Professional Documents
Culture Documents
Kalplerin Az
[KÛTU'L-KULÛB]
-3-
SMIIID
EBÛ TÂLB EL-MEKKÎ
Tercüme ve Tahric
Dr. Dilaver SELV
SIKIMIMDA
Tasavvuf Kitaplm: 10
ISBN: 975 8466-86-0 (Tk. no.)
975-8466-89-5
3. Bask
GENEL DAITIM
Pozitif
Yayn Oafttm Paar!»™
IV-Oruç 479
hâllerin en faziletlisidir.
yapm, onlara muhabbetini ihsan etmitir. Yüce Allah dier ayetinde öy-
le buyurmutur:
mez. Kim Yüce Allah'a güvenirse, O, ona yeter. O, kuluna ifa veren ve
afiyet ihsan edendir; bu durumda Ona, güvenen mümin de O'nun üstlen-
dii bir ite bakasndan yardm istemez.
1
Âl-i mran3/159
2
Yusuf 12/67
3
Talak 65/3
14 KÛÎU'l K U I OÜ
"De ki: O Allah, Rahman'dr. Biz O'na iman ettik ve kendisine güven-
dikAevekkül ettik*
Yüce Allah tevekkülü emrettikten sonra, onu iman için art komu ve
öyle buyurmutur:
vaat ettii seçkin kullarndan olur. Kur'an- Hakim'de bu kullar öyle tan-
tlmtr:
4
Mülk 67/29
5
Maide5/23
6
Yunus 10/84
7
Bu ksm, tahkikli baskdan alnd. (Mütc: D. Selvi)
8
Furkan 25/63
TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEK K ÜL E HL N N H A 1 1 1, H I 15
Selef-i Salihînden birisi ise öyle demitir: Basral abidlerden birini ve-
fatndan sonra rüyamda gördüm: "Allahu Teala'nn sana kar muamelesi
nasl oldu?" diye sordum. "Beni balad ve Cennetine koydu." dedi.
"Hangi amellere daha fazla sevap verildiini gördün?" diye sordum: "Al-
lah'a tevekkül etmek ve emeli ksa tutmak. Sen de bu ikisine sarl." dedi.
tün makamlarda yeteri kadar nasibim var. Tevekkülde ise bir tadmlk hak-
km var."
9
Zümer 39/36
,0
Mümin 23/44-45
" Meryem 19/93-94
16 KÛTU'LKULÛB
kül etmek, O'na imann esaslarndandr. Allah'a tevekkül etmek, kulu Rab-
bine sevdirir. leri Allah'a havale etmek, Allah'n kulunu doru yola ilet-
mesinden ileri gelir. Kul, Allah'n hidayeti (ve yardm) sayesinde O'nun r-
zasna uygun hareket eder. Kulun Allahu Teala'nn rzasna uygun hare-
Lokman (a.s) baka bir seferde öyle demitir: "Her kim Allah'a tevek-
kül eder, O'nun kazasna teslim olur, ii O'na havale eder, ilahi takdire ra-
z olursa, dinini ayakta tutmu, kendini hayra adam ve kulun iini güzel-
Yine Sehl (rah) öyle demitir: "Tevekkülün herhangi bir snr ve son
noktas yoktur."
Sehl (rah): "Hanginizin ameli daha güzel olduunun bilinmesi için Al-
Yine o demitir ki: "Takva ve yakîn, terazinin iki kefesi gibidir, tevek-
kül ise eksiklik ve fazlal bildiren ortadaki dil gibidir." Yani tevekkül, tak-
nasibi vardr.
3
Sehl'e (rah), Allahu Teala'nn: "Allah'tan gücünüz yettiince korkun.*
demitir.
12
Hud11/7
13
Teabün 64/16
T EVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAL LEH 17
Baka bir sözünde öyle demitir: "Kim tevekkül ehlini tenkit ederse,
iman tenkit etmi olur. Çünkü tevekkül, imanla beraberdir. Her kim tevek-
makla yücelir. Allahu Teala zatn böyle tantm ve tevekkül ehlini bu hu-
susta öyle uyarmtr: "Herkim Allah'a tevekkül ederse bilsin ki Allah çok
azizdir/sonsuz kudret sahibidir. HaKTmdir/en güzel hüküm ve hikmet sahi-
bidir.* 5
her eyin hazinesinin O'nun katnda olduunu, katndaki her eyin belli bir
ölçü ile indirildiini, O'nun bütün yaratklar elinde tutup sevk ve idare etti-
14
ÂH mran 3/102
15
Enfal8/49
16
Zâriyat 51/22.
18 KÛTU L KUl. ÛB
Bunlar gören kul, her eyin mülkünün Allah'n elinde olduunu yakî-
nen bilir. Yine O'nun bütün kulaklarn ve gözlerin sahibi olduunu, gece ile
"Yakîn sahibi bir kavim için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim
vardr?* 9
"Sonra O Ar'a istivâ etti. O, yaratma iini tedbir eder. O'nun izni ol-
Bunu gören zelil kul, Aziz olan efendisine bakar. O'na bakarak güç
kazanr; O'nun verdii kuvvetle izzet ve kuvvet sahibi olur. O'nun yaknl-
ile zengin olur, kimseye muhtaç olmaz. O'nun huzurunda bulunmakla
ereflenir. Nitekim bir hadiste bu husus öyle belirtilmitir:
O'na dayanarak sabreder. Her hâlinde O'na muhtaç olduunu bildii için
her zaman O'ndan raz olur. O'ndan bakasndan asla bir ey beklemez.
O'ndan bakasna ümit balamaz.
17
Zâriyat 51/20
,e
Münafikun 63/7
19
,Maide 5/50
20
Yunus 10/10
2 '
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10556; bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakin, No: 31; Heysemi, ez-Zevaid,
X, 308; Suyuti, es-Saîr, No: 6245; Elbani, Daife, No: 502.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 19
nu bilir.
Bu yakîn hâline ulaan kul, kendisine iyilik eden bir kimseye ancak
Yüce Mevla's iyilik edeni övdüü ve kendisine ona teekkürü emrettii
için teekkür eder. Bu yaptklarn, Allah'n ahlak ile ahiaklanmak ve Al-
lah'n Rasûlü'nün (s.a.v) sünnetine uymak için yapar. Eer kendisine ver-
meyen bir kulu knar ve ona kzarsa, bunu o kimsenin nefsinin keyfine
uyup Yüce Mevla'snn emrine muhalefet ettii için yapar. Çünkü Yüce Al-
komamaktr.
22
A'raf, 7/194
23 Ankebut, 29/17
20
ulamasna vesile olanlara ise gizlice dua etmektir. ükür, hem Allah'a
hem de kullara kar yaplan müterek bir ameldir. ükre anne baba da
dahildir. ükür yani teekkür, insanlardan onu hak edenlere de yaplr.
para istedi. Onun da yannda bir ey yoktu. Bunun üzerine mecliste bulu-
nan bir genç kesesini çkard. çinde iki yüz dirhem bulunan keseyi bra-
him'e verdi. brahim, keseyi kabul etmedi ve öyle dedi:
"Bize bir eyler veren herkesin verdiini kabul mü edeceiz? Biz an-
cak, bize verdii mala karlk Allah'n kendisine ondan daha büyük bir ni-
Hasan- Basrî'ye: "Ey Ebu Said! Bu yaptna hayret ettim. Adamn ikra-
mn geri çevirdin; o da hüzünlü bir ekilde ayrlp gitti. Oysa sen, Malik b.
24
Fatiha, 1/1
25
Bkz: Acluni, Kefu'l-Hafa, No. 1 182; Aliyyü'l-Kâri, el-Esraru'l-Merfua, No. 179, Zebidi, ithaf, XI,
94. (Irakî, bu lafzlarla hadis olarak asln bulamadn belirtir. Ancak sahih hadislerde
"elhümdü lillah" eklinde zikir ve ükür yapmak övülmü, tevik edilmitir.)
TEVE KKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂ I Mil 21
yan Hasan (rah) ona u karl verdi: "Yazk sana! Malik ve bnu Vâsi,
bize bir ey verince, bize deil, Allahu Teala'ya bakaYlar/bunu srf O'nun
rzas için yaparlar. Bu durumda bize düen, onlarn verdiini almaktr. O
zavall adam ise, verdiinde bize bakp bizden bir karlk beklemektedir.
Sen bu anlay elde ettiinde, sana gelecek bir eye engel olan hiç
hikmetler mevcuttur.
Fakat bizler bir insan Yüce Mevla kötüledii zaman kötüleyebiliriz. Al-
lah bir kimsenin kusurunu ortaya koyduu zaman biz de koyabiliriz. Allah
bir kimseye kzd zaman biz de kzabiliriz. Böyle olursa yaplan i Yüce
Mevla'nn muradna ve rzasna uygun olur.
Allahu Teala verme iinde kulun bir etki ve yetkisinin bulunduunu bil-
mekte, onun için mal elinde tutan ve isyana dalanlar kötülemektedir. Bu,
ilahi kudretin ortaya koyduu bir hikmet icab olmaktadr. Bunun bir hikme-
ti de, ilahi hükümlerin ortaya çkmas, helal ve haramn belli olmas, her-
kese yapt iyilik veya kötülüün karlnn verilmesidir. Allahu Teala,
kullarna emrini açklam, kader srrn ise kendi katnda gizli tutmutur.
Fudayl b. lyaz (rah) demitir ki: "Kim Allah'tan korkarsa, her ey on-
dan korkar."
mitir."
Bu ayetle ilgili olarak öyle denilmitir: Onlar dediler ki: "Eer köpek-
lerin havlamalar ve horozlarn ötmeleri olmasayd, hrszlar üzerimize sal-
ürür.™
TEVEKKÜLÜN MEYVELER
Bir hadiste Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmi-
tir: "Eer Allah'a laykyla tevekkül ederseniz, size, kulara rzk verdii gi-
27
Müslim, Kader, 34; bnu Mace, Mukaddime, 10; Ahmed, Müsned, II, 366, 370.
28 Ankebut 29/65
» Yusuf 12/106
30
Ayn konuda benzer bir tefsir için bkz: Kurtubî, el-Cami' li Ahkami'l-Kur'an, IX, 232. (Beyrut,
riktirirler. Allahu Teala onlar gün be gün rzklandrr. Eer, 'Bizim karnla-
zklar, Cenab- Hakkn ilim ve tercihiyle kullar içinden seçtii özel kimse-
lerin eli üzerinden, çalp yorulmakszn kolayca gelir. Dier insanlar se,
32
Tirmizi, Zühd, 33; bnu Mace, Zühd, 14; Ahmed, Müsned, I, 30; bnu Hbban, Sahih, No: 730;
Ebu Ya'la, Müsned, No: 242; Beyhaki, uabu'l-man, II, 66 (No. 1182-1183)
33
Bkz: Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 166; Beyhaki, K. Zühd, Nö: 976.
.
25
Kimi rzkn beklentiyle yerken, kimisi de rzkn bir sknt çekmeden, bir
sadece her eye hükmü geçen Yüce Allah'n lütfunu gözler ve ksmetleri-
dr." Kendisine: "Bu nasl olur?" diye sorulduunda; alim u cevab vermi-
tir: "nsanlar dört snfa ayrlr: tüccarlar, içiler, zanaat ehli ve ziraatle u-
raanlar. Bu dört snfa girmeyenler Allahu Teala'nn özel ailesinden say-
34
Ebu Ya'la, Müsned, No: 3302; Bezzar, Müsned, No: 1949; bnu Hacer, el-Metalibu'l-Âliyye,
"
Bir zengine ve güç kuvvet sahibi olup geçimini kazanana sadaka (ze-
kat) helal olmaz.*5 Allah Resûlü (s.a.v) elinin emei ile kazanmay, zen-
ginlikle ayn konumda görmütür.
Allahu Teala bir ayet-i kerimede öyle buyurmutur: "Biz orada hem
sizin için hem de rzklar size ait olmayanlar için gerekli geçim vastalar
yarattk.* 6 Bu ilahi hitab iyi düünenler unu anlarlar: nsanlarn kendile-
rine rzk vermedikleri kimse, yeryüzünden rzk yiyen birisi deildir. te
bu kimse, Allah'n özel dairede bakmn üstlendii yakn kuludur. O, dün-
Bu ayeti okuduktan sonra kendi kendime öyle dedim: Eer Allah ba-
na bir zarar vermek isterse, kimse bana bir fayda veremez. Eer O bana
bir ey vermeyi murat ederse hiçbir güç ona engel olamaz. Dier ayet-i
kerime udur:
35
Ebu Davud, Zekat, 24; Nesai, Zekat, 91. Son ksm lafz olarak farkl fakat mana olarak ayn
olan hadisler için bkz: Tirmizi, Zekat, 23; bnu Hbban, Sahih, No: 3290.
36
Hicr 15/20
37
En'am6/17
I
stifade ettiim dier ayet udur: 'Yeryüzünde hiçbir canl yoktur ki,
rzk Allah'a ait olmasn.'39 Bu ayeti okuduktan sonra hiçbir zaman rzk ta-
sasna dümedim ve sürekli huzur içinde oldum.
"mann dört esas vardr; iman ancak onlarla güzel ve salam olur.
tulmutur. Kalbi, her eyi kudretiyle evirip çeviren ve idare eden Yüce Za-
ta balanmtr. Fikri, her eyi ekillendiren ve bir ölçüyle yaratan Mev-
la'nn kudretiyle meguldür. Geçim sebeplerinin olmay (fakirlik) onu, il-
min kötüledii ve yasaklad haram bir eyi yapmaya sevk etmez. Bu du-
rum onu hak olan söylemekten ve hak ile amel etmekten engellemez. S-
38
Bakara 2/152
39
Hûd 11/6
28 KÛIU'L-KULÜB
knt ve fakirlik hâli onu Allah için sevmekten ve O'nun için kzmaktan al-
koymaz. Maddi sebepler halkn eli üzerinden ortaya konsa da, gerçek te-
Tevekkül ehli, devaml bütün ileri yapp yaratan Yüce Mevla'ya na-
zar ettiinden, kendi bildii sanatla bir ey artrmaya çalmaz. Hep Alla-
mahluka güvenmez; çünkü o, rzkn, fayda ve zararn tek bir zattan geldi-
ini kesin olarak bilir.
masna götürür.
lerdi. Öyle ki çou zaman, bu hastalklar tedavi esnasnda ilmin istedii zâ-
kü, zâhir ehli bu tür konularda onlara bir delil olamaz. Bu konularda onlar
zâhirî ilim eline bir delil ve hüccet olurlar. Bunun sebebi udur:
venmeyi terk etmektir. Yani, kul tevekkül etmeli, fakat tevekkülüne bakma-
maldr. Çünkü tevekküle güvenen kimsenin anlayna göre, tevekkül sa-
yesinde Allah kulunun ilerine kafi gelmekte, hastalna ifa vermekte ve
kendisini kötülüklerden korumaktadr. te bu arif zat, tevekküle böyle bak-
may, gerçek tevekkül için kaçlmas gereken bir hastalk görmütür. Böy-
le olursa kul, sadece kendisine vekil yapt Yüce Rabbine nazar eder;
Rabbi ile arasna kendisine bakaca, güvenecei veya delil yapaca hiç-
KÛTU'LKULÛB
bir ey koymaz. Hatta kendisinin Allah'a giden yolu olan tevekkülü bile
tr. Ayette geçen zarurete dümü kii ite bu sfatta olan kimsedir.
kimseler yapmtr. Onlarn Allah ile aralarnda bir sebep ve efaat eden
görmediklerini haber vermitir. Yüce Allah, Resûlüne (s.a.v) onlar Kur'an
ile uyarmasn emretmitir. Böylelikle Allahu Teala onlar halk için hakka
bir yönelme yeri ve ilahi kelam alp anlamada bir vasta yapmtr. Nite-
kim Yüce Allah, Resûlünü de (s.a.v) onlar için bir yöneli yeri ve kendile-
rine ilahi kelam aktarma mahalli yapmtr.
Allahu Teala bizler gibi oyun ve elenceye dalm, hata ve gurura ka-
plm kimseleri tantrken ise, bir nevi tehdit ederek ve azapla korkutarak
öyle buyurmutur:
40
Nemi 27/62
41
En'am6/51.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAlLEH 31
« ATaf 7/51.
32 KUTUM. KULÜB
kn temin etmek için çalmay tenkit eden, sünneti tenkit etmi olur. Ça-
larak kazanmay tenkit eden de, tevhid anlayn tenkit etmi olur." 43
mazd gibi sözler, ilahi takdire bir itiraz manas tamaktadr. Bu tür söz-
ler, onu söyleyenin her eyi önceden belirleyen ilahi ilimden cahil olduu-
nu gösterir. Ayrca bu sözler o kimsenin, her eye hükmü geçen ilahi kud-
reti ve her eyde zuhur eden hikmeti anlamaktan uzakta bulunduunu; ila-
hi iradeyi ve her eyin ona göre ekillendiini görmekten gafil olduunu or-
taya koymaktadr.
çek yönünü müahede etmektir. Allahu Teala bir kulun kalbine böyle bir
43
mam Beyhaki'nin uabu'l-man'daki nakline göre bu söz Sehl b. Abdullah'a aittir. Ancak bura-
da son cümle: "Tevekkülü tenkit eden, tevhidi tenkit etmi olur." eklindedir. Bkz. uabu'l-
man, No: 1289.
TEVEKKÜL
—. — -.—
MAKAMI
—
- - m
v« TEVEKKÜL
-— - .
.
EMLNN rnnnrn
- . "
Bu alim derdi ki: "Ey miskin kul. Sen yok iken bu dünya vard. Sen yok
olacaksn, o yine olmaya devam edecek. Sen bugün kalkm: "Ben,
eyay layk olduu yere koymaktr. Kul, elindeki mevcut eyaya kar na-
sl böyle davranmaz ki? O, sebepleri terk etmekle birlikte, aklldr, yiyi kö-
tüyü seçme yeteneine sahiptir, ilme göre ibadet etmekle yükümlüdür, ila-
tarafndan tedbir edilmi eyleri terk et, yeri belirlenmi sebeplerden gön-
lünü çek. Böyle yaparsan senden tedbir ve hesap derdi düer. Böylece,
ileri asl sahibine terk ederek tedbiri terk etmi olursun. Artk tedbirle ilgi-
zi de Allah rzklandrr. ms
Tevekkül ehli bir kul, zerre kadar da olsa eline geçen her türlü rzkn
kendisine yaratannn ihsan ettiini, Allahu Teala'nn onun için takdir etti-
Ayn ekilde, Allahu Teala'nn bir kula takdir ettii nasibini, hiç kimse
engelleyip de onu mahrum edemez. Cenab- Hakkn bir hikmet icab ver-
medii bir rzk da kime ona veremez; çünkü bütün bunlar tek bir kitapta
nen görür ve unu bilir ki, bu rzk herhangi bir güç ve çare ile artmaz. Ay-
n ekilde kendisine takdir edilen bu rzk, bir acizlik veya tembellik ile nok-
sanlamaz. -
Bu kul kesin olarak unu da bilir ki; o kitapta cennetlik yazlmsa, mu-
hakkak oraya girecektir. Levh-i Mahfuz'da cennetlik yazldktan sonra,
hangi ameli ilerse ilesin, sonuçta kendisini cennete götürecek ameli i-
« Ankebût 29/62
TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN 14 A I 1 I t I 35
sonra Zebur'da da; arza mutlaka iyi kullarm varis olacak, diye yazm-
tk.™
Kullarn bütün amelleri ve rzklar üç ayr yerde (üç ayr kitapta) ayn
hükümleri içeren tek bir yaz olarak yazlmtr. Bu, kullarn bilgilerini kuv-
müahede edince, kalbi sükuna kavuur, Allahu Teala'nn ilmi ile sknt-
dan kurtulur ve O'nun kendisi için önceden takdir ettii eyle huzur bulur.
46
Enbiya 21/105.
47 Tirmizi, Zühd, 29; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 286.
36
rek eskittiin giysiler; 3-Allah için sadaka vererek ahirete gönderdiin mal-
lar. te dünyada ve ahirette sana ait olan rzk bunlardr.
nindir."*
Görüldüü gibi Allah Resulü (s.a.v), bir rzkn sana ait olmas için,
Kulun elinde olanlara gelince; onlarn hepsi kula ait deildir, onlar an-
la ait olan, sadece Allahu Teala'nn ilahi ilminde ona nasip ettii ve kesin
disine ait gördüü kasa, hazine ve tapularn aslnda Allahu Teala'nn ar-
süreye kadar emanet ettiini bilirdi. Allahu Teala, bunu öyle beyan buyur-
mutur:
"O, sizi tek bir nefisten (Âdem'den) yaratandr. Sizin için dünyada bir
48
Müslim, Zühd, 4; bnu Hbban, Sahih, No: 701 ; Ahmed, Müsned, IV, 24; Ebu Nuaym, Hilye, VI,
ancak Allah'a *°
"Göklerin ve yerin hazineleri aittir.
"Her kul için takdir rzk vardr; bu rzk kesinlikle ona ula-
edilmi bir
acaktr. Her kim ona kanaat eder ve rza gösterirse o rzk kendisine be-
reketli klnr. Her kim de rzkna kanaat etmez ve rza göstermezse, rzk
kendisine bereketli klnmaz ve genilik salamaz.*2
Denilir ki: "Kul rzkndan ölümden kaçar gibi kaçsa dahi rzk ona ula-
acaktr." 53
Allah Resulü (s.a.v) bnu Abbas'a (r.a) yapt bir vasiyetinde öyle
buyurmutur: "Bir ey istediinde Allah'tan iste. Bir yardm istediinde Al-
lah'tan dile. unu iyi bil ki, bütün varlklar bir araya gelseler, Allahu Te-
ala'nn sana takdir etmedii bir fayday sana ulatramazlar. Yine bütün
varlklar bir araya gelseler, sana, Allah'n takdir etmedii bir zarar vere-
mezler; çünkü (kulun bana gelecek eylerin yazld) defterler dürülmü
ve (onu yazan) kalemler kurumutur (ilahi ilimde her eyin hükmü verilip
i bitirilmitir.)'**
Allahu Teala'nn ilmindeki bu taksimat müahede edebilen bir kul,
50 Münâfikun 63/7
51
bnu Hbban, Sahih, No: 3238; Bezzar, Müsned, No: 1254; bnu Asm, Sünnet, No: 264;
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, IV, 72.
52 Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 1353-1354. (Hadisin ilk ksm biraz farkl)
53
Bu söz, Ashaptan Ebu'd-Derda'ya (r.a) aittir. Bkz. uabu'l-man, No: 1192.
54 Tirmizi, Sfatu'l-Kyame, 59; Ahmed, Müsned, 293; 307; Ebu Ya'la, Müsned, No: 2549;
l,
Hz. Ömer (r.a) döneminde adamn biri her sabah halifenin kapsna
gelir ve beklerdi. Hz. Ömer adamn devaml bir ihtiyaç için geldiini görün-
ce, kendisine: "Be adam! Sen Allah için mi hicret ettin, Ömer için mi? Mes-
cide git ve Kur'an ören. Bu seni Ömer'in kapsndan kurtarr." dedi. Bu-
nun üzerine adam gitti. Uzun süre ortalklarda görünmedi. Hz. Ömer ada-
m merak ederek soruturdu. Nerede olduunu örenerek gitti buldu.
"Seni uzun zamandr göremediim için merak ettim. Seni bize gelmekten
; adam öyle cevap verdi:
Adamn biri Bir b. Haris'e gelerek: "am'a gitmeye karar verdim. Fa-
kat yol azm yok. Ne yapaym?" Dedi. Bir: "Niyetin olan yolculua çk.
Çünkü Allah ksmetin olmayan eyi sana vermeyecei gibi senin için tak-
adama: "Be adam, Allah'tan baka ileri sevk ve idare eden birisini mi ar-
yorsun? (O'nun takdirine raz olsana!) diye uyard.
demitir.
metler yaratt. Onlar için dört mevsimde vakitler tayin etti'56 ayetini tefsir
55
Zariyât 51/2
56
Fussilet, 41/10
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l. L t H[ 39
mitir. Allahu Teala, rzkn kula gelmesinin hak olduu gibi; ilahi kelamnn
bildirdii hükümlerin de hak olduunu bildirmek için Yüce Zatna yemin et-
"O gerçekten hak mdr? diye senden soruyorlar. De ki: Rabbime ye-
min olsun ki O haktr.™
Tespitlerimize göre Allahu Teala'nn zat üzerine yemin ettii yerler
*7 Zâriyât, 51/23
58
Yunus 10/53
40 KÛTU L KULÛB
"Hayr, Rabbln hakk için, onlar aralarnda çkan çekimeli ilerde se-
ni hakem yapp sonra da senin verdiin hükme kar içlerinde hiçbir skn-
Bir dier ayet ise Meâric sûresinde olup insanlarn yok edilip yerleri-
Üstte gördüümüz iki yemin dorudan Allahu Teala'nm zatna ait ye-
Bir kulun rzk, halk içinden kendisine bakmakla yükümlü birisine yük-
lenmi olabilir. eer kendi kazanc ve elinin emei ile rzkn elde
Kul et-
lah'n seçkin kullarnn asl meguliyeti ahiret ileriyle megul olmak, ken-
dilerini Allah'a yaklatracak geçmite kaçrdklar ibadetleri telafi etmeye
çalmak ve Yüce Mevla'nn kendilerine havale ettii hizmetlerde komak-
tr. Çünkü eer onlar bu ileri yerine getirmezlerse, onlarn yerine bunlar
59
Nisa 4/65
60 Tagâbün 64/7
6'
Mearic 70/40-41
62
Necm 53/39
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAuIM 41
nz.*5
Denilmitir ki: "Allahu Teala ahiret niyetine karlk dünyay verir, fa-
lndan ileri gelmektedir. Hz. Ali (k.v) öyle derdi: "Dikkat ediniz, dünya-
nn ürünü mal ve mülktür, ahiretin ürünü ise salih amellerdir. Allahu Teala
nemeyecei ileri yaparlar. Buna karlk onlarn dünya ilerini ise dier
insanlar üstlenir. (Yani, arifler avam insanlarn beceremedii yüksek ah-
63
Gaiye88/8
64
A'la 87/17
65 ura 42/20
KÜIU'LKULÛB
(onun dünyaya geli sebebi olarak) yarattm. Dier yarattm her eyi de
dan gelen sözlü ve fiilî eziyetlere sabrdr; çünkü Allahu Teala Resulü Hz.
Muhammed'e (s.a.v) bu konuda öyle emretmitir:
68
"Onlar Allah'n hidayet ettii kimselerdir. Sen de onlarn yoluna uy."
Ariflerden biri öyle demiti: "Halkn övmesi ile kötülemesi bir olup her
Müzemmil 73/10
67 brahim, 14/12
68 En'am, 6/90
69
Ahzab 33/48
70
Ahkaf, 46/35
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA I I M 43
halk ile huzur ve sükun bulma hastal dar atlr ve kul nazarn Allahu
ve güzel bir manas vardr. Bu, ayetin gizli manasdr. Ona göre anlam u
olur: "Biz, sizden her hangi bir bedel istemiyoruz."
7'
Ankebut, 29/58-59
72
nsan 76/9
73 Zuhruf 43/60
44 KÛTU'LKULÛB
"Hableri onlara cennette tertemiz bir içki içirir. Onlara: 'bu sizin dün-
yada yapm olduunuz iyiliklerin karldr. Sizin gayretiniz en güzel
karl bulmutur. ' denir.™
yk gördü.
desi bulanan ve onun vekili olan Yüce Allah'tr. Her ey o vekilin isteine
göre olmaktadr. Bu durumda ona gereken, kendi istedii O'nun isteine
uymad zaman, Mevla'snn isteini istemesidir; hatta, Yüce Mevla'snn
istedikleri, kul için daha sevgili olmal ve daha tercihe ayan bulunmaldr.
Çünkü Yüce Mevla'snn kul için istedii, onun için bir ceza ve Mevla'snn
gazabn çekecek bir ey deilse, o ey, Allahu Teala için daha sevimli ve
74
nsan 76/21-22.
75
Yusuf 12/67
76
Kasas 28/83
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN hA| I I M 45
olmad zaman, olan murad et. Eer illa benim istediim olsun dersen,
istediinde seni yorarm, sonuçta yine benim istediim olur."
Vüheyb b. El-Verd el-Mekkî öyle derdi ki: "Gök bakr, yer demir olsa,
sonra ben rzkm konusunda endie etsem, kendimi irke dümü kabul
ederim."
Denilmitir ki: "Kim yârnn rzk bugünden elinde olduu hâlde, yarn
ne yiyeceim diye endie etse, amel defterine günah olarak yazlr."
-
Süfyan- Sevrî (rah) öyle demitir: "Oruçlu olan biri, daha günün ba-
ndayken gece iftarda ne yiyeceim diye rzknn derdine düse, kendisi-
Sehl (rah) ise bu hususta: "Bu tür bir davran orucun sevabn azal-
tr" demitir.
Ama kalplerini daraltan öyle büyük bir skntlar vardr ki, onlarn canlar-
n daraltan bu skntlar Basrah'larn kalplerine datlsa hepsi skntdan
ölürdü." Kendisine: "Neden? diye sorulunca öyle demitir: "Çünkü onlar
sabah kahvaltsn yaptklarnda akam ne yiyeceklerini düünüyorlard.
Akam yemeinden sonra da sabah ne yiyeceklerini düünüyorlard. On-
larn tevekkülden ve rzadan zerre kadar nasipleri yoktur."
srlarna muttali klarak onlara "kün" emrinin tecellî ve yetkisini ihsan et-
Baka bir hadis-i erifte de öyle buyurmutur: "Bil ki sana takdir edii-
farz ndandr. Kul, bütün bunlara teslim olmadkça iman sahih olmaz. Hem
bunlar, bahsini ettiimiz tevekkülden ayr bir eydir; onlar zaten her mü-
minden istenmektedir.
bnu Abbas (r.a) öyle demitir: "Kader, tevhid nizamdr. Kim Allah'n
birliine inanr da kaderi yalanlarsa, bu yalanlamas tevhid inancn nok-
san yapar."
benzetmitir. Tevhid de, bu inanç üzerine kuruludur. Bunun için bnu Ab-
bas: "Bu ip kesildii zaman taneler düer, dalr. Ayn ekilde kul kaderi
TEVEKKÜLÜN KISIMLARI
Tevekkül, farz ve fazilet olmak üzere iki ksmdr. Tevekkülün farz ola-
n, imana baldr. Bu, bütün kaderlerin Kâdir-i Mutlak olan Allahu Te-
ala'ya ait olduunu tasdik edip, O'na teslim olmak, hepsinin O'nun kaza
"Hayr, Rabbine yemin olsun ki, onlar, aralarnda çkan ihtilafl ilerde
seni hakem yayp sonra senin verdiin hükme kar içlerinde bir sknt
duymadan gönül holuu ile teslim olmadkça, iman etmi olmazlar.™
sa, ya asl hâkim ve en büyük hüküm verici olan Allahu Teala'nn verdii
daki kul, gerçeklere aynel-yakîn gözüyle nazar eder. Salih kul Hz. Nuh'un
"Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana hiç göz açtrma-
yn.™
81
Hud, 11/55
82
Hud 11/56
83 Hud 11/56
84
Hud 11/56
85 Maide 5/56
86 Yunus 10/84
TEVEKKÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN HÂIIIM 49
eylere bakp O'nun hikmeti gerei ortaya koyduu eyleri yürürlükten kal-
dramaz; çünkü Allahu Teala, Hakimdir/her eyi bir hikmet üzere yarat-
mtr. u hâlde hikmet O'nun sfatdr.
Tevekkül eden kul, eyay ve varlklar, kendi bana hükmedici, ya-
ratc, fayda ve zarar verici olarak da göremez. Böyle yapt takdirde, tev-
hidine irk bulatrm olur; çünkü, her eye gücü yeten sadece Allahu Te-
ala'dr. Kudret O'nun sfatdr. Diledii gibi hüküm veren, yaratan, fayda
veya zarar veren sadece O'dur. O'nun isim ve sfatlarnda hiç bir orta ol-
mad gibi hükümlerinde de hiç bir yardmcs yoktur. Allahu Teala bunu
öyle ifade buyurmutur:
87
brahim 14/12
88
Âl-i mran 3/159
89 Yusuf, 12/40
90 Kehf 18/26.
91
Sebe' 34/22
lahu Teala bunu kullan üzerinde ilahi hükümlerini uygulamak ve yaptkla-
r iyilik veya kötülüün karln kendilerine vermek için yapmtr.
u hâlde tevekkül eden kimse, her eyde ilk hükmün Allahu Teala'ya
ait olduunu bilir ve her eyin O'nun takdiriyle olduunu itiraf eder; fakat
bunun yannda o da dinin emir ve hükümlerini yerine getirmekle yükümlü-
dür. lmin gereine göre hareket etmekle sorumludur; çünkü o, Rabbi'nin
u buyruunu iitmitir:
"O'na yaptndan sorulmaz, ama onlar her yaptndan so-
rumludur. * 2
pat eden bir ahit vardr; arif o ahide bakar ve gereini yerine getirir. Za-
92
Enbiya 21/23
93 Nemi 77/88
94
Hud 11/123
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAl I I li 51
hirdeki hikmetlerde ise arif için ortaya konan dinî bir ilim mevcuttur. Arif o
ilme teslim olur ve o bilim gereince amel eder. Bu, birbirinden derece ba-
kmndan i ve ibadetlerde tevhidin
farkl hakikatini müahede etmektir. O,
Rabbani alimlerin makamdr.
Allah'a inanan her mümin, Ona tevekkül eder; fakat her kulun tevek-
külü yakîni miktarnca olur. Allahu Teala'nn havas/seçkin kullarnn tevek-
X) Allah ki, sizi yaratt, sonra size rzk verdi, sonra sizi öldürecek ve
sonra sizi diriltecektir.'* 5
Ayette anlatlan üç fiilde Allah'tan baka bir fail bulunmad gibi; dör-
düncü rzk verme iinde de O'ndan baka hakiki fail yoktur. Me-
fiil olan
sela sen kalkp da: "Beni babam yaratt." der misin? Her ne kadar baban,
senin yaratlnda bir vasta olsa da, böyle söylemek uygun deildir. Ay-
n ekilde sen: "Bana falanca hayat verdi, filanca beni öldürdü." demezsin.
Her ne kadar bazlar, hayat ve öldürme iinde vasta yaplm olsalar da
böyle söylemek doru deildir; çünkü bu tür sözlerde açk bir irk mevcut-
tur. Bunun kötülüü herkes tarafndan bilindii için, kimse onu söylemez.
95
Rum, 30/40
96 Vâka, 56/58-59
52 KÛTU'L
—
KUL.ÛB— - - -
miyiz?™
Görüldüü gibi Allahu Teala, meniyi rahme atma ve topra ekme fiil-
lerini bize nisbet etmitir; çünkü onlar, insanlarn yapaca bir takm iler-
Allahu Teala, yaratma ve ekilen eyi bitirme ilerinin ise kendi zatna
ait olduunu bildirmitir; çünkü bu iler, O'nun kudret ve hikmetini göste-
ren iaretlerdir. Allah, her eye gücü yeten ve her iini hikmetle yapandr.
Allahu Teala'nn kudretine, iradesine ve zatna nisbet ettii ilerde ise, ilk
Öyleyse Allah'n sözünü iyi anla ki, birbirine benzer durumlarda kalbin
haktan kaymasn
Sonra bazen kul: "Falan bana verdi, falan bana engel oldu." der du-
rur. Bu, gizli bir irktir. Bunun sebebi udur: Aradaki sebepler, kullarn elin-
tü görülmektedir. Zira Allahu Teala, yaratma iinin sadece kendisine ait ol-
duu belirttii gibi; rzk verme iinin de sadece Yüce Zatndan ait olduu-
nu bildirmitir. Bu konuda öyle buyurmutur:
"Allah'tan baka size gökten ve yerden rzk verecek baka bir yarat-
c var m?* 38
97
Vâki a, 56/63-64
" Fâtr 35/3
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA M I M i
53
Gerçek bir tevekkül sahibi unu yakînen bilir ki, Allahu Teala istese
Allah Resûlü (s.a.v) bunu, 'falan konudaki çabam, filan iteki gayre-
rak bu duay onlara duyurmutur. Bunun manas udur: "Ya Rabbi, sen di-
mtr: "Kim bir eyi ele geçirmek için çaba sarfeder, hrs gösterir; fakat se-
nin engeline taklrsa, onun gayreti ve hrs kendisine bir fayda salamaz."
010 '
Allahu Teala'nn: "Allah dilediini siler, dilediini ise sabit tutar.
99 Buhari, Ezan, 155; tisam, 3; Müslim. Salat, 194; Ebu Davud, Satet, 140; Tirmizi, Salat, 108;
Yine o demitir ki: "Allahu Teala nefsi hareketli olarak yaratm, son-
ra ona sükuneti emretmitir. te bu hâl, nefsin imtihandr. Eer Allahu
Teala özel korumas ile nefse destek verirse nefis sükunet kazanr, emre
itaat eder. Bu, Allah'n özel yardmdr. Eer onu kendi hâline terk ederse,
Lokman (a.s) oluna vasiyetinde öyle demitir: "Ey oul, bütün ra-
betini Allah'a yönelt. Eer O dilerse sana verir; dilerse vermez. Senin ça-
relerin/gayret ve çabalarn Allahu Teala'nn sana takdir ettii rzkn ne art-
Eer kendi çaren ve çaban ile yaratlnda bir fazlalk yapabilirsen, rzk-
nn da artmasn salayabilirsin. Bu olmayacana göre bil ki Allahu Teala,
insann yaratln ekillendirmi ve rzkn taksim etmitir. Sen bu ikisin-
den hiç birini'arttramazsn"
tan ve rzk veren yalnz Allahu Teala olduu için, kullarn ellerinden hiç-
bir ey gelmemektedir.
Konuyla ilgili öyle bir hikaye anlatlr: Zamann birinde bir kral döne-
vab verdi: "Allahu Teala bu durumu kendi varlna bir delil yapmtr.
Eer her akll varlkl, her aklsz da yoksul olsayd, insanlar öyle düü-
nebilirlerdi: Akll kendi rzkn buluyor, aklsz ise yoksul kalyor. nsanlar,
gerçein tam aksi olduunu gördüklerinde, rzk verenin yalnz Yaratan ol-
duunu anlamaktadrlar."
ni unutur, bakasn över. Kendisine mal verilmeyen kimse ise, onu asl
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllFH 55
vardr. Kii yakn akrabasna gider ve ondan Allahu Teala'nn kendisi için
yazm olduu bir yardm ister. O da, bunu engelleyemedii için kendisi-
ne yazlm olan eyi istek sahibine verir. stek sahibi bu yardmndan do-
lay ona teekkür edip övgüler yadrr. Ertesi yl yine ayn kimseye gidip
mesinde de bir fitne/imtihan vardr. Allah Resulü (s.a.v) bize, bir hutbesin-
ri sebeplerden ibret alp onlar Yaratan'a hayran olur, hidayet ve iman ba-
ona bakar ve kendisini o iten al kor. Kul iim olmad diye karamsarla ve
üzüntüye düer. Uursuzluu komusunda ve yaknlarnda arar: 'Beni en-
gelleyen, bam belaya sokan onlar der durur. Halbuki, o iinin olmay
1
Hz. sa (a.s), bnu Mesud (r.a) ve dierlerinden gelen bir haberde öy-
le demitir:
"Allah'n size verdii bir rzkta hiç kimseyi övmemeniz O'nun size ver-
bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Sabr imann yarsdr. ükür, ima-
nn dier yarsdr. Yakîn ise, imann bütünüdür." 104
-
hadiste, Ebu Bekir'in (r.a) ona: "Kalk ve Allah Rasulü'nün (s.a.v) ban
öp." dedii rivayet edilir. Hz. Aie (r.ah) ise:
"Vallahi bunu yapmam, ben bu ite Allah'tan baka hiç kimseye ham-
detmem." demitir. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v) de: "Onu kendi ha-
line brak ey Ebu Bekir." buyurmutur. 105
Beyhaki, uabu'l-man, No: 47; 9716, 9718; Ebu Nuaym, Hilye, V, 34; Elbani, Daife, No: 499.
Bkz: Buhari, Tefsiru Sûre (24), 6; Müslim, 56; Ahmed, Müsned, VI, 195-197; Tabarani, el-
Kebir, XXIII, 50 vd. (No:133-151)
1
kalpten imann hakikati gider, imann nuru iyice zayflar. Bu hâl kalpte ni-
Bu konuda Abdullah b. Mesud (r.a) demitir ki: "Kul evinden iman ile
birlikte çkar; fakat evine iman adna hiçbir eyi kalmam olarak döner.
Yolda bir adam görür. Bu adam, aslnda ona ne bir fayda ne de bir zarar
verebilir. O ise adama: "Sen çok büyüksün, anlsn anlsn, der. Evine dö-
riyle bir ey de elde edemez ama, Allahu Teala ona gazap eder." 106
Ebu Muhammed Sehl'e, Tevrat'ta geçen: "Kim bir zengine boyun eip
u cevab vermitir: "man akd/irade, söz ve fiilden oluur. Dünyalk için bir
zengini överek ona yaclk yapan ve bunu hareketiyle ortaya koyan kim-
senin imannn üçte ikisi gider; geriye yalnz üçte biri kalr ki, o da irade
ksmdr."
Sen rzk ve dier konularda Allahu Teala'nn arada sebep olarak ya-
ratt eyleri, o i için ilk sebep gördüünde, unu bil: Bu eyleri birer se-
rettii gibi; asl iin kendisine ait olduunu da belirtmitir. Bunun örnei
,06
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 366.
,07
Secde, 32/1
Zümer 39/42
58 KU1UL KULUB
ekini ekme iinde kullarn fiilini zikretmi; dier ayetlerde ise araclar kal-
"Biz suyu döktükçe döktük, sonra topra güzelce yardk ve orada da-
0
neler bitirdik. " 0
Cebrail'dir.
Baka bir ayet-i kerimede Allahu Teala, Resûlüne hitaben öyle bu-
yurmaktadr: "O'nu/Kur'an' okuduumuzda okunuunu takip e*.*113 Tefsir
alimleri demilerdir ki: Bunun manas udur: Rasûlüm, Cebrail (a.s) sana
Kur'an' okuduu zaman, ondan vahyi al. Bu ayet: X>nu tekrarlamak için
Ayn ekilde Cebrail (a.s), Hz. Meryem'e: "Sana tertemiz bir erkek ço-
cuu vereceim." demitir. Burada Hz. Cebrail (a.s), Allahu Teala'nn ken-
disine Meryem'e (a.s) ver diye hibe ettii çocuu, ben vereceim diyerek
kendisini zikretmitir. Halbuki o bu esnada Rabbi'ni müahede etmek-
te/aslnda ruhu verenin Allahu Teala olduunu görmekteydi.
Bu ayetin baka bir okunuuna göre ayetin manas: "Allahu Teala sa-
na çocuk vermek için beni gönderdi." eklinde olmaktadr.
Bunun bir dier örnei de u ayettir. Hz. Musa (a.s): "Ben ancak ken-
dime ve kardeime malik/sahip olabilirim*™ demitir; çünkü Allahu Teala
baka bir ayette Musa (a.s) ve kardei ile ilgili olarak öyle buyurmutur:
"Biz ona rahmetimizin bir iareti olarak kardeini verdik.*™ Musa (a.s)
103
Vâka 56/63
'« Abese 80/25-27
,M Meryem 19/17
m Enbiya 21/91
1.3
Kyame 75/17
1.4
Kyame 75/16
115
Maide, 5/25
" 6 Meryem, 19/53
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂIII M 59
Ayetin iki deiik okuma biçiminden birine göre anlam bu ekilde ol-
maktadr. kinci okuyu ekline göre ayetin anlam: "Ben ancak kendime
dilmitir: "Onlarla/ savan ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap ete//?.*
118
Daha sonra öldürme iinin asl sahibiyle aradaki sebep birlikte zikredilerek
u ayetler de konumuza örnek tekil ediyor. Bir ayette: "O ki, kalem-
le (yazmay) öretti* 22 buyrulmutur. Dier ayetlerde ise:
117
Tevbe, 9/5
«* Enfal, 8/17
120
Enfal, 8/17
121
Tevbe, 9/55
122
Alak, 96/4
123
Rahman 55/1-4
124
Kyame, 75/19
1
60 .KÛTU'.I ;
KULÛR
Yüce Allah baka bir ayetinde, mülkün kullara ait olduunu belirtmi,
bu mülkü tarafndan
l satn aldn
bir
öyle haber
ihsan ve ikram olarak kendilerinden
vermitir:
bir bedel kar-
Marifet ehline göre, hakiki anlamda Allahu Teala'dan baka bir fâil/i
yapan yoktur; çünkü gerçek fâil, herhangi bir alet ve sebep için bakasn-
dan yardm istemeyen kimsedir. Yine onlara göre hiçbir fiil, iki fâil tarafn-
dan yaplmaz. Aksi takdirde irk ve ortaklk söz konusu olur. Fiili ortaya ç-
karan ve icra eden ikinci fâil, aslnda hakiki fâilin bu i için kulland vas-
ta olup sonradan devreye girmitir. Her eyin ilki olan Allahu Teala ise as-
lî/ilk fâildir.
Yine marifet ehline göre hakiki malik, her eyin yaratcs olan Allahu
Teala'dr. Elinde bir mal bulunan kimse ise, bunun mülkiyetine sonradan
sahip edilmitir; çünkü o kimse, kendi eliyle hiçbir ey yaratmamtr.
Onun elinde meydana getirilen fiiller, bakas/Allah tarafndan yaplmtr.
kendi zat ile hayat sahibidir. Kimseden yardm istemez. Allahu Teala hik-
met ve izzeti gerei yaratmak ve hayat vermek için de bir vasta yaratm-
tr. Bu vasta ana rahminde görevli olan bir melektir. Rivayete göre bu me-
lek, ana rahmine girerek meniyi eline alr ve onu bir beden hâlinde ekil-
lendirir. Sonra Allahu Teala'ya: "Ey Rabbim, bu, erkek mi kz m, salkl
m özürlü mü olsun?" diye sorar. Allahu Teala da dilediini buyurur. Melek
de O'nun emrini uygular.
126
Nisa, 4/24
I
Denilir ki: "Kendisine Rûh ismi verilen melek, bedenlere ruhlar katar."
Baka bir yerde ise, bu melein sürekli nefes alp verdii ve bu nefesler-
den her birinin de ölü bedene ruh katt söylenmitir. Bu nedenle ona
'Rûh' ismi verilmitir.
Allahu Teala ölüm için bir vasta yaratt gibi dirili için de bir vasta
yaratmtr. Bu vasta srafil (a.s.) ad verilen ve Sûr'a üflemekle görevli
olan melektir. O, Sûr'a ikinci kez üflediinde bütün cansz varlklar dirilir-
ler. Ardndan Allahu Teala o melei kendine yükseltir. Bu konuda Yüce Al-
nuda öyle bir rivayet vardr: "Ölüm melei ile hayat melei birbirleriyle
tarttlar. Ölüm melei: "Ben canllar öldürürüm." dedi. Hayat melei de:
"Ben de bütün ölüleri diriltirim." dedi. Bunun üzerine Allahu Teala ikisine
öyle vahyetti: "Ben size ne görev vermisem siz onunla megul olun. Asl
öldüren ve dirilten benim. Benden baka hiçbir öldüren ve dirilten yoktur."
"Zatm için asl delil benim. Bana benden daha güzel bir delil yoktur."
hu Teala'nm her eyde ilk sebep ve her eyin asl faili oluunu ortadan
127
Bkz: Buhari, Kader, 1 ; Müslim, Kader, 1-6.
128
Hair 59/24
129
Mülk, 67/20
,30
Nemi, 87/87
62 KO 1 U
1
L K U LÛ B
kaldrmaz. Nitekim hiçbir müslüman: 'Beni falan melek yaratt, beni Azra-
il öldürdü, srafil diriltti' gibi ifadeler kullanmaz.
Yakîn ve müahede ehli bir kimsenin de, ayn ekilde 'falan bana ver-
di, falan beni engelledi, filan rzkm temin etti, falan benim için takdir etti'
derdir.
rnda orta yoktur. Veren de, engelleyen de, fayda salayan da, zarara
uratan da yalnz O'dur. Ayn ekilde, hayat verip öldüren de yalnz Allah
olup O'nun mülkünde hiçbir orta, yaratma iinde kullarndan hiçbir des-
tekçisi yoktur.
nin hakikatini zedeleyen gizli irk alametidir. Allah Resûlü (s.a.v) bu tehli-
Bir alim: "Onlarn çou Allah'a ancak irk koarak iman ederler* 32
ayetine u manay vermitir: "Onlar, Allahu Teala'nn takdir ve tedbir sahi-
bi olduuna inandklar hâlde, sebeplere güvenmek ve fiilleri bu sebeple-
re dayandrmak sûretiyle irke düerler."
baka rzk veren, rzk engelleyen, hidayet veya sapkla sevkeden ol-
madna inanmak ihlastandr. Onlara göre, kul nasl, Allah'tan baka ilah
görmüyorsa, bu ilerde de ondan baka gerçek fail görmemelidir. hlas sa-
hiplerine göre, bunlarn hepsi birdir, onlar tek müahede içinde görülecek
,3 '
Ahmed, Müsned, IV, 403; Ebu Ya'la, Müsned, No: 54-55; Bezzar, Müsned, No: 3566;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 223-224.
132
Yusuf, 12/106
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllI M 63
onlara rzk veren ve rzka mani olan kimseleri yaratt söylenir ve bunun
yukardaki anlay ile nasl izah edilecei" düünülürse, bunun cevab u-
dur: Evet, dünyada böyle kimseler vardr; ancak onlar bu ileri Allah'n iz-
rzk verenlerin en hayrls, 134 hüküm verenlerin en güzel hüküm vereni 135
olduunu belirtmektedir; çünkü O'ndan baka gerçek yaratc, rzk da-
tan ve hüküm veren yoktur. O hem insanlar, hem de onlarn ortaya koy-
duu eyleri yaratr. Hem onlara, hem de onlarn rzk tad kimselere
rzk verir. Ayn ekilde onlar hidayete ulatran ve onlar sebep yapp di-
er insanlar hidayete sevk eden yine O'dur. Kullarn sapklk içinde bra-
"Eer Allah bize bir hidayet verirse biz de size hidayet veririz.™
133
Müminun 23/14
13*
Müminun 23/72
35
'
Hud 11/45.
136
Maide, 5/110
,37
brahim, 14/21
138
Sâffat, 37/32
64 KU U'L KULÛB
I
mülkünde yaratt varlklar içinde hiçbir orta yoktur. Sonra zikrine öy-
le devam eder: lehûl mülkü" yani varlk alemine getirdii bütün mülk
yktr. Ondan baka hiç kimse, böyle bir hamdi hak etmez. "Ve hûve alâ
külli eyin kadîr." Yaratma ve emirde O'nun her eye gücü yeter. Bütün
kudretler O'na aittir. Bütün yaratma ii O'na aittir. O, yaratt bu varlklar
içinde hangi ie nasl isterse öyle hükmeder, dilediini emreder. Aradaki
bütün sebepler, bir ustann elindeki âletler gibidir. Bir ite alet deil, onu
kullanan zikredilir. Mesela: 'Bçak deriyi kesti, krbaç köleyi dövdü* den-
Mesela u örnei düünelim: 'Kral bana unu verdi, bana unu giydir-
di' denildii zaman bunu kraln bizzat kendi eli ile yapm olmas gerek-
mez. Ayn ekilde o hediyeyi kendisine getiren kimseyi zikrederek: 'Kraln
hizmetçi olsa bile, onun hiçbir yetkisi olmad ve kraln mallarnda kendi
kararyla tasarrufta bulunamayaca herkesçe bilinir; ancak: 'Kral onu ki-
minle sana verdi, kimin elinden aldn?' eklinde bir soru sorulur ve hedi-
Ama kendisine hediye verilen kimse, bu tür bir soru sorulmad tak-
hurma verdii bir kiiye: "Onu al, sen ona golmeseydin, o sana gelecek-
0i39 buyurmutur.
be ederim, Muhammed'e tövbe etmem." diyen bir kii için: 'Hak sahibini
tand/tövbeyi kime yapacan bikJP*0 buyurmutur.
Ancak Allahu Teala, kulu iyilie veya kötülüe götüren sebepleri zik-
rilen deil; hep hâkim/hüküm veren olur. Emir alan memur deil; her eye
hükmü geçen emir verici olur. Böylece ilerin sonucu, hüküm ve emir al-
139
bnu Hbban, Sahih, No: 3240; Ebu Nuaym, Ahbâru Isfahan, I, 160; Beyhaki, uabul-man,
No: 1190.
"° Ahmed, Müsned, III, 435; Tabarani, el-Kebir, No: 839; Heysemi, ez-Zevaid, X, 199.
141
Nahl 16/96
KÛTU'l KU l ÛB
Teala, Hz. sa'ya (a.s) 'yaratan' demitir; halbuki onun elinde bu ii yapan
kendisidir. Yetimleri de onlara bakanlarn eliyle rzklandrd için buna
sebep olanlara 'nzk verici' demitir. Bunlar mecazi ifadelerdir.
tur; çünkü hurma elle sallanarak düürülecek bir meyve deildir. Ama Al-
lahu Teala Meryem'e (a.s) kendi katndaki deerini göstermek istedi, bu-
nun için onun elini bu ite bir alet yapt.
"Dikkat edin! Allah dnda her ey botur!" Allah Resûlü (s.a.v) onun
bu iirini dinledii zaman: "Doru söylemi" buyurmutur.
-
142
Maide5/110.
,43
Nisa 4/5.
144
Meryem 19/25
145
Sad 38/42
TEVEKKÜL MAKAMI vo TEVEKKÜL EHLNN M Al I I ili 67
Allah Resûlü (s.a.v) varlk aleminde gerçekte bir takm vasta ve se-
Resülü (s.a.v) bunu, tevhidi koruma ve tek olan Yüce Zat birleme gayre-
yoktu; bir süre sonra da yine yok olacaklar. Bu durumda onlar, bir evveli
Her eyin asl sebebi ve ilk yaratcs olan Allahu Teala ile birlikte di-
lanlarn hepsi dorudur. Sen: "Allahu Teala öyle buyurdu..." dediin za-
man, O'nun herkesten önce ilk söz söyleyen olduunu, kendine has sfa-
tyla konutuunu, herhangi bir vakte bal, snrlamaya tabi olmakszn,
ezelî ilminden bir eyi haber verdiini anlatm olursun.
"Salih dedi ki, uayb dedi ki" gibi bir ifade kullandnda ise, onlarn
bu sözleri bir vasta olarak söylediklerini ifade etmi olursun. Çünkü onla-
rn sözleri sonradan yaratlan, vakte bal olan, bir takm sebeplerle orta-
eyden evvel olan ve her eyi ilk olarak ortaya koyan Allahu Teala'nn
,46
Buhari, Menakubu'l-Ensar, 26; Edeb, 90; Müslim, i'r, 3-7; bnu Mace, Edeb, 41; Ahmed,
Müsned, II, 248, 393.
68 KÛTU'l K ULÛB
Ayn ekilde, imanlar zayf olan bir takm gafiller de kendilerine bir
eyler verenleri veya vermeye engel olanlar bu ite ilk hareket noktas
olarak gördüklerinden, üpheye dümülerdir. Halbuki bu ileri onlarn
bunlar da Allah'n ezelî ilminin tecellileri olan bir gerçei görmekten perde-
lenmilerdir.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 69
Ancak, hak yoldan sapan kimselerin içine dütüü irk, bir sapklktr.
Bu, açk irk olduu için sahibini dinden çkarr. Yakîni zayf kimselerin içi-
raz sabret, önce senin arkanda kldm u namaz yeniden klaym da sa-
na öyle cevap vereyim/sen daha rzk kimin verdiini bilmiyorsun!" dedi.
"Bir alim camide itikafa çekilmiti. Kendisinin belirli bir gelir gideri/ma-
a yoktu. Bir gün caminin imam ona: "Keke çalsan da geçimini temin
etsen senin için daha iyi olurdu!" dedi. Alim, ona cevap vermedi. Bir vakit
sonra imam kendisine yine ayn sözleri söyledi. O zaman alim u karl-
verdi:
"Caminin civarnda oturan bir Yahudi bana her gün iki ekmek verece-
ine söz verdi. Ben de bununla yetinerek çalmay braktm. Bunun üze-
rine imam: "Eer o kimse sözünde samimi ise, senin camide itikaf yapman
daha hayrldr." dedi. Bunun üzerine alim:
Rivayete göre Allahu Teala sddklardan birine: "Benim için ince anla-
y ve gizli lütfü elde et ki seni seveyim." diye vahyetti. Bunun üzerine sd-
dk: "Ey Rabbim! nce anlay nedir?" diye sordu. Allahu Teala: "Üstüne
konan bir sinei dahi benim koyduumu bil ve benden niyazda bulun ki,
onu kaldraym." Sddk: "Gizli lütfün nedir?" diye sordu. Allahu Teala: "Sa-
na güvelenmi bir nohut tanesi dahi gelse, onunla seni andm bil." de-
di.
Yukarda Allahu Teala'nn, asl nimet veren, men eden, kuluna zarar
ve fayda veren, diledii gibi, diledii zamanda diledii kimseyi yaratan ve
KÛTU'LKULÛB
marifet deildir.
Yakîn ilmine sahip arifler, Allahu Teala'nn her eyi bilmesi, her eye
gücü yetmesi konusunda, ilahi hikmetin gerçeklemesi, sevap ve azabn
kullara ait olmas için bir takm sebeplerin ve vastalarn var edildiini ka-
yakîn, müahede, güzel sabr ve gerçek rza hâline ulaarak onlardan çok
ileri derecede ilim ve marifete sahiptirler. Onlarn bana bir musibet ve s-
knt geldiinde, kalpleri sakin, nefisleri huzur içinde olur. Onlar, kullarn
imtihan eden Yüce Zatn, mahlukatn bütün ilerini diledii gibi tedbir etti-
ini müahede ettiklerinden, bela ve imtihan annda hak üzere sabit kalr-
lar. Böylece, onlar yakînden bir makam, tevekkülden bir hâl ve rzadan bir
Alimlerden bir zat öyle demitir: "Allahu Teala avam halkn önüne
sebepler perdesini germitir. Onlar yalnz bu sebepleri görürler; gerisine
bakp Allahu Teala'y göremezler. Seçkin kullar için ise zatyla sebepleri
örtmütür. Onlar, Allahu Teala'y görürler, sebepleri görmezler."
Seri es-Sekati öyle demitir: "Üç ey vardr ki, yakîni iman bunlarla
aça çkar: Tehlikeye maruz kalsa da hakk yerine getirmek. Bela ve mu-
sibet annda Allah'n emrine teslim olmak. Nimet elinden gidince Allah'n
kazasna rza göstermek."
,47
Hud, 11/3
,48
Âl-i mran, 3/163
1
72 KÛT U L KULÛB
"Kulun yedii en helâl kazanç, elinin emei ile kazand ve dürüst bir
al-veriten elde ettii kazançtr.™
Yakîn ehli ariflere göre, el emei ile geçinen kimse, ticaret yapandan;
ticaret yapan da oturup çalmayandan daha hayrl görülürdü. bnu Me-
sud (r.a): "Ne dünya ve ne de ahiret için çalmayan insandan holan-
mam." demitir; çünkü tevekkül, imann artlarndan ve slam'n sfatlarn-
dandr.
Nitekim Yüce Allah: "Eer Allah'a iman ettiyseniz artk O'na tevekkül
ediniz. Gerçekten müslümansanz böyle yapn* 52 buyurmaktadr. Görül-
düü gibi Allahu Teala tevekkül etmeyi, kendisine iman edip teslim olma-
Nebe 78/1
150
Araf 7/10
151
Bkz: Ahmed, Müsned, III, 466, IV, 141; Hakim, Müstedrek, II, 10; Tabarani, el-Kebir, II, 197;
Beyhaki, uabu'1-man, No: 1226-27; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 60.
152
Yunus 10/84
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN tA I 1 I M 73
Bize, alimlerden birisinin u hâli anlatld: Bu alim, ayaklar ey- ile bir
ler öütürken görüldü. Halbuki o, krk sene bu tür dünya ilerinde çalma-
y terk etmiti. Kendisine: "Çalmay terk ettikten sonra neden tekrar ba-
ladnz?" diye soruldu; o u cevab verdi: "Ey dostum! Tevekkülün izzetini
Çalmay terkettii için bana bir takm afetler gelen kiinin durumu
Bütün kullarnn ilerine vekil olan Allah'a nazar ederek tevekkül edip
çalmay terk etmek, bu kimse için daha hayrldr; çünkü o, kalbini tama-
men halktan çekip Hâlk/yaratcs ile megul etmektedir. Bu, hakka en ya-
kn bir yoldur ve bunu yapan kimse mukarreb/Allah'a çok yakn bir kuldur.
meyi severek, kötü arzularna tabi olarak çalmay terkeden kimse ise,
hak yolun dnda gitmektedir. Onun gittii yol için Allah'a yakn ve uzak
denmez; çünkü bu kimse hak yoldan tamamen sapm birisidir.
"Misvakla az bir kere ovmak gibi kûçûk bir ey için de olsa, insan-
1S3
Buhari, Zekat, 5; Müslim, Zekat, 106-107; Tirmizi, Zekat, 38
> M Bezzar, Müsned, No: 1913; Tabarani, el-Kebir, No: 12257; Beyhaki, uabu'l-man, No: 3527;
Heysemi, ez-Zevaid, III, 94.
K Û TU 1
1 KUlÛB
Yine ayn zat öyle demitir: "Allah'n Resulü gönderildii zaman, in-
sanlar bugün olduu gibi çeitli snflar hâlindeydi. Ticaretle uraan, sa-
nat ehli olan, hiçbir ite çalmayan, dilenen ve dilenmeyenleri vard. O
(s.a.v), ticaret yapana: "Ticaretini brak", oturana "Çal, kazan" dememi-
tir. Bilakis onlara bütün hâllerinde iman ve yakîn ilmini öretmitir. Tedbir
konusunda onlar Allah ile ba baa brakm ve herkes kendi hâline gö-
re amel etmitir. 156
Alimlerden biri öyle demitir: "Kim ki, dokuz gün aç kaldktan sonra,
kalbinde insanlardan bir ey isteme veya onlara yük olma arzusunu geçi-
rirse, onun için çar, camiden daha hayrldr."
Ebu Süleyman Darani (rah) demitir ki: "Çalmay brakp evinde otu-
ran; fakat ne zaman kap çalnacak da birisi yiyecek bir eylere getirecek
diye kalbi kapnn çalnmasna bal olan kimsede hayr yoktur."
,55
lgili hadisler için bkz: Ebu Davud, Zekat, 28; Ahmed, Müsned. V, 281 ; Nesai, Zekat, 86; ibnu
Mace, Zekat, 25; Heysemi, ez-Zevaid, III, 93.
156
Bkz. Beyhaki, uabu'l-man, No: 1310.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂI I » MI 75
Alimlerden birisi demitir ki: "Kul için rzk sebeplerinin varl ile yok-
luu eit olduunda, rzk için zahiri bir sebep yokken kalbi huzur ve sü-
oturmas daha faziletlidir. Çünkü bu durumda kendi hâli ile megul olma-
m sahih ve salamdr."
Sehl b. Abdullah (rah), kulun tevekkülünün ne zaman sahih olacan
soranlara u cevab vermitir: "Kul, vücuduna bir zarar ve malna bir mu-
sibet geldii zaman endie etmez, kendi hâli ile megul olup üzülmez ve
salam olur."
Tevekkül ehlinin imam brahim Havvas (rah) demitir ki: "Üç yerde
olur."
ahiret derdi kendisini dünya ilerinden alkoyan kiidir. Bu, kurtulua eren-
lerin derecesidir. kincisi, dünya derdi kendisini ahireti için megul eder.
Hz. Ali'nin (k.v.) öyle dedii rivayet edilmitir: "Rzk iki türlüdür: Bi-
Tevekkülde yüksek bir makama sahip olan Yakup es-Sûsî öyle de-
mitir: "Tevekkülün üç makam vardr: Birinci avam halka, ikincisi avam
76 KÜTU'L KULÛB
aittir. Kim sebeplere tevessül eder, ilmini kullanarak Allah'a tevekkül eder
rini dünyadan tamamen syrm; fakat sahip olduklar ilim onlar bakala-
rnn faydasna kullanmak için geçim sebebi olacak ilere sevk etmitir.
Onlar, yakînin hakikatine uygun olarak ilimlerini artrp yüksek bir payeye
ulatlar.
Hz. Peygamber (s.a.v), hediye türü eyleri almak için dilenmeyi terk
"Kim, istemekten yana zengin gibi davranrsa, Allah ona zenginlik ve-
rir. Kim iffetli olmak isterse Allah onu iffetli yapar. Kim kendisine dilencilik
157
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bir
madan verilen hediye, ikram ve mal almasn; fakirse kendisine harcamasn, deilse bir
bir içiye alacandan daha fazlasn vermesini emretti. Verilen miktar fa-
kirin çalma ücretinden fazla idi. Fakir, hakk olmadndan verilen para-
çocuk sahibi birisi için daha geni davran m tr. Aile reisinin bakalar
için olduu gibi, kendi çoluk çocuu için de verileni almakta bir saknca
yoktur. Çünkü onun ailesi, Allah'n kendisine emanetidir. Allah, onu çocuk-
larna vekil tayin etmitir ve onlarn rzklarn da onun eliyle vermektedir.
Bu kimse bakmyla yükümlü olduu kimseler için bizzat çalr ve Allahu
Teala'nn (zekat, sadaka ve benzeri görevlerle) sorumlu tuttuu kimseler-
den onlarn haklarn vermeleri için tevik ederse, bu çabalar, onun Allah
katndaki derecesinden ve hâlinden bir ey eksiltmez. Bilakis, bu gayreti
Fudâlc b. Ubeyd, Msr valisi iken saç ba toz toprak içinde ve yaln
ayak olarak görüldü, kendisine: "Niçin bu vaziyette dolayorsun?" diye
sorulduunda öyle dedi: "Allah'n Resulü, bizi refah içerisinde yaamak-
tan menetti ve ara sra yaln ayak yürümemizi emretti."
pazar terketti.
Bak, Hz. Ebu Bekir (r.a), Allah'n kendisine emrettii ve üzerine vacip
kld hükümleri yerine getirmeyi nasl tercih etmitir? Yüksek bir makam-
da olduu hâlde nasl tevazu göstermi ve halka aldr etmemitir. Nite-
160
Buhari, Menakbu'l-Ensar, 3; Nesai, Büyu', 97; bnu ad, Tabakat, Tabakat, III, 89.
161
Ahmed, Müsned, V, 243; Heysemi, ez-Zevaid, X, 250.
80 KÛTUl KULÛB
mak için koyduu birer yoldur. Yoksa çalmak ve sebepler, bizzat rzk ve
nimet veremezler. Rzk elde etmeye sebep olan ahslar da böyledir.
Sebeplere sarlan tevekkül ehli kesin olarak bilir ki, sebepleri yaratan,
rzk veren ve bütün ileri evirip çeviren yalnz Yüce Allah'tr. Böylece kal-
bi, rzklar taksim eden Allah'a nazar eder. Nefsi ilahi taksime raz olur.
Kalbi payna düene kanaat eder. Cismi, rzkna sebep yaplan yolda önü-
göz dikmek yahut herhangi bir rzk sebebine ar tamah etmek. Yahut
geçim için alt bir kula kalbini balamak. Bütün bunlar gerçek tevekkül
hâlini zedeleyen hâllerdir.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAllIMl 81
Bu alime göre böyle bir durum insan tevekkül hâlinden çkarr. nsa-
na bu tür afetlerin gelmesi ve kiinin onlara alp içinde kalmas, ilminin
Bazlar malna tevekkül eder/mala güvenir, kalbi mal ile sakin olur;
çok gizli ve ince meselelerdir. Derin bir anlay ve yakîn sahibi olan ve mü-
nr, onlar ele geçirince kalbi kuvvetlenir, kaybedince kalbi skntya düer,
haktan sour ve zayflarsa, bu kimsenin tevekkülünde bir hastalk var de-
mektir.
82 KÛTU'L KULLJB
"ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardm isteriz. " ayetini okudu-
u zaman, Yüce Allah: "Yalan söylüyorsun. Sen, ne yalnz bana ibadet
ediyorsun, ne de yalnz benden yardm diliyorsun. Eer yalnz bana iba-
det etmi olsaydn kendi heva ve hevesini, rzama tercih etmezdin ve eer
yalnz benden yardm dileseydin kendi gücüne, kuvvetine, mal ve nefsine
güvenmezdin." der.
bndan daha üstün ve daha iyi bir hâldedir. Ticaretle uraan kimsenin, r-
zk sebebi olan ilerin peinde koarken, iine bir çok afet ve fesadn bu-
lamas yüzünden ilmin gereini yerine getirmesi çok zordur.
Bu ekilde ho olmayan ilere bulaan çar esnafnn arama girme-
yi terk etmek, selamete daha yakndr; çünkü böylece insan, bu tür ileri
diin zaman, onlar nehyetme hükmü senden düer. Bir eyi duymak onu
görmek gibi deildir. Bir eye yakn olmak, onu bizzat yapmak gibi deil-
dir. Bir eyi bizzat gören kimse, onu kulaktan duyan kimse gibi deildir. Bu
adamn durumu u hâle de benzer. Bir kimse Kabe'ye uzak olduundan
dolay, Kabe'nin bizzat kendisini belirlemede yanlsa; fakat Kabe tarafna
yönelmi bulunsa, onun namaz geçerlidir. Ancak Kabe'yi bizzat görerek
namaz klan kimse, ondan parmak ucu kadar farkl yöne kaym olsa, na-
maz geçersiz olur.
edecek veya zayf düüp ondan geri kalacak bir durumla karlatnda
çalmak farz olur.
Bir defasnda da: "El, elden ksadr. Lokma, lokmadan küçüktür." ek-
linde cevap vermiti.
Süfyan- Sevri'nin elli altn vard. Onlar ticaret için çaltrrd. Vefat-
na yakn onlar çaltrandan geri ald, kardelerine datt ve çalmay b-
rakt. Rivayete göre o, ailesi ölünce böyle yapmt. Ondan sonra tek ba-
na kalmt.
bnu Süleyman demitir ki: "Süfyan es-Sevrî'nin benim yanmda üç-
yüz dirhem gümü paras vard. Onlarla kendisi adna ticaret yapyordum.
Bir gün: "Onlar bana getir." dedi; getirdim. Hepsini keseler hâlinde ayrd
ve datt. 162
Ancak, ailesi onun gibi fakirlik durumunu tercih eder, fakirlie sabr hâlle-
ri ve bunun faziletine dair bilgileri kendisi gibi olursa, o zaman kendi ya-
antsnn bir benzerini ailesinden istemesi mümkündür. Artk onlar için de
çalmay terkedebilir; çünkü aile efrad da, koca üzerindeki haklarn iste-
mede tpk kendisi gibi düünmeye balamlardr. Zaten seleften bir ço-
u böyle yapmtr.
Baz arifler, belirli bir maa ve geçim sebebi olmayan kimseyi, belirli
,62
Bu ksm tahkikli baskdan alnmtr. Bkz: Kutul-Kulub, II, 917. (Kahire, 2001)
84 KUTin-KULUB
balanmaktr. Arifler, maa ve kazanç gibi belirli bir rzka güvenerek kal-
bin onunla huzur bulmasn hastalk sayarlar; fakat kulun kalbi, elde belir-
li bir geçim sebebinin olmad hâlde huzurlu olur, yokluk hâlinde düün-
cesini toplar ve insanlarn elindeki maldan tamahn keserse, ite bu, te-
udur:
En iyisini Allahu Teala bilir. Biz bu konuda diyoruz ki: nsan, srf belir-
li bir kazanc ve geçim sebebi olmad için faziletli olmaz. Ayn ekilde,
Belirli bir kazanç yolunun varl ile beraber kalbin sükunet içinde bu-
makam ve fazilet elde edecei bir hâl sahibi de olmaz. Ancak, belirli ve ye-
terli bir geçim vastasna sahipken, halkn elindekine göz dikilmesi ve kal-
bin dank hâlde bulunmas, hem bana hem de dier bütün alimlere gö-
memek, kalbi birlik ve dirlik içinde olmak, bütün ariflere göre, daha üstün
ve daha yüksek bir derecedir.
163
Ahmed, Müsned, III, 469; bnu Mace, Zühd, 14; bnu Hbban, Sahih, No: 3242.
TEVEKKÜL MAKAMI v« TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 85
Bu konuda denilmitir ki: "Kul, rzkndan kaçsa da rzk ona gelir. Na-
sl ölümden kaçana ölüm geliyorsa, rzk da öyledir.* 95
buyurur."
