar.

Âyete u mana da verilmitir: Onlar, üzerinde karar kldklan yeni


bir söz bularak senin peygamberliini tenkit edip yaralamaya bir yol

bulamazlar.

Âyete verilen bir dier mana udur: Onlar apaçk bir ekilde do-
ru yoldan saptlar; artk kendilerini ona ulatracak bir yol bulamazlar.

Çünkü bu bâtl eyleri kullanmay alkanlk haline getiren bir kimse,


kendisini hakka ve doruya ulatracak eyleri kullanmas neredeyse
imkânszdr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yar-

dmyla mümkündür.

4-9. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Sadk velilerin, birtakm insanlar tarafndan yalanlanmas, öteden


beri devam edegelen bir durumdur. Manevi yolu inkâr edenler, sadk

velilerden birtakm ilimler ve srlar iittiklerinde, "Bu onun feyzinden


Cüz: 18 25. FURKAN SÜRES 4-9 529

deildir, o bunlar sadecebakasndan alarak nakletti, onu ortaya koy-


mada baka bir grup da kendisine yardm etti" derler. Onlara de ki:

"Bunu onlarn kalbine, göklerdeki ve yerdeki bütün srlar bilen


yüce Allah indirdi. O, çok affeden ve çok acyandr. Bunun için O, sevdi-

i kullar, kendi sfatmlarndan biriyle örttü, onu kendi sfatlarnn tecel-


lileriyle ereflendirdi, böylece onlan, kendisinde verdii nur ve destekle
zatna ulatrd, yoksa bunu, onlardan gelen bir eyle yapmad.
"
Cenâb- Hakk'm, Kâfirler , ‘Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çar-

da pazarda dolayor' dediler" âyeti hakknda deriz ki: Münkirler, bir in-
sanda, beerî özellikleriyle birlikte veliliin bulunmasn inkâr ettiler;

halbuki veliliin bulunmas, insann beerî özelliklerinin yok olmasn


gerektirmez. Bu konudaki açklamalar defalarca geçti. En dorusunu
Allah Teâlâ bilir.

Kâfirlerin Yersiz steklerine Ret

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin yersiz isteklerini reddederek öyle bu-


yurdu:

silin# jâ. j; o Su j ^ ^
juju ö\k=u. c. 1*513 im © hj-i a\Li l olâ-
ijuii iy.s lj © Û4*s *J

ji O >sij r.^13 >ü v © M


© llu fos i?3 ^
oâ' ji jüi*- â u «j jJ © r^s
y ^ y ' ' '
530 25. FURKAN SÛRES 10-16 Cüz: 18

10. O Allah Öyle yücedir ki dilerse sana bundan daha güzelini,


içinden tmtaklar akan cennetler verir, senin için saraylar yapar.

11. Fakat onlar kyameti yalanladlar. Biz ise kyameti yalanla-


yanlar için alevli bir ate hazrladk.

Ate (cehennem) onlar uzak bir mesafeden görünce, onun


12. kor-
kunç kaynamasn ve uultusunu iitirler.
boyunlarna bal olarak onun darack
13. Elleri bir yerine atl-
dklar zaman orada yok olup gitmeyi isterler.
,

14. (Onlara öyle denir): "Bugün bir kere yok olmay deil, çok kere
yok olmay dileyin."

15. De ki: "Bu mu daha hayrldr yoksa müttakilere vaat edilen


ebedî kalnacak cennet mi?" Oras onlar için bir mükâfat ve var ye-
ridir.

• 16. Onlar için orada istedikleri her ey vardr; orada ebedî olarak
kalacaklardr. Bu, Rabb'inin yapmay üstlendii, (yerine getirilmesi) is-

tenen bir vaattir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "O Allah öyle yücedir ki dilerse sana, cen-

nette vermeyi vaat ettiinin bir benzerini dünyada vererek, bundan daha
güzelini yani onlarn senin için olmasn istedikleri bahçeden daha hayr-
lsn, içinden rmaklar akan cennetler verir." üphesiz o, onlarn istedikle-

ri gibi, içinde nehirleri olmayan tek bir bahçeden daha hayrldr.


"
Âyet öyle devam ediyor: Allah ayrca, dilerse senin için dünyada,

ahiret saraylar gibi saraylar yapar." Fakat Allah bunu yapmay dilemedi;
çünkü dünya, Allah Teâlâ'nn aJhirette seçkin dostlarna verdii eyleri
içine alacak kadar geni deildir; onun zaman ve mekân dardr.

Âyet-i kerimede, kâfirlerin ilk iki teklifine bir cevap verilmedi. Bu


teklifler, melein indirilmesi ve gökten hazine gönderilmesiydi. Onla-
rn, bâtl ve lâhi hükümlerin hikmetine ters olduu açk olduu için,

cevap verilmeye gerek görülmedi; ancak onlarn son teklifine cevap ve-
Cüz: IH 25. FURKAN SÜRES 10-16 531.

rildi, çünkü o, bütünüyle hikmete ters deildir. Allah Teâlâ baz pey-
gamberlere, peygamberlikle birlikte büyük bir mülk de vermitir; fakat

bunlar çok azdr.

Allah Teâlâ sonra, kâfirlerin önceki cinayetlerinden (büyük kusur-


larndan) dolay kendilerini kmamay terkederek, onlarn dier bir cina-
yetini dile getirip kendilerini knamaya geçerek öyle buyurdu:

" Bilakis onlar, kyameti yalanladlar." Yani onlar, bütün bunlardan


daha hayret edilecek bir eyi yaptlar; bu, kyameti inkâr etmeleridir.

Âyeti, öncesine balayarak ona u manay vermek de mümkündür:


Onlar kyameti yalanlam kimselerken, bu cevaba nasl iltifat ederler?
Onlar ahirete inanmazlarken, sana ahirette vaat edilen eylerin benzeri-
nin dünyada hemen verilmesine nasl inansnlar?

Cenâb- Hak sonra, ahireti yalanlayanlarn cezasn özetle dile ge-


"
tirerek öyle buyurdu: Halbuki biz, kyameti yalanlayanlar için alevli bir

ate hazrladk." Yani biz, kyameti yalanlayanlar için, alevleri ve tutu-


mas iddetli bir azap hazrladk.

Âyete u mana da verilmitir: Biz, kim olursa olsun, ahireti yalanla-


yan herkes için bu azab hazrladk. Zaten kâfirler bu grubun içine ön-

celikle girmektedir.

Devamndaki âyetteöyle buyruluyor: "Ate, cehennem onlar uzak


bir mesafeden görünce, yani onlara, bakann uzak mesafeden görecei bir
mesafeden yönelince, onun korkunç kaynama sesini ve uultusunu iitir-
"
ler. Cehennemin kaynama sesi, kzgn kimsenin haline ve içinden gelen
sese benzetildi. Allah Teâlâ'nn, cehennemde bir idrak yaratp onun da

kâfirlere kzmas ve onlara iç çekmesi akldan uzak deildir.

Âyette geçen uzak mesafeyi, bir insann baktnda görü mesafesi


olarak açkladk; buna, Hz. Peygamber'in |sallallahu aleyhi vcscllem], mümin
ve kâfir hakknda buyurduu u hadis-i erif delildir:
"Onlarn ateleri birbirini görmesin (biri dierinin ateini göremeyecek
"*’*
kadar evleri birbirinden uzakta olsun).

456 Hadis için bk. Ebû Davud, Cihad, 95; Ncsâî, Kasâme, 27.
"

532_ _ 25. F UR KAN SÛRES 10J6 Cüz:J8

öyle diyenler de olmutur: Cehennemden çkan bu ses, içindeki

zebanilerden (azap meleklerinden) gelmektedir, fakat mecazi olarak ses


cehenneme nisbet edilmitir. Bu görü dorudan uzaktr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, elleri boyunlarna


bal olarak cehennemin darack bir yerine atldklar zaman, orada yok olup

gitmeyi isterler. Çünkü genilikteki rahatlk daha çok olduu gibi dar

mekândaki sknt da çok büyük olur. Cennetin, "gökler ve yer genili-


inde" eklinde tanmlanmasnn srn budur.

Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Ömer'in (radyaliahu anhümâ] öyle


dedikleri rivayet edilmitir: "Mzran ucundaki demir mzra sktr-
d gibi cehennem de onlan skar ." 457

Âyetteki durum Hz. Peygamberi e [sallallahu aleyhi vesellem] sorulunca


öyle buyurmutur:

"Canm elinde tutan Allah'a yemin ederim ki duvara çaklan çivi duvara
girmesi için zorland gibi onlar da cehennemin içinde öyle zorlanrlar ."45e

Onlar, elleri demir halkalar içinde boyunlarna balanm vaziyette,


zincirlerle sarlm olarak cehenneme tklrlar. Yahut ayaklarna demir-
den paranga vurulmu halde her kâfir eytanyla birlikte zincirlere ba-
lanr. Onlar bu halde cehennemin içinde dar bir yere atldklar zaman,
o korkunç mekânda ve dehet dolu halde, "Ölüm! Ey ölüm, ite tam
zamann, gel de bizi yok et!" diye barrlar. Bulunduklar skntdan
kurtulup rahatlamak için ölmeyi temenni ederler. Onlara öyle denir:

"Bugün yok olmay bir kere deil, pek çok kere isteyin!" Yani ölmek için,

bir kere ölümü çarmayn, sadece bir kere dua etmeyin, bilakis pek çok
defa dualar edin; gerçekten sizin içinde bulunduunuz bu azap, sonsuz
iddeti ve süresinin uzunluu sebebiyle her an defalarca dua etmeyi ge-
rektirecek dehettedir.

Bu âyet, azabm korkunçluunu ve dehetini göstermektedir.

457 bk. Sa'lebî, cl-Kcf ve’l-Btyân, 4/407.

458 Sa'lebî, el-Kcjf <e'l-Beyân, 4/407; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensiir, 6/240.


Cüz: 18 25. FURKAN SÛRES 10-lfc 533

Bazlan âyete u manay vermitir: Siz öyle bir azaba dütünüz ki

onda tek ölüm yoktur, aksine pek çok azap ve helâk vardr. Bu du-
bir

rum, ya onun için deiik çeitte pek çok azabn bulunmasndandr; her
bir azap çeidi, iddeti ve korkunçluu ile birer helâktir. Yahut onlann
derileri yanp yok olduu zaman, onun yerine kendilerine yeniden deri
verilir; bunun da bir sonu yoktur. Bu yorum, burada anlatlan duruma
uygun deildir. Bu açklamalar için Ebüssuûd'un tefsirine baknz /59

Hz. Enes [radyallahu anh], Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem]

öyle buyurduunu rivayet etmitir:

"Ateten ilk elbise giydirilecek olan blîs'tir. blîs, elbisenin bir ucu-
nu kann üzerine koyar ve peinden atee dalar, onun zürriyeti de pe-
inden dalar. blîs, atete, "Ey ölü, (gel de beni kurtar!)" der. Onlar da
kendisine cevap olarak, "Ey ölüm (Gel de bizi yok edip u halden kur-
"
tar!)" derler. Hepsi atein içinde durdurulur ve, Bugün yok olmay bir
0
kere deil, pek çok kere isteyin!" denir .*

Cenâb- Hak devamndaki âyette öyle buyuruyor: "Ey Muham-


med, onlara, kendilerini azarlamak, alay etmek ve onlan üzüntü içinde
brakmak için de ki: 'Bu mu daha hayrldr, yoksa müttakilere vaat edilen
ebedî kalnacak cennet mi?'" Yani kyameti yalanlayan kâfirlere hazrla-

nan bu ekildeki bir azap m hayrldr yoksa Allah'n müttakilere vaat


ettii cennet mi hayrldr? Aslnda cehennemde bir hayr olmad hal-
de, onlarla alay etmek için böyle söylenmitir.

Cennetten ebedîlik özellii ile bahsedilmesi, onu övmek içindir.

Müttakilerden kast, normal takva haline sahip olan kimselerdir, yoksa


takvann son noktasna ulaan kimseler deildir.

"Bu cennet, Allah'n ilminde veya levh-i mahfuzda belirlendii gibi,

onlann amellerine karlk bir mükâfat ve ölümden sonra varacaklar bir


dönü yeridir."

459 bk. Ebüssuûd, râdü l-Akh's-Seiîm, 4/498.

460 Ahmed, Musned. 3/152; ayrca bk. Tabert Câmiu'l-Beydn, 17/412; bn Ebu Hâlim, Tefsîrü'l •

Kur'âni'l-Azim. 8/2669; Sa'lebf, 4/408; SüyCtî, ed-Dürril'l-Mensûr, 6/240.


"

534 25. FURKAN SÛRE S 10-16 Cü/: 18

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Onlar için orada istedikleri

her ey vardr Onlar için, cennette canlarnn çektii her türlü nimet ve

hayr çeidi vardr. Bu durum, dier bir âyette öyle dile getirilmitir:

"Orada, canlarnn istedii ve gözlerinin zevk alaca her ey vardr"


(Zuhruf 43/71).

unu demek mümkündür: Cennette her grup, kendisine ihsan edi-


bulunduu durumdan daha yük-
len derece ve nimetlerle kanaat eder;
sek mertebelere ulamak istemez; bu durumda hiç kimse istediinden
mahrum braklmam ve bütün cennetlikler ayn seviyede bulunmam
olur.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardr .

Kendileri ve içinde bulunduklan nimetler yok olmaz. "Bu, Rabb'inin


yapmay üstlendii istenen bir vaattir ." Yani o, istenmeye ve talep edil-
,

meye gerçekten layk bir vaattir; çünkü yaranlar onun için yarmak-
tadr.

Bir dier mana: O, müminlerin u dualarnda isteyip durduu vaat-


"
tir: Rabbimiz , peygamberlerin diliyle bize vaat ettiin eyleri bize ver!" (Al-i
"
tmrân 3/194). Yahut o, meleklerin, Rabbimiz onlar, kendilerine vaat ettiin
,

adn cennetlerine koy" (Mümin 40/8) eklindeki dualaryla müminler için

istedikleri vaattir.

aykr davranmayaca için, sanki bunu onlara


Allah Teâlâ, vaadine
vermeyi kendi üzerine borç yapmtr. Bu, CK nun bir hsam ve lutfu ola-
rak gerçekleecektir.

Âyette, "Senin Rabb'inin bir vaadidir" buyrulmas, Allah Teâlâ'nn,


Hz. Peygamberi e (saiiaiiahu aleyhi vcseiieml eref bahetmesi içindir. Onda
ayrca u bildirilmektedir: Sonsuz kerem ve ihsan sahibi olan Rabb'inin
bu nimetlerine ilk ulaacak olan üphesiz Allah Resûlü'dür. Bu açkla-
ma Ebüssuûd'a aittir .
461

461 bk. Ebüssuûd, râduI-AklCs-Setîm, 4/499.


Cüz: 18 _ _ 25. FURKAN SÛRESjjO-16 _ 535

10-16. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

O Allah öyle yücedir ki sana bundan daha hayrlsn verir; o, dün-


yada velilere hemen verilmi olan marifet cennetidir. O marifet cen-
netlerinin altndan, ilim nehirleri ve lâhî ihsan feyizleri akar. O senin

için, içinde duracan ve ayrlp girecein manevi saraylar yapar. Onlar,

hak yolcularnn menzilleri ve mukarrebînin (lâhî huzurda kabul gö-


ren ariflerin) makamlardr. Sen, müahede ve Hakk'a nazar mahallinde
yerleip kalana kadar böyle devam eder. O, ihsan makamnda sürekli

lâhî huzurda bulunmaktr.

Fakat bu büyük hayrdan yüz çevirenler kyameti yalanladlar. Bu


yalanlamann sebebi, onlann, bütünüyle dünyaya dalmak ve dünya ile

megul olup ahirete hazrlanmay unutmak gibi kyameti yalanlayan


kimselerin yapt ileri yapmalardr.
Biz, kyameti yalanlayanlara alevli bir ate hazrladk. Bu ate, yor-
gunluk, hrs, korku, endie ve dünyaya yönelme gibi kalbi yakp kavu-
ran bir atetir. Dünya onlara uzak bir mekândan yöneldiinde, onun
öfkeli sesini ve homurtusunu iitirler. Bu onun, dünyay talep edenle-
re kar kzgnlndan dolaydr; çünkü onlar, dünyadaki eyleri yüce
Mevlâ'larnn rzasna tercih ettiler. Onlar, dünya megalesinin içine

atldklarnda ve onu elde etme zaman iyice daraldnda, yok olup git-
mek için dua ederler. Bu, ölüm alametlerini ve kabre yolculuk hallerini
gördükleri zaman olur; fakat bu feryat onlara bir fayda vermez.

Onlara de ki: "Bu durum mu hayrldr yoksa ebedî cennet mi?" Bu


cennet, Allah Teâlâ'run, kendisinden baka her eyden kalbini koruyan
müttakilere vaat ettii marifet cennetidir. Bu marifet cenneti, onlann
nefisleriyle mücâhedede sabretmelerine karlk kendilerine mükâfat
olarak bahedilen bir cennettir. Oras onlar için, ruhlaryla ve srlanyla
varacaklar bir dönü yeridir. Orada onlann her istedii vardr. Çünkü
o zaman onlann bütün ileri, Allah'n "ol" emriyle meydana gelir. Bu,
Rabb'inin vermeyi üstlendii, âriflerin isteyip peine düecekleri bir va-
Hayrl ilerde muvaffak olmak
attir. sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.
,

536 _25_FURKAN SORES _17-J9_ _ _ _ Cüz: 18

Ahireti Yalanlayanlara Korkunç Azap

Cenâb- Hak sonra, ahireti yalanlayanlarn karlaacaklar korkunç


ve feci azab açklayarak öyle buyurdu:

jUiliî f-üi i j j-b <i> I


ö3> ^ Li 5

'

^ ^I 'K*' •
-
J"
/
•++ m y*
1
^^ • •
^
J
- /T .
T
^^
fi*:*
I i . |

ja^±L»j* j40>cl> 0 Lüi I

'*
UâjyiJtL: L-jjlL- juü © fjjj C.jî lyVT3 Jdl I

0^ ^5 6>
17. O gün Rabb'in onlan ve Allah’
,
brakp da taptklar eyleri
bir araya getirerek putlara, ”Benim kullarm siz mi saptrdnz yoksa
onlar kendileri mi doru yoldan saptlar?” der.
18. Onlar da der ki: " Seni tenzih ederiz (Zatm her türlü noksanlktan

uzak tutarz); seni brakp da baka dostlar edinmek bize yaramaz.


Fakat sen onlara ve babalarna bolca nimet verdin; böylece zikri unut-
."
tular ve helake giden bir toplum oldular

19. Müriklere denir ki: "


lâh diye taptklarnz, sizi söyledikle-
riniz konusunda yalanc çkard. Artk kendinizden azab savmaya
gücünüz yetmez ve kendinize yardm da edemezsiniz. Sizden kim zul-

mederse ona büyük bir azap tattrrz.”

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Resûlüm, onlan toplayacamz gün-


den bahset. O gün Rabb'in. onlarn hepsini öldükten sonra diriltip hesap
için toplar.” O gün, kelimelerin ifade edemeyecei korkunç ve kötü ey-

ler, hiç allmadk garip haller olur. “O gün Allah onlan, Allah' brakp
Cüz: 18 _ _ 25. FURKAN SÛRES_1_7-1_9_ _ _ _ 337

taptklaryla birlikte mahere toplar Kendisine taplan bu varlklar me-

lekler, Hz. sa ve Hz. Üzeyir'dir [aleyhi sselâmj. Kelb, onlarn putlar oldu-

unu söylemitir. Allah Teâlâ o gün putlar konuturur.


Âyetin, canl cansz bütün taplanlar kapsad da söylenmitir.

Buna göre sanki öyle denmi oluyor: Onlar, taptklaryla birlikte mah-
erde toplarz.

Cenâb- Hak, hepsini bir araya topladktan sonra Allah'tan baka-


sna ibadet edenleri ayplamak ve delilsiz brakp susturmak için, ken-
disine ibadet edilenlere, " Benim kullarm, size ibadete çararak siz mi
saptrdnz, yoksa onlar, doru görüü bozarak ve haktan yüz çevirerek
kendileri mi yoldan saptlar?" diye sorar.

Allah Teâlâ, kendilerine ibadet edilen varlklarn halini bildii hal-


de, onlara bu soruyu sormasnn faydas, onlann buna cevap vermesi,
böylece kendilerine ibadet edenleri yalanlayarak onlan susturmak ve
pimanlklarm artrmaktr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Onlar da cevap olarak der


ki: Seni tenzih ederiz, zatm her türlü noksanlktan uzak tutanz."

Bu söz, kendileri hakknda söylenen eylerden hayretlerini dile


getirmek için söylenmitir. Kendilerine taplan bu varlklar, ya bütün
günahlardan korunmu meleklerdir yahut konuamayan ve hiçbir eye
gücü yetmeyen cansz putlardr.

Yahut onlar bu Cenâb- Hakk' bütün ortaklardan tenzih


sözle, et-

meyi (uzak tutmay) kastettiler. Sonra öyle dediler:

brakp da kendilerine tapacamz baka dostlar edinmek


"Bize, seni

yaramaz, bizim böyle bir ey yapmamz uygun ve doru deildir. Böyle


bir ey bizim halimize ters düer. Bu durumda, bizim onlan dost edin-
memiz bir yana, bakalanru, seni brakp baka varlklan dost edinmeye
nasl sevkederiz?

Âyete u mana da verilmitir: Bizim seni brakp baka birini tap-


mak için dost edinmemiz uygun deilken, nasl olur da bakalann, seni
brakp bizleri tapnacak rab edinmeye sevkederiz?
"

538 25. FURKANS^ÛRESM7-29 Cüz: 18

*
"
Ayet öyle devam ediyor; Fakat sen on/ara ve babalarna bolca nimet,

mal, evlat ve uzun ömür verdin ; böylece onlar, ehvetlere ve nimetlere

daldlar, sonunda zikri unuttular, yani seni zikretmekten, sana imandan


ve dinine tâbi olmaktan gafil oldular; aslnda hidayet sebebi olan nimet
ve afiyeti azgnla vesile yaptlar. Böylece, senin ezelî ilminde ve hük-
münde takdir buyurduun gibi, helâke düen bir toplum oldular ."

Sonra kâfirlere hitap edilerek denir ki: “lâh diye taptklarnz , sizi

söyledikleriniz konusunda yalanc çkard ." Bu, Allah Teâlâ tarafndan,


putlara tapanlara kar, onlar ileri derecede azarlayp susturmak için

getirilen bir delildir. Yani Cenâb- Hak puta tapanlara o anda öyle der:

"Ey kâfirler, gördünüz ya, kendilerine ibadet ettiiniz varlklar, sizin,

'Bunlar bizi saptt' sözünüzü yalanladlar."

Âyet öyle devam ediyor: “Artk kendinizden azab savmaya gücünüz


yetmez ve kendinize yardm da edemezsiniz.

Âyete, dier bir okuyua göre u mana da verilmitir: O taptklar-


nzn, sizden azab gidermeye ve size herhangi bir ekilde yardm etme-
ye güçleri yetmez.

Cenâb- Hak sonra, bütün muhataplara hitap ederek öyle buyur-


du: "Sizden kim zulmederse ona büyük bir azap tattrrz." Âyetteki zu-
lüm, irk komak manasndadr. Bu, sizden kim Allah'a ortak koarsa

anlamna gelir. Bunu u âyetten anlyoruz: "


üphesiz irk büyük bir zu-

lümdür " (Lokman 31/13). Çünkü zulüm, bir eyi bulunmas gereken yerin

dna koymaktr. Kim yaratlm bir mahlûku, yüce yaratcsna ortak


ederse büyük bir zulüm yapm olur.
Âyetin manas udur: Ey mükellefler, sizden kim, bu kâfirler gibi ki-

bir ve inatta srar edip her konuda haddi amaya ve fesada devam ede-

rek zulüm yaparsa ona ahirette miktarm tarif ve takdir edemeyecei

büyük bir azap tattrrz. Bu azap, cehennemde ebedî olarak kalmaktr.


Ondan Allah'a snrz.
Cüz: J8_ 25. FURKAN S ÜRES 17-19 539

17-19. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Her kim, Allah'tan baka bir eye âk olursa onun kulu olur, bu
ey tek veya birden fazla olabilir. Onlara denir ki: "Bu kullarm siz mi
sapttnz, yoksa onlar m doru yoldan saptlar?" Onlar bundan uzak
durarak derler ki:

"Hayr, onlan biz saptrmadk, fakat sen onlar, dünya nimetlerine


daldrdn, kendilerini seni zikretmekten, varlklar tefekkür etmekten

ve hadiselerden ibret almaktan veya müahede ve hakk görmekten al-


koydun; nihayet Allah'n zikrini unuttular ve helake düen bir topluluk
oldular."

Bir haberde öyle denilmitir: "Kyamet gününde dünya, saçla-

r aarm gözleri masmavi yal bir kadn klnda mahere getirilir.

Dünya, 'Benim evlatlarm (bana tâbi olanlar) nerede?' diye seslenir; on-
lar da kendisinden nefret ettikleri halde onunla bir araya gelirler, sonra
dünya önlerine geçip onlan cehenneme götürür ." 462

Allah Teâlâ'nn, "Sizdin kim zulmederse ona büyük bir azap tattrrz"
âyetinin birmanas udur: Sizden kim, kullukta istikametten aynlr ve
rubûbiyyetin azametini müahededen uzaklarsa ona büyük bir azap
tattrrz. Bu azap, onun (Cenâb- Hakk' müahededen) sürekli perdeli
kalmasdr. Bu kimse ancak, (ahirette, mümin olan) avam halkla birlikte,
onlara ayrlan bir vakitte, cemalullaha bakabilir. Hayrl ilerde muvaf-
fak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Bütün Peygamberler Beerdir

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin, "Bu ne biçim peygamber; yemek yi-

yor ve çarlarda geziyor?" sözlerine cevap vererek öyle buyurdu:

* * 9 *

j djiz j jiuaj ü v 'ja ^jlp uji uj

^0^-3 <3 pS
4*2 Benzer hr haber için bk. bn Ebü'd-Dünyâ, /.t’mntii'd-Duyi, nr. 123
540 25. FURKAN SÛRES 20 Cüz: 18

20. Biz senden önce de yemek yiyen ve çarlarda yürüyen kim-


peygamber olarak gönderdik. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için
seleri

imtihan sebebi yaptk; bakalm sabredecek misiniz? Rabb'in her eyi


görendir.

Tefsir

Cenâb- Hak müriklerin, "Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çar


pazarlarda dolayor ..." sözlerine bir cevap ve Peygamberi MlalUhu aleyhi
vesellem] için bir teselli olarak buyuruyor ki:

" Biz senden önce bedenlerini ayakta tutmak için yemek yiyen, ona
muhtaç olan ve ihtiyaçlarn gidermek için çarlarda yürüyen insanlar
peygamber olarak gönderdik Senin bu özelliklere sahip bir peygamber
olman yeni bir durum deildir.

"Ey insanlar! Sizi birbiriniz için imtihan sebebi yaptk. Bakalm sabre-

decek misiniz?" Bu hal, önceki durum için bir sebeptir. Yani benim, pey-
gamberleri maddeye muhtaç, (genelde) mal yönünden fakir ve geçim
ihtiyaçlar için çar pazarlarda dolaan bilileri yapmam sadece bir im-
tihan ve onlara tâbi olanlann halini ortaya çkarmak içindir. Bu ekilde,
kimin, bir ey beklemeksizin kendilerine tâbi olduunu ve fakirlikle-
rinden dolay onlardan yüz çevirmediini ortaya çkarrz. Bunun için

baznz dierleri için bir imtihan sebebi yaptm.

Abdullah b. Abbas |rad»yallahu anh] demitir ki: "Âyetin manas udur:


Sizleri birbiriniz için bir imtihan sebebi yaptm. Bunu, onlardan iittiiniz
kötü eylere sabretmeniz, hakkaaykr davrananlar görmeniz ve sizlere
bir dünya mal verilmeden doru yola tâbi olmanz için yaptm. Eer pey-

gamberlerime dünya mal verip onlan, kendilerine kar gelinmeyecek bir


halde bulundurmay dileseydim, bunu muhakkak yapardm; fakat ben,

peygamberleri sizlerle, sizleri de onlarla imtihan etmeyi takdir ettim." 4"

Peygamberlerin mal yönünden fakir olmasnn hikmeti, onlara tâbi


olanlann ihlâsn gerçekletirmek ve onlann meziyetini ortaya çkar-
maktr; çünkü onlar peygamberlere dünyevî bir i ve menfaat olmaks-
zn srf Allah nzas için tâbi olmaktadrlar.
463 bk. Sa'lebî, el-Kef v'l-Bcyârt, 4/409.
Cüz: 18 25. Ft’RKAN SÛRES 20 541

Nesefî demitir ki: "Yahut biz seni onlar için bir imtihan yaptk; çün-
kü, eer sen hâzinelere, ba ve bahçelere sahip olsaydn, onlarn sana
itaati dünya için olurdu veya dünya menfaati karrd. Seni fakir bir
peygamber olarak göndermemizin tek sebebi, sana tâbi olanlarn sadece

bizim için tâbi olmasdr." 4*

Haiye' de 465 öyle geçer: "Denilmitir ki: Dünya, bela ve imtihan yur-
dudur. Allah Teâlâ, mümin kâfir bütün insanlar birbirine imtihan sebebi
yapmay murat etmitir. Her biri, dieri ile denenir. Zengin, fakir ile im-
tihan edilir; zenginin fakire iyilikte bulunmas ve kendisiyle alay etme-
mesi gerekir. Ayn ekilde fakir de zengin ile imtihan edilir; fakire, zengi-
ne haset etmemesi ve ondan sadece verdiini almas gerekir. Onlarn her
biri, üzerindeki hakk yerine getirmeye ve kendisine düeni yapmaya
sabretmelidir. üphesiz bu dünya, sabr gerektiren eylerle yükümlü ve
sorumlu olduumuz bir yerdir. Allah Teâlâ, kâfirlere mühlet tanmasn
ve bolca nimet vermesini, müminler için bir fitne ve imtihan sebebi yapt.
Onlar bu duruma sabrettiklerinde, haklarnda u âyet indi:
' Sabretmelerine karlk olarak ben , bugün onlar mükâfatlandrdm"
(Mü'minûn 23/n). Velhâsl, Allah Teâlâ insanlar diledii ekilde düzene
koydu; her birine özel olarak zenginlik, fakirlik, ilim, cehalet, peygamber-
lik veya dier eyler verdi. Dier özellikler de böyledir. Bunu, hükmüne
ve taksimine teslim olanla, bu konuda kendisine kar geleni ortaya ç-

karmak, üzerine düeni yerine getirerek ükreden ve sabredenlerle böyle


yapmayanlar ayrmak için yapt. Bu konudaki hikmetini en iyi O bilir.
Bunun için Allah Teâlâ âyetin sonunda öyle buyurdu: ’Rabb'in, her eyi
görendir.'

Mukâtil 4** demitir ki: "Bu âyet Ebû Cehil, Velîd b. Mugîre, Âs b.

Vâil ve Nadr b. Haris hakknda indi. Onlar Ebû Zer, Ammâr, Süheyb ve

464 Nesefî, Medârtkü't-Tenzil, 3/239.

465 Bu hâiye, müfessir îbn Acîbc'nin tarikat silsilesinde bulunan âlim ve âriflerden
Abdurrahman- Fâsfnin (v. 1036/1626) Celâleyn Tefsiri üzerine yapt bir hâiyedir.
Hâiyetü'l-Fûsl diye mehurdur.

466 Mukâtil b. Süleyman (v. 150/767), Horasan'n Belh ehrinde yetimi ünlü bir müfessir-
dir. Etbau't-tâbiîndendir. Sistemli olarak batan sona ilk tefsir yazandr. Tefsiri günümü-
ze ulamtr. Dier alanlarda da eserleri vardr.
542 25. FURKAN SÛRES 20 Cüz: 18

dier fakir müslümanlan görünce, 'Müslüman olup da bunlar gibi mi


olacaz?' dediler. O zaman bu âyet indi. Âyette müminlere hitap edile-
rek, 'Bu sknt ve fakirlik haline sabretmez misiniz?' buyruldu." 467

Nesefî âyeti öyle tefsir etmitir ki: "Bakalm; bu imtihana sabredip


de sevap m alrsnz yoksa sabretmeyip gamnza gam m katarsnz?
Anlatldna göre salihlerden biri geçim darlndan iyice skld, kz-
gn bir ekilde dar çkt; kafile halindeki hayvanlarda yüklü bol yiye-
cek gördü, akimdan bir eyler geçirdi. O srada birinin, 'Sizi birbiriniz
?'
için imtihan sebebi yaptk; bakalm sabredecek misiniz âyetini okuduunu
iitti; hemen toparlanp, 'Ey Rabbimiz, bilakis sabrediyoruz!' dedi." 4*8

Kueyrî âyetin tefsirinde demitir ki: "Âyette, 'Bakalm sabredeceK

misiniz?' eklindeki soru, emir manasnda olup, 'Sabredin' demektir.


Kime Allah'n özel yardm yetiirse o kimse sabreder ve ükreder. Kim
de ilâh rahmetten mahrum braklp kendi haline terkedilirse o sabret-
mez, inkâra gider." 469

öyle denilmitir. Âyette, kulun, nazarnda kendisi için imtihan


sebebi yaplan eyden yüz çevirmesi emredildi. u âyette emredildi
gibi:

baz kesimlere, kendilerini denemek için dünya haytnn süsü


" Onlardan

olarak verdiimiz eylere gözünü dikme!" (Tâhâ20/i3i). Bu durumda insann


470
sadece, hadis-i erifte geçtii gibi, (haline ükretmesi için) kendisin-

den aada olanlara bakmas gerekir.


"
Âyet öyle bitiyor: Rabb'in her eyi görendir." O, kulunu müptela
kld eyin hikmetini bilendir. Yahut Allah, sabredeni veya feryat ede-
ni en iyi görüp bilendir.

467 Sa'leb, cl-Kef ve'l-Beyân, 4/410.

468 Nesefî, Medârikü't-Tenzil, 3/239.

469 Kueyrî, lu'tâfü'l-lârât, 4/304.

470 Konuyla ilgili hadis-i erifin meali öyledir: “Sizden biri, mal ve yaratl yönünden ken-
dilinden daha ustun birine baknca, gözünü ondan çekip kendinindim daha diiük olan birine
baksn; böyle yapmas haline ükretmesi için daha uygundur" (Hadis için bk. Buhârî, Rikak.

30: Müslim, Zühd, 8; Libâs, 38; Ahmed, Müsned, 2/314).


Cüz: B 25. FURK AN SÛRES 20 _ 543

Ebüssuûd [rahmctullahi aleyh] demitir ki: "Bu âyet, Resûlullah'a [sal-

lallahu aleyhi vescllem! onun güzel sabnna karlk bol sevap verileceine
dair yüce bir vaattir. Onda ayrca, "senin Rabb'in" ifadesiyle, Rab ismi,
Hz. Peygamber'c ait zamirle tamlama halinde dile getirilerek kendisine
büyük bir eref bahedilmitir." 471

20. Âyetin Tasavvuf! aretleri

Peygamberlerin ve velilerin üzerinde gittii yol, fakirlik ve dün-


ya yükünü hafif tutmaktr. Bu, bir zarurete düüp bir süre bekledikten

sonra, ihtiyaç ölçüsünde dünya malna yönelmektir. in banda ve so-


nunda takip edilecek yöntem budur. Allah'n yardmyla hedefine ula-

ana kadar buna sabretmelidir. Velilerden bir ksmna, manevi halinde


temkin sahibi olduktan sonra dünyann gelmesi ona bir zarar vermez.
Bununla birlikte en erefli hal, Peygamberimiz'in [sallallahu aleyhi veselleml

gittii yoldur. Bu yol, dünya malndan (kendisine ve ailesine yetecek

kadar) az bir miktar alp fazlasn elinden çkarmaktr. Hatta Allah


Resûlü vefat ettiinde zrh, bir yahudinin yannda rehin bulunuyordu;
borç ald 1 vesk (yaklak 200 kg.) arpa karl onu vermiti. Cenâb-
Hakk'm âdeti, bu yola girenlere sonunda zenginlik ihsan etmekte ve
onlar genelde zengin olmaktadrlar. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Cenâb- Hakk'm, peygamberlerini yemek yiyen ve çarlarda do-


laan kimseler olarak tantmtr; Allah kendilerinden raz olsun, veli-
lerin vasf da budur. Onlar da tek ve kahhâr olan Cenâb- Hakk'm kul-

lar üzerindeki tecellilerini görüp ibret almak için çarlarda dolarlar.


Nerede bir kalabalk oluursa orada her eyin sahibi ve her eyi bilen
yüce Mevlâ'nn müahede edilecek tecellileri daha çok olur. Bu konuda
472
âriflerden üteri demitir ki: "Kalabalklar, bizim için mahallemize
(marifet meydanna) ulamaktr."

471 bk. Ebüssuûd, I râd u 'l-AJd i s-Selim, 4/502.

472 Ebü'l-Hasan Ali b. Abdullah e-üterf (v. 668/1269), büyük veli Ebû Muhammed bn
Seb'în el-Mürsr den (v. 669/ 1270) ilim ve feyiz almtr. Mehur iir ve kasideleri vardr
Terâcim 's-Sâdâ H
i
(bk. Münâvî, el-Kroâkibü ’d-Dümyye fi 's-Sûfiyye, 2/358 (Beyrut 19991;
lhan Kutluer, "bn Seb'în", DA, 29/308; Ömer Rza Kehhâle, Mu’cemü'l-Mtiellifin,
7/135).
544 25. FURKAN SÛRES 20 Cüz 18

eyhlerimizin eyhi, seyyidî Ali mrânî, sohbetinde yetien insanla-


ra derdi ki: "Kim manevi zevk almak istiyorsa (ibret ve zikir için, insan-

larn içinde) çarya kadar yürüsün."

Demek ki bir müridin yalnzlkta, insanlarn arasnda, halvette ve


cemiyetin içinde tefekkürünü gelitirmesi, terbiyesini sadece uzlet hali-
ne göredüünmemesi gerekir; insanlarn arasna katlnca hali deiip
de zayf kalmamas için böyle yapmaldr. Uzlet (insanlardan uzakla-
ma) mana âlemine adm atmadan önce, manevi seyrin banda olur;
mana âlemine girince, insanlarn arasnda bulunmay, uzlete tercih et-
melidir; tâ ki kalbi, halvette ve insanlarn arasnda ayn seviyede uyank
ve dikkatli olsun.

nsanlardan uzakta uzlete çekilmek, hali zayf insanlarn iidir; in-

sanlarn içinde (kalbini onlardan çekerek bir nevi) uzlette olmak ise hali

kuvvetli âriflerin iidir.

Çar pazarlarda yürümek ve oralarda yemek yemek, hal ehli der-


vilerin âdetidir; onlar bunu nefisleriyle mücâhede, onu insanlara ba-
karak hareket etmekten ve onlardan gelecek korkudan kurtarmak için

yaparlar.

Bir habere göre Allah Teâlâ, Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem]

hal ehli insanlara eref bahetmesi için, kendisine çarlarda dolamasn


emretmitir. Bunu, el-Lübâb isimli eserin sahibi, "Bu ne biçim peygamber;
yemek yiyor, çar pazarlarda dolayor ..." âyetinin tefsirinde nakletni-
tir.

Çar pazar gibi insan gruplarnn youn olduu yerlere girme

edeplerinden biri de Allah Teâlâ'nn, peygamberlerinden bahsettii


gibi, oralara binekle deil yürüyerek gitmektir.

Allah Teâlâ'nn, "Biz sizi birbiriniz için bir imtihan sebebi yaptk; baka-
?"
lm sabredecek misiniz âyetinde, imtihana düen veliler için bir teselli
bulunduu gibi onun, zamann skntlarndan, din kardelerinin ezi-
yetinden ve insanlarn cefasndan bana gelenleri gözünde küçültme
vardr. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.
Cüz: 19 25. HIRKAN SÜR t S 21-24 545

Kâfirlerin Yersiz Tekliflerine Cevap

Cenâb- Hak bundan sonra, kâfirlerin önceki sözlerini iptal ettii

gibi, yine iptal etmek için baka sözlerini de dile getirerek öyle buyur-
du:

" . -
JjSl ÜÎLaJ öyJry. V j-i JJI JU3

,1 juiJiij; o
. • ^ ^
Ni

^ •

i-LJl

21. Bize kavumay beklemeyenler , "Bize melekler indirilseydi ya-

hut Rabbimiz'i gör eydik ya!" dediler. Gerçekten onlar içlerinde kibre
dütüler ve büyük bir azgnlk sergilediler.

22. Melekleri görecekleri gün, evet o gün günahkârlar için hiçbir


müjde yoktur. Onlar, (meleklere). “ Bizden uzak olun; bize dokunma-
yn!" derler.

23. Onlann yaptklar her ameli ele altnz ve onlar toz duman
ederiz.

24. O gün cennetliklerin kalacaklar yer daha hayrl ve dinlene-


cekleri yer daha güzeldir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Bize kavumay beklemeyenler, ‘Bize me-

lekler indirilseydi yahut Rabbimiz'i görseydik ya!' dediler." Yani öldükten


sonra bize dönmeyi beklemeyenler böyle dediler.
546 2 5. FURKAN SÛRES 2 1-24 _ Cü/:_19

Yahut kendilerini, kötü azaba götürecek olan hesabmzla karla-


may hiç beklemeyenler böyle dediler. Onlara bu azab gerektiren ise

söyledikleri çirkin sözlerdir. Ksacas onlar, öldükten sonra dirilmeyi ve


peinden gelecek ileri tamamen inkâr etmektedirler.

Âyete, bizim huzurumuza çkmaktan korkmayanlar, manasn ve-


renler de olmutur.

Onlar, "Bize peygamber olarak insan deil , melekler indirilseydi ya!"


dediler.

Yahut, "Melekler indirilseydi de Muhammed'in peygamber oldu-


una ve onun peygamberliine ahitlik yapsalard ya!" dediler.
Aynca, "Rabbimiz'i açkça görseydik de bize onun peygamber ol-

duunu haber verseydi ve ona uymay emretseydi ya" dediler. Onlar


bunu, iman etmek için deil, inat ve azgnlklarndan dolay istediler

"
Cenâb- Hak âyetin devamnda buyurdu ki: Gerçekten onlar, içlerin-
de kibre dütüler." çlerinde kendilerini büyük görme duygusunu sakla-
dlar. O, kalplerindeki inkâr ve inattr.

Bir dier mana: Onlar, içlerinden kendilerini öyle büyük gördüler ki


böyle vebali büyük çirkin bir sözü söylemeye cesaret ettiler.

Âyet öyle bitiyor: "Ve büyük bir azgnlk sergilediler." Zulümde ve


azgnlkta haddi atlar; azgnln son noktasna ulatlar. Yani onlar
büyük gördüklerinden ve azgnlkta son
sadece, kendilerini son derece
noktada olduklarndan dolay bu büyük sözü söylemeye cesaret ettiler.
Hatta Cenâb- Hakk' müahede etmeyi, kendisiyle görüüp konumay
istediler. Halbuki bu nimet sadece, büyük peygamberlere ve seçkin ve-
lilere has klnm bir nimettir. Veliler o hale, yalnzca nefislerini manevi
kirlerden temizledikten, kalplerini ve ruhlarn annm hâle getirdikten
sonra ulamaktadrlar (Kâfirler ise onu, inkâr ve isyan karanl içinde
talep ediyorlar; ne tuhaf bir istek!).

Kâfirlerin bu talebi, u âyetteki istekleri gibidir: "


Kâfirler dediler ki:

Sen, bizim için yerden bir su kayna fkrtmadkça sana asla iman etmeye-
ceiz. Yahut senin bir hurma ve üzüm bahçen olup içinden çalayan rmaklar
"

Cüz: 19 25 FU RKAN SÛRE S 21-2 4 547

aktmadkça yahut iddia ettiin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça ya-
drmadkça veya Allah' ve melekleri karmza getirmedikçe yahut da altndan
bir evin olmadkça ya da göe çkmadkça sana inanmayacaz " (tsrâ 17/90-92).

Onlar, gördükleri apaçk mucizelerle yetinmediler, her türlü teklifi

yapma yoluna gittiler. Hatta onlarn habis nefisleri kendilerini öyle ey-
ler istemeye sürükledi ki nice temiz nefisler onlann berisinde tutulup
ileri geçmesine engel olunmutur.
A
Ayet, onlann içinde bulunduu çirkin durumu gösteriyor. Onda
aynca onlarn bu kibir ve azgnlarndan duyulan hayret dile getiriliyor.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Ölüm annda veya dirildik-

ten sonra, melekleri görecekleri gün, evet o gün günahkârlar için hiçbir müj-
de yoktur ." Bunun manas, onlara müjde yasak edilmi demektir. Yahut
günahkârlara müjde verilmez, demektir. Açklama için Beyzâvî tefsirine
baknz 473 .

Âyet, kâfirlerin, meleklerin inmesini istemelerinden ve bu istekleri-


nin ileri derecedeki kibirlerinden kaynaklanan son derece çirkin bir ey
olduunu belirttikten sonra, melekleri gördüklerinde ne ile karlaa-
caklarm açklamak için ayn dile getirilmitir.

Âyette, "melekler indikleri zaman" denmeyip "melekleri gördük-


leri zaman" denmesi, daha iin banda unu bildirmek içindir: Onla-
nn melekleri görmesi, isteklerine cevap olarak gerçeklemeyip tam
aksine onlann hiç bilmedii ve almad bir ekilde olacaktr. Ayn-
ca kâfirlere, sadece o gün deil, hiçbir zaman müjdeli bir haber yok-
tur. Âyette, kâfirler inkâr ve azgnlk halinde iken, onlara "mücrimler"
474
(günahkârlar) denmesi, yaptklan çirkin ii tescil içindir .

"
Âyet öyle bitiyor: Onlar meleklere, ‘Bizden uzak olun; bize dokun-
mayn!' derler." Bu ifade, onlan çepeçevre saran erli kötü durumun ne
derece büyük olduunu bildiriyor. Yani onlar azap meleklerini gördük-
leri zaman, '“Bizden uzak olun; bize dokunmayn!' derler.

473 Beyzâvî, Eni’drü't-Tmzil, 2/138 (Beyrut 1988).

474 Açklama için bk. Ebüssuûd, râdü'l-Akli's-Sclin, 5/4-5.


"

548 25. FURKAN SÛRES 21-24 Cüz: 19

Araplar, âyetin metninde geçen "hicran mahcûran" ifadesini, tehli-

keli bir dümanla karlanca veya üzerlerine korkunç bir bela hücum
edince, ondan snma niyetiyle söylerlerdi. Bunu sanki u manada söy-
lüyorlard: Allah Teâlâ'dan bunu bizden savmasn, bizden uzak tutma-
sn isteriz.
Âyetin manas udur: Kâfirler, üzerlerine meleklerin inmesini iste-

diler ve bunu teklif olarak dile getirdiler. Melekleri karlarnda görünce


de onlarla karlamaktan iddetle nefret edip korktular ve onlan gör-
düklerinde, kötü ve korkunç durumlarda söylenen bu sözü söylediler.

Bazlar, bu sözün meleklere ait olduunu söylemilerdir. Melek-


ler, bu günahkârlar gördüklerinde onlara, " hicran mahcûran ", yani size

müjdeli haber haram klnmtr, derler. Bunun manas udur: Allah


Teâlâ size müjdeyi haram kld; o, sadece müminlere aittir.

Cenâb- Hak sonra, onlarn amellerinin sonundan bahsederek öyle


buyurdu:

" Onlarn yaptklar her ameli ele alrz z>e onlar toz duman ederiz.

Bu kâfirlerin, inkâr içinde yaptklar akraba ziyareti, muhtaçlara


yardm, misafirlere ikram, köle âzat etme ve benzeri hayr türü ileri, u
adamn haline benzetildi: Adamn biri, sultannn emrine aykr davran-
d, sultan da gelip bunun elinin altnda bulunan bütün eya ve malna el
koydu, onlan bozup paramparça etti, onlardan hiçbir iz brakmad.

Âyetin manas udur: Biz onlann bütün amellerini ele alr ve hepsi-
ni yok ederiz (Çünkü onlann hiçbiri iman ve ihlâsla yaplmamtr). On-
lar, yaptklarndan ortada kalan bir ey bulamazlar ve onlardan hiçbir
fayda göremezler.

Cenâb- Hak sonra, kâfirlerin bu kötü halinin aksine, müminlerin

güzel halinden bahsederek öyle buyurdu: "O gün cennetliklerin kala-

caklar yer daha hayrl ve dinlenecekleri yer daha güzeldir. " Onlann sürekli

kalacaklan, aralarnda meclis kurup sohbet ve muhabbet edecekleri yer-

leriyle, zevcelerin yanma gidip dinlenecekleri yerleri daha hayrldr.


Cüz: 19 25. FURKAN SÜRES 21-24 549

Âyetin lafznda geçen ve "dinlenme yeri" manas verdiimiz


"meklen" kelimesi, öle scanda dinlenmek için uykuya yatmak an-
lamna da gelir. Cennette uyku yoktur; fakat cennetliklerin zevce ve
hûrilerin yanna gidip dinlenmeleri ona benzetilmitir.

Bir rivayete göre Allah Teâlâ, kyamette günün yansnda insanlarn


hesaplann bitirir, öle vakti cennetlikler cennete, cehennemlikler de ce-
475
henneme sevkedilirler .

Saîd b. Sevvâf demitir ki: "Bana ulaan bir habere göre, kyamet
günü müminler için çok ksa olur, öyle ki hesap süresi ikindi ile akam
aras kadar olur. Onlar, insanlarn hesab bitene kadar cennetin bahçe-
sinde istirahat ederler." Saîd sonra bu âyeti okudu .
476

Kâfire gelince, kyamet günü onun için çok uzun olur. u âyette
"
buyrulduu gibi: Melekler ve ruh (Cibrîl) O'na, süresi elli bin yl olan bir

günde yükselirler " (Meânc 70/4).


.

Ebüssuûd demitir ki: "Müminlerin kalacaklar mekânlar daha ha-


yrl ve daha güzel vasfyla anlatlmas, oralarn çeitli ziynet ve süslerle
süslenmi olduuna iaret etmektedir. Oralann daha hayrl ve daha gü-
zel olmas ile, ya mutlak manada artan bir güzellik kastedilmitir; yani

onlar, olabildiince hayrl bir yerde kalmakta ve son derece güzel bir

halde istirahat etmektedirler. Yahut onlarn durumu, dünyada nimet


içinde keyfeden kâfirlerin haline göre daha hayrl veya daha güzeldir.
Bir dier yoruma göre kâfirlerin ahiretteki halleriyle alay etmek için,

" Cennetliklerin kalacaklar yer daha hayrl ve dinlenecekleri yer daha güzel-
"
dir " denmitir; De ki: Bu mu daha hayrldr, yoksa müttakilere vaat edilen

ebedî kalnacak cennet mi?" (Furkm 25/15) âyetinde geçtii gibi.

475 Haber için bk. Taberî, Câmiu'l-Beyân, 17/434; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/247; Ebû Nu-
aym, Hilyetil'l-Evliyâ, 4/259 (Beyrut 2002). Az önceki hükümle çelimemesi için habere
bu manay verdik Bu manann tercihi daha uygundur (bk. Hafâcî, Hâiyetu-ihâb alâ
Tefsîri'l-Beyzâvî, 7/124 [Beyrut 1997J).

476 bk. Taberî, Câmiu'l-Beyân, 17/435; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/247.


550 25. FURKAN SÛRES 21-24 Cuz: 19

21-24. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Kâfirler, iin banda gerekeni yapmadan, artlarn tamadan


önce yüce Allah' görmeyi istediler. Bu artlar, Allah'a iman, ihlâs, onu
Allah'a yönlendiren kimseye boyun emek, Allah rzasn talepte nefsi

zelil edip küçültmektir. Bunun için Allah Teâlâ, onlarn, zatm görmele-
rini engelleyen eyleri sayarken öyle buyurdu:

“Onlar, içlerinde kendilerim büyük gördüler ve büyük bir azgnlk ser-


"
gilediler.

Bunun manas udur: Eer onlar, kendilerini küçük görselerd: ve


büyük bir tevazu gösterip doru yola tâbi olsalard istedikleri gerçek-
leirdi, kendilerine bekledikleri müjdeli haber verilirdi. Bu konuda air
der ki:

"Sevdiin için nefsini zelil et; sevmek kolay deildir. Sevgili raz olun-
ca, senin için vuslat gerçekleir. Onun için zelil ol ki cemalini görmekten
nasibini alasm. Farzlar ve nâfileler, sevdiinin rzasn kazandrr."

Allah kendisinden raz olsun, Bayezid-i Bistâmî bir gece namaza


kalknca, kendisine öyle denmitir: "Ey Bayezid, bizim hâzinelerimiz
hizmetle (ibadet ve taatle) doludur; sen bize, zillet ve iftikar (kendini her
an Allah'a muhtaç görme) yolundan gel!"

Allah kendisinden raz olsun. eyh Abdülkadir-i Geylânî demitir


ki: "Cenâb- Hakk'a giden bütün kaplara geldim; hepsinde izdiham ol-

duunu gördüm; bunun üzerine zillet ve fakirlik kapma geldim, oray


bo buldum ve içeri girdim. Sonra, 'Ey insanlar, Rabb'inize buradan ge-
lin!' diye seslendim."

" Onlarn yaptklarn ele alrz (ve bizim için olmayan amelleri) toz du-
man ederiz" âyetinde, amelin kabulü için gerekli olan ihlâsa tevik edil-
mektedir ve amellerin iptal edilmesini gerektiren gösteri ve kendini be-
enmekten sakndrlmaktadr. Hz. Muâz'n [radyaiiahu anh] rivayet etii
bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Allah Teâlâ, gökleri yaratmadan önce yedi melek yaratt ve her bir
melei göün kaplarndan birini korumakla görevlendirdi. Hafaza ne-
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 21-24 551

iekleri bir kulun amelini birinci semaya kadar yükseltirler; orada görevli
melek,

'Onun amelini geri çevirin ve yüzüne çarpn; çünkü bu amelin sahi-


bi, insanlarn gybetini yapmaktadr' der.

Sonra hafaza melekleri bir kulun amelini ikinci kat semaya kadar
yükseltirler; orada görevli melek,

'Onun amelini geri çevirin, çünkü bu amelin sahibi, meclislerde in-

sanlara kar (mal, makam veya nesebiyle) övünmektedir' der.

Sonra hafaza melekleri bir kulun amelini üçüncü kat semaya kadar
yükseltirler; orada görevli melek,

'Onun amelini geri çevirin ve yüzüne çarpn; çünkü bu amelin sa-

hibi, meclislerde insanlara kar kendini büyük görüp kibirlenmektedir'


der.

Sonra hafaza melekleri bir kulun amelini dördüncü kat semaya ka-
dar yükseltirler; orada görevli melek,

'Onun amelini geri çevirin; çünkü bu amelin sahibi, ameliyle kendi-

ni beenmektedir' der.

Sonra hafaza melekleri bir kulun amelini beinci kat semaya kadar
yükseltirler; orada görevli melek,

'Onun amelini geri çevirin; çünkü bu amelin sahibi, insanlara haset

etmektedir ve onlar hakknda ileri geri konumaktadr' der.

Sonra hafaza melekleri bir kulun amelini altnc kat semaya kadar
yükseltirler; orada görevli melek,

'Onun amelini geri çevirin; çünkü bu amelin sahibi, insanlara asla

merhamet etmez, bama bela gelen biriyle elenir; ben rahmet melei-
yim, Allah Teâlâ bana, onun amelini yukan geçirmememi emretti' der.

Sonra hafaza melekleri bir kulun amelini yedinci kat semaya kadar
yükseltirler; orada görevli melek,

'Onun amelini geri çevirin; çünkü bu amelin sahibi, mehur olmay


ve insanlarn yannda yüceltilmeye sevmektedir' der.
552 25. FURKAN SC’RKS 25-29 Cü/: !9

Sonra hafaza melekleri bir kulun namaz, zikir, tefekkür ve güzel


ahlâk gibi amellerini yükseltip Allah Teâlâ'nn huzurunda dururlar ve
amel sahibinin salih bir insan olduuna ahitlik ederler. O zaman yüce
Allah öyle buyurur:

'Sizler, kulumun amelini yazp muhafaza eden meleklerimsiniz;


ben ise onun kalbini kontrol etmekteyim; o kul bu ameliyle benim r-
zam istemedi, o, benden bakasn istedi; lanetim onun üzerine olsun!'
buyurur. Sonra melekler ve gökler o kula lânet eder."

Hz. Muâz'n zikrettii bu hadisi özetle verdik. Onu mam Münzirî,


et-Tergîb ve't-Terhîb adl eserinde zikretmi ve bu hadisin mana ve lafz
yönünden uydurma olduunu söylemitir 477 Hayrl ilerde muvaffak .

olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Meleklerin necei Gün!


Cenâb- Hak, önceki ekilde, meleklerin görülecei dier bir yerden
bahsederek öyle buyurdu:

Jillj @ f
i ilJj iLij ^3

£ ojyJ ^ ç j>b jî j; JL pL j*
^Lj,\ JÜ © <LJJ- Cj* •

© <IjLj. ikJj c *
iSU-Sl US
25. O gün gök, bulutlarn gelmesiyle açlp parçalanr ve melekler
bölük bölük indirilir.

477 bk. Münzirî, et-Tergîb, nr. 56. Hadisin uzun haliyle bk. Îbnü'l-Cevzf, el-Mevzüât. 3 M 54.
Benzer bir hadisi, Abdullah b. Mübârek Kitâbü’z-Zühd adl eserinde nakletmitir (bk. nr.
452). Hadisi, benzer lafzlarla mam Gazâlî thyd ve Bidâyetü'l-Hidâye adl eserlerinde, bn
Hibbân, ed-DuafiTda, Hâkim, Tirihu Nîsâbûr'da nakletmitir.
Cüz: 19 25. FURKAN SÜRES 25-29 553

26. O gün gerçek mülk (hükümranlk) Rahmân’indir ve o gün kâfirler


için zorlu bir gün olacaktr.

27. O gün zalim kimse, (pimanlk içinde) ellerini srp öyle diye-
cektir: " Keke ben de peygamberle beraber bir yol tutsaydm!"

28. " Yazklar olsun bana, keke /alan dost edinmeseydim!"

29. "Andolsun, bana zikir geldikten sonra beni ondan o saptrd.


Zaten eytan insan zarar içinde kendi haline terkeder."

