You are on page 1of 117

ANNE BABALARIN; ENNEAGRAM BİLGİSİ, EBEVEYN

TUTUMLARI VE AFFEDİCİLİK DÜZEYLERİNİN BAZI


DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ

Ahmet Gökkaya
19 11 04 201
Orcid: 0000-0002-8193-7684

YÜKSEK LİSANS TEZİ


Psikoloji Anabilim Dalı
Psikoloji (Opsiyon: Gelişim Psikolojisi) Yüksek Lisans Programı
Danışman: Doç. Dr. Durmuş Ümmet

İstanbul
T.C. Maltepe Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
Kasım, 2020
JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI

Bu belge, Yükseköğretim Kurulu tarafından 19.01.2021 tarihli “Lisansüstü


Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin
Yönerge” ile bildirilen 6689 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında
gizlenmiştir.

ii
ETİK İLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI

Bu belge, Yükseköğretim Kurulu tarafından 19.01.2021 tarihli “Lisansüstü


Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin
Yönerge” ile bildirilen 6689 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında
gizlenmiştir.

iii
TEŞEKKÜR

Tez çalışma sürecim boyunca beni yönlendiren, her zaman anlayışlı ve


güler yüzlü olan değerli hocam Doç. Dr. Durmuş Ümmet’e sonsuz teşekkürlerimi
sunarım.
Hayatını bana adayan, fikirleri ve eylemleri ile her zaman bana destek
olan, kendi arzu ve isteklerini benim için erteleyen, sevgisini gözlerinde
gördüğüm, beni büyüten ve yetiştiren annem Hatice Tetiker’e ayrıca bana annelik
yapan, hem arkadaşım hem yoldaşım olan canım ablalarım Zekiye Gökkaya ve
Fatma Gül’e sonsuz teşekkürler.
Dostlukları ile hep yanımda olan, kararsız kaldığım her an bana destek
olan değerli arkadaşlarım Samet Yiğit, İrem Coşkunfirat ve Ayşe Görgün’e
teşekkür ederim.

Ahmet Gökkaya

Kasım, 2020

iv
ÖZ

ANNE BABALARIN; ENNEAGRAM BİLGİSİ, EBEVEYN


TUTUMLARI VE AFFEDİCİLİK DÜZEYLERİNİN BAZI
DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ
Ahmet Gökkaya
Yüksek Lisans Tezi
Psikoloji Anabilim Dalı
Psikoloji (Opsiyon: Gelişim Psikolojisi) Yüksek Lisans Programı
Danışman: Doç. Dr. Durmuş Ümmet
Maltepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2020
Bu araştırma enneagram 9 tip mizaç bilgisi ile ebeveyn tutumları ve affedicilik
düzeylerini çeşitli değişkenler açısından inceleyerek, aralarındaki ilişkiyi belirlemektir.
Araştırma modeli olarak ilişkisel tarama modelinin kullanıldığı bu çalışma, google
formlara çevrilmiş formların çevrimci yollarla (whatsapp grupları ve Instagram) katılım
sağlayan 2-6 yaş arası çocuğu olan 300 ebeveyni kapsamaktadır. Enneagram 9 tip mizaç
bilgisi ile ebeveynlik tutumları ve affedicilik düzeylerini cinsiyet, sahip olunan çocuk
sayısı, içinde yetişilen coğrafi bölge, ailenin toplam gelir seviyesi, annenin çalışma
durumu, anne ve babanın eğitim durumları ve enneagram 9 tip mizaç bilgi düzeyi gibi
değişkenlerle incelemek için ebeveyn tutum ölçeği, affedicilik ölçeği ve demografik
bilgi formu kullanılmıştır.

Verilerin analizi SPSS 25.0 paket programı kullanılarak bağımsız gruplar T-testi,
One-Way Anova (Tek Yönlü Varyans Analizi) ve korelasyon analizi yöntemleriyle
yapılmıştır. Araştırma sonucunda: demokratik ebeveyn tutumu ile cinsiyet durumu; izin
verici, demokratik ve otoriter ebeveyn tutumu ile sahip olunan çocuk sayısı grupları;
otoriter ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile içinde yetişilen coğrafi bölge grupları;
aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile gelir düzeyi grupları; izin verici ebeveyn tutumu ile
annenin çalışma durumu; aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile annenin eğitim durumu;
affedicilik düzeyi ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile babanın eğitim durumu;
affedicilik düzeyi, demokratik, otoriter ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile
Enneagram mizaç temelli eğitim modeli bilme düzeyi arasında anlamlı bir farklılık
tespit edilmiştir.
Öte yandan affedicilik düzeyi, izin verici, aşırı koruyucu ebeveynlik tutumları ve
cinsiyet; affedicilik düzeyi ve aşırı koruyucu ebeveynlik tutumu ile sahip olunan çocuk

v
sayısı; affedicilik düzeyi, izin verici ve demokratik ebeveynlik tutumu ile içinde
yetişilen coğrafi bölge; affedicilik düzeyi, izin verici, demokratik ve otoriter ebeveynlik
tutumu ile içinde gelir düzeyi; affedicilik düzeyi, demokratik, otoriter ve aşırı koruyucu
ebeveynlik tutumu ile annenin çalışma durumu; affedicilik düzeyi, izin verici,
demokratik ve otoriter ebeveynlik tutumu ile annenin çalışma durumu; izin verici,
demokratik ve otoriter ebeveynlik tutumu ile babanın eğitim durumu; izin verici
ebeveynlik tutumu ile Enneagram mizaç temelli eğitim modeli bilme düzeyi arasında
anlamlı bir ilişkiye araştırmada rastlanılmamıştır.

Anahtar Kelimeler: Enneagram, mizaç, ebeveyn tutumları, affedicilik.

vi
ABSTRACT

PARENTS; INVESTIGATION OF ENNEAGRAM KNOWLEDGE,


PARENTAL ATTITUDES AND FORGIVENESS LEVELS
ACCORDING TO SOME VARIABLES
Ahmet Gökkaya
Master Thesis
Department of Psychology
Psychology (Option: Development Psychology) Programme
Advisor: Assoc. Prof. Durmuş Ümmet
Maltepe University Graduate School, 2020

This study examines enneagram 9 types of temperament knowledge and parental


attitudes and forgiveness levels in terms of various variables and determines the
relationship between them. This study, in which the relational search model was used as
a research model, covers 300 parents with children between the ages of 2 and 6 who
participate in online forms (whatsapp groups and Instagram) that are translated into
google forms. Enneagram 9 types of temperament knowledge and parental attitudes and
forgiveness levels to examine with variables such as gender, the number of children
owned, the geographical region in which they were raised, the total income level of the
family, the mother's employment status, the education level of the mother and father,
and the enneagram 9 types of temperament knowledge by parental attitutes scale,
forgiveness scale and demographic information form were used.
The analysis of the data was done by using the SPSS 25.0 package program,
independent groups T-test, One-Way Anova (One Way Analysis of Variance) and
correlation analysis methods. As a result of the research, a significant difference was
found between democratic parental attitude and gender status; groups of children with a
permissive, democratic and authoritarian parental attitude; geographic region groups in
which authoritarian and overprotective parental attitudes are grown; overprotective
parental attitude and income groups; permissive parental attitude and mother's
employment status; educational status of mother with overprotective parental attitude;
the level of forgiveness and overprotective parental attitude, and the father's educational
status; the level of forgiveness, democratic, authoritarian and overprotective parental
attitude and the level of knowing the Enneagram temperament-based education model.

vii
On the other hand, no significant relationship was found between forgiveness
level, permissive, overprotective parenting attitudes and gender; the level of forgiveness
and overprotective parenting and the number of children owned; the geographical area
in which forgiveness is grown, with permissive and democratic parental attitude; level
of forgiveness, permissive, democratic and authoritarian parenting attitude and income
level; the level of forgiveness, democratic, authoritarian and overprotective parenting
and the mother's working status; the level of forgiveness, permissive, democratic and
authoritarian parenting attitude and the mother's employment status; the permissive,
democratic and authoritarian parenting attitude and the father's educational status;
permissive parenting attitude and Enneagram temperament-based education model
knowledge level.

Keywords: Enneagram, temperament, parental attitudes, forgiveness.

viii
İÇİNDEKİLER

JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI ............................................................................................ ii


ETİK İLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI ......................................................... iii
TEŞEKKÜR..................................................................................................................... iv
ÖZ ..................................................................................................................................... v
ABSTRACT.................................................................................................................... vii
TABLOLAR LİSTESİ ...................................................................................................... x
ŞEKİLLER LİSTESİ ....................................................................................................... xi
KISALTMALAR ............................................................................................................ xii
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... xiii
BÖLÜM 1. GİRİŞ............................................................................................................. 1
1.1. Problem ...................................................................................................................... 1
1.2. Kuramsal Çerçeve ...................................................................................................... 5
1.2.1. Kişilik Kuramları .................................................................................................... 5
1.2.2. Kişilik Tipleri ........................................................................................................ 12
1.2.3. Ebeveynlik ............................................................................................................ 35
1.2.3.1. Ebeveyn Tutumları ............................................................................................ 37
1.2.3.2. Anne Baba Tutumlarına İlişkin Öne Sürülen Modeller ..................................... 37
1.2.3.3. Ebeveyn Tutumları ile İlgili Yapılan Ulusal ve Uluslararası Çalışmalar .......... 43
1.2.4. Affedicilik ............................................................................................................. 44
1.2.4.1. Kavramsal Açıdan Affetme ............................................................................... 50
1.2.4.2. Affetme İlgili Araştırmalar ................................................................................ 53
1.3. Amaç ........................................................................................................................ 60
1.4. Önem ........................................................................................................................ 60
1.5. Varsayımlar .............................................................................................................. 61
1.6. Sınırlıklar ................................................................................................................. 61
1.7. Tanımlar ................................................................................................................... 61
BÖLÜM 2. YÖNTEM .................................................................................................... 63
2.1. Araştırmanın evren ve örneklemi ............................................................................ 63
2.2. Veri toplama araçları ............................................................................................... 65
2.3. İşlem......................................................................................................................... 67
2.4. Verilerin çözümlenmesi ........................................................................................... 67
BÖLÜM 3. BULGULAR VE YORUM ......................................................................... 69
3.1. Güvenilirlik analizi sonuçları................................................................................... 69
3.2. Değişkenlere Dair Bulgular ..................................................................................... 70
BÖLÜM 4. SONUÇ ....................................................................................................... 84
4.1. Sonuç ve tartışma ..................................................................................................... 84
4.2. Öneriler .................................................................................................................... 87
4.2.1. Araştırmanın Sonuçlarına İlişkin Öneriler ............................................................ 87
EKLER............................................................................................................................ 89
KAYNAKÇA.................................................................................................................. 95

ix
TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 2.1. Katılımcıların Demografik Özellikleri .......................................................... 63

Tablo 2.2. Normallik Sınaması ....................................................................................... 67

Tablo 3.1 Ölçeklere Ait Güvenirlik Sonuçları ................................................................ 69

Tablo 3.2. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Cinsiyet Durumu Sonuçları
................................................................................................................................ 70

Tablo 3.3. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Sahip Olunan Çocuk
Sayıları Sonuçları .................................................................................................... 71

Tablo 3.4. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle İçinde Yetişilen Coğrafi
Bölge Sonuçları....................................................................................................... 72

Tablo 3.5. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Gelir Düzeyi Sonuçları .... 75

Tablo 3.6. Ebeveynlik tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Annenin Çalışma Durumu
Sonuçları ................................................................................................................. 76

Tablo 3.7. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Annenin Eğitim Durumu
Sonuçları ................................................................................................................. 77

Tablo 3.8. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Babanın Eğitim Durumu
Sonuçları ................................................................................................................. 79

Tablo 3.9 Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Enneagram Mizaç Temelli
Eğitim Bilgi Düzeyi Sonuçları ................................................................................ 81

Tablo 3.10. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi Arasındaki Korelasyonun


Sonucu .................................................................................................................... 82

x
ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Enneagram Kişilik Tipleri ................................................................................. 21

xi
KISALTMALAR

n/N : Kişi sayısı

x : Ortalama

p : Hata/Anlamlılık düzeyi

f : Frekans

SS : Standart sapma

ETO : Ebeveyn Tutum Ölçeği

xii
ÖZGEÇMİŞ

Ahmet Gökkaya

Psikoloji Anabilim Dalı

Eğitim

Derece Yıl Üniversite, Enstitü, Anabilim/Anasanat Dalı

Y.Ls. 2020 Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Psikoloji Anabilim Dalı

Ls. 2016 Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi,


Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı

Lise 2012 Gaziantep/İslahiye Opet Anadolu Lisesi

İş/İstihdam

Yıl Görev

2016- İlkokul Psikolojik Danışmanı. Özel Maltepe Gökyüzü Eğitim Kurumları

Kışisel Bilgiler

Doğum yeri ve yılı : Kahramanmaraş, 1993 Cinsiyet: E

Yabancı diller : İngilice (iyi)

e-posta :

xiii
BÖLÜM 1. GİRİŞ

Araştırmanın bu bölümünde araştırmanın problemi, amacı, önemi, sınırlıkları ve


varsayımlarına yer verilmiştir.

1.1. Problem

Niçin farklıyız? Farklılıkların ‘‘nedeni’’; tarih boyunca psikoloji, sosyoloji,


felsefe, teoloji, siyaset gibi pek çok disiplin tarafından açıklanmaya çalışılmıştır. Bu
çalışmalara bakıldığında mizaç ve kişilik kavramları ortaya çıkmaktadır. Mizacın
tanımına dair birçok görüş bulunmaktadır. Farklı teorisyenler oluşturdukları
modellerinde vurguladıkları noktaya göre mizacı tanımlamayı seçmişlerdir (Stifter ve
Dollar, 2016). Bilimsel gözlem ve araştırmalar çocukların doğumdan itibaren
gözlemlenebilen farklılıklarına dikkat çekmiştir. Bazı çocuklar korku nedir bilmezken,
bazıları yeni durumları korku ve kaygıyla karşılama eğilimindedirler. Bazı çocuklar,
gördükleri her şeyi denemeye eğilimliyken, bazıları da yeniliklere daha mesafeli olup
bildikleri ve alıştıkları şeyleri devam ettirme eğilimindedirler. Bazı çocuklar; zorlu
şeylerle karşılaştıklarında bütün enerjilerini ve imkânlarını kullanarak zorun üstesinden
gelmeye eğilimliyken, bazıları ise zorlu şeyler karşısında kendilerini geri çekmeye ve
daha kolay olana yönelmeye eğilimlidirler. Bireyler arasındaki bu farklılıkların
anlaşılabilmesi için öncelikle kişilik kavramının irdelenmesi gerekmektedir.

Kişilik, bireyi diğerlendirilen ayıran; bireyin genetik olarak getirdiği ve


doğumdan sonra kazandığı özelliklerin bir bütünüdür. Duygularımız, düşüncelerimiz
yeteneklerimiz, mizacımız (huyumuz), inançlarımız, sosyal, fiziksel-psikomotor ve
bilişsel özelliklerimiz, karakter ve değerlerimiz, tutumlarımız, güdülerimiz,
görüşlerimiz vb.bütün özelliklerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik, insan davranışlarını
tüm özellikleriyle kapsayan geniş bir kavramdır (Senemoğlu, 2004). Bireyin düzenli,
mutlu ve psikolojik olarak sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi ve içinde yaşadığı toplum
içinde bir yer edinebilmesi, sağlıklı bir kişilik gelişimi ile mümkündür. Kişiliğin ne
olduğu ise, tarih boyunca insanların dikkatini cezbeden bir konu olmuştur.

1
Kişilik birden fazla değişkenin etkisi ile gelişir. Bu değişkenleri sınırlandırmak
mümkün değildir. Bununla birlikte kişiliğin oluşmasında başlıca önem arz eden
faktörler; genetik/biyolojik faktörler, bireyin içerisinde bulunduğu kültürle ilgili
faktörler, bireyin ait olduğu sosyal sınıf ile ilgili faktörler, psikolojik faktörler ve diğer
faktörler olarak gruplandırılabilir (Abdi, 2016).

Genetik/Biyolojik Faktörler: Birçok psikolojik özelliklerin önemli bir temeli


olarak kalıtım olarak görülmüştür. Doğuştan getirdiğimiz kalıtımsal özelliklerin kişiliği
belirleme derecesinde ise, bireyden bireye göre değişimler olduğu saptanmıştır. Boy,
kilo, göz ve saç rengi gibi fiziksel özelliklerin belirlenmesinde kalıtımsal özelliklerin
etkisi yoğundur. Ancak zihinsel özelliklerin ve davranış eğiliminin gösterilmesinde
yerel, kişisel ya da coğrafi özellikler önemli bir temel iken, ideallerin belirlenmesinde,
değer yargılarının oluşmasında ve inanç sisteminin oluşmasında kalıtımsal özellikler tek
başına değerlendirildiğinde çok fazla etken değildir (Bozkurt, 2006). Fizyolojik,
davranışsal, sosyal olarak bir bütün olan insan, bütün özelliklerinin birbirini etkilemesi
sonucunda yaşamını sürdürmektedir. Bu nedenledir ki, kişilerin kişilik yapıları ve
kişiliğin davranışsal yönü ile fizyolojik yapı ve özellikleri arasında bir ilişkiden söz
edilebilmektedir.

Luthans (1995), fiziksel dış görünüşün (boyun uzun ya da kısa olması, saç rengi,
ten rengi, şişman ve zayıf olma durumu, yüz tipi,) diğer bireysel faktörler üzerindeki
etkisinin farklı olacağını dolayısıyla da kendi kişiliğini farklı etkileyeceğini
söylemektedir. Kişilik teorilere bakıldığında fiziksel yapının (vücut yapısı) temel
etkenlerden biri olduğu belirtilmektedir.

Kültürel Faktörler: Yapılan araştırmalarda yaşadığımız topluma ait


kültürün etkilerinin bireysel davranışlarımıza büyük ölçüde yansıdığı vurgulanmaktadır.
Dini inançlarımız, çalışma şeklimiz, dili kullanma biçimimiz, giyinme tarzımız ve ilişki
modelimizin oluşumunda içinde bulunduğumuz toplum kültürünün etkisi altında kaldığı
düşünülür. Toplumlarda çoğunlukla ortak bir kültür bulunurken, bunun yanı sıra o
toplumun içerisinde, çeşitli yöresel adet ve görenekler, dini inanış ve ritüellere bağlı
olarak gelişen alt gruplar ve bu alt grupların da kendine ait kültürleri gelişmiştir. Bu alt
grup kültürlerin her birinde farklı kişilik özellikleri gözlenebilir (Kulaksızoğlu, 1999).
Kişilikten bahsederken sadece kalıtsal faktörlerin etkisiyle geliştiğini söylemek doğru

2
olmaz. Bireyin kalıtımsal olarak sahip olduğu özelliklerini toplumun şekillendirmesiyle
bireylerin kişilik yapıları oluşur. Kalıtımla gelen özelliklerin şekillendirilmesinde içinde
yaşanılan toplumun kültürünün etkisi oldukça fazladır (Güney, 2006).

Bireylerden içinde bulunduğu, yetiştiği ve sosyalleştiği toplumların ve dini


inanışların beklentileri vardır. Bebeklikten itibaren oluşmaya başlayan bu beklentiler
kişilik oluşumunu etkilemektedir. Kendisinden görece olarak az değer beklenen
kişilerde gelişecek benlik kavramı, kendisinden görece olarak çok değer beklenen
kişilerde olduğundan daha düşük seviyede olması beklenir. Bu durum bireylerin kişilik
özelliklerini derinden etkileyebilecek bir husustur (Kulaksızoğlu, 1999).

Psikolojik Faktörler: Bireylerin kişisel gelişimini etkileyen psikolojik etkenlere


bakıldığında; büyüme, gelişme ve kuvvetlenme isteği, bireysel bağımsızlık elde etme
isteği, olgunlaşma-değişme isteği, , başarılı olma-güven kazanma isteği, beğeni
kazanma-takdir edilme isteği, olumlu sosyal ilişkiler kurma isteği ve mutlu olma isteği
olarak sıralanabilir (Kulaksızoğlu, 1999).

Kişilik kavramının gelişimine bakıldığında antik çağlardan beri insanlığın sosyal


hayatında bir yer edinmesine rağmen bir bilim olarak gelişimine 1930’lu yıllarda
başlamıştır. Kişilik psikolojisi alanının ayrı bir bilimsel disipline dönüşmesiyle başlayan
bu gelişim süreci günümüzde devam etmektedir (akt. Şirin, 2019). Kişilik, konuşma
dilinde “benlik” kavramına denk gelmektedir (Palmer, 2010). Kişilik terimi, kişinin
toplumdaki imgesini belirtmek ile beraber Latince’de, antik yunan tiyatrosunda
oyuncuların taktığı maske anlamına gelen “Persona” kelimesinden türetilmiştir (Smith,
Hoeksema, Fredrickson ve Loftus, 2014). Bu kelimenin aynı zamanda Yunanca
“prosopon” ve Etrüskçe “phersu” kelimeleri ile ortak bir ilişkisi olduğu
düşünülmektedir. Bu antik tiyatrolarda oyunlar sırasında oyuncular maske taktığından
replikler ya da şarkı sözleri maskenin altından geliyordu . Böylece “person”
kavramından “içinden tınlama” anlamına gelen “per-sonare” kelimesi türetilmiştir (akt.
Şirin, 2019). Bireye has özelliklerin, manevi ve ruhsal nitelikler olarak bir bütün
şeklinde değerlendirilerek tanımlanabilir. Bireyin yakın ve uzak çevresiyle girdiği
etkileşimde kendini toplum ya da çevresinden ayıran, ayırt edici özellikleri ile
kalıplaşmış olarak sergilediği bir iletişim biçimidir (Çetin ve Beceren 2007).

