Professional Documents
Culture Documents
Kalplerin Az
[KÛTU'L-KULÛB]
-2-
SfAflMIID
stanbul 2004
EBÛ TÂLB EL-MEKKÎ
MÜTERCMLER
Prof. Dr. Yakup ÇÇEK
wbm\d
Tasavvuf Kitapl: 9
ISBN: 975-8466-86-0 (Tk. no.)
975-8466-88-7
3. Bask
31 1-414 sayfalar aras Prof. Dr. Yakup Çiçek tarafndan tercüme edilmitir
GENEL DAITIM
Pozitif
v.yn Oat'lm Putnam,
"lim Çin gibi uzak ülkelerde de olsa onu elde etmek için peine düü-
nüz. lim taleb etmek, hiç üphesiz, hermüslûmana farzdr" 2 sözünün ma-
nasn zikredelim.
"Hz. Peygamber (s.a.v) herkese farz olan ilimle, ilm-i hâli, yani kulun
Basra alimlerinden birisi demitir ki: "Kalblerin ilmini bilmek, ona ge-
.len düünce çeitlerini ve tafsilatn tanmak farzdr. Çünkü düünceler ku-
la, Allahu Teala'dan gelip onu bir ilim ve hayra davet eden elçiler veya ne-
fisle eytandan kaynaklanan vesveselerdir. Bu durumda kul, Rabbinden
gelenleri uygulamaya koyarak Allahu Teala'ya icabet eder. O düüncele-
rin bir ksm, kul için bir imtihan ve er olanlar defetme konusunda nefsin
mücahedesini tespit için bir imtihan olmaktadr. Bir de u var ki düünce,
her amelin balangc olan niyetin ilk oluum safhasdr. Fiiller niyetlerden
' bn Mace, Mukaddime, 17; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1664-1666; Heysemî, Mecmau'z-
Zevaid, l, 119-120.
2
Beyhaki, uabu'l-man, No: 1663; bnu Adiy, K. Duafa, 1, 178; bnu Asakir, Tarih, cilt: 22; shf:
322. (Beyrut, 1998)
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 11
mek farzdr. Çünkü Allahu Teala onu emretmitir. Müslümanlar da, haram
yiyen kimsenin fask olduunda icma etmilerdir."
Marifet ehlinden birisi demitir ki: "Ehline, bâtn ilmini örenmek farz-
dr."
3 Taberanî, el-Mu'cemu'l-Kebir, X, 90. Beyhaki, Sünen-i Kübra, VI, 128; Heysemi, Mecmau'z-
Zevaid, X, 291.
4
Ebu Nuaym, Hilye, VI, 95; Zebidi, thafu's-Sade, I, 409.
KÛTU'l-KULÛB
"Bir de kalpte bulunan bitin lmi vardr M, te aal faydal olan lim bu-
dur*
Selef alimlerinden birisi de farz olan ilim hakknda: "O, tevhid ilmi,
emir ve nehiyler, helal ve haram birbirinden ayrma gibi, hiç kimsenin ca-
hil kalmasna müsade edilmeyen eyleri bilmektir," demitir. Çünkü, dier
ilimler için bunlardan baka bir gaye yoktur.
Bütün hepsine bizatihi malumat olmalarndan dolay ilim ad verilebi-
lir. Sonra bütün müslümanlar, yukarda zikrettiklerimizin dndaki eyleri
örenmenin farz olmad, ancak onlar bilmenin fazilet ve mendub oldu-
unda icmâ etmilerdir.
Küfe fakihlerinden birisi de, ilmin farz olduunu bildiren hadis hakkn-
da öyle demitir:
Darimi, Mukaddime, 33; bnu Abdilber, Beyani'l-lm, I, 190-191; bnu Ebi eybe, Musannef,
VIII, 133; Münzirî, et-Terb, I, 103; Zebidi, thafu's-Sade, I, 349.
bnu Mace. Mukaddime. 9; Elbani, Sahihu bni Mace, I, 38.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 13
"Farz olan ilim udur: Bir adam evindeyken dini bir i yapmak istiyor,
yahut kalbinde, içinde Allahu Teala'ya ait bir hüküm ve orta kulluk olan bir
meseleyi düünüyor. O konuda kul da bir itikad ve amel düüyor. te bu
durumda o kimseye böyle bir konuda sükût etmesi helal deildir. Ayrca o
konuda kendi görüüyle amel. etmesi ve hevasna göre hüküm vermesi
caiz deildir. Derhâl ayakkablarn giyerek dar çkmas, beldesinin en
alim kimsesini bulup ona karlat bu meseleyi sormas gerekmektedir.
te bu i farzdr."
Bu söz, Abdullah b. Mubarek'ten ve baz hadis ehlinden de nakledil-
mitir.
Dier bazlar da: "Tevhid ilmini örenmek herkese farzdr, hadis bu-
nu kasdediyor," demilerdir.
Görüldüü gibi her görü sahibi neyin ne ekilde talep edilecei ko-
nusunda farkl görüler ileri sürmülerdir. Bazlar görüünü istidlal yoluy-
Bunlardan bir grup da demitir ki: "Farz olan ilim, kulun, iittii veya
bana geldii zaman üpheli eylerin ve mükil meselelerin ilmini bitme-
sidir. Ancak normalde teslim hâli üzere bulunduundan bu tür eylerden
ünmemesi yahut herhangi bir hakk iptal etmemesi için susmas ve dur-
mas helal deildir. Hemen bu ileri bilenlere gidip hükmünü örenmesi ve
üpheye sebep olan eylerin gerçek yönünü ortaya çkarmas kendisine
farzdr. Taki iinde yakîn üzere hareket edip, hak olan kabulle batl olan
reddetsin ve batla saplanmasn. Aksi durumda kul, üpheyle hareket edip
hevasna tabi olmu, yahut dini konusunda üpheye düüp müminlerin
yolundan çkm veya bir bidata inanp bilmeden sünnet yolundan ve ce-
maatn gidiatndan ayrlm olur.
14 KÛTU'L-KULÛB
"Allahml Hakk bize hak olarak göster ki ona tâbi olalm. Batl da ba-
tl olarak göster de ondan saknalm. Onlar bize kark etme, yoksa ne-
vamza tâbi oluruz.
ayakta tutan kimseleri hiç eksik etmeyecektir. Fakat bunlar bütün ümme-
te farz klnarak eyler deildir.
amel ancak, onunla ilgili ilmi bilmekle sahih olur. Demek ki, amelin evveli,
onu bilmektir. Bu durumda, farz olan her amelin ilmini bilmek de farzdr.
Her müslümana bu be eyin farz olmas gibi baka amel farz olmaynca,
bu be eyin ilmini örenmek de herkese farz olmutur. Çünkü, bu farzn
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 15
kimse ancak amelinde ihlas sahibi olmakla müslüman olabilir. Nitekim Ra-
Rasûlullah (s.a.v) sözüne ilk olarak ihlastan balad ve onu slam için
art kotu.
lmin farziyetini ifade eden hadis için söylenecek asl husus udur:
katlabilecek her eyi kastetmemitir. Yine ümmet, farz ilimle, fetva, kaza,
umumu içine alacak bir lafzla ve ilim ismini vererek hüküm bildirmi ve:
Bu emri, ilim ve bilgi olarak düünülen her eye hamletmek uygun de-
ildir. Buna göre, Hz. Peygamberin (s.a.v): "lim örenmek her mûslûma-
na farzdr." sözü, slam'n temeli olan eylerin ilmini örenmek farzdr" ma-
dir" eklinde soru soran bir a'rabiye verdii cevap delil olmaktadr. Baka
7
Ahmed, Müsned, V, 183; Darimî, Mukaddime, 23; Tabarani, el-Kebir, V, 143 (No: 4890); Hey-
semî, Mecmau'z-Zevaid, I, 137, 138- 139.
" 1
16 KÛTU'L-KULÜB
bir rivayette a'rabi: "Allah'n seni kendisiyle bize gönderdii eyi haber ver"
diye sormu, Efendimiz de adama, bunlarn, ehadet, be vakit namaz,
zekat, Ramazan orucu ve Allah'n evini (Kabe'yi) haccetmek olduunu ha-
ber vermitir.
verilir.)"9
8
Buharî, man, 34; Müslim, man, 7,9; Ebu Davud, Salat, 1, Tirmizî, Siyam, 1, Nesat, iman,
23.
9
Zuhruf 43/86.
10
Nisa 4/43.
11
En'am 6/148.
12
Rûm 30/29.
:
Rasûlullah'tan (s.a.v) mürsel bir yolla rivayet edilen bir haberde öyle
anlatlmtr:
Rasûlullah (s.a.v), bir adama urad. Etrafnda bir takm insanlar top-
lanmt. Oradakilere;
,3
Casiye 45/18-19.
14
Hûd 11/14.
15
Erçbiya 21/7.
bnu Abdilber, Beyani'l-lm, II, 23; Zebidî, ihafu's-Sade, I, 225.
18 KÛTU'L-KULÛfl
"öyle limler var ki, bircehâlet, öyle sözler var ki, bir Makettir.'»
-Ya Rasûlullah, ilimle nasl önümüze geçer ve bizi aldatr? diye sor-
duk, buyurdu ki:
-eytan (sizden birinize): "lim ören, tam öreninceye kadar amel et-
me" der. O kimse de durmadan ilimle megul olup, ameli sonraya brakr
ve nihayet hiç amel etmeden kendisine ölüm gelir. "*>
Bu haberde iki eye delil vardr. Birincisi, burada sahibine ahirette fay-
da vermeyen talebinde Allah'a bir yaknlk bulunmayan fuzûlî ilim kasde-
dilmitir.
Çünkü Rasûlullah (s.a.v) ilimsiz ameli emretmez. Hem amel etmek için
fazla ilim talep etmek mekruh deildir. Nitekim, Allah Rasulü (s.a.v), dier
bir hadislerinde öyle buyurmutur:
"Fazla ilim bana fazla amelden daha sevimlidir. Dininizin en hayrl
ameli veradr.™
17
Ebu Davud, Edeb, No: 5012.
18
Zebidî, thafu's-Sade, I, 225.
,9
Müslim, Zikr, 73; Ebü Davud, Vilr, 32; Trmizî, Deavat, 68.
20
Hatib el-Badadi, el-Cami li Ahlaki'-Ravi, l, 132; Zebidi, thafu's-Sade, I, 376.
21
Taberanî, el-Mu'cemul-Kebîr, XI, 38; Hakim, Müstedrek, I, 92.
LMN FAZLET, KISIMLARI vi ALMLERN DERECELER 19
"Bunu git, insanlarn iini üstlenen halifeye sor, mesuliyeti onun omu-
zuna yükle!" derdi.
bnu Mesud derdi ki: "Kendisine her sorulan konuda insanlara fetva
veren kimse, muhakkak delidir."
1- Emir (dareci),
2- Memur (görevli kimse),
3- Sözüyle nsanlara külfet ve sknt veren.™
22
Darimî, Mukaddime, 21.
23
bn Mace, Edeb, 40; Darimî, Rikak, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 178.
Al-i mran 3/187.
24
LMN FAZLET. KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 21
1- Emanet,
2- Bakasnn vasiyyeti,
Yine seleften birisi öyle der: "Sahabe ve onlarn izini güzelce takib
eden Tabiûn, daha çok u be eyle megul olurlard:
1- Kur'an kraati,
2- Mescidleri imar,
4- yilii emir,
5- Kötülükten nehiy.
25
Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur, II, 403.
26
Zebidî, thafu's-Sade, 1, 105; Ali Muttaki el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, No: 2900; bn Asakir, Teh-
zib, I, 10.
22 KÛTU'L-KULÛB
2- Kötülüü nehty,
3- Allahu Teala'y zikir.™
Rüya sahibi diyor ki: Fakihe: "Fetva ve görülerinden dolay sana na-
sl muamele edildi, bana ne geldi?" diye sordum, yüzünü ekitti, benden
yüz çevirerek: "Pek faydasn görmedik, sonuç olarak da elimize övünüle-
cek bir ey geçmedi," diye cevap verdi.
Ali b. Nasr b. Ali el-Cahdamî, babasnn öyle dediini anlatt:
deki ahs elini uzatarak beni tutup yanna çkartt. O mekanda etrafa ya-
-Sen zâhirl ilimleri örenmeye çok hrsl ve hevesli idin, imdi ne oldu
ki onu brakp bu hâle büründün? diye sordum. Genç unlar söyledi:
seni zayi etsin!" dedi. Ben: "lmi korumaya çalyorum!" dedim. O zat da:
"lmin korunmas onunla amel etmektir," dedi. Bunun üzerine, ben de ilim
bnu Mesud derdi ki: "lim, çokça rivayetlerde bulunmak deildir. lim
ancak Allah'a kar hayet/korku içinde olmaktr."30
Yine Hasan- Basrî demitir ki: "Allah sadece söz ve nakille uraana
deer vermez. O ancak anlay ve dirayet sahibine kymet verir."
manlar fetva ve ahkam ilmini idareciler ve valiler ayakta tutar, halk bu ko-
nuda onlara müracaat ederdi. Sonra i zayflad ve valiler dünya ilerine
meyletti ve harplerle uramaktan dolay bu ii görmekten aciz kaldlar.
Bunun üzerine bu konuda, zahir alimlerinden ve müftülerden camilerde
ulamak ve riyaseti ele geçirmek için müftüler çoald. Daha sora i de-
iti. Sonunda idareciler alimelerden yardm istemeyi terkettiler."
Ebu Âmir el-Herevî öyle demitir: "Muaviye ile beraber hacca gitmi-
tim. Mekke'ye geldiimizde; Benî Manzum kabilesine mensup insanlara
fetva ve hüküm veren bir adamdan bahsedildi. Bunun üzerine Muaviye
adama haber gönderdi. Adam gelince ona: "Bu ii yapmak sana emredil-
di mi?" diye sordu. Adam: "Hayr!" dedi. Muaviye: "Peki o zaman seni bu
ie sevkeden nedir?" diye sordu. Adam: .
kalp, iman ve yakîn ilmi konusunda söylemiyorlard. Hatta Hz. Ömer ordu
komutanlarna unu yazmt: "taat ehli insanlardan duyduklarnz ezber-
leyip muhafaza ediniz. Gerçekten onlardan doru ve güzel iler zuhur
eder."
Hasan- Basrî öyle derdi: "Bu ilmi, ahirette hayrdan hiçbir nasibi ol-
mayan bir topluluk örenir. Allah (c.c), zayi olmamas için ümmetin ihtiya-
Me'mun demitir ki: "Üç ey olmasa, dünya harap olurdu: ehvet ol-
Ahiret alimleriyle, marifet ve yakîn ehline gelince onlar, dünya ehli ida-
bnu Ebî Leyla demitir ki: "u mescitte yüzyirmi sahabeye yetiip
meclislerinde bulundum. Kendisine bir hadis sorulan veya fetva istenen
herbiri yanndaki arkadana gidilmesini istiyor ve onun bu konuda daha
yeterli olduuna inanyordu."
Yine bnu Ebî Leylâ öyle demektedir: "Onlardan üçyüz tanesine ye-
titim. Herbirisi, kendisine bir fetva ve hadis sorulduunda, bir dierine ha-
vale, ediyor, o da bir dier arkadana yolluyor, fetvay birbirlerine havale
vapsz brakmyordu."
Allahu Teala buyurmutur ki:
Ehl-i zikir; Allahu Teala'y zikredenler, tevhid ilmini bilenler ve ilmi Al-
Enbiya 31/7.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 27
amellerinin bir neticesi olarak kendilerine hikmet verir. Onlar, O'nun hiz-
lan eylere, Allahu Teala'nm özel yardm ve güzel destei ile cevap ve-
rirler. Kudret ilmiyle konuurlar. Hikmeti ortaya çkarrlar. manî ilimlerden
Allahu Teala arasnda tezahür eden faydal ilimdir. Kul onu Rabbinden
alr, O'ndan sorar ve ona göre sonuca varr. Bu, bütün amellerin ölçüsü-
dür. Kul, yüce Rabbini tand ölçüde, O'nun raz olduu amelleri tercih
3- Basit, adi kimseler. Bunlar, her çarann peine taklr, her esen
mal ise sen korursun. lim okumakla artar, mal harcamakla tükenir. Ha-
yatta güzelce dini yaamak ilim sayesinde olduu gibi, öldükten sonra da
iyi bir kimse olarak anlmak yine ilim sayesinde mümkündür. lim hakim,
mal ise mahkumdur. (Yani, ilim insana, insanda mala sahip ve hakimdir)
Maln menfaati, kiinin ölümü ile yok olur. Hazine sahipleri hayatta iken
kendisine verilen ilâhî nimetleri ile Allah'n velilerine, örendii deliller ile
de, O'nun kullarna kar üstünlük taslamak ister. Veya hakikat ehline
uyar, fakat (henüz hakikata aina olmad için) ilk nazarda kalbinde üp-
he belirir. Onlarda tam bir basiret yoktur, ehvetlerini elde etmek için çr-
pnrlar, mal-mülk biriktirmekle aldanrlar, nevalarna boyun eerler. Onlar
bu durumlaryla daha çok arazide otlayan hayvanlara benzemektedirler.
Ancak, ite böyle ilim tayclarnn ölmesiyle ilim de sönüp gidecektir.
tam manasyla içlerine sirayet eder. Sonuçta ruhî yakîne ularlar; müla-
yim kimselerin sert gördükleri dahi onlar için yumuak olur. Gafillerin ürk-
ancak bâtn ve yakîn ilmiyle ele geçecek vasflardr. Yoksa onlar dile da-
yal nakil ve rivayet ilimlerinin sonucu deildir.
"lim öreniniz. üphesiz, Allah için ilim örenmek kula ilâhî bir ha-
yet kazandrr. lim taleb etmek, bir basiret, onu müzakere etmek tebih,
ondan bahsetmek bir cihâd, onu bilmeyenlere öretmek bir sadaka, ehli
olana bolca vermek Allah'a bir yaknlktr. lim, yalnzlkta yakn bir dost,
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 29
hâlvet hâlinde arkada, sknt ve darlk hallerinde hayr gösteren bir delil,
lim Cennet yolunu aydnlatr. lim sayesinde Allahu Teala bir takm in-
delil yapar. nsanlar arasnda onlarn eserleri anlatlr, amelleri örnek al-
nr, fiillerine uyulur, görülerine bavurulur. Melekler onlarn dostluuna
heves ederler, kanatlarn üzerlerine gererler. Kainatta ya-kuru, her ne
varsa, denizdeki balklar, karadaki canllar, gökteki yldzlara varncaya
kadar her ey alimler için Allahu Teala'dan mafiret dilerler. Çünkü ilim,
"Gerçek din ehline gelince, onlar seninle olmak istemezler. Dünya eh-
lini de sen istemezsin. Fakat sen eref sahibi asil kimseleri yannda bulun-
di.
Bir derdi ki: "Haddesena: Bize falanca rivayet etti" sözü dünya kap-
larndan bir kapdr. adam: "Falana bize unu rivayet etti" derken ii-
Bir
tirsen, bil ki o: "Bana yer açnz, dünyalk olarak genilik salaynz" de-
mek isitiyordur."
Süfyan es-Sevrî, zâhir ilim ehli için: "Bu ilmi örenmek, ahiret azn-
dan deildir," derdi.
onu açar, onu ortaya koyar. man ise, ilmin bâtndr; onu parlatr, nurunu
yakar. Demek ki, iman, ilmin destei ve gözüdür. lim ise imann kuvvet ve
lisandr.
kavut ve balangçta undan ortaya çkan özün misali gibidir. Buday, bü-
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 31
tün bunlar içinde toplar. Ayn ekilde iman da bütün saydklarmzn asl-
dr. Müahede imann en yüksek ksmdr. Nitekim buday da dier
ise,
maddelerin asldr. Özü ise onun en güzel, en faydal ksmdr. Bütün ma-
nevî makamlar, imann nurlar içinde mevcuttur, onlar yakîn ilmi destek-
.
leyip kuvvetlendirir.
Sonra marifet iki yolla oluur: Birisi, dinleme yoluyla elde edilen mari-
fettir. Dieri ise, görme yoluyla oluan marifettir. itmeyle elde edilen ma-
rifet slam dairesine girile olmakta ve öyle gerçeklemektedir: "Kullar,
Allahu Teala ile ilgili bilgileri Peygamber lisanndan iitirler vo O'nu tanr-
lar. Bu, iman ve tasdiktir.
"Hûdhûd dedi ki: Seba'dan sana gerçek bir haber getirdim. Gerçekten
ben (orada) hükümdarlk eden bir kadn buldum.
maya dayanan bir ilim çeididir. Bazen bu ilmin sebebi, talim (öretme)
oturunuz ve onlardan yakîn ilmini iitip öreniniz, çünkü onlar bunun ehli
33 Nemi 27/22-23.
M Ebu Nuaym, Hitye, VI, 95; Zebidi, ithaf u's-Sade. I, 409.
32 KÛTU'L-KULÛB
ii, Kudretiyle takviye ederek kuluna nasib ettii bir ilm-i ilâhîdir. Hz. pey-
Zahiri ilimler mülk (ve madde ) ile ilgili ilimlerdir, lisana dayaldr. Zâ-
hayrl ameli çok, günah az, ancak yakîni zayf birisidir. Yapt ilerinde
-Peki, ameli az, ancak yakîni kuvvetli, bununla birlikte günah çok olan
u dier adam hakknda ne dersin? diye sorunca Muaz sükut etti. O za-
man adam:
Hadiseyi anlatan zat diyor ki: "Hz. Muaz adamn elinden tuttu, ayaa
kalkt ve: "Bu adamdan daha anlayl birisini görmedim, dedi."
Buna benzer bir hadis bize müsned olarak rivayet edilmitir. Hadis
« Ebu Davud, Tbb, 12 Tirmizî, Tefsir, 2-4; Darimî, Rüya 12; Ahmed b. Hanbel Müsned, V 243.
LMN FAZLET, KISIMLARI va ALMLERN DERECELER 33
"Ya Rasulallah! Bir adam var; yakîni güzel, fakat günah çoktur. Dier
birisi de ibadetinde gayretli fakat yakîni azdr. Bunlar hakknda ne buyu-
rursunuz? diye sorulunca, öyle buyurdu:
nna kalmtr.*6
Ebu Umame'nin rivayet ettii bir hadiste Rasûlullah (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:
"Yavrum, güzel bir amel yapmak ancak yakîn ile mümkündür. Kii an-
cak yakîni ölçüsünde hayr amel yapabilir. Kii yakîni noksanlamadkça
amelinde noksanlk ve kusur yapmaz. Bazen insann yakîn ile yapt az
amel, yakîni zayfken yapt kuvvetli ve çok amelden daha faziletlidir. Ki-
Yahya b. Muaz (rah) derdi ki: 'Tevhidde bir nur, ate vadr.
irkte bir
Yakîn üç mertebededir.
ters dümez; Allah' bilen kimse O'ndan en iyi haber verendir. Bu yakîn
mertebesi, sddklar ve ehidlere hastr.
Ancak ibnu Abdilber, hadisin ilk ksmyla ayn manada olan u rivayeti nakletmitir: "Allahu
müminlere ait bir yakîn mertebesidir. Onlar ebrar snfdr. çlerinden bir
Allahu Teala'ya yakînen inanan herkes bir çeit tevhid ve marifet ilmi-
mitir. Bu, hepsi alim olmasalar da, müminlerin ahlak ve gidiatdr. Çün-
kü verâ, bir ite hemen ileri atlmaktan, üpheli eylere sarlmaktan kork-
mak ve mükil meselelerde acel etmeden sükûnet içinde hareket etmektir.
Yakîn ise; bir ie basiret ve temkinle el atp ona doru, salam ve ke-
sin bir bilgiyle yanamaktr. Bu hâl, ilimlerinde kendilerine güvenilecek
öne geç, öne geç diyor, o da geri geri çetimilodb Hz. Ali ise mzrann
kabzasyla onu durdurmaya çalyordu. O zaman Muhammed b. Hanefî
babasna dönerek):
39 Heysemî, Mecmau'z- Zevaid, I, 172. Hadisin son ksm hariç bkz: Ebu Davud, Feraiz, 1, Ib-
nu Mace, Mukaddime, 8.
36 KÛTU'L-KULÛB
miyle amel, mevcut hâle göre hareket etmi olur. Bu durumda o, mesele-
yi bilen ve duruma göre hareket ederek meselenin cevabn veren kimse
gibi sevap alr. Bunun için "bilmiyorum" demek, ilmin yars olmaktadr.
Hem de, hataya düerim diye Allah için sükut edenin davran bir kar-
lk beklemeden Altah için ilmiyle cevap verenin durumu gibi güzel olmak-
tadr.
1 - darecilerin ilmi,
2- Muttakilerin ilmi.
ise, yakîn ve marifet ilmidir. Allahu Teala, ayet-i kerimede müminlerin sa-
hip olduu ilimle, imana ait ilmin vasfn anlatrkan öyle buyurmutur:
"Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle
(bititirme, toplama) için deil, medh yani övgü içindir. Araplar bir ahsn
bir çok vasflarn bir arada zikrederken ifadede mübalaa için sfatlar ara-
40
Mücadele 58/11. '
LMN FAZLET, KISIMLARI vs ALMLERN DERECELER 37
41
Al-i mrân 3/7.
42
Rûm 30/52.
43
bnu Mace, Fiten, 28; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 1670.
44
Mücadele 58/22.
45
urâ 42/52.
38 KÛTU'L-KULÛB
Demek k), iman ehli Kur'an ehlidir. Kur'an ehli olanlar da Allahu Te-
ala'nn seçilmi Özel dostlardr.
kendisine: I
"Sen alim misin?" diye sordu. Süfyan cevap vermedi. Halife tekrar
sordu. Ona yine cevap vermeyecek misin? denildiinde:
"Öyle bir meseleden soruyor ki, onun cevab yoktur. Eer, ben alim
deilim desem; Allahu Teala'nn kitabn okudum. Bu durumda yalanc
olacam. Alimim desem, aslnda cahilim, bu durumda ne diyebilirsin ki?"
demitir.
.
Ebu Cafer er-Razî'nin Rebî'den naklettiine göre, Enes b. Malik, Alla-
hu Teala'nn:
"Ya Rabbî! Sen gerçek ilmi senden hayettte, hikmeti de sana iman-
da yaptn. Senden korkmayan gerçei bilemez, sana iman etmeyen de
hikmete eremez."
rer vasta olan göz, kulak ve kalb verip kendilerinden bunlarn ükrünü is-
46
Fatr 35/28.
47
Ahmed, Müsned, III, 265; Münziri, et-Terb, II, 403; Heysemi, ez-Zevaid, X, 76.
48 Nahl 16/78.
.
—
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN OEHECELER 39
Demek ki, kim Allah Teâlâ'nn ayetlerine iman ederse, gözü kula ve
kalbi kendisine fayda verir ve onun için ilim vesilesi olurlar. u ayet-i keri-
me de bu manadadr.
"Bilmediin bir eyin peine düme. Çünkü göz, kulak ve gönül bun-
larn hepsi (yaptklarndan) sorumludur.'50
Eer ilim, göz, kulak ve kalple elde edilmeseydi kul, bu azalarn bil-
kalp sahibi olan her mümin (bu nimetlerin sahibini tand için) alimdir.
Allah'n oludur," dediler. Haa Allah (c.c) bu tür imkansz bir eyden mü-
nezzeh ve yücedir.
<» Ahkaf 46/26.
50
srâ 17/36.
40 KÛTÜ-L-KULÛB
Önceki ümmetler ise, ilmi sadece rahip, papaz ve din adamlarndan al-
yorlard.
düncü bir üstünlük daha vermitir ki, o da, kalpleri isyanlara yöneldii hâl-
de imanlarnn sabit kalp ek ve üphenin arz olmamasdr. Musa Aley-
hisselam'n ümmeti azalan günahlara buland gibi kalpleri de irk ve
üphe içinde dönüp duruyordu. Bunun için denizin yarlp yol olmas, on-
X>nlann birer ilâh olduu gibi, bize de bir ilâh yap.™ demilerdi.
"Ey srâiloullar! lim semadadr, onu kim indirecek, yahut yerin de-
rinliklerindedir, onu kim çkaracak veya denizlerin üstündedir onu kim gi-
kulluk yapn ki ilmi kalbinizden ortaya çkaraym. Öyle ki her yannz, bü-
tün bedeninizi ilim kaplasn."
'Kim bildikleri ile amel ederse; Allah ona bilmediklerini öretir. ™ buy-
rulmutur.
Hatta "Kim bildiklerinin onda biri ile amel ederse, Allah ona bilmedik-
lerini öretir," denmitir.
51
A'raf 7/38.
52
Hakim Tirmizi, Beyanu'l-Fark Beyne's-Sadri ve'l-Kalb, 50; Ebu Nuaym, Hilye, X,15; Aclunî,
ile amel etse kurtulur." Bu sonuç, amel edenlerin azlndan ve batla da-
lanlarn çokluundan ileri gelmektedir.
Bil ki, kim ilme göre amel eder ve konuursa Allah katndaki hakikate
isabet eder. Bundan dolay kendisine iki sevap verilir: Birisi,doruya ula-
mada muvaffak olma, dieri de amel sevabdr. Bu, ariflerin makamdr.
Kim cehâletle söz söyler ve amel eder de hakikate ters düerse, ona
da iki günah vardr. Bu da cahillerin makamdr.
Kim ilme göre amel eder ve söz söyler de yanlrsa, ona ilminden do-
lay bir sevap verilir. Bu da zahir alimlerinin makamdr.
Her kim de cehâletle söz söyler yahut amel eder ve doruya isabet
ederse, ilim örenmeyi terkettii için bir günah kazanr. Bu, cahil abidlerin
makamdr.
Alimin durumu hâkimin durumu gibidir. Rasûlullah (s.a.v) hüküm ve-
renleri üç gruba ayrmtr. Hadis-i erifte öyle buyurmutur.
"Hûkûm ehli ûç gruptur:
1- Bilerek, hak ile hüküm verir. Bu, cennettedir
Allahu Teala'nn
KÛTU'L-KULÛB
dir."
58
Bk2: Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 380; bnu Asakir, Tarih, Cilt:43, shf: 241 (Beyrut. 1996);
Acluni, Kefu'l-Hafa, No: 27; Zebidi, thafu's-Sade, I, 109.
59
Mâide 5/I08.
60
Ahzab 33/70.
61
Nisâ 4/131.
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 43
iken, (niyet, gayret ve kalbiyle) dünyaya yönelmi kimse nasl ilim ehli olur.
Amel etmeyi düünmeden srf insanlara nakil ve haber için sözün peine
düen kimse nasl ehl-i ilim saylr."
(s.a.v):
bnu Mesud (r.a) demitir ki: "Siz bugün öyle bir zamandasnz ki; en
hayrlnz; (yakîn ile hakk yaamada ve teblide) en süratli olannzdr.
Sizden sonra öyle bir zaman gelecek ki; o devirde en hayrl olannz, (in-
65
bnu Ebi Hatim, Tefsir, II, 64; Tayalisî, Müsned, No. 1433; bn Kesîr, Tefsîr, I, 346.
"
44 KÛTU'l-KULÛB
Alimlerimizden birisi demitir ki: "Allahu Teala, bir kuluna hayr murad
ettii zaman; ona amel kapsn açar, cedel (münakaa-münazara) kap-
sn kapatr. O, bir kula er murad ederse, kendisine amel kapsn kapa-
tr, cedel kapsn açar."
Ahmed b. Hanbel: "Asl ilim; herhangi bir ta'lim olmakszn (ilham yo-
luyla) yukardan (Cenab- Hakk'tan kalbe) gelen ilimdir," derdi.
66
Buhar, Ahkam, 34.
67
Tirmizî, Birr, 80; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 269; Darimî, Mukaddime, 43.
68
Aclunî, Kefu'l-Hafa, No: 2167)
69
Ebu Davud, Edeb, 86; Tirmizî, Edeb, 72; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 165.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER
olarak vasfedip övdükleri, fazileti hakknda pek çok eser ve haber gelen
ve kendisine tevik edilen ilim, sahibini Allah Teâlâ'ya götüren, iman, ya-
Alimler, "Kim ilmiyle amel ederse" ve "amel ancak ilimle sahih olur"
ran kalble ilgili imana dair amelleri konu etmeyen ve azalarla alakal olup
imann artmasn salayacak salih amellere deinmeyen zâhir ilmi, bu il-
me dahil deildir.
olduu ilim de, marifet ilmidir. Ehlullah, bir insann kaza ve ahkamla ilgili
ilimleri bilip onlara göre hareket etmesini, gerçek ilimle amel etmek olarak
namazndan daha üstündür" gibi sözleriyle övdükleri ilim de, marifet ilmi-
dir, ahkam ilmi deildir. Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettii bir hadiste, Ra-
sûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:
"Alimin abide üstünlüü benim ümmetime üstünlüüm gibidir."70
Mehur bir hadiste ise:
T9k bir alim, eytana kar, bin abitten daha iddetlidir7 * buyrulmu-
tur.
Yine: "Bir alimin ölümü, eytan için bin abidin ölümünden daha sevim-
lidir," denilmitir.
bir vasftr ve yakininin bir parçasdr. Yakînî iman öyle bir eydir ki, gök-
ten ondan daha erefli bir ey inmemitir. Artk ona hiç bir ey denk ol-
maz. Amel ancak onunla sahih ve kabul olur. Hem bu yakînî iman, bütün
amellerin ölçüsüdür. Onun derece ve miktarna göre ameller güzel olarak
kabul edilir; bazs dierinden farkl deerlendirilir. Mizanda arlklar ay-
n olmaz. Yakîni kuvvetli olan kimsenin ameli, yakîni zayf olanlarn ame-
linden daha ar gelir. Amel sahipleri onunla illiyyîn makamlarna ular,
orada da yakînlerinin derecesine göre farkl derecelere sahip olurlar.
"Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet ola-
rak, ilim üzere açkladmz bir kitap getirdik. 073
70
Ebu Davud. lim, 1 ;
Tirmizî. lim. 19; bn Mâce, Mukaddime, 17; Dârimî, Mukaddime, 32-j Ah-
s
med b. Hanbel, Musned, V, 1 96.
71
Ebu Davud, lim, I;bn Mace, Mukaddime, 1 1 Ahmed , b. Hanbel, Müsned, V, 196.
72
Tirmizî, lim. 19; bn Mace, Mukaddime, 17.
73
*A'raf7/52.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 47
ye onlara (okp bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacaz. Biz,
"Ogün tart haktr. Kimin (sevap) tartlan ar gelirse, ite onlar kurtu-
lua erenlerdir,'75 buyrulmutur.
üphesiz Allahu Teala'ya ait olan ey (ilim ve marifet) daha makbul
ve daha faziletlidir. O kulu Rabbine daha çok yaklatrr. Amil ise, amel
edene (kula) ait bir vasftr ve kulluun bir neticesidir.
Selef, halkn halleriyle ilgili olan fetva, ahkam ve kaza ilmini, mukarra-
bûn makamnda yakîni müahede ve muayeneden kaynaklanan tevekkül,
rza ve muhabbet gibi Allahu Teala'ya kar muameleleri ihtiva eden kalbi
amellerden daha faziletli görmüyordü. Onlar, en faziletli ilimle fetva ilmini
kasdetmiyorlard. Fetva ilminin marifet ve takva ilminden daha faziletli ol-
Muaz b. Cebel yoluyla bize kadar ulaan bir hadis-i erifte, Rasûlul-
lah (s.a.v) öyle buyurmutur:
74
A'raf7/7.
75
Araf 7/8.
76
Sehavi, Mekasidü'l-Hasene'de hadis için u açklamay eklemitir: Hadisi Ebu Nuaym "Fad-
lu'l-Âlimi'l-Afif" isimli eserinde zayf bir senetle bnu Abbas yoluyla rivayet etmitir. Ayrca bkz:
el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, No: 10647.
77
bnu Mace, Zühd, 47; bnu Abdilber, Beyani'l-ilm, I, 30.
. .
4 KÛTU'l-KULÛB
kat kat dereceler verir,™ ayetinin tefsirinde, bnu Abbas demitir ki: "Alim-
lerin iman ehline kar yediyüz derece üstünlüü vardr. Her derece ara-
snda beyüz senelik mesafe vardr."
Hz. Ömer vefat edince bnu Mesud: "lmin onda dokuzunun gittiini
da pek çok sahabe vardr!" denildiinde: "Ben sizin kasdettiiniz zâhir ilmi
saymtr. Hem zâhir ilmi, amellerin daha ziyade deerlenmesini temin et-
mez. Çünkü o, dilde cereyan eden bir sfattr ve zâhir ameller içine girmek-
tedir. Hem zâhir ilim her müslümann elde edebilcei bir ilim çeididir. Bu
ilmin en yüksek seviyesi ihlastr. Eer zâhir ilimde ihlas bulunmayacak ol-
sa o da dier nefsanî eyler gibi dünyevî bir ey olur. Hâlbuki ihlas, bâtn
ilminde marifetullah için kalpte bulunmas gereken ilk eydir. Buna sahip
76
bnu Abdilber, Beyani'-lm, I, 31
79
Mücadele 58/1 1
LMN FAZLET. KISIMLARI Vt ALlMLCnn ucncvccm
Yine denilmitir ki: "Allah için ilim sahibi olan kimse, ilmiyle amel eden
kimsedir. Allah'n geçmi ümmetlerin bana getirdiklerini bilen kimse, kor-
ku ve ümid sahibidir."
unu anlar ve ilmin eserini ancak onlarn üzerinde görür. Onlar, yüzlerin-
deki huû, tavazu, sekinet ve alçak gönüllülük ile tannrlar. Bunlar, Allahu
Teala'nn, kendi evliyasn ve marifetullah sahibi dostlarn süsledii ma-
nevî boyasdr. Allah'tan daha güzel boya vuran kim vardr. Onlarn bu ko-
nudaki hâli bir sanatkarn hâline benzer. Çünkü herhangi bir sanatkar, ta-
nmayan kimseye sanatn gösterse, o kimse dier sanatlar arasnda bu-
nun kime olduunu bilemez ve sanatlar arasndaki fark göremez. Bu-
ait
nu ancak ehli olan bilir. Çünkü her sanat, sahibini tantr ve onun ustal-
n ortaya kor.
Nitekim "Allahu Teala, bir kula, huu ve sekinetten daha güzel bir el-
hu Teala'y en iyi bilen kalp ehli alimlerdir. Onlar, arifibillah olan zatlardr.
Sehl, Allahu Teala'y bilen alimle yakîn ehli arifi, Allah için alim olanla
ihlas, hâl ve muamele ilmini bileni, Allah'n hükmünü bilen alimle de, helal
müstesna. Alimler uykudadr. lâhî korkuya sahip olan hariç. Korku sahip-
lerinin de hakka giden yolu kesilmitir, ancak muhabbet ehli olanlara yol
açktr. Allah' sevenler daima diridirler ve ehid olarak Mevla'ya kavuur-
lar. Onlar her hâlde Allahu Teala'y tercih der, O'nun için olan yaparlar ve
severler."
Yine Sehl derdi ki: "lim talebeleri üç çeittir: Birisi, ilmi amel etmek
için örenir. Dieri, ihtilafa düülen konular örenip onlardan saknarak
ihtiyatl olan yapmak için ilim örenir. Bir dieri de yanl tevil yollarn ö-
renerek haram alp onu helal yapmak için ilim örenir. te bu sonuncu
kimsenin elinde hak yok olur/din bozulur."
LMN FAZLET. KI3IMLARI v ALMLERN DERECELER
Bize kadar ulaan bir habere göre, Ebu Yusuf, zekat için sene ba ol-
duu zaman maln hanmna hibe eder, sonra da zekatn verme vakti ge-
çince onu kendisine hibe etmesini isterdi. Böylece her ikisine de zekat
dümüyordu. Bu durum Ebu Hanife'ye anlatlnca, mam:
le ayan) olan bilmek için örenilir. Faydal olan ilim budur. Bu tür eyler
ve batl teviller için örenilince, cahil olmak bu tür ilimden daha hayrl olur.
Hevaya hizmet eden ilim, Allah Rasûl'ünün (s.a.v) kendisinden Allah'a s-
nd zararl ilimdir.
Yine Hz. Ömer demitir ki: "Konumasyla alim gözüken münafk kim-
selerden saknnz. Onlar sizin güzel ve doru bulduunuz eyleri söyler-
ler, bununla birlikte sevmediiniz amelleri ilerler."
•lim öreniniz. limle birlikte sekinet ve 'hilm elde ediniz. lim örendi-
iniz kimselere kar tevazu sahibi olunuz ki, sizden ilim örenenler de si-
80
mam Ebu Yusuf'un bu hareketi, her fiiline ve her zamana amil klnmamak Kendi durum ve
artlarna balanmal, Onun ilmi ve fetvalaryla nice fakih ve talebelerin yetitii bilinmelidir."
(Mut.).
52 KÛTU'L-KULÛB
Hz. Ali bir sözünde öyle demitir: "O zamandaki alimler, halkn en
erlileridir. Fitne onlardan balayp tekrar onlara döner."
bnu Abbas ise bu tip kimseler için: "Onlar zalim ve gaddar olup Yüce
Allah'n dümandrlar," demitir.
Hz. Ali öyle demitir: "slam konusunda u iki adam belimi krd. Bi-
risi facir alim, dieri bidatlara bulanm ibadet ehli. Facir alim, kendisini
günah içinde görenleri ilimden soutmakta, bidatlara dalan ibadet ehli de
kendini bu hâlde görenleri bidata tevik etmektedir."
Fudayl. b. lyaz öyle demitir: "Alimler iki ksmdr. Biri dünya alimi, di-
eri ahiret alimidir. Dünya alimin ilmi ortadadr. Ahiret aliminin ilmi ise giz-
lidir. Sen ahiret alimini ara bul, dünya ilminden sakn ki seni Allah'n ük-
ründen alkoymasn." Fudayl sonra u ayeti okumutur:
"Ruhban ve Ahbardan çoklar batl/haram yollarla insanlarn mallarn
yemekte ve onlar Allah'n yolundan alkoymaktadrlar,™ "ayette geçen
ahbar, alimler; ruhban ise zahidlerdir," demitir.
kusuyla birtakm helalleri de terkeder. Bu, muttaki bir zahiddir. Dieri, bir
meseledeki ihtilaflar ve deiik görüleri örenerek zararna olan eyleri
terkeder ve Allahu Teala'nn kendisine helal kld eyleri alarak ruhsat ile
amel eder. Üçüncü grupsa, bir meselenin hükmünü sorar, kendisine: "Bu
caiz deildir denilince, nasl yapaym ki, bu benim için caiz olsun diyerek
baka alimlere gider, meseleyi onlara sorar. Onlar da, o konudaki ihtilaf-
Bil ki, dünyay seven her ilim sahibi, batl/haram yollardan dünya ma-
l yer. nsanlarn maln haksz yere yiyen herkes, onlar Allah yolundan al-
81
Tövbe 9/34.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER
sever, sert ve hain alimlere de buzeder. Kim Ailah için tevazu gösterir-
dirdii haberler içinde (Tevrat'ta): "Allah iman, besili alime gazap eder"
diye bir ifadeye rastladn m?" diye sordu. bnu's-Sayf semiz ve besili biri-
siydi. Bu soru karsnda kzd ve: "Allah hiçbir kuluna böyle birey indir-
"De ki: "Öyle se, Musa'nn insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdi-
Denilmitir ki: "Allahu Teala ilim verdii her kuluna, ilimle birlikte, hi-
lim, tevazu, güzel ahlak ve rfk da verir. Bu, faydal ilmin alemetidir."
82
En'am 6/91.
83 evkanî, Fethu'l-Kadîr, II, 141.
84
Bu manada bir hadis için bkz: bnu Mace, Zühd, 1; Ebu Nuaym, Hilye, X, 405; Ebu Ya'la,
Rivayet edildiine göre Allahu Teala, Hz. Davud'a (a.s) öyle vahyet-
mitir. "Ya Davudi Sakn dünyann sarho ettii alime benden sorma ve
ona yanama. Yoksa seni benim muhabbet yolumdan alkor. Böyleleri ba-
na gelmek isteyen kullarmn yolunu kesen haramilerdir. Ya Davud! Bir
alim, kendi ehvetini benim muhabbetime tercih ettiinde ona vereceim
en küçük ceza, onu münacatmn lezzetinden mahrum brakmamdr.
Ey Davud! Beni arayan birini gördüünde ona yar ve yardmc ol. Kim
korkarak bana gelirse, onu derin alim yaparm. Kimi de derin afim eder-
sem onu ebediyyen azap etmem."85
Rivayet edildiine göre Hz. sa (a.s) öyle demitir: "Kötü alimler,
akan nehir yatann önüne düüp onu tkayan kayaya benzerler. Kaya
suyu içine çekmez ki kendisi istifade etsin, suyun önünden de çekilmez ki
Yine Hz. sa demitir ki: "Kötü alimler yemek borusu gibidirler. Onun
d güzel içi kokumutur. Ve yine bu alimler süslü ve yüksekçe ina edil-
mi kabirlere benzerler. Onlarn dlar mamur/güzel, içleri ise ölü kemik-
leriyle doludur."
mah sahibi ve ba olma heveslisi olduu gördüünde ona hiç kzmaz. Hâl-
buki bu alim kzlmaya o görevliden daha layktr."
hikmet konusunda 360 tane kitap yazd ve adn "Hikmetler" koydu. Alla-
iloullarna yanat, içindeki kibri atp tevazu sahibi oldu. O zaman Allahu
Teala, peygamberine öyle vahyetti: "Ona, ite imdi rzama uyduunu
söyle."
Alimlerden birisi öyle demitir: "lim ehli olanlar iki ksmdr. Birisi
umumi, dieri hususi alim. Umuma ait alim helal ve haram konusunda fet-
Alimler derlerdi ki: "Ahmed b. Hanbel Dicle'ye benzer. Herkes onu ta-
nr. Bir b. Hâris ise, üstü kapal tatl su kuyusuna benzer. Oraya ancak
mite mi çok idi?" diye sorulunca Hammâd: "Geçmite ilim daha çoktu.
Bugün ise söz daha çoktur," dedi. O, bu sözüyle ilimle kuru kelam birbi-
rinden ayrmtr.
Selef: "Falanc alimdir, falanca mütekellimdir, filanca ise çok laf eden-
Ebu Süleyman ed-Dârânî derdi ki: "Sükut ile elde edilecek marifet, ko-
Ariflerden birisi demitir ki: "ilim iki ksmdr: Yars sükut, yars da
onu nere koyacan/kime vereceini bilmendir." Bir bakas unu ekle-
brahim Havvas derdi ki: "Sûfînin ilmi arttkça hareketi azalr, tabiatn-
sa bu bir nimettir," dedi. Ben: "Hem (hakk konuan) bir dil, hem de (tefek-
kürle düünen) bir kalp olunca nasl olur? deyince: "Bu, bal gibi en iyisi-
dir," dedi.
Malik b. Muavvel yoluyla gelen maktû bir hadiste, Malik unlar nak-
letmitir: Allahu Rasulü'ne (s.a.v):
(s.a.v) :
M
Onlar görüldüklerinde Allahu Teala hatrlanan kimselerdir, buyurdu.
Ashab :
Hz. Ali, Kümeyi b. Ziyâd'n rivayet ettii bir sözünde, insanlar üç ks-
ma ayrm ve bir ksmn "alim-i Rabbani" Allah' bilenler diye tarif ederek
ahiret alimlerini tantmtr. Nitekim Allahu Teala da :
lar olunl* 7 ayetinde Kitabn bilen ve onu müteala eden "Rabbanî" (Rab-
bini tanyan, Rabbine teslim olmu) sfatyla isimlendirmitir. Bu, ilim ve
amelin bir arada bulunmasyla oluur. Ayn ekilde bilen, amel eden ve in-
86 Hadisin bir ksm için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, !, 6; Münavî, Feyzu'l-Kadîr, No: 2801. Benzer
bir hadis için bkz: Darimi, Mukaddime, 34.
87
Al-i mran 3/79.
88 Mâide5/63.
58 KÛTUL-KULÛB
"Bir alim vefat edince, slam'da bir gedik açlr. Gün ve gece devam
ettii müddetçe (kyamete kadar) onu hiçbir ey kapatmaz. Alimin ölümü,
bir yldzn yok olmas gibidir. Bir kabilenin ölümü, bir alimin vefatndan
(din adna) daha kolay kabul edilir. *2
Hz. Ali yukarda geçen sözünde, insanlar üç gruba ayrm, biri Rab-
banî alimdir, dedikten sonra, ikinci olarak kurtulu yolunda ilim örenen ta-
labeyi zikretmitir. Bu talebeden maksat ilim peine düüp, dünyada ce-
hâletten, ahirette azaptan kurtulmak için, Allahu Teala'y bilen alimlerden
ihlas ve edep üzere ilim örenen müriddir."
Hz. Ali üçüncü olarak, hafif merep, kt akll, cehâletinden dolay ken-
dini helake atan, tamah, gazap, ucub ve kibir sahibi basit kimseleri say-
m, sonra alayarak: "te bu ekilde, ehlinin ölmesiyle ilim de ölür/yok
olur gider," demitir. Peinden derin bir nefes alarak, Rabbanî alimlerin
hâl ve sfatlarn anlatm, sözünün sonunda da: "Ah! nerede onlar bulsak
da istifade etsek, görsek de ilim versek" demitir. O, görmeyi arzulad
alimlerle, gerçek ilim sahibi Rabbanî alimleri kasdetmitir. Biz Hz. Ali'nin
bu uzunca sözünü bundan önceki bölümde tamamen zikretmitik. Hz.
Ali'nin özledii bu kimseler Hz. Rasûlullah'n (s.a.v), ondan önce görmek
istedii ve özlemini belirttii kimselerdir. Ashabyla yapt bir sohbetinde:
92
bnu Abdilber, Beyani'l-lm, I, 37; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1719; Deylemi, Firdevsü'l-Ah-
bar, No: 6771; Heysemi, ez-Zevaid, I, 201; Elbani, Daife, No: 4838.
93
Nesaî, Taharet, 1 09; ibnu Mace, Zuhd, 36; Muvatta, Taharet, 28; Ahmed b. Hanbel, Müsrted,
II, 300.
.
60 KÛTU'L-KULÛB
Emîn'in, bazlarnn Mikail ve dier bazlarnn kalbi de, srafil'in (a.s) kal-
bi üzerindedir. 94
leri olmulardr.**
Buna göre, kim ahiret alimlerinden olur, akl kalbinin nuruyla aydnla-
nr, fehmi, ilim ve müahedesiyle elde ettiklerinden haber verir, ahlak ya-
*
kîn bir imana dayanr, yol ve gidiat Rasûlullah'n (s.a.v) sünneti ve yolu
üzere olursa, o kimse Rasûlullah'n ve dier peygamberlerin kardei olur.
tedii kimselerdir. Onlar halk içinde garib olan kimselerdir. Allahu Rasulü
(s.a.v) onlar öyle anlatmtr:
94
Ebu Nuaym, Hilye. I, 9.
95
Har 59/1 1
96
srâ 17/27.
LMN FAZLET, KI9IMLAR1 ve ALMLERN DERECELER
Süfyân es-Sevrî derdi ki: "Dünya arkadalar çok olan bir alim gördü-
ünde bil ki o bozuk birisidir."
Süfyan yine demitir ki: "Bir kimseyi, arkadalar arasnda sevilen, ya-
knlar içinde övülen birisi olarak görürsen bil ki, o kimse, gösteriçidir.
(Çünkü devaml Allah için amel ve nasihat edenler halk tarafndan pek se-
vilmezler)."
Allahu Teala, kötü alimleri ilimle dünya mal yiyen kimseler olarak ta-
ntm, ahiret alimlerini ise, huû ve zühd sahibi olarak vasfetmitir. Dün-
ya alimleri için bir ayetinde öyle buyurmutur:
"Vaktiyle Allah, kendilerine kitap verilen (alimler) den: "Onu mutlaka
insanlara açklayacak, hiçbir eyini gizlemiyeceksiniz" diye söz almt.
Onlar ise onu arkalarna atp terkettller ve az bir semen (dünya menfaat-
na) onu sattlar. Bu ne kötü bir al-veritir.* 00
97 Müslim, man, 232, Tirmizî, man, 13; bn Mace, Fiten, 15; Darimî, Rikak, 42, Ahmed b. Han-
bel, Müsned, I, 398, IV. 73.
98 Aclunî, Kefu'l-Hafa, II, 101.
99 Nisa 4/69.
,0 °
Al-i mran 3/187.
62 KÛTU'l-KULÛB
"Ehil Kitaptan bazlar da, Allah'a kar huu çinde, Allah'a man eder-
ler, size ndirilene de man ederler. Allah'n ayetlerini az bir dünya menfe-
atna satmazlar. Onlara Rableri katnda mûkafaatlar vardr.™
bnu Abbas yoluyla gelen bir hadis-i erifte Rasûlullah (s.a.v) öyle
buyurmutur:
arkada olur.
Dier kimse ise, Allahu Teala kendisine dünyada ilim verir. O da bu
ilimle Allahu Teala'nn kullarn saptr. lmine karlk dünya mal alr, onu
az bir para karlnda satar. Bu kimse kyamet gönünde azna ateten
bir gem vurulmu olarak getirilir. Bir mûnadl halkn önünde: 'Bu, falan o-
rn saptm, ilmine karlk yiyecek (dünya meta) alm ve onu az bir pa-
ra karlna satmtr* diye Bu kimse insanlarn hesab sona
seslenir.
"Hz. Musa'ya (a.s) hizmet eden bir adam vard. Bu adam "Musa Safi-
yullah bana öyle haber verdi" "Musa unu söyledi" "Musa Kelimullah öy-
le bildirdi" diye halk arasnda konumaya balad. Bu sayede halkn ken-
disine teveccühü ile zengin oldu, mal çoald. Bir ara Musa Aleyhisselam
adam kaybetti, nerede olduunu aratrd, izine rastlayamad. Bir gün hu-
zuruna bir adam geldi. Yannda omuzunda siyah ip takl bir domuz vard.
Musa (a.s) adama: "Falancay tanyor musun?" diye kaybettii ahs sor-
du. Adam da: "Evet o, ite u domuzdur," dedi. Bunun üzerine Musa (a.s):
"Ya Rabbi, senden u adam ilk hâline döndürmeni istiyorum. Ta ki, ken-
diine bana niçin bu belann geldiini soraym," diye dua etti. O zaman
Allahu Teala, kendisine öyle vahyetti: "Ya Musa! Adem'in ve dier pey-
gamberlerin kulland söz ve nazlar ile bana dua etsen dahi (bu konuda)
duana icabet etmem. Fakat onu niçin bu hâle getirdiimi sana haber veri-
yim: O dini alet edip dünya topluyordu, onun için bana bu geldi."
buna ihtiyacmz yoktur. unu bilin ki, kim bizim u meclisimizde oturur da
insanlardan bu tür eyleri kabul ederse, kyamet, günü, elinde avucunda
hiçbir hayr olmadan Allah'n huzuruna çkar, dedi.
övgü ve ad yaylr. (O kadar mehur olur) Fakat Allah katnda bir sinein
kanad kadar kymeti yoktur. * 03
lmiyle dünyalk peine düen, dini kullanarak dünya mal yiyen, dün-
"Bir alimle konumak, dinlemekten daha sevimli ise, bu onun için bir
fitnedir. Hâlbuki, konumakta, süsleme, ekleme ve sahibinin hatadan
emin olamayaca eyler, sükutta ise, selamet ve ilim vardr. Baz alimler,
nin inceliklerini eref ve zenginlik sahibi insanlara layk görür, ona ihtiyac
olan (fakir halka) ilmini ehil görmez. Bu kimse de atein üçüncü tabaka-
snda azap görecektir. Alimlerden bazlar da kendi bana fetva için orta-
1 - ek ve üpheden, yakîne
2 - Riyadan, ihlasa,
3 - Dünyaya rabetten, zühde
4 - Kibirden, tevazuya
5-
'°4
Aclunî, Kefu'l-Hafa, No: 2549.
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER
Allahu Teala alimleri, dünyaya kar zühd sahibi, onu gözlerinde kü-
çük gören, ameli salih ileyip kamil imana sahip olan kimseler olarak ta-
ntm, dünya ehlini de, ona dükün olup gözlerinde çok büyüten tipler ola-
rak vasfetmitir. Ayet-i kerimede bu iki grup öyle anlatlmtr:
"(Karun) süs (ve debdebe) içinde kavminin karsna çkt. Dünya ha-
yatn isteyenler "Keke Karun'a verilen (u dünyann) bir benzeri de bize
verilseydi, dorusu o çok ansl (ve zengin) birisi, dediler.
Kendilerine ilim verilmi olanlar ise, Onlara öyle dediler: "Yazklar ol-
sun size! man edip iyi iler yapanlar için Allah katndaki sevap daha ha-
yrldr. Ona da ancak sabredenler kavuur."* 05
Yani, bu hikmet ve rahmete ancak, Karun'un sahip olduu ve süsle-
nip sükse yapt u dünya malna kar sabredenler kavuur, denmek is-
tenmitir.
105
Kasas 28/ 79- 80.
66 KÛTU'L-KULÛB
ibnu Mesud (r.a) demitir ki: "Kur'an, kendisiyle amel edilmesi için in-
dirilmitir. Siz ise, onu okuyup örenmeyi bir amel kabul edip (bu kadar
ile yetindiniz. leride öyle bir topluluk gelecek ki; onu mûsiki besteleri gibi
Baka bir sözünde de: "Onu düzgünce okurlar, onunla dünya mal
toplarlar fakat ahiretlerinde kendilerine faydal olacak ekilde olacak ekil-
de deerlendirmezler" denmitir.
(s.a.v) beraberdik. Bize önce iman, sonra Kur'an öretilirdi. Sizden sonra
bir kavim gelecek ki, onlara sahih, bir imandan önce Kur'an öretilecek.
Harflerinin hakkn verecek, (güzel okuyacaklar) fakat hüküm (ve edebini)
zayi edecekler. Birde: "Kur'an' biz okuruz, bizden daha güzel kim okuya-
bilir? Onu biz biliriz, bizden daha iyi kim bilebilir?'' diyecekler. Onlarn
Kur'an'dan nasipleri ite budur." Dier bir ifadede: "Onlar bu ümmetin en
erlileridir, " denmitir. 107
Sonraki alimlerin yani halefin önceki alimlerden yani seleften ald ri-
106
Bu konudaki bir rivayet için bkz: bnu Mace, Mukaddime, 9. Elbani, Sahihu bnu Mace. I, 38
107
Az önce Cündüp b. Abdullah'n rivayetinde ilk ksm geçti.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 87
"Dier bir ilim de zâhir ilimdir ki bu, dille (tedrisat ile) örenmeye da-
yaldr. Bu, Allahu Teala'nn, halk özerinde (mükellefiyeti ortaya koyan ve
onlar mesul tutan) hüccetidir,'109 buyurmutur.
"Benden iittii bir hadisi duyduu ekilde tebli eden kimseye Allah
rahmet etsin. Nice kimseler vardr ki, kendisi fakih olmad hâlde fkha
kaynak ve malzeme olacak ilim tar. Nice fkh (için malzeme) tayan
kimse vardr ki, onu kendisinden daha fakih (anlayl) kimseye tar (teb-
li eder).*"
«* Tevbe9/33.
109
Darimi, Mukaddime, 34; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1825; Münzirî, et-Terib, 1, 103.
1,0
Ebu Davud, lim, 10.
,n Ebu Davud, lim, 10; Tirmizî, lim, 7; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 437.
68 KÛTU'L-KULÛB
Rasûlullah (s.a.v) haber verdi ki, bazen fkh tayan bir kimse, ilmiy-
le amel etmedii zaman kalbiyle fakih olmaz. Bazen de fkh tebli ettii
kimse, onu iyice anlayp, gereince amel ederek, ondan daha anlayl
olabilir. Nitekim dier bir hadiste:
"Kendisine tebli yaplan nice kimseler, o haberi ilk iiten ve tebli ya-
pandan daha anlayl ve kavrayl olurlar,™ buyrulmutur.
Kendisine tebli yaplan kimse, onu güzelce anlayp, üzerinde tefek-
Peygamber (s.a.v) bu
kür ve tezekkür ederek onunla amel ettii için Hz.
kimseyi övmütür. Böyle olmasayd Efendimiz (s.a.v) onun bu hâlinden
övgüyle bahsetmezdi.
"Hiç üphesiz bunda, (diri ve anlayl) bir kalbi olan ve (hereyl le ha-
zr olarak) kulak veren kimse için bir öüt Çbret) vardr, 0114 buyrulmutur.
Yani, söz sahibini can kula ile dinledi, dinlediini kalbi ile müahede et-
ti, demektir.
olup ilim kabnz doldurun. lme oyun elence gibi basit eyleri kartrma-
yn; yoksa kalplerinizde ilme hürmet ve haya kalmaz."
Hâlil b. Ahmed demitir ki: "Kitaplarda bulunan ilim ilim deildir, ilim
1- Sabr,
2- Tevazu,
3- Güzel ahlak.
1- Akl,
2- Edep,
3- Güzel anlay.
1 - Hayet,
2- Huu,
3- Tevazu,
4- Güzel ahlak,
5- Zühd.
"Allah için huu sahibi olarak, O'nun ayetlerini az bir dünya meta kar-
lnda satmazlar."" 7
»• Fatr 35/28.
117
Al-i Imrân 3/199.
70 KÛTU'L-KULÛB
"Sen, Allah'tan gelen bir rahmet (ve merhamet) sayesinde onlara yu-
muak davrand n. Eer, kaba, (sert) ve kat yürekli olsaydn, muhakkak
onlar etrafndan dalp giderlerdi. Artk onlar bala (kendilerine müsa-
mahal davran) ve onlara Allahu'tan mafiret dile. lerde onlarla istiare
119
öf," buyrulmutur.
imrenenlere): "Yazklar olsun size! man edip saiih amel ileyenler için Al-
lah'n sevab daha hayrldr. Ona da ancak sabredenler kavuur," dedi-
ler.™
Bil ki alim, din konusunda bir mükilat olduu zaman ortaya çkar. Ari-
fe ise, insann kararsz kald üpheli eyler annda ihtiyaç duyulur. Ab-
dullah b. Mesud öyle demitir:
"üpheli iler ortaya çkp, mükilat vaki olduunda, hakk en iyi bilen-
ler, en alim olanlardr,™ buyurmutur.
1.8
Hcr 15/88.
1.9
Al-imran 3/159.
120
Kasas 28/80.
,21
Hakim, Müstedrek, II, 480; Tayalisî, Müsned, No: 376; Hatib, el-Fakîh vel-Mütefekkh, No:
746; bnu Abdilber, Beyani'l-lm, II, 43; Tabarani, el-Kebir, No: 10357; bnu Eb» Hatim, Tef-
siru l-Kur'anil-Azim, X, 3340 (Riyad, 1997); Suyuti, ed-Dürrül-Mensûr, VIII, 62-64; Heysemi,
Mecmau'z-Zevaid, VII, 260-261
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 71
122
öldürmede de ortaya çksa, cesareti sever.*
1 - Bidat ve dalâlet sahibi. Bu, sana kendi görü ve hevasna göre fet-
le ve dinin zâhirine göre aklyla ortaya koyduu kyas ile fetva verir. Bu
fetvann kesin doru olduunda da bir üphe vardr. Bu durumda onunla
üphe nasl giderilir?
müfti. Bu kimseye de marifetullah, kalp ve tevhidle ilgili bir üphe veya me^
,22
Beyhaki, K. Zühd, No: 954; bnu Asakir, Tarihu Dmek, Cilt: 52; shf: 138; No: 6121; Ebu
Nuaym, Hilye, VI, 215; Zebidi, thafu's-Sade, XIII, 198.
72 KÛTU'L-KULÛB
sele götürdüünde sana: "Bu, ahiretle ilgili bir hüküm ve ayba ait bir ilim-
Rabbe kar kullukta ihlas sahibi olmak, amelleri dünyevî heva ve heves-
lerden arndrmak ve kalbe bal dier amelleri tanmak, dinde fakih olma-
"Dinde fakih (derin bilgi sahibi) olmak ve savatan dönenleri uyanp kaz
etmeleri için, sizden bir topluluk geride kalsn* 23 ayetindeki inzar ve tahzir,
(uyarp korkutma) bunu icabettirmektedir. Hem, Rasûlullah (s.a.v) de:
Sahabe-i Kiram da: "Biz önce iman, sonra Kur'an' örendik iman-
mz artt," demilerdir. Bu yakîn sayesinde hidayetin artmas ve müminle-
rin iman noktasnda ilerlemeleridir. Nitekim ayet-i kerimelerde imann art-
ve bütün nifak çeitlerinden arnm, hâlis bir imanla oluan tevhidin neti-
cesidir. Hem o, bir yönüyle de farzlarla ilgilidir. Hiç üphesiz farzlarn ba-
nda ihlas gelmektedir. Bunun dnda kalan ve bahsi geçen zata sevdi-
rilen fazladan ilimler ve garib anlaylar ise ancak, dier insanlarn ihtiyaç-
laryla ve meseleleriyle ilgilidir. Aslnda ilk anda onu ilgilendirmemektedir.