ölmeyen ve hep hayatta kalan Allah'tr' cevabn verdi. Soruyu soran: "Ben
sana insan ayakta tutan eyi soruyorum." dedi; Sehl: "nsan ayakta tutan
ey, ilimdir." dedi. Adam: "Ben sana insann gdasn sordum." dedi; o:
"Asl gda, zikirdir." dedi. Soran ahs: "Ben sana cesedin yiyeceini soru-
yorum." deyince, Hazret: "Cesetten sana ne! Sen onu, ilk olarak onu ya-
ratmay üstlenen Yüce Zata brak. O iin sonunda da ona sahip çkar. Vü-
cudun hastalandnda onu yapan ustasna havale et! Bilmiyor musun, bir
164
bnu Hbban, Sahih, No: 3240; Ebu Nuaym, Ahbaru Isfahan, I, 160; Beyhaki, uabu'l-man,
No: 1190.
165
Beyhaki, abu'l-man, No: 1 192. Burada söz Ebu'd-Derda'ya (r.a) aittir.
86 _ _
KÛTU'L KULpB
Ariflerden birisi, kendisine arzu ettii ve göz diktii bir mal verilince al-
Çok defa öyle derdi: "Ben, Rabbimin yurdunda misafirim, bana bir
rar vermez. Yeter ki insan bu mal Allah yolunda harcamak için biriktirsin;
mal Allah rzas için elinde tutsun, nefsin keyfini ve kötü arzularn tatmin
için biriktirmesin. Böyle olursa, kul, maln Allahu Teala'nn kendisine va-
I
cip kld haklar yerine getirmek için biriktirmi olur. Önüne böyle bir va-
Bir b. Hâris'in bir arkada unlar anlatmtr: "Bir kuluk vakti Bir'in
yanndaydm. Yanna orta yal, esmer ve yanaklar geni bir adam geldi.
Bir, hemen ayaa kalkt. Oysa ben, onun kimsenin önünde ayaa kalkt-
n hiç görmemitim. Bana bir miktar gümü para verip: "Git bununla ala-
bilecein en iyi yiyeceklerden bir miktar al ayrca bir de koku satn al." de-
di. Oysa bana daha önce böyle bir ey hiç söylememiti. Yiyecekleri ge-
Daha sonra Bir bana döndü ve: "Galiba sen adamn yaptn ho
karlamadn?" dedi. Ben de: "Evet, yemein artann izinsiz alp götürdü."
dedim. Bana: "Onu tanyor musun? diye sordu: "Hayr," dedim. O zaman
Bir öyle dedi: "O, kardeimiz Feth el-Mavslî'dir. Bugün bizi ziyaret et-
mek için Musul'dan geldi. O, bu davran ile bize, gerçek bir tevekkül hâ-
lini elde ettikten sonra kenarda mal biriktirmenin bir zarar olmayacan
öretmek istedi."
Mal biriktirmeyi terketmek, ümidi ksa tutma makamna ait bir hâldir.
kamillerin yoludur.
noksanlatrr. Öte yandan zühdü artran ey, ayn oranda tevekkülü artr-
kül ehli, ayn zamanda zahittir de; fakat, bir makamda bulunan her zahit,
tevekkül ehli deildir; çünkü tevekkül bir makamdr; zühd ise bir hâldir.
Tevekkül eden kiinin, bir veya iki ay hayatta kalmay ümid etmesi ca-
iz olunca, bu süre için mal biriktirmesi de caiz olur. Ancak brahim el-Hav-
vas'a göre uzun yaama ümidi kiiyi tevekkülün hakikatinden çkarr.
tekim Resûlü Ekrem (s.a.v.) kendi ailesi için, bir senelik yiyecek biriktirmi-
ti. Bu davran ile, insanlara yol açp kendisine uymalarn salamak iste-
mitir. Dier taraftan, Ümm-ü Eymen'e ve dier baz kimselere yarn için
bir ey biriktirmeyi yasaklamtr. Ayn ekilde Bilal'n de, (r.a) mal biriktir-
emele sahipti.
külünü bozmaz: su kab, ip, ine ve makas;" çünkü bunlar din ile ilgili i-
lerdendir.
Sehl, mal yma ile uraan uzun ve ksa emelli insanlar hakknda u
misali verirdi: Ma! biriktirmeyi terk eden kiinin misali, 'Ben Eyle'ye gitmek
istiyorum' deyince kendisine: "Yanna yemek için bir ekmek al' denilen
kimse gibidir. Eer 'Abadan'a gitmek istiyorum" derse iki ekmek, 'Asker'e
gitmek istiyorum' derse dört ekmek al denir. te biriktirmeyi terk etmek,
Bu arada Hzr, içinden bir eyler mrldand. O esnada bir geyik yavrusu
166
Zebidi, thaf, XII, 222. (Buradaki kayda göre, hadisi bnu Ebi'd-Dünya, Kasru'l-Emel adl
eserinde ibnu Abbas'tan rivayet etmitir.)
90 KÜ I U '
L KU l. U8
rak braklmt. Hzr, ona dedi ki: "Kalk bir ate yak ve kendi payn k-
zart." Bu arada Hzr (a.s), kendi payn yemeye balad. Musa (a.s.) da
söyleneni yapyordu.
Sonra Hz. Musa, Hz. Hzr'a: "Sana düen payn neden kzartlm
hâlde geldi diye?" sordu. Hzr: "Benim dünyadan hiç bir arzu ve beklen-
ölçüde
ten sonra ashabna öyle buyurdu: "Bu ahs, kyamet gOnO yûzû dolunay
gibi parlak bir ekilde h a red ilecektir. Eer bir kusuru da olmasayd yüzü
kuluk vakîindeki güne gibi parlayacakt. " Biz:
"Ey Allah'n Resûlü, nedir bu kusur?" diye sorduk; öyle buyurdu: "O,
çok oruç tutan, çokça namaz klan ve çokça Allah' zikreden bir insand.
Ancak, k geldii zaman yaz için bir yazlk cûbbeyi, yaz olunca da klk
bir elbiseyi saklyordu." Daha sonra öyle buyurdu:
167
Hafz Iraki, bu ekilde bir senet ve lafzla hadisi tespit edemediini belirmitir Bkz: Zebidî,
thafu'Sade, XII, 219. Ancak Zebidî, bu hadisi Ebu Talib el-Mekki'nin senetli olarak naklettiini
belirtip, hadisin senedini vermitir. Bkz. thaf, XI, 746. (Beyrut, 1989. 1. Bask)
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I M 91
Onlarla beraber olmak ve onlara katlmak için yürüdüm; fakat onlarn et-
rafn saran melekler beni engellediler ve: "Olduun yerde dur. Senin ar-
Huzeyfe el-Mar'aî derdi ki: "Ben krk seneden beri bir tek gömlekten
baka bir gömlek sahibi olmadm."
Selef-i Salihinden bir çok insan, yeni bir elbise veya yeni birey ald-
zaman, birincisini elinden çkarrd. Her eyden sadece bir adet kulla-
nrlard. Bütün bunlar, zühdün hakikatiyle ilgidir ve tevekkül edenlerin fa-
ziletlerindendir.
den birisi vefat etti. Ona bir kefen bile bulamadlar. Bunun üzerine Hz.
Peygamber (s.a.v): "Elbiselerini arayn." dedi. Elbisesinin içinden iki di-
nar/altn çkt. Resûlullah (s.a.v): "Bunlar onun için atete azap sebebi ola-
cak iki parçadr* 68 buyurdu. Oysa daha önce ölüp arkasnda birçok ey b-
rakan baz müslümanlar için böyle söylememiti; çünkü bu adam zühd eh-
li ve fakir olarak bilinen bir kimseydi. Onun için bu iki dinar biriktirmesini
ho karlamamt.
92 ki^tu'L-kulCib
"Hiçbir hastalk yoktur kl, ifas olmasn. Onu bilen bilir, bilmeyen bil-
Krk yan ancaya kadar her ay bir kere kan aldrmak Selefin (ön-
ceki salihlerin) yapt iler arasndayd. Onlar, daha çok ayn sonunda kan
aldrmay tercih ediyorlard. Munkat' bir hadiste öyle rivayet edilmitir:
"Kim her ayn onyedisine denk gelen sal günü kan aldrrsa bu, onun
bir senelik hastalna ifa olur* 74
169
Bkz: Ahmed, Müsned, I, 377; Taberani, el-Evsat, No: 1587; Heysemi, ez-Zevaid, V, 84-85. Bu
konuda Tb,
1; Müslim, Selam, 69; Ebu Davud, Tb, 1;
biraz farkh rivayetler için bkz: Buhari,
17!
Tirmizi, Tb, 21; bnu Mace, Tb, 1 Taberani, el-Kebir, 3090; Heysemi, ez-Zevaid, V, 85.
;
,72
Tirmizi, Tb, 12; bnu Mace, Tb, 20; Bezzar, Müsned, No: 3020; Heysemi, ez-Zevaid, V, 91.
173
bnu Mace, Tb, 22.
,74
Tabarani, el-Kebir, XX, 215-216; Heysemi, ez-Zevaid, V, 93.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN M Alil M
Bize, Ehl-i Beyt yoluyla gelen bir haberde öyle rivayet edilmitir:
"Peygamber (s.a.v) her gece gözlerine sürme çeker, her ay kan ald-
rr ve sene de bir kez ilaç içerdi.* 75
lah azimetlerle amel edilmesini sevdii gibi, ruhsatlar ile de amel edilme-
sini sever. Yüce Allah öyle buyuruyor:
dir. Nitekim Resûlü Ekrem (s.a.v.), bir çok sahabiye tedavi olmalarn, per-
hiz yapmalarn, bazlarna kan aldrmalarn emretmi, bazlarna da da-
lama yapmtr. Gözlerinde hastalk bulunan Hz. Ali'ye (k.v) öyle buyur-
mulardr.
"Bu taze hurmadan yeme, undan (yani un veya arpa ile yaplandan)
77
ye, çünkü bu senin için daha iyidir.*
Resûlullah (s.a.v), bir çok hadiste haber verildii gibi, akrep sokma-
sndan ve baka eylerden dolay tedavi olmutur. Vahyin nüzûlü esna-
snda kafasnda meydana gelen arlardan dolay kna ile ban sard
rivayet edilmitir. Yine rivayet edildiine göre, herhangi bir tarafnda bir
yara çksa onun üzerine kna koyard. Halbuki kendisi en yüksek seviye-
Eer: "Resûlullah (s.a.v), bütün bunlar bakalar için yol açlsn, sün-
net olsun diye yapmtr." denilirse; cevap olarak deriz ki: "O'nun sünne-
tinden yüz çeviremeyiz ve onun isteine ilgisiz kalamayz. O bunu bizim
için yapmsa, yapt i bo bir i deildir. Ayrca tevekkülün hakikatine
ulamak düüncesiyle Allah Resûlünün (s.a.v) sünnetinden yüz çevirmek,
dini yanl anlamak ve zedelemektir.
175
bnu Adiy, el-Kamil, IV, 504. (Beyrut, 1997. 1. Bask)
176
Hac, 22/78
177 bnu Mace, Tb, 3. Ayn konuda bkz: Ebu Davud, Tb, 2; Tirmizi, Tb, 1.
94 KU rU L-KULUB
Allah Resulü (s.a.v), scak bir günde yolculuk yaparken oruç tutmu-
tu. Serinlemek için bana u döktü ve aaç altnda gölgede oturdu. Bu-
nu, oruçlu olanlar için su ile serinlemede bir ruhsat/kolaylk olsun ve insan-
lar kendisine uysun diye yapt. Bir ara yanndakiler, oruç tutan bazlarnn
iyice zorlandklarn söylediler. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v), bir bar-
hâlini terk edip böyle davrand. Bu arada, kendisine bir ksm insanlarn
"Eer öyle tedavi olursan iyileirsin." dediler. Hz. Musa: "Allah, beni ilaç-
davi olmayacam." dedi; fakat hastal devam etti. Bunun üzerine Allah
Bunun üzerine Hz. Musa onlara: "Söylediiniz eyle beni tedavi edi-
niz." dedi. Onlar, kendisini tedavi ettiler ve iyileti; fakat bu nasl oldu diye
düünceye dald. O zaman Allah, kendisine öyle vahyetti:
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLN N HAl I I M
Bundan daha hayret verici bir rivayet ise udur: "Bir kavim, peygam-
berlerine çocuklarnn çirkinliklerinden ikayet etti. Allah, peygamberine
öyle vahyetti: "Hamile olan kadnlarna ayva yedirmelerini emret; çünkü
ayva çocuu güzelletirir." Bunun üzerine onlar, hamile kadnlara ayva, ni-
daha faziletlidir. Zira bu, dinin azimetlerinden olup, büyük sabr ve azim
sahibi sddklarn yoludur; çünkü dinde, iki yol vardr. Birincisi; kendini ta-
mamen Allah'a vermekten ibaret olan azimet yolu; ikincisi; genilik ve ruh-
sat yoludur. Maneviyat güçlü olan, zor yoldan gider. Bu kimse, Allah'a da-
ni sandan alacak umum müminlerin yoludur. Onlar, orta yolu tutan kim-
selerdir.
"Kuvvetli olan mümin, Allah katnda zayf olan müminden daha hayr-
ldr; ama hepsinde de hayr vardr.™
Yine Resûlullah'n (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:,
"Müminlerin bir ksm Allah için tatan daha sert, bir ksm ise sütten
daha yumuaktr. 1,180
Yediren ve ikram eden mümin için; "Mümin bal ars gibidir; temiz (he-
lal) yer, temiz ve güzel eyler ortaya koyar* 84 buyurdu.
178
Müslim, Siyam, 90-91; Tirmizi, Savm, 18; Nesai, Savm, 27.
,79
Müslim, Kader, 34; Nesaî, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, 195; bnu Mace, Mukaddime, 10
,80
Bu manada Hz. Ömer'e ait bir söz için bkz: Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya, I, 87; Kandehlevi,
181
Buhari, lm, 4,5; Müslim, Manafkn, 61; Tirmizi, Edeb, 79; Ahmed, Müsned, II, 31.
182
brahim 14/24.
183
Buhari, Merda, 1; Müslim, Münafkn, 58-59; Tirmizi, Edeb, 79; Darimi, Rikak, 36; Ahmed,
Müsned, II, 284; VI, 386.
184
Ahmed, Müsned, II, 199; Heysemi, ez-Zevaid, X, 295.
185
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 6736.
I
likte hurma aacna benzeyip kalbi sabit ve himmeti göklere yükselen, ya-
nndakilere yedirip içiren ve kenarda mal biriktirmeyen mümin ile zayflk
bakmndan karncaya benzetilen, yemek arayan ve mal biriktiren mümin
arasnda büyük farklar vardr.
dan olmas için Hz. Peygamber'den (s.a.v) dua istemi, O da duada bu-
lunmutur. Çünkü onun bu yolda olduunu ve azn da hazrladn gö-
rüyor ve ondaki kuvveti müahede ediyordu. Bunun için Ukkae'yi bu ie
ehil görmütür.
Bir bakas da, hemen Ukkae'ye (r.a) uyarak: "Benim de onlardan ol-
mam için duada bulunun" deyince, Allah Resûlü (s.a.v) onu bu makamda
görmemi, o makamn gerektirdii sfat kendisinde bulmam ve onu bu-
mez. Onun için Allah Resûlü (s.a.v) adama münasip bir ifadeyle haddini
sini zayf bulunca, "bana bir ahit daha getir" demesine benzer. O, açkça
tek ahidin zayf olduunu söylemez. Zaten onu adil kabul etseydi baka
bir ahit istemezdi. Ancak makamlar, onlar için yaranlara dar gelmez.
Peygamberimiz (s.a.v) de bu konuda asla cimri deildir. Nitekim yüce Al-
lah, buna ahit olarak öyle buyuruyor: X), gaybn bilgilerini sizden gizle-
mez.** 7 Demek ki o adamda, buna ahit olacak bir kuvvet görmemiti ve
186
Buhar, Tb, 17; Rikak, 21; Müslim, iman, 374; Trmizi, Kyame, 16; Ahmed, Müsned, I, 271,
321.
187
Tekvir, 81/24
ayrca buna tahammül edemeyecek derecede zayf olduu da ortaya çk-
mt. Bunun için onu tehlikeye sokmamtr.
Bunun için, tevhidin hakikatine ulaan baz alimler, irke düme endie-
siyle tedaviyi ho kar lamamlardr.
Hz. Musa ile ilgili öyle rivayet edilmitir: Hz. Musa: "Ya Rabbi, deva
ve ifa kimdendir?" diye sordu. Yüce Allah: "Bendendir" buyurdu. Hz. Mu-
sa: "Doktorlar ne yapar?" diye sordu; Allahu Teala: ,
Ahmed bnu Hanbel (rah) derdi ki: "Tevekkül eden ve bu yola giren
kimsenin, bir eyler içerek tedavi olmay terk etmesini daha uygun bulu-
Baka bir rivayet ise öyledir: Melekler onu ziyaret ediyor, o da onlar-
la sohbet ediyordu. Dalandktan sonra öyle demitir: "Bir kaç kere da-
lama yaptk. Allah'a yemin olsun ki, ne iflah olduk, ne de kurtulduk." Daha
sonra tövbe ederek tekrar Allah'a döndü. Allah, daha önce gördüklerini
,8e
Ayn konuda benzer bir hadis için bkz: Tabarani, el-Kebir, XVIII, 153; Heysemi, ez-Zevaid, V,
97.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN H Al I I li 99
Hz. Ebu Bekir (r.a) hastalanmt, kendisine: "Sana bir doktor çara-
lm." dediler; o: "Doktor (Yüce Allah) bana bakt ve: "Ben, yapmak istedi-
im eyi muhakkak yaparm, dedi." diyerek bu talebi geri çevirdi.
diye soruldu: "Allah'n mafiretini" dedi. "Sana bir doktor çaralm." dedi-
ler: "Beni zaten doktor hasta etti, bakasna gerek yok!" dedi.
dedi. "Allah'tan dilesen de sana ifa verse." dediler. O: "Ben Allah'tan on-
sahih demektir."
>
189
Bkz: bnu Sa'd, Tabakat, IV, 288-289; Hakim, Müstedrek, III, 472; Kandehlevi, Hayatu's-
Sahebe, V, 184. (Beyrut, 1999)
100 KUTU'L-KULUB
dönmesini niyaz etti. stedii oldu. Namaz vakitleri gelince sanki ayaklar-
Peygamber (s.a.v), hesapsz bir ekilde cennete giren yetmi bin ki-
yince, Allah'n Resûlü (s.a.v): Vkkae seni geçti." buyurmutu. Hz. Pey-
gamberi (s.a.v.) ona dua etmekten engelleyen, ilahi rahmete kar cimri-
lik deildi. Ancak o unu biliyordu: Kuvvetli olan havassn/seçkin kullarn
yolunda, avam halktan olan zayflar gidemez. Nitekim havas da, avamn
yolundan daima uzak durmutur.
mandr."
düeni ise çi idi. Hzr, Hz. Musa'ya: "Kalk onun skntsn çektiin gibi
Musa ate yakt, onu kzartt. ini bitirince Hzr'a: ."Senin önüne konan
neden kzartlmt?" diye sordu. Hzr: "Çünkü benim dünyadan hiçbir ar-
zum ve beklentim yoktur." diye cevap verdi. Bir baka rivayette ise: "Be-
"laç, zayf insanlar için Allah'n verdii bir geniliktir. Ancak ona ba-
vurmamak daha iyidir; çünkü, içtii bir damla souk su olsa bile her ilaç
Evet, Selh (rah), ilaç niyetiyle souk su içen kiinin bile bundan sor-
gulanacan söylemektedir. Bunun asl udur: Ona göre en üstün amel-
lerden biri de insann kuvvetini zayflatmasdr. Böylece nefsi, hiçbir hare-
kette bulunamaz. Ayrca tevekkül, rza ve sabr gibi kalple yaplan amelle-
rin bir zerresi, azalarla yaplan da gibi amellerden daha faziletlidir. Bu,
arzulara uymak, uzun emel, dünyaya kar hrs ve uzun yaama sevgisi
mevcuttur.
Sehl öyle derdi: "Allah, insana beklemedii bir hastalk verdii za-
man, hemen tedaviye komasn! Çünkü hastalkta, ileri derecede zayfla-
ma ve ehveti krma mevcuttur."
"
KÛÎ U'L-KULÜB
bnu Mesud (r.a) öyle derdi: "Mümini kalbi salkl ve bedeni hasta;
münaf ise bedeni salam, kalbi hasta görürsün."
Kul, Yüce Mevla'snn onu kendisinden daha iyi bildiini, onun için en
güzelini ve en hayrlsn seçtiini bilir. Yüce Rabbinin, hastalklar sayesin-
de kendisini, günahlardan engellediini ve uzak tuttuunu görür. Nitekim
bir kudsi hadiste Allahu Teala öyle buyurmutur: "Fakirlik hapishanem,
hastalk ise bamdr. Sevdiim kulumu bunlarla korurum.
Beyhaki, uabu'l-man, No: 9856; Ebu Nuaym, Marifetu's-Sahabe, I, No: 853-854. (Beyrut,
2002. I. Bask)
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l l t f\ I 103
Bir kii, bir arifle karlamt. Arif ona: "Benden ayr iken nasldn?"
dedi. Adam: "Afiyette idim." deyince arif: "Eer Allah'a kar günah ileme-
diysen salk ve afiyettesin demektir. Yok eer günah ilediysen, günah-
tan daha büyük hastalk ne olabilir? Allah'a isyan eden afiyette olamaz."
dedi.
niz.™
Bilmi ol ki, insanlar nasl mal ile haddi ayorlarsa, sürekli shhatli ol-
makla da haddi aabilirler. Çünkü mal ile kendisini hiç bir eye muhtaç his-
setmedii gibi, salk ile de kendisini kimseye muhtaç hissetmez. Yüce Al-
191
Âl-i mran 3/152.
192
Alak, 96/6-7
104 KÛTU'L-KULÜB
Baka bir haberde: "Bir günlük stma hastal, bir senelik günahlara
keffaret olur* 9* buyurulmutur.
Denilir ki, insann bünyesinde üçyüz altm eklem kemii vardr. Bir
günlük humma hastal, bütün kemiklere nüfuz eder. Böylece her bir ek-
lemdeki hastalk onun bir günlük günahlarna keffaret olur.
Denilir ki Zeyd (r.a) vefat edinceye kadar her gün stma hastal çe-
kerdi. Bunu, Ensar'dan bazlar da istemitir.
Zeyd (r.a): "Hz. Peygamber (s.a.v.) "Allah, kimin iki deerli eyini/gö-
zünü alrsa, ona cennetten daha aa bir mükafata raz
m Buhari, Rikak, 1 ;
Tirmizi, Zühd, 1 ; bnu Mace, Zühd, 15, Ahmed, Müsned, I, 258.
194
Ahkaf, 20
195
Ahmed, Müsned. V, 198; bnu Ebi'd-Dünya, El-Emraz, No: 41; Heysemi, ez-Zevaid, II, 301.
196
Haber, Ebu'd-Derda'ya aittir. Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 9869. Buradaki haber: "Bir
gecelik stma, bir senelik günaha kefarettir." eklindedir.
,97
Tirmizi, Zühd, 58; Ahmed, Müsned, II, 265; bnu Hbban, Sahih, No: 2931-2932; Beyhaki,
uabu'l-man, No: 9959-9965.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAt.Lt.Rl 105
duklar zaman, Ensar'dan bir çounun amâ olmaya can attklarn gör-
düm." demitir.
•
Sddklar, azalarndaki hastalklarla, münafklar ise kalp hastalklary-
Yüce Allah'n: "Allah size gizli ve açk nimetlerini bolca ihsan etti™0
Rivayet edildiine göre, Hz. Musa (a.s) büyük bir musibete dümü
birisini gördü, ona acd ve: "Ya Rabbi, bu kuluna merhamet et!" diye dua
etti. Bunun üzerine Allah kendisine vahyederek öyle buyurdu: "Ona u
anda merhamet ettiimden daha fazla nasl merhamet edebilirim ki?"
198
Ahmed, Müsned. III. 316; bnu Hbban, Sahih, No: 2935; Hakim. Müstedrek, I, 346; Tabaranî,
el-Kebir, No: 6113; Heysemi, ez-Zevaid, II, 306.
199
Tevbe 9/108
200 Lokman 31/20.
201
Müminun 23/75
106 KÛ rULKULÛB
Yüce Allah, onlarn hastalna ifa vermemesinde de, lütuf ve rahmet ol-
cudundan kan ve irin akyordu. Adama: "Keke Basra'ya gidip tedavi ol-
san." dediler. Adam göe doru bakarak: "Allah'm, bunlar hangi güna-
hmdan dolay bama musallat kldn. Benim sana kzmam ve kaza-kade-
rine kar çkmam istiyorlar. Ey Mevlam! Bundan dolay senden mafiret
diliyorum. Yakarm sanadr, ebediyyen böyle bir hata ilemeyeceim" di-
ye dua etti. Ondan sonra bizden yüzünü çevirdi. Biz de yanndan ayrldk."
"Hiç üphesiz Allah, hâlinizi en iyi bildii hâlde, sizi bela ile deneyip
imtihan eder. Bu sizin altn atete eritip içindeki yabanc maddeleri ayr-
trmanza benzer. Bazlar bu ateten birinci kalite saf altn eklinde çkar,
bazlar daha kalitesiz ve nihayet bazlar da simsiyah bir maden olarak ç-
" 203
kar.
meyiini ho görmez. Oysa bu, ahireti için daha hayrl ve akibeti için da-
ha iyidir. nsan çok defa zenginlii, sal ve öhreti sever. Halbuki bun-
lar, Allah katnda onun için erdir ve kötü sonuçlar verir.
Kudsî bir hadiste belirtildiine göre Cenab- Allah, meleklere öyle bu-
yurur: "Bu hasta kulumun shhatli iken yapmakta olduu iyi amelleri yazn.
Çünkü o benim güvencemdedir. Eer kulumu hastalndan kurtarrsam
ona etinden daha iyi bir et ve kanndan daha hayrl bir kan veririm. Ama
onu vefat ettirirsem, rahmetime ulatrrm.™ 7
Allahu Teala'nn güzel tercihi ile kulun sfatnn deimesi, kendisi için
a* bnu Ebi'd-Dünya, Muhasebetü'n-Nefs, No: 113. Bu konudaki benzer bir hadis için bkz:
Ahmed, Müsned, l, 307; Ebu Nuaym, Hilye, l, 389; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10000.
Buradaki hadis öyledir: "Eer bana gelenlere yakini iman içinde nza göstererek amel etm-
eye güç yetirebilirsen yap. Eer buna göç yeVremezsen, nefsinin houna gitmeyen lere
sabretmende pek çok hayr vardr.
206 Bakara, 2/216
207 348; Heysemi, ez-Zevaid, 303.
Ahmed, Müsned, II, 159; 203; Hakim, Müstedrek, I, II,
108 _
KÜT U'L KULÛB
leir. Tevekkül sahibi, tedavi olunca Allah ona on günde ifa verecekse,
tedavi olmad zaman yirmi günde ifa vereceine inanr. Hasta olan kim-
se, kendisi için mübah klnan tedavi ruhsatn kullanarak daha erken ve
daha hzh ifa bulmay isteyebilir. Ama o, ne ilacn, ne de tedavinin bizzat
fayda vermediine, ifay aslnda Allah'n yarattna inanmaldr. Çünkü
gerçek ifa ve fayda veren yalnz Allah'tr.
Teala bir hikmeti icab ifay ilaca koymutur. Bunu ondan bakas yapa-
maz. Çünkü ilaçlar, Allah tarafndan yaratlmtr. laçlardaki iyiletirme se-
beplerini yaratan, ilaçlar yaratann bizzat kendisidir. Çünkü onlarn bu et-
bile durum böyledir. Çünkü doktorun elindeki tedavi onun rzkna da se-
bep olmaktadr. Aslnda hepsinin yaratcs ve yapcs Allah'tr. Nitekim
maktadr.
giderir. Bu, gece ile gündüzü birbiri peinden getirmeye benzer. Hangisi
gelirse, dierinin etki ve hakimiyeti gider.
208
Sâffât 37/96
I
lar tedavi etmesi ayndr. Her birisi kendi zddn ortadan kaldrmaktadr.
den daha gizlidir. Gerçek tevhid anlayna ulam yakîn ehli arifler, bü-
sine girmektedir:
X> Allah, her eye yaratl özelliklerini verip sonra da yolunu göste-
rendir.™ Yani her eye rengini, yaratl özelliini, karakterini, zararl ve
Eer hasta, erken iyilemek için tedavi olur da iyileirse bu, aslnda
Allah'n kaza ve kaderiyle olur. Eer hzl iyilemesi ve tedavi olmasnda-
den dolay günaha girmi olur. Bu kötü niyetiyle mübah olan bir iten ha-
bir ihtiyacn karlamak için çalyorsa bu kii birinci gruba girer. Yaptk-
mi niyet çeitleridir.
Eer tevekkül eden kii, Allah'a teslim olarak, bana gelen ilahi hü-
küm altnda huzur bularak, O'nun kendisi için tercihine ve tecellisine raz
olarak tedavi olmay terk ederse, bu da güzel bir durumdur. Çünkü bu kim-
se una inanmaktadr: Bu hastaln bir iyi olma vakti vardr. O vakit gelin-
ce, Allah'n izniyle hastalk iyi olur. Belki, on günde iyileecek bir hastalk
bu ekilde yirmi günde iyi olur. Fakat, tevekkül ehli ona sabreder ve raz
olur. Bu on gün içinde Allah'n takdirine rza göstererek, ondan gelen be-
laya sabrederek, Onun tercihini güzel bir itikatla karlayarak ve niçin böy-
takdire itiraz etmeyerek Yüce Allah'a kar güzel itikat içinde olmann bir
eklidir.
(s.a.v) gelerek: "Bana bir tavsiyede bulun!" dedi. Allah Resûlü (s.a.v) ona:
"Senin hakknda hükmettii hiç bir hususta Allah' suçlama/niçin böyle ol-
Bu konuda rivayet edilen kudsi hadiste daha iddetli bir uyar vardr.
Allahu Teala buyurmutur ki:
2.0
Ahmed, Müsned, V, 319; Heysemi, ez-Zevaid, I, 59; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, I, 598.
2.1
Tabarani, ei-Kebir, XXII, 320; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 207; Elbani, Daife, No: 505.
TEVE KKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HAl I I M 111
mindendir. Ondaki art, ahiretle ilgili bir arttr. Kalpte artan bu ey, dün-
la ilgili olduundan biz ona zühd dedik. Bununla birlikte insan, acilen ifa
öüt ve ibret almak, emelini ksaltmak ve ölümü çokça hatrlamak gibi fay-
rilen günlerdir. Bunun için hadiste: "Stma hastal, ölümün öncü haberci-
sidir*™ buyrulmutur. Bir ayet-i kerimede: "Onlar, her sene, bir veya iki ke-
Kul, iki defa hastaland hâlde tövbe etmezse Azrail (a.s.) kendisine:
"Ey gafil, benden sana pe pee elçiler geldi de onlarn uyarlarn kabul
etmedin!" der.
212
Bakara, 2/155
213 Tirmizi, Kyame, 26; Nesai, Cenaiz, 3; bnu Mace, Zühd, 31; Ahmed, Müsned, II, 293.
214 Beyhaki, uabu'l-man, No: 9870; bnu Ebi'd-Dünya, el-Merda ve'l-Keffarât, II, 165; Suyuti,
ile yüz yüze gelir." denmitir. Nitekim salihler, bu süre içinde balarna
herhangi bir skntnn gelmemesini ho bulmazlard.
Ashaptan Hz. Ammar'n (r.a) bir kadnla evlendii, ama hiç hastalan-
Hz. Peygamber'e (s.a.v) bir kadn evlenmesi için tantld. Kadnn gü-
216
Ahmed, Müsned, III, 55; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4234; Heysemi„ez-Zevaid, II, 294.
217
Ahmed, Müsned, II, 332; Ebu Ya'la, Müsned, No: 6556; Beyhaki, uabu'l-man, No: 9907;
Bezzar, Müsned, No: 778.
218 Bezzar, Müsned, No: 778; Elbani, Daife, No: 3532; Heysemi, ez-Zevaid, II, 306
219 Suyuti, erhu's-Sudur, 45; Kurtubi, et-Tezkire, 8; Zebidi, thafu's-Sâde, XIV, 16.
I
dlar. Bir ksm: "Oraya gitmeyelim. Yoksa kendi ellerimizle kendimizi teh-
Dier grup ise: "Hayr, am'a girelim, Allah'a tevekkül edelim. Allah'n
kaderinden ve ölümden kaçmayalm. Aksi hâlde ayette haklarnda: "Bin-
lerce insan olduklar hâlde, ölüm korkusundan dolay yurtlarndan çkp gi-
denleri görmedin mi?"220 buyurulan insanlar gibi oluruz." dediler.
"Sizden birinizin bir koyun sürüsü olsa ve bunlarn bir ksmn otlak,
dier ksmn da kurak yerde otlatm olsayd, her ikisi de Allah'n kaderiy-
le otlam olmaz myd?" Hepsi sükût etti.
220
Bakara 2/243.
m Buhari, Tb, 30; Müslim, Selam, 98; bnu Hbban, Sahih, No: 3953; Ahmed, Müsned, 1, 193-
194.
114 KÛTU' L KULÛB
Kul, vücut için bir çeit hastalk olan açlkla yüz yüze geldiinde, bu
hastal hemen bir eyi yiyerek ve içerek tedavi etmesi caizdir ve bu,
Bir kimse, çalp kazanrken taate kuvvet bulmak, Allah yolunda ko-
mak, iyilik ve takvada yardmlamak niyeti tasa, bu kendisi için bir fazi-
let olur. Ama ehvet için yeyip içmeye ve nefsinin keyfini yerine getirme-
ye niyet ederse bu hâl, tevekkülünde bir noksanlk olup onu tevekkülün
hakikatinden uzaklatrr. Bu, dünyaya dalmaktr ama harama bulalma-
d sürece mübahtr.
e rza gösterirse, takdir edilen vakitte rzk kendisine gelir. Bu gelen rzk,
az olup onu zengin etmeyebilir. Fakat bunu ele geçirmek için kulun kuv-
vetli bir sabra, güzel bir rza hâline, nefis sükûnetine ve kalp huzuruna ih-
tiyac vardr. Bunlar elde ettiinde gerçek tevekkülü ele geçirmi demek-
tir. O zaman çalmay terk etmesinde fazilet vardr. Çünkü onun yakîni
lk yüzünden ahlak kötüleirse, onun için en faziletli olan ey, derhal has-
taln tedavisine bakmasdr. Çünkü tedaviyi terk etmesi onu daha fazla
zarara götürmektedir.
Amr b. Kays, Atyye ve Ebu Saîd el-Hudrî (r.a) yoluyla gelen bir ha-
verdii rzka kar (Allah' unutup) insanlar övmen, Allah'n sana takdir et-
medii rzk için (bana vermediler diye) insanlar kötülemen. Hiç üphesiz
Allah'n takdir etmedii bir rzk, hrs sahibinin hrs çekemez. Takdir edi-
kzgnla koymutur.*22
nuç birdir. Çünkü hepsi senin rzkndr. Hem her ey için verilmi ilahi bir
hüküm vardr; her eyde bir hikmet mevcuttur ve her eyde bir nimet giz-
lidir.
Allah, bu binalar insanlar yapp ortaya koyduu hâlde, yaratma iinin ken-
Ariflere göre, bir eyin hiçbir varlk ve vasta olmakszn ilahî kudret
eliyle ortaya konmasyla, bir hikmet gerei varlklar eliyle ortaya konmas,
yukardaki durumlar gibi birdir. Çünkü, kudret de, ilahî nimet için bir zarf
niteliinde olup, nimet onunla ortaya çkar. Bu açdan kudret, insann ken-
di eli veya bakasnn eli gibidir.
Yakîn ehli ariflere göre bütün bunlar sonuçta ayn eydir. Onlarn ima-
n yüksek, yakînleri kuvvetli ve müahedeleri derin olduu için, bu üç du-
rumdan birisi dierine tercih edilmez. Çükü, hepsi tek hikmet ve kudret sa-
hibi Yüce Allah'n ortaya koyduu sonsuz hikmet ve kudretinin tecellileridir.
lim ehline göre, insanlarn elleriyle meydana gelen eyler, ilahi kud-
retin meydana çkard eyin ayn olduunu u ekilde izah etmek müm-
kündür:
bul edilmesiyle ilgili haberleri bir kitapta toplasa, kitabnda onlara ilahi kud-
ret tarafndan zuhur eden eylerle, ihtiyaç zamannda hiçbir isteme ve
beklenti olmadan, kullar elinde ihtiyaçlarnn nasl giderildiini gösteren bir
çok örnek zikreder. Her iki ekilde, meydana gelen eylere keramet ismi
verilir. Onlar toplayanlar, her iki yolu da isteklerinin yerine gelmesi açsn-
dan bir görürler ve bütün bunlarn ilahi kudreti yanstan birer ayet olduu-
nu kabul ederler.
ri için onlarn yannda emanet olan eylerdir. Onlar bunu kendilerine azar
azar ulatrmakla görevlidirler. Ancak arifler bunlar onlardan istemezler
T EVEKKÜL MAKAMI ve f E VL KKÜL EHLN N MA L L I M 117
ledir. Onlar, Allah'a tevekkül eden bu salih insanlara bir ey verirken, as-
kîn konusundaki güzel hâlleridir. Onlar, bu yolla rzkn alan tevekkül sahi-
Denilir ki: "Dünya ile ahiret iki kuma gibidir; birisini raz eden dierini
kzdrr."
Bir adam, bir alime gelerek: "Ben, bir mahallede bir dükkan açmtm,
orada benden baka kimse de yoktu. Daha sonra, yanmda bir tane bak-
Çünkü bu durum, bir hayr hazinesidir. Hem o, kendisi ile Yüce Yaratcs
arasndaki bir muameledir. Bu sebeple hastaln gizlenmesi kul için daha
faziletli ve daha emniyetlidir.
Ancak hastal duyurmakta kulun güzel bir niyeti bulunur, yahut ken-
disi sözü dinlenilen bir imam ve örnek alnan bir insan olur veyahut mari-
224
Hadis, Abdullah b. Mubarek'ten rivayet edilmitir. Mevkuftur. Bkz: bnu Ebi'd-Dünya, K.
Zemmi'd-Dünya, No: 436.
225
Bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 379; bnu Ebi'-Dünya, K. Zemmi'd-Dünya, No: 311; Münziri, et-
Terb, No: 4709. Söz, Abdullah b. Ömer'e aittir.
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 119
fette yüksek makam sahibi birisi olursa, Allah'n kaderine raz olarak has-
taln haber verebilir. Yine bu kul, hastal bir nimet görür ve onu söyle-
kül ehli bir alimin yapmayaca bir itir. Bir de u var ki, insann, Yüce
Mevlâ'nn kendisine mübah kld tedaviyi kullanp rahat etmesi, onu kul-
lara ikayet ederek rahat etmeye çalmasndan daha hayrldr.
Yüce Allah'n "Bana düen, güzel bir sabrdr* 26 ayeti hakknda: "Gü-
zel sabr=sabr- cemil, içinde ikayet olmayan bir sabrdr." denilmitir.
"Sen beni kullarma ikayet etmeye mi baladn." diye uyard. Hz. Ya-
kup: "Allahm, yaptm hatadan dolay tövbe ederim." dedi.
Tavus ve Mücahitten rivayet edildiine göre; hastann âh vâh eklin-
deki inlemeleri günah defterine yazlr. Onlar, hastann inlemesini ho gör-
müyorlard. Çünkü inilti, ikayet anlamn tar. Deniliyor ki, eytann Hz.
de onu hayrla Ovûnûz. Eer ikayet eder ve kötü eyler söylerse: (dedi-
Bir öyle derdi: "Hasta olup da hiç ziyaretçimin olmayn çok iste-
rim."
bnu Ebi'-Dünya, el-Merda ve'l-Keffarat, 13; Münziri, et-Terb, No: 5028; Zebidi, thaf, XII,
290. (Buradaki kaytta, hadisi Dârekutnî et-arâib'de rivayet etmitir.) Ayrca bkz: Malik, Ayn,
5. (Son ksm hariç.)
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HÂLLER 121
mi olmaz."
Ahmed b. Hanbel önceleri hastaln kimseye söylemezdi. Ama da-
Hz. Ali (r.a) gösterdii bu tavryla Allah Resûlü'nden (s.a.v) ald ter-
biyeyi göstermek ve onun güç gösterisinde bulunmaktan yasakladn bil-
dirmek istemitir. Zira rivayet edildiine göre Hz. Ali bir keresinde hasta-
landnda: "Allahm! bu belaya kar bana sabr ver." diye dua etmiti. Hz
Peygamber (s.a.v) bunu duyunca:
228
"Sen Allah'tan bela istedin. Böyle yapma, Allah'tan afiyet /ste/" bu-
yurdu.
228 Tirmiz, Deavat, 111; Nesai, Ameli'l-Yevmi, No:1566; Ahmed, Müsned, I, 638; bnu Hbban,
Sahih, No: 6940.
122 KUTUL KULUB
Rivayete göre mam afii (rah.), Msr'da iken iddetli bir hastala ya-
kalanmt. Bu hâldeyken: "Allahm! eer benim bu hâlim senin rzana mu-
vafksa hastalm daha da artr." diye dua ederdi. Alimlerden dris b.
Yahya el-Meâfirî, onun bu duasn iitti, kendisine bir mektup yazarak: "Ey
Eba Abdullah! Sen, çetin belalara sabr ehlinden deilsin. Onun için Al-
lah'tan afiyet iste." diye onu uyard. Bunun üzerine mam afii, bu duasn-
dan vazgeçerek Allah'tan istifar diledi. Anlatldna göre, bu hadiseden
sonra mam afii duasnda öyle derdi: "Allahm! Sen neyi seviyorsan, be-
nim tercihimi onu yap."
229
Bu hadis, müsned ve mevkuf olarak rivayet edilmitir. Bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 10556;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 308. (Tabarani'den); bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakin, No: 31; Elbani,
Daife, No: 502.
TEVEKKÜL MAKAMI v« TEVEKKÜL EHLNN HA l LEH 123
ya ileriyle uramazsa bakas onun için çalr. Ama ahireti için çal-
mazsa bakas onun yerine ibadet edemez. Allah onun dünya ilerini ga-
ranti etmitir. Eer kendisi çalmazsa, Yüce Allah'n diledii ekilde ba-
kas onun için çalr. Allahu Teala'nn üstlenip garanti ettii dünya iiyle,
Ahiret rzk ile ilgili olarak da öyle buyurmutur: "Bilinsin ki, insan için
kendi çalmasndan baka bir ey yoktur.™
Yine tevekkül eden kii tevhidinden sonra bilir ki, u dört ey tebih
taneleri gibi birbirini takip edecek ekilde sralanm ve hepsi tek bir ey
gibi olmutur. Bunlarn birincisi; insann yiyecei rzk ezelde taksim edil-
mitir; art olmaz. kinci durum, bu rzkn kula ulamas belirli bir
onda bir
bulunursa bir hükme göre bulunur; çalmayp oturursa ilme göre oturur.
Böylece, tasarrufu ile oturuu eit olur. Çünkü o, hâlinin icap ettirdii eyi
yerine getirmekte; çalrken de otururken de ne yaplacan bilmektedir.
Eer Yüce Mevla's onu, Zatndan baka eyler ile oyalamayp kendi iba-
230
Ankebut 29/60
231
Necm 53/39
124
---- KÛTU'L-KULÛB
u insanlardan olmutur:
"Kim bütün dert ve düüncesini bir noktada toplayp kalbini Allah'a
balarsa, Allah onun ah iretina kafidir. ™
Bu kimse, ayn zamanda, Allah'tan baka eylere dalarak Allah'tan
uzaklaan, Allah'la arasndaki ipleri koparp tasa, kayg ve bo kuruntu va-
dilerinde perian olan kimselerden olmaktan kurtulmutur. Hz. Peygam-
ber (s.a.v), bu kimseleri de öyle tantmtr:
"Kim Allah'tan baka bir eyin kaygsyla sabahlarsa onun Allah katn-
da hiçbir kymeti yoktur. ^
Bir baka hadiste öyle buyrulur:
"Kimin tasa ve derdi Allah rzas dndaki eyler olursa, Allah onun
hangi vadide helak olduuna aldrmaz.* 36
Eer tevekkül sahibi kul, kendi rzkn kendi elleriyle kazanmak ister-
232
Nisa 4/ 34
233 Araf 7/1 96
234
bnu Mace, Mukaddime, 23; Ahmed, Müsned, K. Zühd, No: 119; Hakim, Müstedrek, II, 443;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10340.
235 Tabarani, el-Evsat, No: 474; Beyhaki, uabu'l-man, No: 1 0585-86; Münziri, et-Terb, No:
2549; Heysemi, ez-Zevaid, X, 248.
236
bnu Mace, Mukaddime, 23; Ahmed, Müsned, K. Zühd, No: 119; Hakim, Müstedrek, II, 443;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10340.
" I
si de, Allah'n sevgili kullarndan bir kuldur. Allah, bu kuluna kendi eliyle
ten sonra, ister onu rzkna, ister rzkn ona sevketmi olsun fark etmez.
Zaten eninde sonunda karlaacan ey, sana gelecektir. Bu kul, her iki
durumda da Allah'a tevekkül eder, her iki hâlde O'na nazar eder. Her iki
ite de içinde bulunduu hâlinin gereini yerine getirir ve her iki hükmü de
Allah'n kendisi için güzel bir ekilde takdir ettiini yakînen bilir.
musunuz?" Onlar: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." dediler. Allah Resûlü
(s.a.v) öyle buyurdu:
"Allah (cc) buyurdu ki: Kulum, sen infak et ki, ben de sana vereyim.
Sen bol bol ver ki ben de sana bolca vereyim. Elini dar tutarsan, ben de
seni darda brakrm.
KÜTU'LKULÛB
Ey Zûbeyr, Allah infak etmeyi sever, cimrilie buzeder. Ye, iç, cimri-
lik etme; yoksa sana kar da öyle davranlr. Zorlatrma senin ilerin de
zoriatmir. Kardelerine yedir, iyilere sayg göster, komularnn hakkn
gözet, günahkarlarla arkada oimal Bunlar yaptn takdirde hesap sorul-
makszn cennete girersin. Bu, Allah'n bana vasiyetidir benim de sana va-
siyetimdir.
Eski Arap dil bilimcilerinden biri der ki: Bu ayetin manas udur: "Ben,
tir, bu O'na hizmet ve ibadettir. Bunu yapann yeterli rzk Allah'a aittir.
bundan münezzehtir. Allah, yedirip içirme iinin kullar için geçerli olduu-
nu belirtmitir. Bu i kesb/çalp kazanmadr.
237
Hadisin tamam için bkz. Hakim Tirmizi, Nevadru'l-Usul, II, 76-77. (116. Usul) (Beyrut, 1992.
Dört ciltlik bask.) Hadisin- farkl bölümleri için bkz: bnu Adiy, el-Kamil, V, 305 (Beyrut, 1997);
na göre kullarn Yüce Allah ile muamelelerinde iki durum ortaya çkmak-
tadr:
pan kulun rzk yüce Allah'a aittir. O bu rzk, kuluna istedii ekilde ve di-
mektedir. Kul bunlardan hangisini tercih ederse, Allah ona göre muame-
lede bulunur.
ne öyle diyebilir: "Git, çal bana yiyecek getir. Çünkü sen benim kölem-
sin ve elimdeki mülkümsün. Ben, sana sahip olduum gibi; senin kazan-
Sonra bir efendi, kölesine öyle de diyebilir: "Git, çal, kendini doyur;
kendine yiyecek biriktir. Bunun için sana izin veriyorum. Kazancn sana
baladm; o benden sana bir rzk ve tarafmdan bir lütuftur."
da bulunmu olur.
"Gidin çaln, nefislerinizi doyurun, ben onu size rzk olarak verdim ve
Yüce Zatna hizmetle megul etmitir. Allahu Teala onlarn günlük rzkla-
rna kefil olmu, bakalarna yapt gibi, onlar kendi hâllerine brakma-
koymaktadr.
etmeyenler de mevcuttur.
240
Zariyat 51/58
TEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 129
Üçüncü olarak bir efendi kölesine öyle diyebilir: "Sen bana hizmette
bulun; ben senin yiyeceini karlarm. Senin bana yaptn hizmetin, ken-
Yoksa onlar da, benim kendilerine: "Git, çal, kazan. Ben senden çala-
rak kendi rzkn temin etmeni istiyorum. Kazandn sana hediye ettim."
Ayetin bir dier manas udur: "Ben bu kullarmdan sadece bana iba-
det etmelerini istiyorum. Ben onlar ibadet için yarattm. Herkes ne için ya-
ratld ise en kolay ve güzel olarak onu yapar. i kulluk olan ve kulluk
için yaratlan kimseye ibadet kolay olur. Kim dünya için yaratlm ve sa-
nat dünya olmu ise, ona dünya ii kolaylatrlmtr. Bu konudaki bir ha-
dis-i erifte öyle buyrulmutur: Hiç üphesiz her ii ve onu yapan yara-
tan Allahu Teala'dr.™
Onlardan bir grup hiç bir ey seçmedi. Allah onlara: "Siz de bir ey se-
çin." buyurdu. Onlar: "Gördüümüz eyler arasnda tercih edebileceimiz,
houmuza giden bir ey yok." dediler. Bunun üzerine Allah onlara ibadet-
lerin makamlarn gösterdi. Onlar da: "Biz senin hizmetini -ibadetini- tercih
ettik." dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Celalim ve izzetime yemin ol-
241
Buhari, Halku Efâli'l-bad, 46; Hakim, Müstedrek, I, 32; Beyhaki, el-Esma ve's-Sfat, I, 59;
KÛTU'L-KULÛB
sun ki, dier insanlar size hizmet ettirecek ve sizin emriniz altna verece-
im" buyurdu.
Bir habere göre, Yüce Allah, dünyaya öyle vahyetmitir: "Bana hiz-
met edene sen de hizmet et; sana hizmet edene ise zahmet ver.™ Al-
Bir arif demitir ki: "Allahu Teala, kullarndan bir grubun kalplerine
242
Hatip el Badadi, Tarih, VIII, 44; Hakim. Marifetu Ulumi'l-Hadis, 101; Elbani, Daife, No: 12;
808.
243
Nahl, 16/72
244
Müminun 48.
r EVEKK ÜL MAKAM I vm T £ VE K K Ü L EHLNN HA I
[
131
"Altn ve gömüe kul olan helâk olmutur; hanma kul olan helak ol-
mutur; elbiseye kul olan helâk olmutur." 245 Yani bunlar için zillete düen
ve yalnz bunlar için çalanlar helak olmutur.
lah'n tercihi naslsa, onun aksine bir tercih yapmamaldr. Rabbinin hü-
kümlerini güzel bulduundan, bana gelene rza göstermelidir. Çünkü Al-
245
Buhari, Rikak, 10; Cihad, 70; bnu Mace, Zühd, 8; bnu Hbban, Sahih, No: 3218; Beavi,
erhu's-Sünne, No: 4059; Beyhaki, Sünen-i Kübra, X, 245.
246 Nisa, 4/71
247
Maide, 5/49
248
Tirmizi, Sfatu'l-Kyame. 60; bnu Hbban, Sahih, No: 731; Hakim, Müstedrek, III, 623;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 303.
132 KUTU'L-KULUB
lah, bir kulunu bir konuda tevekkül makamna çkard zaman, ona her
konuda tevekkül anlayn verir. Nasl ki bir kimsenin Allahu Teala'nn
sevdii bir tövbekâr olmas için bütün günahlar terk edip her eyi ile her
konuda Allah'a yönelmesi gerekiyorsa, tevekkül de böyledir. Bu konuda
yüce Allah öyle buyurmaktadr:
Bu ayetin dier bir açklamas öyledir: O'na tevekkül eden, her konu-
da yalnz O'na tevekkül etsin. Çünkü vekil tektir, bunun için tevekkülün de
tek olmas gerekir.
den kurtulur, eytann gizli tuzaklarndan emin olur ve onun üzerinde ey-
tann hiçbir hakimiyeti kalmaz.
Onun hakimiyeti, ancak kendisini dost edinenlere ve onu Allah'a ortak ko-
anlaradr.^ 52
niçe ekilde anlattk. Çünkü kime her ite vekil olan Allah' hakkyla mü-
ahede etmesine karlk tevekkülden bir makam verilirse, ona bütün
yakîn makamlar ve muttakilerin hâlleri verilmi demektir.
bnu Mesud (r.a) bunu öyle ifade etmitir: "Tevekkül, imann bütün
güzel hâl ve makamlarn içinde toplar."
tihan eder; onun her hâlükarda nazarn asl vekili olan Allah'a çevirmesi-
ni ister. Sonuçta, Allah'n huzurunda kabul görmü sadklarn bu sadakat-
lerinin mükafat verilir. Yahut, bu tür imtihanlarla Yüce Allah, kulun gerçek
hâlini ortaya kor, onun tevekkül davasndaki noksanlklarn gösterir. Kul,
nefsinin bu ite yalanc olduunu görür. Bu ekilde o, bozuk hâlinden töv-
253
Ahzab 33/24
2M Ankebut 29/2
1 34 K ÜTÜL K ULÛB
demelidir: "Allah'm evimde her ne varsa, eer onlar alacak birisini musal-
lat edersen, o senin rzan için benden ona bir sadaka olsun."
leni kabul eder. Yüce Rabbinin ilerini diledii gibi tedbir ettiini, onun için
ikincisi: Bu ite Allahu Teala'nn kulu için bir tercihi vardr. O (c.c), ku-
ondan sevdii maln alarak onu imtihan etmeyi ve denemeyi tercih etmi-
tir. Eer bu durumda kul, Allah'a hamd eder, bu güzel imtihan karsnda
ükreder ve nefsi skntya dümezse, Allah ona, kendisinden raz olan
lah'm, senin dostlarn kimlerdir." diye sorunca Yüce Allah: "Sevdii bir e-
yi kendisinden aldm zaman bana isyan etmeyendir." buyurdu.
Üçüncüsü: Eer kul, böyle bir olay karsnda nefsi skntya düüp
feryat ettiinde, sabr, sükût, Allah'a güzelce hamd "ve O'nu kullara ika-
yeti terk ederek nefsi ile mücahede ederse, Yüce Allah kendisine sabre-
intikal ettirdii mal kulun deildir. Bu mal sadece kula emanet edilmitir.
Bu kul ise, geçici bir süre için kendisine emanet edilip ödünç olarak vere-
lin maln, elinden çkp asl sahibine verilmesine üzülmekte ve bunu kötü
görmektedir. Halbuki kulun elinden çkan bu mal, gerçek tevekkül ehli için,
göre günahtr; yakîn ehli ariflere göre hepsine tövbe ve istifar gerekmek-
tedir.
Hiç üphesiz gerçek tevekkül ehli öyle bilir ki, Allah kendisine dünya
ve ahiret mülkünden her ne ihsan etmi ise, onu asla geri almaz. Kula
dünyada hibe edilen bir rzk, sahibi onu yiyip eskitene kadar onda kalr.
Allahu Teala kula ahiret nimeti olarak ihsan ettii iman, ilim ve ameli de
kendisinden asla geri almaz; ahirette onlar devaml arttrr ve bereketlen-
dirir.
kendisine bir emanet ve ödünç olarak verdii bir mal, onun elinden çka-
rp bir baka birisinin eline vermesine üzülmemesi gerekir. Belki bu mal o
kula hibe edilmitir ve onun rzkdr. Burada olan ey, rzkn onun elinden
çkp dierinin eline geçmesidir.
Aslnda dünyadan çkp giden herhangi bir rzk yoktur. Dünyadaki bü-
tün rzklar, sebepler eliyle takdir edilen yere gönderilmektedir. Her ite
Yüce Allah'n bir hikmeti ve imtihan vardr. Onun için bu tür eylere üzül-
mek, esef etmek, arifler için bir cinayet, müminler için ise tövbe edilmesi,
istifarda bulunulmas gereken bir hyanettir. Onlar tpk günahlardan töv-
yazdktan sonra da bize bildirmitir. Yüce Allah bu gerçei kullar için öy-
le açklamtr:
Yeryüzünde vuku bulan ve sizin banza gelen her türlü musibeti ya-
ratmadan önce bir kitapta yazmadr.*57 *
257
Hadid 57/22
258 Hadid 57/23
ÎEVEKKÜL MAKAMI vs TEVEK KÜL EHLNN H ALLER 137
emrettii eyin zddn yapmaktan veya kendisi için sevdii eyin tersine
amel etmekten utanmyor mu? Nasl olur da ona ait olmayan ey için esef
duyar ve elinden geri alnan emanet eyler yüzünden üzülür? Yahut ken-
disinin olmayan bir eye nasl sevinir? Çünkü o, elindeki eylerin onda kal-
Kendisine bu mal veren Yüce Allah, onu tutup kendisinden geri aln-
ca, o zaman elindeki eyin kendisine ait olmadn anlar. Bu mallarn ken-
disine emanet olarak verildiini bildii hâlde, onlar elinden alnnca üzülür
hangi irk vardr? Hâl böyle iken o, Allah'a tevekkül ettiini zannetmekte,
O'na kar güzel bir yakîne sahip olduunu düünmekte, Allah ile zengin
rin tövbe edip boyun edii gibi boyun emeli ve bo davada bulunanla-
rn tövbe ettii gibi tövbe etmelidir. Allahu Teala'nn kuluna asl hâlini gös-
Beincisi: Tevekkülü güzel olan kimse, kaybettii her bir dirhem için
yedi yüz dirhem sevab alr. Sanki onlar Allah yolunda infak etmi gibi
olur. Onun için bu derece bir sevap yazlr; çünkü o zaten bunlar Allah yo-
lunda harcamaya niyet etmiti. Evinden bir ey alnmasa da durum ayn-
dr. Bu hükmü, Hz. Peygamber'in (s.a.v) cima esnasnda azli terkeden in-
"Bu ilikiden bir çocuu domasa bile, çocuk yapma niyetinden dola-
y kendisine sanki bir çocuu domu, yaam ve Allah yolunda ehit ol-
Gerçek tevekkül ehli, bu iin nasl cereyan ettiini, mal alan kiinin
takdir edilen kötü kaza ile mübtela olduunu bilir, kendisi o kulun yerinde
Ariflerden biri arkadalarndan birine dedi ki: "Marifet ehli neden za-
limleri knamyor?" deyi sordu; o: "Bilmiyorum" dedi. Arif dedi ki: "Çünkü
marifet ehli olanlar, Allah'n bunu onlara hususiyle gönderdiini, zalimleri
nsan, kendisine zulüm edeni affettii zaman onu zulümden men et-
Mana olarak ayn konuda biraz fakl lafzlardaki bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, V, 169;
bnu Hbban, Sahih, No: 4192.
Buhari, Mezalim, 4; Tirmizi, Fiten. 68; Ahmed, Müsned, III, 201; bnu Hbban, Sahih, No;
5167-68; Beyhaki, Sünen-i Kübra, VI, 94; Beavi, erhu's-Sünne, No: 3516.
I EVE KKÜL MAKAMI ve T E VE KKÜ L EHLNN HA I I I- H I
1.39
"Neden?" diye sordu. Malik: "eytan bana, 'krba çalnacak' diye vesvese
veriyor/beni onunla megul ediyor." dedi. Malik, kapsn kilitlemez, sadece
bir iple balard ve: "Eer köpekler olmasayd bunu da yapmam." derdi.
Onun bu sözü Ebu Süleyman Dâranî'ye ulanca, öyle demitir: "Bu dü-
ünce, sufilerin kalplerinin zayflndandr. Sufi, zaten dünyadan gönlünü
çekmi kimsedir. Artk dünyay kimin ald onu niye ilgilendirir ki?"
çkan dünya malna kar esefi en alt seviyede, rza hâli en mükemmel ve
hakkn tecellilerini müahedesi en ileri derecede olan bir kimsedir.
140 KÜTU'L KULÛB
Kul evinden çkarken, yahut maln bir yere terk ettiinde veya kendi-
sine fayda verecek bir sefere çktnda: "Bu malm çalana malm sada-
ka olsun." demesi ve buna inanmas kendisine fayda verir, zarar vermez.
Kul, Yüce Allah'n elde kalmasna hükmettii bir eyin elden çkmasn
öne alamaz. Ayn ekilde Yüce Allah'n elden gitmesine hükmettii bir e-
yi de elde tutup gitmesini geciktiremez. Bununla beraber onun yapt bu
niyet ve davran, kendisi için tevekkülde güzel bir hâldir ve bu, kendisine
muamelelerde bir çok makam kazandrr. Ancak bir ey var ki, o kulun hâ-
lini noksanlatrr. Bu da, dünya mal yüzünden takvasnn bozulmasdr.
Kulun Allah'a güvendii ve her eyi ile O'na teslim ettii bir mal ça-
l nsa, sonra bu mal kendisine geri getirilse, onu mülkiyetine geçirmesi ve
geri almas takva ve edebe göre uygun deildir. Çünkü o, elinden çkan
mal Allah yolunda sadaka yapmt. Eer mal geri alrsa bu da tevekkü-
lüne bir zarar vermez. Çünkü onun her iki durumunda iini tamamen Al-
28 '
Bkz: Tirmizi, Deavat, 78; Nesai, Ameli'l-Yevmi, 404; Hakim, Müstedrek, I, 528.
I
lah'a havale etmesi sahih bir ekilde olmaktadr. Allahu Teala'nn çalnan
mal ona geri vermesi, kendisine bir hibedir ve bu, o mal sanki yeni ola-
sün, bunun sebebi nedir?" diye sordum. Derin bir nefes ald ve öyle de-
di: "Evet ben kyamet kopuncaya kadar üzüntülü olacam." Ben: "Neden
ki?" diye sorduumda; öyle dedi: "Ben cennetteki yerimi gördüüm za-
man, illiyyundaki makamlar bana gösterildi. O ana kadar öyle güzel bir ey
görmemitim. Buna pek sevindim ve oraya girmek istedim; bunun üzerine
yukardan öyle seslenildi: "Onu oradan uzaklatrn; bu makam onun de-
ildir. Buras ancak orann hakkn verenlerindir." Ben "Onun hakkn ver-
mek nedir?" diye sordum, bana öyle denildi: "Sen elinden giden bir ey
için: "Bu Allah yolunda sadaka olsun." derdin, sonra onu ele geçirince ge-
ri alrdn. Eer sen onu verdiin gibi brakp geri almasayd n, biz de bu
makamlar sana brakrdk."
gördüm." dedi. "Peki atnzn çalnmasna niçin engel olmadnz? diye so-
rulunca: "Ben o srada attan daha kymetli bir eyle/namazla urayor-
142 KÛTU'L KULÛB
Yine böyle mal çalnan bir salih insana: "Sana zulmeden o insana
bedduada bulun." dediler, o da: "Bana kimse zulmetmedi ki." dedi ve ek-
ledi: "O zavall adam bu günah ile kendi nefsine zulmetti. Onun zulmü ken-
di nefsine yetmiyor mu ki, bir de ben onun kötülüünü artraym."
lahu Teala bizi zulüfn yapan deil, zulme urayan yapmtr. Bu bizim için
Tirmizi, Deavat, 102. Bkz: Buhari, Mezalim, 6. Bab bal olarak verilmi.
143
yere maln ald kimseler için Haccac'dan hesap soraca gibi, haksz
yere onun erefini çineyen kimselere de hesap sorar."
Bir haberde öyle rivayet edilmitir. "Kul, bir zulme urar ve kendisine
zulmedene sövmeye balar ve bunda ar gider. Öyle ki sövgüleri kendi-
sine yaplan zulmü aar, ondan sonra zalim, ksasen mazlumdan ahiretîe
hakkn alr.™
Ali b. Fudayl, Kabe'yi tavaf ederken bir miktar altn çalnd. Babas
onun aladn ve üzüldüünü gördüünde: "Sen altnlar için mi alyor-
sun?" diye sordu; Ali b. Fudayl: "Hayr, vallahi ben altnlar için alamyo-
rum; fakat u altnlarm çalan zavall adama alyorum. O, bu paralar yü-
zünden ahirette hesaba çekilecek ve ne yazk ki kendisini hakl göstere-
sahiplenmemesi kendisi için daha faziletlidir. Eer onu Allah yolunda ha-
yr yapmsa, bunda devam eder. Ama 'onu alan kiiye sadaka olsun' de-
lii ve ihtiyac sevketmise, tevekkül ehli maln ona sadaka olarak brakr.
263 Bkz: Zebidî, thafu's-Sade, IX, 212. (Buradaki kayda göre Irâkî bu lafzlarla tespit edemediini
belirtmitir. Zebidi, bu manadaki bir hadisi bnu Ebi eybe'nin Musannef'te ve bnu Ebi'd-
Dünya'nn Zemmü'l-Gadap isimli eserinde rivayet ettiini belirtmitir. Hadis için ayrca bkz:
evkani; el-Fevaid, No: 633.
144 KÛTU'L-KULÛB
Eer bunlarn dnda bir baka sebepten dolay çalmsa ondan alr, bir
fakire verir.
Bana bir zat, Mekke'de ikamet eden bir eyhin unlar anlattn nak-
letti. Bir hac, yannda duran bir abidi para kesesini çalmakla suçlad. Abid
hacya: "çinde ne kadar ne vard? diye sordu; hac kesede olanlar söyle-
di. Abid hacy yanna alp evine götürdü; söyledii eylere karlk ona
malndan tartp verdi. Daha sonra hacnn arkadalar gelerek hacya:
"Kendisine aka yaptklarn, o uyurken kesesini aldklarn" söylediler. Bu-
nun üzerine hac ve arkadalar abide gelip maln kendisine geri verdiler
fakat o zat: "Ben onu size verdikten sonra geri almam." dedi. Mal alanlar:
"Buna ihtiyacmz yoktur" dediler; abid: "Aln" diye srar etti, onlar almad-
lar. Bunun üzerine abid olunu çard, mal ona verdi ve götürüp fakir fu-
leri unutulmutur. Kim, bununla amel ederse, onu ihya etmi ve güzel bir
hasleti ortaya koymu olur. Bu yol, eskiden beri üzerinde bir çok evliyann
TEVEKKÜL GEREKENLER
Bilmi ol ki, geçim sebeplerinde Allah'a tevekkül etmek, onlarn kul
s için, baz eyleri öne alp baz eyleri geri brakmaz. Tam aksine, elin-
Eer tevekkül ehli, bir ekilde mal elinden çktnda, sabreder veya
dier amellerinde kendisine ârz olan afetleri gidermek için nefsiyle müca-
hede ettii gibi.
çek hâlinin ortaya çkmas gizlenmi olur. Bu mal, ona hâlinden memnun
olmas ve kalbi girdii hak yolda sükûnet içinde bulunmas için ikram edil-
yenler çoalrd.
»» Kasas 28/60.
146 KÜTUL KULÛB
br tevekkülün ilk makamdr. Sabr, ilahî takdirin bir imtihan olarak görül-
mesidir. ükür ise bundan daha yüksek bir derece olup belay nimet ola-
265
Âl-i mran 3/141
266 Bakara 2/1 55
267
ura, 26/36
IEVEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 147
sek makamdr. Rza, tevekkül ehli sevgililerin makamdr. Yüce Allah, te-
"Ahiret yurdu, daha hayrl ve daha devamldr. Hâlâ buna aklnz er-
miyor mu?"*m
kar olan rabetlerini artrarak fani olan dünya malndan gönüllerini çek-
öyle ki, Yüce Allah, rabet etsinler diye kendi katndaki eyleri Yüce
Zatna nispet etmi ve onlarn ebedi olduunu belirtmitir. Bundan dolay
onlar Allah'a tevekkül etmilerdir. Ayrca Yüce Allah, kullar gönüllerini
çeksinler diye kullarn elinde olan dünya maln onlara nispet etmi ve on-
larn fani olduunu belirtmitir. Allah'n sözündeki gerçei anlayan akl sa-
hipleri, dünya mal bir yana, kendi nefislerinden bile gönüllerini çekip onu
268
Kasas 28/60.
269
ura, 26/36.
"Hiç üphesiz Allah, kendilerine cenneti verme karlnda müminler-
den canlarn ve mallarn satn almtr.™
bütün varlklara; Yüce Zatn en iyi bilenlerin ilmini, en aklllarn akln, hik-
metini en iyi anlayanlarn hikmetini verse, sonra her birisine bütün bunla-
rn ötesinde fazlaca ilim, akl ve hikmet verse, sonra onlara bütün yaratl-
mlarn akbetlerini bildirse, onlar bütün srlara vakf yapsa, kendilerine
nimetlerin iç yüzünü bildirse, ilahi cezalardaki inceliklerini tantsa ve onla-
mtr.
Denilir ki, Allah'n canllardan ve cansz eylerden yaratt en küçük
eyler sivrisinek ve hardal tanesidir. Bunlarn her birisinde üçyüz altm
hikmet vardr. Allah'n yaratt eylerdeki hikmetler, onlarndaki büyüklük
270 Tövbe 9/111. Bu ayet tahkikli baskda mevcuttur. Merama uygun olduu için onu aldk.
(Mütercim)
T EVEKKÜL M AKAM v» Tl V E K K Ü 1. EH L i N N H Al l I H I 149
'Yoksa insan, her temenni ettii eye sahip olacan m arzu ediyor.
Tevekkül eden insan, Allah için sever, Rabbi ile mesrur olur ve O'nun
mülkü ve idaresi altnda olduuna sevinir. Çünkü dünya ve ahiretin mülkü
O'nundur. O, bu iki alemde istedii ekilde hükmeder. Oysa kul, acizdir hiç
bir eye gücü yetmez. te bu, muhabbetin ilk makamdr. Her eyi yara-
tan, her eyi bilen, her eyden haberdar, her eyi gören Allah, güzel ted-
biri ile bütün yaratklara kafidir. Fakat bu gerçei anlamak için insanlar, ila-
muhtaçtr.
271
Necm 53/24-25
272 Müminun 23/71
150 KÛTUL KULÛB
met ve rahmet vardr. Fakat yüce Allah, alimleri kendi ahlakyla bezediin-
den, onlar da ancak O'nun açklad kadarn aça vururlar. Marifet sa-
"Her eyin hazineleri yalnz bizim yanmzdadr. Biz onu ancak belli
Ebu Süleyman Daranî (k.s) demitir ki: "Ben eyaya öyle üstten ma-
rifet gözüyle baktmda, ayr bir tat alyorum."
Bir dier arif de öyle demitir: "Eyann srl ve alacak yönünü gör-
mezseniz gerçek güzelliini de göremezsiniz. Sadece d güzelliini gör-
mekle kalrsnz."
TEVEKKÜLÜN SEBEPLER
Bilmi ol ki, Allah' hakkyla bilen gerçek alimler O'na dünyalk malla-
rn korumas ve maksatlarna ulatrmas için tevekkül etmezler. Onlar te-
vekkül ederken, sevdikleri eyin kendilerine takdir edilmesini art komaz-
lar, holanmadklar hükümlerin deimesini, ilahi iradenin ezelde takdir
2» Hicr, 15/21
rf-VEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HALLER 151
lar Allah'a tevekkül ettiklerinde, O'nun önceki nesillerde cereyan eden be-
la ve imtihan sünnetini kendileri için deitirmesini beklemezler. Onlarn
kalplerinde tevekkülün deeri çok daha büyüktür. Onlar tevekkülden bun-
lardan daha ileri derecede eyleri anlamlardr. Eer arifibillah olan bir
Malik b. Enes'e (rah), bir adam gelerek: "Ey Eba Abdullah, ben Ka-
Rabbani alimler ancak, Yüce Allah tevekkülü sevdii, her iin kendisi-
ne havale edilmesine layk olduu ve kendisine teslim olmann gerektii
için O'na tevekkül ederler. Çünkü O, her eyin evveli olan ilk Vekil ve en
büyük kefildir. Onlar u ilahi buyruklar iitmilerdir:
"Sonra da ileri yerli yerince idare ederek Ar'a istiva eden O'dur.*75
"Gerçek iman sahibi bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren
kim olabilir ki?™*
Yine arifler, Allah, tevekkülü emrettii, ona tevik ettii ve iman onun-
la gerçekletirdii için O'na tevekkül ederler. Çünkü onlar u ilahi ayetleri
iitmilerdir:
diriyi çkaran ve ileri yerli yerince idare eden (Allahtan baka) kimdir?*79
Bundan dolay arifler, Allah'tan haya ettikleri için O'na tevekkül etti-
sahip olduklar için Allah'a tevekkül ettiler ve O'na tam olarak güvendiler.
d sfatna göre tevekkül eder. Her insan O'nu kendisine tecelli eden s-
fatna göre tanr. Herkes O'na olan yaknlna göre itaat eder. Herkesin
manevi yaknl Allah' bilmesi orannda olur. Allah' bilmek O'nun kuluna
olan inayetine/ilahi yardmna göredir. Bunun arkasnda kaderin srr vardr.
li, elde ettii müahedeye göre deiir. Allah'n verecei mükafat, kulun
görmektedir.™
Selam ve selamet yurdu olan cennet bütün makamlar içine alr. Cen-
nettekilerin dereceleri de farkldr. Bu durum dünyada da böyledir. Yüce
Allah, baz kullarnn özel olarak ilerini üzerine alarak ve onlarn güzel
Baz seçkin kullar, Allah'a, O'nu tazim ve yüceltmek için tevekkül eder.