3
Kişiliği tanımlamak için birden fazla kuram vardır. Ancak kişiliği en genel
haliyle açıklamak istersek, bireyin kendisine bağlı ve ondan kaynaklanan tutarlı
davranış kalıpları ve kişilik içi süreçler olarak tanımlayabiliriz (Burger, 2006). Bir başka
tanıma göre ise kişilik, insanın çevreye ve koşullara kendisi olarak adapte olmak için
gösterdiği davranışlar bütünüdür. Bu yönüyle bakıldığında kişilik bireyin hem kendisini
hem de diğerlerini anlamak için kullandığı bir araçtır (Acarkan, 2018). Kişilik kavramı
üzerine yapılan çalışmalar, bazı temel özelliklerden yola çıkılarak yapılmaktadır.
Kişinin algısı, yaşam öyküsü ya da kişisel gelişim süreci bu noktalardan bazılarıdır.
Aslında kişilik, kalıtımla gelen eğilimleri, çevreye göre değişiklik gösterebilen
deneyimleri ve bunların dış etkilere göre şekillenmesinin evrimsel süreci anlamını
karşılamaktadır (Şirin, 2019). Kişilik üzerine yapılan tanımlamaların bireyin kendine
has özelliklerine odaklanmasının yanında üstünde durulan bir diğer husus tutarlılıktır.
Bu tutarlılık, bireyin benzer durumlarda kaldığında benzer davranış kalıplarını kullanma
eğiliminde olduğu varsayımına dayanmaktadır. Örneğin; okul yıllarında işbirlikçi olan
bir öğrencinin, ileri yıllarda iş hayatında da işbirlikçi bir çalışma stili benimseyeceği
varsayılır. Fakat tutarlılık; bireyin her zaman ve her durumda kesin olarak aynı
davranışı sergileyeceği anlamına gelmemektedir (İnanç ve Yerlikaya, 2012). Kişiliğin
belirgin bir özelliği olan birey olma birçok öğretide yer almaktadır. Gündelik hayatta
insanların algıladıkları anlamları karşılayacak şekilde çok farklı anlamlarda
kullanıldığından aslında kişilik terimi hakkında kabul görmüş ortak bir tanım yoktur.

Kişilik, psikolojide en geniş kapsama sahip kavramlardan biridir. Bir insanın


yetenekleri, ilgileri, konuşma tarzı, dış görünüşü ve çevresi ile olan uyumunu kapsayan
bir kavramdır. Bireye ait her bir kişilik özelliği aynı zamanda karşı tarafın onu anlaması
adına birer ipucu görevi görmektedir. Bu sebeple psikoloji bilimi için oldukça değerlidir
(Yanbastı, 1996). İnsanlar kişilik özellikleriyle birbirlerinden ayrılırlar. Kişiliği
belirleyen iki temel faktör ise kalıtsal özellikler (mizaç) ve yaşam sürecinde çevre ile
etkileşim ve iletişim sonucu elde edilen karakter özellikleridir (karakter). Çevresel ve
kalıtsal özelliklerin ayrı ayrı düşünüldüğünde kişiliği hangi oranda etkilediğine dair net
bir sayı yoktur (Şirin, 2019). Ancak genel kanı, kişiliğimizin büyük bölümünün
doğuştan getirdiğimiz, yani kalıtımsal özelliklerden oluştuğu yönündedir. Bu
özelliklerin bizden sonraki nesillere de benzer şekilde aktarılacağı düşünülmektedir
(Taşdöven ve dğr, 2012).

4
Kişilik psikolojisinin temel çalışma konusu bireysel farklılıklardır. Kişilik
tanımları bu farklılıkları baz alarak yapılmaktadır. Temel sayılan altı kuramın farklı
kişilik tanımlamaları ve açıklamaları vardır. Bu açıklamalarda değinilen nokta bireysel
özelliklerdeki tutarlılıktır. Durumlar değişse bile davranışlar kararlılık gösterir
(Morrıs,1996, akt. Şirin, 2019). Mizaç ve kişilik bilgisi; bireyi anlamamıza ve
potansiyel risk ve güçlü özeliklerin ortaya çıkarılmasında önemlidir. Bu iki kavramın
tanımlarının ve sınırlarının belirlenmesi ve bu kapsamlar üzerinden muhtemel ilişkilerin
belirlenmesi gerekmektedir. Hangi temel kişilik özelliklerin mizaç/kişilik tipi olarak
belirlenen sınıflandırmalarla özdeşleştiğini ve bu yapıların normal davranış ve
psikopatalojik davranışsal özelliklerini, aşırı stres, kaygı ve rahatlama durumlarında
mizaç/kişilik yapılarında ne gibi dalgalanmalar olabileceğini saptamak amacıyla Yılmaz
ve arkadaşları (2011) tarafından Dokuz Tip Mizaç Modeli (DTMM) oluşturulmuştur.
DTMM, ana mizaç ve kanat mizaç tipleri olarak öne sürer. Bu tipleri belirlerken de
mizaç, karakter, kişilik kavramlarını ayrıntılı bir biçimde tanımlayarak ayrımlarını
netleştirir. Bireyin eşsiz/biricik olmasına önem verir. Ana mizaç ve kanat mizaçlar
belirlenirken sembolize etmesi amacıyla rakamlar kullanılır. Tipler, onu simgeleyen
rakamın dışında, o tipin genel eğilimiyle isimlendirilir. Tipleri üç düzeyde ele alır.
Mizaç tiplerini hem olumluluğa ve hem de olumsuzluğa açık olarak değerlendirir. Stres
ve rahat hatlarını tanımlar. İnsanın ruhsal boyutunu reddetmeden bilimsel sınırlar içinde
kalır. Mizaç yapıları ile nörobiyolojik yapı arasında bir ilişki kurulabileceğini öne
sürmektedir. Bilimsel olarak geçerli ve güvenilir bir ölçeğe sahiptir. Dokuz Tip Mizaç
Modeli ile ilgili detaylı bilgiye geçmeden önce kişiliği açıklayan kuramların
tanıtılmasında yarar vardır.

1.2. Kuramsal Çerçeve

Bu başlık altında araştırmanın değişkenleri ile ilgili kuramsal bilgiler verilmiştir.

1.2.1. Kişilik Kuramları

Bilimsel anlamda ilk kapsamlı kişilik kuramını Freud geliştirmiştir. Hastalarının


tedavi sürecini gözlemleyerek bilinçaltı etkilerinin davranışlar üzerindeki etkisini fark

5
etmiş ve bu yönde ilerlemiştir. Freud’dan bu yana kişilikle kişilikle ilgili olarak altı
temel yaklaşım görülmektedir.

Bu yaklaşımlar:
• Psikanalitik yaklaşım
• Ayırıcı özellik yaklaşımı
• Biyolojik yaklaşım
• İnsancıl yaklaşım
• Davranışsal-sosyal öğrenme yaklaşımı
• Bilişsel yaklaşım (Burger, 2006)

İnsanın barındırdığı bireysel farklılıklar farklı araştırmacıların farklı kuramlar


oluşturmasına yol açmıştır. Pozitif bilimcilerden farklı olarak psikologlar insan
davranışlarını inceler. Hem göreceli olarak diğer bilim alanlarından daha genç bir
disiplin olması nedeniyle hem de insanın oldukça karmaşık bir varlık olması sebebiyle
psikoloji diğer doğa bilimlerinin ulaştığı kesinlik noktasında eksik kalmaktadır . İnsan
davranışlarını açıklamaya çalışan yaklaşımların çeşitliliğini bu açıdan değerlendirilmesi
gerekmektedir (İnanç ve Yerlikaya, 2012).

1.2.1.1. Psikanalitik Yaklaşım

Psikanalitik yaklaşımın kurucusu Sigmund Freud’tur. Daha sonra Adler, Jung,


Horney, Fromm, Sullivan ve Erikson psikanalatik gözlükle kuramlar ortaya koyarlar.
Bu bilim insanlarının geliştirdikleri kuramların ortak özelliklerine bakıldığında, onları
geliştiren kuramcıların başlangıçta psikanalitik bakış açısına sahip oldukları
görülmektedir. Bu kuramcılar peyderpey kendi kuramlarını geliştirmiş olmalarına
rağmen kuramları; bilinçten çok bilinçdışı vurgulara sahiptir. Sıradan insanlardan çok
hasta insan -psikolojik olarak sağlıklı olmayan- davranışlarına odaklanmışlardır. Her
davranışın altında yatan mutlak bir nedeni olduğunu savunmuşlardır (İnanç ve
Yerlikaya, 2012).

Psikanalitik yaklaşıma göre kişilik üç bölümden oluşur. Bilinç, bilinç öncesi ve


bilinçaltı. Bu bölünmenin dışında kişilik alt-benlik, benlik ve üst-benlik olarak da üçe
ayrılır. Kişiliğin temeline bakıldığında bilinçdışından gelen, çoğunlukla cinsel kaynaklı
güdüler ve çatışmalar yer alır (Burger, 2006). Freud, çalışmalarında kişiliği belirli
katmanlara ayırmaktadır. Kişiliğin katmanlarını açıklarken kullandığı buzdağı

6
betimlemesi popüler bir metafordur. Freud’a göre buzdağının büyük bölümü, yani
suyun altındaki kısım bilinçaltını, diğer bölüm ise -su yüzeyindeki görülen kısım-
bilinci nitelemektedir. Her iki katmanının üstünde bir de üst bilinç yer almaktadır. Bazı
araştırmacılar, Freud’un bu katmanları ile beyinde farklı işlevler yüklenen bölgeler
olduğunu ileri süren beyin-bölge kuramı ile tutarlılık göstermediğini, katmanların
varsayıma dayalı bir yapının bölmeleri olduğunu ve nörolojik anlamda beyinde bir yere
karşılık gelmediğini belirttiğini dile getirir. Freud insan kişiliğini İd, Ego ve Süperego
olmak üzere üç temel birimle inceler. İd, kişiliğin dürtülerle hareket eden, ilkel, salt
arzunun yönettiği kısmıdır. Bilinçaltı tarafından yönetilen İd’in tüm istekler beklemeden
yerine getirilmelidir. Birincil süreçlerde İd’in doyum sağlaması esastır. Bu süreçlerin
baskın olduğu kişiler akıl yürütmelerle, rasyonel düşünmelerle değil İd’in istekleriyle
davranırlar. İd’i denetleyecek, ilkellikten kurtaracak olan güç Ego’dur. Akıl
yürütmelerle rasyonel bir biçimde çalışan ego ikinci süreçlere göre davranır. İd’in
gerçekdışı dünyasından gerçekliğe, gerçek dünyaya dönülür. İsteklerin yerine
getirilmesi hemen değil şartlara göre gerçekleşir. Herhangi bir ahlaksal kaygıyla hareket
etmez, koşullara göre orta yol bulunacak şekilde, akıl sınırları içerisinde İd’in isteklerini
yerine getirir. Etik kararların kaynağı ise Süperego’dur. Süperego davranışların ahlaksal
açıdan doğruluğunu denetler. Ego İd ile Süperego arasında davranışları dengelemeye,
arabulmaya çalışır. Freud kişiliğin bu katmanlarının sürekli çatışma halinde olduğunu
söyler. Savunma mekanizmaları bu çatışmanın sonucunda ortaya çıkar (Freud, 2013).

Freud üç temel kişilik olduğunu söyler. Bu kişilikler: Sevmek ve sevilmeyi


temel alan, duygusal kişiler olan sevgeçler; Ego ve idleri arasında takılmış, tedirgin ve
saplantılı sadomozoşistler; Kendisine dönük özseverlerdir (Hazar, 2006). Freud’la
birlikte çalışmış Freud’cu olarak tanınan psikologlar, kendi kuramlarında Freud’un
argümanlarını baz alarak hareket etmişlerdir. Diğer araştırmacılar Freud’a, kişiliğin
değişmez yapısı, içgüdüsel etkilerin toplumsal etkilerin önüne geçmesi, insan doğasını
karamsar olarak nitelendirmesi konularında eleştiri getirirler (Burger, 2006). Freud’un
kişiliği tanımlarken atfettiği içgüdüsel yapı bir nevi mizaca benzitilebilir.

Carl Jung, ilk imgelerin yer aldığı arketip olarak adlandırdığı ortak bir
bilinçaltından söz eder. Anima, animus ve gölge adını verdiği en önemli arketiplerdir.
Bu arketipler hepimizde ortaktır, eski kuşaklardan miras kalmıştır (Burger, 2006). Jung
ise doğuştan getirdiğimiz özellikleri arketiplerle açıklamaktadır. Jung içedönük ve

7
dışadönüklüğü duyum, duygu, sezgi ve düşünme gibi işlevlerinin etkinliğine göre
gelişen sekiz kişilik tipi belirlemiştir içinde bulunulan koşullara göre bu dört işlevden
biri öne çıkar, diğeri gölgede kalır, biri arada kalır, bir diğeri de kullanılmadığı için
kaybolur. Ergenlik dönemi bitene kadar bu işlevlerden hangisinin gelişeceği belli olur.
İşlevlerden biri gelişmeyen kişiler dengesiz kişiler olurlar (Hazar, 2006).

Adler’e göre her birimiz çocukluğumuzdan bu yana çaresizlik duygusuyla baş


etmeye çalışırız. İnsanın güdülenmesinde üstünlük çabası en önemli etmendir. Kişiliğin
oluşumunda çocukluktaki anne-baba tutumları da belirleyicidir (Burger, 2006). Adler
doğuştan getirdiğimiz güdüler ile beraber anne baba tutumlarının belirleyiciliğini
vurgulamıştır. Adler insanları yaşanılan durumlar karşısında şekillenmiş, iyimser-
kötümser, saldırgankendini savunanlar olarak sınıflandırır (Hazar,2006).

Erikson’a göre benlik kimlik duygusunu geliştirir ve korur. Yaşam boyunca


sekiz kişilik gelişimi aşamasından geçeriz. Bu aşamaların her birinde bir krizle
karşılaşır ve seçim yaparız (Burger, 2006). Ericson Freud’dan farklı olarak kişilik
gelişiminin yaşam boyu devam ettiğini savunur. İnsan çevresindekilerle ilişki
içerisindedir. Erikson kuramında çevresel etkilerden özellik ailenin kişilik gelişimine
etkisinden bahsetmiştir.

Horney, kadın ve erkekler arasındaki farkın genetik yolla değil toplumsal


öğrenmeler yoluyla oluştuğunu savunur. Çocuklukta kaygıyla başa çıkmak üzere
geliştirilen üç nevrotik tarzdan söz eder. İnsanlardan kaçma, insanlara karşı olma ve
insanlara yaklaşma şeklinde gerçekleşen 3 nevrotik tip vardır (Burger, 2006).

Sullivan’a göre ergenlik kişilik gelişim aşamaların içerisinde önemli bir yere
sahiptir. Kişilik gelişimini çocuklukla sınırlı tutmaz, sürecin devam ettiğini savunur.
Kendimizle ve başkalarıyla ilgili zihinsel imgeler oluşturduğumuzdan söz eder.
Kişileştirme adını verdiği bu imgeler içerisindeki en önemlileri, iyi-ben, kötü-ben, ben-
değil olarak gösterilebilir (Kuzgun, 1972).

Erich Fromm’a göre davranışların belirleyicisi, bir gruba ait olmak, yaratıcılık,
biricik olmak gibi toplumsal ihtiyaçlardır. Yaşamın ilk yıllarında çevresini bağımlı olan
insan büyüdükçe bu çevreden ayrılarak kişiliğini kazanmak ister. Bu istekler uzaklaşır
ancak yalnızlaşır. İnsan yaşamı boyunca bu bireyselleşme ve yalnızlaşma çelişkisi

8
içinde gidip gelir (Kuzgun, 1972). Bu çelişkiyi şekillendiren etmenlerden birinin de aile
olduğunu söylemek yanlış olmaz.

1.2.1.2. Ayırıcı Özellik Yaklaşımı

Ayırıcı özellik yaklaşımı; farklı zamanlarda ve farklı koşullarda değişmeyen


tutarlı bireylere göre farklılaşan davranışlar olduğunu söyler. Burada tek bir kişinin
davranışından değil o farklılıklara sahip kişilerin davranışlarından söze edilmektedir. Bu
yaklaşıma göre kişilik özellikleri zaman içinde değişiklik göstermezler. Davranışlar
tutarlılık gösterirler. Yaklaşımın ikinci varsayımı kişilik özelliklerinin farklı durumlara
göre kararlılık göstermesidir. Duruma göre değişmezler (Burger, Çev.Sarıoğlu 2006).
Bu yaklaşımda bahsedilen olgu mizaç dediğimiz değişmez yapıyı andırmaktadır. Ayırıcı
özellik yaklaşımına göre, bireyin kişiliği temel özelliklerin bir sentezidir. Temel
özellikler bilinirse kişilik de bilinmiş olacaktır. Bu yaklaşımın en önemli
temsilcilerinden Alport, kişiyi anlamak için o kişinin temel özelliklerinin belirlenmesi
gerektiğini savunmuştur (Hazar, 2006).

Ayırıcı özellik kuramcıları kişiliğin gelişme sürecini değil yetişkinlerin


kişiliklerinin neden birbirinden farklı olduğu üzerinde dururlar. İnsanların bağımlılık,
kaygı, saldırganlık ve sosyallik gibi kişilik özelliklerinde birbirlerinden ne derece
ayrıldıklarını incelerler. Kişilerin davranışlarına bakarak bu özellikleri tespit etmeye
çalışırlar. Ayırıcı özellikler yaygın olarak görülür ancak her bireyde farklı bir bütünlük
taşırlar. Kuramın temsilcileri farklı kişilik özelliklerinin neler olduğu konusunda görüş
birliğine sahip değildirler. Allport kişilik özelliklerini tanımlayan binlerce sözcükten
bahseder. Faktör Analizi adlı yönetimin geliştiricisi olan Cattell 26 temel özellik
belirlemiştir. Son çalışmalarda beş genel kişilik özeliğinin üzerinde durulmaktadır.
Bunlar: Dışa dönüklük, uyumluluk, öz disiplin, duygusal dengelilik ve kültürdür.
Kişiliğin tanımlanmasında 5 faktör modeli önemli bir yere sahiptir (Morris, 2002).

1.2.1.3. Biyolojik Yaklaşım.

Biyolojik yaklaşıma göre kişiliğin oluşumunda genetik faktörler etkilidir.


Dışadönüklük, içe-dönüklük üzerinde yapılan çalışmalarda, kadın ve erkeklerin aynı
durumlarda gösterdikleri davranışlar araştırıldığı çalışmalarda kalıtsal öğelerin varlığını
ispatlayan sonuçlara ulaşmıştır. Biyolojik yaklaşımın ilk temsilcisi Eysenck’tir. O’na

9
göre kişilik, içe dönüklük, dışa dönüklük, nevrotiklik olmak üzere üç boyutta
incelenebilir. Bu üç farklı kişiliğin temelinde biyolojik farklılıklar yatmaktadır (akt.
Şirin, 2019). İnsanlar sadece çevreden etkilenimlerle davranışlar sergilemezler.
Doğuştan getirdikleri özellikleriyle kişilikleri oluşur. Beyin yapısı ve işleyişi,
hormonlar, duyu organlarının duyarlılık derecesi kişilik üzerinde belirleyicidir. Ayrıca
yaşam içerisinde geçirilen hastalıklar, yaralanmalar, fiziksel tüm değişimler de kişiliğe
etki eder. Biyolojik yaklaşımın savunucuları genetik aktarım yoluyla kişilik
özelliklerininim nesiller içinde taşındığını savunurlar (Hazar, 2006). Biyolojik yaklaşım
doğuştan getirdiğimiz özelliklere en çok değinen yaklaşımlardan biridir.

1.2.1.4. İnsancıl Yaklaşım

İnsalcıl yaklaşım, varoluşçu felsefede köklerini bulan psikoanalitik ve biyolojşk


yaklaşıma karşı ortaya çıkan bir ekoldür. İnsancıl yaklaşıma perspektifinde kişilik,
şimdi ve burada, kişisel sorumluluk, kişisel gelişim ve fenomolojiye odaklanma
vurgularıyla ilerleyen kendini gerçekleştirme sürecidir (Burger, Çev.Sarıoğlu 2006).
İnsancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerinden biri Rogers’tır. Rogers’a göre organizma
sürekli değişim ve gelişim halinde olan, dinamik bir sistemdir. Bu organizma içinde
nsanlar sahip oldukları potansiyellerini en iyiyi gerçekleştirmek için kullanırlar. Bu en
iyiyi gerçekleştirme motivasyonu hem biyolojik olarak hem de kişilik olarak gelişimi
karşılamaktadır. Bu durama; kişinin kendini gerçekleştirme eğilimi denir (Morris,
2002).

