You are on page 1of 624

EBU TALIB EL-MEKKI

Kalplerin Az
[KÛTU'L-KULÛB]
-3-

SMIIID
EBÛ TÂLB EL-MEKKÎ

SEVGLYE GDEN YOLDA


KALPLERN AZII
[KÛTU'L-KULÛB]
ÜÇÜNCÜ CLD

Tercüme ve Tahric
Dr. Dilaver SELV
SIKIMIMDA
Tasavvuf Kitaplm: 10
ISBN: 975 8466-86-0 (Tk. no.)
975-8466-89-5

Eserin smi : Kûtu'l-Kulûb Fi Muameleti'l-Mahbub ve


Vasfu Tarik'l-Mürid lâ Makâmi't-Tevhid

Müellifi : Ebu Talib el-Mekkî

Tercüme : Dr. Dilaver SELV


Tashih : Hüseyin Okur

Kapak : Mehmet Akben


ç Düzen : M. Vehbi Ümit

Bask : Sistem Matbaaclk

Eylül 2004, stanbul

3. Bask

Bu eserin tüm yayn haklar


Semerkand Basm Yayn Datm
San. Tic. Ltd. ti'ne aittir.

GENEL DAITIM

Pozitif
Yayn Oafttm Paar!»™

Eyüp Sultan Mah. Osmangazi Cd. EsmaSk. No: 4


amandra - STANBUL
Tel: 0 216 311 13 35 Faks: 0 216 311 83 03
ÇNDEKLER

VII- TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 13

Tevekkülün Dindeki Yeri ve Fazileti 13


Hamd ile ükür Arasndaki Fark 19
Allah'tan Bakasndan Bir ey Beklemek 21
Tevekkülün Meyveleri 23
Tevekkülün ekil ve Dereceleri 24
Tevekkül Sahibinin Hâli 27
Tevekkülün Hakikati ve Manas 29
Tedbiri Terk Etmek Nasl Olur? 31
Hangi Rzkta Tevekkül Gerekir? 39
Seçkin Kullarn Sahip Olduklar Tevekkül Çeitleri 42
Tevekkülün Ksmlar 47
Tevekkülde Sebeplerin Yeri ve Deeri 49
Sebeplerle irk ve üpheye Düenler 68
Çalp Kazanma ve Tevekkül 72
Çoluk-Çocuk Sahibinin Tevekkülü 78
Tevekkülü Zedeleyen Durumlar 80
Çalp Kazanmak Farz mdr? 82
Tevekkül ve Mal Biriktirmek 86
Tevekkül Ehlinin Tedavi Hakkndaki Görüleri 91
Tedaviyi Terk Edenler 95
Tedaviyi Terk Etmeyi Daha Faziletli Görenler 101
Hastalk Hâlindeki Hayrlar 102
Tevekkül Edip Tedaviyi Terk Etmenin Manâs .".:.....108

Tedavi Olmakla Olmamann Misali 114


8
5

Tevekkül Ehline Göre Sebeplerin Yeri 115


Tevekkülün Zühde Benzemesi 117
Hastaln Gizlenmesi ve Açklanmas 1 1

Dünya çin Çalmay Terk Etmenin Fazileti 122


Ev Sahibi Olan Kimsenin Tevekkül ekli 131
Mal Çalnan Kimse Ne Yapar? 134
Giden Mala Sevinmek ve Onu Çalan çin Üzülmek 139
Çalnan Mal Geri Gelen Kimse Ne Yapar? 143
Tevekkül Edene Gerekenler 144
Tevekkül Edenlerin Fazileti 148
Tevekkülün Sebepleri 150
Tevekküle Zarar Vermeyen Durumlar 155

VIII- RIZA MAKAMI 161

Rza Makamnn Fazileti 161


Rza Makamnn Alametleri 168
Rzann Dier Alametleri 175
Rza Ehlinin Örnek Halleri 180
Rza Hâline Zarar Vermeyen Durumlar 184
Rza Ehline Düen 188
Rza Hâline Ters Düen Durumlar 198
Kötülüklere Rza Gösterilmez 202

IX- MUHABBET MAKAMI VE MUHABBET EHLNN SIFATLARI 207

Muhabbetin Fazileti ve Dindeki Yeri 209


Muhabbetin Alametleri 213
Sevgiliye Kavuma Arzusu 21
Sevdiini Nefsine Tercih Etmek 217
Allah'n Kulunu Sevmesi Ne Demektir? .„ 220
Sevgilinin Kelamn/Kur'an' Kerim'i Sevmek 223
Ahiret lerine Öncelik Vermek 225
Allah Yolunda Mal ve Can ile Mücahede 226
Allah'tan Bakas ile Huzur Bulmamak 227
Muhabbetin Farz ve Fazileti 228
Derdini Rabbine Açarak Rahatlamak 230
Sevgili ile Huzur An/Gece Namaz .231

Dünyadan Gönlü Çekmek 232


Sadece Sevdiine Hizmetle Megul Olmak 237
Gerçek Bir Hak A/Hz Râbia (rah) 340
Yüce Allah' Sevenlerin Korkusu 243
Geceyi Dosta Tahsis Etmek 253

evk Makam.. • •••• C -j*-r

Sema Yapmann/Musiki Dinlemenin Hükmü 257

Gayret Makam 263

Muhabbet Makamlar 266


Muhib-Mahbub 266
evk-Ünsiyet 267
Ünsiyet Makamnn Özellikleri 269
Cinsiyet ve Naz Ehlinin Hâli 275
Mahbub ile Muhibbin/Sevilen ile Sevenin Fark 278
Mahbub Makam ndakilere Has Bir Özellikler 281
Sevgiyi Gizlemek 282
Sevgiliden Gelen Sknty Gizlemek 284
Sevenlerin Özel Halleri ve Yetkileri 285
Muhabbetin Kalbe lemesi 289
Allah Dostlarna Verilen Srl Haller

Hak Dostlarna Verilen Yetki ve Tasarruflar 395


Kalplerin Perdelenme Sebepleri 303
Hakka Aklarn hlas 306
Gerçek Tavazu ve Tavazunun Ölçüsü 308
Tevazu Halinden Örnekler 310
Makamlarn Birbiri ile rtibat 314
Gerçek mann Meyveleri 316
Rza Makamndaki Sevenin Hâli 321
Huilet/Oostluk Makam ,323
Allah Dostlar Her Devirde Bulunur ...32/

Makamlarn Ba ve Sonu 332


Tövbe Eden Kimseye Verilen Haller 337
Marifetullah n/Allah' Tanmann Fazileti 339
Yüce Allah' Sevmenin Sebepleri 341
Nefse Dayal Sevgi 344
Sevmek Temenni Deil, Tatmaktr 345

33. Bölüm: SLAM'IN BE TEMEL ESASI ....349

I- Kellme-1 ehadet 349

Kelime-i ehadetin Hükmü ve Fazileti 349


Hz Resûlullah' (s.a.v) Tasdik Etmek Farzdr 353
Hz. Resûlullah'a (s.a.v) nanmann Faziletleri 354
Yakîn Ehlinin man ve Tevhid Anlay 358
Yüce Allah'n Kalplerdeki Tecellisi 362
lâhî Tecellinin Özellii 362
Yüce Allah Hayal ve Tefekkür Edilemez 363
lahî Sfatlar da Ezelîdir , 366
Yüce Allah' Tanmann Yolu 367
Yüce Allah'n Görmesi, itmesi ve Konumas 370
Tevhid Konusunda Bozuk Mezhepler 373
Tevhid Nasl Müahede Edilir? 375
Sahih Bir Tevhid nancnn Yolu 376

II- Namaz 381

stincann Farzlar 381


stincann Sünnetleri 382
Istibra 383
Abdestin Farzlar 385
Abdestin Sünnetleri 387
Abdestin Faziletleri 387
Boy Abdestinin Aln 392
Namazn Dndaki Farzlar 393
Namazn çindeki Farzlar 394
Namazn Sünnetleri 396
Namazda mama Uymann Hükmü 400
Namazn Kln ekli ve Edepleri 403
Namazn Faziletleri ve Huû Sahiplerinin Namaz 409
Secde Edenlerin Hâlleri 419
Huû Nedir? 423
Namaza Tevik ve Yakîn Ehlinin Namaz 424
Huû Sahiplerinin Örnek Halleri 427
nsana Gücünü Aan Yük Yüklenmi midir? 434
Namazda Akla Gelen eyler 438

III- Zekat 449

Zekatn Farzlar ve Hükmü 449


Zekatn Faziletleri ve Edepleri 450
hlas Sahiplerinin Örnek Hâli 456
Allah çin Sadaka Verilecek Mal 458
Sadakay Verene ve Alana Düen Vazife: Duâ 459
Hayrda Tercih Edilecek Fakirler 462
Nimetin Asl Sahibini Bilmek 464
Maln yisini Vermek 467
Aranacak Fakirler 469
Hayrda Hassas Noktalar 474
Salihlere Yaplan Hayrn Fazileti 475

IV-Oruç 479

Orucun Farzlar 479


Orucun Faziletleri ve Gerçek Oruç Tutanlarn Sfat 479
Orucun Faziletleri 481
V-Hac 485

Hac Nedir? .485

Haccn Fazilet ve Âdab 488


Haccn Faziletleri 489
Yol Edebi 490
Hacda Tavazu çinde Olmak 492
Allah'n Dümanlarna Yardmc Olmamak 497
Haccn Süsü: Ter ve Toz 499
Umre ile Hacc Birletirmek 499
hrama Giri 503
Kabul Edilen Haccn Alametleri 504
Tavafn Fazilet ve Edepleri 505
Mekke'nin Hürmet ve Edebi 506
Allah Rzas çin Hac Yapmann Faziletleri 508
Arafat'ta Vakfe Yapmann Fazileti 509
Beytü'l-Haram'n Faziletleri 513
Mekke'de kamet Etmenin Ho Görülmemesi 515
Kâbe'nin Göe Yükseltilmesi 517
Medine-i Münevvere'nin Fazileti 519

34 . Bölüm: MAN ve SLAM 521

Dünyada nanlmas Gereken eyler 521

Allah'n sim ve Sfatlar 524


Sahabenin Birbirine Üstünlüü 525
Halifelik ve mamet 529
Müminler Hakkndaki Hüküm 531

Yüce Allah'n Fiilleri 532


Keramet Haktr 532
Ahiret Aleminde Vuku Bulacak Olaylar...... 533
Frka- Nâciye/Kurtulan Grup 537
slam'n ve mann Esaslar 542
slam'n Be Temel Esas 543
1

35. Bölüm: MAN ve SLAM ARASINDAK RTBAT 574

man-Amel likisi 549


man ve slam'a Has Özellikler 558
man, slam'n Özüdür 561
man ve slam Ayrdr Diyenlerin Görüü 563
Batl nanç Mezhepleri 565
nallah Müminim Demenin Hükmü 570
Nifak/Münafklk 572
mann Artp Eksilmesi 578
Münafkln Alametleri 579
Nifak'n Çeitleri 581

36. Bölüm: EHL-I SÜNNET YOLUNUN FAZLET 587

Ehl-i Sünnet Yolunda Gidenlerin Özellikleri 587


üpheli lerde htiyatl Olmak 588
Faydasz leri Terk Etmek 590
Kimseye Eziyet Vermemek 591
Kötü Alkanlklar Terk Etmek 591
Güzel Kulluk çin Sabr 592
Gönlü Dünyadan Çekip Ahirete Yöneltmek 593
man ve Din 594
Müslüman Olmann art 595
Güzel Müslümanln Alametleri 596
Müslümann Müslümanlar Üzerideki Haklar 598
Bedenle lgili Sünnetler 602
Sakalla lgili lenen Günah ve Bidatlar 604
Sakalla lgili Bidatlar 605
Sakaln Müstehaplar 61

Yallara Benzemenin Fazileti 612


Sünnet ve Nafile Namazlarn Fszilsti .••...»...620
TEVEKKÜL MAKAMI
VE
TEVEKKÜL EHLNN HÂLLER

TEVEKKÜLÜN DNDEK YER VE FAZLET


Yakîn makamlarnn yedincisi tevekkül makamdr. Tevekkül, yakîn
makamlarnn en üstünü olup, mukarrebun makamna çkm velilere ait

hâllerin en faziletlisidir.

Bu konuda Allahu Teala öyle buyurmutur: "Muhakkak ki Allah, te-

vekkül edenleri sever* Bu ayette Yüce Allah, tevekkül edenleri dostu

yapm, onlara muhabbetini ihsan etmitir. Yüce Allah dier ayetinde öy-
le buyurmutur:

"Tevekkül edenler, Allah'a tevekkül etsinler."2

Yüce Allah bu ayette, tevekkül ehlini huzuruna yükseltmi, onlara dier


insanlardan ayr olarak verilen ziyade nimetlerin kendisinden geldiini be-

lirtmi ve öyle buyurmutur: "Kim Allah'a tevekkül ederse, O ona yeter*


Yani Allah tevekkül eden kimseyi, kendisinden bakasna muhtaç et-

mez. Kim Yüce Allah'a güvenirse, O, ona yeter. O, kuluna ifa veren ve
afiyet ihsan edendir; bu durumda Ona, güvenen mümin de O'nun üstlen-
dii bir ite bakasndan yardm istemez.

1
Âl-i mran3/159
2
Yusuf 12/67
3
Talak 65/3
14 KÛÎU'l K U I OÜ

Allahu Teala, bütün müminlere tevekkülü emretmi, tevekkül etmeyi

imanla birlikte zikretmitir. Bu onlarn ayn ey olduunu gösterir. Çünkü


her ie vekil olan Allah'a güvenmek, O'na imandan kaynaklanr. u hâlde
tevekkül, imann hakikatine ulamaktan meydana gelir ki, buna yakîn de-
nir. Her eye gücü yeten ve en güzel vekil olan zat müahede etmek ku-

la gerçek iman ve tevekkül hâlini kazandrr.

Allahu Teala, tevekkül eden kullarn sevdiini bildirdikten sonra, söz


ve fiil ile kendisine tevekkül edilmesini emretmitir. Bunu u ayetlerde gö-
rüyoruz:

"De ki: O Allah, Rahman'dr. Biz O'na iman ettik ve kendisine güven-
dikAevekkül ettik*

Yüce Allah tevekkülü emrettikten sonra, onu iman için art komu ve
öyle buyurmutur:

"Allah'a tevekkül edin/güvenip dayann; eer mümin iseniz böyle ya-


pn*
"Eer Allah'a iman etmiseniz, o hâlde O'na güvenip dayann. Eer
gerçekten müslümansanz böyle yapn. *

Bu ayetlerde bütün müslümanlara tevekkül art koulmutur. Her ger-


çek mümin, müslüman olduu gibi; dinin emirleriyle amel etmesi de gere-
kir. Ayn ekilde bütün sadk müslümanlar Allah'a güvenip dayanrlar. 7

Allahu Teala'ya tevekkül eden mümin, Cenab- Hakk'n Kur'an'da


kendilerini rahmet sfatyla anlatt, Yüce Zatnn kendilerine yeteceini

vaat ettii seçkin kullarndan olur. Kur'an- Hakim'de bu kullar öyle tan-
tlmtr:

"Rahman'n kullar yeryüzünde tevazu içinde yürürler. Cahiller kendi-

lerine satatklarnda 'selam size' deyip geçerler. *

4
Mülk 67/29
5
Maide5/23
6
Yunus 10/84
7
Bu ksm, tahkikli baskdan alnd. (Mütc: D. Selvi)
8
Furkan 25/63
TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEK K ÜL E HL N N H A 1 1 1, H I 15

Onlar, Allahu Teala'nn, bu dünyadaki bütün ilerine yettii ve ilerini

O'na havale ettiklerinden kendilerini kötülüklerden koruduu kimselerdir.

Bu durum u ayet-i kerimelerde ifade edilmektedir:


"Allah kuluna kâlî deil midir?*

"Ben iimi Allah'a havale ediyorum. Muhakkak ki Allah kullarm en iyi

görendir. Allah onlarn kurduu tuzaklarn kötülüklerinden onu korudu.* 0

Tevekkül edenler: "Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahman'n hu-


zuruna onun kulu olarak gelir. Allah onlarn hepsini kuatm ve saym-
tk ayetinde belirtilen kimseler gibi, sadece Allah tarafndan yaratlan ve
sonunda mecburen O'na dönecek kullar deildir. Onlar, Yüce Rahman'
yakînen tanyan ve gönül holuu ile O'na teslim olan seçkin kullardr.

Sahabe'den birisi öyle demitir: "Tevekkül, tevhid anlayn nizama


koyan ve iin özünü bünyesinde toplayan bir eydir." Bu söz, Tabiun'dan
da rivayet edilmitir.

Selef-i Salihînden birisi ise öyle demitir: Basral abidlerden birini ve-
fatndan sonra rüyamda gördüm: "Allahu Teala'nn sana kar muamelesi
nasl oldu?" diye sordum. "Beni balad ve Cennetine koydu." dedi.

"Hangi amellere daha fazla sevap verildiini gördün?" diye sordum: "Al-

lah'a tevekkül etmek ve emeli ksa tutmak. Sen de bu ikisine sarl." dedi.

Ebu'd-Derda (r.a) öyle demitir: "mann en üst noktas ihlas, tevek-

kül ve Rabbü'l-alemine tam teslimiyettir."

Ebu Muhammed Seni (rah) öyle demitir: "Makamlar arasnda tevek-


kül kadar üstün olan yoktur. Peygamberler, giderken tevekkülün hakika-
tini götürmülerdir, ondan geride bir miktar ey kalmtr. Onu da sddk ve
ehitler pay etmilerdir. Kim ondan azck alrsa sddk ve ehit olur.

Ebu Süleyman ed-Dârânî öyle demitir: "Tevekkül makam hariç bü-

tün makamlarda yeteri kadar nasibim var. Tevekkülde ise bir tadmlk hak-
km var."

9
Zümer 39/36
,0
Mümin 23/44-45
" Meryem 19/93-94
16 KÛTU'LKULÛB

Lokman (a.s), oluna öyle tavsiyelerde bulunmutur: "Allah'a tevek-

kül etmek, O'na imann esaslarndandr. Allah'a tevekkül etmek, kulu Rab-

bine sevdirir. leri Allah'a havale etmek, Allah'n kulunu doru yola ilet-

mesinden ileri gelir. Kul, Allah'n hidayeti (ve yardm) sayesinde O'nun r-

zasna uygun hareket eder. Kulun Allahu Teala'nn rzasna uygun hare-

ket etmesi kendisine ilahi ikram ve ihsanlar kazandrr."

Lokman (a.s) baka bir seferde öyle demitir: "Her kim Allah'a tevek-

kül eder, O'nun kazasna teslim olur, ii O'na havale eder, ilahi takdire ra-

z olursa, dinini ayakta tutmu, kendini hayra adam ve kulun iini güzel-

letirecek güzel ahlaklar elde etmi olur."

Ariflerden Muhammed Sehl öyle demitir: "Bütün ilimler kullu-


Ebu
un bir bölümüdür. Kulluun tamam verân n/takvann bir bölümüdür. Ve-
rânn tamam zühdün bir bölümüdür. Zühdün tamam da tevekkülün bir
bölümüdür."

Yine Sehl (rah) öyle demitir: "Tevekkülün herhangi bir snr ve son
noktas yoktur."

Sehl (rah): "Hanginizin ameli daha güzel olduunun bilinmesi için Al-

lah, yerleri ve gökleri yaratt* 2 ayetinin tefsirinde: "Yani hanginizin tevek-

külde daha samimi olduunun ortaya çkmas için." demitir.

Yine o demitir ki: "Takva ve yakîn, terazinin iki kefesi gibidir, tevek-

kül ise eksiklik ve fazlal bildiren ortadaki dil gibidir." Yani tevekkül, tak-

vann ve yakînin ölçüsüdür; kul tevekkülü ölçüsünde takva ve yakînden

nasibi vardr.

3
Sehl'e (rah), Allahu Teala'nn: "Allah'tan gücünüz yettiince korkun.*

ayetinin manas sorulduunda: "Bunun manas, Allahu Teala'ya fakirliini-

zi ortaya koyarak ve O'na muhtaç olduunuzu dile getirerek kulluk edin."

demitir.

12
Hud11/7
13
Teabün 64/16
T EVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAL LEH 17

"Allah'tan hakkyla korkun"" ayetinin manas sorulunca da; "O na tam

bir tevekkül ile kulluk edin demektir." demitir.

Ebu Yakub es-Sûsî öyle demitir: "Tevekkül sahiplerini tenkit etme-


yin. Çünkü onlar Allahu Teala'nn havas/seçkin kullar olup üstün özellik-

lerde yaratlmlardr. Onlar, yalnz Allah'a dayanan, sadece O'nunla yeti-

nen, dünya ve ahiret tasalarndan uzak kalan kimselerdir."

Baka bir sözünde öyle demitir: "Kim tevekkül ehlini tenkit ederse,

iman tenkit etmi olur. Çünkü tevekkül, imanla beraberdir. Her kim tevek-

kül ehlini severse Allahu Teala'y sevmi olur."

Tevekkül makamnn evveli, kulun kendisine vekil olan Hak Teala'y


tanmaktr. O çok aziz/sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Kudretiyle dile-

diine istediini verir; hikmeti gerei dilediine de vermez. Kul, ancak


O'nun verdii kudretle, hükmüne rza göstermekle ve hikmetine teslim ol-

makla yücelir. Allahu Teala zatn böyle tantm ve tevekkül ehlini bu hu-
susta öyle uyarmtr: "Herkim Allah'a tevekkül ederse bilsin ki Allah çok
azizdir/sonsuz kudret sahibidir. HaKTmdir/en güzel hüküm ve hikmet sahi-

bidir.* 5

O, yücelttiini insanyla yüceltmitir; bir ey vermedii kuluna hikme-


tiyle nazar etmitir. Zelil olan kul, her eyin sahibi Yüce Mevla'ya nazar et-
tiinde, Onun adaleti yerine getirdiini, bütün ileri tedbir ve takdir ettiini,

her eyin hazinesinin O'nun katnda olduunu, katndaki her eyin belli bir

ölçü ile indirildiini, O'nun bütün yaratklar elinde tutup sevk ve idare etti-

ini, göklerin hazinelerinin O'na ait olduunu^hüküm ve kaderlerin O'nun

elinde olduunu görür. Yine yeryüzündeki bütün hazinelerin, imkanlarn,

kalplerin ve görünen sebeplerin hep O'na ait olduunu müahede eder.

Göklerin hazineleri, kullarna taksim ettii rzklardr. Yerin hazineleri

ise, halkn eline verdii nimetlerdir. u ayetler bunu ifade etmektedir:

"Rzknz ve size vaat edilenler göktedir.* 6

14
ÂH mran 3/102
15
Enfal8/49
16
Zâriyat 51/22.
18 KÛTU L KUl. ÛB

'Yerde de yakînen inanan kimseler çin pek çok ayetler vardr.* 7

'Göklerin ve yerin hazineleri Allah'ndr. Ama münafklar anlayamaz-


lar.**

Bunlar gören kul, her eyin mülkünün Allah'n elinde olduunu yakî-

nen bilir. Yine O'nun bütün kulaklarn ve gözlerin sahibi olduunu, gece ile

gündüzü çevirdii gibi kalpleri de çevirdiini bilir. O'nun, yakîn sahipleri

için hüküm ve en güzel tedbir sahibi olduunu yakînen müahede eder.

Muhakkak ki O, hüküm verenlerin en iyisi ve rzk verenlerin en hayrls-


dr.

"Yakîn sahibi bir kavim için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim
vardr?* 9

"Sonra O Ar'a istivâ etti. O, yaratma iini tedbir eder. O'nun izni ol-

madan hiç kimse efaat edemez. ™

Bunu gören zelil kul, Aziz olan efendisine bakar. O'na bakarak güç

kazanr; O'nun verdii kuvvetle izzet ve kuvvet sahibi olur. O'nun yaknl-
ile zengin olur, kimseye muhtaç olmaz. O'nun huzurunda bulunmakla
ereflenir. Nitekim bir hadiste bu husus öyle belirtilmitir:

"Zenginlik olarak yakîn yeter. ™


Yakîn ve marifette bu dereceye ulaan kul, her eyde Allah' görüp

O'na güvenir ve mâsivay/Allah'tan gayri varlklar brakarak yalnz O'na


güvenir. En az bir eyde bile O'nunla kanaat eder. Bana gelen ilerde

O'na dayanarak sabreder. Her hâlinde O'na muhtaç olduunu bildii için

her zaman O'ndan raz olur. O'ndan bakasndan asla bir ey beklemez.
O'ndan bakasna ümit balamaz.

17
Zâriyat 51/20
,e
Münafikun 63/7
19
,Maide 5/50
20
Yunus 10/10
2 '
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10556; bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakin, No: 31; Heysemi, ez-Zevaid,
X, 308; Suyuti, es-Saîr, No: 6245; Elbani, Daife, No: 502.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 19

Kendisine verilen nimette O'nun elinden/kudretinden bakasn müa-


hede etmez. Kendisine gelmesi engellenen eylerde ise O'nun hikmetin-
den bakasna ahit olmaz. Darlk ve genilik hâllerinde O'nun kudretin-
den bakasn görmez. Bu kimsenin kulluk ve ibadeti güzel olur, tevhid an-
lay hâlis olur. Yaratan bilmesi sayesinde yaratlan bilir. Rzkn, mabu-
du ve rzkn sahibi Allah'tan ister. Çünkü bu kul, u ayetlerde bildirilen ger-

çeklere ahit olmutur:

"Allah'n dnda dua ettikleriniz de, sizler gibi kutlardr.™


"Allah'n dnda ibadet ettikleriniz, sizin için nzk verme gücüne sahip
deildirler. Öyleyse rzk Allah'tan bekleyin ve O'na kulluk edin.™

Bu uura sahip olan kul, Allahu Teala'dan bakasna hamdetmez;


kendisine vermedi diye kimseyi knamaz veya bir ey vereni övmez. Çün-
kü, o nimeti ilk takdir eden ve asl veren Allah'tr; kalbi uyank olan kul bu-

nu bilir.

Bu yakîn hâline ulaan kul, kendisine iyilik eden bir kimseye ancak
Yüce Mevla's iyilik edeni övdüü ve kendisine ona teekkürü emrettii
için teekkür eder. Bu yaptklarn, Allah'n ahlak ile ahiaklanmak ve Al-

lah'n Rasûlü'nün (s.a.v) sünnetine uymak için yapar. Eer kendisine ver-
meyen bir kulu knar ve ona kzarsa, bunu o kimsenin nefsinin keyfine

uyup Yüce Mevla'snn emrine muhalefet ettii için yapar. Çünkü Yüce Al-

lah, infak edenleri övmü ve mal elinde tutan cimrileri knamtr.

HAMD LE ÜKÜR ARASINDAK FARK


Hamd ile ükür arasnda fark vardr; öyle ki: Hamd, sadece Allahu
Teala'ya mahsus olan bir fiildir.

Hamd, nimetin Allahu Teala'dan geldiini itiraf etmek, onunla Allah r-


zas için güzel amellerde bulunmak ve o nimete Allah'tan bakasn ortak

komamaktr.

22
A'raf, 7/194
23 Ankebut, 29/17
20

Bu sebeple Allahu Teala öyle buyurmutur: "Hamd, alemlerin Rabbl-


ne mahsustur.™ Yani bütün hamdler ancak Allah'a ait ve O'na layktr.
Çünkü O, alemlerin Rabbidir.

Bir haberde öyle zikredilmitir: "Elhamdû lillah, Rahman'n ridâsdr.

(Hamd sadece O'na aittir).™

ükür, nimetin sahibine açkça övgüde bulunmak; bu nimetin bize

ulamasna vesile olanlara ise gizlice dua etmektir. ükür, hem Allah'a
hem de kullara kar yaplan müterek bir ameldir. ükre anne baba da
dahildir. ükür yani teekkür, insanlardan onu hak edenlere de yaplr.

Yusuf b. Esbat'n öyle dedii nakledilmitir: "Süfyan- Sevrî (rah) ba-


na: "Ancak ükrün deerini ve yerini bilen kimseye teekkür et!" dedi. Ben:

"Bu nasl olur?" diye sordum; u cevab verdi:


"Ben sana bir iyilik yaptmda, onu senden daha fazla gizler ve sen-
den daha fazla utanrsam, o zaman bana teekkür et, yoksa etme."

brahim b. Ethem (rah), arkadalarndan birinden Allah için iki dirhem

para istedi. Onun da yannda bir ey yoktu. Bunun üzerine mecliste bulu-

nan bir genç kesesini çkard. çinde iki yüz dirhem bulunan keseyi bra-
him'e verdi. brahim, keseyi kabul etmedi ve öyle dedi:

"Bize bir eyler veren herkesin verdiini kabul mü edeceiz? Biz an-

cak, bize verdii mala karlk Allah'n kendisine ondan daha büyük bir ni-

met verdiine inandmz (ihlasl) kimselerin verdiklerini kabul ederiz."

Hasan- Basri'den (rah) nakledilen uzun bir kssada u hâdise anlatl-


mtr: Adamn biri ona toplu bir para adamn tek-
vermek istedi; el-Basrî,

lifini reddetti. Adam gittikten sonra, o mecliste bulunan Hâim el-Evkas,

Hasan- Basrî'ye: "Ey Ebu Said! Bu yaptna hayret ettim. Adamn ikra-
mn geri çevirdin; o da hüzünlü bir ekilde ayrlp gitti. Oysa sen, Malik b.

Dinar'dan ve Muhammed b. Vâsi'den devaml alyorsun." dedi. Bunu du-

24
Fatiha, 1/1
25
Bkz: Acluni, Kefu'l-Hafa, No. 1 182; Aliyyü'l-Kâri, el-Esraru'l-Merfua, No. 179, Zebidi, ithaf, XI,

94. (Irakî, bu lafzlarla hadis olarak asln bulamadn belirtir. Ancak sahih hadislerde
"elhümdü lillah" eklinde zikir ve ükür yapmak övülmü, tevik edilmitir.)
TEVE KKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂ I Mil 21

yan Hasan (rah) ona u karl verdi: "Yazk sana! Malik ve bnu Vâsi,

bize bir ey verince, bize deil, Allahu Teala'ya bakaYlar/bunu srf O'nun
rzas için yaparlar. Bu durumda bize düen, onlarn verdiini almaktr. O
zavall adam ise, verdiinde bize bakp bizden bir karlk beklemektedir.

Onun verdiini ite bu sebeple geri çevirdik."

Sen bu anlay elde ettiinde, sana gelecek bir eye engel olan hiç

kimseyi ayplamaz ve hiç kimseye de kzmazsn. Çünkü o eyin sana gel-

mesini ilk engelleyen Allahu Teala'dr. O'nun engellemesinde de bir hik-

met mevcuttur. Verdii nimette nasl bir hikmet gizliyse, engellediinde de

hikmetler mevcuttur.

Fakat bizler bir insan Yüce Mevla kötüledii zaman kötüleyebiliriz. Al-

lah bir kimsenin kusurunu ortaya koyduu zaman biz de koyabiliriz. Allah

bir kimseye kzd zaman biz de kzabiliriz. Böyle olursa yaplan i Yüce
Mevla'nn muradna ve rzasna uygun olur.

Allahu Teala verme iinde kulun bir etki ve yetkisinin bulunduunu bil-

dirmekte ve bunun için hayr yolda harcama yapanlar övmektedir. Bu


onun sonsuz kereminden olmaktadr. Ayn ekilde cimrilik yapp mal elde

tutmada ve kötü ileri yapmada da kulun iradesinin bulunduunu bildir-

mekte, onun için mal elinde tutan ve isyana dalanlar kötülemektedir. Bu,
ilahi kudretin ortaya koyduu bir hikmet icab olmaktadr. Bunun bir hikme-

ti de, ilahi hükümlerin ortaya çkmas, helal ve haramn belli olmas, her-
kese yapt iyilik veya kötülüün karlnn verilmesidir. Allahu Teala,

kullarna emrini açklam, kader srrn ise kendi katnda gizli tutmutur.

Bu durumda mümin, emredildii eyleri yapar, Allahu Teala'nn kendi ka-


tnda sakl tuttuu eylerde Ona teslim olur.

ALLAHTAN BAKASINDAN BR EY BEKLEMEK


Alimlerden bir zat, Allahu Teala'nn öyle buyurduunu nakletmitir:

"Eer insanolu benden bakasndan korkmazsa, ben onu benden baka


kimse ile korkutmam. Eer insanolu benden bakasndan bir ey bekle-
mezse, ben onu kimseye brakmam."
22 KÛfU'L-KULÛB

nsanda bundan daha büyük etki yapacak olan u rivayettir:

"Kul, mezara konulduunda Allah'tan baka korktuu bütün varlklara


yeni bir vücut verilip/temessül ettirilip gösterilir; (bu varlklar, bir ceza ola-
rak) kyamete kadar kabrinde onu korkuturlar."

Fudayl b. lyaz (rah) demitir ki: "Kim Allah'tan korkarsa, her ey on-
dan korkar."

Denilmitir ki: "Yaratlanlardan duyulan korku, Yaratcdan korkunun


eksikliinin cezasdr. Bu da Allahu Teala y laykyla bilmemekten kay-
naklanr."

Sözlerin en güzelini buyuran Allahu Teala bu anlamdaki bir ayeti ke-

rime de öyle buyurmutur:

"Onlarn kalplerinde sizin korkunuz, Allah'a ait korkudan daha fazla-

dr; çünkü onlar gerçei anlamayan bir topluluktur.* 6

Kul, Allahu Teala'dan hakkyla korktuu zaman, bu korku onun kal-


bindeki yaratlmlara ait bütün korkular giderir ve korkuyu onlarn kalple-
rine çevirir. Bundan sonra yaratlanlar, o kuldan korkmaya balarlar."

Ayn ekilde kulun müahedesi tam olarak gerçekletii, Cenab-


Hakk'a ahitliin hakknn tam olarak yerine getirdii zaman, bütün varlk-
lar ayakta ve hayatta tutan Yüce Mevla'nn kudretini görmesi sebebiyle
bütün kainat gözünde yok olur; Allah'tan baka bir varlk görmez. Her e-
yi ayakta tutan Allahu Teala da, kulun kalbi tamamen mülkün sahibini mü-
ahede etmesinden dolay, kendisine bu mülkten ayrd nasibini verir.

Süneyd b. Davud, Yahya b. Ebi Kesir'den unu nakletmitir:

"Tevratta unlar yazldr: "Kendisi gibi bir varla güvenenler lanetlen-

mitir."

Süneyd unu söylemitir: "nsann 'Falan kimse.olmasayd helak ol-

mutum. u olmasayd bu i olmazd.' gibi sözleri, Allah' unutup bir varl-


a güvenmesidir."
26
Har 59/13
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 23

Denilmitir ki: "Kulun: 'Eer öyle olmasayd, böyle olmazd' eklinde-


ki sözleri irktir."

Bir hadiste Allah Resulü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmi-

tir: "Eer/keke kelimesinden saknn; çûnkû o, eytann ameline kap


açar.'27

Alimlerden bir zat öyle demitir: "Yapacam, edeceim türü sözler,

eytann askerlerinden bir askerdir; eytan bu sözlerle insan oyalayp za-


rara sokar."

Allahu Teala'nn "Onlar selametle karaya ulatrdnda hemen irk


komaya baladlar* 8 ayetinin tefsirinde öyle denilmitir: "Onlar, Allah'

unuttular ve kurtarc olarak kaptan görerek "Kaptan çok maharetliydi!"


dediler.

Bunun bir benzeri de u ayet-i kerimede görülmektedir: "Onlarn çou


Allah'a ancak irk koarak iman ederler.™

Bu ayetle ilgili olarak öyle denilmitir: Onlar dediler ki: "Eer köpek-
lerin havlamalar ve horozlarn ötmeleri olmasayd, hrszlar üzerimize sal-

drr, malmz alrd."30

Ömer (r.a), Allah Resulünün (s.a.v) öyle buyurduunu rivayet etmi-


tir: "Her kim köleleriyle izzet ve eref ararsa, Allahu Teala onu zillete dü-

ürür.™

TEVEKKÜLÜN MEYVELER
Bir hadiste Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmi-

tir: "Eer Allah'a laykyla tevekkül ederseniz, size, kulara rzk verdii gi-

27
Müslim, Kader, 34; bnu Mace, Mukaddime, 10; Ahmed, Müsned, II, 366, 370.
28 Ankebut 29/65
» Yusuf 12/106
30
Ayn konuda benzer bir tefsir için bkz: Kurtubî, el-Cami' li Ahkami'l-Kur'an, IX, 232. (Beyrut,

2001 . IV. Bask)


31
Ebu Nuaym, Hilye, II, 174; Ahmed, K. Zühd, No: 2317; Elbani, Daife, No: 2120.
KÛTU'L-KULÛB

bl rzk verir. Onlar sabahlar karnlar bo olarak yuvalarndan çkarlar,


akam tok olarak yuvalarna dönerler.™
"Allahu TeaJa'y hakkyla tan saydnz dualarnzla dalar eriyip gider-
di.™

sa (a. s) öyle demitir: "Kulara bakn. Onlar ne ekip biçer, ne de bi-

riktirirler. Allahu Teala onlar gün be gün rzklandrr. Eer, 'Bizim karnla-

rmz kularnkinden daha büyük' derseniz, o zaman da büyük ba hay-


vanlara bakn; Allahu Teala onlara nasl rzk vermektedir."

Denilir ki: "Canllardan yalnz üçü kenarda yiyecek biriktirir: karnca,


fare ve insan."

Ebu Yakup es-Sûsi demitir ki: "Allahu Teala'ya tevekkül edenlerin r-

zklar, Cenab- Hakkn ilim ve tercihiyle kullar içinden seçtii özel kimse-
lerin eli üzerinden, çalp yorulmakszn kolayca gelir. Dier insanlar se,

bir sürü üzüntü ve meguliyet içinde rzklarna kavuurlar."

Yine o, öyle demitir: "Tevekkül sahibi, arada sebepleri görür, onlar


kötülemek veya övmekle urarsa, o, sadece tevekkül iddiasnda bulunu-
yor demektir. Onun tevekkülü salkl deildir."

TEVEKKÜLÜN EKL VE DERECELER


Tevekkülün ba, kulun kendi tercihini terk etmesidir. Gerçekten Al-
lah'a güvenip tevekkül eden kul, kimseye eziyet etmez, bana gelen du-
rumlar halktan kimseye ikayet etmez, iime mani oldu diye insanlarn
hiçbirini knamaz; çünkü o, vermenin de engellemenin de yalnz Allahu
Teala'dan olduunu bilir. Bu da onu, bakasyla uramaktan alkor.

Sehl'e (rah): "Tevekkülün en alt noktas nedir?" diye sorulduunda u


cevab vermitir: "Tevekkülün en alt noktas, bo kuruntular terk etmektir.
Tevekkülün ortas, kulun kendi tercihini bir kenara itmesidir." Kendisine:

"Peki, tevekkülün en yüksek noktas nedir?" diye sorulduunda: "Bunu an-

32
Tirmizi, Zühd, 33; bnu Mace, Zühd, 14; Ahmed, Müsned, I, 30; bnu Hbban, Sahih, No: 730;
Ebu Ya'la, Müsned, No: 242; Beyhaki, uabu'l-man, II, 66 (No. 1182-1183)
33
Bkz: Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 166; Beyhaki, K. Zühd, Nö: 976.
.

25

cak tevekkülün orta derecesine yükselip ahsî tercih ve ihtiyarn terkeden

bilir." Cevabn vermi ve bu konuda uzun açklamalarda bulunmutur.

Yine ariflerden birisi öyle demitir: "Bütün kullar, Rablerinden gelen

rzk yerler; fakat ulama noktasnda birbirlerinden ayrlrlar. Onlardan


rzka
kimisi, rzkn zillet içinde yer. Kimisi rzkn sknt ve meakkat içinde yer.

Kimi rzkn beklentiyle yerken, kimisi de rzkn bir sknt çekmeden, bir

beklentiye girmeden ve bir zillete dümeden izzet ve eref içinde yer."

Rzklarn zillet içinde yiyenler dilencidirler. Bunlar insanlarn ellerine

bakar ve onlarn önünde zillete düerler.

Rzklarn sknt ve meakkat içinde yiyenler zanaat ehlidir. Bunlar,

rzklarn sknt ve zorluk içinde kazanrlar.

Rzklarn beklenti içinde yiyenler, ticaretle uraanlardr. Ticaretle

uraanlar mallarn satmay beklerler. Bu arada kalpleri yorgun düer,

müteri beklemenin skntsn çekerler.

Rzklarn, bir sknt çekmeden, beklentiye girmeden ve zillete dü-


meden izzet ve eref içinde yiyenler ise sufiler arasndaki velilerdir. Onlar

sadece her eye hükmü geçen Yüce Allah'n lütfunu gözler ve ksmetleri-

ni izzetle.O'nun (kudret) elinden alrlar. Sultanlara yaltaklanarak rzk te-

min edenlere gelince; bunlar ruhlarn satm kimselerdir. Onlarn rzklar

hüsrandan ibarettir. Kendileri açk bir zillet içindedirler.

Alimlerden bir zata: "nsanlar Allah'n ailesi gibidir; onlarn Allah'a en

sevimlisi, O'nun ailesine en yararl olandr** hadisinin manas soruldu-

unda öyle demitir:


"Bu hususi bir durumdur. Allahu Teala'nn ailesi, O'nun seçkin kullar-

dr." Kendisine: "Bu nasl olur?" diye sorulduunda; alim u cevab vermi-
tir: "nsanlar dört snfa ayrlr: tüccarlar, içiler, zanaat ehli ve ziraatle u-
raanlar. Bu dört snfa girmeyenler Allahu Teala'nn özel ailesinden say-

lr. nsanlarn Allah'a en sevimli olanlar, bu kimselere en yararl olandr."

34
Ebu Ya'la, Müsned, No: 3302; Bezzar, Müsned, No: 1949; bnu Hacer, el-Metalibu'l-Âliyye,

No: 897; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 191


26

Hakikat de bu alimin söyledii gibidir; çünkü Allahu Teala mal üzerin-


de yerine getirilmesi gereken bir takm haklar ve zekat farz klmtr. Ti-

caret ve zenaatle uramayan kimseleri özel yaknlna alarak onlarn

geçimlerini ticaret ve zenaat erbabna yüklemitir.

Dikkat edilirse zekat, bir tüccara veya zanaat sahibine verilmemekte-

dir. Allah Resûlü (s.a.v) zekatla ilgili öyle buyurmutur:

"
Bir zengine ve güç kuvvet sahibi olup geçimini kazanana sadaka (ze-
kat) helal olmaz.*5 Allah Resûlü (s.a.v) elinin emei ile kazanmay, zen-
ginlikle ayn konumda görmütür.

Allahu Teala bir ayet-i kerimede öyle buyurmutur: "Biz orada hem
sizin için hem de rzklar size ait olmayanlar için gerekli geçim vastalar
yarattk.* 6 Bu ilahi hitab iyi düünenler unu anlarlar: nsanlarn kendile-
rine rzk vermedikleri kimse, yeryüzünden rzk yiyen birisi deildir. te
bu kimse, Allah'n özel dairede bakmn üstlendii yakn kuludur. O, dün-

ya ehlinden deildir. Çünkü dünya ehli, rzklarn dünyadan elde etmekte


ve geçimlerini ondan salamaktadrlar.

Amir b. Abdullah öyle demitir: "Yüce Allah'n kitabnda üç ayet-i ke-


rime okudum. çine dütüüm zor durumlarda çözüm için onlardan istifa-

de ettim. Bunlarn ilki u ayet-i kerimedir:


"Eer Allah sana bir zarar dokundurursa, bu zarar kendisinden ba-
ka giderecek hiç bir göç yoktur. Eer sana bir hayr dokundurursa, O'nun
ihsann çevirecek hiç kimse yoktur. * 7

Bu ayeti okuduktan sonra kendi kendime öyle dedim: Eer Allah ba-
na bir zarar vermek isterse, kimse bana bir fayda veremez. Eer O bana

bir ey vermeyi murat ederse hiçbir güç ona engel olamaz. Dier ayet-i

kerime udur:

35
Ebu Davud, Zekat, 24; Nesai, Zekat, 91. Son ksm lafz olarak farkl fakat mana olarak ayn
olan hadisler için bkz: Tirmizi, Zekat, 23; bnu Hbban, Sahih, No: 3290.
36
Hicr 15/20
37
En'am6/17
I

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al l I II 27

"Beni ann ki ben de sizi anaym.** Bu ayeti okuyunca, devaml Al-

lah' zikrederek bakalarn anma derdinden kurtuldum

stifade ettiim dier ayet udur: 'Yeryüzünde hiçbir canl yoktur ki,

rzk Allah'a ait olmasn.'39 Bu ayeti okuduktan sonra hiçbir zaman rzk ta-
sasna dümedim ve sürekli huzur içinde oldum.

Sehl b. Abdullah öyle derdi: 'Tevekkül eden kimse, sebepleri dikka-


te ald zaman sadece tevekkül iddiasnda bulunmu olur."

Yine o öyle demitir: "man sebeplerle birlikte olmaz. Sebepler ancak


slam mertebesinde olabilir."

Bu sözün anlam udur: Gerçek imanda sebepleri (iin asl) görmek


ve onlara güvenip huzur bulmak söz konusu deildir. Sebepleri gözetmek
ve insanlara yönelik beklentiler içinde olmak ancak slam dairesine yeni
girenlerde olabilir.

Bu hususta Lokman (a.s) oluna yapt öütte öyle demitir:

"mann dört esas vardr; iman ancak onlarla güzel ve salam olur.

Nasl bir beden, iki el ve iki ayakla salam oluyorsa; bu da öyledir. Bu


esaslar unlardr: Allah'a tevekkül etmek, O'nun kazasna teslimiyet gös-

termek, ileri O'na havale etmek ve Allah'n takdirine rza göstermektir."

TEVEKKÜL SAHBNN HÂL


Gerçek tevekkül sahibinin hâli udur: O, kullardan herhangi bir bek-
lenti içinde ve ümitli olmakszn kalp sükunetini kazanmtr. nsanlarn
elinde olan eyleri düünüp, onlara tamah ederek skntya girmekten kur-

tulmutur. Kalbi, her eyi kudretiyle evirip çeviren ve idare eden Yüce Za-
ta balanmtr. Fikri, her eyi ekillendiren ve bir ölçüyle yaratan Mev-
la'nn kudretiyle meguldür. Geçim sebeplerinin olmay (fakirlik) onu, il-

min kötüledii ve yasaklad haram bir eyi yapmaya sevk etmez. Bu du-
rum onu hak olan söylemekten ve hak ile amel etmekten engellemez. S-

38
Bakara 2/152
39
Hûd 11/6
28 KÛIU'L-KULÜB

knt ve fakirlik hâli onu Allah için sevmekten ve O'nun için kzmaktan al-
koymaz. Maddi sebepler halkn eli üzerinden ortaya konsa da, gerçek te-

vekkül ehli, insanlardan utanarak, onlardan bir ey bekleyerek veya belli

menfaatlerin kesilmesinden korkarak hak olan terk etmez. Bana gelen


skntlar ve fakirlik hâlleri onu insanlarn keyfine ve kötü arzularna göre
davranmaya, batl olan eylere yönelmeye yahut hak olan söylemesi ge-
reken yerde susmaya itmez. Bu hâl, onu Allah için düman olunacak kim-
seyi dost etmeye veya Allah için sevilecek bir dosta dümanlk yapmaya
götürmez. Böyle bir duruma girip insanlar yanndaki durumunu kurtarma-
ya, itibarn artrmaya çalmaz. Kendisine iyilik ve insanda bulananlara,
kendilerini üzmeyeyim diye edebi çineyerek teekkür yoluna gitmez.

Tevekkül ehli, devaml bütün ileri yapp yaratan Yüce Mevla'ya na-
zar ettiinden, kendi bildii sanatla bir ey artrmaya çalmaz. Hep Alla-

hu Teala'y müahede ettiinden, yapmack bir hâl ve ie girmez. nsan-


larn rahat ettii basit eylerle, o, huzur ve sükun bulmaz. Herhangi bir

mahluka güvenmez; çünkü o, rzkn, fayda ve zararn tek bir zattan geldi-
ini kesin olarak bilir.

Yukarda anlattmz hususlar, tevekkülün farzlardr. Bunlar elde

edemeyen bir kimse, tevekkülün faziletlerini kaybetmekten öte, tevekkül

snrlarnn' dna çkm olur. Bu durum onu, kalbindeki yakînin zayfla-

masna götürür.

Tevekkül ehli arasnda manevi hâli güçlü olanlar, tevekkül hâllerini

bozacak bu durumlardan birisiyle karlat zaman, ona sebep olan bü-


tün balar koparr, onlar kökünden kazrlard. Bu engellerin hepsinin terk
edilmesi gerektiine inandklar için, yurtlarndan ayrlr, vatanlarndan
uzaklap alp bilitikleri eyleri terk etmeye çalrlard
Böylece kendilerine gelen hastalklar, geldii ekilde dar atar ve bu
hastalklarn geli ekline göre onun zdd olan ilaçlarla tedavi yoluna gider-

lerdi. Öyle ki çou zaman, bu hastalklar tedavi esnasnda ilmin istedii zâ-

hirî hükümlerden ayrlmlar ve zahirî alimlere muhalefet etmilerdir. Bunu,


bâtn ilimlerinin icab, müahedelerinin gerei ve içinde bulunduklar mane-
vi hâllerinin hakkn yerine getirmenin bir sonucu olarak yapmlardr; çün-
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN llAl l i M

kü, zâhir ehli bu tür konularda onlara bir delil olamaz. Bu konularda onlar

zâhirî ilim eline bir delil ve hüccet olurlar. Bunun sebebi udur:

mann bir zâhiri bir de bâtn vardr. lmin de muhkemi/hükmü açk


olan ve müteâbihi/hükmü vemanas kapal olan vardr. Arifler, doruya
ulamaya daha yakn ve hakikate isabette daha baarl kimselerdir.

Anlatlan durumlar, onlarn tevekküllerinin sahih olmas için gösterdik-

leri dikkat ve hassasiyettin bir sonucudur. Bu hassasiyet, Allah'a verdikle-

ri sözü yerine getirmenin bir gayreti ve sahip olduklar manevi hâllerinin

gerei olan hükümleri yerine getirme çabasdr. Bunlar, kalplerinin Al-

lah'tan gayrisine yönelmemesi, himmetlerinin Allah'tan bakasna balan-


mamas ve nefislerinin bakasyla huzur bulmamams için yapmaktadrlar.

Onlar, Allah'tan bakas ile huzur bulup sükuna kavumazlar. Nefislerinin


kötü arzularna uyarak kalplerinin huzur ve sükununu bozmazlar. Çünkü
bu hâller, onlarn yakînini bozar, iin temeli olan imanlarn zayflatr; keif
ve müahede yeri olan kalplerini esir alr; böylece ana sermayeleri olan

yakîni kaybetmi ve güzel hâllerini yitirmi olurlar. Bundan sonra ne kaza-


nacaklar ve ne ile ayakta duracaklar? Bu anlatlan kazancn veya kaybn

ne olduunu ancak gerçek akl sahipleri anlar; onu, ba gözleri görmez.

TEVEKKÜLÜN HAKKAT VE MANASI


Mukarrabun/lahi huzurda kabul görmü velilerden birisine, "tevekkü-

lün ne olduu?" sorulunca, u cevab vermitir:


"Tevekkül, tevekkülden kaçmaktr."

Bu sözle kasdedilen udur: Gerçek tevekkül, tevekkül makamna gü-

venmeyi terk etmektir. Yani, kul tevekkül etmeli, fakat tevekkülüne bakma-
maldr. Çünkü tevekküle güvenen kimsenin anlayna göre, tevekkül sa-
yesinde Allah kulunun ilerine kafi gelmekte, hastalna ifa vermekte ve
kendisini kötülüklerden korumaktadr. te bu arif zat, tevekküle böyle bak-
may, gerçek tevekkül için kaçlmas gereken bir hastalk görmütür. Böy-

le olursa kul, sadece kendisine vekil yapt Yüce Rabbine nazar eder;

Rabbi ile arasna kendisine bakaca, güvenecei veya delil yapaca hiç-
KÛTU'LKULÛB

bir ey koymaz. Hatta kendisinin Allah'a giden yolu olan tevekkülü bile

aradan çkarr; artk sadece Yüce Rabbine nazar eder, güvenir.

Ayn ekilde ariflerden birisi, bu konuda yukardaki zattan önce ben-


zer eyler söylemitir. Bu arif, Allahu Teala'nn: "Onlarn irk kotuklar
putlar m hayrldr, yoksa; zarurete dümü olan bir kimse kendisine duâ
ettiinde ona karlk veren ve slkihhsn gideren Allah m?"* âyet-i keri-

mesi hakknda öyle söylemitir:

"Zarurete düen kii Mevla'snn huzurunda niyaz ederek ellerini açar.

Bu kimse, kendisiyle Allahu Teala arasnda karl hak edecek herhan-


gi bir iyiliin bulunduunu düünmez ve: "Rabbim bana karlksz olarak
ver!" der. Onun Rabbi katnda ana sermayesi iflas ve hiçbir eye sahip ol-
madn itiraf etmektir. Onun bütün amelleri için geçerli hâli, ite bu iflas-

tr. Ayette geçen zarurete dümü kii ite bu sfatta olan kimsedir.

Gerçek tevekkül ehli, Allahu Teala'nn takva ve korku sahipleri olarak

tantt kimselerdir. Allahu Teala onlar davet ve uyarma görevine ehil

kimseler yapmtr. Onlarn Allah ile aralarnda bir sebep ve efaat eden
görmediklerini haber vermitir. Yüce Allah, Resûlüne (s.a.v) onlar Kur'an
ile uyarmasn emretmitir. Böylelikle Allahu Teala onlar halk için hakka
bir yönelme yeri ve ilahi kelam alp anlamada bir vasta yapmtr. Nite-

kim Yüce Allah, Resûlünü de (s.a.v) onlar için bir yöneli yeri ve kendile-
rine ilahi kelam aktarma mahalli yapmtr.

Bu konuda Allahu Teala, söyle buyurmutur:

"Rablerinin huzurunda toplanacaklarndan korkanlar o Kufan'la uyar.


O günde kendileri için Rablerinden baka ne bir dost ne de bir efaatçi
vardr; belki saknrlar.""

Allahu Teala bizler gibi oyun ve elenceye dalm, hata ve gurura ka-
plm kimseleri tantrken ise, bir nevi tehdit ederek ve azapla korkutarak
öyle buyurmutur:

40
Nemi 27/62
41
En'am6/51.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAlLEH 31

'Onlar ki dinlerini bir oyun ve elence yerine koydular ve dünya haya-


t kendilerini aldatt...* 2

Alimlerimizden birine: "Tevekkül nedir? diye sorulduunda; u cevab


yermitir: "Tevekkül, kendi kuvvet ve gücünden syrlmandr."

Yani, Allah ile beraber kendi hareketine ve kuvvetine bakma; çünkü,


her eye ilk hareket gücünü veren O'dur. Hareketten sonra sabit ve sakin

olmana da bakma; çünkü, onu salayan da O'dur. Kul bu gerçei müa-


hede ettiinde, her eyin evvelinin ve sonunun Allah'a ait olduunu ve
onunla meydana geldiini yakînen anlar. te o zaman, bu sfatlarna a-
hit olduu Yüce Vekile, tevekkülü sahih olur.

TEDBR TERKETMEK NASIL OLUR?

Az önce bahsi geçen alim, bir dier seferinde öyle demitir:

"Tevekkül, tedbiri terk etmektir."

Zira bütün tedbirlerin arkasnda dünyaya kar arzu ve istek vardr.


Arzu ve isteklerin temelinde ise tûl-i emel/uzun yaama arzusu vardr. Tûl-
i emel, bir bakma dünyada ebedî kalma arzusudur. Bu beklenti içerisine
giren kimse Allahu Teala'nn Beka sfatna ortak koma noktasnda oldu-
undan irke dümütür.

Bu zat demitir ki: "Allahu Teala mahlûkât yaratt; onlar zâtndan


perdelemedi; zât ile kullar arasnda sadece onlarn tedbirlerini perde
yapt." (Kul, sebepleri asl zannedip Rabbine perde yapmaktadr).

Bu alim (rah), tedbiri terk konusunda pek çok ey söylemitir. Bunun


ne manaya geldiini iyi ve doru anlamak gerekir.

Bu konuda unu hatrlatalm: Tedbirin terk edilmesi, kuldan yapmas


istenilen ve kendisine mübah edilen ilerdeki çalma ve tasarrufu terk et-
mesi deildir. Bu nasl söylenebilir ki, ayn zat unlar söylemektedir: "Rz-

« ATaf 7/51.
32 KUTUM. KULÜB

kn temin etmek için çalmay tenkit eden, sünneti tenkit etmi olur. Ça-
larak kazanmay tenkit eden de, tevhid anlayn tenkit etmi olur." 43

Tedbirin terk edilmesinden maksat; bo temenniyi terk etmektir.


Mesela; bu niçin oldu? u niçin bu ekilde olmad? u olsayd bu ol-

mazd gibi sözler, ilahi takdire bir itiraz manas tamaktadr. Bu tür söz-

ler, onu söyleyenin her eyi önceden belirleyen ilahi ilimden cahil olduu-
nu gösterir. Ayrca bu sözler o kimsenin, her eye hükmü geçen ilahi kud-
reti ve her eyde zuhur eden hikmeti anlamaktan uzakta bulunduunu; ila-

hi iradeyi ve her eyin ona göre ekillendiini görmekten gafil olduunu or-

taya koymaktadr.

Tedbiri terk etmekle kastedilen ey, henüz vakti gelmemi gelecek


zamana dair planlar yapmamaktr. nsan kalbini ve akln bu türlü fikirlerle

megul etmemelidir. Çünkü böyle yapmas onu, içinde bulunduu zaman-


da kendisine gerekli olan ve yapmas gereken eylerden alkor; hatta ge-

lecek zamandaki ilerini de aksatr.

geçmi zamandaki ileri için bir tedbir almaz (al-


Dikkat edilirse, insan

mas da gerekmez; çünkü o, gündeminden çkmtr). Kul için uygun ola-


n, gelecek zaman için de bir tedbirle uramamas ve yukarda belirttii-
miz manada, bo düünceleri terk etmesidir. nsan, nasl geçmi zaman
düünmeyi terk etmise; gelecek zaman için de ayn davranmaldr. Böy-
le olursa, kul için her iki hâl, ayn olur. Çünkü, bütün zamanlarda hükmü

geçen Allahu Teala, hüküm verenlerin en hayrlsdr. Kula düen, kendi-


sine emredilen hüküm ve ileri yapmak, sonucunu bilmese de Yüce Mev-
la'snn takdir ettii eylere raz olmaktr.

Kulun, anlattmz manada tedbiri terk etmesi, yakîni imandandr.


Yakîn, marifetin kalbe yerlemesi ve her ite Cenab- Hakk'n ilerinin ger-

çek yönünü müahede etmektir. Allahu Teala bir kulun kalbine böyle bir

yakîn hâlini yerletirince, o kulun, bu yakîn hâline uygun hareket etmesi


gerekir.

43
mam Beyhaki'nin uabu'l-man'daki nakline göre bu söz Sehl b. Abdullah'a aittir. Ancak bura-
da son cümle: "Tevekkülü tenkit eden, tevhidi tenkit etmi olur." eklindedir. Bkz. uabu'l-
man, No: 1289.
TEVEKKÜL
—. — -.—
MAKAMI

- - m
v« TEVEKKÜL
-— - .
.
EMLNN rnnnrn
- . "

Bu alim derdi ki: "Ey miskin kul. Sen yok iken bu dünya vard. Sen yok
olacaksn, o yine olmaya devam edecek. Sen bugün kalkm: "Ben,

ben..." deyip duruyorsun, bouna dünyann derdine düüyorsun. en im-


diki zamannda da, dünyada olmadn zamanki gibi rahat ol. Çünkü dün-
yann sevk ve idaresi senin elinde deildir. O, daha önce olduu gibi (sen

yokken de) seyrine devam etmektedir."

Baz alimler zühdü tarif ederken de öyle demilerdir: "Gerçek zühd,


tedbiri terk etmektir."

Bunun manas udur: Gönlünü dünyadan çeken kimse/zahid, yaam


için lazm olan tedbir ve sebepleri de terk
-
etmelidir. O, sebeplere yapan
ve onlarn gerekliine inanan bir kimse olmamaldr. Çünkü gerçek zahid,
sebepleri terk etmi (ve bütün nazarn sebepleri yaratan Allahu Teala'ya

çevirmi) bir kimsedir. Bu durumda onun tedbiri, iyiyi kötüyü birbirinden

seçmek, kendisinden istenen ilahi hükümleri hakkyla yerine getirmek ve

eyay layk olduu yere koymaktr. Kul, elindeki mevcut eyaya kar na-

sl böyle davranmaz ki? O, sebepleri terk etmekle birlikte, aklldr, yiyi kö-

tüyü seçme yeteneine sahiptir, ilme göre ibadet etmekle yükümlüdür, ila-

hî hükümleri yerine getirmekle sorumludur. Ona ancak öyle denilir: Allah

tarafndan tedbir edilmi eyleri terk et, yeri belirlenmi sebeplerden gön-

lünü çek. Böyle yaparsan senden tedbir ve hesap derdi düer. Böylece,
ileri asl sahibine terk ederek tedbiri terk etmi olursun. Artk tedbirle ilgi-

li hükümler senden düer, onlar düünme ve yerine getirme yükünden


kurtulmu olursun. te bu anlattklarmz, alimin "tedbiri terk etmekle" ilgi-

li sözünün açklamasdr. Bu, gerçek tevekkül sahiplerinin hâlidir.

Hakkyla tevekkül edenler, salkl bir insann ilaçlarn derdine dü-


medii gibi ihtiyacn görecek eylerin derdine de dümez; fakat bana bir
sknt gelmeden önce ön tedbirini alabilir. Nitekim shhatli olan bir kimse,

hastalk gelmeden önce, hastala dümemek için kendisine dikkat eder.

Bu konuda Allahu Teala buyurmutur ki:

'Yeryüzündeki bütün canllarn rzk Allah'a aittir.""


44
HÛd11/6
34 Kl*JTlj;i KIJLÜB

"Nice canllar vardr kl azklarn yanlarnda tamazlar. Onlar da, si-

zi de Allah rzklandrr. ms

Tevekkül ehli bir kul, zerre kadar da olsa eline geçen her türlü rzkn
kendisine yaratannn ihsan ettiini, Allahu Teala'nn onun için takdir etti-

i rzkn her hâl-ü kârda kendisine ulaacan, kendisine takdir edilenin


bakasna gitmeyeceini, baka birinin rzk ve ksmetinin de kendisinin

olmayacan kesin olarak bilir.


TevekküJ ehli, Rabbinin kendisi için takdir ettii nasip ve ksmeti u üç
ekilde müahede edebilir:

Kul en düük seviyedeki müahedesiyle anne rahminde ekil verilip

yaratlma esnasnda kendisi için yazlan sahifedeki durumunu görür. O


sahifede kulun rzk, ameli, said (cennetlik) mi, aki (cehennemlik) mi ola-

ca yazlmtr. Öyle ki, eer nasibinde cehennemlik olmak varsa, hiç


kimse onu cennetlik (saîd) yapmaya güç yetiremez. Eer ilahi taksimdeki
nasibinde cennetlik olmak varsa, kimse onu cehennemlik yapamaz.

Ayn ekilde, Allahu Teala'nn bir kula takdir ettii nasibini, hiç kimse

engelleyip de onu mahrum edemez. Cenab- Hakkn bir hikmet icab ver-
medii bir rzk da kime ona veremez; çünkü bütün bunlar tek bir kitapta

yazlm ve kulun fark etmedii bir ekilde uygulamaya konmutur.

Kulun müahedesi bir derece yükselirse, kendisine takdir edilen ey-


leri Levh-i Mahfuz'da görür. Orada her ey hükme balam ve i bitmi-
tir. Levh-i Mahfuz ana kitaptr; anne rahminde yazlan sahife oradaki yaz-
ya uygun olarak yazlr. Kul, Levh-i Mahfuz'da yazlm olan rzkn yakî-

nen görür ve unu bilir ki, bu rzk herhangi bir güç ve çare ile artmaz. Ay-
n ekilde kendisine takdir edilen bu rzk, bir acizlik veya tembellik ile nok-
sanlamaz. -

Bu kul kesin olarak unu da bilir ki; o kitapta cennetlik yazlmsa, mu-
hakkak oraya girecektir. Levh-i Mahfuz'da cennetlik yazldktan sonra,
hangi ameli ilerse ilesin, sonuçta kendisini cennete götürecek ameli i-

ler ve cennete girer.

« Ankebût 29/62
TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN 14 A I 1 I t I 35

Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur: 'Yemin olsun Tevrat'tan

sonra Zebur'da da; arza mutlaka iyi kullarm varis olacak, diye yazm-
tk.™

Kullarn bütün amelleri ve rzklar üç ayr yerde (üç ayr kitapta) ayn
hükümleri içeren tek bir yaz olarak yazlmtr. Bu, kullarn bilgilerini kuv-

vetlendirmek ve ilahi taksimdeki paylarna kalplerini teskin etmek için ya-

plmtr. Yukarda saylan eyler, önce Levh-i Mahfuz'da yazlmtr; son-

ra kulun yaratl esnasnda meleklere yazdrlan sahifelere yazlm, ay-

rca bu bilgiler, onlar örendiimiz Kur'an'da da yazlmtr.

Eer mertebesinin yükseklii, ilminin derinlii, yakîninin kuvveti ile ku-

lun müahedesi Yüceler Yücesi Mevla'ya kadar yükselirse, yukarda ge-


çen hususlar Levh-i mahfuzun yaratlmasndan önce bizatihi Allahu Te-

ala'nn ilminden örenmesi de mümkündür. Çünkü her kulun müahedesi


Yüce Mevla'nn kendisine ihsan ettii makam ve kulun O'nun katnda el-

de düük ve yüksek derecesine göre olur. Kul ilahi ilimdeki nasibini


ettii

müahede edince, kalbi sükuna kavuur, Allahu Teala'nn ilmi ile sknt-
dan kurtulur ve O'nun kendisi için önceden takdir ettii eyle huzur bulur.

Kalbin bu hâlini ifade için hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Dünyada gerçek zûhd, kulun Allahu Teala'nn katndakilere kendi


elindeki maldan daha fazla güvenmesi ve bana gelen bir musibetin se-
vabna bakp onun kalmasn gitmesinden daha fazla istemesidir.* 7

Kulun müahedesi yüksek olursa, dünya hrs azalr, halkn elindeki

eylere tamah etmekten kurtulur. te bu, rza ve zühd hâlidir. Tevekkül

makam, her ikisini de içine alr.

Demekki, Allahu Teala'nn elinde bulunan, senin rzkndr; o her halü-


karda sana ulaacaktr. Allah katnda senin için takdir edilen bu rzk, de-
imeyen ilahi ilimde belirlenmi ve kesinlemitir.

46
Enbiya 21/105.
47 Tirmizi, Zühd, 29; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 286.
36

Bu rzklar da üç grupta toplanr: 1- Yiyerek tükettiin gdalar; 2-giye-

rek eskittiin giysiler; 3-Allah için sadaka vererek ahirete gönderdiin mal-
lar. te dünyada ve ahirette sana ait olan rzk bunlardr.

Allah Resulü (s.a.v) bu hakikate dikkat çekmek için öyle buyurmu-


tur: "nsanolu: 'malm, malm' der dumr. Ey insan, halbuki senin maln
ancak yiyip vücudunda erittiin, üzerine giyip eskittiin ve Allah için sada-

ka verip ahirete gönderdiindir. Bunun dndakiler senin deil, varisleri-

nindir."*

Görüldüü gibi Allah Resulü (s.a.v), bir rzkn sana ait olmas için,

onun yenilip tüketilmesini, giyilip eskitilmesini yahut da sadaka olarak ve-


rilip ahirete gönderilmesini art komutur. Kalan mallar içinse "Bunlarn
dndaki mallar, varislere kalacaktr." buyurmutur.

te bu üç çeit rzk, kula ait rzklardr. Onlar, Allahu Teala'nn elin-

de olup kula takdir ettii için, ona ulaacak olanlar bunlardr.

Kulun elinde olanlara gelince; onlarn hepsi kula ait deildir, onlar an-

cak kendisine emanet edilmi veya bakasndan kendisine kalm eyler


olabilir. Kul, bu mallar mülkiyetini ele geçirmek için elli yln vermi ve o
mal bu kadar süre elinde kalm olsa da durum böyledir. Bu mallardan ku-

la ait olan, sadece Allahu Teala'nn ilahi ilminde ona nasip ettii ve kesin

hükme balad ksmdr. Kulun, kendi elinde ve kasasnda olduu için

bu mallar üzerinde bir mülkiyet iddiasnda bulunmas, Allahu Teala'y hak-

k tanmamas ve O'nun hikmetlerinden habersiz olmasndan kaynak-


ile

lanr. Eer o, Allahu Teala'nn hikmet ve kudretini laykyla tansayd, ken-

disine ait gördüü kasa, hazine ve tapularn aslnda Allahu Teala'nn ar-

zndaki hazinelerine ait olduunu ve bu hazineleri diledii kuluna, diledii

süreye kadar emanet ettiini bilirdi. Allahu Teala, bunu öyle beyan buyur-
mutur:

"O, sizi tek bir nefisten (Âdem'den) yaratandr. Sizin için dünyada bir

kalma yeri, bir de emanet olarak konulacanz yer vardr. *9

48
Müslim, Zühd, 4; bnu Hbban, Sahih, No: 701 ; Ahmed, Müsned, IV, 24; Ebu Nuaym, Hilye, VI,

281; Tayalisî, Müsned, No: 1148; Hakim, Müstedrek, II, 533-534


49
En'am6/98
TE VEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAl I K M 37

ancak Allah'a *°
"Göklerin ve yerin hazineleri aittir.

Allah Resulü (s.a.v) bir hadis-i erifinde öyle buyurmaktadr:

"Eceli gibi rzk da kulu/sahibini arar. ™


Baka bir hadis-i erifinde de öyle buyurmaktadr:

"Her kul için takdir rzk vardr; bu rzk kesinlikle ona ula-
edilmi bir

acaktr. Her kim ona kanaat eder ve rza gösterirse o rzk kendisine be-
reketli klnr. Her kim de rzkna kanaat etmez ve rza göstermezse, rzk
kendisine bereketli klnmaz ve genilik salamaz.*2

Denilir ki: "Kul rzkndan ölümden kaçar gibi kaçsa dahi rzk ona ula-

acaktr." 53

Allah Resulü (s.a.v) bnu Abbas'a (r.a) yapt bir vasiyetinde öyle
buyurmutur: "Bir ey istediinde Allah'tan iste. Bir yardm istediinde Al-
lah'tan dile. unu iyi bil ki, bütün varlklar bir araya gelseler, Allahu Te-
ala'nn sana takdir etmedii bir fayday sana ulatramazlar. Yine bütün
varlklar bir araya gelseler, sana, Allah'n takdir etmedii bir zarar vere-
mezler; çünkü (kulun bana gelecek eylerin yazld) defterler dürülmü
ve (onu yazan) kalemler kurumutur (ilahi ilimde her eyin hükmü verilip

i bitirilmitir.)'**
Allahu Teala'nn ilmindeki bu taksimat müahede edebilen bir kul,

bütün rzk endielerinden kurtulur; halkn eline bakmaz, rahat eder; n-


sanlar da ondan eziyet görmez, rahat ederler. Bu kul, devaml Rabbinin
hizmetiyle megul olup, kullardan kurtulur. lahi kelamdan bir eyler anlar
duruma gelir; Allahu Teala'nn davet ettii eylere güzelce uyarak O'na

yönelen kimselerden olur.

50 Münâfikun 63/7
51
bnu Hbban, Sahih, No: 3238; Bezzar, Müsned, No: 1254; bnu Asm, Sünnet, No: 264;
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, IV, 72.
52 Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 1353-1354. (Hadisin ilk ksm biraz farkl)
53
Bu söz, Ashaptan Ebu'd-Derda'ya (r.a) aittir. Bkz. uabu'l-man, No: 1192.
54 Tirmizi, Sfatu'l-Kyame, 59; Ahmed, Müsned, 293; 307; Ebu Ya'la, Müsned, No: 2549;
l,

Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, 189.


38 KUTU'L KULUB

Hz. Ömer (r.a) döneminde adamn biri her sabah halifenin kapsna
gelir ve beklerdi. Hz. Ömer adamn devaml bir ihtiyaç için geldiini görün-

ce, kendisine: "Be adam! Sen Allah için mi hicret ettin, Ömer için mi? Mes-
cide git ve Kur'an ören. Bu seni Ömer'in kapsndan kurtarr." dedi. Bu-
nun üzerine adam gitti. Uzun süre ortalklarda görünmedi. Hz. Ömer ada-
m merak ederek soruturdu. Nerede olduunu örenerek gitti buldu.

Onun insanlardan el etek çekerek ibadetle megul olduunu gördü. Ona:

"Seni uzun zamandr göremediim için merak ettim. Seni bize gelmekten
; adam öyle cevap verdi:

"Ben Kur'an' okudum; o beni Ömer'den ve Ömer'in ailesine muhtaç


olmaktan kurtard." dedi. Hz. Ömer: "Allah sana rahmet etsin; Kur'an'da

ne buldun?" diye sordu. Adam: "Kur'an'da: "Muhakkak ki rzknz ve size


vadediien eyler göktedir*55 ayetini okudum. Sonra kendi kendime: "Meer
benim rzkm gökte imi; bense onu yerde aryorum, bu olacak i mi? de-
dim." Bunu iiten Hz. Ömer, alad. Bu onun için güzel bir öüt olmutu.
Bundan sonra Hz. Ömer baz zamanlar ona gelir, meclisinde oturur, söz-
lerinden dinlerdi.

Adamn biri Bir b. Haris'e gelerek: "am'a gitmeye karar verdim. Fa-
kat yol azm yok. Ne yapaym?" Dedi. Bir: "Niyetin olan yolculua çk.
Çünkü Allah ksmetin olmayan eyi sana vermeyecei gibi senin için tak-

dir ettii eye de kimse mani olamaz." dedi.

Adamn biri Fudayl b. yaz'a hâlinden ikayette bulundu. Fudayl (rah)

adama: "Be adam, Allah'tan baka ileri sevk ve idare eden birisini mi ar-
yorsun? (O'nun takdirine raz olsana!) diye uyard.

Hasan- Basrî (rah): "Tevekkül, Allah'n takdirine rza göstermektir."

demitir.

Yine o: "Allah yeryüzüne sabit dalar yerletirdi,, orada bereketli ni-

metler yaratt. Onlar için dört mevsimde vakitler tayin etti'56 ayetini tefsir

55
Zariyât 51/2
56
Fussilet, 41/10
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l. L t H[ 39

ederken; Allahu Teala, kullarnn vücutlarn yaratmadan iki bin yl önce r-


zklarn yaratt, demitir.

Gerçekten tevekkül eden bir kul, Rabbinden, yarnn rzkn isteme-

melidir; nasl ki Yüce Rabbi ondan yarnn amellerini istemiyorsa, o da rz-


kn günlük olarak istemelidir.

HANG RIZIKTA TEVEKKÜL GEREKR?


Allahu Teala tarafndan garanti altna alnm ve belirlenmi rzkta te-
vekkül etmek, genelde müslümanlarn tevekkülüdür. Allahu Teala'nn seç-
kin kullar böyle bir tevekkülü zikretmekten haya ederler; onu halk içinde
anlatmaktan çekinirler. Onlarn tevekkülü daha yüksek seviyededir..

Çünkü, Allahu Teala zatna yemin ederek rzklarn göklerde bulundu-


unu ve bunun hiç üphe götürmeyen bir hak olduunu bildirmitir. Ayn
ekilde zatna yemin ederek kelamnn (Kur'an'n) da hak olduunu bildir-

mitir. Allahu Teala, rzkn kula gelmesinin hak olduu gibi; ilahi kelamnn
bildirdii hükümlerin de hak olduunu bildirmek için Yüce Zatna yemin et-

mitir. Bunu dier fiillerde yapmamtr. rzk konusunda insan-


Böylelikle

larn kalplerinin rahat etmesini, aradaki vastalara taklmamalarn, rzk ve

ilahi hükümler hakkndaki üphelerin ortadan kalkmasn ve onlarn hak


olduu konusunda kalplerde yakîni imann olumasn salamak istemi-
tir. Allahu Teala, bu hususta öyle buyurmutur:

"Göün ve yerin Rabbi'ne yemin olsun ki, O (rzkn ve size va'dedilen


eylerin gökte oluu) kesinlikle haktr. ™ Baka bir ayet-i kerimesinde öy-
le buyurmaktadr:

"O gerçekten hak mdr? diye senden soruyorlar. De ki: Rabbime ye-
min olsun ki O haktr.™
Tespitlerimize göre Allahu Teala'nn zat üzerine yemin ettii yerler

Kur'an'da sadece be yerdedir. kisini zikrettik. Dier birisi Nisa sûresinde


olup ilahî hükümlere teslim olmakla ilgilidir. Ayet öyledir:

*7 Zâriyât, 51/23
58
Yunus 10/53
40 KÛTU L KULÛB

"Hayr, Rabbln hakk için, onlar aralarnda çkan çekimeli ilerde se-
ni hakem yapp sonra da senin verdiin hükme kar içlerinde hiçbir skn-

t olmadan teslim olmadkça gerçekten inanm olmazlar.'59


Bir dier ayet Tegâbün sûresindedir. Bu ayet, inkar edenlerin ve ço-
cuklarnn ölümden sonra diriltilmesiyle ilgilidir. Ayet-i kerime öyledir:

"nkar edenler, kesinlikle drittilmeyeceklerini sandlar. De ki: "Hayr,


Rabbim hakk için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptklarnz size haber
verilecektir.™

Bir dier ayet ise Meâric sûresinde olup insanlarn yok edilip yerleri-

ne daha hayrl bir ümmetin getirilmesiyle ilgili u ayettir:

"Hayrl Doularn ve batlarn Rabbine yemin ederim ki biz, onlarn


yerine kendilerinden daha hayrl bir millet getirmeye kâdiriz. Bizim önü-
müze geçilemez.™

Üstte gördüümüz iki yemin dorudan Allahu Teala'nm zatna ait ye-

minlerdir. Dier yeminler, fiillere ilikindir.

Bir kulun rzk, halk içinden kendisine bakmakla yükümlü birisine yük-

lenmi olabilir. eer kendi kazanc ve elinin emei ile rzkn elde
Kul et-

miyorsa, bakasnn kazanc ve elinin emei ile rzklandrlr. Fakat Al-

lah'n seçkin kullarnn asl meguliyeti ahiret ileriyle megul olmak, ken-
dilerini Allah'a yaklatracak geçmite kaçrdklar ibadetleri telafi etmeye
çalmak ve Yüce Mevla'nn kendilerine havale ettii hizmetlerde komak-
tr. Çünkü eer onlar bu ileri yerine getirmezlerse, onlarn yerine bunlar

yapacak baka birilerini bulamazlar. Dünyadan hiçbir ey bu ilerin yerine


geçmez.

Bu hakikatleri u ayet-i kerimelerde görmekteyiz:


"insan için ancak çaltnn karl vardr.*2 .

59
Nisa 4/65
60 Tagâbün 64/7
6'
Mearic 70/40-41
62
Necm 53/39
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAuIM 41

"O gön baz yüzler mutludur ve çalmasndan razdr.™

"Ahiret daha hayrl ve daha devamldr.* 4

'Her kim ahiret ürününü/sevabn isterse, biz onun sevabn arttn-

nz.*5

Allahu Teala ayn ifadeyi dünya rzklar için kullanmamtr.

Ayette geçen artn anlam; Allahu Teala'nn dünyada verdii rzktan


dolay kulunu hesaba çekmeyeceidir; çünkü kulun kendisine takdir edi-

len rzkta zaten bir art olmaz.

Denilmitir ki: "Allahu Teala ahiret niyetine karlk dünyay verir, fa-

kat dünya niyetine karlk ahireti vermez."

Bu durum, ahiretin yüceliinden ve faziletinden, dünyann ise noksan-

lndan ileri gelmektedir. Hz. Ali (k.v) öyle derdi: "Dikkat ediniz, dünya-

nn ürünü mal ve mülktür, ahiretin ürünü ise salih amellerdir. Allahu Teala

baz kullar için her ikisini birlikte vermitir."

Denilmitir ki: "Ahirette kula verilecek fazla nimetler, derece ve ma-

kamlarnn yükseltilmesidir. Bu da niyet ve hedefinde samimi olup ona gö-

re amel eden kimselere verilecek bir nimettir.

Allah'n seçkin kullarnn/ariflerin asl meguliyeti, kendilerinden yapl-

mas istenilen ilerdir. Bir de onlar adna kimsenin yapmayaca ve üstle-

nemeyecei ileri yaparlar. Buna karlk onlarn dünya ilerini ise dier
insanlar üstlenir. (Yani, arifler avam insanlarn beceremedii yüksek ah-

laklar ve güzel kulluu yerine getirirler; buna karlk insanlar da onlarn


dünyalk ihtiyaçlarn temin ederler; böylece her iki i görülmü olur.)
Hz. Davud'la (a.s) ilgili haberlerde, Allahu Teala'nn öyle buyurduu
nakledilmitir:

63
Gaiye88/8
64
A'la 87/17
65 ura 42/20
KÜIU'LKULÛB

"Ben Muhammed'i kendim için yarattm. Adem'i Muhammed için

(onun dünyaya geli sebebi olarak) yarattm. Dier yarattm her eyi de

Adem için yarattm. Kullarmdan her kim benim yarattklarmla megul


olursa, onu zatmdan perdelerim. Kim de benimle megul olursa, kendisi

için yarattm dünyay ona sevk ederim."

SEÇKN KULLARIN SAHP OLDUKLARI TEVEKKÜL ÇETLER


Seçkin kullarn Allah'a tevekkül ettikleri konulardan birisi de insanlar-

dan gelen sözlü ve fiilî eziyetlere sabrdr; çünkü Allahu Teala Resulü Hz.
Muhammed'e (s.a.v) bu konuda öyle emretmitir:

"Öyleyse O'nu vekil tut ve onlarn söylediklerine sabret.™

Kur'an'da dier peygamberlerin de öyle dedikleri belirtilmitir;

"Bize ettiiniz eziyete elbette katlanacaz. Tevekkül edip güvenenler


ancak Allah'a güvensinler. * 7

Allahu Teala, Resulüne (s.a.v) kendinden önceki peygamberlere uy-

masn emrederek öyle buyurmutur:

68
"Onlar Allah'n hidayet ettii kimselerdir. Sen de onlarn yoluna uy."

"Kafirlere ve münafklara itaat etme. Onlarn eziyetlerine aldrma Al-

lah'a dayan. Vekil olarak Allah yeter. «


"Azim sahibi peygamberler gibi sabret. Ve o mürikler için gelecek
azab acele isteme."70

Ariflerden biri öyle demiti: "Halkn övmesi ile kötülemesi bir olup her

ikisi de kalpten atlmadkça, kendisine eziyet edilip ona sabretmedikçe hiç

kimse gerçek tevekkül makamn elde edemez. Bu ekilde kulun içindeki

Müzemmil 73/10
67 brahim, 14/12
68 En'am, 6/90
69
Ahzab 33/48
70
Ahkaf, 46/35
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA I I M 43

halk ile huzur ve sükun bulma hastal dar atlr ve kul nazarn Allahu

Teala'nn önceden takdir ettii ilmine çevirir, iin hikmetine bakar."

Sonra sabrda tevekkül; insanlara kar güzel muamele ve çekime-


ye girerek hak talep etmeyi terk eklinde gerçekleir. Tevekkül sahibi bu-
nu, Allahu Teala'dan haya ettiinden, O'nu yücelttiinden, O'ndan korktu-

undan ve O'nu sevdiinden yapar. Allahu Teala, gerçek tevekkül sahip-


lerinin zahiren ve bâtnen bu sfatta olduklarn belirtmitir.

Onlarn zâhiri sfatlarn u ayet ifade etmektedir:


"Salih amel edenlerin ecri/mükafat ne güzeldir. Onlar, sabreden ve
Rablerine tevekkül eden kimselerdir." 71

Onlar, gerçei bildikleri için, ilimlerine uygun olarak sabrettiler; sonra

bütün bu ilerde Allaha tevekkül ettiler. O da kendilerine yaptklarnn kar-


ln verdi, onlara bol ahiret nimetleri hazrlad.

Onlarn içyüzlerini u ayet-i kerime haber vermektedir:


'Biz sizi ancak Allah rzas için doyuruyoruz, bu yaptmza karlk
olarak sizden hiç bir karlk ve teekkür beklemiyoruz. ™
Onlarn Allah ve ahiret korkusu, kendilerine yaptklar iyilie karlk
bir ey istemekten alkoymutur. Ayetteki "minküm = sizden" lafznn ince

ve güzel bir manas vardr. Bu, ayetin gizli manasdr. Ona göre anlam u
olur: "Biz, sizden her hangi bir bedel istemiyoruz."

Bu tür bir mana u ayette de mevcuttur:


"Eer dileseydik size bedel yeryüzünde sizin yerinizi tutacak melekler
var ederdik.™

Bu ayette, insan melee çevirirdik, denmek istenmiyor. Ayetin mana-


s: "Sizin yerinize melekleri getirirdik." eklinde olmaktadr. Ayete verilecek
manalardan birisi budur ve bu mana en uygun olandr.

7'
Ankebut, 29/58-59
72
nsan 76/9
73 Zuhruf 43/60
44 KÛTU'LKULÛB

Onlar, yaptklar iyiliklere karlk bir bedel ve karlk beklemeyip: "Biz

Rabbimizden korkarz." dediklerinde, Allahu Teala kendilerine en güzel


mükafat verdi ve onlara sonsuz ihsanlarda bulundu. Bu durum ayette
öyle ifade edilmektedir:

"Hableri onlara cennette tertemiz bir içki içirir. Onlara: 'bu sizin dün-
yada yapm olduunuz iyiliklerin karldr. Sizin gayretiniz en güzel
karl bulmutur. ' denir.™

Onlar, yaptklar iyiliklere kar insanlardan bir karlk ve teekkür


beklemedikleri için, Allahu Teala onlarn mükafatn tertemiz cennet içece-

i yapt ve onlarn gayretlerini katnda kabul ederek karlk verilmeye la-

yk gördü.

Allah'a tevekkülün bir ekli de, O'nun hükümlerine teslimiyet göster-


mek ve raz olmak eklinde ortaya çkar.

Hz. Yakub Peygamberin (a.s): "Hüküm ancak Allah'ndr. Ben de


O'na tevekkül ettim"75 sözü, ilahi hükme teslimiyeti ve her eyi bir hikme-
te göre yapan Vekil'e (Yüce Allah'a) güvenmeyi ifade etmektedir.

Çünkü kul, yaad hayatta nefsinin muradn istedii zaman, asln-


da her eyde onun iradesi bulunmaz, unu yakînen bilir ki her eyde ira-

desi bulanan ve onun vekili olan Yüce Allah'tr. Her ey o vekilin isteine
göre olmaktadr. Bu durumda ona gereken, kendi istedii O'nun isteine
uymad zaman, Mevla'snn isteini istemesidir; hatta, Yüce Mevla'snn
istedikleri, kul için daha sevgili olmal ve daha tercihe ayan bulunmaldr.
Çünkü Yüce Mevla'snn kul için istedii, onun için bir ceza ve Mevla'snn
gazabn çekecek bir ey deilse, o ey, Allahu Teala için daha sevimli ve

tercihlidir. Bu durumda Allahu Teala'nn muhabbeti kul için de daha önce-


likli ve tercihe ayan olmaldr; çünkü, bütün ilerin sonu Allahu Teala'ya
aittir. O, böylece muttaki kullarn ereflendirmi ve onlar basit dünya i-
lerinden uzak tutmutur. u ayet bunu ifade etmektedir:

"Güzel son, takva sahiplerinindir.™

74
nsan 76/21-22.
75
Yusuf 12/67
76
Kasas 28/83
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN hA| I I M 45

Allahu Teala, Hz. Musa'ya (a.s) öyle vahyetmitir: "Senin istediin

olmad zaman, olan murad et. Eer illa benim istediim olsun dersen,
istediinde seni yorarm, sonuçta yine benim istediim olur."

Hasan- Basrî öyle demiti: "Bütün Basrah'larn ailem olmasn ve bir

buday tanesinin de bir altna satlyor olmasn isterdim."

O'nun bu sözü, tevekkülde son noktadr. Bu ancak, ilahi hükümler na-


sl cereyan ederse etsin, her halükârda ona teslimiyet ve rza göstermek-
le ele geçecek bir makamdr. Aslnda bu söz, akln snrlarn zorlayan bir

Vüheyb b. El-Verd el-Mekkî öyle derdi ki: "Gök bakr, yer demir olsa,

sonra ben rzkm konusunda endie etsem, kendimi irke dümü kabul
ederim."

Denilmitir ki: "Kim yârnn rzk bugünden elinde olduu hâlde, yarn
ne yiyeceim diye endie etse, amel defterine günah olarak yazlr."
-

Süfyan- Sevrî (rah) öyle demitir: "Oruçlu olan biri, daha günün ba-
ndayken gece iftarda ne yiyeceim diye rzknn derdine düse, kendisi-

ne bir günah yazlr."

Sehl (rah) ise bu hususta: "Bu tür bir davran orucun sevabn azal-

tr" demitir.

Sehl (rah), bu konuda öyle bir olay anlatr:

"Basra'da muhteem bir mezar biliyorum. Orada bulunanlarn yiye-

cekleri cennetten getirilir. Sabah akam da cennetteki saraylarn görürler.

Ama kalplerini daraltan öyle büyük bir skntlar vardr ki, onlarn canlar-
n daraltan bu skntlar Basrah'larn kalplerine datlsa hepsi skntdan
ölürdü." Kendisine: "Neden? diye sorulunca öyle demitir: "Çünkü onlar
sabah kahvaltsn yaptklarnda akam ne yiyeceklerini düünüyorlard.
Akam yemeinden sonra da sabah ne yiyeceklerini düünüyorlard. On-
larn tevekkülden ve rzadan zerre kadar nasipleri yoktur."

Buraya kadar anlattklarmz tevekkülün faziletlerine dair makamlar-


dr. Bunlarn haricinde bir kitapta anlatlamayacak incelikte sddklarn ke-
46 KÜU'I KU L Û Fî

ifleri ve ariflerin müahedeleri vardr. Allahu Teala bu kullarn, isimlerinin

srlarna muttali klarak onlara "kün" emrinin tecellî ve yetkisini ihsan et-

mitir. Onlar ise Allahu Teala'ya güvenmeleri sebebiyle bu yetkiyi kullan-

maktan çekinmiler, böyle bir tasarruftan gönüllerini çekmilerdir. Bunu,


Allahu Teala'nn kudretinde kendisiyle yarmaktan, O'nun takdirinden
yüz çevirmekten yahut yaratma iinde kendisine benzemekten haya ede-
rek yapmlardr; çünkü, onlara göre Allah'n ileri tedbir etmesi en hik-
metli ve en güzeldir. Yüce Allah, ilerin sonuçlarn en iyi bilen ve her ey-
den en iyi haberdar olandr. Bu makamda olan tevekkül sahiplen, bizim

güç yetiremeyeceimiz ve bilmeyeceimiz ölçüde Allahu Teala'y en lay-


kyla yücelten ve tazim eden kimselerdir.

Yeme içme konusunda Allahu Teala'ya tevekkül etmeye gelince, bu,


marifet ehli nazarnda farz olan tevekkül ksmna girer.
lahi takdire teslim olmak, acsyla tatlsyla, iyisiyle, kötüsüyle, her e-
yin Allah'n hikmet ve adaletinin gerei olarak meydana geldiine inanp
rza göstermek de farz olan tevekküldür. Allah Resulü (s.a.v) bu hususta
öyle buyurmutur:

"Acizlik ve zekilik dahil her ey kaza ve kader iledir. "77

Baka bir hadis-i erifte de öyle buyurmutur: "Bil ki sana takdir edii-

ni atlayp bakasna gitmez."78


Ayn ekilde Allahu Teala: "Büyük küçük her ey (Levh-i Mahfuz'da)
yazldr.™ Buyurmutur.

Her eyin bu ekilde ilahi ilim ve iradeyle meydana geldiini bilmek,


bunu kalp huzuru ile kabul etmek, bu ilerden birisi baa geldiinde onu
sakin bir aklla karlamak, aklî deerlendirmeler ile sknt ve zdraba
dümemek, Allahu Teala'nn ilerini kullarn ilerine benzetmemek ve on-
larla ayn görmemek; evet alimlere göre bu saydmz hususlar imann
77
Müslim, Kader, 1 8; Malik, Muvatta, Kader, 4; Ahmed, Müsned, II, 110; bnu Hbban, Sahih, No:
6149.
78
Ebu Davud, Sünnet, 16; bnu Mace, Mukaddime, 10.
79
Kamer, 54/53
T BVEKKÜL MAKA MI ve TEVEK KÜL E H LNN MA i I I M I
47

farz ndandr. Kul, bütün bunlara teslim olmadkça iman sahih olmaz. Hem
bunlar, bahsini ettiimiz tevekkülden ayr bir eydir; onlar zaten her mü-

minden istenmektedir.

bnu Abbas (r.a) öyle demitir: "Kader, tevhid nizamdr. Kim Allah'n
birliine inanr da kaderi yalanlarsa, bu yalanlamas tevhid inancn nok-
san yapar."

Görüldüü gibi bnu Abbas (r.a), bütün kaderlerin Allah'n irade ve

hikmetiyim olduuna iman etmeyi, üzerine tebih tanelerinin dizildii ipe

benzetmitir. Tevhid de, bu inanç üzerine kuruludur. Bunun için bnu Ab-
bas: "Bu ip kesildii zaman taneler düer, dalr. Ayn ekilde kul kaderi

yalanlarsa, iman gider." diyor.

TEVEKKÜLÜN KISIMLARI
Tevekkül, farz ve fazilet olmak üzere iki ksmdr. Tevekkülün farz ola-

n, imana baldr. Bu, bütün kaderlerin Kâdir-i Mutlak olan Allahu Te-

ala'ya ait olduunu tasdik edip, O'na teslim olmak, hepsinin O'nun kaza

ve kaderiyle meydana geldiine itikat etmektir.

Baksana, Allahu Teala, ihtilafa düülen bir konuda Resûlü'nü (s.a.v)

hakem yapp verdii hükme teslim olmayan kimsenin imansz olduuna,


kendi zatna nasl yemin ediyor:

"Hayr, Rabbine yemin olsun ki, onlar, aralarnda çkan ihtilafl ilerde
seni hakem yayp sonra senin verdiin hükme kar içlerinde bir sknt
duymadan gönül holuu ile teslim olmadkça, iman etmi olmazlar.™

Allah Resûlü'nün (s.a.v) verdii hükme teslim olmayann hâli bu olur-

sa, ya asl hâkim ve en büyük hüküm verici olan Allahu Teala'nn verdii

hükme teslim olmayann hâli nice olur? Bir düün!

Fazilet olan tevekkül, kulun kendisine vekil olarak seçtii Mevla'sn


müahedesinden kaynaklanr. Bu, marifet makamnda olur ve o makam-
"
80 Nisa, 4/65
48

daki kul, gerçeklere aynel-yakîn gözüyle nazar eder. Salih kul Hz. Nuh'un

(a.s) u sözü, bu tevekkül hâlini gösterir:

"Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana hiç göz açtrma-
yn.™

Bunun üzerine ondan, Allahu Teala'nn vergisiyle muazzam bir güç


dodu ve Aziz olan Rabbi'nin izzetini onlara bildirdi. Sanki ona: "Sen de
bizler gibi zayf bir insansn, bu gücün nereden geliyor?" diye soruldu; o
da öyle dedi: "Ben, benim de, sizlerin de Rabbi olan Allah'a tevekkül et-
tim/güvenip dayandn.*2

Bunun üzerine, sanki ona bu tevekkülünün sebebi soruldu; o da on-


lara kendisine vekil ettii Rabbi'nin, yeryüzünde yaayan bütün varlklarn
hayatn elinde tuttuunu müahede ettiini haber vererek öyle dedi: "Hiç
bir canl yoktur ki O, onun perçeminden tutmu/hayatn, sevk ve idaresi-
ni eline alm olmasn.*3
Sonra Allahu Teala'nn, bütün kullarnn hayatn elinde tutmasna
ramen, onlarn dütüü; hayrda, erde, fayda ve zararda
içine ortaya

koyduu adaletini ve uygulad hikmetini haber verip, bütün bu ilerin

O'nun adaletine göre doru olduunu öyle belirtti:

"Gerçekten Rabbim, doru bir yol üzerindedir.- 84

Allahu Teala, tevekkülün farziyeti hususunda öyle buyurmutur:

"Eer müminler iseniz, Allah'a tevekkül edin.*5

"Eer Allah'a iman ettiyseniz, O'na tevekkül edin/güvenin. ayet müs-


lümansanz böyle yapn.*6

Allahu Teala, tevekkülün fazileti hakknda da öyle buyurmutur:

81
Hud, 11/55
82
Hud 11/56
83 Hud 11/56
84
Hud 11/56
85 Maide 5/56
86 Yunus 10/84
TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN HÂIIIM 49

Tevekkül edenler, Allah'a tevekkül etsinler.*'


'Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri sever. «

TEVEKKÜLDE SEBEPLERN YER VE DEER


Allahu Teala kudret ve hikmet sahibidir. O, kudret sfatnn bir tezahü-
rü olarak birtakm eyleri ortaya koymutur. Hikmet sfatnn gerei olarak
da birtakm eyleri icra etmektedir. Tevekkül eden kul, O'nun kudretine ait

eylere bakp O'nun hikmeti gerei ortaya koyduu eyleri yürürlükten kal-

dramaz; çünkü Allahu Teala, Hakimdir/her eyi bir hikmet üzere yarat-
mtr. u hâlde hikmet O'nun sfatdr.
Tevekkül eden kul, eyay ve varlklar, kendi bana hükmedici, ya-
ratc, fayda ve zarar verici olarak da göremez. Böyle yapt takdirde, tev-
hidine irk bulatrm olur; çünkü, her eye gücü yeten sadece Allahu Te-
ala'dr. Kudret O'nun sfatdr. Diledii gibi hüküm veren, yaratan, fayda

veya zarar veren sadece O'dur. O'nun isim ve sfatlarnda hiç bir orta ol-

mad gibi hükümlerinde de hiç bir yardmcs yoktur. Allahu Teala bunu
öyle ifade buyurmutur:

"Hüküm ancak Allah'a aittir.


"O, hüküm ve hükümranlkta hiç kimseyi ortak etmez.**3

"O müriklerin tapt putlarn, yerlerde ve göklerde bir ortaklklar

yoktur. Ve Allah'n onlardan bir yardmcs da yoktur.™

Tevekkül eden kul, Allahu Teala'nn bütün varlklar üzerindeki kudre-

tini, O'nun, takdir ve tedbirde tek olduunu, bütün mülkü ve içindekileri


ayakta tuttuunu müahede etmesinin yannda, Allahu Teala'nn kainatta
cereyan eden bütün deiik olaylardaki hikmetleri en iyi bilen olduunu
görür. Allahu Teala varlk alemindeki bu ileri bir takm sebeplerle yap-
maktadr. Bu sebepler insanlar ve dier varlklar için ortaya konmutur. Al-

87
brahim 14/12
88
Âl-i mran 3/159
89 Yusuf, 12/40
90 Kehf 18/26.
91
Sebe' 34/22
lahu Teala bunu kullan üzerinde ilahi hükümlerini uygulamak ve yaptkla-
r iyilik veya kötülüün karln kendilerine vermek için yapmtr.
u hâlde tevekkül eden kimse, her eyde ilk hükmün Allahu Teala'ya
ait olduunu bilir ve her eyin O'nun takdiriyle olduunu itiraf eder; fakat
bunun yannda o da dinin emir ve hükümlerini yerine getirmekle yükümlü-
dür. lmin gereine göre hareket etmekle sorumludur; çünkü o, Rabbi'nin
u buyruunu iitmitir:
"O'na yaptndan sorulmaz, ama onlar her yaptndan so-
rumludur. * 2

Allahu Teala, ortaya koyduu her eyde, kudretini hikmetlerinde giz-

lemitir; ancak, bu hikmetler, ilahi hükümleri aça vuran eylerde ortaya


çkm; bütün ilerin sonu O'na döndüü için ve varlklarda görünen sanat
ve güzellikler, O'nun iç ksmyla ilgili yakîn bilgi verdii için, kudreti eya
içinde gizli kalmtr.

Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:

"Bu, her eyi en güzel ekilde yapan Allah'n yapsdr."93


-

Yani Allahu Teala'nn görünmeyen ileri, görünen tecellileri gibi çok


güzel ve çok salamdr.

Allahu Teala, dier bir ayette öyle buyurmutur:

"Bütün i O'na aittir."


Yani gizli ya da açk her i sonunda Allah'a dayanmaktadr. Allahu Te-
ala bu ayetin devamnda öyle buyurmaktadr:

'Öyleyse (bûtûn bu ilerde) sen O'na kulluk yap ve O'na tevekkül


et*
Allah'a tevekkül eden bir arif için, O'nun gizli ilerinde ilahi kudreti is-

pat eden bir ahit vardr; arif o ahide bakar ve gereini yerine getirir. Za-

92
Enbiya 21/23
93 Nemi 77/88
94
Hud 11/123
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAl I I li 51

hirdeki hikmetlerde ise arif için ortaya konan dinî bir ilim mevcuttur. Arif o
ilme teslim olur ve o bilim gereince amel eder. Bu, birbirinden derece ba-
kmndan i ve ibadetlerde tevhidin
farkl hakikatini müahede etmektir. O,
Rabbani alimlerin makamdr.

Allah'a inanan her mümin, Ona tevekkül eder; fakat her kulun tevek-
külü yakîni miktarnca olur. Allahu Teala'nn havas/seçkin kullarnn tevek-

külleri, onlarn müahedelerini ve hevalarn yok ederek ilahi tecellilere r-

za göstermelerini açklarken anlattmz gibidir. Avam halkn tevekkülü

ise; seçkin kullarn tevekküllerinin peinden açkladmz gibi, hayr ve


erri ile kaderlere iman etmesidir.

Allahu Teala, kendisinin yaratc olduu gibi ayn zamanda rzk ve


hayat veren, öldüren olduunu haber vermitir. O, ayette hikmet srasna
göre bu dört sfatn bir arada zikretmitir. lahi kudret bu sraya göre te-

celli etmektedir. Bu durumda onlarn hikmetleri nasl birbirinden farkl

olur? Yahut bir takm sebep ve vastalarn ortaya konulmasyla bu sfatla-

rn bölündüü nasl düünülebilir?

Allahu Teala, bu konuda öyle buyurmutur:

X) Allah ki, sizi yaratt, sonra size rzk verdi, sonra sizi öldürecek ve
sonra sizi diriltecektir.'* 5

Ayette anlatlan üç fiilde Allah'tan baka bir fail bulunmad gibi; dör-

düncü rzk verme iinde de O'ndan baka hakiki fail yoktur. Me-
fiil olan

sela sen kalkp da: "Beni babam yaratt." der misin? Her ne kadar baban,

senin yaratlnda bir vasta olsa da, böyle söylemek uygun deildir. Ay-

n ekilde sen: "Bana falanca hayat verdi, filanca beni öldürdü." demezsin.
Her ne kadar bazlar, hayat ve öldürme iinde vasta yaplm olsalar da
böyle söylemek doru deildir; çünkü bu tür sözlerde açk bir irk mevcut-
tur. Bunun kötülüü herkes tarafndan bilindii için, kimse onu söylemez.

Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur: "Attnz meniyi gördü-


nüz mü? Onu siz mi yaratyorsunuz? Yoksa yaratan biz miyiz?'96

95
Rum, 30/40
96 Vâka, 56/58-59
52 KÛTU'L

KUL.ÛB— - - -

"Ektiinizi gördünüz mû? Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren biz

miyiz?™

Görüldüü gibi Allahu Teala, meniyi rahme atma ve topra ekme fiil-

lerini bize nisbet etmitir; çünkü onlar, insanlarn yapaca bir takm iler-

dir. Bizler i yapan kullarz. Bunlar bizim sfatlarmzdr; hükümleri de bize


aittir.

Allahu Teala, yaratma ve ekilen eyi bitirme ilerinin ise kendi zatna
ait olduunu bildirmitir; çünkü bu iler, O'nun kudret ve hikmetini göste-
ren iaretlerdir. Allah, her eye gücü yeten ve her iini hikmetle yapandr.

Kur'an'da insana ait olarak zikredilen bütün amel ve kazançlar, onu


yapan azalara nisbet edilmitir. Bununla, o iin ismi belirlenmi olmakta-
dr. Bu iler, onlarn yaplmasna vasta olan eylere de nisbet edilmitir.

Allahu Teala'nn kudretine, iradesine ve zatna nisbet ettii ilerde ise, ilk

irade edenin ve en yüce güç sahibinin kendisinin olduunu göstermek is-

Öyleyse Allah'n sözünü iyi anla ki, birbirine benzer durumlarda kalbin
haktan kaymasn

Sonra bazen kul: "Falan bana verdi, falan bana engel oldu." der du-

rur. Bu, gizli bir irktir. Bunun sebebi udur: Aradaki sebepler, kullarn elin-

de ortaya konmakta ve onlar vastasyla uygulanmaktadr. Bu durum on-


lar, bütün sebepleri yaratan asl sebepten perdelemekte; asl veren ve
engelleyen Yüce Zatn kudretini örtmektedir. Yakîn sahibi ve müahede
ehli arifler yannda, bu tür gizli irk, daha önce anlatlan açk irk gibi kö-

tü görülmektedir. Zira Allahu Teala, yaratma iinin sadece kendisine ait ol-

duu belirttii gibi; rzk verme iinin de sadece Yüce Zatndan ait olduu-
nu bildirmitir. Bu konuda öyle buyurmutur:

"Allah'tan baka size gökten ve yerden rzk verecek baka bir yarat-
c var m?* 38

97
Vâki a, 56/63-64
" Fâtr 35/3
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA M I M i
53

Allahu Teala bu ayette, yaratma ii ile rzkn birlikte olduunu, ikisinin

de ilahi kudreti ispat eden en güzel sebepler olduunu belirtmitir.

Gerçek bir tevekkül sahibi unu yakînen bilir ki, Allahu Teala istese

daha evvel onu yaratmazd; O, yaratmaya mecbur deildir; yaratmama


kudreti O'ndadr. Yaratt zaman ise ona rzkn vermek durumundadr.

Nitekim kudsi bir hadiste Allahu Teala'nn öyle buyurduu rivayet

edilmitir: "Ben bir mahluku yaratr da onu rzksz brakr mym?"


Allan Resulü (s.a.v) de bir hadis-i erifinde öyle buyurmaktadr: "Ey
Allah im! Senin verdiini engelleyecek, engellediini de verecek hiçbir güç
yoktur. Sana kar kimsenin çabas bir fayda vermez."*9

Allah Resûlü (s.a.v) bunu, 'falan konudaki çabam, filan iteki gayre-

tim...' gibi sözler sarfeden kimselere cevaben söylemitir. Onlar, bu tür

sözlerle, sebepleri kasdediyorlard.

Efendimiz (s.a.v), namaznda yapt bu dua ile onlarn sözünün bir

hükmü olmadn belirtmi ve müslümanlarn irke dümesinden korka-

rak bu duay onlara duyurmutur. Bunun manas udur: "Ya Rabbi, sen di-

lemedikçe kulun çaba ve gayreti kendisine bir fayda vermez."

Bu konuda Allahu Teala öyle buyurmutur "u bir gerçek ki zanna


dayal eyler, hak adna hiçbir ey ifade etmez.* 00

Ebu Muhammed SehJ (rah) yukardaki hadisin manasn öyle açkla-

mtr: "Kim bir eyi ele geçirmek için çaba sarfeder, hrs gösterir; fakat se-

nin engeline taklrsa, onun gayreti ve hrs kendisine bir fayda salamaz."

010 '
Allahu Teala'nn: "Allah dilediini siler, dilediini ise sabit tutar.

ayetinin tefsirinde, Sehl (rah) öyle demitir:

"Allahu Teala arif kullarnn kalplerinden sebepleri silip kudretini sabit

yapar; gafillerin kalplerinden de müahedeyi silip sebepleri sabit yapar."

99 Buhari, Ezan, 155; tisam, 3; Müslim. Salat, 194; Ebu Davud, Satet, 140; Tirmizi, Salat, 108;

Nesai, Tatbik, 25; Darimi, Salat, 71.


,0°
Necm, 53/28
,01
Rad, 13/19
54 KÛTU L- KULÛB

Yine o demitir ki: "Allahu Teala nefsi hareketli olarak yaratm, son-
ra ona sükuneti emretmitir. te bu hâl, nefsin imtihandr. Eer Allahu

Teala özel korumas ile nefse destek verirse nefis sükunet kazanr, emre

itaat eder. Bu, Allah'n özel yardmdr. Eer onu kendi hâline terk ederse,

nefis tabiat ve yaratl gerei hareketlenip isyana yönelir. Bu da Allah'n


onu kendi hâline terk etmesidir."

Lokman (a.s) oluna vasiyetinde öyle demitir: "Ey oul, bütün ra-
betini Allah'a yönelt. Eer O dilerse sana verir; dilerse vermez. Senin ça-
relerin/gayret ve çabalarn Allahu Teala'nn sana takdir ettii rzkn ne art-

masn, ne de azalmasn salar. Rzkn konusunda yaratlndan ibret al.

Eer kendi çaren ve çaban ile yaratlnda bir fazlalk yapabilirsen, rzk-
nn da artmasn salayabilirsin. Bu olmayacana göre bil ki Allahu Teala,
insann yaratln ekillendirmi ve rzkn taksim etmitir. Sen bu ikisin-
den hiç birini'arttramazsn"

Nitekim öyle kurnaz, kuvvetli ve tuttuunu koparan kimseler vardr ki,

sürekli fakirleirler; fakat derdini anlatmaktan aciz, zayf ve basit görülen


öyle kimseler de vardr ki, servetleri sürekli artp durur. Eer gücün bir ya-
rar olsayd, kuvvetli kimseler her konuda zayflar geçerlerdi. Ama yara-

tan ve rzk veren yalnz Allahu Teala olduu için, kullarn ellerinden hiç-

bir ey gelmemektedir.

Konuyla ilgili öyle bir hikaye anlatlr: Zamann birinde bir kral döne-

min bilginlerinden u soruyu sormutu: "Nasl oluyor da akl sahip-


birine

lerinin yoksul, aklszlarn ise varlkl olduunu görüyorum?" Bilge, u ce-

vab verdi: "Allahu Teala bu durumu kendi varlna bir delil yapmtr.
Eer her akll varlkl, her aklsz da yoksul olsayd, insanlar öyle düü-
nebilirlerdi: Akll kendi rzkn buluyor, aklsz ise yoksul kalyor. nsanlar,

gerçein tam aksi olduunu gördüklerinde, rzk verenin yalnz Yaratan ol-

duunu anlamaktadrlar."

bnu Mesud'dan (r.a) u söz rivayet edilmitir: "nsana mal verilmesi


de verilmemesi de bir fitnedir. Kendisine mal verilen kimse, onu asl vere-

ni unutur, bakasn över. Kendisine mal verilmeyen kimse ise, onu asl
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllFH 55

engelleyeni bilip rza göstermez, kendisine mal vermedi diye insanlar k-


nar."

Bu ifadenin bir benzerini Mutarrf, bir sahabiden nakletmitir. Küfe

emiri olan bu sahabi, bir hutbesinde söyle demitir:

"Muhakkak ki u maln verilmesinde de engellenmesinde de bir fitne

vardr. Kii yakn akrabasna gider ve ondan Allahu Teala'nn kendisi için

yazm olduu bir yardm ister. O da, bunu engelleyemedii için kendisi-

ne yazlm olan eyi istek sahibine verir. stek sahibi bu yardmndan do-

lay ona teekkür edip övgüler yadrr. Ertesi yl yine ayn kimseye gidip

Allahu Teala'nn kendisine yazmam olduu bir yardm talep ettiinde, o


kimse bu yardm veremez. Önceki yl vermeyi engelleyemezken, bu yl
verme gücüne sahip olamaz. Bunun üzerine yardm isteyen kimse, onu
günahkar görüp kötüler. Dikkat ediniz servetin verilmesinde de, engellen-

mesinde de bir fitne/imtihan vardr. Allah Resulü (s.a.v) bize, bir hutbesin-

de böyle buyurmutu." 102 Hadiste geçen 'fitne' kelimesi, imtihan ve sna-


ma anlamndadr.
Yakîni iman sahipleri bu imtihanla iyilik için denenirken; gafiller de na-
sl davranacaklarnn görülmesi için imtihan edilirler. Yakîni iman sahiple-

ri sebeplerden ibret alp onlar Yaratan'a hayran olur, hidayet ve iman ba-

kmndan üst derecelere yükselirler; çünkü onlar verme ve engelleme fiil-

lerinin her ikisinde de veren ve engelleyenin sadece Allahu Teala olduu-

nu görürler ve dinin getirdii hususlarda O'nun hikmetinin geçerli olduu-


nu bilirler. Böylelikle onlar için ükür ve sabr makamlar sabit olur. Gafil-

ler ise bu ite hakikati göremeyip zdraba düerler; baklarn sebeplere


ve baka güçlere çevirirler. Kendilerine mal veren kimseleri överken; mal

vermeyi engelleyenleri knarlar. Bu davranlar sebebiyle de sürekli dere-


ce kaybederler. Sonuç itibaryla mal ve para, her iki grup için de bir imti-

han olmakta, her ikisinin iman derecelerini ve kalplerinin takvasn ortaya


r.

Ahmed, Müsned, V, 58; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, III, 96.


56 KÛTU'L KULÛB

Bu konuda Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmi-


tir: "Kul, geceleyin dünya ilerinden bir ticarete veya baka ilerden birine
niyetlenir. Eer onu yapsa helak olabilir. Aliahu Teala Ar'nn üstünden

ona bakar ve kendisini o iten al kor. Kul iim olmad diye karamsarla ve
üzüntüye düer. Uursuzluu komusunda ve yaknlarnda arar: 'Beni en-
gelleyen, bam belaya sokan onlar der durur. Halbuki, o iinin olmay
1

kendisi için Allahu Teala'nn bir rahmetidir."* 03

bnu Mcsud (r.a) öyle demitir: "Allah'a yaptn kullukta insanlarn

seni övmesinden holanmaman, Allah'n sana verdii rzk için de insan-


lar övmemen Matandr."

Hz. sa (a.s), bnu Mesud (r.a) ve dierlerinden gelen bir haberde öy-
le demitir:

"Allah'n size verdii bir rzkta hiç kimseyi övmemeniz O'nun size ver-

medii ey için de kimseyi knamamanz yakîni imandandr."

bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Sabr imann yarsdr. ükür, ima-
nn dier yarsdr. Yakîn ise, imann bütünüdür." 104
-

Ma'mer b. Eban'n, Hamran-Zühri-Urve kanalyla Hz. Aie'den (r.ah)

naklettii fk hadisinde u ifade geçmektedir: "Annem ve babam beni ba-


rlarna bastlar. Ben onlara: "Bu konuda ne size ne de dostunuz Allah
Resûlü'ne (s.a.v) teekkür ederim. Sadece beni bu iftiradan aklayan ve
yücelten Allah'a hamdederim." dedim. Bu konuda rivayet edilen baka bir

hadiste, Ebu Bekir'in (r.a) ona: "Kalk ve Allah Rasulü'nün (s.a.v) ban
öp." dedii rivayet edilir. Hz. Aie (r.ah) ise:

"Vallahi bunu yapmam, ben bu ite Allah'tan baka hiç kimseye ham-
detmem." demitir. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v) de: "Onu kendi ha-
line brak ey Ebu Bekir." buyurmutur. 105

Ebu Nuaym, 348;bnu Receb, Camiu'l-Ulum, I, 368.


Hilye, III,

Beyhaki, uabu'l-man, No: 47; 9716, 9718; Ebu Nuaym, Hilye, V, 34; Elbani, Daife, No: 499.
Bkz: Buhari, Tefsiru Sûre (24), 6; Müslim, 56; Ahmed, Müsned, VI, 195-197; Tabarani, el-
Kebir, XXIII, 50 vd. (No:133-151)
1

TEVE KKÜL MAKAM I ve TE VEKKÜL EHLN N HAl I I M 57

Yukarda zikrettiimiz hep halka nazar etmek ve Allahu Teala'nn her

eye ahit oluundan habersiz olmak gibi hususlar, yakînin zayflndan


ve marifet noksanlndan ileri gelmektedir. Bu hâl, kulun iç alemini kapla-

yp orada yerletii ve insann söz ve fillerinde çokça görüldüü zaman,

kalpten imann hakikati gider, imann nuru iyice zayflar. Bu hâl kalpte ni-

fak/iki yüzlülük dourur, orada üphe tohumlarn eker.

Bu konuda Abdullah b. Mesud (r.a) demitir ki: "Kul evinden iman ile

birlikte çkar; fakat evine iman adna hiçbir eyi kalmam olarak döner.

Yolda bir adam görür. Bu adam, aslnda ona ne bir fayda ne de bir zarar

verebilir. O ise adama: "Sen çok büyüksün, anlsn anlsn, der. Evine dö-

nünceye kadar karlat insanlara bu tür sözler söyler. Belki bu sözle-

riyle bir ey de elde edemez ama, Allahu Teala ona gazap eder." 106

Ebu Muhammed Sehl'e, Tevrat'ta geçen: "Kim bir zengine boyun eip

yaclk yaparsa dininin üçte ikisi gider." sözünün manas sorulduunda,

u cevab vermitir: "man akd/irade, söz ve fiilden oluur. Dünyalk için bir

zengini överek ona yaclk yapan ve bunu hareketiyle ortaya koyan kim-

senin imannn üçte ikisi gider; geriye yalnz üçte biri kalr ki, o da irade

ksmdr."

Sen rzk ve dier konularda Allahu Teala'nn arada sebep olarak ya-

ratt eyleri, o i için ilk sebep gördüünde, unu bil: Bu eyleri birer se-

bep olarak ortaya koyan Allahu Teala'dr. O, Kur'an'da bu sebepleri zik-

rettii gibi; asl iin kendisine ait olduunu da belirtmitir. Bunun örnei

çoktur. Allahu Teala bir ayetinde öyle buyurur:

"De ki sizin için görevlendirilmi ölüm meleicannz alr.* 07 Dier


ayette ise bu aracy kaldrarak kendi zatn açklam ve: "Ölümleri ann-
da canlar Allah alr* 08 buyurmutur.

,06
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 366.
,07
Secde, 32/1
Zümer 39/42
58 KU1UL KULUB

Allahu Teala, bir ayette: "Ektiinizi görmüyor musunuz?* 09 buyurarak,

ekini ekme iinde kullarn fiilini zikretmi; dier ayetlerde ise araclar kal-

drarak, iin kendisine ait olduunu öyle belirtmitir:

"Biz suyu döktükçe döktük, sonra topra güzelce yardk ve orada da-
0
neler bitirdik. " 0

Baka bir ayette: "Biz ona (Meryem'e) ruhumuzu/ruhu tayan mele-


imizi gönderdik*" buyurmu; sonra bu ii arac ile birlikte nasl gördüü-
nü öyle belirtmitir: "Ona ruhumuzdan üfledik."" 2 Burada ruhu üfleyen,

Cebrail'dir.

Baka bir ayet-i kerimede Allahu Teala, Resûlüne hitaben öyle bu-
yurmaktadr: "O'nu/Kur'an' okuduumuzda okunuunu takip e*.*113 Tefsir

alimleri demilerdir ki: Bunun manas udur: Rasûlüm, Cebrail (a.s) sana
Kur'an' okuduu zaman, ondan vahyi al. Bu ayet: X>nu tekrarlamak için

dilini depretme* u ayetinden sonra gelmektedir.

Ayn ekilde Cebrail (a.s), Hz. Meryem'e: "Sana tertemiz bir erkek ço-
cuu vereceim." demitir. Burada Hz. Cebrail (a.s), Allahu Teala'nn ken-

disine Meryem'e (a.s) ver diye hibe ettii çocuu, ben vereceim diyerek
kendisini zikretmitir. Halbuki o bu esnada Rabbi'ni müahede etmek-
te/aslnda ruhu verenin Allahu Teala olduunu görmekteydi.

Bu ayetin baka bir okunuuna göre ayetin manas: "Allahu Teala sa-
na çocuk vermek için beni gönderdi." eklinde olmaktadr.

Bunun bir dier örnei de u ayettir. Hz. Musa (a.s): "Ben ancak ken-
dime ve kardeime malik/sahip olabilirim*™ demitir; çünkü Allahu Teala
baka bir ayette Musa (a.s) ve kardei ile ilgili olarak öyle buyurmutur:
"Biz ona rahmetimizin bir iareti olarak kardeini verdik.*™ Musa (a.s)

103
Vâka 56/63
'« Abese 80/25-27
,M Meryem 19/17
m Enbiya 21/91
1.3
Kyame 75/17
1.4
Kyame 75/16
115
Maide, 5/25
" 6 Meryem, 19/53
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂIII M 59

gerçekte ne kendine, ne de kardeine sahiptir; çünkü gerçekte Allah'tan

baka sahip yoktur.

Ayetin iki deiik okuma biçiminden birine göre anlam bu ekilde ol-

maktadr. kinci okuyu ekline göre ayetin anlam: "Ben ancak kendime

sahip olabilirim, kardeim de sadece kendisine sahip olabilir." eklindedir.

Allahu Teala baka bir ayet-i kerimede bu hususu daha da açklaya-

rak: "Mürikleri öldürün* 17 emrini vermitir.

Dier ayette ayn emirle birlikte bu ie vasta edilen ey öyle zikre-

dilmitir: "Onlarla/ savan ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap ete//?.*
118

Daha sonra öldürme iinin asl sahibiyle aradaki sebep birlikte zikredilerek

öyle buyurulmutur: "Onlar siz öldürmediniz, ancak Allah öldürdü."" 9

Allahu Teala, bir dier ayette, sebebi zikretmekle birlikte, hakikatte

onu da ortadan kaldrarak öyle buyurmaktadr: "Attnda aslnda sen at-


madn; ancak Allah att.* 20

Allahu Teala, hükmünü icra ederken kulland vastalar baka bir

ayetinde öyle zikretmitir: "Onlarn mallar ve çocuklar seni imrendirme-


sin. Allah ancak onlara bunlarla azap etmek istemektedir.* 2 '

u ayetler de konumuza örnek tekil ediyor. Bir ayette: "O ki, kalem-
le (yazmay) öretti* 22 buyrulmutur. Dier ayetlerde ise:

"O Allah Rahman'dr. O Kufan' öretti. nsan yaratt. Ona konuma-


y öretti."™
"Sonra onun açklamas bize düer" 124 buyrulmaktadr.

117
Tevbe, 9/5

«* Enfal, 8/17
120
Enfal, 8/17
121
Tevbe, 9/55
122
Alak, 96/4
123
Rahman 55/1-4
124
Kyame, 75/19
1

60 .KÛTU'.I ;
KULÛR

Yüce Allah baka bir ayetinde, mülkün kullara ait olduunu belirtmi,

bu mülkü tarafndan
l satn aldn
bir

öyle haber
ihsan ve ikram olarak kendilerinden

vermitir:
bir bedel kar-

"Muhakkak ki Allah, müminlerden canlarn ve mallarn cennet kar-


lnda satn almtr. W|25

"Ancak, ellerinin altnda mülkleri olan cariyeler bu hükmün dnda-


dr* 26 ayeti de, bir mülkün kula ait görülmesinin örneidir.

Marifet ehline göre, hakiki anlamda Allahu Teala'dan baka bir fâil/i

yapan yoktur; çünkü gerçek fâil, herhangi bir alet ve sebep için bakasn-
dan yardm istemeyen kimsedir. Yine onlara göre hiçbir fiil, iki fâil tarafn-
dan yaplmaz. Aksi takdirde irk ve ortaklk söz konusu olur. Fiili ortaya ç-
karan ve icra eden ikinci fâil, aslnda hakiki fâilin bu i için kulland vas-
ta olup sonradan devreye girmitir. Her eyin ilki olan Allahu Teala ise as-
lî/ilk fâildir.

Yine marifet ehline göre hakiki malik, her eyin yaratcs olan Allahu

Teala'dr. Elinde bir mal bulunan kimse ise, bunun mülkiyetine sonradan
sahip edilmitir; çünkü o kimse, kendi eliyle hiçbir ey yaratmamtr.
Onun elinde meydana getirilen fiiller, bakas/Allah tarafndan yaplmtr.

Allahu Teala, her eyin evvelidir; varl bakasnn elinde deildir. O,

kendi zat ile hayat sahibidir. Kimseden yardm istemez. Allahu Teala hik-

met ve izzeti gerei yaratmak ve hayat vermek için de bir vasta yaratm-
tr. Bu vasta ana rahminde görevli olan bir melektir. Rivayete göre bu me-
lek, ana rahmine girerek meniyi eline alr ve onu bir beden hâlinde ekil-
lendirir. Sonra Allahu Teala'ya: "Ey Rabbim, bu, erkek mi kz m, salkl
m özürlü mü olsun?" diye sorar. Allahu Teala da dilediini buyurur. Melek
de O'nun emrini uygular.

Bu rivayetin baka bir lafznda ise u ifade yer almaktadr:


125
Tevbe, 9/1 1

126
Nisa, 4/24
I

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I f II 61

"Melek bebei ekillendirir, sonra ona bedbahtlk/cehennemlik ya da


127
cennetlik olacak ruhunu Cifler."

Denilir ki: "Kendisine Rûh ismi verilen melek, bedenlere ruhlar katar."

Baka bir yerde ise, bu melein sürekli nefes alp verdii ve bu nefesler-
den her birinin de ölü bedene ruh katt söylenmitir. Bu nedenle ona
'Rûh' ismi verilmitir.

Allahu Teala kendi zatn tantrken el-Bâri=büîün kusurlardan temiz,

el-Musavvir= yarattklarna ekil veren sfatlarnn yansra el-Hâlk=yara-


tc sfatn da kullanmtr. 128 Yine O, bir ayet-i kerimede: "O Allah ölûmû

ve hayat yaratandr* 29 buyurmaktadr.

Allahu Teala ölüm için bir vasta yaratt gibi dirili için de bir vasta
yaratmtr. Bu vasta srafil (a.s.) ad verilen ve Sûr'a üflemekle görevli
olan melektir. O, Sûr'a ikinci kez üflediinde bütün cansz varlklar dirilir-

ler. Ardndan Allahu Teala o melei kendine yükseltir. Bu konuda Yüce Al-

lah öyle buyurmutur:


130
«Ve o gün Sûr'a ûfürülûr."

Allahu Teala zatn, hayat veren ve öldüren olarak tantmtr. Bu ko-

nuda öyle bir rivayet vardr: "Ölüm melei ile hayat melei birbirleriyle

tarttlar. Ölüm melei: "Ben canllar öldürürüm." dedi. Hayat melei de:
"Ben de bütün ölüleri diriltirim." dedi. Bunun üzerine Allahu Teala ikisine

öyle vahyetti: "Ben size ne görev vermisem siz onunla megul olun. Asl
öldüren ve dirilten benim. Benden baka hiçbir öldüren ve dirilten yoktur."

Allahu Teala'dan nakledilen bir haberde öyle denmitir:

"Zatm için asl delil benim. Bana benden daha güzel bir delil yoktur."

Yukar sözü edilen vasta ve sebeplerin varln kabul etmemiz, Alla-

hu Teala'nm her eyde ilk sebep ve her eyin asl faili oluunu ortadan

127
Bkz: Buhari, Kader, 1 ; Müslim, Kader, 1-6.
128
Hair 59/24
129
Mülk, 67/20
,30
Nemi, 87/87
62 KO 1 U
1

L K U LÛ B

kaldrmaz. Nitekim hiçbir müslüman: 'Beni falan melek yaratt, beni Azra-
il öldürdü, srafil diriltti' gibi ifadeler kullanmaz.

Yakîn ve müahede ehli bir kimsenin de, ayn ekilde 'falan bana ver-

di, falan beni engelledi, filan rzkm temin etti, falan benim için takdir etti'

türünden ifadeler kullanmas asla uygun dümez. Onlar sadece bu iler-


de birer vasta klnm ve Allahu Teala'nn takdir ettii fiiller onlarn elle-

riyle icra edilmitir; çünkü vermek, rzklandrmaktr; engellemek ise ka-

derdir.

Yakîni iman sahiplerine göre Allahu Teala'nn bu gibi isim ve sfatla-

rnda orta yoktur. Veren de, engelleyen de, fayda salayan da, zarara
uratan da yalnz O'dur. Ayn ekilde, hayat verip öldüren de yalnz Allah
olup O'nun mülkünde hiçbir orta, yaratma iinde kullarndan hiçbir des-

tekçisi yoktur.

Yakîni iman sahiplerine göre bu tür ifade ve düünceler kulun tevhidi-

nin hakikatini zedeleyen gizli irk alametidir. Allah Resûlü (s.a.v) bu tehli-

ke hakknda öyle buyurmutur:

"Ümmetimin içinde irk, karncann karanlk gecedeki yürüyüünden


daha gizlidir.™

Bir alim: "Onlarn çou Allah'a ancak irk koarak iman ederler* 32
ayetine u manay vermitir: "Onlar, Allahu Teala'nn takdir ve tedbir sahi-
bi olduuna inandklar hâlde, sebeplere güvenmek ve fiilleri bu sebeple-
re dayandrmak sûretiyle irke düerler."

hlas sahiplerine göre, Allah'tan baka


olmadna, O'danhiçbir ilah

baka rzk veren, rzk engelleyen, hidayet veya sapkla sevkeden ol-
madna inanmak ihlastandr. Onlara göre, kul nasl, Allah'tan baka ilah
görmüyorsa, bu ilerde de ondan baka gerçek fail görmemelidir. hlas sa-
hiplerine göre, bunlarn hepsi birdir, onlar tek müahede içinde görülecek

gerçeklerdir ve bu, tevhidin ilk basaman oluturur.

,3 '
Ahmed, Müsned, IV, 403; Ebu Ya'la, Müsned, No: 54-55; Bezzar, Müsned, No: 3566;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 223-224.
132
Yusuf, 12/106
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllI M 63

Eer "Allahu Teala'nn insanlar hidayet ve dalalet yoluna sevk eden,

onlara rzk veren ve rzka mani olan kimseleri yaratt söylenir ve bunun
yukardaki anlay ile nasl izah edilecei" düünülürse, bunun cevab u-
dur: Evet, dünyada böyle kimseler vardr; ancak onlar bu ileri Allah'n iz-

ni, iradesi ve hükmü ile yapmaktadrlar.

Allahu Teala deiik ayetlerinde, kendisinin yaratanlarn en güzeli, 133

rzk verenlerin en hayrls, 134 hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni 135
olduunu belirtmektedir; çünkü O'ndan baka gerçek yaratc, rzk da-
tan ve hüküm veren yoktur. O hem insanlar, hem de onlarn ortaya koy-

duu eyleri yaratr. Hem onlara, hem de onlarn rzk tad kimselere
rzk verir. Ayn ekilde onlar hidayete ulatran ve onlar sebep yapp di-

er insanlar hidayete sevk eden yine O'dur. Kullarn sapklk içinde bra-

kan ve onlar sebep yapp bakalarn sapklk içinde brakan da aslnda


O'dur.

Sonuçta hidayete erenler O'nun sayesinde hidayet bulduklar gibi;

yoldan çkanlar da O'nun takdiri ile sapkla dümülerdir. Ayn ekilde


varlklar, O'nun yaratmasyla vücut bulmular, O'nun verdii rzkla ile r-

zklarna kavumulardr. Nasl böyle olmasn ki, u ayetler bu durumu


açklamaktadr:

"Ey sal Hani benim iznimle ku suretinde bir ey yaratrdn/yoktan or-


taya kordun."136

"Eer Allah bize bir hidayet verirse biz de size hidayet veririz.™

"Biz sizleri yoldan çkardk. Gerçekten bizler yoldan çkm kimseler-


dik.™

Kul bu zikrettiimiz gerçekleri müahede ettii zaman gizli irkten kur-


tulur. Bu hâl, "lâ ilâhe illallah' Allah'tan baka hiçbir ilah yoktur, sözünün

133
Müminun 23/14
13*
Müminun 23/72
35
'
Hud 11/45.
136
Maide, 5/110
,37
brahim, 14/21
138
Sâffat, 37/32
64 KU U'L KULÛB
I

hakikatine ulamaktr. Bunun manas udur: Kalpleri kendisine çeke-


bir

cek ve kendisine ibadet yaplacak Allah'tan baka hiçbir ilah yoktur.

Kul tâ ilâhe illallah" zikrinin peinden: "vahdehû lâ erike leh" zikrini


söyler. Bununla unu demi olur: O Allah, kudretinde ve birliinde tekdir;

mülkünde yaratt varlklar içinde hiçbir orta yoktur. Sonra zikrine öy-
le devam eder: lehûl mülkü" yani varlk alemine getirdii bütün mülk

O'nundur. Zikrine devam eder: "Ve lehûl hamdû"yari\, verdii ve vermedi-

i bütün nimetlerde hamd/övgü O'na aittir; bütün hamdler/övgüler O'na la-

yktr. Ondan baka hiç kimse, böyle bir hamdi hak etmez. "Ve hûve alâ
külli eyin kadîr." Yaratma ve emirde O'nun her eye gücü yeter. Bütün
kudretler O'na aittir. Bütün yaratma ii O'na aittir. O, yaratt bu varlklar
içinde hangi ie nasl isterse öyle hükmeder, dilediini emreder. Aradaki
bütün sebepler, bir ustann elindeki âletler gibidir. Bir ite alet deil, onu

kullanan zikredilir. Mesela: 'Bçak deriyi kesti, krbaç köleyi dövdü* den-

mez. 'Kundurac deriyi kesti, falan kii kölesini krbaçlad.' denir.

Bu ifadelerdeki vastalar, fiilleri bizzat gerçekletiren unsurlar oldukla-

r hâlde, sahiplerinin elinde bir alet/vasta olmaktan öte gidemezler. Ayn


ekilde insanlar da zahirde bir takm ileri yapyor gözükebilirler. Ama on-
larn ardnda, gizli kudret ve iradesiyle her eyi kuatan, her eye gücü ye-
ten, bütün ileri yapan Allahu Teala vardr.

Mesela u örnei düünelim: 'Kral bana unu verdi, bana unu giydir-
di' denildii zaman bunu kraln bizzat kendi eli ile yapm olmas gerek-
mez. Ayn ekilde o hediyeyi kendisine getiren kimseyi zikrederek: 'Kraln

hizmetçisi bana unu verdi' demek de uygun dümez. Fiili gerçekletiren

hizmetçi olsa bile, onun hiçbir yetkisi olmad ve kraln mallarnda kendi
kararyla tasarrufta bulunamayaca herkesçe bilinir; ancak: 'Kral onu ki-

minle sana verdi, kimin elinden aldn?' eklinde bir soru sorulur ve hedi-

yeyi hangi hizmetçinin getirdii örenilmek istenirse, o zaman hizmetçinin


ad zikredilebilir.

Ama kendisine hediye verilen kimse, bu tür bir soru sorulmad tak-

dirde kraln kendisine hediye verdiini söylemekle yetinecektir. Hediyeyi

getiren hizmetçinin adn belirtmesi tamamen gereksizdir; çünkü kraln


TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllIM 65

adyla birlikte hizmetçinin belirtilmesine lüzum yoktur. Bu tür bir ifadede

gaye, kral tarafndan verilen hediyeyi ön plana çkarmaktr. Hediyeyi ta-


yan hizmetçinin belirtilmesinin hiçbir anlam yoktur. Bunu iyi anla!

u örnek de konumuzla ilgilidir: Bir defasnda Allah Resulü (s.a.v)

hurma verdii bir kiiye: "Onu al, sen ona golmeseydin, o sana gelecek-
0i39 buyurmutur.

Hiç üphesiz hurma kendi bana adama gitmeyecekti; fakat Allah


Resûlü (s.a.v): "Onu sana bir adam getirecekti." de demedi; çünkü bunu
belirtmenin bir anlam yoktu. Allah Resûlü (s.a.v): "Ben yalnz Allah'a töv-

be ederim, Muhammed'e tövbe etmem." diyen bir kii için: 'Hak sahibini
tand/tövbeyi kime yapacan bikJP*0 buyurmutur.

Ancak Allahu Teala, kulu iyilie veya kötülüe götüren sebepleri zik-

retmitir; çünkü ilahi isimler, bu sebeplerle zuhur etmektedir. lahi hüküm-


ler, sevap ve cezalar bu sebeplere baldr. Onlar zikretmemek/görme-
mek uygun deildir. Bu durumda, hüküm vermek Yüce Allah'a aittir. Her
eyi o balatr; her ey O'na döner. Hükmü önceden Allahu Teala verir,

hükmün gerei ve sonucu kullara ait olur. te ölümü ve hayat yaratma-


nn sebebi budur. Böylece Allahu Teala hiçbir zaman mahkum/hüküm ve-

rilen deil; hep hâkim/hüküm veren olur. Emir alan memur deil; her eye
hükmü geçen emir verici olur. Böylece ilerin sonucu, hüküm ve emir al-

tnda olanlara ait olur. u ayet bu duruma bir örmektir:

"Sizin yannzda bulunan (dünya mal) tükenir. Allah'n yannda bulu-


nan (sevap ve ahiret nimetleri) ise devamldr.™

Aslnda bütün dünya ve ahirette ne varsa hepsi O'nun hazinelerinde-


dir, her ey O'nundur; ancak Allahu Teala, sonuç ve hükümlerinin bize ol-
mas ve kendisinden gönlümüzü çekmemiz için dünyay sizin yannzdaki,
elinizdeki dünya mal diyerek bize nispet etmitir. Ahireti ise hususiyet ve

139
bnu Hbban, Sahih, No: 3240; Ebu Nuaym, Ahbâru Isfahan, I, 160; Beyhaki, uabul-man,
No: 1190.
"° Ahmed, Müsned, III, 435; Tabarani, el-Kebir, No: 839; Heysemi, ez-Zevaid, X, 199.
141
Nahl 16/96
KÛTU'l KU l ÛB

faziletini belirtmek bir de rabetimizi ona yöneltmemiz için O'nun katnda-


kiler' eklinde kendi Zat'na nispet etmitir.

Kur'an'da Hz. sa (a.s) hakknda Topraktan ku yaratrsn™ buyrul-


mutur. Yetimlerin bakmn üstlenen ve mallarn görüp gözeten kimsele-

re "O mallardan kendilerine rzk/yiyecek verin™ emri verilmitir. Allahu

Teala, Hz. sa'ya (a.s) 'yaratan' demitir; halbuki onun elinde bu ii yapan
kendisidir. Yetimleri de onlara bakanlarn eliyle rzklandrd için buna
sebep olanlara 'nzk verici' demitir. Bunlar mecazi ifadelerdir.

Bana göre, u ayette de durum ayndr. Allahu Teala, Hz. Meryem'e


(a.s): "Hurma daln sana doru silkele, üzerine olgun taze hurma dökül-
sün™ buyurdu. Hz. Meryem (a.s), hurmann kendi sallamas ile düme-
diini bilmekteydi. O'nun sallama fiilinin hurma üzerinde hiçbir etkisi yok-

tur; çünkü hurma elle sallanarak düürülecek bir meyve deildir. Ama Al-

lahu Teala Meryem'e (a.s) kendi katndaki deerini göstermek istedi, bu-
nun için onun elini bu ite bir alet yapt.

u ayette de durum ayndr: "Ayan yere vur, ite ykanacak ve içi-

Ayan vurmas ile Hz. Eyub Peygamberin (a.s) önünde iki

nam, onlardan birinden içmi, dieri ykanmt; böylece içindeki ve


ile

dndaki bütün hastalklar iyilemiti. Ama bu pnarlarn kaynamasnda


onun ayann dorudan etkisi yoktur; fakat Allahu Teala bunu onun elin-
de yaratm; kendisine bir ikram olarak bu yolla suyu aktmtr.
Büyük air Lebid, kainattaki her fiili yalnz Allah'a ait görerek dier
varlklar reddetmi ve öyle demitir:

"Dikkat edin! Allah dnda her ey botur!" Allah Resûlü (s.a.v) onun
bu iirini dinledii zaman: "Doru söylemi" buyurmutur.
-

142
Maide5/110.
,43
Nisa 4/5.
144
Meryem 19/25
145
Sad 38/42
TEVEKKÜL MAKAMI vo TEVEKKÜL EHLNN M Al I I ili 67

Baka bir rivayette Allah Resûlü (s.a.v): "airin söyledii en donj


söz, u beyitteki sözüdür* 46 buyurarak, Lebid'in sözünü zikretmitir.

Allah Resûlü (s.a.v) varlk aleminde gerçekte bir takm vasta ve se-

beplerin bulunduunu bilmekteydi. Fakat bu bilgisi onu air lebid'in "Al-

lah'tan baka her ey botur." sözünü söylemekten alkoymamtr. Allah

Resülü (s.a.v) bunu, tevhidi koruma ve tek olan Yüce Zat birleme gayre-

ti ile yapmt. O bu gerçei, içinde bulunduu kavmi peygamberleri yalan-


ma ve ilahî kitaplar yok sayma hastalndan daha yeni kurtulmasna ra-
men dile getirmiti; fakat, u alemdeki bütün varlklar, bir zaman önce hiç

yoktu; bir süre sonra da yine yok olacaklar. Bu durumda onlar, bir evveli

ve hakiki varl olmayan, sonunda da sabit kalmayan bo eye benze-


mektedirler. Allahu Teala'nn ise evveli yoktur, ezelîdir; sonu yoktur, ebe-

dîdir. Ondan baka hiçbir varlk bu sfatta deildir.

Her eyin asl sebebi ve ilk yaratcs olan Allahu Teala ile birlikte di-

er vasta ve sebeplerin zikredilmesi mümkündür. Bunun Kur'an'da örne-


i çoktur. Mesela Kur'an'da: "Allah öyle dedi" ifadesi geçer. Sen "Yusuf
peygamber öyle dedi, Salih peygamber öyle dedi." Diyebilirsin. Bu kul-

lanlarn hepsi dorudur. Sen: "Allahu Teala öyle buyurdu..." dediin za-
man, O'nun herkesten önce ilk söz söyleyen olduunu, kendine has sfa-
tyla konutuunu, herhangi bir vakte bal, snrlamaya tabi olmakszn,
ezelî ilminden bir eyi haber verdiini anlatm olursun.

"Salih dedi ki, uayb dedi ki" gibi bir ifade kullandnda ise, onlarn
bu sözleri bir vasta olarak söylediklerini ifade etmi olursun. Çünkü onla-

rn sözleri sonradan yaratlan, vakte bal olan, bir takm sebeplerle orta-

ya çkan sözlerdir. Dier bütün sebep ve vastalar da böyledir. Onlar, her

eyden evvel olan ve her eyi ilk olarak ortaya koyan Allahu Teala'nn

sonradan yaratmas ile meydana gelen eylerdir.

,46
Buhari, Menakubu'l-Ensar, 26; Edeb, 90; Müslim, i'r, 3-7; bnu Mace, Edeb, 41; Ahmed,
Müsned, II, 248, 393.
68 KÛTU'l K ULÛB

SEBEPLERLE RKE VE ÜPHEYE DÜENLER


Bu konuda bir takm bidat ehli üpheye dümü ve Kur'an'n yaratl-
m olduunu iddia etmilerdir. Bizde üphe yok diyenler de insanlarn
sözlerini, en güzel hüküm veren Allah'n sözünden önce görmektedirler.
Buna göre onlar, Allah'n sözünden önce bir sözün varln kabul etmek-
tedirler. Çünkü bu kimseler ilahi kelamn (Kur'an'n) ezeli olduunu kabul
etmemektedirler. Böylece cahillikleri sebebiyle, kaçndklarndan daha bü-
yük bir hataya dümülerdir. Çünkü onlar, kendi zanlarnca, 'eer Allahu
Teala'nn sfatlarn kadim/ezeli kabul edersek, Allah'n zat ile beraber
baka ezelî varlklar kabul etmi oluruz' düüncesiyle, ilahi sfatlar Yüce
Allah'n zatndan ayr düünüp onlarn hâdis olduunu/sonradan yaratld-

n söylerler. Bu anlayla onlar, ilk önce hâdis olan/sonradan yaratlan,


ikinci olarak kadim/ezelî varl kabul etmi olmaktadrlar.

Allahu Teala zalimlerin bu tür düünce ve iddialarndan uzaktr. O,


bunlardan çok ulu ve çok Yüce'dir. O'nu, sabah akam tebih ederiz. Bu
cahiller bilmiyorlar ki onlar bir ayet okuduklarnda, onlarn azndan çkan
sözler/ayetler, Allahu Teala'nn sözünden sonra söylenmi olmaktadr;
çünkü Allahu Teala ilk sözü söyleyen ve ezeli ilim sahibi olduundan,
O'nun sözü ilk söz olmaktadr. Kullar ise her ne ekilde olursa olsun, söy-
ledikleri her söz ezelî deildir ve her yaptklar sonradan yaratlmadr.

Ayn ekilde, imanlar zayf olan bir takm gafiller de kendilerine bir

eyler verenleri veya vermeye engel olanlar bu ite ilk hareket noktas
olarak gördüklerinden, üpheye dümülerdir. Halbuki bu ileri onlarn

üzerinden Allahu Teala gerçekletirmektedir. Onlarn, aradaki varlklar


asl nimet verici veya nimete engel olucu görmeleri, tevhid anlaylarnda-
ki noksanlktandr. Yukardaki bidat ehli, Allahu Teala'nn sübûtî sfatlarn-

da Allah'a ortak komulardr. Bunlar ise Allah'n (el-Mu'tî=verici, el-Mâ-

niu=engel olucu) isimlerinde ona ortak komaktadrlar. Böylece, haktan

sapanlar Allahu Teala'y gerçek tevhid ile birlemekten perdelendikleri gibi;

bunlar da Allah'n ezelî ilminin tecellileri olan bir gerçei görmekten perde-
lenmilerdir.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 69

Ancak, hak yoldan sapan kimselerin içine dütüü irk, bir sapklktr.

Bu, açk irk olduu için sahibini dinden çkarr. Yakîni zayf kimselerin içi-

ne dütüü irk çeidi ise, gaflet ve cehaletten kaynaklanmaktadr. Bu,


gizli bir irk çeidi olduu için, sahibini dinden çkarmaz.

Anlatldna göre, alimlerden birisi, bir admn arkasnda namaz kld.


Adam namaz bitirip dönünce alime bakt; onu basit bir elbise içinde gö-
rünce: "Ey ihtiyar, nereden yiyip içersin?" diye sordu. Bunu iiten alim: "Bi-

raz sabret, önce senin arkanda kldm u namaz yeniden klaym da sa-
na öyle cevap vereyim/sen daha rzk kimin verdiini bilmiyorsun!" dedi.

Ayn konuda bize öyle bir hâdise nakledildi:

"Bir alim camide itikafa çekilmiti. Kendisinin belirli bir gelir gideri/ma-

a yoktu. Bir gün caminin imam ona: "Keke çalsan da geçimini temin
etsen senin için daha iyi olurdu!" dedi. Alim, ona cevap vermedi. Bir vakit

sonra imam kendisine yine ayn sözleri söyledi. O zaman alim u karl-
verdi:

"Caminin civarnda oturan bir Yahudi bana her gün iki ekmek verece-
ine söz verdi. Ben de bununla yetinerek çalmay braktm. Bunun üze-
rine imam: "Eer o kimse sözünde samimi ise, senin camide itikaf yapman
daha hayrldr." dedi. Bunun üzerine alim:

"Ey adam! Sen de u eksik tevhid anlaynla müslümanlarn imam


olup onlarla Allahu Teala arasnda vasta olmasaydn, bu da senin için da-
ha iyi olurdu." dedi.

Rivayete göre Allahu Teala sddklardan birine: "Benim için ince anla-

y ve gizli lütfü elde et ki seni seveyim." diye vahyetti. Bunun üzerine sd-
dk: "Ey Rabbim! nce anlay nedir?" diye sordu. Allahu Teala: "Üstüne
konan bir sinei dahi benim koyduumu bil ve benden niyazda bulun ki,

onu kaldraym." Sddk: "Gizli lütfün nedir?" diye sordu. Allahu Teala: "Sa-
na güvelenmi bir nohut tanesi dahi gelse, onunla seni andm bil." de-
di.

Yukarda Allahu Teala'nn, asl nimet veren, men eden, kuluna zarar
ve fayda veren, diledii gibi, diledii zamanda diledii kimseyi yaratan ve
KÛTU'LKULÛB

rzklandran olduunu zikrettik. Bu ekilde iman etmek, umum müminle-


rin itikad ve ilmidir. Ancak avam müminler, bunlarn hikmetini bilmezler ve
asl hükmü verenden gafildirler. Onlarn bu anlaylar hayatlarndaki al-
kanlklarda da kendisini gösterir. Mesela onlar, günlük gda ve ihtiyaçlar-
nn altklar yerden gelmesini, ya da bu rzkn, kendilerinin tercihine uy-
gun ekilde akl ve mantk ölçüleri içinde ele geçmesini isterler.

Halbuki onlarn akllar mal ile büyüklük taslamak, övünmek, insanlar-


la yar ve gurur peindedir. Onlar, alçak gönüllülük, tevazu, fakirlik ve
miskinlie yanamazlar; ilerini Allah'a havale etmezler; O'nun takdir ve
tedbirine rza göstererek kendilerini diledii gibi ve diledii kimse vasta-
syla rzklandrmasna raz olmazlar. Bu halleriyle onlar, zalimlerin ahlak-

larn müminlerin ahlakna tercih etmilerdir; çünkü yakîni müahededen


uzak kalmlar ve kötü ahlaklarn esiri olmulardr.

Bir de onlar, yeryüzünün ve bütün insanlarn Allah'a ait olduunu,


hamd ve mülkün yalnz O'na mahsus bulunduunu bildii hâlde, Allah'tan
bakasndan bir ey umup O'ndan bakasndan beklenti içine girerler.
Gerçeklerle yüzyüze geldiinde onun arl altnda ne yapacaklarn a-
ran bu nefisler ve kalpler, asla huzura eremedikleri için; musibet ve fe-

laketlerle karlatklarnda zdraba düer/çaresiz kalrlar, skntlar kar-


snda Allah için sabredemezler.

Bu kimseler, aradaki vastalarla kendilerine bir iyilik ulat zaman,


hemen onlar övüp methetmeye balarlar. Bir nimeti kaçrdklar zaman
ise buna sebep olanlar kötüleyip knarlar. Bu hâl, onlardaki gafletten ve

bildikleri ilmin hakikatini müahededen uzak olmalarndan kaynaklanmak-


tadr. Bu da onlarn tevhid anlaylarnn noksan ve yakînlerinin zayf olu-

una bir delildir. Onlarn marifetleri/Allahu Teala'y tanmalar kulaktan iit-

me ve habere dayal bir marifettir; haberle birlikte müahedeye dayal bir

marifet deildir.

Yakîn ilmine sahip arifler, Allahu Teala'nn her eyi bilmesi, her eye
gücü yetmesi konusunda, ilahi hikmetin gerçeklemesi, sevap ve azabn
kullara ait olmas için bir takm sebeplerin ve vastalarn var edildiini ka-

bul etmede dier müminlerle ortaktrlar; fakat bu seçkin kullar, kuvvetli


TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAlLfcHl 71

yakîn, müahede, güzel sabr ve gerçek rza hâline ulaarak onlardan çok
ileri derecede ilim ve marifete sahiptirler. Onlarn bana bir musibet ve s-
knt geldiinde, kalpleri sakin, nefisleri huzur içinde olur. Onlar, kullarn
imtihan eden Yüce Zatn, mahlukatn bütün ilerini diledii gibi tedbir etti-

ini müahede ettiklerinden, bela ve imtihan annda hak üzere sabit kalr-
lar. Böylece, onlar yakînden bir makam, tevekkülden bir hâl ve rzadan bir

nasip elde etmilerdir.

Dierleri ise, zikrettiimiz hakikatlerden uzakta kalmlardr ve bu ko-


nuda ancak genel hükümleri yerine getirmilerdir. Genel olarak müminler,
tevekkülün farz ksmnda yakîni iman sahipleri ile beraberdirler. Yakîn eh-
li arifler, fazilet olan tevekkül noktasnda dier müminlerden ileri geçmi-
ler ve onlara üstünlük salamlardr. Genelde müminler ise bu noktada
duraklamlar; yakîne ulaamadklarndan ve sebeplerle perdelenip ilerisi-

ni göremediklerinden, bu yüksek derecelerden yüz çevirmiler/ona yönel-


memilerdir. Mukarrebun derecesine çkm arifler, fazilette öne geçmi-
lerdir. Ayetlerde belirtildii gibi; Allah daha fazlasn yapan herkese iyilii-

nin karln verir. 147


Hem kullar Allah katnda derece derecedirler. Allah
onlarn yaptklarn görmektedir. 148

Alimlerden bir zat öyle demitir: "Allahu Teala avam halkn önüne
sebepler perdesini germitir. Onlar yalnz bu sebepleri görürler; gerisine
bakp Allahu Teala'y göremezler. Seçkin kullar için ise zatyla sebepleri
örtmütür. Onlar, Allahu Teala'y görürler, sebepleri görmezler."

Seri es-Sekati öyle demitir: "Üç ey vardr ki, yakîni iman bunlarla
aça çkar: Tehlikeye maruz kalsa da hakk yerine getirmek. Bela ve mu-
sibet annda Allah'n emrine teslim olmak. Nimet elinden gidince Allah'n
kazasna rza göstermek."

Ondan önce Yusuf b. Esbat da öyle demitir: "Denilirdi ki: Kimde u


üç ey bulunursa, iman kemale erer. 1-Rza hâli kendisini bâtla/harama
götürmez. 2-Kzgnl onu haktan ayrmaz. 3-Gücü yettiinde kendisine
ait olmayan eyi almaz/hak yemez."

,47
Hud, 11/3
,48
Âl-i mran, 3/163
1

72 KÛT U L KULÛB

ÇALI P- KAZANMA VE TEVEKKÜL


Geçimini salamak için çalp çabalamak, gerçek tevekkülü elde
eden kimseye bir zarar vermez. Bu durum onun makamn zedelemez ve
hâline bir noksanlk getirmez. Zira Yüce Allah öyle buyurmutur:

'Gündüzü de maiet/eri kazanma zaman yaptk.™


'Sizin için orada geçim vastalar yarattk, ama buna karlk çok az
ükrediyorsunuz. n 50

Allah Resulünün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Kulun yedii en helâl kazanç, elinin emei ile kazand ve dürüst bir
al-veriten elde ettii kazançtr.™

Yakîn ehli ariflere göre, el emei ile geçinen kimse, ticaret yapandan;
ticaret yapan da oturup çalmayandan daha hayrl görülürdü. bnu Me-
sud (r.a): "Ne dünya ve ne de ahiret için çalmayan insandan holan-
mam." demitir; çünkü tevekkül, imann artlarndan ve slam'n sfatlarn-

dandr.

Nitekim Yüce Allah: "Eer Allah'a iman ettiyseniz artk O'na tevekkül
ediniz. Gerçekten müslümansanz böyle yapn* 52 buyurmaktadr. Görül-
düü gibi Allahu Teala tevekkül etmeyi, kendisine iman edip teslim olma-

nn bir art yapmtr.

Eer tevekkül edenin hâli; yapt ilerde Allahu Teala'nn kendisine


yönelttii eye uymak, bu ilerde sebepleri yaratana (Yüce Allah'a) nazar
ederek sebeplere sarlmak, iinde O'na dayanmak ve güvenmek, Mev-
la'snn içine daldrd sebeplere yapmak, önüne gelen bu sebepleri
kullanarak yaantsn sürdürmek ise, yine bu tevekkül sahibi, Allahu Te-
ala'nn eyaya bir takm menfaatler koyduunu, onu hikmetinin hazinesi,

rzknn anahtar yaptn bilirse, ayrca sünnete ve salihlerin yoluna Uyar-

Nebe 78/1
150
Araf 7/10
151
Bkz: Ahmed, Müsned, III, 466, IV, 141; Hakim, Müstedrek, II, 10; Tabarani, el-Kebir, II, 197;
Beyhaki, uabu'1-man, No: 1226-27; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 60.
152
Yunus 10/84
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN tA I 1 I M 73

sa, lüks ve rahatl terk ederse, bu hâliyle o, bu çalma ve kazanma için-


de, çalmadan tevekkül eden, bu esnada kendisine bir takm hastalklar

ve bozuk anlaylar bulaan ve o hâlde kalan kimseden daha faziletlidir.

Bize, alimlerden birisinin u hâli anlatld: Bu alim, ayaklar ey- ile bir

ler öütürken görüldü. Halbuki o, krk sene bu tür dünya ilerinde çalma-
y terk etmiti. Kendisine: "Çalmay terk ettikten sonra neden tekrar ba-
ladnz?" diye soruldu; o u cevab verdi: "Ey dostum! Tevekkülün izzetini

kaybettiimizde, bakasndan bir ey bekleme zilletine sabredemedik."

Çalmay terkettii için bana bir takm afetler gelen kiinin durumu

böyledir. Bu kimsenin, hemen içinde bulunduu durumu terkedip bir mes-


lee yönelmesi gerekir; çünkü ancak, yakîni imana ermi ve bakalarna
muhtaç olmayan kimse çalmay brakabilir. Yoksa çalmak, bakasna
yük olmaktan ve dilencilii adet hâline getirmekten daha hayrldr. Bir yo-

la giren kimse, hedef çok uzak olsa da sonuçta o hedefe ular.

Bütün kullarnn ilerine vekil olan Allah'a nazar ederek tevekkül edip

çalmay terk etmek, bu kimse için daha hayrldr; çünkü o, kalbini tama-
men halktan çekip Hâlk/yaratcs ile megul etmektedir. Bu, hakka en ya-
kn bir yoldur ve bunu yapan kimse mukarreb/Allah'a çok yakn bir kuldur.

Halkn elindekine tamah ederek, nefsinin rahatln isteyerek dilen-

meyi severek, kötü arzularna tabi olarak çalmay terkeden kimse ise,

hak yolun dnda gitmektedir. Onun gittii yol için Allah'a yakn ve uzak
denmez; çünkü bu kimse hak yoldan tamamen sapm birisidir.

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz bu konuda öyle buyurmutur:

"Sizden birisinin baltasn ve ipini alarak daa çkmas ve oradan


odun tayarak satp parasyla geçinmesi ve tasadduk etmesi, versinler

veya vermesinler, insanlardan bir eyler dilenmesinden daha hayrldr."* 53

"Misvakla az bir kere ovmak gibi kûçûk bir ey için de olsa, insan-

lardan bir ey istememeye çalnz.* 54

1S3
Buhari, Zekat, 5; Müslim, Zekat, 106-107; Tirmizi, Zekat, 38
> M Bezzar, Müsned, No: 1913; Tabarani, el-Kebir, No: 12257; Beyhaki, uabu'l-man, No: 3527;
Heysemi, ez-Zevaid, III, 94.
K Û TU 1

1 KUlÛB

ey için garanti verirse, ben onun cennete girmesi-


'Kim bana bir tek
ne kefil olurum. Bu ey, kimseden bir ey istememesidir.* 55

Alimlerimizden birisi (Sehl b. Abdullah et-Tüsteri rah.) demitir ki:

"Kim çalmay knarsa o, sünneti knam olur. Kim de çalp kazanmak-


tan el çekmeyi (tevekkülü) inkar ederse, o da tevhid anlayn zedelemi
olur."

Yine ayn zat öyle demitir: "Allah'n Resulü gönderildii zaman, in-

sanlar bugün olduu gibi çeitli snflar hâlindeydi. Ticaretle uraan, sa-
nat ehli olan, hiçbir ite çalmayan, dilenen ve dilenmeyenleri vard. O
(s.a.v), ticaret yapana: "Ticaretini brak", oturana "Çal, kazan" dememi-
tir. Bilakis onlara bütün hâllerinde iman ve yakîn ilmini öretmitir. Tedbir
konusunda onlar Allah ile ba baa brakm ve herkes kendi hâline gö-
re amel etmitir. 156

Tevekkül ehlinden birisi derdi ki: "Üç gün aç kalmaya sabredemeyen


bir insann, yiyecek bulduu zaman çalmay terk edip ibadete yönetme-
yeceinden korkarm."

Yine bu zat öyle demitir: "Geçim sebeplerini bulamaynca kalbi za-


yflayan veya onlar elde edince kalbi onlarn yokluundan daha fazla ra-
hat eden kimsenin çalmaktan geri kalmas doru deildir. Çünkü onda,
Allah'tan baka eylere bakma ve yönelme hâli mevcuttur. Allah' tanya-
nn kalbi ancak Onunla huzur ve sükun bulur."

Alimlerden biri öyle demitir: "Kim ki, dokuz gün aç kaldktan sonra,
kalbinde insanlardan bir ey isteme veya onlara yük olma arzusunu geçi-
rirse, onun için çar, camiden daha hayrldr."

Ebu Süleyman Darani (rah) demitir ki: "Çalmay brakp evinde otu-

ran; fakat ne zaman kap çalnacak da birisi yiyecek bir eylere getirecek
diye kalbi kapnn çalnmasna bal olan kimsede hayr yoktur."

,55
lgili hadisler için bkz: Ebu Davud, Zekat, 28; Ahmed, Müsned. V, 281 ; Nesai, Zekat, 86; ibnu
Mace, Zekat, 25; Heysemi, ez-Zevaid, III, 93.
156
Bkz. Beyhaki, uabu'l-man, No: 1310.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂI I » MI 75

Alimlerden birisi demitir ki: "Kul için rzk sebeplerinin varl ile yok-

luu eit olduunda, rzk için zahiri bir sebep yokken kalbi huzur ve sü-

kun hâlini koruduunda, eer bu durum kendisini Allah'tan alkoymaz ve


himmetini/düüncesini datmazsa, çalmay terk edip ibadet için evinde

oturmas daha faziletlidir. Çünkü bu durumda kendi hâli ile megul olma-

s ve ahireti için azk hazrlamas mümkündür. Onun için tevekkül maka-

m sahih ve salamdr."
Sehl b. Abdullah (rah), kulun tevekkülünün ne zaman sahih olacan
soranlara u cevab vermitir: "Kul, vücuduna bir zarar ve malna bir mu-
sibet geldii zaman endie etmez, kendi hâli ile megul olup üzülmez ve

Allah'n her an kendisini gözettiini düünürse, ite o zaman tevekkülü

salam olur."

Tevekkül ehlinin imam brahim Havvas (rah) demitir ki: "Üç yerde

azk tamak tevekkülün adabndandr: Camide otururken, gemide bulu-


nurken ve birisiyle yol arkada olunca."

Süfyan es-Sevri demitir ki: "Alimin geçim sebebiolmadnda zalim-


lere vekil olur. badet ehlinin geçim sebebi olmadnda dinini kullanp
dünya mal yer. Cahil ise, geçim sebebi olmad zaman fasklara elçi

olur."

Marifet ehlinden bir zat öyle demitir: "nsanlar üç snftr: Birincisi,

ahiret derdi kendisini dünya ilerinden alkoyan kiidir. Bu, kurtulua eren-

lerin derecesidir. kincisi, dünya derdi kendisini ahireti için megul eder.

Bu da kurtulua erenlerin hâlidir. Üçüncüsü ise dünya geçimi, kendisini

ahiret amellerinden alkoyan kimsedir. Bu hâl, helak olanlarn sfatdr."

Hz. Ali'nin (k.v.) öyle dedii rivayet edilmitir: "Rzk iki türlüdür: Bi-

rincisi seni arayan rzk, ikincisi de senin aradn rzk."

Alimlerden birisi bu sözü öyle açklamtr: "Seni arayan rzk, ancak


yiyebilecein rzktr. Senin aradn rzk ise, mülkiyetine geçirmek istedi-

in rzktr. O, günlük yiyeceinin dndaki eyleri talep etmektir."

Tevekkülde yüksek bir makama sahip olan Yakup es-Sûsî öyle de-
mitir: "Tevekkülün üç makam vardr: Birinci avam halka, ikincisi avam
76 KÜTU'L KULÛB

içindeki seçkin kullara, üçüncüsü de seçkin kullar içinden seçilmi ariflere

aittir. Kim sebeplere tevessül eder, ilmini kullanarak Allah'a tevekkül eder

ama "yakîni imanda" tahkik derecesine ulaamam ise bu kimse, avam-


dr. Kim, sebepleri brakarak Allah'a tevekkül eder ve yakînde tahkik de-

recesine ularsa bu, avamn seçkin olanlarndandr. Kim yakîn derecesi-

ne ulamak suretiyle sebeplerden syrlr; fakat daha sonra bakalarna


faydal olmak maksadyla sebeplere yeniden el atarsa bu, seçkin kullar

içinden seçilen ariflerdendir."

Bu son makamda anlatlanlar, Cennetle müjdelenen yüksek makam


sahibi on sahabenin ve dierlerinin sfatdr. Onlardaki yakîn hâli, kendile-

rini dünyadan tamamen syrm; fakat sahip olduklar ilim onlar bakala-
rnn faydasna kullanmak için geçim sebebi olacak ilere sevk etmitir.
Onlar, yakînin hakikatine uygun olarak ilimlerini artrp yüksek bir payeye
ulatlar.

Bu nedenle brahim el-Havvas (rah) öyle demitir:

"Havas/Allahu Teala'nn seçkin kullar, bakalarnn geçim yükü ken-


dilerine havale edildii ve onlarn rzklarn temin görevi verildii için se-
beplere sarlr, kazanç yollarna girerler. Bunu yaparken kalpleriyle dünya
malna balanmaktan tamamen uzaktrlar.

Cüneyd el-Badâdi'nin eyhi Ebu Cafer el-Haddad, gerçekten tevek-

kül ehli birisiydi. O demitir ki:

"Yirmi sene tevekkülümü insanlardan gizledim ve pazarlardan ayrl-


madm. Her gün bir dinar/altn ve on dirhem/gümü kazanyordum. Ondan
bir dânik/dirhemin altda biri paray yanmda tutarak geceyi geçirmiyor-
dum. Hamama gireceim bir krata/0,2 gr gümüe varana kadar elimden
çkarmadan rahat edemiyordum. Hatta gece olmadan hepsini elden çka-
ryordum."

Cüneyd el-Badâdi, tevekkül konusunda Ebu Cafer'in huzurunda ko-


numaz ve: "Müridimin huzurunda onun makam hakknda konumaktan
haya ederim." derdi.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAlll M 77

Hz. Peygamber (s.a.v), hediye türü eyleri almak için dilenmeyi terk

etmeyi ve halkn eline göz dikmemeyi art komutur. 157

Bunu, iffetli fakirleri dilenmekten uzak tutmak ve onlarn gönüllerini Al-

lah'a yöneltmek için yapmtr.

Bir kulun dilencilik yapmasnda büyük bir zillet ve dünyaya kar ar


bir hrs vardr. Çünkü kulun bir bakasna el açmas, istenmemesi gere-
ken yerden istemesi, Allah'tan bakasndan beklenti içine girmesi, evlere

Dilenmek hakknda Hz. Peygamberin (s.a.v) öyle buyurduu rivayet

edilmitir: "Dilencilik yapmak çirkin ilerdendir. Çirkin iler içinde ondan

bakasn helal görmüyorum. * 58


Allah Resûlü (s.a.v) dier hadislerinde öyle buyurmutur:

"Kim, istemekten yana zengin gibi davranrsa, Allah ona zenginlik ve-
rir. Kim iffetli olmak isterse Allah onu iffetli yapar. Kim kendisine dilencilik

kapsn açarsa Allah da ona fakirlik kapsn açar. 1159


Gerçekten fakir olanlar için hediye türü ikramlar almak caizdir. Hatta

dilenmekten kurtulmalarn salamak için bu, tevik bile edilmitir. Bu du-


rum onlar istemekten uzak tutmaya ve faziletlerini korumaya sebep oldu-
undan, bakasna el açmak ve dilencilik yapmaktan korur. Bunlarn du-
rumu Ehl-i Beytin durumu gibidir. Ehl-i Beyt'e, kendilerinin fazilet ve ere-
fini ortaya koymak için zekât almak haram klndndan, ganimetlerden

bete bir pay verilmitir.

157
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bir

madan verilen hediye, ikram ve mal almasn; fakirse kendisine harcamasn, deilse bir

fakire vermesini tavsiye buyurmutur. Bkz: Buhari, Ahkam; 17; Zekat, 51 ;


Müslim, Zekat, 110-
112; Ebu Davud, Zekat, 29; Nesai, Zekat, 94
,5a
Iraki bu lafzlarda bir hadis bulamadn söylemitir. Bkz: Zebidi, thaf, XI, 597; evkani, el-

Fevaid, No: 189.


159
Hadisin son ksm hariç bkz: Nesai, Zekat, 89; Ahmed, Müsned, III, 3; Elbani, Sahiha, No:
2314. Hadisin son ksm için bkz: Ahmed, Müsned, I, 193; Ebu Ya'la, Müsned, No: 845; Abd.
b. Humeyd, Müsned, No, 159; Heysemi, ez-Zevaid, III, 95.
Ahmet b. Hanbel (rah), Ebu Bekir Mervezi'ye ücretle çaltrd fakir

bir içiye alacandan daha fazlasn vermesini emretti. Verilen miktar fa-

kirin çalma ücretinden fazla idi. Fakir, hakk olmadndan verilen para-

y almad. Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel, Mervezi'ye: "Peinden git, on-


lar kendisine ver!" dedi. Mervezi, adama yetiti ve paralar kendisine ver-
di; fakir o zaman ald. Mervezi bu ie ard; Ahmed b. Hanbel'e gelip:
"Fakirin verilenleri önce neden reddedip sonradan niçin aldn?" sordu.
mam Ahmed u cevab verdi:
"Birincisinde nefsi ona göz dikmiti; onun için reddetti. Dorusu güzel
yapt. Paray almadan geri dönünce, nefsi paradan ümidini kesti. te o za-
man paray almay kabul etti."

brahim el-Havvas, bir kimsenin vermesine bakp da nefsinin almay


adet hâline getirmesinden korkarak kimseden bir ey kabul etmezdi. O:
"Sufi, meslek sahibi olmaz." derdi.

ÇOLUK-ÇOCUK SAHBNN TEVEKKÜLÜ


Yukarda anlattklarmz yalnz olan bir insan için güzeldir; fakat çoluk-

çocuk sahibi birisi için daha geni davran m tr. Aile reisinin bakalar
için olduu gibi, kendi çoluk çocuu için de verileni almakta bir saknca
yoktur. Çünkü onun ailesi, Allah'n kendisine emanetidir. Allah, onu çocuk-
larna vekil tayin etmitir ve onlarn rzklarn da onun eliyle vermektedir.
Bu kimse bakmyla yükümlü olduu kimseler için bizzat çalr ve Allahu
Teala'nn (zekat, sadaka ve benzeri görevlerle) sorumlu tuttuu kimseler-
den onlarn haklarn vermeleri için tevik ederse, bu çabalar, onun Allah
katndaki derecesinden ve hâlinden bir ey eksiltmez. Bilakis, bu gayreti

sevap ve derecesinin artmasna vesile olur. Yeter ki niyeti sevap kazan-


mak, iyilik ve takvada yardmlamak olsun. Bir de iyilii yerine ve ehline
yapmal, onu bakmlaryla yükümlü olduklarna ulatrmaldr.

Peygamberimiz, (s.a.v) Sa'd b. Rebi ile Abdurrahman b. Avf' karde


yapmt. Sa'd ona: "Ben malmn yarsn ve iki hanmmdan birisini boa-
yp sana vereyim," deyince Abdurrahman b. Avf: "Allah maln ve ehlini sa-
TEVEKKÜL M AKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN II Al I I M 79

na mübarek klsn. Sen, bana pazar göster." dedi ve bir miktar ya ve


peynir alarak pazara gitti.
160
Eer pazarda çalmak tevekkülde bir kusur
olsayd, Abdurrahman b. Avf (r.a) hidayet yolunun imam olduu hâlde bu-
nu tercih etmez ve yapmazd; fakat o, zorlua girmeyi istemi ve rahatlk-
tan kaçmtr.

Resûlullah (s.a.v), Muaz'a; "Nimetler içinde keyf etmekten sakn; çün-


kü Allah'n has kullan bolluk içinde keyfetmezler*™ buyurmutur.

Fudâlc b. Ubeyd, Msr valisi iken saç ba toz toprak içinde ve yaln
ayak olarak görüldü, kendisine: "Niçin bu vaziyette dolayorsun?" diye
sorulduunda öyle dedi: "Allah'n Resulü, bizi refah içerisinde yaamak-
tan menetti ve ara sra yaln ayak yürümemizi emretti."

Ayrca Abdurrahman b. Avf, kardelik hukukuna riayet ederek Sad'n


kendisine takdim ettii ikramlar kabul etmemi, onu kendisine tercih et-

mitir. Çünkü Yüce Allah, mümin kardeleri kendi nefsimize tercihi ho


görmü ve muhabbet ehlini bu sfatla tantmtr.

Abdurrahman b. Avf'dan daha yüksek bir derecede olan imamlar ima-


m Hz. Ebu Bekir (r.a), hilafete seçildii zaman koltuunun altna kuma
toplarn alm, çarya gitmi ve yüksek sesle satmaya balamt. Bunu,
kendisinin insanlarn en kamil olduu, hilafete ehil görülüp nübüvvet ma-
kamna oturtulduu bir zamanda yapmt. Nihayet Müslümanlar yanna
geldiler ve bunu yapmamasn istediler. Hz. Ebu Bekir: "Beni çocuklarm-
la ilgilenmekten alkoymayn. Eer onlarn hakkn zayi edersem; bakala-
rnnkini daha fazla zayi ederim." dedi. Bunun üzerine kendisine yetecek
miktarda devlet hazinesinden bir maa tayin ettiler. Hepsi buna raz olup
maan verdiklerinde, o da artk müslümanlarn ileriyle ilgilenmek üzere

pazar terketti.

Bak, Hz. Ebu Bekir (r.a), Allah'n kendisine emrettii ve üzerine vacip
kld hükümleri yerine getirmeyi nasl tercih etmitir? Yüksek bir makam-
da olduu hâlde nasl tevazu göstermi ve halka aldr etmemitir. Nite-

160
Buhari, Menakbu'l-Ensar, 3; Nesai, Büyu', 97; bnu ad, Tabakat, Tabakat, III, 89.
161
Ahmed, Müsned, V, 243; Heysemi, ez-Zevaid, X, 250.
80 KÛTUl KULÛB

kim müslümanlar bunu kendisine yaktrmamalar üzerine ikinci bir karar-

la pazar iinden ayrlmtr. zledii birinci yolla tevekkülü yok olmamt;


ama Allah, geçimi için kendisine ikinci bir yol gösterdi, o da bu yola girdi.

Selef alimlerinden birisinin yanna, insanlar gelip kendilerine konuma


yapmasn istediler; bu zat onlara unu söyledi: "Eer ailemin bir miktar

sebzeye ihtiyac olduunu bilsem, onunla urar, sizinle konumazdm."

Bunda, tevekkül ehlinin çalmasn inkar etmede hevasna kaplma-


yan kiiler için bir delil ve açklama vardr. Din konusunda alimlere ancak
gerçekleri açklamak ve hakikatleri ortaya koymak düer; çünkü çalmak
ve rzk için yaratlan sebepler, Allah'n rzklar ve nimetleri kullara ulatr-

mak için koyduu birer yoldur. Yoksa çalmak ve sebepler, bizzat rzk ve
nimet veremezler. Rzk elde etmeye sebep olan ahslar da böyledir.

Sebeplere sarlan tevekkül ehli kesin olarak bilir ki, sebepleri yaratan,

rzk veren ve bütün ileri evirip çeviren yalnz Yüce Allah'tr. Böylece kal-

bi, rzklar taksim eden Allah'a nazar eder. Nefsi ilahi taksime raz olur.

Kalbi payna düene kanaat eder. Cismi, rzkna sebep yaplan yolda önü-

ne gelen ite çalr. O, içinde bulunduu makam ve onunla elde edilecek


eyi iyi bilir; içinde bulunduu hâline ve yapmak durumunda olduu ey-
lere raz olur.

TEVEKKÜLÜ ZEDELEYEN DURUMLAR


Tevekkül edenin hâlini zedeleyen ve onu tevekkül dairesinden çka-
ran eyler unlardr: Maln artrmak için üpheli ilere bulamak. Kenar-
da ihtiyaç fazlas mal biriktirmek. Övünmek için kazanç peinde komak.
lmin/dinin yasaklad eyleri ele geçirmeye çalmak. Almas kendisine

uygun olmayan maln peine dümek. Düündüü eyler kendisine veril-


meyince ilahi takdire kzmak. Kendisiyle i yapt kimselere kar samimi

olmayp onlara hile yapmak ve onun zararna çalmak. Halkn elindekine

göz dikmek yahut herhangi bir rzk sebebine ar tamah etmek. Yahut
geçim için alt bir kula kalbini balamak. Bütün bunlar gerçek tevekkül
hâlini zedeleyen hâllerdir.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllIMl 81

Alimlerden biri öyle demitir: "Kii kazanmak için pazara gider ve

kendi paras arkadann parasndan kendisine daha sevimli gelirse, o


kimse al verite müslümanlara kar samimi olmam olur."

Bu alime göre böyle bir durum insan tevekkül hâlinden çkarr. nsa-
na bu tür afetlerin gelmesi ve kiinin onlara alp içinde kalmas, ilminin

eksik olmas ve kötü arzularnn kendisini iyice sarmasndan ileri gelmek-

tedir. Bu durum insan tevekkül hâlinden çkarr.

Gerçek tevekkül hâlinden çkan kimselerin bazs, insanlarn elindeki-

ne tamah ederek, yapmack hâl ve hareketlerle onlar kendisine çekerek


kendisi gibi insanlara güvenir.

Baz insanlar, cisminin shhat ve afiyet içinde oluuna güvenir ve an-


cak kendi çabasyla rzk elde ettiini düünür.

Bazlar malna tevekkül eder/mala güvenir, kalbi mal ile sakin olur;

onunla huzur bulur. Bu kimse, fakir düerse rzknn kesileceini düünür.

Bunun alameti, malnda cimrilik yapmas; u uraya, bu buraya diye ma-


ln sayp durmasdr.

Bazlar, insanlar arasnda elde ettii makam ve itibarna güvenir. Ya-

hut, günahlarnn ve çirkin ilerinin örtülmesine güvenip aldanr. Kendisi

kötü hâldedir fakat insanlar yannda salih kimse diye bilinmektedir.

Bazlar, ilmine güvenir, dindarl ve takvas ile geçimini salar. n-

sanlarn kendisini iyi bilmelerinden istifade eder.

Bütün bunlar, insan gerçek tevekkül dairesinin dna çkarr. Onlar

çok gizli ve ince meselelerdir. Derin bir anlay ve yakîn sahibi olan ve mü-

ahede derecesine eren alimlerin dndakiler, bu gizli incelikleri ve ger-

çekleri fark edemezler.

Kim bu tür sebeplere ve ahslara nazar eder, onlara güvenip daya-

nr, onlar ele geçirince kalbi kuvvetlenir, kaybedince kalbi skntya düer,
haktan sour ve zayflarsa, bu kimsenin tevekkülünde bir hastalk var de-

mektir.
82 KÛTU'L KULLJB

Bir b. Hâris'in öyle dedii rivayet edilmitir: "Kul, Fatiha sûresinde

"ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardm isteriz. " ayetini okudu-
u zaman, Yüce Allah: "Yalan söylüyorsun. Sen, ne yalnz bana ibadet
ediyorsun, ne de yalnz benden yardm diliyorsun. Eer yalnz bana iba-

det etmi olsaydn kendi heva ve hevesini, rzama tercih etmezdin ve eer
yalnz benden yardm dileseydin kendi gücüne, kuvvetine, mal ve nefsine
güvenmezdin." der.

Çar pazarda çalp kazanmay terk eden kimse, günümüzde oldu-


u gibi, günlük ihtiyaçlarna sahip olup sabr ve kanaat ile yetindiinde;
harama bulamadan geçimin olmayacan düünüp bilerek veya hiyanet
müslüman kardelerini aldatp üpheli eylere dalan ticaret erba-
yoluyla

bndan daha üstün ve daha iyi bir hâldedir. Ticaretle uraan kimsenin, r-
zk sebebi olan ilerin peinde koarken, iine bir çok afet ve fesadn bu-
lamas yüzünden ilmin gereini yerine getirmesi çok zordur.
Bu ekilde ho olmayan ilere bulaan çar esnafnn arama girme-
yi terk etmek, selamete daha yakndr; çünkü böylece insan, bu tür ileri

görmekten uzak kalacak ve onlara bulamaktan kurtulmu olacaktr. Çün-


kü hüküm görmeye baldr. Haram, kötü davranlar Onu görme- gibidir.

diin zaman, onlar nehyetme hükmü senden düer. Bir eyi duymak onu
görmek gibi deildir. Bir eye yakn olmak, onu bizzat yapmak gibi deil-
dir. Bir eyi bizzat gören kimse, onu kulaktan duyan kimse gibi deildir. Bu
adamn durumu u hâle de benzer. Bir kimse Kabe'ye uzak olduundan
dolay, Kabe'nin bizzat kendisini belirlemede yanlsa; fakat Kabe tarafna
yönelmi bulunsa, onun namaz geçerlidir. Ancak Kabe'yi bizzat görerek
namaz klan kimse, ondan parmak ucu kadar farkl yöne kaym olsa, na-
maz geçersiz olur.

ÇALIIP KAZANMAK FARZ MIDIR?


Aslnda çalp kazanmak, farz deildir. Ancak iki durumda farz olur.
Birincisi, insann çoluk-çocuu bulunur ve onlar için mübah yollardan sa-
lanm bir nafaka mevcut deilse, çalmak farz olur. kincisi, çalmad-
nda, farz yerine getirmek için gerekli gday alamadndan bir farz terk
^
TEVEKKÜL MAKAMI ve -
TEVEK
—--
KÜL

EHLNN
-—— '
HAilFRl —• I
1-^—
83 -m

edecek veya zayf düüp ondan geri kalacak bir durumla karlatnda
çalmak farz olur.

Velilerden Bir b. Hâris çalmay brakmt. Devaml helal kazanç


hakknda konuur ve bunda çok hassas davranrd. Bir gün kendisine: "Ey
Eba Nasr, sen yiyeceini nereden temin ediyorsun?" diye sordular; O:

"Siz, nereden temin ediyorsanz ben de oradan temin ediyorum (Ben de


sizin gibi rzkm Yüce Allah'tan alyorum); fakat rzkn (skntlar içinde)
alayarak yiyen kimse, (Allah'n sonsuz rahmetiyle rzkn kolayca elde
edip) gülerek yiyen gibi deildir." dedi.

Bir defasnda da: "El, elden ksadr. Lokma, lokmadan küçüktür." ek-
linde cevap vermiti.

Süfyan- Sevri'nin elli altn vard. Onlar ticaret için çaltrrd. Vefat-
na yakn onlar çaltrandan geri ald, kardelerine datt ve çalmay b-
rakt. Rivayete göre o, ailesi ölünce böyle yapmt. Ondan sonra tek ba-
na kalmt.
bnu Süleyman demitir ki: "Süfyan es-Sevrî'nin benim yanmda üç-

yüz dirhem gümü paras vard. Onlarla kendisi adna ticaret yapyordum.
Bir gün: "Onlar bana getir." dedi; getirdim. Hepsini keseler hâlinde ayrd

ve datt. 162

nsann, ailesinin durumunu kendi hâline kyaslamas doru deildir.