2*»
Bakara 2/261.
284
Âl-i mran 3/163.
285
En'am 6/127.
286
ura 42/13.
1
KÜTUl KULÛB
287
Tevbe, 9/1 1
288
Meryem, 19/61
î E V E K K ÜL MAKAMI vb TEVEKKÜL EHLNN H Al LEH 155
mn tevekkülü olarak zikrettiimiz bir tevekkül çeidi vardr ki, arifler onu
tevekkül diye zikretmeye bile haya eder; kalplerini böyle bir tevekkülü dü-
Çünkü kitaplar çok defa bu yolun cahili olan münkirler de okurlar. Onlarn
akl bunlar almaz; itiraz ve inkara düerler, zarar görürler. Bu ilerde ken-
disinden yardm istenecek ancak Allah'tr.
lk vesilesi olur. Çünkü hayr, kulun bilmedii eylerdedir. Bazen hayr, ku-
lunholanmad, ama ahiretteki sonucu itibariyle güzel olan eylerle olur.
Yoksa kulun kendince bulduu ve hemen sonuç alacan düündüü
iyi
eylerde hayr olmayabilir. O hâlde kulun, her iinde hikmet sahibi olan Al-
Eer kul dünya malnn çoalmasn veya muhtaç olduu; fakat için-
Eer kul, Rabbinin her ite kendisine yettiini bilir, O'nun her eye ka-
fi geldiini müahede eder, O'nun her hâlini bilmesiyle yetinir ve her yap-
tndan raz olarak O'ndan bir ey istemekten haya ederse, ahdine vefa
göstermi olur. Bu hâl, "Rabbim bana yeter." ö\yen Hz. brahim'in (a.s) yo-
ce, o zaten beni görüyor. O bana yeter." dedi. Bunun için Allahu Teala, on-
hibi müminler de, böyle demilerdir. Ayette onlarn durumu öyle anlatlr:
lardan korkun." denildii zaman; bu onlarn imann artrd ve: 'Allah bize
1590
yeter, o ne güzel vekildir. ' dediler.
O'nun yaknl onlara yetti. Sonuçta, zafer ve nimet ile geri döndüler. 291
mitir. Bu taksim edilen eye yönelen kimse, aslnda onu taksim edene
yönelmi olur. Kim Allah'a yönelirse, Allah onu ereflendirir ve kendisine
dost edinir.
289
Necm 53/37.
Âl-i mran 3/173/174.
290
291
Bu ksm tahkikli baskdan alnmtr. Bkz: Kutu'l-Kulub, II, 1002. (Kahire, 2001)
r t VEKKÜL MAKAMI ve TEVEKKÜL EHLNN HA l I F f\ I 157
Eer kul, ihtiyaç fazlas dünya malna yönelir, elindekine kanaat et-
mez, adet olan eylerin peine düer, bir eyi zaman gelmeden önce is-
ter veya takdir olunan zamanna kadar beklemeyi ho görmezse bu, te-
Biz, al veri yapmak için çarya çkp hangi yol ve sebeple rzk ge-
lecek diye bekleyen kimseyi tevekkül konusunda shhatli bulmuyoruz. Ay-
mak ve ondan raz olmaktr. Bu da, nefsi bir tarafa atp Allah ile megul
olarak yalnz O'nu severek, nefsini unutarak elde edilir. Gerçek tevekkül,
Vekil olan Allah'n kudret elini müahede ettikten sonra olur. Çünkü O'nun
kudret eli ortaya çknca dier eller onda kaybolur. te o anda sen Allah'a
hakkyla tevekkül edersin; O da senin tevekkülünü kabul eder. Sen O'na
teslim olursun, O da seni teslim alr. O sana öyle bir tecelli eder ki, bu te-
celli seni hükmü veren hakime itaata mecbur eder. Yine o tecelli seni asl
Bir tefsire göre ayete: "Kim Allah'a tevekkül ederse, tevekkülü ona ye-
ter." eklinde mana verilmitir. Yani kulun, dier makamlar içinde tevekkül
ona yeter, demektir. Ayete: "Allah onu kendinden bakalarna muhtaç et-
» Talak, 65/3
293 Talak 65/3
II VI- K KÜL.MAKAMI va TE VEKKÜL EH LNN M Al I I M 159
cih O'na aittir. Kulun dünya v© ahiret ileriyle ilgili bu korumay nasl, ne
ekilde, nerede, ne zaman yapacan O bilir. O bunu, kulun bildii ve bil-
medii ekillerde yapar. Çünkü kul, bir varlktr; Yüce Allah her iki dünya-
da onun üzerinde hükümlerini icra eder: Kul her iki dünyada da Allah'n ih-
san, rahmet ve efkatine muhtaçtr. Allah ise hiç bir eye ihtiyac olmayan,
bütün hamdlere layk olan, her eyi yoktan var eden ve onlar tekrar diril-
tecek olandr.
man."
lah'tan güzel bir ekilde raz olursa, Allah da ondan raz olur. Böylece r-
zaya, rza ile karlk vermi olur. Bu, en büyük bir mükafat ve ihsandr. Bu
a» Rahman, 55/60
m Maide, 5/119
297 Tevbe, 9/72
» Ankebut, 29/145
KÜTU'L KULÛB
Ebu Abdullah es-Sâci demitir ki: "Allah'n öyle seçkin kullar vardr ki
onlar, balarna gelen bir skntya kar sabrla uramaktan haya eder-
ler. Onlar, Yüce Allah'n takdiri nasl gerçekleiyorsa, onu gönül holuu
içinde kabul edip rza gösterirler."
"Bir kimsenin benim zikrimle megul olmas, onu, benden bir ey is-
temekten alkoyarsa; ona, benden bir eyler isteyenlere verdiimden da-
ha fazlasn veririm.'299 Yani ondan raz olurum.
Zikir, iitmeye yakn bir eydir. itmek, insan, sözünü iittii kimseyi
görmeye götürür. Rza, yakîne ulaan kulun hâlidir. Yakîn, imann hakika-
-
299 Beyhaki, uabu'l-man, No: 572-573. lk ksm biraz deiik olarak bkz: Tirmizi, Fedailü'l-
Kur'an, 25; Ebu Nuaym, Hilye, V, 123; Darimi, Fedailü'l-Kur'an, 6.
300 Abese 80/39-40
301
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 8189.
163
ldir. Hz. Peygamber (s.a.v) bnu Abbas'a tavsiyesinde onu bu yakîne te-
vik ederek öyle buyurmutur: "Allah için, yakfn ve rza hâli içinde amel et.
Eer bu olmazsa, sabret üphesiz houna gitmeyen eylere kar sabret-
men de çok hayr vardr. * 02
Allah'n Resûlü (s.a.v) onu önce en yüksek makamlara davet etmi,
"Allah' görüyor gibi O'na ibadet et; sen onu göremiyorsan da, O seni
görüyor"™
Allah Resûlü (s.a.v) önce onu müahedeye davet etmitir ki; o, ihsan
makamdr. Çünkü: "hsan nedir?" Sorusuna Resûlullah (s.a.v):
lah'n cemalini seyirleri devam edecektir. Çünkü Allah'n onlardan raz ol-
dular.
302
Ebu Nuaym, Hilye, l, 389; Beyhaki.uabu'l-man, No: 10000. lk ksm hariç bkz: Ahmed,
Müsned, I, 307.
303 Ahmed, Müsned, II, 132; Ebu Nuaym, Hilye. VIII, 220; Beyhaki, uabu'l-man; No: 10544;
Heysemi. ez-Zevaid, II, 40; bnu Ebi eybe, Musannef, XIII, 225. Bu rivayetlerin bir ksmnda,
kendisine tavsiye edilen ahs deimektedir.
304
Buhari, man, 37; Müslim, man, 1; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizi, man, 4; bnu Mace,
Mukaddime, 9.
305
Ebu Nuaym, Sfatu'l-Cennet, 91; Beyhaki, el-Ba'sü ve'n-Nüûr, 493; Heysemi, ez-Zevaid, X,
241.
164 KÛTU'L-KULÛB
Allah'n rzas, dünyada O'ndan korkanlar için özel bir marifetin sonucu
olarak verilmi bir sevaptr. Allahu Teala bu konuda öyle buyurmutur:
"Allah onlardan, onlarda Allahtan raz oldu. Bu mükafat, Rab/erinden kor-
kanlar içindir.™*
dayet nimetine ilave olarak verilen bir nimettir. Bu hediye, u ayette ifade
edilmektedir. "Onlara Rahman ve Rahim olan Rab'den bir selâm var-
dr.*03
rza hâlinde ükrederiz, bamza gelen kaza ve kadere raz oluruz." dedi-
ler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v) "Kâbe'nln Rabbine yemin olsun ki
"mann dört temel rüknü vardr. Onlar olmadan iman sahih ve salam
olmaz. Aynen, el ve ayaksz bir cesedin salam olmad gibi. Bu dört rü-
Abid, tüm geceyi namaz klarak geçiriyordu, kadn ise uyuyordu, O gün-
düzü oruçlu geçiriyordu, kadn ise oruç tutmuyordu. En sonunda: "Senin
yaptn baka amelin var m?" diye sordu. Kadn: "Allah'a yemin olsun ki
gördüün farz ve nafilelerden baka bir amelim yok." dedi. Adam srarla
"Bunun dnda yaptm tek özelliim var; o da udur: Bir skntda ol-
duum zaman refahta olmay temenni etmem. Hastalandm zaman, sh-
hati arzulamam. Günete olduum zaman da gölgede olmay istemem."
Abid elini bana koyarak: "Senin basit gördüün özelliin bu mu? Allah'a
yemin olsun ki bu söylediin ey, abidlerin aciz kald bir haslettir" dedi.
3.1
Tabarani, el-Kebir, No: 11336; Heysemi, ez-Zevaid, I, 54; Zebidi, thaf, XI, 11.
3.2
Ebu Nuaym, Hilye, IX, 292; Beyhaki, K. Zühd, No: 970; bnu Kesir, el-Bidaye, V, 98; bnu
Asakir, Tarih, Cilt:41,shf: 201.
166 KÛTU'L-KULÛB
Rivayete göre, bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Kim, semadan yeryü-
"Kulun kendisine verilen eye raz olmas, ona verilen en büyük hayr-
lardan birisidir.™
mitir: "slam'a hidayet edilen, kendisine yeterli miktar rzk verilen ve bu-
takdir ettii az rzka raz olursa, Allah da onun az ameline raz olur.™
Ehl-i Beyt yoluyla gelen bir hadiste Allah'n Resulü (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:
"Allah, kulunu sevdii zaman ona bela verir. Bana gelene sabrettii
zaman onu dier kullar arasndan seçer; rza gösterdii zaman özel dost-
luuna alr.™
srailoullar, Hz. Musa'ya: "Rabbinden öyle bir ey iste ki, onu yapt-
mz zaman bizden raz olsun." dediler. Hz. Musa, Allahu Teala'ya öyle
yakard: "Allah'm ne dediklerini biliyorsun." dedi. Allahu Teala: "Ey Musa!
313 Biraz farkl lafzlarla: Tirmizi, Kader, 10; Hakim, Müsterdek, I, 518; Elbani, Daife. No: 1906.
3,4
Tirmizi, Zühd, 34; bnu Mace, Zühd, 9; Hakim, Müstedrek, I, 35.
315
Beyhaki, uabu'l-man, No: 4584; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 5784; Suyuti, es-Sar, No:
8705; Elbani, Daife, No: 2373; Zebidi, ithaf, XII, 515.
3"> Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 976; Zebidi, thaf, XII, 515-516.
Ml/A MAKAMI
— ———————— 167
onlara söyle benden raz olsunlar ki, ben de onlardan raz olaym." buyur-
du.
yet edilen bir hadiste öyle buyrulmutur: "Kyamet günü olduu zaman
Allah, ümmetimden bir toplulua kanatlar verecek, onlar kabirlerinden bu
kanatlaryla cennete uçacaklar. Orada gezecekler ve istedikleri ekilde
hennemi gördünüz mü?" diye sorulacak. Onlar "Hayr, biz bir ey görme-
dik. " diyecekler. Kendilerine: "Peki siz kimin ümmetindensiniz? diye sora-
"Allah için söyleyiniz, siz dünyada nasl bir amel ilediniz de bu makama
yükseldiniz? Diye sorduunda, onlar: "Bizde önemli iki özellik vard. Allah
rahmeti ve fazl ile bizi bu dereceye ulatrd." Melekler: Onlar ne idi? di-
vayette de, hadisin ilk ksmnda: "Ümmetimden bir gruba" eklinde ifade
geçmektedir. Bu da bu rivayetin müsned/bizzat Hz. Peygamber'e (s.a.vj
3Î Hakim, Müstedrek, I, 494; Ebu Yala, Müsned, No: 1866; Beyhaki, uabu'l-man, No: 528;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 77.
3,8
Zebidi, thaf, XII, 516; Ebani, Daife, No: 507. Lafzlar biraz farkl fakat mana olarak ayn konu-
da bir hadis için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, I, 210; Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur; VII, 29.
168 KÛTUL KULÛB
Lokman (a.s) oluna yapt bir vasiyetinde, rzay tevhide denk tuta-
tecelli eden ilahi takdirle sürür duymas, bütün hâllerde nefsin holuk ve
sükûnet içinde olmas, bütün korkutucu ve rahatsz edici dünya ileri kar-
snda kalbin huzur içinde bulunmas, kulun her eye kanaat etmesi,
Rabbinin takdir ettii eylerle övünmesi, Mevla'snn onu görüp gözetme-
sine sevinmesi, her ite Mevla'sna teslim olmas, çok az eylerden dola-
y bile O'ndan raz olmas, Yüce Allah'n her ii en güzel ekilde tedbir
edeceine ve her ite en güzel hükmü vereceine itikad ederek, O'nun
Kulun elindeki her eyi Mevla'sna teslim etmesi, O'nun hükmüne ra-
z olduunu gösterir.
Yine kulun Allah' kullarna ikayet etmemesi, dostu olan Allah'n fiil-
lerinden dolay rahatsz olmamas ve her eyde kendine en yakn olan Yü-
ce Allah'a kar güzel edebini korumas rza alametlerindendir.
Rza ehline göre, Allah'tan raz olan bir kul u tür sözleri söylemez:
"Bu gün çok scak bir gündür." veya "Bu gün çok souk bir gündür", "Fa-
kirlik bir bela ve musibettir", "Çocuklar üzüntü ve sknt sebebidir", "Zana-
at, meakkat ve zorluktur."
Allah'tan raz olan bir kul, diliyle söylemedii bu tür sözlerden kalbini
de karlamal, ilahi tedbir ve takdiri güzel bularak gönül holuu ile teslim
bnu Mesud (r.a) demitir ki: "Fakirlik ile zenginlik kulu Rabbine götü-
rün iki binektir. Ben onlarn hangisine bineceime aldr etmem. Eer,
önüme fakirlik gelirse sabrederim; zenginlik gelirse, onun da bir bedeli
adam: "u gecelerin olduundan daha uzun olmasn çok isterdim' diyor
dedim. Ebu Süleyman: "Bu söz hem iyi, hem de kötüdür. Eer o, gecenin
uzun olmasn ibadet etmek için istiyorsa, söz güzeldir. Fakat Allah'n se-
vip takdir ettii bir durumu kul sevmedii için de kötü söylemitir." dedi.
170 __ KÛTULKULÛ8
Hz. Ömer (r.a) bir gün hanm Atike'ye kzarak: "Vallahi seni perian
ederim." dedi. Bunun üzerine hanm: "Allah beni hidayete erdirdikten son-
ra, sen beni slam'dan m uzaklatracaksn?" dedi. Hz. Ömer: "Hayr, öy-
le bir ey yapmam." deyince, hanm: "Öyle ise bana ne kötülük edebilir-
sin ki! (Dinime bir zarar gelmedikten sonra, bama ne gelirse gelsin aldr-
mam)" karln verdi.
Cafer b. Süleyman es-Sana'î unu anlatmtr: Bir gün Süfyan es-
Sevri, Rabiatü'l-Adeviyye'nin yannda: "Allah'm bizden raz ol." dedi. Ra-
bia ona: "Sen Allah'tan raz deilken O'nun senden raz olmasn isteme-
ye utanmyor musun? dedi. Bunun üzerine Süfyan es-Sevri: "Allah'm be-
ni affet." dedi.
Cafer diyor ki: "Ben Rabia'ya, kulun ne zaman Allah'tan raz olaca-
n sordum. Rabia: "Kulun, bana gelen bir musibet karsndaki sevinci,
eline geçirdii bir nimet karsndaki sevinci gibi olunca Allah'tan raz
olur." dedi.
HIZA MAKAMI
—
... . . - .
171
"Onun Allah katnda böyle yüksek bir derecesi varsa, Allah'tan istese
de Allah ona rzkn baka bir yolla gönderseydi ne zarar olurdu?" dedi.
Bunu sözü iiten Rabia, adama dönerek:
"Sus ey tembel adam. Allah dostlarnn Allah'tan en çok raz olan kim-
seler olduunu bilmez misin? Onlar, Allah'n kendilerini içinde bulundurdu-
A'me demitir ki: "Ebu Vâil bana öyle söyledi: Ey Süleyman! Bizim
Mevla'mz ne yücedir! Biz O'na itaat etsek, O bizim isteklerimizi hiç geri
çevirmez."
Nitekim bir ayet-i kerimede öyle buyuruyor: "Allah, iman edip salih
320
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 384; Suyuti, es-Saîr, No: 3101; Kudâî, Müsnedü'-ihab, I,
kabul eder. cabet etmek, itaat etmek demektir. Nitekim Allahu Teala "Ar-
Salih insanlar, Allah'n her istedii konuda O'na itaat ettiler; Allah da onla-
ra istediklerini verdi. Bu, Allah'n u ayetinin iki farkl manasndan biridir:
"Bana verdiiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaadettikJerimi vere-
yim.* 23
Fudayl demitir ki: "Kim Allah'a itaat ederse, her ey ona itaat eder.
"Ey Rabbim, bana, içinde senin rzan bulunan öyle bir ey göster ki
onu yapaym. Allahu Teala ona öyle vahyetti: "Benim rzam, senin holan-
madn eydedir. Sen ise holanmadn eye kar sabredemezsin." Mu-
sa (a.s), tekrar: "Ey Rabbim, bana onu göster." dedi. Bunun üzerine Allahu
Teala ona öyle buyurdu: "Benim rzam, kazama rza göstermendedir."
göstermelerindedir."
Hz. Musa (a.s), bir münacatmda, Allahu Teala'ya: "Ey Rabbim, kulla-
rn içinde hangisi sana daha sevimlidir? diye sordu; Allahu Teala öyle bu-
yurdu: 'Sevdiini elinden aldmda bana teslim olan ve isyan etmeyen
kimsedir." Hz. Musa (a.s): "Ya Rabbi, kullarn içinde en çok kime gazap
edersin? Diye sordu; Allahu Teala u cevab verdi: "Bir ite önce benden
Bununla ayn iddette ar hüküm ifade eden baka bir haber öyle-
günü) ben de ondan raz olurum. Kim bunlara kzarsa, benimle karlat-
nda ben de ona kzarm. "* 27
Bir baka rivayette öyle nakledilmitir: Hz Musa'ya (a.s) ilk inen yaz-
l ayet u manada idi: "Ben, Ben'den baka ilah bulunmayan Allahm. Kim
benim hükmüme rza gösterir, kazama teslim olur ve belama sabrederse,
onu sddklardan yazar ve kyamet günü sddklarla beraber diriltirim."
riyle icra ederim. Hayr için yarattm ve elinde hayrl ileri gerçekletir-
için daha önce takdir ettiimi deitirerek, benim deil de senin istediini
yerine getirmemi mi arzu ediyorsun? zzet ve celalim hakk için, bir kez da-
ha kalbinden bu tür bir düünce geçirirsen, senin ismini peygamberlik def-
terinden silerim."
Ben, bir defa nefsime uyup hareket ettim, o yüzden de keramet yurdun-
dan zillet yurduna, nimetler yurdundan çile yurduna indirildim. Nefsime
uyup bir hareket daha yaparm da bilmediim eyler bama gelir diye kor-
kuyorum."
328 Biraz farkl lafzlarla bkz: Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 192. (Tabarani rivayeti) Son ksm hariç
bkz: bnu Mace, Mukaddime, 19; Beyhaki, uabu'l-iman, No: 697; bnu Mübarek, K. Zühd, No:
968;Suyuti, es-Saîr, No: 2465; Elbani, Sahiha, No: 1332.
HIZA MAKAMI
ilahi takdire rzadan pay kadardr. Rzadan pay ise, (uyank bir kalple) Al-
Atiyye, Ebu Said el-Hudri'den (r.a) Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle bu-
yurduunu nakletmitir: "Allahu Teala hüküm ve celali ile rahatlk ve se-
vinci, rza ve yakine koymu; tasa ve hüznü ise kuku ve ilahi takdire, kz-
gnla yerletirmitir.*29
p bildiimiz eklin dna çkmasa da, onlarda sakl nice sr, hikmet ve
güzellikler mevcuttur.
Ebu Nuaym, uabu'l-man, No: 207; Suyuti, es-Saîr, No: 2493; Elbani,
Hilye, X, 42; Beyhaki,
Daife, No: 482. bnu Ebi'd-Dünya, K. Yakn, No: 31. (Mevkuf olarak)
330
man ile hayann birbirinden ayrlmaz iki ey olduunu, birisi giderse, dierinin de durmaya-
can ifade eden hadisler için bkz: Ebu Nuaym, Hilye, IV, 298; Hakim, Müstedrek, I, 22;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 7727 Tabarani, el-Evsat, No: 8309; Suyuti, es-Saîr, 3860; 3861,
3867.
176 - 1 -— —• ™— '
" " ' ""' '
KÛTU'L-KULÛB
' "
dadr.
Allahu Teala'nn lütuf ve efkatinin eseri olarak verdii bir nimet, ben-
zeri bir nimetten eksik veya nimet verilen kimsenin arzusuna ters olabilir.
Böyle bir durumda o nimeti aypl görmek veya knamak, nimete kar bir
nankörlük ve nimet sahibi olan Allahu Teala'ya kar hayaszlk olur. Çün-
kü Yüce Allah, nimete kar ükredilmesini emretmitir. O ise, ükür yeri-
ne nankörlük yapmaktadr.
Ayn ekilde Allahu Teala da sana vermi olduu nimetini kusurlu bulma-
husustur.
unu iyi bilirsen, Yüce Rabbinin onlara kar nasl muamele ettiini daha
iyi bilirsin.
olumutur. Allahu Teala, en güzel hüküm veren, ene hayrl rzk veren
ve en güzel yaratandr. O'nun her eyde sonsuz bir hikmeti vardr, ve her
iine en salam bir ekilde yapmtr. Sen bir sanat eserini aypladn ve
bir kul, O'nun huzurunda edebini taknr, O nun yurdunda O'na kar çk-
maktan ve hükmüne itiraz etmekten haya eder. Bu evin, yani dünyann
asl sahibi olan Hak Teala, hükmünde dilediini yapar. Hüküm sahibi, di-
ledii ekilde hüküm verir. Kul ise, Rabbinin yaptna raz, Hakim-i Mut-
lak'n hükmüne teslim olur.
ala'nn yarattn O'nun eseri olarak görüyor ve Allahu Teala'nn onda is-
tedii gibi tasarruf edeceini biliyordu.
mtr. 331
Enes b. Malik (r.a) öyle demitir: Allah Resûlûne ($.a.v) on yl hizmet
ettim. Hiç kimse benim efendim gibi olamaz. O, bir gün dahi yaptm bir
ey için: 'unu niçin yaptn?', yapmadm bir ey için de: 'Keke yapsay-
dn' dememitir. Yine o, olmu bir ey için, 'Keke olmasayd' veya olma-
m bir ey için de, 'Keke olsayd' dememitir. O, daima öyle derdi: Bir
1
Buhari, Menakb, 23; Et'ime, 21; Müslim, Eribe, 187-188; Ebu Davud, Et'ime, 13; Tirmizi,
Birr, 14; Ahmed, Müsned, 427, 474.
II,
2
Bkz: Tirmizi, Birr, 69; Darimi, Mukaddime, 10; Ahmed, Müsned, II, 222, 227; III, 321; Beyhaki,
uabu'l-man, No: 194.
178 KÜTU'LKUl. ÛB
mazlar. Bu tür hâller, itiraz manas tar. O, ilahi huzurda haddini amak-
tr ve Sehl b. Abdullah'n da (rah) ifade ettii gibi, kalbi perdeleyecek bir
le yolculua çkmt. Adam yolda rastlad bir eyle oynad ve onu dur-
duu yerden oynatarak baka bir yere kaydrd. Bunun üzerine arif zat:
bunlar bize yeter. Çünkü biz, böyle ileri devaml yapp dururuz. Onlar ha-
fife almak bundan daha ileride bir kusurdur. Bundan daha büyük günah
ise, bu tür ileri yapt hâlde tövbe ve istifar terk etmektir.
"Allah da ona, kat kat fazlasyla ödesin diye maln borç verenler..."™
Denilmitir ki; Allahu Teala bir iyilie karlk olarak dilerse iki milyon
sevap verir. Allahu Teala buyurmutur ki:
mek için infak edenlerin misali, bir tepe üzerindeki bahçe gibidir.'335
Allahu Teala'nn hikmetini iyi anlayan kimse, O'nun hüküm verdii hu-
suslarda tam bir teslimiyet gösterir. Çünkü Allahu Teala eyay, kendi ter-
Ariflerden bir zat öyle demitir: "Rza makam dnda her makam-
dan bir hâle ulatm. Rza makamndan ise ancak bir tadmlk/az bir ey
elde ettim. Buna ramen Allahu Teala, bütün yaratlmlar cennete, beni
cehenneme koysa, buna râz olurum."
Derece bakmndan onun üstünde bir arife: "Allahu Teala'dan rza hâ-
linde son noktaya ulatn m?" diye sorulduunda, u cevab vermitir:
"Son noktaya asla. Ama rzadan bir makama ulaabildim. Öyle ki Allahu
Teala beni cehennem üzerinde bir köprü yapsa, bütün insanlar benim üs-
tümden geçerek cennete girseler; sonra, "Muhakkak ben cehennemi cin-
lerle ve insanlarla dolduracam!* 37 eklindeki yemini gerei, insanlarn
yerine cehennemi benimle doldursa, O'nun bu hükmünü severim ve tak-
336
Bakara, 2/261
337
Hud 11/119; Secde 32/13.
180 KÛTU'L-KULÛB
mise, bunu anlarm. Eer Yüce Allah' tazim ve yüceltme için söylenmi-
se buna bir ey diyemem." Ruzbârî demitir ki: "bnu Cella bunu söyledik-
bir kap konmutu. Bir defasnda Mutarrf veya kardei Alâ ziyaretine gel-
selamlarn iitiyorum."
mettir. Ceza olan belada ise, bu tür manevi iaretler ve tatlar bulunmaz,
kalplere gayb aleminden güzel koku esintileri gelmez. mran (r.a), Mutar-
kendisini hasta eden sevgili ile bulamak olduunu dile getirmitir. Bu ko-
nuda bir ak, öyle demitir.
mü iyice yaklatnda ise öyle demeye balad: "te sevgili ihtiyaç üze-
cokuyla onun yanna geliyor ve her biri kendisi için dua etmesini istiyor-
du. O da, her biri için ayr ayr dua ediyordu. O, duas kabul edilen bir ah-
siyetti. Çünkü Allah Resulü (s.a.v) duasnn kabul edilmesi için Rabbine
dua etmiti. Abdullah b. Sâib demitir ki: Ben henüz genç iken Sa'd'a gel-
dim, ona kendimi tanttmda beni tand ve: "Sen Mekke'nin kukalarn-
dan deil misin?' diye sordu. Ben de: "Evet" dedim. Bir kssa anlattm ve
sonunda öyle dedim:
"Ey amca, sen insanlar için dua ediyorsun, kendin için dua etsen de
Allahu Teala gözlerini tekrar açsa." Bunun üzerine tebessüm etti ve öyle
dedi: "Ey oul, Allahu Teala'nn (kendi iradesiyle benim üzerimde icra et-
tii) kazas, benim için (dua ile) gözümün açlmasndan daha güzeldir."
tan bir haber çkmad. Bunun üzerine kendisine: "Allah Teala'ya çocuu-
KÛTU'L-KULÛB
nu geri vermesi için niyazda bulunsan!" denildi. O da: "Takdir ettii bir hu-
susta O'na itirazda bulunmam, bu, benim için çocuumun kaybolmasn-
dan daha ar bir durumdur." dedi.
Abidlerden birinin öyle dedii rivayet edilmitir: "Bir günah ilemitim.
Otuz yldan beri onun için alyorum." O zat, gerçekten de söz konusu gü-
nahnn tövbesi için gayret göstermekteydi. Kendisine: "O günahn neydi?'
diye soruldu; öyle dedi:
"Bir defasnda, meydana gelen bir i için. "Keke böyle olmasayd, di-
ye sordu, abid: "Hayr!" dedi. "O'ndan raz oldun mu?" diye sordu, abid yi-
ne: "Hayr!" dedi. Bunun üzerine Abdülvahid: "Senin bütün amelin oruç tu-
MI/A MAKAMI 183
tup namaz klmak m?" diye sordu. Abid: "Evet" dedi. Bunun üzerine Ab-
dülvahid ona öyle dedi: "Eer senden utanmasaydm, elli yllk ibadetinin
kark ve kusurlu olduunu söylerdim."
ameller olurdu. Allahu Teala veli kullarna böyle yapar. Bu hâlinle sen an-
cak, Allah katnda ashab- yemin olan müminler arasndasn. Bu snfta
bulunan avam halk, daha çok d azalar ile bir takm ameller yapmakla
megul olur durur. Burada unu da hatrlatalm ki, bir kimse, kendinden
amel ve makamca daha üstün birileri olsa da, içinde bulunduu makam-
da ihlasl olabilir.
nanlarn anlamalar yine de çok zor bir sözdür. Onun da ayr bir açklama-
ya ihtiyac vardr. O öyle demitir:
bir sonu ve snr yoktur. Bunlar, zühd, vera ve rza makamlardr." Bu za-
tn olu Süleyman, babasnn bu görüüne kar çkmtr. O da arif bir zat
idi. Alimlerden bazlar, onu babasndan daha ileri görürdü. O demitir ki:
"Aksine, kim her hususta vera/takva ile hareket ederse, verann zirve-
sine ulam olur. Kim her eyden gönlünü çekerse, zühdün zirvesine
ulam olur. Kim de her hâlinde Allahu Teala'dan raz olursa, rzann zir-
tiyaç içinde olduunu göstermek için Allahu Teala'dan dünya ve ahiret ya-
rarna eyleri istemesi onun makamn zedelemez. Çünkü bunda da, Alla-
hu Teala'nn rzas ve onun için halktan bir eyler isteyerek yine O'na
Kul, Allahu Teala'y severek, O'nu her eye tercih ederek ve O'nun r-
zasn isteyerek bütün duasn Rabbinin kendisine nasip ettii eyi iste-
mek için yaparsa, daha faziletli bir i yapm olur. Çünkü o, bu ekilde kal-
bini tam olarak Rabbine çevirmi ve bütün düüncesini O'nda toplam ol-
ilme göre hesaba çekilir. Bu, temel bir esastr; onu iyi bil. Bu anlattklar-
olmaz.
Eer kul, Yüce Rabbinin zikri ile megul olarak, ilahi muhabbete da-
lp O'ndan bakalarn tamamen unutarak bütün duasn Rabbini yücelt-
mek ve O'nu övmek için yaparsa, bu kendisi için daha faziletlidir. Çünkü
Allahu Teala, sahip olduu sfatlar sebebiyle bu övgüyü hak etmektedir,
hem o bu ii kula vacip klmtr. Bir de bu i, amel sahiplerinin bütün vak-
Bu konu o zatn dedii gibidir. Onun, kulun ilahi takdir ve tecelli kar-
kimse de fazilet sahibidir. Ancak onun makam, üçüncü srada gelir. Onun
makam, kuvvetli ümit ve günahtan korunma noktasnda güzel zanna da-
yanmaktadr. Bu kimse için de Allahu Teala ile özel muhabbet ve yaknlk
vardr. Onun makam da bununla güzel olur; nefsi böylece sükûnet bulur
ve bu muhabbet içinde günleri ksalr. Bu konuda Allah Resûlü (s.a.v) öy-
le buyurmutur:
söz ve amel oluur. Bunlarn ötesinde ise, sahibinin sevinip gpta edebile-
cei ve övgüyle anlabilecei baka bir makam yoktur. Zira bunlar dn-
da, nefsi tatmin için uzun süre yaama arzusu söz konusu olur.
rine getirmek, dünyann zevklerinden istifade etmek için uzun yaama ar-
zusudur. Nefis, hayat sevme tabiatyla yaratlmtr. Nefis, tabiat gerei
ve uzun süre yaama arzunudan dolay, ölümü ho karlamaz. Hâl bu
iken insan, kendisinin Allahu Teala ve O'na taat için uzun yaamak istedi-
Buhari, Rikak, 41; Müslim, Zikr, 14, 16-18; Tirmizi, Cenaiz, 67; Nesai, Cenaiz, 10; bnu Mace,
Zühd, 31; Darimi, Rikak, 43; Ahmed, Müsned, II, 313; 346.
Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bkz: Tirmizi, Zühd, 21-22; Hakim, Müstedrek, 1, 339; Ahmed,
Müsned, V, 40, 48; Beavi, erhu's-Sünne, XIV, 288; Tabarani, el-Evsat, No: 874.
187
Bir gün Vüheyb b. el-Verd, Süfyan- Servi ve Yusuf b. Esbat bir ara-
du; Süfyan: "Fitneden endie ettiim için." dedi. Yusuf: "Fakat ben, uzun
süre yaamay kötü görmüyorum." dedi; Sevri: "Ölümü niçin ho görmü-
yorsun?" diye sordu; Yusuf b. Esbat: "Uzun yaarsam belki ömrüm içinde
tövbe edip salih amel ileyeceim bir güne rast gelirim diye." dedi.
dir." dedi. Bunun üzerine Sevri, onun alnn öperek: "Kabe'nin Rabbine ye-
min ederim ki ite bu, ruhanilerden birisidir!" dedi. O, bu sözle onun ruha-
makamnda olduunu anlatmak istemitir. Ruhâniler, mukarrabun
nilerin
müminler için her türlü darlk ve korkudan bir kurtulu bulunduunu haber
vermitir. Bu durumda mukarrebun makamnda bulunanlar, Ashab- ye-
min snfn oluturan müminlerden daha üstün olmaktadrlar. Dolaysyla
onlar için de her türlü skntdan bir rahatlk vardr. Çünkü onlar, kendileri-
ne en yakn dostlar Allahu Teala'y müahede etmektedirler. Onlar için
Suf ilerden bir zat öyle demitir: "Arifin eyadaki srr, kuyunun için-
deki su gibi yerinde durur." Yani, kuyudaki su gibi kendisi bir harekette bu-
Allahu Teala'dan raz olan kimse, O'nun yerdiini yerip, kötü gördü-
ünü kötü görür. Bu, onun rza hâlini zedelemez. Hatta, kzmasnda Rab-
bine uymasndan dolay güzel i yapm olur. Eer kul kendi hâline r-
bir
lar için koyduu snrlara dikkat etmeyen ve haddini aan kimseleri kötü-
ler. O, ilahi ilminin iradesine uygun olarak tatbik eder ve koyduu yasa-
n çineyen asilere adalet ve hikmeti gerei gazap eder/kzar.
Yüce Allah, infak ve hayr iinde kulun eliyle yaptna bakar; infak
edenleri över, kul için verdii hükmü iradesine uygun olarak tevfikiyle ye-
rine getirir; sonra, kendinden bir kerem ve lütuf olarak amel edenlerin yap-
tklarna karlk verir. Ayn ekilde O'ndan raz olan bir kul da, O'nun ver-
dii hükümlere uygun davranr, çizdii yolda O'na tabi olur, takdirine tes-
gönderilmi bir nimet görür ve o anda kalbi ilahi takdirden raz olup tesli-
ey yannda olmad için vermiyor deil. O'nun vermeyii, özel bir tercih-
Ama hak etmediin veya zaten sana ait olmayan bir ey sana veril-
O'nundur. Yaratt hiçbir varlk için O'nun iradesi dnda bir irade yoktur.
O'nun verdii hükümde hiç kimse ortak deildir. Bütünüyle yaratma ve hü-
küm O'na aittir. O, hükmünde hiç kimseyi ortak etmez. Kul, hiçbir ey de-
ilken/henüz varlk alemine gelmemiken her eyi seçip tercih eden
O'dur. O'nun tercihi nasl olursa olsun hepsi ilahi bir lütftur. Bunlar ac-tat-
"YakTne ulam bir topluluk için, Allah'tan daha güzel hüküm veren
kimdir?' 34 '
341
Maide 5/50.
190 KÛ TU'L-KULÛB
dir. Çünkü kainatta meydana gelen bütün fiiller O'nun kaza ve kaderiyle
olmaktadr. O'nun mülkünde, ancak O'nun takdir ettii olur. Allahu Te-
ala'y laykyla bilen ariflere düen; O'nun kazasna rza göstermektedir.
Sonra, bütün, ilerin ilme göre bir açklamas ve farkl hükmü vardr.
Allahu Teala, iyilik ve güzel ilerin yaplmasn emretmi veya yapmaya
tevik etmitir. Kul, bunlara rza gösterir, onlar dinin örettii gibi sever ve
yapar. Kulun bunlara ükretmesi vaciptir.
günah olduunu kabul eder ve onu yapmakla nefsine zulmettii itiraf eder.
Bu ileri yaptnda hüküm olarak kendisine verilen cezaya raz olur. On-
lar, fiilen kendisinin ilediini, onunla Allah katnda kendi aleyhine bir de-
lil olutuunu, kendisi için onda hiçbir özrün bulunmadn kabul eder.
Bütün bunlarn Yüce Allah'n dilemesiyle olduunu, Allahu Teala'nn diler-
se onu rahmeti ve ihsan ile affedeceini, dilerse adaletiyle ona azap ede-
ceini bilir ve bu sonuçlara raz olur.
Ksaca, bu konuda söylenecek son söz udur: Kul, kötü ilerin nefsi
Böylece onun Allah tarafndan takdir edilmesine raz olur; nefsi tarafndan
ilenmesine raz olmaz.
onlar dil ve kalp ile reddetmeyi kötü görmezler. Çünkü din böyle yapma-
342
Yunus 10/109.
Ml/A MAKAMI 191
Resûlü'ne (s.a.v) iftira etmi, yakîn sahipleri ve muhabbet ehli adna yalan
söylemi olur.
önde gidenlerden geri kalmaya rza gösteren bir grubu nasl kötülemitir:
kin ilere rza gösterir, bu günahlar için insanlar seven, yardm eden ve
destek veren yahut bunun Allah'n kendisinden raz olaca rza makam-
na dahil olduunu iddia eder veya onun Allahu Teala'nn övdüü rza eh-
linin hâllerinden olduunu söylerse, o, Allahu Teala'nn kötüledii ve ga-
zap ettii kimselerle beraberdir. Allah Resûlü (s.a.v) bu konuda öyle bu-
yurmaktadr:
343
Yunus, 10/7-8.
344
En'am, 6/113.
345 Tevbe, 9/87.
"Kötülüe sebep olan onu yapan gibidir.™
bnu Mesud (r.a) öyle demitir: "Kul, bir kötülükten uzakta olduu
hâlde, onu yapann günah kadar günah kazanr." Kendisine: "Bu nasl
olur?" diye sorulduunda u cevab vermitir: "Kendisine o kötülüün ha-
beri ulatnda, ona rza gösterir."
edilmitir: "Eer douda bir kul öldürûlse, batda bulunan baka birisi de
ona rza gösterse, onun cinayetine ortak olmu olur.*47 Bu hususta Allah
Resûlü'nden (s.a.v) mürsel yolla rivayet edilen hasen bir hadiste öyle
buyrulmutur:
Kim dinde kendinden alttakine, dünya iinde ise ûsttekine bakarsa Allah
farkl lafzlar ayn konudaki bir hadis için bk: Ebu Davud, Melahim, 17; Beyhaki, Sünen-i
Kübra, VII, 266; Hindî, Kenzul'-Ummal, No: 5537-38; bnu Adiy, el-Kamil, IX, 83. (Beyrut,
1997)
348 Beyhaki, uabu'l-man, No: 4575.
RIZA MAKAMI 193
makamdr. O, kulu tevik edildii eyden alkoyup kötü görülen eyi yap-
maya sevk etmez. Yukardaki söz ise, nefsin bir bahanesi ve insanlarn di-
1 94 _
KÛTU' LKULÛB
Ama bu, kul için Yüce Sahibinin huzurunda geçerli bir mazeret deildir ve
bu kimsenin Yüce Yaratcsndan kurtulmas mümkün deildir.
ararlar.* 50
"te onlar, hayr ilerinde yarrlar ve onlar hayrda önde giden kim-
selerdir.* 54
3 « Maide 5/35
350 isra, 17/57
351
Hadid 57/21
352
Bakara 2/268
353 Mutaffifin 83/267
354
Müminun 23/61
195
lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" Allaha snaca yerde, "elhamdü lillah" dedi-
i için, sonradan kusurunu anlam ve ticareti terketm itir. Olay öyle ol-
mutur:
"Öyle bir söz söyledim ki, tam otuz yl ondan dolay istifar ediyorum."
edilmitir:
de hiçbir güce sahip deildir. Çünkü Allahu Teala, kalp ile eytann aras-
na girip eytann bu ba çözmesine mani olur. Allahu Teala, kulunun kal-
bine rahmetiyle iman yazdktan sonra, onu tarafndan gönderdii bir des-
Allah için sevmede, dostluk, can, mal, fiil ve sözle yardmc olmak var-
dr. Allah için kzmada ise, bunlarn aksi mevcuttur. Allah için buzda/kz-
mada, bidatç, günahkar, fask, zalim ve haddi aan kimselere kzmak
mevcuttur. Bunlarla dost olmamak ve kendilerine yardmc olmamak mü-
minlere farz klnmtr.
eytan, nefsini etkisi altna alp sana günah ileri yaptrabilir; fakat
kalbindeki ilahi korku ve murakabe ban çözmek için sana musallat olup
buna imkan bulabilir; fakat sana haramlar helal saydrma, onlar güzel
gösterme, süsleyip güzelliine inandrma, tövbeyi terk etme, onlara rza
rinin dostudur.*360
Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Ailahu Teaia, her müminden bü-
tün münafklara buzedeceine dair bir söz almtr. Yine O, her münafk-
357
Âl-i mran, 3/28
358
Maide, 5/51
359
Nisa, 4/144
360 Casiye, 45/19
361
En'am, 6/129
362 Nisa 4/1 15
383 Hadisin ilk ksm için bkz: Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 50; Ebu Davud, Edeb, 113; Ahmed,
Müsned, III, 336. Hadisin son ksm dahil bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 7650; Heysemi, ez-
Zevaid, X, 280-281.
198 KÛTU'L KULÛB
Baka bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Kim bir topluluu sever
1964
ve dünyada onlarla dost olursa, kyamet günü onlarla beraber gelir.
Allah Resûlü nün (s.a.v): "man balarnn en salam, Allah için sev-
ise sana buzetmelidir. Bu, senin iman bann salamln gösteren bir
sertlik bulsunlar. ™ 8
364
Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bkz: Ahmed, Müsned, VI, 145; Tabarani, el-Kebir, No: 2519;
Hatib, Tarih, V, 196; bnu Adiy, el-Kamil, 492 (Beyrut, 1998); Heysemi, ez-Zevaid, X, 281.
1,
365 Ahmed, Müsned, IV, 286; Beyhaki, uabu'l-man, No: 13; Heysemi, ez-Zevaid, I, 89-90.
368 Fetih 48/29
367
Maide 5/54.
368
Tövbe 9/1 23
HI7A MAKAMI
M-<*y *"M. itM'*"M>
...
199
ala'nn gazab* altna itmi olur. Bu da onlar için ilahi kzgnlk ve azap se-
bebi olur.
min içinde durumun nasl?" diye sordu. O da: "Beni seviyor ve bana ikram-
da bulunuyorlar." dedi. Bunun üzerine Ka'b: "Öyleyse senin hakknda Tev-
rat beni dorulamyor." dedi. El-Havlani: "Tevratta ne var ki?" diye sordu;
Ka'b: "Tevrat'ta unu gördüm: (Devaml iyilii emir, kötülüü nehiyle me-
gul olan) alim, komular tarafndan sevilmez (seni ise herkes seviyor,
sende bir kusur var!)".dedi.
"Ben, Allahu Teala'dan çok gafil, O'nun rzas uruna komada çok zay-
fm. Bana öyle bir ey tavsiye et ki, onunla kaçrdklarm telafi edebile-
lahu Teala, dostlarnn kalplerine günde yetmi kez (özel olarak) nazar
eder. Sen onlar sevdiin için bu nazar esnasnda, Allah onlarn kalbinde
seni de görür ve eer sen O'na irk koanlardan deilsen, bu nazar seni
dünya ve ahiretin skntlarndan kurtarr."
baka bir topluluun kalplerinde nazar eder. Yine Allah, bir topluluun
kalplerine baka iki topluluun kalplerinden nazar eder."
"Mahm, bir günahkar bana bir iyilik yapp da üzerimde hakk olma-
sn; bu ekilde kalbim ona sevgi duymasn.
Allah için sevip Allah için buzetmenin bir anlam da budur. Bu anlam
biraz kapal olmasna ramen açkland zaman, ahiret alimlerince açk
ve net olarak anlalr.
"* Bkz: Zebidi, thaf, XII, 321 (Deylemi, Muaz b. Cebelden rivayet etmitir); Ali el-Muttaki, ken-
zu'l-Ummal, No: 3810.
MZA MAKAMI 201
"Umulur ki Allah bir fetih ya da kendi katndan bir emir getirir de onlar,
içlerinde gizlediklerine piman olurlar.* 72
Bu durumda iman eden, ehli sünnetten olup Allahu Teala'y seven
kimse, münafklar ve bidat ehli hakknda endieli olmal ve Allahu Teala'y
gazaba getirmekten korkmaldr. Müminleri seven ve onlarn yardmna
koan kimse de, zalimlere ya çekmekten ve onlara uymaktan uzak dur-
maldr. Ta ki man nifaktan arnsn ve sapklk yolundan korunmu olsun.
370
Nisa 4/91
371
Maide 5/52
372
Maide 5/52
373
Mücadele 58/22
202
— —— •
KÛTU'L KULÛB
Onlar, günahlar ve dinin emirlerine ters hareket etmeyi insan Allah'a yak-
Alimlerden bir zat demitir ki: "Alimler âz/kyda köede kalm hü-
kümlerinin peine düen kimse, çok büyük bir kötülük yüklenmitir."
Bir günah ilediinde ise: "Rabbim! Ben kendime zulmettim; kötü ar-
rak yaptna inan. Böylelikle her iki hâlde de, Rabbinin raz olduu nok-
tada durmu ve hem sözün hem de niyetinle O'nu raz etmeye çalm
olursun. Böyle yaparsan, iyi ilerinde ucubtan/kendini beenme hâlinden
edersin.
Cahil kimseye böyle bir görü ve anlay çok ar gelir. O, bir iyilik
lah'a snrz.
RIZA MAKAMI
Ebu Muhammed Sehl (rah.) öyle demitir: "Kul, salih bir amel iledi-
inde: 'Ey Rabbim, bu ameli bana sen yaptrdn' derse, Allahu Teala onun
ükrünü kabul ederek: 'O ameli sen yaptn' buyurur. Ama kul, kendine ba-
karak: 'Bu ameli ben yaptm" derse, o zaman Allahu Teala: 'Hayr, onu sa-
na ben yaptrdm' buyurur. Kul bir günah ilediinde: 'Allahm, bunu sen
takdir ettin, sen istedin' derse, Allahu Teala ona: 'Sen kendine zulmettin,
sen ehvet ve arzuna uyup isyan ettin.' buyurur. Eer kul: 'Allahm, ben,
kendime zulmettim ve cehaletim sonucu sana kar geldim' derse, Allahu
Teala ondan haya ederek: 'Dorusu onu ben takdir ettim, bu hükmü ben
verdim, sen nefsine zulmettiini söylediin için onu baladm' buyurur.
Ayn ekilde insan da, kendine kar bir kusur ileyen kimseden, su-
çunu itiraf ve tevazu bekler. Bu davran, Allahu Teala'nn u ayetinin an-
lamlarndan birisine girmektedir:
Denilmitir ki: Burada geçen salih i, kötü fiilden sonra yaplan itiraf-
tr. Çünkü söz konusu kötü amel, ayette belirtilmitir. yi amel ise, itiraftan
sonra olandr.
™ Bu manada bir hadis için bkz: Aclûni, Kefu'l-Hafa, No: 2532 (erh ksmnda)
378
Tevbe, 9/102
376
Beyhaki, uabu'l-man, No: 4575.
204 KÛTU'L-KULÛB
Kul, bu hadis üzerinde iyice düündüü zaman, onda dört güzel hâlin
bulunduunu görür. Bunlar, iin ehline gizli deildir. Çünkü gözü veya kal-
biyle öncekilerin gidiatna iyi bakan bir kimse, kendisinde bu dört durum-
dan birisinin bulunduunu görür.
meye çalr ve onunla yarr. Çünkü buna tevik edilmitir. Bu hâl, onun
için hayr yapma ve salih amellerde bulunma yönünden bir tevik ve özen-
dirme sebebi olur. Bu durumda kazanaca eylerin en basiti, nefsine kz-
mas ve kusurundan dolay ona buzetmesi olur.
Sonra kul, meseleye dier farkl iki açdan bakar. Kul, dünyevî yönden
kendisinden aada olan fakir ve ihtiyaç sahibi kimseleri görünce, Allahu
Teala'nn kendisine yapt ihsanlara ve onu bu hâllerden kurtarmasna
karlk hamd eder; O'nun kendisine yeterli rzk verip bol ihsanlarda bu-
kimse olur.
mtr.
Bu ekilde hayr ilerinde bakasna özenen kimse, bu tür ilere im-
rendii ve onun peine dütüü için, bu yapt onun rza makamnda iler-
lemesini salar.
racan bilmeyen, gaflet hâli kendisine hakim olan, koyu bir cehaletle ku-
atlan kimse, dünya ilerinde kendisinin üstünde yer alan kimseye bakar,
ona gpta eder, onun yerinde olmak ister. Yahut onun bu bak, Allahu
edilmi ksmeti hafife almasna yol açar. Sonra bu kimse, din bakmndan
kendisinden aa derecelerde bulunan avam halka bakar; makamndaki
noksanlklara raz olur, bunu kendisi için bir mazeret sayar, onunla kendi-
sini teselli eder. Bu düünce onu hayr ilerinde komaktan geri brakr. h-
timal, ona kibir ve gurur hâli gelir; içinde bulunduu hâlle kendisini üstün
görür. Yahut bakalarn kendisi gibi amel etmekten yana noksan görerek,
nefsine bakp amellerini beenir.
377
Buhari, zekat, 5; lim, 15; Ahkam, 3; Müslim, Müsafirin, 266-268; Tirmizi, Birr, 24; Nesai, el
Kübra, Fadailü'l-Kur'an, 49 bnu Mace, Zühd, 22.
378
Buhari, Fadailü'l-Kur'an, 20; Münziri, et-Terb, II, 245 (No. 2113)
KÛ TU'L KULÛB
san'a gittii zaman, ona: "Badat halkn nasl görüyorsun?" diye sordular.
Dedi ki: "Orada kzgn polisler, mala dükün tüccar ve akn Kur'an oku-
yuculardan bakasn görmedim."
Hatta denilir ki, bnu Mübarek, Badat'tan Mekke'ye gittii güne ka-
dar, orada kald her gün için bir dinar/altn sadaka vermitir. Bana ula-
an baka bir habere göre, o, her gün onalt dinar sadaka vermitir.
afii (rah) ise, Badat' gerçek dünya diye tantmtr. Yine onun öy-
le dedii rivayet edilmitir: "Bütün dünya çöl ve taradr; Badat ise duru-
(rah) bana: Ey Yunus, Badat' gördün mü?" diye sordu; ben: "Hayr, gör-
medim!" dedim. Bunun üzerine öyle dedi: "Öyleyse sen yaanacak dün-
yay da insanlar da görmedin demektir."
"Irak'ta" dedi. Ömer (rah) köleye öyle dedi: "Orada ne yapyorsun? Bana
ulaan bir habere göre, Irak'ta yaayan herkesin bana bir bela , musal-
lat edilirmi."
HIZA MAKAMI 207
Ka'b. da bir gün Irak tan söz ederek öyle demitir: "Kötülüün onda
dokuzu oradadr. Müzmin hastalklar da oradadr."
lkl bir ekilde yaayabiliyorsa, bu kimse Allahu Teala'mn lütfü ile, O'nun
katnda mazur görülür.
Baka bir tefsirde ise öyle denmitir: Bir kimse, çirkin ve günah ile-
ri yapanlarn, dindarlarn daha zayf ve az olduu bir beldede yayor, an-
cak ilenen bu haramlar kötü görülmüyorsa, onun bu beldeden çkmas
farz olur.
379
Nisa, 4/97
380
Nisa 4/98
KÛTU'L KULÛB
etmi olmaz."
Günahtan korunmak, Allahu Teala'dan raz olan kulun hâlidir. Bu, ila-
381
Nisa 4/98-99
382
Yusuf 12/53
383
Hud 11/43
384
Dua ksm tahkikli baskdan alnd.
MUHABBET MAKAMI ve
MUHABBET EHLNN SIFATLARI
tercih ettii bir makamdr. En büyük ilahi lütuflar onunla nihai noktaya ç-
tir. Ayetin ba ile sonu arasnda ise Allah' sevenlerin sfatlar anlatlm-
tr. Allah Resûlü'nün (s.a.v) öyle buyurduu rivayet edilmitir:
385
Maide 5/54
386 Ahmed, Müsned,
Bkz: III, 104; Bezzar, Müsned, III, 235. (No: 3476); Ebu Yala, Müsned, No:
3735; Heysemi, ez-Zevaid, X. 213, 383; Suyti, ed-Dürrü'l-Mensur, III, 45.
.
KÛTUL KULÜB
"De ki: O hâlde niçin Allah, günahlarnzdan dolay size azap ediyor?
Hayrl Siz de O'nun yarattklarndan birer insansnz.
Zeyd b. Elem demitir ki: "Allahu Teala bir kulunu sever. Bu sevgi öy-
le bir dereceye varr ki, Allahu Teala ona: 'Dilediini yap, seni baladm'
buyurur."
"Allahu Teala bir kulunu sevdii zaman, iledii günah ona zarar ver-
mez. Günahndan tövbe eden, hiç günah ilememi gibidir.™» Allah
lanr.
387
Maide 5/18
388 jbnu Asakir, Tarih, cilt: 54, shf: 72; Deylemi, Rrdevsü'l-Ahbar, No: 2251; Elbani, Daife, 615.
Hadisin son ksm için bkz: bnu Mace, Zühd, 30; Beyhaki, Sünen, X, 154; Heysemi, ez-
Zevaid, X, 200; Suyuti, es-Saîr, No: 3386.
389
Bakara 2/222.
390
Âl-I mran 3/31
1
lunmalardr.
Allah Resulü (s.a.v) Allah sevgisini imann artlarndan biri olarak gör-
mü ve: "man nedir?" sorusuna 394
: "Allah ve Resûlûnûn, kula, ikisinin d-
ndaki her eydan daha sevimli olmalardr* 95 cevabn vermitir.
391
Bakara, 2/165
392
393
Buhari, el-Edebü'l-Müfred, No: 275; Hakim, Müstedrek, I, 33; Ahmed, Müsned, I, 387;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 90. Tabarani ve bnu Mübarek hadisi bnu Mesut'tan mevkuf olarak
rivayet etmitir. Bkz: el-Kebir, No: 8990; bnu Mübarek, K. Zühd, No: 1134.
394
Soru ksm tahkikli baskdan alnmtr.
395 Bkz: Buhari, man, 9; Edeb. 42; Müslim, man, 66; Tirmizi, man, 10; Ahmed, Müsned, III, 103,
140.
212 KÛTU'LKULÛB
Bu hadisten daha açk ve kesin ifade tayan bir hadis-i erifte öyle
buyrulmutur: "Allah'a yemin olsun ben bir kimseye ailesinden, malndan
ve bütün insanlardan daha sevgili gelmedikçe, o gerçek manada iman et-
mi olmaz.™ Baka bir rivayette: 'Kendi nefsinden' ifadesi yer almakta-
dr.^
ala'nn bize ihsan ettii nimetlerin en büyüü Yüce Zatn tanma ilmidir ki
buna marifetullah denir. Allah sevgisinin en üstünü ise, müahededen do-
an sevgidir.
Allahu Teala'y sevenler muhabbetin farkl mertebelerine sahiptirler.
Teala'y en çok sevenler, ilim, hilim, aff, güzel ahlak, kullarn kusurlarn
Rivayet edildiine göre bir adam Hz. Rasûlullah'a (s.a.v) gelerek: "Ey
Allah Resûlü, seni seviyorum." dedi. Allah Resûlü (s.a.v): "Öyleyse fakirli-
Buhari, man, 8; Müslim, man, 69-70; Nesai, man, 19; bnu Mace, Sünnet, 9.
397
Tabarani, el-Kebir, No: 4616; Heysemi, ez-Zevaid, I, 88; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No:
92-93.
398 Buhari, et-Tarihu'l-Kebir, 1, 183; Tirmizi, Menakb, 31 ;
Hakim, Müstedrek, III, 150; Ebu Nuaym,
Hilye, III, 244; Tabarani, el-Kebir, X, 342; Beyhaki, uabu'l-man, No: 408.
MU HAB B ET MAKAM I vb MUHABBET EH LN N S I \ A I I A II
I
213
ce; Efendimiz (s.a.v;; "Öyleyse bela ve imtihana hazr ol. "buyurdu." 399
MUHABBETN ALAMETLER
Muhabbetin alametlerinden biri, Yüce Sevgiliyi çok zikretmektir. Zik-
rullah, Allahu Teala'nn kulunu sevdiinin bir delilidir. O, Yüce Allah'n kul-
"Allahu Teala'nn her gün kullarna ikram ettii bir sadakas vardr. Al-
lahu Teala, bir kuluna Yüce zatn zikretmeyi ilham etmesinden daha fazi-
"Allahu Teala'y o kadar çok zikret ki, insanlar senin için 'deli' desin-
ler.^ Baka bir hadiste ise öyle rivayet edilmitir:
"Allahu Teala'y o kadar çok zikredin ki, münafklar size: 'bunlar gös-
1 **05
teri yapyor desinler.
'Kim, Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Kim de büyüklük
taslarsa, Allah onu alçaltr. Kim Allah' çok zikrederse, Allah onu sever.™
403
Beyhaki, uabu'l-man, No: 575. lk ksm hariç, dilin devaml zikirle megul olmasn tevik
eden hadis için bkz: Tirmizi, Deavat, 4; Ahmed, Müsned, IV, 188; bnu Mace, Edeb, 53.
404 Ahmed, Müsned, Humeyd, Müsned, No: 926; bnu Hbban, Sahih, No: 817;
III, 48; Abd. b,
Huzeyfe (r.a) ölüm annda öyle demitir: "Sevgili, ihtiyaç üzerine gel-
Selef-i Salih'ten bir zat öyle demitir: "Allahu Teala için, kulunda
O'na kavuma isteinden sonra, çok secde etmek kadar sevimli bir has-
let yoktur."
du ve onu sevdiklerinin maln ve cann almak için bir alamet yapt. Çün-
kü Yüce Allah dier ayette öyle buyurmaktadr: "Onlar Allah yolunda sa-
408
Buhari, Rikak. 41; Müslim, zikir, 14; Tirmizi, Cenaiz, 67; Zühd, 6; Nesai. Cenaiz, 10; bnu
Mace, Zühd, 31 Darimi, Rikak, 43; Ahmed, Müsned,
;
II, 313, 346.
409
Saf, 61/4
4,0
Saf 61/2
411
Tevbe 9/111
216 KÛTU'l KULÛB
mitir: "Hak ardr; fakat arlyla birlikte ho ve faydaldr. Batl ise ha-
sevdiine kavumay kötü görmez. Böyle bir sevgiyi ise ancak Allahu Te-
ala'y bütün kalbiyle seven kimse bulabilir. Kul bu derece bir sevgiyi elde
hi, onu onunla nikahladm. Ben kesin olarak unu biliyorum ki bu köle, o
kadndan daha hayrldr." Bu söz, Kurey'lilerin çok arna gitti ve ona:
baksn.™
rinin bir ksmyla sever, kalplerinin yalnz bir ksmn O'na tahsis ederler;
Bunlar için yakînen u gerçek ortaya çkar: Allahu Teala'dan baka ibadet
edilecek bir varlk mevcut deildir; O'ndan baka hiçbir ilah yoktur.
inde Allah Resûlü'ne (s.a.v) getirilirdi. Yine bir defasnda suç iledii için
getirilmi, Allah Resûlü de (s.a.v) ona had cezas uygulamt. Bunun üze-
rine, orada bulunan birisi: "Lanet olsun ona, ne kadar da çok suç ileyip
Allah Resûlüne (s.a.v) getiriliyor!" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü
(s.a.v): "Böyle deme/ona lanet okuma, muhakkak ki o, Allah' ve Resulü-
nü seviyor** 3 buyurdu. Görüldüü gibi Allah Resûlü (s.a.v) onu, ilahi emir-
rinde olduu zaman mümin Allahu Teala'y orta derecede sever. man kal-
bin içine girip iç ksmna yerletii zaman kul Allahu Teala'y en yüksek
derecede sever."
Kulun muhabbet derecesini anlamak için baklr; eer kul, Allahu Te-
ala'y bütün heva ve arzularna tercih ediyorsa, Allah sevgisi kulun neva-
sna galip gelip kul her eyde ilahi muhabbete göre hareket ediyorsa o, Al-
lahu Teala'y gerçek manada seviyor demektir. O ayn zamanda Allah'a
413
Buhari, Hudud, 5; Ebu Ya'la, Müsned, No: 176.
21 8 K Ü IUJ. KUL ÛB
"üphesiz ki, bunda (uyank bir) kalbi olan ve (hakka) ahit olarak ku-
lak veren kimseler için bir öüt vardr. *17
Halkn slam' sevmesi farz klnmtr. Bu farzn edas Allah' severek
ve ona itaat ederek farzlar yerine getirmeye ve yasaklardan kaçnmaya
baldr. Yakîn ehli ariflerin muhabbeti ise, Allahu Teala'nn sfatlarn mü-
ahedeye ve Yüce Zatn ahlaklarn tanmaya dayal bir muhabbettir.
-
414
Har 59/9
4.5
Yusuf 12/91
4.6
Mücadele 58/22
417
Kâf, 50/37
MU HABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N S 1 1 Ali A M I 219
ulam arifler ise Mevla'y yüceltmek, sevmek ve O'nu tazim için ibadet
bir kenara çekildi. Hz Yusuf onu gündüz yatana çarnca, geceye erte-
liyor, gece çarnca da gündüze tehir ediyordu. Bir gün Hz. Yusuf'a: "Ey
Yusuf! Ben Allah' tanmadan önce seni seviyordum. O'nu tandktan son-
ra onun sevgisi, kalbimde baka sevgilere yer brakmad. Onun yerine
baka bir sevgi istemiyorum" dedi. Nihayet Hz. Yusuf ona: "Allah bana bu-
Allah bunu sana emretti ve beni de buna vasta kld, öyleyse Allah'n em-
rine itaat gereklidir" dedi ve onun isteini yerine getirdi.
Marifet ehli alimlerden birisi demitir ki: "Tevhid kemâl hâlini bulun-
vekkül tam olur, bundan sonra kulun iman kemale erer, ibadeti halis olur.
"Sana, Allah' seviyor musun? diye sorulursa sükût et. Çünkü; hayr
dersen kafir olursun. Eer evet, dersen, gerçekten sevenlerin sfatna sa-
hip deilsen Allah'n gazabna uramaktan çekin."
Ondan daha üstün bir alim de demitir ki: "Muhabbet ve marifet iddi-
418
Enbiya 21/107.
419
Enbiya 21/51
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATLARI 221
bir amel meydana gelemez. Çünkü O'nun ilmi, malumdan yani var edilip
ortaya konan eylerden önce olup olan her eyi olmadan bilir. Allah'n ve-
Bu ilahi lütuflar için aklî bir sebep yoktur. Onlar, kul tarafndan yapl-
m bir amelin karl da deildir. Bilakis onlar kaderin bir srr ve Allahu
Teala'nn bir lütfü olarak gerçekleen eylerdir. Kaderin srrn açklamak
ise küfürdür. Hem kaderin srrn ancak bir peygamber veya sddk bilebi-
lir; ona ancak Allahu Teala'nn iç yüzünü açt kimseler vâkf olabilir.
Bu hâl içinde Yüce Mevla onlara her eyden daha yakn olur, onlara
devaml rzas içinde amel ettirir, kendilerine ilahi sfatlarn tecellilerini ke-
feder, ilahi srlarn sakl yönlerini açar, nimetleri içinde gizledii ilahi lütuf-
lar gösterir, onlara halis ükrü ve hakiki zikri öretir. Bütün bunlar, Yüce
Allah' sevenlerin aynel yakîn derecesinde kefe ulamalaryla elde ettik-
leri yollardr.
Denilmitir ki: Allah bir kulu sevdii zaman onu kendi hizmetinde kul-
lanr. Allah bir kuldan kendisine hizmet/ibadet etmesini istedii zaman
onun dier eylerden ilgisini ve sevgisini keser.
Yine denilmitir ki: Allah bir kulu severse ona rahmet nazaryla nazar
eder. Eer Allah bir kula rahmetiyle nazar ederse ona azap etmez. Bu ma-
nalarn bir ksm hadislerde geçmektedir.
"Allah bir kulu sevdiinde, onu belaya duçar eder. Onu çok severse,
kendisine ayrr." Bu nasl olur? diye sorulunca öyle buyurdu: "Onda ne
mal, ne evlat hiç bir ey brakmaz.* 23
Demek ki muhabbet, sevgide ilk olan Yüce Allah'n' kulu için yapt
bir tercihtir. Ayrca muhabbet birtakm hükümler içerir ki onlar sevilen kul
ortaya kor. Bu hükümler kulun Cenab- Hakk'a kar güzel muamelesinde
ortaya çkar veya Allahu Teala'nn kula bahettii gerçek ilimde kendisini
gösterir.
423
Deylemi. Firdevsü'l-Ahbar, No: 973; Hindî, Kenzu'l-Ummal, No: 30793; Suyuti, el-Camiu'l-
Kebir, No: 1957; Heysemi, ez-Zevaid, II, 291. (Tabarani rivayeti); Zebidî, thaf, XI, 542.
424
Yusuf, 12/91
425
Yusuf, 12/98
M UHABBET MAKAMI «/e MUHABBET EHLN N S\h A f
1 AM I 223
"Biz de sizin gibi insandan baka bir ey deiliz; fakat Allah peygam-
berlii kullarndan dilediine lütfeder. * 2 *
Alimlerden biri demitir ki: "Sen Allah' seviyor, O da seni belaya du-
çar ediyorsa, bil ki O seni hata ve günahlardan temizlemek istiyor."
Bir mürid üstadna: "çime ilahi muhabbetten bir eyler dodu" dedi.
Üstad: "Ey olum! Allah kendisinden baka bir sevdiinle seni imtihan et-
ti de hiç Allah' ona tercih ettin mi?" diye sordu. Mürid: "Hayr" deyince, üs-
tad: "Öyleyse bu muhabbetinde bir hayr bekleme! Çünkü Allah kulu imti-
Bize bir müridin öyle dediini nakledildi: "çimdeki kötü bir durum kar-
dan itibaren gece gündüz Kur'an- Kerim okumaya baladm. Bir müddet
sonra bana bir geveklik geldi, Kur'an okumay braktm. Rüyamda bana
birisi: "Madem beni seviyorsun, niçin benim kitabm terk ettin? Kitabmda-
ki knamam görmedin mi?" diyordu. Birden uyandm; kalbime, Kur'an mu-
Ariflerden biri demitir ki: "Her aradn Kur'an'da bulamayan kul, ge-
bn-i Mes'ud (r.a) öyle demitir: "Sizden her biriniz, nefsinin ne hâlde
olduunu ancak Kur'an'a sorsun. Eer Kur'an seviyorsa, Allah' da sevi-
yor, Kur'an- sevmiyorsa, Allah' da sevmiyor demektir."
dünyaya buz etmektir; dünyaya buz etmenin alameti ise kiinin dünya-
dan ancak kendisine yetecek ve onu ahirete ulatracak kadar azk alma-
sdr."
"Ey iman edenleri Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onlarn
yerine bir toplum getirir; Allah onlar sever, onlar da Allah' sever.™
öyle buyrulmutur: "Sizi baka bir toplumla deitirir de, onlar sizin gibi
olmazlar.* 32
431
Maide 5/54
4 » Muhammed, 47/38
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN 8IF A T L A RJ 225
ibaret olan dünya ilerinden öne almak, nefsin istek ve arzularn yerine
getirmeden önce, Yüce Sevgili'nin emirlerini derhal yerine getirmek,
el-Feth b. ehref demitir ki: "Ali bin Ebî Tâlib'i (r.a) rüyamda gördüm
ve kendisine: "Bana hayrl bir ey söyle" dedim; unlar söyledi: "Sevab-
n Allah'tan bekleyerek zenginlerin fakirlere kar tevazu göstermeleri ne
kadar güzeldir. Bundan daha güzeli ise Allah'a güvenerek, fakirlerin, zen-
erefli kimselere alçak gönüllü olmak gibi güzel bir haslettir. Dümanlara
kar izzetli ve onurlu davranmak da alçak kimselere kar onurlu davran-
mak gibi güzeldir. Bundan dolay Allah kendisini seven kimseleri, dostlar-
Sevgiliye kar kibirli davranmak ise dümana kar alçak gönüllü ol-
433
Maide 5/54.
M -
KÛTU'L KULÖB
O'nu her eye tercih ederek tamamen O'na balan. kinci manas: Seni
O'ndan ayran her eyi kesip at ki O'na ulaabilesin. Her iki durum da mu-
habbetin en belirgin delilidir.
Sonra muhabbet ehli, sahip olduu ilahi sevgiden dolay, halkn hiçbir
ne tercih etmesinden dolay, kullarn kendisini iyi bir sfatla anmasn iste-
mez.
434
Taha 20/84.
435
Müzzemmil 73/8.
M**U H A B B E T— MAKAMI va
" •" - -'— ,
- - - . - .
MUHABB t l L HL NN $11 At t AH 227
Ebu Muhammed Sehl (rah) demitir ki: "Allah katnda, sevenin ihane-
ti, avamn günahndan daha iddetlidir. Bu, kiinin O'ndan bakasyla hu-
zur bulup ünsiyet kurmasdr."
Hz. Musa'nn (a.s) kendisini vesile ederek yamur duasna çkt si-
yah köle Berh'in kssasnda anlatldna göre; Yüce Allah Hz. Musa'ya hi-
taben öyle buyurmutur: "Berh, ne güzel bir kuldur; fakat onda bir kusur
vardr." Hz. Musa: "Ey Rabbim onun kusuru nedir?" diye sordu. Allahu Te-
ala: "Seher yelinden holanyor ve onunla huzur buluyor. Oysa beni seven
kimse, benden baka eyle sükuna erip huzur bulmaz."