Carl R. Rogers’ın kişilik teorisi insancıl bir teoridir. Bu teoriye baktığımızda


özgür irade, seçim ve kişisel sorumluluk teorinin özünü oluşturmaktadır. Teori özellikle
benlik, benliğin özellikleri gibi konuları vurgulamaktadır (Geiwitz, 1969; akt. Gürcan,
2015). Teoride dikkat çeken konu başlıklarından biri de “eğer-ise” çerçevesi üzerine
kurulmuş olmasıdır. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz, “Eğer belirli koşulları oluşur ise
süreç gelişecektir. Eğer süreç gerçekleşir ise belirli kişilik ve davranış değişimleri
oluşacaktır.” (Geiwitz, 1969; akt. Gürcan, 2015). Rogers’ın bakış açısına göre, bireyler
dış dünyayı kendi içlerinde algılar, deneyimler ve buna anlam yüklerler. Tüm bu
anlamlandırmalar birey tarafından “ben” gözüyle algılanır. Rogers, benlik kavramını
açıklarken bu algı ve anlamlandırmaların, düzenli ve tutarlı hali olmasına vurgu yapar.
(Cervone ve Pervin, 2008). Rogers, benlik kavramını oturduktan sonra değişimlerin

10
nispeten daha zor yaşanacağını vurgular. Benlik kavramının, bir süreç halinde değişken
ve akışkan olduğunu, her zaman psikolojik gelişmeye doğru ilerleyebileceğini
eklemiştir (Frager ve Fadiman, 1998; akt. Gürcan, 2015).

1.2.1.5. Davranışçı Yaklaşım

Davranışçı yaklaşımı diğer kişilik kuramlarından ayıran en temel farklardan biri


insan davranışlarından değil hayvan davranışlarından yola çıkarak bir kuram
oluşturmasıdır. Çevre etkisiyle ve koşullanmayla ortaya çıkan hayvan davranışlarını
inceleyerek insan davranışlarının da nedenlerini açıklamak için kullanırlar. Yaklaşımın
temel tezi ise öğrenmedir. Birey diğer davranışları öğrendiği gibi sosyal davranışları da
öğrenir (Hazar,2006). Davranışsal-sosyal öğrenme yaklaşımına göre bireyin kişiliğinin
oluşumu geçmişte yaşadığı koşullanmalardır. Klasik koşullanma ya da edimsel
koşullanma yoluyla pekişen ya da sönen davranışlar kişiliği oluşturduğunu savunur.
Ayrıca doğumdan itibaren sosyal yaşamda bize biçilen cinsiyet rollerinin baskısı altında
kalırız. Kızlar diğer kızlar gibi erkekler diğer erkekler gibi davranmayı gözlemleyerek
ve deneyimleyerek öğrenir (Burger, 2006).

1.2.1.6. Bilişsel Yaklaşım

Bilişsel yaklaşımı kabul eden araştırmacılar, insanların veri işleme biçimlerinin


birbirinden farklı olduğunu ve kimliklerin bu ayrıma bağlı olarak şekillendiğini savunur.
Her bireyin olayları anlama ve deşifre etme şekli birbirinden tamamen farklıdır.
Yaklaşımın önemli öncülerinden olan Kelly, tüm insanların içinde bulunduğumuz
dünyayı anlamlandırmaya çalıştıklarını söyler. Bireyler ne olacağını bilmek isterler, bu
yüzden de bir araştırmacı gibi istikrarlı bir denetimdedirler. Olayların nedenlerini
anlamaya çalışırlar. Bilmediklerinde ise, bu tedirginliğe bağlı olarak zihinsel sorunlar
ortaya çıkar. Bireylerin olayları bireysel yapılar kurmak için kullandıkları söyleyen
Kelly, bunların her birey için tamamen farklı olduğunu iddia ediyor. Bu yapılar çift
kutupludur. Ancak bu çift kutuplulukta aydınlık-karanlık bir dünya anlaşılmamalıdır.
Her kutupluluk kendi içinde farklı kutupluluklar oluşturarak ara renklerin oluşmasını
sağlar. Bu yaklaşım kişisel farklılıklarımızın nedenini dünyayı yapılandırma
şeklimizden kaynaklandığını söyler (Burger, 2006). Bilişsel yaklaşım insanlardaki
farklılığı bilgi işlem süreçlerinin farklılığı üzerinden açıklar.

11
1.2.2. Kişilik Tipleri

Kişilik tanımı yapılırken bu alanda çalışan psikologlar kendi kuramsal


çerçeveleri içinde kişiliği tanımlarlar. Ancak kişiliğin pekçok alt sıfatı olduğu için
çizilen bu çerçeve oldukça geniş bir aralık içinde kalmaktadır. Bu sebeple kişiliği
tanımlayabilmek için sınıflandırma yapmadan ilerlemek imkansızdır. Yeryüzündeki
insan sayısı kadar kişilik tipi olacağından kişiliği sınıflandırmak zorunludur. Bu
sınıflandırma yapılırken bireylerin bireysel kişilik özelliklerinin incelenmesindense
kişilik tipleri üzerine tanımlamalar yapılır. Kişilik tipleri belirlendikten sonra kişilik
tipine uygun gruplandırmalar yapılır.. Literatüre bakıldığında birçok farklı kişilik tipleri
mevcuttur ve bu çalışmaların hepsi teoriktir. Bireyin kişiliğin sürekli bir devinim içinde
olmasından dolayı genelleme yapmak güçtür. (Soysal, 2008). Sümerler’in Gılgamış
destanında cesaretli, kibirli ve asi yürekli kişilik tanımları kişilik sınıflandırılmasının ilk
örneklerindendir. Sonrasında ise Hipokrat vücut sıvılarının renklerine bakarak mizaç
yapılarını dört gruba ayırmıştır. Mizaç tiplerinin belirlendiği Hipokrat’ın bu yaklaşımı
17. yüzyıla kadar etkisini sürdürmüştür. Bu yaklaşım, insanların kişiliklerinin
vücudunda baskın olan sıvıya göre oluştuğunu savunmaktadır. Mizacın dörde
bölündüğü bu sıvılar kan, lenf, sarı öd ve siyah öddür. Bu dört kişilik tipi ise: Kanın
egemen olduğu kişilerin oluşturduğu kanlı-canlılar; lenfin egemen olduğu kişilerin
oluşturduğu ağırkanlı-hantallar; sarı ödün egemen olduğu kişilerin oluşturduğu
hırçınlar; siyah ödün egemen olduğu kişilerden oluşan melankolikler. Buradaki mizaç
grubundaki kişilik özellikleri; kanlı-canlılar, heyecanlı; ağırkanlı hantallar, yavaş ve
soğuk; hırçınlar, kızgın ve keyifsiz; melankolikler, üzgün ve karamsar kimselerdir
(Lelord ve Andre, Çev. Madenci, 2018).

Psikoanalitik psikologlardan Jung, kişinin dünyayı nasıl algıladığına ve


anlamlandırdığına bakarak dört ana kategoriye ulaşmıştır. Bu kategoriler; duyu, sezi,
düşünce ve duygudur. Her kategorinin bir işlevi vardır ve herkes için baskın olan bir
işlev söz konusudur. Bu işlevler, dışa dönük ve içe dönük tutumlardaki eşleşmelerle
oluşan sekiz psikolojik tipi oluştururlar; içe dönük düşünen tip, dışa dönük düşünen tip,
içe dönük duyusal tip, dışa dönük duyusal tip, içe dönük duygusal tip, dışa dönük
duygusal tip, içe dönük sezgisel tip, dışa dönük sezgisel tiptir (Burger,2006).

12
Catell kişilik tanımlamaları için yaptığı çalışmalarda kişiliği betimleyen dört bin
beş yüz sözcük bulur. Bu sözcükleri kendi içlerinde gruplandırarak iki yüz sözcüğe
indirir. Bu iki yüz sıfatı kullanarak binlerce kişiyi kişilik özellikleri yönünden
değerlendirir ve istatistiksel sonuçlar elde eder. Yapılan çalışmalar sonucunda ekibiyle
birlikte 16 temel özellik bulur. Böylelikle Faktörlü Kişilik Testi oluşur. 16 PF;
çekingen-sosyal, az akıllı-çok akıllı, duygusal açıdan istikrarsız-istikrarlı, boyun eğen-
hükmeden, ihtiyatlı-coşkulu, fırsatçı-vicdanlı, kuralcı-yasak tanımaz,
dayanıklıdayanıksız, güvenen-kuşkucu, pratik-hayalci, açık sözlü-içten pazarlıklı,
soğukkanlıkaygılı, tutucu-köktenci, bağımlı-bağımsız, kontrolsüz-kendine egemen,
rahat-gergin boyutlarına sahiptir (Lelord ve Andre, Çev. Madenci, 2018).

Tüm bunların dışında birbirinden bağımsız araştırmacıların farklı araştırma


sonuçlarında kişiliğin beş boyutuna ilişkin doneler bulunmuştur. Yapılan bilimsel
araştırmalarda kişiliğin bu beş faktörü sık sık vurgulandığı için bu faktörlere
araştırmacılar tarafından “büyük beşli “ ismi verilmiştir. Büyük beşli olarak anılan bu
faktörler; nevrotiklik, dışa dönüklük, açıklık, uyumluluk ve öz disiplindir. Nevrotiklik
boyutunda yüksek puan kişiler, duygusal anlamda yoğun duyguları olan, duyguları sık
sık değişen kişilerdir. Düşük puan olanlar ise, uyumlu ve sakin kişilerdir. Dışa
dönüklüğün bir ucunda aşırı dışa dönük kişiler diğer ucunda ise içe dönüklük yer
almaktadır. Dışa dönükler, enerjisi yüksek, olaylara pozitif bakan, neşeli ve sosyal
kişilerdir. İçe dönükler ise çekingen, izlemeyi seven, yalnızlığı tercih eden kişilerdir.
Açıklıktan kasıt kişiler arası ilişkiler değil, deneyime açıklıktır. Açıklık puanı yüksek
olanların hayal güçleri çok gelişmiştir, meraklı, yaratıcı, analitik düşünebilen, özgür
bireylerdir. Açıklık puanı düşük olanlar yeniliğe karşı gelenekselci bir tavra sahiptirler.
Uyumluluk puanı yüksek olanlar güvenilir ve şefkatli kişilerdir. Uyumludurlar, yardım
etmeye heveslidirler. Uyumluluk Puanı düşük olanlar aşırı hırslı, kavgacı rekabetçi
kişilerdir. Özdisiplin puanı yüksek olanlar, her zaman kontrollü, planlı, düzenli
kişilerdir. Düşük olanlar ise, düzensiz, dikkati çok çabuk dağılan, güvenilmesi zor
insanlardır (Burger, 2006).

Eysenck, çalışmalarında kişiliği iki büyük eksene göre sınıflandırır;


içedönüklükdışadönüklük ve denge-dengesizlik. Dışa dönük kişiliğe sahip bireyler
coşkulu, sosyal, beğenilme arzusu olan, dışa bağlı kişilerdir. İçe dönük kişil
özelliğindeki bireyler ise; sakin, tedbirli, otokontrolü yüksek, iç disiplini yüksek

13
kişilerdir. İkinci eksende bulunan denge-dengesizlik ekseninde ise dengesiz-nörotik
kişiler kaygılı ve huzursuzdurlar. Dengeli kişiler çabuk heyecanlanmazlar,
kontrollüdürler (Lelord ve Andre, Çev. Madenci, 2018).

Holland’ın kişilik tipolojisinde, sahip olunan kişilik özelliklerine göre 6 tip insan
olduğunu söyler. Bu yaklaşımda her alt tipin kendisine özgü yetenek ve özellikleri
vardır, sahip olunan bu yetenek ve özellikleri temele alarak görevlerini yerine getirir
hatta karşılaştıkları problemleri bağlı oldunan tipe göre çözerler. Kişinin en çok
benzerlik gösterdiği tip onun baskın tipidir. Bu altı tip; Gerçekçi Tip, Araştırıcı Tip,
Sosyal Tip, Gelenekçi Tip, Girişimci Tip ve Sanatçı Tip olarak sıralanabilir. Gerçekçi
tipler; uyumlu, yargılamadan kabul eden, esnek olmayan, çekingen, maddeci, güçlü,
ısrarcı, dürüst, ortalama denilebilecek düzeyde, pratik, duygulardan arınarak iş yapan,
gerçekçi, doğal, iç görü düzeyi düşük, kendi halinde insanlardır. Araştırıcı tipler;
analitik, karmaşık, ayrıntılara dikkat eden, eleştirel, meraklı, mantıklı, kötümser,
tedbirli, içe bakış sahibi, bağımsız, duygularını gizleyen, entelektüel, gösterişsiz, sade
insanlardır. Sosyal tipler; sosyal, idealist, sıcak, ikna edici, empatik, sorumluluk sahibi,
arkadaş canlısı, ince düşünceli, cömert, anlayışlı, yardımsever, uzlaşmacı, sabırlı,
işbirliğine yatkın ve nazik insanlardır. Gelenekçi tipler; uyumlu, düzenli, özenli, ısrarcı,
yargılamayan, pratik, titiz, katı, tutumlu, çekingen, hayal gücünden yoksun, dikkatli,
uysal, yumuşak başlı, metotlu insanlardır. Girişimci tipler; dışa dönük, hırslı, popüler,
özgüvenli, iddialı, iyimser, otoriter, becerikli, enerjik, açgözlü, gösteriş düşkünü, fevri ,
kendine güvenen, gayretli, sosyal ve heyecan arayan insanlardır. Sanatçı tipler;
duygusal, içe bakış sahibi, duygularını dışa vuran, karmaşık, içinden geldiği gibi
davranan, düzensiz, bağımsız, sezgi sahibi, idealist, aykırı düşünceli, hayal gücü
yüksek, açık, pratik olmayan, orijinal, duyarlı insanlardır (Yılmaz, 2016).

1.2.2.1. Mizaç

Karakter, kişilik ve mizaç kavramları uzman olmayan kişiler tarafından sıklıkla


birbirleri yerine kullanılır ve karıştırılır. Gündelik yaşamda bu kavramları birbirinin
yerine kullansakta bu kavramların farklı anlamları bulunmaktadır. Kişilik kavramından
söz edebilmemiz için genetik kökenleri olan mizaç ile sonradan edinilmiş karakterin
birleşmesi gerekmektedir (Totan ve dğr., 2010). Bu kavramların birleşimi sonucunda
kişiliğin üç yönü ortaya çıkar; bireyin karakteri, bireyin mizacı(huyu) ve bireyin

14
yeteneği. Kişiliğin sosyal ve ahlaki özelliklerini kapsayan bir anlam taşıyan kavram
karakterdir. Mizaç ise bireye ait bazı temel ve ayırt edici özellikleri belirtmek için
kullanılır. Mizaç kavramı daha çok, duygulara dayalı becerilerin ve alışkanlıkların
bütünleştirilmesinin altında yatan duyumsama, bağlantı kurma ve motivasyon
süreçlerine karşılık gelmektedir. Karakter ise bunun aksine, kavramsal öğrenmeye
dayalı sembolizasyon ve soyutlaştırmaya karşılık gelmektedir (Arkar, Sorias, Tunca,
Şafak, ve arkadaşları, 2005).

Yukarıda bahsedilen kişiliğin üç yönünün sonuncusu olan yetenek ise bireyin


sahip olduğu bütün zihinsel ve bedensel özelliklerini kapsamaktadır. Mizaç gündelik
yaşamda belirli duygusal tepkilerin değişimini karşılar. Ancak diğerlerine kıyasla
oldukça sınırlıdır. Bireyin kimyasının büyük etkisi altında olan mizaç, kişinin neşeli,
kızgın ya da soğukkanlı olması gibi duygu durumlarını anlamamızı sağlar. Mizacı
eykileyen değişkenlere bakıldığında pek çok araştırmada; genetik, iklim şartları, coğrafi
ve kültürel etmenlere değinilir. Gündelik yaşamda da kabul gören bir inanışa göre soğuk
iklimde yaşayan insanların daha sert ve soğuk mizaçlı, sıcak iklimlerde ve kıyı
kesimlerde yaşayan insanlar ise daha yumuşak ve gevşek mizaçlıdır. Karakterin
şekillenmesine etki eden faktörlere bakıldığında beğenilme, takdir ve ödüllendirme
mekanizmaları ve gerçek idealler basamağını görürüz. Gerçek idealler basamağıda
birey, olumlu veya olumsuz durumlarda tutarlı davranarak karakterlerinden taviz
vermez. Gerçek ideal basamağını tamamlamış kişiler; ün, para, mevki gibi kazanımlar
için bile karakterinin gerekliliklerini yerini getirir (Çetin ve Beceren, 2007). İnsan
hayatının ilk deneyimlerle karşılaştığı bebeklerde bile yakından bakıldığında farklı
davranış olduğu görürüz. Oysa ki ilk bakışta bütün bebekler aynıymış gibi gelir. Ancak
her bebek farklı bir motivasyonla farklı bir davranış sergiler. Bazı bebekler inatçı
bazıları uyumludur, bazıları daha fazla ağlarken kimileri oldukça sakindir. İkiz
bebeklerde bile görülen bu davranışları ancak mizaç kavramıyla açıklanabilir. Mizaç ile
ilgili araştırmaları bulunan Thomas ve Chess mizacın büyük ölçüde doğuştan geldiğini
savunur (Morris, 2002). Bu savunmayı delillendirmek için bebeklerde görülen davranış
farklılıklarını örnek verebiliriz. Mizacın kökeni ile ilgili pek çok farklı yöntem
kullanılarak yapılan birçok araştırma mizacın genetik olduğunu kanıtlamaktadır
(Burger, 2006).

15
Mizaç kavramı ile eğitim arasında doğrudan ve önemli bir ilişki olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Çünkü eğitimde amaçlanan istendik olumlu davranışların
öncelikle öğretmenlerde olması gerekmektedir. Çağımızda çok kültürlülük,
küresellleşme ve eğitimde rekabetin artması ile pek çok yeni eğitim perspektifi ortaya
çıkmıştır. Öğretmenlerin öğrencilerinin bireysel başarısı ve genel başarı düzeyindeki
payı yadsınamaz. Bu sebeple öncelikle eğitimi üstlenen eğitmenin mizaç, kişilik ve
karakter irdelemesi yapılmalı ve öğretmen sınıflandırması yapılmalıdır. Türkiye’de
öğretmenin mizaç, karakter ve kişilik irdelemesi çalışmaları oldukça az olmasına
rağmen giderek artmaktadır (Totan ve dğr., 2010).

A. Mizaç Tipleri

Kişiliği oluşturan iki temel taşı mizaç ve karakterdeki olumlu ve olumsuz


değişimleri açıklayan boyutsal bir psikobiyolojik modeli Cloninger tarafından
geliştirilmiştir (Köse ve ark., 2004). Bu kuramın amacı kişiliğin yapısını ve gelişimini
tanımlamaktır. Kuram, kalıtsal olarak aralarında bir bağ olmayan, sosyokültürel
etkilerden etkilenmeyen ve algısal bellekte kavram öncesi yanlılıkları içerdiği
varsayılan dört farklı mizaç boyutunu incelemiştir. Bu dört mizaç boyutu; Yenilik
Arayışı, Zarardan Kaçınma, Ödül Bağımlılığı ve Sebat Etme olarak ayrılmıştır. Bu
modele göre olgunluk evresinde ortaya çıkan üç boyutlu bir karakter tanımı devreye
girmektedir. Bunlar ise Kendini Yönetme, İş Birliği Yapma ve Kendini Aşma’dır.
Mizaç boyutları yapılandırıken değişim, yenilik, stres, tehlike veya ödül-ceza gibi
durumlarda bireylerin bu kavramlara yüklediği anlam farklılıkları temel alınmıştır.
Strelau 6 şart koymuştur, bu şartlar mizacın biyolojik kökenli olduğunu kanıtlar. Bu
şartlar; beyne bağlı bir psikolojik fonksiyon olması, insanlararası kişilik farklılıkları
ortaya koyan kalıtımsal etkilerin bulunması, bu etkilerin bundan önceki nesillerde
bulunması, bu özellikleri karşılayan insanların olması, aynı zamanda bu özelliklerin
çevresel faktörlerin etkisinin daha az olduğu evre olan çocukluk çağındada kendisini
göstermesi ve bu özelliklerin insanlar dışında bazı memelilerde de bulunması olarak
sıralanabilir (Taşdöven, Emhan, Dönmez, 2012).

Mizaç tiplerinden biri olan Yenilik Arayışı özelliğini taşıyan insanların;


yeniliklere karşı yoğun istek, hazlarını ertelemede zorluk, dürtüsel davranışlar ve ödül-
cezaya karşı hassasiyet gibi alanlarda doğuştan yatkınlığı vardır. Zarardan Kaçınma

16
tipinde ise düşüncede net olma isteği, yabancılara karşı duyulan çekince ve temkinli
olma gibi motivasyonlar görülür. Ödül Bağımlılığı tipinde güçlü dış motivasyon ve
yoğun duygusallığa sürekli eğilim görülür. Sebat Etme ise, engellenme, yorgunluk ve
aralıklı pekiştirilmeye rağmen davranışın sürekliliğindeki bir eğilimdir (Arkar ve dğr.,
2005).

Cloninger’ın kuramı, mizaca çok katmanlı bakması açısından önemlilik arz eder.
Bu katmanları kişinin kalıtımsal yolla getirdiği genetik örüntüler, davranışının altında
yatan noröbiyolojik etmenler, duygusal yapı, bilişsel algıları gibi katmanlardır.
Cloninger’in kişilik modeli davranışın sergilenmesi ile nörotransmiterler arasında bağ
kurma imkânı vermesinden dolayı da önemlidir. Yenilik Arayışı (davranışsal
aktivasyon) ile dopamin, Zarardan Kaçınma (davranışsal inhibisyon) ile serotonin ve
Ödül Bağımlılığı (davranışı sürdürme) ile norepinefrin, Sebat Etme (davranışta ısrar
etme) ile glutamaterjik aktive arasında ilişki olduğunu öne sürmüştür (Köse ve dğr.,
2004) ; (Yılmaz ve ark.,2015).

a. Enneagram Metodolojisi

Enneagram modeli, eski bilge geleneklere dayanan ve bu geleneklerin modern


bir sentezinden meydana getirilmiştir. İnsanın davranışlarını ve kişiliğini farklı
sistematik tiplerle açıklayan bir kişilik modelidir. “Enneagram’ı bir kişilik modellemesi
şeklinde dile getiren ilk kişi Oscar Ichazo’dur” (Riso ve Hudson, 2008: 37).