Ancak, ailesi onun gibi fakirlik durumunu tercih eder, fakirlie sabr hâlle-

ri ve bunun faziletine dair bilgileri kendisi gibi olursa, o zaman kendi ya-
antsnn bir benzerini ailesinden istemesi mümkündür. Artk onlar için de
çalmay terkedebilir; çünkü aile efrad da, koca üzerindeki haklarn iste-
mede tpk kendisi gibi düünmeye balamlardr. Zaten seleften bir ço-

u böyle yapmtr.
Baz arifler, belirli bir maa ve geçim sebebi olmayan kimseyi, belirli

maa olan kimseden daha faziletli görüyorlard. Onlar, çalp kazanma-


y terk etmeyi daha faziletli sayyorlard; çünkü çalmak, belirli bir rzka

,62
Bu ksm tahkikli baskdan alnmtr. Bkz: Kutul-Kulub, II, 917. (Kahire, 2001)
84 KUTin-KULUB

balanmaktr. Arifler, maa ve kazanç gibi belirli bir rzka güvenerek kal-

bin onunla huzur bulmasn hastalk sayarlar; fakat kulun kalbi, elde belir-

li bir geçim sebebinin olmad hâlde huzurlu olur, yokluk hâlinde düün-
cesini toplar ve insanlarn elindeki maldan tamahn keserse, ite bu, te-

vekkülde bir makamdr.

Bana göre, çalp çalmama meselesinin açklamas ve orta yolu

udur:

En iyisini Allahu Teala bilir. Biz bu konuda diyoruz ki: nsan, srf belir-

li bir kazanc ve geçim sebebi olmad için faziletli olmaz. Ayn ekilde,

srf çalmay terk ettii için de üstünlük kazanmaz. O ancak, bulunduu


makama uygun davranmakla fazileti ele geçirir.

Belirli bir geçim vastas/maa ve kazanc olan kii, marifet bakmn-


dan daha güzel, yakîn bakmndan daha kuvvetli olduunda, belirli bir ge-

çim sebebi olmayandan daha üstün olur.

Belirli bir kazanç yolunun varl ile beraber kalbin sükunet içinde bu-

lunmas ve nefsin huzur hâlinde olmas, makamnn durumuna göre te-

vekkül ehlinin hâlinde bir kusur saylmaz. Bu durumda o, yükselecei bir

makam ve fazilet elde edecei bir hâl sahibi de olmaz. Ancak, belirli ve ye-
terli bir geçim vastasna sahipken, halkn elindekine göz dikilmesi ve kal-

bin dank hâlde bulunmas, hem bana hem de dier bütün alimlere gö-

re tevekkülde bir noksanlktr. Yoklukla beraber halkn elindekine göz dik-

memek, kalbi birlik ve dirlik içinde olmak, bütün ariflere göre, daha üstün
ve daha yüksek bir derecedir.

Halid'in oullar Hayye ve Sivar'dan rivayet edildiine göre Hz. Pey-

gamber (s.a.v.) kendilerine öyle buyurmu:

"Balarnz hareket ettii müddetçe/yaadnz sürece rzktan ümidi-


nizi kesmeyin; çûnkû insanolunu, annesi, üzerinde bir elbise olmadan k-
urur, daha sonra Allah rzkn verir.™

163
Ahmed, Müsned, III, 469; bnu Mace, Zühd, 14; bnu Hbban, Sahih, No: 3242.
TEVEKKÜL MAKAMI v« TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 85

Yine peygamberimiz (s.a.v.), kendisine hurma uzatt bir dilenciye

öyle buyurmutur: "Al bunu! Sen ona gelmeseydin, o sana gelecekti.™

Bu konuda denilmitir ki: "Kul, rzkndan kaçsa da rzk ona gelir. Na-
sl ölümden kaçana ölüm geliyorsa, rzk da öyledir.* 95

Ölüm melei insana görünmedii sürece rzk kesilmeyecektir. Ölüm-


le dünya rzk kesilecek, ahiret rzk balayacaktr. Böylece ahiretin ilk rz-

k, dünyadaki son rzk olacak ve ahiret rzk asla kesilmeyecektir.

Sehl b. Abdullah Tüsteri demitir ki: "Eer kul Allah'tan kendisine r-

zk vermemesini istese, Allah onun bu duasn kabul etmez ve ona: (Ey


cahil kulum! Ben seni yarattm, artk ebediyyen rzkn vermek bana aittir)

buyurur."

Bir defasnda Sehl'e: "Rzkn ne olduu soruldu; o: 'Gerçek rzk, hiç

ölmeyen ve hep hayatta kalan Allah'tr' cevabn verdi. Soruyu soran: "Ben
sana insan ayakta tutan eyi soruyorum." dedi; Sehl: "nsan ayakta tutan
ey, ilimdir." dedi. Adam: "Ben sana insann gdasn sordum." dedi; o:

"Asl gda, zikirdir." dedi. Soran ahs: "Ben sana cesedin yiyeceini soru-
yorum." deyince, Hazret: "Cesetten sana ne! Sen onu, ilk olarak onu ya-

ratmay üstlenen Yüce Zata brak. O iin sonunda da ona sahip çkar. Vü-
cudun hastalandnda onu yapan ustasna havale et! Bilmiyor musun, bir

sanat eseri arzalandnda onu ustasna götürürler; o da onu tamir eder."

el-Havvas demitir ki: Bize Sehl'in öyle dedii rivayet edildi:

"Allah, seçilmi kullarna fakirlik verir ve halka tamah etmeleri sebe-


biyle onlar muhtaç hâle getirir. Halkn kalbine de onlara bir ey vermeme
duygusunu atar. Böylece onlar halkn elindeki eylerden mahrum brakr.
Bu ekilde onlar kendisine çekmek ister. Onlar, halktan ümitlerini kesmi
ve Rablerine boyun emi olarak Allah'a döndüklerinde, onlar hiç bekle-

medikleri bir yerden rzklandrr."

164
bnu Hbban, Sahih, No: 3240; Ebu Nuaym, Ahbaru Isfahan, I, 160; Beyhaki, uabu'l-man,
No: 1190.
165
Beyhaki, abu'l-man, No: 1 192. Burada söz Ebu'd-Derda'ya (r.a) aittir.
86 _ _
KÛTU'L KULpB

Havas/seçkin kimselerden olmann alametlerinden biri de; dünyevî bir


eye kymet verip yöneldikleri zaman ondan mahrum kalmalardr. Bir ku-

la güvendiklerinde. Allah, o kulu bunlara musallat eder. Bu ekilde onlar,


ancak Yüce Zat ile huzur ve sükun bulma derecesine yükseltir.

Ariflerden birisi, kendisine arzu ettii ve göz diktii bir mal verilince al-

mazd. Kimileri de bu ekilde kendisine gelen mal elinden çkarr ve nef-

sini cezalandrmak için ondan bir ey almazd.


Zünnun el-Msrî (rah) dostlaryla tevhid"ve marifet ilmi hakknda konu-
uyordu. O srada bir genç, kendisine: "Ekmein nereden geldiini?" sor-
du. Bunun üzerine Hazret, yanndakilere öyle dedi: "Aln bunu sufilere

götürün de, kendisine edebi öretsinler!"

Ma'ruf el-Kerhi hakknda u hâdise nakledilmitir: Kendisine Bir'in,


Önüne açlan maddi sebeplere iltifat etmedii anlatldnda, öyle dedi:
"Kardeim Bir'in bu sebeplere iltifat etmeyii vera/takva hâlindendir. Ba-
na gelince, beni de ilahi marifet dinç tutmaktadr."

Ancak Mar'uf el-Kerhi de, yalnz ihtiyaç annda sebeplere ba vurur,


kendisi için yalnz zaruri olan alrd ve kenarda bir ey biriktirmezdi. O,
emeli çok ksa birisiydi. Bir namaz vaktinden dierine kadar hayatta kala-
can düünmezdi . Öle namazn kldktan sonra yaknlarna: "kindi na-
maz için kendinize imam arayn." derdi.

Çok defa öyle derdi: "Ben, Rabbimin yurdunda misafirim, bana bir

ey yedirirse yerim. Beni aç brakrsa, doyurana kadar sabrederim."

Ebu Muhammed Sehl de demitir ki: "Tevekkül eden insan, ne bir ey


ister, ne geleni geri çevirir, ne de bir kenarda mal biriktirir."

TEVEKKÜL VE MAL BRKTRMEK


Gerçek tevekkül hâline ulatktan sonra, kenarda mal biriktirmek za-

rar vermez. Yeter ki insan bu mal Allah yolunda harcamak için biriktirsin;

mal Allah rzas için elinde tutsun, nefsin keyfini ve kötü arzularn tatmin

için biriktirmesin. Böyle olursa, kul, maln Allahu Teala'nn kendisine va-
I

TEVEKKÜL MAKA MI ve TEVEKKÜL EHLN N HA l l I H 87

cip kld haklar yerine getirmek için biriktirmi olur. Önüne böyle bir va-

zife geldiini gördüünde hemen oraya harcar.

Allah'n haklarn yerine getirmek, kulun makamlarna bir noksanlk

getirmez; bilakis onu yükseltir.

Bir b. Hâris'in bir arkada unlar anlatmtr: "Bir kuluk vakti Bir'in

yanndaydm. Yanna orta yal, esmer ve yanaklar geni bir adam geldi.

Bir, hemen ayaa kalkt. Oysa ben, onun kimsenin önünde ayaa kalkt-

n hiç görmemitim. Bana bir miktar gümü para verip: "Git bununla ala-
bilecein en iyi yiyeceklerden bir miktar al ayrca bir de koku satn al." de-

di. Oysa bana daha önce böyle bir ey hiç söylememiti. Yiyecekleri ge-

tirdim ve önüne koydum. O adamla beraber yedi. Halbuki onun bu ekil-


de hiçbir kimseyle yemek yediini görmemitim. Biz de yedik ve geriye
çok yiyecek kald. Adam, artanyemei toplad, eline alp ayrld. Ben ada-
mn yaptna ardm ve bunu kendisine yaktramadm; çünkü Bir
ona böyle bir ey emretmedii gibi, kendisi de yemein artann almak için
izin istememiti.

Daha sonra Bir bana döndü ve: "Galiba sen adamn yaptn ho
karlamadn?" dedi. Ben de: "Evet, yemein artann izinsiz alp götürdü."
dedim. Bana: "Onu tanyor musun? diye sordu: "Hayr," dedim. O zaman
Bir öyle dedi: "O, kardeimiz Feth el-Mavslî'dir. Bugün bizi ziyaret et-

mek için Musul'dan geldi. O, bu davran ile bize, gerçek bir tevekkül hâ-

lini elde ettikten sonra kenarda mal biriktirmenin bir zarar olmayacan
öretmek istedi."

Mal biriktirmeyi terketmek, ümidi ksa tutma makamna ait bir hâldir.

Uzun yaama beklentisiyle birlikte tevekkül sahibi olmak da sahihtir. Eer


kulun hayatta kalma arzusu, Mevla'ya itaat, O'na ibadet ve O'nun yolun-
da cihad etmek için ise, bu bir fazilettir. Bu, reca/ümit ve ünsiyet ehli olan

kamillerin yoludur.

Eer uzun yaama arzusu, kendini elendirmek ve nefsinin dünyadan


haz almasn salamak için olursa bu, kulun hem zahidliine ve hem de te-
vekkülüne noksanlk verir. Çünkü zühdü noksanlatran ey, tevekkülü de
88 KÛTU'L KULÛB

noksanlatrr. Öte yandan zühdü artran ey, ayn oranda tevekkülü artr-

maz; çünkü zühd, tevekkülün hususi artlarndandr; fakat tevekkül, züh-


dün umumi artlarndan biri deildir. Buna göre, makam sahibi her tevek-

kül ehli, ayn zamanda zahittir de; fakat, bir makamda bulunan her zahit,

tevekkül ehli deildir; çünkü tevekkül bir makamdr; zühd ise bir hâldir.

Makamlar, yüksek derecedeki 'Mukarrebun' olanlar için, hâller ise ki-

tab sandan verilecek 'Ashab- Yemin' içindir. Ancak kendisine zühdün


hakikati verilmi kiiye, hiç üphesiz tevekkül makam da verilmitir; çün-

kü hâllerin hakikatlerinin kula açlmas, onlarn kulda sabit olmalar, hâl

ehlinin istikametlerinin devam etmesi ve bu hâllerin kalplerinden ayrlma-


mas birer makamdr.

Tevekkül eden kiinin, bir veya iki ay hayatta kalmay ümid etmesi ca-
iz olunca, bu süre için mal biriktirmesi de caiz olur. Ancak brahim el-Hav-
vas'a göre uzun yaama ümidi kiiyi tevekkülün hakikatinden çkarr.

Bana göre, bu durum onu tevekkülden dar çkarmaz. Bununla bir-

likte, tevekkül ehlinin krk günden fazla dünyada kalmay düünmesini ho


görmediim gibi bundan fazlas için biriktirmesini de ho görmem. Mal bi-

riktirmesi, kalbinin slah, nefsinin sakin olmas ve insanlara el açmamas


için olursa, belli bir geçim yolu tutarak mal biriktirmesi kendisi için daha iyi-
dir.

Ailesinin kalben huzur bulmas, Allah'tan raz olmalar, ailesinin kendi

üzerindeki haklarn yerine getirmek ve kendini tamamen Rabbine ibade-

te verebilmek için kenarda mal biriktiren de faziletli bir kimsedir. Bu konu-


da ittifak edilmitir; çünkü o, bu durumda, Rabbinin hükmünü yerine geti-

rirken sorumlu olduu kimselerin ihtiyaçlarn da yerine getirmektedir. Ni-

tekim Resûlü Ekrem (s.a.v.) kendi ailesi için, bir senelik yiyecek biriktirmi-

ti. Bu davran ile, insanlara yol açp kendisine uymalarn salamak iste-

mitir. Dier taraftan, Ümm-ü Eymen'e ve dier baz kimselere yarn için

bir ey biriktirmeyi yasaklamtr. Ayn ekilde Bilal'n de, (r.a) mal biriktir-

meini yasaklamtr. Bu ekilde yüksek makam sahiplerinin kendisine uy-

masn salamak istemitir.


TEVEKKÜL M AKAMI ve TEVEKKÜL EHLN N HAl l I M 89

Nitekim rivayete göre, Resülullah (s.a.v.), vefat ettii zaman, dokun-


mu yalnz iki cübbesi vard. Yani Resulü Ekrem bundan daha ksa bir

emele sahipti.

Peygamberimiz (s.a.v), küçük abdest bozar bozmaz hemen teyem-


mümle abdest alrd. Kendisine: "Su size yakn olmasna ramen, neden
öyle yaptnz?" diye sorulduunda: "Kim bilir, belki suya ulaamayabili-
rim™ buyurmutur; fakat Resülullah (s.a.v), ümmetinden uzun emel sa-
hibi olanlarn helak olmamas için kendisi kenarda mal biriktirmi ve bu fi-

ilini onlar için bir kurtulu vesilesi yapmtr.

te bütün bunlar gösteriyor ki, mal biriktirmenin snr, ariflerin müa-


hede derecelerine göre daralr veya geniler; çünkü dinimiz ruhsatlar ve
azimetleri beraberce getirmitir. Dindeki azimetler, kuvvetli ve tahammül

edebilenler için konmutur; ruhsatlar da, zayf ve sradan insanlar içindir.

el-Havvas, tevekkül konusunda çok titiz davranr ve mal biriktirmenin

insan tevekkülden çkaracan söylerdi. Dört eyi hiç yanndan ayrmaz


ve öyle derdi: "Sadece unlar bulundurmak, tevekkül sahiplerinin tevek-

külünü bozmaz: su kab, ip, ine ve makas;" çünkü bunlar din ile ilgili i-

lerdendir.

Sehl, mal yma ile uraan uzun ve ksa emelli insanlar hakknda u
misali verirdi: Ma! biriktirmeyi terk eden kiinin misali, 'Ben Eyle'ye gitmek

istiyorum' deyince kendisine: "Yanna yemek için bir ekmek al' denilen

kimse gibidir. Eer 'Abadan'a gitmek istiyorum" derse iki ekmek, 'Asker'e
gitmek istiyorum' derse dört ekmek al denir. te biriktirmeyi terk etmek,

emelin uzunluk ve ksalna göre böyledir."

Uzun emelin terkedilmesi konusunda duyduum en ilginç hikaye, Hz.

Musa (a.s) ile Hzr (a.s) arasnda geçen u olaydr:


Hz. Musa (a.s) ile Hzr (a.s) bir araya geldiklerinde Hz. Musa, Hz. H-
zr'a açlktan ikayette bulundu. Hzr (a.s), ona: "Otur" dedi, o da oturdu.

Bu arada Hzr, içinden bir eyler mrldand. O esnada bir geyik yavrusu

166
Zebidi, thaf, XII, 222. (Buradaki kayda göre, hadisi bnu Ebi'd-Dünya, Kasru'l-Emel adl
eserinde ibnu Abbas'tan rivayet etmitir.)
90 KÜ I U '
L KU l. U8

çkageldi. Aralarnda durdu, iki parçaya ayrld, önlerine dütü. Hzr'a


(a.s) ayrlan ksm kzartlm, Hz. Musa'ya (a.s) düen ksm ise çi ola-

rak braklmt. Hzr, ona dedi ki: "Kalk bir ate yak ve kendi payn k-
zart." Bu arada Hzr (a.s), kendi payn yemeye balad. Musa (a.s.) da
söyleneni yapyordu.

Sonra Hz. Musa, Hz. Hzr'a: "Sana düen payn neden kzartlm
hâlde geldi diye?" sordu. Hzr: "Benim dünyadan hiç bir arzu ve beklen-

tim kalmamtr." dedi.

Bu hâdise gösteriyor ki, mal-mülk biriktirmek zahidlerin faziletlerini,

ölçüde

ehr b. Haveb'in, Ebu Ümame'den rivayet ettiine göre Resûlü Ek-


rem (s.a.v), Hz. Ali ve Hz. Usame'ye fakir bir adamn cenazesini ykama-
larn emretti ve kendi de onu bürdesi/cübbesi ile kefenleyerek defnettik-

ten sonra ashabna öyle buyurdu: "Bu ahs, kyamet gOnO yûzû dolunay
gibi parlak bir ekilde h a red ilecektir. Eer bir kusuru da olmasayd yüzü
kuluk vakîindeki güne gibi parlayacakt. " Biz:
"Ey Allah'n Resûlü, nedir bu kusur?" diye sorduk; öyle buyurdu: "O,

çok oruç tutan, çokça namaz klan ve çokça Allah' zikreden bir insand.

Ancak, k geldii zaman yaz için bir yazlk cûbbeyi, yaz olunca da klk
bir elbiseyi saklyordu." Daha sonra öyle buyurdu:

"Size yakn ve sabrdan daha az verilen bir ey yoktur. Kime bundan


yeterli pay verilirse, gece namazn ve gündüz nafile orucunu kaçrmasn-
da önemli bir kayb yoktur.* 67

Bir arifin öyle dedii nakledilmitir: "Rüyamda kyametin koptuunu


gördüm. nsanlar, gruplar hâlinde cennetin çeitli tabakalarna sevkedili-
yorlard. Görünüleri en güzel, dereceleri en yüksek ve herkesin en önün-
de giden bir topluluk gördüm: .
.

167
Hafz Iraki, bu ekilde bir senet ve lafzla hadisi tespit edemediini belirmitir Bkz: Zebidî,
thafu'Sade, XII, 219. Ancak Zebidî, bu hadisi Ebu Talib el-Mekki'nin senetli olarak naklettiini

belirtip, hadisin senedini vermitir. Bkz. thaf, XI, 746. (Beyrut, 1989. 1. Bask)
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 91

"Bunlar halkn en üstün olanlardr, ben bunlardan olaym." dedim.

Onlarla beraber olmak ve onlara katlmak için yürüdüm; fakat onlarn et-

rafn saran melekler beni engellediler ve: "Olduun yerde dur. Senin ar-

kadalarn gelsin, onlarla beraber girersin." dediler. Ben:

"Benim bu önde giden kimselerle olmam niçin engelliyorsunuz? De-


dim. Bana: "Bu yola, tek bir gömlei ve her eyden bir taneye sahip olan-
lar girebilir. Oysa senin iki gömlek ve her eyden çift çift eyan var!" dedi-
ler. Bunun üzerine alayarak ve üzülerek uyandm. Bundan sonra bütün
ihtiyaç maddelerinden kendim için bir taneden fazla bir ey almamaya ka-
rar verdim."

Huzeyfe el-Mar'aî derdi ki: "Ben krk seneden beri bir tek gömlekten
baka bir gömlek sahibi olmadm."

Selef-i Salihinden bir çok insan, yeni bir elbise veya yeni birey ald-
zaman, birincisini elinden çkarrd. Her eyden sadece bir adet kulla-
nrlard. Bütün bunlar, zühdün hakikatiyle ilgidir ve tevekkül edenlerin fa-

ziletlerindendir.

Rivayet edilen bir mehur haberde öyle buyurulmutur; "Suffa ehlin-

den birisi vefat etti. Ona bir kefen bile bulamadlar. Bunun üzerine Hz.
Peygamber (s.a.v): "Elbiselerini arayn." dedi. Elbisesinin içinden iki di-

nar/altn çkt. Resûlullah (s.a.v): "Bunlar onun için atete azap sebebi ola-
cak iki parçadr* 68 buyurdu. Oysa daha önce ölüp arkasnda birçok ey b-
rakan baz müslümanlar için böyle söylememiti; çünkü bu adam zühd eh-
li ve fakir olarak bilinen bir kimseydi. Onun için bu iki dinar biriktirmesini
ho karlamamt.

TEVEKKÜL EHLNN TEDAV HAKKINDAK GÖRÜLER


Tedavi görmek de kulun tevekkülünü noksan latrmaz; çünkü Allah'n
Resûlü (s.a.v) tedaviyi emretmi ve Allahu Teala'nn tedavideki hikmetini

öyle haber vermitir:

68 Ahmed, Müsned, V, 252-253; Taberani, el-Kebir, No: 8011.


. ;

92 ki^tu'L-kulCib

"Hiçbir hastalk yoktur kl, ifas olmasn. Onu bilen bilir, bilmeyen bil-

mez. Ancak ölüm çin bir ilaç yoktur."' 69

"Ey Allah'n kullar, tedavi olunuz.* 70

Hz. Peygamber'e (s.a.v) ilaç kullanmann ve muska yapmann yani


okuyarak tedavi etmenin kaderi engelleyip engellemeyecei sorulduun-
da; öyle buyurdu:

"Bunlar da Allah'n kaderindendir.* 7 '

Mehur bir hadiste de öyle rivayet edilmitir:

"Miraç gecesinde karlatm her bir melek topluluu bana, ümme-


time kan aldrmay emretmemi söyledi."' 72

Bir hadiste Resûlullah kan aldrmay emrederek öyle buyurmutu:


"Onyedi, ondokuz veya yirmibirinde kan aldrn, dikkat edin ki fazla kan ak-
masn, sonra sizi öldürür.* 73 Bu hadisteki "fazla kan akmasn" ifadesi, be-
lirtilen günlerin kan aldrmak için tayin edilmi günler olduunu gösterir.

Öyle zannediyorum ki ayn bu günleriyle kastedilen, ar scandan


dolay Hicaz bölgesi için özel bir durumdur. Nitekim Hz. Ömer'in günete
stlm su hakknda: "Günete stlan su, alaca hastal yapar." demi-
tir. Ben bunun özellikle Hicaz bölgesine ait olduunu duydum.

Krk yan ancaya kadar her ay bir kere kan aldrmak Selefin (ön-
ceki salihlerin) yapt iler arasndayd. Onlar, daha çok ayn sonunda kan
aldrmay tercih ediyorlard. Munkat' bir hadiste öyle rivayet edilmitir:

"Kim her ayn onyedisine denk gelen sal günü kan aldrrsa bu, onun
bir senelik hastalna ifa olur* 74

169
Bkz: Ahmed, Müsned, I, 377; Taberani, el-Evsat, No: 1587; Heysemi, ez-Zevaid, V, 84-85. Bu
konuda Tb,
1; Müslim, Selam, 69; Ebu Davud, Tb, 1;
biraz farkh rivayetler için bkz: Buhari,

Tirmizi, Tb, bnu Mace, Tb, 1


2;
,70
Ebu Davud, Tb, 1 bnu Mace, Tb,
; 1

17!
Tirmizi, Tb, 21; bnu Mace, Tb, 1 Taberani, el-Kebir, 3090; Heysemi, ez-Zevaid, V, 85.
;

,72
Tirmizi, Tb, 12; bnu Mace, Tb, 20; Bezzar, Müsned, No: 3020; Heysemi, ez-Zevaid, V, 91.
173
bnu Mace, Tb, 22.
,74
Tabarani, el-Kebir, XX, 215-216; Heysemi, ez-Zevaid, V, 93.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN M Alil M

Bize, Ehl-i Beyt yoluyla gelen bir haberde öyle rivayet edilmitir:

"Peygamber (s.a.v) her gece gözlerine sürme çeker, her ay kan ald-
rr ve sene de bir kez ilaç içerdi.* 75

Tedavi, ruhsat ve geniliktir. Tedavinin terki ise sknt ve azimettir. Al-

lah azimetlerle amel edilmesini sevdii gibi, ruhsatlar ile de amel edilme-
sini sever. Yüce Allah öyle buyuruyor:

"Allah, din hususunda size hiçbir zorluk yüklemedi. * 76

Tedavi olan kii, u iki sebepten dolay daha faziletli olabilir.

Bunlardan birincisi; tedavi olmakla sünnete tabi olmay niyet etmesi,

Allah'n ruhsatlarna göre hareket etmesi ve dinin getirilerini kabul etmesi-

dir. Nitekim Resûlü Ekrem (s.a.v.), bir çok sahabiye tedavi olmalarn, per-
hiz yapmalarn, bazlarna kan aldrmalarn emretmi, bazlarna da da-
lama yapmtr. Gözlerinde hastalk bulunan Hz. Ali'ye (k.v) öyle buyur-
mulardr.

"Bu taze hurmadan yeme, undan (yani un veya arpa ile yaplandan)
77
ye, çünkü bu senin için daha iyidir.*

Resûlullah (s.a.v), bir çok hadiste haber verildii gibi, akrep sokma-
sndan ve baka eylerden dolay tedavi olmutur. Vahyin nüzûlü esna-

snda kafasnda meydana gelen arlardan dolay kna ile ban sard
rivayet edilmitir. Yine rivayet edildiine göre, herhangi bir tarafnda bir

yara çksa onun üzerine kna koyard. Halbuki kendisi en yüksek seviye-

de tevekküle sahipti ve insanlarn en kuvvetlisi idi.

Eer: "Resûlullah (s.a.v), bütün bunlar bakalar için yol açlsn, sün-
net olsun diye yapmtr." denilirse; cevap olarak deriz ki: "O'nun sünne-
tinden yüz çeviremeyiz ve onun isteine ilgisiz kalamayz. O bunu bizim
için yapmsa, yapt i bo bir i deildir. Ayrca tevekkülün hakikatine
ulamak düüncesiyle Allah Resûlünün (s.a.v) sünnetinden yüz çevirmek,
dini yanl anlamak ve zedelemektir.

175
bnu Adiy, el-Kamil, IV, 504. (Beyrut, 1997. 1. Bask)
176
Hac, 22/78
177 bnu Mace, Tb, 3. Ayn konuda bkz: Ebu Davud, Tb, 2; Tirmizi, Tb, 1.
94 KU rU L-KULUB

Hz. Peygamberin (s.a.v) zahiri davranlar, halk eitmek ve onlarn


onun gidiatna uymas içindir. u olay buna bir örnektir:

Allah Resulü (s.a.v), scak bir günde yolculuk yaparken oruç tutmu-
tu. Serinlemek için bana u döktü ve aaç altnda gölgede oturdu. Bu-
nu, oruçlu olanlar için su ile serinlemede bir ruhsat/kolaylk olsun ve insan-

lar kendisine uysun diye yapt. Bir ara yanndakiler, oruç tutan bazlarnn
iyice zorlandklarn söylediler. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v), bir bar-

dak su istedi, suyu içerek orucunu bozdu. Dier insanlar da su içerek


oruçlarn açtlar. Resûlullah (s.a.v), insanlara kolaylk olsun diye önceki

hâlini terk edip böyle davrand. Bu arada, kendisine bir ksm insanlarn

oruçlarn bozmadklar haberi verildiinde: *Onlar, isyan etmi kimseler-


d/r"178 buyurdular.

Tedavi olan kimsenin faziletinin ikinci sebebine gelince; tedavi olan


kimse, Yüce Mevla'ya itaat etmek, ibadet ve emirlerini yerine getirmek için

hastalktan kurtulmak istemektedir. Çünkü, hastalklar onu amelden al-

koymakta ve nefsi ile megul edip ahireti unutturmaktadr.

Alimlerimizden birisi unu nakletmitir:

Musa (a.s), bir hastala yakalanmt. srailoullan'ndan bazlar zi-

yaretine geldiler ve hastalnn ne olduunu tehis ettiler. Kendisine:

"Eer öyle tedavi olursan iyileirsin." dediler. Hz. Musa: "Allah, beni ilaç-

sz olarak iyiletirip afiyete kavuturur. Ben tedavi olmam." dedi. Böylece

hastal uzad. Kendisine: "Bu hastaln ilac budur; bu ilaç bilinen ve


tecrübe edilen bir ilaçtr. Eer kullanrsan iyileirsin!" dediler. O yine: "Te-

davi olmayacam." dedi; fakat hastal devam etti. Bunun üzerine Allah

(c.c.) kendisine öyle vahyetti:

"zzet ve celâlime yemin ederim ki onlarn söyledii eyle tedavi olma-

Bunun üzerine Hz. Musa onlara: "Söylediiniz eyle beni tedavi edi-

niz." dedi. Onlar, kendisini tedavi ettiler ve iyileti; fakat bu nasl oldu diye
düünceye dald. O zaman Allah, kendisine öyle vahyetti:
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLN N HAl I I M

"Sen, bana güvenip hikmetimi ortadan kaldrmak istedin. Benden


baka bu ilaçlara fayday kim koyabilir ki?"

srailiyyatla ilgili haberlerden birinde öyle geçer:

"Peygamberlerden birisi, bir hastalndan dolay Allah'a arz- hâlde

bulundu. Bunun üzerine Allah, kendisine yumurta yemesini emretti." Bir

baka haberde, peygamberlerden biri Allah'a zayflktan yaknd. Bunun


üzerine kendisine: "Sütle et ye; çünkü bunlarda kuvvet vardr." diye vah-
yolundu.

Zannederim buradaki zayflk, cinsel zafiyettir.

Vehb b. Münebbih unu anlatmtr: "Halkna iyilikle muamelede bu-


lunan bir padiah, bir hastala yakaland. Allahu Teala, o zamann pey-
gamberi olan Yuâ Peygambere (a.s) öyle vayetti: "Ona söyle incir suyu
içsin; çünkü ifas ondadr."

Bundan daha hayret verici bir rivayet ise udur: "Bir kavim, peygam-
berlerine çocuklarnn çirkinliklerinden ikayet etti. Allah, peygamberine
öyle vahyetti: "Hamile olan kadnlarna ayva yedirmelerini emret; çünkü
ayva çocuu güzelletirir." Bunun üzerine onlar, hamile kadnlara ayva, ni-

fas hâlindeki yeni doum yapm kadnlara da taze hurma yediriyorlard.


Allah en iyisini bilir, bu durum, hamileliin üçüncü ve dördüncü aylar için-

de olursa, yenen eyler çocuk üzerinde etkili olur.

TEDAVY TERK EDENLER


Bütün bunlarla beraber, manen güçlü insanlar için tedaviyi terketmek

daha faziletlidir. Zira bu, dinin azimetlerinden olup, büyük sabr ve azim
sahibi sddklarn yoludur; çünkü dinde, iki yol vardr. Birincisi; kendini ta-

mamen Allah'a vermekten ibaret olan azimet yolu; ikincisi; genilik ve ruh-
sat yoludur. Maneviyat güçlü olan, zor yoldan gider. Bu kimse, Allah'a da-

ha yakn ve derecesi daha yüksek olan birisidir. Bu yol mukarrebûnun/AI-


lah'a yakn olan kimselerin yoludur. Onlar, sâbikun/hayrlarda en önde
olan kimselerdir. Manen zayf olan kimse, daha kolay olan yolu tutar. Bu
da orta yoldur ama daha uzak bir yoldur. Bu ashab- yemin'in/amel defte-
KUTUM- KULUB

ni sandan alacak umum müminlerin yoludur. Onlar, orta yolu tutan kim-

selerdir.

Müminler arasnda güçlüler, zayflar, yumuak karakterli olanlar ve


sert yapl kimseler vardr. Peygamber (s.a.v.), öyle buyurdu:

"Kuvvetli olan mümin, Allah katnda zayf olan müminden daha hayr-
ldr; ama hepsinde de hayr vardr.™
Yine Resûlullah'n (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:,

"Müminlerin bir ksm Allah için tatan daha sert, bir ksm ise sütten
daha yumuaktr. 1,180

Allah Resulü (s.a.v), kuvvetli mümini öyle tantmtr:

"Bu mümin, yapraklarn dökmeyen hurma aac gibidir.* 8'

Bu konudaki bir ayette Allahu Teala: "O güzel kelimenin/imann misa-


li, kökü yerde sabit, dallar göe uzanan aaç gibidir* 82 buyurmutur.
Resûlullah (s.a.v.): "Mümin, rüzgarn saa sola sallad (kökü sa-
lam) baak gibidir 83 buyurmutur.

Yediren ve ikram eden mümin için; "Mümin bal ars gibidir; temiz (he-
lal) yer, temiz ve güzel eyler ortaya koyar* 84 buyurdu.

Yiyecek arayan mümin hakknda da öyle buyurmutur:

"Mümin, karnca gibidir. K için yazn yiyeceini toplar.* 85

Müminlerin; zayflk, kuvvet, korkaklk, kahramanlk, sabr ve hrsn


yenme gibi sfatlar birbirinden farkl farkldr. Buna göre kuvvet ve yüksek-

178
Müslim, Siyam, 90-91; Tirmizi, Savm, 18; Nesai, Savm, 27.
,79
Müslim, Kader, 34; Nesaî, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, 195; bnu Mace, Mukaddime, 10
,80
Bu manada Hz. Ömer'e ait bir söz için bkz: Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya, I, 87; Kandehlevi,

181
Buhari, lm, 4,5; Müslim, Manafkn, 61; Tirmizi, Edeb, 79; Ahmed, Müsned, II, 31.
182
brahim 14/24.
183
Buhari, Merda, 1; Müslim, Münafkn, 58-59; Tirmizi, Edeb, 79; Darimi, Rikak, 36; Ahmed,
Müsned, II, 284; VI, 386.
184
Ahmed, Müsned, II, 199; Heysemi, ez-Zevaid, X, 295.
185
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 6736.
I

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 97

likte hurma aacna benzeyip kalbi sabit ve himmeti göklere yükselen, ya-
nndakilere yedirip içiren ve kenarda mal biriktirmeyen mümin ile zayflk
bakmndan karncaya benzetilen, yemek arayan ve mal biriktiren mümin
arasnda büyük farklar vardr.

Nitekim Allah'n Resulü (s.a.v), rukye ve dalama yapmayan ve Rab-


lerine tevekkül edenleri üstün tutmu ve onlarn hesapsz olarak cennete
gireceklerini haber vermitir. Bunun sebebinin tevekkül olduunu bildirmi
ve onlarn Allah'a tevekkül ederek bahsedilen ileri terk ettiklerini haber

Bunun üzerine, o mecliste bununan Ukkae (r.a) kendisinin de onlar-

dan olmas için Hz. Peygamber'den (s.a.v) dua istemi, O da duada bu-
lunmutur. Çünkü onun bu yolda olduunu ve azn da hazrladn gö-
rüyor ve ondaki kuvveti müahede ediyordu. Bunun için Ukkae'yi bu ie
ehil görmütür.

Bir bakas da, hemen Ukkae'ye (r.a) uyarak: "Benim de onlardan ol-
mam için duada bulunun" deyince, Allah Resûlü (s.a.v) onu bu makamda
görmemi, o makamn gerektirdii sfat kendisinde bulmam ve onu bu-

na ehil görmemitir. Çünkü makamlar, ehli olmadan taklit ve temsil edile-

mez. Onun için Allah Resûlü (s.a.v) adama münasip bir ifadeyle haddini

bildirmi, onun bu konuda zayf olduuna hükmetmi ve bu isteini güzel-


ce geri çevirmitir. Çünkü o, çok erefli bir dosttu. Adama: "Ukkae seni
geçti.* 66 buyurmutur.

Hz. Peygamberin böyle davranmas, adil bir hakimin, ahitlerden biri-

sini zayf bulunca, "bana bir ahit daha getir" demesine benzer. O, açkça
tek ahidin zayf olduunu söylemez. Zaten onu adil kabul etseydi baka
bir ahit istemezdi. Ancak makamlar, onlar için yaranlara dar gelmez.
Peygamberimiz (s.a.v) de bu konuda asla cimri deildir. Nitekim yüce Al-

lah, buna ahit olarak öyle buyuruyor: X), gaybn bilgilerini sizden gizle-
mez.** 7 Demek ki o adamda, buna ahit olacak bir kuvvet görmemiti ve

186
Buhar, Tb, 17; Rikak, 21; Müslim, iman, 374; Trmizi, Kyame, 16; Ahmed, Müsned, I, 271,

321.
187
Tekvir, 81/24
ayrca buna tahammül edemeyecek derecede zayf olduu da ortaya çk-
mt. Bunun için onu tehlikeye sokmamtr.

Hz. Peygamber (s.a.v), bir çok hadiste dalayarak tedavi metodunu


yasaklamtr. Birisini tedavi etmek isterken, adama öy-
hastas ölen bir

le buyurmutu: "Eer iyileseydi, onu ben iyiletirelim diyecektin. '™

Resûlullah (s.a.v), ifa ve faydann, ilacn bizzat kendi etkisi olduu-


nu düünenlerin varln biliyordu. Oysa bu, Allah'a irk komak gibidir.

Bunun için, tevhidin hakikatine ulaan baz alimler, irke düme endie-
siyle tedaviyi ho kar lamamlardr.
Hz. Musa ile ilgili öyle rivayet edilmitir: Hz. Musa: "Ya Rabbi, deva
ve ifa kimdendir?" diye sordu. Yüce Allah: "Bendendir" buyurdu. Hz. Mu-
sa: "Doktorlar ne yapar?" diye sordu; Allahu Teala: ,

"Onlar bu sayede azklarn temin ederler. Bir de, kendilerine benden


bir ifa yahut ölüm gelene kadar kullarmn gönlünü ho tutarlar." buyur-
du.

Ahmed bnu Hanbel (rah) derdi ki: "Tevekkül eden ve bu yola giren
kimsenin, bir eyler içerek tedavi olmay terk etmesini daha uygun bulu-

Sahabeden mran b. Husayn (r.a) hastalanmt. Yaknlar ona dala-


ma yapmasn önerdiler. O, kabul etmedi. Kendisini ikna etmeye çaltlar.
O srada vali olan Ziyad da yarasn dalamas için srar etti. Nihayet, ka-
bul etti, yarasn atele daladlar. mran (r.a) hep öyle derdi:

"Ben, daha önce devaml nur görüyordum, meleklerin seslerini iiti-

yordum ve bana selam verdiklerini duyuyordum. Ama dalandktan sonra


bütün bunlar kesildi."

Baka bir rivayet ise öyledir: Melekler onu ziyaret ediyor, o da onlar-
la sohbet ediyordu. Dalandktan sonra öyle demitir: "Bir kaç kere da-
lama yaptk. Allah'a yemin olsun ki, ne iflah olduk, ne de kurtulduk." Daha
sonra tövbe ederek tekrar Allah'a döndü. Allah, daha önce gördüklerini
,8e
Ayn konuda benzer bir hadis için bkz: Tabarani, el-Kebir, XVIII, 153; Heysemi, ez-Zevaid, V,
97.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I li 99

kendisine iade etti. Nitekim o, sahip olduu kerametin kaybolduunu söy-

ledikten sonra, Mutarrif b. Abdullah'a "Allah'n bana ikram ettii keramete


189
baksana, Allah onu bana tekrar geri verdi." demitir.

Eer bu durum, ona göre günah olmasayd, bundan piman olmaz ve

tövbe etmezdi. Ayrca bu yapt i, bir noksanlk olmasayd melekler on-


dan ayrlmazd.

Hz. Ebu Bekir (r.a) hastalanmt, kendisine: "Sana bir doktor çara-
lm." dediler; o: "Doktor (Yüce Allah) bana bakt ve: "Ben, yapmak istedi-
im eyi muhakkak yaparm, dedi." diyerek bu talebi geri çevirdi.

Hastal srasnda Ebu'd-Derda'ya (r.a): "Seni rahatsz eden ey ne-


dir?" diye soruldu. O: "Günahlarm" cevabn verdi. "Peki cann ne istiyor?"

diye soruldu: "Allah'n mafiretini" dedi. "Sana bir doktor çaralm." dedi-

ler: "Beni zaten doktor hasta etti, bakasna gerek yok!" dedi.

Ebu Zerr'in (r.a) gözleri rahatsz olmutu; kendisine: "Gözlerini tedavi


ettirsen olmaz m?" dediler. O: "Benim onlarla uraacak zamanm yok."

dedi. "Allah'tan dilesen de sana ifa verse." dediler. O: "Ben Allah'tan on-

dan daha önemli eyler istiyorum." dedi.

Ebu Muhammed'e: "Kulun tevekkülü ne zaman sahih olur?" diye so-

rulunca öyle cevap vermitir: "Vücuduna bir hastalk dokunduu ve ma-


lna bir noksanlk geldii zaman, kendi hâli ile megul olarak ve Allah'n

hakimiyeti altnda olduunu düünerek bunlara iltifat etmezse, tevekkülü

sahih demektir."
>

Rebi' b. Heysem (r.a) felç hastalna yakalanmt. Kendisine "Ke-


ke tedavi olsan!" dediklerinde, unlar söyledi: "Bir an için tedavi olmay
düündüm. Ancak, daha sonra Âd, Semud kavimleriyle bunlar arasnda
gelip geçen nesilleri gözümün önüne getirdim. Onlarda da pek çok hasta-

lk ve doktorlar vard, fakat tedavi eden de edilen de helak oldu. Tedavi ve


muskalar onlara hiç bir fayda vermedi."

189
Bkz: bnu Sa'd, Tabakat, IV, 288-289; Hakim, Müstedrek, III, 472; Kandehlevi, Hayatu's-
Sahebe, V, 184. (Beyrut, 1999)
100 KUTU'L-KULUB

Abdulvahid b. Zeyd'e felç hastal gelmiti. Ayakta duramyordu. Al-

lah'tan, namaz vakitlerinde kendisini iyiletirmesini ve sonra felçli hâline

dönmesini niyaz etti. stedii oldu. Namaz vakitleri gelince sanki ayaklar-

na vurulan prangadan kurtulmu gibi iyileiyor, namazn kldktan sonra


tekrar felçli hâline geri dönüyordu.

Sddîklardan ve Selef-i Salihînden, tedavi olmayanlarn says sayla-


mayacak kadar çoktur. Ancak bu, özel insanlara has bir durumdur.

Peygamber (s.a.v), hesapsz bir ekilde cennete giren yetmi bin ki-

iden söz edip onlarn dalama ve rukye yapmadklarn anlatt zaman,


Ukkâe b. Mihsan el-Esedî, ayaa kalkarak:

"Benim de onlardan olmam için dua ediniz." demi; Allah Resûlü de


(s.a.v) ona dua etmiti. Sonra baka birisi de kendisine dua etmesini iste-

yince, Allah'n Resûlü (s.a.v): Vkkae seni geçti." buyurmutu. Hz. Pey-
gamberi (s.a.v.) ona dua etmekten engelleyen, ilahi rahmete kar cimri-
lik deildi. Ancak o unu biliyordu: Kuvvetli olan havassn/seçkin kullarn
yolunda, avam halktan olan zayflar gidemez. Nitekim havas da, avamn
yolundan daima uzak durmutur.

Bu konuda en çok houma giden, ariflerden birinin u sözüdür:


"Kalbimin en temiz olduu zaman, hastalk ateine yakalandm za-

mandr."

Yine ariflerin bulunduklar makamlarla ilgili olarak hikaye edilen u


olay da hayret vericidir. Hz. Musa (a.s) ile Hzr (a.s), bir çölde bulutular.
Musa (a.s), acktn söyleyince Hzr (a.s): "Gel otur da senin için dua
edelim." dedi. Hzr, içinden bir eyler söylüyordu ki tam o srada bir geyik
iki parça olup önlerine dütü. Hzr'a düen ksm kzartlm, Hz. Musa'ya

düeni ise çi idi. Hzr, Hz. Musa'ya: "Kalk onun skntsn çektiin gibi

skntsna da katlan ve kendi payna düeni piirip ye!" dedi. Hz.


piirilme

Musa ate yakt, onu kzartt. ini bitirince Hzr'a: ."Senin önüne konan
neden kzartlmt?" diye sordu. Hzr: "Çünkü benim dünyadan hiçbir ar-

zum ve beklentim yoktur." diye cevap verdi. Bir baka rivayette ise: "Be-

nim halktan hiç bir beklentim yoktur." demitir.


TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAlItH 101

TEDAVY TERKETMEY DAHA FAZLETL GÖRENLER


Sehl b. Abdullah et-Tüsterî'nin tedavi konusundaki görüü öyledir:

badetleri yapmakta zorlansa, farzlar yerine getirirken noksanla sebep


olsa bile, tevekkül ehlinin tedaviyi terk etmesi, ibadetleri yerine getirmek

maksadyla tedavi olmasndan daha iyidir.

Sehl (rah), kendisi bir hastala tutulduu hâlde tedavi olmamasna


ramen, ayn hastalktan insanlarn tedavi olmasna bir ey demiyordu.
Sehl, bir insann oturarak namaz kldn ve hastalktan dolay hayrl i-
ler yapamadn gördüü birisinin, bunlar yapabilmek için tedavi olduu-
nu görünce arr ve öyle derdi: "Onun kendi hâline raz olup oturarak

namazn klmas, kuvvet kazanmak üzere tedavi olmasndan daha hayr-


ldr."

Kendisine ilaçla tedavi konusu sorulunca da öyle demitir:

"laç, zayf insanlar için Allah'n verdii bir geniliktir. Ancak ona ba-
vurmamak daha iyidir; çünkü, içtii bir damla souk su olsa bile her ilaç

alana, neden ald sorulacaktr. Ama almayana sual yoktur."

Evet, Selh (rah), ilaç niyetiyle souk su içen kiinin bile bundan sor-
gulanacan söylemektedir. Bunun asl udur: Ona göre en üstün amel-
lerden biri de insann kuvvetini zayflatmasdr. Böylece nefsi, hiçbir hare-

kette bulunamaz. Ayrca tevekkül, rza ve sabr gibi kalple yaplan amelle-
rin bir zerresi, azalarla yaplan da gibi amellerden daha faziletlidir. Bu,

uzun süre yemek-içmekten uzak kalmak suretiyle nefsin kuvvetinin krl-


>

masn savunan Basra'llarn da görüüdür.

Onlara göre nefsin kuvvetlenmesi, ehvetlerin kuvvetlenmesine ve


kötü sfatlarn galebe çalmasna sebep olur. Bunda günah ilemek, kötü

arzulara uymak, uzun emel, dünyaya kar hrs ve uzun yaama sevgisi

mevcuttur.

Sehl öyle derdi: "Allah, insana beklemedii bir hastalk verdii za-
man, hemen tedaviye komasn! Çünkü hastalkta, ileri derecede zayfla-
ma ve ehveti krma mevcuttur."
"

KÛÎ U'L-KULÜB

Yine öyle derdi: "Bedenlerin hastalklara müptela olmas rahmet,


kalplerin hastalklara dümesi ise felakettir." Bir defasnda da:

"Bedenle ilgili hastalklar, sddklara gelir; kalple ilgili hastalklar mü-


nafklara gelir." demitir.

bnu Mesud (r.a) öyle derdi: "Mümini kalbi salkl ve bedeni hasta;
münaf ise bedeni salam, kalbi hasta görürsün."

Allah'n Resûlü (s.a.v) öyle buyurmutur: "Siz hiç rahatszlk çekme-


yen, hasta olmayan merkepler gibi olmay m istiyorsunuz?.™
"Müminin vücudu hastalktan, mal azalmaktan kurtulamaz." denilmi-
tir.

Bir baka rivayette de: "Mümin, ya galibiyet ya da zillet hâlinden uzak


kalamaz." denilmitir.

HASTALIK HÂLNDEK HAYIRLAR


Tedaviyi terk etmekte birtakm hayrl hâller ve güzel ameller mevcut-

tur. Bunlar öyle özetleyebiliriz:

Bunlardan birisi, kulun Allah'tan gelen belaya sabr, kazaya rza ve


ilahi hükme teslim olma niyetidir. Bunlar yakîn iman sahibi için aslnda gü-
zel durumlardr. O, bu iteki hikmeti ve sonundaki hayr yakînen görmek-
tedir. Çünkü Yüce Allah, her iinde hikmet sahibidir; kulun hayrn en iyi o
bilmektedir.

Hastalk içinde elde edilecek güzel sonuçlardan birisi de udur:

Kul, Yüce Mevla'snn onu kendisinden daha iyi bildiini, onun için en
güzelini ve en hayrlsn seçtiini bilir. Yüce Rabbinin, hastalklar sayesin-
de kendisini, günahlardan engellediini ve uzak tuttuunu görür. Nitekim
bir kudsi hadiste Allahu Teala öyle buyurmutur: "Fakirlik hapishanem,
hastalk ise bamdr. Sevdiim kulumu bunlarla korurum.

Beyhaki, uabu'l-man, No: 9856; Ebu Nuaym, Marifetu's-Sahabe, I, No: 853-854. (Beyrut,
2002. I. Bask)
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l l t f\ I 103

Aslnda tedavi olup ifa bular kimse, nefsinin kuvvetlenerek nevas-


nn kendisini ifsat etmesinden emin olamaz. Çünkü günahlar, salam ve
salkl hâllerde ilenir. Bir sene hasta olmak, bir günah ilemekten daha
hayrldr.

Bir kii, bir arifle karlamt. Arif ona: "Benden ayr iken nasldn?"
dedi. Adam: "Afiyette idim." deyince arif: "Eer Allah'a kar günah ileme-
diysen salk ve afiyettesin demektir. Yok eer günah ilediysen, günah-
tan daha büyük hastalk ne olabilir? Allah'a isyan eden afiyette olamaz."
dedi.

Hz. Ali (r.a) Irak'ta Nabati'lerin giyinip kuanp süslendiklerini gördüü


zaman: "Bunlar niye bu ekilde giyinmiler?" diye sordu. Kendisine: "Bu-
gün onlarn bayramdr." denilince, Hz. Ali (r.a): "Allah'a kar isyan edil-
meyen her gün bizim bayrammzdr." dedi.

Sözlerin en dorusunu söyleyen Yüce Allah, bu konuda öyle buyur-


mutur. "Allah, size sevdiiniz eyleri gösterdikten sonra, siz isyan etti-

niz.™

Bir görüe göre ayetteki arzulanan eyler, salk ve zenginliktir.

Alimlerden biri öyle demitir: Firavun'u: "Ben sizin en büyük tanrn-


zm." demeye sevk eden ey, uzun ve salkl bir ömür sürmesidir. O,
dörtyüz sene yaad da bir kere olsun ba ars görmedi, bir kez stma-
ya yakalanmad, bir damar ac içinde atmad. Bundan dolay Hanlk dava-
snda bulundu. Eer her gün biraz ba arsna yahut karn arsna ya-
kalansayd böyle bir davaya kalkmazd.

Bilmi ol ki, insanlar nasl mal ile haddi ayorlarsa, sürekli shhatli ol-

makla da haddi aabilirler. Çünkü mal ile kendisini hiç bir eye muhtaç his-
setmedii gibi, salk ile de kendisini kimseye muhtaç hissetmez. Yüce Al-

lah (c.c) bu konuda öyle buyurmutur:

"Gerçek u ki, insan kendisini zengin görerek azar. ">192

191
Âl-i mran 3/152.
192
Alak, 96/6-7
104 KÛTU'L-KULÜB

Peygamber ki nimet vardr kl, nsanlarn çou onlarda alda-


(s a v):

nr: Bunlar salk ve bo zamandr 93 buyurmutur.

Salkl iken günahlardan saknmak ikinci bir nimettir. Nitekim zengin-


likle beraber günahlardan korunmak da ikinci bir nimettir. "Dünya hayatn-
da bûtûn güzel eylerinizi harcadnz ve onlardan bolca yararlandnz'194
ayetinde geçen nimetlerin, zenginlik ve vücut afiyeti olduu bildirilmitir.

Tedaviyi brakmann iyi yönlerinden birisi de, hastalklarn günahlara


keffaret olmasdr. nsan, hastal ho karlamadnda bütün günahlar
üzerinde kalr. Bir hadiste öyle buyurulmutur:

"Kulda, stma ve srt ars devam ettii müddetçe günahlar dökülür.


Öyle ki, yeryüzünde günahsz yürüyecek hâle gelir.
"> 95

Baka bir haberde: "Bir günlük stma hastal, bir senelik günahlara
keffaret olur* 9* buyurulmutur.

Bu haberle ilgili duyduum en güzel açklama öyledir: "Çünkü bir

günlük humma hastal, bir senenin kuvvetini yok eder."

Denilir ki, insann bünyesinde üçyüz altm eklem kemii vardr. Bir
günlük humma hastal, bütün kemiklere nüfuz eder. Böylece her bir ek-
lemdeki hastalk onun bir günlük günahlarna keffaret olur.

Hz. Peygamber (s.a.v), stma hastalnn günahlar için keffaret oldu-


unu belirttiinde, Zeyd b. Sabit (r.a), Allah'tan devaml stma hastal
içinde olmasn dilemitir.

Denilir ki Zeyd (r.a) vefat edinceye kadar her gün stma hastal çe-
kerdi. Bunu, Ensar'dan bazlar da istemitir.

Zeyd (r.a): "Hz. Peygamber (s.a.v.) "Allah, kimin iki deerli eyini/gö-
zünü alrsa, ona cennetten daha aa bir mükafata raz

m Buhari, Rikak, 1 ;
Tirmizi, Zühd, 1 ; bnu Mace, Zühd, 15, Ahmed, Müsned, I, 258.
194
Ahkaf, 20
195
Ahmed, Müsned. V, 198; bnu Ebi'd-Dünya, El-Emraz, No: 41; Heysemi, ez-Zevaid, II, 301.
196
Haber, Ebu'd-Derda'ya aittir. Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 9869. Buradaki haber: "Bir
gecelik stma, bir senelik günaha kefarettir." eklindedir.
,97
Tirmizi, Zühd, 58; Ahmed, Müsned, II, 265; bnu Hbban, Sahih, No: 2931-2932; Beyhaki,
uabu'l-man, No: 9959-9965.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAt.Lt.Rl 105

duklar zaman, Ensar'dan bir çounun amâ olmaya can attklarn gör-

düm." demitir.

Medine'de stma hastal çknca bir grup insan Medine'ye gelmek


için Hz. Peygamber'den (s.a.v.) izin istemiler, O da onlara: "Küba ehline
gidin™ buyurmutur.

Çünkü Allahu Teala: "Orada temizlenmeyi seven erkekler vardr™


buyurmaktadr. Bu ayetin bir manas: "Orada hastalklarla günahlardan te-

mizlenmeyi seven kimseler vardr." demektir.

Hz. sa (a.s) demitir ki: "Vücuduna ve malna bir musibet geldiinde,

bunun günahlarna keffaret olacan düünerek sevinmeyen insan ger-

çek alim olamaz."


Sddklar, azalarndaki hastalklarla, münafklar ise kalp hastalklary-

la müptela olurlar. nsan, vücudunun hastalanmasyla günah ve azgnla


kar zayf düer/onlar yapamaz duruma gelir. Bu onun için bir hayrdr
Kalbinin hasta olmasyla ise ahiretle ilgili hayr ilerde ve yakînen inanma-
da bir zayflama olur.

Yüce Allah'n: "Allah size gizli ve açk nimetlerini bolca ihsan etti™0

mealindeki ayetinin tefsirinde: "Zahir nimetler afiyet; gizli nimetler belâlar-

dr. Çünkü bunlar, ahiret nimetleridir." denmitir.

Rivayet edildiine göre, Hz. Musa (a.s) büyük bir musibete dümü
birisini gördü, ona acd ve: "Ya Rabbi, bu kuluna merhamet et!" diye dua
etti. Bunun üzerine Allah kendisine vahyederek öyle buyurdu: "Ona u
anda merhamet ettiimden daha fazla nasl merhamet edebilirim ki?"

En doru sözün sahibi Allahu Teala, bu manada Kur'an'a öyle bu-


yurmutur: "Eer onlara acyp da içinde bulunduklar sknty gidersey-
dik, körü körüne azgnla dalmaya devam ederlerdi.™ Görüldüü gibi

198
Ahmed, Müsned. III. 316; bnu Hbban, Sahih, No: 2935; Hakim. Müstedrek, I, 346; Tabaranî,
el-Kebir, No: 6113; Heysemi, ez-Zevaid, II, 306.
199
Tevbe 9/108
200 Lokman 31/20.
201
Müminun 23/75
106 KÛ rULKULÛB

Yüce Allah, onlarn hastalna ifa vermemesinde de, lütuf ve rahmet ol-

duunu haber vermektedir.

Abdülvahid b. Zeyid'ten öyle bir hâdise rivayet edilmitir. Hazret bir-

kaç arkadayla birlikte Basra'nn dna çkmt. Yollar bir maaraya u-


rad. Orada cüzzam hastalna yakalanm yatalak bir adam gördüler. Vü-

cudundan kan ve irin akyordu. Adama: "Keke Basra'ya gidip tedavi ol-

san." dediler. Adam göe doru bakarak: "Allah'm, bunlar hangi güna-
hmdan dolay bama musallat kldn. Benim sana kzmam ve kaza-kade-
rine kar çkmam istiyorlar. Ey Mevlam! Bundan dolay senden mafiret
diliyorum. Yakarm sanadr, ebediyyen böyle bir hata ilemeyeceim" di-
ye dua etti. Ondan sonra bizden yüzünü çevirdi. Biz de yanndan ayrldk."

Bir hadiste Allah'n Resûlü öyle buyurdular: "Biz peygamberler top-

luluu, bana en fazla belâ gelen insanlarz. Sonra, peygamberlere ya-


knlk derecesine göre dier insanlar gelir. Eer kiinin iman kuvvetli ise
belalar çoalr, iman zayfsa o oranda belâlar azalr.™2 Dier bir hadis-
te öyle buyrulmutur:

"Hiç üphesiz Allah, hâlinizi en iyi bildii hâlde, sizi bela ile deneyip
imtihan eder. Bu sizin altn atete eritip içindeki yabanc maddeleri ayr-
trmanza benzer. Bazlar bu ateten birinci kalite saf altn eklinde çkar,
bazlar daha kalitesiz ve nihayet bazlar da simsiyah bir maden olarak ç-
" 203
kar.

Ehl-i Beyt yoluyla rivayet edilen bir hadiste de öyle buyurulmutur:


"Allah, bir kulunu sevdii zaman ona belâ ve musibet verir. Belalara sab-
rederse onu kendine yöneltir, rza gösterirse onu seçilmi kullardan ya-
par.* 04

Tedaviyi terk etmenin faydalarndan birisi de, meleklerin, daha önce-


ki salih amellerinin sevabn hastalnda da yazmasdr. Hatta salnda-
2°2
Bkz: Buhari, Merda, 3; Tirmizi, Zühd, 57; bnu Mace, Fiten, 23; Beyhaki, uabu'l-man, No:
9774, 9775.
203
Hakim, Müstedrek, IV, 314; Tabarani, el-Kebir, No: 7698; Heysemi, ez-Zevaid, II, 291.
204 Deylemi, FirdevsiTI-Ahbar, No: 976.
"

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l I K fi I 107

kinden daha hayrlsn yazmaya devam ederler. Çünkü insann saln-


da yapt amellerine onu bozacak eyler karabilir. Hem, Allah'n onun
için hastalk içinde ac çektirmeyi tercih etmesi, kulun kendi bana Allah'a
yönelerek salih ameller yapmasndan daha hayrldr. "Amellerin en hayr-
ls, nefislerin zorlanarak yapt amellerdir*05 hadisinin bir manas bunu
ifade eder.

Bu amellerin, nefislere ve mallara gelen musibetler olduu söylenmi-


tir. nsann nefsi zorluk ve sknty ho görmez; halbuki bu onun için daha
hayrl olabilir. u ayet-i kerime de bunu ifade etmektedir:

"Holanmadnz bir eyin sizin hakknzda daha hayrl olmas müm-


kündür. Ayn ekilde ho görmediiniz bir ey de sizin için kötü olabilir. •*<*
Bazen insan, fakirlii, yoksulluu, sknt ve halk içinde itibarnn bilin-

meyiini ho görmez. Oysa bu, ahireti için daha hayrl ve akibeti için da-

ha iyidir. nsan çok defa zenginlii, sal ve öhreti sever. Halbuki bun-
lar, Allah katnda onun için erdir ve kötü sonuçlar verir.

Kudsî bir hadiste belirtildiine göre Cenab- Allah, meleklere öyle bu-
yurur: "Bu hasta kulumun shhatli iken yapmakta olduu iyi amelleri yazn.
Çünkü o benim güvencemdedir. Eer kulumu hastalndan kurtarrsam

ona etinden daha iyi bir et ve kanndan daha hayrl bir kan veririm. Ama
onu vefat ettirirsem, rahmetime ulatrrm.™ 7

Allahu Teala'nn güzel tercihi ile kulun sfatnn deimesi, kendisi için

dünyadan, ahiretten ve ehvetinden daha hayrldr.

a* bnu Ebi'd-Dünya, Muhasebetü'n-Nefs, No: 113. Bu konudaki benzer bir hadis için bkz:

Ahmed, Müsned, l, 307; Ebu Nuaym, Hilye, l, 389; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10000.
Buradaki hadis öyledir: "Eer bana gelenlere yakini iman içinde nza göstererek amel etm-
eye güç yetirebilirsen yap. Eer buna göç yeVremezsen, nefsinin houna gitmeyen lere
sabretmende pek çok hayr vardr.
206 Bakara, 2/216
207 348; Heysemi, ez-Zevaid, 303.
Ahmed, Müsned, II, 159; 203; Hakim, Müstedrek, I, II,
108 _
KÜT U'L KULÛB

TEVEKKÜL EDP TEDAVY TERK ETMENN MANASI


Yüce Allah'a tevekkül ederek tedaviyi terk etmenin asl udur:

Allah'a tevekkül eden insan kesinlikle bilir ki; hastaUnn iyileecei


bir zaman vardr; o zaman geldi mi Allah'n izniyle hastalk muhakkak iyi-

leir. Tevekkül sahibi, tedavi olunca Allah ona on günde ifa verecekse,
tedavi olmad zaman yirmi günde ifa vereceine inanr. Hasta olan kim-
se, kendisi için mübah klnan tedavi ruhsatn kullanarak daha erken ve
daha hzh ifa bulmay isteyebilir. Ama o, ne ilacn, ne de tedavinin bizzat
fayda vermediine, ifay aslnda Allah'n yarattna inanmaldr. Çünkü
gerçek ifa ve fayda veren yalnz Allah'tr.

ifa vermek, fayda salamak, Allah'n kuluna yönelik fiilidir. Allahu

Teala bir hikmeti icab ifay ilaca koymutur. Bunu ondan bakas yapa-
maz. Çünkü ilaçlar, Allah tarafndan yaratlmtr. laçlardaki iyiletirme se-
beplerini yaratan, ilaçlar yaratann bizzat kendisidir. Çünkü onlarn bu et-

kilere sahip olmas ve bu özellii kazanmas doktorun ii deildir. Her ne


kadar doktor bu ilaçlarla tedavi ediyor ve hastayla ilac buluturuyor olsa

bile durum böyledir. Çünkü doktorun elindeki tedavi onun rzkna da se-
bep olmaktadr. Aslnda hepsinin yaratcs ve yapcs Allah'tr. Nitekim

ayet-i kerimede: "Sizi de yaptnz ileri de Allah yaratmtr™* buyrul-

maktadr.

Bu i ilaç ve tedavide böyle olduu gibi ariflere göre, yemek ve içmek-


te de böyledir. nsan doyuran bizzat ekmek olmad gibi, susuzluu gi-
deren de su deildir. nsan zengin yapan mal olmad gibi, fakir yapan
da bizzat mal deildir. Çünkü yediren, içiren, doyuran yalnz O'dur. Diledi-

ine istedii ekilde zenginlik ve fakirlik veren O'dur. O, hikmeti ve rahme-

tiyle yiyeceklere doyurma, içeceklere susuzluu giderme özellikleri ver-

mi; insan nefsine zenginlik ve fakirlii koymutur. Kulunu acktran ve su-

suz brakan da Yüce Allah'tr. O, açlk ve susuzluu yemek ve içmek ile

giderir. Bu, gece ile gündüzü birbiri peinden getirmeye benzer. Hangisi
gelirse, dierinin etki ve hakimiyeti gider.

208
Sâffât 37/96
I

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA1 1 1 II 109

Tevhid ehline göre gece ile gündüzün bu özellikleriyle, ilacn hastalk-

lar tedavi etmesi ayndr. Her birisi kendi zddn ortadan kaldrmaktadr.

te bütün bunlar Allah'n zniyle olmaktadr. Bu olay ve ilerde umum hal-

kn içine dütüü irk, bir ta üzerinde yürüyen karncann ayak seslerin-

den daha gizlidir. Gerçek tevhid anlayna ulam yakîn ehli arifler, bü-

tün irk çeitlerinden uzaktrlar.

Bütün bu söylediklerimiz, u ayet-i kerimeye verilen iki manadan biri-

sine girmektedir:

X> Allah, her eye yaratl özelliklerini verip sonra da yolunu göste-
rendir.™ Yani her eye rengini, yaratl özelliini, karakterini, zararl ve

yararl olma sfatlarn veren Allah'tr.

Eer hasta, erken iyilemek için tedavi olur da iyileirse bu, aslnda
Allah'n kaza ve kaderiyle olur. Eer hzl iyilemesi ve tedavi olmasnda-

ki maksad, Allah'a itaat ve ibadet etmekse, bu hareketinden dolay sevap


kazanr. Bu, onun fazilet ve tevekkülündeki makamndan da hiçbir ey
noksanlatrmaz.

Kulun tedavideki maksad, nefsinin rahat ve srf afiyet içinde yaa-


mak ise bu, dünyaya açlan bir kapdr ve o, mübah bir eye dalmaktr. Bu
davran onu, hayat ve nimetlerdeki zühdünün azalp onlara yönelmesi

miktarnca tevekkülün faziletinden ve hakikatinden uzaklatrr.

Eer acilen iyilemekle, nefsin kötü arzularn yerine getirmeyi ve


Mevlâ'sna kar isyan olacak ileri yapmay düünürse, bu kötü niyetin-

den dolay günaha girmi olur. Bu kötü niyetiyle mübah olan bir iten ha-

ram olan ie geçmi olmaktadr. Bu durum onu tevekkül dairesinden çka-


rr. Bu, kötülenmi ve lanetlenmi bir ekilde dünyaya dalmaktr.

Eer erken iyilemeyi istemesindeki niyeti, çalp geçimini temin et-

mek, kazanp hayrda harcamak ve kenarda biriktirmek olursa durumuna


baklr. Eer geçimine yetecek kadar kazanmak; ailesini geçindirmek ve

bir ihtiyacn karlamak için çalyorsa bu kii birinci gruba girer. Yaptk-

209 Taha 20/50.


110 KÛTU't KULÛB

lan ahirette sevap getirecek amellerden olup tedaviden sevap kazanr. Bu


durum onu tevekkül hâlinden dar çkarmaz.

Eer insan mal çoaltmak ve övünmek için çalr, nerden kazand-


na ve nerede harcadna aldr etmezse, üçüncü gruptaki günahkarlar-
dan olur. Bu hâl, kulu Allah'tan (c.c.) uzaklatran en büyük dünya sevgi-
sidir.

Buraya kadar anlattklarmz, tedavi hakkndaki övülmü ve kötülen-

mi niyet çeitleridir.

Eer tevekkül eden kii, Allah'a teslim olarak, bana gelen ilahi hü-

küm altnda huzur bularak, O'nun kendisi için tercihine ve tecellisine raz

olarak tedavi olmay terk ederse, bu da güzel bir durumdur. Çünkü bu kim-
se una inanmaktadr: Bu hastaln bir iyi olma vakti vardr. O vakit gelin-
ce, Allah'n izniyle hastalk iyi olur. Belki, on günde iyileecek bir hastalk
bu ekilde yirmi günde iyi olur. Fakat, tevekkül ehli ona sabreder ve raz

olur. Bu on gün içinde Allah'n takdirine rza göstererek, ondan gelen be-
laya sabrederek, Onun tercihini güzel bir itikatla karlayarak ve niçin böy-

le oldu diye ilahi takdiri suçlamadan hastaln acsn çeker. Aslnda bu


durum, Allah'n kendisi için tercih ettii eyde "niçin" neden" eklinde ilahi

takdire itiraz etmeyerek Yüce Allah'a kar güzel itikat içinde olmann bir

eklidir.

Bu konuda u hadis rivayet edilmitir: Bir adam, Allah'n Resûlü'ne

(s.a.v) gelerek: "Bana bir tavsiyede bulun!" dedi. Allah Resûlü (s.a.v) ona:

"Senin hakknda hükmettii hiç bir hususta Allah' suçlama/niçin böyle ol-

du diye Ona itiraz etme™ 0 buyurdu.

Bu konuda rivayet edilen kudsi hadiste daha iddetli bir uyar vardr.
Allahu Teala buyurmutur ki:

"Kim, verdiim belaya sabretmez, hükmüme raz olmaz ve nimetleri-

me ükretmezse, kendisine baka bir ilah edinsin. ™ 1

2.0
Ahmed, Müsned, V, 319; Heysemi, ez-Zevaid, I, 59; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, I, 598.
2.1
Tabarani, ei-Kebir, XXII, 320; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 207; Elbani, Daife, No: 505.
TEVE KKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAl I I M 111

te bu, nefsin nimetlere olan rabetindeki azalma orannda dünyaya


kar zühd hâlinin elde edilmesidir. Çünkü, insann vücudu dünya mülkü-
dür. Buna göre ondan eksilen dünyadan eksilmitir. Kalp ise melekût ale-

mindendir. Ondaki art, ahiretle ilgili bir arttr. Kalpte artan bu ey, dün-

yalk olarak noksanlaan eylere kar sabretmektir.

Nitekim bir ayet-i kerimede: "Mallarnz ve canlarnz eksilterek sizi

imtihan edeceiz™ 2 buyrul maktadr. Yani hastalk, zayflk, mallarn azal-

mas ve elden çkmasyla imtihan edilirsiniz.

Mallarn noksanlamas, onun azalmas ve elden çkmasdr. Bu mal-

la ilgili olduundan biz ona zühd dedik. Bununla birlikte insan, acilen ifa

bulduunda günahlardan emin olmaz. Ama hastalk süresi bittii zaman,


Allah'n izniyle ilaç kullanmadan iyileecektir. Ayrca hastalkta kul için,

tövbesini yenilemek, günahlara kar üzülmek, çokça istifar etmek, güzel

öüt ve ibret almak, emelini ksaltmak ve ölümü çokça hatrlamak gibi fay-

dalar mevcuttur. Allah Resûlünden (s.a.v) nakledilen bir hadis-i erifte:

"Lezzetleri kesip yok eden ölümü çok hatrlaynz™ 2 buyurulmutur. Ölü-


mün en iyi hatrlanaca ve beklenecei zamanlar, hastalklar içinde geçi-

rilen günlerdir. Bunun için hadiste: "Stma hastal, ölümün öncü haberci-
sidir*™ buyrulmutur. Bir ayet-i kerimede: "Onlar, her sene, bir veya iki ke-

re denendiklerini görmüyorlar m?™ 5


buyurulmutur. Yani insanlar, hasta-

lk türü skntlarla imtihan edilirler.

Kul, iki defa hastaland hâlde tövbe etmezse Azrail (a.s.) kendisine:

"Ey gafil, benden sana pe pee elçiler geldi de onlarn uyarlarn kabul
etmedin!" der.

Arifler, bir yl geçer de mal ve canlarna bir noksanlk gelmezse, bu


durumdan tedirgin olurlard. "Mümin, her krk günde bir korku veya sknt

212
Bakara, 2/155
213 Tirmizi, Kyame, 26; Nesai, Cenaiz, 3; bnu Mace, Zühd, 31; Ahmed, Müsned, II, 293.
214 Beyhaki, uabu'l-man, No: 9870; bnu Ebi'd-Dünya, el-Merda ve'l-Keffarât, II, 165; Suyuti,

es-Sar, No: 3844-45; Elbani, Daife, No: 3533.


2'5
Tevbe, 9/126
KÜTU'L-KULÛB

ile yüz yüze gelir." denmitir. Nitekim salihler, bu süre içinde balarna
herhangi bir skntnn gelmemesini ho bulmazlard.
Ashaptan Hz. Ammar'n (r.a) bir kadnla evlendii, ama hiç hastalan-

mad için onu boad rivayet edilir.

Hz. Peygamber'e (s.a.v) bir kadn evlenmesi için tantld. Kadnn gü-

zel özellikleri anlatld. Ardndan onun hiç hastalanmad söylenince,

Allah Resûlü (s.a.v):

"Ona ihtiyacm yok!" buyurdu ve evlenmekten vazgeçti. 216

Bir gün Allah'n Resûlü (s.a.v), ba ars ve dier baz hastalklardan


bahsetti. Bir adam: "Ba ars da ne oluyor ki? Ben ba ars nedir bil-
mem!" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v): 'Bizden uzak dur. Kim
cehennem ehlinden birisini görmek isterse bu adama baksn™ 7 buyurdu.

Baka bir hadis-i erifte Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:


"Stma, müminin cehennem ateinden payna düen bir parçadr.™ 6
Enes ve Aie'den (r.a) rivayet edilen hadiste, Allah Resûlü'ne (s.a.v):

"Ya Resûlellah, kyamet günü ehitlerle beraber bulunacak kimse var m-


dr?" diye soruldu; Allah'n Resûlü (s.a.v): "Evet, günde yirmi kere ölümü
hatrlayanlar*™ Buyurdu.

Baka bir hadiste ise: "Günahlarn devaml hatrlayarak, üzülenler


ehitlerle beraber olurlar.'' buy rulmutur.

Eer insan tedavi olmaz da iyilemesi uzun sürerse, bu gecikme de

Allah'n kaza ve kaderine göre meydana gelmi olur.

Bu konuda Sahabe-i Kiram (r.a) farkl fikirlere sahiptirler. Hz. Ömer


(r.a.) am yolculuuna çkt sene, Câbiye bölgesine ulatklar zaman,
am'da büyük ve öldürücü bir veba hastalnn yayldn haber aldlar.

216
Ahmed, Müsned, III, 55; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4234; Heysemi„ez-Zevaid, II, 294.
217
Ahmed, Müsned, II, 332; Ebu Ya'la, Müsned, No: 6556; Beyhaki, uabu'l-man, No: 9907;
Bezzar, Müsned, No: 778.
218 Bezzar, Müsned, No: 778; Elbani, Daife, No: 3532; Heysemi, ez-Zevaid, II, 306
219 Suyuti, erhu's-Sudur, 45; Kurtubi, et-Tezkire, 8; Zebidi, thafu's-Sâde, XIV, 16.
I

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂL (. M 113

Biraz durup beklediler ve ne yapacaklar hususunda iki farkl görüe ayrl-

dlar. Bir ksm: "Oraya gitmeyelim. Yoksa kendi ellerimizle kendimizi teh-

likeye atp nefislerimizin helak olmasna sebep oluruz." dediler.

Dier grup ise: "Hayr, am'a girelim, Allah'a tevekkül edelim. Allah'n
kaderinden ve ölümden kaçmayalm. Aksi hâlde ayette haklarnda: "Bin-
lerce insan olduklar hâlde, ölüm korkusundan dolay yurtlarndan çkp gi-
denleri görmedin mi?"220 buyurulan insanlar gibi oluruz." dediler.

Bunun üzerine hep beraber Hz. Ömer'e giderek görüünü sordular.

Hz.Ömer (r.a): "Dönelim, vebann olduu yere girmeyelim." diyenlerin gö-


rüünü uygun gördü. Dierleri Hz. Ömer'e: "Allah'n kaderinden mi kaç-
yoruz?" dediler. Hz. Ömer: "Evet, Allah'n kaderinden, yine O'nun kaderi-
ne kaçyoruz." dedi ve onlara u misali verdi:

"Sizden birinizin bir koyun sürüsü olsa ve bunlarn bir ksmn otlak,

dier ksmn da kurak yerde otlatm olsayd, her ikisi de Allah'n kaderiy-
le otlam olmaz myd?" Hepsi sükût etti.

Ardndan Hz. Ömer, görüünü sormak için Abdurrahman b. Avf' ça-


rd; Abdurrahman'n orada olmadn söylediler. O, bir önceki konakla-

ma yerinden henüz gelmemiti. Hz. Ömer ve yanndakiler,


dönme gö- geri

rüü üzerinde karar kldlar ve Abdurrahman b. Avf'n da görüünü almak


üzere beklediler. Abdurrahman b. Avf gelince, Hz. Ömer görüünü sordu.
O da: "Ey müminlerin emiri, bu konu ile ilgili benim Allah'n Resûlünden
duyduum bir hadis var." dedi. Hz. Ömer hemen "Allahu ekber" diyerek

tekbir getirdi. bnu Avf, u hadis-i erifi nakletti:

"Bir yerde veba olduunu duyduunuz zaman oraya gitmeyin. Sizin


bulunduunuz yerde veba varsa oradan da dar çkmayn." Hz. Ömer,
istiare sonucunun hadis-i erife uymasna sevindi; orduya emir verdi, Câ-
biye'den Medine'ye geri döndüler. 221

220
Bakara 2/243.
m Buhari, Tb, 30; Müslim, Selam, 98; bnu Hbban, Sahih, No: 3953; Ahmed, Müsned, 1, 193-
194.
114 KÛTU' L KULÛB

TEDAV OLMAKLA OLMAMANIN MSAL


Tedavi olmak da, olmamak da mübahtr. Tedavi olmay terk etmek,
manen kuvvetli ve sabr ehli olanlarn yoludur.Tedavi olmakla olmamak,
rzk için çalmakla onu terk etmeye benzer.

Kul, vücut için bir çeit hastalk olan açlkla yüz yüze geldiinde, bu
hastal hemen bir eyi yiyerek ve içerek tedavi etmesi caizdir ve bu,

onun tevekkülüne bir noksanlk getirmez. Çünkü bu, mübahtr ve emredil-


mitir.

Bir kimse, çalp kazanrken taate kuvvet bulmak, Allah yolunda ko-
mak, iyilik ve takvada yardmlamak niyeti tasa, bu kendisi için bir fazi-

let olur. Ama ehvet için yeyip içmeye ve nefsinin keyfini yerine getirme-
ye niyet ederse bu hâl, tevekkülünde bir noksanlk olup onu tevekkülün
hakikatinden uzaklatrr. Bu, dünyaya dalmaktr ama harama bulalma-
d sürece mübahtr.

Kulun çalp kazanmaktaki kasd, maln çoaltmak, kenarda mal bi-

riktirmek ve kimseye ondan bir ey vermemek olsa, bu kazanc ile güna-


ha girmi ve Yüce Rabbinin emrine ters hareket etmi olur. Bu durum kö-

tü arzulara açlan en büyük kapdr.

Öte yandan kul, çalmay brakp açla sabreder, az mala ve fakirli-

e rza gösterirse, takdir edilen vakitte rzk kendisine gelir. Bu gelen rzk,
az olup onu zengin etmeyebilir. Fakat bunu ele geçirmek için kulun kuv-
vetli bir sabra, güzel bir rza hâline, nefis sükûnetine ve kalp huzuruna ih-

tiyac vardr. Bunlar elde ettiinde gerçek tevekkülü ele geçirmi demek-
tir. O zaman çalmay terk etmesinde fazilet vardr. Çünkü onun yakîni

güzeldir, rzkn veren Rabbine güveni tamdr, bir de o, bo durmayp so-


nuçta kendisi için daha faydal ve faziletli ilerle megul olmaktadr.

Eer kulun himmeti/düüncesi dalr, nefsi skntya düer, Rabbinin


takdirini ho bulmaz ve bu durum kendisini rzk konusunda feryat etme-
ye, korkuya, endieye ve hâlinden ikayet etmeye sevk ederse, bu durum-
da onun çalmas kendisi için daha hayrldr. Çünkü o, çalmay terk et-

mekle kusurlu hâllere dümektedir.


TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN hAlLLH 115

Ayn ekilde kim içine dütüü hastalndan fazlaca ikayetçi olur,

Rabbinin takdirine kzar, insanlar içinde sklr ve rahatszlk duyar, hasta-

lk yüzünden ahlak kötüleirse, onun için en faziletli olan ey, derhal has-

taln tedavisine bakmasdr. Çünkü tedaviyi terk etmesi onu daha fazla

zarara götürmektedir.

Amr b. Kays, Atyye ve Ebu Saîd el-Hudrî (r.a) yoluyla gelen bir ha-

diste, Hz. Peygamberin (s.a.v) öyle buyurduunu rivayet etmitir:

"unlar kalpteki yakfnln zayflndandr: Allahu Tealay gazaba geti-


recek günahlar ileyerek insanlar memnun etmeye çalman, Allah'n

verdii rzka kar (Allah' unutup) insanlar övmen, Allah'n sana takdir et-
medii rzk için (bana vermediler diye) insanlar kötülemen. Hiç üphesiz
Allah'n takdir etmedii bir rzk, hrs sahibinin hrs çekemez. Takdir edi-

len birrzk da kimse engelleyemez. Allahu Teala rahmeti ve hikmetlyle


kalp rahatln ve sevincini rza ve yakîne; üzüntü ve kederi de üphe ve

kzgnla koymutur.*22

TEVEKKÜL EHLNE GÖRE SEBEPLERN YER


Allahu Teala'nn havas/seçkin kullarna göre; rzkn, bir kimsenin ken-
di çaba ve çalmasyla ele geçmesiyle, bakalarnn eli ve çalmasyla
gelmesi birdir. Çünkü, onlara göre rzk veren tekdir. Bütün iyilik ve ihsan-
lar tek rzktr. Bu rzk yerine ulatran eller, bu ilahi ihsann zarf/kab du-
rumundadr. Bu zarfn senin elinde olmasyla, bakasnn elinde olmas
birdir. Yine, çalma ister senin çalman olsun, ister bakasnn olsun so-

nuç birdir. Çünkü hepsi senin rzkndr. Hem her ey için verilmi ilahi bir

hüküm vardr; her eyde bir hikmet mevcuttur ve her eyde bir nimet giz-
lidir.

Allahu Teala bir ayetinde öyle buyuruyor: "Direkleri (yüksek binalar)


olan ve ülkelerde benzeri yaratlmayan rem ehrine bakmaz msn?*23

222 es-Sar, No: 2493;


Ebu Nuaym, Hilye. X, 42; Beyhaki, uabu'l-man, No: 207; Suyuti, Elbani,

Daife, No: 482.


223 Fecr 89/7-8.
116 KÛTU'L-KULÛB

Allah, bu binalar insanlar yapp ortaya koyduu hâlde, yaratma iinin ken-

di zatna ait olduunu belirtmitir.

Ariflere göre, bir eyin hiçbir varlk ve vasta olmakszn ilahî kudret

eliyle ortaya konmasyla, bir hikmet gerei varlklar eliyle ortaya konmas,
yukardaki durumlar gibi birdir. Çünkü, kudret de, ilahî nimet için bir zarf

niteliinde olup, nimet onunla ortaya çkar. Bu açdan kudret, insann ken-
di eli veya bakasnn eli gibidir.

Kudret ve hikmet, melekût ve mülkün hazinelerindendir. Yakîn ehli

ariflere göre bu üç durum eittir. Üç durumla unlar kasddiyorum:


1- Bir eyin, senin elin ve çalman vesilesiyle ortaya çkmas,
2- Bu eyin, bakasnn eli ve çalmasyla senin için ortaya konmas.
3- Bu eyin, insanlarn alt hiçbir yol ve vasta kullanlmakszn ila-

hi kudret tarafndan yokluktan varlk alemine getirilmesi.

Yakîn ehli ariflere göre bütün bunlar sonuçta ayn eydir. Onlarn ima-
n yüksek, yakînleri kuvvetli ve müahedeleri derin olduu için, bu üç du-
rumdan birisi dierine tercih edilmez. Çükü, hepsi tek hikmet ve kudret sa-
hibi Yüce Allah'n ortaya koyduu sonsuz hikmet ve kudretinin tecellileridir.

lim ehline göre, insanlarn elleriyle meydana gelen eyler, ilahi kud-

retin meydana çkard eyin ayn olduunu u ekilde izah etmek müm-
kündür:

Her kim, velilerin kerametlerini ve sddklarn Allah'tan isteklerinin ka-

bul edilmesiyle ilgili haberleri bir kitapta toplasa, kitabnda onlara ilahi kud-
ret tarafndan zuhur eden eylerle, ihtiyaç zamannda hiçbir isteme ve
beklenti olmadan, kullar elinde ihtiyaçlarnn nasl giderildiini gösteren bir

çok örnek zikreder. Her iki ekilde, meydana gelen eylere keramet ismi
verilir. Onlar toplayanlar, her iki yolu da isteklerinin yerine gelmesi açsn-
dan bir görürler ve bütün bunlarn ilahi kudreti yanstan birer ayet olduu-
nu kabul ederler.

Ariflere göre insanlarn kendilerine ulatrd rzklar, aslnda kendile-

ri için onlarn yannda emanet olan eylerdir. Onlar bunu kendilerine azar
azar ulatrmakla görevlidirler. Ancak arifler bunlar onlardan istemezler
T EVEKKÜL MAKAMI ve f E VL KKÜL EHLN N MA L L I M 117

ve srarl davranmazlar. Çünkü bunlar alrken güzel edep ve güzel bek-

lenti içerisinde olmalar gerekir. nsanlardan istemeyi terk etmek, Allah'tan

güzel beklentinin gereidir. Bir de onlar kendilerine rzk veren Allah'n, r-

zklarn eksiksiz ve nasiplerini tam olarak vereceine olan kuvvetli iman-

larndan dolay, onun ezeldeki vadine güvenip sükunet içerisinde bulunur-

lar, kendilerine kudret elinin uzanmasn beklerler.

Onlara paylarn ulatran ve haklarn veren alimlerin görüü de böy-

ledir. Onlar, Allah'a tevekkül eden bu salih insanlara bir ey verirken, as-

lnda onlarn haklarn verdiklerini ve emanetlerini teslim ettiklerini müa-


hede ederler. Bu emaneti ellerinden çkardklar ve sahiplerine ulatrdk-
lar için rahat edip sevinirler. Ayrca, kendilerini güzel yardm ile bu ite

muvaffak klan ve üzerlerindeki emaneti yerine getirmede kendilerine yar-

dm eden Allah'a ükrederler. Bu kimseler, tevekkül ehli salihlere ait rzk


kendilerine ulatrdklarnda, üzerinde ar bir borç olup da bunu ödeyerek
rahat eden insan gibi sevinirler.

Bu anlatlanlar, marifette vuslata eren ariflerin makam ve onlarn ya-

kîn konusundaki güzel hâlleridir. Onlar, bu yolla rzkn alan tevekkül sahi-

bi insanlarn yüksek müahedesidir.

TEVEKKÜLÜN ZÜHDE BENZEMES


Bilmi ol ki, tevekkül kulun rzkndan bir ey eksiltmez; fakat tevekkül
kulun zühdünü, sabrn ve yakînini artrr. Ayn ekilde zühd/ dünyadan

gönlü çekmek de, insana takdir edilen rzktan bir ey noksanlatrmaz.

Zühd sadece kulun fakirliini, açln ve skntsn artrr. Bu da tevekkül


ehlinin ve zahidin ahiretteki rzk olur. Kulun dünya payndan mahrum ol-

mas, onun mal biriktirip zengin olmaktan korunmas, tevekkül ve zühdü

sebebiyle olur. Dünyadan yüz çevirdii eylere karlk, kendisine ahirette

yüksek dereceler verilir. Bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.v.) öyle bu-

yurduu rivayet edilmitir:


KÛTU'L KULÛB

"Dünya malnn noksan olmas ahiret nimetlerinin fazla olmas de-


mektir. Dünyaln fazla olmas ise ahiret nimetlerinin noksanlamas de-
mektir.™

"Kendisine dünyadan bir eyler verilen kimse, Allah katnda muhte-

rem birisi olsa bile, bu onun ahiret derecesi noksanlatrr."225

Denilir ki: "Dünya ile ahiret iki kuma gibidir; birisini raz eden dierini
kzdrr."

Bir adam, bir alime gelerek: "Ben, bir mahallede bir dükkan açmtm,
orada benden baka kimse de yoktu. Daha sonra, yanmda bir tane bak-

kal daha açld. Ben bununrzkm azaltacandan korkuyorum." diye dert-


lendi. Alim, adam öyle uyard: "Hayr, bu, rzkndan bir ey eksiltmez; fa-

kat senin tembelliini artrr. Çünkü çok oturup az ey satarsn."

Tevekkül ve zühd iddiasnda bulunup yeme ve giyinme hususunda


nefsinin arzusuna göre çok geni davranan bir grup hataya dümütür.
Bunlar, tevekkül ve zühdün kendilerine takdir edilen rzktan bir ey nok-

sanlatrmayacan, sahip olduklar bu zenginlik ve geniliin istemeden


kendilerine geldiini söylemektedirler. Böylece zühd ve tevekkül yolunu
bilmeyen cahil kimseleri aldatmakta ve kendilerini zahid göstermektedir-
ler. Bu kimselerin durumunu zühd bahsinde geniçe açklamtk.

HASTALIIN GZLENMES VE AÇIKLANMASI


Tedavi olmak istemeyen kiinin hastaln gizlemesi daha faziletlidir.

Çünkü bu durum, bir hayr hazinesidir. Hem o, kendisi ile Yüce Yaratcs
arasndaki bir muameledir. Bu sebeple hastaln gizlenmesi kul için daha
faziletli ve daha emniyetlidir.

Ancak hastal duyurmakta kulun güzel bir niyeti bulunur, yahut ken-

disi sözü dinlenilen bir imam ve örnek alnan bir insan olur veyahut mari-

224
Hadis, Abdullah b. Mubarek'ten rivayet edilmitir. Mevkuftur. Bkz: bnu Ebi'd-Dünya, K.
Zemmi'd-Dünya, No: 436.
225
Bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 379; bnu Ebi'-Dünya, K. Zemmi'd-Dünya, No: 311; Münziri, et-
Terb, No: 4709. Söz, Abdullah b. Ömer'e aittir.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 119

fette yüksek makam sahibi birisi olursa, Allah'n kaderine raz olarak has-
taln haber verebilir. Yine bu kul, hastal bir nimet görür ve onu söyle-

meyi nimeti zikir niyetiyle yaparsa,hastaln söyleyebilir. Aksi hâlde te-


daviyi terk eden kimsenin hastaln söylemesi, hâlini noksanlatrr ve
hastaln Mevla'sna ikayet etmek olur. Çünkü ikayet etmede, ilaçla te-
davide olduu gibi nefsin rahatln isteme söz konusudur. Bu da, tevek-

kül ehli bir alimin yapmayaca bir itir. Bir de u var ki, insann, Yüce

Mevlâ'nn kendisine mübah kld tedaviyi kullanp rahat etmesi, onu kul-
lara ikayet ederek rahat etmeye çalmasndan daha hayrldr.

Kald ki ikayette bulunduu takdirde, hastaln haber verirken yap-


mack davranlardan, hastal olduundan fazla anlatma ve benzeri
afetlerden emin olamaz.

Yüce Allah'n "Bana düen, güzel bir sabrdr* 26 ayeti hakknda: "Gü-
zel sabr=sabr- cemil, içinde ikayet olmayan bir sabrdr." denilmitir.

Alimlerden birisi de: "ikayetlerini halka yayan kimse, sabretmi sayl-


maz." demitir.

öyle anlatlr: Hz. Yakub'a: "Gözlerinin bu hâle gelmesine ne sebep


oldu?" diye sorulduunda: "Zaman ve uzun süren üzüntüler." diye cevap
verdi. Bunun üzerine Yüce Allah, kendisini:

"Sen beni kullarma ikayet etmeye mi baladn." diye uyard. Hz. Ya-
kup: "Allahm, yaptm hatadan dolay tövbe ederim." dedi.
Tavus ve Mücahitten rivayet edildiine göre; hastann âh vâh eklin-
deki inlemeleri günah defterine yazlr. Onlar, hastann inlemesini ho gör-
müyorlard. Çünkü inilti, ikayet anlamn tar. Deniliyor ki, eytann Hz.

Eyüp'ten (a.s) kapabildii tek ey, hastal annda inlemesidir.

Hz. Peygamberden (s.a.v) öyle buyurmutur:

Kul hastaland zaman Allah meleklere öyle vahyeder: Baknz ku-


lum ziyaretçilerine ne diyecek. Eer Allah'a hamd-u senada bulunursa, siz
226
Yusuf 12/18.
120
------ . ..-.i ..
KÛTU
|
L
I
KULÛB
I

de onu hayrla Ovûnûz. Eer ikayet eder ve kötü eyler söylerse: (dedi-

in gibi olsun) deyiniz.™


Allah'n baz kullar, ikayet endiesi ile lüzumundan fazla eyler ko-
numa ve varolan hastal olduundan fazlasyla anlatma korkusundan
dolay hasta ziyaretini ho görmezlerdi. Çünkü bunda bu hastalk içindeki

nimeti inkar vardr.

Bazlar da hasta olunca kaplarn kapatr, iyi oluncaya kadar kimse


yanlarna giremezdi. Ancak iyiletikten sonra dar çkarlard. Mesela Fu-

dayl b. yad ve Vüheyb ve Bir bunlardandr.

Bir öyle derdi: "Hasta olup da hiç ziyaretçimin olmayn çok iste-

rim."

Fudayl demitir ki "Hastalktan holanmaymn tek sebebi ziyaretçi-


lerdir."

Biz, hak yolda imam ve önder olan salihlerden bu ekilde yapanlar


gördük.

Nefsin afetlerinden emin olunca, tevekkül sahibinin, nimeti ifade et-

mek için hastaln haber vermesi, tevekkülünde bir noksanlk meydana


getirmez. Ancak bunu yaparken, kalbiyle Allah'a ükretmeli ve Onun tak-
dirine raz olmaldr. Çünkü kul, hastaln ifadeyle, Rabbi karsndaki
acziyetini ve muhtaçln ortaya kor, yahut mümin kardelerinin dualarn
almak ister, ya da hastalk içinde bir nimet görüp ona bir ükür olarak has-

taln anlatm olur.


Anlatldna göre, Bir b. el-Haris, doktoru Abdurrahman'a arlarn
söyler, hastalnn belirtilerini anlatrd. Ahmed b. Hanbel de hastaln
söyler ve: "Rabbimin üzerimdeki kudretini açklamak için anlatyorum."
derdi.

bnu Ebi'-Dünya, el-Merda ve'l-Keffarat, 13; Münziri, et-Terb, No: 5028; Zebidi, thaf, XII,

290. (Buradaki kaytta, hadisi Dârekutnî et-arâib'de rivayet etmitir.) Ayrca bkz: Malik, Ayn,
5. (Son ksm hariç.)
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂLLER 121

Hasan- Basri'nin öyle söyledii rivayet edilmitir: "Hasta, Allah'a

hamdedip ükrettikten sonra hastaln dile getirirse hâlinden ikayet et-

mi olmaz."
Ahmed b. Hanbel önceleri hastaln kimseye söylemezdi. Ama da-

ha sonra Hasan- Basri'nin görüüne uyarak Allah'a hamd-ü sena ettikten

sonra: "uram aryor, buramda ac hissediyorum." derdi.

Rivayet edildiine göre; hastal esnasnda Hz. Ali'ye (r.a) "naslsn?"


diye soruldu; Hz. Ali: "yi deilim/kötüyüm." dedi. Orada bulunanlar birbir-

lerine baktlar; sanki onun bu sözünü ho görmediler. Bunun üzerine Hz.


Ali: "Allah'tan gelen eylere sabrediyorum." dedi. Hz. Ali, sanki onlara Al-

lah'a kar ihtiyaç ve fakirliini göstermek istemi, ayrca onlara bu sözün


bir sakncas olmadn öretmek istemiti. Çünkü, kendisine: "naslsn?"
diye sorulunca, hemen: "yiyim" diyen insan çoktur.

Süfyan- Sevri öyle demitir: "lim ancak güvenilir kimselerin tespit

ettii ruhsatlardr. Zorlukla ameli zaten herkes güzel görür."

Hz. Ali (r.a) gösterdii bu tavryla Allah Resûlü'nden (s.a.v) ald ter-
biyeyi göstermek ve onun güç gösterisinde bulunmaktan yasakladn bil-

dirmek istemitir. Zira rivayet edildiine göre Hz. Ali bir keresinde hasta-
landnda: "Allahm! bu belaya kar bana sabr ver." diye dua etmiti. Hz
Peygamber (s.a.v) bunu duyunca:

228
"Sen Allah'tan bela istedin. Böyle yapma, Allah'tan afiyet /ste/" bu-

yurdu.

Konuyla alakal olarak Mutarrf öyle demitir: "Afiyette olup ükret-


mek, bama bir bela gelip de sabretmekten benim için daha iyidir. Çünkü
bela ve musibete sabretmek, kuvvetli iman sahiplerinin iidir."

efkat ve hayet sahibi arifler, kulun, sonsuz kuvvet ve kudret sahibi


Yüce Mevla'nn huzurunda kuvvet ve sabr göstermeye çalmasn ho
görmemilerdir.

228 Tirmiz, Deavat, 111; Nesai, Ameli'l-Yevmi, No:1566; Ahmed, Müsned, I, 638; bnu Hbban,
Sahih, No: 6940.
122 KUTUL KULUB

Rivayete göre mam afii (rah.), Msr'da iken iddetli bir hastala ya-
kalanmt. Bu hâldeyken: "Allahm! eer benim bu hâlim senin rzana mu-
vafksa hastalm daha da artr." diye dua ederdi. Alimlerden dris b.

Yahya el-Meâfirî, onun bu duasn iitti, kendisine bir mektup yazarak: "Ey
Eba Abdullah! Sen, çetin belalara sabr ehlinden deilsin. Onun için Al-

lah'tan afiyet iste." diye onu uyard. Bunun üzerine mam afii, bu duasn-
dan vazgeçerek Allah'tan istifar diledi. Anlatldna göre, bu hadiseden

sonra mam afii duasnda öyle derdi: "Allahm! Sen neyi seviyorsan, be-
nim tercihimi onu yap."

DÜNYA ÇN ÇALIMAYI TERK ETMENN FAZLET


badetle megul olmak üzere çalmay brakan insan, baz durumlar-
da çalan kimseden daha faziletli olabilir. Nitekim önceki alimler, gönlünü
dünyadan çeken zahit insan, helâl kazanp, Allah yolunda harcayan in-

sandan daha faziletli görmülerdir. Hasan- Basrî'ye: "Biri zanaatkâr, die-


ri ibadetle megul olan iki adamn hangisi daha üstündür? diye soruldu-
unda: "Sübhanellah, elbette ikisi bir olamaz. badetle megul olan kimse

Bu konuda Allah'n Resûlü (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Vaiz olarak ölüm, zenginlik olarak takva ve meguliyet olarak ibadet


yeteri
Allah'a tevekkül ederek, ona güvenerek tevekkül makamnn gerekle-
rine riayet ederek, fakirliine sabrederek, fitneden ve geçim derdinden
uzak olarak ahireti ile uraan ve bunun için çalmay brakan insan u-
nu iyi bilir: Yüce Mevla's onun dünyada rzkna kefil olmu ve onu ahiret
iiyle ba baa brakmtr.
Eer o, kendisine braklan ahireti ile megul olursa, Allah onun dün-
yas için lazm olan eyleri temin edecek bir kimseyi yaratr. Eer o, dün-

229
Bu hadis, müsned ve mevkuf olarak rivayet edilmitir. Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 10556;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 308. (Tabarani'den); bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakin, No: 31; Elbani,
Daife, No: 502.
TEVEKKÜL MAKAMI v« TEVEKKÜL EHLNN HA l LEH 123

ya ileriyle uramazsa bakas onun için çalr. Ama ahireti için çal-
mazsa bakas onun yerine ibadet edemez. Allah onun dünya ilerini ga-
ranti etmitir. Eer kendisi çalmazsa, Yüce Allah'n diledii ekilde ba-

kas onun için çalr. Allahu Teala'nn üstlenip garanti ettii dünya iiyle,

kulun kendisine brakt ahiret ii arasndaki fark ite budur.

Yüce Allah, kefil olduu dünya rzk hakknda öyle buyurmutur:

"Nice canllar vardr ki rzklarm (yanlarnda) tamazlar. Onlara da si-


ze de nzk veren AJlahtr.*230

Ahiret rzk ile ilgili olarak da öyle buyurmutur: "Bilinsin ki, insan için
kendi çalmasndan baka bir ey yoktur.™
Yine tevekkül eden kii tevhidinden sonra bilir ki, u dört ey tebih
taneleri gibi birbirini takip edecek ekilde sralanm ve hepsi tek bir ey
gibi olmutur. Bunlarn birincisi; insann yiyecei rzk ezelde taksim edil-

mitir; art olmaz. kinci durum, bu rzkn kula ulamas belirli bir
onda bir

vakte balanmtr; herhangi bir sebeple ondan önce ve sonra gelmez.


Üçüncü durum, bu rzk hüküm altna alnmtr; herhangi bir etki ile bu hü-
küm deimez. Dördüncü durum, bu rzk, Levh-i Mahfuz'da kulun nasibi-
ne yazlmtr, artk deimez. u
hâlde rzk, Allah'n ihsan ile meydana
gelir. Verilmesi belirlenen vakti içinde oluur. Aradaki sebep, rzk taksim
eden Allah'n hikmetine göre yaratlr. Sonuç olarak, kula belirlenen ey
eline geçer.

Tevekkül sahibi, bunlara yakînen inandnda, herhangi bir tasarrufta

bulunursa bir hükme göre bulunur; çalmayp oturursa ilme göre oturur.
Böylece, tasarrufu ile oturuu eit olur. Çünkü o, hâlinin icap ettirdii eyi
yerine getirmekte; çalrken de otururken de ne yaplacan bilmektedir.

Eer Yüce Mevla's onu, Zatndan baka eyler ile oyalamayp kendi iba-

detiyle megul eder ve kendi muamelesine yöneltirse, istedii ekilde ve


istedii kiilerin elleriyle ona rzkn verir, onu haddi amaktan muhafaza
eder.

230
Ankebut 29/60
231
Necm 53/39
124
---- KÛTU'L-KULÛB

Yüce Allah, bu konuda öyle buyurmutur: "Onlar, Allah'n korunma-


sn emrettii eyleri gyaben muhafaza ederler.
Allah bir kulunu kendine dost edinirse, onu, sakncal ve mahzurlu
eylere dümekten korur. Allahu Teala, velilerinden haber verirken: %>,
salih kullarnn bütün ilerini üstlenir/görüp gözetir* 33 buyurmutur.

Bu kul, çalmay brakp ibadet ve taata yöneldiinde dahi faziletlidir.

Çünkü o, Rabbine ibadetle megul olmu ve kullarla zamann zayi etme-


mitir. O, kendini mal ve mülke deil; maln sahibiyle olan muamelesine
vermi, himmet ve gayretini ahirete verip dünyadan kendini çekmitir. Bu
hâliyle o, Hz. Rasûlullah'n (s.a.v) "sadece Allah'la yetinenler" diye tantt-

u insanlardan olmutur:
"Kim bütün dert ve düüncesini bir noktada toplayp kalbini Allah'a
balarsa, Allah onun ah iretina kafidir. ™
Bu kimse, ayn zamanda, Allah'tan baka eylere dalarak Allah'tan
uzaklaan, Allah'la arasndaki ipleri koparp tasa, kayg ve bo kuruntu va-
dilerinde perian olan kimselerden olmaktan kurtulmutur. Hz. Peygam-
ber (s.a.v), bu kimseleri de öyle tantmtr:

"Kim Allah'tan baka bir eyin kaygsyla sabahlarsa onun Allah katn-
da hiçbir kymeti yoktur. ^
Bir baka hadiste öyle buyrulur:

"Kimin tasa ve derdi Allah rzas dndaki eyler olursa, Allah onun
hangi vadide helak olduuna aldrmaz.* 36

Eer tevekkül sahibi kul, kendi rzkn kendi elleriyle kazanmak ister-

se bu, kendisine bahedilmi Allah'n hazinelerinden bir hazinedir. Kendi-

232
Nisa 4/ 34
233 Araf 7/1 96
234
bnu Mace, Mukaddime, 23; Ahmed, Müsned, K. Zühd, No: 119; Hakim, Müstedrek, II, 443;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10340.
235 Tabarani, el-Evsat, No: 474; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1 0585-86; Münziri, et-Terb, No:
2549; Heysemi, ez-Zevaid, X, 248.
236
bnu Mace, Mukaddime, 23; Ahmed, Müsned, K. Zühd, No: 119; Hakim, Müstedrek, II, 443;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10340.
" I

TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN H Al l r R 125

si de, Allah'n sevgili kullarndan bir kuldur. Allah, bu kuluna kendi eliyle

rzkn ulatrd gibi; bakasnn eliyle de ulatrabilir. Allah rzkn verdik-

ten sonra, ister onu rzkna, ister rzkn ona sevketmi olsun fark etmez.

Zaten eninde sonunda karlaacan ey, sana gelecektir. Bu kul, her iki

durumda da Allah'a tevekkül eder, her iki hâlde O'na nazar eder. Her iki

ite de içinde bulunduu hâlinin gereini yerine getirir ve her iki hükmü de
Allah'n kendisi için güzel bir ekilde takdir ettiini yakînen bilir.

Kim, Allah'a güvenerek ve O'nunla huzur bularak yahut günahlara gir-

mekten korkarak ve hükümleri yerine getirirken kusur ileyecei endie-


siyle çalp çabalamay terk ederse, bu kimse, Allah için bir i yapan kim-

se gibi güzel bir i yapmtr. Çünkü çalmay brakmak bir ameldir; o da


güzel bir niyete muhtaçtr.

nsanlarn en faziletlisi, Allah'a kar en çok takva sahibi olandr. En


takval kimse ise, ister bizzat çalsn, ister çalmay terketmi olsun
O'nun en iyi tanyan kimsedir. Bu konuda söylenecek en doru söz budur.

Bize Abdullah b. Dinar'n Amr b. Meymun'dan, onun da Hz. Peygam-


berden (s.a.v) rivayet ettii bir hadiste öyle buyurulmutur:

"Siz Rabbinizin ne buyurduunu biliyor musunuz?" Sahabe: "Allah ve


Resulü daha iyi bilir dediler." Allah Resûlü (s.a.v) öyle buyurdu:

"Rabbiniz Ar'a istiva ettii ve mahlukatna nazar kld zaman öyle


buyurdu; Kullarm siz benim yarattklarm, ben de sizin Rabbinizim. Rzk-
larnz benim elimdedir. Siz nefislerinizi benim kefil olduum rzk ilerin-
de yormayn. Rzklarnz benden dileyin, bana kulluk edin. ihtiyaçlarnz
baha arzediniz ki üzerinize rzklarnz yadraym."

Hz. Peygamber tekrar sordu: "Siz rabbinizin ne buyurduunu biliyor

musunuz?" Onlar: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." dediler. Allah Resûlü
(s.a.v) öyle buyurdu:

"Allah (cc) buyurdu ki: Kulum, sen infak et ki, ben de sana vereyim.
Sen bol bol ver ki ben de sana bolca vereyim. Elini dar tutarsan, ben de
seni darda brakrm.
KÜTU'LKULÛB

Rzkn kaplar Artadr, gece gündüz kapanmaz. Oradan her kuluma


niyetine, ihtiyacna, sadakasna ve intakna göre rzk indiririm. Kim bun-
lar çok yaparsa rzk çoalr, az yaparsa azalr. Kim cimri olursa ona kar-
da böyle davranlr.

Ey Zûbeyr, Allah infak etmeyi sever, cimrilie buzeder. Ye, iç, cimri-

lik etme; yoksa sana kar da öyle davranlr. Zorlatrma senin ilerin de
zoriatmir. Kardelerine yedir, iyilere sayg göster, komularnn hakkn
gözet, günahkarlarla arkada oimal Bunlar yaptn takdirde hesap sorul-
makszn cennete girersin. Bu, Allah'n bana vasiyetidir benim de sana va-

siyetimdir.

Ey Avvam olu Zübeyrl Çarlar, kulluktan kaçanlarn sofralardr.

Mevlâ, hizmetinden kaçanlar, meclislerinde oturmak istemeyenleri, iba-

detlerinde geveklik gösterenleri ve manevi ticaretten kaçanlar çar sof-


ralarndan yedirir. ™ 7

Bu konuda Allahu Teala öyle buyurmutur: "Ben cinleri ve insanlar


ancak bana kulluk etsinler diye yarattm. Ben, onlardan herhangi bir rzk
istemiyorum. Beni doyurmalarn da istemiyorum.* 38

Eski Arap dil bilimcilerinden biri der ki: Bu ayetin manas udur: "Ben,

cin ve insanlarn rzk peinde komalarn istemiyorum; onlarn rzklarn


verecek olan benim." Yani Allah, O'na ibadet ettiklerinde kullarn kendile-
ri için rzk peine dümelerini istememektedir."

Allahu Teala bu ayette üç eyi zikretmitir. Onlardan birisi zatna ait-

tir, bu O'na hizmet ve ibadettir. Bunu yapann yeterli rzk Allah'a aittir.

Bunlarn ikincisi kullara aittir; bu onlarn Yüce Allah'a ibadet etmeleridir.

Üçüncü ey, Yüce Allah'n kullar tarafndan rzklandrlmasdr. Allah

bundan münezzehtir. Allah, yedirip içirme iinin kullar için geçerli olduu-
nu belirtmitir. Bu i kesb/çalp kazanmadr.
237
Hadisin tamam için bkz. Hakim Tirmizi, Nevadru'l-Usul, II, 76-77. (116. Usul) (Beyrut, 1992.
Dört ciltlik bask.) Hadisin- farkl bölümleri için bkz: bnu Adiy, el-Kamil, V, 305 (Beyrut, 1997);

Ebu Nuaym, Hilye, X, 73; evkani, el-Fevaid, 76.


238
Zariyat 51/56-57.
TEVEKKÜL MAKAMI v» T F VE KK UL EHL NN HA LU H I 127

Yüce Allah, yeryüzünde kullar ile kendisi arasndaki bu durumu bir

misalle anlatmtr. Göklerde ve yerde en yüce misaller Allah'a aittir. Bu-

na göre kullarn Yüce Allah ile muamelelerinde iki durum ortaya çkmak-
tadr:

Birincisi; Allah için ibadet yapmaktr. Buna muamele denir. Bu ii ya-

pan kulun rzk yüce Allah'a aittir. O bu rzk, kuluna istedii ekilde ve di-

ledii zamanda vermek üzere garanti etmitir. Bu kimseler dünyann de-


il, Allah'n kullardr.

kincisi; kendisini geçindirmek için çalma yolunu tutmak. Allah onla-

ra çalmalar sebebiyle katndan rzk vermektedir. Allah rzk için çal-

anlar övmütür. Genelde insanlar bu gurubu olutururlar. Bu insanlarn


bir ksm dünyann kulu, bir ksm da heva ve heveslerinin kölesidir. Bir de
üçüncü durum vardr ki; Yüce Allah baz kullarna o yoldan muamele et-

mektedir. Kul bunlardan hangisini tercih ederse, Allah ona göre muame-
lede bulunur.

Bunun manas udur: nsanlar içindeki bir efendi, kölelerinden birisi-

ne öyle diyebilir: "Git, çal bana yiyecek getir. Çünkü sen benim kölem-
sin ve elimdeki mülkümsün. Ben, sana sahip olduum gibi; senin kazan-

cna da sahibim." Hiç üphesiz Allahu Teala kuluna böyle söylemekten


çok yüce ve çok münezzehtir. Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:

"Onlarn beni doyurmalarn da istemiyorum.™ 9

Yani, efendiler kölelerinden istedii gibi Allahu Teala kullarndan her-

hangi bir rzk istemez.

Sonra bir efendi, kölesine öyle de diyebilir: "Git, çal, kendini doyur;

kendine yiyecek biriktir. Bunun için sana izin veriyorum. Kazancn sana
baladm; o benden sana bir rzk ve tarafmdan bir lütuftur."

Bundan dolay, kendisini hürriyetine kavuturmak için kölesi ile para

karl anlama yapan efendi, velayet hakk kendisinin olmak artyla


kölesini dorudan azat eden kimse gibi olur. Çünkü o da tpk dorudan
azat eden gibi, bu tür bir antlamayla köleye iyilikte bulunmutur. Her ne
239 Zariyat 51/57
kadar bu köle kendisini hürriyete kavuturmak için çalsa da durum böy-

ledir. Çünkü, bu vaziyette efendisi hâla onun çalp kazand mala ve


kendisine sahiptir. Efendisi köleye bu hakk vermekle, ona iyilik ve ihsan-

da bulunmu olur.

Genelde insanlarn Allah ile muamelesindeki hâli ite böyledir. Çünkü

O, onlarn gerçek Mevlas=sahibi, onlar da O'nun kullardr. Allah onlara:

"Gidin çaln, nefislerinizi doyurun, ben onu size rzk olarak verdim ve

onu size baladm." buyurmaktadr.

Allahu Teala'nn seçkin kullar , kendilerine bir lütuf olarak, bu ikinci

durumdan uzak tutulmulardr. Allahu Teala onlardan çalmalarn iste-

memi, onlar kendi ahslar ve dier yaratklara hizmetten alkoyarak,

Yüce Zatna hizmetle megul etmitir. Allahu Teala onlarn günlük rzkla-

rna kefil olmu, bakalarna yapt gibi, onlar kendi hâllerine brakma-

mtr. Bilakis kullarndan dilediklerini onlarn rzklarn temin için görev-

lendirmitir. Bunu u ayetten anlyoruz:


"Ben onlardan bir rzk istemiyorum." Bunun bir manas: "Ben kendi-

leri için onlardan rzk istemiyorum." demektir. Çünkü ayetin devamnda:


"üphesiz Allah asl rzk verendir.™ 0 buyrulmaktadr. Yani Allah, baka-
larn devreye sokarak onlara rzklarn temin eder. Ayrca: "Onlarn beni
yedirmelerini de istemiyorum." ayeti de bu manann doruluunu ortaya

koymaktadr.

Bu ayetin ifadesi incelendiinde, yukarda anlatlan durumun herkesi


deil, hususi seçilmi kimseleri kapsad görülecektir. Ayette anlatlan

durum, Allahu Teala'nn seçilmi kullarna mahsustur. Bu durum u ayet-


te de mevcuttur: "Ben cin ve insanlar ancak bana kulluk etsinler diye ya-

rattm." Bu ayet, bütün cinleri ve insanlar deil, onlarn içindeki iman ve


ibadet edenleri kapsamaktadr. Çünkü cin ve insanlar içinde Allah'a ibadet

etmeyenler de mevcuttur.
240
Zariyat 51/58
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 129

Üçüncü olarak bir efendi kölesine öyle diyebilir: "Sen bana hizmette

bulun; ben senin yiyeceini karlarm. Senin bana yaptn hizmetin, ken-

din için yapacan çalma yerine geçecektir."

te bu, en yüksek hâldir. Allahu Teala bu kimseyi, ibadet edenler için-


den kendisi için seçmi ve onu sevmitir. Onlar Allahu Teala'y yakînen ta-

nyan kimselerdir. Onlar, rzklarma kendi çalmalaryla ulaan kimseler


gibi deildir. Allahu Teala onlar hakknda öyle buyurmutur: 'Onlar an-
cak bana ibadet atsnlar diya yarattm. Onlardan nzk istemiyorum."

Ayette u denmek isteniyor: "Ben onlardan kendilerine mubah kld-


m çalmalar yaparak nefislerine nzk temin etmelerini istemiyorum.

Yoksa onlar da, benim kendilerine: "Git, çal, kazan. Ben senden çala-
rak kendi rzkn temin etmeni istiyorum. Kazandn sana hediye ettim."

dediim kimseler gibi olurlard.

Ayetin bir dier manas udur: "Ben bu kullarmdan sadece bana iba-

det etmelerini istiyorum. Ben onlar ibadet için yarattm. Herkes ne için ya-

ratld ise en kolay ve güzel olarak onu yapar. i kulluk olan ve kulluk

için yaratlan kimseye ibadet kolay olur. Kim dünya için yaratlm ve sa-

nat dünya olmu ise, ona dünya ii kolaylatrlmtr. Bu konudaki bir ha-

dis-i erifte öyle buyrulmutur: Hiç üphesiz her ii ve onu yapan yara-
tan Allahu Teala'dr.™

Rivayet edildiine göre Allah (c.c), mahlukat yokluktan varlk alemine


çkardnda onlara bütün sanat ve ileri arzetti. Sonra onlar seçimde ser-
best brakt. Herkes kendi tabiatna uygun olan eyleri seçti. Onlar varlk
alemine çkarnca, her birine seçtii bu ii yaptrd.

Onlardan bir grup hiç bir ey seçmedi. Allah onlara: "Siz de bir ey se-
çin." buyurdu. Onlar: "Gördüümüz eyler arasnda tercih edebileceimiz,
houmuza giden bir ey yok." dediler. Bunun üzerine Allah onlara ibadet-

lerin makamlarn gösterdi. Onlar da: "Biz senin hizmetini -ibadetini- tercih

ettik." dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Celalim ve izzetime yemin ol-

241
Buhari, Halku Efâli'l-bad, 46; Hakim, Müstedrek, I, 32; Beyhaki, el-Esma ve's-Sfat, I, 59;

Suyuti, es-Sar, No: 1747.


"

KÛTU'L-KULÛB

sun ki, dier insanlar size hizmet ettirecek ve sizin emriniz altna verece-

im" buyurdu.

Bir habere göre, Yüce Allah, dünyaya öyle vahyetmitir: "Bana hiz-

met edene sen de hizmet et; sana hizmet edene ise zahmet ver.™ Al-

lah'a badet gerçek hizmettir.

badetin hizmet manasna geldiini u duada görmekteyiz: "Allahml


Yalnz sana ibadet ederiz, yalnz senin için namaz klar, secdeye varrz.
Ancak sana gelmek için çalr ve hizmet ederiz.

Bu duada geçen "hafd" kelimesinin hizmet etmek manasna geldiine


u ayette de bir iaret vardr: 'Onlara oullar ve torunlar/hizmetçiler ver-
dik.™ Bu ayetteki hafd kelimesi bir görüe göre hizmetçiler manasna
gelmektedir. badet, zillet ve tevazu ile Yüce Allah'a hizmet etmektir. Arap-
lar, ayaklar altnda iyice çinenip ezilen yola "tarik- muabbed=ayak altn-
da çinenip düzlenmi yol" derler. Yine ar yük tamaktan yorulup yürü-
yemeyecek ve yük tayamayacak hale gelen deveye de "muabbed=yük
altnda ezilmi deve" derler.

Kbti'ler'in Hz. Musa ve Harun için söyledii: "Kavimleri bizim kölemiz


olan, bizim gibi iki beere mi iman edeceiz'*44 sözlerini nakleden ayet de
bu manay desteklemektedir. Kbtî'ler 'kavimleri kölemiz' sözüyle srailo-

ullarn kasdetmektedirler. Yani onlar bizim hizmetçilerimizdir; biz onlar

kendimize boun edirir, zorluk ve i ile kendilerini skntya sokarz, de-


mek istiyorlar.

Bir arif demitir ki: "Allahu Teala, kullarndan bir grubun kalplerine

bakt, onlarn kendi marifetine ehil ve müahedesine uygun olmadklarn


gördü. Kendilerine acd; onlara ibadetleri ve salih amelleri balad. Da-
ha sonra baka bir grubun kalplerine bakt; onlarn da hizmetine ehil ve
kendisiyle güzel muameleye uygun olmadn gördü. Onlar dünya ileri-

242
Hatip el Badadi, Tarih, VIII, 44; Hakim. Marifetu Ulumi'l-Hadis, 101; Elbani, Daife, No: 12;

808.
243
Nahl, 16/72
244
Müminun 48.
r EVEKK ÜL MAKAM I vm T £ VE K K Ü L EHLNN HA I
[
131

ne kotu ve dünya ehline kölelik yapar hâle getirdi." Hz. Peygamber


(s.a.v.) bu kimseler hakknda öyle buyurmutur

"Altn ve gömüe kul olan helâk olmutur; hanma kul olan helak ol-
mutur; elbiseye kul olan helâk olmutur." 245 Yani bunlar için zillete düen
ve yalnz bunlar için çalanlar helak olmutur.

Davud (a.s.)'n haberlerinde öyle geçer: "Muhammed'i kendim için

yarattm, Adem'i Muhammed için yarattm. Yarattm dier her eyi de


Adem'in oullar için yarattm. Onlardan kim kendisi için yarattm eyle
megul olursa; onu kendimden mahrum brakrm. Kim de benimle me-
gul olursa kendisi için yarattklarm onun hizmetine veririm."

EV SAHB OLAN KMSENN TEVEKKÜL EKL


Tevekkül eden insan ev sahibi ise, evden çktnda, içindeki mal ko-
rumak için kapsn kapamaldr. Bunu Kur'an'daki tedbir aln emrini yeri-

ne getirmek ve bu konudaki sünnete uymak için yapmaldr. Yüce Allah


öyle buyurmutur:

"Ey iman edenler tedbirinizi aln.™


"Ve seni saptmalanndan kendini koni.™ 7

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyrulmutur: "Deveni bala


da öyle Allah'a tevekkül et/güven.™

Böyle davranmak kulun tevekkülüne bir zarar vermez. Yeter ki onun


kalbi yaratklarla deil Allah ile huzur ve sükun bulsun, eyasnn elinde
kalmasnda veya gitmesinde, kendi tedbirine deil Allah'n güzel tedbirine

güvensin. Yine bu kimse, evindeki eyann elinde kalmas konusunda Al-

lah'n tercihi naslsa, onun aksine bir tercih yapmamaldr. Rabbinin hü-
kümlerini güzel bulduundan, bana gelene rza göstermelidir. Çünkü Al-

245
Buhari, Rikak, 10; Cihad, 70; bnu Mace, Zühd, 8; bnu Hbban, Sahih, No: 3218; Beavi,
erhu's-Sünne, No: 4059; Beyhaki, Sünen-i Kübra, X, 245.
246 Nisa, 4/71
247
Maide, 5/49
248
Tirmizi, Sfatu'l-Kyame. 60; bnu Hbban, Sahih, No: 731; Hakim, Müstedrek, III, 623;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 303.
132 KUTU'L-KULUB

lah, bir kulunu bir konuda tevekkül makamna çkard zaman, ona her
konuda tevekkül anlayn verir. Nasl ki bir kimsenin Allahu Teala'nn
sevdii bir tövbekâr olmas için bütün günahlar terk edip her eyi ile her
konuda Allah'a yönelmesi gerekiyorsa, tevekkül de böyledir. Bu konuda
yüce Allah öyle buyurmaktadr:

"Allah tevekkül edenleri sever. ™


"Allah tövbe edenleri sever.™

Tevekkül edenler yalnz Allah'a tevekkül etsinler.™

Yani, bir konuda Allah'a tevekkül edenler, dier bütün konularda da


O'na tevekkül etsinler. Ayete verilecek en güzel açklamalardan birisi bu-
dur.

Bu ayetin dier bir açklamas öyledir: O'na tevekkül eden, her konu-

da yalnz O'na tevekkül etsin. Çünkü vekil tektir, bunun için tevekkülün de
tek olmas gerekir.

Tevekkül, peygamberlerin en yüksek makamlarndan bir makam; sd-


dîklarn ve ehitlerin en yüksek derecelerinden bir derecedir. Kim tevek-
külü gerçekletirirse gerçek bir tevhid anlayna ular; iman kemale
erer; devaml manevi yükselme içinde olur, gizli-açk, bütün irk çeitlerin-

den kurtulur, eytann gizli tuzaklarndan emin olur ve onun üzerinde ey-
tann hiçbir hakimiyeti kalmaz.

Bu konuda Yüce Allah öyle buyurur: "Gerçek u ki iman edip de yal-


nz Rablerine tevekkül edenler üzerinde eytann bir hakimiyeti yoktur.

Onun hakimiyeti, ancak kendisini dost edinenlere ve onu Allah'a ortak ko-
anlaradr.^ 52

Allahu Teala bu ayette, eytann insanlar üzerindeki hakimiyetini so-

na erdirmeyi yalnz iman etmeye deil ayn Zamanda kendisine tevekkül


etme artna balamtr. Bunun için biz, tevekkül konusunu açk ve ge-

249 Âl-i imran 3/159


250
Bakara 2/222
251
Yusuf 12/67
252
Nahl 16/99-100
TEVEKKÜL MAKAMI v» TEVEKKÜL EHLNN HALLER 133

niçe ekilde anlattk. Çünkü kime her ite vekil olan Allah' hakkyla mü-
ahede etmesine karlk tevekkülden bir makam verilirse, ona bütün
yakîn makamlar ve muttakilerin hâlleri verilmi demektir.

bnu Mesud (r.a) bunu öyle ifade etmitir: "Tevekkül, imann bütün
güzel hâl ve makamlarn içinde toplar."

Tevekkül ehli, tevekkülünde, çeitli sebepler, kiiler, maksatlar ve yol-


larla imtihan edilir. Dier makamlarn ehli de böyledir. Gerçek tevekkülü
elde eden kimsede, düman olan eytann gizli vesvese vermesinden
baka bir etkisi kalmaz. eytann bu kimseye yakn olmas ve onu kuat-
mas söz konusu deildir.
Bu ekilde Yüce Allah, tevekkül ehlinin tevekkülündeki sadakatini im-

tihan eder; onun her hâlükarda nazarn asl vekili olan Allah'a çevirmesi-
ni ister. Sonuçta, Allah'n huzurunda kabul görmü sadklarn bu sadakat-
lerinin mükafat verilir. Yahut, bu tür imtihanlarla Yüce Allah, kulun gerçek
hâlini ortaya kor, onun tevekkül davasndaki noksanlklarn gösterir. Kul,
nefsinin bu ite yalanc olduunu görür. Bu ekilde o, bozuk hâlinden töv-

be ve istifar etmeye yöneltilir.

Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmutur: "Allah (niyetinde, sözünde


ve iinde) sadk olanlar, sadakatiar sebebiyle mükafatlandrr.^ Asln-
da, her eyinde sadk olan Cenab- Hakk'n kendilerine yetmesi ve asl
alametlerinin doruluk olmas tevekkül edenlere mükafat olarak yeter.

Allahu Teala ayetin devamnda öyle buyurmutur: "Allah dilerse mü-


nafklara azap eder, dilerse tövbelerini kabul öder. "Tevekkül edenlerin en
iyi hâli tövbedir. Bununla yaptklar zulümden kurtulmu olurlar. Yüce Al-

lah buyuruyor ki:

"nsanlar, imtihandan geçirilmeden, "man ettik" demeleriyle braklh


vereceklerini mi sandlar. *54

Sonra Yüce Allah, önceki kavimlerde uygulanan sünnetullah=sürekli


uygulanan ilahi hükmü öyle haber vermitir:

253
Ahzab 33/24
2M Ankebut 29/2
1 34 K ÜTÜL K ULÛB

"Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmiizdir. Hiç


üphesiz Allah bu imtihanla, dorulan ortaya çkaracak, yalanclar da
mutlaka ortaya koyacaktr.™ 5

"Allah'n kanununda asla bir deiiklik bulamazsn.™

Tevekkül eden kii, evinden çktnda tevekkül konusundaki emrin

ve sünnetin gerei olarak kapsn kilitledikten sonra samimiyetle öyle

demelidir: "Allah'm evimde her ne varsa, eer onlar alacak birisini musal-
lat edersen, o senin rzan için benden ona bir sadaka olsun."

MALI ÇALINAN KMSE NE YAPAR?


Eer kulun evindeki eyadan bir ey çalnrsa, bunda olabilecek yedi
durum vardr:

Birincisi: Kul, Allahu Teala'ya tevekkülünün gerei olarak bana ge-

leni kabul eder. Yüce Rabbinin ilerini diledii gibi tedbir ettiini, onun için

dünya malnn noksanlamasn tercih ettiini ve belki elinde kalsayd ken-


disini fitneye düürecek maln gittiini düünmelidir.

ikincisi: Bu ite Allahu Teala'nn kulu için bir tercihi vardr. O (c.c), ku-

lun tevekkülündeki samimiyetini veya yalancln ortaya çkarmak için

ondan sevdii maln alarak onu imtihan etmeyi ve denemeyi tercih etmi-

tir. Eer bu durumda kul, Allah'a hamd eder, bu güzel imtihan karsnda
ükreder ve nefsi skntya dümezse, Allah ona, kendisinden raz olan

ükür ehlinin sevabn verir.

Rivayet edildiine göre, Allah'n peygamberlerinden birisi: "Ey Al-

lah'm, senin dostlarn kimlerdir." diye sorunca Yüce Allah: "Sevdii bir e-
yi kendisinden aldm zaman bana isyan etmeyendir." buyurdu.

Üçüncüsü: Eer kul, böyle bir olay karsnda nefsi skntya düüp
feryat ettiinde, sabr, sükût, Allah'a güzelce hamd "ve O'nu kullara ika-

2" Ankebut 29/3


256
Ahzab 33/23
r E VEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂL L EM 135

yeti terk ederek nefsi ile mücahede ederse, Yüce Allah kendisine sabre-

den ve mücahede edenlerin sevabn verir.

Dördüncüsü: Eer kul, anlattmz makamlarda deilse, onun tevek-


kül iddias bo olur ve hâlindeki gizli yalan ortaya çkar. Bu durumda kul,

hâlini ve kusurunu itiraf ederek Allah'tan özür ve af dilemeli ve O'na bo-


yun emelidir. Aslnda bu durum kulun içinde bulunduu hâli daha iyi an-

lamasna yarar. Çünkü bu durum onun gizli hâlini bildirmekte ve ortaya

koymaktadr. Böylece o, tevekkül iddiasnda yalanc olduunu anlar. Çün-


kü, nefsi Allah'n takdirini ho görmemektedir, sabr azdr; Allah'n onun
elindeki zenginlii bir bakasna vermesine kar kzmaktadr. Halbuki o
unu bilmektedir: Kulun eli Mevla'nn hazinesidir; oradan baka bir yere

intikal ettirdii mal kulun deildir. Bu mal sadece kula emanet edilmitir.
Bu kul ise, geçici bir süre için kendisine emanet edilip ödünç olarak vere-

lin maln, elinden çkp asl sahibine verilmesine üzülmekte ve bunu kötü
görmektedir. Halbuki kulun elinden çkan bu mal, gerçek tevekkül ehli için,

ahirette (makam, sevap ve derece olarak manevi) bir rzk olmaktadr. O


ise, dünya rzkn ahiret rzkna tercih etmektedir. Bu tercihinin sebebi, ku-

lun yakîninin zayf ve zühd hâlinin olmaydr. Bu da ancak dünya malna


ar dükünlükten ileri gelmektedir. Bütün bunlar gerçek tevekkül ehline

göre günahtr; yakîn ehli ariflere göre hepsine tövbe ve istifar gerekmek-
tedir.

Hiç üphesiz gerçek tevekkül ehli öyle bilir ki, Allah kendisine dünya
ve ahiret mülkünden her ne ihsan etmi ise, onu asla geri almaz. Kula
dünyada hibe edilen bir rzk, sahibi onu yiyip eskitene kadar onda kalr.
Allahu Teala kula ahiret nimeti olarak ihsan ettii iman, ilim ve ameli de
kendisinden asla geri almaz; ahirette onlar devaml arttrr ve bereketlen-
dirir.

Fakat baz dünya ve ahiret nimetleri kula emaneten ve daha sonra


geri alnmak üzere verilmitir. te bu tür balarn dünyada geri alnma-
s kaçnlmazdr. Çünkü nasl ilahî hikmet, kula ihsan edilen nimetlerin on-

da kalmasn gerektiriyorsa; ona emanet olarak verilen eylerin de ondan


alnp asl yerine verilmesini gerektirmektedir.
136 _ _ _
KUTU l-KULÛB

Bu zikrettiklerimize göre, yakîn sahibi bir tevekkül ehlinin, Allah'n

kendisine bir emanet ve ödünç olarak verdii bir mal, onun elinden çka-
rp bir baka birisinin eline vermesine üzülmemesi gerekir. Belki bu mal o
kula hibe edilmitir ve onun rzkdr. Burada olan ey, rzkn onun elinden
çkp dierinin eline geçmesidir.

Aslnda dünyadan çkp giden herhangi bir rzk yoktur. Dünyadaki bü-
tün rzklar, sebepler eliyle takdir edilen yere gönderilmektedir. Her ite

Yüce Allah'n bir hikmeti ve imtihan vardr. Onun için bu tür eylere üzül-
mek, esef etmek, arifler için bir cinayet, müminler için ise tövbe edilmesi,
istifarda bulunulmas gereken bir hyanettir. Onlar tpk günahlardan töv-

be ettikleri gibi, ellerinden kaçrdklarna üzülerek kazaya rza gösterme-


diklerinden dolay da tövbe ederler. Çünkü bu kimseler, az önce açklad-
mz gerçekleri müahede etmilerdir. Bir de Yüce Allah, dünya malnn
elden kaçmasna üzülmemeyi ve dünyalk olarak verilen eylere de fazla

sevinmemeyi emretmitir. Çünkü her ikisininvarl da kaçnlmazdr. Al-


lahu Teala, onu ilm i ezelîsi ile bilmi, bildikten sonra kaderimize yazm,

yazdktan sonra da bize bildirmitir. Yüce Allah bu gerçei kullar için öy-
le açklamtr:

Yeryüzünde vuku bulan ve sizin banza gelen her türlü musibeti ya-
ratmadan önce bir kitapta yazmadr.*57 *

Ayetin tefsiri hakknda; "Allah varlklar, arz, nefisleri ve musibetleri


yaratmadan önce kulun bana gelecekleri Levh-i Mahfuzda yazd denil-

mitir. Bu yorumlara göre mallara ve canlara gelen musibetler, mahlukâ-

tn yaratlmasndan önce takdir edilmitir.

Yüce Allah ayet-i kerîmenin devamnda öyle buyurmutur:


"Allah, elinizden çkana üzülmeyesiniz ve Allah'n size verdii nimet-

lerie de sevinip marmayasnz diye böyle yapt."256


Buna göre bir eyin kaybndan dolay meydana gelen üzüntü, onun
elde edilmesinden meydana gelen sevinç kadar olmaldr. Kul, Mevla'nn

257
Hadid 57/22
258 Hadid 57/23
ÎEVEKKÜL MAKAMI vs TEVEK KÜL EHLNN H ALLER 137

emrettii eyin zddn yapmaktan veya kendisi için sevdii eyin tersine

amel etmekten utanmyor mu? Nasl olur da ona ait olmayan ey için esef
duyar ve elinden geri alnan emanet eyler yüzünden üzülür? Yahut ken-
disinin olmayan bir eye nasl sevinir? Çünkü o, elindeki eylerin onda kal-

mak üzere mi yoksa geri alnmak üzere mi verildiini bilmemektedir.

Kendisine bu mal veren Yüce Allah, onu tutup kendisinden geri aln-

ca, o zaman elindeki eyin kendisine ait olmadn anlar. Bu mallarn ken-
disine emanet olarak verildiini bildii hâlde, onlar elinden alnnca üzülür

ve kötü düünür. Bu durumdaki kimse, yakînen inanmas gereken eyde


üphe etmekte; bilmesi gereken eyde cahil kalmakta ve gönlünü çekme-
si gereken eye hrs göstermektedir. Bu mülk aleminde bundan
daha açk

hangi irk vardr? Hâl böyle iken o, Allah'a tevekkül ettiini zannetmekte,

O'na kar güzel bir yakîne sahip olduunu düünmekte, Allah ile zengin

olmu, bütün hükümlerde ilahi kudreti müahede eden mukarrebun maka-


mndaki ariflerin derecelerine sahip olduunu iddia etmektedir.

Kul kendisinin bu davada yalanc olduunu bilince, yalan söyleyenle-

rin tövbe edip boyun edii gibi boyun emeli ve bo davada bulunanla-

rn tövbe ettii gibi tövbe etmelidir. Allahu Teala'nn kuluna asl hâlini gös-

termesi, onu edeplendirmek, uyarmak ve onun makamn biraz daha yük-

seltmek içindir. Bu yükseltme, hâli noksan kimselerin yükseltilmesidir.

Beincisi: Tevekkülü güzel olan kimse, kaybettii her bir dirhem için

yedi yüz dirhem sevab alr. Sanki onlar Allah yolunda infak etmi gibi

olur. Onun için bu derece bir sevap yazlr; çünkü o zaten bunlar Allah yo-
lunda harcamaya niyet etmiti. Evinden bir ey alnmasa da durum ayn-
dr. Bu hükmü, Hz. Peygamber'in (s.a.v) cima esnasnda azli terkeden in-

san hakknda söylediklerinden çkaryoruz. Allah Resûlü (s.a.v) bu kimse

hakknda öyle buyurmutur:

"Bu ilikiden bir çocuu domasa bile, çocuk yapma niyetinden dola-

y kendisine sanki bir çocuu domu, yaam ve Allah yolunda ehit ol-

mu sevab verilir." Adama ayrca öyle demitir:


138 KÛTU l-KULÛB

"Onu sen ml yaratyorsun? Rzkn sen ml veriyorsun? Onun hayat ve


ölümü senin elinde mi? Sen meni suyunu yerine koy. Sana ait olan budur;
gerisi Allah'n idir ™
Altncs: Tevekkül ehli, maln alan kardeine,
evinden bunlar sada-
ka olarak vererek günahkar olmamasn salamaldr.
Böyle yaparsa o, kardeine efkat ettii, bilmedii için günaha dalan
kimseye güzel gözle bakt ve Mevla'snn ahlakyla ahlaklanmay bakt
için ikinci bir sevap kazanr. Ayrca kendisine zulmedeni affettii için de
muhsinlerin/ iyilik ehlinin derecesine ular, takva sahiplerinin makamn
hak eder ve sevab Allah'a ait olan mutlu kullardan olur. Yüce Allah böyle

kullar için, hiç kimsenin bilmeyecei derecede güzel nimetler hazrlamtr.

Gerçek tevekkül ehli, bu iin nasl cereyan ettiini, mal alan kiinin
takdir edilen kötü kaza ile mübtela olduunu bilir, kendisi o kulun yerinde

olmad için kötülükten uzak tutulduunu görür ve bu belaya mübtela ola-


na acr. Ayrca, kendisini o hâlden uzak tutan Allah'a hamd eder; maln
çalan zalim kimseye beddua ile uramak yerine, Allah'a ükretmekle
megul olur.

Ariflerden biri arkadalarndan birine dedi ki: "Marifet ehli neden za-
limleri knamyor?" deyi sordu; o: "Bilmiyorum" dedi. Arif dedi ki: "Çünkü
marifet ehli olanlar, Allah'n bunu onlara hususiyle gönderdiini, zalimleri

kendileriyle imtihan ettiini bilirler. Onun için zalimlere merhamet ederler."

Aslnda böyle davranmak, günah ileyerek zalim olan kardeine yar-

dm etmek ve Resûlullah'n (s.a.v): "Zalim olsun, mazlum olsun kardeine


yardm et/yani onu zulümden alkoy* 60 emrine uymaktr.

nsan, kendisine zulüm edeni affettii zaman onu zulümden men et-

mi demektir. Çünkü; eer onu görseydi, ya almasna mani olur ya da ona


balard. Böylece onun affetmesi, görmesi yerine geçmitir.

Mana olarak ayn konuda biraz fakl lafzlardaki bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, V, 169;
bnu Hbban, Sahih, No: 4192.
Buhari, Mezalim, 4; Tirmizi, Fiten. 68; Ahmed, Müsned, III, 201; bnu Hbban, Sahih, No;
5167-68; Beyhaki, Sünen-i Kübra, VI, 94; Beavi, erhu's-Sünne, No: 3516.
I EVE KKÜL MAKAMI ve T E VE KKÜ L EHLNN HA I I I- H I
1.39

Yedincisi: Bu hrszlkla tevekkül ehli, elinden çkp giden malda züh-

dü gerçekletirir/ondan gönlünü çekmi olur.

Muire (rah), Malik b. Dinar'a bir su kab/krba hediye etmiti. O da bu


hediyeyi kabul ederek evin bir yerine koymutu. Bir ara Malik b. Dinar, Mu-
ire'ye: "Eve git ve krbay geri al, artk ona ihtiyacm yok." dedi. Muire:

"Neden?" diye sordu. Malik: "eytan bana, 'krba çalnacak' diye vesvese
veriyor/beni onunla megul ediyor." dedi. Malik, kapsn kilitlemez, sadece
bir iple balard ve: "Eer köpekler olmasayd bunu da yapmam." derdi.
Onun bu sözü Ebu Süleyman Dâranî'ye ulanca, öyle demitir: "Bu dü-
ünce, sufilerin kalplerinin zayflndandr. Sufi, zaten dünyadan gönlünü
çekmi kimsedir. Artk dünyay kimin ald onu niye ilgilendirir ki?"

Dorusu Ebu Süleyman'n söyledii gibidir. Çünkü zühd, sahih oldu-

u zaman, kulda rza ve tevekkül hâli meydana gelir.

Malik'in sözü de bir açdan dorudur. Çünkü o, vesveseyle Allah'a is-

yan etmekten ve su kabnn vesvese sebebi olmasndan çekinmitir. Fakat

Ebu Süleyman'n sözü, sabr ve rzay içerdiinden dolay daha üstündür.

Evdeki eyann alnmas ile ilgili olarak bütün bu söylediklerimiz, yol-

culukta veya mukim hâlinde mal çalnan herkese söylenecek eylerdir.

Ayrca bütün bu zikrettiklerimiz, kendisi veya ehlinde bir musibete urayan

herkes için geçerli ve gereklidir.

Kim, bütün bu muamele ekillerine kalbiyle inanr, onlar sürekli haya-

tnda yaatr, vicdannda hisseder, onlar kimseye bahsetmez ve göster-


meye çalmazsa, bu, Allah'tan raz olanlarn elde ettii bir makam ve te-
vekkül ehlinin sahip olduu bir hâldir.

GDEN MAL ÇN SEVNMEK ve ONU ÇALAN ÇN ÜZÜLMEK


Elinden dünya malnn gitmesini ükredilecek bir nimet gören kimse,

insanlar içinde iman en yüksek, yakîni en güzel, üzüntüsü en az, elinden

çkan dünya malna kar esefi en alt seviyede, rza hâli en mükemmel ve
hakkn tecellilerini müahedesi en ileri derecede olan bir kimsedir.
140 KÜTU'L KULÛB

man en az ve yakîni en zayf kimseler ise, insanlar içinde en iddet-

li esef çeken, dünya malnn elinden gitmesine en fazla üzülen, hâlinden


en çok ikayet eden ve en az ükredenlerdir. Demek ki musibetler, kulun
dünyada zühdünü ve ihtirasn ortaya çkaran imtihanlardr. Allah Resulü-

nün (s.a.v) u duas, yakînin ne kadar önemli olduunu göstermektedir:


"Allah'm senden, üzerimizdeki dünya musibetlerimizi hafifletecek bir
yakfn hâli/eksiz bir iman istiyoruz. 2 ^

u hâlde, dünya malnn elden gitmesine ar üzülmek, kulun onu


sevdiini gösterir ve bu hâl, kulun gerçek mahbubu/sevgilisi olan Allah'a
imannn zayflna bir iarettir. Dünya malnn elden çkmasna fazla

üzülmemesi ise, onun zühdünü/dünyadan gönlünü çektiini ve Rabbine


yakînen/hiç üphesiz inandn gösterir.

Eer tevekkül eden kimse, evinden çkarken "çalnrsa sadaka olsun"


niyetiyle brakt eyasn, evine döndüünde olduu gibi bulursa, bunla-

r evinde bulundurmaya devam etmesinde bir saknca yoktur. Ayrca evin-

den çkarken yapt bu niyetinden dolay sevap alr.

Kul evinden çkarken, yahut maln bir yere terk ettiinde veya kendi-
sine fayda verecek bir sefere çktnda: "Bu malm çalana malm sada-
ka olsun." demesi ve buna inanmas kendisine fayda verir, zarar vermez.
Kul, Yüce Allah'n elde kalmasna hükmettii bir eyin elden çkmasn
öne alamaz. Ayn ekilde Yüce Allah'n elden gitmesine hükmettii bir e-
yi de elde tutup gitmesini geciktiremez. Bununla beraber onun yapt bu
niyet ve davran, kendisi için tevekkülde güzel bir hâldir ve bu, kendisine
muamelelerde bir çok makam kazandrr. Ancak bir ey var ki, o kulun hâ-
lini noksanlatrr. Bu da, dünya mal yüzünden takvasnn bozulmasdr.

Kulun Allah'a güvendii ve her eyi ile O'na teslim ettii bir mal ça-
l nsa, sonra bu mal kendisine geri getirilse, onu mülkiyetine geçirmesi ve
geri almas takva ve edebe göre uygun deildir. Çünkü o, elinden çkan
mal Allah yolunda sadaka yapmt. Eer mal geri alrsa bu da tevekkü-
lüne bir zarar vermez. Çünkü onun her iki durumunda iini tamamen Al-

28 '
Bkz: Tirmizi, Deavat, 78; Nesai, Ameli'l-Yevmi, 404; Hakim, Müstedrek, I, 528.
I

TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I H 141

lah'a havale etmesi sahih bir ekilde olmaktadr. Allahu Teala'nn çalnan
mal ona geri vermesi, kendisine bir hibedir ve bu, o mal sanki yeni ola-

rak veriyormu gibidir.

Rivayete göre, Ashaptan Abdullah bnu Ömer'in (r.a) devesi çalnm-


t, yoruluncaya kadar onu arad, fakat bulamad. Sonra: "Bu deve Allah
için sadaka olsun." dedi ve camiye girerek iki rekat namaz kld. O esna-
da kendisine bir adam gelerek: "Ey Eba Abdurrahman, deveniz falanca
yerdedir." dedi. Oradakiler: "Gidip deveni almayacak msn?" dediler; bnu
Ömer: "Ben onun Allah yolunda sadaka olduunu söyledim." dedi.

Ariflerden biri öyle demitir: "Ben ölmü kardelerimden birini rüyam-


da gördüm; kendisine: "Allahu Teala sana nasl muamelede bulundu." di-

ye sordum; bana: "Günahlarm affetti. Beni cennetine koydu. Benim cen-


netteki derecelerim bana arzolundu ve ben onlar gördüm." dedi. Bütün
bunlara ramen onda bir burukluk ve hüzün vard. Bu hâlini görünce ken-
disine: "Sen cennete girdin, günahlarn affedildi, buna ramen üzüntülü-

sün, bunun sebebi nedir?" diye sordum. Derin bir nefes ald ve öyle de-
di: "Evet ben kyamet kopuncaya kadar üzüntülü olacam." Ben: "Neden
ki?" diye sorduumda; öyle dedi: "Ben cennetteki yerimi gördüüm za-

man, illiyyundaki makamlar bana gösterildi. O ana kadar öyle güzel bir ey
görmemitim. Buna pek sevindim ve oraya girmek istedim; bunun üzerine
yukardan öyle seslenildi: "Onu oradan uzaklatrn; bu makam onun de-
ildir. Buras ancak orann hakkn verenlerindir." Ben "Onun hakkn ver-

mek nedir?" diye sordum, bana öyle denildi: "Sen elinden giden bir ey
için: "Bu Allah yolunda sadaka olsun." derdin, sonra onu ele geçirince ge-
ri alrdn. Eer sen onu verdiin gibi brakp geri almasayd n, biz de bu
makamlar sana brakrdk."

Anlatldna göre, Rabi b. Heysem'in o günkü parayla yirmi bin dir-

hem/gümü deerinde bir at çalnmt. Hrsz atn çalarken o namaz k-


lyordu. Namaz brakmam, bundan da hiç rahatsz olmamt. nsanlar
kendisine geçmi olsun deyince o: "Ben hrszn at çözüp götürdüünü

gördüm." dedi. "Peki atnzn çalnmasna niçin engel olmadnz? diye so-
rulunca: "Ben o srada attan daha kymetli bir eyle/namazla urayor-
142 KÛTU'L KULÛB

dum." dedi. Yanndakiler hrsza beddua etmeye baladlar, bunun üzeri-

ne o: "Böyle yapmayn, adam hakknda hayrl eyler konuun; çünkü at


ona baladm." dedi.
Mal çalnan baka bir arife: "Sana zulüm eden adama beddua etmi-
yor musun? Dediler; o: "Ben kar eytana yardmc olmak istemiyo-
ona
rum." dedi. Bunun üzerine, kendisine: "Eer çalnan eyanz geri getirilir-

se almaz msnz? Diye sorulunca, Hazret. "Yüzüne bile bakmam, çünkü


ben onu, alan adama helal ettim." dedi.

Yine böyle mal çalnan bir salih insana: "Sana zulmeden o insana

bedduada bulun." dediler, o da: "Bana kimse zulmetmedi ki." dedi ve ek-
ledi: "O zavall adam bu günah ile kendi nefsine zulmetti. Onun zulmü ken-
di nefsine yetmiyor mu ki, bir de ben onun kötülüünü artraym."

Bir müslümann mal çalnmt. Birçok kimse kendisine geçmi olsun


demek için yanna geldiler. Mal çalnan kii: "Dünyalk bir ey için bana
geçmi olsun demeyiniz. Allah'a yemin olsun ki ben, bütün dünya elimden
çkp gitse üzülmem; ondan az bir eyin gitmesine nasl üzülürüm ki? de-

di. "Peki neden?" dediklerinde o: "Çünkü o mal kaybettiim için ükret-


mem, beni üzülmekten alkoymutur." cevabn verdi.

Salih insanlar, gasp, hrszlk ve benzeri yollarla mallar çalnp zulme


uradklar zaman öyle derlerdi: "Bu Allah'n bize bir nimetidir. Çünkü Al-

lahu Teala bizi zulüfn yapan deil, zulme urayan yapmtr. Bu bizim için

kaybettiimiz maldan daha büyük bir nimettir."

Selef, kendilerine yaplan zulümden fazla olur endiesi ile, zalimlerine


sövmez ve beddua etmezlerdi.

Bu konuda u hadis rivayet edilmitir: "Kim kendisine zulmedene bed-


dua ederse, ondan intikamn/hakkn alm olur."262
nsanlardan birisi selef-i salihinden birinin yannda Haccac- Zalim'e
sövmeye balad; bunun üzerine o zat, adam öyle uyard: "Allah, haksz

Tirmizi, Deavat, 102. Bkz: Buhari, Mezalim, 6. Bab bal olarak verilmi.
143

yere maln ald kimseler için Haccac'dan hesap soraca gibi, haksz
yere onun erefini çineyen kimselere de hesap sorar."

Bir haberde öyle rivayet edilmitir. "Kul, bir zulme urar ve kendisine
zulmedene sövmeye balar ve bunda ar gider. Öyle ki sövgüleri kendi-
sine yaplan zulmü aar, ondan sonra zalim, ksasen mazlumdan ahiretîe

hakkn alr.™

Alimlerden birisi, yolunun kesildiini, malnn alndn ikayet eden


bir adama öyle demitir. "Eer sen, müslümanlarn içine dütüü bu kö-

tü duruma, kendi malna üzüldüünden daha fazla üzülmezsen, onlara


kar samimi davranm olamazsn."

Ali b. Fudayl, Kabe'yi tavaf ederken bir miktar altn çalnd. Babas
onun aladn ve üzüldüünü gördüünde: "Sen altnlar için mi alyor-

sun?" diye sordu; Ali b. Fudayl: "Hayr, vallahi ben altnlar için alamyo-
rum; fakat u altnlarm çalan zavall adama alyorum. O, bu paralar yü-
zünden ahirette hesaba çekilecek ve ne yazk ki kendisini hakl göstere-

cek bir delili bulunmayacak."

Büyüklerden birine, benzeri bir durumda: "Sana kötülük edene bed-


duada bulun!" denilmi, o ise: "Ben onun için üzülmekten, kendisine bed-

dua etmeye zaman bulamyorum." demitir.

ÇALINAN MALI GER GELEN KMSE NE YAPAR?


Eer tevekkül edenin çalnm mallar kendisine iade edilirse, onlar

sahiplenmemesi kendisi için daha faziletlidir. Eer onu Allah yolunda ha-
yr yapmsa, bunda devam eder. Ama 'onu alan kiiye sadaka olsun' de-

mise, duruma baklr: Mal çalan kimseyi bu hrszla ve hyanete fakir-

lii ve ihtiyac sevketmise, tevekkül ehli maln ona sadaka olarak brakr.

263 Bkz: Zebidî, thafu's-Sade, IX, 212. (Buradaki kayda göre Irâkî bu lafzlarla tespit edemediini
belirtmitir. Zebidi, bu manadaki bir hadisi bnu Ebi eybe'nin Musannef'te ve bnu Ebi'd-

Dünya'nn Zemmü'l-Gadap isimli eserinde rivayet ettiini belirtmitir. Hadis için ayrca bkz:
evkani; el-Fevaid, No: 633.
144 KÛTU'L-KULÛB

Eer bunlarn dnda bir baka sebepten dolay çalmsa ondan alr, bir

fakire verir.

Baz insanlar da bir eyleri çalnnca art koarak öyle derlerdi:


"Eer çalan kii fakirse kendisine sadaka olsun; eer muhtaçsa ona helâl
olsun."

Bana bir zat, Mekke'de ikamet eden bir eyhin unlar anlattn nak-
letti. Bir hac, yannda duran bir abidi para kesesini çalmakla suçlad. Abid
hacya: "çinde ne kadar ne vard? diye sordu; hac kesede olanlar söyle-
di. Abid hacy yanna alp evine götürdü; söyledii eylere karlk ona
malndan tartp verdi. Daha sonra hacnn arkadalar gelerek hacya:
"Kendisine aka yaptklarn, o uyurken kesesini aldklarn" söylediler. Bu-
nun üzerine hac ve arkadalar abide gelip maln kendisine geri verdiler
fakat o zat: "Ben onu size verdikten sonra geri almam." dedi. Mal alanlar:

"Buna ihtiyacmz yoktur" dediler; abid: "Aln" diye srar etti, onlar almad-
lar. Bunun üzerine abid olunu çard, mal ona verdi ve götürüp fakir fu-

karaya vermesini istedi ve böylece onlardan kurtuldu.

te bu adam, o mal gerçekten Allah için verdii için geri almamtr.


Bu konuda bizim görüümüz udur:
Bir dilenciye vermek üzere bir ekmek ayran, bir fakire vermek üzere
bir miktar para hazrlayan kimse, onlar bulamad zaman, bu ayrdklar-
n tekrar malna katmayarak bir baka fakire vermesi müstehaptr.

Bu davran sürekli olarak müminlerin ahlak olmutur. Biz bu sfatla-


ra sahip olan bir çok insan gördük. Ama imdi bu yolun izi silinmi, haber-

leri unutulmutur. Kim, bununla amel ederse, onu ihya etmi ve güzel bir

hasleti ortaya koymu olur. Bu yol, eskiden beri üzerinde bir çok evliyann

TEVEKKÜL GEREKENLER
Bilmi ol ki, geçim sebeplerinde Allah'a tevekkül etmek, onlarn kul

için elde tutulmasn, tercih edilmesini ve korunmasn gerektirmez. Te-


vekkül, kulun dünya ilerini güzelletirmesi ve tercih ettii eylere ulama-
TEVEKKÜL MAKAMI v« TEVEKKÜL EHLNN HALLER 145

s için, baz eyleri öne alp baz eyleri geri brakmaz. Tam aksine, elin-

deki imkanlarn elden çkmas ve yok olmas tevekküle daha yakndr.


Çünkü tevekkül, zühdün kardeidir. Havas/seçkin kullara göre, her ikisi

edeerdedir. Bir de bu durum, kulun neyi tercih ettiini ve ne kadar sa-


mimi olduunu ölçmek için bir imtihandr. Ayrca tevekkül, dünyalk her e-
yi terk etmektir. Allahu Teala:

'Size verilen eyler, dünya hayatnn geçici metaldir™ buyurmutur.

Eer tevekkül ehli, bir ekilde mal elinden çktnda, sabreder veya

ükreder yahut raz olursa tevekkülünde sadk olduu anlalr. Bu saydk-


larmz tevekküllerinde samimi olan tevekkül ehlinin hâlleridir. Ama insan,
mal elinden çkt zaman rahatsz olur ve skntya düerse tevekkül id-

diasnda samimi olmad anlalr. Bu kimsenin, mal yok olmasndan


sonra dütüü sknt annda nefsiyle mücadele yapmas gerekir. Aynen,

dier amellerinde kendisine ârz olan afetleri gidermek için nefsiyle müca-
hede ettii gibi.

Eer tevekkül eden kimsenin, Allah'a tevekkül ettii mal muhafaza


edilirse, bu ekilde kendisine acnm ve malnn elinden gitmesiyle ger-

çek hâlinin ortaya çkmas gizlenmi olur. Bu mal, ona hâlinden memnun
olmas ve kalbi girdii hak yolda sükûnet içinde bulunmas için ikram edil-

mi bir dünyalktr. Bu durum, hâli zayf kimselerin makamdr.

Eer tevekkül eden kimsenin dünya malndan bir ey eksilirse, bu-

nunla o, bela ehlinin makamna çkarlm olur. Bu makamda batâ pey-


gamberler olmak üzere, manevi derecesine göre dier salihler bulunur.

Eer bu tür imtihanlar olmasayd, insanlar içinde sadk olduunu söyle-

yenler çoalrd.

Tedavi konusunda tevekküle sarlmak da böyledir. Tevekkül, kula ne


afiyeti çeker, ne de acil ifa getirir. O, ne hastalklar azaltr, ne de ortadan
kaldrr. Aksine tevekkül, imtihan ve günahlar yok etmek için hastal ar-

trmaya bile sebep olabilir. Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmutur:

»» Kasas 28/60.
146 KÜTUL KULÛB

"te bu ekilde Allah, man edenleri günahlarndan temizler ve kafir-

leri helâk eder.™

Kim, can ve mal bakmndan bana gelen belay; aslnda ükretme-

yi gerektiren bir nimet olarak kabul etmezse ve nefsinin arzulad dünye-


vî isteklerinin verilmemesini bir nimet olarak görmezse, bu nimetin kyme-
tini bilememi demektir. Halbuki bu nimeti bilmemek ve ükrünü zayi et-

mekle kulun kayb, bütünüyle dünyay kaybetmesinden daha büyüktür.


Böyle bir müminin farknda olmadan helak olmasndan korkarm. Burada-
ki helak, kulun nimete nankörlük içindeyken malnn tamamyla yok olma-
sdr. Çünkü Yüce Allah, az önceki ayette: "O, bu imtihanla kafirleri helâk

eder." buyurmutur. Allah, kulun elindeki nimete nankörlük etme derece-


sine göre neyi helak edeceini ve azaltacan en iyi bilendir. Bu konuda
Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Andolsun ki sizi biraz korku, açlk, mallarnz, canlarnzdan ve ürün-


lerinizden azaltma (fakirlik) ile deneriz, sabredenleri müjdele.*66

Burada saylan be ey, dünyada artrlmas istenen bütün eyleri

içermektedir. Onlarn noksanlatrlmas ahiret nimetlerinin artrlmas de-


mektir. Çünkü ahiret dünyann zdddr. Yüce Allah ahiret hayat hakknda
öyle buyurmutur:

'Allah'n katnda bulunanlar ise daha hayrl ve daha süreklidir. Bu


mükafat iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler içindir.* 67

Bu kimseler, Allah'a tevekkül ederek musibetlere sabrettiler. Onlar ve-

killeri olan Allah' müahedeleri ve hüsnü zanlarmdan dolay tevekküllerin-

de sabrettiler. Hâllerinin kâmil olmas sebebiyle de tevekküllerinde sabra

sarldlar. Bu sebeple makamlarnda yükseldikçe yükseldiler. u hâlde sa-

br tevekkülün ilk makamdr. Sabr, ilahî takdirin bir imtihan olarak görül-

mesidir. ükür ise bundan daha yüksek bir derece olup belay nimet ola-

rak görmektir. Rza, bunlarn hepsinin üstündedir. Bu, tevekkülün en yük-

265
Âl-i mran 3/141
266 Bakara 2/1 55
267
ura, 26/36
IEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 147

sek makamdr. Rza, tevekkül ehli sevgililerin makamdr. Yüce Allah, te-

vekkül ehlini genel sfatlaryla öyle tantmtr:

"Ahiret yurdu, daha hayrl ve daha devamldr. Hâlâ buna aklnz er-

miyor mu?"*m

Kim Allah'tan korkar ve O'nun sözünü anlarsa, bana gelen musibet-

lerde Allah'a tevekkül eder, elinden giden eylerden dolay ümitsizlie


dümez ve eline geçen dünya malndan dolay da marmaz, ite bu, züh-
dün ortas ve tevekkülün badr. Yüce Allah, tevekkül eden seçkin kulla-

rnn sfatlar hakknda öyle buyurmutur:

"Allah katnda olanlar daha hayrl ve daha süreklidir. Bu mükafat,

iman edenler ve Rablerine güvenip tevekkül edenler içindir.™*

te gerçekten akll olanlar ve Allah'tan korkan muttaki kullar; ancak


Allah'a tevekkül ederler. Yüce Allah onlarn ebedi olan ahiret nimetlerine

kar olan rabetlerini artrarak fani olan dünya malndan gönüllerini çek-

mitir. Çünkü onlar, gerçek akl sahibi olduklarndan Allah'n sözündeki


murad çok iyi anlamlardr.

öyle ki, Yüce Allah, rabet etsinler diye kendi katndaki eyleri Yüce
Zatna nispet etmi ve onlarn ebedi olduunu belirtmitir. Bundan dolay
onlar Allah'a tevekkül etmilerdir. Ayrca Yüce Allah, kullar gönüllerini

çeksinler diye kullarn elinde olan dünya maln onlara nispet etmi ve on-

larn fani olduunu belirtmitir. Allah'n sözündeki gerçei anlayan akl sa-
hipleri, dünya mal bir yana, kendi nefislerinden bile gönüllerini çekip onu

Allah'a satmlardr. Artk bu kimselerin ellerindeki mala benim demeleri


nasl mümkün olur? Zira kul da, mal da Allah'ndr. Yüce Allah, katndaki

nimetlere rabet ettiklerinden dolay onlarn canlarn ve mallarn satn al-

mtr. Karlnda da ebedi cenneti vermitir. Bu konuda Yüce Allah öy-


le buyurmutur

268
Kasas 28/60.
269
ura, 26/36.
"Hiç üphesiz Allah, kendilerine cenneti verme karlnda müminler-
den canlarn ve mallarn satn almtr.™

TEVEKKÜL EDENLERN FAZLET


Yakînen bilmi ol ki, eer Yüce Allah, yerdeki ve göklerdeki yaratt

bütün varlklara; Yüce Zatn en iyi bilenlerin ilmini, en aklllarn akln, hik-

metini en iyi anlayanlarn hikmetini verse, sonra her birisine bütün bunla-

rn ötesinde fazlaca ilim, akl ve hikmet verse, sonra onlara bütün yaratl-
mlarn akbetlerini bildirse, onlar bütün srlara vakf yapsa, kendilerine
nimetlerin iç yüzünü bildirse, ilahi cezalardaki inceliklerini tantsa ve onla-

r, dünya ve ahiretin gizliklerine vakf etse ve sonra da onlara: "Size verdi-

im bu kadar ilimlerle ve aklla, kendi görüünüze göre varlk aleminin i-


lerini düzenleyin." dese; daha sonra bu konuda kendilerine yardm etse ve
gerekli kuvveti verse; onlar kendi tedbirleriyle, Allahu Teala'nn yaratt
iyilik, kötülük, zarar ve faydaya bir sinein kanad kadar bir ey ekleye-

mezdi ve onlardan bu kadar bir ey noksanlatramazd. Kefe ulam


akllar ve müahedeye dayal bu ilimler, u anda cereyan eden ilahi dü-

bir ey ortaya koyamazd.


Fakat insanlar bunu göremiyorlar. Çünkü Allah, bu alemdeki ilerini
akln düzenine, insanlarn bilip tand sebep sonuç ilikilerine göre ve

akln tabiat ve yaradlna uygun ölçülere göre icra etmektedir. Bununla

beraber Allah, eyann akbetlerini gizli tutmu, srlar perdelemi ve mü-


kafatlar gizlemitir. Böylece Allah'n takdirindeki güzellik gizli olarak kal-

mtr. Bundan dolay tevekkül edenlerin dndaki bütün insanlar, hikmet-

lerin iç yüzünü görememitir. lim sahipleri hariç kimse onlar anlayama-

mtr.
Denilir ki, Allah'n canllardan ve cansz eylerden yaratt en küçük
eyler sivrisinek ve hardal tanesidir. Bunlarn her birisinde üçyüz altm
hikmet vardr. Allah'n yaratt eylerdeki hikmetler, onlarndaki büyüklük

270 Tövbe 9/111. Bu ayet tahkikli baskda mevcuttur. Merama uygun olduu için onu aldk.
(Mütercim)
T EVEKKÜL M AKAM v» Tl V E K K Ü 1. EH L i N N H Al l I H I 149

ve menfaat orannda artar. Buna bir de hidayet nuruyla ve ilimle açklanan


ksm ilave etmelidir.

ayet, kalplerindeki perdeler kaldrlm olan akl sahipleri, olmasn


arzuladklar her eyi isteseler ve bütün bu arzular gerçeklese, onlarn
Allah'n tedbirine raz olmalar ve kendileri için takdir ettii eylerdeki gü-

zellii görmeleri, kendi arzularnn gerçeklemesinden daha hayrldr. Bu


onlar için Allah katnda daha faziletlidir. Çünkü Yüce Allah, en güzel, en
hikmetli hüküm verendir. Allahu Teala, iman zayf olduu için ne istedii-

ni bilmeyen insan knayarak öyle buyurmutur:

'Yoksa insan, her temenni ettii eye sahip olacan m arzu ediyor.

Hiç üphesiz ahirette de dünyada da hüküm Allah'ndr.^ Yani Allah,

dünya ve ahirette insanlarn temennisine göre deil, kendi iradesiyle hük-

meder. Allahu Teala bu konuda öyle buyuruyor:

"Eer hak, onlarn arzu ve isteklerine uysayd, mutlaka gökler, yer ve


bunlarn içinde bulunanlar bozulur giderdi."272

Tevekkül eden insan, Allah için sever, Rabbi ile mesrur olur ve O'nun
mülkü ve idaresi altnda olduuna sevinir. Çünkü dünya ve ahiretin mülkü
O'nundur. O, bu iki alemde istedii ekilde hükmeder. Oysa kul, acizdir hiç

bir eye gücü yetmez. te bu, muhabbetin ilk makamdr. Her eyi yara-

tan, her eyi bilen, her eyden haberdar, her eyi gören Allah, güzel ted-

biri ile bütün yaratklara kafidir. Fakat bu gerçei anlamak için insanlar, ila-

hi hikmeti bilmeye, ilahi hüküm ve rahmeti müahede etmeye, kalplerini

sükûnete kavuturacak ve onu skntdan kurtaracak bir yakîn ve basirete

muhtaçtr.

Bu anlattklarmz yakîn ehline göredir. Avam grubunu oluturan dier


insanlar ise, zikrettiimiz bu ilahi tedbirin inceliklerini ve ilahi takdirin iç yü-

zünü ahirette bizzat gözleriyle görünce anlayacaklardr. Hem bu anlatlan-


lar, kaderin srr ve her eyi takdir eden Yüce Zata ait ince ilimlerdir. O za-

271
Necm 53/24-25
272 Müminun 23/71
150 KÛTUL KULÛB

man, gözlerdeki perde kaldrlr ve bu perdenin altnda gizli olan yerlerde-


ki ve göklerdeki acaip srlar ortaya çkar

Allahu Teala, Rabbani alimlere dünyada bu srlar açar, gösterir. O


(c.c), gizledii ve açklad her eyden dolay hamde ve ükre laykdr.
Bunlarn her birisinde bir nimet vardr. Bu vasf tayan her eyde bir hik-

met ve rahmet vardr. Fakat yüce Allah, alimleri kendi ahlakyla bezediin-
den, onlar da ancak O'nun açklad kadarn aça vururlar. Marifet sa-

hibi alimler, O'nun kaderinin srlarndan ancak Rablerini tanklar ölçüde


bilirler. Bu konuda Yüce Allah öyle buyuruyor:

"Her eyin hazineleri yalnz bizim yanmzdadr. Biz onu ancak belli

bir ölçü ile indiririz.™

Gerçek alimler bu ilahi sözde verilmek istenen edebi almlar ve onun


çizdii snrda durmulardr.

Ebu Süleyman Daranî (k.s) demitir ki: "Ben eyaya öyle üstten ma-
rifet gözüyle baktmda, ayr bir tat alyorum."

Ariflerden biri öyle demitir: "Bütün eyay ey gibi ve hepsi-


bir tek

nin ayn kaynaktan geldiini gördüünüz zaman, halkn duymadn du-


yar, anlamadn anlarsanz."

Bir dier arif de öyle demitir: "Eyann srl ve alacak yönünü gör-
mezseniz gerçek güzelliini de göremezsiniz. Sadece d güzelliini gör-

mekle kalrsnz."

TEVEKKÜLÜN SEBEPLER
Bilmi ol ki, Allah' hakkyla bilen gerçek alimler O'na dünyalk malla-
rn korumas ve maksatlarna ulatrmas için tevekkül etmezler. Onlar te-
vekkül ederken, sevdikleri eyin kendilerine takdir edilmesini art komaz-
lar, holanmadklar hükümlerin deimesini, ilahi iradenin ezelde takdir

ettii eyleri onlarn düündüüne göre deitirmesini istemezler. Yine on-

2» Hicr, 15/21
rf-VEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 151

lar Allah'a tevekkül ettiklerinde, O'nun önceki nesillerde cereyan eden be-
la ve imtihan sünnetini kendileri için deitirmesini beklemezler. Onlarn
kalplerinde tevekkülün deeri çok daha büyüktür. Onlar tevekkülden bun-
lardan daha ileri derecede eyleri anlamlardr. Eer arifibillah olan bir

kimse, tevekkülünde Allah ile beraber yukarda saydmz eylerden biri-


sini düünür ve bunun tevekkül olduuna itikat ederse; bu, tövbeyi gerek-
tiren büyük bir günahtr. Bu düüncelerle yaplan bir tevekkül günaha dö-
nüür.

Arifler, nasl gerçekleirse gerçeklesin nefislerini Allah'n hükümleri-

ne sabretmeyi ve kalpleriyle ona rza göstermeyi bir prensip edinmilerdir.

Malik b. Enes'e (rah), bir adam gelerek: "Ey Eba Abdullah, ben Ka-

be'nin perdesine sarlarak bütün günahlarmdan tövbe ettim ve gelecekte


de Allah'a kar hiç günah ilemeyeceime yemin ettim." dedi. Malik: "Hay
yazk sana! Bu yaptn ne kadar büyük günahtr. Sen Allah'n hükmünü
sende gerçekletirmemesi için Allah'a kar yemin etmisin." dedi.

Alimlerden biri bize, hikmet ehli birisinin u iirini okudu:

Ne zaman ki gördüm ilahi kaza;


Hiç üphesiz olacak illa.

Hemen yaratanma tevekkül ettim;

Nefsimi cereyan eden takdire terkettim.

Allahu Teala neyi sevmiyorsa, arifler de onu sevmezler. Onlar, bir e-


yi, Allah'a itaat olsun diye ho görmezler. Ayn ekilde onlar, Allah'n ho
görmedii eyleri O'nu sevdiklerinden ve hükmüne yaptklarndan se-
vimsiz görürler. Onlarn bu yapt, Allah'n hükmettii bir eyden holan-
mamak deildir. Çünkü kimsenin Yüce Allah'a: "Neden holanmadn e-
yi takdir ediyorsun veya neden takdir ettiin ve yarattn eyden holan-
myorsun? deme hakk yoktur. Yüce Allah, böyle bir eyden yüce ve uzak-
tr. Arifler, dil ve kalp ile kar bu ekilde bir
Allah'a hitapta bulunmaktan
son derece korkarlar ve çekinirler. Tam aksine onlar, Allah'n bu iteki hik-

metini yakînen bilirler ve O'nun hükmüne sabrederler.


1 52 KUTU L-K ULÛB

Rabbani alimler ancak, Yüce Allah tevekkülü sevdii, her iin kendisi-
ne havale edilmesine layk olduu ve kendisine teslim olmann gerektii
için O'na tevekkül ederler. Çünkü O, her eyin evveli olan ilk Vekil ve en
büyük kefildir. Onlar u ilahi buyruklar iitmilerdir:

"Allah her eye vekildir.*7*

"Sonra da ileri yerli yerince idare ederek Ar'a istiva eden O'dur.*75

Yine onlar Allah'n u buyruunu iyi anlamlardr:

"Gerçek iman sahibi bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren
kim olabilir ki?™*

"Allah hüküm verenlerin en üstünü deil midir?"277

Yine arifler, Allah, tevekkülü emrettii, ona tevik ettii ve iman onun-
la gerçekletirdii için O'na tevekkül ederler. Çünkü onlar u ilahi ayetleri

iitmilerdir:

kazandn gözetleyip muhafaza eden Allah, hiç böyle ya-


"Herkesin

pamayan gibi olur muT278

"Onlara de ki: Kulaklara ve gözlere hakim olan; diriden ölüyü, ölüden

diriyi çkaran ve ileri yerli yerince idare eden (Allahtan baka) kimdir?*79

"Yeryüzünde yürüyen her canlnn rzk, yalnzca Allah'a aittir.* 80

"Semada da rzknz ve size vadedilen baka eyler vardr.™


Ondan sonra Allahu Teala, kendi zatnn hak olduuna yemin ederek
öyle buyurmutur: "Eer müminseniz Allah'a tevekkül edin.* 82

274 Zümer, 39/62


275 Yunus, 10/3
*» Maide, 5/50
277 Tin, 95/8
278 R'ad 13/33.
279
Yunus, 10/31
280
Hud, 11/11
281
Zariyat, 5/22
282 Maide, 5/23
r E VE KKÜL MAKAMI v« TEV E KKÜL EHLNN HA L L E R I 153

Bundan dolay arifler, Allah'tan haya ettikleri için O'na tevekkül etti-

ler/güvenip dayandlar. Bir de onlar, kalplerindeki gizli üpheleri ortadan


kaldran, kendilerini ilahi takdiri suçlamaktan sakndran bir yakîn hâline

sahip olduklar için Allah'a tevekkül ettiler ve O'na tam olarak güvendiler.

Ariflerin bir ksm bütün bu özelliklerden dolay, bir ksm da bunlarn


bazlarn müahede ettikleri için tevekkül etmilerdir. Her kul, Allah'a tan-

d sfatna göre tevekkül eder. Her insan O'nu kendisine tecelli eden s-
fatna göre tanr. Herkes O'na olan yaknlna göre itaat eder. Herkesin

manevi yaknl Allah' bilmesi orannda olur. Allah' bilmek O'nun kuluna
olan inayetine/ilahi yardmna göredir. Bunun arkasnda kaderin srr vardr.

Her kulun müahedesi kendi makam seviyesinde olur. Herkesin hâ-

li, elde ettii müahedeye göre deiir. Allah'n verecei mükafat, kulun

amel ve muamelesine uygundur. Bu durum, u ayetlerde belirtilmektedir:

"Allah dilediine kat kat sevap verir. ™


"Onlar Allah katnda derece derecedirler. Allah, onlarn yaptklarn

görmektedir.™

"Onlar için Rableri katnda selam yurdu/cennet vardr. Ve yapmakta

olduklar (güzel) iler sebebiyle Allah onlarn dostu olmutur.* 65

Selam ve selamet yurdu olan cennet bütün makamlar içine alr. Cen-
nettekilerin dereceleri de farkldr. Bu durum dünyada da böyledir. Yüce
Allah, baz kullarnn özel olarak ilerini üzerine alarak ve onlarn güzel

kulluundan dolay kendisini dost edinerek onu katnda melekût aleminde


yüksek makamlara yükseltir. Ayetin beyan ile: "Allah, dilediini kendi yo-
luna seçer; kendisine yönelenleri hidayete erdirir.* 86

Baz seçkin kullar, Allah'a, O'nu tazim ve yüceltmek için tevekkül eder.

2*»
Bakara 2/261.
284
Âl-i mran 3/163.
285
En'am 6/127.
286
ura 42/13.
1

KÜTUl KULÛB

Bazlar Allah'n vaadine olan yakn imanndaki sadakatini gerçekle-


tirmek için tevekkül eder. Sanki o, kendisine vaadedilen eyleri eline alm
gibidir. Çünkü Allah öyle buyurmaktadr:

"Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardr, * 87

"üphesiz onun vaadi yerini bulacaktr. ™ B

Bazlar Allah' sevdikleri için O'na tevekkül ederler.

Ariflerden bazlar, müahede ettikleri ilahi azamet ve yücelie boyun


eerek Allah'a tevekkül ederler.

Bazlar, Allah'tan korktuklar için O'na tevekkül ederler.

Bazlar, malnn Allah yolunda muhafazas için O'na tevekkül ederler.

Bazlar, Allah'n kendisinden muhafazasn istedii mal ve emanetle-


rini korumas için O'na tevekkül ederler.

Bazlar, Allah'a kar tadklar güzel düünceden ve samimi ümitten


dolay O'na tevekkül ederler.

Bazlar, Allah'a kar yaptklar güzel kulluun salad teslimiyetle

O'na tevekkül ederler.

Bazlar, Allah'n tedbir ve takdirini her eyden güzel bularak bütün i-


lerini O'na havale ederler. Buna tevfîz denir.

Bazlar, tevhid anlaylar ve Allah'n kayyûmiyetini/her eyi ayakta


tuttuunu müahede etmelerinin bir sonucu olarak O'na tevekkül ederler.

te bunlar, özetle tevekkül etmeyi gerektiren sebeplerdir. Bütün bun-

lar, Allah'a yaknlk ve onu tanmann sonucu, Allah dostlarna verilen

vecd ve dostluk yollardr. Bunlarn bir ksm makam bakmndan dierle-


rinden daha yüksektir. Bunlarn en yüksei, Allah' tazim ve yüceltmek için

tevekkül edenin müahedesidir. Ortas, muhabbet ve korkudan dolay te-

vekkül etmektir. En düüü ise Allah'a teslimiyet göstermek ve O'na ken-


dini sevdirmek için tevekkül eden kimsenin müahedesidir. Bu arada ava-

287
Tevbe, 9/1 1
288
Meryem, 19/61
î E V E K K ÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN H Al LEH 155

mn tevekkülü olarak zikrettiimiz bir tevekkül çeidi vardr ki, arifler onu
tevekkül diye zikretmeye bile haya eder; kalplerini böyle bir tevekkülü dü-

ünmekten uzak tutarlar. Bu sadece rzk için Allah'a tevekkül etmektir.

Bu kitapta havassü'l-havas/seçkinlerin seçkini olan ilahi huzurda özel


yaknlk elde etmi sddklarn tevekkülünü zikretmedik. Çünkü bu, aklla-

rn tayamayaca, nakil yoluyla kitaplara sdrlamayacak bir eydir.

Çünkü kitaplar çok defa bu yolun cahili olan münkirler de okurlar. Onlarn

akl bunlar almaz; itiraz ve inkara düerler, zarar görürler. Bu ilerde ken-
disinden yardm istenecek ancak Allah'tr.

Allah' tand için O'na tevekkül edenler ve O'nun övdüü eylere


rabet edenler, bu ekilde ilahi yaknl elde etmek ve güzel bir sonuca
ulamak için Allah'n rzasn aramaktadrlar.

TEVEKKÜLE ZARAR VERMEYEN DURUMLAR


Allah'a tevekkül eden bir kimsenin, Yüce Mevla'sndan, dünyasn gü-
zelletirecek ve ahirette kendisine yüksek dereceler kazandracak eyleri

istemesi, tevekkülüne bir zarar vermez. Çünkü o, bununla Allah rzasn-


dan baka bir ey düünmemektedir. O, bütün ilerini Allah'a havale et-

mitir. Fakat isteine cevap verilip verilmediini bilmeye muhtaçtr.

Kulun isteinin verilmesi onu Allah'tan uzaklat racaksa, o takdirde is-

teinin verilmemesi, bir bakma duasnn kabul edilmesi ve Allah'a yakn-

lk vesilesi olur. Çünkü hayr, kulun bilmedii eylerdedir. Bazen hayr, ku-
lunholanmad, ama ahiretteki sonucu itibariyle güzel olan eylerle olur.
Yoksa kulun kendince bulduu ve hemen sonuç alacan düündüü
iyi

eylerde hayr olmayabilir. O hâlde kulun, her iinde hikmet sahibi olan Al-

lah'n hükmüne teslim olmas ve O'nun taksimine raz olmas gerekir.

Eer kul dünya malnn çoalmasn veya muhtaç olduu; fakat için-

de kalbine bir fayda bulunmayan ve onu Rabbine yaklatrmayan bir mal


isterse bu, onu zahidlikten çkartt ölçüde tevekkülden de uzaklatrr.
Ama kul kendini tamamen Allah'n zikrine verirse, Allah ona, elini açp bir

eyler isteyen kuluna verdiinden daha fazlasn verir.


KÛTUL KULÛB

Eer kul, Rabbinin her ite kendisine yettiini bilir, O'nun her eye ka-

fi geldiini müahede eder, O'nun her hâlini bilmesiyle yetinir ve her yap-
tndan raz olarak O'ndan bir ey istemekten haya ederse, ahdine vefa

göstermi olur. Bu hâl, "Rabbim bana yeter." ö\yen Hz. brahim'in (a.s) yo-

lundan gitmektir. Çünkü, Hz. brahim (a.s)mancna konup atee atld


zaman, havada Cebrail (a.s) gelip, bir ihtiyacnn olup olmadn sordu.

Hz. brahim (a.s):

"Sana gelince, hayr; senden bir yardm istemiyorum. Rabbime gelin-

ce, o zaten beni görüyor. O bana yeter." dedi. Bunun için Allahu Teala, on-

dan Kur'an'da bahsederken: "Ahdine vefa gösteren brahim..™ 9 buyur-


mutur. Hz. brahim (a.s), Rabbim bana yeter derken, O'nun yannda ol-

duunu müahede etmekteydi. O'nun kendisine yeteceini, kimseye b-


rakmayacan biliyordu. Ayn ekilde Ashab- Kiram içindeki tevekkül sa-

hibi müminler de, böyle demilerdir. Ayette onlarn durumu öyle anlatlr:

"Onlara: "Bûtûn insanlar sizin üzerinize saldrmak için toplandlar, on-

lardan korkun." denildii zaman; bu onlarn imann artrd ve: 'Allah bize
1590
yeter, o ne güzel vekildir. ' dediler.