Buradaki sükûn her hangi bir eyle huzur bulup onunla ünsiyet elde
edip muhabbet kurmaktr. Bunun dnda sükûn kelimesi bir eye bakmak,
delil olarak almak, onunla kalben mutmain olmak gibi manalara da gelir.
di: Allahu Teala, bununla Berh'i deil Hz. Musa'y kasdetmitir. Çünkü onu
muhabbet makamnda tuttuu için yüzüne kar bunu söylemekten haya
etti. Dolaysyla Berh'in ismi ile ona ima etti. Bu eklide Hz. Musa'ya (a.s)
cevap verildi. Ben bu zata: "Hz Musa'ya kusuru niçin haber verildi; haber
verilmese de Hz. Musa O'nu sevmekteydi" diye sordum; u cevab verdi:
"lahi huzurda yaknlk kazanm Allah dostlar ancak Yüce Allah ile
huzur bulur, rahat ederler. Çünkü onlar, balarna gelen bütün imtihanla-
ne arz olan bir gafletten ileri gelen bir günahtr. Bu kendilerine bildirilir ki,
Rivayet edilir ki; abidin birisi bir ormanda uzun zaman Allah'a ibadet-
le megul oldu. Günün birinde bir kuun aacn tepesine yuva yapm ol-
duunu, yuvasna girip öttüünü gördü. Abid: "Ben de ibadet yerimi bu
aacn yanna tasam, bu kuun sesiyle ünsiyet, yaknlk kursam" diye
düündü ve öyle yapt. Bunun üzerine Allah o zamann peygamberine
228 KÛTU'L-KULÛB
(a.s) öyle variyetti: "Git falan abide söyle: "Sen beni unutup bir mahluk ile
« B Taha 20/97
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Slf-AHARI 229
Süheyb (r.a) öyle demitir: "Rabbime olan sevgim, bana, baka hiç-
Hz. Süheyb (r.a) unu demek istiyor: lahi muhabbet, beni korkulacak
sfat ve hâllerden koruyup, Allah'n rahmetine vesile olacak ilere sevk
ediyor.
Yine bu alim öyle demitir: "Allah'a her itaat eden kimse Allah'n dos-
tu olmaz; fakat O'nun yasaklarndan kaçnan herkes, Allah'n dostu olur."
mi gibidir. Çünkü, sabr, Allah'tan gelen bir imtihan olup nefis için zorun-
ludur. Kii nefsin arzu ve isteklerini terk etmekle, nefsini terk etmitir. Sab-
rn kiiye kazandrd en küçük ey, dünyaya kar zahid olmak/ondan
kalbini çekmek ve Allah yolunda nefisle mücahede etmektir. Bu vesileyle
kulun sevab yediyüz katna kadar çkmakta ve bundan dolay Allahu Te-
alann muhabbeti sabit olmaktadr. Çünkü bu kimse u ayetin hükmü içi-
ne girmektedir:
Hz. Musa (a.s), Hzr'a (a.s): "Bu dereceye ne ile ulatn?" diye sorun-
ca Hzr (a.s): "Bütün günahlar terk etmekle ulatm" demitir.
dalar zikretmelidir. Bir de böyle bir durumda Allah'n nimetlerini, gizli lü-
böyle yapar. Çünkü onlar için Allah'tan bakasnda bir rahatlk olmad
gibi; O'ndan baka bir talepleri de yoktur. Onlarn bütün gayret ve himme-
ti ancak Yüce Mevla'dr.
438
Tevbe9/14
"
yolda beni yorarsn; senden kaçarsam sen beni ararsn. Seninle beraber
O'na yalvarp inlemeli, kalbini halktan çekmeli, her eyde önce yaratcya
bakmal, her eyde hemen O'na dönmeli, her olayda O'nunla ünsiyet kur-
mal, O'nu çok zikretmeli ve her eyde O'nu hatrlamaldr.
edilmitir:
"Kim beni sevdiini iddia ettii hâlde karanlk çöktüü zaman sabaha
kadar uyuyup benden gafil kalrsa o yalan söylemitir.
ederdi. Bu hadis ona rivayet edilince öyle demitir: "Allah onu evk ma-
kamnda tutarsa, bu dorudur. Ama Allah onun üzerine huzuru indirir ve
ünsiyetle yaknlna alrsa onun uyumas ile uyank kalmas eit olur."
Sonra öyle demitir: "Ben, Allah' sevenlerden bir topluluk gördüm; onla-
rn gece uykular, gece ibadetlerinden daha çoktu".
Buhari, Rikak, 38; bnu Mace, Fiten, 16; bnu Ebi'd-Dünya, K. Evliya, No.1 Tabarani, el-Kebir,
;
Resûlullah (s.a.v), gece kalkp ibadet ettii gibi, gecenin bir ksmnda da
uyurdu. Bazen uykusu, ibadetinden daha çok olurdu. Efendimiz (s.a.v) her
mez."
li en
Alimlerden birisi demitir ki: "Allah'a
440
Asr 103/1-3
441
Muhammed 47/36-37
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S FA
I T L ARJ 233
Yani eer size zorluk çkarp sevdiiniz mallardan isteseydi sizin ona
kar kininiz ortaya çkard.
bnu Abbas'tan (r.a) gelen bir okuyua göre mana: "Mallarnz eliniz-
ayet bu iman zayf kimseler, Allah sevgisine mal sevgisini ortak et-
mekten ve mal ile megul olup Allah'n zikrini ve güzel kulluu terk etmek-
ten baka bir ey yapmasalar bile, Allah'n muhlis dostlarnn elde ettii
kazanc kaybeder; salihlerin elde ettii saadeti ve güzel akbeti elden ka-
çrrlar.
ki onlar için kendisinden baka bir sevgili kalmasn ve onlar sadece O'na
ibadet etsinler. Allahu Teala bunu onlar sevdii için yapmakta, onlarn
muhabbetini ortaya çkarmak, ne hâlde olduklarn denemek, onlarn sdk
ve sadakatlerini göstermek için yapmaktadr. Çünkü O, çok cömert bir
mülk sahibidir, bir eyi istedii zaman bütününü ister. Gayret sahibidir;
sevgisine bakasnn ortak olmasn istemez. Buna da ancak onu tanyan-
lar sabreder. O'nu ancak bu duruma sabredenler sever. O'nun bu konu-
daki hükmüne ancak kendisine yakînen inananlar rza gösterir. u kadar
var ki Yüce Allah, herkesten deil, ancak kendisini özel bir muhabbetle se-
ven kullarndan bütün mallarn ister. Bütün bunlar O'nun hikmetine bal
olarak gerçekleir.
"Bu, bir insann dier insana, bir kulun dier kula kar gösterdii sev-
gidir. Acaba bir insann Yüce yaratcya, bir kulun Yüce Mabuduna kar
sevgisi nasl olur?" te benim böyle davranmann sebebi bu olaydr.
Mallar nefis ile birlikte sata çkarlmtr. Salih kullar, Allahu Teala'y
dan mal çekip almasdr. Kendilerinden mal çekip ald zaman, artk on-
larda Allah'tan baka bir arzu ve sevgi kalmamtr. Onu da zaten Allah
satn almtr.
du.*42
442
ems 91/9
1
lmin sralanmas akln derecelerine göre olur. Bunun için tevhid ilmi-
ver.™
mak, ancak Mevla'nn raz olduu eyleri arzulamaktr. Kul böyle olunca
Yüce Mevla da sevdii kulunun istedii gibi hüküm verir/tecelli eder.
Bir alimin öyle dedii rivayet edilmitir: "Yüce Allah'n seni halktan
443
Bakara 2/229
444
Hucurat 49/1
445 Bakara 2/222
446 Imran 3/76
Al-i
447
bnu Mace, Zühd, 1; Hakim, Müstedrek, IV, 313; Beyhaki, uabu'l-man, VII, 344.
236 KÛTITL-KULÛB
det eden kimseden daha zalim kim olabilir! ayet ben cennet ve cehen-
nemi yaratmasaydm, itaat edilmeye layk olmaz mydm?"
Hz. sa'nn (a.s) öyle dedii nakledilmitir: "Muttaki bir kimsenin bü-
yük bir ak içinde Rabbini aradn görürsen, bil ki bu aray onu Rabbin-
den bakasn aramaktan alkoyar."
Yine Hz. sa'nn (a.s) öyle dedii rivayet edilmitir: "Allah' seven
kimse, zorluklar da sever."
deimi olduunu gördü; onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu; onlar: "Biz
yorsunuz? diye sordu. Onlar da: "Allah bizi atele korkuttu, biz de ondan
korktuk ve kendisine bizi ateten kurtarmas için ibadet ediyoruz" diye ce-
nuz?" diye sordu; onlar da: "Allah bizi cennetlere ve orada dostlarna ha-
zrlad nimetlere tevik etti; biz de onlara kavumay ümit ederek ibadet
ediyoruz" dediler. Hz. sa (a.s) onlara: "Size de ümit ettiinizi vermesi Al-
lah üzerine haktr" dedi ve onlar brakp yoluna devam etti. badet eden
baka bir gruba rastlad; onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz
Allah' sevenleriz. O'na ate korkusundan ve cennet arzusundan dolay
deil, sadece O'nu sevdiimiz ve zatn yüceltmek için ibadet ediyoruz"
dediler. O zaman Hz. sa (a.s): "Siz Allah'n gerçek dostlarsnz. Ben si-
Dier bir rivayette, ilk iki gruba öyle demitir: "Siz, mahluktan korku-
yor ve bir mahluku seviyorsunuz." Sonuncu guruba da: "Siz mukarre-
Maruf: "Bunlar da nedir ki! Onlarrr hepsi tek olan Allah'n elindedir.
Eer sen O'nu seversen, O sana bunlarn hepsini unutturur; O'nunla se-
nin aranda bir marifet varsa, bu senin için hepsine yeter" dedi.
yordu. Sonra, onu geçtim ve mukaddes huzura geldim. Arn altnda, göz-
lerini yukar dikerek hiç krpmadan Allah'a bakan birini gördüm; cennetin
bekçisi Rdvan'a: "Bu kim?" diye sordum; bana: "O, Maruf el-Kerhî'dir. O
Allah'a, ate korkusundan veya cennet arzusundan deil, sadece O'nu
sevdii için ibadet etmitir. Yüce Allah bu yüzden, ona, kyamet gününe
kadar kendisine bakmay helal kld" dedi. Ben daha sonra orada gördü-
üm dier iki kiinin kim olduunu? sordum; bana: "Kardelerin Bir b. el-
detleri gibi) saf ve katkszdr. hlaslar onlar gibi olmayan dier müminle-
re ise içecekleri kartrlarak verilir. Bunlar, Ashab- Yemin/amel defterini
449
Mutaffifîn 83/22-25
450 83/27-28
Mutaffifîn
MUHABBET MAKAMI vb MUHABBET EHLNN Sil Al I AH 239
451
Mutaffifîn 83/18
452 Mutaffifin 83/21
453
Enbiya 21/104.
454
Nebe 78/26.
455
En'am 6/39.
240 KÛTU'L-KULÛB
"Allah'n sana ihsan ettii ince hikmetlerden bize de öret!" derdi, Ra-
bia (rah) da ona: "Sen çok iyi birisisin. Ah bir de dünyay sevmesen" der-
di. Sevrî (rah) aslnda dünyaya kar zahid bir alimdi. Ancak Rabia onun
hadis kitaplarn tercih etmesini ve (ilim öretmek için) insanlara yönelme-
Bir gün Süfyan- Sevri, Rabia'ya: "Her kulun bir ölçüsü, her imann bir
hakikati vardr; senin imannn hakikati nedir?" diye sordu. Rabia u ceva-
b verdi: "Ben Allah'a O'ndan korktuum için ibadet etmiyorum. Böyle ol-
sayd, sahibinden korktuu için çalan kötü hizmetçi gibi olurdum. Ben
O'na cennet sevgisiyle de ibadet etmiyorum. Böyle olsayd, sahibi kendi-
sine bir ey verince çalan kötü hizmetçi gibi olurdum. Ben Rabbime an-
cak O'nu sevdiim ve kendisine kavumak istediim için ibadet ediyo-
rum."
lk bir eyi, dünyann sahibi olan Allah'tan istemeye utanyorum; ona sa-
hip olmayan bir kuldan nasl isteyebilirim ki?" Hz. Rabia, bu sözü Ham-
mad'a bir cevap olarak söylemiti. Çünkü bir defasnda Hammad, kendi-
sine: "Bir ihtiyacn var m, söyle de yerine getireyim" deyince Rabia böyle
söylemitir.
"Ey ehvet dükünü adam! Git, kendin gibi ehvetine dükün birisini
Önce ilk beyitteki sözlerini ele alalm. Hz. Rabia, sevgiyi, hevadan
kaynaklanan sevgi ve Cenab- Hakkn layk olduu sevgi diye iki ksma
ayrmtr. Bu iki sevginin arasndaki fark bilinmelidir. Onun açklanmaya
ihtiyac vardr. Açklayalm ki onu tanmayan kimse meseleyi bir derece
anlasn, bizzat müahede etmeyen kimse de ondan haberdar olsun.
sini inkar edebilirler. Bundan dolay biz bu hususu ele alp açklamay ve
sevgiyi tanyanlara yol göstermeyi gerekli görüyoruz.
242 KÛTUL KULÛB
Önce "Seni heva sevgisiyle seviyorum" sözünü ele alalm. Hz. Rabia
Sonra ben, bütün bunlarla birlikte bu sevgiye layk deilim; ayrca ahi-
rette rza yurdun olan cennette perdeler kaldrlm bir hâlde açkça sana
(cemaline) bakmaya da ehil deilim. Çünkü benim sana olan sevgim, se-
nin bana herhangi bir karlk vermeni gerektirmez. Aksine her ey benim
sana kar devaml ükretmemi ve bu uurda her eyimi vermemi gerek-
tirir. Çünkü ben gerçekten seni sevdim, bundan sonra bana düen sana
kar kusurlu davranmaktan korkmaktr. Bana sevgilime kar vefamn az-
lndan dolay utanmam gerekir. Sen bana kereminle ihsan ettin; sana la-
yk olan lütufta bulundun. Bugün/dünyada bana ilk olarak zatn müahe-
de ettirdiin gibi, son olarak da zatn/cemalini gösterdin. Bana bu dünya-
da ve öbür dünyada ikram ettiin bunca nimetlere kar bütün hamd sana
layktr. Çünkü ben, ne dünyada ne de ahirette ulatm nimetlere kar
bir övgüyü hak etmi deilim. Çünkü ben onlara ancak seninle ulatm.
Öyleyse bütün hamd sana layktr; beni onlara ulatran sensin.
bia'nn muhabbet meydannda büyük bir yeri vardr. En iyisini Allah bilir.
zar etmekten perdelenmi bir kimsedir. Bu, ancak korku makamnn zdd
olan reca makamdr. Bu hâlin gerçek muhabbetle hiçbir alakas yoktur.
Muhabbet, ancak azaba urama korkusuyla sahih olur.
Bir dier korku manevi yükselme sebebi olan eylerin elinden alnp
belirli bir noktada durma korkusudur. Bu, havas/seçkin kullar için geçerli
olan bir korkudur. Bu, onlarn sahip olduklar eyleri (izinsiz) açkladklar
ve bunu kendi tercihleri ile yaptklar için balarna gelir; bunun sonucu
olarak, daha önce elde ettikleri eyler ellerinden alnr. Gerçekte bu, onlar
için bir cezadr. Bu hâl bazen kul, muhabbet iddiasnda bulunduu ve nef-
kötülemitir. Çünkü birisi kalbin, dieri dilin yalandr. Ayette öyle buyu-
"Allah adna iftira edip yalan söyleyen yahut kendisine hiçbir ey vah-
yedilmemiken 'bana da vahyediliyof diyen kimseden daha zalim kim var-
dr?*58 Allahu Teala her ikisinden de müminleri nehyederek öyle buyur-
mutur:
Bir dier korku, bir daha ulaamayaca makamn elden gitmesi kor-
Bu sözleri iiten brahim b. Edhem titreyip bayld ; bir gün bir gece ay-
lamad. Bunun hikayesi çok uzundur. brahim b. Edhem bundan sonra pek
çok makam geçmi, önceki hâlinden imdiki hâle ulamtr. Bu olayn so-
nunda brahim b. Edhem öyle demitir: "Ben, dadan: "Ey brahim, Al-
lah'a kul ol!" diye bir ses duydum; ben de ondan sonra sadece Rabbime
kul oldum, rahat ettim."
458
En'am 6/93.
459 Enfal 8/20-21. Bu ksm, tahkikli baskdan alnmtr. (Kutu'l-Kulub, II, 1071)
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Ali AH 245
Bunun anlam udur: Sana sadece bir olan Allah sahip olsun; o za-
man bakasnn deil sadece O'nun hür kulu olursun. Hiçbir eyi mülk
edinme. Çünkü her ey, senin sahibinin hazinesindedir. Sen onlar mülk
edinmeye çalma. Eer böyle yaparsan asl Mâlik ile senin arana engel
adam/köleyi misal vermitir: Bu iki köleden birisi, aile, mal ve arzular için
birbiriyle çekien ortaklara aittir. Dierinin ise, hiçbir orta yoktur, ortak-
tan uzaktr, tek bir ahs bilmektedir. Elbette bu iki insan eit deildir. Bu
durum u ayette ifade edilmitir:
"Allah, çekiip duran bir çok ortan kendisine sahip olduu bir köle ile
yalnz bir bal dier köleyi misal olarak verir. Bu ikisi hiç eit olur
kiiye
mu? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onlarn çou bilmezler.*™
Yani insanlarn çou, tek ilaha yönelen kimsenin bu hâlini bilmezler.
ona nasl ükretmez ve onun gereini nasl yerine getirmez? Onlarn Al-
ilahi muhabbet çekilip alnr. lahi muhabbet, onlarn bilmedii bir yerden
geldii gibi, bilmedii ekilde de çekilip alnabilir. Sen bunun nasl olduu-
nu anlamadan, kalbinden ilahi muhabbetin çekilip alndn görürsün.
Çünkü Yüce Allah, ince hikmetiyle seni yava yava o sonuca götürür. Ni-
tekim sen O'nu bilmediin bir ekilde sevmitin. Çünkü O, yüce rahmetiy-
le seni kudretinin tecellisine vakf ederek muhabbetine ahit yapm, sen
de kendini O'nu sever bir hâlde bulmutun. Ayn ekilde bu ilahi muhab-
bet, geldii gibi geri gider. Bunun nasl olduu sana perdelenir; sen bu iin
içindeki gizli tuza ve ona nasl zorla itildiini göremezsin. Bir anda kalbi-
nin ondan çekilip alndn görürsün. Senin hiçbir gücün kuvvetin ve etkin
ni bilen bir arif anlar ve ondan ancak Allah'n gizli tuzak ve imtihanndan
korkan kimse çekinir.
seni terk ettiinin delilidir. Nasl ki senin O'nu sevmen O'nunla olmu ise,
kimselerin hiç bilmedikleri ve gizli olduu için hayal dahi edemedikleri bir
tuzak kurma bakmndan Allah daha çabuktur.™ Yani O'nun, kulun için-
ihsan eder; aslnda zahirde nimet olarak görünen bu eyler hakikatte on-
lar için azap ve intikam sebebidir. Onlar zahirde ellerine geçen bu nimet-
lerle aldandklar için, bilmedikleri bir ekilde derece derece azaba yakla-
rlar.
bu hâl azalp yerini güzel ve salih ilere brakrsa, sahibini ilahi muhabbet
ve yaknlk makamlarna götürür. Bu konuda rivayet edilen bir hadiste öy-
le buyurulmutur: Tövbe eden kimse Allah'n dostu olur.**2
46 '
Yunus, 20/21
462
Ayn manada biraz fakl lafzlarla bkz: Ahmed, Müsned, I, 86; Ebu Ya'la, Müsned, No: 483;
Ebu Nuaym, Hilye, III, 209; Elbani, Daife, No: 95-97.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S I f ATLARI 247
lah'tr.
Bunlardan baka sekizinci bir korku çeidi daha vardr ki bu, yüksek
bir sevginin müahedesinden kaynaklanan bir korkudur. smi pek bilinme-
isim vermiyoruz; çünkü o, muhabbetle ilgili bir makamda elde edilen bir
onlar ilahi muhabbeti insan muhabbeti gibi zannedip yanl hayallere dü-
hüküm vermektedirler; halbuki onlar, sahip olduklar ilimleri ile iin iç yü-
zünden perdelenmi durumdadrlar. Bu hâlde onu nasl müahede edebi-
lirler ki? Eer biz bu kulun korkusunu ve sahip olduu makam zikretmi
olsak, iin asl ortaya çkm olur. Fakat birisi buna müptela olup ne oldu-
unu soruncaya kadar ondan bahsetmemek, onu açklamaktan daha fa-
ziletlidir.
nim onlara kavuma arzum ise daha fazladr." Bu ayetin hemen yannda
öyle yazldr:
»
"Kim beni ararsa beni bulur; kim benden bakasn ararsa, beni bula-
Hz. Davud (a.s) ile ilgili haberlerde, sevenlerin sfatlaryla ilgili olarak
teklerini yerine getiririm. Beni seven kulumu ben nefsim için kabul ederim;
onu öyle bir severim ki hiç kimse onu ileri geçemez. Kim beni hak ile! arar-
sa, bulur. Kim beni hakkn dnda arar veya bakasn istense,
benden
beni bulamaz. Ey yer ehli, içinde bulunduunuz aldan terk edin; benînv.
vereceim erefe gelin, benim dostluuma koun, benimle meclis kurun,
benimle ünsiyet ve muhabbet edin ki ben de sizinle ünsiyet ve muhabbet
edeyim; sizin muhabbetinize koaym. Ben sevdiklerimin ftratn dostum
brahim, kendisiye özel kelam ettiim Musa ve halkn içinden seçtiim Mu-
463 Buhari, Tefsiru Sure (33), 7; Nikah, 29; Nesai, Nikah, 1 ; ibnu Mace, Nikah, 57; Ahmed.
Müsned, VI, 134; 158; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VI, 634.
M U HABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN F Ali ARI 249
Alimlerden birisi demitir ki: "Her kim, korku olmadan srf muhabbet
yoluyla Allah' tanrsa, o sevinç ve nazdan dolay helak olur. Her kim mu-
habbet olmadan, yalnzca korku yoluyla Allah' tanrsa, o, uzaklk ve so-
uklukla O'ndan kopar. Kim Allah' hem muhabbet hem de korku yoluyla
tanrsa; Allah onu sever, kendisine yaklatrr, ona bilmediini öretir ve
onu bulunduu makamda sabit tutar."
Yüce Allah' sadece korkutucu sfatlar ve helak edici fiilleri ile tanyorlar.
larn tanmad lütuf lara ahit olduklar hâlde, sevenlerin O'ndan korkma-
sdr.
" M Bu ve önceki söz, tahkikli baskdan alnd. Bkz: Kutu'l-Kulub, I, 1073-1074.
250 KÛ ru L-KULÛB
Hak aklar O'nu hem severler, hem de Yüce Zatndan çekinirler; bir
ni yüceltirler. Onlar, bir taraftan O'ndan çekinirken, dier yandan O'na ka-
vuma itiyak içindedirler. O kendilerine genilik ve rahatlk verdii hâlde,
yapt hâlde, onlar O'na kar tam bir zillet ve tevazu hâline bürünürler.
Kendisine bir genilik ve rahatlk verilmedii için sknt içinde kalan kim-
seye almaz; asl alacak kimse, Allah kendisine izzet ve ikramda bu-
lunduu hâlde, O'na kar tevazuyu elden brakmayan kimsedir.
vardr. Muhabbet ehlinde izzet ve ikramla birlikte zillet hâli vardr. Korku
bir deeri yoktur. Çünkü bu muhabbetle manevî vecd hâlleri hâsl olmaz.
Onunla bir hâlden dier hâle yükselmeyi gerçekletiren müahedeler elde
edilmez. Çünkü her mümine farz olan bu muhabbet, imann ayakta dur-
mas için lazm olan ksmdr ve imann shhati ona baldr. O varsa iman
da vardr.
lah' seven herkes ayn zamanda Allah'tan korkar. Çünkü Yüce Sevgili,
da kabul görmü arifler için bir perdedir. u da var ki, muhabbet ehli için
yeterli miktar korku vardr; fakat onlara verilen muhabbet çok fazladr. Kor-
251
ku ehline ise, korku hâli fazlaca, muhabbet ise yeteri kadar verilmitir.
üphesiz bu durum, havf ve reca/korku ve ümit hâlleri için söylediimiz gi-
bidir. Çünkü bu ikisi imann temel sfatlardr. Ancak korku ehli, korku hâ-
linde içinde reca/ilahi rahmete ümit balama hâlini de bulundurmal; re-
duu hâller, zahirî alimlerin ilimlerinin dnda eylerdir. Bunun için onlar
inkar edenler, kabul edenlerden daha çoktur. Fakat asl olan Allah katn-
"Allah, iini yerine getirmeye kâdirdir; fakat insanlarn çou bunu bil-
mez."* 5
Çou kez muhabbet, korku hâlinin karl olarak kula verilir ve onu
artran bir sebep olur. Bu durum, amel edenlerin makamnda meydana
gelir. Bazen de korku hâli, muhabbetin karl olarak kula verilir ve onun
için bir art sebebi olur. Bu da alimlerin makamnda meydana gelir. Kimin
korkudan sonra muhabbet, onun manevi hâlini artrrsa o mukarrebûn-
dan/ilahi huzurda kabul görmü ariflerdendir. Kimin, korku hâli muhabbe-
tini artrrsa, o da Allah' seven ebrâr/salih kullardandr. Bu gruptakiler As-
465
Yusuf 12/21.
466
Âl-i mran 3/163.
KÛTU'L-KULÛB
nan ilahi muhabbetten hiç söz etmedik. Biz ancak Yüce Allah'n bildiimiz
zâhirî isimlerinden kaynaklanan ahlâkî muhabbeti anlattk. Zaten bunun
avam müslümanlara açklanmasn ve kitapta anlatlmasn uygun görmü-
yorum. Çünkü o, muhabbetin srrdr; o ancak Allah'n kendisine bildirdii
örenilmez. Ancak alimlerin azndan ifahî olarak örenilir, bir kalpten di-
ti. Allah duay kabul edip kendisine bir zerre ilahi muhabbet verince abdal,
muhabbetin tesirinden dalara çkt; akl bandan gitti ve kalbi sevda ate-
iyle daland, yedi gün gözünü göe dikmi bir hâlde akn bir vaziyet-
te kald. Hiç bir eyden istifade etmedii gibi hiç bir eye de faydas do-
kunmad. Sddk onun için Rabbine yönelerek: "Ey Rabbim! ona verdiin
zerrenin yarsn geri al" diye dua etti. Allah ona öyle variyetti: "Biz ona
bir parça muhabbetin yüzbinde birini verdik. Bunun sebebi u oldu: Bu kul
benden muhabbet istedii anda yüz bin kii daha benden muhabbet iste-
miti. Sen bunun için arac olduun vakte kadar onlarn duasna icabet et-
bir zerre muhabbeti yüzbin kul arasnda taksim ettim. te ona düen pay
budur."
Bunun üzerine sddk tekrar ellerini açarak: "Ey en güzel hüküm ve-
ren Rabbim, seni bütün noksan sfatlardan tenzih ederim; bu kuluna ver-
diin muhabbeti daha da azalt" diye dua etti. Bu duadan sonra Allah bu
zerrenin hepsini giderdi, sadece binde biri kald. Neticede bu kul normal-
leti; korkusu, muhabbeti, ilmi ve ümidi dengelendi, dier arifler gibi oldu.
rarak ibadetle geçirmek, sevgilisi Allah ile ba baa kalmak itiyakyla gün
batmn hasretle beklemek, kalbin ilahi srlara ulamas ve gayb müa-
hede etmesi için Rabbine münacaatta bulunmaktr.
gayb alemine ait gizlilikleri müahede etmesi, melekût aleminin srlar için-
üzerine brakr. Münacaat, kalbin ilahî yaknl görmesinin bir delili ve Ce-
nab- Hak ile ünsiyet ettiinin bir isbatdr.
beni sevdiini iddia eden kimse yalan söylemitir. Her seven, sevdii ile
"Gerçekten benim baz kullarm var ki onlar beni sever, ben de onlar
rm. Onlar beni zikreder ben de onlar zikrederim. Onlar bana nazar eder,
ben de onlara nazar ederim. Onlarn yoluna girersen seni de severim. On-
lardan yüz çevirirsen sana kzarm." Bunun üzerine sddk:
"Ya Rabbi! Onlarn alameti nedir?" diye sorunca Allahu Teala öyle
vahyetti:
"efkatli bir çobann koyunlarn takip edip izledii gibi, onlar da gün-
düzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tesbite urarlar. Gün
batmnda kuun yuvasna dönmeyi arzulad gibi; onlar da bana ibadet
için günein batmasn arzularlar. Gece olup her yan karanlk kaplayp,
Birincisi: kalplerine nurumdan bir parça nur atarm; artk benim onlar-
dan haber verdiim gibi, onlar da benden haber verirler.
kincisi: Eer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindekiler sevap
olarak onlarn mizanna konacak olsa, onlarn yaptklarna karlk olarak
EVK MAKAMI
evk makamna gelince, o, muhabbet makamlarndan daha yüksek-
te bir makamdr. evk, evkiyle yanlan sevgilinin dnda kulda bir rahat-
lk ve zevk brakmaz Allah'a kavuma arzusu ile yananlar, müahede et-
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBF. T EHLNN SU Ali Alil 255
"Benim rzam ulamak için kalpleri krk mahzun kimseleri ara bul ve
kendileriyle beraber ol. Onlar beni sevenler içinde Zatma mütak olan/ba-
na kavuma arzusu ile yanan kimselerdir."
En iyisini Allah bilir, bunun sebebi udur: Yüce Sevgili kendisinden bir
ikram olarak onlara yakn olur; onlar da bu yaknlk ile sevinirler, O'nun
müahedesiyle yaarlar, manevi huzurunda bulunmakla ho bir hayat sü-
rerler. Sonra Allahu Teala, izzet ve azamet sahibi olduu için gayrete ge-
lip onlardan zatn perdeler. Bu durumdan onlarn kalpleri mahzun olur.
katnda hürmeti hak eden muhterem kimseler olurlar. Bundan sonra Alla-
birlikte olur; onlara yakn olanlar yanlarnda Allah' bulur. Allahu Teala'y
sevenlerin O'nun yaknl ile elde ettikleri sevincin güzellii kelimelerle
anlatlamaz. Onlarn Allah'tan perdelendiklerinde içine dütükleri hüzün
ve kalp krkl da tarif edilemez.
leri ekilde kendisine nazar etmelerini ister. Böylece onlar ilahi huzurdaki
edebi elde ederek sakin olur, huzur bulurlar.
dand. Muhabbet meydannda yüksek bir yeri vard. Manevi yaknlkta üs-
tün keifler sahibiydi. O unlar anlatmtr:
KÛTUL KULÛB
"Günün birinde dua ettim ve: "Ey Rabbim! Eer seni sevenlerden bi-
huzur bulaca bir eyi benden istemeye utanmyor musun? Hiç ak sev-
gilisine kavumadan huzur bulur mu? Ya da sevgili sevdiinden bakasy-
(c.c) sana ne yapt?" diye sordum; u cevab verdi: "Yüce Allah beni hu-
zurunda durdurup, öyle buyurdu: "Ey Ahmed! Sen benim sfatm/beni
sevmeyi leyla ve Su'dâ gibi varlklar üzerinde icra ettin. ayet seni, benJh-
lasla istediin bir makamda görmeseydim, mutlaka sana azap edecektim!"
Sonra beni havf perdesinin arkasnda, ayakta durdurdu, ben Allah'n dile-
dii kadar bir zaman orada titreyip korktum. Sonra beni rza perdesinjryar-
kasna ald. Ben: "Ey Rabbim! Senden baka bana tahammül edecek bi-
rini bulmadm" dedim ve nefsimi huzurunda yere attm. Bunun üzerine Yü-
ce Allah, bana: "Doru söyledin, benden baka sana tahammül edecek
kim var ki?" buyurdu. Sonra, benim cennete götürülmemi emretti."
side ve iir meclisleri kuran kimselere bir korkutma vardr; ayn ekilde
uyank ve anlay sahiplerinin yapt semann dnda yanl usullerde
Çünkü sema, ancak gönlü safi kimseler için uygundur. Kim, kalbi ka-
kan kimsenin bana gelecek afetlerdir. Çünkü, son merhalede nimeti bi-
ze veren el, (onu tayan) bir zarf hükmünde olduu gibi; ses de sözün
içindeki manalar için bir zarf hükmündedir. Asl olan zarf deil, içindekidir.
Olaya yakîn bir ilimle bakan kimse, kendisine gelen rzkn, getiren elden
deil, onu asl gönderen elden alr/rzkn asl sahibini iyi bilir; bakasna
bakmaz. Gerçek bir sema ehli de, sözden alnacak asl manaya bakar, na-
me ile uramaz.
Kim Allah'n sfatlarn yaratlm varlklara benzeterek sema yapar-
sa/musiki ve iir dinlerse haktan sapar, küfre girer. Kim ehevî istek ve ar-
zularn tatmin etmek maksadyla sema yaparsa, onun yapt bir oyun ve
elencedir.
onun güzel hâli artar. Bunlar, tevhid ehlinin sahip olduu yollardr.
bu haramdr. Kim, aklî ölçülüre uygun ve mübah sözlerden oluan bir mu-
sikiyi cariyesi veya hanmndan dinlerse, onda bir çeit elence olduun-
dan dolay bu, üphelidir. Ancak, Tabiun'dan bazlar bu ekil musikiyi din-
lemilerdir.
KUnj'L-KULUB
Kim, kendisini Cenab- Hakka sevk eden ve O'na götüren yollar gös-
teren bir takm manalar müahede etmek için uyank bir kalple sema ya-
Bu çeit sema, ancak bundan nasibi olan, kendisi hüzün, evk, korku
.veya muhabbet makamnda olup dinledii eyler, ondaki bu duygular ha-
rekete geçirip ortaya çkard ehil kimseler için uygundur. Bu kimse din-
ledii eylerden manevi hâlinde bir art elde eder. Ama mûsikiyi, name-
sinden holanarak veya sesten dolay ya da rahatlamak için dinlerse, bu,
helal olmayan bir oyun ve elence olur. Çünkü semânn gaye ve maksa-
d bu deildir.
3- Semâ' annda. Çünkü onlar vecd ile sema yapar/musiki ve söz din-
ehli olmayanlar da semâ' ile mgul olmu ve onu gerçek yönünden çevi-
Semâ ehli olan bazlar, semâ' ile manen gdalanyor, onu günlük g-
da olarak kullanyor, onunla ileri derecedeki zafiyetini takviye ediyordu. Ki-
Kim sema annda halka nazar eder ve onlara göre tavr alrsa, bu
onun kalbinin kark ve haktan uzak olduunu gösterir. Kim bu tür mec-
lislerde oyun ve elence icad ederse, bu onun aklnn eksikliini gösterir.
468
Son ksm hariç bkz: Ahmed, Müsned, IV, 126; Hakim, Müstedrek, IV, 330; Beyhaki, uabu'l-
man, No: 6824-6830
«* Lokman 31/6.
260 KÛTU'L-KULÛB
lerse, böyle bir semâ/müzik ve musiki ona haramdr. Kaside ise; Allah'n
zikredildii, dinleyeni Allah'a sevk eden, O'na evkini artran, iman heye-
cann harekete geçiren, ariflerin müahede arzusunu ateleyen, içinde
Allahu Teala öyle buyurmutur: "Her eyden de çift çift yarattk ki,
Ata'nn mûsikî icrâ eden iki cariyesi vard . Atâ'nn arkadalar da on-
lar dinlerlerdi.
demitir: "Onu Abdullah b. Cafer-i Tayyar dinledii hâlde ben nasl inkar
onu bütün talebeleri ve ashabyla deil, çok yakn dostlar ve kendi sevi-
Büyükler derlerdi ki: "Kaside tür eyleri dinlemek ancak, manevî hâ-
ban önüne eer, göz ya dökerdi. Bir defa kendisine: "Ya Eba'l-Kasm,
seni sema annda hiç hareket ederken görmüyoruz!" diyenlere u ayeti
okudu:
"Sen dalar donuk ve sabit gibi görürsün; halbuki onlar bulutlar gibi
miti. Kendisine: "Sen daha evvel kaside dinlerdin!" diye söylenince: "Ki-
minle dinlerdim bilir misiniz?" diye sordu. "Sen kendi nefsinle birlikte diler-
471
Nemi 27/88. Bu ksm tahkikli baskdan alnd. Bkz: Kutu'l-Kuiub, II, 1095.
262 KÛTITL-KULÜB
Abdullah bin Cafer ile birlikte, sahabeden dört kii daha kaside türü
sun." Hz. Davud: "Ey Rabbim! evk nedir?" diye sordu. Allahu Teala öy-
le buyurdu: "Ben bana ak olanlarn kalplerini rzamdan yarattm, onu za-
tmn nuru ile tamamladm. Onlarn srlarn yer yüzüne nazar etmem için
bir sebep yaptm. Onlarn kalplerinden bana gelen yollar açtm. Onlar bu
kalpleriyle kudretimin güzelliklerine nazar ederler ve her gün bana kar
olan itiyaklar artar. Sonra ben seçkin meleklerimi huzuruma çarrm;
onlar huzuruma gelince secdeye kapanrlar. Onlara: "Banz kaldrn;
ben sizi bana ibadet edesiniz diye çarmadm; banz kaldrn da bana
ak olanlarn kalplerini görün" derim. zzetime ve celalime yemin ederim
ki, günein dünyay aydnlatt gibi, göklerim de onlarn kalplerinin nuru
ile aydnlanr."
verilen birisi olarak evki bilmedii anlamna gelmez. Lakin o Allah'n hu-
zurunda utand için edeben sükut etmi ve O'nun yannda bilmediini iti-
raf etmitir. Çünkü Hz. Davud bütün gizlilikleri bilen Yüce Zatn huzurun-
dayd. O böylece, Allahu Teala'dan evkin ne olduunu dinlemek istedi.
Çünkü Allahu Teala, en doru söz sahibi ve her eyin ne olduunu en iyi
bilendi.
GAYRET MAKAMI
Gayret; Yüce Allah' sevenlerin en yüksek hâllerindendir. Çünkü, Yü-
Onlar, genel olarak Allah' sevenlerdir. Ancak Yüce Allah onlar tevhid ma-
kamna çkarp, vahdaniyyetine ve her eyde tek olduuna ahit yaptn-
da, O'nun bu hâlden bakasna bir ey vermediini ve kimseye tevhidin
sfatlarndan hiç birini açmadn görürler. Artk tevhidlerindeki gayret or-
tadan kalkar. Çünkü onlar yakînen bilirler ki, Yüce Allah o makamda on-
dan bakasna nazar etmemekte ve o makamda onu ancak kendisi tan-
maktadr. Artk (gönüllerindeki Allah sevgisini ve marifeti) kskanma dü-
ünceleri gider. Bu makamdakiler, Yüce Mevla'nn ortaya çkartt nimet
çeitlerindeki ve kainata yayd varlklardaki hikmetini, O'nun tantmasy-
la tanrlar. Hiç üphesiz Yüce Allah, gaybn gayb olduundan kendinden
264 KÛTUL-KULÛB
baka hiç kimse, O'nu gerçek manada göremez. O, srrn srr olduundan
kendinden bakas Yüce Zatn hakkyla müahede edemez.
mtr. Bu, onlarn ilahi yardmla tevhid ehli sddklarn makamn müahe-
de ettiklerinde gerçekleir.
ler, Allah' seven müridlerin vasflarn, özlü ve toplu bir ekilde anlatmak-
tadr. Onlarda Allah'a yaklamak için seyr-u sülük yapan müridlerin sfat-
ile ayn manadadr. Zannediyorum Ebu Said de, onlar bu zatlardan alm-
tr; çünkü onlar kendisinden önce yaamtr. Ancak onun beyitlerinin sa-
ys on birdir.
Çünkü kulda bulunan Allah sevgisi, Allah'n gayb aleminde onu sevdiinin
bir alamettir. Yüce Allah gayb alemindeki bu sevgiyi, içinde yaadmz
madde aleminde bu ekilde ortaya çkarmaktadr.
MUHABBET MAKAMLARI
Muhabbetin iki makam vardr: 1 -Tarif makam/tarif ile oluan muhab-
bet, 2-Tanma makam/Yüce Allah' bizzat tanyarak elde edilen muhab-
bet.
rinci muhabbetten sonra ilave olarak verilen bir makamdr. Bu, seçkin kul-
larn muhabbetidir.
MUHB-MAHBÛB
Ayn ekilde muhabbet için farkl iki makam daha vardr: Birisi, se-
venlerin makamdr. Bundan daha üstün olan ikincisi ise, Allah tarafndan
sevilenlerin makamdr.
ca, manevi yolun bandaki kimse ile sona ulam kimse birbirinden ay-
rlm olur.
Ayn ekilde, münîb=Hakka yönelen ile müctebâ=Hak tarafndan se-
Hiç üphesiz, kendi çabasyla lahi yükleri tayan kimse ile, üzerinde-
ki yükü Allah tarafndan tanan kimse bir deildir. Yine, ziyaret edenle,
kendisi ziyaret edilen kimse; ilahi huzura ulamak arzusu ile yanan kimse
ile o huzurda bulunan kimse, sevenle sevilen bir deildir.
mî'ye arz ettim, O kitapta sadece Ebu Asm e-âmi'nin evk hakkndaki
hikayesine hayran kald. Abdurrahim kitabnda ihlas anlatmt. am eh-
linin gezgin dervii Asm'a: "Allah'a itiyak duyuyor musun?" diye soruldu;
Ebu Asm: "Hayr!" dedi. Kendisine: "Niçin?" diye sordular; o: "Ancak
uzakta olan birisine itiyak duyulur; eer sevgili her an hazr olursa kime
itiyak duyulacak ki?" dedi. Ben: "Bu durumda itiyak ortadan kalkar"
dedim.
EVK-ÜNSYET
Müahede de iki makam vardr: Bunlarn birisi evk makam, dieri
ünsiyet makamdr.
sfatlarn tecellisi olan gizli lütuflar görmekten ileri gelir. Bu makamda hü-
zün ve kalp krkl vardr. Ancak bu hâl, korkan kimseye verilen ilave bir
eydir. Ünsiyet/Allah ile özel muhabbet ve yaknlk ise, ilahi huzurda kud-
ret-i ilâhiyenin tecellilerinin açlmasndan ileri gelen manevi yaknln bir
Bir hak a, Allah ile elde ettii ünsiyet ve muhabbeti, insanlarla el-
Yahut onda olan sadece kalbin sevdii kimse ile huzur bulup sükûna er-
mesi, sevdiinde bir tat bulmas ve ondan elde ettii ile rahat etmesidir.
Yüce Allah ile ünsiyet makamndan bir nasibi olmayan baz kelam
alimleri onu inkar etmilerdir. Ayn ekilde ilahi muhabbetten bir ey tat-
öyle demilerdir:
brahim bin Edhem (rah), halvet için çekildii bir dadan iniyordu; ken-
buyurdu.
Hz. Musa'nn söyledii -senin bir mislin daha yoktur- sözünün mana-
s: "Benim için yalnz sen varsn" demektir.
Hz. Musa'nn (a.s) bu sözü; Allahu Teala'nn: "Onun benzeri hiç bir
ey yoktur* 74
ayetinin manas gibidir. Çünkü hiçbir ey O'nun benzeri ve
dengi deildir. Araplar bazen bir eyin kendisini "misi" ile ifade ederler.
"bast hâli" söz konusudur. Yüce Allah, kendisini Firavun'a gönderdii za-
man, bu emre karlk olarak, Hz. Musa: "Rabbim I Ben onlardan birini öl-
Bundan daha büyük olan, Yüce Rabbinin: "Firavuna git* 76 emri kar-
snda, Hz. Musa'nn: "Kardeim Harun'u da benimle beraber gönder. Herfi
477
onlarn bana isnat ettikleri bir suç var" demesidir. Hz. Musa'nn (a.s),
Bu tür sözler ancak Hz. Musa'dan güzel olur. Çünkü Allahu Teala onu,
Hz. Yunus "kabz" ve "havf" makamnda tutulduu için bu tür bir sözü-
ne müsamaha gösterilmedi ve kendisini denizde, baln karnnda, üç ka-
ranlk içinde hapsederek cezalandrld. 479 Eer Rabbinin lütfuyla affedil-
"Yusufu öldürün yahut onu bo ve ssz bir yere atn ki, babanzn te-
veccüh ve sevgisi size kalsn.* 83 Bundan baka daha bir sürü sözleri ve
ileri vardr. Allahu Teala onlarn bütün bu yaptklarna tahammül edip so-
nuçta kendilerini atfetmitir.
479
Burada bahsedilen üç karanlk, tefsirlerde gecenin karanl, denizin karanl ve baln
karnnn karanl olarak açklanmtr. Enbiya sûresi 87. ayette: "Ol, karanlklar içinde
Rabbine çard" buyrulmaktadr. Bkz. Suyûti, ed-Dürrü'l-Mensûr, V, 666.
480
Kalem, 68/49
481
Kalem, 68/48
482
Bakara, 2/253
« Yusuf 12/9.
272 KÛTUL KULÛB
minci ayetin ba olan: X>na kar çok zahid davrandlar/ona hiç kymet
vermediler**5 ayetine kadar onlarn haberlerini anlatan onüç ayeti incele-
dim; onlarn krk küsür hata ilediklerine tespit ettim. Dikkatle incelendiin-
de bazen tek bir kelimede dört be, hatta daha fazla hata ortaya çkyor.
Tabii bu sonucu elde etmek, ince bir aratrma ve gizli günahlar bilmekle
mümkündür. ayet Allahu Teala, bütün bunlara ramen Yusuf'un (a.s)
makamnda bulunuyorlard.
Bununla birlikte Yüce Allah, Üzeyr'in (a.s) kader hakknda sorduu bir
Yüce Allah bütün bunlarn ötesinde suç ileyenler hakknda öyle bu-
yurmutur. "Daha sonra onlar, kendilerine açk deliller geldikten sonra bu-
zay tanr edindiler; Biz onlar yine affettik. ** _ _
Allah'a göre hiçbir ey büyük deildir. O dilerse büyük günahlar affe-
der; dilerse küçük günahlardan dolay kiiyi hesaba çekip sorgular. Sorgu-
lama konusunda bir buday tanesini, bir zerreyi dahi küçük görmez. Bü-
tün mülkün sahibi Cebbar olan Allah'a kar yaplan günah, nasl küçük
olabilir ki?
Eer Allahu Teala'nn lütfü ve rahmeti olmasa, ilahi huzurda günah ile-
yen kimsenin durumu nasl olurdu bir düün? (Çünkü her günah O'nun hu-
zurunda ilenmi gibidir; hiçbir ey O'na gizli deildir.)
Allahu Teala'nn: 10, dilediini affeder, dilediine azap eder** 7 ayeti
hakknda öyle denmitir: "Allahu Teala dilerse büyük günah ileyeni affe-
484
Yusuf, 12/8
485
Yusuf, 12/20
486
Nisa, 4/153.
487
Bakara, 2/284, Âl-i mran 3/129.
MUHABBET MA KAMI ve MUHABBET EHLNN 81 F A T l ARI 273
Bazlar da ayeti öyle tefsir etmitir: "Bir topluluk beraberce bir günah
mez. Ayetlerin beyan ile: "Allah hiçbir yaptndan sorumlu tutulmaz; on-
4™
lar ise her ilerinden sorguya çekileceklerdir."
biriydi. Daha sonra ilimde elde ettii yüksek payeden ve Allah katndaki
güzel hâlinden dolay, onun önceki yapt günahlar burada anlatmak uy-
gun dümez.
Bu zat önceleri çok kötü bir hâlde iken, sonradan Yüce Mevla, onun
imdadna yetiti; dostluuna seçti, ona ilim ve fazilet verdi, kendisini pey-
ona sm-i Azam duasn öretti. Bütün bunlar, onun önceden yapt bü-
yük kusurlarndan sonra oldu. Yüce Allah bunu, kendisini seven hiç kim-
senin ümitsizlie dümemesi ve O'na sevilmek için çrpnanlarn O'nun
leyen Belam bin Bâura'ya, böyle bir müsamaha göstermedi. Çünkü Belam
dini, dünya mal toplamak için kullanyordu, ilmine nefsinin kötü arzularn
katmt. Bundan dolay haktan sapt, helak oldu; Allah'n çok iddetli ga-
zabna urad.
bulanmt.
Denilir ki: Belam b. Baura'ya sm-i Azam duas verilmiti. Hatta bun-
deti ve zühdü kendisine bir fayda etmedi. Bütün bunlar hiçbir amel sahibi-
nin Rabbinin tuzandan emin olmamas için bir alimin davranlaryla ör-
nek göstermedir.
"Ey abidlerin reisi olan zatn (Hz. Davud'un) olu; ey zahidlerin delili-
nin olu! Senin teyzenin olu Asaf, bana ne zamana kadar isyan edip, du-
vahyettiklerini ona anlatt. Asaf dar çkt, bir kum tepesine trmand, el-
rim. Eer sen beni korumazsan, ben nasl günahlardan korunurum ve on-
MUHABBET MAKAMI v« MUHABBET EHLNN SU ATI AN 275
lan terk ederim!" diye yalvard. Bunun üzerine Allah kendisine öyle vari-
yetti: "Doru söyledin; Ben Rabbim, sen de benim kulumsun. Bana tövbe
edip dön; ben senin tövbeni kabul ettim. Ben tövbe edenlerin tövbesini
Bu sözler, Allah'n yardm ile Allah'a yönelen, O'na koan, O'na yal-
varp yakaran, O'na nazar eden, tek olarak O'nu bilen, kusurunu itiraf edip
sözleridir.
de Hz. Musa (a.s) devrinde yaayan Berh isimli siyahî kölenin yalvardr.
srailoullar yedi sene ktlk çektikten sonra, Allahu Teala Hz. Musa'ya bu
kuldan yamur duasna çkmasn için talepte bulunmasn emretti. öyle
ki; Önce Hz. Musa yetmi bin kiilik bir toplulukla yamur duasna çkt.
Yüce Allah Hz. Musa'ya öyle vahyetti: "Onlarn duasna nasl icabet ede-
yim ki; iledikleri günahlar kalplerini zulmet içinde brakm ve iç alemleri
durumda onlarn dualarn kabul etmem. imdi dön; kullarmdan Berh is-
minde birisi var; onu bul ve ona yamur duasna çkmasn söyle; ben
onun duasn kabul ederim."
Hz. Musa, Berh'i sorup soruturdu ama kimse onu tanmad. Günün
birinde Hz. Musa yolda yürürken, birden karsna boynuna ince bir örtü
hu Teala yarm gün içinde yeil otlar bitirdi, öyle ki boylar dize kadar ula-
Bu olayda, reca ehli için bir hatrlatma, evk ehli için bir ünsiyet, ilim
ehli için bir itiyak, itaat ehli için de sevindirici bir durum vardr..
Cüneyd el Badadî (rah) demitir ki: "Ünsiyet ehli/Yüce Allah ile özeT
rinde öyle eyler söylerler ki, onlar avam halkn yannda küfür kabul edilir.
rinin kafir olduunu söylerlerdi. Halbuki onlar, bu söz ve naz ile manen
' ,489
ilerlemekte ve yükselmektedirler.
Halbuki ben onlardan daha küçük günahlar sebebiyle bir ümmeti helak et-
tim."
Mesela Hz. Adem (a.s) ve blis (lanetullahi aleyh) ikisi de günah ile-
diler. Ancak Yüce Allah, tövbesini kabul edip Hz. Adem'i kendisine seç-
ti/dost etti. Çünkü onu ezelde dostluuna seçmi ve kendisine güzel aki-
489
Bu söz, tahkikli baskdan alnd. Bkz: Kutu'l-Kulub, II, 1112.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Bit A 1 1 AR 277
Yüce Allah, Hz. Peygamber'i (s.a.v) bir kuldan yüz çevirdii için uyar-
görüyoruz:
bir grup insanla oturup onlara selam vermesini; dier bir gruptan ise yüz
sun. Çünkü Rabbiniz, size rahmet etmeyi kendi üzerine yazd. m92
ma.™
Her iki grup da Allahu Teala'nn kullar olmasna ramen Yüce Mev-
la, her birine farkl davranlmasn emretmitir.
490
Abese 80/8-10.
491
Abese 80/5-7
492
En'am 6/54.
493 Kehf 1 8/28.
494
ErVam 6/68.
278 KÛTU L KULÛB
tiine göre Mücahid: "Umulur ki Rabbin seni övgüye deer bir makama
(Makam- Mahmud'a) gönderecektir* 99 ayetinin tefsirinde: "Yüce Allah,
Ar Allahu Teala için dünyada irade ve hükmünü icra ettii bir Rubu-
biyet mekan oldu. O kayyumiyeti ve kudretiyle buna bir ihtiyac olmad
hâlde, Ar' yaratt. Yüce Allah bu makam Habibi Hz. Muhammed'e
(s.a.v) hibe edecek; fazilet ve erefini göstermek için Kürsi'yi onun meka-
495
Taha, 20/23
496
nirah, 94/1
497
Taha, 20/29,30
498
nirah, 94/4
499
sra, 17/79
500 Kurtubî, el-Cami li Ahkami'l-Kur'an, cüz: 10; shf: 280. (Beyrut, 1998)
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SlfAILAHI 279
"stediin sana verildi. And olsun biz sana bir defa daha lütufta bulun-
mutuk buyurmutur. Bu ayette, verilen nimetlerde bir snrlama vardr.
Fakat Allahu Teala, Resulü Hz. Muhammed'e birçok makamlar ihsan et-
tikten sonra: "De ki: Rabbim, benim ilmimi arttr*02 buyurarak, ona vere-
cei nimetlere bir snrlama getirmemitir. Bu, onun manevi ilerlemesinin
ve yükselmesinin bir sonu olmadn ifade eden veciz bir ayettir.
Hz. Musa (a.s): "Rabbim bana cemalini göster; seni göreyim.*03 Ya-
ni; ubudiyet/kulluk mahallinde sana bakaym, derken, Yüce Allah, Habibi
Hz. Muhammed (s.a.v) için: "O'nun gözü kaymad, haddini amad. O'na
iki yay kadar, hatta daha yakn oldu" 504 buyurdu. Bu görüme Rububiyyet
mekannda oldu.
Muhib ile mahbub arasndaki durum fark, Hz. Muhammed (s.a.v) ile
Gördüünü, nefsi ile bulunduu mekanda gören Hz. Musa ile; Rabbi-
ni Yüce Rububiyet makamnda gören Hz. Muhammed (s.a.v) arasnda ne
kadar büyük fark vardr.
Allah kendisinden raz olsun diye ve O'na duyduu evkle, acele ile
Allah'a giden Hz. Musa (a.s) ile; Yüce Allah'n, kendisinden raz olduu
için; onu zatndan raz etmek için kendisine duyduu evkle acele huzu-
runa çard Hz. Muhammed (s.a.v) arasnda ne kadar fark vardr.
501
Taha 20/36-37
502 Taha 20/114
503
Araf 7/143
M* Necm 53/9-17
9
280 KÛTU'L-KULÜB
Hz. Muhammed (s.a.v), makam olarak Hz. Musa'y (a.s) geçtii gibi;
mahbûb/Allah tarafndan sevilen bir kul da manevi hâlinde sabit oluu ba-
kmndan muhibbi/Allah' seven kulu geçmitir.
Yüce Allah, Hz. Musa ile arasndaki durumu anlatrken, mülkiyet ifa-
de eden lâm harfini kullanarak onun kendisine ait olduunu belirtmi; Hz.
Yüce Allah, Musa (a.s) için: "Seni kendim için seçtim*05 buyururken;
Hz. Muhammed (s.a.v) için: 'Muhakkak ki sana biat edenler, gerçekte Al-
Allahu Teala'nn kendisi için seçtii kul ile, kendi yerine koyduu ku-
Allahu Teala'nn, zatndan ayr olarak övdüü Hz. Musa (a.s) ile, ken-
vardr.
Bu sözü kuvvetlendiren bir delil udur: Bir kuluna kendisiyle özel ko-
numa nimetini veren Allah, ona bu ite sebat verir. Bu durum, kulun o i
için istendiini gösterir. Çünkü Allahu Teala, bir kuldan bir ey istediinde,
onu bu ite sabit tutar ve kendisini bu ii yapacak kvama getirir. Allahu
Bir defasnda Hz. Ali'ye: "Bize arkadalarn anlat!" denildi. Hz. Ali
Ali: "O, öncekilerin ve sonrakilerin ilmini elde etmitir" dedi. "Peki ya Am-
mar hakknda ne dersin?" diye sordula; Hz. Ali: "O, iliklerine kadar imanla
Hz. Ali (r.a) unu demek istiyor: Dostunun özelliklerini, ahlakn, fiille-
SEVGY GZLEMEK
Allah muhabbetinin alametlerinden birisi de, kulun, sevdii Yüce Mev-
la'sn yücelterek, O'ndan çekinerek, O'nu gözünde büyüterek ve kendi-
sinden haya ederek O'na kar besledii sevgiyi gizlemektir.
sözünde Allah' sevdiini ima etmeye çalr; herkesin yannda Allah' sev-
diini söyleyerek yapmack hâl ve hareketlere girer. Bu, Yüce Allah' se-
mi. Zünnun: "O'nun gönderdii musibetin acsn duyan kimse onu sev-
mi olamaz" dedi. Adam: "Ben de derim ki, O'ndan gelen musibetten tat
almayan kimse onu sevmi olamaz" dedi. Buna kar Zünnun: "Aslnda
O'nu sevdiini söyleyerek kendisini mehur eden bir kimse, O'nu sevmi
olamaz" dedi. Bunun üzerine adam: Allah'tan atfm istiyor ve O'na tövbe
seler ise, içinde bulunduklar hâle maluptur. Hâle malup olan kimse,
gördü ve bunu gelip Ebu Mahfuz Maruf el-Kerhî'ye haber verdi. Ebu Mah-
fuz tebessüm ederek, ona unlar söyledi: "Ey kardeim! Allah'n küçük-
büyük, deli-aklh pek çok seveni vardr. Senin gördüün kimse, Allah' se-
Çünkü bütün skntlar aslnda onu yüce Mevla'sndan gelen birer lütuftur.
Skntda sevgiliye yaknlk vardr. Bir de ilahi muhabbet kalbi tam olarak
sard zaman, baa gelen bütün bela ve musibetlerin verecei sknt
azalr.
olduum zamanlardr."
M UHABBET MAKAMI v e MUHABBET EHLN N S I F A I I AH 285
risinin yannda, elde ettii muhabbet makamyla ilgili baz eyler söyledi.
Allah dostu ona: "Sen sevdiini söylediin kimseden bakasn hiç düün-
düün olur mu?" diye sordu. O da: "Evet" dedi. Allah dostu: "Onu bir ge-
cede rüyanda iki ya da üç defa gördüün oldu mu?" diye sordu. O da: "Ha-
yr!" dedi. Bunun üzerine Allah dostu: "ayet haya etmesem sana, muhab-
betinin sakat olduunu söylerdim. Sen bir taraftan dostundan bakasn
düünüp duruyorsun, öbür yandan, onu her gece rüyanda görmüyorsun."
Allahu Teala'y rüyamda yüz yirmi kez gördüm. Kendisine yetmi mesele
mak, bizim için mümkün deildir. Çünkü onlarn hâli, kelimelerle anlatl-
kendisinin kula, gözü, kalbi, eli ve destekçisi olduu bir hak dostunu an-
latmak nasl mümkün olur. Bu kimselerin hâli, bir hadis-i kudside öyle an-
latlmtr:
"Ben kulumu sevdiim zaman, onun iiten kula, gören gözü, tutan
eli, anlad kalbi olurum. Benden bir ey isterse, istediini veririm; bana
snrsa kendisini korurum. O'nun nuru yeryüzünde yasayanlara datl-
sa hepsine yeterdi.*"
çekleen eylerdir.
makamlarndan seksen üç makam daha vardr ki, hepsi bundan daha fa-
ziletlidir.
511
Son cümle hariç bkz: Buhari, Rikak, 38; bnu Mace, Fiten, 16; Beavi, erhu's-Sünrte, 1, 142;
Beyhaki, K. Zühd, No: 696-700.
5,2
Bezzar, Müsned, No: 1982; Beyhakî, uabu'l-man, No: 1163, 1361-1369; Heysemi, ez-
Zevaid, VIII, 79; Hindi, Kenz, No: 39283.
MUHABBET MAKAMI vs MUHABBET EHLNN SIFA1IAHI 287
kimseye bu srlar açlsa, hevasna uyup helak olur, dünya denizinde kay-
bolup giderdi. Keramet türü eylerin sevilmesi ve bizatihi onlar istemek,
kulun onlardan perdelenmesi için yeterli bir sebeptir. Ta ki bu kimse, ken-
disinden keramet türü bir eyin ortaya çkmasn, bir günah ilerken hal-
plmadan srf Allah için olursa, ite o zaman acaib eyleri görmeye balar,
kendisine ilahi srlar hazinesi açlr. Allah dilediini yapar/kimse O'na en-
gel olamaz.
sene Allah'a ibadet ettim. Sonuçta Allah katnda güzel bir hâl elde ettiimi
zannettim." Bu zat, göklerin kefiyle ilgili bir çok ey anlattktan sonra de-
mitir ki:
513
Maide 5/44
—B
"Semada meleklere ait bir safa ulatm. Onlarn saylar Allahu Te-
ala'nn dier bütün yarattklarndan daha çoktu. Onlara: "Siz kimsiniz?" di-
ye sordum. Onlar: "Biz, Allah' sevenleriz; üçyüzbin yldan beri burada Al-
Muhabbet, marifet gibi bir srdr. Sevilen zat gözükürse onu seversin;
tpk tandk birisini görünce tandn gibi. Muhabbet Zata baldr. Zatn
varl açk olunca, ona muhabbet de açk olur. Muhabbet içte olduu için,
Allah' bilme gibidir. Hangi kalp, sevgilisi Allah olan kalpten daha yücedir.
sidir.
bini tamamen sevdiine açp içini onun sevgisiyle doldurur. Muhabbet her
zaman açkladmz ekilde bu seyir ve sra ile gerçeklemeyebilir. Çou
kez sevgi akl batan alacak ve sahibini akn hâle getirecek bir seviye-
aar. Araplar bu durumu ifade için; sevgi akln bandan ald, sevda ba-
de sevgi insana sahip, insan akn esiri olur. Sevgili kalbi fetheder; seven
onun tutsa olur. Sevgili onda istedii gibi hükmeder; seven onun dedi-
inden dar çkamaz. Sevgi, sevenin kalbinde ne varsa boaltr; kalbi
gili onu gizler, ancak sevenler için onun hâli gizli kalmaz. Bu ancak ükür
makamnda ve manevî hâlin kula tam hakim olduu bir durumda olur.
sun, onun kendi olu olduunu söylemesin diye böyle yaptk. Yoksa ço-
cuu öldürülecekti.
lunmu, onlarn kalplerini hak üzere sabit tutmutur. Ayette onlarn hâli
öyle anlatlmtr: "Onlarn kalplerini hakta sabit kldk. Onlar ayaa kal-
karak: Rabbimiz yerin ve göklerin Rabbidir dediler. 1518
517
Ksas 28/10.
*« Kehf 18/14.
MUHABBET MAKAMI vu MUHABBET EHLNN .'ili A I 1 AH 291
Sehl (rah) öyle demitir: "Paray seven kimse ahireti sevemez. Ek-
mei/yeme içmeyi seven de Yüce Allah' sevemez."
Fakat devaml dünya ileriyle megul olup, bunlar Yüce Allah'n rza-
sn kazanmaya tercih etmek, Allah'n muhabbetini brakarak arzu ve is-
tekleri ile megul olmak, kötü arzularna uymak, evet bütün bunlar, seve-
ni ilahi muhabbet dairesinin dna çkarr. Bunda herkes müttefiktir.
292 KÛTU'L-KULÛB
seyim" demitir.
mitir:
"Hzr' görmek çok artc bir olay deildir. Acaip olan Hzr'n, ara-
5,9
Yediler, velilerin ileri gelenlerinden bir gruba verilen bir isimdir. Bu sralama bu yolun büyük-
leri tarafndan yaplmtr. Abdal, yediler, krklar gibi saylar, hadislerde de geçmektedir. (Bkz:
Ahmed, Müsned, I, 112; Heysemi, ez-Zevaid, X, 62; Zebidi, thafu's-Sâde, X, 32; Suyutî, el-
Haberu'd-Dâl, (el-Hâvi içinde; II. 456-459); bnu Manzur, Muhtasaru Tarih-i Dmek, I, 113).
Ricalü'l-ayb diye anlan bu veliler, en üst seviyeden itibaren Gavs, Kutub, mamân, Üçler,
Evtad, Yediler, Krklar, Üçyüzler.Be Yüzler eklinde bir sralama ile anlmlardr. Geni bilgi,
delil ve deerlendirmeler için bkz: Dilaver Selvi, Kur'an ve Tasavvuf, 134-188. (ûle Yay,
1997)
293
dedi. Haccac'n adamlar içeri girdiler ve: "Hasan nerede? Bize, onun se-
nin yannda olduu söylendi" dediler. Habib: "Buyurun her tarafa bakini"
dedi. Adamlar evin her tarafn aradlar ama bir ey bulamadan çkp gitti-
ler. Onlar gittikten sonra Hasan: "Nasl oldu da beni göremediler?" diye
sordu. Habib: "Çünkü sen Allah'n yanndaydn; bu yüzden göremediler.
ayet sen benim yanmda olsaydn seni göreceklerdi" dedi. Hasan: "On-
lar içeri girince sen gizlice bir eyler söylüyordun. sm-i Azam duasn m
okudun?" diye sordu. Habib: "Hayr, onu okumadm; fakat: "Yarabbi, Ha-
san' yanna götür de onu görmesinler" dedim, dedi."
dan daha üstün derecelere sahipti. Böyle olduu hâlde Allah onu Habib'e
muhtaç etti (ki her ey Yüce Allah'n irade ve kudretinde olduu anlalsn,
ayrca hiç kimse sahip olduu keif ve kerametle aldanmasn, nefsine pay
çkarmasn.)
Beyazid-i Bistami'ye: "Sen Kaf dana ulatn m?" diye soruldu O da:
Kaf da ne ki, o, Kef, ayn ve sâd dalarna göre daha yakndr" dedi. Bu-
nu iiten zat: "Onlar nedir?" diye sordu; Hazret öyle cevap verdi: "Bu da-
lar alt kuatan dalardr. Her tabakann etrafnda bu
tabakadaki yerleri
kullar vardr ki, bir admla beyüz senelik yol gider. Bir ayan kaldrp
Kaf dann üzerine koyar, dier ayan dier dan yarna basar. Böyle-
ce bir anda bütün dünyay öbür tarafa geçer."
küçüü sizin bahsettiiniz rem ehri idi" diye cevap vermi ve bu ehirle-
rin hepsini saymtr.
kaps olup, her kapnn aras bir fersahtr. ehir altn, gümü, zebercet,
Denilir ki; bu ehirde tatan yaplm bir takm sandukalar vardr. Her
mtr. Ancak onlar, kullardan gizlenmitir. Sehl (rah) bu kabirleri her cu-
ma ziyaret ediyordu. Sehl mahbublardan/Allah tarafndan seçilen ve sevi-
len has kullardan birisidir. Bu anlattklarmz, Allah'n büyük kudretiyle ko-
520
Fecr 90/8.
521
Maide5/33.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN S t F A 1 I AH I 295
doru deildir" dedi. Bu sefer onlar: "Allah yolunda nefsinle yaptn en çe-
tin mücadeleyi anlatr msn?" dediler; Hazret yine: "Bunu da size bildir-
mem doru deil" dedi. Etrafndakiler: "O hâlde, nefsinin balangçtaki çi-
ren bir hâline ahit oldum. Sehl (rah), yats namazndan sonra, ayak içini
"Ey Allah'm, bazlar senden istediler; sen onlara tayy- mekan/bir an-
da uzak yerlere gitme kerametini verdin. Onlar da buna raz oldular. üp-
hesiz ben bundan sana snrm. Bir baka grup senden istedi; onlara su
ve hava üzerinde yürümeyi nasip ettin. Onlar da buna raz oldu. Ben bun-
dan da sana snrm. Yine bir grup senden istedi; onlara yeryüzünün ha-
zinelerini verdin, onlar için eyay deitirip farkl maddeye çevirdin; onlar
da buna raz oldular. Bundan da sana snrm" dedi ve bu ekilde velile-
rin ulat keramet ve makamlardan yirmi küsür tanesini sayd. Sonra ka-
fasn çevirdi, beni gördü: "Yahya sen misin? diye seslendi; ben de "Evet
Efendim" dedim. "Bana ne zamandan beri buradasn?" diye sordu. Ben de
yats namazndan beri orada olduumu söyledim. Sustu. Kendisine: "Ey
efendim bana gördüünüz baz eylerden bahseder misiniz?" dedim, Haz-
ret: "Sana faydal baz eyleri haber vereceim" dedi ve unlar söyledi:
296 KÛTU'LKULÛB
"Yüce Allah beni en alt Felek"e dahil etti; en alt Melekût aleminde gez-
dirdi. Yerleri ve yer altndaki alemleri bana gösterdi. Sonra beni en üst fe-
bana: "Gördüün bu eylerden bir istediin varsa iste, sana ihsan edeyim"
buyurdu, ben: "Ey Rabbim, ben hiçbir eyi güzel bulmuyorum ki senden
isteyeyim, benim isteim varlklar deil" dedim. Bana: "Sen benim gerçek
kulumsun; benim için sadakatle ibadet ediyorsun. Senin için mutlaka un-
lar unlar yapacam" buyurdu. Sehl, bu arada onlardan baz eyler zik-
Sehl, bu sözüme kar iddetli bir sayha atarak: "Sus, yazk sana! OVa
kar kendimden haberim olmad. Ben O'nu kendisinden bakasnn tan-
masn sevmiyorum" dedi. 522
Ebu Türab en-Nahebi (rah), müritlerinden birisini çok seviyordu;
onunla ilgileniyor ve günlük ihtiyaçlarn yerine getiriyordu. Mürid ise iba-
det ve zikri ile meguldü. Bir gün Ebu Turab, müridine: "Keke Beyazid-i
Bistami'yi bir görsen" dedi. Mürid: "Megulüm; benim ona gidecek vaktim
yok!" diyerek Ebu Türab'n tavsiyesine uymad. Ebu Turab: "Keke Ebu
Yezidi bir görseydin!" sözünü skça söylemeye devam edince, mürid vec-
522 Son cümle tahkikli baskdan alnmtr. Bkz: Kutu'l-Kulub, II, 1135.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Alt AH 297
fan miktarnca zuhur ve tecelli eder" dedim. Mürit ne demek istediimi an-
Ebu Yezid budur" dedim. Genç ona bakt. Bakmasyla bir sayha atp yere
yld, kald. Onu hareket ettirdiimizde, ölmütü: Onu beraberce göm-
dük. Beyazid-i Bistamiye: "Ey Efendim, onun sana bakmas onu öldürdü"
dedim. O da: "Hayr, senin arkadan sadk idi. Onun kalbinde, onun ken-
di hâliyle kefedemedii bir sr mevcuttu. Bizi görünce kalbindeki sr ona
açld; bu srr tamak kendisine ar geldi. Çünkü o zayf müritlerin ma-
kamnda bulunuyordu. te onu bu öldürdü" dedi.
duu baz sfatlardr. Onlar, büyük ihsan sahibi Yüce Sevgilinin dostlar-
hi bir yardmdr.
hu Teala, onlar kskand için, kendilerini fiilleri ile halktan örtmü; ya-
banclardan esirgedii için, beeri sfatlar ile perdelemitir.
rine verir. O da "kün=ol" emri ile her istediklerini elde etmektir. Ancak on-
lar bundan gönüllerini çekip ona rabet etmemilerdir. Çünkü onlarn sev-
dikleri Yüce Zat bakidir; O'nu sevdikleri için bu tür eyleri ho bulmazlar.
Onlar, dier insanlarn bildiinin çok ötesinde bir marifete sahiptirler.
kadar bunlar, bâtn ehli için kalpte apaçk ortada olsa da, zahirde, (onlara
iman ve amelle) yakîne ulalmas için insanlardan fiilen perdelenmitir.