Arica Enstitüsü enneagram modeli üzerinde eğitim-araştırma faaliyetleri yürüten


en köklü kurumlardan biridir. Bu enstitünün kurucusu olan Ichazo, Enneagram’ın
kökenlerine dair yaptığı açıklamalarda çok eskiye dayandığını belirterek, kendisinin ise
bu modeli Afganistan’ın Pamir şehrindeki sufi öğretmenlerinden öğrendiğini söyler. Ve
ayrıca, bu modeli uygulama sahasına taşıyan öncülerden sayabileceğimiz Gurdjieff,
Ouspensky ve Naranjo gibi başka araştırmacılar da, Enneagram’ın sufi tabanlı bir
karakter ve kişilik yapısı şeması olduğunu ifade etmektedirler (Merter, 2014).

Ichazo, Enneagram’ı öğretmeye ilk olarak Bolivya’daki La Paz Enstitüsü’nde


başlamış ve 1960’lı yıllardan itibaren Şili’deki Arica şehrinde bu yöndeki faaliyetlerine
devam etmiştir. Bu faaliyetleri sırasında enneagram öğretiminde insan psikolojisinin bir
izahı olarak almıştır. Daha sonrasında bu süreci, 1971 yılında Amerika’da Arica
Enstitüsü’nü kurması ve öğretisini bu doğrultuda sürdürmesi takip eder. Ichazo’nun

17
kurduğu bu sistemi bizzat kendisinden öğrenerek benimseyen ilk öğrencilerindwn biri
Amerikalı psikiyatrist Claudio Naranjo da vardır (Riso, 2003: 23, 24).

Ennagram sistemiminin Batı’nın tanıması sürecinde, spiritüel bir öğretmen


olarak özellikle cezbedici kişiliğiyle sıyrılan George Ivanovich Gurdjieff ile başlamıştır.
Gurdjieff öğrencilerin doğuştan getirdiği eğilimlerini tanımlayabilmek amacıyla sözlü
bir Sûfî öğretisi olan Enneagram’dan dolaylı olarak bahsediyordu. Gurdjieff’in
çalışmaları daha çok içsel yaşam üzerinedir ve çalışmalarından geniş, ulaşılabilir
kaynaklar bulunduğu için enneagram değinmelerine ulaşmak mümkündür. Bu
kaynaklarda, bireylerin eğilimlerini ve potansiyellerini görmek için enneagramın nasıl
kullanılabileceği üzerine bilgiler vardır (Palmer, 2006: 26). Tüm bunlara rağmen
Gurdjieff’in açıklamaları ve ona yöneltilen sorulardan anlaşıldığı kadarıyla öğrencileri
henüz bu eğitimi anlayacak düzeyde değildir (Palmer, 2006: 28).

Enneagram sözcüğünün etimolojisine bakıldığında, Yunanca ‘dokuz’ anlamına


gelen ennea ve ‘noktalar’ anlamına gelen grammos sözcüklerinden türetilmişdiği
görülür. Enneagram şeması ise, dokuz-köşeli bir yıldız şemasıdır (Palmer, 2006: 25).
Enneagram sistemi, birbirinden farklı kişilik tipleri ve bu tiplerin sistemli dinamiklerini
tanımlayan bir sistemdir. Bu modele göre, belirgin biçimde birbirinden ayrılan dokuz
farklı düşünme, ilişki kurma ve eyleme geçme şekli söz konusudur. Bu dokuz şeklin her
biri, sınırları açık ve nispeten net bir biçimde çizilmiş algılama filtrelerine
dayanmaktadır (Daniels ve Price, 2004: 13).

Politikadan iletişime, reklamcılıktan teolojiye, satıştan mahkeme


uygulamalarına, insan kaynaklarından senaryo yazımına, ruhsal çalışmalardan oyuncu
seçimine, eğitimden aile danışmanlığına kadar uzanan geniş bir yelpazede kullanılan
Enneagram, kökeni ve kullandığı kaynaklar itibariyle ilgi çekicidir (Rikkat Pesen,
2015). Antik medeniyetlerde pekçok kaynakta çeşitli formlarına rastlanan bu bilgi,
pragmatik, materyalist ve tinsel boyutların kesişimi ile özgün, değerli ve kapsamlı bir
perspektif ve inceleme yöntemi olarak karşımıza çıkar (Batı, 2012: 3). Enneagram bakış
açısında her kişilik tipi bir sayı ile ifade edilir. Her birey küçük yaşlardan itibaren kendi
kişilik tipinin benzersiz bir örneği olarak gelişim gösterir. O yaşlarda bile psikolojik
potansiyelleri ya gelişmiş ya da geriye gitmiştir (Riso, 2003). Enneagram metadolojisini
diğer kişilik tipolojilerinden ayıran en önemli öğelerden biri dinamik bir sistem

18
olmasıdır. Dinamik olan bu dokuz tarz enneagram çemberi içerisinde sistemli ve özel
bir bağ ile birbirine bağlıdır (Riso ve Hudson, 2008).

Enneagram kişilik tipolojisinin prensip , kural ve dinamikleri genel hatlarıyla şu


şekilde özetlenmektedir:

Birey sahip olduğu bir kişilik tipinden bir başka tipe evrilemez. Herkes sahip
olduğu kişilik tipinin eşi olmayan bir örneğidir ve hayatının geri kalanında aynı tip
olarak kalır. Gündelik hayatta insanlar değişirler ancak kişilik tipleri değişmez.
Enneagram tipolojisindeki tanımlamalar evrensel bir değere sahiptir. Sahip olunan
kişilik tiplerinin hiçbirine cinsiyet özellikleri atfedilmediği için cinsiyet kişilik tipini
değiştirmez. Kişilik tipleri açıklanırken kullanılan her betimleme her zaman kişiye
uymayabilir. Bu durum enneagram metadolojisinde sağlıklı olma skalasıyla açıklanır.
Birey sağlıklı, sağlıksız ve ortalama değerlerinde dolaştığı için açıklamalar her gruba
uymaz. Enneagram kişilik tiplerini somut bir şekilde göstermek için rakamlar kullanılır.
Bu sayılar sınırsız olan kişilik özelliklerini sınıflandırmak için kullanılır. Bu sayılar nötr
bir şekilde kullanılır, hiçbir tipin diğerinden üstünlüğü ya da önceliği yoktur. Aynı
zamanda sayıların sırasının bir önemi yoktur. Sayının büyük olmasının ya da
başlangıçta olmasının hiçbir önemi yoktur. Kişilik tiplerinin özünde iyi ya da kötü olma
gibi bir atıfı olmadığı için birbiri arasında da bir kıyas söz konusu değildir. Her kişilik
tipinin kendine özgü güçleri ve zayıflıkları vardır (Riso, 2003: 35, 36, 37).

b. Enneagram Mizaç Tipleri

Enneagram kişilik tipolojisinde kabul görmüş dokuz tip bulunmaktadır. Bu


dokuz mizaç, dört ana hatta sahiptir. Mizaç tipleri özünde birbirinden ayrılır. Bu tipler
dokuz farklı düşünme, hissetme ve eyleme geçme dinamiklerinden oluşur. Her insanın
hayatı dört mizaç kalıbıyla şekillenir. Bunlar; Ana mizacı, etkilendiği kanat mizacı,
stresli iken gittiği mizacı ve rahat durumda iken yaşadığı mizacıdır (Acar ve ark., 2018).
Ana mizaç genel olarak baskın olan ve kişinin asıl olarak mizacıdır. Kanat mizaç kişinin
ana mizacına zenginlik katan ve az ya da çok onu etkileyen mizaç türüdür. Bu mizaç
ana mizacın sağında ya da solunda bulunan mizaç tipidir. Bireylerin kendilerini
güvende hissetmedikleri, kaygılandıkları ve ya strese girdiği zamanlardaki tepkileri ile
rahat ve huzurlu olduğu zamanlardaki davranış eğilimleri birbirinden farklıdır. Bu

19
zamanlarda rahat veya stres hattında gidip gelmeler başlar. Kişi, temelde dokuz mizaç
tipinden dördünü içinde taşır (Acarkan,2016).

Enneagramın tarihçisine bakıldığında köklerinin, Doğu'nun eski ruhani


uygulamalarına kadar dayandığı görülür. Kökeni 4.500 yıl öncesine, Mezopotamya’ya
kadar dayandığı düşünülen, doğu kültürü kökenli batılı bir ruhani ve psikolojik
modeldir. Bu öğreti öncelikle bireyin kendini tanımasına, anlamasına, keşfetmesine
yardımcı olur. Bir sonraki adımda yakınlarımızdan başlayarak diğer insanları anlamaya
ve empati becerimizi geliştirmeye yardımcı olur. Ayrıca kendini tanıyan insan özel
güçlerini ve yetersizliklerini çerçevelemekte daha başaralı olacağı için kendi
eksikliklerini kapatma ve özel yeteneklerini verimli kullanma konusunda avantajlı
olacaktır. İnsanın kendi ile ilgili farkındalık seviyesi arttıkça kaygılarından,
saplantılarından ve kuruntularından sıyrılması kolaylaşır. Tüm bunlar sayesinde kendi
içinde ve sosyal ilişkilerinde daha mutlu olur (Palmer, 2010).

Enneagram tipolojisine göre kalıtılım yoluyla getirdiğimiz temel özelliklerimiz


vardır. Bu temel özelliklerimiz ise mizaç adı verilir. Tüm yaşamımız boyunca aldığımız
kararlar, düşünme şeklimiz, kurduğumuz ilişkiler ve bakış açımız bu mizacı temele
alarak şekillenir. Bireyleri birbirinden ayıran fiziksel özellikler olduğu gibi mizaç
bakımından da birbirinden farklıdırlar. Gündelik hayatta yaptığımız sohbetler, yaşantılar
ve ilişkilere bakıldığında da insanların tutum ve davranış örüntüsü olarak birbirinden
farklı olduğu söylenebilir. Tutum ve davranışlardaki farklılıkların doğumdan sonra bile
gözle görülür olması dikkat çekicidir. Bebekler arasında bile görülen bu özellklerin
neler olduğu ve nasıl tespit edileceği merak konusudur (Acarkan, 2018).

20
Şekil 1: Enneagram Kişilik Tipleri
Kaynak: Palmer (2010)
Enneagram metodolojisinin mizaç tipleri aşağıda yer almaktadır. Enneagram
tipolojisi kişinin temel duygu ve düşüncelerini keşfetmesini sağlar. Bu keşif sırasında üç
temel yasa devreye girer. Bu yasalardan ilki kişiliğimizi büyük oranda etkileyen baskın
yöndür. İkincisi eyleme geçtiğimiz anlarda etkin olduğumuz alan, üçüncüsü ise güvende
yani rahat olduğumuz zamanlarda gözlemlenen bir yöndür. Her tip bireyin hayatını bu
üç yasa etrafında şekillendirir (Palmer, 2010).

Kişiliği açıklamaya çalışan farklı teorilerde farklı adlar alsa da, ilgili teorilerde
bu sınıflandırmaların işlevleri incelendiğinde, hepsinin bireyin üç potansiyeli keşfettiği,
bunu farklı kavram ve işlevleri ile açıklamaya çalıştıkları söylenebilir. Enneagram üçlü
gruplara sını.flandırarak açıklamaya çalışır. Bu sınıflandırmalara baktığımızda her
birinin bir “merkez” ya da insan zekâsının bir işlevi ile bağlantılı olduğunu görürüz. Her
gruptaki üç kişilik tipi benzer bir meseleyi taşır. Her bir üçlü grup, içinde yer alan üç
tipin kendi aralarındaki diyalektik ilişkileri temel alan bir içyapıya sahiptir. Bütün
gruplarda, bir kişilik tipi o grubun karakteristik özelliğini aşırı ifade eder, diğer bir tip
aynı yeteneği çok daha yetersiz ifade eder, üçüncü tip ise bu yetenekle en az uyumu
olandır (Riso ve Hudson, 2013, Palmer, 2010). Aşağıda bu mizaç tiplerinin özellikleri
açıklanmaktadır.

21
Tip-1

Tip-1 mizaç tipine sahip kişiler mükemmel arayışı içindedirler. Yaşamının her
alanında kusursuz olmaya meyillidir. Motivasyonları doğru olanı yapma üzerinedir.
Kusursuzluk arayışı bu mizaç tipine sahip bireyleri idealin peşinde koşmaya sürükler.
Eğer içinde bulunduğu durum zihnindeki ideal olgusuna benzerse bu durumu
sürdürmeye ve koruma karşı tutucu olabilirler ancak içinde bulundukları durumun ideal
olan olmadığını düşünürlerse değişime yönelirler. İdeal olanı peşinde olmaları
davranışlarının tutarlı olmasını sağlar bu durum onları prensip sahibi yapar. Kendilerine
karşı da çevrelerine karşı da oldukça nesnel bir perspektifle yaklaşırlar. Mükemmeli
aradıkları için hem kendilerini hem de çevrelerini sürekli geliştirme çabası içindedirler.
Bir işi yapıyorlarsa o işi yapılması gerektiği gibi yaparlar ve özellikle detaylara çok
önem verirler. Davranışlarında mantık ilkesinde hareket ederler. Oldukça sorumluluk
sahibi bireylerdir. Mükemmeli aramaları ve çevrelerini de bu konuda şekillendirme
istekleri kusurlara karşı tahammülsüz olmalarına neden olabilir. Çok zor beğenmeleri,
detaylar içinde kaybolmaları bütünü görmelerini zorlaştırabilir (Acarkan, 2016). Tip 1
mizaca sahip bireyler idealist, disiplinli ve sorumluluk sahibidirler. Olaylara bakış
açısında etik anlayışı hakimdir (Riso ve Hudson, 1999). Çevrelerine ve kendilerine karşı
eleştirel bir yapıdadırlar. Bazen mükemmeli yapmaya çalışmaları işlem hızlarını
düşürüp, daha uzun sürede işin bitmesine neden olabilir (Palmer, 2010, Riso ve Hudson,
1999). Bu bireyler çocukluk çağlarından itibaren çabucak sorumluluk sahibi
olmuşlardır. Çevrelerinden ağır eleştiriler almışlarsa hata yapmamak için otokontrol
mekanizması geliştiriler. Sahip oldukları bu otokontrolün bütün bireylerde olduğu
yanılgısı içinde olabilirler. Çocukluk çağlarında yaşadıkları eleştirilme korkusu temelde
düşünce ve davranış kalıplarını etkiler. İnsan doğasındaki karanlık yanın doğru düşünce
ve iyilik ile bastırılacağını düşünebilirler. Bu bireyler içinde bulundukları şartları daima
bir üst seviyeye taşıma eğilimindedirler. Sosyal yaşamlarındaki boş zamanları eğitici ve
yapıcı aktiviteler ile doldurmaya meyillidirler. Eğlence onlar için sadece yaşam yoluna
koyulduğunda gerçekleşebilir. Amaca ulaşmak için, seçilen yolların ve uygulanan
metodların tümünü (strateji) oluşturabilen ve potansiyele ulaşmak için bütün imkânları
kullanıp harekete geçirebilen bir liderlik tarzları vardır (Palmer, 2010).

22
Tip-2

Değer görme, sevilmek, şefkat, merhamet ve onaylanma gibi beklentileri


oldukça yüksek olabilir. Sahip oldukları onay ihtiyacı çevresi ile iyi ilişkiler kurması
yönünde onu teşvik edecektir. Çevresinin ihtiyaçlarına karşı duyarlı olmakla beraber,
karşı tarafın ruh halini ve niyetini anlamak yönünde güçlü sezgilere sahiptirler. Eğer
emeğinin karşılığını almadığını düşünüyorsa kolayca değersizlik hissine kapılabilirler.
Sahip olduğu motivasyonlar ortama ve hedefe göre davranış değiştirmelerine neden
olabilir. Başka insanların ihtiyaçları kendi ihtiyaçlarını görmezden gelmelerine neden
olabilir, oldukça fedakar olabilirler. Yapı itibari ile oldukça sosyallerdir (Palmer, 2010).
Çevreleri tarafından sıcak kanlı ve empatik olarak tanımlanırlar. Oldukça arkadaş
canlısı, fedakar ve cömert yapılarının yanısıra sorumluluk kendilerine geldiğinde
ihmalkâr davranabilirler (Riso ve Hudson, 1999). Başka insanların hayatında
vazgeçilmez olmak isterler ve içten içe güçlü bir takdir edilme istekleri vardır.
Etkileyici bir yönleri vardır. Sağlıklı bir Tip 2 gerçekten yardımsever ve destek
vericidir. Duygular onlar için çok önemlidir. Hayatları şefkat, samimiyet ve sevgi
üzerine kuruludur. Oldukça duygusaldırlar ve bunu göstermekten çekinmezler.
Arkadaşlık ilişkileri hayatlarının önemli bir yerindedir. Duygularını çabucak yaşayıp
tüketebilirler. İlişkiler onlar için çok önemli olduğu için insanları kırmamaya dikkat
ederler. Bu nedenle bazen hayır demekte zorlanabilirler. Bu pozitif motivasyonlarının
dışında potansiyel olarak, duyguları baskın gelebilir, aşırı alıngan ve hassas
davranabilirler, istekleri karşılanmadığında sitemkâr davranışlar sergileyebilir, kıskanç
ve zorlayıcı olabilirler (Acarkan, 2016). Çevresindeki insanların memnuniyetini dikkate
alan, güçlü ve etkin ilişkiler kuran insanlardır. İlgili ve takdir edici bir liderlik tarzına
sahip olan bu bireyler, destekleyici ve güçlü bir iletişimle insanları harekete geçiren ve
verimliliği etkileyen, müşteri memnuniyetine ve insana daha çok odaklanan, işbirliği ve
karşılıklı anlayışı önemseyen yapılarılarıyla dikkat çekerler (Palmer, 2010).

Tip-3

Bulundukları ortama kolayca uyum sağlayabilen Tip 3’ler başarı odaklı bir
gruptur. Başka insanların kendileri için ne düşündüğü onlar için endişe kaynağı olabilir.
Rekabetçi ve işkolik yapıları ile dikkat çekerler. Dışarıdan göründüklerinden çok daha

23
üretken olabilirler. Sağlıklı bir tip 3 güçlü bir lider, iyi bir girişimci ya da başarılı bir
satış temsilcisi olabilir. Düşünceleri ve eylemleri arasındaki süre oldukça kısadır. Tip-
3’ü tamamlayacak aktiviteler; etkinlikler, organizasyonlar ya da düzenli bir iş olarak
tanımlanabilir. Fiiliyatta iş programları oldukça yoğundur. Duygularının kendisini
yönlendirmesine izin vermez (Palmer, 2010). Çevrenin hayranlığını kazanmaya dair bir
arzuları vardır. Bu hayranlığı kazanmanın yolunun başarı, çekicilik, statü ve imajdan
geçtiğine inanırlar. Çoğunlukla hedefleri vardır ve bu hedefleri gerçekleştirmek için
çalışırlar. Başarısızlığa, kaybetmeye karşı tahammülleri azdır. Tip 3 yaptığı işi cazibeye
dönüştürebilir, bu cazibeyle çevresindeleri sürüklemesi de kolaydır. İç motivasyonları
yüksek olduğu için yapılan işten kopmazlar. Önemli olan hedefe ulaşmak olduğu için
zaman zaman etik ilkelerden uzaklaşabilirler. Yaptıkları işlerde kendi ve başkalarının
duygularını görmezden gelebilirler. Bu grup azim, hırs ve iç motivasyonları sayesinde
özellikle iş hayatlarında çok başarılı olabilirler. Potansiyel riskleri; aşırı hırs, zaman
zaman etik ilkelerden uzaklaşma ihtimali, fazla rekabet ve duygulara karşı
ihmalkarlıktır. Aktif, rekabeti seven, dinamik, kendinden emin, yenilikleri takip eden,
şartları lehine çevirme konusunda yetenekli, özgüveni yüksek bir yapıya sahiptirler.
İnsanları; hedef yönünde ikna etme ve harekete geçirme, organize etme, sonuca
ulaştırıcı, ortam ve şartları oluşturarak liderlik etme konusunda doğuştan yeteneklidirler
(Acarkan, 2016).