Onlar kendilerine vekil ettikleri Rablerini yanlarnda gördüklerinde,

O'nun yaknl onlara yetti. Sonuçta, zafer ve nimet ile geri döndüler. 291

te bu, her eyde AUah'n kayyumiyetini/mutlak hakimiyetini müahede


makamdr ve o mukarrebun olanlarn hâlidir.

Tevekkül edenin, rzkn beklemesi tevekkülünde bir noksanlk sebe-


bi deildir. Çünkü insan, zayf ve ihtiyaç sahibi olarak yaratlmtr. nsa-
nn Allah katnda rzk bellidir. Belli olan bu rzk çok önceden taksim edil-

mitir. Bu taksim edilen eye yönelen kimse, aslnda onu taksim edene
yönelmi olur. Kim Allah'a yönelirse, Allah onu ereflendirir ve kendisine
dost edinir.

289
Necm 53/37.
Âl-i mran 3/173/174.
290

291
Bu ksm tahkikli baskdan alnmtr. Bkz: Kutu'l-Kulub, II, 1002. (Kahire, 2001)
r t VEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l I F f\ I 157

Eer kul, ihtiyaç fazlas dünya malna yönelir, elindekine kanaat et-

mez, adet olan eylerin peine düer, bir eyi zaman gelmeden önce is-

ter veya takdir olunan zamanna kadar beklemeyi ho görmezse bu, te-

vekkülünü zedeler ve zühdünü azaltr.

Tevekkül sahibi bir kimsenin bilinmeyen bir rzkn peine dümesi ve


rzk verene tam yönelmemesi tevekkülünü eksiltir.

Biz, al veri yapmak için çarya çkp hangi yol ve sebeple rzk ge-
lecek diye bekleyen kimseyi tevekkül konusunda shhatli bulmuyoruz. Ay-

n ekilde hastaln ilaçla tedavi etmek isteyen kimsenin de tevekkül ko-


nusunda cahil olduunu söylüyoruz. Çünkü bu durumlarda, (Allah' unu-

tup) rzka ve ilaca yönelme söz konusudur.

Sahabe ve selef-i salihinin tedavi olanlar knadklar rivayet edilmi-

tir. Bunlar insan tevekkül ve zühd hâlinden çkarmaktadr. Herkes, tevek-


kül ve zühd konusunda farkl bir makama sahiptir.

Ahiret ameli olan çalmalarna karlk Allah'tan bir eyler beklemesi


kulu tevekkülden çkarmaz. Çünkü o zaten buna tevik edilmi ve çarl-
mtr.
Fakat bu beklenti, onu gerçek ihlas hâline ulatrmaz ve tevekkül sa-
hibi sddklarn yüksek derecelerine yükseltmez. Salih ameline karlk
olarak ahirette bir karlk beklentisi kulun manevi hâlinde bir ilerleme sa-

layabilir; fakat bu, onu muhabbet ehlinin ihlasna ulatrmaz ve mukarre-

bun makamndaki ariflerin derecelerine yükseltmez.

Tevekkül ancak zühdle/dünyadan gönlü çekmekle sahih olur. Zühdün


balangc, haram olan eylere muhabbeti ve ilgiyi kesmektir.

Tevekkül ehlinin ilk hâli, günlük yiyecei konusunda Allah'a güvenme-


sidir. Sonra, hiç ölmeyen ve hep hayatta olan Yüce Allah'n hükmüne sa-

br gelir. Tevekkülün en yüksek derecesi, Allah'n hükümlerine teslim ol-

mak ve ondan raz olmaktr. Bu da, nefsi bir tarafa atp Allah ile megul
olarak yalnz O'nu severek, nefsini unutarak elde edilir. Gerçek tevekkül,
Vekil olan Allah'n kudret elini müahede ettikten sonra olur. Çünkü O'nun
kudret eli ortaya çknca dier eller onda kaybolur. te o anda sen Allah'a
hakkyla tevekkül edersin; O da senin tevekkülünü kabul eder. Sen O'na
teslim olursun, O da seni teslim alr. O sana öyle bir tecelli eder ki, bu te-

celli seni hükmü veren hakime itaata mecbur eder. Yine o tecelli seni asl

Vekilin olan Rabbine teslim eder.

Senin Allah'a tevekkülünün en yeksek seviyesi, O'ndan haya ederek

kendisine tevekkül etmen, O'nun da senin ilerini en güzel ekilde tedbir

ederek sana, tevekkülünün sonucunu göstermesidir. Sen O'na tam tevek-


kül edersen, O seni kimseye brakmaz; senin bütün ilerini görmeyi kendi-
si üzerine alr, bakasna brakmaz. O senin için deiik hükümler verir.

Bunlar, ya sabretmeni ya bütün ilerini O'na havale etmeni ya O'ndan ra-

z olman ya O'na teslim olman yahut nefsinin sevk ve idaresinden kurtu-


lup rahata ermeni gerektirir. Yahut bu tecelli seni, kendi hesap ve düün-
celerinle i yapma skntsndan kurtarr. Ksaca: "Kim Allah'a tevekkül
ederse Allah O'na kafidir.™ 2 Yani O, dilediini diledii gibi yapar demektir.

Bir tefsire göre ayete: "Kim Allah'a tevekkül ederse, tevekkülü ona ye-
ter." eklinde mana verilmitir. Yani kulun, dier makamlar içinde tevekkül

ona yeter, demektir. Ayete: "Allah onu kendinden bakalarna muhtaç et-

mez." manasn verenler de olmutur.

Yüce Allah, bütün insanla kendisini öyle tantmtr:

"üphesiz Allah her emrini yerine getirir.

Yani Allah, tevekkül eden hakknda da, etmeyen hakknda da hükmü-


nü yerine getirir. Ancak tevekkül edenlerin dünya ve ahiret ilerindeki s-
kntlarna Allah kafi gelir. Allah'a tevekkül etmeyen kimsenin ksmeti ne
ise eline o geçer; Allah onun ksmetinde sinein kanad kadar bir art
yapmaz. Tevekkül edenin de tevekkülü ile rzkn zerre kadar noksanla-

trmaz. Ama tevekkül edenin hidayetini artrr ve onu takvadan sonra

yakîn makamlarna yükseltir; kendi izzetiyle aziz klar.

» Talak, 65/3
293 Talak 65/3
II VI- K KÜL.MAKAMI va TE VEKKÜL EH LNN M Al I I M 159

Allahu Teala, kendisine tevekkül etmeyenin yakîn inancn noksanla-


trr; onun kalbini datacak, düüncesini megul edecek sknt ve keder-
lerini artrr.

Allahu Teala, kendisine tevekkül eden kulunun günahlarn balar,


ona rza ve muhabbetini verir.

Allah, tevekkülünde sadk olanlara kendisinin yeteceini; bütün ileri-

ni kendisine havale edenleri koruyacan vadetmitir. Ancak bu ite ter-

cih O'na aittir. Kulun dünya v© ahiret ileriyle ilgili bu korumay nasl, ne
ekilde, nerede, ne zaman yapacan O bilir. O bunu, kulun bildii ve bil-
medii ekillerde yapar. Çünkü kul, bir varlktr; Yüce Allah her iki dünya-
da onun üzerinde hükümlerini icra eder: Kul her iki dünyada da Allah'n ih-

san, rahmet ve efkatine muhtaçtr. Allah ise hiç bir eye ihtiyac olmayan,
bütün hamdlere layk olan, her eyi yoktan var eden ve onlar tekrar diril-

tecek olandr.

Ebu Muhammed Sehl'e: "Kulun tevekkülü ne zaman sahih olur?" diye

sorulduunda, u cevab vermitir: "Mevla'snn onun ilerini tedbir etme-


sini, kendi nefsinin ilerini tedbir etmesinden daha hayrl gördüü za-

man."

Çünkü, Mevla'snn onun ilerini üstlenip onlara nezaret etmesi, ken-

di nefsinin onlara nezaret etmesinden daha güzeldir. Böylece kul, olmu


hadiseler üzerinde düünmeyi ve olacak iler için de bo temennilerde bu-
lunmay terk eder. Hesap kitap yapmay brakr. Bütün ilerin sonu Allah'a

aittir. O, her halükârda kendisine hamd ve ükredilendir.

Tevekkül konusu burada bitti.

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Allah'n salat ve selam'

Efendimiz Muhammed'e, O'nun âline ve ashabna olsun. 294

ÎM Bu dua cümlesi, tahkikli baskdan alnmtr. (Mut)


RIZA MAKAMI

RIZA MAKAMININ FAZLET


Allah'tan raz olmak, yakîni makamlarnn en yükseklerinden biridir.

Allah (c.c) öyle buyurmutur: "yiliin karl ancak iyiliktir.


9295
Kim Al-

lah'tan güzel bir ekilde raz olursa, Allah da ondan raz olur. Böylece r-

zaya, rza ile karlk vermi olur. Bu, en büyük bir mükafat ve ihsandr. Bu

husus, Allahu Tealann ayetinde u ekilde ifade edilmitir: "Allah onlar-


1596
dan, onlar da Allatlan raz oldu.

Allahu Teala kendi rzasn Adn cennetlerinden daha üstün tutmutur.

Halbuki Adn cenneti, derece bakmndan cennetlerin en yükseidir. Ayn


ekilde Allah, zatn zikretmeyi de namazdan üstün tutmutur. Bu konuda
Yüce Mevla öyle buyurmutur:

"Ve Allah onlara Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetti. Allah'n


297
nzas ise hepsinden büyüktür." ve

"Muhakkak ki namaz, insan hayaszlktan ve kötülükten alkoyar. Al-


lah' zikretmek se ibadetlerin en büyüüdür. "**
Zikir ehline göre gerçek zikir, Allah' müahede etmektir. Buna göre
namazda Allah' müahede etmek, namazdan daha büyük bir ibadettir.

Yukardaki ayetin iki tefsirinden biri bu ekildedir. Ayetin dier manas

a» Rahman, 55/60
m Maide, 5/119
297 Tevbe, 9/72
» Ankebut, 29/145
KÜTU'L KULÛB

öyledir: "Allah'n kulunu zikretmesi, kulun Allah' zikretmesinden daha üs-


tündür."

Ebu Abdullah es-Sâci demitir ki: "Allah'n öyle seçkin kullar vardr ki

onlar, balarna gelen bir skntya kar sabrla uramaktan haya eder-

ler. Onlar, Yüce Allah'n takdiri nasl gerçekleiyorsa, onu gönül holuu
içinde kabul edip rza gösterirler."

Ömer b. Abdulaziz demitir ki: "Sabaha çktmda beni en çok sevin-


diren ey, o gün tecelli eden ilahi kazaya rza göstermektir."

Allah'n raz olduu kimseler, Allah'n istedii ve raz olduu ekilde


O'nu zikredenlerdendir. Bu, en büyük zikri çekenlerin mükafat en büyük
ilahi rzadr. Bu, kudsi hadiste geçen Allah'n u sözünden anlalacak
manalardan birisidir:

"Bir kimsenin benim zikrimle megul olmas, onu, benden bir ey is-
temekten alkoyarsa; ona, benden bir eyler isteyenlere verdiimden da-
ha fazlasn veririm.'299 Yani ondan raz olurum.

Çünkü Allah'tan bir eyler isteyenler kendileri için istemekte; Allah da


onlara fazla fazla vermektedir. Allah' zikredenler ise sadece O'nu zikret-

mektedirler; buna karlk O da onlara rzasn vermektedir. Bu hadis u


anlama da gelir: "Ben zikir ehline, bana ahirette nazar etme imkann ve-
ririm." Çünkü zikir, müahedeye girer. u hâlde bu gün dünyada O'na na-
zar etmenin karl, yarn ahirette de Allah'n cemaline nazar etmek olur.
Nitekim u ayette de, bir sfatn dier sfata karlk olduunu görmekte-
yiz: X) gün bir takm yüzler parlaktr; sevinç içinde gülerler.

Allah'n Resulü (s.a.v) bu konuda öyle buyurmutur: "Allah, bize ahi-


rette gülerek tecelli edecektir.™

Zikir, iitmeye yakn bir eydir. itmek, insan, sözünü iittii kimseyi
görmeye götürür. Rza, yakîne ulaan kulun hâlidir. Yakîn, imann hakika-
-

299 Beyhaki, uabu'l-man, No: 572-573. lk ksm biraz deiik olarak bkz: Tirmizi, Fedailü'l-
Kur'an, 25; Ebu Nuaym, Hilye, V, 123; Darimi, Fedailü'l-Kur'an, 6.
300 Abese 80/39-40
301
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 8189.
163

ldir. Hz. Peygamber (s.a.v) bnu Abbas'a tavsiyesinde onu bu yakîne te-
vik ederek öyle buyurmutur: "Allah için, yakfn ve rza hâli içinde amel et.
Eer bu olmazsa, sabret üphesiz houna gitmeyen eylere kar sabret-
men de çok hayr vardr. * 02
Allah'n Resûlü (s.a.v) onu önce en yüksek makamlara davet etmi,

daha sonra orta seviyedeki makamlara indirmitir. Ayn ekilde bnu


Ömer'e de öyle buyurmutur:

"Allah' görüyor gibi O'na ibadet et; sen onu göremiyorsan da, O seni
görüyor"™

Allah Resûlü (s.a.v) önce onu müahedeye davet etmitir ki; o, ihsan
makamdr. Çünkü: "hsan nedir?" Sorusuna Resûlullah (s.a.v):

"Allah' görûyormusun gibi O'na ibadet etmendir* 0* cevabn vermi-


tir. Efendimiz (s.a.v) sonra onu sabr ve mücahedeye yöneltmitir ki, bu
imandr. Bu, Allah'n kendisini gördüünü bilmesi makamdr. Bundan
sonra artk anlatlacak bir mekan ve makam yoktur. Yüce Allah, kulundan
raz olmasn, cemaline nazar etmesinden daha yüksek bir nimet olarak
tantmtr. Bir rivayete göre Yüce Allah, cennette müminlere tecelli eder
ve: "Benden ne isterseniz isteyiniz" buyurur. Onlar da: "Rzan isteriz."

derler. 305 Onlarn Allah'a nazarlarndan sonra rzasn istemeleri, rzann


daha büyük bir nimet olduunu gösterir. Zira rza sayesinde onlarn Al-

lah'n cemalini seyirleri devam edecektir. Çünkü Allah'n onlardan raz ol-

mas, Allah'n cemalini seyri gerektirmektedir. Bunun için müminler, Ce-


malullah seyrin ve ilahi yaknln devam etmesi için, Allah'tan rzasnn
devamn istemilerdir. Böylece, iin banda, nimetin tamamn istemi ol-

dular.

302
Ebu Nuaym, Hilye, l, 389; Beyhaki.uabu'l-man, No: 10000. lk ksm hariç bkz: Ahmed,
Müsned, I, 307.
303 Ahmed, Müsned, II, 132; Ebu Nuaym, Hilye. VIII, 220; Beyhaki, uabu'l-man; No: 10544;
Heysemi. ez-Zevaid, II, 40; bnu Ebi eybe, Musannef, XIII, 225. Bu rivayetlerin bir ksmnda,
kendisine tavsiye edilen ahs deimektedir.
304
Buhari, man, 37; Müslim, man, 1; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizi, man, 4; bnu Mace,
Mukaddime, 9.
305
Ebu Nuaym, Sfatu'l-Cennet, 91; Beyhaki, el-Ba'sü ve'n-Nüûr, 493; Heysemi, ez-Zevaid, X,
241.
164 KÛTU'L-KULÛB

Müminlerin "Senin rzan isteriz" sözünden, bundan daha öte bir ey


anlatmak uygun deildir. in gerçek yönü bir kitapta anlatlamaz. Çünkü
bu ie girimek, Allah'n zatî sfatlarndan bir sfatn srrn açmaktr. Bu
ise, kulun Yüce Rabbin, azamet ve heybetinden saknmasn gerektirir.

Bunun korkusu, kalplerden gizlenmitir. O gaybn srlarndan bir hikmettir.

Allah'n rzas, dünyada O'ndan korkanlar için özel bir marifetin sonucu
olarak verilmi bir sevaptr. Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:
"Allah onlardan, onlarda Allahtan raz oldu. Bu mükafat, Rab/erinden kor-
kanlar içindir.™*

Baz müfessirler. "Katmzda fazlas da vardr* 07 ayeti hakknda öy-


le demilerdir: Ayette geçen "fazla nimet" cennet ehline verilirken alemle-

rin Rabbi tarafndan üç hediye gelir:

Birinci hediye, Allah katndan gelir. O, cennetlerde benzeri olmayan


bir hediyedir. Bu u ayette ifade edilmitir: "Allah'n onlar için göz aydnl-
olarak hazrlad eyleri hiçbir kimse bilemez.*08
kinci hediye, Rableri tarafndan kendilerine verilen selâmdr. Bu, hi-

dayet nimetine ilave olarak verilen bir nimettir. Bu hediye, u ayette ifade
edilmektedir. "Onlara Rahman ve Rahim olan Rab'den bir selâm var-
dr.*03

Üçüncüsü, Yüce Allah'n bu mü'miniere: "üphesiz ben sizden raz-


ym." Duyurmasdr. Bu ise hidayet ve selamdan daha üstündür. Bu da u
ayette ifade edilmitir: "Allah'n nzas ise hepsinden bûyûktör.™ 0 Yani Al-

lah'n onlardan raz olmas, içinde bulunduklar bütün nimetlerden daha


büyüktür.

Rivayet edildiine göre, Hz. Peygamber, (s.a.v) müminlerden bir gru-


ba: "Siz kimsiniz? Diye sordu: Onlar: "Biz müminleriz." dediler. Efendimiz

(s.a.v): "mannzn alameti nedir? diye sordu: Onlar: "Belaya sabrederiz,

3oa Beyyine, 98/8


307 Kehf, 18/35
308
Secde, 32/17
309
Yasin, 36/58
3,0
Tövbe, 9/72
RIZA MAKAMI 165

rza hâlinde ükrederiz, bamza gelen kaza ve kadere raz oluruz." dedi-
ler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v) "Kâbe'nln Rabbine yemin olsun ki

siz gerçek müminsiniz.*" buyurdu.

Baka bir haberde, bu sfattaki kimseler hakknda öyle buyurmutur:


"Bu halim ve alim insanlar, derin anlaylar sebebiyle nerdeyse peygam-
ber olacaklard.™ 2

Resûlullah (s.a.v), bu kimselerin rza sfatlarn görünce onlarn mü-


min olduuna ahitlik etmitir. Ayn ekilde Lokman Hekim de (a. s) rzay
imann bir art görmü, onsuz imann sahih olmayacam belirtmitir.

Lokman Hekim oluna vasiyetinde öyle demitir:

"mann dört temel rüknü vardr. Onlar olmadan iman sahih ve salam
olmaz. Aynen, el ve ayaksz bir cesedin salam olmad gibi. Bu dört rü-

künden birisi de Allah'n kaderine rza göstermektir."

srailiyyat haberleri içinde u olay anlatlmtr: "Abidlerden biri uzun


bir süre ibadet yapmt. Rüyasnda çobanlk yapan bir kadnn kendisiyle

beraber Cennete girdiini gördü. Uyandktan sonra onu arayp buldu; ne


amel yaptn örenmek için yannda üç gün misafir olarak kalmak istedi.

Abid, tüm geceyi namaz klarak geçiriyordu, kadn ise uyuyordu, O gün-
düzü oruçlu geçiriyordu, kadn ise oruç tutmuyordu. En sonunda: "Senin
yaptn baka amelin var m?" diye sordu. Kadn: "Allah'a yemin olsun ki

gördüün farz ve nafilelerden baka bir amelim yok." dedi. Adam srarla

"hatrlamaya çal" diyordu. Nihayet kadn bir amelini hatrlad ve öyle


dedi:

"Bunun dnda yaptm tek özelliim var; o da udur: Bir skntda ol-
duum zaman refahta olmay temenni etmem. Hastalandm zaman, sh-
hati arzulamam. Günete olduum zaman da gölgede olmay istemem."
Abid elini bana koyarak: "Senin basit gördüün özelliin bu mu? Allah'a
yemin olsun ki bu söylediin ey, abidlerin aciz kald bir haslettir" dedi.

3.1
Tabarani, el-Kebir, No: 11336; Heysemi, ez-Zevaid, I, 54; Zebidi, thaf, XI, 11.
3.2
Ebu Nuaym, Hilye, IX, 292; Beyhaki, K. Zühd, No: 970; bnu Kesir, el-Bidaye, V, 98; bnu
Asakir, Tarih, Cilt:41,shf: 201.
166 KÛTU'L-KULÛB

Rivayete göre, bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Kim, semadan yeryü-

züne indirilene raz olursa günahlar affolunur."

Ebu'd-Derda (r.a) demitir ki: "mann zirve noktas, Allah'n hükmüne


kar sabretmek ve kadere raz olmaktr."

Muhammed b. Huveytib'ten rivayet edildiine göre, Hz Peygamber


(s.a.v) öyle buyurmutur:

"Kulun kendisine verilen eye raz olmas, ona verilen en büyük hayr-
lardan birisidir.™

Mehur bir haberde Resûlullah'n (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edil-

mitir: "slam'a hidayet edilen, kendisine yeterli miktar rzk verilen ve bu-

na rza gösteren kula müjdeler olsun.™*

Yine Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur: "Kim, Allah'n kendisine

takdir ettii az rzka raz olursa, Allah da onun az ameline raz olur.™

Ehl-i Beyt yoluyla gelen bir hadiste Allah'n Resulü (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:

"Allah, kulunu sevdii zaman ona bela verir. Bana gelene sabrettii
zaman onu dier kullar arasndan seçer; rza gösterdii zaman özel dost-
luuna alr.™

Allah'tan raz olmak, halka merhamet etmek, kalbin temiz olmas,


müslümanlara nasihatta bulunmak ve nefsin cömertlii gibi ahlaklar, sd-
dklar içindeki "Ebdal"n seçkin velilerin makamdr.

Musa (a.s) ile ilgili haberler öyle rivayet edilmitir:

srailoullar, Hz. Musa'ya: "Rabbinden öyle bir ey iste ki, onu yapt-
mz zaman bizden raz olsun." dediler. Hz. Musa, Allahu Teala'ya öyle
yakard: "Allah'm ne dediklerini biliyorsun." dedi. Allahu Teala: "Ey Musa!

313 Biraz farkl lafzlarla: Tirmizi, Kader, 10; Hakim, Müsterdek, I, 518; Elbani, Daife. No: 1906.
3,4
Tirmizi, Zühd, 34; bnu Mace, Zühd, 9; Hakim, Müstedrek, I, 35.
315
Beyhaki, uabu'l-man, No: 4584; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 5784; Suyuti, es-Sar, No:
8705; Elbani, Daife, No: 2373; Zebidi, ithaf, XII, 515.
3"> Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 976; Zebidi, thaf, XII, 515-516.
Ml/A MAKAMI
— ———————— 167

onlara söyle benden raz olsunlar ki, ben de onlardan raz olaym." buyur-
du.

Resûlullah'tan (s.a.v) rivayet edilen u hadis, bunu desteklemektedir:


"Kim Allah katndaki deerinin ne olduunu örenmek istiyorsa, Allah'n
kendi yanndaki yerine bir baksn. Kul, kalbinde Rabbini ne kadar yücelti-

yor ve seviyorsa, Allah da ona o kadar deer verir.™ 7

Hammad bin Seleme, Sabit el-Benânî ve Enes b. Malik yoluyla riva-

yet edilen bir hadiste öyle buyrulmutur: "Kyamet günü olduu zaman
Allah, ümmetimden bir toplulua kanatlar verecek, onlar kabirlerinden bu
kanatlaryla cennete uçacaklar. Orada gezecekler ve istedikleri ekilde

elenecekler. Melekler kendilerine: Siz hesap gördünüz mü?" diye sora-

caklar. Onlar, "Hayr, hesab görmedik." diyecekler. Melekler: "Srattan

geçtiniz mi?" diye sorduklarnda: "Biz srat görmedik." diyecekler. "Ce-

hennemi gördünüz mü?" diye sorulacak. Onlar "Hayr, biz bir ey görme-
dik. " diyecekler. Kendilerine: "Peki siz kimin ümmetindensiniz? diye sora-

caklar. Onlar: "Biz Muhammed'in ümmetindeniz." diyecekler. Melekler:

"Allah için söyleyiniz, siz dünyada nasl bir amel ilediniz de bu makama
yükseldiniz? Diye sorduunda, onlar: "Bizde önemli iki özellik vard. Allah

rahmeti ve fazl ile bizi bu dereceye ulatrd." Melekler: Onlar ne idi? di-

ye soracaklar; onlar: "Biz yalnzken bile Allah'a kar günah ilemekten


haya ederdik ve Allah'n bizim için taksim ettii az eylere raz olurduk."
O zaman melekler:
"Bu nimetler gerçekten sizin hakknzdr" diyecekler. 318

Bu hadis, eyhimizin kitabnda Enes'ten böyle rivayet edilmitir. Bu ri-

vayette de, hadisin ilk ksmnda: "Ümmetimden bir gruba" eklinde ifade
geçmektedir. Bu da bu rivayetin müsned/bizzat Hz. Peygamber'e (s.a.vj

ait bir hadis olduunu göstermektedir.

3Î Hakim, Müstedrek, I, 494; Ebu Yala, Müsned, No: 1866; Beyhaki, uabu'l-man, No: 528;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 77.
3,8
Zebidi, thaf, XII, 516; Ebani, Daife, No: 507. Lafzlar biraz farkl fakat mana olarak ayn konu-
da bir hadis için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 210; Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur; VII, 29.
168 KÛTUL KULÛB

Alimlerimizden biri demitir ki: "Ölüler arasnda öyle insanlar biliyorum

ki, kabirlerinden cennetteki akam bakarlar.


makamlarna sabah Fakat
buna ramen onlar gam ve sknt içerisindedirler. Eer onlarn bu üzün-
tüleri bütün Basra halkna datlsa hepsi üzüntüden ölürdü." Kendisine:

"Onlarn dünyadaki hâlleri ve amelleri ne idi?" diye sorulunca alim öyle


demitir: "Onlar müslüman idiler, ancak; onlarn tevekkülden ve rzadan

bir nasipleri yoktu."

Rzann farz olduu konusunda Resûlullah (s a v) öyle buyurmutur:


"Kalpten samimi olarak Allatlan raz olunuz ki, fakirliinizin sevabn ala-
bilesiniz. Aksi takdirde alamazsnz.™

Lokman (a.s) oluna yapt bir vasiyetinde, rzay tevhide denk tuta-

rak öyle demitir:

"Yavrucuum, sana, seni Allah'a yaklatracak ve O'nun gazabndan


uzaklatracak hasletleri tavsiye ediyorum:

Birincisi, Allah'a ibadet ederek, O'na hiçbir eyi ortak koma.

kincisi, holandn ve holanmadn her eyde Allah'n kaderine ra-


z ol.

Yine lokman (a.s), baka bir seferinde öyle vasiyette bulunmutur:

"Kim Allah'a tevekkül eder ve Allah'n kaderine raz olursa, o kimse


imannn hakkn vermi; el ve ayak ile yaplacak bütün hayrlar kazanm
ve ilerini düzeltecek bir ahlakla ahlaklanm olur."

RIZA MAKAMININ ALAMETLER


unlar rza makamnda olmann alametleridir: Kalbin, bütün ilerde

tecelli eden ilahi takdirle sürür duymas, bütün hâllerde nefsin holuk ve
sükûnet içinde olmas, bütün korkutucu ve rahatsz edici dünya ileri kar-

snda kalbin huzur içinde bulunmas, kulun her eye kanaat etmesi,
Rabbinin takdir ettii eylerle övünmesi, Mevla'snn onu görüp gözetme-

3,9 Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 8242; Zebidi, thaf, XII, 517.


RIZA MAKAMI

sine sevinmesi, her ite Mevla'sna teslim olmas, çok az eylerden dola-
y bile O'ndan raz olmas, Yüce Allah'n her ii en güzel ekilde tedbir
edeceine ve her ite en güzel hükmü vereceine itikad ederek, O'nun

bütün hükümlerine teslim olmas.

Kulun elindeki her eyi Mevla'sna teslim etmesi, O'nun hükmüne ra-

z olduunu gösterir.

Yine kulun Allah' kullarna ikayet etmemesi, dostu olan Allah'n fiil-

lerinden dolay rahatsz olmamas ve her eyde kendine en yakn olan Yü-
ce Allah'a kar güzel edebini korumas rza alametlerindendir.

Rza ehline göre, Allah'tan raz olan bir kul u tür sözleri söylemez:
"Bu gün çok scak bir gündür." veya "Bu gün çok souk bir gündür", "Fa-
kirlik bir bela ve musibettir", "Çocuklar üzüntü ve sknt sebebidir", "Zana-
at, meakkat ve zorluktur."

Allah'tan raz olan bir kul, diliyle söylemedii bu tür sözlerden kalbini

de korumal, onlar kalbine yerletirmemelidir. Aksine, etrafnda cereyan


eden tecellilere kalbiyle raz olmal, diliyle ükretmeli, aklyla sükunet için-

de karlamal, ilahi tedbir ve takdiri güzel bularak gönül holuu ile teslim

olmaldr. Bu konuda Ömer b. Abdulaziz öyle demitir:

"Sabaha çktmda benim için, ilahi takdirin tecellilerine bakp teslim

olmaktan daha güzel bir sevinç yoktur."

bnu Mesud (r.a) demitir ki: "Fakirlik ile zenginlik kulu Rabbine götü-
rün iki binektir. Ben onlarn hangisine bineceime aldr etmem. Eer,
önüme fakirlik gelirse sabrederim; zenginlik gelirse, onun da bir bedeli

vardr (ki o da ükür ve cömertliktir.)"

Ahmet b. Ebi'l-Havari öyle demitir. "Ebu Süleyman'a: 'falanca

adam: "u gecelerin olduundan daha uzun olmasn çok isterdim' diyor

dedim. Ebu Süleyman: "Bu söz hem iyi, hem de kötüdür. Eer o, gecenin
uzun olmasn ibadet etmek için istiyorsa, söz güzeldir. Fakat Allah'n se-
vip takdir ettii bir durumu kul sevmedii için de kötü söylemitir." dedi.
170 __ KÛTULKULÛ8

Ömer b. Hattab'n (r.a) öyle dedii rivayet edilmitir: "Sknt içinde

mi yoksa rahatlk içinde mi sabahlayp akamladma hiç aldr et-

mem/bama gelene raz olurum."

Hz. Ömer (r.a) bir gün hanm Atike'ye kzarak: "Vallahi seni perian
ederim." dedi. Bunun üzerine hanm: "Allah beni hidayete erdirdikten son-

ra, sen beni slam'dan m uzaklatracaksn?" dedi. Hz. Ömer: "Hayr, öy-
le bir ey yapmam." deyince, hanm: "Öyle ise bana ne kötülük edebilir-

sin ki! (Dinime bir zarar gelmedikten sonra, bama ne gelirse gelsin aldr-
mam)" karln verdi.
Cafer b. Süleyman es-Sana'î unu anlatmtr: Bir gün Süfyan es-
Sevri, Rabiatü'l-Adeviyye'nin yannda: "Allah'm bizden raz ol." dedi. Ra-
bia ona: "Sen Allah'tan raz deilken O'nun senden raz olmasn isteme-
ye utanmyor musun? dedi. Bunun üzerine Süfyan es-Sevri: "Allah'm be-
ni affet." dedi.

Cafer diyor ki: "Ben Rabia'ya, kulun ne zaman Allah'tan raz olaca-
n sordum. Rabia: "Kulun, bana gelen bir musibet karsndaki sevinci,
eline geçirdii bir nimet karsndaki sevinci gibi olunca Allah'tan raz

olur." dedi.

Fudayl b. yaz demitir ki: "Kii, istediine ulamas ile ulaamamas-


n eit gördüünde rza makamna ermi demektir."

Davud (a.s)'n bize ulaan haberlerinde Allahu Teala'nn öyle buyur-


duu nakledilmitir. "Evliyama ne oluyor ki dünya için üzülüyorlar. üphe-
siz dünyalk için duyulan üzüntü kalplerinden bana yaptklar münaca-
tn/dua ve niyazn tadn alr götürür."

Baka bir haberde de Allah öyle vahyetmitir: "Ey Davud, dünyaya


önem vermekten sakn. Benim dostlarmdan istediim ey, onlarn mana
ve melekût alemine yönelip, dünya için gam-tasa çekmemeleridir. Dünya-
lk eylere üzüntüden sakn ve benim rzam istiyorsan, mala önem verme.

öyle denilmitir: "Kimin dünyadaki dert ve tasas en fazla ise, ahiret-

teki dert ve tasas da o derece fazla olur. Dünyadaki üzüntüsü en az olan-


.

HIZA MAKAMI

... . . - .
171

larn da ahiretteki üzüntüleri o derece az olur." Bu konuda Allah'n Resû-


lü (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Kadere iman, üzûntû ve keder/ giderir.™ 0

Bilinmelidir ki, dünyalk eylere sevinmek, kalpten ahiret derdini ve


endiesini çkarr. Dünya için gam çekmek ise, ahiretin elden çkmasna
kar kalpte oluacak hüzne mani olur.

Rabiatü'l-Adeviyye'nin yannda bir abid zikredildi; onun Allah katnda


yüksek derecesi olduu, ancak yiyeceini baz zenginlerin evlerinden top-
lad söylendi. Rabia'nm yannda bulunanlardan biri:

"Onun Allah katnda böyle yüksek bir derecesi varsa, Allah'tan istese
de Allah ona rzkn baka bir yolla gönderseydi ne zarar olurdu?" dedi.
Bunu sözü iiten Rabia, adama dönerek:

"Sus ey tembel adam. Allah dostlarnn Allah'tan en çok raz olan kim-
seler olduunu bilmez misin? Onlar, Allah'n kendilerini içinde bulundurdu-

u hâlden bakasn tercih etmezler; Allahu Teala'nn onlarn istediini


tercih etmesini istemezler." dedi.

Ahmed b. Ebi'l-Havârî demitir ki: "Ebu Süleyman bana: "Köleleri

efendilerinden ne sebeple raz olurlarsa, Allah da ayn eylerle kullarndan


raz olur" dedi. Ben: "Bu nasl olur?" diye sordum; o: "Kulun bütün arzusu
efendisinin ondan raz ve memnun olmas deil midir?" dedi, Ben: "Evet,"

dedim. Ebu Süleyman: "Allah'n, kullarndan istedii ey de, onlarn ken-


dinden raz olmalardr." dedi

A'me demitir ki: "Ebu Vâil bana öyle söyledi: Ey Süleyman! Bizim
Mevla'mz ne yücedir! Biz O'na itaat etsek, O bizim isteklerimizi hiç geri
çevirmez."

Nitekim bir ayet-i kerimede öyle buyuruyor: "Allah, iman edip salih

amel yapanlarn isteklerini yerine getirir.™ Yani onlara verir ve isteklerini

320
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 384; Suyuti, es-Saîr, No: 3101; Kudâî, Müsnedü'-ihab, I,

277; Elbani, Daife, No: 804.


321
ura, 42/26
172 KÛTU'L-KULÛB

kabul eder. cabet etmek, itaat etmek demektir. Nitekim Allahu Teala "Ar-

tk, kullarm icabet etsinler, davetime uysunlar* 22 buyurmutur. Onlar, Al-

lah'n davetine uyduklarnda, Allah da kullarnn isteklerini yerine getirir.

Salih insanlar, Allah'n her istedii konuda O'na itaat ettiler; Allah da onla-
ra istediklerini verdi. Bu, Allah'n u ayetinin iki farkl manasndan biridir:

"Bana verdiiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaadettikJerimi vere-

yim.* 23

Bu manay, ayetteki: "Havariler dediler ki: Ey Isa, Rabbinin bize gök-


ten bir sofra vermesi mümkün mü?* 24 eklindeki okuyutan da çkarmak
mümkündür. bnu Abbas demitir ki: "Hz. sa'nn havarileri Allah'n gökten
bir sofra indirmesi konusunda hiç üphe etmeyecek kadar Allah' tanyor-
lard.

Yukardaki ayetin manas: "Senin isteini yerine getirir mi?" demektir.


Hz. Aie'den de buna benzer bir rivayet nakledilmitir.

Fudayl demitir ki: "Kim Allah'a itaat ederse, her ey ona itaat eder.

Kim de Allah'tan korkarsa, her ey ondan korkar."

Hz. Musa (a.s) ilgili haberlerde geçtiine göre o öyle dedi:

"Ey Rabbim, bana, içinde senin rzan bulunan öyle bir ey göster ki

onu yapaym. Allahu Teala ona öyle vahyetti: "Benim rzam, senin holan-
madn eydedir. Sen ise holanmadn eye kar sabredemezsin." Mu-
sa (a.s), tekrar: "Ey Rabbim, bana onu göster." dedi. Bunun üzerine Allahu
Teala ona öyle buyurdu: "Benim rzam, kazama rza göstermendedir."

Bu haber, baka bir rivayette öyledir:

"srailoullar, Musa'ya (as) gelerek: "Eer Rabbimizin rzasnn han-


gieyde olduunu bilseydik, onu yapardk." dediler; Allahu Teala, Hz. Mu-
sa'ya unu vahyetmiti: "Onlara söyle, benim rzam, onlarn kazama rza

göstermelerindedir."

322 Bakara, 2/186


323
Bakara, 2/40
324
Maide 5/112.
HIZA MAKAMI 173

Hz. Musa (a.s), bir münacatmda, Allahu Teala'ya: "Ey Rabbim, kulla-

rn içinde hangisi sana daha sevimlidir? diye sordu; Allahu Teala öyle bu-
yurdu: 'Sevdiini elinden aldmda bana teslim olan ve isyan etmeyen
kimsedir." Hz. Musa (a.s): "Ya Rabbi, kullarn içinde en çok kime gazap
edersin? Diye sordu; Allahu Teala u cevab verdi: "Bir ite önce benden

hayrlsn isteyip, ben bir hüküm verdiimde takdirime kzan kimsedir."

Bunlardan daha ar bir ifade u haberde yer almaktadr: Allahu Te-


ala kudsi bir hadis-i erifte öyle buyurmu:

"Ben, kendinden baka ilah bulunmayan Allahm.325 Kim benim verdi-

im musibete sabretmez, kazama rza göstermez ve nimetime ükretmez-


se, benden baka bir Rab edinsinl™

Bununla ayn iddette ar hüküm ifade eden baka bir haber öyle-

dir: Allahu Teala buyurdu bana gelecek eyleri ben takdir


ki: 'Kullarmn
ettim; tedbir ve sebepleri ben yarattm ve yaptm her eyi en güzel e-

kilde yaptm. Kim bunlara raz olursa, benimle karlatnda (kyamet

günü) ben de ondan raz olurum. Kim bunlara kzarsa, benimle karlat-
nda ben de ona kzarm. "* 27

Bir baka rivayette öyle nakledilmitir: Hz Musa'ya (a.s) ilk inen yaz-

l ayet u manada idi: "Ben, Ben'den baka ilah bulunmayan Allahm. Kim
benim hükmüme rza gösterir, kazama teslim olur ve belama sabrederse,
onu sddklardan yazar ve kyamet günü sddklarla beraber diriltirim."

Mehur bir kudsi hadiste bu anlamda öyle buyrulmutur:

"yilikleri ve kötülükleri ben takdir ettim; her ikisini de kullarmn elle-

riyle icra ederim. Hayr için yarattm ve elinde hayrl ileri gerçekletir-

diim kullara müjdeler olsun. Kötülük için yarattm ve elinde kötülükleri

325 Tâhâ 20/14


326 Beyhaki, uabu't-man; No: 200; Tabarani, el-Kebir, XXII, 320; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 207;
Suyuli, es-Sar, No: 609, 610, 927; Elbani, Daife, 505, 747.
327 Zebidi, ithaf, XII, 519-520. Ayn konuda benzer bir rivayet için bkz: Tabarani, el-Kebir, No:
7940
KÛTU'L-KULÛB

gerçekletirdiim kullarn vay hâlinel 'Niçin, Nasl? diye takdirlerime kar


çkanlarn ise vay haline, vay halinel* 28

Geçmi peygamberlerden biri hakknda u haber rivayet edilmitir:


"Bahsi geçen peygamber, on yl boyunca Rabbine açlk ve fakirlikten ya-
knd. Ama hiç birisinde istei görülmedi. Allahu Teala ona öyle vahyetti:
"Hâlinden niçin yaknyorsun? Benim yerleri ve gökleri yaratmadan önce
Levh-i Mahfuzda senin için takdir ettiim ilk hüküm böyledir. Dünyay ya-
ratmadan önce senin için takdir hükme baladm hüküm bu-
ettiim ve
dur. Senin için dünyay yeniden yaratmam m
istiyorsun? Yoksa senin

için daha önce takdir ettiimi deitirerek, benim deil de senin istediini
yerine getirmemi mi arzu ediyorsun? zzet ve celalim hakk için, bir kez da-
ha kalbinden bu tür bir düünce geçirirsen, senin ismini peygamberlik def-
terinden silerim."

Rivayet edildiine göre Hz. Adem'in (a.s.) küçük çocuklarndan biri

bedenine trmanp iniyordu. Onlardan birisi merdiven gibi ayan kaburga


kemiine koyuyor, o da ona basarak bana çkyordu. Sonra da ayn e-
kilde kaburga kemiklerine basarak aa iniyordu. O ise bunlar olurken
ban öne eip yere bakyor, tek kelime etmedii gibi ban da kaldrm-
yordu. Çocuklarndan birisi: "Babacm, sana yaptklarn görüyor mu-
sun? Onlar nehyetsen de böyle yapmasalar." dedi. Bunun üzerine Adem
(a.s) öyle dedi:

"Ey oul, ben sjzin görmediklerinizi gördüm; bilmediklerinizi bildim.

Ben, bir defa nefsime uyup hareket ettim, o yüzden de keramet yurdun-
dan zillet yurduna, nimetler yurdundan çile yurduna indirildim. Nefsime
uyup bir hareket daha yaparm da bilmediim eyler bama gelir diye kor-
kuyorum."

Baka bir rivayette Hz. Adem'in öyle dedii nakledilmitir:

"Allahu Teala, dilimi tuttuum sürece beni çkard yurda (cennete)


geri koymay taahhüt etti."

328 Biraz farkl lafzlarla bkz: Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 192. (Tabarani rivayeti) Son ksm hariç
bkz: bnu Mace, Mukaddime, 19; Beyhaki, uabu'l-iman, No: 697; bnu Mübarek, K. Zühd, No:
968;Suyuti, es-Saîr, No: 2465; Elbani, Sahiha, No: 1332.
HIZA MAKAMI

Ebu Muhammed Sehl (rah) demitir ki: "nsanlarn yakînden nasibi,

ilahi takdire rzadan pay kadardr. Rzadan pay ise, (uyank bir kalple) Al-

lahu Teala ile beraber yaamalar miktarncadr."

Atiyye, Ebu Said el-Hudri'den (r.a) Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle bu-
yurduunu nakletmitir: "Allahu Teala hüküm ve celali ile rahatlk ve se-
vinci, rza ve yakine koymu; tasa ve hüznü ise kuku ve ilahi takdire, kz-
gnla yerletirmitir.*29

RIZANIN DER ALAMETLER


Mübah bir eyi knamamak ve Allahu Teala'nn kazas sonucu ger-
çekletiinde onu ayplamamak da rzann gereklerindendir. Kul bu rza
hâline, bütün ilerde onlar yapan Yüce Zat müahede ederek, O'nun bu
ilerdeki güzel sanat ve hikmetine bakarak ular. Bütün bunlar, bizim al-

p bildiimiz eklin dna çkmasa da, onlarda sakl nice sr, hikmet ve
güzellikler mevcuttur.

Ariflerden bir zat, bu saydmz eyleri, Allahu Teala'dan haya etme-


nin bir ekli olarak kulun elde etmesi gerektiini söylemitir. Onlardan biri

de öyle demitir: "Bunlar, Allahu Teala'ya kar güzel muamelenin gere-


i olan anlay ve davranlardr."
Ariflerden birisi de bunlar, Allahu Teala'nn huzurunda taknlmas
gereken edebin gerei görmütür. Bu durumda, aslen mübah klnan ey-
leri knamak ve onlar ayplamak, Allahu Teala'ya kar kötü bir ahlak için-

de olmak ve O'nun huzurunda kötü davranmak olmaktadr.

Bunlardan daha ar, bu davranlarn Allahu Teala'dan az utanma


olarak deerlendirilmesidir. Bu görü: "nsandaki hayaszlk, küfürdür*30
eklinde rivayet edilen bir haberin manasna uymaktadr. Buradaki küfür,

Ebu Nuaym, uabu'l-man, No: 207; Suyuti, es-Saîr, No: 2493; Elbani,
Hilye, X, 42; Beyhaki,

Daife, No: 482. bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakn, No: 31. (Mevkuf olarak)
330
man ile hayann birbirinden ayrlmaz iki ey olduunu, birisi giderse, dierinin de durmaya-
can ifade eden hadisler için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, IV, 298; Hakim, Müstedrek, I, 22;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 7727 Tabarani, el-Evsat, No: 8309; Suyuti, es-Saîr, 3860; 3861,
3867.
176 - 1 -— —• ™— '
" " ' ""' '
KÛTU'L-KULÛB
' "

kusurlu görmek veya knamak suretiyle nimete nankörlük etmek anlamn-

dadr.

Allahu Teala'nn lütuf ve efkatinin eseri olarak verdii bir nimet, ben-

zeri bir nimetten eksik veya nimet verilen kimsenin arzusuna ters olabilir.

Böyle bir durumda o nimeti aypl görmek veya knamak, nimete kar bir

nankörlük ve nimet sahibi olan Allahu Teala'ya kar hayaszlk olur. Çün-
kü Yüce Allah, nimete kar ükredilmesini emretmitir. O ise, ükür yeri-
ne nankörlük yapmaktadr.

Bir kimse size yemek hazrlasa ve siz o yemei beenmeseniz ya da


ayplasanz, yemei ikram eden kimse sizin bu yaptnz ho bulmaz.

Ayn ekilde Allahu Teala da sana vermi olduu nimetini kusurlu bulma-

n ho görmez. Bu, Allahu Teala'nn sfat ve tecellilerini bilmekle ilgili bir

husustur.

u sözdede bu hususa iaret edilmektedir: "Rabbinizi en iyi bileniniz,

nefsini en iyi bileninizdir."

Çünkü sen, mahlukatla ilikilerinde nefsinin hangi sfatlara sahip oldu-

unu iyi bilirsen, Yüce Rabbinin onlara kar nasl muamele ettiini daha
iyi bilirsin.

Rza ehlinden bazlar varlklar kusurlu bulan ve knayan kimselerin

davranlarn, onlarn Yaratcs hakknda gybette bulunmak olarak gör-

mektedirler. Çünkü kainattaki bütün eyler, O'nun sanat, hikmetinin sonu-


cu, ilminin tecellisi, tedbirinin yansmas ve kaderinin sevk ve idaresiyle

olumutur. Allahu Teala, en güzel hüküm veren, ene hayrl rzk veren
ve en güzel yaratandr. O'nun her eyde sonsuz bir hikmeti vardr, ve her

iine en salam bir ekilde yapmtr. Sen bir sanat eserini aypladn ve

tenkid ettiin zaman, bu sözün onun asl sanatkârna ulaacaktr. Çünkü


Yüce Allah onu bu ekilde yapmtr ve hikmetiyle ortaya çkarmtr. So-
nuçta bu varlklar, ilahi hükme baldrlar; kendi kendilerini yapm ve or-
taya çkarm deillerdir.
Vera ehli, Allahu Teala'y kötülemek olur korkusuyla, bir kulun yapt
eser de olsa hiçbir eyi ayplamazlard. Çünkü Allahu Teala'dan raz olan
Ml/A MAKAMI 177

bir kul, O'nun huzurunda edebini taknr, O nun yurdunda O'na kar çk-
maktan ve hükmüne itiraz etmekten haya eder. Bu evin, yani dünyann
asl sahibi olan Hak Teala, hükmünde dilediini yapar. Hüküm sahibi, di-

ledii ekilde hüküm verir. Kul ise, Rabbinin yaptna raz, Hakim-i Mut-
lak'n hükmüne teslim olur.

srailiyyat kaynakl haberler arasnda u hâdise nakledilmitir:


"Hz. sa (a.s), ashabndan bir toplulukla, bir köpek leinin yanndan
geçiyorlard. Onlar burunlarn kapatarak: 'Üf, Üf. ne kadar irenç bir ko-
kul' dediler. sa (a.s) ise burnunu kapatmad ve köpee bakarak: 'Dileri
ne kadar da beyazm!' dedi."

ashabn gybetten sakndrmak ve kendilerine varlk-


O, bu sözüyle
larda ayp aramay terk etmeyi öretmek istemitir. Çünkü o, Allahu Te-

ala'nn yarattn O'nun eseri olarak görüyor ve Allahu Teala'nn onda is-
tedii gibi tasarruf edeceini biliyordu.

Rivayet edildiine göre Allah'n Resûlü (s.a.v), hiçbir yemei aypla-


mamtr. Eer yemek itahn çektiyse yemi, çekmediinde ise brak-

mtr. 331
Enes b. Malik (r.a) öyle demitir: Allah Resûlûne ($.a.v) on yl hizmet
ettim. Hiç kimse benim efendim gibi olamaz. O, bir gün dahi yaptm bir
ey için: 'unu niçin yaptn?', yapmadm bir ey için de: 'Keke yapsay-
dn' dememitir. Yine o, olmu bir ey için, 'Keke olmasayd' veya olma-
m bir ey için de, 'Keke olsayd' dememitir. O, daima öyle derdi: Bir

ey takdir edilmise muhakkak olur. *32


te bu anlay, yakîne ulam rza sahibinin ve gerçek müahedeyi
elde eden kimsenin sfatdr.

Rza makamnn bu düünen ve bunlara riayet eden kim-


inceliklerini

seler, Allahu Teala'nn katnda mukarrebun makamna yükseltilmilerdir.

1
Buhari, Menakb, 23; Et'ime, 21; Müslim, Eribe, 187-188; Ebu Davud, Et'ime, 13; Tirmizi,
Birr, 14; Ahmed, Müsned, 427, 474.
II,

2
Bkz: Tirmizi, Birr, 69; Darimi, Mukaddime, 10; Ahmed, Müsned, II, 222, 227; III, 321; Beyhaki,
uabu'l-man, No: 194.
178 KÜTU'LKUl. ÛB

Bunlar hafife almak ve ilgisiz kalmak ise, kalplerin karararak bozulmas-


nn yol açar. Bu hâle düen kalpler, muhabbet ve rzaya asla uygun ola-

mazlar. Bu tür hâller, itiraz manas tar. O, ilahi huzurda haddini amak-
tr ve Sehl b. Abdullah'n da (rah) ifade ettii gibi, kalbi perdeleyecek bir

davrantr. O öyle demitir:

"Halkn, kendilerince aldklar tedbirler, onlar Allahu Teala'dan perde-


ler/onlar tedbire güvenip Allahu Teala'y unuturlar."

Bu konuda öyle bir hadise anlatlmtr: Adamn birisi ariflerden biriy-

le yolculua çkmt. Adam yolda rastlad bir eyle oynad ve onu dur-

duu yerden oynatarak baka bir yere kaydrd. Bunun üzerine arif zat:

"Sen ne yaptn? Allahu Teala'nn mülkünde, sünnete uymakszn, bir za-


ruret de bulunmakszn kendi bana bir ey yapyorsun. Artk sen benim-
le yolculuk etme!" dedi.

Bizler için bu tür davranlarn dnda baka günahlar olmasa bile,

bunlar bize yeter. Çünkü biz, böyle ileri devaml yapp dururuz. Onlar ha-
fife almak bundan daha ileride bir kusurdur. Bundan daha büyük günah
ise, bu tür ileri yapt hâlde tövbe ve istifar terk etmektir.

Rza-i lahi peinde koanlarn amelleri, Allah yolunda mücahede


edenlerin amellerinden kat kat fazla saylr. Çünkü Allah yolunda cihad

edenlerin amelleri, yediyüz katyla sevaplandrlr. Rza ehlinin amellerine

verilecek sevap ise saylamayacak kadar çoktur Allahu Teala bu konuda


öyle buyurmutur:

"Allah, dilediine kat kat verir.™

"Allah da ona, kat kat fazlasyla ödesin diye maln borç verenler..."™

Denilmitir ki; Allahu Teala bir iyilie karlk olarak dilerse iki milyon
sevap verir. Allahu Teala buyurmutur ki:

"Mallarn Allah rzasn kazanmak ve içlerindeki iman kuvvetlendir-

mek için infak edenlerin misali, bir tepe üzerindeki bahçe gibidir.'335

333 Bakara 2/261


334
Bakara 2/245
9» Bakara, 2/265
179

Böyle bir bahçede, kaç baak ve dane bulunur? Elbette saylamaya-


cak kadar çok bulunur. te onlar, Allahu Teala'nn haklarnda: "Allah, di-

lediine kat kat verir* 36 buyurduu kimselerdir. Bunlar, Allahu Teala'dan


raz olmu kimselerdir. Dierleri ise, karln kat kat almak için onun yo-
lunda maln borç veren kimselerdir.

Allahu Teala'nn hikmetini iyi anlayan kimse, O'nun hüküm verdii hu-
suslarda tam bir teslimiyet gösterir. Çünkü Allahu Teala eyay, kendi ter-

cihiyle yaratm ve yüce iradesiyle ortaya çkarmtr. Her ey O'nun tak-


diri ile olumutur ve her i sonunda tekrar O'na dönecektir. Bu hakikati
gören kul, arzulad bir eyde ilahi tercihi brakp nefsiyle olmaz ve akl-
nn yettii bir konuda ilahi takdiri göz ard edip kendi alp bildii eylere
göre hareket etmez.

Ariflerden bir zat öyle demitir: "Rza makam dnda her makam-
dan bir hâle ulatm. Rza makamndan ise ancak bir tadmlk/az bir ey
elde ettim. Buna ramen Allahu Teala, bütün yaratlmlar cennete, beni
cehenneme koysa, buna râz olurum."

Derece bakmndan onun üstünde bir arife: "Allahu Teala'dan rza hâ-
linde son noktaya ulatn m?" diye sorulduunda, u cevab vermitir:
"Son noktaya asla. Ama rzadan bir makama ulaabildim. Öyle ki Allahu
Teala beni cehennem üzerinde bir köprü yapsa, bütün insanlar benim üs-
tümden geçerek cennete girseler; sonra, "Muhakkak ben cehennemi cin-
lerle ve insanlarla dolduracam!* 37 eklindeki yemini gerei, insanlarn
yerine cehennemi benimle doldursa, O'nun bu hükmünü severim ve tak-

siminden raz olurum.

Ebu Ali Ruzbari'nin öyle dedii nakledilmitir: Ebu Abdullah b. el-

Cella ed-Dmekî'ye, birisinin: "Bedenimin makaslarla doranmas karl-


nda halkn Allah'a itaat edeceini bilsem, bunu severek kabul ederdim."
sözünü söyledim ve, "Bunun anlam nedir?" diye sordum. bnu Cella öy-
le dedi: "Ey Ebu Ali! Eer bu söz, insanlara efkat ve nasihat için söylen-

336
Bakara, 2/261
337
Hud 11/119; Secde 32/13.
180 KÛTU'L-KULÛB

mise, bunu anlarm. Eer Yüce Allah' tazim ve yüceltme için söylenmi-
se buna bir ey diyemem." Ruzbârî demitir ki: "bnu Cella bunu söyledik-

ten sonra, kendinden geçip bayld."

RIZA EHLNN ÖRNEK HÂLLER


Sahabeden mran b. Husayn (r.a), karn ars hastalna yakalan-

mt. Bu nedenle de otuz yl boyunca srtüstü yatmak zorunda kalmt.


Ayaa kalkamyor ve oturamyordu. Kendisi için hurma dallarndan bir ya-
tak yaplm, yatann altna bir delik açlm ve altna taharetini yapt

bir kap konmutu. Bir defasnda Mutarrf veya kardei Alâ ziyaretine gel-

miti. Mutarrf onun bu hâlini görünce alamaya balad.

mran: "Niçin alyorsun?" diye sordu. O da: "Seni bu skntl durum-


da gördüüm için." dedi mran (r.a): "Alama, Allahu Teala'ya sevimli ge-

len, bana da sevimli gelir." dedi ve ardndan unu ekledi:

"Sana bir ey söyleyeyim; belki Allahu Teala onunla seni faydaland-


rr. Ancak onu ben ölünceye kadar gizle, kimseye söyleme. Melekler, be-
ni ziyaret ediyorlar, onlarla muhabbet ediyorum, bana selam veriyorlar,

selamlarn iitiyorum."

mran (r.a), bu sözüyle, bandaki bu musibetin bir ceza olmadn


bildirmek istemitir. Çünkü bu tür iaretler, bir manevi derece ve bir rah-

mettir. Ceza olan belada ise, bu tür manevi iaretler ve tatlar bulunmaz,

kalplere gayb aleminden güzel koku esintileri gelmez. mran (r.a), Mutar-

rf kendisine üzüldüü için, onu sevindirmek istemi ve an tek derdinin

kendisini hasta eden sevgili ile bulamak olduunu dile getirmitir. Bu ko-
nuda bir ak, öyle demitir.

Ey zikriyle tedavi olduumuz sevgili,


Bütün hastalklar için onu tavsiye etmeleri alacak bir eydir.
Her kim tabibi isterse;

Hasta olunca, ona kavuma itiyakiyle sevinir.

Sevgiliyi isteyen (bütün engelleri ap) ona gider;

Bütün aile ve yaknlar onun hâline bakp ac çeker.


Hl/A MAKAMI 181

An derdi, tedavi edilecek bir dert deildir,

Onun tek çaresi, sevgiliye kavumaktr.

Ariflerden birisi anlatr: Süveyd b. u'be'yi ziyarete gitmitik. Yere ya-


ylm bir yatak örtüsü gördük. Altnda bir ey bulunduunu sanmamtk.
Neden sonra onun altndan göründü. Hanm kendisine öyle dedi: "Ailem
sana feda olsun; sana bir ey yediremiyor ve içiremiyoruz!"
Bunun üzerine o da öyle dedi: "Yatalaklm uzad. -Ne kadar za-
mandr böyle olduunu belirttikten sonra-Artk en clz binek hayvanna bi-

le yetiemez oldum. Çok zayfladm. u zamandr ne yiyebiliyor, ne de


içebiliyorum. Bunlardan geri kalmak, beni trnak ucu kadar olsun mutsuz
etmiyor."

Huzeyfe (r.a), ölüm hastalna yakalandnda öyle demeye bala-


mt: "zzetin hakk için, muhakkak ki seni nasl sevdiimi biliyorsun." Ölü-

mü iyice yaklatnda ise öyle demeye balad: "te sevgili ihtiyaç üze-

rine geldi, nedametten kurtulamyorum."

Benzer bir hâl, Ebu Hüreyre'den (r.a) de rivayet edilmitir.

Sa'd (r.a), Mekke'ye geldii zaman gözleri görmez olmutu. Halk,

cokuyla onun yanna geliyor ve her biri kendisi için dua etmesini istiyor-

du. O da, her biri için ayr ayr dua ediyordu. O, duas kabul edilen bir ah-
siyetti. Çünkü Allah Resulü (s.a.v) duasnn kabul edilmesi için Rabbine
dua etmiti. Abdullah b. Sâib demitir ki: Ben henüz genç iken Sa'd'a gel-

dim, ona kendimi tanttmda beni tand ve: "Sen Mekke'nin kukalarn-
dan deil misin?' diye sordu. Ben de: "Evet" dedim. Bir kssa anlattm ve
sonunda öyle dedim:

"Ey amca, sen insanlar için dua ediyorsun, kendin için dua etsen de
Allahu Teala gözlerini tekrar açsa." Bunun üzerine tebessüm etti ve öyle
dedi: "Ey oul, Allahu Teala'nn (kendi iradesiyle benim üzerimde icra et-

tii) kazas, benim için (dua ile) gözümün açlmasndan daha güzeldir."

Rza ehlinden birinin, üç günlük çocuu kaybolmutu. Bir süre çocuk-

tan bir haber çkmad. Bunun üzerine kendisine: "Allah Teala'ya çocuu-
KÛTU'L-KULÛB

nu geri vermesi için niyazda bulunsan!" denildi. O da: "Takdir ettii bir hu-
susta O'na itirazda bulunmam, bu, benim için çocuumun kaybolmasn-
dan daha ar bir durumdur." dedi.
Abidlerden birinin öyle dedii rivayet edilmitir: "Bir günah ilemitim.
Otuz yldan beri onun için alyorum." O zat, gerçekten de söz konusu gü-
nahnn tövbesi için gayret göstermekteydi. Kendisine: "O günahn neydi?'
diye soruldu; öyle dedi:

"Bir defasnda, meydana gelen bir i için. "Keke böyle olmasayd, di-

yerek ilahi takdire kar gelmitim!"

Selef-i Salih'ten bir zat da unu söylemitir: "Bedenimin makaslarla


doranmas, Allahu Teala'nn kazas için, 'Keke böyle takdir buyurma-
sayd' dememden daha iyidir.

Bir-i Hafi'nin (rah) öyle dedii nakledilmitir: "Abadan'da bir adam


gördüm. Bir musibet onu iyice perian etmi, göz bebekleri yanaklarna
akmt. Bu hâlinde, Allahu Teala'y sürekli zikrediyor, O'na ükrünü eda
etmeye çalyordu. Bu durumda iken, Allah akyla bir cezbeye tutuldu.
Ban kucama koydum ve Allahu Teala'ya onu iyiletirmesi için dua ve
niyazda bulundum. Az sonra ayld. Duam iitmiti. Söyle dedi:

"Benimle Rabbim arasna giren bu fuzuli kii de kimdir? Rabbimin ba-


na olan nimetine nasl itiraz edebiliyor?" Sonra ban kucamdan uzak-
latrd. Bir (rah) demitir ki:

"Bundan sonra ben, musibet gördüüm fakat aslnda


içinde bir nimet
içinde olan böyle kullara itiraz etmemem gerektiine inandm."
Abdülvahid b. Zeyd'e: "urada bir adam var; elli yldr ibadet taat ile

megul!" dediler, o da onu ziyarete gitti. Yanna vardnda:


"Ey dostum, bana hâlinden haber verir misin? Sen bunca taat içinde
O'nunla kanaat ettin mi/Allah ile yetindin mi?" diye sordu; abid: "Hayr"
dedi. Abdülvahid b. Zeyd: "Peki O'nunla ünsiyet ve muhabbet ettin mi? di-

ye sordu, abid: "Hayr!" dedi. "O'ndan raz oldun mu?" diye sordu, abid yi-

ne: "Hayr!" dedi. Bunun üzerine Abdülvahid: "Senin bütün amelin oruç tu-
MI/A MAKAMI 183

tup namaz klmak m?" diye sordu. Abid: "Evet" dedi. Bunun üzerine Ab-
dülvahid ona öyle dedi: "Eer senden utanmasaydm, elli yllk ibadetinin
kark ve kusurlu olduunu söylerdim."

Abdülvahid, bu sözüyle unu anlatmak istemiti: Senin elli yllk iba-

detin, seni Hak Teala'ya yaklatrarak mukarrebun zümresine dahil etme-


mi. Böyle olsayd, senin O'nun katnda elde ettiin daha çok kalbe âit

ameller olurdu. Allahu Teala veli kullarna böyle yapar. Bu hâlinle sen an-
cak, Allah katnda ashab- yemin olan müminler arasndasn. Bu snfta
bulunan avam halk, daha çok d azalar ile bir takm ameller yapmakla
megul olur durur. Burada unu da hatrlatalm ki, bir kimse, kendinden
amel ve makamca daha üstün birileri olsa da, içinde bulunduu makam-
da ihlasl olabilir.

am ehlinin abidlerinden ve alimlerinden biri olan bnu Muhayriz'den


Allahu Teala'ya muhalefet konusunda manas zor anlalr bir söz rivayet
edilmitir. O bu sözü açklam olsa bile, dinleyenlerin ve mecliste bulu-

nanlarn anlamalar yine de çok zor bir sözdür. Onun da ayr bir açklama-
ya ihtiyac vardr. O öyle demitir:

"Hepiniz, Allahu Teala'ya kavuacaksnz. Ama ihtimal ki bazlar,


O'nu yalanlam olarak ilahi huzura çkacaktr. Mesela sizden birinin par-

ma altndan olsa, halkn içinde onunla iaret edip dururken; parma


felçli olsa onu gizlemeye çalr."

O bu sözle unu anlatmaya çalmtr: Altn, dünya süslerindendir.


Allahu Teala, dünyay yerip knamtr. Bela ve musibet ise ahiretin süsü-
dür. Allahu Teala ahireti övmütür. Buna göre, Allahu Teala sana dünya
süsünü verdii zaman onu gösterip övünmektesin. Ahiret süsü olan musi-
bet ve belalar verdiinde ise, onlardan holanmaz ve ayplanmamak için

onlar gizlemeye çalrsn. te bu dünya sevgisi, onunla süslenip övünme


ve Allah'tan gelen musibetlerden holanmama hâlleri, kul için Allahu Te-
ala'y yalanlama ve O'nun güzel gördüü bir sfat reddetme olarak yeter.

Bunlar, zühd ve rza konusuna giren hususlardr. Kulun, insanlarn


kendisini ayplamasndan korkarak bana gelen fakirlik ve musibetleri
184 KÛTU'L-KULÛB

gizlemesi ise, Allahu Teala'ya imann zayflndan ileri gelmektedir. Ayn


ekilde iyi bir niyet olmakszn, Allahu Teala'nn nimetini ortaya koyma dü-
üncesi bulunmakszn zenginliini ortaya koymaya çalan kimse de bu
gruba girer. Onun bu hâli kendisinde kuvvetli bir dünya sevgisinin bulun-
duunu gösterir.

Ebu Süleyman ed-Darani öyle demitir: "Üç makam vardr ki onlarn

bir sonu ve snr yoktur. Bunlar, zühd, vera ve rza makamlardr." Bu za-
tn olu Süleyman, babasnn bu görüüne kar çkmtr. O da arif bir zat
idi. Alimlerden bazlar, onu babasndan daha ileri görürdü. O demitir ki:
"Aksine, kim her hususta vera/takva ile hareket ederse, verann zirve-

sine ulam olur. Kim her eyden gönlünü çekerse, zühdün zirvesine
ulam olur. Kim de her hâlinde Allahu Teala'dan raz olursa, rzann zir-

vesine ulam olur."

RIZA HÂLNE ZARAR VERMEYEN DURUMLAR


Rza ehlinden birinin, tam bir kulluk yapmak ve her konuda Allah'a ih-

tiyaç içinde olduunu göstermek için Allahu Teala'dan dünya ve ahiret ya-

rarna eyleri istemesi onun makamn zedelemez. Çünkü bunda da, Alla-

hu Teala'nn rzas ve onun için halktan bir eyler isteyerek yine O'na

hamdetme durumu vardr.

Kul, Allahu Teala'y severek, O'nu her eye tercih ederek ve O'nun r-
zasn isteyerek bütün duasn Rabbinin kendisine nasip ettii eyi iste-

mek için yaparsa, daha faziletli bir i yapm olur. Çünkü o, bu ekilde kal-

bini tam olarak Rabbine çevirmi ve bütün düüncesini O'nda toplam ol-

maktadr. Bu i, rza sahibinin marifetullah noktasndaki müahedesi ka-


dar olur. Bu ise, mukarrebun snfnda olan bir arifin makam ve içinde bu-
lunduu hâlinin gereidir. Çünkü bu makamda olan bir kimse, içinde bu-
lunduu vakit ve sahip olduu hâlin icab olan ilme göre amellerinden he-
saba çekilir. O ayn ekilde, bütün amellerinden bir ömür boyu elde ettii

ilme göre hesaba çekilir. Bu, temel bir esastr; onu iyi bil. Bu anlattklar-

mz, gerçek sufilerin yoludur. Önceki büyükler de bu ekilde amel etmek-


RIZA MAKAMI 185

teydiler. Bu hususta kendilerine muhalefet edenlerin, onlara hiçbir zarar

olmaz.

Eer kul, Yüce Rabbinin zikri ile megul olarak, ilahi muhabbete da-
lp O'ndan bakalarn tamamen unutarak bütün duasn Rabbini yücelt-
mek ve O'nu övmek için yaparsa, bu kendisi için daha faziletlidir. Çünkü
Allahu Teala, sahip olduu sfatlar sebebiyle bu övgüyü hak etmektedir,
hem o bu ii kula vacip klmtr. Bir de bu i, amel sahiplerinin bütün vak-

tini dolduracak bir vecibedir. Bu durum, Yüce Allah' sevenlerin makam-


dr. O, Allahu Teala'nn ahitliini yerine getirme makamdr. Daha önce
belirttiimiz gibi bu, kulun içinde bulunduu hâlin gerektirdii ilme göre
amel etmektir.

Alimler, u üç makamdan hangisinin daha üstün olduu hususunda


ihtilafa dümülerdir:

Birincisi, Allahu Teala'ya kavuma arzusu ile ölümü arzulayan kulun


makam.

kincisi, Rabbine hizmet etmek ve O'nun yolunda çile çekmek için

uzun yaamay isteyen kulun makam.


Üçüncüsü ise, 'hiçbir eyi tercih etmiyorum; Rabbimin benim için raz
olduuna rza gösteriyorum. Beni ister ebediyete kadar yaatsn, isterse

yarn canm alsn' diyen kulun makam.


Alimler, bu üç makam hakknda bir arifin hakemliine bavurdular. O
da öyle dedi: "Onlarn en faziletlisi rza sahibidir. Çünkü o, fuzuli istek ba-
kmndan en az olandr.

Bu konu o zatn dedii gibidir. Onun, kulun ilahi takdir ve tecelli kar-

nda itiraz ve kendi tercihini terk etmesi konusundaki bu deerlendirme-


si çok yerindedir. Çünkü kul, dünya yurduna veya ahiret yurduna kendi
tercihi olmakszn girmektedir. Dolaysyla dünyadan çk da, girii gibi
tercihi olmakszn gerçekleecektir. Ayrca rza makam, evk makamn-
dan daha üstündür. Sonra fazilet bakmndan, Allah'a kavuma itiyaky-
la ölümü isteyen kimsenin makam ikinci srada gelir. Bu da, muhabbette
bir makamdr ve hayatta iken gerçek zühdü elde etmektir.
186 • -* — •
KUTU '
L - KULÛB

Bir hadiste Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmi-

tir: "Kim Allah'a kavumay severse, Allah da ona kavumay sever.*3*


Allahu Teala'ya güzel kulluk ve çokça hizmet için yaamak isteyen

kimse de fazilet sahibidir. Ancak onun makam, üçüncü srada gelir. Onun
makam, kuvvetli ümit ve günahtan korunma noktasnda güzel zanna da-
yanmaktadr. Bu kimse için de Allahu Teala ile özel muhabbet ve yaknlk
vardr. Onun makam da bununla güzel olur; nefsi böylece sükûnet bulur
ve bu muhabbet içinde günleri ksalr. Bu konuda Allah Resûlü (s.a.v) öy-
le buyurmutur:

"Müminlerin iman bakmndan en faziletlisi -dier rivayette, müminle-


rin iman bakmndan en mükemmeli-ömrû uzun, ameli güzel olandr.* 39

Çünkü salih ameller, imann gerektirdii eylerdir. mann hakikati,

söz ve amel oluur. Bunlarn ötesinde ise, sahibinin sevinip gpta edebile-
cei ve övgüyle anlabilecei baka bir makam yoktur. Zira bunlar dn-
da, nefsi tatmin için uzun süre yaama arzusu söz konusu olur.

Bazen nefis, bu yoldaki zayf kimselere bakabilir. Bunun sonucunda,


onda gizli bir hastalk meydana gelir. Bu hastalk, kulun nefsinin keyfini ye-

rine getirmek, dünyann zevklerinden istifade etmek için uzun yaama ar-
zusudur. Nefis, hayat sevme tabiatyla yaratlmtr. Nefis, tabiat gerei
ve uzun süre yaama arzunudan dolay, ölümü ho karlamaz. Hâl bu
iken insan, kendisinin Allahu Teala ve O'na taat için uzun yaamak istedi-

i vehmine kaplr. Bu, ancak gerçekten dünyadan gönlü çekmekle ortaya

çkartlabilecek gizli bir arzudur. Bu üçüncü yolda da ancak arif, zahid ve


sürekli yakîni müahede eden bir kul fazileti elde eder.

Nefsin hevas ve kötü sfatlaryla manen hasta olan kimseye, herhan-

gi bir makamda ve yolda itibar edilmez.

Buhari, Rikak, 41; Müslim, Zikr, 14, 16-18; Tirmizi, Cenaiz, 67; Nesai, Cenaiz, 10; bnu Mace,
Zühd, 31; Darimi, Rikak, 43; Ahmed, Müsned, II, 313; 346.
Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bkz: Tirmizi, Zühd, 21-22; Hakim, Müstedrek, 1, 339; Ahmed,
Müsned, V, 40, 48; Beavi, erhu's-Sünne, XIV, 288; Tabarani, el-Evsat, No: 874.
187

Bir gün Vüheyb b. el-Verd, Süfyan- Servi ve Yusuf b. Esbat bir ara-

ya gelmilerdi. Süfyan- Sevri dedi ki: "Geçmite ani ölümden holanmaz-


dm. Bugün ise, hemen ölmeyi isterim." Yusuf b. Esbat: "Niçin?' diye sor-

du; Süfyan: "Fitneden endie ettiim için." dedi. Yusuf: "Fakat ben, uzun
süre yaamay kötü görmüyorum." dedi; Sevri: "Ölümü niçin ho görmü-
yorsun?" diye sordu; Yusuf b. Esbat: "Uzun yaarsam belki ömrüm içinde

tövbe edip salih amel ileyeceim bir güne rast gelirim diye." dedi.

Bir ara Vüheyb'e: "Sen ne diyorsun?" diye sordular; o: "Ben hiçbir e-


yi tercih etmiyorum; Allah'a sevimli gelen ne ise benim için de o sevimli-

dir." dedi. Bunun üzerine Sevri, onun alnn öperek: "Kabe'nin Rabbine ye-
min ederim ki ite bu, ruhanilerden birisidir!" dedi. O, bu sözle onun ruha-
makamnda olduunu anlatmak istemitir. Ruhâniler, mukarrabun
nilerin

makamna çkm, manevi sürür ve nee içinde bulunan, ilahi muhabbet


ve rza ehli kimselerdir. Onlar hakknda Allahu Teala öyle buyurmutur:
"Fakat ölen kimse mukarrebundan (Allah katnda yaknlk elde etmi sa-
lihlerden) ise, ona bir rahatlk ve güzel rzk vardr.™ Yani onlar için, Al-

lah'a yaknlktan kaynaklanan ho bir koku ve ilahi muhabbetten ileri ge-


len güzel bir tad vardr

Allahu Teala, yukardaki ayetin devamnda ashab- yemin/iman ehli

müminler için her türlü darlk ve korkudan bir kurtulu bulunduunu haber
vermitir. Bu durumda mukarrebun makamnda bulunanlar, Ashab- ye-
min snfn oluturan müminlerden daha üstün olmaktadrlar. Dolaysyla
onlar için de her türlü skntdan bir rahatlk vardr. Çünkü onlar, kendileri-
ne en yakn dostlar Allahu Teala'y müahede etmektedirler. Onlar için

Allahu Teala'ya her yaklamalarnda Yüce Sevgilinin yaknlndan dolay


bir reyhan/güzel rzk mevcuttur. Onlar, ite bu sebeple yücelmi ve üstün
olmulardr.

Suf ilerden bir zat öyle demitir: "Arifin eyadaki srr, kuyunun için-

deki su gibi yerinde durur." Yani, kuyudaki su gibi kendisi bir harekette bu-

lunmaz, ancak oradan çkartldnda dar çkar.

340 Vaka, 56/89.


KÛTU'L-KULÛB

Allahu Teala'dan raz olan kimse, O'nun yerdiini yerip, kötü gördü-

ünü kötü görür. Bu, onun rza hâlini zedelemez. Hatta, kzmasnda Rab-
bine uymasndan dolay güzel i yapm olur. Eer kul kendi hâline r-
bir

za göstermezse, din ve ahireti bakmndan kayba urar. Ancak dünya ma-


lnn çokluunu, onu biriktirmeyi ve toplamay kötü görürse, bununla rza
hâline bir zarar gelmez. Çünkü o, bu davranyla zühdün hakikatine er-

mitir. O, bu hâllerinin tamamnda ilme uygun davranm olmaktadr.

Allahu Teala, kulunun ne hâlde olduunu en iyi bilendir. O, kullarnn


haklarn korumada herkesten daha gayret sahibi ve onun hâlini herkes-
ten daha çok müahede edicidir. En yüce misaller O'na aittir. O, bu mü-
ahedesine göre kulu hakknda hükmünü verir. Yüce Allah, mükellef kul-

lar için koyduu snrlara dikkat etmeyen ve haddini aan kimseleri kötü-
ler. O, ilahi ilminin iradesine uygun olarak tatbik eder ve koyduu yasa-
n çineyen asilere adalet ve hikmeti gerei gazap eder/kzar.

Yüce Allah, infak ve hayr iinde kulun eliyle yaptna bakar; infak
edenleri över, kul için verdii hükmü iradesine uygun olarak tevfikiyle ye-

rine getirir; sonra, kendinden bir kerem ve lütuf olarak amel edenlerin yap-
tklarna karlk verir. Ayn ekilde O'ndan raz olan bir kul da, O'nun ver-
dii hükümlere uygun davranr, çizdii yolda O'na tabi olur, takdirine tes-

limiyet gösterir. O, Allahu Teala'y» tanr, O'nun tedbirine razdr, koyduu


eriat uygular, Resûlü'ne (s.a.v) uyar, onun kötülediini kötüler, kendine
ait bir menfaat için deil, srf Allah için onun övdüklerini över.

Rza ehli, bana gelen ac ve musibetleri kendisine Allah tarafndan

gönderilmi bir nimet görür ve o anda kalbi ilahi takdirden raz olup tesli-

miyet gösterir, kzgnlk göstermezse, bu ac ve musibetleri anlatmas ve


haber vermesi, onu rza hâline bir zarar vermez.

RIZA EHLNE DÜEN


Rza makamnn ba sabrdr. Sonra kanaat gelir. Ardndan srayla
zühd, muhabbet ve tevekkül gelir. Buna göre rza, tevekkül sahibinin hâ-
lidir. Tevekkül de, rza makamdr.
Itl/A MA KAM I
189

Fudayl b. lyaz öyle demitir: "Gerçek rza; Allahu Teala'nn vermesi

ve engellemesinin kulun gözünde eit olmasdr."

Baka birisi de öyle demitir: "Kiinin kalbi, varlkta ve yoklukta, sa-


lkta ve hastalkta deimezse, Allah'tan razdr."

Süfyan- Servi (rah) öyle demitir: "Allahu Teala'nn kulun istedii e-


yi vermemesi de ona ilahi bir iyiliktir. Çünkü Allah, cimri olduu ve istenen

ey yannda olmad için vermiyor deil. O'nun vermeyii, özel bir tercih-

ten ve bunu kul için güzel görmesindendir."

Gerçekten durum Süfyan- Sevri'nin ifade ettii gibidir. Çünkü gerçek


engelleme ancak, yannda sana ait bir ey bulunan kimse için olabilir. O
kimse sana ait bu eyi vermediinde, ite bu engellemedir. Ya da senin

hak ettiin bir ey sana verilmezse, bu da bir engellemedir.

Ama hak etmediin veya zaten sana ait olmayan bir ey sana veril-

mezse, buna engelleme denmez. Kullarn durumu böyledir. Çünkü Allahu


Teala, her eyin evvelidir; o her eyi ilk defa ortaya çkarandr; ortaya ç-

kard bu varlklarn asl sahibidir. Yaratt eyler için seçim ve irade

O'nundur. Yaratt hiçbir varlk için O'nun iradesi dnda bir irade yoktur.
O'nun verdii hükümde hiç kimse ortak deildir. Bütünüyle yaratma ve hü-
küm O'na aittir. O, hükmünde hiç kimseyi ortak etmez. Kul, hiçbir ey de-
ilken/henüz varlk alemine gelmemiken her eyi seçip tercih eden
O'dur. O'nun tercihi nasl olursa olsun hepsi ilahi bir lütftur. Bunlar ac-tat-

h, yumuak-sert, darlk-genilik, nefsin keyfine uyan uymayan farkl takdir-

ler ve deiik hükümler olabilir. Onlarn hepsi bir çeit ihsandr.

Allahu Teala'nn verdii hükümlere sabretmek, müminlerin makam-


dr. Bunlara rza göstermek ise, yakîn ehlinin makamdr.

"YakTne ulam bir topluluk için, Allah'tan daha güzel hüküm veren
kimdir?' 34 '

341
Maide 5/50.
190 KÛ TU'L-KULÛB

"Allah hükmünü verinceye Kadar sen sabretl O, hüküm verenlerin en


iyisidir.™

Bilki rza, yakîn makamlarndandr, sevgililerin hâllerindendir ve te-

vekkül ehlinin müahedesi arasndadr. O, Allahu Teala'nn fiilleri içinde-

dir. Çünkü kainatta meydana gelen bütün fiiller O'nun kaza ve kaderiyle
olmaktadr. O'nun mülkünde, ancak O'nun takdir ettii olur. Allahu Te-
ala'y laykyla bilen ariflere düen; O'nun kazasna rza göstermektedir.

Sonra, bütün, ilerin ilme göre bir açklamas ve farkl hükmü vardr.
Allahu Teala, iyilik ve güzel ilerin yaplmasn emretmi veya yapmaya
tevik etmitir. Kul, bunlara rza gösterir, onlar dinin örettii gibi sever ve
yapar. Kulun bunlara ükretmesi vaciptir.

Allahu Teala, kötülük türünden olan ileri yasaklam ve bunlar ile-


yenleri azapla tehdit etmitir. Bu tür iler karsnda kula düen udur: Kul,
onlar ilahi adaletin gerei ve ilahi takdirin bir tecellisi olarak görüp raz
olur. Onun içinde bir çok hikmetin bulunduunu ve onun Allah'a ait bir hü-
küm olduunu kabul eder. Onlar yapmamak için sabreder. Bu tür ilerin

günah olduunu kabul eder ve onu yapmakla nefsine zulmettii itiraf eder.
Bu ileri yaptnda hüküm olarak kendisine verilen cezaya raz olur. On-
lar, fiilen kendisinin ilediini, onunla Allah katnda kendi aleyhine bir de-
lil olutuunu, kendisi için onda hiçbir özrün bulunmadn kabul eder.
Bütün bunlarn Yüce Allah'n dilemesiyle olduunu, Allahu Teala'nn diler-

se onu rahmeti ve ihsan ile affedeceini, dilerse adaletiyle ona azap ede-
ceini bilir ve bu sonuçlara raz olur.

Ksaca, bu konuda söylenecek son söz udur: Kul, kötü ilerin nefsi

tarafndan yaplmasna deil, Allah tarafndan takdir edilmesine raz olur.

Böylece onun Allah tarafndan takdir edilmesine raz olur; nefsi tarafndan
ilenmesine raz olmaz.

Yakîn ehli arifler ve Allah' seven salihler, kendilerinden iyilii emir,


kötülüün nehiy görevini düürmezler. Onlar, günah ileri kötü görmeyi,

onlar dil ve kalp ile reddetmeyi kötü görmezler. Çünkü din böyle yapma-

342
Yunus 10/109.
Ml/A MAKAMI 191

y farz klmakta ve bu konuda hükümler bildirmektedir. Hem Yüce Sevgili

onlar kötü görmektedir. Bu durumda onlar da, sevdii hususlarda O'nun-

la beraber olduklar gibi; sevmedii eylerde de O'nunla beraber olmakta-


drlar.

Yakîn makam, imann farz kldklarn düürmedii gibi tevhidi müa-


hede de, Resûl'ün (s.a.v) getirdii eriat ve O'na uyma mesuliyetini orta-

dan kaldrmaz. Kim bunun aksini iddia ederse, Allahu Teala'ya ve

Resûlü'ne (s.a.v) iftira etmi, yakîn sahipleri ve muhabbet ehli adna yalan
söylemi olur.

Baksana Allahu Teala dünyadan ve kötü ilerden raz olan, hayrlarda

önde gidenlerden geri kalmaya rza gösteren bir grubu nasl kötülemitir:

"Bizim huzurumuza çkacaklarn beklemeyen, dünya hayatna raz


olup onunla huzur bulanlar ve ayetlerimizden gafil olanlar yok mu; yaptk-
lar iler yüzünden onlarn varacaktan yer atetir.™ 3

Allahu Teala, onlarn bu yapt knayarak öyle buyurmutur:

"Ahirete inanmayanlarn kalpleri ona kansn, ondan holansnlar ve


iledikleri suçlar ilemee devam etsinler diye böyle yapmaktadrlar.*44
Allahu Teala, dier ayette onlar öyle knamtr:

"Onlar, savatan geride kalan kadnlarla olmaya raz oldular. Onlarn


kalplerine mühür vuruldu. Onlar artk anlayamazlar.*45

Kim, kendisinden veya bakasndan meydana gelen günahlara ve çir-

kin ilere rza gösterir, bu günahlar için insanlar seven, yardm eden ve
destek veren yahut bunun Allah'n kendisinden raz olaca rza makam-
na dahil olduunu iddia eder veya onun Allahu Teala'nn övdüü rza eh-
linin hâllerinden olduunu söylerse, o, Allahu Teala'nn kötüledii ve ga-

zap ettii kimselerle beraberdir. Allah Resûlü (s.a.v) bu konuda öyle bu-
yurmaktadr:

343
Yunus, 10/7-8.
344
En'am, 6/113.
345 Tevbe, 9/87.
"Kötülüe sebep olan onu yapan gibidir.™

bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Kul, bir kötülükten uzakta olduu
hâlde, onu yapann günah kadar günah kazanr." Kendisine: "Bu nasl
olur?" diye sorulduunda u cevab vermitir: "Kendisine o kötülüün ha-
beri ulatnda, ona rza gösterir."

Bir hadis-i erifte Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet

edilmitir: "Eer douda bir kul öldürûlse, batda bulunan baka birisi de
ona rza gösterse, onun cinayetine ortak olmu olur.*47 Bu hususta Allah

Resûlü'nden (s.a.v) mürsel yolla rivayet edilen hasen bir hadiste öyle
buyrulmutur:

"Kim, din iinde kendinden üstekine, dünya ilerinde de kendinden


alttakine bakarsa, Allah o kimseyi sabreden ve ükreden olarak yazar.

Kim dinde kendinden alttakine, dünya iinde ise ûsttekine bakarsa Allah

onu sabreden ve ükreden olarak yazmaz.™

RIZA HÂLNE TERS DÜEN DURUMLAR


Rza konusunda, sonradan ortaya çkan, ilim ve yakînden bir nasibi

olmayan baz gevek ve tembel kimseler hataya dümülerdir. Bunlar,


kendilerinden meydana gelen her türlü isyan ve günah rza kapsamna
sokmulardr. Bu, onlarn rzann ne olduunu bilmemelerinden, tevil ilmi-

ni doru dürüst anlamamalarndan, fitne ve garip hâller için Kur'an'daki

müteabih/manalar kapal ayetlerin peine dümelerinden, sözde ve ite


bidata yönelmelerinden, heva ve heveslerine uyarak kötülüklere kap aç-

malarndan ileri gelmektedir. Bunlar, bu tür bo yorum ve tevillerle kendi

vakitlerini ve onlara kulak veren dier insanlarn vakitlerini boa harcam-


346 Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 2943. Hadis, Deylemi rivayetinde, dier mehur hadis kita-

'."ksmyla birlikte rivayet edil-

347 edemediini belirtmitir. BkzrZebidi, thaf, XII, 546. Biraz


Hafz Irakî hadisi bu lafzlarla tespit

farkl lafzlar ayn konudaki bir hadis için bk: Ebu Davud, Melahim, 17; Beyhaki, Sünen-i

Kübra, VII, 266; Hindî, Kenzul'-Ummal, No: 5537-38; bnu Adiy, el-Kamil, IX, 83. (Beyrut,

1997)
348 Beyhaki, uabu'l-man, No: 4575.
RIZA MAKAMI 193

lardr. Alimlerin yannda bu kimselerin iddialarnn batl ve bo olduu,


yanllna delil aratmayacak kadar açktr. Batl ve bo ilerle megul ol-
mak da botur.

Rza, ancak Allahu TeaJa'nn emirlerine aykn davranmadan Allah için

rza gösterilecek eylerde geçerlidir. Mesela rza, dünyaya buz, dünya


malnn azalmas, evlat ve aileyi yitirme gibi hâllerde olmaldr. Yine nza,
nefse ar gelen ve onun holanmad durumlarda olmaldr. Ayn ekilde,
ahirette manevi derecelerin artmasna sebep olacak, içinde Allah'tan bir

ceza ve tehdit olmayan, yapann knanmad ilerde nza bulunmaldr.

Bu tembel adam, hâline rza göstermeyi ve onu bu hâlde bulunduran


Rabbine fazla itiraz etmemeyi sahip olduu cimrilii ve kimseye bir ey
vermeyii için bir delil olarak kullanr. Yahut o bu durumu dünya ilerine

fazlaca dalmas ve zenginlii fakirlie tercih etmesi konusunda bir sebep


gösterir. Kendisini bolca intaktan, bakalarn nefsine tercih etmekten,

elindeki maldan gönlünü çekmekten ve onu tamamen elden çkarmaktan


ite bu rza hâlinin alkoyduunu ve kendisini sevk ve idare eden Rabbine
itiraz etmeyiinin bunlara mani olduunu ileri sürer. Evet bu da bir nza ma-
kamdr; fakat o, nefsinin keyfine göre kendi kendine tahsis ve icat ettii

bir rza makamdr.

Bütün bunlar, hevasna uyan bir kimsenin bo laflarndan ibarettir. Bu,


nefsin bir hilesi ve bo kuruntusudur. O ayn zamanda eytann bir aldat-
mas ve tuzadr. Çünkü gerçek rza hâlini elde eden kimse, zühdün/dün-
yadan gönlü çekmenin faziletini ve onun nasl olacan çok iyi bildiin-
den; sahip olduu rza hâli onun fakirlik ve sknty tercih etmesine engel
olmaz.

Gerçek rza hâli, fazla nimet ve mal biriktirme ho görülmedii için,

sahibine mala sk sarlmay ve fazla mal edinmeyi emretmez. Gerçek r-


za hâli, iman neyi emrediyorsa onu emreder. Çünkü, rza, iman içinde bir

makamdr. O, kulu tevik edildii eyden alkoyup kötü görülen eyi yap-
maya sevk etmez. Yukardaki söz ise, nefsin bir bahanesi ve insanlarn di-

linden kurtulmak için onlarn gözünü boyamaktan baka bir ey deildir.


*

1 94 _
KÛTU' LKULÛB

Ama bu, kul için Yüce Sahibinin huzurunda geçerli bir mazeret deildir ve
bu kimsenin Yüce Yaratcsndan kurtulmas mümkün deildir.

Yukarda anlattklarmzn özü udur: Rza, ancak sabrn ve ükrün


güzel olduu hususlarda olur. Çünkü rza, ükür ve sabr makamlarnn
üstünde bir makamdr. O, sabreden ve ükredenlerin derecelerini artra-

cak bir makamdr

Eer kul, dini yönden noksanlk içinde ve dünya bakmndan fazla

mala sahipken bu hâline rza gösteriyorsa, bu rza, amellerinin en kötüsü-


dür. Çünkü o, ilahi emre aykr bir durumdur. Kulun ne yapaca konusun-
da Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Allah'tan korkun ve O'na yaklamak için vesile arayn. * 49

"Onlar, hangisi daha yakn olacak diye Rablerine ulamaya vesile

ararlar.* 50

"Rabbinizden bir mafirete ulamak için yarn. ™


52
"Rabbinizden bir mafirete koun.

"Yaranlar ite bu konuda yar etsinler.* 53

"te onlar, hayr ilerinde yarrlar ve onlar hayrda önde giden kim-
selerdir.* 54

Görüldüü gibi Allahu Teala, hayrda yarmay ve öne geçmeyi te-


vik etmi, geri kalmay ve engellere taklp yerinde saymay ise knam-
tr. te müminlerin yolu budur. Yakîn sahiplerinin makamlar da bu yolun
içindedir.

Ariflerden Seri es- Sekati'nin çar-pazan terkederek zühde yönelme-


sinin sebebi, bir defasnda söyledii 'Elhamdü lillah' sözüydü. Hazret, bir

defasnda pazarda yangn çkt kendisine haber verildii zaman, "innâ

3 « Maide 5/35
350 isra, 17/57
351
Hadid 57/21
352
Bakara 2/268
353 Mutaffifin 83/267
354
Müminun 23/61
195

lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" Allaha snaca yerde, "elhamdü lillah" dedi-

i için, sonradan kusurunu anlam ve ticareti terketm itir. Olay öyle ol-

mutur:

Bir gece Seri es-Sekati'ye çarda yangn çkt ve senin dükkann da


yand diye bir haber ulat. O da gece yarsnda hemen dar çkp olay
örenmek istedi. Yolda bir grup insanla karlat, gelenler: 'Ey Ebu Ha-
san, birçok insann dükkan yand, ama seninki yanmad, dediler. Bunun
üzerine o: "Elhamdü lillah" dedi. Sonra biraz düündü ve kendi kendine:
"Ben, nasl kendi malmn kurtulup dier mümin kardelerimin mallarnn
yanmas sebebiyle 'elhamdü lilah' derim" diye üzüldü Ardndan, bu sözü-
ne kefaret olmas için, dükkanda alet adevat ne varsa hepsini fakirlere da-
tt ve sonra da pazar terketti.

Allahu Teala, bu fiili sebebiyle onun yaptnn karln verdi; onun


dünyadan gönlünü çekti, kendisini muhabbet makamna yükseltti. Onu bu
ekilde yapt ie raz göstermemesi sebebiyle ilahi rza makamna ula-
trd. Seri es-Sekati'nin öyle dedii bana ulat:

"Öyle bir söz söyledim ki, tam otuz yl ondan dolay istifar ediyorum."

Kasdettii söz, yukardaki 'elhamdü lillah' söz idi.

Bir hadis-i erifte Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet

edilmitir:

edinmeyen kimse, onlardan deildir.* 55

Mehur bir hadiste ise öyle buyurulmutur:

"mann en salam ba, Allah için sevmek ve Allah için buzet-


mek/kzmaktr.™

Görüldüü gibi Resûlullah (s.a.v) Allah için sevmeyi ve kzmay ima-

nn en salam ba olarak tantmtr. Çünkü iman, buna dayanmaktadr.


eytan, bu ba çözemez. man ban çözemedii gibi bu ba üzerinde
355 Hakim, Müstedrek, IV, 217; Tabarani, el-Evsat, No: 474; Heysemi, ez-Zevaid, X, 248.
«9 Ahmed, Müsned, IV, 286; Beyhaki, uabu'l-man, No: 13; Heysemi, ez-Zevaid, I, 89-90.
196 KÛTU'L-KULÛB

de hiçbir güce sahip deildir. Çünkü Allahu Teala, kalp ile eytann aras-
na girip eytann bu ba çözmesine mani olur. Allahu Teala, kulunun kal-
bine rahmetiyle iman yazdktan sonra, onu tarafndan gönderdii bir des-

tek ile kuvvetlendirmitir.

Allah için sevmede, dostluk, can, mal, fiil ve sözle yardmc olmak var-
dr. Allah için kzmada ise, bunlarn aksi mevcuttur. Allah için buzda/kz-
mada, bidatç, günahkar, fask, zalim ve haddi aan kimselere kzmak
mevcuttur. Bunlarla dost olmamak ve kendilerine yardmc olmamak mü-
minlere farz klnmtr.

te bu nedenle, Allah dostlaryla dost olup, O'nun dümanlarna dü-


man olmak imann en salam balarndan biri saylmtr. Çünkü sen,

eytann tasallutu ve arzularnn etkisiyle günah ileyebilir ve Rabbinin


emrine ters hareket edebilirsin. Ancak bu durumda bile sen, günahkarla-

ra kzp onlarla bu günahlar sebebiyle dost olmazsn ve iledikleri suçla-

r sebebiyle onlar sevmezsin.

eytan, nefsini etkisi altna alp sana günah ileri yaptrabilir; fakat

kalpten iman ban çözme yetkisine sahibi klnmamtr. eytan senin

kalbindeki ilahi korku ve murakabe ban çözmek için sana musallat olup
buna imkan bulabilir; fakat sana haramlar helal saydrma, onlar güzel
gösterme, süsleyip güzelliine inandrma, tövbeyi terk etme, onlara rza

gösterme konularnda senin üzerinde yetki ve nüfuz sahibi deildir. Ama


seni günahlara teebbüs ettirme konusunda yetkili klnmtr.

Eer dierlerine de yetkili klnm olsayd, sen fasklar sever, onlar-


la dostluk kurar, onlara kötü ilerinde yardmc olur, iledikleri haramlar
helal görür veya onlara rza gösterir ve bu kötülüklerin güzel bir ey oldu-
una inanrdn. Bu durumda senden, gündüzün geceden syrlp çkt gi-
bi, iman syrlp gitmi olurdu. Bu durumda sende iman adna az veya çok
hiçbir ey kalmazd. Çünkü bu saydmz iler, imann baland balar-
dr. Her biri dierinden ayrlmaz birer parçadr. Allahu Teala'nn u buy-
ruklarn iitmedin mi?
RIZA MAKAMI 197

"Müminler, müminleri brakarak kafirleri dost edinmesinler. Böyle ya-

panlarn, Allah katnda hiçbir yeri ve deeri yoktur."357

"Yahudileri ve hristiyanlar dostlar edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dost-

lardr. Sizden kim onlan dost edinirse, o onlardandr."356

"Müminler, müminleri brakarak kafirleri dost edinmesinler. Bunu ya-


parak Allah'a, size azap etmesine sebep olacak apaçk bir delil mi vermek
istiyorsunuz?359 Böyle yaparsanz, Allah'n, sizi onlarla birlikte cehennem-
de toplamasna kesin bir delil hazrlam olursunuz. u ayetler de konu-
muzla ilgilidir:

"Muhakkak ki zalimler, birbirlerinin dostlardr. Allah da, takva sahiple-

rinin dostudur.*360

"te kazandklar günahlar sebebiyle zalimlerin bir ksmn bir ksm-


na böyle dost ederiz.™

Ardndan da öyle buyurmutur:

"Kim de müminlerin yolundan baka bir yola uyarsa, onu döndüü


yolda brakr ve cehenneme sokarz."3*2

Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Ailahu Teaia, her müminden bü-
tün münafklara buzedeceine dair bir söz almtr. Yine O, her münafk-

tan da, bütün müminlere buzedeceine dair söz almtr."

Mehur bir hadiste öyle buyrulmutur: Kii sevdii ile beraberdir ve


onun için niyet ettii ey vardr.™ 3

357
Âl-i mran, 3/28
358
Maide, 5/51
359
Nisa, 4/144
360 Casiye, 45/19
361
En'am, 6/129
362 Nisa 4/1 15
383 Hadisin ilk ksm için bkz: Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 50; Ebu Davud, Edeb, 113; Ahmed,
Müsned, III, 336. Hadisin son ksm dahil bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 7650; Heysemi, ez-
Zevaid, X, 280-281.
198 KÛTU'L KULÛB

Baka bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Kim bir topluluu sever
1964
ve dünyada onlarla dost olursa, kyamet günü onlarla beraber gelir.

Allah Resûlü nün (s.a.v): "man balarnn en salam, Allah için sev-

mek ve Allah için buzetmektir.™


Hadisinin gizli bir anlam da udur: Müminler seni sevmeli, münafklar

ise sana buzetmelidir. Bu, senin iman bann salamln gösteren bir

alamettir. Çünkü "Allah için sevme" ifadesi, senin münafklara buzettiin

gibi, onlarn da sana buzetmesl anlamna gelir. Sana düün, müminlere


sevimli olup onlarn seni sevmesini salamandr. Ayn ekilde, kendilerin-

den uzaklaarak, onlara meyil ve muhabbeti terk ederek ve kendilerine

nasihat ederek münafklara kzgnln göstermelisin ki, onlar da sana


kzsnlar. Böyle davranmak, senin imannn gücünü ve Allah için hiç kim-

senin knamasna aldr etmediini gösterir. Nitekim Allahu Teala sevdii

ve kendisini seven kullarn böyle tantmtr. Bu davran seni yaclk ve


nifaktan daha fazla uzak tutar ve senin vera' ve ihlasa daha fazla yakla-
man salar. Böyle davrandnda, münafklar öfkelendirip sana kzmala-
rn salam olusun.
Bu anlamda Allahu Teala öyle buyurmutur: "Peygamberle birlikte

olan müminler, kafirlere kar iddetli, kendi aralarnda merhametlidir-


ler.™*

"Onlar müminlere kar alçakgönüllü, kafirlere kar ise izzet/onur sa-


hibidirler.™ 7

Allahu Teala, u ayette Peygamberine de (s.a.v) ayn eyi emretmitir:

"Ey müminler, kafirlerden size yakn bulunanlarla savan, sizde bir

sertlik bulsunlar. ™ 8

364
Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bkz: Ahmed, Müsned, VI, 145; Tabarani, el-Kebir, No: 2519;
Hatib, Tarih, V, 196; bnu Adiy, el-Kamil, 492 (Beyrut, 1998); Heysemi, ez-Zevaid, X, 281.
1,

365 Ahmed, Müsned, IV, 286; Beyhaki, uabu'l-man, No: 13; Heysemi, ez-Zevaid, I, 89-90.
368 Fetih 48/29
367
Maide 5/54.
368
Tövbe 9/1 23
HI7A MAKAMI
M-<*y *"M. itM'*"M>
...
199

Hz. sa'dan (a.s) bu hususta öyle bir söz rivayet edilmitir:

"Allahu Teala buyurdu ki: "Kullarmn bana en sevimlileri, seher vakit-

lerinde beni zikredenler ve günahkarlar bana kzdranlardr." Yani, Al-

lah'n sevgili kullar kötülük ileyenlere kzar ve onlara açkça dümanl-


n ilan eder. Bu durumda onlar da ona kzarlar. Onlar, bu kula kzdklar
zaman Allahu Teala da onlara buzeder. Böylelikle o, onlar Allahu Te-

ala'nn gazab* altna itmi olur. Bu da onlar için ilahi kzgnlk ve azap se-

bebi olur.

Süfyan- Sevri derdi ki "Bir kimsenin bütün yaknlar tarafndan sevil-


diini (iyi kötü kimseye kzmadan yaadn) gördüünüzde, onun müna-
fk olduun bilin."

Ka'bü'l Ahbar, am ulemasndan olan Ebu dris el-Havlani'ye, "Kav-

min içinde durumun nasl?" diye sordu. O da: "Beni seviyor ve bana ikram-
da bulunuyorlar." dedi. Bunun üzerine Ka'b: "Öyleyse senin hakknda Tev-
rat beni dorulamyor." dedi. El-Havlani: "Tevratta ne var ki?" diye sordu;

Ka'b: "Tevrat'ta unu gördüm: (Devaml iyilii emir, kötülüü nehiyle me-
gul olan) alim, komular tarafndan sevilmez (seni ise herkes seviyor,
sende bir kusur var!)".dedi.

Müridlerden birisi öyle demitir: Marifet ehlinden birine gelerek:

"Ben, Allahu Teala'dan çok gafil, O'nun rzas uruna komada çok zay-
fm. Bana öyle bir ey tavsiye et ki, onunla kaçrdklarm telafi edebile-

yim." dedim; o zat bana unlar söyledi:

"Ey kardeim, eer Allah dostlarna sevilip onlarn gönüllerine girme-


yi baarabilirsen bunu yap. Umulur ki onlar da seni severler. üphesiz Al-

lahu Teala, dostlarnn kalplerine günde yetmi kez (özel olarak) nazar
eder. Sen onlar sevdiin için bu nazar esnasnda, Allah onlarn kalbinde
seni de görür ve eer sen O'na irk koanlardan deilsen, bu nazar seni
dünya ve ahiretin skntlarndan kurtarr."

Bu konuda öyle denmitir: "Allahu Teala sddklarn ve ehitlerin


kalplerine dorudan nazar eder. Ayrca Allah bir topluluun kalplerine
200 KÛTU'L KULOB

baka bir topluluun kalplerinde nazar eder. Yine Allah, bir topluluun
kalplerine baka iki topluluun kalplerinden nazar eder."

Bize göre, dinin azimetlerinden ve takva sahiplerinin özelliklerinden

biri de, Allahu Teala'nn dümanlarna buzetmek, bidatçlara ve zalimle-


re öfkelenmek suretiyle onlarn da sana buzedip kzmalarn salamak-
tr. Nasl Allah dostlarnn seni sevmesi veya senin onlar sevmen Allah'a
bir yaknlk vesile ise, senin isyan ve bidat sahiplerine kzman ve onlarn
sana kzmalar da Yüce Allah'a bir yaknlk vesilesidir.

Allah Resûlö'nün (s.a.v) öyle dua ettii rivayet edilmitir:

"Mahm, bir günahkar bana bir iyilik yapp da üzerimde hakk olma-
sn; bu ekilde kalbim ona sevgi duymasn.

Emirlerden biri Ebu Hüreyre'ye (r.a) bin dinar ve on elbise göndermi-


ti. O, bunlar geri gönderdi ve öyle dedi: "Ben onun maln kabul edecek
deilim. Çünkü o, mal helal olmayan yollardan kazanmakta haram yolda
sarfetmektedir. Allah Resulü (s.a.v) buyurdu ki: "Günahkarn hediyesini
ona geri verin ki, yaptklarn güzel bulduunuzu düünmesin."

Bu konuda sana gereken en basit i zühddür/yani dünya malndan


gönlünü çekmektir. Bu, dinin korunmas için en güzel yoldur. Günahkarla-
ra meyletmek ve onlarla kaynamak ise, dünyaya dalmak için en büyük
sebeptir. Çünkü dünya ehli kimseler genelde bu yolla geçimlerini salayp
tehlikelerden korunurlar.

Allah için sevip Allah için buzetmenin bir anlam da budur. Bu anlam
biraz kapal olmasna ramen açkland zaman, ahiret alimlerince açk
ve net olarak anlalr.

Allahu Teala, fasklar tarafndan sevilmek ve onlarn arasnda emni-


yette olmak isteyen, bana tehlikeli iler gelir endiesiyle zalimlere tabi ol-
duunu açklayan ve onlara kar yaclk yapan kimselerin iki alametini
münafklk alameti saymtr. Bu alametlerden birisini Allahu Teala öyle
belirtmitir:

"* Bkz: Zebidi, thaf, XII, 321 (Deylemi, Muaz b. Cebelden rivayet etmitir); Ali el-Muttaki, ken-
zu'l-Ummal, No: 3810.
MZA MAKAMI 201

"Baka bir takm nsanlar da bulacaksnz ki, hem sizlerden, hem de


kendi toplumlarndan emin olmak sterler. Ama ne zaman fitneye götürül-
meler, ba aa edilip (fitnenin) içine atlrlar.* 70

Allahu Teala bu kimselerdeki ikinci sfat öyle belirtmitir:

"Kalplerinde hastalk bulunan münafklarn, 'bize bir felaket gelmesin-

den korkuyoruz' diyerek onlarn (kafirlerin) arasna kotuklarn görür-


sün.™
-

Kalplerinde hastalk bulunan münafklar, inkar edenleri gizlice destek-

lemekte ve müminlere, yaplacak savata kafirlerin muzaffer çkmasndan


endie ettiklerini söylemektedirler. Ancak Allahu Teala onlar yalanlayarak
öyle buyurmutur:

"Umulur ki Allah bir fetih ya da kendi katndan bir emir getirir de onlar,
içlerinde gizlediklerine piman olurlar.* 72
Bu durumda iman eden, ehli sünnetten olup Allahu Teala'y seven
kimse, münafklar ve bidat ehli hakknda endieli olmal ve Allahu Teala'y
gazaba getirmekten korkmaldr. Müminleri seven ve onlarn yardmna
koan kimse de, zalimlere ya çekmekten ve onlara uymaktan uzak dur-
maldr. Ta ki man nifaktan arnsn ve sapklk yolundan korunmu olsun.

Allahu Teala, dümanlarn sevenlerde imann bulunmadn belirt-


mitir. Allah dümanlarna buzedenlerin imanlarn ise salamlatrm
ve onu yakîn ile kuvvetlendirmitir. Yüce Mevla bu konuda öyle buyur-
mutur:

"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babalar, oullar, kar-


döleri, yahut akrabalar da olsa, Allah'a ve Rasûlûne düman olanlarla

dostluk ettiini göremezsin. * 73

370
Nisa 4/91
371
Maide 5/52
372
Maide 5/52
373
Mücadele 58/22
202
— —— •
KÛTU'L KULÛB

KÖTÜLÜKLERE RIZA GÖSTERLMEZ


Bir takm cahiller, iyiliklerde olduu gibi, kendisinden veya bakasn-
dan meydana gelen kötülüklere de rza gösterileceini iddia etmilerdir.

Onlar, günahlar ve dinin emirlerine ters hareket etmeyi insan Allah'a yak-

latracak eylerden sayarak, kötülükle iyilikleri eit görmülerdir. Kuku-


suz bu iddiada, peygamberlerin getirdikleri dinin tahribi, Allahu Teala'nn
helal-haram, emir- nehiy türünden indirdii bütün hükümlerin iptali söz ko-
nusudur. Bir haberde öyle rivayet edilmitir:

"Allah bakmndan insanlarn en kötüsü,


katnda derece bir müminin
iyiliklerini brakp günahlarnn peine düen kimsedir."

Alimlerden bir zat demitir ki: "Alimler âz/kyda köede kalm hü-
kümlerinin peine düen kimse, çok büyük bir kötülük yüklenmitir."

Güzel bir amel ilediinde öyle söylemen ameldeki güzel edepten-


dir: "Ey Rabbim, bu hayrl ii bana sen yaptrdn. Senin koruman, kuvve-
tin ve güzel desteinle sana itaat ettim. Çünkü benim azalarm, senin em-
rinde hareket eden birer asker konumundadr."

Bir günah ilediinde ise: "Rabbim! Ben kendime zulmettim; kötü ar-

zularma ve ehvetime uyarak azalarm bu suçu iledi, bunlar bana ait s-


fatlardr" de. Sonra da bu günah, Allah'n irade ve takdirinin bir eseri ola-

rak yaptna inan. Böylelikle her iki hâlde de, Rabbinin raz olduu nok-
tada durmu ve hem sözün hem de niyetinle O'nu raz etmeye çalm
olursun. Böyle yaparsan, iyi ilerinde ucubtan/kendini beenme hâlinden

kurtulursun, bir günaha daldnda nefsine kzar ve ilediin kötülüü itiraf

edersin.

Cahil kimseye böyle bir görü ve anlay çok ar gelir. O, bir iyilik

yaptnda nefsini görüp, kendi güç ve kuvvetine bakar. Kibri sebebiyle


helak olur. Yapt amel de, bu övünmesi yüzünden boa gider. Cahil kim-
se bir günah ilediinde, günahn itiraf edip nefsine, zulmettiini söyle-
mez. Böyle birinin tövbesi sahih olmad gibi; Allahu Teala'nn ondan ra-

z olmas da söz konusu deildir. Bu tür sapk ve bozuk görülerden Al-

lah'a snrz.
RIZA MAKAMI

Ebu Muhammed Sehl (rah.) öyle demitir: "Kul, salih bir amel iledi-

inde: 'Ey Rabbim, bu ameli bana sen yaptrdn' derse, Allahu Teala onun
ükrünü kabul ederek: 'O ameli sen yaptn' buyurur. Ama kul, kendine ba-
karak: 'Bu ameli ben yaptm" derse, o zaman Allahu Teala: 'Hayr, onu sa-
na ben yaptrdm' buyurur. Kul bir günah ilediinde: 'Allahm, bunu sen
takdir ettin, sen istedin' derse, Allahu Teala ona: 'Sen kendine zulmettin,

sen ehvet ve arzuna uyup isyan ettin.' buyurur. Eer kul: 'Allahm, ben,
kendime zulmettim ve cehaletim sonucu sana kar geldim' derse, Allahu
Teala ondan haya ederek: 'Dorusu onu ben takdir ettim, bu hükmü ben
verdim, sen nefsine zulmettiini söylediin için onu baladm' buyurur.

te bunlar, amel ehlinin edepleri ve ilim ehlinin mûahedesidlr. Bu


Hz. Peygambefin (s.a.v): "Rabbinizi en iyi bileniniz, kendi nefsini en iyi bl-
leninizdir* 7* sözünün manas içine girmektedir.

Ayn ekilde insan da, kendine kar bir kusur ileyen kimseden, su-
çunu itiraf ve tevazu bekler. Bu davran, Allahu Teala'nn u ayetinin an-
lamlarndan birisine girmektedir:

"Ve dierleri de günahlarn itiraf ettiler, saliMyi ile kötü ii birbirine


kartrdlar.* 75

Denilmitir ki: Burada geçen salih i, kötü fiilden sonra yaplan itiraf-

tr. Çünkü söz konusu kötü amel, ayette belirtilmitir. yi amel ise, itiraftan

sonra olandr.

Allah Resûlü (s.a.v) az önce naklettiimiz hadislerinde öyle buyur-


mulardr: "Din bakmndan kendinden üsttekine, dünya bakmndan da
kendinden alttakine bakan kimseyi Allahu Teala sabreden ve ükreden
kimselerden yazar. Din konusunda kendinden alttakine, dünya ilerinde
ise üsttekine bakan kimseyi ise sabreden ve ükreden kimselerden yaz-
maz.* 76

™ Bu manada bir hadis için bkz: Aclûni, Kefu'l-Hafa, No: 2532 (erh ksmnda)
378
Tevbe, 9/102
376
Beyhaki, uabu'l-man, No: 4575.
204 KÛTU'L-KULÛB

Kul, bu hadis üzerinde iyice düündüü zaman, onda dört güzel hâlin

bulunduunu görür. Bunlar, iin ehline gizli deildir. Çünkü gözü veya kal-

biyle öncekilerin gidiatna iyi bakan bir kimse, kendisinde bu dört durum-
dan birisinin bulunduunu görür.

Kul, kendisinden dünyevi bakmdan üstte olanlar gördüü zaman,


hâlinden dolay Allah'a ükrederek, O'nun takdir ettii rzka kanaat eder.

Böylece, ne için kanaat ettiini bilmesi, fazla dünya maln kendisinden


uzaklatran ve onu uzun hesaptan kurtaran ilahi iradeye rza göstermesi
sebebiyle sabr ve ükür sahibi olur.

bakmdan kendinden üstte birini gördüü zaman, ona yeti-


Kul, dini

meye çalr ve onunla yarr. Çünkü buna tevik edilmitir. Bu hâl, onun
için hayr yapma ve salih amellerde bulunma yönünden bir tevik ve özen-
dirme sebebi olur. Bu durumda kazanaca eylerin en basiti, nefsine kz-
mas ve kusurundan dolay ona buzetmesi olur.

Sonra kul, meseleye dier farkl iki açdan bakar. Kul, dünyevî yönden
kendisinden aada olan fakir ve ihtiyaç sahibi kimseleri görünce, Allahu
Teala'nn kendisine yapt ihsanlara ve onu bu hâllerden kurtarmasna
karlk hamd eder; O'nun kendisine yeterli rzk verip bol ihsanlarda bu-

lunduu için nimetine ükreder.

Kul, din bakmndan kendinden aada bulunan günahkar, fask, za-


lim, bidatç ve haktan sapm kimseleri gördüü zaman, Allah'n ihsan ve
rahmetiyle kendisini bu hâllere dümekten koruduu için sevinir; onu gü-
zel hâlde bulundurduu ve bakalarn düürdüü kötü hallerden uzak tut-

tuunu için Allah'a ükreder. Böylelikle yine ükreden ve sabreden bir

kimse olur.

Kul için, Allahu Teala'nn kendisine bahettii akl ve basiret sayesin-

de bu tabakalardaki kimselere kar izlemesi gereken dört muamele ekli


vardr. Zikrettiimiz bu hususlara Allah Resulünün (s.a.v) u sözü ahitlik
etmektedir:

-Ancak iki kimseye haset edilir: Birisi Allah'n kendisine hikmetlim


verdii kimsedir; o, bu hikmeti/ilmi insanlara yayar ve öretir. Dieri, Al-
fil/A MAKAMI 205

lah'n kendisine mal verdii kimsedir; o, bu mal bütünüyle Hakk yolunda


harcar.* 77

Bu hadisin baka bir rivayetinde öyle buyrulmutur:

Kendisine haset/gpta edilecek kimselerden birisi Allahu Teala'nn


kendisine Kufan' verdii kimsedir. O, gece gündüz okuduu ayetlerin ge-
reini yerine getirmekle megul dur. Onu gören bir kii öyle der. Eer Al-
lah buna verdiini bana verseydi, ben de onun yapt gibi yapardm. * 78

Görüldüü gibi müslüman, hayr ilerinde önde gidenlere haset yani


gbta etmeye özendirilmi ve Allahu Teala hayr ilerinde yarmaya te-

mtr.
Bu ekilde hayr ilerinde bakasna özenen kimse, bu tür ilere im-

rendii ve onun peine dütüü için, bu yapt onun rza makamnda iler-

lemesini salar.

Ama anlattmz hususlara tersinden bakan, iin sonunun nereye va-

racan bilmeyen, gaflet hâli kendisine hakim olan, koyu bir cehaletle ku-

atlan kimse, dünya ilerinde kendisinin üstünde yer alan kimseye bakar,

ona gpta eder, onun yerinde olmak ister. Yahut onun bu bak, Allahu

Teala'nn kendisine bahettii nimetleri küçümsemeye, kendisi için takdir

edilmi ksmeti hafife almasna yol açar. Sonra bu kimse, din bakmndan
kendisinden aa derecelerde bulunan avam halka bakar; makamndaki
noksanlklara raz olur, bunu kendisi için bir mazeret sayar, onunla kendi-
sini teselli eder. Bu düünce onu hayr ilerinde komaktan geri brakr. h-
timal, ona kibir ve gurur hâli gelir; içinde bulunduu hâlle kendisini üstün
görür. Yahut bakalarn kendisi gibi amel etmekten yana noksan görerek,
nefsine bakp amellerini beenir.

Bu kimse, sabrsz ve nimete kar nankör olarak yazlr. Çünkü o, ni-

mete ükrü zayi etmitir. Aslnda o, ne ükür, ne de sabr ehlidir. Bu sfat-

377
Buhari, zekat, 5; lim, 15; Ahkam, 3; Müslim, Müsafirin, 266-268; Tirmizi, Birr, 24; Nesai, el
Kübra, Fadailü'l-Kur'an, 49 bnu Mace, Zühd, 22.
378
Buhari, Fadailü'l-Kur'an, 20; Münziri, et-Terb, II, 245 (No. 2113)
KÛ TU'L KULÛB

lar, genel olarak münafklarn sfatlardr. Onun içinde bulunduu makam,


helak olanlarn makamdr. Çünkü sabr ve ükür, müminlerin sfatlardr.

Yaadmz u belde de (Badat), benzer sfatlarla tannmtr. Alla-


hu Teala, yardmc olsun. Badat hakknda, Abdullah b. el-Mübarek'in

öyle dedii nakletmitir:

"Douyu da baty da dolatm; Badat'tan daha beter bir belde gör-

medim." Kendisine: "Ey Ebu Abdurrahman niçin böyle diyorsun?'diye so-

rulduunda öyle demitir: "Buras, nimetin hor görüldüü, günahlarn ba-


site alnd bir beldedir."

Yine Abdullah b. Mubarek'ten u olay nakledilmitir: Kendisi Hora-

san'a gittii zaman, ona: "Badat halkn nasl görüyorsun?" diye sordular.
Dedi ki: "Orada kzgn polisler, mala dükün tüccar ve akn Kur'an oku-
yuculardan bakasn görmedim."

Hatta denilir ki, bnu Mübarek, Badat'tan Mekke'ye gittii güne ka-
dar, orada kald her gün için bir dinar/altn sadaka vermitir. Bana ula-

an baka bir habere göre, o, her gün onalt dinar sadaka vermitir.

afii (rah) ise, Badat' gerçek dünya diye tantmtr. Yine onun öy-
le dedii rivayet edilmitir: "Bütün dünya çöl ve taradr; Badat ise duru-

lacak ehir merkezidir."

Yunus b. Abdü'l-A'la'nm da öyle dedii nakledilmitir: "mam afii

(rah) bana: Ey Yunus, Badat' gördün mü?" diye sordu; ben: "Hayr, gör-

medim!" dedim. Bunun üzerine öyle dedi: "Öyleyse sen yaanacak dün-
yay da insanlar da görmedin demektir."

Bununla birlikte pek çok kimse Irak' kötülemitir. Bunlar arasnda,


Ömer b. Abdülaziz ve Ka'bül Ahbar da mevcuttur. Rivayet edildiine göre

Ömer'in (rah) azatl kölesine: "Nerede oturuyorsun?" diye sordu; o da:

"Irak'ta" dedi. Ömer (rah) köleye öyle dedi: "Orada ne yapyorsun? Bana

ulaan bir habere göre, Irak'ta yaayan herkesin bana bir bela , musal-

lat edilirmi."
HIZA MAKAMI 207

Ka'b. da bir gün Irak tan söz ederek öyle demitir: "Kötülüün onda
dokuzu oradadr. Müzmin hastalklar da oradadr."

Çirkinliklerin bol, günahn çok ilendii bir beldede yaayan kimse,


orada sklr ve bir türlü huzur bulamaz. Onun Allahu Teala'ya yönelerek
güzel iradesi ile kendisini oradan çkartmasn niyaz eder. iddetli geçim
sknts, gerçek hayr sahiplerinin azl sebebiyle oradan çkma gücü ve
imkann bulamayan kimse, baka bir yol bulamyor ve dinini orada sa-

lkl bir ekilde yaayabiliyorsa, bu kimse Allahu Teala'mn lütfü ile, O'nun
katnda mazur görülür.

O bu hâliyle; yerinden memnun olup hâline rza gösteren veya orada


nefsinin keyfi için yahut çeitli fitne ve dünyevi sebepler için oturan kimse-
den, affa ve kurtulua daha yakndr.

Bu kimseler hakknda Allahu Teala buyurmu ki: Teki Allahu Te-


ala'mn arz geni deil miydi, oradan hicret etseydiniz ya?* 79

Bu ayetin tefsirinde öyle denilmitir: Günah ilenen bir beldede isen,


oradan baka bir yere göç et.

Baka bir tefsirde ise öyle denmitir: Bir kimse, çirkin ve günah ile-
ri yapanlarn, dindarlarn daha zayf ve az olduu bir beldede yayor, an-
cak ilenen bu haramlar kötü görülmüyorsa, onun bu beldeden çkmas
farz olur.

Allahu Teala, zayf düürülmü bir topluluun özürleri ve onlarn du-


rumlarnn affa daha yakn olduu konusunda öyle buyurmutur:

"Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimizl Bizi, halk zalim olan bu


ehirden çkar, bize tarafndan bir sahip gönder, bize katndan bir yardm-
c yolla. " diyen zayf erkekler, kadnlar ve çocuklar urunda sava myor-
sunuz?™
Allahu Teala, bu kimselerin dier sfatlarn ve onlarn dier insanlar-
dan bir ayrcal olduu konusunda öyle buyurmutur:

379
Nisa, 4/97
380
Nisa 4/98
KÛTU'L KULÛB

"yalnz onlardan geçekten aciz kalan hiçbir çk yolu bulamayan kim-


seler hariç. te bunlar Allah'n affetmesi umulur.™
Demek ki rza ancak bütün kötü arzulardan korunarak sahih olur. R-
zann ba kanaattir. Marifet ehlinden bir zat öyle demitir:
"Bir kul, evinin kapsna dünya ehlinin arzu ettii bütün servet ve ni-

met çeitleri getirilip kendisine sunulduunda, o bunlardan yüz çevirip on-

lara hiç bakmadan kapsn kapatmazsa, içinde bulunduu hâline kanaat

etmi olmaz."
Günahtan korunmak, Allahu Teala'dan raz olan kulun hâlidir. Bu, ila-

hi rahmetin açk tecellisidir. Bu ilahi rahmet, Allahu Teala'dan raz olma


hâlinin evvelinde mevcuttur. AHahu Teala bu hususta öyle buyurmutur:
'Muhakkak ki nefis, devaml kötülüü emredendir. Ancak Rabbimin rah-
met ettikten hariç.™ 2

'Bugün, Allah'n rahmet ettii kimselerin dnda O'nun azap emrin-


den koruyacak göç yoktur.

Allahu Teala tarafndan kula lütfedilen günahtan korunma nimeti,

O'nun rahmetinin delilidir. Bu ilahi rahmet, kulu muhabbet makamna da-


hil eder. Bu, Allahu Teala tarafndan sevilenlere ihsan edilen ilahi rahmet-
tir. Muhabbet de kulu rza makamna yükseltir. Böylece muhabbet, kulun
Yüce Sevgiliyi müahedesinden meydana gelen makam olur. Bu durum-
da rza da, kulun dier bütün davran ve araylarnda sahip olduu hâli

olur. Kötülüklerden korunmak ve iyiliklerde muvaffak olmak ancak Yüce


Allah ile mümkündür.

Rza kitab burada sona erdi.

Alemlerin Rabbine hamd olsun.

Allah'n selam Efendimiz Hz. Muhammed'e ve onun bütün âline ve


ashabnn üzerine olsun. 384

381
Nisa 4/98-99
382
Yusuf 12/53
383
Hud 11/43
384
Dua ksm tahkikli baskdan alnd.
MUHABBET MAKAMI ve
MUHABBET EHLNN SIFATLARI

MUHABBETN FAZLET ve DNDEK YER


Yakin makamlarnn dokuzuncusu muhabbet makamdr. Muhabbet,
ariflerin makamlarnn en yükseidir. O; Allahu Teala'nn ihlasl kullar için

tercih ettii bir makamdr. En büyük ilahi lütuflar onunla nihai noktaya ç-

kar. Yüce Allah muhabbet ehli hakknda öyle buyurmutur:

"Allah onlar sever, onlar da Allah' severler™5 ayetin devamnda öy-


le buyrulmutur:

"Bu, Allah'n birlûtfudur; onu dilediklerine verir."

Bu haber, mana olarak ayetin ba ksmna bitiiktir. Çünkü Allahu Te-


ala, kendisini seven müminlere insanyla lütuflarda bulunduunu belirtmi-

tir. Ayetin ba ile sonu arasnda ise Allah' sevenlerin sfatlar anlatlm-
tr. Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Allahu Teala, sevdii kuluna atete azap etmez.™

Allahu Teala, Resûlü'nün (s.a.v) bu sözünü tasdik etmek, kendisine

muhabbet iddiasnda bulunan (fakat bu muhabbetin gerei olan iman ve


itaati yerine getirmeyen) Ehl-i Kitabn sözlerini reddetmek ve onlarn da-

valarn çürütmek için öyle buyurmutur:

385
Maide 5/54
386 Ahmed, Müsned,
Bkz: III, 104; Bezzar, Müsned, III, 235. (No: 3476); Ebu Yala, Müsned, No:
3735; Heysemi, ez-Zevaid, X. 213, 383; Suyti, ed-Dürrü'l-Mensur, III, 45.
.

KÛTUL KULÜB

"De ki: O hâlde niçin Allah, günahlarnzdan dolay size azap ediyor?
Hayrl Siz de O'nun yarattklarndan birer insansnz.

Zeyd b. Elem demitir ki: "Allahu Teala bir kulunu sever. Bu sevgi öy-
le bir dereceye varr ki, Allahu Teala ona: 'Dilediini yap, seni baladm'
buyurur."

smail b. Eban, Enes b. Malikin öyle dediini rivayet etmitir:

Resûlullah (s.a.v) öyle buyurdu:

"Allahu Teala bir kulunu sevdii zaman, iledii günah ona zarar ver-
mez. Günahndan tövbe eden, hiç günah ilememi gibidir.™» Allah

Resulü (s.a.v) daha sonra u ayet-i kerimeyi okudu: "Muhakkak ki Allah

çokça tövbe edenleri ve güzelce temizlenenleri sever.**9

Allahu Teala, muhabbeti için günahlarn balanmasn art komu-


tur. Bunu da u ayet-i kerimeden anlyoruz:
"Resûlüm de ki: Bana uyun ki Allah sizleri sevsin ve günahlarnz ba-
lasn.*90
Allah'a iman eden her mümin, Onu sever; fakat herkesin muhabbeti
Allah'a iman, Onun tecellilerini müahedesi ve sevgilisi olan Allahu Te-
ala'nn ona sfatlarndan bir sfat ile tecelli etmesi oranndadr. Bunun de-
lili de, onlarn Allahu Teala'nn kendisini birleme/tevhid emrine uymalar,

O'nun emir ve yasaklarna skca balanmalar ve hükmüne teslim olma-


lardr. u da var ki, kullarn Allahu Teala'nn birliini müahedeleri, ilahi

emirlere ballktaki devamllklar ve hükmüne teslim olmalar farkl dere-

celerde gerçekleir. Bütün bunlar, farkl derecedeki muhabbetten kaynak-

lanr.

387
Maide 5/18
388 jbnu Asakir, Tarih, cilt: 54, shf: 72; Deylemi, Rrdevsü'l-Ahbar, No: 2251; Elbani, Daife, 615.
Hadisin son ksm için bkz: bnu Mace, Zühd, 30; Beyhaki, Sünen, X, 154; Heysemi, ez-
Zevaid, X, 200; Suyuti, es-Saîr, No: 3386.
389
Bakara 2/222.
390
Âl-I mran 3/31
1

MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SI F Ali Alil 21

Yüce Mevla'y sevenlerin sevgilerinin farkl olmas, O'nun taksimine


göredir. Aslnda ilahi muhabbetin hiçbir derecesine küçük denmez. Tpk
kulun sahip olduu ilahi marifetin hiçbir ksmna küçük denmedii gibi. Yi-

ne derecesi ne kadar büyük olursa olsun, kimsenin tövbeden uzak kalama-


yaca gibi, bu kimse bütün ilimlere vakf olsa dahi bu durum deimez.
Çünkü Allahu Teala müminlerin, kendisini ar derecede sevdiini
belirterek öyle buyurmutur: man edenlerin Allah'a sevgileri ise daha
iddetli/daha ileridir.™ Ayette geçen 'Eedd=daha çok' kelimesi, onlarn
muhabbet bakmndan farkl derecelerde olduklarn gösterir. Çünkü keli-

me kalp olarak bu anlam içermektedir. Bu ifade: "Allah katnda en deer-


liniz, en takval olannzda2 ayetindeki 'en takval olannzdr' ifadesine
benzemektedir. Bu ayet de, müminlerin takva seviyelerine göre Allah ka-
tnda elde edecekleri eref ve ihsanlarn farkl derecelerde olacan gös-
termektedir. Bunun için Allahu Teala, bu ifade yerine: 'hiç üphesiz eref-
li kimseler takva sahipleridir' ifadesini kullanmamtr.

Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Allah dünyay, sevdiine de sevmediine de verir. man/dini ise, sa-


dece sevdiklerine verir.™

Müminler, Allah sevgisi noktasnda farkl derecelere sahiptirler. Bu


farklln sebebi, marifet ve müahede bakmndan farkl seviyelerde bu-

lunmalardr.

Allah Resulü (s.a.v) Allah sevgisini imann artlarndan biri olarak gör-
mü ve: "man nedir?" sorusuna 394
: "Allah ve Resûlûnûn, kula, ikisinin d-
ndaki her eydan daha sevimli olmalardr* 95 cevabn vermitir.

391
Bakara, 2/165
392

393
Buhari, el-Edebü'l-Müfred, No: 275; Hakim, Müstedrek, I, 33; Ahmed, Müsned, I, 387;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 90. Tabarani ve bnu Mübarek hadisi bnu Mesut'tan mevkuf olarak
rivayet etmitir. Bkz: el-Kebir, No: 8990; bnu Mübarek, K. Zühd, No: 1134.
394
Soru ksm tahkikli baskdan alnmtr.
395 Bkz: Buhari, man, 9; Edeb. 42; Müslim, man, 66; Tirmizi, man, 10; Ahmed, Müsned, III, 103,
140.
212 KÛTU'LKULÛB

Bu hadisten daha açk ve kesin ifade tayan bir hadis-i erifte öyle
buyrulmutur: "Allah'a yemin olsun ben bir kimseye ailesinden, malndan
ve bütün insanlardan daha sevgili gelmedikçe, o gerçek manada iman et-
mi olmaz.™ Baka bir rivayette: 'Kendi nefsinden' ifadesi yer almakta-

dr.^

Allah Resûlü (s.a.v) koyduu hükümlerde Allah sevgisini emretmi ve


öyle buyurmutur: "Size verdii nimetlerden dolay Allah' sevin. Allah'

sevdiiniz için de beni sevin.™

Bu emir, Allah sevgisinin farz olduunu göstermektedir. Müminler, bu

sevginin sonsuz dereceleri içinde farkl derecelere sahiptirler. Allahu Te-

ala'nn bize ihsan ettii nimetlerin en büyüü Yüce Zatn tanma ilmidir ki
buna marifetullah denir. Allah sevgisinin en üstünü ise, müahededen do-

an sevgidir.
Allahu Teala'y sevenler muhabbetin farkl mertebelerine sahiptirler.

Bu mertebelerden bazlar, dierlerinden üsttedir. Müminler içinde Allahu

Teala'y en çok sevenler, ilim, hilim, aff, güzel ahlak, kullarn kusurlarn

örtmek gibi Allah'n ahlaklaryla en fazla ahlaklaan kimselerdir.

O'nun sfatlarnn mana ve tecellilerini en iyi bilenler ise; kibir/ululuk

hamd/övülme, zenginlik, eref ve halk içinde zikredilme arzusu gibi Yüce


Allah'a layk sfatlarda kendisine ortak komamak için bu tür ahlaklardan

en çok kaçnan kimsedir..

Sonra, Allah Resulünü (s.a.v) en çok sevenler, ona en güzel ekilde

tabi olanlar ve O'nun hâline en fazla benzeyenler gelir. Çünkü O, Allahu


Teala'nn sevgilisidir.

Rivayet edildiine göre bir adam Hz. Rasûlullah'a (s.a.v) gelerek: "Ey

Allah Resûlü, seni seviyorum." dedi. Allah Resûlü (s.a.v): "Öyleyse fakirli-

Buhari, man, 8; Müslim, man, 69-70; Nesai, man, 19; bnu Mace, Sünnet, 9.

397
Tabarani, el-Kebir, No: 4616; Heysemi, ez-Zevaid, I, 88; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No:

92-93.
398 Buhari, et-Tarihu'l-Kebir, 1, 183; Tirmizi, Menakb, 31 ;
Hakim, Müstedrek, III, 150; Ebu Nuaym,
Hilye, III, 244; Tabarani, el-Kebir, X, 342; Beyhaki, uabu'l-man, No: 408.
MU HAB B ET MAKAM I vb MUHABBET EH LN N S I \ A I I A II
I
213

e hazr oll" buyurdu. Adam: "Ben Allahu Teala y da seviyorum." deyin-

ce; Efendimiz (s.a.v;; "Öyleyse bela ve imtihana hazr ol. "buyurdu." 399

Bu ikisi arasndaki fark udur: Musibetlerle imtihan etmek, Allahu Te-

ala'nn ahlakndandr. O, kullarn imtihan eder. Dolaysyla adam Allahu

Teala'y sevdiini söyleyince, Efendimiz (s.a.v) kulun ilahi tecelli karsn-


da sabrl olmas için O'nun kendisini imtihan edeceini haber vermitir.

Nitekim Allahu Teala da öyle buyurmutur: "Rabbin için sabret.*00 Yani

O nun hükümlerine ve imtihan için verdii musibetlere sabret.

Fakirlik ise Allah Resûlü'nün (s.a.v) sfatlarndandr. Dolaysyla


adam, Allah Resûlü'nü sevdiini söyledii zaman, Efendimiz (s.a.v) ada-

ma, kendi sfatlarna uymasn ve peinden gitmesini tavsiye etmitir.

Çünkü Allah Resulü (s.a.v), bir hadisinde öyle buyurmaktadr: "Allahm,


beni fakir olarak yaat, fakir olarak canm al ve beni fakirlerin arasnda
haret™

MUHABBETN ALAMETLER
Muhabbetin alametlerinden biri, Yüce Sevgiliyi çok zikretmektir. Zik-

rullah, Allahu Teala'nn kulunu sevdiinin bir delilidir. O, Yüce Allah'n kul-

larna yapt en büyük lütuflardan birisidir. Bir haberde öyle denmitir:

"Allahu Teala'nn her gün kullarna ikram ettii bir sadakas vardr. Al-

lahu Teala, bir kuluna Yüce zatn zikretmeyi ilham etmesinden daha fazi-

letli bir sadaka ikram etmemitir." 402

Süfyan, Malik b. Muavvel'den unu nakletmitir: "Allah Resûlü'ne

(s.a.v): 'Hangi amel daha faziletlidir?' diye sorulduunda öyle buyurdu.

399 Bezzar, Müsned, No: 3595; Heysemi, ez-Zevaid, X, 274.


400
Müddessir 74/7.
401
bnu Mace, Zühd, 6; Hakim, Müstedrek, IV, 322; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1453.
402 sadaka olduunu bildiren bir hadis için bkz: Heysemi, ez-Zevaid, X, 74.
Zikrin en faziletli bir

(Tabarani, el-Evsat'ta rivayet etmitir)


214 K ÛTU'l KULÛB

"Haramlardan uzak durmak ve aznn sürekli zikrullah ile megul olma-


s.™
Resûlullah (s.a.v), Allah sevgisini emrettii gibi, Allahu Teala'y çok
zikretmeyi de emretmitir. Çünkü Allahu Teala'y zikretmek, muhabbetin
gereklerindendir. Bu konuda öyle buyurmutur:

"Allahu Teala'y o kadar çok zikret ki, insanlar senin için 'deli' desin-
ler.^ Baka bir hadiste ise öyle rivayet edilmitir:

"Allahu Teala'y o kadar çok zikredin ki, münafklar size: 'bunlar gös-
1 **05
teri yapyor desinler.

Ebu Mesleme el-Medeni, babas kanalyla dedesinden u hadisi nak-


letmitik Bir gün Allah Resûlü (s.a.v) bize; Kuba mescidine geldi. Uzun bir

konuma yapt. Konumasnn sonunda öyle buyurdu:

'Kim, Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Kim de büyüklük
taslarsa, Allah onu alçaltr. Kim Allah' çok zikrederse, Allah onu sever.™

Allah Resûlü (s.a.v), zikredenlerin öne geçen kimseler olduunu ha-


ber vermi ve onlar günah yükünün omuzlarndan kaldrlmas ve zikirle-

rinin yükseltilmesi bakmndan peygamberlerin derecesine yükseltmitir.


Bunu u hadislerinde görüyoruz. Allah Resûlü 's.a.v), bir yolculuk dönü-
lerinde, yanndakilere:

"Yürüyün, bazlar öne geçtiler." buyurdu. Ashab: "Öne geçenler kim-


lerdir?' diye sordular; Allah Resûlü (s.a.v) u cevab verdi: "Allahu Teala'y
çok zikredenlerdir. Zikir onlarn omuzlarndaki günah yüklerini/arlklarn
indirdi ve onlar kyamet günü günahtan hafiflemi/kurtulmu olarak gelir-
ler.* 07

403
Beyhaki, uabu'l-man, No: 575. lk ksm hariç, dilin devaml zikirle megul olmasn tevik
eden hadis için bkz: Tirmizi, Deavat, 4; Ahmed, Müsned, IV, 188; bnu Mace, Edeb, 53.
404 Ahmed, Müsned, Humeyd, Müsned, No: 926; bnu Hbban, Sahih, No: 817;
III, 48; Abd. b,

Heysemi, ez-Zevaid, X, 75.


405
Tabarani, el-Kebir, No: 12786; bnu Mübarek, K. Zühd, No: 1022; Ebu Nuaym, Hilye, III, 80-
81; Beyhaki, uabu'l-man, No, 527; Heysemi, ez-Zevaid, X, 76.
406
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 5755. Hadisin ilk ksm için bkz: bnu Mace, Zühd, 16; Ahmed,
Müsned, III, 76; Ebu Ya'la, Müsned, No: 1104.
407
Müslim, Zikr, 4; Tirmizi, Deavat, 128; Ahmed, Müsned, II, 323; Münziri, et-Terb, II, 398.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATLARI 215

SEVGLYE KAVUMA ARZUSU


Muhabbetin en büyük alametlerinden birisi de, Yüce Sevgiliye kavu-
ma arzusudur. Bu da selam yurdu olan ahirette Allahu Teala'y bizzat gör-
mek ve müahede etmekle gerçekleecek bir eydir. Bu ise ölüme itiyak
duymaktr. Çünkü ölüm, kavumann anahtar ve Cenab- Hak ile görü-
meye girilecek bir kapdr. Bir hadiste öyle buyurulmutur: Kim Allah'a

kavumak isterse, Allah da ona kavumak ister.*08

Huzeyfe (r.a) ölüm annda öyle demitir: "Sevgili, ihtiyaç üzerine gel-

di, bense nedametten kurtulamyorum."

Selef-i Salih'ten bir zat öyle demitir: "Allahu Teala için, kulunda
O'na kavuma isteinden sonra, çok secde etmek kadar sevimli bir has-
let yoktur."

Hadiste kulun Allah'a kavuma arzusu önce zikredilmitir. Allahu Te-


ala da ayet-i kerimede kulun iman ve muhabbetinde sadk olduunu orta-
ya çkarmak için, kendi yolunda savamasn art komu ve sevdii kul-
larn kendisi için savamasn sevdiini haber vererek öyle buyurmutur:

"Muhakkak ki Allah, kendi yolunda birbirine kaynam binalar gibi saf


tutarak savaanlar sever. ^
Bu ayetin az öncesinde, onlar uyarmak için öyle buyurmutur: 'Yap-
madnz eyleri niçin söylersiniz?™
Çünkü onlar, Allahu Teala'y sevdiklerini söylemilerdi. Bunun üzeri-
ne Yüce Allah, kalplerindeki muhabbetini ölçmek için sava önlerine koy-

du ve onu sevdiklerinin maln ve cann almak için bir alamet yapt. Çün-
kü Yüce Allah dier ayette öyle buyurmaktadr: "Onlar Allah yolunda sa-

varlar, öldürürler ve öldürülürler.*"

408
Buhari, Rikak. 41; Müslim, zikir, 14; Tirmizi, Cenaiz, 67; Zühd, 6; Nesai. Cenaiz, 10; bnu
Mace, Zühd, 31 Darimi, Rikak, 43; Ahmed, Müsned,
;
II, 313, 346.
409
Saf, 61/4
4,0
Saf 61/2
411
Tevbe 9/111
216 KÛTU'l KULÛB

Hz. Ebu Bekir (r.a), yapt bir vasiyetinde öyle de-


Hz. Ömer'e (r.a)

mitir: "Hak ardr; fakat arlyla birlikte ho ve faydaldr. Batl ise ha-

ama hafifliiyle birlikte bo ve zararldr. Eer vasiyetimi


fiftir; muhafa- iyi

za edersen, hiçbir gayb/görünmeyen ey sana ölümden daha sevimli gel-


mez. O zaten sana ulaacaktr. Eer vasiyetimi zayi edersen, hiçbir gö-
rünmeyen ey sana ölümden daha sevimsiz gelmeyecektir; ama sen
onun gelmesine mani olmayacaksn."

Süfyan es-Sevri ve Bir b. el-Haris öyle derlerdi: "üphe içinde olan

kimseden bakas ölümü kötü görmez."

Gerçek de onlarn dedii gibidir. Çünkü seven kimse, hiçbir hâlde

sevdiine kavumay kötü görmez. Böyle bir sevgiyi ise ancak Allahu Te-

ala'y bütün kalbiyle seven kimse bulabilir. Kul bu derece bir sevgiyi elde

edince, Yüce Mevla da ona kavumay arzular. Kalp, görünmeyen sevgi-

linin özlemiyle zdrap çeker ve bir an önce sevdiine kavumak ister.

Rivayet edilir ki, Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Zam'a, kz kardei Fatma'y


azat ettii kölesi Salim ile evlendirdii zaman bütün Kurey onu knad ve:

'Kurey'in iffetli hanmlarndan birini, bir köleyle mi evlendiriyorsun?' diye

rahatszlklarn dile getirdiler. Ebu Huzeyfe onlara unlar söyledi: "Valla-

hi, onu onunla nikahladm. Ben kesin olarak unu biliyorum ki bu köle, o
kadndan daha hayrldr." Bu söz, Kurey'lilerin çok arna gitti ve ona:

"Bunu nasl söylersin; biri kölen, biri kz kardein!" dediler. O da u kar-


l verdi: "Ben, Allah Resûlünün (s.a.v) öyle buyurduunu iittim: Kim
Allahu Tealay bOtûn kalbiyle seven bir adama bakmak isterse Salim'e

baksn.™

Bu hadis unu göstermektedir: Baz müminler, Allahu Teala'y kalple-

rinin bir ksmyla sever, kalplerinin yalnz bir ksmn O'na tahsis ederler;

onlarn kalplerinde bakalarnn sevgisi de vardr.

Baz müminler Allahu Teala'y bütün kalpleriyle sever ve O'nu dier


her eye tercih ederler. te bunlar, Allahu Teala'nn saf ve halis kullardr.
4,2
Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bir hadis için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 232-233.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATLARI 217

Bunlar için yakînen u gerçek ortaya çkar: Allahu Teala'dan baka ibadet
edilecek bir varlk mevcut deildir; O'ndan baka hiçbir ilah yoktur.

Hadis ayrca unu da ortaya koymaktadr: Müminler, Allah sevgisinde


deiik derece ve makamlarda bulunmaktadrlar. Bu da, herkesin ilahi s-
fatlar müahedesinden ileri gelmektedir. Baz kalpler, ilahi sfatlarn tecel-
lilerini bütünüyle müahede ederken, bazlar onlarn bir ksmn müahe-
de etmektedir.

Sahabeden Nu'ayman açktan cezay gerektirecek bir günah iledi-

inde Allah Resûlü'ne (s.a.v) getirilirdi. Yine bir defasnda suç iledii için

getirilmi, Allah Resûlü de (s.a.v) ona had cezas uygulamt. Bunun üze-
rine, orada bulunan birisi: "Lanet olsun ona, ne kadar da çok suç ileyip
Allah Resûlüne (s.a.v) getiriliyor!" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü
(s.a.v): "Böyle deme/ona lanet okuma, muhakkak ki o, Allah' ve Resulü-
nü seviyor** 3 buyurdu. Görüldüü gibi Allah Resûlü (s.a.v) onu, ilahi emir-

lere ters hareket etmesine ramen muhabbet dairesinden çkartmamtr.

Ariflerden bir zat dnda, yani kalbin üze-


öyle demitir: "man kalbin

rinde olduu zaman mümin Allahu Teala'y orta derecede sever. man kal-

bin içine girip iç ksmna yerletii zaman kul Allahu Teala'y en yüksek

derecede sever."

Kulun muhabbet derecesini anlamak için baklr; eer kul, Allahu Te-

ala'y bütün heva ve arzularna tercih ediyorsa, Allah sevgisi kulun neva-

sna galip gelip kul her eyde ilahi muhabbete göre hareket ediyorsa o, Al-
lahu Teala'y gerçek manada seviyor demektir. O ayn zamanda Allah'a

gerçek olarak inanan birisidir. Eer sen kalbini bu anlattmz dereceden


aada bulunduruyorsan, senin sevgiden nasibin o kadardr.

SEVDN NEFSNE TERCH ETMEK


Muhabbetin en açk alameti, Allahu Teala'nm muhabbetini kalbin ky-
met verdii bütün dier eylere tercih etmektir.

413
Buhari, Hudud, 5; Ebu Ya'la, Müsned, No: 176.
21 8 K Ü IUJ. KUL ÛB

Allahu Teala sevenlerin ve ariflerin "isâr=bakasn nefsine tercih et-


me" sfatna sahip olduklarn bildirmitir. Sevenlerin sfat hakknda öyle
buyurmutur:

"Kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilen eylerden


dolay kalblerinde birsknt duymazlar." Ayetin devamnda da öyle buy-
rulmutur: "Ve (ellerindeki eylere) kendilerinin ihtiyac olmasna ramen

muhacirleri kendilerine tercih ederler.™ 4

Hz Yusuf'u anlatan ayette öyle buyurulmulur. "Kardeleri dediler ki:


And olsun, hakikaten Allah seni bize tercih etmi. ™ 5

Alimlerden birisi demitir ki: "üphesiz kalbin d, slam'n yeridir; kal-


bin içi ise imann mekandr. te Allah' sevenlerin sevgide farkllk göster-
meleri, imann slam'a, bâtnn zâhire üstünlüünden kaynaklanmaktadr."

Basral alimlerimizden birisi "kalb" ile "fuad"n birbirinden ayr eyler


olduunu ifade etmi ve öyle demitir: "Fuad, kalbin ön taraf ve en has-
sas yeridir. Kalb ise fuadn asl olup onun genileyen yandr." Bir defasn-
da da bu zat öyle demitir: "Kalpte iki boluk vardr. Zâhirindeki bolua
fuad denir; buras akln bulunduu yerdir Batnndaki bolua kalp denir;
orada iitme ve görme meydana gelir. Anlama ve müahede de buras ile
gerçekleir. Buras ayrca imann olduu yerdir. Allahu Teala kalbin bu du-
rumu hakknda öyle buyurmutur:

"Allah onlarn kalbine iman yazd.™

"üphesiz ki, bunda (uyank bir) kalbi olan ve (hakka) ahit olarak ku-
lak veren kimseler için bir öüt vardr. *17
Halkn slam' sevmesi farz klnmtr. Bu farzn edas Allah' severek
ve ona itaat ederek farzlar yerine getirmeye ve yasaklardan kaçnmaya
baldr. Yakîn ehli ariflerin muhabbeti ise, Allahu Teala'nn sfatlarn mü-
ahedeye ve Yüce Zatn ahlaklarn tanmaya dayal bir muhabbettir.
-

414
Har 59/9
4.5
Yusuf 12/91
4.6
Mücadele 58/22
417
Kâf, 50/37
MU HABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N S 1 1 Ali A M I 219

Halk, alkanlk ve duyduunu tekrar ederek ibadet eder; gerçek sevgiye

ulam arifler ise Mevla'y yüceltmek, sevmek ve O'nu tazim için ibadet

eder. Bu, seçkin kullara tahsis edilmi bir muhabbettir.

Bu konuda asl olan udur: Muhabbet, Mevla'y tanmaktan ileri gelir.

Bu tanma, genel ve özel olarak iki ksmdr. Özel marifet ve muhabbet


seçkin ariflere, genel marifet ise avam müminlere aittir.

Geçmi ümmetlerin haberlerinde u hâdise rivayet edilmitir:


Züleyha, iman edip Hz Yusuf ile evlenince ondan uzaklap ibadet için

bir kenara çekildi. Hz Yusuf onu gündüz yatana çarnca, geceye erte-

liyor, gece çarnca da gündüze tehir ediyordu. Bir gün Hz. Yusuf'a: "Ey
Yusuf! Ben Allah' tanmadan önce seni seviyordum. O'nu tandktan son-
ra onun sevgisi, kalbimde baka sevgilere yer brakmad. Onun yerine

baka bir sevgi istemiyorum" dedi. Nihayet Hz. Yusuf ona: "Allah bana bu-

nu yapmamz emretti ve senden iki çocuk yaratacan ve onlar peygam-


ber yapacan haber verdi" dedi. Bu müjde karsnda Züleyha: "Madem

Allah bunu sana emretti ve beni de buna vasta kld, öyleyse Allah'n em-
rine itaat gereklidir" dedi ve onun isteini yerine getirdi.

Marifet ehli alimlerden birisi demitir ki: "Tevhid kemâl hâlini bulun-

ca/tam olunca muhabbet de kâmil/tam olur. Muhabbet gerçekleince te-

vekkül tam olur, bundan sonra kulun iman kemale erer, ibadeti halis olur.

te buna 'yakîn' ad verilir."

Fudayl bin yaz, muhabbetin farz oluu hakknda öyle demitir:

"Sana, Allah' seviyor musun? diye sorulursa sükût et. Çünkü; hayr
dersen kafir olursun. Eer evet, dersen, gerçekten sevenlerin sfatna sa-
hip deilsen Allah'n gazabna uramaktan çekin."

Alimlerimizden birisi demitir ki: "Cennette, marifet ve muhabbet ehli-

nin derece ve mükafatndan daha yüksek bir nimet yoktur. Cehennemde


de, muhabbet ve marifet iddiasnda olup, onlardan hiçbir ey gerçekletir-
meyen kimsenin azabndan daha iddetli bir azap yoktur."
220 KÜrULKULÛB

Ondan daha üstün bir alim de demitir ki: "Muhabbet ve marifet iddi-

asnda olanlar hariç, bütün makam sahiplerinin balanmas ve kendile-


rine müsamaha gösterilmesi ümit edilir. Muhabbet ve marifet iddiasnda

bulananlar ise inceden inceye hesaba çekilir; bütün hareket ve düünce-


lerinde Allah için, Allah yolunda, Allah ile birlikte ne yaptklarndan, nasl
muamele ettiklerinden sorgulanrlar."

ALLAH'IN KULUNU SEVMES NE DEMEKTR?


Bil ki Allah'n kulunu sevmesi, yaratlmlarn birbirlerini sevmeleri gi-

bi deildir. Çünkü mahlukatn u yedi husustan birisine bal ola-


sevgisi,

rak sonradan oluur: Tabiat, cinsiyet, menfaat, sfat, ar arzu, merhamet

veya Allah'a yaklama düüncesi. te bunlar birbirine benzer eylerdir.


Bunlar insanlar için geçerlidir. Allah bütün bunlardan yüce ve münezzeh-
tir. Ve onlardan hiçbiri ile nitelenemez. Çünkü hiç bir eyde onun misli ve
benzeri yoktur. Hem de bunlar, yaratlm eylere bal olarak insanlarda
sonradan oluan ve sevenlerin içine dütüü hâllerden kaynaklanan bir
takm sebeplerdir. üphesiz, zamann deiimi ile bu eylerin özellik ve
sfatlar da deiir. Allah'n muhabbeti ise, ezeli olup ilahi hükümle kula
bahedilmitir. Bu muhabbet Yüce Allah'n özel inayeti ile hâs! olup yara-
tlm eylerden öncedir. O, asla deimez ve ortaya çkan eylerle farkl
bir vaziyet almaz. u ayet bunu göstermektedir:

"Hiç üphesiz kendileri için önceden tarafmzca güzel (hûkûm) takdir


edilmi olanlar, cehennemden uzaklatrlrlar.™ Bu ayette geçen güzel-
likten maksat güzel sözdür. Bir görüe göre de güzel makamdr.

u hâlde kullarn bu ilahi hükümden önce bir ey yapmalar ve onun


önüne geçmeleri caiz deildir. Allah'n hükmü her eyin önündedir/her
eyden öncedir. u ayetlerde de bu durum ifade edilmektedir:

"And olsun biz, daha önce brahim'e rûdûnü (peygamberlik, dürüst-


lük ve bilgi gücü) vermitik. Biz, onu iyi tanrdk™ -

418
Enbiya 21/107.
419
Enbiya 21/51
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATLARI 221

"te böylece O sizi, bundan önce mûslüman olarak adlandrd.* 20

"man edenlere Rahlen katnda sdk makam olduunu müjdele.™


Yüce Allah, onlarn dier alametleri hakknda öyle buyurmutur:

"Onlar, güçlü Melikin katnda sdk makamndadrlar.* 22

Yüce Allah'n onlara bahettii bu sdk makamndan önce, onlar bu

makamda olamaz. Ayn ekilde Allah'n onlar bilmesinden önce, onlardan

bir amel meydana gelemez. Çünkü O'nun ilmi, malumdan yani var edilip

ortaya konan eylerden önce olup olan her eyi olmadan bilir. Allah'n ve-

lilerini sevmesi, onlarn Allah' sevmesinden ve O'na güzel dostluk yapma-


larndan daha öncedir. Sonra bu, ilahi hükümler içinde özel bir hükmüdür;
ezelde yapt taksimatta dostlarna ayrd fazladan bir lütuftur, onlar için

nimetlerini tamama erdirmesidir. Bunlar muhlis/ihlasl ve önceden özel


olarak sdk makam için seçilen kullara hastr.

Bu ilahi lütuflar için aklî bir sebep yoktur. Onlar, kul tarafndan yapl-

m bir amelin karl da deildir. Bilakis onlar kaderin bir srr ve Allahu
Teala'nn bir lütfü olarak gerçekleen eylerdir. Kaderin srrn açklamak
ise küfürdür. Hem kaderin srrn ancak bir peygamber veya sddk bilebi-

lir; ona ancak Allahu Teala'nn iç yüzünü açt kimseler vâkf olabilir.

Bu hâle ulamak için haberlerde zikredilen zahir sebepler, ancak se-

venlerin yoludur; gerçek akl sahiplerinden ilahi yaknla ulam kurbiy-


yet ehlinin makamlardr. Bu sebeplerle ilahi muhabbet belli olur, Allahu

Teala'nn kuluna güzel tevfiki/özel yardm ve korumas ortaya çkar, ince


ilimlerinden kuluna bahettii nimetler gözükür. Hak dostlarn bu nimetle-
re ulamas, onlarn eyde hemen Yüce Mevla'ya dönmesinde, O'nun
her

raz olduu hudutta kalmalarnda ve her eyden nazarlarn çekip sadece


O'na nazar etmelerinde kendisini gösterir.
il

Bu hâl içinde Yüce Mevla onlara her eyden daha yakn olur, onlara

devaml rzas içinde amel ettirir, kendilerine ilahi sfatlarn tecellilerini ke-

420 Hac 22/78.


421
Yunus 10/2.
422 Kamer 54/55
222 KÛTU'L-KULÛB

feder, ilahi srlarn sakl yönlerini açar, nimetleri içinde gizledii ilahi lütuf-

lar gösterir, onlara halis ükrü ve hakiki zikri öretir. Bütün bunlar, Yüce
Allah' sevenlerin aynel yakîn derecesinde kefe ulamalaryla elde ettik-

leri yollardr.

Denilmitir ki: Allah bir kulu sevdii zaman onu kendi hizmetinde kul-
lanr. Allah bir kuldan kendisine hizmet/ibadet etmesini istedii zaman
onun dier eylerden ilgisini ve sevgisini keser.

Yine denilmitir ki: Allah bir kulu severse ona rahmet nazaryla nazar
eder. Eer Allah bir kula rahmetiyle nazar ederse ona azap etmez. Bu ma-
nalarn bir ksm hadislerde geçmektedir.

Hz. Peygamber'in (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Allah bir kulu sevdiinde, onu belaya duçar eder. Onu çok severse,
kendisine ayrr." Bu nasl olur? diye sorulunca öyle buyurdu: "Onda ne
mal, ne evlat hiç bir ey brakmaz.* 23

Demek ki muhabbet, sevgide ilk olan Yüce Allah'n' kulu için yapt
bir tercihtir. Ayrca muhabbet birtakm hükümler içerir ki onlar sevilen kul
ortaya kor. Bu hükümler kulun Cenab- Hakk'a kar güzel muamelesinde
ortaya çkar veya Allahu Teala'nn kula bahettii gerçek ilimde kendisini

gösterir.

Nitekim Hz. Yusuf'un kardeleri, Yüce Allah'n Hz. Yusuf'u kendilerin-

den daha çok sevdiini görünce u itiraf yapmlardr:

"Hiç üphesiz Allah seni bize tercih etmitir.* 24

Sonra öyle demilerdir. "Hakikat u ki biz hata edenlerden olduk.* 25


Yusuf'un kardeleri bu sözleriyle daha önce yaptklar hatalarn itiraf ettiler

ve Allah'n kendilerine yapmad ekilde onu tercih ettiini dile getirdiler.

423
Deylemi. Firdevsü'l-Ahbar, No: 973; Hindî, Kenzu'l-Ummal, No: 30793; Suyuti, el-Camiu'l-
Kebir, No: 1957; Heysemi, ez-Zevaid, II, 291. (Tabarani rivayeti); Zebidî, thaf, XI, 542.
424
Yusuf, 12/91
425
Yusuf, 12/98
M UHABBET MAKAMI «/e MUHABBET EHLN N S\h A f
1 AM I 223

AHahu Teala, Yusuf'un (a.s) sfatlarn anlatrken öyle buyurmutur:

"Beni, bu yerin (Msr'n) hazinelerine tayin et çünkü ben onlar çok yi


korurum ve bu ii çok iyi bilirim*26 dedi.

Allahu Teala ona bahettii nimetler hakknda öyle buyurmutur:

"Ona hûkûm ve ilim verdik. te güzel davrananlar biz böyle mükafat-


landrrz.'*127 Allahu Teala bu ayette onun için tercih ettii ihsann zikret-

mitir. Bu konuda peygamberler öyle demiledir:

"Biz de sizin gibi insandan baka bir ey deiliz; fakat Allah peygam-
berlii kullarndan dilediine lütfeder. * 2 *

Bu konuda Yüce Allah buyurmutur ki: "Allah, meleklerden elçiler se-


çer, insanlardan da elçiler seçer.* 29

Bu konuda hadiste öyle buyrulmutur: "Allah, bir kulu sevdii zaman


onu belaya duçar eder. Eer sabrederse onu kendisine yöneltir. ayet be-
laya raz olursa, onu özel dostluuna seçer.* 30

Alimlerden biri demitir ki: "Sen Allah' seviyor, O da seni belaya du-
çar ediyorsa, bil ki O seni hata ve günahlardan temizlemek istiyor."

Bir mürid üstadna: "çime ilahi muhabbetten bir eyler dodu" dedi.
Üstad: "Ey olum! Allah kendisinden baka bir sevdiinle seni imtihan et-

ti de hiç Allah' ona tercih ettin mi?" diye sordu. Mürid: "Hayr" deyince, üs-
tad: "Öyleyse bu muhabbetinde bir hayr bekleme! Çünkü Allah kulu imti-

han etmeden ona gerçek muhabbeti vermez" dedi.

SEVGLNN KELAM N I/KUR' AN- KERM SEVMEK 1

Muhabbetin alametlerinden birisi sevgilinin sözünü sevmek, onu kula-


ve kalbinde devaml tekrar etmektir.

426 Yusuf, 12/55


427
Yusuf, 12/22
428
brahim, 14/1
429
Hacc, 22/75
430
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 976; Zebidi, thaf, XII, 443.
224 KÛTU'L-KULÛB

Bize bir müridin öyle dediini nakledildi: "çimdeki kötü bir durum kar-

snda Allahu Teala'ya münacat n/yalvarmann tatlln buldum. O an-

dan itibaren gece gündüz Kur'an- Kerim okumaya baladm. Bir müddet
sonra bana bir geveklik geldi, Kur'an okumay braktm. Rüyamda bana
birisi: "Madem beni seviyorsun, niçin benim kitabm terk ettin? Kitabmda-
ki knamam görmedin mi?" diyordu. Birden uyandm; kalbime, Kur'an mu-

habbetinin yerletirildiini gördüm ve ilk hâlime dönüp devam ettim.

Ariflerden biri demitir ki: "Her aradn Kur'an'da bulamayan kul, ge-

çek mürid/hak adam olamaz."

bn-i Mes'ud (r.a) öyle demitir: "Sizden her biriniz, nefsinin ne hâlde
olduunu ancak Kur'an'a sorsun. Eer Kur'an seviyorsa, Allah' da sevi-
yor, Kur'an- sevmiyorsa, Allah' da sevmiyor demektir."

Kur'an' sevmenin alametlerinden birisi Kur'an ehlini sevmek ve


Kur'an' gece gündüz okumaktr."

Sehl b. Abdullah demitir ki: "Allah' sevmenin alameti, Kur'an' sev-


mektir. Kur'an ve Allah sevgisinin alameti, Peygamber'i (s.a.v) sevmektir,

Peygamberi (s.a.v) sevmenin alameti onun sünnetini sevmektir. Sünneti


sevmenin alameti, kiinin ahireti sevmesidir. Ahireti sevmenin alameti,

dünyaya buz etmektir; dünyaya buz etmenin alameti ise kiinin dünya-

dan ancak kendisine yetecek ve onu ahirete ulatracak kadar azk alma-
sdr."

En güzel söz sahibi Yüce Allah buyurmu ki:

"Ey iman edenleri Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onlarn

yerine bir toplum getirir; Allah onlar sever, onlar da Allah' sever.™

Yani onlar dinden dönmezler. Çünkü onlar dinden dönenlerin yerine


gelmilerdir, dolaysyla onlar gibi olmazlar. Baka bir ayet-i kerimede

öyle buyrulmutur: "Sizi baka bir toplumla deitirir de, onlar sizin gibi

olmazlar.* 32

431
Maide 5/54
4 » Muhammed, 47/38
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN 8IF A T L A RJ 225

AHRET LERNE ÖNCELK VERMEK


Yüce Mevla'y sevmenin alametlerinden birisi de, kulun kendisini Yü-

ce Rabbine yaklatracak bütün ahiret ilerini, nefsin kötü arzularndan

ibaret olan dünya ilerinden öne almak, nefsin istek ve arzularn yerine
getirmeden önce, Yüce Sevgili'nin emirlerini derhal yerine getirmek,

O'nun sevgisini kendi arzu ve isteklerine tercih etmek, Resûlullah'n

(s.a.v) emrettiini yerine getirmek, yasakladndan saknmak, O'nu bilen

ve bilgisiyle amel eden dostlarna alçak gönüllü olmak, dünyay tercih

eden ehl-i dünyaya kar onurlu davranmaktr.

bnu Mübarek'e: 'Tevazu nedir?" diye sorulduu zaman "Büyüklük


taslayanlara kar, büyüklük taslamaktr" eklinde cevap vermitir.

el-Feth b. ehref demitir ki: "Ali bin Ebî Tâlib'i (r.a) rüyamda gördüm
ve kendisine: "Bana hayrl bir ey söyle" dedim; unlar söyledi: "Sevab-
n Allah'tan bekleyerek zenginlerin fakirlere kar tevazu göstermeleri ne

kadar güzeldir. Bundan daha güzeli ise Allah'a güvenerek, fakirlerin, zen-

ginlere kar kendilerini büyük göstermeleridir."

Allah, sevdiklerini, dostlarna kar alçak gönüllü, dümanlarna kar


onurlu kimseler olarak tantmtr. Çünkü o sevdiklerini en güzel sfatlarla

nitelendirir. Sevgiliye kar alçak gönüllü olmak güzeldir. Dümana kar


izzetli ve onurlu davranmak da güzeldir. Sevgili için alçak gönüllü olmak,

erefli kimselere alçak gönüllü olmak gibi güzel bir haslettir. Dümanlara
kar izzetli ve onurlu davranmak da alçak kimselere kar onurlu davran-

mak gibi güzeldir. Bundan dolay Allah kendisini seven kimseleri, dostlar-

na kar alçak gönüllü, dümanlarna kar da izzetli ve onurlu davranan


kimseler olarak tantmtr. 433

Sevgiliye kar kibirli davranmak ise dümana kar alçak gönüllü ol-

mak gibi kötüdür. Allah, dostlarn kötü sfatla nitelendirmez.

433
Maide 5/54.
M -
KÛTU'L KULÖB

ALLAH YOLUNDA MAL VE CAN LE MÜCAHADE


Allah sevgisinin alametlerinden birisi de, Allah'a yaklamak, O'nun r-
zasn kazanmak ve O'na yaklama konusunda her türlü engeli amak için
can ve mal ile sevgilisi Allah yolunda mücahede etmektir. Bu konuda Yü-
ce Allah Hz. Musa'nn (a.s) öyle dediini bildirir:

'Rabbim, sen raz olasn diye, acele ile sana geldim.™

Allahu Teala Habibi Hz. Muhammed'e (s.a.v.) öyle emretmitir:


"Kendini tamamen Allah'a ver.*35

Bu ayetin iki manas vardr: Birincisi ihlas ile Allah'a yönelerek ve

O'nu her eye tercih ederek tamamen O'na balan. kinci manas: Seni
O'ndan ayran her eyi kesip at ki O'na ulaabilesin. Her iki durum da mu-
habbetin en belirgin delilidir.

Sonra muhabbet ehli, sahip olduu ilahi sevgiden dolay, halkn hiçbir

knamasndan korkmaz; nefsini zorluklara sokarak, vatann-yurdunu ter-

kederek ve mal-mülkünü bir kenara iterek Allah yolunda yürüdüü için

kendisini knayanlarn knamalarna aldrmaz. Bu muhabbetine karlk


kimseden bir övgü beklemez. Sevgilisi olan Rabbini, bütün mal ve ailesi-

ne tercih etmesinden dolay, kullarn kendisini iyi bir sfatla anmasn iste-

mez.

Bunlarn yannda muhabbet ehli, yalnzlkta ilahi bir huzur, halvet


annda manevi bir rahatlk bulur. Dua annda tam bir yalvar içine girer.

Yüce Sevgilinin kelamndan zevk alr; O'nun hükümlerinin icrasndan ho


olur; O'na hizmet ve ibadetin tadn tadar, O'ndan gelen bela ve sknty
bir nimet görür.

Sabit el Benanî demitir ki: "Zorluk ve meakkatlere katlanarak yirmi

yl Kur'an- Kerim'le megul oldum; ondan sonraki yirmi yl Kur'an'la ni-

metlendim/onun manevi zevkine erdim."

434
Taha 20/84.
435
Müzzemmil 73/8.
M**U H A B B E T— MAKAMI va
" •" - -'— ,
- - - . - .
MUHABB t l L HL NN $11 At t AH 227

ALLAH'TAN BAKASI LE HUZUR BULMAMAK


Muhabbetin gereklerinden birisi de sevgiliden bakasyla huzur ve sü-
kunu terk etmektir. Çünkü Allahu Teala huzurun ta kendisidir.

Ebu Muhammed Sehl (rah) demitir ki: "Allah katnda, sevenin ihane-
ti, avamn günahndan daha iddetlidir. Bu, kiinin O'ndan bakasyla hu-
zur bulup ünsiyet kurmasdr."

Hz. Musa'nn (a.s) kendisini vesile ederek yamur duasna çkt si-

yah köle Berh'in kssasnda anlatldna göre; Yüce Allah Hz. Musa'ya hi-

taben öyle buyurmutur: "Berh, ne güzel bir kuldur; fakat onda bir kusur

vardr." Hz. Musa: "Ey Rabbim onun kusuru nedir?" diye sordu. Allahu Te-

ala: "Seher yelinden holanyor ve onunla huzur buluyor. Oysa beni seven
kimse, benden baka eyle sükuna erip huzur bulmaz."

Buradaki sükûn her hangi bir eyle huzur bulup onunla ünsiyet elde

edip muhabbet kurmaktr. Bunun dnda sükûn kelimesi bir eye bakmak,
delil olarak almak, onunla kalben mutmain olmak gibi manalara da gelir.

Ben bu hikayeyi marifet ehlinden birisine anlattmda bana öyle de-

di: Allahu Teala, bununla Berh'i deil Hz. Musa'y kasdetmitir. Çünkü onu
muhabbet makamnda tuttuu için yüzüne kar bunu söylemekten haya
etti. Dolaysyla Berh'in ismi ile ona ima etti. Bu eklide Hz. Musa'ya (a.s)

cevap verildi. Ben bu zata: "Hz Musa'ya kusuru niçin haber verildi; haber
verilmese de Hz. Musa O'nu sevmekteydi" diye sordum; u cevab verdi:
"lahi huzurda yaknlk kazanm Allah dostlar ancak Yüce Allah ile

huzur bulur, rahat ederler. Çünkü onlar, balarna gelen bütün imtihanla-

rn O'ndan geldiini bilirler. Eer bunu bakasndan bilirlerse, bu kalpleri-

ne arz olan bir gafletten ileri gelen bir günahtr. Bu kendilerine bildirilir ki,

ondan tövbe etsinler ve Allah kendilerini affetsin."

Rivayet edilir ki; abidin birisi bir ormanda uzun zaman Allah'a ibadet-

le megul oldu. Günün birinde bir kuun aacn tepesine yuva yapm ol-
duunu, yuvasna girip öttüünü gördü. Abid: "Ben de ibadet yerimi bu
aacn yanna tasam, bu kuun sesiyle ünsiyet, yaknlk kursam" diye
düündü ve öyle yapt. Bunun üzerine Allah o zamann peygamberine
228 KÛTU'L-KULÛB

(a.s) öyle variyetti: "Git falan abide söyle: "Sen beni unutup bir mahluk ile

muhabbet kuruyorsun. Böyle yapma. Yoksa seni bulunduun hâlden öyle


bir dereceye indiririm ki, bir daha amelinle ona ulaamazsn."

Sadk ve halis muhabbetin gerei, sevdiinin muhabbeti ile sadece


ona balanmak, onunla ünsiyet kurmak, onun meclisinde onun sözleriyle

huzur bulmak, yalnzlk hâlinde ona münacatta bulunmak; sevgilinin emir-


lerine uyma muhabbeti ile onun istemedii eyleri terk ederek dostluun ta-

dn tatmaktr. Allah' sevenlerden birinden nakledilen u iirde olduu gibi:

"Senin sevdiin eylere sabrederek tat alrm;


Senin terk ettiini terk eder sana uyarm.

Baka birisi de buna benzer u iiri söylemitir:

Sevdiimin keyfi için arzumu terk ederim;

Nefsim istemese de onun sevdiini severim.

Sevdii ile kalbi huzur bulmak, bütün düüncesini kendisine en yakn


dostuna balamak, nazarn devaml kendisini kontrol eden zata yönelt-
mek, halis ve samimi Allah sevgisinin alametleridir. Çünkü O'nu tanyan
sever; O'nu seven hep O'na nazar eder; O'na nazar eden de O'na bala-
nr. Bunu Allah'n u sözünden anlamak mümkündür. Tapmakta oldu-
un/balandn u tanrna bir bak.

MUHABBETN FARZI VE FAZLET


Allahu Teala'y seven kimsenin O'nun sevdii eylere uymas farzdr.

Hz. Ömer (r.a) Suheyb-i Rûmî (r.a) hakknda öyle demitir.

"Allah Süheyb'e rahmet etsin; o Allah'tan korkmasyd bile O'na isyan


etmezdi." Yani Allah'a olan sevgisi Süheyb'i hiçbir korku olmadan O'nun
emirlerine muhalefet etmekten korurdu. Çünkü o, Allah'a muhabbetinden
dolay itaat eder.

« B Taha 20/97
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Slf-AHARI 229

Süheyb (r.a) öyle demitir: "Rabbime olan sevgim, bana, baka hiç-

bir eyin yaptramayaca eyleri yaptryor."

Hz. Süheyb (r.a) unu demek istiyor: lahi muhabbet, beni korkulacak
sfat ve hâllerden koruyup, Allah'n rahmetine vesile olacak ilere sevk

ediyor.

Alimlerimizden biri demitir ki: "sar/dostunu nefsine tercih etmek,


sevgiyi gösterir. Sendeki Allah sevgisinin alameti, O'nun emirlerini kendi

nefsine tercih etmendir."

Yine bu alim öyle demitir: "Allah'a her itaat eden kimse Allah'n dos-
tu olmaz; fakat O'nun yasaklarndan kaçnan herkes, Allah'n dostu olur."

Durum bu alimin dedii gibidir. Hiç üphesiz Allah'a muhabbet, O'nun


emirlerine muhalefeti terk etmekle belli olur; çok amel etmekle belli olmaz.
Çünkü iyi amelleri, iyiler de, kötüler de yapabilir. Günahlar ise ancak sd-
dk/gerçekten sadk insanlar terk eder.

Denilmitir ki: "Taatlarn en faziletli mertebesi, itaat üzerine sabret-


mektir."

üphesiz Allah'a itaat etmeye sabretmenin sevab, yetmie katlanr.


Günah ilememek için sabretmenin sevab ise yedi yüz katna kadar kat-
lanr. Günah terkedip bunda sabr gösteren, sanki Allah yolunda cihad et-

mi gibidir. Çünkü, sabr, Allah'tan gelen bir imtihan olup nefis için zorun-

ludur. Kii nefsin arzu ve isteklerini terk etmekle, nefsini terk etmitir. Sab-
rn kiiye kazandrd en küçük ey, dünyaya kar zahid olmak/ondan
kalbini çekmek ve Allah yolunda nefisle mücahede etmektir. Bu vesileyle

kulun sevab yediyüz katna kadar çkmakta ve bundan dolay Allahu Te-
alann muhabbeti sabit olmaktadr. Çünkü bu kimse u ayetin hükmü içi-

ne girmektedir:

"Rabbinin makamndan korkanlara iki cennet vardr.*37 Bu kimsenin


dier insanlara üstünlüü, Allah'a muhabbetinden dolaydr.

437 Rahman 55/46


23 Q —
KÛTUL-KULÛB

Bu konuda iittiim eylerin houma gideni udur:

Hz. Musa (a.s), Hzr'a (a.s): "Bu dereceye ne ile ulatn?" diye sorun-
ca Hzr (a.s): "Bütün günahlar terk etmekle ulatm" demitir.

Ebu Muhammed Sehl (rah), Allahu Teala'nn: "Allah, müminlerden

mallarn ve canlarn cennet karlnda satn almtr*™ ayeti hakknda


u tefsiri yapmtr: "Onlarn fani nefislerinin hayat, dünyada acilen elde
ettii ehevî zevkleridir."

DERDN RABBNE AÇARAK RAHATLAMAK


Muhabbetin gereklerinden birisi de kulun derdini Rabbine açarak gön-
lü ho olmas ve hâlini sadece Yüce Rabbinin bilmesiyle rahatlamasdr.
Bu durumda da Allah için ihlasla amel etmesi ve güzel edebini korumas
da halis muhabbetin gereidir. Bu durumdaki güzel edeb, kulun içine dü-
tüü sknty gizlemesi, kendisine takdir edilen sknt ve zorluu yayma-
masdr. Hatta kul, tam aksine bu hâl içinde elde ettii ilahi lütuflar ve fay-

dalar zikretmelidir. Bir de böyle bir durumda Allah'n nimetlerini, gizli lü-

tuflar, ilerindeki incelik, kudretinin acaib tecellilerini çokça tefekkür etme-


lidir. Muhabbet ehli, her hâlde Rabbine hamd ve sena etmeli, onun nimet-
lerini anlatmal, ihsanlarn zikretmeli ve belalarna sabretmelidir. Çünkü o,

Rabbinin ehlinden olmu ve dostlar arasna girmitir. Yüce Allah bazen,


sevdiklerinin hâlini kuvvetlendirmek ve katndaki derecelerini artrmak için

onlar skar, sevdiklerine sert davranr. O, dostlarnn kendisinden baka-


sn istemediklerini, O'ndan baka bir snak aramadklarn bildii için

böyle yapar. Çünkü onlar için Allah'tan bakasnda bir rahatlk olmad
gibi; O'ndan baka bir talepleri de yoktur. Onlarn bütün gayret ve himme-
ti ancak Yüce Mevla'dr.

Hak aklarndan biri öyle demitir: "Bama gelen belalar sendendir,

bununla birlikte ikayetim de sanadr. Senden korkarm fakat ayn zaman-


da sana kavuma itiyak içinde kvranrm. Sana kavumak istesem bu

438
Tevbe9/14
"

MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SI F A T L AR I 231

yolda beni yorarsn; senden kaçarsam sen beni ararsn. Seninle beraber

rahatm olmad gibi, senden bakasyla da istirahatm yoktur."

Muhabbet ehline gereken ilerden birisi, yaplmas tevik edilen bütün

ibadet ve iyilik çeitlerine muhabbet ve gönül rahatl içinde süratle ko-


maktr. Bu konudaki kudsi bir hadiste öyle buyurulmutur:

"Kulum, nafile ibadetlerle bana devaml yaklar; nihayet onu seve-


rim."™

Muhabbet ehline gereken ilerden birisi de Allah'n kazasna rza gös-


termektir. Çünkü Allah, her iini güzel yapmaktadr. Yine Allah' sevenler,
O'nu çokça zikretmeli, O'nu zikredenleri sevmeli ve zikir meclislerinde

oturmaya devam etmelidir. Bir ikayeti varsa Yüce Rabbine arzetmeli,

O'na yalvarp inlemeli, kalbini halktan çekmeli, her eyde önce yaratcya
bakmal, her eyde hemen O'na dönmeli, her olayda O'nunla ünsiyet kur-
mal, O'nu çok zikretmeli ve her eyde O'nu hatrlamaldr.

SEVGL LE HUZUR ÂNI/GECE NAMAZI


lahi muhabbetin alametlerinden birisi de geceleri uzunca teheccüd
namaz klmaktr. Yüce Allah'n kudsi bir hadiste öyle buyurduu rivayet

edilmitir:

"Kim beni sevdiini iddia ettii hâlde karanlk çöktüü zaman sabaha
kadar uyuyup benden gafil kalrsa o yalan söylemitir.

Hatta ariflerden birisi gece uykusuzluunu bir makam olarak kabul

ederdi. Bu hadis ona rivayet edilince öyle demitir: "Allah onu evk ma-
kamnda tutarsa, bu dorudur. Ama Allah onun üzerine huzuru indirir ve
ünsiyetle yaknlna alrsa onun uyumas ile uyank kalmas eit olur."

Sonra öyle demitir: "Ben, Allah' sevenlerden bir topluluk gördüm; onla-
rn gece uykular, gece ibadetlerinden daha çoktu".

Buhari, Rikak, 38; bnu Mace, Fiten, 16; bnu Ebi'd-Dünya, K. Evliya, No.1 Tabarani, el-Kebir,
;

No: 7880; Beavi, erhu's-Sünne, 1, 142.


232 KÛTU'L-KULÛB

Yüce Allah' sevenlerin imam, Hak tarafndan sevilenlerin Efendisi

Resûlullah (s.a.v), gece kalkp ibadet ettii gibi, gecenin bir ksmnda da
uyurdu. Bazen uykusu, ibadetinden daha çok olurdu. Efendimiz (s.a.v) her

gece mutlaka biraz uyumutur.

DÜNYADAN GÖNLÜ ÇEKMEK


lahi muhabbetin alametlerinden birisi de kalbi dünya malndan çekip
tamamen Yüce Sevgiliye vermek ve nefsin bütün kötü arzularna kar
hakk tercih ederek Allah'a yönelmektir.

Cüneyd-i Badadî hazretleri öyle demitir: "Muhabbetin alameti, ma-


nevi dinçliini sürdürmek ve kalbi gevetmeden vücudu zayflatp itiyak-

la kullua devam etmektir."

Seleften birisi demitir ki: "Muhabbetle yaplan amele geveklik gire-

mez."

li en
Alimlerden birisi demitir ki: "Allah'a

ar skntlara urasa bile ibadetlere kar zorlanmaz."


yemin ederim ki, Hak a bir ve-

Muhabbetin alametlerinden birisi de, birbirine hak yolunda nasihat et-

mek, hakk tavsiye etmek ve bu konuda sabretmektir. Yüce Allah, zarar-

dan kurtulan salih kullarn bu özellikle tantm ve öyle buyurmutur:

"Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyandadr. Bundan ancak


iman edip salih amel ileyenler, birbirlerine hakk ve sabr tavsiye edenler,
müstesnadr.'™

Çünkü Allahu Teala'y sevenler, u ayette anlatlan kimseler gibi de-


illerdir:

'Eer iman eder ve günahlardan saknrsanz Allah size mükafatnz


verir ve sizden, mallarnz (tamamen sarf etmenizi) istemez. Eer onlar
sarf etmenizi isteseydi ve sizi buna zo rlasayd cimrilik ederdiniz. Bu da si-
zin kinlerinizi ortaya çkarrd.™

440
Asr 103/1-3
441
Muhammed 47/36-37
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S FA
I T L ARJ 233

Yani eer size zorluk çkarp sevdiiniz mallardan isteseydi sizin ona
kar kininiz ortaya çkard.

bnu Abbas'tan (r.a) gelen bir okuyua göre mana: "Mallarnz eliniz-

den çkarrd" olmaktadr.

ayet bu iman zayf kimseler, Allah sevgisine mal sevgisini ortak et-

mekten ve mal ile megul olup Allah'n zikrini ve güzel kulluu terk etmek-
ten baka bir ey yapmasalar bile, Allah'n muhlis dostlarnn elde ettii
kazanc kaybeder; salihlerin elde ettii saadeti ve güzel akbeti elden ka-
çrrlar.