(Bu ilerin srrn anlamak ancak yakîni bir iman ve irfana ulam bir kalp-
le olur.) Bo vehim ile ona ulalamaz, srf fikir ve düünce ile bir netice
alnamaz.
zaya ulamak için hemen O'na devrettiler. Onlar^ yaptran, aça çkma-
s gereken bir eyi Yüce Allah'n iradesine brakmak, srf O^un rzas için
MUHABBET MAKAMI vb M UHABBET EH LN N HM Ali AH 299
(rah) ihvan ona gidip: "Allahu Teala'dan bu i için yardm isteseniz, ke-
ke bir dua etseniz" dediler. Sehl (rah) sustu, sonra onlara unlar söyledi:
"Bu beldede Allah'n öyle kullar var ki eer zalimlere beddua etseler
yer yüzünde hiçbir zalim kalmaz, hepsi bir gecede ölürdü. Fakat onlar
Yüce Allah onun bu duasn kabul edince, kul susar ve Allah'n hük-
müne teslim olur. Tedbire rza göstererek boyun eer. Çünkü Allah' se-
ven kimse, bütün ilerin hâl-i hazrda olduu ekli ile meydana gelmesin-
den holanr ve bunu sever. Zira bu iler, ilahi bir tedbir ile hayr ve er
eklinde ortaya çkmaktadr. Çünkü, bu ii. Yüce Allah kendi üstlenmitir;
tpk Ar'a istiva ettii ve oradan kainata hükmettii gibi, Allah mülkün ted-
yeryüzünde Allah'n vekili olduktan sonra, yüce Allah da onlarn vekili ol-
mutur. Onlar:
524
Hadid 58/7
525
Ali mran 3/123
526
Ali mran 3/174
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN 811 A M AH 301
ne geçemez/amel olmadan söz yeterli deildir. Söz ile ameli bir araya ge-
tiren kimseler: 'Yalnz sana ibadet eder, yalnz senden yardm dileriz" de-
Bundan dolay, Allah (c.c) kendilerini tasdik ettii için, onlar sddklardan
olmulardr.
Bize gelen bir haberde öyle denmitir: Kul, Allah'n: "Ancak sana ba-
det eder, yalnz senden yardm dileriz* 2* ayetini söyleyince Yüce Allah
öyle buyurur: "Yalan söyledin, ayet yalnz bana ibadet etmi olsaydn
benden bakasndan korkmaz ve bir ey ummazdn. ayet yalnz benden
yardm bekleseydin; mal ve ehlin ile yetinip onlarla sakin olmazdn; huzur
bulmazdn.
Yine bize gelen bir haberde öyle denmitir: Bir kul, Kur'an'dan bir sû-
re okur, okuduu bu sûre kulun okuyuu sona erinceye kadar kendisi için
salat eder/Allah'tan rahmet diler. Bu kul, söyledii ile amel eden kimsedir.
O sddk=sözünde sadk bir kimsedir. Eer kul Kur'an'dan bir sûre okur,
okuduu ile amel etmezse, bu sûre kulun okuyuu bitinceye kadar ona la-
net eder. Bu kul söyledii ile amel etmediinden Allah onun için: "Bu ya-
lanc" der.
Hâl böyle olunca, iman nerede kalr? Hiç üphesiz iman, ancak amel-
le gerçekleir. Amel etmeyen kimse, gerçek mümin olamaz.
hamd Allah'a aittir, O'ndan baka ilah yoktur, O uludur, yücedir, dedikle-
rinde gerçekten O'na tevekkül eder, O'ndan raz olur, O'na yönelir ve
O'ndan gayrisi kalplerinde bulunmaz. te o zaman Yüce Allah onlara:
"Doru söylediniz" buyurur. Böylece, onlar Allah katnda sddklardan olur-
lar. Yüce Allah bir eye: "Ol" deyince hemen olduu gibi, onlar da bu sfa-
t kazanrlar. Bunu çok iyi düünmelidir.
Bu sadk kullar: "Allah bizim için ne güzel vekildir" dedikleri zaman, te-
Bu ayette geçtii gibi, Allahu Teala onlara dört çeit nimet vermitir:
Bunlar, Allah'n özel ihsanlardr. Allah'a tevekkül, kötülüklerden korunma
ve onlarn Allah'tan raz olmalarna karlk Yüce Allah'n kendilerinden ra-
z olmasnn nimetleridir.
Evet, sevenin özrü kabul edilir, dümann ise hiç bir özrü kabul edil-
529
Ali mran 3/1 74
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN !î 1 1 Ali AH 303
Yüce Allah, velilerine yakîni verdii gibi; baz kimselere de bir takm
bo zann vermitir. O, mahbub makamna ulam sevdiklerine, apaçk de-
liller, yakîne dayal ahitler, Kur'an ayetleri ve peygamberlerin mucizeleri
gibi kesin deliller verdii gibi; baz kimselere de kalplerinin manevi hasta-
lklar sebebiyle, bir takm yalan yanl eyler verir. Allahu Teala, bütün ka-
duklar lahi sevgi sayesinde akl perdeleyen eyler ortadan kalknca, ru-
Bu makam, kulun, elde ettii her eyi bizzat Yüce Mevla's ile ulat-
ve artk O'nunla hayat bulduu, ayakta durduu bir makamdr. Bundan
önce ise, elde ettiini O'nun (arada sebepleri) var etmesiyle elde ediyor ve
Bayezid-i Bistami derdi kifayet Allah sana Hz. Musa'nn (a.s) müna-
caatn, Hz. sa'nn (a.s) rûhâniyyetini, Hz. brahim'in (a.s) dostluunu ver-
se bile sen bunlardan daha ötesini iste. Çünkü onun yannda bunlardan
kat kat üstün lütuflar vardr. Eer sen bunlarla yetinirsen Allah bunlarla se-
ni perdeler."
(Allah'tan baka) talep edilen hiçbir eye bakmaz ve rabet edilen hiçbir
O'nunla bizzat görüür; O'na yönelir; O'ndan hiç kopmaz; Onun yaknl-
na koar; O'ndan hiç uzak kalmaz. Artk sadece O'nu müahede eder;
arada baka hiçbir yüz görmez; (nimet ve ihsanda) O'nun elinden baka-
makamdr.
Allah dostu ariflerden birisi demitir ki: "Bana keif yoluyla krk huri
ler onlarn hareketleri ile ses veriyor, deiik ekiller alyordu. Onlara, hay-
ranlkla öyle bir nazar ettim; bundan dolay tam krk gün cezalandrldm.
Daha sonra bana onlardan çok daha güzel, seksen huri gösterildi. Bana:
"Onlara bak!" denildi; ancak ben onlara bakmamak için secdeye kapan-
Allah'n bunun gibi kullar her zaman ve her asrda, her yerde çokça
ket ve durularnda ihlas üzere amel etmeleridir. Bize göre en büyük özel-
çkaracaklar? Aradan çkarlacak ilk varlk nefistir. Kalp, nefis ile sâfiyetini
yapmaz. Kalbi, sonsuz güzellik sahibi Mevla'nn sevgisi ile dolu olduu
için, dikkatini çeken hiçbir güzellie kalbini balamaz. Bu makama eri-
mek de, ancak O'nu tandktan sonra olur. O'nu ayne'l-yakîn görmeden
önce de tanma olmaz. Çünkü bir eyin haberini duymak, bizzat görmek
gibi deildir. Görme de ancak yakîn nuru ile olur. Heva ve nefis ile hakka'l-
Rivayete göre Bir, Hzr' (a.s) gördü ve ona: "Allah'a benim için dua
Hzr öyle dua etti: "Allah, senin ona itaat etmeni kolaylat rsn."
et!" dedi.
Bir daha çok dua isteyince Hzr öyle dua etti: "Allah senin itaatini gizle-
sin."
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIMM AH 307
Ariflerden birisi demitir ki: "çime Hzr (a.s) ile görüme arzusu dü-
tü ve bu beni iyice huzursuz etti. Bir defasnda Allah'tan, benim için en
önemli eyi bana öretmesi için Hzr' bana göstermesini istedim. Bir za-
man sonra onu gördüm Onu görünce heyecanlandm; aklma hiç bir ey
gelmedi; ancak ona unu diyebildim:
"Ey Ebul Abbas! 531 Bana öyle bir ey öret ki onu söylediimde halkn
kalbinden perdeleneyim, onlarn nazarnda hiç bir deerim olmasn, hiç
kimse beni salih ve dindar bir insan olarak tanmasn." Hzr (a.s) bana de-
di ki: "Öyleyse unlar söyle:
Bana bunlar söyledi, sonra kayboldu. Onu bir daha göremedim. Za-
ten bundan sonra onu görme arzum da kalmad. Bana örettii duay hiç
53 '
Ebu'l-Abbas Hz. Hzr'n (a.s) künyesidir.
308 KÜ1 U'L-KULÛB
nevi marr. Kendisinde yakîn ilim eksik olduu için, bu amelleri kendi
nefsinden bilir. Bu, kendini beenmenin en ince/gizli ve kapal eklidir. Bu
korkmulardr. Bu yüzden, gizli tevazu yollar ile nefsin kibrini krmak için,
maktr. Gerçek zillet ise, onun insanlar içindeki itibarn düürmektir. Fa-
kat bunun gerçeklemesi, kulun sfat olarak nefsini zelil bir hâlde tutmas-
dr; yoksa kastl olarak kendini halk yannda zelil edip ayaa düürmek
deildir. Bir de gerçek zillet, insann kendi içinde nefsini aalk ve hakir
bir konumda tutmas; onun küçük ve deersiz bir varlk olduuna inanma-
sdr. Yoksa zorlayarak, yapmack hareketlerle kendini tevazu sahibi gös-
tevazuyu ele geçirmi demektir. Çünkü bu durum artk onun için bir sfat
olmutur.
Kim, bir yerde horland zaman, içinde bir eziklik hissederse, onun
tevazusu yapmacktr.
Bir kimse ne zaman ki nefsini hor bir hâle düürdüünde veya tevazu
gösterdiinde, içine dütüü bu zilletinden bir zevk almaz ve tevazu gös-
termekten dolay kendinde bir etkilenme olmazsa, zillet ve tevazu onun ta-
bii hâli olur. Artk bu kimse, kendi içinde nefsini kusurlu ve noksan buldu-
duklar gibi. Dier meslek sahiplerinde olduu gibi, bunlar onlarn birer
Allahu Teala onu nefsine sahip ve mâlik etmi, özel yardmyla nefsinin
rn kefedilmesi gerçekleir.
Hz. sa (a.s): "Ey srailoullar, güzel ekin nerede biter?" diye sordu;
onlar da: "Yumuak ve güzel toprakta!" dediler. O zaman Hz. sa (a.s) on-
lara: "Size hak olan söylüyorum; bilin ki hikmet ancak toprak gibi temiz ve
yumuak olan kalplerde ortaya çkar" dedi.
Nasl kibirli bir kimse, üstünlük arar ve ona ulatnda bundan hola-
nrsa; hâli Allahu Teala'ya kar zillet içinde bulunmak olan bir kimse de;
o zillet hâlini arar ve ondan tat alr. Eer o, bir an bu zillet hâlinden ayr
kalsa, hâlinden koptuu için kalbinin durumu deiir. Nitekim, kibirli bir
Nefsi için zillet hâlini tercih eden, insanlarn nazarndaki itibar ve ky-
metini ayaklar altna alan, onlarn kalplerindeki an ve öhretini yerle bir
eden, kendisinde bir sürü knanacak hâl ortaya koyup insanlarn rabetin-
den kurtulmak isteyenlerin adedi, saylamayacak kadar çoktur. Bu örnek-
leri anlatmak çok uzun sürer. Onlarn böyle yapmalarnn sebebi udur:
Allah dostlarnn hâli, Sdk=doruluk üzere kurulmutur. Bu onlardan sd-
kn gereini yerine getirmelerini gerektirir. Bu durumda onlarn, içinde bu-
"Adamn biri, onu üç kez yemee davet etti ve her seferinde yemek
vermeden kendisini geri çevirdi. Nihayet dördüncü seferde onu tekrar ça-
rd, Ebu'l-Hasan tekrar geldi, adam onu yemek için evine götürdü.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFAUAHI 311
Adam, Ebu'l-Hasan'a her defasnda geri çevirdii hâlde nasl hiç rahatsz
olmadan dördüncü daveti kabul ettiini sordu; Hazret u cevab verdi:
"Nefsimi yirmi yldr zillete altrmak için terbiye ile uratm; nihayet
onu kovulunca kaçan, tekrar çarlp önüne bir kemik atlnca geri gelen
köpek durumuna getirdim." Olay anlatan zat demitir ki: "Hazret daha çok
eyler anlatt ve sonunda unlar söyledi: "Sen beni elli defa geri çevirip
sonra tekrar çarsaydn; yine gelirdim."
"Ben bir mahalleye yerletim. Orada salih birisi olarak tannnca, bun-
dan kalbim rahatsz oldu. Bunun üzerine mahalledeki bir hamama gittim.
Orada kymetli bir elbiseyi çalmay kafaya koydum. Sonra onu çalp giy-
katlayarak feci bir ekilde dövdüler. Artk ben, o mahallede hamam hrs-
"Sufilerden biri yemek yiyen birinin yannda durdu. Elini ona doru
uzatp: "Allah rzas için bir eyler verir misin? dedi. Yemek yiyen adam:
"Sofraya gel, otur bizimle sen de ye!" dedi. Sufi: "Yiyecei avucuma koy!"
dedi. Adam da sufinin avucuna bir eyler koydu. Sufi olduu yere oturup
elindekini yedi. Adam, sufiye: "Niçin bizimle oturup da yemedin?" diye so-
runca sufi öyle cevap verdi: "Benim Allah'la olan özel hâlim, nefsimi zil-
Bu sufi çok defa bir helvacya gider, elini uzatr; o da eline bir miktar
helva kordu.
dilmitir:
312 KÛTU'L-KULÛB
istedim. Bana: "Avucunu aç!" dedi. Ben de: "Ben bir Arabm; avucuma ko-
nan bir eyi alamam. Vereceini bir kaba koy da öyle ver!" dedim. O da
kuru üzümü bir kaba koyup bana uzatt. Kab aldm, içindekini boaltp
kendisine verdim" Ondaki bu davran nefsini büyük ve erefli görmekten
ileri geliyordu.
risisin" demitir. Sahabi: "Bu yal halimdeyken mi?" diye sorunca. Efen-
dimiz: (s.a.v) "Evet!" buyurmutur. 532 Çünkü bu Sahabi münakaa
birisiyle
nee göre kalbini diriltsin. Bir de, bu birkaç örnee bakp daha fazlas hak-
knda bilgi edinme imkan bulsun.
Bistam halknn ileri gelenlerinden eref ve itibar sahibi bir zat, Beya-
zid-i Bistamî'nin meclisinden hiç ayrlmazd. Bir gün kendisine: "Ya Eba
Yezidi Ben tam otuz yldan beri gündüzleri hiç ara vermeden oruç tutuyor,
geceleri de ibadet edip uyumuyorum. Fakat bütün bunlara ramen senin
anlattn u ilimden kalbimde hiçbir ey bulamyorum Ben bu arzumda
çok sadm ve o ilimlere ulamay çok istiyorum" dedi.
ni aamyorsun" cevabn verdi. Adam: "Bunun ilac yok mudur?" diye sor-
dedi. Beyazid-i Bistamî: "Söylerim, fakat sen kabul etmezsin!" dedi. Adam:
deki elbiseni çkar ve bir aba giyin. Sonra boynuna içi ceviz dolu bir torba
as. Sokaa çkp çocuklar etrafna topla ve: "Kim kafama bir tokat vurur-
sa ona bir ceviz vereceim" de. Seni tanyanlarn arasnda bütün sokak-
larda bu hâlde dola." Adam: Sübhanallah, bunlar bana nasl dersin!" de-
dedi. Adam: "Bu nasl olur?" deyince Beyazid: "Çünkü sen nefsini büyütüp
içinde kalan kimseye güzel bir ilaçtr. Böyle bir hastal Allahtan baka iyi-
letirebilecek yoktur.
yakîni zayf kimseler için de uygundur. ayet, her hastaln asl doktoru
olan Yüce Allah, bu hastalklara tutulmu bir kulunun kalbine ayne'l yakîn
ilminden bir zerre koyacak olsa, bu iman ve irfan onun kalbinden bütün
du. Fakat Allah'n takdir ettii her hüküm yerine gelecektir. Böylece, helak
314 — ——— •
- - ~ - .
KÛTUL-KULÛB
olanlar, hakk gösteren bir delile göre helak olacak; hayat bulanlar da hak-
k ortaya koyan bir delile göre hayat bulacaktr.
Sakn buraya kadar anlattklarmzdan hiç bir eyi inkar etme! ayet
inkar edersen, her müminin ilahi kudret ve yakîn ilminden elde etmesi ge-
reken ksmn kaybetmi olursun. Çünkü bütün müminlerin bu ilimden ula-
abilecei pek çok nasipler ve ksmlar vardr. Yukarda anlattmz ey-
müahede etmek ve iaret ettiimiz eyleri idrak etmek bunlardan
leri bir
ksmdr. Yine, manevî vecd, hâl, muamele, ilahi ihsanlar, ilahi zevk, tat
maktan emin olurlar. Bunun ötesinde adm atlacak bir yer yoktur.
Her hâl ile birlikte bir müahede, her müahede ile beraber bir ilim mev-
cuttur. Bütün bunlara ancak bilerek/uyank bir kalple hakka ahitlik eden-
ler ular.
ey olmaz. Eer iman emanet veya borç olmu olsayd bir üphe üzerine
veya gizli tuzaa düerek kendisinden geri alnrd. Bu Allah'n bir imtiha-
kulun elinde kalan bedel/ana sermaye olur. O zaman Yüce Allah bu sfat-
"Bir kul, kendisine az mal çok maldan, halk içinde tannmamak tann-
maktan daha sevimli olmadkça imann kemale erdiremez.'*3 *
Bu iki vasf, sadk ve zahid insanlarn iki hâlidir. Onlar, hakikate götü-
ren ilk yol ve yüksek manevi makamlarn temelidir.
"u üç sfat kimde bulunursa, onun iman kemale ermitir: Allah yo-
lunda hiçbir knayann knamasndan korkmamak, amelinde gösteri yap-
533 Iraki bu hadisi Deylemi'nin Ali. b. Ebi Talha'dan rivayet ettiini belirtmitir. Bkz: Zebidi, thafu's-
Sade, XII, 574.
534
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 2274; bnu Asakir, Tarihu Dmek, Cüz: 38; Shf: 13; Suyuti,
es-Sar, No: 3506; Elbani, Daife, No: 3445.
535
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 2285; Tabarani, es-Sar, I, 61; Ebu Nuaym, Tarihu Isfahan,
I, 132; Heysemi, ez-Zevaid, I, 59; Elbani, Daife, No: 531.
316 KÛTULKULÛB
lah'a döner, ayrca iman ettii Allah'n müjdelerine erimek ve tehdit ettii
536 Hakim Tirmizi, Nevadiru'l-Usul, I, 538; Suyuti, es-Sar, No: 3431; Zebidi, thaf, XII, 575.
537
Zümer 41/30
538 Hud 11/112
s» Ankebut 29/26
7
Hz. Lut (a.s) Allah'a iman edince O'na gitti. Burada gitmekten maksat,
rücû/dönme anlamna gelen tövbedir.
"Sizin yannzdaki (dünya mal) tükenir; Allah'n kat ndakiier ise baki-
dir/devamldr, hiç bitmez.*5 * 0
"Yusufun kardeleri onu ucuz bir fiyata, sayl bir kaç dirheme satt-
rn gösterdiler.
"Asra yemin olsun ki, üphesiz bütün insanlar helak oldu: ancak, iman
edip salih amel ileyenler, ayrca birbirlerine hakk ve sabr tavsiye eden-
Mümin ayrca, sabrnn kemale ermesi için, Allah adna sabrettii ey-
lere karlk ükreder. Bu konuda öyle buyrulmutur:
*40
Nahl 16/96
541
A'lâ87/17
542
Yusuf 12/20
543
Asr 103/3
544
Müdessir 73/7
"s Kehf 18/39
318 KÜTU'L-KULÛB
Sonra gerçek mümin, ükrettii Yüce Rabbinin, O'na kar güzel zan-
nndan dolay, kendisine istediinden daha fazla ikram ye ihsan edecei-
ni ümit eder. Bu konuda Yüce Allah öyle buyurmutur:
"O cennetlik olanlar öyle der: Biz daha önce ailemiz içindeyken (Al-
Yüce Allah, kendisine nasip ettii üstünlükler ile maran, ona verdii
nimetlerle böbürlenen, içine dütüü beladan kurtarldktan sonra onu
unutan kimseleri öyle ayplamtr:
"Ve eer kendisine dokunan zarardan sonra, ona bir nimet tattrrsak
o: "elbette kötülükler benden gitti" der. Gerçekten o çok mark ve bo ye-
re böbürlenendir.* 52
546
Nahl 16/53
*" Alimran 3/103
«« Zümer 38/9.
549
Hud 11/9
550
Secde 32/16
55 '
Tur 52/26
552 Hud 11/10
9
O'na teslim eder, teslimiyet gösterir. Bu konuda Yüce Allah öyle buyur-
mutur:
celli ederse, ondan honut olur. Yüce Allah, kamil müminlerin bu sfatlar
hakknda da öyle buyurmutur:
oldular. * 55
1
"Allah onlarda raz oldu; onlar da Allahtan raz
"nsanlardan öyleleri vardr ki, Allah'n rzas için nefsini (Onun yolun-
da) feda eder.'* 56
te bu ekilde dokuz makam bir tek makam gibi olur. Onun hepsi bir-
birine baldr. Bu anlattklarmzn delili, Allahu Teala'nn kesin hak ve
apaçk nur olan kitabdr. O öyle bir kitaptr ki ona, önünden ve arkasn-
dan/hiçbir yönden, ne nefsin hevasyla ne de eytann hilesiyle batl gelip
giremez.
Rza hâlinden daha üstün bir makam olmad gibi; muhabbet maka-
mndan daha üstün bir hâl de mevcut deildir. Bu ikisi, Allahu Teala'y
Allah'n kulundan raz olmasnn bir snr yoktur; çünkü mahbub olan
Yüce Allah'n bir sonu yoktur. üphesiz rza, cennet ehline cennette veri-
fatlarndan biridir. Allah'n sfatlarnn bir sonu olmad için, Allah' seve-
knlktan ileri gelmektedir. Ona yaknln bir sonu ve snr yoktur. Çünkü
yaknlk, Yüce Allah'n el-Karîb sfatnn tezahürüdür. Bundan dolay ilahi
kendisinin yücelik sfatndan bir pay vermitir. Sonra onlarn sahip olduk-
lar bu pay, kendi sfatlarna uygun bir tarzda öyle belirtmitir:
_
557
Necm 53/42
558 Kyame 75/12
559 Ali mran, 3/139.
560 Mütaffifin 83/18-19.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN 9 1 I Ali A F» I
321
Onlar yücelten Allah'tr. Allahu Teala, onlar ebediyet yurdu olan ahi-
dostluk makam vardr. Bu, özel marifette oluan bir makamdr; o, gaybn
srlarna ulamaktr. Bu makamda olan kul, Yüce Sevgilisi/Allah, kendisi-
kalplerinden perdelenmitir.
bir eydir. Bu ancak ayne'l-yakîn ile kefedilebilecek tevhid srr olan ilim-
dir. Biz, kendisine bu ilimden verilen ve kalbine kaplar açlan bir arif on-
eyh Ebu Hasan b. Salim (rah) bu yolda, pek çok müahede ve söz
sahibiydi. Onun gayb aleminde pek çok seyahatlar, ahiret aleminde do-
562
Bakara 2/255.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SU Ali A 111 323
velisini görüp her birinden bir ilim almtr. Fakat onun vefat ile bu yol ke-
için Allah yeni insanlar yaratm m? Yarattysa bu insanlar için yolun ka-
Biz bu konuda, imamlarn imam Ali b. Ebi Talib'in (r.a), söyledii gibi
bir srdr.
HULLET/DOSTLUK MAKAMI
Nübüvvet hariç hullet/dostluk makamndan daha üstün hiç bir makam
yoktur. Nübüvvet makam avamn kalbinden perdelendii gibi, bu makam
da perdelenmitir. Bu makam elden kaçrmak diye bir ey yoktur, çünkü
Bâtn ilmine ve derin marifete sahip alimlerin hiç birinden hullet ilmi
hakknda söz eden ve kitabnda buna yer veren kimse görmedim. Ancak
bu konuda baz haber ve eserlerde bir takm nükte ve iaretler mevcuttur.
"Yüce Allah veli kullarndan birine öyle vahyetti: "Ben kendime an-
cak, zikrimden hiç'kopmayan, benden baka kimseye balanmayan ve
bana hiçbir eyi tercih etmeyen kimseleri dost edinirim. O, benim muhab-
betim içinde iken atete yaklsa yanmann acsn duymaz, batan aa
bçakla kesilse bçak acs hissetmez."
rivayet edilmitir: "Allah için birbirinizi sevin, onun için birbirinize kar sa-
mimi/temiz kalpli olun, O'nun için birbirinize ikram edin; bu sevgi içinde bir
birinize dost olun. Allah'n bir kulunu kendisine dost yapmas O'nun (her-
kese yapt) bir ikram deildir. ™
Hadis una dikkat çekiyor: Yüce Allah'n velilerini kendisine dost yap-
Allah, ihsan ve lütfü bol olandr. O bir kulunu yüceltince, onu bütün engel
ve perdelerden ileri geçirir; bir kulu alçaltmak isteyince de, onu engellerin
altnda brakr.
m Nemi, 27//25
** Furkan 25/6
565 Mana olarak Allah için sevmeyi ve vermeyi öven hadisler için bkz: Ahmed, Müsned, IV, 386;
V, 229; 243; Hakim, Müstedrek, IV, 169-170; bnu Mübarek, K. Zühd, No: 716; Heysemi, ez-
Zevaid, X, 278-279.
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SlfAllAHI 325
Yine Cüneyd-i Badadi demitir ki: "Bu makamda kul Yüce Allah'n
kendisini sevdiini bilir. Bunun için kul Allah'tan bir ey isterken: "Üzerin-
deki hakkm için, katndaki hatrm için..." eklinde yalvarr. Allah da ona:
"Bana olan sevgin için... veriyorum" buyurur.
eyler sormu. Ebu Hasan' gören zat bana unlar anlatt: "Hazret kitab
frlatt ve: "Bu sorularn sahibi nerede?" diye sordu; Orada bulunanlar,
kendisinin Mekke'de olduunu söylediler. O zaman Ebu'l- Hasan öyle
dedi: "Ben bunlara kitapta cevap vermem; ona söyleyin, eer istiyorsa gel-
sin kendisine anlataym."
KÛTU'L-KULÛB
Birinci makam, hususi marifet makamdr ki bu, batn sfatnn kefi ile
bilinip aça çkar. Sonra kul özel muhabbet makamna girer ki bu, mah-
bub/Allah'n sevdii kulun makamdr. Sonra kul, bu makamdan hullet/özel
Daha önce zikrettiimiz gibi, bu iin asl udur: Yüce Allah marifet ma-
kamlarn kula, ariflere ihsan ettii makamda verir; onu mahbubun maka-
mnda vermez. Bazen, muhiblerin/sevenlerin makamnda öyle makamlar
verir ki, Allah onu arif bir dostunun dnda kimseye vermez. Kula marifet
ve muhabbet makam beraberce verilince, kendisine bahsettiimiz hul-
let/dostluk makam verilmi olur. Bu da kainatta, kendisine bu makamn
verildii kul için, en büyük izzet ve ereftir. Ancak bu kul insanlardan giz-
lidir.
di."
ucu veya ondan daha yakn bir hâlde Allah'a yaknlk salad. Bütün ka-
inat gerisinde kald; o, Yüce Mevla ile yüz yüze konutu. Bir airin dedii
gibi; olan oldu, ben onu anlatacak deilim. Sen hayr düün; fakat hayrn
ne olduunu sorma.
limler arasnda öyle ilimler vard ki, ehli açklamad müddetçe onun
ne olduunu sormak uygun dümez. te bu da o ksma girmektedir. Bu
ilimlerden ancak bilen bir kimsenin açklad kadar bahsedilebilir.
Allah Resulü (s.a.v) Allah'a yakn olduu gibi; O'nun katnda dost da
idi. Böylece hu let/dostluk mahbub katnda onun makam oldu. Bu ona ve-
rilen en büyük makamdr. Nitekim o, önce muhib/sevenlerin makamnda
iken mahbublarn/Allah tarafndan sevilenlerin makamna yükseltildi; nef-
eder, nefsinin çirkin huylarn temizleyip seni ondan kurtarr. Seni çokça
haberini duyduun bu nimetlerden az bir eyle brakmaz. Çünkü Allahu
Teala, kendisine ve Resulüne (s.a.v) itaat edenleri, peygamberlerin ve
yüzdür. Onlar içinde Yüce Allah'n diledii kadar ehitler ve salihler vardr.
ehidin iman, bütün salihlerin iman gibidir. Birsalihin iman, normal halk-
tan bin kiinin iman gibidir. Hullet/dostluk makamnda olan bir arifin, bu
makamda Yüce dosttan baka bir orta yoktur. Çünkü bu makam emsâ-
li azdan az olan kimselere has ayet hullet makamnda Hz. Pey-
bir hâldir.
inanc üzerinde bunlardan biri ile Allah'n huzuruna çkarsa cennete girer."
Ebu Bekir (r.a): Ya Resûlellahl bende bunlardan herhangi birisi var m-
dr?" diye sordu; Efendimiz 'Sende bunlarn hepsi vardr. Onlar içinde Al-
lah'a en sevimli olan da cömertliindir*66 buyurdu.
Ebu Bekir Sddk ile Hz. Peygamber (s.a.v) arasnda nübüvvet derece-
sinden baka bir ey yoktur. O gün kendisinden sonra gelen üç halifenin
imam olan kutub, yedi evtad, krk, yetmi ve üç yüzü kadar olan abdalla-
rn hepsi Hz. Ebu Bekrin (r.a) kefesindeydi. Onlarn hepsinin iman onun
iman gibidir. Bunlarn her birisi Sahabeden bir taifeyi temsil ediyordu.
*» Irakî, hadisin biraz deiik terîib ile Deyfemi'nin rivayet ettiini belirtmitir. Bkz. Zebidi, thafu's-
Sade, XII, 576.
568 Birbirini tamamlayan deiik rivayetler için bkz: Ebu Ya'la, Müsned, No: 1309 (Beyrut, 1998);
Bezzar, Müsned, No: 36; Tabarani, el-Kebir, No: 12985; Heysemi, ez-Zevaid, I, 36; Zebidi,
thaf, XII, 576. (Beyrut, 1989)
568 Ahmed, Müsned, V, 259; Tabarani, el-Kebir, No: 7923; Heysemi, ez-Zevaid, IX, 59
MUHABBET MAKAMI v e MUHABBET EHLNN Sil Ati AR I 329
Kutub, Ebu Bekir, üçler, ondan sonra gelen üç halifeyi Evtad, cennet-
lik yedi Sahabi veya on sahabiyi, üçyüz Abdal ise Bedir Ashabn temsil
etmekteydi. Hz. Ebu Bekir (r.a) bu kadar büyük fazilete sahip olmasna
ramen hullet makamnda, Hz. Peygamber'e (s.a.v) ortak olamamtr;
ancak kardelik makamnda ona ortak olmutur. Hz. Ali de (k.v) bu ma-
kamda kendisine ortak olmutur. Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ali (r.a) için
öyle buyurmutur:
let makamnn kendisine ait olduunu dier bir hadislerinde öyle belirt-
mitir:
Kime kalp safiyetinden bir pay verilmise ona muhabbetten de bir pay
verilmitir. Ona muhabbeti'nin kuvveti kadar marifet verilir. Kulun marifet-
müahedelerin temeli olan asl marifet, ariflere göre tekdir. Çünkü, bu ma-
rifetle tannan Yüce Zat birdir; onunla elde edilecek tanma da bir olur. An-
cak bunun bir balangc ve zirve noktas vardr. Seçkin müminler/havas,
marifet makamnn zirvesindedir. Bu mukarrebûnun/ilahi huzurda yaknlk
elde etmi ariflerin makamdr. Avam müminler ise bu marifetin banda-
Müslim, Fedailü's-Sahabe, 30; Tirmizi, Menakb, 77; Ahmed, Müsned, III, 32; Bezzar,
Müsned, No: 2526; Tabarani, el-Kebir, No: 2035, 4087; Ebu Ya'la, Müsned, No: 6773;
Heysemi,
571
Tirmizi Menakb,14; bnu Mace, Mukaddime. 11; Ahmed Hanbel, I, 377, 389, 395, 408, 410;
Bu müminlerin her biri için ilahi sfatlarn deiik tecellileri vardr. Ba-
zlar Allahu Teala'nn korku veren sfatlarnn tecellisini görürler; korku
sahibi olurlar. Bazlar kula ümit veren müahede ederler; ilahi sfatlar
ümit sahibi olurlar. Bazlar Allahu Teala'nn sfatlarn müahede eder- fiili
"Kim hangi hâl ve amel üzerine ölürse, kyamet günü o hâl ve amel
üzerine diriltilir.'
575
574
Hadisin ilk ksm: Buhari, Edep,96; Müslim, Birr, 165; Tirmizi, Zühd, 50; Ahmed, Müsned, I,
392. Hadisin son ksm dahil bkz: Sehavi, Makasdu'l-Hasene, No: 1011.
575
Ahmed, Müsned, VI, 19; Hakim, Müstedrek, II, 144; bnu'l- Esir, Tacu'l-Usûl, V, 80.
576
Bakara 2/222
577
Ali imran 3/146
578
Ali mran 3/147
331
332 KÛTU'LKULÛB
bedir. Kii tövbe ile zulümden çkar/kurtulur. Zulüm ise irkten bir hâldir.
s* 7 Lokman 31/13
588 Enam 6/82
589
Enâm 6/81
590
Enâm 6/82
591
Hucurat 49/1
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFATI AH» 333
senin marifetidir. Bu, birinci muhabbete ilave olarak verilen özel bir mari-
hid de ehadet ehlinin tevhididir ki ona ulaan kul için bundan baka bir
tevhid yoktur.
Zalim olan yani devaml isyana dalan bir kimse için herhangi bir ma-
kam yoktur. Makam olmayan kimsenin de Allah katnda bir yeri ve dee-
ri yoktur. Allah katnda bir itibar olmayan kimse için bir efaat izni yoktur.
dar iman verilmi olsa bile, bu onu cehenneme girmekten kurtarmaz. Çün-
kü Hz. Peygamber (s.a.v) cennete girecekler hakknda öyle buyurmu-
tur:
ma emri verilmitir.
592
Bkz: Buhari, man, 34; Müslim, man, 325; Tirmizi, Sfatu Cehennem, 9. (Buradaki mana
Tirmizi rivayetine göredir.)
593
Zebidi, thaf, XI, 644. Irakî, hadisi Deylemî'nin rivayet ettiini belirtmitir.
334 KU TU L KU LÛ B
görmeden meydana gelen yakîn yani kesin iman hakknda öyle buyur-
mutur:
imann tamamdr.* 99
s™ Bakara2/124
595
Meryem 19/87 ,
Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 6498; Suyutî, es-Sair, No: 5130; Elbani, Daife, No: 499.
1
335
Küçük zulüm için küçük, büyük zulüm için büyük tövbe gerekir.
ahde vefa makamna girer. Ahde riayet ederek salih ameller iler. Allah
lakn tövbe ile slah edince, salih ameller yapmaya balar. Çünkü o artk
hâlini slah etmitir. Salih ameller yapmaya balaynca, Allahu Teala onu
salihlerin arasna katar. Çünkü o, fazileti elde etmitir. Yüce Allah (c.c) bu
Kim Allah için salih iler yaparsa Allah onu dost edinir. Dost edindii-
ne ilim öretir, ona ihsanda bulunur, kalp gözünü açar, kötülüklerden ko-
rur, kendisini sever. O zaman Allah ona kafi gelir, Allah'tan bakasna ih-
tiyac kalmaz. Allah onu özel korumas altna alr; rahmeti çinde barnd-
Kim kötülük ve zulüm olan bir i yaparsa zalim olur. Zalimin dostu da
zalimdir. Zalimi dost yapan kimse Allah'tan yüz çevirir. Allah'tan yüz çevi-
ilahi huzurdan kovulur. lahi huzurdan kovulan kimse, kendisini manen kör
ve sar eden kötü arzular altnda kör ve sar olur. Basireti körelen kim-
se Yüce Mevla'y müahede edemez. Manen sar olan kimse, her eyi
iiten Yüce Rabbinden bir ey iitemez. Kalbi kilitli ve bütün düüncesi
nefsin kötü arzularna yönelmek olan bir kimse, ilahi hitab nasl düünüp
anlasn? Bütün srlar ve kaplar açan ve her eyi bilen Yüce Allah'n ken-
disiden yüz çevirdii kimse, O'na nasl sevilsin ve yaklasn?
«* Hud 11/3
606 Ânkebut 29/9.
607 Ena'm 6/129
«* Muhammed 48/122
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN SIFAHAHI
Çokça tövbe edenlere ise gerçek sevgiden bir makam verilir. nsanlar, kö-
ilahi nurun yüzlerine yansmasyla ortaya çkar. Allah onlara dünyada ver-
dii ilim ve manevi vecd ölçüsünde, ahirette manevi yaknlk ve vecd ve-
rir. Yüce Allah bütün noksan sfatlardan uzak ve yücedir. Bütün bunlar
Her kulun, kötü arzularna dald miktarda nefsi ile mücadele etmesi
gerekir. Kul tövbesini ne kadar salam ve güzel yaparsa kendisine o de-
rece muhabbet verilir. Ona verilen manevi müahede ile elde ettii kuvvet-
Bundan sonra, her kul için en faziletlisi; onun ne hâlde olduunu bil-
809 Ebu Nuaym, Hilye, I, 6; bnu Ebi'd-Dünya, Kitabu'l-Evliya, No: 4; Heysemi, ez-Zevaid, X, 265-
266.
338 KÜTU'L-K ULÛB
den sorulmaz.
mayan kimse, helak olur. Bu yolda zerre kadar sdk/samimiyet, bir çok
amelden daha faydaldr. Kötülüklere kar zerre kadar sabr, pek çok ilim-
den daha hayrldr. Zerre kadar takva/Allah korkusu, (kalbe inmeyen ni-
ce) imandan daha faydaldr. Gerçek u ki zan ile hareket etmek, hakikat
adna hiç bir ey ifade etmez.™ 0
yuna çkarr. Yüce Allah, çou kere ona, farzlar yapp haramlardan kaç-
mas sebebiyle Abdallarn/seçkin velilerin sevabn verir. Yeter ki kul bun-
lar srf Allah rzas için yapsn. Allahu Teala bu kulu hiç abdallarn yoluna
Allahu Teala yakîni sayesinde dost ettii kimseyi, bir hâlden dierine
nakleder. Çünkü nakil, onu bir hâlden dierine geçmeye zorlar; ulat
müahede hâli onu güzel iler yapmaya mecbur eder.
Çou kez Allahu Teala, kulun kendisine kar güzel zannna ve Yüce
Zat hakknda besledii ümit ve beklentiye bakarak onu bütün bu anlatt-
Bazen Allahu Teala, kuluna nasip ettii bir güzel ahlak sayesinde ona
sddklarn makamn verir.
6,0
Necm 53/28.
MUHABBET
•— ™ 1
MAKAMI
— ' '
1
ve MUHABBET
—
'
EHLNN
— SIIAIIAIH *• — — 339
Çou kez Allahu Teala bir kulunu, srf O ndan korkarak terk ettii bir
günah yahut O'nun için tercih ettii bir hayr sebebiyle ehitlerin derecele-
rine ulatrr. Çünkü O, çok affedici ve kullarn yapt iyi ilere en güzel
karl verendir.
ne büyük günah iler, peinden onuncu günah Allah rzas için terk eder.
Hatta öyle ki, bu terk edilen günah, da kadar büyük olan dokuz günahn
yannda, zerre kadar kalr. Ancak Yüce Allah kendi rzas için onu terk
eden kuluna rahmetiyle nazar eder. Bu nazar, o dokuz günah dan mah-
veder; havada kaybolan toza çevirir.
Bazen de Yüce Allah kuluna güzel bir ahlak nasip eder. O ahlak ku-
lun sfat olur. Yüce Allah, kulun bu güzel sfat sebebiyle, onun insanlar
yannda kötü olarak bilinen dier yüz kötü sfatn temizler. Bunu iyi düü-
nüp ibret almaldr.
Eer bir kula ilahi marifet/Yüce Rabbini tanma nimeti verilmise, ona
her ey verilmi demektir. Bunun dnda kendisine verilmeyen eylerin
ona bir zarar olmaz. Eer bir kula marifet verilmemise, ona hiçbir ey ve-
340 KÛTU'L-KULÜB
rilmemi demektir. Bunun dnda kendisine ne verilse ona bir faydas do-
kunmaz.
bu muhabbetleri kartrr.
Bazen kul, nimeti sever; fakat kendi düüncesine göre nimeti vere-
ni/Rabbini sevdiini zanneder. Bazen bir eyi nefsi için sever, fakat onu
Mevla için sevdiini hesap eder. Bunun alameti, kulun kalbinin eya ile hu-
zura ermesi, varlklar ile sevinç duymas, rahatln ve lezzetini nefsin ar-
zularnda bulmasdr.
Allahu Teala çou defa, kulun gerçek hâlini ölümünden önce kendisi-
ne açp göstermeyi tercih eder. Çou kez de onun asl hâlini gizler, ken-
disine kavuuncaya kadar onu rezil etmez. Huzuruna gelince ona hakket-
tii sevab ve karl verir. Bunu ayrt etmek herkese mümkün olmaz. O
ancak yakîne ulam, kendisine kuvvetli bir nur, derin bir ilim, safi bir
yakîn verilerek Yüce Allah tarafndan tercih edilen bir kalpte mümkün olur.
tedir. Çünkü kullarn hâlini bilmek, gayba ait sfatlar müahede etme ve
takvaya ulam müminlere vaat ettii bir ilimdir. Allahu Teala öyle buyur-
mutur:
"Ey iman edenler: Eer Allahtan korkarsanz O, size iyi ite kötüyü
eyleri birbirinden ayrrlar. Bu da Yüce Allah'n, baka bir ayette takva eh-
öyle buyrulmutur:
611
Enfal 8/29
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLN N S HAHAMI 341
yakndan tanmayanlar, onun çounu inkar ederler. unu ekleyelim ki, on-
dan bir nasibi olanlar, bizim iaretlerimizden anlar ve bu anlayla gizli tut-
O'ndan korkanlar, O'nun için amel edenler, O'na tevekkül edenler ve On-
dan raz olanlar bu grubun içine girer. Bu, en yüksek muhabbet makam-
dr. Onlar, Allah katnda en zirvelere çkarlm dostlardr.
2- Avam halk, Yüce Allah' kendilerine yapt muamele ile severler.
kendilerine verilen shhat, afiyet ve her türlü ihtiyaçlar için Allah tarafn-
6,2
Talak 65/2
342 KÛTUT-KULÛB
mizleyip srf Allah'a vermekten engellemekte ve kalbi sâfi bir hâle getir-
iip durur. Çünkü onlarn Allah' sevme sebebi olan ilahi tecelliler deiir,
bu durumda onlarn da muhabbeti deiir; Allah her zaman onlara holan-
dklar ekilde muamele etmez; bazen onlar skntl ve ac verici ilerle
Müridler, sevap için amel edenler, ilahi rahmeti ümit edenler, cennete
göz dikenler ve henüz yeni tövbe edenler bu gruptandr. Ashab- Ye-
min/cennetlik müminler de bu gruptandr.
bunun Yüce Allah'n zatî sfatlarndan celal ve cemale ait bir muhabbet ol-
Bazlar O'nu fiil ve tecellileri sebebiyle sever; her eyi O'ndan bilir;
her eyde O'nu görür. Bu kimse Allah için kendisini sabra zorlar, mücahe-
de içinde amel etmeye çalr, güzel hâlini muhafaza için sevgilerini ayk-
lamaya ve kötü olanlar kalpten atmaya çalr. Bu iki muhabbet ekli için-
Bazlar vardr ki, onun bana farkl durumlar gelir; bunlar onu alt-
hâlden ve hayat düzeninden çkarr. Onun üzerine pe pee belalar ge-
lir; afiyetini kaybeder, shhati bozulur, mal noksanlar. Bu durumda Allah
onun asl sfatn gösterir; bana gelenlere kar kzgnln ve can skn-
tsn ortaya çkarr. Bu kimse, ehli olmad hâlde muhabbet davasnda
bulunduu için, Allah kendisini böyle rezil etmi ve asl hâlini gizledikten
arasnda hiçbir deeri yoktur. Bu, durmadan dünya için çalan ve devam-
l onu isteyen ehl-i dünyann muhabbetidir.
bununla birlikte onlar, Yüce Allah' kendilerinden raz edecek bir amel yap-
maya güç yetiremezler. Ancak onlarn muhabbeti, kendilerine verilen ni-
kainatta tek hakim olduunu müahede ederek O'nu severler. O'nun ke-
mal sfatlarn ve güzel isimlerini tanynca, onu sevmekten geri kalamaz-
lar. Çünkü onlara göre, bütün bu sfatlarn sahibi olan Yüce Allah sevgiye
344 KÛTUL-KULÛB
layktr. ayet Allah onlara verdii bütün nimetleri geri alsa bile, onlar yine
gafletinin dola-
diye sordum. Hazret kulama eilip gizlice öyle dedi: "Dost" dediin kim-
se ya mümindir ya da münafktr. Eer mümin ise Allah'n dostudur; ayet
münafk ise eytann dostudur."
ni, kendisine vaat edilen ahiret zevklerine tercih etmesi ve nefsin sevdii
eyleri Yüce Allah'n sevdii eylerden öne almasdr. Halbuki nefis, kötü
"Nefsinizin sevmedii bir ey sizin için hayrl olabilir. Onun sevdii bir
ey de sizin için kötü olabilir.™
Görüldüü gibi ayette nefsin sevgisi kötülükle, nefreti de hayrla bera-
ber zikredilmitir. Araplar nefse: "küzebe" ismini vermilerdir. Bu mübala-
613
Bakara 2/216
614
Hümeze 103/1-2
MUHABBET MAKAMI ve MUHABBET EHLNN Sil Ali AH 345
kulun en azl düman olan eytan sevmek anlamna gelir. Çünkü nefse
eyi sadece gördüünde, bu sana bir fayda salamaz, senin bir ihtiyacn
da gidermez. O ancak, kime tahsis edilmi ve kimin eline verilmise, ona
fayda verir, onun ihtiyacn giderir. nsanlardan bazlar, bir nimetin göste-
rilmesini kendisi için bir hibe ve lütuf zanneder; gördüü ve tand bu e-
ye sahip olduunu, ona ulatn ve onu ele geçirdiini düünür. Halbuki,
615
Yusuf 12/54
346 KÛrU'L-KULÛB
Bil ki, kalpten geçip giden bin hayalden tek bir manevi hâl olumaz.
Bin hâlden de bir makam meydana gelmez. Makam, sabit olan ve devam
eden eydir. Kalpteki düüncelerin gelip geçicilii gökteki bulutlarn seyri-
Allah tarafndan kula verilen asl hibeler, kalpte yer eden müahede-
ler ve amellerle elde edilen manevi derecelerdir. Bunlar, sahibine özel
ilim, Allah'n raz olduu ahlak, yüksek hâl, temiz sfat gibi salihlerin ahla-
kndan kazandrr. Onlar, özellikle muttakilerin ahlaknn, ariflerin sahip ol-
Eer bahsedilecek ilim vaaz ve faziletlere tevik eden bir ilim ise, bu-
nu salih amellerin sonucu olarak manevi dereceler elde eden, devaml bir
tam örenerek elde edilecek eyledir. Yoksa insan zorlama hâl ve hare-
ketlere girer; bo davalara dalar.
Ancak bir kimse, bu ilimlerden iittii bir eyi naklediyorsa o, sözü ilk
kaynandan hikaye etmi olur. Yine bir hâli sahibine nispet ederek akta-
ryorsa, o bu hâli sahibinden nakletmi olur.
i, vehmin hesap ettii bir eydir. Yahut temenni, Allah'n laneti üzerine ol-
sun, sinsi düman eytann kalbe att vesveseden oluan bo bir düün-
cedir. Bütün bunlarn iman ve yakîn ilim ile hiçbir alakas yoktur. Bilakis o,
nekleri vardr. nsan hakikate ulatracak ilahi zuhurat ise, kimsede görü-
lemeyecek kadar azdr.
Allah onu özel olarak sevdiklerine verir. Onlar, ilahi huzurda kabul görmü
617
dostlardr. Hüküm ancak Allah'a aittir." O, hükmünde hiç kimseyi ortak
6.6
Ebu Davut, Diyat 23; Nesaî Kasame, 40; bnu Mace. Tb, 16.
6.7
Yusuf 12/26
™ Kehf 18/26
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SLAM'IN
BE TEMEL FARZI
/
l-KELME- EHADET
Bu bölümde önce, her mümine farz olan Allah'n birliine ehadet ele
alnacak, bunun faziletleri anlatlacak, gerçek tevhide mukarrebun maka-
"Bil ki Allah'tan baka ilah yoktur (Ey Muhammed)! Hem kendi kusu-
runun hem de erkek ve kadn müminlerin günahlarnn balanmasn di-
le* 20 Bu emir önceki bütün peygamberlere de verilmi ve hepsi bu gerçe-
i tasdik etmilerdir.
Allahu Teala, peygamberlerine verdii bu emri, dier kullarna da ve-
rerek öyle buyurmutur: "Bilin ki,
620
Muhammed 47/19
621
Hud 11/14.
350 KUrU'L KULUD
dir. Varlnn bir balangc yoktur. Ezeli oluunun da bir evveli yoktur.
Ebedi oluunun bir sonu yoktur. O, Evvel iken, ayn zamanda Âhirdir de.
Âhir iken Evveldir de/sfatlarnda öncelik ve sonralk yoktur, sfatlarnn
hepsi ezeli, hepsi ebedidir.
tedii ekilde hükmeder. O'nun hükmünü hiç kimse bozamaz. O'nun ira-
desi dnda kulun iradesi olamaz. Bir eyin olmasn murat ederse o ey
olur ve ancak O'nun diledii ey olur. O'nun rahmeti olmadan hiçbir kul
Yüce Allah bütün bunlar yapmakta tekdir. Hiç bir eyde yardma ihti-
yac olmad gibi; orta ve eriki de yoktur. Kullara va'dettii azab ger-
çekletirmek zorunda deildir; i O'nun irade ve affna kalmtr; dilerse
623 Müslim, Salat, 202-205; Ebu Davud. Salat, 145; Nesai, Salat, 248, 382; bnu Mace, Salat, 57.
624
Müminun 23/14.
352 KUTU'L-KULUB
kümlü deildir. Kullara nispet edilen ve verilen (zalim, çirkin, cahil, hain gi-
rrz. Hiç üphesiz varlklar içinde isim, sfat ve hiçbir eye benzememe
yönüyle O'nun misli ve dengi hiçbir varlk yoktur.
üphesiz Allahu Teala, bütün sfatlar ile ezeli olarak mevcuttur; bü-
lar sonsuza dek kendisi ile beraberdir. Bunun keyfiyeti/nasl olduu bizim
tarafmzdan bilinemez. Onu bir eye benzeterek ve ikinci bir örneini gös-
tererek anlatamayz.
Allahu Teala, her eyi ile birdir, tekdir. O bir baka varlkla kyas edi-
bir cins ile sfatlandrlmaz, hiç bir duyu organyla hissedilemez. O hiç bir
eyle karp birlemez.
O'nun isimleri, sfatlar, nurlar ve konumalar dnda kalan, salta-
Allahu Teala ise ezelî ve ebedîdir. Ezeli oluunun bir evveli, ebedi olu-
unun bir nihayeti yoktur. O ebedi sfatyla kendi zatyla ayaktadr. O, ev-
veli olmayan "EvvePdir; sonu olmayan "Âhirdir. Onun varlnn bir sonu
yoktur. O, birdir, hiçbir varla muhtaç deildir/her ey O'na muhtaçtr. O,
ratlmamtr; ayn ekilde O'nun zat da her hangi bir varlktan yaratlma-
ba uygun olan tasdik etmitir. Onun kitab bütün kitaplarn ahidi ve haki-
midir.
625
Al-i mran 3/81.
626
Nisa 4/80.
627
Fetih 48/48.
iman edip kendisine yardm edeceklerine dair söz almtr. Bütün pey-
gamberler bunu kabul etmiler, Allahu Teala da onlarn bu tasdikine ahit
olmutur. Önceki peygamberler, O'na iman etmesi için ümmetlerinden söz
almlar, ona iman etmeyi kendilerine emretmiler ve onlara kendisinin
geleceini haber vermilerdir.
lar onun peygamberliini inkar ettikleri için Allah' da inkar etmi oldular.
Halbuki onun getirdii kitaba/Kur'an'a inanmalar, kendi kitaplarnda em-
redilmi ve kendi peygamberleri diliyle farz klnmtr.
Onu sevip kendisine itaat etmek, Allah'a itaat etmek gibi rjerkesin
'
"Adamn biri iki yüz sene Allah'n emirlerine kar gelip isyan etti. Bu
adam ölünce srailoullar onu ayandan tutup bir mezbeleye/çöplüe at-
tlar. O zaman Yüce Allah, Hz. Musa'ya (a.s) "Ey Musa! Git; falanca yere
atlan kulumu yka, kefenle ve bütün srailoullar ile beraber cenaze na-
mazn kl!" diye vahyetti. Hz. Musa verilen ilahi emri yerine getirdi. srailo-
ullar bu duruma hayret edip Hz. Musa'ya bu toplumda bundan daha gü-
nahkar birisinin bulunmadn haber verdiler. Hz. Musa da: "Ben bunu bi-
liyorum, ancak Allah bana böyle yapmam emretti" dedi. srailoullar: "Bu-
"Onlar doru söyledi. O, tam iki yüz sene bana isyan etti. Ancak gün-
lerden bir gün Tevrat' açp orada yazl olan Habibim Muhammed'in ismi-
ne bakt; onu öptü ve hürmetle bana koydu. Ben buna karlk onun iki
Ebu Leheb ölünce, Yüce Allah'n Leheb Sûresi'nde onun hakknda verdi-
kld. Allah'tan bir yl boyunca rüyamda onu bana göstermesini istedim. Bir
gece onu alevli ateler arasnda gördüm. Hâlini sorduumda bana: "Yap-
tklarmla atei hak ettim. Ne azabm hafifliyor ne de rahat yüzü görüyo-
rum. Sadece her Pazartesi gecesi azabm kalkyor" dedi. Ben neden kalk-
mallara kar içlerinde bir sknt duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulun-
salar bile onlan/muhacirleri kendilerine tercih ederler.'*"
tercih etmesi, ayrca onu mal, can ve sözleri ile desteklemesi kendisini
sevdiini gösterir. Bir müminin Hz Peygambere (s.a.v) zâhiren ve bâtnen
Haramlardan kaçmak,
Onun ahlak ile ahlaklanmak, •
memek,
Ahiret amellerine yönelip ölüm sonras için çalmak,
Ahiret ehli olanlara yakn olmak,
Fakirleri sevip kendisini onlara sevdirmek,
631
Hair 59/9.
.
KELME-I E HA D E T 33 r
fask ve lanetlenen kimselerden Allah için nefret edip onlara buz etmek.
Hz Peygamber'e (s.a.v) bâtnen uymaya gelince: Yakîn makamlarna
ulamak ve iman ilimlerini müahede etmek Hz. Peygamberi'in (s.a.v) ba-
balamak, Allah'n zikri ile huzur bulmak gibi haller, seçkin kullarn elde et-
tii yüksek ahlaklardr. Bunlara sahip olmak Allah Resûlünün (s.a.v) bât-
Kim bunlar elde ederse, o, u ayetin müjdesine ular ve onda vaat edi-
len ilahi hediyelerden bolca nasibini alm olur: "(ResÛlûm) Deki: Eer Al-
lah' seviyorsanz bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarnz ba-
lasn.™2
Sehl et-Tüsteri (rah) öyle demitir: "Allah' sevmenin alameti, Allah'n
lah, melekler ve adaleti ayakta tutan alimler O'ndan baka ilah olmad-
na ahitlik ettiler.™
Allah, her eyden "Ewfil"dir. Her eyden daha yakndr. Aslnda kulu-
O'dur, saptran da O'dur. Gerçekte Allah'tan baka baka ilah olmad gi-
bi, nimet ihsan eden, nimeti engelleyen, zarar ve fayda veren de yoktur.
Yakîn ehli bir arif, Yüce Allah'n kendisine ne kadar yakn olduunu,
O'nun devaml kendisini gördüünü, sürekli üzerinde kudretiyle tecelli et-
Yüce Allah kalp ile düünülerek hayal edilemez. O göz ile de baklp
görülemez. Akl ile ihata edilemez. Çünkü Allah, kudreti ile bütün yarattk-
larndan Zatn perdelemitir. Ar'n, Allah'tan ald pay ve nasip, gerçek
manada O'na inanp O'nu tanyan alimin ald nasip kadardr.
634
Ali mran 2/18.
635
Meâric 70/33.
.
O'na bir eyin altndadr denmez; böyle olursa, O'nun üstünde bir eyin
bulunmas söz konusu olur. Çünkü O, her nerede olsa, her eyden yüce
ve her eyden üsttedir.
mekanda deildir.
Alt ifadesi alttaki varlklar için kullanlr; fevk/üst ifadesi de üste bulu-
nan varlklar için kullanlr. Allahu Teala, yücelikte bütün üstlerin üstü ol-
Öyle ki akllar O'nu idrak edemez; vehimler O'nun nasl olduunu dü-
ünemez. O'nun yüceliinin ve üstünlüünün bir sonu yoktur. Yaknlnn
ötesinde uzaklk yoktur. Varl maddi olarak hissedilemez, gözle görülüp
kendisine dokunulamaz. Kulunun yannda hazr olmas aklla idrak edile-
mez. O'nun her eyi -kuatmas, ihata edilemez/gerçek yönüyle bilinemez.
Allahu Teala öyle buyurmutur:
mutur. Eya için belirlenen snr ve miktarlar, O'nun yaratt varlklar için
gizlenip perdelenm itir. Hiçbir fikir ve düünce O'nu tasavvur edip ekil-
lendiremez. O, akllardan perdelendiinden dolay akllar O'nun sfatn
tam olarak idrak edemez. Çünkü O'nun benzeri yoktur ki temsil ile tann-
Ayn ekilde kainatla temas hâlinde bitiik vaziyette olmad gibi; kainat-
tan uzak da deildir. Bilakis O; kendi zatyla tekdir; zatna has sfatlar ile
birdir; hiç bir eyle birlemez, O'na hiçbir ey (maddi manada) yakn ol-
maz. \
Allahu Teala, kurb/yaknlk sfat ile, her eye en yakndr. Her eyi
"el-Muhît" sfat ile ihata eden/çepeçevre kuatandr. O, her eyle beraber,
her eyin üstünde, her eyin önünde, her eyin arkasndadr. Bu yaknlk
ve üstünlük O'nun "kurb/her eye yakn olma" sfatnn tezahürüdür.
^ Nisa 4/180.
KELME-I EHADET 361
hususlarda O'nun bir benzeri daha yoktur. Mülkünde orta olmad gibi,
yaratmada yardmcs, kullarndan benzeri ve birliinde misli yoktur.
Yüce Allah, Âhir iken Evvel'dir. Evvel iken Âhirdir. Bütün sfatlar eze-
fatnn bir tecellisi olarak zuhur eder/Zâhir olur./ O bu sfatlar ile ezelîdir,
ebedîdir.
olmaz.
Rahman O'nun ismidir, istiva ise zatna bitiik bir sfatdr. Ar ise
Yüce Allah, kendisini içine alacak bir mekana, tayacak bir taycya
ve toplayacak bir yere ve kendisini yaratacak bir yaratcya muhtaç deil-
dir. Aksine, Ar' O tar; Ar' tayan meleklerine ihsan eden O'dur. Ar'
ve onu muhafaza eden melekleri O toplar, tar, yüce lütfuyla onlar sevk
ve idare eder.
knldr.
Taha 20/5.
IL- KÛTU'L-KULÛB
Bazen büyük tecelliler ile zuhur eder; bazen srl/görünmez tecellileri ile
zatn perdeler/gizler.
O'nu ancak yaknl için seçtii kalp içine alabilir. O ancak kendi za-
tn müahede ettirirse tannr; ancak kendi nurlar ile görülür.
kilde tecelli eder, her kula ayr bir sfat ile zuhur eder. Her nazarnda ayr
bir kelam, her kelimesinde ayr anlamlar vardr.
duu bizce bilinmez. Çünkü tevhid inancnda "nasl" yoktur; ilahi kudretin
O'nu hayal edip düünemez ve vehimler O'na hakim olamaz. Böyle olsay-
d, birileri O'na sahip ve hakim olurdu, halbuki O, sahip olunan deildir;
her eyin sahibi Yüce Rab'dr.
veren odur. O, kimse tarafndan ihata edilemez; çünkü ezelî ilim ile her e-
yi ihata eden/sarp kuatan O'dur.
Yüce Allah mahlukata bata rahmeti ile tecelli ettii gibi; sonunda da
ihsan ile tecelli eder. O ancak huzurunda bulunmakla müahede edilir;
O'na ancak nuru ile baklr. Bütün bu özellikler ancak Yüce Allah'a aittir;
O'nu müahede etmek Allah tarafndan veli kullarna ihsan edilen bir
Yüce Allah, onlara büyük kudreti ve lütuflaryla tecelli eder. Onlarla son-
Yüce Allah, onlara celal sfatlar» ile tecelli eder. Sonsuz güzellikler ile
zuhur eder. Kemal ve güzellik elbisesi ile görünür. Sevinç fazilet ve mut-
luluk gibi bütün nimetleri onlar için bir araya getirir. Yüce Allah ilahi nazar,
kelam, yaknlk, lütuf, efkat, merhamet, ihsan ve ikram gibi kullarna bah-
ettii ne kadar cennet nimetleri varsa, onlarn hepsini, veli kullar için bir
arada sunar.
Yüce Allah, sevdii eye kendi tercihi ile nazar eder. Varlklar O'nu
nazar etmesini mecburi klmaz. Çünkü Yüce Allah, her eye kudreti yeten
ve her eyi kahr altnda tutandr. Bir eyann yokluu da O'nu kendisine
bakmaya mecbur etmez. Çünkü o yok olan ey O'nun ilminde bilinmekte-
annda yapandr.
eyi hükmü altnda tutmasnda -da kîrrçse O'na benzemez. Çünkü mevcut
olmayan bir ey perdelenen ey gibidir. Halbuki Yüce Allah, topran al-
KELME-I E HAD E T 365
tndan göklerin ve yerlerin ötesinde bulunan bir zerreye kadar her eyi gö-
rür. Bütün yerler ve gökler, O'nun o zerreyi görmesini perdelemez; o eye
yakn olmasna mani olmaz, o eye kudretinin tecellisini engellemez; bu
zerre O'nun her eyi ihata etmesinin dna çkamaz.
Çünkü perdeleme yaratklar içindir; bu durum, Yüce Yaratc için ge-
çerli deildir. Eyann içi ve kapal noktalar Yüce Yaratc için apaçktr.
O ilim sfatyla kainatn bandan sonuna kadar her eyini müahede et-
Çünkü Yüce Allah konutuu her eyi bildii gibi; bildii eyleri de gö-
rür. O'nun kelamyla ilmi çelimez; ilmi ile müahedesi birbirinden farkl
Yüce Allah, bütün eyay farkl özellikleriyle birlikte, kendisine has bir
sfat ile bilir. O bu sfat ile bildii eyleri, bütün sfatlaryla da idrak
eder/bilir. Bundan ortaya u gerçek ortaya çkar: Yüce Allah, zatna mah-
sus sfatlaryla nazar eder, bilir, ve konuur.
Yüce Allah'n sfatlar, bir sra ile olumu deildir. Yani ilahi sfatlar-
de, Yüce Allah'n kuvveti ve hükümleri, bir zamana bal olarak ifade edi-
lemez. Bundan u sonuç çkar: Yüce Allah gördüü her eyi bilmekte, bil-
366 KÛTU'L-KULÛB
dii her eyi de görmektedir. Bundan dolay, O'nun katnda önceden olan-
tamdr. Onlar bir snrla snrlandrlmaz; bir vakte göre sralamaya tabi tu-
yaratlm deillerdir. Hepsi, O'nun zat gibi ezelîdir, O'nun zat ile birlikte
mevcuttur.
Fiiller ise belli vakit ve snrlar dahilinde ortaya çkmaktadr. Her eyin ev-
veli olma ve her eyi müahede etmede O'ndan bakas yoktur. K-
dem/ezeli sfatnda da orta ve benzeri yoktur. Zaman ve vakitler mevcut
deilken, ezelde ve ebedde O'nun için kendisinden baka bir kayyum/i-
lerini gören kimse yoktur.
O'nun sfatlar çok yönlü deildir ki, bir sfat ile bir eye yönelince bu
sfat ile idrak ettiini/bildiini, dieri ile idrak etmesin. Zat da bir çok zata
ayrlm deildir ki, birisiyle bir mekanda bulunurken, dieri ile ayr bir yer-
ile yapma ihtiyac duymaz. Dilerse kudret eliyle yaratr, dilerse "ol" sözüy-
le var eder; diledii zaman iradesi ile yaratr. Sfatlarna uygun olarak ne
ekilde isterse öyle yaratr.
KE LME -
1 E HA D E T 367
yan ettii mahallerdir. Onun yarat, sanatnn içinde gizlenmi bir srdr;
ancak bu sanat O'nun dilemesini açkça ortaya koymaktadr. Hiçbir sfa-
tnda O'na benzeyen bir ey olmad gibi; mahiyet itibariyle O'nun kela-
mna benzer bir kelam da yoktur.
"Yüce Allah mahlukat yarattktan sonra nasl gördü ise, onlar yarat-
madan önce de ayn ekilde görmütür."
"Yüce Allah kullarn, kendisine itaat etmeden önce cennete, isyan et-
t ameller ile raz olmaktan da uzak ve yücedir. Ancak O, bir toplumu ya-
ratmadan önce onlara rza gözü ile nazar etti; onlar yarattktan sonra ken-
dilerine rza ehlinin amellerini yaptrd. Ve neticede onlar rza yurdu olan
cennetine koydu."
bnu Abbas (r.a), Yüce Allah'n "nsann üzerinden, kayda deer bir
zaman sûresi geçmedi mi?™0 ayetini tefsir ederken öyle demitir: "Yani
Allah'n ilminde onun yaratlaca mevcuttu."
tir; sonradan olan ey, ilk olan gibidir. Zira ilim sfatnda (önce meydana
geleni bilir, sonra peinden geleni bilir eklinde) bir sralama yoktur; kud-
ret sfatnda da bir snr, mesafe ve uzaklk söz konusu deildir. Bu konu-
da en doru söz sahibi Yüce Allah öyle buyurmutur:
841
"Yoksa gaybn bilgisi onun yannda da o görüyor mu?" Allahu Teala,
"O seni (gece namaza) kalktn zaman görüyor. Secde edenler için-
deki dolaman da görüyor.*42 Yani senin bütün dönüp dolaman görür.
43
Resûlullah'tan (s.a.v) da buna benzer bir rivayet nakledilmitir.*
Ayet hakkndaki dier bir tefsir öyledir: "Allah seni bir peygamberden
iittiini bildirmitir. O hâlde ilim sfat ile bu sesi iiten, yine ezeli ilmi ile
kainatn evvelini ve âhirini ezelde nasl bilmez! Allahu Teala öyle buyur-
mutur:
Adem'e secdeden sonra olmutur. Ayette ise önce bildirmitir. Çünkü Al-
lahu Teala olay müahede etmekteydi; O'nun ilminde onun meydana gel-
ise Allah'tan hiç ayrlmayan bir sfattr. Ve bu ayette istiva sonra zikredil-
mitir.
6« Hadisle öyle buyrulmutur: "Ben nikah yoluyla evlilikten dünyaya geldim. Adem'den bu yana
anne babam beni dünyaya getirene kadar, neslimden hiç birisi nikahsz bMemedi.' Bkz:
Bezzar, Müsned, No: 2362; Tabarani, el-Kebir, No: 10812; Heysemi, ez-Zevaid, VIII. 214.
644
Mücadele 58/1.
845 A'râf 7/11.
646 Furkan 25/59.
370 KÛTU'L-KULÛB
Yüce Allah ile malumu/bildii eyler arasnda bir perde yoktur. O, mü-
ahede ettiini iiticidir; bildii eyi konuandr.
Yüce Allah, zat ile görür, iitir, konuur. Ayn ekilde, zat ile her e-
yi bilir, her eye güç yetirir ve irade eder.
nun için Yüce Allah, kudreti ve ilmi ile kyamet gününü ve içinde olacakla-
de O, bugünkü olanlar da ezeli ilminde bildii, ona ezeli kudreti ile güç ye-
tirdii ve onu ihata ettii için, onlar ezelde müahede etmekteydi. Bu ey-
lerin mevcut olmay O'nun müahedesine mani olmaz; ortaya çkmay-
lar bu müahedeyi perdelemez.
O'nun ilminde gizli olarak O'nun tarafndan bilinmektedir. Yine Allahu Te-
ala'nn bir eyi ortaya çkartt zaman, o ey hakknda ilmini artrm ol-
yoktur. Kainatn Allah'n ezeli ilminde mevcut olmas ona Allah'n zat gibi
ezelî bir sfat kazandrmaz. Çünkü O'nun ilmi, kainat için bir mahal deil-
dir; O da kainatn içine hulûl etmi/girmi deildir. Çünkü Yüce Allah, bu
kainat ve mekan yok iken 'el-Evvel' sfatyla mevcuttu. Kainatn, Allah'n
ezelî ilim sfatnn içinde bulunmas, ona ezelî bir sfat kazandrmaz.
mez. Onun görme ve bilme sfat, önce olanla sonra olan arasnda farkl
olmaz/O hepsini ayn anda görür ve bilir. Çünkü onlar, Yüce Allah'n ilmi
lahu Teala ile vücut bulurlar. O bütün eyay ilminde görmektedir; yoksa
onu var edip de ondan sonra görmü deildir. Çünkü O'nun buna gücü
yetmektedir; onlar ilmi ile ihata etmekte/çepeçevre kuatmaktadr. Kainat,
O'nun ezelî sfatyla bir ezelî sfat kazanm olmaz. Böyle olsa, ikinci bir
kadim/ezelî varlk otaya çkm olur. bu kainat, kendi bana vücut bulmu
deildir; öyle olsayd, Yüce Allah'n el-Evvel/her eyin evveli olma sfatna
bir ortak çkm olurdu. Her eyi ile tek ve bir olan Allah, ezelde ikinci bir
varlkla beraber olmaktan veya kendisinin ezelî sfatnda bir orta bulun-
Allahu Teala bütün varlklar kendilerine has özellikler ile yaratp orta-
la benzer ve ayn konumda deildir. Çünkü O'nun sfatlar için bir snr ve
vakit söz konusu deildir. Onlarn bir öncesi ve sonras yoktur. Bilakis Yü-
ce Allah, evveli olmayan ezelîdir; sonu bir zaman ve vakitle olmayan ebe-
dîdir. Kendisine has sfatlar ile hayat sahibidir; sfatlar kendisine aittir ve
zat ile kâimdir. Kim, yakîn nuru ile bu anlattklarmza ahit olursa, o, ale-
min kdemi/ezelî olduu görüüne saplanmaz. Çünkü Yüce Allah ile birlik-
nirse; onda alemin ezeli olduu üphesi hâsl olur; zaman/kainat ka-
dim/ezeli görerek yahut Allah'n ilminin kadim/ezelî olduunu inkar ederek
Bu, Allah'n sfatlarna irk komaktr. Çünkü bu kimse ilahi sfatlar kendi
Bir kimse kalkp da: 'Falanca ey Allah ile birlikte ezelde mevcuttu ya-
tün bildiklerini, kendi zatndaki ilimle bilmektedir; o eye ilmi ile bakmakta-
dr; çünkü O'nun buna gücü yetmektedir. O bilgisinde olmayan bir eye
bakmamaktadr. Aslnda O'nun ilminde malum olan varlklar, Allah kendi-
lerini yoktan var edip onlara vücut verene kadar kendi zatlaryla yokturlar;
KELME-I EHADET 373
kendi balarna vücut bulamazlar. Onlar ancak Allah kendilerini bir sebep
ve hikmet için yarattnda vücut bulup ortaya çkarlar. Bu çk kendi ba-
larna ve kendileri için deildir. Çünkü Allah onu bildii için, hakkndaki
hükmünü verip kesin karara balam ve artk o eyin vücut bulmas ke-
sinlemitir. Yoksa o ey var olunca Allah onu görmü deildir. Ayn ekil-
de o ey vücut bulunca, bu, Allah'n ilmine yeni bir ilim kazandrmamtr.