Tip-4

Bu mizaç grubundaki bireyler sanata yatkındır. Tutkulu bir yaşam ve estetiğe


ilgileri dikkat çeker. Hayatı, duyguları ve yaşanan düşünmeyi, anlamlandırmayı
severler. Sağlıklı bir tip 4 deneyimlerinden ders çıkarır ve çevresine karşı duyarlıdır.
Terk edilme korkusu ve yetersizlik kaygıları yakın ilişkiler kurmalarını zorlaştırabilir
(Palmer, 2010). Çevreleri tarafından sakin ve sessiz olarak tanımlanabilirler. Kendi
duygularını anlama eğilimleri onları oldukça empatik bireyler yapar. Hayatta eksiklik
duygusu hissetmeye meyilli olan tip 4 ler kendini yetersiz görme eğilimindedir.
Otokontrol konusunda yetenekli bir grup olduğu söylenebilir. İç konuşmaları: “Kimse
beni anlamıyor, ben farklı ve özelim.” tarzındadır. Acılarını kabullenip melankolik bir
duygudurumu içinde kalabilirler (Riso ve Hudson, 1999). Hayattaki kararlarında sezgi
ve duyguları belirleyicidir. Bunun yanısıra diğerlerinin kendisini anlamayacağını

24
düşündüğü için çevresine duygularını açmayabilir. Kendilerine ve çevresindekilere
oldukça dürüsttürler. Empatik olmaları onları iyi arkadaşlar yapar. Yaşananları
derinlemesine inceleme eğilimleri vardır. Duygu durumu sıklıkla değişir. Dünyayı,
çevreyi, olayları hatta kendilerini sürekli sorgularlar. Estetik değerlere sahip, derinlik
arayışında, samimi ve duyarlıdırlar. Potansiyel riskleri; kolay incinebilme, kendi iç
yolculuğunda takılı kalma, çabucak umutsuzluğa kapılma, karamsarlığa düşme olarak
sıralanabilir. Yaşama ve insana dair yüksek hedefleri olan, anlamlı, derin ve nitelikli bir
katkıda bulunmaya eğilimli bir liderlik tarzına sahiptirler. Çevresindekileri değerli ve
nitelikli bir amaç etrafında birleştirmeye ve kendilerini gösterebilecekleri
organizasyonlar oluşturmaya eğilimlidirler. İnsanlar arasındaki bireysel farklılıklarına
ve hassasiyetlerine dikkat eden, kaliteli, elit, seçkin, özel şeyler üretmeye çalışan, insan
ve değer odaklı olmaya özen gösteren bir yapıya sahiptirler (Acarkan, 2016).

Tip-5

Tip 5’ler kompleks fikirleri üretmek için gereken odağa, dikkate ve


konsantrasyona sahiptirler. Mahremiyet bilinçleri yüksek, bağımsız ve yenilikçi bir
yapıdadırlar. Kendi içlerine karşı düşünsel olarak dönük olan bu grubun gözlem
yeteneği gelişmiştir. Öngörüleri yüksektir ve hep tetiktedirler. Hayatın nasıl işlediğine
dair meraklıdırlar; kozmoz’un nasıl çalıştığını ve mikroskobik hayatı öğrenmek için
doğal bir motivasyonları vardır. Hayatı bilişsel olarak anlamlandırmak anlamlandırmak
için yaptıkları gözlemlerin bir sonuca bağlanması onlara büyük bir haz verir. Ve
hayatlarında bu hazzın peşinde koşarlar (Riso ve Hudson, 1999, Riso ve Hudson,
1999). Duygusal olarak diğerleri ile aralarında duygusal bir mesefa vardır. Güçlü
savunma mekanizmalarına sahip oldukları söylenebilir. Sağlıklı bir Tip-5, kusursuza
yakın bir karar mekanizmasına sahip bir stratejist olabilir. Özel yaşamına,
mahremiyetine, sınırlarına çok düşkündürler. Bu sebeple göz önünde olmaktan, öne
çıkmaktan pek hoşlanmazlar. Duygusal baskıdan uzak, izin verdikleri ile beraber
yaşamayı tercih ederler. Sadece duygusal bağlar bir süre sonra onu boğar. İnsan
davranışlarını, doğayı, evreni açıklayan sistemler üzerine çalışmaktan hoşlanırlar.
Psikanaliz gibi sistemlerde uzman olarak ya da konuya yeni bir bakış açısı getirerek
hem kendileri için hem de diğer insanlar için yararlı olabilecek bir sistem tasarlayabilir.
Maddi varlıklara, ödüllere veya mahrumiyetlere önem vermezler, manevi tatmin ararlar.

25
Enerjileri sınırlıdır, bu sınırlı enerjiyi manevi değerler aramak için kullanırlar.
Başkalarının altında çalışmak, emir almak istemezler. Özellikle ilgilendikleri alanlarda
yeni şeyler öğrenmek öncelikli amaçlarıdır. Zihinsel faaliyet gerektiren aktivitelere
katılmaktan zevk alırlar (Palmer, 2010). Olan biteni tüm yönleriyle öğrenmek isterler.
Bir karar almadan girmeden önce ayrıntıları inceler, değerlendirir ve öğrenirler. Analitik
düşünebilen, bilgi elde etmek için mantık süreçlerini işleten kişilerdir. Diğer insanlarla
iletişim halinde olmaları öncelikleri arasında olmayabilir. İlgilendikleri alanlarda uzman
olmak isterler. Bilimsel meraka sahiptirler ve bilimsel bir gözlemle nesnel
değerlendirmeler yaparlar. Duygularını bile düşünce bazında yaşayabilirler. İçe
kapanıklık, ukalalık, insan ilişkilerinde aşırı mesafeli kalmak, empati yoksunluğu
potansiyel riskleridir. Derin bilgiye ulaşma, araştırma yapma, fikir üretme, sistemleşme
ve planlama temelli bir liderlik tarzına sahiptirler. Genel olarak bilgi ve veri toplama,
analitik değerlendirmeler yapma, sürdürülebilir sistemler kurma, plan ve amaçlar
oluşturma, sahip olunulan imkân ve şartları tanımlama ve oluşturma konularında
yeteneklidirler. Kriz zamanlarında sakin ve nesnel davranma yetileri sayesinde
yenilikçi, realist ve uzun vadeli hedefler doğrultusunda hareket edebilirler (Acarkan,
2016).

Tip-6

Tip 6’lar savunma odaklı kişilerdir. Yaptıkları işlere kendilerini adarlar.


Sorumluluk sahibi olmalarının yanısıra oldukça çalışkandırlar. Ancak oldukça telaşlı ve
kaygılı oldukları için yapılan işin kalitesi düşük olabilir. Tip 6’lar kendilerinden bile
şüphe edebilecek kadar septik olabilirler. Arkadaşlarına, ailelerine veya inançlarına
oldukça sadıktırlar. Bu sadakatin temelinde terk edilme ve desteksiz kalma korkusu
yatar (Riso ve Hudson, 1999). Bu grup için eyleme geçmek saldırıya açık olma
anlamına gelmektedir. sağlıklı bir Tip 6 sadık, güvenilir, iyi bir arkadaş ve iyi bir takım
oyuncusu olabilir. Bu grup büyük resmi görüp bu hedefe yönelik kendini adamaya
eğilimleri vardır. Küçük yaşlardan itibaren bir lider bulup onu izlemeye yönelik
eğilimleri vardır. Bu durumun karar sürecini hızlandırıp, eylemlerin sonucundan
kaçınmayla ilgili güven sağladığı söylenebilir. Toplumda kabul görmüş üniversite,
kilise veya şirket gibi bir kurulaşa kendini adamak isterler. Harekete geçmeden önce
ince eleyip sık dokurlar ancak eyleme geçecek gerekli enerjiyi bulamayabilirler. Kendi

26
yeteneklerinde şüphe eder ve çoğunlukla küçümserler. Haksızlığa karşı mağdurların
yanında olmaya ve onları savunmaya çalışırlar. İnandığı bir dava ya da bir arkadaş
uğruna kendini kahramanca feda edebilirler (Palmer, 2010). Merak ettiği, geleceğinde
belirsizlik yaratan her bilgiyi anında öğrenmek isterler. İlişki kurarken kendilerince bir
değerlendirme süreçleri vardır; ancak bu süreçlerden sonra insanlara güvenebilirler. En
az hasar alacakları yolu seçmek için mantıkla hareket ederler. Karar verirken her şeyi
her yönü ile değerlendirdikleri için süreç uzun olabilir. Tehlikeden ve riskten kaçarlar.
Oldukça korumacıdırlar. Genel anlamda kaygılı, muhalif, kuşkucu, kararsız olmak
potansiyel riskleridir. Güvenilir, istikrarlı, yetenek ve yeterliliklere önem vererek
insanları organize etmeye çalışan ve destekleyici bir liderlik eğilimine sahiptirler.
Liderlik potansiyelleri; standartlar ve prensipler oluşturarak, doğabilecek problemleri
karşı önleyici, hataları ve tehlikelere karşı hassas ve takımına sahip çıkan türdendir
(Acarkan, 2016).

Tip-7

Çoğunlukla üretken olurlar ve çok meşguldürler. Dikkatini ve ilgisini çeken


hemen hemen her şeyi yapmak için çaba harcarlar. Zihinleri oldukça faaldir. Özellikle
sözel iletişimde oldukça başarılıdırlar. Çok farklı yetenekleri çok kısa bir sürede
öğrenebilirler. Bu bazen bir problem olabilir çünkü sahip oldukları yeteneklerden
hangisine yöneleceklerini bilemeyebilirler. Yetenek açısında hayatlarında küçük
hendekler vardır. Sağlıklı bir tip 7, hendekler yerine bir kuyu oluşturup istikrarlı bir
şekilde seçim yapmayı öğrenebilir. Hayata karşı pozitif bir tutum içindedirler. Her yeni
doğan gün onlar için yeni bir deneyimdir. Dikkatli çabuk dağılsa da bu yeni deneyimler
ilgilerini çeker. Tip 7’nin en büyük zaafı düşünmeden hareket etmektir (Riso ve
Hudson, 1999). Hayattan ve yaptıkları şeyden keyif almak bu bireyler için önemlidir.
Genelde yarım kalmış projeleri vardır, başladıkları işi bitiremezler. Aktif bir hayal
gücüne sahiptirler. Macerayı ve mecareya atılmayı severler. Her zaman bir planı vardır.
Eğer yüksek hayal güçlerine güçlü bir odak eşlik ederse çok özgün ürünler ortaya
çıkarabilirler. Kendilik algıları oldukça pozitiftir, bu algılarını destekleyecek ortamlara
ihtiyaç duyarlar. İnce ve sofistike zevklere sahiptirler. Diğerleri ile duygusal ve fiziksel
bağlanma ile ilgili sorunları olabilir. Sağlıklı bir Tip-7 yeteneklerini doğru
değerlendirerek başarılı olur ve çevresi için nimet doludur (Palmer, 2010). Hayatı,

27
duyguları, doğayı ilgisini çeken her şeyi keşfetmek isterler. Çevresi tarafından meraklı,
neşeli, gelecek odaklı özgür bireyler olarak tanımlanırlar. Hayatın içinde olup hiçbir
şeyi kaçırmak istemezler, enerjileri hiç bitmez. Oldukça sosyal, dışa dönük ve
pozitiflerdir. Sorunlara karşı çözüm odaklıdırlar. Her kesimi kabullenici, deneyime açık
ve açık fikirli bireylerdir. Potansiyel riskleri; sabırsızlık, dağınıklık, umursamazlık,
keyfi hareket etmek ve dürtüselliktir. Ön saflarda olmaktan kaçınmayan, insanları
motive etmeyi, heyecanlandırmayı ve harekete geçirmeyi seven kişilerdir. Liderlik
eğilimi; insanlara amaçlar göstermek, onlar motive etmek, yeni vizyonlar çizmek
yönündedir. Potansiyel olarak; üretken, yaratıcı, iyimser, esnek, çok boyutlu
düşünebilen, multidisiplinel, çözüm odaklı, işlem hızı yüksek bireylerdir (Acarkan,
2016).

Tip-8

Güçlü ve dominant karakterlidirler. Oldukça kararlı ve özgüvenlidirler.


Çevresindeki olayları ve kişileri kontrol etme eğilimi içindedirler (Riso ve Hudson,
1999). Öfkesini sergilemekten çekinmezler. Yüz yüze görüşmeler yoluyla iletişim
kurarlar ve görev adamıdırlar. Hayatı ve duygularını uçlarda yaşamayı severler. Sağlıklı
denilebilecek bir Tip-8 mükemmel bir askeri liderdir. Sevdikleri ve mağdur olduğunu
düşündüğü kişiler için kendilerini ortaya atmaktan çekinmezler. Kendilerini adalet
uygulayıcısı olarak görürler. Sevgilerini karşıdaki insanı koruyarak gösterirler; söz,
mimik ya da jestler onlar için önemli değildir (Palmer, 2010). Oldukça cesur tiplerdir.
Çevresini etkisi altında tutmaktan hoşlanır. Kolaylıkla harekete geçebilirler. Mücadeleci
bir yanları vardır, kolay kolay pes etmezler. Dolaylı, dolambaçlı yollara başvurmayı
tercih etmezler, nettirler. Oldukça hırslıdırlar. Potansiyel riskleri; zaman zaman empati
kurmakta zorlanma, çabuk öfkeye kapılma, sabırsızlık, inatçılık, baskıcı bir tutum
sergilemek ve bazen zorbaca davranmak olarak sıralanabilir. Tüm tipler içinde liderliğe
en yaktın gruptur. Sürecin her evresinde öne çıkma, planlama, yönetme ve yönlendirme
eğilimindedirler. Grubuna yüksek hedefler oluşturarak onları harekete geçirebilme
yeteneğine sahiptirler. Zoru, mücadeleyi ve engeli severler. Bu tür durumlarda daha
kararlı ve güçlü bir motivasyonla hedefe kilitlenirler. Liderlik potansiyeli; iddiacı,
güçlü, özgüvenli, kararlı, kendinden emin, kesin, net, dobra ve sözünü sakınmayan

28
türdendir. Hayat ffelsefesi istediğini, hayal ettiğini elde edersin şeklindedir (Acarkan,
2016).

Tip-9

Bu gruptaki bireyler güvenilir ve uyumludurlar. Çevresine karşı oldukça


destekleyici bir tutumları vardır, saf ve iyi kalplidirler. Bazen barışı korumak için
diğerlerine uyma eğilimi gösterir. Çatışmadan hoşlanmazlar, her şeyin huzurlu olmasını
arzu ederler. Bu uyumluluğun altında genelde pasif-agresif ve inatçı bir yapıda olurlar
(Riso ve Hudson, 1999). Hem kendileri hem de başkaları için barışın sağlanması,
huzurun korunması için çalışırlar. Enneagram diagramının tepesinde bu tipin olmasının
sebebi diğer grupları kapsamasıdır: Tip-9’lar 8’lerin gücünü, 7’lerin macera ve eğlence
anlayışını, 6’ların görev bilincini, 5’lerin zekâsını, 4’lerin yaratıcılığını, 3’lerin
çekiciliğini, 2’lerin cömertliğini ve 1’lerin idealizmini taşıyabilirler. Çoğunda erteleyici
ve zamana yayıcı bir tutumları vardır. Sağlıklı bir Tip-9 mükemmel bir arabulucu,
rehber olabilir (Palmer, 2010). Hayattaki temel arayışları; uyum ve dinginliktir. Bu
sebeple bazen uyum içinde kalmak için gerçek düşüncelerini saklayabilirler. Sorunlara
müdahalede zamana bırakmak en çok başvurdukları yoldur. Oldukça sabırlıdırlar.
Duygularını bastırma eğilimi nedeniyle bazen ani öfke patlamaları yaşayabilirler. İşleri
ertelemek, çakuk vazgeçmek, tepkisiz kalmak potansiyel riskleridir. Sınırları
keskinleştirilmiş ve yapılandırılmış, her katılımcının potansiyellerinin belirli olduğu,
uyumlu, sakin ve huzurlu ortamlar oluşturarak herkesin sahiplendiği ve katkıda
bulunduğu bir hedef doğrultusunda insanları harekete geçirme alanında yeteneklidirler.
Olaylara ve insanlara önyargısız ve nazikçe yaklaşabilen, barış ve uyumu önemseyen,
herkesi dinlemeye ve katkısını almaya çalışan, gerginlik ve çatışmaları uzlaştırıcı bir
tutumla sonuçlandırmaya eğilimli liderlik tarzına sahiptirler (Acarkan, 2016).

c. Enneagram Metodolojisindeki Diğer Etmenler

Enneagram metodolojisini hem uygulamamızı hem de sonuçlarını sağlıklı


değerlendirmek için kişilik tipleri dışında bilinmesi gereken başka olgular da vardır. Bu
olgulardan ilki; kişilerin hangi tipi hangi seviyede yaşadığını saptamak için kullanılan
sağlıklı, ortalama ve sağlıksız gelişim seviyeleridir. Buradaki sağlıklı ibaresi enneagram
içerisinde, evrende uyumlu bir olgunluk halinde olma durumudur. Bunun tam tersi
olarak, sağlıksız gelişim seviyesindeki bireyler uyumsuzdur ya da daha nevrotik

29
özellikler gösterir. Sağlıklı/sağlıksız ayrımı oldukça değişkendir. Kişinin sadece sağlıklı
ya da 0sağlıksız olma durumu söz konusu değildir, aynı gün içerisinde bile kişi sağlıklı,
ortalama ve sağlıksız seviyelerini yaşayabilir (Riso ve Hudson, 2000; Yılmaz ve
ark.,2014). Gelişim evrelerinden sonra bir diğer olgu ise, rahat ve stres hattıdır. Bireyin
kendini güvende, huzurlu ve rahat hissettiği anlar ile stres yaşadığı anlar arasında
belirgin farklar vardır. Bu anlarda kişi başka bir mizaç tipinin özelliklerini gösterebilir.
Enneagram metadolojisine göre, stres durumunda gözlemlenen özellikler bireyi başka
bir mizaç tipinin sağlıksızlık seviyesine yaklaştırmaktadır. Benzer şekilde rahat hattında
sergilediği özellikler de bireyi başka bir mizaç tipinin sağlıklılık seviyesine yaklaştıran
bütünleşme hattını ifade etmektedir (Palmer, 2010 ; Yılmaz ve ark, 2014).

Bireyin sahip olduğu ana mizaç onun baskın mizacıdır. Davranışları,


motivasyonu, düşünce şekli ve ihtiyaçları genel olarak bu mizaca göre şekillenir. Ancak
bununla beraber her birey ana mizacının yanında farklı mizaç tipinin de etkisi altında
kalır. Ana mizaçtan sonra etki altında kalınan bu mizaç, kişinin kanat mizacıdır. Her
bireyin özelliğini gösterdiği dört mizaç vardır: ana ve kanat mizaçla beraber stres ve
rahat hattındaki sağlıksız ve sağlıklı şekilde mizaçlarla karşılaşırız (Acarkan, 2018).

1.2.2.2. Mizaç İle İlgili Yapılan Araştırmalar

Mızrakçı (1994) ailenin sosyo demografik özellikleri, annenin kendi yetiştiriliş


tarzı ve çocuk gelişimine ilişkin bilgi düzeyi ile çocuğun mizacına ilişkin algısının
çocuk yetiştirme tutumlarına olan etkisini incelemiştir. Çalışma 3-6 yaş arasında çocuğu
olan 145 anne ile “Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Tutumu Ölçeği (PARI)”
kullanılarak yapılmıştır. Annenin çocuk gelişimine ilişkin bilgi düzeyi arttıkça
demokratik tutumunun da arttığı belirlenmiştir. Çocuğun mizacı ile anne tutumları
arasında bir ilişki saptanmamıştır.

Caspi ve arkadaşlarının (1995) 12 yıl boyunca 800 çocuğu izlediği araştırmada,


çocukların yasamın ilk yılından itibaren mizaçları ile problem davranışları arasındaki
ilişki incelenmiştir. Araştırma verileri çocukların 3, 5, 7,13, 15 yaşlarında, öğretmenleri
tarafından doldurulan ilgili ölçekler ile toplanmıştır. Araştırma sonucunda yaşamın ilk
yıllarındaki mizaç özelliklerinin ileriki yıllardaki problemleri etkilediği görülmüştür.
Çocukların 3-5 yaşlarında yapılan ölçümlerde belirlenen davranış problemlerinin 9 ve
11 yaslarında ve 13-15 yaşlarındakilerle ilişkili olduğu belirlenmiştir. Öz-kontrol

30
eksikliği, ileriki yıllardaki dışa yönelik problemlerle ilişkili bulunmuştur. Erkek
çocuklarında dışa yönelik, kız çocuklarında ise içe yönelik davranış sorunlarına daha sık
rastlanılmıştır.

Polenski (2001) çocukların mizaçları ile aile içindeki ilişkilerin akran ilişkilerine
etkisini incelediği araştırmasında 5 yasında 233 çocuk ve anneleri ile çalışmıştır.
Araştırmaya göçmen ve düşük gelir düzeyine sahip aileler katılmıştır. Araştırma 3 yıl
boyunca devam etmiş, çocuklar 5-8 yasları arasında belli aralıklarla ev ziyaretleri,
telefon görüşmeleri ve okuldaki gözlemlerle izlenmişlerdir. Araştırma sonucunda,
çocukların annelerine bağlanma stilleri ile dışa yönelik davranış problemleri, sosyal
yeterlikleri ve akran ilişkileri arasında ilişki bulunmuştur. Kardeş ilişkilerinin akran
ilişkileri üzerinde etkisine rastlanmamıştır. Fakat sosyal yeterlik-bir yakın kardeşe sahip
olmanın ve sosyal yeterlik-sosyal konum değişkenlerinin bir arada akran ilişkilerini
etkileyebildiği belirlenmiştir. Dışa yönelik davranışlarla sosyal yeterlik arasında anlamlı
ilişki bulunmuştur. Aile içindeki statüde anneler tarafından sevilmeyen olarak gösterilen
çocukların (özellikle erkek çocukların) akran ilişkilerinde problemler yaşadıkları
görülmüştür.

Ramos ve arkadaşlarının (2005) aile ilişkilerinin, çocukların mizaçlarına ve


gelişimlerine etkisinin incelendiği araştırmaya 108 çocuk ve ailesi katılmıştır Çocuklar
3-10 yaşları arasında gözlemlenmiş ve belli aralıklarla ebeveynlerden de araştırma ile
ilgili veri toplanmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre zor mizaç, aile ile yaşanan
çatışmalı ilişkilerde risk faktörü, kolay mizaç ise koruyucu faktör olarak bulunmuştur.
Çocukların mizacı, aileleriyle çatışmalarında ve uyumlarında etkili bir faktördür. Okul
öncesi dönemde zor mizaca sahip olmanın çocukların ileriki yıllarda dışa yönelik
davranış problemleriyle ilişkili olduğu bulunmuştur. Ebeveynlerle yaşanan aile
çatışmaları çocukların ilköğretim dönemindeki davranış problemleriyle ilişkili
bulunmuştur.