Hem bu ilimler, kendisine farz olan ilim ve amellere kar bir perde olmak-
ta ve onlardan alkoymakta, o gafil de, asl faydal ilmin hakikatini çok az
bilmesinden dolay, kendisine gerekli olan eyleri brakp, insanlarn ihti-
yac olan ilimleri tercih etmekte, nefsine ho ve güzel geldii için onlarn
peine dümekte, onlarn acil dünya meseleleri ve fetvalar ile urap
kendisinin Yüce Rabbinden elde edecei manevî nasibi ve dünyadan hem
daha hayrl hem de daha devaml olan ahireti için çalmamaktadr.
Halbuki onun sonunda gidecei ve ebediyyen kalaca yer ahirettir.
yaknl amel sahipleri elde etmi, Allah'n rzsan gerçek ilim ehli kazan-
mtr. Fakat, ona hiçbir ey kalmam, bakasnn kazanc ve nasibi ona
fayda vermemitir.
üphesiz Allahu Teala, her amel için bir amil, her ilim için bir alim tak-
dir etmitir. Onlarn herbiri kitapta yazlan ve kendilerine takdir edilen na-
siblerine kavuurlar. Herkes kendisi için yaratld eyi kolay iler ve onun
peinde gider. Her iki taifenin arasnda verilecek kesin hüküm budur.
74 KÛTU'L-KULÛB
milerdir: Birisi, tevhid nedir? Dieri de, tevhid nasl örenilir ve ona nasl
ulalr?
ehadet, iin hakikatine ulam bir marifet deildir. Naklettii haberin asl
manasn müahede edip de anlatmamtr. Onun yapt sadece, ilme
dayal bir rivayetle, hadis ve haberleri nakletmekten ibarettir. Yapt na-
killerde derin bir fkh bilgisine de sahip deildir. Bunun için Rabbinden ge-
len bir delil üzere hareket etmemektedir ve her yaptn tasdik eden bir
ahidi de yoktur. Zührî: "Bana bu haberi falanc rivayet etti. O, ilmin kaby-
d," derdi, fakat: "Alim birisiydi" demezdi.
Malik b. Enes demitir ki: "Tabiûn'dan yetmi tane eyhe (büyük za-
ta) ulatm. Onlarn bir ksm abid, bir ksm duas makbul salih, bir ksm
da dua ve bereketiyle yamura kavuulan veli kimseler idi. Onlardan hiç
Yine mam Malik öyle demitir: "bnu ihab ez-Zührî ya genç oldu-
u hâlde ilimde bizden öndeydi. Kendisinden ilim almak için bana topla-
LMN FAZLET , KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 75
lara fetva vermesi doru olur mu?" diye soruldunda: "Hayr" dedi. "kiyüz
bin hadis yazar (ve ezberlerse) fetva vermesi doru olur mu?" diye soru-
lunca, yine: "Hayr" dedi. "Üçyüz bin hadis yazan için ne dersiniz?" dendi-
inde: "Olabilir, doru fetva verebileceini ümid ederim," demitir.
yordu:
konu. Hiç üphesiz bu durumda sözün insanlara bir ifa olur. Eer tabip
olmadn hâlde, tabibim diye ortaya çkmsan, Allah akna bundan vaz-
geç; (ehliyetsizliin ile) bir müslüman öldürme."
,27
Ebu Davud, lim, 10; Tirmizî, lim, 7; bn Mace, Mukaddime. 18.
76 KÛTU'L-KULÛB
mam olacak ki kendi kendine: "Vallahi ben doktor deil, ancak doktor
mitir:
"Kim tbb bilmedii hâlde, gerçek bir tabibmi gibi tedaviye kalkar da
hastas ölürse, açt zarar tazmin eder.™
bnu Abbas, kendisine bir mesele sorulunca: "Bunu Saîd b. Müsey-
yeb'e sorun" derdi.
dedi. Bunun üzerine Hasan- Basrî; onun rivayet ettii hadisleri tek tek
açklamaya balad. Bize rivayet ettiiniz birinci hadisin tefsiri öyle öyle-
dir, ikincisininki böyledir, diyerek rivayet edilen bütün hadislerin tefsirini
yapt. Biz onun güzel hfz ve hadis bilgisinin yahut hadis ilminin ve erhi-
nin bu derece olduunu bilmiyorduk. Buna biz de hayret ettik. O zaman
Sahabî yerden bir avuç çakl ta alp bize doru att ve: "Aranzda böyle
bir alim varken bana neden ilimden soruyorsunuz?" dedi.
128
Ebu Davud, Diyet, 23; Nesaî, Kasame, 41 bnu Mace, Tbb,
; 16.
LMN FAZLET, KI8IMLARI v ALMLERN DERECELER 77
Nitekim bir haberde: "lim bir nurdur. Allahu Teala onu sevdiklerinin
Bu iiim bazen ayn seviyedeki ahslar arasnda bir fazilet sebebi olur.
sonra gelen genç kimselere verilmi olur. Çou zaman ilim tevazu sahibi
kimselere bir eref payesi olarak ikram edilir. Bununla onlarn durumuna
dikkat çekmek ve insanlarn onlar yüceltip hürmet etmelere istenir. Nite-
Nur kalbe atlnca, kalp ilimle geniler, yakîn ile nazar eder, dil haki-
kati beyan eder. Bu, Allahu Teala'nn dostlarnn kalbine yerletirdii hik-
'*»
Kasas28/5.
130
ad 38/20.
131
Bakara 2/269.
132
En'am 6/125.
78 KÛTU-L-KULÛB
"Allah'n hidayet nuru kalbe atlnca kalp açlr ve geniler, " buyurdu.
"Bunun bir alameti var mdr?" diye sorulunca da:
ebediyet yurdu olan ahlrete yönelmek ve baa gelmeden önce ölüm çin
hazrlanmaktr,* 33 buyurdu.
kî olduunu zikretmitir.
görüün nedir?" diye tekrar sordum. Ebu Musa: "O cennettedir," diye ce-
vap verdi. bnu Mesud: "Sorunu tekrar sor, emir soruyu anlamad herhâl-
de" dedi. Soru sahibi de üçüncü kez ayn soruyu sorunca Ebu Musa yine:
"Cennetedir," diye cevap verdi. Sonra bnu Mesud'a dönerek: "Bende
bundan baka cevap yok, bu meselede sen ne diyorsun?" diye sordu. b-
nu Mesud: "Ben böyle söylemiyorum," dedi. Peki ne diyorsun?" diye so-
runca, bnu Mesud: "Eer Allah yolunda öldürüldü ve bu ölüü hak üzere
oldu ise o zaman cennettedir," dedi. Bunu duyan Ebu Musa: "Doru söy-
133
Hakim Müstedrek, IV, 31 1; Beyhaki, K. Zühd, No: 974; Suyutî, ed-Oürrü'l-Mensur, VII, 219.
LMN FAZLET, KI8IMLABI v ALMLERN DERECELER 79
kilde tecelli eder. ilâhî tecelli sadece bir sfata ait deildir. Onlarn tek bir
zuhur ekli de yoktur. Onlar bizim bildiimiz keyfiyetin dnda zuhur eder.
lâhî sfatlarn tecelisinin ifade ile anlatabileceimiz bir keyfiyeti ve unun
gibidir diyeceimiz bir benzeri yoktur. Bu anlay da müahade ehli, mu-
karrabûn makamna çkm kimselere aittir. Bunlar, gerçek sddk olanlar
sfat yoktur. nsan ilahi sfatlar srf aklyla aratrp kendi görüüyle açk-
lamaya giderse, tebihe girer. Yani Yüce Allah' varlklara benzetir. Yahut
ilahi sfatlar hepten iptal eder, ortadan kaldrr. Her ikis de yanltr.
marifet ilmini, kalplerin basiret ve tasfiyesi ile ilgili fkh ve muamele ilimle-
nüp gitti. Hasan- Basrî'ye bir ey demedi, onu mescitten çkarmad. Da-
ha sonra bnu Ömer Hasan- Basrî'nin mesciddeki meclisine geldi. Orada
baka kssacy kssa anlatrken buldu. Emniyet amirini mescide gön-
bir
dererek onu mescitten çkarmasn istedi. Görevli gelip adam dar çkar-
d. Eer kssa meclisi zikir meclisi gibi olsayd ve kssac da alimlerden ka-
80 KÛTU'L-KULÛB
bul edilseydi, ibnu Ömer vera/takva ve zühd sahibi bir kimse olarak onla-
r mescitten çkarmazd.
"Duada sesi yükseltmek ve dua edeken elleri ileri doru uzatmak bi-
dattir," dedi.
dedi."
"Bir zikir meclisinde bulunmak, bin rekat nafile namaz klmaktan daha
faziletlidir. Bir ilim meclisinde bulunmak, bin hasta ziyaretinden ve bin ce-
Seleften birisi demitir ki: "Bir zikir meclisinde bulunmak, on tane ba-
tl (bo ilerle geçirilen) meclisin günahna keffaret olur."
Atâ ise öyle demitir: "Bir kere zikir meclisinde bulunmak, yetmi ta-
si ban yüzünü kapatarak aralarna girip onun sözlerini dinlemek için ar-
kalarna kendini gizlemiti. Hasan- Basrî onu görünce: "Be adam sen bu-
rada ne yapyorsun? Biz buraya ancak bu ilimlerden anlayan kardeleri-
mizle toplanp müzakere ediyoruz," demitir.
134
Ahzab 33/35.
135
Zebidi, thaf, I, 150-151. Benzer rivayetler için bkz. Münzirî. et-Terib, l, 97, 98.
Hasan- Basl, bahsini yaptmz bu ilimlerde bizim imammzdr. Biz,
onun izini takip ediyor, yoluna tabi oluyor, onun ile aydnlanyoruz.
Biz, Allahu Teala'nn izniyle bu ilmi, Hasan- Basrî'ye kadar uzanan bir Sil-
sile ile, bir imam dierinden alarak örendik. O, Tabiûn neslinin en hayr-
llarndan idi.
biraz emzirmitir.
masna benzerdi. Hz. Osman b. Affân ve Hz. Ali'ye ayrca onlarn devrine
yetitii Aere-i Mübeereden hayatta kalanlar gördü. Sonra Hz. Osman
zamanndan itibaren hicrî 27. seneden yetmi küsüre kadarki zaman için- 1
de yaayan pek çok sahabiyi gördü. Ayrca Allah Rasûlü'nün (s.a.v) asha-
bndan Basra'da en son vefat eden Enes b. Malik, Medine'de Sehl b. Sa'd
es-Sa'dî'yi, Mekke'de Ebu't-TufeyPi, Yemen'de Ebyad b. Cemâl el-Mazi-
(s.a.v) görmü hiç kimse hayatta kalmad, hepsi ahirete irtihâl etti. Hicri IIO.
Kadnn bir tanesi, "Allahu Teala u ii bana nasip ederse, kendi elim-
le eirdiim ipten bir elbise dokuyacam ve onu Basra'nn en hayrl in-
sanna giydireceim," diye bir nezirde bulundu. Nezri yerine gelince, dedi-
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 83
Hasan- Basrî bu ilmi belirli prensiplere bal olarak ilk defa ortaya ko-
yan, ondan açkça bahsedip ince manalarndan konuan, nurlarn yayp
üzerindeki perdeyi açan bir kimse idi. Bu konuda (marifet ve tevhid ilmîn-
dum," demitir.
Bir defasnda da: "Kesin olarak bildim ki erri tanmayan hayr da ta-
nyamaz" demi. Baka bir sözünde ise: "nsanlar, Allah Rasûlüne: "Ya
Rasulallah! uu ileri yapanlara ne karlk vardr?" diye amellerin fazi-
leri ona soruyorlar, özellikle ona öretilen ilim konusunda kendisine müra-
caat ediyorlar, münafklarn durumunu sorup, Allahu Teala'nn isim ve s-
fatlarndan bahsedip hallerinden haber verdii kimselerden hayatta kalan
olup olmadn örenmek istiyorlard. O da hayatta olan münafklarn is-
anlatlmas uygun olan eyleri bildiriyor, haber vermesi caiz olmayan ey-
leri ise geçip bu konuda kendisinin mazur görülmesini istiyordu. Bu sebep-
le, Hz. Ömer, Huzeyfe bir cenazede bulunursa, onun namazn klar, eer
Huzeyfe'yi cenazede göremezse, bir bahanesini bulup o da cenaze na-
mazna katlmazd.
Huzeyfe'ye "sr sahibi" denirdi. Rasûlullah'n (s.a.v) ashabna bir ilmî
mesele sorulunca: "Sr sahibi aranzda iken bunu niçin bana soruyorsu-
nuz?" diyerek, Huzeyfe'ye iaret ederlerdi.
Bize kadar ulaan bir rivayete göre, Enes b. Malik, Rasûlullah (s.a.v)
bahsederdi.
b. Revâha O'nun yerine geçer, insanlar etrafna toplanr, onlara Allahu Te-
Terîb, I, 295.
LMN FAZLET. KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 85
"iman" ismini vermitir. Çünkü imanî ilim, imann vasfdr. Arapça'da bir
den çkp mescide girdi. Mescidde iki meclis gördü. Meclisin birisindekiler
retle):
137
Bkz. Ebu Nuaym, Hilye, VI, 95; Ali Muttaki el-Hindî, Kenzu'l-ummâl, III, 438 (h. no: 7337).
138
Yusuf 12/84.
139
Darimi, Mukaddime, 32; et-Tayalisî, Müsned, 398 (No: 2251); bn Mace, Mukaddime, 17.
86 KÛTÜ'L-KULÛB
larn anlatyor ve dua ediyorlar, dierinde ise, ilim ve amellerin fkhî hü-
kümleri hakknda konuuyorlard. Ben dua edenlerin yanna gittim ve hal-
dedi.
nin mana ve tecellilerini görür. Bu hâl ise, imann kemali ve hakikati olan
"Onlarn gözleri, zikrime kar bir perde içindedir (zatma ait tecellileri
müahede edip beni zikredemezler).**3
Demek ki, kimin O'nun zikrine kar gözü ve gönlü açlmsa o, zikre-
140
Tirmizî, Deavaî, 9; Hakim, Müstedrek, I, 4S8.
141
Muhammed 47/19.
142
Hûd 11/14.
143
Kehf 18/101.
I LM N FAZLET, KISIMLARI VI ALMLERN DERECELER 87
•Her kim de tautlan (batl lah ve pullan) inkar eder ve Allah 'a man
ederse* 14*
mek için) beni bir zikir meclisine götürmeni istiyorum," dedi. Ben de:
sun?" dedi. Ben de: "Evet, bize göre öyle!" dedim. Bunun üzerine arkada-
m: "Ben ondan ancak halkn zikrini duyuyorum, Allahu Teala'nn zikri ne-
rede kald?" dedi. Sonra bir müddet bekledi. Bu arada adamdan, marifet
oturmam uygun deildir, çünkü benim bunlar dinlemeye hiç niyetim yok!"
dedi. Ben: "nsanlar çineyip geçmeye haya ederim, sen nasl uygun gö-
rüyorsan öyle yap," dedim. O da kalkt ve insanlarn omuzlarndan atlaya
144
Kehf 18/24.
«« Bakara 2/256.
88 KÛTU'L-KULÛB
Ibnu Avn demitir ki: Ibnu Sîrîn'ln yanma gittim, bana: "Bu gün ne ol-
du, ne haberler var?" diye sordu. Ben de: "Emir (halife) kssaclara, insan-
A'me, bundan daha ileri bir davran sergilemitir. öyle ki: Bir defa-
snda Basra'ya gitmiti. Orann yabancsyd. Bir camiye girdi, içeride ks-
sa anlatan bir adam gördü. Adam halka: "Bize A'me Ebu hak'tan ha-
ber verdi. Yine bize A'me Ebu Vaîl'den nakletti..." eklinde rivayetlerde
bulunuyordu.
duyunca, kssacdan ayrlp onun etrafna toplandlar ve: "Ya Eba Muham-
med, bize (hadis ve fkh) naklet," dediler.
Ziyad en-Nemirî demitir ki: Enes b. Malik'e geldim. Bir zaviyede bu-
lunuyordu. Bana: "Biraz kssalardan bahset," dedi. Ben: "Nasl olur, insan-
lar kssann bidat olduu görüündedir!" dedim. O da: "Allahu Teala'nn
zikrine ait olan bir ey bidat olmaz" dedi. Bunu duyunca ben de kssa an-
latmayabaladm. Kssalarm ve amin demesini umarak duam çoalt-
maya baladm. Ben kssa anlatyorum, o da (dua mahiyetinde sözler ge-
çince) amin diyordu." Onlar.duay kssalar eklinde nakledip "amin" diyor-
lard.
meclislerdir," demitir.
Vehb b. Münebbih el-Yemanî demitir ki: "çinde ilim alnp verilen bir
meclis, bana, o kadar vakitte namazla megul olmaktan daha sevimlidir.
Belki insanlardan birisi, (ilim meclisinde) bir kelime duyar da ömrünün ka-
lan günlerinde ondan istifade eder."
Malik b. Dinar da: "nsanlarn çou dünyada göçüp gitti, fakat ondan
hiçbir koku tadamad. Kendisine: "O nedir?" diye sorulunca, "Marifetul-
lah/Yüce Allah' tanmaktr" dedi ve u manadaki iiri okudu:
Yahya b. Muaz er-Razî ise öyle demitir: "Dünyada öyle bir cennet
vardr ki, ona giren baka hiçbir eye arzu duymaz ve hiçbir eyden de
ürkmez." Kendisine: "O hangi cennettir?" diye sorulunca: "Marifetullah/Yü-
ce Allah' tanmadr," demitir.
mez.* AS
'« 9
En'am6/59.
92 KÛTU'L-KULÛB
bâtn sahibi kimseler kurarlard. Onlar ahiret alimi ve dini gerçek manada
anlam kimselerdi. Allahu Teala bir ayet-i kerimede bu alimlerin vazife ve
'Onlarn her kesiminden bir grup dinde (dini ilimlerde) geni bilgi elde
Allahu Teala, ayet-i kerimede kalbin sfat olan fkh (derin anlay) ve
bu fkh sebebiyle oluan korkuyu (ilâhî hayeti) birarada zikretti. Akln il-
mi, zâhir ilmine dahildir, Allah' bilmek/marifetullah ise yakîne dahildir. Ni-
^Onlar ancak alim olanlar anlar * sz buyurarak, akl ilmin bir vasf yap-
mtr.
Rasûlullah (s.a.v) ilmin örenilmesini emrettii gibi, yakînin örenil-
"lim taleb etmek farzdr" sözü, herkese aittir, "yakîni öreniniz" sözü ise
«o Tevbe 9/122.
,51
Taberanî, el-Mucemu'l-Kebîr, No: 8544; Beyhakî, uabu'l-man, No: 48); Hatîb, Tarihu Ba-
dat, XIII, 226; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, I, 57
,52
Ankebut 29/43.
153
Bkz. Ebu Nuaym, Hilye, VI, 95; Ali Muttaki el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, III, 438 (h. no: 7337.
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 93
Demek ki, kimin hereyi iiten Allahu Teala ile iiten ve onunla müa-
hade eden bir kalbi varsa o, ilâhî hitab anlar ve duyduu hakikatlere ica-
bet edip Hakk'a yönelir.
«
bir makamdr. nzar edici kimse ancak korkutan kimsedir. Korkutan ise
Fkh ve anlay ayn manada iki isimdir. Arapça'da: "Bu meselenin fa-
154
Darimî, Buyu", 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 227, 228.
155
Ebu Ya'la, Müsned, No: 1586; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, I, 175.
158
A'raf 7/179.
(
157
Tevbe 9/122.
ü KÛTU'L-KULÛB
Allahu Teala, tarafndan kula nasip ettii ince anlay ilim ve hikmet-
ten daha faziletli yapm, bu tür anlaylar zâhiri ilimlere dayal kaza ve
hükümlerin üstünde tutmutur. Bunu u ayet-i. kerimeden anlyoruz:
Allahu Teala Hz. Süleyman'a (a.s) ayr bir anlay verdiini ve bu sa-
yede,babasnn verdii hükümden daha güzel ve isabetli hüküm ortaya
koyduunu ve bununla ayr bir fazilete sahip olduunu beyan etmi, ikisi-
ne beraber verdii hüküm ve ilimden sonra, ondaki bu nimeti özel olarak
di. O bunu, nazm hâlinde söyledii bir sözünde öyle ifade etmitir.
Kim alim olursa, onun malumat ve bilgisi Allahu Teala olur. Bu durum-
da ondan daha faziletli kim olabilir? Ve bu ilimden daha kymetli ne olabi-
lir? Çünkü her ilmin kymeti ihtiva ettii malumata göredir. Her alimin de-
eri de ilminin çeidine göre farkldr.
,M Enbiyâ 21/79.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 95
Rivayet edildiine göre, Hz. Ömer vefat ettiinde, bnu Mesud: "Ger-
çekten ben bu adam seviyorum, onunla birlikte ilmin onda dokuzu gitti,"
Çünkü Allahu Teala ayeti kerimede kamil müminlerin duasn beyan eder-
ken onlarn:
159
Hucurât 49/13.
'* Furkân 24/74.
96 kOtu-lkulûb
ler kimlerdir?" diye sorulunca da: "Dinini alet edip dünya mal yiyenlerdir,"
karln vermitir. Dier bir sözünde de: "üpheli ve kark ilere bula-
an, (haram yolla) dünyay talep eden ve ehvetlerine dalan kimselerdir,"
demitir.
"Ya Eba Said! Dier fakihler bu konuda senin söylediinin zddn söy-
lüyorlar," deyince, Hasan- Basrî: "Ey Ferkadçik! Annen seni dourmaz
olayd. Sen hiç u gözlerinle gerçek fakih gördün mü? Gerçek fakih, dün-
kimsedir," demitir.
Bana, Bir ile MansurAmmar arasnda geçen bir çok güzel hikaye
b.
yordu.
Bana nakledilen bir habere göre: Nasr b. Ali el-Cehdamî, birgün mi-
lerin toplanmasn emretti. Ben gizlenmeyi uygun buldum" dedi. Bir onu
yanndan kovdu ve:
"Bizden uzakla. Emir eline bir tiken ald, bize de batrma yaralamak
için seni bizim üstümüze att," dedi.
lunu tanyanlar bu ilere talib oldular. Selef alimleri, zikir meclisleriyle ks-
saclar n meclislerini birbirinden ayryor, gerçek alimlerle mütekellimleri,
dile dayal ilimle kalbin (derin anlayn), yakîn ilmiyle akl ilmini ayr ayr
deerlendiriyorlard. Çünkü alim ile kssac arasnda fark vardr. Alim ken-
Bu ayeti kerimede iki mana vardr. Birincisi; zikir ehli Allahu Teala'y
Ehl-i Beyt kanalyla rivayet edilen bir hadisi erifte, Rasûlullah (s.a.v)
öyle buyurmutur:
Bu durum da dört kii sevap alr: 1- Soruyu soran, 2- Cevap veren, 3- Din-
leyen, 4- Onlar seven.* 64
162
Tabarani, el-Evsat, No: 5361; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, I, 164; Ali Muttakî, Kenzu'l-Um-
Baka bir defasnda da: "Alimin, kendisine sorulan her soruya (tam bi-
lip bilmeden) cevap vermesi ilmin (kymetini) giderir," demi, böyle yap-
makla alnacan ve uygun olmayan yer ve zamanda kullan-
ilmin hafife
bi olur. Çou zaman da cevap vermek farz olur. Böyle bir durum gideril-
Rasûlullah'n (s.a.v):
165
Kasas 28/11.
100 KÛTU'L-KULÛB
'Kime (bildii) bir limden bir mesele sorulur da (herhangi bir zaruret
nsann bir eye kendiliinden balamas gizli bir ehvetten yani airi
istekten kaynaklanmaktadr. ehvet/ar hrs ise dünyaya ait bir eydir.
mam Malik'e bir adam anlatlnca: "O, eer kendisine sorulmadan ön-
ce konuma hastal olmasayd iyi bir adamd," demitir. Bir defasnda
da: "Fena saylmaz, iyi bir adamdr, ancak bir aylk sözü bir günde konu-
ur," demitir.
öyle demitir:
"Yiyecekleri ihtiyaçlar ölçüsünde, konumalar zaruret olduu kadar-
Ebu Musa el-Earî ve bnu Mesud demilerdir ki: "Kime ilimden bir
mesele sorulsa, bildii cevab versin, bilmiyorsa, sükut etsin. Yoksa, mü-
tekelliflerden (ehli olmad iin altna giren ve ii kartranlardan) yazlr
ve dinden çkar."
166
Ebu Davud, lim, 9; Tirmizî, lim, 3; bn Mace, Mukaddime, 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II,
263, 305.
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 101
daha faziletli ve hataya dümene kar daha emniyetlidir. Yerini (ve ehli-
"Cennet sana mübarek olsun! Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte cihad ettin ve
Allah yolunda öldürüldün..," deyince, Rasûlullah (s.a.v):
Kim, kendisine sorulmakszn ortaya bir ilmi mesele atar ve ehli olma-
yanlara onu yaymaya/anlatmaya çalr da anlatt kabul görmez ve ho
karlanmazsa, kendisi sorumlu olur ve muhatabnn ters hareketinin me-
suliyeti onun üzerine olur. Çünkü o, ilmin ortaya çkmasnda yanl bir tu-
Çünkü o, sorulan bir sualin cevabn ortaya koymutur. Bunun için, bu ilim-
lerde söz sahibi olan Selef alimleri, kendilerine bir ey soruluncaya kadar
Ebu Muhammed demitir ki: "Alim yerinde oturur ve sükut eder. Kalbi-
ni Mevtasna açar arzeder. Huzurunda güzel bir ekilde boyun büküp ken-
disine doruyu ilham etmesini ister. Bu durumda, ona hangi mesele sorul-
sa, Mevlasnn kendisine açt (ve ilham ettii) ekilde cevabn verir."
Alimlerden birisi demitir ki: "Alim, ancak, kendisine bir mesele sorul-
,67
Tirmizî, Zühd, 11 ; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4017; Ebu Nuaym, Hilye. V, 56.
102 KÛTU'L-KULÛB
bireyler anlatan bir adam yanna urad. (Adam biraz dinledikten sonra,
onun iin ehli olmadn ve sözlerinin de gereksiz olduunu anlaynca:
"Bu adam: "Ey insanlar beni tanyn demek isityor," dedi.
Ebu Hafs en-Neysaburî demitir ki: "Gerçek alim ancak kendisine di-
dunuz?" derdi.
lar, eer uygun görürseniz, terif ediniz" ricasnda bulundular. Mescit, evi-
nin kapsnn üstündeydi. Yanlarna çktktan sonra, haberciye: "Bunlar
kimdir?" diye sordu. O da falanc, filanc diyerek isimlerini sayd. Bunun
üzerine Cüneyd: "Bunlar benim (hususi sohbetime katlacak) ashabm de-
ildir. Bunlar umum meclislerde oturacak kimselerdir," dedi ve geri döndü.
Cüneyd onlar özel ilim ve sohbetine ehil olmayan umum halk olarak gör-
vetine tercih eder. Bu, onlar için bir bereket olur. Eer böyle kimselerle
karlamazsa, halvetine baka bir eyi tercih etmez. Yoksa hâlvethane,
tembel kimselerin çöreklendii bir yer oluverir.
meclis kurmak, ashab için yaplr. Soru sorup cevap almak avamn iidir.
"
104 KÛTU'L-KULÛB
Bu ilmin ehline göre, marifet ilmi seçilmi özel bir ilimdir, onu ancak
seçkin kimselere anlatmak uygun olur. Havas/seçkin insanlar ise pek az-
dr. Onlar bu ilmi ancak ehline anlatyor ve ehlini bulunca anlatmay ken-
dilerine vacip görüyorlard.
Nitekim Hz. Ali bir sözünde onlar öyle tantmtr: "Onlar ilimlerini
Kim de onu ehlinden esirgerse zulmetmi olur. üphesiz hikmetin bir hak-
k olduu gibi, onun bir ehil, bu ehlinin de bir hakk vardr. Öyleyse herke-
se hakkn ver,* 69 buyrulmutur.
Yahya b. Muaz derdi ki: "Herkesin nehrine göre elini daldr (onun ka-
pasitesini iyi bil) ve onu kendi barda ile sula/alaca kadar ilim ver."
168
Darimi, Mukaddime, 34; bnu Abdilber, Beyani'l-lm, 1, 109.
169
bnu Abdilber, Beyani'l-lm, I, 1 10.
170
Abdurrezzak, Musannef, II, 257; bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt: 47, shf: 458, (Beyrut, 1997),
ibnu Abdilber, Beyani'l-lm, I, 110
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER
düm öyle dediini iittim: "Her eyin Allahu Teala katnda bir hürmeti (ko-
runmas gereken edeb ve kymeti) vardr. Hürmeti çok büyük olan ey-
bir
lerden birisi de hikmettir. Kim onu ehli olmayan kimselere verirse, Allahu
Teala ondan bunu hesabn sorar hakkn ister. Allah kimden hak talep
ederse, onun hasm olur."
Seleften birisi demitir ki: "Bir kimse (kendiliinden ilim vermek ve ha-
dis rivayet etmek için mescitte) bir diree yasland veya kendisine soru
sorulmasn arzulad zaman onun meclisinde oturma."
nsann kendisinden bir ey sorulmasn istemesi uygun deildir. Geç-
mite bu ilim sahiplerinin meclisinde otuz kii, hatta yirmi kii bulunduu
görülmezdi. Ancak nadiren bulunur, onlar da devaml olmazd. Meclisle-
rinde ancak dört ile on aras, bazen de on küsür insan bulunurdu. Bunun
yannda, kssaclarn ve vaizlerin meclislerinde ise, yüzlerce kii toplanr-
tapeder.
Dil zâhiri bir azadr, mülk alemindedir ve zâhiri ilmin (ifade) kayna-
dr. Kalp ise meleküt hazinelerindendir ve bâtn ilmin kapsdr. Buna gö-
re, bâtnî ilmin zâhir ilme üstünlüü, meleküt aleminin mülk alemine, veya
kalbin dile üstünlüü gibi olmaktadr.
Bir b. Haris derdi ki: "Bize falanc anlatt, bize filanc haber verdi," gi-
Baka bir defasnda da: "(Gereince amel etmeden, srf) hadis (nak-
liyle uramak, sahibi için) ahiret az deildir," demitir.
Yine o, demitir ki: "Bir adam: "Falanc bize nakletti", "filanc bize ri-
vayet etti" gibi sözleri söylediini iitirseniz o ancak: "Bana yer açnz, ge-
nilik salaynz," demek istiyordur.
Ebu Süleyman ed-Dârânî demitir ki: "Kim evlenir, yahut hadis yaz-
makla urar veya geçim derdine düerse o kimse dünyaya meyletmitir.."
Ayn zat:
"Eer biz sana (Hak yolda) sebat vermi olmasaydk, az kald onlara
meyledecektin.* 72 ayetinin tefsirinde öyle demitir: "Eer biz sana mari-
fet ilmiyle sebat vermi olmasaydk, aklî ilimlere yanap (onlarla yetine-
cektin)."
,7 >
Kalem 68/49.
,7Z
Isra 17/74.
m sra 17/80. •
108 KÛTU-L-KUIÛB
"Haber yani itmek, bizzat görmek gibi deildir." Hadis, baka bir la-
fzda: "Haber alan, bizzat gören gibi deildir,™ eklinde ifade edilmitir.
"Onlar mal ve evlat çokluu ile övünmek oyalad. Keke yakn bir ilim-
75
le bilserdi* ayetini tefsir ederken: "Yakîn gözle görmek gibidir,"buyurdu-
unu rivayet etmitir.
Haber yani nakil yoluyla elde edilen ilme bazen zan ve üphe girebi-
lir. Müahede ise zann ortadan kaldrp üpheyi yok eder. Nitekim ayet-i
kerimede:
mesi, kalp için bir tespit yani takviye oldu. Kalbin görmesi yakîn hâlidir ve
(ancak müahedeye ulam bir) kalp sahibi, yakîn ehlidir. Rasûlullah
(s.a.v) öyle buyurmutur:
Demek ki, yakîn ilmi sahibini dier bütün ilimlerden müstani klar/on-
lar aratmaz. Çünkü yakîn ilmi, ilmin hakikati ve özüdür. Dier bütün ilim*
' 7*
Hakim, Müstedrek, II, 380; bnu H.bban, Sahih, No: 6213; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 215.
m Tekasür 102/1-5.
178
Ebu Nuaym. Hilye. I. 16.
177
Saffat 37/11.
178
Nisâ 4/127,176.
179
Necm 53/11.
180
Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 308; Zebidî, thafu's-Sade, IX, 131-132.
LMN FAZLET, KISIMLARI V ALMLERN DERECELER 109
ler ise yakîn ilminin yerini tutamaz. Hem tevhid ve iman ilminde üpheye
düürecek eyleri bilmeye ve yakîni elde etmeye olan ihtiyaç, fetva ve di-
geçmez.™
Marifet ilminin karsndaki durumu da böyledir. Allahu
dier ilimler
Teala'y bilmek, dier bütün ilimlere bedel olur. Dier ilimler ise marifetul-
lahn yerine geçemez. Çünkü Allahu Teala'y tanyann dier eylere ha-
ceti kalmaz. Hem bütün ilimler O'nun bilgisi dahilindedir. Yakîn ilminin ö-
rettii de Allahu Teala'dr. Bu durumda, onun dier ilimlere üstünlüü, Al-
Baka bir ayeti kerimede ise, Allahu Teala Rasulüne daveti emretmi
ve kendisine davette kendisine tabi olanlar da ortak yapmtr. Ancak ba-
siretîe deil. -Ayette öyle buyrulmutur:
Nahl 16/125.
110 KÛTU'l-KULÛB
ehli olanlardr."
ci-
den ve onlarn akl dant bir kimse idi. Ebu Hüseyn b. Ebi'l-Verd'le ara-
larnda samimi bir kardelik vard. Ebu Hüseyn ise, marifetullah ehli biri-
,<w
Yusuf 12/108.
185
Nisa 4/69."
186
Zümer 39/69.
187
Maide 5/44.
188
Zebidi, thafu's-Sade, I, 109-1 10. (Burada u kayt vardr: Hadisi Ebu Nuaym "el-Alimu'l-Afif
adl eserinde, zayf bir senetle bnu Abbas'tan rivayet etmitir.
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER
terketti. Sonra, bir ahitlik konusunda yanma girmek zorunda kald. Yan-
yana geldiklerinde bnu Ebi'l-Verd kad smail'in omuzuna vurarak: "Ya s-
mail ilim seni bu yere oturttu. Hiç üphesiz cehâlet ondan daha hayrldr,"
dedi. Kad smail ridasn yüzüne koyarak alamaya balad, öyleki ridas
ya içinde kald.
Zâhir alimleri yeryüzünün ve mülk aleminin süsüdürler. Bâtn alimleri
Alimlerden birisi demitir ki: "Allahu Teala dili yaratnca: "Bu, benim
haberimi anlatan (ve akla izah eden) bir azadr. Eer bana sadk kalr (ya-
lan söylemezse) onu (azaptan) kurtarrm," derdi. Kalbi yaratnca da: "Bu,
benim nazar mahâllimdir, eer benim için saf ve temiz olursa, onu (nurum
ile temizleyip) sâfi yaparm," dedi.
Sonraki alimlerden birisi demitir ki: "Cahil; ilim ile, alim hüccet (delil)
Ariflerden birisi de öyle demitir: "Zâhiri ilim hüküm, bâtnî ilim ha-
-Ya Eba Abdullah, sen bunca ilmin ve fkhnla gidip u bedeviye me-
sele soruyorsun, bu uygun mudur?" diye sorulunca, mam:
112 KÛTU'L-KULÛB
"Allahu Teala'dan affm ister O'na tövbe ederim" dedi. Bundan son-
ra, bir hastalkla karlanca: "Allahm! Benim hayrm, sevdiim eyde
yap," derdi.
Hâlbuki bu zatn onlar gibi güzel ilmi ve sünnet bilgisi yoktu. Bununla
birlikte marifetullah ile ilgili baz mükil meselelerini ona sorarlard.
olarak gönderirken:
,89
Benzer bir olay mam Ahmed'le Bir-i Hafi arasnda geçmitir. Bkz: Feridüddin Artar, Tez-
kiretü'l-Evliya, 167, 289.
190
Tabarani, el-Kebir, No: 12042; bnu Abdilber, Beyani'l-lm, II, 59; Zebidî, thafu's-Sade, 1, 269.
LMK rMUBM r\ t o m w fi n i t w n» . ™. .
-Evet, bu güzel. Onun ilim ve edebinden al, istifade et. Fakat atafat-
-Allahu Teala seni, önce muhaddis sonra sûfî birisi yapsn. Önce sû-
fî, sonra muhaddis yapmasn."
megul ol. Böyle yaparsan tasavvuf ilminde ilerlersin ve arif bir sûfî olur-
sun. Fakat ie ibadet, takva ve hâl ile balayp bunlarla uraarak ilim ve
risi olursun. Öyleyse, zâhiri ilimlere müracaat ederek ve sana lazm olan
hadisleri yazp örenerek hallerini güzelletir. Çünkü hadis, ibadet ve ilmin
asldr. Aksi durumda, asl brakp teferruat ile ie balam olursun ki so-
nucu selamet olmaz. Ancak asllar zayi edenler, hedefe ulamaktan mah-
rum brakldlar, denmitir. Buradaki asl, hadisleri yazp (tespit etmek)
sinden kaçarlard."
1S » Ebu Davud, Ekdiyye, 11, Tirmizi. Ahkam, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230. 236, 242.
KÛTU'L-KULÛB
Bir bakas da: "Bir alimin insanlardan kaçtn görürsen, ona yap
(kendisinden edep ve ilim ören); insanlara yöneldiini görürsen ondan
kaç," demitir.
Ebu Muhammed Seni demitir ki: "lim ameli davet eder; icabet eder-
se insanda kalr, yoksa çeker gider."
Zünnûn el-Msrî demitir ki: "Güzel hâl ve sfat sana birey anlatann
meclisinde otur, srf diliyle sana bir eyler anlatann meclisinde bulunma."
Ondan önce. Hasan- Basrîde öyle diyordu: "Sana amelleri (ile hak
ve hayr) anlatan kimseyle otur, fakat srf kelimeleriyle hitap edenle otur-
ma."
tifade etmek için birçok marifet ehli ile beraber bulunuyor, alim olmasalar
bile onlardan istikamet öreniyorlard. Çünkü edep/eitim fiille gerçekleir,
Sehl derdi ki: "lmin hepsi dünyadr. Ondan ahirete ait olan onunla
Alimlere göre bakasna ait ilimle alim olan ve bakasnn fkhyla fa-
kih olan kimse gerçek alim deildir. Böyle bir kimseye ancak, ilmi rivayet
Ebu Hazim ez-Zahid derdi ki: "Ulema gitti. limler, siyah kaplar (gü-
Zührî: "Falanc ilim için bir kaptr. Bana filanc rivayet etti. O ilim top-
*Nice fkh (için malzeme olacak bilgi) tayan kimse vardr ki, (kendi-
Mesela, Hammâd er-Râvi gibi. Bununla, onun alim deil, ravi olduunu
ifade ederlerdi. Onlara göre alim, bakasnn ilmiyle deil, kendi ilmi ile ye-
tinen kimseydi. Gerçek fakih de, bakasnn sözüyle/nakliyle deil, kendi
fkh ve kalbî anlay ile fakih olan kimseydi. Nitekim bir haberde: "nsan-
larn en zengini kimdir?" diye sorulunca: "lmiyle zengin olan kimsedir,"
denmitir. Bu kimse, kendisine ihtiyaç duyulursa, faydal olur; duyulmaz-
sa, insanlara muhtaç olmayp, kendi ilmiyle yetinir. Çünkü bakasnn il-
miyle alim olan kimse, toplad ilimle alim olmaktadr. Toplad bu ilmin
kayna da (dier) alimlerdir. Yani, bakasn anlatarak fazilet sahibi gö-
ait bir ilme de müracaat edemez. Bu durumda o, gerçekte cahil bir kimse
saylr. Onun fazilet sahiplerinin yollarn anlatan, iitme ve nakle dayal
ilimleri aktaran bir kimse olmaktan baka bir sfat yoktur.
Bakasnn ilmiyle alim olan kimsenin misali hiç bir hâl ve makama
sahip olmad hâlde, salihlerin hallerini anlatp duran ve sddklarn ma-
kamlarn sadece tanyp dille ifade eden kimse gibidir. Bu durumda ona
ait olan ancak ilmî delil ve sözle ifadedir. Hâlbuki marifetullah sahipleri o
192
Ebu Davud, lim, 10; Tirmizî, lim, 7; bn Mace, Mukaddime, 18; Darimî, Mukaddime, 24; Ah-
med b. Hanbel, Müsned, IV, 80, 82.
,93
Enbiyâ 21/18.
116 KÛTU'L-KULÛB
Hasan- Basrî derdi ki: "Ailahu leala (srf) rivayet sahibine bir kymet
vermez, O ancak anlay ve dirayet sahibine kymet verir."
konuyu
görebilir ki?"
,94
Bakara 2/20.
LMN FAZLET, KISIMLARI ve ALMLERN DERECELER 117
yevî sebep ve meguliyetlerden bo, nefsanî eylerden saf bir hâlde bu-
lunmas, himmetlerinin yüksek, azimlerinin kuvvetli ve niyetlerinin güzel
gitti, yakîn ehli kimselerin takva, ilham, rüd ve yakîn gibi marifet ilimleri
kayboldu. Onlarn peinden gelenlerde de bu devam etti. Nihayet zama-
nmza kadar geldi. Sonra zamanmzda bu iler iyice kart. Kelamclara
alim, kssaclara arif dendi. Srf rivayet ve nakille uraan kimseler, dinde
fkh, hâlde yakîn ve basiret sahibi olmadklar hâlde ulema diye isimlen-
dirildiler.
bn Ebi Able demitir ki: "Biz, sabah namazndan sonra Ata el-Hora-
sanî'nin çevresine otururduk, o da bize (ilim ve marifetten) konuurdu. Bir
konularda sen konuma)" dedi. Reca bu tür ilimleri ehli olmayandan din-
lemeyi ho karlamyordu. Ayn ekilde marifetullah sahibi kimseler bu il-
mi ancak onun ehli zühd sahibi kimselerden dinliyor, ehli olmayandan sa-
knyor, onu dünya ehli kimselerden dinlemeyi ho karlamyor ve onlarn
buna ehil olmadn düünüyorlard.
muhâlefet etmilerdir.
bnu Abbas demitir ki: "Rasûlullah (s.a.v) hariç herkesin sözü alnr
da terkedilir de."
lere ve hükümlere gelince, onlar da ilim adam, biz de ilim adamyz. On-
lar bir konuda bir ey söyler, biz de söyleriz."
Bunun için selef: "Bir kimse fakihlerin arasndaki ihtilafl konular bitin-
ceye kadar fetva vermesi uygun deildir" diyorlard. Bununla anlatlmak is-
tenen udur: "Ulema arasndaki ihtilaflar bilen kimse, ilmine göre, dini için
(iman ve slam' takviye eder). lim bu ite bir vasta ve alettir. Hem alim,
lere göndermemitir. Bunun sebebi udur: Kalp ehli (marifet sahibi) kim-
seler müftülerden bir fetva aldklarnda, onun shhati konusunda kalplerin-
dal) ilmin, hangi ilim, hakiki alimin ve sadk talebenin kim olduunu en iyi
bilen kimsedir. Bu, ilim talebelerine bilmeleri farz olan bir ey gibidir. Çün-
kü Rasûlullah (s.a.v):
197
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 194, 227; Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 172; Heysemî, Mecmau'z-
Zevaid, 1, 175-176.
198
Darimî, Buyu', 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 293; Ebu Nuaym, Hilye, II, 30. Heysemî,
Mecmau'z-Zevaid, I, 175-176.
,w l'bnMace, Mukaddime, 17; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1663; Tabarani, es-Sar, No: 22;
Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, I, 120.
"
Nitekim Hz. Ali'ye: "Bu konuda sen falancaya muhâlefet ettin?" deni-
lince: "Bizim en hayrlmz (ona buna deil) bu dine en güzel tabi olanmz-
dr," demitir.
"ler kart zaman içlerinden hak olann en iyi tanyp alandr, 200
buyurmutur.
Hasan- Basrî der ki: "ki kimse var ki, slam'da yeni türedi: Birisi, gö-
rüü kötü/bozuk bir kimsedir; cennete ancak kendisi gibi düünenlerin gi-
kzar, onun için raz olur ve sadece onu ister. Bunlar terk edin, onlarn so-
nu cehenneme çkar. Onlarn amelleriyle Rablerine kar inkarlarn iyi ta-
nyn. üphesiz bir adam bu dünyada, kendisini dünyaya çaran bir zen-
ginle, hevai arzularna çaran bir heva sahibi arasnda bulunur. Allahu
Teala onu bu tiplerden korursa selef-i salihine gelir, onlarn ilerini sorar
örenir ve büyük bir ecir bekleyerek kendilerine tabi olur. te siz de böy-
le olunuz."
"Önemli olan ancak iki eydir: Söz ve hidayet: Sözlerin en güzeli Al-
lah'n kelam, hidayetin en güzeli de Muhammed'in (s.a.v) getirdii ve da-
vet ettii) hidayetidir. Dikkat edinl Sonradan çkan (ve dine sokulan) ey-
lerden saknn. üphesiz, ilerin en kötüsü sonradan çkarlan (ve hiçbir
dini mesnede dayanmayan) eylerdir. (Bu tür) her yeni ey bidattir ve her
bidat sapklktr. Dikkat edinl Üzerinizden uzun bir zaman geçip de kalble-
200 Hakim, Mustedrek, II, 480; Tayalisî, Müsned, No: 376; Hatib, el-Fakîh ve'l-Mütefekkh, No:
746; bnu Abdilber, Beyani'l-lm, II, 43; Tabarani, el-Kebir, No: 10357.
'
122 KÛTU'L-KULÛB
rinlz katlamasn. Dikkat edin! Her gelecek olan ey yakndr. Bilin ki ger-
de öyle buyurmutur:
Tirmizî, lim, 16; Ebu Davud, Sünnet, 5; ibn Mace, Mukaddime, 6,7; Darimî, Mukaddime, 16;
1
bnu Mesud (r.a) demitir ki: "Ahr zamanda güzel hidayet (üzere ol-
Yine Huzeyfe demitir ki: "Ahr zamanda öyle bir topluluk gelir ki, iç-
lerindeki alime ölü merkeb gibi kymet vermezler. Bugün aramzda müna-
fn hafife alnd gibi, o günde aralarndaki mümin hafife alnr. Mümin
onlarn içinde insanlarn en zelilidir."
"Öyle bir zaman gelecek ki, o gûn hakk tanyan (ve kabul eden) kur-
tulur," buy urdu.
X> gûn (dediiniz gibi çokça) amel yoktur. O zamanda, ancak, dinini
korumak için bir tepeden öbür tepeye kaçan kimse kurtulur," 203 buyurmu-
tur.
Benzeri bir hadisi için bkz: Buharî, Cihad, 2; Müslim, mare, 122-123; Nesaî, Cihad, 7; bn
Mace, Fiten, 13.
124 KÛTU'L-KULÛB
Ebu Hureyre (r.a) öyle demitir: "nsanlara öyle zaman gelecek ki,
bir
o gün, emredilenlerin onda birini yapan kimse kurtulur." Dier bir ifadesin-
204
de: "Bildiinin onda birini yapan kimse kurtulur," demitir.
sebeple sükutün cahiller için bir ilim olacan, yine ehevi arzularna gö-
re amel edenlerin çoalmas sebebiyle (kiiyi bu hallere dümekten koru-
yan) uykunun büyük bir ibadet olacan anlatmak istemitir. Hiç üphesiz
sükut ve uyku alimin en basit, cahilin ise en yüksek (en faydal) iki hâlidir.
Yunus b. Ubeyd demitir ki: "Bugün sünneti tanyan kimse garib yani
az bulunur birisi olmutur. Selefin yolunu tanyan (ve onlara uyan) ise da-
"Bugün kendisiyle ülfet ve ünsiyet edilecek kimse kalmad. Artk ilim mü-
zakeresinin bir masiyet olduu zaman için ne düünürsün bilemem." Ken-
disine: "lim müzakeresi niçin masiyet olacak ki?" diye sorulduunda, o:
204
Bu söz Hz. Peygamber'e ait bir hadis olarak da rivayet edilmitir. Bkz: Tirmizi, Fiten, 79; Ah
med, Müsned, V, 155.
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 125
lar vardr ki, günümüzde mevcut deildir. Yine, yakîn ve marifetle ilgili, eh-
linin müzakere edip, erbabnn talep ettii nice makam ve haller vardr ki,
onlar talep edenlerin azl, rabet edenlerin yokluu, onlar bilen ve yo-
eden eyleri, ilim ve ameldeki nifak halleriyle, bunlar arasndaki fark bil-
gün onlardan bilinen tek bir ilim kalmamtr. Yine, zamanmzda, ilim
adyla ortaya çkan öyle batl/bo ve aldatc eyler var ki geçmite hiç bi-
neden beridir sergisini toplam (alcs ve ehli olmad için ortadan kalk-
mtr). Biz ise onun ancak kysndan kenarndan konuuyoruz."
Yine Cüneyd demitir ki: "Ben (marifet ehli) bir toplulukla senelerce
otururdum. Onlar kendilerine ait ilimler hakknda karlkl konuurlar, ben
ise onlar anlamaz ve ne olduklarn bilmezdim. Bununla birlikte, asla on-
kabul ederdim."
Yine o, demitir ki: "Biz eskiden kardelerimizle birlikte bir çok ilimler
Baka bir defasnda da: "Cüneyd'ten sonra ancak, (bu alanda) zikre-
ildir. Çünkü sonradan bir topluluk ortaya çkar, halka kar bir takm zor-
lama ve yapmack hallere girerler, sözü allayp pullarlar. (Onlar bu iin eh-
205
Nur 24/39.
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 127
Denilmitir ki: nsanlardan ilk kaldrlp alnacak olan ey, güzel ge-
çim ve muhabbettir.
206 Hadisin deiik rivayetleri için bkz: Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 391 ;
Heysemî, Mecmau'z-
Zevaid, II, 136; Münzirî, et-Terîb, IV, 248 Münavî, Feyzu'l-Kadîr, No: 2821, 2822.
.
128 KÛTITL-KULÛB
yin ettii duruma raz olmayp) Yüce Mevla'sn zelil kutlarna ikayet eder,
hükümlerine kzar, kazasndan kaçar, nefsini ve yaptklarn unutur. Bun-
larn durumu u ayetlerde anlatlan kimsenin hâline benzemektedir.
Allahu Teala buyurmutur ki:
Bir hadiste: "Kim size, selam vermeden önce söze balarsa, ona ce-
vap vermeyin,* 09 buyrulmutur.
207
Kehf 18/57.
208
Âdiyât 100/6.
209
Tabarani, el-Evsat, No: 431 ; Heysemî. Mecmau'z-Zevaid, VIII. 32.
LMN FAZLET, KIIMI AH V ALMLERN DEHECCLCHi
lahi "es-Selamü aleyküm" sözü kalbleri temizler" derdi. Bugün ise; "Nasl
sabahladn? Allah hâlini slah etsin, nasl akamladn? Allah sana afiyet
versin" gibi sözler söylenip durmaktadr. Eer bu sözleri alp kullansak, bi-
dat olur. Hem bunlarda bir keramet ve bereket de yoktur. Bu durumda ön-
cekiler isteseler bize kzabilirler."
Yeni çkan ilerden birisi de; insann yazd mektub, risale vesaire-
nin bana önce gönderilen ahsn ismini yazmasdr. Hâlbuki sünnet
olan, önce kendi ismiyle balamaktr. Mesela; falancdan filancya eklin-
de, önce kendi ismin, sonra gönderilen kimsenin ismi yazlr.
bn îrîn (rah) demitir ki: "Bir müddet vatanmdan ayr kaldm. Baba-
ma bir mektub yazdm ve söze önce babamn ismiyle baladm. Babam
cevabnda bana unlar yazd: "Olum! Bana bir ey yazdnda yazya
önce kendi isminle bala. Eer kendi isminden önce benim ismimle ba-
larsan mektubunu okumam ve cevap ta yollamam."
Selefi salihin bir din kardeinin evine girmek istedii zaman kapya
vurur, sonra üç defa selam verir her selamdan sonra biraz bekler, (bu ara-
da) izin verilirse girer, yoksa geri dönerdi. Bazen ev sahibi, herhangi bir
"Eer size "geri dönûnl" denilirse, hemen dönün, çünkü bu, sizin için
210
Nûr 18/27.
211
Bkz: Buharî, isti'zan, 13; Müslim, Âdab, 32, 34; Ebu Davud, Edeb, 127; Tirmizî, sti'zan, 3;
bn Mace, Edeb, 17.
2 <2
Nûr 24/28.
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 1*2.
Bu anlayla hareket edilince, çok defa bir günde ev sahibinin geri çe-
virmesiyle iki veya üç defa geri dönse, bile tekrar kapsn çalabilir. Çünkü
bu, kalbinde herhangi bir olumsuz etki yapmaz.
Halbuki günümüzde baz insanlar kapdan bir kaç defa geri çevrilecek
olsa, bundan rahatsz olur ve belki de o gün bir daha o eve uramaz.
onlarn yanna girmek için izin istemiyor, kaplarnn önünde veya mescit-
Ebu Ubeyd'in öyle dedii nakledilmitir: "Ben hiçbir zaman bir alimin
deerini ve alimin erefini bildii için böyle yapyordu. Yoldan geçen birisi
-Ey Rasûlullah'n amca olu, keke bir adam göndersen de ben sizin
Selman- Fârisî evlenmiti. Ehli ile beraber olduktan sonra ertesi sa-
bah insanlarn yanna çknca, bir adam:
-Ya Eba Abdullah Naslsn? deyi sordu.
I O da:
-Elhamdülillah, hayr içindeyim, iyiyim, dedi. Adam:
-Hâlin nasldr, geceni nasl geçirdin? Baka bir rivayette: Ehlini nasl
buldun? diye sorunca, Selman- Fârisî kzd ve:
-Sizden birisi, kendisine gizli kalmas gereken meselelerden niçin so-
rar ki? Evin dndaki hallerden sorsa ya. Size, iin gördüünüz ksmn
sormanz yeterlidir, dedi.
-Ey cariye yata yorgan aa indir, buraya getir, dedi. Cariye de de-
diini yapt. Cariyeye: "Yata ser ve içine yat, ben de yanna yatp, bu ge-
ceyi nasl geçirdiimizi u kardeimize bir gösterelim!" diyerek, adamn lü-
süs de haberlerde olur. Bu türlü bir sualde ikisi de vardr. Bazen insan ar-
Sonraki insanlar öyle ilimler icat ettiler ki, onlar selef zamannda bilin-
mez ve bulunmazd. Mesela, kelam ve cedel ilmi, kyas, nazar. Rasûlul-
lah'n (s.a.v) sünnetlerine ahsi görü ve akli izahlarla delil getirme gibi
ilimler bunlardandr. Kur'an'n ve haberlerin zâhirlerine, akl, rey/ kyasa
Yine, ilmini beyan etmeden, tafsilatn ortaya koymadan bir takm ma-
nevî hâl ve zevkleri iaretler yoluyla açklamak da bunlara dahildir. Çünkü
bunda, dinleyenler aknlk, amel edenler sapklk içinde kalr. kadar u
var ki, bu ilmin ehli olan alimler manevî vecd ve hallerle alakal ilimleri
rn peine dütüü bir eydir. Bunun için ehlullah bu ilimleri açklayp, ken-
dilerine ait manevî halleri gizlemilerdir. Çünkü o, kendileri için bir srdr.
Böylece kendileri bo zorlama ve bir eyleri dava etme derdinden selamet
bulmu olurlar. Ayrca dinleyenlere de nasiblerini verip onlara ait (ve im-
dilik lazm) olmayan gizleyerek, hem kendileri hem de onlar için adil ola-
mesidlr. Hiç üphesiz, sünnete dayal bir ilim üzere konumayan Kimsenin
sükût etmesi, kendisini Allahu Teala'ya daha çok yaklatrr. Bu durumda
onun hâli u ayet-i kerimede anlatlan kimsenin hâline benzer; Allahu Te-
ala buyurmutur ki:
rin hâl ve anlayna göre konumak ve manevî ilimleri nefsi hesabna kul-
kat de bir ilimdir ve eriatn yollarndan birisidir. eriat ilmi de hakikat il-
kat ilmine bu ismi gerekli klan, ondaki azimet ve ciddiliktir. Zâhir ilmi ise
hil, ya perian olmu bir alim, ya da hiçbir eyi olmad halde kendini gös-
termeye çalan bir gafil olarak buldum."
2,4
Talak 65/7.
LMN FAZLET. KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 135
de de batl bir yön ve yalan bir görüntü vardr. Bu durumda olanlar çou
ifade, sünnetten bir nakil, sahabeden bir örnek bulunmad halde duada
Allahu Teala'nn:
215 Bkz; Buharî, Deavat, 19; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 217.
216
Ebu Davud, Taharet, 45; bn Mace, Dua, 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 172, 183.
2 " A'raf7/55.
136 KÛTU'L-KULÛB
içi ve ii güzel olanlardan yap. Kyamet günü bizi rezil etme! Allahm bizi
hayrda muvaffak kl," diyordu. O böyle dua ederken insanlar her köede
alyorlard. Biz onun duasnn kabul ve bereketine tank olduk," demitir.
Ebu Yezîd el-Bistamî derdi ki: "Allah'tan ihtiyaç diliyle iste, hikmet di-
liyle isteme!"
Hasan- Basrî de: "Allah'tan, (ihtiyacn) zillet ve fakirlik diliyle iste, fe-
Bir b. Haris demitir ki: "bnu Davud el-Harbî'ye: Kur'an okuyan biri-
koymutur," dedi.
seviyorum," dediinde, o da: "Fakat ben Allah için sana kzyorum," dedi.
Bir bakas da: "Kim bütün insanlar hafife almak istiyorsa, Arapça ö-
rensin .(Çünkü o, bilgiçlik taslamaya yeter)" demitir.
Alimlerden birisi demitir ki: "Hamama giren kimseye iki örtü lazmdr.
Birisi (bakasn perdeleyecek ekilde) yüzü için, dieri de avret yeri için.
Aksi takdirde hamamda (harama bakmaktan ve haram yerini göstermek-
ten) emin olamaz."
b. Muaz olmu, onu Badat'ta Ebu Hamza takip etmitir. Meayih bunun
için onlar knamtr. Hem bu gibi eyler, marifetullah ve yakîn konusun-
da söz eden ariflerin usûlünden deildir. Ancak nahivcller, dilciler ve dün-
LMLERN KISIMLARI
1- man ilmi
2- Kur'an ilmi
Din ile dünya mal toplayp yemeye, edep ve takvay alet ederel^dün-
pek bilmeyen ve dini ilimlerin hakikatine hiç nüfuz edemeyen bir takm ca-
"Her düen maln bir alan, her sözün bir konuan vardr," demiler-
1- ftira,
2- Ölçüsüz konumalar,
3- Hata,
4- Zann,
6- Vesvese.
LMN FAZLET, KISIMLARI V ALMLERN DERECELER 141
bnu Mesud derdi ki: "Siz öyle birzamandasnz ki, bugün heva/nef-
sani arzular ilme tabidir. Öyle bir zaman gelecek ki o gün ilim heva ve he-
Allahu Teala:
Buna göre, bir cahilin dini konularda (ehli olmad halde, nefsi hesa-
bna) istihsan gitmesi, yanî; bir sebebini gösterip ona güzel demesi, (ilim
Zuhruf altn ile kaplanp, altna benzeyen ve cahil kimsenin altn san-
d bir eydir. Sözdeki süsleme de böyledir. Söz de öyle bir uslubta söy-
218
Ebu Davud. Edeb, 22; Libas, 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 69.
Zuhruf 43/34-35.
En'am6/12.
142 KÛTU'L-KULÛB
lenir ki, iiten cahiller onu ilim zannederler. Bu sebeble Allahu Teala her
bidir.
Ahmed b. Hanbel derdi ki: "nsanlar ilmi terkedip baa bostana yönel-
diler. lim aralarnda ne kadar azald. La havle vela kuvvete illa billah."
soruya: "Zannederim, bana öyle geliyor ki" gibi (ihtimalli ve ihtiyatl) söz
Yine a'bî demitir ki: "(Zaman mzdaki alimlerin) sana, sünnet ve ha-
berlerden bahsettiklerini al (amel et); sonradan ortaya çkardklar kendi
görülerinden anlattklarnda ise üzerlerine sümkür." Bir defasnda da:
"Onun üzerine bevlet," demitir.
221
Tirmizî, Birr, 80; Ahmed b. Hanbel, ,
Müsned, V, 269.
222
Tirmizî, Edeb, 72; Ebu Davud, Edeb, 86; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 165.
223 Darimî, Mukaddime, 43.
224
Tabarani, el-Kebir, VIII, No: 7695; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VIII, 116; Münavî, Feyzu'l-
Kadîr, No: 1770
144 KÜTU'L-KULÛB
datlar sünnet oldu. Nitekim, ahir zamann alimlerini vasfeden bir haberde
bunlar zikredilmi, mehur bir haberde de öyle buyrulmutur:
ra dayanan ilimlerde gayet konukan ve usta birisidir, fakat kalbi, yakîni mü-
ahede ve imanî ilimler yönünden tutuktur, bir ey anlamaz. Böyle bir kim-
se de, nifaka daha yakn ve imanî hakikatlerden daha uzak bir hâldedir.
Ariflerden birisi 226 demitir ki: "Kalbime gelen herhangi bir düünceyi
iki adil ahit olan Kur'an ve sünnete azredip onlardan tasdik almadkça ka-
bul etmem."
Ebu Muhammed Sehl derdi ki: "Kul, kendisinde u dört haslet bulun-
madkça imann hakikatine ulaamaz. Bunlar:
bidati ve din hakknda sorumsuzca söylenen basit bir sözü gözlerinde çok
büyütüyor, ona müsamaha etmiyorlard.
225
Bkz: Tirmizî, Birr, 71; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 369; IV, 193.
226 Bu zat da Ebu Süleyman Dârânî'dir. Serrac, el-Lüma, 146; Kueyri, Risale, I, 96.
LMN FAZLET. KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 1W
"te bu senin için kzdm bir eydir. Bundan sonra asla ihtiyacn
adam (seçili bir ekilde): "Ya Rasulallah! Henüz yiyip, içmeyen, konuup
ses çkarmayan karndaki çocuun diyetini nasl veririz. (Bence) bu ekil-
yurmutur. 228
Bize kadar ulaan bir rivayete göre, Mervan, bayram namaz için Mu-
salla'nn yannda bir minber icat edince; Ebu Said el-Hudrî ayaa kalka-
rak:
227
Benzer bir rivayet için bkz: bnu Ebi'd-Dünya, es-Samtü ve Âdâbu'l-Lisan, No: 94.
228
Bkz: Müslim, Kasame, 38; Ebu Davud, Diyât, 19; Nesaî, Kasame, 40; Ahmed b. Hanbei,
Musned, IV, 245.
146 KÛTU'L-KULÛB
Rivayet edildiine göre, Hz. Ömer akam namazn (bir özrü yokken)
gökte bir yldz douncaya kadar geciktirdii için bir köle azat etmitir. Ay-
n eyi dedesine uyarak, Ömer b. Abdülaziz de yapmtr.
Yine bize kadar ulaan bir rivayete göre, bnu Ömer akam namazn
iki yldz douncaya kadar geciktirdii için iki köle azat etmitir.
yetinde bulunurdu. Sonra onun basit bir bidat ilediini duydu. Denildiine
göre yapt da Hz. Ali'yi Hz. Osman'dan önde ve üstün görmesi idi. Ba-
ka bir iddiaya göre ise, Hz. Muaviye'yi kötü bir sfatla zikretmesiydi. Bunun
üzerine mam Ahmed onu terketti ve ondan alp yazd bütün katlar yr-
tp bir daha kendisinden hadis rivayet etmedi.