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Resûlüm, unu bildir: O gün gök, beyaz
bulutlarn gelmesiyle parçalanr ve melekler bölük bölük indirilir ." O gün
gök, bulutlarn çkp gelmesiyle parçalanr ve göklerdeki melekler, in-
sanlarn hesabn görüp bitirmek için bu bulutlar içinde bölükler halin-
de inerler. u âyetin murad da budur:
" Onlar sadece buluttan gölgelikler içinde Allah'n ve meleklerin gelmesi-
ni ve hesaplarnn görülüp ilerinin bitirilmesini bekliyorlar " (Bakara 2/210).

Bazlar demitir ki: O, sis gibi ince beyaz bir buluttur; bu bulut
sadece Isrâiloullan Tîh çölünde iken onlarn üzerine gölgelik olarak
gönderilmiti. 478

O gün melekler, hiç allmadk bir ekilde bölük bölük indirilir.


Rivayet edildiine göre göklerin her kat ayn ayr yanlp açlr ve
her katta bulunan melekler, ellerinde kullarn amel defterleriyle bu bu-
479
lutlar içinde inerler; sonra Allah Teâlâ kullarn hesabn görür. Bunun
için Cenâb- Hak öyle buyurdu:

"O gün Rahmanndr." Her-


gerçek mülk (hükümranlk ve hâkimiyet )
kesi hükmü altna alan ve asla yok olmayan hâkimiyet sadece Rahmân

olan Allah'a aittir; çünkü o gün herkesin mülkü yok olur, sadece Allah'n
mülkü, hâkimiyeti kalr.

478 bk. Sa'lebî, el-Kef ve‘I-Btyân. 4/ 411; Ebüssuûd, Irâci it I- Akli ’s-Sflim, 5/6
479 Bu konuda Abdullah b. Abbas'tan |radyallahu anh| gelen bir rivayet için bk. Ibn Ebu Hâtim,
Tefsir, 8/2682; Hâkim, Müsledrek, 4/569-570; Süyûtî, ed-Dürrü l-Mensur, 6/248-249.
554 25. FURKAN SÛRES 25-29 Cü

Dünya ve ahiretin mülkü (hükümranl ve idaresi) Allah'a ait

makla birlikte âyette, "O gün gerçek mülk Rahman' indir" buyrularak,
durumun sadece udur: Yarat:
ahirete tahsis edilmesinin hikmeti
varlaklarn, hakiki manada olmasa da mecazi olarak dünyada bir n
kü ve hâkimiyeti varm gibi gözükmektedir; onun da ekil olarak
yetkisi vardr. Kyamette ise böyle deildir; orada mal mülkle ilgili

tün davalar biter, mülkün sadece tek ve kahhâr olan Allah'a ait old
ortaya çkar.
A
Ayet öyle bitiyor: "Ve o gün kâfirler için zorlu bir gün olacaktr.

gün mülk, kullan için sonsuz rahmet sahibi olan Allah Teâlâ'ya ait

makla birlikte, kâfirler için çok iddetli olacaktr. Müminlere gelir

Cenâb- Hakk'm lutfuyla o gün çok kolay olacaktr. Hadis-i erifte, ki

met gününün müminler için, dünyada klm olduu farz bir namazc
daha kolay olaca haber verillmitir. Ebû Saîd-i Hudrî [radyallahu i

öyle rivayet eder:

ResûluUah (saiialiahu aleyhi vesellem], "Melekler ve ruh (Cibrîl) O'na,


resi elli bin yl olan bir günde yükselirler" (Meâric 70/4) âyetini okuyur
ben,

"Yâ Resûlallah, bu ne kadar uzun bir gün!" dedim. O zan


ResûluUah Isallallahu aleyhi vesellem] öyle buyurdu:

"Ruhumu elinde tutan Allah'a yemin olsun ki Allah o günü mümin


hafifletir; öyle ki o gün mümine, dünyada klm olduu bir farz nama
48°
süresinden daha ksa gelir. "

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "unu da duyur: Ogün za


kimse pimanlk ve üzüntüyle ellerini srr." Elleri ve parmak uçla:
,

srma tabiri, kinaye yoluyla iddetli öfkeyi ve üzüntüyü anlatr. Çür


o, bunlarn peinden gelir. Âyette, takip eden hal zikredilip onun k
nakland durum kastedilmitir. Bu daha fasih bir ifadedir. Onu ii
kimse, içinde öyle bir korku hisseder ki onunla anlatlmak istenen t

rum normal ifadelerle dile getirilseydi o derece korku hissetmezdi.

480 Ahmed, Müsned, 3/75; Ebû Ya'lâ, Müsned, nr. 1390; Sa'lebî, el-Kef v'l-Be/ân, 4/
Begavî, MedJimii’t-Tenzîl, 3/366-367.
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 25-29 555

Âyette geçen “zalimle" kastedilen, bir görüe göre Ukbe b. Ebû


Muayt'tr. Ukbe, Übey b. Halefin dostu idi. Ukbe, Hz. Peygamber'le
Isailallahu aleyhi veseiieml çokça oturup kalkard. Ukbe, bir seferden gel-

miti, yemek yaptrarak kavminin ileri gelenlerini çard, bu arada


Resûlullah' da |sallallahu aleyhi vcscllcm) yemee davet etti. Yemek sofraya

konunca, Allah Resul, Ukbe' ye,

" Sen Allah'tan baka ilâh olmadna, benim de O'nun peygamberi oldu-

uma ahitlik edene kadar bu yemekten bir ey yemeyeceim" dedi. Bunun


üzerine Ukbe,

“Ehedü en lâ ilâhe illallah ve enne Muhammeden Resûlullah" dedi.


O zaman Hz. Peygamber [sallaliahu aleyhi veseiieml yemekten yedi. O srada
Übey b. Halef orada deildi. Durumu haber alnca Ukbe' ye,

"Ey Ukbe, dininden mi döndün?" diye sordu; Ukbe,

"Hayr, vallahi yanma bir adam geldi;


dinimden dönmedim; fakat

kendisine ehâdet kelimesini söylemeden yemeimden yemeyeceini


söyledi, ben de evimde hiçbir ey yemeden çkmasndan utandm, onun

için istediini söyledim, o da yedi" dedi. Bunun üzerine Übey,

"Gidip onun yüzüne tükürmeden ve ayanla boynuna basmadan


senden asla raz olmayacam!" dedi. Ukbe, kendisinden isteneni yap-
mak için Hz. Peygamber'i [sallaliahu aleyhi vesellem] arad, onu Kabe'nin ya-
nnda secde eder vaziyette buldu. Aya ile boynuna bast, kesilmi bir
hayvan ikembesi alp Resûl-i Ekrem'in [sallaliahu aleyhi vesclleml iki omuzu
arasna att. Bunun üzerine Allah Resûlü Ukbe' ye,

" Seninle Mekke dnda karlarsam, muhakkak klçla bana vuraca-

m!" dedi. Daha sonra Ukbe, Bedir Sava'nda, bir yerde hapsedile-
rek öldürüldü. Übey b. Halefe gelince, onu da Hz. Peygamber (sallaliahu
aleyhi veseiieml Uhud Sava'nda ikili çarpmada klçla boynuna vurup

yaralad, Übey ald yara ile Mekke'de öldü


481
.

481 bk. Vâhidî, Esbâbü'-Nüzûl, s. 343-344 (Beyrut 1990); Sa'lebî, el-Ketf ve'l-Beyân, 4/412;
Begavt, Meâlimü't-Tenzil. 3/367.
556 25 FLRKAN SÜRES 25-29 Cü/: 19

Dahhâk 4 demitir ki: "Ukbe b. Ebû Muayt, Übey


*42
b. Halefin emriy-
le Hz. Peygamber'in fsallallahu aleyhi vesellem) yüzüne tükürünce, tükürüü
yüzüne geri döndü, yüzünü ve dudaklarn yakb; öyle ki yank yüzünde
iz brakt ve yanan yakt; yank izi, öldürülene kadar yüzünde kald.
Onu, Bedir günü Resûlullah'n [sallallahu aleyhi vesellem] öldürme emriyle
Hz. Ali [radyallahu anh] Öldürdü."

a'bî483 demitir ki: "Ukbe b. Ebû Muayt, Übey b. Halefin dostu idi.

Ukbe müslüman oldu. Bunu iiten Übey, 'Eer Muhammed'e uyarsan,


seni görmek bana haram olsun!' dedi. Bunun üzerine Utbe, arkadann

rzas için dinden döndü, olay üzerine bu âyet indi ."**4

Yahut âyette geçen "zalim" den kast, sadece Ukbe b. Ebû Muayt
deil, bütün zalimlerdir. Ukbe de öncelikle zalimlerin kapsamna girer.

Âyet öyle devam ediyor: “O zalim öyle diyecektir: Keke ben de dün-
yada peygamberle, Hz. Muhammed'le (sallallahu aleyhi vesellem! beraber olup,

beni bu tehlikelerden kurtaracak bir yol tutsaydm!" O, slâm yoludur O


yola girseydim sapmam olurdum. Yahut onunla birlikte cennete giden
bir yol tutsaydm.

" Yazklar olsun bana! Ey helâkim; neredesin gel, ite zaman! Keke
falan dost edinmeseydim!" Âyetteki "falan" ifadesi, durumu haber ver-

mektir. Eer, sözü söyleyen zalim ile Ukbe kastedilmise âyetin mana-
s öyle olur: Keke Übeyy'i dost edinmeseydim! Âyette, Übey yerine
"falan" diyerek onu ayet bu sözü söyleyen zalim ile, bütün
kastetti.

zalimler kastedilmise onlardan biri, "Keke falan dost edinmeseydim"


deyince, insan ve cin eytanlarndan kim olursa olsun, onu saptan her-

kes kastedilmi olur.

482 Dahhâk b. Müzâhim el-Hilâlî el-Belhî (v. 105/723), etbau't-tâbiînden mehur bir müfes-
sirdir. Anne rahminde iki yl kald, iki dii çkm
olarak doduu ve doarken güld Jü
için kendisine, "çok gülen" anlamnda Dahhâk denmitir (geni bilgi içinbk. Muhamrned

Eroglu, "Dahhâk b. Müzâhim", DM, 8/410-411).

483 Âmir e-al»! (v. 103/721), Abdullah b. Mesud'un [radyallahu anh] banda bulundjgu
Irak ekolünde yetien tâbiîn devri müfessirlerindendir.

484 Tabert, Câmu l-Beydn, 17/440-441; Sa’lcbf, el-Kef ve'l-Beyân, 4/412; N esefi, Medârikut-
Tenzil, 3/242.
e

C'u/:19 _ 25. FURKAN SCRES 25-29 557

Âyetteki "falan” ile kastedilenin, eytan (blîs) olduu da söylen-

mitir.

Zalim kimse sonra öyle dedi: "Andolsun, bana zikir geldikten sonra

beni ondan o saptrd." Buradaki zikir, Allah'n zikri, Kur'an, iman, Hz.

Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellem] öüdü yahut kelime-i ehâdet ola-


rak açklanmtr.

Sözün banda yemin edilmesi, zâlimin içine dütüü hatay mü-


balaa ile açklamak, pimanlk ve üzüntüsünü ortaya koymak içindir.

Mana udur: Vallahi bana Allah'tan zikir geldikten sonra beni zikirden

o saptrd.

" Zaten eytan insan zarar içinde kendi haline terkeder." O, helâke sü-

rükledii insan, önce dost edinir, öyle gözükür, sonra onu terkeder,
kendisine hiçbir fayda vermez. Onu, yanl yollara ve Hz. Peygamber'
[sallallahu aleyhi vesellem) kar çkmaya sevkeden odur.
öyle diyen de olmutur: Âyetteki eytanla kastedilen, Ukbe'nin
dostu Übey'dir. Ona eytan dedi; çünkü eytan kendisini doru yoldan
saptrd gibi o da saptrd. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

25-29. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

"
Âyette, Keke ben de peygamberle beraber bir yol tutsaydm /" deme-
den önce, Hz. Peygamberi [sallallahu aleyhi vesellem) sevmeye, onun sünne-
tine sarlmaya, yoluna tâbi olmaya ve getirdiklerine uymaya tevik var-

dr. Onda ayrca, salihlerin sohbetine tevik edilmekte ve günahkârlarn


sohbetinden de sakmdnlmaktadr. Hikmet sahiplerinden biri u iiri

okumutur:

"Kötü yakndan (akraba ve arkadatan) uzak dur ve onunla ban


kes. Ondan ayrlma imkân bulamazsan, kendisini idare et. Sevgisinde
samimi kimseyi sev ve onunla çekimekten sakn. Onunla çekimeye
girmediin sürece, safi sevgiye ularsn. nsann saçlar aarmaya ba-
lad zaman, halim insan, çocukluktaki safiyetten uzaklatracak du-
rumlar vardr."
558 25. FURKAN SÛRES 25-29 Cü/ 19

Bir dieri öyle demitir: "nsanlarla karlatn zaman, onlarla en


hayrl ekilde arkadalk yap. Arkadalarn en hayrls, iffetli olandr.
nsanlar,deiik cins ve kalitedeki dirhemler gibidir; onlar ayrtrdm-
da, bazsnn hâlis gümü, bazs da geçersiz para olduunu gördüm."

Ebû Musa e-E'arfnin (radyallahu anh) rivayet ettii bir hadiste, Hz.
Peygamber [sallaiiahu aleyhi vesellemj öyle buyurmutur:

" Güzel arkada, koku satan kimse gibidir; sana kokusundan vermese bile,

üzerine güzel kokusu siner. Kötü arkada ise körükçü oca gibidir; ondan bir

ate sçrayp elbiseni yakmasa bile, onun kötü kokusu üzerine siner. "4te

bn Atâullah- skender! Hikem adl eserinde der ki: "Hali seni havra
sevketmeyen ve sözü seni Allah'a yöneltmeyen kimseyle beraber bu-
lunma!"

Halin hayra sevketmesi, o zatn görüldüünde Allah' hatrlatmas,


sohbetiyle kalbi Allah'a balamasdr. Onun sözüyle Allah'a yöneltme-
si ise kul ile Rabb'i arasndaki perdeyi kaldrarak, onu yormadan, lâhî
huzura ulatrp, "te sen ve Rabb'in!" diyerek aradan çekilmesidir. Bu,
ârifibillâh sûfîlerin halidir. Âlimlerden biri onlar öyle tantmtr:

"Gerçek dünyada Allah'tan bakasn tanmayan, Allah ile


sûfi, iki

birlikte bakasn müahede etmeyen kimsedir. Her ey onun emrine


verilmitir; o (Allah'tan baka) hiçbir eyin hükmü altnda deildir. O,
her eye hükmeder, hiçbir ey ona hükmetmez. O her eyden (marifet
adna) bir pay alr; hiçbir ey onu gaflete düürüp uyank halinden bir

ey alamaz. Kark her ey, onunla onun kalp safi-


safi olur, durulur;
yetini hiçbir ey kantnp bozamaz. Tek olan yüce zat, onu kendisiyle
megul edip her eyden alkoyar. Allah, her eye kar ona yeter."

bn Abbâd en-Nefzî *6 et-Tenbn adl eserinde demitir ki:


4

485 bk. Ahmed, Mûined, 4/404-405; Sa'lebî, el-Kefve'l-Beyân, 4/413. Ayn konuda bk. Buhârî,
Zebâih, 31; Müslim, Bin, 146

486 bn Abbâd Ebû Abdullah Muhammed b. brahimb. Abdullah en-Nefzf er-Rundî (v.

792/1390), âzelî eyhlerindendir. bn Atâullah- skenderTnin Hikem'i üzerine yapt


Gaysü'J-MenShibi’l-Aliyye fi erhi'I-Hikemr'l-AMyye adl bir erhi vardr. Bu erh et-Tenbih
ismiyle de anlmaktadr (geni bilgi için hk. Mustafa Kara, "bn Abbâd er-Rundr, DA,
19/266-267).
ÇÜ 2M 9 25^FURKAN SÛ RES 25-29 _ _ 559

"Bu vasftaki ârifibillâh zatlann sohbetiyle müridin manevi halin-


de öyle art ve yükseliler olur ki onun dndaki çeitli mücâhede ve
riyazetlerle öyle bir durum elde edilmez. Mürid, bu sohbetin bereketiyle
öyle bir hale ular ki onu akl almaz, nakille yetinen âlim onun hakika-
tini kavrayamaz."

Allah kendisinden raz olsun, bu zatlar hakknda Kasîde-i Ayniyye


sahibi (Seyyid Abdülkadir-i Geylânî) öyle demitir:

"Gayret et ve Allah'n velileri ile manevi koruma altna gir. Onlar


için Allah'n kitabnda bu tür ilerin örnekleri vardr. Onlar, darda kal-
mlar için bir çözüm kaynadr, hayra ulamak isteyenler için bir ha-
zinedir. Âk, onlarla muradna ular. Manen kör olmu gözler, onlarla
doru yolu bulur. Âklar onlarla Hakk'a cezbedilir. Onlarla, insanlarn

halleri güzelleir. Onlar, örnek alnacak kimselerdir. Onlar, peine dü-


ülecek, sorulup aranacak ve kendilerine ulalmas arzulanacak kim-
selerdir. Âk için onlarn ismi, ak hastalna ifa verir. Gerçek insan
onlardr; eer onlar tanmsan, kendilerine smsk sanl, onlardan hiç
ayrlma. Onlarda, âlemdeki zararl eyleri giderecek faydalar vardr ." 487

Cüneyd-i Badâdî (kuddise srruhû] demitir ki: "Allah Teâlâ bir müri-
de hayr vermek istedii zaman onu sûfîlerin içine atar, dünyaya yönel-
mi ilim sahiplerinden uzak tutar."
Sehl b. Abdullah Ikuddise srruhû] demitir ki: "insanlardan üç sn-
fn sohbetinden sakn. Bunlar, gaflet içindeki zalim idareciler, insanlara
yaclk yapan ilim sahipleri ve mutasavvf gözüken cahillerdir."

Hamdûn el-Kassâr (kuddise srruhû] demitir ki: "Sûfîlerle birlikte bu-

lun; onlar gördükleri bir kusur için, onu yapan mâzur görecekleri bir

sürü mazeret bulurlar; yaplan güzel bir ii ise seni gözlerinde yücelte-
cekleri kadar büyük görmezler."

Bu söz una iaret etmektedir: Sûfîlerin yannda, insann yapt gü-


zel amelini ve nefsini beenmek yoktur.

4#7 Kasidenin tamam için bk. Abdülkadir-i Geylânî, Futûhü'l-Gayb, s. 130-170 (Dmak 2006).
560 25 FURKAN SÛRES 25-29 Cüz: 19

Hz. Ali (radvallahu anh] demitir ki: “Arkadalarn en kötüsü, kendisi-

ni idare etmek zorunda kaldn ve seni bir sürü özür dilemeye mecbur
eden kimsedir."

Yine Hz. Ali (radyallahu anhl demitir ki: "Arkadalarn en kötüsü,


kendisini memnun etmek için bir sürü zahmete girilen kimsedir."

Velilerden Yusuf b. Hüseyin er-Râzî (kuddise srruhûl nazm halinde

demitir ki:

"Din kardelerimin, bütün kusur ve hatalarma kar gözlerinin

yumuk olmasn (bende bir kusur aramamalarn) çok isterim. Onlarn,


sevdiim her ite beni desteklemelerini, ben hayatta iken ve öldükten
sonra da beni korumalarn isterim. Kim bana kar böyle davranrsa
-keke böyle birini bulsaydm- ne kadar malm varsa iyilik olarak onun-
la bölüürdüm."

Bütün bunlardan ortaya çkan udur: Gerçekten sûfîlerle sohbet et-

mek (sürekli onlarla arkada olmak ve meclislerinde bulunmak) insana


en büyük fayday temin eder; onlann dnda din ve ilim sahibi olarak
tannan kesimlerin bu derece bir faydas olmaz. Çünkü sûfîler, tevhi-

din hakikatini ve özel marifeti elde etmi kimselerdir; onlarn dndaki


kimseler bu konuda onlara ortak deildir. Bu halin ve marifetin, onlarla
sohbet edene yansmas, en büyük gaye ve peine düülecek itir. Bu
konuda öyle denmitir:

"Kim güzel bir hali elde etmise onun huzurunda bulunan kimse-
ler, o halden muhakkak bir pay alrlar, ondan tamamen mahrum kal-

mazlar." et-Tenbh isimli eserden yaptmz alnt burada bitti 4®8 Hayrl .

ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Kuriân- Hakîm'i Terkedenler

Hz. Peygamber [sal lallahu aleyhi veseilem) kavminin kendisinden yüz çe-

virdiini görünce, bu durumu Rabb'ine ikâyet ederek öyle dedi:

i
488 bk. îbn Abbâd en-Nefzi, et-Tenbih iGaysii'l-Mci’âhib'l-Aliyye fi erhi ‘I-H ik’tn 'l-A tâiy e), s.

68-69 (Beyrut 2007}.


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 30-31 561

^•^30 ü jjtfJ ^josg j^ juj


© ^
1
Gâli
y
üb *j

30. Peygamber, "Ey Rabbim! Kavmim u Kur’an' tamamen ter-


ketti " dedi.

31. Resulüm, biz, bu ekilde, her peygamber için günahkârlardan


bir düman var ettik. Sana , yol gösterici ve yardm edici olarak
Rabb'in yeter.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Peygamber, Muhammed Mlallahu aleyhi


veseiieml, ‘Ey Rabbim! Kavmim u
Kur'an tamamen terketti' dedi" Âyette,
onun peygamber vasfyla dile getirilmesi, onlarn azgnlklarna bir ret

içindir; çünkü onlann anlatlan bu hali onun peygamberliini zedele-

mektedir. Hz. Peygamber jsaiiaiiahu aleyhi vesellem], onlarn ileri derecedeki


azgnlklarn ve haddi aan taknlklarn gördükten sonra, Rabb'ine
durumu ikâyet ederek,
"
Rabbim Kaimim, yani çirkin
! halleri daha önce anlatlan Kurey, u
Kur'an't tamamen terketti, dedi." Onlan ahirette çepeçevre saracak bütün
azap çeitlerini haber veren âyetler de bu Kurian'n içindedir. Onlar,
bunu tamamen terkettiler, ona iman etmediler, balarn kaldrp bak-
madlar, onun vaaz ve öütlerinden hiç etkilenmediler.

Âyette una bir iaret vardr: Müminin, bu yüce âyetin tehdidi kap-
samna girmemek için, Kur'ân- Kerîm'le çokça megul olmas gerekli-

dir.

Hz. Enes (radyallahu anh], Hz. Peygamber'n [sallallahu aleyhi vesellem]

öyle buyurduunu rivayet etmitir:

"Kim Kur'an't örenir ve sonra mushaf bir kenara asar, onu hiç okumaz
ve ona bakmazsa kyamet günü lâhî huzura geldiinde, Kur'an onun yakas -
"

25. FU RKAN SÛRES 30-31 Çüz_19


562

na yaparak, 'Yâ Rabbe'l-âlemin, bu kulun beni tamamen terketti; sen onunla


48*
benim aramda hüküm ver' der."

manas verdiimiz "mehcûran" kelimesinin,


Âyette, "terketme"
“hezeyan etmek, bo ve bâtl konumak" anlamna geldii de söylen-
mitir. Yani onlar, Kur'an hakknda, onun sihir olduunu ve benzeri
bâtl sözler söylediler. Yahut Kur'an' iittiklerinde, gürültü ve yaygara
çkardlar. u âyette bahsedildii ekilde yaptklar gibi:

"nkâr edenler dediler ki: Bu Kur’an' dinlemeyin, o okunurken gürültü


ve yaygara çkarn; belki baskn gelirsiniz" {Fusslet 41/26).

Bu âyette, açkça sakndrma ve korkutma vardr. üphesiz peygam-


berler kavimlerini Allah Teâlâ'ya ikâyet ettikleri zaman, Allah onlara
hemen azap eder, kendilerine mühlet verilmez.

Cenâb- Hak sonra, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) yönel-


di, kendisini teselli ederek ve kâfirlere kar ona yardmn vaat ederek
öyle buyurdu:

"Resulüm, biz, bu ekilde, her peygamber için günahkârlardan bir dü-


man wr ettik "
.
Sen de onlarn haline bakp teselli bul; inkâr edilme ve
eziyetlere sabr konusunda senden önceki peygamberlere ve bu yoldan
gidenlere uy.

Âyetin manas udur: Resûlüm, biz, müriklerden senin için dü-


manlar var ettiimiz ve onlarn sana bir sürü eziyet veren söz söyledik-
leri ve sana kar bâtl iler yaptklar gibi senden önceki eriat ve davet
sahibi her peygamber için de kavminin günahkârla rrndan düman ya-
rattk. Onlarn sabrettii gibi sen de sabret; üphesiz Allah, onlara yar-
dm ettii gibi senin de yardmcndr.
"Sana, yol gösterici ve yardm edici olarak Rabb'in yeter. Bu, onu iste-

dii eye ulatrma ve dümanlarna kar kendisine yardm etme adna


yaplm yüce bir vaattir. Yani senin iinin sahibi ve seni kemal nok-
tasna ulatracak olan Allah, seni gayelerin gayesine ulatrmak çin

489 bk. Sa'leb, e l-Kef v'l- Beyân, 4/414; Ebüssuûd, / râd ü'l- Akl 'i -Selim, 5/8; Kurtub', W-
Câmi’ I, -Ahkâm, '1-Kur'ân, 13/27.
"

Ç“ z:l_£ _ _ _ _ 25._FURKAN SÛRES 30-3j_ _ 563

kâfidir. Bu yüce gayelerden biri de Allah'n kitabn tebli etmek ve hü-


kümlerini kyamete kadar uygulamaktr.
A
Ayete u mana da verilmitir: Rabb'in seni, dümanlarn kahretme
ve onlardan intikamn alma yoluna ulatrmaya ve onlara kar sana
yardm etmeye yeter.

"Biz her peygamber için düman yarattk" âyetindeki “düman" ke-


limesi, tek düman ifade ettii gibi birçok düman da ifade eder. En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.

30-31. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ'nn seçkin velilerinde uygulad bir kanunu da udur:


Velilerin komu ve akrabalar, insanlar içinde onlara en az deer veren-
lerdir. nsanlar içinde velilere en sert davranan ve en fazla dümanlk
yapanlar da yine komu ve yaknlandr.

Bir haberde öyle buyrulmutur: "nsanlarn âlime en az deer veren-


4qc
leri yaknlar dr.

Veliden daha çok, kendisinden mekân olarak uzakta bulunanlar is-

tifade eder. Kenidisiyle ayru mahallede yaayanlar ihya ve irad etmi


veliyi çok az bulursun. Demek ki bulunduu yerden hicret etmek, ön-

ceden beri süregelen bir durumdur. Allah'n kanununda bir deiiklik


bulamazsm. Allah Teâlâ, her peygamber için bir düman var ettii gibi
her veli için de düman var eder. Böylece her veli için, ona eziyet ve
sknt vererek kendisini Rabb'ine sevkeden bir kimse bulunur. Bu kim-
se, komularndan olabilecei gibi hanm ve çocuklarndan da olabilir.
Bunun sebebi, velinin manevi seyrinin, celâl (kahr) ve cemal (nimet)
tecellileri arasnda gerçeklemesidir. Hayrl hedefe ulatnc ve yardm

edici olarak Rabb'in yeter.

490 Haber, hadis ve sahabe sözü olarak nakedilmitir (bk. Ebû Nuaym, Hilyelü'l-Evliyâ,

4/245; tbn Adî, el -Kâmil, 6/368; Süyûtf, es-Sagîr, nr. 961).


25. FURKAN SÛRESt 32-34 Cüz: *)

564

Kurian'n Aralklarla ndirilmesinin Hikmeti

Cenâb- Hak, müriklerin Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem]

hakkmdaki isteklerinden söz ettikten sonra, onlann Kur'an'la ilgili is-

teklerinden bahsederek öyle buyurdu:

c
4'
SJL^I j
i
i
>

^ J>i JUS

Jjî/ç V3 @ UjSj Psiyi o JjJ îî-

- » ) 1

32. nkâr edenler, "Kur' an ona bir defada toptan indirilseydi ya!"
dediler. Biz, onu kalbine iyice yerletirmek için bu ekilde parça parça
indirdik ve onu ar ar okuduk.
33. Onlar sana hangi misali getirseler, biz de sana muhakkak (onu
iptal edecek ) hakk ve en güzel açklamay getiririz.

34. Onlar, yüzüstü cehenneme sürüklenecek kimselerdir. Onlar, en


kötü yerde ve en sapktn yoldadrlar.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: nkâr edenler, ‘ Kur'an ona bir defada

toptan indirilseydi ya!' dediler." Onlar, "Bize melekler indirilseydi ya ut


Rabbimiz'i görseydik ya!" (hrkan 25/21 ) diyenlerdir.

Onlann "inkâr edenler" vasfyla tanmlanmas, kendilerini yermek


ve hükmün sebebini bildirmek içindir. Onlar, "Önceki üç kitabn ir di-

rildii gibi, Kur'an da ona ayn zamanda bir seferde toptan indirilseydi

ya! O, neden seneler içinde parça parça iniyor?" dediler.


Çüz:19_ 25. FURKAN SÛKESÎ 32-34 _ 565

Onlann ahmakça söyledikleri bu sözün bo olduu herkesçe bilin-


mektedir. önceki kitaplarn hak olduunun ahidi ve Allah katndan
geldiinin delili, onlarn i'câz yönü (benzerini insanlarn getirmesinden
âcizolduu nazm) deildi. Kur'ân- Kerîm'e gelince, onun hak olduu-
nun ahidi ve Allah katndan olduunun delili, onun kyamete kadar
devam eden mucize nazmdr. Onun mucize oluunun ana mihveri, hü-
kümlerinin, içinde bulunulan hallerin gerektirdii eye uygun olmas-
dr. Hallerin zaruri olarak deimesi ve yenilenmesiyle, ona bal olan
hükümlerin de zorunlu olarak deimesidir (Bunun için âyetler, yaa-
nan hallere uygun olarak farkl zamanlarda inmitir). Bununla birlikte,
Kur'an'n ayr zamanlarda parça parça inmesinin baka faydalan vardr
ki onlardan birine u âyet iaret etmektedir:
"Onu kalbine iyice yerletirmek için bu ekilde parça parça indirdik " .
Bu
âyet, onlann bâtl sözlerini reddetmek ve Kur'an'n zaman içinde azar
azar indirilmesinin hikmetini açklamak için Allah tarafndan söylenmi
491
ayr bir cümledir. Bu açklama Ebüssuûd'a aittir .

Mana udur: Biz o Kur'an' yirmi veya yirmi üç senede bu ekil-


de parça parça indirdik; bunu, onu kalbine iyice yerletirmek, onunla
kalbini sabit hale getirmek ve yakînini (imann) kuvvetlendirmek için

yaptk. Bu durumda her vahiy indiinde, kalbi kuvvetlenir ve yakîni


artar; nihayet ayne'l-yakîne ve hakka'l-yakîne ular.

mam Kueyrî âyetin tefsirinde demitir ki: "Eer Kur'an, bir sefer-
de toptan indirilmi olsayd, Cibril'in (aieyhisselâml her vakit ve zamanda
lâhî emirlerle inii tekrar etmezdi. Onun çokça inii, Hz. Peygamber'in
[sallallahu aleyhi vesellem] kalbinin sükûn bulmas, manevi neesinin yerinde
olmas ve ünsiyetinin devam etmesi için çok gerekli idi. Çünkü Cibril

(aieyhisseiâm], inmesini gerektiren her yeni olay ve hadisede Resûlullah'a


[sallallahu aleyhi veselleml geliyordu. Bu durum, Kur'an'n mucize olduunu
bakas tarafndan öretilmi ve bakasndan yardm
göstermede, onun
alnarak yazlm bir kitap olduu suçlamasn ortadan kaldrmada çok
daha etkili olmaktayd ." 492

491 bk. Ebüssuûd, rildü'l-Akl's-Sclim, 5/9.

492 Kueyrî, Letâifü'l-ârât, 4/308.


"

566 25. FURKAN SÛR ES 32 -34 _ Cüz: 19

Kurtubî, bu konudaki açklamasnn bir yerinde der ki: "Bir de u


var: Eer Kur'an toptan indirilmi olsayd, içinde yaplmas gereken bir-
çok farz olduu için, hepsini bir anda uygulamak insanlara ar gelebi-
Aynca onun deiik zamanlarda inmesiyle kendilerine deiik za-
lirdi.

manlarda uyarlar yaplmaktadr ki bu ekildeki uyanlar onlar için dana


faydaldr. Yine Kur'an'da, önceki hükmü kaldran ve hükmü kaldrlan
âyetler vardr (nâsih ve mensuh); eer Kur'an ayn anda toptan bir ce-

fada indirilmi olsayd, içinde, ayn anda, bir ii yapmay ve terketmeyi


emreden âyetler bulunmu olacakt ki bu doru deildir ." 493

Nesefî âyete u manay vermitir: "Senin kalbini kuvvetlendirmek


için Kur'an ’ parça parça indirdik, tâ ki sen onu kolayca alp ezberleyesin.
Çünkü bir ilmi bakasndan iiterek alan kimse, onu pe pee azar azar
alrsa kalbi onu daha kolay ezberler. Eer ona ilim bir anda toptan veri-

lecek olsa, kalp iittiini alp hfzetmekten âciz kalr."

Âyete u mana da verilmitir: "Senin kalbini sknt ve üzüntüye


kar kuvvetlendirip sabit hale getirmek için, Kur'an' uzun zaman için-
de parça parça indirdik. Çünkü bu ekilde Allah ile Resûlü arasnda
sürekli balanh kurulur ve aradaki elçi pe pee gelmi olur. üphesiz
seven, sevdiinden sürekli gelen mektuplarla teskin olur, kalbi huzur
bulur ." 494

Âyet öyle bitiyor: "Ve onu ar ar okuduk." Yani biz bu ekilde,


Kur'an' parça parça indirdik ve onu esiz bir güzellikte yava yava
okuduk. Onu âyet âyet böldük, birbirinin peinden gelecek ekilde
bölümlere ayrdk ve,
"
Kur'an’ ar ar, tane tane oku" (Müzzemmil 7?/4)
âyetiyle onu tertîl üzere (yava yava, düünerek) okumay emrettik.

Âyete, "Onu geniçe açkladk" manas da verilmitir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar sana hangi misali ge-

tirseler, biz de sana muhakkak onu iptal edecek hakk ve en güzel açklamay
getiririz .

493 Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâm’I-Kur'dn, 13/29.

494 Nesefî, Medârikü't-TenzU, 3/243.


Cüz:_19 25. FURKAN SÛRES 32-34

Yani onlar, ne zaman sana akl d, darbmesel olacak tuhaflkta bo


sorulardan ve bozuk isteklerinden biriyle gelseler, biz de sana muhak-
kak onlann yersiz ve bo sorularn ortadan kaldracak ve dedikodular-
n doru cevab getiririz. Nitekim onlann çirkin isteklerini
kesip atacak
kökünden kazyp atan ve bo isteklerini yerle bir eden doru cevaplar
daha önce geçti. Biz sana ayrca en güzel, apaçk açklamay da getiririz.

Yani bizim getirdiklerimizin hepsi son derece güzeldir. Âyetin ma-


nas, onlann getirdikleri güzeldir, bizim getirdiklerimiz ise daha güzel-
dir anlamnda deildir.Asl mana udur: Onlar ne zaman senden tuhaf
bir ey isteseler, biz muhakkak onu iptal eden, onun iç yüzünü açan ve
onu güzelce açklayan bir âyet getiririz.

Cenâb- Hak sonra, Hz. Peygamber' den (sallallahu aleyhi vesellemj bu


üphe dolu isteklerde bulunan kâfirlerin sonundan bahsederek öyle
buyurdu:

"Onlar, yüzüstü cehenneme sürüklenecek kimselerdir Yani onlar, yü-


züstü diriltilir, o halde sürünerek mahere getirilir ve çekilerek cehen-
neme atlr.

Âyete, "Yüzleri arkalarna, ayaklan da üst tarafa çevrilmi vaziyette


cehenneme atlrlar" manasm verenler de olmutur.
Âyet öyle bitiyor: "Onlar, en kötü yerdedirler ." Yani mekân ve ma-
kam olarak veya mesken ve durak olarak en kötü durumdadrlar. "On-
lar en sapkn yoldadrlar, yani en yanl yoldadrlar."

Mürikler, "Muhammed'in ashab Allah'n yaratt varlklarn en


kötüsüdür ve insanlann en yanl yolda olanlardr" dedikleri zaman
bu âyet indi.

Âyete u manay verenler de olmutur: Ey bu bo is-


kâfirler, sizi

teklere sevkeden, sizin, "Muhammed yanl bir yoldadr ve onun hali


çok düüktür!" eklindeki inancnz olmutur. Eer iinizin sonuna
(âkbetinize) bakabilseydiniz, kendinizin en kötü yerde ve en yanl yol-
da olduunuzu bilirdiniz. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
25. FURJÇANÛRESt_35-36__ _ __ _Cü/:19
568 .

32-34. Âyetlerin Tasavvufi aretleri

Kalplerin iman üzere sabit kalmas ve yakîn derecesinde bir terbiye-

yi elde etmesi, salihlerin sohbetiyle ve büyük arif zatlan görmekle ger-

çekleir. Müahede makamna yükselene kadar tevhid makamlarnda


yükselmek, terbiye ehli kâmil müridlerle sohbet akdi yaparak (onlara
intisap ederek), onlarn hizmetlerinde bulunup kendilerine hürmet ve
sayg göstererek olur. Onlar, kendisini Allah'a ulatrana kadar bu ter-

biye devam etmelidir.

Ariflerin bir hali de udur: Allah Teâlâ onlan dümanlarna kar


savunur; fitne için onlara sorular soran kimseye cevap verir; tarafndan
bir ihsan olarak âriflere sorunun cevabn ilham eder. Onlara ne sorulsa,

Allah kendilerine doru ve en güzel açklamay getirir.

Cenâb- Hak sonra, dostlarn küçük gören ve onlarn deerini dü-


üren kimseleri, "Onlar, yüzüstü cehenneme sürüklenecek kimselerdir"
âyetiyle tehdit etti. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Peygamberi ve Kitab nkâr Edenlerin Sonu

Cenâb- Hak, sonra, Tevrat'n toptan indirilen bir kitap olduunu


ileri sürerek Kur'an'n da bir defada toptan indirilmesini isteyenlere ce-
vap vererek ve Tevrat toptan indirildii halde, kâfirlerin onu inkâr etti-
ini bildirerek öyle buyurdu:

liiUÇ Ijij lliîl lliii

35. Andolsun biz, Musa'ya kitab (Tevrat') verdik ve kardei


Harun'u da ona yardmc yaptk.
36. Onlara, "Âyetlerimizi yalanlayan toplulua gidin " dedik. Vi-
hayet o kavmi yerle bir ettik.
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 35-36 569

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Andolsun biz, Musa’ya kitab (Tevrat')
verdik." Tevrat ona, bir defada toptan indirildi; bununla birlikte onu
inkâr ettiler ve yalanladlar. u âyette buyrulduu gibi:

"Onlar, daha önce Musa'ya verileni inkâr etmediler mi?" (Kasas 28/48).

Mekkeli kâfirler de böyledir; eer onlarn istedii gibi Kur'an bir


defada toptan indirilseydi, yine inkâr ederler, srâiloullar'nn Tevrat'
yalanlad gibi onlar da Kur an yalanlarlard.

Âyet öyle devam ediyor: "Ve kardei Harun'u da ona yardmc yap-
tk.” Kardeini, ona kuvvet veren ve yardm eden biri yaptk. Âyetin
metninde geçen ve "yardma" manasn verdiimiz "vezir", kendisine
müracaat edilen ve görüleriyle tehlikeden korunulan kimse demektir.
Vezirin, snma manas da vardr. Bir peygamberin yannda kendisi-
ne yardma vezirin bulunmas, onun peygamberliine ters bir durum
deildir. Bazan, ayn zaman içinde birden çok peygamber gönderilmi
olur, birinin dierine yardma olmas emredilir. Yahut onlardan biri
önce vezir olur, sonra peygamber olur.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Onlara , 'Âyetlerimizi yalan-



layan toplulua yani Firavun ve kavmine gidin '
dedik. Âyetlerden kast,
Hz. Musa'nn eliyle gerçekleen dokuz mucizedir.

Allah Teâlâ, Hz. Musa ile Hz. Harun'u kavmine ilk gönderdii
zaman, zaruri olarak onlar yalana sfatyla tantmad, çünkü onlarn
âyetleri (mucizeleri) yalanlamas, Hz. Musa ile Hz. Harun'un gönde-
rilmesinden sonra oldu. Onlann yalana olarak tantlmas sadece, du-
rumlar Hz. Peygamber'e Miaiiahu aleyhi veseiieml anlatlrken oldu. Bu-
nun sebebi de daha sonra niçin yerle bir edildiklerini açklamaktr. Yani
mana udur: Hz. Musa ile Hz. Harun (aieyhisselâml kavimlerine gittiler,
onlara (kendilerine verdiim) bütün âyetlerimi (mucizeleri) gösterdiler;
kavimleri bu iki peygamberi sürekli yalanladlar; bunun üzerine onlar
yerle bir ettik. Onlan öyle korkunç bir ekilde helâk ettik ki kelimelerle

anlatlamaz, mahiyeti idrak edilemez. Allah Teâlâ, kssann anlahlma-


570 25. FURKAN SÛRES 35-36 Cüz:! 1*

snn amac olan ba ve son ksmm anlatmakla yetindi. Açklama için


Ebüssuûd'un tefsirine baknz. 4 ’5

35-36. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Peygamberliin ve veliliin yükleri, sadece yardmla tanr ve ya-

ylr. Allah Teâlâ öyle buyurmutur: "yilik ve takvada birbirinizie yar-

dmlan" (Mâide 5/2). Buna göre, bir velinin, insanlara Allah'n zikrini

öretmede kendilerinden yardm alaca ve Allah'n yolunu yaymada


kendileriyle destek bulaca din kardelerine ihtiyac vardr. Bir kimse
veli olsa fakat onun Allah'n dinini yaymada yardmlaaca din kar-

deleri ve manevi evlatlar olmasa, onda galip olan hal, kabz (manevi
tutukluluk) halidir; o genelde cezbe cihetine meyleder ve ondan istifa-

de az olur. Velinin kendisini gelitirmesi ve irad dairesini geniletmesi


sadece mürid ve ihvanla olur; onlar tedavi eder, verdikleri skntlara
sabreder, böylece gösü Hayrl ilerde muvaf-
geniler, marifeti artar.
fak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

bretlik Yaplan Kavimler

Cenâb- Hak sonra, peygamberini, kendisinden önceki kavimlerin


bandan geçenlerle teselli ederek öyle buyurdu:

Q f
— 1
(•— ÜJ
çy fyj
ILJ-j © L-JI Cllij—JlLü

jnS d p> © rJS£- Jjj 'jz ete


Üp $te
JLp ipi jJjj ©

© OjJJ b£-j. S Ijîi- j? te lyte fiü te > 1

/
495 bk. Ebüssuûd, Irffldü7-AUi s-SeWm 5/11-12.
#
,

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 37-40 571

37. Nuh kavmini de peygamberleri yalanladklar vakit suda bo-


duk ve onlar insanlara bir ibret vesilesi yaptk. Biz ayrca zalimler
için ac bir azap hazrladk.

38. Âd', Semûd'u, Res insanlannt ve bunlarn arasnda pek çok


nesli de helak ettik.

39. Onlarn her biri için misaller getirdik, sonra (hakk inkârda srar
ettikleri için) hepsini yerle bir ettik."

40. Andolsun, senin kavmin, bela yamuruna tutularak yok edilen


beldeye uradlar. Yoksa onu görmüyorlar myd? Hayr ! Onlar tekrar
dirilmeyi ummuyorlar.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Nuh kavmini de peygamberleri yalanla-

dklar vakit tufan ile suda boduk." Onlar Nuh'u, ondan önce gelen ît
ve dris'i yalanladlar. Yahut onlarn bir peygamberi yalanlamas, hep-
sini yalanlamak anlamna gelir; çünkü hepsi Allah'n birliinde ve hak
dinde birlemilerdir.

Âyet öyle devam ediyor: "Ve onlar yani onlarn suda boulma-
sn veya kssalarn insanlara bir ibret vesilesi yaptk, onlan her görenin
yahut iitenin ibret alaca bir ey yaptk. Biz ayrca zalimler için ac bir

azap hazrladk." Âyette, onlann zalim olduklarnn açkça belirtilmesi,


onlarn zulümde haddi atklarn bildirmek içindir. Yahut her zalimin,
kendisine bakalarnn da ortak olduu bir zulmü vardr; onlara ortak
olan herkes kendilerine katlr; Kurey ve dierleri gibi. Onlara, içinde
ebedî olarak kalacaklar bir azap hazrladk.
A
Devamndaki öyle buyruluyor: "Ad', Semûd'u ve Res halkn
âyette
helak ettik." Âd ve Semûd hakknda, A'râf sûresinin 65-78. âyetlerinin
tefsirinde bilgi geçti.

Res halkna gelince, onlar, Hz. uayb'n faieyhissciam] kavmidir.

bn Abbas Iradvaiiahu anh| demitir ki: "Res halk, kuyu banda yer-

leip yaayan halktr."


572 25. FUKKAN SÛRES 37-40 Cü/.: 19

Vehb b. Münebbih demitir ki: "Res insanlar, kuyu bana yerle-

mi ve küçükba hayvanla geçimini sürdüren bir kavimdi. Putlara ta-

pyorlard. Allah Teâlâ onlara Hz. uayb' [aleyhisselâmi gönderdi; onla-

r hak dine davet etti. Halk ona eziyet verdi ve azgnlklarnda devam
ettiler. Cenâb- Hak, onlar azabndan sakndrd; aldn etmediler. Bir

gün, evlerinin orta yerindeki kuyunun etrafnda bulunuyorlarken kuyu


4%
çöktü, onlar ve evlerini yerin dibine geçirdi, hepsi helâk oldu."

Katâde demitir ki: "Res, Yemâme'nin Felç bölgesinde bulunan bir

beldenin addr. Bu belde ahalisi, kendilerine gelen peygamberi öldür-


düler; bunun üzerine Allah Teâlâ onlar helâk etti."

Res halk, Hûd ve Salih kavminin geride kalanlardr. Onlar, bir

kuyu etrafnda yaayan halktr ki Allah Teâlâ onlar hakknda öyle bu-
yurmutur:

"Halk zulmedip dururken helâk ettiimiz nice memleketler vardr. Artk


duvarlar tavanlarnn üzerine çökmütür. Geride nice kullanlmaz kuyular
ve bombo yüksek saraylar kalmtr " (Hac 22/45).
Saîd b. Cübeyr497 ve dierleri demitir ki: "Res insanlan, kendilerine
Hanzale b. Safvân adnda bir peygamberin gönderildii bir kavimdi.
Onlann bulunduu yerde 'Feth' isminde yükseklii 1 mili 49H bulan bir

da vard. Bu dada, 'anka' adnda ava bir ku vard, kularn en büyü-


ü idi. Üzerinde her türlü renk vard. Boynunun uzunluundan dolay
ona 'anka' deniyordu. Kulara saldrp onlar yiyordu. Bu anka bir gün
ackt, bir çocuun üzerine saldrarak onu kapp götürdü. Bunun için
bu kua 'ankâ-y murib' dendi. Çünkü o, yedii av ailesinden uzaa
götürerek yiyordu. Sonra bu anka, gelimi bir kz çocuunu kapp ka-
çrd. Bunun üzerine kuu, peygamberlerine ikâyet ettiler. O da,
halk,

'Allahm, onu helâk et ve neslini kes' diye beddua etti; bunun üzerine
kua bir yldrm isabet ederek onu yakt; artk ondan bir iz kalmad.

4% bk. Sa'lebî, cl-Krf v'l-Beydn, 4/413-416. Mana, Sa'lebfve göre verildi.

497 Saîd b. Cübevr b. Hiâm el-Escdî (v. 95/713), EbÛ Muhammed ve Ebü Abdullah künye-
leri ile anlr. AbduiLn b. Abbas'n Iradyallahu anh) banda bulunduu Mekke ekolünde
yetimi tâbiin de\ r Müessirlerindendir.

498 Bir deniz mili, 185^ melredir.


Cü*_19 _ _ 25^FURKAN_SÛRES 37-40_ 573

Ondan sonra bu ku, Araplar arasnda bir darbmesel oldu. Daha sonra
bu ehir halk, peygamberlerini öldürdüler, Allah da onlar helâk etti."**

Mukâtil ve Süddî demilerdir ki: "Onlar, Antakya'daki bir kuyu-


nun etrafnda yaayan halktr. Orada Habib en-NeccârT öldürdükleri
için kendilerine, o yere nisbet edilerek 'Res halk' dendi. Onlar Yâsîn
sûresinde bahsedilen halktr."

Onlarn, hendekler kazarak, içlerini atele doldurup müminleri


hendeklere atan kavim olduklar da söylenmitir. Araplar'n kelâmnda
res, kuyu, kabir, maden ve baka eyler gibi yere kazlan her eydir.

krime demitir ki: "Res halk, bir kuyu kazp içine peygamberlerini
atan kavimdir."

Hz. Peygamber jsallaUahu aleyhi vcselleml bir hadislerinde öyle buyur-


mutur: "Cennete giren insanlarn ilki, siyah bir köledir. Bunun durumu
udur: Allah Teâlâ, bir ehre bir peygamber gönderdi. Ona ehir halkn-
dan, bu siyah kölenin haricinde kimse iman etmedi. ehir halk bir kuyu
kazarak peygamberlerini içine att; kuyunun azn da büyük bir tala
kapatt.

Bu siyah köle, odun toplar, onu srtnda tayarak satar, o peygam-


bere de yiyecek getirirdi. Allah Teâlâ, kuyunun azndaki ta kaldrp
içinde bulunan peygambere yiyecek sarktmas için ona yardm edi-
yordu. Bu köle bir gün odun toplarken uykusu geldi ve olduu yerde
uzanp uyudu. Bu ekilde yedi sene kald. Sonra uyand, bir saat kadar
uyuduunu zannetti. Hemen kalkp odunlarn yüklenerek ehre geldi,
onu satarak yiyecek alp kuyudaki peygambere getirdi, fakat onu ye-
rinde bulamad. O uyurken Allah Teâlâ o kavme bir mucize göstermi,
halk hata ettiini anlayp peygamberi oradan çkararak kendisine iman
etmilerdi. Peygamber halka, siyah kölenin nerede olduunu sorunca,
nerede olduunu bilmediklerini söylediler. O arada peygamber vefat
etmiti." Sonra Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vescllem) buyurdu ki: " te
bu siyah köle, (kavminden) cennete ilk girecek olandr.

499 bk. Sa'leb, el-Kef iv ’I-Beyân, 4/416.

500 bk. Sa'lebî, el-Ktf v'1-Bryân, 4/416 (Hadisenin baz ksmlar Sa'leb" nin naklinden tamam-
land). Ayncabk. Taberi, Câmu'l-Bfyân, 17/454; Süyûtî, ed-Dürrii'l-Mevsûr, 6/257-258.
25. FURKAN SÛRES 37-40 Cüz: 19

Bu halk, peygamberine iman etmitir; âyette helâk edilen kavmin


bunlar olduunu söylemek doru deildir. Sadece u söylenebilir: On-
lar, peygamberlerinden sonra, helâki hak edecek yeni eyler yaptlar;
bunun üzerine Allah onlan helâk etti.

Cafer-i Sâdk (rahmetullahi aleyhi, babas Muhammed Bâkir'in (rahrne-


tullahi aleyhi, âyet hakknda öyle dediini nakletmitir: "Res halk, erkek

erkekle, kadn kadnla yetinen (livâta ve sevicilik yapan) kimselerdi.'


w

Hz. Enes [radyallahu anhj, Hz. Peygamber'in Isallallahu aleyhi vesellem]

öyle buyurduunu rivayet etmitir:

"Kyametin alametlerinden biri de erkeklerin erkeklerle, kadnlarn kadn-


"502
larla yetinmesidir (livâta ve seviciliin yaygnlamasdr).

Bu i, bütün âlimlerin görü birlii ile haramdr.

O devirde kadnlarda bu iin yaygnlama sebebi udur: "O kavim,


aralarnda livâta fuhunu (erkek erkee ilikiyi) icat ettiler, kadnlan
terkettiler. Kadnlar, kocasz olarak bota kaldlar. O zaman tblîs'in kz
Velihât isminde bir dii eytan, kadn sürerinde gelip kadnlan birbiriy-
le sevimeye özendirdi, onlara bunun nasl yapüacan öretti. Onlar
da bu ie altlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ onlann üzerine, gecenin
evvelinde bir yldnm gönderdi, onlan gecenin sonunda yere batrd,
günele birlikte üzerlerine iddetli bir sayha gönderdi; hepsi helâk oldu,
geride kimse kalmad ." 503
"
Âyet öyle bitiyor: Ayrca bunlarn arasnda pek
, çok nesli de helâk
ettik."

Âyetin metninde geçen "kam", "asr" demektir. Bir kam, yetmi se-
nedir. Onun yetmi seneden az olduunu söyleyenler bulunduu gibi,

daha fazla sene için kullanldn söyleyenler de olmutur.

501 Sa'lebî, el- Ke/ ve I -Beyân. 4/421. Bu konuda Cafer-i Sâdk’tan gelen benzer rivayetler için
bk. Süvûtî, cd-Dürrü'I- Mensûr, 6/257; Boyhakî, uabü'l-lmân, nr. 5463-5464; tbn Asikir,
Târihu Dmak, 50/320.

502 Sa'lebî, el-Kef v I-Beyân, 4/421; Taberâm, el-Kcbir, 10/282; Heysem, ez-Zevâd, 7/323.

503 bk. Sa’lebî. el-Kef ir 'I- Beyân. 4/421.


Cüz: 19 25. FUR KAN SÛR E S 37-40 57 5

Yani bu bahsedilen ümmet ve gruplarn arasnda, saysn sadece


her eyden haberdar olan ve her eyi bilen Allah'n bilecei pek çok nes-
li helâk ettik.

"
Âyet öyle devam ediyor: Bunlarn her birine misaller getirdik." Yani
onlara, peygamberler vastasyla, kendilerini içinde bulunduklar isyan-
lardan ve inkârdan sakndran hayret verici kssalar açkladk.

Âyetin kastnn u olduunu söyleyenler de olmutur: Onlarn ba-


na gelen Allah'n azabn ve onlar yerle bir etmesini açklamak, bir de
onlan peygamberlerini yalanlamaya götüren durumu ortaya koymak
için misaller verdik; bunu onlardan sonra gelenlere bir ibret olsun diye
yaptk.
"
Âyet öyle bitiyor: Hepsini yerle bir ettik. " Yani onlar, hayret edile-
cek ekilde helâk ettik, hepsini krdk geçirdik.

Cenâb- Hak sonra, yerle bir edilen bu kavimlerin geride kalan


baz kalntlarndan bahsederek öyle buyurdu: "Andolsun onlar yani ,

Mekkeliler, bela yamuruna tutularak yok edilen ehre uradlar ." Buras,
Sodom'dur. O, Lût kavminin en büyük ehriydi. Onlar, toplam be e-
hirdi; Allah Teâlâ dördünü helâk etti, bir ehri brakt. Orann insanlan,
o çirkin ii günahn) yapmyordu; dierlerini ise Cenâb- Hak
(livâta

üzerlerine ta yadrarak helâk etti. "Bela yamuruna tutularak yok edilen


ehre uradlar" âyetiyle iaret edilen budur; yani Allah o ehrin üzerine
ta yadrd.

Âyetin vermek istedii mana udur: Vallahi Kurey, ticaret ileri

için am'a gidilerinde, Allah'n helâk ettii ve geride harabesi kalan o


ehre uradlar.

" Yoksa onu görmüyorlar myd?" Oradan gidip gelilerinde, helâk


edilen ehri görüp içindekilerin hallerini düünerek iman etmeleri ge-
rekmez miydi?

"Hayr! Onlar tekrar dirilmeyi ummuyorlar." Bilakis onlar, öldükten


sonra dirilmeyi inkâr eden, ondan korkmayan ve amellerinin sevabna
ulamay arzulayan müminlerin bekledii gibi yeniden dirilmeyi bekle-
meyen bir kavimdir.
576 25. FURKAN SÛRKSt 37-40 C üs. 19

Âyete u mana da verilmitir: Bilakis onlar, öldükten sonra dirilme-


yi inkâr eden, tamamen gaflete dalm, helâk edilen ümmetlerin bana
gelen ii, Allah'n kudretiyle deil, kendiliinden rastgele olmu bir ey

gibi gören kimselerdir. Kalplerine vurulmu inkâr mührü, onlar tefekkür


etmekten ve ibret almaktan engelledi. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

37-40. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Akll ve nefsine acyan bir mümine, önceki ümmetlerden helâk


olanlara bakmas, olann helâk sebebi hakknda düünmesi, onlarn
helâk olmasn gerektiren eylerden saknmak için bütün gayretini gös-
termesi gerekir. Onlar helâk eden ey, peygamberlere kar gelmek ve
iman terketmek olmutur. Böylece mümin, Hz. Peygamber fsaliaiianu

aleyhi vesellem) emir ve yasak olarak her ne getirmi onlara uymaya son
derece gayret göstermeli, onun tevik ettii eylere rabet etmeli, yo-
luna uymal, sünnetine tâbi olmal, imann kemale erdirmeli, öldükten
sonra dirilmeyi, kabirlerden kalk ve lâhî huzurda toplan sürekli

gözünün önünde tutmaldr. te kurtulu yolu budur.


Bir mürid de bir derviin müridlikten dütüünü, amel aaçlarnn
kuruduunu gördüünde, onun ayam kaydran bu eylerden sakn-
mas gerekir. Mürid, o kimsenin manevi yoldan dönüünün sebebim
aratrmal ve bütün gücüyle o halden saknmaldr. Manevi yoldan
iyi

dönü genelde u sebepten meydana gelir:


1. eyhinin terbiyesinden çkp bakasna gitmek.

2. eyhinden yüz çevirmek veya baka bir sebeple kalbinden eyhi-


ne kar hürmet ve saygsnn dümesi.
3. Manevi hallerle çok urap kendisine usanç gelmesi.
Allah Teâlâ'dan bizi, lutuf ve keremiyle bütün bu hallerden koru-
masn isteriz.
,

Cüz: 19 25. FL'RKAN SÜRESl 41-44 577

Peygambere Hürmetsizliin Cezas

Cenâb- Hak sonra, doru yola giditeki vastay (peygamberi) yü-


celtmeyen kimsenin cezasnden bahsederek öyle buyurdu:

41. Onlar seni görünce sadece elenceye alarak Allah'n peygam-


",

ber olarak gönderdii kimse bu mu?"