Gleason ve arkadaşları (2005), okul öncesi çocuklarda mizaç ve arkadaşlık


seçimi ile ilgili yapmış oldukları araştırmada arkadaş seçiminin mizaç özelliklerine göre
değişebileceğini saptamışlardır. Kız çocuklarının mizaç özellikleri bakımından daha
uysal, daha az hareketli çocukları kendilerine arkadaş olarak seçtikleri, erkek
çocuklarının ise kendilerine arkadaş olarak daha hareketli çocukları seçtikleri

31
görülmüştür. Araştırma sonucunda mizaç özelliklerinin arkadaş seçiminin bir parçası
olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca arkadaş seçiminde mizaç özelliklerinin ve
cinsiyetin kız çocukları için erkek çocuklarına göre daha önemli bir özellik olduğu da
saptanmıştır.

Yağmurlu ve arkadaşları (2005) yaptıkları çalışmada ebeveyn davranışları ve


çocuğun mizacının, okul öncesi dönemindeki çocukların olumlu sosyal davranış
gelişimine etkilerini ve zihin kuramı yeteneğinin bu ilişkideki aracı rolünü araştırmayı
amaçlamışlardır. Araştırmada Avusturalya’da yaşayan 151 Avusturalyalı ve 50 Türk
çocuğu ile bu çocukların anneleri ve yuva öğretmenleri ile çalışılmıştır. Araştırma
verileri anne ve öğretmen anketleri ve bireysel değerlendirmeler kullanılarak
toplanmıştır. Araştırma sonucunda Türk ve Avusturalyalı çocukların olumlu sosyal
davranış düzeylerinin benzer olduğu fakat yordayıcı faktörlerin farklılaştığı
görülmüştür. Avustralya grubunda anne sıcaklığı ve sebatkar mizaç, Türk grubunda ise
annenin itaat bekleme davranışı, olumlu sosyal davranışı anlamlı olarak yordamıştır.
Zihin kuramı yeteneği, her iki kültürel grupta da olumlu sosyal davranışlar ile pozitif
ilişki göstermiştir.

Ummanel (2007) yapmış olduğu çalışmasında okul öncesi çocuklarda akran


kabulünü çocuğun mizaç özellikleri, gelişim düzeyi, duygusal-davranışsal sorunları ve
ebeveyn kabulreddi değişkenleri açısından incelemiştir. Araştırmanın örneklemini
Kuzey Kıbrıs’ta üç okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 40-72 ay yaş aralığında
bulunan 75’i kız, 83’ü erkek olmak üzere toplam 158 çocuk oluşturmuştur. Araştırma
betimsel bir araştırma olup veriler “Ebeveynler Çocuklar İçin Kısa Mizaç Ölçeği”,
“Erken Gelişim Evreleri Ölçeği”, “Aile Çocuk İlişkileri Anne Formu” ve “Okulöncesi
Davranış Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Araştırma sonucunda okul öncesi dönemde
görülebilecek duygusal davranışsal sorunların ve kişisel sosyal gelişimin akran
kabulünü yordadığı görülmüştür. Sosyal kabulün cinsiyete göre farklılaştığı, kız
çocukların erkek çocuklardan daha fazla kabul gördükleri bulunmuştur.

Erdinç (2009) yapmış olduğu çalışmasında anne-baba tutumu ve çocukların


mizaç özelliklerinin, okul öncesi dönem çocuklarının sergilediği fiziksel ve ilişkisel
saldırganlığı yordama gücünü belirlemeyi amaçlamıştır. Araştırmanın örneklemini,
Ankara ili Etimesgut ilçesinde Anasınıfı’ na devam eden 36-72 aylık toplam 350 çocuk

32
oluşturmuştur. Araştırma sonucunda, fiziksel ve ilişkisel saldırganlığın çocuğun
cinsiyetine göre farklılaşabileceği görülmüştür. Erkek çocuklarının hem fiziksel hem de
ilişkisel saldırganlık davranışlarını daha fazla gösterdikleri bulunmuştur. Ayrıca
çocukların saldırgan davranışları öncelikle kendi cinsiyetindeki akranlarına yönelttikleri
görülmüştür. Cinsiyet ile mizaç ölçeğini sebatkarlık alt boyutu arasında anlamlı bir
farklılık olduğu görülmüştür. Kız çocuklarının, erkek çocuklarına oranla daha sebatkar
davranışlar gösterdiği sonucuna varılmıştır. Annenin çalışıp çalışmama durumu ve
ailenin gelir durumu ile çocukların fiziksel ve ilişkisel saldırganlık durumu arasındaki
farkın anlamlı olmadığı görülmüştür. Araştırmada, çocukların anaokuluna devam etme
süresi arttıkça fiziksel ve ilişkisel saldırganlığın arttığı saptanmıştır.

Totan ve arkadaşlarının (2010) yaptığı çalışmanın örneklemini eğitim


fakültesine yeni yerleşen 256 öğretmen adayı oluşturmaktadır. Araştırmada ilköğretim
birinci kademede görev alacak öğretmen adaylarının mizaç, karakter ve kimlik
özelliklerinin cinsiyete ve eğitim aldıkları bölüme göre farklılık gösterip
göstermedikleri incelenmiştir. Araştırmada ele alınan değişkenler kimlik alt boyutlarıyla
incelenmiştir. Sonuç olarak öğretmen adaylarının yenilik arayışı, sebat etme ve kendi
kendini aşma düzeyleri onların cinsiyetlerine göre anlamlı farklılıklar göstermezken
zarardan kaçınma, ödül bağımlılığı ve işbirliği yapma düzeyleri onların cinsiyetlerine
göre anlamlı farklılıklar göstermektedir. Araştırman elde edilen bulgular ışığında kadın
öğretmen adaylarının zarardan kaçınma, ödül bağımlılığı ve işbirliği yapma düzeyleri
erkek öğretmen adaylarına oranla daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca araştırma
sonucunda öğretmen adaylarının kimlik özellikleri bölüme dayalı olarak ele alındığında
kişisel kimlik ve kolektif kimlik boyutlarında anlamlı farklılıkların olduğu, fakat sosyal
kimlik boyutunda bölüme göre anlamlı farklılıklar olmadığı tespit edilmiştir.

Yoleri ve Küçükyeşil (2014), okul öncesi dönem çocuklarının mizaç


özelliklerinin, onların dil becerisi üzerindeki etkisini ortaya koymak amacıyla yaptıkları
araştırmada 112 çocukla çalışmışlardır. Araştırmada veri toplama araçları olarak;
çocuklar İçin Kısa Mizaç Ölçeği ve Marmara Gelişim Ölçeği (Dil Gelişimi Alt Ölçeği)
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, mizaç boyutlarından sıcakkanlılık ve ritmiklik ile
çocukların dil becerileri arasında anlamlı düzeyde ilişki belirlenmiştir. Ayrıca
sıcakkanlılık ve ritmiklik mizaç boyutlarının çocukların dil becerisi üzerinde yordayıcı
etkiye sahip olduğu görülmüştür.

33
Mizacın kekemelik ile ilişkisini araştıran çalışmalar genellikle kekeleyen ve tipik
gelişim gösteren bireyler arasındaki farkları incelemişlerdir; ancak, mizacın kekemeliği
kendiliğinden iyileşen bireyler üzerindeki etkisini araştıran herhangi bir çalışmaya
rastlanmamıştır (Aydın, 2015).

Şahin’in (2016) çalışmasına göre; mizaç genetik temeli, karakter, çevresel


faktörleri ve öğrenme yoluyla gelişen kısmı ifade ederken, kişilik mizaç ve karakterin
dinamik bütünlüğünü ifade etmektedir. Mizaç, kişiliğin içinde oluştuğu evrimsel
çekirdeğin şekillenmesi olarak da görülebilir; yazarlar, aynı zamanda, kişiliğin henüz
bilişsel ve sosyal görünümleri gelişmeden çok önce var olan bireysel farklılıklara da
gönderme yapmışlardır (Gürdal, 2015). Thomas ve Chess’in 1977 yılında bebeklerin
mizacı ile ilgili yapmış oldukları boylamsal çalışmada, bebeklerin doğumdan itibaren
sahip oldukları üç kişilik tipi olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Bunlar; kolay mizaçlı, zor
mizaçlı ve yavaş ısınan mizaca sahip bebeklerdir (Akt. Akbaş, 2016).

Kılıç (2016)’nın çalışmasına göre; okul öncesine devam eden çocuklara yönelik
hazırlanan sosyal beceri eğitiminin çocukların sosyal beceri, iletişim, uyum ve atılganlık
davranışları üzerindeki etkisinin ve çocukların sosyal becerileri ile mizaç özellikleri
arasında ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur. Çocukların mizaç özellikleri ve sosyal
becerilerinin bilinmesi onlara doğru yaklaşımda önemli olmakla birlikte, okul öncesi
dönemde sosyal beceri düzeyinin artırılmasının ilerleyen dönemlerde ruh sağlığı, uyum
ve akademik becerilere olumlu katkılar sağladığı bilinmektedir.

Mizaç ile ilgili yapılan araştırmalarda mizaç tipleri belirlenirken farklı kuramlar
baz alınmıştır. Bu araştırmada mizaç bilgisinden kasıt Enneagram bilgisidir.
Enneagram konusu ile ilgili literatür incelendiğinde ebeveyn tutumları ve affedicilik
düzeyleri ile ilgili çalışmalara rastlanılmamıştır. İlgili literatürde en çok karşılaşılan
araştırma başlıklarının liderlik/yöneticilik stilleri, din psiokolojisi, işe alma ve
yerleştirme konuları üzerinde durulduğu saptanmıştır. Araştırmalarda kişinin sahip
olduğu mizaç stili ile ilgili konunun ilişkisi incelenmiş, her mizacın perspektifinden
bakıldığı belirlenmiştir.

34
1.2.3. Ebeveynlik

İnsan, doğası gereği sosyal bir ortamda birlikte yaşama eğilimindedir. Başka bir
ifade ile insanlar yalnız yaşamak üzere değil, topluluklar içerisinde diğer insanlarla
ilişki kurarak yaşamak üzere varlardır. İnsanoğlu diğer insanlarla pek çok farklı sosyal
ilişki kurar: arkadaşlık, aile, iş arkadaşı, komşu, taraftar vb. Bir insanın karşı cins bir
insan ile kurduğu sosyal ilişkinin ömür boyu beraber olmayı isteme noktasına
gelmesinde ise toplumsal açıdan evlilik kurumu devreye girer. Evlilik, toplum
tarafından onaylanan, toplumsal değer ve normlara bağlı, evlilik ile ilgili yasalara uygun
şekilde karşı cinslerin birlikte yaşamalarının onaylanması anlamına gelmektedir. Bazı
insanlar tarafından evlilik, toplumsal yaşamın bir gerekliliği gibi algılanmakta ve bu
gereklilik doğrultusunda evlenmeye karar verilmektedir. Bazı insanlar ise yalnızlıktan
kurtulmak, yaşamı yalnız sürdürmek istememek, kendilerine daha iyi bir gelecek
sağlayacağını düşündükleri insanla birlikte olabilmek gibi amaçlarla evlenmeye karar
verirler. Bir kısım insanın ise sadece çocuk sahibi olma istekleri doğrultusunda
evlenmeye karar verdikleri görülmektedir (Garip 2010, akt. Çağlıyan, 2016)

Nesilden nesile farklılık gösterse de ebeveynlik rolü genellikle kişi erişkinliğe


girdikten sonra oluşmaktadır. Erik Erikson’a göre 21-40 yaşları arasını kapsayan genç
yetişkinlik evresine “Sevgi Dönemi” demektedir. Bir önceki dönem olan kişilik
karmaşası çözülmüş şimdi kişi, hayatını sevgi ve haz doyumlarını yaşayabileği aşamaya
geçmiştir. Bu dönemde bireyler eş diyebilecekleri kişilerle tanışır ve çocuk sahibi
olmaya başlarlar. Ebeveyn rolleri bu aşamadan sonra alınır (Erikson, 2014).

Çocuklar ebeveynlerin ürünüdür demek yanlış olmaz. Dış görüntü ve genetik


miras ebeveynliğin biyolojik göstergesiyken, çocuğun duygusal ve sosyal gelişimi
ebeveynin bakıcılık becerilerinin sonucudur (Bornstein & Cheeah, 2006). Brooks-Gun
& Markman (2005), araştırmalarında ebeveynliğe dair davranışsal kategorileri yedi
başlık altında toplamışlardır:

Besleme; kişinin ruhunun ihtiyacı olan duygusal açıdan yakınlık ve ilgi gösterme
davranışıdır.

Disiplin; çocuğun davranış örüntülerinine ebeveynin verdiği onayları içerir.


Çocuğun davranışının uygun olup olmadığı ile ilgili geridönütlerdir. Disiplin çocuğun

35
yaşı, cinsiyeti, ebeveynin dini, siyasi görüşü gibi fenomenlere göre değişiklik
gösterebilir.

Öğretim, bilgi ve becerileri çeşitli didaktik stratejiler vasıtasıyla aktarılması


sürecini içermektedir.

Dil, çocuğun dil gelişiminde ebeveynin rolünü içermektedir. Ebeveyn çocuğa ne


kadar soru sorar ya da uygun şartları sağlarsa çocuğun dil gelişimi o derece güçlü olur
(Hart & Risley, 1992).

Materyaller, bütüncül olan gelişim aşamaları ebeveynlerin çocuğa sunduğu


materyallerin kalitesi ve uygunluğu çerçevesinde şekillenir. Dil ve öğretim alt başlıkları
bu alanlarda oldukça etkilenir. Eğitsel materyaller, oyuncaklar, öğretim ekipmanları
örnek gösterilenilir.

İzleme, ebeveyn tarafından çocuğun gelişiminin ve davranış örüntülerinin


izlenmesini ve göz önünde bulundurulmasını içerir. Örnek olarak; parkta oyun oynayan
çocuğun arkadaş ve oyuncak seçiminin takip edilmesi verilebilir.

Yönetim, çocuğun zamanının değerlendirme şekli ve süresinin planlanıp


düzenlenmesini içerir. Bu düzenlemeler ve kurallar bütününe çocuğun dahil edilmesi
süreci içselleştirmesini sağlar (Brooks-Gun & Markman, 2005; akt, Güney, 2017).

İlgili literatür incelendiğinde psikopatolojiye sahip kişilerin ebeveynleriyle


arasında zayıf bir bağ olduğu ve olumsuz ebeveyn algısının Travma Sonrası Stres
Bozukluğu ile ilişkili olduğu saptanmıştır (Cocram ve ark. , 2010).

Aynı zamanda ebeveynlik stilleri ile dürtüsellik, yeme bozuklukları ve


psikopatoloji arasındaki ilişki incelendiğinde somatik belirtilerin cezalandırıcı baba ve
kontrolcü anne ile yüksek oranda ilişkili olduğu, kötümser ve kontrolcü baba ile düşük
oranda ilişkili olduğu tespit edilmiştir (Altınoğlu Karahan, 2019).

Mevcut çalışmada mizaç bilgisinin ebeveynlik tutumunu ve affedicilik düzeyini


nasıl etkilediğine bakılacaktır.

36
1.2.3.1. Ebeveyn Tutumları

Literatüre bakıldığında erken dönemde bireyin yetiştirildiği aile ortamının büyük


bir öneme sahip olduğu vurgulanmış olup, farklı ebeveyn özellikleri ortaya konmuştur.
Ebeveyn tutumları; otoriter, demokratik, izin verici ve aşırı koruyucu tutum olarak
sınıflanmaktadır (Kuzgun, 2002; Yavuzer, 2001).

1.2.3.2. Anne Baba Tutumlarına İlişkin Öne Sürülen Modeller

A. Psikanalitik Kuram

Psikanalitik kurama göre bir çocuğun gelişimi, libidinal ihtiyaçları ile aile
üyeleri arasındaki etkileşimin sonucu gerçekleşir. Psikamalitik kuramı benimseyen
uzmanlar, bebek ile bakımvereni arasındaki duygusal ilişkiyle ve psikoseksüel gelişim
süreçleri ile ilgilenmişlerdir. Çocukların farklı kişiliğe sahip olmasının sebebi farklı
tutumlara sahip olan ebeveynler tarafından yetiştirilmeleridir (Yılmaz, 2000). Freud’a
(2013) göre bireyin karakter yapısı erken dönem dediğimiz beş yaşına kadar temeli
atılır. Bundan sonraki gelişim temelin üzerine inşa edilir. Freud özellikle anal dönemin
önemi üzerinde durmuştur. Freud’a göre bu dönemde çocuk ile bakımvereni arasındaki
uyum, çocuğun bağımsızlık arayışı, özgüven ve girişimcilik özelliklerini
desteklemektedir. Fakkat çocuğun her girişimi bakımvereni tarafından engellenir ya da
cezalandırılırsa çocuğun çekingenliği pekiştirilmiş olur. Bu dönemden sonraki evre olan
fallik dönemde cinsiyet rollerinin benimsenmesi, dürtü kontrolünü sağlayabilme,
utanma ve merak duyguları kazanımı gerçekleşir.

a. Davranışçı Kuram
Bu kuram farklılıkların sebebinin farklı çevrelerde yetişmekten kaynaklandığını
vurgular. Bireyin çevreden aldığı pekiştireçlerin karakter gelişimi açısından oldukça
önemli olduğu belirtilmektedir. Davranışın edinilmesinde çevrenin pekiştireçleri
önemlidir. Bu sebeple bakımverenin tutumu bireyin gelişimini belirleyici özelliktedir
(Yılmazer, 2007). Kişilik gelişimini açıklamaya çalışan bütün kuramlar bakımveren ile
kurulan ilişki ve bakımverenin tutumunun kişilik gelişiminde etkili olduğunu
vurgulamaktadır.

37
B. Baumrind’in Çocuk Yetiştirme Tutumları Modeli

Ebeveyn tutumlarının birey üzerindeki etkisini araştıran en önemli kişilerden biri


Baumrind’dir. Baumrind’in ebeveyn tutumları ile ilgili sınıflandırması ise birçok
çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Baumrind; kontrol, açık iletişim, olgunluk
beklentisi ve bakım/destek olmak üzere dört boyuttan bahseder. Kontrol boyutu, anne
babaların çocuklarına koydukları kuralları ve çocuklarının bu kuralları ne derece yerine
getirmek zorunda olduklarını içerir. Açık iletişim boyutu, ebeveynlerin kararlarında ne
derecede çocuklarına danıştıkları, onların düşüncelerine ne derecede önem ve saygı
gösterdikleri ve çocuklarına getirdikleri sınırlamaların nedenlerini ne şekilde
açıkladıklarını kapsar. Olgunluk beklentisi, ebeveynlerin çocuklarını tüm gelişim
alanlarında ne oranda desteklediklerini gösterir. Bakım/destek boyutu ise, ebeveynlerin
çocuklarının ihtiyaçlarını giderirken ne derece sevgi dolu, içten ve yakın davrandıklarını
gösterir.

Baumrind bu dört boyutu içeren üç ebeveyn stilinden bahseder. Bunlar;


demokratik, otoriter ve izin verici ebeveyn tutumlarıdır (Baumrind, 1967, 1971; akt.
Nebioğulları, 2019). Daha sonra Maccoby ve Martin, ilgisiz ebeveyn tutumu olarak
adlandırdıkları dördüncü bir ebeveyn tutum tarzını eklemişlerdir (Maccoby & Martin,
1983).

Baumrind (1971), ebeveynlerin çocuklarına karşı tutumlarında ölçülü


olmalarının gerekliliğini vurgulamaktadır. Ebeveynin aşırı müdahaleci, cezalandırıcı
olmaması kadar mesafeli ve ilgisiz de olmaması gerekmektedir. Çocuklarına karşı ilgili,
şefkatli ve aynı zamanda da sınır ve kural koyabilen ebeveyn olmak önemlidir.
Baumrind (1971) ebeveyn tutumlarını dört aşamada ele almıştır (Nebioğulları, 2019):

Otoriter ebeveyn, çocuklarının kendi çizdikleri sınırlara itaat etmelerini ve belli


kalıplar içinde olmasını bekleyen, aşırı kuralcı ve kontrolcü anne babalardır.
Çocuklarına seçim hakkı vermeyen, özel alan tanımayan, anlayışsız, hoşgörüsüz ve
baskıcı bir tutum sergilerler. Çocuklarını eğitme ve terbiye etmede ceza yöntemini
uygularlar. Çocuklarının hata ve yanlışlarına karşı toleransları düşüktür. Eleştirel ve
çoğu zaman yargılayıcıdırlar. Çocuklarından beklentileri yüksek olduğu halde kendileri
çocuklarının istek ve ihtiyaçlarını göz ardı ederler. Otoriter ebeveynlerin çocukları;
genellikle mutsuz, tedirgin, kaygılı, çekingen, stresli ve öz güveni düşük çocuklardır.

38
Rekabet ortamlarından ve kendilerini bir başkasıyla kıyaslayacakları durumlardan
kaçınırlar. İletişim becerileri ve bir işi başlatma girişimlerinde başarısızdırlar.