Allahu Teala sevdii kullardan mallarn ve canlarn istemektedir, ta

ki onlar için kendisinden baka bir sevgili kalmasn ve onlar sadece O'na
ibadet etsinler. Allahu Teala bunu onlar sevdii için yapmakta, onlarn
muhabbetini ortaya çkarmak, ne hâlde olduklarn denemek, onlarn sdk
ve sadakatlerini göstermek için yapmaktadr. Çünkü O, çok cömert bir

mülk sahibidir, bir eyi istedii zaman bütününü ister. Gayret sahibidir;
sevgisine bakasnn ortak olmasn istemez. Buna da ancak onu tanyan-
lar sabreder. O'nu ancak bu duruma sabredenler sever. O'nun bu konu-
daki hükmüne ancak kendisine yakînen inananlar rza gösterir. u kadar
var ki Yüce Allah, herkesten deil, ancak kendisini özel bir muhabbetle se-
ven kullarndan bütün mallarn ister. Bütün bunlar O'nun hikmetine bal
olarak gerçekleir.

Allahu Teala'y seven birisi maln ve cann Allah yolun-


vard. Bütün

da harcam, geride hiçbir ey brakmamt. Kendisine: "Senin bu mu-


habbet hâlinin sebebi nedir?" Diye sorulduunda u cevab vermitir: "n-
sanlardan iki kiinin konumas srasnda iittiim sözler bama bu imti-

han getirdi." Oradakiler: "Ne iittin?" diye sordular; unlar anlatt:

"Sevdiiyle ba baa kalan birisinin sevgilisine öyle söylediini duy-


dum: Allah'a yemin ederim ki ben seni bütün kalbimle seviyorum, sen ise

benden yüz çeviriyorsun." Bunun üzerine sevgilisi ona: "ayet gerçekten


beni seviyorsan, benim için neyi vereceksin?" diye sordu. O da: "Ey efen-
dim! Sahip olduum bütün malm mülkümü sana veririm, sonra da son
234 .... ..... —
, . — -~ . .
KÜÎULKULÛB .

nefesime kadar ruhumu senin yoluna feda ederim" dedi. te o zaman


kendi kendime öyle dedim:

"Bu, bir insann dier insana, bir kulun dier kula kar gösterdii sev-
gidir. Acaba bir insann Yüce yaratcya, bir kulun Yüce Mabuduna kar
sevgisi nasl olur?" te benim böyle davranmann sebebi bu olaydr.

Mallar nefis ile birlikte sata çkarlmtr. Salih kullar, Allahu Teala'y

sevdikleri için canlarn ve dier mallarn O'na satmlardr. Allah da ken-


di katnda deerli olduu için onlar satn almtr. Yüce Allah'n bunlar
sevdiinin alameti, onlar satn almasdr. Satn almann alameti ise onlar-

dan mal çekip almasdr. Kendilerinden mal çekip ald zaman, artk on-
larda Allah'tan baka bir arzu ve sevgi kalmamtr. Onu da zaten Allah
satn almtr.

unu bil ki; gerçekten nefislerin afeti, nefsânî hastalklardr. Nefsin bu


hastalklarndan temizlenmesi onun devasdr. Allahu Teala bu konuda
öyle buyurmutur:

"Gerçekten, nefsini (küfür, in\, gaflet ve isyandan) temizleyen kurtul-

du.*42

nsan nefsini bu âfetlerden temizleyince, gerçekten onu temizlemi


olur. Takva derecesine ulamak için nefsânî ve ehevî arzulardan arnd-
rarak nefsini temizleyen kimse onu satn alm olur. Küçük olsun, büyük
olsun nefsin her derdi için mutlaka bir ilaç vardr. Öyleyse, hastalk nere-
den gelmise, ilac orann üzerine koy ki hastal zdd ile tedavi etmi ve
onun kökünü kurutmu olasn.

Allah tarafndan satn alnan sevilmi ve seçilmi nefislerin alametle-

ri unlardr: Gerçek sevgili olan Allah'a samimiyetle hizmet ederek tövbe


etmek, O'na yönelerek çokça hamd etmek, huzurunda hüsn-ü edep ile na-
maza devam etmek, sevdii eyleri emretmek, holanmad eyleri neh-
yetmek, O'nun çizdii snrlar korumak.

442
ems 91/9
1

MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil A II AH 235

lmin sralanmas akln derecelerine göre olur. Bunun için tevhid ilmi-

ni ve ilahi kudretin muhafaza edilecek srlar gizli tutulmutur. Çünkü akln


bir snr vardr. Bu, muhabbet ilminin gizli olan yönlerindendir. Buna dik-

kat etmek, hak aklar nazarnda, Allahu Teala'nn peygamberlerinin lisa-

n ile insanla emrettii dinin zahiri hükümlerini korumak gibidir. Bu du-


rum ayetlerde öyle zikredilir:

"Kim Allah'n snrlarn aarsa ite onlar zalimlerdir.* 43

"Kimde tövbe etmezse, ite onlar zalimlerdir.*44

"Hiç üphesiz Allah, güzelce tövbe edenleri ve temiz olanlar se-

ver.™

"Allah takva sahiplerini sever.*46

Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur.

"Kim Allah'n sevgisini kazanmak isterse, dünyaya kar zûhd sahibi


olsun/dünyadan gönlünü çeksin.* 47 Buna göre, dünyaya kar zahid ol-

madan/ondan gönlü çekmeden, kimse Allah'n muhabbetini ümid etmesin.


Bu anlatlanlar, hakk sevenlerin sfatlarn özetlemektedir.

SADECE SEVDNE HZMETLE MEGUL OLMAK


lahi muhabbetin alametlerinden birisi de Allahu Teala'dan bakasnn
hizmetini arzulamamak, bütün arzu ve isteini O'nun sevgisinde topla-

mak, ancak Mevla'nn raz olduu eyleri arzulamaktr. Kul böyle olunca
Yüce Mevla da sevdii kulunun istedii gibi hüküm verir/tecelli eder.

Bir alimin öyle dedii rivayet edilmitir: "Yüce Allah'n seni halktan

souttuunu gördüün zaman bil ki O, seninle yaknlk kurmak istiyor."

443
Bakara 2/229
444
Hucurat 49/1
445 Bakara 2/222
446 Imran 3/76
Al-i
447
bnu Mace, Zühd, 1; Hakim, Müstedrek, IV, 313; Beyhaki, uabu'l-man, VII, 344.
236 KÛTITL-KULÛB

Yüce Allah'n Hz. Davud'a (a.s) u ekilde vahyettii nakledilmitir:


"Hiçbir karlk olmadan sadece Rablmn hakkn yerine getirmek için

bana ibadet eden kimse, benim en sevgili dostumdur."

Vehb b. Münebbih'in Zebur'dan naklettii bir rivayette Yüce Allah öy-


le buyurmutur: "Cennete kavumak ve ateten korunmak için bana iba-

det eden kimseden daha zalim kim olabilir! ayet ben cennet ve cehen-
nemi yaratmasaydm, itaat edilmeye layk olmaz mydm?"
Hz. sa'nn (a.s) öyle dedii nakledilmitir: "Muttaki bir kimsenin bü-

yük bir ak içinde Rabbini aradn görürsen, bil ki bu aray onu Rabbin-
den bakasn aramaktan alkoyar."

Yine Hz. sa'nn (a.s) öyle dedii rivayet edilmitir: "Allah' seven
kimse, zorluklar da sever."

Rivayet edildiine göre Hz sa (a.s) abidlerden bir gurubun yanndan


geçerken onlarn ibadetle yandklarn, adeta eskimi krba gibi renklerinin

deimi olduunu gördü; onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu; onlar: "Biz

abidleriz/ibadetle megul oluyoruz" dediler. Hz. sa (a.s): "Niçin ibadet edi-

yorsunuz? diye sordu. Onlar da: "Allah bizi atele korkuttu, biz de ondan
korktuk ve kendisine bizi ateten kurtarmas için ibadet ediyoruz" diye ce-

vap verdiler. Bunun üzerine Hz. sa (a.s): "Korktuunuzdan sizi korumak


Allah üzerine haktr" dedi. Sonra onlar brakp ilerledi; baka bir gruba
rastlad. Onlarn ibadetleri daha fazla idi. Onlara: "Niçin ibadet ediyorsu-

nuz?" diye sordu; onlar da: "Allah bizi cennetlere ve orada dostlarna ha-

zrlad nimetlere tevik etti; biz de onlara kavumay ümit ederek ibadet

ediyoruz" dediler. Hz. sa (a.s) onlara: "Size de ümit ettiinizi vermesi Al-

lah üzerine haktr" dedi ve onlar brakp yoluna devam etti. badet eden
baka bir gruba rastlad; onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz
Allah' sevenleriz. O'na ate korkusundan ve cennet arzusundan dolay
deil, sadece O'nu sevdiimiz ve zatn yüceltmek için ibadet ediyoruz"

dediler. O zaman Hz. sa (a.s): "Siz Allah'n gerçek dostlarsnz. Ben si-

zinle beraber olmakla emrolundum" dedi ve onlarn arasna katld.


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATLARI 237

Dier bir rivayette, ilk iki gruba öyle demitir: "Siz, mahluktan korku-
yor ve bir mahluku seviyorsunuz." Sonuncu guruba da: "Siz mukarre-

bûn/Allah'a yakn kullarsnz" demitir.

Tabiûn arasnda Hz. sa'dan (a.s) vasflaryla rivayet edilen kimsele-


rin makamnda bulunan insanlar vard.

Bu makamdaki kullardan birisi olan Ebul Hâzim el-Medenî öyle de-


mitir: "Ben, azabnn korkusundan dolay Rabbime ibadet etmekten haya
ederim. Eer azaptan korktuum çin ibadet yaparsam, amelinin karl
verilmeyince ibadet etmeyen kötü kulun durumuna düerim, Ben ancak
O'nu sevdiim için kendisine ibadet ediyorum."

Bu manada bize, Hz. Peygamber'den (s.a.v) u söz nakledildi:


"Sizden biriniz, sahibinden korktuu için çalan kötü köle gibi ya da
ücreti verilmeyince çalmayan kötü içi gibi olmasn.
Maruf el-Kerhî'nin yakn dostlarndan birisi ona: "Seni ibadete tevik
edip, halkla ilikini kesmene sebep olan eyi bana haber verir misin?" di-

ye sordu. Maruf sustu.

Adam: "Ölümü hatrlamak m? diye sordu.


Maruf: "Ölüm nedir?" diye sordu.

Adam: "Kabir ve berzah alemini hatrlamak" dedi.

Maruf: "Peki kabir nedir? dedi.

Adam: "Cehennemden korkmak ve cenneti ümit etmektir" dedi.

Maruf: "Bunlar da nedir ki! Onlarrr hepsi tek olan Allah'n elindedir.
Eer sen O'nu seversen, O sana bunlarn hepsini unutturur; O'nunla se-

nin aranda bir marifet varsa, bu senin için hepsine yeter" dedi.

Bana, Ali b. Muvaffak'n öyle dediini anlatld: "Rüyamda cennete


girdiimi gördüm. Orada sofraya oturmu bir adam gördüm. Sanda ve
solunda iki melek, kendisine cennetin güzel nimetlerini lokma yapp veri-

yorlar; o da yiyordu. Sonra Cennetin kapsnda ayakta duran birini gör-


448
Irakî bu lafzlarla bir hadis bulamadn belirtmitir. Bkz: Zebidi, thaf, XII, 349.
238 KUTU'LKULUB

düm, gelenleri inceliyordu; bazlarn içeri alyor, bazlarn da geri çeviri-

yordu. Sonra, onu geçtim ve mukaddes huzura geldim. Arn altnda, göz-
lerini yukar dikerek hiç krpmadan Allah'a bakan birini gördüm; cennetin
bekçisi Rdvan'a: "Bu kim?" diye sordum; bana: "O, Maruf el-Kerhî'dir. O
Allah'a, ate korkusundan veya cennet arzusundan deil, sadece O'nu

sevdii için ibadet etmitir. Yüce Allah bu yüzden, ona, kyamet gününe
kadar kendisine bakmay helal kld" dedi. Ben daha sonra orada gördü-
üm dier iki kiinin kim olduunu? sordum; bana: "Kardelerin Bir b. el-

Haris ve Ahmed bin Hanbel'dir" dedi.

Bu sddklardan abdallarn makamdr. Onlar, peygamberlerin abdal-


larna ait bu makama, ancak sâfi bir yakînden ve güzel bir marifetten son-

ra ulaabilirler. Onlar, Allah'n muhabbeti bütün hâllerde kalplerini tama-


men sarmadan sddklk makamna ulaamazlar ve kendilerine ehitlerin

dereceleri verilmez. Böyle bir muhabbet hâline ulatklarnda artk tama-


men Allah'a yönelirler, kalplerinde Allah'tan gayrisini siler atarlar, devam-
l O'nun zikri ile megul olup bakasn unuturlar. Böylece tam bir ihlas ile

sadece O'na ibadet ederler. Onlar, mukarrebûn/ilahi huzurda özel yakn-


lk elde etmi kimselerdir. Onlarn cennetlerdeki nimetleri de (niyet ve iba-

detleri gibi) saf ve katkszdr. hlaslar onlar gibi olmayan dier müminle-
re ise içecekleri kartrlarak verilir. Bunlar, Ashab- Yemin/amel defterini

sa tarafndan alan dier müminlerdir. Yüce Allah onlarn ulat nimet-

leri öyle tantmtr:

"Hiç üphesiz iyiler cennettedir. Onlar orada koltuklar üzerinde oturup


bakarlar. Onlarn yüzünde nimetin ve mutluluun parltsn görürsün.
Kendilerine az mühürlü halis bir içecek sunulur.
Yüce Allah, daha sonra iyilerin içeceklerine kartrlacak olan mukar-
rebun makamndakilerin içeceini öyle tantmtr:

"Bu iyilere sunulan içecein karm tesnimdendir. O (tesnim), Allah'a


yakn olanlarn içtikleri bir kaynaktr. * 50

449
Mutaffifîn 83/22-25
450 83/27-28
Mutaffifîn
MUHABBET MAKAMI vb MUHABBET EHLNN Sil Al I AH 239

Yani mukarrebunun içecei saf ve halis içeceklerdir. Ondan Ashab-


Yemin'in içeceine kartrlr. yilerin içecei ancak mukarrebunun bu saf

içeceinin karmasyla güzeldir. Bu ayetlerde cennetin bütün nimetleri

arap/içecek tabiriyle ifade edilmitir. Nitekim bütün ilim ve amellere de ki-

tap tabiri kullanlmtr.

Allahu Teala, ebrarn/salihlerin sfatndan öyle bahsetmitir

"And olsun ebrarn/iyilerin kitab illiyyûndadr.™ Ardndan öyle bu-


yurmutur: "Allah'a yakn olanlar O'na ahit olurtar."*52

Onlarn ilimlerinin güzellii, amellerinin safl ve kitaplarnn yücelii,


ancak mukarrebunun kendilerine nazar ve ahitlik etmesiyle olmaktadr.
Çünkü mukarrebun/Allah'a yakn kullar, hem Allah'n huzurunda bulun-

makta, hem de iyilere yakn olmaktadr. Böylece onlarn kemalatn sala-


maktadrlar. Bu durum dünyada da böyledir. yilerin ilimleri mukarrebunun
ilimleri ile güzelleir, amelleri onlarn müahedesi/nezaret ve ahitlii ile

ilahi huzura yükselir; onlar, bu ariflere yaknlklar sayesinde kendilerinde


manevi bir ilerleme bulurlar.

Yüce Allah bu durumlara iaret olarak öyle buyurmutur.

Tpk ilk yarattmz günkü gibi tekrar dirilteceiz. ^


"Yaptklarna uygun bir karlk olarak. mM Yani dünyadaki amellerine
uygun olarak karlk görürler.

Allahu Teala baka bir ayet-i kerimede öyle buyurmaktadr:

"Allah bu sfatlarndan dolay onlarn hak ettii karl verecektir. Al-

lah hikmet sahibidir; her eyi hakkyla bilendir. * 55

Kimin bu dünyadaki rahatl Allah'n güzel nimetleri ile olursa, yarn


ahiretteki rahatl da mülk ile olacaktr. Kimin bu dünyadaki rahatl Yü-

451
Mutaffifîn 83/18
452 Mutaffifin 83/21
453
Enbiya 21/104.
454
Nebe 78/26.
455
En'am 6/39.
240 KÛTU'L-KULÛB

ce Rabbi ile olursa, yarn ahiretteki rahatl da Yüce Rabbinin huzurunda


sdk makamnda bulunmak olacaktr.

Ebu Süleyman ed-Dârânî bu konuda öyle demitir: "Kim bugün ken-


di nefsiyle megul olursa, yarn ahirette de nefsiyle megul olur. Kim bu

gün Rabbiyle megul olursa, yarn ahirette de Rabbiyle megul olur."

GERÇEK BR HAK AII: Hz. RÂBA (rah)

Hak aklarndan Rabiatü'l-Adeviyye'den u hâdise nakledilmitir:

Süfyan es-Sevri (rah) onun huzurunda oturur ve:

"Allah'n sana ihsan ettii ince hikmetlerden bize de öret!" derdi, Ra-

bia (rah) da ona: "Sen çok iyi birisisin. Ah bir de dünyay sevmesen" der-

di. Sevrî (rah) aslnda dünyaya kar zahid bir alimdi. Ancak Rabia onun
hadis kitaplarn tercih etmesini ve (ilim öretmek için) insanlara yönelme-

sini dünyay sevme sayyordu.

Bir gün Süfyan- Sevri, Rabia'ya: "Her kulun bir ölçüsü, her imann bir

hakikati vardr; senin imannn hakikati nedir?" diye sordu. Rabia u ceva-
b verdi: "Ben Allah'a O'ndan korktuum için ibadet etmiyorum. Böyle ol-

sayd, sahibinden korktuu için çalan kötü hizmetçi gibi olurdum. Ben
O'na cennet sevgisiyle de ibadet etmiyorum. Böyle olsayd, sahibi kendi-
sine bir ey verince çalan kötü hizmetçi gibi olurdum. Ben Rabbime an-
cak O'nu sevdiim ve kendisine kavumak istediim için ibadet ediyo-

rum."

Hammad b. Zeyd, Rabia'nn öyle dediini nakletmitir: "Ben, dünya-

lk bir eyi, dünyann sahibi olan Allah'tan istemeye utanyorum; ona sa-
hip olmayan bir kuldan nasl isteyebilirim ki?" Hz. Rabia, bu sözü Ham-
mad'a bir cevap olarak söylemiti. Çünkü bir defasnda Hammad, kendi-
sine: "Bir ihtiyacn var m, söyle de yerine getireyim" deyince Rabia böyle

söylemitir.

Abdülvahid b. Zeyd kendisine evlenme teklifi yapnca Rabia u ceva-


b vermitir:
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Ati ARI 241

"Ey ehvet dükünü adam! Git, kendin gibi ehvetine dükün birisini

ara! Sen bende ehvet namna ne gördün ki?"

Basra emiri Muhammed b. Süleyman yüz bin dinar mihir karlnda


Rabi'ayla evlenmek istedi ve kendisine: "Her ay, onbin dinar maam var;
onu da sana veririm" dedi. Buna karn Rabia ona u cevab yazp gön-
derdi: "Benim kölem olsan, bütün varln bana versen, yine de sana evet
demem. Zaten beni çok ksa da olsa Allah' anmaktan alkoydun."

Rabia, muhabbet konusunda baz beyitler söylemitir ki bunlarn açk-

lanmaya ihtiyac vardr. Bu beyitleri baz Basra'l alimler ve bakalar nak-


letmitik Ca'fer b. Süleyman ed-Dab'î, Süfyan es-Sevrî, Hammad b. Zeyd
ve Abdulvahid b. Zeyd de bunlar arasndadr.

Seni severim ben iki sevgiyle;

Birisi heva sevgisi, dieri sen layksn diye.


Heva sevgisi, beni her eyden çekip senin zikrinle megul etti.
Senin layk olduun sevgi ise, aradan perdeyi kaldrp bana

Her iki sevgide de bana övgü gerekmez;


Hepsinde hamd sanadr, üphe götürmez.

Bu beyitlerde geçen baz sözleri açklamamz gerekmektedir.

Önce ilk beyitteki sözlerini ele alalm. Hz. Rabia, sevgiyi, hevadan
kaynaklanan sevgi ve Cenab- Hakkn layk olduu sevgi diye iki ksma
ayrmtr. Bu iki sevginin arasndaki fark bilinmelidir. Onun açklanmaya
ihtiyac vardr. Açklayalm ki onu tanmayan kimse meseleyi bir derece
anlasn, bizzat müahede etmeyen kimse de ondan haberdar olsun.

Muhabbeti tatmayan ve muhabbet alannda bir yeri olmayan baz akl


sahipleri, muhabbete bu ismin verilmesini ve onun heva ile nitelendirilme-

sini inkar edebilirler. Bundan dolay biz bu hususu ele alp açklamay ve
sevgiyi tanyanlara yol göstermeyi gerekli görüyoruz.
242 KÛTUL KULÛB

Önce "Seni heva sevgisiyle seviyorum" sözünü ele alalm. Hz. Rabia

bu sözle unu anlatmak istiyor:

Ben Seni gördüm ve aynel yakîn müahedeyle Seni sevdim. Yoksa


benim sevgim habere, kulaktan iitmeye, nimet ve ihsanlara bakp tasdik
etmeye bal deildir. Öyle olsayd, iler/durumlar deitikçe benim sev-
gim de deiirdi. Lakin benim muhabbetim bizzat görmeye/müahedeye
dayaldr. Bu ekilde ben, kalbimi Senin için boaltnca sadece sana yak-
latm, Sana kotum, Seninle megul oldum. Halbuki bundan önce benim
deiik ve dank arzularm vard; fakat Seni görünce hepsi topland, ar-
tk Sen bütün kalbimi doldurdun, bütün sevgimi kendine çektin. Bana ken-
dinden bakasn unutturdun.

Sonra ben, bütün bunlarla birlikte bu sevgiye layk deilim; ayrca ahi-
rette rza yurdun olan cennette perdeler kaldrlm bir hâlde açkça sana
(cemaline) bakmaya da ehil deilim. Çünkü benim sana olan sevgim, se-
nin bana herhangi bir karlk vermeni gerektirmez. Aksine her ey benim
sana kar devaml ükretmemi ve bu uurda her eyimi vermemi gerek-
tirir. Çünkü ben gerçekten seni sevdim, bundan sonra bana düen sana
kar kusurlu davranmaktan korkmaktr. Bana sevgilime kar vefamn az-
lndan dolay utanmam gerekir. Sen bana kereminle ihsan ettin; sana la-
yk olan lütufta bulundun. Bugün/dünyada bana ilk olarak zatn müahe-
de ettirdiin gibi, son olarak da zatn/cemalini gösterdin. Bana bu dünya-
da ve öbür dünyada ikram ettiin bunca nimetlere kar bütün hamd sana
layktr. Çünkü ben, ne dünyada ne de ahirette ulatm nimetlere kar
bir övgüyü hak etmi deilim. Çünkü ben onlara ancak seninle ulatm.
Öyleyse bütün hamd sana layktr; beni onlara ulatran sensin.

Hz. Rabia'nn sözünün manas olarak düündüümüz bu açklamalar,


gerçek hak aklarnn bizzat tadp yaad eylerdir. Çünkü Hz. Ra-

bia'nn muhabbet meydannda büyük bir yeri vardr. En iyisini Allah bilir.

Böyle bir kitapta Rabia'nn ve söylediklerimizin -hakikatlerini açkla-


mak ve tafsilatna girmek mümkün deildir. Bir kimse, bu anlattmz e-
kilde muhabbetin gereklerini yerine getiren ve sevgiliden de muhabbetinin
karln gören birisi deilse o, muhabbet iddiasyla aldanm, O'na na-
MU HABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N S HAMAMI 243

zar etmekten perdelenmi bir kimsedir. Bu, ancak korku makamnn zdd
olan reca makamdr. Bu hâlin gerçek muhabbetle hiçbir alakas yoktur.
Muhabbet, ancak azaba urama korkusuyla sahih olur.

Ariflerden birisi demitir ki: "Allah' gerçek manada tandn zanne-


den kimse aslnda O'nu tanmamtr. Onu tam olarak sevdiini düünen
kimse, hakikatte Onu sevmemitir. (Çünkü Onu gerçek manada tanmak

ve hakkiyle sevmek kul için mümkün deildir.)"

YÜCE ALLAH'I SEVENLERN KORKUSU


Hakk sevenler için yedi çeit korku vardr. Gerçi bunlar sabit makam
sahipleri için önemli bir ey deildir. Bunlarn bir ksm dierlerinden daha
iddetlidir.

Bu korkularn birincisi, sevgilinin yüz çevirmesidir. Bundan daha id-


detli olan perdelenme korkusudur. Bundan daha büyüü uzaklk korkusu-
dur. te Hz Peygamber'i (s.a.v) ihtiyarlatan Hud sûresinde mevcut olan
bu manadaki ayetlerdir. Çünkü Hz Peygamber (s.a.v) bu sûrede Yüce
Sevgilisinin u manadaki sözlerini duymutu:
"Dikkatli olun! Semud kavmi ilahi rahmetten uzaklat. * 56

"Semud kavmi ilahi rahmetten uzak olduu gibi Medyen kavmi de


uzak oldu.* 57

Uzaklk içinde uzakln zikredilmesi, ilahi huzurda yaknlk elde etmi


kimseleri ihtiyarlatacak bir durumdur.

Bir dier korku manevi yükselme sebebi olan eylerin elinden alnp
belirli bir noktada durma korkusudur. Bu, havas/seçkin kullar için geçerli

olan bir korkudur. Bu, onlarn sahip olduklar eyleri (izinsiz) açkladklar

ve bunu kendi tercihleri ile yaptklar için balarna gelir; bunun sonucu
olarak, daha önce elde ettikleri eyler ellerinden alnr. Gerçekte bu, onlar

için bir cezadr. Bu hâl bazen kul, muhabbet iddiasnda bulunduu ve nef-

456 Hud 11/6.


457
Hud 11/95.
244 KûruL-KuûB

sini muhabbetin hakikatine ulam gösterdii zamanda olabilir. Halbuki

gerçekte o sfatlar elde etmi deildir. te bu durumda hâllerinde bir nok-


sanlama olur; onlar bunun farknda bile olmazlar. Bu, kolayca fark edile-

meyen gizli bir tuzaktr.

Allahu Teala, Kur'an'da bo dava ile yalan iftiray birlikte zikrederek

kötülemitir. Çünkü birisi kalbin, dieri dilin yalandr. Ayette öyle buyu-

"Allah adna iftira edip yalan söyleyen yahut kendisine hiçbir ey vah-
yedilmemiken 'bana da vahyediliyof diyen kimseden daha zalim kim var-
dr?*58 Allahu Teala her ikisinden de müminleri nehyederek öyle buyur-
mutur:

"Hakk ondan yûz çevirmeyin.


iittiiniz hâlde Bir de iitmedikleri hâl-

de 'iittik' diyen kimseler gibi olmayn. * 59

Bir dier korku, bir daha ulaamayaca makamn elden gitmesi kor-

kusudur. Hak aklarndan brahim b. Edhem, bir yolculuu esnasnda bi-

risinin nazm hâlinde unlar söylediini iitti:

Benden yüz çevirmenden gayr,


Her eyin affedildi.

Kaçrdklarn sana baladk ama,


Benim için kaçrdklarn kald.

Bu sözleri iiten brahim b. Edhem titreyip bayld ; bir gün bir gece ay-
lamad. Bunun hikayesi çok uzundur. brahim b. Edhem bundan sonra pek
çok makam geçmi, önceki hâlinden imdiki hâle ulamtr. Bu olayn so-
nunda brahim b. Edhem öyle demitir: "Ben, dadan: "Ey brahim, Al-

lah'a kul ol!" diye bir ses duydum; ben de ondan sonra sadece Rabbime
kul oldum, rahat ettim."

458
En'am 6/93.
459 Enfal 8/20-21. Bu ksm, tahkikli baskdan alnmtr. (Kutu'l-Kulub, II, 1071)
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Ali AH 245

Bunun anlam udur: Sana sadece bir olan Allah sahip olsun; o za-

man bakasnn deil sadece O'nun hür kulu olursun. Hiçbir eyi mülk
edinme. Çünkü her ey, senin sahibinin hazinesindedir. Sen onlar mülk
edinmeye çalma. Eer böyle yaparsan asl Mâlik ile senin arana engel

olur ve sahip olduun miktar ölçüsünde seni esir eder.

Yüce Allah (c.c) kendisi ve yarattklar arasndaki muameleye u iki

adam/köleyi misal vermitir: Bu iki köleden birisi, aile, mal ve arzular için

birbiriyle çekien ortaklara aittir. Dierinin ise, hiçbir orta yoktur, ortak-

tan uzaktr, tek bir ahs bilmektedir. Elbette bu iki insan eit deildir. Bu
durum u ayette ifade edilmitir:
"Allah, çekiip duran bir çok ortan kendisine sahip olduu bir köle ile
yalnz bir bal dier köleyi misal olarak verir. Bu ikisi hiç eit olur
kiiye
mu? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onlarn çou bilmezler.*™
Yani insanlarn çou, tek ilaha yönelen kimsenin bu hâlini bilmezler.

Elde edilmi makamn kaçrlma korkusundan daha iddetlisi, sevgili-

yi unutma ve terk etme korkusudur. Bu Allah' sevenlerin en çok korktuu


bir husustur. Çünkü kulun Allah' sevmesi ancak Allah (c.c) ile olur. Bu de-
eri ölçülemeyecek kadar büyük bir nimettir. Bunu elde eden bir kimse,

ona nasl ükretmez ve onun gereini nasl yerine getirmez? Onlarn Al-

lah' sevmeleri Allah ileolduu gibi; ilahi muhabbetin kalplerinden çekilip


alnmas da yine Allah'a baldr. Onlar hiç farknda olmadan, kalplerinden

ilahi muhabbet çekilip alnr. lahi muhabbet, onlarn bilmedii bir yerden
geldii gibi, bilmedii ekilde de çekilip alnabilir. Sen bunun nasl olduu-
nu anlamadan, kalbinden ilahi muhabbetin çekilip alndn görürsün.

Çünkü Yüce Allah, ince hikmetiyle seni yava yava o sonuca götürür. Ni-

tekim sen O'nu bilmediin bir ekilde sevmitin. Çünkü O, yüce rahmetiy-
le seni kudretinin tecellisine vakf ederek muhabbetine ahit yapm, sen
de kendini O'nu sever bir hâlde bulmutun. Ayn ekilde bu ilahi muhab-
bet, geldii gibi geri gider. Bunun nasl olduu sana perdelenir; sen bu iin

içindeki gizli tuza ve ona nasl zorla itildiini göremezsin. Bir anda kalbi-

nin ondan çekilip alndn görürsün. Senin hiçbir gücün kuvvetin ve etkin

460 Zümer 39/26.


. . — KÛ TU
—— - L
-
KULÛB

olmadan bu hâle dümü olursun. Bunu ancak O'nun imtihannn incelii-

ni bilen bir arif anlar ve ondan ancak Allah'n gizli tuzak ve imtihanndan
korkan kimse çekinir.

Kalbinden ilahi muhabbetin çekilip alndn görürsen bil ki bu, O'nun

seni terk ettiinin delilidir. Nasl ki senin O'nu sevmen O'nunla olmu ise,

bu durum da O'nunla olmutur. Bu hâl, ilahi kudretin tuzaa düenlerin


kalbini bir anda deitirdii gibi çok süratli gerçekleir. Bu durum, aldanan

kimselerin hiç bilmedikleri ve gizli olduu için hayal dahi edemedikleri bir

ekilde balarna gelen kötü akbettir. u ayet bu hâle iaret etmektedir:

"Onlarn ayetlerimiz hakknda tuzak hazrladklarn görürsün. De ki

tuzak kurma bakmndan Allah daha çabuktur.™ Yani O'nun, kulun için-

de bulunduu durumu deitirmesi daha gizlidir.

Bunun gerçeklemesi öyle olur: Allah onlara sevdikleri baz nimetler

ihsan eder; aslnda zahirde nimet olarak görünen bu eyler hakikatte on-

lar için azap ve intikam sebebidir. Onlar zahirde ellerine geçen bu nimet-
lerle aldandklar için, bilmedikleri bir ekilde derece derece azaba yakla-
rlar.

Bütün bu korkularn en iddetlisi kalbin deime korkusudur. Çünkü


bunda herhangi bir karklk yoktur. Bu, hakiki sevgili olan Allah'n intika-

mnn ve buzunun nihayetinde meydana gelen gerçek bir istidraçtr; ya-

va yava azaba doru yol almaktr /

Kalpten ilahi muhabbetin çekilip alnmas bunun birinci admdr. Hak-


tan yüz çevirmek ve perdelenmek ise bütün bunlarn balangcdr. Kattan
zikre kar tutuk olmas, gösün iyiliklere kar daralmas Allah'tan uzak^
lamann ve derece derece azaba yaklamann sebepleridir. Bu hâl kuv-
vetlenip ileri seviyeye ularsa bütün bu kötü sonuçlar ortaya çkarr. Eer

bu hâl azalp yerini güzel ve salih ilere brakrsa, sahibini ilahi muhabbet
ve yaknlk makamlarna götürür. Bu konuda rivayet edilen bir hadiste öy-
le buyurulmutur: Tövbe eden kimse Allah'n dostu olur.**2

46 '
Yunus, 20/21
462
Ayn manada biraz fakl lafzlarla bkz: Ahmed, Müsned, I, 86; Ebu Ya'la, Müsned, No: 483;
Ebu Nuaym, Hilye, III, 209; Elbani, Daife, No: 95-97.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S I f ATLARI 247

Bu söz iyice düünüldüünde, kötü arzularnda srar eden kimsenin


de Allah'n gazabna urad ortaya çkar. Bu sfatlarn sende mevcut ol-
mas, senin derecenin dümesinin ve makamnn deitiinin delilidir.

Bunlardan korkmak ise kulun kendisini hak katnda yalanc çkaracak ve


hâlini deitirecek ahlaklar iyi tandnn göstergesidir. Bu makamlar
böyle bir kitapta geniçe açklamak ve yazya dökmek uygun deildir. On-
lar ancak insann yakîni ölçüsünde kalbinde açklk kazanr ve kul nefsin

kötü arzularndan uzaklat ölçüde bu ahlaklarn ne olduu anlalr.


Kalbi kark ve nefsinin kötü arzularna dükün birisi bunlar anlamaya
ehil deildir. Bu durumda, kendisinden yardm istenecek olan sadece Al-

lah'tr.

Bunlardan baka sekizinci bir korku çeidi daha vardr ki bu, yüksek
bir sevginin müahedesinden kaynaklanan bir korkudur. smi pek bilinme-

diinden insanlar onu dierleri ile kartrr. Bu korku insanlar tarafndan


için onun ne olduu pek bilinmez. Dolaysyla biz ona bir

isim vermiyoruz; çünkü o, muhabbetle ilgili bir makamda elde edilen bir

korkudur. O, iitenlerin birçouna kark gelir. Bundan dolay da onu in-


kar edebilirler. Bu makam müahede etmeyenlerin düünceleri karr ve

onlar ilahi muhabbeti insan muhabbeti gibi zannedip yanl hayallere dü-

erler. Bu durumda insanlarn tad sfatlar, baz yönlerden Yüce Yara-


tcnn sfatlar ile kartrabilir. Çünkü iki sfat arasnda isim olarak da ol-

sa baz yönlerden benzerlik vardr. nsanlar bu konuda ancak bildikleri ile

hüküm vermektedirler; halbuki onlar, sahip olduklar ilimleri ile iin iç yü-
zünden perdelenmi durumdadrlar. Bu hâlde onu nasl müahede edebi-
lirler ki? Eer biz bu kulun korkusunu ve sahip olduu makam zikretmi
olsak, iin asl ortaya çkm olur. Fakat birisi buna müptela olup ne oldu-
unu soruncaya kadar ondan bahsetmemek, onu açklamaktan daha fa-

ziletlidir.

Çünkü bütün muhabbet makamlar bu kimsenin makam yannda de-


nize nazaran bir nehir hükmündedir. Bu, tpk bütün müahede makamla-
rnn tevhidi müahede etmenin yanndaki durumu gibidir. Burada anlatt-
mz ise, sevgiliye yaknlk ile elde edilen muhabbetin bilinen bir sfatdr.
248 KÛTUL KULÛB

Çünkü o, sevgilinin sevdiine kavumaya itiyak duymasdr. Yukarda,


Rabia'nm: 'seni iki sevgi ile seviyorum; birisi hevamdan/arzu ve itiyakm-
dan kaynaklanan sevgidir" sözün manas budur. Yine Hz. Aie'nin, Hz.

Peygamber e (s.a.v) söyledii: "Bakyorum da Rabbin, senin arzularn ye-


rine getirmede çok süratli davranyor."*3 Sözü de bu manada anlalmal-
dr.

Ebu'd-Derda (r.a), Ka'bu'l-Ahbar'a: "Bana Tevrat'ta bulunan en özel


ayeti haber verir misin?" diye sordu; o da unlar söyledi: 'Tevrat'ta Aüa-

hu Teala buyurmutur ki: "Dostlarmn bana kavuma arzusu uzad. Be-

nim onlara kavuma arzum ise daha fazladr." Bu ayetin hemen yannda
öyle yazldr:
»

"Kim beni ararsa beni bulur; kim benden bakasn ararsa, beni bula-

maz." Bunun üzerine Ebu'd-Derda (r.a) öyle demitir: "ahitlik ederim ki

ben Hz. Resûlullah'n (s.a.v) böyle buyurduunu iittim."

Hz. Davud (a.s) ile ilgili haberlerde, sevenlerin sfatlaryla ilgili olarak

Allahu Teala öyle vahyetmitir:

"Ey Davud! Yeryüzündeki insanlara unu bildir: "Ben, beni sevenin

dostuyum. Benimle meclis kurann meclis arkadaym. Benim zikrimle

ünsiyet edenin can dostuyum. Benimle sohbet edenin sohbet arkada-


ym. Beni tercih edeni ben de tercih ederim. Bana itaat edenin ben de is-

teklerini yerine getiririm. Beni seven kulumu ben nefsim için kabul ederim;

onu öyle bir severim ki hiç kimse onu ileri geçemez. Kim beni hak ile! arar-

sa, bulur. Kim beni hakkn dnda arar veya bakasn istense,
benden
beni bulamaz. Ey yer ehli, içinde bulunduunuz aldan terk edin; benînv.
vereceim erefe gelin, benim dostluuma koun, benimle meclis kurun,
benimle ünsiyet ve muhabbet edin ki ben de sizinle ünsiyet ve muhabbet
edeyim; sizin muhabbetinize koaym. Ben sevdiklerimin ftratn dostum
brahim, kendisiye özel kelam ettiim Musa ve halkn içinden seçtiim Mu-

463 Buhari, Tefsiru Sure (33), 7; Nikah, 29; Nesai, Nikah, 1 ; ibnu Mace, Nikah, 57; Ahmed.
Müsned, VI, 134; 158; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VI, 634.
M U HABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN F Ali ARI 249

hammed'in ftrat ve karakterinde yarattm. Ben bana ak olanlarn kalbini


nurumdan yarattm ve onu celalimle ho ettim." 464
Bu makamnda gerçekleir. Kim sevgi makamna
anlatlanlar dostluk

adm attktan sonra orann hakkn verirse, bu anlattmz makama yük-


selir. Cüneyd el-Badadî (rah), sk sk u beyitleri söylerdi:

Bundan sonrasnda ince meseleler vardr;

Onlarn gizlenmesi hem uygun hem evladr.

Dikkat edin! Rahmann öyle srr var ki özeldir;

Onu ehline verir; ancak gizlenmesi çok güzeldir.

Baka bir hak a da bu konuda u beyitleri söylemitir:

Senden gelen bir muhabbet, izzetle vuslat suyuna kart;


Her ey senin elindedir; ulaan seninle ulat.

Zuhur ettin o cana ki, fenadan sonra can verdin;


At bütün varl, çünkü 'ol' hükmünü veren sendin.

Alimlerden birisi demitir ki: "Her kim, korku olmadan srf muhabbet

yoluyla Allah' tanrsa, o sevinç ve nazdan dolay helak olur. Her kim mu-
habbet olmadan, yalnzca korku yoluyla Allah' tanrsa, o, uzaklk ve so-

uklukla O'ndan kopar. Kim Allah' hem muhabbet hem de korku yoluyla
tanrsa; Allah onu sever, kendisine yaklatrr, ona bilmediini öretir ve
onu bulunduu makamda sabit tutar."

Korku ehlinin korkusunda alacak bir durum yoktur. Çünkü onlar

Yüce Allah' sadece korkutucu sfatlar ve helak edici fiilleri ile tanyorlar.

Asl alacak ey, O'nun ahlakn ve efkatini bildikleri ve ayrca korkan-

larn tanmad lütuf lara ahit olduklar hâlde, sevenlerin O'ndan korkma-
sdr.
" M Bu ve önceki söz, tahkikli baskdan alnd. Bkz: Kutu'l-Kulub, I, 1073-1074.
250 KÛ ru L-KULÛB

Hak aklar O'nu hem severler, hem de Yüce Zatndan çekinirler; bir

taraftan O'nunla ünsiyet içinde muhabbet ederler, ayn zamanda, kendisi-

ni yüceltirler. Onlar, bir taraftan O'ndan çekinirken, dier yandan O'na ka-
vuma itiyak içindedirler. O kendilerine genilik ve rahatlk verdii hâlde,

O'nun huzurunda içlerine kapanp iki büklüm olurlar. O kendilerini izzetli

yapt hâlde, onlar O'na kar tam bir zillet ve tevazu hâline bürünürler.
Kendisine bir genilik ve rahatlk verilmedii için sknt içinde kalan kim-

seye almaz; asl alacak kimse, Allah kendisine izzet ve ikramda bu-
lunduu hâlde, O'na kar tevazuyu elden brakmayan kimsedir.

Cenab- Hakk sevenler için bast/genilik hâli içinde kabz=tutukluk ve


sknt hâli mevcuttur. Korku ehli için kabz hâli içinde sknt ve darlk hâli

vardr. Muhabbet ehlinde izzet ve ikramla birlikte zillet hâli vardr. Korku

ehlinde ise zilletle birlikte heybet ve korku hâli mevcuttur.

Bu gösteriyor ki muhabbet ehlinin Allahu Teala'y tanmas, marifetle-


rin en büyüüdür. Çünkü onlarn ilk hâli korku makamdr. Allah' seven
herkes O'ndan korkar; fakat O'ndan korkan herkes, ilahi huzurda yaknlk
elde etmi ariflerin muhabbeti gibi muhabbet ehli deildir. Çünkü o, ger-

çek muhabbetin tadn tatmamtr. Avam müslümanlara farz klnan ilahi

muhabbetin tadlmasna gelince, bunun havas/seçkin kullar yannda fazla

bir deeri yoktur. Çünkü bu muhabbetle manevî vecd hâlleri hâsl olmaz.
Onunla bir hâlden dier hâle yükselmeyi gerçekletiren müahedeler elde
edilmez. Çünkü her mümine farz olan bu muhabbet, imann ayakta dur-
mas için lazm olan ksmdr ve imann shhati ona baldr. O varsa iman
da vardr.

Muhabbet, sevgilinin heybetini ortadan kaldrmaz. Bundan dolay Al-

lah' seven herkes ayn zamanda Allah'tan korkar. Çünkü Yüce Sevgili,

kendisinden çekinilecek bir zattr. Korku bazen sahibini muhabbetten


mahrum eder. Çünkü korku ehli, yukarda geçtii gibi, onu muhabbetten
alkoyacak sfatlarla megul olmaktadr.

Bu durum ebrarn/iyilerin kefidir. Halbuki o, mukarrebun/ilahi huzur-

da kabul görmü arifler için bir perdedir. u da var ki, muhabbet ehli için

yeterli miktar korku vardr; fakat onlara verilen muhabbet çok fazladr. Kor-
251

ku ehline ise, korku hâli fazlaca, muhabbet ise yeteri kadar verilmitir.
üphesiz bu durum, havf ve reca/korku ve ümit hâlleri için söylediimiz gi-

bidir. Çünkü bu ikisi imann temel sfatlardr. Ancak korku ehli, korku hâ-
linde içinde reca/ilahi rahmete ümit balama hâlini de bulundurmal; re-

ca/ümit ehli de ümidinin içinde lazm olduu kadar korku tamaldr.

Makamlarn öncelik ve sonralk srasna göre Allah tarafndan takdir

ve tertip edilmesinde srl hükümler ve ince hikmetler vardr. Onlar ancak


bu makamlar yakînen müahede eden kimse bilebilir.

ayet makam verilirse, o, Yüce Allah' ariflerin ve mu-


kula önce havf

karrebûnun sevgisi ile sever. Eer önce muhabbet makamna ulatrhrsa,


o zaman kul Ashab- Yemin grubunu oluturan umum müminlerin sevgisi
ile Yüce Allah' sever. Ancak onun için, Allah'la ünsiyet kuran sevenlerin
ve de mukarrebun makamndaki evk ehlinin muhabbeti verilmez. Bunun-
la birlikte hepsi, yakîne ulam salih kimselerdir. Gerçi onlarn sahip ol-

duu hâller, zahirî alimlerin ilimlerinin dnda eylerdir. Bunun için onlar
inkar edenler, kabul edenlerden daha çoktur. Fakat asl olan Allah katn-

daki durumdur. Ayetlerde buyrulduu gibi;

"Allah, iini yerine getirmeye kâdirdir; fakat insanlarn çou bunu bil-
mez."* 5

"Allah'n rzasn arayanlar Allah katnda derece derecedirler. Allah


onlarn yaptklarn görmektedir.

Çou kez muhabbet, korku hâlinin karl olarak kula verilir ve onu
artran bir sebep olur. Bu durum, amel edenlerin makamnda meydana
gelir. Bazen de korku hâli, muhabbetin karl olarak kula verilir ve onun
için bir art sebebi olur. Bu da alimlerin makamnda meydana gelir. Kimin
korkudan sonra muhabbet, onun manevi hâlini artrrsa o mukarrebûn-
dan/ilahi huzurda kabul görmü ariflerdendir. Kimin, korku hâli muhabbe-
tini artrrsa, o da Allah' seven ebrâr/salih kullardandr. Bu gruptakiler As-

hab- Yemin olarak bilinen müminlerdir.

465
Yusuf 12/21.
466
Âl-i mran 3/163.
KÛTU'L-KULÛB

Basra alimlerinden birisine: "Muhabbet mi yoksa haya m daha üstün-


dür?" diye sorulduunda, u cevab vermitir: "Korkuya neden olan mu-
habbetten, haya daha üstündür; fakat hayaya vesile olan muhabbet ise

hayadan daha üstündür. Buna evk denir."

Cüneyd-i Badadî (rah) öyle demitir: "Muhabbet, ilahi nurla aydn-


lanp ve ferahlayarak bizatihi kalbin Allah'a yakn olmasdr."
-

Burada Allah'n Batnî isimlerine ait sfatlarn tecellisinden kaynakla-

nan ilahi muhabbetten hiç söz etmedik. Biz ancak Yüce Allah'n bildiimiz
zâhirî isimlerinden kaynaklanan ahlâkî muhabbeti anlattk. Zaten bunun
avam müslümanlara açklanmasn ve kitapta anlatlmasn uygun görmü-
yorum. Çünkü o, muhabbetin srrdr; o ancak Allah'n kendisine bildirdii

kimselere açlr, ondan ancak bu sr kendisine verilen kimseler bahsede-


bilir. Bu srlar bir kitapta anlatan hiç kimseyi görmedim. Çünkü o kitaptan

örenilmez. Ancak alimlerin azndan ifahî olarak örenilir, bir kalpten di-

er kalbe aktarlr. Bu srlar, az önce yukarda bahsettiimiz ve bilmeyen-


lere niteliklerini açklamadmz sekizinci korkuya benzemektedir.

Kendisine ilahi muhabbet tattrlp onun sfatlarndan bahsetmeyen


kimse konusunda bize nakledilen öyle bir rivayet vardr:

Abdal snfndaki velilerden birisi, zamanndaki sddklardan birisine

gelerek kendisi için Yüce Allah'a dua etmesini ve muhabbetinden b\tzer-


re vermesi için niyazda bulunmasn istedi. O'da bunun için Allah'a dua et-

ti. Allah duay kabul edip kendisine bir zerre ilahi muhabbet verince abdal,
muhabbetin tesirinden dalara çkt; akl bandan gitti ve kalbi sevda ate-

iyle daland, yedi gün gözünü göe dikmi bir hâlde akn bir vaziyet-

te kald. Hiç bir eyden istifade etmedii gibi hiç bir eye de faydas do-
kunmad. Sddk onun için Rabbine yönelerek: "Ey Rabbim! ona verdiin
zerrenin yarsn geri al" diye dua etti. Allah ona öyle variyetti: "Biz ona
bir parça muhabbetin yüzbinde birini verdik. Bunun sebebi u oldu: Bu kul
benden muhabbet istedii anda yüz bin kii daha benden muhabbet iste-

miti. Sen bunun için arac olduun vakte kadar onlarn duasna icabet et-

meyi geciktirdim. Senin isteini verdiimde, onlarn isteini de verdim ve


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SlfAllAHI 253

bir zerre muhabbeti yüzbin kul arasnda taksim ettim. te ona düen pay
budur."

Bunun üzerine sddk tekrar ellerini açarak: "Ey en güzel hüküm ve-

ren Rabbim, seni bütün noksan sfatlardan tenzih ederim; bu kuluna ver-

diin muhabbeti daha da azalt" diye dua etti. Bu duadan sonra Allah bu

zerrenin hepsini giderdi, sadece binde biri kald. Neticede bu kul normal-

leti; korkusu, muhabbeti, ilmi ve ümidi dengelendi, dier arifler gibi oldu.

GECEY DOSTA TAHSS ETMEK


lahi muhabbetin alametlerinden birisi de, geceleri Yüce Allah'a yalva-

rarak ibadetle geçirmek, sevgilisi Allah ile ba baa kalmak itiyakyla gün
batmn hasretle beklemek, kalbin ilahi srlara ulamas ve gayb müa-
hede etmesi için Rabbine münacaatta bulunmaktr.

Gönül ehli ariflere göre münacaat ancak kalple yaplr. Bu da kalbin

gayb alemine ait gizlilikleri müahede etmesi, melekût aleminin srlar için-

de dolamas, ruhlarn nuruyla ceberût aleminde yükselmesi ile olur. Yü-


ce Sevgilinin nurlarnn ualar, o kalbleri götürerek ilahi sr hazinelerinin

üzerine brakr. Münacaat, kalbin ilahî yaknl görmesinin bir delili ve Ce-
nab- Hak ile ünsiyet ettiinin bir isbatdr.

Allahu Teala'dan rivayet edilen sözde öyle buyurulmutur:

"Etraf karanlk basnca beni unutup sabaha kadar uyuyan, sonra da

beni sevdiini iddia eden kimse yalan söylemitir. Her seven, sevdii ile

ba baa kalmay arzulamaz m? te ben buradaym, sevdiklerime yak-


nm, onlarn gizli sözlerini ve sohbetlerini iitmekteyim; ben onlarn iniltile-

rine ve ikayetlerine ahidim."

Önceki alimlerin birinden nakledildiine göre Allah (c.c) sddklar-


dan 467 birisine öyle vahyetmitir:

Sühreverdî'nin, Avarifü'l-Mearif adl eserinde sddk yerine peygamber geçmektedir. Bkz.


Avarif, 45. böl. (Tercüme: Gerçek Tasavvuf, 467-Dr. Dilaver Selvi)
254 KÛTUL KULÛB

"Gerçekten benim baz kullarm var ki onlar beni sever, ben de onlar

severim. Onlar bana kavumay özler, ben de onlara kavumay arzula-

rm. Onlar beni zikreder ben de onlar zikrederim. Onlar bana nazar eder,
ben de onlara nazar ederim. Onlarn yoluna girersen seni de severim. On-
lardan yüz çevirirsen sana kzarm." Bunun üzerine sddk:

"Ya Rabbi! Onlarn alameti nedir?" diye sorunca Allahu Teala öyle
vahyetti:

"efkatli bir çobann koyunlarn takip edip izledii gibi, onlar da gün-
düzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tesbite urarlar. Gün
batmnda kuun yuvasna dönmeyi arzulad gibi; onlar da bana ibadet
için günein batmasn arzularlar. Gece olup her yan karanlk kaplayp,

döekler serilince, yataklar yaylnca ve her sevgili sevgilisiyle babaa


kalnca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için yere/sec-

deye sererler. Bana kelammla münacaat ederler. Kendilerine ihsan etti-

im nimetlerimi zikrederek beni övüp dururlar. Bazen bararak, bazen


alayarak, bazen eyvah ederek, bazen ikayet ederek, bazen ayakta, ba-
zen oturarak, bazen rükûda, bazen secdede olduklar hâlde geceyi geçi-
rirler. Onlarn benim için katlandklar skntlar görüyor, muhabbetimden
dolay nasl dertlendiklerini iitiyorum. Onlara ilk olarak üç nimet veririm:

Birincisi: kalplerine nurumdan bir parça nur atarm; artk benim onlar-
dan haber verdiim gibi, onlar da benden haber verirler.

kincisi: Eer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindekiler sevap
olarak onlarn mizanna konacak olsa, onlarn yaptklarna karlk olarak

bunlar az bulur, kendilerine daha fazlasn veririm.

Üçüncüsü: Onlara zatmla (özel olarak) yönelirim. Bir düün, benim


zatmla yöneldiim bir dostuma ne vereceimi hiç kimse bilebilir mi?"

EVK MAKAMI
evk makamna gelince, o, muhabbet makamlarndan daha yüksek-
te bir makamdr. evk, evkiyle yanlan sevgilinin dnda kulda bir rahat-
lk ve zevk brakmaz Allah'a kavuma arzusu ile yananlar, müahede et-
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBF. T EHLNN SU Ali Alil 255

tikleri bu evk ile mukarrebundan/Allah'a yakn kullardan olurlar. Allahu


Teala, kendisine kavuma itiyaklarna bir mükafat olarak onlarn yannda
bulunmaktadr. Bunun için dier insanlara onlarn aranp bulunmas emre-
dilmitir.

Bu hususta Yüce Allah, Hz. Musa'ya (a.s) öyle vahyetmitir:

"Benim rzam ulamak için kalpleri krk mahzun kimseleri ara bul ve
kendileriyle beraber ol. Onlar beni sevenler içinde Zatma mütak olan/ba-
na kavuma arzusu ile yanan kimselerdir."

En iyisini Allah bilir, bunun sebebi udur: Yüce Sevgili kendisinden bir

ikram olarak onlara yakn olur; onlar da bu yaknlk ile sevinirler, O'nun
müahedesiyle yaarlar, manevi huzurunda bulunmakla ho bir hayat sü-
rerler. Sonra Allahu Teala, izzet ve azamet sahibi olduu için gayrete ge-
lip onlardan zatn perdeler. Bu durumdan onlarn kalpleri mahzun olur.

Ondan alp altklar eylere ulama arzuyla yanarlar. Bu hâlleriyle Allah

katnda hürmeti hak eden muhterem kimseler olurlar. Bundan sonra Alla-

hu Teala, sevdii kullarna onlar arayp bulmalarn emreder. Huzurunda


elde ettikleri manevi mevkiden dolay Allahu Teala devaml kendileriyle

birlikte olur; onlara yakn olanlar yanlarnda Allah' bulur. Allahu Teala'y
sevenlerin O'nun yaknl ile elde ettikleri sevincin güzellii kelimelerle
anlatlamaz. Onlarn Allah'tan perdelendiklerinde içine dütükleri hüzün
ve kalp krkl da tarif edilemez.

Yüce Allah izzet ve azametini göstererek bazen sevdiklerinden yüz


çevirir. Bunu, kendisine kavuma evkinin onlar Zatna yöneltmesi, kalp-
lerinin hüzün içinde kvranmas için yapar. Yüce Mevla bu durumda, onla-
rn hiç bilmedii ekilde kendilerine nazar eder, bununla onlarn da bildik-

leri ekilde kendisine nazar etmelerini ister. Böylece onlar ilahi huzurdaki
edebi elde ederek sakin olur, huzur bulurlar.

brahim b. Edhem (rah), evk ehlinden birisiydi. O, bu kitapta ilimlerin-

den bahsettiimiz ve yollarn açkladmz abdal diye bilinen veli kullar-

dand. Muhabbet meydannda yüksek bir yeri vard. Manevi yaknlkta üs-
tün keifler sahibiydi. O unlar anlatmtr:
KÛTUL KULÛB

"Günün birinde dua ettim ve: "Ey Rabbim! Eer seni sevenlerden bi-

risine, sana kavumadan önce, kalplerinin huzur bulaca bir ey verdin-


se, onu bana da lütfet; gerçekten kalbimin zdrab bana sknt verdi"
dedim. Sonra rüyamda Yüce Allah'n beni huzurunda durdurduunu gör-
düm. Bana öyle buyurdu: "Ey brahim! Bana kavumadan önce, kalbinin

huzur bulaca bir eyi benden istemeye utanmyor musun? Hiç ak sev-
gilisine kavumadan huzur bulur mu? Ya da sevgili sevdiinden bakasy-

la sükûnete erebilir mi?

Bu ikaz karsnda: "Ey Rabbim! Sevgin içinde kendimi yitirdim; ne di-

yeceimi bilmeyecek hâle geldim; beni affet ve ne diyeceimi bana öret"


dedim. O zaman Yüce Allah öyle buyurdu: "Sen öyle dua et: Ey Allahm,
beni hükmüne raz et, beni senden gelen belaya kar sabrl yap ve se-

nin nimetlerine kar ükretmeye muvaffak kl."

Bu manada bize, Ahmed b. sa el Harraz'dan u hadise nakledildi: Bu


zat, sema/kaside, iir ve musiki dinlemekle öhret bulmutu. Sema ann-
da çok hareketlenir ve sayha atard. Sehl. b Abdullah'n arkadalarndan
birisi onun hakknda unlar anlatmtr:

"Ahmed b. sa'y öldükten sonra rüyamda gördüm; kendisine: "Allah

(c.c) sana ne yapt?" diye sordum; u cevab verdi: "Yüce Allah beni hu-
zurunda durdurup, öyle buyurdu: "Ey Ahmed! Sen benim sfatm/beni
sevmeyi leyla ve Su'dâ gibi varlklar üzerinde icra ettin. ayet seni, benJh-
lasla istediin bir makamda görmeseydim, mutlaka sana azap edecektim!"
Sonra beni havf perdesinin arkasnda, ayakta durdurdu, ben Allah'n dile-

dii kadar bir zaman orada titreyip korktum. Sonra beni rza perdesinjryar-

kasna ald. Ben: "Ey Rabbim! Senden baka bana tahammül edecek bi-

rini bulmadm" dedim ve nefsimi huzurunda yere attm. Bunun üzerine Yü-
ce Allah, bana: "Doru söyledin, benden baka sana tahammül edecek
kim var ki?" buyurdu. Sonra, benim cennete götürülmemi emretti."

Bu olayda, Allahu Teala'y varlklara benzeterek sema yapan/ilahi, ka-

side ve iir meclisleri kuran kimselere bir korkutma vardr; ayn ekilde
uyank ve anlay sahiplerinin yapt semann dnda yanl usullerde

sema icra eden kimselere de bir uyar vardr.


MUHABBET MAKAMI v MUHABBET EHLNN 91 FATL ARI

Çünkü sema, ancak gönlü safi kimseler için uygundur. Kim, kalbi ka-

rk ve bulank bir hâlde sema yapar/iir ve benzeri eyler dinlerse, bu

kendisi için bir sknt ve zarardr.

SEMA YAPMANIN/MUSÎK DNLEMENN HÜKMÜ


Müahede noktasnda kusur içinde olan bir kimse, bütün dikkatini se-
se ve nameye vererek sema dinlediinde, bir takm afetlere düer. Bun-
lar, elde ettii bir nimette, nimetin sahibine deil de, onu veren ellere ba-

kan kimsenin bana gelecek afetlerdir. Çünkü, son merhalede nimeti bi-

ze veren el, (onu tayan) bir zarf hükmünde olduu gibi; ses de sözün
içindeki manalar için bir zarf hükmündedir. Asl olan zarf deil, içindekidir.

Olaya yakîn bir ilimle bakan kimse, kendisine gelen rzkn, getiren elden
deil, onu asl gönderen elden alr/rzkn asl sahibini iyi bilir; bakasna
bakmaz. Gerçek bir sema ehli de, sözden alnacak asl manaya bakar, na-
me ile uramaz.
Kim Allah'n sfatlarn yaratlm varlklara benzeterek sema yapar-
sa/musiki ve iir dinlerse haktan sapar, küfre girer. Kim ehevî istek ve ar-

zularn tatmin etmek maksadyla sema yaparsa, onun yapt bir oyun ve
elencedir.

Kim, sözdeki hak olan manalardan güzel anlaylar çkarmak, tad-


ilmin inceliklerini kefetmek, güzel iaretleri üzerinde tefekkür ve dü-

ünceyi derinletirmek için sema yaparsa/kaside, iir ve musiki dinlerse,

onun güzel hâli artar. Bunlar, tevhid ehlinin sahip olduu yollardr.

Semada/mûsiki dinlemede haram, helal ve üpheli olmak üzere üç


hüküm vardr.

Kim, ehevî arzu ve isteklerini tatmin için sema yapar/musiki dinlerse

bu haramdr. Kim, aklî ölçülüre uygun ve mübah sözlerden oluan bir mu-
sikiyi cariyesi veya hanmndan dinlerse, onda bir çeit elence olduun-

dan dolay bu, üphelidir. Ancak, Tabiun'dan bazlar bu ekil musikiyi din-

lemilerdir.
KUnj'L-KULUB

Kim, kendisini Cenab- Hakka sevk eden ve O'na götüren yollar gös-

teren bir takm manalar müahede etmek için uyank bir kalple sema ya-

par/musiki dinlerse bu, mübahtr.

Bu çeit sema, ancak bundan nasibi olan, kendisi hüzün, evk, korku
.veya muhabbet makamnda olup dinledii eyler, ondaki bu duygular ha-

rekete geçirip ortaya çkard ehil kimseler için uygundur. Bu kimse din-

ledii eylerden manevi hâlinde bir art elde eder. Ama mûsikiyi, name-
sinden holanarak veya sesten dolay ya da rahatlamak için dinlerse, bu,

helal olmayan bir oyun ve elence olur. Çünkü semânn gaye ve maksa-
d bu deildir.

Cüneyd-i Badadî öyle derdi: "Sufilere Allah'n rahmeti u üç durum-


da iner:

1 - Yemek yerken. Çünkü onlar sadece ihtiyaç ve zaruretten dolay ye-


mek yerler.
-

2- lmi müzakere ederken. Çünkü onlar ilim ile, peygamberlerin hâlle-

rini ve sddklarn makamlarn tespite çalrlar.

3- Semâ' annda. Çünkü onlar vecd ile sema yapar/musiki ve söz din-

lerler ve bu esnada sözde sakl ilahi hakikatleri müahede ederler.

Ariflerden birisi öyle demitir: "Bizim arkadalarmzn vecd hâlleri u


üç durumda kendisini gösterir:

1 - lginç meseleler annda.

2- Aliah için kzdnda


3 Sema' (musiki dinleme) anlarnda.

Sema meselesini burada zikretmemizin sebebi udur: Semâ, baz


muhabbet ehli için hakka giden bir yoldur; baz evk ehli için de manevi
bir hâldir. ayet biz semai/musikiyi bütün olarak inkar edersek, ümmetin

seçkinlerinden doksan kiinin yaptn da inkar etmi oluruz. u da var ki,

ehli olmayanlar da semâ' ile mgul olmu ve onu gerçek yönünden çevi-

rip asl maksadndan saptrmlardr.


Ü?yy^_B_.B lI_^_AKAMI 9P
f MUHABBET EHLNN Sil Ali AH 259

Semâ ehli olan bazlar, semâ' ile manen gdalanyor, onu günlük g-
da olarak kullanyor, onunla ileri derecedeki zafiyetini takviye ediyordu. Ki-

misi, iki üç gün yemeden durabiliyor; nefsi ar derecede aza ihtiyaç

hissettiinde onu semâ'a yöneltip içindeki vecdini harekete geçiriyor, zikir

evkini coturuyor ve bu ekilde onu yemekten uzaklatrp, varlklara yö-


nelmekten kurtaryordu. Bu durum ancak kalbi kark duygulardan arn-
m, günahlardan temiz ve uzak olanlar için uygundur.

Kim sema annda halka nazar eder ve onlara göre tavr alrsa, bu

onun kalbinin kark ve haktan uzak olduunu gösterir. Kim bu tür mec-
lislerde oyun ve elence icad ederse, bu onun aklnn eksikliini gösterir.

eyhlerden birisi, bana kendi eyhinin öyle dediini nakletti:

"Ben Ebu'l Abbas el-Hazr' gördüm, ona: "Arkadalarmzn üzerinde


ihtilaf ettikleri u semâ hakknda ne diyorsun?" diye sordum; öyle dedi:
"Semâ, üzerinde ancak alimlerin kaymadan ayakta sabit kalabilecei

kaygan bir zemindir."

üphesiz bu doru görütür. Çünkü Peygamberimiz'den (s.a.v) u


söz rivayet edilmitir: "Ümmetim hakknda en çok koritfuum ey, gizli

ehvet ve oyalayc namelerdir.* 68

Hammad, brahim en-Nehâî'den öyle nakletmitir: "Müzik kalpte ni-

fak meydana getirir."

Mücahid in: "nsanlardan öyleleri vardr ki; bilgisizce Allah yolundan


saptrmak ve sonra da onunla alay etmek için bo laf satn alr* 69 ayetin-

de geçen "bo laf" mûsikî olarak tefsir ettii nakledilmitir.

Bu durum onlarn dedii gibidir. Çünkü, (haram sözler içeren ve hara-


ma sevk eden) ark-türkü haramdr. Bu ii icra edenlere verilen ücret ve
para da haramdr.

468
Son ksm hariç bkz: Ahmed, Müsned, IV, 126; Hakim, Müstedrek, IV, 330; Beyhaki, uabu'l-
man, No: 6824-6830
«* Lokman 31/6.
260 KÛTU'L-KULÛB

ark ve kaside arasndaki fark udur: ark, içinde kadnlar tasvir

edilir, kadnlarn özellikleri anlatlp dinleyeni nefsî arzulara çarr, oyun


ve elenceye tevik eder. Kim bu özellikleri tayan bir sözü ve arky din-

lerse, böyle bir semâ/müzik ve musiki ona haramdr. Kaside ise; Allah'n

zikredildii, dinleyeni Allah'a sevk eden, O'na evkini artran, iman heye-
cann harekete geçiren, ariflerin müahede arzusunu ateleyen, içinde

ahiret yollarnn ve sadklarn makamlarnn zikredildii vezinli dizelerdir.

Kim bu hususlar örenmek için kaside dinlerse o bu ie ehildir. Çünkü


onun kasideden alaca güzel bir nasibi vardr.

Allahu Teala öyle buyurmutur: "Her eyden de çift çift yarattk ki,

düünüp öüt alasnz.* 70


Kelam; nazm ve nesir olmak üzere ikiye ayrlr. Nesir; alim olanlarn

sözüdür; nazm ise airlerin sözüdür. çinde Allah zikredilen ve O'ndan


bahsedilen sözler, O'na giden bir yoldur. Bizimle beraber olan Hicazllar,

Allah' zikretmenin emredildii senenin en faziletli günleri olan Kurban


bayram günlerini sema ederek/kaside ve musiki dinleyerek geçirmilerdir.

Buna Atâ b. Ebî Rabah'tan günümüze kadar devam etmilerdir.

Ata'nn mûsikî icrâ eden iki cariyesi vard . Atâ'nn arkadalar da on-
lar dinlerlerdi.

Musiki dinleme konusundaki sözler öyle özetlenebilir:

Musiki türü eyler, dinleyenin nefsânî/kötü arzularn aça çkaryor,


ona dünyay hatrlatyorsa onu dinlemek haramdr. Yok eer dinleyen kim-

se, mûsikî dinlediinde Allah' hatrlyor, Allah'n kendisini tevik ettii en


yüce makamlar ve dostlarna hazrlad dereceleri hatrna getiriyorsa;

bu dinlenen eyler onun için bir zikir mesabesindedir.

Alimlerimizden birine (rah) "Duyduuma göre sen sema'/kaside türü

eyleri dinlemeyi kabul etmiyormusun. Halbuki Cüneyd, Seri es-Sakatî

ve Zünnûn-ü Msrî bu tür eyleri dinliyorlard" denildiinde, bu zat öyle

470 Zariyat 51/49


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S\h A 1 I AH 261

demitir: "Onu Abdullah b. Cafer-i Tayyar dinledii hâlde ben nasl inkar

ederim. Ben ancak bu tür eylerdeki oyun ve elenceyi kabul etmiyorum."

Gerçekten de ad geçen bütün bu büyük zatlar, mûsiki türü eyleri

dinliyorlard. Ancak bazlar onu açkta deil, gizlice dinlerlerdi. Bazlar

onu bütün talebeleri ve ashabyla deil, çok yakn dostlar ve kendi sevi-

yesindeki kimselerle dinlerlerdi.

Büyükler derlerdi ki: "Kaside tür eyleri dinlemek ancak, manevî hâ-

linde sabit ve salam ariflere uygundur; terbiye yolunun bandaki mürid-

lere uygun deildir."

Cüneyd-i Badadî (rah), ilk günlerinde kaside türü eyleri dinlerdi. Bu


meclislerde çok güzel bir hâli vard. Anlatldna göre, kaside okunurken,

ban önüne eer, göz ya dökerdi. Bir defa kendisine: "Ya Eba'l-Kasm,
seni sema annda hiç hareket ederken görmüyoruz!" diyenlere u ayeti

okudu:

"Sen dalar donuk ve sabit gibi görürsün; halbuki onlar bulutlar gibi

akp gitmekte ve hareket etmektedir.™

Hazret ömrünün son dönemlerinde semai/kaside meclislerini terk et-

miti. Kendisine: "Sen daha evvel kaside dinlerdin!" diye söylenince: "Ki-

minle dinlerdim bilir misiniz?" diye sordu. "Sen kendi nefsinle birlikte diler-

din" denince, Hazret: "Kimden dinlerdim, onu da biliyor musunuz?" ceva-


bn vermitir.

Nakledildiine göre Yahya bin Muaz öyle demitir:

"zzet ve erefi artrdn düündüümüz u üç hasleti kaybettik:


1 - Günahtan korunmakla birlikte insanda bulunan yüz güzelliini,

2- Dindarlkla birlikte bulunan söz güzelliini..

3- Vefa ile birlikte bulunan güzel kardelii.

471
Nemi 27/88. Bu ksm tahkikli baskdan alnd. Bkz: Kutu'l-Kuiub, II, 1095.
262 KÛTITL-KULÜB

Abdullah bin Cafer ile birlikte, sahabeden dört kii daha kaside türü

eyleri dinlemitir. Bunlar arasnda bnu Zubeyr ve Muire b. u'be de


vard.

Nakledildiine göre, brahim bin Edhem öyle demitir:

"Karanlk, yamurlu ve imeklerin çakt bir gecede, kimsenin olma-


d bir srada, Beytullah/Kabe'yi tavaf ettim. Kabe'nin kapsna ulanca:
"Ey Allah'm! Beni günahlardan öyle bir koru ki sana bir daha isyan etme-
yeyim!" diye dua ettim. O anda Beytullah'n içinden öyle bir ses duydum:

"Ey brahim! Benden, seni günahlardan korumam istiyorsun. Bütün


kullarm da benden kendilerini korumam istiyor. Eer onlar günah ile-

mekten korursam rahmetimi kime ihsan edeceim? Kimi balayaca-


m?"
Vehb bin Münebbih'ten nakledildiine göre; Allah (c.c), Hz. Davud'a

(a.s) öyle vahyetmitir:

"Benden çok ey istiyorsun ama sana evki ihsan etmemi istemiyor-

sun." Hz. Davud: "Ey Rabbim! evk nedir?" diye sordu. Allahu Teala öy-
le buyurdu: "Ben bana ak olanlarn kalplerini rzamdan yarattm, onu za-
tmn nuru ile tamamladm. Onlarn srlarn yer yüzüne nazar etmem için

bir sebep yaptm. Onlarn kalplerinden bana gelen yollar açtm. Onlar bu
kalpleriyle kudretimin güzelliklerine nazar ederler ve her gün bana kar
olan itiyaklar artar. Sonra ben seçkin meleklerimi huzuruma çarrm;
onlar huzuruma gelince secdeye kapanrlar. Onlara: "Banz kaldrn;

ben sizi bana ibadet edesiniz diye çarmadm; banz kaldrn da bana
ak olanlarn kalplerini görün" derim. zzetime ve celalime yemin ederim
ki, günein dünyay aydnlatt gibi, göklerim de onlarn kalplerinin nuru

ile aydnlanr."

Yüce Allah'n Hz. Davud'a söyledii: "Benden evk, istemiyorsun" ifa-

desinden, peygamberlere verilmeyen baz eylerin velilere verildii anla-

lmamaldr. Baz insanlar bu konuda çok büyük hataya düerek, arifi/ka-

mil veliyi peygamberden üstün görmülerdir.


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFA T L AR I 263

Halbuki bu hadisede Allahu Teala, Hz. Davud'a kendisinden evk'i is-

temesini ve ona bunu vereceini hatrlatmtr. Allahu Teala ona bu ma-

kam haber vererek kendisine o makamn vermi; o da bu sayede Allah'a


ak bütün ariflerin makamn geçmitir. Böylece Allahu Teala Hz. Da-
vud'un ilahi huzurdaki yerini ve makamn göstermek istemi; isteini he-
men yerine getirerek onu ereflendirmeyi ve ona faziletini göstermeyi mu-
rat etmitir.

Hz. Davud'un (a.s) "evk nedir?" sözü, kendisine nübüvvet ve hikmet

verilen birisi olarak evki bilmedii anlamna gelmez. Lakin o Allah'n hu-
zurunda utand için edeben sükut etmi ve O'nun yannda bilmediini iti-

raf etmitir. Çünkü Hz. Davud bütün gizlilikleri bilen Yüce Zatn huzurun-
dayd. O böylece, Allahu Teala'dan evkin ne olduunu dinlemek istedi.

Çünkü Allahu Teala, en doru söz sahibi ve her eyin ne olduunu en iyi

bilendi.

GAYRET MAKAMI
Gayret; Yüce Allah' sevenlerin en yüksek hâllerindendir. Çünkü, Yü-

ce Allah zâtnn sfatlarn onlara açklamtr. Bu tecellilere mazhar olan


aklarn kalbi ilahi sevgiyle dolup, akllar o tecelliler içinde hayrete dü-
tüünden, ona smsk sarlmlar ve gönüllerindeki ak bakalarndan
kskanmalardr. Ancak bu kimseler Ashab- Yemin içindeki seçkinlerdir.

Onlar, genel olarak Allah' sevenlerdir. Ancak Yüce Allah onlar tevhid ma-
kamna çkarp, vahdaniyyetine ve her eyde tek olduuna ahit yaptn-
da, O'nun bu hâlden bakasna bir ey vermediini ve kimseye tevhidin
sfatlarndan hiç birini açmadn görürler. Artk tevhidlerindeki gayret or-

tadan kalkar. Çünkü onlar yakînen bilirler ki, Yüce Allah o makamda on-
dan bakasna nazar etmemekte ve o makamda onu ancak kendisi tan-
maktadr. Artk (gönüllerindeki Allah sevgisini ve marifeti) kskanma dü-
ünceleri gider. Bu makamdakiler, Yüce Mevla'nn ortaya çkartt nimet
çeitlerindeki ve kainata yayd varlklardaki hikmetini, O'nun tantmasy-
la tanrlar. Hiç üphesiz Yüce Allah, gaybn gayb olduundan kendinden
264 KÛTUL-KULÛB

baka hiç kimse, O'nu gerçek manada göremez. O, srrn srr olduundan
kendinden bakas Yüce Zatn hakkyla müahede edemez.

Allahu Teala tevhidini bilme makamn onlarmakam yap-


için gayret

mtr. Bu, onlarn ilahi yardmla tevhid ehli sddklarn makamn müahe-

de ettiklerinde gerçekleir.

Allahu Teala'y sevenlerin alametleri ve sfatlar hakknda, Yahya bin

Muaz, Ebu Türab en-Nahebî ve Ebu Said el-Harraz'dan birbirine yakn


manada ve ayn kafiye düzeninde baz beyitler rivayet edilmitir. Bu beyit-

ler, Allah' seven müridlerin vasflarn, özlü ve toplu bir ekilde anlatmak-

tadr. Onlarda Allah'a yaklamak için seyr-u sülük yapan müridlerin sfat-

lar ve bütünüyle kendisini Allah yoluna adam müahede ehlinin yüksek


hâlleri anlatlmaktadr.

Ebû Tûrab'a ait beyitler unlardr:

Sakn aldanma herkeste gördüün hâle;

Sevenin alametleri vardr; imdi onlar dinle.

Seven ulamak için dostun hediyelerine;


Devaml sarlr onlara götürecek vesilelere.

Bunlardan birisi, beladan zevk almaktr;


Sevgilinin her iinden memnun olmaktr.

Sevgilinin vermeyii güzel bir ihsandr;


Fakirlik ise, acilen verilmi bir ikramdr.

Bir lütuftur sevenin sevgiliye itaat ak;


Ne kadar devam etse de ondan ayr kal.

Aklarn yüzünden tebessüm eksik olmaz;

Çünkü kalpte dostun bülbülleri hiç susmaz.


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATLARI 265

Hatrl bir dostu kendisine bir ey sorsa;


Çözmeye çalr, eer ki imkan varsa.

Ak her sözünün eridir, sözün hakkn verir;

Ne kadar zorlansa da va'dini yerine getirir.

Yahya b. Muaz'a ait beyitler unlardr:

Aklar zahittir, bürünüp iki parçaya;


Çkar bir sahile, aldrmaz vara yoa.

Sevenler hep inler, alar gece yarlar;


Denkleri yoktur, çok yüksektir ayarlar.

Onlar bir cihat duysalar, hemen düerler yola;


Bir fazilet görseler, hemen el atarlar ona.

Zillet diyarndan çekerler gönüllerini;


Geçici nimetlere vermezler sevgilerini.

Kötü bir fiil görseler, yanar temiz kalpleri;

Bozulan insanlk için ya aktr gözleri.

Her ii asl sahibine havale ederler;

Onun her iinin adaletli olduunu bilirler.

Sahiplerinin her hükmüne raz olurlar;

Ondan her gelene güzel diye bakarlar.

Halkn arasnda ho bir hâlde gülerler;


Kalpte ise sevdiini kaybeden gibi inlerler.
266 — - - — KÜTU'L-KULÛB

Ebu Said el-Harraz'dan rivayet edilen beyitler de bu iki zatn beyitleri

ile ayn manadadr. Zannediyorum Ebu Said de, onlar bu zatlardan alm-
tr; çünkü onlar kendisinden önce yaamtr. Ancak onun beyitlerinin sa-

ys on birdir.

Yukarda zikrettiimiz alamet ve deliller, Allah' sevenlerin en belirgin


sfatlardr.

Allah' seven herkesin sevgisi, Allah'n onlar sevmesinin bir eseridir.

Çünkü kulda bulunan Allah sevgisi, Allah'n gayb aleminde onu sevdiinin
bir alamettir. Yüce Allah gayb alemindeki bu sevgiyi, içinde yaadmz
madde aleminde bu ekilde ortaya çkarmaktadr.

MUHABBET MAKAMLARI
Muhabbetin iki makam vardr: 1 -Tarif makam/tarif ile oluan muhab-
bet, 2-Tanma makam/Yüce Allah' bizzat tanyarak elde edilen muhab-
bet.

Tarif makam, umum müslümanlara ait bir makamdr. (Onlar Allahu


Teala'y, ilk bata kitap ve sünnetin tantmasyla severler). Bu, özel mu-
habbetten öncedir. Tanma makam ise, seçkin kullara ait bir makamdr.
O, umum müslümanlara ait muhabbetten sonra elde edilir. Bu makam, bi-

rinci muhabbetten sonra ilave olarak verilen bir makamdr. Bu, seçkin kul-
larn muhabbetidir.

MUHB-MAHBÛB
Ayn ekilde muhabbet için farkl iki makam daha vardr: Birisi, se-
venlerin makamdr. Bundan daha üstün olan ikincisi ise, Allah tarafndan
sevilenlerin makamdr.

Bu durum sufilerin "mürid=Allah' isteyen" ve "murad=Allah tarafndan


istenen" sözleriyle ifade ettikleri gibidir. Gerçekte her mürid, Allah tarafn-
dan istenen bir kul olduu için, ayn zaman da murattr. Ancak sufiler, mu-
rad ismini, kendilerince bilinen özel sfattaki kimselere verirler. Böyle olun-
M U H ABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S II A Tl AH 267

ca, manevi yolun bandaki kimse ile sona ulam kimse birbirinden ay-

rlm olur.
Ayn ekilde, münîb=Hakka yönelen ile müctebâ=Hak tarafndan se-

çilen; tâlib=Hakk isteyenle, matlûb=Hak tarafndan istenen; râb=Hakka


rabet eden ile, merûb=Hak tarafndan rabet edilen; hâfz=ilahi hudut-
lar koruyan ile, mahfûz=Hak tarafndan korunan ifadeleri de bu yola gi-

renlerin farkl durum ve makamlarn anlatmak için kullanlmaktadr.

Hiç üphesiz, kendi çabasyla lahi yükleri tayan kimse ile, üzerinde-

ki yükü Allah tarafndan tanan kimse bir deildir. Yine, ziyaret edenle,

kendisi ziyaret edilen kimse; ilahi huzura ulamak arzusu ile yanan kimse
ile o huzurda bulunan kimse, sevenle sevilen bir deildir.

Ebu Musa ed-Dubeylî öyle demitir:

Arkadamz Abdurrahim'in ihlas hakkndaki kitabn Beyazidî Bestâ-

mî'ye arz ettim, O kitapta sadece Ebu Asm e-âmi'nin evk hakkndaki
hikayesine hayran kald. Abdurrahim kitabnda ihlas anlatmt. am eh-
linin gezgin dervii Asm'a: "Allah'a itiyak duyuyor musun?" diye soruldu;
Ebu Asm: "Hayr!" dedi. Kendisine: "Niçin?" diye sordular; o: "Ancak

uzakta olan birisine itiyak duyulur; eer sevgili her an hazr olursa kime

itiyak duyulacak ki?" dedi. Ben: "Bu durumda itiyak ortadan kalkar"

dedim.

te bu, Allah ile ünsiyetin/özel muhabbetin sonucu elde edilen mah-


bubluk=Allah tarafndan sevilme makamdr. Ona kurbiyyet makam da
denir.

EVK-ÜNSYET
Müahede de iki makam vardr: Bunlarn birisi evk makam, dieri

ünsiyet makamdr.

evk, kalbin zdrap ve çalkalanmasndan ileri gelen bir hâldir. Bu da


gayb perdesi arkasndan azamet-i ilahiyeyi müahede etmekten ve ilahi

sfatlarn tecellisi olan gizli lütuflar görmekten ileri gelir. Bu makamda hü-
zün ve kalp krkl vardr. Ancak bu hâl, korkan kimseye verilen ilave bir

eydir. Ünsiyet/Allah ile özel muhabbet ve yaknlk ise, ilahi huzurda kud-
ret-i ilâhiyenin tecellilerinin açlmasndan ileri gelen manevi yaknln bir

sonucudur. Bu makamda, sevinç ve sürür vardr.

Dmu'l-Basri demitir ki "Ey Rabbim! Ben u insanlara hayret ediyo-


rum; nasl oluyor da seni brakp bakasna yöneliyorlar? Onlara ayo-
rum, nasl senden bakasyla muhabbet edip huzur buluyorlar?"

Cüneyd-i Badadî demitir ki: "Gerçek muhabbetin alameti; Hak a-


nn sevinç ve sürür içinde kalbinde devaml Allah' zikretmesi, O'na ka-

vuma itiyak ile yanmas, O'nunla ünsiyet ve muhabbet etmesi, O'nun


muhabbetini kendi muhabbetine tercih etmesi, O'nun yapt her eye r-

za göstermesidir. Kulun Allah ile ünsiyetinin/özel muhabbetinin alameti

ise, halvetten/yalnzlktan lezzet almas, O'na münacaat etmenin/yalvarp

yakarmann tadn tatmas, kalbini Allah'tan gayr eylerden tamamen bo-


altp dünya ve içindekileri düünemeyecek bir hâle gelmesidir."

Bir hak a, Allah ile elde ettii ünsiyet ve muhabbeti, insanlarla el-

de edilen ünsiyete benzetmemelidir. Yoksa meseleyi akl boyutunda de-


erlendirmeye kalkar. Ayn ekilde ilahi muhabbeti de, insanlara kar du-
yulan muhabbete benzetmemelidir. Böyle yaplrsa, muhabbet aklî ölçüle-

re göre ekillenir. Çünkü insanlara kar duyulan muhabbetin hâli budur.

Yahut onda olan sadece kalbin sevdii kimse ile huzur bulup sükûna er-

mesi, sevdiinde bir tat bulmas ve ondan elde ettii ile rahat etmesidir.

Yüce Allah ile ünsiyet makamndan bir nasibi olmayan baz kelam
alimleri onu inkar etmilerdir. Ayn ekilde ilahi muhabbetten bir ey tat-

mayan ve Yüce Allah' muhabbet yoluyla tanmayanlar da Allah muhab-


betini inkar etmilerdir. Çünkü onlar ilahi muhabbeti, insann insana kar
duyduu muhabbeti gibi düünüp, onu insanî sfatlara göre hayal ederek

öyle demilerdir:

"Muhabbet ancak yaratlm bir varlk için düünülebilir. Allah'a kar


yaplacak ey ise, ancak O'ndan korkmak ve çekinmektir."
MUHABBET MAKAMI v« MUHABBET EHLNN SIFATLARI 269

Gulam Halil diye tannan Ahmed b. Gâlib, bu görüü savunanlardan-


dr. O, Cüneyd, Ebu Said ve Sevrî'nin muhabbet hakknda sözlerini kabul

etmemitir. Ancak bu, önceki salihlerin mezhebi ve onlarn peinden ge-


len ariflerin yolu deildir.

Amir b. Abdullah b. Zübeyr, dostlarndan birisine yazd bir mektup-


ta ona öyle dua etmitir: "Allah seni, kendisiyle ünsiyet ettirsin/seni ken-

di muhabbetiyle huzura kavutursun."

brahim bin Edhem (rah), halvet için çekildii bir dadan iniyordu; ken-

disine: "Nereden geliyorsun?" diye sorulduunda: "Allah ile ünsiyetten" ce-


vabn vermitir.

Bize, ariflerden birisine ait u beyitler nakledildi:


Allah ile ünsiyeti, tembel elde edemez;
Sadk olmayan kimse, bu devlete eremez.

Onu seven aklar, hepsi de seçkin kullar;


Allah seçmi onlar, onlar amele koar.

Said b. Ebî Arube'den nakledildiine göre, Katâde (rah): Yüce Al-


lah'n: X>nlar Allah'a iman edip kalplerini Allah'n zikri ile huzura erdiren
kimselerdir* 72 ayetinin tefsirinde öyle demitir: "Onlarn kalpleri Yüce Al-
473
lah ile sükuna erip ünsiyet etti."

ÜNSYET MAKAMININ ÖZELLKLER


makam, yalvarma ve münacaat etme makamdr. O ma-
Ünsiyyet
kamda, Allahu Teala ile karlkl sohbet etme olur. Ünsiyyette bir nevi
bast yani genilik ve rahatlk vardr. Allah bu derece yaknlk ve rahatl
sadece üns makamndaki salihler için sever. Böyle bir davran ancak o
makamdakilerden güzel olur. Mesela, Hz. Musa'nn (a.s) söyledii u söz
472
Ra'd, 13/28
473
Tabari, Camiu'l-Beyan, Cüz:13; shf: 190 (Beyrut, 1995)
1

270 KÛTU'l. KULÛB

ancak ünsiyyet makamnda söylenebilir. O öyle demitir: "Ey Rabbim,


ben öyle bir eye sahibim ki, o senin için yoktur." Allahu Teala: "O nedir?"
diye sordu, Hz. Musa: "Benim için sen varsn; ama senin için benim sahip
olduum gibi bir yardmcn yoktur" dedi; Allah (c.c): "Doru söyledin"

buyurdu.

Hz. Musa'nn söyledii -senin bir mislin daha yoktur- sözünün mana-
s: "Benim için yalnz sen varsn" demektir.

Hz. Musa'nn (a.s) bu sözü; Allahu Teala'nn: "Onun benzeri hiç bir
ey yoktur* 74
ayetinin manas gibidir. Çünkü hiçbir ey O'nun benzeri ve
dengi deildir. Araplar bazen bir eyin kendisini "misi" ile ifade ederler.

Yüce Allah'n Musa (a.s.) hakknda haber verdii aadaki ayetlerde

"bast hâli" söz konusudur. Yüce Allah, kendisini Firavun'a gönderdii za-
man, bu emre karlk olarak, Hz. Musa: "Rabbim I Ben onlardan birini öl-

dürdüm; beni öldürmelerinden korkuyorum* 75 diye karlk vermitir.

Bundan daha büyük olan, Yüce Rabbinin: "Firavuna git* 76 emri kar-
snda, Hz. Musa'nn: "Kardeim Harun'u da benimle beraber gönder. Herfi
477
onlarn bana isnat ettikleri bir suç var" demesidir. Hz. Musa'nn (a.s),

Rabbine kar görü bildiren sözlerinden birisi de u ayet-i kerimedir:

"Beni yalanlamalarndan ve (onlarn tavrlarndan) gösümün daral-

masndan endie ediyorum"* 78

Bu tür sözler ancak Hz. Musa'dan güzel olur. Çünkü Allahu Teala onu,

huzurunda bast/genilik makamna çkarm ve kendisiyle ünsiyet-özel


muhabbet etmitir. Bir de Hz. Musa, Allah katnda mahbublarn/Allah tara-

fndan seçilen ve sevilenlerin makamndayd. Bundan dolay, Allahu Teala


kendisine bu yolu açm ve sözlerini ho görmütür. Hz. Musa'nn (a.s) üns
makamnda olduu için söyledii bu tür sözler, kendisinden ho karlanr-
474
ûra 42/1
475
Ksas, 28/33
476
Taha, 20/24
477
uara 26/13-14
478
uara 26/12-13.
MUHABBE T MAKAMI v b MUHABBET E HL NN S I f A I I AH I 271

ken; o makamda olmayan dier baz peygamberlerden bu tür sözler ho


karlanmam ve sözleri ilahi huzurda ebede aykr görülmütür.

Hz. Yunus "kabz" ve "havf" makamnda tutulduu için bu tür bir sözü-
ne müsamaha gösterilmedi ve kendisini denizde, baln karnnda, üç ka-
ranlk içinde hapsederek cezalandrld. 479 Eer Rabbinin lütfuyla affedil-

meseydi, kyamete kadar orada kalacakt. u ayet bu durumu ifade et-


mektedir.

"ayet Rabbinden ona bir nimet yetimemi olsayd, o mutlaka mah-


zun ve kederli bir hâlde ssz/bo bir yere atlacakt.*80 Ayetteki bo/düz
yerle kyametteki maher yeri kasdedildiini söyleyenler vardr. Yani, k-
yamete kadar öyle kalacakt.

Allahu Teala, Habibi Hz. Muhammed'e (s.a.v) sözlerinde ve hareket-


lerinde Yunus'a (a.s.) uymay yasaklayp öyle buyurmutur:
"Sen Rabbinin hûkmûnû sabrla bekle, balk sahibi (Yunus) gibi olma.
Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmiti.™

Yüce Allah peygamberler hakknda öyle buyurmutur: "O, peygam-


berlerin bir ksmn dierlerinden üstün kld. Allah onlardan bir ksm ile
konumu; bazlarn da derece derece yükseltmitir.*82
Allah, Hz. Yusuf'un (a.s) kardelerinin ona kar yapmak için azmet-
tiklerine, düündüklerine, yaptklarna ve içlerinde gizledikleri kötü niyetle-

rine hep tahammül etmitir. Onlar ki Yusuf hakknda öyle demilerdi:

"Yusufu öldürün yahut onu bo ve ssz bir yere atn ki, babanzn te-

veccüh ve sevgisi size kalsn.* 83 Bundan baka daha bir sürü sözleri ve
ileri vardr. Allahu Teala onlarn bütün bu yaptklarna tahammül edip so-
nuçta kendilerini atfetmitir.

479
Burada bahsedilen üç karanlk, tefsirlerde gecenin karanl, denizin karanl ve baln
karnnn karanl olarak açklanmtr. Enbiya sûresi 87. ayette: "Ol, karanlklar içinde
Rabbine çard" buyrulmaktadr. Bkz. Suyûti, ed-Dürrü'l-Mensûr, V, 666.
480
Kalem, 68/49
481
Kalem, 68/48
482
Bakara, 2/253
« Yusuf 12/9.
272 KÛTUL KULÛB

Ben, Hz. Yusuf'un (a.s) kardelerinin: "Gerçekten Yusuf ve kardei


(BOnyamln) babamza bizden daha sevgilidir164 ayetinden itibaren, yir-

minci ayetin ba olan: X>na kar çok zahid davrandlar/ona hiç kymet
vermediler**5 ayetine kadar onlarn haberlerini anlatan onüç ayeti incele-

dim; onlarn krk küsür hata ilediklerine tespit ettim. Dikkatle incelendiin-

de bazen tek bir kelimede dört be, hatta daha fazla hata ortaya çkyor.
Tabii bu sonucu elde etmek, ince bir aratrma ve gizli günahlar bilmekle
mümkündür. ayet Allahu Teala, bütün bunlara ramen Yusuf'un (a.s)

kardelerini atfetmitir; çünkü onlar "Mahbub=Allah tarafndan sevilenler

makamnda bulunuyorlard.

Bununla birlikte Yüce Allah, Üzeyr'in (a.s) kader hakknda sorduu bir

meseleye tahammül göstermeyip kendisini uyarmtr.

Yüce Allah bütün bunlarn ötesinde suç ileyenler hakknda öyle bu-
yurmutur. "Daha sonra onlar, kendilerine açk deliller geldikten sonra bu-
zay tanr edindiler; Biz onlar yine affettik. ** _ _
Allah'a göre hiçbir ey büyük deildir. O dilerse büyük günahlar affe-

der; dilerse küçük günahlardan dolay kiiyi hesaba çekip sorgular. Sorgu-
lama konusunda bir buday tanesini, bir zerreyi dahi küçük görmez. Bü-
tün mülkün sahibi Cebbar olan Allah'a kar yaplan günah, nasl küçük
olabilir ki?

Baksana, bir peygamberin huzurunda edepsizlik edip avretini açan


kimse, peygamberlik makamna hürmetsizlik ettiinden dolay küfre girer.

Eer Allahu Teala'nn lütfü ve rahmeti olmasa, ilahi huzurda günah ile-
yen kimsenin durumu nasl olurdu bir düün? (Çünkü her günah O'nun hu-
zurunda ilenmi gibidir; hiçbir ey O'na gizli deildir.)
Allahu Teala'nn: 10, dilediini affeder, dilediine azap eder** 7 ayeti

hakknda öyle denmitir: "Allahu Teala dilerse büyük günah ileyeni affe-

der; küçük günah ileyene ise azap eder."

484
Yusuf, 12/8
485
Yusuf, 12/20
486
Nisa, 4/153.
487
Bakara, 2/284, Âl-i mran 3/129.
MUHABBET MA KAMI ve MUHABBET EHLNN 81 F A T l ARI 273

Bazlar da ayeti öyle tefsir etmitir: "Bir topluluk beraberce bir günah

ilerler; ona itirak edenlerden bazlarn Allah dilerse affeder, kötülükleri-

ni iyiliklere çevirir, o günah o kimselere zarar vermez; bilakis sonucu töv-

be ile bitip rahmete sebep olduundan onlar sevindirir. O günaha ortak

olanlarn bazlarna da günahlarndan dolay azap eder, onlar bala-


maz. Bundan sonra o kimsenin yapt hiçbir amel kendisine fayda ver-

mez. Ayetlerin beyan ile: "Allah hiçbir yaptndan sorumlu tutulmaz; on-
4™
lar ise her ilerinden sorguya çekileceklerdir."

Bütün yaratma ve emir, Allah'a aittir. O yaratt varlklarda diledii gi-


bi hüküm verir. Bütün güç ve kuvvet O'na aittir.

Allahu Teala, Asaf b. Berhiya'ya bunlarn hepsinden fazla müsamaha


ve tahammül göstermitir. Anlatldna göre o, önceleri haddi aanlardan

biriydi. Daha sonra ilimde elde ettii yüksek payeden ve Allah katndaki
güzel hâlinden dolay, onun önceki yapt günahlar burada anlatmak uy-

gun dümez.

Bu zat önceleri çok kötü bir hâlde iken, sonradan Yüce Mevla, onun
imdadna yetiti; dostluuna seçti, ona ilim ve fazilet verdi, kendisini pey-

gamberi ve halifesi Hz Süleyman (a.s) ile destekledi, onun veziri yapt,

ona sm-i Azam duasn öretti. Bütün bunlar, onun önceden yapt bü-

yük kusurlarndan sonra oldu. Yüce Allah bunu, kendisini seven hiç kim-
senin ümitsizlie dümemesi ve O'na sevilmek için çrpnanlarn O'nun

rahmetinden ümit kesmemesi için yapt.

Ancak Yüce Allah, Asaf bin Berhiya'nn iledii günahlardan birini i-

leyen Belam bin Bâura'ya, böyle bir müsamaha göstermedi. Çünkü Belam
dini, dünya mal toplamak için kullanyordu, ilmine nefsinin kötü arzularn

katmt. Bundan dolay haktan sapt, helak oldu; Allah'n çok iddetli ga-

zabna urad.

Asaf'n iledii günahlar kendisiyle yaratcs arasndayd. Rabbinden


bir takm iaretler görünce yapt günahlardan uzaklat. Çünkü o hiç bir

zaman iledii günahla Allah'a isyan etmeyi murad etmemi ve günah

<*> Enbiya 21/23


-
KÛTUL KULÛB

içinde kalmay istememiti. O sadece nefsinin keyfine tabi olarak hatalara

bulanmt.

Denilir ki: Belam b. Baura'ya sm-i Azam duas verilmiti. Hatta bun-

lardan çok daha üstün güçler kendisine verilmiti Sonra o, bu ayetlerden


syrld, dünyaya meyletti. Helak edici iler yapt. Daha önce yapt iba-

deti ve zühdü kendisine bir fayda etmedi. Bütün bunlar hiçbir amel sahibi-
nin Rabbinin tuzandan emin olmamas için bir alimin davranlaryla ör-

nek göstermedir.

Asaf büyük günahlar ilemi olmasna ramen onlardan kurtulduktan


sonra kendisine bir çok ayet ve kerametler verildi. Çünkü o, murad=Allah
tarafndan istenen sfatnda ve mahbub=Allah tarafndan sevilen kullar

makamndayd. Bütün bunlar o dönemde yeryüzünde Allah'n halifesi ve


peygamberi olan Hz. Süleyman'n devrinde olmutu.

Beram'n hikayesi mehur olduu için burada anlatlmasna gerek


yoktur. Onunla ilgili haberlerin baz bölümleri vardr ki, onda bir takm ks-
salar ve uzun bölümler vardr. Biz onlar anlatmakla uramayacaz. Fa-
kat Asaf'n kssasna herkes vakf olmad için, ondan bize ulaan baz
bilgileri burada zikredeceiz:

Nakledildiine Allahu Teala, Hz. Süleyman'a (a.s) öyle vahyettmitir:

"Ey abidlerin reisi olan zatn (Hz. Davud'un) olu; ey zahidlerin delili-

nin olu! Senin teyzenin olu Asaf, bana ne zamana kadar isyan edip, du-

racak. Halbuki ben ona devaml hilmim ile/yumuaklkla muamele ediyo-


rum. zzetime ve celalime yemin ederim ki ayet onu anszn cezalandr-
mak üzere yakalarsam; onu etrafndakilere bir örnek, kendinden sonra ge-
lenlere de ibret olacak hâle getiririm."

Asaf, Hz. Süleyman'n (a.s) yanna gelince Süleyman (a.s) Allah'n

vahyettiklerini ona anlatt. Asaf dar çkt, bir kum tepesine trmand, el-

lerini göklere doru kaldrarak:

"Ey Allah'm! Ey benim Efendim! Sen Yüce Rabbimsin, ben de senin


aciz kulunum. Eer tövbemi kabul buyurmazsan ben nasl tövbe edebili-

rim. Eer sen beni korumazsan, ben nasl günahlardan korunurum ve on-
MUHABBET MAKAMI v« MUHABBET EHLNN SU ATI AN 275

lan terk ederim!" diye yalvard. Bunun üzerine Allah kendisine öyle vari-

yetti: "Doru söyledin; Ben Rabbim, sen de benim kulumsun. Bana tövbe
edip dön; ben senin tövbeni kabul ettim. Ben tövbe edenlerin tövbesini

çokça kabul edenim ve merhameti bol olanm."

Bu sözler, Allah'n yardm ile Allah'a yönelen, O'na koan, O'na yal-

varp yakaran, O'na nazar eden, tek olarak O'nu bilen, kusurunu itiraf edip

O'ndan merhametini dileyen, O'na snp korumasn isteyen bir kulun

sözleridir.

CNSYET VE NAZ EHLNN HÂL


Allahu Teala ile ünsiyet hâlinde olan sevgili kullarn nazna bir örnek

de Hz. Musa (a.s) devrinde yaayan Berh isimli siyahî kölenin yalvardr.
srailoullar yedi sene ktlk çektikten sonra, Allahu Teala Hz. Musa'ya bu
kuldan yamur duasna çkmasn için talepte bulunmasn emretti. öyle
ki; Önce Hz. Musa yetmi bin kiilik bir toplulukla yamur duasna çkt.
Yüce Allah Hz. Musa'ya öyle vahyetti: "Onlarn duasna nasl icabet ede-
yim ki; iledikleri günahlar kalplerini zulmet içinde brakm ve iç alemleri

de bozuk bir durumda. Onlar, bana yakînen inanmadan dua ediyorlar ve


kendilerini benim mekrimden/gizli tuzamdan emin görüyorlar. Böyle bir

durumda onlarn dualarn kabul etmem. imdi dön; kullarmdan Berh is-

minde birisi var; onu bul ve ona yamur duasna çkmasn söyle; ben
onun duasn kabul ederim."

Hz. Musa, Berh'i sorup soruturdu ama kimse onu tanmad. Günün
birinde Hz. Musa yolda yürürken, birden karsna boynuna ince bir örtü

balam, yapt secdenin eseri olarak kalar arasnda toprak bulunan


siyah bir köle çkt. Hz. Musa, Allah'n nuruyla onu tand ve kendisine se-
lam verdi. Ona: "smin nedir?" diye sordu; o da: "Berh" dedi. Hz. Musa:
"Uzun zamandr seni aryorduk, sahraya çk da bizim için yamur duas
yap!" dedi. Berh, yamur duasna çkt ve öyle dua etti:

"Ya Rabbi! Bu senin yaptn nedir? Bu senin hilmine yakr m? Sa-


na ne oldu? Yamurlarn m eksildi? Yoksa rüzgarlar saha itaat m etmi-
276 KÛTU'L-KULÛB

yorlar? Yahut hazinelerin mi tükendi? Yoksa günahkarlara kar gazabn


m iddettendi? Sen günahkar kullar yaratmadan önce çok affedici deil

miydin? Sen rahmeti/bakalarna acmay yarattn ve kullarna efkatli ol-


may emrettin. Bize emrettiin eye kendin muhalefet mi ediyorsun? Yok-
sa bize, kimseye bir ey vermediini mi gösteriyorsun? Yahut frsatn kaç-

masndan korkup da azab etmede acele mi ediyorsun?!"

Bu duadan sonra çok geçmeden srailoullar yamura kavutu; Alla-

hu Teala yarm gün içinde yeil otlar bitirdi, öyle ki boylar dize kadar ula-

t. Yamurdan sonra Berh geri döndü.

Bu olayda, reca ehli için bir hatrlatma, evk ehli için bir ünsiyet, ilim

ehli için bir itiyak, itaat ehli için de sevindirici bir durum vardr..

Ariflerden birisi demitir ki: "Sevgili yaptndan hesaba çekilmez;

düman olan da hesaba katlmaz."

Cüneyd el Badadî (rah) demitir ki: "Ünsiyet ehli/Yüce Allah ile özeT

muhabbet eden aklar, Yüce Allah'a yakar, münacat ve özel halvetle-

rinde öyle eyler söylerler ki, onlar avam halkn yannda küfür kabul edilir.

Eer onlarn söylediklerini avam halk iitse, bu sözleri sebebiyle kendile-

rinin kafir olduunu söylerlerdi. Halbuki onlar, bu söz ve naz ile manen
' ,489
ilerlemekte ve yükselmektedirler.

Yüce Allah'n helake yaklamken imdat edip kurtard birine öyle


vahyetmitir: "Senin bana kar ilemi olduun nice günahlarn affettim.

Halbuki ben onlardan daha küçük günahlar sebebiyle bir ümmeti helak et-

tim."

ki kul, günah ileme noktasnda ortak olabilir; fakat Allah tarafndan

seçilme ve günahtan korunma konusunda birbirinden ayrlrlar.

Mesela Hz. Adem (a.s) ve blis (lanetullahi aleyh) ikisi de günah ile-

diler. Ancak Yüce Allah, tövbesini kabul edip Hz. Adem'i kendisine seç-

ti/dost etti. Çünkü onu ezelde dostluuna seçmi ve kendisine güzel aki-

beti/cennetlik olmay takdir etmiti. blisi ise rahmetinden uzaklatrd ve

489
Bu söz, tahkikli baskdan alnd. Bkz: Kutu'l-Kulub, II, 1112.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Bit A 1 1 AR 277

kendisini sapklk içinde brakt. Çünkü onun için ezelde ekâvet/bedbah-

hk ve kötü akibet hükmünü vermiti..

Yüce Allah, Hz. Peygamber'i (s.a.v) bir kuldan yüz çevirdii için uyar-

m; baka bir kula yönelmesini ise ho görmemitir. Bunu u ayetlerde

görüyoruz:

"Fakat koarak ve Allah'tan korkarak sana gelen (mümin) kula gelin-

ce, sen ondan yüz çeviriyorsun. 11,90

"u kendini zengin görene gelince; sen ona yönetiyorsun Oysa ki

onun (küfür ve irkten) temizlenip arnmasndan sen sorumlu deilsin.™


Bu iki kulun Rabbi olduu hâlde O, ikisine farkl hükümler vermitir.

Aynen bunun gibi, Yüce Allah, Peygamberi Hz. Muhammed'e (s.a.v)

bir grup insanla oturup onlara selam vermesini; dier bir gruptan ise yüz

çevirip onlarla oturmamasn emretmitir. Bunu da u ayetlerde görüyoruz:


"Ayetlerimize inananlar sana geldiinde onlara de ki: Size selam ol-

sun. Çünkü Rabbiniz, size rahmet etmeyi kendi üzerine yazd. m92

"Resûlüm, sabah-akam Rablerine srf dileyerek dua edenlerle birlik-

te olmaya candan sabret* 93

"Ayetlerimiz hakknda Heri geri konumaya dalanlar gördüünde on-


lar baka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol. Eer eytan sana
unutturursa hatrladktan sonra hemen kalk; o zalimler topluluu ile otur-

ma.™
Her iki grup da Allahu Teala'nn kullar olmasna ramen Yüce Mev-
la, her birine farkl davranlmasn emretmitir.

490
Abese 80/8-10.
491
Abese 80/5-7
492
En'am 6/54.
493 Kehf 1 8/28.
494
ErVam 6/68.
278 KÛTU L KULÛB

MAHBUB LE MU H i B' BN/SEV LEN LE SEVENN FARKI


Mahbub/Allah tarafndan seçilip sevilen bir kul ile, muhib/Allahu Te-
ala'y seven bir kulun makam farkn Hz. Muhammed Mustafa'nn (s.a.v)

makam ile Hz. Musa'nn (a.s) makam arasnda görebiliriz.


Hz. Musa (a.s) Yüce Allah'a: "Rabbiml Gösüme/kalbime genilik
ver* 9 * diye dua ederken; Yüce Allah, Hz. Muhammed'e (s.a.v): "Biz senin
kalbini açmadk m?* 9e buyurmutur.
Hz. Musa: "Bana ailemden bir vezir/yardmc ver; bu kardeim Harun
olsun.
1,197
diye dua ederken; Yüce Allah, Hz. Muhammed (s.a.v) için: "Se-
nin ann/adn yüceltmedik mi?*98 buyurmutur. Bunun manas udur:

"Ey Muhammed! Senin ismin kelime-i ehadette ve ezanda benimle


beraberdir. Sana kendimden bakasn vezir/yardmc yapmam; çünkü
sen benim ehlimdensin/en yakn dostumsun."

Ayette geçen vezir; yakn kimse ve yardmc manasnadr. Bu durum-


da mana u ekilde olur: "Sen benim ehlimdensin; bunun için ben sana
yardm ettim ve adn zikrimle beraber yaptm. Muhakkak senin yardmcn
benim; sana benden bakasyla destek vermem."

Bu, Mücahid'in aadaki sözüne benzemektedir. Leys'in bize naklet-

tiine göre Mücahid: "Umulur ki Rabbin seni övgüye deer bir makama
(Makam- Mahmud'a) gönderecektir* 99 ayetinin tefsirinde: "Yüce Allah,

Hz. Muhammed'i Kürsî'nin üzerine oturtur" 500 demitir.

Ar Allahu Teala için dünyada irade ve hükmünü icra ettii bir Rubu-
biyet mekan oldu. O kayyumiyeti ve kudretiyle buna bir ihtiyac olmad
hâlde, Ar' yaratt. Yüce Allah bu makam Habibi Hz. Muhammed'e

(s.a.v) hibe edecek; fazilet ve erefini göstermek için Kürsi'yi onun meka-

495
Taha, 20/23
496
nirah, 94/1
497
Taha, 20/29,30
498
nirah, 94/4
499
sra, 17/79
500 Kurtubî, el-Cami li Ahkami'l-Kur'an, cüz: 10; shf: 280. (Beyrut, 1998)
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SlfAILAHI 279

n yapacaktr. Allahu Teala böylece dünyada onu peygamberlerin sonun-


cusu yapt gibi, ahirette de bütün peygamberlerin üstünde bir üstünlüe
sahip olduunu gösterecektir.

Allahu Teala, Hz. Musa'ya (a.s) bir makam verdikten sonra:

"stediin sana verildi. And olsun biz sana bir defa daha lütufta bulun-
mutuk buyurmutur. Bu ayette, verilen nimetlerde bir snrlama vardr.
Fakat Allahu Teala, Resulü Hz. Muhammed'e birçok makamlar ihsan et-

tikten sonra: "De ki: Rabbim, benim ilmimi arttr*02 buyurarak, ona vere-
cei nimetlere bir snrlama getirmemitir. Bu, onun manevi ilerlemesinin
ve yükselmesinin bir sonu olmadn ifade eden veciz bir ayettir.

Hz. Musa (a.s): "Rabbim bana cemalini göster; seni göreyim.*03 Ya-
ni; ubudiyet/kulluk mahallinde sana bakaym, derken, Yüce Allah, Habibi

Hz. Muhammed (s.a.v) için: "O'nun gözü kaymad, haddini amad. O'na
iki yay kadar, hatta daha yakn oldu" 504 buyurdu. Bu görüme Rububiyyet
mekannda oldu.

Muhib ile mahbub arasndaki durum fark, Hz. Muhammed (s.a.v) ile

Hz. Musa (a.s) arasndaki Allah'a yaknlk gibidir.

Gördüünü, nefsi ile bulunduu mekanda gören Hz. Musa ile; Rabbi-
ni Yüce Rububiyet makamnda gören Hz. Muhammed (s.a.v) arasnda ne
kadar büyük fark vardr.

Allah kendisinden raz olsun diye ve O'na duyduu evkle, acele ile

Allah'a giden Hz. Musa (a.s) ile; Yüce Allah'n, kendisinden raz olduu
için; onu zatndan raz etmek için kendisine duyduu evkle acele huzu-
runa çard Hz. Muhammed (s.a.v) arasnda ne kadar fark vardr.

Gördüü manevi tecelli karsnda sabit kalmayan, kalbinin darln-


dan dolay üzerine dökülen nurlar içinde kendisini kaybeden Hz. Musa
(a.s) ile; gördüü ilahi tecelliler karsnda sabit kalan, kalbinin geniliin-

501
Taha 20/36-37
502 Taha 20/114
503
Araf 7/143
M* Necm 53/9-17
9

280 KÛTU'L-KULÜB

den dolay içinde nurlarn kaybolduu Hz. Muhammed (s.a.v) arasnda ne


kadar fark vardr.

Hz. Muhammed (s.a.v), makam olarak Hz. Musa'y (a.s) geçtii gibi;

mahbûb/Allah tarafndan sevilen bir kul da manevi hâlinde sabit oluu ba-
kmndan muhibbi/Allah' seven kulu geçmitir.

Yüce Allah, Hz. Musa ile arasndaki durumu anlatrken, mülkiyet ifa-

de eden lâm harfini kullanarak onun kendisine ait olduunu belirtmi; Hz.

Muhammedi (s.a.v) ise, mülkte kendi yerine koymutur. Bunu u ayetle-


re görüyoruz.

Yüce Allah, Musa (a.s) için: "Seni kendim için seçtim*05 buyururken;
Hz. Muhammed (s.a.v) için: 'Muhakkak ki sana biat edenler, gerçekte Al-

lah'a biat etmilerdir*06 buyurmutur.

Allahu Teala'nn kendisi için seçtii kul ile, kendi yerine koyduu ku-

lun arasnda fazilet ve yücelik olarak ne kadar fark vardr.

Allahu Teala'nn, zatndan ayr olarak övdüü Hz. Musa (a.s) ile, ken-

di Zatyla birlikte övdüü Hz. Muhammed (s.a.v) arasnda ne kadar fark

vardr.

Allahu Teala Hz. Musa (a.s) hakknda öyle buyurmutur:

"Ey Musa! sevilmen ve benim nezaretimde yetitirilmen için sana ken-


di sevgimi verdim. *° 7

Allahu Teala, zatyla birlikte zikrettii ve övdüü Hz. Muhammed


(s.a.v) hakknda ise öyle buyurmutur: "Allah'a ve Resulüne iman edesi-
niz, ona destek olasnz, ona sayg gösteresiniz diye...*08

Bunun bir benzeri de u ayettir: "Allah ve Resulünü raz etmeleri da-


ha dorudur *°*

505 Taha 20/41.


Fetih 48/10.
507
Taha 20/39.
508
Fetih 48/1
509 Tevbe 9/62
MUHABBET MAKAMI
— - .
ve
.. i ..
MUHABBET EH LNN SU Ali ARI ' " " "
281^

Allahu Teala'nn: "Ey Musa! Ben sana peygamberlik vererek ve se-


ninle özel konuarak seni dier insanlarn arasndan seçtim. Sana verdi-

im nimetleri al ve ûkredicilerden ol.™ 0

Ayette u denilmek isteniyor: "Sana verdiim benimle konuma nime-


tini gönül holuu ile al, kabul et. Ben dier insanlar içinden benimle özel

konumaya seni seçtim; öyleyse sen bu nimete ükret! Dünyada cemali-


mi görme nimetini ise sadece Muhammed'e verdim."

bnu Abbas ve Ka'b'n öyle dedikleri rivayet edilmitir: "Allah kelam-


n/özel konumay ve rü'yeti/cemalini görmeyi Hz. Musa ile Hz. Muham-
med (s.a.v) arasnda taksim etti. Kelam Musa'ya verdi; rü'yeti ise sadece
Muhammed'e (s.a.v) ihsan etti."

Bu sözü kuvvetlendiren bir delil udur: Bir kuluna kendisiyle özel ko-

numa nimetini veren Allah, ona bu ite sebat verir. Bu durum, kulun o i
için istendiini gösterir. Çünkü Allahu Teala, bir kuldan bir ey istediinde,
onu bu ite sabit tutar ve kendisini bu ii yapacak kvama getirir. Allahu

Teala, Hz. Muhammed'e (s.a.v) cemalini görme nimetini verdiinde, onu


bu ii tayacak kvama getirmi ve kendisine bunu yapma imkan vermi-
tir. Böylece onu bu ie tahsis etmitir.

MAHBUB MAKAMINDAKLERE HAS BR ÖZELLK


Ali bin Ebi Talib'le (r.a) ilgili anlatlan u olay mahbub/sevilen maka-
mnda olan kimselere ait bir özelliktir.

Bir defasnda Hz. Ali'ye: "Bize arkadalarn anlat!" denildi. Hz. Ali

"Hangisini soruyorsunuz?" diye sordu: "Selman'dan bahset" dediler: Hz.

Ali: "O, öncekilerin ve sonrakilerin ilmini elde etmitir" dedi. "Peki ya Am-
mar hakknda ne dersin?" diye sordula; Hz. Ali: "O, iliklerine kadar imanla

dolmutur" dedi. "Ya Huzeyfe nasldr?" diye sordular: "O sr sahibidir;

kendisine münafklarn ilmi verilmitir" dedi. Sonra: "Bize biraz da kendin-

den bahset" dediler. O zaman Hz. Ali (k.v):

s"» Araf 7/144


282 KÛTU'L-KULÛB

"Öyle zannediyorum ki siz asl bu sorularla bana gelmek istiyorsunuz.


Ben ey isteyince bana istediim verilir. Sustuumda ise, ie yine ben-
bir

den balanr" dedi. te bu durum mahbub/Allah tarafndan sevilen kulla-


rn makamdr. Çünkü bu makamda olan kimse bir ey istediinde, sözü
dinlenir ve yerine getirilir. Sükut edince de kendisine rahmetle baklp; ön-
ce ona ihsan edilir.

Yine Hz. Ali'nin öyle dedii nakledilmitir. 'Tanmad kiiyi seven


kimse, kendisiyle alay ediyor demektir."

Hz. Ali (r.a) unu demek istiyor: Dostunun özelliklerini, ahlakn, fiille-

rini ve hükümlerini tanmadan sadece ona ait haberini duyduktan sonra

onu sevip rzasn kazanmak ve holanmad eylerden kaçnmak için

uraan kimse, kendisiyle oynuyor demektir. Bu kimse, gerçek muhabbet-


ten saylmayan ve ariflerin peinde olduu hâle uymayan bir ile oyalanp
durmaktadr. Çünkü bu kimse, sevdii kimsenin hareket ve fiillerinin de-"
imesiyle, ona kar sevgisinin deimesinden emin olamaz. Ayn ekil-
de o, sevdiinin kendisini imtihan etmesi ve durumunun deimesiyle sev-
gisinin deimeyeceinden de emin olamaz. Bu durumda o, dostunun
gerçek sevgisini elde etmeden, sanki onun sevgisiyle akadan eleniyor
gibidir. Böyle bir makamda, sevenlerin, sevdiklerinin fiillerini bilmemeleri
büyük bir aldanma ve zarardr.

SEVGY GZLEMEK
Allah muhabbetinin alametlerinden birisi de, kulun, sevdii Yüce Mev-
la'sn yücelterek, O'ndan çekinerek, O'nu gözünde büyüterek ve kendi-
sinden haya ederek O'na kar besledii sevgiyi gizlemektir.

Sevginin gizlenmesi seçkin ve akl sahibi muhiplerin bir özelliidir. Se-


fa ehline göre sevgiyi gizlemek, vefann gereidir. Çünkü muhabbet, sev-
giliye ait aklarn kalplerinin derinliinde sakl bir srrdr. Bu srr açp yay-
mak muhabbete ihanettir. Kendisinin muhabbet ehli olduunu söylemek
ve bunu ima etmek dahi edep ve hayaya uygun deildir. Çünkü bunda
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N SU Al ARI I- 283

öhret söz konusudur; bu durumda kalbe gizli davada bulunma ve kendi-


ni büyük görme hastal girer.

Ariflerden birisi demitir ki: "Allah'tan en uzak olanlar, devaml onu


sevdiini anlatmaya çalan kimselerdir." Bu kimseler, her iinde ve her

sözünde Allah' sevdiini ima etmeye çalr; herkesin yannda Allah' sev-
diini söyleyerek yapmack hâl ve hareketlere girer. Bu, Yüce Allah' se-

venler ve O'nu tanyanlar yannda kzlacak bir davrantr.

Zünnun el- Msrî, devaml muhabbetten bahseden arkadalarndan


birinin yanna vard. Bakt ki adamn bana anlatlmas güç bir bela gel-

mi. Zünnun: "O'nun gönderdii musibetin acsn duyan kimse onu sev-
mi olamaz" dedi. Adam: "Ben de derim ki, O'ndan gelen musibetten tat

almayan kimse onu sevmi olamaz" dedi. Buna kar Zünnun: "Aslnda
O'nu sevdiini söyleyerek kendisini mehur eden bir kimse, O'nu sevmi
olamaz" dedi. Bunun üzerine adam: Allah'tan atfm istiyor ve O'na tövbe

Zünnun'un da dedii gibi; Allah muhabbetini kalpte gizli tutmak, mu-


habbetteki ihlastandr. Çünkü muhabbet kalbin amelidir. u sebeplerle
muhabbet gizlenmelidir. 1- Muhabbetin kalpten çekilip alnma korkusu. 2
Muhabbetin baka bir hâlle deitirilme endiesi 3- Gizli bir tuzaa düme
ve istidraç yani bilmeden azaba yaklama korkusu. Bütün bu sebeplerle

muhabbeti gizli tutmak, onun kalpte tam olarak gerçekletiini gösterir.

Nefsi muhabbeti açklamaktan alkoymak, onu kendisi gibi olan insan-

lardan gizlemek, onunla övünmeyi terk etmek, muhabbeti ele geçirmenin

alametidir. Çünkü mahbub/Yüce Allah kskançtr.

Yüce Allah'n, kendisine kar ve muhabbetinin açklanmasna kar


gösterdii gayret, kulun kalbindeki muhabbetini ortaya koyma gayretinden
daha iddetlidir. Yine Allahu Teala'nn, kendisini sevenlerin kalplerindeki
muhabbeti kendi cinsindeki insanlara açklamasna kar gösterdii gayret

ve kskançlk, bütün sevenlerinin Allah' sevmek için gösterdikleri gayret-

ten daha iddetlidir.


284 KÛTU'L-KULÛB

Bunlar, sahv=manevi ayklk ve temkin makamnda bulunan bir alim

için söylenecek sözlerdir. Manevi sarholuk ve vecd/cezbe hâlindeki kim-

seler ise, içinde bulunduklar hâle maluptur. Hâle malup olan kimse,

mazurdur; yapt ilerden ve söyledii sözlerden sorumlu deildir.

Adamn biri, Allah' sevenlerin birinden, cahilane yaplan bir hareket

gördü ve bunu gelip Ebu Mahfuz Maruf el-Kerhî'ye haber verdi. Ebu Mah-
fuz tebessüm ederek, ona unlar söyledi: "Ey kardeim! Allah'n küçük-
büyük, deli-aklh pek çok seveni vardr. Senin gördüün kimse, Allah' se-

ven delilerden birisidir."

SEVGLDEN GELEN SIKINTIYI GZLEMEK


Allah' sevmenin alametlerinden birisi de, O'ndan gelen bela ve skn-
tya raz olduktan sonra, onu gizleyip kimseye ikayet etmemektir. Çünkü
sevgiliden gelen sknt, sevenin yannda sevgilinin bir srrdr; ona kar
edepli davranmaldr.

Sehl (r.a) korkunç bir hastala yakalanmt. Bakalarnn vücudun-


da bulunan ayn hastal tedavi ettiriyor ama kendi hastaln tedavi et-

miyordu. Bazlar bu tavrn knayarak kendisine sebebini sordular. Sehl

cevaben: "Dosttan gelen darbe actmaz" dedi.

Baa gelen sevimsiz durum ve hastalklar karsnda muhabbetin art-

mas ve bela annda sevgiliyi zikretmek gerçek sevginin bir alametidir.

Çünkü bütün skntlar aslnda onu yüce Mevla'sndan gelen birer lütuftur.

Skntda sevgiliye yaknlk vardr. Bir de ilahi muhabbet kalbi tam olarak
sard zaman, baa gelen bütün bela ve musibetlerin verecei sknt
azalr.

Bunun için Allah dostlarndan birisi öyle demitir:

"Benim en sâfi/en güzel zikir hâlinde olduum an, dertli ve üzüntülü

olduum zamanlardr."
M UHABBET MAKAMI v e MUHABBET EHLN N S I F A I I AH 285

SEVENLERN ÖZEL HÂLLER VE YETKLER


Muhabbet ehli olduunu iddia edenlerden birisi, Allah dostlarndan bi-

risinin yannda, elde ettii muhabbet makamyla ilgili baz eyler söyledi.

Allah dostu ona: "Sen sevdiini söylediin kimseden bakasn hiç düün-
düün olur mu?" diye sordu. O da: "Evet" dedi. Allah dostu: "Onu bir ge-

cede rüyanda iki ya da üç defa gördüün oldu mu?" diye sordu. O da: "Ha-
yr!" dedi. Bunun üzerine Allah dostu: "ayet haya etmesem sana, muhab-
betinin sakat olduunu söylerdim. Sen bir taraftan dostundan bakasn
düünüp duruyorsun, öbür yandan, onu her gece rüyanda görmüyorsun."

Bu zat sonra unlar söylemitir: "Ben O'nu sevdiimi iddia etmediim


hâlde, kendisini tandmdan beri ondan bakasna yönelmedim; ayrca
çok defa onu bir gecede yedi defa görüyorum."

Abdallardan bir Allah dostu, brahim b. Edhem'in, manevi yoldaki ilim

ve hâlini anlatt uzunca bir kssasnda öyle dediini nakletmitir: "Ben

Allahu Teala'y rüyamda yüz yirmi kez gördüm. Kendisine yetmi mesele

sordum. Onlardan dört tanesini insanlara açkladm; insanlar onlar inkar


ettiler. Ben de dierlerini gizledim."

Allah' sevenlerin hâl ve sfatlarndan zikrettiimiz bu haberler, bize,

mahbub kimselerin/Allah tarafndan sevilenlerin sfat hakknda da yeterli

bilgiyi vermektedir. Allah tarafndan sevilen has kullarn sfatlarn anlat-

mak, bizim için mümkün deildir. Çünkü onlarn hâli, kelimelerle anlatl-

mayacak kadar yüksektir.

ittii eyleri sevdii Yüce Rabbinden iiten, gördüünü O'nunla gö-


ren, tuttuunu O'nunla tutan, anladn O'nunla anlayan, Yüce Allah'n

kendisinin kula, gözü, kalbi, eli ve destekçisi olduu bir hak dostunu an-
latmak nasl mümkün olur. Bu kimselerin hâli, bir hadis-i kudside öyle an-

latlmtr:

"Ben kulumu sevdiim zaman, onun iiten kula, gören gözü, tutan
eli, anlad kalbi olurum. Benden bir ey isterse, istediini veririm; bana
snrsa kendisini korurum. O'nun nuru yeryüzünde yasayanlara datl-
sa hepsine yeterdi.*"

te bütün bunlar, mahbub/Allah tarafndan sevilme makamnda ger-

çekleen eylerdir.

öyle denilmitir: Bu ayetler ve kaderler gaybn srlarndan ve mele-


kût aleminin gizli ilerindendir. Avam halk onlara mucize ve ayet ismini ve-

rir. Alimler ise onlara keramet ve icabet/dualarn kabul edilmesi derler.

Bunlar, Allah'n yeryüzünde gerçekleen ayetleri, kullar arasndaki tecel-

li eden kudreti ve mülkünde mevcut olan düenilahi yardmlardr. Kullara


i, onlar kefetmek ve onlar seyretmektir. Bu da mahbub makamnda el-

de edilen ünsiyet/Allah ile özel muhabbet makamna ulanca gerçekle-


en bir eydir.

Bu hâlin, marifet makamlarnn on yedinci makamnda elde edildii

söylenmitir. Kul, marifetin bu makamna çkp orann gereini yerine ge-


tirince, bu alametler kendisine zahir olur. Halbuki bunun üstünde ariflerin"

makamlarndan seksen üç makam daha vardr ki, hepsi bundan daha fa-

ziletlidir.

Anlatldna göre bu hâller ve makamlar, sddklardan olan peygam-


berlerin abdallarnn makam deildir; onlar, yalnzca salihlerden olan ne-
bilerin abdallarna ihsan edilmitir. Resullerin içindeki abdallarn, nebilerin
abdallarna üstünlüü, resullerin nebilere üstünlüü ve sddklarn kendi-
lerinden aa derecede olan salihlere üstünlüü gibidir.

Halbuki alimlerden biri öyle demitir: "Ben, bu kerametlerin ancak


sadklarn en saf olanlar elinde ortaya çktn gördüm."
Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda öyle buyurmutur:

"Ümmetimden cennete girenlerin çou (kalbi temiz, akl) saf olanlar-

dr.™ 2 lliyyun makam ise gerçek akl sahipleri içindir.

511
Son cümle hariç bkz: Buhari, Rikak, 38; bnu Mace, Fiten, 16; Beavi, erhu's-Sünrte, 1, 142;
Beyhaki, K. Zühd, No: 696-700.
5,2
Bezzar, Müsned, No: 1982; Beyhakî, uabu'l-man, No: 1163, 1361-1369; Heysemi, ez-
Zevaid, VIII, 79; Hindi, Kenz, No: 39283.
MUHABBET MAKAMI vs MUHABBET EHLNN SIFA1IAHI 287

Gerçek akl sahipleri, ilahi hitabn muhatab, onun ahitleri ve Allah'n


kitabnn hükümlerini koruyan kimselerdir. Yüce Allah, onlar hakknda öy-
le buyurmutur:

'Kendilerinden Allah'n kitabn konmalar istenen zahidler ve alimler


de o kitapla hükmederlerdi. Onlar, kitaba ahitlerdi.™ 3

Avam halk, kerametin marifet makamlarnn en üstünü olduunu dü-


ünür. Oysa manevi perde ve örtülerin gizledii gayba ait bütün bu srla-
ra, ancak matlub/Allah tarafndan aranan ve sevilen kul vakf olabilir. Bu
kul perde ile perdelenmez; çünkü o, nefsin arzularndan tamamen syrl-
mtr. Kimin nefsani arzularndan bir kalnt kalr ya da hareket ve davra-
nlarnda gizlice nefsine bakp kendinde bir varlk görürse, bu srlarn on-
dan gizlenmesi kendisi için bir rahmet olur. Çünkü, eer bu sfatta olan bir

kimseye bu srlar açlsa, hevasna uyup helak olur, dünya denizinde kay-
bolup giderdi. Keramet türü eylerin sevilmesi ve bizatihi onlar istemek,
kulun onlardan perdelenmesi için yeterli bir sebeptir. Ta ki bu kimse, ken-
disinden keramet türü bir eyin ortaya çkmasn, bir günah ilerken hal-

kn kendisini görmesinden daha kötü görmedikçe ve nefsinin kendisini he-


lak etmesinden korktuu gibi bu ilerden korkmadkça keramete eremez.
Ancak, ne zaman ki nefsin arzularndan syrlp kalbi devaml ebedi sevgi-

liye balanr, O'nunla hayat bulur, O'ndan baka hiçbir ey istemeden,


hiçbir eye nazar etmeden, hiçbir sebebe balanmadan ve hiçbir fikre ka-

plmadan srf Allah için olursa, ite o zaman acaib eyleri görmeye balar,
kendisine ilahi srlar hazinesi açlr. Allah dilediini yapar/kimse O'na en-

gel olamaz.

Manevi müahedelerini açklayan alimlerden birisi öyle demitir:

"Bütün güç ve kuvvetimi harcayarak kalbimle ve azalarmla tam otuz

sene Allah'a ibadet ettim. Sonuçta Allah katnda güzel bir hâl elde ettiimi

zannettim." Bu zat, göklerin kefiyle ilgili bir çok ey anlattktan sonra de-
mitir ki:

513
Maide 5/44
—B

288 K Û T U——L KUL—Û—


....

"Semada meleklere ait bir safa ulatm. Onlarn saylar Allahu Te-

ala'nn dier bütün yarattklarndan daha çoktu. Onlara: "Siz kimsiniz?" di-

ye sordum. Onlar: "Biz, Allah' sevenleriz; üçyüzbin yldan beri burada Al-

lah'a ibadet ediyoruz. imdiye kadar kalbimizden O'ndan bakasn talep

etmedik ve O'ndan bakasn zikretmedik" dediler. Bunun üzerine ben


yaptm amellerimden utandm ve yaptm bütün amellerimin sevabn,

azaplarnn hafiflemesi için cehennemi hak etmi müminlere hediye ettim."

Alimlerden birisi öyle demitir: "Size bütün makamlar hakknda söz


edebilirim, ancak muhabbet makam hakknda konuamam." Kendisine:

"Niçin?" diye sorulunca, öyle demitir: "Çünkü bir ey kendisinden daha


latif/ince olanla açklanr. Oysa muhabbetten daha ve ince bir ey yok-
latif

tur/ o kelimelerle anlatlamaz."

Maruf el-Kerhî'ye: "Bize muhabbetin nasl bir ey olduundan haber


verir misin?" diye sorduunda, Hazret u cevab vermitir: "Ey kardeim,
muhabbet insanlarn öretmesiyle örenilecek bir ey deildir. Muhabbet
ancak, Yüce Sevgilinin öretmesiyle örenilecek bir eydir."

Derin ilim sahibi alimler u dört makamn hakikatleri hakknda bir ey


anlatmazlard: Tevhid, marifet, muhabbet ve ihlas.

Ariflerden birisi öyle demitir: "Muhabbet makam hariç bütün ma-


kamlar, Allah'n fiil ve sfatlarnn nurlarndan kaynaklanr. Muhabbet ise

Allah'n Zatnn nurundan kaynaklanr." Bu sebeple muhabbetin anlatlma-

s ve örenilmesi zordur. Müminlerden muhabbetin hakikatine ulaan pek


azdr. Bunun sebebi udur:

Muhabbet, marifet gibi bir srdr. Sevilen zat gözükürse onu seversin;

tpk tandk birisini görünce tandn gibi. Muhabbet Zata baldr. Zatn
varl açk olunca, ona muhabbet de açk olur. Muhabbet içte olduu için,

onu sevmek de gizlidir.

Kim, muhabbetullah makamna eriirse, dier makamlardan elde


edemedii eyler onun için zarar saylmaz. Muhabbet makamna ulaa-
mayan kimse ise ulat hiç bir eyle övünemez.
M UHABBET MAKAMI v e MUHABBET EHLN N SI FAM AH 289

Kim Allah'a tevekkül ederse o, Kendisine yeter*" ayeti hakknda öy-


le denmitir: Ayette geçen 'o* zamiri tevekküle aittir. Buna göre mana öy-
le olur: Bütün makamlar yerine tevekkül ona yeter.Tevekkül, muhabbet
makamna ait hâllerdendir:

Allahu Teala: 'Allah'n rzas ise hepsinden büyüktür** buyurmutur.

Rza, muhabbetten bir makamdr. Muhabbetin ne olduu kelimelerle

anlatlamaz ve o, ince aklî ilimlerle de örenilemez. Muhabbetin bilinmesi

Allah' bilme gibidir. Hangi kalp, sevgilisi Allah olan kalpten daha yücedir.

Hangi akl, Allah' bilen akldan daha bilgilidir?

MUHABBETN KALBE LEMES


Denilmitir ki: Kalbin içinde bir habbe/iç nokta vardr. O, kalbin içidir,

muhabbet ona baldr. Bundan dolay ona muhabbet denmitir. Muhab-


bet kelimesi, habbeden ortaya çkmtr. Bu habbeye süveydâ/kalbin iç

noktas denir. Muhabbet kelimesinin bandaki "mim harfi", kelimenin ta-


d sfat mübalaa ile ifade etmek için getirilmitir.

Bu anlattmz incelik, Allahu Teala'nn: "Onun sevgisi bunun kalbine

ilemi/içini yakm** ayetinde de mevcuttur.


Ayette kadnn Yusufa olan ak, son derece mübalaa sas ile an-
latlmtr. Yani, Yusuf'un sevgisi Züleyha'nn kalbinin zarn deldi ve kal-
binin iç/öz noktasna ulat, demektir. Kalpteki iç zar kalbin en ince perde-

sidir.

Ayete, Arapça cümle yapsna göre u manay vermek mümkündür:


"Onun sevgisi kadnn kalbinin içini yakt."

Sevgi bu dereceye ulat vakit, seven kendisine sahip olamaz; kal-

bini tamamen sevdiine açp içini onun sevgisiyle doldurur. Muhabbet her
zaman açkladmz ekilde bu seyir ve sra ile gerçeklemeyebilir. Çou

5" Talak 65/31


5,5 Tevbe 9/72

5'6 Yusuf, 12/30


290 KÛTiri-KULÛB

kez sevgi akl batan alacak ve sahibini akn hâle getirecek bir seviye-

ye çkar; bu durumda seven yapt ilerde ve zikirlerde akln ölçülerini

aar. Araplar bu durumu ifade için; sevgi akln bandan ald, sevda ba-

na vurdu, ak gönlünü dalad, omzuna dert çöktü gibi ifadeler kullanr-


lar. Ak kalbin iç zarn yakt zaman da 'sevgi onu yakt' derler. Bu hâl-

de sevgi insana sahip, insan akn esiri olur. Sevgili kalbi fetheder; seven
onun tutsa olur. Sevgili onda istedii gibi hükmeder; seven onun dedi-
inden dar çkamaz. Sevgi, sevenin kalbinde ne varsa boaltr; kalbi

sevgiliyle doldurur, kalpte hiçbir ey brakmaz. Kendisinde sevginin haki-

miyeti gözüktüü için, seven, yalan söylemeye güç yetiremez. O durum-


da örtüsünü açar, kalbin içinde perdesini salar; kendisi susar, onu sevgisi
tantr. Kendisi sessiz kald hâlde üzerindeki vecd hâli ortaya çkar. Sev-

gili onu gizler, ancak sevenler için onun hâli gizli kalmaz. Bu ancak ükür
makamnda ve manevî hâlin kula tam hakim olduu bir durumda olur.

Bu makam bilmeyen kimseler, bu sözleri ve hâlleri inkar eder. Ancalc


Yüce Allah'n özel destei ile kalbini hakka balad ve lütfuyla srrn mu-
hafaza ettii kimseler bunu yaarlar. u ayette buyrulduu gibi:

"Musa'nn anasnn yüreinde yalnzca çocuunun düüncesi kald.


Eer biz, (va'dimize) inananlardan olmas için onun kalbini pekitirmemi

olsaydk, nerdeyse ii meydana çkaracakt.™ 7

Yani, bizim olunu kendisine geri getireceimizi tasdik edenlerden ol-

sun, onun kendi olu olduunu söylemesin diye böyle yaptk. Yoksa ço-
cuu öldürülecekti.

Allahu Teala ayn ekilde kendisine iman eden Ashab- Kehf'e de


kalplerinde ilahi sevgi galip gelip onlara hakim olduunda özel lütufla bu-

lunmu, onlarn kalplerini hak üzere sabit tutmutur. Ayette onlarn hâli

öyle anlatlmtr: "Onlarn kalplerini hakta sabit kldk. Onlar ayaa kal-
karak: Rabbimiz yerin ve göklerin Rabbidir dediler. 1518

517
Ksas 28/10.
*« Kehf 18/14.
MUHABBET MAKAMI vu MUHABBET EHLNN .'ili A I 1 AH 291

man sevgisi kalplerine galip gelince imanlarn açklayp öldürülme-


meleri için böyle söylediler. Bunlar hikmet sahibi Allah'n lütuflar ve her
eyi en iyi bilen Yüce Mevla'nn srl ileridir. Allah' sevenler, O'nun ken-
dilerinden korumalarn istedii gayba ait srlar korurlar.

Ariflerden Semnûn (rah), bir derviten bahsederken onun hakknda


öyle demitir: "O, Allah'n muhabbetiyle sevinir ve Allah'a muhabbetini

her yerde anlatrd."

Bir tanesi Allah' sevenlerin sfatlar hakknda öyle demitir:

"Allah onlar muhabbet makamna çkarmtr. Artk onlarn kalbinde


maln-mülkün bir buday tanesi kadar arl ve kymeti yoktur."
Allah' sevenlere göre, bir kimsenin kalbinde Allah'n muhabbeti ile

O'ndan bakasnn muhabbetinin birlikte olmas irktir. Bu durum sadkla-


ra göre sevgiliye ihanettir. Muhlislere göre ise, verilen sözü bozmaktr ve
yaplan akde vefa göstermemektir.

Sehl (rah) öyle demitir: "Paray seven kimse ahireti sevemez. Ek-
mei/yeme içmeyi seven de Yüce Allah' sevemez."

Ana-baba ve çocuk sevgisi, insan ilahi muhabbet dairesinden çkar-


maz. Çünkü bu sevgi, Allah'n onlarn kalbine koyduu mübah bir nasiptir.

Ayn ekilde, efkat ve merhametle hanmn sevmek de kiiyi Allah' se-

venler dairesinden çkarmaz. Kalbin ve kalbn zaruri ihtiyac olan dünya


maln sevmek de insan bu sevginin dna çkarmaz. Bunlarn hiç biri Al-

lah muhabbetinin yerine geçecek eyler deildir. Çünkü Allah'n muhab-


beti iman nurlar içinde kendisini gösterir. Bu eylerin muhabbeti ise akl-

da ve tabiatta gerçekleir. Bana göre, Allah'n muhabbeti ile mahlukun


muhabbeti arasndaki fark budur. Selef-i salihinden baz hak dostlarna
göre, yukarda saydmz varlklarn sevgisi, seveni, muhabbet makamn-
dan çkarr.

Fakat devaml dünya ileriyle megul olup, bunlar Yüce Allah'n rza-
sn kazanmaya tercih etmek, Allah'n muhabbetini brakarak arzu ve is-

tekleri ile megul olmak, kötü arzularna uymak, evet bütün bunlar, seve-
ni ilahi muhabbet dairesinin dna çkarr. Bunda herkes müttefiktir.
292 KÛTU'L-KULÛB

Bana göre kulun Allah'tan bakasyla huzur bulmas, O'ndan baka-


syla sevinmesi, Allah'tan baka kaybettii eylere üzülmesi de onu ger-
çek muhabbet dairesinden çkarr.

ALLAH DOSTLARINA VERLEN SIRLI HÂLLER


Abdallar taifesinden bir arife: "nsanlar senin muhib/Allah' seven bir

kimse olduunu söylüyorlar" denince, o: "Ben muhib/seven deilim. Mu-


hib, çile çekip yorulandr. Ben mahbubum/Allah tarafndan sevilen bir kim-

seyim" demitir.

Yine bu zata: "nsanlar senin Yediler'den 519 biri olduuna söylüyorlar"

denince; o: "Ben Yediler'in hepsiyim" demi ve sözüne öyle devam et-

mitir:

"Beni gördüünüzde krk abdal/seçkin veliyi görmü olursunuz." Ken-


disine: "Bu nasl olur, sen bir tek ahssn?" denildiinde, öyle demitir:
"Çünkü ben krk abdal gördüm; her abdaln ahlakndan birini aldm."

Yine ayn zata: "Duyduumuza göre sen Hzr' (a.s) görüyormusun"


denilince, Hazret tebessüm edip öyle demitir:

"Hzr' görmek çok artc bir olay deildir. Acaip olan Hzr'n, ara-

yp göremedii kimsedir. O kimse Hzr'dan saklanr. Hzr onu göremez.


Allah'a yemin olsun ki, Allah katnda ne insan, ne de melek hiç kimse ta-

rafndan görülmeyen veliler vardr."

Bize u haberi naklettiler: "Hasan el-Basri (rah) bir gün, Haccac'n


adamlarna yakalanmamak için Habib el-Acemi'nin evine gizlendi. Hac-
cac'n adamlar onu takip edip eve kadar geldiler. Hasan korkup arka du-

5,9
Yediler, velilerin ileri gelenlerinden bir gruba verilen bir isimdir. Bu sralama bu yolun büyük-
leri tarafndan yaplmtr. Abdal, yediler, krklar gibi saylar, hadislerde de geçmektedir. (Bkz:
Ahmed, Müsned, I, 112; Heysemi, ez-Zevaid, X, 62; Zebidi, thafu's-Sâde, X, 32; Suyutî, el-
Haberu'd-Dâl, (el-Hâvi içinde; II. 456-459); bnu Manzur, Muhtasaru Tarih-i Dmek, I, 113).
Ricalü'l-ayb diye anlan bu veliler, en üst seviyeden itibaren Gavs, Kutub, mamân, Üçler,
Evtad, Yediler, Krklar, Üçyüzler.Be Yüzler eklinde bir sralama ile anlmlardr. Geni bilgi,
delil ve deerlendirmeler için bkz: Dilaver Selvi, Kur'an ve Tasavvuf, 134-188. (ûle Yay,
1997)
293

vardan atlayp kaçmak istedi. Habib ona: "Otur da ne olacan görelimi"

dedi. Haccac'n adamlar içeri girdiler ve: "Hasan nerede? Bize, onun se-
nin yannda olduu söylendi" dediler. Habib: "Buyurun her tarafa bakini"
dedi. Adamlar evin her tarafn aradlar ama bir ey bulamadan çkp gitti-
ler. Onlar gittikten sonra Hasan: "Nasl oldu da beni göremediler?" diye
sordu. Habib: "Çünkü sen Allah'n yanndaydn; bu yüzden göremediler.
ayet sen benim yanmda olsaydn seni göreceklerdi" dedi. Hasan: "On-
lar içeri girince sen gizlice bir eyler söylüyordun. sm-i Azam duasn m
okudun?" diye sordu. Habib: "Hayr, onu okumadm; fakat: "Yarabbi, Ha-
san' yanna götür de onu görmesinler" dedim, dedi."

Habib, Hasan'n arkadalarndan biriydi. Aslnda Hasan el-Basrî on-

dan daha üstün derecelere sahipti. Böyle olduu hâlde Allah onu Habib'e
muhtaç etti (ki her ey Yüce Allah'n irade ve kudretinde olduu anlalsn,
ayrca hiç kimse sahip olduu keif ve kerametle aldanmasn, nefsine pay
çkarmasn.)

Beyazid-i Bistami'ye: "Sen Kaf dana ulatn m?" diye soruldu O da:
Kaf da ne ki, o, Kef, ayn ve sâd dalarna göre daha yakndr" dedi. Bu-

nu iiten zat: "Onlar nedir?" diye sordu; Hazret öyle cevap verdi: "Bu da-
lar alt kuatan dalardr. Her tabakann etrafnda bu
tabakadaki yerleri

dünyay kuatan kaf da


mesabesinde bir da vardr. Kaf bu dala- da
rn en küçüüdür. çinde bulunduumuz bu dünya da tabakalarn en kü-
çüüdür."

Ebu Muhammed Sehl (rah) Kaf Da hakknda unlar söylemitir:


"Ben Kaf dana çktm. O dan tepesinde Nuh'un (a.s) gemisini terkedil-
mi olarak gördüm." Sehl, bu arada Kaf da ve Nuh'un (a.s) gemisinin
özellikleri hakknda bilgi vermi ve daha sonra öyle demitir: "Allah'n öy-
le kullar vardr ki, kendisi Basra'da ayakta dururken, bir ayan kaldrp
Kaf dann üstüne koyabilir."
Denilmitir ki: "Bütün dünya bir veli için bir admdr. Allah'n öyle veli

kullar vardr ki, bir admla beyüz senelik yol gider. Bir ayan kaldrp
Kaf dann üzerine koyar, dier ayan dier dan yarna basar. Böyle-
ce bir anda bütün dünyay öbür tarafa geçer."

Bayezid Bistami'ye: "Sütunlar mehur rem ehrine gittin mi?" diye


soruldu. O da: "Ben Allah'n mülkünde bin tane ehre girdim. Bunlarn en
294 KÛTUL-KULÛB

küçüü sizin bahsettiiniz rem ehri idi" diye cevap vermi ve bu ehirle-
rin hepsini saymtr.

Yüce rem ehri hakknda: "Ülkelerde benzeri yaratlmamtr* 20


Allah

buyurmutur. Bunun manas: Yemen beldelerinde böyle ehir yaratlma-


mtr. Çünkü onlara içinde bulunduklar beldede hitap edilmitir. u ayet-
te de durum ayndr:

"Yahut onlarn cezas bulunduklar arzdan sürülmeleridir.™ Yani,


içinde yaadklar yerden. Yoksa buradaki arz, bütün dünya manasnda
deildir.

Ayette zâtü'l-imâd=sütün sahibi, bol sütünlarla çevrili sfatyla tantlan


rem ehri, Yemende Ebter ile ehr arasnda Âd kavmi tarafndan yapl-
m bir ehirdir. Onun etrafnda bir sûr olduu söylenir. Bu sûrun bin adet

kaps olup, her kapnn aras bir fersahtr. ehir altn, gümü, zebercet,

ve yakuttan direkler üzerine bina edilmitir. O ehirde yukarda sayd-


mz maddelerden oluan yüz bin direk vardr. Cinler bu ehri Âd kavmi için
yapmlard. Âd eddâd'n, eddâd Sâmn, Sâm da Hz. Nuh'un oludur.

Cinler bu direkleri denizlerin ve çöllerin derinliklerinden çkarmlard. Cin-

ler Hz Süleyman'dan (a.s) dört bin yl önce Âd b. eddâd'n emrine veril-

milerdi. Bu ehirde abdallardan bir grup özel toplantlarnda ve bayram


günlerinde bir araya gelirlerdi.

Denilir ki; bu ehirde tatan yaplm bir takm sandukalar vardr. Her

sandukann uzunluu on ziradr. Onlarn içinde peygamberlerin kabirleri

vardr. Bu kabirlerin içindeki cesetler günümüze kadar bozulmadan kal-

mtr. Ancak onlar, kullardan gizlenmitir. Sehl (rah) bu kabirleri her cu-
ma ziyaret ediyordu. Sehl mahbublardan/Allah tarafndan seçilen ve sevi-
len has kullardan birisidir. Bu anlattklarmz, Allah'n büyük kudretiyle ko-

layca gerçekleecek ayet ve kerametlerdir.

Sehl'e (rah): "Bize Allah'tan müahede ettiklerini anlatr msn?" dedi-


ler. O buna önce ard, sonra: "Hay yazk size! Sizin bunu örenmeniz

520
Fecr 90/8.
521
Maide5/33.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S t F A 1 I AH I 295

doru deildir" dedi. Bu sefer onlar: "Allah yolunda nefsinle yaptn en çe-
tin mücadeleyi anlatr msn?" dediler; Hazret yine: "Bunu da size bildir-

mem doru deil" dedi. Etrafndakiler: "O hâlde, nefsinin balangçtaki çi-

le ve riyazatn anlatr msn?" deyince unlar söyledi: "Evet, bundan bah-


sedebilirim. Ben ilk günlerimde Allah için baz iler yapmas için nefsimi

davet ettim; o acizlik ve geveklik gösterdi. Ben de bir sene su içmeyece-


ime, bir sene hiç bir uyku tatmayacama kesin karar verince, bu istek-

lerimi yerine getirdi."

HAK DOSTLARINA VERLEN YETK VE TASARRUFLAR


Yahya b. Muaz, Sehl b. Abdullah'ta müahede ettii baz durumlar
öyle anlatmtr:

"Bir defasnda Sehl'in, yats namazndan sabah namazna kadar sü-

ren bir hâline ahit oldum. Sehl (rah), yats namazndan sonra, ayak içini

kaldrp topuklar ve parmak uçlar üzerinde ileri geri sallanarak, çenesi


gösünün üstünde, gözleri bir noktaya dikilmi bir hâlde sabah namazna
kadar ayakta kald. Seher vakti girince secdeye kapand, sonra kalkp
oturdu ve öyle yalvarmaya balad:

"Ey Allah'm, bazlar senden istediler; sen onlara tayy- mekan/bir an-
da uzak yerlere gitme kerametini verdin. Onlar da buna raz oldular. üp-
hesiz ben bundan sana snrm. Bir baka grup senden istedi; onlara su

ve hava üzerinde yürümeyi nasip ettin. Onlar da buna raz oldu. Ben bun-
dan da sana snrm. Yine bir grup senden istedi; onlara yeryüzünün ha-
zinelerini verdin, onlar için eyay deitirip farkl maddeye çevirdin; onlar
da buna raz oldular. Bundan da sana snrm" dedi ve bu ekilde velile-
rin ulat keramet ve makamlardan yirmi küsür tanesini sayd. Sonra ka-
fasn çevirdi, beni gördü: "Yahya sen misin? diye seslendi; ben de "Evet
Efendim" dedim. "Bana ne zamandan beri buradasn?" diye sordu. Ben de
yats namazndan beri orada olduumu söyledim. Sustu. Kendisine: "Ey
efendim bana gördüünüz baz eylerden bahseder misiniz?" dedim, Haz-
ret: "Sana faydal baz eyleri haber vereceim" dedi ve unlar söyledi:
296 KÛTU'LKULÛB

"Yüce Allah beni en alt Felek"e dahil etti; en alt Melekût aleminde gez-
dirdi. Yerleri ve yer altndaki alemleri bana gösterdi. Sonra beni en üst fe-

leklere çkard. Beni alp göklerde dolatrd. Orada bulunan cennetleri ve


Ar'a kadar ne varsa hepsini gösterdi. Sonra beni huzurunda durdurdu ve

bana: "Gördüün bu eylerden bir istediin varsa iste, sana ihsan edeyim"
buyurdu, ben: "Ey Rabbim, ben hiçbir eyi güzel bulmuyorum ki senden
isteyeyim, benim isteim varlklar deil" dedim. Bana: "Sen benim gerçek
kulumsun; benim için sadakatle ibadet ediyorsun. Senin için mutlaka un-
lar unlar yapacam" buyurdu. Sehl, bu arada onlardan baz eyler zik-

retti.Yahya bin Muaz demitir ki:

"Bu durum beni dehete düürdü; içim doldu, duyduklarmdan hayret


ettim. Kendisine: "Ey efendim, Allah sana: "benden dilediin eyi iste bu-
yurmu; niçin Allah'tan marifetini/O'nu tanmay istemedin?" diye sordum.

Sehl, bu sözüme kar iddetli bir sayha atarak: "Sus, yazk sana! OVa
kar kendimden haberim olmad. Ben O'nu kendisinden bakasnn tan-
masn sevmiyorum" dedi. 522
Ebu Türab en-Nahebi (rah), müritlerinden birisini çok seviyordu;
onunla ilgileniyor ve günlük ihtiyaçlarn yerine getiriyordu. Mürid ise iba-
det ve zikri ile meguldü. Bir gün Ebu Turab, müridine: "Keke Beyazid-i
Bistami'yi bir görsen" dedi. Mürid: "Megulüm; benim ona gidecek vaktim
yok!" diyerek Ebu Türab'n tavsiyesine uymad. Ebu Turab: "Keke Ebu
Yezidi bir görseydin!" sözünü skça söylemeye devam edince, mürid vec-

de gelip: "Yazklar olsun, Beyazid-i Bistamî'yi ne yapaym. Ben Allah' gör-


düm; onu görmeye ihtiyacm yok" dedi. Ebû Tûrab demitir ki: "Müridin bu

sözünden heyecanlandm; nefsime hakim olamayp: "Yazklar olsun sana!


Beyazid-i Bistami'yi bir defa görmen Allah' yetmi defa görmenden daha
hayrldr" dedim. Mürit bu sözüm karsnda ard, sözümü ho karla-
mayp: "Bu nasl olur?" diye sordu. Ben kendisine: "Sen Allah' görünce, O
sana ancak senin irfann miktarnca zuhur eder/tecelfilerini gösterir; Beya-
zid-i Bistami'yi ise Allah'n yannda iken görürsün. Yüce Allah ona onun ir-

522 Son cümle tahkikli baskdan alnmtr. Bkz: Kutu'l-Kulub, II, 1135.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Alt AH 297

fan miktarnca zuhur ve tecelli eder" dedim. Mürit ne demek istediimi an-

lad ve: "Beni ona götür" dedi.

Ebu Turab bu olay uzun uzun anlatm ve sonunda öyle demitir:


"Gençle birlikte bir tepenin üzerinde durduk, Beyazid-i Bistami'nin geliini
beklemeye baladk. Hazret nehirden çkp bize doru geldi; yanmza u-
rad. Üzerinde ters çevirerek giydii bir deri kürk vard. Gence: "Bak, ite

Ebu Yezid budur" dedim. Genç ona bakt. Bakmasyla bir sayha atp yere
yld, kald. Onu hareket ettirdiimizde, ölmütü: Onu beraberce göm-
dük. Beyazid-i Bistamiye: "Ey Efendim, onun sana bakmas onu öldürdü"
dedim. O da: "Hayr, senin arkadan sadk idi. Onun kalbinde, onun ken-
di hâliyle kefedemedii bir sr mevcuttu. Bizi görünce kalbindeki sr ona
açld; bu srr tamak kendisine ar geldi. Çünkü o zayf müritlerin ma-
kamnda bulunuyordu. te onu bu öldürdü" dedi.

. Bu anlattklarmz, Allah katnda çok yüksek derecelere ulam mah-


bubiarn/AHah tarafndan özel olarak seçilmi ve sevilmi kullarn sahip ol-

duu baz sfatlardr. Onlar, büyük ihsan sahibi Yüce Sevgilinin dostlar-

na hesapsz verdii manevi rzklardr. Sevenin sevdiklerine bahettii ila-

hi bir yardmdr.

Aslnda, Yüce Allah' sevenlerin makam açklanmaktan çok yüksek-


tir. Hak dostlar gerçek halleriyle bilinemeyecek kadar gizlidir. Çünkü Alla-

hu Teala, onlar kskand için, kendilerini fiilleri ile halktan örtmü; ya-
banclardan esirgedii için, beeri sfatlar ile perdelemitir.

Makam sahipleri Allah'a kavumak arzusu ile yanarlar; O da onlara


özlem duyar. Allah'a yakn olanlar, O'na nazar ederler; O da onlara nazar
buyurur. Muhabbet ehli O'nun kelamn dinlemeyi sever; O'da onlarn dua
ve zikirlerini duymay sever. Manevi hâl sahibi olanlar, hep O'nu isterler,

aslnda Yüce Mevla onlara yeter. O da onlarn kendisinden bunu isteme-


lerini sever. Müahede ehli olanlar, O'nu ziyaret ederler; O da onlarn
kalplerinde onlar ziyaret eder. Ahiret ehli olanlar ahirette O'na bakarlar; O

523 Cuma 64/4.


298 KUTU'LKULUB

Bu konuda Hz. Davud'la ilgili u hadise zikredilmitir:


Yüce Allah, Hz. Davud'u ilahi huzurda bir hacetini istemeleri için veli-

lerinden on dört zata gönderdi. Veliler onu görünce, kendilerini Allah'n

zikrinden alkoymamas için ondan kaçtlar. Daha önce bunu zikretmitik.

Sakn bu anlattklarmzdan herhangi bir eyi inkara kalkma. Çünkü


Allahu Teala, ahirette cennet ehline verecei ilk nimeti, dünyada sevdikle-

rine verir. O da "kün=ol" emri ile her istediklerini elde etmektir. Ancak on-
lar bundan gönüllerini çekip ona rabet etmemilerdir. Çünkü onlarn sev-
dikleri Yüce Zat bakidir; O'nu sevdikleri için bu tür eyleri ho bulmazlar.
Onlar, dier insanlarn bildiinin çok ötesinde bir marifete sahiptirler.

Allahu Teala onlara kainatta "kün=ol" emrini kullanma yetkisini verin-

ce, kendilerine kyametin kopmas için "kün=ol" dememelerini emretmitir.

Ayrca, ahirette O'na kavumadan önce, atein, cennetin ve onlardan öte


olacak olaylarn ve mekanlarn üzerindeki perdelerin kaldrlp her eyin
ayan beyan olmas için "kün" emrini söylememelerini emretmitir. Her ne

kadar bunlar, bâtn ehli için kalpte apaçk ortada olsa da, zahirde, (onlara
iman ve amelle) yakîne ulalmas için insanlardan fiilen perdelenmitir.
(Bu ilerin srrn anlamak ancak yakîni bir iman ve irfana ulam bir kalp-
le olur.) Bo vehim ile ona ulalamaz, srf fikir ve düünce ile bir netice
alnamaz.

Yine Allahu Teala bu yetkiyi verdii kullarndan, akl ve hikmetin ge-


rei, saklanmas gereken eyleri açklamamalarn istemitir. Çünkü bu
srlar açklamak, insanlara bir fayda vermez, bu ekilde dünyann ileri
düzgün gitmez. Bir de bu srlar açklanrsa, önceden takdir edilen eylere
göre bir tedbir alma, düzen koyma imkan kalmaz. Bu durumda, hükümler
ortadan kalkar, insanlar helake düerdi.

Veliler Allah'n kendilerine vermi olduu bu lütfü, ve ayrcal görün-


ce, O'na en güzel ekilde icabet edip uydular. Ellerindeki yetkiyi, ilahi r-

zaya ulamak için hemen O'na devrettiler. Onlar^ yaptran, aça çkma-
s gereken bir eyi Yüce Allah'n iradesine brakmak, srf O^un rzas için
MUHABBET MAKAMI vb M UHABBET EH LN N HM Ali AH 299

bu tür eylerden gönlü çekmek ve O, hikmeti gerei kudretini nasl teza-


hür ettiriyorsa, ona raz olmaktr.

te bu, Allah yolundaki gayretin son noktasdr. Ayrca o zühdün ve


muhabbetin zirvesidir. Bundan dolay Allah onlara en güzel ekilde kar-
lk verir ve katnda en güzel eyleri onlar için hazrlar.

Zenciler Basra'ya girip insanlar öldürüp mallan talan edince, Sehl'in

(rah) ihvan ona gidip: "Allahu Teala'dan bu i için yardm isteseniz, ke-
ke bir dua etseniz" dediler. Sehl (rah) sustu, sonra onlara unlar söyledi:

"Bu beldede Allah'n öyle kullar var ki eer zalimlere beddua etseler

yer yüzünde hiçbir zalim kalmaz, hepsi bir gecede ölürdü. Fakat onlar

böyle bir beddua yapmazlar." Kendisine: "Peki neden?" diye sorulunca


Sehl (rah): "Çünkü onlar, Allah'n sevmediini sevmezler/yapmadn is-

temezler" dedi. Sonra Yüce Allah'n bu kullarn dualarn kabul etmesiyle


ilgili öyle ey anlatt ki, onlar burada zikretmeye gücümüz yetmez. Sehl
bu arada unu da eklemitir:

"ayet onlar Allah'tan kyametin kopmamasn isteseler, Allah kya-


meti koparmazd /fakat onlar böyle bir istekte bulunmazlar."

Bil ki, Yüce Allah'n dergahnda bu makama ulap kendisine "kün=ol"


emrinin yetkisi verilen kulun edebi unu söylemeyi gerektirir:

"Allah'm! Beni sevdiin ite muvafk kl, holanmadn eylerden be-


ni koru. Çünkü ben cahil bir insanm; ileri güzel tedbir edemem, ölçüleri

belirleyemem, ilerin sonunu bilemem. Sözlerimde noksanlk, irademde


sarsnt olmasndan korkarm."

Yüce Allah onun bu duasn kabul edince, kul susar ve Allah'n hük-
müne teslim olur. Tedbire rza göstererek boyun eer. Çünkü Allah' se-
ven kimse, bütün ilerin hâl-i hazrda olduu ekli ile meydana gelmesin-
den holanr ve bunu sever. Zira bu iler, ilahi bir tedbir ile hayr ve er
eklinde ortaya çkmaktadr. Çünkü, bu ii. Yüce Allah kendi üstlenmitir;

tpk Ar'a istiva ettii ve oradan kainata hükmettii gibi, Allah mülkün ted-

birini kullarna brakmamtr. Onlara ancak kainatn sahibinin hükmüne


raz olup, sabretmelerini emretmitir. Öyle ie kula düen i, Allah hükmü-
300 KUTU'L-KULUB

nü icra ettiinde, sükût edip edebe sarlmak, itiraz ve gereksiz konuma-


y terk etmektir. Böylece kul için tevekkül ve rza makam elde edilmi olur.

Bundan dolay Ebu Muhammed Sehl'e (rah) "Yüce Allah'n mahlukat-


tan murad nedir?" diye sorulunca öyle demitir: "Allah'n onlardan mura-

d, u anda içinde bulunduklar durumdur."


Evet, O'nun istemediini sen nasl istersin? O, ilahi muradn ortaya

çkaran, hükümlerini ortaya koyan sfatlarn sevmektedir. Önceden olan


olduu gibi, imdi olmas gerekenler de mutlaka olur. Kün emri, Kâne=ol-

du hükmünün içindedir. O olmasa bu da olmazd. Allah dostlarna göre,

Kâne=oldu hükmüyle meydana gelen eyler, kün=ol emriyle olacaklardan


daha sevimlidir. Çünkü O ve onlar için Kün'ün benzerleri vardr; ama Kâ-
ne'nin ayns yoktur.

Bu anlattmz salihler, kendileri için ahirette göz aydnl olacak ni-

metlerden ne hazrlandn hiç kimsenin bilmedii kimselerdir. Onlar, Al-

lah'n kullar arasndan seçtii sevgilileri ve Allah sevgisiyle bütün kainat-


tan gönüllerini çeken dostlardr.

Onlar, Allahu Teala'nn kendilerini halife yapp yetki verdii dünya


mal konusunda da böyle davranmlardr. Onlar, Yüçe Rablerinin u em-
rini iitmilerdir:

"Sizi yetkili yaptmz eylerden harcayn" 524 Onlar, bu emir üzerine,


kendilerine verilen bütün mallan O'nun rzas içinjnlak etmilerdir. Onlar

yeryüzünde Allah'n vekili olduktan sonra, yüce Allah da onlarn vekili ol-

mutur. Onlar:

"Allah bize kafidir; O, ne güzel vekildir* 25 deyince, Yüce Allah onlara

cevaben öyle buyurdu:

"Böylece onlar kendilerine hiç bir fenalk dokunmadan Allah'n nimet


ve ikramyla geri döndüler ve Allah'n rzasna uydular." 526

524
Hadid 58/7
525
Ali mran 3/123
526
Ali mran 3/174
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN 811 A M AH 301

"Allah onlardan raz oldu; onlar da Allah'tan raz oldular.* 27

Çünkü onlar, söylediklerini yapmlar ve böylece gerçek iman elde


etmilerdir.

Bu konuda öyle denilmitir: man, söz ve ameldir. Söz, amelin yeri-

ne geçemez/amel olmadan söz yeterli deildir. Söz ile ameli bir araya ge-
tiren kimseler: 'Yalnz sana ibadet eder, yalnz senden yardm dileriz" de-

dikleri zaman, Yüce Allah onlara: "Doru söylediniz" buyurur.

Çünkü onlar, O'ndan bakasna hizmet edip boyun emezler ve mu-


sibet annda ancak O'na döner, O'ndan bakasndan yardm istemezler.

Bundan dolay, Allah (c.c) kendilerini tasdik ettii için, onlar sddklardan
olmulardr.

Bize gelen bir haberde öyle denmitir: Kul, Allah'n: "Ancak sana ba-
det eder, yalnz senden yardm dileriz* 2* ayetini söyleyince Yüce Allah

öyle buyurur: "Yalan söyledin, ayet yalnz bana ibadet etmi olsaydn
benden bakasndan korkmaz ve bir ey ummazdn. ayet yalnz benden
yardm bekleseydin; mal ve ehlin ile yetinip onlarla sakin olmazdn; huzur
bulmazdn.

Yine bize gelen bir haberde öyle denmitir: Bir kul, Kur'an'dan bir sû-
re okur, okuduu bu sûre kulun okuyuu sona erinceye kadar kendisi için

salat eder/Allah'tan rahmet diler. Bu kul, söyledii ile amel eden kimsedir.
O sddk=sözünde sadk bir kimsedir. Eer kul Kur'an'dan bir sûre okur,
okuduu ile amel etmezse, bu sûre kulun okuyuu bitinceye kadar ona la-

net eder. Bu kul söyledii ile amel etmediinden Allah onun için: "Bu ya-
lanc" der.

Hâl böyle olunca, iman nerede kalr? Hiç üphesiz iman, ancak amel-
le gerçekleir. Amel etmeyen kimse, gerçek mümin olamaz.

Evliya, sözlerini amelleri ile gerçekletirmi, imanlarn yakîn ile mü-


ahede etmilerdir. Onlar: "Allah bize yeter; O ne güzel bir vekildir. Bütün

527 Beyyine 98/9


528 Fatiha 1/5
302 KÛTLTL-KUIÛB

hamd Allah'a aittir, O'ndan baka ilah yoktur, O uludur, yücedir, dedikle-

rinde gerçekten O'na tevekkül eder, O'ndan raz olur, O'na yönelir ve
O'ndan gayrisi kalplerinde bulunmaz. te o zaman Yüce Allah onlara:
"Doru söylediniz" buyurur. Böylece, onlar Allah katnda sddklardan olur-

lar. Yüce Allah bir eye: "Ol" deyince hemen olduu gibi, onlar da bu sfa-
t kazanrlar. Bunu çok iyi düünmelidir.

Bu sadk kullar: "Allah bizim için ne güzel vekildir" dedikleri zaman, te-

vekkül makamna çktlar. Böylece onlar için sdkta=dorulukta bir çok


makam olutu. Her sözü hak olan Yüce Mevla, onlar için:"Doru söyledi-
niz" buyurunca, onlar sddklardan olurlar. Allahu Teala onlara öyle buyu-
rur: "Ey kullarm, siz beni sevenlerin içinden seçtiklerimsiniz. Ben sizin ve-
kilinizim. Siz bana raz oldunuz; ben size yeterim." Bu kimseler, u ayette
anlatlan kimselerdir:

"Bunun üzerine kendilerine hiçbir fenalk dokunmadan Allah'n nimet


ve ihsanyla geri döndüler; Allah'n rzasna tabi oldular* 29 buyurmutur.

Bu ayette geçtii gibi, Allahu Teala onlara dört çeit nimet vermitir:
Bunlar, Allah'n özel ihsanlardr. Allah'a tevekkül, kötülüklerden korunma
ve onlarn Allah'tan raz olmalarna karlk Yüce Allah'n kendilerinden ra-
z olmasnn nimetleridir.

Evet, sevenin özrü kabul edilir, dümann ise hiç bir özrü kabul edil-

mez. Mahbuba/Allah tarafndan seçilen ve sevilen toselere hesap sorul-

maz. Gazaba urayan kimsenin ise, hiçbir eyine kyfcnet verilmez.

Bu anlamda airlerden biri u beyitleri söylemitir/

Bir kimse dosta kavumaya ehil deilse;


Günah olur kendince her ne çkarp verse.

Dier bir air baka birini tantrken öyle demitir:

Yapt kötülükleri siler kalplerden, yüzündeki mâna;


Bir sürü özür ortaya kor; affettirir kendisini sonunda.

529
Ali mran 3/1 74
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN !î 1 1 Ali AH 303

Gerçek müridlerden biri bana u iiri okudu:

Görünüümü hâlime bir delil yaptm;


Sevgini kendim için efaatçi kldm.

Eer senin ile geçse bütün zamanlar;


Bin yl bir saat gibi, ksa gelirdi anlar.

Allahu Teala tarafndan kendisine bu anlattmz ilim ve hâllerden bir

ey verilmeyen, Mevla'nn dndaki bu tür eylerden gönlünü çekmeyen,


zahiren ve bâtnen sonsuz ilahi kudreti müahede ederek ve pek çok aye-
ti görerek himmetini bu tür eylerden çekip Allah'a vermeyen bir kimse,

marifet iddia etmekten ve muhabbete ulatm düüncesini tamaktan Al-

lah'tan korksun. Böyle bir kimsenin ulatm zannettii marifet ve muhab-

bet, ancak bir hayal, aldanma, zan ve yalandan ibarettir.

Yüce Allah, velilerine yakîni verdii gibi; baz kimselere de bir takm
bo zann vermitir. O, mahbub makamna ulam sevdiklerine, apaçk de-
liller, yakîne dayal ahitler, Kur'an ayetleri ve peygamberlerin mucizeleri
gibi kesin deliller verdii gibi; baz kimselere de kalplerinin manevi hasta-

lklar sebebiyle, bir takm yalan yanl eyler verir. Allahu Teala, bütün ka-

inatn srlar kalplerinde kefedilmeden onlar "kün" srrna ulatrmaz.

Evet bu kainatta, Melekût alemine ait nice güzellikler ve rabet edile-

cek büyük eyler vardr ki onlarn bu kitapta anlatlmas uygun deildir.

KALPLERN PERDELENME SEBEPLER


unu bil ki; nefsanî afetler ve mal-mülk sevgisi, avamn kalplerini per-
deleyen eylerdir.

Akln zevkleri ve ruhlarn melekût alemine ait arzu ve istekleri de ha-


vassn kalplerini örten perdelerdir.

Kalbin müahede ettii derecelerde yükselmesi ve bu makamlarda

gördüü özel rahmetlere ve rabet edilecek nimetlere taklp kalmas da


mahbublar n/Allah tarafndan özel seçilen ve sevilen kullarn kalplerinin
perdelenmesidir. Çünkü onlar, nefsin ehevî arzularn geçince, sahip ol-

duklar lahi sevgi sayesinde akl perdeleyen eyler ortadan kalknca, ru-

hun arzularnda taklp kalm olmaktadrlar. Onlar, ruhun arzu ve istekle-


rini geçip kendilerinden nur perdeleri de kalkmadkça, Yüce Zat ile yüzyü-
ze gelemezler, O'nun sfatlarna bakamazlar. Bu hâli elde edince, ite o
zaman bütün varlklar geride brakm, onlara ait nianlar kalpten silmi
olurlar. Kulun kalbinden bütün makamlara ait perdeler kalknca, ilahi ih-

sanlara nazar kesilince, müahede gerçekleince, gönülden makam ve


derecelere ait arzu yok olunca, tâlip/isteyen silinir, matlub/istenen kalbe
hakim olur; rabet eden kul fena bulur/yok olur; kalpte asl rabet edilen
Yüce Mevla bâkî kalr. te o zaman, Yüce Allah kendilerine isme balan-
mann ne olduunu gösterir. Bu, perdelerin sonu ve Allah'a yaknln ev-
velidir. Allahu Teala, varlklara ait nian ve alametlerde ne yapacaklarn
görmek için kendilerini imtihan eder. Kalpte hiçbir eye ait bir isim ve ni-

an kalmaynca u ayetin hakikati ortaya çkar:


"Ver yüzünde bulunan her canl yok olacak, ancak azamet ve ikram
sahibi Rabbinin zat bâkî kalacaktr.™

te o durumda kul için bu makam sahih olur. Bu manada u söz söy-


lenmitir:

Fânî ettiin kulda, bekadan sonra zuhur ettin;

At cümle âlemi, çünkü artk her eyi sendin.

Bu makam, kulun, elde ettii her eyi bizzat Yüce Mevla's ile ulat-
ve artk O'nunla hayat bulduu, ayakta durduu bir makamdr. Bundan
önce ise, elde ettiini O'nun (arada sebepleri) var etmesiyle elde ediyor ve

O'nun (sebepleri vasta klarak) tutmasyla ayakta duruyordu.

Bayezid-i Bistami derdi kifayet Allah sana Hz. Musa'nn (a.s) müna-
caatn, Hz. sa'nn (a.s) rûhâniyyetini, Hz. brahim'in (a.s) dostluunu ver-
se bile sen bunlardan daha ötesini iste. Çünkü onun yannda bunlardan
kat kat üstün lütuflar vardr. Eer sen bunlarla yetinirsen Allah bunlarla se-
ni perdeler."

530 Rahman 53/26-27


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N SIFATI A M I 305

Bu onlarn ve onlarn durumunda olanlarn imtihandr. Çünkü onlar,

peygamberlerden sonra derecelerine göre, bu imtihana tabi tutulurlar. Kul,

(Allah'tan baka) talep edilen hiçbir eye bakmaz ve rabet edilen hiçbir

varla taklp kalmazsa, Allah onu mahbublarn/kendisinin seçip sevdii


kullarn makamna çkarr; onu kendi gölgesinde barndrr, ona efkatiyle

muamele eder. Bu makamdaki kimse, gözleriyle Yüce Mevla'y görür,

O'nunla bizzat görüür; O'na yönelir; O'ndan hiç kopmaz; Onun yaknl-
na koar; O'ndan hiç uzak kalmaz. Artk sadece O'nu müahede eder;

arada baka hiçbir yüz görmez; (nimet ve ihsanda) O'nun elinden baka-

sn görmez. O'nun Kayyumiyetine= her eyi ayakta tutmasna bizzat a-


hit olur. te bu, Hakka talip olan ariflerin ulamay arzuladklar en son

makamdr.

Allah dostu ariflerden birisi demitir ki: "Bana keif yoluyla krk huri

gösterildi. Onlar havada kouuyorlard. Üzerlerinde altndan, gümüten


ve mücevherden yaplm çok güzel elbiseler vard. Üzerlerindeki elbise-

ler onlarn hareketleri ile ses veriyor, deiik ekiller alyordu. Onlara, hay-

ranlkla öyle bir nazar ettim; bundan dolay tam krk gün cezalandrldm.

Daha sonra bana onlardan çok daha güzel, seksen huri gösterildi. Bana:

"Onlara bak!" denildi; ancak ben onlara bakmamak için secdeye kapan-

dm ve secdede gözlerimi yumarak: "Ya Rabbi, Senden bakasndan sa-


na snrm, benim bunlara ihtiyacm yoktur" diye yalvardm. Bu ekilde
yalvarmaya devam ettim; nihayet onlar benden uzaklatrld.

Allah'n bunun gibi kullar her zaman ve her asrda, her yerde çokça

mevcuttur. Onlar, Allah'n arzna dalr, ehirlerine yaylrlar. Kullar ara-

snda O'nun örtüsü altnda gizlenir, kendilerini saklarlar. Akllar, bu alan-

da zayf olduu için onlarn sfatlarn anlayamaz ve onlarn gerçek hâlle-

ri kalplerde tespit edilemez. Çünkü onlarn en basit özellikleri, bütün hare-

ket ve durularnda ihlas üzere amel etmeleridir. Bize göre en büyük özel-

lik ve güzellik budur.


30_6_ KÛT U'L KULÛ B

HAK ÂIKLARININ HLASI


Muhlislerin nazarnda ihlas, yaratan ile yaplan muamelede mahlukun
devre d braklmasdr. Onlar araya kimseyi sokmamlarsa, kimi nasl

çkaracaklar? Aradan çkarlacak ilk varlk nefistir. Kalp, nefis ile sâfiyetini

kaybetmemise, ondan nasl temizlenecek ki?

Muhibler/Allah' sevenlerin nazarnda ihlas; hiç bir amelin nefis için

yaplmamas; amele karlk maddi bir beklentiye girilmemesi ve bedeni


bir zevke göz dikilmemesi, aksine her ameli srf Allah' yüceltmek için yap-
maktr. Bu kul, Yüce Allah'n sevgisine baka bir sevgilinin sevgisini ortak

yapmaz. Kalbi, sonsuz güzellik sahibi Mevla'nn sevgisi ile dolu olduu
için, dikkatini çeken hiçbir güzellie kalbini balamaz. Bu makama eri-
mek de, ancak O'nu tandktan sonra olur. O'nu ayne'l-yakîn görmeden
önce de tanma olmaz. Çünkü bir eyin haberini duymak, bizzat görmek
gibi deildir. Görme de ancak yakîn nuru ile olur. Heva ve nefis ile hakka'l-

yakîn görme ve bilme gerçeklemez.

Perdeler açlp, nefsani arzular dalnca her ey ayne'l-yakîn olarak


ortaya çkar. Yüce Allah'n güzellik, cemal, kemaliyet sfatlarna ait nurlar,

ayne'l-yakîn makamnda, nur üstünde nur eklinde; nurun kaynana ka-


dar derece derece gözükür.

Muvahhidler/tevhid ehli nazarnda ihlas; yaplan fiillerde halka nazar


etmeyi ortadan kaldrmak ve yaanan hâllerde onlarla rahata kavumay,
huzur bulmay terk etmektir.

Sddklara göre sdktaki ihlas, insanlarn kalplerinde amellerinin giz-


lenmesini istemektir.

Bir-i Hafi'ye: "Bu makama nasl ulatn?" diye sorulunca: "Allah'tan


hâlimi gizlemesini isteyerek" demitir. Bu söz u anlama gelir: Ben Al-

lah'tan amellerimi ve ilerimi benden saklayp gizlemesini istedim.

Rivayete göre Bir, Hzr' (a.s) gördü ve ona: "Allah'a benim için dua
Hzr öyle dua etti: "Allah, senin ona itaat etmeni kolaylat rsn."
et!" dedi.

Bir daha çok dua isteyince Hzr öyle dua etti: "Allah senin itaatini gizle-
sin."
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIMM AH 307

Bu söz iki ekilde açklanmtr: Bazlar bu sözü: "Allah seni gizlesin"


yani senin amelini gizlesin ki amelinle tannmayasn, eklinde açklam-
tr. Bunu az önce zikretmitik.

Bazlar da bu sözü: "Allah senin amelini senden gizlesin ki sen ame-


line bakmayasn, eklinde açklamtr.

Ariflerden birisi demitir ki: "çime Hzr (a.s) ile görüme arzusu dü-
tü ve bu beni iyice huzursuz etti. Bir defasnda Allah'tan, benim için en
önemli eyi bana öretmesi için Hzr' bana göstermesini istedim. Bir za-

man sonra onu gördüm Onu görünce heyecanlandm; aklma hiç bir ey
gelmedi; ancak ona unu diyebildim:

"Ey Ebul Abbas! 531 Bana öyle bir ey öret ki onu söylediimde halkn
kalbinden perdeleneyim, onlarn nazarnda hiç bir deerim olmasn, hiç

kimse beni salih ve dindar bir insan olarak tanmasn." Hzr (a.s) bana de-
di ki: "Öyleyse unlar söyle:

"Allah'm, beni kimsenin görmeyecei ekilde kaln bir perdeyle ört.

Beni gaybnn derinliklerinde sakla. Beni yarattklarnn kalplerinden per-


dele."

Bana bunlar söyledi, sonra kayboldu. Onu bir daha göremedim. Za-
ten bundan sonra onu görme arzum da kalmad. Bana örettii duay hiç

terk etmeden her gün söyledim."

Bana anlatldna göre, bu adam, bundan sonra halk tarafndan hor-

lanp basite alnmaya baland. Hatta Zmmîler/slam beldesinde yaayan


gayr-i Müslimler bile yolda onunla alay ediyordu. Kendisini deersiz gör-
dükleri için srtna ar eyler yükleyip tatyorlard. Çocuklar da onunla
eleniyordu. O ise bununla rahat ediyordu; kalbi bu hâl ile huzur buluyor-
du, bu vaziyet ile istikamet hâlini koruyordu.