Bir defasnda mam Ahmed'e: "Ya Eba Abdullah! Vekî' mi selefe da-
ha çok benziyor yoksa (yukarda ismi geçen) Ubeydullah m?" diye sorul-
duunda: "Vekî' selefe daha çok benziyor, zina etse bile!" demitir.
229
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 349.
LMN FAZLET, KISIMLARI V ALMLERN DERECELER 147
Arapça ve dil alimleriyie bir arada bulundum, hiç birinden u zamanda or-
taya atlan (ve konuulup durulan) eyi iitmedim." el-Harbî, bununla isim,
rumu yüzünden terk etmitir. öyle ki, Ebu Sevr'e: Rasûlullah'n (s.a.v)
"Allahu Teala Adem'i kendi sürerinde yaratt,™ hadisinin manas soruldu-
Adem'i, Adem'e ait bir ekilde ve sûrette yaratt) deyince, onu terketti ve
bu yorumuna kzarak:
"Yazk ona! Hz. Adem için hangi ekil ve sûret vard ki Allah ona uy-
gun yaratm olsun. Yazk ona. Nasl oluyor da Allah Adem'i bir misal üze-
Ahmed b. Hanbel bir bidatçnn sorusuna cevap verdi diye Haris el-
230 Buharî, sti'zan, I; Müslim, Birr, 115; Ahmed b. Hanbel. Müsned, II, 244, 251, 315.
231
Münavî, Feyzu'l-Kadîr, III, 445 (No: 3978). Önceki ve bu rivayetle ilgili açklamalar için bkz.
bn Kuteybe, Te'vilu muhtelif i'l-hadîs, s. 338-343 (Tere. M. Hayri K.rbaolu) st. 1989
:
148 KÛTU'L-KULÛB
mitir. Söyledii de u idi: "Eer eytan bana bir ey vermi olsa onu alr-
dm."
Malik b. Enes (rah) demitir ki: "Sünnet adna bakasyla mücadele-
ye girmek sünnetten deildir. Fakat karndakine sünneti haber verirsin,
gun mudur?" dedi. Bunun üzerine soru sorduuma utandm. Bana: "Bu
soruyu sormasan olmaz myd?" dedi.
tir: "Minhal b. Amr'a bir hadis sormaya geldim. Evinden tambur sesi geldi-
ini duydum, geri döndüm, birey sormadm. Sonra geliime piman ol-
dum. Kendi kendime: "Acaba sormasa mydm, belki de onun hükmünü
bilmiyordur," dedim.
ram ediyordu. Bir ara mama, bu eyhin evinin duvarn d cepheden (yo-
232 Buharî, Cenaiz, 48; Ebu Davud, Cenaiz, 41; Tirmizî, Cenaiz, 35.
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 149
brahim en-Nehaî demitir ki: "u insanlardan birisi konuurken iki ke-
re yalan söyler hiç farknda olmaz. Mesela: Bir ey yok, bir ey deil, bu
ne ki? gibi laflar eder."
Rivayet edildiine göre, Hz. Ömer (gözleri fazla görmeyen) bir arka-
dana: "Önceleri sana bu hâlinden dolay acrdm, imdi ise, sana imre-
niyorum" demi, o da: "Niçin? Bu nasl olur?" deyince: "Sen bari, bu hâlin-
demitir.
mam bana: "Ona söyle Kur'an okusun, içinden Allahu Teala'y zikretsin
ve Rasûlullah'n (s.a.) hadislerini örensin," dedi. Ben: "Bunlar yapmaz-
sa! deyince: "naallah yapar. Çünkü o tür (kssa) meclisleri yeni çkm
(bidat eylerdir) dedi. Ben: "Eer (dediklerimi) kabul etmezse, onu terke-
Adamn birisi, Bir b. Haris'e, kalp ilimlerinden bir mesele sordu. Bir,
lat ilminden bir mesele sordu. Bir sükut etti. Adama bakt ve: "Sen kimin
bnu Mübarek, Zühd, No: 747; Münavî, Feyzu'l-Kadîr, No:658; Elbani, Sahiha, No: 1351.
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 151
admda bir mescit görmeye balaynca: "Bu bidat nedir? Mescitler çoa-
lnca, namaz klanlar azald," demitir.
Önceleri, bütün bir kabilede tek bir mescid vard. Kabileler, mahalle-
lerinin birinde bir mescit ina ederek namazlarn klyorlard.
Ulema, bir mahallede iki mescit bulunduunda hangisinde namaz k-
lnaca konusunda ihtilaf etmitir. Bazlar, ilk ina edilen mescitte namaz
klnacan söylemilerdir. Sahabeden Enes b. Malik ve bakalar bu gö-
rütedirler. Bazlar da yeni ve eski mescitlerde namaz klmay caiz gör-
mülerdir. Hasan- Basrî: "Kendisine en yakn mescitte namaz klar," de-
mitir.
Denildiine göre, bidatlardan ilk olarak ortaya çkan dört eydir. Bun-
lar; sofra, elek, çöven ve doyasya yemek.
Denildiine göre topra ilk defa piirip tula vs. yapan Hâmân olmu-
Ona da Firavn emretmitir. Bu
tur. tür binalarn zalim hükümdarlarn bina-
s olduu söylenmitir.
Selef, kap ve çatlarn yaldzl eyler ve ileme ile süslenmesini de
çirkin bulurlard. Bu tür eyleri görünce gözlerini çevirir, bakmazlard.
"Süfyan es-Sevrî ile bir yolda yürüyorduk. lemeli ve süslü bir kap-
nn yanndan geçtik. Ben kapya baktm. Süfyan beni çekip dürttü, gözü-
mü çektim ve: "Ona bakmay çirkin görmene sebeb ne?" dedim. O da:
"Onu kendisine baklsn diye yapmlar. Eer (buradan) her geçen ona
bakmasayd, onu yapmazlard" dedi ve sanki ona bakmak süretiyle yapl-
giymeye çalr)."
Bir b. Mervan, üzerinde ince-süslü bir elbise olduu halde hutbe ve-
riyordu. Refî' b. Hudeyc onunla alay ederek etrafndakilere: "Emirinize ba-
Abdullah b. Amir b. Rabîa süslü elbisesi içinde Ebu Zer'e (r.a) gele-
bise giymek eklinde tefsir etmi; "Cahil'yye adetinde olduu gibi açlp
saçlmayn*35 ayetini tefsir ederken de söyle demitir: "O zaman kadnlar
kymeti çok yüksek elbise giyerlerdi. Ancak, (elbiseleri ince ve dar oldu-
undan) altndan, namazda açlmas sahih olmayan avret yerleri görülür-
dü. Bunun için bu ho karlanmamtr.
tür elbiselerin giyilmesi
"yi olan eyler kötü, kötülükler de iyi kabul edilmedikçe kyamet kop-
maz.*36
bnu Abbas (r.a) derdi ki: "nsanlara öyle bir zaman gelecek ki o za-
manda, bir sünneti öldürüp (yerine) bir bidati ortaya çkaracaklar. Böylece
sünnetler yok olup bidatlar yaylacak. nsanlar iyilie kötülük ismini vere-
cek. Çünkü (asl) iyiliin ne olduu bilinmeyecek. Malumdur ki, hak gizli ka-
lp bilinmezse, o tannmaz. Ayn ekilde kötülükler iyilik gibi yaylp iyice be-
nimsenecek. Batl yaylp cehalet çoalnca insanlar ona alacak ve sade-
ce onu tanyacaklar. Böylece ona iyilik (güzel) diyecektir. Aynen bunun gi-
bi zulüm de çoalp yaylacak. Öyle ki, yeni doanlar adaleti hiç tanmadan
kendilerini zulmün yayld ve yapld bir ortam içinde bulacaklar."
a'bî demitir ki: "nsanlara öyle bir zaman gelecek ki, Haccac'a ha-
yr dua edecekler."
234
Müslim, Libas, 135; Muvatta, Libas, 7; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 356.
235 Ahzab 33/33.
236 Konu ile ilgili geni rivayetler için bkz: bnu Hammad el-Mervezi, Kitabu'l-Fiten, I, 33-34; bnu
Mübarek, K. Zühd, No: 1367; Ebu Ya'la, Müsned, No: 6420.
154 KÛTU'L-KULÛB
culuk, kendileri için daha sevap, haclar için daha bereketli, develeri için
ile, onlar bütün bu hallerin dna itti. Artk insanlar, develere yükle birlik-
keyi ho karlamyordu."
Ferras b. Yahya demitir ki: "Haccac'n hapishanesinde nahve uygun
harakelenmi ve noktalanm bir mushaf yapra buldum, hayret ettim.
Çünkü bu benim gördüüm ilk harekeli (noktal) yaz idi.- Onu a'bî'ye gö-
türüp haber verdim, bana: "Ondan oku, fakat sen kendi elinle nokta (hara-
mas idi. Eer, Hz. Ömer, yahut Hz. Osman veya Hz. Ali onlarn bu yapt-
n görselerdi, hiç balarna vurup fena halde canlarn
üphesiz sopa ile
cac'a lanet etsin. Tuttu, namaz klanlara zarar veren u kam hasrlar
icad etti."
Selef, Allahu Teala'ya kar huu, tavazu ve zillet ifadesi olarak yer ve
bnu Mesud demitir ki: "Münker ve bidatlar öyle yaylr ki; onlardan
bir ey deitirilince, sünnet deitirildi," denilir.
bnu Mesud, sözünün son ksmnda öyle demitir: "O zamanda in-
sanlarn en aklls, dinini korumak için tilki gibi kurnazlk (aklllk ve plan)
yapandr."
Hasan- Basrî demitir ki: "Ben (ashabtan) öyle kimselerle oturdum ki,
eer siz onlar görseydiniz (ilâhî ak içinde dünyadan geçmi halleri kar-
derlerdi."
Ebu Hazim demitir ki: "Ben bir çok kurrâlara/Kur'an ehli insanlara ye-
titim. Onlar gerçekten kurrâ idiler. Eer gerçek bir Kur'an ehli, yüz kiinin
arasnda bulunsa, ileri seviyedeki tavazusu, güzel görünüü ve huûsun-
dan dolay hemen tannr. Gerçekten Kur'an ona, sima ve görüünde bir
vakar kazandrm, hâlinde tavazu sahibi yapm ve kalbini huû ile dol-
râ deillerdir. Onlar ancak cerci (ilim sayesinde mal toplayp yiyen) kimse-
Süfyan es-Sevrî demitir ki: "Bana, bir gençle sohbet etmekten daha
sevimli gelen hiçbir ey yoktur. Yine bana (dünya ehli) bir kurra ile sohbet
etmekten de daha sevimsiz bir ey yoktur." Süfyan, çou
lerdi: "(Bu devirde) güzel name yapmayana güzel itibar görmez."
158 KÛTU'l-KULÛB
Bir b. Haris demitir ki: "Bir genç ile sohbet etmem, benim için, bir
(dünya ehli) kurra ile sohbet etmemden daha sevimlidir. Bu devirdeki kur-
ralar/Kur'an okuyucular ile beraber olmaktan sakn. üphesiz onlar, kötü-
lenmeyecek eyi kötülerler. Eer onlarla beraberken cemaatla namaz ter-
kedecek olsan, senin aleyhine ahinlik ederler. Bütün bunlar, onlarn her-
hangi bir konuda (bilinmesi ve korunmas gereken) ölçüyü amalarndan
ve koyu cehaletleri, alimlerle çok az oturmalar ve ilme fazla önem verme-
meleri sebebiyle her eyde hemen inkara kalkmalarndan kaynaklanmak-
tadrlar Bir de onlar, inkar edilmeyecek (kötülenmeyecek) eyleri inkar
eder, aslnda affedilecek (müsamaha gösterilecek) basit eylerde kzarak
ve meclisi terkederek taassuba düerler. Onlar güzel ahlak sahibi olma-
dklar gibi, güler yüzlü ve tatl dilli de deillerdir. Çünkü onlarda insanlara
kar bir katlk ve sertlik, zenginlere kar ise yaclk ve boyun eme has-
tal vardr. Öyle ki, sanki zenginlerin (verdii) rzk yiyormu gibi onlara
kymet verir ve sanki ibadeti onlara yapyorlarm gibi yanlarnda yaclk
yaparlar. Halbuki güler yüz ve tatl dilli dier insanlara kar içlerinde son
Bunun için alimlerden birisi demitir ki: "erefli insan, kendisine ikram
ve iltifat ettiinde tavazu gösteren, alçak insan da sen ikram ettikçe kibir-
lenen kimsedir."
Bir bakas da öyle demitir: "Sefil (alçak) insan, sen kendisine ikram
ve iltifat ettikçe (sözde) çokça iyilii emreden ve her konuda yaknlarna
yüklenen (onlar tenkid eden) kimsedir." Yani, iyilii emreden bir kimse
olarak tannmak için böyle yapar. Bu sebepten dolay alimler onlar terket-
mi, hikmet ehli de bu tipleri kötülemitir. Çünkü ilim insanlara genilik
salar ve müsamaha ister. Böyle olunca, güzel ahlaklar, edepler ve her-
kesi kaplayan insanî yaklamlar ortaya çkar. Alim, insanlara konum ve
durumlarna göre davranr, yapamyacaklar ve güçlerinin yetmiyeceini
onlara yüklemez ve onlar mazur gösterecek sebebler bulur.
tut."
LMN FAZLET, KISIMLARI V ALMLERN DERECELER 159
ve hasletler (dünya ehli) kurralarda mevcut deildir. Hem onlar bu tür ey-
leri pek bilmezler. Allahu Teala, her ey için bir ölçü koymutur. Kim o e-
yin ölçüsünü aarsa, onu bozar.
Seleften birisi demitir ki: "Az tavazu çok amelin yerine geçer, azck
vera sahibi olmak da çok ilme kafidir."
Bize kadar ulaan bir habere göre, Rasûlullah (s.a.v) öyle buyur-
mutur:
"Insanlann en kötüsü, unlara bir ekilde bunlara ayr bir ekilde ge-
len (davranan) ikiyüzlü kimsedir.* 38
237 Hakim, Müstedrek, 1, 124; Beyhaki, uabu'l-man, VI, No: 8054; Ebu Nuaym, Hilye, X, 25.
238 Ebu Davud, Edeb, 34.
.
160 KÛTU'L-KUIÛB
"Kim dünyada iki dilli (M yüzlü) olursa, Allah kyamet gönü ona ate-
ten ki dil verir.™
Hz. Ömer (r.a) bir adama: "Kavminin efendisi (ileri geleni) kimdir?" di-
ye sorunca, adam: "Benim" dedi. Bunun duyan Hz. Ömer: "Eer sen kav-
minin efendisi olsaydn, böyle söylemezdin," dedi.
Bir bakas da demiti ki: "Sen kendinde hiçbir hayr görmediin müd-
detçe, sende hayr bulunmaya devam eder."
tediini ve herhangi bir kimsenin onu kötü bir hâlde zikretmesinden ho-
lanmadn görürsen, bil ki o kimse münafk birisidir."
Bu durumda, ehli sünnet içinde emniyette olan bir kimsenin bidat eh-
li içinde emniyette olmasndan korkmas gerekir. Bu hâl, alimlerin devam-
l kötüledii dünya ehli kurralarn bana gelen eylerdendir.
in gerçeini bilmeyen ve nefsinin hilelerine aldanm bir kimse,
Hz.Rasûlullah'n (s.a.v) 'Mümin methedildikçe kalbinde iman atar/geli-
240
Nisâ4/91.
»• Hakim, el-Müstedrek, III, 597; Aclunî, Kefu'l-Hafa, No: 274, Zayf bir senedle.
KÛTU'L-KULÛB
nefsine nazar etmemekte ve (aslnda) Allah'a ait bir sfatla kendini been-
me hatasna dümemektedir.
Bütün bu anlattmz güzel ahlaklar izleri silinmi, Yüce Allah'n mer-
hamet edip sevkettikleri hariç, gidenleri kesilmi marifet yollardr. Cenab-
Hakk bizleri de selefi salihinin yollarna evketsin. Amin.
sidir.
-
"israil oullarnn bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil deil mi-
dir?**
™ uara 26/197.
LMN FAZLET, KISIMLARI V ALMLERN DERECELER 163
243
Ankebut 29/49.
m Hicr. 15/75.
245
Bakara 2/118.
246
ErTam 6/105.
247
Kyamet 75/19.
248
Fetih 48/26.
249 Rûm 30/47.
2M Rahmân55/4.
164 KÛTU'L-KULÛB
Ariflerden birisi de demitir ki: "Kimin bu ilimden bir nasibi yoksa, onun
Bir bakas da öyle demitir: "Kim de iki haslet varsa, ona bu marifet
Bir grup marifet ehli öyle demitir: "Kim dünyay sever ve hevasnda
srar ederse o, marifet ilmini elde edemez."
Ebu Muhammed Sehl demitir ki: "Bu ilmi inkar edene verilecek en
küçük ceza kendisine ebediyyen ondan hiçbir ey verilmemesidir."
Ehlullah, marifet ilminin sddklarn ilmi olduunda ve ondan nasibi
Bil ki, tevhid ilmi ve sfat ilâhîyeyi tanma dier ilimlerden apayrdr.
Dier zâhirî ilimlerde ihtilaf (sahipleri ve ümmet) için bir rahmettir, tevhid
ilmindeki ihtilaf ise, dalalet ve bidattir. Zahiri ilimdeki (kastsz) hata affe-
dilmitir, hatta alimler içtihad edip de hataya dütüklerinde, hata (bir) se-
vap olarak yazlmaktadr. Tevhid ilminde ve yakînde hata ise, batan kü-
fürdür.
Hiç üphesiz kullar, Allahu Teala katnda, (srf) zâhirî ilmi taleb ede-
bundan mesul olur. Bu kimse Allahu Teala'nn kullar üzerinde bir hüccet
(güvenilir bir delil) ve yeryüzünde faydal bir rahmet olmaz. Bilakis, dünya-
ya rabet eden dünya ehli birisi olarak tannr. Allahu Teala'ya sevkeden
bir delil, dinin davetçisi ve muttakiler için bir imam olamaz.
Bir haberde öyle buyrulmutur:
LMN FAZLET. KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 165
'Kim dinimizde (herhangi bir eri delilin kabul etmedii) yeni bir ey
icad ederse, o kii (ve i) reddedilir. * 52
sâ Aleyhisselam'dan rivayet edilen bir haberde, kendisine:
namazna koun" diye barrlar. Hiç üphesiz bu durum halk yannda kor-
mitir. 254
bnu Abbas demitir ki: "Kendisine tabi olanlar yüzünden vay alime.
Alim yüzünden vay halkn bana gelenlere. Alim hataya devam eder du-
* bnu Abdilber, Beyani'l-lm, I, 185; Münavt, Feyzu'l-Kadîr, No: 5701; Elbani, Daife, No:2670
»2 Buharî, Sulh, 5; Müslim, Akdiyye, 17; bn Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned,
VI, 27.
253 Ali Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, X, 199 (h. no: 20949).
254 Muttaki el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, 221 (h.no:1118).
Ali I,
166 KÛTU'L-KULÛB
rur, insanlardan bir grup da kendisine tabi olur ve hata bütün aleme yay-
lr. Allah'n dininde bidat çkaran, Allah'n Kitab hakknda ve Allah'n an-
latlmasna izin vermedii marifet ilmi konusunda konuan, bununla birlik-
te Allah'n bütün kullar üzerine bir delili, kullar içinde huzuruna yaklatr-
dklarnn ilahi huzura alnma sebebi ve kullarn fazilete erime vesilesi
karmaya çalyor. Bunun yannda bir bakas da günah iliyor, fakat gü-
nahn itiraf ediyor ve nefsinin azgnlndan dolay özür diliyor. Bu kimse
dierine göre affa daha yakn ve acnmaya daha layktr. Ayn ekilde
amelinde ifrat ve tefrite düen, nefsi için hayr ilemeyen ancak bununla
birlikte, ilmin hakikatini ortaya koyan, Kitap ve sünneti açklayarak Allah
ve Rasulü'ne kar samimi olan kimse, Allahu Teala'nn dininde kendi ba-
na hükümler koyan, ümmet içinde Kitap ve sünnete ters düen bidatlar
çkaran kimseden hlasn güzelliine ulamaya daha yakndr. Ve bu kim-
se neticede noksann görmeye ve kusurlarn gidermeye daha layktr.
Çünkü bidat sahibi, sanki bir milletin yaantsn bozmu ve bir dini dei-
tirmi olmaktadr. Bu da onun kalbinde nifak dourur ve nihayet kalp ni-
fakla kapanr.
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 187
Hz. Ali demitir ki: "Heva/kötü arzular körlüün dier bir çeididir.".
255
Zebidi, ithaf, I, 724. Ayn konudaki hadisler için bkz: atbî, el-'tisam, I, 92 vd.
258
En'am 6/144.
257
En'am 6/93.
168 KÛTU'L-KULÛB
"Allah'a kar yalan uyduran yahut kendisine hak gelmiken onu ya-
lan sayandan daha zalim kimdir?* 5*
Allahu Teala, bunlarn zdd olan fiil sahiplerini yani doru söyleyenle,
onu tasdik edeni de bir zikretmi ve öyle buyurmutur:
"Doruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, ite muttakiler onlar-
dr.* 60
"Bu ilmi her devirde (o neslin) en adil kimseleri yüklenip tar. Onlar,
haddi aanlarn tahrifini, batl ehlinin tahribâtn ve cahillerin (yanl) tevil-
lerini ortadan kaldrr (ilmi ve dini asl hâliyie muhafaza ederierp62 buyu-
rarak, ahitlik ettii ilim ve adalet vasflar sayesinde, atahata/dengesiz
konumalara düen, bidatlara dalan, dini bilmeyen ve müminlerin yolun-
dan sapan dier bütün gruplara üstün klmtr.
» AnkEbut 29/68.
259 Zümer 39/32.
260 Zümer 39/33.
261
bnu Mace, Mukaddime, 17; Tabarani, el-Kebir, No: 7875; Heysemi, ez-Zevaid, I, 122. Ali
rülerine göre bidat ortaya sürerler. Cahiller ise, ilmin inceliklerini inkar
"Öyle ilimler vardr d; gizli hazine gibidir, onu ancak Allahu Teata'y
bilen (marifet ehli) alimler bilir. Onlar bu ilimlerden bahsettiklerinde onu
ancak, Allahu Tealadan gafil kimseler bilmez.'* 6*
"Allah Teala'nn ilim verdii alimi köçûk görmeyen (ve küçük düür-
meyin); üphesiz, Allahu Teala ona ilim vererek kendisine deer vermi-
tir.™
(ahsi) görüe dayal ilimler yerine de sünnet ilmini alp, haberlerine getir-
dikleri açklamalarla hadis ehline ve haber ravilerine destek olmu, nakle-
denlerin ulaamad ve rivayet edenlerin kefedemedii noktalarda Alla-
263
Deylemî, Firdevsu'l-Ahbar, No: 799; Münziri, et-Teb, I, 103; Ali Muttaki el-Hindî, Kenzu'l-
Ummal, No: 28942.
264
bnu Adiy, el-Kamil, IV, 1 1 1 ;
Zebidi, ithaf, I, 260-261
265
Secde 32/24.
170 KÛTU'L-KULÛB
bir eydir. Ona cedel ve münazara ile cevap da vermezdi, çünkü o da bi-
dattir. Fakat ona sünnetleri haber verir, eserlerle delil getirirdi. Eer kabul
ederse artk "o Allah için kardeimdir ve onu sevmem vaciptir" anlay ile
hareket eder, ayet bidati ndan dönmez ve hakk inkar ederse, onun inka-
rn tamamen reddeder, bidatini tantr, ona düman olur ve Allah için onu
terkederdi. Bu öyle bir yol ki, onun uygulamasn
faziletini ve selefin yakî-
dular. Fakat onlardan sonra bir topluluk gelecek, istediinizi onlardan el-
asrdan sonra (Tabiûn'un peinden) öyle bir topluluk geldi ki, eytan ara-
larnda kötü arzular yayd, kendilerine bidatlar süsledi. Onlar da bunu he-
lal ve güzel görüp din gibi sarldlar. Yaptklarna istifar ve Allah'a tövbe
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 171
etmediler. eytan askerlerini onlara musallat etti, onlar istedikleri yere çe-
kip götürdüler.
bnu Abbas (r.a) demitir ki: "Sapk yolda olanlarn kalbinde yaptkla-
r kötü eylere ait bir tad vardr." Buna iaret olarak Allahu Teala buyur-
mutur ki:
Allah sana rahmet etsin! yi bil ki, asl ilim kendilerine tabi olunan ve
gidiatlar, halleri örnek alnan Selef-i Salihinin sahip olduu ilimdir. Selef-
i Salihin, sekinet ve rzaya ulam Ashab- Kiramla, onlara güzel bir e-
kilde tabi olan, zühd ve vera ehli Tabiûn cemaatdr.
Gerçek alim, insanlar kendisi gibi (salih bir hâlde) olmaya davet eder,
ta ki insanlar da onun gibi salih olsunlar. Ona baktklarnda, onun zühd hâ-
linden dolay dünyaya kar onlar da zühd ehli olurlar. Bu konuda Zünnûn
el-Msrî öyle demitir: "Sana diliyle söz edenle deil ilmi (ve hâliyle) ko-
nuanla otur." Hasan- Basrî ise ondan önce unlar söylemitir: "nsanla-
ra fiilin ile vaaz et/örnek ol, sadace sözünle vaaz etme."
Sehl demitir ki: "lim gizlice ameli davet eder, eer ona icabet eder-
se ne ala, yoksa ilim çeker gider (kalpte yerlemez)."
nsanlardan dünya taleb eden ve sonuçta onlar gibi olan kimseye ge-
ala'nn dininde verâ (takva) hâli üzere bulunan, fazla dünya malndan gön-
lünü çeken kendi neva ve görüüne göre deil, yakîn ve kudret ilmine gö-
mitir:
Yusuf b. Esbat demitir ki: "Huzeyfe el-Maraî bana bir mektup gön-
derek: "Selef-i Salihinden sonraya kalp gerçek bir zikir ve ilim ehli bula-
bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakin, No: 3; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10844-45; Suyutî, es-Sar,
No: 9256; Elbani, Sahihu'l-Cami, II, No:6746.
LMN FAZLET, KISIMLARI vt ALMLERN DERECELER 173
dr. Sehl öyle der: "Cehaletini bilmemek, halka nazar etmek ve gafillerin
Yine Ebu Muhammed Sehl demitir ki: "limden cahil kalarak kalbin
katlamas, günahla katlamasndan daha iddetlidir. Çünkü ilmin cahili
Yine Sehl demitir ki: "lim bir ilaçtr, hastalklar onunla slah edilir.
lece cehalet iyilikleri giderir, onlar kötülüe çevirir. Bozuk olan slah eden
ilimle, iyilikleri ifsat eden cehaletin arasndaki fark sen düün. Allahu Te-
ala buyurmutur ki:
açk delillerden birisidir. Bil ki bir kul, bütün hallerinde insanlardan ayr
olursa, insan topluluklarndan ayrlp bir kenara çekilir ve hiçbir kimseyle
ülfet/yakn dostluk içinde olmaz. Eer insarlarn çou, hallerinde kendile-
taptan naklini) faydal bulduumuz için, uygun yerlere naklettik. Manen bi-
hevaya ait eyler ise, gaflet ve yanlma yoluyla bizden kaynaklanm ace-
le ve unutturma yoluyla da eytann ameli olarak ortaya çkmtr. Nitekim,
bnu Mesud da kendi görüüyle vermi olduu bir hükümde ayn ekilde
söylemitir. Bizim sözümüz onun görüüne (göre söylenmitir ve ona) ta-
bidir.
273 Hadisin son ksm için bkz: Tirmizî, Birr, 66; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4256.
LMN FAZLET, KISIMLARI V ALMLERN DERECELER 175
"Ben bir hadisi on kiiden dinlerdim, hepsinin manas bir, lafzlar ise
farkl olurdu."
yet etmi, bazlar özetle, bazlar mana yoluyla nakletmi, bazlar da, ma-
naya ters dümedii ve meram kartrmad sürece farkl lafzlar kullan-
mlardr. Bunu yaparken hiç birisi adna kasden yalana
Rasûlullah (s.a.v)
niyetlenmemitir. Onlarn hepsi de doruyu anlatmay ve iittiinin manas-
n nakletmeyi kasdetmitir. Bunun için bu konuda geni davranmlardr.
"Bir adam Hasan- Basrî'ye: "Ya Eba Saîd! Sen bize hadis rivayet edi-
yorsun. Sizin bu konuda bize göre çok güzel bir anlatmnz, salam bir
Nadr b. umeyl demitir ki: "Hiam, ifadesi bozuk birisiydi bunun için
onun sözünü size (düzelterek) güzel bir tarzda sundum." Nadr ise nahivci
ve ifadesi düzgün birisiydi, ondan rivayet ettiimiz bütün eyleri onun de-
diine benzer ifadelerle ve ayn manada naklettik. Ibnu Mesud da bir ha-
disinde aynsn söylemitir.
dur."
Yine o demitir ki: "Bir adam Yahya b. Saîd el-Kettân'dan hadisten bir
bilir. Çou kez maktû ve mürsel bir haber, imamlar rivayet ettii için baz
müsned haberlerden daha sahih olmaktadr.
2- Elimizde bir delil var, o da haberle ilgili rivayetimizdir. Biz onu biz-
leri Bünyamin için babalarna: "Olun hrszlk yapt," derken, delili ileri u
sürmülerdir: 'Biz ancak bildiimize (gördüümüze) ahittik ediyoruz. Biz
gaybm bekçileri deiliz (iin içi yüzü hakknda bir ey diyemeyiz)* 7* Onlar
bu sözleriyle Allah katndaki hakikate yani iin aslna ters beyanda bulun-
mulard. Ancak, onlar bu karara ve kanaata sevkeden bir delil bulundu-
u için mazur idiler. O da; Bünyamin'in yükü içinden çkan çalnan tas
görmeleriydi.
i gibi, bir baka yönden sahih olarak rivayet edilme ihtimalinden dolay
«w Yûsuf 12/81.
LMN FAZLET, KfSfMLAHI Vf MlIRULCnm UEnsuskcn w w w
zayf senetlerle de sahih hadisler rivayet edilebilir. Çünkü biz bütün hadis-
leri toplayabilmi deiliz.
ganlkla konuur, cerhde çok ileri gider, sözünde haddi aar. Halbuki ten-
kit edilen kimse alimler yannda tenkit edenden daha yüksek bir derecede
olur. Bu durumda tenkit kendisine döner, salam kimseye sakat diyen sa-
kata düer.
unu da belirtelim ki, bir takm hadisçilerin zayf bulduu baz kimse-
ler, ahiret alimlerinden ve marifet ehlinden olabilir. Bu kimselerin baz ha-
disçilerin usûlü dnda hadis ve haber rivayetinde kendine has bir (riva-
yet) metodu vardr, rivayetlerinde ona göre hareket eder. Artk hadisçiler
onun üzerinde bir hüccet olmaz, ancak o, hadisçiler için bir hüccettir. Çün-
kü kendi metod (ve görüünün) dnda bir görüü benimsedii zaman
kendisini zayf bulan hadisçilerin dnda kendi ashab yannda alim sayl-
mamaktadr.
KOTU'L-KULÛB
Alimlerden birisi demitir ki: "Hadis ehadet konusunda bile olsa gü-
zel zann ile (manen rivayete) genilik verilmitir. Nitekim doum yaptran
kadnn ve benzeri kimselerin ehadetinde olduu gibi. Zaruret hâlinde tek
kiinin ehadetinin kabul edilmesi caiz görülmütür."
hadisin mana ve mefhumu ümmetin icmas dna çkmaz ise, onu kabul
etmek ve Rasûlullah'n (sa.v) sözüyle amel etmek vaciptir."
Nasri böyle olmasn ki, (pek çok alim tarafndan) "Bana göre zayf ha-
dis, ahsî görü ve kyastan daha tercihlidir," elenmitir. Ahmed b. Han-
bel'in görüü de budur.
Bir hadis iki asr boyu insanlar arasnda nakledilip durmu, yahut onu
hicri üçüncü asr insanlar rivayet etmi veya birinci asrda ümmet içinde
nakledilirken o arn alimleri tarafndan inkar edilmemi ise o hadis me-
hur olmam olsa bile, artk daha sonraki tabakadan hiçbir müslümann
(onun zayflna ihtimal verip) inkara gitmesi doru deildir. Senedi hak-
knda söz edilmi olsa bile hadis bizim için bir hüccettir. Ancak Kitap ve
sahih sünnete veya ümmetin icmasna ters olan yahut ümmet içinde gü-
venilir sadk kimselerin ehadetiyle ravisinin yalan ortaya çkan haberler
bunun dndadr, onlar kabul edilmezler.
Vekî b. el-Cerrah demitir ki: "Hiç kimse için (kesin sebep ve delilini
Adamn biri Zührî'nin yannda bir hadis zikretti. Zührî: "Biz bunu iit-
medik," dedi. Adam: "Sen Rasûlullah'n (s.a.v) bütün hadislerini iittin mi?"
diye sordu. Zührî: "Hayr!" dedi. Adam: "Yarsn iittin mi?"diye sorunca,
LMN FAZLET, KISIMLARI v ALMLERN DERECELER 179
yazard."
shak b. Rahuvey demitir ki: Ahmed b. Hanbel'e: "u fevâid cinsi ha-
berlerin içinde bir takm münker/kabul edilmeyen haberler var, onlardan
lara ihtiyaç duyar," diye cevap verdi. Sanki onlarn yazlmasnda bir sakn-
ca görmedi.
kimse ondan hadis dinlemedi. Ancak olu Abdullah ve bnu Menî' kendi-
sinden bir cüz dolduracak hadis dinleyip rivayet ettiler. bnu Menî'e de de-
desi Ahmed b. Menî' araclk etmiti.
man sonra yanmza gelerek, onun sahih olduunu tesbit ettim derdi. Ve-
kî' ise, hiçbir hadisi münker görmezdi, fakat böyle bir hadis kendisine so-
Seleften birisi demitir ki: "u'be ile oturmay terkettik, çünkü bizi dur-
yani yaptn Allah için ve dinin selameti için yaparsan sonuçta ne zara-
Sonra (sahasnda) ilmî ehliyeti, bu konuda güzel bir kabiliyeti ve ciddi bir
ederse, söylenildii gibi olmasa bile Allah ona o amelin sevabn verir.* 75
"Kim benden (nakille) hak bir ey rivayet ederse, ben onu söylememi
olsam bile söylemi saylrm. Kim de (benden) batl bir ey rivayet eder-
se, (onu reddedin, çünkü) ben batl söylemem.
Biz de bu kitabmzda nakledip kaydettiimiz bütün eyler hakknda
deriz ki: "En iyisini en dorusunu Allah bilir. Onun ilmi en öndedir. limle-
rin hakikati O'nun katndadr. Bütün iler sonuçta ona dönecektir. O, ne di-
lerse olur. Yardm O'ndan istenir. Hayra kuvvet kötülükten saknma ve ko-
runma ancak O'nunla mümkündür.
lim için ayrdmz otuz birinci bölüm burada bitti.
275
Biraz farkl bir rivayet için bkz: Ebü Ya'la, Müsned, No: 3443; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, l,
149. Hadisin tam metni ve deerlendirmesi için bkz: Aclunî, Kefu'l-Hafa, II, No: 2420; bnu'l-
Kaysaranî, Tezkiretu'l-Mevzuat, s. 880.
278 Benzeri bir hadis için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, I, I50.
U 3
YAKÎN MAKAMLARI ve
YAKÎN EHLNN HALLER
Takva sahibi muttakilerin bütün güzel hallerinin temeli olan yakîn ma-
kamlarnn asllar dokuz tanedir. Bunlar srasyla, tövbe, sabr, ükür, re-
ca, havf, zühd, tevekkül, rza ve muhabbettir. Burada anlatlan hususi mu-
habbettir ki, o da yüce sevgilinin muhabbetidir. imdi, yakîn makamlarn
srasyla anlatmaya balyoruz.
TÖVBE MAKAMI I
TÖVBE FARZDIR
Allahu Teala tövbenin farz olduu konusunda bütün müminlere hitap-
la öyle buyurmutur:
"Ey müminleri Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki, kurtulua emsiniz.
Ayetin manas; nefsinizin kötü arzularndan ve ehvetlerinize dalmaktan
vazgeçip Allah'a dönünüz. Böyle yaparsanz ahirette arzuladnz elde
edersiniz, zevali ve sonu olmayan bir nimet içinde Allahu Teala ile devam-
l bir beraberlik içinde kalrsnz, cennete girmek sûretiyle mutlu ve mesut
olursunuz, ateten kurtulursunuz. te asl kurtulu budur, demektir.
277
Nûr 24/31.
KÛTU'L-KULÛB
"Ey iman edenleri Nasûh/samimi bir tövbe ile Allah'a tövbe ediniz.
cennetlere koyar.*7*
mimiyette çok ileri dereceyi ifade eder. Buna mübalaa sas denir. Bu
kelime "nasûhan" eklinde de okunmutur ki bu durumda masdar olmak-
tadr. Manas: "Srf Allah için tövbe ediniz" demektir. "Nasûh" kelimesinin
sine bal olmad, srf Allah için olan bir tövbe ile tövbe ediniz, baka bir
le taate devam etmek, imkan bulduunda herhangi bir günaha girme dü-
için günah iledii gibi, ayn günah srf Allah rzas için terk etmektir.
Kul heva denen kötü arzulardan temiz bir kalp ile ve sünnete uygun
güzel bir netice verilir. O zaman daha önceden kaçrd güzel hâli de el-
de eder. te bu, nasûh tövbesidir. Onu yapan kul, çokça tövbe eden, gü-
Kime Rabbi tarafndan kendisini destekleyecek bir nimet (tevfik-i ilâhî) ve-
ver,* 79 hitabyla kast ettii kimsedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) de:
27*Tahrim66/8.
s» Bakara 2/222.
YAKN MAKAMLARI ve YAKN EHLNN H ALLER/TÛVBE MAKAMI 185
temek, azalarla günahlar terk etmek ve içten bir daha günaha dönmeme-
ye karar vermektir."
Ebu Muhammed Seni demitir ki: "u insanlara tövbeden daha gerek-
Yine o demitir ki: "Kim, tövbe farz deildir, derse, o kafirdir. (Onun bu
sözüne raz olup tövbenin farz olmadn düünen de kafirdir.")
u söz de Sehl'e ait: "Gerçek tövbe eden, bir an ve bir nefes de olsa
Hz. Ali, tövbeyi terk etmeyi manevî körlük olarak görmü, onu zanna
tabi olmak ve zikri unutmakla bir arada ifade etmi ve uzunca bir konu-
masnn içinde öyle söylemitir:
"Kimin kalbi körelirse, Allah'n zikrini unutur, zanna tabi olur, tövbe et-
Samimi bir tövbenin farz, günah günah olarak kabul etmek, yaplan
zulmü itiraf etmek, nefsin hevaî/kötü arzularna kzmak, onu kötü ameller-
deki srarndan vazgeçirmek, gücü yettii kadar gdasn/rzkn haramdan
temizlemektir. Çünkü helal yemek salihlerin temel prensiplerindendir.
Tövbenin bir farz da, istikamet üzere emre uymak ve yasak eyler-
den kaçnmaktr. Gerçek istikamet, kulun ömründe daha önceki gibi sakat
a» Yüce Allah'n tövbe den kimseyi seveceini bildiren biraz fazl lafzdaki bir hadis için bkz: Ah-
med, Müsned, I, 86; Ebu Yala, Müsned, No: 483; Ebu Nuaym, Hilye, III, 209; Elbani, Daife,
No: 95-96.
28 '
bn Mace, Zühd, 30; Beyhaki, Sünen, X, 154; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 200; Elbani,
Zaife, 615-616.
186 KÛTU'L-KULÛB
"Dierleri ise günahlarn itiraf ettiler; iyi bir ameli kötü bir amelle ka-
rtrdlar.** 3 Bunun itiraf ve pimanlk olduu söylenmitir.
Ebu Süleyman ed-Dârânî (rah) demitir ki: "Akll bir kimse, kalan öm-
ründe, sadece daha önceki taatsz geçirdii vakitlerine alasa, bu, onu
ölene kadar hüzün içinde alatmaya yeterdi. Artk kalan ömrünü de geçen
282
Ra'd 13/11.
283
Tövbe 9/102.
YAKN MAKAMLARI vt YAKÎN HLNN HALLER/TOVBE MAKAMI 187
ömründeki gibi cehalet ve gafletle karlayan (ve eskisi gibi) yaayan kim-
senin hâli nasl olur!"
Sehl b. Abdullah (rah) demitir ki: "Gerçekten tövbe eden kimseyi hiç-
bir ey gevetmez. O, nefsinden ayrlncaya/ölünceye kadar kalbi Ar'a
ilâhî huzura bal olur. Onun, ayakta durmasn salayacak zaruri eyler
dnda, konfor içinde bir hayat yoktur. Geçmiine üzülür. Kalan ömründe
de emirlere ciddi olarak sarlr, yasaklardan uzaklar. Bunlarn tamam ol-
mas ancak, her eyde yakîn ilmine göre hareket etmesi ve salih amelle-
re sarlmasyia mümkündür. O zaman, Allah Teala'nn haklarnda:
"Bir kötülüü ilediin zaman, ondan sonra hemen bir iyilik yap. GizH
günaha kar gizlice, açk olana kar da açkça hayr yap ki dnu temizle-
sin.'**5
Sonra tövbe eden kimsenin gücü yettiinde daha önce elinden kaçr-
d frsatlar ve zayi ettii vakitlerini telafi için hayrlarda komas ve bu
ekilde salihlerden olmaya çalmas gerekir. te bu makama çktnda
Mevla'snn huzuruna layk bir kul olur ve o zaman Allahu Teala onu mu-
hafaza ve himayesine alr. Nitekim ayet-i kerimede:
2W Ra'd 13/22.
285
Tabarani, el-Kebir, XX, 159; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 74; Münavî, Feyzu'l-Kadir, No:
763.
286
Tirmizî, Birr, 55; Darimî, Rikak, 74; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 153, 158.
287
Ankebût29/9.
*» A'raf 7/196.
KÜTU'L-KUIÛB
mek.
6- Günahn cezasndan korkmak.
7- Mafireti ümit etmek.
8- Günah itiraf etmek.
9- 0 günah Allahu Teala'nn takdir ettiine ve onun Allah tarafndan
Denilmitir ki, ölüm melei kula gözüktüü zaman ona, ömründen çok
az bir zaman kaldn ve artk ölümün bir göz yumup açma müddeti ka-
dar bile gecikmeyeceini bildirir.O zaman kulda bir esef ve hasret mey-
dana gelir. Öyle ki eer bir batan öbür baa bütün dünya kendisinin ol-
sa, bu son saatine bir saat daha katp tövbe etmek veya o andaki hükmü
deitirmek için hepsini elinden çkarp verirdi. Fakat buna imkan yoktur.
Bu duruma u ayet-i kerimede iaret edilmektedir:
"Kendileriyle istedikleri eyler arasna engel çekilir.™
dir. Sahibi anlayacak olsa, her saati bütün dünyadan kymetlidir. Bunun
289
Tirmizî, Birr, 55; Darimî, Rikak, 74; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 153, 158.
290
Sebe 34/54.
)
için denilmitir ki: "Kul Allah Teala'nn kullarna diledii eklinde tecelli et-
tiini ve bunun bir hikmetle gerçekletiini yakînen bilince artk kalan öm-
rünün hiç bir kymeti kalmaz."
Allahu Teala'nn:
"Herhangi birinize ölüm gelip de "Rabbiml Beni yakn bir sûreye kadar
geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsaydml' demesinden önce, size
verdiim rzktan harcayn.™ ayetinde geçen yakn süre hakknda öyle
denmitir:
saat olsun mühlet ver!" der. Melek de: "Bütün saatlerini harcadn, artk bir
saat olsun vakit yok" der. Ruh boaza ular, grtlaa gelince hançerede
tutulur. Artk tövbe kaps kapanr, kulun dünya ile irtibat kesilir, ameller
son bulur. Vakitler gitmi ve bitmi olur. Nefesler yükselir, ahiret perdesi-
nin açlmasyla o taraf müahede balar. Bundan sonra kulun gözü iyice
keskindir. (Gerçekleri ve bana gelenleri net bir ekilde görür.
Artk en son nefesine sra gelince nefesi zorla çkar. Kul, saadet eh-
lindense, önceden kendisine takdir edilen saadet hükmü üzerinde tecelli
eder ve ruhu tevhid üzere çkar. te bu, güze! sondur. Yahut kula ezelde-
ki ekavet hükmü tecelli eder ve ruhu ek ve üphe içinde çkar. Bu kim-
senin hâli ayet-i kerimede öyle anlatlmtr.
*
"Kötü ileri yapp dururken, kendisine ölüm gelince: "Ben imdi tövbe
ettim'' diyen kimsenin tövbesi makbul deildir. ™ 2
291
Münafikun 63/10.
292 Nisa 4/18.
190 KÛTUL-KULÛB
"Allah'n kabul edecei tövbe ancak cahillikle bir kötülük yapp da çok
geçmeden tövbe edenin tövbesidlr.™ 3
*ÖlümO biraz geciktir de, bol bol sadaka verip salihlerden olaym.™ 5
eklinde yaplan itiraf, böyle yorumlanmtr.
bnu Abbas (r.a) derdi ki: "Bu ayet tevhid ehli için en iddetli ikazda
bulunmaktadr. Çünkü ayetin evveli öyle balamaktadr:
293
Nisâ4/17.
294
En'am 6/158.
295 Münâfkûn63/10.
296 Münâfkûn 63/ 9.
YAKÎN MAKAMLARI V YAKN EHLNN HALLER/TÖVBE MAKAMI 191
Dieri de kulun ruhu çkarken olur. O zaman Allahu leala kula: "Ey
kulum! Sana verdiim emanetimi nasl kullandn? Bana kavuuncaya ka-
dar seninle yaptm ahde riayet ederek onu korudun mu ki ben de senin
bu vefana karlk olarak ecrini vereyim. Yoksa onu zayi mi ettin? Zayi et-
"Bana verdiiniz sözü yerine getirin, ben de size vaat ettiklerimi vere-
yim.'™9
Kulun ömrü yannda bir emanettir; eer onu (hak yolda geçirerek) ko-
rursa, emanetini yerine getirmi (sahibine güzelce iade etmi) olur. Eer
onu (küfür ve isyanla) zayi ederse, Allah Teala'ya hyanette bulunmu
olur; hiç üphesiz Allah hainleri sevmez.
297
Bu bulamadk. Cennetteki bir kamç boyu geniliinde bir yerin bütün dünya ve için-
lafzlarla
dekilerden daha hayrl olduunu ifade eden baka hadisler için bkz: Buhari, Rikak, 2; Tirmizi,
Fedailü'l-Cihad, 17,25; bnu Mace, Zühd, 39; Ahmed, Müsned, III, 315. (Müt: D. Selvi)
298 Müminun23/8.
299
Bakara 2/90.
192 KÛTU'L-KÜLÛB
maz."
•
meti, hevasna uymann tadn taatn tadyla ve Allah'a güzelce dönme se-
vinciyle deitirmesidir."
"zzetim ve Celalime yemin olsun ki, yer ve gök ehli onun için efaat
etseler; kalbinde tövbe ettii günahn tad varken onun tövbesini kabul et-
mem."
sanlar sonra da kendisi için Allah Teala'ya isyan ettii nefsini terk etmesi
ve nefsine ancak zaruri ihtiyaçlarn vermesi gerekir. Sonra, bir daha gü-
naha dönmemeye kesin karar vermesi, insanlara yük olmamas, kendisi-
ni bakasnn elindeki fazla mala göz dikmeye zorlayan her eyi terk et-
Bu söz Ihya'da Hz. Ömer'e izafe edilmitir. Bkz. Gazâlî. hyâ, Zebidî, thâfu's-Sade. X, 605
(Beyrut-Lübnan basks).
Buhar, Deavat, 4; Tirmizî, Kyamet, 49; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 313; Beyhaki, uabu'l-
iman, V, 411 (h. no: 7104).
Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 224; Ali Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, IV, 216 (No: 10228).
YAKN MAKAMLARI vt YAKN EHLNN H AL L E R l/T Û VB E MAKAMI 195
Denilmitir ki; Allah'n haram kld eyler (takva sahibi kulun) kalbin-
de büyük gözükür ve onlar ilemekten çekinir.
"Sizler, kldan daha ince (yani çok basit) gördüünüz öyle ameller i-
liyorsunuz ki, bizler Rasûlullah (s.a.v) zamannda onlar, insan helake gö-
öyle buyurmutur.
"ABahu Teala, önceki ümmetlerden bir ümmeti tenasül aletleriyle oy-
nama yüzünden helak etmitir. * 07
305
Hacc 22/30.
306
Hacc 22/32.
307
Rivayet kaynaklarda bulunamamtr.
196 KÜTU'L-KULÛB
Bu ki anlay (hadiseye farkl yaklaan) iki grubun yolu ve iki ayr ma-
kama sahip olan kimselerin farkl halleridir. Günahlar hatrlama; müridle-
rin yolu ve korku ehlinin hâlidir. Onlar günahlarn hatrlamakla, devaml
bir hüzün ve kalplerinden hiç ayrlmayan bir korkuyu elde ederler.
Tevhid müahedesi ise, daha az ve daha dar (özel) alanda olan bir müa-
hededir. Bu, müahede sahipleri daha yüksek ve daha faziletlidir. Bu mü-
ahede, mukarrabûn makamndaki veliler ve seçkin arifler içindir. Mürid
bazen, Davud Aleyhisselamn hatasn hatrlayp esef etmesi hadisesine
benzer bir halle karlar. üphesiz peygamberler dier insanlardan ayr
bir konumda olduklar için ümmetin hâli onlara kyas edilmez. Ancak onla-
ra da bazen müridlerin halleri yaatlr ve ilim taliplerinin hâli içinde bulun-
durulurlar. Bu durum, ümmetin onlar örnek almas ve alimlerin (ilim ve ter-
Bil ki, yakîni zayf, nefsi kuvvetli olan kimsenin (geçmi) günahlarn
hatrlamas annda kalbin ehvetle ona nazar etmesi yahut nefsin önce-
den ald tat sebebiyle ona meyletme tehlikesi mevcuttur. Bu durumda o,
fitneye düme sebebi olur ve düzelttiini bozar. Ayn ekilde günaha da-
danm bir kimsenin günahn sebebine nazar etmesiyle, nefsin o tarafa
hareket etmesinden de emin olunamaz. Nefisle anlama noktas bir kötü-
lük olmad sürece, ona kar sabrla mücahede edebilsin diye onunla,
anlama içinde olmak daha faziletlidir. Ancak bunda bir aldanma ve tehli-
denle kalbinde nefisten gelen bir arlk ve ona kar bir mücahede hâli ol-
mayan dier bir kulun hangisinin daha faziletli olduu konusunda ihtilaf et-
milerdir.
se hâlinde geveyecek olsa; selamete daha yakn olur. Dier kimsenin ise
bu geveme esnasnda günaha dönmesinden korkulur."
i zaman, nefsi buna yanamad için infak kendisine zor gelen, fakat
tilaf etmilerdir.
Bir grup alim, nefsiyle mücahede ederek infakta bulunan kimsenin da-
ha faziletli olduunu söylemitir. Çünkü onda nefsinden gelen isteksizlik
ile onunla mücahede bir arada olmakta ve kendisi için iki amel olumak-
tadr. bn Ata ve ashab bu görüü benimsemilerdir.
Dier alimler de, herhangi bir ikrah ve olmakszn gönül holuu
itiraz
Ayrca günah küçük görmek ve onu basile almak, onu ilemekten da-
ha büyüktür. Bunlarla birlikte kulun, Allah Teala'nn iledii kusuru örtme-
sini basit bir ey görmesi ve Mevlâ'nn ona kar hilimle muamelesini ha-
fife almas; onun için bir aldanma ve kendisini emniyette görme olur W\,
öyle demitir:
200 KÛTU'L-KULÛB
"Ey güzeli (güzellii) ortaya koyan, çirkini (çirkinlii) örten, günah le-
yeni hemen yakalayp hesaba çekmeyen ve kulun kusurlarn açp perde-
yi yrtmayan Allahml™
Denilmitir ki: "Her isyan eden Rahman'n himayesi altndadr. Allah o
kulun üzerinden himayesini çekince kulun günahn örten perdesi yrtlp
kusurlar ortaya çakr."
lenen günahtan daha büyük bir günah da, onu açklamak, onunla
övünmek ve böbürlenmektir. Bu bir taknlktr.
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:
"Günahlarn açklayanlar hariç bütün (samimi tövbe eden) insanlar
affedilmitir. nsanlardan birisi geceleyin bir günah iler, Allahu Teala gü-
Alimlerden birisi demiti ki: "Günah ileme, eer günah ilemek duru-
munda kalrsan, günaha bakasn sevk etme, iki günah kazanm olur-
sun."
nehyetmi olur.
308
Hakim, Möstedrek, 1. 544; Kurtubî. Tefsîr, XVI, 17.
309
Buharî, Edeb, 60; Müslim, Zühd, 52.
310
Bkz: Müslim, lim, 15; Zekat, 69; Nesaî, Zekat, 64; bn Mace, Mukaddime, 14; Darimî, 14; Ah-
med b. Hanbel, Müsned, IV, 352. 359, 360. 362.
3,1
Tövbe 9/67.
YAKN MAKAMLARI v« YAKN EHLNN HALLER/TÖVBE MAKAMI 201
Seleften birisi demiti ki: "Kii bir din kardeinin iledii günaha yar-
dmc olup sonra bunu onun için basit bir ey görmesinden daha büyük bir
cinayet ilememitir."
Bazen bir kul, krk sene ömür yaar, sonra ölür. Fakat kendisinden
sonra günahlar yüz sene devam eder. Onlar yüzünden kabrinde azap gö-
rür. Bu, kötü bir çr açt ve ona tabi olunduu zaman olup, o ey orta-
dan kalkncaya, yahut onunla amel edenler (tamamyla) ölüp bitinceye ka-
dar devam eder, sonra günahn vebali üzerinden düer ve ondan rahat
eder."
onunla amel edenlerin kazand günahn bir misli de ona yazlr. Onlarn
günahlarndan da hiçbir ey noksan/atrlmaz.™ 3
bn Abbas derdi ki: "Kendisine tabi olanlar yüzünden vay alimin ba-
na gelenlere. Alim bir hata yapar, hemen hatasndan döner, insanlar ise,
r bidate sevk ederek saptrd. Sonra tövbe etti, Allah Teala'ya dönüp uzun
bir süre hâlini slah ile urat. Allahu Teala zamann peygamberine öy-
le vahyetti: "O alime de ki: "Eer günahn seninle benim aramda kalan bir
3 " Beyhakî, uabu'l-man, l, 198 (h. no: 183); Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 1, 177.
m En'am6/54.
3.6
Nemi 27/55.
3.7
A'raf7/81.
318
Hatîb, Tarihu Badad, III, 114; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 6892; Aclunî, Kefu'l-hafâ, No:
2093; Sehavî, Mekasd, No: 887.
YAKN MAKAMLARI vt YAKN EHLNN HALLER/TÖVBE MAKAMI 203
lar insana en büyük ceza olarak kafi gelirdi. Nitekim Vuheyb b. el-Verd'e:
"Günah ileyen ibadet ve tattan tat alr m?" diye sorulunca: "Hayr, güna-
ha niyetlenen de taattan tat alamaz," demitir. Bunun için Allah Teala, Hz.
Bir haberde nakledildiine göre, Adem (a.s) yasak aaçtan yedii za-
man, bedenindeki elbiseler üzerinden uçtu gitti, avret yerleri açld, ban-
daki taç ve alnndaki süs üzerinde durmaktan haya ettiler. Bunun üzerine
Cebrail (a.s) gelip bandan tac, Mikail (a.s) da alnndaki süsü çözüp al-
ne Adem (a.s) alayarak Hz. Havva'ya döndü ve: "Bu, ilediimiz günahn
ilk uursuzluudur; bizi dostun huzurundan çkard," dedi.
319
Ebû Davud, Libas, 4; bn Mace, Ubas, 24; Ahmed b. Hanbel. Müsned, II, 92, 139; Beyhakî,
uabu'l-man, No: 6230 (Biraz farkl lafzla), Ebu Nuaym, Hilye, IV, 190-191.
204 kûtu'l-kulûb
Bana kadar ulaan bir habere göre, Hz. Süleyman (a.s) ordusuyla bir-
Eer günahta srarda uursuzluk olarak sadece kulun eline geçen her
imkann kendisi için bir ceza olmasndan baka bir ey olmasayd, bu bi-
le kafi gelirdi. Çünkü, (bu halde olan bir kulun eline geçen) zenginlik olsa,
bununla cezalandrlr ve istidraca dümesinden (hâline aldanp isyana
devam ederek azaba yaklamasndan) korkulur. Eer eli dar olup sknt
içindeyse bu zaten onun için bir cezadr.
Bir haberde:
Haramdan rzk kazanmak kulu salih amellere sevk edecek ilâhî tev-
ettiklerinden baka bir bereketi olmasayd, bu onun için hayr olarak yeter-
di. Bu kimsenin eline geçen zenginlik ise, Allah Teala'nn ona bir rahmet
ve ihsandr. Eer darlk (sknt) ise bu, Allah'tan bir imtihandr, kulu çin
yapt bir tercihtir. Bunu anlayan kul o hâlin lezzetini tadar. Çünkü o, Al-
320
bn Mace, Mukaddime, 10; Fiten, 22; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 227, 280, 282; Zebidî,
thafu's-Sade, X, 780-81.
YAKN MAKAMLARI vt YAKN EHLNN HALLER/TÖVBE MAKAMI 205
lah Teala'nn yolundadr, kendisi O'nun taatnda sabit ve daim olduu hal-
am'l sûfîlerden birisi demitir ki: "Yüzü güzel olan Hristiyan bir gen-
ce gözüm takld. Durup bir müddet ona baktm. O esnada yanmdan b-
nu Cella ed-Dmekî geçiyordu, elimi tuttu, kendisinden utandm ve: "Ya
Eba Abdullah! Sübhanellah! u güzel surete hayret ettim. Bu güzel san'at
nasl ate için yaratlmtr, hayret ediyorum," dedim. O eliyle beni dürttü
ve: "Bir zaman sonra bunun cezasn muhakkak göreceksin," dedi. Ger-
Seleften birisi demitir ki: "Ben yaptm bir hatann cezasn, merke-
bimin (bana kar) huysuzlamasndan anlyorum."
Bir bakas ise: "Yaptm hatalarn cezasn evimdeki atete elimin
yanmasna varana kadar her eyde fark ediyorum," demitir.
di?" diye sorunca: "Yanma gelen güzel yüzlü bir gence dikkatlice bakm-
tm. Giderken de ayn eyi yaptm. te bu hâl onun cezasdr," dedi.
Bu, her eye hükmü "geçen ve her eyi en iyi bilen Allah'n takdiridir.
(nevi) cezadr" derdi. u söz de ona ait: "Bir kimsenin cemaatla namaz
kaçrmas, ancak iledii yeni bir günah sebebiyledir."
321
Beyhakî, ez-Zühdu'l-Kebîr, No: 709; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 231 ;
Zebidî, thafu's-
Denilmiti ki: "Kul bir günah iledii zaman, kalpte bir zulmet olutu-
rur, ondan kalpte bir duman yükselir. man ona ahit olur. Bu hâl, kendisi-
ni günahn rahatsz ettii bir kulun üzülecei bir noktadr. Bu duman bulu-
tun günei perdelemesi gibi, kul için ilâhî ilimleri almaya ve anlatmaya kar-
bir perde olur. Bu hâl görülmez ancak, kul halka kar tavrlarnda onu
fark eder. Kul, tövbe edip halini slah edince, zulmet perdesi açlr, iman
ortaya çkar ve artk kula hak ilme göre hareket etmesini emreder. Güne-
in bulutun altndan çkp ortal aydnlatmas gibi, kalbin üzerindeki per-
l son noktasna gelince üstü altna çevrilip ters, yüz edilir. O zaman kalp
tamamen nifak türü ilerle dolar, onunla huzur bulur ve Allah Teala'nn
322
Zebidî, thafu's-Sade, X, 783. Irakî asln bulamadn belirtmitir.
323
Mutaffifîn 83/14.
208 KÛTU'l-KULÛB
kalr.
Hasan- Basrî demitir ki: "Kul ile Rabbi arasnda malum bir günah s-
nr vardr. Kul onu anca, Allah kalbini mühürler ve bundan sonra onu
hayrda muvaffak etmez."
Ibn Ömer yoluyla gelen bir hadiste öyle buyrulmutur: "Mühür arta
asldr. Yasaklar çinendii ve haramla helal görülüp ilendiinde Allahu
Teala (bir melek ile) mûhrû gönderir, kalpler içindeki (nifak, kûfûr ve isyan)
sebebiyle mühürlenir.™
Mücahid de öyle demitir ki: "Kalp (ilk haliyle) açlm bir avuç gibidir.
Kul her günah ileyiinde bir parmak kapanr ve nihayet bütün parmaklar
kapanr. Kalp de ilenen (ve peinden tövbe edilip temizlenmeyen) her bir
Denilmitir ki: "Her günah için kalpte biten bir bitki vardr. Günahlar
Velilerden birisi bana, Ebu Amr b. Ulvan'n uzunca bir kssasnda öy-
le söylediini anlatt:
"Bir gün namaz klyordum; kalbime kötü bir arzudütü ve uzun bir za-
man megul etti. Sonra bende erkeklerde
fikrimi oluan ehvet meydana
geldi. O an yere ykldm, bütün bedenim simsiyah oldu. Bunun üzerine üç
324
Bezzar, Müsned, No: 3298; Beyhaki, uabu'l-man, No: 7213; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid,
VII, 269; Münziri, et-Terb, I, 332; Elbani, Daife, No: 1270.
325 Enam 6/25; sra 17/46; Kehf 18/57.
YAKN MAKAMLARI vi VAKÎN EHLNN H ALLERI/TOVBE MAKAMI
Teala'ya dua edip senin adna tövbe istifar etmeseydim, hiç üphesiz Al-
lahu Teala'ya o siyah renkte kavuacaktn?" dedi. Ben buna ardm. O
Badat'ta, ben Rakka'da iken ve bu hâlimi de Allahu Teala'dan baka hiç
Her günahn bir cezas vardr. Ancak Allah'n affettikleri hariç. Bu ce-
za, günahn miktarna göre ve kulun bildii ekilde deildir. O, Allah'n di-
Günah cezas çou kez kalpte olur. Bu, kalplerin hasta Oluu eklin-
de tezahür etmektedir. Ceza çou kez de cesette Bu ceza bazen mal-olur.
"Allahu Teala bir kula hayr murat ettii zaman, günahnn cezasn
(dünyada) peinen verir. Kötülük murat ettii zaman da cezasn geciktirir
ve ahirette tam olarak verir.* 26
Ahmed, Müsned, IV, 87; Hakim, Müstedrek, I, 349; bnu Hbban, Sahih, No: 291 1 ; Heysemî,
Mecma/z-Zevaid, X, 192.
KÛTU'L-KULÛ'B
Bil ki, dünyadan elde edemediine üzülmek, hrs ile dünyaya yönel-
mek kul için bir çeit ceza olduu gibi, dininden kaybettiine hiç aldr et-
meyerek eline geçen dünya malna sevinmek de bir tür cezadr.
Bazen, bir günahn cezas, onun gibi bir günah yahut ondan daha bü-
yüüne saplanmak olur. Nitekim bir taatm sevab da kulun bazen onun gi-
Bil ki, hilim (yumuaklk) cezay kaldrmaz, fakat geciktirir. Çok halim
olan Yüce Mevla'nn bir sfat da cezay çok geciktirmek deil, bir zaman
mizler.™
327
Al-imran 2/152.
329 En'am6/44.
329 Tabarani, el-Evsat. No: 102; bnu Asakir, Tarih. Cilt:54, shf: 200; Ebu Nuaym, Hilye, VI, 335;
Seleften birisi demitir ki: "Kiiye günah olarak, istifar etmedii dün-
ya sevgisi yeter."