Demokratik ebeveyn, çocuklarını olduğu gibi kabul eden, sevgi dolu, anlayışlı ve
destekleyici anne babalardır. Bu ebeveynler, çocuklarının bağımsız bir birey olmalarını
teşvik ederken, uyulması gereken kurallara önce kendileri uyarak kuralların çocukları
tarafından benimsenmesi ve içselleştirilmesine öncülük ederler. Çocuklar seçimlerinde
belli sınırlar içinde özgürdürler. Demokratik ebeveynler, çocuklarının ilgi, istek ve
yetenekleri önemseyip, onlara uygun ortam ve koşullar oluşturarak destek olurlar.
Çocuklarından yapabildiklerinden fazlasını beklemezler. Hata ve yanlış yapmalarına
karşı toleranslıdırlar ve yapıcı değerlendirmelerde bulunurlar. Aile içinde söz hakkına
sahip olan çocuklar, kendilerini ifade etme imkânı buldukları için iletişim becerileri
gelişir. Demokratik ebeveyn tutumlarıyla yetişmiş çocuklar, mutlu, öz güvenli,
sorumluluk sahibi ve sosyaldirler. İnsan ilişkilerinde ve çevreyle uyum sağlamada
beceriklidirler. Otoriteye ve kurallara saygılı olan bu çocuklar, üretken, girişimci ve
başarılıdırlar.

İhmalkâr ebeveyn, çocuklarına karşı ilgisiz ve vurdumduymaz tavırlar sergileyen


anne babalardır. Çocuklarının varlığı ve yokluğunu fark etmeyen, hoşgörüden farklı
olarak boş vermiş tutum içindedirler. Bu ailedeki çocuklar ebeveynlerinin öncelikleri
arasında olmadıklarını düşünürler. Ebeveynleriyle iletişimleri zayıf olan çocuklar
yalnızlık ve değersizlik duyguları içindedirler. İhmalkâr ebeveyne sahip çocuklar, öz
güveni ve öz saygısı düşük, insan ilişkilerinde başarısız ve saldırgan tavırlar
sergileyebilen çocuklardır. Dikkat ve ilgi çekmek için etrafına ve kendilerine zarar
verebilirler. Ailesine ve kendisine yabancılaşan bu çocukların, hayattan ve
kendilerinden beklentileri düşüktür.

İzin verici (Hoşgörülü) ebeveyn, çocuklarına aşırı ilgi gösteren, her istediğini
yapan, sınır koymayan anne babalardır. Bu ebeveynler, çocuklarına karışmadıklarında
çocuklarının üretken ve öz güveni yüksek çocuklar olacaklarına inanırlar. Fakat bu
ebeveyn tutumuyla yetişmiş çocuklar, başkalarına saygı duymayan, kendi davranışlarını
kontrol edemeyen, hükmedici, bencil ve uyumsuz olabilmektedir. Sosyal ilişkilerinde
problem yaşayan bu çocuklar, ilişkilerinde talepkar olan ve hep kendi istediklerini
yapma eğiliminde olmaktadırlar.

39
Baumrind’in yaklaşımını esas alan sonraki çalışmalar, ebeveyn tutum stillerinin,
ilgi (kabul) ve kontrol (disiplin) olmak üzere iki temel boyutun kesişmesiyle oluşan dört
kategori olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağını öne sürmüşlerdir (Darling ve
Steinberg, 1993; Maccoby ve Martin, 1983; Steinberg, Mounts, Lamborn ve Dornbusch,
1991 akt. Sümer, Gündoğdu Aktürk & Helvacı, 2010).

Dört kategori ilgi (kabul) ve kontrol (disiplin) temel boyutlarının yüksek ve


düşük düzeylerinin farklı kesişimleri olarak tanımlanmıştır. Boyut düzeyinde oluşan
sınıflamada yüksek ilgi ve yüksek kontrol düzeyinin kesişimi demokratik ebeveyn
tutum tarzı ve düşük ilgi ve yüksek kontrol düzeyinin kesişimi otoriter ebeveyn tutum
tarzları olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama, Baumrind’in demokratik ve otoriter
ebeveyn tutum stilleri ile benzerken, bu modelde Baumrind’in izin verici ebeveyn
olarak tanımladığı stili iki farklı kategori ile tanımlanmaktadır. Buna göre, yüksek ilgi
ve düşük kontrolün birlikte görülmesi izin verici-şımartan ebeveyn tutum tarzı olarak
tanımlanırken, ilgi ve kontrol düzeyinin düşük olduğu durum ihmalkâr ebeveyn tutum
tarzı olarak tanımlanmıştır (Sümer, Gündoğdu Aktürk & Helvacı, 2010).

Baumrind, ebeveyn tutum stillerinin çocuk üzerindeki etkilerine yoğunlaşırken,


bir diğer kuramcı olan Rohner ebeveyn tutumlarından ziyade çocukların ebeveynlerinin
tutumlarını nasıl algıladıklarına vurgu yapmıştır.

C. Scfafer’ın Sınıflandırması

Schafer (1959), ebeveyn tutumlarına ilişkin iki uçlu boyuttan bahsetmiştir. Bu


boyutlardan ilki ‘kontrole karşılık özerklik’, diğeri de ‘sevgiye karşılık düşmanlıktır’.
Bu boyutları dört ayrı biçimde eksenlersek sevgi-özerklik, sevgi-kontrol, düşmanlık-
özerklik ve düşmanlık-kontrol olarak tanımlanmaktadır. Bu boyutlardan kontrolsüz-
özerklik aşırı izin verici ebeveyn stilini açıklar. Kontrolsüzdüşmanlık ise sadırganlığın
temelini oluşturmaktadır. Aşırı kontrollü bir düşmanlıkta aşırı düşmanlık ve öfkenin
aniden patlamasına ve tahrip edici olmasına neden olabilmektedir (akt. Altınoğlu
Karahan, 2019).

D. Lamborn ve Arkadaşlarının Sınıflaması

Lamborn ve arkadaşları (1991) “Anne-Baba Tutum Ölçeği” geliştirmişlerdir. Bu


ölçekte anne-baba tutumları hem kategorik hem de boyutlar şeklinde

40
değerlendirilebilmektedir. Kategorik olarak değerlendirildiğinde anne-baba tutumlarını
otoriter, demokratik, izin verici ve 10 ihmalkâr; boyutlar temelinde değerlendirildiğinde
ise, “kabul-ilgi”, “kontrol-denetleme” ve “psikolojik özerklik” olarak ayrım
yapılmaktadır. Kabul-ilgi boyutu; çocukların ebeveynlerini ne kadar sıcak ve samimi
bulduklarını yansıtmalarını ölçmektedir. Kontrol-denetleme boyutu; çocukların
ebeveynlerini ne kadar kontrolcü ve otoriter algıladıklarını ölçmektedir. Psikolojik
özerklik boyutu; çocukların ebeveynlerini ne kadar demokratik bulduklarını ve
ebeveynleri tarafından bireyselliklerini yansıttmalarına ne kadar izin verdiklerini
ölçmektedir (akt. Altınoğlu Karahan, 2019).

Ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında Kuzgun (1972), ebeveyn


tutumlarını ölçen bir ölçek geliştirmek için girişimde bulunmuştur.İlk olarak ‘Anne
Baba Tutum Envanteri’ geliştiren Kuzgun, bu envanterde 3 farklı ebeveyn tutumundan
(demokratik, otoriter, ilgisiz) bahsetmiştir. Envanterin geçerlik ve güvenirlik
katsayısının düşük olması nedeniyle yeni bir ölçek geliştirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Demokratik, otoriter, koruyucu boyutlarından oluşan yeni Anne baba tutum ölçeği
geçerlik ve güvenirlik testlerinden geçer not almıştır. Geliştirilen bu ölçek Baumrind’in
sınıflamasıyla tutarlıdır. Baumrind sınıflamasında anne-baba tutumları üç boyutta
(demokratik, otoriter ve izin verici) ele almıştır. Bu tez çalışmasında Kuzgun tarafından
geliştirilen ölçek kullanılmıştır (Altınoğlu Karahan, 2019).

E. Yaygın Anne-Baba Tutumları

Tutum; bireyin ilgili olduğu çevre ve karşılaştığı durumlara karşı davranışlarının


ortaya konmasında yönlendirici bir etkiye sahip ruhsal ve sinirsel hazırlıklı olma
durumudur. Bireyin tutumlarını kişilik özellikleri oluşturur. Çocuk yetiştirmeyle ilgili
de çeşitli tutumlar sergilenmekte ve benimsenmektedir (akt. Altınoğlu Karahan, 2019)..
Mevcut çalışmada otoriter, aşırı koruyucu ve izin verici tutum ele alınmıştır. Aşağıda bu
tutumlar kısaca tanımlanmıştır.

a. Otoriter Tutum
Ebeveynin çocuğunun “sahibi” olduğu düşüncesiyle hareket ettiği, ayrı bir birey
olarak kabul etmediği tutumdur. Otoriter tutumu benimseyen anne babalar çocuklarını
kontrol etmek ve onun davranışlarını kendistandartlarına göre düzenlemek amacı
taşırlar. Suçlama, korkutma, aşağılama ve fiziksel ceza yöntemini uygularlar. Bu

41
tutumun içeriğinde güç vardır, sevgi ve şefkat barındırmaz. Ebeveynler çocuklarıyla
açık bir iletişimde bulunmazlar, bu tuttumu benimseyen ebeveynlerin çocukları
büyüklerin dünyasını anlamakta güçlük çeker. Eleştirilmekten korkar ve her adımında
yanlış yapma korkusu vardır (Baumrind, 1996). Otoriter tutum sergileyen ebeveynlerin
çocuklarının ev dışında saldırganca davranışlar gösterdikleri görülmüştür. Aile
ortamında güçlünün güçsüzü ezeceğini öğrenen çocuk, ev içinde otoriteye uyumlu
davranmakta, otorite baskısı kalktığında isyankar olabilmektedir. Kendisinden istenilen
davranışı fazlasıyla yerine getirirken, kendinden güçsüzleri ezme eğilimi
gösterebilmektedir (Kulaksızoğlu ve Arıcak, 2000).

b. Demokratik Tutum
Demokratik tutumu benimseyen ebeveynlerin çocukları ayrılma bireyleşme,
bağımsız hareket etme, fikirlerini ortaya koyma konusunda daha elverişli bir ortamda
yetişirler. Bu tutumu benimseyen ebeveynler çocuklarını destekleyici ve hoşgörülü bir
tutum içinde denetim altına alırlar ve bu şekilde çocuklarına tercih hakkı vermiş olurlar.
Bu şekilde problemler açık iletişimle çözümlenerek huzurlu bir ortam sağlanmış olur.
Hangi davranışın ne sonuç getireceği bellidir. Bu aile ortamında sevgi ve saygı ön
planda tutulur. Anne-baba çocuklarına örnek birey olmak amacıyla hareket ederler
(Dursun, 2010). Ebeveynleri demokratik tutum sergileyen çocuklar, kendine güvenli,
sorumluluk bilinci yüksek, sınırları belirgin, saygılı, duygu ve düşüncelerine ifade etme
becerisi gelişmiş, farklılıklara saygılı vb. kişilik özelliklerine sahip olurlar (Yavuzer,
2001).

c. Aşırı Koruyucu Tutum


Aşırı koruyucu tutuma sahip ebeveynler, çocuklarını yetersiz görüp, sürekli
korunmaya ihtiyacı olduğunu düşünerek hareket ederler. Çocuklarının önündeki
engelleri kaldırarak onların hayatını kısa vadede kolaylaştırırlar; fakat uzun vadede
çocuklarının ayrılma bireyleşme ve problem çözme kapasitelerini engellemiş olurlar.
Buna ek olarak çocuklarıyla duygusal olarak bütünleşerek, onun olgunlaşmasını ve
büyümesini kabul etmek istemezler. Bu tip davranışlar, çocuğun kendi başına karar alıp
uygulama noktasında sıkıntı yaşamasına, himaye edilme ihtiyacını karşılamak için
ebeveynleri gibi partner arayışında bulunmaya çalışabilirler (Gültekin, 2006). Aşırı
koruyucu tutumla yetişen çocuklar kendini korumakta zorlandığı için savunmaya

42
muhtaç ve çekingen kişilik özelliklerine ek olarak sorumluluk dıuygusu gelişmeyen,
şımarık özellikler de sergileyebilmektedir (Dursun, 2010).

d. İzin Verici Tutum


İzin verici tutuma sahip ebeveynler, çocuklarının her davranışını hoş
karşılayarak, onu şımartma ve çok fazla özgürlük tanıma eğilimindedir. Çocuklarının
uyumlu davranışa sahip olmasına yönelik istekleri ve motivasyonları düşüktür. Bu
nedenle disiplin noktasında zayıf kalırlar. Bu tutuma sahip ailelerde rahatlık, özgürlük
yüksekken, disiplin alt seviyede bulunur (Gülay ve Önder, 2011). Ebeveynler
çocuklarının yaptıklarına hiç karışmazlar, her yaptığını hoş karşılarlar. Aralarında sıcak
bir ilişki olmasına karşın çocuklarını denetim altına alamazlar. Çocuklar sınır eksikliği
ve disiplin ihitiyacı hissederler. Her ortamda istediğini yapabileceğini düşünen çocuk,
sosyal ortamlarda uyum sorunu yaşayabilmektedir (İkiz, 2015).

1.2.3.3. Ebeveyn Tutumları ile İlgili Yapılan Ulusal ve Uluslararası Çalışmalar

Ülkemizde yapılan çalışmalar incelendiğinde çocukların ahlaki ve sosyal


gelişiminin annesi ile olan ilişkisinin gücüyle bağlantılı olduğu belirtilmektedir
(Özyürek ve Tezel Şahin, 2015). Ebeveyn tutumlarının çocuk üzerindeki etkisiyle ilgili
yapılan bir çalışmada anneliğe özgü stratejik davranışların aşırı koruyucu ve baskıcı,
disipliner tutumu içerdiği bulunmuştur (Uyanık Balat ve Yılmaz, 2014). Gülay
Ogelman, Önder, Seçer ve Erten (2013), demokratik ebeveyn tutumları ile çocuğun
güvenli bağlanması arasında yüksek ilişki olduğunu bulmuştur. Kaçıngan bağlanma
stile sahip annenin demokratik tutum sergilemeyeceği belirtilmiştir.Aşırı koruyucu
tutum sergileyen babaların kaygılı bağlanma stiline sahip oldukları tespit edilmiştir.
Yapılan bir çalışmada ev kadınlığını reddedici tutum sergileyen annelerin yetiştirdiği
çocuklarda içe kapanıklık, kıskançlık, hiperaktivite gibi problemlerin ortaya çıkabildiği,
aşırı inatçılık, saldırganlık, iştahsızlık gibi problemlerin ise aşırı kruyucu anne baba
tutumuyla ilişkili olduğu belirtilmiştir.Yalan söyleme, hayvan korkusu ve tükürme
davranışları ile otoriter tutum arasında anlamlı ilişki bulunmuştur (Derman ve Başal,
2013).

Şanlı ve Öztürk (2015)’ ün yapmış olduğu çalışmada, ebeveyn figürlerinin


eğitim düzeyi arttıkça annelerin daha demokratik tutum sergiledikleri; eşi çiftçi ve işçi

43
olan annelerin eşi memur olan annelere göre daha otoriter ve reddedici tutumu
benimsedikleri; geniş aile içerisinde ve köyde yaşayan annelerin baskıcı, koruyucu ve
ev kadınlığını reddedici tutumlarının arttığı, il merkezinde yaşayan annelerin ise daha
demokratik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Durmuşoğlu Saltalı ve Arslan (2012),
demokratik ve otoriter tutum sergileyen annelerin çocuklarının sosyal yetkinlik ve içe
kapanıklık düzeylerinin bu tutumlar tarafından yordandığı tespit edilmiştir. Yapılan bir
çalışmada otorite ve izin verici tutum ile çocuğun sosyal-duygusal gelişimi arasında
negatif ilişki olduğu bulunmuştur (Gülay ve Önder, 2011). Boyle, Sanders, Luzker,
Prinz, Shapiro, Whitaker (2010), ebeveynlere verilen tutumlar eğitimi sonucunda pozitif
davranışların arttığını ve çocuklarda problemli davranışların azaldığını tespit
etmişlerdir.

Yılmaz (2010), ebeveyn tutumu ile çocukların kelime dağarcığı arasındaki


ilişkiyi incelemiş ve bunun sonucunda aşırı koruyucu davranışlar, eşler arasındaki
geçimsizlik ve otorite baskısının çocukların kelime dağarcığı kapasitesini olumsuz
etkilediğini bulmuştur. Kim ve Kim (2008), ihmal edici ve reddedici ebeveynlerin
çocuklarında akran zorbalığı ve zarar verici davranışların diğerlerine göre daha fazla
görüldüğünü belirtmiştir. Aunola ve Nurmi (2005), yürüttükleri çalışmaları sonucunda
anneden aşırı sevgi ve yüksek psikolojik kontrol alan çocukların diğerlerine göre daha
içe dönük ve saldırgan davranışlar sergilediklerini tespit etmişlerdir. Daggett, O’Brien,
Zanolli ve Peyton (2000), çalışmalarında çocukları için sert bir ebeveyn olduklarını
bildiren, yaşam hakkında olumsuz tutumlara ve gerçekçi olmayan gelişimsel
beklentilere sahip annelerin kendi çocuğu hakkında olumsuz tutumlara sahip oldukları
sonucuna ulaşmışlardır (Akt. Kıvırcık, 2019).

1.2.4. Affedicilik

Sosyal ve dinamik bir yapıya sahip olan insan çevresi ile kurduğu ilişkiler
neticesinde pek çok yaşamsal öykü edinir. Erken dönemde çevre ile kurulan bağlar ve
deneyimlenen olumlu ve olumsuz anılar kişilerin ilerleyen dönemlerde hayatı
algılayışını şekillendirmede önemli bir yere sahiptir. Hatalar da ilişkilerin kaçınılmaz bir
getirisidir. Yapılan bu hataların kişilerin ilişkilerinde önemli bir rolü olduğunu öne
sürmek olağandır. Droll (1984) yapılan bir hatayı affetmenin eski bir kavram olduğunu

44
vurgulamıştır. Affetme kavramının karşıtı olarak görülen intikamın ise kişinin uğradığı
bir zarar karşılığında kendi iç dünyasında durumu eşitlemek amacıyla içgüdüsel olarak
gösterdiği tepkiler bütünü olarak görülmektedir. İlkel topluluklardan başlayarak büyük
dinlerin ve modern hukuk sisteminin ortaya çıkışını da kapsayan tarihsel boyutta,
intikam kişiye verilmiş bir zarar sonrası bireyin zihninde hesaplamalar yaparak
geliştirdiği, genel kabul gören bir baş etme stratejisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Edebiyat literatürü incelendiğinde, ilk eserlerin intikama affetmeden daha fazla yer
verdiği görülmektedir. İntikam olaylarına affetmeden daha fazla vurgu yapılması
dolayısı ile Yunan mitolojisi bu duruma güzel bir örnek olarak gösterilebilir (Taysi,
2007). İntikam daha köklü ve dürtüsel bir cevaptır. Droll (1984) bireylerin maruz
kaldıkları bir hataya intikam alma içgüdüsü ile yaklaştıklarında ortaya çıkabilecek en az
üç zarar olduğunu öne sürmüştür. Bunlardan birincisi; intikam grup uyumuna aykırı bir
tepkidir. Bu tepki ile toplum arasındaki kurulan bağ zayıflar ve toplum dış grup
baskılarına karşı daha savunmasız ve hassas bir hale gelir. İkincisi; intikam alma
davranışı bireylere savunma sorumluluğu üstlendirir, böylece toplumun sorumlulukları
zarar görür ve gücü aşınır. Sonuncusu da, bireylerin eylemler karşısında verdikleri
tepkiler, bireyin algısı ile alakalı değişebilir. Birey hatanın şiddetini olduğundan daha
büyük algılayarak, aşırı tepki verebilir. Bu durumda da suçun şiddeti ve verilen tepki
arasında bir oransızlık oluşabilir. Bu nedenlerden dolayı insanlar kişiler arası bağların
kuvvetlenmesi ve ortaya çıkan hataların etkilerinin daha dengeli bir hale gelebilmesi
için çeşitli çözüm yolları geliştirmişlerdir (Fry ve Björkqvist, 1997; akt. Şahin 2013).

Affetmenin zıttı olarak karşımıza çıkan intikam alma ve misilleme eylemlerinin


toplumdan eksilttiklerinin anlaşılmaya başlanması ile toplum yavaş yavaş affetmenin
önemini anlamaya başlamış ve edebiyat da bu yeni değeri de kapsayacak şekilde
gelişmeye başlayarak, affetme eylemini güzellemeye ve intikamın zararlarından
bahsetmeye başlamıştır. Dostoyevski, Twain, O'Neil, Elliot, Dickens, Franklin ve birçok
yazar eserlerinde bu konuyu vurgulamıştır (Droll, 1984). Affetmenin kaçınma
davranışına ve intikamın döngüsel yapısına ket vurması sayesinde, insanlar hatalara
karşı içgüdüsel olarak geliştirdikleri negatif tepkilerini bir kenara bırakarak, bu boşluğu
gitgide pozitif duygular ile doldurmaya başlamışlardır (McCullough ve Witvliet, 2001).