Bu durum, seleften bir cemaatin yaam tarz ve halefin sadklarndan


bir gurubun hâliydi. Onlar halkn içinde kendilerini gizlediler, onlarn gö-
zünden makam ve itibarlarn düürdüler ve böylece akll deliler adn al-

53 '
Ebu'l-Abbas Hz. Hzr'n (a.s) künyesidir.
308 KÜ1 U'L-KULÛB

dlar. te bu, insann nefsine kar zühd sahibi olmas/nefsinden gönlünü

çekmesi ve gerçek tevazudur. Ancak bu, evliyann mecnunlarnn zühdü


ve zayf müminlerin tevazusudur.

Tekebbür/kendini büyük gösterme üç ekilde ortaya çkar:

1 - Kendini beenip insanlara üstünlük taslayarak.

2- zzet-i nefisten dolay insanlarn kalplerinde oluan tekebbür. Bu, ki-

inin bakalarnn kalbinde ve nazarnda büyük görünmeyi sevmesidir.


3- Kiinin kendi dini yaantsna ve iyi hâline bakmasyla kalbinde olu-

an büyüklenme eklinde. Bu kimse, iyi hâlini gözünde büyütüp onunla bir

nevi marr. Kendisinde yakîn ilim eksik olduu için, bu amelleri kendi
nefsinden bilir. Bu, kendini beenmenin en ince/gizli ve kapal eklidir. Bu

durumdaki tekebbürden ancak tevhidi sahih, yakîni sadk, ihlas sahibi, a-


lin insanlar kurtulabilir.

nsann zahirdeki kibir hâli, insanlarla itibar yarna girme, övünme ve


böbürlenme eklinde kendini gösterir. Bu açk bir tekebbürdür. Bu cins te-

kebbür kalbin en kaln perdelerinden ve nefsin en kuvvetli sfatlar ndandr.


Bu yüzden alimler, kibri çok iyi tandklar için, onun en küçüünden bile

korkmulardr. Bu yüzden, gizli tevazu yollar ile nefsin kibrini krmak için,

az mal ve zillet hâlini istemilerdir. Bu ekilde kendilerindeki gizli kibri te-

mizlemeyi ve amellerini ihlasla yapmay hedeflemilerdir.

GERÇEK TEVAZU VE TEVAZÜNÜN ÖLÇÜSÜ


Tevazu ehline göre gerçek tevazu, nefsi gerçekten zillet içinde brak-

maktr. Gerçek zillet ise, onun insanlar içindeki itibarn düürmektir. Fa-

kat bunun gerçeklemesi, kulun sfat olarak nefsini zelil bir hâlde tutmas-

dr; yoksa kastl olarak kendini halk yannda zelil edip ayaa düürmek
deildir. Bir de gerçek zillet, insann kendi içinde nefsini aalk ve hakir
bir konumda tutmas; onun küçük ve deersiz bir varlk olduuna inanma-
sdr. Yoksa zorlayarak, yapmack hareketlerle kendini tevazu sahibi gös-

termek, gerçek tevazu deildir.


309

Bir insann gerçek tevazuyu elde etmesinin alameti; birisi kendisini

ayplayp knadnda kzmamas, birisi kendisini kötüleyip hakknda bü-


yük günah iledi diye yaptnda bile, nefsi
iftira için bunu kötü görmeme-
sidir. Bu öyle anlalr: Eer bu kimse bir zillet hâlinde zelil oldum skn-
tsn çekmiyor ve tevazusunda da nefsinde bir düüklük görmüyorsa, o,

tevazuyu ele geçirmi demektir. Çünkü bu durum artk onun için bir sfat

olmutur.

Kim, bir yerde horland zaman, içinde bir eziklik hissederse, onun
tevazusu yapmacktr.

Kim tevazu gösterdiinde, tevazusuna ve nefsini aalamasna ba-

kp övünürse, bu kimsenin ii de sakattr. Bu, o kimsenin içinde hâla ken-

dini beenme hissini tadn gösterir. Bu kimse, bakasnn knamasn


ho görmeyip kzd gibi; birisi onu övünce de sevinir.

Bir kimsede bu hâller ve alametler varsa, o kimse, yukarda anlatt-


mz bütün makamlardan perdelenmi ve mahrum kalm olur.

Bir kimse ne zaman ki nefsini hor bir hâle düürdüünde veya tevazu
gösterdiinde, içine dütüü bu zilletinden bir zevk almaz ve tevazu gös-
termekten dolay kendinde bir etkilenme olmazsa, zillet ve tevazu onun ta-

bii hâli olur. Artk bu kimse, kendi içinde nefsini kusurlu ve noksan buldu-

u için, halkn knamalarndan rahatsz olmaz. Yine O, nefsine bir deer


vermedii ve onu yüksek bir makamda görmedii için, halktan gelen öv-

gülerden holanmaz. Bu durumda, zillet ve tevazu ondan hiç ayrlmayan


birer sfat olur. Tpk çöpçülerin ve temizlikçilerin yaptklar ile içli dl ol-

duklar gibi. Dier meslek sahiplerinde olduu gibi, bunlar onlarn birer

meslei hâline gelmitir, artk onu terk etmezler ve yaparken de rahatsz

olmazlar. Hatta çou kez, noksan ve kusurlu hâllerine bakmadklar için,

bu ilerle uraan bazlar meslei ile övünür.


Kiinin gerçek tevazuya ulaarak nefsine sahip olmas büyük bir itir.

Allahu Teala onu nefsine sahip ve mâlik etmi, özel yardmyla nefsinin

kibrini ve benlik duygusunu ezmitir. Bu, mahbublarn/Ailah tarafndan se-


KÛTU'L KULÛB

vilen kullarn makamdr. te bu makama ulatktan sonra gayba ait srla-

rn kefedilmesi gerçekleir.

Bunun evveli, hikmet nurunun kulun kalbine girip oradan hikmet p-


narlarnn akmasdr.

Bu konuda Hz. sa'dan (a.s) öyle bir hâdise nakledilmitir:

Hz. sa (a.s): "Ey srailoullar, güzel ekin nerede biter?" diye sordu;
onlar da: "Yumuak ve güzel toprakta!" dediler. O zaman Hz. sa (a.s) on-
lara: "Size hak olan söylüyorum; bilin ki hikmet ancak toprak gibi temiz ve
yumuak olan kalplerde ortaya çkar" dedi.

Nasl kibirli bir kimse, üstünlük arar ve ona ulatnda bundan hola-
nrsa; hâli Allahu Teala'ya kar zillet içinde bulunmak olan bir kimse de;
o zillet hâlini arar ve ondan tat alr. Eer o, bir an bu zillet hâlinden ayr
kalsa, hâlinden koptuu için kalbinin durumu deiir. Nitekim, kibirli bir

kimse de bir an hâl içindeki izzetini/otoritesini yitirse, hayat kararr; çünkü


onun nefsinin hayat ve tad budur.

Nefsi için zillet hâlini tercih eden, insanlarn nazarndaki itibar ve ky-
metini ayaklar altna alan, onlarn kalplerindeki an ve öhretini yerle bir

eden, kendisinde bir sürü knanacak hâl ortaya koyup insanlarn rabetin-
den kurtulmak isteyenlerin adedi, saylamayacak kadar çoktur. Bu örnek-
leri anlatmak çok uzun sürer. Onlarn böyle yapmalarnn sebebi udur:
Allah dostlarnn hâli, Sdk=doruluk üzere kurulmutur. Bu onlardan sd-
kn gereini yerine getirmelerini gerektirir. Bu durumda onlarn, içinde bu-

lunduklar hâl neyi gerektiriyorsa, onu yapmalar kaçnlmazdr.

TEVAZU EHLNDEN ÖRNEKLER


eyhlerden biri, bana, Cüneyd-i Badadî'nin üstad Ebu'l Hasan el-

Küreynî'nin u hâlini anlatt:


-

"Adamn biri, onu üç kez yemee davet etti ve her seferinde yemek
vermeden kendisini geri çevirdi. Nihayet dördüncü seferde onu tekrar ça-
rd, Ebu'l-Hasan tekrar geldi, adam onu yemek için evine götürdü.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFAUAHI 311

Adam, Ebu'l-Hasan'a her defasnda geri çevirdii hâlde nasl hiç rahatsz
olmadan dördüncü daveti kabul ettiini sordu; Hazret u cevab verdi:
"Nefsimi yirmi yldr zillete altrmak için terbiye ile uratm; nihayet

onu kovulunca kaçan, tekrar çarlp önüne bir kemik atlnca geri gelen
köpek durumuna getirdim." Olay anlatan zat demitir ki: "Hazret daha çok
eyler anlatt ve sonunda unlar söyledi: "Sen beni elli defa geri çevirip
sonra tekrar çarsaydn; yine gelirdim."

Dier bir eyh bana üstadnn öyle dediini anlatt:

"Ben bir mahalleye yerletim. Orada salih birisi olarak tannnca, bun-
dan kalbim rahatsz oldu. Bunun üzerine mahalledeki bir hamama gittim.

Orada kymetli bir elbiseyi çalmay kafaya koydum. Sonra onu çalp giy-

dim. Üzerine abam giydim. Sonra hamamdakiler hrszlk yapt-


de eski

m farketsinler diye yava yava yürümeye baladm. Durumu fark ettiler;


beni yakalayp abam soydular ve onun altndaki elbiseyi aldlar. Beni to-

katlayarak feci bir ekilde dövdüler. Artk ben, o mahallede hamam hrs-

z olarak tanndm. Böylece nefsim rahat etti.

Yine bana bir sufinin u hâli anlatld:

"Sufilerden biri yemek yiyen birinin yannda durdu. Elini ona doru
uzatp: "Allah rzas için bir eyler verir misin? dedi. Yemek yiyen adam:
"Sofraya gel, otur bizimle sen de ye!" dedi. Sufi: "Yiyecei avucuma koy!"

dedi. Adam da sufinin avucuna bir eyler koydu. Sufi olduu yere oturup
elindekini yedi. Adam, sufiye: "Niçin bizimle oturup da yemedin?" diye so-
runca sufi öyle cevap verdi: "Benim Allah'la olan özel hâlim, nefsimi zil-

let ve horluk içinde brakmaktr. Bu hâlimden ayrlmak istemedim."

Bu sufi çok defa bir helvacya gider, elini uzatr; o da eline bir miktar

helva kordu.

Araplar izzet-i nefislerinden dolay genelde avuçlarna bir eyin kon-


masn gururlarna yediremezlerdi. Hatta Hz. Peygamberin (s.a.v) davete
balad ilk yllarda, ilk muhacir sahabelerden birinin öyle dedii nakle-

dilmitir:
312 KÛTU'L-KULÛB

"Ben ilk Mekke'ye geldiimde üç gün hiçbir ey yemeden aç kaldm.


Birisinin sadaka olarak kuru üzüm dattn duydum. Ona gidip yiyecek

istedim. Bana: "Avucunu aç!" dedi. Ben de: "Ben bir Arabm; avucuma ko-

nan bir eyi alamam. Vereceini bir kaba koy da öyle ver!" dedim. O da
kuru üzümü bir kaba koyup bana uzatt. Kab aldm, içindekini boaltp
kendisine verdim" Ondaki bu davran nefsini büyük ve erefli görmekten
ileri geliyordu.

Hatta kendisinde izleri kalan bu sfat yüzünden bir defasnda


Resûlullah (s.a.v) ona: "Sen hâla üzerinde cahiiiyye özellikleri tayan bi-

risisin" demitir. Sahabi: "Bu yal halimdeyken mi?" diye sorunca. Efen-
dimiz: (s.a.v) "Evet!" buyurmutur. 532 Çünkü bu Sahabi münakaa
birisiyle

yaparken Allah Resûlü (s.a.v) onda nefsani davranlar görmü ve kendi-


sini böyle uyarmtr.

Bu anlattmz örneklerle uyank akllar uyarmay, ölmemi kalpleri

harekete geçirmeyi hedefledik. Bununla istediimiz udur: Sadklarn s-


fatlarn ve muhlislerin yollarn iiterek kalbini dirilten kimse bir delil ve ör-

nee göre kalbini diriltsin. Bir de, bu birkaç örnee bakp daha fazlas hak-
knda bilgi edinme imkan bulsun.

Bistam halknn ileri gelenlerinden eref ve itibar sahibi bir zat, Beya-

zid-i Bistamî'nin meclisinden hiç ayrlmazd. Bir gün kendisine: "Ya Eba
Yezidi Ben tam otuz yldan beri gündüzleri hiç ara vermeden oruç tutuyor,
geceleri de ibadet edip uyumuyorum. Fakat bütün bunlara ramen senin
anlattn u ilimden kalbimde hiçbir ey bulamyorum Ben bu arzumda
çok sadm ve o ilimlere ulamay çok istiyorum" dedi.

Beyazid-i Bistamî ona: "ayet sen üçyüz yl oruç tutup gecelerini de


ibadetle geçirsen, bu ilimden zerre kadar elde edemezsin!" dedi. Adam:
"Niçin?" diye sorunca, Hazret: "Sen nefsinle perdelenmisin/nefsin benlii-

ni aamyorsun" cevabn verdi. Adam: "Bunun ilac yok mudur?" diye sor-

du; Beyazid-i Bistamî: "Vardr" dedi. Adam: "Söyle de u ilac öreneyim"


532 Bkz: Buhari, man, 22, Edeb, 44; Müslim, Eyman, 38-40; Ebu Davud, Edeb, 123; Tirmizi, Birr.

29. (Bahsi geçen zat, Ebu Zer el-fârî'dir. r.a.)


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN .'ili Ali AH 313

dedi. Beyazid-i Bistamî: "Söylerim, fakat sen kabul etmezsin!" dedi. Adam:

"Siz söyleyiniz!" dedi. O zaman Beyazid-i Bistamî, ona unlar söyledi:

"Hemen imdi berbere git, saç ve sakaln kökünden kestir. u üzerin-

deki elbiseni çkar ve bir aba giyin. Sonra boynuna içi ceviz dolu bir torba

as. Sokaa çkp çocuklar etrafna topla ve: "Kim kafama bir tokat vurur-

sa ona bir ceviz vereceim" de. Seni tanyanlarn arasnda bütün sokak-

larda bu hâlde dola." Adam: Sübhanallah, bunlar bana nasl dersin!" de-

di. Beyazid-i Bistamî de: "Senin bu ekilde "Sübhanallah" demen irktir"

dedi. Adam: "Bu nasl olur?" deyince Beyazid: "Çünkü sen nefsini büyütüp

Allah' tebih ettin!" dedi. Adam: "Ben bu söylediinizi yapamam, bana


baka bir yol göster!" deyince Beyazid-i Bistamî: "Her eyden önce bun-

dan bala!" dedi. Adam: "Bunu yapamam deyince" Beyazid-i Bistamî:

"Ben batan buna güç yetiremezsin demitim!" dedi.

Bu adam sübhanallah deyince Beyazid-i Bistami'ye göre irke dümü


oldu. Çünkü, o bu sözüyle bir yandan Allah' yüceltiyor; öbür yandan 'ben

bu ii yapacak kadar düük adam mym' diyerek, nefsini büyütüyordu.

Gerçi Beyazid-i Bistamî de: "Kendimi tebih ederim, anm ne kadar


yücedir!" demiti. Ancak o bu sözü söylerken tevhid üzere idi. Zira o nef-

sini deil, kendisinde zuhur eden Yüce Zat birlemi ve yüceltmiti.

Beyazid-i Bistamî'nin tavsiye ettii usul, nefsine bakarak kendisini be-

enme hastalna tutulan, ayrca insanlar kendisine baktrma hastal-


na düen ve nazarn insanlara çevirmesi nedeniyle ek-üphe
sürekli

içinde kalan kimseye güzel bir ilaçtr. Böyle bir hastal Allahtan baka iyi-

letirebilecek yoktur.

Beyazid-Bistamî'nin tavsiye ettii ilaç delilere uygulanr, fakat o,

yakîni zayf kimseler için de uygundur. ayet, her hastaln asl doktoru

olan Yüce Allah, bu hastalklara tutulmu bir kulunun kalbine ayne'l yakîn

ilminden bir zerre koyacak olsa, bu iman ve irfan onun kalbinden bütün

nazar ve beklentileri dar atar; ku! bütün hastalklarndan kurtulmu olur-

du. Fakat Allah'n takdir ettii her hüküm yerine gelecektir. Böylece, helak
314 — ——— •
- - ~ - .
KÛTUL-KULÛB

olanlar, hakk gösteren bir delile göre helak olacak; hayat bulanlar da hak-
k ortaya koyan bir delile göre hayat bulacaktr.

Sakn buraya kadar anlattklarmzdan hiç bir eyi inkar etme! ayet
inkar edersen, her müminin ilahi kudret ve yakîn ilminden elde etmesi ge-
reken ksmn kaybetmi olursun. Çünkü bütün müminlerin bu ilimden ula-
abilecei pek çok nasipler ve ksmlar vardr. Yukarda anlattmz ey-
müahede etmek ve iaret ettiimiz eyleri idrak etmek bunlardan
leri bir

ksmdr. Yine, manevî vecd, hâl, muamele, ilahi ihsanlar, ilahi zevk, tat

her müminin elde edecei eylerden bazsdr. Bunlarn en sonuncusu on-


lar kabul ve tasdik etmektir. Bir müminin marifet ilminden elde edecei en
az nasibi, eer bu ilmi müahede etmemise, inkar da etmemesidir; onu
hiç tanmamsa, tanmaya çalmasdr. Onun için en uygun olan, anlat-
tmz marifet ilimlerini baz ehil kimselerin elde ettiini kabul etmektir.
Böyle yaparsa, dümanlarn fitnesinden kurtulur; dinlerinde bidat çkar-

maktan emin olurlar. Bunun ötesinde adm atlacak bir yer yoktur.

MAKAMLARIN BRBR LE RTBATI


Batan beri açkladmz bu makamlar yakîn makamlardr. Bu ma-
kamlarn birincisi tövbe, sonuncusu ise muhabbet makamdr. Bu makam-
larn hepsi birbiriyle balantldr. ayet bir kula, gerçek manasyla bu ma-
kamlardan bir tanesi verilse, ona bütün makamlardan bir hâl verilmi olur.

Her hâl ile birlikte bir müahede, her müahede ile beraber bir ilim mev-
cuttur. Bütün bunlara ancak bilerek/uyank bir kalple hakka ahitlik eden-
ler ular.

Bu makamlarn hepsi imann hakikatinde toplanmtr. Kendisine


iman ve yakînin hakikatinden bir eyler verilen kul, hakiki bir mümin olur.

Allah katndaki ilimde imanndan asla dönmez ve onu deitirmez. Bu


iman ona Allah'tan bir lütuf ve ihsan olur; emanet ve borç gibi verilmi bir

ey olmaz. Eer iman emanet veya borç olmu olsayd bir üphe üzerine
veya gizli tuzaa düerek kendisinden geri alnrd. Bu Allah'n bir imtiha-

ndr. Bu durumda iman bedel/elde kalan ad-sermaye deil, bir ey kar-

lnda deitirilmi ey olur. Böyle olmazsa, hiçbir eyle deitirilmeyip


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Ali AH 315

kulun elinde kalan bedel/ana sermaye olur. O zaman Yüce Allah bu sfat-

taki müminlere saydmz bütün makamlardan birer hâl verir, müahede


ihsan eder. Bunlar, kendilerine verilen ilimlerde farkl derecelerde olsalar,

Allah'a yaknlkta deiik makamlarda bulunsalar da, sonuçta, hepsinin bu


makamlardan bir pay bulunur. te imann kemali dediimiz budur.

Resûllüllah'tan (s.a.v) kamil imann sfatlarn anlatan üç hadis rivayet


edilmitir. Bu hadisler, manevi hâllerin asllarn ve onlardan kaynaklanan
fiillerin esaslarn ortaya koymaktadr.

Birinci hadis udur:


-

"Bir kul, kendisine az mal çok maldan, halk içinde tannmamak tann-
maktan daha sevimli olmadkça imann kemale erdiremez.'*3 *
Bu iki vasf, sadk ve zahid insanlarn iki hâlidir. Onlar, hakikate götü-
ren ilk yol ve yüksek manevi makamlarn temelidir.

kinci hadis udur:

"u üç sfat kimde bulunursa, onun iman kemale ermitir: Allah yo-
lunda hiçbir knayann knamasndan korkmamak, amelinde gösteri yap-

dünya iine tercih etmek*34

te bu sfatlar, Allahu Teala'y seven, O'na kar ihlasla kulluk eden


ve O'nun katndaki makamlara talip olan kimsenin hâlleridir.

Üçüncü hadis udur:

"Sizden birinizde u ûç haslet bulunmad müddetçe iman kemale


ermez. Öfkelenince kzgnl kendisini haktan çkarmaz. Raz olunca bu
hâli kendisini batla/harama götürmez. Gücü yettiinde kendisine ait olma-
yan eye el uzatmaz."535

533 Iraki bu hadisi Deylemi'nin Ali. b. Ebi Talha'dan rivayet ettiini belirtmitir. Bkz: Zebidi, thafu's-
Sade, XII, 574.
534
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 2274; bnu Asakir, Tarihu Dmek, Cüz: 38; Shf: 13; Suyuti,
es-Sar, No: 3506; Elbani, Daife, No: 3445.
535
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 2285; Tabarani, es-Sar, I, 61; Ebu Nuaym, Tarihu Isfahan,
I, 132; Heysemi, ez-Zevaid, I, 59; Elbani, Daife, No: 531.
316 KÛTULKULÛB

Hadislerdeki bu özellikler, bütün makamlarn esaslar olan zühd, mu-


rakabe, fazilet ve adaleti içermektedir. Hz. Peygamberin (s.a.v) u hadisi
de buna benzemektedir:

"Kime u üç haslet verildiyse, ona Davud (a.s) ailesine verilenler ve-

rilmi demektir: Rza ve öfke hâllerinde adaletten ayrlmamak, zenginlik

ve fakirlik hâllerinde iktisatl davranmak, gizli ve açkta Allah'tan kork-


mak.* 36

Biraz önce, bu makamlarn her birisinin dieri ile irtibatl olduunu ve


kime gerçek manada bu makamlardan birisi verilirse, ona hâl ve dier bü-
tün makamlarn da verileceini açklamtk. Çünkü bütün bu makamlar

"Allah'a iman" içinde toplamaktadr.

GERÇEK MANIN MEYVELER


Allah'a gerçek manada iman eden kul, artk kendisine iman ettii Al-

lah'a döner, ayrca iman ettii Allah'n müjdelerine erimek ve tehdit ettii

eylerden korumak urar. Bütün bunlar imannn hakikatine ermek,


için

imann sahih ve salam bir hâle getirmek ve tevhid inancn istikamet


üzere tutmak için yapar. Gerçek müminlerin bu hâlleri hakknda Yüce Al-

lah öyle buyurmutur:

"Onlar; rabbimiz Allah dediler, sonra dosdoru oldular."537

"Resulüm sen, emrolunduun gibi dosdoru ol. Seninle birlikte tövbe

edenler de istikamet üzere olsunlar. Ar da gitmeyin. O, bütün yaptkla-


rnz görmektedir.*38
"Bunun üzerine Lut ona/brahim'e iman etti ve ben Rabbime hicret
ediyorum/O'na gidiyorum dedi.* 39

536 Hakim Tirmizi, Nevadiru'l-Usul, I, 538; Suyuti, es-Sar, No: 3431; Zebidi, thaf, XII, 575.
537
Zümer 41/30
538 Hud 11/112
s» Ankebut 29/26
7

M UHABBET MAKAMI vb MUHABBET EH LNN »II A M AH _ 31

Hz. Lut (a.s) Allah'a iman edince O'na gitti. Burada gitmekten maksat,
rücû/dönme anlamna gelen tövbedir.

Sonra gerçek mümin, tövbe ettii eylerden gönlünü/sevgisini çeker.


Bunu, tövbesinin sahih ve niyetinin halis olmas için yapar. Böyle yaptn-
da, tövbesi nasuh/samimi ve Allah için olur. Gerçek müminde bulunacak
bu sfatlar hakknda Yüce Allah öyle buyurmutur:

"Sizin yannzdaki (dünya mal) tükenir; Allah'n kat ndakiier ise baki-
dir/devamldr, hiç bitmez.*5 * 0

"Ahiret, daha hayrl ve devamldr.™

"Yusufun kardeleri onu ucuz bir fiyata, sayl bir kaç dirheme satt-

Onlar, Yusuf'u terk edip ellerinden çkararak babalarna döndüklerin-

de ona kar zühdlerini/onun sevgisini gönüllerinden tamamen çkarttkla-

rn gösterdiler.

Sonra mümin, zühdünü/dünyadan gönlünü çektiini isbat etmek için

sabreder. Yüce Allah bu konuda öyle buyurmutur:

"Asra yemin olsun ki, üphesiz bütün insanlar helak oldu: ancak, iman
edip salih amel ileyenler, ayrca birbirlerine hakk ve sabr tavsiye eden-

ler bundan müstesnadr.*43

"Rabbin için sabret.™

Mümin ayrca, sabrnn kemale ermesi için, Allah adna sabrettii ey-
lere karlk ükreder. Bu konuda öyle buyrulmutur:

"Allah'tan baka kuvvet (ihsan eden) yoktur.* 45

*40
Nahl 16/96
541
A'lâ87/17
542
Yusuf 12/20
543
Asr 103/3
544
Müdessir 73/7
"s Kehf 18/39
318 KÜTU'L-KULÛB

"Size gelen bOtûn nimetler Allah'tandr.* 4*

"Allah'n üzerinizdeki nimetlerini hatrlayn.*47

Sonra gerçek mümin, ükrettii Yüce Rabbinin, O'na kar güzel zan-
nndan dolay, kendisine istediinden daha fazla ikram ye ihsan edecei-
ni ümit eder. Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmutur:

"O ki Rabbinin rahmetini umar.

Yüce Allah u sözüyle de rahmetinden ümit keseni knamtr.


"Eer insana tarafmzdan bir rahmet (nimet) tattrr da sonra bunu
ondan çekip alrsak, o, rahmetimizden tamamen ümit keser ve nankör
olur.*49

Ayrca gerçek mümin, ümit ettii eyi kaybedeceinden ve layk ile


yerine getiremeyip ükürde kusur yapacandan korkar. Bunu elde etme-
yi ümit ettii eyi gerçekletirmek ve kendisine verilen nimet ve ayetlerin
deimesinden son derece çekindii için yapar. Ayrca, kendisine verile-
cek manevi ihsanlarn azalmasndan korkar. Allahu Teala, müminlerdeki
bu sfat hakknda öyle buyurmaktadr:

"Onlar, korku ve ümitle Rablerine yalvarrlar.*50

"O cennetlik olanlar öyle der: Biz daha önce ailemiz içindeyken (Al-

lah'tan ve azaptan) korkardk, Allah bize lütfetti.*5 *

Yüce Allah, kendisine nasip ettii üstünlükler ile maran, ona verdii
nimetlerle böbürlenen, içine dütüü beladan kurtarldktan sonra onu
unutan kimseleri öyle ayplamtr:
"Ve eer kendisine dokunan zarardan sonra, ona bir nimet tattrrsak
o: "elbette kötülükler benden gitti" der. Gerçekten o çok mark ve bo ye-
re böbürlenendir.* 52

546
Nahl 16/53
*" Alimran 3/103
«« Zümer 38/9.
549
Hud 11/9
550
Secde 32/16
55 '
Tur 52/26
552 Hud 11/10
9

MUHA BBET MA KAMI ve M UHABBET EHLN N S I f A 1 t AM I 31

Sonra gerçek mümin, kendisinden korktuu Allah'a tevekkül


eder/O'na güvenip dayanr; diledii gibi üzerinde hükmetmesi için nefsini

O'na teslim eder, teslimiyet gösterir. Bu konuda Yüce Allah öyle buyur-
mutur:

"Eer gerçekten mümin iseniz Allah'a tevekkül ediniz. ^


"Böyle iyi iler yapanlarn mükafat ne gûzeldirl Onlar sabreder ve yal-
nz Rablerine tevekkül eder/güvenirler.^54
Sonra kamil mümin, kendisine tevekkül ettii/her iinde güvenip da-
yand Rabbinden raz olur; O'nun sonsuz hikmetini ve her ii en güzel
ekilde tedbir ettiini bildii için; kendisine güvendii konularda nasl te-

celli ederse, ondan honut olur. Yüce Allah, kamil müminlerin bu sfatlar
hakknda da öyle buyurmutur:

oldular. * 55
1
"Allah onlarda raz oldu; onlar da Allahtan raz

"nsanlardan öyleleri vardr ki, Allah'n rzas için nefsini (Onun yolun-
da) feda eder.'* 56

Bundan sonra kamil mümin, kendisinden raz olduu Yüce Rabbini


sever. Artk mümin Yüce Rabbini O'nun dndaki her eye tercih eder;

O'nu müahede ettii için, Allah kendisine yeter.

te bu ekilde dokuz makam bir tek makam gibi olur. Onun hepsi bir-
birine baldr. Bu anlattklarmzn delili, Allahu Teala'nn kesin hak ve

apaçk nur olan kitabdr. O öyle bir kitaptr ki ona, önünden ve arkasn-
dan/hiçbir yönden, ne nefsin hevasyla ne de eytann hilesiyle batl gelip

giremez.

Bu makamlar, slam'a giren umum müslümanlarn içinde bulunduu


slam'n be temel esasna benzer. Bu be esas da bir birine baldr. Ha-
vassn/seçkin kullarn Allah'a yakn olan velilerin yolunda elde ettii ma-

553 Maide 5/23


554
Ankebut 29/59-60
555
Maide, 5/119
556
Bakara 2/107
320

kamlar böyledir. Sonra kul, ilerleye ilerleye muhabbet makamndan rza


hâline döner. Sonra muhabbet makamnda aama aama yükselir.

Rza hâlinden daha üstün bir makam olmad gibi; muhabbet maka-
mndan daha üstün bir hâl de mevcut deildir. Bu ikisi, Allahu Teala'y

yakînen tanmay gerektirmektedir. Bunlarn sonu, yakînen tannan ve se-


vilen Yüce Mevla'dr. Ayetlerde belirtildii gibi:

"Ve üphesiz en son var Rabbinedir.*57


"Ogün varp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.*58

Allah'n kulundan raz olmasnn bir snr yoktur; çünkü mahbub olan

Yüce Allah'n bir sonu yoktur. üphesiz rza, cennet ehline cennette veri-

lecek ziyade bir lütuftur. Muhabbetin de sonu yoktur. Çünkü o, Allah'n s-

fatlarndan biridir. Allah'n sfatlarnn bir sonu olmad için, Allah' seve-

nin Allah'tan taleplerinin de snn yoktur. Çünkü muhabbet, Allah'a ya-


bir

knlktan ileri gelmektedir. Ona yaknln bir sonu ve snr yoktur. Çünkü
yaknlk, Yüce Allah'n el-Karîb sfatnn tezahürüdür. Bundan dolay ilahi

yaknln bir snr yoktur. te müminler, kendilerinde tecelli eden bu ila-

hi sfatlar ölçüsünde muhabbet makamlarnda farkl derecelere sahip olur-

lar. Allah'n müminlerden honutluu da, müahedelerindeki yükselmede


elde ettikleri ilim ve irfan derecesine göre artmaktadr. lliyyûn makamn-
da olan salihler ise, imanlarnn kuvveti ve yakînlerinin safiyeti ölçüsünde,

manevi makamlarn en yükseine yükselirler. Allahu Teala:

"Eer gerçekten inanmsanz, en üstün sizsiniz* 59 buyurarak, onlara

kendisinin yücelik sfatndan bir pay vermitir. Sonra onlarn sahip olduk-
lar bu pay, kendi sfatlarna uygun bir tarzda öyle belirtmitir:

"And olsun iyilerin kitab illiyyûn'dadr. Bilir misin lliyyûn nedir?*60

_
557
Necm 53/42
558 Kyame 75/12
559 Ali mran, 3/139.
560 Mütaffifin 83/18-19.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN 9 1 I Ali A F» I
321

lliyyûn makamnda olanlarn yükselmede bir snr yoktur. Bu kelime,

tad manada mübalaa ifade eden isimlerdendir. Bir görüe göre o,

kendi cinsinden tekili olmayan bir isimdir.

Onlar yücelten Allah'tr. Allahu Teala, onlar ebediyet yurdu olan ahi-

rette devaml yükseltir. Böylece onlar en üst makamlara çkarlar. Çünkü


her eyden Yüce olan Mevla, onlarla beraberdir; lliyyûn makammdakiler

O'nunla yükselirler. Bütün bunlar, Yüce Allah'n kendileriyle beraber olma-


sndan meydana gelmektedir. Nitekim Allahu Teala bu hususu öyle be-

lirtmitir: "En üstün sizsiniz; çûnkû Allah sizinle beraberdir.™

RIZA MAKAMINDAK SEVENN HÂL


Muhabbetten önce oluan birinci rza, tevekkül makamdr. Allah' se-

ven kulun hâli, Allah katnda sevimlidir.

Muhabbetten sonra oluan ikinci rza makam ise marifet makamdr.


Bu makamda ki müridin hâli de tevekküldür.

Muhabbet, makamlarn en ereflisidir; ondan üstte sadece hillet/özel

dostluk makam vardr. Bu, özel marifette oluan bir makamdr; o, gaybn
srlarna ulamaktr. Bu makamda olan kul, Yüce Sevgilisi/Allah, kendisi-

deimeyen iradesine ve ezelî ilmine ait baz ilimleri vermesiyle, O'nu


ne,

müahede eder. Bu makamda, gaybn gizliliklerine, ezelde olan eylerin


srlarna ve ileride olacak eylere vakf olunur.

Yine bu makamda, kul kendi hâlini müahede eder, muhabbet maka-


mn görür. Kullarn ileride ulaacaklar makamlar seyretme, ebediyet ale-

minde yaayacaklar hâlleri görme de yine bu makamda mümkün olur.

Beyazid-i Bistamî ile Ebu Muhammed es-Sehl bu makama çkarldk-


larn söylemiler ve bu makamdaki hâllerinden bahsetmilerdir.

Belh ehrinden akîk ile brahim b. Edhem'in de bu makama ait söz

ve deerlendirmeleri mevcuttur. Ebu'l-Feyz Maruf el-Kerhî de bu yolda

*' Muhammed 47/35.


KÛTU'L KULÛB

seyr u sülük edenlerdendir. Onda, elinde eyann farkl maddelere dönü-


mesi gibi daha pek çok harika eyler görülmütür. \
Bu makamda müahede edilen eyler, her eyi akl ile bulmaya çal-
anlarn, ruhlaryla kalplerinin derinliklerinde çaklp kalm kimselerin

kalplerinden perdelenmitir.

Gecenin gündüzden çkmas gibi; nefis, ruhtan ayrlnca insan rûhânî

olur/ruhu hürriyetine kavuur, bütün skntlardan kurtulur. Gecenin gün-


düzden ayrld gibi ayrlrsa kii ruhani olur. Eer akl kalpten ayrlrsa ki-
i Rabbanî olur/Rabbine balanr, o zaman da üzüntüler ortadan kalkar.

Bu konuda bir arif öyle der:

Ey hayatm elinde olan Allahm!

Benden uzaklama, sensin yaknm.


Azat et u ruhumu nefsin elinden;
Kurtar beni bitmeyen dertlerimden.

Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmutur: "Onlar, O'nun diledii ha-


riç, ilminden bir ey elde edemezler.™ 2

Ayetteki istisna, kulun Allah'n ilminden ahit olaca ksmla ilgilidir.

Bu da ancak O dilerse, tarafndan kalbe ataca bir nur ve k ile olacak

bir eydir. Bu ancak ayne'l-yakîn ile kefedilebilecek tevhid srr olan ilim-

dir. Biz, kendisine bu ilimden verilen ve kalbine kaplar açlan bir arif on-

dan bize bahsetmedikçe, onunla ilgili bir ey açklayamayz. Bu srra va-


kf bir arif bulunursa, göz göze gelinir, kalp kalbe yönelir, kalp lambasnn
cevherinde bulunan parlak yldz k verir ve böylece ilahi srlar örenilir.

eyh Ebu Hasan b. Salim (rah) bu yolda, pek çok müahede ve söz

sahibiydi. Onun gayb aleminde pek çok seyahatlar, ahiret aleminde do-

lamalar mevcuttur. Bu zatn elinde eya, baka bir eyaya dönü-


mü/ta altn olmu; kendisine eyann asl kefolmu, mekan onun için

dürülmü/kendisine tayy- mekan verilmitir. Yine bu zat Yüce Allah'n bin

562
Bakara 2/255.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SU Ali A 111 323

velisini görüp her birinden bir ilim almtr. Fakat onun vefat ile bu yol ke-

sintiye uram, izi silinmi ve bu güzel haberler yok olmutur.

Allah bu yol ve ehli hakknda ne yaptn en iyi bilendir. Acaba o yol

için Allah yeni insanlar yaratm m? Yarattysa bu insanlar için yolun ka-

pallklarn açm mdr? Yoksa ilmin karanlk dalgalarnda onlarn yolunu


gizlemi midir?

Biz bu konuda, imamlarn imam Ali b. Ebi Talib'in (r.a), söyledii gibi

söyleriz. O, dünya ve Ahiret ehlinin hâlleri ve kyametin kopmas hakkn-


da verdii bir hutbede öyle demitir: "Kyametten sonra dünya hakknda
ne yapacan en iyisini Allah bilir."

Bu, kyameti yaratacak Yüce Allah'n ilmini kendisine saklad gizli

bir srdr.

HULLET/DOSTLUK MAKAMI
Nübüvvet hariç hullet/dostluk makamndan daha üstün hiç bir makam
yoktur. Nübüvvet makam avamn kalbinden perdelendii gibi, bu makam
da perdelenmitir. Bu makam elden kaçrmak diye bir ey yoktur, çünkü

onu kuluna baheden Yüce Allah'tr. O makam adna üzülmeye gerek


yoktur; çünkü kendisine bu makam verenden bir musibet ve sknt gel-

mez. Hullet/dostluk makam her halükârda Allah tarafndan sevilen kulla-


rn makamdr.

Bâtn ilmine ve derin marifete sahip alimlerin hiç birinden hullet ilmi

hakknda söz eden ve kitabnda buna yer veren kimse görmedim. Ancak
bu konuda baz haber ve eserlerde bir takm nükte ve iaretler mevcuttur.

Aslnda bu makam hakknda söz söylenmesi güzel olurdu. Fakat bu

makam Allahu Teala'nn himayesinde muhafaza edilen Yüce Kitabnda ve


O'nun tahriften korunmu ayetlerinin gizli manalarnda mevcuttur. Onlar
kalplerden ve gözlerden perdelenmitir. Yüce Allah bunlar ancak secde
edenlere kefeder, sr ehli olan ariflere açar. Allahu Teala öyle buyur-
mutur:
324
... - - .... . .
__- .
. . — .... I. ...... I.
KÛTUL-KULÛB
.
J

X)nlar göklerde ve yerde gizlenen eyleri aça çkaran, gizlediiniz


ve açkladnz her eyi bilen Allah'a secde etmesinler diye eytan onla-
ra yaptklarn süslemi.*63

"Deki: onu, göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. üphe-


siz o, çok balaycdr, sonsuz merhamet sahibidir. 1564

Hasan- Basri (rah) hullet makam hakknda baz haberler nakletmi-

tik Onlardan biri öyledir:

"Yüce Allah veli kullarndan birine öyle vahyetti: "Ben kendime an-
cak, zikrimden hiç'kopmayan, benden baka kimseye balanmayan ve
bana hiçbir eyi tercih etmeyen kimseleri dost edinirim. O, benim muhab-
betim içinde iken atete yaklsa yanmann acsn duymaz, batan aa
bçakla kesilse bçak acs hissetmez."

Bu konuda Allah'n Habibi Hz. Muhammed'den (s.a.v) öyle bir hadis

rivayet edilmitir: "Allah için birbirinizi sevin, onun için birbirinize kar sa-
mimi/temiz kalpli olun, O'nun için birbirinize ikram edin; bu sevgi içinde bir
birinize dost olun. Allah'n bir kulunu kendisine dost yapmas O'nun (her-
kese yapt) bir ikram deildir. ™
Hadis una dikkat çekiyor: Yüce Allah'n velilerini kendisine dost yap-

mas, onun sonsuz kereminden ve ihsanndandr. Allah yüce insanyla on-


lar bu makama çkarm ve sonsuz ihsan ile onlar buna ehil yapm ve
böylece kendilerine muhabbetinden çok büyük bir nasip vermitir. Yüce

Allah, ihsan ve lütfü bol olandr. O bir kulunu yüceltince, onu bütün engel

ve perdelerden ileri geçirir; bir kulu alçaltmak isteyince de, onu engellerin

altnda brakr.

Cüneyd-i Badadi'ye (rah) bu dostluk makam hakknda sorulunca

unlar söylemitir; "O, muhabbetin zirvesidir. O çok deerli bir makamdr.

m Nemi, 27//25
** Furkan 25/6
565 Mana olarak Allah için sevmeyi ve vermeyi öven hadisler için bkz: Ahmed, Müsned, IV, 386;
V, 229; 243; Hakim, Müstedrek, IV, 169-170; bnu Mübarek, K. Zühd, No: 716; Heysemi, ez-
Zevaid, X, 278-279.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SlfAllAHI 325

O makamda akllar kaybolur, nefisler unutulur. O, kulun marifetullah ilmi-

nin en yükseine sahip olduu bir makamdr."

Yine Cüneyd-i Badadi demitir ki: "Bu makamda kul Yüce Allah'n
kendisini sevdiini bilir. Bunun için kul Allah'tan bir ey isterken: "Üzerin-

deki hakkm için, katndaki hatrm için..." eklinde yalvarr. Allah da ona:
"Bana olan sevgin için... veriyorum" buyurur.

Hazret sözüne öyle devam etmitir: "te onlar Allah'n huzurunda bu


derece rahat davranan, onunla ünsiyet eden ve onunla meclis kurup ma-
nevi huzurunda oturan kimselerdir. Yüce Allah kendisi ile onlarn arasn-
daki heybet perdesini kaldrm, aralarndaki korku ve ürpertiyi gidermi-
tir. Onlar, bulunduklar hâl ve makamla ilgili öyle eyler konuurlar ki, halk

onlar küfür olarak deerlendirir. Onlar, Allah'n kendilerine olan sevgisini


ve onun katndaki hatr ve makamlarn bildikleri için böyle konuurlar, an-
cak halk onlar anlamaz ve inkara gider."

Cüneyd-i Badadi daha sonra bir alimden u sözü nakletmitir: "Alla-

hu Teala ile ünsiyet sahiplerine/O'nunla özel sohbet edenlere gelince, on-

larn sahip olduklar marifeti bilmeye bizim için yol yoktur."

Bunlar Cüneyt'ten (rah) naklettiimiz sözlerdir. Bu manadaki bir takm


sözleri bana el-Hâkânî el-Mukrî nakletti. Eer ondan nakletmeseydik, biz
onlar burada zikretmezdik. Çünkü biz, insanlarn akllarn zora sokmamak
için, bu tür eyleri bir kitapta açklamayz. Bu konuda Mücellâ öyle der:

sterim senin övgünü anlataym cihana;


Fakat seni ben nasl sdraym bir kitaba.

eyhimiz Ebu Bekir b. Cellâ (rah) eyhlerimizden Ebu Hasan b. Sa-


lim'e (rah) mektup yazarak, bir kitaptaki baz srlarn açklanmasyla ilgili

eyler sormu. Ebu Hasan' gören zat bana unlar anlatt: "Hazret kitab

frlatt ve: "Bu sorularn sahibi nerede?" diye sordu; Orada bulunanlar,
kendisinin Mekke'de olduunu söylediler. O zaman Ebu'l- Hasan öyle
dedi: "Ben bunlara kitapta cevap vermem; ona söyleyin, eer istiyorsa gel-
sin kendisine anlataym."
KÛTU'L-KULÛB

Bu olay bnü'I-Cellâ'nn kendisi bana anlatt. Çünkü hullet/dostluk

makam, bizim ilmini gizlediimiz ve durumunu büyüttüümüz bîr makam-


dr. Hullet kula ancak ona ait iki makamda bulunduu zaman venlir.

Birinci makam, hususi marifet makamdr ki bu, batn sfatnn kefi ile

bilinip aça çkar. Sonra kul özel muhabbet makamna girer ki bu, mah-
bub/Allah'n sevdii kulun makamdr. Sonra kul, bu makamdan hullet/özel

dostluk makamna yükseltilir. Bu, Ar'n üzerinden, kudsi alemlerden ve

dier âli makamlardan gaybn srlarn seyretmektir.

Daha önce zikrettiimiz gibi, bu iin asl udur: Yüce Allah marifet ma-
kamlarn kula, ariflere ihsan ettii makamda verir; onu mahbubun maka-
mnda vermez. Bazen, muhiblerin/sevenlerin makamnda öyle makamlar
verir ki, Allah onu arif bir dostunun dnda kimseye vermez. Kula marifet
ve muhabbet makam beraberce verilince, kendisine bahsettiimiz hul-
let/dostluk makam verilmi olur. Bu da kainatta, kendisine bu makamn
verildii kul için, en büyük izzet ve ereftir. Ancak bu kul insanlardan giz-

lidir.

Resûlullah (s.a.v.) ölümünden üç gün önce insanlara verdii bir hut-

bede öyle buyurmutur: "Allah, brahim'i kendisine dost edindii gibi;


(kendisini kasdederek) bu arkadanz da dost edindi.'*66

makamndan mahbub makamna nakledildi-


Resûlullah (s.a.v) muhib

i gibi; mahbub makamndan da dost makamna yükseltilmitir. Bir de


kendisine, seçilmi kullarn makamnda ayr bir muhabbet verilmitir.

Resûlullah (s.a.v) birinci makam hakknda öyle buyurmutur: "Allah (c.c)

Musa'y safiyy/seçkin kul yapt gibi; beni de kendisine habib/sevgili edin-

di."

Allah tarafndan kendisine verilen nimetlerin ilki, nefsani arzu ve istek-

lerden arndrlmaktr. te bu kalp temizliinden sonra muhabbet gelir.

Sonra, muhabbetin üstünde, kendisine çokça sevilen sfatlar verildi. Pe-


inden manevi kuvvet ve denge verildikten sonra, Yüceler Yücesi Mev-
la'ya fiilen yükseltildi. Bu yükselme ile O'na iyice yaklat, öyle ki, iki yayn

566 Tabarani, el-Kebir, No: 10256; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 255.


MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIF ATI ARI 327

ucu veya ondan daha yakn bir hâlde Allah'a yaknlk salad. Bütün ka-

inat gerisinde kald; o, Yüce Mevla ile yüz yüze konutu. Bir airin dedii
gibi; olan oldu, ben onu anlatacak deilim. Sen hayr düün; fakat hayrn
ne olduunu sorma.

limler arasnda öyle ilimler vard ki, ehli açklamad müddetçe onun
ne olduunu sormak uygun dümez. te bu da o ksma girmektedir. Bu
ilimlerden ancak bilen bir kimsenin açklad kadar bahsedilebilir.

Allah Resulü (s.a.v) Allah'a yakn olduu gibi; O'nun katnda dost da
idi. Böylece hu let/dostluk mahbub katnda onun makam oldu. Bu ona ve-
rilen en büyük makamdr. Nitekim o, önce muhib/sevenlerin makamnda
iken mahbublarn/Allah tarafndan sevilenlerin makamna yükseltildi; nef-

sin kötü arzularndan temizlendikten sonra has muhabbetine ulatrd.

Ey bu gerçekleri iiten okuyucu! Eer yoluna girersen Allah seni de


manevi olarak temizledikten sonra bu muhabbetten nasiplendirir; seni de
anlatlan hakikatlere ahit yapar, sana da bu manevi zevklerden ihsan

eder, nefsinin çirkin huylarn temizleyip seni ondan kurtarr. Seni çokça
haberini duyduun bu nimetlerden az bir eyle brakmaz. Çünkü Allahu
Teala, kendisine ve Resulüne (s.a.v) itaat edenleri, peygamberlerin ve

sddklarn makamna yakn bir makama yükselteceini müjdelemitir; sen


de o makama çkmay iste ve bunun için çal.

ALLAH DOSTLARI HER DEVRDE BULUNUR


Sddklar, Meryem olu sa'nn (a.s) gökten inecei zamana kadar her
devirde bulunurlar. Onlara "abdal" denir. Yeryüzündeki toplam saylar üç

yüzdür. Onlar içinde Yüce Allah'n diledii kadar ehitler ve salihler vardr.

Bunlar üç ayr guruptur ve hepsi sâbkûn/hayrlarda önde olan mukarre-


bûn grubunu olutururlar.

Onlarn birsddkn iman, bütün ehidlerin iman kadardr. Bir


içindeki

ehidin iman, bütün salihlerin iman gibidir. Birsalihin iman, normal halk-
tan bin kiinin iman gibidir. Hullet/dostluk makamnda olan bir arifin, bu
makamda Yüce dosttan baka bir orta yoktur. Çünkü bu makam emsâ-
li azdan az olan kimselere has ayet hullet makamnda Hz. Pey-
bir hâldir.

gamberin (s.a.v) bir benzeri ve yardmcs olmu olsayd ümmet içinde


buna en layk olan Ebu Bekir es-Sddk olurdu. Çünkü Yüce Allah hiç kim-

seye vermedii üç eyi ona bahetmitir.

Bunlardan birisini Resûlullah (s.a.v), Sddk- Ekber için söyledii u


sözle belirtmitir:

'üphesiz Allah (c.c) sana ümmetimden bana iman edenlerin hepsi-


nin iman kadar iman verdi. Bana da Ademoullarndan bana iman eden-
lerin bötûnûnûn iman kadar iman verdi.*67

kinci hadis: Peygamber Efendimiz (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Gerçekten Allah'n yaratt üç yüz güzel ahlak vardr. Kim tevhid

inanc üzerinde bunlardan biri ile Allah'n huzuruna çkarsa cennete girer."
Ebu Bekir (r.a): Ya Resûlellahl bende bunlardan herhangi birisi var m-
dr?" diye sordu; Efendimiz 'Sende bunlarn hepsi vardr. Onlar içinde Al-
lah'a en sevimli olan da cömertliindir*66 buyurdu.

Üçüncü hadis: Hz. Peygamber (s.a.v) buyurmutur ki.

"Rüyamda gökten bir terazinin indirildiini gördüm. Bir kefesine ben


kondum dier kefesine bütün ümmetim kondu; ben hepsinden ar gel-
dim. Daha sonra Ebu Bekir bir kefesine, ümmetim de dier kefesine kon-
du; Ebu Bekir ümmetimden ar bast.*69

Ebu Bekir Sddk ile Hz. Peygamber (s.a.v) arasnda nübüvvet derece-
sinden baka bir ey yoktur. O gün kendisinden sonra gelen üç halifenin

imam olan kutub, yedi evtad, krk, yetmi ve üç yüzü kadar olan abdalla-

rn hepsi Hz. Ebu Bekrin (r.a) kefesindeydi. Onlarn hepsinin iman onun
iman gibidir. Bunlarn her birisi Sahabeden bir taifeyi temsil ediyordu.

*» Irakî, hadisin biraz deiik terîib ile Deyfemi'nin rivayet ettiini belirtmitir. Bkz. Zebidi, thafu's-
Sade, XII, 576.
568 Birbirini tamamlayan deiik rivayetler için bkz: Ebu Ya'la, Müsned, No: 1309 (Beyrut, 1998);

Bezzar, Müsned, No: 36; Tabarani, el-Kebir, No: 12985; Heysemi, ez-Zevaid, I, 36; Zebidi,
thaf, XII, 576. (Beyrut, 1989)
568 Ahmed, Müsned, V, 259; Tabarani, el-Kebir, No: 7923; Heysemi, ez-Zevaid, IX, 59
MUHABBET MAKAMI v e MUHABBET EHLNN Sil Ati AR I 329

Kutub, Ebu Bekir, üçler, ondan sonra gelen üç halifeyi Evtad, cennet-

lik yedi Sahabi veya on sahabiyi, üçyüz Abdal ise Bedir Ashabn temsil

etmekteydi. Hz. Ebu Bekir (r.a) bu kadar büyük fazilete sahip olmasna
ramen hullet makamnda, Hz. Peygamber'e (s.a.v) ortak olamamtr;
ancak kardelik makamnda ona ortak olmutur. Hz. Ali de (k.v) bu ma-
kamda kendisine ortak olmutur. Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ali (r.a) için

öyle buyurmutur:

"Ali'nin benim yanmdaki konumu, Harun'un Musa'nn yanndaki duru-


mu gibidir."570
Bu da kardelik makamdr. Ayn ekilde Hz. Peygamber (s.a.v), hul-

let makamnn kendisine ait olduunu dier bir hadislerinde öyle belirt-

mitir:

"ayet insanlardan bir halil/dost edinmi olsaydm Ebu Bekir'i edinir-

dim. Ancak arkadanz Yüce Allah'n dostudur.™ Hz. Peygamber


(s.a.v), arkadanz sözüyle kendisini kasd etmitir. Çünkü bu makam, bir

tek kiiye aittir.

"Ey akl sahipleri ibret alnz.* 72 Ve sözün içindeki manay anlaynz.

Kime kalp safiyetinden bir pay verilmise ona muhabbetten de bir pay
verilmitir. Ona muhabbeti'nin kuvveti kadar marifet verilir. Kulun marifet-

ten nasibi, Allah' tanmas miktarncadr. Amma bütün makamlarn asl ve

müahedelerin temeli olan asl marifet, ariflere göre tekdir. Çünkü, bu ma-

rifetle tannan Yüce Zat birdir; onunla elde edilecek tanma da bir olur. An-
cak bunun bir balangc ve zirve noktas vardr. Seçkin müminler/havas,
marifet makamnn zirvesindedir. Bu mukarrebûnun/ilahi huzurda yaknlk
elde etmi ariflerin makamdr. Avam müminler ise bu marifetin banda-

Müslim, Fedailü's-Sahabe, 30; Tirmizi, Menakb, 77; Ahmed, Müsned, III, 32; Bezzar,

Müsned, No: 2526; Tabarani, el-Kebir, No: 2035, 4087; Ebu Ya'la, Müsned, No: 6773;
Heysemi,
571
Tirmizi Menakb,14; bnu Mace, Mukaddime. 11; Ahmed Hanbel, I, 377, 389, 395, 408, 410;

Heysemi, ez-Zevaid, IX, 44.


Har 59/2
330 KÛ TUL-KULÜB

dr. Bu ise ebrârn/salihlerin makamdr Ebrar, ashab- yemin grubunu


oluturan müminlerdir.

Bu müminlerin her biri için ilahi sfatlarn deiik tecellileri vardr. Ba-
zlar Allahu Teala'nn korku veren sfatlarnn tecellisini görürler; korku
sahibi olurlar. Bazlar kula ümit veren müahede ederler; ilahi sfatlar
ümit sahibi olurlar. Bazlar Allahu Teala'nn sfatlarn müahede eder- fiili

ler; sabredici ve ükredici olurlar. Bazlar Zatî sfatlar müahede ederler;

Allah' seven ve O'na tevekkül eden kimseler olurlar. Bu konuda Allahu


Teala öyle buyurmutur:

"Herkesin yöneldii bir yön vardr; siz hayrlarda koun. 1573

"Herkes sevdii ile haredilir" denmitir.

Bu konudaki hadislerde öyle buyrulmutur:

"Kii sevdii ile beraberdir ve kendisine niyet ettii ey verilir.


* 7*

"Kim hangi hâl ve amel üzerine ölürse, kyamet günü o hâl ve amel
üzerine diriltilir.'
575

Allah' sevenlerin bütün makamlar, Yüce Allah'n kitabnda zikredil-

mitir. Bunlar on iki makamdr. Be tanesi ayetlerin iaretlerinden düüne-


rek anlalmaktadr; yedi tanesi ise ayetlerde açk bir ekilde zikredilmi-
tir. Açkça zikredilen makamlar unlardr:

1-2- Tövbe ve temizlik makam: "Allah, günahlardan tövbe edenleri ve


pisliklerden güzelce temizlenenleri sever."* 76

3- Sabr makam: "Allah, sabredenleri sever.* 77

4- ükür makam: "Allah, ükredenleri sever.* 7*

574
Hadisin ilk ksm: Buhari, Edep,96; Müslim, Birr, 165; Tirmizi, Zühd, 50; Ahmed, Müsned, I,

392. Hadisin son ksm dahil bkz: Sehavi, Makasdu'l-Hasene, No: 1011.
575
Ahmed, Müsned, VI, 19; Hakim, Müstedrek, II, 144; bnu'l- Esir, Tacu'l-Usûl, V, 80.
576
Bakara 2/222
577
Ali imran 3/146
578
Ali mran 3/147
331

5- Korku makam: "Allah, kendinden korkup saknanlar sever.* 79

6- hsan ve iyilik makam: "Allah, ihsanda bulunanlar sever."580

7- Tevekkül makam: "Allah, kendisine tevekkül edenleri sever.™

Ayetlerin ifadelerinden düünülerek anlalacak be makam ise un-


lardr:

1- Allahu Teala'y birleyen muvahhidlerin makam: Bunu u ayetten


anlyoruz:

"Allah kafirleri sevmez.™


2- Adalet sahiplerinin makam. Bunu u ayetten anlyoruz:
"Allah zalimleri sevmez. * 83

3- stikamet sahiplerinin makam. Bunu u ayetten anlyoruz:


"Allah fasklar/haddi aanlar sevmez.* 94

4- Tevazu sahiplerinin makam. Bunu u ayetten anlyoruz.


"Allah büyüklük taslayanlar sevmez.* 65

5- Ahde vefa gösterenlerin makam: Bunu u ayetten anlyoruz:


"Allah hainleri sevmez.*96

Açkça veya kapal bir ekilde anlatlan bu makamlar Allah' sevenle-


rin makamlardr. Bu sfatlarn açklamalar ise yakîn makamlardr. Bu
makamlardan her birinin ayr hâlleri vardr, bunlarn says çoktur. Bu ma-
kamlarda mevcut olan her hâl, Allah'a (c.c) giden bir yoldur. Her yolda se-
venlerden bir grup vardr.

579 Tevbe 9/4


Bakara 2/223
581
Ali imran 3/159
Rum 30/45
583
ura 42/40
584
Neh 16/23
585
Enfal 8/58
586
Enfal 8/58
1

332 KÛTU'LKULÛB

Herkesin muhabbeti Allah' tanmalar miktar ncadr. Marifetleri, Yüce


Zatn kendisini onlara tantmas ölçüsündedir. Yüce Mevla kendisini tant-

t ölçüde onlar O'nu tanrlar. Bu da onlarn yakîni ölçüsünde qlur. Yakîn-


leri, imanlarnn safiyeti/ek ve üpheden uzak olmas miktar ncadr.
manlar ise, Yüce Allah'n onlara özel yardm, ihsan ve kendileri için

iman seçmesi derecesinde olur. Bu makamlarn ötesinde bizden gizlen-

mi ve perdelenmi kader srr vardr.

MAKAMLARIN BAI VE SONU


Muhabbetten daha üstün olarak bilinen bir makam olmad gibi; töv-

beden de aa derecede zikredilecek bir hâl yoktur. Makamlarn ilki töv-

bedir. Kii tövbe ile zulümden çkar/kurtulur. Zulüm ise irkten bir hâldir.

Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:

"Gerçekten irk, bûyûk bir zulümdür. *87

"nanp da imanlarna her hangi bir zulüm/hakszlk bulatrmayanlar


var ya ite ahirette güven/emniyet onlarndr ve doru yolda olanlar da on-
lardr.™

Yani bu vasfa sahip olanlar ahirette güven


yoldadrlar. te bu, onlarla dierlerinin ayrlma noktasdr.

mi yoksa, putlar ona ortak koanlar m) güvende olmaya daha layktr.™

"nanp da imanlarna her hangi bir zulüm/hakszlk bulatrmayanlar,


tabi ki güvende olmaya daha layktrlar. ™
Evet, inananlar yarn kyamet gününde emin bir makamda; güven

"Kim tövbe etmezse, ite onlar zalimlerdir.™

s* 7 Lokman 31/13
588 Enam 6/82
589
Enâm 6/81
590
Enâm 6/82
591
Hucurat 49/1
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATI AH» 333

u hâlde zulmün sonu tövbenin balangcdr/kul zulüm ve günahlar


terk ettii noktada gerçek tövbeye adm atm olur. Gerçek tövbeyi elde
etmek ise, muhabbetin balangcdr. Muhabbetin sonu da marifetin ba-
langcdr. Buradaki marifet, Cenab- Hakk gerçek manada tanyan kim-

senin marifetidir. Bu, birinci muhabbete ilave olarak verilen özel bir mari-

fettir ve o kulun, marifetten ald son nasibi ve tevhidin evvelidir. Bu tev-

hid de ehadet ehlinin tevhididir ki ona ulaan kul için bundan baka bir

tevhid yoktur.

Makamlarn ortas zühddür. Zühdün balangc, nefsin kötü arzular-

nn sona ermesidir. Zühdün sonu, ilmin balangcdr. lmin sonu, Allah

korkusunun balangcdr. Korkunun sonu, muhabbetin balangcdr. Bu,


mahbubun/Allah tarafndan sevilen kulun sevgisidir.

Zalim olan yani devaml isyana dalan bir kimse için herhangi bir ma-
kam yoktur. Makam olmayan kimsenin de Allah katnda bir yeri ve dee-
ri yoktur. Allah katnda bir itibar olmayan kimse için bir efaat izni yoktur.

Kendisine efaat izni verilmeyen kimsenin ehadeti/hakk müahedesi


yoktur. Müahedesi olmayann yakîni olmaz. ayet bu kimseye zerre ka-

dar iman verilmi olsa bile, bu onu cehenneme girmekten kurtarmaz. Çün-
kü Hz. Peygamber (s.a.v) cennete girecekler hakknda öyle buyurmu-
tur:

"Allahu Teala meleklerine öyle buyurur: Kalbinde zerre miktar iman

bulunan kimseyi ateten çkarn.'*92 Hadis, bu derece iman olan kimsenin


cehenneme girebileceini gösteriyor. Çünkü oraya girdikten sonra çkar-

ma emri verilmitir.

Dier bir hadiste ise öyle Duyurulmutur:

"Cömertlik yakîndendir. Kalbinde yaktn (kesin iman) bulunan kimse


"593
atee girmeyecektir.

592
Bkz: Buhari, man, 34; Müslim, man, 325; Tirmizi, Sfatu Cehennem, 9. (Buradaki mana
Tirmizi rivayetine göredir.)
593
Zebidi, thaf, XI, 644. Irakî, hadisi Deylemî'nin rivayet ettiini belirtmitir.
334 KU TU L KU LÛ B

Bütün bu anlattklarmz açklar mahiyette Allahu Teala öyle buyur-


mutur:

"Ahdim/rahmetim zalimlere erimez.™


kinci olarak Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Rahmann katnda, söz ve izin alandan bakasnn efaate gücü yet-


mez.*95

Üçüncü durumu anlatan ayette de Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Onlarn Allah' brakp da taptklar putlar, (kendilerine) efaat etme


yetki vegücüne sahip deildir. Ancak inanarak hakka (iman ve) ahitlik
edenler müstesnadr. *96

Yüce Allah, perdelerin açlmasndan sonra hasl olan, ayne'l-yakîn

görmeden meydana gelen yakîn yani kesin iman hakknda öyle buyur-
mutur:

"Böylece biz, (birlik ve kudretimize) kesin iman edenlerden olmas için


brahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik.* 97

Dier bir ayette bu duruma öyle iaret edilmitir:

"Hüdhüd öyle dedi: Sana yakîn/kesin bir haber getirdim; gerçekten


1698
ben....buldum...

nsanda müahededen/bizzat gördükten sonra yakîn/kesin bilgi olu-


tuu gibi; yakînden sonra da kalpte (hakk) bulma gerçekleir. Yakîn, ima-
nn hakikati ve kemalidir. Yakîn hakknda hadiste öyle buyrulmutur:
"Sabr imann yarsdr. ükür de imann dier yarsdr. Yakn ise

imann tamamdr.* 99

s™ Bakara2/124
595
Meryem 19/87 ,

596 Zuhruf 43/82


597
Enam 6/75
598 Nemi 27/22-23
599
Ebu Nuaym, Hilye, V, 34; Beyhaki, uabfl-man, No; 48; 9816-17; K. Zühd, No: 984; Ali el-.

Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 6498; Suyutî, es-Sair, No: 5130; Elbani, Daife, No: 499.
1

335

Yüce Allah'n: "Ahdim, zalimlere erimez* 00 ayetinin tefsiri hakknda


u açklamalar yaplmtr:
Bu ayetteki "ahd" kelimesi, bazlarna göre makam, bazlarna göre
efaat, bazlarna göre velayet, bazlarna göre imamet manasndadr. Za-
lim bir kimse muttakilere imam olamaz. Çünkü müminlerin kendisine tabi

olduu kimse, muttakilerin imamdr. Halbuki zalim, atele tehdit edilmi

ve kötü akbetle korkutulmutur. Kendisi efaate muhtaç olan kimse ba-


kalarna nasl efaat edebilir? Bu kimse nasl Hak katnda ahit olabilir?

Her eye ahit olan Yüce Mevla'nn u sözünü duymadn m?


"Ey Muhammed, sakn Allah' zalimlerin yaptklarndan habersiz san-
ma.™
"Zalimler/devaml hakszlk edip günah ileyenler nasl bir yere dön-

dürüleceklerini yaknda bilecekler.*02

"Kardei ona: Böyle yaparsan atee girenlerden olursun; zalimlerin


cezas ite budur, dedi.*03

Allahu Teala, zulmü özetle öyle tarif etmitir:

"Kim günahndan tövbe etmezse ite onlar zalimlerdir.*04

Küçük zulüm için küçük, büyük zulüm için büyük tövbe gerekir.

Zulüm bu dünyada kalpte bir karanlktr; yarn da ahirette bir karanlk


olacaktr. Tövbe, kulu zulümden kurtarr; kul zulümden çkmasyla ilahi

ahde vefa makamna girer. Ahde riayet ederek salih ameller iler. Allah

{c.c) salih insanlarn mükafatn zayi etmedii gibi; fesada koanlarn


amelini de slah etmez. Kul, nefsinin kötü arzularna uyarak bozduu ah-

lakn tövbe ile slah edince, salih ameller yapmaya balar. Çünkü o artk
hâlini slah etmitir. Salih ameller yapmaya balaynca, Allahu Teala onu

600 Bakara 2/1 24


801
brahim 14/42
602 uara 26/226
603 Maide 5/29
604
Hucurat 49/1
336 KÛTU'L-KULÜB

salihlerin arasna katar. Çünkü o, fazileti elde etmitir. Yüce Allah (c.c) bu

konuda öyle buyurur:

ve ehli olan herkese lOtfundan verir. **


X), fazilet iyilik

"man edip iyi iler yapanlar, muhakkak salihlerin arasna katanz. *»

Kim Allah için salih iler yaparsa Allah onu dost edinir. Dost edindii-

ne ilim öretir, ona ihsanda bulunur, kalp gözünü açar, kötülüklerden ko-

rur, kendisini sever. O zaman Allah ona kafi gelir, Allah'tan bakasna ih-

tiyac kalmaz. Allah onu özel korumas altna alr; rahmeti çinde barnd-

rr. Böylece o, zahiri kötülüklerden korunmu olur. Bu hâlin son noktas,

aynel yakîn olarak Yüce Mevla'y müahede etmektir.

Kim kötülük ve zulüm olan bir i yaparsa zalim olur. Zalimin dostu da
zalimdir. Zalimi dost yapan kimse Allah'tan yüz çevirir. Allah'tan yüz çevi-

ren kimse bozgunculuk yapar. Fesat çkaran kimse Allah'n yaplmasn


emrettii ileri yapmaz. Allah'n emrettiini yerine getirmeyen kimseden
ilahi yardm kesilir. Kendisinden ilahi rahmet kesilen kimse lanetlenir ve

ilahi huzurdan kovulur. lahi huzurdan kovulan kimse, kendisini manen kör
ve sar eden kötü arzular altnda kör ve sar olur. Basireti körelen kim-
se Yüce Mevla'y müahede edemez. Manen sar olan kimse, her eyi
iiten Yüce Rabbinden bir ey iitemez. Kalbi kilitli ve bütün düüncesi
nefsin kötü arzularna yönelmek olan bir kimse, ilahi hitab nasl düünüp
anlasn? Bütün srlar ve kaplar açan ve her eyi bilen Yüce Allah'n ken-
disiden yüz çevirdii kimse, O'na nasl sevilsin ve yaklasn?

te bu anlatlanlar, sözün banda geçen u ayetlerle irtibatldr:

"te böylece kazandklar günahlar sebebiyle, zalimlerin bir ksmn


dier ksmna dost ederiz.*07

"Haktan yüz çevirirseniz, yer yüzünde bozgunculuk yapmaya dönmü


olursunuz?" 608 Öyleyse hâlinizi iyi tespit edin.

«* Hud 11/3
606 Ânkebut 29/9.
607 Ena'm 6/129
«* Muhammed 48/122
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFAHAHI

TÖVBE EDEN KMSEYE VERLEN HALLER


Yeni tövbe eden kimse için muhabbetin balangcndan bir hâl verilir.

Çokça tövbe edenlere ise gerçek sevgiden bir makam verilir. nsanlar, kö-

tü arzularna uymada farkl derecelerde olduu gibi; tövbe konusunda da

deiik makamlara sahiptirler. nsanlar, ilahi sfatlar müahede etmeleri-

ne göre muhabbette de farkl derecelerdedirler. Yüce Allah herkese ayr


bir güzellikte tecelli eder. Bu, herkesin kalbindeki imann güzelliinden
kaynaklanan bir güzelliktir. Bu güzellik ahirette; Allah'n cemalini seyirde,

ilahi nurun yüzlerine yansmasyla ortaya çkar. Allah onlara dünyada ver-
dii ilim ve manevi vecd ölçüsünde, ahirette manevi yaknlk ve vecd ve-
rir. Yüce Allah bütün noksan sfatlardan uzak ve yücedir. Bütün bunlar

O'nun sonsuz kudret ve iradesinin eseridir. O her eyi ilim ve rahmetiyle


kaplamtr.

Her kulun, kötü arzularna dald miktarda nefsi ile mücadele etmesi
gerekir. Kul tövbesini ne kadar salam ve güzel yaparsa kendisine o de-

rece muhabbet verilir. Ona verilen manevi müahede ile elde ettii kuvvet-

le, kendisinden mücahede sknts düer. Allah'tan müahede ettikleri,

nefsiyle yapt cihadn acsn üzerinden kaldrr. Böylece kulun bela ve


sknt yükü kaldrlr. Yakîni habere deil, müahedeye bal olur ve de-
vaml olur. Bunlar kula verilen ilahi lütuf ve nimetlerdir. Bu kullar Allah'n

kendilerine nimetler verdii peygamberler, sddklar ve ehitlerdir. Bu kim-


seler hakknda Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

'Yüce Allah'n öyle kullan vardr ki Allah onlar (fitne ve kötülüklerden


uzak tutarak) rahmet gölgesi altnda afiyet içinde yaatr. Onlar bela ve
fitnelerden korur; dünyada âfiyet içinde yaatr, âfiyet içinde cennete ko-
yar. Dünyada onlarn üzerine gece karanl gibi fitneler gelir fakat onlar

bundan selamette olur/onlara bulamadan yaarlar.***

Bundan sonra, her kul için en faziletlisi; onun ne hâlde olduunu bil-

mesi, durmas gereken yerde durmas, bulunduu makamda sdka sarl-

809 Ebu Nuaym, Hilye, I, 6; bnu Ebi'd-Dünya, Kitabu'l-Evliya, No: 4; Heysemi, ez-Zevaid, X, 265-
266.
338 KÜTU'L-K ULÛB

mas, bütün tavr ve davranlarnda bo davalar ve yapmack hareketle-

ri terk etmesidir. Böyle yapmas onu istediine ulatracak en ksa yol ve


ümit ettiine kavuturacak en salam usuldür. Zahir alimlerin ilimleri, nef-
sini bilmede onun ihtiyacn gidermez. Çünkü, zahir alimlere nefsi tanma
ilmi sorulmad gibi; ona da onlarn (farz olan ilimlerin dndaki) ilimlerin-

den sorulmaz.

Bu yolun ana sermayesi sdk/doruluk ve samimiyettir. Yolun az


sabrdr. Temel gdas takvadr. Sdk kaybeden kimse, bu yolda bir ey
kazanamaz. Sabr azk edinmeyen kimse, yolda kalr. Takva gdasn al-

mayan kimse, helak olur. Bu yolda zerre kadar sdk/samimiyet, bir çok

amelden daha faydaldr. Kötülüklere kar zerre kadar sabr, pek çok ilim-

den daha hayrldr. Zerre kadar takva/Allah korkusu, (kalbe inmeyen ni-

ce) imandan daha faydaldr. Gerçek u ki zan ile hareket etmek, hakikat
adna hiç bir ey ifade etmez.™ 0

Yüce Allah (c.c) kula, farzlar yerine getirip haramdan saknmasna


karlk, ona yakîn makamlarndan bir makam verir; onunla kendisini illiy-

yuna çkarr. Yüce Allah, çou kere ona, farzlar yapp haramlardan kaç-
mas sebebiyle Abdallarn/seçkin velilerin sevabn verir. Yeter ki kul bun-
lar srf Allah rzas için yapsn. Allahu Teala bu kulu hiç abdallarn yoluna

sokmam ve onlardan hiçbirisini tantmam olsa bile, bu sevab ona he-


diye eder.

Allahu Teala yakîni sayesinde dost ettii kimseyi, bir hâlden dierine

nakleder. Çünkü nakil, onu bir hâlden dierine geçmeye zorlar; ulat
müahede hâli onu güzel iler yapmaya mecbur eder.

Çou kez Allahu Teala, kulun kendisine kar güzel zannna ve Yüce
Zat hakknda besledii ümit ve beklentiye bakarak onu bütün bu anlatt-

mz makam ve hâllere ulatrr. Bu durum, kulun yakîninin güzel olma-


sndan sonra gerçekleir.

Bazen Allahu Teala, kuluna nasip ettii bir güzel ahlak sayesinde ona
sddklarn makamn verir.

6,0
Necm 53/28.
MUHABBET
•— ™ 1
MAKAMI
— ' '
1
ve MUHABBET

'
EHLNN
— SIIAIIAIH *• — — 339

Çou kez Allahu Teala bir kulunu, srf O ndan korkarak terk ettii bir

günah yahut O'nun için tercih ettii bir hayr sebebiyle ehitlerin derecele-
rine ulatrr. Çünkü O, çok affedici ve kullarn yapt iyi ilere en güzel
karl verendir.

MARFETULLAHIN/ALLAH'I TANIMANIN FAZLET


Kula en zararl olan ey Rabbini tanmamasdr. Bazen kul dokuz ta-

ne büyük günah iler, peinden onuncu günah Allah rzas için terk eder.

Hatta öyle ki, bu terk edilen günah, da kadar büyük olan dokuz günahn
yannda, zerre kadar kalr. Ancak Yüce Allah kendi rzas için onu terk

eden kuluna rahmetiyle nazar eder. Bu nazar, o dokuz günah dan mah-
veder; havada kaybolan toza çevirir.

Bazen de Yüce Allah kuluna güzel bir ahlak nasip eder. O ahlak ku-

lun sfat olur. Yüce Allah, kulun bu güzel sfat sebebiyle, onun insanlar
yannda kötü olarak bilinen dier yüz kötü sfatn temizler. Bunu iyi düü-
nüp ibret almaldr.

Sakn hiçbir kul, Yüce Mevla'snn ihsan ve fazlndan ümitsiz olmasn;


O'nu tandktan sonra kendisine olan ümit ban kesmesin. Hiç üphesiz
Yüce Mevla, kullarna kar çok cömert ve çok acycdr. Sakn hiçbir kul,

bakasna kaplarak O'nun kapsndan ayrlmasn; kötü sfatlaryla O'ndan

uzaklasa da, O'nun avlusundan uzaklamasn. Sakn hiçbir kul, iledii


kötü ilerle O'ndan uzak kaldktan sonra, O'nun sevecei amellerle kendi-

sine yaklamaktan geri durmasn. Allahu Teala kullarn bu ekilde sev-


mektedir; bunu iyi anlayn.

Allahu Teala kullarnn kendisini böyle tanmalarn sevmekte ve O'nu


tandktan sonra bu ekil davranmalarn istemektedir. Çünkü O, cömertli-

i çok, rahmeti geni, ihsan bol olandr.

Eer bir kula ilahi marifet/Yüce Rabbini tanma nimeti verilmise, ona
her ey verilmi demektir. Bunun dnda kendisine verilmeyen eylerin
ona bir zarar olmaz. Eer bir kula marifet verilmemise, ona hiçbir ey ve-
340 KÛTU'L-KULÜB

rilmemi demektir. Bunun dnda kendisine ne verilse ona bir faydas do-
kunmaz.

Bazen muhabbetler birbirine karr. Nimet muhabbeti, onu verenin

muhabbetine karr; nefse ait bir muhabbet Yüce Yaratcnn muhabbeti


ile karr. Kendisine aynel yakîn hâli açlmayan muhabbet ehlinin geneli,

bu muhabbetleri kartrr.

Bazen kul, nimeti sever; fakat kendi düüncesine göre nimeti vere-

ni/Rabbini sevdiini zanneder. Bazen bir eyi nefsi için sever, fakat onu
Mevla için sevdiini hesap eder. Bunun alameti, kulun kalbinin eya ile hu-
zura ermesi, varlklar ile sevinç duymas, rahatln ve lezzetini nefsin ar-

zularnda bulmasdr.

Allahu Teala çou defa, kulun gerçek hâlini ölümünden önce kendisi-

ne açp göstermeyi tercih eder. Çou kez de onun asl hâlini gizler, ken-

disine kavuuncaya kadar onu rezil etmez. Huzuruna gelince ona hakket-

tii sevab ve karl verir. Bunu ayrt etmek herkese mümkün olmaz. O
ancak yakîne ulam, kendisine kuvvetli bir nur, derin bir ilim, safi bir

yakîn verilerek Yüce Allah tarafndan tercih edilen bir kalpte mümkün olur.

Bu safi yakîn kalbe gerçek tevhide ulamasndan ve Yüce Allah'n kayyû-

miyetini/her eyi ayakta tutmasn müahede etmesinden dolay verilmek-

tedir. Çünkü kullarn hâlini bilmek, gayba ait sfatlar müahede etme ve

melekût/gayb alemine ait ileri seyretmeyle ilgilidir. Bu, Allahu Teala'nn

takvaya ulam müminlere vaat ettii bir ilimdir. Allahu Teala öyle buyur-
mutur:

"Ey iman edenler: Eer Allahtan korkarsanz O, size iyi ite kötüyü

ayrt edecek bir furkan/nur/anlay/feraset verir."*"

Bir görüe göre ayetteki 'furkan', nurdur; muttakiler bu nurla üpheli

eyleri birbirinden ayrrlar. Bu da Yüce Allah'n, baka bir ayette takva eh-

line vermeyi garanti ettii zorluklardan çk yolu ve yöntemidir. Ayette

öyle buyrulmutur:

611
Enfal 8/29
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N S HAHAMI 341

'Kim Allahlan korkarsa, Allah ona bir çk yolu hsan eder.™ 2

Bu ayetin tefsirinde denilmitir ki: Allahu Teala müttaki kullarna, dier


insanlara zor ve çözümsüz gelen her iten bir çk yolu ihsan eder.
Hakikati bizzat görenlerin müahedesine dayal tevhid ilimi geniçe
açklamak en zor itir. Tefrikada/varlklarda cem'i/birlii, fenâda bekay
müahede etmeyi anlatmak da en srl ve zor bir itir Bunun açklamas
çok uzun sürer. Onu açklamak bizim bu kitapta açkladmz ilmin dna
çkarr ve bizi duyanlara garip gelecek bilinmeyen bir ilme daldrr. Bu ilmi

yakndan tanmayanlar, onun çounu inkar ederler. unu ekleyelim ki, on-
dan bir nasibi olanlar, bizim iaretlerimizden anlar ve bu anlayla gizli tut-

tuumuz ksmlar kendisine açlr.

YÜCE ALLAH'I SEVMENN SEBEPLER


lahi muhabbet kalpleri iki yolla sarar ve teslim alr:

1 -Allah'n seçkin kullar O'nu, zatna ait sfatlarn müahede ederek


severler. Bunlarn sevgisi kalp ve vecdle/bizzat tadarak gerçekleir ve bir

daha deiiklie uramaz. Onlar Yüce Sevgiliye kavuana kadar bu mu-


habbet içinde sabit kalrlar. Onlar Yüce Allah'a srf O'nu yücelterek, seve-
rek, O'nun ululuk ve azametini görerek kulluk ederler. Mukarrebûn/ilahi

huzurda yaknlk elde etmi arifler, Allah tarafndan sevilen mahbublar,

O'ndan korkanlar, O'nun için amel edenler, O'na tevekkül edenler ve On-
dan raz olanlar bu grubun içine girer. Bu, en yüksek muhabbet makam-
dr. Onlar, Allah katnda en zirvelere çkarlm dostlardr.
2- Avam halk, Yüce Allah' kendilerine yapt muamele ile severler.

Bunlar, onlara verilen nimetler, ihsanlar, lütuflar ve faziletlerdir. Yine onlar,

kendilerine verilen shhat, afiyet ve her türlü ihtiyaçlar için Allah tarafn-

dan hizmetlerine sunulan nimetler veya Allah'n mülkünden sahip oldukla-


r mal-mülk sebebiyle O'nu severler.

6,2
Talak 65/2
342 KÛTUT-KULÛB

çinde bulunduklar durum ve hükümlerin deimesiyle bu kimselerin


muhabbeti deiir. Onlar, gerçek ihlasa ve hakiki zühde ulamamlardr.
Onlarda hâlâ neva/nefsin kötü arzular mevcuttur. Bu onlar kalplerini te-

mizleyip srf Allah'a vermekten engellemekte ve kalbi sâfi bir hâle getir-

mekten uzaklatrmaktadr. Bunlar onlarda bulunan sfatlardr; kâryla za-


raryla sonuçlar onlara aittir. Bu kimselerin muhabbeti, sabit kalmaz; de-

iip durur. Çünkü onlarn Allah' sevme sebebi olan ilahi tecelliler deiir,
bu durumda onlarn da muhabbeti deiir; Allah her zaman onlara holan-
dklar ekilde muamele etmez; bazen onlar skntl ve ac verici ilerle

yüz yüze getirir, o zaman muhabbetleri farkllar.

Müridler, sevap için amel edenler, ilahi rahmeti ümit edenler, cennete
göz dikenler ve henüz yeni tövbe edenler bu gruptandr. Ashab- Ye-
min/cennetlik müminler de bu gruptandr.

Ariflerden birisi demitir ki: "Bir karla ve sebebe dayanan bütün


sevgiler, bu sebebin ortadan kalkmasyla biter?"

Muhabbet ehlinden bazlar, bulunduu makamdaki hâlini tanr, sev-

gisindeki noksanln ve müahedesindeki kusurunu itiraf eder; onlardan

tövbe edip Allah'a döner.

Baz muhabbet ehlinin manevi destei az, yakîni zayf olduundan


muhabbet durumu karktr; asl hâlini bilemez. Onun Allah' sevmesi as-

lnda dünyadaki nimetlere ve ahiretteki nefsin beklentilerine bal iken, o,

bunun Yüce Allah'n zatî sfatlarndan celal ve cemale ait bir muhabbet ol-

duunu düünür. Bu kimsenin üzerindeki perde açldnda onun muhab-


betinin deimesinden korkulur. Çünkü o, bir aldanma, fitne, karklk ve
imtihan içindedir; bu hâliyle o, gizli bir tuzaa düme ve helak olma yolun-
dadr. Ancak Allah'tan bir rahmet yetiip onu makamnda tutar, güzel hâ-
line geri çevirir, o da bu kark hâlinden tövbe eder, bozuk müahedesin-
den Allah'tan affn isterse; Allahu Teala kendisine merhamet eder, onu
affettii kullarnn arasna katar, dünyada gizledii gibi, onun ahirette de
kusurlarn örter. Böylece Allahu Teala bu kulunu iki dünyada da perde al-

tnda muhafaza eder. Bu anlattklarmz, sevgisinde sadk olanlarn korka-


ca baz durumlardr. Çünkü bu tür bir muhabbet, ilahi zuhura deil, orta-
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATI. Alil 343

ya konan eylere baldr. Bu muhabbetin sahibi de devaml bir deiim


ve aldanma içindedir.

Ancak, Yüce Allah' fiil ve nimetleriyle sevenler de iki ksmdr:

Bazlar O'nu fiil ve tecellileri sebebiyle sever; her eyi O'ndan bilir;

her eyde O'nu görür. Bu kimse Allah için kendisini sabra zorlar, mücahe-
de içinde amel etmeye çalr, güzel hâlini muhafaza için sevgilerini ayk-
lamaya ve kötü olanlar kalpten atmaya çalr. Bu iki muhabbet ekli için-

de en yüksei budur. Bu, ba bir muhabbet aramayan ve bundan baka


bir ey istemeyen ahiret ehlinin geneline ait bir muhabbettir.

Bazlar vardr ki, onun bana farkl durumlar gelir; bunlar onu alt-
hâlden ve hayat düzeninden çkarr. Onun üzerine pe pee belalar ge-
lir; afiyetini kaybeder, shhati bozulur, mal noksanlar. Bu durumda Allah

onun asl sfatn gösterir; bana gelenlere kar kzgnln ve can skn-
tsn ortaya çkarr. Bu kimse, ehli olmad hâlde muhabbet davasnda

bulunduu için, Allah kendisini böyle rezil etmi ve asl hâlini gizledikten

sonra üzerindeki perdeyi açmtr. Artk onun Allah' gerçekten sevenler

arasnda hiçbir deeri yoktur. Bu, durmadan dünya için çalan ve devam-
l onu isteyen ehl-i dünyann muhabbetidir.

Cüneyd-i Badadî'ye (rah) muhabbet hakknda sorulduu zaman


unlar söylemitir:

"Allah' sevmede insanlar havas ve avam olmak üzere ikiye ayrlrlar.

Avam, Allah'n kendilerine devaml olarak gönderdii nimetlerini ve say-

sz lütuflarn görüp bunlarn O'ndan geldiini bildikleri için Allah' sever;

bununla birlikte onlar, Yüce Allah' kendilerinden raz edecek bir amel yap-
maya güç yetiremezler. Ancak onlarn muhabbeti, kendilerine verilen ni-

met ve ihsana göre azalp çoalr.

Havas/seçkin kullar ise, Allah'n yüceliini, kudretini, ilmini, hikmetini,

kainatta tek hakim olduunu müahede ederek O'nu severler. O'nun ke-
mal sfatlarn ve güzel isimlerini tanynca, onu sevmekten geri kalamaz-

lar. Çünkü onlara göre, bütün bu sfatlarn sahibi olan Yüce Allah sevgiye
344 KÛTUL-KULÛB

layktr. ayet Allah onlara verdii bütün nimetleri geri alsa bile, onlar yine

O'nu severler. Çünkü sevgileri nimete deil, Zata baldr.

nsanlardan bazs, sevdiini nevas veya Allah'n düman blis için

sever; ancak cehaletinin çokluundan ve büyüklüünden


1

gafletinin dola-

y, bu sevginin Yüce Allah için olduunu iddia eder.

Alimlerimizden biri unu anlatmtr: Ebu Muhammed Sehl herkese:


"ey dost" dedii için bazlarnca knanmt. Ben, SehPe: "Herkes senin de-
diin gibi dost olmayabilir. Bu durumda onlara nasl 'ey dost' diyorsun?"

diye sordum. Hazret kulama eilip gizlice öyle dedi: "Dost" dediin kim-
se ya mümindir ya da münafktr. Eer mümin ise Allah'n dostudur; ayet
münafk ise eytann dostudur."

NEFSE DAYALI SEVG


Kulun nefsinin hevasn sevdiinin alameti, onun acil dünya zevkleri-

ni, kendisine vaat edilen ahiret zevklerine tercih etmesi ve nefsin sevdii

eyleri Yüce Allah'n sevdii eylerden öne almasdr. Halbuki nefis, kötü

arzulara muhabbet, hakk kötü görme, devaml gizlice kötülüü emretme


ve ortaya koyduu ilerde yalan söyleme sfatnda yaratlmtr. Allahu
Teala bir ayetinde öyle buyurmutur:

"Nefsinizin sevmedii bir ey sizin için hayrl olabilir. Onun sevdii bir
ey de sizin için kötü olabilir.™
Görüldüü gibi ayette nefsin sevgisi kötülükle, nefreti de hayrla bera-
ber zikredilmitir. Araplar nefse: "küzebe" ismini vermilerdir. Bu mübala-

a sasyla nefsin çok yalan söylediini anlatmak istemilerdir. Kur'an'da


Hümeze süresindeki u ayetler de bu mübalaa sas ile zikredilmitir:

"Yazklar olsun devaml insanlan çekitiren ve sürekli yüze kar e-


lenen kimselere.™*

613
Bakara 2/216
614
Hümeze 103/1-2
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Ali AH 345

Yani, sürekli insanlar arkadan çok çekitirip yüzlerine kar onlarla

elenen kimselere yazklar olsun.

Ayn ekilde Yüce Allah nefsin, devaml kötülükleri emredici olduunu


mübalaa sas ile u ekilde haber vermitir:

"üphesiz nefis, hiç durmadan kötülüü emredicidir.™ 5

yapt ey, devaml emretmektir. O bir eyi tekrar


Yani nefsin en çok
tekrar isteyip durur. Onun yapt budur. Nefse uyup her dediini yapmak,

kulun en azl düman olan eytan sevmek anlamna gelir. Çünkü nefse

itaat etmekte, Allah'n honutsuzluu ve O'nun emrine muhalefet vardr.


Nefis, Allah'n sevdii eylerin zddn yapmak üzerine yaratlmtr. Yüce
Allah ise nefsin yapmay arzu ettii eylerin zddnn yaplmasn sever.

Bu durum, nefsin Allah tarafndan imtihan edilmesidir. O bizim için de ne-


fisle yaplan bir imtihandr.

SEVMEK TEMENN DEL, TATMAKTIR


unu bil ki; Allah'n sana verdii azck iman, sahih tevhid, az bir ih-

las,sdk ve güzel muamele, O'nun sana uzaktan gösterdii ve tarif ettii


pek çok eyden senin için daha hayrldr. Sana ait olanlar ancak, görüp
aldn ve eline geçirdiin eylerdir. Bir de sahip olduun ve senin tasar-
rufuna verilen makamlar sana aittir. Uzanp alamadn ve eline geçireme-
diin eyler senin deildir; onlar bakasnndr.

Mesela sen semay görürsün, fakat oraya ulaamazsn. Oras, senin


deil, emirlerine verilen varlklarn/meleklerin yeridir. Sen bakasna ait bir

eyi sadece gördüünde, bu sana bir fayda salamaz, senin bir ihtiyacn
da gidermez. O ancak, kime tahsis edilmi ve kimin eline verilmise, ona
fayda verir, onun ihtiyacn giderir. nsanlardan bazlar, bir nimetin göste-
rilmesini kendisi için bir hibe ve lütuf zanneder; gördüü ve tand bu e-
ye sahip olduunu, ona ulatn ve onu ele geçirdiini düünür. Halbuki,

bu bir aldanmadr. Senin uzaktan gördüün deil, bizzat ele geçirdiin


eyler senindir.

615
Yusuf 12/54
346 KÛrU'L-KULÛB

Bil ki, kalpten geçip giden bin hayalden tek bir manevi hâl olumaz.
Bin hâlden de bir makam meydana gelmez. Makam, sabit olan ve devam
eden eydir. Kalpteki düüncelerin gelip geçicilii gökteki bulutlarn seyri-

ne benzer. Bir darb- meselde öyle denilmitir:

"Yaz bulutu, az bir rüzgarla dalr gider." j

Kula gelen hâllerin durumu, mevsimlerin durumuna benzer. Bir sene-


de ilk bahar, yaz, sonbahar ve k olmak üzere dört mevsim vardr. Bu
mevsimler kendi artlarna göre pe pee gelip geçtii gibi, hâller de kal-
c deildir.

Allah tarafndan kula verilen asl hibeler, kalpte yer eden müahede-
ler ve amellerle elde edilen manevi derecelerdir. Bunlar, sahibine özel
ilim, Allah'n raz olduu ahlak, yüksek hâl, temiz sfat gibi salihlerin ahla-
kndan kazandrr. Onlar, özellikle muttakilerin ahlaknn, ariflerin sahip ol-

duu ilimlerin ve Allah'a yakn olanlarn düüncelerinin elde edilmesine


sebep olurlar.

Bu tür ilimlerden bahsetmek uygun deildir. Tevhid ve kudret ilimleri-

ni ancak bu ilimlerden müahedesi olanlara bahsetmek uygundur.

Eer bahsedilecek ilim vaaz ve faziletlere tevik eden bir ilim ise, bu-
nu salih amellerin sonucu olarak manevi dereceler elde eden, devaml bir

hâlden dierine intikal eden, dünyadan günlünü çeken, ahireti kazanmak


için koan kimselere anlatmak yerinde olur. Bütün bunlar istikametle bir-

likte gerçekleen tövbeden sonra ve bir de Hz. Peygamberden gelen ha-


dis ve haberlerin usul ilmini bilip Ehli Sünnet vel-Cemaat yolunun ilmini

tam örenerek elde edilecek eyledir. Yoksa insan zorlama hâl ve hare-
ketlere girer; bo davalara dalar.
Ancak bir kimse, bu ilimlerden iittii bir eyi naklediyorsa o, sözü ilk

kaynandan hikaye etmi olur. Yine bir hâli sahibine nispet ederek akta-
ryorsa, o bu hâli sahibinden nakletmi olur.

Gelelim bu iin süs ksmna. Bu, zahiren Allah' sevenlerin kyafetine

bürünüp, bo iaretlerle yapmack hâl ve tavrlara girmektir. Bu, dünyann


süslü, nefsani arzularn tatl olmasndan ileri gelmektedir.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFAMAHI 347

Temenni de böyledir. Temenni, akln var zannettii, nefsin hayal etti-

i, vehmin hesap ettii bir eydir. Yahut temenni, Allah'n laneti üzerine ol-

sun, sinsi düman eytann kalbe att vesveseden oluan bo bir düün-
cedir. Bütün bunlarn iman ve yakîn ilim ile hiçbir alakas yoktur. Bilakis o,

eytanlarn vesveseleri, bo yakn olmann sonucu


kuruntular ve onlara
olumu düüncelerdir. Çünkü o günahlarn kalpte oluturduu bir hasta-
lktr. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

sa o, diyet ödemek zorundadr.™ 6


nsanlara onlar öldürecek eyleri söyleyen kimse de katil olur.

nsanlar aldatacak eyleri ortaya koymann saylamayacak kadar ör-

nekleri vardr. nsan hakikate ulatracak ilahi zuhurat ise, kimsede görü-
lemeyecek kadar azdr.

Allahu Teala, mülkünün hazinesinden diledii eyleri insanlarn dilleri

ve azalar üzerinde ortaya çkarr. Onlar, yeryüzündeki hazineler gibidir. Bu


hazinelerde olduu gibi, onlarda da bir tedbir ve hikmet vardr. Bu hazine-
lerin ilimleri, zahirî ilimlerdir. Bu ilimler, yeryüzünde ve kullarn üzerinde Al-
lahu Teala'nn (varln ispat eden ve hükümlerini bildiren) delilleridir.

Allah, melekût aleminin hazinelerinden de sevdii eyleri ortaya çka-


rr. Bu manevi hazineler, kalpler, basiretler, hazineler ve dier gizli eyler-
dir. Onlar, semann hazinelerinden oluan Melekût aleminin hazineleridir.
Göklerde olduu gibi, onlarda da ilahi kudretler ve ayetler mevcuttur. Bu
hazinelerin ilimleri, yakîn ilmindendir. Bu, kula fayda verecek bâtn ilmidir.

Allah onu özel olarak sevdiklerine verir. Onlar, ilahi huzurda kabul görmü
617
dostlardr. Hüküm ancak Allah'a aittir." O, hükmünde hiç kimseyi ortak

etmez." 618 O, rahmetini diledii kimseye verir."


619
Güç ve kuvvet ancak Yü-
ce Allah'tandr.

Bu, muhabbet makamyla ilgili yaptmz açklamann sonudur. Mu-


habbet makam da dokuz yakîn makamnn sonuncusudur.

6.6
Ebu Davut, Diyat 23; Nesaî Kasame, 40; bnu Mace. Tb, 16.
6.7
Yusuf 12/26
™ Kehf 18/26
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SLAM'IN
BE TEMEL FARZI
/

l-KELME- EHADET
Bu bölümde önce, her mümine farz olan Allah'n birliine ehadet ele
alnacak, bunun faziletleri anlatlacak, gerçek tevhide mukarrebun maka-

mndaki ariflerin ulat belirtilecek, Hz. Peygamber'in (s.a.v) peygamber-


liini tasdik etmenin ekli ve fazileti ilenecek ve onu yakînen tasdik eden-
lerin fazileti ortaya konacaktr.

Kelime-i ehadetin Hükmü ve Fazileti

Yüce Allah, Resûlü Hz. Muhammed'e (s.a.v) öyle emretmitir:

"Bil ki Allah'tan baka ilah yoktur (Ey Muhammed)! Hem kendi kusu-
runun hem de erkek ve kadn müminlerin günahlarnn balanmasn di-
le* 20 Bu emir önceki bütün peygamberlere de verilmi ve hepsi bu gerçe-

i tasdik etmilerdir.
Allahu Teala, peygamberlerine verdii bu emri, dier kullarna da ve-
rerek öyle buyurmutur: "Bilin ki,

mitir ve O'ndan baka ilah yoktur.* 21

620
Muhammed 47/19
621
Hud 11/14.
350 KUrU'L KULUD

Tevhid inancnda farz olan, kulun kalben u ekilde itikat etmesidir:

Allahu Teala tektir; bu teklik say bakmndan deildir. O, evveldir;


O'nun için ikinci bir varlk yoktur. O, mevcuttur; varlnda hiçbir üphe
yoktur. Her yerde hazrdr; aib deildir, bulunmad yer ve zaman yok-
tur. Her eyi bilir; bilmedii ey yoktur. Her eye gücü yeter; hiçbir eyden
aciz deildir. Diridir; ölmez. Her eye hayat verir; onlarn bütün ihtiyaçlar-
n giderir; hiçbirinden gafil deildir. Yarattklarna kar çok halimdir; bo
ve naho bir i yapmaz. Her eyi iitir. Her eyi görür. Her eyin sahibidir;

mülkü/saltanat zeval bulmaz. Kadimdir/evveli yoktur; kadimlii bir zama-


na bal deildir. Âhirdir/her ey yok olur O kalr; hiçbir ey O'nu snrla-
maz. O, ezelde var idi ve varl deimeden devam etmektedir. Sfat-
hiç

lan sonradan yaratlm deildir. Varl ebedü'l-ebed devamldr; bir niha-


yeti yoktur. Onun ebedilii de ezeli bir sfatdr; sonradan yaratlm deil-

dir. Varlnn bir balangc yoktur. Ezeli oluunun da bir evveli yoktur.

Ebedi oluunun bir sonu yoktur. O, Evvel iken, ayn zamanda Âhirdir de.
Âhir iken Evveldir de/sfatlarnda öncelik ve sonralk yoktur, sfatlarnn
hepsi ezeli, hepsi ebedidir.

Yüce Allah'n isimleri, sfatlar ve nurlar O'nun için sonradan yaratl-


mamtr, O'ndan ayr da deildir. O, her eyin önündedir, her eyin arka-
sndadr, her eyin üstündedir, her eyle beraberdir. O, her eye o eyin
kendisinden daha yakndr. Bununla birlikte O, hiçbir ey için bir mahal ve
mekan deildir. Hiçbir varlk da O'nun için bir mahal deildir. O, diledii gi-
bi Ar'a oturmutur. O'nun oturuu nasl olduu bilinmeden ve hiçbir var-

ln oturuuna benzemeden olmaktadr. O her eyi bilir. 0'nun her


(
eye
gücü yeter. O her eyi çepeçevre sarp ihata etmitir.

Boluk önünde, fezâ arkasndadr. Hava önünde, mekan ise arkasn-


dadr. Yaknlk önünde, uzaklk arkasndadr. Bütün bu anlatlanlar, yerle-
rin ve göklerin ötesinde mahlukatn perdelendii eylerdir. Mahlukat, bun-
lara bitien latif/ince, srl eylerle ve onlardan ayrlan kesif/kaln, youn ci-
simlerle perdelenmitir. Bu eyler, diledii varlklar için bir mekandr. On-
lar u ayette anlatlan gruba girmektedir.
"Biz her eyden çift çift yarattk.

622 Zariyat 51/49.


KELME-I EHADET 351

Ayrca onlar Hz. Peygamberin (s.a.v) u hadisine dahil olan eylerdir:


"Rabbiml Yerler ve gökler dolusu ve bundan sonrada dilediin her ey do-
lusu hamd sana mahsustur. ™
an büyük Yüce Allah, zat ile birdir; sfatlar ile tekdir. Hiç bir eyle
kaynamaz, hiçbir varlk ile birlemez. Bütün yaratklarndan ayrdr. Ci-
simlere hulûl etmedii/içine girmedii gibi; yaratlm varlklar da O'na hu-
lûl etmez/zatna girip kendisiyle bütünlemez. Onun zâtnda O'ndan ba-
kas olmad gibi; O'nun zatndan bir parça da bakasnda deildir. Ya-
ratlanlarda sadece yaratlma sfat vardr; O'nun zatnda ise sadece hâ-
lik/yaratc sfat mevcuttur. "Her eyi en güzel ekilde yaratan Allah pek
yücedir.™

Yüce Allah'n isimleri ve sfatlar vardr. O, kudret ve azamet/ululuk


sahibidir. O, zatna mahsus ekilde konuur, diler. Allah, nurlarn sahibi-
dir. Bunlar sonradan yaratlm deildir. Aksine O'nun isimleri, sfatlan,
nurlar, kelam ve iradesi, hiç ayrlmadan daima yüce Zat ile kâim ve mev-
cuttur. üphesiz O, mülk ve saltanat, izzet ve güç sahibidir. Emir, saltanat

ve üstünlük O'na mahsustur. O, mahlukat ve mülkünde diledii gibi ve is-

tedii ekilde hükmeder. O'nun hükmünü hiç kimse bozamaz. O'nun ira-

desi dnda kulun iradesi olamaz. Bir eyin olmasn murat ederse o ey
olur ve ancak O'nun diledii ey olur. O'nun rahmeti olmadan hiçbir kul

kendisini günahtan koruyamaz. O'nun muhabbeti ve yardm olmadan hiç-

bir kul ibadet yapmaya güç yetiremez.

Yüce Allah bütün bunlar yapmakta tekdir. Hiç bir eyde yardma ihti-

yac olmad gibi; orta ve eriki de yoktur. Kullara va'dettii azab ger-
çekletirmek zorunda deildir; i O'nun irade ve affna kalmtr; dilerse

azap eder, dilerse affeder.

Allah'n bize uygulad hükümlerdeki eyler O'na gerekli deildir. O


fiiller ile imtihan edilemez. Kendisine söz ile iaret edilemez. O hikmetiyle
Hakîm, adaletiyle Âdildir. Bu ikisi O'nun sfatlardr. O'nun hikmeti, hal-

623 Müslim, Salat, 202-205; Ebu Davud. Salat, 145; Nesai, Salat, 248, 382; bnu Mace, Salat, 57.
624
Müminun 23/14.
352 KUTU'L-KULUB

kn/insanlarn hikmetine benzemedii gibi, adaleti de kullarnn adaleti ile

kyas edilemez. O, kullarn yükümlü tuttuu hükümlerle baml ve yü-

kümlü deildir. Kullara nispet edilen ve verilen (zalim, çirkin, cahil, hain gi-

bi) kötü isimler, O'nun için kullanlamaz.

Allahu Teala, akllarn, zanlarn, anlaylarn ve düüncelerin ötesin-

dedir. O, kendisini nasl tantmsa o ekildedir. O, insanlarn kendisini va-

sflandrd sfatlarn ötesindedir. Biz O'nu ayetler ve Hz. Peygamberden


(s a v) gelen sahih hadisler nasl anlatmsa, o ekilde tanr ve sfatland-

rrz. Hiç üphesiz varlklar içinde isim, sfat ve hiçbir eye benzememe
yönüyle O'nun misli ve dengi hiçbir varlk yoktur.

üphesiz Allahu Teala, bütün sfatlar ile ezeli olarak mevcuttur; bü-

tün sfatlar ebedi olarak kendisinden ayrlmayacaktr. Bütün sfatlar ezel-

de zat ile kâim idi; ebediyyen de kendi ayrlmayacaktr. Onun sfat-

lar sonsuza dek kendisi ile beraberdir. Bunun keyfiyeti/nasl olduu bizim

tarafmzdan bilinemez. Onu bir eye benzeterek ve ikinci bir örneini gös-
tererek anlatamayz.

Allahu Teala, her eyi ile birdir, tekdir. O bir baka varlkla kyas edi-

lemez/karlatrma yapp anlatlamaz, insanlara benzetilemez, herhangi

bir cins ile sfatlandrlmaz, hiç bir duyu organyla hissedilemez. O hiç bir
eyle karp birlemez.
O'nun isimleri, sfatlar, nurlar ve konumalar dnda kalan, salta-

nat, mülk, melekût ve her ey, sonradan yaratlmlardr. Onlarn hepsi,

yok iken var edilmi ve sonradan ortaya çkarlm varlklardr. Sonradan


olan eyler kadim/ezeli olamaz, evvel de olamaz. Bilakis onlar, belirli bir

zaman diliminde sonradan yaratlm varlklardr.

Allahu Teala ise ezelî ve ebedîdir. Ezeli oluunun bir evveli, ebedi olu-

unun bir nihayeti yoktur. O ebedi sfatyla kendi zatyla ayaktadr. O, ev-

veli olmayan "EvvePdir; sonu olmayan "Âhirdir. Onun varlnn bir sonu
yoktur. O, birdir, hiçbir varla muhtaç deildir/her ey O'na muhtaçtr. O,

domam, hiçbir varlk tarafndan dourulmamtr. Yani o bir eyden


domam, bir ey de ondan domamtr. O'nun zatndan hiçbir ey ya-
KELME •> EHADET 353

ratlmamtr; ayn ekilde O'nun zat da her hangi bir varlktan yaratlma-

mtr. O, inkarc ve müriklerin kendisine isnat ettikleri bütün eksik/nok-

san sfatlardan uzak ve yücedir.

HZ. RESÛLULLAH'I (s.a.v) TASDK ETMEK FARZDIR


Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmutur:

"Hani Allah Peygamberlerden: 'Size, kitap ve hikmet verdikten sonra


onlar tasdik eden bir peygamber geldiinde ona mutlaka inanp yardm
edeceksiniz" diye söz almt. Allah onlara: Kabul ettiniz ve ahdimi üstten-
diniz mi? diye sordu, onlar da "Evet, kabul ettik" dediler. **

"Kim Resûle itaat ederse Allah'a itaat etmi olur.™

'Muhakkak sana beyat edenler, ancak Allah'a beyat etmi olurlar. ™ 7

Bu ayet-i kerimelerden anlald gibi; Hz. Peygamber'e (s.a.v) iman et-

mek ve kendisini tasdik etmek farzdr. Bu farzn yerine gelmesi için u e-


kilde inanlmas gerekir:

Hz. Muhammed (s.a.v) Allah'n resûlü ve son peygamberidir; ondan


sonra hiç bir peygamber gelmeyecektir. O'na indirilen kitap/Kur'an- Kerim
son ilahi kitaptr. Ondan sonra Allah'tan gelecek bir kitap yoktur. Kur'an,

bütün kitaplar kontrol eder, kendinden önce geçmi kitaplarn bozulma-

m hâlini tasdik eder.

Hz. Muhammed'in (s.a.v) getirdii din/slam bütün önceki eriatla-


rn/dinlerin hükmünü ortadan kaldrm, ancak kendisine gönderilen kita-

ba uygun olan tasdik etmitir. Onun kitab bütün kitaplarn ahidi ve haki-

midir.

Hz. Muhammed'in geleceini (s.a.v), Hz. sa (a.s) ümmetine müjdele-


mitir. Onun, Tevrat, ncil ve dier semâvi kitaplarda ismi zikredilmektedir.
Yüce Allah, ayet kendisine ularlarsa, bütün peygamberlerden O'na

625
Al-i mran 3/81.
626
Nisa 4/80.
627
Fetih 48/48.
iman edip kendisine yardm edeceklerine dair söz almtr. Bütün pey-
gamberler bunu kabul etmiler, Allahu Teala da onlarn bu tasdikine ahit
olmutur. Önceki peygamberler, O'na iman etmesi için ümmetlerinden söz
almlar, ona iman etmeyi kendilerine emretmiler ve onlara kendisinin
geleceini haber vermilerdir.

Hz. Musa ve Hz. sa (a.s) ayet ona ulaabilselerdi, muhakkak onun


getirdii dine girmeleri gerekirdi. Yahûdi ve Hristiyanlardan geriye kalan-

lar onun peygamberliini inkar ettikleri için Allah' da inkar etmi oldular.
Halbuki onun getirdii kitaba/Kur'an'a inanmalar, kendi kitaplarnda em-
redilmi ve kendi peygamberleri diliyle farz klnmtr.
Onu sevip kendisine itaat etmek, Allah'a itaat etmek gibi rjerkesin

üzerine farzdr. Onun emirlerine tâbi olup yasaklarndan kaçmak, slam


ümmetine farzdr. Çünkü bunu bizzat Allahu Teala emretmitir. Aslnda bu
iman ve itaat, Allah'n bütün insanlara farz kld bir vazifedir ve bu, dier
farzlardan ayrlmayan bir farzdr.

'

HZ. RESÛLULLAH'A (s.a.v) NANMANIN FAZLETLER


Yüce Allah bu konuda öyle buyurmutur: "(Resûlüm) De ki: Eer Al-
lah' seviyorsanz bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarnz ba-
lasn.^26
Hz. Peygamber (s.a.v) de bu konuda öyle buyurmutur:

"Sizden birisi beni aile efradndan, malndan ve bütün insanlardan da-


ha fazla sevmedikçe kamil manada iman etmi olmaz* 29

Yine Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

"ayet Musa ve Isa (a.s) benim zamanma ulasalard, bana uymak-


tan bakas onlara helal olmazd.*30

628 Ali imran 3/32.


629
Buhari, man, 8; Müslim, man, 60-70; Nesai, man, 19; bu Mace, Sünne, 9.
630 Bkz: Ahmed, Müsned, III, 338; Darimi, Mukaddime, 39; Ebu Ya'la, Müsned, No: 2132 (Beyrut,
1998); Heysemi, ez-Zevaid, I, 173-174. Bu rivayetlere sa lafz yoktur. Her iki peygamberin
isminin zikredildii bir hadis için bkz: bnu Kesir, Tefsir, 68. Riyad, 1997.
II,
KELME-I
.
EHADET

* '- '-
355

Hadisin baka bir rivayetinde: "Benim zamanma kavuup bana iman


etmeselerdi, Allah onlar yüzü koyun atee atard" buyrulmutur.

Konuyla ilgili srail iyyattan öyle bir haber nakledilmitir:

"Adamn biri iki yüz sene Allah'n emirlerine kar gelip isyan etti. Bu
adam ölünce srailoullar onu ayandan tutup bir mezbeleye/çöplüe at-

tlar. O zaman Yüce Allah, Hz. Musa'ya (a.s) "Ey Musa! Git; falanca yere

atlan kulumu yka, kefenle ve bütün srailoullar ile beraber cenaze na-
mazn kl!" diye vahyetti. Hz. Musa verilen ilahi emri yerine getirdi. srailo-

ullar bu duruma hayret edip Hz. Musa'ya bu toplumda bundan daha gü-
nahkar birisinin bulunmadn haber verdiler. Hz. Musa da: "Ben bunu bi-

liyorum, ancak Allah bana böyle yapmam emretti" dedi. srailoullar: "Bu-

nun durumunu Rabbine sor da örenelim!" Diye talepte bulundular; Hz.


Musa (a.s) Rabbine: "Ey Rabbim ne dediklerini biliyorsun" dedi. Yüce Al-
lah Hz. Musa'ya (a.s) öyle vahyetti:

"Onlar doru söyledi. O, tam iki yüz sene bana isyan etti. Ancak gün-
lerden bir gün Tevrat' açp orada yazl olan Habibim Muhammed'in ismi-

ne bakt; onu öptü ve hürmetle bana koydu. Ben buna karlk onun iki

yüz -senelik günahlarn affettim."

Bu manada Efendimizin (s.a.v) amcas Abbas bin Abdulmuttalib'in de


(r.a) öyle dedii nakledilmitir:

"Ben Ebu Leheb'in kardeiydim. Ona kar samimiyetle davranrdm.

Ebu Leheb ölünce, Yüce Allah'n Leheb Sûresi'nde onun hakknda verdi-

i azap haberlerini düündüm ve buna çok üzüldüm. Bu durum aklma ta-

kld. Allah'tan bir yl boyunca rüyamda onu bana göstermesini istedim. Bir

gece onu alevli ateler arasnda gördüm. Hâlini sorduumda bana: "Yap-
tklarmla atei hak ettim. Ne azabm hafifliyor ne de rahat yüzü görüyo-
rum. Sadece her Pazartesi gecesi azabm kalkyor" dedi. Ben neden kalk-

tn sorunca, öyle dedi:

"Bu gecede Muhammed (s.a.v) domutu. Hizmetçim Ümeyme bana


gelip Amine'nin onu dourduu müjdesini verdi. Ben de onun doumuna
356
— —- " - "- — . — —— .»i I .. ,. — — I .
KÛTUL-KULÛB
li .11 II III.

olan sevincimden dolay cariyelerimden birini âzat ettim. Yüce Allah bu

sevincime kar her pazartesi gecesi benden azab kaldryor."

Allahu Teala, gerçek muhabbeti elde edenlerin sfatlar hakknda öy-


le buyurmutur:

'Onlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verdikleri

mallara kar içlerinde bir sknt duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulun-
salar bile onlan/muhacirleri kendilerine tercih ederler.'*"

Bir insann Hz. Peygamberin (s:a.v) sünnetini kendi rey ve içtihadna

tercih etmesi, ayrca onu mal, can ve sözleri ile desteklemesi kendisini
sevdiini gösterir. Bir müminin Hz Peygambere (s.a.v) zâhiren ve bâtnen

tabi olmas, onun sevgisinin alametidir.

Hz Peygamber'e (s.a.v) zâhiren tabi olmann alametleri unlardr:

Farzlar edâ etmek,

Haramlardan kaçmak,
Onun ahlak ile ahlaklanmak, •

Onun edebi ve güzel halleri ile edeplenmek,


Onun eserlerinin peine dümek, sözlerini aratrmak.
Dünyaya kar zâhid olmak/gönlü dünyadan çekmek.
Dünya ehlinden yüz çevirmek,
Kötü arzu ve isteklerine uyarak gaflete dalanlardan uzak olmak,
Dünya malnn çoalmas için çalmamak ve dünya mal ile iftihar et-

memek,
Ahiret amellerine yönelip ölüm sonras için çalmak,
Ahiret ehli olanlara yakn olmak,
Fakirleri sevip kendisini onlara sevdirmek,

Fakirlere yakn olup meclislerinde çok oturmak,

Ahiret ehli ve fakirlerin, dünya ehli zenginlerden daha üstün olduuna


inanmak
nsanlarn kzp uzak durduu alim, zahid ve abidleri Allah için sevmek,

631
Hair 59/9.
.

KELME-I E HA D E T 33 r

nsanlarn yaclk yapp kendilerine yakn olduu zalim, ehl-i bidat,

fask ve lanetlenen kimselerden Allah için nefret edip onlara buz etmek.
Hz Peygamber'e (s.a.v) bâtnen uymaya gelince: Yakîn makamlarna
ulamak ve iman ilimlerini müahede etmek Hz. Peygamberi'in (s.a.v) ba-

tnî hallerine uymann alametlerindendir.

Mesela; havf/Allah korkusu, rza, ükür, haya, teslim, tevekkül, evk,

muhabbet, kalbi Allah'tan gayri eylerden boaltmak, onu sadece Allah'a

balamak, Allah'n zikri ile huzur bulmak gibi haller, seçkin kullarn elde et-

tii yüksek ahlaklardr. Bunlara sahip olmak Allah Resûlünün (s.a.v) bât-

nen sahip olduu hâl ve ahlaklara sahip olmak demektir.

te Hz Peygamber'e (s.a.v) zâhiren ve bâtnen uymak böyle olur.

Kim bunlar elde ederse, o, u ayetin müjdesine ular ve onda vaat edi-
len ilahi hediyelerden bolca nasibini alm olur: "(ResÛlûm) Deki: Eer Al-
lah' seviyorsanz bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarnz ba-

lasn.™2
Sehl et-Tüsteri (rah) öyle demitir: "Allah' sevmenin alameti, Allah'n

Resulüne (s.a.v) uymaktr. Hz. Peygamber'e (s.a.v) uymann alameti ise

dünyadan gönlü çekmektir."

"Kim Allah'a ve peygambere itaat ederse ite onlar Allah'n kendileri-

ne lütufta bulunduu peygamberler, sddklar, ehitler ve salih kiilerle be-


raberdirler*33 ayetinin tefsirinden Sehl (rah) öyle demitir:

"Kul farzlar yerine getirmekle, Allah'a, sünnetine uymakla Hz. Pey-

gamber'e itaat etmi olur. Kul dünyada bidatlardan uzaklap Resûlul-


lah'n (s.a.v) ahlak ile ahlaklannca Allah onu sever. O kul yarn kyamet-
te Hz. Peygamberle (s.a.v), onun makamnda kendisiyle beraber olur."

632 Ali imran 3/31


633
Nisa 4/69.
358 KÛTU'L-KULÛB

YAKÎN EHLNN MANI VE TEVHD ANLAYII


Yakîn ehlinin tevhidi hakknda Allahu Teala öyle buyurmutur: "Al-

lah, melekler ve adaleti ayakta tutan alimler O'ndan baka ilah olmad-
na ahitlik ettiler.™

X)nlar ahitliklerini dosdoru yapanlardr. *35

Yakîn sahibi bir kimse unlara kesin olarak inanr:

Allah, her eyden "Ewfil"dir. Her eyden daha yakndr. Aslnda kulu-

na nimet veren O'dur; vermeyip mâni olan da O'dur. Hidayete erdiren

O'dur, saptran da O'dur. Gerçekte Allah'tan baka baka ilah olmad gi-

bi, nimet ihsan eden, nimeti engelleyen, zarar ve fayda veren de yoktur.

Yakîn ehli bir arif, Yüce Allah'n kendisine ne kadar yakn olduunu,
O'nun devaml kendisini gördüünü, sürekli üzerinde kudretiyle tecelli et-

tiini ve onu her yönden ihata ettiini/kuattn müahede eder. Bundan


dolay her eyde önce Allah'a yönelir. Her eyde gönlü O'na balanr; her
eyde O'nu zikreder, kalbi her eyden çekilip O'najpalanr, her eyde
O'na döner, sadece O'na muhabbet eder. Yakîri ehli, Allah'n, kalbine can
damarndan, ruhuna hayatndan, gözlerine bakndan./ diline tükrüün-
den daha yakn olduunu bilir.

Ancak bu yaknlk Allah'n zatna ait bir yaknlktr. Yoksa insanlarn


anlad manada maddi yaklama veya yakn olma anlamnda deildir.

Bütün bu anlatlan durumlarda Yüce Allah Ar'n üstündedir. O, Arta-


kilerin derecelerini yükselttii gibi; yeryüzündekilerin derecesini de yüksel-
tendir. Yüce Allah'n yeryüzüne ve her eye yaknl Ar'a olan yaknl
gibidir. Ar maddi anlamda Yüce Allah'a bitimi ve dokunmu deildir.

Yüce Allah kalp ile düünülerek hayal edilemez. O göz ile de baklp
görülemez. Akl ile ihata edilemez. Çünkü Allah, kudreti ile bütün yarattk-
larndan Zatn perdelemitir. Ar'n, Allah'tan ald pay ve nasip, gerçek
manada O'na inanp O'nu tanyan alimin ald nasip kadardr.
634
Ali mran 2/18.
635
Meâric 70/33.
.

KELME-I EHAOET 359

öyle ki; Yüce Allah, Ar'n üstündedir; Ar O'nunla sükûn bulmutur.


Allah Ar'n ihata eder/kuatr. O, her eyin üstünde olduu gibi, her e-
yin altndadr. O, üste olanlarn üstündedir; altta olanlarn da üstündedir.

O'na bir eyin altndadr denmez; böyle olursa, O'nun üstünde bir eyin
bulunmas söz konusu olur. Çünkü O, her nerede olsa, her eyden yüce
ve her eyden üsttedir.

Hiçbir mekan O'nun kudreti ve ilmi dnda deildir. O bir mekanla s-


nrlandrlamaz. O'nun olmad hiç bir mekan yoktur. O, vücuduyla hiç bir

mekanda deildir.

Alt ifadesi alttaki varlklar için kullanlr; fevk/üst ifadesi de üste bulu-
nan varlklar için kullanlr. Allahu Teala, yücelikte bütün üstlerin üstü ol-

duu gibi; bütün altlarn da üstüdür. O, arzn meleklerinden üstte olduu


gibi; Arn meleklerinin de üstündedir.

Mekanlar, varl gibi yokluu mümkün varlklar içindir. O'nun mekan


ise, meieti/dilemesidir. O'nun vücudu, kudretidir.

Ar, yer, ve onlar arasnda bulunan alttaki ve üstteki bütün varlklar,


O'nun kabzasnda bir hardal tanesi gibidir. O bunlarn hepsinden daha yü-
cedir. O, bütün mahlukat, kendisine ait bir sfatla ihata etmi, kudretiyle

kuatm, azametiyle hepsinden yüce olmutur.

Öyle ki akllar O'nu idrak edemez; vehimler O'nun nasl olduunu dü-
ünemez. O'nun yüceliinin ve üstünlüünün bir sonu yoktur. Yaknlnn
ötesinde uzaklk yoktur. Varl maddi olarak hissedilemez, gözle görülüp
kendisine dokunulamaz. Kulunun yannda hazr olmas aklla idrak edile-
mez. O'nun her eyi -kuatmas, ihata edilemez/gerçek yönüyle bilinemez.
Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Onlar/melekler üstlerindeki Rablerinden korkarlar. ™ 6

'Yüce Rabbinin adn tebih et, yücelt*37

636 A'lâ 87/1


637
Fussilet 41/54.
360 KÛTU'L KULÛB

'Biliniz d O her eyi kuatmtr. **


Hiç bir ey O'nu bir baka eyden perdelemez. O hiçbir eyden uzak-
ta deildir; her eye kendisine ait bir sfatla yakndr. Bu sfatlar kudret ve
ilimdir. Eya ise kendisine ait sfatlarla O'ndan uzaktr. Eyann sfat,

uzaklk ve perdedir. Bu uzaklk ve uzakta tutulma, O'nun dilemesiyle ol-

mutur. Eya için belirlenen snr ve miktarlar, O'nun yaratt varlklar için

koyduu perdelerdir. Mesafe ve buluma noktalar, O'ndan bakas için


konulmu mekanlardr. Yönler ve cihetler, sonradan yaratlm varlklar
için konulmu eylerdir. Gece ile gündüz, bunlarn içindeki varlklar için bir

meskendir. Uzaklk ve feza/boluk, mahlukat için bir mekandr. Genilik


ve hava, alemdeki yaratklar için bir mekandr. lahi hüküm ve takdirler,

varlklar üzerinde cereyan etmektedir.

Allahu Teala, hükümlerin ve ölçülerin ötesindedir. O, akl ve düünce-


leri amtr. Kaderleri önceden takdir eden O'dur. Ululuu ile fikirlerden

gizlenip perdelenm itir. Hiçbir fikir ve düünce O'nu tasavvur edip ekil-
lendiremez. O, akllardan perdelendiinden dolay akllar O'nun sfatn
tam olarak idrak edemez. Çünkü O'nun benzeri yoktur ki temsil ile tann-

sn. Cinsi yoktur ki O'na kyas edilsin.

O göklerde ve yerde olan Allah'tr. O, Ar'ln üzerine istiva etmi/aza-


metiyle oturmutur. Nerede olsanz O, sizinle beraberdir.

Yüce Allah mahlukata bitiik olmad gibi; onlardan ayr da deildir.

Ayn ekilde kainatla temas hâlinde bitiik vaziyette olmad gibi; kainat-
tan uzak da deildir. Bilakis O; kendi zatyla tekdir; zatna has sfatlar ile

birdir; hiç bir eyle birlemez, O'na hiçbir ey (maddi manada) yakn ol-

maz. \

Allahu Teala, kurb/yaknlk sfat ile, her eye en yakndr. Her eyi
"el-Muhît" sfat ile ihata eden/çepeçevre kuatandr. O, her eyle beraber,
her eyin üstünde, her eyin önünde, her eyin arkasndadr. Bu yaknlk
ve üstünlük O'nun "kurb/her eye yakn olma" sfatnn tezahürüdür.

^ Nisa 4/180.
KELME-I EHADET 361

Yüce Allah; Ar' tayan meleklerinin arkasndadr. O, nsanlara ah


damarndan daha yakndr. O, her eyin üstünde ve her eyi kuatmtr
ama, hiç bir ey O'nu kuatamaz. Bütün bunlarla beraber Yüce Allah bir
eye mekan olmad gibi; hiç bir ey de O'na mekan deildir. Bütün bu

hususlarda O'nun bir benzeri daha yoktur. Mülkünde orta olmad gibi,
yaratmada yardmcs, kullarndan benzeri ve birliinde misli yoktur.

Yüce Allah, Âhir iken Evvel'dir. Evvel iken Âhirdir. Bütün sfatlar eze-

li ve ebedi olarak zatnda mevcuttur. Ö, zuhur ederken, kurb sfatnn te-

cellisi olarak bâtndr/kendisini gizler. Kendisini gizledii zaman, yüce s-

fatnn bir tecellisi olarak zuhur eder/Zâhir olur./ O bu sfatlar ile ezelîdir,

ebedîdir.

Bir birine kart/zt eyler O'nun zatnda birleemez. Varlklarda cere-


yan eden eyler O'nda meydana gelmez. O'nda bir eksilme ve fazlalama

olmaz.

O kendi istei ile Ar üzerine istiva etmitir. Ar yüce yaratklarnn s-


nrdr. O Ar' ile snrlanm deildir. Ar bir mekana muhtaçtr ama Rab-
bu'i-alemin mekana muhtaç deildir. Ayette buyrulduu gibi: 'Rahman
olan Allah Ar'a istiva etmitir.
* 39

Rahman O'nun ismidir, istiva ise zatna bitiik bir sfatdr. Ar ise

O'nun yaratt bir varlk olup sfatlarndan ayrdr.

Yüce Allah, kendisini içine alacak bir mekana, tayacak bir taycya
ve toplayacak bir yere ve kendisini yaratacak bir yaratcya muhtaç deil-

dir. Aksine, Ar' O tar; Ar' tayan meleklerine ihsan eden O'dur. Ar'
ve onu muhafaza eden melekleri O toplar, tar, yüce lütfuyla onlar sevk

ve idare eder.

O, sevdiklerine isim ve sfatlarna ait tecellilerden diledii kadar ba-


lar. Bu O'nun kuluna özel olarak tahsis ettii rahmetin gizli bir lütfü ve ya-

knldr.

Taha 20/5.
IL- KÛTU'L-KULÛB

O, kudret perdesinin gerisinden tecelli ederek kainat ortaya çkarm-


tr. O'nun ilahi kudretiyle Ar' diledii kadar geniletmesi mümkündür. An-
cak her durumda O, kuvvet ve kudretiyle Ar' ihata etmekte/kuatmakta-
dr. O'nu kendi dilemesinden bakas içine alamaz.

YÜCE ALLAH'IN KALPLERDEK TECELLS


Yüce Allah, kalplerde ancak sfatnn nurlar içinde zuhur/tecelli eder.
O, kalplerde ancak kalbe genilik verdii zaman bulunur. O, kalbi kapatt-
zaman, daha önce ortaya koyduunu gizler; ona genilik verdii zaman
ise, gizlediini yeniden gösterir. O'nun bütün kainattaki yaptklar böyledir.

Bazen büyük tecelliler ile zuhur eder; bazen srl/görünmez tecellileri ile

zatn perdeler/gizler.

O'nu ancak yaknl için seçtii kalp içine alabilir. O ancak kendi za-
tn müahede ettirirse tannr; ancak kendi nurlar ile görülür.

Bütün bunlar, dünyada Allahu Teala'nn ayb yoluyla velilerinin kalbi-

ne açt srlardr. Allahu Teala onlara yarn ahirette bu gerçekleri ve ce-


malini gözleriyle görme nimetini bahedecektir.

Yüce Allah, ancak kendisi dilerse tannabilir. Eer O dilerse, en basit


bir ey O'nu içine alabilir; eer dilemezse, hiçbir ey O'nu içine alamaz.
Eer O dilerse, her ey O'nu tanr; fakat dilemeyince hiçbir ey O'nu tan-
yamaz. O isterse, her eyin yannda bulunur; istemezse hiçbir eyde bu-
lunmaz.

O, ölçü ve snrlarn ötesindedir. O her eyin öncesindedir, bütün tak-


dirler/ölçüler O'na aittir. O, sonu ve nihayeti olmayan sfatlara sahiptir. Yü-
ce Allah bir sûreîe hapsedilmez/O öyledir denmez. Yalnz bir sfata ba-
l da deildir. Hiç bir hükme mahkum deildir. Zatnda hiç kusur yoktur.

LAHÎ TECELLNN ÖZELL


Yüce Allah bir sfat ile iki defa tecelli etmez; iki kiiye ayn sûrette gö-
zükmez. O'ndan ayn manada iki kelime çkmaz. Belki herkese ayr bir e-
K ELME I EHADET 363

kilde tecelli eder, her kula ayr bir sfat ile zuhur eder. Her nazarnda ayr
bir kelam, her kelimesinde ayr anlamlar vardr.

Tecellilerinin, sfatlarnn ve kelimelerinin sonu gelmez. Sfatlarnn s-


nr yoktur. Kelimeleri de bitip tükenmez. Bütün bu hususiyetlerin nasl ol-

duu bizce bilinmez. Çünkü tevhid inancnda "nasl" yoktur; ilahi kudretin

nasl ve nice olduunu akl bilemez.

Bu sfatlarnda O'na benzeyen hiçbir varlk yoktur. Çünkü Yüce Zat-


na hiç bir ey denk deildir. O kendisini görü ve gözlerden perdeleyince,
kalp ve fikirlerden zatn anlama imkann kaldrmtr. Hiç bir akl ve fikir

O'nu hayal edip düünemez ve vehimler O'na hakim olamaz. Böyle olsay-
d, birileri O'na sahip ve hakim olurdu, halbuki O, sahip olunan deildir;
her eyin sahibi Yüce Rab'dr.

YÜCE ALLAH, HAYAL VE TEFEKKÜR EDLEMEZ


Kul, fikir ile O'na bakamaz, eer böyle olsayd O, hüküm altna aln-
m olurdu; halbuki O, hiç kimsenin hükmü altna girmeyen, her eye hük-
meden Rab'dr.

O, akl ile anlalamaz; çünkü akl yaratan ve ona anlama kabiliyeti

veren odur. O, kimse tarafndan ihata edilemez; çünkü ezelî ilim ile her e-
yi ihata eden/sarp kuatan O'dur.

Yüce Allah mahlukata bata rahmeti ile tecelli ettii gibi; sonunda da
ihsan ile tecelli eder. O ancak huzurunda bulunmakla müahede edilir;

O'na ancak nuru ile baklr. Bütün bu özellikler ancak Yüce Allah'a aittir;

bu sfatlara ancak O sahiptir.

O'nu müahede etmek Allah tarafndan veli kullarna ihsan edilen bir

nimettir. Onlar dünyada Yüce Allah' kalplerindeki yakîn nuruyla müahe-


de ederler. Yarn ahirette ise Yüce Sevgilinin diyar cennette O'nu gözle-
riyle görerek ereflenirler. Bu nimet cennetlerde ebedi olarak devam eder.

Yüce Allah, onlara büyük kudreti ve lütuflaryla tecelli eder. Onlarla son-

suz güzellikte tat ve manalarla konuur.


364 KÛTU'L-KULÛB

Yüce Allah, onlara celal sfatlar» ile tecelli eder. Sonsuz güzellikler ile

zuhur eder. Kemal ve güzellik elbisesi ile görünür. Sevinç fazilet ve mut-

luluk gibi bütün nimetleri onlar için bir araya getirir. Yüce Allah ilahi nazar,

kelam, yaknlk, lütuf, efkat, merhamet, ihsan ve ikram gibi kullarna bah-

ettii ne kadar cennet nimetleri varsa, onlarn hepsini, veli kullar için bir

arada sunar.

Yüce Allah, sevdii eye kendi tercihi ile nazar eder. Varlklar O'nu

zorlayp kendilerine bakmak zorunda brakamazlar. O diledii eyden


kendi ihtiyar ile yüz çevirir. Görünen eyler O'nun nazarna girip zaruri

olarak kendilerini gösteremezler.

O, varlklara nazar ederken, izzet ve yücelii ile onlardan yüz çevirir;

onlardan yüz çevirdii zamanda ise kendilerine efkat ve merhametle na-


zar eder.

Bütün mülk O'nun elindedir; hazineler O'nun sözlerindedir. Kainat


O'nun iradesindedir. Bütün Melekût/ayb ve sr alemi O'nun elindedir. Ce-
berrut ve Azamet alemleri O'nun sfatlarnn tecellileridir.

O bir eyden yüz çevirirse, o eyann mevcudiyeti Yüce Allah'n ona

nazar etmesini mecburi klmaz. Çünkü Yüce Allah, her eye kudreti yeten

ve her eyi kahr altnda tutandr. Bir eyann yokluu da O'nu kendisine
bakmaya mecbur etmez. Çünkü o yok olan ey O'nun ilminde bilinmekte-

dir, Allah o eyi bilmektedir, ondan haberdardr. Hem O, her istediini

annda yapandr.

Mevcut olan ve henüz mevcut olmayan eyler, Allah'tan baka bir

varl kendisine bakmaya zorlar; çünkü O'ndan bakas zayftr; mevcut

varlklardan uzak kalmaya güç yetiremezler. Yok olan eyler de Allah'tan

bakasn rab edinen kimseyi elde edemeyeceim korkusuna düürür.


Çünkü onlar, olmayan bir eyi yaratmaktan acizdirler. Bütün bunlar Yüce
Allah için söz konusu deildir.

Allahu Teala izzeti ile zatnn dndaki varlklardan farkldr. Kahr/her

eyi hükmü altnda tutmasnda -da kîrrçse O'na benzemez. Çünkü mevcut
olmayan bir ey perdelenen ey gibidir. Halbuki Yüce Allah, topran al-
KELME-I E HAD E T 365

tndan göklerin ve yerlerin ötesinde bulunan bir zerreye kadar her eyi gö-
rür. Bütün yerler ve gökler, O'nun o zerreyi görmesini perdelemez; o eye
yakn olmasna mani olmaz, o eye kudretinin tecellisini engellemez; bu
zerre O'nun her eyi ihata etmesinin dna çkamaz.
Çünkü perdeleme yaratklar içindir; bu durum, Yüce Yaratc için ge-

çerli deildir. Eyann içi ve kapal noktalar Yüce Yaratc için apaçktr.

O, ebediyete kadar her eyinin sonunun ne olacan ve nereye varaca-


n müahede eder. Yine O, bu günü gördüü gibi; yarn, gelecei, kya-
met gününü ve onda olacaklar da görür. Halbuki bunlar henüz yaratlm
ve mevcut deildir. Çünkü Yüce Allah'n bunlar ezeli ilmi ile bilmesi, onla-

r müahede etmesi demektir. Çünkü O'nunla ilmi arasnda perde yoktur.

O ilim sfatyla kainatn bandan sonuna kadar her eyini müahede et-

mekte/görmektedir. Müahede de onun zatna ait bir sfattr.


Allah'n kelam da bu ekilde haber vermektedir. Kur'an- Kerim, Al-
lah'n her eyin sonunu gördüünü belirtmektedir.

Çünkü Yüce Allah konutuu her eyi bildii gibi; bildii eyleri de gö-
rür. O'nun kelamyla ilmi çelimez; ilmi ile müahedesi birbirinden farkl

deildir. Bütün bunlarla birlikte "evvel" olma ve her ey müahede sfatn-


da O'ndan baka mevcut yoktur. Kdem/ezeli sfatnda O'nun orta yok-

tur. O'ndan önce varlklar müahede eden hiç kimse yoktur.

Yüce Allah'n kuvveti, kudretinin hakikatini gösterir. Kudreti bekasnn


devamdr. Görmesi, ilminin genilii kadardr. lmi, nazarnn ulat her

eyi içine almaktadr.

Yüce Allah, bütün eyay farkl özellikleriyle birlikte, kendisine has bir

sfat ile bilir. O bu sfat ile bildii eyleri, bütün sfatlaryla da idrak

eder/bilir. Bundan ortaya u gerçek ortaya çkar: Yüce Allah, zatna mah-
sus sfatlaryla nazar eder, bilir, ve konuur.

Yüce Allah'n sfatlar, bir sra ile olumu deildir. Yani ilahi sfatlar-

da öncelik ve sonralk yoktur. Allah zaman ile nitelendirilemez. Ayn ekil-

de, Yüce Allah'n kuvveti ve hükümleri, bir zamana bal olarak ifade edi-

lemez. Bundan u sonuç çkar: Yüce Allah gördüü her eyi bilmekte, bil-
366 KÛTU'L-KULÛB

dii her eyi de görmektedir. Bundan dolay, O'nun katnda önceden olan-

larla sonradan olanlar ayn zamanda olmu tek bir ey gibidir.


Yüce Allah'n bütün sfatlar O'na mahsus olarak tekdir, noksanszdr,

tamdr. Onlar bir snrla snrlandrlmaz; bir vakte göre sralamaya tabi tu-

tulmaz/aralarnda öncelik-sonralk sras yoktur. Çünkü onlar sonradan

yaratlm deillerdir. Hepsi, O'nun zat gibi ezelîdir, O'nun zat ile birlikte

mevcuttur.

Sfatlardaki sralama eya ve mahlukat için geçerlidir. Çünkü varlklar

belli bir vakit ve sralamaya baldr. Allahu Teala'nn bütün sfatlarnda


O'na denk ve benzer olan hiçbir varlk yoktur.

LAHÎ SIFATLAR DA EZELDR


Yüce Allah'n sfatlar, O'nun gibi ezelîdir, Onun varl ile mevcuttur.

Fiiller ise belli vakit ve snrlar dahilinde ortaya çkmaktadr. Her eyin ev-
veli olma ve her eyi müahede etmede O'ndan bakas yoktur. K-
dem/ezeli sfatnda da orta ve benzeri yoktur. Zaman ve vakitler mevcut
deilken, ezelde ve ebedde O'nun için kendisinden baka bir kayyum/i-
lerini gören kimse yoktur.

O'nun sfatlar çok yönlü deildir ki, bir sfat ile bir eye yönelince bu

sfat ile idrak ettiini/bildiini, dieri ile idrak etmesin. Zat da bir çok zata
ayrlm deildir ki, birisiyle bir mekanda bulunurken, dieri ile ayr bir yer-

de olsun. Bu durumlar yaratlm olanlar için geçerlidir.

Yüce Allah, yaptklarn aklla düünerek yapmad için, bir i ortudi-

er ileri yapmaktan alkoyamaz. lerinde kendisine bir itiraz bulunmad-


için, yaptn deitirmez. Yarattn bir alet ile yaratmad için ba-
kasndan yardm istemez. Kudret sfat acizlie düerek ii bizzat kendi eli

ile yapma ihtiyac duymaz. Dilerse kudret eliyle yaratr, dilerse "ol" sözüy-

le var eder; diledii zaman iradesi ile yaratr. Sfatlarna uygun olarak ne
ekilde isterse öyle yaratr.
KE LME -
1 E HA D E T 367

Tekvin/yaratma sfat Yüce Allah' kelâm sfatna mecbur edemez.


Kelam diledii gibi yaratmasn mümkün klar. Onun hazineleri kelimele-

rindedir; kudreti ise meietinde/irade ve dilemesindedir.

Yüce Allah konuunca ortaya çkarr; diledii zaman takdir eder. Ne


zaman severse/isterse, o zaman ortaya çkarr; istediini kudret ile gizler.

O yaknlnda azizdir; yüceliinde yakndr. Zatn sfatlar ile, sfatlarn


da fiilleri ile perdelemitir. lmini iradesiyle göstermi, iradesini hareketler-

le ortaya koymutur. Muhteem yaratn ortaya koyduu sanat ile gizle-

mitir. O, ilahi sanatn varlklar vasta ederek aça çkarmtr.


O, aybda bâtndr/gizlidir; hükmü ve kudretiyle zahirdir/gözükmekte-

dir. Hikmetinde kendisi aybdr^gizlidir; ancak hükmüne boun eer var-

lklarda hikmeti açkça gözükmektedir. Bu varlklar O'nun kudretinin cera-

yan ettii mahallerdir. Onun yarat, sanatnn içinde gizlenmi bir srdr;
ancak bu sanat O'nun dilemesini açkça ortaya koymaktadr. Hiçbir sfa-

tnda O'na benzeyen bir ey olmad gibi; mahiyet itibariyle O'nun kela-
mna benzer bir kelam da yoktur.

YÜCE ALLAH'I TANIMANIN YOLU


Hz. Ebu Bekir es-Sddk'dan (r.a.) tevhidin sfatna ilikin çok veciz bir

söz nakledilmitir. O halka verdii bir hutbede öyle demitir:

"Yüce Zatn tanmak için, kulun bundan aciz olduunu anlamasndan


baka bir yol brakmayan Allah'a ham dolsun."

Ahmed bin Ebi'l-Havârî, mârifet ehli olan am alimlerinden birinin

öyle söylediini nakletmitir:

"Yüce Allah mahlukat yarattktan sonra nasl gördü ise, onlar yarat-
madan önce de ayn ekilde görmütür."

Ebu Süleyman ed-Dârânî'nin öyle söyledii rivayet edilmitir:

"Yüce Allah kullarn, kendisine itaat etmeden önce cennete, isyan et-

meden önce cehenneme koymutur."


.

368 KÛTU'L KULÛB

Yine o öyle demitir: "üphesiz Yüce Allah, kullarnn yaptklarna


kzmaktan uzak ve yücedir. Ancak Yüce Allah bazlarna onlar yaratma-
dan önce gazap nazar ile bakt. Onlar yarattktan sonra kendilerine ga-

zaba urayanlarn amelini yaptrd. Bunun sonucu olarak da onlar gaza-


ba uramlarn yurdu olan cehenneme koydu. Yüce Allah kullarnn yap-

t ameller ile raz olmaktan da uzak ve yücedir. Ancak O, bir toplumu ya-
ratmadan önce onlara rza gözü ile nazar etti; onlar yarattktan sonra ken-
dilerine rza ehlinin amellerini yaptrd. Ve neticede onlar rza yurdu olan

cennetine koydu."

bnu Abbas (r.a), Yüce Allah'n "nsann üzerinden, kayda deer bir
zaman sûresi geçmedi mi?™0 ayetini tefsir ederken öyle demitir: "Yani
Allah'n ilminde onun yaratlaca mevcuttu."

üphesiz Allahu Teala dünyada, ahirette ve onlardan sonra meydana


gelen eyleri "oldu" lafz ile haber vermitir. Çünkü ilahi ilimde bunlar eit-

tir; sonradan olan ey, ilk olan gibidir. Zira ilim sfatnda (önce meydana
geleni bilir, sonra peinden geleni bilir eklinde) bir sralama yoktur; kud-

ret sfatnda da bir snr, mesafe ve uzaklk söz konusu deildir. Bu konu-
da en doru söz sahibi Yüce Allah öyle buyurmutur:
841
"Yoksa gaybn bilgisi onun yannda da o görüyor mu?" Allahu Teala,

gayb bilmeyen kimsenin noksan olduunu bildirmi ve onu knamtr.

Allahu Teala dier bir ayette öyle buyurmutur:

"O seni (gece namaza) kalktn zaman görüyor. Secde edenler için-
deki dolaman da görüyor.*42 Yani senin bütün dönüp dolaman görür.

Bu ayet hakknda tefsirlerde u açklamalar yaplmtr:


"Allah senin temiz rahimlerde ve pak nesillerde dolaman görmekte-

dir. O seni bu ekilde temiz rahimlerde dolatrarak nihayet baba ve an-


nen vastasyla seni dünyaya getirdi. Senin neslinde hiç bir zaman zina

üzere birleen anne-baba olmad."

840 nsan 76/1


•« Necm, 53/35.
«s uara 26/218.
KEL t ME - 1 EHADET 369

43
Resûlullah'tan (s.a.v) da buna benzer bir rivayet nakledilmitir.*

Ayet hakkndaki dier bir tefsir öyledir: "Allah seni bir peygamberden

sonra dier bir peygamberin sulbüne naklederek en sonunda Hazret-i s-


mail'in varislerinin zürriyetinden dünyaya getirdi."

Yüce Allah, ruhlar yaratmadan önce onlardan gelen sesleri duymas


konusunda öyle buyurmutur:

"Allah, kocas hakknda seninle tartan ve Allah'a ikayette bulunan


kadnn sözünü iitti™
Yüce Allah konuanlar yaratmadan önce ezeli ilmi ile onlarn sesleri

iittiini bildirmitir. O hâlde ilim sfat ile bu sesi iiten, yine ezeli ilmi ile

kainatn evvelini ve âhirini ezelde nasl bilmez! Allahu Teala öyle buyur-

mutur:

"Andolsun ki sizi yarattk, sonra size ekil verdik. Sonra da meleklere


"Ademe secde edinl" diye emrettik.™

Ayette belirtildii gibi insanlar yaratma ve ekillendirmenin ikisi de,

Adem'e secdeden sonra olmutur. Ayette ise önce bildirmitir. Çünkü Al-

lahu Teala olay müahede etmekteydi; O'nun ilminde onun meydana gel-

mesi ile gelmemesi eit durumdayd. Çünkü olmas kaçnlmazd. Buna


benzer bir durum da u ayet-i kerimede mevcuttur:

"Allah gökleri, yeri ve ikisinin arasndakileri alt günde yaratp sonra


Ar'a istiva etti/oturdu.

Halbuki Ar'n yaratl, yer ve göklerin yaratlndan öncedir. stiva

ise Allah'tan hiç ayrlmayan bir sfattr. Ve bu ayette istiva sonra zikredil-

mitir.

6« Hadisle öyle buyrulmutur: "Ben nikah yoluyla evlilikten dünyaya geldim. Adem'den bu yana
anne babam beni dünyaya getirene kadar, neslimden hiç birisi nikahsz bMemedi.' Bkz:
Bezzar, Müsned, No: 2362; Tabarani, el-Kebir, No: 10812; Heysemi, ez-Zevaid, VIII. 214.
644
Mücadele 58/1.
845 A'râf 7/11.
646 Furkan 25/59.
370 KÛTU'L-KULÛB

Allahu Teala, kainat yaratlmadan önce, onun olacan bilmekteydi.

Çünkü O, ilmine bakyordu.

Yüce Allah ile malumu/bildii eyler arasnda bir perde yoktur. O, mü-
ahede ettiini iiticidir; bildii eyi konuandr.

YÜCE ALLAH'IN GÖRMES, TMES VE KONUMASI


Allahu Teala'nn görmesi, iitmesi ve kelam, bütün kainattan öncedir;

ayn ekilde O'nun ilmi, kudreti ve dilemesi de her eyden öncedir

Yüce Allah, zat ile görür, iitir, konuur. Ayn ekilde, zat ile her e-
yi bilir, her eye güç yetirir ve irade eder.

Yüce Allah bu alemi, belirli vakitlerde srasyla ortaya çkarmtr. Bü-


tün varlklar, Yüce Allah'n ilmi, kudreti ve dilemesinde bulunduu gibi,

O'nun nazar, iitmesi ve konumas üzere meydana gelmitir. Bu alem,


ilahi ilimde olduundan zerre kadar fazla ve noksan deildir. Baksana bu-

nun için Yüce Allah, kudreti ve ilmi ile kyamet gününü ve içinde olacakla-

r (onlar yaratlmadan) görür. Yine ahirete ve ondan bize haber verdii

eyleri olduu gibi görür. O eyin henüz mevcut olmay, bu görmesini


engellemez; daha sonra olacak olmas görmesini perdelemez. Ayn ekil-

de O, bugünkü olanlar da ezeli ilminde bildii, ona ezeli kudreti ile güç ye-
tirdii ve onu ihata ettii için, onlar ezelde müahede etmekteydi. Bu ey-
lerin mevcut olmay O'nun müahedesine mani olmaz; ortaya çkmay-
lar bu müahedeyi perdelemez.

Allahu Teala'nn ezelde görmedii bir eyi, sonradan görmesi; bir e-


yi ezelde bilmeyip sonradan bilmesi, müahede etmedii/görmedii eyi
konumas caiz deildir; böyle bir durum yoktur. Çünkü bütün olacaklar

O'nun ilminde gizli olarak O'nun tarafndan bilinmektedir. Yine Allahu Te-

ala'nn bir eyi ortaya çkartt zaman, o ey hakknda ilmini artrm ol-

mas da caiz deildir. Çünkü o ey zaten O'nun elinde ve gayb ilmindedir.


O, böyle bir hâlde olmaktan uzak ve yücedir. Çünkü^'nun nazar/görüü,
ilminin geniliincedir; ilmi ise nazarnn ihata ettii her eyi kapsamakta-
KELME -I EHADET 371

dr. O, bildiklerine zatna has sfatyla bakmaktadr. Onun sfatlar arasn-


da bir farkllk olmaz.

Kainat O'nun ilminde mevcuttur. Çünkü O'nun ilmi kainat yaratmadan


önce mevcuttu. Kainatn varl O'nun ilmine yeni bir bilgi katmaz; O'nun
sfatnda farkl bir etkisi olmaz. Kainatn oluumunda kendisinin bir etkisi

yoktur. Kainatn Allah'n ezeli ilminde mevcut olmas ona Allah'n zat gibi

ezelî bir sfat kazandrmaz. Çünkü O'nun ilmi, kainat için bir mahal deil-
dir; O da kainatn içine hulûl etmi/girmi deildir. Çünkü Yüce Allah, bu
kainat ve mekan yok iken 'el-Evvel' sfatyla mevcuttu. Kainatn, Allah'n

ezelî ilim sfatnn içinde bulunmas, ona ezelî bir sfat kazandrmaz.

Yüce Allah, u anda, ileride olacak bütün durum ve hâlleri müahede


eder/görür. Onun bu sfatnda sonrakiler ve öncekiler bir deiiklik arz et-

mez. Onun görme ve bilme sfat, önce olanla sonra olan arasnda farkl
olmaz/O hepsini ayn anda görür ve bilir. Çünkü onlar, Yüce Allah'n ilmi

ile bilinmekte, iradesiyle mevcut olmaktadr. Varlklar, kendisiyle deil, Al-

lahu Teala ile vücut bulurlar. O bütün eyay ilminde görmektedir; yoksa

onu var edip de ondan sonra görmü deildir. Çünkü O'nun buna gücü
yetmektedir; onlar ilmi ile ihata etmekte/çepeçevre kuatmaktadr. Kainat,

kendi bana yoklua mahkumdur. Çünkü Allahu ey-


Teala, mevcut olan

lerin yaratcs olduu gibi, yok olan eylerin de yaratcsdr/O'ndan ba-


ka hayat ve vücut verecek yoktur.

Olmayan bir varlk, bu hâliyle Allah'n ezelî ilminde mevcut diye,

O'nun ezelî sfatyla bir ezelî sfat kazanm olmaz. Böyle olsa, ikinci bir

kadim/ezelî varlk otaya çkm olur. bu kainat, kendi bana vücut bulmu
deildir; öyle olsayd, Yüce Allah'n el-Evvel/her eyin evveli olma sfatna
bir ortak çkm olurdu. Her eyi ile tek ve bir olan Allah, ezelde ikinci bir

varlkla beraber olmaktan veya kendisinin ezelî sfatnda bir orta bulun-

maktan uzak ve yücedir.

Allahu Teala bütün varlklar kendilerine has özellikler ile yaratp orta-

ya çkard. Bütün varlklar, O'nun çkarmasyla, birbirleri ile irtibatl olarak


varlk alemine çktlar; O'nun vücut vermesiyle var oldular. Yüce Allah bü-
tün varlklara bir snr ve vakit tayin etti. Yüce Allah, yaratt hiçbir varlk-
372 KÛTU'L-KULÛB

la benzer ve ayn konumda deildir. Çünkü O'nun sfatlar için bir snr ve
vakit söz konusu deildir. Onlarn bir öncesi ve sonras yoktur. Bilakis Yü-

ce Allah, evveli olmayan ezelîdir; sonu bir zaman ve vakitle olmayan ebe-
dîdir. Kendisine has sfatlar ile hayat sahibidir; sfatlar kendisine aittir ve
zat ile kâimdir. Kim, yakîn nuru ile bu anlattklarmza ahit olursa, o, ale-

min kdemi/ezelî olduu görüüne saplanmaz. Çünkü Yüce Allah ile birlik-

te ezelî bir varlk mevcut deildir.

Kim bu açkladmz gerçeklerin hakikatine ulaamayp akl ile yeti-

nirse; onda alemin ezeli olduu üphesi hâsl olur; zaman/kainat ka-
dim/ezeli görerek yahut Allah'n ilminin kadim/ezelî olduunu inkar ederek

ve eyann hadis olduunu ortadan kaldrarak küfre girer/dinden çkar.

Bu, Allah'n sfatlarna irk komaktr. Çünkü bu kimse ilahi sfatlar kendi

aklna göre sralayp deerlendirmektedir.

Biz bu kimsenin görüünden uzaz, onun söylediklerinin batl oldu-

unu savunuyoruz. Onun Allah'n Kdem/ezelî sfat hakknda dütüü ir-


ki inkar ediyoruz. Onun akl ile anlamayp inkar ettii gerçekleri, biz, yakîni

iman ile kabul edip tevhid inancmz ilan ediyoruz^ ^

Bir kimse kalkp da: 'Falanca ey Allah ile birlikte ezelde mevcuttu ya-

hut o ey kendi bana vücut bulmutur/kendi kendisini yaratmtr' derse


bu kimse Allah'n sfatlarnda ortak komu olur/küfre girer.
Yine bir kimse: 'Allahu Teala, önce görmedii bir eyi sonra gördü,
önce bilmedii bir eyi sonradan bildi, önceden konumad bir eyi son-
radan konutu...' derse, bu kimse, Allah'n sfatlarnn hâdis/sonradan var
olduunu söylemi ve bilinen eylerin bu sfatlardan önce bulunduunu id-

dia etmi olur. Bu da inkardr.

Halbuki bütün malum/bilinen eyler, ilahi ilimde mevcuttur; onlarn bu


ilme bir tesir ve katklar yoktur. Allahu Teala ilmi ile kadimdir/ezelîdir. Bü-

tün bildiklerini, kendi zatndaki ilimle bilmektedir; o eye ilmi ile bakmakta-
dr; çünkü O'nun buna gücü yetmektedir. O bilgisinde olmayan bir eye
bakmamaktadr. Aslnda O'nun ilminde malum olan varlklar, Allah kendi-

lerini yoktan var edip onlara vücut verene kadar kendi zatlaryla yokturlar;
KELME-I EHADET 373

kendi balarna vücut bulamazlar. Onlar ancak Allah kendilerini bir sebep
ve hikmet için yarattnda vücut bulup ortaya çkarlar. Bu çk kendi ba-
larna ve kendileri için deildir. Çünkü Allah onu bildii için, hakkndaki
hükmünü verip kesin karara balam ve artk o eyin vücut bulmas ke-
sinlemitir. Yoksa o ey var olunca Allah onu görmü deildir. Ayn ekil-
de o ey vücut bulunca, bu, Allah'n ilmine yeni bir ilim kazandrmamtr.
Onun ilmi zatna ait bir sfatdr, zat gibi ezelidir, Allahu Teala'nn hiçbir s-

fat kendisinden ayrlmaz. eyi bilmeyip sonradan örenmesi söz


Onun bir

konusu deildir. Ayn ekilde Allahu Teala'nn elinde olmayan bir eyi son-
radan bulmas diye de bir durum yoktur. Böyle olduunu düünmek caiz

deildir.

TEVHD KONUSUNDA BATIL MEZHEPLER


Kim bizim buraya kadar ki zikrettiklerimize muhalefet ederse, "Mute-
zile" ve "Cehmiyye" mezheplerinin görülerini kabul etmi olur. Çünkü Mu-
tezile mezhebinde olanlar, aralarndaki farkl görülerle birlikte, bir ey ol-
madan önce Allah onu göremez görüünde birlemilerdir.

Mutezile, kendi arasnda ilim sfat üzerinde ihtilaf etmitir.

Kaderiyye mezhebine mensup olan badiyye frkasnn görüü öyle-


dir: "Bir ey var olmadan önce, Allah onu göremez."

Onlarn bu görüü Nazzam ve Bir el-Mutemir'in görüüne paralellik

arz etmektedir. Onlar da ayn eyi söylemilerdir.

Cehmiyye mezhebine mensup olanlar ise dier konulardaki ihtilaflar-

na ramen, u görüle ittifak etmilerdir: "Allah, bir ey ortaya çkmadkça


onun hakknda konumaz. Bir ey ortaya çkt zaman Allah da kelam
yaratr. Bu sözleriyle onlar kainatn, kelam sfatndan önce yaratlm ol-

duunu kabul etmiler ve kainatn da Allah'n ona nazar etmesinden önce

yaratlm olduunu savunmulardr.


Mutezile, Cehmiyye ve badiyye'nin hepsi nazar/görme ve kelam/ko-
numa sfatnn hâdis/sonradan yaratld görüünü benimsemilerdir.
Onlar, cisimlerin var edildikten sonra isimlerinin yaratldn ileri sürmü-
374 KÛTU'L-KULÛB

ler; bir ite yaratklara verilen kuvvetin Yüce Yaratc'nn iradesinden önce

bulunduunu söylemiler ve neticede hepsi ayn seviyede irke dümü


ve bu yüzden tevhid dininden çkmlardr.

Kaderiyye mezhebine mensup bâdiyye kolu da yalan söylemektedir.


Onlarn görüleri, Nazzâmiyye ve Mureysiyye'nin görülerine uymaktadr.
Hepsinin kalpleri birbirine benzemi, apaçk hak yolu brakp kark olan

görülere tabî olmulardr.

Mutezile ayn ekilde ilim, kudret ve irade sfatlarn ortadan kaldrma


noktasnda ittifak etmilerdir. Onlar öyle demektedir:

"Allah alimdir, ancak onun ilimi hiç bir eyi yapmaya zorlamaz; hiç bir

eyi gerekli klmaz."

Onlar, bu görüleriyle Allah'n ilim sfatn, mahluklarn zann yerine


koymular ve Allah'n ilmi konusunda öyle demilerdir:

"Allah alimdir ama kadim bir ilmi yoktur, kâdirdir ama kudreti yoktur,

dileyendir ama, fiilden önce bir iradesi yoktur."

Onlar, varlklara verilen fiilî kuvvetin, yaratcnn iradesinden önce


mevcut olduunu ileri sürmüler; kendilerini önceden bilinen eylerle ba-

ml yapmamak için öyle demilerdir: "Fiillerin bir sfat olan irade ve ke-
lam sfatlan, mahluktur/sonradan yaratlmtr."/

Cehmiyye mezhebindekiler, Allah'n kelam sfat ile asla konumad-


hususunda görü birlii içindedirler. Onlara göre, Allah'n konumas,
sözlü olarak olmaz; ancak varlk alemindeki cisimlerde arazlar/cisimlere

ait sfat ve özelliklerini yaratarak kelamn ortaya çkarr. Onlara göre tev-

hid/Allah' birleme böyle olur. Onlar bu görüü, Allah ile beraber baka bir

kadim/ezeli varl kabul etmemek için ileri sürmülerdir.

Bu görü, Ehli Sünnet Ve'l-Cemaat nazarnda küfürdür. Çünkü onda,


Allah'n sfatlarnn kadim/ezelî oluu ortadan kaldrlmakta, Allah'n sözü-

nün hâdis/sonradan yaratlm olduu söylenmekte ve sfatlarn Allah'n


zatndan ayr olduu iddia edilmektedir.
KELME-I EH ADET 375

Yüce Allah'a hamd olsun ki, bütün bu zikrettiimiz konularda Ehl-i

Sünnet Ve'l-Cemaat arasnda bir ihtilaf/farkl görü yoktur. Onlar tevhidin

shhati konusunda da ihtilafa dümemilerdir. Bu, yakîn ehlinin ehadeti


ve mukarrebun/Allah'a yakn ariflerin imandr.

TEVHD NASIL MÜAHEDE EDLR?


Sakn bu zikrettiimiz gerçekleri müahede etmeyi aklî düüncelerle
kyas edip üpheye düme. Bunlarn hakikatine sadece aklla ularm
zannetme. Çünkü bu anlattklarmz, akln nuru ile müahede edilmez, on-
lar ancak yakîn nuru ile müahede edilir. Çünkü Yüce Yaratc mahluka
benzemez. Yüce zat, ancak benzeri olmayan eyle müahede edilir. Bu
da her eye gücü yeten Allah'n nurundan elde edilen yakîn nurudur. Ayet-
te belirtildii gibi:

"Allah bir kimseye nur vermemise, artk onun için hiçbir nur
"* 47
yoktur.

Allahu Teala hakknda bu zikrettiklerimiz, Kelime-i ahadetle bize farz


klnan tevhidin zahiri ksmdr. Bunlar akln ölçülerine göre cereyan et-
mez; akllarn kyas ile anlatlamaz. Çünkü aklda ilahi sfatlar yok say-
mak ve onlar benzer eylerle ifade etmek görüü mevcuttur. Nitekim ne-
fislerin tabiatnda da inkar ve sapklk mevcuttur. Çünkü Allah gözle görül-
memekte, fikirlerde Allah'n müahede edilecei anlay bulunmamakta
ve insanlar sebeplerin görünmesine iyice alm durumdadr, bunun için

görünmeyen eyler hemen inkar edilmektedir.

Anlatldna göre sddklardan/peygamberlerden birisi tevhidin haki-


kati üzerinde konuarak insanlar Allahu Teala'ya davet etti, kendisine an-
cak birer ikier insan uydu. Bu durum karsnda sddk hayret etti. Allahu
Teala ona: "Sen akllarn davetine uymasn m istiyorsun?" diye vahyetti;
o: "evet dedi." Allahu Teala kendisine:

"Öyleyse beni onlardan perdele!" diye vahyetti; sddk: "Ya Rabbi, ben
onlar sana çaryorum, seni onlardan nasl perdeleyeyim?" diye sordu,

647
Nur 24/40.
.

376 KÜTU'L-KULÛB

Allah: "Sen onlara benim nimetlerimden ve o nimetleri kendilerine gönder-

me sebeplerinden anlat!" buyurdu. O da öyle yapt. Bunun üzerine


bir topluluk davetine uydu.

SAHH BR TEVHD NANCININ YOLU


Sahih birtevhid inanc; ancak, Hz. Peygamber'in
de ve sünnette öretildii ekilde Allah'n zat ve sfatlarn kabul etmekle
gerçekleir. Ayrca Yüce Allah' bir eye benzetmemek, nasl ve nice ol-

duunu sormamak, O'nu bir cinse ve ekle benzetmemek gerekir. Sonra


bu ekil iman ile kalbin sükunete ermesi, akln mutmain olmas ve Allah'n
ihsan ettii yakîn nuru ile O'na teslim olmas icap eder.

Çünkü gerçek tevhid, ancak yakîn nuru ve yakîn ilmi ile müahede
edilir; akln nuru ve akla dayal ilimle elde edilmez. Çünkü Yüce Yaratc,
bir mahluk vastasyla görülemez. Akl dünyann aynasdr; kul onun nu-
ruyla dünyann içindekileri görür. man ise ahiretin aynasdr, kul onun ile

ahirete bakar ve onda olanlara iman eder. Allahu Teala ise, ancak yakîn
nuru ile gözükür. Bu da tevhidin aynasdr. Bu nur içinde Allah'n sfatlar
müahede edilir. Yakîn, imann hakikati ve gökten indirilen en kymetli
eydir. O, müminlerin imann artrmak için kalplerine indirilen ilahi seki-

nettir. Bu sekinet mümine gerçek imann ne olduunu tantmak için verilir;

ona ulaan mümin, dinin haberlerini/ayet ve hadisleri birbiri ile çattrma-


y, bir birine ters düürmeyi terk eder. Allah'n sfatlar ve kudreti hakkn-
da gelen bütün ayet ve hadislere gönül holuu ile teslim olduu gibi;

iman da eder.

Aksi durumda, eer bir insana bu sekinet/ilahi rahmet ve destek veril-

memise, o, baz sfatlar inkar eder yahut hepsini iptale gizler. Çünkü biz-

ler iman, taklit, zan ve akl yoluyla deil; Allahu Tealatfm rahmeti ve ih-

san ile tasdik ettik. Yakîn ve nakil yoluyla elde ettik.

Dört ey vardr ki bunlar hiç itiraz edilmeden kabul edilmelidir:

1 - Allah'n sfatlar hakkndaki haberler/ayet ve hadisler.


2- badetlerin asllar,
KE1 1 ME - 1 EHADET 377

3- Sahabenin fazileti,

4- Amellerin fazileti hakkndaki haberler.

ayet Allahu Teala, müminlerin kalplerine yakîn vermeseydi, onlara

iman sevdirip süslemeseydi, küfrü ve küfrün çirkinliini göstermeseydi,

hepsi karanlklarda kaybolur ve helâk denizlerinde boulurlard. Allah'n

bu özel yardmnn olmamas durumunda müminler dümanlaryla ba ba-


a kalrlar ve sebepleri aratrmaya kalkrlard. Allah'n kudretiyle gözler-
le görünmeyen gaybi o zaman inanmas güç eyler olurdu. An-
hakikatler,

cak Yüce Allah müminleri korumu, kalplerine iman sevdirmi ve onu


süslemi; ayrca küfür, isyan ve kötülüü onlara çirkin göstermitir.

Allahu Teala, kendilerinden gizlenen gayba inanan müminleri övmü-


tür. Bundan dolay mukarrebun/Allah'a yakn olanlar, ilahi nuru müahede
etmek sûretiyle öne geçmilerdir. Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Allah inananlarn dostudur; Allah onlar karanlklardan kurtarp aydn-

la çkarr.™
ayet onlar tabiatn zulmeti içinde olmasalard, Allahu Teala yakîn

nurunu onlara bir nimet olarak vermezdi. Bu konuda rivayet edilen bir ha-

diste Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

"üphesiz Allahu Teala mahlukat karanlklar içinde yaratt. Sonra on-


larn üzerine nurundan bir parça att. Bu nurun isabet ettii kimseler hida-
yete erdi, nurun isabet etmedii kimseler ise sapklk içinde kald.™

"Allah dilediini silip iptal eder, dilediini de sabit brakr. BOtûn kitap-

larn asl/Levh-i Mahfuz O'nun yanndadr*


50
ayeti hakknda yaplan tefsir-

lerden birisi öyledir:

"Yüce Allah, gerçek tevhid ehlinin kalplerinden sebeplere ait sevgi ve

ilgiyi silip, kendi zatna ait marifet ve sevgiyi sabit yapmtr. Her eye akl-
la bakanlarn ise kalbinden vahdaniyeti/Allah'n birliini görmeyi silip, se-

bepleri görmeyi sabit yapmtr."

<*> Bakara 2/257.


649
Tirmizi, man, 18; Ahmed, Müsned, II, 176; Hakim, Müstedrek, I, 30.
650
Ra'd 13/39.
378 KUTU'L-KULUB

ayet hiç bir arif tevhid hakknda bir kitapta bilgi vermeseydi ve hiç bir

alim de bu konuda açklama yapmasayd, avam halkn sahip olduu ilim-


bir

lerle, tevhidin hakikati anlalamaz ve müahede edilemezdi. Çünkü, akllar

bu gerçekleri açmaktan aciz olduu için, hemen inkara gitmektedir. Biz bu


konuda, akllar aydnlatacak ve akl sahiplerini hayrete düürecek baz ey-
ler zikrettik. Fakat bu konuda biz, bizden evvel yaplmayan bir ii ilk olarak
yapmay ve bu konuda akllar hayrette brakacak eyleri ortaya koymay
uygun bulmadk. Bir de anlattmz eylerden bir nasibimizin olmamas du-
rumunda, okuyucularmza fayda yerine zarar vermekten korktuk.

Tevhid ilminin hakikati, ilahi marifetin batndr/iç yüzüdür. O Allahu


Teala'nn, kullarn içinden sevip seçtii ve ilahi yaknlna ald seçkin
kullarna daha önceden verdii bir srdr. Herkes bu marifetin içindeki ha-
kikatleri kaldramaz. Yüce Allah'n Rubûbiyet/Rablk ve ilahlk srrn ifa
etmek küfürdür.

Ariflerden biri öyle demitir: "Kim tevhidle ilgili gerçekleri açklar ve


vahdaniyyetin srrn ifa ederse; onu öldürmek, böyle olmayan bir insan
yaatmaktan daha faziletlidir."

Yine ariflerden birisi öyle demitir: "Rubûbiyyetin/Yüce Allah'n ilah*

lnn bir srr vardr; eer o sr açklansa peygamberliin bir hükmü kal-
maz. Peygamberliin bir srr vardr, ayet açklanrsa ilmin hükmü orta-
dan kalkar. Allah' tanyan ariflerin bir srr vardr; eer Allahu Teala o sr-
r açklayacak olsa, ilahî hükümler ibtal olur."

mann kvam, dinin bozulmadan korunmas o srr gizlemeye bal-


dr. Bize öretilen tedbirler, bu srrn gizlenmesine göre olmaktadr. Ayr-
ca ilahi emir ve yasaklar da bu srra göre tanzim edilmitir. "Allah herem-
rini/iini/hükmûnû yerine getirendir.™

Tevhid ilmi bütün bunlarn üstündedir. Vahdanî ismi muvahhidlere


tevhid ilmiyle megul olduklarndan verilmitir. Tevhid vahdaniyyetin sfa-
tdr. Tevhid ilminin üzerinde "ittihâd" ilmi vardr. Bu ilme sahip olanlara
müttehid denir. Tevhid ve ittihad ilimlerinden daha üstün "vahdaniyyet il-

mi" vardr. Vahid ismi burdan gelmektedir. Vahdaniyyetin üstünde de Aha-


diyyet ilmi gelir. Ahad ismi de burdan gelir.

651
Yusuf, 12/22.
KE LME I E H AD E T 379

Bu isimlerin kendilerine ait sfatlar vardr. O sfatlarn bir çok nurlar


O nurlardan ortaya çkan pek çok ilimler vardr. Bu ilimlere ait nice
vardr.
müahedeler mevcuttur. Onlarn bir ksm dierinden daha üstedir. Ksa-
ca, ayette geçtii gibi: "Her bilenin üstünde daha iyi bilen birisi vardr.™ 2

unu hatrlatalm ki, tevhid ilmi bütün bu ilimlerin ilkidir. O, müahede-


lerin umumunu içerir. Tevhid, ilahi nurlarn zahirdeki tecellisidir ve halka en
yakn olandr. Bu tevhide sahip olana muvahhid ismi te, nurla tev-
verilir.

hid halka aikar olur ve ortaya çkar. Yüce Allah'n yaratt bütün halk,
O'nu bu ekilde tevhid ederler; Allah da onlara rahmetiyle karlk verir.

lk müahedelerde u gerçek görülür: Yüce Allah, halkn O'nu tevhid


etmesinden/birlemesinden önce, kendi zat ile kendisinin birliine ahitlik
Yazdklarmza göre kullarn tevhidi, O'nun tevhidinden
etmitir. ortaya
çkmaktadr. O gaybn derinliklerinde gözlerden ve düüncelerden perde-
lenmitir. Bütün melekût aleminin ilmi O'nu idrakten acizdir. O bütün bun-
lardan öte ceberût hazinelerindedir. Bizim tevhid ilmi konusunda zikrettii-

miz eyler, ancak kalplerin az olacak ve imann artmas için illa gereke-
cek eyledir.

Alimlerimizden Ebu Muhammed Sehl (rah) öyle demitir: "Alimlerin


sahip olduu ilim üç çeittir:

1 - Zahir ilmi. Bu zâhir ehline bütün inceliiyle anlatlabilir.


2- Bâtn ilmi. Bunun ancak ehline açklanmas caizdir.

3- Allah ile alim arasnda bir sr olan ilim. Bu, Allah'a imann hakikati-

dir. Onu ne ehl-i zâhre ne de ehl-i bâtna hiç kimseye açklayamaz."

Muhammed bin Sehl'den (r.a) önce de seleften birisi öyle demitir.


"Bir alimin bir toplulua, anlaylarnn ulamad eylerden bahsetmesi,
onlar için ancak fitne olur." 653

man ve tevhid konusu burada bitti. imdi, slam'n ikinci temel farz
olan namaz ileyeceiz.

652 Yusuf, 12/66.


653 Bu söz, Ashabtan bnu Mesud'a (r.a) ait olarak rivayet edilmitir. Bkz: Müslim, Mukaddime, 3,
bnu Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 304.
NAMAZ

slam'n ikinci temel farz namazdr. Namaz taharetle balamaktadr.


Bunun için önce tahareti anlatacaz. lk olarak istincann farz ve sünnet-
lerini ele alacaz. Sonra abdestin farzlarn, sünnetleri ve faziletlerini; ar-

dndan namazn farzlarn, sünnetlerini, namaz vaktinde klmann hükmü-


nü, imama uyma ve namazla ilgili bütün hükümlerle namazn ve namaz k-
lan kiinin riayet etmesi gereken edepleri açklayacaz.

STANCÂNIN FARZLARI «

Sözlerin en dorusunu söyleyen Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Orada (Kuba Mescidinde) güzelce temizlenmeyi seven erkekler var-


dr. Allah güzelce temizlenenleri sever.* 5 *

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Allah, temizlik ve abdest olmadan klman namaz kabul etmez.* 55


Temizlik, imann yarsdr.*56

Temizlik, namazn anahtardr.* 57


Temizliin ba istincadr. Onun da iki farz, dört sünneti vardr. Farz-

larn birincisi, vücuttan pislikleri giderilmesi, ikincisi ise kendisi ile temizlik

654
Tevbe 9/10.
655Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Taharet, 1; bnu Mace, Taharet, 3; Nesai 1/87
«w Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Deavat, 9; Ahmed, Müsned, 4, 260; Darimi, Taharet, 2.
657
Tirmizi; Taharet, 3; Ebu Davud, Taharet, 31; bnu Mace, Taharet, 3; Ahmed, Müsned, I, 123;
Ebu Ya'ia, Müsned, No: 616; Abdurrezzak, Musannef, No: 2539.
382 KÜ U'L KULÛB
1

yaplacak maddenin temiz olmasdr. Yani istinca yaplacak ey, hayvan


tersi olmamal, taharette kullanlan ey bir defadan fazla kullanlmamal ve
ölmü hayvan kemii olmamaldr. Vücutta brakaca izden dolay kömür
ile istinca yapmak mekruhtur.

stincann sünnetleri:

1 - stinca yaplacak maddenin (üç be veya yedi gibi) sayca tek olmas.
2- Suyun bulunduu durumlarda su ile temizlenmek.
3- Temizlii sol el ile yapmak.
4- stinca bitince elini topraa sürerek (su varsa sabun ve benzeri
maddeler ile ykayarak eldeki) kokunun gitmesini salamak.

istinca u ekilde yaplr: Taharet alan kimse (temizlii ta ile ya-

pyorsa) birinci ta sol eli ile alp, ön taraftan arkaya doru silerek çeker.

Sonra o ta atar ve ikinci bir ta alr. Bu defa makadn sonundan öne do-
ru silerek çeker, sonra onu da atar. Bu ilemden sonra üçüncü ta alr.

Onu da makadn etrafndan dolatrarak siler. ayet baka bir taa ihtiyaç

duyarsa sayy Eer bir ta temizlik için kafi gelirse, sayy mutla-
beler.
ka üçe çkarmaldr. Ama büyükçe bir tan üç ayr taraf ile temizleme i-
lemini gerçekletirirse, bu üç ta yerine geçer. Hz. Peygamber (s.a.v) bir

hadis-i erifte:

"Kim istinca yapmak isterse ta ve ta cinsi maddeleri tek sa-

yda kullansn"558 buyurmutur.

Hz. Peygamber (s.a.v) ihtiyacn gidermek istedii zaman insanlardan

uzaklard. Bir insann oturmak için kendisine yeNazrlad gibi, Hz.


Peygamber (s.a.v) de ihtiyacn gidermek için yer hazrlard?* 9 Açk me-
kanlarda asla ihtiyacn gidermez; ya bir duvarn arkasna snr veya bü-
yük bir ta veya kum ynnn arkasna gizlenirdi. Küçük ve büyük ihtiya-

cn giderirken, kbleye yönelmezdi. Otururken yere iyice çömelmeden el-

bisesini kaldrmazd.

658 Buhari, Taharet, 26; Müslim Taharet, 22; Nesai, Taharet, 72, Taharet, 44.
;

659 Tabarani, el-Evsat, No; 3088; Heysemi, ez-Zevaid, I, 204.


NAMAZ 383

Bir kimsenin etrafndaki insanlarn kendisini fark edebilecei bir me-


safede küçük ihtiyacn gidermesinde bir saknca yoktur. Çünkü bu durum,
Hz. Peygamber'in (s.a.v) uygulamasnda mevcuttur. Efendimiz (s.a.v) bu
konudaki kolayl ortaya koymu, hacet durumunda utanmay kaldrm-
tr. Kendisi insanlarn en hayals iken, yannda sahabe olduu hâlde, av-
retini açmadan küçük ihtiyacn gidermitir. O bu konuda kendisine uyul-
sun diye böyle yapmtr.
Bedevilerden biri, Ashaptan biri ile tartrken ona: "Senin, güzel bir
tuvalet yapacan zannetmiyorum" dedi. Sahabi bedeviye: "Senin baban
adna yemin ederim ki, ben o konuda uzmanmdr" dedi. Adam: "Öyle ise
hacetini nasl giderdiini anlat!?" dedi; Sahabi u ekilde anlatt:
"nsanlardan uzaklarm, bu i için uygun bir yer hazrlarm, ih otu-
nu ön tarafma alr, arkam da rüzgara çeviririm. Ceylann çömelmesi gibi

çömelir ve kalçam deve kuunun arkasn kaldrd gibi kaldrrm."

ih çölde yetien ho kokulu bir ottur. Metinde geçen "ikâ" çömel-


me/ayaklarnn parmaklar üzerine durmaktr. "Ecfâl" ise deve kuunun ar-
kasn kaldrmasdr.
Hz. Selman (r.a) öyle nakletmitir: Hz. Resûlullah (s.a.v) bize tuvalet
adabna kadar her eyi öretti. nsan ve hayvan tersi ile taharet yapma-
may, taharet için kemik kullanmamay emretti. Küçük ve büyük tuvalet ya-
parken Kbleye dönmeyi yasaklad. Vücut arln sol ayak üstüne verip
sa aya dikmemizi buyurdu." 660

Istibra

stibra, küçük ihtiyacn giderdikten sonra, idrar yollarnda kalan sidik


damlacklarn tamamen boaltmaktr. u ekilde yaplr:
Kii kendisini skmadan küçük ihtiyacn tamamen yapar. Sidik dam-
lalarnn kamn ucuna bulamamas için kamn hareket ettirmez. Biraz
bekleyerek sidik kesildikten sonra kamn dibinden itibaren öne doru
yavaça çeker, sidiin etrafa sçramamas için böyle yapar. Sonra, üç de-

Ebu Davud, Taharet, 4; Tirmizi, Taharet, 12; Ahmed, Müsned, V, 439.


384 KÛTU'L-KULÛB

fa hareket ettirir; üç defa da öksürür. Bu ilemi yedier defa yaparsa, en


güzelini yapm olur.
Sonra sa eline ta alr, sol eli ile de kamn tutar ve taa sürterek
kamn ucunu siler, ucunun kuruduunu görünceye kadar bu ileme de-
vam eder. Bu durumda yalk kesilince temizlik hasl olmu olur. Ayn e-
kilde kam kuru toprak veya bir duvara sürerek temizleme de istinca ola-

rak yeterlidir. Bu ekilde yaplan istincadan sonra suya ihtiyaç yoktur. a-


yet necaset haefe/sünnet mahallini tat ise mutlaka su kullanlmas ge-
rekir.

Sidik sçramasndan korunmak için, yumuak ve suyu içine çekecek


topraa bevletmek müstehaptr.

Rüzgara kar yahut sert toprak üzerine bevletmek, mekruhtur; çünkü


bu durumda üzerine sidiin sçrama tehlikesi vardr.

Medineli fakihler insan kamn memeye benzetmilerdir. Bu fakihler-


den birisi demitir ki: "Kam çektikçe ondan azar azar bir eyler çkma-
ya devam eder." Kamn üzerine su dökülünce sidiin kesilecei söylen-
mitir. Bu zat, istibras en hafif olan birisiydi, temizlik ve abdest için en az
suyu o kullanrd; bununla birlikte onlarn içinde en fakih olan idi.

Kam suyla ykadktan sonra, ucunda bir slaklk meydana gelebilir.

drar yolunun darl ve iki taraftaki et parçasnn karlkl olarak kapan-

mas sebebi ile kamn aznda dönüp dolaan su damlalar slakla se-

bebiyet verebilir. Taharetlenen kiide ayet vesvese oluyorsa, bir avuç su

alarak avret bölgesine serpitirsin. Hz. Peygamberin (s.a.v) bunu yapt


hadislerle sabittir.

Sa el ile kama dokunmak mekruhtur.


Kamtan, sidik, mezi (ehvet damarlarnn hareketinden sonra çkan
su) vedi (uzun müddet sidik tutulduktan sonra çkan yapkan su), yel ve
meni olmak üzere be ey çkar. Meni dndaki dört akntdan dolay ye-

ni bir abdest almak gerekir. Meni ise boy abdestini gerektirir. Meni, eh-
vetle/heyecanla dar atlan, akt zaman erkeklik aletinin sertliini kay-

bettiren, insann yaratlmasna sebep olan yapkan svdr. Bu be ey d-


nda kamtan çkan ta, tenya vb. eylerden dolay da abdest gerekir.

Kamtan çkan yel farkna varlmayacak ekilde gizli olduu için her na-

maz vakti abdest almak müstehaptr. Bu durumda kadnn abdest almas


ise temizlik için daha iyidir.

ABDESTN FARZLARI
Resûlullah (s.a.v) abdest hakknda öyle buyurmutur:

"Kim emrolunduu gibi farzlarna, sünnetlerine ve adaplarna riâyet


ederek abdest alr, sonra kabini dünyadan hiç bir eyle ile megul etme-
den iki rekat namaz klarsa, annesinden doduu gün gibi günahlanndan
temiz otur." Bir baka rivayette ise u ekilde geçmektedir:
X> iki rekatta bir yanllk yapmazsa geçmi günahlar af olunur.™

Resûlullah (s.a.v) baka bir hadiste öyle buyurmutur:

"Dikkat edin size, Yüce Allah'n dereceleri yükseltip günahlar affettii


amelleri haber vereyim mi? Zorlukta ve darlkta güzelce abdest almak, de-

vaml mescitlere gitmek ve bir namazdan sonra dier namaz beklemek


var ya; ite sizin için nbat (sevab getirecek eyler) bunlardr.