Yine rivayet edildiine göre, Cibril (a.s) zindanda Yusuf'un (a.s.) yan-
na girince, Yusuf (a.s): "Kederli ihtiyar (babam) nasl (ne halde) brak-
tn?" diye sordu. Cibril (a.s.): "Senin için yüz tane sevgiliyi kaybetmenin
330 Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 157; Bezzar, Müsned. No: 3260; Beyhakî, uabu'l-man, No:
9927; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, II, 291 X, 192.
;
212 KÛTU'L-KULÛB
hüznü gibi ac çekmektedir," dedi. "Peki, bunca hüznüne kar Allahu Te-
ala katnda kendisine ne var?" diye sorunca, Cibril (a.s): "Yüz ehit seva-
nah ilediinde; üzerinde bulunduu yer onu içine batrmak, kendisini ör-
ten gök de bir parça halinde kafasna dümek için Allah'tan izin isterler.
Allahu Teala da onlara: "Kulumu brakn ve ona mühlet verin, onu siz ya-
ratmadnz. Eer onu siz yaratm olsaydnz, hiç üphesiz ona acrdnz.
Bekleyin, umulur ki, bana tövbe eder ve kendisini affederim. Belki kötü hâ-
na baknca gazaplanr. Bunun üzerine yer sallanr, gök titrer. O zaman se-
mann melekleri inip yerin eteklerini tutarlar. Yerlerin melekleri de yükse-
lip göklerin eteklerini tutarlar ve devaml ihlas süresini okurlar. Nihayet Al-
Alimlerden birisi demitir ki: "Yeryüzünde (Allah'a isyan için) çan çal-
nnca ve cahiliyye dua (ve ileri) yaplnca, Allah Teala'nn gazab iddet-
lenir; yeryüzündekilere azap etmek ister. Fakat, yeni okuma yazma öre-
nen çocuklara, mescitleri imar edenlere, Allah için birbirini seven ve ziya-
331
F£; r?'V41.
!
YAKN MAKAMLARI v YAKÎN EHLNN H A LL E R l/T 0V BE MAKAMI 213
GÜNAHA ÇARE
günahn peinden baka bir günah ileyip arada hiç tövbe et-
Bir kul
ne adm atmam olur. Eer kesip atmazsa, bu son olmaz devam gelir.
ayet balad ibadet ve taatlar ile megul, ibadetin tadn bulursa ne ala,
rin yoludur.
Allahu Teala'nn
.
"Taat için Allah'tan yardm isteyin, nefisle günahlara dalmama konu-
sunda mücahedede sabredin," denmitir.
Hz. Ali demiti ki: "Bütün hayrlar, iyilii emir ve kötülükten nehyin se-
vab yannda denizin yannda bir avuç su mesabesindedir. yilii emir ve
kötülüü nehyin cihad yanndaki durumu da denizin yannda bir avuç su
durumundadr. Allahu Teala yolunda yaplan cihadn haramlardan sakn-
mak için nefisle yaplan mücahede yanndaki durumu ise, cokun bir de-
332 A'raf7/127.
333 Hatîb, Tarihu Badad, XIII, 523-524; Beyhakî, K. Zühd, 165; Suyutî, el-Camiu's-Saîr, No:
6107.
214 KÜTU'L-KULÜB
onu yanna getirmek için gönderdi. Yolda kölenin nefsi kadn arzulad ve
ona sahip olmak Ama o nefsiyle mücadele edip Allah'tan kendisini
istedi.
Hz. Musa (a.s) ile ilgili kssalardan birisinde, Musa (a.s.) Hzr'a (a.s):
"Allah Teala, hangi ey sebebiyle seni gayb ilmine muttali kld?" diye so-
runca: Hzr (a.s): "Allah için günahlar terk etmem sebebiyle," demitir.
Allahu Teala bir güzel amele karlk olarak, amelin miktarnca kar-
lk deil, çok daha fazlasn (en az bire on sevap) ihsan etmektedir. Fakat
kul özellikle srf Allah için bir amel ilediinde Allah ona hesapsz ecir ver-
mektedir.
Sonra, tövbe eden bir kimse, herhangi bir günah adet haline getir-
mezse, Allahu Teala onun tövbesinin kabul buyurur. Hem Allahu Teala i-
lenen her günahtan dolay kulunu hemen hesaba çekmez. Ona tövbe im-
kan ve mühlet verir. Bu, Allah'n bir rahmetidir. Eer böyle olmasayd (da
ilk günahta kul bir ceza ile karlaacak olsayd) bütün insanlar tövbekar
olurdu.
lard. Sonra kul, mübtela olduu bir günah ile karlanca sabreder ve
nefsiyle mücahede ederse, bu müridlerin en faziletli hâli ve en temiz ame-
lidir. emmare sfatndan çkarak mutmainne sfatna bürünmesi, ol-
Nefsin
gunlua ve takvaya ulamas ancak mücahede ile olmakta ve gerçek ima-
nn meyvesi olan güzel ahlaka ancak bu ekilde ulalabilmektedir. Bu an-
lattmz, u haberde de ifade edilmektedir:
"Amellerin en faziletlisi nefislerinizi zorlayarak yaptnz ameller-
dir.™
334 bn Ebi'd-Dünya, Muhasebetü'n-Nefs, No: 113. Burada bu rivayetin Ömer b. Abdilazîz'in sözü
olduu belirtilmektedir. (Bkz: Iraki, hya, IV, 76.)
YAKÎN MAKAMLARI v YAKN EHLNN HALLER l/TÖVBE MAKAMI 215
balangcdr.
Bana salihlerden birisinin u hâli anlatld. Bu zat çamurlu bir yolda
Kula, içine dütüü gafletten tövbe etmesi gerekir. Bunun gereini iyi-
ce anlaynca asla tövbeyi terk etmez. Allahu Teala, dünyada gaflet ehli
kalp körlüü ve üphe ile bir arada zikrederek sahibinin haktan kayp hüs-
Ehl-i beyt yoluyla gelen bir haberde u anlatlmaktadr: Bir gün Am-
mar b. Yâsir, Hz. Ali'ye: "Ey müminlerin emiri! Bana küfrün hangi temele
dayandn bildirir misin?" diye sorunca, Hz. Ali öyle demitir: "Küfür dört
temel ie dayaldr.
335 A'raf7/8.
336 Nahl 16/108-109.
216 KÛTU'L-KULÛB
1- Cefa (zulüm),
2- (Kalp ve basiret) körlüü,
3- Gaflet,
4- üphe.
Kim zulüm yaparsa, hakk küçük görür, batl yayar ve alimlere kzar.
Kalbi kör olan Allah'n zikrini unutur. Gafil olan kimse, haktan sapar, bo
emellere aldanr, hasret ve pimanla düer, Allah'n huzurunda hiç he-
sap etmedii eyler (hesap ve azap) karsna çkar. üpheye düen de,
akn bir halde sapklk içinde yuvarlanp gider.
Alimlerden birisi demitir ki: "Kim, kötü arzularn terk konusunda sa-
mimi olur ve nefsiyle Allah için yedi defa mücahede ederse bir daha gü-
naha bulamaz."
Bir bakas da: "Kim bir günahtan tövbe eder ve yedi sene istikameti-
Alimlerden birisi demitir ki: "Allm bir günahn keffareti, ona düül-
düü kadar o günahtan vazgeçmektir. Böylece günah her terkedi, önce-
günah vesvesesi veren kimse, günahla yüz yüze gelince nefsine sahip
olamaz. Öyleyse mürid, nefsinin günah arzusunu kesmeli ve vesvesesini
defetmeye çalmaldr. Yoksa günaha düer. Çünkü kötü düünce kalpte
püslemesine bir yol açlr. Tövbe eden kimseye en fazla zarar veren ey;
kalbine gelen kötü düünceye kulak vererek onun kalpte yerlemesine im-
kan hazrlamaktr. Çünkü bu hâl onu, yava yava helake sürükler. nsa-
n günaha götüren veya günah hatrlatan her ey, günahtrr. Sonuçta gü-
naha dönüen ve ona götüren her sebep günahtr. lk haliyle mübah bile
olsa...
Böyle bir eyin etkisini kalpten kesip atmak bir taattr. Bu, amellerin
Denilmitir ki: "Kim krk sene bir günahta srar ederse, onun bundan
tövbe etmesi çok zordur. Ancak çok az kimse bunu baarabilir."
"Mümin her hata ediinde tövbe edendir. Mümin zaman zaman kusur
ileyebilir.™ 7
Yüce Allah bu hâli, sabreden amel sahiplerinin bir sfat olarak zikret-
Tabarani, el-Kebk, No: 1 1710; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 200; Bkz. Gazâlî, hyâ, IV, 44
ilgili dipnot.
a» Tirmizî, Kyame, 49; bn Mace. Zühd. 30. Darimî, Rikak, 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,
Yüce Allah onlarn tövbe artlarn arlatrd, müminlerinkini ise daha ha-
fif tuttu.
gizleyerek ve hak ile batl birbirine kartrarak isyan eden kimsenin töv-
be eklidir.
Allahu Teala münafklar için ortaya koyduu dier iki art da öyle
belirtmitir:
lah'a yapanlar ve dinlerini srf Allah için yaayanlar, ite onlar müminler-
le (cennette) beraberdirler.*42
341
Bakara 2/160.
342
Nisa 4/145-146.
343
A'raf 1/170.
YAKN MAKAMLARI ve YAKN EHLNN HALLER/TÖVBE MAKAMI 219
X), salihleri (dost edip) ilerini özerine alr.*** Bu gerçek tövbe eden
ve bu sayede Allah'n dostu olan kimselerin hâlidir.
344
A'raf7/196.
345
Bakara 2/222.
346
Yüce Allah'n tövbe eden kimseyi seveceini bildiren biraz fazl lafzdaki bir hadis için bkz:
Ahmed, Müsned, 86; Ebu Yala, Müsned, No: 483; Ebu Nuaym, Hilye, III, 209. Yukardaki
I,
ler. Çünkü, esasen iyilikler, Allahu Teala'dan kuluna ulatrlan (kulun ken-
mektir. Allah'n kulunu mafiret etmesi ise; günahn örtüp kendisine hilim-
le muamele etmesidir.
ceza vermekten uzaktr. Hz. Ali ve bn Abbas'tan da benzeri bir söz riva-
348
Hûd 11/3.
349
Mâide5/74.
350 Fussilet 4I/6.
.
Yani onlar, Allahu Teala'y birlediler, sonra tevhid üzere istikamet sa-
hibi olup irke dümediler.
iniz Melik ve Rahim olan Allah'n cemaline bakma nimeti size bahedile-
cektir.
m Fussilet 41/30.
352 Fussilet 41/30-31
353
bn Mace, Zühd, 30; Tabarani, el-Kebir, No: 10281; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 200;
Münavî, Feyzu'l-Kadir, No: 3385-87. (Hadisin ilk ksm). Hadisin tamam için bkz: Beyhaki,
uabu'l-man, No: 7187.
«« Bkz: Münavî, Feyzü'l-Kadîr, III, I77 (erhte).
222 KÛTU'l-KULÛB
Nice tövbeler vardr ki, samimiyet ve ihlas konusunda baka bir "töv-
beye muhtaçtr. Kim iledii kötülüklerden sonra iyi ameller yapar, bu ara-
da iyilikleriyle kötülüklerini birbirine kartrrsa, onun kurtulmas ve ölme-
den önce istikamet sahibi olmas ümid edilir. Bu konuda Allahu Teala öy-
le buyurmutur:
"Dierleri ise, günahlarn itiraf ettiler, iyi bir ameli kötü bir amele ka-
rtrdlar. (Fakat tövbe ederlerse) umulur ki Atlah onlarn tövbesini kabul
eder™
Yani Allah onlara acr ve kendilerine rahmet nazaryla bakar.
Denilmitir ki: "Ayette geçen iyi amel; günahlar itiraf ve tövbedir. Kö-
tü amel ise; önceki gaflet ve cehalettir."
bn Abbas: "Allah, tövbe eden kimse için çok balayc, tövbeye ruh-
sat (ve imkan) verdii için de çok acycdr," demitir. Allahu Teala bir
ayet-i kerimede öyle buyurmaktadr:
"Muhakkak ki ben tövbe eden, inanan, salih amel ileyen sonra do-
ru yolda giden kimseyi çok balarm.* 56
Yani; irkten tövbe eden, tevhide inanan, farzlar yerine getiren ve ha-
ramlardan kaçnarak salih amel ileyen, sonra sünnet üzere doru yolda
gitmeye devam eden kimseyi balarm, demek istiyor.
"Tövbesinde istikamet üzere olan balarm," açklamasn yapanlar
da olmutur. Bunlar müminlerin sfatlardr.
Allahu Teala, muhlis kullarna yapt uygulamay münafk ve kafirle-
"Halbuki sen onlarn içinde iken Allah onlara azap edecek deildir. Ve
onlar istifar ettikleri sûrece de Allah onlara azap edici deildir. * 59
Seleften birisi demitir ki: "Bizim için (azaba kar) iki emanmz var-
d. Birisi gitti; dieri kald. Eer o da giderse helak oluruz." O, giden eman
ve emniyetle Rasûlullah' (s.a.v), kalan eman ile de istifar kast etmitir.
beraber olma hâline intikal eder. Sonra hak üzere sebat, arkasndan (hak-
k) beyan, sonra kurb yani ilahi yaknlk, sonra marifet, sonra münacat,
sonra dostluk, sonra dost ile gizlice te o za-
sohbet makamlarna ular.
man ilahî dostluk gerçekleir. lim kulun gdas, zikir kvam, rza az, tev-
fiz (her iini Allah'a havale) murad, tevekkül devaml olmadkça kulun kal-
bine bu hâl yerlemez. Sonra Allahu Teala bu kuluna nazar eder, onu
Ar'a yükseltir, artk onun makam Ar tayan meleklerin makam olur."
Yine Sehl derdi ki: "Kula, her hâlinde olmas gere-
Mevlâ's ile birlikte
kir. Onun en güzel hâli her eyde O'na dönmesidir. Mesela bir günah i-
leyince: "Ya Rabbi bunu ört, kimseye gösterme," der. Günahtan ayrlnca:
358
Tövbe 9/5.
359
Enfal8/33.
224 KÛTU'L-KULÛB
"Ya Rabbi, tövbemi kabul et," der. Tövbe edince: "Ya Rabbi, bana devam-
l günahtan korunma hâlini nasip et" der. Bir amel yapnca: "Ya Rabbi,
amelimi kabul et," der."
faret olup, onlar temizleyecei konusunda bir çok hadis ve haberler varid
olmutur.
Baz hadislerde tövbe için kulun güzelce bir abdest alarak mescide gi-
rip iki rekat namaz klmas art koulmu, bazlarnda bu, dört rekat ola-
rak zikredilmitir. 360
Denilmitir ki: "Kul bir günah iledii zaman, sa taraftaki melek sol-
daki günahlar yazan ve idaresi altnda olan melee: "Bunun günahn al-
t saat bekle. Eer tövbe ve istifar ederse yazmazsn, istifar etmezse
1961
yazarsn" diye emir verir.
Yine denilmitir ki: "Gece verilen sadaka, gündüz ilenen günaha, giz-
lice verilen sadaka da gece ilenen günaha keffaret olur."
360
Tövbe namazn anlatan hadisler için bkz: Ebu Davud, Vitir, 26; Tirmizi, Salat, 181; Nesai,
Süne-i Kübra, Tefsir, 78; bnu Mace, kame,
193; Ahmed, Müsned, 2,9,10. I,
361
Tabarani, el-Kebir, No: 7971 Beyhaki, uabu'l-man, No: 7049; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid,
;
X, 208.
Y AKÎN MAKAMLARI v« YAKN EHLNN HALLER/TÖVBE MAKAMI 225
"Bir kötülük yaptn zaman, peinden bir iyilik yap ki onu temizlesin.
Gizli günahna gizlice, açna açktan iyilik ekte.**2
Kulun bütün azalar ve mal Allahu Teala'nn birer nimetidir. Çünkü insa-
nn ayakta durmas ve hayatn devam ettirmesi, azalar ile olmakta, aza-
lar hareket sayesinde çalmakta, hareket ise afiyet içinde fayda ve tesiri-
landlar."
m Tirmizî, Birr. 55; Darimî, Rikak, 74; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 163; I58, 169.
383
Zebldî, thafu's-Sade, X, 770. Irakî garib bulduu rivayeti bu ekliyle bulamadn, zayf is-
natl baka geli yolunun bulunduunu belirtir. Gazalî, hya, IV, 64.
384 brâhim 14/28.
226 KÛTU'L-KULÛB
Bu ceza bazen her ikisinde birlikte olur. Bazen, nimetle isyan etmek
bizzat bir cezadr. Nimeti bilmemek, kar ükretmemek, onu küçük
ona
onunla yara girmek, gururlanmak, onu
ve bununla öünmek evet bütün bunlar günahkar
bir kul için bal bana birer cezadr.
Kul, Rabbine isyan edince tövbe etmesi farzdr. Nefsine uyup, neva-
sna kaplnca derhal tövbe etmesi gerekir. Tövbeyi geciktirmek ve günah-
ta srar etmek hataya eklenmi iki ayr günahtr.
le bir hâle gelir ki, üzerinde Hakk'a muhalefet olacak hiçbir ey kalmaz. l-
me uygun bir hayat yaar ve tam bir vefa hâline ular. Artk bundan son-
ra, Allahu Teala'nn ilmini mütalada, ayp makam-
alemini keiflerdeki (o
da günah olacak) kusurlar kalr. Onlarn ne olduunu ve nasl meydana
geldiini burada zikretmemiz mümkün deildir. Mukarrabûn olanlar için
günah gözüken bu eyler, dier muttaki müminler için salih amel duru-
mundadr. Çünkü onlar o makamlar müahede etmemekte ve genelde
müminler o hallerin hakikatini bilmemektedirler. Bu durumda mukarrabûn
makamndaki kulun hâli, Rabbine kavuana kadar her an ilâhî huzurdan
uzak kalmaktan endie, Mevlâ'nn yüz çevirmesinden ve daru'l-bekaya in-
lamak için gayret eden kimseler muhsin sfatyla anlatlan salihlerdir. Alla-
hu Teala onlar hakknda:
7
'Siz muhsinlerin/iyilik sahiplerinin ecrini arttracaz,™ buyurmaktadr.
linen özel halleri bulamazsan, murakabe kapsna dön, yahut edebe yö-
nel, bunlardaki hâlini iyice gözden geçir ve gerekeni güzel yap.
Yusuf 12/42.
367 Bakara 2/59; A'raf 7/161.
228 KÛTU'L-KULÛB
Alimlerden birisi demitir ki: "Bir kimse doksan dokuz günaha tövbe et-
mekten gafil olma. Amel sahiplerine zarar ancak kendilerini kontrol etme-
yi ve nefis muhasebesini terk yüzünden gelir. Öyle ki hiç bilmedikleri bir
Bil ki, bütün günahlarn asl on ameldir. Kul, her bir günahtan on defa
güzelce tövbe etmedikçe, Allahu Teala'nn sevdii tövbe ehlinden olamaz
ve tövbesi de, Allahu Teala'nn artlarn ortaya koyduu, peygamberlerin
adabn ve esasn açklad nasûh tövbesi olmaz. Nasûh tövbesi için ya-
placak iler:
hede ve mükaefe için baka bir tövbe vardr. Bu, Allahu Teala katnda
mukarreb/yakm sfatn alm ve O'na dost olmu kimselerin tövbesidir.
Bu, birçok eylerle imtihan edilip denenerek ilâhî huzura çekilen kimsele-
rin hâli ve makamdr. Allahu Teala onlar bu haller ile imtihan ederek,
bir müahedede bir ilim, kainatta zuhur eden her bir tecelli için bir hüküm
vardr. Bu sebeple (derecelerine göre) günahlarnn bir says olmad gi-
GÜNAHLARIN KISIMLARI
Bil ki, günahlar yedi ksmdr. Bazs dierinden daha büyüktür. Her
ksm kendi arasnda bir çok dereceye ayrlr. Her derecede günahkarlar
bulunur.
2- Baz günahlar vardr ki eytana ait ahlaklar temsil eder. Haset, ta-
knlk, hile, aldatma, kötülüü emir gibi. Bunlar da kiiyi azaba düürür. Bu
vasflar, dünya ehlinde deiik derecelerde mevcuttur.
3» Ahmed. Müsned, 1, 86; Ebu Ya'la, Müsned, No: 483; Ebu Nuaym, Hilye, III, 209. Deylemî, Fir-
3- Baz günahlar, sünnetin zdd ona dine ters eylerdir. Bunlar; bidat
kendisine uyarlar.
Alimlerden birisi demitir ki: "Bu tür günahlar için tövbe (af) yoktur."
Nitekim alimlerden birisi de, haksz yere adam öldüren kimse hakkn-
da ilahî tehdit ve kesin azap hükmü olduundan dolay: "Katil için tövbe ve
lardr. Âdil bir hakim önünde ksas uygulanr. Ancak bazs ahirete kalr ve
Allahu Teala dilerse lütuf ve keremiyle bu günah sahiplerini affeder, zul-
divan affedilir, bir divan affedilmez, bir divan da terk edilmez (hesab soru-
lur). Affedilen divan, kullarn Allahu Teala ile aralarnda kalan
gûnahlann
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 640; Hakim, Müsledrek, IV, 575; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid,
70
"Allah tövbenizi kabul edip sizi affetti.
"Sonra Allah onlar tövbe etsinler diye kendilerine tövbe kapsn açk
tuttu. üphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden, çok acyandr.™'
370
Bakara 2/187.
371
Tövbe 9/118.
372
Buruc 85/10.
373
Nahl 16/110.
374
Nisâ4/93.
375
Bkz. bh Kesîr, Tefsîr, I, 537.
232 KÛTU'L-KULÛB
lahu Teala, bidat sahibinin tövbesini engeller.* 76 Hadisini delil getirerek bi-
men eder demedi, sadece tövbe edemeyen kimse hakknda Allah Te-
ala'nn onu tövbeden alkoymakla ilgili Ayn ekilde biz
hükmünü bildirdi.
de diyoruz ki, katil de, hakkknda tevhid akidesinin dnda bir anlay üze-
re ölecek eklinde (ezelde takdir edilen) kötü akbet tahakkuk edince (töv-
edemeden) ölür ve kötü akbeti bulur. Sonra kasten adam öldürme ve di-
ne bidat sokma ii, böyle bir akbetin alameti ve sebebidir. Her iki amel sa-
hipleri de tövbeden engellenmiler ve tövbe ile aralarna perde çekilmitir.
•üphesiz bir kul, yetmi sene cennet ehlinin amelini ler. Hatta n-
sanlar ona: "Bu cennet ehllndendlr" derler. Cennetle arasnda ancak bir
kar mesafe kalmtr. Sonra ona (ezeldeki) ekavet/cehennemlik hûkmû
ular. Dier bir rivayette: "Sonra üzerinde (ezelde takdir edilen) cehen-
nem amelini yapma hükmü tahakkuk eder (ve kul cehennemliklerin ame-
lini ileyerek) cehenneme girer. * 79
üphesiz, yaplan tövbeler kulun salih amelleri içine girmektedir. Fa-
kat kul, kendisine takdir edilen kötü akbetin bir tecellisi olarak bütün bu
salih amellerini yok etmektedir.
Nifak, bidattan daha basit bir suç deildir. Bununla birlikte, Allah bütün
"Sonra (eski güzel hallerine) dönmeleri için Allah onlarn tövbesini ka-
bul etti.™2
den geçirmez. Bununla birlikte bazen, herhangi bir kast olmakszn bir ta-
mektedir:
384
Müslim, Zikir, 4; Tirmizî, Dua, 128; Ahmed, Müsned, II, 323; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X,
75.
385
Necm 53/32.
388
Al-i mrân 3/135.
YAKÎN MAKAMLARI vb YAKN EHLNN HALLER/TÛVBE MAKAMI 235
387
en iyi bilendir."
karmaktan nehyedip:
'Gerçek u ki; biz insan kark bir nutfeden (erkek ve kadnn dölün-
den) yarattk. Onu imtihan edelim diye kendisini görür ve iitir kldk.
389
nsan 76/2.
*» Ahmed, Müsned, I, 86; Ebu Ya'la, Müsned, No: 483; Ebu Nuaym, Hilye, III, 209; Heysemî,
Memau'z-Zevaid. X, 200.
391
Ebu Ya'la, Müsned, No: 3080; Buhari, Tarih-i Kebir, VI, 4;. Ayn konudaki hadisler için bkz:
Buhari, Merda, 1 ;
Müslim, Kyame» 55-60, Ahmed, Müsned, III, 349, 395.
236 KÛTU'L-KULÛB
Arkasndan da, günaha yönelmesi, onda çalmas ve onu taata tercih et-
memesi sebebiyle üzülür. Ancak tövbeyi erteler durur. leride tam tövbe
yapacan söyler, istikamet sahibi olacan düünür. Bu kimse tövbe eh-
linin güzel hallerini, yüksek derecelerini sever, kalbi, sddklarn makamla-
ryla ho olur, huzur bulur. Bununla birlikte, onun bu hâline tövbe den-
mez. Çünkü o, kendisinden fiilen istenilen hâli ortaya koyamamaktadr.
Çünkü hevas kendisini günahlara sevk etmekte, alkanlklar kötülüe
çekmekte, gaflet önünü perdelemektedir. Ancak o, günahlar arasnda
tövbe istifar elden brakmamakta, fakat alkanlklarndan da kurtulama-
makta, dönüp yine günaha dalmaktadr. Böylece asl tövbe, devaml ileri-
kötülüe tevik ve sevk eden bir nefistir. Sahibi de iyilikle kötülüü birbiri-
besini kabul etmesi umulan bir kimsedir. O zaman kul, iki hâl arasndadr.
Yani, ya nefsin sfatlar kendisine galip gelir ve hakknda ezelde takdir edi-
len (azap) tahakkuk eder. Veya Yüce Mevlâ's kendisine rahmet nazary-
la nazar buyurur, hata ve kusurlarn tamir eder ve bütün skntlarn gide-
rerek ona ezelde takdir ettii ihsann ulatrp kendisini mukarrabûn ma-
kamnda bulunan kimselerin derecelerine kavuturur. Çünkü kul, Allah'n
rahmet ve fazlyla onlarn yoluna girmitir ve niyeti de ahirettir.
Dördüncü gruptaki kula gelince bu, kullar içinde hâli en kötü, nefsine
ditten korkmaz.
Ruhu devaml hayrdan kaçar bir haldedir. Böyle bir hâle sahip olann ak-
betinin kötü olacandan korkulur. Çünkü o, kendisini bu sonuca götüre-
masdr. *
393 Rivayet bu lafzyla bulunamamtr. Mana bakmndan yakn olan bir rivayet için bkz. Ahmed
b. Hanbel, Müsned, II, 165, 219.
394
Tövbe 9/I06.
SABIR MAKAMI ve
SABREDENLERN VASFI
SABRIN FAZLET
Sabr makam, yakîn makamlarnn ikincisidir. Allahu Teala sabr eh-
lini, muttakilerin imam/önderi yapm ve dinde onlara vadettii güzel ih-
bn Mesud (r.a): "Sabr imann yarsdr," 398 derken, Hz. Ali (r.a.) de
sabr, imann rükünlerinden bir rükün olarak saym, onu cihat, adalet ve
yakin ile beraber zikrederek öyle demitir:
"slam dört temel esas üzerine kurulmutur. Bunlar, yakîn, sabr, cihat
ve adalettir."
Secde 32/24.
396
A'raf 7/137.
397
Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307; Beyhakî, uabu'l-man, No: 1074.
398
Ebu Nuaym, Hilye, V, 34; Tabaranî, el-Kebir, No: 8544; Heysemi, ez-Zevaid, I, 57.
240 kûtu-l-kulOb
Hz. Ali (r.a.) bir dier sözünde de: "iman için sabr, cesetteki ba du-
rumundadr. Ba olmayann cesedi bir ie yaramayaca gibi (taat ve mu-
sibete) sabr olmayann da iman yok hükmündedir."
öyle buyurmutur:
"Size ey, yakfn ve azimetle sabrdr. Kime bu ikisinden
en az verilen
399
Secde 32/24
400
Zebidi, thafu's-Sade, I, 674. Irakl, bu lafz ve senetle hadisi tespit edemediini bildirmitir.
Ancak bnu Abdilber, hadisin ilk ksmyla ayn manada olan u rivayeti nakletmitir: "Allahu
Teala yakinden daha az bir ey indirmemitir." (Beyani'l-lm, I, 125, Ayrca bkz: bnu Ebid-
Dünya, K. Yakin, No: 5.
401
Nahl 16/96.
402
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 61 ; Ebu Ya'la, Müsned, No: 1754; bnu Hacer, el-Metalib, No:
2860; Heysemi, ez-Zevaid, I, 60. Biraz farkl bir rivayet için bkz: Buhari, Edebü'l-Müfred, No:
290.
:
rak kat kat yapm; sonra sabrn mükafatn bütün mükafatlarn üstüne ç-
karp ona bir snr ve hesap koymamtr. Bu da sabrn, makamlarn en
yüksei olduunu gösterir. Allahu Teala, sabredenlere üç eyi bir arada
vermitir; dier bütün ibadet ehline ise bu nimetleri datarak taksim et-
*
no6
"Sabredin; üphesiz Allah sabredenlerle boraberdir.
403
Kasas 28/54.
«» Zümer 39/10.
405
Bkz: Bakara 2/157.
406
Enfal8/46.
407
Muhammed 47/35.
408
Al-i mrân 3/125.
242 KÛTU'L-KULOI
09
Sehl, Allahu Teala'nn: "AUahtan yardm leteyln ve sabredin...* aye-
tini açklarken:
u sözde ona ait: "Müminler içinde salih olanlar oldukça azdr. Salih-
ler içinde sadklar azdr. Sadklar içinde ise sabredenler azdr."
Sehl, sabr sdka ait bir hususiyet yapm ve sabr ehlini de sddkla-
rn havass/en seçkinleri olarak görmütür. Sözlerin en dorusunu söyle-
yen Allahu Teala da ayn ekilde, sabr makam itibariyle sadklardan
ehlini
üste zikretmi sabr, sdkta bir makam yapmtr. Bu durum u ayette an-
latlmaktadr:
tip içindir. O zaman ayette, sabr ehli, taat ehlinden ve sadk olanlardan
-Siz mümin misiniz? diye sordu. Oradakiler sükut ettiler. O zaman Hz.
Ömer (r.a.):
Sabr iki ksma ayrlmaktadr. Birisi, dinin slah için gerekli olan ey-
leri yapmak; dieri de, dîni bozan eyleri terk etmektir. Bunlar içinde de
sabr çeitli derecelere ve çeitlere aynlr. Kii, dinini slah ve ihya eden
eylere sabrederse, iman kamil olur. Dinini bozan eylere kar sabredin-
ce de yakini güzel olur. Bu anlattmza benzer bir anlay, Hz. Ali'den
(r.a) rivayet edilmitir. O, Basra'ya gittiinde ileri yoluna koyunca, Basra
camiine girdi. kssac gördü ve onu mescitten dar çkard.
Orada bir
Adam çkarrken de: "Bu tür kssaclk bidattir/ diyordu. Sonra, baka bir
halkaya vard. Halkada bir genç, cemaata bir eyler anlatyordu. Ona ku-
lak verdi, sözleri çok houna gitti; kendisine:
-Ey genç! Sana iki ey soracam; eer onlara doru cevap verirsen,
seni brakrm; insanlara konumaya devam edersin. Yoksa, dier kssa- u
c arkadalarn çkardm gibi, seni de buradan çkarrm..! dedi. Genç de:
Meymun b. Mihran derdi ki: "man, tasdik, marifet ve sabr; hepsi ay-
n eydir."
r
244 KÛTU'L-KULÛB
Kim, halkn elindekine göz dikmemek için sabrederse, sabr onu verâ
hâline ulatrr. Kim de dininde verâ sahibi olmaya sabrederse, bu sabr
kendini gerçek zühd hâline yükseltir. Kim, yakîn yerine zann tasdik eder
ve onun peine düürse, bu onu dünya muhabbetine götürür. Dünya mu-
habbetine bulanan kimseyi bu muhabbet dinin hakikatini anlamaktan (ve
yaamaktan) uzaklatrr.
Alimlerden birisi demitir ki: "Biz, hiç eziyet görmeyen, ezaya taham-
mül ve sabr göstermeyen kimsenin imann gerçek iman saymayz."
dirmitir. Bu durumda, eza ve sknt, onu yapan için bir fitnedir. Halbuki
bu, eziyet edilen için bir rahmet olmaktadr.
412
Sebe 34/20.
413
Câsiye 45/32.
SABIR MAKAMI vt SABREDENLERN VASF 245
"Rabbi onu imtihan edip rzkn daralttnda ise: 'Rabbim beni alçalt-
t (perian etti) der. Hayr! öyle deil!"" 5 Yani, dier nimet verdiim kimse-
yi ikram ve nimetle erefli yapmadm gibi; seni de fakirlik ile alçaltm
deilim.
ortaya koymutur.
Ankebût 29/10.
«'5 Fecr 89/16.
4.6
Sad 38/17.
4.7 Iraki, bu lafzlarla hadisi tespit edemediini belirtir: Bkz: hya, IV, 166; Sabredenlere mizan
kurulmadan hesapsz sevap verileceine dair benzer bir rivayet için bkz: Suyutî, ed-Dürrü'l-
sap için tutulmaktadr. Sonradan bana gelecekler ise, senin için bir ecir
418
Benzer manadaki bir hadis için bkz: Buhar, Rikak, 20; Müslim, Zekat, 124.
4'9
Zebidi, ithaf, XI, 300.
420
Saffat 37/41.
421
Zümer 39/10
422
bnu Ebi'd-Dünya, Muhasebetu'n-Nefs, No: 113.
SABIR MAKAMI vt SABREDENLERN VASFI 247
SABRIN KISIMLARI
Sabr birçok ksmlara ayrlr: Bunlar içinde, nefsin isteklerine kar
sabr, Mevlâ'nn hizmetinde devam etmeye sabr en önemlileridir. Bütün
himmetini mücahede gereken eye yöneltmek, kalbini nefsani duygular-
dan, eytanî arzu ve isteklerden, dünyevî süs ve gösteriten temizlemek
de sabrn çeitlerindedir. Afetlere sabr ve feryat etmemek de bir sabr çe-
ididir. Nefsi kötülüklere dalmaktan alkoyup hak üzere tutmak; dil, kalp ve
cisimle hayr üzere amel etmek de deiik sabr çeitleridir. Allahu Teala
amel-i salih ileyen müminleri bu sfatlaryla anlatm, hâlini güzelletir-
mek için sabr art komu, bütün insanlarn hüsranda olduunu ancak,
hakkn peine düen ve sabra yapan kimselerin kurtulabileceini haber
vermitir. Cenab- Hak, sabr çok büyük bir amel olarak tantm ve kurtu-
lua eren müminlerin, birbirlerine sabr tavsiye ettiini belirtmitir.
Nefsi, Yüce Yaratcya ibadet üzere tutmak bir sabrdr. Rezzak- Ke-
rimin taksimine rza gösterip eldeki nimete kanaat etmek de bir sabrdr.
423
Bakara 2/177.
424 Nahl 16/90.
246 KÛTU'L-KULÛB
ayr bir sabr çeididir. Bunlar, ilim ve iman nokta-i nazarnda kötü kabul
edilen eylerdir. Ulemann kötü gördüü, tasvip etmedii eylere sabr, ki-
bir ve dünyevi ilerdeki arlk, haddi amak, azgnlk yapmak ve baka-
larna kar üstünlük taslamak gibi takmlklardar geri durmak da dier
sabr çeitleridir. Yukardaki ayet-i kerime bütün bunlar içinde toplayan bir
«s Nahl 16/90.
426
AnkEbût 29/58-59.
427
Buhârî, Bedu'l-Vahy, I; Müslim, mare, 155; Ebu Davud, Talak, II; Nesai, Teharet, 59; bnu
Mace, Zühd, 26.
428
Beyyine98/5.
SABIR MAKAMI vt SABREDENLERN VASFI 249
Niyetin hakikati/asl, ihlastr. Hem, Allahu Teala, baka bir ayet-i keri-
"Ancak sabredip güzel amel yapanlar böyle deildir. Onlar için mafi-
ret ve bûyûk bir mükafat vardr. ^
Amelde sabr, teenni ile davranarak onu tamamlayana kadar sükune-
ti devam ettirmektir. u ayet-i kerime de amelde sabrn yerine iaret et-
mektedir:
koymak bir sabr türü olduu gibi; durumu Mevlâ'ya havale ederek kar-
lk vermemek de ayr bir sabr çeididir. u ayet-i kerimede bu sabr çei-
di anlatlmaktadr:
birisi demitir ki: "Bir kul, kendisine eziyet edilip de sabretmedikçe, tevek-
kül makamnda kalamaz.
Hüd 11/11.
* x Ankebut 29/58-59.
«* Muhammed 47/33.
432
Bakara 2/264.
433 brâhim 14/12.
250 KÛTU L-KULÛB
Nefsi, takva üzere tutmak da bir sabr çeididir. Takva, bütün hayr
çeitlerini içinde toplayan bir isimdir. Sabr da, mana olarak, bütün iyilik-
Kim zulme uradktan sonra hakkn alrsa, artk onlara yaplacak bir
ey yoktur.*43
Birinci hareket, yani karlk verme ve hakkn alma, adalettendir.
Adalet de güzeldir. kinci davran, yani, af ve sabr ise fazilettendir. Bu
ise, daha güzeldir. Bu söylediklerimiz, Allahu Teala'nn u ayetinde de
daha güzel olur. Görüldüü gibi bu durumda olanlara güzel hidayet ve akl
sahibi olduklarndan dolay övgü vardr. te bu, tamamen Allah'a yönel-
mi kimselerin makamdr.
Denilmitir ki, bu makamda olan kimseler, kendilerine zulmedildiin-
de kar tarafa zulüm yapmayan ve hakkn da aramayan kimselerdir. Bu
makam sahiplerinin övüldüü vasf, huu ve kalp sükunetidir. Bu sükunet,
huu ve Allahu Teala'nn ahirette verecei güzel karlk sebebiyle kalbin
mutmain olmasdr. Çünkü, Allah'a kavuma çok yakn, dünyann son bul-
mas ise çok süratlidir. te bu huu ve kalp sükuneti, övülmeye daha la-
yktr. Nitekim bir ayet-i kerimede Cenab- Hak öyle buyurmutur:
441
Nahl 16/126.
442
urâ 42/43.
443 urâ 42/41.
444
Zümer, 39/18
*** Hicr 15/85.
252 KÛTU'L-KULÛB
Allahu Teala, sabr emrettikten sonra onun (aslnda) kendisine ait ol-
taya konmutur.
Allahu Teala, (aslnda hüküm ve takdir olarak) kendisine ait olan bü-
tün salih amellerde kulunu bela ile imtihan edip denemedikçe onu güzel
sfatla vasfetmez ve hakknda övgüde bulunmaz. Eer kul, sabreder ve
imtihandan salimen çkarsa, onu methedip güzel sfatla vasfeder. Yoksa
onun, davasnda bo iddia sahibi ve yalanc olduunu açklar.
Bunun sebebi udur: Allahu Teala'nn (adet ve) ahlak öyledir: O bir
kulu sevince ve amelinden raz olunca, onu metheder ve (güzel hâlle) vas-
«• Nahl 16/127.
™ Müddessir 74/7.
SABIR MAKAMI V SABREDENLERN VASFI 253
feder. Allahu Teala, kimi herhangi bir heva ve ehvetle imtihan eder de, o,
Cenab- Hakk, onu metheder, keremi ve cömertlii ile onu yüceltir. Böyle-
risi olur. Bu durumda olan bir kulun aya srat- müstakimden kaymaz. O
kul salih bir amelle güzel bir hâlde ömrünü tamamlar.
Sabrn bir çeidi de, Hak'a muhâlefet etmeyerek, afiyet ve shhat hâ-
line sabretmektir. Nefsin kötü arzularnda harcamadan zenginlik hâline
sabr, isyana kullanmadan nimete sabr da ayr sabr çeitleridir. Bir mü-
minin bu saydmz eylere (gösterilen ekilde) sabretmesi ve bu husus-
ta sabr istemesi, aynen sknt, fakirlik, darlk ve zorlua kar sabra ihti-
yac olduu gibi bir ihtiyaçtr ve bunlar için istedii sabr, onlarda da iste-
melidir.
Seni b. Abdullah derdi ki: "Afiyete sabr edip isyana dümemek, bela-
demedik."448
zühdleri sebebiyle farkl iki hâlde de ayn vasf yani cömertlii korumala-
u ayet de bu manadadr:
448
Bkz: bnu'l-Esir, Camiu'l-Usul, IV, 681 Tirmizi, ;
Kyame, 30.
449 Al-i imrân 3/I34.
254 KÛTU'L-KULÛB
"Mal ve evlatlarnz sizin için bir fitnedir,' buyuran Allah doru söyle-
452
di,''buyurdu. Efendimiz (s.a.): "Onu bu hâlde görünce, tutup kaldrmak-
tan kendimi alkoyamadm, mecburen ilgilendim" demek istemitir. Bunda,
basiret sahipleri için bir ibret vardr.
rahatlamak için bakalarna ikayeti terk etmektir. te bu, sabr- cemil de-
nen övülen sabrdr.
medeki sabr göre daha üstündür. Bir de u var: Bu (son) iki eye sabr,
tir. Yakîn makam, slâm makamndan (yani yakîn hâline ulamak, sade-
ce slâm'a girmi olmaktan) daha faziletlidir. Rasûlullah'tan (s.a.) rivayet
yakîn isterim.*55
fazla olan kimsedir. Musibet annda en fazla feryad edip kzan da, yakini
en az olan kimsedir.
mutur ki:
"Kim, hakl olduu hâlde, çekimeyi terk ederse ona cennetin en yük-
sek yerinde bir ev bina edilir. Haksz iken çekimeye terkedene cennetin
ortasnda, yalan terkedene de cennetin kenar ksmnda bir ev bina edi-
lir.™
Sen bilirsin ki, yalanc ve haksz olann mücadeleyi terk etmesi daha
önde gelen bir farz ve vecibedir. Bu durumda onlarn daha faziletli olmas
gerekir. Fakat buradaki mana udur:
Yalan ve haksz mücadeleyi her müslüman terk eder. Hakl olduu
hâlde çekimeyi terkeden ise, sadk kimsedir. O, bilinmekten çekindii,
sükut ve selameti tercih ettii için çekimeye, mücadeleye girmez. Buna
da ancak yakîn ehli kimseler sabredebilir. Bunlar, seçkin müminlerdir.
Böyle bir kimsenin yakîn, zühd, kendini gizleme gibi faziletleri yannda ko-
numa yerine sükutu, öhret yerine kendini gizlemeyi tercih etmesiyle el-
de ettii makam daha faziletlidir. Bu, yakîn makamdr ki, bu makamn sa-
hibi bir mümin, yalan ve haksz yere çekimeyi terkeden umum mümin-
lerden daha üstündür. Her ne kadar yalan ve haksz yere çekimeyi terk
etmek önde gelen bir farz ve vecibe ise de, hakl kimsenin hakkndan fe-
raat edip çekimeyi terk etmesi daha olgun bir davrantr. Yukardaki
sözün manas ve açklamas budur:
Sabr çeitlerinden birisi de, hayr amelleri gizleyip nefsin onlar anlat-
maktan alaca zevke mani olmaktr. yiliklerin ve sadakalarn gizlenmesi -
onlarn ilannda bir tehlike olmasa ve duyurulmasnda iyilik olsa bile- edep-
tendir. Her hâlükarda bu tür amellerin gizli tutulmas daha faziletli, daha te-
Biraz farkl lafzlarla bkz: Ebu Davud, Edeb, 7; Trrmizî, Birr, 58; bn Mace, Mukaddime, 7,
"Sabaha çktmda benim için tek sevinç sebebi, Allah'n kaza ve ka-
derinin tecellilerini görmek ve onlara rza göstermektir."
Denilmitir ki: "Güzel sabr ve rza ile kazaya teslim olmak, yakîn ala-
her ey önce küçük olarak balar, sonra büyür. Musibet ise, önce büyük
olarak balar, sonra küçülür. Bunun için musibetin etkisi küçülmeden, ac
ve sknts büyük iken sabr art kouldu ki, sevab büyük olsun. Bunun
elde edilmesi için kul musibetle karlanca, kalbi ilk anda Rabbine nazar
457
Müddessir 74/7.
458
Tûr 52/48.
459
Buharî, Cenaiz, 32, 43; Ahkam, 1 1 ; Müslim, Cenaiz, 14, 15; Ebû Davud, Cenaiz, 27; Tirmizî,
Cenâiz, 13; Nesaî, Cenaiz, 22; ton Mace, Cenaiz, 55; Ahmed Müsned, III, I30, 143, 217.
KÛTU'L-KULÛr
eder, (feryat ve isyandan) haya eder ve güzel sabr sahibi olur. Nitekim
yönelip gerçek kulluk hâlini elde ederek nefsi zillet, tavazu ve bilinmeme-
ye hapsetmektir. Ayrca Allahu Teala'ya tam teslimiyet gösterip boyun
eerek, O'nunla Rab'lk sfatnda (nefse benlik vererek) çekimeyi ve
O'na benzemeyi terk etmektir. Sakn, sabrnn azl seni bu hâlden çka-
rp da Allah'a ait sfatlar elde etme derdine düürmesin. Bu hâlden Allah'a
rine rza gösterip onlar hakknda Zat- Bariye tevekkül etmek, en orta hâ-
li de, nefsi onlarn ileriyle megul edip, kendilerine infak etmektir.
Bil ki, kullarn ekseri günahlar iki eyden kaynaklanr. Birisi sevdikle-
460
Tûr 52/48.
46 '
Rivayete bu lafzla rastlanlmamtr. Benzer bir rivayet için bkz: Ali el-Muttakî el-Hindî, Ken-
hayrl olabilir. Yine siz bir eyi seversiniz, fakat o sizin için erli/zararl ola-
bilir.™
(Yüce Allah'n) elinde olunca; ona sabrdanbaka yol yoktur. Bir de, muh-
taç olduun bir ey sana azar azar/yava yava gelince, onu elde etmek
için yine sabrdan baka çaren yoktur. Yoksa sabrszln yüzünden o az
da ele geçiremezsin.
Kul u iki eyle ancak sabredebilir. Birisi alaca karl görmek. Bu,
iin en basitidir. Normal müminlerin hâli ve ashab- yeminin makam bu-
dur. karlk verene bakmaktr ki, bu da yakîn ehlinin hâli ve mu-
Dieri de,
karrabûn makamnda olanlarn makamdr. Karl pein gören kimse,
sabra sarlr ve yükün altna girer. Karlk verene yani Yüce Allah'a nazar
edeni de bu nazar sabra sevk eder.
« 2 Bakara 2/216.
260 kûtu-l-kulûb
"Sabr üç çeittir:
Sabr (duruma göre), farz ve fazilet olmak üzere temelde iki ksmdr.
Bunlar, ilahî hükümlere göre bilinir ve belirlenir. Bir hüküm (yaplmas ve-
cih yapmak mümkün deildir. Çünkü her bir makamda, birbirinden farkl
Marifet ehli muhakkik alimler demilerdir ki: "ki kul bir makamda ayn
seviyede bulunmaz. Muhakkak onlardan birisi dierinden ilim, amel, vecd
"De ki: Herkes, mizaç ve merebine göre amel eder. Bu durumda, ki-
Marifet ehli, ilmin amele üstünlüünde ittifak ettikleri gibi, ilahi korku-
nun da recâya/ümide üstünlüünde ittifak etmilerdir. Sabr, havf/ilahi kor-
m Bakara 2/148.
m isrâ 17/84.
465
Kasas 28/54.
486
Rahman 55/48.
467
Zebidi, thafu's-Sade, I, 674. Irakî, bu lafz ve senetle hadisi tespit edemediini bildirmitir.
Ancak bnu Abdilber, hadisin ilk ksmyla ayn» manada olan u rivayeti nakletmitir: "Allahu
Teala yakinden daha az bir ey indirmemitir." Beyani'l-lm, I, 125. Ayrca bkz: bnu Ebid-
Dünya, K. Yakin, No: 5.
SABIR MAKAMI VI SABREDENLERN VASFI 263
Eyüb'a (a.s) öyle vahyetti: "Ey Eyüp! Ben, nefsime/zatma yemin ederim
ki, sabr maherde onlar knayacak herhangi bir divan/amel def-
ehli için
Hz. Ali (r.a), uzunca bir konumasnda, sabr, dört tane yakîn ma-
kamlarnn üstüne çkarm ve onlar onun temel esaslar olarak zikret-
zayi etmez.™
Dier bir ayette de:
468
Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya, I, 74.
469
Yusuf 12/90.
470
Hucurât 49/13.
264 KÛTU'L-KULÛB
yadelik olur. Böylece sabr, ükür ehli için makamnda ziyade bir güzellik
olur.
471
Buharî, Rikâk, 28; Müslim, Cennet, I; Ebu Davud, Sünnet, 22; Tirmizî, Cennet, 21; Nesaî, Ey-
mân, 3; Darimî, Rikak, 117; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 260.
SABIR MAKAMI v SABREDEN. E R N VASFI 285
o sanatta ayn malzeme, ayn alet ve adavat kullanlr. Hatta iki sanat ara-
snda zahiren benzerlik de bulunur, fakat, görülmeyen bir çok ince nokta-
laryla, bazs dierinden daha güzel olur. Böyle bir durumda (yani, her iki-
ükrü gerektiren eylere sabr daha faziletlidir. Ayn ekilde, sabr is-
teyen eylere ükür de en faziletli bir ameldir. Hâllere göre durum ve hü-
küm deimektedir. Bunun açklamas udur:
Nefsin nazlarna, nimet ve refaha kar sabr daha faziletlidir. Tabii ki,
eer kul, hâl olarak nimet içinde ise nimet ve zenginlie kar sabr, mari-
fet ilminde bir makamdr. Bu da en faziletli bir durumdur. Çünkü bunda, fa-
ziletinde ittifak edilen zühd (kalbi dünyadan tamamen çekme) hâli vardr.
Bunun yannda unu da söyleyebiliriz:
Eer kul, hâl olarak sknt ve bela içinde ise, bu durumda, fakirlikle
kimse, sanki zenginlii fakirlikten faziletli yapm olur ki, önceki büyükler-
den hiçbirinin görüü böyle deildir. Bu ancak, dünya ehli alimlerin yolu ve
görüüdür. Onlar, bu tür bir anlayla (zenginlik fakirlikten üstündür görü-
üyle) kendileri için bir yol açtlar. Halk da (onlara bakp) kendilerine bun-
dan bir pay çkarp zengin olma yoluna girdiler. Zenginlii fakirlikten üstün
görenler, dünyaya rabeti zühde, izzeti zillete, kibri tavazuya üstün tutmu
olmaktadr. Bu anlayta, dünyaya rabet edenlerin ve zenginlerin, zâhid
ve fakirlere üstünlüü mevcuttur. Ayn zamanda bundan dünya ehlinin,
ahiret ehlinden üstün olduu sonucu da çkar ki, bu doru deildir. Bizim
hâl ve mana olarak sabr ükürden üstün tutmamzn sebebi udur:
266 KÛTU'L-KULÛB
Sabr, bela makamnn bir hâlidir. Bela ehli de, derecelerine göre,
için daha güzel, mutmainne hâlini bulmas için de daha ho olur. O zaman
nefis sükun ve mutmainne sfatlarn kazand için övülür, böylece nefis
"Ey iman edenleri Sabredin, birbirinize sabr tavsiye ile sabrda yar-
n, (cihat için) hazrlkl ve uyank olunl*72
Ayette: "Rabitu" kelimesinin bir izah da udur: u iki emri yerine ge-
tirmede uyank olun. Bu iki ey ayn yerde zikredildiinde, hepsini "sabr"
manasnda anlayabiliriz. Bu da, Allahu Teala'nm sabra verdii büyük öne-
mi ve onu ne kadar sevdiini gösterir. u halde, kimde bu eyler bulunur-
sa o, Allahu Teala'nm emir ve hükümlerini yüceltmede en öndedir. Kim Al-
te de:
472
Al-i mran 3/200.
473
Hac 22/32.
474 Hucurat 49/13.
SABIR MAKAMI ve SABREDENLERN VASFI 267
47 *
Ahkaf 46/35.
476 Zümer 39/17.
477
Al i mrân 3/186.
478
Lokman 31/15.
478 Ebu Davud, Edeb, 1 1; Tirmizî, Birr, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 258, III, 32.
268 KÛTU'L-KULÛB
mete ükretmi olur. Kim Allah'a itaat eder ve nefsini O'nun taatnda sab-
rettirirse, o da Allah'n nimetine ükretmi olur.
-
"Bana, Cüneyd'in duas isabet etti," derdi. Daha sonra, zenginliin fa-
kirlikten üstün olduuna dair görüünden döndü; fakirliin fazilet ve ere-
finden anlatmaya balad.
Bir haberde öyle nakledilmitir: "Sizin nefsini en iyi bileniniz; onun
yüzünden mübtela olduu eyleri en iyi bileninizdir.** 2
480
Müddessir, 74/7.
481
Tûr 52/48.
482
Bu lafzlarla kaynaklarda bulamadk. Tecrübenin insana ilm, hilim ve hikmet kazandracan
bildiren bir hadis bkz: Tirmizi, Birr, 86; bnu Hbban, Sahih, No: 193; Hakim, Müstedrek, IV,
293;.Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 565.
SABIR MAKAMI vt SABREDENLERN VASFI 269
ükreden baka bir kulunu ayn ekilde övmütür. Verdii belaya sabre-
den Eyüp (a.s) için öyle buyurmutur:
X>, ne güzel bir kuldu I Daima Allah'a yönelirdi.**3
ret/ani"* 7 Yani, kuvvet ve temkin sahibi, basiret ve yakin ehli kullarmz an.
katarak onu Rasûlullah'a (a.s) bir teselli vesilesi yapp onu kendisine zik-
retti.
Sonra, Allahu Teala, Eyüp (a.s) için: "Abdenâ" kulumuz, ifadesini kul-
lanarak, özel bir tahsis ve yaknlk ifade eden lafzla onu kendisine izafe
etti. "Bize ait bir kul" derken, kendisiyle onun arasna mükliyet ifade eden
lam harfini getirmedi. Böylece onu, "Kullarmz brahim, shak ve Yakub'u
an*** ayetinde zikrettii, kendileriyle dier peygamberlere övündüü ve
zürriyetlerinden pek çok seçkin getirdii kendisi gibi belalara maruz kalm
peygamberlere katt, güzel övgüde onlarla beraber yapt.
X> vakit Rabbine öyle nida etti,™ buyurarak, "Rabbi" ifadesiyle onu
zat için tek olarak zikretti ve bu hitapta tek olarak ona muhatap oldu. Eyüp
(a.s) devamnda:
"Bana sknt dokundu. Sen, merhametlilerin en merhametl'sisin.™
dedi.
Allahu Teala (bu ifade ve yalvar ekliyle) onu, kendisine kar çok
yakn bir dostun yöneli ve nazikçe yakar vasfyla anlatt. Ona rahmeti-
"Seni tebih ederim, sana tövbe ettim,™ demi, Yunus (a.s) da:
"Seni tebih ve takdis ederim. Senden baka hiçbir ilah yoktur. üp-
hesiz ben, (nefsime) zulmedenlerden oldum,*92 diye hâlini arzetmiti.
hibe edilen bir kimse ile, ehlinin kendisine hibe edildii kimse arasnda
medih yönünden bir fazilet vardr. Allahu Teala Süleyman' (a.s) anlatr-
ken öyle buyurmutur:
Harun'a (a.s) üstünlüü gibidir. Çünkü, Allahu Teala Musa'y (a.s) överken
ve Harun'a (a.s) kar faziletini belirtirken:
491
A'raf7/143.
492
Enbiyâ 21/87.
493
Enbiyâ 21/84.
494
Sad 38/30.
495
Meryem 19/53.
272 KÛTUT-KULÛB
Görülüyor ki Hz. Eyüb'ün hâli, Hz. Süleyman'n hâline daha çok ben-
zemektedir. En iyisini Allahu Teala bilir, fakat, bizim kalbimize böyle ilham
edildi. Allahu Teala, bütün bunlardan sonra: Tarafmzdan bir rahmet ola-
rak... "buyurdu. Burada önce Zat- Bârî'sini zikredip, peinden de eref ve
büyüklüünü ortaya koymak için, kulunun vasfn anlatt ve onun hâlini:
"Gerçek akl sahipleri için bir ibret...* 99 eklinde ortaya koydu. Böyle-
ce onu, aklllar için bir imam, belaya düüp kendini sabra zorlayanlara bir
örnek, skntlara maruz kalm seçkin kullar için bir teselli ve ibret yapm-
tr. Sonra Cenab- Hak devamndaki ayeti-i kerimede:
ni kulu ile birlikte ikinci defa zikretmi, ona olan muhabbet ve onun kendi-
sine yaknln ifade için, ismiyle ismini birletirmitir. Onun için sabrl
vasfn zikretmekle, sabrdaki kuvvetini ve ilahî ahlak ile ahlaklanmasn
ortaya koymutur. Vasflarnn sonunda da:
^3 â d 3 8/3 0
Sad 38/17.
** Sad 38/41.
499
Sad 38/43.
500
Sad 38/43.
«" Sad 38/44.
8 ABI R MAKAMI v« SABREDENLERN VASFI Cf o
ona ait olan övgüler sebebiyle bu konuda Hz. Süleyman' geçmitir diye-
Davud'a ait bir iyilik olmaktadr. Bize kadar ulaan bir haberde, Rasûlullah
Avfdr.™2
*^^onfâ&f& tik çjifo cö/c 0/3/7/3/" ^du nyâds bolâ A!PtABKMffft9 iYi^wuz /cd/â/?
ve buna sabreden) bela ehlidir. Balarnda Eyüp (a.s) bulunur. O, bela eh-
linin imamdr."
"Cennetin bütün kaplan iki kanatldr, ancak sabr kaps hariç. O, tek
kanatldr. Oradan ilk girenler de ehl-i beladr.™4
fazileti ortaya çkmaktadr. Çünkü, o ehl-i belann efendisi, gerçek akl sa-
hipleri için bir ibret vesilesi, sknt, bela ve musibete dümü olanlarn
yet edilmitir:
502
Zebîdî, thafu's-Sade, XI, 300.
503 Zebîdî, thafu's-Sade, XI, 300.
504
Zebîdî, age, XI, 300.
KÛTU'L-KULÛB
.
Biz sadece, Kur'an'da zikredilen Eyüp (a.s) ile Süleyman'n (a.s) ks-
salarndan ortaya çkarlabilecek sonucu ortaya koyduk. En dorusunu
Aziz ve Celîl olan Allah bilir. Bizi Kur'an'dan bu ekilde hüküm çkarmaya
u hadis-i erif tevik etmektedir.
"Kufan' okuyunuz ve onun inceliklerini aratrnz. *°7
Bu kssalarda, sabr ve bela ehli için bir izzet, onlarn kalplerini takvi-
ye, Allahu Teala'nn dostlarna yapt bol ihsanlarn tantma, O'nun bati-
dir. Buna da ancak, Allahu Teala tarafndan bir sekinet, manevî kuvvet ve
inayetle güç yetirilebilir. "Senin sabrn ancak Allah iledir.™* ayeti de buna
iaret etmektedir. En iyisini Yüce Allah bilir.
ÜKRÜN FAZLET
ükür makam, yakin makamlarnn üçüncüsüdür. Allahu Teala bu-
yurrnutur ki:
"Siz ükreder ve iman ederseniz Allah size niçin azap etsin Allah ûk-
redenlerin karln veren ve her eyi bilendir.*09
Allah (c.c) bu ayette ükürle iman bir arada zikretmi ve ikisi bulun-
"Yiyip, ükreden kimse, sabredip oruç tutan kimse gibi sevap a//r.* 11
"Öyle ise siz beni zikredin kî ben de sizi zikredeyim. Bana ükredin,
nankörlük etmeyin.™ 2
"Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim; bana ükredin" sözü, verilen
emir gerçekletii zaman karlnn da gerçekleeceini ve ükrün bü-
yüklüünü ifade etmektedir. Çünkü ayetin metninde geçen (fâ) harfi, Arap-
ça'da art ve ceza cümlesinde kullanldnda "karlk" ifade etmektedir.
Önceki ayette geçen "kef" harfi ise temsil, misil gibi manalar ifade etmek-
tedir. Buna göre "fezkurûnî" ayeti, mana olarak önceki ayet-i kerimeye
baldr. ki ayeti beraber düündüümüzde mana u olur:
"Size içinizden bir peygamber gönderdiim için beni zikredin ve bana
ükredin..."
Bize kadar ulaan bir haberde, Allahu Teala Eyyûb'e (a.s) öyle vah-
yetmitir: "Ben, dostlarmdan karlk olarak ükre raz oldum."
raf zikredilmitir:
5.3
Ankebut 29/45.
5.4 A'raf7/16.
515
A'raf7/17.
ÜKÜR MAKAMI v> ÜKREDENLER N I VASFI 277
Çok ükreden kimse, az nimete ükreden, sahip olduu tek bir nimet
için devaml ükür ve sena eden kimsedir. Bu, rububiyet ahlaklarndan bir
lisi, güzel yakînî iman, ilahi sfat ve tecellileri müahededir. Bu artn ilk be-
516
Sebe 34/13.
5,8
Tövbe 9/28.
519
En'ame/41.
520
Bakara 2/212.
521
Al-i mran 3/129.
522
Tövbe 9/27.
523
brahim 14/7.
278 KÛTU'L-KÜIÛB
lirtisi, kiinin sahip olduu nimete ancak Azîz ve Celîl olan Allah'n kuvvet
ve kudretiyle sahip olduunu görmesidir. Bunun ortas (kulun sahip oldu-
u) hâlin devam etmesi, hizmet ve ibadetinin azalp aksamamasdr.
ükürle artacak nimet; güzel ahlaklardan bir ahlak, manevî ilimlerden
bir ilim olabilecei gibi, bu nimet kula ahirette veya dünyadan ayrlrken de
ihsan edilebilir. Allahu Teala ükrü, cennet ehlinin ilk sözü ve en son te-
geldiini bilmektir. Çünkü Allahu Teala zatna hiçbir ortak ve yardmc ol-
madn bildirmitir. O her eyde ilktir ve tektir. O'nunla beraber hiçbir
kimse mevcut deildir. Hiçbir eyde onun yardmcs da yoktur. Darlk da
genilik de O'ndan gelmekte, her ey O'nun taksimiyle olmaktadr. Ve bu
taksim kullar üzerinde (ilâhî hesaba uygun) cereyan etmektedirler: Ce-
nab- Hakk ayet-i kerimede öyle buyurmutur:
524
Zümer 29/74.
525
Yunus 10/10.
ÜKÜR MAKAMI ve ÜKREDENLER N 1 VASFI 279
"Nimet olarak size ulaan ne varsa (hepsi), Allah'tandr. Sonra size bir
zarar dokunduu zaman yalnz ona yalvarrsnz.*27
Baka bir ayette ise öyle buyurulmutur:
"Eer Allah seni bir zarara uratrsa, onu O'ndan baka giderecek
yoktur. Ve eer sana bir hayr verirse (buna da mani olacak yoktur). üp-
hesiz O, her eye gûcû yetendir. 1528
"O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katndan (bir lütuf olmak
Görülüyor ki, (bu nimetlerin bize ulamas için vasta yaplan ve) ka-
buletmek zorunda olduumuz bütün sebep ve artlar ancak Allah'n hük-
müdür. Nimetlerin olumas ve kula ulamas için ortaya konan artlarla,
bu nimete ulamalar için insanlarn gösterdikleri gayret ve çabalar, nime-
ti Allah'a ait olmaktan çkarmaz. Bütün bunlar da ilahî bir hüküm ve hesap-
la olmaktadr. Kul bunlara tâbi olmak zorundadr. Baka türlü olmaz. Bü-
tün bunlar tayin ve tespit eden, hükmünde hiçbir orta olmayan, yegane
hâkim Allahu Teala'dr. Bu gerçek, aml kraat alimlerinin Kehf sûresi 26.
ayetini;
de edilmitir.
Sebe' 34/22.
™ Nahl 16/53.
528
En'âm6/7.
529 Câsiye 45/13.
530 Lokmân 31/20.
Kehf 18/26.