42. ilâhlarmza smsk sartlmasaydtk neredeyse bizi


" Eer
ilâhlarmzdan uzaklatracakt!" derler. Onlar azab gördükleri za-
man, asl kimin yanl yolda olduunu bilecekler.

43. Nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Onu sen

mi koruyacaksn?

Yoksa sen onlarn çounun (hakk) dinlediklerini yahut


(onu)
44.

anladklarn m
sanyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta gidi-

at olarak onlardan daha akn bir haldedirler.

Tefsir
" Mekke mürikleri sen. gö-
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Onlar yani
elenerek veya seni elence konusu
rünce sadece elenceye alarak, seninle
gönderdii kimse bu mu i" derler.
yaparak, 'Allah'n peygamber olarak
578_ 25. FUR KAN SÛRES 41-44 Cüz: 19

Onlann, peygamber gönderilmesini ve peygamberlii son derece


inkâr ettikleri halde, "Allah’n peygamber olarak gönderdii kimse bu mu?"
demeleri, bu ii kabul ettiklerinden deil, alay içindir.

"
Müriklerin sözü öyle devam ediyor: Eer ilâhlarmza smsk sa-

rlmasaydk neredeyse bizi ilâhlarmzdan uzaklatracakt!" Bizi putlara


ibadetten tamamen döndürecekti! Onlann, putlara tapmanm doru bir

yol olduunu iddia ederek sapknla dönmeleri, son derece sapkn bir

halde olmalarndandr.

Onlann bu sözü, Allah Resûlü'nün, onlan doru yola davette ve


kendilerine mucizeler göstermede büyük bir çaba harcadn göster-

mektedir; öyle ki eer ileri derecede azgnlk ve taklit hastal içinde


olmasalard, neredeyse dinlerini terkedip slâm'a girme noktasna gel-
milerdi.

Allah Teâlâ âyetin devamnda öyle buyurdu: "Onlar, inkâr ve inat-


larnn gerektirdii azab gördükleri zaman, asl kimin yanl yolda, hata

içinde olduunu bilecekler ." Bu âyette onlara apaçk bir tehdit vardr.
Onda una da dikkat çekilmektedir: Cenâb- Hak mühlet verir, fakat

asla ihmal etmez.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor:

" Nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü?" Yani yapt-
ve terkettii her ite nefsinin arzusuna tâbi olan ve böylece nefsini
mâbudu yerine koyan kimseyi gördün mü?
Allah Teâlâ resûlüne buyuruyor ki: O kimse, emrine boyun eecei
mâbudu olarak sadece nefsini görüyor; artk sen onu doru yola
çar-
maya ve hidayete ulatrmaya nasl
güç yetireceksin?

Rivayet edildiine göre Câhiliye devrindeki


insanlardan biri taa
^P ar l; ° ndan daha
bir ta bulunca onu brakr yeni bulduu taa
^

504 , ,7/459; Vlhidt Tefshil-Kur'âni'l-Mecld. 3/341 (B^.


«mT
"

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 41-44 579

Hasan- Basrî demitir ki: "Âyetin hükmü, hevâsna (nefsin kötü ar-

zularna) tâbi olan herkesi içine alr ." 505

Âyet öyle bitiyor: "Ona sen mi koruyucu olacaksn?" Onu, nefsine


tâbi olmaktan ve onun arzulad eye ibadet etmekten sen mi koruya-
caksn? Âyette sanki öyle deniyor: O kimsenin hevâsna itaat etmedeki
arln ve doru yola tâbi olmaktan ileri derecede kaçn gördükten
sonra, onu imana sen mi zorlayacaksn? O bunu ister kabul eder, ister

geri durur; sana düen sadece tebli etmektir.


Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Yoksa sen onlarn çounun
(hakk) dinlediklerini yahut onu anladklarn m sanyorsun?" Yani onlarn
çounun, senin kendilerine okuduun âyetleri tam olarak dinlediini
veya içinde geçen öütleri ve ibretlik hadiseleri iyi düünerek anladk-
larn m zannediyorsun?
"Onlar hayvanlar gibidirler. Yani iittikleri âyetlerden istifade etme-
me ve gördükleri delil ve mucizelerden etkilenmeme konusunda onlar,
son derece gaflet içinde bulunan ve aknlkta misal verilen hayvanlar
gibidirler; hatta gidiat olarak onlardan daha akn bir haldedirler .

Çünkü hayanlar, kendilerine yiyecek veren ve onlarla ilgilenen sa-


hiplerine boyun eer. Onlar, iyilik edenle, kötülük edeni tanr. Kendi-
lerine fayda verenin peine düüp zarar verenden kaçnr. Otlayacak-
lar yerlere ve su içecei kaynaklara gider, dinlenme yerlerine çekilir.

Hevâlanna tapan bu kâfirler ise yüce yaratclarna ve kendilerine nzk


verene boyun emezler. Yüce Allah'n kendilerine yapt iyilikle onla-
rn en azl düman olan eytann yapt kötülüü birbirinden ayrp
tanmazlar. En büyük fayda olan sevabn peine dümezler. En büyük
zarar ve felaket olan azaptan çekinmezler. En kolay merep ve en tatl su
kayna olan hak dine gelmezler.
Bir de u Bu hayvanlar, her ne kadar peinden hayr getiren
var:

hakkn ne olduunu bilmeseler de peinden er getirecek bir bâtln


(tehlike ve zararn) peine de dümezler. Kâfirler ise böyle deildir; çün-

kü onlar, bâtl (bo ve zararl) ileri esas kabul ettiler ve bütün er ileri
onun üzerine bina ettiler.

x)5 bk. Neeli, Mcdânku't-TtnzU, 3/246.


580 25. FURKA N ÛRESU l_-44_ Cta 19

Aynca hayvanlarn cahillikleri ve aknlklar kendilerinde kalr,


bir bakasna geçmez; bu hevâsma tapan kâfirlerin cahillikleri ise sade-

ce kendilerinde kalmayp fesadn yaylmasna, insanlarn doru yoldan


alkonulmasna, kullar arasnda fitne ve karkln alevlenmesine se-
bep olur.

Aynca hayvanlar, aklî kuvvetleri (tefekkür ve yorumlama melekele-


ri) bulunmad için, kemal halini talep etme imkânlar yoktur. Aslnda
onlann bundan dolay bir kusurlar olmad gibi, olgunluk hâlini elde
edemediler diye knanmazlar da. Hevâsma tapan bu kâfirlere gelince,
onlann aklî kuvvetlerini kullanma imkân varken onlar aslî ftratlarm
(Allah'n yaratlta kendilerine verdii meleke ve kabiliyetleri) yanl
yolda kullanp boa harcadlar; bunun için en büyük cezay ve en id-
506
detli azab hakettiler. Bu açklamalarn asl Beyzâvrye aittir .

41-44. Âyetlerin Tasavvuf? aretleri

Hz. Peygamberi [saiiaiiahu aleyhi vesellem] yüceltmek, kendisine hürmet


ve sayg göstermek, kulu Allah'a yaklatran, Allah'n rzasna ulatran
ve onu Mevlâ'snn huzuruna dahil eden en büyük amellerden biridir.

Çünkü Hz. Resûlullah [saJlaiiahu aleyhi veseliemL Allah ile kullan arasnda
en büyük kap ve en güzel vastadr. Kim onu yüceltir, kendisine hür-
met ve sayg gösterip hizmetini tam olarak yerine getirirse bu ameli
onu, tâzim, hürmet ve sayg içinde lâhî huzura dahil eder. Kim de ona
uymaktan yüz çevirirse o kimse eve, kapnn dndan gelmitir; içeri

girmesi mümkün deildir. Onun hali, sultann huzuruna kapsudan


deil de perdeleri yrtarak gelmeye çalan kimseye benzer; bunu yapan
kimse öldürülmeyi, huzurdan dan atlp uzaklatrlmay hak eder.
Rehberin, kulu Allah'n huzuruna dahil etmesi, onu Allah' tanta-
cak eye yönlendirmesidir, tlâhî huzura giri bazan vastasz da olur,
fakat bu, çok az gerçekleen bir durumdur.

506 bk. Beyzâvî, Envârti’t-Tenzil, 2/142-143. Açklamann bir ksm için bk. Taberf, Câmiu'l-
Beyân, 17/460. Açklamann tamam için bk. Ebüssuûd, râdü’l-Akli’s-Seltm, 5/15-16. tbn
Acibe, Ebüssuûd'dan almtr.
, p
Cüz: 19 25. FURKAN SÜRES 41-44 581

Kim bu yönü (hak yolundaki rehbere itaati ve edebi) ihmal eder ve


onu hafife alrsa Allah onu huzurundan kovar ve uzaklatrr. Böyle bir
"
kimseye, Onlar seni görünce sadece elenceye alarak, ‘Allah'n peygamber
olarak gönderdii kimse bu mu?' derler" âyetindeki uyan geçerli olur ve o
kimse, nefsininhevâsn kendine ilâh edinenlerden olur. Bu durumda o,
hayvanlar gibidir, hatta onlardan daha akn bir haldedir. Çünkü kim,
doru yoldaki vastaya (peygambere veya onun vârisi kâmil müride)
uyarsa hevâs (nefsi) Allah katndan gelen eye uymu olur. Bu konuda
Hz. Peygamber [saliailahu aleyhi vesellem] öyle buyurmutur:

" Sizden birinin hevâs (nefsi), benim getirdiim eylere uymadkça, kâmil
mümin olmaz ."x7

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

Yüce Allah'n Birliinin Delilleri

Cenâb- Hak, birliinin delillerinden gafil olan ve hak yoldan sa-

panlarden söz ettikten sonra, bu delillerden bahsederek öyle buyurdu:

p iii^J
J 'J p\

ts-u #© be £j i\
© in

#© fjyii 5$! fe; Cg jd


âjüj tâ 'jc ftâi cW
tJLm C-viîî CjOj. lL (Li^Ijüb o .vAj ©

© VI Jli Ij^-b &£ U> ÜJj ©


507 Hadis için bk. Begavî, erhu s-Sünne. 1 /213; a. mJf., el-Envâr fi emâili'n- Nebiyy ’l-Muhlâr,
2/771 (nr. l234);Süyûfi, ed-Diirrü'l-Mensûr 2/178.
582 2îk F UR KAN SÛRES 45-50 Cüz. 19

45. Rabb'ine bakmaz msn, gölgeyi nasl uzatt? steseydi onu sa-
bit yapard. Sonra biz günei gölgeye delil yaptk.

46. Sonra onu kendimize yava yava çektik.

47. Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir istirahat zaman ve gün-
düzü de (i için yeryüzüne) dalma vakti yapan O'dur.

48. Rahmetinin önünde rüzgârlar bir müjdeci olarak gönderen de


O'dur. Biz gökten tertemiz bir su indirdik.
50.
49. Biz o suyu, kendisiyle ölü beldeyi canlandralm, yaratttmtz
birçok hayvann ve insann su ihtiyacn onunla giderelim diye indir-
dik.

Andolsun biz, düünüp ibret alsnlar diye bunu, insanlar ara-


snda tekrar tekrar açkladk; fakat insanlarn çou nankörlükten
baka bir ey yapmad.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, Rabb'ine bakmaz m-


sn?" Yani Onun esiz sanatna, kudret ve birliinin delillerine bakmaz
msn?
"
Âyette, Rabb’ine bakmaz msn?" buyrularak "rab" kelimesinin Hz.
Peygamber'e [sailaiiahu aleyhi veselieml ait zamirle birlikte zikredilmesi, ona
eref bahetmek ve kendisini yüceltmek içindir. Onda ayrca u bildiril-

mektedir: Bunun peinden bahsedilecek eyler. Onun kudret ve rahme-


tinin eserleridir.

"
Rabb'ine bakmaz msn, gölgeyi nasl uzatt?" Yani bütün yeryüzünü
kaplayncaya kadar gölgeyi yayd. Bu durum, tan yerinin aarmasyla
balayp günein domasna kadar geçen zaman içinde olmaktadr. Mü-
fessirlerin çounluu bu görütedir. Çünkü o, her yana yaylm gölge

olup onda yakc güne olmad gibi koyu karanlk da yoktur. Bu gölge,
âyette bahsedildii gibi (Vaka 56/30) cennetteki gölgeye benzemektedir.
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 45-50 583

Bir dier görüe göre bu gölge, aaç, tepe veya insan gibi varlk-
larn, günein domasyla günün evvelinde oluan uzun gölgeleridir.
Sonra Allah Teâlâ bu gölgeyi yava yava küçülterek (öleden sonra)
dou tarafna çevirmektedir .
506

"
Âyet öyle devam ediyor: Eer Allah isteseydi onu ahit yapard."

Yani Allah gölgeyi yerinde sabit tutard, hiç kaybolmazd, güne onu
gidermezdi.

dier mana: Gölge olduu


Bir gibi dururdu, günein seyriyle ksalp
noksanlamazd.

Âyet öyle bitiyor: "Sonra biz günei gölgeye delil yaptk. " Çünkü göl-
ge, günele bilinir; eer günein douu ve ortaya çk bulunmasayd
gölge bilinmezdi, gölgeye ait bir iz ortaya çkmazd. Eya zdd ile bilin-
mektedir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Sonra onu kendimize yava


yava çektik. " Yani bu uzun gölgeyi irademizle, günein yükselmesine
göre yava yava toplayp ksalttk. Bütün bunlar, mahlûkatn menfaat
ve iyiliine göre olmaktadr.

Dier âyette öyle buyruluyor: "O Allah ki sizin için geceyi bir örtü
yapt/' Yani gecenin karanln, elbise gibi, insan örten bir ey yapt.
" Uykuyu bir istirahat zaman yapt." Yani uykuyu, bedenleriniz için bir
rahatlama vesilesi ve amelden (iten güçten) kesilme an yapb. Uyku
anma, ölüm manasm verenler de olmutur, ölen kimse de hayattan ve
iten kesilmi olmaktadr. "O Allah sizi, geceleyin öldürendir (uyku ile bir

nevi ölüm halini yaatandr )" (En'âm 6/60) âyeti de bu manadadr. Âyetin
peinden, kalkp etrafa dalmaktan bahsedilmesi de bu görüü destek-
lemektedir.

Âyet öyle bitiyor: "Ve gündüzü de dalp çalma vakti yapt. " O va-
kitte halk, geçimlerini temin için yeryüzüne dalr.

508 Ebüssuûd (rahmetullahi aleyh) bu manay tercih etmi ve çounluun tercihi olan önceki
manann, Ayetteki asl kast yanstmadn söylemitir (bk. Ebüssuûd. IrâdU’l-Akli's-
Scfim, 5/16-17).
584 25. FURKAN SÛRES 45-50 Cüz: 19

Bu âyet, Allah Teâlâ'run kudretine debi olmakla birlikte, onda yüce


Mevlâ'nn nimeti de ortaya konulmaktadr. üphesiz insann gece ile
örtülmesinde, din ve dünya ile ilgili pek çok fayda vardr, ölüme benze-
yen uykuda ve yeniden dirilmeye benzeyen uyanmada, ibret alabilenler

için büyük bir ders vardr.

Hz. Lokman [aleyhisselâm] oluna demitir ki: "Olum, uykuya dald-


n gibi ölürsün; uykudan uyandn gibi de dirilirsin."
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Rahmetinin önünde rüzgâr-
lar bir müjdeci olarak gönderen O'dur. " Yani O, yamur yadracak bulut-
lan diledii yere götürmesi için onlan tayacak rüzgân gönderdi. Onu,
yamurun öncesinde gönderdi.Yamurun yamas için, önce rüzgâr
eser, sonra bulutlar devreye girer, peinden yamur yaar.

"Biz gökten tertemiz bir su indirdik. " Yani gökten son derece temiz
bir su indirdik. u âyet de suyun bu özelliini ifade etmektedir: "O size

kendisiyle temizlenmeniz için gökten bir su indiriyor" (Enfâl 8/ il).

Cenâb- Hakk'n, suyu tertemiz olarak tanmlamas, onun nimet


oluunu en güzel ekilde ifade etmek içindir. üphesiz tertemiz olan su,
içine baka maddeler kararak temiz ve temizleyicilik özebiini kaybe-

den sudan daha faydaldr ve içimi daha kolaydr.

Mana udur: te biz, o suyu bu ekilde tertemiz indirdik.


Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Biz o suyu, kendisiyle ölü

beldeyi canlandralm, yarattmz birçok hayvann ve insann su ihtiyacn


onunla giderelim diye indirdik."

Kuraklk ve ktlk ile ölü hale gelen bir belde, yaan yamur sa-

yesinde biten bitki ve yeil otla canlanr. Beldeden kast, yeryüzünün


mâmur veya harabe halindeki bir parçasdr. Biz o temiz suyu, vadilerde
akarken yahut kuyularda ve havuzlarda bulunurken, yarattmz bir-
çok hayvann ve insann su ihtiyacn onunla giderelim diye indirdik.

Âyette, yeryüzünün canlanmasn, hayvanlarn ve insanlarn su ih-

tiyacnn giderilmesinden önce dile getirdi; çünkü yeryüzünün canlan-


mas, hayvanlarn ve insanlarn ihya sebebidir. Dier hayvanlar içinde
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 45-50 585

özellikle ehlî hayvanlanr Kr'an'n ifadesiyle "en'âm"n dile getirilme-

si, insanlann asl fayday genelde onlardan gördüü içindir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Andolsun biz, düünüp ib-

ret alsnlar diye bunu insanlar arasnda tekrar tekrar açkladk. " Açklanan
eyden kast, güzel gayeleri dile getirildii gibi bulutlann olumas ve
yamurun yamasdr. Bu durum, Kurian'da ve geçmi kitaplarda tek-
rar tekrar agklanmtr.

Âyetteki "açklama" anlamm verdiimiz "sarrafe" fiili, "sevket-


mek, sürmek, datmn yapmak" manalanna geldii için, bazlan
âyete u manay vermiledir: Biz o yamuru, her sene baka bir beldeye
evkettik.

dier mana: Biz o yamuru, onlarn aralarnda farkl ekillerde


Bir

dattk; onu kimisine saanak, kimisine serpitirme eklinde, kimisine


çie halinde, kimisine de devaml olarak yadrdk.

Bazlan, sevkedilen eyin rüzgâr olduunu söylemitir.

"
Bazdan da daha önce geçen, Kâfirler, 'Kur'an ona toptan indirilsey-

di yal' dediler" (Furkan 25/32) âyetine bakarak, açklanan bu eyin, Kur'an


olduunu söylemitir. Biraz sonra gelecek olan, "Onlarla Kur'an'a daya-
narak büyük bir mücâhedeye gir" ((Furkan 25/52) âyeti de bu görüü destek-
lemektedir.

Onu, ibret alsnlar ve ondaki nimetin kymetini bilsinler diye önceki

ve sonraki insanlar arasnda açkladk.

Yahut bu ekilde Allah'n kudretinin sonsuzluunu ve rahmetinin


geniliini anlasnlar diye, onu insanlann arasnda açkladk.

Âyet öyle bitiyor: "Fakat önceki ve sonraki insanlarn çou nankör-


lükten baka bir ey yapmad." Yani bu nimetleri bilerek inkâr ettiler ve
onlara alaka göstermediler. Çou defa da o nimetleri yaratcsndan ba-
kasna nisbet ederek, "Bize u bulut yamur yadrd" dedder.
BuhârTde geçen kudsî bir hadiste Allah Teâlâ öyle buyurmutur:

"Yaan yamur sebebiyle kullarmdan bazlar bana inandlar, bazlar


inkâra dütüler. Onlardan , 'Bu gece Allah'n fâzl ve rahmetiyle yamura
" -

586 25. FURKAN SÛRESt 45-50 Cüz: 19

kavutuk' bam imnp yldzlarn kendi balarm yamur yad-


diyenler,

racan inkâr ettiler. çlerinden 'u yldz ve bulut tarafndan yamura ka-
,

vutuk' diyenler ise yldzlarn kendi balarm yamur yadracana imnp


beni inkâr ettiler. Yaan yamur sebebiyle insanlarn bir ksm ükre, bir kts

m küfre girdiler . 5W

mam Müslim'in rivayetinde hadis u ekilde bitiyor:


" Kullarma ihsan etmi olduum nimet yüzünden içlerinden bir ksm
beni unutup, 'Yldzlarla yamura kavutuk , bizi yldz ve bulutlar sulad'
"5l0
diyerek küfre (ve irke) dütüler.

Buna göre kim, yaan yamurlan yldza, buluta, rüzgârlara nis-

bet eder ve onlarn Allah'n yaratt birer varlk olduunu inkâr ederse
küfre girmi olur. Kim de onlan yaratann Allah Teâlâ olduuna inanr,
bununla birlikte yldz, bulutu ve rüzgân yamurun bir alameti olarak
görürse o kimse, inkâra dümü olmaz.
Abdullah b. Mesud'dan (radyallahu anh] rivayet edildiine göre Hz.
Peygamber (saiiaiiahu aleyhi vesellem] öyle buyurmutur:

"Yeryüzüne bir senede dier seneden daha fazla yamur yamaz. Fakat
Allah Teâlâ, nzklar taksim etti ve onlar dünya semasnda yamur damla-
cklarm koydu. Her sene belirli ölçüde yamur yaar. Ancak bir topluluk

isyanlara dalnca Allah, o yamuru bakalarm gönderir. Bütün insanlar is-


yam dalnca, Allah bu yamuru çöllere ve denizlere sevkeder. "5n En doru-
sunu Allah Teâlâ bilir.

45-50. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Bütün kâinat, maddi yönüyle kaybolup giden bir gölge ve insa-


n perdeleyen bir engeldir. Onun kendisinden kaynaklanan bir varl-
yoktur. Asl varlk, ezelî ve ebedî olan Allah'a aittir. Kâinatn, ezelî

509 Buhârî, Megâzî, 35; Ebû Davud, Tb, 22; Nesâî, Istiska, 16.

510 Müslim, mân, 125. Bu ksm tefsirde mevcut deildir.


511 Sa'lebt, el-Kef v'l-Bryân. 4/421; Begav, Medlimü’t-Tenzll, 3/372 (Beyrut 2002). îbn
Abbas'a ait ksa bir rivayet için bk. Hâkim, Müstedrek, 2/403.
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRESl 45-50 587

mana denizine göre konumu, aaçlarn, denize düen gölgeleri gibidir.


Aaçlarn denizdeki gölgeleri gemilerin akp gitmesine mâni olmad-
gibi, kâinatn gölgeleri de fikir gemilerinin ezeli mana denizinde,

ceberût âleminin tecellileri içinde dalp gitmesine mâni deildir; bilakis


fikir gemisi (basiret gözü) eyay delip geçer, Cenâb- Hakk'n ceberût
âlemindeki tevhid denizine dalar. O, evvel ve âhir, zâhir ve bâtm, ulvî

ve süfli âlemle ilgili tecellilerin olduu bir âlemdir.

O durumda fikri (basireti) Allah Teâlâ'dan, kâinattan hiçbir eyin


"
gölgesi, (gölge mesabesinde olan hiçbir varlk) perdelemez. Rabb’ine

baksana ..." âyeti bu hale iaret etmektedir. Buna göre mana udur: Ey
ârif, Rabb'ine baksana, rubûbiyyet hâzinesinin ve gaybn iç yüzünün
bilinmesi için gölgeyi yani kâinat gölgesini nasl uzatt? Sonra Allah,
kendisine mana âleminin hakikatlerini açmak istedii basiret gözünden
bu gölgeyi kaldrd; artk o basiret gözü, ezelin hakikatini ve gaybn iç

yüzünü müahede eder, yüce Allah' yaknen tanr.

Eer Rabb'in isteseydi, o gölgeyi sakin ve sabit tutard; o zaman


varlklar basiret için bir perde olurdu; bu durumda kul, varlklarla per-

delenip ilâh nurlan müahededen mahrum kalrd.

Sonra biz, irfan güneini o varlklar üzerinde bir delil yaptk; kul
onunla her eyi Allah'a bir delil yapar; Candan bakasn görmez.

Sonra biz, onu yani varlklara ait bu gölgeyi Hak yolcusunun veya
ârifin yava yava çekip alrz, Hak yolcusu var-
kalbinden toplarz, onu
lklar görmekten yava yava uzaklar, öyle bir hale gelir ki kendisini
ve kâinattaki dier varlklar (vücut sahibi) görmekten fâni olur; sadece

her eyi yoktan var edeni müahede eder. Çünkü bu hal kulda, zamanla

ve altrarak gerçekleir. Kulun varlklardan fâni olmas gerçek manada


gerçekleince, Allah'n eserlerini müahede etmek, hikmet âlemindeki
hükümleri ayakta tutmak ve kulluun hakkn yerine getirmek için geri
döner (insanlarn içine girer, hikmet âlemi olan dünyann gereklerine ve
dinin zâhirî hükümlerine göre yaayarak kulluk yapar).
588 25. FURKAN SÛRES 45-50 Cüz: 19

Allah, maneviyat yolcusu için kabz 512 halini onun için bir elbise yani

hatalardan koruyan bir perde ve örtü yapt. Çünkü kabz halinde genel-
de hâkim olan durum sakinliktir; o haldeki insan da belalardan emindir.
Allah uykuyu, yani kendi tedbir ve tasarrufunu terketmeyi sâlik için bir
dinlenme yapt; onu kendi tedbir ve tercihinin yorgunluundan rahata
kavuturdu.

Allah, sâlik için bast halini de gayret, amel ve çalma vesilesi yapt;
o halde kul, eer edebini korursa manevi ilimlerin peine düer ve yeri
marifetler elde eder. unu da hatrlatalm ki o halin edebini çok az in-

san koruyabilir; çünkü o, ayaklarn kayaca bir alandr. Bunun için tbn
Atâullah- skender! Hikem adl eserinde öyle demitir:

"Çok kere sen, bast halinde elde edemediin fayday kabz ha-
linde elde edersin; hangisinin sizin için daha faydal olduunu
bilemezsiniz ." 513

O Allah ki ilâh vâridatlann rüzgârn rahmetinin, yani marifetinin


önünde bir müjdeci olarak gönderir. üphesiz lâhî marifetten (Cenâb-
Hakk' yakînen tanmaktan) daha büyük rahmet yoktur.

Biz, gayb âleminin semasndan tertemiz bir su indirdik. O, Allah'


bilme ilmidir ki onunla ruhlar ve srlar ihya olur, varlklarn bandan
hür olanlarn kalpleri temizlenir. Biz onu, ölü bir beldeyi yani gaflet ve
cehaletle ölmü ruhu diriltmek ve yarattmz birçok hayvan ve insan
onunla sulamak için indirdik. Çünkü mana suyu, her maddede sirayet

eder; tevhid suyu bütün varlklarda bulunur. Bu durumu marifetten


cahil olan bilmez, onu bilenler bilir. nsanlarn çounluu bu hakikati
inkâr eder. Bunun için Cenâb- Hak öyle buyurdu:

512 Kabz, darlk, sknt, tutulma, tkanma, ruhun üzüntülü, dertli ve endieli olmas, kalpte-
ki tadn gitmesi, verimin dümesi, huzurun yok olmasdr. Kabz, yüce Allah' m azameti-
nin ve celâlinin tecellilerini müahede halidir.
Bast nee, sevinç ve kalbin huzur halidir. O, kalbin genileyip açlmas, kalbe lâhî lutuf,

Ruhun lâhî feyiz ve kalbin ilham alma halidir. Dier bir tabirle
rahmet, sevgi indirilmesidir.
bast yüce Allah'n cemal tecellilerine mahzar olma halidir. Kabz hali, daha fazla zikir, dua,
tazarru ve boyun büküldüünü temin etmek, bast hali ise ükür ve ameli artrmak içindir.

513 Hikmetin açklamas için bk. tbn Acibe, kdzü'l-Htmem fi erH'l-Hikem, s. 295.
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 51-52 589

"Biz onu aralarnda farkl ekillerde dattk." içinde sr olan her ey,
hayatn bu manevi sudan almaktadr; sadece insanlarn çou onu inkâr
ve reddeder; ondan yalnzca Allah'n dostlan içinde seçkin kullan fayda
Hayrl
görür. ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

Hz. Peygamber [salkllahn aleyhi veseiiemi. Bütün Âleme Gönderilmitir

Marifet suyu, insanlara sadece sebeplerin eliyle (peygamber ve hali-


aracl ile) sunulur. Yaan yamura kyas edilince, çeitli ktalara
feleri

yamur tayan bulutlarn birden çok olduu gibi, insanlara maneviyat


suyunu ulatran araclann yani peygamberlerin de çok olmas gerekir-
di. Sadece peygamberimiz Hz. Muhammed [saiiaiiahu aleyhi vesellem] hak-
knda durum bunun olmu; o, bütün insanlara tek peygamber
aksine
olarak gönderilmitir. Bu durum, onun erefini artrmak ve anm yü-
celtmek için yaplmtr. Allah Teâlâ, onun bu haline iaret olarak öyle
buyurmutur:

jojiâ-i çii &o ’fj. öî


0$ uiiij L.
lâm
51. Dileseydik (senin zamannda da) her memlekete bir uyana (pey-

gamber) gönderirdik (fakat bunu yapmadk).

52. Resûlüm, kâfirlere itaat etme, onlara kar bu Kur'an'la büyük


bir mücadele ver.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Dileseydik her memlekete, onlar uyaran
uyarc peygamber gönderirdik." üphesiz her beldeye yamuru pay-
bir

latrdmz gibi her beldeye orann insanlarn uyana bir peygamber


gönderirdik, böy lece senin peygamberlik yükün hafiflemi olurdu; fakat
biz böyle yapmay dilemedik. Biz sana bütün beldeleri uyarma görevini
yükledik; u âyette belirtildii gibi:
590 25. FURKAN SÛRES 51-52 Cüz: 19

"Bütün âlemlere bir uyarc olmas için kuluna Furkan’ (Kur'an' indi-
ren Allah ne kadar yücedir " (Furkan 25/ 1).

Bunu, senin en yüksek dereceyi elde etmen ve dier bütün peygam-


berlere üstün olman için yaptk.

"öyle ise kendilerine uyman ve yaraman için seni çardklar i-


lerde kâfirlere itaat etme; ben seni bütün peygamberlere tercih ettiim
gibi sen de benim nzam bütün arzulara tercih et." Sanki bu âyet, Hz.
Peygamber'i [sailailahu aleyhi veselleml, kâfirleri idare etmekten ve davette
kusur etmekten sakndrmaktadr. Bu sakndrma, onlara kar hakk
açkça söyleme konusunda kendisinde bir anma meydana gelmemesi
için yapld.

mam Kueyri âyetin tefsirinde demitir ki: "'Kâfirlere itaat etme ."
âyetinin manas udur: Sen, bizden bakasna yanamadan ve bizim
dmzda kimseyi itibara almadan bizim hakkmz yerine getirmekle
megul ol. üphesiz biz seni her durumda
yönden koruruz, hiçbir sen-
den inâyetimizi (özel yardm ve desteimizi) kaldrmayz ." 514

Âyet öyle bitiyor: "Onlara kar onunla büyük bir mücadele ver."
kar Kur'an'la, onlara Kur'an'daki sakndran, azarlayan,
Yani kâfirlere
kendilerine öüt veren ve geçmi ümmetlerin hallerini anlatan âyetleri
okuyarak, Allah katnda yeri büyük olan cihad yap. Bu rihad, içindeki
meakkatten dolay pek büyüktür. Gerçekten, söylendii ekilde, bütün
âlemi hakka davet etmek en büyük cihaddr.

Âyete u mana da verilmitir: Kâfirlerle, onlann hallerini idare et-

meden ve kendilerine yumuak davranmadan, iddetle ve sertçe müca-


dele et. Buna göre cihadn büyüklüü, onun iddetli ve sertçe yaplma-
sdr. u âyette belirtildii gibi:

" Kâfir ve münafklarla cihad et ve kendilerine sert davran!" (Tevbe9/73).

En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

514 bk. Kueyri, Letâifü'l-irdlA/tt-


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 51-52 591

51-52. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

nsanlar himmet ve halle birlikte sözle inzar edip uyarmak, çok az


bulunacak yüksek bir haldir. Bu ayn asrda büyük bir ik-
tür zatlardan

limde üç yahut dört tanesinin bir araya gelmesi nadirdir. Çünkü Allah
Teâlâ, hikmeti gerei bunu istememitir. Hak Teâlâ öyle buyurmu-

tur:

“Dileseydik her memlekete bir uyartc gönderirdik ." Onlarn says az


olup kendilerinden fayda çok olunca, kymetleri çok büyük olur.

nsanlar uyaran kimsenin, herkesi haline uygun uyarmas gerekir.

Açktan isyan edenlerin iddetli bir ekilde uyarlmas gerekir; onlan


idare etmemeli ve kendilerine yumuak davranmamaldr. Davetçinin,
taat ehli kimseleri uyarrken onlan müjdelemeli ve kendilerine ii ko-
laylabrmaldr. Bu konuda Hz. Peygamber (saiiaiiahu aleyhi vesellem] öyle
buyurmutur:
"
Kolaylatrn zorlatrmayn; müjdeleyin
, , nefret ettirmeyin."™

Davetçi kimsenin, ince bir zekâ ve ferasete ihtiyac vardr; tâ ki da-


vet edip uyard herkese layk olduu eyi versin ve her birine gücü ka-
Hayrl
dar yük yüklesin. ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.

lâhî Kudretin Delilleri

Cenâb- Hak sonra, sonsuz kudretinin delillerinden bahsederek


öyle buyurdu:

W ;Ü # © 0^ 0^3 ^5>: fc;

515 Buhârî, Ilm, 11, Cihad, 60; Müslim, Cihad, 4, Ebû Davud, Edeb, 17; Ahmed, Müsned,
1/ 239.
592 25. FURKAN SÛRES 53-55 Cüz: 19

<ül Jj J-A 0
o 5ÛS— ^Sf-4&22S ^ lj;

53. Birinin suyu tatl ve susuzluu giderici, dierininki tuzlu ve


act olan iki denizi yan yana salverip aralarna görünmez bir perde ve
karmalarn önleyici bir engel koyan O’dur.

54. O, sudan bir insan yaratp ondan nesep ve akrabalk meydana


getirendir. Rabb'in, her eye gücü yetendir.

55. Onlar, Allah' brakp kendilerine hiçbir fayda ve zarar ver-


meyen eylere kulluk ediyorlar. Kâfir, Rabb'ine kart mücadele verip
durmaktadr.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Birinin suyu tatl ve susuzluu giderici,

dierininki tuzlu ve ac olan iki denizi yan yana salverip aralarna görünmez
bir perde ve karmalarn önleyici bir engel koyan O'dur."

Allah, birbirine yakn olup birbirine ulaan fakat birbirine karma-


yan o iki denizi salverdi, yollarm açb. Onlardan birinin suyu çok tatl

olup tatllndan veya soukluundan dolay susuzluu giderir; dieri


ise son derece tuzludur. kisi ayn cins madde olduu halde dieri acdr,

içinde hiç tatllk yoktur. Bununla birlikte Allah, birbirine karmamala-


r için aralanna, kudretiyle, ikisini birbirinden ayran ve karmalarna
mâni olan bir engel koymutur. Bu engel ve perde, gözle görülmeyen
bir eydir; u âyette geçtii gibi:
“Kur'an okuduun zaman, seninle ahirete inanmayanlarn arasna gizli

bir perde çekeriz" (Urâ 17/45).

Âyetin manas udur: Allah, o iki denizin arasna, biri dierine ka-
rmasn diye gizli bir engel koydu.
"

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 53-55 593

Yahut Allah, birinin dierine karmasna engel olan bir set koydu;
artk biri dierine karmaz; aa su, tatl suyu bozamaz. Eer Allah Teâlâ,
ac denizi serbest braksayd ve onu kudretiyle tutmasayd, o dünyaya
taar, tatl su ile kanr ve onu bozard.
Cenâb- Hak sonra, kudretini gösteren baka bir delilden bahsede-
rek öyle buyurdu: "O Allah, sudan yani meniden bir insan yaratp ondan

nesep ve akrabalkmeydana getirendir.

nsan cinsi iki ksmdr: Bir ksm, nesep sahibi yaplan ve nesebin
kendisine nisbet edildii erkekler; dier ksm ise kendisiyle akrabaln
olutuu kadnlardr. u âyet bu durumu ifade etmektedir:
" Ondan da erkek ve kadn olmak üzere bir çift yaratt " (Kyâme 75/39).

Müfessir îbn Cüzey demitir ki: "Nesep, bir insann, dieriyle uzak
olsun yalan olsun, bir babada veya annede birlemesidir. Shriyet ise
5,6
nikâh yoluyla oluan akrabalktr."

Hz. Ali'nin (radyaliahu anh) öyle dedii nakledilmitir: "Nesep, nikâh


helâl olmayandr; shriyet ise nikâh helâl olandr ." 517

Dahhâk ve Mukâdl'in öyle dedikleri nakledilmitir: "Nesep yedi-


dir; shriyet (evlilikle oluan akraba) ise betir. Sonra u âyeti okudu:
" Size unlarla evlenmek haram klnd: Anneleriniz, kzlarnz, kz kar-

deleriniz, halalarnz, teyzeleriniz, karde kzlar, kz karde kzlar, sizi

emziren anneleriniz, süt baclarnz, elerinizin anneleri, kendileriyle birle-


tiiniz elerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kzlarnz. Eer onlarla

(nikâhlanp da) henüz birlememiseniz ( dier kocadan olma) kzlarn alma-


nzda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oullarnzn eleri de
size haram klnd " (Nisâ 4/23-24). Bunlarn içinde ilk yedisi nesep, kalanlar
shriyet yoluyla haram olanlardr ." 518

Doru olan görü, bu âyette saylanlarn dokuzu nesep, kalanlar-


nn shriyet olduudur.

516 bn Cüzey, et-Teshîi li-UlCmi't-TenzU, 2/85.


517 bk. Sa lebi, el-Kef ve'l-Beyân, 4/425, Kurtubi, el-Câm Ii-Ahk4mi'l-Kur‘ân, 13/58.
'

518 bk. Sa'leb, el-Ketfve'l-Beyân, 4/425.


594 25. FURKAN SÛRES 53-55 Cüz: 19

Âyet öyle bitiyor "Rabb'in, her eye gücü yetendir. " Rabb'in, tek

bir nutfeden, erkek ve kadn iki cins insan yaratmaya kadirdir. Yahut
Rabb'in, tek bir maddeden, farkl âzalara ve birbirinden çok farkl huy-
lara sahip bir insan yaratmaya ve onu erkek ve kadn iki farkl cins yap-
maya kadirdir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, Allah'n birliini


gösteren bunca açk delilden sonra O'nu braktp, kendilerine ibadet et-
tiklerinde onlara hiçbir fayda salayamayan ve ibadet etmediklerinde de
onlara hiçbir zarar vermeyen varlklara kulluk ediyorlar ." Onlar, putlar veya
Allah'n dnda kendisine taplan bütün varlklardr. Çünkü yaratlm
bütün varlklar âcizdir.

Âyet öyle bitiyor: "Kâfir, kudretinin eserlerinden ve rubûbiyyetinin


delillerinden bahsedilen Rabb'ine kar mücadele verip durmaktadr." Yani
kâfir, eytana destek vermekte, inkâr ve isyanda ona yardma olmakta-
dr. Mana udur: Kâfir kimse, putlara tapma iinde eytana tâbi olmakta
vedtehmân'a isyanda ona yardma olmaktadr.
îbn Arafe" 9 âyete u manay vermitir: "Kâfir, Allah'n dostlarna
kar, Allah'n dümanlarna arka çkmaktadr; onun eytana yardm
budur."

53-55. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah Teâlâ, eriat denizi ile hakikat denizini birbirine sald. eriat
denizi, tatl ve içimi kolaydr; çünkü onu elde etmek kolaydr; avam ve
havas ona ulaabilir. Hakikat denizinin ise suyu aa ve tuzludur. Çünkü
ona sadece, nefsini kötü arzularndan uzaklatrmann acln tadan,

bu konuda onunla mücâhede eden ve nefsi manen ölüp marifetle di-

rilene kadar mücâhedeye devam eden kimse ulaabilir. te o zaman,


Mevlâ'sn müehede etmenin manevi tadyla lezzetlenir, ahirette ve
dünyada hayat ho olur. Gerçekten hakikat denizine ulamak zordur, o

519 tbn Arafe, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Arafe et-Tûnisf (v. 803/1401)
Mâliki fakihlerindendir. Tefslru bn Arafe isminde bir tefsiri vardr (geni bilgi için bk.

Sa'd Gurâb, "bn Arafe", DA, 19/316-317).


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 56-57 595

denizde sadece yiit ve cesur insanlar yolculuk yapabilirler. Bu konuda


Kasîde-i Ayniyye sahibi (Seyyid Abdülkadir-i Geylânî) öyle demitir:

"Hakikat denizine dalmaktan salon; bu i seni felakete sürükleme-

sin; ona sadece yiit ve kahraman insanlar ulaabilir ." 520

eriat denizi ile hakikat denizi arasndaki engel, akl nurudur; akl
eriatn hududuyla hakikatin snrn ayrt eder; her birine hakkn verir.

Allah ile Kul Arasndaki Vastann (Peygamberin) Konumu


Cenâb- Hak sonra, eriat ve hakikat denizinde yol almada sebep
olan vastann, yani Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem] yüce konu-
mundan bahsederek öyle buyurdu:

V] >1 ^ U Jî O x>) N
-

I Q
^ <
jl Uj

56. Resulüm , biz, serti sadece bir müjdeci ve bir uyanct olarak gön-
derdik.

57. De ki: "Ben buna karlk sizden herhangi bir ücret istemiyo-
rum, sadece, kim Rabb'ine giden bir yol tutmak istiyorsa o hariç (o

kimse, maln Allah yolunda harcasn)."

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, biz, seni sadece mümin-
ler için bir müjdeci ve kâfirler için bir uyarc olarak gönderdik. De ki: Ben,

bu peygamberlik davetime karlk sizden herhangi bir ücret istemiyorum.

Sizden, 'Muhammed sadece bizim mallarmz toplamak istiyor' diye-

ceiniz bir eyi talep etmiyorum; sadece, kim Rabb'ine giden bir yol tutmak
istiyorsa o hariç!" Yani kim, maln Allah yolunda harcayarak kendisini

520 Abdülkadir-i Geylânî, FütûhUl-Gayb, s. 149 (Dmak 2006).


5% 25. FL'RKAN SÛRES 56-57 Cüz: 19

Rabb'ine ulatran bir yol tutmak istiyorsa o bunu yapsn ve maln ba-
kasna versin.

Âyete u mana da verilmitir: Ben bu davetime karlk sizden bir


ücret istemiyorum, sadece davet ettiim ekilde iman ve taat ederek Al-
lah katnda yaknlk talep eden ve O'na yaklamay isteyen kimsenin
iini istiyorum. Allah Resulü bu ekilde, onlardan istedii ücretin ekli-
ni belirlemi oldu; çünkü onun geli aman, bu iman ve itaattir. Onu bu
ekilde ifade etmesi, bir mal beklentisi üphesini kökünden kazmak ve
onlara son derece efkatini göstermek içindir, zira onlarn iman ve itaat -

lerinin faydas kendilerine dönecek bir ey iken, ondan, kendisine ait bir
ey gibi bahsetti. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

56-57. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Allah' yaknen bilen âlimler, Hz. Peygamberim (saiiallahu aleyhi vesel-

lem] halifesidir. Allah Teâlâ onlar her devirde, yaptklarna bir karlk
istemeden ve dünya malma tamah etmeden insanlan uyarmalar, onlara
öüt vermeleri, kendilerine Allah'n rahmetini müjdelemeleri ve O nun
azabyla korkutmalar için ortaya çkard. Eer onlarn himmeti, insan-
larn elindeki dünya malna balanrsa bu onlarn nurunu söndürür,
faydalarn noksanlatm ve ellerinde gerçekleecek hidayeti azaltr. Bu
durum, daha önce çok defa ifade edildi. Hayrl ilerde muvaffak olmak
sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Hiç ölmeyene Güvenip Dayan

Cenâb- Hak sonra Hz. Peygamber'e (sallaiiahu aleyhi veselleml, insanla-

rn hayrndan, errinden ve onlardan bir ücret talep etmekten tamamen


gönlünü çekmesi için, yüce zatna tevekkül etmesini emrederek öyle
buyurdu:

iL. U} >yv;oi^Ut jU- rf jji ©


!

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 58-60 597

58. Sen, hiç ölmeyen ve hep hayatta olana tevekkül et. O'nu hamd
ile tebih et. Kullanmn günahlarndan haberdar olarak O yeter!
59. O, gökleri, yeri ve ikisinin arasndakileri alt günde yaratan,
sonra ara istiva eden (hükümran olan) Rahmân’dr. Sen O'nu iyi bilene

sor

60. Onlara, "Rahmân’a secde edin" denildii zaman, "Rahman da


nedir? Senin bize emrettiine mi secde edeceiz?" dediler; bu onlarn

nefretini artrd.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Sen, insanlarn erlerinden kurtulman


ve onlarn verecekleri ücretten tamamen müstani olman için, hiç ölme-

yen ve hep hayatta olana tevekkül et." Yani CYna güven, O seni, ölecek var-
lklarn elindekine tamah etmekten kurtarmaya yeter. Tebliine karlk
olarak hiçbir mahlûktan bir ücret isteme; üphesiz Allah sana yeter.

Salihlerden biri bu âyeti okuyunca öyle demitir: "Akl sahibi bir

kimsenin, bu âyetten sonra bir mahlûka güvenmesi doru deildir."

Âyet öyle devam ediyor: "O'nu hamd ile tebih et. " O' nu, kendisine
güvenen kimseyi bakasna havale etmekten uzak ve yüce tut. O'nun
hamdetmeyi gerektiren özel yardmndan dolay zatna hamdederek
kendisine tevekkül et.

Yahut, "Sübhânellahi ve bihamdihi" zikrini söyle.

Bir dier mana: CY nun ihsanlarn artrmasn isteyerek, CY nu bütün


noksan sfatlardan uzak tut ve zatn, bütün kemal sfatlaryla övüp yü-
celt.
598 25. FUR KAN SÛRES 5 8-60 Cüz: 19

"
Âyet öyle bitiyor: Kullarnn günahlarndan hakkyla haberdar olarak
O yeter!" Yani kullarnn açk-gizli günahlarn yakînen bilici olarak Al-
Mana udur: Allah onlarn bütün
lah yeter. hallerini bilmektedir; yap-

tklarna karlk vermede O yeter.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O, gökleri, yeryüzünü ve iki-

sinin arasmdakileri alt günde yaratt." Miktar olarak alt gün tutacak bir
sürede yaratt; çünkü o zaman gece ve gündüz yoktu.

Mücâhid 521 demitir ki: "Onlarn yaratlmaya baland ilk gün pa-
zar, son gün cuma idi. Allah Teâlâ'nn, onlar bir anda yaratmaya gücü

yeterken, bu müddet içinde yaratmas, kullarna acele etmeden i yap-


may öretmek içindir." 522
Âyet öyle devam ediyor "Sonra, zatna layk bir ekilde ara istivâ

etti. O Rahmân’dr.” Yahut Rahmân, rahmân sfatyla ara ve onun içer-

dii eylere istivâ etti. Bu konudaki açklamalar için A'râf sûresinin 54.

âyetinin tefsirine baknz.

Âyet öyle bitiyor: ",


Sen O'nu iyi bilene sor!" Yani sen O'nu, zatm
iyi tanyan ve sana O'nun Rahmân olduunu haber veren ârif kimse-
ye sor. Mürikler, "Rahmân" ismini inkâr ederek, "Biz, Yemâme'deki
hariç, Rahmân' tanmyoruz" diyorlard. Yemâme'deki ile de yalana
peygamber Müseylime'yi kastediyorlard. Kendisini yüceltmek için
ona, "Yemâme'nin Rahmân'" diyorlard. Bunun üzerine Cenâb- Hak
Peygamber' ine [saiiailahu aleyhi veseiiemL "Rahmân" ismini önceki kitaplar-

dan haberi ve bilgisi olanlara sormasn emretti; çünkü "Rahmân" ismi,

önceki kitaplarda geçiyordu.

eyhlerimizin eyhi Abdurrahman el-Ârif demitir ki: "Âyetin


zâhirinden anlalan, 'iyi bilen'in Allah Teâlâ olduudur. Mana udur:
Sen, bütün varlklardan haberi olan ve bütün gizlilikleri bilen Allah'a

sor. Yani sen her eyi bilici olarak O'na sor. Bu manay seçmemizin
sebebi udur: Kendisine sorulmas emredilen zat Allah' m resûlüdür.
Onun rütbesi, Rabb'inden bakasna sormaktan yücedir. Kast udur:

521 Mücâhid b. Cebr (v. 104/722), tefsirde Mekke ekolünü temsil eden Abdullah b. Abbas’n
[radyallahu anh] talebelerinden olup tâbifn müessirlerindendir

522 bk. Nesefî, Medârikü'l-Tenzll. 3/252.


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 58-60 599

Rahmân' ve Onun vasfn en iyi bilen Allah'a sor." Açklamann tama-


m için oraya baknz.
523

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onlara , 'Rahmân'a secde
edin' denildii zaman, yani Muhammed [sailaiiahu aleyhi vesellem] müriklere,
'Rahmân'a secde edin, namaz kln veya Ona boyun eip teslim olun'
dedii zaman onlar, ‘Rahmân da nedir?’ Biz Rahmân' tanmyoruz ki ona
secde edelim!" dediler. Onlarn "Rahman nedir?" demeleri iki sebepten
olabilir:

1. Onlar, Allah Teâlâ için de Rahmân ismini kullanyorlard (Sorula-


r, bilmediklerini örenmek için deil, alay ve inkâr içindir).

2. Onlar, Rahmân ile kastedilenin Allah Teâlâ'dan bakas olduu-


nu zannederek bu soruyu sordular.

Müriklerin sözleri öyle devam etti: "Senin bize emrettiine mi secde


edeceiz?" Yani biz senin kendisine secde etmemizi emrettiin kimseye
mi secde edeceiz?

Bir dier mana: Bizim, hakknda bir bilgimiz olmadan, sadece sen
kendisine secde etmeyi emrettiin için mi secde edeceiz?

Bu, onlar tarafndan srf inat olsun diye söylenmi bir sözdür; asln-
da onlar, "rahmân" kelimesinin, "sonsuz rahmet sahibi" manasnda ol-

duunu biliyorlard; çünkü o, kullandktan dilde mevcut bir kelimedir.


Âyet öyle bitiyor: "Bu onlarn nefretini artrd." Onlara, Rahmân'a
secde etmelerinin emredilmesi, onlarn imandan uzaklamalarn ve
ondan Hayrl
nefretlerini artrd. ilerde muvaffak olmak sadece yüce
Allah'n yardmyla mümkündür.

58-60. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Tevekkül hakknda, daha önce deiik yerlerde açklamalar geçti.


mam Kueyrî bu âyetin tefsirinde, tevekkül konusunda güzel açkla-
malar yapmtr. Onlarn özeti udur:

523 Eser, Abdurrahman- Fâstye ait Celilryn Tefsiri üzerine yaplm Kiiye'dir. Hâiyetü'l-
Fâsi diye mehurdur.
600 25. FURKAN SÛRES 58-60 Cüz: 19

Tevekkül, "ii Allah Teâlâ'ya havale etmektir." Tevekkülün asl,

kulun, bütün hadiselerin Allah'tan meydana geldiini, hiç kimsenin


kendi bana bir eyi ortaya çkarmaya veya onu gidermeye gücünün
yetmediini bilmesidir. Kul bunu kesin olarak anlaynca ve Allah'n ira-

de ettiinin ortadan kaldrlamayacam ve onun engellenemeyeceini


bilince, onun için tevekkül oluur. Tevekkülün bu kadan farzdr ve o,

imann artlanndandr. Allah Teâlâ öyle buyurmutur:

" Eer müminseniz Allah'a tevekkül edin" (Mâide 5/23).

Bunun üzerinde elde edilen kalp sükûneti, kalpten korku ve endi-


enin yok olmas gibi durumlar, tevekkülün hallerinden ve makamla-
nndandr.

insanlar, mevcutla yetinmek ve kalbin sükûna ermesi konusunda


farkl ksm ve derecelerde bulunmaktadr.
Bu konuda ilk derece, insann elindekiyle yetinmesi, fazlasnn
peine dümemesi ve daha fazlasn talep yönünden kalbinin rahat ol-
masdr. Bu hale, kanaat denir. Kul, elinde bulunana kanaat eder, elde
olmayan artrmay istemez. Yani artrma sebepleri mevcut iken daha
fazlasn istemez.

Bundan sonraki derece, sebeplerin bulunmamas halinde kalbin


sakin olmasdr. Bu, tecrid 524 makamdr, insanlar bu konuda da farkl
derecelere sahiptir:

Bir kimse var ki Allah'n vaadi ile yetinir; çünkü o, Allah'n verdii
güvenceyi (kulun her eyine kefil oluunu) tasdik eder, maddi sebepler
bulunmaynca, kalbi endieye dümeyip Rabb'inin vaadine güvenerek
sükûnet içinde olur.

öyle denilmitir: Tevekkül, Rabb'in verdii güvenceyle kalbin sa-


kin olmasdr.

öyle de denir: Tevekkül, geçim iinde gönlün sükûnet içinde ol-

masdr.

524 Tecrid, kulun, kalbini dünya ve ahiretle ilgili bütün gaye, karlk, korku ve beklentiler-

den anndnp srf Allah için kulluk yapmas ve kalbini sadece Allah'a balamasdr.
Cüz: 19 25^FURKAN^ÛRES 58-60 601

Bir dier tanm: Tevekkül, kulun elinde nakdi (maddi bir sebep ve

sermayesi) bulunmaynca Allah'n vaadi ile yetinmesidir.

Bundan daha ince bir hal, kulun, halini Allah'n bilmesiyle yetinip

Mevlâ's ile megul olmas, lâhî vaadin ve garantinin gerçekleip ger-


çeklemediini beklememesi, bütün iini Allah'a havale etmesidir. Bu,

Allah'a teslim olma halidir.

Bundan bir üst derece, tefviz halidir. Tevfîz, kulun bütün iini
Allah'a havale etmesi, bir hali dierine tercih etmeyip sadece Mevlâ'syla

megul olmas, nefsinden ve Allah' m dndaki her eyden uzaklama-


sdr. Bu dereceye ulaan kul, kendisinin yüce Mevlâ'sna ait bir köle

olduunu, O'nun kendisi için nefsinden daha hayrl olduunu bilir.

Kul bu halden ileri bir makama yükselince, kendisine istedii verilme-

diinde kalbinde bir rahatlk bulur, ileride karlaaca redden tat alr.
O, tam nza derecesidir. Bu halde kul rzann faydalarndan ve onu
için,

mütalaadan öyle güzel haller hâsl olur ki onun dnda maksadna ula-

an biri için öyle tat elde edilmez.


Bundan sonraki derece, her durumda sevgiliye uymaktr. Bu hal-

deki kul, kendisine istedii verildiinde veya verilmediinde içinde bir


rahatlk duymaz; o içinde sadece, dosta yakn olmann tadn ve bütün
ihtiyaçlarm unutarak onunla elde ettii daha fazla ünsiyetin hazzn

bulur. Taatlerden alnan manevi tat, nza halinde ârifin gözünde nasl
küçük görülüyor ve ârifler onu bir perde sayyorlarsa Allah ile ünsiyet
(özel yaknlk) elde edenler de nzarun tadyla kalmay ve onunla elde
edilen lutuflarla megul olmay bir noksanlk ve perde görürler.

Bundan sonra, hakikat sultannn, kulu tamamen kendinden çekip


alarak her yanm istila etme hali gelir. Bu hale, hümûd (bütün nefsanî
hislerin ölmesi), istihlak (nefse ait her eyin yok olmas), vücut (Hakk'a
ulamak, hakikati bulmak) ve fenâ (nefsanî arzulan terkedip bütün var-
l ile Hakk'a tâbi olmak) denir. Ona has tevhid denir. O zaman, kalp-
te bir ünsiyet, heybet, lezzet, rahatlk, vahet ve âfet bulunmaz. Yani
Cenâb- Hak'ta fâni olma hali gerçekleince kul, bütün lezzet ve rahat-
lklanyla birlikte makamlardan gönlünü çekip uzaklar.
602 25. FURKAN SÛRES 58-60 Cüz: 19

mam Kueyrî [rahmetuiiahi aleyh] sonra demitir ki: "Tevekkül sahip-


lerinin derecelerinin açklamas böyledir. Bunlann dmdaki tevekkül
sahiplerinin haber ve hallerine gelince, onlann derece ve erefleri, sa-

hip olduklar farkl hallere göre deiir." Kueyrfnin açklamalar mana


olarak bitti.

Kueyrî [rahmeiullahi aleyh] açklamasnn bir dier yerinde der ki: "Bu
konuda öyle denilmitir: Dünyevî sebeplerde tevekkül bir noktaya ka-
dardr, orada biter; ahiretini slah ve güzel etmesi konusunda Allah'a
tevekkül etmeye gelince, bu çok gizli ve kapal bir meseledir. Dünyevî
sebeplerde gereken, onu talep srasnda sükûn halinin galip olmas, ha-
reketin ise zaruri durumlarda olmasdr. Ahiret iinde ve taat olan ey-
lerde ise gerekli olan, hemen harekete geçmek, ciddi olmak, çabuk dav-
ranmak, tembellikten uzaklamaz ve geveklie meyli terketmektir.

Kim ibadetlerde gevek davranr, üzerinde hakk olanlar raz et-


mek ve kendisine gereken haklan korumak gibi zayi ettii eyleri telafi-
yi ardan alr, sonra da kendisinin Allah'a tevekkül ettiine inanrsa o
kimse, bo temennilerle avunan, manen hasta ve kendisini azaba götü-
ren hallerle aldanm bir kimsedir.
Gerçek tevekkül sahiplerinin hali bu deildir; tam aksine tevekkül
sahibine gereken ey, ibadet ve haklan korumada tüm gayretini har-

camak, bütün imkânn kullanmak, bundan sonra da yapt taatine

güvenmemek, sükûn ve hareketine dayanmamak, bütün güç ve kuv-


vetinden syrlp ondan sonra Rabb'ine kar güzel zanda bulunmak-
tr. Rabb'ine kar güzel zanda bulunmakla birlikte, CX ndan korkudan

tamamen uzak olmak da uygun deildir. Sadece ilerin sonu hakknda


hakikatlerin kefedilmesi gibi manevi halle megul olmas kalbini tama-
men sarmsa durumda ona, içinde bulunduu vakit (manevi
böyle bir
hal) galip olur. O zaman bu kimse, haklarnda öyle denen kimselerden
olur: Vakit bir klçtr (o sende hükmünü icra eder; sen ona müdahale
edemezsin )." 525

525 bk. Kueyrt Utâifü'l-ârât, 4/317-320.