Hz. Peygamber (s.a.v) bir defasnda abdest alrken abdest azalarn


birer ykad ve öyle buyurdu: "Bu Abdestin farz ksmdr; Allah bun-
defa
suz namaz kabul etmez." Sonra bir abdest daha ald; her azasn ikier
defa ykad ve öyle buyurdu: "Kim abdest alrken âzalarn ikier defa y-
karsa Allah onun ecrini/sevabn iki kat olarak verir." Sonra yine abdest al-

d, bu defa azalarn üçer defa ykad ve öyle buyurdu:

*Bu benim ve benden önce geçmi peygamberlerin ve brahim'in (a.s)

abdestidir:'"*

«' Buhari, Vûdu. 23; Ebu Davud, Salat, 158; Ahmed, Müsned, IV, 117; Abd b. Humeyd, Müsned,
No: 280..
662
Buhari, Vüdu', 6; Müslim, Taharet, 34-41 ; Tirmizi, Taharet, 38.
663 bnu Mace, Taharet, 47; Ahmed, Müsned, II
Abdesîîe Uyulmas Gereken Farzlar Sekizdir

1- Suyu koyacak kabn temiz olmas,

2- Temiz su,

3- Niyet,

4- Kurân- Kerimde zikredilen sra ile abdest almak,

5- Ykanmas emir buyrulan üç âzann (yüz, kollar ve ayaklarn) ykan-


mas,
6- Ban mesh edilmesi.
Yüzünü ve kollarn ykarken elindeki suyu silkelemez. Çünkü bu, yka-
ma deil, meshtir. Suyu iddetle yüzüne de çarpmaz; çünkü bu mekruhtur.

7- Abdest alan kimse iki avcuyla suyu yüzüne kadar götürür ve yava-
ça yüzüne çarpar. Saç kllarnn bittii noktadan balayarak sakaln görü-
nürdeki uzayan ksmna kadar bütün yüzünü ykar. Kulak ve sakal arasn-
daki ksm yüzden olduu için, onu da ykamaldr.

8- Kollar ykanrken dirsekler de ykama ilemine dahil edilmelidir. Bu


da farzdr. 664

Yüzü ve kollar ykarken, bu azalardan su damlayacak kadar fazla su


kullanlmas gerekir.

Ban meshinde yaplacak i udur: Elini yeni bir su ile slatp, ban
ön tarafndan balayarak enseye kadar mesh eder; daha sonra enseden
geriye doru alnna kadar bir defa mesh eder. Mesh için bu yeterlidir. An-
cak bann tamamn meshederse daha iyi olur.

Saydmz bu dört azann ykanmas ve meshedilmesi ayetle sabittir.

Abdestte bu azalarn pepee ykanmas ayetin metninde geçen "vâv" har-


finden anlalmaktadr. Bu harf tertip/sra içindir. "Vav" harfi hakknda Mek-
ke'de yaayan Arap fakihlerinden bir dil bilimcinin öyle dediini iittim:

664
Bu farzlar afii mezhebine göredir. Hanefilerde, abdestin farz dörttür ve unlardr: Yüzü
ykamak, dirseklerle beraber kollar ykamak, ba mesh etmek, ayaklar topuklarla beraber
ykamak.
NAMAZ 387

•VaV harfi iki eyi cem/birletirme içinse zahiren tertib/sra ifade et-

mez. Ancak bu iki ey arasnda cem/birletirme ile ilgili bir haber bulun-
maz ve iki ey arasnda cem imkansz olursa bu durumda 'vav* harfi, son-
ra manasna gelen 'sümme' harfinin yerinde kullanlr. Abdesti emreden
ayette böyle bir durum söz konusu olmad için, ayetteki Vav' harfi sade-

ce tertip/sra için kullanlm olur. Bunun için bu harf ile zikredilen ilerin

pepee yaplmas gerekir. 665

ABDESTN SÜNNETLER
Abdestin sünnetleri on tanedir:

1 - Besmele çekmek,
2- Elleri bilekten itibaren ykamak,
3- Aza su almak,
4- Burna su vermek,
5- Sol el ile burnu temizlemek
6- Sakal hilallemek

7- Kulaklar meshetmek,
8- Her âzay üçer defa ykamak,
9- Sadan balamak,
10- Ayak parmaklarnn arasn aralayp ovalamak.

ABDESTN FAZLETLER
Bunlarn banda avret mahallini örtmü bir hâlde oturarak abdest al-

mak gelir. Abdest alnan suyun günete stlmam olmas gerekir. Çün-
kü böyle bir suyla abdest almak mekruhtur. Bir görüe göre bu kerahet Hi-
caz bölgesi ve benzeri scak bölgelere mahsustur. Zor artlarda, özellikle

kn, abdestin sünnetlerini yerine getirerek tam bir abdest almak. Çünkü
bu ekilde abdest almak, dinin azimetinden/ ancak sabr ve gayretle yap-
lan ilerindendir.

Hanefi mezhebinde, abdest azalarn pepee sra ile ykamak sünnettir.


"

388 KÜTU'L-KULÛB

Seleften birisi demitir ki: "Müminin k mevsiminde souk suyla art-

larna uygun olarak ald abdestin sevab, bir rahibin bütün ömrü boyun-
ca yapt ibadetlere eittir."

Abdest alrken su israf edilmemelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v)

bunu yasaklamtr. Her organ üçten fazla ykamak israftr.

Abdestli iken abdest almak nur üzerine nurdur. Bu kiinin abdesti bo-
zulmam olduu hâlde, her vakit namaz için abdest almasdr. Eer im-
kan varsa bu ekilde hareket etmek sünnettir. Her abdest karlnda ki-

666
iye on sevap verilir.

Bir müslüman be vakit namaz bir tek abdest ile klabilir. Hz. Pey-

gamberin (s.a.v) bu ekilde uygulamas mevcuttur. nsann abdesti bozul-

duu zaman, namaz klmasa da srf Allah'a yaknlk maksad ile abdest al-

mas, onu Allah'a yaklatrr. Bu konuda u hadis nakledilmitir: Kul ab-


dest ald zaman, ykad azalaryla iledii bOtön günahlar bu azalarn-
dan dökülür gider ™ 7

Bu abdestle klaca namaz fazladan sevap olur.

Kulun her ihtiyaç giderdiinde, imkan dahilinde ise, abdest alp iki re-

kat namaz klmas müstehaptr. Abdest alrken Allah'n zikrinden baka bir
ey konumamaldr. Abdest alrken her azay ykarken ona uygun olan

duay okumas müstehaptr.

stincay bitirdikten sonra u duay okumaldr:


"Ey Allah'm kalbimi nifaktan temizle ve namusumu bütün fuhu çeit-
lerinden koru.

Besmeleyi okurken öyle der:


-

"Rabbirn! eytanlarn vesveselerinden ve yanmda bulunup beni az-


drmalarndan sana snrm. n

666 Bu konudaki hadis bkz: Ükayli, ed-Duafa,


bir için I, 33?. (Beyrut, 1998)
667 Müslim, Taharet, 32; Tirmizi, Taharet, eKîerib
2; Münziri, 1, 155.
" " "

NAMAZ 389

Ellerini ykarken:

"Allah'm! Senden uur ve bereket ister, uursuzluk ve helakten sana


snrm.

Azna su alrken:

"Allahm! Kitabn okumakta ve seni çok zikir etmekte bana yardm et.

Burnuna su verirken:

"Allahm! Efendimiz Muhammed'e (s.a.v) salât et ve bana cennet ko-


kularm ihsan et."

Burnunu temizlerken:

"Ey Allah'm! Cehennem kokularndan ve kötü bir mesken olan ce-

hennemden sana snrm.

Yüzünü ykarken:

"Allahm! Senin dostlarnn yüzünün aaraca günde benim de yüzü-


mü aart. Dümanlarnn yüzünün karard günde benim yüzümü karart-
ma."

Sa kolunu ykarken:

"
Allah'm! Kitabm sa elime verip hesabm kolay yap."

Sol elini ykarken:

"Allahm! Amel defterimi sol elime vermenden veya arkamdan ver-


menden sana snrm."

Ban mesh ederken:


"Ey Allahm! Beni rahmet ile kapla, üzerime bereketini indir. Senin Ar-
nn gölgesinden baka bir gölgenin olmad günde beni arnn gölge-
si altnda gölgele."
"

390 KUTUL KULUB

Kulaklarn meshederken:

"Allahm! Beni hak sözü iitip iyisine tâbi olanlardan yap. Allah'm!
Cennete çaran münadînin sesini iyilerle birlikte bana da duyar.

Boynunu meshederken:

"Allahm! Boynumu ateten azat et; kelepçe ve zincirlere vurulmaktan


sana snrm."

Sa ayan ykarken:

"Allahm! Ayaklarm müminlerin ayaklar ile birlikte srat köprüsü üze-


rinde sabit yap."

Sol ayan ykarken:

"Allahm! Münafklarn ayaklarnn srat köprüsünden kayaca gün,


ayamn kaymasndan sana snrm."
Abdest alan kii, kollarn ykarken her ykamada parmak uçlarndan
balayp, dirsee kadar kolu ykamas gerekir. Pazularnn yarsna kadar
ykarsa daha iyi olur.

Ayaklar ykamaya balarken ayak parmaklarnda balayp önce sa


ayak parmaklarn ovalayp topuklarda ykamay bitirmelidir. Ayaklarn y-
kanmas mümkünse kaval kemiinin yarsna kadar uzatlmaldr.

Abdestini bitirdikten sonra kbleye dönüp ban gökyüzüne çevirerek


u duay okur:
"EhedO en lâ Hâhe illallahu vahdehû lâ erike leh. Ve ehedü enne
Muhammeden abdühû ve Rasûlüh.
Sûbhâneke ve bi hamdk. Lâ Hâhe illâ ente.

Amiltû sûen ve zalemtO nefsi Estefiruke ve etûbü ileyk. Fefiriî ve


tüb aleyye. Inneke entet-Tevvâbûrrahfm.
j

Allahûmmec'alnî minet-tevvâbîn vec'âlnî mine'l-mütetahhirîn. Vec'al-


nîekûran, vec'aJnî ezkuruke kesîrân, ve üsebbihuke bükraten ve esilen."
NAMAZ 391

"Ben ehadet ederim ki; Allah'tan baka hiçbir ilah yoktur. O, birdir;

hiçbir orta yoktur. Yine ehadet ederim ki; Hz. Muhammed onun kulu ve
Rasûlüdür.

Allah'm! Seni noksan sfatlardan tenzih eder sana hamdederim. Sen-


den baka ilâh yoktur.

Ben günah ileyip nefsime zulmettim. Günahlarmn affn diliyor ve


tövbe ediyorum. Beni mafiret edip tövbemi kabul eyle. Çünkü sen tövbe-
yi çok kabul edensin.

Allah'm! Beni çokça tövbe edenlerden, güzelce temizlenenlerden,


ükredenlerden, seni çokça zikredenlerden ve sabah-akam tebih eden-
lerden yap.'* 68

Bütün bu yazdklarmz, abdest bittikten sonra okunan dualardr. On-


lar deiik haberlerde zikredilmitir. Biz bunlarn hepsini bir araya getire-
rek zikrettik.

Denilmitir ki: Kim abdest aldktan sonra bu dualar okursa, onun ab-
desti bir mühür ile mühürlenir ve Ar'n altna kadar yükselir. Orada de-
vaml Yüce Allah' tebih ve takdis eder; bunun sevab kyamete kadar o
kimsenin amel defterine yazlr.

Pirinçten/tunçtan yaplm kaptan abdest almay mekruh görüyorum.


ittiime göre; kul abdest almaya balad zaman eytanlar ona vesve-
se vermek için etrafn sarar. Kul Allah'n adn and zaman eytanlar on-
dan uzaklar ve yannda melekler hazr olur. ayet kul, bakr ve sar pi-

rinç kaplardan abdest alyorsa, melekler onun yanna yaklamaz.


Bu kaplardan abdest almann mekruh olduu, bnu Ömer ve Ebu Hu-
reyre'den (r. a) rivayet edilmitir. 669

668 Abdestin sonunda okunacak duann faziletini anlatan sahih hadislerde u müjde verilmitir:
"Kim abdestini bitirdikten sonra: "Ehedû en lâ Hâne illalIahu vahdehû lâ erike leh. Ve ehedû
enne Muhammeden abdühû ve Rasûlüh. Sübhâneke ve bl hamdk. Allahûmmec'alnt minet-
tevvâbîn vec'alnT minel mûtetahhlrin.." derse, ona cennetin sekiz kaps açlr; hangisinden

isterse oradan cennete girer." Bkz. Ebu Davud, Taharet, 65; Tirmizi, Taharet, 41 ; bnu Mace,
Taharet, 60; Heysemi, ez-Zevaid, I, 238-239.
669
Baknz: Aynî, Umdetü'l-Kârî, II, 556 (Beyrut, 1998)
392 KÛTU'L- KULÛ8

Seleften birisi öyle demitir: u'be (rah.), benden kendisi için abdest

suyu hazrlamamam istedi. Kendisine bakr bir kapta abdest suyu getir-

dim; ondan abdest almad ve: "Bana Abdullah bin Dinar, bnu Ömer'in ba-
kr kapta abdest almay mekruh gördüünü haber verdi" dedi.

Hz. Peygamber, krbadan, ibrikten ve havandan/tatan yaplm kap-


tan abdest almtr.

Zeyneb binti Cah'dan (r.a) rivayet edilen hadiste, Resûlullah'n


(s.a.v) Zeyneb'e ait bakr bir kaptan abdest ald 670 bildirilmitir. Ancak bu
ruhsat içindir.

BOY ABDESTNN ALINII


^

Boy abdesti alacak kii, (eer bir kova veya kaptaki su ile gusül ab-

desti alacak ise) su kabn sa tarafna koyar, sonra besmele çeker. Elini

kaba sokmadan önce ellerine üç sefer su döküp ykar. Daha sonra avret
yerlerini ykar ve temizler. Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest
alr. Ancak (ykand yerde su birikiyor ise) ayaklarn ykamayp en sona
brakr. Sonra ellerini kaba daldrarak ald suyu üçer defa sadan bala-
mak üzere vücuduna döker. Ön ve arka; bütün vücudunu ovalayarak y-
kar. Sonra sol tarafna yine üçer sefer su dökerek ön ve arka bütün vücu-

dunu ykar. Ellerini tekrar kaba daldrp ald suyu üç defa bana döker;
parmaklaryla saçlarn iyice ovalayp, bütün saçlarn slatr, vücudunda

hiç kuru yer kalmayacak ekilde ykar. Sonra biraz kenara çekilip ayan
ykar.

ayet artan su olursa vücuduna tekrar döker ve elleriyle eritii yerle-

ri ovalar.

Eer ayaklarn önceden ykayp abdestin evvelinde suya sokmusa,


bir ey olmaz; gusülden sonra tekrar abdest almasna gerek yoktur.

670
Bkz: Ahmed, Müsned, VI, 324; bnu Mace, Taharet, 61 ; Muaz b. Cebel'den gelen ayn
konudaki bir hadis için bkz: Heysemi, ez-ZevakJ, I, 215.
NAMAZ 393

Boy abdesti esnasnda elleriyle erkeklik aletine dokunmaktan sakn-


maldr. Eer dokunursa tekrar abdest almas lazmdr. 671

Boy abdesti alrken aza ve burna su vermeyi unutur ve bu ekilde


namaz klarsa, sadece azna ve burnuna su verip kld namaz iâde et-

mesini güzel buluyorum. ayet normal namaz abdesti alrken az ve bu-


runa su vermeyi unutursa namaz yeniden klmaya gerek yoktur.

Bütün vücudunu ykadktan sonra, cünûplükten çkmak için vücudunu


nasl ykarsa ykasn caizdir. Boy abdesti atan kimse, bata abdest alma-
dysa sonunda namaz abdesti almas müstehaptr. Cünûp olan bir kimse-

nin akan bir nehre dalp çkmas kâfidir. Bu kimsenin ayrca abdest alma-
s ise müstehaptr. Ölen bir müslümana verilecek guslün farz, cünûplük-

ten çkmak için alnan guslün farz gibidir.

Namazn Dndaki Farzlar:

Namazn dndaki artlar yedidir:

1 - Vücudu temizlemek,
2- Namaz klnacak elbiseyi temizlemek,

3- Namaz klnacak yerin temiz olmas,


4- Avret mahallini kapatmak, (avret mahalli erkeklerde göbek ile diz

aras, hanmlarda ise yüz ve eller hariç, vücudun geri kalan ksmdr)
5- Kbleye dönmek,
6- Vakit,

7- Bir özür yok ise ayakta durmak/kyam.

Hz. Peygamber'in (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir

"Cennetin anahtar namazdr. 672

"Namazn balamas tekbîr, bitmesi selam iledir. ™


671
Bu husus afii mezhebinde böyledir.
672 Tirmizi, Taharet, 3; Ahmed, Müsned, III, 340;
673
Ebu Davud, Taharet, 31 ;
Tirmizi, Taharet, 3; bnu Mace, Taharet, 3; Ahmed, Müsned, I, 123;

Abdurrezak, Musannef, No: 2539; Ebu Ya'la, Müsned, No: 616.


394 KUTU'L KULUB

Namaz çindeki farzlar on ikidir:

1 -Niyet: Bu farzlardan ilki niyettir.

2- ftitah/balama tekbiri. Arapça'da Yüce Allah'n her eyden büyük


ve ulu olduunu anlatmak için en uygun ifade 'ekber' lafzdr. Bu ifade ka-
lb, en üstün manasn veren bir kalptr. Bunun için (Allahu Ekber) ya da
(Allahu el-Ekber) demek gerekir.

Tekbirdeki tefhim/Allah lafzn söylerken kaln okumak, Allah' yücelt-

mek içindir.

3- Fatiha okumak. Sonra Fatiha sûresini okunur. Besmele de fatiha-

dan bir ayettir; bunun için devaml onunla birlikte okunur. 674

4- Rüku etmek.

5- Rükûda bütün azalarla sükunet içinde olmak. Rükudan kalktktan


sonra beli tam dorularak ayakta durmak.
6- Secdeler. ki defa pe pee secde yapmak.
7- Secdelerde sükunetle bir müddet kalmak/acele etmemek.
8- ki secde arasnda bir miktar oturmak. Bu da namazn farzlarndan-
dr.

9- Ka'de-i âhire/son oturu.

10- Son oturuta et-tahiyyatü okumak,

1 1- Son oturuta tahiyyattan sonra Hz. Muhammed'e (s.a.v) selatü se-

lam getirmek.

12- Namaz bitirirken sa tarafa verilen ilk selam.

Resûlullah (s.a.v) namazdaki huzuru sükûnetin gerei hakknda öy-


le buyurmutur:

"Namaz klarken rükû ve secde arasnda belini tam dorultmayan


kimseye Allah rahmet nazar ile bakmaz* 75

Bu durum, âfiî mezhebine göre böyledir..


Ahmed, Müsned, 525; IV, 22; Tabarani,
II, el-Kebir, No: 8261; Heysemi, ez-Zevaid, II, 120.
NAMAZ 395

Dier bir hadiste öyle buyrulmutur.

"Rükû ve secdede belini tam dorultmayan kiinin namaz yeterli bir

namaz deildir"™

Hz. Peygamber (s.a.v), namaz klarken belini tam dik tutmayan birini

görünce ona: "Dön ve namazn tekrar kl. Çünkü senin namazn olmadr
buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v) ayn ahsn rükû ve secdede düz

; ona tekrar namazn iâde etmesini emir buyurdu. Son-


ra ona rükû vc socdo arasnda nasl durulacan vc onlardan nasl kalka-

can öretti ve öyle buyurdu:


"Bütün organlarn sakinleip biraz da rahata erene kadar duracak-
sn.* 77

Huzeyfe ve bnu Mesud (r.a), namaz klarken rükû ve secdesini tam


olarak yerine getirmeyen birini görünce ve öyle demilerdir: "ayet bu
adam ölürse, Ebu'l-Kasm Hz. Muhammed'in (s.a.v) sünnetinin dnda bir
hâlde ölür." 678

Onlardan biri adama: "Ne zamandan beri böyle namaz klyorsun?"


diye sordu; adam "krk yldan beri!", deyince O: "Krk yldr sen namaz kl-

myorsun" demitir.

Kâbû'l Ahbar'n öyle dedii nakledilmitir: "Namaz üç ayr ksma bö-


lündü: "Üçte biri temizlik, üçte biri rükû, üçte biri de secdedir. Kim bunlar-

dan birisini noksan yaparsa, dierleri de kabul edilmez."

Denilmitir ki; kimin namaz kabul edilmezse, dier bütün amelleri de


kabul edilmez."

676 Tirmizi, Salat, 81; Ebu Davud, Salat, 144; Nesai, Tatbik, 54; ftitah, 88; bnu Mac<5. kame, 16;
Darimi, Salat. 78; Münziri, et-Terib ve't-Terhîb 1 ; 336.
677
Buhari, Salat, 246; Müslim, Salat, 45; Tirmizi, Salat, 110-111; Ebu Davud, Salat, 144; Nesai,

Salat, 264.
678
Ayn konudaki merfu bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, IV, 139; Tabarani, el-Kebir, No:
8310; Heysemi, ez-Zevaid, II, 121.
396 KÛTUL-KULÛB

NAMAZIN SÜNNETLER
Namazn sünnetleri on iki tanedir:

1 - Balama tekbirini alrken elleri kaldrmak.

Bu u ekilde olur: Avuç içleri omuzla birlikte kbleye bakacak ekilde


kaldrlr, ba parmaklar kulak memelerine deerken, parmak uçlar da ku-
laklarn üst ksmna kadar kaldrlr. Elleri bu ekilde kaldrmak, rivayet
edilen üç hadisi erife göre yaplmaktadr:

Hz. Peygamber (s.a.v) balama tekbirini alrken ellerini omuz hizas-


na, baparmaklarn da kulak memelerine kadar kaldrr ve parmaklarn
da kulaklarnn üst ksmna kadar yükseltirdi."679

1
Tekbir 'Allahu Ekber eklinde söylenir. Ekber kelimesindeki Elif harfi

üstünle (e sesi) ile okunur. Ekber derken ba ile ra harfleri arasna elif geti-

rerek (Ekbâr) eklinde söylenmez. Allahu Ekber lafznn sonundaki 'ra' har-

fi (Ekber) eklinde sâkin okunur. Bunun dndaki okuyulara izin verilmez.

Tekbir alrken eller bir hareketle ön tarafa doru kaldrlmaz ve omuz-


larn gerisine doru atlmaz;. Tekbiri aldktan sonra eller saa ve sola sa-
lnmaz. Eller omuza bitiik vaziyette kaldrlr; parmak uçlar kulak hizasn-
da olur, sonra tekbir alr ve yavaça ellerini indirir. Ellerini tekbirin bitiiyle

birlikte aa indirir. Tekbir tamamlanmadan ellerini indirmez. Tekbirin bit-

mesiyle birlikte hemen ellerini aa salar, omzunda tutmaz.

2- Sa el, sol elin üzerine konularak balanr. Rivâyet edildiine göre


Hz. Peygamber (s.a.v) tekbir alnca ellerini aa indirir; okumaya bala-
mak istediinde sa elini sol elinin üzerine koyard."680

Sa el ile sol elin bileini kavrayp ellerini gösünün altna koyar. 681

Sonra Allah'a yönelme duasn okur: Bu dua udur:

"Veccehtü vechiye lillezî fataras-semâvâti vel-erda hanîfen vemâ ene


minel-mürikîn.

_— ,

679 Bkz: Buhari, Salat, 235; Müslim, Salat, 21-23; Ebu Davud, Salat, 115; Nesai, Salat, 259; bnu
Mace, kame, 15.
* Müslim, Salat, 54; Ahmed, Müsned, IV,. 105; Tabarani, el-Kebir, No: 3399; Heysemi, ez-

681
Zevaid, 1, 104-105.
Bu husus afiilerde böyledir. Hanefilerde eller
\ göbein
x
altna balanr.
NAMAZ 397

nne salâtî ve nüsükî ve mehyâye ve memâtî lillahi Rabbil-âlemîn lâ

erike leh. Ve bi zâlike ümirtü ve ene evvelül-müslimîn'

Sübhânekellahûmme ve bi hamdk ve Tabârekesmûk ve teâlâ ceddûk


ve lâ ilâhe gayruk

"Ben, bütün irk çeitlerinden uzaklaarak yüzümü gökleri ve yeri

yoktan var eden Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koanlardan deilim."

üphesiz benim namazm, ibadetlerim, hayatm ve ölümüm alemlerin


Rabbi Allah içindir; O'nun orta yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben
müslümanlarn ilkiyim.

"Allah'm! Seni tebih ederim/bütün noksan sfatlardan uzak tutarm,


sana hamd ederim. Senin ann yücedir ve senden baka ilah yoktur.
Bütün bu dualar deiik rivayetlerle sabit olmutur.

mama uymayp yalnz bana namaz klan kimsenin bunlarn hepsini


okumas iyidir. Ancak imama uyan kimsenin, mamn iki sektesi/durmas
olmad için, Fatiha ile birlikte bütün bu dualar okumas mümkün deil-

dir. Dolaysyla imam sükût edince imama uyan kimse bunu frsat bilerek

Fatiha'y okur. 683

mam açktan Fatiha'y okurken ona uyan kimse kraatten saknmal-


dr. mamdan önce rükûya eilmemeli, secde etmemeli ve secdeden kalk-

mamaldr.

3- Giri duasndan sonra Eûzü besmele çekmek.

4- Zamm- sûre okumak. Fatihadan sonra bir sûre veya en az üç âyet

okumak sünnettir.

5- Fatiha bittikten sonra âmin demek. Bu güzel bir sünnettir. Çünkü


Hz. (s.a.v) Peygamber Fatiha'dan sonra amin demi ve böyle yaplmas-
n emretmitir.

« Darkutni 1/301.
683 Bu afi mezhebine göredir. Henefilerde imama uyan kimse Fatiha ve zamm- sure okumaz,

mamla birlikte tekbir sübhânake duasn okur; sonra sükut eder, imam dinler.
alan kimse

mamn okuyuu ona uyan kimselerin de okuyuu yerine geçer. Bir de sessiz okuyula klnan
namazlarda, irrfama rükudan evvel uyan kimseler, sübhânake duasn okuyup bekler.
*

398 KUTUL-KULÛB

6- Rükûa giderken tekbir alndnda elleri kaldrmak sünnettir. 684

7- Rükûda tebih yapmak. Bu tebih 'Sübhâne Rabbiyel azîm' sözü-


dür. Bu tebihler üçten az olmamak kaydyla yedi ve on olarak da tekrar-

lanabilir. Bir görüe göre, sevap bakmndan tebihin en az üç defa söy-


lenmesidir. Tebihin kemalî/en faziletlisi ise on kez yaplmasdr. Bunu u
ayetten çkaryoruz. Allahu Teala "te bu, kâmilen/tam olarak on gün-
dür"685 buyurmutur.

Okunan bu üç tebihi rükûya eilip avuç içlerini diz kapana koyduk-


tan sonra ve bunlar dizinden kaldrmadan önce söylemelidir. Çünkü bu-
na dikkat edilmedii zaman tebihlerden biri rükû hâlinin dnda söylen-
mi olur. Dier ikisinden biri eilirken biri de kalkarken söylenmi olur ki

bu, mekruhtur.

Rükû'nun yapl ekli: Namaz klan kii parmaklarn açarak avuç içi

ile diz kapan tamamen kavramaldr. Dirseklerini yanlarndan uzak tut-


mal, ban aaya ememeli, yukar da kaldrmamal, bilakis boynunu
ve srtn ayn seviyede tutmaldr. Öne doru eilmemeli ve arkaya do-
ru yaslanr gibi yapmamaldr.

8- Sonra Rükûdan dorulurken: "Semiallâhû limen hamiden/ Allah


kendisine hamd edenin hamdini iitir" cümlesini söyleyerek ellerini kaldrr
ve ayakta u duay okur:

"Allahümme Rabbenâ lekel-hamdü mil'es-somâvâti vel-erd ve mil'e


mâ i'te min ey'in ba'dü.
"Allah'm! Yeri göü, ikisinin arasn ve bundan sonra dileyip yaraca-

n alemleri dolduracak kadar sana hamd olsun." 686

9- Secdede tebih yapmak. Bu da sünnettir. Tebihleri isterse yedj^e-


ya on defa söyleyebilir. Bunun en az, rükûda olduu gibi üçtür. eddede
söylenecek üç tebih, aln yere tam deince ve alnn yerden kaldrmadan

684
Hanefiler kaldrmaz.
685
Bakara 2/196.
686
Müslim, Salat, 194, 202; Müsafirin, 201; Tirmizi, Salat, 82; Nesai, Tatbik, 20; bnu Mace,
ikame, 18.
NAMAZ 399

söylenmelidir. Aksi hâlde birincisi alnn yere koyarken, ikincisi de alnn


yerden kaldrrken söylenmi olur. Dolaysyla her secdede ancak bir te-
bih okunmu olur ki bu da mekruhtur.

Enes bin Malik (r.a), Ömer bin Abdülaziz'i (rah) kastederek öyle de-
mitir: "Bu imamnzn kld namaz gibi Hz. Peygamberin (s.a.v) nama-
zna benzeyen kimse görmedim."

Hz. Enes demitir ki: Biz Hz. Peygamberin (s.a.v) arkasnda namaz
klarken, rükûda ve secde de onar defa tebih okurduk."

Secdede kafasn iki eli arasna alarak secde yapar. El içi, parmaklar
birbirine bitiik olarak yere yapr. Her iki elini parmak uçlar kbleye ge-
lecek ekilde yere kor. Secdede gözlerini yummayp açk tutar. Çünkü
açk olduklar zaman onlar da secde etmektedir.

Secdede pazularn/dirseklerini vücuduna yaptrmayp açk tutar.

Srtn uzatr ve karnn dizlerine yaptrmayp yukar kaldrr.

Secdede avuç içini yere temas ettirmesi müstehaptr. Çünkü yüz ile

birlikte onlar da secde eder.

10-Secdeye giderken, secdeden kalkarken tekbir getirmek. Bu tekbir-

lerde eller kaldrlmaz. ki secde arasnda oturduunda öyle dua eder:

"Rabbifir lî verhamnV

"Rabbim beni mafiret et, bana merhamet et." Bunu üç defa tekrar

eder. Bu dua bnu Ömer'den rivayet edilmitir.

ayet: "Rabbifir verham ve tecâvez ammâ ta'lemü fe inneke entel-

eazzül-ekramü"

"Rabbim mafiret ve merhamet et ve hakkmda bildiin kötülüklerimi

bala. Çünkü sen çok aziz ve ikrâm bol olansn" duasn okursa bu da
caizdir. Bu da bnu Mes'ud'dan (r.a) rivayet edilmitir.

Eer u duay okursa bu da güzel olur:

"
"Rabbifir lî verhamnt vehdinî vecbirnî ve en'tnr
400 KÛTU'L KULÛB

"Rabbim! Beni mafiret et, bana merhamet et, beni hidayete erdir; be-

nim ihtiyacm yerine getir/noksanm tamamla ve beni fakirlikten koru." Bu


687
dua Hz. Ali'den (r. a) rivayet edilmitir.

11 - Birinci teehhüd/ilk oturu sünnettir.

1 2- Sonra 'es-Selâmû aleyküm ve rahmetullah' diye selam vermek de

sünnettir.

Selam verirken yüz saa ve sola çevrilir. Öyle ki, arkada namaz klan-
lar selam verenin yanan görmelidir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) selamj
688
verme ekli böyle idi. i

Selam verirken vücut kbleden çevrilmez, dizler yerden kalkmaz.

NAMAZDA MAMA UYMANIN HÜKMÜ


Kim dört rekatl namazlarn son iki rekâtna, akam namaznn ise

üçüncü rekâtna yetiirse bu rekatlar onun için namazn balangc olur.

Geri kalan namaz onun üzerine bina ederek klar.

Kim kyamn bir ksmnda imama uyarsa, hemen Fatiha sûresine ba-
lar ve bitirmeden rükûa gitmez. Eer imam, muktedi/kendisine uyan kim-

seden önce rükûdan kafasn kaldrrsa, muktedi ondan sonra kafasn


kaldrr.

mama kyamda yetiemeyen kimse önce iftitah tekbiri alr, sonra rü-

kû için ikinci bir tekbir alr ve rükûya varr. Böyle yapmas onun için bir re-

kat saylr.

Muktedi/imama uyan kimse, Fatiha'nn dndaki kratla/zamm- sûre


okumakla megul iken imam rükûya giderse, hemen okumay kesip
imamdan sonra rükûa gitmelidir.

687
Secdede ve iki secde arasnda okunacak dualar için bkz: Müslim, Salat, 216; Ebu Davud,
Salat, 148; bnu Mace, kame, 23; evkani, Neyiü'l-Evtar, II, 728-729. (No: 758-759)
688
Ebu Davud, Salat, 183; Tirmizi, Salat, 221; Nesai, Sehv, 7; bnu Mace. kame, 28.
NAMAZ 401

Kim secdede veya birinci oturuta imama yetiirse önce ayakta iftitah

tekbiri alr, oturur ve secdeye varr. mama uymak için böyle yapar.

mam selam verince, mesbuk tekbir almadan ayaa kalkar ve Fati-

ha'y okumaya balar. Rükûdan sonraki bölümlerin herhangi bir yerinde

imama uyan kimse o rekâta yetimemi olur.

Muktedî, imam rükûdan kafasn kaldrmadan ellerini dizlerinin üstüne

koyup bütün vücudu sakin olacak ekilde en az sübhaneilah diyecek ka-


dar rükûda durursa, bu bir rekat olarak kabul edilir.

Farz namazlardan birine balayan kimse, namazda iken üzerinde ka-

za namazlarndan biri olduunu hatrlarsa, bana göre içinde bulunduu


namaz tamamlar, sonra üzerinde borç olan namaz klar; sonra da o vak-
tin namazn tekrar klar.

Öle namazn klmayan bir kimse, ikindi namaznda imama uyarsa,

ikindiyi imamla klar, sonra öle namazn kaza eder. Daha sonra ikindiyi

tekrar klar. Sahâbeden bazs böyle yapmlardr. Bana göre en güzeli de


budur.

Namazda unutarak konuan veya dört rekatl namazlarn ilk iki reka-

tnda selam veren kimse, ikinci oturuta "ettahiyyatü" duasn okuduktan


sonra iki defa sehiv secdesi yapar. ayet caminin dna çkarsa veya
uzun zaman geçtikten sonra hatrlarsa o namaz iâde etmesi bana göre

Namazda bilerek konuan, selam veren, kbleye arkasn dönen, av-

ret yeri açlan, burnu kanayan, abdest azalarndan ykamay unuttu-


birini

unu veya ban meshetmediini hatrlayan kimse namazn iade eder.


Cemaati kaçran bir kimse, farz klarken; birisinin ona nafile klmak
maksadyla uymas durumunda, ona imam olarak kldrabilir. Ben, farz na-

mazn, nafile namaz klan birine uyarak klnmasn müstehap görmem.


Bana göre nafile namazlarn cemaatle klnmasnda bir beis yoktur.

Kraatin açk okunaca yerde gizli, gizli okunaca yerde açk okun-
mas sehiv secdesi gerektirmez.
KÛTU'L KUIÛB

Kim kld namazn rekat saysnda "acaba iki mi kldm üç mü kldm"


diye üpheye düerse, ikide karar klsn. Her kim de kld namazda "aca-
ba üç mü kldm, dört mü" diye üpheye düerse, üç rekat kldn kabul
etsin. Devaml kesin olana göre hareket etmek gerekir ki bu da üçtür. Son-
ra da selamdan önce sehiv secdelerini yapar, böylece namaz tamam ol-

mu olur.
Namaznda sehiv secdesini gerektiren bir ey yapan kimse unutarak
sehiv secdesi yapmazsa, duruma baklr; eer ksa bir süre sonra veya
daha mescidden çkmadan hatrlarsa bana göre o, secdeleri yapp, sonra
ettahiyyâtü okuyup selam vermelidir. Vakit uzarsa veya mescitten dar
çkarsa, sehiv secdeleri dümü olur.
Kim karanlktan veya yönü belirten bir bilgi olmadndan dolay kble
yönünde üpheye düerse, kbleyi aratrr, içtihad sonucu tespit ettii

yöne yönelir. ayet namaz kldktan sonra kblenin baka yönde olduu
ortaya çkarsa, namazn iade etmesini güzel bulurum.

Selamdan sonra fazladan yapt eyler için ve selamdan önceki nok-


sanlklardan dolay sehiv secdesinin yaplmas müstehaptr. Her iki hâlde
de secdeleri selamdan önce yaparsa bu da güzel olur. Bütün bunlar Hz.
Peygamberin (s.a.v) hadislerinden rivayet edilmi hükümlerdir.

Kim bir mecburiyetten dolay temizlii eksik olursa veya farzlardan bi-

ri eksik olarak namaz klarsa, imkan bulduunda bi namaz iâde etmesi-


ni müstehap görüyorum.

Namazn kldktan sonra elbisesinde namaza mani bir pislik olduu-


nun farkna varan kimse, bir sonraki namazn vakti girmeden o namaz iâ-

de eder. ayet vakti tamamen çktktan sonra farkna varrsa, iâdeye ge-
rek yoktur ama, bana göre iâde ederse daha güzel olur.

Namaz terkederek veya içindeki herhangi bir art yerine getirmeyip


kusurlu namaz klarak üzerinde kaza namaz bulunan bir kimsenin, bir
günlük namazn, eer imkan varsa pe pee klarak kaza etmesi bana
göre daha güzeldir. Farkl zamanlarda srasyla da klabilir. Kazasn kla-
ca bu namazlarn kerâhat vakitleri dnda klnmas daha uygundur.
NAMAZ 403

Namazn klmakta olan bir kimse, üzerinde necis/pis bir elbise oldu-
unu veya kbleye doru dönmediini fark ederse, hemen bu elbiseyi üze-
rinden çkarr, kbleye döner ve namazn tamamlar. ayet yeniden klar-

sa daha iyi olur.

NAMAZIN KILINI EKL VE EDEBLER


Namaza balamadan önce misvak kullanmak namazn faziletlerin-

dendir. Bu konuda u hadisi erif nakledilmitir:

nan namazn sevabndan yetmi kat daha fazladr.™9

Namaza balamadan önce Nas sûresini okumak müstehaptr. Çünkü


bu sûre onu cinni eytanlardan korumak için bir kalkan olur. Fatiha'y oku-

maya balamadan önce her rekatta euzü besmele çekmelidir. 690 Çünkü ki-

i Kur'an okumaktadr ve her rekat ayr bir namazdr.

Namaz klan kii tekbir alrken parmaklarn bititirmeli, kyamda du-


rurken ayaklarnn arasn dört parmak kadar açmal, topuklarn ise biti-

tirmemelidir. Bu ekilde yapmak müstehaptr.

Alimlerden birisi demitir ki: "Önceki insanlar imam takip ederlerdi;


eer imam tekbir alnca parmaklarn bititiriyor, kyamda iken ayaklarnn
arasn açk tutuyorsa bunlar onun fkhnn iyi olduuna bir delil sayarlar-

d."

bnu Mesud (r.a), namaz klarken topuklarn birletiren birini görünce:

"ayet ayaklarn açsayd sünnete uymu olacakt" demitir.

Bir hadis-i erifte: "üphesiz Hz. Peygamber (s.a.v) namazda ayak-


lardan birini kaldnp havada tutmaktan ve iki topuunu birletirmekten
men etti™ eklinde rivayet edilmitir.

6<» Ahmed, Müsned, VI, 272; Hakim, Müstedrek, I, 146; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4738; Heysemi,
ez-Zevaid, II, 98.
690 Hanefilere göre, birinci rekatta euzû besmele çekilir, dier rekatlarda ise Fatiha'dan önce
sadece Besmele çekilir.
691
Zebidi, thafu's-Sâde, III, 136.
KUTU'L-KULUB

Hadiste geçen "safane" kelimesi: Ayaklardan birini kaldrmak anlam-


na gelir. u ayette olduu gibi: "Ûç ayann Özerinde dunjp birisini kald-
rarak duran atlar kendisine arz edildiinde...* 92

"Safed" kelimesi ise, iki aya birletirmek anlamna gelir. u ayette

geçtii gibi: "Suçlularn demir halkalarla birbirine balandklarn görür-


sün.* 93

Alimlerden birinin iftitah tekbiri srasnda parmaklarn açtn gör-


düm; bunu: "Hz. Peygamber (s.a.v) tekbir alnca parmaklarn yayard*9*
hadisine göre yaptn söylüyordu.

Hadis-i erifte geçen 'neere' kelimesi yaymak manasndadr. Bu ma-


nay cümle içinde masdar olarak gelen "neren" desteklemektedir. Bu ifa-

deyi "birbirinden ayrmak" manasnda anlamak da mümkündür. Çünkü, ba-


zen "bessen" ve "neren" kelimeleri birbirinden ayrma manasnda kullan-

lr. Ancak, neere fiilinin asl manas ayrmak, yaymaktr. Ayrma manas-
na kullanld da olur. Mesela u ayeti ele alalm: "Cennette serilmi hal-
lar vardr.* 95 Buradaki "mebsûse" kelimesi ayr ayr yayma-arlamndadr.

"Sanki etrafa yaylm çekirge sûrûsû gibi* 96/ ayetinde, Neere keli-

mesi, besse anlamndadr. Besse kelimesi ayrma anlamna geldii için,

neticede neren kelimesi de, ayrma anlamna gelir.

Ancak shak bin Râhuveyh'e: "Hz. Peygamber (s.a.v) namazda par-

maklarn yayd" hadisindeki "neren" kelimesinin manâs kendisine soru-


lunca: "O, avucu açp parmaklar kapamaktr" demitir. Yan bununla,
avuç içini yummadn söylemek istemitir. Bu güzel bir yorumdur. Çün-
kü mana bakmndan "ner/yayma, "tayy/katlamann zdddr.

ftitah tekbirini alrken parmaklarn açk tutan üç âlim gördüm. Mes-


cid-i Haramda namaz kldran, fkhî bilgisi çok derin olan Ebu'l-Hasan bun-

692
Sad 38/31.
693 brahim, 14/49.
694 Tirmizi, Salat, 63.
695 aiye, 88/16.
696 Kamer 54/7.
NAMAZ 405

lardan biriydi. Ayn ekilde tekbir alrken parmaklarn bititiren üç âlimi de


gördüm. Ebu'l-Hasan bin Sâlim ve Ebu Bekr el-Âcûrî bunlardan idi.

Hatrladm kadaryla, fakîh Ebu Zeyd de tekbir alrken parmaklarn

açyordu.

Namazdayken Fatiha'nn bitiminde "âmin" demek namazn faziletle-

rindendir. Hz. Resûlullah (s.a.v) amin konusunda öyle buyurmutur:

"mam: V© leddâllîn' dedii zaman siz de "âmin" deyiniz. Çünkü kimin


âmin sözü meiefderin âmin sözüne denk gelirse, geçmi günahlar affolu-

nur.™ 7

Resûlullah (s.a.v) âmin dedii zaman sesini yükseltirdi.

Amin kelimesinin iki okunu ekli vardr. Biri uzatarak, dieri ksalta-

rak okumaktr. Her iki okunuta da "mim" harfi eddesiz olarak okunur.
Çünkü "mim" eddeli okunursa mana "yönelenler" manasna gelir. u
ayette olduu gibi: "Rablerinin lütuf ve rzasn arayarak Beytü'l-Harama
yönelmi kimselere saygszlk etmeyin.™ 6

Sa elini sol eli üzerine koyarak bileinden tutar. Ellerini, gösü ile gö-

bei arasna koyarak balar. Çünkü bu tevazu ve huûnun belirtisidir.

Alimlerden bir zat demitir ki: "Bu ekildeki duruu, Aziz olan Allah'n hu-
zurunda boyun eme olarak kabul ederim."
Hz. Peygamber'in (s.a.v) belirttiine göre, namazda sa eli sol elin

üzerine koymak, geçmi peygamberlerin sünnetlerindendir. 699

Hz. Ali (r.a) "Venhar/kurban kes"700 âyetini, sa eli, sol el üzerine koy-

mak eklinde tefsir etmitir. Bu yorum Hz. Ali'nin (r.a) ince zekasn ve il-

mî derinliini göstermektedir; Çünkü gösün altnda "nâhir" isminde bir

damar vardr. Bunu ancak alimler bilirler. Hz. Ali (r.a) ayette geçen "ven-

har" emrinin, en-Nâhir kelimesinden türemi bir emir olduunu söylemi

697
Buhari, Salat, 262; Müslim, Salat, 72; Ebu Davud, Salat, 183; Tirmizi, Salat, 71, bnu Hbban,
Sahih, No: 1804.
698 Maide 5/2.
699 Tabarani, el-Kebir, No: 10851; Heysemi, ez-Zevaid, II, 105.
™ Kevser 108/2.
406 KÛTUL KULÛB

ve ayeti: "Rabbin için namaz kl; ellerini "nâhir" denilen damarn üzerine
koy" eklinde anlamtr. Sûrede namaz emredildii için Hz. Ali bu yorumu
yapmtr.

Baz insanlar "venhar" kelimesinin kökünün "nahr" olduunu iddia et-

milerdir. Nahr ise boazn alt ksmdr. Halbuki el buraya konmaz. Baz
dil alimleri ayete: "Gösünü kbleye çevir" manasn vermilerdir. Bu da bir
görütür.

Namazda dizler dikilerek oturulmaz. Dil alimlerine göre "ikâ'nn mana-


s; ayak tabanlar yerde olduu hâlde dizleri dikerek oturmaktr. Hadis eh-
line göre bu kelimesinin manas, ayak parmaklar yerde olduu hâlde diz-

ler üzerine çökmektir.

Namaz klan kimse namaz srasnda elbiseyi çekmek ve sarktmaktan


saknmaldr. Buna sedil denir. Sedil, ayakta iken elbisenin kanarlarn ye-
re sarktmaktr. Bir görüe göre: "Sedele" ve "Sedene" ayn manây ifâde

eder. Harflerin çk yerleri birbirine yakn olduu için bazen lam ve nun
yer deitirir. Sidânetü'l-Ka'be/Ka'benin muhafzTaTTfadesi buna örnek
olarak gösterilebilir. Ka'be'nin muhafzlar Ka'benin örtüsünü sarktrlard.

Ka'be'ye örtülen kumaa, Sidânetü'l-Ka'be denir. Bu dil ehlinin görüüdür.

Hadisçilere göre sedel: "Kiinin elbisesine sarlp ellerini yenin içine


koyarak, o ekilde secde ve rükû yapmasdr." Yahudiler namazlarnda
böyle yaptklar için müslümanlar onlara benzemekten men edildiler. Ka-
mis olarak bilinen giysi de böyledir. Eller gömlek içinde rükû ve secde ya-
plmaz. Ancak, bu giysi geni olursa, elleri içinde iken rükû yapabilir. Ve-

ya elinin birisi içerde, dieri gömlein dnda olduu hâlde secde yapabi-
lir. Ancak secdede her iki elin elbisenin içine sokulmas mekruhtur.

Fakihlerden birisi "sedel" hakknda üçüncü bir görü ileri sürerek öy-
le demitir. Sedel; izar denilen ve bel ksmndan aay örten elbisenin
ortasn ban üstüne koyup, iki yann sa ve sol taraflardan omuzlarn
üstüne koymadan sarktmaktr. Bu görü, sonraki alimlerden birisine ait

olup, bana göre herhangi bir deeri yoktur. Bence bu görüler içinde ilk

ikisi güzeldir.
NAMAZ 407

Namaz srasnda elbisenin toplanmas (keff) yasaklanmtr. Keffin,

manas, secdeye giderken önden veya arkadan elbiseyi çekerek kaldr-


maktr. Gömlein üzerine izar denen örtünün sarlmasn da mekruh görü-
yorum. Çünkü o bir çeit elbiseyi toplamaktr.

mam Ahmed bin Hanbel'in bu hareketi mekruh gördüü rivayet edil-


mitir. Ömer bin el-Hattab'n çocuklarnn birinden bunun yaplmasyla il-

gili ruhsat olduuna dair rivayet vardr. öyle ki: Hz. Peygamber (s.a.v)

sarn gömlei üzerine balayarak namaz klmtr.

Bu toplama, bazen bataki saçlarda olur. Saçlar kafann üstünde to-

puz yaparak namaz klmak mekruhtur. Bir hadisi erifte:

'yedi organ üzerine secde yapmakla, saç ve elbiseyi toplamamakla


emrolundum™ buyurulmutur.

Hz. Peygamber (s.a.v), namazda, eli börün üzerine koymay yasak-


lamtr. Buna 'ihtisar' denir. Ayrca, kyamda iki elini bele koyarak pazu-
lar açmay da yasaklamtr. Buna da 'salb' denir.

Namaz klan secdeye giderken; önce dizlerini sonra ellerini daha son-
ra da alnn yere koymaldr. Aln ve burnu üzerine beraberce secde etme-
lidir. Çünkü bu ikisi tek bir organ saylr. Kalkarken ayaklarnn yardmyla

Namazn içinde, saa sola yönelmemeli, göz ucuyla saa ve sola


bakmamaldr. Baka tarafa yönelmenin en basiti, göz ucuyla saa sola
baknmaktr. Namaz klan kimse gözleri ile devaml secde yerine bakma-
ldr. Eer böyle yapmazsa yüzünü kble istikametine çevirmelidir. Namaz
içinde vücut ve elbise ile oynamamaldr.

Rivayete göre Said bin Müseyyeb, namazda sakal ile oynayan birini

görünce öyle demitir: "ayet bunun kalbinde huû olsayd azalar da hu-
u içinde olurdu." 702

Buhari, Salat, 283; Müslim, Salat, 227; Ebu Davud, Salat, 156; Tirmizi, Salat, 88; ibnu Mace,
Salat, 58.

bnu Mübarek, K. Zühd, No: 1188; Abdurrezzak, Musannef, II, 226; Elbani, Daife, 110.
408 KÛTU'L-KULÛB

Ayn olay Hz. Peygamber'den (s.a.v) de rivâyet edilmitir. 703

Hz. Peygamber (s.a.v), namazda be eyi birletirip pe pee yapma-


y yasaklamtr. Bunlardan ikisi imamla mam kraatini iftitah tek-
ilgilidir:

biriyle bititirmemeli/ilk tekbirden sonra bir dua ile kraatin arasn ayrma-
ldr. Ayn ekilde rükuyu da kraatla bititi rmemelidir.

Dier ikisi ise imama uyan ilgilendirir. mama uyan kimse, iftitah tek-

birini imamla ayn anda almamal, selam verirken imamla ayn anda se-
lam vermeyip imam biraz geriden takip etmelidir.

Sonuncusu ise imam ile cemaat arasnda ortaktr. Bu, farz olan birin-

ci selamla, sünnet olan ikinci selamn arasn ayrmaktr.

Denilmitir ki: "Selam vermek ve tekbir almak kesmektir; birisi nama-


z, dieri namaz haricindeki ileri keser."

Bir hadis-i erifte u ekilde rivayet edilmitir. "Namazda yedi eyin


meydana gelmesi eytandandr. Burun kanamas, uyuklamak, vesvese,
esneme, kanma, her hangi bir eyle oynama.

Bazlar arma ve üpheyi de buna eklemitir.


Seleften biri demitir ki: "u dört ey namazda saknlmas gerekli ha-

reketlerdir: Saa-sola bakmak, yüzünü silmek, secdeye giderken secde


yerindeki talar düzeltmek, bakalarnn önünden geçeceini tahmin etti-

i bir yerde namaz klmak."

Bazlar buna birinci safta yer olduu hâlde ikinci safta namaz klma-
y da eklemitir.

Hz. Peygamber (s.a.v), büyük ve küçük abdeste skan 705 ve dar bir
mest giyen kimseye bu hâliyle namaz klmasn yasaklamtr.

703 Hakim Tirmizi, Nevadiru'l-Usul, II, 344; bnu Ebi eybe, Musannef, II, 190 (No:7), Suyuti, es-
Sar, No: 7447.
704
Zebidi, ithaf u's-Sâde III, 144. Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bkz: Tirmizi, Edeb, 8; bnu
Mace, kame, 42; Tebrizi, Mikat, No: 999; Suyuti, es-Sar, No: 5694
705
Ahmed, Müsned, V, 250; bnu Mace, Taharet, 114; Tabarani, el-Kebir, No: 7507.
NAMAZ 409

Bu üç durumdan biri kimde mevcut ise, o durumda namaz klmamal-


dr. Çünkü kalp hep bunlarla megul olur.

Sinirli kimsenin, önemli bir ile karlaann ve bir eye acilen ihtiyac

olan kimselerin, kalpleri huzura kavumadan ve namaz için hazr olmadan


namaz klmalarn mekruh buluyorum.

Namaz vaktinde yemek hazr olur, namaz klacak olan kimsenin de

nefsi yemee meylederse aadaki yemek yenme-


hadisten dolay önce
li, sonra namaz klnmaldr: "Akam namaz vakti girdii zaman eer ye-
mek hazrsa önce yemek yeyiniz. "706
Ancak namaz klmak için vakit dar olur veya kalp huzur içinde olursa,
önce namaz klnr.

Bu konudaki baka bir rivayette Hz. Peygamber: "Sizden biriniz iyice

sinirli ve kzgn olduu hâlde kesinlikle namaz klmasn"707 buyurmutur.

Hasan- Basri öyle derdi: "Kalp huzurlu deilken klnan namaz, in-

sana sevaptan çok ceza getirir."

NAMAZIN FAZLETLER VE HUU SAHPLERNN NAMAZI


Allah (c.c) öyle buyurmutur:

"Beni anmak için namaz kl. ^


"Gafillerden olma..™ 9

"Ey iman edenleri Siz sarho iken ne söylediinizi bitinceye kadar na-
maza yaklamaynz.™

Ayette geçen "sarholar" ifadesiyle, dünya sevgisi ve dünyayla ilgilen-

mekten sarho olanlarn kastedildii söylenmitir. Dier ayette öyle buy-


rulmutur:

7<*
Buhari, Ezan, 42; Müslim, Mesacid, 64-66; Ebu Davud, Efme, 10; Tirmizi, Mevakt, 145.
707 Zebidi, thaf, li, 144.
708
Tana 20/14.
709
Araf 7/205.
™ Nisa 41/43.
410 KÛTU'L-KULÜB

'Onlar namazlarnda devamldr. m 1

Hz. Peygamber (s.a.v), namazn faziletiyle ilgili olarak öyle buyur-


mutur:

"Kim, içinden dünya ile ilgili (namazn huusunu bozacak) bir ey ge-
çirmeden iki rekat namaz klarsa, geçmi günahlar affedilir.™
Hz. Peygamber (s.a.v) dier hadislerinde öyle buyurmutur:

"üphesiz namaz, huzur, tevazu, yalvarma, Allah'a muhtaç olmak ve


pimanlk haliyle elini kaldrp "Ey Allah'ml' diye dua etmektir. Kim böyle
yapmazsa onun namaz eksik olur.™

Yüce Allah, geçmi kitaplarda öyle buyurmutur:

"Her namaz klann namazn kabul etmem. Ancak yüceliim karsn-


da tevazu gösterenin, bana kar büyüklük taslamayann ve benim rzam
için aç fakirleri doyurann namazn kabul ederim. ™
Namaz klarken, sanda ve solundaki kimseleri tanmayacak kadar
namaza yönelmi olman, bütün varlklar ayakta tutan Yüce Rabbinin hu-
zurundaki edebe güzel dikkat ettiini gösterir. Baz müfessirler: "Onlar ki

namazlarnda huû' içindedirler^' 5 ayetini bu ekilde tefsir etmilerdir. 716

Said bin Cübeyr öyle demitir: "bnu Abbas'n 'namazdaki huu; kii-
nin sanda ve solunda duranlarn kim olduunu tanmamasdr' sözünü
duyduum andan itibaren, krk yldr namaz klarken samda ve solumda
kimin bulunduunu fark etmedim."

Bir b. Haris, Süfyan- Sevri'nin öyle söylediini nakletmitir: "Huu


ile namaz klmayann namaz fasittir."

711
Meâric 70/23.
712
Buhadi, Vüdu, 23; Ebu Davud, Salat. 157.
713

714
Zebidi, El- thaf, 3/21.
7.5
Mû'minûn, 23/2.
7.6
Bkz: Taberi, Camiu'l-Beyan, Cüz: XVIII, Shf: 2-3; Maverdi, en-Nüketü ve'l-Uyun, VI, 95.
NAMAZ 411

Muaz b. Cebelin (r.a) öyle söyledii rivayet edilmitir:

"Namaz klarken, bilerek sanda ve solunda kimin olduunu tanyan


kimsenin namaz sahih olmaz."

smail b Ebi Ziyad, Bir b. Haris ve bakalar kanalyla Muaz b. Ce-


bel'in öyle dediini rivayet etmilerdir: "Namaz içinde iken duvardaki ve-

ya haldaki yazy okuyan kimsenin namaz batldr." Bu söz Süfyan- Sev-

rî'den de nakledilmitir. Bir bu sözü: "Böyle yapan kimse namazda (ona


aykr) bir amel yapm olur" eklinde açklamtr.
Namazdaki devamllktan maksat, sükûnet ve huzur ile namaz kl-

maktr. "Onlar ki namazlarnda devamldr™ ayetinde geçen "devamldr-


lar" kelimesi, huzur ve sükunet ile tefsir edilmitir. Arap dilinde de bu e-
kilde kullanm vardr. Araplar, su sakin olduu zaman o suya: "dâim/yerin-
de sabit su" derler.

Sahâbeden birisi öyle demitir: "nsanlar kyamet günü namazdaki


durum ve vaziyetleri üzere dirileceklerdir."

unlar namazdaki huzurdandr: Namazda sessiz ve sakin olmak, na-

mazdan bir zevk ve lezzet almak, kalbin okunan ayetleri anlamaya yönel-
mesi ve tevazu içinde huuya bürünmesi, azalarn namazdaki duruma gö-
re saki bir vaziyette bulunmas, okuduklarn yava yava okumak, oku-
nan ayetlerin manalarn anlamaya çalmak, ayetlerin manalarn ve ilahi

murad güzelce anlamak için kendisiyle kelam ettii Yüce Rabbine kar
tam bir ihtiyaç hâline bürünmek, Allah'n kitabnda sakl gizli manalar el-

de etmek için talebinde samimi olmak, sadakatla Rabbine yönelmek.

Eer kraat srasnda rahmet ayeti gelirse, o rahmeti istemeli ve ona


rabet etmelidir. Azapla ilgili bir ayet okuyunca da korkup ilahi azaptan Al-

lah'a snmaldr. Tebih ve tazimle ilgili bir ayet geçtii zaman tebih ve
tazimde bulunmaldr. Bunlar dili ile yaparsa bu güzeldir. Eer bunlar kal-

binden geçirir ve gönlü ile ona yönelirse, bu da sözle isteme yerine geçer.
Kulun boynunu bükerek hâl diliyle fakirliini ortaya koymas, en güzel is-

7,7
Mearic 70/23.
412 KÛTU'L- KULÛB

teme eklidir. Bütün bunlar: "O kitab hakkn vererek okurlar. Çünkü on-
lar kitaba inanrlar" 718 ayetine verilen iki manadan birisinin içine girmekte-
dir. te huu ile namaz klanlarn kraat ekli böyledir.

Namaz klan kimse, namazn hangi rüknünü yapyorsa, kalbiyle ona


uygun bir vaziyet almal, düüncesi de her durumda devaml yalvar hâ-
linde olmaldr.

O "Allahu Ekber" dedii zaman, O'nun dier bütün varlklardan büyük


olduunu düünür. Namaz klann bütün düüncesi Yüce Melik olunca Al-
lah' anmak onun kalbinde en büyük i olur. Bu durumda onun kalbi; Yü-
ce Mevla'snn u sözüne uygun olur: "üphesiz Allah'n zikri en büyük
tür.™ Böylece, Yüce Allah'n en büyüklüünü müahedede diliyle kalbi

birbirine uygun olur. Bu durumda o, diliyle okuduunu kalbi ile görür/mü-


ahede eder.

Çünkü u ayeti kerimede Allahu Teala gözü dilden önce zikretmitir.


"Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?™

Namaz klan kimse, bir ayet okurken dilini kullanp, gözlerini geride b-
rakmamaldr. Böyle olursa, (tekbir alarak) sözü ile yapt namaz akdini,

sfatna uygun gerçekletirmi ve o anda sözü ile amel etmi olur.

Allahu Teala, kuluna namaz emrini verirken, ondan bu ekilde davra-


nacana dair söz alm, bunu onun için bir delil yapm ve bu konuda
kendisini uyarmtr.

Bu durumda kul: 'Allahu Ekber/Allah en büyüktür' dedii zaman, bu

sözüyle bakasnn sözünü nakletmi ve Yüce Allah'tan bakasndan da


haber vermi olmuyor. Aksine, bizzat müahede ettii bir gerçee ahitlik
yapm olmaktadr. Bu durum, marifet ehli arifler yannda vaciptir. Çünkü
iman, her eyde söz ve amelden ibarettir.

7.8
Bakara 2/ 121.
7.9
Ankebut 29/45.
720
Beled 90/8-10.
NAMAZ 413

Sen 'Allahu Ekber' dediin zaman, eer Allah senin kalbinde her ey-
den daha büyük ise, sen bu sözle amel etmi olursun. Bu da ahde/Allah
ile yaplan anlamaya riayettir. Böyle olursan u ayetteki övgüye mazhar
olursun:

"O cennete varis olanlar, emanetlerini korur ve ahidlerini yerine geti-


rirler.™

Ayette geçen ahid, senin dilin ile verdiin sözdür. Bu büyük ecre ve
sevaba kavumak için ahde riayet ve vefa göstermek ise kalp ile olur. bu
konuda Yüce Allah öyle buyurmutur:

"Kim de Allah'a verdii ahde/söze vefa gösterirse; Allah ona büyük bir
mükafat verecektir.™

Kimin kalbinde fâni olan dünyadaki küçük padiahlar/insanlar, en bü-


yük melik olan Yüce Allah'tan büyük olursa, Yüce Allah'n 'Allahu ekber'
sözü ile amel etmemi olur. Bu hâl, gerçek iman deildir. Çünkü o, dilinin

söylediini ameli ile tasdik etmemi, ancak söz ile yetinmitir. Bu kimse,
nefsi ile beraberdir ve dünyaya bakan birisidir. O nefsinin yanndadr. Bu
durumda onun sevinci nefsi olmaktadr. Eer onun kalbi Rabbinin yann-
da olsayd, ahirete nazar ederdi; gözünün aydnl/sevinci ahiret olurdu.

Yüce Allah: "Sizin yannzda bulunan (dünya) fanidir. Allah indinde


olan (ahiret) ise baki ve ebedidir723 buyurmutur.

Hz. Peygamber (s.a.v): "Gözümün aydnl/gönlümün sevinci, na-


mazda klnd™ buyurmutur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) namazda
iken Rabbinin yannda bulunuyordu; bunun için gözünün aydnl/gönlü-
nün sevinci Allah ile oluyurdu.

Allahu Teala: "Gerçekten Allah'n zikri en büyüktür* 25 buyurmaktadr.


Tabi ki zikredilen Allah her eyden daha büyüktür. Yüce Allah, namazla

72 ' Müminun 23/8.


722 Fetih 48/10.
723
Nahl 16/96.
724
Nesai, tretü'n-Nisa, 10; Ahmed, Müsned, III, 128, 199.
725
Ankebut 29/45.
414 KÛTUL-KULÛB

kendisinin zikredilmesini istediini u ayette beyan etmitir: "Beni zikret-

mek için namaz kl.™

Bu manada, Rasûlullah'm (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir.

"Namaz ancak Allah' zikir için farz klnd. Hacdaki tavaf, sa'y ve dier bü-
"l21
tün vazifeler ancak Allah' zikir için emredildi.

Zikirden gaye ve maksad Yüce Allah olduuna göre; senin kalbinde


O'na kar bir tazim/sayg ve heybet yoksa, senin zikrinin ne kymeti var-
dr?

Resûlullah (s.a.v), Enes bin Malik'e hitaben öyle buyurmutur:

"Namaz kldn zaman, sanki (dünya hayatna) veda eden kimsenin

kld namaz gibi kl." 728


Yani nefsine veda eden, nevasn terk eden, öm-
rünü bitirip Mevla'sna giden kul gibi namaz kl. u ayette buyrulduu gibi:

"Ey insani üphe yok ki sen Rabbine doru çabalamaktasn ve (niha-


yet) O'na varacaksn.*29 /
"Allah'tan korkun ve kesin olarak bilin ki O'na kavuacaksnz."730

Hz. Peygamber (s.a.v): "Namaz gözümün nuru klnd™ buyurmu-


tur. O (s.a.v), namaz en büyük ibadet olarak gördüü için, onunla gözü
aydn/gönlü ho olmaktadr.
Hz. Peygamber (s.a.v) dier hadislerinde öyle buyurmutur:

"Kld namaz kendisini kötü ve çirkin ilerden uzaklat rmayan kim-


senin ancak Allah'tan uzaklamas artar.*32 Yine Efendimiz (s.a.v) bu ma-
nada öyle buyurmutur.

726
Taha 20/14

728
bnu Mace, Zühd, 15; Ahmed, Müsned, V, 412.
729
nikak 84/15.
730
Bakara 2/223.
731
Nesai, retü'n-Nisa, 10; Ahmed, Müsned, III, 128, 199.
732
Tabarani, el-Kebir, No: 11025; Heysemi, ez-Zevaid, II, 258; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, VI,
465; Zebidi, thaf, III, 38; Elbani, Daife, 2.
NAMAZ 415

"Kim oruç tutar da yalan söylemeyi ve nsanlar kandrmay brakmaz


ise, Allah'n o kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyac yok-
tur.™

Görüldüü gibi namaz ve oruçtan maksat günahlara kar durup kötü

ilere bulamamaktr.

Vakti girmeden önce namaz için abdest almak, namaz tam olarak ye-

rine getirmek ve tamamlamak için gereklidir. Böyle yaparsa, namazn ilk

vaktinde baka bir eyle megul olmam olur.


Namazda olan kimsenin düüncesini kalbinde toplanmas ve Rabbi

ile beraber olmas gerekir. Böyle olursa Rabbi onun kalbinde olur; kul oku-

duu ilahi kelam ile Rabbine nazar eder, O'nun hitabyla kendisiyle konu-
ur, münacat ile O'na yalvarr; O'nu sfatlar ile tanr. Çünkü her bir ayet,

ya bir ismi, ya bir sfat, ya bir ahlak, ya bir hükmü, ya bir ilahi iradeyi ya-

hut bir fiili anlatlr/ifade eder. Çünkü kelimeler, sfatlarn manalarn açk-
lar, sfatlardan haber verir. Sfatlar da, vasfettii zat tantr.

lahi hitabn/Kur'an'n her bir kelimesi, bir arif için on ayr yöne iaret
eder. Her bir yönde arif için ayr bir makam ve bir çok müahede mevcut-
tur.

Bu yönlerin ilki ona iman etmektir. Sonra srasyla teslim olmak, töv-

be etmek, sabretmek, raz olmak, korkmak, ümitli olmak, ükür etmek,

sevmek ve tevekkül -etmek gelir. Bu on ayr makam yakîn makamlardr.


Çünkü ilahi kelimeler/ayetler hakka'l-yakîn derecesinde kesin bilgi ifade

eder. Bu manalarn tamam ilahi hitap ve kelamda mevcut olup onu naz
ve niyaz ehli müahede eder. Onlar ilim ehli ve kalbi manen hayat bulmu
kimseler bilir. Çünkü Mahbubun/Yüce sevgilinin sözleri kalbin hayatdr.

Onlarla ancak, kalbi diri olanlar uyarlr/ibret alr. Onlarla ancak ilahi dave-

te gönül holuu ile uyanlar hayat bulur. Bu konuda Allahu Teala öyle
buyurmutur:

733
Bkz: Buhari, Savm, 8; Ebu Davud, Siyam, 26; Tirmizi, Savm, 16; bnu Mace, Siyam, 21,
Tabarani, es-Sar, No: 472; Heysemi, ez-Zevaid, III, 171.
416 KÛTU'L-KULUB

10 ancak bir zikir/hatrfatma/uyar ve apaçk okunan bir Kur'an'dr. Biz


onu (kalbi) diri olanlar uyarsn diye indirdik.™

"Sizi hayat verecek eylere çard zaman, Allah ve Resulüne


uyun.'735

Bunlar ancak, Ahzap sûresinin banda geçen on makam elde eden-

ler müahede edebilirler. Bu makamlarn ilki, slam'a giren müsülümanla-


rn makamdr; sonuncusu ise zikredenlerin makamdr.

Bir kimse zikir makamndan sonra, yukarda saydmz on makam


müahede edebilir. Bu hâlde kalp safiyetini kazand için kul münacattan

bkmaz. Allah'a ibadetin tadna vard ve okuduu ilahi kelam anlad


için kyam ona ar gelmez. Sonsuz ihsan sahibine yaknlndan dolay,
ilahi huzurda durmak ona kolay Ona yakn olmann tad ile kul, ilahi
gelir.

uyarlardan bile zevk alr. te o zaman kyam boyunca okuduu Kur'an


ayetleri içinde manen yükselir durur, fakat kalbinde bulduu ayetler deil,

Rabbidir. Bu, namazda iken kbleye yönelip de onu görmemek gibi olur.

Kbleye yönelen kimsenin gönlü kblede deil Rabbindedir. Ö zaman kb-


le arkada kalr, kul kbleyi öte geçip Rabbini müahede eder. Kyam da
böyledir; zahirde kul kyamda bulunur, gerçekte ise Rat>bi ile beraberdir.

öyle nakledilmitir: "Yakîn sahibi bir arif, namaz için abdest ald
zaman, eytanlar ondan korkularndan yeryüzünün en uzak bölgelerine
kaçarlar."

Çünkü arif, Yüce Melikin/Allah'n huzuruna girmek için hazrlanr. O


tekbir alnca, onunla eytan arasna perde konur eytan onu göremez.
Yüce Allah zatyla ona yönelir. O "Allahu Ekber" dedii zaman, görevli bir

melek onun kalbine vakf olur/kalbindeki durumu görür. Bakar ki onun kal-

binde Allah'tan daha büyük bir ey yoktur. O zaman ona: "Doru söyledin;
Allahu Teala senin kalbinde söylediin gibi her eyden büyüktür" der.

Sonra onun kalbinden bir nur yaylr; bu nur bütün melekût alemine ve
Ar'a ular. Bu nur sayesinde yer ve gökler âlemi.ona aç lr/kef olur. Bu
nur miktarnca o kimseye sevap ve iyilik yazlr.

734
Yasin 36/69-70.
m Enfal 8/24.
NAMAZ 417

Gafil ve cahil bir kimse abdest almaya kalkt vakit eytanlar onun
üzerine üüür; tpk sineklerin baln üzerine üütüü gibi. Bu kimse tek-

bir ald zaman melek onun kalbine bakar. Orada Allah'tan gayri her e-
yin daha büyük bir yeri ve deeri olduunu görür ve: ona: "Sen yalan söy-
ledin, Allah senin kalbinde söylediin gibi deildir" der. Bu kimsenin kal-

binden bir duman yükselir ve göklere ular. Bu duman onun kalbini per-

deler. Bu perde onun namazn Allah'n huzurundan geri çevirir. eytan


onun kalbini yutar, durmadan' vesvese verir, ona bo ileri süsler/güzel

gösterir, öyle ki bu kimse ne yaptn anlamadan namazn bitirir.

Bu konuda hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Eer eytanlar insan


olunun kalbini sarmasaJard, onlar melekût/gayb âlemini seyrederler-

di.™

Rivayet edildiine göre Hz. Peygamber (s.a.v) mescitte kble tarafna


atlm bir balgama rastlad; buna iddetli bir ekilde sinirlendi. Sonra elin-

deki hurma dalyla onu kazd ve: "Bana güzel koku getirin" buyurdu; onu
zaferân ile kartrp balgam sildi. Sonra ashabna dönerek: 'Sizden kim
kendi yüzüne tükûrülmesini sever?" ö\ye sordu, Ashap: "Bunu kimse iste-

mez!" cevabn verdiler. O zaman Allah Resûlü (s.a.v); "üphesiz sizden


biriniz namaza balad zaman Allah, onunla kble arasndadr buyurdu.

Dier bir rivayette öyle buyurmutur:

"Allahu Teala zatyia namaza durana yönelir. Bunun için sizden biri-

niz sakn namazda iken önüne ve sa tarafna tükürmesin; illa tükürecek-


se sol tarafna veya sol ayann altna tükürsün. 737 ayet zor bir durum-
da kalrsa, tükrüûnû elbisesinin ucuyla alsn." Efendimiz (s.a.v) elbisesi-

ni birbirine sürterek: "te u ekilde yaparak elbisesinde toplanan tükrü-


ü azaltsn" 738
buyurdu.

736
Bkz ayn konuda: Ahmed, Müsned, II, 353; Zebidi, thaf, IV, 328.
biraz fakl lafzlarla
737
O günkü mescitler toprak veya kum zeminden olutuu için, zor durumda kalanlara bu ruhsat
verilmitir. Esasen namazda bu hareket uyun deildir. Hele günümüzdeki mescitlerde bu hiç

mümkün deildir. Aznda balgam veya tükrük biriken kimse onu yutamyorsa, elbisesinin bir

ucuyla hzlca alabilir. (Mütercim)


738
Birbirini tamamlayan rivayetler için bkz: Buhari, Salat, 245; Müslim, Mesacid, 50-59; Ebu
Davud, Salat, 22; bnu Mace, Mesacid, 10; Tabarani, el-Kebir, No: 7808; Heysemi, ez-Zevaid,
II, 19-20.
418 , - --o-. .... — KÛTUL KULÛB

Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Kul namaza kalkp Allahu Ekber
dediinde, Allah meleklerine: Ey meleklerim, kulumla aramdaki perdeleri
kaldrnz der. Kul, etrafna taknd zaman Yüce Allah: Ey kulum kime
bakyorsun? Ben senin için, iltifat ettiin kimseden daha hayrlym™ bu-
yurur.

Sonra Allah'a yönelen kimse namaza kalktnda, kalbiyle maherde


âlemlerin Rabbinin huzurunda kalktn müahede eder. O kalk öyle bir
günde olur ki, o, dünya günüyle elli bin senedir. Sonra kalbi uyank kul,

Yüce Allah'n huzurundaki duruunu müahede eder. Çünkü o, gafillerden

deildir. O anda kendisini ilahi huzurda bulunmann deheti sarar; huzu-

runda bulunduu zatn celali/yücelii onun boynunu büker, içini yakar.


Kendisine en yakn olan Allah'n tazimi/ululuu onun her yann kaplar.

Kendisini kontrol eden Yüce Zatn hayeti, onun bütün duygu ve düün-
cesini toplar.

Kalbi uyank kimsenin, namazda Kur'an okurken düüncesi, kendisiy-

le konutuu Yüce Zatn muradnda olur; kalbi okuduunu anlamak ve on-


dan hükümler çkarmakla megul olur. /

Bu kimse rükû yaptnda, kalbi Yüce Allah' yüceltmekle megul olur.

Kalbinde Yüce Allah'tan daha büyük hiçbir varlk olma\


-

Rükûdan kalkarken, bütün hamdlerin/övgülerin ancak Yüce Allah'a ait

olduunu müahede eder/görür; kullarn çok seven Yüce Rabbine ükre-


der, O'ndan nimetlerini artrmas ister, kalbi O'ndan raz olur. Çünkü ger-
çek hamd, budur.

Secdeye gidince kalbi yücelere yükselir; Yüce Allah'n "Secde et; Al-

lah'a yakla™ ayetinin bildirdii gibi, secdede Yüce Allah'a yakn olur.

739
Bkz: Bezzar, Müsned, No: 553; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 19974; Heysemi,
Mecmau'z-Zevaid, II, 80; Elbani, Daife, No. 1024.
740
Alak 96/19
NAMA Z 419

SECDE EDENLERN HÂLLER


Müahede ehlinin secdesi üç makamda olur:

Birinci makamdakiler; secdeye gidince, kendisine en yüce alemler


açlr/kefolur; bu kimse Yüce Zatn karsnda, Ar'n önünde secde eder.

O bu hâlde, Ufuk-i A'lâ/en yüksek makam ile kar karya; Mele-i

A'lâ'ya/en yüksek meleklerin meclisine komu olur. Yüce Allah'a yaklar,


Yüce Sevgiliye yakn olur. Bu, Yüce Allah tarafndan sevilenler mukar-

rebûnun/ilahi huzurda kabul gören ariflerin makamdr.

kinci makamdakiler secdeye gidince, kendisine yücelik alemleri aç-


lr; o, Allahu Teala'nn tantt gibi, yer yüzünün en alt tabakasnn üzerin-

de secde eder. Kalbi Aziz ve Yüce Allah'a kar tevazu ile mahzun olur,

boyun eer. Bu, abidlerden korku sahiplerinin makamdr.

Üçüncü makamdaki kimse secde edince, kalbi, göklerin ve yerin Me-


lekûtunda/görünmeyen alemlerinde dolar; bir çok ince hikmetleri ele ge-
çirir, kimsenin bilmedii eyleri müahede eder. Bu da, hakk arayan sa-

dk kullarn makamdr.

Dördüncü bir kesim vardr ki, onlarn övülecek hiç bir sfat yoktur. On-
larn bütün düüncesi, Yüce Allah'n kendilerine verecei mal ve mülkte-
dir. Onlar dünya düüncesiyle perdelenerek yüce alemleri müahede et-

mekten ve nefsin kötü arzularna esir olarak en yüce makamlara doru yol

almaktan mahrum kalmlardr.

Uyank bir kalple namaz klan kimse, dua ettii zaman bütün benlii
ile Rabbine yönelir; Onun için artk ümid Rabbidir. Rabbini hamd, sena ve
yüceltmekle uratndan dolay, kendisinin dünya ihtiyaçlarn unutur.
Sürekli Mevla'sn övmekle megul olduu için nefsini ve nefsinin istekle-

rinden haberi olmaz.

Bu ekilde dua eden bir kimse, günahlarnn aff için istifarda bulun-

duu zaman, gerçek tövbenin sfatlarn ve tövbe edene gereken hüküm-


leri düünür; geçmi günahlarn hatrlar, böylece samimi olarak istifar et-

meye ve ihlasla Yüce Allah'a yönelip affn istemeye, özrünü dile getirme-

ye çalr. stikamet üzere kalma azmini yeniler. Böylece onun yapm ol-
420 KÛTU'L-KULÛB

duu istifar, Yüce Allah tarafndan kendisine yaplm bir ikram ve ihsan

olur. Bu ekilde namaz klanlar hakknda bir çok haber gelmitir. Onlardan
bazs unlardr:

"Kul namaza durduu vakit onunla Rabbi arasndaki perde kaldrlr;

kul Rabbi ile kar karya gelir. Melekler onun omuzlarndan balayp
göklere kadar saf olurlar ve onunla beraber namaz klar; yapt duaya
âmin derler.

Namaz klan kimsenin üzerine göklerden iyilik saçlr; bir melek öyle

seslenir: 'ayet namaz içinde dua ve niyaz eden kimse, kime yalvard-
n bilseydi, saa sola iltifat etmezdi. ' üphesiz gök kaplar namaz klanlar
için açlr. Allahu Teala namaz klanlar ile meleklere kar övünür.'™

Tevrat'ta öyle yazldr: "Ey insanolu, benim karmda durarak, a-


layarak namaz klmaktan usanma. Ben, senin kalbine yakn olan ve senin

gayb aleminde nurumu gördüün an Yüce Allah'm."

Bir alim demitir ki "Biz, namaz klann, kalbinde hissettii bu rikka-

tin/incelmenin, alamann ve manevi fetihlerin Yüce Allah'n onun kalbine

yaklamasndan ileri geldiini kabul ediyorduk."

Sahabeden biri Hz. Peygamber'e (s.a.v): "Ey Allah'n Resûlü, cennet-

te sana arkada olmam için bana dua et!" diye istirham edince, Hz. Pey-

gamber (s.a.v) "Sen de çok secde ederek (kendi adna bu ite) bana yar-
dmc oFA2 buyurmutur.
Bir baka hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

'Yüce Allah tevhitten sonra, kullarna namazdan daha sevimli hiç bir
eyi farz klmad."743

ayet, Allah katnda namazdan daha sevimli bir ey olsayd, melek-

lere onunla ibadet etmeyi emrederdi. Meleklerin bir ksm rükuda, bir ks-

741
Zebidi, thatu's-Sade, III, 264. (Beyrut, 1989)
742
Müslim, Salat, 225; Ebu Davud, Tatavvu, 22; Nesai, Tatbik, 79.
743 Bkz: Zebidi, ithaf, III, 16.
NAMAZ 421

m secde de, bir ksm kyamda, bir ksm da ka de/oturu hâlinde ibadet
ederler.

Alimlerden biri öyle demitir: "Namaz yeryüzünde Allah'a yaplan bir

hizmettir."

Baka bir alim de öyle demitir: "Namaz klanlar, Yüce Allah'n arzn-
daki hizmetçileridir. Gökyüzünde namaz klan meleklere, 'Rahmann hiz-

metçileri" denir. Onlar, bu vazifede olmayan dier meleklere kar övünür-


ler."

Denilmitir ki: Bir mümin iki rekat namaz klnca, her bir saff on bin

melekten oluan on saf melâike, ona hayranlkla bakarlar. Yüce Allah,


onunla yüz bin melee övünür."

Bu öyle açklanmtr: Kul o namaznda, namazn dört rüknü olan k-


yam, kuûd, rükû ve secdeyi bir arada yapar. Normalde bu dört ibadet ek-
li krk bin melee taksim edilmitir. Kyamdaki melekler, kyamete kadar
rükûya gitmezler. Secdedekiler de kyamete kadar balarn secdeden
kaldrmazlar! Rükû ve kuûdda/oturu hâlinde bulunanlar da böyledir. Ay-

rca Yüce Allah namaz klan mümine alt rüknü daha bir araya getirmitir.
Bunlar, kraat, hamd, istifar, dua ve Peygamber'e (s.a.v) salavat oku-

maktr. Allah bu ibadetleri de altm bin melee taksim etmitir. Çünkü her
bir safn zikri bu alt eyden birisidir.

Melekler, kulun iki rekat namazda bu alt rüknü ve dier zikirleri bir ara-

da yaptn görünce ardlar/hayret ederler; Allahu Teala o müminle me-


leklerine övünür. Çünkü Allah bu amel ve rükünleri yüz bin melek arasnda
datmtr. te bu ekilde kamil mümin meleklere üstün yaplmtr.

Ayn ekilde yakîn sahibi kimse de meleklerden üstün yaplmtr.


Çünkü yakîn ehli bir arif, kalbî amellerinden oluan yakîn makamlar için-

de devaml terakki etmekte/bir makamdan dierine geçmektedir. Melekle-

rin ise böyle bir durumu yoktur; onlar bir makamdan baka bir makama
geçmezler. Her melek kendisine tahsis edilmi bir makamda bulunur; on-

dan bakasna intikal etmez. Mesela her melek ükr, havf, reca, evk, in-

leme, hayet, muhabbet gibi makamlarn sadece birinde bulunur. Onlar


422 KUTU'L KULUB

sahip olduklar manevi kuvvetleri orannda, ancak içinde bulunduklar ma-

kamda yükselirler. Halbuki bunlarn hepsi yakîn sahibi kimsenin kalbinde

toplanmtr.

En doru sözü söyleyen Allahu Teala, mümin dostlarnn sfatlar hak-

knda öyle buyurmutur: "Gerçekten müminler kurtulua ermitir. Onlar

namazlarnda huû içindedirler. Onlar, bo ve yararsz eylerden yüz çe-


virirler.™

Görüldüü gibi Allahu Teala, müminlerin sahip olduu iman sfatlar-

n zikrettii gibi; kldklar namaz ile de onlar methetmitir. Sonra onlarn


ilk sfatlarnn namaz olduunu belirtmi, ayrca namazdaki huular ile

kendilerini övmütür. Yüce Allah onlarn sfatlarnn sonunda:

"Birde onlar namazlarn muhafaza ederler* 45 buyurarak onlar tant-

may bu sfatla bitirmitir.

Yüce Allah namaz klanlar, musibetlerden ve fakirlikten korkanlar-

dan, mal elinde tutup cimrilik yapanlardan ayr tutarak öyle buyurmutur:
"Ancak namaz klanlar böyle deildir. Onlar, namazlarnda devamldr."746

Allahu Teala, bu ayetten sonra, namaz klanlarn sfatlarn saym ve


sonunda da öyle buyurmutur:

"Onlar namazlarn muhafaza ederler.*47

ayet namaz Allah'n en çok sevdii amel olmasayd, sevdii kullar-

nn özelliklerini anlatmaya onunla balamaz ve onunla bitirmezdi. Onlar

namazlarna devam ve onu muhafaza etme sfatlaryla zikretmez ve na-


mazda huû içerisinde bulunduklar için kendilerini övmezdi.

744
Müminun 23/1-3.
745
Müminun 23/9.
746
Meâric 70/23-24.
747
Müminun 23/28.
. . ™
NAMAZ 423

HUÛ NEDR?
Huû; kulun kalbinin mahzun bir vaziyette olmas, tevazu göstermesi,

boyun emesi, yumuak huylu olmas; kulun azalarn edep d eylerden


korumas, güzel hâl ve tavr içinde bulunmas ve bu hâlini devam ettirme-

sidir.

Ayetteki namazlarn muhafazas, kulun kalbinin namazda hazr olma-


s, okuduu ayetlere kulak vermesi, ayetlerden güzel ve sâfi anlaylar el-
de etmesi, kendisini bütünüyle namazlarn vakitlerini korumaya ve taha-
retle ilgili vazifeleri en güzel ekilde yerine getirmeye tahsis etmesidir.

Yüce Allah (c.c) namaz klanlarn ahiretteki akibetleri hakknda öyle


buyurmutur:

"te asl bunlar varis olacak/ardr. Onlar, Firdevs cennetine varis ola-

caklar ve orada ebedi kalacaklardr.

Onlarn kartlar olan azaba müstahak olmu ate ehli hakknda ise
öyle buyurmutur: "Günahkarlara: "Sizi u yakc atee sokan nedir?" di-
ye sorulduunda, onlar öyle cevap verirler: Biz dünyadayken namaz kl-
mazdk"7^
"te o, (peygamberin getirdiini) doru kabul etmemi ve namaz da
klmamt."750
Allahu Teala, Hz. Peygamberin (s.a.v) namaz klmasn engelleyen
kimseye itaat etmeyi yasaklad, sonra kendisine namaz klmay emretti ve
ona, namazda kendisine yaknlk olduunu haber verdi. Bunlar u ayet-
lerde görüyoruz:

"Namaz kld anda bir kulu/Peygamberi namazdan engelleyeni gör-


dün mü?"

"Hayr, sakn sen ona uymal Allah'a secde et; O'na yakla.™

748
Müminun 23/1 1
749
Müdessir 74/42-43.
750
Kyame 75/31
751
Alak 96/19.
424 KÛTU'L-KULÛB

Namaz klanlar, Allahu Teala nn kullar içinde bu knanan grubun d-


ndaki kimselerdir. Onlar, Allah'n cennetine varis olan ve O'nun gazap
yeri olan cehennemden kurtulmu kimselerdir.

Yüce Allah efkat ve rahmetiyle bizleri, bu kullardan yapsn.

NAMAZA TEVK VE YAKÎN EHLNN NAMAZI


an Yüce Allah öyle buyurmutur:
"Muhammed Allah'n Resûfüdür. Onunla beraber olan müminler, ka-

firlere kar çok iddetli, kendi aralarnda çok merhametlidirler. Sen onlar
rükû yaparken ve secde ederken görürsün. 1,752

Yüce Allah Hz. Peygamber (s.a.v) için Ashab- Kiram' (r.anhüm) seç-
mi, Hz. Peygamberin (s.a.v) ashab için de, namaz seçmitir. Allah,
Tevrat ve ncil'de onlarn sfatlarn anlatrken namazlar ile anlamtr. Bü-
tün bunlar, namazn en fazeltli bir amel olduunu gösterir. Çünkü Hz. Pey-
gamberin (s.a.v) ashab, amel edenlerin en faziletlisiydi.

Hz. Peygamber'e (s.a.v): "Amellerin hangisi daha üstündür?" diye so-


rulduunda: 'Vaktinde klnan namaz* 53 buyurmutur.

Hz. Ömer'in (r.a) öyle dedii rivayet edilmitir: "Namazn devaml k-


lan birini görürsen onun hakknda hayr düün. Namazn zayi eden, kl-

mayan birini görürsen bil ki o, namaz dndaki ibadetleri de daha fazla za-
yi eder."

Hasan- Basrî öyle demitir: "Ey insan ogîüy eer namazn senin için

bir önemi yoksa, sana dininden neyin deeri olabilir ki! Bu kimse, Allah ka-

tnda en basit birisidir."

Hz. Peygamber (s.a.v) namaz hakknda öyle buyurmutur:

'Namaz dinin direidir.™

752
Fetih 48/29.
753
Buhar, Mevakt, 5; Müslim, man, 85; Tirmizi, Salat, 13; Nesai, Mevakt, 1; Hakim, Müstedrek,
1, 188-189; Ahmed, Müsned, I, 451.
754
Beyhaki, uabu'l-man, No: 2087; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 18890; Suyuti, es-Sar,
No: 5185, 5186.
NAMAZ 425

"Kim namaz (kasden) terk (ve nkar) ederse küfre girer.™

Baka bir hadiste ise öyle buyrulmutur:

"iman ile küfür arasnda namazn terki vardr/namaz terk eden kimse
küfre girer.™

Dier bir rivayette ise öyle geçmektedir:

"Kim artlarna ve adaplanna riâyet ederek vaktinde namazlarn edâ


ederse o namaz, kyamet gününde o kimseye nur ve delil olur. Kim de na-
mazn zayi edip klmazsa Allah onu Firavun ve Hâman ile birlikte hare-
der.™

"Rahmann katnda ahid/söz/izin alandan bakasnn efaata gücü

yetmez" 758 ayetindeki 'ahid' kelimesi, be vakit namaz olarak tefsir edil-

mitir.

bnu Mesud ve Selman'dan (r.a) öyle nakledilmitir:

"Namaz ölçüdür. Kim ölçüsünü tam yaparsa, kendisine tam karl


verilir. Kim ölçüsünde noksanlk yaparsa Allah'n eksik tartan ve ölçenler

hakkndaki sözlerini biliyorsunuz."759

Bu

"nsanlar içinde en kötü hrsz namazdan çalanlardr. Onlar namaz k-

larken rükû ve secdelerini tam olarak yerine getirmeyen kimselerdir.™

769 Bkz: Tirmizi, man, 9; ibnu Mace, ikame, 77; Nesai, Salat, 8; Ahmed, Müsned, V, 346; ibnu

Hbban, Sahih, No: 1463.


7 » Müslimjman, 82; Tirmizi, man, 9. Ayn konuda: Ebu Davud, Sünnet, 15; bnu Mace, kame,
77; Nesai. Salat, 8.
7 " Ahmed, Müsned, II, 169; Darimi, Rikak, 13; bnu Hbban, Sahih, No: 1467; Beyhaki. uabu'l-

man, No: 2823; Heysemi; ez-Zevaid, I, 292; Münziri, et-Terib I, 247. (No: 820)
758
Meryem 87.
759
Bu manadaki bir rivayet için bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 3151; Deylemi, Müsned, No:
3800; Suyuti, es-Sar, 5188; Elbani, Daife, 3809.
760 Ahmed, Müsned, V, 310; Hakim, Müstedrek, I, 229; Darimi, Salat, 78; Malik, Sefer, 72;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 3115-3116.
"

426 KÛTU L KULÛB

Bir haberde öyle rivayet edilmitir:

"Kul, toplum içinde namaz klarken namazn güzel bir ekilde klp da,
yalnz bana iken kötü bir ekilde klarsa, bu bir nevi Yüce Rabbini hafife
almaktr/O'na kar edepsizliktir."

Bir hadiste ise öyle buyrulmutur: "Kul namazn insanlar içinde gü-
zel kld gibi kendi bana iken de güzel klarsa, Allah meleklerine: 'Ey
meleklerimi te bu, benim gerçek kulumdur' buyurur. ™
Kâ'b (r.a) ve bakalarnn öyle dedii rivayet edilmitir:

"Namaz kabul edilenin bütün amelleri kabul edilir. Namaz kabul edil-
meyenin dier bütün amelleri de reddedilir.

Denilmitir ki: Kimin be vakit namaz, farz olsun nafile olsun baka
bir ibadetle tamamlanmaya ihtiyaç duyulmakszn tam olarak kabul edilir-

se; o, Abdallarn/seçkin velilerin ilmine sahip olur ve sddklardan yazlr.

Namazn kabul edilmesinin alameti, namazn sahibini fuhiyyat-


tan/büyük günahlardan ve çirkin ilerden uzaklatrmasdr.

Kim günahlardan kaçnrsa onun namaz "sidretü'l müntehâ"ya yükse-


lir. Namaz kld hâlde nefsani ve ehevi arzularla yanp tutuan kimse-
nin namaz, devaml kötü arzularna uymas sebebiyle geri çevrilir/kabul
edilmez.

Malik bin Dinar ve brahim bin Edhem öyle demitir: "Öyle insanlar
görüyorum ki, namazn kötü yapyor/ona hiç acmyor fakat ailesine ve

çocuklarna merhametli davranyor. (Halbuki onun, ailesine acyp merha-


met ettii gibi, namaznn üzerine de titremesi gerekir.)"

Fudayl bin lyaz öyle demitir: "Farzlar ana sermayedir. Nafileler ise

kâr ksmdr. Sermaye olmadan hiçbir kâr elde edilemez."

bnu Uyeyne de öyle demitir: "nsanlar ancak al/temel farzlar za-


yi ederek, Allah'a kavumaktan mahrum oldular."

761
bnu Mace, Zühd, 20; Ali el-Muttaki, Kenz, No: 5264, 5282.
NAMAZ 427

HUU SAHPLERNN ÖRNEK HÂLLER


Ali bin Hüseyin (Zeynülâbidin rah) öyle demitir: 762

"Kim be vakit namaz vaktinde klmaya ve namazla ilgili temizlik ve


tahareti tam olarak yerine getirmeye önem verse, onun için dünyada ba-
ka yapacak i kalmaz/bunlar hayatn doldururdu."
Ali bin Hüseyin namaz için abdest alnca yüzünün rengi deiir, sara-
rr ve kendisini bir titreme alrd. Bu durum kendisine sorulunca öyle de-
mitir: "Kimin huzuruna çkacam, kimin huzurunda duracam ve kime
hitap edeceimi bilmiyor musunuz?"

Ariflerden birisi öyle demitir: "Namazn dört farz vardr: Huzurunda


durulan makam yüceltmek, namazn her ksmnda ihlas üzere olmak,

söylediine/okuduuna yakînen inanmak ve ilahi emre teslim olmak."

Ebu'd-Derdâ (r.a) demitir ki: "Allah'n hayrl kullar, vakitlere göre Al-

lahu Teala'y zikir için günei, ay ve gölgeleri takip eden kimselerdir."

Vekî' de demitir ki: "Kim vakti gelmeden önce namaz hazrlna ba-
lamazsa, o kimse namaz (vaktinde) muhafaza edenlerden olamaz. Kim
de iftitah tekbirine yetimekte gevek davranrsa, ondan elini çek/çünkü o
hayrdan mahrumdur."

irinde, koulmas emredilen mafiretin iftitah tekbiri olduu belirtilmitir.

Ebu KâhiPin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Kim iftitah tekbirini kaçrmadan krk gün pe pee cemaatle namaz


klarsa, kendisine biri münafklktan dieri cehennemden olmak üzere ki
beraat verilir.™

Said bin Müseyyeb demitir ki: "Tam krk senedir, hiç iftitah tekbirini

kaçrmadan cemaatle namaz kldm."

762
Bu zat, Hz. Ali'nin (r.a) olu Hüseyin'in (r.a) oludur. badete çok dükün olduundan kendi-

sine: "Zeynü'l-âbidin/ibadet edenlerin süsü" denmitir.


7°3
Hadid 57/21.
764 Tirmizi, Salat, 64; Tabarani, el-Kebir, XVIII, 361; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 418.
428 KÛTU-L KULÛB

Said bin Müseyyeb'e "caminin güvercini" lakab verilmiti.

Abdurrezak öyle söylemitir: "Yirmi senedir ezan okunduu esnada


hep camide bulundum."

Rivayete göre, kyamet günü olunca namaz klanlarn derecelerine


göre gruplar hâlinde cennete girmeleri emredilir. Birinci grup gelir; yüzleri

yldz gibi parlak hâldedir. Melekler onlar karlayarak: "Siz kimsiniz? di-

ye sorarlar. Onlar da "Biz Muhammed'in (s.a.v) ümmetinden namaz klan-


larz" derler. Melekler: "Sizin dünyadaki ameliniz ne idi? Diye sorarlar; on-

lar da "Namaz için ezan okunduunda biz hemen abdest almaya balar-
dk, baka hiç bir eyle megul olmazdk" cevabn verirler. Bunun üzeri-

ne Melekler: "Bu sizin hakknzdr" derler.

Sonra ikinci grup gelir; bunlarn güzellii önceki gruptan daha ileride-

dir, yüzleri ayn ondördü gibi parlar. Melekler onlara: "Siz kimsiniz?" diye
sorar. Onlar da: "Biz namaz klanlarz" derler. Melekler: "Sizin namaznz
nasld?" diye sorar; onlar: "Biz namaz vakti gelmeden abdest alrdk" di-

ye cevap verirler. Bunun üzerine Melekler: "Bu sizin hakknzdr" derler.

Sonra üçüncü grup gelir; bunlar güzellik olarak dier iki gruptan çok
üstündür; yüzleri güne gibi parlamaktadr. Melekler onlara: "Sizin güzel-
liiniz dierlerinden daha güzel ve makamnz onlardan daha üstündür;
siz kimsiniz?" diye sorarlar; onlar: "Biz namaz klanlarz" diye cevap verir-
ler. Melekler: "Sizin namaznzn özellii neydi?" diye sorarlar; onlar da:

"Biz ezan okunmadan önce mescitte olur, ezan mescitte dinlerdik" derler.
Bunun üzerine Melekler: "Bu sizin hakknzdr" diye cevap verirler.

Alimlerden biri namaz hakknda öyle demitir: "Namaz, kul ile Allah
arasnda bir ba olduu için ona "salat" denmitir. Namaz kulun Allah'a
ulamas için bir vastadr; Allah'a ulamak da ancak takva sahipleri için

mümkün olur. Buna iaret olarak Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Kurban olarak kestiiniz hayvanlarn etleri ve kanlar Allah'a ula-


maz; O'na ancak sizin takvanz ular. 0765

755
Hac 22/37.
NAMAZ 429

Takva sahibi ancak Allah'a kar huu sahibi olan kimsedir. Kul bu hu-

u hâlini elde edince artk ona Allah'n huzurunda uzunca kyamda dur-

mak ar gelmez; kötülüklerden kaçnmak ve iyilikleri emretmek çok zor


olmaz. Nitekim Yüce Allah bu konuda öyle buyurmutur:

"üphesiz namaz, insan hayaszlktan ve kötü ilerden alkor.""*

Gerçek huû sahibi olan müminler, iyilii emredip kötülükten saknd-


ran ve Allah'n koyduu snrlar koruyan kimselerdir. Onlarn mükafat,
(mafiret, kurtulu ve cennet) müjdesidir. Nitekim Yüce Allah:

"Müminleri (cennet ve mafiretle) müjdele™ buyurmutur.

Huû ehli olanlar ayn zamanda Allah'tan korkan, O'nu zikreden skn-
t ve belalara kar sabreden ve namaz hakkyla klan kimselerdir. Bu s-
fatlar onlarda tam olarak bulununca, onlar Yüce Allah'a boyun eip teslim
olan kimseler ve ihlasl insanlar olurlar. Allahu Teala onlar hakknda da:

"Allah'a ihlasla boyun eip teslim olanlar müjdele""* buyurmutur.

bnu Mesud (r.a) RebP b. Heysem'e baknca: "Allah'a ihlasla boyun


eenleri müjdele" ayetini okur, ardndan: "Allah'a yemin ederim ki, Mu-
hammed (s.a.v) seni görseydi senden holanrd." Dier bir ifadeyle: "Se-

ni çok severdi" dedi.

Rivayete göre Rebî* b. Heysem, bnu Mes'ud'un (r.a) evine yirmi se-

ne gidip gelmiti. Devaml gözünü harama kar yummas ve ban yere

emesinden dolay bnu Mes'ud'un cariyesi onu gözleri kör zannederdi.

Rebi'kapy çalnca cariye çkar; gelenin Rebi' olduunu görünce; bnu


Mesud'a (r.a): "u âmâ dostunuz geldi" diye haber verirdi. bnu Mes'ud
(r.a) da gülerek: "Allah iyiliini versin, o Rebi'dir" derdi.

Rivayete göre bir gün Rebi' b. Heysem, bnu Mesud (r.a) ile demirci-

lerçarsnda dolayordu. bnu Heysem, körükçünün körük çekmesiyle


atein alevlenmesini görünce, bararak düüp bayld. bnu Mes'ud da

766 Ankebut 29/45.


767 Bakara 223.
766
El-Hac 22/34.
430 KÛTU'L-KULÛB

namaz vaktine kadar onun ba ucunda bekledi, fakat Rebi' aylmad. b-


nu Mes'ud onu srtna alp evine getirdi. Rebi' ertesi güne kadar öyle kal-

d ve ancak bir gün sonra bayld saatte ayld. Üzerinden tam be vakit
namaz geçmiti. bnu Mesud (r.a) onun ba ucunda oturmu öyle diyor-
du: "Allah'a yemin ederim ki bu Allah korkusundandr."

Rivayete göre Rebi' b. Heysem öyle demitir: "Namaza baladm-


da beni sadece namazda okuduklarmla, bana hak tarafndan söylenen-
ler/ilham edilen hikmetler ilgilendirir."

Amir b. Abdullah huu ile namaz klanlardan birisiydi. Namaza durdu-


unda evinde kz def çalar, kadnlar kendi aralarnda yüksek sesle konu-

ur; fakat onun akl bunlara taklmaz ve söylediklerini duymazd. Bir gün
kendisine: "Namaz klarken aklna bir ey geliyor mu?" diye sorulduun-
da: "Evet, Rabbimin huzurunda durduum ve cennet ya da cehennemden
hangisine gideceim aklma geliyor" demitir. Ona: "Bizim namaz içinde

düündüümüz dünya ilerini sen hiç düünüyor musun?" diye sorulunca

da: "Vücuduma bçaklarn saplanmas, benim için sizin namazda düün-


düünüz bo eyleri düünmekten daha sevimlidir" demitir.
Yine bu zat öyle derdi: "Gözümden perdeler kaldrlsa, (Allah'a ve
ahiret gününe olan) yakîn imanm, u andakinden daha fazla artmazd."
Müslim b. Yesar ilmi ile amel eden zahidlerden birisiydi. Namaza ba-
laynca âile efradna öyle derdi: "stediinizi konuun, isterseniz gizli ey-
lerinizi açklayn; çünkü ben namaza balaynca dardaki hiç bir eye ku-

lak vermem. Siz namazda iken kalbimin nerede olduunu biliyor musu-
nuz?" \

Müslim b. Yesar bir gün Basra camiinde namaz klyordu. Mescidin


içindeki dört ayak üzere kurulu büyük sütun iddetli bir^ses çkararak ar-

kasna dümütü. Sokaktakiler bu sesi duyup mescidin içine girdiler ve

baktlar ki Müslim b. Yesar ayakta bir direk gibi sakin bir hâlde namaz kl-

maya devam ediyordu; namazndan ayrlmamt. Namaz bitirdikten son-


ra insanlar onun yanna gelip kendisine geçmi olsun dileinde bulundu-

lar. Müslim: "Ne oldu ki, neden geçmi olsun diyorsunuz?" diye sordu. On-
NAMAZ •- - -
431
——

lar da: "Sen namaz klarken arkanda bulunan büyük sütun çöktü; sen ezil-

mekten kurtuldun" dediler Müslim: "Bu ne zaman oldu?" diye sordu Onlar:
"Sen namaz klarken" dediler. Müslim: "Ben farkna varmadm" dedi.

Namaz hakkyla klanlardan biri öyle demitir: "Namaz âhiret amel-

lerindendir. Ben namaza girince, kalbimle dünyadan çkarm."

Alimlerden birine: "Namazda iken aklna dünya ile ilgili bir ey geliyor
mu? diye sorulunca: "Hayr, ne namazda ne de namazn dnda kalbime
dünya ile ilgili bir düünce gelmez" demitir.

Yine bir arife: "Namazda aklnza dünya ile ilgili bir düünce geliyor

mu?" diye sorulunca: "Bana namazdan daha sevimli bir ey yok ki, na-

mazda onu düüneyim" demitir.

Ebu'd-Derda (r.a) öyle demitir: "Kiinin, namaza kalben rahat bir

ekilde balamas için namazdan önce ihtiyaçlarn gidermeye balamas


onun ince dini anlayndan ileri gelir."

Rivayete göre; Ammar bin Yâsir (r.a) namaz kld ve namazn çok ha-

fif/ksa tuttu. Etrafndakiler kendisine (künyesi ile hitap ederek): "Ey Ebâ
Yekzân! Namaz çok ksa tuttun" dediler. Ammar (r.a) "Namazn farz ve
vacibinden bir noksanm oldu mu?" diye sordu, onlar: "Hayr!" dediler. Bu-

nun üzerine Ammâr öyle dedi: "Acele etmem eytann namazmda beni

yanltmasn önlemek içindi." Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki:

"Kul namaz klar; ancak kendisine o namazn üçte biri, yars, dörtte biri,

bete biri, altda biri ve onda biri kadar sevap yazlmaz. nsan için kld
namazdan ancak akl banda bilinçli bir ekilde kld ksmnn sevab
yazlr.*1 ™

Abdülvahid bin Zeyd bu konuda icmâ olduunu belirterek öyle de-

mitir: "Alimler, kul için ancak, akl banda/uyank bir kalple)kld nama-
zn sevabnn verilecei konusunda görü birliine varmlardr."

769
Ebu Davud, Salat, 123; Nesai, Sünen-i Kübra, No: 524; Ahmed, Müsned, IV, 321; Ebu Ya'la,
Müsned, No: 1612. (Beyrut, 1998).
432 KÛTU'L-KULÛB

Hasan Basri de öyle demitir: "Kalp huzuru olmadan kldn bütün

namazlar, seni sevaptan çok azaba götürür."

Rivayete göre Hz. Rasûlullah'n (s.a.v) ashabndan bazlar namaz


çok ksa tutarlard. Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubuydullah (r.a) da bun-
lar arasndayd. Bu durum kendilerine sorulunca: "Biz böylece düma-
nn/eytann vesvesesinden kaçyoruz" demilerdir.

Rivayet edildiine göre Hz. Ömer (r.a) bir defasnda minberde hutbe
verirken öyle demitir: "çinizde öyle adamlar var ki, müslüman olarak
yalanm, fakat ömründe Allah için tam bir namaz klmamtr." Kendisi-

ne bunun nasl olduu sorulunca öyle demitir:

"Onlar namazdaki huuyu, tevazu içinde boyun emeyi ve Allahu Te-


ala'ya yönelmeyi tam olarak yapmadan bir ömür boyu namaz klarlar."

En doru söz sahibi Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:

"Ne söylediinizi bitinceye kadar namaza yaklamayn. "S7°

konusunda Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

se Allahu Teala onun hangi azap vadisinde helak olacana aldrmaz. 1 ™


Ebu'l-Âliye'ye Yüce Allah'n: 'Onlar namazlarndan gafildirler
0172
aye-

tinin tefsiri sorulunca öyle demitir: "Ayette yerilen kimseler namaznda


gâfil olup çift rekatta m, tek rekatta m selam verdiini bilmeyenlerdir."
Bu ayetin manas Hasan- Basri'ye (rah) sorulduunda öyle demitir:

"Ayette bahsedilenler, namaz vaktinden habersiz olup namaz klima-

dan vakti geçiren kimselerdir."

770
Nisa-5/43.x
7r Hakim, Müstedrek, II, 443; bnu Mace, Mukaddime, 23; Zühd, 2; Beyhaki, uabu'l-iman, No:
10340.
m Maun 107/5.
NAMAZ 433

Yine Hasan- Basri öyle demitir: Allah'a yemin ederim ki ayet on-
lar namaz bilerek terk etselerdi kafir olurlard; fakat onlar namaz vaktin-

den gafil kimselerdir."

Selef-i salihinden birisi bu ayet hakknda öyle demitir: "Ayetin bah-


settii kimseler, namaz vaktin evvelinde veya cemaatle klnca sevinme-
yen; vakit çktktan sonra klnca da üzülmeyen kimselerdir."

Ayette knanan kimse hakknda demitir ki: "O, namaz ilk vaktinde

klmay bir hayr olarak görmeyen; namaz geciktirmenin de günah oldu-

unu düünmeyen kimsedir."


Denilmitir ki: "Kulun kld be vakit namaz, noksanlarndan dolay
birbirine eklenerek tamamlanr. Bazlar için öyle olur ki be vakit namaz
ancak bir vakit namaz tamamlar."

Baz insanlar elli vakit namaz klar; bunlar onun için ancak be vakit
namaz tamamlar. Allahu Teala, kuluna bir farz emrettii gibi; onu tam
olarak yapmasn da ister. Kul emredilen farz namaz tam olarak yerine

getirmedii zaman, Allahu Teala onun noksann dier nafile ibadetleri ile
tamamlar. Çünkü Allahu Teala, kula ancak ilahi yardmyla yapabilecei
eyi emreder; rahmetinin bir eseri olarak onu yapamayaca eyle mükel-
lef/yükümlü tutmaz.

Hz. sa (a.s) Yüce Allah'n öyle buyurduunu bildirmitir:

"Kulum farzlar yerine getirerek azabmdan kurtulur. Nafile ibadetleri

ile de bana yakn olur."

Bu sözün bir benzeri Peygamberimiz Hz. Muhammed'den de (s.a.v)

rivayet edilmitir. O (s.a.v) öyle buyurmutur: "Allahu Teala öyle buyur-


du: "Kulum azabmdan ancak kendisine farz kldm eyleri yerine getire-
rek kurtulur.™

Bu konuyu açklayan bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Kyamet gününde kiinin ilk hesaba çekilecei ey namazdr. Eer


namaz tamam çkarsa ne âla. Eer namaz tamam olmazsa, Allah öyle

773
Zebidi, thafu's-Sâde, III, 276.
KÛTU'L-KULÜB

buyurur: Bakini Kulumun nafile badetleri varsa farzlarn onunla tamamla-


yalm. Sonra (zekat ve oruç gibi) dier farzlarda da ayn eklide yaplr.

te bu ekilde her farz kendi cinsinden olan nafile ile tamamlanr. a-


yet nafileler de, farzlar gibi gaflet ve eksikliklerle doluysa, o kimsenin he-

sap gününde hâli nasl olacak?

bnu Abbas (r.a), Yüce Allah'n: "Hayrl O insan Allah'n emrini yerine
getirmedi* 75 ayetinin tefsirinde, bu ayette geçen insanla kafirlerin kastedil-

diini söylemitir. Çünkü ona göre, Kur an da insann özel olarak zikredil-

dii bütün yerlerde kafirler kastedilmektedir.

NSANA GÜCÜNÜ AAN BR YÜK YÜKLENM MDR?


Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur: "Allah herkesi ancak gü-
cü yettii eyle mükellef/yükümlü tutar.'™

Allahu Teala, müminlerin hâlinden haber verirken, onlarn: "EyRabbi-

miz, güç yetiremeyeceimiz eyleri bize yükleme* 77 eklinde dua yaptk-


larn ve kendisinin bu duay kabul ettiini bildirmitir. 778

Kula gücünün üstünde sorumluluk yüklenmesi konusunda ihtilaf ve


üphe vardr. Bu konuda doru görü udur: Allahu Teala, özellikle mü-
minleri güçlerinin yetmedii bir eyle mükellef tutmaz. Bu, müminlere hâs
bir durumdur. O, Allahu Teala'nn bir rahmeti ve ihsandr. Yüce Allah bu
konuda onlar kafirlere tercih etmitir. Çünkü kullarndan bir ksmn dier-
lerine tercih etme hakk O'nundur. hsan O'nun elindedir; onu dilediine
verir. Bu söylediimizi u ayetin içerdii manadan anlyoruz:
"Ey Rabbimizl Bize gücümüzün yetmedii eyleri yükleme. * 79

™ Ebu Davud, Salat, 144; Tirmizi, Salat. 188; bnu Mace. Salat, 202; Hakim, Müstedrek, I, 262-
263; Ahmed, Müsned, V, 72.
775
Abese 80//23.
776
Bakara 2/286.
777 Bakara 2/286.
778
Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, II, 135-137.
779
Bakara 2/286.
NAMAZ 435

Yüce Allah hikmet ve adaletine uygun olarak kafire gücünün üstünde


baz eyleri yükleyebilir. Bu konuya iaret eden bir ayette Yüce Allah öy-
le buyurmutur: "Rabbinin sözü, doruluk ve adalet bakmndan tamam-
lanmtr. Onun sözlerini deitirecek kimse yoktur. iten de, bilen de O

Bu ayet hakknda öyle denmitir: Yüce Allah'n sdk/dorutuk ile te-

cellisi müminlere, adaletle tecellisi ise kafirlere yöneliktir.

Yine konumuzla ilgili olarak Yüce Allah, Yusuf'un kardelerinin öyle


söylediini bildirmitir:

"flnah'a yemin olsun, hakikaten Allah seni bizden üstün klm."76 "

Bu ayet-i kerime, Yüce Allah'n baz kullarn dier bazlarna üstün


yaptnn açk delilidir. Ben söylediklerimin doruluunu bnu Abbas'tan
gelen bir rivayette gördüm. Bu rivayeti, smail Cüveybir'den, o Dah-
hak'tan, o da bnu Abbas'tan nakletmitir. bnu Abbas (r.a), Allahu Te-
ala'nn:

"O kimseler inanp da iyi iler yapanlardr. Biz hiç kimseye gücünün
üstünde bir ey teklif etmeyiz" 7*2
ayeti hakknda öyle demitir: "Yani an-
cak kuvveti dahilinde olan amelleri farz klarz. Çünkü Allah müminlere
kuvvetleri dahilinde oJan klmtr.
farz Kuvvetleri dahilinde olmayan hiç
bir emri onlara farz klmamtr."

Biraz önce ifade ettiimiz gibi, bu durum sadece müslümanlara aittir.

Bu manada bnu Mesud'tan da bir rivayet nakledilmitir.

Yine, bnu Abbas (r.a) bu meseleyi açklarken öyle demitir:

Kalplerinde erilik olanlar, bu konuda çeitli tevillere yönelmektedirler

öyle ki: "Yüce Allah, kullar sadece kendi yardm ile yapabilecei ilerle
sorumlu tutmutur. Çünkü bütün hâl ve hareketlerinde kullar O'na muhtaç-
trlar; O'nsuz yapamazlar. Allah'n iradesi dnda onlarn müstakil bir ira-

780
Enam 6/115.
781
Yusuf 12/91.
782
Araf 7/42.
436 KÛTUT-KULÛB

desi yoktur. Allah'n yardm ve destei olmadan kulun ibadet ve taate güç
yetirmesi mümkün deildir. O olmadan kulun ne gücü ne de kuvveti var-

dr. Allahu Teala kafirler hakkndaki öyle buyurmutur:

"Çünkü onlar, gerçekleri iitmeye tahammül edemiyorlar ve hakikatle-


ri de duyamyorlar." 783
-

"Onlar kulak verip dinlemeye tahammül edemezlerdi."784

Yüce Allah kendisiyle hayrlara güç yetirenler hakknda öyle buyur-


mutur:

"Ben sadece gücümün yettii kadar slah etmek istiyorum. Fakat ba-
armam ancak Allah'n yardm iledir. Yalnz O'na dayandm/güvendim ve
yalnz O'na dönüyorum. «*

Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Emredildii gibi (tam hakkn vererek) namaz klan kimsenin geçmi


günahlar balanr.™
Rivayete göre bir kudsî hadiste Yüce Allah öyle buyurmutur:

"Her namaz klann namazn kabul etmem; ancak azametim karsn-


da boyun een, celâlim karsnda kalbi koncan, yasakladm eylerden
kaçan, gece ve gündüzünü zikrim ile geçiren, isyanda srar etmeyen, ya-

rattklarma kar büyüklük taslamayan, benim nzam için zayflara kar


merhametli davranan, fakirlerin iini üstlenen kimsenin namazn kabul
ederim. Bu kimse cehaleti ilme, karanl nura çevirmem için bana dua et-

tiinde duasna cevap verir; benden bir ey istediinde isteini yerine ge-
tiririm. Benim admla yemin edip bir ey istedii zaman kendisini yalanc
çkarmam. Onu gücümle himaye ederim. Onunla meleklerime övünürüm.
Onun katmdaki nuru bütün yer yüzü sakinlerine datlsayd hepsine ye-

783
Hud 11/20.
784
Kehf 18/101.
785
Hud 11/88.
786
Bu konudaki hadisler için bkz: Buhari, Taharet, 25; Rikak, 8; Müslim, Taharet, 3-17; Ebu
Davud, Salat, 9; Nesai, Taharet, 108; Salat, 6; bnu Mace, ikame, 194; Heysemi, ez-Zevaid,
I, 297-303.
NAMAZ 437

terdi. O, Firdevs cenneti gibidir; ne meyveleri bozulur ne de güzel hâil de-

iir.™
Bir hadiste öyle buyrul mutur: Gece namaz klan nice kimseler var-

dr namazlarndan onlara kalan sadece uykusuzluk ve yorgunluktur.™

Kim arkasnda namaz kld imamn ne okuduunu bilmezse o, gaf-

letin en son noktasndadr. Çünkü o, okunan Kur'an'a kulak verip dinleme

emrini terk etmitir. Bu durumda onun rahmetten uzak kalmasndan kor-

kulun Yüce Allah rahmete ulamay iki artla garanti etmitir; dinlemek ve

susmak. Allahu Teala öyle buyurmutur:

okunduu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet

"Cinler, Kur'an' dinlemeye hazr olunca, bimirlerine susun demiler-

di.™

Bir haberde rivayet olunduuna göre Hz. Peygamber (s.a.v) bir gün
namaz kldrrken bir ayeti atlad. Namaz bitirince: "Ne okudum?" diye
sordu; cemaat sükût etti. Bunun üzerine Übeyy b. Ka'b'a sordu o da: "u
sûreyi okudunuz ve u ayeti terk ettiniz. Ancak nesh mi edildi yoksa kal-

drld m bilemiyorum" dedi. Resûlullah (s.a.v) ona: "Sen kendini namaza


vermisin ey Übeyy" buyurdu. Sonra dierlerine dönüp:

"Peygamberleri önlerinde namaza gelip saflarn balayan u insanla-


ra ne oluyor ki; Peygamberlerinin kendilerine Rablerinin kitabndan neyi

okuduunu bilmiyorlar. Israiloullar da böyle yapyordu. Bunun üzerine


Allah peygamberlerine u ekilde vahyetti: "Bedenlerinizle huzuruma ge-
liyorsunuz; dilinizi benim kelamma veriyorsunuz ama kalblerinizi benden
bakasna çeviriyorsunuz ? Bu gittiiniz yol batldr. ™
787 Kenzu'l-Ummal, No: 43573.
Bkz: Ebu Nuaym, Hilye, IV, 20; Ali el-Muttaki,
788
Nesai, Sünen-i Kübra, No: 3249; bnu Mace, Siyam, 21-.

789 Araf 7/204.


7 « Ahkâf 46/29.
™ Bkz:Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 22989; Zebidi, thaf, III, 276.
438 _ KÜTÜ L KULÛB

Alimlerimizden Ebu Muhammed Sehl öyle demitir: "Kul secde ede-


rek Allah'a yaknlatn zanneder. Oysa bu secdesinde iledii günahla-
r yaad ehrin halkna datlsa hepsi helak olurdu." Etrafnda bulunan-
lar: "Ey Ebu Muhammed, bu nasl olur? diye sorunca öyle cevap vermi-
tir: "Secde ederken kalbi tamamen heva ve arzular içinde olur ve kendi-
sini istila eden batl eyleri hayal eder" dedi.

Evet bu söylenen dorudur. Çünkü kul bu hâliyle Yüce Allah'a yaknl-


n hürmetini çinemi ve kalbinden Yüce Rabbinin heybetini düürmütür.

unu bil ki, namazn sana uzun gelmesi bir çeit gaflettir; namaz çok
ksa tutman da yanlmaya yol açar. Çünkü namazn sana uzun gelipar-
lamas ondan tat almadn ve azalarna zor geldiini gösterir. Namaz
çok ksa tutman ise, rükünlarn noksan yaptn ve namazda sana gaflet
geldiini gösterir. Unutkanlk namaz noksan yaptrr.

Namaz konusunda aranan istikamet udur: Kul namazdan tat alarak,

Yüce Allah'a yalvarmann lezzetine vararak, okuduklarn güzel anlayp dü-


üncesini bir noktada toplayarak namazn ona uzun gelmemesidir. Ayn
ekilde kul namazda uyank olduundan, farz ve vaciplerine dikkat ettiin-
den ve onu hakk ile yerine getirdiinden namazn çok ksa olmamasdr.

te bu anlattklarmz, namaz klanlarn murakabesi ve huu ehlinin

müahedesidir.

NAMAZDA AKLA GELEN EYLER


Kulun namazda aklna bir hayr gelse, hemen onu yapmaya komal-
dr. Bu, Allah'a en sevimli olan eylerdendir. Çünkü O, bunu kendisi için

en sevimli yerde/namazda kuluna hatrlatmtr.

Namaz klan kimse kötü ve gazaba vesile olan basit ve beenilmeyen


ileri hatrlamsa ondan süratle saknmaldr. Çünkü o, kulu Allah'n ya-

knlndan uzaklatran bir eydir. Onu kula ibadet yerinde hatrlatmas

bir azarlama, yanlln itiraf ettirme anlam tad gibi ayplama ve


uyar da olabilir. Bunu terk etmek Allah'a yaklatran sebeplerdendir. Bu
NAMAZ 439

kulun Yüce Rabbine güzel icabet ettiini gösterir. Bu kulun Allah'a ula-
mada takip edecei bir yoludur.

Kulun aklna bo temenni, bir neva/kötü arzu gelir veya geçmi ve-
bir

ya gelecekle ilgili herhangi bir düünce doarsa bilmelidir bu düman ki,

olan eytandan gelen bir vesvesedir. Ona olan hasedinden dolay kendi-

sini böyle megul etmektedir. Bu ekilde onun, namazn rükünlerine kalbi

ile itirak etmesini engellemek ve kalbinin Allah'a münacaatta bulunma-


sndan megul etmek ister. eytan bu yolla ona zarar veren eylerle me-
gul ederek, faydal eylerden perdelemek ister. Bununla onu namazn zi-

kirlerinin her^irinde hatrlanmas gereken tedebbür/okuduunu anlamak,

tazim, hâmd, dua ve istifardan mahrum etmek ister.

Eer aklna geçim ii, ne yapacam endiesi ve duasnda istedii


eyleri nasl elde edecei düüncesi gelirse, bunun nefis tarafndan oldu-

unu bilmelidir. Bu tür eyleri düünmesi nefsinin kendisine dünya ile ilgi-

li konularda verdii vesveseden kaynaklanmaktadr.

Namaz klann aklna mahzurlu bir arzu veya isyan düüncesi gelirse

bu helak ve uzaklama sebebidir. Bu tür düünceler, insan azdran dü-


mann/eytann onu çepeçevre sarmas sonucu nefs-i emmarenin bir s-
fat olarak meydana gelir. Bu durum ilahi huzurdan uzaklama ve perde-
lenme alametidir. O ayn zamanda kulun gazaba uramasnn, Allah'n

honutluundan uzaklatrlmasnn ve kendisinden yüz çevrilmesinin bir

delilidir.

Kul, namazda bu tür düüncelerle yüzyüze gelince, hemen bunlar

zihninden yok etmeye, nefsin vesvese ve fsltsn kesmeye çalmas ge-

rekir. Kul, bu tür düüncelerin kalbinde ortaya çkmasna imkan vermeme-


lidir, yoksa onlar kendisine sahip ve hakim olur. Akl ile onlara kulak ver-

memesi gerekir, aksi durumda bu düünceler onu iyice sarar. Onlara kal-

biyle katlmamal, uzatmamaldr; yoksa bu düünceler onu zikir ve kalp

uyanklndan uzaklatrp cehalet ve gaflete götürür.


440 KÛTU'L-KULÜB

Mahzurlu olan bir eyi düünmek de mahzurludur. Bunda manevî


noksanlk mevcuttur. Mubah olan herhangi bir ameli yapmaya niyet etmek
mubahtr. Bunda ise fazilet mevcuttur.

Namaz klan kimsenin kalbine yaplmas ertelenmi herhangi bir ha-

yr düüncesi doarsa, onu kesin olarak yapmaya niyet etmelidir. Çünkü


bu ona hatrlatlm ve kendisinden yaplmas istenilmitir. Sadece niyet

edip namaza devam etmeli: 'bu i nasl, ne zaman olacak, onu nasl ya-
pacam?' gibi düüncelerle megul olmamaldr. Böyle yaparsa, gelecek-
teki ileri tedbir etmekle megul olup o anda yönelmesi gereken asl iini

kaçrm olur. Bu da eytann onun namazndan çalmas ve kendisine tu-


zak kurmasdr.

Namaz klan bir mümin, nefsin gizli düüncelerini bertaraf etmek, dü-
mannn/eytann kalbine verdii vesveseleri kesmek için gayret gösterir-

se, Allah yolunda cihad etmi ve kendisine en yakn Allah dümanlaryla


savam olur. Bundan dolay onun için iki sevap vardr. Birisi Kerîm/son-
suz ihsan sahibi Rabbine yaknlamak için kld namaz sevab, dieri de
ilahi huzurdan kovulan eytana kar verdii sabr ve sava sevab.

Manevi halleri güçlü müminler, dümanlarna/eytana kar sert ve


temkinli davranrlar. Namazlarnda kendilerine müahededen alkoyacak
herhangi bir sebep ya da herhangi bir durum arz olduunda, bunu orta-

dan kaldrmak ve kökünden söküp atmak için çalrlar. Çünkü bu eyler


onlarn hakka giden yolunu kesmekte ve haktan uzaklamalarna sebep
olmaktadr. Bunun için arifler dünyadan gönüllerini çektikleri gibi, bu ey-
lerden de gönüllerini çekerler. te bu, zühttür. Bu hâl Yüce Allah'n onla-

ra bir ihsandr ve kendilerinden istedii de budur. Hem zahidlerin dünya


malndan gönüllerini çekmelerinin bir sebebi de budur. Onlar bu ekilde
gönüllerini dünya sevgisinden temizleyerek vesveseden arndrlm bir

halde ibadet ve taat ederler.

Bu konuda Hz. Resûlullah'tan (s.a.v) u durumlar rivayet edilmitir.


Resûlullah (s.a.v) namazda iken üzerinde bulunan cübbesinin ilemeleri

dikkatini çektii için onu çkarm ve:


.

NAMAZ 441

'Bu beni namazda megul ettt' buyurmutur. m


Yine Allah Resûlü (s.a.v) bir gün namazda ayakkabsnn bana bak-
t; balar yeni idi, dikkatini çekti. Efendimiz (s.a.v) onun çkarlmasn ve
793
eski balarnn getirilmesini emretti.

Yine Allah Resûlü (s.a.v) bir defasnda yeni bir ayakkab giymiti, na-

mazda ayakkabnn houna gidince hemen secdeye kapand ve


güzellii

namazdan sonra: 'Gazabna uramayaym diye Rabbime kar tevazu


gösterip secdeye kapandm" buyurdu. Daha sonra o ayakkabsn çkartt

ve karlat ilk dilenciye verdi. Sonra Hz. Ali'ye, kendisine bir çift tüysüz

ve sade ayakkab satn almasn emir buyurdu ve onlar giydi. 794

Manen ^âyf olan müminler de namazda kendilerine arz olan olum-


suz düünceleri kalplerinden gidermeye, kendilerini onlara kaptrmamaya
ve onlar içlerinde tekrar etmemeye çalmaldrlar. manlarndaki yakîn
nurunun zayflamamas ve hemen kalp uyankln salamak için bu la-

zmdr.

Manevi afetler kalbe heva/kötü arzular yoluyla ve eytann kalbe yer-


lemesi sebebiyle girer. Hevann kalpte yer etmesi ve eytann kuvvetli
oluu ise, gafletin uzun sürmesi ve taattan tat alnmamasndan kaynakla-

nr. Bunun sebebi de nefsin ehevî isteklere serbestçe dalmas ve nefsa-

nî sfatlarn kula hakim olmasdr.

Nefsin rahatça hareket etmesi ve kötü sfatlarnn kuvvet kazanmas


kalbin darlndan ve yakîn inancndaki zafiyetten ileri gelmektedir. Çünkü
kulun yakîni kuvvet bulsa gösü geniler; yakîn nuru nevasnn karanl-
n aydnlatr. Gecenin gündüzde kaybolduu gibi nefis de kalpte tamamen

kaybolur. Kulun elde ettii müahede hâli, eytann hareket alann kapa-
tr ve kötü adetlerin etkisini kalpten siler atar. Artk kul kesin olarak bilir ki

içinde bulunduu zikir ve namaz kendisi için daha faydal, düündüü acil

792
Bkz: Buhari, Salat, 244; Müslim, Mesacid, 61 ; Ebu Davud, Salat, 168; Nesai, Salat, 187; Ibnu

Mace, Libas, 1

793
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 383.
794
Zebidi, thafu's-Sade, III, 204. (Buradaki kayda göre hadisi, Abdulah b. Hufeyf, "ereful-
Fukara" isimli eserinde, zayf bir senetle Hz. Âie'den (r.a) rivayet etmitir.
22£ KÛTU'L-KULÛB

dünya zevklerinden ve kötü isteklerinden sonuç itibariyle çok daha yarar-


l ve çok daha övülecek bir durumdur. Bu durumda içinde bulunduu zikir

hâli onu, kötü düünceden alkoyar.

Bu ikimakamdan sonra övülecek ve bahsedilecek herhangi bir hâl


yoktur. Namaz klan kimsenin ilahi hitabn anlalmasnda, okuduu kela-
mn manasn tefekkürde, ilahi maksat ve murat üzere bulunmada kalbin-

de bulduu açk ve noksanlklar aslnda kul için Allah tarafndan yaplan


bir uyar ve içinde bulunduu hâli tantmadr.

Bu durum, tilavetin salad ek bir faydadr. O, ameldeki hlasn ala-


meti, tefekkürün bereketi, kulun güzel ibadetlerinin kabul edilmesinin ve
ükre layk bir halde olduunun delilidir. Artk kul, balanan bu faz-
ona
la nimeti almal ve ondan avuç avuç toplamaldr. Artk baka eylere bak-
mamal ve temenni etmemelidir. Kalbini dünyevî düüncelerden çektikten
sonra bir daha ona yönelmemelidir.

Bu durumda eytan sinsice yaklap namaz klann kalbine kulak ka-


bartr; oraya vesveseler verir, onu aldatmaya heves eder ve kendisine
ümniye/bo eyleri hayal ettirme yolundan girip aldatmaya çalr. Çünkü
ayette eytan, insan saptrmak için sapklkla bo kuruntuyu birlikte say-
mtr. O, eytann kulun amellerini iptal etmek için yapt yalan vaadler-
dir. Baksana Allahu Teala, eytann bu hâlini nasl haber veriyor. Ayette
öyle buyrulmutur:

"eytan dedi ki: Onlar mutlaka saptracak ve bo kuruntulara aldata-


cam."795
Dier ayette bu manada öyle buyrulmutur:

"Onlardan gücünün yettii kimseleri davetinle art. Süvarilerinle, ya-


yalarnla onlar yaygaraya bo. Mallarna ve evlatlarna ortak ol. Kendile-
rine bo vaadlerde bulun. Aslnda eytan, insanlara aldatmadan baka bir
ey vaad etmez.* 796

795
Nisa 4/1 15.
796
sra 17/64.
NAMAZ 443

Sonra Yüce Allah, eytann bu hile ve aldatmasndan baz kullarn


hariç tutmutur. Onlar, Yüce Allah'n destei ile eytana kar galip gelen,

ilahi koruma içinde bulunduklarndan ve Allah' kendilerine vekil edip O'na


tevekkül ettiklerinden düman/eytan onlara ulap da bir zarar veremez.
Bütün bunlar, u ayetlerde ifade edilmektedir:
"uras muhakkak ki, benim ihlasl kullarm üzerinde senin hiçbir tesi-
rin ve arln olmayacaktr. Onlara vekil olarak Rabbin yeter." 797

'Seni kardeinle destekleyeceiz ve size öyle bir kudret vereceiz ki,

ayetlerimiz (mucizeler) sayesinde dümanlar size eriemeyecektir. Siz ve


size tabi olanlar üstün geleceksiniz."798

"Gerçek i( ki, iman edip de yalnz Rablerine tevekkül edenler üzerin-


de eytann hiçbir hakimiyeti yoktur.
1,799

Kulun namazda okuduu her bir kelimeden gelecei hakknda derin


tefekküre dalmas, daha önceden yapt kusurlardan onu alkor; içinde
bulunduu eyle megul olmas ise, onu anlad eye balar. Kul okudu-

u eylerin zâhiri manalarnn dnda bir takm eyleri anlar ve bu anla-


dklarn kendisini ilgilendiren ve ihtiyac olan eylere ulamaya bir delil

yapar. Bunlar derin anlaylara açlan kaplardr; kula namazda açlr; oku-
duu Kur'an onlarn anahtar olur. Sonra kul daha ötelere geçer; kendisi

için en faydal ve en gerekli eylere ular. O, tandn bu ekilde tanr;


örendiini bu yolla örenir.

Namaz klan kimse, tilavet esnasnda okuduklarn brakp faydasz


eyleri düünmesi veya okunan ayetlerin dnda baka eylerle megul
olmas onun anlayn engelleyen bir perde olur ve onu ilmin hakikatinden
uzaklatrr. Kul bunlara son vermelidir.

Tilavetin/Kur'an okumann hakikati; okuduu kelamn bâtnî manasn


derince düünmekle ve ilahi hitabn gizlilikleri üzerinde tefekkür ile olur.

Kul kalbini murad edilen manalara balamal, fikrini ise onu Allah'a erdi-
>

797
sra 17/65.
798
Kasas 28/35.
799
Nahl 16/99.
.

444 KÛTUL-KULÛB

ren ve Allah'tan uzaklatran eyler hakknda tezekkür etmede/iyice dü-


ünmede kullanmaldr. Çünkü bu kelam "Aziz" olan Allah'tan gelen "e-
refli" bir kelam, "Latif" Zattan gelen gelen latif/srl bir kelam, "Hakim" olan
Mevla'dan gelen hikmet yüklü bir kelam, "Âlî" Rabbimizden gelen yüce bir

kelamdr.

lahi kelâmn/Kur'an'n zahiri manas anlava yakn ve kolaydr. Bât-


n ise engin bir deryadr. O'nu dinleyen kimse, herkesin anlayaca bir yö-
nü bulunduu için "onu anladm!" der. Ama onu müahede ettiinde ma-
nasnn inceliinden dolay sanki hiç iitmemi gibi olur. Akl sahibi kimse
onu, beyannn açk olmas ve hikmeti tafsilatl olduundan dolay bildii-

ni zanneder, fakat kelamn hakikati kendisine öretildii zaman, manala-


rnn derinliinden ve alannn geniliinden dolay sanki onu hiç anlama-
m gibi gelir.

Bir ksm insanlar, Kur'ann açklamalarn duyduklarnda bununla al-

danmlar ve ondan daha güzelini söyleyebileceklerini iddia etmilerdir.

Baka topluluk ise onun meselelerini anladktan sonra, ondan baka bir

kitap talep edip onun yerine bakasnn getirilmesini istemilerdir.

Bir bakalar da Kur'an' iittiklerinde onu anladklarn iddia etmiler


fakat en doru söz sahibi Yüce Allah onlarn yalan söylediini bildirmi ve

onlarn Kur'an' gerçekte iitmediklerini haber vermitir.

Allahu Teala baka bir ayetinde bütün bunlarn onlarn cehaletinden


kaynaklandn haber vermi; bu konuda ki cüretlerinin hayret verici oldu-

unu bildirerek onlarn vasflar hakknda öyle buyurmutur.

"Kendilerine ayetlerimiz okunduunda onlar: iittik; istesek bunlarn


bir benzerini biz de söyleriz" derler. "*»

kavumay beklemeyenler, kendilerine ayetleri-


"Öldükten sonra bize
miz açk açk okunduu zaman: "Ya bundan baka bir Kufan getir veya*
bunu deitir!" derler. ™
800 Enfal 8/31
801
Yunus 10/11.
NAMAZ 445

Allahu Teala dier grubun sfatlar hakknda da öyle buyurmutur:

"Bunlar kulak verirler/dinlemi gibi gözükürler, halbu ki onlarn çou


yalancdr.*02

"Hiç üphesiz onlar, vahyi iitmekten uzak tutulmulardr.*03

"itmedik/eri halde, iittik/anladk diyenler gibi olmayn. *°*

Allahu Teala Kur'an' can kula ile dinleyen ve manasn anlayan cin-

ler hakknda öyle buyurmutur:

caz.*05 v

Cinler, insanlardan daha kuvvetli ve büyük varlklardr. Bu cinler,

Kur'an' anlayanlardr. Bunun için Yüce Allah kendilerini övmütür. Vahyin


sahibi Yüce AJal, onu alan ve tebli eden peygamberi Hz. Muhammed
(s.a.v) hakknda. da ayn ekilde öyle buyurmutur:

"Onlarn aksine sen o Kufan karsnda hayran kalyorsun, onlar ise

alay ediyorlar.*06 Yani sen Kur'an'a, verdii açklamalara ve onun indiril-

mesine hayran kalyorsun; ama cahiller onunla alay ediyorlar

Kur'an okuyan kimseye, tilavet ettii ayetler, ilahi azamet ve kudreti

tefekkür kapsn açar. Kul ilahi kelam vastasyla ahiretle


etme ilgili nimet

ve azab müahede imkan bulur. Bundan dolay ona iki sevap verilir; bi-

risi tefekkür, dieri namaz sevab.

Bu anlattklarmz müminlerin geneli için ihsan edilen ziyade nimetler-

dir. Mukarrebun makamndaki seçkin kullar için ise, bunlarla birlikte onla-

rn ötesinde eyler vardr. Onlar, namazda okuduklar Kur'an'la gayb ale-

minden açlan ilim ve nurlara yöneltilir ve ilahi kelamn sayesinde Yüce

802 uara, 26/223.


803 uara 26/112.
804
Enfal8/21.
805 Cin, 72/1-2
806 Sâffât 37/12.
446 KÛT U'L -KULÛB

Sevgiliye ait srlara vakf olurlar. Yine bu Kur'an tilavetiyle elde ettikleri

yakîn nuru ile kendilerine ilahi izzet, ceberut, yücelik ve azamet aleminin
srlar kefedilir/açlr. Yüce Allah, onlardan daha önce istedii bir tefekkür

ve derin düünce olmakszn kendilerini bu haller ile yüz yüze getirir ve on-
lar müahedesine/tecellilerini seyretmeye mecbur eder. Bu durumda dil-

leri konumaktan kesilir, akllar anlamaktan mecalsiz kalr; Yüce Allah on-
larn kalp ve düüncelerini bir ey talep etmekten alkoyar. Onlara herhan-
gi bir sebebe bakma ve yönelme imkan vermez. Bilakis onlar, herhangi

bir çaba ve gayret göstermeksizin, nasl olduunu bilmeksizin ve olmas


için bir irade göstermeksizin bu halleri yaarlar. Sonra onlar, içinde bulun-

duklar hâlin hakkn verip manevi nasiplerini elde ettiklerinde daha ötele-

re, en büyük aleme geçerler; ilahi huzurda dururlar, devaml Cenab- Hak-
kn yannda olurlar.

Onlar, bir an olsun müahede esnasnda baka eylerle megul olup


durmazlar. Allah'tan gayri müahede ettikleri eylerle huzur bulup sükuna

ermezler. Çünkü onlar beyan/açklanan mana ile deil onun sahibi ile, ha-

ber ile deil yakîn ile, müahede ettikleri varlklar ile deil, her eye ahid
olan Mevla ile, varlk ve eya ile deil, onu yoktan var eden ve varln
devam ettiren Yüce Zat ile birlikte olmak istemektedirler.

Allah oniara murad ettii eyleri gösterir; onlardan baka eylere yö-

nelme hâlini kaldrr; hakk yakînen tandklarndan onlar tembellik ve ta-


knlktan kurtarr. Onlar baka eye bakmaktan keser, varlklara balan-
maktan uzaklatrr. Onlar kendilerine ayetlerini açklayan zata tam olarak
balanrlar, Yüce Allah onlara baka eyden faydalanmay unutturur. On-
lar kendilerini bu makama ulatran Yüce Zata balanrlar; Allah onlara
zatn tantr, kendilerini Zatna sevk eder, huzuruna giden yolda onlara

delil olur.

Bu anlattklarmz, Yüce Allah ile özel bir kuvvete sahip olan, O'nunla

zengin olup bütün varlklara muhtaç olmaktan kurtulan, O'nu bulup kalbin-
den bütün varlklar atan, O'nunla zikreden ve sabreden kimselerin sfatdr.

Namaz klmak isteyen kimse, ihtiyaçlarn görüp önemli hacetlerini bi-

tirdikten sonra namaza durmaldr. Geride, kalbini daraltacak ve düünce-


NAMAZ 447

sini datacak bir i brakmamaldr. Böyle yaparsa, kalbi namazda bo


olur, düüncesi toplanr, akl okuduunu anlayacak ekilde uyank olur,

kalbi ile dili bir birine uyar; bu ekilde kul her eyi ile Rabbine yönelir. Bu,
eytanla mücahedesinde zayf düen ve hak yolundaki yarta velilere

ulaamayan manen hasta kimselere emredilen bir durumdur.

Bu konuda Rasûlullah'n (a.s.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

'Güçlü mümin, zayf olan müminden Allahu Tealaya daha sevimlidir.

Bununla birlikte her birinde hayr vardr.*07

Allahu Teala da öyle buyurmutur:

'Müminlerden -özür sahibi olanlarn dnda-oturanlarla mallar ve


canlar ile cihad edenler bir olmaz. Allah, mallar ve canlar ile Cihad eden-
leri, derece bakmndan oturanlardan Ostûn kld. Gerçi Allah hepsine de
güzellik/cennet vaad etmitir; ama mücahitten, oturanlardan çok büyük bir

Namaz bölümü burada bitti. imdi, slam'n üçüncü temel farz olan
zekat açklayacaz.

807
Müslim, Kader, 34; Nesai, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, 195; bnu Mace, Mukaddime, 10; Beyhaki,

Sünen-i Kübra, X, 89; bnu Hbban, Sahih, No: 5722.


808
Nisa 5/95.
;

ZEKÂT

ZEKATIN FARZLARI VE HÜKMÜ

Zekatn dört farz vardr:

1 - Kiinin hür olmas.


2- Zekat verecek kimsenin mala gerçek manada sahip olmas.
3- Malnn nisap miktarna ulamas. Nisap gümüte iki yüz dirhem, al

4-Nisaba ulaan maln üstünden bir yln geçmesi.

Resûlullah'n (s,a:vj öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Malda, zekatn dnda bir hak yoktur. ™°


Ancak Tabiundan bir grup, malda zekattan baka haklarn da olduu

kanaatinde idiler. Onlardan brahim en-Nehâî öyle demitir:

"Sahabe, malda zekattan baka haklarn olduu görüünde idiler."

â'bî de bu görütedir. Kendisine: "Malda zekattan baka bir hak var

m?" diye sorulduunda: "Evet" demi ve Allahu Teala'nn u ayetini oku-

mutur:

"Çok sevmelerine ramen mallarndan akrabalarna verirler.*"

o» Bu miktarlarn günümüzdeki karl ortamala olarak altyüz gram gümü, doksan gram
altndr. Zaruri ihtiyaçlarn ve borcun dnda bu miktarda altn-gümüe veya onlarn deerinde

««o bnu Mace,


8" Bakara, 2/3.
450 KÛTUL KULÛB

Ata ve Mücahid de ayn görüte idiler.

Müslümanlar eitlii, bakalarna karlksz borç vermeyi ve güçsüz


müslümanlara yardm etmeyi iyilik, ihsan ve güzel amel olarak görmekte;

bu ilerin zengin, hayr ehli muttaki ve salih kimselere vacip olduu görü-

ünde idiler. Bir grup müfessir de bu görüte olup, u ayetlerin bunu em-
rettiini söylemektedirler:

"Onlar kendilerine verdiimiz rzklardan infak ederler.™ 2

"Ve size verdiimiz rzklardan infak ediniz.™ 3

Bu ayetler, zekat ayetiyle neshedilmemi yani hükmü kaldrlmam-


tr. Bu ayetlerde zikredilen infak, fakir müslümann zengin müslümanlar
üzerindeki haklarndandr. Kiinin müslüman olmas ve ihtiyaç içinde ol-

mas durumunda, imkan olanlarn onun ihtiyacn gidermesi vacip olur.

ZEKATIN FAZLETLER VE EDEPLER


Bir kimse, zekat kendisine farz olur olmaz ilk vaktinde zekatn verme-
lidir. Zekatn senesi dolup farz olmadan önce verilmesi daha faziletlidir.

Bu, özellikle zekatn verilmesi gereken bir yeri bulunca yaplmaldr. Me-
sela, Allah yolunda cihad eden bir gâzi, vakti gelmi fakat ödenemeyen bir

borç, bir cihad, ihtiyaç içine dümü fazilet sahibi bir fakir yahut garip bir
yolcu ve benzeri ihtiyaç sahipleri görüldüünde bu kimselere vaktinden
evvel zekatn vermek, bunu güzel bir frsat görüp deerlendirmek daha
faziletli ve daha bereketlidir. Böyle davranmak, hayrl ilere komak, iyilik

ve takvada yardmlamak olur. O ayrca, yaplmas emredilen eyin yan


sra nafile bir hayr yapmaktr. nsan bana gelecek kötü durumlardan
emin olamaz. Çünkü hayr geciktirmekte bir çok afetler mevcuttur. Dünya-
nn nice felaket ve skntlar vardr. Nefis durmadan hâl deitirir. Kalp de-

vaml deiim içindedir; bunun için frsat ele geçer geçmez hayr yerine

getirmelidir.

812 Bakara, 2/254.


813
Bakara, 2/264.
ZEKÂT 451

Zekat veren kimse, zekat vermede ylba olarak Ramazan veya Zil-

hicce aylarndan birisini belirlerse, bu daha faziletlidir. Çünkü bu iki ayn


bir çok faziletleri ve hususiyetleri vardr.

Yüce Allah Ramazan ayn Kur'an'n indirilmesine tahsis etmi ve on-


da bin aydan daha hayrl olan kadir gecesini koymutur. Ayrca kullarna
farz kld oruç ibadetinin eda edilecei zaman olarak da Ramazan ayn
seçmi ve o ay evlerinde/camilerde yaplan özel ibadetlerle ereflendi r-

mitir.

Mücahid bu ay hakknda öyle demitir: "Ramazan demeyiniz çünkü o


Allah'n isimlerinden biridir. Fakat "ehr-i Ramazan/Ramazan ay deyiniz."

smail bin Ebî Ziyâd, bu sözün merfu' olarak rivayet edilen/Hz. Pey-
gamber'e ait bir hadis olduunu bildirmitir.

Zilhicce ayna gelince, bu ay dndaki herhangi bir ayn, içinde u be


fazileti topladn bilmiyoruz:

1- O içinde savam haram klnd aylardan biridir.

2- Hac aydr.
3- Onda Haccü'l-ekber/en büyük hac günü vardr,

4- Onda eyyâm- ma'lumat denilen faziletli on gün vardr.


5- Sayl günler/Yüce Allah'n tekbiri emrettii terik günleri de bu ay-

dadr.

Ramazan aynda zekatn verilecei en faziletli günler son on günüdür.

Zilhicce aynn en faziletli günleri ise ilk on günüdür.

Vera/takva ehlinden bazlar, zekatn her sene bir ay öne almak sûre-
tiyle verilmesini ve sene bandan sonraya braklmamasn müstehap
görmülerdir. Çünkü bir kimse zekatn her yl belirli bir ayda verirse, ge-

lecek seneki ayn ay aslnda on üçüncü ay olur. Bu da zekatn geç veril-

mesi demektir. 814

8,4
Çünkü kemeri/ay hesabna bal aylar, her sene on gün beri gelmekte ve sene ba devaml
deimektedir. Bunun için sene ban iyi takip etmelidir.
452 KÜTUL-KULÛB

Alimler öyle demilerdir. Mesala bir kimse, bu yl zekatn Recep


aynda verirse, gelecek yl zekatn Cemâdiyel-ahîr aynda vermelidir.

Böylece bir seneyi geçirmemi olur. Buna göre, bu yl zekatn Ramazan


aynda veren bir kimse, gelecek yl aban aynda vermeli ki, seneye bir

ey eklememi olsun. Bu ekilde hareket etmesi daha güzeldir.


Zekat veren kimse zekatn aylara bölerek vermemelidir.

Zekat gönül holuu ve kalp huzuru ile, Rabbi için ihlasl bir ekilde,
srf O'nun rzasn isteyerek, gösteri ve riya yapmakszn, yapmack hâl
ve tavrlara girmeksizin vermelidir. Kul, verdii zekat, Allah'tan bakas-
nn bilmesini istememelidir. Zekat verirken, Allah'tan bakasndan bir ey

ettii güzel yardmn yakînen tanmaldr.

Zekat veren kimse zekatn verdii fakirin kendisinden daha hayrl ol-

duuna itikat etmeli; kalbinde onu noksan görmemeli ve onu küçük düür-
memelidir. Zengin kimse, fakirin kendisinden daha hayrl olduunu bilme-
lidir. Çünkü fakir, onun için manevi bir temizlik, yükselme, yücelme ve
ebedi ahiret yurdunda manevi derece elde etme sebebi yaplmtr. Ken-
disi ise, fakir için bir hizmetçi ve onun dünyasn mamur etmekle görevli
bir memur yaplmtr.
Bize anlatldna göre ariflerden birisi öyle demitir:
"Ben iyi bir meslek sahibiydim. Allah'a tevekkül edip çalp kazanma-
y brakmak istedim. Bunun üzerine kafamda nasl geçineceim düünce-
si dolamaya balad. Bu haldeyken bana gaibten bir ses öyle seslendi:
"Seni bize balanm görmüyorum. Sen hem bize yönelmek istiyorsun,

hem de rzkn konusunda bizi töhmet altnda tutuyor/rzk sana gönderme


konusunda bize güvenmiyorsun. Korkma biz, ya dostlarmzdan birisini

hizmetine balar veya dümanlarmzdan bir münaf emrine vererek ih-

tiyacn gideririz."

Zengin bir müslüman zekatn fakire gizli olarak vermeli, verdiinin ze-

kat olduunu kendisine söylememelidir. Allahu Teala'nn:

"Sadakalarnz minnet ederek/baa kakarak ve fakire eziyet yaparak

iptal etmeyiniz™ 5 ayetinin tefsirinde öyle denmitir:

•» Nisa 4/53.
ZEKAT 453

"Minnet, zekat verdiin kimseye 'bu zekattr' diye söylemen; eziyet

ise verdiin zekat bakalarna açklamandr."

Bir b. Haris'in öyle dedii bana anlatld. Süfyan dedi ki:

"Kim yapt hayr baa kakarsa sadakas/zekat fasit olur." Ona "Ba-

a kakmak nasl olur?" diye sorulunca u cevab verdi: "Yaptn hayrn


zekat olduunu zikretmen veya bakalar yannda ondan bahsetmen o
kimseyi minnet altna sokmaktr."

Baka birisi de öyle demitir: "Minnet, verdiin eye karlk olarak

hayr yaptn kimseyi çaltrmak istemendir. Eziyet ise fakirliinden do-

lay onu ayplamandr."

Yine denilmitir ki: "Minnet, kendisine hayr yaptn kimseye kar ki-

birlenmek, eziyet ise onu azarlamak ve bir ey istedii için kendisini kna-
maktr." \
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Sadakann en faziletlisi insann
artlarn zorlayarakpir fakire gizlice verdii sadakadr. * 16

Alimlerden biri öyle demitir: "Üç ey iyiliin hazinelerindendir. On-


lardan biri de zekatn gizli olarak verilmesidir."

Bu söz bize müsned bir hadis olarak da rivayet edildi. Zekat gizlice

vermek insann dini için daha selametlidir. Bunun afeti daha azdr ve amel
bakmndan da daha temizdir.

Bize ulaan bir hadiste öyle buyrulmutur: "Allah, yapt hayr halka
duyurmak için, gösteri yaparak ve minnet ederek hayr yapann hayrm
kabul etmez.™ 1

Görüldüü gibi hadis-i erifte Allah Resulü (s.a.v), minnet ile 'Sûm-
a'y'/halka duyurmay bir arada zikretmitir. Ayn ekilde 'Sûm'â' ile 'riya'y

da bir arada zikretmi ve bütün bunlarla amelin reddedileceini bildirmitir.

8,6
Bkz: Ebu Davud, Zekat, 40; Ahmed. Müsned, II, 358; bnu Hbban, Sahih, No: 3346.
817
Bkz: Zebidi, thafu's-Sade, IV, 185.
454 KÜTU'L KULÛB

Hayrn iittirme derdinde olan, yapt amellerini kendisini görmeyen-


ler duysun diye ondan bahseden kimsedir. Onun bu davran, amelinde
gösteri yerine geçer. Amelin iptal edilmesinde her ikisi de eittir. Çünkü
onlar imandaki yakînin zafiyetinden kaynaklanr. Halk duysun diye amel

eden kimse, kendisini Mevla'snn bilmesiyle yetinmemi, ayn ekilde ri-

ya için hareket eden riyakâr da O'nun görmesiyle yetinmeyip bakalarn


ona ortak etmitir. Hadise, yapt hayr baa kakan kimseyi bunlara dahil

etmitir. Çünkü baa kakmada hem yaptn duyurma hem de riya/göste-

ri vardr. öyle ki:

Hayr ve ibadet yapan kimse, yapt ameli zikrederek onu bakalar-


na duyurmu olur veya gizlice yapt iyilikte kendi nefsini görüp onunla
övünür. Onu aça vurduu zaman, amel gizli olmaktan çkar, açktan ya-
plm amel olarak yazlr. Onu halkn içinde bahsettii zaman ise, gizli ve
açk ameli silinir, yerine gösteri yazlr.

Eer ihlasla verilen bir sadaka ve zekatn açklanmasnda, onun gizli

olarak verilmesinin sevabn kaçrmaktan baka bir ey olmasayd, bu bi-

le amel için büyük bir noksanlk olurdu.

Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Gizli olarak verilen sadaka, açk-
tan verilen sadakadan yetmi kat daha faziletlidir."

Mehur bir hadiste ise öyle buyurulmutur:

snf insan vardr ki Allahu Teala'nn Arnn gölgesinden baka


•Yed/

hiçbir gölgenin bulunmad kyamet gününde Allah onlar kendi gölgesin-

de gölgelendirir. Onlardan biri de, sa elinin verdii sadakay sol elinin

fark etmeyecei kadar gizli veren kimsedir.™ 6

Hadisin dier bir lafznda ise: "Sa eliyle verdii sadakay sol elinden

gizleyen kimse" diye geçmektedir. Bu aslnda gizli tutulmasnda mübala-

a ifade eden bir ifade eklidir. Yani bu kul, zekat ve sadaka verdiini ba-
ka insanlar öyle dursun, kendisinden bile gizler. Araplar her ne kadar

818
Buhari, Salat, 187; Zekat, 17; Müslim, Zekat, 91; Tirmizi, Zühd, 53; Nesai, Süneni-i Kübra,
Kada, 2.
.

ZEKAT 455

normal söz snrlarn aan ifadeler olsa da, örnek verecekleri veya hayret

bildirecekleri zaman mübalaa sanatn kullanrlar.

u ayette de mübalaa sanat kullanlmtr. Allahu Teala ayet-i keri-

mede bir toplumu kötüleyip onlarn ar cimrilik sfatn anlatrken öyle


buyurmutur:

"Yoksa onlarn mülkten bir nasipleri mi var; öyle olsayd insanlara çe-
kirdek parças kadar bir ey bile vermezlerdi.™ 9

Ayetin aslnda geçen nagîr; hiç kimsenin istemedii, peine dümedi-


i ve kimseye vermedii küçük, basit, deersiz bir eydir. Çekirdein üze-

rinde bulunan ve hurma aacnn kendisinden bittii noktaya "nagir" denir.

Yukardaki hadiste, bundan çok daha iddetli ve kapal bir mana var-

dr. O da "sol elinden gizler" ifadesidir. Bu sözde gerçek manada bir gizli-
likmevcuttur. O da, verdii zekat nefsine bile söylememesi ve onu kalbin-

den geçirmemesidir. ^/ da ancak yapt hayrda nefsini görmeyerek ve


kalbinde yapt hayr düünmeyerek gerçekleir.

Melekût aleminin srr konusunda öyle denmitir: "Allahu Teala Me-

lekûtun/gaybn srrn ancak, onu nefsine bile bahsetmeyip herkesten giz-

leyen kimseye açar." Yani o, kalbiyle bunlar düünmez, onu zikretmez,

onda kendi nefsini görmez; devaml kendisine baland Rabbi ile me-
gul olur, baka eye aldr etmez, bir önem vermez. te bu hâlde kulun

srlara mazhar olmas mümkün olur.

Eer verdiin sadakay gerçek manada nefsinden gizlemek mümkün


olmuyorsa, hiç deilse onda nefsini gizle. Öyle ki kendisine zekat verdiin

kimse senin verdiini bilmesin. Bu, ihlastan bir makamdr. Vermede elini

görür ve kendini ortaya korsan, hiç olmazsa zekat verdiin kimseye kar
nefsini gizle. Bu, sadk olanlarn hâlidir.

819
Bakara 2/271
456 KÛTU'L-KULÛB

HLAS SAHPLERNN ÖRNEK HÂL


hlas sahibi insanlardan birisi, verecei eyi fakirin önüne veya yolu-

na brakr veya görüp alabilecei ekilde onun oturduu yere koyard. Fa-
kir onlar alr; fakat sahibinin kim olduunu bilmezdi.

Dier birisi de verecei eyi fakirin cebine o uyurken gizlice koyard.

Ben böyle yapan bir kimseyi gördüm.

Zekatn bakalar vastasyla fakire vererek durumunu gizlemeye ça-


lan müslümanlarn says saylamayacak kadar çoktur.

Bir hadiste öyle rivayet edilmitir: 'Gizli sadaka veya gece verilen sa-

daka Rabbin gazabn söndürür.*20

Yüce Allah zekatn gizli olarak verilmesinin daha faziletli olduunu ha-
ber vermitir. Fazileti yannda bu sadaka günahlara keffaret olur. Allahu

Teala öyle buyurmutur:

"Sadakay gizli olarak fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayrldr.


Bu günahlarnza keffaret olur.™

Bir fakir, fakirliini açkça söyler, istemek için elini açar, iffet ve ere-
fini koruma yerine dilenmeyi ve zilleti tercih ederse, bu durumda senin de

ona yapacan iyilii açklamanda bir mahzur yoktur.

Eer, sünnete uyarak, ya da bu konuda bakalarna örnek olup sana


uyulsun niyetiyle zekatn açktan verir, dier insanlar için de bir tevik ol-

masn düünürsen, bu güzeldir. Böylece dier müslümanlarn da zekat

vermede seninle yarmasn temin etmi olursun. Bu, ayrca fakirleri do-

yurmak için tevik etmeye girer. Allahu Teala bizleri buna tevik etmitir.
1

"Size verdiimiz azklardan açktan ve gizli olarak infak ediniz*22 aye-


ti hakknda unlar söylenmitir:

820 Tabarani, el-Evsat, No: 6082; Heysemi, ez-Zevaid, III, 115. Ayn konuda benzer bir rivayet için
bkz: Tirmizi, Zekat. 28; bnu Hbban, Sahih, No: 3309; Beavi, erhu's-Sünne, No: 1634.
«' Ra'd, 13/22.
822 Müzzemmil, 73/20.
ZEKÂT 457

Gizli olarak verilecek ey, nafile sadakalar; açktan verilecek ise farz

klnan zekattr.

"Malnzn zekatn veriniz ve Allah için karz- hasende bulunun/güze-


linden borç verin™ ayeti hakknda da öyle denmitir: Karz- hasen nafi-

le cinsinden olan ibadetlerdir. "O helal maldr" diyenler de olmutur u


ayette hasen kelimesi helal anlamnda kullanlmtr:

"O bana taralndan hasen/gOzel/helaJ bir nzk ihsan etti.


*24

Ali ahu Teala bir ayette öyle buyurmutur:

"Zekatlarnz açktan verirseniz o ne güzeldir.™

'
Görüldüü gibi burada sadakay açktan verenler methedilmitir. An-
cak bu durum, açkça isteyen, elini açp dilenen insanlara kar açktan
verildii zaman güzel olur. Nitekim ayette :

"Eer onu fakirlere gizli olarak verirseniz bu sizin için daha hayrl-
dr™ buyrulmutur.
Bu fakirler, insinlardan istemeyi ve hallerini gizlemek isteyen fakirler-

dir. Bu kimseler, fakirlerin içinden seçilmi kullardr. Haya ve iffetlerinden

dolay nefislerini ortaya koymazlar/hallerini kimseye açmazlar. Öyleyse,


kim hâlini aça vurursa, sen yaptn hayr
de ona açktan yapabilirsin;

kim hâlini gizlerse, sen de ona yaptn hayr gizle.

Bu anlattmz, günah ileyen kimsenin aybn ortaya koymasna


benzer. Yapt kusurlar senden gizleyen bir kimsenin ayplarn ortaya
çkarman/açklaman haramdr. Fakat bir kimse yapt kötülüklerini açk-
tan yapar ve onlar halka açklarsa, bu durumda onu kötülüklerini açkla-
manda bir saknca yoktur. Nitekim bir hadiste öyle buyrulmutur;

"Üzerinden haya/utanma perdesini atp açkça günah ileyen bir kim-


senin gybetinde bir günah yoktur.*27

823
Hûd 11/88.
824
Bakara, 2/241.
825
Bakara, 2/271.
828
Bakara, 2/267.
W Beyhaki, Sünen-i Kübra, X, 355; Kudaî, Müsned, No: 426; Suyutî, es-Sair, No: 8525.
458 KÛTUL KULÛB

ALLAH ÇN SAKADA VERLECEK MAL


Kiinin en çok sevdii ve nefsinin kendisi için ayrp tercih ettii en iyi

maldan zekat/sadaka vermesi daha faziletlidir. Böylece Yüce Mevla'snn

emrettii gibi onun için olan tercih etmi olur. Allahu Teala, kendisi için in-

tak edenlerin hâlini bir misalle anlatm ve bu konuda öyle buyurmutur:

"Kazandnz eylerin güzel/helal olanlarndan infak ediniz.


Size verilse gözünüzü yummadan almayacanz kötü mal, hayr di-

Yani malnzn deersiz olanlarn ayrp Allah için vermeye kalkma-


ynz. Öyle ki bu mal sizden birine verilmi olsa onu ancak istemeyerek ve

verenden utanarak alr. Nefsinizin güzel bulmad yahut ilerisi için biriktir-

meyi kötü gördüü, yahut bakasndan dolay ald veyahut erefinden

dolay kölelerinden birisine hediye etmeyi güzel görmedii deersiz mal-

lar zekat ve sadaka olarak Allah için vermeye kalkmayn. Böyle yapar-
sanz, nefsini veya senin gibi bir köleni Yüce Mevla'na tercih etmi olur-

sun. Bu, kötü edeptendir. Kötü edep ile hiçbir ibadet yerine gelmi olmaz.

"Verdiinin kat kat fazlasn kendisine ödemesi için Allah için karz-

hasen/gözel borç verecek yok mu?* 29

Ayetinin tefsirinde öyle denmitir: Allah için verilecek güzel borç, he-

lal maldr. Çünkü Allahu Teala temizdir; ancak temiz olan kabul eder.

Ebân'n Enes'ten (r.a) rivayet ettii bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Harama bulamadan kazand maldan infak eden kula müjdeler ol-


sun.*30

828
Bakara 2/267.
829 Nahl 16/62.
830
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10563. Ayn konuda bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 4615-4616;
Bezzar, Müsned, No. 3225; Heysemi, ez-Zevaid, X, 229.
ZEKAT 459

Bir hadis-i erifte de öyle buyrulmutur: 'Bir dirhem sadaka (sevab),


yüz bin dirhem sadakadan One geçti. * 31

Allahu Teala, sevmedikleri mallarn Allah'a tahsis eden ve aslsz ola-

rak en güzel sonucun kendilerine ait olduu yalann söyleyenleri tehdit et-

mi ve onlarn yalanc olduunu öyle açklamtr:

sonucun kendilerinin olduunu söyleyerek durmadan yalan söylüyor. Hiç


üphesiz onlar için ate vardr."**2 Yani Cehennem onlara hak olmutur.
Bu ayette ancak Arapça'da uzman olanlarn bilebilecei garib bir du-
rak vardr. Yani ayetteki "Lâ" harfinde durulursa onlarn en güzel sonucun
kendilerine ait olduu iddias ortadan kaldrlm olur. bu durumda ayet,
lâ'dan sonra cereme fiili ile balar ve mana öyle olur: Onlarn sevmedik-
leri mallar Allah'a ayrmalar kendilerine cehennemi kazandrd. Yani on-
lar günahlar ve kazançlar sebebiyle atei hak ettiler.

SADAKAYI VERENE VE ALANA DÜEN VAZFE: DUA


Bir fakire sadaka verdiin zaman sana dua ederse ayn ekilde sen
de onun için dua et! Böyle yaparsan, senin duan onun duasna karlk
olur. Böylece verdiin sadakann sevab sana kalm olur. Aksi halde

onun duas senin ona yaptn iyilie karlk olur. Alimler bu durumdan
taknrlard. Ayrc>>u, tevazuya daha yakn bir davrantr.

Biz, senin fakire ulatrdn hayrdan dolay dua ve teekkür »


gibi bir

karl hak etmi olduunu düünmüyoruz. Çünkü sen Yüce Allah tara-
fndan sana farz klnan bir ibadeti yapmaktasn veya Yüce Rabbinin o
kimseye takdir ettii rzkn ulatrmaktasn.

031
Nesai, Zekat, 49; Ahmed, Müsned, bnu Hbban, Sahih, No: 3347; Hakim, Müstedrek,
II, 379;
1,416; Beyhaki, Sünen-i Kübra, IV, 181-82. Hadisin devamnda Allah Rasûlüne (s.a.v) bunun
nasl olaca sorulunca, öyle buyurmutur: "Bir adamn pek çok mal vard, ondan yüzbin
dirhemi sadaka verdi. Baka birisinin de iki dirhemi vard; bunlarn birisini sadaka verdi. Birinci
adam malnn bir ksmn, bu ise malnn yarsn vermi oldu. Böylece bir dirhem, yüzbin
dirhemi geçti."
« Araf 7/26.
460 KÛTU'L-KULÛB

Hz. Aie ve Ümmü Selem'e (r. anhüma) bir fakire herhangi bir yardm
gönderdiklerinde zekat götüren elçiye, fakirin yapt duay aklnda tutma-
sn söylerlerdi. Sonra kendileri ayn duay o fakir için yaparlard ve: "Sa-

dakamzn sevabnn bize kalmas için böyle yapyoruz" derlerdi. Hz.

Ömer ve olu Abdullah da böyle yapard.

Kendisine bir hayr yaptn fakirden sana dua etmesini beklemen ya


da ondan bunu istemen uygun deildir. Ayrca ona yaptn iyilikten dola-

y seni hayrla anmasn ve övmesini de istememelisin. Çünkü bunlar sa-


daka ve hayrn sevabn noksanlatrr. Bu beklenti sende ileri seviyeye

ular ve kalbinde kuvvetlenirse amelini iptal eder.

Her ne kadar fakirin sana dua etmesi veya kendisine yaptn iyilie

karlk seni hayrla anma görevi varsa da, o bununla Allah'n kendisine

emrettiini yapmakta ve O'na kulluk etmektedir. Dolaysyla sen, sana ya-

paca teekkürü onun üzerindeki bir hakkn olarak görmemelisin. Fakire

herhangi bir iyilik yaptn zaman, bunu güzel edeple, yumuaklkla, lütuf-

la, tatl sözlerle ve alçak gönüllülükle yap.

Edeb sahibi kimseler bir fakire herhangi bir ey vermek istediklerinde


ellerini açarak verirlerdi. Bunu, fakirin elinin kendi ellerinin üstünde olma-

s ve böylece onun kendilerinden daha üstün olduunu göstermek için ya-

parlard.

Bazlar da verecekleri eyi fakirin önüne/yere koyup bunu kabul et-

mesini isterlerdi. Böylece bir bakma kendileri isteyici duruma gelirlerdi.

Fakiri yüceltmek için, ona verdikleri eyi elleriyle uzatarak vermezlerdi. Bu

durum kulun Rabbini yakînen tandn ve ibadetinde güzel edep içerisin-


de olduunu gösterir.

Kim yapt iyiliin karl olarak fakirin kendisini övmesini isterse bu


övgü onun amelinden elde edecei paydr ve böylece yapt hayrn se-
vab yok olur. Hatta, Allah için yapt bir amelde ve Allah'n onun eliyle

kuluna gönderdii bir rzkta fakirin kendisini övmesini istediinden dolay

günah bile kazanr. Bundan kendisini kurtaran kimsenin hâli ne kadar gü-

zel olur.
ZEKÂT 461

Fakirin kendisine iyilik yapan kimseye bir teekkür olarak özel dualar
etmesi müstehaptr. Bunu bir edepten ve Mevla'snn ahlâk ile ahlaklan-

mak için yapmaldr. Çünkü Cenab- Hak o kimseyi hayr için bir sebep ve
iyilik için bir vasta yapmtr. Allahu Teala yaplan verme iinde kulunu bir

vasta olarak görmekte ve bundan dolay kulunu övmektedir. Fakir kimse


kendisine iyilikte bulunana öyle dua etmelidir:

"Allah, salih kullarnn kalpleri içerisinde senin kalbini de temiz etsin.

Hayrl insanlarn ameli içerisinde senin amelini de bereketli ve sevab çok


etsin. ehidlerin ruhlar içerisinde, senin ruhuna da rahmet etsin."

Böyle yapmak, insanlara bir teekkür, onlar için dua ve güzel övgüde
bulunmaktr. Kendisine bir ey vermedikleri zaman onlar kötülememesi
de bir çeit teekkürdür. Hayr sahibinin verdiini alrken onlar ayplama-
mak da teekkürün ayr bir eklidir.

Bu söylediklerimizi, u hadis-i eriften anlyoruz:


'Kendisine iyilik yapan insanlara teekkür etmeyen kimse, Allahu 7e-
aiaya ükretmi olmaz..*33

nsanlara teekkürde, hayra vasta yaplan eyleri kabul etmek, nime-


tin ortaya konulmasnda güzel edeple muamele etmek ve nimet veren Yü-
ce Allah'n ahlak ile ahlaklanmak mevcuttur. Çünkü Allah insanlara nimet-
lerini ihsan etrhi sonra onlara bjr ikram olarak ükürlerine bol sevapla

karlk vermiti^. y

Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Yakîn sahibi kullar, kendilerine

verilen bir nimette önce Allah'n elini (rahmetini) müahede edip O'na ük-
reder. Sonra bu iyilii yapan muttaki kimselere teekkür ederler. Çünkü
Yüce Mevla onlar fakir için bir hamd sebebi ve onun nzk için bir vasta

633
Ebu Davud, Edeb, 11; Tirmizi, Birr; 35; Ahmed, Müsned, II, 302; Beavi, erhu's-Sünne, No:
3610.
462 KÜTUL-KULÛB

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Size kim iyilik ederse onun iyiliine benzer bir iyilikle karlk veriniz.
Eer buna imkannz olmazsa, iyiliine karlk olduuna kanaat getirince-
ye kadar hayr sahibine dua ediniz." 834

ntaktan dolay Allah'a ükretmek ise, o maln hiçbir eriki olmadan


Allah'tan geldiine kesin olarak inanmak ve o mal ile Allah'a ibadet etme-

ye çalmakla olur.

HAYIRDA TERCH EDLECEK FAKRLER


Sadaka/zekat verirken, hâlini gizleyen, halk tarafndan bilinmemeyi
tercih eden, ona buna hâlini açp ikayet etmeyen dindar ve tasavvuf/ma-
neviyat ehli kimseleri arayp bulmak daha faziletlidir. Bunlar, durumlar

Kur'an'da anlatlan kimselerdir. Onlar, fakirliklerinden, geçim darlndan


yahut kalbini slahla megul olduundan veyahut da imkan olmadndan
yer yüzünden ticaret için gezip dolaamadndan kendisini ahiret yoluna

adam, devaml ibadet ve taat ile megul olan kimselerdir.

Çünkü onlarn kanatlar krktr. Zengin için mal, ku için kanat konu-
mundadr. Zengin kimse mal ve zenginlii sayesinde istedii bölgelere gi-

der; arzu ettii eyleri, isteklerini rahatça gerçekletirebilir. Fakir ise, eli

dar, imkan kt olduu için bundan mahrumdur. Bir ayette öyle buyrul-

maktadr;

"Ey Ademoullar, size ayp yerlerinizi örtecek elbise ve süslenecek


giysi yarattk.™ 5 Bir görüe göre ayetin manas u ekildedir: Sizin için
mal yarattk. Dier bir görüe göre ise geçim vesileleri yarattk. Ayet onla-
rn sfatlarn anlatmaya öyle devam eder:

"Onlarn iffetlerinden dolay cahiller kendilerini zengin zanneder.* 36

834
Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 216; Ebu Davud, Zekat, 38; Nesai, Zekat, 72; Hakim, Müstedrek,
I, 412.
835 A'raf 7/26
836
Bakara 2/273.
ZEKÂT

Allahu Teala onlarn dilenmekten çekinip iffetlerini ortaya koyduklarn-

dan dolay fakir olduklarn bilmeyen, ktlk içindeki durumlarn müahede


etmeyenleri, müminlerin asl sfatn bilmeyen cahil kimseler olarak tant-

mtr.
Sonra Yüce Allah onlarn sfatn açkça belirtmi ve insanlara onlar
bizzat kendi tarif ederek hallerini açklamtr. Çünkü onlar iffetlerinden

dolay fakirliklerini gizlemilerdir. Cenab- Hakk ayetin devamnda: "... on-


lar simalarndan tanrsn" buyurmaktadr.

Sima, insandan ayrlmayan bir alamet, iaret ve onda devaml olan


tabii bir vasftr. O, süslenme ve zahiri bir takm görüntüler deildir. "Onlar

insanlardan yüzsüzlük ederek istemezler.* 37 Yani onlar tanmak zor oldu-


u için ancak bu alamet sayesinde onlar tanrsn. Çünkü onlar iffetli ve
kanaat sahibi olduklarndan dolay yüzsüzlük ederek bir ey istemezler.

Yani onlar, yaltaklanp yaclk yaparak zenginlere sarlmaz, dünya ehline


yanamazlar. Onlarn hâlini sadece kendileri bilir. Onlar, kalplerindeki

yakîn derecesindeki iman ile zengindirler, sabrlar ile izzetlidirler.

Ayet-i kerimedeki "lhaf" kelimesi, vücudu örten yorgan anlamna ge-


len "Lihaf" kelimesinden türemitir. Yani onlar bu ekilde yaparak kimse-
ye yapp, yalakalk yapmazlar. Yorgann yatan kiiyi sard gibi zengin-
lere yapmazlar. Onlar, bu anlatlan eyleri yapmazlar.

O halde yaptn iyilii, bu vasflar veya bir ksmn tayanlara yap-


maya gayret et. Böyle yaparsan, amelin temiz, yaptn iler de karlk
bulmaya layk olur. A
yiliin ve hayrn en faziletli olan, fakir kardelerine yaptn iyiliktir.

Hz. Ali'nin öyle dedii nakledilmitir: "htiyaç sahibi bir kardeime bir

dirhem sadaka vererek hukukunu gözetmem, bana, bakasna yirmi dir-

hem sadaka vermekten daha sevimlidir. Kardeime yirmi dirhem sadaka


vererek iyilik yapmam, bakasna, yüz dirhem sadaka vermekten daha
sevimlidir. Yine kardeime yüz dirhem sadaka vermem, benim için bir kö-

le âzât etmekten daha sevimlidir"

837
Bakara 2/273.
.

464 KÛTU'L-KULÛB

838
Çünkü Allahu Teala, yakn dostlar akrabalarn arasnda zikretmitir.

Buna göre akrabaya verilen zekatn yabanclara verilen zekata üstünlüü,

yabanclar brakp da yakn akrabaya sadaka vermenin fazileti gibidir.

Çünkü akrabalk bandan sonra en güçlü ba din kardelii badr.

Seleften birisi öyle demitir: "Amellerin en faziletlisi, kardelik huku-

kunu devam ettirmektir."

NMETN ASIL SAHBN BLMEK


nsan, yapaca iyilii, kendisine bir ey verdiinde Allahu Teala'ya

hamdeden, O'na ükreden, gelen nimeti O'ndan gören ve her hangi bir ni-

mette aradaki vastaya bakmayan kimseye vermeye çalmaldr. Gerçek-


ten bu kimse, Allahu Teala'ya en güzel ekilde ükreden bir kuldur. Çün-
kü, Allahu Teala'ya hakiki manada ükretmek, gelen nimetin O'ndan gel-

diini görmek ve iinde ihlasla muamele etmektir. Ayrca bu kendisine ge-


len nimet ve ihsanda, O'ndan bakas için salih amel edilmeyeceini bil-

mektir.

Hz. Ali (r.a) bir vasiyetinde öyle demitir: "Allah'la aranda nimet veri-

ci herhangi bir varlk kabul etme, O'ndan bakasnn sana verdii nimetle-
ri bir borç olarak kabul et."

Hayr yaparken böyle bir kimseyi tercih etmeli, kendisine bir hayr ya-
pldnda Yüce Allah' brakp o hayr yapan öven, onu yücelten ve iyili-

i onun yaptn söyleyen kimseden önce bu kimseye öncelik verilmelidir.


Çünkü o, Allah'a hamdetmekte, O'na ükretmekte, verdiini nimetten do-
lay O'nu yüceltmekte, O'nu zikretmekte ve gerçekte nimeti verenin Alla-
hu Teala olduunu görmekte, gelen nimete kendisini Allah'a yaklatracak
bir vesile olarak bakmaktadr. Bu kimsenin Allah'a olan yakîni iman, iyilik

yapan kimse için Allah katnda, dierinin duasndan daha faydaldr. Çün-
kü hayr yapan kimse, yakîn sahibi bir kula ulaan faydada bir sebep ol-

mu, elindeki nimeti gerçek yerine koymutur. Dierinin onu methetmesi


ve onun için dua etmesi ise onu gerçek nimet sahibi görüp övmesinden

638 Nur 24/61


zekAt 465

ileri gelmektedir. Böyle bir kimsenin Rabbine kar yakîninin zayf olmas,
infak eden kimseye daha ar ve ac gelecek bir durumdur.
Eer iyilik yapan kimse, Allahu Teala'ya ve onun yaratklarna kar
samimi ise böyle düünür. Ancak, kötü arzulan kendisine galip gelip Rab-
bine kar samimi olmayan, yapt iyiliin anketinde kendisine getirecei
faydadan habersiz olan kimse, bunlar düünmez ve bilmez. Bu kimsenin
bu düünce ve hâl içinde tevhit makamndan kaybedecei, verdii saka-
da ile elde edecei manevi kazançtan daha büyüktür. Hem bu kimse, ba-
kalarnn kendisine yönelmesini beklemesinden, devaml ona almasn-
dan ve elindekine tamah etmesinden emin olamaz. Bu arada öyle sözler
sarf eder ki, yapt amelin sevab yok olur. Dier yandan fakir, kendisine

yaplan iyilii ondan bildii gibi, vermedii zaman bu vermeme iini de yi-

ne ondan görüp kendisini kötüler ve hakknda ileri geri konumaya balar.


Fakiri böyle yapmaya sevk eden kimse, kendisini nimet sahibi gösteren

kimsedir. Halbuki her eyi Allah'tan bilip O'na yakînen inanan kimse, bu
tehlikelerden emindir.

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Hayr yapan kimse, onu fakirin
eline koyarken, fakirin eline geçmeden önce Yüce Allah'n eline geçer.*3*

Buna göre, yakîn iman sahibi olan kimse, rzkn Allah'tan almakta,

sadece O'na kulluk etmekte, O'ndan ancak u ayette emrettii eyi iste-

mektedir: Ayette öyle buyrulmutur:

"Rzk Allah katndan talep edin/arayn/îsteyin ve yalnz ona kulluk

edin.™

Resûlullah (s.a.^ Efendimiz, fakirlerden birisine bir ey gönderdi.

Gönderdii kimseye, onu fakire verince ne dediine dikkat etmesini ve


unutmamasn emretti. Arac gönderileni fakire verince, fakir öyle söyledi:

"Kendisini zikredeni unutmayan, kendisine ükredeni zayi etmeyen


Yüce Zat'a hamdolsun." Peinden unlar ekledi: "Allahm sen falancay

838 Bkz: beyhaki, uabu'l-man, No: 3525; Tabarani, el-Kebir, No: 12150; Heysemi, ez-Zevaid, III,

110; Suyuti. ed-Düürü'l-Mensûr, IV, 282-83.


840
Ankebut, 29/1
.

466 KÛTU'L-KULÛB

(kendisini kasdediyor) unutmadn; onu da seni unutmayan birisi yap" Fa-

kirin bu sözlerini iiten görevli, duyduklarn Allah Resûlüne (s.a.v) haber

verdi; Efendimiz memnun oldu ve:

"Bunu söyleyeceini zaten biliyordum™ buyurdu.

Bu rivayet Hz. Ömer'den nakledilmitir.

Ebu'd-Derdâ ve Cerir ise unlar nakletmitir: "Resûlullah birine: Töv-


be eti" Adam: "Ben yalnz Allah'a tövbe ederim; Muhammed'e
buyurdu.
tövbe etmem" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.v.): "O hak-
k sahibine teslim etti** 2
buyurdu.

Hz. Aie (r.ah) fk olaynn içyüzü ortaya çknca, Hz. Peygamber'e:


"Ben Allah'a hamd ederim ama sana hamd etmem" demiti. Bu söz Hz.

Resûlullah' (s.a.v) memnun etti.

Hz. Ebu Bekir, Hz. Aie'nin iftira edilen eylerden temiz ve uzak oldu-
unu bildiren ayetler nazil olduu zaman, Hz Aie'ye:

"Hadi kalk Resûlullah'n elini öp!" dediinde, O:

"Vallahi yapmam; ben ancak Allah'a hamd ederim" dedi. Bunun üze-
rine Resûlullah (s.a.v) Hz. Ebu Bekir'e: 'Onu kendi hâline brak ey Ebu
Bekir!' dedi. Olayn baka bir rivayetinde Hz. Aie'nin babasna: "Biz Al-

lah'a hamd-ü sena ederiz, ne sana ne de arkadana (Hz. peygambere)


hamdederiz" dedii nakledilmitir. Allah Resûlü (s.a.v) onun bu tavrn ya-

drgamam, bilakis memnun kalarak, babasna kzn kendi hâline brak-

masn istemitir. 843


Allahu Teala, kafirlerin sfatlarn bildirirken, onlarn, tek olarak Allah'n

ad zikredildii zaman kalplerinin sklp daraldn, bakalar anldnda


ise sevindiklerini haber vermitir. Yine onlarn, herhangi bir konuda Allahu
Teala'nn birlik ve teklii zikredildiinde buna kar çkp ho görmedikleri-

•« Bkz: Zebidi. thafu's-Sade, IV, 214.