Onun ilmi zatna ait bir sfatdr, zat gibi ezelidir, Allahu Teala'nn hiçbir s-
konusu deildir. Ayn ekilde Allahu Teala'nn elinde olmayan bir eyi son-
radan bulmas diye de bir durum yoktur. Böyle olduunu düünmek caiz
deildir.
ler; bir ite yaratklara verilen kuvvetin Yüce Yaratc'nn iradesinden önce
"Allah alimdir, ancak onun ilimi hiç bir eyi yapmaya zorlamaz; hiç bir
"Allah alimdir ama kadim bir ilmi yoktur, kâdirdir ama kudreti yoktur,
ml yapmamak için öyle demilerdir: "Fiillerin bir sfat olan irade ve ke-
lam sfatlan, mahluktur/sonradan yaratlmtr."/
ait sfat ve özelliklerini yaratarak kelamn ortaya çkarr. Onlara göre tev-
hid/Allah' birleme böyle olur. Onlar bu görüü, Allah ile beraber baka bir
"Allah bir kimseye nur vermemise, artk onun için hiçbir nur
"* 47
yoktur.
"Öyleyse beni onlardan perdele!" diye vahyetti; sddk: "Ya Rabbi, ben
onlar sana çaryorum, seni onlardan nasl perdeleyeyim?" diye sordu,
647
Nur 24/40.
.
376 KÜTU'L-KULÛB
Çünkü gerçek tevhid, ancak yakîn nuru ve yakîn ilmi ile müahede
edilir; akln nuru ve akla dayal ilimle elde edilmez. Çünkü Yüce Yaratc,
bir mahluk vastasyla görülemez. Akl dünyann aynasdr; kul onun nu-
ruyla dünyann içindekileri görür. man ise ahiretin aynasdr, kul onun ile
ahirete bakar ve onda olanlara iman eder. Allahu Teala ise, ancak yakîn
nuru ile gözükür. Bu da tevhidin aynasdr. Bu nur içinde Allah'n sfatlar
müahede edilir. Yakîn, imann hakikati ve gökten indirilen en kymetli
eydir. O, müminlerin imann artrmak için kalplerine indirilen ilahi seki-
iman da eder.
memise, o, baz sfatlar inkar eder yahut hepsini iptale gizler. Çünkü biz-
ler iman, taklit, zan ve akl yoluyla deil; Allahu Tealatfm rahmeti ve ih-
3- Sahabenin fazileti,
la çkarr.™
ayet onlar tabiatn zulmeti içinde olmasalard, Allahu Teala yakîn
nurunu onlara bir nimet olarak vermezdi. Bu konuda rivayet edilen bir ha-
"Allah dilediini silip iptal eder, dilediini de sabit brakr. BOtûn kitap-
ilgiyi silip, kendi zatna ait marifet ve sevgiyi sabit yapmtr. Her eye akl-
la bakanlarn ise kalbinden vahdaniyeti/Allah'n birliini görmeyi silip, se-
ayet hiç bir arif tevhid hakknda bir kitapta bilgi vermeseydi ve hiç bir
lnn bir srr vardr; eer o sr açklansa peygamberliin bir hükmü kal-
maz. Peygamberliin bir srr vardr, ayet açklanrsa ilmin hükmü orta-
dan kalkar. Allah' tanyan ariflerin bir srr vardr; eer Allahu Teala o sr-
r açklayacak olsa, ilahî hükümler ibtal olur."
651
Yusuf, 12/22.
KE LME I E H AD E T 379
hid halka aikar olur ve ortaya çkar. Yüce Allah'n yaratt bütün halk,
O'nu bu ekilde tevhid ederler; Allah da onlara rahmetiyle karlk verir.
miz eyler, ancak kalplerin az olacak ve imann artmas için illa gereke-
cek eyledir.
3- Allah ile alim arasnda bir sr olan ilim. Bu, Allah'a imann hakikati-
man ve tevhid konusu burada bitti. imdi, slam'n ikinci temel farz
olan namaz ileyeceiz.
STANCÂNIN FARZLARI «
larn birincisi, vücuttan pislikleri giderilmesi, ikincisi ise kendisi ile temizlik
654
Tevbe 9/10.
655Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Taharet, 1; bnu Mace, Taharet, 3; Nesai 1/87
«w Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Deavat, 9; Ahmed, Müsned, 4, 260; Darimi, Taharet, 2.
657
Tirmizi; Taharet, 3; Ebu Davud, Taharet, 31; bnu Mace, Taharet, 3; Ahmed, Müsned, I, 123;
Ebu Ya'ia, Müsned, No: 616; Abdurrezzak, Musannef, No: 2539.
382 KÜ U'L KULÛB
1
stincann sünnetleri:
1 - stinca yaplacak maddenin (üç be veya yedi gibi) sayca tek olmas.
2- Suyun bulunduu durumlarda su ile temizlenmek.
3- Temizlii sol el ile yapmak.
4- stinca bitince elini topraa sürerek (su varsa sabun ve benzeri
maddeler ile ykayarak eldeki) kokunun gitmesini salamak.
pyorsa) birinci ta sol eli ile alp, ön taraftan arkaya doru silerek çeker.
Sonra o ta atar ve ikinci bir ta alr. Bu defa makadn sonundan öne do-
ru silerek çeker, sonra onu da atar. Bu ilemden sonra üçüncü ta alr.
Onu da makadn etrafndan dolatrarak siler. ayet baka bir taa ihtiyaç
duyarsa sayy Eer bir ta temizlik için kafi gelirse, sayy mutla-
beler.
ka üçe çkarmaldr. Ama büyükçe bir tan üç ayr taraf ile temizleme i-
lemini gerçekletirirse, bu üç ta yerine geçer. Hz. Peygamber (s.a.v) bir
hadis-i erifte:
bisesini kaldrmazd.
658 Buhari, Taharet, 26; Müslim Taharet, 22; Nesai, Taharet, 72, Taharet, 44.
;
Istibra
mas sebebi ile kamn aznda dönüp dolaan su damlalar slakla se-
ni bir abdest almak gerekir. Meni ise boy abdestini gerektirir. Meni, eh-
vetle/heyecanla dar atlan, akt zaman erkeklik aletinin sertliini kay-
Kamtan çkan yel farkna varlmayacak ekilde gizli olduu için her na-
ABDESTN FARZLARI
Resûlullah (s.a.v) abdest hakknda öyle buyurmutur:
abdestidir:'"*
«' Buhari, Vûdu. 23; Ebu Davud, Salat, 158; Ahmed, Müsned, IV, 117; Abd b. Humeyd, Müsned,
No: 280..
662
Buhari, Vüdu', 6; Müslim, Taharet, 34-41 ; Tirmizi, Taharet, 38.
663 bnu Mace, Taharet, 47; Ahmed, Müsned, II
Abdesîîe Uyulmas Gereken Farzlar Sekizdir
2- Temiz su,
3- Niyet,
7- Abdest alan kimse iki avcuyla suyu yüzüne kadar götürür ve yava-
ça yüzüne çarpar. Saç kllarnn bittii noktadan balayarak sakaln görü-
nürdeki uzayan ksmna kadar bütün yüzünü ykar. Kulak ve sakal arasn-
daki ksm yüzden olduu için, onu da ykamaldr.
Ban meshinde yaplacak i udur: Elini yeni bir su ile slatp, ban
ön tarafndan balayarak enseye kadar mesh eder; daha sonra enseden
geriye doru alnna kadar bir defa mesh eder. Mesh için bu yeterlidir. An-
cak bann tamamn meshederse daha iyi olur.
664
Bu farzlar afii mezhebine göredir. Hanefilerde, abdestin farz dörttür ve unlardr: Yüzü
ykamak, dirseklerle beraber kollar ykamak, ba mesh etmek, ayaklar topuklarla beraber
ykamak.
NAMAZ 387
•VaV harfi iki eyi cem/birletirme içinse zahiren tertib/sra ifade et-
mez. Ancak bu iki ey arasnda cem/birletirme ile ilgili bir haber bulun-
maz ve iki ey arasnda cem imkansz olursa bu durumda 'vav* harfi, son-
ra manasna gelen 'sümme' harfinin yerinde kullanlr. Abdesti emreden
ayette böyle bir durum söz konusu olmad için, ayetteki Vav' harfi sade-
ce tertip/sra için kullanlm olur. Bunun için bu harf ile zikredilen ilerin
ABDESTN SÜNNETLER
Abdestin sünnetleri on tanedir:
1 - Besmele çekmek,
2- Elleri bilekten itibaren ykamak,
3- Aza su almak,
4- Burna su vermek,
5- Sol el ile burnu temizlemek
6- Sakal hilallemek
7- Kulaklar meshetmek,
8- Her âzay üçer defa ykamak,
9- Sadan balamak,
10- Ayak parmaklarnn arasn aralayp ovalamak.
ABDESTN FAZLETLER
Bunlarn banda avret mahallini örtmü bir hâlde oturarak abdest al-
mak gelir. Abdest alnan suyun günete stlmam olmas gerekir. Çün-
kü böyle bir suyla abdest almak mekruhtur. Bir görüe göre bu kerahet Hi-
caz bölgesi ve benzeri scak bölgelere mahsustur. Zor artlarda, özellikle
kn, abdestin sünnetlerini yerine getirerek tam bir abdest almak. Çünkü
bu ekilde abdest almak, dinin azimetinden/ ancak sabr ve gayretle yap-
lan ilerindendir.
388 KÜTU'L-KULÛB
larna uygun olarak ald abdestin sevab, bir rahibin bütün ömrü boyun-
ca yapt ibadetlere eittir."
Abdestli iken abdest almak nur üzerine nurdur. Bu kiinin abdesti bo-
zulmam olduu hâlde, her vakit namaz için abdest almasdr. Eer im-
kan varsa bu ekilde hareket etmek sünnettir. Her abdest karlnda ki-
666
iye on sevap verilir.
Bir müslüman be vakit namaz bir tek abdest ile klabilir. Hz. Pey-
duu zaman, namaz klmasa da srf Allah'a yaknlk maksad ile abdest al-
Kulun her ihtiyaç giderdiinde, imkan dahilinde ise, abdest alp iki re-
kat namaz klmas müstehaptr. Abdest alrken Allah'n zikrinden baka bir
ey konumamaldr. Abdest alrken her azay ykarken ona uygun olan
NAMAZ 389
Ellerini ykarken:
Azna su alrken:
"Allahm! Kitabn okumakta ve seni çok zikir etmekte bana yardm et.
Burnuna su verirken:
Burnunu temizlerken:
Yüzünü ykarken:
Sa kolunu ykarken:
"
Allah'm! Kitabm sa elime verip hesabm kolay yap."
Kulaklarn meshederken:
"Allahm! Beni hak sözü iitip iyisine tâbi olanlardan yap. Allah'm!
Cennete çaran münadînin sesini iyilerle birlikte bana da duyar.
Boynunu meshederken:
Sa ayan ykarken:
"Ben ehadet ederim ki; Allah'tan baka hiçbir ilah yoktur. O, birdir;
hiçbir orta yoktur. Yine ehadet ederim ki; Hz. Muhammed onun kulu ve
Rasûlüdür.
Denilmitir ki: Kim abdest aldktan sonra bu dualar okursa, onun ab-
desti bir mühür ile mühürlenir ve Ar'n altna kadar yükselir. Orada de-
vaml Yüce Allah' tebih ve takdis eder; bunun sevab kyamete kadar o
kimsenin amel defterine yazlr.
668 Abdestin sonunda okunacak duann faziletini anlatan sahih hadislerde u müjde verilmitir:
"Kim abdestini bitirdikten sonra: "Ehedû en lâ Hâne illalIahu vahdehû lâ erike leh. Ve ehedû
enne Muhammeden abdühû ve Rasûlüh. Sübhâneke ve bl hamdk. Allahûmmec'alnt minet-
tevvâbîn vec'alnT minel mûtetahhlrin.." derse, ona cennetin sekiz kaps açlr; hangisinden
isterse oradan cennete girer." Bkz. Ebu Davud, Taharet, 65; Tirmizi, Taharet, 41 ; bnu Mace,
Taharet, 60; Heysemi, ez-Zevaid, I, 238-239.
669
Baknz: Aynî, Umdetü'l-Kârî, II, 556 (Beyrut, 1998)
392 KÛTU'L- KULÛ8
Seleften birisi öyle demitir: u'be (rah.), benden kendisi için abdest
suyu hazrlamamam istedi. Kendisine bakr bir kapta abdest suyu getir-
dim; ondan abdest almad ve: "Bana Abdullah bin Dinar, bnu Ömer'in ba-
kr kapta abdest almay mekruh gördüünü haber verdi" dedi.
Boy abdesti alacak kii, (eer bir kova veya kaptaki su ile gusül ab-
desti alacak ise) su kabn sa tarafna koyar, sonra besmele çeker. Elini
kaba sokmadan önce ellerine üç sefer su döküp ykar. Daha sonra avret
yerlerini ykar ve temizler. Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest
alr. Ancak (ykand yerde su birikiyor ise) ayaklarn ykamayp en sona
brakr. Sonra ellerini kaba daldrarak ald suyu üçer defa sadan bala-
mak üzere vücuduna döker. Ön ve arka; bütün vücudunu ovalayarak y-
kar. Sonra sol tarafna yine üçer sefer su dökerek ön ve arka bütün vücu-
dunu ykar. Ellerini tekrar kaba daldrp ald suyu üç defa bana döker;
parmaklaryla saçlarn iyice ovalayp, bütün saçlarn slatr, vücudunda
hiç kuru yer kalmayacak ekilde ykar. Sonra biraz kenara çekilip ayan
ykar.
ri ovalar.
670
Bkz: Ahmed, Müsned, VI, 324; bnu Mace, Taharet, 61 ; Muaz b. Cebel'den gelen ayn
konudaki bir hadis için bkz: Heysemi, ez-ZevakJ, I, 215.
NAMAZ 393
nin akan bir nehre dalp çkmas kâfidir. Bu kimsenin ayrca abdest alma-
s ise müstehaptr. Ölen bir müslümana verilecek guslün farz, cünûplük-
1 - Vücudu temizlemek,
2- Namaz klnacak elbiseyi temizlemek,
aras, hanmlarda ise yüz ve eller hariç, vücudun geri kalan ksmdr)
5- Kbleye dönmek,
6- Vakit,
mek içindir.
dan bir ayettir; bunun için devaml onunla birlikte okunur. 674
4- Rüku etmek.
lam getirmek.
namaz deildir"™
Hz. Peygamber (s.a.v), namaz klarken belini tam dik tutmayan birini
görünce ona: "Dön ve namazn tekrar kl. Çünkü senin namazn olmadr
buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v) ayn ahsn rükû ve secdede düz
myorsun" demitir.
676 Tirmizi, Salat, 81; Ebu Davud, Salat, 144; Nesai, Tatbik, 54; ftitah, 88; bnu Mac<5. kame, 16;
Darimi, Salat. 78; Münziri, et-Terib ve't-Terhîb 1 ; 336.
677
Buhari, Salat, 246; Müslim, Salat, 45; Tirmizi, Salat, 110-111; Ebu Davud, Salat, 144; Nesai,
Salat, 264.
678
Ayn konudaki merfu bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, IV, 139; Tabarani, el-Kebir, No:
8310; Heysemi, ez-Zevaid, II, 121.
396 KÛTUL-KULÛB
NAMAZIN SÜNNETLER
Namazn sünnetleri on iki tanedir:
1
Tekbir 'Allahu Ekber eklinde söylenir. Ekber kelimesindeki Elif harfi
üstünle (e sesi) ile okunur. Ekber derken ba ile ra harfleri arasna elif geti-
rerek (Ekbâr) eklinde söylenmez. Allahu Ekber lafznn sonundaki 'ra' har-
Sa el ile sol elin bileini kavrayp ellerini gösünün altna koyar. 681
_— ,
679 Bkz: Buhari, Salat, 235; Müslim, Salat, 21-23; Ebu Davud, Salat, 115; Nesai, Salat, 259; bnu
Mace, kame, 15.
* Müslim, Salat, 54; Ahmed, Müsned, IV,. 105; Tabarani, el-Kebir, No: 3399; Heysemi, ez-
681
Zevaid, 1, 104-105.
Bu husus afiilerde böyledir. Hanefilerde eller
\ göbein
x
altna balanr.
NAMAZ 397
yoktan var eden Allah'a çevirdim ve ben O'na ortak koanlardan deilim."
dir. Dolaysyla imam sükût edince imama uyan kimse bunu frsat bilerek
mamaldr.
okumak sünnettir.
« Darkutni 1/301.
683 Bu afi mezhebine göredir. Henefilerde imama uyan kimse Fatiha ve zamm- sure okumaz,
mamla birlikte tekbir sübhânake duasn okur; sonra sükut eder, imam dinler.
alan kimse
mamn okuyuu ona uyan kimselerin de okuyuu yerine geçer. Bir de sessiz okuyula klnan
namazlarda, irrfama rükudan evvel uyan kimseler, sübhânake duasn okuyup bekler.
*
398 KUTUL-KULÛB
bu, mekruhtur.
Rükû'nun yapl ekli: Namaz klan kii parmaklarn açarak avuç içi
684
Hanefiler kaldrmaz.
685
Bakara 2/196.
686
Müslim, Salat, 194, 202; Müsafirin, 201; Tirmizi, Salat, 82; Nesai, Tatbik, 20; bnu Mace,
ikame, 18.
NAMAZ 399
Enes bin Malik (r.a), Ömer bin Abdülaziz'i (rah) kastederek öyle de-
mitir: "Bu imamnzn kld namaz gibi Hz. Peygamberin (s.a.v) nama-
zna benzeyen kimse görmedim."
Hz. Enes demitir ki: Biz Hz. Peygamberin (s.a.v) arkasnda namaz
klarken, rükûda ve secde de onar defa tebih okurduk."
Secdede kafasn iki eli arasna alarak secde yapar. El içi, parmaklar
birbirine bitiik olarak yere yapr. Her iki elini parmak uçlar kbleye ge-
lecek ekilde yere kor. Secdede gözlerini yummayp açk tutar. Çünkü
açk olduklar zaman onlar da secde etmektedir.
Secdede avuç içini yere temas ettirmesi müstehaptr. Çünkü yüz ile
"Rabbifir lî verhamnV
"Rabbim beni mafiret et, bana merhamet et." Bunu üç defa tekrar
eazzül-ekramü"
bala. Çünkü sen çok aziz ve ikrâm bol olansn" duasn okursa bu da
caizdir. Bu da bnu Mes'ud'dan (r.a) rivayet edilmitir.
"
"Rabbifir lî verhamnt vehdinî vecbirnî ve en'tnr
400 KÛTU'L KULÛB
"Rabbim! Beni mafiret et, bana merhamet et, beni hidayete erdir; be-
sünnettir.
Selam verirken yüz saa ve sola çevrilir. Öyle ki, arkada namaz klan-
lar selam verenin yanan görmelidir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) selamj
688
verme ekli böyle idi. i
Kim kyamn bir ksmnda imama uyarsa, hemen Fatiha sûresine ba-
lar ve bitirmeden rükûa gitmez. Eer imam, muktedi/kendisine uyan kim-
mama kyamda yetiemeyen kimse önce iftitah tekbiri alr, sonra rü-
kû için ikinci bir tekbir alr ve rükûya varr. Böyle yapmas onun için bir re-
kat saylr.
687
Secdede ve iki secde arasnda okunacak dualar için bkz: Müslim, Salat, 216; Ebu Davud,
Salat, 148; bnu Mace, kame, 23; evkani, Neyiü'l-Evtar, II, 728-729. (No: 758-759)
688
Ebu Davud, Salat, 183; Tirmizi, Salat, 221; Nesai, Sehv, 7; bnu Mace. kame, 28.
NAMAZ 401
Kim secdede veya birinci oturuta imama yetiirse önce ayakta iftitah
tekbiri alr, oturur ve secdeye varr. mama uymak için böyle yapar.
ikindiyi imamla klar, sonra öle namazn kaza eder. Daha sonra ikindiyi
Namazda unutarak konuan veya dört rekatl namazlarn ilk iki reka-
Kraatin açk okunaca yerde gizli, gizli okunaca yerde açk okun-
mas sehiv secdesi gerektirmez.
KÛTU'L KUIÛB
mu olur.
Namaznda sehiv secdesini gerektiren bir ey yapan kimse unutarak
sehiv secdesi yapmazsa, duruma baklr; eer ksa bir süre sonra veya
daha mescidden çkmadan hatrlarsa bana göre o, secdeleri yapp, sonra
ettahiyyâtü okuyup selam vermelidir. Vakit uzarsa veya mescitten dar
çkarsa, sehiv secdeleri dümü olur.
Kim karanlktan veya yönü belirten bir bilgi olmadndan dolay kble
yönünde üpheye düerse, kbleyi aratrr, içtihad sonucu tespit ettii
yöne yönelir. ayet namaz kldktan sonra kblenin baka yönde olduu
ortaya çkarsa, namazn iade etmesini güzel bulurum.
Kim bir mecburiyetten dolay temizlii eksik olursa veya farzlardan bi-
de eder. ayet vakti tamamen çktktan sonra farkna varrsa, iâdeye ge-
rek yoktur ama, bana göre iâde ederse daha güzel olur.
Namazn klmakta olan bir kimse, üzerinde necis/pis bir elbise oldu-
unu veya kbleye doru dönmediini fark ederse, hemen bu elbiseyi üze-
rinden çkarr, kbleye döner ve namazn tamamlar. ayet yeniden klar-
maya balamadan önce her rekatta euzü besmele çekmelidir. 690 Çünkü ki-
d."
6<» Ahmed, Müsned, VI, 272; Hakim, Müstedrek, I, 146; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4738; Heysemi,
ez-Zevaid, II, 98.
690 Hanefilere göre, birinci rekatta euzû besmele çekilir, dier rekatlarda ise Fatiha'dan önce
sadece Besmele çekilir.
691
Zebidi, thafu's-Sâde, III, 136.
KUTU'L-KULUB
lr. Ancak, neere fiilinin asl manas ayrmak, yaymaktr. Ayrma manas-
na kullanld da olur. Mesela u ayeti ele alalm: "Cennette serilmi hal-
lar vardr.* 95 Buradaki "mebsûse" kelimesi ayr ayr yayma-arlamndadr.
"Sanki etrafa yaylm çekirge sûrûsû gibi* 96/ ayetinde, Neere keli-
692
Sad 38/31.
693 brahim, 14/49.
694 Tirmizi, Salat, 63.
695 aiye, 88/16.
696 Kamer 54/7.
NAMAZ 405
açyordu.
nur.™ 7
Amin kelimesinin iki okunu ekli vardr. Biri uzatarak, dieri ksalta-
rak okumaktr. Her iki okunuta da "mim" harfi eddesiz olarak okunur.
Çünkü "mim" eddeli okunursa mana "yönelenler" manasna gelir. u
ayette olduu gibi: "Rablerinin lütuf ve rzasn arayarak Beytü'l-Harama
yönelmi kimselere saygszlk etmeyin.™ 6
Sa elini sol eli üzerine koyarak bileinden tutar. Ellerini, gösü ile gö-
Alimlerden bir zat demitir ki: "Bu ekildeki duruu, Aziz olan Allah'n hu-
zurunda boyun eme olarak kabul ederim."
Hz. Peygamber'in (s.a.v) belirttiine göre, namazda sa eli sol elin
Hz. Ali (r.a) "Venhar/kurban kes"700 âyetini, sa eli, sol el üzerine koy-
mak eklinde tefsir etmitir. Bu yorum Hz. Ali'nin (r.a) ince zekasn ve il-
damar vardr. Bunu ancak alimler bilirler. Hz. Ali (r.a) ayette geçen "ven-
697
Buhari, Salat, 262; Müslim, Salat, 72; Ebu Davud, Salat, 183; Tirmizi, Salat, 71, bnu Hbban,
Sahih, No: 1804.
698 Maide 5/2.
699 Tabarani, el-Kebir, No: 10851; Heysemi, ez-Zevaid, II, 105.
™ Kevser 108/2.
406 KÛTUL KULÛB
ve ayeti: "Rabbin için namaz kl; ellerini "nâhir" denilen damarn üzerine
koy" eklinde anlamtr. Sûrede namaz emredildii için Hz. Ali bu yorumu
yapmtr.
milerdir. Nahr ise boazn alt ksmdr. Halbuki el buraya konmaz. Baz
dil alimleri ayete: "Gösünü kbleye çevir" manasn vermilerdir. Bu da bir
görütür.
eder. Harflerin çk yerleri birbirine yakn olduu için bazen lam ve nun
yer deitirir. Sidânetü'l-Ka'be/Ka'benin muhafzTaTTfadesi buna örnek
olarak gösterilebilir. Ka'be'nin muhafzlar Ka'benin örtüsünü sarktrlard.
ya elinin birisi içerde, dieri gömlein dnda olduu hâlde secde yapabi-
lir. Ancak secdede her iki elin elbisenin içine sokulmas mekruhtur.
Fakihlerden birisi "sedel" hakknda üçüncü bir görü ileri sürerek öy-
le demitir. Sedel; izar denilen ve bel ksmndan aay örten elbisenin
ortasn ban üstüne koyup, iki yann sa ve sol taraflardan omuzlarn
üstüne koymadan sarktmaktr. Bu görü, sonraki alimlerden birisine ait
olup, bana göre herhangi bir deeri yoktur. Bence bu görüler içinde ilk
ikisi güzeldir.
NAMAZ 407
gili ruhsat olduuna dair rivayet vardr. öyle ki: Hz. Peygamber (s.a.v)
Namaz klan secdeye giderken; önce dizlerini sonra ellerini daha son-
ra da alnn yere koymaldr. Aln ve burnu üzerine beraberce secde etme-
lidir. Çünkü bu ikisi tek bir organ saylr. Kalkarken ayaklarnn yardmyla
Rivayete göre Said bin Müseyyeb, namazda sakal ile oynayan birini
görünce öyle demitir: "ayet bunun kalbinde huû olsayd azalar da hu-
u içinde olurdu." 702
Buhari, Salat, 283; Müslim, Salat, 227; Ebu Davud, Salat, 156; Tirmizi, Salat, 88; ibnu Mace,
Salat, 58.
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 1188; Abdurrezzak, Musannef, II, 226; Elbani, Daife, 110.
408 KÛTU'L-KULÛB
biriyle bititirmemeli/ilk tekbirden sonra bir dua ile kraatin arasn ayrma-
ldr. Ayn ekilde rükuyu da kraatla bititi rmemelidir.
Dier ikisi ise imama uyan ilgilendirir. mama uyan kimse, iftitah tek-
birini imamla ayn anda almamal, selam verirken imamla ayn anda se-
lam vermeyip imam biraz geriden takip etmelidir.
Sonuncusu ise imam ile cemaat arasnda ortaktr. Bu, farz olan birin-
Bazlar buna birinci safta yer olduu hâlde ikinci safta namaz klma-
y da eklemitir.
Hz. Peygamber (s.a.v), büyük ve küçük abdeste skan 705 ve dar bir
mest giyen kimseye bu hâliyle namaz klmasn yasaklamtr.
703 Hakim Tirmizi, Nevadiru'l-Usul, II, 344; bnu Ebi eybe, Musannef, II, 190 (No:7), Suyuti, es-
Sar, No: 7447.
704
Zebidi, ithaf u's-Sâde III, 144. Ayn konuda biraz farkl lafzlarla bkz: Tirmizi, Edeb, 8; bnu
Mace, kame, 42; Tebrizi, Mikat, No: 999; Suyuti, es-Sar, No: 5694
705
Ahmed, Müsned, V, 250; bnu Mace, Taharet, 114; Tabarani, el-Kebir, No: 7507.
NAMAZ 409
Sinirli kimsenin, önemli bir ile karlaann ve bir eye acilen ihtiyac
Hasan- Basri öyle derdi: "Kalp huzurlu deilken klnan namaz, in-
"Ey iman edenleri Siz sarho iken ne söylediinizi bitinceye kadar na-
maza yaklamaynz.™
7<*
Buhari, Ezan, 42; Müslim, Mesacid, 64-66; Ebu Davud, Efme, 10; Tirmizi, Mevakt, 145.
707 Zebidi, thaf, li, 144.
708
Tana 20/14.
709
Araf 7/205.
™ Nisa 41/43.
410 KÛTU'L-KULÜB
"Kim, içinden dünya ile ilgili (namazn huusunu bozacak) bir ey ge-
çirmeden iki rekat namaz klarsa, geçmi günahlar affedilir.™
Hz. Peygamber (s.a.v) dier hadislerinde öyle buyurmutur:
Said bin Cübeyr öyle demitir: "bnu Abbas'n 'namazdaki huu; kii-
nin sanda ve solunda duranlarn kim olduunu tanmamasdr' sözünü
duyduum andan itibaren, krk yldr namaz klarken samda ve solumda
kimin bulunduunu fark etmedim."
711
Meâric 70/23.
712
Buhadi, Vüdu, 23; Ebu Davud, Salat. 157.
713
714
Zebidi, El- thaf, 3/21.
7.5
Mû'minûn, 23/2.
7.6
Bkz: Taberi, Camiu'l-Beyan, Cüz: XVIII, Shf: 2-3; Maverdi, en-Nüketü ve'l-Uyun, VI, 95.
NAMAZ 411
mazdan bir zevk ve lezzet almak, kalbin okunan ayetleri anlamaya yönel-
mesi ve tevazu içinde huuya bürünmesi, azalarn namazdaki duruma gö-
re saki bir vaziyette bulunmas, okuduklarn yava yava okumak, oku-
nan ayetlerin manalarn anlamaya çalmak, ayetlerin manalarn ve ilahi
murad güzelce anlamak için kendisiyle kelam ettii Yüce Rabbine kar
tam bir ihtiyaç hâline bürünmek, Allah'n kitabnda sakl gizli manalar el-
lah'a snmaldr. Tebih ve tazimle ilgili bir ayet geçtii zaman tebih ve
tazimde bulunmaldr. Bunlar dili ile yaparsa bu güzeldir. Eer bunlar kal-
binden geçirir ve gönlü ile ona yönelirse, bu da sözle isteme yerine geçer.
Kulun boynunu bükerek hâl diliyle fakirliini ortaya koymas, en güzel is-
7,7
Mearic 70/23.
412 KÛTU'L- KULÛB
teme eklidir. Bütün bunlar: "O kitab hakkn vererek okurlar. Çünkü on-
lar kitaba inanrlar" 718 ayetine verilen iki manadan birisinin içine girmekte-
dir. te huu ile namaz klanlarn kraat ekli böyledir.
Namaz klan kimse, bir ayet okurken dilini kullanp, gözlerini geride b-
rakmamaldr. Böyle olursa, (tekbir alarak) sözü ile yapt namaz akdini,
7.8
Bakara 2/ 121.
7.9
Ankebut 29/45.
720
Beled 90/8-10.
NAMAZ 413
Sen 'Allahu Ekber' dediin zaman, eer Allah senin kalbinde her ey-
den daha büyük ise, sen bu sözle amel etmi olursun. Bu da ahde/Allah
ile yaplan anlamaya riayettir. Böyle olursan u ayetteki övgüye mazhar
olursun:
Ayette geçen ahid, senin dilin ile verdiin sözdür. Bu büyük ecre ve
sevaba kavumak için ahde riayet ve vefa göstermek ise kalp ile olur. bu
konuda Yüce Allah öyle buyurmutur:
"Kim de Allah'a verdii ahde/söze vefa gösterirse; Allah ona büyük bir
mükafat verecektir.™
söylediini ameli ile tasdik etmemi, ancak söz ile yetinmitir. Bu kimse,
nefsi ile beraberdir ve dünyaya bakan birisidir. O nefsinin yanndadr. Bu
durumda onun sevinci nefsi olmaktadr. Eer onun kalbi Rabbinin yann-
da olsayd, ahirete nazar ederdi; gözünün aydnl/sevinci ahiret olurdu.
"Namaz ancak Allah' zikir için farz klnd. Hacdaki tavaf, sa'y ve dier bü-
"l21
tün vazifeler ancak Allah' zikir için emredildi.
726
Taha 20/14
728
bnu Mace, Zühd, 15; Ahmed, Müsned, V, 412.
729
nikak 84/15.
730
Bakara 2/223.
731
Nesai, retü'n-Nisa, 10; Ahmed, Müsned, III, 128, 199.
732
Tabarani, el-Kebir, No: 11025; Heysemi, ez-Zevaid, II, 258; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, VI,
465; Zebidi, thaf, III, 38; Elbani, Daife, 2.
NAMAZ 415
ilere bulamamaktr.
Vakti girmeden önce namaz için abdest almak, namaz tam olarak ye-
ile beraber olmas gerekir. Böyle olursa Rabbi onun kalbinde olur; kul oku-
duu ilahi kelam ile Rabbine nazar eder, O'nun hitabyla kendisiyle konu-
ur, münacat ile O'na yalvarr; O'nu sfatlar ile tanr. Çünkü her bir ayet,
ya bir ismi, ya bir sfat, ya bir ahlak, ya bir hükmü, ya bir ilahi iradeyi ya-
hut bir fiili anlatlr/ifade eder. Çünkü kelimeler, sfatlarn manalarn açk-
lar, sfatlardan haber verir. Sfatlar da, vasfettii zat tantr.
lahi hitabn/Kur'an'n her bir kelimesi, bir arif için on ayr yöne iaret
eder. Her bir yönde arif için ayr bir makam ve bir çok müahede mevcut-
tur.
Bu yönlerin ilki ona iman etmektir. Sonra srasyla teslim olmak, töv-
eder. Bu manalarn tamam ilahi hitap ve kelamda mevcut olup onu naz
ve niyaz ehli müahede eder. Onlar ilim ehli ve kalbi manen hayat bulmu
kimseler bilir. Çünkü Mahbubun/Yüce sevgilinin sözleri kalbin hayatdr.
Onlarla ancak, kalbi diri olanlar uyarlr/ibret alr. Onlarla ancak ilahi dave-
te gönül holuu ile uyanlar hayat bulur. Bu konuda Allahu Teala öyle
buyurmutur:
733
Bkz: Buhari, Savm, 8; Ebu Davud, Siyam, 26; Tirmizi, Savm, 16; bnu Mace, Siyam, 21,
Tabarani, es-Sar, No: 472; Heysemi, ez-Zevaid, III, 171.
416 KÛTU'L-KULUB
Rabbidir. Bu, namazda iken kbleye yönelip de onu görmemek gibi olur.
öyle nakledilmitir: "Yakîn sahibi bir arif, namaz için abdest ald
zaman, eytanlar ondan korkularndan yeryüzünün en uzak bölgelerine
kaçarlar."
melek onun kalbine vakf olur/kalbindeki durumu görür. Bakar ki onun kal-
binde Allah'tan daha büyük bir ey yoktur. O zaman ona: "Doru söyledin;
Allahu Teala senin kalbinde söylediin gibi her eyden büyüktür" der.
Sonra onun kalbinden bir nur yaylr; bu nur bütün melekût alemine ve
Ar'a ular. Bu nur sayesinde yer ve gökler âlemi.ona aç lr/kef olur. Bu
nur miktarnca o kimseye sevap ve iyilik yazlr.
734
Yasin 36/69-70.
m Enfal 8/24.
NAMAZ 417
Gafil ve cahil bir kimse abdest almaya kalkt vakit eytanlar onun
üzerine üüür; tpk sineklerin baln üzerine üütüü gibi. Bu kimse tek-
bir ald zaman melek onun kalbine bakar. Orada Allah'tan gayri her e-
yin daha büyük bir yeri ve deeri olduunu görür ve: ona: "Sen yalan söy-
ledin, Allah senin kalbinde söylediin gibi deildir" der. Bu kimsenin kal-
binden bir duman yükselir ve göklere ular. Bu duman onun kalbini per-
di.™
deki hurma dalyla onu kazd ve: "Bana güzel koku getirin" buyurdu; onu
zaferân ile kartrp balgam sildi. Sonra ashabna dönerek: 'Sizden kim
kendi yüzüne tükûrülmesini sever?" ö\ye sordu, Ashap: "Bunu kimse iste-
"Allahu Teala zatyia namaza durana yönelir. Bunun için sizden biri-
736
Bkz ayn konuda: Ahmed, Müsned, II, 353; Zebidi, thaf, IV, 328.
biraz fakl lafzlarla
737
O günkü mescitler toprak veya kum zeminden olutuu için, zor durumda kalanlara bu ruhsat
verilmitir. Esasen namazda bu hareket uyun deildir. Hele günümüzdeki mescitlerde bu hiç
mümkün deildir. Aznda balgam veya tükrük biriken kimse onu yutamyorsa, elbisesinin bir
Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Kul namaza kalkp Allahu Ekber
dediinde, Allah meleklerine: Ey meleklerim, kulumla aramdaki perdeleri
kaldrnz der. Kul, etrafna taknd zaman Yüce Allah: Ey kulum kime
bakyorsun? Ben senin için, iltifat ettiin kimseden daha hayrlym™ bu-
yurur.
Kendisini kontrol eden Yüce Zatn hayeti, onun bütün duygu ve düün-
cesini toplar.
Secdeye gidince kalbi yücelere yükselir; Yüce Allah'n "Secde et; Al-
lah'a yakla™ ayetinin bildirdii gibi, secdede Yüce Allah'a yakn olur.
739
Bkz: Bezzar, Müsned, No: 553; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 19974; Heysemi,
Mecmau'z-Zevaid, II, 80; Elbani, Daife, No. 1024.
740
Alak 96/19
NAMA Z 419
de secde eder. Kalbi Aziz ve Yüce Allah'a kar tevazu ile mahzun olur,
dk kullarn makamdr.
Dördüncü bir kesim vardr ki, onlarn övülecek hiç bir sfat yoktur. On-
larn bütün düüncesi, Yüce Allah'n kendilerine verecei mal ve mülkte-
dir. Onlar dünya düüncesiyle perdelenerek yüce alemleri müahede et-
mekten ve nefsin kötü arzularna esir olarak en yüce makamlara doru yol
Uyank bir kalple namaz klan kimse, dua ettii zaman bütün benlii
ile Rabbine yönelir; Onun için artk ümid Rabbidir. Rabbini hamd, sena ve
yüceltmekle uratndan dolay, kendisinin dünya ihtiyaçlarn unutur.
Sürekli Mevla'sn övmekle megul olduu için nefsini ve nefsinin istekle-
Bu ekilde dua eden bir kimse, günahlarnn aff için istifarda bulun-
meye ve ihlasla Yüce Allah'a yönelip affn istemeye, özrünü dile getirme-
ye çalr. stikamet üzere kalma azmini yeniler. Böylece onun yapm ol-
420 KÛTU'L-KULÛB
duu istifar, Yüce Allah tarafndan kendisine yaplm bir ikram ve ihsan
olur. Bu ekilde namaz klanlar hakknda bir çok haber gelmitir. Onlardan
bazs unlardr:
kul Rabbi ile kar karya gelir. Melekler onun omuzlarndan balayp
göklere kadar saf olurlar ve onunla beraber namaz klar; yapt duaya
âmin derler.
Namaz klan kimsenin üzerine göklerden iyilik saçlr; bir melek öyle
seslenir: 'ayet namaz içinde dua ve niyaz eden kimse, kime yalvard-
n bilseydi, saa sola iltifat etmezdi. ' üphesiz gök kaplar namaz klanlar
için açlr. Allahu Teala namaz klanlar ile meleklere kar övünür.'™
te sana arkada olmam için bana dua et!" diye istirham edince, Hz. Pey-
gamber (s.a.v) "Sen de çok secde ederek (kendi adna bu ite) bana yar-
dmc oFA2 buyurmutur.
Bir baka hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) öyle buyurmutur:
'Yüce Allah tevhitten sonra, kullarna namazdan daha sevimli hiç bir
eyi farz klmad."743
lere onunla ibadet etmeyi emrederdi. Meleklerin bir ksm rükuda, bir ks-
741
Zebidi, thatu's-Sade, III, 264. (Beyrut, 1989)
742
Müslim, Salat, 225; Ebu Davud, Tatavvu, 22; Nesai, Tatbik, 79.
743 Bkz: Zebidi, ithaf, III, 16.
NAMAZ 421
m secde de, bir ksm kyamda, bir ksm da ka de/oturu hâlinde ibadet
ederler.
hizmettir."
Baka bir alim de öyle demitir: "Namaz klanlar, Yüce Allah'n arzn-
daki hizmetçileridir. Gökyüzünde namaz klan meleklere, 'Rahmann hiz-
Denilmitir ki: Bir mümin iki rekat namaz klnca, her bir saff on bin
rca Yüce Allah namaz klan mümine alt rüknü daha bir araya getirmitir.
Bunlar, kraat, hamd, istifar, dua ve Peygamber'e (s.a.v) salavat oku-
maktr. Allah bu ibadetleri de altm bin melee taksim etmitir. Çünkü her
bir safn zikri bu alt eyden birisidir.
Melekler, kulun iki rekat namazda bu alt rüknü ve dier zikirleri bir ara-
rin ise böyle bir durumu yoktur; onlar bir makamdan baka bir makama
geçmezler. Her melek kendisine tahsis edilmi bir makamda bulunur; on-
dan bakasna intikal etmez. Mesela her melek ükr, havf, reca, evk, in-
toplanmtr.
dan, mal elinde tutup cimrilik yapanlardan ayr tutarak öyle buyurmutur:
"Ancak namaz klanlar böyle deildir. Onlar, namazlarnda devamldr."746
744
Müminun 23/1-3.
745
Müminun 23/9.
746
Meâric 70/23-24.
747
Müminun 23/28.
. . ™
NAMAZ 423
HUÛ NEDR?
Huû; kulun kalbinin mahzun bir vaziyette olmas, tevazu göstermesi,
sidir.
"te asl bunlar varis olacak/ardr. Onlar, Firdevs cennetine varis ola-
Onlarn kartlar olan azaba müstahak olmu ate ehli hakknda ise
öyle buyurmutur: "Günahkarlara: "Sizi u yakc atee sokan nedir?" di-
ye sorulduunda, onlar öyle cevap verirler: Biz dünyadayken namaz kl-
mazdk"7^
"te o, (peygamberin getirdiini) doru kabul etmemi ve namaz da
klmamt."750
Allahu Teala, Hz. Peygamberin (s.a.v) namaz klmasn engelleyen
kimseye itaat etmeyi yasaklad, sonra kendisine namaz klmay emretti ve
ona, namazda kendisine yaknlk olduunu haber verdi. Bunlar u ayet-
lerde görüyoruz:
"Hayr, sakn sen ona uymal Allah'a secde et; O'na yakla.™
748
Müminun 23/1 1
749
Müdessir 74/42-43.
750
Kyame 75/31
751
Alak 96/19.
424 KÛTU'L-KULÛB
firlere kar çok iddetli, kendi aralarnda çok merhametlidirler. Sen onlar
rükû yaparken ve secde ederken görürsün. 1,752
Yüce Allah Hz. Peygamber (s.a.v) için Ashab- Kiram' (r.anhüm) seç-
mi, Hz. Peygamberin (s.a.v) ashab için de, namaz seçmitir. Allah,
Tevrat ve ncil'de onlarn sfatlarn anlatrken namazlar ile anlamtr. Bü-
tün bunlar, namazn en fazeltli bir amel olduunu gösterir. Çünkü Hz. Pey-
gamberin (s.a.v) ashab, amel edenlerin en faziletlisiydi.
mayan birini görürsen bil ki o, namaz dndaki ibadetleri de daha fazla za-
yi eder."
Hasan- Basrî öyle demitir: "Ey insan ogîüy eer namazn senin için
bir önemi yoksa, sana dininden neyin deeri olabilir ki! Bu kimse, Allah ka-
752
Fetih 48/29.
753
Buhar, Mevakt, 5; Müslim, man, 85; Tirmizi, Salat, 13; Nesai, Mevakt, 1; Hakim, Müstedrek,
1, 188-189; Ahmed, Müsned, I, 451.
754
Beyhaki, uabu'l-man, No: 2087; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, No: 18890; Suyuti, es-Sar,
No: 5185, 5186.
NAMAZ 425
"iman ile küfür arasnda namazn terki vardr/namaz terk eden kimse
küfre girer.™
yetmez" 758 ayetindeki 'ahid' kelimesi, be vakit namaz olarak tefsir edil-
mitir.
Bu
769 Bkz: Tirmizi, man, 9; ibnu Mace, ikame, 77; Nesai, Salat, 8; Ahmed, Müsned, V, 346; ibnu
man, No: 2823; Heysemi; ez-Zevaid, I, 292; Münziri, et-Terib I, 247. (No: 820)
758
Meryem 87.
759
Bu manadaki bir rivayet için bkz: Beyhaki, uabu'l-man, No: 3151; Deylemi, Müsned, No:
3800; Suyuti, es-Sar, 5188; Elbani, Daife, 3809.
760 Ahmed, Müsned, V, 310; Hakim, Müstedrek, I, 229; Darimi, Salat, 78; Malik, Sefer, 72;
Beyhaki, uabu'l-man, No: 3115-3116.
"
"Kul, toplum içinde namaz klarken namazn güzel bir ekilde klp da,
yalnz bana iken kötü bir ekilde klarsa, bu bir nevi Yüce Rabbini hafife
almaktr/O'na kar edepsizliktir."
Bir hadiste ise öyle buyrulmutur: "Kul namazn insanlar içinde gü-
zel kld gibi kendi bana iken de güzel klarsa, Allah meleklerine: 'Ey
meleklerimi te bu, benim gerçek kulumdur' buyurur. ™
Kâ'b (r.a) ve bakalarnn öyle dedii rivayet edilmitir:
"Namaz kabul edilenin bütün amelleri kabul edilir. Namaz kabul edil-
meyenin dier bütün amelleri de reddedilir.
Denilmitir ki: Kimin be vakit namaz, farz olsun nafile olsun baka
bir ibadetle tamamlanmaya ihtiyaç duyulmakszn tam olarak kabul edilir-
Malik bin Dinar ve brahim bin Edhem öyle demitir: "Öyle insanlar
görüyorum ki, namazn kötü yapyor/ona hiç acmyor fakat ailesine ve
Fudayl bin lyaz öyle demitir: "Farzlar ana sermayedir. Nafileler ise
761
bnu Mace, Zühd, 20; Ali el-Muttaki, Kenz, No: 5264, 5282.
NAMAZ 427
Ebu'd-Derdâ (r.a) demitir ki: "Allah'n hayrl kullar, vakitlere göre Al-
Vekî' de demitir ki: "Kim vakti gelmeden önce namaz hazrlna ba-
lamazsa, o kimse namaz (vaktinde) muhafaza edenlerden olamaz. Kim
de iftitah tekbirine yetimekte gevek davranrsa, ondan elini çek/çünkü o
hayrdan mahrumdur."
Said bin Müseyyeb demitir ki: "Tam krk senedir, hiç iftitah tekbirini
762
Bu zat, Hz. Ali'nin (r.a) olu Hüseyin'in (r.a) oludur. badete çok dükün olduundan kendi-
yldz gibi parlak hâldedir. Melekler onlar karlayarak: "Siz kimsiniz? di-
lar da "Namaz için ezan okunduunda biz hemen abdest almaya balar-
dk, baka hiç bir eyle megul olmazdk" cevabn verirler. Bunun üzeri-
Sonra ikinci grup gelir; bunlarn güzellii önceki gruptan daha ileride-
dir, yüzleri ayn ondördü gibi parlar. Melekler onlara: "Siz kimsiniz?" diye
sorar. Onlar da: "Biz namaz klanlarz" derler. Melekler: "Sizin namaznz
nasld?" diye sorar; onlar: "Biz namaz vakti gelmeden abdest alrdk" di-
Sonra üçüncü grup gelir; bunlar güzellik olarak dier iki gruptan çok
üstündür; yüzleri güne gibi parlamaktadr. Melekler onlara: "Sizin güzel-
liiniz dierlerinden daha güzel ve makamnz onlardan daha üstündür;
siz kimsiniz?" diye sorarlar; onlar: "Biz namaz klanlarz" diye cevap verir-
ler. Melekler: "Sizin namaznzn özellii neydi?" diye sorarlar; onlar da:
"Biz ezan okunmadan önce mescitte olur, ezan mescitte dinlerdik" derler.
Bunun üzerine Melekler: "Bu sizin hakknzdr" diye cevap verirler.
Alimlerden biri namaz hakknda öyle demitir: "Namaz, kul ile Allah
arasnda bir ba olduu için ona "salat" denmitir. Namaz kulun Allah'a
ulamas için bir vastadr; Allah'a ulamak da ancak takva sahipleri için
755
Hac 22/37.
NAMAZ 429
Takva sahibi ancak Allah'a kar huu sahibi olan kimsedir. Kul bu hu-
u hâlini elde edince artk ona Allah'n huzurunda uzunca kyamda dur-
Huû ehli olanlar ayn zamanda Allah'tan korkan, O'nu zikreden skn-
t ve belalara kar sabreden ve namaz hakkyla klan kimselerdir. Bu s-
fatlar onlarda tam olarak bulununca, onlar Yüce Allah'a boyun eip teslim
olan kimseler ve ihlasl insanlar olurlar. Allahu Teala onlar hakknda da:
Rivayete göre Rebî* b. Heysem, bnu Mes'ud'un (r.a) evine yirmi se-
Rivayete göre bir gün Rebi' b. Heysem, bnu Mesud (r.a) ile demirci-
d ve ancak bir gün sonra bayld saatte ayld. Üzerinden tam be vakit
namaz geçmiti. bnu Mesud (r.a) onun ba ucunda oturmu öyle diyor-
du: "Allah'a yemin ederim ki bu Allah korkusundandr."
ur; fakat onun akl bunlara taklmaz ve söylediklerini duymazd. Bir gün
kendisine: "Namaz klarken aklna bir ey geliyor mu?" diye sorulduun-
da: "Evet, Rabbimin huzurunda durduum ve cennet ya da cehennemden
hangisine gideceim aklma geliyor" demitir. Ona: "Bizim namaz içinde
lak vermem. Siz namazda iken kalbimin nerede olduunu biliyor musu-
nuz?" \
baktlar ki Müslim b. Yesar ayakta bir direk gibi sakin bir hâlde namaz kl-
lar. Müslim: "Ne oldu ki, neden geçmi olsun diyorsunuz?" diye sordu. On-
NAMAZ •- - -
431
——
lar da: "Sen namaz klarken arkanda bulunan büyük sütun çöktü; sen ezil-
mekten kurtuldun" dediler Müslim: "Bu ne zaman oldu?" diye sordu Onlar:
"Sen namaz klarken" dediler. Müslim: "Ben farkna varmadm" dedi.
Alimlerden birine: "Namazda iken aklna dünya ile ilgili bir ey geliyor
mu? diye sorulunca: "Hayr, ne namazda ne de namazn dnda kalbime
dünya ile ilgili bir düünce gelmez" demitir.
Yine bir arife: "Namazda aklnza dünya ile ilgili bir düünce geliyor
mu?" diye sorulunca: "Bana namazdan daha sevimli bir ey yok ki, na-
Rivayete göre; Ammar bin Yâsir (r.a) namaz kld ve namazn çok ha-
fif/ksa tuttu. Etrafndakiler kendisine (künyesi ile hitap ederek): "Ey Ebâ
Yekzân! Namaz çok ksa tuttun" dediler. Ammar (r.a) "Namazn farz ve
vacibinden bir noksanm oldu mu?" diye sordu, onlar: "Hayr!" dediler. Bu-
nun üzerine Ammâr öyle dedi: "Acele etmem eytann namazmda beni
"Kul namaz klar; ancak kendisine o namazn üçte biri, yars, dörtte biri,
bete biri, altda biri ve onda biri kadar sevap yazlmaz. nsan için kld
namazdan ancak akl banda bilinçli bir ekilde kld ksmnn sevab
yazlr.*1 ™
mitir: "Alimler, kul için ancak, akl banda/uyank bir kalple)kld nama-
zn sevabnn verilecei konusunda görü birliine varmlardr."
769
Ebu Davud, Salat, 123; Nesai, Sünen-i Kübra, No: 524; Ahmed, Müsned, IV, 321; Ebu Ya'la,
Müsned, No: 1612. (Beyrut, 1998).
432 KÛTU'L-KULÛB
Rivayet edildiine göre Hz. Ömer (r.a) bir defasnda minberde hutbe
verirken öyle demitir: "çinizde öyle adamlar var ki, müslüman olarak
yalanm, fakat ömründe Allah için tam bir namaz klmamtr." Kendisi-
770
Nisa-5/43.x
7r Hakim, Müstedrek, II, 443; bnu Mace, Mukaddime, 23; Zühd, 2; Beyhaki, uabu'l-iman, No:
10340.
m Maun 107/5.
NAMAZ 433
Yine Hasan- Basri öyle demitir: Allah'a yemin ederim ki ayet on-
lar namaz bilerek terk etselerdi kafir olurlard; fakat onlar namaz vaktin-
Ayette knanan kimse hakknda demitir ki: "O, namaz ilk vaktinde
Baz insanlar elli vakit namaz klar; bunlar onun için ancak be vakit
namaz tamamlar. Allahu Teala, kuluna bir farz emrettii gibi; onu tam
olarak yapmasn da ister. Kul emredilen farz namaz tam olarak yerine
getirmedii zaman, Allahu Teala onun noksann dier nafile ibadetleri ile
tamamlar. Çünkü Allahu Teala, kula ancak ilahi yardmyla yapabilecei
eyi emreder; rahmetinin bir eseri olarak onu yapamayaca eyle mükel-
lef/yükümlü tutmaz.
773
Zebidi, thafu's-Sâde, III, 276.
KÛTU'L-KULÜB
bnu Abbas (r.a), Yüce Allah'n: "Hayrl O insan Allah'n emrini yerine
getirmedi* 75 ayetinin tefsirinde, bu ayette geçen insanla kafirlerin kastedil-
diini söylemitir. Çünkü ona göre, Kur an da insann özel olarak zikredil-
™ Ebu Davud, Salat, 144; Tirmizi, Salat. 188; bnu Mace. Salat, 202; Hakim, Müstedrek, I, 262-
263; Ahmed, Müsned, V, 72.
775
Abese 80//23.
776
Bakara 2/286.
777 Bakara 2/286.
778
Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, II, 135-137.
779
Bakara 2/286.
NAMAZ 435
"flnah'a yemin olsun, hakikaten Allah seni bizden üstün klm."76 "
"O kimseler inanp da iyi iler yapanlardr. Biz hiç kimseye gücünün
üstünde bir ey teklif etmeyiz" 7*2
ayeti hakknda öyle demitir: "Yani an-
cak kuvveti dahilinde olan amelleri farz klarz. Çünkü Allah müminlere
kuvvetleri dahilinde oJan klmtr.
farz Kuvvetleri dahilinde olmayan hiç
bir emri onlara farz klmamtr."
öyle ki: "Yüce Allah, kullar sadece kendi yardm ile yapabilecei ilerle
sorumlu tutmutur. Çünkü bütün hâl ve hareketlerinde kullar O'na muhtaç-
trlar; O'nsuz yapamazlar. Allah'n iradesi dnda onlarn müstakil bir ira-
780
Enam 6/115.
781
Yusuf 12/91.
782
Araf 7/42.
436 KÛTUT-KULÛB
desi yoktur. Allah'n yardm ve destei olmadan kulun ibadet ve taate güç
yetirmesi mümkün deildir. O olmadan kulun ne gücü ne de kuvveti var-
"Ben sadece gücümün yettii kadar slah etmek istiyorum. Fakat ba-
armam ancak Allah'n yardm iledir. Yalnz O'na dayandm/güvendim ve
yalnz O'na dönüyorum. «*
tiinde duasna cevap verir; benden bir ey istediinde isteini yerine ge-
tiririm. Benim admla yemin edip bir ey istedii zaman kendisini yalanc
çkarmam. Onu gücümle himaye ederim. Onunla meleklerime övünürüm.
Onun katmdaki nuru bütün yer yüzü sakinlerine datlsayd hepsine ye-
783
Hud 11/20.
784
Kehf 18/101.
785
Hud 11/88.
786
Bu konudaki hadisler için bkz: Buhari, Taharet, 25; Rikak, 8; Müslim, Taharet, 3-17; Ebu
Davud, Salat, 9; Nesai, Taharet, 108; Salat, 6; bnu Mace, ikame, 194; Heysemi, ez-Zevaid,
I, 297-303.
NAMAZ 437
iir.™
Bir hadiste öyle buyrul mutur: Gece namaz klan nice kimseler var-
kulun Yüce Allah rahmete ulamay iki artla garanti etmitir; dinlemek ve
di.™
Bir haberde rivayet olunduuna göre Hz. Peygamber (s.a.v) bir gün
namaz kldrrken bir ayeti atlad. Namaz bitirince: "Ne okudum?" diye
sordu; cemaat sükût etti. Bunun üzerine Übeyy b. Ka'b'a sordu o da: "u
sûreyi okudunuz ve u ayeti terk ettiniz. Ancak nesh mi edildi yoksa kal-
unu bil ki, namazn sana uzun gelmesi bir çeit gaflettir; namaz çok
ksa tutman da yanlmaya yol açar. Çünkü namazn sana uzun gelipar-
lamas ondan tat almadn ve azalarna zor geldiini gösterir. Namaz
çok ksa tutman ise, rükünlarn noksan yaptn ve namazda sana gaflet
geldiini gösterir. Unutkanlk namaz noksan yaptrr.
müahedesidir.
kulun Yüce Rabbine güzel icabet ettiini gösterir. Bu kulun Allah'a ula-
mada takip edecei bir yoludur.
Kulun aklna bo temenni, bir neva/kötü arzu gelir veya geçmi ve-
bir
olan eytandan gelen bir vesvesedir. Ona olan hasedinden dolay kendi-
unu bilmelidir. Bu tür eyleri düünmesi nefsinin kendisine dünya ile ilgi-
Namaz klann aklna mahzurlu bir arzu veya isyan düüncesi gelirse
delilidir.
memesi gerekir, aksi durumda bu düünceler onu iyice sarar. Onlara kal-
edip namaza devam etmeli: 'bu i nasl, ne zaman olacak, onu nasl ya-
pacam?' gibi düüncelerle megul olmamaldr. Böyle yaparsa, gelecek-
teki ileri tedbir etmekle megul olup o anda yönelmesi gereken asl iini
Namaz klan bir mümin, nefsin gizli düüncelerini bertaraf etmek, dü-
mannn/eytann kalbine verdii vesveseleri kesmek için gayret gösterir-
NAMAZ 441
Yine Allah Resûlü (s.a.v) bir defasnda yeni bir ayakkab giymiti, na-
ve karlat ilk dilenciye verdi. Sonra Hz. Ali'ye, kendisine bir çift tüysüz
zmdr.
kaybolur. Kulun elde ettii müahede hâli, eytann hareket alann kapa-
tr ve kötü adetlerin etkisini kalpten siler atar. Artk kul kesin olarak bilir ki
içinde bulunduu zikir ve namaz kendisi için daha faydal, düündüü acil
792
Bkz: Buhari, Salat, 244; Müslim, Mesacid, 61 ; Ebu Davud, Salat, 168; Nesai, Salat, 187; Ibnu
Mace, Libas, 1
793
bnu Mübarek, K. Zühd, No: 383.
794
Zebidi, thafu's-Sade, III, 204. (Buradaki kayda göre hadisi, Abdulah b. Hufeyf, "ereful-
Fukara" isimli eserinde, zayf bir senetle Hz. Âie'den (r.a) rivayet etmitir.
22£ KÛTU'L-KULÛB
795
Nisa 4/1 15.
796
sra 17/64.
NAMAZ 443
yapar. Bunlar derin anlaylara açlan kaplardr; kula namazda açlr; oku-
duu Kur'an onlarn anahtar olur. Sonra kul daha ötelere geçer; kendisi
Kul kalbini murad edilen manalara balamal, fikrini ise onu Allah'a erdi-
>
797
sra 17/65.
798
Kasas 28/35.
799
Nahl 16/99.
.
444 KÛTUL-KULÛB
kelamdr.
Baka topluluk ise onun meselelerini anladktan sonra, ondan baka bir
Allahu Teala Kur'an' can kula ile dinleyen ve manasn anlayan cin-
caz.*05 v
ve azab müahede imkan bulur. Bundan dolay ona iki sevap verilir; bi-
dir. Mukarrebun makamndaki seçkin kullar için ise, bunlarla birlikte onla-
Sevgiliye ait srlara vakf olurlar. Yine bu Kur'an tilavetiyle elde ettikleri
yakîn nuru ile kendilerine ilahi izzet, ceberut, yücelik ve azamet aleminin
srlar kefedilir/açlr. Yüce Allah, onlardan daha önce istedii bir tefekkür
ve derin düünce olmakszn kendilerini bu haller ile yüz yüze getirir ve on-
lar müahedesine/tecellilerini seyretmeye mecbur eder. Bu durumda dil-
leri konumaktan kesilir, akllar anlamaktan mecalsiz kalr; Yüce Allah on-
larn kalp ve düüncelerini bir ey talep etmekten alkoyar. Onlara herhan-
gi bir sebebe bakma ve yönelme imkan vermez. Bilakis onlar, herhangi
duklar hâlin hakkn verip manevi nasiplerini elde ettiklerinde daha ötele-
re, en büyük aleme geçerler; ilahi huzurda dururlar, devaml Cenab- Hak-
kn yannda olurlar.
ermezler. Çünkü onlar beyan/açklanan mana ile deil onun sahibi ile, ha-
ber ile deil yakîn ile, müahede ettikleri varlklar ile deil, her eye ahid
olan Mevla ile, varlk ve eya ile deil, onu yoktan var eden ve varln
devam ettiren Yüce Zat ile birlikte olmak istemektedirler.
Allah oniara murad ettii eyleri gösterir; onlardan baka eylere yö-
delil olur.
Bu anlattklarmz, Yüce Allah ile özel bir kuvvete sahip olan, O'nunla
zengin olup bütün varlklara muhtaç olmaktan kurtulan, O'nu bulup kalbin-
den bütün varlklar atan, O'nunla zikreden ve sabreden kimselerin sfatdr.
kalbi ile dili bir birine uyar; bu ekilde kul her eyi ile Rabbine yönelir. Bu,
eytanla mücahedesinde zayf düen ve hak yolundaki yarta velilere
Namaz bölümü burada bitti. imdi, slam'n üçüncü temel farz olan
zekat açklayacaz.
807
Müslim, Kader, 34; Nesai, Ameli'l-Yevmi ve'l-Leyle, 195; bnu Mace, Mukaddime, 10; Beyhaki,
ZEKÂT
mutur:
o» Bu miktarlarn günümüzdeki karl ortamala olarak altyüz gram gümü, doksan gram
altndr. Zaruri ihtiyaçlarn ve borcun dnda bu miktarda altn-gümüe veya onlarn deerinde
bu ilerin zengin, hayr ehli muttaki ve salih kimselere vacip olduu görü-
ünde idiler. Bir grup müfessir de bu görüte olup, u ayetlerin bunu em-
rettiini söylemektedirler:
Bu, özellikle zekatn verilmesi gereken bir yeri bulunca yaplmaldr. Me-
sela, Allah yolunda cihad eden bir gâzi, vakti gelmi fakat ödenemeyen bir
borç, bir cihad, ihtiyaç içine dümü fazilet sahibi bir fakir yahut garip bir
yolcu ve benzeri ihtiyaç sahipleri görüldüünde bu kimselere vaktinden
evvel zekatn vermek, bunu güzel bir frsat görüp deerlendirmek daha
faziletli ve daha bereketlidir. Böyle davranmak, hayrl ilere komak, iyilik
vaml deiim içindedir; bunun için frsat ele geçer geçmez hayr yerine
getirmelidir.
Zekat veren kimse, zekat vermede ylba olarak Ramazan veya Zil-
mitir.
smail bin Ebî Ziyâd, bu sözün merfu' olarak rivayet edilen/Hz. Pey-
gamber'e ait bir hadis olduunu bildirmitir.
2- Hac aydr.
3- Onda Haccü'l-ekber/en büyük hac günü vardr,
dadr.
Vera/takva ehlinden bazlar, zekatn her sene bir ay öne almak sûre-
tiyle verilmesini ve sene bandan sonraya braklmamasn müstehap
görmülerdir. Çünkü bir kimse zekatn her yl belirli bir ayda verirse, ge-
8,4
Çünkü kemeri/ay hesabna bal aylar, her sene on gün beri gelmekte ve sene ba devaml
deimektedir. Bunun için sene ban iyi takip etmelidir.
452 KÜTUL-KULÛB
Zekat gönül holuu ve kalp huzuru ile, Rabbi için ihlasl bir ekilde,
srf O'nun rzasn isteyerek, gösteri ve riya yapmakszn, yapmack hâl
ve tavrlara girmeksizin vermelidir. Kul, verdii zekat, Allah'tan bakas-
nn bilmesini istememelidir. Zekat verirken, Allah'tan bakasndan bir ey
Zekat veren kimse zekatn verdii fakirin kendisinden daha hayrl ol-
duuna itikat etmeli; kalbinde onu noksan görmemeli ve onu küçük düür-
memelidir. Zengin kimse, fakirin kendisinden daha hayrl olduunu bilme-
lidir. Çünkü fakir, onun için manevi bir temizlik, yükselme, yücelme ve
ebedi ahiret yurdunda manevi derece elde etme sebebi yaplmtr. Ken-
disi ise, fakir için bir hizmetçi ve onun dünyasn mamur etmekle görevli
bir memur yaplmtr.
Bize anlatldna göre ariflerden birisi öyle demitir:
"Ben iyi bir meslek sahibiydim. Allah'a tevekkül edip çalp kazanma-
y brakmak istedim. Bunun üzerine kafamda nasl geçineceim düünce-
si dolamaya balad. Bu haldeyken bana gaibten bir ses öyle seslendi:
"Seni bize balanm görmüyorum. Sen hem bize yönelmek istiyorsun,
tiyacn gideririz."
Zengin bir müslüman zekatn fakire gizli olarak vermeli, verdiinin ze-
•» Nisa 4/53.
ZEKAT 453
"Kim yapt hayr baa kakarsa sadakas/zekat fasit olur." Ona "Ba-
Yine denilmitir ki: "Minnet, kendisine hayr yaptn kimseye kar ki-
birlenmek, eziyet ise onu azarlamak ve bir ey istedii için kendisini kna-
maktr." \
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Sadakann en faziletlisi insann
artlarn zorlayarakpir fakire gizlice verdii sadakadr. * 16
Bu söz bize müsned bir hadis olarak da rivayet edildi. Zekat gizlice
vermek insann dini için daha selametlidir. Bunun afeti daha azdr ve amel
bakmndan da daha temizdir.
Bize ulaan bir hadiste öyle buyrulmutur: "Allah, yapt hayr halka
duyurmak için, gösteri yaparak ve minnet ederek hayr yapann hayrm
kabul etmez.™ 1
Görüldüü gibi hadis-i erifte Allah Resulü (s.a.v), minnet ile 'Sûm-
a'y'/halka duyurmay bir arada zikretmitir. Ayn ekilde 'Sûm'â' ile 'riya'y
8,6
Bkz: Ebu Davud, Zekat, 40; Ahmed. Müsned, II, 358; bnu Hbban, Sahih, No: 3346.
817
Bkz: Zebidi, thafu's-Sade, IV, 185.
454 KÜTU'L KULÛB
Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Gizli olarak verilen sadaka, açk-
tan verilen sadakadan yetmi kat daha faziletlidir."
Hadisin dier bir lafznda ise: "Sa eliyle verdii sadakay sol elinden
a ifade eden bir ifade eklidir. Yani bu kul, zekat ve sadaka verdiini ba-
ka insanlar öyle dursun, kendisinden bile gizler. Araplar her ne kadar
818
Buhari, Salat, 187; Zekat, 17; Müslim, Zekat, 91; Tirmizi, Zühd, 53; Nesai, Süneni-i Kübra,
Kada, 2.
.
ZEKAT 455
normal söz snrlarn aan ifadeler olsa da, örnek verecekleri veya hayret
"Yoksa onlarn mülkten bir nasipleri mi var; öyle olsayd insanlara çe-
kirdek parças kadar bir ey bile vermezlerdi.™ 9
Yukardaki hadiste, bundan çok daha iddetli ve kapal bir mana var-
dr. O da "sol elinden gizler" ifadesidir. Bu sözde gerçek manada bir gizli-
likmevcuttur. O da, verdii zekat nefsine bile söylememesi ve onu kalbin-
onda kendi nefsini görmez; devaml kendisine baland Rabbi ile me-
gul olur, baka eye aldr etmez, bir önem vermez. te bu hâlde kulun
kimse senin verdiini bilmesin. Bu, ihlastan bir makamdr. Vermede elini
görür ve kendini ortaya korsan, hiç olmazsa zekat verdiin kimseye kar
nefsini gizle. Bu, sadk olanlarn hâlidir.
819
Bakara 2/271
456 KÛTU'L-KULÛB
na brakr veya görüp alabilecei ekilde onun oturduu yere koyard. Fa-
kir onlar alr; fakat sahibinin kim olduunu bilmezdi.
Bir hadiste öyle rivayet edilmitir: 'Gizli sadaka veya gece verilen sa-
Yüce Allah zekatn gizli olarak verilmesinin daha faziletli olduunu ha-
ber vermitir. Fazileti yannda bu sadaka günahlara keffaret olur. Allahu
Bir fakir, fakirliini açkça söyler, istemek için elini açar, iffet ve ere-
fini koruma yerine dilenmeyi ve zilleti tercih ederse, bu durumda senin de
vermede seninle yarmasn temin etmi olursun. Bu, ayrca fakirleri do-
yurmak için tevik etmeye girer. Allahu Teala bizleri buna tevik etmitir.
1
820 Tabarani, el-Evsat, No: 6082; Heysemi, ez-Zevaid, III, 115. Ayn konuda benzer bir rivayet için
bkz: Tirmizi, Zekat. 28; bnu Hbban, Sahih, No: 3309; Beavi, erhu's-Sünne, No: 1634.
«' Ra'd, 13/22.
822 Müzzemmil, 73/20.
ZEKÂT 457
Gizli olarak verilecek ey, nafile sadakalar; açktan verilecek ise farz
klnan zekattr.
'
Görüldüü gibi burada sadakay açktan verenler methedilmitir. An-
cak bu durum, açkça isteyen, elini açp dilenen insanlara kar açktan
verildii zaman güzel olur. Nitekim ayette :
"Eer onu fakirlere gizli olarak verirseniz bu sizin için daha hayrl-
dr™ buyrulmutur.
Bu fakirler, insinlardan istemeyi ve hallerini gizlemek isteyen fakirler-
823
Hûd 11/88.
824
Bakara, 2/241.
825
Bakara, 2/271.
828
Bakara, 2/267.
W Beyhaki, Sünen-i Kübra, X, 355; Kudaî, Müsned, No: 426; Suyutî, es-Sair, No: 8525.
458 KÛTUL KULÛB
emrettii gibi onun için olan tercih etmi olur. Allahu Teala, kendisi için in-
verenden utanarak alr. Nefsinizin güzel bulmad yahut ilerisi için biriktir-
lar zekat ve sadaka olarak Allah için vermeye kalkmayn. Böyle yapar-
sanz, nefsini veya senin gibi bir köleni Yüce Mevla'na tercih etmi olur-
sun. Bu, kötü edeptendir. Kötü edep ile hiçbir ibadet yerine gelmi olmaz.
"Verdiinin kat kat fazlasn kendisine ödemesi için Allah için karz-
Ayetinin tefsirinde öyle denmitir: Allah için verilecek güzel borç, he-
lal maldr. Çünkü Allahu Teala temizdir; ancak temiz olan kabul eder.
828
Bakara 2/267.
829 Nahl 16/62.
830
Beyhaki, uabu'l-man, No: 10563. Ayn konuda bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 4615-4616;
Bezzar, Müsned, No. 3225; Heysemi, ez-Zevaid, X, 229.
ZEKAT 459
rak en güzel sonucun kendilerine ait olduu yalann söyleyenleri tehdit et-
onun duas senin ona yaptn iyilie karlk olur. Alimler bu durumdan
taknrlard. Ayrc>>u, tevazuya daha yakn bir davrantr.
karl hak etmi olduunu düünmüyoruz. Çünkü sen Yüce Allah tara-
fndan sana farz klnan bir ibadeti yapmaktasn veya Yüce Rabbinin o
kimseye takdir ettii rzkn ulatrmaktasn.
031
Nesai, Zekat, 49; Ahmed, Müsned, bnu Hbban, Sahih, No: 3347; Hakim, Müstedrek,
II, 379;
1,416; Beyhaki, Sünen-i Kübra, IV, 181-82. Hadisin devamnda Allah Rasûlüne (s.a.v) bunun
nasl olaca sorulunca, öyle buyurmutur: "Bir adamn pek çok mal vard, ondan yüzbin
dirhemi sadaka verdi. Baka birisinin de iki dirhemi vard; bunlarn birisini sadaka verdi. Birinci
adam malnn bir ksmn, bu ise malnn yarsn vermi oldu. Böylece bir dirhem, yüzbin
dirhemi geçti."
« Araf 7/26.