"

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 61-62 603

Burçlar Yaratan Allah

Cenâb- Hak sonra, müriklerin kendisine boyun emekten kaçn-


d Rahman' n sfatlarndan bahsetti. O sfatlar ki O'nun azametini ve
ululuunu açklamakta, kendisine boyun eip teslim olmay gerektiren
kudretinin nasl her hükmünü uyguladn göstermektedir. Bu konuda
öyle buyurdu:

i fjüj G-> i** t }J> .ulJi iisç

0 fjjU stfjî jrh o îsU i 1^13 jy jy- jJ #


61. GdJcte burçlar var eden ve orada (günei) bir ttk, kameri de bir
aydnlatc yapan Allah ne kadar yücedir.

62. Düünüp öüt almak ve ükretmek isteyen kimseler için geceyi


ve gündüzü birbiri ardnca getiren O'dur.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Gökte burçlar var eden Allah ne kadar
yücedir uludur.
,

Bu burçlar on iki tane olup isimleri öyledir: Koç, Boa, kizler,


Yengeç, Aslan, Baak, Terazi, Akrep, Yay, Olak, Kova ve Balk. Bun-
lar, hareket halindeki yedi yldz kümesinin menzilleridir. Her yldz
için, içine girecei iki hane (menzil) vardr; onlarda kalr ve kendisinden
Güne ve ay için de birer hane (menzil) vardr. Koç ve Akrep,
etkilenir.

Merih'in menzilidir. Boa ve Terazi, Zühre'nin menzilidir. kizler ve Ba-


ak, Utarit'in menzilidir. Yengeç, ayn menzilidir. Aslan, günein men-
zilidir. Yay ve Balk, Müteri'nin menzilidir. Olak ve Kova, Zühal'in
menzilidir.

Bu burçlar, dört tabiata (yani dört ana unsun olan ate, toprak, hava
ve suya) taksim edilmi ve onlara "üçgen burçlar" denmi; her ana un-
sura üç burç dümesi için böyle yaplmtr.
"

604 25. FURKAN SÛRES 61-62 Cüz: 19

Koç, Aslan ve Yay, ate üçgenidir.

Boa, Baak ve Olak, toprak üçgenidir.

kizler, Terazi ve Kova, hava üçgenidir.


Yengeç, Akrep ve Balk, su üçgenidir.

Yüksek kale ve köklere "burç" denmitir. Burçlar da bu yldzlar


için bir menzil durumunda olduu için bu ismi almlardr.

Ay büyüdüü zamanlarda, deniz sularnn çoalp kabard, ay


küçülünce de deniz sularnn azald görülmütür. Ayn menzili olan
Yengeç burcu, su özellii tamaktadr. Bu durum, tabiatn deil, ilâh
ismin tecellisi ile olmaktadr. Bir duada öyle söylenir: "Yâ Rabbi, senin
gecenin üzerine koyup da onu karanla bürüyen isminin hürmetine
..." Bu açklamalar Hâiye'de geçmektedir. 5**

Hasan- Basrî, Katâde ve Mücâhid burçlarn, büyük yldzlar oldu-


unu söylemilerdir; çünkü onlar açktan görülmektedirler.
Âyet öyle devam ediyor: "O Allah, gökte günei bir k ve kameri de

geceleyin ziya yayan bir aydnlatc yapt."

Gökte k yaplan eyin güne olduunu u âyet ifade etmektedir:


" Günei bir k yapt " (Nuh 71/ 16).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor “Düünüp öüt almak ve ük-


retmek isteyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardnca getiren O 'dur .

Gece ile gündüzden her biri dierinin peinden gelir, içinde yaplmas
gereken amellerde onun yerine geçer. Kim onlardan birinde yaplmas
gereken bir ameli kaçrrsa dierinde yapar.

Katâde demitir ki: "Bu gece ve gündüz içinde, Allah Teâlâ için ha-

yrl bir amel yapn; gece ile gündüz, birer binek gibidirler; insan ece-
line götürürler, her uzak olan eyi yaklatrrlar, her yeniyi eskitirler ve
527
vaat edilen her eyi getirirler ."

526 tbn Acibe' nin (rahmetullahi aleyh] alnt yapt Hâiye, Abdurrahman- FâsTnin CelÂlryn
Tefsiri üzerine yapt Hötye'di. Benzer bir açklama için bk. Begavt, Meâlimü’t-Tmzîl,
3/' _ J Nesefi, Mcdârikü't-Terzîl, 3/253; Buraevî, Rûhu'l-Beyân, 6/305 (Beyrut 2001). Burç-
lar I
•• 1
mda geni bilgi içinbk. DA. 6/421-426; t. Hakk Erzurûmf, Mnrifetnâme, 4/43 vd.

527 Sa'lebi, el-Kefv’l-Beyin. 4/427.


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 61-62 605

Bir adam Hz. Ömer'e [radyailahu anhL "Gece namazn kaçrdm" de-
yince Hz. Ömer, "Gece kaçrdn ibadeti gündüz yerine getir; üphesiz
Allah Teâlâ, zikretmek isteyen kimse için gece ile gündüzü birbirinin
528
yerine getirdi" demitir .

Âyetin manas udur: steyen kimse, Cenâb- Hakk'n nimetlerini

hatrlayp O'nun harika sanatlar üzerinde düünerek, bütün bunlan


var eden hikmet sahibi birinin bulunmasnn zorunlu olduunu anlar.

Âyete u mana da verilmitir: Allah, gece veya gündüzden birinde


kaçrd ibadeti kazâ ederken Allah' zikretmek yahut Rabb'inin onlar-
da kendisine ihsan ettii nimetlere ükretmek ve onlar taatle mâmur
etmek isteyen kimse için, gece ile gündüzü pe pee getirdi. Hayrl i-
lerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

61-62. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Kalplerin veya ruhlarn semasnda burçlar yaratan, yani Hak yolcu-


sunun içinde kalaca ve sonra dierine geçecei menziller var eden Al-
lah ne kadar yücedir. Onlar, havf (Allah korkusu), ümit, vera' (üpheli

eylerden çekinme), zühd (gönlü varlklardan çekip Mevlâ'ya vermek),


sabr, rza, teslimiyet, sevgi, murakabe, müahede ve Hakk'a vuslat gibi
yakn makamlardr. Allah Teâlâ orada, ihsan makamndakiler için irfan

güneini bir k yapt; dier ehl-i iman için de kameri yani tevhid deli-

lini bir aydnlk yapt.

Allah, gece hükmünde olan kabz haliyle, gündüz hükmünde olan


bast halinipe pee getirendir; kabz halinde zikretmek ve bast halinde
529

ükretmek isteyen kimseler için, bu halleri pe pee getirir. En dorusu-


nu Allah Teâlâ bilir.

528 Sa'lebt, el-Ketfve'l-Beyân, 4/427; Begavt Medlimü'l-Tenztl, 3/375.


529 Kabz ve bast halinin açklamas, 45-50. âyetlerin tasavvuf! iaretlerinin dipnotunda açk-
land.
606 25. FURKAN SÛRES 63-68 Cüz: 19

Rahmanin Has Kullannn Hali

Cenâb- Hak sonra, zikir ve ükür ehlinin halinden bahsederek öy-


le buyurdu:

lyüjjUUJi

ji^ijfoSp^IiiP^j-y j ^ jJij

p \yi2\ l ^ jJ'j
© ^^5 fA :.:±:Z l«ji © L,>

£ ju C.iy -jui j* 5^-3 ^ y^J


-te Jii
J\ jJIji o^i: >i ty Jb

63. Rahmân'tn has kullan o kimselerdir ki yeryüzünde tevazu ile

yürürler, cahiller kendilerine incitecek bir ey söyledikleri zaman on-


lara, "selâm" deyip geçerler.

64. Onlar, geceyi Rab'lerine secde ederek ve kyamda ibadetle ge-

çirirler.

65. Onlar öyle dua ederler. "Ey Rabbimiz! Bizden cehennem aza-
bm uzaklatr, gerçekten onun azab süreklidir."
66. " Oras ne kötü bir durak ve konaktr."

67. Onlar, harcadklannda israf etmezler, cimrilik de yapmazlar;


ikisi arasnda orta bir yol tutarlar.

68. Onlar, Allah ile beraber baka bir ilâha kulluk etmezler, hak
olan durumun haricinde, Allah’n haram kld cana kymazlar ve
zina etmezler. Kim bunlan yaparsa ar azaba urar.
A
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 63-68 607

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Rahmûn'n has kullar o kimselerdir ki

yeryüzünde tevazu ile yürürler." Yani Rahmân'a boyun eip secde eden
has kullan, yeryüzünde sükûnet, tevazu ve vakar ile yürürler.

Hasan- Basrî demitir ki: "Onlar, peygamberler gibi yumuak e-


kilde âlimlere yakr vakarla yürürler ." 530 Onlar, yürürken kanncay
bile incitmezler, sükûnet, tevazu ve huû içinde yürürler. Onlar, yürü-

yüünde kibirli, gururlu ve mank kimseler gibi deildir.


tbnü'I-Hanefiyye 531 demitir ki: "Onlar, vakar ve iffet sahibi olup

cahilce i yapmazlar. Kendilerine cahilce davranlarda bulunan olunca,


ona yumuak davranrlar."
Âyetin metninde geçen ve "tevazu" manasn verdiimiz "hevnen"
kelimesi, "sükûnet ve yumuaklk" anlamna da gelir. çinde bu ifade-

nin geçtii bir hadis-i erifinde Hz. Peygamber (saiiaiiahu aleyhi veseiiem]

öyle buyurmutur:

" Sevdiin kimseyi, ölçülü (haddi amadan) sev; belki o, bir gün senin
dümann olabilir. Kzdn kimseye de ölçülü kz; belki o, bir gün senin dos-

tun olabilir ."*32

"
Âyet öyle devam ediyor. Cahiller kendilerine incitecek bir ey söyle-
dikleri zaman onlara, ‘selâm’ deyip geçerler. " Ona güzel söz söylerler, böy-
lece eziyet, günah ve beladan kurtulmu olurlar.

Yahut onlar, kendilerine kötü söz söyleyen kimselere, "Biz sizden


tamamen uzaz, biz böyle eylere bulamayz" derler.

Yahut onlar, kendilerine kötü söz söyleyen kimselere, selâm verip


yollarna devam ederler. u âyet bunu göstermektedir:
530 bk. Taberf, CAmiu'l-Beyân, 17 /492.

531 Ebü'l-Kasm Muhammed b. Haneflyye (v. 81 /700), Hz. Ali'nin [radyallahu anhj. Havle bint
Cafer el -Hanefi yy e isimli hanmndan doan (doumu 16/637) oludur. Yiit Alim ve Sa-
lih bir zat otan bnü' I- Hanefi yye, siyasete karmamaya ve fitneye sebep olmamaya büyük

özen göstermitir (bk. Mustafa öz, "Muhammed b. Hanefiyye", Dl 30/537-538).


532 Tirmizî, Birr, 60 (nr. 1997). Sözün, Hz. Ali'ye (radyallahu anh) ait olduu da söylenmitir.
Hadis için ayrca bk. Sa'lebt, el-Ketf ve’l-Bcyân, 4/428.
608 25. FURKAN SÛRES 63-68 Cüz 19

"Onlar, bo bir söz iittikleri zaman ondan yüz çevirirler " (Kasas 28/55).

Bazlar, sava âyetiyle (kâfir ve münafklara kar) böyle davranma-


nn kaldrldn söylemitir. Bu görü tenkide açktr, çünkü kendme
kar cahilce davranan kimselere göz yummak dinen ve mürüvvet yö-
nünden güzel bulunmutur. u halde, âyetin hükmü kaldrlmamtr.
Hasan- Basrî, bu iki âyeti okuduunda öyle derdi: "Bu onlarn gün-
düz halidir. Sonra Allah Teâlâ, 'Onlar, geceyi Rab'lerine secde ederek ve
kyamda ibadetle geçirirler' buyurdu, bu da onlann geceki halidir ." 5?3

Abdullah b. Abbas Iradyallahu anh) demitir ki: "Kim yats namazn-


dan sonra, Allah rzas için iki rekât namaz klarsa geceyi Allah için sec-

de ve kyam halinde geçirenlerden olur ." 534

Bazlar da akam ve yats namazndan sonra ikier rekât namaz k-


lan kimselerin bu gruba gireceini söylemitir.

Âyetin zâhirinden anlalan udur: Onlar, gecenin tamamm veya


büyük bir ksmm secde ve kyamda ibadetle geçirenlerdir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Onlar öyle dua ederler: Ey


Rabbimiz! Bizden cehennem azabm uzaklatr, gerçekten onun azab sürekli-
."
dir O, insandan hiç aynlmayan bir helâktir.

Onlann önce, gecelerini secde ve kyam halinde ibadetle geçirdik-


leri belirtildikten soma, peinden bu ekilde dualarndan bahsedilmesi
unu bildirmek içindir: Onlar, bütün güçleriyle amel ve ibadet ettikten
soma, Allah Teâlâ'nn kendilerinden cehennem azabm savmas için,

korkarak ve yalvararak O'na dua ederler.

Dier âyette söz öyle devam ediyor: "Oras ne kötü bir durak ve ko-
naktr." Yani gerçekten cehennem ne kötü bir durulacak ve kalnacak
yerdir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, harcadklarnda is raf

etmezler Harcamada haddi amazlar, tbn Abbas' n (radyaliahu anh] öyle


.
"

dedii rivayet edilmitir: "Onlar, günah olan ilerde mal harcamazlar."


533 Sa'lebt, el-Ktf ve'l-Bryân, 4/429; Süyûti, ed-Dürrü'l-Mensûr, b!2Ti.

534 Sa’lebî, el-Kef ve'l-Bryân, 4/429; Kurtubî, d-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 13/69.


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 63-68 609

u halde israf, mal emredilen yerde harcamamak ve ölçüyü amaktr,


yoksa vermede miktar amak deildir. Bir adam, birinin, "srafta hayr
yoktur!" dediini iitince, "Hayr yolundaki harcamada israf olmaz!"
demitir.

"
Bir hadiste öyle buyrulmutur: Kim bir hakk sahibine vermezse cim-
rilik yapm olur; kim de hakkn dnda bir ey verirse israf etmi olur .
7,535

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, ellerini skp cimrilik de yapmazlar;

ikisi arasnda orta bir yol tutarlar. " Yani onlarn harcamas, israfla cimrilik

arasnda, orta halde olur.

Ebû Ubeyde demitir ki: "Onlar, maruf olann (kendilerine emredi-


lenin) üzerine bir ey eklemedikleri gibi onda noksanlk da yapmayp u
âyetle amel ederler:

Eli sk olma, onu büsbütün açp savurganlk da yapma, yoksa knanm


ve üzülmü bir halde ortada kalrsn'" dsrâ 17/29).

Yezîd b. Ebû Hubeyb bu âyet hakknda dermitir ki: "Onlar, Hz.


Muhammed'in [sallaUahu aleyhi veseileml ashabdr. Onlar, bir yiyecei
onunla zevklenmek ve kendisinden lezzet almak için yemezlerdi, giy-
dikleri bir elbiseyi, güzel görünmek ve süs için giymezlerdi; fakat on-

lar yedikleri yiyecek ile açlklarn giderip Rab'lerine ibadet yapmaya


kuvvet kazanmak için yerlerdi. Giydikleri elbise ile de avret yerlerini

örtmek, vücutlarn souktan ve scaktan korumak için giyinirlerdi."


536

Hz. Ömer (radyallahu anh] demitir ki: "nsann cannn çektii her
eyi satn almas israf olarak yeter." 537 Benzer bir hadis, tbn Mâce'nin
Sünen 'inde geçmitir. 538

Kueyrî bu âyetin tefsirinde demitir ki: mal hevâda ve nef-


"sraf,

se ait eylerde harcamaktr, velev ki bu harcanan 1 kuru olsun. Allah

535 Nesefi, Medârikti't-TenzU, 3/255.

536 bk. Tabert Cdmiu'l-Beyân, 17/500; Sa'lebf, el-Ketf ve'l-Beyân, 4/430; SüyûtS, ed-Dürrü’l-
Mensûr, 6/275.

537 Sa'lebf, el-Kef vt'l-Beyân. 4/430; Vâhidf, et-Vastt ft TefsmVKur'âni'l-Medd, 3/346; Süyûtf,
ed-Dürrü 'l-Mensûr, 6/275.

538 bk. tbn Mce, Erime, 51 (nr. 3352).


610 25. FURKAN SÛRES 63-68 Cüz: 19

yolundaki harcamaya gelince, onda israf olmaz, velev ki harcanan ey


1000 altn olsun. Eli sklk ve cimrilie gelince, bu, Allah'tan maln sa-

knmak yani O' nun emrettii yerde harcamamaktr. Nefsini ehvetler -

ne uymaktan alkoymak ve onu az eyle yetinmeye altrmak için, nefse


kar kat davranmaya gelince, bu kötülenmi bir durum deildir/' 539
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, Allah ile beraber

baka bir ilâha kulluk etmezler. Yani Allah'a hiçbir eyi ortak komazla.
Allah'n öldürmesini haram kld hiçbir cana kymazlar, bunu sadece hak ile

yaparlar." Yani onlar ya ksas için ya da zina, irk ve yeryüzünde fesat

çkarmak gibi öldürülmeyi gerektiren bir cezay uygulamak için adam


öldürürler ki bütün bunlar, hakl bir sebepten kaynaklanr.

" Onlar zina etmezler Onlar, kâfirlerin yapt bu çirkin ilerden

hiçbirini yapmazlar. Kâfirler, Allah Teâlâ'ya putlar ortak komalarnn


yannda, haram klnan canlan öldürmeye devam ediyorlard. Kz ço-

cuklanm diri diri topraa gömmek de bunun içindedir. Bir de onlar, sü-

rekli zinaya bulayor, ondan asla geri durmuyorlard. Allah Teâlâ, bu


büyük günahlann salih kullarnda bulunmadm belirtirken, onlarn
Kureyli ve dier dümanlarnn içinde bulunduu çirkin hali kapal bir
yolla knamaktadr. Sanki onlara öyle demektedir: Ey kâfirler, Allah,

sizin içinde bulunduunuz çirkin ilerden salih kullarn temizledi.

Abdullahb.Mesud[radyallahuanhlunu nakletmitir:Hz.Peygamber'e
[sallallahu aleyhi vesellem),

"Yâ Resulallah, en büyük günah hangidir?" diye sordum; Allah


Resûlü,

" Seni yaratan Allah'a , bir varl ortak komandtr " buyurdu. Ben,

"Sonra hangisidir?" diye sordum,

"Seninle birlikte yemek yemesinden (rzkn azaltmasndan) korkarak ço-


cuunu öldürmendir " buyurdu. Ben tekrar,

"Sonra hangisidir?" diye sordum;

539 bk. Kueyrf, Letâifli'l-ldrdt. 4/323.


Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 63-68 611

"Komunun hanm ile zina etmen " buyurdu. Bunun üzerine, kendisi-
540
ni tasdik ederek bu âyet indi .

63-67. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Bu âyetler, iaret yoluyla insanlardan u dört grubu içermektedir:


Birincisi, Hz. Peygamber'in [sallailahu aleyhi vesellem] usulünce terbiye
veren ârifibillâh velilerle, manevi tezkiye ve terbiye için onlara sarlan
kimselerdir. Allah Teâlâ onlara, “Rahmân’n has kullan ..." âyetiyle ia-

ret etti. Onlar hakknda Hz. Peygamber [sallailahu aleyhi vesellem] öyle bu-
yurmutur:

"Ümmetimden bir topluluk gördüm; onlar henüz yaratlmamtr, bugün-


den sonra ileride geleceklerdir. Ben onlar severim, onlar da beni sever. Onlar,

birbirlerine nasihat ederler, birbirlerine bolca ikram ve ihsanda bulunurlar.

nsanlarn içinde, Allah'n nuruyla yavaça yürürler. Gizlilik ve takva halleri

içinde yaarlar. Sabr ve kilimleri sayesinde insanlardan güvende olurlar, insan-


lar da onlardan yana güvendedir. Kalpleri devaml zikre yönelir. Mescidlerini,
namazlar ile mâmur ederler. Zayflarna merhamet eder, büyüklerine hürmet
gösterirler. Aralarnda adaletle davranrlar ve birbirlerine iyilikte bulunurlar.

Zenginleri fakirlerini, kuvvetlileri zayflarn ziyaret eder. Hastalarn ziyaret

eder, cenazelerinde bulunurlar." Bu arada toplulukta bulunan bir adam,

"Onlar, hizmetinde bulunanlara da yumuak davranrlar m?" diye


sordu, Hz. Peygamber |
sallailahu aleyhi vesellem] u cevab verdi:
"Hayr, onlarn özel hizmetçisi bulunmaz; onlar kendi hizmetlerini ken-
dileri görürler. Onlar, Allah katnda, kendilerine bolca dünya mal verilme-

sinden daha yüce ve ereflidirler; çünkü Rab'lerinin katnda dünyann deeri


çok düüktür." Resûl-i Ekrem [sallailahu aleyhi vesellem) sonra,

"Rahmân'n kullan, yeryüzünde tevazu ile yürürler ..." âyetini okudu.


Bunu, Ebû Berze es-Eslemî, Resûlullah'tan [sallailahu aleyhi vesellem) rivayet
541
etmitir .

540 Buhârî, Tetsiru Sûre (25); Taberi, Cdmu'l-Byân, 17/508; Sa'Iebi, cl-Kef v'l-Beyât, 4/431;
Vâhidî, el-Vasitf Tefciri'l-Kur'âtti'I-Mecid. 3/436.

541 Sa'lebî, el-Ketfv l-Byâu, 4/429-429.


612 25. FURKAN SÛRES 69-71 Cü/.: 19

Âyetlerin iaret ettii ikinci grup, âbid ve zâhidlerdir. Onlar, bütün


gayretleriyle amele yönelmi, oruç ve ibadetle megul olan, gecelerini

Rab'lerine secde ve kyamda ibadet yaparak geçiren kimselerdir. Allah


Teâlâ, birinci grubu sevgi ve marifeti için seçtii gibi, bunlan da kendi
hizmetinde tutmaktadr.

Âyetlerin iaret ettii üçüncü grup, Allah'a cennet ümidi ve cehen-


nem korkusuyla ibadet eden kimselerdir. Onlarn içinde mal olanlar,

onu, israfa gitmeden ve cimrilik etmeden Allah yolunda harcarlar.

Âyetlerin iaret ettii dördüncü grup iman ehli bütün muvahhid-


lerdir. Onlar, büyük günahlardan kaçman ve tövbe ederek, bütün gayb
bilen yüce Allah'a koan kimselerdir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Günah leyip de Tövbe Etmeyenin Cezas

Cenâb- Hak sonra, bu günahlardan birini yapp da tövbe etmeye-


nin cezasndan bahsederek öyle buyurdu:

i-i ÛlJ-UJ 0 L. 151 3J5 JjUÎ J-Ü5

j ÛÜ jJ Nl 0 Llîi S_^jl

J s * "s* "

J^
\

0 ÇUi «li jJS © ^5


... Kim bunlan yaparsa büyük bir azaba urar.

69. Kyamet günü onun için azap kat kat artnlr ve orada horlan-
m vaziyette ebedî olarak kalr.

70. Fakat tövbe eden, iman eden ve salih amel ileyenler hariçtir.

Allah onlann kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok


, balayan-
dr, çok merhamet edendir.
"

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 69-71 613

71. Kim tövbe eder ve salih amel ilerse o kimse Allah'a, tövbesi
kabul edilmi olarak döner.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Kâfirlerin yapt gibi kim, bu bahsedilen


çirkin ileri yaparsa ahirette büyük bir azaba urar; o, iledii günahlarn
cezasdr."

" Kyamet günü, müminlerin amellerinin karl kat kat artrld


ayn ekilde onun için azap kat kat artrlr ve orada yani bu kat kat
gibi,

yaplm azabn içinde horlanm zelil ve hakir bir vaziyette ebedî olarak
,

kalr; ruhanî azapla cismanî azab bir arada yaar."

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Fakat irkten tövbe eden, Hz.
Muhammed'e [sallallahu aleyhi veseilem] iman eden ve tövbesinden sonra salih
amel ileyenler hariçtir. Allah onlarn kötülüklerini iyiliklere çevirir." Yani
Allah onlara, çirkin ilerden sonra güzel iler yapmay, irkten sonra
iman, müminleri öldürdükten sonra kâfirleri öldürmeyi, zinadan sonra
iffetli olmay nasip ve kolay eder.

Bir dier mana: Allah onlann günahlarn siler, onlarn yerine iyilik

yazar. Âyette, günahlarn bizzat kendilerinin iyilie döndüü kastedil-

miyor; fakat Allah samimi tövbeden sonra günahlan siler, onlara bedel
olarak iyilik yazar. Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesellemj öyle buyur-
duu rivayet edilmitir:
"Baz insanlar, günahlarnn daha çok olmasn temenni ederler. Ken-
disine,

"Onlar kimlerdir?" diye sorulunca, Resûlullah [sallallahu aleyhi veseilem),

“( Yaptklar samimi tövbeden sonra) Allah’n günahlarn sevaba ,


çevir-

dii kimselerdir " buyurdu .


542

Âyet öyle bitiyor: "Allah, günahlan çok balayandr, çok merhamet


edendir; bunun için tövbe edilen günahlar iyilie ve sevaba çevirir."

542 Hâkim, Miistedrek, 4/252; Sa'lebî, el -Ke/ r'l- Beyân. 4/433.


614 25. FURKAN SÛRES 69-71 Cüz: 19

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Kim tövbe eder ve salih amel

ilerse o kimse Allah'a, tövbesi kabul edilmi olarak döner." Yani kim töv-

be eder ve salih amel ile tövbesini gerçekletirirse o kimse bu ekilde


Allah'a, raz olunan bir tövbe ile ve günahlan temizlenmi olarak dö-
ner.

Âyetin ini sebebi: Müriklerden bazlar, pek çok insan öldürdüler


ve çokça zina ettiler; sonra Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem] gele-

"Eer bize, yapm olduumuz ilerin bir kefareti (aff ve temizlii)


rek,

olduunu haber verirsen, gerçekten senin çardn ey güzeldir" de-


"
diler.Bunun üzenine, Onlar ki Allah ile birlikte bakasna ibadet etmezler"
"
âyetinden, Kim tövbe ederse ..." âyetine kadar indi 543 .

Âyetin zâhirine göre, haksz yereadam öldüren bir kimsenin tövbe-


"
si makbuldür, o da, Kim tövbe ederse ..." âyetinin kapsamna girmekte-
dir. Âlimlerin çounluunun görüü budur.

Bazlar da demitir ki: "Bu âyetin hükmü, 'Kim bir mümini kasten

öldürürse onun cezas ebedî olarak cehennemde kalmaktr' (Nisâ 4/93) âyetiyle
kaldrlmtr (Adam öldürmenin günah sadece tövbe ile temizlenmez,
onda ksas veya diyet gereklidir)." Fakat bu görü zayftr. En dorusu -

nu Allah Teâlâ bilir..

68-71. Âyetlerin Tasavvufi aretleri

Kim, sadece iman ve slâm dairesinde kalmakla yetinir ve ihsan ma-


kamna ulamaya gözünü dikmezse onun ahirette piman olmas ve bi
çeit horluk yaamas kaçnlmazdr. O kimse, geni cennet nimetlerine
kavusa bile, Allah'a yakn olan ve vuslata ermi âriflerin makamndan
geri kalr. Bu konuda air der ki:

"Senin vuslatndan mahrum kalan kimsenin eline geçecek olan ey


pimanlktr. Kimin hedefi sana ulamak olursa onun himmeti yüksek
olur."

541 Tabtrî, Câmiu'l-Beyân. 17/506; Sa'lebî, el-Kef ve'1- Beyân, 4/430-431; Süyûti, ed-Lhirrü l-

Mentûr, 6/276.
Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 72-77 615

Salih Kullann Güzel Vasflar

Cenâb- Hak sonra, salihlerin dier güzel hallerinden bahsederek


öyle buyurdu:

Oi jîij © Sf ^JÜI 3

^ Jlj @ Gciij tJ* l+Ü*


^

l
^ •l-'
^
Jtî - S
^
- I'#!'"
^ -
'
i

i ^ I
^
^ ^*
p pp'j oÇ,
^
*' îî#
I
lî]

' - - "
*
* ^ p

, u’Jj
'

0^3
-T

1
533-^4 -jJUji © C.u j.aUi)
jî © C.Ü3 ^jJU- © t'k.j L^i

© CiljJ
^ fijl? ili - ^Ip f
lil^U

72. Onlar, yalana ahitlik etmezler; bo ve bâtl bir eyle kar-


latklar zaman ondan, erefli insanlardan beklenen ekilde yüz çe-
virirler."

73. Onlar, kendilerine Rab'lerinin âyetleri hatrlatld zaman,


onlara kar kör ve sar kesilmezler.
74. Onlar öyle dua ederler: "Rabbimiz, bizlere, gözlerimizi aydn-
lk edecek eler ve çocuklar ihsan et ve bizi müttakilere imam yap."

75. Onlar, sabretmelerine kartltk cennetin yüce makamlaryla


mükâfatlandrlr; orada hayrdua ve selâmla karlanrlar.

76. Orada ebedî olarak kalrlar. Oras ne güzel bir durak ve ne


güzel bir konaktr!

77. De ki: Duanz olmasa, Rabbim size ne diye deer versin! Siz
yalanladnz; öyle ise azap yakanz brakmayacak."
616 25. FURKAN SÛRES 72-77 Cüz: 19

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Onlar, yalana ahitlik etmezler ." Yani

yalan ahitlikte bulunmazlar. Yahut yalan söylenen bir mecliste bulun-

mazlar. üphesiz bâtl bir eyi (hiçbir tepki vermeden) seyretmek, ona
ortak olmaktr.

Bir dier mana: Onlar, yalanclarla beraber bulunmaktan ve günah


ileyenlerin ortamndan uzak dururlar, kötü kimselere karmamak için

bu tir ortamlara yaklamazlar.***

Hz. sa laleyhisselâm] bir öüdünde öyle demitir: "Kusur ileyen


kimselerle ayn ortamda bulunmaktan saknn."

"Onlar, bo ve bâtl bir eyle karlatklar zaman ondan, erefli iman-


lardan beklenen ekilde yüz çevirirler. " Yani çirkin bir ile ve her türlü kal-

drp atlmas gereken eyle karlatklar zaman, onun kirinden kendi-

lerini uzak tutarak yüz çevirirler.

Âyetin manas udur: Onlar, bo ve bâtl eylerle megul olanlara

rastladklar zaman, onlarn çirkin iine bulamadan uzaklap giderler.

u âyet de bu durumu ifade etmektedir:

"
"Onlar, bo bir söz iittikleri zaman, ondan vakar içinde yüz çevirirler

(Kasas 28/55).

544 Büyük müfessir tbn Cerir-i Taberf Irahmetullahi aleyhi, ash kötü iken insanlara farkl göste-
rilen her eyin yalan kapmasna girdiini söylemi ve buna irk, haram müzik ve yalan

örnek vermitir. Taberf, âyette geçen bâtl ve bo iin ise bir asl ve hakikati olmayan her
türlü bâtl söz, haram i ve çirkin eyler olduunu belirterek der ki: “Âyette vasflarndan
bahsedilen ve halleri övülen müminler, bu tür eylerle karla tklan, onu iittikleri veya
gördükleri zaman, duruma göre, erefti insanlardan beklenen farkl tepkiler gösterirler.
Mesela bo ilerin bazsn dinlemezler, haram elence ve müzik gibi. Bazsn görmezlik-
ten gelip affederler; kendilerine söylenen eziyet verici sözler gibi. Baz bo ileri dilleriy-
le sakndrrlar. Bazsn elleriyle deitirirler. Bazsn klçla (kuvvetle) engellerler yol
kesen ekyalara engel olmak gibi. te bütün bunlar, bâtl ve bo bir ile karlaan mü-
minlerin gösterecei tepki çeitleridir (Yoksa Ayette övülen ey, bâtl ve bo bir ile yüz
yüze gelince, 'Bana ne!' deyip susmak, hiç tepki vermemek veya korkarak çekip gitmek
deildir)” (bk. Taberf, Câmiu‘l-Beyân, 17/523-526).
"

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 72*77 617

Muhammed el-Bâkr (rahmetuiiahi aleyh] 545 bu âyeti öyle tefsir etmitir:


"Onlar, cimâ ile ilgili bir ey söylecekleri zaman, onu açkça deil, kapal
546
ifadelerle anlatrlar ."

Mukâtil 547 âyete u manay vermitir: "Onlar, kâfirlerden küfür ve


eziyet verici bir söz iittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve karlk
vermezler ." 548

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, kendilerine Rab'lerinin


âyetleri hatrlatld zaman, yani kendilerine Kur' an okunduu veya

Kur'an'la öüt verildiinde, onlara kar kör ve sar kesilmezler; bilakis

onu alc bir kulakla dinlerler, ona gereini yapmak için bakan gözle
bakarlar."

Âyette, onlarn Allah'n âyetlerine kar sar ve kör olmadklarnn


dile getirilmesi, onlara kar sar ve kör kesilen kâfirleri ve münafklan
kapal yolla knamak içindir.
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Onlar öyle dua ederler: Rab -
bimiz, bizlere, gözlerimizi aydnlk edecek eler ve çocuklar ihsan et .

Onlar yüce Allah'tan, elerinden ve çocuklarndan gözleri aydn


edecek taat ve iyilik görerek, onlan kendileri için birer göz aydnl
yapmasn istediler.

Âyete u manay verenler de olmutur: Rabbimiz, bize onlar tara-


fndan taat veya güzel hal cinsinden gözleri aydm edecek eyleri ihsan
et. Ayn ekilde, çocuklarmzdan da onlar taatlerde muvaffak ederek,
fazilet ve kemalat olan ilerde koturarak bize göz aydnl olacak ey-
ler ihsan et. Çünkü müminin, ailesi Allah Teâlâ'ya taatte kendisine yar-

545 Muhammed el-Bâkr (v. 114/733), Hz. Hüseyin'in olu Ali Zeynelâbidin'in oludur. Ehl-i

beyt'in ileri gelen imamlanndandr.

546 Nesefî, Medârikü 't-Tenzil, 3/257. Mana, NesefTye göre verildi. Âyetin bu manasyla ilgili

baka bir rivayette Mücâhid, "Cimâ ile ilgili konulara gelince susarlar, ondan bahis aç-
mazlar" demitir (bk. Süyût, ed-Dünü'i-Mensûr, 6/284).

547 Mukâtil b. Süleyman (v. 150 / 767), Horasan'n Belh ehrinde yetimi ünlü bir müfessir-
dir. Etbau't-tâbiindendir. Sistemli olarak batan sona ilk tefsir yazandr. Tefsiri günümü-
ze ulamtr. Dier alanlarda da eserleri vardr.

548 Sa'leb, el-Ketf ve'l-Beyân, 4/434.


618 25 FURKAN SÛRES 72-77 Cüz: 19

dmc ve ortak olunca, onlan din konusunda kendisine yakn görmesiy-


le kalbi sevinir, gözleri aydn olur. Aynca bu durum, Allah Teâlâ'nn,
" Onlara zirriyetlerini katarz” (Tur 52/21) vaadi gerei, onlann cennette
kendisine katlmasna sebep olur.

Âyetin manas udur: Onlar, Rab'lerinden, kendilerine, Allah için

amel eden, güzel halleriyle sevinecekleri ve gözlerinin aydm olaca e-


ler ve nesiller ihsan etmesini isterler.

öyle denilmitir: Bir müminin, eini ve çocuklarn Allah'a itaat


içinde görmesinden daha fazla gözlerini aydn edecek bir ey yoktur.

Abdullah b. Abbas'n [radyaliahu anhj öyle dedii rivayet edilmitir:

"Babann gözünü aydn edecek çocuk, babasnn, kendisinin fkh öre-


nip yazdn gördüü çocuudur." 5*

Onlann dualan öyle bitiyor: "Ve bizi müttakilere imam yap!" Yani
bizi dinde kendisine uyulan önderler yap.

Bir dier mana: Bizim her birimizi bir imam yap, yani evlatlanmz-
dan her birini dinde kendisine uyulacak kimseler yap.

Âyette, dinde reis {önder ve imam) olmann, istenecek ve tevik edi-


len bir i olduuna bir delil vardr; bu istek, niyet nefsin keyfi deil,
Allah'n kullarna fayda vermek olunca böyledir, yoksa tehlikelidir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, taatin meakkati-


ne, ehvetlerini terketmeye, nefis ve kâfirlerle mücâhedenin arlna,
inkâralann eziyetlerine, zillet ve iftikar (fakirlik) hallerine sabretmeleri-

ne karlk, cennetin yüce makamlaryla mükâfatlandrlrlar; orada hayrdua


ve selâmla karlanrlar." Melekler onlan ho temenna ve güzel dualar-
la karlar; onlara uzun hayat ve âfetlerden güvende olmalan için dua
ederler. Yahut onlar birbirine hayr dua edip selâm verirler.

" Orada ebedî olarak kalrlar. " Orada hiç ölmezler ve oradan çkmazlar.
"Oras, oradaki odalar ve makamlar ne güzel bir durak ve ne güzel bir ko-

naktr!" Kâfirlerin aksine, onlann durduu ve kald yerler ne güzeldir.

549 Nesefî, Medârikü't-Tenzîl, 3/258.


"

Cüz: 19 25. FURKAN SÛRES 72-77 619

Son âyette öyle buyruluyor: "Ey Muhammed, de Duanz olmasa, ki:

Rabbim size ne diye deer versin!" Yani slâm'a ve tevhide ulamak için
duanz olamasa, Rabbim sizi ne yapsn? Bu durumda sizin yaratlma-
nzda ne fayda vardr? Bunun manas udur: O sizi sadece kendisine
kulluk için yaratt. Allah Teâlâ'nn, "Ben cinleri ve insanlar sadece bana

kulluk etmeleri için yarattm (Zâriyât 51/56) âyetinde buyurduu gibi. De-
mek ki Cenâb- Hak, inam sadece marifeti (kendisini tanmas) ve taati

için yaratt; yoksa insan, maddi yönü ve yeme içmesiyle dier hayvan-
larla ayn durumdadr.
Hâiye sahibi (Abdurrahman- Fâsî) demitir ki: "Âyetin zâhirine
7
baklnca, buradaki hitap, önceki bir âyette geçtii gibi Hz. Peygamber e
[sallallahu aleyhi vesellem], 'Senin bize emrettiine m secde edeceiz?' (Furkan

25/60) diyen mürikleredir. Mana udur: Kendisine yalvarmanz ve id-


detli sknt anlarnda O'ndan yardm istemeniz olmasa, Rabbim sizin
neyinize deer versin, neyinizi tebrik etsin?"

Âyete u manay verenler de olmutur: Sizin Allah'la birlikte bâtl


ilâhlara ve ortaklara duanz günahlarnz mafiret
olmasa, Allah sizin
etmeyi önemsemez, hepsini affeder; çünkü O'nun katnda büyük diye
bir ey yoktur. u
âyette buyrulduu gibi: "Eer iman eder ve ükreder-
seniz, Allah size niçin azap etsin ki!" (Nisâ 4/148). Bu açklamay Dahhâk

yapmtr." Açklamalarn devam için Hâiye'ye baknz.


mam Buhârî, bu âyette geçen duann, "iman" manasnda olduu-
nu söylemitir .”0 Buna göre mana udur: Eer sizin imannz olmasa,
Rabbim sizin neyinize deer versin?
Âyet öyle bitiyor: "Sz, Peygamberin [sallallahu aleyhi vesellem] getirdi-

i eyleri yalanladnz ve böylece azab hak ettiniz, öyle ise yalanlaman-


zn sonucu olan azap yakanz brakmayacak." Azap sizden ayrlmayacak,
ondan uzaklaamayacaksnz, nihayet o azaba yüzükoyun atlm halde
cehennemde kalacaksnz.

Mücâhid, "Bu azap onlarn Bedir Sava'nda öldürülmeleridir"


demitir. Gerçekten Bedir Sava, müriklerin en fazla öldürüldüü
550 Buhârî, mân, 2.

551 Sa'lebî, el-Kef x>e‘I-Beyân, 4/437; Süyûtî, ed-Dürrü ’l-Mensûr, 6/287.


620 25. FURKAN SÛRES 72-77 Cüz 19

bir savatr. O gün, müminlerle kâfirlerin arasnda kesin hüküm veril-

mitir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

72-77. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

“Onlar, bo ve bâtl iler yapanlara uradklar zaman " âyeti hakknda


deriz ki: Bo ilerle uraanlar, varlklar, dünyevî mal ve mülk hakknda
konuanlardr. Allah'n has kullan, bu kimselerin konumalan duyduk-
lar zaman, onlarn daldklar bo konumalardan yüz çevirerek eref ve
vakar içinde çekip giderler. Onlar, bir vaaz veöüt duyduklan zaman,
kalpleri ve ruhlanyla ona yönelip kulak verirler. nsanlann çounluu

ise aksi durumda olup hak söze kar sar ve kör kesilirler.

"Onlar öyle dua ederler: Rabbimiz, bizlere, gözlerimizi aydnlk edecek

eler ve çocuklar ihsan et" âyetinin tefsirinde mam Kueyrî demitir ki:

"Gözün aydnl, ruhun hayat olan eyle olur; bu da sadece Allah'n


hakkm öyle
yerine getirmekle gerçekleir. denilmitir: Kim, sürekli
Allah'n taatine sanlr ve O* nun emrine aykn hareket etmekten kaçnr-
sa onun gözü aydn (gönlü ho) olur ." 552

Ben (îbn Acibe) derim ki: nsann göz aydnl, sulbünden gelen
maddi çocukla olduu gibi yolundan giden manevi çocukla da olur. Bir
eyh talebesini, hak yolundaki talebinde ciddi ve sadk görünce, onda
bundan dolay son derece büyük bir sevinç ve mutluluk hâsl olur. Bu
durum, manevi terbiyeciler tarafndan bilinmektedir.

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür. Kulunu doru yola ileten Odur.

Allah Teâlâ, efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabna en


güzel ekliyle salât ve selâm etsin.

Furkan sûresinin tefsiri burada tamamland.

552 Kueyrî, UtâifU'l-ârât, 4/325.


(26) UARÂ SÛRES

Sûre Hakknda uarâ sûresi Mekke döneminde inmitir, an-


Bilgi:

cak 224. âyetten sonras Medine'de inmi olup 227 âyettir. Sûre, adn
224. âyette geçen "e-uarâ" (airler) kelimesinden almtr.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseUem] bir hadisinde öyle buyur-


mutur: "Tâhâ sûresi. Tâ Sînler ve Hâ Mimler bana Musa'nn laieyhsseiâm]

levhalarndan verildi.'™ Yani dier bir hadiste geçtii gibi onlara bedel

olarak verildi. 554

Önceki Sure ile Balants: Cenâb- Hak önceki sûrede, mürikle-


rin hakk yalanlamasndan bahsetti ve onlar sürekli içinde kalacaklar
bir azapla tehdit etti. Bu sûrede de, "Resulüm, onlar mümin olmuyorlar
diye neredeyse kendini helak edeceksin" âyetiyle resûlünün onlarla ne ka-
dar ilgilendiini, onlann iman etmeyip azab hak edilerinden ne derece
üzüldüünü dile getirdi.

553 Hâkim, Müstedrek, 1/568; Bey ha ki, es-Sünenü'l-Kübrâ, 10/9.


554 Sa'lebf, el-Ketfve’l-Beyân, 4/438.
622 26. UARÂ SÛRES 1-6 Cüz: 19

Cenâb- Hak sonra, geçmi peygamberlerin kssalarn, kavimlerinin


ordan yalanlamasn ve bu kavimlerin çeitli azaplarla helâk edilmesin-
den bahsederek resulünü teselli etti. Cenâb- Hak sûreyi, Peygamber'ine
[saiiaiiahu aleyhi veseiienj kendisinden öncekilerin kssalarn anlatrken yap-
t gibi onunla kendisi arasndaki bir iaretle balatarak öyle buyurdu:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Tâ Sin Mim.

2. Bunlar, apaçtk kitabn âyetleridir.

3. Resulüm, onlar mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helâk


edeceksin!

4. Biz dilesek, onlara gökten bir âyet (mucize veya azap) indiririz de
ona boyun emek zorunda kalrlar.

5. Onlar, Rahmân'dan kendilerine gelen her yeni öütten yüz çe-

viriyorlar.

6. Onlar (Allah'n âyetlerini) yalanladlar, fakat alay edip durduk-


lar eylerin haberleri balarna gelecek.
Cüz: 19 26. UAKÂ SÛRES 1-6 623

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Tâ Sin Mîm." Bu harflerin iareti ve


açlmndan biri udur: Yâ Tahir, yâ Seyyid, yâ Muhammedi
Yahut bu harflerin bir dier iaret ve açlm udur: Ey tahir, seyyid
ve mecîd (tertemiz, efendi ve kadri yüce) olan peygamber.

Vâhid demitir ki: "Allah Teâlâ, sûrenin banda dile getirdii bu


harflerle, sonsuz ihsanna, yüceliine ve hükümranlna yemin etti.
Hakknda yemin edilen durum, 'Biz dilesek, onlara gökten bir âyet (mucize
veya azap) indiririz de ona boyun emek zorunda kalrlar '
âyetidir ." 555

"
Devamndaki öyle buyruluyor:
âyette Bunlar , apaçk kitabn
âyetleridir." Yani sana bu sûrede ve dier sûrelerde bahsettiimiz
âyetler, i'câz ortada ve Allah katndan geldii apaçk olan kitabn, yani
7
Kur an'n âyetleridir.

Âyete u mana da verilmitir: Onlar, lâhî hükümleri ve rabbânî

hikmetleri açklayan kitabn âyetleridir.

Bir dier mana: Onlar, hak ile bâtl birbirinden ayran kitabn
âyetleridir.

Âyetler için, uza iaret edat olan "onlar" ifadesinin kullanlmas,

onlann yüceliine ve deerinin büyüklüüne dikkat çekmek içindir.

Cenâb- Hak sonra, resûlünü teselli etmeye balayarak öyle buyur-


"
du: Resulüm onlar mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edecek-
,

sin!" Yani kendini öldüreceksin.

Sehl-i Tüsterî âyete u manay vermitir: "Sen onlann hidayete ula-


masn ve iman etmesini isteyerek kendini helâk ediyorsun; halbuki bi-

zim tarafmzdan, müminlerin iman ve kâfirlerin inkâr hakknda önce-


den hüküm verilmitir, bu hükümde bir deime ve bozulma olmaz."
Mana udur: Resûlüm, sen kavminin slâm'dan mahrum kalna ve
bu apaçk kitaba iman etmeyiine kar duyduun üzüntünden dolay
neredeyse kendini ölüme götüreceksin.

555 bk. Vâhidî. el -Vasl fi Tefsîri'l-Kur'ân'l-Mecid, 3/530 (Beyrut 1994).


"

624 26 L'ARÂ SÛRES 1-6 Çü? J9

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Biz dilesek, onlara gökten bir

âyet indiririz de ona boyun emek zorunda kalrlar ."

Bu âyet, Hz. Peygamberi [sallaliahu aleyhi vesellem] üzülmekten sakn-


drmann sebebini ortaya koyuyor ve onlann iman etmesinin, onun
iradesine bal olmadn, bu durumda, iman etmeleri konusunda
beklentiye girmeye ve iman etmeyilerine üzülmeye gerek olmadn
açklyor.

Âyetin manas udur: Eer biz onlann iman etmesini dilesek, gök-
ten, onlan imana zorlayan ve ona mecbur eden bir âyet (mucize veya
musibet) indiririz; boyunlar onun karsnda eilip teslim olur.
Bazlan, âyette bahsedilen "boyunlardan" kastn, onlann önde ge-
len reisleri olduunu söylemitir. Onun "cemaat" manasna geldiini
söyleyen de olmutur. Yani, topluca boyun eip teslim olurlard, de-

mektir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, Rahman dan kendi-

lerine gelen her yeni öütten yüz çeviriyorlar. Bu âyet, onlann iddetli
inatlarn ve içinde bulunduklar inkâr ve yalanlamadan vazgeçmeye-
ceklerini açklamakta, Allah Resûlü'nün, onlann slâm'a girmeleri için

an hrs göstermekten vazgeçmesi ve onlardan toptan ümidini kesmesi


için gerçek durumlarn ortaya koymaktadr.

mam Kueyrî âyete u manay vermitir: "Onlara ne zaman yeni


bir din getirsek veya yeni bir peygamber göndersek, muhakkak onun
hak olduunu gösteren delili düünmekten yüz çevirdiler ve onu yalan-
layarak karlk verdiler. Eer onlar, peygamberlerin getirdikleri delil-
lere iyice baksalard, onlann doruluu ortaya çkard; fakat onlar için
önceden hükme balanm olan hzlân hali (lâhî rahmetten mahrumi-
yet), kendilerini iman ve tasdikten alkoydu ." 556

Cenâb- Hakk'm "Rahman" sfatndan bahsedilmesi, onla-


Âyette,
nn zulümlerinin büyüklüünü ve günahlannn korkunçluunu göster-
mek içindir. üphesiz, Hak Teâlâ tarafndan gelen bir eyden topluca
yüz çevirmek çirkin bir itir. nsanlarn, lâhî rahmetin gerei olarak.

556 Kueyrî, brtdifii'l-ârât, 5/6-7.


Cüz; 19 2 6. _U A R Â S C R E S^ 1-6 625

sadece kendi menfaatleri için gelen eylerden yüz çevirmesi ise daha
çirkin bir eydir.

Âyetin manas udur: Onlara Kur'an'n öütlerinden biri geldi-

inde, Allah'n geni rahmetinin gerei olarak, onlara en mükemmel


uyany yapan ve kendilerini gafletten en güzel ekilde uyaran bir grup
Kur' an âyeti indiinde, içinde bulunduklar inkâr ve sapknlk halinde
srar ederek, onu yalanlayp alaya alarak ondan yüz çevirirler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, kendilerine gelen


zikri yani Kurian', onunla alay ederek yalanladlar; fakat alay edip dur-
duklar eylerin haberleri balarna gelecektir ." Bu haberler, dünyada ve
ahirette balanna gelecek azaplardr.

Onlann balanna gelecek eye "haber" denmesi, ya Kur'an'n onu


haber vermesinden ve onlann onu bizzat görerek Kur'ân- Kerîm'in bil-

dirdii eylerin hakikatini anlamalanndandr; aynen onlann, haberleri


iiterek, gizli hallerine vâkf olmalan gibi. Bu âyette, büyük bir korkut-

ma vardr; çünkü Kuri an'da geçen "haber" ifadesi, büyük ve korkunç


olaylar için kullanlr.

Âyetin manas udur: Müriklerin alay ettikleri ey muhakkak ba-


lanna gelecek ve verilen haberin doruluu ortaya çkacaktr. Bu ya
dünyada olur; Bedir gününde ve ölümü tattklan dier mekânlarda ol-

duu gibi. Ya da kyamet günü olur. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

1-6. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Tâ Sn Mîm. Tâ, Hz. Peygamber'in [salialiahu aleyhi veseilem) srnnn te-


mizliine iaret eder. Sîn, onun, kadrinin yüceliine iaret eder. Mîm ise
onun iinin güzelliine iaret eder. Bu, erefin ba ve sonudur.
Yahut Tâ, kalbin, Cenâb- Hakk'n dndaki her eyden uzak tu-
tulup temiz tutulmasna iaret eder. Sîn, kalbin büyük srla süslenme-
sine iaret eder. Mîm de kalbin, yüce ve ulu Allah'n izniyle, mülk ve
melekût âlemindeki tasarrufuna iaret eder. Bu da manevi seyrin ba
ve sonudur. Bu hale sahip olan kul, ârifibillâh ve kullan Allah'a
davette
;

626 26 jjjJ AR Â S Û R ES t 7-9 Cüz: 19

Hz. Rcsûlullah'n [saiiaiiahu aie>'hi vesellem] halifesi olur. Eer o, bütün in-

sanlarn hidayete ulamas için hrs gösterirse kendisine öyle denir:

"Onlar mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!


ayet Rabb'in dileseydi, bütün insanlar hidayete ulatrrd, insanlar,

ihtilaf etmeye (farkl yol ve fikirlerde olmaya) devam ederler. Eer Al-

lah dileseydi, hepsini hidayet üzere toplard; sakn cahillerden olma!"

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

lâhî Kudretin Delilleri

Cenâb- Hak sonra, kudretinin delillerinden bahsederek öyle bu-


yurdu:

7. Onlar, yeryüzüne bakmazlar m, orada her türden pek çok fay-


dal ve güzel bitkiler bitirdik.

8. üphesiz bunda (Allah'n kudretine ve rahmetine) bir delil vardr


fakat onlartn çou iman etmezler.
9. Gerçekten senin Rabb'in, azizdir (her hükmünü uygulayandr) ve
çok merhametli olandr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Onlar, yeryüzüne, ondaki insan hay-

rette brakan lâhî sanata bakmazlar m, orada her türden pek çok faydal ve

güzel bitkiler bitirdik." Yani her snf bitkiden, insanlarn ve hayvanlarn

yiyecei çok faydal güzel bitkiler bitirdik.


Cüz: 19 26._UARÂ SÛRESj 7-9 627

Âyette, özellikle bitkilerden bahsedilmesi, onlarda, ilâh kudrete


delil olma yönüyle nimet olma yönünün birlikte bulunmasndandr.
Âyette bahsedilen bitki ile, faydal ve zararl bütün bitki snflarnn
kastedilmi olmas da muhtemeldir. Hepsine birden "faydal ve güzel"
tabirinin kullanlmas, una dikkat çekmek içindir: Cenâb- Hakk'n bi-

tirmi olduu her ey faydaldr; onun faydas ya tek bamadr veya bir
dier bitkiyle terkip halindedir. Nitekim yüce Mevlâ, bu konudaki dier
bir âyette öyle buyurmutur:

"Yeryüzünde bulunun bütün eyleri szn için yaratan O'dur " (Bakara 2/29).

üphesiz hikmet sahibi bir zat, her ne yapsa onda sonsuz hikmetler
vardr; gafil olanlar ondan habersiz olsa, akl sahipleri onun hakikatine
ulaamasalar da durum budur.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " üphesiz bunda, yani bu e-


kilde bitkileri bitirmede veya bu snflarn her birinde, Allah'n kudre-

tinin mükemmelliine, ilminin ve hikmetinin geniliine, inam imana


çeken, inkâr ve azgnlktan alkoyan rahmetinin sonsuzluuna bir de-

lil vardr, fakat onlarn çou iman etmezler ." Peygamber'in (sallallahu aleyhi

veselicmj kavminin çou, Allah Teâlâ'nn ilminde ve hükmünde mümin


deillerdir; öyle ki Cenâb- Hak, kâfirlerin O'ndan yüz çevireceklerini
ve o büyük âyetler üzerinde hiç düünüp ibret almayacaklarn bildi ve
öyle hükmetti.

Mana udur: Onlann çou, yüce Allah tarafndan kendilerine iman


etmeyi gerektiren pek çok delil geldii halde inat, azgnlk ve kibirlerin-

den dolay iman etmediler.

Birinci tefsire göre, onlann iman etmeyiinin Allah Teâlâ'nn ilmine


ve kazâsna balanmasna gelince, zâhire göre onlann bu konuda mazur
olduu sanlabüir (fakat bu ifade, olann mesul olmadm göstermez).
Gerçekten hakikat ve eriatn mahalli olan kudret ve hikmetin arasn
ayrmak, deil bakalarna, mahir âlimlere bile gizli kalan bir durumdur.

Ayette sanki öyle denilmi oluyor: Bunda, iman gerektiren apaçk


bir delil vardr; bununla birlikte onlann çou, azgnlk ve inatlanndan
dolay iman etmezler.
628 26 . UARÂ SÜRES 7-9 Cüz: 19

Âyette, onlann çounun iman etmediinin dile getirilmesi, içlerin-

den bazlar için ezelde iman takdir edildiini ve ileride iman edecekle-
rini bildirmek içindir.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Gerçekten senin Rabb'in
azizdir; her hükmünü uygulayandr, yapmak istedii her ii yapar, kim-
se O'na engel olamaz; kâfirlerden intikam almak da bu ilerin kapsam-
na girer. O, çok merhametli olandr O, son derece merhametlidir; bunun
için onlara mühlet verir ve onlarn türlü azab gerektiren büyük suçlar
iledikleri halde kendilerini hemen yakalayp cezalandrmaz.
"
Âyette, Senin Rabb'in azizdir " denilmesi, Hz. Peygamber' e [saiiaiiahu

aleyhi vesellem) eref bahetmek ve kâfirlerden intikam almak için gere-

ken hakiki gücün Rabb'inde bulunduunu bildirmek içindir. Bu açk bir


gerçektir. Bu açklamay Ebüssuûd yapmtr.” 7

7-9. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Onlar, temiz nefislerin arzna bakmazlar m, biz, o nefisler cehalet

ve gaflet ile ölü iken, onlan ilim ve marifetle dirilterek onda garip ilim-
lerin ve insan hayrette brakacak hikmetlerin her snfndan nice ilim-
ler bitirdik. üphesiz bunda, nefiste tasarrufta bulunan seçkin velilerin

varlna ve onda bu ilimler ortaya çkana kadar kendisini tedavi eden


zatlarn kemaline apaçk bir delil vardr.

Bir dier mana: Onlar, kulluk arzna bakmazlar m, biz onda, raz
olunan edeplerin, yakîne ait makamlarn ve Allah'n hediyesi olan keif-
lerin her snfndan nice eyler bitirdik; bunda lâhî rahmetin tecellisine

büyük bir delil vardr; fakat insanlarn çou, bu ilerin erbabnn varl-
na inanmazlar. Gerçekten, Allah azizdir; dilediini aziz eder; Rahîm'dir,
Hayrl ilerde muvaffak
dilediine bu nimeti nasip ederek rahmet eder.
olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

557 bk. Ebüssuûd, rddü'l-Akli's-Selim, 5/32-33.