842
Ahmed, Müsned, III, 435; Nakim, Müstedrek, IV, 255; Tabarani, el.Kebir, No: 839; Beyhaki,
uabu'l-man, No. 4425; Heysemi, ez-Zevaid, X, 199.
843
Bkz: Buhari, Tefsiru Sûre (24), 5; Müslim, Tövbe, 56; Ahmed, Müsned, VI, 195, 196; Nesai,

Sünani-i Kübra, retü'n-Nisa, 1 1


ZEKÂT 467

ni; o konuda birisi Allah'a ortak koulduunda ise hemen tasdik ettiklerini

haber vermitir. Bu durum ayette öyle bildirilmektedir: 'Allah, Tek olarak


zikredildii zaman, ahirete man etmeyenlerin kalpleri nefretle dolar. Al-
lah'tan bakas anld zaman ise bakarsn yüzleri gülüverir.*"
"Bunun sebebi Allah'a dua edildii zaman inkar etmeniz, O'na ortak
koulunca da tasdik etmenizdir.*"5 Burada inkar, üstünü örtmek, kapat-

mak, irk ise, kartrmak yani Allah'n zikrine bakalarnn zikrini katmak
anlamndadr.

"Hüküm, ancak çok yüce ve ulu olan Allah'a aittir.™

Buna göre Allahu Teala, yaratt hiçbir varl hükmünde ortak et-

mez. Çünkü O, azametinde ulu, saltanatnda büyüktür. Onun mülkünde


ve ihsannda orta yoktur. Kullan arasnda O'na yardm edip destek ve-
recek kimse bulunmaz.

Bu ayetlerin manasn iyi düündüümüzde u sonuca varabiliriz:

Herhangi bir ite Allahu Teala tek olarak zikredildii zaman müminle-
rin gönlü açlr, kalbi rahatlar/huzur bulur; onlar Allahu Teala'nn zikri ve
tevhidi ile sevinirler. Bir ite, Allah'n dndaki vasta ve sebepler zikredil-

dii zaman bundan holanmaz, böyle bir iten kalpleri daralr. Bu hâl,

kalpteki tevhid anlayn gösteren doru bir alamettir; onu iyi tan, onun
senin kalbinde ve bakasnn kalbinde bulunup bulunmadna bak. Bu-

nunla, bir insann kalbinde hakiki tevhide ulatn yahut nefsinde gizli ir-
ke dütüünü anlayabilirsin.

MALIN YSN VERMEK


Zekat veren kimse, zekat maln' gücünün yettiinin en deerlisinden

ve en houna gideninden vermelidir. Çünkü Allahu Teala güzeldir ve an-

cak güzel olan kabul eder. Zekatn Allah katndaki temizlii, art ve be-
844
Zümer 39/ 45.
645
Mümin 40/ 12.
846
Mümin 40/ 1 2.
468 KÛTU'L-KULÛB

reketi, zekat malnn helal oluuna ve onun en ehil ve faziletli kimseye ve-

rilmesine baldr.

Zekat veren, verdii mal gözünde küçük ve basit görmelidir. Onu


gözde büyütmek, kendini beenmekten ileri gelir. Kendini beenmek ise,

amelleri boa çkartr, sevabn yok eder. Bu konuda Allahu Teala öyle
buyurmutur:

"Huneyn gûnû çokluunuz sizi gururiandrmt.'** 7

Denilmitir ki: "Yaplan ibadet küçük görüldükçe Allah katnda büyür.

lenen günah da gözde büyütüldükçe Allah katnda küçülür."

Alimlerden birisi öyle demitir: "Bir iyilik, ancak u üç eyle tamam


olur: Onu gözünde küçük görmek, vakti gelince hemen acele ile yapmak
ve insanlardan gizlemek."

Selef-i salihin zekat yüzlerle, nafile sadakay ise binlerle ifade edile-

cek miktarlarda verirlerdi. Onlar verdikleri zekatla bir fakiri bütün ihtiyacn-

dan, skntsndan kurtaracak, zaruri ihtiyaçlarn karlayacak hâle getirir-

lerdi. Çou zaman, fakirler ihtiyaçlarn gördükten sonra geriye ellerinde

para kalrd.

Allah Resûlü'nün (s.a.v) u hadisi bu manada anlalabilir:


"Zekatn hayrls, sahibine geride zenginlik brakandr.™ Yani, faki-

re verilen en hayrl sadaka ve zekat, ona içinde bulunduu günü için yet-

tii gibi, dier bir vakitte de ona yetecek ve kendisini dilenmekten, onun

bunun eline bakmaktan kurtaracak olandr. Onun bu hâli de, kendisine o

paray veren kimse için ikinci bir sadaka gibi olur. Üstteki hadis-i erifin bir

yorumu da bu ekildedir.

847
Tevbe, 9/25.
848
Hakim, Müsîedrek, II, 182; Beyhaki, Sûneni-i Kübra, V, 232. Benzer manada hadisler için bkz:

Buhârî Nafaka, 2; Ebu Davûd Zekat, 39; Ahmed, Müsned, II, 252.
ZEKAT 469

ARANACAK FAKRLER
Allahu Teala, gerçek ihtiyaç sahibi fakirlerin be özelliini anlatm ve
bunlar Kitab'nn deiik ayetlerinde haber vermitir. Ayetlerde öyle buy-
rulmutur;

"Ve onlarn mallarnda, dilenen ve mahrum olan kimseler için belli bir

hak vardr.***

dilenen yoksullara da yedirin.*50 ;

"Onlardan yeyin, yoksula ve fakire de yedirin.™

Ayetlerden geçen "âir yani dilenci, avucunu açarak isteyen ve iste-

ini diliyle de belirten kimsedir.

"Mahrum" ise, rzktan uzak düerek ondan yoksun kalan kimsedir.


Yine, belirli bir geliri ve kazanc bulunmayan, tasarruf edecek ve harcaya-
cak bir mala sahip olmayan kimseye de mahrum denmitir.

Ayetin metninde geçen "el-kâni", evinde oturup kimseden bir ey iste-


meden ve hâlini kimseye arz etmeden Allahu Teala'nn verdiine kanaat
eden kimsedir.

Denilmitir ki: "Kunû", srar edip peine dümeden istemeyi anlatan

bir kelimedir. Bu, zd manalar olan isimlerdendir. Onun haya


-
edip elini

çekmek manas olduu gibi, istemek manas da vardr.

Ayette geçen "el-mu'terr", bir istekte bulunan; fakat isteini açklama-

yan kimsedir. htiyac onu hâlini arzetmeye sevk eder; fakat hayas bu ih-

Ayette geçen "el- bâ'is", hastalk, souk, müzmin hastalk gibi dert

içinde sknt ve zorlua dümü kimsedir.


849
Mearic, W24.
850 Hac 22/ 36/
851
Hac 22/ 281
470 KÜTU'L-KULÜB

Sonra Allahu Teala: 'Sadakalarnz yani zekatlarnz ancak fakirlere,

miskinlere, zekat toplamakla görevli kimselere... aittir....*52 ayetinde, fa-

kirler ile miskinleri ayr zikretmitir.

lim ehli birisi demitir ki: "Fakir, ihtiyac olduu halde istemeyen, mis-

kin ise dilenen kimsedir."

Yine denilmitir ki: Fakir, geçim sebeplerinden uzak kalan ve mal


mülkten mahrum olan, miskin ise bir i yapamayacak derecede müzmin
hastal bulunan kimsedir. Miskin kelimesi, "sükun" fiilinden türetilmitir.

Buna göre fakirlik, bu durumdaki kimseyi bir yere balayp hareket kabili-

yetini azaltm olmaktadr. Fakirlik insan bir elbise gibi sardnda, kii bir

yere çaklp kalmaktadr.

Dil alimleri, fakirle miskinden hangisinin hâlinin daha kötü olduu nok-

tasnda farkl görüler söylemilerdir.

Bazlar, miskinin fakirden daha kötü bir halde olduunu söylemi ve


u ayet-i kerimeyi bu görüüne delil olarak zikretmilerdir: "Veya toprakta

sürünen bir yoksula...* 53

Miskin, hiçbir eyi olmad için skntdan topraa yapm kimsedir.


Yakub b. Es-Sekit bu görütedir. Yunus b. Hubeyb de bu görüe meyle-
derek öyle demitir: "Bir gün çölde yaayan birisine: "Sen fakir misin?" di-

ye sordum; bana: "Hayr, vallahi fakirden daha kötü halde olan bir miski-

nim" dedi.

Bazlar ise, az önce geçen ayetteki "topraa yapm" ifadesini zen-


ginlik olarak yorumlamlardr. Birisi zengin olup kimseye ihtiyac olmad-
zaman Araplar: "Adamn eli toprakland" derler.

Önce zengin iken sonra fakir düen kimseye zekat Verilmesi en fazi-

letlisidir.

Dil alimlerinden birisi de öyle demitir: Ayette geçen "eli toprakta" ifa-

desi, miskinin fakirden daha iyi bir halde olduunu gösterir. Allahu Teala

Tövbe 9/60.
853
Beled, 90/16.
ZEKÂT 471

miskini özellikle bu sfatla anlatt zaman unu bilmek gerekir ki her mis-
kin bu sfata sahip deildir. Mesela sen: "lemeli bir elbise satn aldm"
dediin zaman, elbisenin sahip olduu özel bir sfat söylemi olursun.
Çünkü, her elbise bu sfatta deildir.

Ayn ekilde miskin denince genelde az-çok bir eye sahip insan ak-
la gelir. Ayette bahsi geçen miskin dier miskinlerden ayr bir sfata sahip
olduu için, Allahu Teala onun bu sfatn özellikle belirtmitir.

Bazlar demitir ki: Fakir, miskinden daha kötü halde olan kimsedir;
çünkü miskinin az-çok bir eyi vardr, fakat fakirin hiçbir eyi yoktur. Alla-

hu Teala gemi sahipleri hakknda öyle buyurmaktadr: "Gemi denizde ça-


lan bir takm miskinlere aitti. ,54
Görüldüü gibi Allahu Teala onlara ait bir geminin olduunu haber
vermitir. Bu ise önemli bir varl ifade etmektedir. Denildi ki: Fakire fakir

denmesinin sebebi, ar yokluk ve skntdan dolay omurga kemiinin


(=fakra) aça çkmasndan dolaydr. el-Esma'î de bu görüe meyletmi-
tir. Bana öre de dorusu budur.

Bunun en açk delili, Allahu Teala'nn zekatn verilecei sekiz grubu

belirtirken fakirlerden baa koymu olmasdr. Buradaki sralama, ihtiyacn


iddetine ve vermenin faziletine göre yaplm bir sralamadr.

Bir grup da öyle demitir: Fakir, hâlinin ortada olmas sebebiyle ihti-

yaç içinde olduu bilinen kimsedir. Miskin ise, durumunun gizli ve hâlinin

sakl olmas sebebiyle farkedilip ilgilenilmeyen kimsedir.

Allah Resûlü'nden (s.a.v) rivayet edilen bir hadis-i erif de bunu bildir-

mektedir: "Miskin, bir parça etmek veya iki parça hurma vererek kapdan
geri çevrilen kimse deildir. Gerçek miskin, iffetli oluu sebebiyle insanlar-
dan bir ey istemeyen ve gerçek hâli de bilinmedii için kendisine sadaka
verilmeyen kimsedir.* 55

854
Kehf 18/79.
855
Buharî, Zekat,53; Müslim, Zekat, 101, 102; Ebu Davud, Zekat, 24; Nesaî, Zekat, 76; Darimî,
Zekat, 2; Muvatta', Sfatü'n-Nebî; 7; Ahmed, Müsned, I; 384, 446.
472 KÛTU'L-KULÛB

Hikmet ehlinden bir zata: "'Hangi ey daha zordur?' diye sorulduun-


da u cevab vermitir: "Zengin gözüken fakirin hâli."

Baka bir hikmet sahibine de: 'Hangi ey en zordur?' diye soruldu-


unda: "Mal mülkü tükendii halde zenginken sahip olduu alkanlklar
aynen devam eden kimsenin durumu, en zor itir" demitir.

Fakihler öyle demilerdir: Miskin, bir geçim yolu olan fakat kazanç
azl veya bakaca kimselerin çokluu sebebiyle daha fazlasna ihtiyaç

Allah Resûlü'nün (s.a.v) hadislerinde fakir aile sahiplerinin fazileti

hakknda öyle buyrulmutur:

"Muhakkak ki Allah çoluk çocuk sahibi hayal fakiri sever. Israrla iste-

yen dilenciye ise buzeder*56

"Muhakkak ki Allah, meslek sahibi kulunu sever. ™ 7

Yukarda naklettiimiz görülerin hepsi de dorudur.

En faziletli olan, zekatn en çok ihtiyac olan en faziletli kimselerden

balayp ihtiyaç ve fazilet srasna göre verilmesidir. Buna göre Allahu Te-

ala'y bilen alimlere, amel ehli salihlere, Allah rzas için ehli dünyay ter-

keden ve dünya ticaretini brakp ahiret ticareti ile megul olan dindar kim-

selere öncelik verilmelidir. Sonra, ailesi kalabalk olan fakirlere ihtiyaç mik-

tarna göre zekat ve sadaka verilmelidir. Ailesi kalabalk olanlara zekat ve-

renler, o ailenin fertleri kadar ayr ayr kimseye zekat vermi gibi sevap
alrlar.

Hz. Ömer (r.a), Ehli Beyt'e on davar ve üstünde zekat verirdi. Sünnet

de bu ekildedir. Allah Resûlü (s.a.v) de, bir ey verecei zaman onu as-

hab arasnda pay ederdi. Evli olanlara, bekarn iki kat verirdi. Her ada-
ma, ailesinin saysna göre zekat veya sadaka verirdi.

856
bnu Mâce, Zühd, 5; Suyutî, es-Saîr, No: 1887
857
Tabarani, el-Kebir, No: 13200; el-Evsat, No: 9097; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 62.
ZEKAT 473

Selef-i Salih'ten bir zat öyle demitir: "Biz öyle kimselerle arkadalk
ettik ki, onlar, verdikleri zaman binlerce dirhem verirlerdi. Onlar gittiler;

sonrakilerin yardmlar ise yüzlerle oldu. u an içinde yaadmz toplu-


mun yardmlar ise onlarla ifade edilecek saylara dütü. Sonra gelenlerin,

bunlardan daha kötü olmasndan korkarz."

Selef-i salihinden baka bir zat ise öyle demitir: "Biz, hayr ileri ya-

pan ama yaptndan hiç bahsetmeyen bir topluluk gördük. Onlar gitti, pe-

inden hayr söyleyen ve söylediini yapan bir grup geldi. Biz. onlardan

sonra, hayr konuan fakat bir i yapmayan kimselerin gelmesinden endi-

e ediyoruz."
Eer zekat verilen kimse, hem borçlu, hem de ailesi kalabalk bir fa-

kir ise böyle biri takva sahipleri için bulunmaz bir frsat, infak ehli için de
bir ganimettir. Böyle birine yaplacak yardm, hakiki anlamda yerini bul-

mutur.

bnu Ömer'e (r.a) musibet ve imtihann en arnn hangisi olduu so-


rulduunda, u cevab vermitir: "Maln azl, ailenin kalabalkl"
Bir hadis-i erifte de Allan Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet

edilmitir: "Sadece takva sahibinin yemeini ye. Yemeini de ancak mut-


takiler yesin*58

Çünkü bu ikramnla muttaki kimsenin iyilik ve takvasna yardmda bu-

lunmu ve onun hayrl hedefinde ortak olmu olursun.

Baka bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Yiyeceinizi muttaki/AI-


«5
kimselere yedirin. yiliinizi müminlere yapn. * Hadi-
lah'ian korkan salih

sin dier lafznda öyle buyrulmutur:

"Yemeine Allah için sevdiklerini kat.™

858
Ebu Davûd, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd,56; Dârimî, Et'ime, 23.; Ahmed, Müsned, III, 38; bnu
Hbban, Sahih. No: 554: (Hadis: "Ancak müminle beraber ol" eklinde balamaktadr.
858 bnu Hbban, Sahih, No: 616; Ebu Ya'la, Müsned, No: 1106; Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 179;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 201.
860 Bu, özel davet ve ziyafetler içindir. Yoksa, muhtaç ve aç bir kimse gördüümüz zaman,
herkese imkanmz ölçüsünde yemek yedirmek vazifemizdir.
474 KÛTU'L-KULÛB

HAYIRDA HASSAS NOKTALAR


Yakîn iman sahibi bir müminin, sadaka ve hayrnn takva sahipleri ta-

rafndan kabul edilmesi hâlinde sevinmesi ve mutlu olmas gerekir. Çün-


kü bu, onun amelidir. Eer Allahu Teala'y ve O'nun hükümlerini bilen bir

zat onun yardmn kabul etmezse, onun yapt hayrlar geri çevrilecek

demektir. Bundan dolay üzülmelidir. Çünkü o, Allahu Teala tarafndan ge-

ri çevrilecek bir hayr olmutur.

Bir kimse, bir fakire hayr yaptnda, fakir o hayr geri çevirse ve bu
fakir o kimsenin gözünde büyük olsa, bu verenin Yüce Rabbini gerçek ma-
nada tanmadn gösterir. Çünkü fakir o paray aldnda Rabbi katnda-
ki derecesini düürmü olmaz. 861 Sonra onu kendinden daha fazla ihtiya-

c olan baka bir fakire gizlice verir. Bu yaptyla da fazilet sahibi olur.

Bir fakir tarafndan iyilii reddedilen kimse, buna üzülmez veya sevi-

nirse, bu o kimsenin hayrndaki niyetinin zayf ve itilasnn az olduunu


gösterir. Çünkü sadk ve halis kimse, iyilii reddedildii zaman buna üzü-

lür. Bununla birlikte hayr geri çevrilen kimse, alnmad diye verdii mal
kendi mülküne katmayp onu baka bir fakire vermelidir. Zira o mal, Alla-

hu Teala için elden çkarmtr. Onu geri almamaldr. Fakirler, verilen ey-
de ortaktrlar. Birisinden geri dönen bir ey dierine verilebilir.

Ayn ekilde hayr sahibi kimse, belli bir fakire vermek için zekat ma-

ln ayrsa, bu arada baka bir fakire rastlasa veya ondan daha muhtaç ve
daha faziletli bir fakiri hatrlasa ve üzerindeki bir haktan dolay onun için

bu zekat talep eden birisiyle kar lasa, zekat elinde bulunduu yahut sa-
na vereceim diye bir sözü bulunmad sürece birinciyi brakp ikinci ah-
sa vermesinde bir saknca yoktur.

Yine, bir kimse zekat veya sadakasn fakire vermesi için birisine ver-

se, sonra hâli ondan daha kötü ve muhtaç baka bir fakir görse, mal elin-

881
Bu mana, tahkikli nüshadan alnd. Bkz. Kutu'l-kulub, III, 1242. (Kahire, 2001)
ZEKAT 475

de bulunduran kimse elinden çkarmam yahut birinci fakire durumu bil-

dirmemise, mal sahibi onu ikinci fakire vermesini isteyebilir.

SALHLERE YAPILAN HAYRIN FAZLET


Ariflerin kabul ettii sadaka ve zekatlardan dolay sevinmek gerekir.

Çünkü bu, Allahu Teala'nn kabulünün iaretidir. Zira Allahu Teala'y lay-

kyla bilen bir arif, konutuu zaman Allahu Teala'dan izin alarak konu-
tuu gibi, yapt ilerde de Allahu Teala'dan izin alarak hareket eder.

Böyle birinin zekat ve hayr kabul etmesi, bakalarnn kabulüne benze-


medii gibi, onun hayr geri çevirmesi de bakasnn geri çevirmesine

benzemez. Çünkü arifin Allahu Teala'dan elde ettii ilim ve delil, dierleri-

nin delilinden daha salam ve daha yüksektir. Çünkü arif, ilahi yardma ve
hatadan uzak kalmaya dier fakirlerden daha yakndr.

Kardelerimden biri bana unu anlatt: Mekke'de bir fakir, zenginler-

den birinin verdii maln geri çevirmiti. Bunun üzerine zengin alamaya
balad. Niçin alad sorulduunda: "Bu geri çevrilen benim amelim de-
il mi?" dedi. Kendisine: "Bakasna ver; o kabul eder" denildiinde, zen-
gin u cevab verdi: "Böyle bir gözü nereden bulabilirim?"

Hakikaten iin asl, onun dedii gibidir. Çünkü mümin, yakîn gözüyle
ve Allah'n nuruyla bakar. Onun reddi Allahu Teala'nn reddi gibidir. Alla-

hu Teala buyurmutur ki: "Allah tarafndan kendisini takip eden bir ahidi
bulunan kimse (o inkarclar gibi olur mu?*62

Cahil kimse, nefsinin havas ile hareket eder. Böyle birinin reddi ile

kabulü arasnda fark yoktur. Çünkü o, aldn nefsi için ald gibi, reddet-
tiini de nefsi için reddeder. Arif ise, alrsa Allah için alr, reddederse. Rab-

Hayr sahibinin gözünde onun hayrn kabul eden böyle kimsenin iz-

zet ve erefi artmal; ona kar muhabbet ve saygs daha büyük olmal-
dr. Çünkü bu kimse, onun hayrn kabul etmekle, onun iyilik ve takvasna
yardmc olmu, ban kabul etmekle ona manen ikramda bulunmutur.
862 Hud 11/17.
476 KÛTU'L-KULÛB

Hayr sahibi bunu, kendisi için Allahu Teala'nn bir nimet ve ihsan olarak
görmelidir.

Hayr yapmak isteyen kimse, takva ehlini ve ihtiyaç sahibi fakirleri

aramaya çalmal, bunun için bütün gayretini harcamaldr. Eer bilgisi

eksik, feraseti kt ve seçkin insanlar tanmada yetersizse, kendisinden


daha bilgili, daha basiretli, salihleri daha iyi tanyan, dinine ve emanet duy-
gusuna güvenilen hayr ehli ahiret alimlerine müracaat etmelidir. Bu
dünya ehli alimlere müracaat etmemelidir.

Ahiret alimleri, dünyadan gönlünü çeken ve dünya mal


ymaktan uzak duran kimselerdir. Hiç üphesiz dünya sevgisi, dibi gö-

zükmeyen derin bir kuyuya benzer; onun içinde pek çoklar helak olmu-
tur. Ondan ancak gerçek ilme ve yakîne ulam alimler kurtulmulardr.
Onlar çok az bir dünyalk ile yetinen kimselerdir.

Allahu Teala buyurmutur ki: "Allah rzasna kavumak ve içlerindeki

iman salamlatrmak için mallarn infak edenlerin misali bir tepe üzerin-
deki güzel bir bahçeye benzer.™ 3 Yani onlar yakîn üzere hayr yaparlar.

Onlar, sadaka verirken onu ancak yakînen tespit edip kalplerinin rahat

edecei ve nefislerinin huzur bulaca yere verirler.

Alimlerden bir zat, sadaka ve zekat için sufilerin fakirlerini tercih eder-

di. Ona: "Hayrn bütün fakirlere yaysan olmaz m?' denildiinde: "Hayr,
ben onlar dierlerine tercih ediyorum" dedi: 'Niçin?' diye sorulduunda u
cevab verdi: "Çünkü onlarn bütün derdi Allahu Teala'dr. Onlardan birisi-

nin bana bir sknt geldiinde, bu onun düünce ve gönlünü databilir.


Onlardan birisinin düüncesini Allahu Teala'ya çevirmem benim için, on-
larn dnda düüncesi dünya olan bin kiiye hayr yapmaktan daha se-
vimlidir."

Bu söz, Ebu'l Kasm Cüneyd'e (rah) nakledildii zaman, çok ho bul-


mu ve öyle demitir: "Bu söz Allahu Teala'nn velilerinden birisine ait bir

sözdür. Uzun zamandr bundan daha güzel bir söz iitmedim."

863
Bakara 2/265.
ZEKAT 477

Bir süre sonra yukardaki sözün sahibi olan ahsn maddi durumunun
bozulduunu ve dükkann kapamaya niyetlendiini duydum. Cüneyd-i
Badadi, kendisine gönderilen bir paray ona götürerek öyle demitir:
"Bunu sermayene kat ve dükkann kapatma. Ticaret senin gibilere zarar

vermez."

Bu ahsn bakkal olduu ve kendisinden alverite bulunan fakirler-

den para almad söylenirdi.

bnu Mübarek (rah) de zekatn özellikle ilim ehline verirdi. Kendisine:

"Bakalarna da versen olmaz m?" diye sorulduunda u karl vermi-


tir: "Ben, peygamberlik makamndan sonra alimlerin makamndan daha
faziletli bir makam bilmiyorum. Alimin kalbi, ihtiyaç ve aile derdiyle megul

olduu zaman kendini ilme veremez ve insanlar eitmeye yönelemez. Bu


nedenle onlarn kalplerini ilme vermeleri ve gönül holuu ile insanlarn

eitimi ile megul olmalar için kendilerine yardmc olup ihtiyaçlarn gi-

dermeyi daha hayrl gördüm."

Selef-i salihinin zekat ve sadaka verirken izledikleri usul budur.

Kulun, zekatn en faziletli yere vermede muvaffak klnmas, Allahu

Teala'nn onu helal yemek yedirmeye muvaffak klmas gibi ancak ilahi

yardmla olur. Allahu Teala veli kullarn bu ite baarya ulatrr ve kud-

retiyle onlara diledii kadar ilim nasip eder.

Zekat bölümü burada bitti. Bundan sonra slam'n dördüncü farz olan
orucu ileyeceiz.
ORUÇ

ORUCUN FARZLARI
unlar oruç için farz olan eylerdir:

Orucun, Allahu Teala tarafndan farz klndna ve O'na yaklama


vesilesi yapldna inanmak. Orucu sadece Allah rzas için tutmak. Onun
bir farz olduunu kabul edip ancak yaparak üzerinden düeceine inan-

mak. kinci fecirden yani fecr-i sadktan sonra yeme-içmeyi ve eiyle cin-

sel ilikiyi terk etmek. Bu orucu güne batana kadar devam ettirmek ve
günün hiçbir vaktinde oruçtan çkmaya, orucu terk etmeye niyet etmemek
de farzdr.

ORUCUN FAZLETLER VE GERÇEK ORUÇ TUTANLARIN SIFATI


Seçkin salih kullarn orucu, u alt organ muhafaza etmekle gerçek-
leir:

1- Gözü serbestçe saa sola bakmaktan alkoymak.


2- Kula bir haram dinlemekten yahut yalan konuan ve bo ilere

dalanlarn sohbetinden uzak tutmak.


3- Dili, kendisini ilgilendirmeyen eylere dalmaktan muhafaza etmek,
kendisine bir fayda vermeyecek konumalardan uzak katmak.
4- Kalbi tamamen Allah'a balamak, yapmaktan çekindii ileri düün-
mekten de uzak durmak. Kendisine fayda vermeyen eyleri temenni et-

meyi terk etmek.


5- Eli haram bir ie yahut kötü bir fiile uzanmaktan uzak tutmak.
480 KÛTU'L KULÛB

6-Aya, hayr ilerin dnda, emir ve tevik edilmeyen ilere gitmek-


ten alkoymak.

Her kim, Allah için bu alt organ ile oruç tutar ve zaman gelince oru-

cunu açp yer-içer ve cinsi yaknlkta bulunursa, Allah katnda fazilet sahi-

bi oruçlulardan biri olur. Çünkü o, yakîn/kesin iman sahiplerinden ve Alla-

hu Teala'nm koyduu snrlar muhafaza eden kimselerden biridir.

Kim bu alt organ yahut bir ksmn onlarla ilenen günahlardan uzak
tutmadan sadece midesine ve fercine oruç tutturursa, onun zayi ettii ko-

ruduundan, kaybettii kazandndan daha çoktur. Bu kimse, kendince


oruç tutmutur, fakat alimlere göre, dier azalar ile iledii kusurlarla oru-
cunu zayi etmitir.

Ebu'd-Derda (r.a) demitir ki: "Akll ve zeki kimselerin uykusu ne ka-


dar da güzeldir! Onlar, ahmak kimselerin namaz ve oruçlarn nasl da ku-

surlu görmesinler. Gerçek u ki, zerre kadar takva/Allah korkusu, gaflet ve

aldan içinde yaplan dalar kadar ibadetten daha faziletlidir."

Yemekten kendini alkoyup Allahu Teala'nm emirlerini çineyerek


orucunu zayi eden kimsenin orucu, bütün azalarn mesh ederek abdest
alp namaz klan kimsenin durumuna benzer. Onun kendisine neyin lazm
olduunu bilmemesi sebebiyle, böyle bir abdestle kld namaz kabul

edilmez.

Bir özürden dolay yemek yiyerek ve cinsi münasebet ile orucunu


bozduu halde dier uzuvlaryla Allahu Teala'nm yasaklarndan uzak du-
ran kimsenin durumu, her uzvunu birer kez ykayarak abdest alp namaz
klan kimsenin durumu gibidir. Böyle biri, saydaki farz terk etmi, fakat
güzel ameli ile raz olunan bir ii tam olarak yerine getirmitir. Farz olan

hükümlerini yerine getirdii için bu kimsenin namaz kabul edilir. O kendi-


sine verilen bir ruhsattan dolay orucunu yemitir, fakat (azalar ile güna-
ha bulamad için) fazilet olan bir ite oruçlu gibi davranmtr.

Hem yeme-içme ve cinsi yaknlktan kendini uzak tutup oruçlu olan,

hem de bu alt azasn günah ilerden uzak tutan kimse, her azasn üçer

defa ykayarak abdest alp namazn klan kimseye benzer. Bu kimse, far-

z ve fazileti beraberce yapm, emredilen ile tevik edilen eyi tam olarak
yerine getirmitir. Bu kimse, iyilii hakkyla yerine getiren birisidir. O alim-
ORUÇ 481

lere göre tam oruç tutanlardandr. Böyle bir oruç, Kur'an'da övülen ve ger-

çek akl sahibi olarak tantlan kimselerin orucudur.

ORUCUN FAZLETLER
Kul oruç tutarken, azalar ile yapaca ilerde üpheli eylerden sa-
knmal ve helal olan zevklere de fazla dalmamaldr. Kendisini kötü adet
ve bo ilere götürecek arzularn terk etmelidir. ftarn ancak helal nimet

ile açmal ve az yemelidir. Oruç ancak bu ekilde temiz ve güzel olur.

Oruçlu, oruç esnasnda hanmn öpmemeli, teniyle ona temas etme-


melidir. Bu, orucunu bozmasa da, faziletini eksiltir. Onu terk etmek daha
faziletlidir. Bunun ancak kendisine sahip olacak irade ve iman kuvvetli in-

sanlar için bir zarar yoktur.

Oruçlu, gündüz fazla uyumamal, oruç ann çeitli zikirlerle mamur


ederek oruç tuttuunun farknda olmal, açlk ve susuzluunu hissetmelidir.

Selef i salihin/önceki büyük zatlar sahur yemeini iki üç hurma ve bir-

kaç zeytin ile azck su içerek geçitirirlerdi.

Hatta bazlar, hayvann arpasndan bir miktar yiyerek bu ekilde sa-

hurun bereketine ulamak isterdi.

Oruçlu, Allahu Teala'y çokça zikretmeli, insanlar fazla konu yapma-


mal, onlar düünmeyi kalbinden silmelidir. Böyle yapmas kendisi için

daha temiz ve hayrldr.

Oruçlu iken kimseyle çekimeye girmemeli, kavgaya yanamamal-


dr. Kendisine kötü söylenir veya elle vurulursa, orucun hürmetine, kar-
lk vermemelidir.

Oruç tutan kimse, vakti gelmeden önce yemek derdine dümemelidir.


Denilmitir ki: Oruç tutan bir kimse, daha vakti gelmeden yahut günün ev-
velinde akamki iftar yemeini bu, kendisi için bir hata

yazlr. (
Oruçlu, kendisine nasip olan az eye raz olmal, onu yiyip Allahu Te-
ala'ya bol bol ükretmelidir.
482 KÛTUL KULÛB

Orucun faziletlerinden biri de, yiyecek ve içecei olabildiince azalt-

mak, iftar yemeinde acele edip sahuru son vaktine kadar geciktirmektir.

Oruçlu, varsa bir ya hurma ile yoksa bir kuru hurma ile iftar etmeli-

dir. Bu, onun için berekettir. Yahut su ile iftar etmelidir. Su temizdir. Allah

Resulü (s.a.v) de böyle yapmtr. O, namaz klmadan önce bir miktar su

veya süt ile veyahut birkaç hurma ile iftar ederdi. 864

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Nice oruç tutanlar vardr ki, tut-

tuklar oruçtan elinde kalan açlk ve susuzluktur.."865

Hadiste konu edilen kimse hakknda unlar söylenmitir:

O, gündüz aç kalp, akam haram eyler ile orucunu açar.

O, helal yiyeceklere kar oruç tutar; fakat gybet edip insanlarn etini

yiyerek orucunu zayi eder.

O, gözünü harama kapamaz, dilini kötü sözlerden korumaz.

Denilir ki: Kii oruçlu iken yalan söyledii, gybet ettii veya günah pe-
inde kotuu her an, orucunu parçalam olur. Bir gün orucu tamamla-
mak için kulun günlerce tuttuu oruç birletirilir ve ancak bir gününün oru-

cu saat saat tamamlanm olur.

Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Oruç, yalan ve gybetle parçalanmadkça, sahibini (azaptan) koruyan

bir kalkandr..™

Selef-i salih, gybetin orucu bozduunu bile söylemilerdir. Onlar,

müslümanlara bir eziyet ettiklerinde abdest alrlard.

Atete kzaran eyler yendii zaman abdest gerekir hükmü hakknda,


bir grup alim öyle demitir: "Çirkin bir sözden dolay abdest almam, be-
nim için temiz bir yemekten dolay abdest almamdan daha sevimlidir."

Bir b. el-Haris, Süfyan- Sevri'nin öyle dediini nakletmitir: "Kim


gybet ederse, orucu bozulur."

864 Bkz:Heysemi, ez-Zevaid, III, 155-156.


865
bnu Mace, Siyam, 31; Darimi, Rikak, 12; Ahmed, Müsned, II, 365.
866
Nesa"î, Siyam, 43;Ahmed, Müsned, I, 195, 196.
ORUÇ 483

Leys de Mücahid'in öyle dediini nakletmitir: "u iki ey orucu bo-


zar/sevabn yok eder: Gybet ve yalan."

Cabir (r.a), Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduunu rivayet etmi-


tir:

"Be ey orucu bozar/sevabn yok eder: Yalan, gybet, kouculuk,


yalan yere yemin ve ehvetle harama bak.™ 7

Denir ki: nsanlar arasnda öyle kimseler vardr ki onlarn bir Rama-
zan' etmeden tamamen oruçla geçirmi olmalar için on veya yir-
hiç zayi

mi Ramazan'n orucunu eklemek gerekir. nsann hesaba çekilecei na-


maz ve zekat gibi dier farzlar da böyledir. Bu farzlar tam yaplmsa ne
güzel, yoksa dier nafile ibadetleri ile tamamlanr.

Yine öyle denilmitir: Kulun orucu, ancak be günde tam bir oruç
olur. Tpk namazn, ancak
bir vakit be vakit namazla noksanlar tamam-
lanp tam ve sahih olduu gibi.

Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Gybet eden kimse orucunu yrt-
m olur; onu tövbe ve istifarla tamir etmelidir."

Denilmitir ki: Allahu Teala, neyi farz klmsa onun yaplmasn ister,

bu farzn yerine bakasna raz olmaz. O, farz kldnn yaplmasn ister

ve kulu bununla hesaba çeker. Bununla birlikte Allahu Teala kulun pek
çok günahn affeder.

Oruç ibadetiyle beklenen, kulun aç ve susuz kalmas deil, günahlar-


dan saknmasdr. Daha önce belirttiimiz gibi namaz ibadeti ile istenen
de, kötü ve çirkin ilerden uzaklamaktr. Resûlullah (s.a.v) bu konuda
öyle buyurmutur: "Kim yalan sözü ve onunla amel etmeyi terk etmezse,
Allahu Teala'nn onun yiyecek ve içecekten uzak durmasna ihtiyac yok-
tur.™9

Oruç bölümü burada bitti. Bundan sonra Hac konusu ilenecek.

867 Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, Ng- 2801 ; Ali el-Muttakî, Kenzu'l-Ummal. No: 23820; Zebidi, thaf,

868
IV, 407. / X
Buhari, Savm, 8; Ebu DaVud, Siyam, 26; Tirmizi, Savm, 16; bnu Mace, Siyam, 21.
HAC
»

HAC NEDR?
slam dini hac ile kemal hâlini bulur ve din onunla tamam olur. Bu ko-

nuda Allahu Teala öyle buyurmutur:

*Ona gitmeye imkan bulabilenler için Ev'imMCâbe'yi haccetmek, Al-

lah'n insanlar üzerindeki hakkdr.™ 9 Allah Resûlü (s.a.v) bu ayetteki "im-


870
kan" azk ve binee sahip olmak eklinde tefsir etmitir.

Kul, yol için yeterli azk ve vasta imkan bulduu zaman hac kendisi-

ne farz olur. Bunlara sahip olduu hâlde hacc ertelemek mekruhtur. Eer
haccetmemi veya durumunun bozulmas sebebiyle imkanszlktan dolay

hacca gitmemi olarak ölürse, imkan olduu andan ölünceye kadar Allahu
Teala'ya isyan etmi olur. Bu kimse, müslümanln tam yapmam olur.

Çünkü Allahu Teala, slam dinini hac ile tamamlamtr. slam'n tamamlan-
dn ve kemale erdiini bildiren u ayet, Arefe günü hacda inmitir:
"Bugün dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladm
ve sizler için din olarak slam'dan raz oldum.* 7 *

Allah Resûlü (s.a.v) de bir hadislerinde öyle buyurmutur.

869 Al-i mran, 3/97.


870
Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, II, 274; Hakim, Müstedrek, I, 442; Beyhaki, uabu'l-man, No:
3974.
Maide, 5/3.
486 KÛTUL KULÛB

'Kendisini engelleyen bir hastalk veya gidiine mani olan zalim bir

sultan olmakszn, imkan olduu halde hacca gitmeyerek ölen kimsenin,


Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesine aldr edilmez:* 72

Hz. Ömer (r.a) öyle demitir: "Bir ara, emrimiz altndaki ehirlere

mektup yazp imkan olduu halde hacca gitmeyen kimselere (gayr-i Müs-
limlerden istediimiz) cizye vergisini koyaym diye niyetlendim."

Sa'id b. Cübeyr, brahim en-Neha'î, Mücahid ve Tâvus'dan u söz

nakledilmitir: "Eer üzerine hac farz olduu halde hacca gitmeyen zen-
gin birinin öldüünü duysam, onun cenazesini klmam."

Selef-i salihinden bir zatn hâli vakti yerinde bir komusu vard. O zat,
hacca gitmeden ölen zengin komusunun cenaze namazn klmamtr.

bnu Abbas (r.a) da öyle derdi: "Zekat vermeksizin ve hacca gitmek-

sizin ölen kimse, dünyaya geri döndürülmeyi ister. O, bu sözü u ayet-i ke-
rimenin tefsirini yaparken söylemitir:

"Rabbim, beni geri döflBür de (dünyada) terk ettiim salih ameli yapa-

ym.* 73 Yani terk ettiim hacc yapaym.

Bu anlamdaki bir dier ayet-i kerime de udur: "Sizden birine ölüm ge-
lip de: "Rabbim, beni yakn bir süreye kadar geciktirsen de, çokça sadaka
verip salihlerden olsam! Demeden önce, size verdiimiz azktan harca-

yn.* 74 Yani zekat verseydim ve hacca gitseydim demeden önce.

bnu Abbas (r.a) demitir ki: Bu ayet-i kerimenin müslümanlar için en

ar hükmü içermektedir."

Yürüme gücü olan veya çalabilir durumda olan birinin yol emniyeti-

nin bulunmas durumunda haccetmesi, kendisi için faziletli bir amel olur.

Yaya olarak hacceden kimse için att her admda yedi yüz iyilik sevab
yazlr. Binek üzerinde giden hac için de hayvann att her admda yet-

872
Tirmizi, Hac, 3; Darimi, Menasik, 2; Beyhaki, uabu'l-man, No: 3978-3979.
873 Münafikun, 63/10.
874 Münafikun, 63/10.
HAC 487

mi iyilik sevab yazlr. 875 Baz alimlere göre, yürüme gücüne sahip ol-

mak, ayetteki "imkan bulma" artnn yerine gelmesi için yeterlidir.

Alimlerin geneline göre haccn farzlar altdr. Onlar, bu farzlardan üçü


üzerinde ihtilaf ederken, dier üçü üzerinde ittifak etmilerdir. htilaf ettik-

leri farzlar, Sa'y, Kurban gecesi Müzdelife'de geceleme ve Kurban günü


eytan talamadr. ttifak ettikleri ise, Hac için ihrama girmek, Arafat'ta
vakfede durmak ve Kabe'yi tavaf etmektir. Alimler, bunlar dndaki esas-
larn sünnet ve müstehap olduu konusunda ihtilaf etmemilerdir.

Biz, cumhur dediimiz çounluun görüünü tercih etmekteyiz. Buna


göre haccn farzlar dörttür:

1 - hrama girmek.

2- Arefe günü öle vaktinin girmesinden sonra Arafat'ta vakfe yap-

mak. Bu vakfenin en son zaman, Kurban günü fecrin douundan önce-


sine kadardr.

3- Vakfe ve eytan talamann ardndan ziyaret tavafn yapmak.


4- Hac için ihrama girildikten sonra Safa ile Merve tepeleri arasnda
sa'y etmek.

Sa'y, Arafat vakfesinden önce yaplabilecei gibi sonra da yaplabilir.


Bunlar dndaki hac vazifeleri sünnet ve müstehaptr. Bunlardan bazlar
dierinden daha kuvvetli amellerdir. Bazlarnn terki kefareti gerektirir; ba-

zlarnn terk edilmesinde ise hiçbir günah yoktur. 876

Hacda üç çeit tavaf vardr. Bunlardan biri farz olup terk dilmesi hâ-

linde hac batl olur. Bu tavafa, "Ziyaret Tavaf" denir. kincisi sünnet olup
terkedilmesi hâlinde kefaret vermek gerekir. Bununla birlikte hac tamam
olur. Buna Veda Tavaf denir. Üçüncüsü ise müstehab olup terkinden do-
lay hiçbir ey gerekmez. Bu tavafa da "Vürûd/geli tavaf" denir; Kâbe'ye
ilk giren kimsenin yapt tavaftr.

Bkz: bnu Huzeyme, Sahih, No: 2791; Hakim, Müstedrek, I, 461; Tabarani, el-Kebir, No:
12522; Bezzar, Müsned, No: 1120-1121; Heysemi, ez-Zevaid, III, 309.
Müellif, âfii mezhebinde olduu içinbu hükümleri kendi mezhebine göre nakletmitir. Hanefi
mezhebinde haccn farz, vacip ve sünnetleri biraz farkldr.
488 KÛTU'L-KULÛB

Haccn farz, hüküm ve yapl ekilleri hakknda ancak en lazm olan


eyleri naklettik. Biz kitabmzn dier bölümlerinde de böyle yaptk. Bu ki-

tabmzda konular hedeflediimiz çerçeve içinde kalarak açklanmas ge-


rekli olan ksmlaryla zikrettik. Hacla ilgili ibadet, vazife ve dualarla ilgili

hükümleri, müstakil olarak hazrladmz "Menâsiku'l-Hac" adl kitabmz-

da geniçe ele alp iledik, oraya baklabilir.

HACCIN FAZLET VE ADABI


Bu bölümde haccn fazilet ve adabyla birlikte marifet yoluna giren sa-

lihlerin hacda takip ettikleri yolu ve haclarn faziletlerini anlatacaz. Alla-

hu Teala buyurmutur ki:

"Hac, bilinen aylardadr. Bunlarda kendisine haccetmek farz olan kim-


se." Yani bu aylarda hacc kendisine gerekli edip ihrama giren kimse için:

"Hacda kadna yaklamak, günaha sapmak, kavga etmek yoktur.* 71

Hac aylar, evval, Zilkâde ve Zilhicce'nin ilk dokuz günüdür.

Ayette geçen "rafes" kelimesi, her türlü bo i, küfürlü söz, kadnlarla

oynama ve cilveleme, onlarla cinsî münasebet hakkndaki konumalar


gibi manalar içine alan bir kelimedir.

Ayette geçen "füsûk" kelimesi ise, her türlü itaatsizlii ifade eden bir

kelimedir. Allahu Teala'nn koyduu snrlar amaya fsk denir.

Yine ayette geçen "cidal" ise, dümanlk ve kine sebep olan ve hiçbir

faydas bulunmayan her türlü çekimeyi içine alan bir kelimedir.

Allahu Teala, hac ibadetlerini ve vazifelerini kötü eylerden temiz tut-

mak için bu üç eyi terk etmeyi emretmitir. Bunlar, bütün günahlarn te-

melini oluturmaktadr.

Hac, sözlükte yüceltilen birini ziyarete gitmek anlamndadr.

Hac, bu kelimenin ifade ettii manay gerçekletirmek için, haccet-

meye niyetlendii zat yüceltip tazim etmelidir.

877 Bakara, 2/197.


HAC 489

Hac, sonu istenen hedefe giden ve hayrla biten açk yola girmek an-

lamnda da kullanlmtr.

Hac, yol manasna gelen "el-muhacce" kelimesinden türemitir. Bu


kelime, yine yol ve yolunca gitmek manasna gelen "nüsk" kelimesinin ye-

rine kullanlr. Nüskün, asl manas kurban kesmektir. Bu kelimenin ilk ma-
nasna uygun olarak, ahiret yoluna giren kimseye "nâsik" denir.

HACCIN FAZLETLER
Haccn ilk fazileti, onu sadece Allahu Teala'nn rzas için yapmaktr.
I

Hac esnasnda harcanan para helal olmaldr. Hacca giden kimse, bu


süre içerisinde kalbini megul edecek ve düüncesini datacak bir tica-

retten elini çekmelidir.

Hacnn bütün düüncesi önündeki ibadet olmal, kalbi sakin, huzur


içinde, zikrullah ile dolu, bo arzulardan uzak, arkasndaki eylere yönel-

meden önündeki ie bakar bir vaziyette olmaldr.

Niyetin shhati doruluk ve dürüstlükle olur. Nefis de gönül holuu ile


yol az ve ihtiyaçlar için harcama ve infakta bulunmal, elini geni tutma-
ldr. Çünkü hacdaki harcama, Allah yolunda harcama gibi olup bir dirhem,

yediyüz dirhem savabna çkar

Hac, Allah yolunda olmak demektir. Haccn Allah yolunda bulunmak


olduu Allah Resulünden (s.a.v) rivayet edilmitir. 878

bnu Ömer (r.a) ve dierleri unu nakletmilerdir: "Yolculukta azn


güzellii, kiinin keremindendir." Yine bnu Ömer (r.a) öyle derdi: "Hac-
larn en faziletlisi; bakmndan en halis, harcama bakmndan en
niyet te-

miz, yakîni iman bakmndan en güzel olandr."

bnu'l-Münkedir'in Cabir'den (r.a) rivayet ettii hadis-i erif öyle buy-


rulmutur:
(

878 375; Tabarani, el-Kebir, 12911; Hakim,


Ebu Davud, Menasik, 80; Ahmed, Müsned, VI,

Müstedrek, I, 483-484.
490 KUTUL KULUB

"Kabul edilmi haccn karl ancak cennettir.* 79

Hz. Peygamber e (s.a.v): "Haccn iyilii nedir?' diye sorulduunda:

Güzel söz söylemek ve yoksullara yemek yedirmektir*80 buyurmutur.

Denilmitir k: Yolculua sefer denmesi, onun insann içinde sakl ah-

laklar ortaya çkarmasndandr.

Alimlerden birisi de öyle demitir: "Yolculuk insann nefsinin sfatla-

rn ve asl cevherini ortaya çkarr."

Çünkü, mukim iken arkadal güzel olan herkesin, yolculukta arka-

dal güzel olmayabilir. Fakat yolculukta arkadal güzel olan herke-

sin, mukim iken de arkadal güzel olur.

Hz. Ömer (r.a), bir adamn durumunu sordu. Orada bulunanlardan bir

tanesi, onu tandn söyledi. Hz. Ömer, ona: "Sen bu adamla onun gü-
zel ahlakn ortaya çkarak bir yolculukta beraber oldun mu?" Diye sordu,
adam: "Hayr, olmadm!" deyince, Hz. Ömer: "Senin onu tandn söyle-

yemem" dedi.

Hac, kimseyle mücadele etmemeli, çekimemeli, çekimeyi çoalt-


mamal, kötü ve fuhu türü sözleri söylememelidir.

Bir b. el-Haris, Süfyan es-Sevri'nin öyle dediini nakletmitir:

"Kim hacda ihraml iken hanmna yaklarsa, hacc bozulur."

YOL EDEB
Hac, yola çkmadan önce haccn bütün hükümlerini, ilgili hususlar,

haccn yapl eklini, vazifelerini ve gidip ziyaret edecei yerlerin edeple-

rini güzelce örenmeli, bunu kendisi için en önemli bir i kabul etmeli ve
onu yolculukla ilgili bütün hazrlklarn önüne almaldr. Çünkü bu yolculu-
un asl maksat ve gayesi hacdr. Kul, bu bilgileri asla ihmal etmemelidir.

879
Buhar, Umre, 1 ;
Müslim, Hac, 437; Tirmizî, Hac, 2, 88; Nesaî, Hac, 35, 6; bnu Mace,
Menasik, 3; Dârimî, Menasik, 7, Malik, Hac, 65.
880 Ahmed, Müsned, III. 325; Hakim, Müstedrek, I, 484; Beyhaki, uabu'l-man, No: 4119.
HAC 491

Hacca gidecek kimse, yol için hayr seven ve hayrl ite kendisine
yardmc olacak salih ve alim bir arkada bulmaldr. Böyle bir arkada
ona, Allah'n zikrini unutursa hatrlatr; zikrederse yardmc olur; korkarsa

ona cesaret verir; bir ite aciz kalrsa kuvvet ve destek verir; düüncesi kö-
tüleir ve kalbi daralrsa onu geniletir, kendisine sabr tavsiye eder ve bo-
zuk düüncesini güzelletirir.

Hac, yol arkadana ters davranmamal, sürekli ona itiraz etmemelidir.

Bütün insanlara kar güzel ahlakla davranmaldr. Yumuak yüzlü ve mü-

tevazi olmaldr. Hiç kimseye eziyet etmemelidir. nsanlarn eziyet ve yükü-


ne tahammül göstermelidir. te bu ekilde hac faziletli ve bereketli olur.

Devenin veya binek hayvannn palan üstünde oturarak haccetr^eli-

dir. Bu ekilde hacca gitmek takva sahiplerinin hacc ve Selef-i Salih'in iz-

ledikleri yoldur. Denir ki: Salihlerin hacc, develerin semerleri üstünde ger-
çekleir.

Süfyan- Sevri (rah) babasndan unu nakletmitir: Kûfe'den hac için

Kadisiye'ye gittim ve yolda çeitli beldelerden hac yolcularyla karlatm.


Haclarn tamamn binek hayvanlar, develer ve tahtrevanlarda gördüm.

Hepsinin de yüklerini hayvanlara yüklemi olduklarn gördüm.

Mücahid, bnu Ömer'e (r.a) : "Hac kafilesi geldi, ne kadar da çok ha-

c var!' dediinde, bnu Ömer: "Onlar içinde gerçek hac ne kadar azdr"
dedi ve Mücahid'e öyle söyledi: "Sen, öyle diyeceine: "Ne kadar da çok
binekli var de."

bnu Ömer (r.a) develerin üstüne vurulan çadr ve tahtrevan gibi son-

radan çkan eyleri gördüü zaman: "Haclar az, binekler çok! derdi. Son-

ra, çul üzerinde oturmu eski elbise içinde hâli perian birisini görünce:

"Ne kadar da güzel bir hac!" dedi.

Hac, süslü püslü elbiseler yerine, biraz perian görünümlü, yükü ha-
fif, eyas az olmaldr. Yannda ancak zaruri ihtiyaçlarn tamaldr. Hiç-

bir eyde arya gitmemelidir. Bununla birlikte, eli sk olmamal, kendisi-


ni ve yol arkadan skmamal, her eyde yeterli miktar korumaldr. Ha-
492 KÛTU'L-KULÛB

c, krmz renkli giysilerden uzak durmaldr. Çünkü bu tür giysiler giymek


mekruhtur.

Rivayet edildiine göre, Allah Resulü (s.a.v) bir seferde bulunuyordu.


Ashabyla birlikte bir yere inip mola verdiler. Develer de serbest brakl-
mt. Allah Resûlü (s.a.v), develerin palanlar üzerindeki krmz örtüleri

görünce: "Size krmznn hakim olduunu görüyorum!" buyurdu. Sahabe


diyor ki: "Hemen kalktk koarak develerin palanlarndaki örtüleri çekip al-

maya baladk. Bunu o kadar hzlca yaptk ki develerin bir ksm ürkerek
881
kaçt."

HACDA TEVAZU ÇNDE OLMAK


Hac, dikkat çekici giysilerden ve insanlarn bakn çekecek eyalar-
dan saknmal; zenginlere ve mal-mülk biriktirmeyi seven ve bununla övü-
nen dünya ehline benzemeye çalmamaldr. Aksi takdirde kibir ehli in-

sanlardan yazlr. Nimet ve refah düzeyini yükseltmek için de kendini zor-


lamamaldr. Çünkü bunlar, Allahu Teala'nn yolunda müstehap görülme-
mitir. Allah yolunda sknt, çile, susuzluk ve zorluk arttkça yaplan ame-
lin fazilet ve sevab da o derece artar.

Hz. Peygamber (s.a.v) bir devenin üstünde haccetmiti. Altnda sade


bir palan ve dört dirhem deerinde eski bir kadife örtü vard. 882

Allah Resûlü (s.a.v), müslümanlarm kendisini görmeleri ve yaptklar-


na uyabilmeleri için devesi üstünde tavaf etmi ve: "Hac ibadetlerinizi ben-
den örenin™ 3 buyurmutur.

Allah Resûlü (s.a.v), öyle telbiye ederdi:

"Lebbeyk/buyur Allahm Lebbeyk; gösterisiz ve riyasz bir hac için

Ebu Davud, Libas, 20.


bnu Mace, Menasik, 4.

Nesa'î, Menâsik, 220; bnu Hanbel, III, 318, 366.


ibnu Mace, Menasik, 4.
493

Baka bir defasnda öyle buyurmutur:

tebbeykl Muhakkak gerçek hayat, ahlret hayatdr. ** 5

Allah Resûlü (s.a.v) haclara saçlarn dankln ve tevazuyu emret-


mi; rahatlk ve refah yasaklamtr. Bu husus, Fudale b. Ubeyd'in rivayet

ettii hadiste geçmektedir.

Dier hadis-i eriflerde öyle buyrulmutur:

"Hac, ancak saç ba dankl ve toz toprak içinde kalmaktr.***


"Allahu Teala meleklerine öyle buyurur: Benim evimi ziyaret edenle-

re bakn. Onlar derin vadilerden saç ba dank ve toz içinde bana gel-
milerdir.™

Allahu Teala yüce kitabnda da öyle buyurmutur: "Sonra kirlerini gl-


dersinler.™* Ayetteki kirlilik, saç ba dankl ve toz-toprak içinde ol-

maktr. Bunun giderilmesi ,


saçn tra edilip trnaklarn kesilmesiyle müm-
kün olur.

Ömer b. Hattab (r.a) ordu komutanlarna gönderdii bir emirle öyle


demiti: "Askerlerinize eskileri giydirin ve sert eyleri tercih edin".Hadis

ehlinden bir zat, Hz. Ömer'in söyledii kelimeyi farkl okuyarak: "saçlarn-

z kökünden kazyn" manasna almtr.

Ömer (r.a) tarafndan sünnetin aksine bir ey söylenmesi düünüle-

mez. Bu nasl olabilir? u olay onun bu manada bir ey söylemediini

gösteriyor. Hz. Ömer, kendisinde Hâricilerin mezhebine ait alametler sez-

dii Sabi'e: "Ban aç! Dedi. Sabi ban açp gösterdi; Hz Ömer ada-
mn saçnn iki örgü eklinde örülmü olduunu görünce: "Eer (ban
Hâriciler gibi) kökünden tra ettirmi olsaydn boynunu vururdum" dedi.

885
Hakim, Müstedrek, I, 466.
886 Tirmizi, Hac, bnu Mace, Menasik, 6;
887
Ebu Ya'la, Müsned, No: 4,106; Heysemi, ez-Zevaid, III, 257; Elbani, Sahiha, No: 1625. Biraz
farkl lafzlarla bkz: Hakimi Müstedrek, I, 465.
888
Hac, 22/29.
494 K ÜTUL KULÛB

Hac, giyecek ve kulland eya bakmndan Yemenlilerde benzeme-


ye çalmaldr. Çünkü onlarn hacda izledikleri yol ve adetleri takip etmek,

Selefin takip ettii yola girmektir. Allah Resulü (s.a.v) ve ashab böyle
yapmlardr. Onlarn hâline ve yoluna uymayan eyler, bidattir.

Bir hadiste: 'Yemenliler, haclarn süsüdür** 9 buyurulmutur. Çünkü


onlar, Sahabe'nin ve Selefin izledikleri yol ve usul üzere gitmektedirler.
Onlarn az malla yetinip halka fazla karmadan yaamalar övülmü, hak-
larnda öyle denmitir: "Onlar, maln fiyatn yükseltmeyen ve kendilerini
zora sokmadan sade yaayan kimselerdir."

Önceki alimler, lüks içinde yaayan zengin birisinin Mekke yoluna çk-
tn gördükleri zaman: "Filan kii hac için yola çkt demeyin; yolcu ola-
rak yola çkt deyin" derlerdi.

Hac yolculuunda kullanlan tahtrevan ve çadrl develerin Haccac b.

Yusuf tarafndan ortaya çkarld ve halkn da bu adeti benimsedii söy-


lenmitir. O dönemin alimleri bunu knamakta ve bu tür bineklere binmeyi
mekruh saymakta idiler. Ben de bu tür çadr ve tahtrevanlarn, hayvanla-
r telef etmesinden korkarm. Yaklak dört adam arlndaki bu tür ça-

drlar, arlklarnn yan sra hayvanlarn ar ezilmesi ve yetersiz beslen-


mesi sebebiyle onlarn ölümüne yol açmaktadr.

Haclar, mümkün olduunca, bineklerinin üstünde uyumamaldrlar.


Çünkü uyuyan kimsenin hayvana daha ar geldii söylenir. Takva ehli

zatlar, binek hayvanlarnn srtlarnda asla uyumazlard; ancak otururken

hafif uyuklama olabilir. Yine onlar, binekleri üstünde uzun süre durmazlar-

d. Çünkü bu da hayvanlara ar gelen bir durumdur. Hz. Peygamber


(s.a.v) bir hadislerinde öyle buyurmutur: "Bineklerinizi oturak gibi kullan-

mayn.* 90

Kiralk deveye, ancak devecinin belirttii ve izin verdii miktarda yük


yüklemelidir.

889
Heysemi, ez-Zevaid, X, 55. (Tabarani, Kebir ve Evsafta rivayet etmitir.)
890
Darimî, sti'zân, 39; Ahmed, Müsned, III, 439-441, IV, 234; Tabarani, el-Kebir, XX, 432;
Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 107.
HAC 495

Bir adam Abdullah b. Mübarek'e: "u mektubu benim için yannda ta-

yver" deyince, Hazret adama: "Deve sahibinden izin alabilirsem olur.

Çünkü ben onu kiraladm" demitir.

Yolcu, sabah ve akam vakitlerinde bineinden inerek onu dinlendir-

melidir. Bu konuda hadis ve seleften haberler mevcuttur. 891

Önceki salih insanlardan bazlar ise binek hayvann devaml binmek


üzere kiralar ve hayvann srtndan hiç inmemeyi art koard. Fakat on-
lar, hayvanlarn rahat etmesi ve dinlenmesi için inerdi. Bunu, ahirete mi-
zanna konacak bir hayr olsun diye yapard.

Zahir alimlerinden birisi öyle demitir: "Binekli olarak haccetmek, da-


ha faziletlidir; çünkü onda Allah yolunda mal harcama ve yük altna girme
vardr. Bu ekildeki bir yolculuk, nefsi fazla bunaltmamakta, eziyeti az ol-

makta, bu da selamet içinde hacc tam olarak yapmaya imkan vermekte-


dir."

Bize göre haccn durumu yolculuk esnasnda orucu açmaya benzer.


Kiinin tabiatna ar geldii, sabr tükendii ve sknts artt vakit oruç
tutmayp yemesi daha faziletli olur. Çünkü güzel ahlak ve kalp rahatl
daha faziletlidir. Bu anlattmz herkes için olmasa da bazlarnn hâline
uygundur. Çünkü baz kimseler skntl, asabi yaratll ve sabrsz olabi-

lirler. Yahut bu kimsenin yürüme alkanl olmayabilir.

Mekke'de vera ve takva sahibi bir fakih vard. Kendisine bizim mi-
kat/ihrama girme yerimiz olan Ten'im'e gidii sordum. Oraya Aie mesci-

di de denirdi. Sorum öyle idi: "Acaba Mekke'den mikat yerine yayan git-

mek mi, yoksa bir hayvan/vasta kiralayarak gitmek mi daha faziletlidir?"

Fakih u cevab verdi: "Bu, yolun insanlara verdii zorlua göre deiir.
Eer bu mesafeyi yürümek kiiye zor geliyorsa, zorluktan dolay yayan git-

mesi daha faziletlidir. Eer bir dirhem vererek hayvan/vasta kiralamak


ona daha zor geliyorsa, nefsini buna zorlamas için kiralamas daha fazi-

letli olur. Bu durum, insanlarn zenginlik ve rahatlk içindeki durumlarna


göre deiir. Çoulzaman yürümek böyle kimselere daha ar gelir."
891
Hadis için bkz: Müslim, mare, 178; Tirmizi, sti'zân, 109.Nesai, el-Kübra, Siyer, 141.
496 KÛTUL KULÛB

Bize göre, yürüyerek umre yapmak daha faziletlidir. Ayn ekilde yü-

rüyerek haccetmek de daha faziletlidir. Tabi ki bu fazilet, yürümeye gücü


yeten, nefsi bundan ciddi olarak rahatsz olmayan, yüksek bir him-

met/azim ve kuvvetli bir kalp sahibi kimse içindir.

Ehli Beyt kanalyla rivayet edilen bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Ahir zamanda hacceden kimseler dört snftr: Sultanlar gezinti için

hacceder; zenginler ticaret için hacceder, fakirler bir eyler dilenmek için

hacceder, ilim ehli olanlar ise adn duyurmak için hacceder. ,892

Bakasnn yerine hacca gidildiinde hac için ücret istemek, dünya


mal için bu ii yapmak mekruhtur. Alimlerden bir topluluk bunu mekruh
saymtr. Çünkü hac, ahiret amellerindendir ve kul onunla Yüce Allah'a

yaklar. O aynen namaz, ezan ve cihad gibi Allahu Teala'nn rzas için

yaplacak bir ibadettir. Kul, bu tür ibadetlerin karln ancak ahirette alr.
Osman b. Ebi'l-As'a öyle buyurmutur: mSen kavmine
Resûlullah (s.a.v),

imam ol; bir de okuduu ezana ücret almayan bir müezzin edin. '*93

Bir defasnda Allah Resûlü'ne (s.a.v) cihad için sefere çkan ve buna
karlk üç dinar alan birinin durumu sorulmutu; öyle buyurdu: "Onun
için dünya ve ahirette bu ûç dinardan baka bir alaca yoktur.*94

Eer kulun niyeti ahiret ve azmi Allahu Teala'ya yaknlk olup bunu
almak zorunda kalmsa, Allahu Teala ahiret niyetine dayanarak dünyalk
verebilir. Ancak dünyalk niyetine uhrevi karlk vermez. O kimsenin de
bu durumda olduunu ümit ediyorum.

Bir hadis-i erifte de hac konusunda Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle


buyurduu rivayet edilmitir: Tek bir hac için ûç kiiye ecir verilir ve hep-
si de cennete girer: 1- Onu vasiyet eden; 2-vasiyeti uygulayan; 3-Gidip

hacc yapan.* 95

892
Zebidi, thaf, IV, 728. (Hatib ve Deylemi rivayet etmitir.)
893
Tirmizi, Salat, 41; Nesa'î, Ezan,32; bnu Mâce, Ezan, 3 Ahmed, Müsned, IV, 217; Hakim,
Müstedrek, 1, 199.
894
Ebu Davud, Cihad, 32.
895
Beyhaki, Sünen-i Kübra, V, 180; Bûsirî, Muhtasaru thafi's-Sâdeti'l-Mehere, No: 2906.
Hacc yapan kimse, müslüman kardeinin mesuliyetten kurtulmasna
ve onun farzn yerine getirmeyi niyet ettii için bu müjdeyi elde eder.

Bir hadiste öyle rivayet edilmitir: "Cihadna karlk ücret alan mü-
cahidin durumu, Musa'nn (a.s) annesinin durumuna benzer. O, kendi ço-
cuunu emzirmesine karlk Firavundan ücret almt ve bu ücret kendi-
sine helal klnmt. '
696

Ayn ekilde mücahidin asl niyeti de cihad olduunda, bu ite gerek-


li eyleri isteyebilir. Bunun gibi, bakasnn yerine hacca giden bir kimse-

nin de, asl niyeti ahiret sevab tavaf, umre ve dier vazifeleri yerine geti-

rerek Yüce Allah'a yaknlk salamak olunca, üzerine düeni yaptktan


sonra, kendisine verilen ücreti almasnda bir saknca yoktur inallah.

ALLAH'IN DÜMANLARINA YARDIMCI OLMAMAK


Hacc'n faziletlerinden biri de Mescid-i Haram'a yolculuktan alkoyan
Allah'n dümanlarn mal ile güçlendirmemektir. Çünkü mal ile destek ve
yardm, beden ile yaplan yardma benzer. Haclar Mescid-i Haram'a yol-

cululuktan alkoymak, ya bizzat muhasara ve men etmek ile veyahut da


yollarn keserek mal istemek sûretiyle olabilir. Bundan kurtulmann yolla-

r aranmaldr.

Alimlerden birisi bu konuda derdi ki: "Nafile hacc terk etmek veya yol-

dan geri dönmek, zalimlere mal verip onlar desteklemekten daha fazilet-

lidir. Çünkü bu i, dine sokulmu kötü bir itir; müslüman haclarn yollar-

n kesenlere yardmc olmaktr, haraç veren ve alanlarn ortaya çkartt


bu bidati destekleyip onu ayakta tutmaktr. Bunlarn her ikisi de günahta
ve dümanlkta ortaktr."

Bu i, bu alimin dedii gibidir. Çünkü onu yapan kimse, bidat bir ii

sünnete çevirmektedir. Bu, bir müslümann küçülmesi ve zillete dümesi-


dir. Bu kimse, kendisine farz olmad halde, nafile bir haccn altna gire-

Bkz: bnu Adiy, el-Kamil, I, 295. Ancak burada, mücahid yerine, ümmetten birisinin adna
hacca giden kimsenin durumu Hz. Musa'nn annesine benzetilmektedir. bnu Adiy, hadisin
senedinin güzel, fakat metninin tenkide açk olduunu belirtmitir.
-

498 KÛTU'L KULÛB

rek, Harem bölgesinde ilenen en büyük bir günaha yardmc olmaktadr.


Bunu söylüyoruz; çünkü cizyeye/haraca benzer böyle bir ile Müslümanlar
küçük düürülmekte, slam'n erefi zedelenmektedir. Bize Resûlullah'n
(s.a.v) öyle buyurduu rivayet edildi:

"Müslümanlardan her biri slam'n bir gediini tutarak onu koruma al-

tna alr. Eer dier mûslûmanlar kendi yerlerini terk ederlerse sen bulun

sn.'

Mehur bir hadiste öyle buyrulmutur: "Müslümanlar tek bir insan gi-
bidirler. Müslümann dier müslümanlara kar durumu ban vücuttaki

Ba and zaman bütün vücut bu acy hisseder.


durumu gibidir. Vücut
bir acya dütüü zaman da ba ayn acy hisseder/çeker.™ 7

Bazlar bu duruma zaruret var diye ruhsat verebilirler. Fakat mesele


onun düündüü gibi deildir. Çünkü hac geri dönmü olsa, ondan bir ey
alnmazd. Yine hac, gösterili elbiseler giyinmeden ve sonradan icat edi-

len tahtrevanlara binmeden yola çksayd, kendisinden yine bir ey isten-


mezdi. Bu durumda zaruret ortadan kalkmakta; tersine bu yolculuk o ah-
sn kendi arzusu ve tercihi ile olmaktadr.

Belki de bu hallerin balarna gelmesi, onlarn develere güçlerinin üs-

tünde çadrlar ve eya yüklemelerinin günahnn cezasdr. Hayvann ada-


m ve eyasn tad yetmezmi gibi, ona dört kat daha fazlasn yükle-

yerek onun ölümüne sebep olmaktadrlar. Aslnda bu kimseler, ölen deve-

den sorumlu tutulacaklardr. Kim, yük hayvanna gücünün üzerinde yük


yüklerse, ahirette bundan hesaba çekilir.

Veyahut onlarn bana gelen bu musibet, hac için deil ticaret için yo-

la çkmalarnn, bo eylerin peine dümelerinin ve üpheli mal bulundur-


malarnn cezasdr. Yahut da kötü niyetlerinden ve bozuk hedeflerinden
dolay bunlar balarna gelmektedir.

897
Ahmed, Müsned, V, 340; Tabarani, el-Kebir, No: 5743. Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 87.
HAC

Rivayet edildiine göre Ebu'd-Derda (r.a), ölen bir devesine öyle de-
mitir: "Ey Devem! Rabbinin huzurunda benden davac olma. Çünkü ben
sana takatinin üzerinde yük yüklemedim."

Hiç üphesiz Allahu Teala bir günahn cezasn ya benzeri bir ekilde
veya daha aryla verebilir.

HACININ SÜSÜ: TER VE TOZ


Hacnn hac ibadetlerini yerine getirirken üstü-ba toz içinde ve saç-

sakal dank olmaldr. Hacda bu hâl üzere bulunmak sünnettir.

Hac, yolda giderken ve bütün hac ibadetlerini yaparken Allahu Te-


ala'y çokça zikretmeli, bu ekilde gafillere Allah' hatrlatmal, insanlar

hakknda çok az konumal, kendisini ilgilendirmeyen konularda devaml


sükutu tercih etmeli, kendisine yeten eylerde külfet altna girmemeli, so-
rumlu tutulmad ilere de dalmamaldr.

Hac, bir iyilik görürse onu emretmeli, kötülükten de sakndrmaldr.


Bütün bunlar Haccn ve haclarn faziletini artrr.

UMRE VE HACCI BRLETRMEK


Mîkat mahallinde ihrama girerken hac ve umreye beraberce niyet
edilmesi müstehaptr. Çünkü eer böyle yaparsa, onu Allah'a yaklatra-
cak kurban kesmek kendisine vacip olur, bir de beldesinin mikat yerinde
iki ibadeti bir arada yapm olur. Böylece hac umreyi de yapm olur.

Çünkü Kur'an'da umre, hacda beraber zikredilmitir. Ayrca birçok âlimin

içtihadna göre umre de hac gibi farz klnmtr.


Seleften bir grup alim, önce umreyi yapp peinden hac yapmay
müstehap görmülerdir. Hasan- Basri, Ata, bnu irin ve Nehaî bunlar-

dandr.

Enes'ten (r.a) rivayet edilen bir hadiste Resûiullah (s.a.v) umre ile

hacc birletirerek beraberce yapmtr. 898

898 Müslim, Hac, 213-215; Ebu Davud, Menasik, 24; Nesai, Menasik, 49.
'

500 KÛTU'LKULÛB

bnu Seleme, kardei Dabi b. Ma'bed'in öyle dediini nakletmitir:

"Hacc yapmaya niyetlenmitim. lim ehlinden birisi bana Hacc ile ba-
lamam tavsiye etti. Ben de konuyu fkh ehlinden birisine dantm. Bana
hac ve umreyi birletirmemi söyledi. Ben de dedii gibi yaptm. kisi için ni-

yetlenip telbiye getirdim. Daha sonra Hz. Ömer'in (r.a) yanna vardmz-
da yaptm eyleri kendisine anlattm. Bana: "Peygamberinin sünnetine

uymusun" dedi.

Hac, önce umreyi sonra ayn sene içinde hacc yaparsa, Temettü
Hacc yapm olur ki, bu daha en faziletlidir. Alimlerden bir grubun tercih

ettii uygulama budur.

Eer, önce tek olarak hac yapar; hacc bitirdikten sonra da tekrar ken-

di beldesinin mikat yerine gelip buradan umre niyetiyle ihrama girerse, bu

da güzeldir. Hz. Peygamberin (s.a.v) böyle yapt da rivayet edilmitir.

Hz. Aie ve Cabir'in (r.a) rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (s.a.v) önce

tek olarak hac yapt; haccn bitirdikten sonra yeniden kendi beldesinin mi-

kat yerine döndü ve oradan umre için ihrama girdi.

Allahu Teala: "Hacc ve umreyi Allah için tamamlayn*** buyurmutur.


Böylece tek tek yapmak da tamamlamaktan saylmtr. Hz. Ömer (r.a) ve

Hz. Osman'n (r.a), bu ibadetlerin tamamlanmas hususundaki \

budur.

Hac, Kran haccna niyet ederse, iki kez tavaf ve iki kez say' etmeli-

dir. Böylece, bu konudaki alimlerin farkl görülerinin ortaya çkartt te-

reddütten kurtulmu olur.

hramda iken çokça telbiye etmelidir. Çünkü telbiye, hacc esnasnda


olduunca yüksek sesle
söylenir. Telbiye ederken öyle denir: 'Lebbeyk Ya Ze'l Meâric. Lebbeyk

haccen, hakkan, teabbuden ve rkkan ve'r Reabâu ileyke vel amel.

899 Bakara, 2/16.


HAC 501

Bu ekil telbiye Ashab- Kiram'dan rivayet edilmitir. 900 Eer


Resûlullah'n (s.a.v) devaml söyledii telbiye ile yetinilirse güzel olan bu-

dur, hem bu, telbiye olarak yeterlidir. 901

Hacya farz olmasa da kurban kesmesi güzel olur. Kran ve Temettü


haclarnda ükür için kesilen veya kefaret için kestii vacip kurbann etin-

den yemekten saknmaldr. Üzerine vacip olmad halde kurban kesen

kimsenin kestiini yemesi ise müstehaptr.

Kesilecek hayvann, hadislerde belirtilen sekiz kusurdan, uzak olma-

s gerekir. Bu kusurlar unlardr:

1- Kötürüm olmas 2- Kula kesik olmas 3- Boynuzu krk olmas 4-

Uyuz olmas 5- Kulan önden yark olmas 6- Kulan üsten yark olmas
7- Kulan ortadan yrtlm olmas 8- Ar derecede zayf, sska ve çelim-
siz olmas. Bunlar, kurbanlk hayvanlarn ayplar hakknda deiik hadis-
lerde zikredilen hususlardr.

Allahu Teala: "Kim Allah'n eâirini/dinine ait alamet ve vazifeleri yü-

celtirse bu kalplerin takvasmdandr™32 buyurmutur. Ayetin tefsirinde, e-


âirden maksadn kurbanlk hayvan olduu, onun yüceltilmesi ile de, besi-

li ve güzelinden seçilmesine iaret edildii belirtilmitir. 903

En faziletli kurban, dii deve, sonra sr, sonra boynuzlu beyaz koç,
sonra dii keçidir. Eer kurbanlk hayvan mikat mahallinden getirirse bu
daha uygundur; böyle yaparsa kurban yormam olur.
Selef-i Salihin u üç eyin fiyatn artrrlar ve onda pazarl ho gör-
mezlerdi; Hacda kesilecek kurban, bulunduu yerde Kurban bayramnda

900 Bkz: Ahmed, Müsned, I, 172; Beyhaki, Sünen-i Kübra, V, 44; Bezzar, Müsned, No: 1090-
1094; Ebu Ya'la, Müsned, No: 724; Heysemi, ez-Zevaid, III, 232; el-Muttaki, Kenz, No: No:
1 1921.|

Lebbeyke lâ erike leke lebbeyk. nnel-hamde ve'n-nimete leke vel-mülke lâ erike lek."

——danas öyledir: Buyur Allahm, davetine uydum; emrindeyim. Senin hiçbir ortan yoktur.

Buyur Allahm, emrindeyim. üphesiz bütün hamd ve övgüler, nimet ve mülk sana aittir. Senin
hiçbir ortan yoktur."
902
Hac, 22/32.
903
Bkz. Suyuti. Ed-Dürrü'l-Mensur, VI, 46.
502 KÛTULKULÛB

kesilen kurban ve azat edilmek için satn alnan köle. Bunlarn en fazilet-

lisi, sahibi yannda en pahal ve en güzel olandr.

bnu Ömer (r.a) öyle söylemitir: Hz. Ömer (r.a), hacda kesmek üze-
re Horasan mal iyi cins bir kurbanlk getirmiti. Oradakiler deveyi ondan üç
yüz dinara satn almak istediler. O da Hz. Peygamber'e (s.a.v), devesini sa-
tp parasyla yerine dii bir deve satn almann hükmünü sordu. Resûlullah
(s.a.v) böyle yapmasn yasaklad ve: 'Hayr onu kes 1904 buyurdu.

Kurbanlk seçiminde ve muameledeki güzel edepte sünnet budur. Bu-


nun için daha çok kurban kesmek için önceden ald hayvan deitirme-
melidir. Çünkü az olup kaliteli olan, çok olup deersiz olandan daha hayr-
ldr. Belki o artlarda üç yüz dinara otuz dii deve alnabilirdi. Fakat seç-

kin ve güzel olan bir hayvan, deeri birbirine yakn olan bir çok hayvann
yerine geçer.

bnu Münkedir'in Cabir'den naklettii hadiste Rasûlullah'a (s.a.v):

"Haccn iyi ve güzel olan ameli nedir? diye sorulduunda öyle cevap ver-
mitir: Telbiyede sesini yükseltmen ve deve kuttan edip bol kan aktmak-
905
tr.'

Hz. Aie'den (r ah) rivayet edilen bir hadiste Allah Resûlü (s.a.v) öy-
le buyurmutur: "Kurban bayram gûnû ademolunun Allah'a en sevimli
ameli, kurban kesip kan aktmasdr. Çünkü kesilen hayvan, kyamet gû-
nû boynuzlar ve trnaklaryla gelir. Kan ise yere dümeden Allah'n kat-
na ular. Onun için kestiiniz kurban güzel olsun.'906

Baka bir hadiste, "Kurt>ann derisindeki her kl ve kanndaki her dam-


la için size bir hasene/sevap vardr. O kyamet gûnû mizana konur. Size
müjdeler olsunl'907 buyurmutur.

Koyun cinsinden ancak bir senesini doldurmu hayvanlar kurban edi-

lir. Keçi, inek ve deveye gelince; keçinin diisinden iki yana girenler, ine-
-

904
Ebu Davud, Menasik, 16.
905
Bkz: Tirmizi, Hac, 14; bnu Mace, Menasik, 6, 16; Hakim, Müstedrek, I, 451.
906
Tirmizi. Edahi, 1 ; bnu Mace, Edahi, 3.
907
bnu Mace, Edahi, 3; Hakim, Müstedrek, II, 389; Münziri, et-Terib, No: 1620.
HAC 503

in üç yama girenleri, devenin diisinin de be yana girenleri kurban


edilebilir.

HRAMA GR
Eer hac kendi ülkesinde ihrama girerse, bu haccn ve umrenin ta-

mam olarak yerine getirilmesi demektir. Bu ayn zamanda azimetle amel


etmektir. Rivayet edildiine göre, Hz. Ömer, Hz. Ali ve bnu Mesud (r.an-

hum): "hacc ve umreyi Allah çin tamamlayn'900 ayeti hakknda öyle de-
milerdir: "Onlarn tamamlanmas, vatannzda ehlinizin yannda ihrama
girmektir."

Hac, duann kabul edilmesi umulan ve menfaatinizi arayn denilen


mekanlarda kalbini uyank tutmal, Yüce Allah'a yaknl gözetilmelidir.

Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:

"Kendilerine ait bir takm menfaatlere ahit olsunlar ve Allah'n kendi-


lerine rzk olarak verdii hayvanlar kurban ederken belli günlerde Allah'n
adn ansnlar.'909
Hacnn hac ibadetini yaparken Mekke'den çkp Arafat'ta Vakfe'ye gi-
dene kadar ve tavaf ziyaretinden dönüp Mina'ya gelene kadar yürümesi
müstehaptr. Hacnn hayvana binmesi de müstehap görülmütür. Hayva-
na/vastaya binmesi müstehap görülen kimselere, hacc n tamamlaynca-
ya kadar ibadetlerini yapmak için Mekke'ye yaya gitmesi de müstehap gö-
rülmütür.

Abdullah b. Abbas (r.a) vefat esnasnda çocuklarna öyle vasiyet et-

mitir: "Ey oullarm! Yaya olarak hac yapnz. Çünkü yürüyerek hac iba-

detlerini yapan kimseye, Harem hasenatyla her adm için yedi yüz hase-

ne/sevâp vardr." Harem hasenat nedir? Denilince: "Harem bölgesinde


yaplan bir hayr için, darda yaplanlardan yüz bin kat fazla sevap veri-

lir" demitir.

908 Bakara, 2/96.


909
Hac, 22/28.
504 KÛTU'L-KULÛB

Hac vazifeleri yaplrken yürümenin en faziletli görüldüü yerler ura-


lardr: brahim (a.s) Mescidinden Arafat'ta vakfe yaplan yere kadar. Vak-
feden çktktan sonra Müzdelife'ye kadar. Bayram sabah Me'ar-i Ha-
ram'dan Mina'ya kadar olan mesafedir. eytan talama günlerinde de yü-

rümek faziletlidir.

Hacnn Arafat'ta yapaca duaya, zikre ve telbiyeye gücü olur da

oruç kendisini bu vazifelerden alkoymazsa, Arefe günü oruç tutmasnda


fazilet vardr. Eer oruç kendisini zayf düürürse, tutmamas daha fazilet-

lidir. Hz. Resûlullah (s.a.v), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer (r.a), Arefe günü oruç

tutmamlardr. Ancak Hz. Osman (r.a) o gün oruç tutmutur.

Hac yolculuk esnasnda kainatta gördüü Allah'n ayetlerini, O'nun

varlklardaki hikmet ve kudretini gösteren tecellilerini, her an yeniden ya-

ratt eyleri düünerek ibret almaldr. Bu ekilde, her eyde onun için bir

ibret bulunmaldr; her eyden bir öüt çkarmaldr. Çünkü hac, ahiret yo-

lunda giden kimse ey ona bir hatrlatma olmal, her eyde ye-
gibidir. Her
ni bir basiret ve ferasete ulamaldr. Her ey kulu Allahu Teala'ya döndür-

meli, kulu Allah'a sevk etmeli, O'nu hatrlatmal ve O'na ahitlik etmelidir.

Böylece hac Allah'n emrini düünür, hikmetini görür ve kudretine ahit


olur.

KABUL EDLEN HACCIN ALAMETLER


Hasan- Basri'ye (rah): "Allah katnda kabul edilmi haccn alameti ne-
dir?" diye sorulduunda öyle demitir: "Hacnn dünyadan gönlünü çek-
mi ve ahirete yönelmi olarak geri dönmesidir."

Allah katnda kabul gören haccn sfatlar hakknda unlar denilmitir;


Kimseye eziyet etmemek, bakalarnn eziyetlerine tahammül göstermek,
güzel arkadalk yapmak, yiyeceini bakalarna bolca ikram etmek.

Denilmitir ki: Haccmn kabul edilmi olmasnn alametleri unlardr:

Kulun daha önceden yapt kötü ileri terk etmesi, kötü arkadalarn b-
rakp salih arkadalar edinmesi, bo ve gaflet meclislerini yerine zikir ve
öüt meclislerini tercih etmesi.
HAC 505

Kim bu saydmz ileri yapmaya muvaffak olursa, bu, onun haccnn


kabul olduunu ve Allahu Teala'nn ona niyetine uygun olarak rahmet na-
zar ile baktn gösterir.

Kim malnda veya cannda bir musibete düerse bu da haccnn ka-

bulünün iaretlerindendir. Çünkü hac yolunda baa gelen musibetler, Al-

lah yolunda mal harcamak gibidir. Bu öyle bir harcamadr ki, bir dirheme

yedi yüz sevap verilir. Ayrca bu musibetler cihad yolunda karlalan zor-

luklar gibi, kula çok sevap getirir.

TAVAFIN FAZLET VE EDEPLER


Hac Kâbeyi çokça tavaf etmelidir. Çünkü, hac gününde yeryüzünde
Kabe'yi tavaf etmekten faziletli bir amel yoktur. Her yedi tavaf yüz yirmi

rahmeti çeker. Her bir rahmet de Allah'n diledii kadardr. Çünkü Allah
rahmetini dilediine özel olarak verir. Kul için verilecek en düük rahmete
yirmi sevap verilir. Çünkü Ata'nn bnu Abbas'tan rivayet ettii bir hadiste

Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Allah (c. c) bu eve her gün yüz yirmi rahmet indirir. Altm tavaf

edenlere, krk namaz klanlara ve yirmisi de ona bakanlara verilir. ™° Ba-


ka bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Bu evi/Kabe'yi çokça tavaf edin. Çûnkû kyamet gûnû amel defterle-
en az bulacanz fakat en çok arzulanan amel Kabe'yi tavaftr. ™
1
rinizde

Tavafta bo sözler konumamalsn. Sana gereken i, tebih, tehlil,

hamd ve Kur'an okuyarak Allahu Teala'y çokça zikretmektir. Sükunet, va-

kar, huzur, huu içinde yürü. Kimseyi sktrma. Mümkün olduu kadar

Kabe'ye yakn ol. Eer mümkün olursa tavafn her tek saysnda Hacer-i

Esved'i-i öperek Rüknü Yemanîleri selamla.

Bir hadis-i erifte öyle buyurulmutur; "Kim Kabe'yi yalnayak ve ba-


açk yedi tavaf ederse onun için bir köle azad etmenin sevab vardr.

910 Beyhaki.uabu'l-man, No: 4051 Tabarani, ; el-Kebir, No: 11248; Heysemi, ez-Zevaid, III, 292.
9" Ayn konuda farkl bir rivayet için bkz: Abdürrezzak, Musannef, V, 137; Ezrakî, Ahbaru Mekke,

I, 276; Fakihî, Ahbaru Mekke, I, 194. (Beyrut, 1998).


506 KÛTU'L KULÛB

Kim yamur altnda yedi defa tavaf ederse tüm geçmi günahlar affedi-

lir.™ Bu hadis Hasan b. Ali'den rivayet edilmi ve o, hadisin Resûlullah'a

(s.a.v) ait olduunu söylemitir.

MEKKE'NN HÜRMET VE EDEB


Mekke'de kötü arzulardan ve bo düüncelerden sakn. nsann bu
beldede niyetlerinden de sorumlu tutulduu söylenmitir.

bnu Mesud'un (r.a) öyle dedii rivayet edilmitir: "Mekke'nin dn-


da, kiinin amellerinden önce niyetlerinden sorumlu tutulduu bir baka
belde yoktur."

Yine bnu Mesud (r.a): "Kul Mekke'de kötü bir ey ilemeye niyet et-

se bile Allah onu cezalandrr" demi ve u ayeti okumutur:


"Kim orada zulüm ve haktan sapmak isterse, ona ac bir azap tattr-

rz."9 ™

Görüldüü gibi ayette azap, kötü ii bizzat yapmaya deil, onu yap-

mak istemeye balanmtr.

Denilmitir ki: Mekke'de ilenen iyiliklerin karl kat kat verildii gi-

bi; kötülüklerin karl da kat kat verilir. Mekke'de ilenen günahlarn kef-

fareti de ancak orada olur.

bnu Abbas (r.a) öyle söylerdi: "Mekke'de ihtikar yapmak/halkn ihti-

yac olan mal saklamak, ayette sakndrlan haktan sapmak/hak yoldan


çkmaktr."

Yine: "Harem bölgesinde yalan söylemek haktan sapma saylr" den-


mitir.

9.2
Hadisin ilk ksm için bkz: Tirmizi, Hac, 111; Nesai, Menasik, 134; bnu Mace, Menasik, 23..
Tamam için bkz: Sehavi, Mekasd, No: 1 144.
9.3
Hac, 22/25.
HAC 507

Ömer b. Hattab'n (r.a) öyle dedii rivayet edilmitir: "Rakiyye bölge-

sinde yetmi günah ilemem bana, Mekke'de bir günah ilemekten daha
sevimlidir." 914 Rakiyye, Mekke ile Taif arasnda bir yerdir.

Abdullah b. Ömer, Ömer b. Abdülaziz ve dierlerinin de aralarnda

bulunduu önceki takva ehli büyükler, hac için iki çadr kurarlard. Bunlar-
dan birisini Harem bölgesinde, dierini de Harem'in dndaki Hll bölge-

sinde kurarlard. Namaz klmak veya ibadet türünden bir ey yapmak is-
tediklerinde Mescid-i Haram'n faziletini elde etmek için Harem'deki çadr-
larna girerlerdi. Çünkü onlara göre, bütün harem bölgesi, Mescid-i Haram
hükmündedir. Yemek yemek, aileleriyle konumak veya abdest bozmak
istediklerinde ise, Harem bölgesininin dndaki çadrlarna giderlerdi.

Anlatlr ki, önceki salih insanlar Mekke'ye geldiklerinde, Harem böl-

gesine hürmet ederek Zî Tuva bölgesinde ayakkablarn çkarrlard.

Biz, Mekke'de oturan bazlarnn Harem bölgesinde küçük ve büyük


abdestlerini bozmadklar iittik. Ben bazlarnn, Allah'n evine ve onun
çevrisindeki mübarek yerlere hürmet ve tazimden dolay, Harem bölgesin-
de küçük büyük tuvaletlerini yapmayp Hll bölgesine çktklarn gördüm.

Mekke'de yaplan bütün hayrl ilere, kat kat sevap verilir. Oradaki bir

iyi amele, Mescid-i Haram'da klnan bir namaz gibi yüzbin iyilik sevab ya-

zlr. Bu manada bnu Abbas, Enes ve Hasan- Basri'den gelen bir rivayet-

te onlar öyle demilerdir: "Bu bölgede tutulan bir günlük oruç yüz bin gün-

lük oruca, bir dirhem sadaka da yüz bin dirhem sadakaya bedeldir."

Yine denilmitir ki: Yedi tavaf, bir umre'ye; üç umre de bir hacca be-
deldir. Ayrca umre, küçük hacdr.

Bu söylediimize u ayetin manasnda bir delil bulunmaktadr:

Vûyûk hac gününde Allah ve Resûlûnden bir bildiridir. * 15

Bu ayet, küçük hapçn umre olduunu gösterir. Araplardan umreyi

hac olarak isimlendirenler vardr. Bir hadis-i erifte Allah'n Resûlü (s.a.v):

914
Bkz: Abdurrezzak, Musannnef, V, 28. No: 8871.
915 Tevbe9/ 3.
'Ramazan aynda yaplan umre, bir hacca denktir*™ buyurmutur.

Kim, bu zikrettiimiz ileri yapmada muvaffak edilirse, bu onun hacc-


nn kabul edildiini ve Allahu Teala'nn kendisine rahmet nazar ile bakt-
n gösterir.

ALLAH RIZASI ÇN HAC YAPMANIN FAZLETLER


Bu konuda Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Kim, Kâbe'yi tavaf eder, cinsel münasebetten uzak durur, ve kötü i-


lerden saknrsa, anasndan doduu günkü gibi günahlarndan tertemiz
olur.™ 7

"Kim evinden hac ve umre niyetiyle çkar ve yolda ölürse, ona kya-
mete kadar hac ve umre yapan kimsenin sevab verilir. ki haremden biri-

sinde ölen ise hesaba çekilmez, sorgulanmaz. Ona 'cennete gir' denir.™

"Kabul olunmu bir hac, dünya ve içindelerden hayrldr. Kabul


olunmu bir haccn karl ancak cennettir. * 19
Dier bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Haclar ve umre yapanlar, Allah'n ziyaretçileri ve ona gelen elçileri-

dir. O'ndan istediklerinde onlara verir, istifar ettiklerinde onlar affeder,

O'na dua ettiklerinde dualarna karlk verir. Birisi için efaat ettiklerinde
1920
efaatleri kabul edilir.

Anlatldna göre, blis/eytan, Arafat'ta salihlerden birisine gözüktü.

Salih zat blis'i çok zayf, rengi sararm, gözü yal ve beli bükük bir hal-

de gördü. Ona: "Seni alatan nedir?" diye sorduunda, blis: "Haclarn,

916
Buhari, Hac, 208; Müslim, Hac, 221-222; Ebu Davud, Menasik, 79; Tirmizi, Hac, 95; bnu
Mace, Menasik, 45.
9 " Buhari, Hac,4; Müslim, Hac,438; Tirmizi, Hac, 2.
918
Beyhaki, uabu'l-man, No: 4096-4097, 4100; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4608; Heysemi, ez-
Zevaid, III, 208.
9,9
Buhari, Umre, 1; Müslim, Hac, 437; Tirmizi, Hac, 2, 88, Nesai, Hac, 3, 5, 6; Ahmed, Müsned,
III, 325, 334; Heysemi, ez-Zevaid, III, 207; bnu Adiy, el-Kamil, IV, 525.
920
bnu Mace, Menasik, 5; bnu Hbban, Sahih, No: 4594; Beyhaki, uabu'l-man, No: 4104-
4107.
HAC 509

herhangi tamadan srf Allah rzas


bir ticaret niyeti için hacca gitmeleri

ve bu durumda amellerini boa çkaramamam beni üzüyor" dedi. Salih

zat: "Seni böyle zayflatan nedir?" diye sordu; blis: "Atlarn Allah yolunda

kinemeleri beni böyle zayflatt. Eer onlar benim yolumda kineselerdi


bu bana daha sevimli gelirdi" dedi. Salih zat: "Rengini sarartp solduran

nedir? diye sordu; blis: "Cemaatn birbiriyle itaatta yardmlamas. syan-


da yardmlasalard bu bana daha sevimli gelirdi" dedi. Salih zat: "Belini

büken nedir?" diye sordu; blis: "Kulun Allah'a yönelip: "Allahm, senden
hüsn-ü hatime/iman üzere güzel bir ölüm istiyorum" diye dua etmesidir.

Bu ameliyle ne zaman övünecek de zarara girerecek diye bekliyorum"


dedi.

ARAFAT'TA VAKFE YAPMANIN FAZLET


Arafat'tan Müzdelife'ye dönerken bir adam bnu Mübarek ile karla-
t; ona künyesi ile hitap ederek: "Ya Eba Abdurrahman! u vakitte insan-

larn en günahkar kimdir?" diye sordu; bnu Mübarek, haclar göstererek:

"Aliahu Teala u insanlar affetmemitir diyen kimsedir" cevabn verdi.


Ehli Beyt yoluyla gelen ve Hz. Peygamber'e (s.a.v) ait olduu belirti-

len bir hadiste öyle buyrulmutur: "Arafafta vakfe yapan insanlarn en


günahkar, Aliahu Teala'nn kendisini affetmediini düünen kimsedir.™

öyle denilmitir: Bir ksm günahlar var ki onlara ancak Arafat'ta vak-
fe keffaret olur. Cafer b. Muhammed bunu merfu olarak rivayet etmi ve

onu Allah'n Resûlü'ne isnad etmitir.

öyle denilmitir: "Aliahu Teala bir kulun bir günahn bu yerde (Ara-

fat'ta) affederse, o günahn aynsn ileyen herkesi de affeder."

Seleften birisi unu söylemitir: "Vakfe günü Cuma'ya rastlarsa orada

bulunan herkes affedilir. Ve o gün dünyadaki en faziletli gündür."

Arafat'ta vakfede durulan gün, dünyann en faziletli günüdür.

921
Bkz: Zebidi, thaf, IV, 459. (Buradaki kayda göre hadisi, Hatib, el-Müttafik ve'l-Müfterak, isim-
li eserinde, Deylemi de Müsnedü'l-Firdevs'te rivayet etmitir.
510 KÛTU'L-KULÛB

Allah Resûlü (s.a.v) o günde veda „-w m yapmtr. Hz. Peygamber


(s.a.v) haccn farz klndktan sonra, bu hacdan baka hac yapmamtr.
Kendisi Arafat'ta vakfe'de iken u ayet nazil olmutur: "Bugün sizin dinini-

zi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladm ve sizin için din ola-

rak slam' seçtim.*22

Ehl-i Kitap alimlerinden birisi öyle demitir: "Bu ayet bize indirilseydi

o günü bayram edinirdik. Ömer b. Hattab da (r.a) ona kar öyle demi-
tir: "Ben ahidim, bu ayet, bizim iki bayrammzn birletii günde nazil ol-

du. O iki bayram Cuma ve Arefe günüdür. O gün Resûlullah (s.a.v) Ara-

fat'ta vakfe de iken bu ayet nazil oldu."923

"Kendilerine ait bir takm faydalara ahid olsunlar* 24 ayetinin tefsiri

hakknda seleften bir alim öyle demitir: "Kabe'nin Rabbine yemin olsun

ki bu ayetle kastedilen fayda, onlarn balanmalardr."

"And olsun ki ben de onlar saptrmak için senin doru yolun üstüne

oturacam* 25 ayetinin tefsirinde ise öyle denmitir: "eytan, Mekke yo-


lu üzerine oturup insanlar geri çevirir."

Mücahid ve dier alimlerden u nakledilmitir: "Önceleri insanlar, hac-


lar karlarlar, onlar daha bir günah ilemeden kendilerinden dua isterler

ve: "Allah sizden ve bizden amelimizi kabul etsin" diyerek dua ederlerdi.
«

Haclar Mekke'ye geldiklerinde melekler onlar karlarlar, deveye bi-

nerek gelenlere selam verirler, merkebe binerek gelenlerle musafaha


ederler, yaya olanlarla kucaklarlar."

Hasan- Basrî (rah) öyle demitir: "Kim Ramazan orucunun, cihadn


veya haccn peinden ölürse, ehit olarak ölmü olur."

922 Maide, 5/3.


923
Buhar, man, 33; Müslim, Tefsir, 2-4; Tirmizi, Tefsiru Sure (5), 1,2; Nesai, Menasik, 194;
Ahmed, Müsned, I, 28.
924
Hac, 22/28.
^ Araf, 7/16.
HAC 511

Hz. Ömer (r.a) öyle demitir: "Haclarn ve onlarn günahlarnn aff


için Allah'tan aff istedii kimselerin kusurlar, Zilhicce, Muharrem, Safer ve
Rebiul-Evvel aynn ilk yirmi gününde balanmtr."
Selef-i salihin, cihada gidenleri uurlar, hacdan dönenleri karlar, on-
lar alnlarndan öperek kendileri için dua isterlerdi. Bir hadis-i erifte öy-
le buyrulmutur: "Allahml hacy ve onun balanmasn istedii kiiyi ba-
la* 2*

Ali b. el-Muvaffak'n öyle söylediini rivayet edilmitir:

"Hacca gittiim bir sene, Arefe gecesinde Mina'da Mescid-i Hayf'de


geceledim. Uykumda üzerlerinde yeil elbiseler bulunan iki melein gök-
ten indiini gördüm. Biri arkadana: "Ey Ubeydullah!" diye seslendi; die-
ri: "Buyur ey Abdullah!" dedi. Söze ilk balayan melek: "Bu sene Rabbimi-
zin evini kaç kii ziyaret etti" diye sordu; dieri: "Bilmiyorum" dedi. Birinci
melek: "Bu yl Rabbimizin evini alt yüz bin kii haccetti. Bunlardan kaç-
nn haccnn kabul edildiini biliyor musun? diye sordu. Dieri: "Hayr, bil-

miyorum" dedi. Birinci melek: "Sadece alt kiinin hacc kabul edildi" dedi.

Bu konumadan sonra göe yükseldiler ve gözden kayboldular. Kor-


kuylauyandm. Çok üzülmütüm. Beni kendi durumum kayglandrmaya
balad. "Eer alt kiinin hacc kabul edildiyse ben bu alt kiinin içinde
nasl olacam ki?" dedim. Arafat'tan indiimizde Me'ar-i Haram'da gece-
ledim. nsanlarn çokluuna ramen hacc kabul edilenlerin azln dü-
ünmeye baladm ve uykuya daldm.

Birden gökten kendi sûretinde iki kimsenin indiini gördüm. Biri: -Ey
Ubeydullah! diye seslendi; dieri: "Buyur ey Abdullah!" dedi. Ve aralarn-
da u konuma geçti:

-Rabbimizin evini kaç kii ziyaret etti biliyor musun?


-Evet, alt yüz bin kii ziyaret etti.

-Peki, kaç kiinin haccnn kabul edildiini biliyor musun?,


-Evet, alt kiinin hacc kabul oldu.

926 Hakim, Müstedrek, I, 441.


512 KÛTUL KULUB

-Rabbimizin bu gecedeki hükmü nedir, biliyor musun?"


-Hayr.
-Allahu Teala alt kiinin her birine (onun hürmetine) yüz bin kiiyi ba-

lad, hepsinin haccn kabul etti.

Bu müjdeden sonra sevinç içinde uyandm; öyle bir sevinç ki tarif edi-

lemez.

Bu kssada alt kii zikredilmi yedincisi zikredilmemitir. Bunlar yedi

abdal olup, onlar yer yüzünün direkleridir. Yüce Allah önce onlarn kalple-

rine nazar eder; sonra onlarn kalplerinden doru dier evliyann kalpleri-

ne nazar eder. Bunlarn nuru Allah'n celalinden, dier velilerin nuru da

onlarn nurundan alnmtr. Bu velilerin manevi makam ve ilimleri, onlarn


makam ve ilimlerinden elde edilir.

Zikredilmeyen yedinci zat arzn kutbudur. Abdallarn hepsi onun mi-


zanndadr. O, zamanndaki ümmetin Hzr' gibidir. Her yönden ona ben-
zedii ve ilimde ona denk olduu söylenmitir. O ikisi birbirinden ilim ve
feyiz alr, biri dierinden istifade eder. Ancak o bu kssada zikredilmemi-
tir. En dorusunu Allah bilir, bu ümmetten hacca gitmeden ölenler ona ba-
lanr. Çünkü o makam olarak hepsinden üstün, efaatte de sözü hep-
sinden daha geçerlidir.

Bize, bnu'l-Muvaffak'n öyle dedii nakledildi:

"Hacca gittiim bir sene hac ibadetlerimi tamamladmda hacc kabul

olmayan kimselerin hallerini düündüm ve öyle dua ettim: "Allah'm! Ben


bu hacc m ve sevabn hacc kabul edilmeyen birine hibe ettim". O gece
Rabbimi rüyamda gördüm. Bana öyle buyurdu: "Cömertlii ve cömertleri
ben yarattm halde bana kar cömertlikle mi bulunuyorsun? Ben cö-

mertlerin en cömerdi, kerem sahiplerinin en yücesiyim. kram ve cömertli-


e bütün alemlerden daha fazla hak sahibiyim. Hacc kabul edilmeyenle-
rin hepsini, kabul olanlara hürmeten baladm. Onlarn da haclarn ka-
bul ettim."

Bu bnu'l-Muvaffak, Resûlullah (s.a.v) adna bir kaç kez haccetmiti.


öyle demitir. Rüyamda Resûlullah' (s.a.v) gördüm. Bana: "Ey bnu'l-
HAC 513

Muvaffak! Benim adma m haccettin?" diye sordu; ben: "Evet yâ Resûlel-


lah, dedim. Efendimiz (s.a.v): "Benim adma telbiyede bulundun mu?" di-

ye sordu; ben de: "Evet" dedim. O zaman Fahr i Kainat (s.a.v) efendimiz

buyurdu: "Bu senin, benim yanmdaki bir iyiliindir; onun karln ben
sana kyamet gününde vereceim. Hesap yerinde elinden tutup, mahlukat
hesap sknts içinde iken seni cennete sokacam."

BEYTÖ'L-HARAM'IN FAZLETLER

Bir haberde öyle rivayet edilmitir:

"Allahu Teala bu evini her yl (en az) alt yüz bin hacnn ziyaret ede-

ceine dair söz vermitir. Eer insanlar bu sayya ulaamazlarsa Allah ek-

sik rakam meleklerle tamamlar. Kyamet günü Kâbe süslenmi gelin gibi

haredilir. Dünyada onu ziyaret eden herkes, onun örtülerine sarlm ola-
rak etrafnda koarlar. Nihayet Kâbe cennete girer; onlar da onunla birlik-

te cennete girerler."

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Hacer-i Esved ta, Cennet yakutlarndan bir yakuttur. O kyamet gû-


nû haredilip mahere getirilir. Onun iki gözü, konuan bir dili olur; kendi-
sini hakkyla selamlayanlarn ameline ahitlik eder ve onlar tasdik
eder."*21

Resûlullah (s.a.v) onu sk sk öperdi. Ona secde ettii de rivayet edil-

mitir. O (s.a.v), binei üzerinde Kâbe'yi tavaf eder, asasn Hacer-i

Esved'in üzerine koyar ve sonra asasnn ona deen tarafn öperdi.

Hz. Ömer (r.a) da onu öpmü ve öyle demitir: "unu iyi biliyorum ki
sen bir tasn; ne fayda ne de zarar verirsin. Resûlullah'n (s.a.v) seni öp-

tüünü görmeseydim seni öpmezdim."928 Sonra yüksek sesle hçkrarak

927
Bkz: Tirmizi, Hac, 49, 113; Beyhaki, Sünen-i Kübra, V, 75; Heysemi, ez-Zevaid, Hl, 242.
Ayrca bkz: Abdürrezzak, Musannef, V, 31-32.
928
Buhari, Hac, 50; Müslim, Hac, 248-25Ö; Ebu Davud, Menasik, 46; Tirmizi, Hac, 37; Nesai,
Menasik, 148; bnu Mace> Menasik, 25.
514 KÛTU'L KULÛB

alad. Arkasn döndüünde Hz. Ali'yi gördü, ona: "Ey Ebu'l-Hasan! Bu-

ras göz yalar dökülecek bir yerdir dedi. Hz. Ali (r.a):

"Ey Emire'l-Müminin. Sen bu ta için fayda ve zarar vermez dedin; fa-

kat o fayda ve zarar verir" dedi. Hz. Ömer: "Bu nasl olur? Diye sorunca
Hz. Ali öyle dedi: "Allahu Teala insanlarn zürriyetinden misak/söz ald-

nda onu bir kitaba yazdrp bu taa koydu. O, bu ahde vefa gösteren
müminin vefasna; kafirin de inkarna ahitlik eder."

Denilmitir ki, Haceru'l-Esved'i selamlarken söylenen: "Allah'm sana

iman ederek, kitabn tasdik ederek, ahdine vefa göstererek selamlyo-


rum" sözü, bu manadadr. Yani onlar bu söz ile, ahdin yazld kitab ve

verilen sözü kastederler.

Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur: 'Kyamet gûnû topraktan ilk kal-


kacak kimse benim. Sonra Baki' mezarlna giderim ve onlar benimle
haredilir. Sonra Mekke ehline giderim. Onlar iki harenVMekke ile Medine
arasnda haredilirler.^ 29

Bir haberde öyle rivayet edilmitir:

"Allahu Teala, her gece yeryüzündekileri nazar eder. lk nazar kld


Harem bölgesinde yaayanlardr. Harem'de yaayanlar içinde ilk nazar

eden gördüünde onu affeder, namaz klan gördüünde onu affeder. Yü-
zünü kbleye çevirerek uyuyan gördüünde onu da affeder." 930

Ebu Turab en-Nahebi'ye, Abadan'da klnan namazn faziletini sor-

duklarnda öyle demitir: "Mescid-i Haram'da uyumak bile Abadan'daki


namazdan daha faziletlidir."

Velilerden birisine manevi bir keif hâli oldu. Bu zat demitir ki: "Ser-

hat boylarnn hepsinin Abadan'a, Abadan'n da Cidde'ye secde ettiini

gördüm. Çünkü oras Mescid-i Haram halknn hazinesi ve limandr."

929
Bkz: Tirmizi, Menakb, 1. (Hadisin ilk ksm). Hadisin tamam için bkz: bnu Hbban, Sahih, No:
6899; Hakim, Müstedrek, II, 265-266.
930
Zebidi, thaf, IV, 472.
Mekke'de bir yl kaldm. Oradaki pahallk bana ar gelmeye ve eko-
nomik sknt çekmeye balamtm. O sralar uykumda iki ahs gördüm.
Biri dierine öyle diyordu: "Bu ülkedeki her ey deerlidir." O bu sözüyle

sanki pahall kastetmiti. Dieri ise öyle dedi: "Bu yer aziz/erefli oldu-

u için orada bulunan her ey de kymetli olacak elbette. Eyalarn ucuz-


lamasn istiyorsan, bu yerin erefini onlara ekleyerek hesap et; o zaman

onlar ucuzlam görürsün."

Mekke'de kamet Etmenin Ho Görülmemesi


Süfyan es-Sevri (rah) bir defasnda: "Vallahi hangi beldede oturaca-
m
"Orada
bilmiyorum, deyince kendisine: "Horasan'da otur" dediler; Süfyan:

bir çok farkl mezhepler ve bozuk görüler var!" Dedi. "am'da


otur" dediler; Süfyan: "Orada parmakla gösterilirsiniz/mehur olur fitneye
düersiniz" dedi. "Irak'ta otur" dediler; Süfyan: "Oras zalim insanlarn bel-

desidir" dedi. "Mekke'de otur" dediler; Süfyan: "Oras bedeni ve keseyi eri-

tir" dedi.

Adamn biri Süfyan- Sevri'ye: "Mekke'de oturmaya niyetlendim; bana


ne tavsiye edersiniz? Diye sorunca, Hazret: "Sana üç ey tavsiye ederim:
lk safta namaz klma, Kurey'li birisiyle arkada olma, sadakan açktan
verme."

lk safta namaz klmasn ho karlamamasnn sebebi udur: De-

vaml ilk safta bulanan bir kimse, bulunmad zaman ara-


bazen yerinde
np sorulur. Sürekli bulunduu zaman da tannr ve mehur olur. Bu du-
rumda onun sürekli ayn yerde bulunmas gerekir. Bu da ihlas yok eder;

kulda yapmack durumlar meydana getirir.

Mekke'de iken bir adam Süfyan- Sevri'ye gelerek: "Ben: Mekke'ye ge-

lirkenadamn biri bana bir miktar para verdi ve Kâbe'nin hizmetine sarf edi-
lecek yere koymam rica etti. Buna sen ne dersin?" Diye sordu. Süfyan-

Sevri: "Sana bu emri ^eren kimse cahillik etmi, Kâbe'nin kimsenin para-
sna ihtiyac yoktur" dedi. Adam: "Bu paray ne yapaym?" deyince, Süf-

yan- Sevri: "Paray fakirlere ve dullara dat; ama falan kimselere verme.

Çünkü onlar hac soygunculardr" dedi.


516 KÛTU'L KULÛB

Selef-i Salihinden bazlar da Mekke'de oturmay ho kar lamazlard.


Oraya sadece hac niyetiyle gidip vazifelerini yerine getirdikten sonra da
hemen ayrlmay arzularlard. Bunu u üç sebeple yaparlard. 1- Oraya i-
tiyak duymak ve özlemek için. 2- Orada hata ilemekten korktuklar için.

3-Oraya tekrar tekrar dönme arzusundan dolay.

Allahu Teala öyle buyurmutur: 'Biz Beyt'i/Kabeyi insanlar için top-


'
931
luca ibadet ederek sevap kazanma yeri ve bir emniyet mahalli yaptk.
Yani oraya tekrar tekrar gelip sevap kazarnrlar; onunla ilerini bitirip iliki-

lerini kesmezler.

Alimin biri öyle demitir: "Kiinin baka bir beldede bulunup kalbinin
Kâbe'ye özlem duyarak ona bal olmas, burada (Mekke'de) oturup skl-
masndan veya kalbinin baka bir ehre bal kalmasndan daha hayrl-
dr."

Süfyan b. Uyeyne, a'bi'den öyle nakletmitir: "nsanlara yardm et-

tiim bir hamamda bulunmak, benim için Mekke'de oturmaktan daha iyi-

dir." Süfyan bu sözü öyle açklamtr: O, Kâbe'ye hürmetinden ve orada


günah ilemekten korunmay istediinden dolay böyle söylemitir.

Ömer b. Hattab (r.a), Haclar haclarn bitirdikten sonra haclara ses-


lenerek: "Ey Yemenliler, sizler Yemeninize, Ey amllar, sizler am'nza,
Ey Irak'llar sizler de Irak'nza dönün" derdi.

bnu Abbas (r.a) öyle derdi: "Mekke evlerinin kiralanmas haramdr.


nsanlar iki eyi helal kabul etmedikçe kyamet kopmaz: 1 -Kadnlara arka-
dan yaklamak, 2- Mekke'nin evlerinden kira almak."

Süfyan Sevri, Bir, fakihlerden bir topluluk ve takva ehlinden bir ksm
insanlar, bir kimsenin Mekke evleri için kira ödemesini mekruh saymlar-
dr. Hatta Sevri öyle demitir: "Senden kira istediklerinde vermekten ba-
ka çare bulamazsan, Kabe'den senden alnan kadar al."

Selef-i Salihinden birisi demitir ki: "Horasan'da öyle insanlar vardr


ki; Kâbe'ye (duyduklar özlemleriyle) onu tavaf edenlerden daha yakndr."

W Bakara 2/125.
HAC 517

öyle denilmitir: "Allah'n öyle salih kullan vardr ki; Kâbe, Allah'a da-

ha fazla yaklamak için onlar (manen) tavaf ve ziyaret eder."

eyhlerden birisi bana, Ebu Ali Kirmanî'nin bir sözünü anlatt. Kirmâ-

nî, Mekke'de oturan eyhlerimizden ve abdallardandr. Ancak ben bu hi-

kayeyi bizzat kendisinden dinlemedim. Kirmânî demi ki:

"Bir gece Kabe'yi, müminlerden birinin çevresinde tavaf ederken gör-

düm."

Bu sözü nakleden eyh Çou kere semaya baktmda,


bana dedi ki:

semay Kâbe'nin çatsna dümü, Kâbe ona demi ve yapm olarak


görürüyorum."

Abdallarn/Allah'n seçkin dostlarnn çou Hindistan, Afrika ve küfür


beldelerinde yaarlar.

KÂBE'NN GÖE YÜKSELTLMES


öyle denilmitir: "Günein batt her gün muhakkak abdallar'dan bi-

ri Kâbe'yi tavaf eder. Ayn ekilde fecrin doduu her gece, muhakkak ev-
tad'dan biri Kâbe'yi tavaf eder."

Bu olay bittiinde, Kabe göe yükseltilir ve insanlar sabaha çktkla-


rnda Kâbe'den hiçbir eser görmezler. Eer yedi yl geçer de bu velilerden

hiçbirisi Kâbe'yi tavaf etmezse göe yükseltilme olay gerçekleir. Sonra

Kur'an, mushaflardan kaldrlr. nsanlar sabaha çktklarnda sayfalarn


bembeyaz olduunu, içinde hiçbir harfin bulunmadn görürler. Sonra
Kur'an kalplerden de silinir. Ondan hiçbir kelime hatrlanmaz. Bundan

sonra insanlariirlere, arklara ve cahiliyyet haberlerine dönerler. Sonra


Deccal çkar. Peinden Hz. sa (a.s) gökten inerek onu öldürür. te o za-
man kyametin kopmas, doum yapmay bekleyen hamile kadnn dour-
mas kadar yakndr.

Vüheyb b. el-Verd el-Mekki öyle demitir: "Bir gece Kâbe'nin yann-


daki Hcr bölgesinde namaz klyordum. Kâbe ile örtüsü arasndan öyle
bir ses duydum: "Beni tavaf edenlerin etrafmda yaptklar gybet, bo ko-
:

518 KÛTU'L KULÛB

numa, ve lüzumsuz sözleri önce Allah'a sonra sana ikayet ediyorum ey


Cebrail! Eer buna son vermezlerse öyle bir titreyeceim ki her tam aln-
d daa geri dönecek."

Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Kâbe'nin rüknü ve Makam- b-


1932
rahim göe yükselemedikçe kyamet kopmaz.
Rivayet edildiine göre; kyametin kopmasna yakn Habeliler, Ka-

be'ye sava açacaklar. Ordular sayca o kadar çok olacak ki öncüleri Ha-
cerü'l-Esved'in yannda, sonundakileri ise Cidde sahilinde olacak. Kabe'yi
bozup ykacaklar, talarn elden ele vererek denize atacaklar.'933

Sahabeden bnu Abbas (r.a) yoluyla gelen bir hadiste öyle buyrul-

mutur: "Sanki, Kâbe'nin üstünde durup balyozu ile ona vuran iri yapl ve
burnu kesik bir Habeliyi görür gibiyim.

Bir hadis-i erifte de öyle buyrulmutur:

"Bu evi göe yükseltilmeden önce çokça tavaf edin. Daha önce iki kez
ykld, üçüncüsünde ise göe yükseltilecektir. 935

Yükseltilmesi yklmasndan sonra olacaktr. Çünkü yklmasnn ar-

dndan eski hâli gibi ina edilecek. Bir müddet tavaf edildikten sonra da
göe yükseltilecektir.

Ebû Râfiî'nin Hz. Ali'den (r.a) naklettii bir hadis-i erifte, Hz. Pey-

gamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Allahu Teala buyuruyor ki: Dünyay ykmak istediimde evvela kendi


evimden/Kâbe'den balarm. Onu ykarm, ardndan da dünyay yka-
rm.™

932
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No. 7690. Ayn konuda biraz farkl rivayetler için bkz: el-Muttaki,

Kenzu'l-Ummal, No: 38431, 38489.


»» Habelilerle ilgili rivayetler için bkz: Mervezi, Kitabu'l-Fiten, 453-457 (Beyrut, 1997); Buhari,
Hac, 49; Müslim, Fiten, 60-61 Ahmed, Müsned,
; II. 417; ibnu Hbban, Sahih, No: 6751
934
Buhari, Hac, 49; bnu Hbban, Sahih, No: 6752; Mervezi, K. Fiten, No: 1402.
935 bnu Hbban, Sahih, No: 6753; Bezzar, Müsned, No: 1072; bnu Huzeyme, Sahih, No: 2506;

Hakim, Müstedrek, I, 441; Heysemi, ez-Zevaid, III, 206.


s* Zebidi, thaf, IV, 474. (Irâki, bu lafzlarda asln bulamadn belirtmitir.)
"

MEDNE-I MÜNEVVERE'NN FAZLET


Mekke'den sonra en faziletli belde, Hz. Peygamber'in (s.a.v) ehri

olan Medine'dir. Amellere orada da Mekke'de olduu gibi kat kat karlk
verir. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Bu mescidimde klnan bir rekat namaz, burann dndaki mescitler-


de (Mescid-i Haram hariç) klnan bin rekat namazdan daha hayrldr. 937

Yine denilmitir ki: "Medine'de yaplan dier amellerin fazileti, aynen


namazn fazileti gibidir. Her bir amele bin amel karl verilir.

Bunlardan sonra en faziletli belde Kudüs'tür. Çünkü orada klnan bir

rekat namazn fazileti, baka yerde klnan be yüz rekat namazn fazileti

kadardr. Bütün dier ameller de ayn ekilde be yüz kat misliyle müka-
fatlandrlr.

Ata, bnu Abbas yoluyla Rasûlüllah'n (s.a.v) öyle buyurduunu riva-

yet etmitir:

"Medine mescidinde klnan bir rekat namaza, on bin rekat namaz kl-
m gibi sevap verilir. Mescid-i Haram'da klnan bir rekat namaza, yüz bin
rekat namaz sevab verilir. Mescid-i Aksa'da klnan bir rekat namaza ise
bin rekat namaz sevab verilir.'*
38
*

Bunlarn dndaki yeryüzünün her yerindeki mescitler, fazilet açsn-


dan denktir. eriatn, fazileti sebebiyle tevik ettii baka her hangi bir yer
yoktur. Bu konuda hadis-i erifte öyle buyrulmutur:

"Ancak Oç mescit için seyahat edilir. Mescid-i Haram, Benim mesci-


dim ve Mescid-i Aksa.™*

Bunun dnda kalbinin salah, dininin selamet, hâlinin istikamet buldu-


u hangi; mescitte klarsan, oras senin için en hayrl yerdir.

937
Buhari, Sakt, 515; Müslim, Hac, 505, 506, 509; bnu Mace, Salat, 234; Nesai, Menasik, 124;
Ahmed, Müsned, IV, 5; bnu Hbban, Sahih, No: 1620.
938 Hadisin Mescid-i Aksa ile ilgili son ksm için bkz: bnu Mace, kame, 196; Ebu Ya'la, Müsned,
No: 7088; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 7.
939
Buhari, Savm, 67; Müslim, Hac, 415, Ebu Davud, Menasik, 94; Tirmizi, Salat, 126, bnu Mace,
kame, 196; Nesai, Mesacid, 10, Darimi, Salat, 132.
520 KÛTU'L- KULÛB

Baka bir hadis-i erifte öyle buyurulmutur:

"Beldeler, Allah'n beldeleri, mahlukat Allah'n kullandr. Hangi yerde


rahat bulursan orada otur ve Allah'a hamdet

Mehur bir hadiste Allah Resûlü (s.a.v) öyle buyurmutur:

Kim bir eyde huzur bulursa ondan ayrlmasn ve kimin maieti de bir
eyde klnrsa, o ey deiinceye kadar baka bir eye intikal etmesin. *41
Nuaym öyle demitir: "Süfyan- Sevri'yi torbasn omzuna koymu,
testisini eline alm gidiyorken gördüm, kendisine: "Ey Eba Abdullah, ne-
reye?" dedim: "Torbam bir dirhemle doldurabileceim bir yere!" diye ce-
vap verdi."

Baka bir rivayette öyle demitir: "Ucuz bir köyün olduunu duydum,
oraya gidiyorum." Bunun üzerine adam: "Demek sen de böyle yapyorsun
ha!" deyince; Hazret: "Evet, sen de ucuz bir belde iittiin zaman oraya git;
çünkü oras dinin için daha emniyetlidir ve orada derdin daha az olur" de-

mitir.

Süfyan- Sevrî bir seferinde öyle demitir: "Bu kötü bir zamandr. s-
mi bilinmeyip hâli gizli olanlar bile emniyette deilken, ya mehur olanla-

rn durumu nasl olur? Bu zaman, kiinin dinini fitnelerden korumak için bir

beldeden dier beldeye göç edecei bir zamandr."

Önceki derviler ve müritler, alimlerle ve salihlerle bulumak için e-


hirlere giderlerdi. Bu ekilde onlar görmek, onlarla bereketlenmek ve
edepleriyle edeplenmek isterlerdi. Alimler ise ilim öretmek, halk Allah'a

davet etmek ve O'nun yolunu tantmak için ehirleri dolarlard.

Amel ehli kaybolup gerçek müritler yok olunca, artk sen en kolay e-
kilde dininin selametini, kalbinin salahn ve nefsinin huzurunu nerede bu-
lursan oradan ayrlma. Oradan sklp baka yer arama. Çünkü ondan da-
ha kötü bir yere düüp evvelki yeri aramayacandan emin olamazsn. lk
yerine dönmek istersin; fakat buna imkan bulamayabilirsin.

Allahu Teala her iini istedii gibi yapandr. Kudret ve kuvvet ancak
ulu ve yüce Allah iledir.

840
Ahmed, Müsned, 1, 166.
941
bnu Mace, Ticarât, 4. Ahmed, Müsned, VI, 246: Beyhaki, uabu'l-man, No: 1241.
.

OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

MAN VE SLAM

Allahu Teala öyle buyurmutur: "Ey iman edenleri Akitlerin gereini


yerine getirin.'942

"Fakat Allah bilerek yaptnz yeminlerden dolay sizi sorumlu tu-

tar.™
"Hata ederek/yan larak yaptklarnzdan dolay size vebal yoktur; fa-
kat kalplerinizin bile bile yöneldiinde günah vardr.'944

Takat Allah kalplerinizin kazandklarndan dolay sizi sorumlu tu-

tar.*4 *

Kalplerin bir amele yönelmesi ve onu yapmak için karar vermesi, kal-
bin akit ve amelleridir. Kalbin akitleri/inanp karar verecei eyler on alt

meseledir. Bunlar, sünnetle belirlenmi, üzerinde ittifak edilmi, hale-


fin/sonra gelen alimlerin seleften/önceki alimlerden naklettii ve müminler-

den kimsenin ihtilaf etmedii meselelerdir.

Bu onalt meselinin sekiz tanesi dünyada gerekli olan, sekiz tanesi de


ahirette rneydana gelecek meselelerdir.

Dünyada inanlmas gereken eyler:

1-man söz ve fiilden ibarettir. man, Allah'a itaat ettikçe artar, isyan

ettikçe azalr; ilimle kuvvetlenip cehaletle zayflar.

942
Maide 5/1
943 Maide 5/89.

Ahzab 33/5.
"» Bakara 2/225.
522 KÛl U L KULÜB

2-Kuran- Kerim, (manas itibariyle) Allah kelam olup sonradan yara-

tlm deildir. Allah'n kadîm/ezelî ilmi, O'nun sfatlarndandr. Allah, zat


ile kelamn söyler. Bir hadis-i erifte Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyur-
mutur:

'Kul, Allahu Tealaya O'ndan gelen kelamyla yaklat gibi hiçbir

eyle yaklaamaz. * 46

bnu Abbas'n öyle dediini nakledilmitir:

"Ali (r.a), Sffn sava esnasnda öyle dua etti:


"Ey Kaf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd! Ya Rabbi, intikamn gerektiren günahlar-

dan sanasnrm Eldeki güzel nimetleri deitiren günahlardan sana s-


nrm. Haram kldn eylerin perdesini yrtan günahlardan sana sn-
rm. Gökyüzünden yamur yamasna mani olan günahlardan sana s-
nrm ve dümanlarn bize galip gelmesine sebep olacak günahlardan sa-
na snrm. Zalimlere kar bize yardm et."

Dahhak b. Müzahim demitir ki: "Ali (r.a) bu duay, her zor ve çetin i-

lerden önce okurdu."

Hz. Peygamber'den (s.a.v) rivayet edilen:

"Allah'n bütün kelimelerine ve bütün isimlerine snrm.''


"Allah'n izzet ve kudretine snnm^ 47
eklindeki rivayetler, Allah'n

kelam ve isimlerinin, O'nun birer sfat olduunu göstermektedir.

Hz. Ali'nin (r.a) Sffn savanda "aramzda Kur'an hakem olsun" diye-

rek ona göre hüküm verecek bir hakemi kabul edince Haricîler tepki gös-

terdiler ve: "Allah'n dininde mahlukattan birisini hakem yapt" dediler. O


zaman Hz. Ali (r.a): "Vallahi ben, hiçbir mahluku hakem tutmadm; ben an-
cak Kuran' hakem tuttum" dedi.

Tirmizi, Fedailü'l-Kur'an, 17; Hakim, el-Müstedrek, I, 555; Tabarani, el-Kebir, No: 7657.
Bkz: Buhari, Enbiya, 10; Müslim, Deavat, 54-55; Ebu Davud, Tbb, 19; Sünnet, 20; Tirmizi,
Deavat, 40, 90, 112; Nesai, stiaze, 17, 31, 33.
MAN ve SLAM 523

Hz. Ebu Bekir (r.a) Müseylemetü'l- Kezzâb'n uydurup Kur'an'a ben-


zettii sözleri duyunca öyle demitir: "Allah'a yemin ederim ki o, ne güzel
bir kaynaktan, ne de takva sahibi birinden çkmtr."

Ebu Ubeyde demitir ki: Bunun manas, "O söz Allahu Teala'dan çk-
mamtr."

Bu rivayetler Kuran- Kerim'in mahluk/sonradan yaratlm olmadn


göstermektedir. Kur'an, Allahu Teala'dan gelmi olup Allah Kur'an'la ko-

numutur. Hz. Ebu Bekir'in (r.a) sözünde geçen "H" kelimesi "lah" ma-
nasndadr. Ayn kelime u ayetin metninde de geçmektedir:
"Onlar bir mümin hakknda ne Allah' (veya bir ahdi) tanrlar ne de an-
lamay.**8

Yani onlar, Yüce Allah'n emrini gözetmezler.

Bu konuda Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"Allah'n kelamnn dier sözlere üstünlüü, Allah'n mahlukatna üs-


tünlüü gibidir.™

Çünkü Kur'an Allah'tan gelmitir.

bnu Mesut'tan (r.a) nakledilen mushafta u ibareyi okudum:


"Ey Musal Seni peygamberlik ve kelammla dier insanlara üstün kl-
dm." Bu ancak Yüce Allah'n bizzat onunla konumas ile mümkün olabi-

lir. Bunu u ayetle düünmek gerekir:


"Ve Allah Musa ile (özel olarak) konutu. ^
Arap dili alimleri der ki: "Masdarn fiille birlikte kullanlmas, fiilin yüz
yüze gerçekletiini gösterir.) Dolaysyla, buradaki fiilin emir veya mecaz
anlamna alnmas doru olmaz.

«Tevbe
9
9/10.
949 Ayni Umdetü'l-Kârî, XIII, 562 (Buharî Fedailü'l-Kur'an. 17 bab bal altnda); Tirmizî,
Fedailü'l-Kur'an, 25; Dârimi, Fezailü'l-Kur'an, 6, Beyhaki, uabu'l-man, No: 2015; bnu Adiy,
el-Kamil, VI, 98. (Beyrut, 1998)
950
Nisa 4/164.
524 KÛTUL-KULÛB

Allah'n isim ve Sfatlar

3-Sahih rivayetlerde sabit olan Allah'a ait sfatlarla ilgili haberler oldu-
u gibi kabul edilmelidir. Bunlar baka anlamlara yorumlamak, akl ve k-
yas yoluyla tebih/benzetme yapmak doru deildir. Aksine, ilahî isim ve

sfatlarn mana ve hakikatleriyle Allah'a ait olduuna inanmal, tebih ve


benzetmeyi reddetmelidir. Çünkü o sfatlarla vasflanacak Allahu Teala'ya
denk bir varlk yoktur ki kendisine benzetilebilsin. Allah'n hiçbir emsali
yoktur ki, bu da o cinstendir densin.

Biz, Allah hakknda Kur'an ve sahih sünnette iittiimizi söyleriz, on-

larla bildiimize ahitlik ederiz. Çünkü O'nun misli, benzeri, dengi hiçbir
varlk yoktur. Yüce Allah'n sfatlarnn olduunu söyleriz; fakat, onu bir e-
ye benzetmeyiz. Onu anlatrz, fakat anlatrken zatna ait temsil yapmayz.
Onu tantrz, fakat nasl olduunu söyleyemeyiz.

Allahu Teala'nn sfatlar ile ilgili haberleri reddetmek, slam dininin or-

tadan kalkmasn gerektirir. Çünkü bu haberleri bize nakleden alimler, di-

nin dier esaslarn ve imann hükümlerini de nakletmilerdir. Onlar, dinle


ilgili nakillerde adaletli ve güvenilir olunca, adaletli kimsenin naklettii her
ey kabul edilmesi gerekir. Eer onlar, Allah'n sfatlaryla ilgili nakillerde
yalanc iseler, yalanc kimselerin dier nakillerinin de tamamyla yalan sa-
ylmas gerekir.

Hem Allahu Teala hakknda yalan söylemek küfürdür; bu durumda


kafir birinin ahitliini nasl kabul edilebilir? Eer bu kimselerin Allah'n s-
fatlar hakknda Hz. Peygamberden (s.a.v) iitmedikleri bir eyi kendilikle-

rinden ilave ederek Yüce Allah adna bir ie girimeleri caiz ise, onlarn di-

ni hükümlerde Hz. peygamber adna yalan söylemeleri daha muhtemeldir.


Hiç üphesiz böyle bir ey yoktur. Böyle olduunu düünmek dini ortadan
kaldrmak ve dini bize nakleden Sahabe-i Kiram'la onlar en güzel ekilde
takip eden Tabiun neslini küfürle suçlamak olur.

Bunun için, hadis alimleri sfatlarla ilgili rivayetleri reddeden kimseyi


kafir saymtr.
MAN v» SLAM 525

Sahabenin Birbirine Üstünlüü

4- Bu konuda müslümann yapmas gereken ey; Sahabe ve Ehl-i

Beyt'in faziletine inanmak, onlar arasnda çkan ihtilaflar hususunda ileri

geri konumamak, onlarn iyilik ve faziletlerinin yaylmasna katkda bulun-

maktr. Kalplerimizin onlara snmas için böyle davranmak zorundayz.

Çünkü onlar ilim bakmndan bizden daha üstündürler. Her biri ilim ve akl

bakmndan kendine uygun gelen hükümlerle amel etmi ve içtihatlarnn


dorultusunda hareket etmilerdir.

Onlarn bir ksm dierlerinden fazilet yönüyle üstün olduklar gibi, yi-

ne ilim yönüyle de bazs dierlerinden üstündür. Bizim sahip olduumuz


ilim ve akl, Sahabenin en alt derecede olanndan bile daha az ve zayftr.

Ayrca onlar, bir takm özelliklerle de bizden öndedirler. Allah ve Re-


sûlü'nün önümüze geçirdii kimseler elbette bizden daha üstün olacaklar-

dr. Allahu Tealann hidayet üzerinde birlemelerini ihsan ettii müslüman-


iar bu konuda ittifak etmilerdir.

5- Allahu Teala Resûlü'ne bu ümmetin faziletli, erefli olduklarn ve

sapklk üzerinde birlemeyeceklerini müjdelemitir.

Hz. Ali'ye (r.a): "Kendi yerine birisini brakmayacak msn?" diye so-
rulduu zaman öyle demitir: "Hayr, sizin için yerime birisini brakmyo-
rum; sizi Allah'a emanet ediyorum. Allah sizin hakknzda bir hayr murat
ederse, sizi Peygamberinizden sonra en hayrlnzn üzerinde birletirdii
951
gibi, benden sonra da en hayrlnz üzerinde birletirir."

brahim en Nehai (rah) demitir ki: Hasan b. Ali (r.a) iktidar Muavi-

ye'ye (r.a) teslim ettii zaman, o yla "Cemaat yl" dendi.

iî'lerden birisi Hz. Hasan'a: "Ey müminleri zillete düüren adam!" di-

ye hakaret ettiinde o, u karl vermitir: "Hayr, bilakis ben müslüman-


lar yücelttim. Ben babamn öyle dediini iitmitim: "Muaviye'nin emirli-

ini çirkin görmeyin. Bu yönetim ii benden sonra ona geçecektir. Eer

Hakim, Müstedrek, III, 79; bnu Ebi Asm, es-Sünnet, No: 1192.
526 KÛTUT-KULÛB

onu kaybederseniz, (fitne ile birbirinize düer) klçlarn kelleleri karpuzlar


gibi parçaladn görürsünüz."

Müslüman, Sahabe'nin devlet bakanlna raz olduu, halifeliinde


ittifak ettii, ûra ehlinin ittifakla öne geçirdii kimselerin hak üzere göre-
ve geldiine, halife olduuna itikat etmelidir. Sahabe arasndaki halifeliin,

fazilet srasna göre olduuna da itikat etmelidir. bnu Ömer'den (r.a) ge-
len hadis, halifelerin fazileti konusunda bir delildir. O demitir ki:
"Biz Allah Resûlü'nün (s.a.v) hayatnda, ondan sonra bu ie en ehil

olarak Ebû Bekir'i, sonra Ömer'i, sonra da Osman' (r.a) görürdük. Bu ka-
naatimiz Hz. Peygamber'e (s.a.v) ulat zaman bunu yadrgamad." 952

bnu Ömer'in azatl kölesi Sefine'nin rivayet ettii hadis de konumuza


delil olmaktadr. O demitir ki: Allah'n Resûlü (s.a.v) öyle buyurdu: "Hi-

lafet, benden sonra otuz yl devam eder. Daha sonra saltanat geliri

Hz. Peygamber'den (s.a.v) sonra gelen dört halife, cennetle müjdele-

nen on sahabinin imam olduu gibi; Muhacir ve Ensar'n gözdeleri ve as-


habn en seçkinleridir. Allah'n Resûlü (s.a.v) bu konuda öyle buyurmu-
tur:

"Allahu Teala ashabm seçerek alemlerin en faziletlisi kld. Ashabm-


dan da dört kiiyi (Ebu Bekir'i, Ömer'i, Osman', Ali'yi) seçti ve onlar as-

habmn en hayrllar kld. Bununla beraber ashabmn her birinde hayr


vardr. Ümmetimi de dier ümmetler arasndan seçti. Ümmetimden de her
biri yetmi yl olacak dört hayrl nesil seçti. * 54

Bizler bu erefli nesillere tâbi olan ve onlarn izlerini takip eden bir top-

luluuz. Akllarmz ve kendi görüümüzle bid'atler çkarp hayr ona da-


yandranlayz. Çünkü, Allah'n sfatlar ve dinin temel ibadetleri konusun-
da akl ve kyasa dayanarak bir hüküm veremediimiz gibi, Sahabenin fa-

952
Bkz: bnu Hbban, Sahih, No: 7251; Bezzar. Müsned. No: 1569; Tabarani, el-Kebir, No:
13391; Heysemi, ez-Zevaid, V, 177.
953
Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizi, Fiten, 48; Ahmed, Müsned, V, 220, 221; Hakim, Müstedrek,
III, 18; Tabarani, el-Kebir, No: 6442; bnu Hbban, Sahih, No: 6657.
954
Bkz: Bezzar, Müsned, No: 2763; Heysemi, ez-Zevaid, X, 16.
MAN v» SLAM 527

zileti konusunda da kyasa ve akla yer yoktur. Bu mesele, bu konuda Allah

ve Resûlü'nden gelen haberlere tâbi ve teslim olarak hâlledilir. Bu konuda


bidattan korunmak ve itibar edilmeyen görülerden kurtulmak için ümme-
tin icmasna uymak gerekir. Çünkü, bu konuda Resûlullah (s.a.v) öyle
buyurmutur:

"Benim sünnetime ve benden sonraki raid halifelerimin sünnetine

uyun. Onlara canla bala smsk yapn. Kim hak üzere giden cemaatten
aynlrsa atetedir.*355

Allahu Teala da bu hükmü destekleyerek öyle buyurmutur:

"Kim müminlerin yolundan baka bir yola mî olursa, onu sapt yol-
da brakr ve cehenneme koyarz.'*™

Sahabe ve halifelerin üstünlüü ile ilgili sralama, akl ve kyasa ters


gibi gözükse de aslen mevcut durum Allah Resûlü'nün (s.a.v) nübüvveti-

ni ve peygamberliini destekleyecek vaziyettedir. Böylece, Peygamberlik-

le saltanat birbirine kartrlmasn ve Hz. Peygamber (s.a.v), yerine ida-

reci brakma konusunda o bölgedeki Kayser ve Kisralara benzemesin di-

ye böyle olmutur. Nübüvvet/peygamberlik kralla ters olduu gibi; Hz


Peygamberin yerine halife brakmas da krallarn uygulamasna uyma-
mtr. Çünkü krallkta kral, kendisinden sonra yerine oullarn ve aile bi-

reylerini brakmaktadr.

Eer sahabenin üstünlüü konusunda akl ve kyasa göre hareket


edilseydi, Allah Resûlü'nden (s.a.v) sonra insanlarn en hayrls, torunu
Hasan olmalyd. Çünkü, Hz. Peygamberin soyunu devam ettiren (birinci

srada) o idi. Sonra da Hz. Abbas'n (r.a) en faziletli olmas gerekirdi. Çün-
kü O da Hz peygamberin babas durumunda olan birisiydi. Ama sahabe,
onlarn dndaki zatlarn (dört halifenin) en faziletli olduu konusunda itti-

fak etmilerdir.

955
Bkz.Tirmizî, ilim, 16; Ebu Davûd, Sünnet, 5; bnu Mace, Mukaddime, 6; Dârimî, Mukaddime,
16; Ahmed, IV, 126; bnu Ebi Asm, Sünnet, 31,54-59.
9 * Nisa 4/1 15.
528 KÛTU'L-KULÜB

nsanlarn aklla izah edemedii bir durum da Ebu Kuhafe v Ebu Süf-
yan'n müslüman olarak ölmesi; bunun yannda Hz. Peygamberin dede ve
amcasnn kafir olarak ölmesidir. Bütün ravi ve tarihçiler o ikisinin irk üze-
re öldüklerinde ittifak etmilerdir.

Bu konuda u hâdise bir örnektir.

Mekke'nin fethedildii yl Ebu Bekir'in (r.a) babas Ebu Kuhafe, Allah

Resûlü'nün (s.a.v) huzurunda müslümanl kabul ettiinde Ebu Bekir (r.a)


öyle demitir:

"Ey Allah'n Resûlü, Ebu Talib'in müslüman olmas, bana babamn


müslüman olmasndan daha sevimli gelirdi. Çünkü o müslüman olsayd
sen çok sevinirdin." Onun bu sözleri üzerine Resûlullah (s.a.v) gözyala-
rn tutamayarak alad."957

Bir de u var: lk dört halifenin hilâfet sralamas, Allahu Teala'nn ilm-

i ezelisinde onlara takdir ettii ömre uygun olarak gerçeklemitir. Dördü-


nün de halife olabilmesi için bu sralamadan baka bir yol yoktu. Onlar
içinde en son halife olan Hz. Ali, vefat srasyla da en sonuncudur.

Allahu Teala, geçmi peygamberlere nasip ettii gibi; onlara da ken-

dilerine vaadettii halifelii nasip etmi, onlara raz olduu dini tatbik ve
temsil imkan verip, korkularndan sonra kendilerine emniyet bahederek
vaadini gerçekletirmitir. Allah'tan daha güzel ahdini yerine getirecek kim

vardr. Bu durum, ayn zamanda u ayetin ifade ettii manann gerçekle-


mesidir:

"Allah, sizden iman edip salih ameller ileyenlere, kendilerinden ön-


cekileri nasl halife yaptysa onlar da yeryüzünde halife yapacan vadet-
ö'.* 58

«7 Tabarani, el-Kebir, No: 8323; Bezzar, Kefu'l-Esar, No: 1823; Heysemi, ez-Zevaid, VI, 174;
Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, III, 21.
958 Nur 24/55.
MAN ve SLAM 529

HALFELK VE MAMET
6-Müslüman, hilafetin/gerçek imametin kyamet gününe kadar, dier
Arap kabilelerinde deil, Kurey Kabilesinde olacan kabul etmelidir.

Müslümanlar, kendilerinden olan imamlarna kar klç çekip ayaklan-


mamal, onlarn zulümlerine kar sabretmeli, adalet ve iyiliklerinden dola-

y kendilerini ükranla anmal, iyilik ve takvay emrettiinde ona itaat et-

meli, eceli gelinceye veya günahkar biri tarafndan öldürülünceye kadar


bu ekilde davranmaldr. Sünnet olan budur.

Ebu Muhammed Sehl (rah) bu konuda öyle demitir:

"Bu ümmet yetmi üç frkaya ayrlacak, yetmi ikisi helak olacak. Bu


helak olanlarn tamam müslümanlarn halifesine buz edenlerdir. Bir fr-
ka kurtulacak ve o da müslümanlarn imamnn yannda yer alanlardr."

Ebu Muhammed Sehl'e: "nsanlarn en hayrls kimdir?" diye soruldu-


unda: "Sultandr" demitir. Kendisine: "Biz sultanlarn, insanlarn en kö-

tüsü olduunu görüyoruz" denildiinde, öyle demitir: "Allahu Teala in-

sanlara her gün iki defa nazar eder. lk nazarnda, müslümanlarn canlar
ve mallarnn selamette olup olmadna bakar. Dieri ise, onlarn fikirleri-
nin fitneden uzak olup olmadna bakar. ayet, müslümanlarn can, mal
ve fikirleri selamette ise, Allah, sultann defterine bakar ve onun günahla-
rn balar."
Ebu Muhammed (rah) yine öyle demitir: "Sultan salih biri deilse
abdal zümresindendir; eer salih bir zât ise dünyann çevresinde döndü-
ü kutuptur."
O "abdal zümresindendir" sözüyle, böyle birisinin, manevî alemin de-
il, mülkün/dünyann abdalndan olduunu söylemek istemitir.

Bu manada Cafer es-Sadk'n da (rah) öyle söyledii rivayet edilmi-

tir:

"Dünyann abdal yedi snftr. Her birisi kendi hâl ve güçleriyle insan-
larn içinde bulunurlar. Bunlar, abidler, alimler, tacirler, halife, vezir, ordu
komutan, hakim ve ahitleriyle birlikte zabta tekilatdr."
530 KÛTU L-KULÛB

Bir hadiste öyle buyrulmutur:

"Adil imamn bir saattik adaleti, bakasnn altm sene ibadet etme-
sinden daha hayrldr.* 59

Denmitir ki: "Adil imamn terazisine tebasnn amelleri de ilave edilir.

Amr. b. As öyle demitir: "Zalim bir idareci, sürüp giden fitneden da-

ha hayrldr"

Allah Resulü (s a v) bir hadisinde öyle buyurmutur:

"Banza bozguncu emirler gelecektir. Allahu Teala onlar ile ilerinizi


slah etmez. Eer güzel davranrlarsa sevaplarn alrlar, siz de ükreder-
siniz. Kötü davranrlarsa veballerini yüklenirler, siz de sabretmek zorunda
kalrsnz."960

Bir baka hadislerinde ise öyle buyurmutur:

"Hayr olmayan emrederler, kötü görülen ileri yaparlar."

Bir dier rivayette de u lafz geçmektedir:


"Kendilerine emredilmeyen ileri yaparlar. ' Ashab: "Bu durumda on-
larla savaalm m? diye sorduklarnda., Allah Resûlü (s.a.v)

"Hayr namaz kldklar sürece onlarla savamayn^ buyurdu.

Ebu Muhammed Sehl (rah) öyle derdi: "Bir sultann imametini kabu-

le yanamayp kar çkan kimse zndktr. Sultan bir eye çard halde
icabet etmeyen kimse bid'atçdr. Onun daveti olmakszn gelen kimse de
cahildir."

Baka bir defasnda o öyle demitir: "Onlarn kaplarndaki küflenmi


sürgüler, müslümanlar için mescitte hüküm veren yetmi kaddan daha
faydaldr."

959 Tabarani, el-Kebir, No: 11902; Heysemi, ez-Zevaid, V, 197; Elbani, Daife, No: 1595.
960 Beyhaki, uabu'l-man, No: 7368; el-Muttaki, Kenz, No: 14802.
961
Bu konudaki hadisler için bkz: Ebu Davud, Sünnet, 30; Tirmizi, Fiten, 77, 78; Darimi, Rikak,
78; Ahmed, Müsned, VI, 295; El-Muttaki, Kenz, No: 14896, 14904.
MAN ve SLAM 531

Ahmed b. Hanbel (rah) öyle derdi: "Sultan salih olursa ümmetin sa-
hillerinin en hayrlsdr. Fask ise ümmetin salihleri ondan daha hayrldr."

mam Ahmed'in bu sözü, çok yerindedir.

MÜMNLER HAKKINDAK HÜKÜM


7-Kble ehlinden hiç kimseye, iledii bir günah sebebiyle kafir oldu

denmemelidir. Kii, kendince kimseyi cennete veya cehenneme koyamaz.

Büyük günahta srar eden ve tövbe etmeden ölen bir kimsenin duru-

mu Allahu Teala'nn iradesine kalmtr. Allahu Teala ona haber verdii


azab tattrrsa bu adalet olur; kusurunu balar ve affederse, bu da
O'nun ihsan olur. Biz, hiçbir ekilde Allah öyle yapacak, böyle yapacak
eklinde bir hüküm veremeyiz. Kendimiz için de O'na bir eyi gerekli ya-

pamayz. Bizler O'nun adaleti ve ihsan, dilemesi ve tercihi arasndayz.


Eer bize azap ederse, biz bunu hak ettiimiz için azap eder; eer bizi af-

federse, O, rahmet ve mafiret sahibi olduu için bunu yapm olur.


Bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmi-

tir:

yapt hayrl amele kar vermeyi vaat ettii eyi


"Allahu Teala kula

muhakkak verir; fakat kötü bir ie kar vermekle tehdit ettii ceza, O'nun
tercihine kalmtr; dilerse verir, dilemezse vermez.**2

Konuyla ilgili bir baka hadis de öyledir: Efendimiz'e (s.a.v):

"Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezas ebedi cehennemdir*63


ayeti, sorulduu zaman öyle buyurmutur:

"Eer Allah cezalandrrsa, cezas cehennem olur.*64

962 bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt: 43, shf. 141; el-Muttaki, Keriz, No: 10416. (Beyhaki, K.

Ba's'da ve Herâitî, Mekârimü'l-Ahlak'ta.tivayet etmilerdir.)


963 Nisa 4/93.
964
Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, II, 627-628; Âlûsî, Rûhu'l-Meâni, III, 112.
532 KÛTU'L-KULÛB

YÜCE ALLAH'IN FLLER


8-Allahu Teala'nn yaratt her fiilde sonsuz hikmet, adalet, isabet,

hüküm ve hakikat mevcuttur.

Müslüman, hayr ve erri ile Allah'n bütün takdir ve tecellilerini tasdik

etmelidir. Mümin unlar iyi bilmelidir: Bu kainatta iyilik ve kötülük adna


her ne oluyorsa hepsi, Allahu Teala'n yaratmasyla olmaktadr. Hepsi

O'nun ezelî ilminde önceden mevcuttur; bütün bunlar Allah'n hükmüyle


kullar üzerinde cereyan etmektedir. Bir insan günahtan ancak Allah kuv-
vet ve destei ile korunabilir. Yine bir insan, ancak O'nun rahmeti ile taat

ve ibadet yapabilir. nsanlar, Allahu Teala'nn kendilerine yükledii eyle-


ri tamaya ancak O'nun yardm ile güç yetirebilir. Herkes kendisine an-
cak O'nun dilemesiyle fayda ve zarar verebilir. <

KERAMET HAKTIR
Biz, Allah'n kudretine, O'nun mülkündeki ayetlerine ve hadis-i erif-
lerde zikredilen gayb alemine iman ederiz. Yine, Allahu Teala'nn velileri-

ne ikram ettii kerametlere, dostlarnn duasn kabul ettiine, salih sddk


kullarnn elinde hârikulade yollarla kudretini ortaya koyduuna iman ede-
riz. Bütün bunlar, onlarn imann artrmak, yakînlerini salamlatrmak ve

kendilerine bir eref bahetmek için verilmitir.

Velilerde ortaya çkan bu eylerde, peygamberlerin nübüvvetlerini ip-

tal edecek ve onlarn delillerini zayflatacak bir durum yoktur. Çünkü veli-

ler, bu ilerin kendilerinden kaynaklandn söylemiyorlar ve peygamber-

lerin emrine de aykr hareket etmiyorlar. Onlar, kendilerinden zuhur eden


eylerin, kendi güç ve kuvvetleriyle olutuunu iddia etmedikleri gibi; in-

sanlar da kendilerine davet etmemilerdir. Yine onlar, keif ve kerameti


kullanarak kimseye üstünlük salamaya çalmamlar, onu dünya mal
toplamak için kullanmamlar ve onunla bir makam-mevki peine düme-
milerdir.

Keramet, Allahu Teala'nn melekût aleminin srlarndan diledii ekil-


de velilerine açt bir eydir. Allahu Teala, diledii yerde istedii ekilde
MAN ve SLAM 533

gayb aleminden kudretiyle kerameti onlara ihsan etmektedir. Bu onlara


özel olarak verilmi bir nimettir. Bununla Yüce Allah, onlara olan dostluk

ve yaknln kendilerine ve halka göstermek istemektedir. Keramete


ulam veliler, peygamberlere tâbi olan, Onlarn izini takip eden, sünnet-

lerine uyan kimselerdir. Allahu Teala onlara kerameti peygamberlerin ve


onlara güzelce uymalarnn bereketine vermitir. Veliler, peygamberlerin

vekili olarak onlarn manen kardeleridirler; fakat onlar asla peygamber ol-
madklar gibi, onlarn emsalleri de deillerdir.

Keramet konusunda Sahabe ve Tabiunun seçkinlerinden tevatür yo-


luyla pek çok haber gelmitir. Biz onlarla yetinir; kimseyle çekime ve tar-
tmaya girmeyiz.

AHRET ALEMNDE VUKU BULACAK OLAYLAR


Ahirette meydana gelecek sekiz ey unlardr:
1-Kul, münker ve nekir meleklerinin sorgulamasna inanmaldr. Bu iki

melek, kulu kabirde düzgün olarak oturturlar. Kul, ruh ve bedeniyle birlik-

te bu suale muhatap olur. Melekler ona tevhid/Yüce Allah'n birlii ve risa-

let/Hz. Muhammed'in peygamberlii ile ilgili sorular soracaktr. Bu, mümi-


nin karlaaca son imtihandr. Bu iki melek, kabirdeki imtihan gerçek-

letirecek meleklerdir. Bu konuda Allah Resûlünden (s.a.v) rivayetler gel-

mitir. 965

Allahu Teala'nn u ayet-i kerimesi de bu manadadr:


"Allah, inananlar dünyada ve ahirette salam sözde sabit tutar."
Bu durum, "Münker ye Nekir'in sorgusu annda olur. Ayet öyle bit-

mektedir:

"Allah, zalimleri saptrr, O, her istediini yapar. 1966

965 Kabir Suali ile ilgili hadisler için bkz: Buhari, Cenaiz, 51 ;
Müslim, Cennet, 65-77; Ebu Davud,
Sünnet, 27; Hakim, Müstedrek, I, 37-40; Ahmed, Müsned, III, 3; IV, 287.
966
brahim, 14/27.
534 KÛTU'L-KULÛB

2- Kabir azab haktr. Bu azap, ilahi hikmet ve adalet gerei olup, ruh,
beden ve nefse birlikte tattrlr. Bu üçü dünyada isyanda birlikte hareket
ettikleri için, kabirdeki azapta da birlikte olurlar. Eer kul, kabirde nimet

içinde ise, bu nimeti ruh, beden ve nefis birlikte tadarlar. Dünyada taat ve
ibadette birlikte olduklar gibi, kabirdeki nimette de birlikte olurlar.

Bunlar ahiret hükümleriyle ilgili hususlar olup Allah'n kudreti ile mey-
dana gelirler. Bunlar, akl ölçülerine ve dünyada allan hâle göre olmaz.
Allahu Teala, azab ve nimeti, ruh ve beden birbirinden ayr iken, ikisine bir-

den ulatrr. Onlarn ayr olmas buna manî olmaz. Yüce Allah, her ikisine

de azap veya nimeti ulatrr; sanki birlikte imi gibi olurlar. Allahu Teala'nn

kudreti için mesafe, sralama, uzaklk ve zaman söz konusu deildir.

3- Kul, iki gözü ve bir dili bulunan, günah ve sevaplar tartacak olan mi-

zan'a iman etmelidir. Mizan, hak, adalet ve hikmetin gerei olup Allah'n
insanlara bir lütfudur. Bir haberde mizann gök ile yeri içine alacak büyük-
lükte olduu bildirilmitir. Allahu Teala'nn kudreti ile ameller onunla tart-
lacaktr. O gün tam bir adalet uygulanacak ve zerre kadar ameller dahi he-
saba getirilecektir. Dünyada yapt zulüm ile ahirete gelenler kaybede-

cektir. yilikler, güzel bir surette mizann nurdan kefesine konulacaktr ve


terazi Allahu Teala'nn rahmetiyle ar gelecektir. Kötülükler de çirkin bir

sûrette mizann zulmet kefesine konulacak ve ilahi adalet gerei o kefe


hafif gelecektir.

4- Mümin, hadislerde anlatld ekilde srat'n hak olduuna da inan-

maldr. Srat hadislerde zikredildii ekilde, kldan ince ve klçtan keskin-


dir. O, cennetliklerin ve cehennemliklerin üzerinden geçecekleri, ayaklarn
kayd bir yoldur. Müminlerin ayaklar Allah'n kudretiyle onun üzerinde
sabit kalacak, kaymayacak Allahu Teala onlar lütfuyla cennete geçirecek-
tir. Ve srat onlar cennete ulatracaktr. Münafklarn ayaklar sratta ka-

yacak ve Allahu Teala'nn hikmetinin gerei, onlar cehenneme düecek-


lerdir.

Srat, Allah'n izniyle cehennemin üstünde duran bir köprüdür. Onu


geçen Allah'n izniyle cehennemden kurtulacaktr. Orada aya kayan ise,

Allah'n hikmeti gerei cehenneme yuvarlanacaktr.


MAN vs SLAM 535

5- Mürnin, hesabn yaplacana ve insanlarn farkl farkl ekillerde

hesaba çekileceklerine de inanmaldr. Kimi insanlarn hesab kolay ola-

caktr. Kimisinin hesab çok çetin olacak; inceden inceye hesaba çekile-

cektir. Kimileri, hiç hesaba çekilmeden cennete girecektir. Bunlar, mukar-


rebûn/Allah'n huzurunda özel yaknlk elde etmi velilerdir. Kimisi hesaba
çekilmeden cehenneme atlacaklardr; bunlar kafirlerdir.

mammz Ebu Muhammed Sehl (rah) öyle demitir:


"Peygamberlere, peygamberlii insanlara tebli edip etmedikleri soru-
lur. Peygamberleri inkar edenlere, onlar niçin yalanladklar sorulur. Bi-

datçlara sünneti niçin terk ettikleri sorulur. Müslümanlara da, kendilerine


emredilen amelleri yapp yapmadklarndan sorulur."

Bu konuda biz de onun gibi söylüyoruz.

6- Mümin, Hz. Peygamber'in (s.a.v) havzna iman etmelidir. Müminler


cennete girmeden önce ve srat geçtikten sonra ondan içeceklerdir. On-
dan bir kere içen kimse bir daha ebediyen susamayacaktr. Havzn geni-
lii bir aylk yoldur. Rengi sütten daha beyaz, tad baldan daha tatldr. Et-

rafnda bardaklar/kâseler vardr. Saylar, gökteki yldzlar gibi çoktur. Bu


havzn iki tane oluu vardr; Kevser Havzndan akp gelen içecek, bu oluk-
larla bu havza dökülür. 967

7- Mümin, ahirette, cennette Allahu Teala'y gözle görmeye de inan-


maldr. Allahu Teala'nn diledii ekilde, O'nun zatn perdeleyen perde
ve örtüler Allah'n kudreti, dilemesi, nuru ve rahmetiyle kaldrlacak ve kul-

lar O'nun cemalini seyredeceklerdir. u ayeti kerime de bu konuyla ilgili-

dir: "yi iler yapanlara daha güzeli ve bir de fazlas vardr. 1968

Buradaki "daha güzeli" cenneti, "fazlas" ise Allah' görmeyi ifade et-

mektedir. Resûlullah (s.a.v) ayeti bu ekilde tefsir etmitir. 969

8- Mümin, cehennemde c0zasn çeken Allah'n birliine inanan kim-


selerin azaptan sonra çkarlacana iman etmelidir. Allah'n rahmeti ve

967
Bu ksm, tahkikili baskdan alnd. B^: Kûtu'l-Kulub, III, 1276-77.
868 Yunus 10/26. \
969 Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, IV, 358; bnu Kesir, Tefsir, IV, 1747. (Beyrut, 1998)
KÛTULKULÛB

lütfü ile cehennemde hiçbir tevhid ehli kalmayacaktr. Ayrca günahkar

kimseler için peygamberlerin ve sddklarn efaati vardr. Allah'n izniyle

cennetlik olan her mümin için efaat yetkisi vardr.

Peygamberler, sddklar, alimler, ehidler ve salih müminlerden her

biri, Allah katndaki hatr ve derecesi ölçüsünde efaat edeceklerdir. e-


faat ve Allah'n birliine iman eden herkesin cehennemden çkarlaca
konusunda gelen hadislerde ittifak vardr.

Bunlar cehennemlik müslümanlar olarak bilinen ve onun en üst taba-

kasn oluturan kimselerdir. Onlarn durumuna u ayette iaret edilmek-


tedir:

"nkar edenler, keke müslüman olsaydk, derler.* 70

Müfessirler, bu ayetin tefsirinde öyle demilerdir:

"Allah'n birliine inananlar, cehennemden çkarlrken inkar edenler

böyle söylerler."971

Cehennemde en geriye kalan iman ehlini, merhametlilerin en merha-

metlisi olan Allah rahmetini göstermek için geride brakr; sonuçta, hiçbir

efaat edenin efaat etmedii, peygamberlerin ve dier salihlerin bir yar-

dm etmedii bu kimseleri, Allahu Teala geni rahmeti, ihsan ve iradesiy-


le cehennemden çkarr. Hz. Resûlullah'tan (s.a.v) rivayet edilen hadisin

manas budur. 972

Buraya kadar zikrettiimiz hususlar, hidayet rehberi sünnetin ve raz


olunmu ümmetin yolunun belirledii akaid esaslardr. Önceki ve sonraki

müminler bu anlatlan konularda görü birlii içindedirler. Müminler içinde

bu konularda farkl bir görü süren kimse yoktur. Hz. Resûlullah'tan (s.a.v)

bunun aksi bir haber nakledilmemitir. Tam tersine, bu zikrettiimiz olay-

«*> Hicr 15/2.


971
bnu Kesir, Tefsir, IV, 1948.
972 Allahu Teala, en son olarak meleklerine: "Gidin bakn, kalbinde zerre
Hadiste belirtildii gibi;

kadar iman olan kimseyi cehennemden çkarn." Buyurur. (Bkz: Buhari, man, 34; Müslim,
man, 325; Tirmizi, Sfatu Cehennem, 9.)
MAN ve SLAM 537

larn varln gösteren ve onlara iman etmeyi gerektiren haberler rivayet


edilmitir.

FIRKA-I NÂC YE/KURTULAN GRUP


Allahu Teala, son din olan slâm' dier dinlere üstün klacan taah-

hüt ettii gibi, ümmetin sünnet üzere ittifak edeceini, batlda birlemeye-
ceini de taahhüt etmitir. Bu hususta Hz. Resûlullah'n (s.a.v) öyle bu-
yurduu rivayet edilmitir:

"Allahu Teala bana, (davetime uyan) ümmetimin sapk bir fikir ve yol
üzerinde ittifak etmeyecei garantisini verdi. Siz bir ihtilaf gördüünüzde
çounlukla beraber olun.* 73

Hadiste geçen "sevad" kelimesi, çounluu ifade etmek için kullanlan


bir kelimedir. htilaf edenler dahi bu büyük çounluun, müslümanlarn ge-
nelini ifade ettii hususunda hemfikirdirler. Bid'at ehli ve muhalifler ise, da-
ha önce belirttiimiz gibi bir takm frkalar ve küçük gruplardr. Onlar fark-

l cemaat ve gruplardr. Her bidatç bir frkay, her küçük grup da bir farkl

bir grubu temsil eder.

Beraber olmamz emredilen büyük çounluk, Ehl-i Sünnet ve'l-Cema-


at'n tekil ettii büyük topluluktur. Onlar, geneli ve ekseriyeti olutururlar.

te bu nedenleridir ki Ömer b. Abdülaziz ve dier salihler öyle derlerdi:

"Bizim dinimiz, yallarn, mektep çocuklarnn ve çölde yaayanlarn dini-

dir." Yani genelin sahip çkt, bozuk eylerden uzak, ilk hâliyle kalan din-

dir. Hz. Resûlullah (s.a.v) kurtulan frkay tarif ederken öyle buyurmutur:

"Bugün sizin bulunduunuz hâl üzere olan kimselerdir.* 7*

slam ümmeti, farkl gruplarn sonradan ortaya çkarttklar eylerin,


Sahabe'nin içinde bulunduu yolu ve hâli temsil etmedii hususunda gö-
rü birlii içindedirler. Sahabe onlarn söylediini söylememi, onlardan
böyle bir haber nakledilmemitir:^Çünkü onlar yukarda zikrettiimiz gibi

973
bnu Mace, Fiten, 8; Ahmed, Müsned, IV, 278; Hakim, Müstedrek, 1, 114-116; bnu Ebi Asm,
Sünnet, No: 80, 84; Elbani, Da'rfe, 2896.
974
Hakim, Müstedrek, I, 129; Tabarani, el-Kebir, No. 7659; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 259.
538 KÛTU'L-KULÛB

sünnet üzere yaamaktaydlar. Onlarn hiçbirinden bunun aksine bir du-


rum nakledilmemitir. Onlardan nakledilen eyler, birinci ve ikinci asrdaki
ümmetin yoluna uygun eylerdi. Daha sora, hicrî üçüncü asrn bir ksmn-
da ve dördüncü asrda zikrettiimiz ekilde yeni ihtilaflar ortaya çkmaya
balad.

Amr b. Dinar, Eyyub ve Hammad b. Zeyd'e Mürcie ve Cehmiyye mez-


hebi'nin görüleri zikredildii zaman öyle derlerdi:

"Kendisinden daha yal olduum böyle bir din anlayna Allah lanet
etsin!" Çünkü onlar, bidatçlarn sonradan ortaya çkt bu görülerin ön-
cesini görmü ve yaam kimselerdi.
Bizi hidayet yoluna sevk ettii ve hak üzere tuttuu için göklerin, ye-
rin ve bütün alemlerin Rabbine hamd olsun. Allah bize hidayeti nasip et-
memi olsayd, bizler de doru bulamazdk. O'nun bize sünnet nimetini
nasip etmesi, slam dini ile bizi nimetlendirmesi gibi yüce bir nimettir. Çün-
kü, Allahu Teala'nn bize Hz. Resûlullah (s.a.v) ile ihsan ettii nimeti, Yü-
ce Zatn tanma nimeti gibi erefli ve kymetlidir. Çünkü Yüce Allah,
Kur'an'da Hz. Peygamber'e (s.a.v) itaati, kendisine itaat ile birlikte zikret-

mi, ona itaati kendine itaat kabul etmitir. Bir de Yüce Kur'an'n sünnetin
açklamasna olan ihtiyacn düündüümüzde, Allahu Teala'nn, Hz. Pey-
gamberle (s.a.v) ne büyük bir lütufta bulunduunu anlarz.

Hz. Ömer (r.a), Hz. Resûlullah'n (s.a.v) öyle buyurduunu rivayet


etmitir:

O iki kiiden uzak durur. Sizin tek ba-


"eytan, tek kii ile beraberdir.
nza hareket edeniniz, koyunun tek bana hareket edip sürüden ayrlan
ve uzaktakine tabi olan Her kim cennete girmek isterse, cemaat-
gibidir.

ten ayrlmasn. Herkim cemaatten ayrlma cehennemdedir.* 75

Ebu Galip, Ebu Umame'yle ilgili u hadiseyi nakletmitir:


"Ebu Umame (r.a), Basra'dan getirilen ve Dmek'te srklara taklarak
tehir edilen Haricilerin kellelerine bakt ve öyle dedi: "Bunlar, göün al-

975
Birbirini tamamlayan rivayetler için bkz: Tirmizi. Fiten, 7;
Hakim, Müstedrek, I, 114; Ahmed,
Müsned, V, 233; Tabarani, e-Kebir, XX, 164. (No: 344-345); bnu Asm, Sünnet, No: 80, 86-
88; Heysemi, ez-Zevaid, V, 219.
MAN ve SLAM 539

tnda bulunan en kötü ölülerdir! Onlarn öldürdükleri de en hayrl ölüler-

dir." Ardndan onlar için: "Cehennem köpekleri!" dedi. Ve u ayeti okudu:


"Kalplerinde erilik bulunanlara gelince, onlar fitne çkarmak için üpheli
"
eylerin peine düerler. 976

Ardndan da u ayeti okudu:


"Baz yüzlerin aard, baz yüzlerin de karard gün, yüzleri kara-
ranlara: man ettikten sonra inkar ettiniz hal denilir."*77
Parmayla, onlara iaret etti ve sonra bir süre alad. Ben kendisine:

"Ya Eba Ümame! Onlar hakknda bu kadar eyler söyledikten sonra bir de
alyor musun?" diye sordum; bana öyle dedi: "Allah u insanlar bu du-
ruma düüren blisi kahretsin. Ya Eba Galib! Bunlar da bizim dinimiz üze-
reydiler. u balarna gelen duruma alyorum. Bunlardan senin belden-
de de çok var. Allah seni onlardan etmesin!" dedi ve bu duasn üç kere
tekrarlad. Ben: "Âmin" dedim ve kendisine:

"Bu söylediklerin Resûlullah'tan (s.a.v) iittiin eyler mi, yoksa onla-


r kendi görüünle mi söylüyorsun?" diye sordum; bana dönerek üç kere:

"Eer bu söylediklerimi kendi nefsimden söylemi olsaydm, din konusun-

da çok cesur davranan birisi olurdum. Ben, Resûlullah'tan (s.a.v) birkaç


kez deil, defalarca u hadisi iittim:
"Hrstiyanlar yetmi iki frkaya bölündüler; benim ümmetim de onlar-
dan bir fazla frkaya bölünecek ve çounluunun haricinde hepsi de ce-
hennemde olacaktr.'978

Yanmzda bulunan bir kii : "Ey Ebü Ümame, falan kimseler bu ço-
unluun içinde midir? diye sordu; Ebu Ümame (r.a) u cevab verdi:

"Eer bunlarn yaptklar gibi yaparlarsa iledikleri günahlarn hesab on-


lara aittir; sizin yaptklarnzn hesab da size aittir. Cemaat hâlinde olmak,

976 Âl-i
mran 3/7.
977
Âl-i mran 3/106.
978
Tabarani, el-Kebir, No: 8035, 8051, bnu EJbi Asm, Sünnet, No: 68; Heysemi, ez-Zevaid, VII,

258.
540 KÛTU'L-KULÛB

bölünüp gruplara ayrlmaktan, itaat içinde olmak ise günah ilemekten da-
ha hayrldr."

Ardndan yine haricilerin kesik kafalarna bakt ve öyle dedi: "Bize k-


zyor ve bizi öldürüyorsunuz hâ. Bunlar Haricilerin balardr! Onlar, Neh-
ravan'da müminlerin emiri Ali b. Ebi Talib'e (r.a) isyan eden Harûrîlerdir."

Onlar bid'at olarak çkan ilk nesildir. slam'da çkarlm ilk bid'at da
bunlarn yaptklardr. Bunlar, devaml Kur'an okuyan kimselerdi. Mushaf-
lar boyunlarnda asl olurdu. Seccadeleri yanlarndan hiç eksik olmazd.
Hz. Ali'nin (r.a) iki ordunun arasn bulmak için hakemi kabul etmesini in-

kar ettiler; ondan hükmü bozmasn ve vazgeçmesini istediler. "Hüküm


ancak Allah'a aittir!" deyip, devlet bakannn emrini reddettiler. slam dev-
letinin bandaki imama/halifeye kar ayaklanmay caiz gördüler. Hz. Os-
man'a kafir oldu dediler. ehirdeki azgnlarn onu öldürmesini doru bul-

dular. Hz. Ali'den (r.a) kendi görülerine uymasn eer hakemi


istediler;

kabul etmekten vazgeçerse, onunla birlikte dier müslümanlara kar sa-


vamaya hazr olduklarn söyleyip, onun bu konuda kendilerine tabi ol-

masn beklediler.

Bu grup, büyük günah ileyenleri kafir ilan ettiler.

Hz. Ali (r.a), Allahu Teala'nn onlar hakknda kendisine verdii görü
ve Hz. Peygamber'in (s.a.v) tavsiyesine göre onlarla savat. Hz. Pey-
gamber (s.a.v), dinden çkan bu kimselerle savalacan, onlarn cehen-
nemde, Ali'nin ve grubunun yeryüzünün en hayrllar olup cennette olduk-
larn haber vermitir. 979

Haricilerin bu sapk fikirlerindeki liderleri ve komutanlar Abdullah b.

el-Kevvâ el-AVer idi. Bu ahs bozuk fikirlerini açklamadan önce, Hz. Ali

(r.a) onu tanr ve kendisine kzard. bnu Kevvâ, alt bin taraftar ile Hz.
Ali'ye isyan etti. Hz. Ali de onlarla konumak, tartmak ve görülerinin
yanl olduunu ortaya koymak için Abdullah b. Abbas' kendilerine gön-
derdi. Hariciler, bnu Abbas'a ar sözler söyleyip onu yakaladlar. Onlara
bu cesareti veren ve Abdullah b. el-Kevvâ idi.

Konu ile hadis ve haberler için bkz: Buhar', Enbiya, 5; Ayni, Umdetü'l-Kârî, XI, 35-40; Müslim,
Zekat, 155-156; Ebu Davud, Sünnet, 27; Nesai, Tahrim, 26; bnu Mace, Mukaddime, 12
MAN vs SLAM 541

Abdullah bnu Abbas ayaa kalkp onlara bir konuma yapt. On-
(r.a)

lara: "Beni böyle mi tanyorsunuz? Ama ben sizi Allahu Teala'nn, hakla-
rnda:

"Bunu sadece tartma için ortaya attlar. Dorusu onlar, kavgac bir

topluluktur** 0 buyurduu bir kavim olarak görüyorum, dedi. Bu konuma-


dan sonra bazlar bnu Abbas'n yanna gelerek meselenin iç yüzünü sor-

dular. O da kendilerine hak olan açklad. Bunun üzerine Haricilerden iki

bin kii tövbe ederek savatan çekildi. Hz Ali de kalan dört bin kiiyle sa-

vat.

Dinden çkan ve müminlerin yolunun dndaki görülere uyan ilk fr-

ka, "Hâriciler" adyla anlan bu grup olmutur.

Ardndan ikinci frka Medâin ehrinde ortaya çkmtr. Bunlar, Mürcie

diye bilinen gruptur. Bu grup, iman eden bir kimsenin, hangi günah iler-

se ilesin artk azap görmeyecei fikrini savunmutur. Onlara göre, iman


söz ve amelden ibarettir. man artp eksilmez.

Hz Ali (r.a), onlarn durumunu am valisine bildirdi. Vali onlarla sa-

vamaya niyetlendi; ancak Romallarla savamasndan dolay onlarla u-


raamad.

Üçüncü frka Basra'da ortaya çkan "Kaderiyye" 981 frkasdr. Bunlarn


ba Ma'bed el-Cühenî'dir. Amr b. Ubeyd ve Vasl b. Ata el-azâle onun
görülerine tabi olmulardr.

Dördüncü frka Kufe'de ortaya çkm Râfiziler'dir. Bunlar, Hiam ile

savaa giren Zeyd b. Ali b. Hüseyin'i terk ettikleri için kendilerine "terk

edenler" manasnda "Râfizîler" denmitir. Onlar, mam Zeyd'e, Ebu Bekir


(r.a) ve Ömer'den (r.a) uzak olduunu söylemesini istediklerinde, Zeyd
(rah) u cevab vermitir:
9*°
Zuhruf, 43/58. S*
981
Kaderiye, kaderci deil, tam aksine kaderi inkar eden gruptur. Onlar, insann kendi fiillerini

kendisinin yarattn, Allahu Teala'nn dna hiçbir müdahalesinin olmadn savunmaktadr.


Ehl-i sünnete göre ise, kulun bütün fiilleri takdir ve yaratma yönüyle Allah'a aittir. rade ile

yaplan ve sonucundan mesul olunan bütün iler, yapma ve mesuliyet yönünden kula aittir.
542 KÛTU'L-KULÛB

"O ikisi benim ceddim ve adil imamlardr. Onlardan ayr ve uzak oldu-
umu asla söyleyemem." Bunun üzerine onlar da Hz. Zeyd'i terk etmiler-
dir.

Sonra, bu dört grubun her birisinden on sekiz ayr grup ortaya çkm
ve böylece toplam yetmi iki frka olumutur. Bunlarn tamam Irak top-

raklarnda ortaya çkmtr. Bütün eytânî fikirler bu bölgeden domu, fit-

neler oradan zuhur etmitir. Görünen ve görünmeyen bütün fitnelerden Al-

lahu Teala'ya snrz.


bnu Abbas (r.a) Hz. Peygamber'in (s.a.v) öyle buyurduunu rivayet

etmitir:

"Allahu Teala'nn üç melei vardr. Bunlardan biri Beytullah'n üzerin-


de, dieri Allah ResûlO'nûn mescidinin üzerinde, üçüncüsü de Beyt-i Mak-
dis'in/Kudûs'ûn üzerinde durur. Bunlar her gün insanla seslenirler.

Beytullah'n üzerindeki melek öyle seslenir: Kim Allahu Teala'nn


farzlarn terk ederse, O'nun emniyet dairesinden çkar.

Resûlullah'n mescidinin üzerindeki melek öyle seslenir:

Kim, Allah Resûlünün sünnetine aykr davranrsa, ona Allah


Resûlü'nün (s.a.v) efaati ulamaz.

Kim haram yerse, onun farz ve nafile hiçbir hayr kabul edilmez.™ 2

SLAM'IN VE MANIN ESASLARI


Allahu Teala, öyle buyurmutur:

"Hem Rabbin Adem oullar'nn bellerinden zü niyetlerini alp onlar


nefislerine kar ahit tutarak: "Ben sizin Rabbin iz deil miyim?" diye a-
hit gösterdii zaman, onlar: "Evet sen bizim Rabbimizsin, ahidiz!" dedi-
ler.™

982 Hadisin son ksm ve deerlendirmesi için bkz: Zebidi, thaf, VI, 452; evkani, el-Fevaidü'l-
Mecmûa, No: 419
983
A'raf 7/172.
"Allah'n üzerinizdeki nimetini, iittik ve taat ettik' dediiniz zaman
sizden ald sözü unutmayn. Allah'tan korkun. üphesiz Allah kalplerin

içindekini bilmektedir.™

"Ne diye Allah'a iman etmiyorsunuz ki? Peygamber sizi Rabbinlze


iman edesiniz diye davet edip duruyor. Oysa sizden kesin söz de almt.
Eer inanrsanz.^

islam'n Be Temel Esas


slam'n temel esaslar be tanedir.
Birincisi, Kelime-i ehadet getirmektir. Yani Allah'tan baka ilat bulun-
madna ve Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduuna ahitlik etmek-
tir. Bu ikisi birbirinden ayrlmaz iki parçadr. Çünkü bunun biri dierine
baldr; hüküm ve gereklilik olarak birdirler.

kincisi, Be vakit namaz klmaktr. Be vaktin bei de biri dieri ile

olan alakasndan dolay tek bir bütün gibidir.

Üçüncüsü, zekat vermektir. Bu, namaz gibi bir farzdr. Çünkü


Kur'an'da zekat namazla birlikte zikredilmekte ve onunla birlikte art ola-

rak görülmektedir.

Dördüncüsü, Ramazan aynda oruç tutmaktr.

Beincisi, hacca gitmek ve Allah'n evini ziyaret etmektir. Son ikisi de


farz olmas açsndan ayndr.

be temel esas, yerine getirilme ve farziyetine inanma yö-


slam'n bu
nünden tek ey gibidirler. Baz artlara bal olarak bir ksmnn yaplma-
s kulun üzerinden düse de, farz olma hükümleri deimez.
Hz. Rasûlullah'n (s.a.v) bu konuda öyle buyurduu rivayet edilmitir:

be esas üzerine bina edilmitir. Allah'tan baka ilah olmad-


"slam,
na ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resûlû olduuna ahitlik etmek, be
984
Maide 5/7.
985 Hadid 57/8.
544 KÛTU'L KULÛB

vakitnamaz klmak, zekat vermek, Ramazan aynda oruç tutmak ve Al-

lah'n evi Kabe'yi ziyaret etmek



mann esaslar ise yedidir:

1- Allahu Teala'ya, O'nun, isim ve sfatlarna iman etmek.


2- Allah'n kitaplarna iman etmek.
3- AHah'n peygamberlerine iman etmek.
4- AHah'n yaratt meleklere ve cinlere iman etmek.
5- CennetQ cehenneme ve bunlarn Hz. Adem'den (a s) önce yaratl-
dna iman etmek.
6- Öldükten sonra dirilmeye iman etmek.
7- Kadere, bütün iyilik ve kötülük, tatl ve ac her eyin Allah'n takdiri

ileolduuna iman etmek. Bütün bunlarn Allah'tan olduuna, O'nun hük-


987
mü, takdiri, dilemesi ve hikmetiyle meydana geldiine iman etmek.

Kulun bana gelen her ey, Allahu Teala'nn adalet ve sonsuz hikme-
tine uygun olmaktadr. Onlarn aybe ait ilmi Allahu Teala'ya aittir; iin sr-

rn On'dan baka kimse bilmez. O'na, yaptklarndan hesap sorulmaz.


O'nun için akln ölçüleriyle misal verilmez. O, bütün bunlardan yüce ve
uzaktr.

Allahu Teala, Yüce Zat için misaller veren ve O'nu bir eye benzeten-
lerin, hata ve sapklk içinde olduklarn öyle belirtmitir:

"Bak sana nasl misaller verdiler de doru yoldan saptlar.*388

Yüceler yücesi Hak Teala, kullarn nehyettii ve onu ayb ilmiyle ha-

ber verdii halde, hâlâ O'nu kendi akllarnca bir eylere benzetenler el-

bette sapklk içinde olacaklardr. Allahu Teala, bu konuda öyle buyur-


mutur:

takm benzetme ve misaller yaktrmayn. ÇOnkû


"Allah'a bir Allah

her eyi bilir; siz ise bilemezsiniz. m9

988 Buharî man, man, 19-22; Tirmizî, man, 3: Nesaî.'man, 13.


1-2; Müslim,
987 Müellif, cennet ve cehenneme iman ayr zikredince alt iman esas yediye çkm oldu. Bunda
genel kabule kar bir aykrlk yok.
988 sra 17/48.
989 Nahl 16/74.
.

MAN vt SLAM 545

Hz. Peygamberin (s.a.v) sözleriyle sahih yolla gelen ve bildirilen bü-

tün eylere iman etmek, onlarn hepsini kabul etmek, ona itaat etmenin ve

emirlerine smsk sarlmann farz olduuna inanmak gerekir. Çünkü Alla-

hu Teala, Hz. Peygamber'e (s.a.v) itaati imann bir art yapm, ona ita-

ati kendisine itaat ile birlikte zikrederek öyle buyurmutur:

Allah'a ve ResûlO'ne itaat edin. *90


1
"Eer iman ediyorsanz,

Yüce Allah, takvaya ulamak için Hz. Peygamber'e (s.a.v) itaati art
kotuu gibi; rahmetine ulamak için ona itaati de art komu ve öyle
buyurmutur: Ve Resûl'e de itaat edin. Böyle yaparsanz merhamet olu-
nursunuz.™

Ailahu Teala, bizleri Hz. Peygamberin (s.a.v) emrine ters hareket et-

mekten sakndrm, onun çarsna uymay kendisine uymak gibi kabul

etmitir. Allahu Teala Hz. Peygamberi (s.a.v) öyle övmü ve yüceltmitir


ki, ona yaplan bir itaatin kendisine yaplm olacan belirtmitir. Bütün
bunlar u ayetler ifade etmektedir:
"O'nun/peygamberin emrine kar gelenler balanna ac bir musibetin
gelmesinden veya ackl bir azaba uramaktan çekinsinler. *» 2

Allahu Teala, ayn ekilde Yüce Zatna kar gelinmesini de öyle ya-
saklamtr:

"Allah, kendisine kar gelmenizden sizi men eder."993


Allahu Teala davete icabet konusunda, peygamberini yüce zat ile bir-

likte zikretmi ve öyle buyurmutur;

"Sizi ihya edecek bir eye çardnda Allah ve Resûlü'nûn çaas-


na uyun.™ Çünkü Hz. peygamber (s.a.v) Yüce Allah' temsil etmektedir.

u ayette belirtildii gibi:

990 Enfal 8/1


991
Âl-i mran 3/132.
992 Nûr 24/63.
993 Âl-i mran 3/28.
994 Enfal 8/24.
546 KÛTUL-KULÛB

"Sana bey'at edenler, ancak Allah'a bey'at etmilerdir.^

üphesiz ki bu ayet Allahu Teala'nn kitabnda Hz. Peygamber'i


(s.a.v) en yüksek seviyede öven ve onun faziletini en açk ekilde ortaya
koyan bir ayettir. Çünkü Allahu Teala bu ayetin lafznda, Hz. Peygamber'i

(s.a.v) kendisi için bedel yapm ve hüküm olarak onu kendi yerine koy-
mutur. Allahu Teala ayetin lafznda kendisi ile Hz. Peygamber (s.a.v)

arasna bir benzetme edat olan "kâf" harfini koymamtr. Ayn ekilde ai-
diyet ve mülkiyet ifade eden lam" da getirilmemitir. Bu lâm harfi kullanl-

sayd mana öyle olurdu: "


Sana bey'at edenler hiç üphesiz Allah için

bey'at etmilerdir."