280 KÛTU'L-KULÛB
rivayet ettii bir hadiste, hazine (altn ve gümüü toplayp ymakla) ilgili
ayet-i kerime nazil olduu zaman, Hz. Ömer (r.a) Hz. Peygamber'e
(s.a.v): "Hangi mal biriktirip mülk edinelim?" diye sorunca, Rasûlullah
(s.a.v): ,
"Sizden her biriniz (en güzel hazine olarak) zikreden bir dil ve ükre-
den bir kalp edinsin* 32 buyurmutur.
Davud (a.s)'n öyle dedii rivayet edilmitir: "Ya Rabbi: Sana nasl
ükredeyim? Ben ancak senin ikinci bir nimetin sayesinde ükredebilirim."
Dier bir ifadesinde:
"Benim sana ükretmem sana yeni ükrü gerektiren dier bir ni- bir
mettir. (Bu durumda tam olarak sana ükürden aciz kalrm) dediinde, Al-
lahu Teala ona: "Bunu dilediin zaman bana ükretmi olursun," diye vah-
yetmitir.
Dilin ükrü, Allahu Teala'y güzelce sena etmek, O'na çokça hamd ve
övgüde bulunmak, nimet ve ikramlarn zikredip iyilik ve ihsanlarn yay-
mak, Yüce mülk sahibini yaratklara, zelil kullara ikayet etmemektir.
Tirmizî, Tefsir, Sûre(9) 9; bn Mâce, Nikâh, 5; Ahmed b. Hanbel, Musned, V, 278, 282, 366;
bnu Kesîr, Tefsîr, II. Tirmizî hadisi hasen diye nitelendirmitir.
Rivayetler için bkz: Ahmed, K. Zühd, No: 373; bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt:16, Shf: 96-
97. (Beyrut, 1995)
ÜKÜR MAKAMI v ÜKRE DEN L 1H N
1 VASFI 281
-Hayr içinde, diye cevap verdi. Allah Rasûlü (s.a.v) üçüncü kez:
•Nasl, ne halde sabahladn? diye sorunca adam:
-Elhamdülillah, Allah'a ükrolsun, hayr içinde!" diye cevap verdi. O
zaman Rasûlullah (s.a.v):
u ayet de bu manadadr:
"Hiç üphesiz, Allah'tan baka yalvardklarnz sizin gibi kullardr.™ 6
badet, hizmet etmektir. Taat ise her eyini Hakka vermektir. Allah'a
yönelmi bir kulun, fakirlik ve ihtiyacn her eyini tedbir eden ve üstlenen
Mevlâ'snn gayrisine açmas ho deildir. Çünkü O, onun hâlini en iyi bil-
mekte, onu görmekte ve iitmektedir. Onun için iyi (ve uygun) olan ken-
disinden daha iyi O (c.c.) bilir. Allahu Teala, bu manaya iaret olarak öy-
le buyurmutur:
sanlar sayp anlatmak dilin ükrüdür: Çünkü sözlükte ükrün manas, aç-
mak ve ortaya koymaktr.
535
Ankebût 29/17.
536 A'raf 7/194.
537
urâ 42/27.
538 Aliyyu'l-Karî, El-Esrâru'l-Merfua, 196; Zebîdî, thafu's-Sade, XI, 97.
ÜKÜR MAKAMI v ÜKREDENLER N I VA3FI 283
"Kim, "Sûbhanellah" derse, ona on iyilik yazlr. Kim: "lâ ilâhe llallah"
derse, ona yirmi iyilik yazlr. Kim de; "elhamdülillah" derse ona otuz iyilik
yazlr.*39
Allahu Teala'nn kulu için ükrü (yani kulun ükrüne karlk vermesi)
ona gizli olan ilimleri açmas ve perdelendii kader srlarn ortaya çkarma-
Nimetleri ikram ve ihsan eden Yüce Allah'a kar azalarn ükrüne ge-
lince bu, vücudun onun nimetlerinden hiçbiriyle kendisine isyan etmeme-
sidir. Çünkü bütün nimetler kula, onunla Allahu Teala'ya itaat etmesi için
nimet yaplm (nimete nankörlük edilmi) olur. Nitekim Allahu Teala bu-
nu öyle ifade buyurmutur:
1
"Baksana unlara, Allah'n nimetini küfre (nankörlüe) çevirdiler... **2
»» Ahmed, Müsned, II, 302; Nesai, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, No: 840; Hakim, Müstedrek, I, 512;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 576.
540
Zebîdî, thafu's-Sade, XI, 94.
541
Tirmizî, Deavat, 84, 112; bn Mace, Edeb, 55; Dua, 5; Nesaî, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, s.
480-81; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 127; Münzirî, et-Terîb, II, 415.
542
brahim 14/28.
284 KÛTU'L-KULÛB
mi, onlar ise bu emre muhalefet ederek o nimetlerde Allah'a isyan etmi-
lerdir. Böylece, kendilerine emredileni deitirmi olmaktadrlar. u ayet
de benzeri bir durumu ifade etmektedir:
Yani Allah, nimetini inkar edip, onu isyanda kullanarak ükrünü zayi
edene azap eder. Bu azap o nimetin kulun elinden gitmesi eklinde teza-
hür edebilir. u ayet-i kerime de bu manadadr:
543
Vaka 57/82.
544
bnu Kesîr, Tefsir, IV, 298-299.
545
Bakara 2/211.
546
brahim 14/7.
547
Furkan 25/65.
ÜKÜR MAKAMI v ÜKREDENLERN VASFI 285
ayetinde de:
ükrü olarak zahirdeki günahlar, bâtnî nimetlerin ükrü olarak da gizli gü-
nahlar terk etmelerine bir uyar vardr.
Bâtnî nimetler, kalbin afiyetiyle niyetin güzel ve anlayn hak üzere olma-
sdr. Bâtnî günah ise, (günahlarda) srar, kötü zan ve bozuk niyet gibi
kalbin çirkin amelleridir.
belâ ile yüz yüze gelip sabretmemden daha sevimlidir." Çünkü afiyet hâli
ve makam selamete daha yakndr. Bunun için o, ükür hâlini' sabr hâli-
ne tercih etmitir. Hem sabr belâ ehlinin hâlidir. ükürle birlikte afiyette,
Allah Resûlü (s.a.v), bu sözü, Hz. Ali'yi bir hastalnda: "Allah'm sen-
den sabr isterim," derken iitince söylemi ve:
"Bu sözünle Allah'tan bela istemi oldun. Sen O'ndan afiyet iste..."bu-
yurmutur. 551
Salih amel ilemek de bir ükürdür. Allahu Teala ve Rasûlü (s.a.v) ük-
rü amel olarak açklamlardr. Allahu Teala ayetinde öyle buyurmutur:
s« Lokman 31/20.
En'am 6/120.
550 Zebîdî, lthâfu"s-Sade, XI, 291.
5S '
Tirmizî, Deavat, 91 ; Nesaî, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, 574. Tirmizî hadisi hasen-sahih olarak
nitelendirmitir.
286 KÛTU'L-KULÛB
"Ey Davud ailesi! ükür olarak (Allah için) amel edin. 1552
Âlimlerden birisi demitir ki: "Kalbin ükrü, nimetlerin ancak asl nimet
ükrü de, Allahu Teala sana
sahibi Allah'tan geldiini bilmektir. Amelin
(hayrl) bir amel ihsan edince, buna bir ükür olarak ikinci (hayrl) ameli
peinden getirmektir. Bu durumda (güzel) amel ve muamelenin devamy-
la ükür sürekli olur."
Sonra, Allahu Teala baka bir ayet-i kerimede, gerçek ükrü kendisin-
den korkmak (takva sahibi olmak) eklinde tarif etmi, takvann esasen
ükür olduunu belirterek öyle buyurmutur:
Tefsirlerin beyanna göre Hz Nuh (a.s), hayr, er, fayda, zarar her
hâlde Allahu Teala'ya ükrederdi. Bir haberde öyle buyurulmutur:
"Kyamet gününde bir münâdi: "Hammâdûn (Hamd edenler) ayaa
kalksn!" diye seslenir. Bunun üzerine bir grup ayaa kalkar: Onlar için ön-
lerinde bir bayrak dikilir ve öylece Cennet'e girerler." Efendimiz'e "Ham-
mâdûn kimlerdir?" diye sorulduunda: "Onlar her hâlde (baka bir ifade-
Alimlerden birisi: "O, size zâhirî ve bâtinî nimetlerini bolca aktp ver-
di," ayetini açklarken: "Zâhirî nimetler; afiyet ve zenginlik, bâtinî gizli ni-
556 sra17/3.
557
Rivayetin ilk ksm hariç bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 12345; Beavi, erhu's-Sünne, V, 50;
Ebu Nuaym, Hilye, V, 69; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 95; Zebidî, thâfu's-Sade, XI, 94.
558 Buharî, Rikak, 1; Cihad, 33; Müslim, Cihad, 126, 129; Tirmizî, Menakb, 55'; bn Mace,
Mesacid, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 172, 216, 276.
288 KÛTU'L-KULÛB
meyi inkar etmektedirler. Bir de u var ki, her ey apaçk olsayd; kullarn
u durumda Allah'a imanlar sayesinde elde ettikleri büyük derecelere sa-
hip olunamazd. Çünkü o zaman kullar bizzat ahid olduklar bir eye iman
etmi olacaklard. Halbuki u
anda gayba iman etmektedirler ve bu du-
rumda güzel yakîn sebebiyle dereceleri yükselmektedir. Bunun için Allahu
Teala, müminleri gaybe iman edici sfatlaryla tantp övmütür
li tutulmasdr. Çünkü bunlar gaybe ait srlardr. Hem böyle olmasnda kul-
larn iyilii, din ve dünya ilerinin düzgün bir ekilde devam mevcuttur.
Eer bu srlar ve ilâhî tecelliler açklanp ortaya konsayd, bunca ayetleri
müahede ile birlikte ileyecekleri küçük günahlar büyük günah gibi olur-
du. Bir de, u anda gayba iman ederek yaplan salih amellerin katlanarak
sevab çevrilmesi mümkün olmazd.
/
559 Beyhakî, uabu'l-iman, No: 4575; Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 286. Biraz farkl lafzla rivayeti Tir-
mizî rivayet etmitir ve garib olarak nitelendirmitir. Bkz: Tirmizî, Kyame, 58; Elbani, Daife,
No: 633.
ÜKÜR MAKAMI vt OK RE DENLERN VASFI 289
rin iyilii, kötülerin kötülüü tam karln bulsun diye ehlullah halktan
gizlenmitir.)
için de bir nimet vardr. Onlara kar iyi muamelede bulunanlar, bunu Al-
lah'tan rahmet ümidi ve onlara kar güzeJ bir zanla yapmaktadrlar. Bu
onlar için bir sevap vesilesi olmaktadr. Onlara eziyet edenlerin ise ceza-
lar geciktirilmektedir. Çünkü onlarn Allah katndaki kymet ve dereceleri
hâl onlarn dini için daha selametlidir ve fitneye dümeleri daha az mey-
dana gelmektedir. Onlara kar hürmeti çineyen ve onlarn temsil ettii
Allahu Teala'nn eâirini küçük gören kimseler için nimet oluu ise; onlara
kar iledikleri kötülükleri onlarn hâlini gizleyen bir perde gerisinde bil-
Halini bilmedii bir veliye eziyet eden kimse, peygamber olduunu bil-
meden bir peygambere eziyet eden kimsenin durumuna düer. Ancak bu-
rada öyle bir ayrcalk var: Allahu Teala, peygamberin peygamber oldu-
unu halka bildirir. Kullarn onun peygamber olduunu bilmeden önce
yaptklar eziyet peygamberliini bildirdikten sonra yaptklar eziyet ve
zulmü gibi olmaz. Çünkü, peygamberliin erefi çok büyüktür.
kir görmeyin; basit gördüünüz bir kimse Allahu Tealanm velisi olabilir."
ükür ehli için iki yol vardr ki, biri dierinden daha üstündür. Bu yol-
lardan birisi, ümit ehlinin ükrüdür. Bu, zâhiri nimetlerden istenen ve arzu-
lanan eyleri elde etmek için güzel muameleye sarlp bu nimetlerin ta-
ku ve endie, Rezzak- Kerim'e kar onlar için bir ükür yolu olmaktadr.
560
Buharî, Rikak, 38; bn Mace, Fiten, 16; Tabarani, el-KebV, No: 7880; Beavi, erhu's-Sün-
ne, 1, 142; Beyhaki. K. Zühd, No: 699-699; Münzirî, et-Terîb, I, 68.
ÜKÜR MAKAMI ve ÜKREOENLERN VASFI 291
Allahu Teala ilâhi korkuyu bir nimet yapmtr. Tabi ki her nimet bir ükür
ister. Bunu u ayet-i kerimede görüyoruz:
'Allah'tan korkanlardan Allah'n kendilerine lûtufta bulunduu ki kii
öyle dedi.™
Baz müfessirler, Allah Teala'nn bu kimselere korku ile ikram ve ih-
ayet kul Mevlâ'sna hiç ükretmese, unu bilmelidir ki, Allahu Teala
nihayetsiz karem, cömertlik, sonsuz ihsan ve ilim sfatlaryla muttasf olup
sahip olunca (bunlarn tecellisi ve yansmas rahmet olarak kullara ait olur
nilii içinde: "Benim için olan senin için yok!" demitir. Allahu Teala: "O
nedir?" diye sorunca, Hz. Musa: "Benim için senin gibi bir Rabbim var.
561
Maide5/23
ûrâ 42/11
292 KÛTU'L-KULÜB
Halbuki senin için zâtnn benzeri yoktur!" diye cevap vermi, Allahu Teala
Hz. Musa (a.s) bu sözüyle unu demek istemitir: "Ey Rabbim! Benim
için dost olarak hak aklarnn gayesi ve rabet ehlinin en son arzusu
olan bu vasflarn sahibi Zat- Kerîm'in var. Halbuki Zatnz için böyle bir
sen her eyi ile tek ilahsn, senden baka ilah yoktur."
rafndan senin adna bir nimet say. Çünkü seni bu ahlak ve sfatta yapma-
mtr. Eer Allah'n fazl ve rahmeti olmasyd sen de öyle olabilirdin. Öy-
dir. Onu isteme ve güç de birdir. u halde Allahu Teala kötülüü senden
gidermekle sana acmtr. Bu, Allahu Teala'nn sana bir ihsandr. Bunu
bilmen, Allah için bir ükür olmaktadr.
«
563 A'raf7/69
ÜKÜR MAKAMI V ÛKREDENURN VA8FI
"Allah'n sizin üzerinizdeki nimeti, size öüt vermek üzere ndirdii Ki-
tab ve hikmeti hatrlayn...***
u ayet de bu manadadr:
"Bütün bunlar sayy tamamlamanz ve sizi doru yola ulatrmasna
karlk Allah' yüceltip ükretmeniz içindir.™5
Yani ayette Yüce Allah, hidayet nimetine ve sizi taatta muvaffak kl-
masna ükredin, demek istiyor.
kincisi, ekme (ve dikme) ameliyesidir ki, bu ameliye ile bütün meyve-
ler yer hazinesinden meydana çkmaktadr.
Üçüncüsü sudur. nsan ve hayvann temel maddesi oçlur.
564
Bakara 2/231.
565 Bakara 2/185.
566
Vâka 56/62-74
294 KÛTU'L-KULÛB
Ebu Muhammed Sehl (r.a) derdi ki: " Mahu Teala'nn nimetlerini
O'nun hilminin ve kusurlar örtmesinin büyüklüünü hakiki manada ancak
sddklar bilir."
metlerindendir.
Seleften birisi demitir ki: "Nimetler hemen elden kaçacak vahi hay-
vana benzer, onlar ükür ile balayp elde tutunuz."
bulunan deitirmez.*72
'
Denilmitir ki; bir topluluk ükrünü zayi ederek nimetleri deitirmedik-
Ayete verilecek dier bir mana da udur: Onlar günahlarn tövbe ile
569 544
Hakim, Müstedrek, I,
570
Buharî, Rikak; 1 ;
Tirmzî, Zühd, 1; bn Mace, Zühd, 15
571
bun Ebi'd-Dünya, Kazai'l-Hâce, No: 48-50; Beyhaki, uabu'l-man, No: 7664; Hatib, Tarih,
V, 1 81 ; bnu Adiy, 1, 174; Münavî, Feyzu'l-Kadîr, No: 7942; Elbani, Daife, No. 2291
572 Ra'd 13/11.
296 KÛTU'L-KULÛB
Her bir kemikte dört nimet, her mafsalda yedi nimet vardr, insan vücudun-
da ise üç yüzaltm mafsal (eklem) vardr. Kemikler de bu durumdadr.
Her bak ve nefeste iki nimet vardr. Kulun ömrü boyunca her an ve da-
kikasnda saylamayacak kadar nimet gelmektedir. Kulun günde ald ne-
fesler biniercedir.
il (a.s.) gelmektedir. Rzk çin lazm olan suyun sevkiyatn üstlenen odur.
Suyu yatandan alr bulutlara boaltr, sonra onlar rüzgar ile tar sonra
de bal bana birer nimettirler. Bir ekmek için görünürde bunca icraat
olursa, bunun ötesini ve yukarsn sen düün. Öyleyse kula her bir nimet
Eer kuldan, tekbir nimet için gerçek manada ükür etmesi istense
kul helak olurdu. Ancak Allahu Teala geni rahmeti ile onu sorarsa ancak
kurtulabilir. O'nun bu rahmeti nimetin tamamdr. Rivayet edildiine göre,
Rasûlullah (s.a) bir adamn:
"Allah'm senden nimetin tamamn isterim dediini iitince, adama:
"Nimetin tamamnn ne olduunu biliyor musun?" diye sordu. Adam: "Bil-
"Zenginliktir, ben fakir görüyorum (doru dürüst) bir hayat yok" diye ce-
vap verdi. Devam et denince: "(Güzel nimetin birisi de) afiyettir; gördüm
ki; hastann (düzgün) bir hayat yoktur" dedi. Biraz daha nimetlerden bah-
set denince, hikmet ehli zat: "Bunlardan daha fazla ve güzel nimet bula-
myorum (bilmiyorum)" diye cevap verdi. Onun bahsettii nimetlerin baz-
sna u ayette iaret edilmektedir: Allahu Teala buyurmutur ki:
575
"Dünyadaki hayatnzda bütün güzel eylerinizi harcadnz."
574
Tirmizî, Deavat, 93. Tirmizî, isnadnn hasen olduunu belirtmitir.
X), size, nimetlerini açk ve gizil olarak bolca hsan etti,*77 ayetinde
Bir bakas da: "Sen bir parça ekmek ve bir testi suya sahip olarak
emniyet içinde en tatl bir hayat yaamaya bak; her hal sana ho olur,"
demitir."
Rivayet edildiine göre bir abid Allahu Teala'ya yetmi yl ibadet etti.
Allahu Teala kendisine bir melek göndererek rahmeti ile onu cennetine
sokacan müjdeledi. Abid içinden kendi amelinin karl olarak cenne-
i. Allahu Teala buna muttali olup (ona asl nimet ve rah-
met sahibinin kim olduunu yakinen göstermek için) sakin duran damar-
latmtr:
577
Lokman 1/20.
"8 Bakara 2/155.
579
Tirmizî, Zühd, 34; ibnu Mace, Zühd, 9; Münavî, Feyzu'l-Kadîr, No: 8455.
ÜKÜR MAKAMI vt g Ü K R E D E N L E R N VASFI
I 299
"Bir adam, yetmi yl Allah'a badet etti. Allahu Teala ona rahmetlyle
I
-ster misin, sana on bin altn verilsin, sen de gözünü verip kör olasn?
-Peki, on bin altna dilini verip, dilsiz kalman houna gider mi? diye
sordu. Adam:
"Sana on bin altn verilse, iki el ve ayaklarn verir misin? diye sordu;
adam:
-Peki sana on bin altn verilse, akln verip deli olmak ister misin? di-
580
Ayn konuda biraz farkl daha uzun bir hadis için bkz: Hakim, Müsledrek, IV, 250; Beyhaki,
uabu'l-man, IV, 150; Herâitî, Fedailü'-ükr, 59.
™
300 KÛTU'l-KUlÛB
hafzlarndan birine iddetli bir fakirlik isabet etti. Öyle ki bu durum kendi-
sini çok üzdü ve geçimi darald. Gece bir rüya gördü. Birisi kendisine: "Bin
dinar altn karlnda sana En'am sûresini unutturmamz ister misin?"
diye sordu. O: "Hayr!" dedi. "Hûd sûresi için kabul eder misin?" diye sor-
du adam yine: "Hayr!" dedi. "Yûsuf sûresi için kabul eder mi3in?" diye sor-
du,adam yine: "Hayr!" diye karlk verdi. O zaman sesin sahibi: "Senin
yannda yüz bin altndan daha kymetli ayetler var, sen ise fakirlikten ika-
yet ediyorsun!" dedi. Kurrâ uyandnda içindeki fakirlik sknts gitmiti.
Seleften birisi demitir ki: "Allahu Teala buyurur ki: Bir kulumu u üç
kimseye muhtaç etmez isem ona nimetimi tamamlam olurum: Bunlar gi-
581
Irakî bu haberi bu lafzla bulamadn belirtmitir. Bkz. Gazâlî, hya, IV, 125. Benzeri hadis-
ler için bkz. Darimî, Fedailu'I-Kur'an, 4; Münavî, Feyzu'l-Kadîr, No: 8481 ; Ali el-Muttakî el-
Hindî, Kenzu'l-Ummal, No: 2349, 2350).
582 Buhar, Tevhîd, 44; Ebû Davud, Vitr, 20; Darimî, Salât, 171; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I,
yûb'e (a.s) vahyetti ki: "Her insanla birlikte iki melek vardr. Kul kendisine
verilen nimetlere ükrettii zaman iki melek:
"Ey Eyyûb! Sen de ükredenlere yakn ol. Onlara bolca ihsanda bu-
leklerimin onlara dua etmesi yeterlidir. Yeryüzü onlar sever, onlar vefat
ettiinde pelerinden eya ve eserleri alar. Ey Eyyûb! Sen bana ükre-
denlerden ve nimetlerimi zikredenlerden ol. Ben seni zikredinceye kadar
'Yalnz iman edip iyi iler yapanlar müstesna.. Bunlar da ne kadar az-
dr.'586 Mukarrabunlarn hâli ise öyle anlatlmtr.
584
Eyyûb Aleyhisselam'la ilgili rivayetler için bkz: bnu Asakir, Tarihu Dmek, X, 58-83. (Beyrut,
Hz. Ebû Bekir'in (r.a) rivayet ettii bir hadis-i erifte, Rasûlullah (s.a.v)
dun hastalk ve rahatszlklardan sâlim olmasdr. Yakîn ise, (kalbin ve) di-
nin sapklk ve hevâdan temiz kalmasdr. Her ikisi de büyük nimetler olup
kula ükür gerekir. Kalb ve bedeni içine alan bu iki nimet, gerçekten çok
sinde içinde irk ve nifak bulunmayan kalptir. irk ve nifak en büyük kalb
hastalklardr. Nitekim ayet-i kerimede:
w Vaka 56/13, 14
ses Kehf 18/22
Buharî, EdebTI-Müfred, No: 724; Nesâî, Ameluil-Yevm, s. 501 ; bn Mace. Dua. 5; Ahmed.
Müsned, I, 5, 6, 7, 8; Hakim, Müstedrek, I. 589; Beyhakî, uabu'l-man, II, 161.
uarâ 26/88, 89
»' Bakara 2/10
Ahzab 33/32
ÜKÜR MAKAMI v ÜKRE DE NLERN VASFI 303
vardr;
üphesiz, musibet dünyevî bir eyde olunca, kul için ahirete yönelmesine
bir vesile olabilir. nsann hali ayette öyle anlatlmaktadr.
mette bulunmaktadr.
Anlatldna göre Abbas (r.a) vefat ettii zaman, olu Abdullah (r.a)
oturmu insanlarn taziyelerini kabul ediyordu. nsanlar da grup grup ge-
lerek taziyelerini bildiriyorlard. O arada bir arabi yanna yaklaarak nazm
"Sabret ki, sana bakp bizde ehl-i sabr olalm. Teban n/halkn sabr,
batakilerin sabrndan sonradr. Sabrederek alacan ecir, senin için ba-
ban Abbas'tan daha hayrldr. Allah da baban Abbas için senden daha
merhametli ve hayrldr." Bunu duyan bn Abbas (r.a):
ikayeti az olur, feryat yerine ükre sarlrd. Sonra, her musibet u üç du-
rumdan uzak deildir. Bunlarn her biri Allahu Teala'dan kuluna bir nimet-
tir. Baa gelen bir musibet kula ya bir manevi derece kazandrr. Bu mu-
karrabûn ve muhsin olanlara aittir. Ya, günahlar için bir keffâret olur ki bu,
Veya acilen verilmi bir ceza olur. Bu da umum müslümanlara aittir. Bir
günahn cezasnn dünyada verilip ahirete braklmamas kul için bir rah-
met ve nimettir. Bu tür nimetlerin bilinmesi, ve tannmas ükür ehlinin yo-
ludur.
tekle ortaya konmu ayr bir hüküm olduunu gösterir. Çünkü Allahu Te-
ala'nn bir eyin meydana gelmesini irade etmesi, onun devamn icap et-
tirmez. Meselâ bir ey ilâhi irade ile ortaya çkar (sonra) yok olup gider;
sanki hiç olmam durumuna gelir. Ancak, Cenab- Hak ikinci bir irade ile
o eyin sabit kalp devamna hükmederse, o devam edebilir. Bir örnek ve-
relim:
"Allah dilediini giderir (yok eder), dilediini yerinde brakp sabit tu-
tar.™
595
Ra'd 13/39.
ÜKÜR MAKAMI vt ÜKREDENLE RN VASFI 305
Kul, iman nimetine ükretmeye ve hidayette onunla nasl bir fazilet el-
de ettiini bilmeye güç yetiremez. Bu ihsanda kulun bir dahli ve hakk yok-
tur. O, tamamen Allah'n fazl ve rahmetiyle olmutur. u ayette, kulun
yapmad.**
Yani o insan dünya ve ahirette bütün nimetlerin asl, ateten kurtulu-
un ve cennete giriin vesilesi olan slam nimetine kar emrettii ükrü
asla yerine getirmedi. Halbuki bu nimetin olumasnda kulun hiçbir etkisi
olmad gibi, onun kula ulamas için de Allah ile arasnda yardmc ola-
cak kimse mevcut deildir. Bu imann her an ve her nefeste ilâhî yardm-
la kulun kalbinde kalmas ard arkas kesilmeyen bir nimettir. u ayet-i ke-
"Allah onlarn kalbine iman yazm ve katndan bir ruh ile onlar des-
teklemitir.'597
Yani onlar, imanlarn sabit ve kavi tutacak bir yardmla takviye etmi-
tir. Bu mana, u ayette de ifade edilmektedir.
"Allah müminleri dünya hayatnda ve ahirette sabit sözde (iman üze-
re) tutar.™
Bu büyük nimeti bilmek, kalblerin ilâhî irade ile süratle çevrilmesi yaki-
nen müahade edildii için kalpten kötü ölüm korkusunu giderir; kulun Al-
lah'a ükrünü artrr. Bu anlattmz, u hadis-i erifin manasna dahildir.
596
Abese 80/23
597
Mücadele 58/22
598
brahim 14/27
599 Buharî, Eyman, 3; Kader, 14;Tirmizî. Kader. 7; bn Mace, Mukaddime, 13; Dua, 2; Ahmed b.
sinden korkarm. Çünkü o, Allah'n nimetine kar ükrü brakp küfre git-
mitir. Allahu Teala hayrlar, imann bir kazanc ve meyvesi yapmtr. -
lediimiz hayrlarda, bizim aslnda bir etkimiz yoktur. Bilakis, Allahu Teala
bizi imana ulatrarak büyük bir ihsanda bulunmu ve iman iyilik ve hayr-
lar ilememiz için bir sebep yapmtr. Nitekim ayet-i kerimede:
Buyurmutur.
man ile kazanlacak hayrn, tövbe veya salih ameller olduu söylen-
ihsan edilen büyük nimetlerden birisi de, iyilikte muvaffak klnp kolayln
bize açlmasdr. Sonra, inkar hâlinin, kâfirlerin amel ve ahlaklarnn biz-
601
En'am 6/158.
ÜKÜR MAKAMI vt ÜKREDERLERN VA8FI 307
lndan dolay özür dilemek de bir ükürdür. Allahu Teala'nn (ilenen gü-
nahlara kar) çok büyük hilim sahibi olduunu ve devaml onlar örttüü-
nü bilmek de bir ükürdür.
vKendisine nasip olan halk içinde güzel bir sfatla övülme ve anlma ni-
met olduunu bilmek ve itiraf etmek bir ükürdür. Nimete kavuunca tava-
zu sahibi olmak ve kendini hiç görmek de bir ükürdür.
la olur. Çünkü onlar, ilahî ihsann kula ulamasnda bir mahal ve verilen
memek bir ükürdür. Nimeti güzel bir ekilde kabul etmek, azn çok, ba-
sitini bile büyük görmek de ükür olmaktadr. Çünkü bîr grup insan, ken-
dilerine verilen eyleri küçük ve hakir görmeleri, Allah'n ondaki hikmetini
bilmedikleri için nimetleri hafife almalar sebebiyle helak olmulardr. Bu*
verilen nimete kar bir küfran- nimet olmaktadr.
bu iki hâli elde edenlerin birinin dierine üstünlüü söz konusu deildir.
Çünkü ükür, müminler içinde büyük bir çounluun makamdr. Yakîn ve
müahedelerinin oluundan dolay bir grubun dierinden daha fazi-
farkl
letli olduunu söylemek doru deildir. Çünkü ehl-i sabrdan bazlar, gü-
zel sabr sayesinde, baz ükür ehlinden daha üstündür. ükür ehli olan
Allah en iyisini bilir, biz deriz ki: Elde mevcut olan nimete kar sabr
daha faziletlidir. Çünkü bunda zühd ve havf/ilahî korku mevcuttur. Bunlar
daha faziletlidir. Kul, sabrettii eye ükrederse, bela ona göre nimet olur
ki bü, en faziletlisidir. Çünkü bu hâl, mukarrabun snfndaki velilerin mü-
ahede hâlidir. Kulun ükredecei nimetlere sabretmesi, daha faziletlidir.
mûbtelâ klnrlar.™ 2
Yani, bize en yakn olanlar daha çok bela ile imtihan edilirler, demek
istiyor Allah Rasûlü (s.a.v) bela ehlini kendisine yakn bir makama yükselt-
mi; kendisini de onlarla beraber yapmtr. Kim, Rasûlullah (s.a.v) ile be-
raber olursa, en faziletli kimse o olur. Efendimiz (s.a.v) iddetli belaya kar-
makamlarndan her bir makamn bir sabr ve ükre ihtiyac vardr. Onlar-
dan birisi ancak dieri ile tamam olur. Çünkü sabr tam olmas için, ona
mukabil ükredilmeye ihtiyac vardr. ükrün de daha fazla nimeti çekebil-
mesi için sabra ihtiyac vardr. Allahu Teala, ayet-i kerimede sabrla ükrü
bir arada zikretmi ve onlarn müminleri temel vasf olduunu belirterek
öyle buyurmutur:
"Muhakkak bunda çokça ükreden sabr ehli için pek çok ayetler var-
dr."603
602 Buharî, Merda, 3;Tirmizî, Zühd, 57; Deavat, 90; bn Mace, Fiten, 23; Darimî, Rikak, 67; Ah-
dir. Her eyde yakîn ehli için bir ayet ve ibret vardr. Yakine ulaan kimse,
bela içinde sabr, nimet içinde ükürle urar. Allah, sabredenleri ve ük-
redenleri sever.
604 Beyhakî, uabu'l-man, No: 9515-9717; K. Zühd, No: 984; Zebidî, thafu's-Sade, II, 1, 8.
Hadisin bir ksm için bkz: Ebû Nuaym, Hilye, V, 34; Hatîb, Tarîhu Badad, XIII, 226.
31»
RECA/ÜMT MAKAMI ve
RECANIN AÇIKLAMASI
Allah en iyisini bilir, bunun manas udur: "Rahmetim her eyi kuat-
mtr, kullarm bu rahmetin dnda kalamazlar. Onlarn cennete girmele-
rine aldrmam; onlar cennete girecekler, onlarn kötü amellerinin varlna
da aldrmam."
605 ura 42/19
«* Ahzab 33/43
607
Zümer 39/53
608 bnu Kesir, Tefsir, VII, 107; Tirmizî, Tefsîru Sure (40), 2.
609
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 186; Hakim, Müstedrek, I, 31 ; Ebu Ya'la, Müsned, No: 3422;
Bezzar, Müsned, No: 2143; Elbanî, Sahîha, I, 76-78.
312 KÛTU'L-KULÛB
Allah (c.c) Ar'n çevresinde tavaf eden meleklerin müminler için na-
Bize rivayet edildiine göre, Allah Rasûlü (s.a.v) devaml olarak üm-
meti için dua ediyordu. Nihayet Allahu Teala kendisine (s.a.v) öyle vah-
yetti: "Rasûlüm sen: "Hiç üphesiz Rabbin insanlarn kötülüklerine kar
çok mafiret sahibidir™ ayetine raz olmadn m?:™
«« Al-i mran-3/135
*" Necm-53/32
*<*
6.3
ura 42/5
Zumer 39/16
^
6.4
Al-i mran 3/131
6.5 Leyi 92/14-15
6.6 Ra"d13/6
6.7
Ra'd13/6
m Bkz: bnu Kesir, Tefsir, IV, 343-344; bnu Asakir. Tarih, XIII, 136. (Beyrut, 1995).
RECA/ÜMT MAKAMI V RE CAN N AÇIKLAMASI
I 313
en ümit verici ayetin: "Ey günah ileyerek haddi aan ve kendine zulme-
den kullarm! Allah'n rahmetinden ümit kesmeyin™ ayeti olduunu söy-
lüyorsunuz. Oysa biz, Ehl-i Beyt Kur'an'da en ümit verici ayetin: 'Hiç üp-
hesiz Rabbin sana istediini verecek ve sen raz olacaksn,™ ayeti oldu-
Kyamet günü olduu zaman ümmetimden her bir kiiye Ehl-i Kitaptan bi-
risi verilecek ve: "Bu senin kurtulu fkfyendir," denilecek. Böylece onun
yerine Ehl-i Kitaptan birisi atee atlacaktr. ™
Bir hadiste öyle buyurulmutur: "Stma hastal cehennemin scak-
lndan küçük bir yansmadr. O, müminin cehennemden tadaca aza-
bn dünyada tattrlmasdr.™
"Allah'n peygamberi ve onunla beraber iman edenleri utandrmaya-
ca bir günde...™ ayetinin tefsirinde u rivayet nakledilmitir:
"Yüce Allah, Hz. Peygamber'e (s.a.v): "Ümmetininhesabn görmeyi
sana vermemi ister misin? Diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v): "Hayr Ya
Rabbi. Sen ümmetim için benden daha hayrl ve daha merhametlisin" de-
di. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar hakknda seni utandrmayacam,"
buyurdu. 626
«• Duna 93/5
620 Zümer 39/53
«' Duha93/5
622 543.
Ebu Nuaym, Hilye, III, 209-210; Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur, VIII,
623 Ebu Davud, Fiten, 7; bnu Mace, Zühd, 34; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 402. bn Mace
rivayeti zayf bir senedle rivayet etmitir.
624
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 21, 85
«S Tahrim66/8
«• bnu Ebi'd-Dünya, "Hüsnü'z-Zan Billâh, 73. {No: 63).
314 KÛTUT-KULÛB
yazda bulundu ve: "Ya Rabbil Onlann hesaplarn bana brak ki, benden
bakas onlarn kötülüklerinin farkna varmasn," dedi. Allah ona öyle
vahyetti: "Onlar senin ümmetin ise, benim de kullarmdr. Ben onlar bak-
ibiyim. Onlarn hesabn kimseye brak-
mam ki; ne sen ne de bakas onlarn günahlarna baksn, farkna varabil-
sin.™
,
Hz. Peygamber'in (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:
firet dilerim.* 2*
ald gibi, kul günah iledii zaman Allah, görüp ahitlik yapmasnlar di-
ye onu meleklerden bile gizli tutar.
Bir gün Allah Rasûlü (s.a.v): "Ey aff kerim Allahml" dedi. Bunun üze-
rine Hz. Cebrail (a.s): "Ey Allah'n Rasûlü, bunun ne demek olduunu bi-
liyor musun? Bunun manas: "O rahmetiyle önce günahlar affeder, daha
Zebidi, thaf, XI, 348; Deylemi, Firdesül-Ahbar, No: 3225; Suyuti, es-Sar, No: 4601 ; Elbani,
Daife, No: 330.
bnu Sa'd, Tabakat, II, 149; Bezzar, el-Bahru'z-Zehhar, V, 308 (No: 1925); Heysemi, ez-
Zevaid, IX, 24; Elbani, Daife, No: 975.
Rivayeti bnu Asakir Enes'den rivayet etmitir. Bkz: Al Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, No;
10179; Münzirî, et-Terîb, IV-94
RECA/ÜMT MAKAMI V RECANIN AÇIKLAMASI 315
tnda iken yapmaktadr. Allah kimi himayesine alr üzerine perdeyi örter-
se, onun ayplarn gizler. Kimin üzerinden perdeyi kaldrrsa, o kimse re-
zil olur.
630 Zebidi, thaf, XI, 348. Ebu'-eyh, Kitabu'l-Azame, 75. (Beyrut, 1994) Burada konuma Hz.
brahim (a.s) ile Cebrail (a.s) arasnda geçmitir.
631
Tirmizî, Deavat, 93. Tirmizî rivayeti hasen bir senedle rivayet etmitir.
632 MakJe5/3
633 Fetih 48/2
634
Ahmed b. Hanbel, Müsned. I, 99. 159; Hakim, Müstedrek, IV, 388
316 KÜTU'L-KÜLÜB
bana bir mektup gönderdi, orada öyle diyordu: "Kul, haddi ap ar gi-
derek bir günah iledii zaman ellerini kaldrr ve: "Allah'm" diye duaya
balar. Melekler, sesini Allah'a ulamaktan alkor. Üçüncü ve dördüncü
kez yine: "Allah'm" der; melekler yine sesini engeller. Son kez ayn sözü
tekrarlaynca Yüce Allah: "Ne zamana kadar kulumun sesini engelliyecek-
siniz? Kulum kendisini affeden bir rabbinin olduunu bildi; ahit olunuz ki
ben onu affettim," buyurur.
"Kul bir çok günah ilese ve günahlar gök boluunu dolduracak de-
receye varsa bile benden mafiret diledii ve affm umduu müddetçe
onu affederim.™
Bir baka kudsî hadiste öyle rivayet edilmitir:
"Kulum, yer dolusu günahlarla bana gelse, ben de yer dolusu mafi-
retle onu karlarm. Yeter ki bana hiçbir eyi ortak komasn™7
Dier bir hadiste öyle buyurulmutur:
* "Kul günah iledii zaman, melek alt saat kalemi kaldrr ve günah
yazmadan bekler. Kul, tövbe ve istifarda bulunursa, onu yazmaz; aksi
takdirde onu bir günah olarak yazar* 38
635 Buharî, Tevhîd, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 296, 405, 492.
635 Tirmizî, Daavat, 98; Darimî, Rikak, Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 167, 172..
637 Müslim, Zikir, 22; bn Mace, Edeb, 58; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 147
638 Tabarani, el-Kebir, No: 7971 ;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 7049; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid,
X, 208.
"
e: 'sen onun günahn sil, ben de buna karlk alaca on yilikten birisi-
ni siler dokuz sevap yazarm. ' der. Böylece kulun kötülüü silinmi olur..
Denilir ki: Yüce Allah sadaki melein kalbine, soldaki melee verdi-
inden daha fazla rahmet vermitir. Ayrca onu soldaki melee amir yap-
mtr. Kul iyi bir i yapt zaman sadaki melek sevinir.
Denilir ki, kul bir iyilik yapt zaman bütün melekler sevinir ve melek-
lerin sevinci sebebiyle kendisine bir çok sevap yazlr.
-Kul bir günah iledii zaman günah yazlr," buyurdu; orada bulanan
bir Arâbî:
yazar. Ancak niyet ettii eyi yaparsa on kat sevap yazar, bu sevap yedi
yüze kadar çkar. Bir hata yapmaya niyet ettii zaman, bir ey yazlmaz.
Yapmay düündüü kötülüü yaparsa kendisi için bir günah yazlr. Bu-
nun da ötesinde Allah'n güzel aff vardr.* 39
839 Hadisin ilk ksm hariç bkz: Buharî, Rikak, 31; Müslim, iman, 203, 204, 206; Tirmizî, Tefsîr
Sûre (6) 10; Darimî, Rikak, 70; Ahmed Müsned, I, 227, II, 234; III, 149.
318 KÛTU'L-KULÛB
"Evet, eer kalbini kin ve hasetten, dilini gybet ve yalandan, gözünü Al-
lah'n bakmay haram kld eylerden ve onlarla bir müslümana eziyet et-
-Evet, dedi.
Bedevi: "Allah'n dostlar kimdir? Diye sordu. Allah Rasülü (S.a.v) "Bü-
tün müminler Allah'n dostudur. Sen Yüce Allah'n: "Allah müminlerin dos-
640
Bkz: Zebidi, thaf, XI, 351-352; Bursevî, Ruhu'l-Beyan, II, 158-159.
641
Zebidi, thaf, XI, 302. Buradaki kayda göre Irakî, bu lafzlarla hadisi tespit edemediini belirt-
mitir.
642
Bakara 2/257
;
Allahu Teala kudsi bir hadiste öyle buyurmutur "Kim benim bir dos-
tumu alaya alrsa o, bana kar sava ilan etmitir. Ben dünya ve ahirette
dostumu savunur; intikamn alnm.*» 5
Hz. Yakup (a.s) ile ilgili haberlerde nakledildiine göre, Yüce Allah
ona öyle vahyetmitir: "Seni olun Yusuf'tan niçin ayrdm biliyor mu-
sun? Hz. Yakup: "Hayr" dedi. Allahu Teala: "Senin, Yusuf'un kardeleri-
ne: 'Korkarm ki ondan gafil olduunuz bir srada onu kurt yer," sözünüz-
den dolay aranz ayrdm. Sen neden kurttan korktun da benim onu ko-
ruyacam ümit etmedin? Niçin kardelerinin gafletine baktn da benim
onu himaye edeceimi düünmedin? Benim sana olan ezeldeki inayetim
sebebiyle ben kendimi senin için merhamet edenlerin en merhametlisi
yaptm. Öyleyse bana güven ve ümidini bana bala. Eer böyle olmasay-
d, sana kar kendimi cimrilerin en cimrisi yapardm."-
RECA/ÜMT NEDR?
Reca, bir eyde ar derece istekli ve ümitli olmaktr. Bunun karsn-
da olan havf/ilahi korku ise, bir eyden son derece çekinmektir. Bunun için
643
bnu Mac©, Fiten, 2, 6; Tebrizi, Mikatu'l-Masabih, No: 5733.
644
Beyhaki, uabu'l-man; V, 296-297; Tabarani, el-Evsat, No: 699; Heysemi, ez-Zevaid, 1, 181
Zebidî, thafu's-Sade, IX,-173
645
bn Mace, Fiten, 16; Tabarani, el-Kebir, No: 7880.
320 KÛTU'L-KULÛB
koymutur. Sözü pek yüce olan Allah, ayetinde öyle buyurmutur: "On-
lar, korkarak ve (rahmetini) umarak rablerine dua ederler.™
Ayn ekilde iman havf/ilahi korku ile sahih olur. Buna göre, reca uçan bir
kuun kanadna benzer. Nasl bir ku ancak iki kanadyla uçabilirse, Al-
lah'tan korkan fakat O'nun rahmetine güvenmeyen kimse iman etmi ola-
'Sizden birisi ancak Allah'a kar güzel zan sahibi olarak ölsün.™
Çünkü Yüce Allah bir kudsi hadiste:
lah'tan istedii eyin verilecei konusunda yemin etmi ve: "Çünkü bütün
hayrlar Allah'n elindedir," demitir. Yani Allah, kuluna güzel zann verdi-
Yüce Allah'n: "Her iinizde ihsan sahibi olunuz. Çünkü Allah, muhsinle-
anlamndadr.
m Secde 32/16
847
Zümer39/9 ,
•
848
Müslim, Cennet, 81 82; Ebu Davud, Cenaiz, 13;
, bn Mace, Zühd, 14; Ahmed b. Hanbel, Müs-
ned, III, 293, 315.
649
Hadisin birinci bölümü muttefkun aleyhtir. Bkz. Buhar, Tevhîd, 15, 35; Müslim Tevbe , 1.
kinci bölümü için bkz: Gazâlî, hya, IV, 145 ilgili dipnot.
650 Bakara 2/195
RECA/ÛMT MAKAMI vt R6C ANIN AÇIKLAMASI 321
Allah'n Rasûlü (s.a) ölmek üzere olan bir adamn yanna girdi ve
Ona:
Bunun için Hz. Ali (r.a), ilahi korkunun deli gibi ettii ve kendisini ümit-
sizlie sevkettii birisine: "Senin Allah'n rahmetinden umudunu kesmen,
ilediin günahtan daha büyük bir suçtur," demitir.
Hz. Ali (r.a) doru söylemitir. Çünkü, günahlara bulanm bir insann
tek huzur ve ümit kayna olan Allah'n rahmetinden ümit kesmesi, iledi-
i günahlardan daha büyüktür. Çünkü o insan, kendi heva ve hevesiyle Al-
lah'n ümit balanacak sfatlarn yok saym ve; kendi kötü sfatlaryla Yü-
ce Allah'n keremi hakknda hüküm vermitir. te iledii günahlar büyük
günahlardan olsa bile, bu yapt daha büyük günahlardandr.
"Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmaynz,'** ayet-i kerimenin
tefsiri hakknda öyle denmitir: "Nefsini tehlikeye atan kimse, büyük bir
günah iler, tövbe etmez, kendisini tehlikeye atar, peinden de: Ben helâk
oldum, artk bana hiç bir ey fayda vermez" der. Ayette böyle yapmak ya-
saklanmtr.
Ancak reca/Allah'tan ümitli' olmak, yüksek bir makam ve erefli bir hâl-
dir. O, ancak ilim ve haya ehli erefli insanlara yarar. Bu reca, havf ma-
kamndan sonra meydana gelen bir hâldir. nsan onunla üzüntüden kurtu-
lur ve günahlarn kirlerinden uzaklaarak rahat eder.
Kim havf tanmazsa, recay da tanmaz. Kim havf makamn elde et-
mezse, salam ve temiz bir ekilde reca ehlinin makamlarna yüksele-
mez. Her kulun recas, ondaki ilahi korku derecesinde olur. Kul, korkulan
sfatlardan kendisine açlan manalar kefettii ve sevilen ahlakî güzellik-
lere ulat oranda recay elde eder.
65 '
Tirmizî, Cenaiz, 1 1 ; bnu Mace, Zühd, 31
652
Bakara 2/195
322 KÛTU'L-KULÜB
döner.
lerimizi haber vermemiz doru olmaz. Çünkü bu ilmi bütün müminlere aç-
mak uygun deildir. Her eyi söylemek bu ilim ve hallerden nasibi olma-
yanlar büyük bir fitneye düürür. Onlar ancak ehline mahsus ilim ve hal-
lerdir. Onlara ancak muhabbet ehli kimseler yönelir ve elde etmek için
san, bir taraftan ümit hâlini yaarken, dier yandan ümit ettii eyi kaybet-
me korkusundan kurtulamaz.
sftr. Araplarda, bir ey dier eyin lazm, sfat veya sebebi ise; ona bu-
REC A/ÜMT MAKAMI vi RECANIN AÇIKLAMASI 323
"Allah ona dedi ki: Senin iaretin, tam üç gün insanlarla konuma-
mandr.^ 55
Daha sonra Allahu Teala: "Senin iaretin (alametin) insanlarla üç gün
iaretten baka söz söylememendir,™ buyurmutur. Gece ile gündüz bir-
birinden ayrlmad için, birisiyle dieri ifade edilmi; birbirlerinin yerinde
kullanlmlardr. Çünkü her biri dierinin içinde bulunduu için, biri dieri-
ne benzer. Allah'n hikmeti ve kudretiyle birisi ortaya çkar, onda ilahî ni-
metler zuhur eder. Çünkü hikmet ve nimet bakmndan gece ile gündüz
farkldr. Bu nedenle gündüz olunca Allah'n hikmeti gerei gece dürülür,
gece olunca da gündüz onda sakl kalr. te bu, Allah'n gece ile gündü-
zü birbirine katmas ve birini dieriyle örtmesidir.
sinde reca/ümit gizli olarak bulunur. Kulda reca hâli ortaya çknca, onun-
da rububiyetin tecellisini müahedesinden kaynaklanan reca halleri zuhur
eder. Bunun sonucunda kul, reca sfatn kazanr. Çünkü artk onda galip
olan hâl, recadr. Bu durumda havf, kulun recasnda gizlenmi olur. Çün-
kü reca ile havf tpk bir kuun kanatlar gibidir. Nasl ki bir ku iki kanad
ile uçar ve hayatiyetini sürdürürse; iman da reca ve havf ile canlln ko-
rur. Bunu terazinin her iki kefesine benzetenler de olmutur. Yani mümin
reca ile havf dengesini, terazi gibi dengeli tutmaldr. Mutarrifin (rah):
"Eer mümin kulun recas ile havf tartlsa birbirine denk gelir," sözü de
bunu anlatmaktadr..
Bu ölçü, kulun recanjn hakikatini bilmesi ve ümit balad eyi iste-
mesindeki sadakatini tanmas için temel bir kaidedir. Havf ve recann bir-
Yani Allah urada bizi ilk iman edenlerden kldna göre; ilk mümin-
ler olmamz hasebiyle bizi mafiret etmesini umarz, dediler ve Yüce Al-
lah'n rahmetine ümit baladlar. Öte yandan Yüce Allah, nimet verip, son-
devam eden salih kullarn ayr tutarak öyle buyurmutur: "Ancak sabre-
dip güzel ler yapanlar böyle deildir.™
Rivayet edildiine göre Lokman (a.s) oluna öyle demitir:
"Sen müminin iki kalp sahibi olduunu bilmiyor musun? Birisi ile Al-
lah'tan korkar, dieri ile O'na ümit balar," dedi. Yani demek istiyor ki, havf
ve reca, müminin kalbinden çkmamas gereken iki önemli sfattr. Bu ne-
denle mümin iki kalp sahibi gibidir.
nsanlar dört tabaka hâlinde bulunurlar. Bir dier ifade ile dört tabaka
Birinci snf; mümin olarak yaar, mümin olarak ölür. Bu insanlarn re-
cas/ümidi hem kendileri için hem de dier müminler içindir. Çünkü Allah,
kinci snf; mümin olarak yaar, ama kafir olarak ölür. te bu, onlarn
kendileri ve bakalar için korkmalar gerekli olan bir durumdur. Bu durum
onlarn bu hükmün varln bilmeleri, fakat Allah'n onlar hakkndaki eze-
lî ilmiyle verdii hükmün ne olduunu bilmemelerinden ileri gelir
Dördüncüsü; kafir olarak yaar, kafir olarak ölür. Bu iki hüküm insanla-
Dengeli mümin, insanlar hakknda zahire göre hüküm verir ve gizli sr-
1
lar gayb bilen Allah'a brakr. Hiç bir kimse hakknda zahire bakarak kö-
*• Hud 11/11
326 KÛTITL-KULÛB
tülükle hüküm vermez; bilakis onun hakknda Allah'tan ümitli bulunur. Yi-
korkmas, bakalar için ise ümitli bulunmasdr. Çünkü kamil insanlar, gü-
zel zanla ibadet ederler, insanlar hakknda güzel düünce içinde bulunur-
koyarlar. Onlarn gizli ileri her eyin kendisine arz edilecei Yüce Allah'a
durur fakat dier insanlarn hep kötülük içinde olduklarn düünür Bu hâ-
Rabbi hakknda güzel zan sahibidir ve O'nun hakknda güzel ümidini mu-
hafaza eder. Öilir ki, kendisine emrettii iyi ileri Yüce Allah mecburiyetten
deil, kendi lütfü ile kabul eder. Yine yapt kötülükleri Yüce Allah'n ihsa-
n ve keremi ile örttüünü bilir. Allah bütün bunlar bir zorlama ile deil,
kendi lütuf ve ihsan ile yapmaktadr. O, kulun kendisine güzel zann se-
bebiyle ikram etmektedir. Süfyan- Sevrî'nin (rah) de dedii gibi; kim bir
beklerse, Allah onu affeder. Çünkü Allah bir topluluu knayarak öyle bu-
yurmutur:
zanda bulundunuz ve helaki hâk etmi bir topluluk oldunuz. *61 Yani helâk
olmu insanlar oldunuz. Yüce Allah'n bu hitabndan, Allah hakknda hüs-
nü zan beslemenin kurtulu vesilesi olduu anlalmaktadr. Bir haberde
öyle rivayet edilmitir:
Kesinlikle ifade ediyoruz ki, Allah'tan bir dilek ve istekte bulunan kii,
nefsine ve amellerine bakarak istekte bulunuyorsa, kesinlikle recasnda
ihlasl deildir. Çünkü nazarnda Allah'a bir bakasn ortak komutur. h-
las sahibi olmayan kimse, yakîn sahibi olamaz. Oysa Allah ancak ihlas ve
yakîn sahibi müminin duasn kabul eder. Kul, tevhidi müahede ettii vm
Allahu Teala'nn vahdaniyetine nazar ettii zaman ihlas ve yakîn sahibi
olur. Bir hadiste öyle buyrulmutur:
lahu Teala ancak yakinen inanan ve içten dua edenin duasn kabul
açar.
Rabbj^.
i l
bakmas u^
onu *tercih m n,~ -w-
etmesiyle elde ^ii-
edilir. ^
n, n kendisine rahmet nazar ile
"
* halde
diledii
,
kendisine verdiim s
hsana," buyurmutur.
Bir baka habere göre Hz. Musa (a.»\
* sevdiin
y ve
en çok
,
kzdn ey nedir? ..
***
_
*»» <a" *9 5
,
.
* ^ f
*
683 Tirmizi, Deavat, 65; Hakim, Müstedrek, I, 393; j\u
664 Bu lafzlarla tespit edilemedi. Ancak "Dua »bad^ ed Mösned 177 - >
Kim Allah hakknda güzel zan sahibi olursa, Allah'a yaknlk nimetine
kavuur. Bu yaknlk kulun kendisini Allah'a teslim etmesine bir kuvvet olur.
Hz. Adem'in Yüce Allah'tan gelen bir ilhamla örendii kelimeler onun
u sözleridir. Hz. Adem (a.s) Allahu Teala'ya:
-O, seni yaratmadan önce ezelî ilmimde takdir ettiim bir eydir, bu-
-Allah'm onu benim için takdir ettiin gibi, affetmeni diliyorum" dedi. 670
Allahu Teala'nn Hz. Adem'e (a.s) ilham ettii kelimelerin bu dua olduu
söylenmitir.
•* Benzer bir hadis için bkz: Heysemî, Mecma'uz-Zevaid, I, 59; Zebidî, thaf, IX, 140.
«* 7 Buharî, Cenaiz, 37; Merda, 75; Müslim, Vasiyyet, 5; Ahmed b. Hanbel. Müsned. I. 173. 177,
182; III, 117, 184; IV, 332, 333, VI, 15, 16..
Reca sahipleri, reca ile elde edilecek faziletler konusunda farkl dere-
celere sahiptirler.
Mukarrebûn snfnda olan arifler, en büyük paya göz dikip ümit ba-
ladlar. Bunlar ilahi yaknlk, Allahu Teala ile meclis kurma ve yakinen ta-
ndklar ilahi sfatlarn tecellilerini ulama gibi manevi nimetlere ulama
arzusudur. Bu, onlarn Allahu Teala'y tanmalarndan ileri gelmektedir.
"man edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya; ite
67 '
bn Mace, Fiten, 21; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 27, 29
672
Buharî, Enbiya, 54; Müslim, Musakat, 30, 31; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 263, 339; IV,
120.
673
Bakara 2/218
REC A/ÜMT MAKAMI vt RECANIN AÇIKLAMASI 331
deki mal Allah yolunda harcamak, dünya ticaretini bu ilere engel yapma-
mak. Allahu Teala'nn gerçek reca sahiplerini tantt u ayetteki sfatlara
sahip olmak:
eden ilahi korkudan ileri gelmektedir. Yüce Allah bir ayet-i kerimede reca
674 Buhari,. man, 4, 5; Ebu Davud,cihat, 2, Nesai, mar, 8; 9, 11; Darimi. Rikak, 4, 8, Ahmed,
Müsned, 160, 163
675 54
Beyhaki, uabu'l-man, No: 1 1 123; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, I,
lah'a iman ve O'na hicret, nefis mücahedesi, Kur'an tilaveti, namaz hak-
kyla klmak, Allah yolunda mal sarfetmek, geceleri namaz klmak ve bü-
tün bunlarla beraber Allah'n azabndan korkmak ve azaba sebep olan
hallerden çekinmek. Bu saydklarmz özetle reca ehlinin vasflardr. On-
lar yakîn sahiplerinin ilk halleridir. Sonra insanda sahip olduu bu sfatlar
sayesinde hasl olan gayb kef halleri, manevi ilim ve nurlar arttkça
Havf ile reca iki makama giden iki deiik yoldur. Havf, alimler için ilim
makamna giden bir yoldur. Reca ise, amel edenler için amel makamna
giden bir yoldur. Yüce Allah, reca/ümit sahiplerinin güzel amelleriyle birlik-
te korku içinde olduklarn bildirmitir. Çünkü onlarn recas ilahi korku ile
"Daha önce biz ailemiz içinde bile (ilâhî azaptan) korkardk Allah bi-
ze lütfetti de bu cehennem azabndan kurtard.'*79
"Onlar, verdikleri sözü yerine getirirler, felaketi her yan saran kyamet
gününden korkarlar.'*60
•
etmilerdir. Eer ilim adamlarna göre reca ile havf ayn eyler olmasayd,
biri dieri iie tefsir edilmeyecekti.
lah ile ünsiyet elde edip, huzur bulmak. Allah ile ünsiyet kazanmann bir
ekli de ilim ehli ile ünsiyet/dostluk ve muhabbet etmek, velilere yakrn ol-
Çünkü mümin, iinde yakîn üzere hareket eden ve dininde basiret sa-
hibi olan kiidir.
-
dur. Bu vaadi yapan zat çok cömerttir. Bu kimse bir günah ilediinde de
kesin olarak bunun kötü olduunu bilir; onun yüzünden ilahi azaba ura-
yacandan korkar. Çünkü o unu bilir: Bu günah için haber verilen ve sa-
682
Nisa 4/1 04.
883 Ahmed, Müsned, I, 18; Nesai, Sünen-i Kübra, No: 9221 ;
Tabarani, el-Evsat. No: 6479; Bey-
haki, uabu'l-man, No: 7994.
664
Ebu Nuaym, Hilye, IV, 120; Suyuti, es-Sair, No, 3974; Elbani, Daife, No: 3557.
334 KÛTU'L-KULÛB
kmdrlan azap gerçekten korkunçtur; azap tehdidinde bulanan zat ise çok
büyüktür.
zasna uygun olarak iyi iler yapmalarndadr. te yakin bir ilimle bu ger-
686
Zeyd el-Hayl (r.a) Allah'n Rasûlü'ne (s.a.v) gelerek:
haf, XI, 331). Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, bu zatn ismini "Zeyd el-Hayr" olarak deitirmi-
tir. Bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 1 0474.
RECA/OMT MAKAMI vt HECANIN AÇIKLAMASI 335
Ariflerden birisi demitir ki: Tevhid için bir nûr, irk için de bir ate var-
dr. Tevhidin nuru, müminin iledii kötülükleri, irkin mürikin iyiliklerini
Ebu Muhammed Sehl (rah) korkunun ancak reca ehli için sahih ola-
can söylemitir. Bir dier seferinde de unlar söylemitir:
Tabarani, el-Kebir, No: 10474; bnu Adiy, el-Kamil, II, 22; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 194;
Zebidî, thaf, XI, 331.
336 KUTU'L-KULUB
"Allah buyuruyor ki: Ben insanlar yarattm ki onlar benden istifade et-
Kim Lâ ilâhe illallah derse (ve bu inanç üzere ölürse) cennete gi-
rer.* 92
e* Zebidi, thaf, XI, 353. Irakî, bu lafzlarla hadisin asln bulamad belirtir.
689 Zebidi, thaf, XI, 353. Buradaki kayt öyledir: Kueyri'nin risalesinde, bu söz Hz. brahim'e
vahyedilmi bir söz olarak nakledilmitir.
690
Hakim, Müstedrek, IV, 249; Bezzar, Müsned, No: 3255; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 213
691
Buharî, Tevhîd, 15, 22, Müslim, Tövbe, 14-16..
692
Nesaî, Ameli'l-Yevm, s. 604; Hakim, Müstedrek, IV, 251 Münzirî, Terîb,.
; II, 422.
.
Yüce Allah böylece evliyasna hitap ederek ilahi hükümlerin yüce ira-
denin nasl cereyan ettiini bildirmitir. "Size (Kur'an ve sünnet gibi) apa-
çk deliller geldikten sonra, eer haktan saparsanz, unu iyi bilin ki Allah
azizdir, hakimdir.™ Azizdir, çünkü ona ancak O'nunla ulalr. Hakimdir,
çünkü mutlak iradesiyle kullarna hükmeder, sonra da büyüklüüne bak-
madan bütün günahlarn affeder. Bu, aynen kendilerini bütün aleme üs-
tün kld kimselerin yani srail oullarnn kafirlerin sözlerini söyledikleri
halde bunun kendilerine zarar vermemesi gibidir. Onlar Hz. Musa'ya öy-
le demilerdir:
"Ey Musa! Onlarn tann lan olduu gibi, sen de bizim için bir tann yap!
dediler. Musa dedi ki: Allah sizi alemlere üstün klmken ben size Al-
693
Ebû Davud, Cenaiz, 6; Hakim, Müstedrek, I, 500.
m ibnu Mace, Diyat, 1 ; Ahmed b. Hanbel, Mösned, II, 362; 421
695 Müslim.-man, 39, 148.
696
Buharî, Rikak, 19; Müslim, Tövbe, 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 334.
897
Nisâ 4/153.
698
Bakara 2/209.
699
A'raf 7/138-140.
338 KÛTU'L-KULÛB
buyurulmutur.
"Eer siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok alardnz, 0702 bu-
yurdu. Bunun üzerine gökten Cebrail (a.s) geldi ve Rasûlullah'a: "Allahu Te-
ala: "Neden kullarm ümitsizlie sevk ettin?" buyuruyor, dedi. Bunun üzeri-
Bir gün Allah' n Rasûlü (s.a) "Kyamet vaktinin sarsnts müthi bir
"Eer hiç günah ilemeseniz; sizin için günahlardan daha kötü bir
eyden korkarm," buyurdu. Kendisine:
706
Tirmizî, Cennet, 13; Beyhaki, uabu'l-man No: 7103.
707
Müslim, Tövbe, 9, 1 1 ; Tirmizi, Cennet,
2; Ahmed, Müsned, I, 289, II, 305.
708
Beyhaki, uabu'l-man, No: 7255; Bezzar, Müsned, No: 3633; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid,
X, 260; Elbani, Sahiha, No: 658.
340 KÛTU'L-KULÛB
Bir kimsenin ehvetine bal on kötü ahlaka bulamas, kendisi için, kalbe
ait günahlardan tek birine bulamaktan daha iyidir. Kalbe ait günahlara ki-
bir, ucup, kin, haset, övülme sevgisi ve halk içinde anlma arzusu gibi kö-
rna ait özellikler vardr. Onlarn bazs da eytana ait sfatlardr. eytan
bu tür sfatlar yüzünden helak olmutur. Halbuki nefse ait kötü arzular
onun yaratlnda bulunan sfatlardr. Adem (a.s) bu arzu yüzünden rab-
bine isyan etti ama daha sonra rabbi onu affetti, tövbesini kabul edip ken-
disine doruyu gösterdi.
-Sende bulunan bu hâl, kötü sfat olarak sana yeter, dedi. Yusuf b.
ha azdr. Rzk içindeki bu borç ise daha da azdr. Yüce Allah bu konuda
ihtiyatl davranmamz istemi; bize efkat göstererek borçlarmz ahit-
göre, ahiretteki nimeti ne kadar büyük olacaktr kim bilir? O ahiret ki ora-
lar çin, Allah tarafndan hiç hesaba katmadklar eyler ortaya çkar,™
ayet-i kerimesini okuduu zaman umutlanyor; Yüce Allah'tan dünyada hiç
beklemedii cömertlik, kerem ve insanyla ahirette muamele göreceini i
düünüyordu.