©
Cüz: 19 26 U AR A SÛRES 10-17 629

Hz. Musabn Firavun ve Kavmine Gönderilii


Cenâb- Hak sonra, resûlünü teselli etmek için, peygamberlerin ks-
salarn anlatmaya balad. Kavmi ile mücadelesi çok iddetli olduu
için, Hz. Musa'dan laleyhisselâm) balayarak öyle buyurdu:

~
Vi
i

fp © i-JikJi fpil çjl 01 ^9 Jj5 rfilî il)

V) 5 j\ 9 ) Jü © 5>£
5 5 ,p J] 51L 9
o^‘ji 91»
i*
© ^ d üsçî, tuiii ju © y-i
© jp JZ His j--j» © 5^JiiJi 93 jp.) d v,is
v *r

5i

10-11. Bir zaman Rabb'in Musa'ya öyle seslendi: "Zalimler top-

luluuna , Firavun'un kavmine git! Onlar balanna geleceklerden


,

korkmuyorlar m?"
12. Musa dedi ki: "Ey Rabbim ! Dorusu ben, onlarn beni yalanla-
malarndan korkuyorum."

13. "Bu durumda gösüm daralr, dilim rahat konuamaz; onun


için Harun'a da peygamberlik ver (onu bana yardma yap)."

14. "Bir de benim onlara kart ilediim bir suç var; bu yüzden
onlarn beni öldürmelerinden korkuyorum ."

15. Allah dedi ki: "Hayr, korkma! Mucizelerimizle gidin; üphesiz


biz sizinle beraberiz , (her eyi) iitmekteyiz."

"Firavun'a gidin ve
16. öyle deyin: üphesiz biz âlemlerin
Rabb'inin elçisiyiz ."

17. "srâiloullart'nt bizimle beraber gönder."


630 26. UARÂ SÜRES 10-17 Cü2: 19

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammed, unu anlat: Bir zaman
Rabb'in Musa'ya öyle nida etti:" Yani resûlüm, Rabb'inin, Musa'ya ses-
lendii vakti anlat ve kendisini yalanlamalan sebebiyle Firavun'un kav-
minin bana gelenleri kavmine hatrlat. Onlar, kendilerinden önceki

yalana kardelerinin bana gelen eylerin kendi balanna da gelmesin-


den korkutup sakndr.

Âyete u mana da verilmitir: Resûlüm, kendisiyle teselli bulman


için Musa'nn halini ve onun kavmiyle olan mücadelesini hatrla! O za-
man Rabb'in, kendisini peygamber olarak göndererek ona öyle dedi:

" Zalimler topluluuna, Firavun'un kavmine git!" inkâr ve isyanlar-


la zulmeden kavme git. Yahut srâiloullan'ru köle olarak kullana-
rak ve onlarn çocuklarm öldürerek zulmeden kavme git! Bu kavm,
Firavun'un kavmidir. "Onlar Allah'tan korkmuyorlar m?" Allah'tan kor-
kup da içinde bulunduklan azgnlk ve taknl terketmiyorlar m?
Âyete, onlara hitap edilerek u mana da verilmitir: "Sizler Allah' tan
korkmuyor musunuz?" Bu hitap ekli, yüce Allah'n onlara ileri derece-
de gazap ettiini ifade etmektedir. Sanki onlann zulmü, kendilerine bu
ekilde yüzlerine kar söylemeye sevketmitir.
Allah Teâlâ'run, Hz. Musa'ya nidâ ettii ilk ey bu deildir; ona hi-
tap edilen ey, Tâhâ sûresindeki u âyetlerdir:
"üphe yok ki ben senin Rabb'inim. Hemen ayakkablarm çkar, çünkü

sen mukaddes vadi Tuvâ'dasn" (Tâhâ 20/12-17).

Hz. Musa'ya bu sûrede yaplan hitap, anlatlan durumun gerei k-


saca yaplmtr.

Devamndaki âyetlerde öyle buyrulmaktadr: "Musa, Allah


Teâlâ'ya yalvararak dedi ki: Ey Rabbim! Dorusu ben, onlarn daha iin
banda beni yalanlamalarndan korkuyorum. Bu durumda, onlann beni ya-
lanlamas sebebiyle gösüm daralr; onlardan gördüüm akl ey: ere d
ve iittiim çekimelere kar beni bir gayretin sarmas yahut dilimin tu-
tukluu sebebiyle dilim rahat konuamaz; onun için, kardeim Harun'a da
Cüz: 19 26 JUARÂ SÛRES 10-17
631

peygamberlik ver, benimle


peygamber olmas için ona da
birlikte Cibril'i
gönder, peygamberlii açklamada onunla kuvvet bulaym."

Hz. Musa [aley hisselim] Tur dan gönderildii zaman, Hz. Harun
(aleyhissdâmj Msr'da bulunuyordu. Hz. Musa'nn [aleyhisselâml dile getir-
dii bu gerekçeler, bir bahane aramak ve emri uygulamada geri durmak
deildir; onun yapt sadece, verilen emre uymada kendisine yardma
olacak birini talep etme ve özrüne bir hazrlktr.

"
Hz. Musa [aleyhisselâml sonra öyle dedi: Bir de benim onlara kar ile-
diim bir suç var. " Yani kendisi sebebiyle onlar tarafndan takibe alnd-
m bir suç var; bu suç, bir kaza ile Kptî'yi (Msr'n yerli insanlarndan
birini) öldürmektir.

Hz. Musa sözüne öyle devam ediyor: "Bu yüzden onlarn, öldürdü-
üm kimseye ksas olarak beni öldürmelerinden korkuyorum." Bu söz de
verilen emri yapmamak için ileri sürülen bir bahane deildir; o, olabile-

cek bir belay olmadan önce önlemeyi istemek ve peygamberlik görevi-


ni yerine getirmeden önce ölmekten korkmaktr. Bunun için Allah Teâlâ
ona, kendisini korumaya almay ve ondan belay defetmeyi vaat ederek
öyle buyurdu:

"Hayr, korkma! Mucizelerimizle gidin." Hz. Musa [aleyhisselâml, Allah


Teâlâ'dan, Firavun ve kavminden gelecek belay savmasn istedi; Allah
Teâlâ da ondan korkuyu gidererek belay savaan vaat etti. Hz. Musa
[aleyhisselâml, Cenâb- Hak'tan kardeini peygamber olarak göndermesi-
"
ni istedi; yüce Allah da ona, kiniz mucizelerimizle gidin!" buyurarak,
isteine karlk verdi. Yani ona öyle denmi oldu: "Harun'u seninle
birlikte peygamber gönderdim; ikiniz mucizelerimizle gidin!"

Bu mucizeler, Hz. Musa'nn elinin k


saçmas, asâsnn ylana dö-
nümesi ve dier mucizelerdir. Sanki öyle denmi oldu: Ey Musa, kar-
laacam düündüün korkuyu unut, sen ve beraberinde olmasn
istediin kardein mucizelerimizle gidin; onlar, korktuun eyi senden
savacaktr.

Âyet öyle devam ediyor: "üphesiz biz sizinle beraberiz, her eyi iit-

mekteyiz." Yani biz, sana söyleyecekleri, sizinle Firavun arasnda geçen


" a

632 26. £U AR Â SÛ RE S l O- 17

eyleri iitiriz; ona kar size destek veririz. Cenâb- Hak, kendi halini,

bir mücadelede hazr bulunan kuvvetli bir sultann haline benzeterek


anlatt. Bu sultan, huzurunda mücadele eden iki taraf arasnda geçen
konumalar iitmekte ve dümanlarna kar dostlarna yardm etmek-
tedir. Bu benzetme, Hak Teâlâ'nn Hz. Musa'ya yardm vaadini müba-

laa ile anlatmak içindir.

"
Âyette, Biz her eyi iitmekteyiz " buyrulmas, Hz. Musa'dan korku-
yu gidermek, aynca her ikisine yardm ve en mükemmel ekilde koruma
garantisi vererek onlar ziyadesiyle teselli etmek içindir. Allah Teâlâ'mn
u âyetinde olduu gibi:
" üphesiz ben sizinle beraberim; her eyi iitir ve görürüm " (Tâhâ 20/46).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Firavun’a gidin ve öyle de-


yin: üphesiz biz âlemlerin Rabb'inin el çiiyiz. " önceki âyette de "gidin"
emri verilmiti, buradaaym emir tekrar edilmi deildir. Buradaki emir,
kendisine gönderilen kimseye ulama emridir; önceki ise o tarafa yönel-
me emridir. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Firavun’ , ’srâiloullar m
bizimle beraber gönder' deyin. Yani tsrâiloullan'n serbest brak, bizimle
birlikte am'a gelsinler. îsrâiloullan'mn, Hz. Yusuf laieyhisseiâm] zama-
nnda Hz. Yakub [aieyhisseiâm] ile birlikte Msr'a göç etmeden önce vatan-
lar, am bölgesinde olan Filistin idi. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

10-17. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Kim, vaaz ve insanlar uyarma iine ehil olursa onun, yalanlanma


ve eziyet görme korkusuyla ondan geri durmas uygun deildir. üphe-
siz Allah Teâlâ, muhafaza ve gözetimiyle onunla beraberdir. Evet, eer
insanlan irad eden kimse, bu ite kendisine yardma isterse bunda bir
saknca yoktur. Gerçekten insanlarn, hürmet gösterdikleri bir zat kar-
lama annda onun cemaatinin görkemli olmas, onlarn kalplerince o
zata kar heybet ve korkunun olumasnda daha tesirlidir. Cemaatin

nuru, tek kiinin nurundan daha kuvvetlidir. En dorusunu Allah Teâlâ


bilir.
Cüz: 19 26. UARÂ SÜRES 18-29 633

Hz. Musa'nn, Firavun'la Mücadelesi

Cenâb- Hak sonra, Firavun'un Hz. Musa'ya cevabndan ve onunla


mücadelesinden bahsederek öyle buyurdu:

18. Firavun dedi ki: "Biz seni küçük bir çocukken altp aramtzda bü-
yütmedik mi? Sen ömrünün nice yllarm aramzda geçirmedin mi?"

19. "Bir de sen o yaptn ii yaptn (adam öldürdün £ sen nankörün


birisin."

20. Musa dedi ki: "O zaman ben onu bilmeden (hata ile) yaptm."

21. "Sizden korktuumaranzdan kaçtm; sonra Rabbim bana


için

hikmet bahetti ve beni peygamber yapt."

22. "O bama kaktn nimet de (aslnda) srâiloullan'm kendine


köle etmenin neticesidir."
^

634 26. UA R A SÛRES 18-29 Cüz: 19

23. Firavun, Âlemlerin Rabb'i nedir?" dedi.

24. Musa, "O, göklerin, yerin ve ikisinin arasndaki her eyin


Rabb'idir; eer yaktnen bilirseniz (bu gerçei anlarsnz )" dedi.

25. Firavun etrafndakilere, Duyuyor musunuz


", (ne diyor)?'' dedi.

26. Musa, "O, sizin ve önceki atalarnzn Rabb'idir " dedi.

27. Firavun (etrafndakilere), " Size gönderilen bu elçiniz gerçekten


delidir'' dedi.

28. Musa, "O, dounun, batnn ve ikisi arasndaki her eyin


Rabb'idir; eer aklnz kullanrsanz (bunu anlarsnz /' dedi.

29. Firavun, ''Eer baka bir ilâh


benden edinirsen, andolsun seni
zindana atlanlardan yaparm" dedi.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: ''Musa ve Harun Firavun'a gelip ona


peygamberlii teblii edince. Firavun dedi ki: Biz seni küçük bir çocukken
alp aramzda büyütmedik mi?"

Rivayet edildiine göre Hz. Musa ve Hz. Harun faleyhisselâm],

Firavun'un kapsna geldikleri zaman, içeri girmeleri için kendilerine


bir sene izin verilmedi. Sonunda kapc Firavun'a,

"Burada bir insan var, âlemlerinin Rabb'inin peygamberi olduunu


söylüyor!" dedi. Firavun,

"zin ver girsin; belki kendisine biraz gülüp eleniriz" dedi. Kapc
izin verdi, Hz. Musa içeri girdi, Firavun'a peygamber olduunu söyle-

yip hakka davet etti. Firavun, Hz. Musa'y tanyarak kendisine, "Biz seni
küçük bir çocukken alp aramzda, kucamzda ve evimizde büyütme-
dik mi? Sen ömrünün nice yllarm aramzda geçirmedin mi?" dedi.-

Firavun'un Hz. Musa'ya, "Sen küçük bir çocukken " demesi, onun dc>-

umundan ksa bir müddet sonra ellerine geçtiini ifade etmek içindir.

S58 bk. Sa’lebî, el-Kttf ve'l-Beyân, 4/443; Ebüssuûd, Irâdü l-Aklt s-Stttm, 5/36.
" "

Cü2: 19 26. UARÂ SÛRES 18-29 635

Bu söz, Hz. Musa'nn, "Biz âlemlerin Rabb'inin elçileriyiz sözüne kar,


Firavun'un, onun küçüklüündeki terbiyesini kendisine nisbet ederek
"
cevap verdiini ifade eder. Bunun için, Âlemlerin Rabb'i nedir?" diyerek,
önce onu bilmez gibi gözüktü; daha sonra, “Eer benden baka bir ilâh edi-
"
nirsen, andolsun seni zindana atarm diyerek, cahilliini açkça dile getirdi.

"
Firavun, sözüne öyle devam etti: Sen ömrünün nice yllarn ara-
mzda geçirmedin mi?"

Rivayet edildiine göre Hz. Musa, onlann arasnda otuz sene kal-
d, sonra çkp Medyen'e gitti. Medyen'de on sene kald, sonra tekrar
Msr'a dönüp onlar otuz sene Allah Teâlâ'ya davet etti. Firavun ve
kavminin suda boulmasndan sonra elli sene daha yaad.

Dier bir rivayete göre Hz. Musa, Kptî'yi (Msrl'y) kaza ile öl-
dürdüü zaman on iki yandayd. Olaydan sonra onlardan kaçt.”9 En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.
"
Firavun, sonra Hz. Musa'ya öyle dedi: Bir de sen o yaptn ii yap-
tn; yani Kptf yi öldürdün."

Firavun Hz. Musa'ya, kendisini yetitirip büyütme ve yetikinlie


ulatrma nimetlerini saydktan sonra, onun ekmekçisiyle arasnda ge-
çen olaydan dolay kendisini knayarak, "Benim adamm öldürdün; sen ,

benim iyiliklerime kar nankör birisin; çünkü benim has adamlarmdan


birini öldürmeye kastettin ve onu öldürdün" dedi.

Âyete u manay verenler de olmutur: Firavun dedi ki: Sen o za-


man, u anda insanlar kâfirlikle suçladn halde yani sen de o za- idin;

man, u anda küfür dediin dinimiz üzere idin!" Bu söz, Firavun'un Hz.
Musa'ya bir iftirasdr; çünkü Hz. Musa, inkâr ve isyan hallerinden ko-
runmutur. Hz. Musa, onlann arasnda yaarken, asl halini gizliyordu,

yoksa onun Firavun ve kavmiyle ayn dinden olduu nasl söylenir?

Musa dedi ki: "O vakit ben onu bilmeden hata ile yaptm. Çünkü
Hz.
Hz. Musa, o adama öldürmek kastyla vurmad, tam aksine onu terbiye
için kendisine tokat att.

559 bL Ebüssuûd, lrâiu'l-Akl <-Selîm, 5/36


636 26. UARÂ SÜRES 18-29 Ç0çJ9

Âyete u mana da verilmitir: Ben, o tokadm böyle bir sonuç vere-


ceini bilmiyordum.

Bir dier mana: Ben o zaman, peygamberlikten habersizdim; bu ko-


nuda Allah'tan bana herhangi bir ey gelmemiti, o halde beni knamak
için bir sebep yoktur.

Ayrca, öldürülen kimsenin kâfir olduu düünülürse, kâfiri öldür-

me hakknda o zaman bir hüküm mevcut deildi. Bütün bunlar, pey-


gamberlie aykr eyler deildir, ayn ekilde onun terbiye için bunu
yapmas da peygamberlie aykr deildir.

"
Hz. Musa sözüne öyle devam etti: Sizden korktuum için, bana bir

zarar verirsiniz yahut hak etmediim bir eyle beni cezalandrrsnz


endiesiyle aranzdan çkp Medyen'e doru giderek Rabbim'e kaçtm;
sonra Rabbim bana hüküm yani hikmet bahetti."

Âyetteki hükme, peygamberlik ve ilim manas da verilmitir.

Âyetin manas udur: Allah bana, hüküm, hikmet, peygamberlik ve


ilim verdi; böylece benden cehalet ve haktan habersiz olma hali gitti.

Âyet öyle bitiyor: "Allah beni peygamber yapt." Yani beni de gön-
derdii peygamberlerden biri yapt.

Hz. Musa [aleyhisselâmL dier âyette sözüne öyle devam etti: "O ba-

ma kaktn nimet de aslnda srâiloullart’n kendine köle etmenin netice-

sidir. " Yani o bama kaktn bakp büyütme nimeti de


zahiren bana
hakikatte senin srâilogullan'n kendine köle yapp onlarn çocuklarn
öldürerek kendilerini kahrn altna almann bir sonucudur. Benim senin
yanma gelmemin ve gözetimin altna girmemin sebebi de budur. Eer
sen onlar kendi hallerine braksaydn, benim bakm ve terbiyemi anne
babam yapard; senin sarayna gelmeme gerek kalmazd. Sen zalim
olunca, Cenâb- Hak, insanlar kurtarmam için beni sana gönderdi.

Bu durumda Firavun, sanki Hz. Musa'nn kavmini köleletirmeyi


ve kendisini anne babasnn terbiyesinden çkarmay onun bana kakt-
bir nimet olarak saym oldu. Bunun üzerine Hz. Musa da ona öyle
dedi:
Cüz: 19 26. UA R Â SÜRES 18- 29 637

"Benim bama kaktn bu nimet, aslnda senin srâiloullan'n kö-


leletirmen deil midir? Bu, bir nimet deildir; ayrca senin onu benim
bama kakma hakkn yoktur."
Firavun' un onlar köleletirmesi, kendilerini emrine boyun edirip
onlar sürekli hizmetinde kullanmasdr.

Firavun'un delili geçersiz olup âlemlerin Rabb'inin zikrinden kaç-


ma hilesi bir fayda vermeyince, Hz. Musa'ya, onun, kendisini peygam-
ber olarak gönderdiinden bahsettii zat hakknda soru sormaya bala-
d. Bunu, kibir, cahillik ve hakikate kar körlükle, otoritesini korumak
isteyerek yapt. Âyette geçtii gibi. Firavun ,

" Âlemlerin Rabb'i de nedir?" dedi. Yani, "Senin peygamberi olduu-


nu iddia ettiin âlemlerin Rabb'i nasl bir eydir?"

Firavun bunu, âlemler için kendisinden baka bir rab olduunu


inkâr ederek sordu. u âyetler de onun bu halini ifade etmektedir:

"Firavun dedi ki: Ben sizin en büyük rabbinizim!" (Nâzât 79/24).

"Sizin için benden baka bir ilâh bilmiyorum!" (Kasas 28/38).

Âyete u mana da verilmitir: O âlemlerin Rabb'inin sfat yahut ha-


kikati nedir?

Musa laleyhisselâmj dedi ki: "O, göklerin, yerin v ikisinin arasndaki her
eyin Rabb'idir; eer yakînen bilirseniz , bu gerçei anlarsnz." ayet yara-

tlm varlklarn hakikatini yakînen tansaydnz, bunun böyle olduu-


nu bilirdiniz. Yahut siz, varlklarn hakikatine dâir yakînen azck ey
bilseydiniz,bunun böyle olduunu öncelikle anlardnz; çünkü Allah'n
âlemlerin Rabb'i olduunun delili apaçk ortadadr.

Firavun, Hz. Musa'nn cevabn onun kavmin erafndan


iitince,

ileri gelenlerin kalbine etkisinden korkarak etrafndakilere, "Ne söyledi-


ini duyuyor musunuz, dedi" Firavun'un etrafndakiler, kollan bilezikle

süslenmi 500 has adamd.

Firavun, unu demek istiyor: Ben ona âlemlerin Rabb'inin zatnn


nasl bir ey olduunu soruyorum; o ise bana, zatndan deil sfatlarn-
dan (yaptklarndan) haber veriyor!
638 26. U ARA S PRES ia-29 Cüz: 19

Âlemlerin Rabb'inin zatnn nasl olduu ve hakikati aklla biline-

meyecei için, Hz. Musa [aleyhisselâm| ona, âlemlerin Rabb'inin aklla id-

rak edilmesi mümkün olan özelliklerinden bahsederek cevap verdi.

Sonra Hz. Musa |


alev hisseli m] öyle dedi: "O, sizin ve önceki atalar-

nzn Rabb'idir." Yani O, sizi ve sizden önceki babalarnz yaratandr.


Bununla unu demek istedi: Firavun da bu yaratlm varlklardan biri-

dir; dolaysyla onun rab olmas mümkün deildir.

Hz. Musa'nn [aley hisselim], "Babalarnzn da Rabb'idir " demesi u


nun içindir: Firavun, kendilerinden öncekilerin deil, kendi asnnda ya-
ayanlarn rabbi olduunu iddia ederdi.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor "Firavun etrafndakilere


dedi ki: Size gönderilen bu elçiniz gerçekten delidir ." Çünkü o, bu âlemde
benden baka bir ilâhn olduunu iddia ediyor! Yahut o, benim soruma
uygun cevap vermiyor; ben ona, bahsettii rabbin hakikatini, onun nasl
bir ey olduunu soruyorum, o bana, onun sfatlarndan bahsediyor!
Devamndaki âyette Hz. Musa (aieyhsselâml öyle dedi: "O, dounun,
batnn ve ikisinin arasndaki her eyin Rabb'idir; eer aklnz kullanrsanz; be-
nim söylediklerimin hak olduunu anlarsnz ve Rabb'inizi tanrsnz."

Hz. Musa'nn [aleyhisselâm] buraya kadar takip ettii usul son derece
güzel bir irad örneidir, öyle ki: Hz. Musa önce, bütün yaratlmlar
içine alacak ekilde, Allah Teâlâ'nn göklerin, yerin ve ikisinin arasn-
daki bütün varlklarn Rabb'i ve yaratcs olduunu dile getirdi. Sonra
genelden özel alana geçerek yüce Allah'n, Firavun' un, kavminin ve ba-
balarnn Rabb'i olduunu söyledi; çünkü akll kimsenin, doumundan
ölümüne kadar kendisine bakaca en yakn varlk, nefsi, çocuklar ve
hallerini müahede ettii kimselerdir. Hz. Musa [aleyhissdâm] sonra, yine
özel bir alana geçerek, Cenâb- Hakk'n dounun ve batmn Rabb'i ol-

duunu söyledi; zira güne, salam ölçü ve hesap üzere, bu ufuklarn


birinden (doudan) domakta, dierinden (batdan) batmaktadr. Bü-
tün bunlar, âlemlerin Rabb'inin birliinin ve varlnn zaruri olduunu
gösteren en kuvvetli delillerdir.
"

Cüz: 19 26. UAR Â SÛRES 18-29 639

öyle de denebilir: Firavun, cahilliinden dolay Hz. Musa'ya


Rabb'in ne olduunu sorunca, Hz. Musa (aieyhisselâm) ona, âlemlerin
Rabb'inin özelliklerinden bahsederek cevap verdi. Firavun etrafndaki-
lere, "Söylediini duyuyor musunuz?" dedi. Bunun üzerine Hz. Musa,
tekrar benzer bir ekilde cevap verdi. Firavun, Hz. Musa'nn kendisine
cevap vermekten farkl yöne kaçtn zannederek, onun deli olduunu
söyledi. Hz. Musa [aleyhisselâm], üçüncü kez benzer bir ekilde cevap ver-
di ve bu cevapla unu açklad: Varl zaruri, zatyla tek, hiç kimseye
muhtaç olmayan yüce zatn hakikati akl ile idrak edilemez, O'nun zat
sadece sfatlarnn tecellileri ile tannr. Bir de O'nun zatm sadece seç-
kin ârifler yakînen tanr. Firavun gibi kimselerin O'nun zat hakknda
sormas, bir cahillik ve ahmaklktr. Bunun için Hz. Musa, "Eer aklnz
kullanrsanz" dedi. Yani ayet sizde akl varsa, O'nun sadece deliller

yoluyla tannacan bilirsiniz, demek istedi.


Müfessir tbn Cüzey demitir ki: "ayet "Hz. Musa, Firavun ve kav-
mine önce, ‘Yakinen bilirseniz’ dedi; sonra, 'Eer aklnz kullanrsanz'
dedi; bunun hikmeti nedir?" denirse cevap olarak deriz ki: Hz. Musa
önce, imana gelmelerini bekleyerek onlara yumuak söz söyledi; onlarn
inat ve safsatalarm görünce, kendilerini knayarak, 'Eer aklnz kulla-

nrsanz' dedi. Hz. Musa bu sözü, Firavun'un ‘Size gönderilen bu elçiniz

gerçekten delidir
1
sözüne karlk söyledi/' “° 1

"
Firavun, önce büyüklenip sonunda mat olunca, Eer benden baka
bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atlanlardan yaparm, dedi." Yani
seni, hallerini atlm kimselerden yaparm, demek is-
bildiin zindana
tedi. Firavun, zindana atlmay gerekli gördüü kimseleri, yerde açlm

bo ve oldukça derin bir kuyuya tek bana atard, orada kendisine ba-
klmaz ve söyledii dinlenmezdi; bu iddetli bir ölüm ekliydi.

Firavun, "Seni zindana atlanlardan yaparm ifadesi yerine, "Seni

zindana atanm" deseydi, bu söz daha ksa olmakla birlikte önceki cüm-
lenin manasm vermezdi. Bu açklama Neseffye aittir .
561

560 îbn Cüzey, et-Teshîl fi Ulûmi’t-TenzU, 2/90 (Beyrut 1995).

561 Nesefî, Medârikü’ t -Tenzîl, 3/266.


640 26. UARÂ SÛ RES 18 -29 Cü/: 19

1&-29. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Alnan terbiyenin gözetilecek bir hakk ve yerine getirilecek bir ük-


rü vardr. nsann beeri yönünü terbiye etmekle ruhanî yönünü terbiye

etmek arasnda bir fark yoktur.

mam Kueyrî demitir ki: "Hz. Musa, Firavuriun kendisine yapt


sarayndaki bakm ve gözetim hizmetlerinin hakkn ve zâhirde kendi-
sine yapt iyilikleri inkâr etmedi, fakat o unu açklad: Allah Teâlâ
bir eyi yapmay emredince onun emrine uymak gerekir. Yaratlm
bir insann bile verdii terbiyenin korunacak bir hakk olunca, kulun
Allah Teâlâ'nn terbiyesinin kymetini yüceltip hakkn korumas daha
önceliklidir." 562

u halde, kim senin beerî (maddi) yönüne bir terbiye verirse ona
teekkür etmek ve hayr dua ile dahi olsa kendisine iyilikte bulunmak
gerekir. Ayn ekilde, her kim senin ruhanî yönüne ilim ve marifetle
terbiye verirse ona hizmet etmen, kendisine hürmet ve sayg göstermen
gerekir. Bu hizmete kar nankörlük etmek (ve hakkn çinemek) ga-
zaba uramann ve huzurdan kovulmann sebebidir. Böyle bir halden
Allah Teâlâ'ya snrz.
Firavuriun, "Âlemlerin Rabb'i kimdir?" sözü, yüce zatn hakikatini
sormaktr ki CYnun nasl ve nice olduunu bilmek imkânszdr; çünkü
CY nun misli (dengi ve benzeri) hiç kimse yoktur. Böyle bir soruya veri-
lecek en güzel cevap u âyettir: "O, evveldir , âhirdir zahirdir,
, bâtndr"
(Hadfd 57/3). Bu dört isim, yüce zat, özetle tantmakta ve geride O nun
hakknda söylenecek hiçbir ey brakmamaktadr. Bununla birlikte, bir

insann O'nu tamamyla tanmas imkânszdr. Eer Allah


ihata edip

Teâlâ'y tam bir ihata ve tanma mümkün olsayd, o zaman ârifler için
manevi ilerleme imkân kalmazd. Halbuki âriflerin Cenâb- Hakk'n
zatna ait sr ve marifetlerin kefinde yükselmeleri bu fâni dünyada ve
devam eder. Hayrl ilerde
ebedî ahiret âleminde hiç bitmeyip sürekli
muvaffak olmak sadece yüce Allah' m yardmyla mümkündür.

562 bk. Kueyrf, Lrtâfü’l-lârât, 5/9.


Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 30-33 641

Hz. Musa'nn Asâ ve El Mucizesi

Cenâb- Hak sonra, Hz. Musa'nn asâ mucizesinden ve onu takip


eden olaydan bahsederek öyle buyurdu:

©
30.
cJ* jl T, oS jü
© ^ üiLc &î jli

Musa, "Sana apaçk bir ey (mucize) getirmi olsam da m (beni


cezalandracaksn )?" dedi.
33.
31. Firavun, " Doru söylüyorsan haydi getir onu l" dedi.

32. Bunun üzerine Musa asasn att, o anda asâ apaçk bir ylan
oluverdi.

Elini koynundan çkard, o anda eli, bakanlar için bembeyaz


bir ey oluverdi.* 3

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Musa, Firavun kendisini hapse atmakla


tehdit edince ona, 'Sana, benim doru söylediimi ve âlemlerin Rabb'inin
birliini gösteren apaçk bir ey yani mucize getirmi olsam da m beni bu
bahsettiin zindana atacaksn?' dedi.” Bu delil ile mucizeyi kastetti. üp-
hesiz mucize, onu yaratnn varlna ve hikmetine delil olduu gibi,

elinde ortaya çkan kimsenin iddiasnn doruluuna da bir delildir. Mu-


cizeden “bir ey" diye bahsedilmesi, kalplere korku vermek içindir.

"
Firavun , 'Davann gerçek olduunu gösteren eyi getirmede doru
söylüyorsan haydi getir onu!’ dedi.” Yahut, "Peygamberlik iddianda do-
ru isen onu getir" dedi.

" Bunun üzerine Musa asasn att, o anda asâ apaçk bir ylan oluver-
di.” Yani göz boyayanlarn ve sihirbazlarn yapt gibi hayal ettirmeye
563 Bu mucize ile ilgili ayrca bk. A'râf 7 / 108; Kasas 28/ 32.
642 26. U ARÂ SÛRES 30-33 Cû:" 19

benzer bir ey deil, maddi olarak mevcut apaçk bir ejderha oluverdi.

Rivayet edildiine göre ejderha, gökte 1 mil kadar yükseldi, sonra yere

inip Firavun'un üzerine doru yönelerek Hz. Musa'ya,

"Ey Musa, bana istediini emret yapaym!" dedi. Bunu gören Fira-

vun, Hz. Musa'ya,

"Seni gönderen Allah'n adyla yemin ederek senden onu tutma-


n istiyorum" dedi. O zaman Hz. Musa ejderhay tuttu, ejderha asaya
dönütü. 564

Devamndaki âyette öyle buyruluyor. "Hz. Musa, elini koyn un-


dan, koltuunun altndan çkard, o anda eli, bakanlar için bembeyaz bir

ey oluverdi ." Yani allmn ötesinde bir eli bembeyaz parlad; öyle ki

hârikulâde bir ey olduu için bütün baklar üzerinde toplad.


Rivayet edildiine göre Firavun, birind mucizeyi görünce Hz.
Musa'ya, "Bundan baka mucizen var m?" diye sordu, o zaman Hz.
Musa [aleyhisseiâml elini çkanp göstererek,

"Bu nedir?" diye sordu; Firavun,

Musa [aleyhisseiâml, elini koltuunun altna sokup


"Elindir" dedi. Hz.
çkard, o onda elden gözleri kamatran ve göü kaplayan bir uas k
çkt. 565

Her eye kadir olan yüce Allah' tebih ederim.

30-33. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Firavun huyunda olan nefisler, hakk tasdik ve ona iman noktasn-


da, mucize veya keramete baldr; temiz nefisler ise bir mucize veya
keramete ihtiyaç duymazlar, tam aksine mucize türü hiçbir eye bal
olmakszn Allah Teâlâ, onlarn kalbinde velilii tasdiki yaratr. Hayrl
ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

564 bk. Süyûtî. ed-Dürru l-Memûr, 3/511 (Beyrut 2002).

565 bk. Ebüssuûd, râdü’l-Akli's-Selim, 5/40.


J

Cüz: 19 26. UARÂ SÜ RES 3 4-37 643

Firavun'un aknl
Cenâb- Hak sonra, Firavun'un gördüü mucize karsndaki a-
knlndan bahsederek öyle buyurdu:
" " ’ - *7 ' • " "
t.
6 m}. O (Ufp lj-*6] i. Jy. >LUJ JL

C-y ijJû © 6j>ib iSl^î ;


fj'o-r
I

0 ^ Jj/c
0 ^15- j5iU I ^ sLiîl

34. Firavun çevresindeki


,
ileri gelenlere dedi ki: " üphesiz bu, çok

bilgili bir sihirbazdr

35. " Yapt sihirle sizi yurdunuzdan çkarmak istiyor. Bu durum-


?"
da ne yaplmasn önerirsiniz

36. Onlar dediler ki: " Onu ve kardeini alkoy; sonra ehirlere za-
btalar gönder."

37. "Ne kadar usta sihirbaz varsa hepsini sana getirsinler."

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Firavun , kendisini mat eden ve akn-
lk içine düüren durumu görünce, çevresindeki ileri gelenlere, kavminin
erafna, 'üphesiz bu, çok bilgili bir sihirbazdr; sihirde çok üstün bir ye-

tenee sahiptir' dedi" ve sonra, kavmini Hz. Musa'ya düman yapmak


isteyerek öyle dedi.

"O, yapt bu sihirle sizi yurdunuzdan çkarmak istiyor; bu durumda


ne yaplmasn önerirsiniz? Onun için hapis yahut öldürme iinden han-
gisini tercih edersiniz?"

Firavun, mucizenin etkisi kendisini aknla düürünce, nefsini

rablik iddiasnn zirvesinden aa indirip kendi hesabnca kullan gör-


düü kimselere boyun emeye ve onlarn emrine (önerisine) uymaya
644 26 UARÂ SÛRES 34-37 Ciz: 19

yani emir alma durumuna getirdi. Yahut Firavun daha önce, görü ve
ileri yönetmede tek bana hareket ederken, bu durum onu, kavminden
binleriyle istiare yapmaya ve ne yapacan danmaya mecbur etti.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Onlar, fitneden korkarak,

kendisine dediler ki: Onu ve kardeini alkoy; ilerini tehir et, onlan öl-

dürmede acele etme! Yahut onlan hapse at! Sonra, ehirlere sihirbazlan

toplayacak zabtalar gönder; ne kadar usta, sihir iinde mahir sihirbaz varsa
hepsini sana getirsinler ." Onlar, Firavun'un korkusunu dindirmek için

böyle mübalaa ifadeleri kullandlar. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

34-37. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Mühim ilerde istiare yapmak, terbirli ve ileri görülü kimselerin


iidir. Bir hadis-i erifte öyle buynlmutur:
" stihare namaz klp iini Allah’a havale eden) kimse zarar
yapan (hacet
etmez, istiare yapan kimse de piman olmaz.

stiare, eskiden beri yaplagelen bir itir; büyük veliler ve idareci-


ler, Hz. Resûlullah'a [saiiaiiahu aleyhi veselieml uyarak, ilerinde istiare ya-
Hayrl
parlar. ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

Sihirbazlarn Toplanmas

Cenâb- Hak sonra, sihirbazlarn toplanmasndan bahsederek öyle


buyurdu:

Ji ^Üi) JJ} © f
jU; y ÇlLj
f
>!I
U tüs © p yis" i î>U Lp dii

566 Taberânî, el-Evsat, nr. 6627; a. mlf., es-SagJr, ar. 980; Kudâf, Miisnedü'-ihâb. nr. 774;

Süyûtî, es -Sar, nr. 7895; Heysemî, ez-Zrvâid, 8/96.


Cüz: 19 26. UARÂ SÜRES 36-44 645

©âyÜl^iîsiyi
$ ji 0 fii
j

0 Û^UJl ö ;>V IjJUj f4U*j f4%


38. Böylece sihirbazlar, bilinen günün belirlenen vaktinde bir ara-
ya toplandlar.

39. nsanlara da, "Sz de toplanr msnz?" denildi.


40. "Umarz, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarz" dediler.

41. Sihirbazlar gelince Firavun'a, "Eer biz üstün gelirsek, gerçek-


ten bize bir mükâfat vardr, deil mi?" dediler.

42. Firavun, "Evet, galip gelirseniz mutlaka bana yakn, gözde


kimselerden olacaksnz " dedi.

43. Musa onlara, "Haydi, atn ne atacaksanz" dedi.

44. Bunun üzerine onlar iplerini ve deneklerini attlar ve,


"Firavun'un kuvvetine yemin olsun ki bizler, muhakkak üstün gelecek
kimseleriz" dediler.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Böylece sihirbazlar, bilinen günün belirle-

" "
nen vaktinde bir araya toplandlar. Bu vakit, Hz. Musa'nn, Sizinle bulu-
ma vakti, bayram günü, insanlarn topland kuluk vakti olsun " (Tâhâ 20/59)

sözleriyle belirledii vakittir. Âyetin metninde geçen "mîkat", "belirle-

nen zaman ve mekân" demektir. Haccn mîkatlan da bu manadadr.


"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: nsanlara da, ' Sz de toplanr
msnz?’ denildi Bu, siz de toplann, demektir. Soru eklinde sorulma-
s, onlan toplanmaya tevik içindir. Kast, onlarn bu i için acele etme-
leridir. Sözlerine devamla,

"
Umarz eer
, üstün gelirlerse biz de dinlerinde sihirbazlara uyarz,
dediler." Yani onlar Musa'ya galip gelirlerse,Musa'nn dinine uymayz,
demek istediler. Yoksa onlann gayesi, sihirbazlara uymak deildir; on-
646 26. ÜARÂ SÛRESt 38-44 Cüz 19

lann bütün gayesi, Hz. Musa'ya uymamaktr. Ancak bu ie verdikleri


önem ve ciddiyeti göstermek için sözü kinaye yoluyla söylediler. Çünkü
onlar sihirbazlara uyunca, Hz. Musa'ya uymam olacaklardr ki mak-
satlar da budur. Bir de sihirbazlar bunu iitince, daha fazla mal ve itibar
edinme arzusu onlar, galip gelme konusunda ciddi olmaya evketti.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Sihirbazlar gelince Firavun a,

'Eer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bolca bir mükâfat vardr deil mi?' de-
diler." Firavun, "Evet, galip gelirseniz, sizin için güzel ve bol bir mükâfat
vardr. Bununla birlikte muhakkak benim katmda derece ve hal
sizler.

olarak bana yakn gözde


,
kimselerden olacaksnz; benim yanma ilk giren
ve en son çkan sizler olacaksnz, dedi."
"
Sihirbazlar Hz. Musa'ya, önce sen mi atacaksn yoksa biz mi atalm?"
(Tâhâ 20 / 65 ) diye sorduktan sonra, "Hz. Musa onlara, Haydi sihir olarak orta-
'

ya atacanz eyi atn; yaptnz iin âkbetiri yaknda göreceksiniz' dedi."


Hz. Musa (aleyhissdâm] sihirbazlara, "Atacanz atn" diye emir ve-
rirken, onlara sihir yapmay veya insanlan aldatmay emretmedi; o bu-
nunla sadece, hak olann ortaya çkmasna ve bâtln ortadan kalkmasna
vesile olmas için, onlarn yapacaklarn önceden yapmasna izin verdi.

" Bunun üzerine onlar, iplerini ve deneklerini attlar." Onlarn mey-


dana attklar yetmi bin ip ve bir o kadar sopa idi. Atlan iplerin ve
sopalarn yetmi iki olduu da söylenmitir.
Sihirbazlar iplerini ve sopalarn attktan sonra, onlann meydanda
ileri geri hareket ettiklerini görünce, "Firavunun kuvvetine yemin olsun
ki bizler, muhakkak üstün gelecek kimseleriz, dediler. " Sihirbazlar, kendile-

rine son derece güvendikleri ve sihrin mümkün olan en son noktasn


ortaya koyduklar için bu ekilde Firavun'un kuvvetine yemin ettiler.

Bu tür yeminler, Câhiliye devrinde yaplan yeminlerdendir. En doru-


sunu Allah Teâlâ bilir.

38-44. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Sihir (kalpleri cezbedip çekme) iki ksmdr. Biri, kalpleri Cenâb-


Hakk'n huzuruna çekmektir; dieri ise nefisleri halk (madde) âlemine
veya hayal âlemine çekmektir.
Cüz i? 26. UAR Â SÛRES 45-51 647

Birincisi, Allah'a davet eden ariflerin iidir. Onlar, kendilerine ge-


lenlerin kalplerini kudsî huzura ve Allah ile ünsiyet (yaknlk) mahal-
line çekerler. Ariflerin bu durumlar hakknda öyle denir: "Kalpleriyle
cezbeden bu kimseler, malum günde, kendileri için belirlenen vakitte

toplandlar. Bu gün, manevi fetih ve temkin günüdür yahut lâhî nefha-


larn kalbe akt gündür. Bu, ariflerin kendileri için tayin edilen mâlum
mekânda toplandklar anda olur. O zaman avam insanlara,

"Manevi sarholuktan aylmanz ve gaflet uykunuzdan uyanmanz


için siz de ariflerle birlikte toplanmaz msnz? Haydi, toplann; eer ga-
lip gelirlerse bu kalpleri büyüleyen kimselere uyarz" denir. Ariflerin

galip gelecei ve ilâh yardma mazhar olacaklar konusunda hiçbir üp-


he yoktur; çünkü Allah Teâlâ öyle buyurmutur:

" üphesiz Allah, kendine (dinine) yardm edenlere yardm eder " (Hac 22/40).

Sihirbazlarn Müslüman Olmas

Cenâb- Hak sonra, onlarn sihirlerinin nasl boa çktndan ve


kendilerinin müslüman olduklarndan bahsederek öyle buyurdu:

îy>JL}\ 0 L* JâjlIj lilî öLaap yjdü

* > * '
0 C/j* LÜ! IjJli
0 ^ \ * *

P tfJJI Oil 51
>
- >
ii
t • > •
JÜ (5

/ >

ll;5 ^ji ü)
< J

n pu 0 1
^::.v^
• J
I Jjl l
j! 1^3 HJ ^ ol çlLi M\ 0
Ardndan Musa asasm
45. att. O anda asâ, onlarn sihir diye

ortaya attklarm yutuverdi.


"

648 26 UA RÂ SÜRES 45 -51 Cuz: 19

46. Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandlar.

47. "Âlemlerin Rabb'ine iman ettik" dediler.

"
48. Musa'nn ve Harun'un Rabb'ine."

49. Firavun, "Ben size izin vermeden ona inandnz ha? Anlalan
o, size sihri öreten büyüünüzdür. Yaknda bilip göreceksiniz: Andol-
sun, ellerinizi ve ayaklarnz çaprazlama keseceim ve hepinizi asa-
cam" dedi.
50. Sihirbazlar dediler ki: "Zarar yok, üphesiz biz Rabbimiz'e
döneceiz."

51. "(Burada) ilk inananlar biz olduumuz için üphesiz, Rab-


bimiz'in hatalarmz balayacan umuyoruz."

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ardndan Musa, asasn elinden ye re


att. O anda asâ, onlarn sihir diye ortaya attklarn, yaptklar sihir ve göz
boyama ile eklini ve sûretini deitirip canl ylan gibi gösterdikleri ip
ve deneklerini süratle yutuverdi."

"Bunun üzerine sihirbazlar, gördükleri ey karsnda, hiç gecik-

meden ve tereddüt etmeden, kendilerine hâkim olamadan derhal sec-


deye kapandlar" Çünkü onlar, gördükleri bu eyin, sihrin dnda, Hz.
Musa'y tasdik eden lâhî bir i olduunu anladlar.
Onlar, yere kapanp secde ettiklerinde, "Âlemlerin Rabb'ine iman et-

tik, dediler .

krime 567 demitir ki: "Onlar, sabah meydana sihirbaz olarak geldi-
ler, akam ehid oldular."
"
Sihirbazlar, Musa’nn ve Harun'un Rabb'ine iman ettik" dediler.

Onlar, "Âlemlerin Rabb’ine iman ettik” dedikleri zaman. Firavun, bu


"
sözle kendisinin kastedildiini sanmasn diye, peinden, Musa'nn ve

567 krime, Ebû Abdullah (v. 105/723), Abdullah b. Abbas'n azatl kölesi ve talebesidir. Mek-
ke ekolünde yetimi tâbifn devri müfessirlerindendir.
"

Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 45-51 649

Harun'un Rabb’ine iman ettik" dediler; çünkü Firavun, kendisinin rab ol-

duunu iddia ediyordu. Sihirbazlar bu sözle, Firavun'dan uzaklatkla-


rn ve kendisini terkettiklerini kastettiler.
"
Bir rivayete göre Firavun, sihirbazlarn, Âlemlerin Rabb'ine iman et-

tik" dediklerini iitince, onlara, "Beni mi kastettiniz?" diye sordu; onlar


"
da, Musa'nn ve Harun'un Rabb'ine iman ettik" dediler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Firavun "Ben size


, izin verme-
den ona inandnz ha?" Yani sizin için böyle bir eye izin yokken siz onu
yapyorsunuz ha? Yoksa onun bu ie izin vermesi mümkün ve olacak
bir ey deildir.
Firavun'un sözü öyle devam ediyor: "Anlalan o, size sihri öreten
büyüilnüzdür ; siz bir tuzak ve hile olarak yaptnz bu i için onun-
la anlatnz." Firavun, kavminin, sihirbazlarn bir delile dayanarak ve
hakkn ortaya çktn gördüklerinden dolay iman ettiklerine inanma-
snlar diye, bu sözle onlarn kafasn kartrmak istedi. Sonra sihirbaz-
lar tehdit ederek dedi ki:

"
Andolsun , ellerinizi ve ayaklarnz çaprazlama keseceim. Yahut bana
bu kar çknz sebebiyle ellerinizi ve ayaklarnz keseceim ve hepi-
nizi asacam.

Bazlar, Firavun'un bu cezay uyguladn söylemitir. Bu görü


Abdullah b. Abbas ve dierlerinden rivayet edilmitir. Bazlar da onun
bunu yapmaya güç yetiremediini söylemiler ve görülerine u âyeti
delil göstermilerdir: "Siz ikiniz ve size tâbi olanlar galiptir" (Kasas 28/35).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Sihirbazlar dediler ki: 'Zarar


yok!' Yani bunda bizim için bir zarar yoktur. üphesiz biz sana deil,
kendisini yakînen tandmz ve dost ettiimiz Rabbimiz'e döneceiz. O
bize mükâfatmz verir ve hatalarmz örtüp affeder."

Âyete u mana da verilmitir: Senin bizi tehdit ettiin eyde bizim


için bir zarar yoktur, çünkü biz zaten ölümle Rabbimiz'e döneceiz. Bu
ölümün CYnun rzas ve dini sebebiyle olmas bizim için daha hotur.

Vertecübî (Rûzbihân- Baklî) demitir ki: "Sihirbazlar, Cenâb-


Hakk' müahede ettiklerinde, bela onlara kolay geldi; özellikle onlar
650 26 UARÂ SÜRES 45 -51 Clz 19

Allah'n nzasn ve affn umarak kendisine ulamay ümit ettiklerinde,

bu yoldaki bela vc musibet kendilerine daha kolay gelir.'"’'*

Bunun için sihirbazlar öyle dediler: "Burada bulunan insanlar için-

de yani Firavun'a tâbi olanlardan ilk inananlar biz olduumuz için üphe-
siz, Rabbimiz'in hatalarmz balayacan umuyoruz ."

45-51. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Sultann has adamlarna yakan i, sultanlarnn izni olmadan bir

ey yapmamalardr; bunun için Firavun, kendisinin izni olmadan sihir-


bazlarn imana komasn ho bulmad.
Büyük sûfîler ve derviler, eyhlerine kar bu edebe çok dikkat
ederler; onlar bir konuda Cenâb- Hak'tan ve eyhlerinden izin alma-
dan bir i yapmazlar. zin almada büyük bir sr vardr ki onu sadece o
srr tadanlar ve bilenler anlar. Bu konudaki tasavvufî iaretlerin kalan
ksm, A'râf sûresinin 117-126. âyetlerinin tefsirinde geçti. En dorusu-
nu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Musa'nn Msr'dan Çk


Cenâb- Hak Musa'nn {aleyhissclâmj Msr'dan çkp
sonra, Hz. deni-
ze yönelmesinden bahsederek öyle buyurdu:

'tî T, ' -

' * e

^
"
> > "
*
• • * *' • " •
*
< v > " 9
i > T<
UJ ©
t*’"
0
.

OjLtj olli. j-

568 bk. Rûzbihân- Baklî, ArJisü'l-Brydn, 3/47.


Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 52-59 651

52. Biz Musa’ya, "Kullartmt geceleyin yola çkar, muhakkak takip


edileceksiniz" diye vahyettik.

53. Firavun da ehirlere (asker) toplayclar gönderdi.

54. Dedi ki: “üphesiz onlar saylan az, önemsiz bir topluluk-
tur."

"Durum
55. böyle iken gerçekten onlar bizi öfkelendirecek iler
yapmlardr.”
56. " Ama biz uyank ve tedbirli bir topluluuz."

57-58. Sonunda biz, Firavun'un kavmini bahçelerden, pnarlardan,


hâzinelerden ve erefli makamlardan çkardk.

59. Ve bu ekilde onlara, srâiloullan'nt mirasç yaptk.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Biz Musa’ya, 'Kullarm geceleyin yola

çkar, muhakkak takip edileceksiniz' diye vahyettik."

Allah Teâlâ onlar, peygamberlerine iman ettikleri için, "kullarm"


diye niteledi. Bu çk emri, sihirbazlar iman ettikten senelerce sonra ve-
rildi. O süre içinde Hz. Musa [aleyhisselâm] kavminin arasnda kald, onla-
r hak dine davet etti ve kendilerine mucizeler gösterdi. Sonra Cenâb-
Hak kendisine oradan çkmay emretti ve, "Muhakkak ki takip edileceksi-
niz " buyurdu.

Âyette u deniyor: Firavun ve ordusu sabahleyin sizi takip edecek;


sen seninle birlikte olanlarla gece yola çk ki denize ulaana kadar size
yetiemesinler; oraya geldiklerinde sizin girdiiniz yola girsinler, ben
dalgalan onlarn üzerine kapatarak onlan suda boacam.
Rivayet edild ii ne göre, o gece M sr' in yeri i insanla r olan Kiptiler' n i

her birinin evinde bir erkek çocuk öldü, her biri ölen çocukla megul ol-
dular, bu arada Hz. Musa ve kavmi Msr'dan çkp gitti. w

569 bk. bn Ebû Hâtim, Tefsîrii'i-Kur âni'l-Azim, 8/2768; Süyûtî, t’d- Dürrii 7-Mosûr, 6/294.
"

652 26. UARÂ SÜRES 52-59 Cü2: 19

Rivayet edildiine göre Allah Teâlâ Hz. Musa'ya öyle vahyetti:


"Isrâiloullan'ndan her dört aileyi bir evde topla, sonra bir koyun yav-
rusu kesip kann kaplarnzn üzerine sürün. Ben meleklere, kapsnda
kan bulunan evlere girmemelerini, onlann dndaki bütün Kptileriin
evlerine girerek onlarn her birinin küçük bir çocuunun cann almala-
rm emredeceim. Siz de azk olarak mayasz ekmek hazrlayn, o sizin
için çabuk hazrlanacak bir yiyecektir. Sonra kullanm gece yola çkanp
denize kadar vann, size orada emrim gelecek." 570

Allah Teâlâ'mn onlara, kaplarna kan sürmeyi emretmesinin hik-


meti, îsrâiloullan'nn evlerinin seçilmesi ve böylece meleklerin orada
hiç kimsenin canm almamalandr. Allah Teâlâ bu emriyle onlara, akl-
larnn alaca bir durumla muamele etti, yoksa kendisine emredilen i
melek için gizli kalmaz (melein böyle bir alamete ihtiyac yoktur).
"
Devamndaki âyetlerde öyle buyruluyor: Bunun üzerine Firaifun,
onlan takip etmek için ehirlere asker toplayacak kimseleri gönderdi. Onlar
toplannca, kendilerine dedi ki: üphesiz onlar yani Isrâiloullan saylar
az, önemsiz bir topluluktur .

O, az ifadesiyle, onlarn saylarnn azln kastetmi olabilecei


gibi, kendilerinin zayf ve zelil kimseler olduunu kastetmi de olabilir.

Yani onlar, zelil kimseler olduu için kendileri ciddiye alnmaz ve onla-
nn galip gelecei düünülemez.
571
tbn Arafe demitir ki: "Onlann, teçhizat ve hazrlklan az olduu
gibi, -dierlerine oranla- saylan da az idi. Hz. Musa'nn kavmi 670.000
kii iken, Firavun'un onlan az bulmas, kendisiyle birlikte olanlann çok-
luundan dolaydr."

Dahhâk demitir ki: "Firavun'un kavmi, 7 milyon kiiydi."

Rivayet edildiine göre Firavun, Hz. Musa ve kavminin peincen


çok kalabalk bir ordu gönderdi, kendisi de büyük topluluk içinde yola

570 bk. Taberi, Câmiu'l-Beyân, 17/575; SüyûtC ed-DurrU'l-Mensûr, 6/295-296.


571 îbn Arafe, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Arafe et-Tûnisi (v. 803/1401)
Mâliki fakihlerindendir. Tefsîru bn Arafe isminde bir tefsiri vardr (bk. Sa'd Gurâb, "Ibn
Arafe", DA. 19/316-317)
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 52-59 653

çkt. Öncü kuvvetleri 700.000 atl idi. Firavun'un banda bir mifer var-
d. Abdullah b. Abbas'n (radyaiiahu anh| öyle dedii rivayet edilmitir:
"Firavun, ksraklara binen askerler hariç, erkek atlara binmi 1 milyon
572
kiiyle yola çkt."

"
Firavun sözüne öyle devam etti: Durum böyle iken gerçekten onlar

bizi öfkelendirecek iler yapmlardr/' Yani bizi öfkelendirip içimizi daral-

tacak iler yaptlar. Bu iler, onlann Msr'dan çkmas, altn ve süsleri-

mizi alp götürmeleri ve küçük çocuklarmz öldürmeleridir.

" Ama biz uyank ve tedbirli bir topluluuz ." Yani biz, her zaman böyle
ilere kar hazrlkl ve teyakkuz halinde bulunan, tedbiri elden brak-
mayan bir topluluuz. Bunlar, kendisinin âciz kald zannna varlma-
sn diye Firavun'un, ehirlerden toplad askerlere kar ileri sürdüü
birtakm mazeretlerdir. 573
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Sonunda biz, Firavun'un
kavmini bahçelerden, pnarlardan, hâzinelerden, yani altn ve gümüten
oluan bol maldan ve erefli makamlardan, yüksek makam ve evlerden
çkardk." Yani onlar bu nimetlerin içinden çkmaya sevkedecek sebep-
leri yarattk.

Altn ve gümüe "hazine" denmesi, onlann bu mallardan Allah


Teâlâ'ya taat yolunda hiçbir ey harcamadklan içindir.

Abdullah b. Abbas [radyaiiahu anH onlann çkanldklan yüksek ma-


kamlarn, yüksekçe yaplm kökler olduunu söylemitir.
Devamndaki âyette öyle buyruluyor "Ve bu ekilde onlara,

srâiloullar'n mirasç yaptk." Yani onlan, bu ekilde acayip bir halde


oradan çkarttmz gibi lsrâiloullan'm da onlann mülküne mirasç
yaptk. Onlar, bir vâris gibi onlann maln sahip yaptk. öyle ki o mal
sahipleri oradan çknca, elden alp verme olay olmadan, kalan mala
bütünüyle tsrâiloullan vâris ve sahip oldu.

572 Son rivayet için bk. Ebussuud, râdü'l-Akli's-Selim, 5/42. mam Kurtubfnin belirttii gibi
burada önemli olan asker says deil, durum ve sonuçtur. Asker says hakkndaki farkl
rivayetler ihtiyatla karlanmaldr.
573 Açklama için bk. Beyzâvî, Emrirü't-Tenzîl, 2/156; Ebüssuûd, râdü'l-Akli's-Selîm, 5/42.
654 26. UARÂ SÛRES 52-59 Cüz: 19

Hasan- Basrfnin öyle dedii rivayet edilmitir "îsrâi lou lan,


nehri (denizi) geçtikten sonra geri dönüp Firavun ve kavminin evlerine
74
ve mallarna sahip oldular."'

MüfessirîbnCüzeydemitirki: "Tarih kitaplannda, îsrâiloullan'nm


Msr'a sahip olduklarndan bahsedilmemektedir; bilinen durum, onla-
nn am topraklanna sahip olduudur. Buna göre âyetin manas udur:
7'
Biz bu ekilde onlan am'a vâris yaptk."'

Ben (bn Acibe) derim ki: Hakikat udur: srâiloullan Msr' a dön-
memi olsalar bile, onda yönetim imkânna sahip olmular ve hükümet-
leri oraya kadar ulamtr. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

52-59. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Bir peygamber ve veli ancak vatanndan hicret ettikten sonra zafe-


re ulamtr. Allah Teâlâ'nn önceden beri uygulad kanunu budur;
Allah'n kanununda bir deime bulamazsn (bu genelde böyle olur).

lâhî yardm, zillet ve azlkla birlikte gelir. Âyette öyle buyrulmutur:


"S/z, zelil (zayf ve az) bir halde iken Allah Bedirde size yardm etmiti" (Âl-i

Hayrl ilerde muvaffak olmak


tmrân 3/123). sadece yüce Allah'n yard-
myla mümkündür.

Denizin Yarlmas ve Firavun'un Boulmas


Cenâb- Hak yarlmasndan ve Firavun'un denizde
sonra, denizin
boulmasndan bahsederek öyle buyurdu:

'[<
4iüi jüoLLüi ;»3J üîî o • t • * *

it
IS i

574 bk. Nesefî, MedJrtlcu I -Tenzil, 3/270

575 bk. bn Cüzey, et-Teshîl li-Ulûmi't-Tnzil, 2/91.


Cüz: 19 26. L' ARÂ SÛRES 60-68 655

60. Firavun ve adamlar gün doarken onlarn peine dütüler.

61. ki topluluk birbirini görünce Musa'nn adamlar, "Eyvah ya-


kalandk" dediler.