Ayette bunlarn yerine, yukardaki ekilde ifade kullanlmas, Hz. Pey-


gamberin (s.a.v) Allah katnda nasl bir konumda olduunu göstermekte-
dir. Hiç üphesiz bu makam, Allah Resulünden (s.a.v) baka hiç kimseye
verilmemitir.

995 Fetih 48/10.


f

OTUZ BENC BÖLÜM

MAN VE SLAM'IN
RTBATI

Bu bölümde ana hatlar ile u konular ilenecektir:


mann slam ile irtibat.

Her ikisinin mana ve hükümleri. man ile slam'n birletikleri ve ayrl-


dklar noktalar.

Her mümin, ayn zamanda müslümandr.

Müminim veya müslümanm sözünün amel ile ispat meselesi.

Cehmiyye, Kerrâmiyye ve Harûriyye gruplarnn görülerinin reddi.

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin açklanmas. Allahu Teala bizi muvaffak


etsin; imdi açklamalara geçiyoruz.

Bazlar, iman ile slam ayn eydir; aralarnda bir demi-


fark yoktur
lerdir. Bu görü, iman ile slam arasndaki farkllklar ve makamlar orta-
dan kaldrmaktadr. Bu görü, daha çok Mürcie mezhebine yakndr.

Dier bir grup, slam, imandan farkldr, demilerdir Bunlar da slam .

ile imann zt manalara geldiini ve onlarn birbirinden ayr eyler olduu-


nu düünmülerdir. Bu da, bâdiye'nin görüüne yakndr.

Bu mesele kapal ve anlalmas zor bir mesele olup geniçe açklan-


maya ihtiyac vardr.

slam'n, iman karsndaki durumu, Kelime-i ehadetteki durum gibi-

dir. Kelime-i ehadette iki ayr ahitlik vardr. Birisi, Allah'n birliine ve
548 KÛTU'L KULÛB

O'ndan baka ilah olmadna ehadet; dieri de Hz. Muhammed'in Al-

lah'n kulu ve Resûlü olduuna ehadet. Bunlarn her birisi mana ve hü-
küm olarak zaten dierinin içinde mevcuttur. Gerçi Hz. Resûlullah'n
(s.a.v) peygamberliine ehadet, Allah'n birliine ahitlik etmekten ayr
bir eydir; fakat aslnda ikisi sonuç itibariyle ayn olmaktadr. Onlarn her
birisi, tad mana ve hüküm olarak dieri ile irtibatl olup, tek ey gibi-
dirler.

Ayn ekilde, iman ile slam da birbiri ile irtibatl olup ikisi tek ey gibi-
dirler. Öyle ki, slam' olmayann iman yoktur; iman olmayann da slam'
yoktur. Çünkü müslüman, slam'n sahih hâle getiren imandan uzak kala-
maz. Her müslüman için, gerçek bir iman. gereklidir. Çünkü Allahu Teala,
salih ameller için iman, iman için de salih amelleri art koarak öyle bu-
yurmutur:

'Kim salih ameller ilerse, ite o mümindir ve onun çalmas boa git-
meyecektir. *96
1

mann, salih amel ile gerçeklemesi hususunda da öyle buyurmu-


tur:

"Kim Allah'n huzuruna mümin olarak ve salih ameller ileyerek gelir-

se ite onlar için yüksek dereceler vardr* 97 buyurmutur.

Kim zahiri olarak slam'n emrettii amelleri iler de kalbiyle gayba ve


iman esaslarna inanmazsa, o münafktr ve dinden çkmtr. Kim de gay-
ba ait imann hükümlerine inanmaz ve slam'n hükümleri ile amel etmez-
se, o kafirdir, çünkü onda tevhid olumamtr.
Kim Allah Resûlü'nün (s.a.v), Allahu Teala'dan alp haber verdii gab-

ya ait haberlere inanr ve emrettii eyleri yaparsa ite o kimse mümin ve


müslümandr. Eer böyle olmasayd, bir mümine müslüman dememek ca-
iz olurdu. Ve yine bir müslümana, Allah'a, Resûlüne ve kitaplarna iman

etmi mümin ismini vermemek caiz olurdu.

996
Enbiya 21/94.
"7 Tâhâ 20/75.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 549

MAN-AMEL LKS
man ile amellerin durumu, kalbin vücuttaki konumu gibidir. Birisi di-

erinden ayrlmaz. Kalbi olmayan cisimde hayat olmaz. Bedensiz de kalp


düünülmez. Bunlarn ikisi ayr ayr eyler olmakla birlikte mana ve hü-
kümde birdiler.

man ile slam'n durumunu buday tanesine benzetebiliriz. Bu-


bir

dayn bir d ksm bir de iç ksm vardr. Buday tanesi, içi ve ile bir d
eydir. çinin ve dnn sfatlarna bakarak iki tane buday var diyemeyiz.

slam'n emrettii ameller ile iman arasndaki durum da bunun gibidir.

slam imann zâhiri/d ksmdr. O, âzalarn yapt amellerden oluur.


man da slam'n bâtn/iç ksmdr. O, kalbin amelidir.

Hz. Peygamber'in (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"slam, açkta olandr; iman ise gizlidir."

Baka bir rivayette: "man kalptedir™* buyrulmutur.

slam, imann gerektirdii amellerdir; iman da slam'n akidesi/inanç


esaslardr. Amelsiz iman, inançsz amel olmaz.

Bunun durumu zahir ilmi ile bâtn ilminin durumu gibidir. Bu ilimlerin

her biri, dieri ile irtibatldr. Birisi kalbin amellerini, dieri de azalarn
amellerini konu eder. Bu durum, Hz. Resûlullah'n (s.a.v) u hadislerinde
ortaya konmutur:

"Ameller ancak niyetlere göre deerlendirilir.™

yapacana karar vermeden amel olmaz. Çün-


Yani kesin inanç ve ne
kü hadisteki ancak manasna gelen "innemâ" kelimesi, bahsedilen eyin
muhakkak olacan, onun dndaki durumun ise olmayacan ifade et-
mek için kullanlr. Bundan u ortaya çkar: badet ve muamelat, âzalarn
amellerini, niyetler ise kalbin âmellerini oluturur.

998
Bkz: Ahmed, Müsned, III, 134; Ebv Ya'la, Müsned, No: 2923; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal.
No: 19, 44.
999
Buhar, man, 41, Nikah, 5, Itk, 6; Müslim, maret, 155; Ebu Davûd, Talak, 11; Tirmizî,
Fezailü'I-Cihad, 16; Nesa'î, Taharet, 59; bnu Mace, Zühd, 26.
KÛTU'L-KULÛB

Amellerle iman arasndaki durumu; dudaklarla dil arasndaki duruma

da benzetebiliriz. Dil ile dudaktan birisi olmakszn konumak mümkün ol-

maz. Çünkü dudaklar harfleri oluturur, dil de sözü ortaya çkarr. Birisi ol-

maynca, konumak mümkün olmaz.

Aynen bunun gibi, amel olmaynca, iman gider. Allahu Teala insana

yerdii konuma nimetini zikrederken, öneminden dolay dil ile beraber

dudaklar da zikretmi ve öyle buyurmutur:

"Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?* 000

Bu ayetin manas öyledir: Biz onu bakp gören ve konuan birisi yap-

madk m?
Allahu Teala, kelam/konumay dil ve dudaklarla ifade etti. Çünkü
bunlar sözün meydana geldii mekandr. Dudaklar zikretmesinin sebebi,

konuma nimetinin ancak onlarla tamam olmasndandr.

man ile slam'n durumunu yerde kurulmu bir çadra da benzetebili-

riz. Çadrn dndan bakldnda bezleri ve ipleri vardr. çinde ise direk-

ler bulunur. Çadr slam' temsil eder. slam'n da azalarla açktan yaplan
amallerden oluan bir takm temel direkleri vardr. Bunlar, çadrn köele-
rini tutan ipler gibidir. Çadrn içindeki direkler ise iman temsil eder. Bu iç

direkler olmadan çadr ayakta duramaz. Çadr hem dtaki hem de içteki

direklere muhtaçtr. Çünkü onlar olmadan düzgün duramaz ve salam ol-

maz. D âzalarn amelinden oluan slam da aynen böyledir. slam iman-


sz ayakta duramaz. Kalbin amellerinden oluan iman da, ancak d aza-

larn yapt amellerle bir fayda verir. slamsz onun hiç bir faydas yoktur
slam salih ameller demektir.

Allahu Teala imandan slam diye bahsetmitir. Eer iman ile slam tek
bir ey gibi olmasayd Allahu Teala, birini dieri ile ifade etmezdi. Yüce Al-

lah öyle buyurmutur: "Orada müminlerden olan kim varsa kurtardk. Za-
ten orada bir aileden baka müslûman da bulmadk.*™ Yani o beldede

,00°
Beled, 90/8,9.
'«» Zariyat, 51/35, 36.
.

MAN v SLAM N RTBATI 551

mümin olarak iki ev bile yoktu; ancak tek bir aile vard o da Lut ve kzlar-
nn bulunduu aile idi.

Allahu Teala, ayn ekilde öyle buyurmutur:

"Eer Allah'a inanm kimselerseniz O'na tevekkül edin/güvenip da-


yann. Eer mûslûmansanz böyle yapn.* 002

Ayette "eer mûslûmansanz" ifadesi "eer Allah'a inanm kimseler-


seniz" sözüne balanmtr. Bu kullanm, onlarn ayn manaya gelen iki

isim olduunu gösterir.

Allahu Teala, günleri ve gecelerleri de birbiri yerine kullanmtr; çün-


kü gündüz geceye baldr. Sen onlarn iki ayr ey olduunu düünürsün.
Allahu Teala, Hz. Meryem'in (a.s) kssasn anlatrken, ayn olay içinde
öyle buyurmutur:

'Senin alametin insanlarla üç gün konumamandr. Ancak iaretle an-


laabilirsin.* 003

Dier ayette buyurmutur: "Alametin, insanlarla üç gece hiç konuma-

mandr.* 004

Allahu Teala, slam zddn da tek ey yapmtr. Eer bu


ile imann
ikisi hüküm ve mana açsndan ayn ey olmasalard, onlarn zdd olan
tek bir ey olmazd. Allahu Tela öyle buyurmutur:

"man ettikten sonra küfre düen kavmi Allah nasl hidayete erdi-

rir.* 005

"Siz müslüman olduktan sonra size küfrü mü emrediyor.* 006


Allah ikisinin de zddnn küfür/inkar olduunu belirtmitir.

Resûlullah (s.a.v) Efendimizin, iman ve slam' tantrken verdii ce-


vaplar konumuza bir örnektir^
i

"»a Yunus 1 0/84.


1003
Âl-i mran 3/41
1004
Meryem 19/10.
1005
Âl-i mran 3/86.
1006
Âl-i mran 3/80.
552 KÛTU'L-KULÛB

bnu Ömer'in (r.a) rivayet ettii hadiste, Resûlullah (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:

"slam, u be ey üzerine kurulmutur. Allah'tan baka ilah olmad-


na ve Muhammed'in Allah'n (cc) Resûlû olduuna ahadet etmek, na-
maz klmak, zekat vermek, Ramazan 'da oruç tutmak, Allah'n evini/Ka-

be'yi ziyaret etmek™7


bnu Abbas'n (r.a), rivayet ettii hadiste, Abdü'l-Kays heyeti imann
ne olduunu sorduklarnda Resûlullah (s.a.v) ayn eyleri söylemitir. 1008

Bu unu gösterir: çteki iman, ancak zahirdeki slam ile sahih ve salam
olur. Dtaki slam da, ancak kalpte sakl iman ile tamam olur.

man ve amel, ikiz parça gibidir; biri olmadan öteki fayda vermez. Bi-

rinin sahih olmas öbürüne baldr. Her ikisi de ancak, onlarn zdd olan

küfür, kalpten atlmadkça sahih olmaz. Resûlullah (s.a.v) bu konuyla ilgi-

li olarak öyle buyrulmutur:

"Bir kimse ikrar ettii eyleri bilinçli olarak inkar etmedikçe kafir ol-

maz.* 009

slam yerine iman kullanlmas konusunda bnu Abbas'n (r.a) az ön-

ceki rivayet ettii hadisten daha açk olan bnu Ömer'e ait (r.a) u hadistir.

Cerir, Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan, o Beni Amir'in kölesi Atiyye'den, o da


Yezid b. Biir'den, onun öyle dediini rivayet etmitir:

"bnu Ömer'in yanna gitmitim. Ona bir adam geldi ve: "Ey Ebu Ab-
dullah! Sen neden haccediyorsun, umreye gidiyorsun da cihada çkmay
terk ediyorsun?" diye sordu; bnu Ömer adama öyle dedi: "Hay yazk sa-

na! Muhakkak ki iman be temel üzerine kurulmutur: Bunlar Allahu Te-

ala'ya kulluk etmen, namaz klman, zekat vermen, hacca gitmen ve Ra-
mazan'da oruç tutmandr. Bize Resûlullah (s.a.v) bu ekilde buyurdu."

'007 Buhari, man, 1,2; Müslim, man, 19-22; Tirmizi, man, 3; Nesai, man, 13.
1008
Buhari, man, 38; Müslim, man, 23, 24.
1009
Bkz: Tabarani, el-Evsat, No: 4430; Heysemi, ez-Zevaid, I, 106.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 553

Allahu Teala, iman için salih ameli art komu ve imann ancak a-
lin amelle fayda vereceini belirtmitir. Ayn ekilde iman için de slam'
art komutur.

Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:

"Ancak kim tövbe eder, iman eder ve amel-i salih ilerse Allah (c.c)

onlann günahlarn sevaba çevirir.*™

Müfessirlerin ortak görüüne göre buradaki tövbe, irkten dönmektir.


u ayette de ayn durum söz konusudur:
kn.*™
Bu ayet-i kerimedeki yollar açma emri: "Onlar yakalayn ve muhasa-
ra Cftf1012 emrinden sonra gelmitir.

Allahu Teala öyle buyurmutur: 'Sizi bize yaklatran ne mallarnz


ne de evlatlarnzda. Ancak iman edip salih amel ileyenler bize yakla-
r.*™
"Onlar iman eden ve takvaya eren kimselerdir.* 014

"Onlar ayetlerimize iman eden ve mûslûman olanlardr.* 015

Allahu Teala, yukardaki zikredilen ayetlerde iman için salih ameli ve


takvay art komutur. Ayn ekilde salih ameller için de iman art ko-
mutur. ayet bir insan her türlü salih ameli ilese, iman olmadkça hiç-

bir faydasn göremez. Ayn ekilde tüm kalbiyle iman etse; fakat salih

amelleri olmasa, yine faydasn göremez.

Lokman (a.s) oluna yapt bir vasiyetinde öyle demitir:

"Yavrucuum! Nasl ki ekin, su ve toprak olmadan yetimezse, iman


da ancak amel ve ilim ile güzel olur, hayat bulur."

™* Furkan. 25/70.
101 '
Tövbe, 9/5.
10,2 Tövbe 9/5
1013
Sebe\ 34/37.
1014 Yunus, 10/63.
1015 Zuhruf, 43/69.
554 KÛTU'L-KULÛB

Cibril hadisinde Hz. Resûlullah'n (s.a.v) iman ve slam' ayr ayr zik-

retmesi, anlattmz ekilde gerekli olan kalbî amellerin ve inanç esaslar-


nn açklamas içindir. Mehur hadiste Cibril (a.s): "man nedir? diye sorun-

ca, Hz. Peygamber (s.a.v): "man, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine,

ölümden sonra dirilmeye, hayr ve erri ile kadere inanmandr" demitir.


Cibril: "slam nedir?" diye sorduunda ise, bilinen be esas zikretmitir.
Resûlullah (s.a.v) bu hadisinde, imann gerei olan kalbî amellerle,

vücut âzalarnn yapaca zahiri amelleri açklamtr. Çünkü bedenle ya-

plan amellerin açktan yaplmas gerekmektedir.

Bu hadis-i erif, iman ve slam' mana bakmndan birbirinden farkl

eyler gibi gösterse de, bu onlarn hüküm bakmndan farkl eyler oldu-
unu göstermez. Çünkü ikisi ayn anda mümin ve müslüman bir insanda
bulunabilmektedir. Hüküm olarak ikisi de farzdr.

Hz. Resûlullah'n (s.a.v) kalple ilgili zikrettii inanç esaslarn kabul et-

mek, kalbin sfatdr. Açkça yaplmasn zikrettii ibadetler ise zâhiren be-

denin yapaca ilerdir. Yukarda zikrettiimiz bnu Ömer hadisinde, ayr-

ca Abdülkays oullarnn heyeti ile ilgili hadiste ve bnu Abbas'n (r.a) riva-

yet ettii hadiste iman ile slam ayn manada kullanlmtr.

Bu husus, Hz. Ali (r.a) tarafndan rivayet edilen u hadis-erifte daha


açk olarak ifade edilmitir: "man, inand eyleri dille ifade etmek, kalp-

le tasdik etmek ve âzaiaria amelde bulunmaktr.* 0 ™

Bu hadiste, bedenle yaplan ibadetler, iman esaslarna dahil edilmitir.

Ayrca slam ümmeti u konuda görü birlii içindedir. Bir kimse, Cib-

ril (a.s) hadisinde zikredilen iman esaslarnn tamamna iman etse; fakat,

slam'n sfatlar olarak belirtilen bedenî amelleri yapmasa, ona gerçek bir

mümin denmez. Ayn ekilde bir kimse, slam'n temel vasf alan bütün

amelleri yerine getirse; fakat iman esaslarna inanmasa, ona da Müslü-


man denmez.
1016
bnu Mace, Mukaddime, 9; Tabarani, el-Evsat, No: 6250, 8575; el-Muttaki, Kenz, No: 2, 3.

MAN
——— . .
v« —SLAM'IN
- ........
RTBATI
— ——
555

Allah Resûlü (s.a.v), ümmetinin dalalet/sapklk üzerinde birlemeye-

ceini haber vermitir. Naklettiimiz hadis ve haberler, slam'n imandan


ayr, müslüman ile mümin arasnda farkllk olduunu, ya da imann s-
lam'n zdd olduunu göstermez.

Yukardaki hadis-i erifin bir dier yorumu da, müslüman ifadesinin,

teslim olan anlamnda kullanlm olmas ihtimalidir. Bir kimse, kalbin

ameli olan iman esaslarna iman ile, bedenin ii olan ibadetleri birletirdi-

i zaman mümin ve müslüman olur. Bu söylediimiz hükmü kabul etme-


yen kimse, mürtedlerle/dinden çkan ve zekat vermeyenlerle savaan
Ebu Bekir'i (r.a) küfürle suçlam, bu savaa girdii için onun cahil oldu-

unu ileri sürmü ve onun mümfnleri öldürdüünü iddia etmi olur.

Çünkü, Hz. Ebu Bekir'in (r.a) kendilerine sava açt kimseler, iman

esaslarna inanyorlard, tevhidi/Allah'n birliini ve slam'n emrettii


amellerin çounu inkar etmiyorlard. Onlar sadece zekat inkar ettiler, bu-

nun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a) onlarn öldürülmesini helal gördü. Sahabe
de kendisiyle ayn görüü paylat. Kendilerine sava açlan gruptan ima-

na dönenlerden tövbe etmesi istendi.

Dier bir hadis var ki, hadisin zahirine baktmzda Resûlullah (s.a.v)

mümin ile müslüman birbirinden ayrm gözükmektedir. Hadis udur:

Resûlullah (s.a.v), ganimet mallarn taksim ediyordu. Orada bulunan-


lardan birisine mal vermi, fakat dierine vermemiti. Bunun üzerine Sa'd
(r.a): "Ey Allah'n Resûlü, falana bir ey vermediniz, o da mümindir" dedi.

Allah Resûlü (s.a.v): "Yoksa müslüman m?" buyurdu. Sa'd, durumu anla-

yamad için tekrar sorunca, Resûlullah (s.a.v) ayn karl verdi." 1017

Bu hadis, iman ile slam'n ayr eyler olduuna deil, onlarn arasn-
da fazilet ve makam farklân bulunduuna bir delildir. Yani, Resûlullah

(s.a.v) Sa'd'a (r.a) öyle demek istemitir: "O mümin dediin kimse, mü-
minlerin seçkinlerinden ve faziletlilerinden deildir." Resûlullah (s.a.v) bu

ifadesiyle, o kimsenin Sa'd'a gizli kalan durumunu açklamtr.


10,7 Buhari, man, 19, Zekat, 53; Müslim, man, 236; Ebu Davûd, Sünnet, 15; Nesaî, man, 7.
556 KÛTU'L-KULÛB

Resûlullah (s.a.v), ayn ekilde Hz. Hârise'nin (r.a) de, insanlar tara-

fndan bilinmeyen gizli durumunu açklamtr. öyle ki: Bir gün Resûlullah
(s.a.v), Hârise'ye (r.a): "Nasl sabahladn?" diye sorduunda, Harise (r.a)

müahedesi sayesinde elde ettii mânevi halleri anlatt. O zaman


Resûlullah (s.a.v): *Gerçei tandn; bu hâl üzere devam ef mB buyurdu.

Bu hadis-i erif bize, imann slam'dan üstün olduunu göstermekte-


dir. Müminler, slam'n esaslar olan bedenle yaplan ibadetlerde eit olsa-
lar da, iman açsndan farkl derecelere sahiptirler. Ayrca imann sahih ol-

mas slam'n belirledii hüküm ve amellerle gerçeklese de, onun (fazilet,

feyiz, feraset ve muhabbet yönünden) bir snr yoktur.

Resûlullah (s.a.v), gönül rzasyla iman edenleri, zorla, istemeyerek

iman edenlere tercih etmitir.

Resûlullah (s.a.v), bazen sadece kalplerini slam'a sndrmak istedi-

i, dümanlklarndan emin olunmayan, kendisi aleyhine düman toplayan


ve mürikleri buna tevik eden reis konumundaki kimselere mal vermitir.
Resûlullah (s.a.v) bir defasnda huzuruna gelmeden önce kötü sfatlarn
anlatt birisi, yanna geldii zaman ona ikram etmi, iyi davranm ve
kendisine bir eyler vermiti. Bunu niçin yapt sorulunca, öyle buyurdu:

*ü, insanlarn sözüne itibar edip peinden gittikleri bir ahmaktr. *™

Resûlullah (s.a.v), ayrca etrafnda aireti ve adam çok olup zor za-
manlarda müminlere destek verecek kimselere de zekat ve ganimetten
mal verirdi.

Yine müslümanlar için bir faydas ve destei olacak zengin kimselere


de mal vermitir. Ama, gayr-i müslimlerden sosyal durumu düük halka bir

ey vermemitir. Onlarn yerine müminleri tercih etmitir; müminleri kalp-

lerini dine sndrmak istedii düük seviyeli kimselerin önüne almtr.

Bir defasnda Resûlullah (s.a.v) ganimet mal taksim ederken, mümin-


lere vermi, fakat savaa katlan birisine vermemiti.. Bu adam görünüü

1018 bnu Mübarek, K. Zühd, No: 314; Abdurrezzak, Musannef, XI, 129; Tabarani, el-Kebir, No:
3366; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10590-10592; Heysemi, ez-Zevaid, I, 57.
10,9 Bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 2269; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 45.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 557

itibariyle müminlerdendi. Adam omzunda seccade, ba kökünden tral,


kaba sakall birisiydi. Kendisine bir ey verilmeyen bu adam kzd ve: "Bu
datm Allah'n rzasnn gözetildii bir datm deildir. Bu konuda adil

davranmad" dedi. Resûlullah (s.a.v), kzd ve adama: Eer ben adaletli

davranmazsam, baka kim davranacak 7"1020 buyurdu.

Bu olay, daha sonra slam ümmeti içinde ortaya çkan Hâricîliin ilk

balangc olmutur.

Görüldüü gibi Resûlullah (s.a.v) bu adama bir ey vermedi ve onun


slam'a meyletmesi için bir ey yapmad. Çünkü o müminlerin seçilmi
grubundan deildi. Bu adam ayrca müslümanlara zarar vermesinden en-
die edilen veya zengin olduu için slam'a destek verir diye kalbi snd-
rlmas düünülen bir kimse de deildi.

Böyle bir kiinin durumu, suda boulaca için müslüman olmak zo-

runda kalan Firavun'un:

"Israiloullannn iman ettii ilahtan baka ilah bulunmadna inan-

dm; ben de müslümanlardanm^ 02 demesine benzemektedir. -


Müfessirler

bu sözlerin sahibi Firavun'un müslüman deil, zorda kalp teslim olmu bi-
risi olduu hakknda görü birlii içindedirler.

öyle bir soru gelebilir: Yukardaki hadis-i erifle ilgili olarak nakledi-

len baz rivayetlerde, orada söylenenin tam aksine, bahsi geçen kiinin,

teslim olmu gözüken birisi deil, fazilet sahibi birisi olduu ifade edilmek-

tedir. Bu rivayette Resûlullah (s.a.v) öyle, buyurmutur:

"Bu maldan bazlarna verir, bazlarna da vermem. Onlar Allahu Te-


alinin kalplerinde yaratt imana havale ederim. Filan da onlardan-

dr.* 022

,02 °
Buharî, Menakb, 25, Edeb, 95; Müslim, Zekat, 142, 148; bnu Mace, Mukaddime, 12;
Ahmed, Müsned, III, 56, 65, 353-355.
1021
Yunus 10/90.
Buhari, Humus 59; ibnu Hacer, Fethul-Bâri, XV, 489.
558 KÛTUL KULÛB

Buna cevap olarak öyle diyebiliriz:

Bu hadis, dierinden ayr olarak söylenmi yeni bir hadis olabilir. Çün-
kü Resûlullah (s.a.v), "cevamiu'l-kelime" yani az kelimeyle bir çok mana
ifade etme özelliine sahip bir peygamberdi.

Resûlullah (s.a.v), kendisine sorulan bir eyi cevaplyor ve bazen de


kendisine verilen beyan ve hidayet ilmiyle o konuda daha fazla açklama-
larda bulunuyordu. Resûlullah (s.a.v), bu sözüyle sanki, verme ekillerini

ve verdii insanlarn çeidini belirtmitir.

Çünkü, baz insanlara ihtiyaçlar sebebiyle verilir, bazlarna bir ikram


olarak verilir, bazlarna kalplerini müslümanla sndrmak için verilir. Bu
durumda, ftasûlullah'n (s.a.v) bir ey vermedii kimse, verdii kimseden

daha üstün olabilir. Çünkü iin asl, son hadisi rivayet edenin anlad gi-

bi olsayd, slam'n imandan, zâhiren müslüman gözükenlerin de gerçek

müminlerden daha faziletli olmas gerekirdi. Alimlerden hiçbirisi böyle bir

ey söylememitir.

MAN VE SLAM'A HAS ÖZELLKLER


Ancak iman özeldir; onda bir takm farkllklar ve dereceler vardr.

man, slam' kapsamakta ve slam onun içinde yer almaktadr. Gerçek


müminler, Müslümanlarn seçilmi grubudur. Mukarrebun/ilahi huzurda

yaknlk elde etmi veliler, sddklar ve ehitler, bu grubun içindedir.

slam ise, geneli içine alr. Hâli ne olursa olsun bütün müminlere Müs-
lüman denir. Büyük günah ve ar suç ileyenler de slam dairesinin için-

dedirler. Küfürden uzaklaan ve mümin ismini alan kimse slam dairesin-

den çkmaz. Allahu Teala bu sfattaki kimseler hakknda öyle buyurmu-


tur:

"Kim Allah adna yalan iftirada bulunursa, onlar gerçekten zalim kim-

selerdir.* 023

1023
Âl-i mran 3/94.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 559

Böyle bir günah ileyen kimsenin yoldan çkm bir günahkar olduu-
nu haber vererek öyle buyurmaktadr:

"slam'a davet edilirken Allah'a kar yalan uydurandan daha zalim


kim olabilir? Allah, zalimler topluluunu doru yola iletmez.™*
Bütün müminlerin icmasna göre iman, slam'dan daha üstündür. Bu
icma, hadiste zikri geçen kiinin daha üstün olduunu zanneden kimsenin
görüünü iptal etmektedir. Dorusu imann üstün olduudur. Çünkü
Resûlullah (s.a.v) bir hadisinde, imann hususi bir yere sahip olduunu ifa-

de buyurmulardr. öyle ki, Hz. Rasûlullah'a (s.a.v) "Amellerin hangisi

daha faziletlidir?" diye sorulunca: "slam" buyurdu. "Hangi slam daha fa-

ziletlidir?" diye sorulduunda ise: "man" buyurmutur." 1025

Hadis-i erifte beyan edildii üzere Resûlullah (s.a.v) iman' slam'n


içinde bir makam olarak görmütür.

Bu hadiste de imann slam'n içinde özel bir yerinin olduu belirtil-

mektedir. Yoksa, yukarda geçen "Yoksa müslüman mdr?" hadisinin ma-


nasna bakp, imanla slam'n ayr eyler olduu sonucuna varlamaz. As-
lnda Rasûlullah'n (s.a.v) bu ifadesi, slam daha üstündür diyenin görüü-
nün yanl olduunu göstermektedir. Çünkü Arap dilinde bir eyi soru ek-
linde ifade etmek, o eyde bir noksanlk olduunu gösterir. Bunu iyi anla.

Gelelim u ayete:
"Bedeviler: iman ettik, dediler. De ki, henüz gerçekten iman etmedi-
niz, ancak IslamAeslim olduk, deyin*™

Bu ayet-i kerime de yukarda anlattmz ekildedir. Bunun açklama-


s da öyledir: "Deyin ki; bizler öldürülmekten korktuumuz için teslim ol-

duk."

Bu kimseler, müejlefe-i kulübün yani kalpleri dine sndrlmak istenen

grubun zayflar ve düükleridir. Onlar, zekatn öncelikle kendilerine deil

1024
Saf 61/7.
J
«*s Ahmed, Müsned, IV, 114; Heysemi, ez-Zevaid, 207.
I, 59; III,

,026
Hucurat 49/14.
560 KÛTU'L-KULÛB

de müminlere verilmesinden dolay Allah Resûlü'ne (s.a.v) kzyor ve öy-


le diyorlard: "O, dier müminlere verdiini bize niçin vermiyor. Halbuki

bizler de müminleriz." Allahu Teala, onlarn bu hallerini haber vermi ve


onlarn "müminiz" iddialarnda yalanc olduklarn haber vermitir.

Onlar, u ayette anlatlan kimselerdir:


"Aralarnda zekat konusunda seni knayanlar da var. Çünkü zekatlar-
dan kendilerine verilirse honut olurlar, ayet kendilerine bir ey verilmez-
se hemen kzarlar.** 027

Bu ayet-i kerime, Allah Resûlü'nün (s.a.v) bu gruba zekat vermedii-


ni göstermektedir.

Yukarda geçen Hucurat Suresi'ndeki ayetlerde iman ile slam arasn-


da bir farkllk olduunu gösteren bir delil yoktur. Çünkü o ayetin az son-

rasnda gelen u ayet-i kerime bunu göstermektedir:


slam'a bana kakyorlar. De ki: Müslümanlnz
girdik diye senin

benim bama kakmayn. Bilakis sizi imana ilettii için Allah sizin banza
kakar.*™

Görüldüü gibi ayette onlarn slam'na Allah, iman ismini vermitir.


Çünkü burada sözün bir ksm dier söze atfedilerek, öncesi sonrasna
balanmtr.

Bu ayette Allahu Teala, onlarn kendisiyle Hz. Peygamber'! (s.a.v)

minnet altna sokmalarn ortadan kaldrm, onlara kendisinin minnet

edeceini belirtmitir. Allahu Telala, bahsi geçen ayette, ayetin sonunda


zikrettii iman ifadesini, ayetin banda geçen slam kelimesinin yerine
kullanm, birini alp dierini brakmamtr. Ayetin sonu: "Sizi slam'a hi-

dayet ettii için asl, Allah sizi minnet altna sokar" eklinde bitebilirdi.

Çünkü buna Arap dili müsaittir. Fakat Allahu Teala burada, farkl bir keli-

me zikrederek, daha fazla bir açklamada bulunmutur. Bundan, slam ile

imann ayn manaya geldii anlalyor


1027
Tövbe 9/58.
1028
Hucurat 49/17.
u ayette de benzer bir kullanm vardr:

"Allah'tan baka size nzk veren bir yaratc var mdr?* 02*

Ayette, "Allah'tan baka sizi yaratan var mdr?" denmemitir. Bunun-


la u belirtilmek isteniyor: "Size rzk veren zat, sizi yaratandr." Allahu Te-

ala bu ekilde Yüce Zatn ikinci bir sfatyla tantm olmaktadr.


Benzer bir kullanm da u ayet-i kerimede geçmektedir:

"Nihayet orada bulunan müminleri çkarttk. Zaten orada bir evden


baka mûslûman da bulmadk* 030
bnu Mesud'a (r.a) ait mushafta u kraati okudum: "Seni tebih ede-
rim. Sana tövbe ettim. Ben sana teslim olanlarn/mûslûmanlarn ilki-

yim.™ Elimizdeki dier Mushaflarda bu ayetin sonu: "Ben inananla-

rn/müminlerin ilkiyim" eklindedir. Eer ikisi ayna manada olmasayd,


farkl bir manada okumak caiz olmazd.

MAN SLAM'IN ÖZÜDÜR


Ebu Cafer Muhammed b. Ali'den (rah) rivayet edilen u sözü ele ala-
lm. O öyle demitir: "man, slam'n içinde çepeçevre sarlmtr." yani
iman slam'n bâtn/iç ve öz ksmdr. Bu sözün söyleni sebebi öyledir.

Bir defasnda Ebu Cafer'e, Hz. Peygamberin (s.a.v): Tna yapan


kimse mümin iken zina yapmaz, hrszlk yapan kimse de mümin iken hr-
szlk yapmaz* 022 hadisi soruldu. Hazret, yere büyük bir daire çizdi ve: "Bu

daire slam'dr" dedi. Sonra bu büyük dairenin için küçük bir daire çizdi:

"Bu da imandr. Bir kimse sizin bahsettiiniz ileri yaparsa, imandan çkar,

slam'da kalr" dedi. 1033

«» Fatr, 35/3.
103
9 Zariyat. 51/36.
1031
A'raf 7/143.
,0K Buhari, Mezalim, Hudud, Müslim, man, 100-104; Ebu Davud, Sünnet, 15; Trmizi,
30; 1;

man, 1 1 ;
Nesai, Kasame, 49; bnu Mace, Fiten, 3.
1033 Bkz: Heysemi, ez-Zevaid, 102.
1,
562 KÛTU'l-KULÛB

Bu sözle unu kasdetti. Bu ileri yapan kimse imann hakikatinden ve


kemalinden çkar ve o kimse korku, ümit ve vera ile övülen müminlerden
olmaz. Çünkü o, böyle yapmakla gerçek imann ifade ettii mana ve hâl-

den çkm olur. O sonunda da -Allah korusun- Allahu Teala'ya inanan,

peygamberlerini ve kitaplarn tasdik eden biri olma sfatndan da çkar.


Ona görünüte müslüman denir. Çünkü bu kimse küçük daire ile temsil

edilen imandan çkm ise de, onu çevreleyen büyük daire ile temsil edi-

len slam'n dnda deildir.


Ebu Cafer, iman ve slam için böyle bir benzetme yapmtr. man, s-
lam'n özü ve cevheri gördüü için, onu slam dairesinin içine yerletirmi-

Eer söz konusu kimsenin iman dairesinden çkmakla müslümanlktan


tir.

da çkmasn kasdetmi olsayd, bu ikisini ayr ayr daireler olarak çizer,


birini dierinin içine koymazd.

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Zina eden kimse, mümin olduu halde zina etmez, mümin olduu
halde arap içmez.* 034
Bunun anlam, bu ileri yapan kiinin kamil iman sahibi ve gerçek mü-
min deildir. Çünkü imann hakikati ve kemal/olgunluk hâli, Allah'tan kor-

kup haramlardan kaçnmaktr. Çünkü Ümmet, büyük günah ileyenlerin


kafir olmadklar hususunda icma etmi/görü birliine varmtr. nsan zi-

na ve arap içmekle fas k/günahkar olur ama, imann hakikati olan korku

ve takva hâlinden çkmasna ramen imanla ifade edilen hâlden çkm ol-

maz. Bu da, ilahi emirleri tasdik etmek ve dine ballktr.

Burada çok ince bir husus vardr. öyle ki: Büyük günah ileyen kim-
se, sanki imann haya perdesini üzerinden kaldrmaktadr. Çünkü
Resûlullah (s.a.v): "Haya imandandr* 035 buyurmutur. Haya sahibi, avre-

tini/yasak eyini harama açmayan kimsedir. Büyük günah sahibi, bu haya

104; Buharî, Mezalim, 30, Eribe, 1, Hudûd, 1, 19; Müslim, man, 100-104; Ebu Davud,
Sünnet, 15; Tirmizi, man, 11; Nesa'î, Kasame, 49; bni Mâce, Fiten/3; Darimî, Eribe, 11;
Ahmed, Müsned, II, 317, 376..
"» Buharî, man, 3, 16 Edeb, 77; Müslim, man, 57-59; Ebu Davud, Sünnet, 14; Tirmizî, Birr, 56,

80.
MAN ve SLAM'IN R BA I f I 563

dairesinden çkar; fakat onu slam dairesinde tutan iman, tevhidi ve hü-

kümlere ball kalr.

Hasan el-Basrî'den (rah) bu hususu açklayan u söz nakledilmitir:

"man slam'n hakikatidir."

Sahabeden Hz. Huzeyfe'ye (r.a):"Münafk kimdir?" diye sorulduun-


da: "Müslüman olduunu diliyle ifade edip onunla amel etmeyendir" ceva-

bn vermitir.

O, iman edilecek eyleri bilip ifade etmeye slam demi, fakat gerçek
slam için söz ile amelin birlemesi gerektiini belirtmitir.

Süfyan- Sevri (rah) öyle demitir: "nsanlar, bize göre hak ve hukuk-

larnn korunmasnda, farzlar yapmada, nikah konusunda, miras mesele-


lerinde, arkalarnda namaz klnma hususunda ve cenaze namazlarn kl-

ma noktasnda mümin ve müslümandrlar. Yaayanlar hesaba çekilmez,


ölenler hakknda bir hüküm verilemez. Biz insanlarn bilmediimiz gizli

hallerini Allahu Teala'ya havale ederiz. Yüce Allah'n iddetli azabn iit-

tiimizde ondan korkarz; hilmini/yumuak muamelesini ve rahmetini iitti-

imizde, bütün kble ehli için onu ümit ederiz. Bizden önceki büyüklerin

görüü yannda, kendi görüümüzü kusurlu görür, onlara tabi oluruz."

slam ile iman birbirinin parçasdr, biri dierinden ayrlmaz görüü,


hadis ehli fakihlerin ve önceki büyük imamlarn yoludur. Allah hepsinden
raz olsun.

MAN VE SLAM AYRIDIR DYENLERN GÖRÜÜ


Hadis alimlerinden bazlarnn iman ile slam' birbirinden ayrdna
dair nakledilen görüler vardr.

Zührî öyle demitir: slam söz, iman ise ameldir.

Abdurrahman b. Mehdi, kendisine iman ve slam'n ne olduu sorul-

duunda öyle demitir: "O rkisf ay^ ,


eydir."

Hammad b. Zeyd ise, slam'n umumi, imann hususi olduunu söyle-


mitir.
564 KÜTU'L-KULÛB

Bu alimlerin sözleri, daha önce açkladmz görüleri desteklemek-

te ve ona delil tekil etmektedir. Onlar, iman ile slam' birbirine zt ve biri

dierinden farkl anlamna gelecek ekilde ayrmamlar ve biri olmazsa


dieri sahih olur manasnda bir sözde söylememilerdir. Eer o manada

bir ey söylemi olsalard, Mürcie mezhebine uymu olurlard. Halbuki bu

alimler, Mürcie'den olabildiince uzak insanlardr. Onlar, hadis ehli ve di-

nin delillerine tabi olan kimselerdir. Onlar, iman ile slam'n derece bak-
mndan farkllk ve özelliklerinin bulunduunu anlatmak için bu ayrm
yapmlardr. Yani, onlara göre iman daha üstün ve daha özeldir. Çünkü
artma veya eksilme, iman için geçerlidir. Ayrca onda ayrm yapmak va-

ciptir. slam ise umumidir/herkesi içine alr. Ondan ancak kafirler dlanr.
Çünkü slam'n ötesinde kulun tutunaca baka bir ey yoktur/ondan ç-
kan kafir olur.

Bir grup alime göre slam'da istisna/ayrm yapma vacip deildir. Zira

o, snrl/hükümle belirlenmi snrl ve her eyi malumdur. man ile slam'


ayrt edenlerin kastettikleri mana budur. Selef-i Salih'den bir cemaatin gö-

rüü de bu yöndedir. Ama bu da yukarda açklamaya çaltmz mana-


dadr. Eer yeterince ve yerince açklayabildi isek.

Bu ayrm, u hadisteki açklamaya benzemektedir. Hz. Peygamber'e


{s.a.v) : "Amellerin hangisinin daha faziletli olduu sorulunca: "slam" bu-

yurdu." Hangi slam daha üstündür?" diye sorulduunda ise: /man"1036 bu-
yurdu. Resûlullah (s.a.v), iman ile slam' birbirinden ayrmad, o sadece
imann özel konumunu belirtip onu, slam'n hakikati ve özü olarak tant-

m oldu.

Çünkü o, iman'n, slam'dan olduunu haber vermitir. Bunu u hadis-


i erifte de görmekteyiz:

"Kiinin kendisini ilgilendirmeyen eyleri terk etmesi, onun güzel müs-


lûman olduunu gösterir 037

1036
Ahmed, Müsned, IV, 114; Heysemi, ez-Zevaid, I, 59.
"» 7 Tirmizi, Zühd, 11; bnu Mâce, Fiten, 12; Muvatta'. Hüsnü'l-Hulk, 3.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 565

Yani bu sfat o kimsenin slam' gerçek manada yaadn ve bu s-


fatn slam'n en yüksek bir sfat olduunu gösterir. Bu da gönlünü dün-
yadan çekip yakîne ulam müminin sfatdr.
Bu durum, Ebu Cafer Muhammed b. Ali'nin yukarda verdii misale
benzetmektedir. O, birisi büyük birisi küçük iki daire çizmi, büyük daire ile

slam', içindeki küçük daire ile iman temsil etmiti. Bu ekilde o da ima-
nn slam'dan daha özel bir konumu olduunu belirtmeye çalmtr.

BATIL NANÇ MEZHEPLER


Bütün bu açklamalarmz Selef-i Salihin'den naklettiklerimiz, Mür-
cie'nin, Kerramiye'nin ve bâdiye'nin görülerini geçersiz klmakta ve on-
larn iman konusundaki iddialarn çürütmektedir. Onlarn iddiasna göre

iman, amel olmakszn sadece sözden, yahut marifet ve inanmaktan iba-

rettir.

Yine bu açklama ve nakiller, büyük günah ileyen kimsenin küfürle


iman arasnda bir makamda olduunu söyleyen Mutezile mezhebini red-
detmektedir. Onlar, insanlar mümin, fask/büyük günah ileyen ve kafir

olarak üç ksma ayrr ve fas mümin görmezler.

Bu nakiller ayrca Haebiyye, Hazemiyye, Kat'iyye ve Haruriyye gibi

Hârici frkalarnn görülerini de reddeder. Bunlar öyle derler:

"Kim büyük günah ilerse imandan çkar. Büyük günah ileyen kimse
kafirdir, öldürülmesi helaldir."

Onlardan bazlar öyle derler: "Zalim imamlar/idareciler kafirdir; hal-

kn onlarla savamas vaciptir."

Bir dier grubun görüü udur: "mama kar gelen kimse, kafirdir." Bu
görüler, Allahu Teala'nn u ayetine aykrdr:
"Eer müminlerden iki topluluk birbiriyle savarlarsa, onlarn arasn
bulun; Eer biri dierine saldrrsa, Allah'n emrine dönOnceye kadar sal-

1038
Hucurat 49/9.
566 KÜTU'L-KULÛB

Allahu Teala, saldran grup ile savalmasn emretmi, fakat onlara

mümin ismini vermitir. Onlar üçüncü bir snf olarak zikretmemitir.

Bizim, Mürcie ve Mutezile gibi birbirine ters görülere sahip iki bidat-

ç grup ile bamz beladadr.


Mürcie öyle der: "Muvahhid/ Allah'n birliini inanan kimse, cehenne-
me girmez. Bütün büyük günahlar ilese de hüküm budur. Çünkü günah-
lar onlarn imann eksiltmez."

Mutezile ise öyle demektedir: "Fask/büyük günah ileyen kimse,


mümin deildir. Bir kimse, küçük günah iler ve tövbe etmeden ölürse, o,

cehenneme girer, kafirlerle birlikte oradan ebediyyen çkmaz."

in dorusu udur: Fask, mümindir. çine dütüü fsk hâli, kendisi-

ni imandan ve mümin hükmünden çkarmaz. Fakat bu hâl onu sddklar ve


ehidler gibi ihlasl müminlere de dahil etmez. Büyük günah sahibi, Allahu

Teala'nn azap tehdidini ve cehennemi haketmi kimselerdir. Ama Allahu

Teala'nn, lütuf ve ihsan ile onlar affetmesi de mümkündür.

Hz. Ali (r.a) öyle demitir: "Sizler, ar gidenin dönecei ve geride


kalann gelecei orta yol üzerinde olun."

Hz. Resûlullah (s.a.v), sünnet alimlerinin sfatn överek öyle tant-


mtr: "Bu ilmi, her devirde en adil kimseler yüklenir. Onu arya kaçanla-
rn tahrifinden, bozuk görü sahiplerinin fikirlerinden ve cahil kimselerin
bo yorumlarndan temiz tutar, korurlar.* 039

Arya kaçanlar; hadislerin ve Sahabeye ait haberlerin ötesine ge-

çenlerdir. Bozuk görü sahipleri, rey ve kyasla kendi görülerini savunan-


lardr. Cahiller ise, hak yoldan çkm tasavvuf ehli arasndan çkan ata-
hat 1040 sahipleridir. Âdil kimseler ise, Selef-i Salihinin/Sahabe ve Tâbi-

nun'un yoluna uyan, dinde bidat çkarmayan ve müminlerin yolundan ba-


ka bir yola girmeyen kimselerdir. Bunlar da, hadis alimlerinden ve fakihler-

den oluan ilim ehli ve râvilerdir.

1039
Bezzar, Müsned, No: 143; Heysemi, ez-Zevaid, I, 140.
1040
atahat: Mânevî arholuk veya baygnlk hâlinde söylenmi, zâhirde eriata aykr gözüken
söz ve manalardr.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 567

Allahu Teala'nn u ayeti, bizim sözümüzü açklamakta ve destekle-


mektedir: "Bugün sizin dininizi tamamladm.*™

Müslümanlarn icmasna göre bu ayet-i kerime, bütün farzlarn ve di-

ni hükümlerin tamamlanmasndan sonra Veda Haccfnda nazil olmutur.


Bu, Hz. Rasûlullah'n (s.a.v) haccn farz klnmasndan sonra yapt en
son hacdr. Çünkü, bütün alimlerin ittifakyla bu ayet Kur'an'n en son in-

dirilen ayetidir. Hz. Resûlullah (s.a.v) bu ayetin iniinden sadece üç ay üç

gün sonra vefat etmitir.

Bu ayet tarihçilere göre, Zilhicce'nin dokuzunda Arefe günün bitimine

doru nazil olmutur. Hz. Resûlullah (s.a.v) de, ayn yln Rebiu'l-evvel

aynn on ikinci günü ahirete irtihal etmitir. Allahu Teala haram, helal ve

benzeri dini hükümlerin tamamn indirdikten sonra:

"Bugün dininizi tamamladm* 042 buyurmutur.

Ayette geçen kemale erdirme/tamamlama kelimesi, birbirine bal


olan eylerin tamamlanmas anlamnda kullanlmtr. Bir eyin bir ksm
mevcut olup, dier ksm henüz mevcut olmad zaman, ona tamam den-
mez. Ancak bütünü mevcut olduunda kemale erdi ve tamam oldu denir.

Ayetteki kelimenin gerçek anlam da budur.

Dinin iman konular daha önce Mekke döneminde öretilmiti. Allahu


Teala daha sonra, dinin farzlarn zaman içinde azar azar, indirdi, emretti.

Böylece din tamamlanm oldu. Bu unu gösterir. Din tamam olana kadar
önceki ksmyla, sonraki ksm birbirine baldr. Demekki, ameller imana
baldr; her ikisiyle din tamam ve mükemmel olmaktadr.

Seleften bir zat demitir ki: "Mürcie'den kim: 'blis, mümin deildir'

derse, mezhebini ykm olur. Çünkü blis, Allah'n birliini kabul ve ikrar

etmitir."

Evet gerçekten -Allah kendisine lanet etsin-blis Allahu Teala'y tan-


yan ve O'nu birleyen bir varlktr. Ama o, bu tevhidi ile amel etmemi, bil-

dii ve iman ettii Rabbine itaat etmemi, bu yüzden de küfre dümütür.


,04 '
Maide, 5/3. *N
,MZ Maide, 5/3.
568 KÛTU'L-KULÛB

Mürcie, görülerine u ayeti deli! getirir: *Bu sözlerinden dolay Allah


onlara altlarndan rmaklar akan, içinde ebedi kalacaklar cennetleri müka-

fat olarak verdi.™ 3

Onlara göre Allahu Teala cennete girmek için dille ikrar art komu,
ya da cennete girmeyi bu söze balamtr. Halbuki ayette geçen cennet

vaadi, sözün ispat edilmesinden sonradr. Bu da, yakîn ile söylenen iman

sözüdür. Hem bu kimseler, sadece iman sözünü söyleyerek azaptan ko-


runmaya çalmazlar ve münafklar gibi o sözü bir kalkan yaparak bala-

rna gelecek tehlikeyi savmaya çalmazlar. Onlar, iman sözünü söyler ve

gereini yaparlar. Çünkü münafklar da gerçek müminler gibi, zâhirde

iman sözünü söylemektedirler. Ancak Allahu Teala onlarn içlerinde sak-

ladklarnn, söylediklerinin aksi olduunu öyle haber vermitir.

'Vnlar o gün, imandan çok küfre yakn idiler. Onlar aalaryla kalple-
rinde olmayan söylerler.* 044

Allahu Teala üstteki ayette ise cennete götüren sözün, müminlere ait

bir söz olduunu kasdetmitir. Onlarn sözü, amelleriyle desteklenmi bir

iman sözüdür. Münafklar ise, amel olmadan sadece "biz de mümininiz"


sözüyle yetinirler.

Bu ayet bize unu da gösterir: Hak sözü söylemek imandandr. Bu,

söyleyene sevap getirir. Çünkü o, iyilii emredip kötülükten sakndrmak


gibi güzel amellerdendir.

Bu ayetten, sadece iman sözünü/ehadet kelimesini söylemenin bü-


tün iman içine ald, imann sözden ibaret olup amele hacet olmad so-
nucunu çkarmak, yanltr, batldr. Bunun yanl olduunu daha önce
zikrettiimiz ve gerçek iman için ameli art koan ayetler göstermektedir.
Allahu Teala'nn kafirler hakkndaki u ayeti de bu konudadr:
"Eer tevbe edip namaz klar ve zekat verirlerse, onlar serbest bra-

kn.™5
»»« Maide 5/85.
,M4 Âl-i mran 3/167.
'«* Tevbe 9/5.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 569

Bu ayet-i kerimede Mürcie'nin iddialarnn da bo ve yanl olduu or-


taya konmaktadr. Çünkü Allahu Teala, o ayette: "Allah sadece onlarn

sözleri sebebiyle kendilerine cennetleri verdi" dememitir. Ayetin ifadesi


u manadadr: "Allah söyledikleri hak söze karlk olarak onlara cennet-
ler verdi." Böylelikle Allah onlarn hak sözü söylemlerine karlk olarak se-
vap verdiini haber vermektedir.

u ayet de konumuzla ilgilidir:

X)nlara, yaptklarna karlk olarak kat kat mükafat vardr.*™


Allahu Teala dier ayetinde bu amelin nasl güzelce yaplacan ve
onun snrlarn öyle belirtmitir:

"Halbuki onlara ancak dini yalnz Allah'a has klarak O'na ihlasla kul-

luk etmeleri, namaz klmalar ve zekat vermeleri emredildi.™ 1

Mürcie, bu durum ve tutumu ile u ayette belirtilen kimselerden ol-

maktadr:

"Kalplerinde erilik olanlara gelince, onlar, fitne çkarmak ve ayetleri

keyiflerine göre yorumlamak için Kufan'n mûteâbih/manas kapal ve


farkl ayetlerinin peine düerler.*™

Ayrca onlar u hadiste anlatlan gruptur:


"u iki zümrenin slam'dan nasipleri yoktur." Baka bir lafzda "Onla-

ra efaatim u tamayacakt r. Onlar Kaderiye ve MOrcie'dir.™ 9

Bunun sebebi udur: Allahu Teala Kuran' Kerim'deki bütün ayetlerin-

de iman ile salih amelleri beraberce zikretmitir. Mürcie ise, bu açklama


ve hükümlerden hiçbir ey anlamamtr. Belirttiimiz sebeplerle bir yerde,

sadece iman zikredildii zaman hemen ona yapm ve onun üzerinde


durup ona göre hüküm vermilerdir.

1047
Beyyine 98/5.
1048
Âl-i mran, 3/7.
1049
Tirmizi, Fiten, 13; bnu Mace, Mukaddime, 9; bnu Hacer, el-Metalib, No: 2958-2959;
Tabarani, el-Evsat, No: 1785; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 206.
570 KÛTUL-KULÛB

Bir Garip hadiste ise öyle buyurduu rivayet edilmitir:

"ki taife vardr ki cennete giremezler: Bunlardan birisi "iman sözden


ibarettir diyenlerdir. Huzeyfe (r.a) bunu naklettikten sonra öyle demitir:
"Ben, u iki grubun kesinlikle cehennemde olduklarn biliyorum: Birisi,

ilimden uzak kalp halka zulüm eden kötü insanlar; dieri de ahir zaman-
da ortaya çkp bizlerin/sahabe ve selefin hallerini yanl yorumlayan ve
haktan sapmakla suçlayanlardr."

Allahu Teala'dan bizleri ayetlerini güzel anlamaktan uzaklatrmama-


sn, kibir ve kendini beenmekle imtihan etmemesini, bize doru yolu
göstererek onu yol edinmemizi kolaylatrmasn, bize yanl yolu göste-
rerek bizi ona girmekten muhafaza etmesini dileriz.

Allahu Teala bu hastalklarla imtihan ettii kimseler hakknda öyle


buyurmutur:

'Yeryüzünde haksz yere kibirienenleri ayetlerimi anlamaktan ve on-


lara iman etmekten uzaklatracam. Onlar bütün mucizeleri görseler yi-
ne de inanmazlar. Doru yolu görseler, onu yol edinmezler, ama azgnlk
yolunu görseler hemen ona dalarlar. Bu durum onlarn ayetlerimizi yalan-
lamalarndan ve onlardan gafil olmalarndan ileri gelmektedir.* 050

NALLAH MÜMNM DEMENN HÜKMÜ


manda istisna yapmak yani, inallah müminim demek, önceki büyük-
lerden gelen bir uygulama ve Allah'tan raz olan imamlarn yapt bir i-
tir. Onlar bunu, kötü ölümden korktuklar, imanlarn kusurlu gördükleri ve
nefislerini temize çkarmay güzel bulmadklar için yapmlardr. Yoksa,
yakînen inandklar bir hususta üpheye dütükleri ve tasdik ettikleri konu-
larda ek içinde olduklar için deildir. Çünkü imann bir çok makam var-
dr; müminler iman noktasnda farkl derecelere sahiptirler. Bunun için Al-

lahu Teala güzel ilerini anlatt bir grup hakknda öyle buyurmutur:

"te onlar gerçek müminlerdir.* 0 *

1050
A'raf 7/146.
1051
Enfal 8/4.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 571

Bu ayet onlar kamil mümin olarak tantmakta ve onlar güzel sfatla-

ryla övmektedir. Bu ayetin ifadesinden u ortaya çkmaktadr: Mümin ola-


rak bilinen bir ksm insan vardr ki, gerçek mümin deildir. Bunun böyle
olduunu u ayette de görmekteyiz.
"Müminlerden bir topluluk kesinlikle isteksizdirler. Gerçek ortaya çk-
mken dahi seninle mücadele ederler.™ 2

"Ey iman edenler, yapmayacanz eyi niçin söylüyorsunuz?™**


Allahu Teala, sadk müminlerin sfatlar hakknda ise öyle buyurmu-
tur:

"Müminler o kimselerdir ki Allah'a ve Rasûlü'ne iman edip sonra asla


üpheye dümezler; Allah yolunda mallar ve canlaryla cihad ederler. On-
*
lar imannda sâdk olanlardr. l054

"Asl iyilik sahipleri, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve


peygamberlere iman edip Allah rzas için yaknlara, yoksullara, yolda kal-

mlara, dilencilere ve kölelere sevdii maldan veren, namazn klan, ze-


katn veren, antlama yaptklar zaman antlamalar n yerine getiren, bir
de sknt, hastalk durumlarnda ve sava zamanlarnda sabredenlerdir.
te imannda sadk olanlar onlardr. Onlar Allahtan hakkyla korkan mut-
takiterdir.™ 5

Bu ayet-i kerimede gerçek müminlere ait yirmiye yakn güzel ahlak ve


sfat zikredilmitir. Sevdii maldan bakasna vermek, nefsini brakp kar-

deini tercih etmek, verdii sözde durmak, hastalk, korku ve sknt ann-
da sabretmek de bu sfatlarn içindedir. Allahu Teala onlarn bu sfatlarn
saydktan sonra, onlarn sadk ve muttaki kimseler olduuna ahitlik et-

mitir.

Allahu Teala, yakîn ehli sevdii kullar hakknda öyle buyurmutur:

"Muhakkak ki Allah, müminlerden mallarn ve canlarn cennet kar-


lnda satn ald.™ 56

'«* Enfal 8/5, 6.


1053
Saf 61/2.
"W Hucurat49/15.
,05S
Bakara 2/177.
1056
Tevbe 9/111.
.

572 KÜTU'L-KULÛB

Yüce Allah, müminlerin genelinin sfat hakknda ise öyle buyurmu-


tur:

"Eer siz iman eder ve Allahtan korkarsanz o size mükafatnz ve-

rir. Hem Allah sizden bütün mallarnz istemez. Eer onlarn hepsini iste-
seydi ve sizi sktrsayd, cimrilik ederdiniz. Bu da, sizin kinlerinizi meyda-
na çkarrd.™7 •

Allah yolunda mücahede ve sdk sfatyla övülen ile, geride kalp ilahi

gazabna urayanlar arasnda ne büyük bir fark vardr. Hak adam olan-

larla, hakk iptal etmek için çalanlar arasnda ne kadar fark vardr. Alla-

hu Teala'nn maln ve cann» kabul ettii kimse ile, içindeki cimriliini ve


kinini bildii için maln istemeyip geri çevirdii kimse arasnda ne kadar

fark vardr.

Hâl böyle iken hepsine de mümin denmektedir. Ancak imann ma-


kamlar, onlarn bazlarn bazlarndan üstün klmakta, bir ksmnn dere-

cesini dierinden farkl yapmaktadr. Bu konuda Allahu Teala öyle buyur-


maktadr:

"Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle


»1058

lar dierleriyle bir olmaz. Onlarn derecesi, sonradan infak eden ve sava-
anlardan daha büyüktür. Bununla birlikte Allah hepsine de en güzel so-
nucu vadetmitlr.* 05* Yani, onlar farkl derecelerde de olsa, Allah hepsine
cenneti vadetmitir. Yüce Allah, onlarn hepsine mümin dedii gibi; hepsi-
>

ni cennet evinde de bir araya getirmitir.

NFAK/MÜNAFIKLIK
Nifakn çeitli dereceleri vardr. Bunun yetmi çeidinin olduu söy-
lenmitir. irkin yani Allah'a ortak komann da bu kadar çeidi vardr. Mü-

1057
Muhammed 47/36-37.
> 058 Mücadele 58/1 1

1059
Hadid 57/10.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 573

nafklarn da farkl dereceleri vardr. Hz. Resûlullah (s.a.v) münafklk hak-


knda öyle buyurmutur:

"Kimde u dört huy bulunursa, o kimse oruç tutup namaz klsa ve mü-
min olduunu iddia etse de, tam Konutuunda yalan söy-
bir münafktr.
ler, vaat ettiinde yerine getirmez, emanet edildiinde ihanet eder ve dü-

manlk ettiinde ar gider.* 060 Baka bir rivayette: "Sözleme yaptnda


karsndakini aldatr, zulmeder" buyrulmutur. Bu sfatla münafkln ala-
metleri be olmaktadr. Kimde bunlardan biri varsa, onda nifakn bir dere-
cesi mevcut demektir. Ta onu terk edene kadar.

Ebu Said el-Hudri (r.a) ve Ebu Kebe el-Enmârî' nin (r.a) rivayet etti-

i bir hadiste Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Dört çeit kalp vardr: Baz kalpler tertemiz olup içinde nur saçan bir
k vardr. Bu, müminin kalbidir.

Baz kalplerin içinde hem iman hem de nifak bulunur. Oradaki iman,

tatl suyun besledii sebzeye benzer. Nifak ise, irin ve akntnn besledii
yara gibidir. Bunlardan hangisi daha çok geliir ve kalbe hakim olursa,
kalp için onunla hükmedilir.*™

Bu hadisin baka bir rivayetinde ise ifade öyle gelmitir:

"Hangisi baskn ise, kalp ona göre ekillenir."

Hz. Resûlullah (s.a.v) bir hadisinde öyle buyurmutur:

"man yetmi üç derecedir. Onun en üstünü, Allah'tan baka ilah ol-


madna ahadet etmek, en alt derecesi ise gelip geçenlere eziyet vere-
cek bir eyi yoldan kaldrmaktr.* 062

mandan kaynaklanan ahlaklarn derece derece olmas, irk ve nifa-


kn çok gizli ve ince yönlerinin bulunmas, kamil bir iman için "inallah mü-
minim" demeyi gerekli yapmaktadr. Çünkü iman ve nifak kalpte birlikte

1060 Buharî. man. 24, Mezalim, 17, Müslim, man, 59; Ebu Davud, Sünnet, 15; Tirmizî, man, 14;

Nesa'î, man, 20. ^ ,

1061
Ahmed, Müsned, III, es-Sar, No: 1077; Ebu Nuaym, Hilye, 278.
17; Tâbarani, I,

1062 Müslim, man, 58; Ebu Davud, Sûnnet|\14; Tirmizî, man, 6; bnu Mace, Mukaddime, 9;

Ahmed, Müsned, II, 379, 445. \


574 KÛTU'L-KULÛB

bulunabilmektedir, münafkln da bir çok bölümü vardr, ayrca, kalpte


imann baz ubeleri bulunmayabilir. Durum böyle olduu için, bir hadiste

öyle buyrulmutur:

"Ümmetimin münafklarnn çou Kufan okuyucular arasndan ç-


kar.™ 53

Baka bir hadiste ise: "Ümmetime arz olan irk, karncann bir kaya
üzerindeki yürüyüünden daha gizlidir"1064 buyrulmutur.

Huzeyfe (r.a) öyle demitir: "Allah Resûlü'nün (s.a.v) döneminde


adamn biri bir söz söyler ve onun yüzünden ölünceye kadar münafk ola-
rak bilinirdi. Oysa bu gün ona benzer bir sözü sizden günde on kez iiti-

yorum."

Hz. Ali (r.a) öyle demitir: "man, beyaz bir nurdur; mümin, salih

ameller iledii müddetçe geliip artar ve kalbin tamam bembeyaz olur.

Nifak ise siyah bir nokta gibidir; kul, haram iledikçe bu nokta büyüyüp ge-
niler ve kalbi tamamen karartr ve sonunda kalp mühürlenir. Kalbin mü-
hürlenmesi ite böyle olur." 1065 Hz. Ali sonra u ayet-i kerimeyi okudu:
"Hayr, onlarn ileyip kazandklar eyler kalplerinin özerine pas tut-

mutur.* 066

Bütün bu açklama ve nakiller, imanda istisnay yani inallah mümi-


nim demeyi gerektirmektedir. Mümin, gizli irkten ve gizli nifaktan korka-

rak, bir de gerçek ve kamil müminlik iddiasndan çekinerek inallah sözü-


nü kullanmaldr. "Ben gerçek bir müminim" diyen kimse, nefsini temize ç-

karm ve Rabbine isyan etmi olur. Çünkü Allahu Teala nefsi tezkiye et-

meyi/temize çkarmay yasaklam, nefsini temize çkaran kimsenin yalan


söylediini belirtmitir. Bu konudaki ayetlerde öyle buyrulmutur:

IV, 151;Heysemi,ez-Zevaid, VI,;


«** Ahmed, Müsned, . IV, 403; Hakim, Müstedrek, II, 291: Ebu Nuaym. Hilye. IX, 264.
o65 Günahlarla kalbin kararmas ve mühürlenmesi ile ilgili hadisler için bkz: Taberi, Camiu'l-

Beyan, XV, 98; Beavi, Meâlimü't-Tenzil, VIII, 365; bnu Mace, Zühd, 29; Ahmed, Müsned,
II, 297; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VIII, 445-447.
1066
Mutaffifîn, 83/14.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 575

'Nefislerinizi temize çkarmayn/hiç kusursuz olduunuzu ddia etme-


yin. Çünkü kimin daha takval olduunu Allah bilir.™ 7

'Nefislerini temize çkaranlar görmedin mi? Halbuki yalnz Allah dile-

dii nefisleri temizler/kusurdan uzak tutar.™ 6 Ayetin peinden u uyar


gelmitir:

"Bak, nasl da Allah'a yalan isnat ediyorlar?* 06*

Kur'an'da Hz. brahim (a.s) öyle demitir:

"Rabbimin herhangi bir ey dilemesi hariç, O'na irk kotuunuz ey-


lerden korkmam.* 070

Hz. uayb (a.s) da buna benzer ekilde öyle demitir:

"Rabbimiz dilemedikçe, küfre tekrar geri dönmemiz mümkün de-

il.* 07 '

Her iki peygamber de hükmü Allahu Teala'nn geni ilmine ve ezelde-

ki takdirine havale etmiler, O'nun geni ilmi ve gizli iradesiyle, kendileri-

ne açklanan iman hâlinin zdd olan durumun, yani inkar hâlinin bir hikmet

gerei balarna gelmesinden emin olmamlardr. te bu, ilahi tuzak kor-

kusudur.

Ayetlerde geçen tuzan iki manas vardr:

Birincisi; Allahu Teala, bir eyi açklarken onun zddn gizler.

kincisi ise; kul kendini güvende ve erefli bir hâlde görmesinden son-
ra Allah, gizlediklerini açar, örttüklerini ortaya döker.

Peygamberler, faziletlerine ve Allah katndaki makamlarna ramen,


ilahi tuzak korkusuyla, küfür konusunda hükmü Allah'n dilemesine brak-

mlardr. Onlarn durumu böyle iken, zayf ve cahil kimseler, iman konu-

1067
Necm, 53/32.
1068
Nisa, 4/49.
1069
Nisa, 4/50.
1070 En'am, 6/80.
1071
A'raf, 7/89.
576 KÛTU'L KULÛB

sunda nasl hükmü Allah'a havale etmez ve din konusunda görünürdeki


durumuna bakp aldanrlar.

Halbuki slam'da ve bütün salih amellerde dahi hükmü Yüce Allah'n

dilemesine brakmak gerekir. Çünkü yaplan amelin kabulü, amelden ayr


bir eydir. Allahu Teala'nn ezelde takdir ettii hükmü de, kulun yapmakta
olduu amellerin dnda gerçekleebilir. Öyleyse, hiçbir hâlde, inallah

demeyi ve ii Allah'n iradesine havale etmeyi terk etmemelidir.-

Alimlerden birisi: "ölüm sarholuu, hak ile geldi" 072 ayetinin tefsirin-

de öyle demitir: "Yani, ölüm, kulun bana Allah'n takdir ettii hükmü
getirdi."

Selef-i Salihinden biri de öyle demitir: "Ameller, ancak son andaki


duruma göre deerlendirilir."

Ebu'd Derda (r.a) Allahu Teala'ya yemin ederek öyle demitir:

man elinden alnmayacandan emin olan kimsenin imann Allahu


Teala kalbinden söküp alr."

Alimlerden u söz rivayet edilmitir: "Öyle günahlar vardr ki onlarn

cezas ölüme kadar tehir edilir ve kötü ölüm olarak verilir."

Bu husus amel ehlinin en çok korktuklar bir noktadr. u ayetle birlik-

te bu korku daha da artmaktadr. "Onlarn bunun dnda da yaptklar bir


takm amelleri vardr.* 07*

Alimlerden birisi öyle demitir: "Öyle günahlar vardr ki onlarn ceza-

s ancak son nefeste tevhitten mahrum edilmektir."

Böyle günahlardan Yüce Allah'a snrz.


Bunlar hakknda öyle denilmitir: "Bu günahlar Allah'a iftira ederek
velilik ve keramet iddiasnda bulunmaktr."

Sehl (rah) demitir ki: "Velilerin alametlerindeabiri de, her eyde hük-
mü Yüce Allah'a brakp kesin bir ey söylememeleridir."
1072
Kâf, 50/19.
û73
'
Müminûn, 23/63.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 577

Yine Sehl bir defasnda da öyle demitir: "nallah demeksizin unu


yapacam diyen kimse, bu sözünden dolay kyamet günü hesaba çeki-

lecektir. Allah onu dilerse cezalandrr, dilerse affeder."

AHahu Teala, Hz. Peygamberi (s.a.v) "inallah" deyip ii Allah'a hava-


le etmeden bir ey söylemekten sakndrm ve unuttuu takdirde bunu
söylemesini emrederek öyle buyurmutur:

"Bir ey için ben yann muhakkak öyle yapacam' deme. Ancak n-


aiiah/Allah diterse... efe."1074 Bir sonraki ayette ise öyle buyurmutur:
Vnuttuunda Rabbini hatrla.* 075 Yani, inallah demeyi unuttuun zaman
Rabbini hatrlayarak inallah de.

Hz. Peygamber (s.a.v) bu edebi en güzel ekilde uygulam ve kesin-


likle olacan bildii bir ey hakknda dahi "inallah" demitir.
Mesela; Hz. Peygamber (s.a.v) bir kabristana girdiinde ölülere öyle
selam vermitir:

"Allah'n selam üzerinize olsun ey müminler topluluu! nallah bizler


de size katlacaz."1076

En doru söz sahibi ve her eyi en iyi bilen Allahu Teala, kullarna i-
leri ilahi iradeye havale etmelerini ve inallah demelerini öreterek öyle
buyurmutur;

"Hiç üphesiz ki Mescid-i Haram'a Allah'n dilemesi ile güven içinde


gireceksiniz.* 077

nallah diyerek ileri Yüce Allah'n dilemesine brakmak, O'nu tan-


yan ve bu ameli inkar etmeyen kimselerin uyguladklar bir esastr.

Müslim, Taharet; 39, Cenaiz, 103. 404; Ebu Davud, Cenaiz, 79; Nesa'î, Taharet, 109,'
Cenaiz, 103; bnu Mace, Cenaiz, 36, Zühd, 36; Ahmed, MÜsned, II, 300, 375, 408 V, 353,
360.
1077 Fetih, 48/27.
578 KÛTU'L KULÛB

MANIN ARTIP EKSLMES


man konusunda temel hükümlerden birisi de, onun artp eksilmesidir.
mann artmas Allahu Teala'nn u ayetleriyle sabittir:
"Allah, hidayete erenlerin hidayetlerini artrr.* 078

"Allah onlarn imann artrd.* 079


Artan bir ey ayn zamanda eksilebiien bir eydir. Bunu, Kur'an'daki
ayetlerden anlamak mümkündür. Bu konuda u ayetleri zikredebiliriz:
"Allah zalimlerin ancak kayplarn artm.* 080

"Rabbinden sana indirilen ayetler, onlarn çounluunun azgnln


artracaktr.* 08 '

"Onlann kulaklarnda arlk vardr/hakk iitmezler.* 082


"Fakat kalplerindeki hastala gelince, bu onlarn pisliklerine pislik kat-
mtr.* 083
Zalimlerin kayplarn artran ey, onlarn kazanç ve kârn noksanla-
trr. Onlarn küfrünü artran ey, imanlarn azaltr. Kalplerini kör eden
ey, basiretlerini noksanlatrr. Kötü ve pis hallerini artran ey, güzel ve
temiz hallerini noksanlatrr. Çünkü, kötülüün artmas, hayrn noksan-
lamas demektir. Ayn ekilde, iyiliin artmas da kötülüün azalmas de-
mektir..

mann salih amellerle artp, günahlarla eksilmesi sabit olduu zaman,


onda inallah deyip iin hakikatini Allah'a havale etmek gerekir. Çünkü sa-
lih ameller, kula manevi dereceler kazandrmaktadr; müminler güzel dost-
luk ve mücahede ile bu dereceler içinde yükselip dururlar.

Allahu Teala bu konuda ksa ve öz bir ifadeyle öyle buyurmutur:

1078
Meryem, 19/76.
1079 Âl-i
mran, 3/173.
1080
sra, 17/72.
1081
Maide 5/46.
1082
sra 17/46.
1083
Tevbe 9/125.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 579

'Eer mûminseniz, en ûstûn olan sizsiniz.™

"Allah müminlerin velisi/dostudur.™ 5

Bu söylediimizi açklayan ayetlerde öyle buyrulmutur:

"Herkese yaptklarndan dolay dereceler vardr. 0)086

"O, yaptklar ameller sebebi ile onlarn velisi/dostudur.* 087

"Müminlerinden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mallar ve


canlar ile cihad edenler eit deildir. Allah, kendi yolunda mücahede
edenlere, oturanlardan daha fazla sevap verecektir.'™ 88

Vasile b. el Eska'nn (r.a) rivayetinde öyle buyrulmutur: "man artar


ve eksilir.* 08*

Bu görü, sahabeden kalabalk bir cemaat ve Tâbiun'dan saysz


imamdan rivayet etmitir.

Ahmed b. Hanbel'e: "îmanda istisnann/inallah mümininim" demenin


ne anlama geldii sorulduunda o: "man, söz ve amel deil midir?" diye
sordu. Soru sahibi: Evet, deyince, mam: "Tasdik söz ile, istisna amel ile

olur" dedi.

MÜNAFIKLIIN ALAMETLER
Alimlerden bir zat öyle demitir: "nsanlarn nifaka en yakn olan,
kendisini ondan en uzak görendir."

Ayn zat baka bir sefer de öyle demitir: "Kendisini nifaktan en faz-
la emniyette hissedendir."

Afra'nn azatls Ömer demitir ki: "nsanlarn nifaka en yakn olan,


kendisinde olmayan bir sfatla iyi diye anldnda ve anlatldnda bun-

1084
Al-i mran 3/139.
1085
Âl-i mran 3/68.
1086
Ahkaf 46/19.
1087
En'am 6/127.
1088
Nisa 4/95. .

1089
bnu Mace, Mukaddime, 9; Beyhaki, uabu'l-man, No: 53-57.
580 KÛTU'L-KULÛB

dan huzur duyandr. nsanlarn nifaka en uzak olan ise, aslen sahip oldu-

u iyi hâlin kendisini kurtaramayacandan endie eden kimsedir."

Bir b. el-Hâris (r.a) ise öyle demitir: "Kalbin övgülere meyledip bu-

nunla sükûn bulmas, o kimse için günah ilemekten daha zararldr."

Seni (r.a) de öyle demitir: "Alimin gafleti, Allah'tan gayri bir eye
meyledip onunla huzur bulmasdr. Cahilin gafleti ise, dünyevî bir eyle
övünüp durmasdr."

Ariflere göre, Allahu Teala dndaki eylere yönelmek ve onlarla hu-

zur bulmak bo bir dâvâdr; dâva ise günahtr.


Huzeyfe (r.a) öyle demitir: "Bu gün münafklar, Allah Resûlü'nün

(s.a.v) devrine göre daha çoklar. O devrin münafklar nifaklarn gizliyor-

lard; günümüzdeki münafklar ise nifaklarn açktan iliyorlar."

Bir defasnda Hasan- Basri'ye (r.a): "Bazlar günümüzde münafk


kalmadn söylüyorlar, ne dersiniz? diye sorulduunda, Hazret öyle de-
mitir: "Ey kardeim! Eer münafklar tamamen helak olup tükenselerdi,
sokaklarn bombo kaldn görürdünüz."

Hasan- Basrî ve dier alimlerden u söz nakledilmitir: "Eer müna-


fklarn kuyruklar çksayd, yeryüzünde adm atacak yer bulamazdk."

bnu Ömer (r.a), bir adamn Haccac'a sövdüünü duyduunda ona:

"Söyle bakaym? Eer Haccac u an burada olsayd, az önce dediklerini


yine söyleyebilir miydin?" diye sordu, adam: "Hayr" deyince bnu Ömer
(r.a): "Biz Allah Resûlü'nün (s.a.v) devrinde bunu nifak sayardk" dedi.

Resûlullah (s.a.v) buyurmutur ki:

"Kimin dünyada (ona ayn, buna ayr konuan) iki dili olursa, ahirette

de kendisine ateten iki dil verilir* 090

Baka bir rivayette ise: "nsanlann en kötüsü, iki yüzlü olup bunlara
bu yüzle, onlara Öbür yüzle gidendir* 0*" buyrulmutur.

1090
Ebu Davud, Edeb, 34; Darimî, Rikak, 51.
,M1 Buhar, Edeb, 52; Ebu Davud, Edeb, 34; Tirmizî, Birr, 78; Darimî, Rikak, 52.
MAN va SLAM'IN RTBATI 581

Hasan el-Basri'ye: "Bir grup insan: 'biz nifaktan korkmuyoruz' diyorlar;

buna ne dersin?" diye sorulduunda öyle demitir: "Vallahi nifaktan uzak


olduumu bilmem, benim için yeryüzü dolusu altndan daha sevimlidir."

Yine o öyle demitir: "Dilin ve kalbin, gizli hâlin ile açk hâlin, bir ye-

re giri ile çk hâlin birbirinden farkl ise bu, nifak alametlerindendir."

Sahabeden Hz. Huzeyfe'ye (r.a) adamn biri: "Münafk olduumdan


endieleniyorum" dediinde o: "Eer münafk olsaydn, münafk olmaktan
korkmazdn. Çünkü, münafk, nifaktan emin olan kimsedir" demitir.

NFAKIN ÇETLER
ki türlü nifak vardr: Birincisi sahibini slam'dan çkarr. Bu nifak, Al-

lah'n dininde üpheye dümek ve Hz. peygamberin (s.a.v) getirdii dini

reddetmekle olur. kincisi ise; kulu slam dairesinden çkarmaz ancak ima-
n eksiltir, imann gerçek zevkini giderir, onun nurunu söndürür, mümini
imann yüksek derecelerinden mahrum eder, amelleri boa çkartr, kula

ilahi gazab çeker ve onu Allah'tan uzaklatrr.

Gösteri, yaclk, halka kar yapmack tavrlara girmek, kendine hak


adam süsü vermek, dili ile tasdik ettiine kalbi itiraz etmek, sözü ile ii bir-

birini tutmamak, kendisine yasak edilen eylere ters hareket etmek. çi d-


baka olmak, zahirde insanlarn gördüü yerlerdeki güzel ileri, tek ba-

na kald anlardakinden daha çok olmak gibi durumlar nifaktan sayl-

mtr.
Önceki büyükler bu tür nifak ilerden ve durumlardan çok korkarlard.

Sehl (rah) öyle derdi: Gerçek riyâkar kimse, halkn ve âlimlerin kötü

görmeyecei ekilde d görünümünü güzelletirdii halde, içi harap olan


kimsedir.

Hasan- Basri ve arkadalar, bia^t ehline de münafk diyorlard.

Ibnu irin ve arkadalar ie onlara Haricî ismini veriyorlard.


582 KÛTU'L-KULÛB

bnu Ebi Müleyke (rah) öyle demitir: "Allah Resûlü'nün ashabndan


yüz otuz zata -dier bir rivayete göre be yüz kadar zata- yetitim; hepsi

de kendilerinde nifak bulunmasndan endie ediyorlard."

Bir defasnda da öyle demitir: "Sahabe'den hiçbirinin 'Ben Cebrail


1

ve Mikail'in iman üzerineyim dediini duymadm."

Hz. Ali ve Ebu Said el-Hudrî'nin (r.a) öyle söyledikleri rivayet edilmi-

tir.

"Mürcie'nin görüü, bidattir."

Ebu Eyyub el-Ensari (r.a) öyle demitir:

"Ben Mürcielik'ten daha yalym. Onu ilk defa ortaya atan Medine sa-

kinlerinden biridir." Ebu Eyyub o ahsn ismini zikretmitir.

Katade demitir ki: "Allah, kendisinden daha yal olduum u frkaya


lanet etsin. Mürcie fikri, Haccac'n valilii döneminde bnu'l- E'as'n hezi-

mete uramasndan sonra ortaya çkmtr."

Süfyan- Sevri (r.a) demitir ki: "Kim; Ben Allah katnda müminim der-

se o, yalanclardandr. Kim de: "Ben hakiki müminim" derse, bu söz bidat-

tir." Bunun üzerine kendisine: "Peki ne demek gerekir?" diye sorulunca,

Süfyan öyle demitir "Biz Allah'a, bize ve brahim'e indirilene iman ettik"

deyin.

Hasan el Basri'ye: "Sen mümin misin?" diye sorulduunda "nallah"

diye cevap verdi. "Sen de mi inallah müminim" diyorsun ey Eba Said?"


diye sorulunca öyle demitir: "Evet demem hâlinde Allah'n: 'Ey Hasan!

Yalan söylüyorsun.' buyurarak hakkmda azap hükmünü vermesinden


korkarm."

Hasan (rah) devaml öyle derdi: "Yüce Allah'n, bende sevmedii bir

eyi görüp bana gazap ederek: 'Git senin hiçbir amelini kabul etmiyorum*

buyurmasndan asla emin olamam. Bu durumda ben, bo yere amel etmi


olurum."
MAN ve SLAM'IN RTBATI 583

lim ehlinin bazlar: 'Mümin misin?' sorusunu bid'at olarak deerlen-


diriyorlard. Bazlar ise bu soruya; Allah'a, kitaplarna ve peygamberleri-
ne iman ettim, eklinde cevap veriyorlard.

brahim en-Nehai öyle demitir: "Böyle bir soruyla karlatnzda:


"manmda üphem yok, fakat bu soru bid'attir, deyin."

Süfyan es-Sevri, brahim en-Nehai'den öyle nakletmitir:

"Size: 'Sen mümin misin? diye sorulduunda: Allah'tan baka ilah

yoktur' deyin.

Mansur, brahim'den unu nakletmitir: Alkame'ye: 'Mümin misin?' di-

ye sorulunca, öyle dedi: 'nallah, mümin olduumu ümit ediyorum.'

Süfyan es-Sevri de öyle derdi; "Biz, Allah'a, meleklerine ve peygam-


berlerine inanan müminleriz. Ama Allah katnda ne olduumuzu bileme-
yiz."

Alimlerden bir zat ise öyle demitir: "Ben iman esaslarna inanr ve
onda üphe etmem. Ama, Allahu Teala'nn: "te onlar gerçek müminler-
0
dir buyurduu kimselerden olup olmadm bilemem."

Ariflerden biri öyle demitir: "Eer evin kapsnda ehit olarak ölmek,
iç odann kapsnda da tevhid üzere ölüm teklif edilse, ben tevhid üzere öl-

meyi tercih ederdim." Kendisine: "Neden?" diye sorulduunda u cevab


vermitir: "Çünkü iç oda kapsndan evin d kapsna ulaana kadar kal-

bimin ne yönde deieceini bilemem."

Süleyman ed-Darânî (rah) u olay anlatmtr:


"Emirlerden/valilerden birinin, minberde konuurken yanl sözler

söylediini iittim. Bir ara ayaa kalkp sözlerine itiraz etmek istedim. Fa-

kat beni öldürtmesinden çekindim. Gerçi ölüm de beni korkutmuyordu,


ama kalbimin insanlara güzel görünme duygusuna kaplp ruhumu verir-

ken, onlarn: "Bu adam valiye iyilii emrettii için öldürüldü" demelerinden

korktum ve valinin sözüne kar çkmaktan vazgeçtim.

Ariflerden biri öyle demitir: "Bir kimsenin elli yl tevhid üzere olduu-
nu bilsem de, sonra aramza bir direk engel çksa ve o ölse, kalplerin ne
584 KÛTUL KULÛB

derece hzl döndürüldüünü bildiim için, onun tevhid üzere öldüüne


hükmedemem."

Mansur b. Râzan demitir ki: "Allah Resûiü'nün ashabndan birine:

'Mümin misin?' diye sorulduu zaman: "Allah'n izniyle müminim" derdi.

Ebu Vail de unu nakleder: Adamn biri bnu Mesud'a: "Bir kafile ile

karlatm. Bana: 'Biz müminleriz' diyorlar; deyince, bnu Mesud (r.a):

'Onlar, biz cennetlik kimseleriz demediler mi?' Diyerek bu sözü yadrga-


mtr."

Abdullah b. Mesud'un (r.a) arkadalarndan birisi, adamn birine: "Sen


mümin misin?" diye sormu, o da: Evet, demiti. Bu olay bn Mesud'a söy-
lenince:

"Ona cennetlik olup olmadn da sorun" dedi. Sorduklarnda, adam:


Cennetlik olmay ümit ediyorum!" dedi. Bunun üzerine bnu Mesud: "Dik-

kat et; cennetlik olman ümit ettiini söyediin gibi, mümin olduunu da
ümit ettiini söyle, yani kesin konuma!" dedi.

Tabiun'dan birinin olu, yüzüünün kana: "Filan kimse Allah'a hiçbir

eyi ortak komaz" ifadesini kazdrtmt. Babas bunu görünce: "Senin bu

yaptn, irkten daha çirkin bir durumdur demitir.

Seleften biri u öyle demitir: "nsanlarn nifaka en yakn olan ken-


disini ondan en uzak görendir."

Allah Resûlü (s.a.v) Efendimiz sahabeden bir toplulukla birlikte oturu-

yordu. Sahabe, bir kiiden bahsedip onu övdüler. Tam o srada bahsedi-

len kii çkageldi. Adam yeni abdest almt, yüzünden abdest suyu dam-
lyordu. Ayakkablarn eline alm, alnnda da secde izi vard. Sahabe: Ey

Allah'n Rasûlü! te size bahsettiimiz zat budur! dediler. Allah Resûlü

(s.a.v) adama baktnda: "Onun yüzünde eytandan bir karanlk görüyo-


rum" buyurdu. Adam selam verip aralarna oturduu zaman, Allah Resûlü

(s.a.s) adama:
MAN ve SLAM'IN RTBATI 585

"Allah çin soruyorum; buraya gelirken, kalbinden: 'u topluluun çin-


1
de benden hayrl kimse yoktur diye geçirdin mi?ö\ye sordu; adam: "Evet
geçirdim!" dedi." 1092

Bir hadiste öyle geçmektedir:

"Kim, 'ben gerçek müminim' diye iddia ederse o, kafirdir. Kim de, 'ben

alimim derse o, cahildir. Kim, 'ben kesin cennetliim' derse, o, cehennem-


Mr. 11,093
Allah Resûlü (s.a.v), Ebu Bekir'e u duay öretmiti: "Ailahm, bilerek
irk komaktan sana snrm. Bilmeden yaptklarm için de Sen'den
mafiret dilerim* 09*

Allah Resûlü bir hadisinde de öyle buyurmutur:

"Ümmetimin müptela olduu irk, düz kaya üzerindeki karncann yü-


rüyüünden daha gizlidir."™*

Allah Resûlü'nün bir duas da öyleydi: "Ailahm I Bildiim ve bilmedi-

im kusurlarmdan dolay senden mafiret dilerim.* 096 Bunun üzerine;

Sen de mi korkuyorsun ey Allah'n Resûlü? O da (s.a.v) öyle


denilmiti.

buyurdu: "Asla emin olamam. Kalpler Rahman'n iki parma arasndadr.


Onlar diledii gibi deitirir.* 097

Allahu Teala öyle buyurmutur: "Karlarna Allah tarafndan hiç um-


madktan eyler çkt. * 096

Bu ayetin tefsirinde denmitir ki: "Onlar iyilik diye düündükleri bir çok
amel yaptlar; ama hesap ve tartya geldiklerinde, onlarn günahtan ibaret

olduunu görürler."

1092
Zebidi, Ithafu's-Sade, II, 431. Buradaki kaytta, hadisi mam Ahmed'in, Bezzar'n ve
Tabarani'nin rivayet ettii geçmektedir. mam Ahmed'in rivayet ettii hadis, bu hadisle ilk

ksmnda benzemektedir. Oradaki olay ve ahslar farkldr. Bkz: Ahmed, Müsned, III, 166.
Tabarani. el-Evsat, No: 6846; Heysemi, ez-Zevaid, I, 186. Söz, Sahabeye aittir.

™ Ebu Yala, Müsned, No: 58-59; Heysemi, ez-Zevaid, X, 224.


1 «* Ahmed, Müsned, IV, 403; Hakim. Müstedrek. II, 291; Ebu Nuaym, Hilye, IX, 264.
«* Bkz: Tirmizi, Deavat, 23; . Nesa'î, Sehv, 61; Ahmed, Müsned, IV, 123, 125.
1087 Müslim, Kader, 17; Tirmizi, Deavat, 89; bnu Mace, Mukaddime, 13; Ahmed, Müsned, IV,

182; Beyhaki, uabu'l-man, I, 475/


,098
Zümer 39/47. I
586 KÛTUL-KULÛB

Bu ayetin, ibadet edenler için bir alama sebebi olduu öylenmitir.

Allahu Teala buyurmutur ki: "Rabbinin sözü, doruluk ve adalet yö-


nünden tam olarak gerçekleti.* 039

Ayetin tefsirinde denilmitir ki: "Allah'n hükmü iman üzere ölenlere


verilen ilahi söze uygun olarak hak üzere gerçekleti; irk üzere ölenler
için verilen azap hükmü ise adalet ile tecelli etti."

u ayetler de bu manadadr:

inaklarnda Rabbinin azap hükmü gerçeklemi kimseler, kendilerine


her türlü mucize gelse de iman etmezlerdi.* 100

"Bunlara kitapta yazl nasipleri ular.™


"Bütün lerin sonu yalnz Allah'a aittir.*" 02

"Göklerde ve yerde Allah'tan baka kimse gayb bilmez.*™


manda istisna yapmak, yani 'nallah/Allah dilerse müminim' demek
de imandandr. Her eyde hükmü Yüce Allah'n iradesine brakmak velile-

rin alametidir. irk ve nifaktan korkmak, müminin imann artrr. Çünkü bu


durumda kul, Allah'tan baka bir eye balanmaz, nefsini temize çkar-
maz, günah ve kusurdan uzak olduunu söylemez.

Serî es Sekatî öyle demitir: "Bir kimse, içinde her türlü aacn ve
kuun bulunduu bir bahçeye girse; bahçedeki bütün kular, adamn ko-
nutuu lisan ile ona: "Ey Allah'n dostu, Allah'n selam üzerine olsun!"

deseler, adam bu söze yönelip holansa ve kalbi duyduu ile huzur bul-
sa, kularn esiri olmu olur."

1099
En'am, 6/115.
10 °
'
Yunus, 10/97.
"w A'raf, 7/37.
1102
Hac, 22/41
,103
Nemi, 27/148.
OTUZ ALTINCI BÖLÜM

EHL SÜNNET YOLUNUN


FAZLET

"Sünnet" yol manasna gelen isimlerden birisidir. Sünnet, doru yola


verilen addr. Bu manada tarik, tarikat, senen, sünnet, hacec, mahacce gi-

bi kelimeleri de kullanlr. Bu kelimelerin hepsi de yol manasndadr.

EHL- SÜNNET YOLUNDA GDENLERN ÖZELLKLER


Sünnet yolunun ve bu yolda gidenlerin temel özellikleri özetle unlardr:

Her eyde az dünyalk ile yetinmek. Allahu Teala'nn verdii en az e-


ye kanaat etmek. Her eyde ve ite Allah için tevazu göstermek.

Bir haberde öyle rivayet edilmitir: 'badetlerin en faziletlisi, tevazu -


dur.*" 0 *

Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur: "Dört ey var ki bunlarn bir in-


sanda bulunmas imrenilecek bir durumdur. badetin evveli olan tevazu,
sükut, Allah'n zikri ve az mala sahip olmak."" 05

Tevazu, u be eyde olur; sözde, fiilde, giyside, ev eyasnda ve ev-


de. Bir müminde bunlarn bir ksmnn bulunmas mümkündür. Her kim bu
be hususta tevazuya uygun davran gösterirse o, mütevazi bir kimsedir.

,,M Ebu Nuaym, Hilye, III, 80; bnu'l-Cevzi, el-lel, No: 1359.
1,05
Bkz: Hakim, Müstedrek, IV, 31/; Tabarani, el-kebir, I, 229; bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'd-
Dünya, No: 97; bnu Mübarek, K- Zühd, No: 629.
588 KÛTU'LKULÛB

Tevazünün zdd kibirdir. Kibir de, yukardaki be hususta tevazuya


aykr davranmakla ortaya çkar. Mümin, bunlarn bir ksmna mübtela
olup, bir ksmndan kurtulmu olabilir. Ama kimde bütün kibir hâlleri tam
olarak bulunursa, o, kibirli bir kimsedir. Kibrin olutuu ve yerletii yer
kalptir. Kibir, fiil ve sözlerde ortaya çkar.

ÜPHEL LERDE HTYATLI OLMAK


Ehl-i Sünnet'in temel özelliklerinden birisi de, ilim ve amellerde üp-
heli bir ey görüldüünde, ondan kaçnp söz veya fiille ona dalmamaktr.
Sünnet yolunda gidenler, üpheli eyle karlatklar zaman, onu ne
bir

tamamen reddederler, ne de olduu gibi kabul ederler. Red ve inkar ko-


nusunda sükut edip ihtiyatl davranrlar. Çünkü üpheli eyde hem doru
ve hem de yanl olma ihtimali vardr. Bunun için, doruyu inkar etmekten
ve bâtla doru diye inanmaktan çekindikleri için böyle davranrlar. Onlar,
bu konudaki asl hükmü Allahu Teala'ya havale ederek:

"Bu konunun asl Allah katnda naslsa, ben ona iman ettim" derler.

htilafl meselelerde iin hakikatini Allahu Teala'ya havale ederek sü-


kut etmek, müminler için bir ibadet eklidir.

Allahu Teala, ilimde derinlemi alimleri bu sfatlaryla tantm, 1106


baka bir ayetinde Yüce Zatna yemin ederek, mükil meselelerin çözü-
münde kendisine tam bir teslimiyetle teslim olmayanlarn mümin olmad-
n belirtmitir. 1107

Allahu Teala, kendisine teslimiyetin müminlerin imann artracan


öyle belirtmitir:

"Bu, ancak onlarn imanlarn ve teslimiyetlerini arttrd."" 0*

Bir haberde öyle buyrulmutur:

"Üç türlü i vardr: Doruluu aça çkm i; onu izleyin. Yanl ol-
duu belli olan i; ondan uzak durun. üpheli olan iler; onu bilene dan-
n.*"»

1,86
Bkz: Al-i mran 3/7.
1107
Nisa 4/65.
1108
Ahzab, 33/22.
1,09
Ahmed, K. Zühd, No. 328; bnu Asakir, Tarih, cilt: 47, shf: 458. (Beyrut, 1997)
* 0

EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 589

bnu Mesud (r.a) konuyla ilgili olarak öyle demitir: "Yollarda iaret-

ler olduu gibi bu Kur'an'n da apaçk iaretleri vardr. Kur'an'dan bildikle-

rinizle amel edin; bilmediklerinizi de bilenlere havale edin".

Baka bir sefer öyle demitir: "Bugün öyle bir zamandasnz ki en ha-
yrlnz, bildii ile amel etmede acele edenlerdir. Öyle bir zaman gelecek
ki en hayrlnz, acele etmeyip iin iç yüzünü aratranlar olacaktr."

Yani, ilk asrda dorular apaçk ortada idi. Daha sonraki zamanlarda

ise, üphelerin artmasyla birlikte dorular kark ve kapal hâle gelmitir.

Günümüzde olduu gibi. Bu gün insanlarn en hayrls, takvay bulmak


için iin asln aratranlardr. lk devirde ise insanlarn en hayrls, hiç
beklemeden hemen faziletli ilere koanlar idi.

slam'n teslimiyet göstermek, iman ise tasdik etmek olduunu u oku-


yu ekillerinde de görmek mümkündür. Tabiun'dan Cafer b. Muhammed
ve Ebu Muhammed Cafer b. Ali u iki ayeti bu manada okumulardr:

"Bizi, sana teslim olanlardan yap. 1 1

"Onlar ayetlerimize iman etmi ve teslim olmulard.* " 1

Eer iman ve teslimiyet ayn manada olmasalard, bu zatlarn farkl bir

kraatla okumalar caiz olmazd.

Ayn ekilde Rasûlullah da (s.a.v), bir yönü hakka, bir yönü batla ba-
kan kark hükümlerde ihtiyatl davranmay emrederek öyle buyurmutur:

"Kitab Ehli'nin/Yahudi ve HnsUyanlann söylediklerini ne tasdik edin,

ne de yalanlayn. Sadece; Biz Allah'a, O'nun bize indirdii Kitaba ve size

indirdiine iman ettik, deyin.*" 2

Çünkü Tevrat, Allah tarafndan indirilmi hak bir kitaptr.. Bununla bir-

likte Allahu Teala, srailoullar'nn onu tahrif ettiklerini de haber vermitir.


Onlarn müminlere naklettikleri ve haber verdikleri ksmlarn Allah tarafn-

1110
Bakara, 2/128.
Zuhruf, 43/69.
1112
Buhari. Tefsiru Sûre (2), 11; Ebu Davud, lm, 2; bnu Hbban, Sahih, No: 6257; Ahmed,
Müsned, IV; 136;
590 KÛTUL-KULÛB

dan indirilen ayetler olmas muhtemeldir. Bu durumda, onu yalanmak ve


inkar etmek helal olmaz. Onlarn haber verdii ksmlarn tahrif edildii, Al-

lah tarafndan bildirilen ayetler de olabilir. Bu durumda da onlarn ayet ol-

duunu kabul itikad etmek helal deildir. Bunun Resûlullah (s.a.v), onlara

her ikisinden de geri durmalarn ve Allahu Teala'nn indirdiklerine toptan

iman etmelerini emretmitir. Böylece srailoullar'nn Tevrat'a dayanarak


verdikleri haberler eer hak ise zaten bu sözle ona iman edilmi olmakta,

eer verdikleri haber batl ise, bu söz onlara bir zarar vermemektedir.

Müslüman; aklyla delilini ortaya koyamad eylere de teslim olan


kimsedir. Çünkü bu eylerin var olmas Allah'n kudretinde mümkündür.
Ayrca o ey Hz. Peygamber'in sünnetinde bildirilmekte ve alimler tarafn-
dan nakledilmektedir. Mümin de, gözüyle görmedii eyleri tasdik eden
kimsedir. Buna gabya iman denir. Bedenin görme vastas göz olduu gi-

bi; akl da kalbin görme vastasdr.

Resûlullah (s.a.v), öyle buyurmutur:

"Akl erinceye kadar deliden mesuliyet kaldrlmtr.*" 3

Allahu Teala da öyle buyurmutur:


114
"Gözü görmeyen için bir güçlük/sorumluluk yoktur. **

FAYDASIZ LER TERK ETMEK


Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin temel özelliklerinden biri de kendisini ilgi-

lendirmeyen eyleri terk etmektir. Müslüman, kendisini ilgilendiren eyler-

le yetinmeli, kendisini ilgilendirmeyen hususlara dalmamaldr. Tekellüfü


yani üstüne vazife olmayan eylerin altna girip kendini zora sokmay
Resûlullah (s.a.v), yasaklam 1115 ve ümmetinin muttakilerinin bundan

uzak olduunu haber vermitir. 1116

1113 Buharî, Talak, 11, Hudud, 22; Ebu Davud. Hudud. 17; NesaT. Tarak, 21; bnu Mace, Talak,
15; Darimî, Hudud, 1; Ahmed, Müsned, 1. 118, 140, VI, 101.
11,4
Nur, 24/61.
" 15 Bkz: Buhari, 'tisam, 3; Ahmed, Müsned, V, 441 ;
Tabarani, el-Kebir, No: 6083.
1,16
Zebidi, thaf, VII, 152; Aclûnî, Kefu'l-Hafa, No; 610
.

EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 591

Üzerine lazm olmayan ilerle uramak, kiinin kendisini ilgilendiren


hususlarla uramasn engeller. Akl sahibi her müslüman, kendini ilgi-

lendiren eylerle megul olur. Hz. Lokman (a.s)'n haber verdii gibi; hik-

mete ulamann yolu, kendine lazm olmayan ileri terk etmektir. Hz. Lok-
man'a: "Size hikmet hangi yolla verildi?" diye sorulunca; u cevab vermi-
tir: "Hikmet bana iki yolla verildi. Birincisi, ben, beni ilgilendirmeyen eyi
üstüme vazife almam; ikincisi de, üzerime aldm ii de ortada brak-
mam."

Kiiyi ilgilendirmeyen ey; bilinmemesinin zarar vermedii, yaplmas-


nn da fayda salamad eydir. Bu tür eyler, onu yapana bir fazilet ol-

maz; anlatmak da, anlatan ve dinleyene bir fayda salamaz.

KMSEYE EZYET VERMEMEK


Ehli Sünnetin özelliklerinden birisi de müslüman kardelerine eziyet
etmemektir. Bu güzel sfat, vera ve takvadan kaynaklanr.

Sehl (r.a) öyle derdi: "Müslümanlara eziyet etmemek akln kazanc,


bakalarnn eziyetlerine tahammül etmek ilmin kazanc, halka kar dü-
rüst olmak ve onlara merhametle muamele etmek de imann kazancdr."

KÖTÜ ALIKANLIKLARI TERK ETMEK


Ehl-i sünnet yolunda giden kimseye gereken ilerden birisi de, kulun,

âhireti için amel etmekten alkoyan nefsânî alkanlklarn terk etmesidir

Bunun için nefisle mücadele etmek gereklidir. Eer nefsin alkanlk hâli-

ne getirdii bir ehveti yoksa, bu defa nefis kalbi ona çekmekle urar.
Gerçekten kötü âdet/bir eyi alkanlk hâline getirmek, insan devaml
malup eden bir ordu gibidir. Bu sebeple tövbe etmek çok zor olmaktadr.
Alt eyin kendisine galip gelmesinden dolay, kul istikametten ayrl-

maktadr.

Alkanlk, arzu ve nevann- kalbe girecei kaplardan en büyük bir ka-

pdr. Kula emredilen veya tevik edilen ilerin dndaki her türlü alkan-
lk, kötü âdettir.
592 KÛTU'L-KULÛB

Ebu Süleyman Dârânî (rah) öyle demitir: "Yemek yemek için belli

bir zaman tayin etmemeye gücün yeterse, bunu yap; bu konuda nefsin se-
ninle çekimeye girse de, söylediimi yapmaya çal!"

Yine o demitir ki: "Akam yemeimden bir lokmay terk etmem be-
nim için, geceyi ibadetle geçirmekten daha sevimlidir."

Çünkü bunda, nefsi alkn olduu eyden uzaklatrp az bir eyle


yetinmek mevcuttur.

Yine Sehl (rah) öyle demitir: "Nefsin arzularndan birini terk etmek
kalp için, bir yl nafile oruç tutmaktan ve ibadet etmekten daha faydaldr."

Bütün bunlar, nefsin kötü âdetlere alp insan devaml o yöne çek-
me endiesiyle söylenmitir. Bu durumda nefsin sfat galip gelir ve onu
zaptetmek mümkün olmaz. Onun için önceden tedbirini almak gerekir.

GÜZEL KULLUK ÇN SABIR


Ehli Sünnet yolunda gidenlerin bir temel özellii de, kendilerine emre-
dilen ibadetleri yapma ve yasaklanan kötü ilerden kaçnma konusunda
güzel sabr göstermeleridir. Bu, en faziletli amellerden olup, kulun fazilet

ve derecesini artrr.

Hz. Ebû Hureyre'nin (r.a) naklettii bir hadiste Resûlullah (s.a.v) öy-
le buyurmutur:

"Haramlardan sakn ki insanlarn en güzel ibadet edeni olasn.*" 7

Bu hadisin baka bir rivayetinde: insanlarn en takvais olasn" ifade-


si yer almtr.

Haramlardan kaçnma konusunda gösterilen sabra verilen sevabn


büyüklüü hakknda duyduum en güzel ey, bize srailiyyat kaynaklarn-

da anlatlan u hadisedir:
"Adamn biri, bir aylk uzaklktaki bir beldeden evlendi. Hanmn getir-

mesi için hizmetçisini oraya gönderdi. Hizmetçi, hanm alarak yola çkt.

1,17
Tirmizî, Zühd; 2;Ahmed, Müsned, II, 310.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 593

Karanlk çökünce eytan hizmetçiye: "u anda seninle bu kadnn ko-


cas arasnda bir aylk mesafe var. Kocasnn yanma varncaya kadar, bir

ay boyunca geceleri ondan zevk alsan olmaz m? Kadn bu teklifini kötü

karlamaz; ayrca efendinin yannda seni iyi bir insan olarak anlatr. Sen
onun yannda daha itibarl olursun!" Diye vesvese verdi. Hizmetçi, eytann
bu vesvesesinden sonra kalkt, namaza durdu. Rabbine öyle yalvard:

"Ey Rabbim, dümanm geldi; beni sana isyana tevik ediyor. Benim
bir ay boyunca ona dayanacak gücüm yok. Onun errinden sana sn-
yorum. Ey Rabbim, beni ondan koru."

Hizmetçi, gecenin tamamn bu ekilde Allah'a niyaz ederek ve nef-


siyle mücadele hâlinde geçirdi. Nihayet seher vakti oldu. Hemen kadnn
bineini hazrlad, onu bindirerek yola koyuldular. Allah ona merhamet et-
ti ve bir aylk yolu ksaltverdi. Tan yeri aarr aarmaz efendisinin ehri
ufukta göründü. Allahu Teala, günahtan kaçp kendisine snan bu kulu-

nun yaptndan memnun olmu ve onu kötülüe kar uyandrp koru-

mutu. Bu zat, daha sonra srailoullan'na peygamber oldu.

GÖNLÜ DÜNYADAN ÇEKP AHRETE YÖNELTMEK


Ehl-i Sünnet yolunda gidenlerin temel özelliklerinden birisi de gelece-
i/ahireti için hazrlanmaktr. Bu davran, insanlardan yüz çevirip ahiret

için çalan, nefsinin terbiyesi ile megul olup ona yönelen kimsenin ala-

metidir. Artk bu kulun dünyadan gözünü ve gönlünü çekip ahirete hazr-


lanmas gereklidir.

Nefsin ar zevk ve isteklerinden gönlü çekmek ve üpheli eylerin


çoundan kaçnmak zaten farz klnmtr.

Ehl-i Sünnet yolunda gidenlerin bir ahlak da. insanlarla ve dünya i-


leriyle ilgili konularda çok az konumalardr. Bu, güzel bir ahlaktr. Çün-
kü, insanlar ve dünya ilerini fazla zikretmek, insan gaflete düürür, kal-

bi kat latrr. Bu yolda olana^ereRen ey, Allahu Teala'y çokça zikret-

mek, O'nu hatrlamak, O'nun nimetlerini düünmek, O'na güzelce hamd


ve sena etmektir.
Alimlerden birisi öyle demitir. "Bizim meclisimize devam edecek
kimse u üç eyden kaçnmaldr: nsanlar zikretmekten kaçnmaldr;
çünkü insanlar kalp için bir hastalktr. Dünyay zikretmekten kaçnmaldr;
çünkü dünya kalbi katlatrr. Çok yemek yemekten kaçnmaldr; çünkü
çok yemek iin en kötüsüdür."

Sehl (r.a) öyle demitir: "Sünnet, Allah Resûlü'nün ve Onun ashab-


nn takip ettikleri yoldur. Sünnete tâbî olmann ilk art, dünyaya kar
zühd sahibi olmaktr."

Resûlullah (s.a.v), ümmetinden kurtulua eren grubu tantrken öyle


buyurmutur:

"Onlar, benim ve ashabmn gittikleri yolda gidenlerdir.""™

Onlar, bu zikrettiimiz sfatlarda bulunuyorlard. Kim, bu sfatlara sa-

hip olursa o, sünnet üzere yaayan bir kimsedir. Bunlar, sünnet yolunun

faziletleridir. Bunlar, ileri seviyedeki bir iman ve güzel yakîn ile elde edile-
cek güzelliklerdir.

MAN VE DN
Sözlerin en dorusunu söyleyen Allahu Teala öyle buyurmutur:

"Sonra da seni din konusunda bir eriaVyol sahibi kldk. Sen ona uy;
bilmeyenlerin isteklerine uyma.*" 9

eriat kelimesi de, yol manasna kullanlan bir isimdir. eriat; geni,

doru ve açk yol manasnda kullanlr. eriat, bütün yollar içine alan bir

kelimedir. Tarik, sebil, minhac, mensek, mahacce gibi kelimelerin hepsini

yol manasndadr ve eriat kelimesi bütün bunlar içine alan kapsaml bir

manaya sahiptir. âri', meraa, ir'at, eriat ayn kökten türeyen kelime-
lerdir. Bunlar içinde eriat en kapsamls olduu için; hepsini ifade eder.

11,8
Hakim, Müstedrek, I, 129; Tabarani, el-Kebir, No: 7659; es-Sar, No: 724; Heysemi, ez-
Zevaid, I, 179; VII, 259.
1119
Casiye 45/18.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 595

eriat on iki esasa dayanr. Bu esaslar da imann bütün özelliklerini

içine alr. Bunlar unlardr.

1- Kelime-i ehadet. Bu, Allah'n birliini ve Hz. Muhammed'in pey-


gamberliini tasdikten oluan iki ehadettir Bunlar ftrat temsil eder.
2- Be vakit namaz. Bu, slam milletinin temel özelliidir.
3- Zekat. Bu, temizliktir.

4- Oruç. Bu, kötülüklerden korunmadr.


5- Hac. Bu, dinin mükemmelliini temsil eder.
6- Cihad. Bu, ilahi yardm ve zaferi temsil eder.

7- yilii emretmek. Bu, kullarn sevap ve azab için bir delildir.

8- Kötülükten sakndrmak. Bu, tehlikelerden saknmadr.


9- Cemaat. Bu, müminlerle kaynamaktr.
10- stikamet. Bu, kötülüklerden korunmadr.
1 1 -Helal yemek. Bu, vera/takvadr.
12-Allah için sevmek, Allah için buzetmek. Bu, imann vesikas ve is-

patdr.
Zikrettiimiz bu esaslarn bir ksm Hz. Rasûlullah'tan (s.a.v) rivayet

edilmitir. Benzer manadaki rivayetler Abdullah bnu Abbas'tan ve Abdul-


lah bnu Mesut'tan (r.a) gelmitir. 1120

MÜSLÜMAN OLMANIN ARTI


Bir kiinin müslüman kabul edilebilmesi için birtakm temel artlar var-

dr. Bu artlar öyle sralayabiliriz:

Müslüman, bidata/dine sonradan sokulan haram fikir ve ilere inan-


maz. Büyük günahta srar etmez. Haram mal yemez. Selef-i Salihîne/ön-

ceki salih insanlara dil uzatmaz. Eli ve diliyle müslümanlarn malna ve na-
musuna bir zarar vermez. Bütün müslümanlara kar samimi ve merha-
metlidir. Onlar sevindiren eye sevinir; onlar üzen eye üzülür. Özellikle,
Müslümanlarn bandaki imama kâr bu konuda x
çok hassas davranr.

1120 36-
Bkz: Ebu Ya'la, Müsned, No: 523; Tabarani, el-Kebir, No: 1 1958; Heysemi, ez-Zevaid, I,

37.
596 KÛTU'L-KULÜB

Bütün müslümanlara dua eder. Bütün ilerinde srf Allahu Teala'nn rza-
sn arar.

Allah Resûlü (s.a.v) öyle buyurmutur: 'Nefsim kudretinde olan Al-

lah'a yemin olsun ki kulun, kalbi ve dili selamette olmadkça mümin ola-

maz.™
"Ûç ey var ki bir müslûmann kalbi onlarda sahtekar olmaz. Amelle-
rini srf Allah için yapmak, bandaki imamlara/idarecilere kar samimi ol-
mak ve cemaate devam etmek. Müslümanlarn davetleri geride kalan in-

sanlar da içine alr."" 22

Zamanmzda kimde bu özellikler toplanrsa, o kimse Allahu Teala'nn


velilerinden olur. Bu, veliliin birinci basamadr. O, Allahu Teala'nn ku-

luna rahmet nazaryla bakmas, onu özel himayesine ve desteine alma-


sdr.

Ömer b. Abdülaziz, Salim b. Abdullah'a bir mektup yazarak u ricada


bulundu: "Bana Ömer b. Hattab'n insanlarla ilikilerindeki takip ettii yolu

anlat. Ben, onun izini takip etmek istiyorum." Salim, kendisine u cevab
yazp gönderdi: "Allah'a hamd, Rasûlüne selamdan sonra, bil ki, sen

Ömer'in zamannda deilsin; halkn da Ömer'in etrafndaki adamlar gibi

deiller. Eer sen, yanndaki adamlarla bu devirde Ömer'in izledii yolu

takip edebilirsen, gerçekten sen Hz. Ömer'den (r.a) daha hayrl olursun.

Fakat bunu pek mümkün görmüyorum."

GÜZEL MÜSLÜMANLIIN ALAMETLER


Güzel bir müslüman, hayr ileri ve hayr ileyenleri sever. Kötülükten
ve kötü ileyenlerden uzak durur.

Yaplmas tevik edilen veya emredilen ilere imkan olduu sürece


koar. mkan olmayp bu eyleri yapamad zaman üzülür.

1121
Ahmed, Müsned, I, 387; Heysemi, ez-Zevaid, I, 53.
1,22
ibnu Mace, Mukaddime, 18, Dârimî, Mukaddime, 24; Ahmed, Müsned, V, 183; Hakim,
Müstedrek, I, 87-88; Tabarani, el-Kebir, No: 4890; Beyhaki, uabu'l-man, No: 7514.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET

Kendisini ilgilendirmeyen söz ve ileri terk eder. Zorlama ve yapma-


ck ilerden kaçnr. Kendisine emredilmeyen ve tevik edilmeyen her tür-

lü iten uzak durur.

Fitneden emin olduu ve dini konusunda bir tehlike bulunmad za-

man, be vakit namazn cemaatle klar.

Gybetten ve insanlarn dedi-kodusunu yapmaktan uzak durur.

Kendi nefsi için sevdii eyleri herkes için sever ve ister. Ayn ekil-

de, kendisi için kötü gördüü her eyi dier bütün insanlar için de kötü gö-
rür ve istemez.

Hayr ilere ve kendisini Allah'a yaklatracak eylere koar.

Güzel müslüman, çok konumaz; yumuak yüzlüdür, müminlere kar-

alçak gönüllü, kibirli insanlara kar onurludur. Bo ve batl ilerde kim-

seyle çekimeye girmez. Din konusunda kimseye yaclk yapmaz. Hak


olan bir eyde kimseye kzmaz. Sonuç kendi aleyhine olsa ve hakk söy-
leyen kimse kendisine en uzak bir kimse olsa bile, o, hakka boyun eer.
Bâtl ve haram olan hiçbir eyi sevmez. Bu ey kendisine bir kazanç ge-
tirse veya onu söyleyen en yakn birisi de olsa, hakszl reddeder.

Güzel müslüman, kendisini sevenlerin onu övmesini kötü görür. Sev-


medii kimselerden gelen nasihati/doru eyleri kabul eder. Kalbinde,

övülmekle yerilmek ayndr, ikisine de iltifat etmez. Kendisine zarar veren


konularda da olsa, doruyu söyler. Hemen bir menfaate ulamak için yap-
mack hâl ve hareketlere girmez.

Güzel müslümann içi dndan daha güzeldir. O, halkn eziyetlerine


tahammül gösterir; onlardan gelen skntlara sabreder, güzel hâliyle on-
lardan ayrlr. üpheli eylere bulama ve kalbinin güzel hâlinin deiece-
i korkusuyla, insanlara fazla karmaz, onlarla sk sk bulumaz.
Bu zamanda kim bu güzel sfatlara sahip olursa, o kimse gerçekten

ahireti isteyen ve ona yönelen birisidir Bu anlattklarmz, velayetin ikinci

derecesidir. O Yüce Allah'n kuluna ikinci defa rahmet nazaryla bakmas-


dr.
598 KÜTUL-KULÛB

Denilmitir ki: "Her devrin abdallar/seçkin velileri, zamanlar miktarn-


ca olur. Her devirde de sabikun/hayrlarda öncü ve mukarrebun/Allah ka-
tnda özel yaknlk elde etmi veliler bulunur."

Müfessirlerden bir zat, Allahu Teala'nn; "Siz mutlaka tabakadan taba-

kaya/hâlden hâle geçersiniz* 123 ayetinin tefsirini yaparken öyle demitir:


"Her asrda, daha öncekilerin bulunmad bir hâlde, farkl bir tabakada/s-

fatta insanlar bulunur."

Arapça'da asra "karn" da denir. Bunun en uzun süresi yüz yl, en k-


sas ise krk yldr. Hadis ve haberlerden anladmza göre bunun ortas
yetmi yldr. Bu, Hz. Ali'nin (r.a) de görüüdür.

Rivayet edildiine göre; ölüm melei olan Azrail, mümin bir kulun ru-

hunu almaya geldii zaman, onu takip ve amellerini muhafaza eden iki

melek Azrail'e öyle derler: "Bize biraz müsaade et de, onun kulaklarn
güzel övgüyle dolduralm." Ardndan derler ki: "Allah sana hayr mükafat
versin. Bizim bildiimiz kadaryla sen Allah'a itaatte çok hzl, O'na isyan-
da ise çok yavatn. Hayr ve hayr ehlini sever, elinden geldiince hayr
ilerdin. Senden çok güzel sözler iittik. Bizi oturttuun nice deerli mec-
lisler oldu. Müjdeler olsun sana, seninle bizim aramzda gerçekleen bu
güzel buluma ile sevin, yarn ahirette biz, Allahu Teala'nn huzurunda du-
rup senin için güzel ehadette bulunacaz, artk sevin, gözün aydn ol-

sun."

MÜSLÜMANIN MÜSLÜMANLAR ÜZERNDEK HAKLARI


Bu haklar on tane olup, hepsi alt hadiste zikredilmitir. Bu alt hadis

unlardr;

1-Hz. Ali'nin (r.a) rivayet ettii hadis:

"Müslûmann müslûman üzerindeki hakk altdr. "" 2A

1123
nikâk 84/19.
,1Z4
Müslim, Selam, 4-5; Tirmizi, Edeb, 1; Nesaî, Cenaiz; 352; bnu Mace, Cenaiz, 1; Ahmed,
Müsned, II; 321 ; Ebu Yala, Müsned, No: 519.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 599

2- Ebû Eyyub el- Ensârî'nin (r.a) rivayet ettii hadis:

"Müslüman n müslüman üzerindeki hakk altdr. Bunlardan herhangi


biri terk edilirse, vacip olan bir ey terkedilmi o/t/r.
1125

3- Bera b. Azib'in (r.a) rivayet ettii hadis:

"Allah Resûlü (s.a. v) bize yedi eyi emretti, yedi eyi de yasaklad. " 1 26

4- bnu Mesud'un (r.a) rivayet ettii hadis:

"Müslüman m müslüman özerine vacip olan dört haslet vardr.*™

5- Sa'd (r.a) ve Ebu Hureyre'nin (r.a) ayn manada rivayet ettikleri ha-
1128
dis-i erif.

6- Enes b. Malik'in (r.a) rivayet ettii hadis:

"Müslüman'n senin üzerinde dört hakk vardr.*™

Müslümanlarn birbirleri üzerindeki haklarn dile getiren hadislerde

farkl ifadeler kullanlmtr. Bunlarn lafzlar farkl; fakat manalar birdir.

Birinde zikredilmeyen dierinde zikredilmitir. Biz, bütün bu rivayetlerde


anlatlan ahlaklar bir araya getirdik, toplam on tane oldu.

Ancak Enes b. Malik'in (r.a) rivayet ettii hadisi farkl tutmak gerekir.
Çünkü bu hadis 'garib hadis' olmakla beraber, orada zikredilen özellikler

fazladr. Bu on özellikten sonra onu da zikredeceiz.

Haklarnda pek çok hadis gelen ve müslümann müslümana kar ye-

rine getirmesi gereken bu on ahlak unlardr:

1 - Karlatnda selam vermek.


2- Davet ettiinde davetine icabet etmek.

3- Aksrdnda hamd ederse, Allah'tan balanmasn dilemek.


4- Hastalandnda ziyaretine gitmek.

" 25 Nesaî, Cenaiz, 352; Ahmed, Müsned, II, 321, Tabarani, el-Kebir, No: 4076; Heysemi, ez-
Zevaid, VIII, 185. ^
1128
Buharî, Cenaiz, 2, Eribe, 2î Müslim, Libas, 3; Tirmizi, Edeb, 45; Nesaî, Cenaiz, 52.
1127
bnu Mace, Cenaiz, 1 ;
Ahmed, Müsned, V, 273.
1128 Müslim, Selam, 4-5; Ahmed, Müsned, 321.
II,

,129
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 1502.
600 KÛTU L KUlÛB
" -

5- Öldüünde cenazesine katlmak.


6- Yemin ettiinde onu gerçekletirmek.
7- Nasihat istediinde nasihat etmek.
8- Yannda olmadnda da hakkn korumak.
9- Kendisi için istediini, onun için de istemek.
10- Kendisi için istemediini onun için de istememek.

Hz. Enes'in (r.a) rivayet ettii hadiste, Allah'n Rasûlü (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:

"Dört ey senin üzerinde müslümanlarn hakkdr: yi kimseye iyiliin-


de yardm etmen, kötülük ileyen için Allah'tan affn istemen, haktan ka-
çan hak yola davet etmen, tövbe edeni sevmen.™ 0

Bu hasletler bahsi geçen on özellie dahildir. Onlar, yukarda geçen


'din kardeine nasihat etmek' ve 'kendin için istediini kardein için de is-

temek' prensiplerine girmektedir.

bnu Abbas (r.a) da müslümann müslüman üzerindeki bu hakk üze-


rinde durmu, hatta onu helal-haram derecesinde farz olarak görmütür.
Bu görüünü, Cübeyr'in ed-Dahhak'tan naklettii rivayete göre: "Onlar

aralarnda merhametlidirler.*™ Ayetinin tefsirinden dile getirmi ve öyle


demitir:

"Onlar birbirlerini severler. Salihleri günahkarlarnçin, günahkarlar da

salihler için dua ederler. Onlardan günahkar bir kimse, bu Ümmet-i Mu-

hammed'in (s.a.v) içinde bir salih insan gördüü zaman: "Allahm, ona
nasip ettiin güzel hâli kendisine hayrl ve bereketli et, onu bu hâl üzere
sabit tut, bizi onunla faydalandr" diye dua eder. Salih kimse ise, Muham-
med (s.a.v) ümmetinden günahkar birini görünce: "Allah'm ona hidayet et,

tövbesini kabul eyle ve onu bala!" diye dua eder.

bnu Abbas (r.a) demitir ki: "Bu ayeti, helal ve haramlar gibi dikkate

almanz gerekmektedir."
,130
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbaf, No: 1502.
,13 '
Fetih 48/29.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 601

Zikretmi olduumuz bu ahlaklar, müslümann müslümanlar üzerin-


deki haklarn ve birbirine kar yapmas gereken vazifelerini özetle anlat-

maktadr. Onlar terk etmek için hiçbir özür yoktur. Ancak, sünnette belir-

tilen ve ilmin tasdik ettii bir özürolursa, o zaman bunlardan birisini terk

eden kimse mazur görülebilir. Bu haklarn bazs dierinden daha önemli-


dir. Müminlerin en kamili, bu haklar yerine getirmeye en çok dikkat eden

ve onlar yapmaya koan kimsedir. Bu hususta pek çok rivayet gelmitir.

Seleften bazlar, bunlardan üç tanesini terk etmilerdi. Bunlar, davet

edildiinde gitmek, hastalar ziyaret etmek ve cenazelerde bulunmak idi.

Esasen onlar, insanlar arasndan tamamen çekilmi ve evlerine kapan-

mlard. Onlar, evlerinden ancak Cuma namaz için çkyorlard. çlerinde


cemaate çkmay terk edenler vard. Bazlar, yurtlarndan ayrlp ehir d-
na çkm, dalar mesken edinmiti.
Sehl (rah) demitir ki: "nsanlarn haklarn korumaktan daha ar bir
vazife bilmiyorum."

Bir seferinde de öyle demitir: "Kim, halka/insan ve hayvanlara ezi-

yet etmezse, su üstünde yürüyecek hâle gelir."

Ebu Yezid ve dier zatlar öyle demilerdir: "Akll insanlarn bütün


hedefleri, Allah'n azabndan selamette olmaktr. Kim Allah'n azabndan
kurtulmak isterse, insanlar eziyetinden kurtarsn/kimseye sknt verme-
sin. Kim de halk kendisinin eziyet ve skntsndan kurtarmak isterse, on-

lardan ayr dursun."

Bu anlamda u iir söylenmitir:


nsanlar derin bir denizdir, uzak durmak selamet;
Öütlerimi dinle ki erimesin sana nedamet.

Ömer b. Hattab'n (r.a) öyle dedii rivayet edilmitir: "Allah'tan kor-

kun; insanlardan da saknn"

bnu Abbas'tan (r.a) buna benzer u söz rivayet edilmitir:


"Vesveseci eytann korkusu olmasa, insanlarla bir arada olurdum."
602 KÛTU'L-KULÛB

Bir defasnda da öyle demitir: "Bir beldeye gittim; orada hiçbir yakn
dost yoktu. nsanlar ifsat eden yine insanlar deil midir?

Önceki büyüklerden birisi zat öyle der: "Tandk çoaldkça, alacak-

llar artar; dostluk uzadkça, haklar çoalr."

Alimlerden birisi demitir ki: "Nefsini tanyan (ve onunla megul olan)
huzura kavuur, insanlar tanyan (ve onlarda huzur arayan ise) skntya
düer."

Bir b. el-Hâris ise bunun tam tersine: "nsanlar tanyan (ve onlara
yönelmeyen kimse) rahata erer" demitir.

Hz. Peygamberin (s.a.v): "nsanlarla güzel geçinmek, sadakadr*™


hadisindeki güzel geçinmenin nasl olaca öyle tarif edilmitir: "Sahip ol-

duklar ilimlerinde onlar idare etmek, akllar hususunda onlardan ayrl-


mak, güzel geçimdir."

"Sana yaplan kötülüü daha güzel olanla savutur*™ ayetinin tefsir-

lerinden birinde: "Bu, onlar idare etmektir" denmitir.

Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Kime, güzel ve yumuak davrantan bir pay verilmise, ona, dünya


ve ahiretin hayr verilmi demektir. Kime bu ahlaktan bir ey verilmemi-
se, o kimse dünyann ve ahiretin haynndan mahrum edilmitir."" 34

BEDENLE LGL SÜNNETLER


Bedenle ilgili on iki sünnet vardr. Bunlar üç ayr hadisten alnarak tes-
pit edilmitir. Bunlardan biri, Hz. Cebrail'in (a.s) gecikmesi ve Hz. Pey-

gamberin vahiy için onu beklediini bildiren hadis-i eriftir.

Bedenle ilgili sünnetlerin be tanesi kafa ile ilgilidir. Bu be sünnet


unlardr: Aza su vermek, burna su vermek, dileri misvakla frçalamak,
'

byklar ksaltmak ve saçlar ortadan ikiye ayrmak.

1132
Tabarani, el-Evsat, No: 466; bnu Hbban, Sahih, No: 471; Heysemi, ez-Zevaid, VIII. 17.
1133
Müminûn 23/96.
,13 Tirmizî, Birr, Ahmed, Müsned, VI, 159, 451.
67;
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 603

Beden ile ilgili dier yedi sünnet ise unlardr: Sünnet olmak, avret
mahallini tra etmek, istinca yapmak/taharetten sonra su ile temizlenmek,
koltuk alt kllarn yolmak/tra etmek, trnaklar kesmek, parmak mafsal-
larn temizlemek ve trnak altlarn temizlemek.

Parmak mafsallarn temizleme sünnetinin izah öyledir:

Araplar yemekten sonra el ykamadklarndan parmak mafsallarnn


temizliine itina göstermezlerdi. Bununun için mafsal kvrmlarnda yeme-
in artklar birikirdi. te bu nedenle parmak mafsallarn temiz tutmalar
emredildi.

Ebu Hüreyre ve Suffe Ashabndan baz zatlarn öyle dedikleri ri-


(r.a)

vayet edilmitir: Biz bazen kzarm et yerdik. Cemaat namaza duraca


zaman parmaklarmz çakl talarna siler, ardndan toprakla ovalardk.
Sonra da tekbir getirerek namaza dururduk.

Ömer b. Hattab (r.a) öyle demitir: Allah Resulü (s.a.v) devrinde çö-
ven/eldeki ya ve asiti almak için kullanlan bitki nedir bilmezdik. Bizim
mendillerimiz, ayaklarmzn alt ksmlar idi. Yal et yediimizde altna
sürterdik.

Denilir ki: Allah Resûlü'nden (s.a.v) sonra ortaya çkan ilk bidatler
dörttür: "Elekler, el ykamak için kullanlan çöven otu, sofralar ve karn t-
ka basa doldurarak yemek yemek. Bütün bunlar, mideyle ilgilidir. Mide,
bo kaplarn en kötüsüdür.

Trnak altlarnn temizliine gelince; Araplar trnaklarn kesmek iste-


dikleri zaman makas bulamazlard. Bu sebeple Allah Resulü (s.a.v) trnak-

lar kesmek, koltuk alt ve avret mahallinin temizlii için krk gün gibi uzun
bir süre koydu. Ama o, trnaklarn kesilmesine kadar trnak altlarn temiz-
lenmesini emretti. Çünkü buralar, pislik biriken yerlerdir.

Rivayete göre Peygamber (s.a.v), Allahu Teala'dan vahiy gelmesini


bekliyordu. Vahiy biraz gecikmiti. Cebrail (a.s) indiinde Hz. Peygam-
ber'e öyle dedi: "Ashabn parmak kvrmlarn ykamyor, trnak altlarn
temizlemiyor ve sarlam dilerini misvaklamyor; bu durumda size nasl
gelebiliriz? Ümmetine bunlar yapmalarn emret." 1135

1135
Aym konuda benzer bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, I, 243; Tabarani, el-Kebir, No:
12224; Heysemi, ez-Zevaid, V, 166.
604 KÛTU'LKULÛB

Trnak altndaki kirlere Arapça'da 'üff denir. Trnak kirine 'üff, kulak

kirine lûff denilir. Tüff kelimesinin kirden rahatsz olma konusunda müba-

laa ifade etmek için kullanlan bir sözcük olduu söylenmitir.

X) ikisine ûffdeme*™ ayetinin tefsirinde unlar da söylenmitir:

"Anne-baban, trnaklarnn altndaki kirden dolay ayplama veya ken-

di trnaklarnn altndaki kiri temizleyemeyip görüntüsü ile onlara eziyet

verme. Yine onlar trnak altndaki kir kadar bile incitme."

SAKALLA LGL LENEN GÜNAH VE BDATLAR


Baz haberlerde öyle rivayet edilmitir:

"Allahu Teala'nn baz melekleri vardr: Adem oullarn sakal ile süs-

leyen Allah'a yemin olsun" diye yemin ederler."

Denilmitir ki: Sakal, erkein yaratln tamamlayan bir unsurdur.

Görünüte erkek sakal ile kadndan ayrlr.

Allah Resûlü'nün (s.a.v) sfatlar anlatrken, onun gür sakall olduu ri-

vayet edilmitir. Ebu Bekir de (r.a) gür sakall idi. Hz. Osman (r.a), ince ve

uzun sakall idi. Hz. Ali'nin (r.a) sakallar ise gür ve geniçe idi. Öyle ki ba-

zen sakal iki omuz arasn dolduracak kadar geni olurdu.

Rivayete göre cennet ehli, sakalsz olacaktr, ancak Hz. Musâ'nn (as)

kardei Hz. Harun (a.s) sakall olacaktr. Onun sakal gösüne kadar uzun
olacaktr. Bu, kendisine bir eref ve fazilet alameti olarak verilecektir.

Temim oullar kabilesinden biri, Ahnef b. Kays hakknda öyle de-


mitir: "Ahnef'e yirmi bin dirhem vererek bir sakal satn almak istedik." Bu-

nu söyleyen kii, onun ayandaki aksamay veya gözündeki al zik-

retmeyip, onun sakalsz olmasndan rahatsz olduunu dile getirmitir.

Çünkü Ahnef, akll ve hilim sahibi bir zat idi.

1136
srâ 17/23.
.

EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 605

0
"Dilediinin yaratln artrr " 37 ayet-i kerimesinin bir tefsirinde de;

ayette anlatlan eyin, sakal olduu söylenmitir. Bu konuda çok ey söy-


lenmitir.

Kad üreyh'in: "On bin dirheme de mâl olsa sakalmn olmasn ister-

dim" dedii rivayet edilmitir.

Ediplerden birisi demitir ki: Sakaln insana bir çok faydas vardr: Sa-
kal sahibini saygn yapar; insanlar ona ilim ve vakar sahibi gözüyle bakar.
Meclislerde ba köeye oturtulur, kendisine ayaa kalklr. Sakall kimse

cemaatin önüne geçirilir ve kendisine akl danlr. Sakal, sahibinin ere-


fini korur. öyle ki, birileri kendisine kötü söylemek istedii zaman, insan-

lar sakaln hatrna kötü söz sahibine kar çkarlar, böylece sakal onun
erefini korumu olur."

Kad Ebu Yusuf (rah) demitir ki : Sakal gösterili olann bilgisine de


itibar edilir."

Bununla birlikte sakalda, nefsin bir takm gizli arzular ve afetleri de

vardr.

SAKALLA LGL BDATLAR


Sakalla ilgili sonradan ortaya çkan on iki bidat vardr. Bunlarn baz-
s dierlerinden daha tehlikelidir. Hepsi de kötüdür. Biz bunlar nefsin afet-
leri bölümünde özetle anlatmtk. imdi biraz açarak zikredeceiz.

Bu bidatlardan birisi, sakal, nefsin keyfi ve ihtiyarln alâmeti olan

beyazl gizlemek için siyaha boylamaktr.

Salihlere benzemek gayesi olmakszn krmz ve sarya boyanmas


da bidattir. Sakallara (normal) kna yakmak ise sünnetdir.

Yal olduunu göstermek, genç olduunu gizlemek maksadyla sa-


kallarn beyaza boyanmasna bidattir. , Bunu yapanlar, kendilerini yal
gösterip idareci ve ba olmak, hâkim huzurunda ahitlik etmek, bu yolla

" 37 Fâtr 35/1


606 KÛTU't-KULÛB

sözlerini dinletip bir takm menfaatler elde etmek ve kendisini tanmayan


kimselere yal görünmek düüncesindedirler. Baz hadisçiler ve ahitlik
edenler bunu yapmlardr.

Erginliini gizlemek niyetiyle sakallarn tra edilmesi ve beyaz kllarn


koparlmas da uygun deildir.

Süs ve gösteri olsun diye sakal kat kat kesmek de bidattir.

Yine süs ve gösteri için sakala ilave yapmak, eksiltmek, iyice ksalt-
mak veya uzatmak da bidattir.

Sakala ekleme yapmak, göz ile baa ait saç alp ya-
kulak arsmdaki
naklara ekleyerek olur. Böyle sakaln normal snrnn dna talm olur.
Sakallar eksiltme ise yanak ksmnda çkan kllar yanaklarn yarsna ka-
dar tra etmek suretiyle olur. Bu, vücuda bir çeit eziyettir. Böyle yaparak
sakal noksanlatrlmaktadr.

nsanlara güzel görünmek gayesiyle sakallar tarayp ekillendirmek


de uygun deildir. Ayn ekilde zah id/dünyadan gönlünü çekmi bir insan
olduunu, yahut insanlar için hareket etmeyi basite aldn göstermek için
sakallar dank ve toz toprak içinde brakmak da yanltr.
Sakallarnn siyahlna bakp gençlii ile övünmek ve kendisini be-

enmek de yanltr. Ayn ekilde, sakalndaki beyazla bakp yann bü-


yüklüüyle övünmek veya gençlere üstünlük taslamak da yanltr.

Bu tür davranlar insann kendi nefsine ve asl durumuna bakmas-


na perde olur; onu örenmesi gereken bir ilimden, Kur'an'dan ve bilmedik-
lerini sorup örenmekten alkor. Çünkü, bu durumda o, gençleri küçük gö-
rür yahut yallndan dolay utanr veya bir ey sormaktan çekinip ken-
disine lazm olan ilmi örenemez..

Bu kimse cehaletinden dolay, sakaln aartan bunca yllarn kendisi-

ne bir fazilet kazandrdn veya ilim temin ettiini zanneder. Bilmez ki

akl, kalpte bulunan bir tabiattr, ilim ise bütün gayb bilen Allah'n bir ihsa-

ndr. Kimin seciyesinde ahmaklk ve tabiatnda cehalet hakim ise, onun


ya ilerledikçe ahmakl artar, cehaleti çoalr.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 607

Sakalla ilgili olarak zikrettiimiz bu durumlarn hepsini insanlarn ço-

unda görmekteyiz. Bütün bunlar, sonradan ortaya çkm ilerdir. Bu bi-

datler de, bedenin sünnetleri gibi on iki tane olup, onlara karlk gelmek-
tedir. Bidate dalan sünneti terk etmi olur, sünneti yapan bidatten kurtulur.

Sakalla ilgili mekruhlar u hadis-i erif özetle ifade etmektedir:


Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur: 'Byklarnz ksaltn, sakalnz
uzatn."" 38

I ladiste geçen 'haff" kelimesi byklarn dudak hizasnda ksaltlmas-


dr. 'Haff' kelimesinin 'snrlama, kuatma' manasna geldiini u ayette de
görmek mümkündür:

"Meleklerin de Ar'n etrafn çepeçevre kuatarak Rablerine hamd le


tebih ettiklerini görürsün.'"™

Alimlerden biri, byklarn cildi gösterecek kadar dipten tra edilmesi-

ni mekruh görmü ve bunu bidat saymtr.

Malik b. Enes (r.a) ve Medine ulemasndan bazlar öyle demilerdir:


"Byn kökten tra, vücuda bir cezadr. Bu uygun deildir. Bykta yapl-
mas gereken ey, üst dudan üst ksm gözükecek kadar ksaltlmasdr.
Konuyla ilgili bir baka hadiste ise 'Ahfû' kelimesi kullanlmtr. Bu ke-
lime, kökünü kazmak anlamna gelmektedir. Bu, ilk hadiste geçen kelime-

den daha ileri seviyede bir ksaltmay ifade etmektedir. Bu kelimeye u


ayet misal verilebilir: "Eer Allah, mallarnzn tamamn isteyerek sizi s-
ktrsayd, cimrileirdiniz."" 40 Bu ayetin lafzndaki ihfâ/sizi sktrsayd
kelimesi, mal vermeniz için size sktrsayd manasndadr.
Rasûlullah'n (s.a.v) ashabndan çou byklarn iyice ksaltrlard.
Tabiun'dan bir zat, byn iyice ksaltm birini görünce: "Bana Rasûlul-
lah'n (s.a.v) ashabn hatrlattn, demi. Adam: "Onlar byklarn bu ekil-
de mi keserlerdi?" diye sorunca or ^yet, sanki kökünden kazm gibi

bundan daha ksa keserlerdi" demitir.

1.38
Ahmed, Müsned, II; 52.
1.39
Zümer 39/75.
" 40 Muhammed 47/37.
608 KÛTU'L-KULÛB

Byklarn bu derece ksaltlmas, kökten tra edilmesi gibi deildir;

ancak ona benzemektedir.

Byklarn kesilmesi ile ilgili hadis bize üç farkl rivayetle gelmitir.

Bunlardan birisi:

"Byklardan aln" eklindedir. 1141 Çünkü Resûlullah (s.a.v) byklarn-

dan alrd. Dier hadislerin birisi: "Byklar kesin™2 dieri ise: 'Byklan

krpn™ 3 eklindedir.

Bu hadis-i eriflerin üçü de anlam bakmndan ayn olup hepsinin ma-

nas, byn bir ksmnn alnmas ve bir ksmnn braklmasn gerektirir.

'hfâ' ise bunlardan farkl hüküm tamaktadr.

Muire b. u'be (r.a) unu anlatmtr: Resûlullah (s.a.v) bana bakt.

Byklarm uzamt. Bana: 'Gel' buyurdu ve misvak üzerinde byklarm


kestirdi.
1144
Bu, Allah Resûlü'nün (s.a.v) byklarn kesilmesiyle ilgili fiili

sünnetlerindendir. Byk ile ilgili garib yolla gelen bir hadîs-i erif öyle

buyrulmutur: "Byklar iyice inceltin.™ 5

Hadis-i erifte geçen 'tama', byklarn alttan ve üstten kesilerek ince bir

hat hâline getirilmesidir. Bu kelime, uzun ve ince manasna gelmektedir.

Selef-i Salihinden bazlar, byklarn üst ksmn alr, alt ksmlarn


uzatrd. Bu uygulama, Ömer (r.a) ve dier sahabelerden de rivayet edil-

mitir.

Ebu Hasan b. Salim'in de (rah) böyle yaptn gördüm.

m Tirmizî, Edeb, 16; Nesaî, Zinet, Ahmed, Müsned, IV.366, 368, V, 410.
2, 6.

m Buharî, Libas, 63, 64; Müslim, Taharet, 49, 50, 56; Ebu Davud, Taharet, 29, Tereccül,
1
16;

Tirmizî, Edeb, 14; Nesaî, Ziynet, 1, 55, 56; bnu Mace, Taharet, 8; Muvatta ,
Sfatü'n-Nebi,

3:Ahmed, II. 118, IV, 264, VI, 138.


,1 *3
Müslim, Taharet, 56; Ahmed, Müsned, II, 365, 366.
1,44
Aynt konuda bir hadis için bkz: Bezzar, Müsned, No: 2969; Heysemi, ez-Zevaid, V, 167.
" 45 Bu ekil bir tra Rasûlullah'n (s.a.v) fiili olarak yaptn gösteren bir hadis için bkz:

Heysemi, ez-Zevaid, V, 167.


EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 609

Rasûlullah'n (s.a.v) 'Sakallan uzatn' sözüne gelince, hadisin met-

ninde geçen "el-afüv" kelimesi, çoaltn manasndadr. 'Nihayet çoalm-


lard^ 4* ayetinde de, bu kelime, ayn manada kullanlmtr.

Rivayete göre Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:

'Yahudiler byklarn uzatr, sakallarn iyice ksaltrlar. Siz aksini ya-

parak onlara muhalefet edin. * 147

Ömer b. Hattab (r.a) ile Medine Kads bnu Ebi Leyla, sakaln tra
eden bir adamn ahitliini reddetmilerdir.

Alt dudakla çene arasnda çkan tüylerin kesilmesi de bidattir. Alt du-

dann altndaki kllar tra eden biri, Halife Ömer b. Abdülaziz'in huzu-

runda ahitlik etmek istemiti. Halife, onu böyte görünce ahitliini kabul
etmedi.

Resûlullah (s.a.v) sakallardaki beyaz kllarn yolunmasn yasaklam


ve: "O, müminin nurudur** 48 buyurmutur.

Resûlullah (s.a.v) sakallarn siyah renk ile knalanmasn yasaklam


ve: 'Bu renk, ate ehlinin knasdr" buyurmutur. Dier rivayette hadis:

"Siyah kna, kafirlerin rengidir* 149 eklindedir.

Resûlullah (s.a.v), Ebu Bekir'e (r.a) babasnn bann ve sakallarnn


rengini deitirmesini emretmi ve "Siyah renkten sakn*™ buyurmutur.

Ömer (r.a) hilafette iken sakallarn siyaha boyam bir adam evlen-
miti. Bir süre sonra siyah renk kaybolup beyazlklar ortaya çknca kad-
nn akrabalar durumu Ömer'e (r.a) ikayet ettiler. O da, yaplan nikah ge-

çersiz sayarak adam cezalandrd ve öyle dedi:

1146
A'raf 7/95.
m* Ahmed, Müsned. V, 264; bnu Hbban, Sajih, No: 5476; Beyhaki, Sünen, I, 151; Bezzar,

Müsned, No; 2970; Heysemi, ez-Zevâid. 166.


Bkz: Ebu Davud, Teraccül, 17; T/rmizi, Edeb, 52; Nesai,
X Zinet. 13: bnu Mace. Edeb, 52;

Ahmed, Müsned, II, 212; Heyserrii, ez-Zevaid, V, 159.


vm Hakim, Müstedrek, III. 526; Heysemi, ez-Zevaid, V, 163.
,1S0 Müslim, Libas, No: 2102; Ebu Davud, Teraccül, 18; Nesai, Zinet, No: 5079; bnu Mace, Libas,

3624.
610 KÛTU'L-KULÛB

"Qenç olduunu zannettirerek insanlan kandrdn ve yalln onlar-


dan sakladn."

Allah Resûlü (s.a.v) öyle buyurmutur: "Müslümanlarn rengi sardr,


müminlerin rengi krmzdr.™ Sahabe sakallarn kna ile krmzya, saf-
ran ve ketem ile sarya boyarlard.

nsanlardan sakallarn siyaha boyayan ilk kiinin mel'un Firavun ol-

duu söylenir.

Seri es-Sekati demitir ki "Sakalla ilgili iki irk vardr; birisi onu insan-
lar görsün diye taramak, ikincisi de zahid görünmek için onu dank b-
rakmaktr."

Baka bir sefer de: "Yanma birisi geliyor diye sakalm svazlasam,
irke düeceimi zannederim" demitir.

Ka'bü'l-Ahbar ve Ebu'l-Celd, ahir zamanda ortaya çkacak olan bir

topluluun u özellikleri tayacaklarn söylemilerdir: "O kimseler, sakal-


larn güvercin kuyruu gibi kesecek, nalnlarn da kalbur gibi delecekler-
dir. Onlarn hayr namna hiçbir nasipleri yoktur."

Bir grup alim de bu taifenin ortaya çkn kyamet alametlerinden


saymtr.

bnu Abbas (r.a), Hz. Rasûlullah'n öyle buyurduunu nakletmitir:

"Ahir zamanda sakallarn güvercin gösü gibi siyaha boyayanlar ç-


kar. Onlar asla cennetin kokusunu ko/dayamazlar."^ 52

Ebü'l-Mehzem, Ebu Hureyre'nin (r.a), öyle dediini nakletmitir:

"Deccal'n yanndaki adamlarn balarnda taylasan vardr, byklar


horoz pençelerine benzer, ayakkablar da koni gibi sivri uçludur."

bnu Ömer (r.a) kendini tra edecek berbere, byklar dudaklarn bi-

tim yerine kadar kesmesini söylerdi. Byklar ksaltrken bu miktar amak


veya azaltmak bidat saylmtr.

1.51
Hakim, Müstedrek, III. 526; Heysemi, ez-Zevaid, V, 163.
1.52
Ebu Davud, Terpccül, 20; Nesaî, Ziynet, 15.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET

SAKALIN MÜSTEHAPLARI
Alimlerden bir ksm Hacc ibadetlerini yerine getirirken sakallarn ks-
men aldrmlardr.
nsan, sakaln avucuyla tuttuunda, alttan kalan uzun ksm aldrma-
snda bir mahzurbnu Ömer (r.a) ve Tabiun'dan bir grup alim böy-
yoktur.
le yapmlardr. a'bi ve bnu irin bunu güzel görürken, Hasan ve Kata-
de mekruh görmülerdir

Bana göre. sakaln uzayan ksmn tabii hâli üzere brakmak daha iyi-

dir.

Bu konudaki bir hadiste öyle buyrulmutur


"Kiinin sakalnn hafiflii saadet sebebidir.*" 5*
-

Ancak ravilerden biri bunu baka bir lafzla rivayet etmitir. Bu, riva-
yeti klmasa da bu bir garip hadistir. Bu ravi sakaln hafifliinin
geçersiz
Kur'an okuma anlamnda olduunu söyler. Bu ekilde bir rivayetin olduu-
nu zannetmiyorum.

Resûlullah (s.a.v) ve onun yolundaki salih kimseler sakallarn uzat-


mlar ve onu taramlardr. Bunu, dinin temsil etmek, sünneti yerine ge-
tirmek, temizlii salamak için yapmlardr. Bunun bir faydas da sakalda
bulunabilecek bitleri dökmek ve eer varsa kopmu ölü kllar atmaktr.

Zahidlerden bazlar sakallarn dank brakr, nefisleriyle megul ol-


duklar için onu taramaya vakit bulamazlard. Onlarn göstermi olduklar
bu samimiyet bal bana güzeldir. Sdk/doruluk ve samimi niyet her
eyde güzeldir.

Zahidlerden biri demitir ki: "Davud et-Tâi'yi sakal birbirine karm


bir halde gördüm: "Ey Ebu Süleyman! Sakallarn tarasan olmaz m?" de-
dim; bana "O zaman nefsimle uramay brakm olurum" dedi.
Ancak Resûlullah (s.a.v) saçlarn yalar ve arada bir tarard. Böyle
yaplmasn emretmi ve öyle buyurmutur:

"Saçlarnz arada; bir yalayn. * 154

1153
Tabarani. el-Kebir, No: 12920; Heysemi, ez-Zevaid, V, 164.
,154
Buharî, CunVa, 19, 6; Nesaî, Hac, 42; Dârimi, Salat, 191; Ahmed, Müsned, V, 438, 440, VI,
236.
612 KÛTU'L-KULÛB

Dier bir hadislerinde öyle buyurmutur:

"Saç olan ona deer versin/temizleyip tarasn.^ 55

Bir gün Rasûlullah'n (s.a.v) huzuruna saçlar karm, sakallan da-

nk biri geldi. Peygamberimiz:

"Bu adam, saçlarn yatracak bir ya bulamam mdr?" sonra öyle


demitir: "Kiminiz meclise eytan gibi giriyor. m 1 56

Baka bir rivayette Allah Resulünün (s.a.v) günde iki kez saçlarn ta-

rad rivayet edilir. Bundan daha dikkat çekici bir rivayette Hz. Aie (r.a)

öyle demitir:

"Allah Resûlü'nün (s.a.v) kapsnda bir gurup insan toplanmt. Efen-


dimiz'in (s.a.v) onlarn yanna çkmadan önce suya bakarak saçn saka-

ln düzelttiini gördüm."

Mehur bir haberde Rasûlullah'n (s.a.v) sakallarn her gün tarad,


ikamet ve yolculukta devaml yannda tarak ve makas tad belirtilmi-

1157
tir. Araplarn genel adetleri de bu yöndeydi. Resûlullah (s.a.v) da onla-

rn güzel örfüne uymutur. Bu iler, onun güzel ahlaknn bir parças ol-

mutur.

YALILARA BENZEMENN FAZLET


Önceki dönemlerde baz gençler, yalln faziletine özenerek ve
gençlikleriyle övünmemek için yallara benzemeye çalrlard. Hz. Pey-
gamberden (s.a.v) gelen bir rivayette öyle buyrulmutur:

"Gençlerinizin en hayrllar yallarnza benzemeye çalan, yalla-


rnzn en kötüsü de gençlere benzemeye çalandr."" 5*

1155
Ebu Davud, Tereccül, 3, Aliyyü'l-Kâri, Mirkatu'l-Mefatih, No: 4450.
lise
Ayn konuda biraz farkl bir rivayet için bkz: Heysemi, ez-Zevaid, V, 164.
1157
Ali el-Muttaki, Kenz. No. 18161; Heysemi, ez-Zevaid, V, 171; Elbani, Daife, No: 4249
1,98
Ebu Ya'la, Müsned, No: 7483; Tabarani, el-Kebir, XXII, 202; Beyhaki, uabu'l-man, No:
7805-7806; bnu Adiy, el-Kamil, I, 253; Elbani, Daife, No: 3575.
EHL SÜNNET YOLUNUN pa^ilcii

Dier bir hadiste öyle buyrulmutur:

'Yal bir mûsiûmana hürmet etmek, Allah'a hürmet saylr.*™

Önceden yallar ilim ve dindeki faziletlerini görerek gençleri öne ge-


çirirlerdi. Onlar kibir yapmaz, büyüklük taslamaz, tevazu ve alçak gönüllü
olmak için böyle davranrlard.

Ömer (r.a), bnu Abbas' (r.a) yann gençliine ramen sahabenin


büyüklerinin önüne geçirir ve meseleleri sahabilerden önce ona sorard.

bn Abbas (r.a) ve dierlerinden öyle rivayet edilmitir: "Allahu Teala


ilmi ancak genç kuluna verir; hayrn tamam gençlerdedir." Sonra u ayet-
leri okumutur:

"Bazlar 'brahim denilen bir gencin putlarmza dil uzattn Iltmi-


m dediler

"Onlar (Ashab- Kehf) Rab'lerine iman etmi gençlerdi*™

"Biz ona (sa'ya) çocukken hûkûm ve hikmet verdik."" 62

Enes b. Malik (r.a) Allah Resûlü'nün (s,a.v) emailinden bahsederken


öyle demitir: Allahu Teala'nn lütfü ile O'nun saç ve sakalnda sadece
yirmi bir tane beyaz kl vard. 1163 Ona: 'Ya bu kadar ilerledii halde bu na-
sl böyle olur ey Ebu Hamza?" diye sorduklarnda u cevab vermitir: "Al-

lah ona ak saç ve sakal noksanl vermedi." Kendisine: "Bu bir kusur mu-
dur?" diye sorulunca: "Ama hiç biriniz ondan holanmaz" demitir.

Yahya b. Eksem yirmi bir yanda iken kadla tayin edilmiti. Onu
yann küçüklüüyle utandrmak isteyen biri, bir mecliste: "Allah kolaylk

versin; kad efendi kaç yandalar?" diye sordu. O da: "Allah Resûlü'nün

(s.a.v) Mekke'nin emirlik ve kadlna tayin ettii Utâb bnu Üseyd'in ya-
ndaym" diyerek adam susturdu.

1,59 Ebu Davûd, Edeb, 20; Beyhaki, Sünej-i Kübra, VIII, 163; uabu'l-man, No: 10986; Elbanl,
Sahihu'l-Câmi, I, 2199.
1160
Enbiya 21/60.
1.61
Kehf, 18/13.
1.62
Meryem, 19/12.
»» Bkz: Buhari, Menakb, 23; Libas, 68; Müslim, Fedail, 113.
614 KÛTU'L-KULÛB

Malik b. Muavvel'in öyle dedii rivayet edilmitir: "Allahu Teaia'nn


vahyettii kitaplardan birinde öyle yazdn okudum: "Sakn (salih amel
ve edep yokken) sakalnnz sizi (faziletli görüntüsüyle) aldatmasn; zira

tekenin de sakal vardr."

Ediplerden biri öyle der: "Sakal uzadkça akl ksalr."

Ebu Amr b. Alâ demitir ki: "Boyu uzun, ba küçük ve sakal geni bi-
rini gördüünde, bu kimse Ümeyye b. Abd-i ems bile olsa, onun ahmak
olduuna hükmet."

Muaviye (r.a) "Kiinin ahmakl boyunun uzunluu ve sakalnn bü-


yüklüünden belli olur. Artk bu onun künyesi olmu, mührüne kaznm-
tr." demitir.

brahim en-Nehai ve Seleften onun gibi düünen baz kimseler öyle


demilerdir: "Akll birinin sakalnn uzun olmasna aarz. Nasl olur da
sakalnn ucundan biraz alarak onu uzun-ksa arasnda orta bir hâle getir-

mez? Halbuki orta yolu tutmak her eyde güzeldir."

Zerafet ehli airlerden biri u iiri söylemitir:

Kökleri uzam büyük sakala sakn arma;


Rüzgar esti mi at kuyruu gibi savrulur, baksana.

Bazen genç, erefi sakal azken elde eder, unutma.

Bir Arap iirinde de öyle söylenmitir:

Yemin olsun asl gençlik/yiitlik sakaln çkmasyla deildir


Asl yiitlik, cömertlik iledir.

Eskiden yallar bilmedikleri hususlar gençlerden örenmekten çe-


kinmezlerdi. Yalarnn küçüklüünden dolay onlar aa görmezlerdi.

Çünkü lütuf Allah'n elindedir O ilmi dilediine verir. Allah'n gence veya bir
bakasna verdii ilmi kimse engelleyemez. Allah'n yaldan veya bir ba-
kasndan mahrum ettii eyi de onlara verebilecek kimse yoktur.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 615

Ebu Eyyub es-Sicistani demitir ki: "Seksen yanda ihtiyar bir ahsa
yetitim. Bir gencin peine dümü ondan ilim öreniyordu. Ona: "Bundan
m ilim öreniyorsun?" diye sorulduunda: "Evet, ondan ilim aldm müd-
detçe ben onun kölesiyim" dedi.

Ali b. Hasan (rah) demitir ki: "Kim senden önce ilim örenmise, o
senin ilimde imamndr; isterse yaça senden küçük olsun."

Ebu Amr b. el-Ala'ya: "Yal bir kimsenin genç birinden ilim örenme-
si güzel olur mu?" diye sorulunca, öyle cevap vermitir: "Eer hayat/ya-

amak ona güzel geliyorsa, ilim örenmek de ona tatl gelir. Çünkü o, ya-

ad sürece ilme muhtaçtr."

Yahya b. Main, mam Ahmed b. Hanbel'i, mam âfiî'nin bineinin ar-


kasnda giderken görünce: "Ey Ebu Abdullah! Süfyan- Sevrî gibi yüce
birinin rivayet ettii hadisleri dinlemeyi terk ettin de u delikanlnn
bineine peine mi takldn?" diye sordu. Ahmed b. Hanbel, ona u cevab
verdi:

"Benim ondan dinlediklerimi bir bilsen, sen de benim gibi binein öbür
yannda giderdin. Süfyan'n rivayet ettii hadisleri onun gibi yüksek birisin-

den dinleyemesem bile, ondan daha aadaki kimselerden dinlerim.


Fakat bu gencin ilmini kaçrrsam; onlar kendisinden yüksekte ve aada
hiç kimseden elde edemem."

Ebu Bekr b. el-Cella'nn öyle dediini iittim: "Yapt eyi mükem-


mel yapan bir genç gördüümde ona uyar ve kendisini o konuda imamm
sayarm."

Hakikaten ilim ve zühd konusunda ondan daha mütevaz olann gör-


medim.

"lim büyüklerden geldikçe insanlar hayrda devam edeceklerdir. lim

onlara küçüklerden geldiinde helak olurlar" eklindeki bir rivayet vardr.


bnu Mübarek'e bunun manas sorulunca öyle demitir;
616 KÛTU-L-KULÛB

"Buradaki 'küçükler' den maksat bidat ehlidir. Çünkü Ehl-i Sünnet için-

de ilim sahibi olup da küçük olan biri yoktur." Sonra öyle demitir: "Ya
küçük niceleri vardr ki biz ondan büyük ilimler elde ettik"

Denilmitir ki, bu haberdeki 'büyükler' ifadesi ile Rasûlullah'n (s.a.v)

ashab kastedilmitir. Bu izah tarz u hadise uygunluk arzetmektedir:


"Ümmetim, çinde beni görenler bulundukça hayrda olacaktr. Onlara
öyle bir zaman gelecektir ki arzn her tarafnda arayacak; fakat beni gör-

mü bir kii bile bulamayacaklardr. * 164

Bu böyledir. Çünkü bu söylediimizi destekleyecek öyle bir rivayet

de vardr:

"lim insanlara Rasûlullah'n (s.a.v) ashabndan ve onlarn büyüklerin-

den geldii sürece, onlar hayr üzere kalmaya devam ederler. Fakat ilim

onlarn küçüklerinden gelince, büyükler küçükleri dinlemezler, böylece


helak olurlar."

Bu söz, onlardan ilim örenmezler endiesiyle söylenmitir. Yukarda


söylediimiz gibi, ilim küçüklerden gelince, büyükler onlardan ilim almak-
tan utanr, kibir gösterir ve çekinirler

Bana göre yukardaki rivayette söylenen durum mecazi bir ekilde


söylenmi, olay knamak ve kötülemek için deil, normalde olacak tabi

durumu anlatmak için söylenmitir. Çünkü bir haberde bu ümmetin sfat-


larndan öyle bahsedilmitir:

"slam'n ilk devrinde ümmetin küçükleri büyüklerden ilim öreniyor-


lard; âhir zaman olunca da büyükler küçüklerden ilim örenir."

Durum böyle olunca, yukardaki haberler küçüklerin faziletini ve bu


ümmetin önceki ümmetlere kar erefini ortaya koymaktadr. Çünkü geç-
mi ümmetler ilmi ancak içlerindeki rahipler, alimler, büyükler, âbidler ve
zahitlerden örenirlerdi. Bu rivayet unu da ortaya koymu oluyor: Bu üm-
met âhir zamanndaki hâliyle, önceki ümmetlerin ilk zamanndaki hâlinden
üstündür. Çünkü bu ümmetin büyükleri, küçüklerinden ilim örenmektedir.

1164
Hadisn ilk ksm için bkz: Tabarani, el-Kebir; XXII, 85-86; Heysemi, ez-Zevaid, X, 20.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 617

Bu, Allah' Teala'nn onlar ilimle faziletli yapmasndan kaynaklanmak-


tadr.

Bu görü u hadis-i erif tam olarak desteklemektedir:


"Ümmetim bereketli yamurla/ gibidir. Öncesi mi daha hayrl, yoksa
sonu mu daha hayrl olduu bilinmez.™5
Yine u hadis-i erif de buna ahittir: "Banda benim, sonunda Mesih
b. Meryem'in (sa'nn) bulunduu bir ümmet nasl helak olur?*™

Bir haberde öyle denmektedir: "Allah'n ilim verdii bir kulu küçüm-
semeyin. Çünkü Allahu Teala ona ilim vererek kendisini küçültmemitir."

u'be öyle demitir: Kimden bir hadis yazdysam veya bir bilgi ö-
rendiysem onun kölesi olurum."

Yine u'be (rah): "Bir kiiden yedi hadis yazdmda, beni kendisine

köle yapm olur" demitir.


Saç-sakal siyaha boyamay, baz alimler sava ve cihad annda uy-

gun görmülerdir. Alimlerden bazlar Allah yolunda cihada çktnda saç

ve sakallarn siyaha boyarlard. Ama onlarn boyamas, heva ve hevesleri


için ve insanlardan yallklarn gizlemek için deil, Allah dümanlarna
kar heybetli görünmek ve onlara korku vermek dümana kar-
içindi. Bu,

savaa hazrlktan saylyordu. Bütün bunlar: "Onlara kar gücünüzün

yettii kadar kuvvet hazrlayn™ 7 ayetinin manasna giriyordu.

Dümanlara kar genç görünmek de kuvvet hazrlamann içine gir-

mektedir. Allah Resulü (s.a.v) ve ashab da kafirlerin kendilerini heybetli

görmeleri için hacda koarak ve sa kollarn açarak tavf yapmlardr. Bu


ekilde Müslümanlarn kuvvetli ve salam olduklarn onlara göstermek is-

temilerdir.

"«Tirmizî, Edeb, 81;Ahmed, Müsned, III; 130, 143, IV, 319; Bezzar, Müsned, No: 2843;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 68.
1,66
bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt: 47, shf: 522. (No: 10341)
"« Enfal, 8/60.
618 KÛTU •
L - KU L ÛB

Kim, sadece Allah rzasn isteyerek iyi niyetle ve ne yaptn bilerek

bir i yaparsa, o kimse bu iinde fazileti elde eder. Bu onun en düük


amellerinden biri olsa, o durumda kendisine tabi olunmas gerekmez.

Allah Resûlü (s.a.v) öyle buyurmutur:

"Allah katnda insanlarn en kötûsû, müminin kötülüüne uyup onun


güzelliklerini terk edendir. 56

Bu hadis unu bildiriyor: Müminin de kötülükleri olabilir. nsanlarn en


kötüsü, onun yapt bir kusurlu ie bakp nefsinin keyfine uymak için onu
bahane eden kimsedir.

SÜNNET VE NÂFLE NAMAZLARIN FAZLET


Allahu Teala: "Gecenin bir bölümünde de, yldzlarn batnda da
O'nu tebih öf 1169 buyurmutur.

Rivayet edildiine göre Hz. Ali (r.a), bu ayetin sabah namaznn iki

rekatna iaret ettiini söylemitir. Yine o:

"Gecenin bir bölümünde ve namazlardan sonra O'nu tebih et."


1170

ayetini, Akam namaznn iki rekat sünneti olarak tefsir etmitir.

Bu tefsir, ayetin lafznda geçen 'edbar' kelimesini 'idbar' eklinde


okuyan kraate göredir. 'Edbar' eklinde okunmas hâlinde mana: 'namaz-
larn arkalarnda ve pelerinde' eklinde olur. Her iki ayette de geçen 'te-
bih' emri, sünnet namazlar ifade etmektedir. Bunun sebebi de sünnet
namazlarda bulunan tesbihattr. Nâfile/ sünnet namaza, tebih kökünden
gelen bir kelime olarak 'sübha' da denir.

Sünnet namazlarn bir ksm farzlardan sonra, bir ksm da öncedir.


Biz, bunlardan hiçbirisinin terk edilmesini güzel görmeyiz. Sünnet namaz-

1168
nsanlarn en kötüsünün, temiz insanlarda kusur aramak olduunu bildiren bir baka hadis
için bkz: Ahmed, VI, 459; Tabarani, el-Kebir, XXIV, 167; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 93.
1,69
Tür 52/49.
" 70 Kâf 50/40.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 619

larn bir ksm dierinden daha kuvvetlidir. Sünnet namazlarn toplam on


yedi rekattr ve u be hadis i erifte rivayet edilmitir;

1 - Ali'nin (r.a) rivayet ettii hadis: Hz. Ali'ye (r.a) Allah Resûlü'nün

(s.a.v) gündüz kld nafile namazlar sorulduu zaman, bunlarn on alt


1171
rekat olduunu bildirmitir.

2- bnu Ömer'in (r.a) rivayet ettii hadis: "bnu Ömer (r.a): "Allah

Resûlünden (s.a.v) farzdan baka on rekat namaz örendim demitir/' 1172

3- Ebu Eyyüb el-Ensârî'nin (r.a) rivayet ettii hadis: Ebu Eyyub (r.a),

1173
öle namaznn farzndan önce klnan dört rekat sünneti zikretmitir.

4- Hz. Aie (r.ah) ve Enes'in (r.a) rivayet ettii hadis: Bu ikisi de yats
namazndan sonra klnan sünnet namaz ve vitir namazn zikretmiler-

dir. 1174

5- Ümmü Habibe'nin (r.ah) rivayet ettii hadis: Allah Resûlü (s.a.v)

buyurdu ki: "Kim farzlar dnda günde on iki rekat namaz klarsa, Allahu
'" 75
Teala ona cennette bir ev bina eder.

Bu konuda Ehl-i Beyt yoluyla garib bir senetle gelen bir hadis u ekil-
dedir: 'Muhakkak ki Allahu Teala size bir gündüz ve gecede klnmak
üzere on yedi rekat namaz farz kld. Ben de o kadarn size sünnet olarak

Bu hadis, bizim zikrettiimizin bazsna uymaktadr.

Bunlarn namaznn iki rekatlk sünnetidir. Bu ikisi devaml


ilki sabah
klnan müekked sünnettir. Dördü öle namazndan öncedir ve müstehap-
tr. Bu, tavsiye edilen ve tercihe braklan bir müstehaptr. ki rekat ölenin
farzndan sonra klnr ve bu, sünnettir. Dört rekat ikindi namazndan ön-

cedir. Bu, öncelikli bir müstehaptr. Çünkü, Resûlullah (s.a.v):

1171
Bkz: Ahmed, Müsned, 1, 147-1 48rEbu Ya'lâ, Müsned, No: 495; Heysemi, ez-Zevaid, II, 231.
1172 Beyhaki, Sünen-i Kübra, 471.
II,
\
,,7a Ebu Davud, Tatavvu, 7; I

1174
Ebu Davud, Tatavvu, 17.
" 75 Müslim, Müsafirin, 101; Ebu Davud, Tatavvu, 1; Tirmizi, Salat, 179; bnu Mace, kame, 100;

Nesai, Kyamu'l-Lely, 66; Hakim, Müstedrek, I, 311; Ahmed, Müsned, VI, 326-327.
620 KÛTU-L-KULÛB

"kindinin farzndan önce dört rekat namaz klan kimseye Allah rah-
met ete/n"1176 buyurmutur.

Bu namaz Allah Resûlü'nün (s.a.v) duasna nail olma ümidiyle kln-


maldr. kisi akam namazndan sonra klnan müekked sünnettir. Üç
rekat da vitir namaznn rekatlardr ki bunlar da Allah Resûlü'nün sürekli

kld müekked sünnetlerdir."

Hz. Ali (r.a) rivayet ettii hadiste, kendisinden bakasnn zikretmedii


u hadisi zikretmitir:
"Allah Resûlü (s.a.v), iki vakitte alt rekat kuluk namaz kld. Güne
aydnln yayp yükseldii zaman kalkt iki rekat namaz kld. Bu, rak

vaktidir. Bu namaz, gündüzün ikinci virdi/vazifesidir. Güne yükselip

göün dörtte birine geldiinde de, dört rekat namaz kld." 1177

Bu vakit kuluk vakti için günein en yüksekte olduu vakittir. Bu


vakitte yaplan namaz ve ibadetler, günün üçüncü virdini oluturur.

Bu iki vaktin hakkn vermek için bu namaza devam etmek, en büyük


ve en faziletli amellerdendir.

Hz. Ali'nin kz kardei Ümmü Hânî (r.ah), Rasûlullah'n (s.a.v), sekiz

rekat kuluk namaz kldn, bu rekatlar uzun tutarak ve tadil-i erkanna


çok güzel dikkat ederek kldn zikretmitir. 1178 Bu say, Ümmü Hani

(r.ah) dnda hiç kimse tarafndan nakledilmemitir.

Aie (r.ah) validemiz, ise Allah Resûlü'nün (s.a.v) kuluk namazn


dört olarak kldn, sonra bu sayya diledii kadar eklediini bildirmi,
fakat say belirtmemitir.

Bize tek kanaldan gelen bir hadiste Allah Resûlü'nün (s.a.v) kuluk
namazn alt rekat olarak kld da rivayet edilmitir.

1176
Ebu Davud, Tatavvu, 8; Tirmizi, Salat, 318; Beyhaki, Sünen-' Kübra, II, 473.
1177
Ahmed, Müsned, 85; Ebu Ya"la, Müsned, No: 318.
I,

1,79
Buhari, Gusl, 21 ;
Müslim, Hayz, 70; Ebu Davud, Salat, 302; Tatavvu, 12; bnu Mace, ikame,
172.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 621

Ebu Eyyüb el-Ensârî (r.a), bu konuda tek olarak u rivayeti nakletmi-


tik "Allah Resûlü (s.a.v) (benim evimde bir ay misafir kald. Bu süre için-

de) günein zevalinden sonra ve öle namazndan önce hiç terk etmeden
dört rekat namaz kld. Bu rekatlarda Bakara sûresi uzunluunda Kur'an

okudu. Bu namazn durumunu Allah Resûlü'ne (s.a.v) sorduumda öyle


buyurdu:

"Göün kaplar bu vakitte açlr ve dualar kabul olur. Böyle bir vakit-
0" 79
te benim için de saiih bir amelin göe yükselmesini istiyorum.

Rasûlullah'n (s.a.v) hanm Ümmü Habibe'nin (r.ah) rivayet ettii


hadiste, bu namazlar açklayan u rivayet gelmitir:
"Kim farzlar dnda günde on iki rekat namaz klarsa, Allahu Teala
ona cennette Bu on iki rekatlk namaz unlardr: Sabah
bir ev bina eder.
namazndan önce iki rekat, öle namazndan önce dört, sonra iki rekat,
ikindi namazndan önce iki rekat ve akam namazndan sonra ki

rekat.*™

Abdullah bnu Ömer (r.a) de rivayet ettii hadiste Allah Resûlü'nden


(s.a.v) sünnet namaz olarak on rekat namaz örendiini bildirmitir.

O, zikrettii hadiste namazlardan yalnzca sabah namazndan önce


klnan iki rekat zikretmemi ve bununla ilgili olarak da öyle demitir: "O
vakitte Allah Resûlü'nün evine girilmezdi. Ama kz kardeim Hafsa (r.ah)

bana, Efendimiz'in (s.a.v) evde iki rekat kldktan sonra mescide çktn
haber verdi."

bnu Ömer'in (r.a) naklettii hadiste, bu on rekat sünnet namazlarn


miktar ve yerleri öyle belirtilmitir. Öle namazndan önce iki rekat, son-
ra iki rekat. Akamdan sonra iki rekat. Yats namazndan sonra iki rekat.

Sabahtan önce iki rekat. 1181

Aie validemiz (r.ah) ise unu haber vermitir: "Allah Resûlü (s.a.v)

yats namazndan sonra dört rekat namaz klar ve uyurdu.™ 2


11 » Tabarani, el-Kebir, No: 4035; Anmed, Müsned, V, 416-420, bnu Mübarek, K. Zühd, No:
1297; Neysemi, ez-Zevaid, II, 219-220.
1,80
Müslim, Müsafirin, 101; Ebu Davud, Tatavvu, 1; Tirmizi. Salat, 179; bnu Mace, kame, 100;
Nesai, Kyamu't-Lely, 66; Ahmed, Müsned, VI, 326-327.
1181
Beyhaki, Sünen-I Kübra, II, 471.
1188
Ebu Davud, Tatavvu, 16; Darimî, Salat, 43; Ahmed, Müsned, I, 341.
622 KÛTU'L-KULÛB

Enes b. Malik (r.a) demitir ki: "Allah Resûlü (s.a.v) yats namazndan
sonra üç rekat vitir namazn klard. Bu rekatlarn birincisinde Ala sûresi-

ni, ikincide Kâfirun sûresini, üçüncüde ise hlas sûresini okurdu.'"**

Rivayete göre; Allah Resûlü (s.a.v) namazndan sonra oturarak


vitir

iki rekat klard. 1184 Baz rivayetlerde, bu namaz bada kurarak kld bil-
dirilmitir. 1185 Baz rivayetlerde Allah Resûlü'nün (s.a.v) yatt yere gelip
oturduu yerde iki rekat kld ve bu rekatlarda Zilzal ve Tekasür sûreleri-
ni, baka bir rivayette ise Kafirun sûresini okuduu bildirilmektedir. 1186

Bir kimse bir günde bu on yedi rekat sünnet namaz klarsa, farzlary-
la birlikte günde toplam otuz dört rekat namaz klm olur. Buna devam
eder ve bu sayy namaz olarak günlük vird yani sürekli bir vazife yapar-

sa, bu en faziletlisidir. Ehl-i Beyt'in görüü ve uygulamas da bu ekildedir.


Onlar bu görülerine Rasûlullah'tan (s.a.v) rivayet ettikleri u hadisi delil

göstermilerdir:

"Allahu Teala ümmetime bir gece ve gündüzde on yedi rekat namaz


farz kld. Ben de onlar için bu kadar namaz sünnet olarak koydum."

Hadis hafzlar bu rivayeti zayf bulmulardr. Ancak Allah Resûlü


(s.a.v) baka bir hadislerinde öyle buyurmutur:

"Namaz, önünüze konulmu bir hayrdr. steyen onu azaltsn, isteyen


çoaltsn..""*7

Dier bir hadiste ise öyle buyurmutur:

"Her ezanla, kamet (farz namaz) arasnda bir nafile namaz vardr.
Dileyen kimse onu klar."" 88

1,83
Ebu Davud, Salat, 340; Vitr, 4; Tirmizi, Vitr, 9; bnu Mace, kame, 117; Nesaî, Kyamü'l-leyl,
37.
"w Müslim, Müsâfirin, 126.; Ebu Davud, Salat, 317; Nesai, Kyamu'l-Leyl, 55.
1185
Nesai, Kyamu'l-Leyl, 22.
"** Beyhaki, Sünen-i Kübra, III, 32-33; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VIII, 591, Zebidi, thaf, III, 588.
" 87 Ahmed, Müsned, V, 265; bnu Hbban, Sahih, No: 361; Ebu Nuaym, Hilye, I, 166-167;
Tabarani, el-Kebir, No: 1651; Heysemi, ez-Zevaid, II, 249; Ali el-Muttaki, Kenz No: 18916.
Rivayetlerin bir ksmnda hadis: "Gücü yeten ondan istedii kadar çoaltsn" eklindedir.
1188
Buhari, Salat, 165; Müslim, Müsâfirin, 304; Ebu Davud, Salat, 301 ; Tirmizi, Salat, 22; Nesai,

Salat, 118; bnu Mace, kame, 149.


^
t-Hll SÜNNET YOLUNUN FA/LET 623

Kul bunlar yapar ve belirtilen sra ile yaparsa, o, az yukarda zikret-

tiimiz sünnetleri yerine getirmeye yaklam olur.

Be vakit farzdan önce ve sonra klnmas müstehap olan namazlar


unlardr:

Sabah namaznn farzndan önce klnan iki rekat sünnet.

Dört rekat kuluk namaz.


ölenin farzndan önce ve sonra dörder rekat.

kindinin farzndan önceki dört rekat.


Akam namazndan sonra klnan alt rekat.
Yats namazndan önce klnan dört rekat.

Yats namazndan sonra klnan alt rekat. (Bunlarn dördü sünnet,


ikisi vitrin ilk iki rekatdr.) Sonra tek bir rekat daha klnr.

Kul bunlar yaptnda, belirttiimiz sünnetleri yerine getirmi olur.

Bunlar, zikrettiimiz hadis ve haberlere uygun olarak tespit edilen sünnet


namazlardr. Bu namazlar, rivayet edilen hadislere ve Ehl-i Beyt'in uy-

gulamasna dayanmaktadr.

Rivayetlere göre, Allah Resûlü'nün (s.a.v) farzlar dnda bir günde


kld en fazla sünnet namaz on alt rekattr.

Akam ile yats arasnda kld en fazla namaz alt rekattr.

Kuluk namazyla ilgili olarak rivayet edilen namaz, en fazla sekiz


rekattr.

Gece namazyla ilgili rivayet edilen on üç rekattr. Bunlarn üçü vitir

namazna aittir. Ancak, bnu Mubarek'in Tavus'tan naklettii bir (mevkuf)


hadiste, Allah Resûlü'nün (s.a.v) geceleri on yedi rekat namaz kld
belirtilmitir. Bize göre bu, âz/fazla bilinmeyen bir hadistir. bnu Abbas
(r.a), Aie (r.ah), Meymune (r.ah) ve Ümmü Habibe'ye (r.ah) dayanan ve
Efendimize (s.a.v) ait olan haberlerde, gece namazlarnn ancak on bir ve
on üç rekat olduu bildirilmitir.-

Bir kimsenin, önünde veya sonrasnda namaz klnmayan namazlar
dndaki bütün farz namâzlardan önce ve sonra dörder rekat namaz kl-
mas müstehab görülmütür. Bunlar kldktan sonra, Allahu Teala'nn
kendisine nasip ettii kadar namaz klabilir.
624 KÛTU'L-KULÛB

Kuluk namazn klmas ve buna devam etmesi de müs-


sekiz rekat
tehapt r/sevaptr. Bu namaz neeli ve dinç olduu zamanlarda uzatr;
yorulunca ksa tutar. Bir amele devam etmek ikinci ve ayr bir ameldir.
Böyle yapmak, amellerin Allah'a en sevimlisi ve en faziletlisidir. Eer buna
gücü yetmezse, kuluk namazn devaml olarak dört rekat klar.

Güne battktan sonra akam namazndan önce iki rekat namaz kln-
mas bana göre mekruh deildir. Bu konuda Enes b. Malik (r.a) öyle
demitir:

"Sahabenin ileri gelenleri, günein batmasndan sonra ve akam


namazndan önce iki rekat namaz klarlard." 1189

Übeyy b. Ka'b, (r.a), Ubade b. Samit (r.a), Ebu Zer (r.a), Zeyd b. Sabit
(r.a) ve sahabenin dier büyükleri bu namaz klarlard. Ubade (r.a) ve bir

bakas öyle demitir:

"Müezzin akam namaz için ezan okuduunda sahabe hemen direk-

lerin arkasna koup iki rekat namaz klarlard."

Sahabeden bir zat öyle demitir: "Biz akam namaznn farzndan


önce iki namaz klardk." Bu namaz, Allah Resûlü'nün (s.a.v)
rekat u
hadisinin kapsamna girmektedir: "Dileyen herkes için iki ezan arasnda
bir (nafile) namaz vardr.*™

Ahmed b. Hanbel (rah) bu iki rekat, insanlardan gizli klard. O, öy-


le demitir: "nsanlarn bu iki rekat klmadklarn görünce onu ben de terk
ettim."

Yine mam Ahmed öyle demitir: "Kii bu namaz evinde veya


(rah)

insanlarn görmedii bir yerde klarsa daha güzel olur."

Bize göre de müstehap olan budur.

Hamd olsun alemlerin sahibi yüce Allah'a.

1189
Müslim, Müsafirin, 302-303; Ebu Davud, Salat, 301 ; BeyhaKi, Sünen-i Kübra, II, 475-476.
,190
Buhari, Ezan, 1 1 ; Salat, 165; Müslim, Müsafîrin; 304; Ebu Davûd, Tatavvu, 1 1 ; Tirmlzî, Salat,

22; Nesaî, Ezan, 39; Salat, 118; ibnu Mace, kame, 149; Darimî, Salat, 145; Ahmed, Müsned,
IV, 86, V, 54, 56, 57.
ISBN 975 X466 *6-0
ISBN 975-8466-90-9

You might also like