Cüneyd-i Badadî demitir ki: "Cömertlik ve ihsanla bakan bir göz, kö-
la mafiret edecektir. Öyle ki eytan dahi kendisine de bir pay düer mi di-
ye umutlanr.'™
yesinde efkat gösterir. Kyamet günü olduu zaman bu rahmet dier dok-
san dokuz rahmetle birletirilir Allah onunla bütün mahlukata rahmet eder.
Her rahmetin genilii yer ve gök genilii kadardr." 71 1
.
"Allah ancak (azck iman ve hiçbir hayr olmayp) helaki hak edeni
helak eder."712
lim ehlinden birisi demitir ki "Yüce Allah kyamet günü bir günah af-
fettii zaman, onu ileyen dier bütün insanlar da affeder." Allah'n Rasû-
lü (s.a.v) öyle buyurmutur:
5
"Ben efaatimi ümmetimden büyük günah ileyenler için sakladm.""
Baka bir rivayette:
dir. Allah'n muhabbeti onlar Yüce Allah'a sndrr ve kendilerine ümit ve-
rir. Allah'n azamet ve heybeti ise onlar ürkütür ve korkutur. Onlarn aza-
met-i ilahiyeden korkularnda bir lezzet bile vardr. Onlar, ilahi sevgi için-
met üzeredirler.
714 Buharî, Rikak, 18; Müslim, Münafikûn, 71-73; Ahmed, b.. Hanbel, Müsned, II, 235.
7.5
Buharî, Tevhîd, 31 ;
Müslim, man, 334-345; Tirmizi, Deavat, 132.
7.6 Ahmed, Müsned, II, 75; bnu Asm, Sünnet, No:844. (Riyad, 1998); Heysemi, ez-Zevaid, X,
378.
7.7
Buharî, Cihad, 164; Müslim, Cihad, 5.
RECA/ÜMT MAKAMI ve REC ANIN AÇIKLAMASI 343
718
Gâfir40/7
7,9
A'raf 7/156
72°
451 A'raf 7/156
344 KÛTU'.L-KULÛB
nilii kadardr. Tpk O'nun hilmi, ilminin genilii kadar olduu gibi. te
ilahi rahmete güvenen reca ehli, Yüce Allah'n büyük hilmîni gördükleri za-
Sehl, (rah) derdi ki: "Bu dünyada iyilik sahipleri Allahu Teala'nn geni
rahmeti içinde, kötüler ise O'nun geni hilmi/af ve müsamahas içinde ya-
ar."
72t
452 sra 17/44
722 453 Ahzab 33/51
"
gibi bir ilgi vardr. Bu konuda Allah'n Rasûlü (s.a.v) öyle buyurmutur:
"Allah dinde azimet Özere hareket edilmesini sevdii gibi, ruhsatlar ile
723
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 108, IV, 151; bnu Hbban, el-hsan, No: 354; Heysemî, Mec-
mau'z-Zevaid, III, 163
™ Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 199, IV, 338; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 1 62,
726
Abdurrezzak, Musannef, No:15820. Biraz deiik lafzlarla bkz: Buhar, Temenna, 9, Müslim,
lim, 7
727 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 266; Tabarani, el-Kebir, No: 78768.
728 Bkz: Ahmed, Müsned, VI, 116; Humeydî, Müsned, No: 254.
729
A'raf7/157
"
346 KÛTU'L-KULÛB
hafaza et: Dostlarma kar ihlasl ve samimi ol. Dünya adamlarnn ahla-
kna uyma, din iinde benim emirlerime uy."
Yüce Allah, Hz. Davud ve dier bir baz peygamberlerine öyle vah-
yetmitir:
730
Bakara 2/286
™ Müslim, man, 200; Tirmizi, Tefsiru Sure (2). 40; Hakim, Müstedrek, II, 286; bnu Kesir, Tef-
sir, I, 737.
732
Tabarani, el-Evsat, No: 8192; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 1, 191.
REC A/ÜMT MAKAMI v RECANIN AÇIKLAMASI 347
-Ya Rabbi seni sevmek ve seni sevenleri sevmek anlald. Ama seni
Ebân b. Ayyâ (rah) ruhsatlardan ve ümitten çok söz eden biriydi. Ve-
fat ettikten sonra birisi onu rüyada gördü; Ebân ona unlar anlatt:
"Yüce Allah beni huzuruna çard ve: "Seni benim hakkmda konu-
urken bu kadar ruhsata/genilie sevk eden ey neydi?" buyurdu. Ben:
Malik b. Dinar, Ebân'a urad. Ona: "Ne zamana kadar insanlara ruh-
sattan söz edeceksin?" diye sordu. O da: "Ey Ebu Yahya! Ben ümit ede-
rim ki kyamet günü Allah'n affn gördüünde sevinçten elbiseni yrtacak-
sn," cevabn verdi.
7*>
Ahmed, Müsned, K. Zühd, No: 372.
™ Beyhaki, uabu'l-man, No: 409; Alî Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl, NO: 5565, 8459.
348 KÛTU'L-KULÛB
bir muamele ile karlat soruldu; unlar anlatt: "Allah beni huzuruna
ald ve: "Ey kötü ahlakl ihtiyar! Sen unu, unu yaptn" dedi. Bunun üze-
rine beni öyle müthi bir korku sard ki, iddetini ancak Allah bilir. Ben:
"Kulum benim hakkmda nasl düünürse ben kendisine ona göre mu-
amele ederim. Artk hakkmda istediini düünsün."735 Ben senin bana
azap etmeyeceini düünmütüm," dedim. Bunun üzerine Allahu Teala:
di,- fvlamer doru söyledi, Abdurrazzak doru söyledi, sen de doru söyle-
din/buyurdu. Bunun üzerine bir örtü içine sarldm, güzel elbiseler giydi-
rildim, cennete doru önümde hizmetçiler yürüdü. Ben bunu görünce: "Al-
"srailoullarndan iki kii Allah için karde oldular. Bunlarn birisi iba-
det ehli, dieri kötülüklere dalan bir kimseydi. badete dükün olan abid,
Yine srailoullar zamannda bir hrsz krk sene yol kesicilik yapm-
t. Bir gün Hz. sa ve O'nun peinden giden bir abid bu hrszn yanndan
geçtiler. Bu abid Hz. sa'nn havarilerindendi. Hrsz adam kendi kendine:
"Bu zat Allah'n peygamberidir; yanndaki ise havarilerinden birisidir. Ke-
ke yanlarna gidip onlarn üçüncüsü olsaydm!" dedi. Sonra bulunduu
yerden inip havariye yaklamak istedi. Bu esnada nefsini küçük görüyor
ve havariyi de güzünde büyüterek içinden:
736 Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 1052. Söz, Zeyd b. EslenVe aittir.
737
Ebû Davud, Edeb, 43.
350 KÛTU'L-KULÛB
secdedeyken kibirli insanlardan biri onun boynuna bast. Öyle ki, yerdeki
talar alnna batt. Peygamber kzarak ban kaldrd ve adama: "Git ba-
mdan, Allah seni asla affetmez!" dedi. Bunun üzerine Allahu Teala ona
öyle vahyetti:
fettim."
bedduay kesti. Nitekim Yüce Allah, daha sonra bunlarn tamamn hida-
yete erdirdi. 739
738
Al-i mran 3/127-128
739
Buhârî, Megazî, 21; Tirmizî, Tefsîr, Sûre, 3, 12; Ahmed, Müsned, II, 104.
7 *°
nfitâr 82/6
REC A/ÜMT MAKAMI vi RBCANIN AÇIKLAMASI 351
"Ben bunlar dünyada gizli tuttum. Öyle ki sende günah kokusu dahi gös-
termedim ve yüzünden günahlarn izini sildim. te bu gün, bana iman et-
fediyorum," buyurur.
bir sfat deildir. Bu bir aldanmak, Allah'tan gafil olmak ve ilâhî hükümle-
ri bilmemektir. Böyle yapanlar Allah tehdit etmitir ve onlara mafiretini
rn geride kalan en düük ksm demektir. Ayrca Allah bunlar, yüce aye-
tinde iddetli bir azapla korkutmu ve öyle buyurmutur:
X)nlarn ardndan da (ayetleri tahrif karlnda) u deersiz dünya
maln alp: nasl olsa balanacaz, diyerek kitaba varis olan bir takm
kötö kimseler geldi.™
nin de gönlünü ho, gözünü aydn eder. Allah'n rahmeti kerem ve haya
sahibi insanlarn sevinci olur; günahlardan korunan ve vefa sahibi olanla-
ra huzur ve rahatlk verir. Reca ile onlarn erefli halleri daha güzel hâle
gelir; hayalar artar, üzüntüleri gider ve akllar skntdan kurtulur. Bu hâl,
güzel düünceyi ortaya çkartr. Çünkü korku ile onlarn bir çok muame-
le ve ibadetleri yarm kalr; onlar korku ile amel edemezler. Reca ibadet
ehlinin yolu olmu ve onunla hedeflerine yükselmilerdir. Bu manada Hz.
Ömer (r.a) öyle söylemitir:
sünnetine tabi olmak için yapmak gerçek recann gerekli kld ameller-
™ A'raf 7/169
RECA/ÛMT MAKAMI vt REC ANIN AÇIKLAMASI 353
dir. Ayrca kötü arzular terk etmek, sapkla götüren ehvetlerden uzak
durmak ve bunlar yaparken Allah'n yüce hazinelerinden/rahmetinden bir
"Rahman olan Allah'n arnn karsnda bir kök vardr. Hz. Cebrail
(a.s) oraya varnca secdeye kapanr ve: "Ya Rabbi bunu hangi peygam-
ber, hangi sddk ve hangi ehid için hazrladn?" diye sorar; Allahu Teala:
"Bunu kendi arzularn brakp benim arzularm tercih edenler için hazr-
ladm," buyurur.
Devaml itaat içinde bulunmak ve her hâlde hakka uygun hareket et-
ey büyük deildir. ™
Baka bir hadiste ise öyle buyurmulardr:
"badet yapmakta birbirine eit iki adam vard. Bunlar cennete girdik-
leri zaman birisi arkadandan daha yüksek derecelere çkarld.
Arkada: "Ya Rabbi bu, dünyada benden daha fazla ibadet etmedi.
Onu neden yüksek derecelere çkarttn?" diye sordu. Allahu Teala öyle
buyurdu: "Çünkü o, benden yüksek dereceler istemiti. Sen ise beden sa-
dece ateten kurtulmay istedin. Her birinize istediini verdim."
743 Birbirini tamamlayan rivayetler için bkz: Buhari, Cihad, 4; Müslim, Zikir, 8; bnu Hbban,
Sahih, No: 896; Ahmed, Müsned, II, 457; Beavi, erhu's-Sünne, No: 1393.
744 Benzer bir hadis için bkz: bnu Hbban, Sahih, No: 889; Tabarani, el-Evsat, No: 2061 ;
Hey-
semi, ez-Zevaid, X, 150.
KÛTU'L-KULÛB
rür ve ikide bir arkasna bakar. Bunun üzerine Allah: "Neden arkana bak-
yorsun?" diye sorar. Adam: "Beni çkardn o kötü yere geri göndermeye-
ceini ümit ettiim için arkama bakyorum," der. O zaman Allahu Teala:
Baka bir rivayette öyle geçer: Allah "Onu geri atee götürün" buyur-
duu zaman, adam hzla atee doru gitti. Kendisine: "Niçin böyle yapt-
?" sorulunca: "Sana kar yaptm günahlarn cezasn dünyada çektim,
artk ahiretteki azabndan korkmuyorum" dedi. Bunun üzerine: "Onu cen-
net tarafna çevirin," denildi.
yi bir yol yapmtr. Ayn ekilde kendisinden korkuyu da ilahi yaknlk için
bir yol yapmtr. Bu, ayetin tefsirlerinden biridir. Böyle tefsir yapanlar,
ayette putlarn söz konusu olmadn söylerler. Çünkü bu manaya göre
ayet "tedûne" eklinde okunur. Talha b. Müsrifin kraati böyledir. Ayrca
Allah insanlar kendine yaklatracak eyleri aramaya tevik ederek öyle
buyurmutur:
7« Ahmed, Müsned, III, 230; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4210; Heysemi, ez-Zevaid, X, 384. Ayn
konuda ksa bir hadis için bkz: Müslim; man, 321.
746
Benzer rivayetler için bkz: bnu Ebi'd-Dünya, Hüsnü'z-Zanni Billah, No: 58-60; bnu Mübarek,
K. Zühd, Cüz: 16; No: 409-410.
747
474 sra 17/57
R E C A/Ü M I T MAKAMI ve RECANIN AÇIKLAMASI 355
Bilinmelidir ki, yakîn makamlarnn bir ksm dier bir ksmn ortadan
kaldrmaz; fakat her biri dieriyle iç içe bulunur. Mesela kimde müahede
hâli galip gelirse o, kendinde hâkim olarak bulunan bu hâl ile sfatlanr ve
tannr. Onun ulat dier makamlar kendisinde gizli kalr. Kim bir maka-
mn amelini yapar ve ondaki ilâhî hükümleri yerine getirirse o makama in-
tikal eder. Artk ilk makam onun için bir ilim, yerletirildii ikinci makam ise
kendisi için manevî bir vecd olur. Vecdini gizli tutar çünkü vecd onun sr-
rdr. Fakat ilim makamn bakalarna anlatabilir. Çünkü bu kimse o ma-
kam geçmi ve artk o makam kendisi için aleni olmutur.
lik ve ihsanlarla huzur bulur. Bu kalpler ayn sonucu korku ve tehdit ile el-
lere ulamak için bir yol yapmtr. Bu kalpler de ne bulduysa onda bul-
mutur.
Reca, haller içinde insandaki salk ve zenginlik gibidir. Bir ksm in-
"Baz kullanma sadece zenginlik iyi gelir; onu fakir yapsam dini mah-
volur. Baz kullarma shhat iyi gelir; onu hasta yapsam hastalk onun di-
748
Maide5/35.
356 KÛTU'L-KULÛB
nlnl bozar. Ben kullarmn lerini lmimle tedbir ediyorum. Ben onlarn du-
"749
rumunu çok yi bilmekteyim.
Bu hadiste anlatld gibi; Allah'n kullarndan bazlarna sadece re-
ca/ümit hâli uygun düer ve onlarn kalpleri ancak reca ile istikametini ka-
zanr. Bu kimsenin muameleleri ancak hüsnü zan ile güzel olur. Bu du-
rumda reca, o insann Allah'a giden yolu olmu olur. Artk reca, onun Al-
lah katndaki makam olur. Kul onunla ilahi bilgiye ular. Reca makamn-
da kulun kalbi Allah ile olur ve huzur bulur. unu da hatrlatalm ki reca,
kulun Allah'a giden yoludur, fakat havf/ilahl korku yolu ondan daha yakn-
dr. Yani ilahi korku, kulu Allah'a daha fazla yaklat rcdr. Allah'a daha
fazla yaklatran makam daha yüksektir. Bunun gibi; zenginlik ve salk
Allah'a giden iki yoldur, fakat bana göre; fakirlik ve hastalk insan Allah'a
daha fazla yaklatrr. Allah her iinde galiptir; her hükmünü yerine geti-
rendir.
Bize Mamer yoluyla gelen bir haberde, Hasan- Basri (rah) öyle de-
mitir:
güzel amel yapar. Kafir ve münafklar ise Allah hakknda kötü düünceler
içindedirler; bunun için kötü iler yaparlar. nsanlarn çou bu incelii bil-
mez."
749
ibn Kesîr, Tefsîr, VII, 206 (Riyad, 1997); Heysemi, ez-Zevaid, X, 270; bnu Receb, Camiu'l-
Ulum, II, 220.
HAVF/LAHÎ KORKU MAKAMI ve
KORKU SAHPLERNN HALLER
Hayet, havf makamnn bir hâlidir. Havf ise gerçek takvann addr.
Takva, bütün ibadetleri içine alan bir kavramdr. Takva, Allahu Teala'nn
önceki ümmetlere ve sonra gelenlere tavsiye ettii bir emirdir. Bu her iki
M
Onlann ne etleri ne de kanlar Allah'a ular. Fakat O'na sadece si-
Siz de bu gün bana kulak vermek üzere sununuz. te bunlar size karl-
verilecek olan amellerinizdir. Ey insanlar, ben kendim için bir nesep/ba
yaptm. Sz de kendiniz için bir nesep/övünme sebebi edindiniz. Siz benim
754
Hac 22/37
755
Hucurat 49/13
758
Hakim, Müstedrek, II, 464; Beyhaki, uabu'l-man, No: 5138-5140; Suyuti, ed-Dürrü'l-Men-
sur, VII, 579-580,
757
A'raf7/54
758
Fâtr 35/28
HAVF/LAHf KORKU MAKAMI v KORKU SAHPLERNN HALLER 359
Yüce Allah: "onlar ne güzel arkada" derken, hepsini tekil bir ifadeyle
zikretti. Böylece onlarn bir tek insan gibi bir ve beraber olduklarna dikka-
ti çekti.
Ayette geçen "refik" cennette bir makam ismi olabilir. Çünkü Peygam-
berimiz (s.a.v), vefat esnasnda dünyada kalmak ile Allah'a gitmek ara-
snda serbest braklnca, Refik-i A lâ'y istemitir. 762
Hz. Musa (a.s) da: "Onlar için Refik--A'lâ vardr," demitir. Bu da on-
larn Peygamberlerle beraber olduunu gösteriyor. Çünkü Hz. Peygamber
(s.a.v) ayeti böyle tefsir etmitir. Böylece Allah Resûlü de (s.a.v) bu ma-
kam istemi olduundan, Allah'tan korkan muttakilerin makam bütün ma-
kamlarn üstünde en erefli bir makam yaplmtr.
Havf/Allah korkusu imann hakikatini kapsayan bir isimdir. Bu korku,
içinde yakin bulunduu için bir ilimdir. Allah korkusu bütün yasaklanan kö-
tülüklerden kaçnmann sebebidir ve ayn zamanda her hayrl iin anah-
759
Beyyine98/8.
760 Nisâ4/69.
761
Nisâ4/69.
762
Buharî, Megazî, 83; Müslim, Selam, 46,Tirmizi, Deavat, 76; bnu Mace, Cenaiz, 64; Muvatta,
Cenaiz, 46-47.
360 KÛTU'L-KULÛB
tandr. Havf makamndan baka nefsin ehvetlerini yakp yok eden bir
makam yoktur.
Ebu Muhammed Sehl demitir ki: "mann kemali ilimdedir, ilmin ke-
mali ise ilahi korkudur."
Allah'a iman eden herkes O'ndan korkar, fakat, herkesin korkusu Al-
lah'a olan yaknl orannda Çünkü müslümann korkusu, Allah'n
olur.
Fudayl b.yaz demitir ki: "Sana Allah'tan korkar msn? diye sorulun-
ca sükut et! Çünkü eer: "Hayr" dersen kafir olursun. "Evet korkarm" der-
sen, yalan söylemi olursun. Çünkü senin sfatn gerçek olarak Allah'tan
korkan kimselerin sfat deil."
Bir vaiz, hikmet ehli bir zata: "u insanlara baksana! Onlara vaaz ve-
riyorum, nasihatte bulunuyorum, fakat bir türlü kalpleri incelmiyor, hiç et-
kilenmiyorlar!" diye ikayette bulundu. Hikmet ehlinin cevab u oldu: "Kal-
binde Allah korkusu olmayana vaaz nasl etki etsin ki!" Yüce Allah bu du-
rumu, bir ayette öyle ifade buyurmutur:
sddklara ait olan yakine bal korku vardr ki bu, ariflerin ilahî sfatlar mü-
ahedesinden ileri gelmektedir.
mak, kalp huusu ve Allah'a tam bir yöneli hâli içinde, helal de olsa her
eyin arsndan kaçmaktr.
Hz. Ali (r.a) demitir ki: "Kim cenneti özlüyor ve arzuluyorsa nefsini
ehvetlerden syrmaldr. Kim de, ateten korkuyorsa haramlardan uzak
durmaldr."
si, Allah'n kitabnda helal klnmayan bir eyi dinden saymamas, Allah
Rasûlü'nün (s.a.v) sünnetinde zikretmedii ve Selef-i Salihinin konuma-
d bir eyi söylememesi için dilini tutmas ve her iini ilme göre yapma-
s gerekir. Yani kitapta ve sünnette mevcut olmayan eylerden kaçnma-
s, hakknda bilgi sahibi olmad eyler üzerinde durmamas ve kendi ka-
naatiyle bu çeit konulara girmemesi icap eder. Ayrca dünyalk bir men-
faat elde etmek için de bu tür konulara girmemesi gerekir.
Bütün bunlarla beraber korku ehlinin Allah'a kar samimi olmas ken-
disi için çok önemlidir. Ayrca Allah için insanlara kar samimi davranma-
s, sonra bu samimi hâlini din ve ahiretiyle ilgilidevam ettirmesi
konularda
gerekir. Sonra dünya ile ilgili meselelerinde de samimi olmaldr. Önce ahi-
7M Söz brahim er-Rakkî'ye aittir. Bkz: bnu Recep, Ehvâlü'l-Kubûr, 64 (Beyrut, 1994).
362 KÛTU'L-KULÛB
ret ve din gelir. Çünkü ahiret ileri daha mühimdir ve din ilerinde aldatma
daha büyük bir vebaldir. Bir de, en tercih edilecek i, sonuçta dönülecek
ahiret için hazrlk yapmaktr. Bu konuda Allah'n Resûlü (s.a.v): "Kim üm-
lak, göz ve dil gibi azalarn haramlardan muhafaza etmesidir. Dieri de,
(Buhari, Edeb, 78, Ebu Davud, Edeb, 6, bnu Mace, Zühd, 17; Ahmed, Müsned, IV, 121.)
Edebi hususi olarak anlatan hadis ise u hadistir: Allah Rasülü (s.a.v): "Allah'tan gerçek man-
ada haya edin." Buyurdu. Ashab: "Elhamdü lillah, bizler Allah'tan haya ediyoruz." Dediler. Al-
lah Rasülü (s.a.v): "Benim kasdettiim bu deildir. Allah'tan gerçek manada haya etmek;
ban ve ona bal azalarn, karnn ve onun etrafndaki organlarn (edep yerlerini) haram-
dan koruman, ölümü ve çürümeyi düünmendir. Kim ahireti isterse,dünyann süsünü terk
eder. Kim bunlar yaparsa, Allah'tan haya etmi olur." (Tirmizi, Kyame, 24; Ahmed, Müsned,
I, 387.)
HAVF/LAH KORKU MAKAMI v KORKU SAHPLERNN HALLER 363
cei korkusuyla megul olmas, herhangi bir ilim ve amelle sakin olmama-
s, ilmi ne kadar yüksek olsa da hiç bir ekilde kurtulduuna hüküm ver-
memesidir. Kul, ne kadar büyük olsa da her hangi bir amelini sebep gös-
tererek kurtuluuna kesin gözü ile bakmamas gerekir. Çünkü o, son ne-
fesin nasl bitecei hakknda kesin bir bilgi sahibi deildir.
"Kul, elli sene cennet ehlinin amelini iler durur. Öyle ki, ona 'bu cen-
netliktir' denilir." Dier rivayette hadis öyle devam etmektedir: 'Öyle ki ki-
iyle cennet arasnda bir kar miktar mesafe kalr. Fakat daha sonra ka-
der yazs öne geçer; hayat cehennemliklerin ameli ile son bulur.™7
zükür ve kalbi onlar güzel bulur veya dili onlar konuur veya onlarn zev-
ki akln bandan alr. te bu hâl onun ruhunu verdii son an olur. Bu du-
rum, onun için ezelde takdir edilen eydir.
767
Birbirini tamamlayan rivayetler için Bkz: Müslim, Kader, 11; Tirmizî, Kader, 48; bn Mace,
Vesaya, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 382; II, 278; Bezzar, Müsned, 2159; Heysemi, ez-
Zevaid, VII, 212.
768
A'raf7/37
364 KÛTU'l-KULÛB
ya ve görünmeye balar.
nin alametlerinden biri ortaya çkt zaman, bunlarn akllar karr, iman-
lar gider ve onu görmek için sabit kalamaz. Bu kimsenin durumu fitili bi-
kincisi, kibir sahibi olup ayetleri inkar eden ve Allah'n velilerine ver-
nuçta birbirinden farkl olduklar gibi; dier iki snftan daha bir du- aa
rumda bulunurlar. Çünkü kötü sonuç da hayattaki yakin ve üphe gibi fark-
l derecelerde gerçekleir.
ler ve ömrünün sonuna kadar bunda srar ederler. Ölüm annda gözünden
769
A'raf 11/109
770
Bu konudaki hadisler ve kaynaklar az önce geçti.
HAV F/i LA H i KORKU MAKAMI Vfl KORKU SAHPLERNN HALLER 365
te bütün bu sebepler insan ilahi korkuya sevk eder ve akl sahibi in-
KORKU ÇETLER
Ebu Muhammed Sehl (rah) öyle demitir: "Mürid günaha dümekten,
arif ise küfre girmekten korkar."
366 KÛTU'L-KULÜB
Hz. sa'nn (a.s) öyle dedii rivayet edilmitir: "Ey Havariler toplulu-
yoruz."
"Evet ya Rabbi, ben raz oldum, beni küfürden muhafaza et, bu bana
yeter," dedi.
Dikkat edilirse Yüce Allah ona daha önce verdii peygamberlik nime-
tini hatrlatmad, önüne küfür tehlikesini koydu, bununla peygamberlikten
sonra da küfre düebileceine iaret etmi oldu. O Peygamber (a.s), bu-
Bütün bu zatlardan önce alimlerin imam Hasan- Basri (rah) öyle de-
mitir: "Bin sene sonra cehennemden çkan kimse keke ben olsaydm."
Bu, onun ebediyyen cehennemde kalmaktan korktuunu gösterir. Yi-
yordu.
eytan her kula düüncesi yoluyla girer ve inancnda üphe vermeye çal-
r. O ayn zamanda kula kötü arzulan güzel göstermekle urar.
774
Enbiya 21/101
775
lgili hadisler için bkz: Ahmed, Müsned, v. 186; bnu Hbban, Sahih, No: 338; Ebu Ya'la, Müs-
ned, No: 3422; Bezzar, Müsned, No. 2143; Beyhaki, Kitabu'l-Kader, No: 63; Heysemi, Mec-
mau'z-Zevaid, VII, 185-186. Elbanî. Sahîha, I, No: 46-50.
776
Zumer 39/19
777
Meryem 32/13
778
Bakara 2/41.
779
Bakara 2/40.
368 KÛTU'L-KULÛB
bilseydik!" derler.
Bu iki makam, iki ayn müaheden kaynaklanr. Bunlarn biri iki hal-
tü ilerinin bir neticesi olarak kötü akbet takdir edilmise ona hiç bir ey
fayda vermez. O bouna amel etmi olur, Kendisine herhangi bir sevap ve
güzel sonuç yoktur. Çünkü kötü akbet bazen ömrün ortasnda kendini
gösterir, artk sonuna baklmaz. nsan kendisini bu kötü sonuca götürecek
haramlara bular durur ve sanki kötü son gerçeklemi gibi olur. Çünkü
her ikisi ezelî ilimde ayndr. Yani ömrün ortasndaki kötü son ile, ömrün
bitimindeki kötü son ayndr. Çünkü bu sonuç, o yolu açan bir sebeptir. ki
daha uzaklar.
780
Bkz: Buhari, Cizye, 10; Müslim, Hacc, 85; Ebu Davud, Menasik, 95; Ahmed, Müsned, I, 81;
kuyordu.
Denildiine göre Hasan- Basri, tam krk sene gülmemitir. O'nu otu-
den kaynaklanmaktadr.
risiydi. Yedi gün kapsn kapatp yemek yemedi. Sürekli alyor ve: Ben,
ben.," diyip duruyordu. Onun hâli uzunca bir kssada anlatlmaktadr. Ni-
hayet Hasan- Basri yanna gitti ve onu ar korku ve çok alamaktan do-
lay knad. Ona: "Ey kardeim, sen inaallah cennet ehlindensin. Bu e-
kilde nefsini öldüreceksin yoksa!" diye öütte bulundu. Peki Hasan- Bas-
rî gibi zatn ilahi korku konusunda uyarmak zorunda kald bu kimse hak-
knda ne dersin?!
Hz. Ebu Bekir (r.a), bir kua hitaben: "Ey ku, keke senin gibi olsay-
Ebu Zerr el-Gifarî (r,a): "Azda çinenen bir ya aaç dal olmay ne
kadar isterdim," demitir.
Hz. Osman (r.a): "Keke öldükten sonra bir daha diriltilmesem" derdi.
bn Mesud (r.a) "Keke kül olup gitseydim," diyordu. Baka bir rivayet-
te ise: "Keke bir tezek olaydm, keke hiçbir ey olmasaydm," demitir.
Sahabeden böyle konuanlarn saysn çoaltmak mümkündür. On-
lar böyle idi. Biz ise büyük günahlar içinde yüzüyoruz; bununla birlikte içi-
Rivayet edildiine göre, Ashab içinde Sutta ehlinden birisi ehit oldu.
Annesi: "Ne mutlu sana, sen cennet kularndan bir ku oldun. Allah'n
Rasûlü'ne hicret ettin ve Allah yolunda öldürüldün," dedi. Bunu duyan Al-
"Allah'n Rasûlü (s.a.v) hasta olan bir sahabesinin yanna gitti. O sra-
da annesinin: "Ne mutlu sana ki cennetliksin!" dediini duydu, ftasûlullah
(s.a.v):
™ Tirmizi, Zühd, 1 1 ; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4017; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 303.
HA VF/LAHÎ KORKU MAKAMI VI KORKU SAHPLERNN HALLER 371
"Allah'n Rasûlü (s.a.v) vefat eden bir çocuun cenaze namazn kl-
d. Cenaze namaznda öyle dua ettii duyuldu: "Allah'm onu kabir aza-
öyle buyurdu:
de Ümmü Seleme, az önce geçen sözleri sarf ederken ona cevap olarak
bunlar söylemiti. Ümmü Seleme (r.a) hep öyle derdi:
Bundan daha dikkat çekici bir ifade de, Hz. Ali'nin olu Muhammed b.
Hanefiyye'nin u sözüdür:
"Allah Rasûlü (s.a.v) ve benim dünyaya geli sebebim olan babam-
danbaka hiç kimseyi tezkiye etmem/günahlardan temiz ve cennetlik ol-
duunu söylemem."
O demitir ki: "iîler ileri geri konumaya baladlar." O zaman Mu-
hammed b. Hanefiyye Hz. Ali'nin faziletlerini ve menkbelerini anlatmaya
balad.
782
Zebîdî, hhaf.Vil, -461 Ali Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, No: 17102
7 » Buhari, Cenaiz, 3; bnu Hacer, Fethu'l-Bâri, III, 448-451.
784
Müslim, Kader, 30, 31; Ebu Davud, Sünnet, 18; ibnu Mace, Mukaddime, 10; Nesai, Cenaiz,
58.
372 KÛTl/'L-KULÛB
"O kyametin oluunu yalanlayacak hiç kimse yoktur.™ Yani olan ol-
"
7
Hâkim, Müstedrek, II, 343; Zebîdî, thâf, IX, 225
788 Hûd 11/68
787
Hûd 11/60
788
Hûd 11/95
789
Vakâ56/2
790
Vakâ56/3
791
Tekvir 81/12-13-14
HAVF/LAH KORKU MAKAMI v» KORKU SAHPLERNN HALLER 373
Allah'n inayeti onlarladr ve ilahi nazar onlara yöneliktir. Çünkü onlar ila-
hi sfatlar tanmada ileri derecede bir ilme sahiptirler. Sanki Hz. Peygam-
ber (s.a.v) ile Cebrail (a.s), Allah'n: "sizi azabmdan emin kldm", sözü-
nün, ancak kendisinin bildii bir hikmet gerei, özel bir vasf tayan ve
Yani sözünü ameli ile tasdik etti. Yüce Allah onun hakknda: "Sözüne ve-
fa gösteren brahim" 793 buyurdu. Yani onun: "Rabbim bana yeter," sözü-
Bir de Allahu Teala hükümlerin kayd altna girmez, yani mahlukat için
793
Necm 53/37
794
Tâhâ 20/67
795
Tâhâ 20/46
H AVF/LAH KORKU MAKAMI vt KORKU SAHPLERNN HALLER 375
sinin hüküm verici deil, ilahi hükümle mahkum olduunu biliyordu. Bunun
için Hz. Musa korkma dendii halde yine korktu, Allah da ikinci defa ken-
disine güven vererek öyle buyurdu: "Korkmal Ostûn gelecek olan muhak-
kak sensin.™
hükmü söyleyen Rabbi ile sakinleti, huzur bul-
Hz. Musa'nn kalbi bu
du. Halbuki ilk açklama ile rahat etmemiti. Çünkü o unu iyi biliyordu: Al-
lahu Teala sonsuz ilim sahibidir, sonu olmayan gayb sadece O bilir. Her
yerde O'nun sözü ve hükmü geçer. Hüküm veren O'dur. Hiçbir hüküm
O'nu balamaz. Bütün hükümler O'nun tarafndan konur ve ebediyyen ge-
çerliliini korur. O'nun hükmü hükmedilenleri balar. Allah, akl ve ilim öl-
"Ben söyleseydim Sen onu üphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bi-
lirsin. Halbuki ben senin zâtnda olan bilmem." 797
799
"Eer azap edersen onlar senin kullarndr dilediini yaparsn." Hz.
7 * Tâhâ 20/68
797 Mâide 5/116
798 Mâide 5/116
799 Mâide 5/1 18
376 kûtu-l-kulûb
tur. Bu durumda o bilgiler kalpten kalbe geçer ve o ilmin peinde onu tas-
dik eden bir ahidi de bulunur. Yahut gayb bilen Allah, ilham ile onu kalp-
lerin srlarna açar. Allah, kullarndan dilediini ilimin incelilerinde muvaf-
fak klar. O bütün kaplar açandr, her eyi hakk ile bilendir. O bir kalbi
açp ona ilim vererek yakîn ile nurlandrd zaman ona ilhamda bulunur.
Allahu Teala bilir. Yine Allahu Teala meleklerden bir grubu bulunduklar
halden çkararak peygamberlere öüt vermi ve onlarla kendisine en ya-
kn melekleri korkutmutur.
Böylece her makamn ehli, kendinden aadakiler için bir ibret, yuka-
rdakiler için bir öüt ve basiret sahipleri için bir korkutma ve tehdit vesile-
800
A'raf7/175
801
Meâric 70/28
HAVF/LAH KORKU MAKAMI v KORKU SAHPLERNN HALLER 377
üzüntüdür ki hiç bir makam ve amel onunla eit olamaz. Eer Yüce Allah,
recâ/ilahi rahmete güvenme ile korkuyu dengelemeseydi, sonuç Allah'n
rahmetinden ümidi kesmeye çkard. Eer Allah kulunu kendisine güzel
zan ve ünsiyet sevinci ile rahatlatmasayd, insan ümitsizlie düerdi. Ama
dengeleyen ve rahatlatan O (c.c) olunca; korku ve ümit dengede olur ve
hüzün ile rahatlk bir arada bulunur.
m Nahl 16/43
803
Nahl 16/47
378 KÛTU'L-KULÛB
mezdi.
Kim, Allah'tan korkarsa Allah ona bir çk yolu gösterir. Onu umma-
d yerden rzklandrr. Kim, Allah'a güvenip dayanrsa Allah ona yeter.
804
Burûc, 85/22
HAVF/LAH KORKU MAKAMI va KORKU SAHPLERNN HALLER 379
veli kudrettir. Sonu iyilik, ortas lütuftur. Böyle olunca sanki o, içinde lam-
ba olan bir kandildir. O kandili kuatan cam inci gibi bir yldzdr. Onunla
dier eyleri müahede eder. Böylece o, bir ayna olmutur. Bununla
O'nun zatn görür, ilahi tecellileri seyreder. Onu yannda bulur. O ayn za-
manda yakîne ulam bir kalp ile müahede aynasnn gerisinde de O'nu
görmektedir.
açklamalar helâl deildir. Çünkü kötü ölümün, keif ehline görünen ala-
metleri ve bu srlara vakf edilen ariflerce bilinen gizli delilleri vardr. Fakat
bu ilim, Allah'n kuluna verdii bir srdr. O sr nefis hazinelerinde gizlidir.
Ona çok az insan vakf olabilir. Yüce Allah bu hâli, rahmetinin ve hilminin
genilii, günahlar fazlaca örtmesi ve sonsuz ihsann bir gerei olarak
perdelemitir.
Bu srlar, bütün srlarn açkland bir günde 807 O'nun gazab ve kud-
reti tecelli ettiinde ortaya çkarlacaktr. nsan o günde amel olarak hiç bir
kuvvete ve ilim olarak bir yardmcya sahip deildir. Kuvveti yok ki onunla
yardm bulsun. Çünkü Allah'n yardm kul için en büyük kuvvettir. Kul ise
onu aziz klard. Allah onu kendisine dost etseydi, düman olan eytan
ondan kaçard. Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmaktadr:
yardm edecek güçte
"(O ilah dedikleri eyler) kendilerine bile deil-
dirler. Onlar bizden zaten bir destek görmezler. **
"De ki: onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. O çok af-
fedici ve çok merhamet edicidir.™ 0
çaktr.
km alametler vardr ki; kefe ulaan kimseler onlar bilirler. Bu özel bir
"Ey Nuhl O senin ailenden deildir. O, uygun olmayan bir amel sahi-
bidir. O halde hakknda bilgin olmayan eyi benden isteme * u ayeti
bir
kerimesiyle cevap verdi. Allahu Teala unu demek istedi: "Ey Nuh! Senin
bana bu ekil dua etmen ve benden böyle bir istekte bulunman, sana bil-
8,2sra 17/36
•» Hûd 11/45
Hûd 11/46
382 KÛTU'L-KULÛB
sna gelir. Eer kalp bunlardan birisine meyleder ve bunu son nefesleri-
ne kadar sürdürürse ölümü bu hâl üzere olur; ruhu üphe veya irk üzere
çkar. te bu, daha önceden kendisine ezelde yazlan hükme uygun ola-
rak gerçekleen kötü sondur. Bu, ruha refakat edecek/onu dünyada ta-
yacak olan bedenler mevcut deilken ruhlarn yaratlmas esnasnda ken-
disi için yazlan yazdaki nasibidir. Ruhlar orada buna ahit olmular ve bu
ehadet üzere kalmlardr. Kendisini saran ve tayan cesetler yaratlma-
ruhlar, son anda yapt ahitlie göre dirilecektir. Allah her iinde galip-
"Rahimlerde görevli melek, nutfeyi eline alr ve: 'Ya Rabbi, bu erkek
mi, kz m, dûzgûn mü, eri mi olsun? Rzk ne kadar olacak, neler yapa-
cak, ahlak nasl olacak, eceli ne kadar olacak?' Diye sorar. Allahu Teala,
melee dilediini söyler; melek de ona göre hareket eder. Allahu Teala o
nutfeyi diledii ekilde yaratr. Melek: 'Ya Rabbi ona saadet mi akavet mi
3
üfürelimT Diye sorar. Melik olan Allah dilediini söyler; melek de ona gö-
re ruhu üfürür.™ 5 Bunun için ruh, bedene girdii hükme göre (cennetlik
dir:
"Eer (ölen kii Allah'a) yakn olanlardan ise, ona rahatlk, güzel rzk
ve naîm cenneti vardr. Eer ölen kimse, amel defterini sa taraftan ala-
cak biri ise kendisine: 'Sana selam olsun' denir. Ama yalanc sapklardan
ise, ite ona da kaynar sudan bir ziyafet vardr.™*
-
"Sizi ilk yaratt gibi O'na döneceksiniz. O, insanlardan bir grubu do-
ru yola ulatrd. Bir grup için de sapklk üzere kalmasna hükmü veril-
di.™ 7
Tpk ilk yaratmaya baladmz gibi onu tekrar o hale geri döndürü-
rüz. Bu bizim yapmay vaat ettiimiz bir itir. ™8
"Biz dilesek her insana elbette hidayetini verirdik; fakat (bazlarnn
cehennemlik olacana dair) benden kesin söz çkmtr.™ 9
ateten uzaklatrlmlardr.*20
8.5
Müslim, Kader, 2; Ahmed b. :Hanbel, Müsned, IV, 7
8.6
Vaka 56/88-89-.90-91 ,-92-93
8.7
A'raf7/29.
8.8
Enbiyâ 21/104
819
Secde 32/1
820 Enbiyâ 21/101
821
Yûnus10/96
822
ATaf 7/179
384 KÛTU'L-KULÛB
"Ayrca onlarn bundan baka bir takm kötü ileri vardr ki onlar bu -
leri yaparlar.*
23 Yani u anda yaptklarnn dnda bir takm iler vardr ki
"O gün onlar için Allah tarafndan hiç hesaba katlmadklar eyler or-
taya çkmtr.' 824 Gerçei ahirette gördüklerinde böyle olur. Onlar dünya-
da iyi düüncesiyle bir takm ameller yapmlard, fakat ahirette hesap
annda onlarn kötülük olduunu görürler.
"te bunda kulluk eden bir kavim için bir mesaj/duyuru ve uyar var-
Yüce Allah'tan gelmi haberlerdir. Onlarda uyank bir kalp için ayba ait
leridir.
adn görsem sonra aramza bir engel girse ve o vefat etse, onun ke-
sin tevhid üzere öldüünü söyleyemem. Çünkü ben bu arada onda ne gi-
Yine Sehl demitir ki: "Kii günahlardan korktuu kadar yapt iyilik-
-Allah akna söyle seni insanlardan ayr kalmaya sevk eden nedir?
Diye sordu. Adam:
Ebu'd-Derda, Allah adna yemin ederek demitir ki: "Kim ölüm annda
iman için hiç bir endie tamyorsa, o kimse imansz gider."
Ondan gelen baka bir rivayette: "nsan, ölüm annda iman unutup
ondan gafil olacandan korkmazsa, imansz gider," demitir.
Alimlerden birisi demitir ki: "Allah kime tevhid inancn verirse tam
verir; vermediine de hiç vermez. Çünkü tevhid inanc bölünmez, parça-
lanmaz."
"Ey Ebu Abdullah, Allah'n rahmetine güven, çünkü Allah'n aff senin gü-
nahlarndan büyüktür," denildi. O: "Günahlarma m alyorum zannedi-
yorsunuz? Eer ben tevhid üzere öleceimi bilsem, da kadar hatam ol-
Bir keresinde eline yerden bir buday alarak: "Günahlarm benim için
bundan daha basittir, ben esas son nefeste imansz gitmekten korkuyo-
rum," demitir. Allah kendisine rahmet etsin, Süfyan es-Sevri korkudan id-
rarn kan boaltrd. O, ilahi korkunun etkisiyle bir çok hastala yakalan-
yordu. Bir keresinde idrarn alp gayr-i müslim bir doktora gösterdiler.
Doktor idrar biraz inceleyince: "Bu idrar Allah'tan korkan birisinin idrar-
dr," dedi.
için af ümidi tayor musun yahut benim gibi birisinin günahlarnn ba-
lanacan umar msn?" diye sorard. Hammad da: "Evet senin affedile-
ceini umuyorum" derdi.
Marifet ehlinden birisi : "O hanginizin daha güzel amel edeceini dene-
mek için ölümü ve hayat yaratt," 828 ayeti hakknda öyle demitir: "Allah
sizi hayatta iken kalplerinizi günah düünceleri için dönüp durmasyla,
ölüm hâlinde ise tevhitten yüz çevirmekle imtihan eder. Kimin ruhu tevhid
inanc üzere çkar, bütün bela ve imtihanlar geride brakp imtihann sahi-
828 Mülk/2
HAVF/LAH KORKU MAKAMI vt KORKU SAHPLERNN HALLER 387
ler kendisine bir daha hatrlatlr. Böylece, ömrünün son saatinde o kötü-
lükleri görmü olur. Eer o, bunlar görünce kalbiyle onlardan zevk alr ve
nefsiyle onlara meylederse, o halde kalr ve onunla sakin olur. Son anda
üzerinde durduu bu amelden hesaba çekilir. Bu az da olsa kendisi için
bir amel saylr ve bu onun hâtimesi/sonu olur. Ayn ekilde iyi amelleri de
kendisine hatrlatlr. Eer kalbi bu iyi amellere balanr ve onlar severse,
kalp bu amel üzerindeyken durur ve bu onun son ameli kabul edilir. Bu ay-
n zamanda onun güzel sonu olur.
«» Enfal8/17.
386 KÛTU'L-KULÛB
di amellerine bakmazlar.
rine getirirken kusur ileme korkusu. lahi snrlar ama korkusu. Manevi
art ve yükseli sebeplerinin elinden alnma korkusu. Uyanklk hâlinin
Allah'a verdii sözde durmama korkusu. Kendisini tövbe ettii eylere gö-
türecek sebeplere tekrar düme ve onlarla imtihan edilme korkusu. stika-
metten bozuk hâle dönme korkusu. Alt ehvetlere tekrar bulama kor-
kusu. Salam delili/hak yolu bulduktan sonra kötü arzulara ve dünya men-
faatine dönme korkusu. Allahu Teala'nn geçmiteki günahlarna vakf ol-
mas, onlar kötü ileri yaparken kendilerine bakp yüz çevirmesi ve gazap
etmesi korkusu. Evet bütün bunlar marifet ehli için korku yollardr. Onla-
gi bir hâle girdiinde, o andaki ekli Ar'ta resimlenir. Kyamet günü olup
Ariflerden birisi demitir ki: "Yüce Allah, kula bir marifet verdii zaman
kul onun gereine göre amel etmediinde kendisinden bu marifeti/ilmi al-
maz, aksine onu nimet miktarnca hesaba çekmek için verdiini kulda b-
rakr. Fakat ondan bereketi kaldrr ve manevi ilerlemesini durdurur."
"Eer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattrsak
i" der ve o bu hâliyle sevinip övünür. ™ Al-
Allahu Teala kulun hiç farknda olmadan amellerini iptal etmesi gibi,
831
Hud 11/10
832 Nemi 27/50
833 Hucurat49/2.
390 KÛTÜ'L-KUtÛB
nir. Asl tuzak budur. Onu insanlar hiç fark edemezler. stidraç kelimesinin
asl, bir eye yava yava ulamaktr, istidraca düürülen kul isyan ettii
Bu ayetin manas hakknda denilmitir ki: Onlar yeni bir günaha dal-
dklarnda biz de kendilerine yeni bir nimet verdik. Bir kötü arzuyu hatrla-
dklarnda onlara tövbeyi unutturduk. Onlar bu hâl içinde sevinip elenir-
MÜNAFIKLIK KORKUSU
Korkularn bir çeidi de nifak korkusudur. Sahabe-i Kiram ve selef-i
Yine o derdi ki: "Kalp bazervöyle anlar yaar ki, kalbin içi imanla do-
lar. Öyle ki orada nifak için bir ine ucu kadar boluk kalmaz. Bazen de
634
Zümer 39/49.
*» En'am6/44.
838 Bu ksm tahkikli baskdan alnmtr.
HA VF/L AH KORKU MAKAMI vt KORKU SAHPLERNN HALLER 391
kalp nifakla dolar, öyle olur ki orada iman için bir ine ucu kadar bo yer
kalmaz."
Bir baka rivayette: "Biz bunlar insan helak edici günahlardan görü-
yorduk," denmitir.
Allah rahmet etsin, Hasan- Basrî (rah) öyle diyordu: "Eer ben, ni-
faktan tamamen arndm bilsem bu benim için üzerine güne doan her
eyden/dünya ve içindekilerden daha sevimlidir."
Birisi kendisine künyesi ile hitap ederek: "Ey Ebu Said! Baz insanlar
ho görmedii eyin aynsn yapmas, zulümle elde edilen bir eyi sev-
mesi ve hak olan herhangi bir eye kzmasdr."
tar. Bunlar konutuu zaman yalan söyler, söz verdiinde sözünde dur-
maz, kendisine bir ey emanet edildii zaman ihanette bulunur ve tartt-
zaman haddi ap zulmeder.*38
Baka bir rivayette: "Anlat zaman, sözünde durmaz' sfat vardr.
Bununla beraber be tane olmaktadr.
Sahabeden Amr b. el-Âs (r.a) vefat yaklatnda oullarna: "Ben-
den sonra kzm falanca ile evlendirin," diye vasiyette bulundu. Onlar hay-
ret ederek bakmaya baladlar. Çünkü bahsedilen adam kzn
birbirlerine
Yine baka bir yolla gelen bir rivayette öyle anlatlmtr: "Abdullah
b. Ömer (r.a) bir gün Haccac' kötüleyen, onun aleyhinde konuan bir
adam gördü. Adama: "Eer Haccac' n yannda olsaydn bunlar söyler
miydin?" diye sordu. Adam: "Hayr!" dedi. bnu Ömer: "Biz bu davran Al-
lah Rasûlü (s.a.v) zamannda münafklk sayardk," dedi.
dedi, onlar sükût ettiler. Bunun üzerine Huzeyfe, "Biz bu durumu Allah Ra-
sûlü döneminde münafklk sayardk," dedi.
halde evinden çkar, ama dinsiz olarak eve döner. Birisiyle karlar, 'sen
öyle öyle iyi birisisin' der. Bir bakas ile karlar 'sen öyle söylesin'
su vardr. man el-Mümin olan Allah'n sana emanet olarak verdii bir ha-
zinesidir. Diledii zaman onu ortaya çkarr; diledii zaman da senden alr.
Hiç üphesiz insandaki iman kaybetme korkusu, onun varl ile se-
vinme ve övünme alametidir.
Ariflerden birisi demitir ki: "nsan ancak son nefesinde Allah'a vasl
ine ucu kadar bo yer kalmaz, sözü iyi düünülmelidir. Eer ölüm tam bu
zamana denk gelse ve bu durum kiinin son nefesi olsa, ruhu nifak üzere
dünyadan çkmaz m?!
Bunun gibi kalbin deiik irk ve üphe halleri içinde dönüp durmas
da korkulacak bir eydir. Çünkü eer kalpte o hâl kulun vefat anma denk
gelirse; Mevlâ'syla karlamas yani hatimesi bu hâl üzere olacaktr. Bu
son zamana "hatime" denmesinin sebebi, bunun insann amelinin ve öm-
rünün sonu olmasndandr. Bir eyin hatimesi onun sonu demektir. Yüce
Allah bu manada Hz. Peygamber'e (s.a.v) "Hâtemü'n-Nebiyyin" sfatn
vermitir. 841 Peygamberlerin sonuncusu demektir. Yine: "Onun hitâm
misktir,"* 42 ayetinde anlatlmak istenen de ayn manadr. Yani cennette içi-
Alimlerden birisinin dedii gibi, Allahu Teala bir kuluna marifet verir de o
buna göre muamele etmezse, bu marifeti ondan geri almaz, fakat bunu
841
Ahzab 33/40
«« Mutaffifin 83/27
HAVF/LAH KORKU MAKAMI vt KORKU SAHPLERNN HALLER 395
Bazen kulun kalbi kat iken gözü yal olur. Bu hâl ancak kamil insan-
larn bilebilecei bir noksanlktr. Çünkü bu hâl kulu Allah katnda kendisi-
ne fayda verecek eyleri elde etmekten engeller. Ona kendisiyle aldana-
ca ve halkn içinde fitneye düecei bir eyler verir. nsana verilen ba-
taki göz dünya içindir; melekut aleminden olan kalp gözü ise ahiret içindir.
Mücahid demitir ki: "Hiç üphesiz baz insanlar vardr ki iki gözü a-
lar fakat kalbi tatan daha katdr."
Malik b. Dinar demitir ki: "Tevrat'ta unu okudum: "Kul tam bir müna-
fk olduu zaman gözlerine tamamen hakim olur ve diledii zaman istedi-
Bir insana yasz bir gözle kalp incelii vermesi, yal bir gözle kan bir
kalp vermesinden daha hayrldr. Kalp ehli ariflere göre, kalbin ince olma-
s onun huu, korku, tevazu sahibi olmas, mahzun ve Allah'a yöneli hâ-
linde bulunmasdr. Kalbi bu durumda olanlara gözlerinin alamamas bir
zarar vermez. Ancak bunlarla beraber alamas büyük bir fazilettir. Allah
kime göz ya verir de onu kalp huusundan, tavazudan, boyun eip hak-
ka yönelmekten mahrum etmise; bu onun için bir tuzaktr. te bu hâl,
Bu durumda gözün bütün alamas, akln ilmiyle olur. Tevhit ilmi ise
yakînin müahedesiyle gerçekleir ve onda alamak yoktur. Çünkü tevhit
ilmi, vahdaniyeti müahede eden insan için zuhur eder ve bu, onu kudret
ilmine götürür. Artk yalar, bu kudretin etkisiyle akmaya balar. Yüce Al-
benim için uygun olan da onlardr. Benim asl üzüntüm ve endiem; ilahî
kaderde kullar arasnda taksimat yapld zaman payma neyin dütüü-
dür. ayet benim nasibimde haktan uzaklk varsa, hâlim nice olur, ben bu-
nu düünüyorum."
rdr.
"Allahu Teala'nn kudret perdesi ilahi bir hikmetle onu tar, kalbi be-
ve hikmetinde tevhidi müahede etmesi onu ilahi hükümleri tam olarak ye-
rine getirmeye sevkeder. öyle ki; imann kalpteki nuru çok büyüktür.
Eer kalbin üstüne veya dna taarsa vücudu yakar. Hatta ona bal
olan maddi eyleri de yakar. Ancak kalp, hükümlere mahal olmas ve on-
srâ 17/109
HAVF/LAH KORKU MAKAMI v« KORKU SAHPLERNN HALLER 397
lan hakkyla yerine getirebilmesi için ilahi bir lütufla gizlenmi ve ilimle ör-
tülmütür.
lar ilahî isimlerle perdelenmitir. simler fiillerle, fiiller ise hareketlerle per-
delidir. Hareket kudreti ile ortaya çkar. Bu hareketin ötesinde ayba ait bir
durumdur. Bunun gibi hikmetle tasarruf da imann nurundan meydana ge-
lir. mann nurlar, onun ötesinde sakldr.
zü halka gösterilse onlar Allah' brakp ona ibadet ederlerdi. Eer mümi-
nin kalbinde gizlenen nur, dünyada ortaya çksa yeryüzünde hiçbir ey sa-
Sehl baka bir sözünde öyle demitir: "Cahilin korkmas, onu ilme,
alimin korkmas zühde, amel edenin korkmas da onu ihlasa çarr. hlas
farzdr, ona ancak havf/ilahi korku ile ulalr. Gerçek.korkuya ancak zühd
ile ulalr. Demek ki korku herkes için en uygun olandr. Çünkü avamn
Allah korkusu, onlar haramdan uzaklatrr. Seçkin velilerin korkusu onla-
r verâ ve zühde götürür. Allah'tan gerçek manada korkan kimse haram-
lar ve dünya muhabbetini terk eder. u halde korku ibadetin evveli olmak-
tadr. Çünkü korku, ihlas meydana getirir. Onun meyvesi, gönlü dünya-
dan çekmektir. Bu ise haramlardan kaçmay gerektirir."
Sehl (rah) dier bir sözünde öyle demitir: "Kalbinde Allah korkusu
görmek isteyen kimse, yalnz helal lokmadan yesin. Recâ ilmi ancak kor-
ku sahibine layktr."
398 KÜTU'L-KULÛB
ilim benim için fazla ibadetten daha sevimlidir. Dininizin en hayrls vera-
drtakvadr.™
birtakm hayal ve histeridir. Bunlar gerçek bir ilme dayanmaz. Onlar arif-
lerden baz sûfîlerin muhabbet halleri içinde yaadklar yanma ve kendin-
Alimlere göre havf/ilahi korku, salam bir ilmin ve doru bir müahe-
denin addr. Buna göre; eer bir kula, ilmin hakikati ve sdka dayal bir ya-
kin hâli verilmise ite ona korku sahibi denir. Bunun için Hz. Peygamber
(s.a.v) insanlar içinde Allah'tan en çok korkan idi. Çünkü o ilmin hakikati-
kard. Allah Rasülü (s.a.v) bütün hallerinde temkin ve tesbit üzere bulun-
maktayd. Onun zaman zdrap, sknt, hayret ve aknlk olma-
hâli hiçbir
mtr. Kendisine bütün halkn sahip olduu akln ve ilmin kat kat fazlas
verilmiti. Allahu Teala halk için onun kalbini geniletti ve onlara sabretme-
si için gösünü açp nurla doldurdu. Allah Rasûlü (s.a.v), köylüye köylü üs-
lubuyla davranr, çocukla çocuk gibi olur, kadnlara kar hâline uygun dav-
ranrd. Yani onlarn her birine ilim ve akllarna göre hareket ederdi. Her-
kese kendi seviyesine uygun davranrd. Bunu onlardan her biriyle yakn-
lk kurarak ilim ve edepten nasibini vermek ve haklarn tam olarak yerine
getirip noksanlarn tamamlamak için yapard. Böylece, onlarn kendisini
gözlerinde çok büyüterek bir ey sormaktan ve kendisine yakn olmaktan
uzak kalmamalarn salyordu. Bütün bunlar onlarn tam olarak bileme-
yecei bir hikmetten ve ftratna konulan rahmetten yapyordu. Kendisine
onlarn zevk ve hallerinden bir derece verilmiti. O bütün bunlar, hiç zor-
lanmadan ve yapmack bir tavra girmeden kolayca yapyordu. Onlar son-
suz hikmet sahibi ve her eyi bilen Allah öretmiti. Bunun içindir ki Yüce
Allah O'nu yüksek ahlakla vasflandrarak hakknda öyle buyurdu:
846
"Hiç üphesiz sen yüce/büyük bir ahlak üzeresin.
Ayetin tefsirinde öyle denmitir: "Rasûlüm sen rububiyyet ahlâk/ila-
hi ahlak üzerindesin." Ayetin baka bir kratnda azîm kelimesi sfat deil
muzafun ileh olarak izafetle okunmutur. Bu durumda mana: "Azim/büyük
olan Allah'n ahlak üzerindesin" eklinde olmaktadr.
duu için, sahip olduu hiçbir eyle kimseye üstünlük salamaya çal-
maz. Manevi hâlinin kuvvetli olmasndan, ilim ve hikmette yüksek payeye
ulamasndan dolay hiçbir ey ona üstün gelemez. Onlar göründükleri gi-
bidirler; ayrca göründüklerinin ötesinde pek çok güzel hallere sahiptirler.
Ariflerden birisi demitir ki: "Kim kendi ilmî seviyesine göre halktan
anlay beklerse ve onlara kendi aklnn seviyesinde konuursa, onlarn
nasibini kesmi olur ve onlar için Allah'n koyduu hukjku yerine getirme-
mi olur."
Alimlerden birisi öyle demitir: "Bildii her eyi halka anlatan ve ken-
disine nasip edilen her eyi onlara açklayan kimse imam/önder olamaz."
846
Kalem 68/4
400 KÛTU'l-KULOB
Yahya Muaz öyle demitir: "Kimseyi yolundan yani takip ettii çiz-
b.
Alimlerden birisine: "Arif olan halktan kaçar m?" diye sorulunca: "Ha-
yr kaçmaz, fakat onlarn bir çok iinden nefret eder," dedi. "nsanlar arif-
ten kaçar m?" diye sorulunca: "Hayr kaçmazlar, ama kendisinden çeki-
nirler," dedi.
mek, Allah bildi, manasndadr. lmin bir dier ismi de havftr. En dorusu-
nu Allah bilir.
olmaz, örf ve adetlerle huzur bulmaz ve hiç bir eyde kesin olarak güven-
ifade tarzdr. Arapça'da birisi "u eyden korkuyorum" dedii zaman "on-
dan emin deilim" demek ister. Veya bir eyin oluu hakkndaki bilgisi ke~
847
Kehf 18/80
den korkar," demitir. Bunun için o, hiçbir halde emin olmaz ve hiçbir hâ-
le güvenip rahat edemez.
Bazen korku kalpten dimaa sçrar; akl yakar, kul akna döner, gü-
zel hâli gider, makam düer.
Bazen korku ak ciere girer ve onu yakar deler. Bu durumda kul ye-
meden içmeden kesilir. Öyle ki vücut verem olur, kan kurur. Bu hâl, açlk
içinde sknt çeken, sararp solan kimselerin bana gelir.
Bazen korku kara ciere yerleir. Yüzde solgunluk ve devaml bir
üzüntü hâli meydana getirir. Kulu uzun düüncelere ve uzun süre uykusuz
kalmaya sevk eder. Bu makamda uyku gider, devaml uykusuzluk hâli
Bazen korku etkisini göstermeye kalpten balar, akl sarar, onun dü-
göstermektedir. Bu durumda onu tayan akl zayf kalr, akl zayf dütü-
ü için vücut zdrap ve skntya düer. Bu durumda kulun denge sfat za-
yflad için bir kararda kalamaz.
Bunun sebebi udur: nsann bütün organlar bir hikmet icab ve sa-
lam bir denge için ayr ayr olsalar da, hepsi bir tek ey gibi hareket eder-
ler. Allahu Teala kudretinin inceliini ortaya koymak ve ilahi iradeyi gös-
termek için onlar bir araya getirmitir. Bünyenin en alttaki organ en üste-
lemesi de böyledir.
ehli denmeye daha layktr. Onun için bu yola büyük alimler ve kalp ehli
faziletli insanlar sülük etmilerdir. Bunlar Tabiûn nesli içinde çoktur. Rabi'
Hatta bizzat Hz. Ömer (r.a), bazen baylr ve yere düen bir deve gi-
Rasülü (s.a.v) o manevî hâlin içine girince Allahu Teala kendisinden nor-
mal akl düzenini giderir, içinde bulunduu kainat artlarn ortadan kald-
rrd. Bunun için Efendimiz'in (s.a.v) üzerine bir örtü atlr, yüzü kapatlrd.
Bir k günü dahi olsa yüzünden inci taneleri gibi ter boanrd. Ancak bu,
sadece bir çeit vahiyde olurdu. Bu hâl, vahiy kendisini tamamen kaplad-
ve Ruhu'l-Kudüs/Cebrail (a.s) gelip kalbinin içinde göründüünde olu-
yordu.
di.*850
Bu korkunun orta derecesi onun dimaa kadar yükselip onu etkisi al-
rn kötü sfatlarn da içine alan Allah'n güzel sfatlarnn tecellisini hiç kim-
Amr b. Ubeyde bal olan ve Amriyye olarak adlandrlan grup, bad'n ta-
raftar olan Ibâdiyye grubu, Hiam el Favtî ile bnu Atâ el-Gazalî'ye men-
sup Favtyye ve Ataviyye gruplar bunlardandr. Bunlardan Teymiyye gru-
bu kaderin yarsn inkar ederler. el-Menziletu Beyne'l-Menziyleteyn fikri-
Bunlar birisi Allah, dieri kul olmak üzere iki kudret sahibinin ve iki fa-
ler. Bu anlay, onlar asl nimet ve gerçek kudret sahibi Allah'tan perde-
832 Kaderiye, Kadere inanan deil, kaderi inkar eden, her eyi insann irade ve kudretine ba-
layan, insann fiillerini kendisinin yarattn söyleyen gruptur.
HAVF/LAH KORKU MAKAM) V KORKU SAHPLERNN HALLER 407
girdiini söylediler. Bu ise en kötü bir bidat ve haramdr. Bir hadiste, Hâri-
Bize ulaan bir habere göre; bu meleklerden her gün insanlarn say-
snca bir topluluk Arn altndan çkar. Ak onlar sarsm ve hüzün ken-
dilerini hakir ve zelil etmitir. Onlar, Yücelerden Yüce Allah'n cemaline
nazar etmek isterler. Fakat Allahu Teala'nn yüce zatnn nurlar onlar ya-
bnu Mace, Mukaddime, 12; Hakim, Müstedrek, II, 149; III, 571; Ahmed, IV, 355.