62. Musa, "Hayr! Rabbim üphesiz benimledir, bana yol göstere-


cektir" dedi.

Bunun üzerine Musa'ya, "Asan ile denize vur" diye vahyettik.


63.

(Musa asasn denize vurunca) deniz yarld; her parças koca bir da
gibi oldu.

64. Öbürlerini de oraya yaklatrdk.

65. Musa'y ve beraberindekilerin hepsini kurtardk.

66. Sonra dierlerini denizde boduk.

67. Gerçekten bunda büyük bir ibret ve delil vardr; ama pek çou
iman etmedi.

68. üphesiz Rabb'in her eye hükmü geçendir, çok merhametlidir.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Firavun ve adamlar gün doarken on-
larn peine dütüler." Yani Firavun ve kavmi, Isrâiloullan'nn peine
dütü ve onlara kavutular. Bu durum, güne doarken gerçekleti.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: ki topluluk birbirini görünce,

yani birbirileriyle karlap da srâiloullan Kptîler'i (Firavun emrin-


deki Msr'n yerli halkn) görecek duruma gelince, "Musa’nn adamlar,
' Eyvah yakalandk’, dümanmz bize yetiti, önümüz de deniz!" dediler.
"

656 2 6. UARÂ SÛRES 60 -68 Çür 19

“Musa, Rabb'inin vaadine güvenerek, 'Hayr AUah'a 1


. kar kötü

zandan uzak durun; onlar size asla yetiemeyecek; üphesiz Rabbim be-

nimledir, bana yol gösterecektir ; beni onlardan kurtaracak olan yola ula-
tracaktr' dedi .

Rivayet edildiine göre Hz. Musa |aieyhisseiâm| denize ulanca id-


detli bir rüzgâr esti; deniz dalar gibi dalgalan kenara atmaya balad.
Yûa' [aJeyhisselâmb

"Ey Allah'n kelimi, nereye gitmek üzere emir aldn; Firavun bize
yetiti, deniz de önümüzde?" diye sorunca, Hz. Musa [aieyhisselâml,

"Bana u denizden gitme emri verildi" dedi. Bunun üzerine Yua'


laleyhisselâm] Musa [aleyhisselâmi, asâsyla denize vurdu, ite
suya dald; Hz.
o zaman âyette anlatlan durum oldu. Yine Firavun'un kavminden olup
imann gizleyen bir adam Hz. Musa'ya,

"Ey Allah'n kelimi, nereye gitmek için emir aldn?" diye sordu, Hz.
Musa,

"uraya" diyerek denizi gösterdi. Adam, atnn dizginlerinden tutup


çevirerek onu denize sürdü ve suya dald; dier insanlar da aynsn yap-
mak istediler fakat güç yetiremediler. O durumda Hz. Musa (aieyhisseiiml,
ne yapacam bilemedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ kendisine, "Asân ile

denize vur!" diye vahyetti; Hz. Musa asâsn denize vurunca deniz yar-
lp açld; bir de baktlar ki denize dalan adam abnn üzerinde duruyor
ve atnn eeriyle srtna koyduu örtü dahi slanmam 576 .

Muhammed b. Hamza demitir ki: "Hz. Musa denize ulanca Allah


Teâlâ'ya öyle dua etti: 'Ey her eyden önce mevcut olan. Ey her eyi
yoktan var eden ve her eyden sonra bâki kalan. Bizim için bir çk
yolu göster!' O zaman Allah Teâlâ kendisine, 'Asân ile denize vuri diye
vahyetti ." 577 Bu durum âyet-i kerimede öyle ifade edUdi:

" Bunun üzerine Musa’ya, ‘Asân ile denize vur' diye vahyettik." Bu de-
niz Kzldeniz veya Nil nehridir.

576 bk. Taberi, Câmtu'l-Beyân, 17/583; Sa'lebî, el-Kefve'l-Beyûn, 4/449.

577 bk. fbn Ebû Hâtim, Tefsirü'l-Kur'âni'l-Azim, 8/2771; Sa'lebî, el-Kef v'l-Beydn, 4/449;
Nosefî, Mcdârik ü 't-Tenzîl, 3/270.
Cüz:19 26. UARÂ SÜRES 60-68 657

"Hz. Musa, asâsn denize vurunca, deniz açlp yarld; Isrâil-

oullan'nn kollan (boy ve kabile) saysnca on iki tane yol olutu; su


dalgalannn her parças gökte sabit halde kalan koca bir da gibi oldu."
Sudan oluan bu dalar arasnda yollar olutu; su, kah bir cisim gibi

sabit halde havada tutuldu, iki dalga aras kuru idi; her bir boy bir yola
girdi.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Dierlerini de oraya yakla-
trdk." Yani Firavun ile kavmini onlara yaklatrdk, böylece onlar da
tsrâiloullan'nn peinden onlarn yollanna girdiler.

"Musa'y ve beraberindekilerin hepsini, suyu o halde tutarak boul-


maktan kurtardk; nihayet hepsi sa selâmet sahile çkt. Sonra dierlerini ,

suyu üzerlerine kapatarak denizde boduk."

Nesefî demitir ki: "Bu âyette, yldzlarn (burçlann) ecellere ve di-

er hadiselere etki ettiini söyleyen kimselerin sözünün bâtl olduuna


dair bir delil vardr; çünkü onlarn her birinin doum zaman farkl ol-

makla birlikte (ayn zamanda) toptan helâk oldular. Rivayet edildiine

göre Cibril (aleyhisselâml, Isrâiloullan ile Firavun'un adamlan arasnda


bulunuyor; Isrâiloullan'na, "Acele edin, geride kalanlar öndekilere ye-
tisin" diyor, Kptîler'e (Msrllar' a ise), "Yava olun, arkadakiler size
yetisin!" diyordu ." 578

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Gerçekten bunda büyük

bir ibret ve delil vardr Yani buraya kadar açklanan eylerde büyük
bir ibret ve delil vardr. Bu eyler, Hz. Musa'nn yapt eyler, onun
eliyle ortaya çkan, herkesi âciz brakan mucizeler. Firavun ve kavmi-
ne yaplan sözlü ve fiilî iler, onlann bana gelen azap ve ibretlik hal-

dir. Bunlar öyle ilerdir ki neredeyse tarif edilemez. Onlarda ibret alan
kimseleri, ibret almaya sevkeden pek çok ey vardr, ibret alan kimse-
ler, Hz. Peygamber'in Isallallahu aleyhi vescllem] durumuyla, Hz. Musa'nn
[aleyhis5elâmj durumunu, kendi halleriyle helâk olan kavminin halini kar-

latrp kyas ederek helâk olanlarn yapp durduu inkâr, isyan ve

peygambere kar gelmekten kaçnr, onlann bana gelenlerin kendi


balanna gelmemesi için Allah Teâlâ'ya iman, peygamberine itaat eder.

578 Nesefî, Medânkü'l-TenzU. 3/271.


658 2b. UARÂ SÜ RES 60-68 Cü« 19
:

Âyete u mana da verilmitir: Hz. Peygamber'in Isaiiaiiahu aleyhi v»-**-

leml bu kssay, hiç kimseden iitmeden olduu gibi anlatmasnda orun


doru bir vahiy yoluyla elde edildiini gösteren, aynca Allah Teâlâ'ya
iman gerektiren ve onu getiren kimseyi tasdik edip kendisine itaat et-

meyi icap ettiren büyük bir delil vardr.

Âyet öyle bitiyor: " Ama pek çou iman etmedi .


" Yani Resul u lah' tan
[saiiaiiahu aleyhi veseileml bu kssay iitip de onun peygamberliini yalan-
layan bu kimselerin çou iman etmediler; onun haliyle Hz. Musa'nn
halini, kendi halleriyle bu helâk ulan kimselerin halini kyaslamadlar.
Hz. Peygamber okuma yazma bilmeyen bir ümmî
[saiiaiiahu aleyhi vesellem]

olmakla birlikte, hiçbir insandan iitmeden onlarn kssasn kendileri-


ne anlatmasndan ibret almadlar. Açklanan her iki yön de kesin ola-

rak imana sevkedecek durumda iken, onlar gaflete dalmalan sebebiyle,


olaydan ibret alp iman etmediler.

man etmeyenlerden kastn, Mekkeli mürikler deil. Msrllarn


çpunluu olduu da söylenmitir.

Mukâtil demitir ki: "Msrllardan, bir adamla iki kadndan ba-


ka kimse iman etmedi. man eden adam, Firavun'un yaknlarndan
Hzkîl isminde biriydi. ki kadndan biri, Firavun'un ei Âsiye, dieri ise

(Isrâiloullan'na) Hz. Yusuf'un kabrini gösteren Meryem bint Yâmuâ


idi." 5
*

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " üphesiz Rabb'in azizdir; is-

tedii her eyi yapmakta galiptir. Bu ilerden biri de hakk yalanlayan-


lardan intikam almaktr. "O ayrca çok merhametlidir ." Rahmeti sonsuz-
dur; bunun için onlara süre tamd, azaplarn hemen vermedi.

Bir dier mana: Rabb'in, dümanlarndan intikam alma konusunda


azizdir; kimse CYna engel olamaz; dostlanna yardm etme konusunda
ise çok merhametlidir. Allah Teâlâ, lutuf ve keremiyle bizleri, dostlar-
nn seçkinlerinden yapsn. Âmin.

579 Sa'lebf, el-Kef v’l-Beyân, 4/449; Ebüssuûd, râdü 7 • Akl i ‘s- Selim 5/44.
.
Cüz: 19 26 .
UARÂ S Û RES 60-6 8 659

60-68. Âyetlerin Tasavvufî aretleri


"
Allah Teâlâ'mn, üphesiz Rabbim benimle beraberdir ; doru
o bana

yolu gösterecektir " âyeti hakknda deriz ki: Bil ki Cenâb- Hakk'n kul-
lanyla beraberlii, onlarn içinde bulunduu deiik makamlara göre
farkllk arzeder. Hak Teâlâ'run, avam halk ile beraberlii, onlan ihatas,
hepsini hükmü altnda tutmas, ilim ve kudretiyle birlikte bulunmas-
dr. Yüce Allah'n seçkin veli kullaryla beraberlii, özel korumas, hi-
mayesi, yardm ve destei ile olur. Kim Allah Teâlâ'mn ilmi, korumas
ve gözetimi albnda olduunu yakînen bilirse O'nun, her halini bilme-
siyle yetinir, ilerini Mevlâ'sna havale eder. Kulun ne zaman ilerini
Allah'a havale etmesi ve (Yna teslimiyeti kuvvetlenirse bu onun maka-
mnn yükseldiini gösterir. Bunun için Cenâb- Hak, "
üphesiz Allah
bizimle beraberdir " (Tevbe 9/40) diyen habibi Hz. Muhammed'in [saiiaiuhu

aleyhi vesellem] halini, "üphesiz Rabbim benimle beraberdir; O bana doru


yolu gösterecektir" diyen kelimi Hz. Musa'mn |aieyhisseiâm| halinden daha
üstün yapmtr. Bu incelii anla. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. brahim'in Kssas


Cenâb- Hak sonra, Hz. brahim'in kssasndan bahsetti; çünkü
onun kssasnda irk ehlini ret vardr. Bunu, kendisinin zürriyetinden
gelen Kurey ve Araplar'n içinde bulunduu irk halini knamak için
yapt. Yüce Mevlâ bu konuda öyle buyurdu:
660 26. U ARÂ SÜRES 69-82 Cüz: 19

69. Onlara brahim'in haberini oku.

70. Hani o babasna ve kavmine "Neye tapyorsunuz?" demiti.


,

71. Onlar da, " Putlara tapyoruz ve onlara tapmaya devam ede-
ceiz" demilerdi.

72. brahim dedi kv "Onlara yalvardnzda sizi iitiyorlar m?"


73. "Yahut size bir fayda veya zarar veriyorlar m?"
74. Onlar, "Hayr, ama biz babalarmz böyle yaparken bulduk"
dediler.

75-76. brahim dedi ki: "Sizin ve geçmite yaam atalarnzn


tapt eyleri gördünüz (onlar hakknda hiç düündünüz) mü?"
77. "üphesiz onlar benim için birer dümandr; sadece âlemlerin
Rabb'i dostumdur."

78. "O, beni yaratan ve bana doru yolu gösterendir."

79. "O, bana yediren ve içirendir."

80. "Hastalandmda bana ifa veren O'dur."

81. "Beni öldürecek ve sonra tekrar diriltecek olan da O'dur."

82. "O, hesap gününde, benim hatalarm balayacam umdu-


um Rabbim'dir."

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Resûlüm, onlara yani mürikle-


re brahim’in büyük önem arzeden haberini oku." Allah Teâlâ, Hz.
Peygamber' e |saiiaiiahu aleyhi veselleml bu sûredeki kssalar içinde sadece
Hz. brahim'in [aleyhisselâm] kssasn okumasn emretti; bunu onun a-
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRESt 69-82 661

mm yüceltmek ve devamndaki âyette konu edilen tevhidin yüceliini


göstermek için yapt. Devamndaki âyette öyle buyruluyor:

" Hani o babasna ve kavmine, Neye tapyorsunuz?' demiti." Hz. bra-


'

him [aley hisselim], onlarn putlara taptn biliyordu, fakat onlara, taptk-
lar eylerin ibadeti hak etmediini bildirmek için bu soruyu sordu.

"Onlar da, 'Putlara tapyoruz ve onlara tapmaya devam edeceiz' demi-


lerdi. " Yani onlara gün boyu tapmaya devam edeceiz, demek istediler.

Âyetin lafzndan anlalan duruma göre onlar putlara gece deil, gündüz
tapyorlard. Dier bir yoruma göre, bu sözle devamllk kastedilmitir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "brahim [aley hisselim] dedi


ki: Onlara yalvardnzda sizi iitiyorlar m?" Yani siz onlardan bir ey
istediinizde sizi duyuyorlar m? "Yahut siz onlara ibadet ettiinizde
size bir fayda salyorlar m veya onlara ibadeti terkettiinizde size zarar
veriyorlar m?" Çünkü ibadette bir faydann elde edilmesi ve bir zararn
giderilmesi amaa vardr.

"Onlar, 'Hayr, ama biz babalarmz böyle yaparken bulduk ve onlara

uyduk' dediler." Onlar bu sözleriyle, putlarn, bahsedilen eyleri yap-


maktan uzak olduunu yani onlarn dualarm iitmediini, bir kere ol-
sun fayda veya zarar vermediini itiraf ettiler ve bo taklitten baka bir
dayanaklarnn bulunmadn açklamak zorunda kaldlar.
Devamndaki âyetlerde öyle buyruluyor: brahim dedi ki: "Sizin

ve geçmite yaam atalarnzn tapt eyleri gördünüz mü?" Yani sizler,


taptnz eylerin ne olduuna doru bir basiretle baktnz m? Onlar
hakknda iyice düündünüz mü ve gerçek bir bilgiyle onlarn ne oldu-
unu bildiniz mi?
"üphesiz onlar benim dümandr." Yani unu biliniz ki o
için birer

putlarnz benim için birer dümandr; onlan hiç sevmem, onlara tapan-
lar da beni sevmez.

Âyete u mana da verilmitir: Eer siz onlara ibadet yaparsanz, on-


lar kyamet günü benim için birer düman olurlar. u âyette geçtii gibi:
"lâhlar onlarn ibadetlerini inkâr edecek ve kendilerine düman olacaklar”

(Meryem 19/82).
"

662 26. UA RÂ SÛRES 69-82 Cüz: 19

Hz. brahim'in laieyhisselâml, "Onlar sizin için birer dümandr" de-


"
meyip Onlar benim için birer dümandr" demesi, kendilerine ileri dere-

cede nasihat etmek içindir; çünkü bu söz, söylenen eyi kabul ettirme
konusunda daha etkilidir. Eer Hz. brahim, "Onlar sizin için birer dü-
mandr" deseydi, bu derece etkili olmazd ve onu kabul etmezlerdi.

"
Hz. brahim faieyhisseiâm) sözüne öyle devam etti: Sadece âlemlerin
Rabb'i dostumdur." Fakat âlemlerin Rabb'i böyle deildir, bilakis O, be-
nim için bir dosttur.

Hz. brahim [aieyhisseiâm], sonra yüce Rabb'ini öyle tantt:

"O, beni salam bir yerde (anne rahminde) ekillendirerek yaratan


ve bana doru yolu gösterendir." Yani din ve dünya ilerinden mühim
olan ve bana fayda veren ileri yapmaya beni sevkeden (bana onlan
yapma imkân veren) sadece O'dur. O'nun bu yol göster-
kabiliyeti ve

mesi, bedenin yaratl ve ruhun üflenmesi annda ortaya çkp sürekli


yenilenerek devam etmektedir. Hidayet, ezelde takdir edilmi bir ey
olmakla birlikte Hz. brahim onu, "O beni hidayete erdirir " eklinde gele-
cek zamanla ifade etmitir; çünkü asl kast, hidayetin sonucudur; o da
en mühim, en faziletli ve en mükemmel eye ulatrlmaktr.
Âyete u mana da verilmitir: Beni kendisine hizmet ve kulluk için
yaratan ve dostluunun edeplerine ulatran O'dur.

Hz. brahim |aieyhisseiâm| sözüne öyle devam ediyor:

“Bana yediren, bakas deil, sadece O'dur." Hz. brahim laieyhisselâml

yedirme iini, nimetleri verene ait olarak dile getirdi. Genelde insanlar,
(nimetlerin asl sahibini unutup) sebeplere güvenirler.

"Bana içiren yani su ile susuzluumu gideren de O’dur. Hastaland-


mda bana ifa veren O'dur.
Abdurrahman- Fâs, Celâleyn Tefsiri üzerine yapt Hâiye' de de-
mitir ki: "Allah Teâlâ, yaratma ve hidayet nimetinden sonra, hayatn
kendisiyle devam eylerden bahsetti; bunlar, gda ve içecektir. G-
ettii
dann fazla ve veya noksan oluuna göre, bu hallerden biri dierine ga-
lip gelir ve o zaman vücutta hastalk peyda olur. Bunun için Hak Teâlâ,
meydana gelen hastal giderme nimetinden aynca bahsetti."
Cüz: W 26. L'ARÂ SÛRES 69-8 2 663

Hastalk da ifa da Cenâb- Hak'tan iken, Hz. brahim'in laleyhissclâm]

hastal nefsine, ifay Allah Teâlâ'ya nisbet etmesi, O'na kar güzel
edebi korumak içindir. Ayn ekilde Hz. Hzr da laleyhisselâm], gemiyi
"
delme iini anlatrken, Onu kusurlu hale getirmek istedim " (Kehf 18/79)
diyerek kusurlu ii kendisine ait göstermi, iki yetime ait duvar onar-
"
ma iini anlatrken ise, Rabb'in , o iki jetimin rüt çana ulap duvarn
altndaki hazîneyi çkarmalarn istedi" (Kehf 18 / 82 ) diyerek güzel ii Allah
Teâlâ'ya nisbet etmitir.

Hz. brahim (aleyhîsselâm] sözüne öyle devam ediyor:

"Beni öldürecek ve sonra tekrar diriltecek olan da O'dur."

Hz. brahim Jaleyhisselâm] burada, "ben öldüümde" demedi; çünkü


öldürme ve diriltme iini gerçekletirmek sadece yüce Allah'a mahsus-
tur.Aynca ölüm ve dirilme, kemalin kemali olan bir durumdur, çünkü
o, dünya zindanndan sevinç ve sükûna çkmaktr. Yahut ölüm, bela ve

fenâ yurdundan sükûn ve bekâ âlemine geçmektir.

"O, hesap gününde, benim hatalarm balayacam, beni affedecei-


ni umduum Rabbim'dir

Hz. brahim laleyhisselâm) ezmek için söyledi, onunla


bu sözü, nefsini

aynca ümmete günahlardan kaçnmalann ve ondan saknmalarn ö-


retti ve ümmetin iledii kusurlar için Allah'n mafiretini istedi.

Ebû Osman- Hîrî demitir ki: "Hz. brahim [aleyhisselâmi, isteini


edep üzere istedi. öyle ki Rabb'inin kesin olarak kendisini affedeceini
söylemedi, fakat kölelerin, efendilerinin malndan hiçbir eye sahip ol-

mamakla birlikte onlardan bir ey ummas gibi o da Rabb'i tarafndan


affedilmeyi umdu. Çünkü kölenin, efendisi üzerinde almay hak ettii
bir ey yoktur; ona gelen eyler efendisinin lutuf ve ihsandr." 580

Bazlar demitir ki: "Hz. brahim (aieyhisseiâm], affedilmesini istedii


hatasyla u üç sözüne iaret etti:

1. Kendisini bayram yerine götürmek isteyen kavmine, 'Ben hasta-


ym!' dedi. (Sâffât 37/89).

580 Sillemi Hakâiku't-Tefslr, 2/77 (Beyrut 2001).


664 26 . UARÂ SÛRES 69-62 Cüz 19

Kavmi kendisine, putlar kimin


2. krdm sorunca, ‘Belki bunu u
büyük put yapmtr!' dedi (Enbiyâ 2i /63).

Msr'da, yanndaki hanm Sâre için, 'O kim?' diye sorulunca, Hz.
3.
581
brahim, zalim hükümdardan korunmak için, ‘O benim kz kardeimdir '

dedi."

Bu açklama tenkide açktr; çünkü bu sözlerin her biri kapal yolla


baka manalar için söylenmi olup onlar, istifar gerektirecek bir hata
çeidi deildir. Ayrca Hz. brahim (aleyhisselâmi bu sözleri, daha iin ba-
nda kavmi ile arasnda geçen konumadan sonra söylemitir.
Hatalar dünyada affedildii halde, onun ahirette hesap gününde
affedilmesinin dile getirilmesi, affn neticesinin orada ortaya çkma-
sndandr. Ayrca bu ifade, hesap gününün dehetini ortaya koymakta
veeer affedilmezse orada bana azabn geleceine iaret etmektedir. 582
En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

69*82. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Ey kul, senin Hz. brahim [aieyhisseiâmj gibi bütün irk çeitlerinden


uzaklap sadece Rabb'ine yönelen tevhid ehli bir mümin olman gere-
kir. Bu durumu elde edince, bütün mecazi mülk sahiplerini terkedersin,

seni yüce sevgilinin (Mevlâ'nn) sevgisinden alkoyan bütün akraba ve


arkadalarna düman olursun. Her halinde nefsinin kötü arzularna

uyan ve hrsla dünya mal toplamaya çalan kimseye ve ona öncülük


yapanlara öyle dersin:

"Sizler ve önceki dedeleriniz taptnz eyin olduuna bakyor


ne
musunuz? üphesiz onlar benim için birer dümandr, benim tek dos-
tum âlemlerin Rabb'idir.

O beni, kendisine kulluk için yaratan ve beni marifetine ulatrandr.


Bana iman, yakn ve ihsan gdalarm yediren, lâhî ak kaynandan
içiren O' d ur.

581 Buhâri, Enbiyâ, 8; Müslim, Fezâil, 154; Tirmizî, Tefsîru Sure (21), 3.

582 Tenkit ve açklama için bk. Ebüssuûd, râdü'l-Akli s-Seim, 5/47.


1

Cüz: 19 26. UARÂ SÜRES 6 9-82 665

O, ben günahlarla hasta olduumda, bana tövbe ile ifa verendir.

Yahut O, ben herhangi bir kusurlu ile hasta olduumda, beni on-
dan temizleyerek ifa verendir.

Yahut O, ben mâsivay (Mevlâ'dan baka varlklar nimet sahibi)

görerek hasta olduumda, onlardan beni uzaklatrarak ifa verendir.

O, benim kusurlarm temizlemesini ümit ettiim ve kyamet günü


beni mukarrebînlerden (özel yaknlna ald kimselerden) yapmasm
umduum Rabbim'dir."
Allah kendisinden raz olsun, Zünnûn-i Msrî, "O bana, marifet ta-
amndan yediren ve muhabbet arabmdan içirendir” demi ve sonra u
manadaki iiri okumutur: "Muhabbet arab, bütün araplardan daha
üstündür, onun dndaki bütün araplar seraptr ."'81
Allah kendisinden raz olsun. eyh Bayezid-i Bistâru öyle demi-
tir: "Allah Teâlâ'nn muhabbet arab denen bir arab vardr, onu kulla-

rnn en faziletli olanlar için saklamtr. Onlar bu araptan içtiklerinde


akllan balarndan gider; akllar balarndan gidince mana âleminde
uçarlar, uçtuklarnda Allah'a ularlar; Allah'a ulatklarnda sürek-
li O'nunla birlikte olurlar. Onlar, her eye muktedir sultann yannda,
sdk makamnda bulunurlar."

Ben (bn Acîbe) derim ki: "Muhabbet arab, nefsinden fâni olmak
ve Allah muhabbetinde kendinden geçmektir. fbnü'l-Fârz'n 5*' u sözü
de buna delildir:

"Cenâb- Hak kuluna der ki: Bende fâni olmadn sürece beni ger-
çekten sevmi olmazsn; benim suretim (sfatlarm) sende tecelli edip
gözükmedikçe de bende yok olmazsn !"'86

5H3 bk. Sa'lebî, el-Kef jv'I-Btyân, 4/452.

584 bk. Sa’lebî, el-Kef ve'l-Btyân, 4/452.


5»“» bnü'l-Fânz'n tam ad Ebû Hafs erefeddin Ömer b. Ali el-Msrî olup 632 (1235) ylnda
Kahire' de vefat etmitir. "Sultanü'l-âkln" olarak tannan mehur bir mutasavvf ve air-
dir. Kasîde-i Tdiyye 'si ile Kaside - Mîmiyye olarak da bilinen Kasde-i Hamhyye 'si mehurdur.

586 bk. Mezldf, erhu’l-Kayseri alâ Tâiyet- tbni'l-Fânz, s. 27 (Beyrut 2004).


666 26. L’ARÂ SÛRES 69-82 C Ü2 19

Allah kendisinden raz olsun, Cüneyd-i Badâdî demitir ki:

"Kyamet günü insanlar çplak olarak haredilir, takva elbisesi gi-

yenler hariç; herkes aç olarak haredilir, marifet taam yiyenler hariç;

herkes susuz olarak haredilir, muhabbet arab içenler hariç."'*


7

Bazan öyle olur ki marifet taam yiyenlerin ve muhabbet arabndan


içenlerin, maddi yiyecek ve içeceklere ihtiyac kalmaz; Hz. Peygamber in

[sallallahu aleyhi vesellem], hiç ara vermeden oruç tuttuunda, "Ben Rabbim'
in katnda gecelerim ; O bana yedirir ve içirir "* 8
buyurmas gibi.

Velilerden Ebû Bekir-i Verrâk, "O bana yedirir ve içirir " âyeti hak-
knda demitir ki: "Yani O beni, yemek yemeden (kudretiyle) doyurur;

su içmeden susuzluumu giderir. Bu duruma, Hz. Peygamber [sallallahu

aleyhi vesellem] zamanndaki bu sucunun hali delildir. Bu zat, Resûlullah n


"
[sallallahu aleyhi vesellem] üç gün, Yeryüzündeki bütün canllarn rzk Allah'a
aittir" (Hûd /6) âyetini okuduunu iitince, elindeki krbasn atarak
kendisini ibadete verdi. O srada rüyasnda biri gelerek kendisine elin-
deki bardakla cennet içeceinden içirdi. Hz. Enes [radyaliahu anh] demitir
ki: Bu zat, bundan sonra yirmi küsur sene yaad, bu süre içinde itahla
bir ey yiyip içmedi." 5®9

Abdurrahman b. Ebü Nuaym ayda bir defa yemek yerdi, Haccâc-


Zâlim, onu bir eve atarak kapsn kilitledi; on be gün sonra kapy
açt. Onun ölmü olacandan hiç üphesi yoktu. çeri girince bakt ki

Abdurrahman ayakta namaz klyor. Bunu gören Haccâc, "Ey fâsk, ab-
destsiz namaz m
klyorsun?" diye seslendi. O da, "Yiyip içen kimsenin
abdeste ihtiyac olur; sen beni buraya attn günden beri (bir ey yiyip
içmedim, yatp uyumadm ve dolays ile) abdest bozmadm!" dedi.

Yine velilerden Süfyan- Sevrî, Mekke'de uzun bir süre kalm, bu


süre içinde cumartesiden cumartesiye bir avuç yiyecek yiyerek idare
590
etmitir. Burada anlatlanlar, normal bir durum olmayp keramet türü
eylerdir, onlan reddetmek gerekmez. Bu tür eyler bazan riyazetle de

587 bk. Sa'Iebî. tl-Kcf v'l-Byân, 4/452.

588 Buhâri, Savm, 20; Müslim. Siyim, 57, 58; Muvtta, Siyim, 58; Ahmed, Müsned, 3/8.

589 bk. Sa lebi, el-Ketfve l-Beyân, 4/451.

590 Rivayetler için bk. Sa'lebi, el-Kef r'l-Bcyân, 4/451.


Cüz: 19 26. UARA SÜRES 83-8 9 667

olabilir. Marifet yolu bu tür eylere bal deildir. En dorusunu Allah


Teâlâ bilir.

Hz. brahim'in Duas


Cenâb- Hak sonra, Hz. brahim'in |alevhisselâm| duasndan bahsede-
rek öyle buyurdu:

"
83. Rabbim ! Bana hüküm (hikmet) bahet ve beni salih kimselere
kat."

84. " Sonra gelecek nesiller arasnda beni dorulukla anlanlardan


yap"
85. " Beni naîm cennetinin vârislerinden eyle."

86. "Babam da bala; gerçekten o, yolunu aranlardandr."

87. "(Kullarn) diriltilecekleri gün beni utandrma !"


88. "O gün ne mal fayda verir ne de oullar!"

89. "Sadece (inkâr ve isyandan) temiz bir kalple Allah'a gelen hariç."

Tefsir

Cenâb- Hak, Hz. brahim'in lalevhissdâm] u duay yaptn nakle-


diyor:

"
Rabbim ! Bana hüküm yani hikmet bahet." Âyette istenen hükme,
peygamberlik manas da verilmitir. Çünkü her peygamber, Allah'n
kullan arasnda hüküm sahibidir.
668 26 UARÂ SÛRES 83-89 Cü 19

"Ve beni salih kimselere kat. " Yani beni, peygamberliin yüklerim ta-

maya ehil, iç âlemleri lâhî huzurda bulunmak için hazr olan peygam-
berlere kat. Cenâb- Hak, onun bu duasna u âyetiyle cevap verdi:
" üphesiz o, ahirette salihlerden olacaktr " (Nahl 16/122).

Hz. brahim'in [aleyhisselâm] duas öyle devam ediyor:

" Sonra gelecek nesiller arasnda beni dorulukla anlanlardan yap. "Yani
beni, benden sonra gelecek ümmetler içinde güzel bir ekilde övülüp
hayrla anlanlardan yap.

Hz. brahim'in |
aleyhisselâm) bu istei de kendisine verilmitir. Bütün
din sahipleri, Hz. brahim'i [aleyhisselâm] dost edinip övgüyle anmakta-
dr.

Âyete u mana da verilmitir: Beni, istikametli bir yolda ve raz olu-


nan bir halde yap; bu hallerde bana uyulsun ve vefatmdan sonra ar-

kamdan övgü ile bahsedilsin. Bu konudaki bir beyitte öyle denmitir:

"Müttaki kimsenin vefata, içinde yokluk bulunmayan bir hayattr,


öyle bir grup vardr ki (maddeten) ölmütür fakat (maneviyatlar ve
eserleriyle) insanlarn içinde yaamaktadr."

Bunlarn hepsi Hz. brahim [aleyhisselâm) için gerçeklemitir.

Âlimlerden biri demitir ki: "Hz. brahim [aleyhisselâm] Allah


Teâlâ'dan, kendisini, ardndan onu öven kimsenin yalana olmayaca
bir salih yapmasn istedi."

öyle de denmitir: Hz. brahim [aleyhisselâm), Allah'tan tevhide ula-


mada ve dinde imamlk istedi, Allah Teâlâ onun bu isteini de verdi. Bu
müjde âyette geçmektedir:

"
üphesiz , seni insanlar için bir imam (önder, rehber) yaptm " (Bakara

2/124).

Hz. brahim'in [aleyhisselâm] duas öyle devam ediyor:

"Beni naîm cennetinin vârislerinden eyle. " Mana udur: Beni naîm cen-
netinin mirasna vâris olanlardan yani orada ebedî kalanlardan eyle.
,

Cüz: 19 26. UARÂ SÜRES 83-89 669

" Babam da batla." Yani ona slâm nimetini vererek mafirete ehil
biri yap. " Gerçekten o, yolunu aranlardandr, yani kâfirlerdendir."

Âyete u mana da verilmitir: Babam, içinde bulunduu halde af-

fet. Hz. brahim'in |aleyhisselâm| bu duas, kâfirlere dua etmenin yasaklan-


masndan önce idi.

Dua öyle devam ediyor:


!"
" Kullarn diriltilecekleri gün beni utandrma nsanlarn yeniden diri-
lecekleri gün, beni hor hakir brakma.

"Yeniden diriltilecekler" le bütün kullar kastedilmi olabilecei gibi,

doru yoldan sapanlar da kastedilmi olabilir. O zaman mana öyle


olur: Yeniden dirilme gününde, beni babam konusunda rezil etme! Bu
söz de babas için ettii istifara dahildir. Bu, duadan nehyedilmeden
önce idi. Mana udur: O gün beni alçaltp hor hakir brakma!

"O gün ne mal fayda verir ne de oullar!" Bir mal, hayr yollarnda
harcanm olsa da, (kâfir olana) o gün hiçbir fayda vermez; yine bir oul,
efaat etmeye ehil salih kimse olsa da, (kâfir babaya) o gün bir fayda ver-
"
mez. Sadece inkâr ve nifaktan temizlenmi bir kalple Allah'a gelen kimse
baka; o kimseye taatlerde harcad mal fayda verir ve eer oullar
efaat etmeye ehil (ve izinli iseler), ona efaat ederler." Oullarn efaat
etmeye ehil olmas, babalarnn onlar edeplend irmesi ve aynca kemalat
ve faziletlerde ilerletip yükseltmesiyle olur.

Saîd b. Müseyyeb 591 demitir ki: "Selim (temizlenmi) kalp, mümi-


nin kalbidir; üphesiz, kâfir ve münafn kalbi hastadr. Allah Teâlâ,

'Onlarn kalplerinde bir hastalk vardr '


(Bakara 2 / 10 ) buyurmutur."

Velilerden Ebû Osman- Hîrî demitir ki: "Selim kalp, bid'attan te-

mizlenmi ve sünnet üzere amel ederek huzur bulmu kalptir."

Velilerden Hüseyin b. FazI demitir ki: "Selim kalp, mal ve evladn


âfetlerinden kurtulmu kalptir ." 592 En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

591 Saîd b. Müseyyeb Ebû Muhammed el-Kureî el-Mahzûml (v. 94/713), Medineli mehur
yedi tâbiin fakihinden biridir.

592 Rivayetler için bk. Sa'Iebî, el-Ktf r'l-Beydn, 4/454.


670 26. U AR Â SÛ R E S 1 83-89 Cüz: 19

83-89. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Hz. brahim duasnda edebe dikkat etmitir. Edep,


[aieyhsselâml

sûfîlerin yolunun temel esasdr. Hz. brahim (aleyhissclâm], bir ey iste-

meden önce, Cenâb- Hakk' övüp yüceltti. Bu edep, Fâtiha sûresinin


tertibinden alnmtr.
Cenâb- Hakk'm, "Rabbim benim için hüküm bahet " âyeti hakkn-
da, mam Kueyrî demitir ki: “Âyetin manas udur: Rabbim, bana,
önce nefsime hükmetme yetkisini ver. u bir gerçek ki nefsine

hükme-
demeyen kimsenin bakas üzerinde bir hükmü olmaz. Beni salihlere
kat " âyetinin manas ise udur: Beni, salihlere kat da senin hakkn yeri-
ne getireyim; senin hakkn terkederek sadece nefsim için bir ey talep

etmeyeyim /' 593

Sûfîler salihi öyle tarif etmilerdir: Salih, zahirî amelleri dinin ede-
bine uygun ve kalbi manevi hastalklardan temiz olan kimsedir. Salihle-
rin üzerinde veliler vardr. Veliler, kendilerinden kalplerini örten perde-

ler açlm ve müahede fezasna dalm kimselerdir. Onlarn üzerinde


peygamberlik derecesi vardr.

Hz. brahim'in [aleyhisselâm], "Rabbim, beni salihlere kat" diye dua et-

mesi, nefsini alçaltp tevazu göstermesidir. Doruluk âbidesi Hz. Yu-


suf da ayn duay yapmtr (Yusuf 12 / 101 Onlann bu duas,
laleyhissclâm] ).

salihlerin deerinin yüceliini bildirmek içindir. Salihler için durum

böyleyse, onlann üstündeki velilerin kadir ve kymetini sen düün!


Peygamberimiz' in [sallaiiahu aleyhi vesellem) u duas da bu anlamdadr:

"Allahm beni fakir olarak yaat, fakir olarak vefat ettir ve fakirlerin ara-

snda haret. Hadisin manas udur: Fakirleri benim yalanlarm yap


ve maherde onlan benim çevremde bulundur. Hz. Peygamber (sallaiiahu
aleyhi vescllem| fakirlerin kendi yaknnda ve gözetiminde olmalarn iste-

yerek onlarn faziletini bildirmi oldu ve makamlarnn yüceliini orta-


ya koydu; yoksa kendisinin onlarn sorumluluk ve gözetiminde bulun-
masn istemedi. Hz. brahim'le Hz. Yusuf da ayn ekildedir; onlar da,

*93 bk. Kuovri, Lt’tâifii'l-ârât, 5/16. Mana, bu tefsirden verildi,

>94 Tirmizî, Zühd, nr. 2352; bn Mâce, Zühd, nr. 4126. Ayn konuda bk. Bcyhaki uabü'l-ttun,
nr. 1453, 10506.
Cüz: 19 2 6. Ü ARÂ SÛRES 8 3-89 671

"Rabbim, beni salihlere kat" derken, slâm üzere olan salihlerin fazileti-
ni bildirmilerdir. Yahut onlar, salihlere kavumay talep etmilerdir.
"
Allah Teâlâ'nn, Sonra gelecek nesiller arasnda beni dorulukla an-
lanlardan yap" âyeti hakknda deriz ki: Her kim, ihlâsla yüzünü Allah'a
çevirir, iç âlemi Allah'tan baka eylerden temizlenir ve Hz. brahim'in
(aleyhisselâm) merebi üzere tevhid ehli bir kimse olursa, Allah Teâlâ
onu da kendisinden sonra gelenler içinde dorulukla anlan, hayatn-
da ve vefatndan sonra güzel övgüyle yâdedilen bir kimse yapar. Hz.
Peygamber'in [saiiaiiahu aleyhi vesellem] u hadisi bunu göstermektedir:
"Allah Teâlâ bir kulu sevdii zaman Cibril'i çarr ve, 'Ben falanca ku-

lumu seviyorum, onu sen de sev' buyurur. Cibril de o kulu sever. Sonra gök-

tekilere seslenerek, " Haberiniz olsun, Allah filanca kulu seviyor, onu siz de

sevin!' der; onu göktekiler de sever. Sonra o kul için yeryüzünde kabul (ve
W5
kullar arasnda ona kar sevgi) konur. "

Allah Teâlâ'nn,
"
Rabbim babam affet" âyeti hakknda
, mam Kueyrî
demitir ki: açklamasna göre Hz. brahim laleyhisselâmL, ba-
"Âlimlerin
bas için yapt bu duay, onun imanndan ümit kesmeden önce yap-
mtr. aret (tasavvuf) ehline göre ise o bunu bast (manevi tecellilere
dalma) halinde iken yapmtr. Bu haldeyken söylenen eylerden mesul
tutulmaz. Bir deu var: Allah Teâlâ'nn, kulunun her istediini vermesi
vâcip deildir. Bu konuda en fazla u denebilir: Cenâb- Hak onun iste-

diini vermedi. Aynca bu tür durumlarn bahsedilmesinde, dier kullar


için bir teselli vardr (Onlar da istediklerinin verilmemesi durumunda
ümitsizlie dümezler ve bunun hikmetine bakarlar). Bu hale de herkes
ulamaz."**

Muhaî ( Celâleyn Tefsiri üzerine Haiye yazan Abdurrahman- Fâsî)

demitir ki: "Bu konuda âlimlerin dediine baklr, fetva da ona göre
verilir. u âyet bunu göstermektedir:
'Onun Allah düman olduu belli olunca, (brahim) ondan (babasndan)

uzaklat’ (Tevbe 9/114). aret ehlinin söyledikleri ise kyamet günü ona
595 Buhârî, Edeb, 41; Müslim, Birr, 48; Muvatta, ear, 15; Begavî, erhu'a-Sünne, 8/55-56; tbn
Hibbân, Sahih, 1/291.

596 bk. Kueyrî, LetdfÜ’l-Idrât. 5/16.


'

672 26. UA R Â SORES 83-89 Cü: 19

efaat etmesiyle ilgilidir. Tîbî, tefsirinde bu konuda, bir hadis üzerinde

durarak açklamalar yapmtr. Hadiste öyle buyrulmutur:

" Babamn atete olmasndan daha büyük hangi perianlk vardr?'

Hz. brahim'in u sözü de bu konudadr: 'Kim bana isyan ederse üp-


hesiz sen çok affeden ve çok merhamet edensin (tbrahim 14/36). Hz. brahim'in
[aleyhisselâm] bu sözleri onun, geni ilmiyle birlikte rahmet denizine dalp
kaybolmasndan ileri gelmektedir. Peygamberimiz' in Isallaiiahu aleyhi ve-

seileml, Abdullah b. Übey için istifar etmesi ve üzerine cenaze nama-


z klmas da buna benzemektedir. Açklama için Tbrnin 597 tefsirinde,

’Rabbimiz, senin ilim ve rahmetin her eyi kuatmtr (Mü'min40/7) âyetinin


tefsirine baknz." 5'*
"
Allah Teâlâ'nn, Sadece selim (temiz) bir kalple Allah'a gelen hariç"
âyeti hakknda deriz ki: Selim kalp hakknda söylenecek en açk söz
udur: Selim kalp, ek ve üphelerden, bo kuruntulardan ve kalbe ait
manevi hastalklardan temiz olan kalptir. Bu da sadece kâmil bir eyhin
sohbetiyle gerçekleir. Kâmil mürid onu, beeriyetinde bulunan çirkin
vasflardan çkarp ruhanî vasflara ulatrr ve onu lâhî huzurda kabul
görecek hale getirir. Yoksa insan, manen hasta olarak kalr ve Allah'a
hasta bir kalple ular.

mam Gazali hya adl eserinde der ki: "Saadet, kalbin dünya arza-
lanndan (engel ve perdelerinden) kurtulmasna baldr. Bolca mal har-
camak da dünya arzalanndandr. Kalbin selim olmas için, ikisinden de
kurtulmas arttr. Yani mala iltifat etmemeli, onu elinde tutmaya hrs
göstermemeli, ayn zamanda onu infak etme konusunda da hrsl ol-
mamaldr. Çünkü mal infak etmeye dükün olan kimse, kalbini sürekli
infakla megul etmektedir; aynen mal elinde tutmaya hrsl olan kimse-
nin kalbini, bu ile megul ettii gibi. Kalbin kemal hali, her iki meguli-

597 Tîbî, erefeddin Hüseyin b. Muhammed b. Abdullah et-Tibî (v. 743/1343). Tfbrnin
erhu't-Tibî alâ Mkât'l-Mesâbîh adl hadis erhi mehurdur. Onun birçok eseri vardr.
Tefsir alannda Fütûhü'l-Gayb fi'l-Krf an Kndi'l-Gayb adl Ketf/ erhi ile aynca bir tefsi-
ri mevcuttur fbk. tbn Hacer, er-Dürerül-KAmtne, 2/68-69; Kehhâle, Mu'cemü'l-Müelltfin,

4/53; îbnü'l-imâd, ezrrâtü’z-Zeheb, 8/239-240 [Beyrut 1992]).

598 tbn Acibe, Tîbî' den yapt nakilleri, Abdurrahman- Fâsf nin Celdleyn Tefsiri üzerine yap-
t hUfiyetü'l-Fâsi isimli eserden yapmaktadr (Mütercim).
y
Cüz: 19 2 6. UA RÂ SÜRE S 90 -104 673

yetten de kurtulup sadece yüce Allah'a balanmasdr. Ebû Süleyman-


Dârânî demitir ki: "Selim kalp, içinde Allah Teâlâ'dan baka hiçbir ey
bulunmayan kalptir."

Cüneyd-i Bagdâdî [rahmetuliahi aleyh) demitir ki: "Selim kelimesinin


birmanas da ylan tarafndan sokulmaktr. Buna göre selim kalp, içine
Allah Teâlâ'nn korkusu ilemi kalptir ." 599

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür.

Ahiret Gününün Korkunç Halleri

Cenâb- Hak sonra, ahiret gününün korkunç hallerinden bahsede-


rek öyle buyurdu:

f«j &© ^3
© y pjjü* J» *\ oji &©
J ' i

fJij yii©o^
C il
© 0^* IS* jl 4i 13 © >0

X •

^©^LÎ^LÜUîeöji^Jl'Vl HJLI U3©^_JUJl


JjJi
^ © j] ^ ^ ^©
^ ##
' ' *" *

^^
*

© I I
613 © Ois- Li j't V

90. O gün cennet, takva sahiplerine yaklattrtltr.

599 bk. Sa'Iebî, el-Kefvel-Btryân, 4/454. Kalb-i selim hakknda âriflerin deiik tanmlan için

bk. Sülemt Hakâiku’t-Tefsir, 2/75-80.


674 26. $U AR Â SÛRES 90- 104 Cü> : 19

91-92-93. Cehennem de azgnlara gösterilir ve onlara, " Allah’

brakp da tapmakta olduklarnz nerede ? Size yardm ediyorlar m


veya kendilerini kurtarabiliyorlar m ?" denilir.

94-95. Sonunda putlar, onlara tapan azgnlar ve tblis'in askerleri

hepsi birden yüzleri üstü cehenneme atlr.

96. Orada onlar taptklaryla çekierek öyle derler:

97. Allah’a andolsunl Biz gerçekten apaçk bir sapknlk içindey-

miiz
98. '‘Çünkü sizi, âlemlerin Rabb'i ile bir tutuyorduk."

99. "Bizi sadece (kendilerine uyduumuz ) günahkârlar saptrd."


100. “Artk bize efaat edecek kimse yok!"
"
101. Candan bir dostumuz da yok!"

102. “Keke bizim için ( dünyaya ) bir dönü olsa da inananlardan


olsak."

103. Gerçekten bunda büyük bir âyet (ibret ve ders) vardr; fakat

onlarn çou iman etmedi.


104. üphesiz senin Rabb'in azizdir (her hükmünü uygulayandr),
çok merhametli olandr.

Tefsir

Cenâb- Hak, hiçbir maln vc evladn fayda vermedii gün hakkn-


da buvuruvor
4 *
ki:

"O gün cennet, takva takiplerine yaklatrlr Yani cennet, saadete


ulaan kimselerin durduklar yere yaklatrlr, ona bakarlar.

" Cehennem de azgnlara yani kâfirlere gösterilir." Öyle ki cehennemin


alevi neredeyse onlar yakalayp saracak kadar yakn olur.

"Onlara denilir ki: Allah’ brakp da tapmakta olduklarnz nerede? Siz-


den azab savarak size yardm ediyorlar m veya azab kendilerinden gide-
rerek kendilerini kurtarabiliyorlar m?"
,

Cüz: 19 26. UARÂ SÜRES 90-10 4 675

Kâfirler, Allah'a irk komalarndan dolay knanp azarlanrlar.

Onlara denir ki: "Kendilerine ibadet ettiiniz ilâhlanmz nerede? Bu-


gün size bir fayda vererek size yardmm? Yahut kendilerini
ediyorlar

azaptan koruyarak kendilerine bir fayda veriyorlar m? Hayr, bunu ya-


pamazlar, bilakis o mürikler ve ilâhlan cehennemin yaktdrlar. Allah
Teâlâ bu konuda öyle buyurmaktadr:

" Sonunda putlar ve onlara tapan azgnlar yüzleri üstü cehenneme at-

lr. " Yani onlar, dibine inene kadar, yüzleri üstü cehenneme atlrlar; bu
durum bir sefer deil defalarca tekrar eder.

Âyette, cehenneme önce putlann, peinden müriklerin atlmasn-


dan bahsedilmesi nde u duruma bir iaret vardr: Müriklerin putlar-
dan sonra atee atlmas, onlann kötü halini görüp daha fazla üzüntü
duymalar içindir.

Âyet öyle bitiyor: "Onlarla birlikte blîs'in askerleri hepsi birden yüz-
leri üstü cehenneme atlr ." blîs'in askerleri, onlan azgnla sürükleyen,
kendilerine vesvese veren, içinde bulunduktan puta tapma iini, inkâr

ve isyan çeitlerini süslü gösteren eytanlardr. Yahut blîs'in askerleri,

ona tâbi olan isyankâr dn ve insanlardr. Onlann hepsi, azab gerektiren


ite birletikleri gibi azapta da bir arada bulunmalan için topluca cehen-
neme atlrlar.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Puta tapanlar cehennemde
putlaryla çekierek öyle derler: Allah'a andolsun biz, gerçekten apaçk bir

sapknlk içindeymiiz ." Onlar, sapknla dalma konusundaki hatalarm


itiraf pimanlklann dile getirerek böyle dediler. Onlar bunu,
ederek ve
bahsedilen kimselerle cehennemde çekime halinde söylediler. Allah
Teâlâ'mn putlan konuturmas bu çekimenin ve karlkl konumann
onlarla olmas da mümkündür. Yine bu çekimenin isyana dalanlarla

eytanlar arasnda gerçeklemesi de mümkündür.

Onlar, "Vallahi biz, hiçbir gizlilii olmayan apaçk bir sapknlk


içindeydik" dediler ve bunun sebebini öyle açkladlar:

"Çünkü sizi, âlemlerin Rabb’i ile bir tutuyorduk." Sizi O'na denk görü-
yor ve O'nunla birlikte size ibadet ediyorduk. Yani ey putlar, vallahi biz.
676 26. UARÂ SÛRES 90-104 Cüz: 19

ibadeti haketme konusunda sizi âlemlerin Rabb'ine denk gördüümüz


vakit, çirkinlii apaçk ortada olan bir sapknlk içindeydik. O âlemlerin
Rabb'i ki siz Cinlin en düük, en zelil ve en âciz yaratklarsnz.

" Bizi sadece günahkârlar saptrd/’ Yani bizi, kendilerini Îblîs ve as-

kerlerinin saptt günahkârlann reisleri ve irk yolunu açanlar saptr-


d. Âyetin kast, saptmay sadece günahkârlara ait gösterip dierlerini
devre d brakmak deildir; asl maksat saptma iinde mücrimleri
müstakil görmeksizin müriklerin, özellikle onlarn sebebiyle sapknl-
a dümelerini dile getirmektir. Bu, onlarn, dier bir âyette geçen u
sözleri gibidir:

"
Rabbimiz , biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik; onlar bizi do-
ru yaldan saptrdlar” (Ahzâb 33/67).

Süddî demitir ki: "Onlar, kendilerine uyduklan ilk kimselerdir."

Kim olursa olsun âyette, "Biz babalarmz böyle yaparken bulduk!”

diyenlere kapal yolla bir knama vardr.


Mürikler sonra dediler ki: "Artk bize efaat edecek kimse yok!” Mü-
minlerin meleklerden, peygamberlerden ve efaate ehil klnp izin ve-

rilen dier kimselerden efaatçileri bulunduu gibi, bize efaat edecek


hiç kimse yoktur.

"Müminlerin olduu gibi, bizlerin bir scak, samimi dostumuz da


yok!" Çünkü ahirette sadece müminler birbirlerine sadk dost olurlar.
Kâfirlere gelince, âyette geçtii gibi onlarn arasnda dümanlk bulu-
nur.

Âyete u mana verilmitir Kendilerinin efaatçi ve gerçek dost ola-


caklarn düündüümüz kimselerden bizim için hiçbir efaatçi ve dost
yoktur. Çünkü onlar, putlarnn Allah katnda kendilerine efaatçi ola-

cana, insan eytanlarndan da yakn dostlarnn bulunacana inan-


yorlard. Bu beklentilerin hiçbiri kendilerine fayda vermedi.

Ahirette efaatçiler çok olduu için, âyette çoul olarak söylendi.


Sadk dosta gelince; sadk dost, sevgisinde samimi olan, seni üzen ey-
den dolay üzülen ve seni sevindiren eyden dolay sevinen kimsedir.
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 90-104 677

Böyle kimseler çok azdr; bunun için âyette "samimi bir dost" eklinde
tekil olarak söylenmitir.

Bir hikmet sahibine, "Sadk dost kimdir?" diye sorulunca, "smi


olan fakat asl bulunmayan, yani (fazla) mevcut olmayan kimsedir"
demitir .
600
Fakat Allah'n bereketi kesilmemitir; böyle insanlar az da
olsa bulunur.

mam Kueyrî demitir ki: Bir haberde öyle nakledilmitir:

"Kyamet günü bir kul getirilip hesaba çekilir; iyilii ile kötülüü
eit gelir, hasmlannn kendisinden raz olaca bir iyilie ihtiyac olur.
Allah Teâlâ kendisine, "Kulum, seni cennete koymam için bir iyiliin

kald; bak, insanlardan iste, belki sana bir iyilik hibe edecek birini bulur-

sun" der. Kul da saflarn arasna gelerek babasndan, annesinden, arka-


dalarndan bir iyilik ister; onlar da kendisine sadece, "Ben de bugün bir
iyilie muhtacm!" der. Kul yerine geri döner. Cenâb- Hak,

"Ne getirdin?" diye sorar; kul,

"Yâ Rabbi, kimse bir iyilik vermedi!" der. O zaman Cenâb- Hak,
"Kulum senin samimi bir dostun yok mu?" diye sorar. Kul, birini

hatrlar ve,

"Senin için sevdiim bir samimi dost var" diyerek ona gelir. Cenâb-
Hak da ona bu dostunu gösterir. Kul onunla konuur. Dost,

"Tabii ki olur; benim yaptm birçok ibadet var, eer Allah Teâlâ
onlar benden kabul ederse sana istediin iyilii hibe ederim" der. Kul
sevinerek yerine gelir, bunu yüce Rabb'ine haber verir. O zaman Cenâb-
Hak,

"Onun amellerini kabul ettim, onun hakkndan hiçbir ey eksiltme-


dim, seni ve onu afettim" buyurur. te, "Bize efaatçiler ve samimi bir dost
yoktur" âyetinin manas budur 601 .

600 bk. N esefi, Medâriku t -Tenzil, 3/276.

601 Kueyrî, Letâfu'l-drât, 5/18; Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 6/372.


678 26. U ARÂ SÛ RES 90-104 Cü; 19
:

Kurtubî, Hasan- Basrf nin öyle söylediini nakletmitir: "Bir top-


luluk Allah'n zikri için bir araya geldiklerinde, içlerinde cennet ehli biri

bulunur. Allah Teâlâ muhakkak o kimseyi kendilerine efaatçi yapar.


üphesiz müminler birbirlerine efaat ederler. Onlar, Allah katnda ken-
602
dilerine efaat izni verilen ve efaatleri kabul edilen kimselerdir ."

Mürikler sonra dediler ki: "Keke, bizim için dünyaya dönü olsa
bir

da inananlardan olsak." Yani bizim için bir kere dönü imkân olsa da
mümin olsak.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Gerçekten bunda, yani Hz.

brahim'in kavmi ile arasnda geçen kssada olduu gibi, peygamber-


lerin hayret veriri hallerinden bahsedilmesinde ve o kssada gerçekle-
en müjde ve azapta, putlara ibadet etmekten saknmay gerektiren bü-

yük bir âyet, ibret ve ders vardr." özellikle kendilerinin Hz. brahim'in
[aleyhisselâm] dini üzere olduunu iddia eden Mekkeliler için.

Âyete u mana da verilmitir: Hz. Peygamberin [sallallahu aleyhi ve-

sellem] bu kssay hiç kimseden iitmeden, onlara olduu gibi okuyup


anlatmasnda, kendilerine okuduu âyetlerin Allah tarafndan indirilen

sadk bir vahiy olduunu gösteren ve ona iman etmeyi gerektiren bü-
yük bir delil vardr.
"
Âyet öyle bitiyor: Fakat onlarn çou iman etmedi." Yani kendile-

rine bu haberleri okuduun kimselerin çou iman etmedi, tam aksine


onlar, içinde bulunduklar inkâr ve sapknlkta kalmaya srarla devam
ettiler.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: üphesiz senin Rabb'in
azizdir (her hükmünü uygulayandr), çok merhametli olandr." Yani O, se-

nin kavmine hemen azap etmeye kadirdir, fakat O, onlardan veya zür-

riyetlerinden bazlanrun iman etmesi için, rahmeti ve hilmiyle onlara


mühlet verdi. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yar-
dmyla mümkündür.

602 Kurtubî, cl-Câmi' /i-AJkâri'l-Kur'ân, 13/110; Sa'lcbî, cl-Kef ve'l-Btyân, 4/455.


Cüz: 19 26. üARÂ SÛRES 90-104 679.

90-104. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

stikamet sahibi müttakiler için marifet cennetleri yaklatrld;


hevâsna tâbi olan azgnlar için de Allah'tan kopma cehennemi göste-
rildi.

bn Atâullah- Iskenderî Hikem adl eserinde demitir ki: "Senin için


hak yolun karmasndan korkulmaz, sadece hevânn sana galebe çal-

masndan (ve haktan saptrmasndan) korkulur."

Hevâsma tâbi olanlara denir ki: "Sizi nefsanî hazlannz ve ehvetleri-


niz içinde çaklp kalmaya sevkeden Allah'tan baka taptklarnz nerede?
Onlar size yardm ediyorlar m yahut kendilerini kurtarabiliyorlar m?
Hevâsma tâbi olanlar, onlan velilerin huzuruna girmekten alkoyan
azgnlar ve tblîs'in askerleri hep beraber en düük derekelere yüzüs-
tü atlrlar. Onlar, manen perdelenme gam ve Allah'tan kopma atei
öyle derler: "Vallahi biz, sevgi
içinde kendilerini azdranlarla çekierek
ve meyilde sizi âlemlerin Rabb'ine denk gördüümüz için apaçk bir
sapknlk içindeymiiz. Bizi, manevi terbiyenin kesildiini söyleyen ve
manevi terbiye kapsn insanlarn yüzüne kapatan günahkârlar saptr-
d. Artk bize efaat edecek kimse ve sadk bir dost yoktur ki bize efaat
etsin de mukarrebîn derecesindeki velilere katlalm."