460 KÛTU'L-KULÛB
Hz. Aie ve Ümmü Selem'e (r. anhüma) bir fakire herhangi bir yardm
gönderdiklerinde zekat götüren elçiye, fakirin yapt duay aklnda tutma-
sn söylerlerdi. Sonra kendileri ayn duay o fakir için yaparlard ve: "Sa-
Her ne kadar fakirin sana dua etmesi veya kendisine yaptn iyilie
karlk seni hayrla anma görevi varsa da, o bununla Allah'n kendisine
herhangi bir iyilik yaptn zaman, bunu güzel edeple, yumuaklkla, lütuf-
parlard.
günah bile kazanr. Bundan kendisini kurtaran kimsenin hâli ne kadar gü-
zel olur.
ZEKÂT 461
Fakirin kendisine iyilik yapan kimseye bir teekkür olarak özel dualar
etmesi müstehaptr. Bunu bir edepten ve Mevla'snn ahlâk ile ahlaklan-
mak için yapmaldr. Çünkü Cenab- Hak o kimseyi hayr için bir sebep ve
iyilik için bir vasta yapmtr. Allahu Teala yaplan verme iinde kulunu bir
Böyle yapmak, insanlara bir teekkür, onlar için dua ve güzel övgüde
bulunmaktr. Kendisine bir ey vermedikleri zaman onlar kötülememesi
de bir çeit teekkürdür. Hayr sahibinin verdiini alrken onlar ayplama-
mak da teekkürün ayr bir eklidir.
karlk vermiti^. y
verilen bir nimette önce Allah'n elini (rahmetini) müahede edip O'na ük-
reder. Sonra bu iyilii yapan muttaki kimselere teekkür ederler. Çünkü
Yüce Mevla onlar fakir için bir hamd sebebi ve onun nzk için bir vasta
633
Ebu Davud, Edeb, 11; Tirmizi, Birr; 35; Ahmed, Müsned, II, 302; Beavi, erhu's-Sünne, No:
3610.
462 KÜTUL-KULÛB
"Size kim iyilik ederse onun iyiliine benzer bir iyilikle karlk veriniz.
Eer buna imkannz olmazsa, iyiliine karlk olduuna kanaat getirince-
ye kadar hayr sahibine dua ediniz." 834
ye çalmakla olur.
Çünkü onlarn kanatlar krktr. Zengin için mal, ku için kanat konu-
mundadr. Zengin kimse mal ve zenginlii sayesinde istedii bölgelere gi-
der; arzu ettii eyleri, isteklerini rahatça gerçekletirebilir. Fakir ise, eli
dar, imkan kt olduu için bundan mahrumdur. Bir ayette öyle buyrul-
maktadr;
834
Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 216; Ebu Davud, Zekat, 38; Nesai, Zekat, 72; Hakim, Müstedrek,
I, 412.
835 A'raf 7/26
836
Bakara 2/273.
ZEKÂT
mtr.
Sonra Yüce Allah onlarn sfatn açkça belirtmi ve insanlara onlar
bizzat kendi tarif ederek hallerini açklamtr. Çünkü onlar iffetlerinden
Hz. Ali'nin öyle dedii nakledilmitir: "htiyaç sahibi bir kardeime bir
837
Bakara 2/273.
.
464 KÛTU'L-KULÛB
838
Çünkü Allahu Teala, yakn dostlar akrabalarn arasnda zikretmitir.
hamdeden, O'na ükreden, gelen nimeti O'ndan gören ve her hangi bir ni-
mektir.
Hz. Ali (r.a) bir vasiyetinde öyle demitir: "Allah'la aranda nimet veri-
ci herhangi bir varlk kabul etme, O'ndan bakasnn sana verdii nimetle-
ri bir borç olarak kabul et."
Hayr yaparken böyle bir kimseyi tercih etmeli, kendisine bir hayr ya-
pldnda Yüce Allah' brakp o hayr yapan öven, onu yücelten ve iyili-
yapan kimse için Allah katnda, dierinin duasndan daha faydaldr. Çün-
kü hayr yapan kimse, yakîn sahibi bir kula ulaan faydada bir sebep ol-
ileri gelmektedir. Böyle bir kimsenin Rabbine kar yakîninin zayf olmas,
infak eden kimseye daha ar ve ac gelecek bir durumdur.
Eer iyilik yapan kimse, Allahu Teala'ya ve onun yaratklarna kar
samimi ise böyle düünür. Ancak, kötü arzulan kendisine galip gelip Rab-
bine kar samimi olmayan, yapt iyiliin anketinde kendisine getirecei
faydadan habersiz olan kimse, bunlar düünmez ve bilmez. Bu kimsenin
bu düünce ve hâl içinde tevhit makamndan kaybedecei, verdii saka-
da ile elde edecei manevi kazançtan daha büyüktür. Hem bu kimse, ba-
kalarnn kendisine yönelmesini beklemesinden, devaml ona almasn-
dan ve elindekine tamah etmesinden emin olamaz. Bu arada öyle sözler
sarf eder ki, yapt amelin sevab yok olur. Dier yandan fakir, kendisine
yaplan iyilii ondan bildii gibi, vermedii zaman bu vermeme iini de yi-
kimsedir. Halbuki her eyi Allah'tan bilip O'na yakînen inanan kimse, bu
tehlikelerden emindir.
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Hayr yapan kimse, onu fakirin
eline koyarken, fakirin eline geçmeden önce Yüce Allah'n eline geçer.*3*
Buna göre, yakîn iman sahibi olan kimse, rzkn Allah'tan almakta,
sadece O'na kulluk etmekte, O'ndan ancak u ayette emrettii eyi iste-
edin.™
838 Bkz: beyhaki, uabu'l-man, No: 3525; Tabarani, el-Kebir, No: 12150; Heysemi, ez-Zevaid, III,
466 KÛTU'L-KULÛB
Hz. Ebu Bekir, Hz. Aie'nin iftira edilen eylerden temiz ve uzak oldu-
unu bildiren ayetler nazil olduu zaman, Hz Aie'ye:
"Vallahi yapmam; ben ancak Allah'a hamd ederim" dedi. Bunun üze-
rine Resûlullah (s.a.v) Hz. Ebu Bekir'e: 'Onu kendi hâline brak ey Ebu
Bekir!' dedi. Olayn baka bir rivayetinde Hz. Aie'nin babasna: "Biz Al-
ni; o konuda birisi Allah'a ortak koulduunda ise hemen tasdik ettiklerini
mak, irk ise, kartrmak yani Allah'n zikrine bakalarnn zikrini katmak
anlamndadr.
Buna göre Allahu Teala, yaratt hiçbir varl hükmünde ortak et-
Herhangi bir ite Allahu Teala tek olarak zikredildii zaman müminle-
rin gönlü açlr, kalbi rahatlar/huzur bulur; onlar Allahu Teala'nn zikri ve
tevhidi ile sevinirler. Bir ite, Allah'n dndaki vasta ve sebepler zikredil-
dii zaman bundan holanmaz, böyle bir iten kalpleri daralr. Bu hâl,
kalpteki tevhid anlayn gösteren doru bir alamettir; onu iyi tan, onun
senin kalbinde ve bakasnn kalbinde bulunup bulunmadna bak. Bu-
nunla, bir insann kalbinde hakiki tevhide ulatn yahut nefsinde gizli ir-
ke dütüünü anlayabilirsin.
•
cak güzel olan kabul eder. Zekatn Allah katndaki temizlii, art ve be-
844
Zümer 39/ 45.
645
Mümin 40/ 12.
846
Mümin 40/ 1 2.
468 KÛTU'L-KULÛB
reketi, zekat malnn helal oluuna ve onun en ehil ve faziletli kimseye ve-
rilmesine baldr.
amelleri boa çkartr, sevabn yok eder. Bu konuda Allahu Teala öyle
buyurmutur:
Selef-i salihin zekat yüzlerle, nafile sadakay ise binlerle ifade edile-
cek miktarlarda verirlerdi. Onlar verdikleri zekatla bir fakiri bütün ihtiyacn-
para kalrd.
re verilen en hayrl sadaka ve zekat, ona içinde bulunduu günü için yet-
tii gibi, dier bir vakitte de ona yetecek ve kendisini dilenmekten, onun
paray veren kimse için ikinci bir sadaka gibi olur. Üstteki hadis-i erifin bir
yorumu da bu ekildedir.
847
Tevbe, 9/25.
848
Hakim, Müsîedrek, II, 182; Beyhaki, Sûneni-i Kübra, V, 232. Benzer manada hadisler için bkz:
Buhârî Nafaka, 2; Ebu Davûd Zekat, 39; Ahmed, Müsned, II, 252.
ZEKAT 469
ARANACAK FAKRLER
Allahu Teala, gerçek ihtiyaç sahibi fakirlerin be özelliini anlatm ve
bunlar Kitab'nn deiik ayetlerinde haber vermitir. Ayetlerde öyle buy-
rulmutur;
"Ve onlarn mallarnda, dilenen ve mahrum olan kimseler için belli bir
hak vardr.***
yan kimsedir. htiyac onu hâlini arzetmeye sevk eder; fakat hayas bu ih-
Ayette geçen "el- bâ'is", hastalk, souk, müzmin hastalk gibi dert
lim ehli birisi demitir ki: "Fakir, ihtiyac olduu halde istemeyen, mis-
Buna göre fakirlik, bu durumdaki kimseyi bir yere balayp hareket kabili-
yetini azaltm olmaktadr. Fakirlik insan bir elbise gibi sardnda, kii bir
Dil alimleri, fakirle miskinden hangisinin hâlinin daha kötü olduu nok-
ye sordum; bana: "Hayr, vallahi fakirden daha kötü halde olan bir miski-
nim" dedi.
Önce zengin iken sonra fakir düen kimseye zekat Verilmesi en fazi-
letlisidir.
Dil alimlerinden birisi de öyle demitir: Ayette geçen "eli toprakta" ifa-
desi, miskinin fakirden daha iyi bir halde olduunu gösterir. Allahu Teala
Tövbe 9/60.
853
Beled, 90/16.
ZEKÂT 471
miskini özellikle bu sfatla anlatt zaman unu bilmek gerekir ki her mis-
kin bu sfata sahip deildir. Mesela sen: "lemeli bir elbise satn aldm"
dediin zaman, elbisenin sahip olduu özel bir sfat söylemi olursun.
Çünkü, her elbise bu sfatta deildir.
Ayn ekilde miskin denince genelde az-çok bir eye sahip insan ak-
la gelir. Ayette bahsi geçen miskin dier miskinlerden ayr bir sfata sahip
olduu için, Allahu Teala onun bu sfatn özellikle belirtmitir.
Bazlar demitir ki: Fakir, miskinden daha kötü halde olan kimsedir;
çünkü miskinin az-çok bir eyi vardr, fakat fakirin hiçbir eyi yoktur. Alla-
Bir grup da öyle demitir: Fakir, hâlinin ortada olmas sebebiyle ihti-
yaç içinde olduu bilinen kimsedir. Miskin ise, durumunun gizli ve hâlinin
Allah Resûlü'nden (s.a.v) rivayet edilen bir hadis-i erif de bunu bildir-
mektedir: "Miskin, bir parça etmek veya iki parça hurma vererek kapdan
geri çevrilen kimse deildir. Gerçek miskin, iffetli oluu sebebiyle insanlar-
dan bir ey istemeyen ve gerçek hâli de bilinmedii için kendisine sadaka
verilmeyen kimsedir.* 55
854
Kehf 18/79.
855
Buharî, Zekat,53; Müslim, Zekat, 101, 102; Ebu Davud, Zekat, 24; Nesaî, Zekat, 76; Darimî,
Zekat, 2; Muvatta', Sfatü'n-Nebî; 7; Ahmed, Müsned, I; 384, 446.
472 KÛTU'L-KULÛB
Fakihler öyle demilerdir: Miskin, bir geçim yolu olan fakat kazanç
azl veya bakaca kimselerin çokluu sebebiyle daha fazlasna ihtiyaç
"Muhakkak ki Allah çoluk çocuk sahibi hayal fakiri sever. Israrla iste-
balayp ihtiyaç ve fazilet srasna göre verilmesidir. Buna göre Allahu Te-
ala'y bilen alimlere, amel ehli salihlere, Allah rzas için ehli dünyay ter-
keden ve dünya ticaretini brakp ahiret ticareti ile megul olan dindar kim-
selere öncelik verilmelidir. Sonra, ailesi kalabalk olan fakirlere ihtiyaç mik-
tarna göre zekat ve sadaka verilmelidir. Ailesi kalabalk olanlara zekat ve-
renler, o ailenin fertleri kadar ayr ayr kimseye zekat vermi gibi sevap
alrlar.
Hz. Ömer (r.a), Ehli Beyt'e on davar ve üstünde zekat verirdi. Sünnet
de bu ekildedir. Allah Resûlü (s.a.v) de, bir ey verecei zaman onu as-
hab arasnda pay ederdi. Evli olanlara, bekarn iki kat verirdi. Her ada-
ma, ailesinin saysna göre zekat veya sadaka verirdi.
856
bnu Mâce, Zühd, 5; Suyutî, es-Saîr, No: 1887
857
Tabarani, el-Kebir, No: 13200; el-Evsat, No: 9097; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 62.
ZEKAT 473
Selef-i Salih'ten bir zat öyle demitir: "Biz öyle kimselerle arkadalk
ettik ki, onlar, verdikleri zaman binlerce dirhem verirlerdi. Onlar gittiler;
Selef-i salihinden baka bir zat ise öyle demitir: "Biz, hayr ileri ya-
pan ama yaptndan hiç bahsetmeyen bir topluluk gördük. Onlar gitti, pe-
inden hayr söyleyen ve söylediini yapan bir grup geldi. Biz. onlardan
e ediyoruz."
Eer zekat verilen kimse, hem borçlu, hem de ailesi kalabalk bir fa-
kir ise böyle biri takva sahipleri için bulunmaz bir frsat, infak ehli için de
bir ganimettir. Böyle birine yaplacak yardm, hakiki anlamda yerini bul-
mutur.
858
Ebu Davûd, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd,56; Dârimî, Et'ime, 23.; Ahmed, Müsned, III, 38; bnu
Hbban, Sahih. No: 554: (Hadis: "Ancak müminle beraber ol" eklinde balamaktadr.
858 bnu Hbban, Sahih, No: 616; Ebu Ya'la, Müsned, No: 1106; Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 179;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 201.
860 Bu, özel davet ve ziyafetler içindir. Yoksa, muhtaç ve aç bir kimse gördüümüz zaman,
herkese imkanmz ölçüsünde yemek yedirmek vazifemizdir.
474 KÛTU'L-KULÛB
zat onun yardmn kabul etmezse, onun yapt hayrlar geri çevrilecek
Bir kimse, bir fakire hayr yaptnda, fakir o hayr geri çevirse ve bu
fakir o kimsenin gözünde büyük olsa, bu verenin Yüce Rabbini gerçek ma-
nada tanmadn gösterir. Çünkü fakir o paray aldnda Rabbi katnda-
ki derecesini düürmü olmaz. 861 Sonra onu kendinden daha fazla ihtiya-
c olan baka bir fakire gizlice verir. Bu yaptyla da fazilet sahibi olur.
Bir fakir tarafndan iyilii reddedilen kimse, buna üzülmez veya sevi-
lür. Bununla birlikte hayr geri çevrilen kimse, alnmad diye verdii mal
kendi mülküne katmayp onu baka bir fakire vermelidir. Zira o mal, Alla-
hu Teala için elden çkarmtr. Onu geri almamaldr. Fakirler, verilen ey-
de ortaktrlar. Birisinden geri dönen bir ey dierine verilebilir.
Ayn ekilde hayr sahibi kimse, belli bir fakire vermek için zekat ma-
ln ayrsa, bu arada baka bir fakire rastlasa veya ondan daha muhtaç ve
daha faziletli bir fakiri hatrlasa ve üzerindeki bir haktan dolay onun için
bu zekat talep eden birisiyle kar lasa, zekat elinde bulunduu yahut sa-
na vereceim diye bir sözü bulunmad sürece birinciyi brakp ikinci ah-
sa vermesinde bir saknca yoktur.
Yine, bir kimse zekat veya sadakasn fakire vermesi için birisine ver-
se, sonra hâli ondan daha kötü ve muhtaç baka bir fakir görse, mal elin-
881
Bu mana, tahkikli nüshadan alnd. Bkz. Kutu'l-kulub, III, 1242. (Kahire, 2001)
ZEKAT 475
Çünkü bu, Allahu Teala'nn kabulünün iaretidir. Zira Allahu Teala'y lay-
kyla bilen bir arif, konutuu zaman Allahu Teala'dan izin alarak konu-
tuu gibi, yapt ilerde de Allahu Teala'dan izin alarak hareket eder.
benzemez. Çünkü arifin Allahu Teala'dan elde ettii ilim ve delil, dierleri-
nin delilinden daha salam ve daha yüksektir. Çünkü arif, ilahi yardma ve
hatadan uzak kalmaya dier fakirlerden daha yakndr.
den birinin verdii maln geri çevirmiti. Bunun üzerine zengin alamaya
balad. Niçin alad sorulduunda: "Bu geri çevrilen benim amelim de-
il mi?" dedi. Kendisine: "Bakasna ver; o kabul eder" denildiinde, zen-
gin u cevab verdi: "Böyle bir gözü nereden bulabilirim?"
Hakikaten iin asl, onun dedii gibidir. Çünkü mümin, yakîn gözüyle
ve Allah'n nuruyla bakar. Onun reddi Allahu Teala'nn reddi gibidir. Alla-
hu Teala buyurmutur ki: "Allah tarafndan kendisini takip eden bir ahidi
bulunan kimse (o inkarclar gibi olur mu?*62
Cahil kimse, nefsinin havas ile hareket eder. Böyle birinin reddi ile
kabulü arasnda fark yoktur. Çünkü o, aldn nefsi için ald gibi, reddet-
tiini de nefsi için reddeder. Arif ise, alrsa Allah için alr, reddederse. Rab-
Hayr sahibinin gözünde onun hayrn kabul eden böyle kimsenin iz-
zet ve erefi artmal; ona kar muhabbet ve saygs daha büyük olmal-
dr. Çünkü bu kimse, onun hayrn kabul etmekle, onun iyilik ve takvasna
yardmc olmu, ban kabul etmekle ona manen ikramda bulunmutur.
862 Hud 11/17.
476 KÛTU'L-KULÛB
Hayr sahibi bunu, kendisi için Allahu Teala'nn bir nimet ve ihsan olarak
görmelidir.
zükmeyen derin bir kuyuya benzer; onun içinde pek çoklar helak olmu-
tur. Ondan ancak gerçek ilme ve yakîne ulam alimler kurtulmulardr.
Onlar çok az bir dünyalk ile yetinen kimselerdir.
iman salamlatrmak için mallarn infak edenlerin misali bir tepe üzerin-
deki güzel bir bahçeye benzer.™ 3 Yani onlar yakîn üzere hayr yaparlar.
Onlar, sadaka verirken onu ancak yakînen tespit edip kalplerinin rahat
Alimlerden bir zat, sadaka ve zekat için sufilerin fakirlerini tercih eder-
di. Ona: "Hayrn bütün fakirlere yaysan olmaz m?' denildiinde: "Hayr,
ben onlar dierlerine tercih ediyorum" dedi: 'Niçin?' diye sorulduunda u
cevab verdi: "Çünkü onlarn bütün derdi Allahu Teala'dr. Onlardan birisi-
863
Bakara 2/265.
ZEKAT 477
Bir süre sonra yukardaki sözün sahibi olan ahsn maddi durumunun
bozulduunu ve dükkann kapamaya niyetlendiini duydum. Cüneyd-i
Badadi, kendisine gönderilen bir paray ona götürerek öyle demitir:
"Bunu sermayene kat ve dükkann kapatma. Ticaret senin gibilere zarar
vermez."
eitimi ile megul olmalar için kendilerine yardmc olup ihtiyaçlarn gi-
Teala'nn onu helal yemek yedirmeye muvaffak klmas gibi ancak ilahi
yardmla olur. Allahu Teala veli kullarn bu ite baarya ulatrr ve kud-
Zekat bölümü burada bitti. Bundan sonra slam'n dördüncü farz olan
orucu ileyeceiz.
ORUÇ
ORUCUN FARZLARI
unlar oruç için farz olan eylerdir:
mak. kinci fecirden yani fecr-i sadktan sonra yeme-içmeyi ve eiyle cin-
sel ilikiyi terk etmek. Bu orucu güne batana kadar devam ettirmek ve
günün hiçbir vaktinde oruçtan çkmaya, orucu terk etmeye niyet etmemek
de farzdr.
Her kim, Allah için bu alt organ ile oruç tutar ve zaman gelince oru-
cunu açp yer-içer ve cinsi yaknlkta bulunursa, Allah katnda fazilet sahi-
Kim bu alt organ yahut bir ksmn onlarla ilenen günahlardan uzak
tutmadan sadece midesine ve fercine oruç tutturursa, onun zayi ettii ko-
edilmez.
hem de bu alt azasn günah ilerden uzak tutan kimse, her azasn üçer
defa ykayarak abdest alp namazn klan kimseye benzer. Bu kimse, far-
z ve fazileti beraberce yapm, emredilen ile tevik edilen eyi tam olarak
yerine getirmitir. Bu kimse, iyilii hakkyla yerine getiren birisidir. O alim-
ORUÇ 481
lere göre tam oruç tutanlardandr. Böyle bir oruç, Kur'an'da övülen ve ger-
ORUCUN FAZLETLER
Kul oruç tutarken, azalar ile yapaca ilerde üpheli eylerden sa-
knmal ve helal olan zevklere de fazla dalmamaldr. Kendisini kötü adet
ve bo ilere götürecek arzularn terk etmelidir. ftarn ancak helal nimet
yazlr. (
Oruçlu, kendisine nasip olan az eye raz olmal, onu yiyip Allahu Te-
ala'ya bol bol ükretmelidir.
482 KÛTUL KULÛB
mak, iftar yemeinde acele edip sahuru son vaktine kadar geciktirmektir.
Oruçlu, varsa bir ya hurma ile yoksa bir kuru hurma ile iftar etmeli-
dir. Bu, onun için berekettir. Yahut su ile iftar etmelidir. Su temizdir. Allah
veya süt ile veyahut birkaç hurma ile iftar ederdi. 864
Bir hadis-i erifte öyle buyrulmutur: "Nice oruç tutanlar vardr ki, tut-
O, helal yiyeceklere kar oruç tutar; fakat gybet edip insanlarn etini
Denilir ki: Kii oruçlu iken yalan söyledii, gybet ettii veya günah pe-
inde kotuu her an, orucunu parçalam olur. Bir gün orucu tamamla-
mak için kulun günlerce tuttuu oruç birletirilir ve ancak bir gününün oru-
bir kalkandr..™
Denir ki: nsanlar arasnda öyle kimseler vardr ki onlarn bir Rama-
zan' etmeden tamamen oruçla geçirmi olmalar için on veya yir-
hiç zayi
Yine öyle denilmitir: Kulun orucu, ancak be günde tam bir oruç
olur. Tpk namazn, ancak
bir vakit be vakit namazla noksanlar tamam-
lanp tam ve sahih olduu gibi.
Bir haberde öyle rivayet edilmitir: "Gybet eden kimse orucunu yrt-
m olur; onu tövbe ve istifarla tamir etmelidir."
Denilmitir ki: Allahu Teala, neyi farz klmsa onun yaplmasn ister,
ve kulu bununla hesaba çeker. Bununla birlikte Allahu Teala kulun pek
çok günahn affeder.
867 Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, Ng- 2801 ; Ali el-Muttakî, Kenzu'l-Ummal. No: 23820; Zebidi, thaf,
868
IV, 407. / X
Buhari, Savm, 8; Ebu DaVud, Siyam, 26; Tirmizi, Savm, 16; bnu Mace, Siyam, 21.
HAC
»
HAC NEDR?
slam dini hac ile kemal hâlini bulur ve din onunla tamam olur. Bu ko-
Kul, yol için yeterli azk ve vasta imkan bulduu zaman hac kendisi-
ne farz olur. Bunlara sahip olduu hâlde hacc ertelemek mekruhtur. Eer
haccetmemi veya durumunun bozulmas sebebiyle imkanszlktan dolay
hacca gitmemi olarak ölürse, imkan olduu andan ölünceye kadar Allahu
Teala'ya isyan etmi olur. Bu kimse, müslümanln tam yapmam olur.
Çünkü Allahu Teala, slam dinini hac ile tamamlamtr. slam'n tamamlan-
dn ve kemale erdiini bildiren u ayet, Arefe günü hacda inmitir:
"Bugün dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladm
ve sizler için din olarak slam'dan raz oldum.* 7 *
'Kendisini engelleyen bir hastalk veya gidiine mani olan zalim bir
Hz. Ömer (r.a) öyle demitir: "Bir ara, emrimiz altndaki ehirlere
mektup yazp imkan olduu halde hacca gitmeyen kimselere (gayr-i Müs-
limlerden istediimiz) cizye vergisini koyaym diye niyetlendim."
nakledilmitir: "Eer üzerine hac farz olduu halde hacca gitmeyen zen-
gin birinin öldüünü duysam, onun cenazesini klmam."
Selef-i salihinden bir zatn hâli vakti yerinde bir komusu vard. O zat,
hacca gitmeden ölen zengin komusunun cenaze namazn klmamtr.
sizin ölen kimse, dünyaya geri döndürülmeyi ister. O, bu sözü u ayet-i ke-
rimenin tefsirini yaparken söylemitir:
"Rabbim, beni geri döflBür de (dünyada) terk ettiim salih ameli yapa-
Bu anlamdaki bir dier ayet-i kerime de udur: "Sizden birine ölüm ge-
lip de: "Rabbim, beni yakn bir süreye kadar geciktirsen de, çokça sadaka
verip salihlerden olsam! Demeden önce, size verdiimiz azktan harca-
ar hükmü içermektedir."
Yürüme gücü olan veya çalabilir durumda olan birinin yol emniyeti-
nin bulunmas durumunda haccetmesi, kendisi için faziletli bir amel olur.
Yaya olarak hacceden kimse için att her admda yedi yüz iyilik sevab
yazlr. Binek üzerinde giden hac için de hayvann att her admda yet-
872
Tirmizi, Hac, 3; Darimi, Menasik, 2; Beyhaki, uabu'l-man, No: 3978-3979.
873 Münafikun, 63/10.
874 Münafikun, 63/10.
HAC 487
mi iyilik sevab yazlr. 875 Baz alimlere göre, yürüme gücüne sahip ol-
1 - hrama girmek.
Hacda üç çeit tavaf vardr. Bunlardan biri farz olup terk dilmesi hâ-
linde hac batl olur. Bu tavafa, "Ziyaret Tavaf" denir. kincisi sünnet olup
terkedilmesi hâlinde kefaret vermek gerekir. Bununla birlikte hac tamam
olur. Buna Veda Tavaf denir. Üçüncüsü ise müstehab olup terkinden do-
lay hiçbir ey gerekmez. Bu tavafa da "Vürûd/geli tavaf" denir; Kâbe'ye
ilk giren kimsenin yapt tavaftr.
Bkz: bnu Huzeyme, Sahih, No: 2791; Hakim, Müstedrek, I, 461; Tabarani, el-Kebir, No:
12522; Bezzar, Müsned, No: 1120-1121; Heysemi, ez-Zevaid, III, 309.
Müellif, âfii mezhebinde olduu içinbu hükümleri kendi mezhebine göre nakletmitir. Hanefi
mezhebinde haccn farz, vacip ve sünnetleri biraz farkldr.
488 KÛTU'L-KULÛB
Ayette geçen "füsûk" kelimesi ise, her türlü itaatsizlii ifade eden bir
Yine ayette geçen "cidal" ise, dümanlk ve kine sebep olan ve hiçbir
mak için bu üç eyi terk etmeyi emretmitir. Bunlar, bütün günahlarn te-
melini oluturmaktadr.
Hac, sonu istenen hedefe giden ve hayrla biten açk yola girmek an-
lamnda da kullanlmtr.
rine kullanlr. Nüskün, asl manas kurban kesmektir. Bu kelimenin ilk ma-
nasna uygun olarak, ahiret yoluna giren kimseye "nâsik" denir.
HACCIN FAZLETLER
Haccn ilk fazileti, onu sadece Allahu Teala'nn rzas için yapmaktr.
I
Müstedrek, I, 483-484.
490 KUTUL KULUB
Hz. Ömer (r.a), bir adamn durumunu sordu. Orada bulunanlardan bir
tanesi, onu tandn söyledi. Hz. Ömer, ona: "Sen bu adamla onun gü-
zel ahlakn ortaya çkarak bir yolculukta beraber oldun mu?" Diye sordu,
adam: "Hayr, olmadm!" deyince, Hz. Ömer: "Senin onu tandn söyle-
yemem" dedi.
YOL EDEB
Hac, yola çkmadan önce haccn bütün hükümlerini, ilgili hususlar,
rini güzelce örenmeli, bunu kendisi için en önemli bir i kabul etmeli ve
onu yolculukla ilgili bütün hazrlklarn önüne almaldr. Çünkü bu yolculu-
un asl maksat ve gayesi hacdr. Kul, bu bilgileri asla ihmal etmemelidir.
879
Buhar, Umre, 1 ;
Müslim, Hac, 437; Tirmizî, Hac, 2, 88; Nesaî, Hac, 35, 6; bnu Mace,
Menasik, 3; Dârimî, Menasik, 7, Malik, Hac, 65.
880 Ahmed, Müsned, III. 325; Hakim, Müstedrek, I, 484; Beyhaki, uabu'l-man, No: 4119.
HAC 491
Hacca gidecek kimse, yol için hayr seven ve hayrl ite kendisine
yardmc olacak salih ve alim bir arkada bulmaldr. Böyle bir arkada
ona, Allah'n zikrini unutursa hatrlatr; zikrederse yardmc olur; korkarsa
ona cesaret verir; bir ite aciz kalrsa kuvvet ve destek verir; düüncesi kö-
tüleir ve kalbi daralrsa onu geniletir, kendisine sabr tavsiye eder ve bo-
zuk düüncesini güzelletirir.
dir. Bu ekilde hacca gitmek takva sahiplerinin hacc ve Selef-i Salih'in iz-
ledikleri yoldur. Denir ki: Salihlerin hacc, develerin semerleri üstünde ger-
çekleir.
Mücahid, bnu Ömer'e (r.a) : "Hac kafilesi geldi, ne kadar da çok ha-
c var!' dediinde, bnu Ömer: "Onlar içinde gerçek hac ne kadar azdr"
dedi ve Mücahid'e öyle söyledi: "Sen, öyle diyeceine: "Ne kadar da çok
binekli var de."
bnu Ömer (r.a) develerin üstüne vurulan çadr ve tahtrevan gibi son-
radan çkan eyleri gördüü zaman: "Haclar az, binekler çok! derdi. Son-
ra, çul üzerinde oturmu eski elbise içinde hâli perian birisini görünce:
Hac, süslü püslü elbiseler yerine, biraz perian görünümlü, yükü ha-
fif, eyas az olmaldr. Yannda ancak zaruri ihtiyaçlarn tamaldr. Hiç-
maya baladk. Bunu o kadar hzlca yaptk ki develerin bir ksm ürkerek
881
kaçt."
re bakn. Onlar derin vadilerden saç ba dank ve toz içinde bana gel-
milerdir.™
ehlinden bir zat, Hz. Ömer'in söyledii kelimeyi farkl okuyarak: "saçlarn-
dii Sabi'e: "Ban aç! Dedi. Sabi ban açp gösterdi; Hz Ömer ada-
mn saçnn iki örgü eklinde örülmü olduunu görünce: "Eer (ban
Hâriciler gibi) kökünden tra ettirmi olsaydn boynunu vururdum" dedi.
885
Hakim, Müstedrek, I, 466.
886 Tirmizi, Hac, bnu Mace, Menasik, 6;
887
Ebu Ya'la, Müsned, No: 4,106; Heysemi, ez-Zevaid, III, 257; Elbani, Sahiha, No: 1625. Biraz
farkl lafzlarla bkz: Hakimi Müstedrek, I, 465.
888
Hac, 22/29.
494 K ÜTUL KULÛB
Selefin takip ettii yola girmektir. Allah Resulü (s.a.v) ve ashab böyle
yapmlardr. Onlarn hâline ve yoluna uymayan eyler, bidattir.
Önceki alimler, lüks içinde yaayan zengin birisinin Mekke yoluna çk-
tn gördükleri zaman: "Filan kii hac için yola çkt demeyin; yolcu ola-
rak yola çkt deyin" derlerdi.
hafif uyuklama olabilir. Yine onlar, binekleri üstünde uzun süre durmazlar-
mayn.* 90
889
Heysemi, ez-Zevaid, X, 55. (Tabarani, Kebir ve Evsafta rivayet etmitir.)
890
Darimî, sti'zân, 39; Ahmed, Müsned, III, 439-441, IV, 234; Tabarani, el-Kebir, XX, 432;
Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 107.
HAC 495
Bir adam Abdullah b. Mübarek'e: "u mektubu benim için yannda ta-
Mekke'de vera ve takva sahibi bir fakih vard. Kendisine bizim mi-
kat/ihrama girme yerimiz olan Ten'im'e gidii sordum. Oraya Aie mesci-
di de denirdi. Sorum öyle idi: "Acaba Mekke'den mikat yerine yayan git-
Fakih u cevab verdi: "Bu, yolun insanlara verdii zorlua göre deiir.
Eer bu mesafeyi yürümek kiiye zor geliyorsa, zorluktan dolay yayan git-
Bize göre, yürüyerek umre yapmak daha faziletlidir. Ayn ekilde yü-
hacceder; zenginler ticaret için hacceder, fakirler bir eyler dilenmek için
hacceder, ilim ehli olanlar ise adn duyurmak için hacceder. ,892
yaklar. O aynen namaz, ezan ve cihad gibi Allahu Teala'nn rzas için
yaplacak bir ibadettir. Kul, bu tür ibadetlerin karln ancak ahirette alr.
Osman b. Ebi'l-As'a öyle buyurmutur: mSen kavmine
Resûlullah (s.a.v),
imam ol; bir de okuduu ezana ücret almayan bir müezzin edin. '*93
Bir defasnda Allah Resûlü'ne (s.a.v) cihad için sefere çkan ve buna
karlk üç dinar alan birinin durumu sorulmutu; öyle buyurdu: "Onun
için dünya ve ahirette bu ûç dinardan baka bir alaca yoktur.*94
Eer kulun niyeti ahiret ve azmi Allahu Teala'ya yaknlk olup bunu
almak zorunda kalmsa, Allahu Teala ahiret niyetine dayanarak dünyalk
verebilir. Ancak dünyalk niyetine uhrevi karlk vermez. O kimsenin de
bu durumda olduunu ümit ediyorum.
hacc yapan.* 95
892
Zebidi, thaf, IV, 728. (Hatib ve Deylemi rivayet etmitir.)
893
Tirmizi, Salat, 41; Nesa'î, Ezan,32; bnu Mâce, Ezan, 3 Ahmed, Müsned, IV, 217; Hakim,
Müstedrek, 1, 199.
894
Ebu Davud, Cihad, 32.
895
Beyhaki, Sünen-i Kübra, V, 180; Bûsirî, Muhtasaru thafi's-Sâdeti'l-Mehere, No: 2906.
Hacc yapan kimse, müslüman kardeinin mesuliyetten kurtulmasna
ve onun farzn yerine getirmeyi niyet ettii için bu müjdeyi elde eder.
Bir hadiste öyle rivayet edilmitir: "Cihadna karlk ücret alan mü-
cahidin durumu, Musa'nn (a.s) annesinin durumuna benzer. O, kendi ço-
cuunu emzirmesine karlk Firavundan ücret almt ve bu ücret kendi-
sine helal klnmt. '
696
nin de, asl niyeti ahiret sevab tavaf, umre ve dier vazifeleri yerine geti-
r aranmaldr.
Alimlerden birisi bu konuda derdi ki: "Nafile hacc terk etmek veya yol-
dan geri dönmek, zalimlere mal verip onlar desteklemekten daha fazilet-
lidir. Çünkü bu i, dine sokulmu kötü bir itir; müslüman haclarn yollar-
Bkz: bnu Adiy, el-Kamil, I, 295. Ancak burada, mücahid yerine, ümmetten birisinin adna
hacca giden kimsenin durumu Hz. Musa'nn annesine benzetilmektedir. bnu Adiy, hadisin
senedinin güzel, fakat metninin tenkide açk olduunu belirtmitir.
-
"Müslümanlardan her biri slam'n bir gediini tutarak onu koruma al-
tna alr. Eer dier mûslûmanlar kendi yerlerini terk ederlerse sen bulun
sn.'
Mehur bir hadiste öyle buyrulmutur: "Müslümanlar tek bir insan gi-
bidirler. Müslümann dier müslümanlara kar durumu ban vücuttaki
Veyahut onlarn bana gelen bu musibet, hac için deil ticaret için yo-
897
Ahmed, Müsned, V, 340; Tabarani, el-Kebir, No: 5743. Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 87.
HAC
Rivayet edildiine göre Ebu'd-Derda (r.a), ölen bir devesine öyle de-
mitir: "Ey Devem! Rabbinin huzurunda benden davac olma. Çünkü ben
sana takatinin üzerinde yük yüklemedim."
Hiç üphesiz Allahu Teala bir günahn cezasn ya benzeri bir ekilde
veya daha aryla verebilir.
dandr.
Enes'ten (r.a) rivayet edilen bir hadiste Resûiullah (s.a.v) umre ile
898 Müslim, Hac, 213-215; Ebu Davud, Menasik, 24; Nesai, Menasik, 49.
'
500 KÛTU'LKULÛB
"Hacc yapmaya niyetlenmitim. lim ehlinden birisi bana Hacc ile ba-
lamam tavsiye etti. Ben de konuyu fkh ehlinden birisine dantm. Bana
hac ve umreyi birletirmemi söyledi. Ben de dedii gibi yaptm. kisi için ni-
yetlenip telbiye getirdim. Daha sonra Hz. Ömer'in (r.a) yanna vardmz-
da yaptm eyleri kendisine anlattm. Bana: "Peygamberinin sünnetine
uymusun" dedi.
Hac, önce umreyi sonra ayn sene içinde hacc yaparsa, Temettü
Hacc yapm olur ki, bu daha en faziletlidir. Alimlerden bir grubun tercih
Eer, önce tek olarak hac yapar; hacc bitirdikten sonra da tekrar ken-
Hz. Aie ve Cabir'in (r.a) rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (s.a.v) önce
tek olarak hac yapt; haccn bitirdikten sonra yeniden kendi beldesinin mi-
budur.
Hac, Kran haccna niyet ederse, iki kez tavaf ve iki kez say' etmeli-
Uyuz olmas 5- Kulan önden yark olmas 6- Kulan üsten yark olmas
7- Kulan ortadan yrtlm olmas 8- Ar derecede zayf, sska ve çelim-
siz olmas. Bunlar, kurbanlk hayvanlarn ayplar hakknda deiik hadis-
lerde zikredilen hususlardr.
En faziletli kurban, dii deve, sonra sr, sonra boynuzlu beyaz koç,
sonra dii keçidir. Eer kurbanlk hayvan mikat mahallinden getirirse bu
daha uygundur; böyle yaparsa kurban yormam olur.
Selef-i Salihin u üç eyin fiyatn artrrlar ve onda pazarl ho gör-
mezlerdi; Hacda kesilecek kurban, bulunduu yerde Kurban bayramnda
900 Bkz: Ahmed, Müsned, I, 172; Beyhaki, Sünen-i Kübra, V, 44; Bezzar, Müsned, No: 1090-
1094; Ebu Ya'la, Müsned, No: 724; Heysemi, ez-Zevaid, III, 232; el-Muttaki, Kenz, No: No:
1 1921.|
Lebbeyke lâ erike leke lebbeyk. nnel-hamde ve'n-nimete leke vel-mülke lâ erike lek."
——danas öyledir: Buyur Allahm, davetine uydum; emrindeyim. Senin hiçbir ortan yoktur.
Buyur Allahm, emrindeyim. üphesiz bütün hamd ve övgüler, nimet ve mülk sana aittir. Senin
hiçbir ortan yoktur."
902
Hac, 22/32.
903
Bkz. Suyuti. Ed-Dürrü'l-Mensur, VI, 46.
502 KÛTULKULÛB
kesilen kurban ve azat edilmek için satn alnan köle. Bunlarn en fazilet-
bnu Ömer (r.a) öyle söylemitir: Hz. Ömer (r.a), hacda kesmek üze-
re Horasan mal iyi cins bir kurbanlk getirmiti. Oradakiler deveyi ondan üç
yüz dinara satn almak istediler. O da Hz. Peygamber'e (s.a.v), devesini sa-
tp parasyla yerine dii bir deve satn almann hükmünü sordu. Resûlullah
(s.a.v) böyle yapmasn yasaklad ve: 'Hayr onu kes 1904 buyurdu.
kin ve güzel olan bir hayvan, deeri birbirine yakn olan bir çok hayvann
yerine geçer.
"Haccn iyi ve güzel olan ameli nedir? diye sorulduunda öyle cevap ver-
mitir: Telbiyede sesini yükseltmen ve deve kuttan edip bol kan aktmak-
905
tr.'
Hz. Aie'den (r ah) rivayet edilen bir hadiste Allah Resûlü (s.a.v) öy-
le buyurmutur: "Kurban bayram gûnû ademolunun Allah'a en sevimli
ameli, kurban kesip kan aktmasdr. Çünkü kesilen hayvan, kyamet gû-
nû boynuzlar ve trnaklaryla gelir. Kan ise yere dümeden Allah'n kat-
na ular. Onun için kestiiniz kurban güzel olsun.'906
lir. Keçi, inek ve deveye gelince; keçinin diisinden iki yana girenler, ine-
-
904
Ebu Davud, Menasik, 16.
905
Bkz: Tirmizi, Hac, 14; bnu Mace, Menasik, 6, 16; Hakim, Müstedrek, I, 451.
906
Tirmizi. Edahi, 1 ; bnu Mace, Edahi, 3.
907
bnu Mace, Edahi, 3; Hakim, Müstedrek, II, 389; Münziri, et-Terib, No: 1620.
HAC 503
HRAMA GR
Eer hac kendi ülkesinde ihrama girerse, bu haccn ve umrenin ta-
hum): "hacc ve umreyi Allah çin tamamlayn'900 ayeti hakknda öyle de-
milerdir: "Onlarn tamamlanmas, vatannzda ehlinizin yannda ihrama
girmektir."
mitir: "Ey oullarm! Yaya olarak hac yapnz. Çünkü yürüyerek hac iba-
detlerini yapan kimseye, Harem hasenatyla her adm için yedi yüz hase-
lir" demitir.
rümek faziletlidir.
lidir. Hz. Resûlullah (s.a.v), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer (r.a), Arefe günü oruç
ratt eyleri düünerek ibret almaldr. Bu ekilde, her eyde onun için bir
ibret bulunmaldr; her eyden bir öüt çkarmaldr. Çünkü hac, ahiret yo-
lunda giden kimse ey ona bir hatrlatma olmal, her eyde ye-
gibidir. Her
ni bir basiret ve ferasete ulamaldr. Her ey kulu Allahu Teala'ya döndür-
meli, kulu Allah'a sevk etmeli, O'nu hatrlatmal ve O'na ahitlik etmelidir.
Kulun daha önceden yapt kötü ileri terk etmesi, kötü arkadalarn b-
rakp salih arkadalar edinmesi, bo ve gaflet meclislerini yerine zikir ve
öüt meclislerini tercih etmesi.
HAC 505
lah yolunda mal harcamak gibidir. Bu öyle bir harcamadr ki, bir dirheme
yedi yüz sevap verilir. Ayrca bu musibetler cihad yolunda karlalan zor-
rahmeti çeker. Her bir rahmet de Allah'n diledii kadardr. Çünkü Allah
rahmetini dilediine özel olarak verir. Kul için verilecek en düük rahmete
yirmi sevap verilir. Çünkü Ata'nn bnu Abbas'tan rivayet ettii bir hadiste
"Allah (c. c) bu eve her gün yüz yirmi rahmet indirir. Altm tavaf
"Bu evi/Kabe'yi çokça tavaf edin. Çûnkû kyamet gûnû amel defterle-
en az bulacanz fakat en çok arzulanan amel Kabe'yi tavaftr. ™
1
rinizde
kar, huzur, huu içinde yürü. Kimseyi sktrma. Mümkün olduu kadar
Kabe'ye yakn ol. Eer mümkün olursa tavafn her tek saysnda Hacer-i
910 Beyhaki.uabu'l-man, No: 4051 Tabarani, ; el-Kebir, No: 11248; Heysemi, ez-Zevaid, III, 292.
9" Ayn konuda farkl bir rivayet için bkz: Abdürrezzak, Musannef, V, 137; Ezrakî, Ahbaru Mekke,
Kim yamur altnda yedi defa tavaf ederse tüm geçmi günahlar affedi-
Yine bnu Mesud (r.a): "Kul Mekke'de kötü bir ey ilemeye niyet et-
rz."9 ™
Görüldüü gibi ayette azap, kötü ii bizzat yapmaya deil, onu yap-
Denilmitir ki: Mekke'de ilenen iyiliklerin karl kat kat verildii gi-
bi; kötülüklerin karl da kat kat verilir. Mekke'de ilenen günahlarn kef-
9.2
Hadisin ilk ksm için bkz: Tirmizi, Hac, 111; Nesai, Menasik, 134; bnu Mace, Menasik, 23..
Tamam için bkz: Sehavi, Mekasd, No: 1 144.
9.3
Hac, 22/25.
HAC 507
sinde yetmi günah ilemem bana, Mekke'de bir günah ilemekten daha
sevimlidir." 914 Rakiyye, Mekke ile Taif arasnda bir yerdir.
bulunduu önceki takva ehli büyükler, hac için iki çadr kurarlard. Bunlar-
dan birisini Harem bölgesinde, dierini de Harem'in dndaki Hll bölge-
sinde kurarlard. Namaz klmak veya ibadet türünden bir ey yapmak is-
tediklerinde Mescid-i Haram'n faziletini elde etmek için Harem'deki çadr-
larna girerlerdi. Çünkü onlara göre, bütün harem bölgesi, Mescid-i Haram
hükmündedir. Yemek yemek, aileleriyle konumak veya abdest bozmak
istediklerinde ise, Harem bölgesininin dndaki çadrlarna giderlerdi.
Mekke'de yaplan bütün hayrl ilere, kat kat sevap verilir. Oradaki bir
iyi amele, Mescid-i Haram'da klnan bir namaz gibi yüzbin iyilik sevab ya-
zlr. Bu manada bnu Abbas, Enes ve Hasan- Basri'den gelen bir rivayet-
te onlar öyle demilerdir: "Bu bölgede tutulan bir günlük oruç yüz bin gün-
lük oruca, bir dirhem sadaka da yüz bin dirhem sadakaya bedeldir."
Yine denilmitir ki: Yedi tavaf, bir umre'ye; üç umre de bir hacca be-
deldir. Ayrca umre, küçük hacdr.
hac olarak isimlendirenler vardr. Bir hadis-i erifte Allah'n Resûlü (s.a.v):
914
Bkz: Abdurrezzak, Musannnef, V, 28. No: 8871.
915 Tevbe9/ 3.
'Ramazan aynda yaplan umre, bir hacca denktir*™ buyurmutur.
"Kim evinden hac ve umre niyetiyle çkar ve yolda ölürse, ona kya-
mete kadar hac ve umre yapan kimsenin sevab verilir. ki haremden biri-
sinde ölen ise hesaba çekilmez, sorgulanmaz. Ona 'cennete gir' denir.™
O'na dua ettiklerinde dualarna karlk verir. Birisi için efaat ettiklerinde
1920
efaatleri kabul edilir.
Salih zat blis'i çok zayf, rengi sararm, gözü yal ve beli bükük bir hal-
916
Buhari, Hac, 208; Müslim, Hac, 221-222; Ebu Davud, Menasik, 79; Tirmizi, Hac, 95; bnu
Mace, Menasik, 45.
9 " Buhari, Hac,4; Müslim, Hac,438; Tirmizi, Hac, 2.
918
Beyhaki, uabu'l-man, No: 4096-4097, 4100; Ebu Ya'la, Müsned, No: 4608; Heysemi, ez-
Zevaid, III, 208.
9,9
Buhari, Umre, 1; Müslim, Hac, 437; Tirmizi, Hac, 2, 88, Nesai, Hac, 3, 5, 6; Ahmed, Müsned,
III, 325, 334; Heysemi, ez-Zevaid, III, 207; bnu Adiy, el-Kamil, IV, 525.
920
bnu Mace, Menasik, 5; bnu Hbban, Sahih, No: 4594; Beyhaki, uabu'l-man, No: 4104-
4107.
HAC 509
zat: "Seni böyle zayflatan nedir?" diye sordu; blis: "Atlarn Allah yolunda
büken nedir?" diye sordu; blis: "Kulun Allah'a yönelip: "Allahm, senden
hüsn-ü hatime/iman üzere güzel bir ölüm istiyorum" diye dua etmesidir.
öyle denilmitir: Bir ksm günahlar var ki onlara ancak Arafat'ta vak-
fe keffaret olur. Cafer b. Muhammed bunu merfu olarak rivayet etmi ve
öyle denilmitir: "Aliahu Teala bir kulun bir günahn bu yerde (Ara-
921
Bkz: Zebidi, thaf, IV, 459. (Buradaki kayda göre hadisi, Hatib, el-Müttafik ve'l-Müfterak, isim-
li eserinde, Deylemi de Müsnedü'l-Firdevs'te rivayet etmitir.
510 KÛTU'L-KULÛB
Ehl-i Kitap alimlerinden birisi öyle demitir: "Bu ayet bize indirilseydi
o günü bayram edinirdik. Ömer b. Hattab da (r.a) ona kar öyle demi-
tir: "Ben ahidim, bu ayet, bizim iki bayrammzn birletii günde nazil ol-
du. O iki bayram Cuma ve Arefe günüdür. O gün Resûlullah (s.a.v) Ara-
hakknda seleften bir alim öyle demitir: "Kabe'nin Rabbine yemin olsun
"And olsun ki ben de onlar saptrmak için senin doru yolun üstüne
ve: "Allah sizden ve bizden amelimizi kabul etsin" diyerek dua ederlerdi.
«
miyorum" dedi. Birinci melek: "Sadece alt kiinin hacc kabul edildi" dedi.
Birden gökten kendi sûretinde iki kimsenin indiini gördüm. Biri: -Ey
Ubeydullah! diye seslendi; dieri: "Buyur ey Abdullah!" dedi. Ve aralarn-
da u konuma geçti:
Bu müjdeden sonra sevinç içinde uyandm; öyle bir sevinç ki tarif edi-
lemez.
abdal olup, onlar yer yüzünün direkleridir. Yüce Allah önce onlarn kalple-
rine nazar eder; sonra onlarn kalplerinden doru dier evliyann kalpleri-
ye sordu; ben de: "Evet" dedim. O zaman Fahr i Kainat (s.a.v) efendimiz
buyurdu: "Bu senin, benim yanmdaki bir iyiliindir; onun karln ben
sana kyamet gününde vereceim. Hesap yerinde elinden tutup, mahlukat
hesap sknts içinde iken seni cennete sokacam."
BEYTÖ'L-HARAM'IN FAZLETLER
"Allahu Teala bu evini her yl (en az) alt yüz bin hacnn ziyaret ede-
ceine dair söz vermitir. Eer insanlar bu sayya ulaamazlarsa Allah ek-
sik rakam meleklerle tamamlar. Kyamet günü Kâbe süslenmi gelin gibi
haredilir. Dünyada onu ziyaret eden herkes, onun örtülerine sarlm ola-
rak etrafnda koarlar. Nihayet Kâbe cennete girer; onlar da onunla birlik-
te cennete girerler."
Hz. Ömer (r.a) da onu öpmü ve öyle demitir: "unu iyi biliyorum ki
sen bir tasn; ne fayda ne de zarar verirsin. Resûlullah'n (s.a.v) seni öp-
927
Bkz: Tirmizi, Hac, 49, 113; Beyhaki, Sünen-i Kübra, V, 75; Heysemi, ez-Zevaid, Hl, 242.
Ayrca bkz: Abdürrezzak, Musannef, V, 31-32.
928
Buhari, Hac, 50; Müslim, Hac, 248-25Ö; Ebu Davud, Menasik, 46; Tirmizi, Hac, 37; Nesai,
Menasik, 148; bnu Mace> Menasik, 25.
514 KÛTU'L KULÛB
alad. Arkasn döndüünde Hz. Ali'yi gördü, ona: "Ey Ebu'l-Hasan! Bu-
ras göz yalar dökülecek bir yerdir dedi. Hz. Ali (r.a):
kat o fayda ve zarar verir" dedi. Hz. Ömer: "Bu nasl olur? Diye sorunca
Hz. Ali öyle dedi: "Allahu Teala insanlarn zürriyetinden misak/söz ald-
nda onu bir kitaba yazdrp bu taa koydu. O, bu ahde vefa gösteren
müminin vefasna; kafirin de inkarna ahitlik eder."
eden gördüünde onu affeder, namaz klan gördüünde onu affeder. Yü-
zünü kbleye çevirerek uyuyan gördüünde onu da affeder." 930
Velilerden birisine manevi bir keif hâli oldu. Bu zat demitir ki: "Ser-
929
Bkz: Tirmizi, Menakb, 1. (Hadisin ilk ksm). Hadisin tamam için bkz: bnu Hbban, Sahih, No:
6899; Hakim, Müstedrek, II, 265-266.
930
Zebidi, thaf, IV, 472.
Mekke'de bir yl kaldm. Oradaki pahallk bana ar gelmeye ve eko-
nomik sknt çekmeye balamtm. O sralar uykumda iki ahs gördüm.
Biri dierine öyle diyordu: "Bu ülkedeki her ey deerlidir." O bu sözüyle
sanki pahall kastetmiti. Dieri ise öyle dedi: "Bu yer aziz/erefli oldu-
desidir" dedi. "Mekke'de otur" dediler; Süfyan: "Oras bedeni ve keseyi eri-
tir" dedi.
Mekke'de iken bir adam Süfyan- Sevri'ye gelerek: "Ben: Mekke'ye ge-
lirkenadamn biri bana bir miktar para verdi ve Kâbe'nin hizmetine sarf edi-
lecek yere koymam rica etti. Buna sen ne dersin?" Diye sordu. Süfyan-
Sevri: "Sana bu emri ^eren kimse cahillik etmi, Kâbe'nin kimsenin para-
sna ihtiyac yoktur" dedi. Adam: "Bu paray ne yapaym?" deyince, Süf-
yan- Sevri: "Paray fakirlere ve dullara dat; ama falan kimselere verme.
lerini kesmezler.
Alimin biri öyle demitir: "Kiinin baka bir beldede bulunup kalbinin
Kâbe'ye özlem duyarak ona bal olmas, burada (Mekke'de) oturup skl-
masndan veya kalbinin baka bir ehre bal kalmasndan daha hayrl-
dr."
tiim bir hamamda bulunmak, benim için Mekke'de oturmaktan daha iyi-
Süfyan Sevri, Bir, fakihlerden bir topluluk ve takva ehlinden bir ksm
insanlar, bir kimsenin Mekke evleri için kira ödemesini mekruh saymlar-
dr. Hatta Sevri öyle demitir: "Senden kira istediklerinde vermekten ba-
ka çare bulamazsan, Kabe'den senden alnan kadar al."
W Bakara 2/125.
HAC 517
öyle denilmitir: "Allah'n öyle salih kullan vardr ki; Kâbe, Allah'a da-
eyhlerden birisi bana, Ebu Ali Kirmanî'nin bir sözünü anlatt. Kirmâ-
düm."
ri Kâbe'yi tavaf eder. Ayn ekilde fecrin doduu her gece, muhakkak ev-
tad'dan biri Kâbe'yi tavaf eder."
be'ye sava açacaklar. Ordular sayca o kadar çok olacak ki öncüleri Ha-
cerü'l-Esved'in yannda, sonundakileri ise Cidde sahilinde olacak. Kabe'yi
bozup ykacaklar, talarn elden ele vererek denize atacaklar.'933
Sahabeden bnu Abbas (r.a) yoluyla gelen bir hadiste öyle buyrul-
mutur: "Sanki, Kâbe'nin üstünde durup balyozu ile ona vuran iri yapl ve
burnu kesik bir Habeliyi görür gibiyim.
"Bu evi göe yükseltilmeden önce çokça tavaf edin. Daha önce iki kez
ykld, üçüncüsünde ise göe yükseltilecektir. 935
dndan eski hâli gibi ina edilecek. Bir müddet tavaf edildikten sonra da
göe yükseltilecektir.
Ebû Râfiî'nin Hz. Ali'den (r.a) naklettii bir hadis-i erifte, Hz. Pey-
932
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No. 7690. Ayn konuda biraz farkl rivayetler için bkz: el-Muttaki,
olan Medine'dir. Amellere orada da Mekke'de olduu gibi kat kat karlk
verir. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) öyle buyurmutur:
rekat namazn fazileti, baka yerde klnan be yüz rekat namazn fazileti
kadardr. Bütün dier ameller de ayn ekilde be yüz kat misliyle müka-
fatlandrlr.
yet etmitir:
"Medine mescidinde klnan bir rekat namaza, on bin rekat namaz kl-
m gibi sevap verilir. Mescid-i Haram'da klnan bir rekat namaza, yüz bin
rekat namaz sevab verilir. Mescid-i Aksa'da klnan bir rekat namaza ise
bin rekat namaz sevab verilir.'*
38
*
937
Buhari, Sakt, 515; Müslim, Hac, 505, 506, 509; bnu Mace, Salat, 234; Nesai, Menasik, 124;
Ahmed, Müsned, IV, 5; bnu Hbban, Sahih, No: 1620.
938 Hadisin Mescid-i Aksa ile ilgili son ksm için bkz: bnu Mace, kame, 196; Ebu Ya'la, Müsned,
No: 7088; Heysemi, ez-Zevaid, IV, 7.
939
Buhari, Savm, 67; Müslim, Hac, 415, Ebu Davud, Menasik, 94; Tirmizi, Salat, 126, bnu Mace,
kame, 196; Nesai, Mesacid, 10, Darimi, Salat, 132.
520 KÛTU'L- KULÛB
Kim bir eyde huzur bulursa ondan ayrlmasn ve kimin maieti de bir
eyde klnrsa, o ey deiinceye kadar baka bir eye intikal etmesin. *41
Nuaym öyle demitir: "Süfyan- Sevri'yi torbasn omzuna koymu,
testisini eline alm gidiyorken gördüm, kendisine: "Ey Eba Abdullah, ne-
reye?" dedim: "Torbam bir dirhemle doldurabileceim bir yere!" diye ce-
vap verdi."
Baka bir rivayette öyle demitir: "Ucuz bir köyün olduunu duydum,
oraya gidiyorum." Bunun üzerine adam: "Demek sen de böyle yapyorsun
ha!" deyince; Hazret: "Evet, sen de ucuz bir belde iittiin zaman oraya git;
çünkü oras dinin için daha emniyetlidir ve orada derdin daha az olur" de-
mitir.
Süfyan- Sevrî bir seferinde öyle demitir: "Bu kötü bir zamandr. s-
mi bilinmeyip hâli gizli olanlar bile emniyette deilken, ya mehur olanla-
rn durumu nasl olur? Bu zaman, kiinin dinini fitnelerden korumak için bir
Amel ehli kaybolup gerçek müritler yok olunca, artk sen en kolay e-
kilde dininin selametini, kalbinin salahn ve nefsinin huzurunu nerede bu-
lursan oradan ayrlma. Oradan sklp baka yer arama. Çünkü ondan da-
ha kötü bir yere düüp evvelki yeri aramayacandan emin olamazsn. lk
yerine dönmek istersin; fakat buna imkan bulamayabilirsin.
Allahu Teala her iini istedii gibi yapandr. Kudret ve kuvvet ancak
ulu ve yüce Allah iledir.
840
Ahmed, Müsned, 1, 166.
941
bnu Mace, Ticarât, 4. Ahmed, Müsned, VI, 246: Beyhaki, uabu'l-man, No: 1241.
.
MAN VE SLAM
tar.™
"Hata ederek/yan larak yaptklarnzdan dolay size vebal yoktur; fa-
kat kalplerinizin bile bile yöneldiinde günah vardr.'944
tar.*4 *
Kalplerin bir amele yönelmesi ve onu yapmak için karar vermesi, kal-
bin akit ve amelleridir. Kalbin akitleri/inanp karar verecei eyler on alt
1-man söz ve fiilden ibarettir. man, Allah'a itaat ettikçe artar, isyan
942
Maide 5/1
943 Maide 5/89.
Ahzab 33/5.
"» Bakara 2/225.
522 KÛl U L KULÜB
eyle yaklaamaz. * 46
Dahhak b. Müzahim demitir ki: "Ali (r.a) bu duay, her zor ve çetin i-
Hz. Ali'nin (r.a) Sffn savanda "aramzda Kur'an hakem olsun" diye-
rek ona göre hüküm verecek bir hakemi kabul edince Haricîler tepki gös-
Tirmizi, Fedailü'l-Kur'an, 17; Hakim, el-Müstedrek, I, 555; Tabarani, el-Kebir, No: 7657.
Bkz: Buhari, Enbiya, 10; Müslim, Deavat, 54-55; Ebu Davud, Tbb, 19; Sünnet, 20; Tirmizi,
Deavat, 40, 90, 112; Nesai, stiaze, 17, 31, 33.
MAN ve SLAM 523
Ebu Ubeyde demitir ki: Bunun manas, "O söz Allahu Teala'dan çk-
mamtr."
numutur. Hz. Ebu Bekir'in (r.a) sözünde geçen "H" kelimesi "lah" ma-
nasndadr. Ayn kelime u ayetin metninde de geçmektedir:
"Onlar bir mümin hakknda ne Allah' (veya bir ahdi) tanrlar ne de an-
lamay.**8
«Tevbe
9
9/10.
949 Ayni Umdetü'l-Kârî, XIII, 562 (Buharî Fedailü'l-Kur'an. 17 bab bal altnda); Tirmizî,
Fedailü'l-Kur'an, 25; Dârimi, Fezailü'l-Kur'an, 6, Beyhaki, uabu'l-man, No: 2015; bnu Adiy,
el-Kamil, VI, 98. (Beyrut, 1998)
950
Nisa 4/164.
524 KÛTUL-KULÛB
3-Sahih rivayetlerde sabit olan Allah'a ait sfatlarla ilgili haberler oldu-
u gibi kabul edilmelidir. Bunlar baka anlamlara yorumlamak, akl ve k-
yas yoluyla tebih/benzetme yapmak doru deildir. Aksine, ilahî isim ve
larla bildiimize ahitlik ederiz. Çünkü O'nun misli, benzeri, dengi hiçbir
varlk yoktur. Yüce Allah'n sfatlarnn olduunu söyleriz; fakat, onu bir e-
ye benzetmeyiz. Onu anlatrz, fakat anlatrken zatna ait temsil yapmayz.
Onu tantrz, fakat nasl olduunu söyleyemeyiz.
Allahu Teala'nn sfatlar ile ilgili haberleri reddetmek, slam dininin or-
rinden ilave ederek Yüce Allah adna bir ie girimeleri caiz ise, onlarn di-
Çünkü onlar ilim bakmndan bizden daha üstündürler. Her biri ilim ve akl
Onlarn bir ksm dierlerinden fazilet yönüyle üstün olduklar gibi, yi-
Hz. Ali'ye (r.a): "Kendi yerine birisini brakmayacak msn?" diye so-
rulduu zaman öyle demitir: "Hayr, sizin için yerime birisini brakmyo-
rum; sizi Allah'a emanet ediyorum. Allah sizin hakknzda bir hayr murat
ederse, sizi Peygamberinizden sonra en hayrlnzn üzerinde birletirdii
951
gibi, benden sonra da en hayrlnz üzerinde birletirir."
brahim en Nehai (rah) demitir ki: Hasan b. Ali (r.a) iktidar Muavi-
iî'lerden birisi Hz. Hasan'a: "Ey müminleri zillete düüren adam!" di-
Hakim, Müstedrek, III, 79; bnu Ebi Asm, es-Sünnet, No: 1192.
526 KÛTUT-KULÛB
fazilet srasna göre olduuna da itikat etmelidir. bnu Ömer'den (r.a) ge-
len hadis, halifelerin fazileti konusunda bir delildir. O demitir ki:
"Biz Allah Resûlü'nün (s.a.v) hayatnda, ondan sonra bu ie en ehil
olarak Ebû Bekir'i, sonra Ömer'i, sonra da Osman' (r.a) görürdük. Bu ka-
naatimiz Hz. Peygamber'e (s.a.v) ulat zaman bunu yadrgamad." 952
lafet, benden sonra otuz yl devam eder. Daha sonra saltanat geliri
Bizler bu erefli nesillere tâbi olan ve onlarn izlerini takip eden bir top-
952
Bkz: bnu Hbban, Sahih, No: 7251; Bezzar. Müsned. No: 1569; Tabarani, el-Kebir, No:
13391; Heysemi, ez-Zevaid, V, 177.
953
Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizi, Fiten, 48; Ahmed, Müsned, V, 220, 221; Hakim, Müstedrek,
III, 18; Tabarani, el-Kebir, No: 6442; bnu Hbban, Sahih, No: 6657.
954
Bkz: Bezzar, Müsned, No: 2763; Heysemi, ez-Zevaid, X, 16.
MAN v» SLAM 527
uyun. Onlara canla bala smsk yapn. Kim hak üzere giden cemaatten
aynlrsa atetedir.*355
"Kim müminlerin yolundan baka bir yola mî olursa, onu sapt yol-
da brakr ve cehenneme koyarz.'*™
reylerini brakmaktadr.
srada) o idi. Sonra da Hz. Abbas'n (r.a) en faziletli olmas gerekirdi. Çün-
kü O da Hz peygamberin babas durumunda olan birisiydi. Ama sahabe,
onlarn dndaki zatlarn (dört halifenin) en faziletli olduu konusunda itti-
fak etmilerdir.
955
Bkz.Tirmizî, ilim, 16; Ebu Davûd, Sünnet, 5; bnu Mace, Mukaddime, 6; Dârimî, Mukaddime,
16; Ahmed, IV, 126; bnu Ebi Asm, Sünnet, 31,54-59.
9 * Nisa 4/1 15.
528 KÛTU'L-KULÜB
nsanlarn aklla izah edemedii bir durum da Ebu Kuhafe v Ebu Süf-
yan'n müslüman olarak ölmesi; bunun yannda Hz. Peygamberin dede ve
amcasnn kafir olarak ölmesidir. Bütün ravi ve tarihçiler o ikisinin irk üze-
re öldüklerinde ittifak etmilerdir.
dilerine vaadettii halifelii nasip etmi, onlara raz olduu dini tatbik ve
temsil imkan verip, korkularndan sonra kendilerine emniyet bahederek
vaadini gerçekletirmitir. Allah'tan daha güzel ahdini yerine getirecek kim
«7 Tabarani, el-Kebir, No: 8323; Bezzar, Kefu'l-Esar, No: 1823; Heysemi, ez-Zevaid, VI, 174;
Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, III, 21.
958 Nur 24/55.
MAN ve SLAM 529
HALFELK VE MAMET
6-Müslüman, hilafetin/gerçek imametin kyamet gününe kadar, dier
Arap kabilelerinde deil, Kurey Kabilesinde olacan kabul etmelidir.
sanlara her gün iki defa nazar eder. lk nazarnda, müslümanlarn canlar
ve mallarnn selamette olup olmadna bakar. Dieri ise, onlarn fikirleri-
nin fitneden uzak olup olmadna bakar. ayet, müslümanlarn can, mal
ve fikirleri selamette ise, Allah, sultann defterine bakar ve onun günahla-
rn balar."
Ebu Muhammed (rah) yine öyle demitir: "Sultan salih biri deilse
abdal zümresindendir; eer salih bir zât ise dünyann çevresinde döndü-
ü kutuptur."
O "abdal zümresindendir" sözüyle, böyle birisinin, manevî alemin de-
il, mülkün/dünyann abdalndan olduunu söylemek istemitir.
tir:
"Dünyann abdal yedi snftr. Her birisi kendi hâl ve güçleriyle insan-
larn içinde bulunurlar. Bunlar, abidler, alimler, tacirler, halife, vezir, ordu
komutan, hakim ve ahitleriyle birlikte zabta tekilatdr."
530 KÛTU L-KULÛB
"Adil imamn bir saattik adaleti, bakasnn altm sene ibadet etme-
sinden daha hayrldr.* 59
Amr. b. As öyle demitir: "Zalim bir idareci, sürüp giden fitneden da-
ha hayrldr"
Ebu Muhammed Sehl (rah) öyle derdi: "Bir sultann imametini kabu-
le yanamayp kar çkan kimse zndktr. Sultan bir eye çard halde
icabet etmeyen kimse bid'atçdr. Onun daveti olmakszn gelen kimse de
cahildir."
959 Tabarani, el-Kebir, No: 11902; Heysemi, ez-Zevaid, V, 197; Elbani, Daife, No: 1595.
960 Beyhaki, uabu'l-man, No: 7368; el-Muttaki, Kenz, No: 14802.
961
Bu konudaki hadisler için bkz: Ebu Davud, Sünnet, 30; Tirmizi, Fiten, 77, 78; Darimi, Rikak,
78; Ahmed, Müsned, VI, 295; El-Muttaki, Kenz, No: 14896, 14904.
MAN ve SLAM 531
Ahmed b. Hanbel (rah) öyle derdi: "Sultan salih olursa ümmetin sa-
hillerinin en hayrlsdr. Fask ise ümmetin salihleri ondan daha hayrldr."
Büyük günahta srar eden ve tövbe etmeden ölen bir kimsenin duru-
tir:
muhakkak verir; fakat kötü bir ie kar vermekle tehdit ettii ceza, O'nun
tercihine kalmtr; dilerse verir, dilemezse vermez.**2
962 bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt: 43, shf. 141; el-Muttaki, Keriz, No: 10416. (Beyhaki, K.
KERAMET HAKTIR
Biz, Allah'n kudretine, O'nun mülkündeki ayetlerine ve hadis-i erif-
lerde zikredilen gayb alemine iman ederiz. Yine, Allahu Teala'nn velileri-
tal edecek ve onlarn delillerini zayflatacak bir durum yoktur. Çünkü veli-
vekili olarak onlarn manen kardeleridirler; fakat onlar asla peygamber ol-
madklar gibi, onlarn emsalleri de deillerdir.
melek, kulu kabirde düzgün olarak oturturlar. Kul, ruh ve bedeniyle birlik-
mitir. 965
mektedir:
965 Kabir Suali ile ilgili hadisler için bkz: Buhari, Cenaiz, 51 ;
Müslim, Cennet, 65-77; Ebu Davud,
Sünnet, 27; Hakim, Müstedrek, I, 37-40; Ahmed, Müsned, III, 3; IV, 287.
966
brahim, 14/27.
534 KÛTU'L-KULÛB
2- Kabir azab haktr. Bu azap, ilahi hikmet ve adalet gerei olup, ruh,
beden ve nefse birlikte tattrlr. Bu üçü dünyada isyanda birlikte hareket
ettikleri için, kabirdeki azapta da birlikte olurlar. Eer kul, kabirde nimet
içinde ise, bu nimeti ruh, beden ve nefis birlikte tadarlar. Dünyada taat ve
ibadette birlikte olduklar gibi, kabirdeki nimette de birlikte olurlar.
Bunlar ahiret hükümleriyle ilgili hususlar olup Allah'n kudreti ile mey-
dana gelirler. Bunlar, akl ölçülerine ve dünyada allan hâle göre olmaz.
Allahu Teala, azab ve nimeti, ruh ve beden birbirinden ayr iken, ikisine bir-
den ulatrr. Onlarn ayr olmas buna manî olmaz. Yüce Allah, her ikisine
de azap veya nimeti ulatrr; sanki birlikte imi gibi olurlar. Allahu Teala'nn
3- Kul, iki gözü ve bir dili bulunan, günah ve sevaplar tartacak olan mi-
zan'a iman etmelidir. Mizan, hak, adalet ve hikmetin gerei olup Allah'n
insanlara bir lütfudur. Bir haberde mizann gök ile yeri içine alacak büyük-
lükte olduu bildirilmitir. Allahu Teala'nn kudreti ile ameller onunla tart-
lacaktr. O gün tam bir adalet uygulanacak ve zerre kadar ameller dahi he-
saba getirilecektir. Dünyada yapt zulüm ile ahirete gelenler kaybede-
caktr. Kimisinin hesab çok çetin olacak; inceden inceye hesaba çekile-
dir: "yi iler yapanlara daha güzeli ve bir de fazlas vardr. 1968
Buradaki "daha güzeli" cenneti, "fazlas" ise Allah' görmeyi ifade et-
967
Bu ksm, tahkikili baskdan alnd. B^: Kûtu'l-Kulub, III, 1276-77.