408 KÛTU'L-KULÛB
kar. Bu, kelebeklerin yanan kandile düüp yanmasna benzer. Ertesi gün,
ayn ekilde baka bir melek grubu gelir ve bu kyamete kadar bu böyle
devam eder gider. Bu melekler o kadar büyüktür ki; yerler ve gökler avu-
cunun içine konsa, kaybolup giderdi. üphesiz dier melekler, ilahi huzur-
da kabul gören müminler gibi bir makamdan dierine geçmezler. Her bir
melein belli bir makam vardr. Ondan baka bir makama geçmez. Ancak
onlar, bu makamda kyamete kadar bütün beeriyete verilen destekten
daha fazla bir destekle Allah tarafndan desteklenirler. Fakat onlara veri-
verilen ilahi bir kuvvetle desteklenip uzun süre yaarlar ve ecellerinin son
anna kadar ölümden korunurlar.
I
kalbi kendinden geçer. Bir ksm geçirdii aknlk içinde kalr. Bir ksm
kendinden geçer, kyamete kadar hiçbir eye yüzünü çevirip bakamaz. Bir
ksm öyle bir korku hâli yaar gözü kyamete kadar dönüp kendine ba-
ki,
kamaz, akl bana gelmez. Bu korku içindeki meleklerin bir ksm öyle bir
sayha atar ki bu bar ve çrpn hâli içinde Sûr'un üfürülmesine kadar
kalr. Onlarn bir çou da Meliku'l-Cebbâr olan Allah'n kelamn duyduk-
lar vakit kendilerini kaybederler. Kalplerinden korku alnnca, kurbiyyet
perdesine ve yüksek derecelere sahip mukarreb meleklerden Cebrâil, s-
râfil, Mikâil'e: "Rabbiniz ne dedi?" diye sorarlar. Bu mukarreb melekler ila-
Bu korku sahipleri Yüce Allah'n haklarnda "Onlar için bilinen bir nzk
vardr,* 55 buyurduu ihlas sahibi müminler gibidirler. Alimlerden basiret
sahibi ve hâlinde sabit olan kuvvetli kimseler ise, mükafatlar hesapsz
olarak verilen sabr ehli gibidirler.
854
Sebe 34/23
855
Saffât 37/41
HA VF/LAH KORKU MAKAMI vt KORKU SAHPLERNN HALLER 409
Dier müminler ise bir recâ makamndan ondan daha hayrl bir recâ
makamna, bir korku hâlinden ondan daha erefli bir korku hâline geçer-
ler. Sonra hâl sahipleri korku makamlarndan itiyak hâline, ürperme ve
kendinden geçme hallerinden sevgi ve itminan makamna, korku hâlinden
üns hâline geçerler. Haktan uzak kalma, yalnzlk korkusu ve ar ürperti
hâlinden rza, muhabbet ve ilahi rahmeti umma hâline intikal ederler. On-
larn bu hâli, olduu makamda kalp bir baka makama geçemeyen dier
müminlerden daha faziletli olduklarn gösterir. Kim bir hâlin içinde perde-
lenir ve onun gölgesinde kalp ileri geçemez ise, o ancak, çok acyc ve
çok seven Allah'n yüksek destei ile ilerleyip bir üst makama çkabilir.
Korku sahibi müminler, Kerrûbîn/Allah'a en yakn meleklere benze-
mektedirler. Muhabbet ehlinden recâ/ümit sahipleri ise mukarrebûndan
olan ruhanilere benzemektedir.
kendisine korku veren ilahi sfatlardan birisini müahede edip korkuya dü-
ünce, hemen arkasndan Cenab- Hakk'n insana ümit veren bir ahlakn
müahede eder ve böylece rahatlar. Kalpte sahibini korkutacak bir ey be-
lirince, hemen peinden Allah'a muhabbet edecekleri bir ümit hâli ortaya
çkar. Böylece Allahu Teala'nn sfatlarnn tecellilerini müahede etmele-
rinden dolay sfatlar dengede olur, makamlar bir seviyede kalr.
veren dili gibidir. Veya onlarn durumu iki kanadyla düzgün olarak uçan
kua benzer. Bu hâl Cenab- Hakk'n nimet ve azabn ayn anda müa-
hede etmekten kaynaklanr. Bu müahede ile kalp genileyerek korkuyu
ve ümidi içinde tar hâle gelir. Ancak ümit korkuya galip olur. Kalbin ge-
4Î0 KÛTU'L-KULÛB
nilii ve kuvvetli oluu sayesinde her ikisi de kalpte zuhur eder ve kalbin
genilii içinde kaybolup giderler. Çünkü kalp asl kuvvet sahibi Allahu Te-
ala ile kuvvetlidir, O'nun geniletmesiyle genilemitir ve O'nun verdii ka-
biliyetlerle çok eye gücü yeter. Kalpte oluan bu iki duygu ile kulun dü-
üncesi ey olur ve kul tek olan Yüce Allah'n müahedesiyle kalr. Bu
tek
durumda kalbin tek olarak baland eye ait olduuna hükmedilir. Buna
tevhit denir. Allah Rasûlü'nün (s.a.v) dümanla karlatnda söyledii
u sözü, onun kalbinin bu hâlini gösterir:. "Ya Rabbi, ben seninle engel
olur, seninle söyler, seninle dümana hücum ederim. 1966
Yine Allah Rasûlü'nün (s.a.v) yüksek müahedesini ve engin ilmini
u mehur kudsî hadis de bu konu ile ilgilidir: "Gök ve yer beni içine
alamad ama mümin kulumun ükreden, yumuak ve sekinet içindeki kal-
bi beni içine ald.™
Burada özetle anlattmz ve iaret ettiimiz bu eylerin geniçe
açklanmas uygun olmaz.
Selef alimlerinden birisi demitir ki: "Bir mümin huu içerisinde seki-
netten ve Allah'a boyun büküklüü içinde tavazudan daha güzel bir elbise
giymemitir."
195.
HAVF/LAH KORKU MAKAMI v« KORKU SAHPLERNN HALLER 411
la tanr ve Allah bu sfatlarla kulda tecelli eder. Yine bu tand Rabbi cö-
mertlik, ihsan, hilm/efkatle muamele, acma ve lütuf gibi kula ümit vere-
kalp sahibi olup birisiyle ümit, dieriyle korku sahibi olmu olur. Bu ayn
kalple gerçekleen iki ayr müahededir. Çünkü kalp kendisine ümit ba-
lanacak ve ayn zamanda kendisinden korkulacak tek bir zatn sfatlarn
müahede etmektedir.
•
sine hakim olan korku hâline baklp bu korku sahibidir denir. Bununla bir-
likte onda ümit hâli de mevcuttur. Bazen de bunun tersi gerçekleir. Kul-
lar. Sonra bu hallerden birisi onda tam ve kamil manada bulununca onun-
la tannr ve anlr.
Allahu Teala'y tanyan kimsede korku ile ümit zaten mevcuttur. Bu
kimseye "sddîk" denir. Bu kimse gerçek sdk ve sadakati elde etmitir. Ar-
tk kendisine bir de demeye gerek kalmamtr. Bu kim-
muhlis/ihlas sahibi
seye "arif" de denir. Çünkü o ilimde derinlemitir. Ona sadece "sadk" den-
mesi yeterlidir. Sonra ona "mukarreb" de denir. Çünkü o, ilahi yaknl ger-
çekletirmi ve Allah'a yaklamtr. Bu durumda ona âmil/amel edici den-
mesi gerekmez. Zaten bu kimse o yaknl amel ederek elde etmitir.
Bu sfatlar tayan bir kimseye arif yahut mukarreb/Allah'a yakn dost ya-
hut sddîk dediin zaman üphesiz ona muhib/Allah' seven, Ondan
hiç
korkan, rahmetini ümit eden, onun için amel eden de demi saylrsn. Na-
sl ki Haimî dediiniz zaman, artk ona Kureyli ve Arap demene
birine
gerek kalmaz. Çünkü her Haimî ayn zamanda Arap ve Kureylidir. Sen
onu öyle tam bir vasfla vasflandryorsun onda bu her iki vasf da yer
ki
alyor. Mesela sen birisine Hasanî ve Hüseynî demekle aslnda ona Hai-
mî, veya Kureyî veya Alevî/Hz. Aliye mensup kimse demi olursun. Çün-
kü o insan hem Haimî, hem Kureyî ve hem de Alevîdir. Ama sen falan
kimse Araptr veya Haimîdir veya Kureyîdir veya Alevîdir dediin za-
man, onu sadece ifade ettiin özellikle tantm olursun. Çünkü olabilir ki
o Alevî olup da Hüseynî olmayabilir. Yine Haimî olup, Alevî olmayabilir.
Kureyli olup Haimî olmayabilir. Arap olup Kureyli olmayabilir. Bu du-
rumda onu sadece verdiin sfatla tantm olursun. Bunun gibi birisine arif
veya muhip veya mukarreb veyahut sddîk desen, dier bütün isim ve s-
söylemi saylrsn. Çünkü bu isimlerin her birisi bütün bu kemal
fatlar
banî/Allah dostu olur. Çünkü arif tek bir isimle isimlendirilmez. O, bütün
güzel hallerin içinde yüzer. Yine arif, tek bir makam sahibi olarak tantla-
maz. Çünkü o, bütün makamlar amtr. Arifin manas; her eyin nihaye-
ti ve bütün faziletlerin sahibi olan Zat tanyandr. Bu kimse, ariflik sfaty-
la sfatlanmtr fakat irfan ehli olmayanlar kendisini inkar ederler diye giz-
lenmitir. Bir kimse kendisini arif olarak tantr veya insanlar onu halk ara-
snda arif diye yayarsa o gerçek arif deildir.
Ariflerden birisi demitir ki: "Arif, her eyi tanr ama kendisini kimseye
tantmaz."
Yine denilmitir ki, arif rubûbiyet vasflarndan birinin gerei olarak her
eyi bilen fakat kendisi bilinmeyen kimsedir. Çünkü o, rûhanîdir/maneviyat
ikliminde yaar, rabbânîdir/Allah dostudur.
»
Üç makam vardr ki; onlara hiç bir ey kyas edilmez ve onlarn takli-
di olmaz. Kim onlara bir eyi kyaslarsa hata eder; onlar taklide yeltenen
den üstün hallere sahiptirler. Her birinin Hakk tanmas ve tantmas fark-
ldr. Müahede ehlinden olan yakîn sahipleri Allah'a yakn sddklardr.
EN FAZLETL KORKU
Korku yollarn en üstünü, korkunun nefse sirayet edip insan nefsin
kötü ilerinden kurtarmas, ehvet ateini söndürerek insann üzerindeki
korku, nefsin hevasna uyarak veya halka nazar ederek kalbin dalmas-
n ortadan kaldrdktan sonra kalbi hakta toplar. Kalbin müahedesi sebe-
biyle nefis sukün bulup huzur hâlini elde eder. Sona içte sakl ihlas ve sa-
dakatin bereketlyle kalpte zühd ve rza nimetleri ortaya çkar. Bundan son-
ra ilahi korku kalbe yerleir. Artk bu korku ondan hiç ayrlmaz ki insan
haddi aarak daha önce zikrettiimiz tehlike bölgesine geçsin. Aksine on-
da sürekli bir hüzün, hiç ayrlmayan bir keder, devaml bir huu, yerlemi
bir takva, selim bir kalp ve ilim yüklü bir tefekkür hâli bulunur. Bu anlatt-
dir. O kul ki bütün krk ve yaralar sarp iyiletiren Yüce Allah onun yann-
da bulunmaktadr.Yüce Allah onun mahzun kalbinin yaralarn sarm, d-
ardan gelen bozukluklar slah etmitir.
lahi korkuya sahip olan bir alimin Allahu Teala'dan elde edecei fazi-
let; kendisine yakin hâlinin açlmas ve o hâl içinde yakin ehli salihlerin
ise ilahi muhabbet tadnn kalbi sarmasdr. lahi muhabbet kalpteki kötü
disini ümitsizlie sevk eden bir korku sahibine: "Seni bu hâle düüren ne-
dir?" diye sordu. Adam: "Büyük günahlarm," diye cevap verdi. Hz. Ali:
HAVF/tLAHI KORKU MAKAMI vt KORKU SAHPLERNN HALLER 415
isimdir. Ayrca havf, be snf içine alr; her snfta üç grup vardr.
dr. Yoksa insan onlara kar bir suç iledii için kendilerinden korkmaz.
Bunun için Allah Rasülü (s.a.v) bir adama hayal olmay tavsiye ederken
.
416 KUTUL-KUUUO
olduunu ancak
Allahu Teala'dan istedii eylerin ne kendileri anlatabilir
bir sevgiyi elde etmilerdir. Ona kavuma sevincini ve boyun büküp yal-
varma sürürünü yaamaktadrlar. Ona münacat etmenin/yakarp dua et-
menin tadn tatmlardr. Ihlasla kulluk safna durmular ve hizmet sevin-
ciyle ho olmulardr. Onunla konumann huzuruna ermiler, halvetin ra-
hatln ele geçirmilerdir. Allahu Teala kendilerine güzel sfatlar ile özel
karlk olarak
olarak tecelli etmitir. Ayette belirtildii gibi 'Yaptklarna
onlar için göz aydnl olacak eylerden nelerin saklandn hiç kimse bil-
mez.™ 2
Allahu Teala ashab- yemin olan dier müminlere ise fiilleri yoluyla te-
celli ederek.güzel nimet ve ihsanlar bahetmitir.
Yahya b. Muaz derdi ki: "Kim Allah'a ilahi rahmetten ümitli olmadan
srf korku ile ibadet ederse, fikir denizlerinde boulur. Kim O'na korku ol-
«' Ahmed, K. Zühd, No: 248; Beyhaki, uabu'l-lman; II, 462; Tabarani, el-Kebir, IV, 85; Hey-
semi, ez-Zevaid, X, 284; Elbani, Sahiha, No: 741
•* Secde 32/17.
<V1
ZÜHD MAKAMI ve
ZAHDLERN HALLER
ZÜHDÜN FAZLET
Baka bir ayette Yüce Allah öyle buyurur: "te onlara sabretmelerin-
den dolay mükafatlar iki defa verilecektir.
Yazklar olsun size. Allah*n sevab iman eden ve salih amel ileyenler için
daha hayrldr," buyurduktan sonra, onlar hakkndaki övgüsüne devam
863
Kasas 28/79
864
Kasas 28/80
865 Kasas 28/54
866 Rad 13/23-24
418 KÛTU'L-KULÛB
Hiç bir eyi olmayan yoksul kimseye, zühd sahibi olmayan zenginden
ayr olarak bir sevap vardr. Hz. Peygamber Efendimiz'den (s.a.v) rivayet
edilen u iki hadis de bunu göstermektedir. Birinci hadis-i erifte öyle bu-
yurulmutur:
Yani zahid fakir, salih zenginden be yüz sene önce cennete girer.
Zahid olmayan fakir ise zenginlerden krk yl önce cennete girer. Bu,
iki durumda da zenginlere kar bir üstünlükleri söz konusudur. Genel ola-
rak bütün fakirler zenginlerden daha önce cennete gireceklerdir. Bunun
sebebi zenginlerin dünyadaki zenginlikleridir.
867
Kasas 28/80
868
Kasas 28/54
869 Tirmizi, Zühd, 37; Beyhaki, Sünen-i Kübra, uabu'l-man, No: 10379;
VII, 12; Taberi, 12-203-
870
Tirmizi, bnu Mace, Zühd, 6;
Zühd, 37; Ahmed, Müsned, II, 296, 343.
871
Ahmed, Müsned, II, 173; Son ksm farkl bir hadis için bkz: Buhari, Rikak, 16; Müslim, Rikak,
Yani, kimin daha zahid olacan denemek için böyle yaptk, demek-
tir. Böylece "ihsan", zahitlerin makam olmutur. Bu ayn zamanda yakînin
de bir sfatdr.
Hiç üphesiz zühd, yakîn sahibinin hâlidir. Çünkü o, yakînin bir gere-
idir. Zenginlerin fakirlerden üstün olduunu sananlar, fakirler hakkndaki
u ayeti delil getirirler:
Ayn konuda biraz farkl lafzlardaki hadis için bkz: Buhari, Rikak, 51
;
Ahmed, Müsned, V,
tak olmalardr.
Allah'n Rasûlü fakirlii övmü ve ona çok deer vermitir. Mehur bir
hadiste de: "Mümindeki fakirlik, güzel bir atn yanaklarna taklan taklar-
dan daha sewm/«//r/buyurulmutur. 884
Fakirlik, Peygamberimizin (s.a.v) seçtii bir durumdur ve bütün nebi-
lerin iardr. Ayn zamanda büyük sahabi ve sufilerin de yoludur.
Bir haberde Allah Rasûlünün öyle buyurduu rivayet edilmitir:
Bizim ümmet içerisinde bildiimiz en üstün iki grup vardr. Bunlarn il-
larn fakirlik halleriyle kendilerini hak yoluna adama sfatlarn dier sfat-
larndan önce zikretmitir. Allah sevdiklerini ancak sevdii eylerle över ve
birini sevmedikçe de onu iyilikle vasflandrmaz.
lah zikri, onlar ilahi gazaptan korumaya devam eder. Dünyay tercih ede-
rek lâ ilahe illallah zikrini söylediklerinde Allah: "Siz yalan söylediniz, bu
konuda sadk deilsiniz, " buyurur.
"Allah bir kulunu sevdii zaman ona belâ verir. Onu çok fazla sevdi-
inde ise elinde avucunda ne varsa kurutur." Efendimiz' e (s.a.v): "Bu na-
iinde zühd'den yani dünyadan gönlü çekmekten daha iyi bir amel göre-
medik."
889 bnu Abdiiber, Beyani'l-lm, 1, 185; Suyutî, es-Sar, No: 5701; bnu Arak, Tenzihü'-eria, II,
84.
890 Beyhaki, uabu'l-man, No: 10497.
891
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 973; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid; II, 291; Zebidî, thaf, XI,
542.
ZÜHO MAKAMI V ZAHDIERIN HALLER
düler," dedi. "Bunun sebebi nedir?" diye sorduklarnda: "Çünkü onlar, dün-
yaya kar sizden daha çok zühd sahibi idiler," cevabn verdi.
Denilir ki: "Kim krk gün dünyaya kar zahidce yaarsa Allah, onun
kalbinde hikmet pnarlar açar ve onu hikmetle konuturur."
yurulmutur.
'Kim bütün derdi dünya olarak sabahlarsa Allah onun ilerini datr,
fakirlii gözünün önüne getirir ve dünyadan takdir edilenden fazla bir ey
eline geçmez. Kimin bütün derdi ah iret olursa Allah onun dank düün-
ce ve ilerini toplar; onun mal ve mülkünü korur, kalbine zenginlik kor.
Bu gerçek, bir ayet-i kerimede öyle ifade edilmitir. "Kim ahiret ka-
zancn isterse, onun kazancn artrrz. Kim de dünyay ona da
isterse
dünyadan bir eyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz. * 95
-
892 bnu Mace, Zühd, 1; Ebu Nuaym, Hilye, X, 405; Beyhaki, uabu'l-man; No: 10524; EbU
Ya'la, Müsned, No: 6803.
893 Bakara 2/269
894
Tirmizi,Kyame, 30; bnu Mace, Zühd, 2; Tabarani, el-Kebir, No: 11690; Beyhaki, K. Zühd,
No: 181; bnu Hbban, el-hsan, No: 680; Elbani, Daife, No: 1018.
895
ura 42/20
.
Bir ey benzeri ile tannd gibi zdd ile de tannr. Nefret etmenin
zdd muhabbettir; zühdün zdd rabettir. nsanlarn en kötüsü, kalbi dün-
ya muhabbetiyle dolu olandr. Dünyaya rabet eden onu seviyor demek-
tir. Dünyal daha çok artrmaya çalmak, ona rabetin bir alametidir.
Nasl olmasn ki, bir hadiste: "Allah'n seni sevmesini istiyorsan dünyadan
gönlünü çoklm97 buyurulmutur.
Zühd, Allah sevgisinin sebebi klndna göre, zahid kii, Allah'n sev-
gilisi demektir. Buna göre zühdün en üstün hâl olmas gerekir. Çünkü mu-
habbet, en yüce makamdr. Yani muhabbet, makamlarn en yükseidir.
Bu sözden unu anlyoruz:
Ebu Muhammed (rah.) öyle demitir: "Bütün hayrl ilerin sevab za-
hitlerin terazisine konur. Onlarn zühdlerinin sevab ise kendilerine ayrca
verilir."
dünyaya nazar etmedi."898 Ona der ki: Sus, ey hiç bir deeri olmayan ey.
Sen ve seni sevenler atee girecektir."
898 bnu Mace, Zühd, 24; Beyhaki, uabu'l-man, No: 6604; Zebidi, thaf, VIII, 430.
897
bnu Mace, Zühd, 1; Hakim, Müstedrek, IV, 313, Beyhaki, uabu'l-man, VII, 344.
898 Beyhaki, uabu'l-man, No: 10500;
899 Beyhaki, uabu'l-man, No: 10515-10516.
ZÜHD MAKAMI va ZAHDLERN HALLER 425
yaratmtr. Ona imtihan etmi ve kullar için bir imtihan sebebi yapmtr.
Onun kendisini helak etmi, bakalarnn helak olmasna da sebep yap-
mtr. Dünya da böyledir.
birisi öyle der: "Ben dünyay cife eklinde, blisi de ona saldran bir köpek
sûretinde gördüm. Bir münadi gaipten öyle sesleniyordu: "Sen, köpekle-
rimden bir köpek, bu da yarattm bir cifedir. Ben onu sana nasibin ola-
rak verdim; kim onu almak için seninle tartmaya girerse, seni ona mu-
sallat ederim."
Buradan anlalmaktadr ki, dünya eytann yeridir. Kim onu ele geçir-
mek ve oraya yerlemek isterse, elde etmek istedii miktarda eytan ken-
disine musallat edilir. Çünkü dünya ona mekan edilmitir.
900 Tirmizi, Zühd, 14; bnu Mace, Zühd, 3; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10512; bnu Ebi'd-Dünya,
Resail, II, 10.
901
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10501 ; bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'd-Dünya, No: 9.
426 KÛTU'L-KULÛB
"Sus ey hiç bir kymeti olmayan dûnyal Ben dünyadayken seni onlara ver-
medim, bu gün mû vereceim? buyurur. *02 1
Seleften birisi der ki: "Dünya deersiz adi bir eydir. Ondan daha âdi
Hz. Ali de öyle demitir: "Dünya bir letir; onu almak isteyen kimse
köpeklerle boumaya sabretsin."
Hz. Musa ile ilgili nakledilen haberlerin birinde Allah'n ona öyle bu-
yurduu rivayet edilmitir: "Eer zengini karladn gibi fakiri karlamaz-
san, örendiin her eyi topraa göm! Fakirliin sana doru geldiini gör-
düün zaman: "Merhaba ey salihlerin iar/süsü ve alameti!" de. Zenginli-
in sana yöneldiini gördüünde ise: "Bu, yaptm bir günahn daha dün-
yadayken pein verilmi cezasdr," de.
daha kötü bir isim bilselerdi onu söylerlerdi. Onlardan birisine dünya yö-
neldii zaman ona: "Benden uzakla ey hnzr, benim sana ihtiyacm yok.
Biz Yüce ilahmz tandk," derdi. 903
902 Benzer bir haber için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, 1, 72; bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'd-Dünya, No:
40; Zebidi, thaf, 547-548.
*» Bkz: Ebu Nuaym, Hilye, V, 230; Beyhaki, K. Zühd, No: 268.
.
Bu sözün Aanas udur: Ey dünya, biz Yüce Allah'n sana kar nasl
zühd sahibi olup kendisini tercih edeceimizi denemek için bizi seninle im-
lâl mal verilip: 'bunu al, ihtiyacn giderirsin' dendiinde o: "Benim buna ih-
Rivayet edildiine göre, Allah Rasûlü (s.a.v) ölü bir hayvann yann-
dan geçti ve yanndakiler: "Bunun, sahibinin yannda hiç bir deerinin ol-
Ayn hadisin dier bir rivayetinde Rasûlüllah (s. a v): "Hanginiz bir dir-
hem karlnda bu lee sahip olmak ister?". Diye sordu; oradakiler: "Hiç
birimiz istemez. Bunun ne kymeti var ki?" dediler. O zaman Allah'n Ra-
sûlü (s.a.v) öyle buyurdu:
"te dünyann deeri, bunun deerinden daha düüktür. "»»
Hasan- Basri (r.a) demitir ki: "Hz. Adem'in, dünyaya indii zaman
yapt ilk i, büyük abdest bozmak olmutur."
bnu Abbas'tan (r.a) öyle rivayet edilmitir: "Hz. Adem abdest bozdu-
u zaman kendisinden çkan eyin kokusundan rahatsz oldu. Bunun üze-
rine Cebrail (a.s): "te bu, senin günahnn kokusudur," dedi.
in devam eder."
907
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 491-493; Beyhaki, uabu'l-man; No: 10472-73. Hadisin son ks-
m için bkz: Ahmed, Müsned, III, 452.
908
Zâriyat, 51/21
*» Rad 13/26
ZÜHD MAKAMI v ZAHDLERN HALLER 429
Baka bir semavî kitapta da Yüce Allah öyle buyurmutur: "Ey Ade-
molu, ben senin için gerekliyim, gereksiz olanlar bana tercih etme."
tir: "Ey dünya, bana hizmet edene hizmet et, sana hizmet edene de zah-
met ver."910
Hz. Aie'den (r.ah) rivayet edilen bir hadiste Allah'n Rasûlü (s.a.v)
öyle buyurmutur: "Kim, Allah'a kavumak isterse Allah da ona kavu-
mak ister. Kim Allah'a kavumaktan holanmazsa, Allah da onunla kar-
lamaktan holanmaz.*3 "
Buraya kadar naklettiimiz bütün haberler, aslnda dünya ehli olanla-
Buna karlk zühdün fazileti ve fakirliin erefini bildiren rivayetler ise, sa-
dk fakirlerin balarn yükseltmekte ve Allah için zühd sahibi olan salih in-
sanlarn gözünü aydn edecek müjdeler içermektedir.
ni, daha sürekli, daha yararl ve Mevlâ'snn rzasna daha uygun olan ter-
cih eder. Fani olana iltifat etmez, aksine ebedi olana sarlr. te zühd böy-
910 Bu Ebu
Bkz: Beyhaki, K. Zühd, 14. zat Hâzim'dir. (rah)
9"
Buhar, Rikak, 41; Müslim, Zikr, 14, 16-18; Tirmizi, Cenaiz, 67, Zühd, 6, Nesaî, Cenaiz, 10,
ibnu Mace, Zühd, 31, Darimî, Rikak, 43, Ahmed, Müsned, II, 313.
9,2
Secde, 32/17
430 KÜTU'L-KULÜB
le oluur. O, yakin sahibi müminin bizzat müahede ettii bir hâldir. lahi
huzurda olan bir kimse, orada bulunmayan ve geçici olan eyleri sevmez.
Kul, ahiretteki müjde ve azap haberlerin hakikatini akln nuru ile deil,
yakînin nuru ile müahede edebilir. Bunu una göre söylüyoruz:
Nurlar dört çeittir. Kalp de dört yöne yöneliktir. Bunlar: Mülk, Mele-
kût, zzet ve el-Ceberût alemine bakan yönlerdir. Akln nuru ile mülk ale-
mi müahede edilir. man nuru ile melekût alemi müahede edilir. Mele-
kût, ahirettir. Yakînin nuru ile Yüce Allah'n izzeti müahede edilir. zzet
deyince ilahi sfatlar ve onlara ait tecelliler anlalr. Marifet nuru ile Cebe-
rût müahede edilir. Ceberût, vahdaniyettir/Yüce Allah'n birliidir.
onu tamamen kuatr. Allahu Teala diledii eyleri kalbe açar. Onun kal-
Yakin zayfl, her eyde kendisini gösterir. Kulun her amelde yakinin
kuvvetlenmesine ihtiyaç vardr. Böyle olmad takdirde kalp, dünyevi bir
ey olup amele ancak akl nûru ile' ulalabilir. Kime yakîn nuru verilme-
mise o, büyük mülkü/ahireti göremez. Artk onu küçük mülk/dünya ken-
disine çeker. Bundan sonra kul, hiç bir kymeti olmayan dünyay sever;
himmeti/niyet ve azmi yükseklere çkamaz; onun yannda yüksek eyler
hiçbir kymet ifade etmez.
ZÜHD NEDR?
Kul, dünyann ne olduunu anlamadan zühdü anlamas ve elde etme-
si mümkün deildir. Alimler, zühd ile ilgili çok eyler söylemilerdir. Bizim
bunlar, tek tek zikretmeye ihtiyacmz yoktur. Allahu Teala, kitabnda züh-
dün ne olduunu açklamtr. Onda bizim için bütün manevî dertlerimize
ifa ve ihtiyacmz olan konuda yeterli açklama mevcuttur. O Allah'tan
korkan muttakiler içir bir hidayet kitabdr. Allah'n Rasûlü (s.a.v), Kur'an'
bize öyle tantmtr:
salam ipidir ve dosdoru yoludur. Kim doruyu on-
"Kur'an, Allah'n
Yüce Allah, kitabnda dünya hayatnn temelde yedi eyden ibaret ol-
dünyann tamamn sevmi olur. Bu, çok ileri derecede bir dünya sevgisi-
dir. Kim de bunlardan birini veya bir ksmn severse o, dünyann bir ks-
mn sevmi olur. Ayetin ifadesinden unu anlamaktayz:
9,6
Tirmizi, Fedailü'l-Kur'an, 14.
9 ' 7
ûrâ, 42/10
9.8
Bakara 2/213
9.9 Âl-i mran, 3/14
432 KÛTU'l-KULÛB
Allahu Teala baka bir ayette ise her iki ayette zikredilenleri içerecek
Çünkü nehyetmek, onu tercih etmenin zdddr. Buna göre kim, nefsini ne-
Heva'nn ifade ettii ve 'dünya' saylan dier mana ise, nefsin keyf ve
elence için dünyada devaml kalma arzusudur. Bu manay ayetten ç- u
karyoruz:
"Onlar: Rabbimizl Bize sava niçin yazdn! Bizi yakn bir sûreye ka-
dar ertelesen olmaz myd? dediler.*2*
Sava, dünya hayatndan ayrlmaktr. Çünkü o, klçla çarpmak ve
iki klç arasnda yok olmaktr. Bu nedenle savan farz klnmasna kar
çkarak: "Bize sava emrini daha ileri bir vakte tehir etseydin ya!" Dediler.
Yani savata deil, kendi ecelimizle ölseydik demek istediler. te bu, dün-
yada kalmay sevmektir. Dünyada kalma sevgisi, 'dünya' eklinde açklan-
mtr.
Onlarn bu ekildeki itirazlar üzerine Yüce Allah öyle buyurdu:
"Onlara de ki: dünya mal-mülkü önemsizdir. Takva sahibi olanlar için
ahiret daha hayrldr.'*25
han içinde Allah yolunda kenetlenmi bir kale gibi saf balayp savaan
muhabbet ehli de ortaya çkmtr. Mallarn ve canlarn Allah yolunda fe-
nuçta zarar edenler hakknda ise; "onlar ahireti brakp dünyay satn ald-
ter,*
27
buyurmutur. Yani onlar, bu ah-verile, ebedi, kalc ve çok yüce
ahireti brakp, geçici ve basit dünyada kalmaya rabet ettiler.
Kim otuz yl veya krk yl karlnda, bir milyon seneyi, ebedî bir ha-
yat satarsa, o, zarar etmitir. Ve gittii yol da doru deildir. Bu, dünya
hayatn isteyen, ebedî hayat verip dünya hayatn satn alan kimsenin ti-
caretidir. Bu kimse yüksek bir hayat, basit dünya hayatnn bedeli yapp
dünyay tercih etmitir. Âlî bir hayat, basit dünya hayatna satmtr. Yü-
cenneti verdii kiinin ticaretidir. Bu kii ticaretinde kâr etmi ve doru yo-
Dier ticaret ise, dünya hayatna rabet eden, heva ve heves pein-
de koanlarn perianl ile sonuçlanmtr. Bu iki ticaret arasnda ne ka-
dar büyük fark vardr. Dünyadan gönlünü çeken zahidlerin ölümden son-
ra elde ettikleri kazanc elinden kaçranlarn pimanlklar ne kadar büyük
olacaktr!
denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara sava farz klnnca, çlerin-
den bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile in-
sanlardan korkmaya baladlar.
1928
Bu ayetin arkasndan u ayet indi:
olduunu bilsek hemen onu yaparz' diyorlard. Bunun için Yüce Allah:
"Yapmayacanz eyi söylemeniz, Allah katnda bûyûk bir gazaba sebep
927 Bakara 2/86.
928
Nisâ,4/77
s» Saf 61/2
.
olur. Allah kendi yolunda, kenetlenmi bir yap gibi saf balayp savaan-
lar sever,™ buyurmutur.
bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Ben, içimizdeki hiç kimsenin dünya-
Ayn sözü Rasûlü Ekrem (s.a.v) de u ayet-i kerime indii zaman söy-
lemitir: "Eer onlara: 'kendinizi öldürün, yahut yurtlarnzdan çkn' diye
'*
emretmi olsaydk -içlerinden pek az müstesna- bunu yapmazlard. 32
Allah Rasûlü (s.a.v), bnu Mesud'a: "Sen de onu yapacak azlardan-
tün amel saylmtr. Çünkü cihad, gerçek olarak dünyadan yüz çevirmek-
tir. Yüce Allah bu sfatta olanlar sever.
hadislerinde:
930
Saf 61/3-4
93 '
Ali mran3/152
932
Nisâ, 4/66
933 Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur, II, 587-588.
934 bnu Mace, Zühd, 1; Hakim, Müstedrek, IV, 313; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10523.
935 Benzer manada bir hadis için bkz: Beyhaki.uabu'l-man, No: 201 Nasbu'r. Raye, 1
; , 301
*
Allahu Teala, sözünde yalanc olanlar cihat ile ortaya çkarm ve on-
larn kalpleri hasta kimseler olduunu öyle belirtmitir:
dur.
Bekâ ile hayat ayn manaya gelen iki isimdir. O'nun için Allah, dünya-
y hayat için bir sfat yapmtr. Buna göre dünya, hayatn kendisidir.
Ayette geçen 'a'raz' kelimesi, ârzi ve bâkî olmayan demektir. Kim bu-
tn aslna ait bir sevgidir. Çünkü o, ancak bekas az olan aalk eyleri
hayatta kalmak için ister. Buna göre hayatta kalma ve yaama sevgisi
va ve hevesi tatmin için onda biraz daha yaama arzusudur. Heva ise da-
936 Müslim, maret, 158; Ebu Davud, Cihad, 17; Nesai, Cihad, 2; Darimi, Cihad, 25.
937 Muhammed 47/20
938 Muhammed 47/21
939
Araf 7/169
ZÛHD MAKAMI y ZAHDLE RN HALLER 437
ha fazla yaamak için araz/geçici olan dünyay sevmekle olur. Çünkü da-
ha fazla yaama arzusu, nefsin dünya malndan istifadesi içindir. Bu ise,
Nefsin isteklerine uymak olan hevaya itaat ise, ancak dünyada daha
fazla kalma arzusu eer bir an ölüme yakînen inansa
için olur. Çünkü kul,
En çok dünyay isteyen ise, en uzun emele sahip insandr. Çünkü on-
larn dünyaya kar artm ve hrs çoalmtr. Bu insan dünyada
rabeti
hep uzun emeller peinden koar. Çünkü eer emelleri yarn kadar ksa
olmu olsayd, fakirlii tercih ederdi. te zühd budur.
Arapçada bir mal satma ve elden çkarma ii iki deiik fiille ifade edi-
lir. Bunlar "bâa" ve "erâ" fiilleridir. Bunlar, satt ve satn ald manalarna
gelirler. muamele ile elden maln çkaran kimse bu mala kar
Böyle bir
sin nevasna kar çkp, ona uymamas anlamna gelir. Yani dünya haya-
t demek olan hevaya uymamak ve nefsin mala rabetine engel olmak de-
mektir. Kul, nefsini heva ve hevesinden uzaklatrp onu fakirlie sokarak
önceki durumun zddn elde etmi olur. te bu hâl zühddür. Bu zühd, de-
vaml kötülüü emreden nefsin ii deildir. Çünkü bu, sonsuz bir hayrdr.
Bu hâl, nefsi mal toplama ve onu elinde tutma arzusundan uzaklatrmak-
tr. Nefsin, devaml kötülüü emreden sfatyla mal toplama ve biriktirme
arzusu ise dünyadr. Böyle olunca her ey kötü olmaktadr. Kimin nefsi bu
onu seven birisi ojur. Bu ise müminlerin sfat deildir. En iyisini Yüce Al-
lah bilir.
941
Tövbe 9/1 11
942 Naziat 79/40-41.
943 Tövbe 9/1 11
2ÜHD MAKAMI vt 2AHDLERN HALLER 439
teyerek, nefsini Allah yolunda satan kiidir. Bu durumda Yüce Allah onun
sevgilisi ve çok yakn dostu olur. Kul Rabbini sever. Böylece Allahu Teala
onu katnda kendisine yakn ettii kullarndan yapar.
yüce ahiret hayatn terk edip dünya hayatn satn alan birisi olur. Böyle
olunca, Allah' sevmemi, kendi tercihi ile Allah'tan uzaklam, ahirette
ZÜHDÜN Ç
YÜZÜ VE ZÜHD EHLNN SIFATLARI
/
Bilmi ol ki zühd ekilde olur. Eer bir ey mevcut ise onun zühdü,
iki
onu elden çkarmak ve kalbi ondan bo bir hâle getirmektir. Elde mevcut
bir malda, kalben onun elde tutulmasn isteyerek yaplan zahidlik sahih
deildir. Çünkü o eyi elde tutmak kalbin ona rabet. ettiini gösterir. Bu
eklide yaplacak zühd, zenginlerin zühdüdür.
ni vermedi.
944 Yusuf 12/8
440 KOTU'L-KULÛB
Kardeleri onu terk etmeyi konutular ve: 'Yusufu öldürün veya onu
uzak bir yare atn d babanzn sevgi ve teveccühü yalnz size kalsn,™
dediler. Onlarn bu sözlerinden dolay da kendilerine zahid/ondan yüz çe-
viren denmedi..
ayetinde onlarn kesin kararn bildirmi, fakat onlara yine zahid ismini ver-
memitir. Çünkü bütün bunlar, gerçek zühdün sebepleri ve ön hazrlklar-
dr. Zühdün hakikatini bilmeyenler ve onu kartranlar bu ilk giriimleri
zühd sayabilirler. Oysa bunlar zühd deildir. Çünkü Yusuf (a.s) hâlâ elle-
rinde bulunmaktayd. Ama ellerinden çkt ve onu bir bedel karl sat-
tklar zaman artk onun hakkndaki zühdleri gerçeklemi oldu.
vardr" denebilir. Ancak onu sattn ve bedelini eline aldn zaman onda-
ki zühdün gerçeklemi olur.
demektir.
55 Yusuf 12/9
m Yusuf 12/12
« 7 Yusuf 12/15
* Yusuf, 12/20
ZÜHD MAKAMI vt ZAH DLERN HALLER 441
Kim de bir eyi elinde tuttuu halde onu elinden çkarmak niyet ve ar-
buki rabet zühdün zdddr. Dolaysyla bir eyin zdd mevcutken o eye
sahip olduunu söylemek nasl mümkün olabilir?
Bir eyi elinde tutan ve onu elden çkarma düüncesini zühd sanan ki-
Kendisine rabet edilecek bir eyi elinde tutan, fikri onunla megul,
kalbi ona bal olan kimse, o eye rabet ediyor demektir. Bu anlatlan du-
rum Msr Azizi'nin hâlidir.
öyle ki: Msr Azizi Yusuf'u satn ald zaman Allah kalbinde ona
kar büyük bir rabet yaratt. Bu sebeple aziz onu yanna ald. Yüce Al-
lah bu durumu öyle haber vermitir: 'Msrda onu satn alan adam kar-
sna öyle dedi: Ona deer ver ve güzel bak. Umulur ki bize faydas do-
1949
kunur veya onu evlat ediniriz.
"Firavunun kars dedi ki: O benim ve senin için göz aydnldr. Onu
öldürmeyin, belki bize faydas dokunur veya onu evlat ediniriz.™
Bunun gibi, bir kimse bir eyi ister ve onu yannda tutarsa, onu elden
çkarncaya ve kalbinden tamamen söküp atncaya kadar o ey hakknda
zahid/gönlünü çekmi deildir. Çünkü Yusuf'u terk etmek isteyen karde-
leri, onu yanlarnda tuttuklar sürece kendilerine zahid denmedi. Ne za-
man ki, onu küçümseyerek ellerinden çkardlar ve kendisini çok az bir be-
949
Kasas 28/21
950
Yusuf 12/21
442 KÛTU'L-KULÜB
mular ve brakmamlard.
Tpk bu hadisede olduu gibi; eer bir ey senin yannda mevcut
olup onu nefsin için elinde tuttuun halde srf aklndan zühd düüncesi
geçtii veya zühd sahibi olmak istediin için kendini zahit kabul etmen,
kendi kendini aldatmaktr. Yahut bu durum zühdüh ne olduunu bilmeyen
nefsin bir aldatmasdr. Veya Allah hakkndaki cehaletin sebebiyle ulatm
zannettiin hâl seni aldatmaktadr. Veyahut sen, zühdü bilmeyen bir kim-
seyi gerçek zahid zannederek ii kartrm olabilirsin.
Bu hâl, senin için zühde kar zühddür yani zühd hâlinden uzakla-
maktr. Ve o hâl ayn zamanda, dünyaya kar rabettir. Zira hakknda za-
hid olduunu düündüün/gönlünü çektiin eyi elinden çkarp onun ye-
rine Yüce Allah'n sevgisini ele geçirmedikçe, Onun rzasn veya katnda-
kisevab aramadkça zahid olamazsn. Bunu yaptnda zühdün ilme uy-
gun olarak sahih olur; alimler katnda sen davanda sadk olursun. Böyle-
ce sen, gerçekten zühde ulam bir zahid olursun ve hakiki zahidler sa-
na zahid ismini verirler.
951
Yusuf, 12/8
ZÜHD MAKAMI v« ZAHDLERN HALLER
Sahip olmadn bir eyde zühd sahih deildir. Çünkü mevcut olma-
yan bir eyde zühd hükümsüzdür. Sahibi olmadn bir eyde tasarrufta
bulunman geçerli olmad gibi; elinde olmayan bir ey için:' "ben ondan
gönlümü çektim" demenin de bir manas yoktur. Kim bilir, belki o ey elin-
de olsayd kalbin deiecek ve farkl eylere meyledecektin.
unu hatrlatalm: Bir eyin haberini duymak onu bizzat görmek gibi
deildir. Çünkü bazen haber karabilir ve insan yanl kanaate sevk ede-
bilir. Bizzat görmek, o eyin gerçek yüzünü ortaya çkarr ve onun asl
hakknda salam hükmü verir. Hem nefis, refah ve nimet içinde kalma
sevgisi üzerinde yaratlmtr. Öyleyse sen, mevcut olmayan ve zandan
öte geçmeyen içindeki bir haberi, yakinen mevcut olan ey gibi deerlen-
dirme. Eer ikisi ayn görülürse, iin nasl bir sonuca varacan düün.
Fakat bununla birlikte baz durumlarda -artlarn yerine getirmek kay-
Allahu Teala senin içini biliyor ki sen o eyi ele geçirince sevinmezsin
ve eline geçtiinde de onu infak edersin. Kalbin, Allah ile kanaat sahibi ve
dünyevî yokluk karsnda Rabbinden razdr. Zühdün faziletine yakîn
Ariflerden birisi demitir ki: "Gerçek fakirlik kiinin fakirlii ile övünme-
si ve onun elinden alnmasndan korkmasdr. Nitekim zengin de zenginli-
iyle övünür ve onun elinden gitmesinden korkar."
Malik b. Dinar'a (rah): "Sen zahid misin?" denildii zaman öyle ce-
vap vermitir: "Zahid, ancak Ömer b. Abdulaziz gibi birisi olabilir. Ona dün-
ya ve dünyann saltanat verildii halde yine de zahidler gibi yaad. Ben
hangi konuda zahitçe davranabildim kil?"
444 KÜTU'l-KUlÛB
mal ile yetinmez, onu nefsin keyfi için elinde tutmaz, elindeki eyi kendi
mülkü görmez ve onunla huzur bulmaz, aksine onun Allah'a ait olduunu
bilir, kendisini mal elinde tutan ve yerine ulatrmak için Rabbinin hükmü-
yokluunun eit olmas, Yüce Allah'n o mal üzerindeki emrini hemen ye-
rine getirmesi, o mala kendisinin deil de sanki ailesinin dnda bir baka
HADSLERDE ZÜHD
Hadislere göre zühd; dünya maln iyice azaltmak, dünyann sonunu
yakn görmek, dünyay kalpte basitletirmek ve onu küçümsemektir
Ravi diyor ki: Allah Rasûlü (s.a.v) bu vaktin azlna eliyle iaret etti;
o vaktin çok ksa ve az olduunu, günein batna yakn bir zamana rast
geldiini anlatmaya çalt. 953
Baka bir rivayette Allah Rasûlü'nün (s.a.v) Hz. Ali'ye (k.v) söyledii
söz, zühdün bir eye deer vermeme manasn ifade etmektedir. Allah
Rasûlü'ne (s.a.v) her hangi bir soru-sormak isteyen kimsenin, onunla özel
görüme yapaca zaman sadaka vermesini emreden ayet nazil olduun-
Ali: "Bir arpa arl altn yeter," diye cevap verdi. Allah Rasûlü (s.a.v)
ona:
"Gerçekten sen çok zahtdsin. Fakat onlarn bir dinar vermelerini em-
redellm," 95* buyurdu. Allah Rasûlü (s.a.v) Hz. Ali'ye, sen zehîdsin derken,
atn tadn bulamazsa onun, tövbe ettii günaha tekrar dümesinden kor-
kulur. Her kim dünyay terk eder fakat kabinde zühdün tadn bulamazsa,
o tekrar dünyaya döner. Ksaca heva ve hevesin tad kalpten çkmadan
salih amellerin tad kalbe girmez.
Bundan sonra insan zühd sahibi olduunu bile unutur. Buna zühtte
zühd denir. Çünkü onun bütün rabeti kendisi için zühdü seçtii Rabbine
olur. Zühd bununla tam kemal hâlini bulur. te bu hâl, zühdün özü ve ha-
kikatidir. O, yakîn makamlar içindeki hallerin en yücesidir. Bu hâl, nefis
için dünyay deil, Allah için nefsi terk etmektir. Bunda zühd hâlini elde et-
mek için zühde yönelme yoktur. O makamda her ey Allah için olmakta-
954
Bkz: Beavî, Mealimü't-Tenzil, VIII, 60; Taberi, Camiu'l-Beyan, Cüz: XXVIII, 20-21 ;
evkani,
Fethu'l-Kadir, V. 191.
446 KÛTU'L-KULÛB
amelidir. Çünkü zühd, imandan bir parçadr. man, ikrar ve amelden olu-
ur. Ayn ekilde zühd de karar ve amelden olumaktadr.
Zühdün amel safhas ise, sevilen bir eyin Yüce Allah yolunda elden
nsan elinde hiçbir mal olmadnda da zühd sahibi olabilir. öyle ki:
Kulun maln yokluuna hiç üzülmemesi, mala kar hrsnn çok az olma-
s, dünyalk peinde komay ve mal biriktirme arzusunu terk etmesi, elin-
si onun için bir zühd saylr. Çünkü gerçek fakirin hâli budur. nsan iin bu
ksmn yerine getirdii zaman, daha fazlas gerekmez.
Zühd, imann bir parças olduu gibi, vera/takva da zühdün bir parça-
955 birisi
sdr. Haya ile iman ikiz karde gibidir; bir hadiste belirtildii gibi,
Ehl-i Beyt yoluyla gelen bir hadiste öyle buyrulmutur: "Zühd ile ve-
râ, her gece kalpleri dolar; içerisinde haya ve iman bulunan kalbe tesa-
düf ederlerse yerleirler; yoksa ayrlp giderler. * 56
Kanaat da zühdden bir parçadr. Aza rza göstermek de zühde ait hâl-
vera bulunan kalplerde yerleir, yoksa çeker giderler." eklinde olduunu belirtmitir. Bkz: t-
hafu's-Sade, XI, 640. Buradaki kaytta Hafz Irakî, bu sözü hadis olarak tespit edemediini
belirtir.
ZÜHD MAKAMI v« ZAHDLBRN HALLER 447
Sen, sahip olduun bir malla sevindiin zaman ona kar hrs sahibi-
sin demektir. Hrs sahibi, ilahi rahmetten mahrumdur. Sen, elinde olma-
yan bir mal için üzüldüünde, ilahi taksime kzm olursun. lahi taksime
yetindirmitir. Yani dünyay onlar için bir kazanç, birikim ve servet yapm-
tr. Kur'an'da dünya ehli olan kimse öyle knanmaktadr:
Bütün bunlardan ortaya çkan udur: Gönlünü maldan çeken bir zahi-
din bütün hallerde ele geçirmek istedii tek ey Allah rzasdr. Onun bü-
tün hazinesi ve birikimi budur. Ne mutlu ona. Onun varaca yer ne güzel-
dir.
Allah Rasûlü (s.a.v), zühdü, hakiki imann bir alameti saym ve onun
yakin müahedesine yakn bir durum olduunu belirtmitir. Harise (r.a):
"Nefsimi dünyadan uzaklat rdm, öyle ki, dünyann ta ile altn be-
nim gözümde birdir. Sanki cennet ve cehenneme girenlerin hallerini görü-
Zühdün hakiki imann alameti olduunu ifade eden bundan açk bir
"Allah kimi hidayete erdirmek isterse onun kalbini slam'a açar,* 63 ayetini
-Ey Allah'n Rasûlü, kalbin açlmas nasl olur? diye sordular. Hz. Pey-
gamber (s.a.v):
Sahabe:
960 Beyhaki, uabu'l-man, No: 10556; bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakin, No: 31.
961
Buhari, Rikak, 15; Müslim, Zekat, 120; Tirmizi, Zühd, 40.
962 ibnu Mübarek, K.Zühd. No:314; Abudurrezzak, Musannef, XI, 129; Taberani, el-Kebir, No:
3366; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10590-10592; Heysemi, ez-Zevaid, I, 57.
98En'am,6/25
ZÛHD MAKAMI v« ZAH DLE RN HALLER 449
-Ya Rasûlallah, bunun bir alameti var mdjr? diye sordular; Allah Ra-
sûlü (s.a.v):
dirilmitir.
(s.a.v) kendisine gelen bir heyete: "Sizler kimsiniz?" diye sordu; onlar da:
"Biz müminleriz," diye karlk verdiler: Rasûlullah (s.a.v): "mannzn ala-
meti nedir?" diye sordu; onlar, belaya kar sabrettiklerini, genilik annda
ükrettiklerini, baa gelen kazaya rza gösterdiklerini, dümana bile gelse,
musibet annda elenip amata etmediklerini/ibret aldklarn, söylediler.
964
Hakim, Müstedrek, IV, 31 1 ;
Beyhaki, K. Zühd; No: 974; Suyuti, eDürrü'l-Mensûr, VII, 219.
965
Tabarani, el-Kebir, XXV, 172; bnu Ebi'd-Dünya, K. Kasr'I-Emel, No: 5; Beyhaki, uabu'l-
man; No: 10562; Heysemi, ez-Zevaid, X, 284.
966
bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt:41; shf: 198-200; Ali el-Muttakî, Kenzu'l-Ummal, No: 1363;
Zebidî, thaf, XI, 643.
"
450 KÛTU'L-KULÛB
"Allah'n Rasûlü (s.a.v) bize bir hutbe verdi; hutbesinde öyle buyur-
du: "Kim, baka bir ey kartrmadan tevhid inanc ile Allah'n huzuruna
gelirse ona cennet vacip olur.
Hz. Ali (k.v) ayaa kalkarak: "Anam, babam sana feda olsun, imana
baka bir ey kartrmamak nasl olur? Bize açklaynz," dedi. Allah'n
Rasûlü (s.a.v) öyle buyurdu:
"mann safiyetini bozan eyler, dünya sevgisi, dünya peinde ko-
mak ve ona tabi olmaktr. Baz insanlar, peygamberlerin söylediklerini
söylerler; ama zalimlerin ilerini yaparlar. Kim bunlarla safiyetini bozma-
dan 1â ilâhe illallah' inanc ile ahirete gelirse cennete girer.**7
te bunun için Hz. Ali (r.a), zühdü sabrdan bir makam saym ve onu
imann temel direi yapmtr. Ayn ekilde Hz. Ali imann ksmlarn say-
d iki konumasnda yakin makamlarn açklamtr. Kendisinden riva-
yet edilen iki hadiste sabr, imann temel direi saymtr. Bu hadislerden
ilkini, krime, Utbe b.Humeyd, Hars el-AVerî ve Kubeyse b. Cabir el-Ese-
dî rivayet etmitir. Rivayet, imann temellerini anlatan uzunca bir hadistir.
"mann dört temel direi vardr. Bunlar; sabr, yakîn, adalet ve cihat-
tr. Sonra sabr da dört ksma ayrlr. Bunlar, evk, korku, zühd ve mura-
kabedir. Kim cennete itiyak duyarsa ehvetlerden uzak kalr. Kim ateten
korkarsa haramlardan el çeker. Kim dünyadan gönlünü çekerse musibet-
ler ona kolay gelir. Kim devaml ölümü göz önünde bulundurursa hayrl
ilere koar."968
967 Zebidî, thaf, XI, 644. (Benzer bir hadisi Hakim Tirmizi Nevadiru'l-Usul isimli eserinde, Zeyd
b. Erkam'dan zikretmitir.)
968 Ebu Nuaym, Hilye, I, 74-75; bnu Ebi'-Dünya, K. Yakin, No: 4; Beyhaki, uabu'l-man, No: 39.
ZÜHD MAKAMI v» ZAHDLE RN HALLER
cak cimri olur. Cimriler zahid olamaz. Çünkü zühd, insan elde olan eyle-
ri vermeye götürür. Halbuki cimrilik, insan elindeki eyi tutmaya sevk
eder.
Öte yandan hrs, cimriliin alametidir. Çünkü hrs, kalpteki dünya sevgisi-
ni gösterir.
lar farkldr. Kim elindeki malla Allah için cömertlik yaparsa o, Allah için
maldan gönlünü çekmi bir zahid olur ve onun sevab Allah'a aittir. Kim
malyla insanlar için cömertlik yaparsa o, maldan gönlünü çekmi saylr
ve kendisine cömert sfat verilir. Fakat bu yapt nefsi ve hevas için ol-
duundan Allah'tan bir ecir alamaz. Bu kimse Allah için amel etmediin-
den yapt boa gitmitir. Çünkü onun yaptktan hep nefsi içindir. O, in-
bnu Mübarek (rah), öyle demitir; "Ben kraat ile fütüvvet arasnda
bir fark göremiyorum. Kraatin sakndrd her eyi fütüvvet de çirkin gö-
rür. Ama u noktada ayrlrlar: Kraatta srf Allah rzas aranr; fütüvvet-
te/iyilik ve cömertlikte ise çok defa insanlarn teveccühü ve övgüsü dikka-
te alnr."
rek gereini yerine getirip 'fetâ' sfatn elde etmeye hak kazanamazsa;
güzel kraat ve ibadet yapp "kârî/ibadet ehli" sfatn da de alamaz."
par. Nefsini o maldan muhabbetini çekmek için zorlar. Böylece bir zühd
makam elde eder, o vesileyle hayra ular ve halk içinde hayrla anlma-
y hak eder.
Yapmacktan zahitlik olmaz. Zahid olmad halde zahid görünen kim-
se, zahid deildir Bu kimse zühd sahibi görünmeye çalr; her eyde az
ile yetinmek ve eski püskü elbise giyinmek gibi zühd sebeplerini yapmaya
urar. Bu kimsenin hâli, nefsini sabra altrm ve sabr makamn elde
etmi gerçek sabr ehline benzemek için kendisini sabra zorlayan kimse-
ye benzer.
ZÜHD MAKAMI v» ZAHDLERN HALLER 4Ö3
bnu Uyeyne (rah) demitir ki: "Zahitlik; kulun genilik ve rahatlk ann-
da ükretmesi, belâ annda sabretmesidir."
Kasm el-Cûî (rah) demitir ki: "Aslnda zühd, kiinin karnna girecek
yiyeceklerde gerçekleir. Karnna giren eylerden ne kadar gönlünü çe-
Fudayl b. lyaz (rah) demitir ki: "Zühd, kanaattir." Ona göre dünya,
hrs ve ar dükünlüktür.
Süfyan es-Servi (rah): "Zühd, ksa emeldir," der. Ona göre dünya,
uzun emeldir.
Ebu Süleyman Darânî (rah) derdi ki: "Dünya, seni Allah'tan megul
eden her eydir." Ona göre zühd, her eyi brakp kendini Allah'a vermek-
tir.
Davud et-Taî (rah) ise öyle derdi: "Ailen ve malndan seni Allah'tan
alkoyan her ey senin için bir uursuzluktur."
454 KÛTU'L-KULÛB
Ebu Süleyman Darânî (rah) demitir ki: "Kim evlenir, yahut sadece
hadîs yazmakla megul olur yahut bir maa peinde koarsa o, dünyaya
meyletmitir." Hazret, sonra: "Ancak Allah'a selim bir kalple gelenler (o
günde fayda bulur)* 7 ' okumu ve selim kalbi öyle açklamtr:
ayetini
Yine Ebu Süleyman demitir ki: "Allah dostlar, kalpleri tamamen ahi-
Üveys el Karanî (rah) demitir ki: "Kii dünyevî bir ey elde etmek için
evinden çkarsa zahidlii gider."
demitir ki: /"Zühdün ba Allah'a tevekkül, ortas ise kudretini izhar et-
mektir."
Yine o öyle demitir: "Kul, geri dönüü olmayan kalc ve hakiki bir
bilse, onlardan gönlünü çekip gerçekten zahid olur. Çünkü böyle bir zahid-
lik haber ve nakil yoluyla deil, bizzat görmekle gerçekleir. Artk bu kim-
se, Allah'n Kur'an'da övdüü ve u ekilde sfatlarn sayd gerçek mü-
minlerden olur:
97 '
Ra'd 13/17
972
Enfal8/2
973 Enfal8/2
ZÜHD MAKAMI vt ZAHDLERN HALLER
Evet zühd, onlarn imanlarn artrr. Daha sonra Yüce Allah ayetin de-
vamnda: 'Onlar Rablerine dayanp tevekkül ederler,™ buyurarak züh-
dün, tevekkül içinde yer aldn bildirmitir.
Allahu Teala baka bir ayette: "O'nu vekil kabul et ve Onlarn söyle-
diklerine sabret,* 7 * buyurarak, tevekkülün de sabretmeye bal olduunu
haber vermitir.
net ve çemelerin içinde emin bir makama ulatrr. Bu kimse, Yüce Al-
lah'n Kur'an' hakkyla okuduunda geçek mümin olarak tantt mümin-
lerden olmaya hak kazanr. Çünkü o, Kur'an okuduu zaman tam bir
"te Allah böyle misaller verir. Rab erin in emrine uyanlar için en güzel
I
"~
974 Enfal/2.
975
Müzzemmil 73/9-10
976
Bakara 2/121.
977
Ra'd, 13/17-18
978
Nahl 16/60
456 KÛTU'L-KULÛB
tini vermitir. Ayn ekilde onlara ilahî ilminden baz eyleri bilmeyi nasip
etmi; onlar diledii eyle kuatmtr. Allah onlar diledii ilim ve hikmet-
le ihata edince/doldurunca, onlarn gözünde altn ve gümü, su üzerinde
denizdeki balk veya su üzerinde akp giden çöp gibidir. O yeryüzünde ya-
adklar sürece onun omuzlarnda/üzerinde yürürler; içindeki rzklardan
yerler. Öldüklerinde ise onun dibindeki derinliklere doru dalar giderler.
Yüce Allah bütün bunlar bir ölçü ile yaratmtr.
mek içindir.
Allahu Teala'nn tedbiriyle farkl türler bir araya gelmi, birbirinden ko-
puk olanlar birlemi ve bütün parçalar O'nun isimlerinin tecellilerine maz-
har olmutur. Bu gerçei u ayet dile getirmektedir:
"O, hanginizin daha güzel amel edecei hususunda sizi imtihan et-
Yine ilahi takdir ile toplu olarak bir arada bulunan eyler birbirinden
ayrld, bitiik olanlarn aras açld, her türlü canl sudan ortaya çkt, uzay
boluu geniledi, varlklarn üzerine kudret perdesi çekildi: Kullara her
eyin açklamas yapld. Yaplanlarn karl olarak verilecek eyler bir
den koparp ayrdmz ve her canl eyi sudan yarattmz görüp dü-
ünmezler mi? Yine de inanmayacaklar m?™
Bu, dünya ehlinin müahedesi olup, gaflet uykusundan uyandklar
zaman bu gerçekleri anlayacaklar, fakat durum kendileri için çok ar ola-
caktr. u ayetler bu durumu anlatmaktadr:
458 KÛTU'L-KULÛB
masyla zahirde, batnda, gizli, açk, bilinen ve bilinmeyen bir ekilde ka-
inatta tasarrufta bulunurlar.
Bu konuda Allahu Teala öyle buyurmutur: "Allah her iini yerine ge-
tirmeye kadirdir. Fakat insanlann çou bunu bilmezler."*87
O bir eye hükmederse, kimse aksini ortaya koyamaz. O insanlar için
bir eye hükmederse onu yerine getirir, engel tanmaz.
kara gidip kafir olurdunuz," demitir. Etrafndakiler: "Bu nasl olur?" diye
"Eer küçük Nisa süresindeki -yani Talak Süresindeki- bir ayeti size
tefsir etseydim beni talardnz," eklinde bir ifade vardr. Bunun manas,
'beni kafir olmakla suçlardnz," demektir. Çünkü müslümanlar, ancak küf-
re girenleri talayp öldürürler.
"O Allah, yerde ve gökte ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak
H990
sizin emrinize boyun edirmitir, m
aye\m\ bnu Abbas'n (r.a) öyle açk-
lad nakledilmitir:
"Allah'n yaratt her eyde O'nun isimlerinden bir tecelli vardr. Her
eyin asl Ondandr. Sen her eyinle O'nun isim, sfat ve fiillerinin tecellisi
987
Yusuf 12/21
988
Buhari, Edeb, 90; Müslim, i'r, 3-6; bnu Mace, Edeb, 41 ;
Ahmed, II, 248, 393
989
Talak 65/1
990 Casiye 45/13.
2 Ü H D MAKAMI vt ZAHDLERN HALLER 459
varl ortaya çktnda kul, Allah Rasûlü'nün "Dikkat edin, Allah'tan ba-
ka her ey batldr,* sözünün hakikatini bizzat müahede eder.
dedirler. Çünkü rububiyetin srrn ifa etmek bir masiyettir. Sr olan Al-
460 KÛTU'L-KULÛB
Eer kul, Yüce Allah'n: "Yahut da ahid olarak kulak veren kimse.™ 5
Sfatyla tantt birisi olup yakin makamnda müahedeye ulaarak hak-
k iitmezse, artk o bundan uzak bir mekanda kalp beyan ve fikir ehlin-
den olur. Bu kimse u ayetle muhatap alnanlardan olur:
knda zühd sahibi olasnz! Çünkü sonu yokluk olann evveli de sonuna
benzer. Sonu, bâki ve devaml olan ise, sanki hiç yok olmaz gibidir. De-
vaml olmada evveli de sonuna benzer.
Yüce Allah, ahiret bâki olduu için onu kendisine ait iki sfat ile vasf-
Hadid 57/19
995 Kaf 50/37
996 Bakara 2/21
997
Alâ87/1
998 Taha 20/73
«» Nah 16/96
ZÜHD MAKAMI V ZAHDLERN HALLER 461
Kul, kalp gözü ve yakîne dayal imanyla tasdik ettii eyleri gördüü
ve sonu fani olan eylerin yokluunu, sonu bâki olan ahiretin ise ebediy-
yen kalacan anlad zaman bu ayeti düünenlerden, hakikatini müa-
hede edenlerden ve onu hakkyla tilavet edenlerden olur. Böylece gerçek
iman ile iman eder, gerçek zühde ular; ahirete rabet eder ve basiret sa-
hibi olur. Yani dinde kuvvet, yakînde basiret sahibi olur. Kendi kuvvetiyle
bakt zaman, dünyay brakp Allah'a doru gider; böylece az takva
olur.