Heyhat, onlara katlmak sadece, dünyada kendileriyle birlikte


mücâhede makamna girmekle olur. Sonra bu günahkârlar, velileri tas-
dik etmek ve onlarn yolunda gitmek için dünyaya geri dönmeyi temen-
ni ederler, ancak buna yol ve imkân bulamazlar. Hayrl ilerde muvaf-

fak olmak sadece vücc Allah'n yardmyla mümkündür.

Hz. Nuh'un Kssas


Ccnâb- Hak sonra, Hz. Nuh'un |.levhi-~»-iâml kssasndan bahsederek
öyle buyurdu:

j,\ !gs NÎ ry ^ 1
rjy f j5
* fi

fiiS\ Üj © n fi* $ '[fi\ jy fi


680 26 . U ARÂ SÛ R ES 1 05-12 2 Cüz: 19

T E f •

JJ kJfi IjJl © ö^>\} ilikli © Uü 95 V] (sjr\

f*>- ö © Ojiu: ijîi'L^^ Uj ji © y s yi'


:
dii;

/r~*
W-* J V -Âj I 12 jl
+ @W ^ I i jlkj
- / > tSÎ Uj @j ^ j ,jP
^y
N

^>ö ^ jü © ^/>j ^ ç «ss fj jj ijSû


©

Ö © j-jd jju i^î ^ © öjiiii «iiiJî îuyfe

©^'.yü^J d?5 Öl j
© ^ ## î* • •*
.»‘'X 'l/
ör £"*1
u/iV
I

AJÎ j>'T i t i

105. Nuh'un kavtni de peygamberleri yalanlad.

106. Hani bir zamanlar, kardeleri Nuh onlara öyle demiti:


Allah'a
". kar gelmekten saknmaz msnz ?"
107. "üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim."

108. "Artk Allah'a kart gelmekten saknn ve bana itaat edin."

109. "Ben buna karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum; benim üc-
retim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir."

110. "O halde, Allah'a kar gelmekten saknn ve bana itaat


edin!"

111. Dediler ki: “ Sana hali en düük kimseler tâbi olmuken, hiç
biz sana inanr myz?"
112. Nuh dedi ki: " Onlarn yaptklar hakknda benim bir bilgim

yok!"
)

Cüz: 19 26. £UARÂ SÛR ES M 05 -122 681

113. "Onlarn hesaplarm görmek sadece Rabbim'e aittir. Bir an-


layabilseniz!"

" ."
114. Ben inananlar kovacak deilim

"
115. Ben sadece apaçk bir uyarcym ."
116. Dediler ki: "Ey Nuh! (Bu ilen) vazgeçmezsen kesinlikle tala-
narak öldürülenlerden olacaksn!"

117. Nuh öyle dedi: ‘'Ey Rabbim ! Kavmim beni yalanlad."

118. “Artk onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle


birlikte bulunan müminleri kurtar."

119. Biz de onu ve beraberindekileri o dolu geminin içinde ( tayp


kurtardk.

120. Sonra geride kalanlar suda boduk.

121. Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou
iman etmi deildir.

122. üphesiz senin Rabb'in azizdir (her hükmünü uygulayandr),


çok merhametli olandr.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Nuh'un kavmi de peygamberleri yalanla-

d.” O, Nuh b. Lâmek'tir. Onun Hz. Âdem laleyhisselâm] zamannda do-


duu söylenmitir. Bunu Nesefî kaydetmitir.

Âyette, onlarn peygamberleri yalanladndan bahsedildi. Pey-

gamberlerden kast, sadece Hz. Nuh'tur. Kim peygamberlerden birini

yalanlarsa hepsini yalanlam olur; çünkü bütün peygamberler, imana


davette birlemektedir. Her peygamber, insanlan dier peygamberlere
de imana davet etmektedir. Bazan kelime çoul kullanlr, fakat tek a-
hs kastedilir.
"

682 26_LAJIÂ SÛRESt_105-l 22 Cü 19

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: “Hani bir zamanlar kardeleri


Nuh onlara öyle demiti:..."

Hz. Nuh onlarn, nesep olarak deil, din kardeidir. Bununla, cinsi-
yet ve ayn kabileden olma kardeliinin kastedildiini söyleyenler de
olmutur. Hz. Nuh, onlara öyle dedi:

"Bütün mahlûkat yaratan Allah'a kar gelmekten saknmaz msnz ?

O'ndan saknp da putlara ibadeti terketmez misiniz?

" üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim." Hz. Nuh,
kavminin yannda eminlii mehurdu; aynen Peygamberim iz'in M-
ile

I ali ahu aleyhi vesellem] Kurey içinde güvenilir biri olmasyla tannmas gibi.
Kurey, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem] Muhammedü'l-Emin
diyorlard.

Hz. Nuh'un sözü öyle devam ediyor:

" Artk Allah'a kar gelmekten saknn; size emrettiim eylerde ve


sizi davet ettiim iman konusunda bana itaat edin."

" Ben buna karlk, yani yaptm davet ve nasihate karlk sizden

hiçbir ücret istemiyorum; üstlendiim ite benim ücretim sadece âlemlerin


Rabb'i olan Allah'a aittir. Ben O'ndan bakasndan bir ey beklemem.
O halde Allah'a kar gelmekten saknn ve bana itaat edin!" Hz. Nuh
[aleyhisselâmj demek istedi ki: Sizler benim peygamberliimi ve güvenilir
biri olduumu biliyorsunuz; o zaman Allah'a kar gelmekten saknn
ve bana itaat edin.

" Dediler ki: Sana düük kimseler, yani makam ve mal olarak en
hali en

aada olan kimseler tâbi olmuken, hiç biz sana inanr myz?"

Kavmi, Hz. Nuh'a iman edenler, dünya mal yönünden fakir ve sra-
dan halk olduklar için onlan seviyesi düük kimseler olarak gördüler.
Hz. Nuh'a iman edenlerin, insanlarn nazarnda düük görülen sa-
uratklar söylenmitir. Bir rivayete göre onlar, oymaclk ve
natlarla

dokumaclk ileriyle urarlard. Onlann marangoz olduu da söy-


Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 10 5-122 683

lenmitir. Halbuki sanat, dinen küçük ve basit görülmez. Asl zenginlik


kalp zenginliidir. Gerçek eref, takvadr. Asl izzet, Allah' bilmektir,

bakas deil.

Kâfirler bu sözle unu demek istediler: Bu basit ilerle uraan kim-


selerin sana tâbi olmasnda senin için bir meziyet yoktur; çünkü onlarn
ciddi olarak düünen akllan ve isabetli görüleri yoktur. Onlann iman,
hiç tereddüt göstermeden batan kabule dayanr.

Kâfirlerin bu sözleri, tam manasyla ahlâk olularndan ve bütün


baklarn dünya mal toplamaya yöneltmelerindendir. Öyle ki onlar,

mal toplayan kimse olduuna itikad ediyor, en


en erefli insann dünya
düük insann da ondan mahrum kalan kimse olduuna inanyorlard.
Onlar, unu bilmiyorlard: Dünyann Allah katnda bir sivrisinein
kanad kadar deeri yoktur. Asl nimet, ahiret nimetidir. En erefli in-

san, ahiret nimetini elde eden ve Allah'n özel yaknl içinde (cennette)
yerleip kalan kimsedir. En rezil ve düük kimse ise bunlardan mahrum
kalandr.

mam Kueyri demitir ki: "Allah Teâlâ bu âyetlerde, Hz. Nuh'un


kavminden karlat durum ve tutumlarden bahsetti." Kueyri, "Sana
hali en düük kimseler tâbi olmuken , hiç biz sana inanr myz?" âyeti hak-
knda demitir ki:

"Peygamberlere tâbi olanlarn hali böyledir; onlar genelde zayf ve


fakir kimselerdir; fakat Allah'n katnda en önde ve en erefli kimse-
lerdir. Hz. Peygamber [saiialiahu aleyhi vesellem] bir hadisinde öyle buyur-
mutur:

'Aranzdaki zayf kimselerin bereketiyle manen yardma (ve zafere)


6Ü3
kavutum.
'

Kueyrf nin açklamalar devam ediyor 604 .

603 Bu konuda biraz farkl lafzlarla bk. Buhârî, Cihad, 76; Ebû Davud, Cihad, 70; Tirmizi,
Cihad. 24, 64; Nesâî, Cihad, 43; Ahmed, Müsted, 1 / 173; 5/ 198.

604 bk. Kueyri, Leldiftil’jâril, 5/19.


684 26. UARÂ SÜRES 105-122 Cüz 19

"
Âyet öyle devam ediyor: Nuh dedi ki: Onlarn yaptklar hakknda
benim bir bilgim yok!" Yani onlarn sanatlar benim konum deil ki! Be-
nim onlardan istediim tek ey, iman etmeleridir.

Âyet hakknda öyle de denilmitir: Kâfirler, Hz. Nuh'a iman eden-


leri sadece imanlar konusunda tenkit ederek dediler ki: Onlar, bir ince-
leme ve basiret sonucu iman etmediler, onlar sana sadece mal ve men-
faat için tâbi oldular.

Hz. Nuh, onlara unu demek istedi:Benim vazifem, sadece zâhre


göre hüküm vermektir, onlann iç âlemlerini tefti etmek ve kalplerini

yanp içine bakmak deildir. Hz. Nuh'un sözü öyle devam ediyor:

" Onlarn hesaplarn görmek sadece Rabbim'e aittir." Yani onlann


amellerini muhasebe etmek ve onlann hangi hal üzere yapldn tefti
etmek sadece Rabbim'e aittir. üphesiz O gizli srlan bilendir.

!"
"Bir anlayabilseniz Bu gerçeklere dair azck bir ey bilseniz!

Âyete u mana da verilmitir: Eer sizler, biraz akl ve uur sahibi

olsaydnz bunu bilirdiniz; fakat sizler hayvanlar gibisiniz, hatta onlar-


dan daha akn bir haldesiniz.
Hz. Nuh (aley hisselim] sözüne öyle devam ediyor:

"Ben inananlar kovacak deilim." Bana düen ve yakan i, sizin

imana gelmenizi umarak, keyfinize uyup müminleri yanmdan kovmak


deildir.

"Ben sadece apaçk bir uyarcym." Bana düen, sadece kesin delil-

lerle sizleri açkça uyarmaktr. Durumunuzu en iyi siz bilirsiniz. Yani


ben yalnzca mükellefleri uyarmak için gönderilmi bir peygamberim,
bunun için muhataplarmn en aziz veya en zelil kimselerden olmas
arasnda benim için bir fark yoktur. Bu durumda, zenginleri kendime
tâbi etmek isteyerek fakirleri nasl yanmdan kovarm!

Kâfirler dediler ki: "Ey Nuh ! Eer bu söylediklerinden vazgeçmezsen


kesinlikle talanarak Öldürülenlerden olacaksn!" Onlar bunu, Hz. Nuh'un
son dönemlerinde dediler.
" , ,

Cüz; 19 26. UARÂ SÛRES 105-122 685

"Nuh öyle dedi: Ey Rabbim! Kavmim beni yalanlad. " Ben onlan bu
kadar uzun süre imana davet ettikten sonra, onlar beni yalanmaya de-
vam ve onda srar ettiler; benim onlara yaptm davet sadece haktan
kaçlarm artrd.

Hz. Nuh'un (aleyhisselâm) bu sözü, Cenâb- Hakk'a durumu haber


vermek türünden bir ey deildir; çünkü Allah Teâlâ'ya hiçbir ey gizli
deildir. Hz. Nuh'un [aleyhisselâm] yapt sadece, bir tazarru ve yakar-
tr. Onun u sözü bunu göstermektedir:

"Artk onlarla benim aramda sen hükmet Yani onlarla benim aram-
da, her birimizin hak ettii hükmü ver. Durum burada ksaca anlatl-

d; Nuh sûresinde ise geniçe bahsedildi. Hz. Nuh'un [aleyhisselâml duas


öyle bitiyor:

" Beni ve benimle birlikte bulunan müminleri onlann erlerinden veya


kötü ilerinden kurtar .

"Biz de onun duasna göre onu ve beraberindekileri kendileriyle ve


gerekli ihtiyaç maddeleriyle dolu o geminin içinde tayp kurtardk."

"Onlan kurtardktan sonra, kavminden geride kalanlar suda boduk.


Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr, pkat onlann çou iman etmi deil-
dir. üphesiz senin Rabb'in azizdir, her hükmünü uygulayandr, çok merhametli
olandr." nkâr ve isyanda srar edenleri hor hakir brakarak onlan kahret-

meye ve erlerini defetmeye kadirdir. En dorusunu Allah Teâlâ büir.

105-122. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

mam Kueyrî demitir ki: "Allah Teâlâ bütün peygamberlerin u


sözünü bildirdi:

'Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücre-

tim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir.'

Allah Teâlâ bu haberi, bütün insanlann unu bilmesi için verdi: Kim
Allah için amel ederse onun, bakasndan ücret istemesi uygun deildir.
\

686 26. UARÂ SÜRES 105-122 Cü/ 19

Bu âyette, peygamberlerin vârisi olan âlimlere de bir uyan vardr. Bu


uyan, âlimlerin peygamberlerin edebiyle edeplenmesi, ilimlerini yay-

ma iinde insanlardan hiçbir ey talep etmemeleri, onlara örettikleri

ilimlerinden ve kendilerine yaptklan uyardan dolay onlardan bir fay-

da salamamalan konusundadr. Kim müslümanlara yapt bir vaaz


ve uyar hizmetine karlk kendisini dinleyenlerden bir menfaat elde

ederse Allah Teâlâ müslümanlann, ondan dinlediklerinde bir bereket


vermez.Ayn ekilde âlimlerin de onlardan aldklarnda bir bereket ver-
mez Böylece âlimler basit bir bedel karlnda dinlerini satm olurlar;
sonra aldklarnda da kendileri için bir bereket bulunmaz; çünkü onlar
onunla Allah'a yaklamadlar, ondan Allah için faydalanmadlar; sade-
ce Allah'n gazabn elde etmi oldular ." 605

Ben (îbn Acibe) derim ki: Âlimin, yapt hizmetlere karlk olarak
bu ileri desteklemek için kurulmu vakflardan (veya devletten) ald
ücret bunun kapmasna girmez; çünkü onda kimse tarafndan bir zor-

lama yoktur. Ayn ekilde bir vaizin, bir beklenti, tamah ve zorlama ol-

makszn, insanlar ziyaret srasnda veya hediye yoluyla ald eyler


de bu ksma girmez. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

Hz. Hûd'un Kssas

Cenâb- Hak sonra, Hz. Hûd'un [aleyhisselâmi kssasndan bahsederek


öyle buyurdu:

il
© V i/ fi/l f<J JI il © âlp

c ^

ffciiL Uj © /Sii © j/5 fsj

çj JS^ o/jl © /Jujl /5 /li \l £;>l 6l


605 bk. Kueyrî, Letâifü ’l-ârât, 5/22.
^
Cü/: 19 26. UARÂ SÛRHS 123-140 687

) î /

y-
- u' \i\j
0

— c

,Up f5 oîp j&U J»U-| yi 0 5^3 oi^3@^3 f


sî'4

.r X —r x m — J "

VlljJ* jl©^Wl31i- jS2pf'sLLp3Îlldpîip


r *
^ ^ ^ //
o» Ol fisüiîi i J ^ J ^ I

IS3
© I

0 ^ ^ü ^L’s o]3 © <U^ Ol? rçS# Jjuî


123. /îrf kavmi de peygamberleri yalanlad.

124. Ham* bir zamanlar kardeleri Hûd onlara öyle demiti:


"Allah'a kar gelmekten saknmaz msnz?"
125. "üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim."

126. "Öyle ise Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

127. "Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum.


Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir."

128. "Siz her yüksek yere bir alamet bina yapp elenir durur mu-
sunuz?"

129. "Yine siz, (dünyada) ebedî kalmak ümidiyle salam yaplar m


ediniyorsunuz?"

130. "Tutup yakaladnz zaman zorbaca yakalarsnz."

131. "Artk Allah'a kar gelmekten sakntn ve bana itaat edin."

132. "Size, bildiiniz eyleri veren Allah'tan korkun."


"

688 26 LIARÂ SÛRES 123-140 Cüz: H'

133-134. "O size hayvanlar, oullar, bahçeler ve pnarlar verdi/'

135. "Gerçekten ben, sizin adtmza büyük bir günün azabndan


korkuyorum."

136. Dediler ki: " Sen ister öüt ver, ister verme, bize göre birdir."

137. "Bu halimiz, öncekilerin âdetinden baka bir ey deildir."


138. "Biz azaba uratlacak da deiliz."

139. Böylece Hûd'u yalanladlar; biz de bu sebeple onlar helâk


ettik. Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou iman
etmi deildir.

140. üphesiz senin Rabb'in azizdir (her hükmünü uygulayandr),


çok merhametli olandr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Âd kavmi de peygamberleri yalanlad .

Âd, bir kabiledir. Âd'n, kabilenin babas olan bir adamn ismi oldu-
u da söylenmitir.
" Hani bir zamanlar, nesepten kardeleri Hûd onlara öyle demiti:
Allah'a kar gelmekten saknmaz msnz? üphesiz ben, size gönderilmi
güvenilir bir peygamberim. Öyle ise güvenilir bir peygamberi yalanlama
konusunda Allah'tan korkun ve size emrettiim ve yasakladm husus-
larda bana itaat edin. Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyo-

rum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir."

Bu kssalarn banda, kavimlerine gönderilen peygamberlerin ya-


lanlanmasnn dile getirilmesi ve onlara itaat etme emrinin verilmesi,

una dikkat çekmek içindir: Peygamberlerin gönderilmesinin temel ga-


yesi, Cenâb- Hakk' tanmaya davet etmektir. Bir dier gayesi de hak

dine davet edilen kimseye sevaba ulatracak ve azaptan uzaklatracak


"

Cüz: 19 _ 26. UARÂ SÛRES 123-140


_ _ 689

ilerde itaat etmeye davettir. Gerçekten bütün peygamberler, zaman ve


asrlarn deimesiyle dindeki hükümler konusunda farkllk içinde ol-

salar da bu konuda görü birlii içindedirler. Bir de onlar, basit eylere


tamah etmekten ve bütün dünyevî gayelerden uzaktrlar. 6**

Hz. Hûd (aleyhisselâm) sonra, kavmini knayarak dedi ki: "Siz her yük-
sek yere bir alamet bina yapp elenir durur musunuz?"

Onlar, yüksek tepelere yoldan geçenler için alamet olacak binalar


yapar, sonra oradan geçenlerle elenirlerdi.

öyle denilmitir: Onlar, yolculuk yaparken sadece yldzlarla yol-

larn buluyorlard, bununla birlikte yollarda, elence olsun diye, kendi-


siyle yol bulacaklar büyük alametler yaptlar. Yaptklar eyin hamam
burçlar olduu da söylenmitir. "Yaptnz binalarla elenirsiniz" ifa-

desi buna bir delil olmaktadr. Yahut önceden geçtii gibi onlar, bu ya-
plara urayanlarla eleniyorlard. Hz. Hûd'un onlar knamas öyle
devam ediyor:

"Yine siz , dünyada ebedî kalma ümidiyle salam yaplar m ediniyorsu-


nuz?" Yani sizler, dünyada ebedî kalacam düünen kimse gibi yahut
sanki ebedî kalacakm gibi su barajlan, yüksek kökler veya kaleler mi
ediniyorsunuz?

yakaladnz zaman zorbaca yakalarsnz." Yani sizler bi-


"Sizler tutup

rini yakalayp krbaç veya klçla cezalandracanz zaman, katl kalp-

li,acmasz, merhametsizce, bir terbiye kast olmakszn ve sonuçlarna


bakmakszn zalim kimseler gibi cezalandrrsnz. Cebbâr, zalim kimse,
bir ölçüye uymadan, gazapla döven ve öldüren kimse demektir. "Artk
zorbaca cezalandrma konusunda Allah'tan korkun ve sizi davet ettiim
konuda bana itaat edin ; bu sizin için daha faydaldr."

"Size bildiiniz eyleri, türlü nimetleri veren Allah 'tan korkun. Sonra
bu nimetleri öyle açklad:

606 Açklama için bk. Ebüssuûd, rddü'l-AkJi's-Selim, 5/53.


"

690 26. UARÂ SÛRES 123-140 Cüz: 1‘*

"O size hayvanlar ve oullar verdi. Bir eyin, özetle dile getirildikten

sonra geniçe açklanmas daha tesirlidir. Âyette, oullar hayvanlarla

birlikte dile getirildi; çünkü oullar, onlar muhafazada ve bakmlarn-


da kendilerine yardma olmaktadr.

"O size ayrca bahçeler ve pnarlar, bahçelerin arasnda akan nehirler


verdi. Gerçekten ben, eer bana isyan ederseniz sizin adnza büyük bir gü-
nün azabndan korkuyorum."

Bir dier mana: ayet size verilen bunca nimetin ükrünü yerine
getirmezseniz, sizin için büyük bir günün azabndan korkuyorum. üp-
hesiz nimete ükür, onun artmasn salad gibi, nimete nankörlük de
peinden azab getirir. Allah Teâlâ bu konuda öyle buyurmutur:

" Eer ükrederseniz, size verdiimi nimeti muhakkak artrrm; ayet


nankörlük ederseniz, benim azabm gerçekten çok iddetlidir" (brahim 14/7).

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Dediler ki: Sen ister öüt ver
" Biz,
ister verme, bize göre birdir. içinde bulunduumuz halden asla vaz-
geçmeyeceiz; ister öüt ver ister sus, senin sözünü ve davetini kabul
etmeyeceiz. Onlann sözü öyle devam ediyor:

"Bu halimiz, öncekilerin âdetinden baka bir ey deildir." Yani bizim,


öldükten sonra dirilme ve hesap yoktur, eklindeki manamz, bizden
öncekilerin âdeti, tabiat ve inançlardr (biz de onlara tâbi oluyoruz).

Yahut bizim hayat ve ölüm anlaymz, eskiden beri gelen bir


âdettir; insanlar hep bu anlay üzere olmulardr, ölümden sonra bir

ey yoktur.
Yahut bizi tenkit ettiin binalar ve yakalayp cezalandrma ii, sade-
ce bizim öncekilerden gelen bir âdetimizdir; biz bu ekilde inanyoruz,
bundan dolay bir azap görmeyiz.

Bir okuyua göre âyete u manay verenler de olmutur: Bizi kendi-

siyle uyardn eyler, sadece öncekilerin uydurmas ve yalanlandr.


Cüz: 19
_ _ 26. UARÂ SÛ RES 123-140 _ _ 691^

Bir dier mana: Bizim yaratlmz, bizden öncekilerin yaratl gi-


bidir; onlann yaad gibi yaanz, öldüü gibi ölürüz; öldükten sonra
yeniden dirilme ve hesap yoktur. Onlar sözlerini öyle tamamladlar:

"Biz, yaptmz amellerden dolay azaba uratlacak da deiliz ."


Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Böylece Hûd'u yalanlad-
lar; onu yalanlamada srar ettiler, bu sebeple biz de onlar kuvvetli bir

rüzgârla helâk ettik." Onlann nasl helâk edildii A'râf sûresinin 72.
âyetinde geçti.

" Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou, yani
Hûd'un kavminin çou iman etmi deildir." Onunla müslüman olan
300.000 kiidir. Allah Teâlâ kalanlan helâk etti. Bu açklama, Celâleyn

Tefsiri üzerine Hâiye yazan Abdurrahman- Fâsfye aittir.

Âyete u mana da verilmitir: Resûlüm senin kavminin çounluu


buna iman etmediler.

" üphesiz senin Rabb’in azizdir, çok merhametli olandr." O, dümanla-


rndan intikam alma konusunda çok güçlüdür; dostlanna yardm etme
konusunda ise çok merhametlidir.

123-140. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Hz. Hûd [alev hisselim], kavminin iki yerilen eyi yapmasn kötü
gördü. Bu iki ey, Allah'tan uzaklaanlann vasfdr. Onlann birincisi,

bina yapmada yanmak ve ihtiyaç d eyleri çoaltmaya çalmaktr.


htiyaç, bir süsleme ve zevk alma amac olmakszn, inam souktan ve
scaktan örtüp koruyan eydir. Bina yapmnda ihtiyaç d fazlalklar,

dünyaya rabetin alametidir. Hadis-i erifte belirtildii gibi bu tür ey-


607
ler, cahil koyun çobanlanmn iidir.

607 Hadis için bk. Buhârî, mân, 37; Müslim, mân, 1; Ebû Davud, Sünnet, 16; Tirmiz, tmân,
4; tbn Mâce, Mukaddime, 9.
692 26. UARÂ SÛRESt 123-140 Cüz: 19

Dier bir haberde öyle denilmitir: "Kul bina yapmnda (bir ihtiyaç

ve fayda yokken) yüksekliini alt zirântn m üzerine çkarttnda bir melek


kendisine, 'Ey günahkâr, nereye doru gidiyorsun?' der."**

Hz. Hûd'un laJeyhisselAmJ kavminin yapb ve onun güzel bulmad


ikinci acma ve efkat ol-
ey, Allah'n kullarna zulmetmek, onlara bir

madan iddetle muamele etmektir. Bu davran, kalbin katlndan ileri


gelir. Kalbi kat kimse, Allah'tan uzaktr. Hz. sa'ya [aieyhisselAml ait bir

haberde öyle buyrulmutur:

"Allah'n zikrinin dnda çok fazla konumayn, yoksa kalbiniz katlatr.


üphesiz kalbi kat olan kimse Allah'tan uzaktr fakat siz onu bilemezsiniz.

Kendinizi (hiç kusuru olmayan) bir efendi gibi görerek insanlarn ayplarna

bakmayn; kendinizi bir köle gibi görerek kendi kusurlarnza bakn. nsanlar
iki gruptur; bir grup belaya müptela olmutur, dieri afiyet içindedir. Belaya
urayanlara merhamet edip acyn ve Allah'tan afiyet isteyin.
" m
Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla
mümkündür.

Hz. Salih'in Kssas

Cenâb- Hak sonra, Hz. Salih'in kssasndan bahsederek öyle bu-


yurdu:

üî © ^Jiil 05 Jü y o) >î > 4^


608 1 zir&, kolun parmak ucundan dirsee kadar olan ksmdr.
609 Haber için bk. Münzirî, et-Tergib, nr. 2803.

610 Hz. sa'nn sözünün tamam için bk. Muvalta, Kelâm, 8. Hadisin ilk ksm için bk. Tirnizî,
Zuhd, 61.
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 141-159 693

141. Semûd kavmi de peygamberleri yalanlad.

142. Hani bir zamanlar kardeleri Salih onlara öyle demiti: "Siz
Allah'a isyandan saknmaz msnz?"

143. " Ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim."

144. "öyle ise Allah'tan korkun ve bana itaat edin!"

145. "Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum.

Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir."

pnar balarnda, ekinlerin


146-147-148. "Siz buradaki bahçelerde,

ve meyveleri olgunlam hurmalklarn arasnda güven içinde brak-


lacak msnz?"
149. "Bir de siz, dalardan nee içinde evler oymaktasnz."
-

694 26 U ARA SÛRES 141-159 Cüz: 19

150. "Artk Allah'tan korkun da bana itaat edin."

151-152. " Yeryüzünde slaha çalmayp fesat çkaran haddi a


mlann emrine itaat etmeyin."
153. Dediler ki: "Sen sadece büyülenmi birisin."

154. "Sen de sadece bizim gibi bir insansn. Eer doru söylüyor-

san haydi bize bir mucize getiri"

155. Salih dedi ki: " te size mucize olarak bir dii deve! Su içme
hakk bir gün onundur; sizin de belli bir gün su içme hakknz vardr."

"Sakn ona bir kötülük dokundurmayn; yoksa büyük


156. bir gü-

nün azab sizi yakalar."

157. Derken onu kestiler, fakat piman oldular.

158. Böylece onlar azap yakalad. Gerçekten bunda büyük bir ib-
ret vardr; fakat onlarn çou iman etmi deildir.

159. üphesiz senin Rabb'in azizdir (her hükmünü uygulayandr),


çok merhametli olandr.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: Semûd kavmi de peygamberleri yalan-
lad. Hani bir zamanlar nesepten kardeleri Salih onlara öyle demiti: Siz
Allah'tan korkmaz msnz? CYndan korksaydnz birliini ikrar ve kabul

ederdiniz. Ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim; aranzda güve-


nilirlii ile tannan biriyim, öyle ise Allah'tan korkun ve bana itaat edin!

Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim

sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir. Siz burada güven içinde brak-
lacak msnz?" Yani sizler, inkâr ve irk üzere bulunuyorken, Allah'n
cezasndan ve azabndan güvende olarak burada nimet ve keyif için-

de braklacanz m sanyorsunuz? Hayr bu olacak ey deil; vallahi


peygamberler göndererek sizi imtihana tâbi tutarz; eer inkâr ederse-
niz cezanz hemen veririz.
Cü Ü 19_ _ _ 26. UARÂ SÜRESM41-159 695

Sonra, onlann içinde bulunduu "


nimetleri öyle açklad: Siz bu-
radaki bahçelerde ,
pnar balarnda, ekinlerin ve meyveleri olgunlam hur-
malklarn arasnda güven içinde braklacak msnz? Bir de siz, dalardan
nee içinde evler oymaktasnz. Yahut sizler ustaca, dinç veya
"
kuvvetli bir
halde dalardan evler oymaktasnz.

Rivayet edildiine göre onlar, dalarda oyduklar evlerde kn ka-


lyorlar, ilkbahar ve yazn ise hayvanlaryla birlikte ekili ve otlu araziye
iniyorlard.

Hz. Salih faley hisselim] sözüne öyle devam ediyor: "Artk Allah'tan
korkun da bana itaat edin. çalmayp fesat çkaran haddi
Yeryüzünde slaha
amlarn emrine itaat etmeyin." nkâr ve azgnlkta haddi aan kâfirlere
itaat etmeyin. Yani onlarn emrine boyun emeyin ve görülerine tâbi

olmayn. Onlar, inkâr ve isyanlardaki takmlklanyla yeryüzünde boz-


gunculuk yapmakta; iman ve taat ile slaha çalmamaktadr.

Mana udur: Onlann yapt tam bir fesattr; içinde slah adna hiç-
bir ey yoktur. Baz fesatçlar vardr ki yap tklan ilerin bazsnda slah
da bulunur; bunlannki öyle deildir.

Kavmi, Hz. Salih'e [aieyhisselim] dediler ki: "Sen sadece büyülenmi bi-

risin. Sen kendisine yaplp akl bandan gitmi birisin.


sihir Sen de sa-

dece bizim gibi bir insansn. Eer peygamberlik iddianda doru isen haydi

bize bir mucize getir ! Salih dedi ki: te size mucize olarak bir dii deve!"
Hz. Salih laieyhisseiiml, yapt dua üzerine Allah Teâlâ'nm kayadan
bir deve çkarmasndan sonra onlara bunu söyledi.

Hz. Salih laleyhisselâmj sözüne öyle devam etti: "Su içme hakk bir gün

onundur; onun sudan bir gün içme hakk vardr, o vakitte kendisini s-
ktrp su içmesine engel olmayn; sizin de belli bir gün su içme hakknz
vardr. O günde de o sizi sktrmaz."

Rivayet edildiine göre Hz. Salih'in kavmi ona, "Senden mucize


olarak u kayadan gebe halde bir dii deve çkmasn ve yavrulamasn
istiyoruz" dediler. Hz. Salih (aleyhisselâm] oturup düünmeye balad. O
anda Cibril (aJeyhîsselâm] gelerek,
6% 26. UARÂ SÛRES 141-159 Cüz: 19

"tki rekât namaz kl ve Rabb'inden kayadan dii bir deve çkarma-

sn iste" dedi. O da denileni yapt; kayadan gebe halde bir dii deve

çkt, kendi büyüklüünde bir yavru dourdu. Deve çok büyüktü; öyle
ki kendisine tahsis edilen gün gelince, onlarn bütün
suyunu içiyordu;
611
onlarn su içme gününde ise ondan hiç içmiyordu .

Hz. Salih |
aleyhi sselâm] onlara u uyany yapt: "Sakn vurarak, bo-
azlayarak yahut baka ekillerde ona bir kötülük dokundurmayn; yoksa
büyük bir günün azab sizi yakalar ." Hz. Salih [aleyhisseiâml, içindeki olayn
büyüklüünden dolay günü büyük olarak tanmlad. Bu, o gündeki
azabn büyüklüünü anlatmak için daha etkili bir ifadedir.
"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Derken onu kestiler." Kesme
ii hepsine ait gibi gösterildi; çünkü hepsi onun kesilmesine raz oldu.

Rivayet edildiine göre deveyi boazlayacak kimse, "Herkes deve-


nin kesilmesine raz olmadkça onu kesmem!" dedi. Onlar da bütün in-

sanlar dolaarak devenin kesilmesine raz olup olmadklarn soruyor-


lard. Hatta, çadrndaki bir kadna gelerek, "Devenin kesilmesine raz
msn?" diye soruyorlar, o da, "Evet" diyordu. Ayn ekilde çocuklara
612
da soruyorlard .

"
Âyet öyle bitiyor: Fakat onu kestiklerine piman oldular ." Ancak
onlann pimanl, tövbe eden kimsenin piman olmas gibi deildi; on-
lar, balarna azabn gelmesinden korkarak deveyi kestiklerine piman
oldular.Çünkü onlar, önce Hz. Salih'i [aleyhissettm] öldürmek için peine
dütüler; azabn geleceini kesin anladklar zaman ise piman oldular,
fakat o zaman pimanln fayda vermedii bir andr. Zira onlar, azab
gördüklerinde piman oldular.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Böylece onlar azap yakala-

d. " Yani Cibril'in [aieyhisselâm] sayhas (çlk sesi) onlar yakalad, sesin
dehetinden kalpleri parçaland; büyük küçük hepsi ehirlerinde ölmü
olarak yüz üstü yere serildiler.

611 Rivayet için bk. Nesefi, MedArikü't-TenzH, 3/282.

612 Rivayet için bk. Nesefi, Meddrikil 't-Tenzil, 3/282.


Cüz: 19 26 UARÂ SÛRE S 141-159 697

" Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou iman etmi
deildir Rivayet edildiine göre onlardan 2300 kadn ve erkek iman
etti. Onlarn 4000 olduu da söylenmitir.

Kâ'b el-Ahbâr demitir ki: "Hz. Salih'in kavmi, kadn ve çocuklar


hariç 12.000 kiiydi. Âd kavmi ise onlarn alb katyd." Bunu, Kurtub
kaydetmitir. 613

Denilmitir ki: "Böyle bir durumda onlann çounun iman etmeyi-


lerinden bahsedilmesi una iaret etmektedir: Eer onlann çounluu
veyayans iman etmi olsayd, bu azaba urahlmazlard. Kurey'in de
çounluu iman etmedii halde, hemen azaba urablmamalan, onlar-
dan iman edenlerin bereketiyledir. 614

"üphesiz senin Rabb'in azizdir; her hükmünü uygulayandr , çok mer-

hametli olandr."

141-159. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

"Sz burada güven


Allah Teâlâ, içinde braklacak msnz?" âyetinde,
onlann dünyaya ve onun aldabc süslerine balanmalanm ve onlarla

huzur içinde olmalarn yanl bulup reddetti. Bu durum, ahmakça bir

aldantr. Çünkü dünya, yaz bulutuna benzer, bir müddet gölge yapp
sonra çeker gider. u halde dünya, çekip giden bir ey ve ksa zamanda
kaybolan bir gölgedir. Akll kimse, ondan yüz çevirip bütünüyle yüce
Mevlâ'sna yönelen, aza sabredip büyük kazanç elde eden kimsedir.
Ahmak ise dünyann ana düüp ölüm onu yakalayana kadar içinde

çrpnandr. Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Dünya, evi olmayann evi, mal olmayann maldr. Onu akl olmayan-
lar toplayp biriktirir. Cahil kimseler, onun için birbirine düman olur." 61 *

613 Kurtubî, el-Cdmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 13/122.

614 Açklama için bk. Ebüssuûd, trddü’l-Akli’s-Selim. 5/55.

615 bk. Ahmed, Müsned, 6/71; Heysemî, ez-Zevâtd, 10/288.


698 26. UARÂ SÛRES 160-175 Cüz: 19

Hz. Lûfun Kssas

Cenâb- Hak sonra, Hz. Lût'un [aleyhissetöml kssasndan bahsederek


öyle buyurdu:

i > ^ 9 )

f\ IJ jli il
© 0^‘jÜ [±>j
> % *

© ü/j4 4
• ++
i

i
i

u; j\ 9
6>=Ji o/üi o 3-Jui ^5 % lî >> 5 >î j- 4i

^ ^ i i

^ ^•
Üjlü? U- ,/il} 45 © jJUJI J- f£iüj ^1 jli

163.

160. Lût'n kavmi de peygamberleri yalanlad.

161. Hani bir zamanlar kardeleri Lût onlara öyle demiti:


" Allah'a kar gelmekten saknmaz msnz V
162. "üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim

"Artk Allah'tan korkun ve bana itaat edin."


Cüz: 19 26. UARÂ SÛRESÎ 160-175 699

164. " Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum.


Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir."

165-166. "Rabb'inizin, sizin için yaratt brakyor da


elerinizi
âlemlerden (insanlar arasndan) erkeklere mi yanayorsunuz? Siz ger-
çekten haddi aan bir topluluksunuz."
167. Dediler ki: "Ey Lût! (imize karmaktan) vazgeçmezsen kesin-
likle seni (ehirden) çkaracaz!"

168. Lût öyle dedi: " üphesiz ben sizin yaptnz bu çirkin ie
kzyorum."

169. "Ey Rabbim! Beni ve ailemi onlarn yaptklar çirkin iten


kurtar."

170. Biz de onu ve bütün ailesini kurtardk.

171. Geride kalan yal bir kadn hariç.

172. Sonra dierlerini helak ettik.

173. Onlarn üzerine bir yamur (gibi ta) yadrdk. Uyarlanlarn


(fakat uyardan anlamayanlarn ) yamuru ne kadar da kötü oldu i

174. Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou
iman etmi deildir.

175. üphesiz senin Rabb'in azizdir (her hükmünü uygulayandr),


çok merhametli olandr.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: " Lût un kavmi de peygamberleri yalanlad.


Hani bir zamanlar kardeleri Lût onlara öyle demiti: Allah'a kar gelmek-
ten saknmaz msnz ? üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygam-
berim. Artk Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ren bu davetime karlk
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan

Allah'a aittir."
"

700 26. UARÂ SÛRES 160-175 Cüz; 19

Hz. Lût laleyhisselâm] sonra dedi ki:

"
Rabb'inizin , sizin için yaratt elerinizi brakyor da âlemlerden er-
?"
keklere mi yanayorsunuz Âlemlerden kast, insanlardr. Mana udur:
Âlemde, sizin için yaratlan bunca (evlenebileceiniz) kadn varken, on-
lar brakp da erkeklere mi gidiyorsunuz ve bu çirkin i için özellikle
onlan ru seçiyorsunuz?

Âyete u mana da verilmitir: Rabb'inizin dmâ etmeniz için size ka-


dnlarn fercinden yaratt yeri brakp da baka tarafa (arka bölgeye m
mi) gidiyorsunuz? Âyette onlarn, kadnlarna da arkadan yanatklar-
na kapal yollu bir iaret vardr. Onda, kadnlara ve câriyelere arkadan
yanamann haram olduuna dair bir delil vardr. Kim bunun câiz oldu-
unu söylerse büyük bir hata etmi olur.
Hz. Lût'un sözü öyle bitiyor: "Siz gerçekten haddi aan bir topluluk-

sunuz." Yani sizler, haddi amakla nitelenmeyi en fazla hak eden bir

toplumsunuz; çünkü sizler, sizden önce hiç kimsenin ilemedii bu bü-


yük günah ilediniz. Böyle bir ii hayvanlar bile yapmad.

Buna kar onlar dediler ki: "Ey Lût! Eer, bizi inkârdan ve iimizi
çirkin görmekten vazgeçmezsen sen kesinlikle ehrimizden çkarlan kimse-
lerden olacaksn!" Yani sen, aramzdan çkarttmz ve ehrimizden sür-
gün ettiimiz kimselerden olacaksn. fade tarzlarna baklrsa herhalde
onlar, ehirlerinden sürgün ettikleri kimseyi, en kötü bir halde sürgün

ediyorlard.

"
Lût laleyhisselâm] öyle dedi: üphesiz ben sizinyaptnz bu çirkin ie
son derece kzyorum." Âyette, erkee arkadan yanamann çirkin bir
günah olduuna dâir delil vardr. Bunun için mam Mâlik, bu ii yapa-
nn öldürülmesine fetva vermitir.
Hz. Lût laleyhisselâm) sonra öyle dedi: "Ey Rabbim! Beni ve ailemi on-
larn yaptklar çirkin iten, onlarn amelinin cezasndan kurtar.

"Biz de onu ve bütün ailesini, kzlarn ve ona iman edenleri kur-


yani
tardk. Geride azabn içinde kalan yal bir kadn hariç!" O kadn bu ie
"

Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 160-175 701

raz idi. Kötülüe raz olan kimse onu yapan gibidir; kötülük yaplrken
bizzat bulunmasa da.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " Sonra dierlerini helak ettik .

"
Onlar, en iddetli ve en feci azapla helâk ettik. Onlarn üzerine bir ya-
mur yadrdk." O, bilinen bir yamur deildir.
Katâde demitir ki: "Allah, ehrin dndakilere kadar bütün ehir
halknn üzerine gökten ta yadrp hepsini helâk etti ve ehri ters çevi-

rip altn üstüne getirdi ." 616

öyle denilmitir: Allah Teâlâ, onlarn ehrini sadece tersine çevir-


mekle yetinmedi, peinden üzerlerine ta yadrd .
617

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Uyarlanlarn ancak uyan-


dan anlamayanlann yamuru, balarna inen bela ne kadar kötüdür /"

" Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou iman etmi
deildir. " Hz. Lût'a [aieyhisseiâm] kavmi içinde sadece kzlan ve az bir in-

san iman etti. Yahut Kurey'in çounluu buna iman etmedi.


" üphesiz senin Rabb'in azizdir; her iinde galiptir, çok merhametli
olandr; azab hak edene hemen azap etmez."

161-175. Âyetlerin Tasavvufi aretleri

Livâta günahnn çirkinliinden dolay sûfîler, genç, tüysüz genç-


lerle (gereksiz yere) dl olmaktan sakndrmlardr. Yaban-
kanp içli

c kadnlar da böyledir. Bir zaruret yokken, bu grupla dl olan iki içli

bir dervi asla iflah olmaz. Onlara kanan kimse, çirkin i yapmam
olsa bile, insanlann ayplama ve suçlamasndan uzak kalamaz. Allah'a

ve ahirete iman eden bir kiinin, kötü ilerle suçlanaca yerlerde dur-
mas helâl deildir. Kadnlarn ve genç olanlarn güzelliine bakmak
bir fitnedir. Bu i akrep gibidir; akrebin küçüü de sokar, büyüü de.

616 bk. Nesefî, Medârikü t-Tenzil. 3/284.

617 bk. Neseff, Medârikü't-Tenzl. 3/284.


702 26_U_ARÂ SÛRES 160-175_ _____ Cüz^l9

Selâmet, onlarn sahasndan uzakta bulunmaktadr. Fakat bu i, dinin

izin verdii bir ekilde olursa o zaman fitne olmaz. Dinin izni, farz olan

bir ilmi öretmek, vaaz ve uyar yapmak gibi ilerdedir. Bunlar yap-

lrken, baklar kontrol edilmeli ve erkekle yabana kadnlar arasnda


bir Hayrl ilerde muvaffak olmak
perde bulunmaldr. sadece yüce

Allah'n yardmyla mümkündür.

Hz. uayb'n Kssas


Cenâb- Hak sonra, Hz. uayb'n |
a ley hisselim] kssasndan bahsede-
rek öyle buyurdu:

o^ v Jü â ©
\
&
& 4* föüi ^3 e 0^3 Iy!î © fi J I

& 'yP % >y3' © ^Jui v3 > N] £> > ol

c
J»lill V3 © f-JLLÜl ^IkLall, I jS j3
©
S
^ ~ "
• -* I

jj jîr !
'^V^p0V3<U;u_i
^v cJî üj © j-oîi CJ ^©^vûl*^
»lfj ui* Liü © ^iiü ilik: Ö13 uiL

© 6.^0 14 fi\ Jî 3 ju © ^ c^j

© <*>i 1
^43 613 © f#£- 6 ? us 'ov
CüzjJ9 26. JJARÂ SÛRESJ 76-191 703

176. Eyke insanlar da peygamberleri yalanlad.

177. Hani bir zamanlar uayb onlara öyle demiti: "Allah'a kar
gelmekten saknmaz msnz?"
"
178. üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim."

179. "Artk, Allah'tan korkun ve ve bana itaat edin."

180. "Ben bu davetime karlk sizden hiçbir ücret istemiyorum.


Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir."

181. "Ölçüyü tam yapn; eksik vermeyin."

182. "Doru terazi ile tartn."

183. "nsanlarn haklarn eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk


yaparak karklk çkarmayn."
184. "Sizi ve önceki nesilleri yaratana kar gelmekten saknn."
185. Onlar öyle dediler: "Sen sadece büyülenmi birisin."

186. "Sen sadece bizim gibi bir insansn. Biz senin yalanc olduu-
nu düünüyoruz."

187. "Eer doru söylüyorsan, haydi gökten üzerimize bir parça


düür!"

188. uayb, " Rabbim yaptklarnz


,
en iyi bilendir" dedi.

189. Onlar uayb' yalanladlar. Derken gölge gününün azab on-


lar yakalad. üphesiz o, büyük bir günün azab idi.

190. Gerçekten bunda büyük bir ibret vardr; fakat onlarn çou
iman etmi deildir.

191. üphesiz senin Rabb'in azizdir (her hükmünü uygulayandr),


çok merhametli olandr.
704 26. UARÂ SÛRE S 176-191 Cüz: 19

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: “Eyke insanlar da peygamberleri yalanla-

d"
Eyke, "sk aaçl orman" demektir. Buradan kast, Medyen'e yakn
meelik bir yer olup onlardan bir grup burada oturuyordu. Hz. uayb
(aleyhisselâm] onlara peygamber olarak gönderilmiti. Kendisi onlara ya-
banc olduundan "uayb onlara dedi ki..." ifadesi kullanld,
âyette,

"Kardeleri uayb" denmedi. Medyen için ise uayb onlann kardei ol-
duu için âyette, "Onlara kardeleri uayb' gönderdik" dendi (bk. A’raf 8 85; /

Hûd ll/M; Ankebût 29/36).

öyle denilmitir. Eyke, aaçlan birbirine geçmi yer demektir; on-


larn aaçlan sedir aac idi.

Katâde 618 demitir ki: "Allah Teâlâ Hz. uayb' [aleyhisselâm] iki üm-
mete gönderdi. Biri Eyke halk, dieri ise Medyenliler'dir. Allah Teâlâ,
Eyke halkn gölge ile helâk etti. Medyen'e gelince, Cibril |
aleyhisselâm)

onlara bir sayha (çlk) att, hepsi helâk oldu ." 619

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Hani bir zamanlar uayb on-

lara öyle demiti: Allah'a kar gelmekten saknmaz msnz? Ona kar gel-

mekten saknn ve Onun birliini kabul edip ölçü ve tartda hile yapma-
yn. üphesiz ben size gönderilmi güvenilir bir peygamberim. Artk Allah 'tan ,

korkun ve bana itaat edin. Ben bu tebli iime karlk sizden hiçbir ücret iste-

miyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabb'i olan Allah'a aittir. Ölçüyü
tam yapn ; insanlarn haklarn hile ile eksik verenlerden olmayn. Sattnz
eyleri doru terazi ile tartn. nsanlarn haklarn eksiltmeyin." Yani hangi

hak olursa olsun, onlann haklarndan hiçbir ey eksiltmeyin.


öyle denilmitir: Hz. uayb [aleyhisselâm) onlara altn ve gümü pa-
ralann kenarlanndan keserek onlan eksiltmeyi yasaklad.

618 Katâde b.Diâme es-Sedûsî cl-Basri (v. 117/735), Abdullah b. Mesud’un [radyallahu anh]
banda bulunduu Irak ekolüne mensup lâbiln devri müfessirlerindendir.
619 bk. Sa'lebl, el-Ktjf ve'l-Beyûn, 4/ 462.
"

Cüz: 19 _ 2 6. UAR Â SÜRES 176-191 705

Ölçü ve tartma ii üç ekilde olur: Tam, fazla ve noksan. Hak Teâlâ,


ölçü ve tarty tam yapmay emretti; noksan yapmay yasaklad, fazla
verme hakknda ise bir hüküm belirtmedi. Bu konudaki hükmün söy-

lenmemesi, eer yaplrsa çok güzel olduuna, yaplmadnda ise insa-

na vebali bulunmadna dair bir delildir.


"
Hz. uayb (aleyKisselâmj sözüne öyle devam etti: Yeryüzünde boz-
gunculuk yaparak karklk çkarmayn." Orada yol kesme, yama yapma
ve ziraat mahsullerine zarar verme gibi ilerle fesat çkararak haddi a-
mayn. Onlar bunu yapyorlard, ondan sakndrldlar.

" Sizi ve önceki nesilleri, geçmi ümmetleri yaratandan korkun; O'na


isyandan saknn."

" Onlar öyle dediler: Sen sadece büyülenmi birisin. Sen sadece bizim gibi
bir insansn. Biz senin yalanc olduunu düünüyoruz. Eer peygamberlik
iddianda doru söylüyorsan, haydi gökten üzerimize bir parça düür .

Onlar, bu sözleriyle hemen azab istediler. Onlarn bu talebi, sadece


hakk inkâr ve yalanmadaki kararllklarndan ileri gelmektedir. Yoksa
böyle bir eyi istemek öyle dursun, o, akllarna bile gelmezdi.

"
uayb [aleyhîssclâm) onlara öyle dedi: Rabbim ,
yaptnz ileri, inkâr
ve isyan, hak ettiiniz azab en iyi bilendir; belirlenen vakti gelince o

azab üzerine indirir, ondan kaç yoktur."


"
Devamndaki âyette öyle buyruldu: Onlar uayb' yalanladlar;

yani onu yalanlamada devam ve srar ettiler. Derken, onlarn istedii


."
ekilde, gölge gününün azab onlar yakalayverdi

Bu azap öyle gerçekleti: Allah Teâlâ onlara yedi gün ve gece id-
detli bir scaklk musallat etti. Nefes alamaz duruma geldiler, öyle ki

onlara hiçbir gölge, su ve içecek fayda vermedi, çöle çkmak zorunda


kaldlar. Sahraya çktklarnda onlan bir bulut gölgeledi; onunla biraz
serinlik ve rahatlk buldular. Bunun üzerine hepsi onun altnda toplan-
d. O anda buluttan üzerlerine bir ate yad, hepsini yakt .
620

620 bk. Taberî, Cdmiu'l-Beyân, 17/638; Sa'lebf, el-Kef vt'l-Bcyân, 4/462.


"

706 26. UARÂ SÛRES 176-191 Cüz: 19

Bir rivayete göre Allah Teâlâ, onlara iddetli bir scaklk musallat et-

tikten sonra, uzaktaki bir da yukar kaldrd. Onlardan bir adam daa
geldiinde, onun altnda nehir, kaynak ve souk su buldu. Oraya yer-
leip ihtiyaçlarn gördü. Sonra ailesini çard, en sonunda bütün halk
dan altna toplandnda da üzerlerine kapanarak hepsini helâk etti.

te, gölge azab budur. 621

Dier bir rivayet öyledir: Onlar, gölgelenmek için bulutun altna


kotuklarnda, üzerlerine iddetli bir sayha (çlk) gönderildi, hepsi
helâk oldular.

"
Âyet öyle bitiyor: üphesiz o, çok büyük bir günün azab idi. O gün
meydana gelen azap ve felaket çok büyüktü; onlar helâk eden çlk,
son derece iddetli ve korkunçtu.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Gerçekten bunda büyük bir

ibret vardr; fakat onlarn çou iman etmi deildir."

Rivayete göre Hz. uayb'a, iki bölgeden yani Medyen ve Eyke hal-
kndan 900 insan iman etti. 622

Âyete u mana da verilmitir Kurey'in çounluu buna iman et-

medi.

" üphesiz senin Rabb'it azizdir, her hükmünü uygulayandr ve O çok


merhametlidir.

Bu, Hz. Pevgamber'e [»diialiahu aleyhi vesellem] vahyedilen yedi kssann


sonuncusudur. Allah Teâlâ bu kssalar, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesel-

lem), onu kavminin slâm'a girmesi için ar derecede hrs göstermekten


alkoymak ve imandan mahrum kallarndan dolay duyduu üzüntü-
yü gidermek için vahyetmitir. Onun bu halinden, sûrenin bandaki u
âyetlerde bahsedilmektedir:

621 bk. Sa'lebî, el-Kefve’l-Beyân. 4/462. Mana, Sa'lebf nin nakline göre verildi.
622 bk. Kurtubi, el-Cimi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, 13/126.
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 176-191 707

"
Resulüm onlar mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helâk
, ede-

ceksin! Biz dilesek, onlara gökten bir âyet ( mucize veya azap) indiririz de ona
boyun emek zorunda kalrlar. Onlar, Rahmân'dan kendilerine gelen her yeni

öütten yüz çeviriyorlar. Onlar (Allah’n âyetlerini) yalanladlar, fakat alay

edip durduklar eylerin haberleri balarna gelecek " ( uarâ 26/3-6).

Gerçekten bu kssalarn her biri, yeni ve ayn olarak indirilmi birer

uyandr. Onlar, Hak Teâlâ'mn katndan, O'nun geni rahmetinin gere-


i olarak gelmitir. Bununla birlikte müriklerin çounluu, o kssalan
detayl ekilde, ayr ayn iittikleri halde onlardan ibret alp iman etme-
diler. Bu kssalar onlara, içindekileri düünmeleri ve onda imana davet
eden, inkâr ve azgnlktan sakndran bütün âyetlerden ibret almalan
için anlatld.

Onlardan istenen bir dier ey de kendilerine bu kssalan oldu-


u gibi anlatan âyet-i kerimeler üzerinde düünmeleridir. Onlar, Hz.
Peygamberim [saiiaiiahu aleyhi vesellem] bu âyetlerde anlatlan kssalan daha
önce hiç kimseden asla iitmediini biliyorlard. Bunu düünüp onlann
Allah katndan gelmi eyler olduunu anlamalan gerekirdi; fakat on-

lar, bunlarn hiçbirini yapmadlar, içinde bulunduktan inkâr ve sapkn-


lktadevam ettiler. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n
yardmyla mümkündür.

176-191. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Allah Teâlâ, ölçüyü tam olarak yapmay emrettii gibi, amelleri

hakk ile tam yapmay da emretti. Amellerin tam yaplmas, onlan ilmi-

ne ve fkhna uygun ekilde salam yapmak, amelde ihlâsl olmak, onu


zâhiren ve bâtnen noksanlk getirecek eylerden uzak tutmaktr.

Allah Teâlâ, “Doru teraziyle tartn" âyetiyle maddi terazide ada-

let istedii gibi, manevi terazide de adaleti emretmitir. O, kalbe gelen


düüncelerin, dinin ölçüsüyle tartlp kontrol edilmesidir. nsan bir ey
yapmak veya konumak istediinde, onlar yapmadan önce kalbine ge-
708 26. UARÂ SÛRES 192-203 Cüz: 1‘»

len düünceyi dinin ölçüsüyle ölçmelidir. Eer kalbine gelen düünce


faydal ise onu olduu gibi yapmal veya gerekli ekilde deitirmelidir.
Kalbine gelen düüncede bir zarar varsa o, kalbinde arzu veya karara
dönümeden derhal kalbinden silip atmaya çalmaldr; yoksa geri çev-
rilmesi zor olur. Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n

yardmyla mümkündür.

Kur'an'm Hak Olduuna ahitler

Cenâb- Hak sonra, Kur'an'm hak olduunu ispat eden ahitlerden


bahsederek öyle buyurdu:

oid £ Jj- y vo ^ iufcb


0 öj^ & j-i 0 v fi} ili; f#tf 0
192. üphesiz bu Kur'an, âlemlerin Rabb'inin indirmesidir.

193-194-195. Resulüm! Sen , (insanlar) uyarasn diye onu Rûhulemîn


(Cebrail) senin kalbine apaçk bir Arapça ile indirdi.

196. üphesiz, o (Kur'an) daha öncekilerin kitaplarnda da vard.

197. srâiloullan âlimlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil de-

il midir?
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 192-203 709

198-199. Biz onu Arapça bilmeyen birine indirseydik ve o da bunu


kendilerine okusaydt, ona yine inanmazlard.

200. te böylece biz onu suçlularn kalbine soktuk.


201. Onlar elim azab görünceye kadar ona iman etmezler.
;

202. O azap kendilerine hiç farknda olmadklar bir anda anszn


geliverir.

203. O zaman, "Bize (iman etmemiz için) bir mühlet verilmez mi


acaba?" derler.

Tefsir

"
Cenâb- Hak buyuruyor ki: üphesiz bu Kur'an, âlemlerin Rabb’inin
indirmesidir ." Yani geçmi kssalar içeren bu Kur'an, âlemlerin Rabb'i
tarafndan indirilmitir. Allah Teâlâ, sanki sûrenin balangc ile bitii

birbirine uyum içinde olsun diye, sûrenin banda bahsettii mürikle-


rin kendilerine gelen uyandan yüz çevirmelerini anlatmaya döndü.

Mana udur: Bu Kur'ân- Kerîm, âlemlerin Rabb'i tarafndan in-

dirilmitir. Allah Teâlâ'run âlemlerin Rabb'i olarak tanmlanmas, bu


Kurîan'n indirilmesinin O'nun âlemlerin Rabb'i olmasnn sonucu ol-

duunu ve O'nun hepsine anmasndan ileri geldiini bildirmek içindir.


Devamndaki âyette öyle buyruluyor:

"Onu Rûhulemîn yani Cebrâil [ateyhisselâm] indirdi." Ona Rûhulemîn


(güvenilir ruh) denmesi, içinde kalplerin hayat kayna olan vahyi ge-
tirmede son derece güvenilir olmasndandr.