868 Yunus 10/26. \
969 Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, IV, 358; bnu Kesir, Tefsir, IV, 1747. (Beyrut, 1998)
KÛTULKULÛB
böyle söylerler."971
metlisi olan Allah rahmetini göstermek için geride brakr; sonuçta, hiçbir
bu konularda farkl bir görü süren kimse yoktur. Hz. Resûlullah'tan (s.a.v)
kadar iman olan kimseyi cehennemden çkarn." Buyurur. (Bkz: Buhari, man, 34; Müslim,
man, 325; Tirmizi, Sfatu Cehennem, 9.)
MAN ve SLAM 537
hüt ettii gibi, ümmetin sünnet üzere ittifak edeceini, batlda birlemeye-
ceini de taahhüt etmitir. Bu hususta Hz. Resûlullah'n (s.a.v) öyle bu-
yurduu rivayet edilmitir:
"Allahu Teala bana, (davetime uyan) ümmetimin sapk bir fikir ve yol
üzerinde ittifak etmeyecei garantisini verdi. Siz bir ihtilaf gördüünüzde
çounlukla beraber olun.* 73
l cemaat ve gruplardr. Her bidatç bir frkay, her küçük grup da bir farkl
dir." Yani genelin sahip çkt, bozuk eylerden uzak, ilk hâliyle kalan din-
dir. Hz. Resûlullah (s.a.v) kurtulan frkay tarif ederken öyle buyurmutur:
973
bnu Mace, Fiten, 8; Ahmed, Müsned, IV, 278; Hakim, Müstedrek, 1, 114-116; bnu Ebi Asm,
Sünnet, No: 80, 84; Elbani, Da'rfe, 2896.
974
Hakim, Müstedrek, I, 129; Tabarani, el-Kebir, No. 7659; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 259.
538 KÛTU'L-KULÛB
"Kendisinden daha yal olduum böyle bir din anlayna Allah lanet
etsin!" Çünkü onlar, bidatçlarn sonradan ortaya çkt bu görülerin ön-
cesini görmü ve yaam kimselerdi.
Bizi hidayet yoluna sevk ettii ve hak üzere tuttuu için göklerin, ye-
rin ve bütün alemlerin Rabbine hamd olsun. Allah bize hidayeti nasip et-
memi olsayd, bizler de doru bulamazdk. O'nun bize sünnet nimetini
nasip etmesi, slam dini ile bizi nimetlendirmesi gibi yüce bir nimettir. Çün-
kü, Allahu Teala'nn bize Hz. Resûlullah (s.a.v) ile ihsan ettii nimeti, Yü-
ce Zatn tanma nimeti gibi erefli ve kymetlidir. Çünkü Yüce Allah,
Kur'an'da Hz. Peygamber'e (s.a.v) itaati, kendisine itaat ile birlikte zikret-
mi, ona itaati kendine itaat kabul etmitir. Bir de Yüce Kur'an'n sünnetin
açklamasna olan ihtiyacn düündüümüzde, Allahu Teala'nn, Hz. Pey-
gamberle (s.a.v) ne büyük bir lütufta bulunduunu anlarz.
975
Birbirini tamamlayan rivayetler için bkz: Tirmizi. Fiten, 7;
Hakim, Müstedrek, I, 114; Ahmed,
Müsned, V, 233; Tabarani, e-Kebir, XX, 164. (No: 344-345); bnu Asm, Sünnet, No: 80, 86-
88; Heysemi, ez-Zevaid, V, 219.
MAN ve SLAM 539
"Ya Eba Ümame! Onlar hakknda bu kadar eyler söyledikten sonra bir de
alyor musun?" diye sordum; bana öyle dedi: "Allah u insanlar bu du-
ruma düüren blisi kahretsin. Ya Eba Galib! Bunlar da bizim dinimiz üze-
reydiler. u balarna gelen duruma alyorum. Bunlardan senin belden-
de de çok var. Allah seni onlardan etmesin!" dedi ve bu duasn üç kere
tekrarlad. Ben: "Âmin" dedim ve kendisine:
•
Yanmzda bulunan bir kii : "Ey Ebü Ümame, falan kimseler bu ço-
unluun içinde midir? diye sordu; Ebu Ümame (r.a) u cevab verdi:
976 Âl-i
mran 3/7.
977
Âl-i mran 3/106.
978
Tabarani, el-Kebir, No: 8035, 8051, bnu EJbi Asm, Sünnet, No: 68; Heysemi, ez-Zevaid, VII,
258.
540 KÛTU'L-KULÛB
bölünüp gruplara ayrlmaktan, itaat içinde olmak ise günah ilemekten da-
ha hayrldr."
Onlar bid'at olarak çkan ilk nesildir. slam'da çkarlm ilk bid'at da
bunlarn yaptklardr. Bunlar, devaml Kur'an okuyan kimselerdi. Mushaf-
lar boyunlarnda asl olurdu. Seccadeleri yanlarndan hiç eksik olmazd.
Hz. Ali'nin (r.a) iki ordunun arasn bulmak için hakemi kabul etmesini in-
masn beklediler.
Hz. Ali (r.a), Allahu Teala'nn onlar hakknda kendisine verdii görü
ve Hz. Peygamber'in (s.a.v) tavsiyesine göre onlarla savat. Hz. Pey-
gamber (s.a.v), dinden çkan bu kimselerle savalacan, onlarn cehen-
nemde, Ali'nin ve grubunun yeryüzünün en hayrllar olup cennette olduk-
larn haber vermitir. 979
el-Kevvâ el-AVer idi. Bu ahs bozuk fikirlerini açklamadan önce, Hz. Ali
(r.a) onu tanr ve kendisine kzard. bnu Kevvâ, alt bin taraftar ile Hz.
Ali'ye isyan etti. Hz. Ali de onlarla konumak, tartmak ve görülerinin
yanl olduunu ortaya koymak için Abdullah b. Abbas' kendilerine gön-
derdi. Hariciler, bnu Abbas'a ar sözler söyleyip onu yakaladlar. Onlara
bu cesareti veren ve Abdullah b. el-Kevvâ idi.
Konu ile hadis ve haberler için bkz: Buhar', Enbiya, 5; Ayni, Umdetü'l-Kârî, XI, 35-40; Müslim,
Zekat, 155-156; Ebu Davud, Sünnet, 27; Nesai, Tahrim, 26; bnu Mace, Mukaddime, 12
MAN vs SLAM 541
Abdullah bnu Abbas ayaa kalkp onlara bir konuma yapt. On-
(r.a)
lara: "Beni böyle mi tanyorsunuz? Ama ben sizi Allahu Teala'nn, hakla-
rnda:
"Bunu sadece tartma için ortaya attlar. Dorusu onlar, kavgac bir
bin kii tövbe ederek savatan çekildi. Hz Ali de kalan dört bin kiiyle sa-
vat.
diye bilinen gruptur. Bu grup, iman eden bir kimsenin, hangi günah iler-
savaa giren Zeyd b. Ali b. Hüseyin'i terk ettikleri için kendilerine "terk
yaplan ve sonucundan mesul olunan bütün iler, yapma ve mesuliyet yönünden kula aittir.
542 KÛTU'L-KULÛB
"O ikisi benim ceddim ve adil imamlardr. Onlardan ayr ve uzak oldu-
umu asla söyleyemem." Bunun üzerine onlar da Hz. Zeyd'i terk etmiler-
dir.
Sonra, bu dört grubun her birisinden on sekiz ayr grup ortaya çkm
ve böylece toplam yetmi iki frka olumutur. Bunlarn tamam Irak top-
etmitir:
Kim haram yerse, onun farz ve nafile hiçbir hayr kabul edilmez.™ 2
982 Hadisin son ksm ve deerlendirmesi için bkz: Zebidi, thaf, VI, 452; evkani, el-Fevaidü'l-
Mecmûa, No: 419
983
A'raf 7/172.
"Allah'n üzerinizdeki nimetini, iittik ve taat ettik' dediiniz zaman
sizden ald sözü unutmayn. Allah'tan korkun. üphesiz Allah kalplerin
içindekini bilmektedir.™
rak görülmektedir.
Kulun bana gelen her ey, Allahu Teala'nn adalet ve sonsuz hikme-
tine uygun olmaktadr. Onlarn aybe ait ilmi Allahu Teala'ya aittir; iin sr-
Allahu Teala, Yüce Zat için misaller veren ve O'nu bir eye benzeten-
lerin, hata ve sapklk içinde olduklarn öyle belirtmitir:
Yüceler yücesi Hak Teala, kullarn nehyettii ve onu ayb ilmiyle ha-
ber verdii halde, hâlâ O'nu kendi akllarnca bir eylere benzetenler el-
tün eylere iman etmek, onlarn hepsini kabul etmek, ona itaat etmenin ve
hu Teala, Hz. Peygamber'e (s.a.v) itaati imann bir art yapm, ona ita-
Yüce Allah, takvaya ulamak için Hz. Peygamber'e (s.a.v) itaati art
kotuu gibi; rahmetine ulamak için ona itaati de art komu ve öyle
buyurmutur: Ve Resûl'e de itaat edin. Böyle yaparsanz merhamet olu-
nursunuz.™
Ailahu Teala, bizleri Hz. Peygamberin (s.a.v) emrine ters hareket et-
Allahu Teala, ayn ekilde Yüce Zatna kar gelinmesini de öyle ya-
saklamtr:
(s.a.v) kendisi için bedel yapm ve hüküm olarak onu kendi yerine koy-
mutur. Allahu Teala ayetin lafznda kendisi ile Hz. Peygamber (s.a.v)
arasna bir benzetme edat olan "kâf" harfini koymamtr. Ayn ekilde ai-
diyet ve mülkiyet ifade eden lam" da getirilmemitir. Bu lâm harfi kullanl-
bey'at etmilerdir."
MAN VE SLAM'IN
RTBATI
dir. Kelime-i ehadette iki ayr ahitlik vardr. Birisi, Allah'n birliine ve
548 KÛTU'L KULÛB
lah'n kulu ve Resûlü olduuna ehadet. Bunlarn her birisi mana ve hü-
küm olarak zaten dierinin içinde mevcuttur. Gerçi Hz. Resûlullah'n
(s.a.v) peygamberliine ehadet, Allah'n birliine ahitlik etmekten ayr
bir eydir; fakat aslnda ikisi sonuç itibariyle ayn olmaktadr. Onlarn her
birisi, tad mana ve hüküm olarak dieri ile irtibatl olup, tek ey gibi-
dirler.
Ayn ekilde, iman ile slam da birbiri ile irtibatl olup ikisi tek ey gibi-
dirler. Öyle ki, slam' olmayann iman yoktur; iman olmayann da slam'
yoktur. Çünkü müslüman, slam'n sahih hâle getiren imandan uzak kala-
maz. Her müslüman için, gerçek bir iman. gereklidir. Çünkü Allahu Teala,
salih ameller için iman, iman için de salih amelleri art koarak öyle bu-
yurmutur:
'Kim salih ameller ilerse, ite o mümindir ve onun çalmas boa git-
meyecektir. *96
1
996
Enbiya 21/94.
"7 Tâhâ 20/75.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 549
MAN-AMEL LKS
man ile amellerin durumu, kalbin vücuttaki konumu gibidir. Birisi di-
dayn bir d ksm bir de iç ksm vardr. Buday tanesi, içi ve ile bir d
eydir. çinin ve dnn sfatlarna bakarak iki tane buday var diyemeyiz.
Bunun durumu zahir ilmi ile bâtn ilminin durumu gibidir. Bu ilimlerin
her biri, dieri ile irtibatldr. Birisi kalbin amellerini, dieri de azalarn
amellerini konu eder. Bu durum, Hz. Resûlullah'n (s.a.v) u hadislerinde
ortaya konmutur:
998
Bkz: Ahmed, Müsned, III, 134; Ebv Ya'la, Müsned, No: 2923; Ali el-Muttaki, Kenzu'l-Ummal.
No: 19, 44.
999
Buhar, man, 41, Nikah, 5, Itk, 6; Müslim, maret, 155; Ebu Davûd, Talak, 11; Tirmizî,
Fezailü'I-Cihad, 16; Nesa'î, Taharet, 59; bnu Mace, Zühd, 26.
KÛTU'L-KULÛB
maz. Çünkü dudaklar harfleri oluturur, dil de sözü ortaya çkarr. Birisi ol-
Aynen bunun gibi, amel olmaynca, iman gider. Allahu Teala insana
"Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?* 000
Bu ayetin manas öyledir: Biz onu bakp gören ve konuan birisi yap-
madk m?
Allahu Teala, kelam/konumay dil ve dudaklarla ifade etti. Çünkü
bunlar sözün meydana geldii mekandr. Dudaklar zikretmesinin sebebi,
riz. Çadrn dndan bakldnda bezleri ve ipleri vardr. çinde ise direk-
ler bulunur. Çadr slam' temsil eder. slam'n da azalarla açktan yaplan
amallerden oluan bir takm temel direkleri vardr. Bunlar, çadrn köele-
rini tutan ipler gibidir. Çadrn içindeki direkler ise iman temsil eder. Bu iç
direkler olmadan çadr ayakta duramaz. Çadr hem dtaki hem de içteki
larn yapt amellerle bir fayda verir. slamsz onun hiç bir faydas yoktur
slam salih ameller demektir.
Allahu Teala imandan slam diye bahsetmitir. Eer iman ile slam tek
bir ey gibi olmasayd Allahu Teala, birini dieri ile ifade etmezdi. Yüce Al-
lah öyle buyurmutur: "Orada müminlerden olan kim varsa kurtardk. Za-
ten orada bir aileden baka müslûman da bulmadk.*™ Yani o beldede
,00°
Beled, 90/8,9.
'«» Zariyat, 51/35, 36.
.
mümin olarak iki ev bile yoktu; ancak tek bir aile vard o da Lut ve kzlar-
nn bulunduu aile idi.
mandr.* 004
"man ettikten sonra küfre düen kavmi Allah nasl hidayete erdi-
rir.* 005
bnu Ömer'in (r.a) rivayet ettii hadiste, Resûlullah (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:
Bu unu gösterir: çteki iman, ancak zahirdeki slam ile sahih ve salam
olur. Dtaki slam da, ancak kalpte sakl iman ile tamam olur.
man ve amel, ikiz parça gibidir; biri olmadan öteki fayda vermez. Bi-
rinin sahih olmas öbürüne baldr. Her ikisi de ancak, onlarn zdd olan
"Bir kimse ikrar ettii eyleri bilinçli olarak inkar etmedikçe kafir ol-
maz.* 009
ceki rivayet ettii hadisten daha açk olan bnu Ömer'e ait (r.a) u hadistir.
"bnu Ömer'in yanna gitmitim. Ona bir adam geldi ve: "Ey Ebu Ab-
dullah! Sen neden haccediyorsun, umreye gidiyorsun da cihada çkmay
terk ediyorsun?" diye sordu; bnu Ömer adama öyle dedi: "Hay yazk sa-
ala'ya kulluk etmen, namaz klman, zekat vermen, hacca gitmen ve Ra-
mazan'da oruç tutmandr. Bize Resûlullah (s.a.v) bu ekilde buyurdu."
'007 Buhari, man, 1,2; Müslim, man, 19-22; Tirmizi, man, 3; Nesai, man, 13.
1008
Buhari, man, 38; Müslim, man, 23, 24.
1009
Bkz: Tabarani, el-Evsat, No: 4430; Heysemi, ez-Zevaid, I, 106.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 553
Allahu Teala, iman için salih ameli art komu ve imann ancak a-
lin amelle fayda vereceini belirtmitir. Ayn ekilde iman için de slam'
art komutur.
"Ancak kim tövbe eder, iman eder ve amel-i salih ilerse Allah (c.c)
bir faydasn göremez. Ayn ekilde tüm kalbiyle iman etse; fakat salih
™* Furkan. 25/70.
101 '
Tövbe, 9/5.
10,2 Tövbe 9/5
1013
Sebe\ 34/37.
1014 Yunus, 10/63.
1015 Zuhruf, 43/69.
554 KÛTU'L-KULÛB
Cibril hadisinde Hz. Resûlullah'n (s.a.v) iman ve slam' ayr ayr zik-
eyler gibi gösterse de, bu onlarn hüküm bakmndan farkl eyler oldu-
unu göstermez. Çünkü ikisi ayn anda mümin ve müslüman bir insanda
bulunabilmektedir. Hüküm olarak ikisi de farzdr.
Hz. Resûlullah'n (s.a.v) kalple ilgili zikrettii inanç esaslarn kabul et-
mek, kalbin sfatdr. Açkça yaplmasn zikrettii ibadetler ise zâhiren be-
ca Abdülkays oullarnn heyeti ile ilgili hadiste ve bnu Abbas'n (r.a) riva-
Ayrca slam ümmeti u konuda görü birlii içindedir. Bir kimse, Cib-
ril (a.s) hadisinde zikredilen iman esaslarnn tamamna iman etse; fakat,
slam'n sfatlar olarak belirtilen bedenî amelleri yapmasa, ona gerçek bir
mümin denmez. Ayn ekilde bir kimse, slam'n temel vasf alan bütün
ameli olan iman esaslarna iman ile, bedenin ii olan ibadetleri birletirdi-
Çünkü, Hz. Ebu Bekir'in (r.a) kendilerine sava açt kimseler, iman
nun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a) onlarn öldürülmesini helal gördü. Sahabe
de kendisiyle ayn görüü paylat. Kendilerine sava açlan gruptan ima-
Dier bir hadis var ki, hadisin zahirine baktmzda Resûlullah (s.a.v)
Allah Resûlü (s.a.v): "Yoksa müslüman m?" buyurdu. Sa'd, durumu anla-
yamad için tekrar sorunca, Resûlullah (s.a.v) ayn karl verdi." 1017
Bu hadis, iman ile slam'n ayr eyler olduuna deil, onlarn arasn-
da fazilet ve makam farklân bulunduuna bir delildir. Yani, Resûlullah
(s.a.v) Sa'd'a (r.a) öyle demek istemitir: "O mümin dediin kimse, mü-
minlerin seçkinlerinden ve faziletlilerinden deildir." Resûlullah (s.a.v) bu
Resûlullah (s.a.v), ayn ekilde Hz. Hârise'nin (r.a) de, insanlar tara-
fndan bilinmeyen gizli durumunu açklamtr. öyle ki: Bir gün Resûlullah
(s.a.v), Hârise'ye (r.a): "Nasl sabahladn?" diye sorduunda, Harise (r.a)
Resûlullah (s.a.v), ayrca etrafnda aireti ve adam çok olup zor za-
manlarda müminlere destek verecek kimselere de zekat ve ganimetten
mal verirdi.
1018 bnu Mübarek, K. Zühd, No: 314; Abdurrezzak, Musannef, XI, 129; Tabarani, el-Kebir, No:
3366; Beyhaki, uabu'l-man, No: 10590-10592; Heysemi, ez-Zevaid, I, 57.
10,9 Bkz: Tabarani, el-Kebir, No: 2269; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 45.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 557
Bu olay, daha sonra slam ümmeti içinde ortaya çkan Hâricîliin ilk
balangc olmutur.
Böyle bir kiinin durumu, suda boulaca için müslüman olmak zo-
bu sözlerin sahibi Firavun'un müslüman deil, zorda kalp teslim olmu bi-
risi olduu hakknda görü birlii içindedirler.
öyle bir soru gelebilir: Yukardaki hadis-i erifle ilgili olarak nakledi-
len baz rivayetlerde, orada söylenenin tam aksine, bahsi geçen kiinin,
teslim olmu gözüken birisi deil, fazilet sahibi birisi olduu ifade edilmek-
dr.* 022
,02 °
Buharî, Menakb, 25, Edeb, 95; Müslim, Zekat, 142, 148; bnu Mace, Mukaddime, 12;
Ahmed, Müsned, III, 56, 65, 353-355.
1021
Yunus 10/90.
Buhari, Humus 59; ibnu Hacer, Fethul-Bâri, XV, 489.
558 KÛTUL KULÛB
Bu hadis, dierinden ayr olarak söylenmi yeni bir hadis olabilir. Çün-
kü Resûlullah (s.a.v), "cevamiu'l-kelime" yani az kelimeyle bir çok mana
ifade etme özelliine sahip bir peygamberdi.
daha üstün olabilir. Çünkü iin asl, son hadisi rivayet edenin anlad gi-
ey söylememitir.
slam ise, geneli içine alr. Hâli ne olursa olsun bütün müminlere Müs-
lüman denir. Büyük günah ve ar suç ileyenler de slam dairesinin için-
"Kim Allah adna yalan iftirada bulunursa, onlar gerçekten zalim kim-
selerdir.* 023
1023
Âl-i mran 3/94.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 559
Böyle bir günah ileyen kimsenin yoldan çkm bir günahkar olduu-
nu haber vererek öyle buyurmaktadr:
daha faziletlidir?" diye sorulunca: "slam" buyurdu. "Hangi slam daha fa-
Gelelim u ayete:
"Bedeviler: iman ettik, dediler. De ki, henüz gerçekten iman etmedi-
niz, ancak IslamAeslim olduk, deyin*™
duk."
1024
Saf 61/7.
J
«*s Ahmed, Müsned, IV, 114; Heysemi, ez-Zevaid, 207.
I, 59; III,
,026
Hucurat 49/14.
560 KÛTU'L-KULÛB
benim bama kakmayn. Bilakis sizi imana ilettii için Allah sizin banza
kakar.*™
dayet ettii için asl, Allah sizi minnet altna sokar" eklinde bitebilirdi.
Çünkü buna Arap dili müsaittir. Fakat Allahu Teala burada, farkl bir keli-
"Allah'tan baka size nzk veren bir yaratc var mdr?* 02*
daire slam'dr" dedi. Sonra bu büyük dairenin için küçük bir daire çizdi:
"Bu da imandr. Bir kimse sizin bahsettiiniz ileri yaparsa, imandan çkar,
«» Fatr, 35/3.
103
9 Zariyat. 51/36.
1031
A'raf 7/143.
,0K Buhari, Mezalim, Hudud, Müslim, man, 100-104; Ebu Davud, Sünnet, 15; Trmizi,
30; 1;
man, 1 1 ;
Nesai, Kasame, 49; bnu Mace, Fiten, 3.
1033 Bkz: Heysemi, ez-Zevaid, 102.
1,
562 KÛTU'l-KULÛB
edilen imandan çkm ise de, onu çevreleyen büyük daire ile temsil edi-
"Zina eden kimse, mümin olduu halde zina etmez, mümin olduu
halde arap içmez.* 034
Bunun anlam, bu ileri yapan kiinin kamil iman sahibi ve gerçek mü-
min deildir. Çünkü imann hakikati ve kemal/olgunluk hâli, Allah'tan kor-
na ve arap içmekle fas k/günahkar olur ama, imann hakikati olan korku
ve takva hâlinden çkmasna ramen imanla ifade edilen hâlden çkm ol-
Burada çok ince bir husus vardr. öyle ki: Büyük günah ileyen kim-
se, sanki imann haya perdesini üzerinden kaldrmaktadr. Çünkü
Resûlullah (s.a.v): "Haya imandandr* 035 buyurmutur. Haya sahibi, avre-
104; Buharî, Mezalim, 30, Eribe, 1, Hudûd, 1, 19; Müslim, man, 100-104; Ebu Davud,
Sünnet, 15; Tirmizi, man, 11; Nesa'î, Kasame, 49; bni Mâce, Fiten/3; Darimî, Eribe, 11;
Ahmed, Müsned, II, 317, 376..
"» Buharî, man, 3, 16 Edeb, 77; Müslim, man, 57-59; Ebu Davud, Sünnet, 14; Tirmizî, Birr, 56,
80.
MAN ve SLAM'IN R BA I f I 563
dairesinden çkar; fakat onu slam dairesinde tutan iman, tevhidi ve hü-
bn vermitir.
O, iman edilecek eyleri bilip ifade etmeye slam demi, fakat gerçek
slam için söz ile amelin birlemesi gerektiini belirtmitir.
Süfyan- Sevri (rah) öyle demitir: "nsanlar, bize göre hak ve hukuk-
hallerini Allahu Teala'ya havale ederiz. Yüce Allah'n iddetli azabn iit-
imizde, bütün kble ehli için onu ümit ederiz. Bizden önceki büyüklerin
te ve ona delil tekil etmektedir. Onlar, iman ile slam' birbirine zt ve biri
nin delillerine tabi olan kimselerdir. Onlar, iman ile slam'n derece bak-
mndan farkllk ve özelliklerinin bulunduunu anlatmak için bu ayrm
yapmlardr. Yani, onlara göre iman daha üstün ve daha özeldir. Çünkü
artma veya eksilme, iman için geçerlidir. Ayrca onda ayrm yapmak va-
ciptir. slam ise umumidir/herkesi içine alr. Ondan ancak kafirler dlanr.
Çünkü slam'n ötesinde kulun tutunaca baka bir ey yoktur/ondan ç-
kan kafir olur.
Bir grup alime göre slam'da istisna/ayrm yapma vacip deildir. Zira
yurdu." Hangi slam daha üstündür?" diye sorulduunda ise: /man"1036 bu-
yurdu. Resûlullah (s.a.v), iman ile slam' birbirinden ayrmad, o sadece
imann özel konumunu belirtip onu, slam'n hakikati ve özü olarak tant-
m oldu.
1036
Ahmed, Müsned, IV, 114; Heysemi, ez-Zevaid, I, 59.
"» 7 Tirmizi, Zühd, 11; bnu Mâce, Fiten, 12; Muvatta'. Hüsnü'l-Hulk, 3.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 565
slam', içindeki küçük daire ile iman temsil etmiti. Bu ekilde o da ima-
nn slam'dan daha özel bir konumu olduunu belirtmeye çalmtr.
rettir.
"Kim büyük günah ilerse imandan çkar. Büyük günah ileyen kimse
kafirdir, öldürülmesi helaldir."
Bir dier grubun görüü udur: "mama kar gelen kimse, kafirdir." Bu
görüler, Allahu Teala'nn u ayetine aykrdr:
"Eer müminlerden iki topluluk birbiriyle savarlarsa, onlarn arasn
bulun; Eer biri dierine saldrrsa, Allah'n emrine dönOnceye kadar sal-
1038
Hucurat 49/9.
566 KÜTU'L-KULÛB
Bizim, Mürcie ve Mutezile gibi birbirine ters görülere sahip iki bidat-
1039
Bezzar, Müsned, No: 143; Heysemi, ez-Zevaid, I, 140.
1040
atahat: Mânevî arholuk veya baygnlk hâlinde söylenmi, zâhirde eriata aykr gözüken
söz ve manalardr.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 567
doru nazil olmutur. Hz. Resûlullah (s.a.v) de, ayn yln Rebiu'l-evvel
aynn on ikinci günü ahirete irtihal etmitir. Allahu Teala haram, helal ve
Böylece din tamamlanm oldu. Bu unu gösterir. Din tamam olana kadar
önceki ksmyla, sonraki ksm birbirine baldr. Demekki, ameller imana
baldr; her ikisiyle din tamam ve mükemmel olmaktadr.
Seleften bir zat demitir ki: "Mürcie'den kim: 'blis, mümin deildir'
derse, mezhebini ykm olur. Çünkü blis, Allah'n birliini kabul ve ikrar
etmitir."
Onlara göre Allahu Teala cennete girmek için dille ikrar art komu,
ya da cennete girmeyi bu söze balamtr. Halbuki ayette geçen cennet
vaadi, sözün ispat edilmesinden sonradr. Bu da, yakîn ile söylenen iman
'Vnlar o gün, imandan çok küfre yakn idiler. Onlar aalaryla kalple-
rinde olmayan söylerler.* 044
Allahu Teala üstteki ayette ise cennete götüren sözün, müminlere ait
kn.™5
»»« Maide 5/85.
,M4 Âl-i mran 3/167.
'«* Tevbe 9/5.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 569
"Halbuki onlara ancak dini yalnz Allah'a has klarak O'na ihlasla kul-
maktadr:
1047
Beyyine 98/5.
1048
Âl-i mran, 3/7.
1049
Tirmizi, Fiten, 13; bnu Mace, Mukaddime, 9; bnu Hacer, el-Metalib, No: 2958-2959;
Tabarani, el-Evsat, No: 1785; Heysemi, ez-Zevaid, VII, 206.
570 KÛTUL-KULÛB
ilimden uzak kalp halka zulüm eden kötü insanlar; dieri de ahir zaman-
da ortaya çkp bizlerin/sahabe ve selefin hallerini yanl yorumlayan ve
haktan sapmakla suçlayanlardr."
lahu Teala güzel ilerini anlatt bir grup hakknda öyle buyurmutur:
1050
A'raf 7/146.
1051
Enfal 8/4.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 571
deini tercih etmek, verdii sözde durmak, hastalk, korku ve sknt ann-
da sabretmek de bu sfatlarn içindedir. Allahu Teala onlarn bu sfatlarn
saydktan sonra, onlarn sadk ve muttaki kimseler olduuna ahitlik et-
mitir.
572 KÜTU'L-KULÛB
rir. Hem Allah sizden bütün mallarnz istemez. Eer onlarn hepsini iste-
seydi ve sizi sktrsayd, cimrilik ederdiniz. Bu da, sizin kinlerinizi meyda-
na çkarrd.™7 •
Allah yolunda mücahede ve sdk sfatyla övülen ile, geride kalp ilahi
gazabna urayanlar arasnda ne büyük bir fark vardr. Hak adam olan-
larla, hakk iptal etmek için çalanlar arasnda ne kadar fark vardr. Alla-
fark vardr.
lar dierleriyle bir olmaz. Onlarn derecesi, sonradan infak eden ve sava-
anlardan daha büyüktür. Bununla birlikte Allah hepsine de en güzel so-
nucu vadetmitlr.* 05* Yani, onlar farkl derecelerde de olsa, Allah hepsine
cenneti vadetmitir. Yüce Allah, onlarn hepsine mümin dedii gibi; hepsi-
>
NFAK/MÜNAFIKLIK
Nifakn çeitli dereceleri vardr. Bunun yetmi çeidinin olduu söy-
lenmitir. irkin yani Allah'a ortak komann da bu kadar çeidi vardr. Mü-
1057
Muhammed 47/36-37.
> 058 Mücadele 58/1 1
1059
Hadid 57/10.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 573
"Kimde u dört huy bulunursa, o kimse oruç tutup namaz klsa ve mü-
min olduunu iddia etse de, tam Konutuunda yalan söy-
bir münafktr.
ler, vaat ettiinde yerine getirmez, emanet edildiinde ihanet eder ve dü-
Ebu Said el-Hudri (r.a) ve Ebu Kebe el-Enmârî' nin (r.a) rivayet etti-
"Dört çeit kalp vardr: Baz kalpler tertemiz olup içinde nur saçan bir
k vardr. Bu, müminin kalbidir.
Baz kalplerin içinde hem iman hem de nifak bulunur. Oradaki iman,
tatl suyun besledii sebzeye benzer. Nifak ise, irin ve akntnn besledii
yara gibidir. Bunlardan hangisi daha çok geliir ve kalbe hakim olursa,
kalp için onunla hükmedilir.*™
1060 Buharî. man. 24, Mezalim, 17, Müslim, man, 59; Ebu Davud, Sünnet, 15; Tirmizî, man, 14;
1061
Ahmed, Müsned, III, es-Sar, No: 1077; Ebu Nuaym, Hilye, 278.
17; Tâbarani, I,
1062 Müslim, man, 58; Ebu Davud, Sûnnet|\14; Tirmizî, man, 6; bnu Mace, Mukaddime, 9;
öyle buyrulmutur:
Baka bir hadiste ise: "Ümmetime arz olan irk, karncann bir kaya
üzerindeki yürüyüünden daha gizlidir"1064 buyrulmutur.
yorum."
Hz. Ali (r.a) öyle demitir: "man, beyaz bir nurdur; mümin, salih
Nifak ise siyah bir nokta gibidir; kul, haram iledikçe bu nokta büyüyüp ge-
niler ve kalbi tamamen karartr ve sonunda kalp mühürlenir. Kalbin mü-
hürlenmesi ite böyle olur." 1065 Hz. Ali sonra u ayet-i kerimeyi okudu:
"Hayr, onlarn ileyip kazandklar eyler kalplerinin özerine pas tut-
mutur.* 066
karm ve Rabbine isyan etmi olur. Çünkü Allahu Teala nefsi tezkiye et-
Beyan, XV, 98; Beavi, Meâlimü't-Tenzil, VIII, 365; bnu Mace, Zühd, 29; Ahmed, Müsned,
II, 297; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VIII, 445-447.
1066
Mutaffifîn, 83/14.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 575
il.* 07 '
ne açklanan iman hâlinin zdd olan durumun, yani inkar hâlinin bir hikmet
kusudur.
kincisi ise; kul kendini güvende ve erefli bir hâlde görmesinden son-
ra Allah, gizlediklerini açar, örttüklerini ortaya döker.
mlardr. Onlarn durumu böyle iken, zayf ve cahil kimseler, iman konu-
1067
Necm, 53/32.
1068
Nisa, 4/49.
1069
Nisa, 4/50.
1070 En'am, 6/80.
1071
A'raf, 7/89.
576 KÛTU'L KULÛB
Alimlerden birisi: "ölüm sarholuu, hak ile geldi" 072 ayetinin tefsirin-
de öyle demitir: "Yani, ölüm, kulun bana Allah'n takdir ettii hükmü
getirdi."
Sehl (rah) demitir ki: "Velilerin alametlerindeabiri de, her eyde hük-
mü Yüce Allah'a brakp kesin bir ey söylememeleridir."
1072
Kâf, 50/19.
û73
'
Müminûn, 23/63.
MAN v« SLAM'IN RTBATI 577
En doru söz sahibi ve her eyi en iyi bilen Allahu Teala, kullarna i-
leri ilahi iradeye havale etmelerini ve inallah demelerini öreterek öyle
buyurmutur;
Müslim, Taharet; 39, Cenaiz, 103. 404; Ebu Davud, Cenaiz, 79; Nesa'î, Taharet, 109,'
Cenaiz, 103; bnu Mace, Cenaiz, 36, Zühd, 36; Ahmed, MÜsned, II, 300, 375, 408 V, 353,
360.
1077 Fetih, 48/27.
578 KÛTU'L KULÛB
1078
Meryem, 19/76.
1079 Âl-i
mran, 3/173.
1080
sra, 17/72.
1081
Maide 5/46.
1082
sra 17/46.
1083
Tevbe 9/125.
MAN ve SLAM'IN RTBATI 579
olur" dedi.
MÜNAFIKLIIN ALAMETLER
Alimlerden bir zat öyle demitir: "nsanlarn nifaka en yakn olan,
kendisini ondan en uzak görendir."
Ayn zat baka bir sefer de öyle demitir: "Kendisini nifaktan en faz-
la emniyette hissedendir."
1084
Al-i mran 3/139.
1085
Âl-i mran 3/68.
1086
Ahkaf 46/19.
1087
En'am 6/127.
1088
Nisa 4/95. .
1089
bnu Mace, Mukaddime, 9; Beyhaki, uabu'l-man, No: 53-57.
580 KÛTU'L-KULÛB
dan huzur duyandr. nsanlarn nifaka en uzak olan ise, aslen sahip oldu-
Bir b. el-Hâris (r.a) ise öyle demitir: "Kalbin övgülere meyledip bu-
Seni (r.a) de öyle demitir: "Alimin gafleti, Allah'tan gayri bir eye
meyledip onunla huzur bulmasdr. Cahilin gafleti ise, dünyevî bir eyle
övünüp durmasdr."
"Kimin dünyada (ona ayn, buna ayr konuan) iki dili olursa, ahirette
Baka bir rivayette ise: "nsanlann en kötüsü, iki yüzlü olup bunlara
bu yüzle, onlara Öbür yüzle gidendir* 0*" buyrulmutur.
1090
Ebu Davud, Edeb, 34; Darimî, Rikak, 51.
,M1 Buhar, Edeb, 52; Ebu Davud, Edeb, 34; Tirmizî, Birr, 78; Darimî, Rikak, 52.
MAN va SLAM'IN RTBATI 581
Yine o öyle demitir: "Dilin ve kalbin, gizli hâlin ile açk hâlin, bir ye-
NFAKIN ÇETLER
ki türlü nifak vardr: Birincisi sahibini slam'dan çkarr. Bu nifak, Al-
reddetmekle olur. kincisi ise; kulu slam dairesinden çkarmaz ancak ima-
n eksiltir, imann gerçek zevkini giderir, onun nurunu söndürür, mümini
imann yüksek derecelerinden mahrum eder, amelleri boa çkartr, kula
mtr.
Önceki büyükler bu tür nifak ilerden ve durumlardan çok korkarlard.
Sehl (rah) öyle derdi: Gerçek riyâkar kimse, halkn ve âlimlerin kötü
Hz. Ali ve Ebu Said el-Hudrî'nin (r.a) öyle söyledikleri rivayet edilmi-
tir.
"Ben Mürcielik'ten daha yalym. Onu ilk defa ortaya atan Medine sa-
Süfyan- Sevri (r.a) demitir ki: "Kim; Ben Allah katnda müminim der-
Süfyan öyle demitir "Biz Allah'a, bize ve brahim'e indirilene iman ettik"
deyin.
Hasan (rah) devaml öyle derdi: "Yüce Allah'n, bende sevmedii bir
eyi görüp bana gazap ederek: 'Git senin hiçbir amelini kabul etmiyorum*
yoktur' deyin.
Alimlerden bir zat ise öyle demitir: "Ben iman esaslarna inanr ve
onda üphe etmem. Ama, Allahu Teala'nn: "te onlar gerçek müminler-
0
dir buyurduu kimselerden olup olmadm bilemem."
Ariflerden biri öyle demitir: "Eer evin kapsnda ehit olarak ölmek,
iç odann kapsnda da tevhid üzere ölüm teklif edilse, ben tevhid üzere öl-
söylediini iittim. Bir ara ayaa kalkp sözlerine itiraz etmek istedim. Fa-
ken, onlarn: "Bu adam valiye iyilii emrettii için öldürüldü" demelerinden
Ariflerden biri öyle demitir: "Bir kimsenin elli yl tevhid üzere olduu-
nu bilsem de, sonra aramza bir direk engel çksa ve o ölse, kalplerin ne
584 KÛTUL KULÛB
Ebu Vail de unu nakleder: Adamn biri bnu Mesud'a: "Bir kafile ile
kat et; cennetlik olman ümit ettiini söyediin gibi, mümin olduunu da
ümit ettiini söyle, yani kesin konuma!" dedi.
yordu. Sahabe, bir kiiden bahsedip onu övdüler. Tam o srada bahsedi-
len kii çkageldi. Adam yeni abdest almt, yüzünden abdest suyu dam-
lyordu. Ayakkablarn eline alm, alnnda da secde izi vard. Sahabe: Ey
(s.a.s) adama:
MAN ve SLAM'IN RTBATI 585
"Kim, 'ben gerçek müminim' diye iddia ederse o, kafirdir. Kim de, 'ben
Bu ayetin tefsirinde denmitir ki: "Onlar iyilik diye düündükleri bir çok
amel yaptlar; ama hesap ve tartya geldiklerinde, onlarn günahtan ibaret
olduunu görürler."
1092
Zebidi, Ithafu's-Sade, II, 431. Buradaki kaytta, hadisi mam Ahmed'in, Bezzar'n ve
Tabarani'nin rivayet ettii geçmektedir. mam Ahmed'in rivayet ettii hadis, bu hadisle ilk
ksmnda benzemektedir. Oradaki olay ve ahslar farkldr. Bkz: Ahmed, Müsned, III, 166.
Tabarani. el-Evsat, No: 6846; Heysemi, ez-Zevaid, I, 186. Söz, Sahabeye aittir.
u ayetler de bu manadadr:
Serî es Sekatî öyle demitir: "Bir kimse, içinde her türlü aacn ve
kuun bulunduu bir bahçeye girse; bahçedeki bütün kular, adamn ko-
nutuu lisan ile ona: "Ey Allah'n dostu, Allah'n selam üzerine olsun!"
deseler, adam bu söze yönelip holansa ve kalbi duyduu ile huzur bul-
sa, kularn esiri olmu olur."
1099
En'am, 6/115.
10 °
'
Yunus, 10/97.
"w A'raf, 7/37.
1102
Hac, 22/41
,103
Nemi, 27/148.
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
,,M Ebu Nuaym, Hilye, III, 80; bnu'l-Cevzi, el-lel, No: 1359.
1,05
Bkz: Hakim, Müstedrek, IV, 31/; Tabarani, el-kebir, I, 229; bnu Ebi'd-Dünya, K. Zemmi'd-
Dünya, No: 97; bnu Mübarek, K- Zühd, No: 629.
588 KÛTU'LKULÛB
"Bu konunun asl Allah katnda naslsa, ben ona iman ettim" derler.
"Üç türlü i vardr: Doruluu aça çkm i; onu izleyin. Yanl ol-
duu belli olan i; ondan uzak durun. üpheli olan iler; onu bilene dan-
n.*"»
1,86
Bkz: Al-i mran 3/7.
1107
Nisa 4/65.
1108
Ahzab, 33/22.
1,09
Ahmed, K. Zühd, No. 328; bnu Asakir, Tarih, cilt: 47, shf: 458. (Beyrut, 1997)
* 0
bnu Mesud (r.a) konuyla ilgili olarak öyle demitir: "Yollarda iaret-
Baka bir sefer öyle demitir: "Bugün öyle bir zamandasnz ki en ha-
yrlnz, bildii ile amel etmede acele edenlerdir. Öyle bir zaman gelecek
ki en hayrlnz, acele etmeyip iin iç yüzünü aratranlar olacaktr."
Yani, ilk asrda dorular apaçk ortada idi. Daha sonraki zamanlarda
Ayn ekilde Rasûlullah da (s.a.v), bir yönü hakka, bir yönü batla ba-
kan kark hükümlerde ihtiyatl davranmay emrederek öyle buyurmutur:
Çünkü Tevrat, Allah tarafndan indirilmi hak bir kitaptr.. Bununla bir-
1110
Bakara, 2/128.
Zuhruf, 43/69.
1112
Buhari. Tefsiru Sûre (2), 11; Ebu Davud, lm, 2; bnu Hbban, Sahih, No: 6257; Ahmed,
Müsned, IV; 136;
590 KÛTUL-KULÛB
duunu kabul itikad etmek helal deildir. Bunun Resûlullah (s.a.v), onlara
eer verdikleri haber batl ise, bu söz onlara bir zarar vermemektedir.
1113 Buharî, Talak, 11, Hudud, 22; Ebu Davud. Hudud. 17; NesaT. Tarak, 21; bnu Mace, Talak,
15; Darimî, Hudud, 1; Ahmed, Müsned, 1. 118, 140, VI, 101.
11,4
Nur, 24/61.
" 15 Bkz: Buhari, 'tisam, 3; Ahmed, Müsned, V, 441 ;
Tabarani, el-Kebir, No: 6083.
1,16
Zebidi, thaf, VII, 152; Aclûnî, Kefu'l-Hafa, No; 610
.
lendiren eylerle megul olur. Hz. Lokman (a.s)'n haber verdii gibi; hik-
mete ulamann yolu, kendine lazm olmayan ileri terk etmektir. Hz. Lok-
man'a: "Size hikmet hangi yolla verildi?" diye sorulunca; u cevab vermi-
tir: "Hikmet bana iki yolla verildi. Birincisi, ben, beni ilgilendirmeyen eyi
üstüme vazife almam; ikincisi de, üzerime aldm ii de ortada brak-
mam."
Bunun için nefisle mücadele etmek gereklidir. Eer nefsin alkanlk hâli-
ne getirdii bir ehveti yoksa, bu defa nefis kalbi ona çekmekle urar.
Gerçekten kötü âdet/bir eyi alkanlk hâline getirmek, insan devaml
malup eden bir ordu gibidir. Bu sebeple tövbe etmek çok zor olmaktadr.
Alt eyin kendisine galip gelmesinden dolay, kul istikametten ayrl-
maktadr.
pdr. Kula emredilen veya tevik edilen ilerin dndaki her türlü alkan-
lk, kötü âdettir.
592 KÛTU'L-KULÛB
Ebu Süleyman Dârânî (rah) öyle demitir: "Yemek yemek için belli
bir zaman tayin etmemeye gücün yeterse, bunu yap; bu konuda nefsin se-
ninle çekimeye girse de, söylediimi yapmaya çal!"
Yine o demitir ki: "Akam yemeimden bir lokmay terk etmem be-
nim için, geceyi ibadetle geçirmekten daha sevimlidir."
Yine Sehl (rah) öyle demitir: "Nefsin arzularndan birini terk etmek
kalp için, bir yl nafile oruç tutmaktan ve ibadet etmekten daha faydaldr."
Bütün bunlar, nefsin kötü âdetlere alp insan devaml o yöne çek-
me endiesiyle söylenmitir. Bu durumda nefsin sfat galip gelir ve onu
zaptetmek mümkün olmaz. Onun için önceden tedbirini almak gerekir.
ve derecesini artrr.
Hz. Ebû Hureyre'nin (r.a) naklettii bir hadiste Resûlullah (s.a.v) öy-
le buyurmutur:
da anlatlan u hadisedir:
"Adamn biri, bir aylk uzaklktaki bir beldeden evlendi. Hanmn getir-
mesi için hizmetçisini oraya gönderdi. Hizmetçi, hanm alarak yola çkt.
1,17
Tirmizî, Zühd; 2;Ahmed, Müsned, II, 310.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 593
karlamaz; ayrca efendinin yannda seni iyi bir insan olarak anlatr. Sen
onun yannda daha itibarl olursun!" Diye vesvese verdi. Hizmetçi, eytann
bu vesvesesinden sonra kalkt, namaza durdu. Rabbine öyle yalvard:
"Ey Rabbim, dümanm geldi; beni sana isyana tevik ediyor. Benim
bir ay boyunca ona dayanacak gücüm yok. Onun errinden sana sn-
yorum. Ey Rabbim, beni ondan koru."
için çalan, nefsinin terbiyesi ile megul olup ona yönelen kimsenin ala-
hip olursa o, sünnet üzere yaayan bir kimsedir. Bunlar, sünnet yolunun
faziletleridir. Bunlar, ileri seviyedeki bir iman ve güzel yakîn ile elde edile-
cek güzelliklerdir.
MAN VE DN
Sözlerin en dorusunu söyleyen Allahu Teala öyle buyurmutur:
"Sonra da seni din konusunda bir eriaVyol sahibi kldk. Sen ona uy;
bilmeyenlerin isteklerine uyma.*" 9
eriat kelimesi de, yol manasna kullanlan bir isimdir. eriat; geni,
doru ve açk yol manasnda kullanlr. eriat, bütün yollar içine alan bir
yol manasndadr ve eriat kelimesi bütün bunlar içine alan kapsaml bir
manaya sahiptir. âri', meraa, ir'at, eriat ayn kökten türeyen kelime-
lerdir. Bunlar içinde eriat en kapsamls olduu için; hepsini ifade eder.
11,8
Hakim, Müstedrek, I, 129; Tabarani, el-Kebir, No: 7659; es-Sar, No: 724; Heysemi, ez-
Zevaid, I, 179; VII, 259.
1119
Casiye 45/18.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 595
patdr.
Zikrettiimiz bu esaslarn bir ksm Hz. Rasûlullah'tan (s.a.v) rivayet
ceki salih insanlara dil uzatmaz. Eli ve diliyle müslümanlarn malna ve na-
musuna bir zarar vermez. Bütün müslümanlara kar samimi ve merha-
metlidir. Onlar sevindiren eye sevinir; onlar üzen eye üzülür. Özellikle,
Müslümanlarn bandaki imama kâr bu konuda x
çok hassas davranr.
1120 36-
Bkz: Ebu Ya'la, Müsned, No: 523; Tabarani, el-Kebir, No: 1 1958; Heysemi, ez-Zevaid, I,
37.
596 KÛTU'L-KULÜB
Bütün müslümanlara dua eder. Bütün ilerinde srf Allahu Teala'nn rza-
sn arar.
lah'a yemin olsun ki kulun, kalbi ve dili selamette olmadkça mümin ola-
maz.™
"Ûç ey var ki bir müslûmann kalbi onlarda sahtekar olmaz. Amelle-
rini srf Allah için yapmak, bandaki imamlara/idarecilere kar samimi ol-
mak ve cemaate devam etmek. Müslümanlarn davetleri geride kalan in-
anlat. Ben, onun izini takip etmek istiyorum." Salim, kendisine u cevab
yazp gönderdi: "Allah'a hamd, Rasûlüne selamdan sonra, bil ki, sen
takip edebilirsen, gerçekten sen Hz. Ömer'den (r.a) daha hayrl olursun.
1121
Ahmed, Müsned, I, 387; Heysemi, ez-Zevaid, I, 53.
1,22
ibnu Mace, Mukaddime, 18, Dârimî, Mukaddime, 24; Ahmed, Müsned, V, 183; Hakim,
Müstedrek, I, 87-88; Tabarani, el-Kebir, No: 4890; Beyhaki, uabu'l-man, No: 7514.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET
Kendi nefsi için sevdii eyleri herkes için sever ve ister. Ayn ekil-
de, kendisi için kötü gördüü her eyi dier bütün insanlar için de kötü gö-
rür ve istemez.
Rivayet edildiine göre; ölüm melei olan Azrail, mümin bir kulun ru-
hunu almaya geldii zaman, onu takip ve amellerini muhafaza eden iki
melek Azrail'e öyle derler: "Bize biraz müsaade et de, onun kulaklarn
güzel övgüyle dolduralm." Ardndan derler ki: "Allah sana hayr mükafat
versin. Bizim bildiimiz kadaryla sen Allah'a itaatte çok hzl, O'na isyan-
da ise çok yavatn. Hayr ve hayr ehlini sever, elinden geldiince hayr
ilerdin. Senden çok güzel sözler iittik. Bizi oturttuun nice deerli mec-
lisler oldu. Müjdeler olsun sana, seninle bizim aramzda gerçekleen bu
güzel buluma ile sevin, yarn ahirette biz, Allahu Teala'nn huzurunda du-
rup senin için güzel ehadette bulunacaz, artk sevin, gözün aydn ol-
sun."
unlardr;
1123
nikâk 84/19.
,1Z4
Müslim, Selam, 4-5; Tirmizi, Edeb, 1; Nesaî, Cenaiz; 352; bnu Mace, Cenaiz, 1; Ahmed,
Müsned, II; 321 ; Ebu Yala, Müsned, No: 519.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 599
"Allah Resûlü (s.a. v) bize yedi eyi emretti, yedi eyi de yasaklad. " 1 26
5- Sa'd (r.a) ve Ebu Hureyre'nin (r.a) ayn manada rivayet ettikleri ha-
1128
dis-i erif.
Ancak Enes b. Malik'in (r.a) rivayet ettii hadisi farkl tutmak gerekir.
Çünkü bu hadis 'garib hadis' olmakla beraber, orada zikredilen özellikler
" 25 Nesaî, Cenaiz, 352; Ahmed, Müsned, II, 321, Tabarani, el-Kebir, No: 4076; Heysemi, ez-
Zevaid, VIII, 185. ^
1128
Buharî, Cenaiz, 2, Eribe, 2î Müslim, Libas, 3; Tirmizi, Edeb, 45; Nesaî, Cenaiz, 52.
1127
bnu Mace, Cenaiz, 1 ;
Ahmed, Müsned, V, 273.
1128 Müslim, Selam, 4-5; Ahmed, Müsned, 321.
II,
,129
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbar, No: 1502.
600 KÛTU L KUlÛB
" -
Hz. Enes'in (r.a) rivayet ettii hadiste, Allah'n Rasûlü (s.a.v) öyle bu-
yurmutur:
salihler için dua ederler. Onlardan günahkar bir kimse, bu Ümmet-i Mu-
hammed'in (s.a.v) içinde bir salih insan gördüü zaman: "Allahm, ona
nasip ettiin güzel hâli kendisine hayrl ve bereketli et, onu bu hâl üzere
sabit tut, bizi onunla faydalandr" diye dua eder. Salih kimse ise, Muham-
med (s.a.v) ümmetinden günahkar birini görünce: "Allah'm ona hidayet et,
bnu Abbas (r.a) demitir ki: "Bu ayeti, helal ve haramlar gibi dikkate
almanz gerekmektedir."
,130
Deylemi, Firdevsü'l-Ahbaf, No: 1502.
,13 '
Fetih 48/29.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 601
maktadr. Onlar terk etmek için hiçbir özür yoktur. Ancak, sünnette belir-
tilen ve ilmin tasdik ettii bir özürolursa, o zaman bunlardan birisini terk
Bir defasnda da öyle demitir: "Bir beldeye gittim; orada hiçbir yakn
dost yoktu. nsanlar ifsat eden yine insanlar deil midir?
Alimlerden birisi demitir ki: "Nefsini tanyan (ve onunla megul olan)
huzura kavuur, insanlar tanyan (ve onlarda huzur arayan ise) skntya
düer."
Bir b. el-Hâris ise bunun tam tersine: "nsanlar tanyan (ve onlara
yönelmeyen kimse) rahata erer" demitir.
1132
Tabarani, el-Evsat, No: 466; bnu Hbban, Sahih, No: 471; Heysemi, ez-Zevaid, VIII. 17.
1133
Müminûn 23/96.
,13 Tirmizî, Birr, Ahmed, Müsned, VI, 159, 451.
67;
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 603
Beden ile ilgili dier yedi sünnet ise unlardr: Sünnet olmak, avret
mahallini tra etmek, istinca yapmak/taharetten sonra su ile temizlenmek,
koltuk alt kllarn yolmak/tra etmek, trnaklar kesmek, parmak mafsal-
larn temizlemek ve trnak altlarn temizlemek.
Ömer b. Hattab (r.a) öyle demitir: Allah Resulü (s.a.v) devrinde çö-
ven/eldeki ya ve asiti almak için kullanlan bitki nedir bilmezdik. Bizim
mendillerimiz, ayaklarmzn alt ksmlar idi. Yal et yediimizde altna
sürterdik.
Denilir ki: Allah Resûlü'nden (s.a.v) sonra ortaya çkan ilk bidatler
dörttür: "Elekler, el ykamak için kullanlan çöven otu, sofralar ve karn t-
ka basa doldurarak yemek yemek. Bütün bunlar, mideyle ilgilidir. Mide,
bo kaplarn en kötüsüdür.
lar kesmek, koltuk alt ve avret mahallinin temizlii için krk gün gibi uzun
bir süre koydu. Ama o, trnaklarn kesilmesine kadar trnak altlarn temiz-
lenmesini emretti. Çünkü buralar, pislik biriken yerlerdir.
1135
Aym konuda benzer bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, I, 243; Tabarani, el-Kebir, No:
12224; Heysemi, ez-Zevaid, V, 166.
604 KÛTU'LKULÛB
Trnak altndaki kirlere Arapça'da 'üff denir. Trnak kirine 'üff, kulak
kirine lûff denilir. Tüff kelimesinin kirden rahatsz olma konusunda müba-
"Allahu Teala'nn baz melekleri vardr: Adem oullarn sakal ile süs-
Allah Resûlü'nün (s.a.v) sfatlar anlatrken, onun gür sakall olduu ri-
vayet edilmitir. Ebu Bekir de (r.a) gür sakall idi. Hz. Osman (r.a), ince ve
uzun sakall idi. Hz. Ali'nin (r.a) sakallar ise gür ve geniçe idi. Öyle ki ba-
Rivayete göre cennet ehli, sakalsz olacaktr, ancak Hz. Musâ'nn (as)
kardei Hz. Harun (a.s) sakall olacaktr. Onun sakal gösüne kadar uzun
olacaktr. Bu, kendisine bir eref ve fazilet alameti olarak verilecektir.
1136
srâ 17/23.
.
0
"Dilediinin yaratln artrr " 37 ayet-i kerimesinin bir tefsirinde de;
Kad üreyh'in: "On bin dirheme de mâl olsa sakalmn olmasn ister-
Ediplerden birisi demitir ki: Sakaln insana bir çok faydas vardr: Sa-
kal sahibini saygn yapar; insanlar ona ilim ve vakar sahibi gözüyle bakar.
Meclislerde ba köeye oturtulur, kendisine ayaa kalklr. Sakall kimse
lar sakaln hatrna kötü söz sahibine kar çkarlar, böylece sakal onun
erefini korumu olur."
vardr.
Yine süs ve gösteri için sakala ilave yapmak, eksiltmek, iyice ksalt-
mak veya uzatmak da bidattir.
Sakala ekleme yapmak, göz ile baa ait saç alp ya-
kulak arsmdaki
naklara ekleyerek olur. Böyle sakaln normal snrnn dna talm olur.
Sakallar eksiltme ise yanak ksmnda çkan kllar yanaklarn yarsna ka-
dar tra etmek suretiyle olur. Bu, vücuda bir çeit eziyettir. Böyle yaparak
sakal noksanlatrlmaktadr.
akl, kalpte bulunan bir tabiattr, ilim ise bütün gayb bilen Allah'n bir ihsa-
datler de, bedenin sünnetleri gibi on iki tane olup, onlara karlk gelmek-
tedir. Bidate dalan sünneti terk etmi olur, sünneti yapan bidatten kurtulur.
1.38
Ahmed, Müsned, II; 52.
1.39
Zümer 39/75.
" 40 Muhammed 47/37.
608 KÛTU'L-KULÛB
Bunlardan birisi:
dan alrd. Dier hadislerin birisi: "Byklar kesin™2 dieri ise: 'Byklan
krpn™ 3 eklindedir.
sünnetlerindendir. Byk ile ilgili garib yolla gelen bir hadîs-i erif öyle
Hadis-i erifte geçen 'tama', byklarn alttan ve üstten kesilerek ince bir
mitir.
m Tirmizî, Edeb, 16; Nesaî, Zinet, Ahmed, Müsned, IV.366, 368, V, 410.
2, 6.
m Buharî, Libas, 63, 64; Müslim, Taharet, 49, 50, 56; Ebu Davud, Taharet, 29, Tereccül,
1
16;
Tirmizî, Edeb, 14; Nesaî, Ziynet, 1, 55, 56; bnu Mace, Taharet, 8; Muvatta ,
Sfatü'n-Nebi,
Ömer b. Hattab (r.a) ile Medine Kads bnu Ebi Leyla, sakaln tra
eden bir adamn ahitliini reddetmilerdir.
Alt dudakla çene arasnda çkan tüylerin kesilmesi de bidattir. Alt du-
dann altndaki kllar tra eden biri, Halife Ömer b. Abdülaziz'in huzu-
runda ahitlik etmek istemiti. Halife, onu böyte görünce ahitliini kabul
etmedi.
Ömer (r.a) hilafette iken sakallarn siyaha boyam bir adam evlen-
miti. Bir süre sonra siyah renk kaybolup beyazlklar ortaya çknca kad-
nn akrabalar durumu Ömer'e (r.a) ikayet ettiler. O da, yaplan nikah ge-
1146
A'raf 7/95.
m* Ahmed, Müsned. V, 264; bnu Hbban, Sajih, No: 5476; Beyhaki, Sünen, I, 151; Bezzar,
3624.
610 KÛTU'L-KULÛB
duu söylenir.
Seri es-Sekati demitir ki "Sakalla ilgili iki irk vardr; birisi onu insan-
lar görsün diye taramak, ikincisi de zahid görünmek için onu dank b-
rakmaktr."
Baka bir sefer de: "Yanma birisi geliyor diye sakalm svazlasam,
irke düeceimi zannederim" demitir.
bnu Ömer (r.a) kendini tra edecek berbere, byklar dudaklarn bi-
1.51
Hakim, Müstedrek, III. 526; Heysemi, ez-Zevaid, V, 163.
1.52
Ebu Davud, Terpccül, 20; Nesaî, Ziynet, 15.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET
SAKALIN MÜSTEHAPLARI
Alimlerden bir ksm Hacc ibadetlerini yerine getirirken sakallarn ks-
men aldrmlardr.
nsan, sakaln avucuyla tuttuunda, alttan kalan uzun ksm aldrma-
snda bir mahzurbnu Ömer (r.a) ve Tabiun'dan bir grup alim böy-
yoktur.
le yapmlardr. a'bi ve bnu irin bunu güzel görürken, Hasan ve Kata-
de mekruh görmülerdir
Bana göre. sakaln uzayan ksmn tabii hâli üzere brakmak daha iyi-
dir.
Ancak ravilerden biri bunu baka bir lafzla rivayet etmitir. Bu, riva-
yeti klmasa da bu bir garip hadistir. Bu ravi sakaln hafifliinin
geçersiz
Kur'an okuma anlamnda olduunu söyler. Bu ekilde bir rivayetin olduu-
nu zannetmiyorum.
1153
Tabarani. el-Kebir, No: 12920; Heysemi, ez-Zevaid, V, 164.
,154
Buharî, CunVa, 19, 6; Nesaî, Hac, 42; Dârimi, Salat, 191; Ahmed, Müsned, V, 438, 440, VI,
236.
612 KÛTU'L-KULÛB
Baka bir rivayette Allah Resulünün (s.a.v) günde iki kez saçlarn ta-
rad rivayet edilir. Bundan daha dikkat çekici bir rivayette Hz. Aie (r.a)
öyle demitir:
ln düzelttiini gördüm."
1157
tir. Araplarn genel adetleri de bu yöndeydi. Resûlullah (s.a.v) da onla-
rn güzel örfüne uymutur. Bu iler, onun güzel ahlaknn bir parças ol-
mutur.
1155
Ebu Davud, Tereccül, 3, Aliyyü'l-Kâri, Mirkatu'l-Mefatih, No: 4450.
lise
Ayn konuda biraz farkl bir rivayet için bkz: Heysemi, ez-Zevaid, V, 164.
1157
Ali el-Muttaki, Kenz. No. 18161; Heysemi, ez-Zevaid, V, 171; Elbani, Daife, No: 4249
1,98
Ebu Ya'la, Müsned, No: 7483; Tabarani, el-Kebir, XXII, 202; Beyhaki, uabu'l-man, No:
7805-7806; bnu Adiy, el-Kamil, I, 253; Elbani, Daife, No: 3575.
EHL SÜNNET YOLUNUN pa^ilcii
lah ona ak saç ve sakal noksanl vermedi." Kendisine: "Bu bir kusur mu-
dur?" diye sorulunca: "Ama hiç biriniz ondan holanmaz" demitir.
Yahya b. Eksem yirmi bir yanda iken kadla tayin edilmiti. Onu
yann küçüklüüyle utandrmak isteyen biri, bir mecliste: "Allah kolaylk
versin; kad efendi kaç yandalar?" diye sordu. O da: "Allah Resûlü'nün
(s.a.v) Mekke'nin emirlik ve kadlna tayin ettii Utâb bnu Üseyd'in ya-
ndaym" diyerek adam susturdu.
1,59 Ebu Davûd, Edeb, 20; Beyhaki, Sünej-i Kübra, VIII, 163; uabu'l-man, No: 10986; Elbanl,
Sahihu'l-Câmi, I, 2199.
1160
Enbiya 21/60.
1.61
Kehf, 18/13.
1.62
Meryem, 19/12.
»» Bkz: Buhari, Menakb, 23; Libas, 68; Müslim, Fedail, 113.
614 KÛTU'L-KULÛB
Ebu Amr b. Alâ demitir ki: "Boyu uzun, ba küçük ve sakal geni bi-
rini gördüünde, bu kimse Ümeyye b. Abd-i ems bile olsa, onun ahmak
olduuna hükmet."
Çünkü lütuf Allah'n elindedir O ilmi dilediine verir. Allah'n gence veya bir
bakasna verdii ilmi kimse engelleyemez. Allah'n yaldan veya bir ba-
kasndan mahrum ettii eyi de onlara verebilecek kimse yoktur.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 615
Ebu Eyyub es-Sicistani demitir ki: "Seksen yanda ihtiyar bir ahsa
yetitim. Bir gencin peine dümü ondan ilim öreniyordu. Ona: "Bundan
m ilim öreniyorsun?" diye sorulduunda: "Evet, ondan ilim aldm müd-
detçe ben onun kölesiyim" dedi.
Ali b. Hasan (rah) demitir ki: "Kim senden önce ilim örenmise, o
senin ilimde imamndr; isterse yaça senden küçük olsun."
Ebu Amr b. el-Ala'ya: "Yal bir kimsenin genç birinden ilim örenme-
si güzel olur mu?" diye sorulunca, öyle cevap vermitir: "Eer hayat/ya-
amak ona güzel geliyorsa, ilim örenmek de ona tatl gelir. Çünkü o, ya-
"Benim ondan dinlediklerimi bir bilsen, sen de benim gibi binein öbür
yannda giderdin. Süfyan'n rivayet ettii hadisleri onun gibi yüksek birisin-
"Buradaki 'küçükler' den maksat bidat ehlidir. Çünkü Ehl-i Sünnet için-
de ilim sahibi olup da küçük olan biri yoktur." Sonra öyle demitir: "Ya
küçük niceleri vardr ki biz ondan büyük ilimler elde ettik"
de vardr:
den geldii sürece, onlar hayr üzere kalmaya devam ederler. Fakat ilim
1164
Hadisn ilk ksm için bkz: Tabarani, el-Kebir; XXII, 85-86; Heysemi, ez-Zevaid, X, 20.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 617
Bir haberde öyle denmektedir: "Allah'n ilim verdii bir kulu küçüm-
semeyin. Çünkü Allahu Teala ona ilim vererek kendisini küçültmemitir."
u'be öyle demitir: Kimden bir hadis yazdysam veya bir bilgi ö-
rendiysem onun kölesi olurum."
•
Yine u'be (rah): "Bir kiiden yedi hadis yazdmda, beni kendisine
temilerdir.
"«Tirmizî, Edeb, 81;Ahmed, Müsned, III; 130, 143, IV, 319; Bezzar, Müsned, No: 2843;
Heysemi, ez-Zevaid, X, 68.
1,66
bnu Asakir, Tarihu Dmek, cilt: 47, shf: 522. (No: 10341)
"« Enfal, 8/60.
618 KÛTU •
L - KU L ÛB
Rivayet edildiine göre Hz. Ali (r.a), bu ayetin sabah namaznn iki
1168
nsanlarn en kötüsünün, temiz insanlarda kusur aramak olduunu bildiren bir baka hadis
için bkz: Ahmed, VI, 459; Tabarani, el-Kebir, XXIV, 167; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 93.
1,69
Tür 52/49.
" 70 Kâf 50/40.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 619
1 - Ali'nin (r.a) rivayet ettii hadis: Hz. Ali'ye (r.a) Allah Resûlü'nün
2- bnu Ömer'in (r.a) rivayet ettii hadis: "bnu Ömer (r.a): "Allah
3- Ebu Eyyüb el-Ensârî'nin (r.a) rivayet ettii hadis: Ebu Eyyub (r.a),
1173
öle namaznn farzndan önce klnan dört rekat sünneti zikretmitir.
4- Hz. Aie (r.ah) ve Enes'in (r.a) rivayet ettii hadis: Bu ikisi de yats
namazndan sonra klnan sünnet namaz ve vitir namazn zikretmiler-
dir. 1174
buyurdu ki: "Kim farzlar dnda günde on iki rekat namaz klarsa, Allahu
'" 75
Teala ona cennette bir ev bina eder.
Bu konuda Ehl-i Beyt yoluyla garib bir senetle gelen bir hadis u ekil-
dedir: 'Muhakkak ki Allahu Teala size bir gündüz ve gecede klnmak
üzere on yedi rekat namaz farz kld. Ben de o kadarn size sünnet olarak
1171
Bkz: Ahmed, Müsned, 1, 147-1 48rEbu Ya'lâ, Müsned, No: 495; Heysemi, ez-Zevaid, II, 231.
1172 Beyhaki, Sünen-i Kübra, 471.
II,
\
,,7a Ebu Davud, Tatavvu, 7; I
1174
Ebu Davud, Tatavvu, 17.
" 75 Müslim, Müsafirin, 101; Ebu Davud, Tatavvu, 1; Tirmizi, Salat, 179; bnu Mace, kame, 100;
Nesai, Kyamu'l-Lely, 66; Hakim, Müstedrek, I, 311; Ahmed, Müsned, VI, 326-327.
620 KÛTU-L-KULÛB
"kindinin farzndan önce dört rekat namaz klan kimseye Allah rah-
met ete/n"1176 buyurmutur.
göün dörtte birine geldiinde de, dört rekat namaz kld." 1177
Bize tek kanaldan gelen bir hadiste Allah Resûlü'nün (s.a.v) kuluk
namazn alt rekat olarak kld da rivayet edilmitir.
1176
Ebu Davud, Tatavvu, 8; Tirmizi, Salat, 318; Beyhaki, Sünen-' Kübra, II, 473.
1177
Ahmed, Müsned, 85; Ebu Ya"la, Müsned, No: 318.
I,
1,79
Buhari, Gusl, 21 ;
Müslim, Hayz, 70; Ebu Davud, Salat, 302; Tatavvu, 12; bnu Mace, ikame,
172.
EHL SÜNNET YOLUNUN FAZLET 621
de) günein zevalinden sonra ve öle namazndan önce hiç terk etmeden
dört rekat namaz kld. Bu rekatlarda Bakara sûresi uzunluunda Kur'an
"Göün kaplar bu vakitte açlr ve dualar kabul olur. Böyle bir vakit-
0" 79
te benim için de saiih bir amelin göe yükselmesini istiyorum.
rekat.*™
bana, Efendimiz'in (s.a.v) evde iki rekat kldktan sonra mescide çktn
haber verdi."
Aie validemiz (r.ah) ise unu haber vermitir: "Allah Resûlü (s.a.v)
Enes b. Malik (r.a) demitir ki: "Allah Resûlü (s.a.v) yats namazndan
sonra üç rekat vitir namazn klard. Bu rekatlarn birincisinde Ala sûresi-
iki rekat klard. 1184 Baz rivayetlerde, bu namaz bada kurarak kld bil-
dirilmitir. 1185 Baz rivayetlerde Allah Resûlü'nün (s.a.v) yatt yere gelip
oturduu yerde iki rekat kld ve bu rekatlarda Zilzal ve Tekasür sûreleri-
ni, baka bir rivayette ise Kafirun sûresini okuduu bildirilmektedir. 1186
Bir kimse bir günde bu on yedi rekat sünnet namaz klarsa, farzlary-
la birlikte günde toplam otuz dört rekat namaz klm olur. Buna devam
eder ve bu sayy namaz olarak günlük vird yani sürekli bir vazife yapar-
göstermilerdir:
"Her ezanla, kamet (farz namaz) arasnda bir nafile namaz vardr.
Dileyen kimse onu klar."" 88
1,83
Ebu Davud, Salat, 340; Vitr, 4; Tirmizi, Vitr, 9; bnu Mace, kame, 117; Nesaî, Kyamü'l-leyl,
37.
"w Müslim, Müsâfirin, 126.; Ebu Davud, Salat, 317; Nesai, Kyamu'l-Leyl, 55.
1185
Nesai, Kyamu'l-Leyl, 22.
"** Beyhaki, Sünen-i Kübra, III, 32-33; Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensûr, VIII, 591, Zebidi, thaf, III, 588.
" 87 Ahmed, Müsned, V, 265; bnu Hbban, Sahih, No: 361; Ebu Nuaym, Hilye, I, 166-167;
Tabarani, el-Kebir, No: 1651; Heysemi, ez-Zevaid, II, 249; Ali el-Muttaki, Kenz No: 18916.
Rivayetlerin bir ksmnda hadis: "Gücü yeten ondan istedii kadar çoaltsn" eklindedir.
1188
Buhari, Salat, 165; Müslim, Müsâfirin, 304; Ebu Davud, Salat, 301 ; Tirmizi, Salat, 22; Nesai,
gulamasna dayanmaktadr.
Güne battktan sonra akam namazndan önce iki rekat namaz kln-
mas bana göre mekruh deildir. Bu konuda Enes b. Malik (r.a) öyle
demitir:
Übeyy b. Ka'b, (r.a), Ubade b. Samit (r.a), Ebu Zer (r.a), Zeyd b. Sabit
(r.a) ve sahabenin dier büyükleri bu namaz klarlard. Ubade (r.a) ve bir
1189
Müslim, Müsafirin, 302-303; Ebu Davud, Salat, 301 ; BeyhaKi, Sünen-i Kübra, II, 475-476.
,190
Buhari, Ezan, 1 1 ; Salat, 165; Müslim, Müsafîrin; 304; Ebu Davûd, Tatavvu, 1 1 ; Tirmlzî, Salat,
22; Nesaî, Ezan, 39; Salat, 118; ibnu Mace, kame, 149; Darimî, Salat, 145; Ahmed, Müsned,
IV, 86, V, 54, 56, 57.
ISBN 975 X466 *6-0
ISBN 975-8466-90-9