Nitekim Yüce Allah öyle buyurmutur;"Her eyden çift çift yarattk kl,
düünüp öüt alasnz.* 000 Yani Tek (c.c) olan düünüp ibret alarak ekil
ve zdlardan oluan eyadan kaçp Allah'a koun. Baka bir ayette "Ey ba-
siret sahiplen, ibret aln," 1
™ buyurmutur. Görüldüü gibi ayette 'basiret'
onunla amel edenlerdir veya yakîn ile ona sarlanlardr. Bazlarna göre ki-
alemidir. Ona gizli mülk ve en büyük mülk de denir. Tefekkür eden kimse-
ye göklerin ve yerlerin üstünde altnda bulunan ve onlarn ihata ettii Ar
ve yerin derinlikleri gibi bütün alemler kefedilir.
1000
Zariyat 51/49
,00 '
Har59/2
Ali mran 3/191
1002
"»* bnu Kesir, Tefsir, II, 189; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, II, 409; bnu Hbban, Sahih, No: 620.
462 KÛTU'L-KULÛB
fekkürü bütün mülk ve meiekûte ulaabilir, kul basireti ile en yüksek ufka
bakabilir. Böylece tefekkür eden kimseler, yakin nurlarnn kuvveti ile ilahi
"Bir kula dünyann açlmas onun için ancak bir gizli imtihandr. Dün-
Yüce Allah Hz. Davud'a öyle vahyetti: "Neden Adem'i o aaçtan ye-
mekle imtihan ettim biliyor musun? Çünkü onun bu günahn dünyann
imar için sebep kldm."
1004
Beyhaki, uabu'l-man; No: 10501; bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'-Dünya, No: 9.
ZÜHD MAKAMI v ZAHDLERN HALLER 463
lek ona, "Ne aryorsun?" dedi. Adem (a.s): "Karnmdaki u sknty gider-
mek istiyorum," dedi. Melee öyle emredildi: "Ona söyle ki, karnndaki
fazlal Cennetin neresine brakacaksn? Yataklarn üzerine mi, tahtlarn
üstüne mi, nehirlerin içine mi, yoksa aaç gölgelerinin altna m? Sen bu-
rada buna uygun bir yer görüyor musun? Sen en iyisi dünyaya in!.." Allah
kendisine lütfederek onu dünyaya indirdi.
'
Allah dünya meyvelerini ve dier yiyecekleri, insana arlk ve sknt
verici bir ekilde yaratmtr. Böylelikle de kalbi ondan çekmek istemi;
onun sonunun olduunu, her zaman ele geçmeyeceini haber vermi ve
böylece insanlarn ahirette ihsan edilecek devaml nimetlere rabet etme-
lerini beklemitir.
risi bana cazip gelince, hemen bana onun iç yüzü gösterilir ve bende on-
dan çekinme duygusu belirir."
Hz. sa (a.s) derdi ki: "Ey kötü ilim adamlar! Size yazklar olsun. Siz-
ler d kireçli ve temiz, içi ise pis kokulu tuvalet borusu gibisiniz."
Hz. sa (a.s) ile ilgili nakledilen haberlerin birisinde öyle rivayet edil-
mitir:
snda, yere saçlm bir miktar altn gördü. Altnn yannda durdu ve: "Bu,
eytan onlara vesvese ile: "Bu mal üçe bölmeye mi raz oldunuz? O
ehre gideni öldürün; altnlar aranzda ikiye bölün!" diyerek niyetlerini
bozdu. Onlar da, ehre giden arkadalarn dönünce öldürmeye karar ver-
diler.
larn tamamen olmasn istemez misin? Sana altnn üçte birini ve-
senin
recekler. Onlar öldür ki maln tamam senin olsun," diye vesvese verdi. O
da ehirden biraz zehir satn ald ve yemee koydu. Arkadalarnn yan-
nadöndüü zaman, hemen üzerine atlayarak onu öldürdüler. Ardndan
yemei yemeye baladlar. Yemei bitirdikten ksa bir müddet sonra onlar
da zehirlenip öldüler.
,
bnu'l-Müsseyyeb, Ebu Zer'den nakille Allah Rasûlü'nün (s.a.v) öyle
buyurduunu rivayet etmitir:
'°° 6
Tövbe 9/34
ZUHD MAKAMI vt ZAHIDLERIN HALLER .553
Bir hadiste öyle buyrulmutur. "Dünya evi olmayann evi; mal olma-
yann maldr. Onu ancak akl olmayan biriktirir."1006
Hasan el-Basri (rah) diyordu ki: "Bedir savana katlm sahabeler-
den yetmi kii gördüm. Allah'a yemin olsun ki onlar, sizin haramlardan
çekindiinizden daha fazla Allah'n kendilerine helâl kld eylerden çe-
kmiyorlard."
Baka bir sefer de öyle demitir: "Bedir Ehli'nden birisine helâl bir
Kimin uyank ve güzel sfatlarla süslü bir kalbi varsa onu bozulmaktan
muhafaza eder; onun güzel hâlinin deimesinden ve haktan uzaklama-
sndan korkar. O hep, kalbinin güze! hâli ve irad için amel eder. Böyle
bir kalbi olmayan kimse ise, hevâ ve hevesin karanlklarnda bocalayp
durur. Çou kez bu kimse hakka srt çevirir; dünya ve ahirette perian
olur.Veya bu kimse dünyaya raz olup Allah'n ayetlerinden gafil bulunan-
lardan biri olur. Neticede Allah katnda hiçbir deeri olmayan eylere raz
olup, onu hiçbir eyin kendisine benzemedii Allah'a tercih etmi olur. Bu
kimse u ayette sfat anlatlan gruba girer: "Dünya hayatna raz olup
onunla huzur bulanlar ve ayetlerimizden gafil olanlar yok ma.."1010
Böylece gerçek sevgili olan Yüce Allah da ondan yüz çevirir; en yakn
dostu olan Rabbinin gazabn hak eder. Bu kimse, Allah'n kendilerinden
duu da söylenmitir.
Yüce Allah, peygamberine, onlara bir ceza olsun diye dünya ehline
imrenerek bakmamasn emretmi ve dünyalk olarak kendilerine verilen
eylerin bir fitne olduunu haber vermi, kanaat ve zühdün daha hayrl ve
kalc olduunu bildirmitir. Bütün bunlar, u ayet-i kerimede ifade edilmi-
tir: 'Sakn, kendilerini denemek için verdiimiz dünya hayatnn çekici ni-
metlerine gözlerini dikme I Rabbinin verecei rzk hem daha hayrl, hem
de daha süreklidir."™ 3
Bir görüe göre ayetteki rzk'tan maksat kanaattir. Bir dier görüe
göre günlük yiyecektir. Bir baka görüe göre de zühttür. Bu son görü Al-
lah'n kitabna daha uygundur. Çünkü: "Ahiret hayat ise daha hayrl ve
daha sûrekUdir,"™* ayeti buna delildir. Dördüncü bir görüe göre ise ayet-
Bir rivayete göre Allah Rasûlü (s.a.v), sahabeleri ile birlikte bir deve
sürüsünün yanndan geçtiler. Bu develer hâmile idiler. O günkü Araplar ta-
rafndan en deerli sermaye saylyordu. Çünkü onlarn tamasndan,
etinden, sütünden, yavrulamasndan ve kllarndan faydalanlyordu.
Allah Rasûlü (s.a.v), hayrl bir insan için bu develeri misal olarak ver-
di ve öyle buyurdu; "nsanlar, bu develere benzer. Yüz deve içinde her
1011
Necm 53/29-30
,0 ' 2
Kehf 18/28
,013
Tâhâ, 20/131
'O' 4
Tâhâ 20/131.
ZÜHD MAKAMI vt ZAHDLERN HALLER 487
ey ile e yarar bir deve çkt gibi; yûz nsan çinde de e yarar bir n-
san bulunur.™*
Yani deve çoktur, fakat yukarda zikredilen be özellii tayan deve
azdr. Bu kymetli develeri Yüce Allah, Tekvir Sûresinin dördüncü ayetin-
de öyle zikretmitir: "Gebe develer kendi hallerine brakldnda..." Yani
sahipleri bu deerli develerini kyametin korkusundan dolay brakp ken-
di dertlerine dütükleri zaman., demektir.
Hz. Ömer'in rivayet ettii bir hadis-i erife göre: "Altn ve gûmûû y-
maya çalp malî ibadetlerini yapmayanlar..." ayeti zaman Allah Ra-
indii
sûlü (s.a.v) öyle buyurdu: "Altn ve dirhemin kökü kurusun.™ 7 Sahabe-i
Kiram: "Allah bizi, altn ve gümü biriktirmekten nehyetti, peki neyi birikti-
receiz?" dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü öyle buyurdu: "Sizden her
biriniz, zikreden bir dil, ükreden bir kalp ve ahiret ilerinde kendisine yar-
dm edecek saliha bir zevce edinsin.™ 5
Huzeyfe'nin (r.a) rivayet ettii bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v) öyle bu-
yurmutur: "Dünyay ahirete tercih edenin kalbine Allah u üç eyi kor: kal-
binden hiç ayrlmayan bir ûzûntü, hiç gitmeyecek bir fakirlik korkusu ve hiç
doymayacak derecede bir hrs.™*
Bize Ali b. Ma'bed, Ali b. Ebi Talha'dan mürsel yolla u hadisi naklet-
ti: Allah Rasûlü (s.a.v) buyurdu ki:
Hz. isa'nn (a.s) öyle dedii rivayet edilir: "Dünya ahirete geçmek için
nakledilmitir.
Bir b. Hars (rah) öyle demitir: 'Takva, ancak zühd ile güzelleir."
,02 '
Bakara, 2/273
1 °22 48/29
Fetih,
ZÜHD MAKAMI v« ZAH DLE R N HALLER 469
tarafndan gelirse ona, asl zenginin Allah Tela'ya itaat eden, asl fakirin
mayacan söyle".
"Ey Adem olu, dünya hayatnda ona veda eden ve Allah'n katn-'
dakilere rabet eden kimsenin alayyla ala. Dünyadan ihtiyacn
kadaryla yetin. Sana ondan kuru ekmekle kaba giysi yetsin. Sana hakk
söylerim ki, dünyadan aldklarn ve infak ettiklerin günüyle saatiyle
yazldr. Buna göre davran, çünkü sen ondan sorumlusun. Eer salih kul-
ölürdün.
tadn alamaz."
eyasnda azla yetinirlerdi. Ehli dünya ise, bunun tam aksine bir i için bir-
KÛTU'l-KULÛB
Seleften bir zat öyle der: Nüsk yani Allah'a hakkyla kulluun ba-
langc giysiden geçer.
bnu Mesud (ra) öyle demitir: Kalp kalbe benzeyinceye kadar giy-
haslettir.™ 3
Bu hadisi açklayan bir dier hadis öyledir: "Kim imkan varken srf
Allahu Teala'ya kar tevazuundan dolay güzel elbise giymeyi terk eder-
serbest brakr.* 02 *
Bu hadisin baka bir lafz ise öyledir: "Her kim, Allahu Teala'nn
rzas için bir süsü terk eder, O'na kar tevazusundan dolay ve rzasn
umarak güzel bir elbiseyi giymezse, Allahu Teala'nn onun için yakuttan
*
tahtlar üzerinde cennet ipekleri hazrlamas haktr.
Allah Rasûlü (s.a.v) Kuba halkna konuk olduunda O'na süt ve bal
Scak bir yaz gününde Hz. Ömer'e (r.a) souk su ve bal getirildi. Hz
Ömer : "Bunlar benden uzaklatrn; beni onlarn hesabndan kurtarn!"
dedi.
1023
Ebu Davud, Teraccül; 1 ; bnu Mace, Zühd, 4; Hakim, Müstedrek, I, 9; Tabarani, el-Kebir, I,
No: 791.
1024
Tirmizi, Sfatu'l-Kyame, 39; Hakim, Müstedrek, IV, 184.
1025
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 325 (Tabarani, el-Evsat'ta rivayet etmitir)
ZÜHD MAKAMI v« Z A H D L E R
I N HALLER 471
sesler çkarmaya balad. Amir buna çok kzd ve bnu Ömer'e (r.a)
Ali (k.v) demitir ki Allahu Teala hidayet yolunda imam olan kimseler-
den u ahdi almtr: "nsanlarn en sade hayat süreni gibi olun ki, zengin-
Bir defasnda Yemen yapm hrkalar gelmiti. Ömer (r.a) onlar teker
teker sahabeye datt. Daha sonra Cuma günü hutbeye çkt. Üzerinde
datt kumatan yaplm bir hülle vard. Hülle, Araplar tarafndan ayn
cins kumatan yaplm iki parçadan oluan elbiseye denir. Hülle, o
O anda Selman (r.a) ayaa kalkt ve: "Allah'a yemin olsun ki din-
din; kendin ise iki parça hülle giyerek bizden fazla dünya mal aldn" dedi.
Ömer (r.a) tebessüm etti, sonra Selman'a künyesi ile hitap ederek:
"'Ey Ebu Abdullah, acele ettin, Allah sana rahmet etsin. Ben kendi el-
"Sende iki kusur var," dedi. Ömer (r.a): "Allah sana rahmet buyursun,
nedir onlar?" diye sordu. Genç: "ki elbiseyi birbirine ekleyip uçunca elbise
giyiyor; ekmeine katk katyorsun" dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a), ölün-
ceye kadar iki elbiseyi bir arada giymedi ve ekmeine katk katmad.
Ali (k.v) de defasnda Ömer'e öyle demiti 'Eer ahirette senden
bir :
önceki iki yoldana (Hz. Peygamber (s.a.v) ve Hz. Ebu Bekir'e) katlmak
istiyorsan, gömleini yama, elbiseni ters çevirip giy, ayakkabn tamir et,
Ali (k.v) öyle demitir: "Kim bir kavmin (kendine has) giysisini giyer-
se, o onlardandr."
1026
Ahmed, Müsned, V, 243; Beyhaki. uabu'l-man, No: 6178; Ebu Nuaym, Hilye. V, 155; El-
ÖRNEK BR ZÂHD
Umeyr b. Sa'd (r.a) Humus valisi olarak Ömer'in (r.a) yanna geldii
zaman, Halife kendisine: "Yannda dünyalk olarak ne var ey Umeyr?"
diye sordu. Umeyr (r.a):
dedi.
Ömer (r.a): "Ey Umeyr, Allah sana rahmet etsin, doru söyledin,"
dedi.
Halife Ömer (r.a) Humus halkna bir mektup yazarak ehirdeki fakir-
mini de yazdlar. Ömer (r.a): "Said b. Cüzeym de kim? diye sordu: "Bizim
emirimiz ey müminlerin emiri!" dediler. Ömer (r.a): "O da m fakir?" diye
Ahmed, K. Zühd, No: 400; Tabarani, el-Kebir, No: 7512; Hakim, Müstedrek, III, 568; Elbani,
Sahiha, No: 1891.
474 KÛTU'L-KULÛB
"Bana dünya mal geldi. Allah Rasûlü (s.a.v) ile beraberken dünya
kaps bana açlmamt. Ebu Bekir'in (r.a) devrinde de dünya bana açl-
mamt. Ömer'in (r.a) günlerine geldiimde i deiti. Benim en kötü gün-
lerim Ömer'in (r.a) devrinde geçirdiim günlerdir."
lyaz b. anem (r.a) demitir ki: "Ebu'd-Derda (r.a) bize velilerden ab-
dal zümresin sfatlarn anlattnda kendisine: "Bu sfatlara biz nasl sahip
"Hiç üphesiz Allahu Teala basit giyinen, ne giydiine fazla önem ver-
meyen mûtevazi müminleri sever. 01029
Allah kendilerine rahmet etsin, Sevr ve Fudayl öyle demilerdir:
"Bütün kötülükler bir eve kondu; onun anahtar dünyaya dükünlük yapl-
d. Bütün iyilikler bir eve kondu; onun anahtar da zühd/dünyadan gönlü
çekmek yapld."
Taifî'den rivayet ettii u sözdür. "Eer bir kul, bütün sema ve arz ehlinin
ibadeti kadar ibadette bulunsa fakat dünyay sever bir halde ilahi huzura
çksa; Allahu Teala onu hesap yerinde durdurur, halkn önüne çkarr ve:
"Haberiniz olsun bu filan olu filan Allahu Teala'nn buzettii dünyay
seven kimsedir," diye ilan eder." Bu söz Hz. Peygamber'e (s.a.v) nispet
1029
Beyhaki, uabu'l-man, No: 6175; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar; No: 571; Münziri, et-Terb, III,
"Asla dikkat çekici bir elbise giymem. Asla bir yorgana sarlp gece
boyunca uyumam. Asla güzel ve rahat bineklere binmem. Asla doyasya
yemek yemem". Ömer (r.a) öyle demitir: Kim Allah Rasûlü'nün (s.a.v)
bilezik gördü; içeri girmeden geri döndü. Bir süre sonra Ebu Râfi* (r.a)
(r.a) Allah Rasûlü'ne (s.a.v) eve girmeyi sebebini sordu. Allah Rasûlü
(s.a.v) kapdaki perde ve kznn koluna takt iki bilezik yüzünden gir-
mediini söyledi.
Bunun üzerine Fatma (r.ah) perdeyi yrtt, iki bilezii Bilal (r.a) ile Al-
(r.a) iki bilezii iki buçuk dirheme satt ve parasn Suffe ashabna sadaka
olarak verdi. Ondan sonra Allah Rasûlü (s.a.v) kz Fatma'nn yanna
giderek:
1033
Zebidi, thafu's-Sade, XI, 718. Konu ile ilgili benzer rivayetler için bkz: Ebu Davud, Et'me, 8;
giyin ki sizi alimler yannda mehur etmesin, cahiller yannda hakir göster-
mesin."
Yine o, öyle derdi: "Ben namaz klarken önümden bir fakir geçse
onun geçmesini engellemem, brakrm geçer gider. Ama ehli dünyadan
bir kii uradnda, üstündeki gösterili elbiselerden dolay hiddetlenerek
onun önümden geçmesine izin vermem.
Bir zat öyle demitir: "Zenginlerin hiç bir mecliste Sevri'nin meclisin-
deki kadar zelil edildiini görmedim. Fakirlerin de hiç bir mecliste Sevri'nin
Dier bir zat ise unu söylemitir: "Alim ancak o kimsedir ki, fakir onun
yannda zengin; zengin de fakir olarak ayrlr."
Seleften bir zat ise öyle demitir: "Benim için giysilerin en güzeli beni
kendisine hizmet ettirmeyen elbisedir. Yemeklerin en sevimlisi ise, kendisi
Baka bir zat ise öyle demitir: "nsanlarn srtndaki giysilerin çok-
luu, Allahu Teala'dan onlara bir cezadr."
Velilerden el-Havvas (rah) iki parça izardan veya bir gömlek ile altn
giydii etekten fazlasn giymezdi. Gömleinin ucuyla ban örterdi. Fakir
için müstehab olan bu olduu gibi, normal bir giysinin ölçüsü de budur.
478 KÛTU'L-KUIÛB
Teala için giyilen giysi, nefis için giyilen giysi ve halk için giyilen giysi. Al-
lahu Teala için giyilen, avret mahallini örtüp içinde farzlar eda edebil-
diiniz giysidir. Nefis için olan, yumuaklk ve klk aradn giysidir. Halk
için olan ise, gösterili ve süslü giysidir. Bazen bir giysi, hem Allahu Teala,
Alimlerden bazlar krk dirhemin -baka bir görüe göre yüz dirhemin-
üstünde deere sahip olan giysilerin giyilmesini mekruh görürlerdi. Bu
deerlerin üstünde olan giysileri, israf ve arlk olarak görürlerdi. Alim-
otuz dirhem arsnda idi. lk sahabilerin giysileri ise on iki dirhem civarn-
dayd. Onlar genellikle iki parçadan oluan yirmi küsur dirhem kymetinde
elbise giyerlerdi.
Allah Rasûlü (s.a.v) de dört dirheme bir elbise satn almt. O'nun iki
(s.a.v) izarnn boyu dört buçuk arn idi. O, üç dirheme de bir kaç alvar
almt. Yünden dokunmu iki adet beyaz ihram giyerdi. Bunlar, ayn tür
iki bölümden olutuu için hülle olarak da anlrd. Çou kez ayn cins
kumatan iki parça elbise giyerdi. Çou zaman Yemen ii iki hrka veya
ondan daha kaln Sehuli'lerin yapm iki parça elbise giyerdi.
Allah Rasûlü (s.a.v) hayatnda bir gün, iki yüz dirhem deerinde ince
ve saf ipekten yaplm sar çizgili bir hrka giymiti. O gün ashab hrkaya
dokunuyor ve beenilerinden dolay: "Bu sana cennetten mi geldi? diyor-
Allah Rasûlü (s.a.v) daha sonra bu hrkay çkard ve onu yakn çev-
resindeki ihtiyaç sahibi müriklerden birine gönderdi. Ardndan da ipei ve
yine saf ipekten yaplan dibaceyi yasaklad. O'nun ipei giymi olmas,
1035
Hafz Iraki, Allah Rasûlünün (s.a.v) çok defa ban ve sakaln zeytin ya yalad ve koku
süründüü için bunun elbisesine yansdn belirtmitir. Bkz: Zebidi, ithaf, XI, 694. (Buradaki
(s.a.v) altn yüzüü de sadece bir gün takm, sonra onu çkarp atm ve
erkekler tarafndan taklmasn yasaklamt. 1036
çkarak bu tür akdi yasaklad. 1037 Bu da, söz konusu yasa pekitirme
yönünde bir davrantr.
rlmaktadr. Heva ve dünya ehli alimler, Allah Rasûlü'nün (s.a.v) söz ve fiil-
rivayetlere yönelmilerdir.
Allah Rasûlü (s.a.v) bir defasnda üzerinde alamet bulunan nakl bir
elbise ile namaz kld. Selam verdikten sonra: " Bundaki naklar beni
megul etti; bunu Ebu Cehm'e götürün de bana onun elbisesini getirin,
buyurdu. Böylelikle kaba giysiyi, yumuak giysiye tercih etti.
Allah Rasûlü (s.a.v), bir defasnda Hz. Aie'nin (r.ah) kapsnda süslü
bir perde gördü, onu yrtarak: "Onu her görüümde dünyay hatrlyorum.
Onu falan aileye gönder," 1040
buyurdu.
Bir gece Hz. Aie (r.ah), Allah Rasûlü (s.a.v) için yeni bir yatak ser-
miti. Kendisi, her zaman eski bir abann üstünde uyurdu. O gece sabaha
kadar yatakta dönüp durdu. Sabaha çktnda Aie'ye (r.ah)
para gelmiti. O gece para yanndayken yataa yatt. Ama gece yars
kalkt, geç vakitte paray elinden çkartt. Hz. Aie (r.ah) diyor ki: "Ancak
bundan sonra uyudu ve hrltsn duymaya baladm. Allah Rasûlü (s.a.v)
Allah Rasûlü (s.a.v) yeni bir yüzük takmt. Minberde iken ona dikkat-
le bakt, sonra da çkarp att ve öyle buyurdu: "Bir size bakyorum, bir
Aynt konuda benzer hadisler için bkz: Müslim, Libas, 88-90; Tirmizi, Zühd, 97; Sfatu'l-
Kyame, 32; Nesai, Zinet, 109; bnu H.bban, Sahih, No: 672; Ahmed, Müsned, VI, 53; bnu
Mübarek, K.Zühd, No: 382. (skenderiyye, 1998)
1041
Ayn konudaki hadis için bkz: bnu Sad, Tabakat, I, 465; Ebu'-eyh sfahan, Ahlaku'n-
Nebiyyi, No: 478. (Riyad, 1998)
1042
Ahmed, Müsned, VI, 49; Humeydi, Müsned, No: 283; bnu Hbban, Sahih. No. 715.
1043
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 383.
1044
Ahmed, Müsned, I, 322; Nesai, Zinet, 81.
1045
Âl-i mran, 3/31
ZÜHD MAKAMI vt Z AH DLERN HALLER 481
Ebu Muhammed Sehl (rah) öyle derdi: "Allah sevgisinin alameti Al-
1046
Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 5478; bnu Asakir, Tarih, cilt: 61 , shf: 239.
1047 Ebu Davud, Sünnet, 5; Tirmizi, lim, 16, bnu Mace, Mukaddime, 6, Ahmed, Müsned, IV, 126,
127.
o» Tirmizi, Ljbas, 38; Hakim, Müstedrek, IV, 312; Beyhaki, uabu'l-man, No: 6131.
1049 Zebidi, thafu's-Sâde, III, 204. (Buradaki kayda göre hadisi, Abdullah b. Hufeyf, "erefü'l-
Fukara" isimli eserinde zayf bir senetle Hz. Âie'den rivayet etmitir.)
1050
Bkz: Ahmed, Müsned, I, 196; Bezzar, Müsned, No: 3683; Heysemi, Mezmau'z-Zevaid, X,
325.
482 KÛTU'L-KULÛB
öyle demitir: "Bir topluluk da vardr ki, zühd iddiasnda bulunurlar, fakat
1051
Buhari, Rikak, 17; Müslim, Zekat, 126, Tirmizi, Zühd, 38; Beyhaki, Sünen-i Kübra, II, 150; b-
nu Hbban, Sahih, No: 6343.
1052 Günlük rzkna sabredenlerin cennete gireceini ifade eden bir hadis için bkz: Tabarani, es-
lerini terbiye etmek gibi bir dertleri yoktur. Zaten sahip olduklar sfatlar
üzerlerinde açkça görülmekte ve kendilerine hakim olmaktadr. Onlar,
ki: Allah Rasûlü'nden (s.a.v) sonra ortaya çkan ilk bidat, unu elemek için
Uzun emel sebebiyle ilk ortaya Çkan eyler birisi de, terzilik ve
Ömer (r.a) am yolunda kireç ve toprakla ina edilmi bir köke bak-
t ve tekbir getirerek öyle dedi: "Bu ümmetin içinde, Hâman'n Firavun
için yapt binalar gibi bina yapan biri çkacan hiç düünmemitim." O,
bu sözüyle Firavun'un Kur'an- Hakim'de geçen u sözünü kastetmitir:
"Ey Hâmanl Benim için çamur üzerine ate yak (ve tula imal et),
Selef arasnda hayat boyunca evini birkaç kez yeniden yapanlar var-
d. Çünkü evlerinin salam bir temeli yoktu, kendisi uzun emelli olmad
için uzun, süre kalacak dayankl bir bina yapmazd. Hatta kimileri, hacca
veya cihat için sefere çktklarnda, evlerini boaltarak baka bir müs-
lümana karlksz verir, seferden dönülerinde geri alrlard. Çünkü on-
larn evleri kuru ot, bir tür yeil yaprak veya deridendi. Günümüzde de
Yemen civarndaki Arap'larn evleri böyledir.
Allah Rasûlü (s.a.v) amcas Abbas'a (r.a) yükselttii bir teras yk-
masn emretmiti.
Allah Rasûlü (s.a.v), bir defasnda yüksek kubbesi olan bir ev gördü,
yanndakilere: "Bu ev kimin?" diye sordu. Onlar da sahibinin ismini söy-
lediler. Bu kii Allah Rasûlü'nün (s.a.v) meclisine gelince Efendimiz, ken-
disinden yüz çevirerek ona iltifat etmedi. Adam orada bulunanlara Allah
Rasûlü'nün (s.a.v) yüzünün deime sebebini sordu. Onlar da yaanan
olay anlattlar. Bunun üzerine adam giderek o kubbeyi ykt. Bilahere Al-
dakilere durum sordu, bahsi geçen ahsn onu yktn söylediler. Bunun
üzerine Allah Rasûlü (s.a.v) o ahs için hayr duada bulundu. 1057
Selefin binalarnda tavan, insan boyundan biraz yüksek tutulurdu.
Hasan el-Basri (rah) demitir ki: "Allah Rasûlü'nün (s.a.v) ashabnn ev-
lerine girdiimde elimle tavana deerdim."
Amr b. Dinar ise öyle demitir: "Kul, binay alt arnn üstüne yük-
seltmeye balaynca bir melek ona öyle seslenir: "Nereye doru gidiyor-
"Kendine yetenden daha yüksek (ve fazla) bina ina eden kii,
Kyamet günü onu tamak zorunda braklr.* 05*
Ömer (r.a) yüksek bir evin önünden geçerken öyle demitir:
"Dirhemler bu insanlarn balarnn üstünden baka bir yerde bulun-
maya raz olmad için, onunla böyle yüksek ev yapmlar."
böylece onlarn mal kaçrdn anlarm. Ardndan valinin mal varln tak-
sim ederek devlet hazinesine koydu.
Bir haberde ise u ifade yer almtr: "Yaplan her harcama için kula
sevap yazlr. Su ve topraa harcananlar hariç.* 059
Seleften öyle bir söz rivayet edilmitir: "Allahu Teala bir kulun malna
kar hiddetlendii zaman ona su ve topra musallat eder.
Yahya b. Yeman (rah) öyle anlatt: Süfyan- Sevri (rah) ile yürüyor-
duk. kap gördüm, ona dikkatle baktm.
Yolumuzun üzerinde görkemli bir
Sevri: "Ona bakma!" dedi. Ben: "Ey Ebu Abdullah, bakmay mekruh mu
1057
Ebu Davud, Edeb, 156. Benzer bir hadis için bkz: bnu Mace, Zühd, 13.
1058 Tabarani, el-Kebir, No: 10287; Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 246; Elbani, Daife, No: 178.
1059
Bkz: Buhar, Merda, 19; Tirmizi, Sfatu'l-Kyame, 40; bnu Mace, Zühd, 13; Ahmed, Müsned,
V, 1 10; Tabarani, el-Kebir, No: 3632. (Hadis mevkuf ve müsned olarak gelmitir.)
486 KÛTU'L-KULÛB
Allahu Teala bir ayet-i kerimede öyle buyurmutur: "O ahiret yur-
dunu, dünyada azgnlk ve fesat istemeyenlere veririz.* 060 : Yani ahireti,
lii devam ettirir. Bunlar da zahid için dünyadaki mahrumiyetine, mal birik-
manevi bir rzk olur. te zühd bu rzkn vesilesi ve sebebi olmu olur.
1060
Kasas 28/83.
1061
Bkz: Ebu Davud, Edeb, 156. Hadisin sonu: "gerekli olann dnda" eklindedir.
1062
Bu kiinin Halid b. Velid olduu rivayet edilmitir. Bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 3842; Heysemi,
Mecmau'z-Zevaid, X, 169.
1063
Ayn konuda bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 3842; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 169; Suyuti,
te bir bakkal daha açld. Acaba bu, benim rzkm eksiltir mi? diye sordu;
alim: "Hayr, ama satn azaltabilir," dedi.
Belki ahiret ilerinde gayretsiz ve bo megul olan birisi, et-
ilerle
Hz. Ali (r.a) gerçekten doruyu söyledi. Çünkü Hariciler, üstteki söz-
leriyle imamlarn hüküm ve hakemliklerini ortadan kaldrarak âdil imama
itaati terk etmek istemilerdir. 'Ben yalnzca kendi rzkm yiyor ve e-
yadan da kendi ksmetimi alyorum' diyen kimse de, asl itibaryla
Kerim olan Yüce Allah tarafndan dümanlar için kötü kaza ve bedbahtlk
kar bir perde olur ve o, bu ilmiyle derece derece azaba yaklar. Çünkü
bu ilim, dünya ilimlerinden olup dünyann yok olmasyla silinip gidecek ve
le inceleyen, dünya malna rabeti terk ettiini ameli ile gösteren ve ger-
dümü dünya ehli bir insan sfatyla hidayetten mahrum saptm kim-
tuzak kurduk.™*
Ariflerden birisi demitir ki: "Kim nefsinin içine dütüü afetlerini giz-
Dünya ile ahiret iki kuma gibidir; birisinin raz olmas, dierini öfkelen-
dirmeye baldr.
1064
A'raf 7/182.
1065
Nemi 27/50/
490 KÛTU'L-KULÛB
üçte ikisi dünya ile megul olur. Eer gönlünüzün üçte ikisi ahiret düün-
cesiyle dolu olursa, o zaman da kalan üçte biri dünya ile megul olur.
Bu, güzel bir benzetmedir. Ancak kalbin bu hâlini anlamada bir zorluk
ve incelik vardr.
Seleften bir zat öyle demitir: "Dünya nimetlerinden bol bol yararlan-
de, ya daha fazla ele yayacak) bir koku ile ykayan kimseye benzer"
(Dünyaya dalan kimse ondan gönlünü temizlemi olamaz).
Baka bir zat ise öyle demitir: "Dünyay talep ettii hâlde zühd
sahibi olmak isteyen kimse, hasr otuyla ate söndürene benzer." (Kuru ot
Bu olayn deiik bir naklinde ise: "Biz vaaz, ancak zühd ehlinden
dinlemek isteriz," dedii bildirilmitir.
tir: "Her ümmetin tapt bir buzas vardr. Bu ümmetin buzas ise altn
ve gümütür.™ 5 Buzann asl, altn ve süstür.
1068
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 5057; Zebidi, thaf, XI, 568.
ZÜHD MAKAMI VI ZAHDLERN HALLER 491
u ayette buna iaret vardr: "Bir süs veya eya yapmak çin atete
erittikleri eylerden de bunun gibi bir posa çkar.* 067
"Muhakkak doan her yeni günde dört melek bûtûn aleme seslenir.
Onlann ikisi batda, ikisi de doudadr. Doudaki iki melekten biri öyle
Ey hayr peinde olan kimse, gel, hayra ko. Ey kötülüün pein-
seslenir:
Dier melek de öyle nida eder: "Allahm, maln intak edene ver-
diinin yerine daha hayrl mal ver; maln elinde tutan cimrinin maln telef
opm Batda olan meleklerden biri öyle seslenir: "nsanlar ölüm için do-
dular; harap olmas için bina yaptlar. Dieri de öyle seslenir: Ey nsan-
lar! Hesabnzn uzamasn istiyorsanz dünya nimetlerinden bolca yiyin,
Alimlerden bir zat öyle demitir: "Allahu Teala, kendisine itaat eden-
kenara atlm haldedir; ancak marifetle birlikte sahip olunan fakirlik böyle
1067
Ra'd 13/17
1068 Nesai, Siyam, 5; bnu Mace, Siyam, 2; Ahmed, Müsned, IV, 312.
1069 Buhari, Zekat, 27; Müslim, Zekat, 57; Ahmed, Müsned, II, 306.
1070
Benzer rivayetler için bkz: Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 255.
.
KÛTU'L-KULÛB
lah Rasûlü'nün (s.a.v) u hadisini delil getirirler: "Bu hâl, Allah'n lütfudur;
onu dilediine verir. *™
Halbuki akl sahiplerine göre, hadisin manas iyice düünülürse, bura-
da kasdedilenin bizatihi fakirler olduu görülecektir. Çünkü hadisin ban-
da, fakirlere hitaben öyle buyrulmaktadr:
"Eer bu zikirleri yaparsanz,
dii gibi, sonrakilerden hiç biri de size ulaamaz.'
Fakirler, Allah Rasûlü'ne (s.a.v) bir elçi gönderdiler. Elçi huzura çkn-
ca:
dedi. Elçi:
udur: Cennette öyle odalar vardr ki, cennet halk onlara dünya halknn
gökteki yldzlara bakt gibi uzaktan bakarlar. Bu odalara, ancak fakir
peygamber, fakir ehid ve fakir müminler girebilirler. kinci fazilet udur:
Onlar, cennete zenginlerden yarm gün önce girerler. Bu da be yüz yl-
dr. Üçüncüsü udur: Zengin 'Sübhanallah vel hamdü lillah, vela ilahe illal-
Yukardaki hadis-i erif ayn meajdeki daha ksa bir hadisi smail b.
ile
Cahil ise, onun bu cehaletteki konumu, kendisi için ilim hakknda hevasy-
la konumasndan daha zararldr.
Konuyla ilgili baka bir hadis-i erifte Allah Rasûlü'nün (s.a.v) öyle
buyurduu rivayet edilmektedir: "Bu ümmetin en hayrllar fakirleri, cen-
nete en çabuk yerleecek olanlan ise zayflardr™
Yine O Bilal'e (r.a) öyle buyurmutur: "Allahu Teala'ya fakir olarak
kavu, O'na zengin olarak kavuma. Bunun üzerine Bilal (r.a: '"Bu nasl
olur?" diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v): "Senden bir ey istendiinde ver;
sana bir ey verildiinde ise onu kenarda saklama" buyurdu."1075 Görül-
düü gibi Allah Rasûlü (s.a.v) sahabenin en güzide ahsiyetlerinden biri
"Allahu Teala için rza ve yakin ile amel et Eer olmazsa, holan-
madn bir eye kar sabretmendö de çok büyük hayr vardr.* 076
Görül-
düü üzere Allah Rasûlü (s.a.v) faziletinden dolay sabr yakin mer-
Sual-cevap eklinde olmadan, ayn konuda gelen bir hadis için bkz: Deylemi, Firdevsü'l-Ah-
bar, No: 2716; Suyuti, es-Sar, No: 4043; Elbani, Daife, No: 3568
1074 Zebidi, thafu's-Sade, XI, 538. Fakirlerin faziletini ve ilk olarak cennete gireceklerini bildiren
Allah Rasûlü (s.a.v), Bilal (r.a) hakknda ancak kendi için raz olduu
halden raz olmutur. Böylelikle fakirlik, yakin sahibinin belirgin hali olmu-
tur. Zira ahireti aça çkarp gösteren odur. Zenginlikte ükür ise,
müminin halidir. Çünkü o, dünyay da bulmaktadr. Buna göre de, fakir
zahidin zengin ükür sahibine üstünlüü, ahireti müahede eden yakin
sahibinin cehd sahibi yakin ehline üstünlüü mesabesinde olmaktadr.
Ata'nn Ebu Said el-Hudri'den (r.a) rivayet ettii bir hadis-i erifte Al-
lah Rasûlü (s.a.v) öyle buyurmutur:
"Alanm beni fakir olarak vefat ettir. Beni zengin olarak vefat ettir-
me.* 077
Mehur bir hadiste de Allah Rasûlü'nün (s.a.v) kendisi için dua eder-
ken Allahu Teala'dan kendisini fakir olarak yaatmasn, fakir olarak
cann almasn ve fakirler zümresinde haretmesini niyaz ettii rivayet
1077
Tirmizi, Zühd, 37; bnu Mace, Zühd, 7; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1453; 10506.
1078
bnu Mace, Zühd, 7; Hakim, Müstedrek, IV, 332; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10506.
1079
Tirmizi, Zühd, 38; bnu Hbban, Sahih, No: 676; bnu Mace, Zühd, 6; Ahmed, Müsned, II, 296,
451; Ebu Nuaym, Hilye, VII, 91.
496 KÛTU'L-KULÛB
Bir yerde de öyle denilmitir: "sa (a.s) için isimlerin en sevimli olan,
kendisinin 'Ey yoksul!' diye çarlmasyd."
Baka bir yerde de, onun öyle buyurduu rivayet edilmitir: "Kul,
zengin olmak için günah iler. Fakir olmak için günah ilemez."
Hikmet ehlinden bir zat ise, bu anlamda u manzumeyi söylemitir:
Ey zenginliine güvenerek umarak fakirlii knayan kii
Zenginliin ayb daha büyüktür eer anlasan,
Zenginlie kavumak için ilerken günah
Fakir olmak için ilemezsin hiçbir günah.
Ata', Ebu Said el Hudri'nin (r.a) öyle dediini nakletmitir: "Ey insan-
lar, darlk ve yokluk sizi helal dnda rzk aramaya sevketmesin. Çünkü
ben Allah Rasûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduunu duydum: "Allahm, beni
fakir olarak vefat ettir. Beni zengini olarak vefat ettirme ve beni fakirler
arasnda haret.™ 0
Lokman (a.s) oluna öütte bulunurken öyle demitir: "Ey oul, dinin
düzgünlüüne en çok yardm eden ahlak esaslarndan biri de dünyaya
kar zühddür. Çünkü dünyada zühd sahibi olan, Allahu Teala'nn katn-
dakine rabet eder. Allah'n katndakine rabet eden kimse ise, yalnz
O'nun için amelde bulunur. Allahu Teala ise ancak kendisi için amelde
bulunana ecir verir."
onlara "Söyleyin bana, dünya sevginiz nasl?" diye sordu; onlar da: "Biz
dünyay severiz," dediler. O da: 'Dünya sevgisi, dini ifsad eder. Benim için
1080
Beyhaki, uabu'l-man, No: 1453; 10506.
ZUMU MAKAMI vt ZAnmucmn HHitn
"isa (a.s) bir ta ald ve: "Sizin için hangisi sevimli; bu ta m, yoksa
altn ve gümü mü?" diye sordu; onlar: "Altn bizim için daha sevimlidir,"
Denir ki: "Her kim gerçek zühde ular; gözünde altn ile ta ayn
deerde olursa, suda yürür." Bu söz avam arasnda o kadar yaygnla-
mtr ki, air bunu öyle dile getirmitir:
"Ey uyuyan, kalk ve Allahu Teala'y zikret." Adam kalkt ve: "Benden ne is-
"Hz. Musa (a.s) topran üstünde uyuyan bir adama rastlamt. Kafasnn
altnda bir kerpiç vard, yüzü ve sakallar topraa gömülmütü. Kendisi bir
abaya sarlmt. Musa (a:s): "Ey Rabbim, bu kulun dünyada her eyini
zayi etmi," dedi. Bunun üzerine Allahu Teala kendisine vahyederek öy-
le buyurdu: "Ey Musa, bilmez misin ki ben, kuluma zatmla nazar edip
bütün sevgimle yöneldiimde, onu dünyadan tamamyla uzaklatrrm?"
krklarn arasnda ara." O: "Ey Rabbim, onlar kimlerdir?" diye sordu. Al-
daha alttadr.
bir dier yanlg da udur: Eer zenginlik, Hak Teala'nn sfat olduu için
Ama bütün kble ehli, bu sfatlara sahip olan insanlarn knanmas yönün-
de ittifak etmilerdir.
'o81
Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 552; Müslim, Birr, 136; Ahmed, Müsned, II, 376, 427; Hakim,
Derim ki, her kim zenginlik hâlini yoksulluk hâlinden üstün tutarsa, o
yoksulluun acsn ve lezzetini tatmam demektir. O, fakirliin zorluuna
aldanarak lezzetini kaybetmitir. Eer o, fakirliin sknt ve eleminin
acsn tatsayd, onu daha üstün tutard. Yine fakirliin zühd ve rzadan
kaynaklanan lezzetini tatm oysayd, ona hiçbir eyi üstün tutmazd.
öyle demitir: "Zengin, üç özellikten biri sebebiy-
Rivayete göre blis
le benden kurtulamaz. Ben ona mal sevgisi alarm; o, haksz yere mal
kazanr veya onu haksz yolda harcar ya da onu hakk olandan meneder."
1082
A'raf 7/16.
1083
Bakara 2/267.
10M Âl-i mran 3/173-175.
.
huzur bulur. Eer kendisine bir fitne sabet edecek oluna derhal dinden
dönüverir. Bu kimse dünyasn da ahlretlnl de kaybetmitir.*™
Eer zahidlerin faziletini göstermek için, onlarn insanlarn yana-
mad orta yolu tutmalarndan, Allahu Teala'ya tevekkül etmelerinden ve
ehl-idünyann korktuu konularda Allah'tan raz olmalarndan baka bir
sfatlar olmasayd bile, bunlar zahidlerin faziletini ispat etmeye yeterdi.
keser ;
f
düdür. Bu zühd ile onlarn imanlar kemale erer. Dünyann ihtiyaç dn-
daki helal nimetlerinden gönlü çekmek, zahidlerin zühdüdür. Bu zühd ile
1085
Hac 22/1 1
1066
ibnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt: 54; shf: 466; Hakim Tirmizi, Nevadiru'l-Usul, II, 77 (116.
Usul) Beyrut, 1992)
502 KÛTU'L-KULÛB
Onun konuyla ilgili bir dier sözü de öyledir: "Hiç kimse kyamette,
vera sahibi bir alimden ve zühd ehli kimseden daha faziletli olamaz." Yine
o, öyle demitir:
"Zühd ancak korku ile elde edilir. Çünkü Allahu Teala'dan korkan kii
dünyay terkeder." Sehl, zühdü korku makamlarndan biri yapm, zahid-
leri korku ehlinden daha üste çkarmtr.
Mesruk, bnu Mesud'un (r.a) u sözünü nakletmitir: "Kalbinden dün-
ya sevgisini çkaran zahid bir kimsenin kld iki rekat namaz, Allahu
Ariflerden bir toplulua göre zühd için bir snr ve nihayet yoktur. Çün-
kü gerçek zühd ancak, dünyaya açlan kaplar ve hevann gizli yönlerini
"Zühdün son snr, içinde nefse ait bir zevk ve rahatln bulunduu her
eyden gönlü ve eli çekmektir."
miyor muydun?" diye sordu; Hz. sa: "Evet," dedi. Bunun üzerine blis:
"Peki ya bu bann altna koyduun ey ne oluyor?" deyince sa (a.s) ta
frlatp att ve öyle dedi: "Bu da terk ettiim dier dünya gibi al senin ol-
sun!"
"Bir defasnda Yahya (a.s) kaba bir yün elbise giymiti; elbise derisini
yaralad. Bunun üzerine annesi, onu çkararak yünden bir cübbe giy-
sileri yoktu. Yatarken altlarna hiçbir örtü sermezlerdi. Onlardan biri uyu-
maya niyetlendii zaman, topraa uzanr ve giysisini üstüne örterdi."
bulmada yanlmlardr.
slam'dn sonra ikinci nimet olarak Sünnet gelir. Çünkü onun dnda
birçok bidatlar vardr. nsanlarn çou sünnetin hakikatini anlamada yanl-
mlardr.
Üçüncü nimet ise, Allahu Teala'y bilmektir. Çünkü bu marifetten
cuttur.
Sehl (rah), zühd sahibi olmay, sünnetin birart sayar ve onu: "Deki:
Eer Allah' seviyorsanz, bana uyun,* 067 ayetine uymann bir gerei gör-
erek öyle derdi: "Allah Rasûlü'ne (s.a.v) uymak sünnettir. O zühd sahibiy-
di; ona gerçekten uyan zühd sahibi olur."
Âl-i mran3/31.
504 KÛTU'L-KULÛB
Allahu Teala'dan haya ettiinden zühd hâlini ele geçirmitir. Kimileri Al-
lar. Bunlar, zühd ehlinin en üstünde yer alanlardr. Bazlar da hesap günü
ilahi huzurda beklemenin uzamasndan ve hesabn iddetinden korkarak
zühde yönelirler ki bunlar, zühd ehlinin en alt derecesinde yer alrlar.
Denilir ki: Kyamet günü iki dirhemi olann hesab, bir dirhemi olann
dünyalk bir eyler verilen kimsenin ona mukabil ahirette derecesi noksan-
lar. Kendisine dünyalk bir eyler verilen herkese muhakkak öyle denir:
"Onu üç eit parçaya böl: Üçte biri tasa, üçte biri megale ve üçte biri
terk etmilerdir.
ZÜHD MAKAMI vt ZAHDLERN HALLER 505
sevmektir.
ta bazlar onu, Sevri'den (rah) üstün tutard. Kendisi fazla mehur deil-
di. O, halk içinde tannmamay ve gizli kalmay tercih ederdi. Bu yüzden
onu sadece alimler tanrd. O, Allahu Teala'nn rzasn en güzel ekilde
gözetmesi ve sürekli uyank davranmas sebebiyle, bulunduu anda
yapabilecei en faziletli ameli yapard. Bir defasnda bnu Mübarek,
Massa beldesinde kendisini görmek istedi. Nerede olduunu sordu;
tanyanlar, onun ancak ehrin en faziletli yerinde olacan söylediler. b-
nu Mübarek: "O halde camidedir!" Dedi. Camiye varnca, kendisine onu
caminin en faziletli yerinde oturduunu söylediler; bnu Mübarek de onu
fakirlerinbulunduu yerde arad. Yanna vardnda bir de bakt ki ban
elbisesinin içine saklam, fakirlerin arasnda oturuyor. Çünkü ona göre o
beldenin en hayrl yeri cami idi. Camimin en faziletli yeri fakirlerin bulun-
duu yerdi. Fakirlerin içinde en faziletli amel de kendini gizlemekti. Bunun
için kendisini saklayarak en faziletli ameli yapmak istiyordu.
ginlii ile övünüp fakirlie dümekten korktuu gibi; Allahu Teala'nn ken-
disine nasip ettii fakirliin elinden alnmasndan ve zühtten uzaklamak-
tan korkar.
Sonra zühd sahibi, zühdün tadn almaldr. Öyle ki Allahu Teala onun
kalbinde az maln çok maldan; halk tarafndan hor görülmenin izzetten
daha sevimli olduunu; yalnzln kalabalklara tercih edildiini, halk için-
edilmitir: "Dört ey vardr ki onlar ancak büyük bir çaba ile ele geçer:
"
506 KÛTU'L-KULÛB
Bunlar; ibadetin evveli olan sükût (bir rivayette sabr), tevazu; Allahu
Teala'y çokça zikir ve az mal ile yetinmek.™*
Süfyan- Sevri (rah) öyle demitir: "Kii, belay bir çeit nimet, refah
da bir tür ceza kabul etmedikçe gerçek alim olamaz."
Selef-i salihinden bir zat öyle demitir: "Kul, fakirlik kendisine zengin-
likten daha sevimli, halk tarafndan hakir görülme de izzetten daha tercihe
ayan gelmedikçe gerçek fakih olamaz."
Maktu' (Tâbiun yoluyla gelen) bir haberde öyle rivayet edilmitr: "Bir
terk etmektir. Bu tür ilimler, daha çok dünyalk elde etmeye, mevki makam
edinmeye, ehl-i dünya yannda itibar kazanmaya yarayan; ahirette hiçbir
1088
Hakim, Müstedrek, IV, 31 1 ;
Tabarani, el-Kebir, I, 229; bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'd-Dünya,
No: 97; bnu Mübarek, K. Zühd, No: 629; Beyhaki, uabu'l-man, No: 8150.
1089
Bkz. Zebidi, thafu's-Sade, XII, 574. Buradaki kayda göre hadisi Deylemi rivayet etmitir.
(Beyrut, 1989)
ZÜHD MAKAMI vt ZAHDLERN HALLER 507
takm gafiller bunlar ilim diye örenmeye çalt; baz gevek insanlar on-
lar kendilerine bir megale edendiler; onlarla urarken Allahu Teala'dan
Bununla birlikte u sorular sorabiliriz: Bunlar bir ilim mi, yoksa kelam
mdr? Hakikat m yoksa tebih midir? Sdk ve hikmet mi, yoksa göz boya-
ma ve aldatma mdr? Önceden beri gelen bir sünnet mi, yoksa bidat ve
aklabanlk mdr? Bu sorulara verilen cevaplara göre, o ilim hakknda bir
neticeye varabiliriz.
Fudayl b. lyaz (rah) demitir ki: "Dalardan kaya tamak, bir cahilin
garanti altna alnd için, herhangi bir konuda istekli olmay terk etmektir.
Ebu Süleyman ed-Dâranî (rah) demitir ki: "Bir kimse, geçim peine
dütüünde, yahut evlenmeye kalktnda veya hadis yazma iine gir-
Yahya b. Muaz'a (rah): "u ilim talebelerine ne dersin? Onlar ilim yaz-
maya ve hikmetli sözleri toplamaya çok düüyorlar" diye sorurlunca, Haz-
ret u
cevab vermitir:
"Onlar bununla bir münazara annda insanlara kar delil getirmek ve
nefislerini savunmak istiyorlar. Böylece insanlarla megul oluyorlar. Eer
kendi nefisleriyle megul olsalard, halktan kesilip bütün vakitlerini ken-
dilerine ayrarak Allah'a yönelselerdi, kalpleriyle bizzat Allahu Teala'dan
ilim alrlard."
maldr."
ZÖHD MAKAM v ZAHDLERN HALLER 509
Yine bu zat demitir ki: "insan dünyay tabiat icab sever; çünkü in-
yaratt her eyi alnp kullanlsn diye yaratt. Fakat bir imtihan olarak kul-
larn ondan gönlünü çekmesini ve kalbini kesmesini istedi. Kullar dün-
1090
yadan gönüllerini çekince, dünyay onlara geri verdi."
Ebu Süleyman ed-Dâranî (rah) der ki: "Kadnlar konusunda sahip olu-
nacak zühd hâli, alt seviyedeki veya yetim bir kadm, güzel veya itibarl bir
Sehl b. Abdullah (rah) demii ki: "Kadnlar hakknda zühd sahibi ol-
mak ve onlardan gönlü çekmek dou olmaz. Çünkü kadnlar, zahidlerin
imam olan Allah Rasûlü'ne (s.a.v) sevdirilmilerdir."
okuma ve yazma ile uramamas güzel olur. Çünkü bu, kalbini top-
lamasn salar."
"Bir saat kalbini Allahu Teala'ya yöneltip Ona balanman, senin için,
1091
bütün dünyaya sahip olup Allah yolunda harcamaktan daha hayrldr."
Bir zat öyle demitir: "Dünya, kalbi megul eden ve onu kendisiyle
uratrp Allah'a yönelmekten alkoyan her eydir."
Alimlerden birisi demitir ki: "Dünya, rey ve akl ile amel etmektir.
Zühd ise, ilme tabi olmak ve sünnetten ayrlmamaktr."
Bu tarif, hadis ehli'nin izledii yoldur. Bu söz, zahiri manada olup zahir
ulemasnn sözlerine benzemektedir. Bu meyanda Süfyan- Sevri'den u
hadiseyi naklederler: mam Zühri'ye: "Zühd nedir?" diye sordular; u
cevab verdi:
1092
Tirmizi, Zühd, 29; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 286.
ZÜHO MAKAMI v« ZAHDLERIN HALLER
diine galip gelmemelidir. Yine kul, helalin içinde ükreden bir kul ol-
maldr. Öyle olmal ki, helal kendisini megul edip onu ükürden alkoy-
mamaldr.
nedir?" diye sordum; u cevab verdi: "Zühd; bo emelleri terk etmek, hak
yolunda bütün gücünü ortaya koymak ve rahatlktan uzak durmaktr."
Yusuf b. Esbat ise öyle derdi: "Her kim hak yolunda bana gelen
eziyetlere sabreder, kötü ehevî arzular terkeder ve ekmeini helalinden
yerse zühdün esasn elde etmi olur."
hevadr. Heva, nefsin paydr; ihlas ile Allahu Teala'ya ait ksmdr. hlas-
l kullar, Allahu Teala'nn düman olan eytana kar açk delilleridir. On-
lar, kendileri dünyada, gönülleri ahirette olan kimselerdir.
Çünkü kul, fani dünyadan gönlünü çektii halde, bâki olan ahiret nimet-
fâni olan dünyadan zaten gönlünü çekmi olur. Çünkü dünya, ahiret için
istenir.
konuda zühd hâli verilir, dier alanda verilmez. Mesela, kul dünya maln-
dan gönlünü çeker, fakat nefsin kötü arzularndan gönlünü çekemez. Yine
ev-ocak yapmaktan gönlünü çeker, fakat giyim kuam ve yemek konusun-
da zühd hâlini elde edemez. Dünya malndan gözünü gönlünü çeker,
fakat her hangi bir günahtan veya nevasnn kendisine galip gelmesinden
dolay makam ve mansptan gönlünü çekemez. Her ne ekilde olursa ol-
ZÜHDÜN KISIMLARI
Selam b. Ebî Mutî (rah) öyle demitir: "Zöhd üç çeittir. Birincisi,
lastan ibarettir.
"Büyük zatlarn alameti nedir? Onlar ne ile hak yolunda imam oldular?
Diye sorulunca: "Sdk ile," dedi. "Sdk nedir? diye soruldu: "hlastr," dedi.
"Peki ihlas nedir? diye sordular: "Zühttür," dedi. "Ey Eba Abdullah, zühd
nedir?" diye sorulunca bir süre düündü; sonra u cevab verdi: "Onu Bir
b. El- Hars gibi zahidlere sorun."
Alimlerden bir cemaate göre, dünyaya kar zühd sahibi olmak, helal
makamdr."
Yusuf b. Esbat ve Vekî' (ra) öyle demitir: "Bu zamanda bir kul zühd
sahibi olsa, öyle ki Ebu'd-Derdâ ve Ebû Zer (r.a) gibi zühd ehli olsa, onu
zahid diye nitelendirenleyiz. Çünkü günümüzde zühd, ancak katksz
helaldedir. Bu gün içine haram karmam bir helal bilmiyoruz."
mamlar imam Hasan el-Basrî (rah) öyle demitir: "Dünyay reddet-
"Dünyaya srt çeviren, benim için daha makbuldür," dedi. Ben: "Ey Ebû
Said! u dier adam helalinden dünya mal kazanp hem yakn aile çev-
mavi, kambur ve çok çirkin, ihtiyar bir kadn suretinde gösterilir. Sonra on-
lara: Bunu tanyor musunuz? diye sorulur. nsanlar: "Bu kimseyi tanmak-
tan Allah'a snrz," derler. Bunun üzerine öyle nida edilir: "te bu, bir-
önlerine bir dünyalk geldiinde (helal haram demeden) hemen üzerine at-
larlard," buyurdu. 1095
1093
Tirmizi, Zühd, 29; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 286.
,094
bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'd-Dünya, No: 122.
1095
Ebu Nuaym, Hilye, I, 233.
516 kOtitl-kuiûb
Zühdün tarifini yapan bir alim de öyle demitir: "Zahid dünyalk hiç-
Yine ayn zat öyle demitir: "Zahidin günlük yiyecei o gün eline
geçendir. Giysisi avret yerlerini örten eydir. Evi, barnd yerdir. Hâli ise,
kenara brakan, sknt veya rahat hallerinde Allah'n takdirine rza gös-
terip teslim olan kimsedir."
Yine o demitir ki: "Gerçek zühd, ilahi kudretin kulda zuhuruyla ortaya
çkar. Aciz kimsenin zühdü gerçek deildir. Bu öyle olur: Allahu Teala
sevdii kulunu eyaya "Ol" emrini verme yetkisine sahip yapar; onu ilahi
lardan gönlünü çeker Yüce Allah' sevdii için bu tür ileri terk eder."
tamî elini sallayarak: "Ben de kymeti olan bir ey hakknda zühtten bah-
sediyor zannettim. Dünyann hiçbir kymeti yok ki, ondan gönül çekilsin,"
dedi.
mektedir."
Bu tür istekler bile onlara göre ehvet olmu oluyordu. Bunlar makam-
larn icap ettii eylerden deildir. Çünkü bunlar yapmann ardnda hevâi
duygular vardr. Ayrca bu ilerde kulun tedbir ve tercihi mevcuttur. Zühd
sahibi ariflere ve muhabbet ehline göre bunlar, bir imtihan vesilesi olan
hile ve tuzaklardr. Allahu Teala bu tür eylerle onlar imtihan ederek nasl
davran sergileyeceklerine bakar. Çünkü herkesin imtihan kendi durum
ve derecesine göredir. Ama herkes bulunduu makamda zühd hâlini elde
etmelidir.
"Zühdün, biri zâhir, biri bâtn olmak üzere iki manas vardr, Zâhirî zühd;
elindeki mal ve mülke kar sevgi duymamak ve elinden kaçrd eyin ar-
dna dümemektir. Batnî zühd ise, kalpte dünya arzularnn yok olmas ve
bunlar hatrna bile getirmemektir."
ksa tutarak amel eder ve ecelini unutmaz. Çünkü kalbi dünyevi sebepler-
518 KÛTU'L-KULÛB
Bu, müahededen sonra, kalpte eyann yokluu varl gibi olur. Çünkü,
kalp, her iki durumu da ayn derecede deerlendirmektedir. Bu hâl ile bir-
likte övülmekle yerilmek bir olur. Çünkü, kalpten nefsin hakimiyeti bitmi,
halka nazar etme duygusu gitmitir. Kul bu hâli ele geçirince, gönlünü var-
lklardan çektii için ihlas kalbine tam olarak yerleir; nefsin bo arzular
devre d kald için de kalpte zühd sabitleir.
Allah Rasûlü (s.a.v) bir adama: "Eit hâle geldin mi/dengeni buldun
mu? diye sordu. Adam: "Nasl eit hâle gelebilirim?" Dedi. Rasûlüllah
(s.a.v): "Övülmekle yerilmenin senin nazarnda eit olmasyla," buyur-
du. 1096
Marifet erbab, kalbin sahip olduu iman iki ksma ayrm, her ksm
için de farkl zühd tarifi yapmlardr. Onlara göre iman, kalbin zahirinde
kald zaman mümin hem dünyay, hem de ahireti sever ve her ikisi için
de çalr. man kalbin içine sirayet ettiinde ve orada etkisini gösterdiin-
de kul dünyaya buzeder; ona bakmaz ve onun için hiçbir amel etmez.
Ebû Süleyman ed-Dârânî (rah) öyle derdi ki: "Her kim kendi nefsiyle
megul olursa, insanlarla megul olmaktan kurtulur. Bu, amel edenlerin
makamdr. Her kim de Rabbi ile megul olursa, nefsiyle megul olmaktan
kurtulur. Bu da ariflerin makamdr."
Hermakamla ilgili Allah'n Rasûlü'nün (s.a.v) hadislerinde deliller
iki.
vardr. Amel ehlinin hâlini anlatan hadis udur: Allah'n Rasûlüne (s.a.v)
1096
Kamil imann alametlerini bildiren hadisler için bkz: Heysemi, ez-Zevaid, I, 53-60.
ZÛHD MAKAM vt ZAH DLERN HALLER 871
Allahu Teala, bütün sfatlaryla tekdir. Muvahhid kul, elde ettii bu lim
ve marifeti sayesinde insanlar arasnda tekden olur. Çünkü onun düün-
cesi bir eye yönelmi, kalbi tek bir noktada toplanmtr.
1097
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 314; Abdurrezzak, Musannef, XI, 129; Tabarani, el-Keblr, No:
"Ey Allah tan raz, Allah'n da kendisinden de raz olduu nalla (sahibi
kulum), dön RabUne...™*
Bu nefis, ruh ile birlik salam, iman ahlaklaryla ahlaklanm, yakini
imann müahedesiyle kalbe boyun eip hayrda kendisine uyum sa-
lam bir nefistir..
Vehb b. Münebbih öyle demitir: "Allahu Teala'nn Hz. Musa'ya (a.s)
vahyettii ayetler arasnda unu gördüm: "Her kim dünyay severse Allah
ona buzeder. Her kim de dünyaya buzederse Allah onu sever. Her kim
dünyaya deer verirse Allah onu alçaltr. Her kim de onu alçaltrsa Allah
ona deer verir."
Zâhir ulemas zühd hakknda öyle derler: "Dünyaya kar zühd, ilme
sarlmak, Kur'an'nn hükümlerini yerine getirmek, eyay helal yolla almak
ve onu hakkettii yere koymaktr. lme aykr olan bütün durumlar, hevânn
neticesidir." Bu yaklamyla zahir ulemas, zühdün farz ksmn ve zâhiri-
ni belirtmi fakat inceliklerini ve gizli yönlerini ortaya koymamlardr.
Süfyan b. Uyeyne ve Sevrî'den öyle dedikleri nakledilmitir:
(rah)
Onlara: "Bir kimse mala mülke sahip olduu halde zahid olabilir mi? diye
sordular. Cevaben öyle dediler: "Evet, bana bir bela geldiinde sab-
rederse, ulat bir nimete ükrederse zahid olmu olur," dediler.
Ebû Süleyman ed-Dârânî'ye (rah): "Davud-u Tâî bir zahid miydi? diye
sordum. Bana: "Evet. dedi. Ben: "Duyduuma göre ona babasndan yirmi
bin dinar kalm. O da bunu yirmi ylda harcam. Bu kadar zaman par-
alar yannda tutan birisi nasl zahid olabilir?" dedim. Bana u cevab ver-
"°2 Fecr 89/28
ZÛHO MAKAMI vt ZAHDLERN HALLER
Rasûlünün (s.a.v) öyle buyurduunu iittik: "Salih kii çin sallh mal ne
güzeldir*™ Salih mal, helal maldr. Salih kii ise, Allahu Teala'nn
Kur'an'da sfatlarn anlatt, ve övdüü gibi; Allah rzasn isteyerek
1104
Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 275; Hakim, Müstedrek, I, 33; Ahmed, Müsned, I, 387.
1105 Tirmizi, Sfatu'l-Kyame, 43; bnu Mace, Siyam, 55; Hakim, Müstedrek, I, 422; Ahmed, Müt-
ned, II, 289; bnu Hbban, Sahih, No: 315.
522 kCitu-l-kulûb
de gizlidir.