Âyete, farkl bir okuyua göre u mana da verilmitir: Allah Teâlâ,


Rûhulemîn'i onu indiren bir melek yapt.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Resulüm sen içindeki kor-
,

kunç cezalarla ve sakndnc öütlerle insanlan uyarasn diye onu senin


kalbine indirdi. Yani onu senin hafzana ve anlayna indirdi, onu unu-
710 26. UARÂ SÛRES 192-203 Cüz: 19

tulmayacak ekilde senin kalbinde kala hale getirdi. u âyette buyrul-

duu gibi:
" Onu sana okutacaz ve sen onu unutmayacaksn" (A'lâ 87/6).

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Onu apaçk bir Arapça ile
indirdi." Yani o Kur'an' son derece fasih ve beli Kurey ve Cürhüm
diliyle indirdi.

" Uyarman için , onu senin kalbine apaçk bir Arapça ile indirdi " âyetine,

i'rabndaki deiik tahlillere göre u manalar verilmitir:

Senin Hûd, Salih, uayb ve smail gibi, insanlar bu dille uyarman


için onu apaçk Arapça ile indirdi.

Bir dier mana: Kendisiyle kavmini uyarman için onu apaçk Arap-
ça ile indirdi; çünkü eer baka bir dilde indirseydi, ondan uzaklarlar
ve, "Anlamadmz bir eyle nasl amel edelim?" derlerdi; o zaman,
kendisiyle insanlar uyarmak çok zor olurdu. Bu mana, genel olduu
için daha güzeldir. Buna göre mana udur Resûlüm sen, senden önce
insanlar uyaran Hz. Nuh, brahim, Musa ve dier peygamberler gibi,

Arap olsun acem olsun, herkesi uyaran bir peygamber olman için Cibrü
onu senin kalbine indirdi.

Aslnda Kureyliler'in kalbine en iddetli tesir edecek uyan, Hz.


brahim'in (aleyhisselâm] uyarsdr; çünkü onlar onun neslinden gelmekte
ve onun dininde olduklarn iddia etmektedirler.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor " üphesiz o Kur'an, daha ön-

cekilerin kitaplarnda da vard. " Yani dier semavî kitaplarda Kurian'dan


bahsedilmitir.

öyle denilmitir: "önceki kitaplarda Kur'an'm manas sabit ve


mevcut idi. Kur'an'n, zamanlarn deimesiyle ortadan kalkmas ve
deimesi söz konusu olmayan tevhidle ilgili hükümleriyle, Cenâb-
Hakk'n zat ve sfatlarna ait hükümleri o kitaplarda yazlyd. Ayn e-
kilde ondaki öüt ve kssalar da önceki kitaplarda mevcuttu." 62 '

623 Açklama için bk. Ebüsstûd, râdii'l-Akli's-Sclint, 5/60.


Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 192-203 711

Nesefî demitir ki: "Bu âyette una dair bir delil vardr: Kur'an,
Arapça'nn dnda bir dile tercüme edildii zaman, Kur'an olarak kalr
(o da Kur'an saylr). Yine bu âyette, namazda Farsça'ya tercüme edil-
mi Kur'an'n okunmasnn caiz olduuna dair bir delil vardr ." 624

Nesefî, Hanefi mezhebine mensup bir müfessirdir; onun için böyle


6211
demitir; Mâliki mezhebine göre bu câiz deildir .

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "srâiloullar âlimlerinin onu


bilmesi, onlar için bir delil deil midir?" Yani onlar, bundan gafil mi kald-
lar? Abdullah b. Sellâm ve dierleri gibi srâiloullar âlimlerinin onun
Tevrat'ta geçtiini bilmeleri, onlar için, Kur'an'n âlemlerin Rabb'i ta-

rafndan indirildiinin gerçek olduunu gösteren bir delil deil midir?


Allah Teâlâ onlar hakknda öyle buyurmutur:

"Bu Kur'an 'dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onlar ona

da inanrlar. Kur'an kendilerine okunduu zaman, 'Ona inandk, üphesiz o,

Rabbimiz'de gelen bir gerçektir. Muhakkak ki biz, ondan önce de müslüman-


dk' derler" (Kasas 28/52-53).

Âyetin manas udur: srâiloullar âlimlerinin onu bilmesi, ondaki

birçok kssa ve haberin kendi yanlarndaki Tevrat'a uyum salad için,


çocuklarn tandklar gibi onu da yaknen tanmalar, Kur'an'n Allah
katndan geldii konusunda onlar için yeterli bir delil deil midir?

Hatta Yusuf sûresi, Tevrat'ta ayn mana ve tertipte nakledilmitir.

Onda, Kur'an'a göre farkl olan tek kelime vardr. Kur'an'da, "Kardeleri
gömlein üzerinde yalandan bir kanla geldiler" (Yusuf 12/ 18) buyrulurken, bu
ifade, onlarn yanndaki Tevrat'ta, "Gömlein üzerinde bir olak kam ile

geldiler" eklindedir. Ayn ekilde Tâhâ sûresi de bütünüyle Tevrat'ta


mevcuttur. Daha önce sûrenin banda u hadis-i erif geçmiti:

624 bk. Nesefî, Mcdânkü't-Tcnzil. 3/2S7. Bu. mam Ebû Hanîfe'nin bir görüü olup
görü deildir. Allâme Âlusi ve bn Âbidîn, mam
Hanefîler'in üzerinde ittifak ettii bir
Ebû Hanîfe'nin bu görüünden döndüünü, bunun câiz olmadn söyleyen mam Mu-
hammed ve mam Ebû Yusuf'a katldm belirtmilerdir. Tercih edilen fetva budur. Ge-

ni bilgi için bk. Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, 10/123 (Beyrut 1994); îbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr,
2/ 185 (Beyrut 1994); Kâsânî, Bedâius-Sanâi, 1 / 527-532 (Beyrut 1997).

625 âfifler'de de câiz deildir (bk. Kâsânî, Bedâiu 's-Sandi, 1/527).


712 26. UARÂ SÛRES 192-203 Cüz : 19

"Tâhâ sûresi, Tâ Sin Mimler ve Hâ Mimler bana Musa'nn levhalarn-


dan verildi

Bu ümmetin âlimlerinden biri, yüce Kur'an', bütünüyle önceki ki-

taplarla tefsir etmitir. öyle ki: önce Kurian'dan bir âyeti ele alm, son-
ra semavî kitaplarda ona uygun açklamalar nakletmitir.

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: "Biz onu Arapça bilmeyen birine

indirseydik; yani Kur'an' o ince nazm ile birlikte, Arapça'y hiç bilmeyen
ve onukonumaya gücü yetmeyen birine indirseydik o da hârikulâde bir
ekilde doru bir okuyula bunu kendilerine okusayd, ona yine inanmaz-
lard Halbuki bu durumda, okuma mucizesi ile okunan metin muci-
zesi birlemektedir. Onlar, an inat ve iddetli azgnlklarndan dolay
böyle bir durumda bile iman etmezlerdi.

Nesefî demitir ki: "Âyetin manas udur: Biz bu Kur'an', apaçk


Arapça konuan birine indirdik. Onlar, onu anladlar, onun fesahatini
ve bir mucize olduunu yakînen bildiler. Buna ek olarak, ondan önce
Ehl-i kitap âlimleri ittifakla onun ineceini müjdelediler ve kitapla-

rnda sfatlarnn geçtiini söylediler. Aynca, onlann kitaplar onun


mana ve kssalarn içermektedir. Böylece onun, Allah katndan geldii,
Kurey'in zannettii gibi birtakm masallardan ibaret olmad gerçek
olarak ortaya çkt. Bütün bunlara ramen onlar iman etmediler; ona
bazan iir, bazan sihir dediler. Eer biz o Kur'an', onun gibi bir nazm
ortayakoymaya güç yetirmek öyle dursun, Arapça'y iyi bilmeyen bir
yabancya indirmi olaydk, o da Kur'an' kendilerine okumu olsayd,
bu ayn bir mucize olurdu. Fakat onlar, bütün bunlara ramen ona yine
iman etmezler, onu inkâr etmek için bir mazeret bulurlar ve gerçekten
627
ona 'sihir' derlerdi ."

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "te böylece biz onu, suçlula-

rn kalbine soktuk ." Yani biz, küfrü ve onda sran tercih ettiklerini bildi-
imiz kâfir günahkârlarn kalbine hakk yalanlamay ve inkâr soktuk.
Yani onlann kalbine bunlan öyle garip bir ekilde soktuk ve yerletirdik

626 Hâkim, Müstcdrek. 1/568; Beyhakl, es-Sunenu'l-Kubrâ, 10/9.


627 Nesefî, Medârikü't-Tenzil, 3/288.
;

Cüz: 19 _26. UARÂ_SÛRESt _192-203_ _ J_ 13

ki içinde bulunduklar yalanlama ve onda srar halini deitirmeye yol


bulamazlar. Bu âyet, "Kul kendi iini kendisi yaratr" diyen Mu'tezile
mezhebine kar, "Yapt ameli kul deil Allah yaratr" diyen Ehl-i
sünnet'in delilidir.

"
Devamnda gelen, Ona iman etmezler" âyeti, öncesi için bir açkla-

ma ve tesbittir.

"Ona iman etmezler" âyetini, günahkârlar için bir hal kabul ederek
önceki âyete u manay verenler de olmutur: Onlar, kendisine iman
etmedikleri halde, biz onu günahkârlarn kalbine soktuk.

Âyete u mana da verilmitir: Biz Kur'an' bu harika metotla


günahkârlarn kalbine soktuk; onlar onun manasn anladlar, fesahat
ve belâgabm, mucize nazm ve gayba ait haberleriyle onun insan kuv-
vetinin üstünde olduunu kesin olarak anladlar. Buna bir de Ehl-i kitap
âlimlerinin, Kurian'n ellerindeki semavî kitaplara uygun olduu konu-
sundaki bilgileri eklendi. Bütün bunlarla birlikte onlar iman etmezler,
onlar imana davet eden bu tür ilerden etkilenmezler; bilakis üzerinde

bulunduklar yanl yolda devam ederler.

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, kendilerini imana mecbur eden


can yakc azab görünceye kadar ona iman etmezler fakat o zaman da iman
fayda vermez."

"O azap kendilerine dünyada ve ahirette nasl geldiinin hiç farknda


olmadklar bir anda anszn geliverir. O zaman, 'Bize bir mühlet verilmez mi,
azabmz bir saat ertelenmez mi acaba?’ derler ." Onlar, elden kaçrdklar
imana üzülerek bunu söylerler ve kusurlanm telafi etmek için kendileri-

ne mühlet verilmesini temenni ederler. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

192-203. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Kalp, manevi kirlerden ve ayardan (Allah'n dndaki varlklardan)


temizlendii, lâhî marifet ve srlarla dolduu zaman, hak olan ilhanm

inecei yer olur. Bu kalp ayn zamanda erefli meleklerin inecei bir yer

olur. Çünkü peygamberlere verilen her eyden, onun hakiki vârisinin bir
714 26. UARA SÛRES 192-203 Cüz: 19

pay ve nasibi vardr. Bu vârise, apaçk bir dille (insanlara fayda vere-
cek) hakikati ve manevi ilimleri açklamas için bu eyler verilir. Bu vâris,
ümmî bile olsa, söyledii bilgiler, öncekilerin kitaplarna uyar; çünkü
manevi zevk yoluyla bizzat müahedeyle elde edilen ilimlerde birbirine

aykrlk olmaz. Bu alanda yetkin muhakkik âlimlerin, o kimsenin veli

olduunu bildirmesi, onun veliliine yeterli bir delil deil midir?

Vertecübî (Rûzbihân- Bakir) bu âyet hakknda demitir ki: "Allah


Teâlâ bu âyette Hz. Muhammed'in [sallallahu aleyhi veseiieml kalb-i saadet-
lerinin ezelî kelâmnn ini yeri olduunu bildirdi. Çünkü onun kalbi,
Rahmân' müahedenin tecellisiyle bütün mâsivadan tertemiz yapld.
Böylece Hz. Resûlullah'n [saiiaiiahu aleyhi veseiieml kalb-i saadeti, kerem
denizinde yüzen, lâhî hitap incilerinin sedefi oldu. O, Cenâb- Hakk'n
kelâmn, arada bir vasta olmadan dorudan Hak'tan alacak duruma
geldi. Bu, insan hayrette brakan bir sr ve hakikati gizli bir ilimdir. Zira

o, lâhî kelâmla onun bal olduu eyi birletirmektedir. Allah Teâlâ'nn


kelâm, zatndan ayrlmaz. lâhî sfatlar, yüce zattan nasl aynlr! Fakat,
o lâhî kelâmn zâhiri, ilmi ve srn Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi vesel-

lem] kalbinde kald. Hz. Cebrâil'e [aleyhisselâm) gelince, makama hürmet


cihetinden arada vasta oldu. Cenâb- Hak onu, " Resulüm sen insanim
,

uyarasn diye onu Rûhulemin ( Cebrâil ) senin kalbine apaçk bir Arapça ile

indirdi" âyetiyle dile getirdi. Çünkü kalp ilhamn, vahyin, kelâmn, m ü-


ahedenin ve marifetin yeridir. Kelâm onunla hfzedilir. Bunun faydas,
insan vücudunun srnru bildirmektir. Gerçekten insan vücudunda, lâhî
hitaba ve haber indirmeye kalpten daha layk bir yer yoktur. Beeriyet
arzalanyla (maddi perde ve engellerle) kapal olan hiçbir kalp, Hak
Teâlâ'nn hitabn iitmez, cemalini görmez.

Ebû Bekir b. Tahir demitir ki: "Allah Teâlâ'nn, resulüne Cebrâil'le


indirdii eyler, insanlar uyarmas içindir, yoksa kendisine halk-
tan gizlenen hakikatleri öretmek için deildir. Gizli hakikatler, Hz.
Peygamber'in [sallallahu aleyhi veseiieml bizzat Cenâb- Hak'tan aldklardr.
Allah Resulü onlar kimseye söylememitir. (Allah ile Resulü arasnda
mahrem kalacak) o gizli hakikatleri hiçbir cinler, insanlar ve melekler
örenememitir. Çünkü ona, Hz. Peygamberden [sallallahu aleyhi vesel em]
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 204-209 715

bakas güç yetiremez. Allah Teâlâ Cebrâil'le indirdii eyleri insanlar


için yapb ve bunun için, "Cibril'in senin kalbine indirdikleriyle insanla -

r uyarclardan olasn diye ..." buyurdu. Bununla sanki öyle denilmi


oldu: Cebrail'in getirdikleri, insanlar uyarman için geldi, yoksa sana
özel olarak verdiimiz ilimlerde hakikate ulaasn diye gelmedi. Çün-
kü sen, sana gösterdiimiz eylerle zaten hakikate ulam durumdasn.
Sana öyle bir makamda hitap ettik ki eer Cebrâil seni o makamda mü-
ahede etseydi yanard.'"’ 28

stifade ettiimiz nüshadaki baz yazm hatalaryla birlikte Verte-


cübfden (Bakirden) naklettiklerimiz bunlardr. Hayrl ilerde muvaf-
fak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Müriklere Azap Tehdidi

Cenâb- Hak sonra, mürikleri, balarna azabn inmesiyle tehdit

ederek öyle buyurdu:

s >

fJLUiü öi @ :..i llj

© \Jk Uj 9 Ojjiü «J "Ji c} ^

204. Onlar azabmzn acele gelmesini mi istiyorlar?

205. Ne dersin; biz onlar (dünya nimetlerinden) yllarca faydalan -


drsak,

206. Sonra da balarna tehdit edildikleri ey gelse,


207. O faydalandklar eylerden hangisi onlara fayda salard?

628 Rûzbihân- Bakl, Arâisü'l-Beyân, 3/54-55. Son açklama için aynca bk. Sülemî, Hakâiku't -
Tefsir, 2/81 (Beyrut 2001 ).
Tefsir

Cenâb- Hak müriklerden, "Gökten bamza ta yadr yahut bize


can yakc bir azap getir" (Enfâi 8/32) gibi sözleriyle azap isteyen mürikleri
knayarak buyurdu ki: "Onlar, balarna geldiinde dayanmaya güç ye-
üremeyecekleri halde, azabmzn hemen gelmesini mi istiyorlar?"

"Ne dersin? Söyle bakalm!" Buradaki hitap, âyeti iiten herkesedir.

"Biz o kâfirleri, ho bir hayat içinde yllarca, uzun bir ömür vererek dün-
ya nimetlerinden fay dalandrsak, sonra da tehdit edildikleri azap balarna
gelse, o faydalandklar dünya nimetlerinden hangisi onlara fayda salard ?"
Bu kadar uzun süre faydalanmayla birlikte onlar hangi zenginlik kurta-
rrd? Balanna gelen azab gidermede onlara ne fayda verirdi?

Âyete u mana da verilmitir: Uzun süre dünya nimetleriyle fay-


dalandklar dünya nimetleri, onlan azaptan kurtarmad. Birinci mana
daha tercihe ayandr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Biz, hangi memleketi helak

etmisek, muhakkak kendilerine öüt verip uyaran peygamberleri olmutur."


Bu uyarc peygamberler, önlerine hak delil konsun da onu reddeden-
ler sorumlu olsun diye, gönderildikleri ülke insanlanm muhakkak öüt
vererek uyardlar. Bu davete ve uyanya kulak asmayan ve daha da ileri

giderek kar koyan insanlar helâk edildiler.

Âyete, deiik bir tahlile göre u mana da verilmitir: Bu bir hatr-


latmadr. Bunu dier insanlara bir hatrlatma ve uyan olarak yaptk.

Âyetin manas udur: Biz, insanlar zalim olan bir ülkeyi ancak,
onlara uyana peygamberler göndererek önlerine hak delili koyduktan
sonra helâk ettik. Bunu, onlarn helâkinin dier insanlar için bir öüt ve
ibret olmas ve onlar gibi isyan etmemeleri için yaptk.
Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 204-209 717

Âyet öyle bitiyor: "Hem biz zalim deiliz " Zalim deiliz ki zalim
.

olmayan helâk edelim yahut kendilerine uyana göndermeden önce in-


sanlan helâk edelim.

Cenâb- Hakk'n, " Biz zalim deiliz " buyurmas, zulümden son dere-
ce uzak olduunu ve tam manasyla adaleti geçekletirdiini bildirmek
içindir. Ehl-i sünnet inananda sabit olduu gibi, Allah Teâlâ, bir ülke

insanlarn, kendilerini uyaracak bir peygamber göndermeden önce


helâk edecek olsa, bu yaptna zulüm denmez; çünkü Onun hiçbir eyi
yapmas zorunlu deildir (kendi mülkünde diledii gibi hükmeder). En
dorusunu Allah Teâlâ bilir.

204-209. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Cenâb- Hak, ibadet ve taatten uzak kalan gafiller hakknda bu-


yurur ki: "Ne dersin? Eer onlan, senelerce mal, kadn ve çocuklarla
zevklendirsek, bu arada onlar mal ve servet biriktirmekle, ev ve kökler
yapmakla megul olsalar, sonra kendilerine vaat edilen ölüm, vatan-
dan ayrlma, dost, akraba ve kardeleri terketme olay balarna gelse, o
içinde zevklenip durduklar leziz yiyecek ve içeceklerden, övündükleri
giyecek ve bineklerden hangisi onlar kurtarr? Heyhat, heyhât! Onlarn
hiçbirinin faydas olmaz. Artk lezzetler gitmi, ehvetler yok olmu ve
geride sadece üzüntüleri kalmtr.

Öyle ise ey kul, geçen ömrünü bir düün; ondan elinde kalacak olan
sadece yüce Mevlâ'na taat olarak yaptn zikir, Kur'an okuma, namaz,
oruç, faydal ilim örenme veya öretme, tefekkür veya müahede-
dir. Bunlarn dndakiler tamamen bo ve üzüntü sebebi olan ilerdir.
Rabb'inin taatinde harcadn vakitler, birer manevi hazine olarak mev-
cut olup ahirette karna çkar. Nefsinin hevâs için harcadn vakitler
ise boa gitmitir, kyamet günü onun üzüntüsünü çekersin.

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Cennetlikler cennette sa-

dece, dünyada Allah Teâlâ'y anmadan geçirdikleri vakitlere hayflanp


üzülürler."™

629 bk. Taberânî, el-Kebîr, 20/93; Beyhakî. uabU'l-mân. nr. 513; Heysemf. ez-Zn*âid, 10/74;
Süvûtî, es-Satfir, nr. 7727.
718 26. UARA SÛRES 204-209 Cüz: 19

Velilerden Yahya b. Muâz demitir ki: "Kyamet günü, insanlarn


azab en iddetli olan, hayat ile aldanan, hep nefsanî istekleriyle lez-

zetlenen ve sadece alt dünyevî eylerle huzur bulan kimsedir. Allah


Teâlâ, 'Ne dersin; biz onlar ( dünya nimetleriyle) yllarca faydaladrsak, son-

ra da tehdit edildikleri ey balarna gelse, o faydalandklar eylerden hangisi

onlara fayda salard ? (uarâ 26/205-207) buyurmaktadr.'"0"


'

Meymûn b. Mihrân631 unu anlatmtr: Hasan- Basrî ile tavafta kar-


latm. Onunla karlamay çok istiyordum. Kendisine, "Bana öüt
veriniz" dedim. Bana, "Ne dersin; biz onlar dünya nimetlerinden yllarca
faydalandrsak, sonra da tehdit edildikleri ey balarna gelse, o faydalandk-

lar eylerden hangisi onlara bir fayda salard?" âyetinden baka bir ey
söylemedi ve peinden, "Sana yeterince öüt verdim!" dedi.

Ömer b. Abdülaziz, halife iken insanlar anasnda hüküm vermek


6*2
için yerine oturduunda bu Hayrl
âyeti okurdu . ilerde muvaffak
olmak sadece yüce Allah'n yardmyla mümkündür.

Kuriân- Hakîm'e eytanlar Musallat Olamaz

Cenâb- Hak sonra, "O Kur'an, âlemlerin Rabb'inin indirmesidir'

âyetinin manasn tamamlamak üzere öyle buyurdu:

630 bk. ulemi, Hakâiku't-Tcfsr, 2/81; Nee fi, Meddrku t -Tenzil, 3/289.

631 Meymûn b. Mihrân Ebû Eyyûb er-Rakkî el-Cezeri (v. 117/735), tâbiinin âlim ve kadlarndan
biridir. Ömer b. Abdülaziz döneminde kadlk ve haraç tahsildarl yapmtr. Hadis konu-

sunda sika bir zattr. Hiâm b. Abdülmelik döneminde (107/725) Kbrs seferine çkan orduya
kumandanlk yapmtr (geni bilgi için bk. Halit Ünal, "Meymûn b. Mihrân", DA, 29/505).
632 bk. Nesefî, Meddrikut-Tenzil, 3/289.
! ,

Cüz: 19 26. UARA SÛRES 210-213 719

210. O Kur'an’t eytanlar indirmemitir.


211. Bu onlara laytk deildir; hem ona güçleri de yetmez .

212. üphesiz onlar (meleklerin getirdii vahyi) dinlemekten uzak-


lattrtlmtlardr.

213. sakn Allah


öyle ise ile beraber baka bir ilâha yalvarma
sonra azaba uratlrsn!

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "O Kur’an’ eytanlar indirmemitir." Bu


âyet, Kur'an' Rûhulemîn'in indirdiini açklayarak bu konudaki gerçe-
i ortaya koyduktan sonra, kâfirlerin onun iniini, eytanlarn kâhinlere
bir eyler öretmesi gibi bir olay olarak görmelerini reddetmek için in-

mitir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "Bu onlara layk deildir; ey-


tanlann böyle bir ey yapmas sahih ve doru deildir. Hem onu indir-

meye onlarrn asla güçleri de yetmez. üphesiz onlar vahyi iitmekten, yani
kulak hrszl ile gizlice meleklerden vahiy dinlemekten uzaklatrl-
mlar; üzerlerine atlan atele bundan alkonulmulardr."

Yahut Cenâb- Hakk'm nurlarnn feyzini kabul etme istidadnda,


rabbânî ilimlerin nurlaryla ve kudsî marifetlerle hayat bulma yönünden
meleklerle eytanlar arasnda bir ortaklk ve benzerlik yoktur. Bunun
için onlar vahyi almaya ve tamaya güç yetiremezler. Çünkü eytanla-
rn nefisleri habis, karanlk ve erlidir; içinde hiçbir hayr olmayan er
ileri kabulden eye hazr ve müsait deillerdir. Bu durumda
baka bir

onlarn, Kur'ân- Kerîm'in mahrem dairesinin etrafnda dolamalar na-


sl mümkün olur? O kitap ki sadece erefli meleklerden alnmas müm-
kün olan gayba ait srl, ince hakikatleri içermektedir.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: " öyle ise sakn Allah ile bera-

ber baka bir ilâha yalvarma Bunu yapmak eytani habis nefislerin iidir.
720 _ _ 26_U^RÂ SÛRHSJ_210-2J3 Cüzj_19

!"
Ondan sakn, sonra azaba uratlanlardan olursun Bu âyet, kapal bir

yolla, Hz. Peygamberin |saliallahu aleyhi vesellem) dndaki insanlar için bir
tehdittir; çünkü onun böyle bir ey yapmas söz konusu deildir. Onda,
Resûlullah Isallallahu aleyhi vesellem) için daha fazla ihlâsa tevik mevcut-
tur. Ayrca bu âyette, dier mükellefler için, irkin ulat çirkinlie ve
kötülüe dikkat çekilmektedir. öyle ki bu irk denen ey, irk komas
imkânsz olan bir kimseye yasaklanyorsa onun dndakiler için hüküm
nasl olur, düünülsün! 633 En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

210-213. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Mâsivadan (Cenâb- Hakk'n raz olmad eylerden) temizlenmi


kalplere inen ilham vahyi, ilâh hükümleri bildiren vahiy gibidir; onu
da eytanlar indirmez, bu onlar için uygun deildir ve hem onlar buna
güç yetiremezler; çünkü eytanlar âriflerin kalplerine girmekten alko-
nulmulardr. Ariflerin kalplerini lâhî nurlar kuatm ve lâhî srlar ko-
ruma altna alm olduundan eytanlar onlara musallat olup bir etki-

de bulunamaz. Buradaki nur ve srla, tevhid nurlarn ve birlik srlarn


kastediyorum.

îbn Atâullah- îskenderî Letâifü'I-Minen adl eserinde demitir ki:

“Allah Teâlâ, eytanlardan göü ate parçasyla korumaktadr; O'nun


dostlarnn kalplerini ayardan (mâsivadan ve Mevlâ'nn raz olmad
eylerden) korumas daha evladr."

Mana udur: Allah'la birlikte dier bir ilâha yalvarma! Dier bir
ilâh Allah'tan bakasdr. Böyle yaparsan, eytanlarn vesvesesiyle, bo

düünce ve üphelerle azap görürsün. Çünkü kalp Allah'tan bakasna


meylettii zaman, Allah eytan ona musallat eder. Artk bu kalp, ey-
tann bir torbas haline gelir; ona istediini doldurur. Bu halden Allah'a
snrz.

633 Açklamalar için bk. Ebüssuûd, lrâdü'I-Akli's-SeHm. 5/62.


Cüz: 19 26. UARÂ SÛRES 214-220 721

Yakn Akraban Uyar!

Cenâb- Hak sonra Peygamber'ine [sallallahu aleyhi vesellem], önce ya-


knlarndan balayarak insanlar korkutup uyarmasn emrederek öyle
buyurdu:

V /
\
V*

§ dilLâj j 0

214. (Önce) en yakn akraban uyar!

215. Sana uyan müminlere tevazu kanatlarn indir.

216. Eer sana isyan edip kar gelirlerse, "üphesiz ben sizin yap-
tnz eylerden uzam " de.
217. Sen mutlak güç sahibi ve çok merhametli olan Allah'a tevek-
kül et.

218. O Allah ki sen (gece namazna) kalktttnda seni görüyor.

219. Senin secde edenler arasnda dolaman da görüyor.

220. üphesiz O, her eyi iitendir, her eyi bilendir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey Muhammedi Önce, en yakn akra-


ban uyar!" Allah Teâlâ'nn, akrabalar özellikle dile getirmesinin tek

sebebi, onlarn, Hz. Peygamber'Ie (sallallahu aleyhi veseiieml ayn soydan


geldiklerine güvenip aldanarak yapmalar gereken eyleri yapmamala-
722 26. UARÂ SÛRES 214-220 Cüz: 19

ndr. Gerçekten yaplmas gerekli olan öyle farzlar vardr ki onlar ko-

nusunda efaat olmaz. Bunu, Resûlullah'n [sallallahu aleyhi vesellem], zekât


vermeyenler kyamet günü kendisinden yardm istediklerinde, onlara

söyledii u sözünden anlyoruz:


" Ben (bu suçunuza karlk olarak) Allah'tan gelecek bir azab sizden
!"
giderme yetkisine sahip deilim Allah Resûlü ganimet malndan çalan

kimse için de ayn sözü söylemitir 634 .

Bu konuda öyle de denilmitin Allah Teâlâ, Hz. Peygamberden


[sallallahu aleyhi vesellem) suçlamay kaldrmak için, akrabalarm özellikle

dile getirdi; çünkü insan, akrabalarna kar kolaycla kaçar ve onlar


kayrr. Bunun bir dier sebebi de Resûl-i Ekrem'in [sallallahu aleyhi vesei-

em) akrabalarnn, onun, Allah'tan gelecek bir eyi kendilerinden gide-


remeyeceini bilmeleridir; zira kurtulu. Peygambere akraba olmakta
deil, yoluna uymaktadr.

Bu âyet indii zaman Resûlullah [sallallahu aleyhi veselleml, yakn ak-

rabalarna srasyla seslenerek dedi ki: "Ey Abdülmuttaliboullar, ey


Hâimoullar, ey Abdümenafoullar; ey Peygamber’ in amcas Abbas,
ey Peygamber'in halas Safiyye! (Hepiniz lâhî davete uyun!) Yoksa ben,
!" hVl
Allah'tan gelecek bir azab sizden giderme yetkisine sahip deilim

Abdullah b. Abbas [radyallahu anh] demitir ki: “Yakn akraban uyar!"


âyeti indii zaman Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem) Safa tepesine

çkarak,

"Ey halk, beni dinleyin!" diye seslendi. nsanlar etrafnda topland-


lar. Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi vesellem],

"Ey Abdülmuttaliboullar, ey Fihroullar! Eer ben size, u dan ar-


kasnda, size saldrmak üzere hazr duran atl bir ordunun bulunduunu ha-

ber versem, sözüme inanr msnz?” diye sordu. Onlar da.

634 bk. Buhâri, Cihad, 189; Müslim, Imâre, 24; Ahmed, Müsntd, 2/426.
635 Buhâri, Tefsîru Sûre (26) 2; Müslim, mân, 348.
Cüz: 19 26. UARA SÛRES 214-220 723

"Evet, inanrz!" dediler. O zaman Hz. Peygamber [sailaiiahu aleyhi ve-

sellem),

!"
" Ben sizi, önünüzde bulunan iddetli bir azapla uyaryorum dedi.

Bunu iiten Ebû Leheb (yerden bir ta alp ona doru frlatarak),

"Yazklar olsun sana, kalan gününde hayr görmeyesin! Bizi bunun


"
için mi topladn?" dedi. Bunun üzerine, Ebû Leheb'in eli kurusun ..."

(Tebbet /i) âyeti indi. 6 *

Cenâb- Hak sonra öyle buyurdu: "Akrabalarndan ve dier insan-

lardan sana uyan müminlere tevazu kanatlarn indir." Yani onlara kar
"
yumuak sözlü, güler yüzü ol ve tevazu ile davran. Eer sana isyan edip
kar gelirlerse, üphesiz ben
' sizin yaptnz eylerden uzam' de."
Âyetin manas udur: Resûlüm, kavmini uyar; eer sana tâbi olup
itaat ederlerse onlara kar güler yüz ve tevazu ile davran; ayet sana is-

yan edip tâbi olmazlarsa onlardan uzak dur, aynca onlann irk ve dier
amellerinden de uzak dur.

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: Sen mutlak güç sahibi ve çok

merhametli olan Allah'a tevekkül et." Yani güç ve izzetiyle senin düman-
larn kahreden ve rahmetiyle sana yardm eden Rabb'ine güvenip da-
yan; üphesiz dümanlarnn errine kar O sana yeter. "O Allah ki sen
gece teheccüd namazna kalktnda seni görüyor. Yine O, senin secde
edenlerin, namaz klanlarn arasnda dolaman da görüyor."

Allah Teâlâ, Peygamberine kar olduunu belirt-


çok merhametli
tikten sonra, peinden, O'nun rahmetine sebep olan eyden bahsetti. Bu

ey, Resûlullah'm [sailaiiahu aleyhi veseiicml geceleyin teheccüd namazna


kalkmas ve teheccüde kalkanlarn hallerini incelemek, onlarn farknda
olmad bir ekilde kendilerini kontrol etmek için aralarnda dolama-
sdr.

636 bk. Sa'lebî, el-Ketf n l-Beyân. 4/466; Ibn Ebû Hâlim, Tefsirü’l-Kur âni l-Azîm, 9/2825;
Süyûtî, ed-Dünü ’l-Mensûr, 6/326. Az farkl lafzlarla bk. Buhârî, Tefsîru Sûre (26) 2; Müs-
lim, imân, 355.
,

724 26. UARA SÛRES 214-220 Cüz: 19

B azl an âyete u
manay vermitir: Allah senin insanlara cemaatle
namaz kldrmak için kalktn görmektedir.
"
"Sertin secde edenler arasndan dönüp durduunu da görmektedir
manas da udur Sen onlara imam olduun zaman, onlann
âyetinin bir
arasnda yaptn kyam, rükûyu, secdeleri ve oturuu görmektedir.

Mukâtil'den nakledildiine göre o, Ebû Hanîfe'ye, "Kurian'da ce-

maatle namaz klmaktan bahseden bir âyet gördün mü?" diye sordu;
Ebû Hanîfe, "Henüz bu konuda bir âyete rastlamadm!" dedi; bunun
üzerine Mukâtil kendisine bu âyeti okudu 07 .

"
"Senin secde edenler arasndan dönüp durduunu da görmektedir
âyetininmanas hakknda öyle diyenler de olmutur: Allah senin, sec-
de eden erkeklerin sulbünde dolap durduunu (Hz. Âdem'den anne-
nin rahmine ve oradan dünyaya çkana kadar, sulplerde intikal ederek
geliini) görmektedir. Rivayet edildiine göre Hz. Peygamber [sallallahu

aleyhi vesellem], kendisine bu âyet sorulduunda, kendisinin bir peygam-


berden dierine intikal ederek geldiini söylemitir.***

"
Devamndaki âyette öyle buyruluyor: üphesiz Allah, söylediin
her eyi iitendir, niyet ettiin ve yaptn her eyi bilendir."
Allah Teâlâ Hz. Peygamber'e [sallallahu aleyh vesellem], kendisini gör-

düünü haber vererek onun üzerindeki ibadetin arln hafifletti.

Çünkü sürekli yüce Mevlâs tarafndan görüldüünü bilen kimseye,

ibadet ve taat zor gelmez. En dorusunu Allah Teâlâ bilir.

214-220. Âyetlerin Tasavvuf! aretleri

Vaaz ve insanlar uyarma iine yetkin olan kimsenin, bu ie en ya*

knlarndan balamas gerekir; kendisinden çok az kimsenin istifade

edeceini bilse de böyle yapmaldr. Kim onun yoluna uyarsa kendi-


sine yumuak davranmal ve tevazu göstermelidir. Kim de ondan yüz

637 bk. N esefi, Mcdârikü' t -Tenzil, 3/291.

638 Bu konuda Mücâhid vc tbn Abbas'tan gelen rivayetler için bk. Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensût
6/331-332.
Cüz: 19 26. UARA SÛRES 214-220 725

çevirir ve hevâsyla megul olursa onun fiilinden uzaklamal, fakat

ona nasihat etmeyi unutmamaldr. Bunun için Allah Teâlâ âyette,


"Sana isyan ederlerse onlara , 'Ben sizin yaptnz kötü ilerden uzam' de"
buyurdu; "Sizden uzam" demedi.
Kusur ileyen mümin kardee kar davranma konusunda
bir

âlimlerin çounluunun görüü bu ekildedir. Bir din karde hatal bir


i yapnca, sadece yapt ie kzlr, ona acnr ve uyan yaplr. Saha-
beden birine, kusur ileyen bir din kardei hakknda tavn sorulunca
o, "Ben onun sadece yapt eye
kzarm, yoksa o benim din karde-
imdir" demitir. Benzer bir durum Ebü'd-Derdâ'dan da [radyaüahu anh]
639
nakledilmitir .

Allah için sevilen kardein hatasndan dolay kendisine buze-


dilmez, iledii bir kusurdan dolay hemen terkedümez, sadece onun
ameline buzedilir. Bu konuda Selman- Fârisî [radyaliahu anh], Ebü'd-
Derdâ (radyaliahu anh) le ayni görütedir. Hz. Ömer de [radyaliahu anh]

bu hususta onlara katlmtr, fakat Ebû Zer [radyaliahu anh], bu konuda


farkl görütedir. O demitir ki: "Din kardein emre aykr davranp
önceki iyi hali deiince, iyi halinde kendisini sevdiin gibi, kötülüe
bulanca da kendisine kz ." 640

Kûtü'l-Kulûb sahibi (Ebû Tâlib-i Mekkî) demitir ki: "Ebû Zer (ra-

dyaiiahu anh], din konusunda iddet ve azimet sahibi biriydi; bu sözü,


onun bu halinden kaynaklanmaktadr ." 641

Bu durum, mümin hakkndadr. Bunu, Hz. Ebü'd-Derdâ'run (ra-

dyaüahu anhl "Allah için sevilen bir din kardee, yapt bir hatadan
dolay buzedilmez" sözünden anlyoruz. Kâfirlere gelince, onlar hak-

knda âyet-i kerime açkça u hükmü belirtmitir:


639 bk. Gazâli, hyâü Ulûmi'd-Dîn, 2/229 (Beyrut 2000); Ebû Tâlib-i Mekkî, Kûtü'l-Kulûb:
Kalplerin Az, 4/327-328 (stanbul: Semerkand, 2004); Sühreverdî, Ai'ârifü'l-Maârif:
Gerçek Tasam’uf, s. 560.

640 bk. Ebû Tâlib-i Mekkî, Kûtü'l-Kulûb: Kalplerin Az. 4/327.


641 Kûtü’l-Kulûb’ ün kardelik haklaryla ilgili bölümünde, Mekki'ye ait bu ifadeye rastlaya-
madk (Mütercim).
726 26. UARÂ SÛRES 214-220 Cüz: 19

"Bizler, sizden ve Allah'tan baka taptklarnzdan uzaz" (Mümtehi-


ne 60/4). Bu manadaki âyetler çoktur. Abdullah b. Ömer'in [radyaiiahu

anh) hadisinde geçtii gibi o, kaderi inkâr edenlerden uzak olduunu


söylemitir. Bu hadis, kâfirlerden uzak durmay gerektirmektedir. Ha-
dis, Müslim'de geçmektedir .*42 Bu hükmün itikad konusunda olmas,
onun amelî konularda uygulanmasna mâni deildir; amelî konularda
da ayru hüküm geçerlidir.

mam Gazâlî hyâ'd a, eziyet ve zarar bakasna dokunan kimse-


den yüz çevirmenin gereklilii konusunda kuvvetle durmutur. Bunlar
zulüm, gasp, gybet, ara bozmak için laf getirip götürme yahut yalan
ahitlik gibi ilerdir .*41 Gerçekten bir kötülük, bakasna eziyet ve za-
rar veriyorsa onun cezas daha iddetlidir. Bu açklamalar Hâi/c' den 44 *

alnmtr.
"Aîz hükmünü uygulayan) ve çok acyan Rabb'ine tevekkül et"
(her

âyetine gelince, tevekkül konusunda denilmitir ki: "Tevekkül, bir


kimsenin, iini, o ie sahip olana, kendisine fayda ve zarar vermeye
gücü yetene havale etmesidir. Bu vasflara sahip olan da sadece Allah
Teâlâ'dr. Tevekkül eden kimse, bana skntl bir i geldiinde, onu
kendisinden, günah olan bir yolla gidermeye çalmamaldr."

Cüneyd-i Badâdî [kuddise srruhû] demitir ki: "Tevekkül, bütün


varlnla Rabb'ine yönelmen ve bütün varlnla Ondan bakasndan
yüz çevirmendir. üphesiz senin ihtiyacn, dünyada ve ahirette sadece
Ondadr ."* 45

mam Kueyrî, "O, senin secde edenler arasnda dolaman görüyor"


âyetinin tefsirinde demitir ki: "Rabb'in senin, secde eden ashabn ara-
snda dolaman görüyor. Âyete u manay verenler de olmutur: Al-
lah senin, Allah' tanyan ve O'na secde eden müslüman babalarnn
sulbünde dolamam (birinden dierine intikal ederek gelmeni) görü-
yor. O'nu tanmayanlar bunun dndadr ." 64* 1

642 bk. Müslim, mân, 1; Ebû Davud, Sünnet, 17; Tirmizî, mân, 4.
643 bk. Gazâlf, hyâ. 2/210-211.

644 Bu, Abdurrahman- Fâsfnin, Celâl n/n Tefsiri üzerine yapbg Hâiye 'dir.
645 Sülem, Hakâiku'l-Tefsir, 2/82; Nesefî, Medârikii t-Tenzll, 3/291.

646 Kueyri, Letâifü’l-lârât, 5/25.


Cüz: 19 26. U ARÂ SÛ RES 221-227 727

Ebû Tâlib-i Mekk Kûtü'l-Kulûb adl eserinde der ki: "öyle de-
nilmitir: Allah senin, peygamberlerin sulbünde dolap durmam
görüyor. O, seni, bir peygamberin sulbünden dierine intikal ettir-

di. Nihayet seni smail'in zürriyetinden dünyaya çkard. Bize, Hz.


Peygamber'den [sallallahu aleyhi v csellem) bu manada bir hadis de rivayet
edilmitir, özetle, Resûlullah Isallaltahu aleyhi vescliem), peygamberlerin ve
secde ehli müminlerin zürriyetinden gelmitir. Zürriyetinden geldii
bütün fertlerin peygamber olmas gerekmez."

eytanlarn ndii Kimseler

Cenâb- Hak sonra, "O Kur'an' eytanlar indirmedi " âyetinin habe-

rini tamamlamak için buyurdu ki:

Aaii^lj-Üijiil h Lii u
221. eytanlarn kime indiini size söyleyeyim mi?

222. Onlar her günahkâr iftiractya inerler.

223. Onlar, (gökteki konumalara) kulak verirler; onlarn çou ya-


lancdr.

224. airlere gelince, onlara haddi aan azgnlar uyar.


225-226. Onlarn, her vadide akn akn dolatklarn ve yap-
madklar eyleri söylediklerini görmez misin?
728 26 ÜARÂ SÛRES 221^227 Cüz 19

227. Fakat iman edip salih amel ileyen, Allah' çok zikreden ve
hakszla uratldktan sonra kendilerini savunanlar hariç. Zalimler
sonlarnn ne olacan göreceklerdir.

Tefsir

Cenâb- Hak buyuruyor ki: "Ey mürikler! eytanlarn kime indiini


size söyleyeyim mi? Onlar, her günahkâr iftiracya inerler." Onlarn indii
bu kimseler, çokça yalan söyleyen ve günah ileyen kimselerdir. Onlar,
kâhinler ve kendilerinin peygamber olduunu iddia eden yalanclar-
dr. Câhiliye kâhinlerinden k ve onun i orta Sath'la, peygamber
olduunu iddia eden yalana Müseylime gibi kimseler bunlardandr.
Resûlullah (sailallahu aleyhi vesellem| bu tür eylerden uzak olduu için, bu
âyetten eytanlarn ona inmesinin imkânsz olduu anlalr.

Devamndaki âyette öyle buyruluyor: "O eytanlar, gökteki ko-


numalara gizlice kulak verirler." eytanlar, atele gökten uzaklatrl-
madan önce, gökte mele-i a'lâya (meleklerin meclisine) gizlice kulak
verip onlarn gayba dair söylediklerinden bir eyler kapp onu insan-
lar arasndaki dostlarna haber veriyorlard. "Onlarn çou, haber ver-
dikleri eylerde yalancdr. " Çünkü onlar, meleklerden dinlemedikleri
eyleri, duymu gibi dostlarna söylüyorlard. Bir hadis-i erifte öyle
buyrulmutur:

"O eytanlar, dinledikleri bir doru söze yüz yalan katarak söylerler. " w7

Bunun için onlar, bir isabet ederse, yüz hata ederler.

Âyete u mana da verilmitir: O eytanlar, meleklerden dinledik-


lerini, dostlarna (kâhin ve yalanalara) atarlar.

Âyete verilen bir dier mana öyledir. O çok yalana iftiraclar ey-
tanlara kulak verirler; sonra onlardan dinlediklerini insanlara haber
verirler. O iftiraalann çou yalancdr; kendilerine haber vermedii
eylerde eytanlar adna iftira ederler.

647 Buhârî, Tb, 46 (nr. 5762), Tevhid, 57 (nr. 7561); Ahmed, Müstted, 6/87.
Cüz: 19 26. UAR Â SÛRES 221^22 7 729

Onlara "çok yalana" denmesi, onlarm hepsinin sadece iftira ko-


nutuklarn göstermez; bununla kastedilen udur: O iftiraclarn için-
de, cinlerden naklettikleri eylerde doruyu söyleyen çok azdr; onla-
rn çou cin adna yalan söyler .
648

Allah Teâlâ, kâhinlerden bahsettikten sonra airlerden ve onlarn


ve hallerinden bahsetti. Bunu, onlarm sözlerinin Kur' an kelâmndan
çok uzak olduunu açklamak ve müriklerin dedii gibi Kurian'n
kehanet ve iir olmadm göstermek için yapt. Devamndaki âyette
öyle buyurdu:

" airlere gelince, onlara haddi aan azgnlar uyar. " Yani onlarm bâtl
sözlerine sadece azgn kimseler uyar. Onlar, airlerin bo ve yalan söz-
lerine, insanlarn erefini çineyen, nesebini zedeleyen, övgüyü hak
etmeyeni öven, yerilmeyi hak etmeyeni yeren hezeyanlarna kulak
verirler. Onlarn bu sözlerini sadece haddi aan sefihler yahut doru
yoldan sapm, her ii dengesiz, yaptklarnda ve söylediklerinde bir
düzeni olmayan akn kimseler güzel bulur. Onlar, hak yoluna ula-
m ve onda sabitkadem giden rüt ehlinin dmda kimselerdir.
"O airlerin, her söz vadisinde akn akn dolatklarn görmez mi-
sin?" Yahut onlarn her türlü iftiray söylediklerini görmez misin?

Bir dier mana: Onlarm, her bo ve bo söze daldklarm görmez


misin?

Âyetteki, "Görmez misin?" hitab, görme kabiliyeti olan herkesedir.


Bununla u kastedilmitir: O airlerin akn hali o kadar ortada ve
açktr ki onlarn bu halini görmek için özel bir göz, derin bir bak ge-
rekmez; akl banda olan herkes onlarn hallerini görür, ne olduklarn
anlar.

Âyetin manas udur: airlerin, her türlü dedikodu vadilerinde,


vehim ve hayal çukurlarnda, azgnlk ve sapknlk yollarnda akn
akn dolatklarn görmez misin?
648 Açklama için bk Neseft, Medânkil 't-TenzU, 3/292.
730 26. UARA SÛRES 221-227 Cüz: 19

Âyet öyle devam ediyor: "Onlar, yapmadklar eyleri söylerler ."

Yaptklar ilerin peinden gelecek knamalara aldr etmezler. Bütün


bu hallerden tamamen uzak olan Allah Resûlü'nün, onlarla ayn yolda
ve durumda olduu nasl düünülür? Halbuki o, en güzel vasflara ve
övülecek ahlâka sahip biridir. O, en salam metotla hareket etmekte,
sürekli doru yolda gitmekte, hep doru ve güzel eyler söylemek-
te, insanlar yüce ve övgüye layk olan Allah'n yoluna çarmaktadr.
O aynca, insanlarn benzerini getirmekten âciz kald mucizelerle ve
apaçk âyetlerle desteklenmi, parlak hikmet ve türlü bilgilerle dona-
tlm biridir. Ona verilen âyetlerin kendisine has öyle ince ve harika
bir nazm vardr ki benzerini getirmekten bütün söz ustalann âciz b-
rakm, bütün sanat erbabm susturmutur.

Hz. Peygamber'in (saiiaiiahu aleyhi veseiiem], airlerden olmad ve


bundan uzak olduu konusunda öyle denmitir: airlere uyanlar,
haddi am aklsz kimselerdir; Hz. Muhammed'e (sallailahu aleyhi vesel-

lemj uyanlar ise böyle deildir."

Hz. Peygamber'in [sallailahu aleyhi vesellem] airlerden olmad konu-


sunda, ona tâbi olanlarn haddi aan beyinsizlerden olmamasn de-
lil göstermek, onun yüce anna uygun bir delil deildir. Bu açklama
41 '

Ebüssuûd'a aittir.'

Cenâb- Hak sonra, mümin airleri ayn tutarak öyle buyurdu:

"Fakat, iman edip salih amel ileyenler ve Allah' çok zikredenler hariç/'
Onlar, Abdullah b. Revâha, Hassân b. Sâbit, Kâ'b. b. Züheyr ve Kâ'b
b. Mâlik gibi kimselerdir. Yani onlar iir okumaktan daha fazla Allah'
zikredip Kur'an okurlar. Hem onlar iir okuduklar zaman, iirleri
Allah'n birlii, O'nu övme, hikmet, öüt, zühd, edep, Resûlullah' [sai-

lallahu aleyhi vesellem) ve velileri övme hakknda olur.

nsanlar içinde hicvi (yerilmeyi) en fazla hak edenler, Resûlullah'


(sallailahu aleyhi veselleml yalanlayan ve hicvedenlerdir. Kâ'b b. Mâlik'ten
[radyallahu anh] rivayet edildiine göre Resûl-i Ekrem [sallailahu aleyhi vesel-

leml öyle buyurmutur:


i
649 bk. Ebüssuûd, l râd ü ’l-Akl 's- efim, 5/65.
Cüz; 19 26. UARA SÛRES 221-227 731

" Onlar (mürikleri) hicvet; canm elinde olan Allah'a yemin olsun ki

onlar hicvetmek, kendilerine ok atlmasndan daha fazla ac verir. "


(M

Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem], Hassân b. Sâbit'e [radyallahu anh]

öyle buyurmutur:

"(Mürikleri hicveden ve hakk öven iirler) söyle; üphesiz Rûhulkudus


( Cebrail ) seninle birliktedir ."* 51

"
Âyet öyle devam ediyor: Bir de hakszla uratldktan sonra ken-
dilerini savunanlar hariç." Yani Hz. Peygamber'i [sallallahu aleyhi vesellem]

ve müminleri kötüleyen müriklere iirleriyle karlk verenler hariç.

Rivayet edildiine göre, bu âyet indii zaman Hassân b. Sâbit,

Kâ'b b. Mâlik, Abdullah b. Revâha alayarak Hz. Peygamber'e Isaiiaiia-

hu aleyhi vesellem] geldiler ve, "Yâ Resûlallah, Allah Teâlâ bizim air ol-

duumuzu bildii halde bu âyeti indirdi; bizim halimiz ne olacak?"


diye sordular. O zaman Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi veseiieml,
" Ondan sonra gelen, ' Fakat iman edip salih amel ileyenler, Allah’ çok

zikredenler ve hakszla uratldktan sonra kendilerini savunan airler ha-

riç’ âyetini okuyun; sizler kendilerini savunan kimselersiniz; onlar sizlersi-


652
niz!" buyurdu .

Hassân b. Sâbit [radyallahu anh), mescidde insanlara ür okurken Hz.


Ömer [radyallahu anh) yaruna urad; ona (yaptndan holanmadm
anlatmak için) sertçe bakmaya balad. Bunu gören Hassân b. Sâbit,

"Ben burada, senden daha hayrl olan zata (Hz. Peygamber'e [sal-

aiiahu aleyhi vesellem]) iir okudum" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer sus-

tu. Sonra Hassân b. Sâbit, orada bulunan Ebû Hüreyre'ye dönerek,

"Sana Allah için soruyorum; sen Hz. Peygamber'in [sallallahu aleyhi

vesellem] bana,

650 Ahmed, Müsned, 3/456; Abdürrezzik, Musannef, 11/263; Bcyhakî, es-Sünenul-Külrrâ,


10/239.

651 Buhâri, Bed'ü'l-Halk. 7, Megâzî, 30; Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 153; Ahmed, Müsrif, 4/286.

652 bk. bn Ebû Hâtim, Ttfsirul-Kur’âni I- Azim, 9/2835-2836; Sa'lebi, el-Ketf *'l-Bn/ân. 4/469.
732 26. UARA SÜRES 221-227 Cüz: 19

' Benim adma müriklere iirinle cevap ver, Allah'm onu Rûhulkudüs'le
( Cebrail'le ) destekle' dediini iitmedin mi?" diye sordu; o da, "Evet,
653
iittim" dedi .

Âyet öyle bitiyor: "Zalimler sonlarnn ne olacan görecekler-

dir." Yani nereye döneceklerini, balanna ne geleceini bileceklerdir.


Bu âyet, iddetli bir tehdit ve kuvvetli bir azap haberi içermektedir.
Âyetteki "zalimler" ifadesi, mümin olsun kâfir olsun hak yiyen, zulme-
den herkesi içine almaktadr. Hz. Ebû Bekir [radyaliahu anhL Hz. Ömer'i
yerine halife olarak tayin edince bu âyeti okumutur 654 .

Selef-i sâlihin (geçmite yaam büyükler), birbirlerine bu âyeti

okuyarak öüt verip uyanda bulunurlard.

Âyetin manas udur: Zulmedenlerbize geldiklerinde, Akbetlerinin


ne olduunu bilecekler, gruplar halinde huzurumuza çktklarnda na-
sl bir sonuçla karlatklarn görecekler.

Allahm, ayaklanmz doru yolda sabit tut; sana o halde kavua-


lm, ey merhamet edenlerin en merhametlisi!

221-227. Âyetlerin Tasavvufî aretleri

Size, eytanlann kalbine indii ve içine yerletii kimseleri haber


söyleyeyim mi? eytanlar, nurdan yoksun, vesvese ve bo düünceler-
le dolu her yalana günahkârn kalbine inerler. Oraya, dünyann kar-
k ilerini ve bo haberlerini atarlar. Bu durum, kalbin fitneye düme
sebebidir.

Geçek u ki kalp, dünyann bo haberlerinden ve dünyalk insan-


lardan uzaklat zaman, içine nur yerleir, kalp Allah ile ünsiyet ve
huzur bulur. Kalbe, dünyann ve dünyalk insanlarn haberleri yerle-

633 Süyûtf, ed-Dürru'l-Meusûr. 6/337; Ahmed, Müsned, 51222. Aynca bk. Buhâri, Bed'ü'l-
Halk, 6 (nr. 3212); Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 151.

654 bk. bn Ebû Hâtim, Tefsirü'l-Kur'âni'l-Azlm, 9/2825; NesefL Medârikil't-Tenzil. 3/292;


Süyûtf, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/336.
Cüz: 19 26. UARA SÛRES 221-227 733

tiinde, oraya karanlk çöker; o zaman kalp insanlar ile huzur bulur,
Hak'tan uzak kalr. Bunun için öyle denmitir: "Mümin, kaplumbaa
gibi olmaldr; kaplumbaa tek bana olunca açlr, bam dan çka-
rr, birini gördüü zaman kafasn içeri sokup kabuunda saklanr."

Dünya hakknda dinlenen fitne türü eylerin çou yalandr. Allah


"
Teâlâ, Onlarn çou yalancdr " âyetiyle buna iaret etmitir.

Kalbi bozan eylerden biri de an derecede iire dükün olmas ve


ona dalmasdr. Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Sizden birinin içinin kan ve irinle dolu olmas (zararl) iirle dolu olma-
,

sndan daha hayrldr." 65* Fakat iir, Allah'n birlii, hak yolu tantma,
dünyaya kar zühd, dünyaya güvenmekten korkutma, onun süs ve
alayiinden, fâni lezzetleriyle fitneye dümekten ve dier kötü halle-
rinden sakndrma, Hz. Peygamber'i (saiiaiiahu aleyhi veseiiem] ve Allah
Teâlâ'ya vâsl olmu meâyihi övme konusunda olursa, böyle bir iir
zararl deildir, aksine faydaldr. Bunun için önemli art, iir yazan
kimseye galip olan hal, Allah'n zikri olmasdr.

Allah Teâlâ'nn, "Bir de kendilerine zulmedildikten sonra, intikam


alanlar hariç " âyetinin bir manas da udur: Nefisleri kendilerine zul-

mettikten sonra, onu ezerek intikam alanlar ve nefisleri kendilerini

kahrettikten sonra, onu kahredenler hariç.

"
Zalimler sonlarnn ne
, olacan göreceklerdir." bn Ata demitir ki:

"Âyetin manas udur: Bizden yüz çeviren kimse, neyi kaybettiini


bilecektir." 6 *

bn Atâullah- skenderî Hikem adl eserinde der ki: "lâhî! Seni


bulan neyi kaybetmi olur? Seni kaybeden neyi bulmu olur? Senin
yerinebakasna raz olan kimse kesinlikle zarar edip hüsrana ura-
mtr. Senin kapndan yüz çevirip baka kap arayan kimse de perian
olmutur. Sen kimseden ihsann kesmediin halde, senden bakasn-

655 Buhârf, Edeb, 92; Müslim, i'r, 7; Ebû Davud, Edeb, 87; Tirmizî, Edeb, 71; bn Mâce,
Edeb, 42; Ahmed, Müsned, 1/171.

656 bk. Sülem, Hakdku 't -Tefsir, 2/84; Nesefî, Medânkil ’t-Tenzîl, 3/294.
734 26. UARA SÛRES 221-227 Cüz: 19

dan nasl bir ey beklenir? Yahut sen iyilik ve ihsanda bulunma âdetini

deitirmediin halde, senden bakasndan nasl bir ey istenir ?" 657

Hayrl ilerde muvaffak olmak sadece yüce Allah'n yardmyla


mümkündür. Kulunu doru yola ulatran CYdur.

Allah Teâlâ, Efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabna salât


ve selâm etsin.

uarâ sûresinin tefsiri burada tamamland.

iö 7 Hikmetlerin açklamas için bk. bn Acibe, kdzü'l-Himem fi erhi'l-Hikem, s. 533-534

(Beyrut 2005).

You might also like