Affetme; felsefe, din, psikoloji, ahlak bilim ve siyasal yapılar gibi birçok
disiplinde ortak bir kavramdır (Meninger, 1996). Neredeyse dünya dinlerinin birçoğu

45
"affetme" ve affedilme" kavramından bahseder. Dinler toplumu ve kişiler arası ilişkileri
düzenleyen yapılardır. Affetme ve affedilme kavramları da içsel ve toplumsal huzur
sağladığından dinler tarafından değer görmüşlerdir (Kara, 2009). Bu nedenle affetme
kavramı uzun zamandan beri felsefe ve teoloji ile ilgilenen araştırmacıların incelediği
önemli konulardan bir tanesi olmuştur.
Teolojik alan daha çok Tanrı'nın insanları affetmesine değinirken, felsefe alanı
Tanrı'nın affediciliğine ek olarak kişilerarası affediciliğe ve bu ilişkinin ahlaki boyutuna
da yoğunlaşmıştır (Ayten, 2009). Dinler takipçilerine, yaşamın birçok yönünü
anlamlandırmak ve yorumlamak için (başkaları tarafından bir acı deneyimlemek ve
zarara uğramak gibi) bir çerçeve oluşturmaya olanak sağlarlar (Park, 2005). Belirli bir
din ile kendini bütünleştirmemiş bireylerde bile, dinlerin insanların yaşadığı iç ve dış
çatışmaların düzenlenmesi açısından son derece güçlü etkileri olabilmektedir (Mullet,
2010). Birçok dünya dini yıllardır affetme kavramının önemine değinmiştir
(McCullough ve Worthington, 1999; Rye ve diğerleri, 2000; akt. Şahin, 2013).
Affetmeyle kucaklaşmada ya da kırgınlığı devam ettirme durumunda neyin
doğru, neyin yanlış olduğunun cevabı bu dinlerin kaynaklarında açıkça belirtilmiştir
(Mullet, 2010). Dini doktrinler ise affetmenin bir erdem olduğunu vurgulayarak,
öğretilerinde kişilerde inanç sistemleri oluşturmak ve kişilerarası hataları affetme
sürecini kolaylaştırmak için bir kılavuz olma özelliği taşırlar (McCullough, Bono ve
Root, 2005; Mullet ve diğerleri, 2003; Pargament ve Rye, 1998; Rye ve diğerleri, 2000;
Thoresen, Luscin ve Harris, 1998; akt. Şahin, 2013). Tek tanrı anlayışına sahip olan üç
büyük dinde de tanrının insanları affedebileceği bilgisinin var olması ve bunun bir
sonucu olarak da hataların affedilmesi gerektiği düşüncesi çok yaygındır (McCullough
ve Worthington, 1999). Hindu geleneğinde de affetmenin büyük bir erdem olduğundan
sıkça bahsedilmiştir. Hindu geleneğine göre doğruluk 10 büyük erdeme
temellendirilmektedir ve affedicilik bu erdemlerden bir tanesi olarak kabul edilir (Rye
ve diğerleri, 2000; akt. Şahin, 2013). Günümüzde de affediciliğin büyük bir erdem
olduğu, Hindistan politik ve ruhani lideri Mahatma Gandhi gibi insanlar tarafından ifade
edilmiş ve zayıfın asla affedemeyeceği çünkü affetme eylemenin güçlüye ait bir eylem
olduğu belirtilmiştir (Goel, 2003). Bazı büyük dinlerde affetme kavramı bir erdem
olarak nitelendirirken, bazı dinler ise affetmenin bir ihtiyaç olduğunu öne sürmüşlerdir.
Örneğin, Budizm bireyin affetmeme eyleminin beraberinde öfke gibi yıkıcı duygular

46
getirebileceğinden bahseder. Bu yıkıcı duyguların birey üzerinde yaratacağı etkilerden
korunabilmek adına affetmenin bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını belirtir (Hui ve Ho
Daphne, 2004).
Yahudilik ise affediciliğin temelini erdem ve ihtiyaç yerine yükümlülüğe
dayandırır çünkü insanoğlu Tanrı'nın yansıması olarak görülür ve Tanrı affetmeyi
zorunlu kılmıştır (Rye ve diğerleri, 2000). Özellikle hata yapan kişi yaptığı eylem için
pişman olduğunu dile getirdiğinde ya da affedilmek isteğini belirttiğinde affetmek
zorunludur (Enright ve Fitzgibbons, 2000). Yahudilik inancında affetme eyleminin
gerçekleşebilmesi için bazı gereklilikler bulunmaktadır. Öncelikle kişinin kendi suçunu
kabul etmesi gerekmektedir. Kendi günahını günah olarak tanımlaması ve yaptığı hata
hakkında bir farkındalığa sahip olması gerekmektedir. Bunun haricinde kişinin pişman
olduğunu kanıtlayabilmesi için, günahını terk etmesi ve yaptığı hataları telafi etmesi
gerekmektedir (David, 2005; akt. Şahin, 2013). Öldürme gibi bazı belirli suçların
affedilmesi ise ahlaki olarak Yahudilik diniyle örtüşmemektedir ((Exline, Baumeister,
Bushman, Campbell ve Finkel, 2004). Hristiyanlıkta yer alan affedilme kavramının
temellerinin birçoğu Yahudilikten alınmıştır. Benzer şekilde Hristiyanlıkta da Tanrı
tarafından affedilmek diğerlerini de affetmeyi beraberinde getirmektedir, çünkü iki
dinin alt yapısında da affetme eylemi ahlaki bir görev olarak görülmektedir (Taysi,
2007). Hristiyanlık dininde kendisine kötü davranılmış kişi, karşısındaki bireyin
kendisinden özür dilemesi durumunda affetmeye hazır olmalıdır. Hristiyan bir kişinin
kendi dinine mensup bir insana karşı affedici olması konusunda sınır yoktur (Grider,
1998). Hatalı olan kişi aynı hatayı, aynı kişiye karşı defalarca yapmış olsa dahi hatasını
anlayıp özür dilediğinde affedilmelidir (Kara, 2009). Diğer bir yandan Rye ve diğerleri
(2000) affetme için hatalı kişinin bir pişmanlık belirtmesine gerek olmadığını ve bu
eylemin hiçbir önkoşulu olmadığını öne sürerler. Bundan dolayı uzlaşmaya da gerek
olmadığını belirtirler. Bu noktadan bakıldığında affetmenin kişisel bir eylem değil de
dini bir görev olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hatalı bir kişinin affedilmesi bir
sorumluluktur ve bu sorumluluğu almak bireyi Tanrı'ya yakınlaştırır ve Tanrı'nın
affediciliğini kazanabilmek için zorunludur (Kara, 2009). Eğer ortada Tanrıya karşı
işlenmiş bir günah varsa, günah çıkarılması gerekmektedir (Sarıkçıoğlu, 2000). Vaftizle
elde edilen ilâhî güç tarafından affedilmiş olma mertebesi de hayat boyu günah
işlememeyi gerektirmektedir (Rye ve diğerleri, 2000).

47
İslâm inancının temeli olan Kur’an’da da Allah’ın çok affedici olduğu birçok
yerde tekrarlanmaktadır ve insanlardan da affetmeleri beklenir (Kurt, 2005). Affetme ile
ilgili olan bazı ayetler şu şekildedir;

“(Rasulüm) Sen affetme yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir (Araf
199)",
“Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zamanda
kusurları bağışlarlar (Şura 40)",

"Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür. Bununla birlikte, her kim
affedecek ve durumu düzeltecek olursa (bilsin ki), onun karşılığı Allah’a aittir;
Çünkü Allah zalimleri sevmez (Şura 37)",

"Bununla birlikte her kim güçlüklere göğüs gerecek ve (kendine yapılanları da)
bağışlayacak olursa (bilsin ki), bu, yapılmaya değer işlerdendir (Şura 43)",

"Ey inananlar eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır;


onlardan sakının. Bununla birlikte yine de onları affedecek, kusurlarını
görmezden gelecek ve böylece onları bağışlayacak olursanız, (bilin ki) Allah çok
bağışlayan, çok müşfik olandır (Teğabün 14)" (Komisyon, 2004).

Yukarıda verilen ayetler incelendiğinde, İslam inancında affetmenin toplumsal


birlikteliği sağlayan ve insanlar arası ilişkileri daha sağlıklı bir şekle sokan bir eylem
olduğunu söyleyebiliriz. Affetmenin temellendirildiği noktalar ve yüklenen anlamlar
dinden dine göre farklılık gösterse dahi, her din affetme eyleminin öneminden
bahsetmiştir. Örneğin, Yahudilikte af sadece mağdur bireyin kendisinden istenebilir ve
affetme yetkisi mağdur bireye aittir. Yahudilikte yer alan bu inanç, İslam dinindeki kul
hakkı ile paraleldir. Hristiyanlık ise merhamet ve sevgiyi öne çıkarır (Auerbach, 2005).
Öte yandan sadece dini bir gereklilik olduğu için af dilendiğinde, mağdur bireyin iç
dünyasında hissettiği karmaşa ve kırgınlık çözümlenmemiş olabilir (Rye, 2005).
Her ne kadar çoğu din affetmenin öneminden bahsetse dahi, sosyal teorisyenler
ve sosyal bilimciler "affetme" kavramına yoğunlaşmamışlardır. Affetme üzerine
çalışmalar 20. yüzyılın son yirmi yılında ortaya çıkmıştır (McCullough, Pargament ve
Thoresen, 2000a). Kavram genellikle dini kaynaklarda bahsedildiğinden, yakın bir
zamana kadar sadece felsefi ve teolojik açıdan yorumlanmıştır. Bu sebeple affetme
kavramı psikoloji bilimi tarafından son çeyrek asırda incelenmeye başlanmış ve geniş
bir araştırma alanı olarak önümüze çıkmaktadır (Finkel, Rusbult, Kumashiro ve
Hannon, 2002; McCullough, 2000; McCullough ve diğerleri, 1998; akt. Şahin 2013).

48
Affetme kavramının psikoloji literatüründe uzun yıllardır yer edinememesinin
temel sebebi, affetmenin teolojik açıdan incelenen bir kavram olarak değerlendirilmesi
olarak karşımıza çıkmaktadır (Hope, 1987). Buna ek olarak psikoloji biliminin gelişim
süreci incelendiğinde, erken dönem psikoloji çalışmalarının daha çok olumsuz tutum ve
davranışlara yöneldiğini görebiliriz. Bu sebeple saldırganlık, hoşgörüsüzlük, dogmatizm
ve katılık gibi kavramlar, affetme, yardımlaşma, sevgi ve hoşgörü gibi kavramlara
kıyasla daha fazla araştırılmıştır (Ayten, 2009). Olumlu tutum ve davranışlar üzerindeki
çalışmalar genellikle 1960'lardan sonra ortaya çıkmıştır. Affetme de bu kavramlardan
bir tanesidir. 1980'lerde affetme kavramı ivme kazanmış ve 2000'li yıllarda ise
affetme/affedicilik konusu alandaki en gözde konulardan bir tanesi haline gelmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında affetmenin tarihsel boyutunu 1980 öncesi ve sonrası
olarak iki bölümde incelemek mümkündür. Affetme kavramı 1980 öncesi dönemde
daha çok manevi destek danışmanları tarafından din çerçevesinde incelenmiştir.
Affetme eylemi ve kişilerarası affetme sürecinde ahlaki yargıların gelişme kapasitesi
tartışılmıştır. 1980 sonrası dönemde ise eylemin sosyal ve psikolojik temelleri
incelenmeye başlanmıştır. 1980'li yıllarda psikoterapi ve danışmanlıkta affetme
eylemini teşvik edebilecek stratejiler hakkında deneysel araştırmalar yapılmaya
başlanmış ve bu çalışmalar dergilerde yayınlanmaya başlamıştır. Bu süreç ise alanda
çalışan kişilerin müdahalelerinde "affetme" kavramını daha sık kullanmalarına olanak
sağlamıştır (İnak, 2010 akt. Şahini 2013).

Sosyal bilimciler araştırmalarında; öncelikle affetmeyi tanımlamışlar ve kavramı


ölçülebilir hale getirmek için de işevuruk tanımını da geliştirmişlerdir. Aynı zamanda
affetme kavramını gelişimsel, kişilik ve sosyal boyutlarda araştırmışlardır. Bireysel ve
toplumsal iyi oluş açısından affetmenin önemini vurgulayarak, affetmeyi teşvik eden
müdahaleler geliştirmişlerdir. Alandaki bu gelişme de dergilerdeki makalelere, çeşitli
ulusal konferanslara ve affetme kavramına adanmış derleme koleksiyonlara yansımıştır
((Enright ve North, 1998; McCullough, Pargament ve Thoresen, 2000b; Worthington,
1998a; akt. Şahin 2013). Buna ek olarak vakıflar ve hayır kurumları da taşın altına
ellerini koyarak, affetme ile ilgili araştırmalar için fon oluşturmuşlardır (Holden, 1999).
Bu sayede affetme konusu araştırmalar için daha cazibeli bir hale gelmiştir. Öyle ki;
1988-1999 yılları arasında psikoloji alanında affet kavramını inceleyen 362 yayın
varken, 2000-2005 yılları arasındaki daha kısa bir sürede, bu sayı 634'e yükselmiştir

49
(Lewis, 2005). Ülkemizde ise son yıllarda affetme konusuna dair ilgi olsa dahi ((Alpay,
2009; Ayten, 2009; Bugay, 2010; Bugay ve Demir, 2010,2012; İnak, 2010; Taysi, 2007;
Yıldırım, 2009), bu kavramı ele alan çalışmaların oldukça sınırlı olduğu söylenebilir
(Şahin,2013).

1.2.4.1. Kavramsal Açıdan Affetme

Affetme (forgive) kelimesinin kökeni eski İngilizce ‘ye dayanmaktadır ve Droll


(1984)' e göre "şikâyetlerinden vazgeçme ve kızgınlığı durdurma" anlamına
gelmektedir. Williamson ve Gonzales (2007) göre ise affetme birçok süreci kapsayan,
çok fazla değişkenden oluşan ve karmaşık bir yapıya sahip olan bir eylemdir. Bu
nedenle affetmenin ortak bir tanımı yoktur (Berry ve diğerleri, 2005). Worthington ve
Wade (1999) tanımlarında duyguyu, Enright ve Fitzgibbons (2000) biliş, duygu ve
davranış etkileşimini,McCullough, Fincham ve Tsang (2003) zamana bağlı olarak
intikam düşüncesinin azalmasını ve uzlaşıda artışı, Thonpson ve Snyder (2003) ise bilişi
ön plana çıkarmışlardır. Tanımlarda vurgulanan noktaların farklılığına bakıldığında
affetmenin karışık bir olgu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Affetme genellikle,
olumsuz etkilerin, biliş ve davranışların yerini olumlu duyguların, empatinin, ruhsal
dengenin, merhamet, uzlaşma ve saygının aldığı bir süreç olarak tanımlanabilir (Enright
ve Gassin, 1992). Enright ve the Human Development Study Group (1994) affetmeyi
"zarar veren kişiye karşı koşulsuz bir hediye" olarak tanımlar. Worthington (1998a) ise
affetmeye daha farklı bir açından yaklaşmış ve affetmenin incinen bireyin öfkesinden,
olumsuz duygularından, intikam alma isteğinden veya misilleme hareketlerinden
kaçınma içgüdüsü olarak tanımlamıştır. Walsch (1999) ise affetmeyi; geçmişten gelen
acıların ve incinmişlik hissinin gitmesine olanak sağlayan, ruhu iyileştiren ve bireyi
daha canlı kılan bir karar tanımlamaktadır. Affetmeyle alakalı diğer bir bakış açısına
göre de birey incindiği kişiye karşı öfke ve nefretini koruyabilir ya da bu hislerden
sıyrılarak karşısındaki kişiye iyimser davranabilir. Bu bakış açısından yola çıkarak
affetme eyleminin aslında bireyin iç dünyasında farklı şekillerde gerçekleştiği
söylenebilir (Baumeister, Exline ve Sommer, 1998). Human Development Study Group
(1991) affetmenin içsel bir süreç olduğundan bahsetmiştir ve onlara göre bu sürecin
temellendiği bir bağlam kişilerarası ilişkilerdir. Bu noktada affetmenin uzlaşmadan
farklılaştığını savunmuşlardır. Jones (1997) ise affetmeyi haksızlığa uğradığını düşünen

50
ve yıkıma uğramış bireyin, yaşamın adaletsizliği karşısında kendi değerini keşfetmesine
olanak sağlayan sevgi devrimi olarak değerlendirmektedir. Bir diğer deyişle affetmek
kişinin acı dolu geçmişinden sıyrılmasıdır.

Hargrave ve Sells (1997) affetmenin ilişkisel doğasına değinerek, affetmeyi


bozulan bir ilişkideki kaybedilen güvenin onarılması olarak tanımlamakta ve hata yapan
kişiye karşı beslenen kızgınlık ve öç alma duygusunu terk ederek, ilişkiyi yeniden
şekillendirme ve yaraların sarılması süreci olarak görmektedirler. Hill (2001), affetmeyi
bir çatışma sonrasında, kişilerarası ilişkileri düzenleyen, sağlıklı insan gelişiminin
merkezi olarak düşünmektedir. Bu noktada yazarlar affetmenin kişilerarası boyutta
önemini vurgulamışlardır. Affetme ve uzlaşma kavramlarının benzer kavramlar olduğu
düşünülmektedir. Alpay'a (2009) göre uzlaşma kişilerarasıdır ve affetme için uzlaşma
gerekmektedir. Bu nedenle de affetme eylemi de kişilerarası olarak tanımlanmaktadır.
McCullough (2001) affetmenin, bir incinme sonucunda bireyin yaşadığı bir takım
güdüsel değişiklikler olduğunu belirtmektedir. Affetmeyi ilk olarak küslüğün ve
cezalandırma isteğinin bitirilerek, kızgınlığın sona erdirilmesi olarak tanımlamıştır.
Affetmenin, bireyde, onu incitene karşı zarar verme duygusundan sıyrılarak, onun
yararına davranma güdüsüne yol açabileceğini ifade etmektedir.
McCullough’a (2000) göre kişinin çevresiyle kurduğu ilişkilerde hata ve
yaralanmalar bazen kaçınılmazdır ve affetme bu ilişkilerin yeniden düzenlenmesini
sağlayan bir olgudur. Ek olarak affetmenin ilişkide uyumu arttırdığını savunur. Affetme
hata yapan kişiye karşı olumsuz duygu, düşünce ve davranışın azalmasını sağlayarak,
kişinin olumlu duygu, düşünce ve davranışını artırır. McCullough (2008) affediciliği
aile veya grup fonksiyonlarının yararı için gelişen bireyler arası bir ilişki olarak
değerlendirmektedir. Yani, affedicilik grupta uyumu onarır ve böylece topluluğun
varlığını sürdürmesine katkı sağlayarak toplumsal başarıyı da beraberinde getirir.
McCullough, Pargament ve Thorensen (2000) ise affetmeyi; bireyin öncelikle kendisine
daha sonrasında ise çevresine zarar veren olumsuz duygulardan vazgeçerek, zarar gören
ilişkiyi onarmak için öfke ve intikam alma gibi olumsuz duyguları, empati ve hoşgörü
gibi olumlu duygular ile değiştirmek süreci olarak tanımlamaktadır. Bu tanımdan yola
çıkıldığında birey kendisine karşı hata yapmış kişiyi affettiği zaman duygu, düşünce,
güdü ya da davranış olarak bir değişim yaşamıştır. Bu bağlamda affetme sadece içsel ya
da kişilerarası bir süreç olmamakla birlikte; iki özelliği de birlikte taşımaktadır (Alpay,

51
2009). Özetlemek gerekirse, affetme yalnızca intikam ve öfkeden sıyrılmakla kalmayıp,
aynı zamanda bu olumsuz duygular yerine sevgi ve hata yapan kişi hakkında iyi niyet
de beslemekle başarılmaktadır (Taysi, 2007). Affetme, manevi anlamda kırgın hisseden
kişinin, kırgınlığından ve kızgınlığından, hata yapan kişi lehine vazgeçmesidir (Dawary,
2006). Affetme sürecinde yapılan hatayı tamamen unutma ve olmamış gibi davranma da
yoktur fakat nefret hissiyle başa çıkmak ve öç alma duygusundan sıyrılmak esastır. Hata
yapan yine hatalıdır ve hata yine hatadır (Dowrick, 2000).
Görüldüğü gibi, affetme kavramı son zamanlarda çok fazla ilgi görmekte ve
affetmenin pek çok farklı tanımıyla karşılaşılmaktadır. Affetme kavramının tanımları
incelendiğinde, kavram hem kişilerin iç dünyasınca hem de çevreleriyle kurdukları bağ
açısından tanımlanmıştır (Alpay, 2009). Enright ve Fitzgibbons' in (2000) affetme
tanımı ise yaygın olarak kabul görmektedir. Bu tanıma göre affetme, bireyin hatalı
kişiye karşı beslediği öfke, kızgınlık ve öç alma gibi olumsuz duygulardan bilinçli bir
şekilde vazgeçmesi ve bu tepkiler yerine yardımseverlik, merhamet ve cömertlik gibi
olumlu tepkiler geliştirmeye çaba sarf etmesi olarak ele alınmaktadır. Bir diğer benzer
tanıma göre ise affetme; kişiye hak etmediği bir şekilde davranış sergilemiş ve kişiyi
incitmiş birine karşı beslenen olumsuz yargı, ilgisiz davranış ve kırgınlığa son verme
istekliliğidir (Enright ve Coyle, 1998).
Affetme psikolojik açıdan bir iyileşme kaynağı olarak görülmektedir. Bu
iyileşme sadece bireyin kendisi için değil, aynı zamanda zarar görmüş ilişki için de bir
iyileşme olanağı sağlamaktadır. Kişilerarası boyutta affetme, incinmiş bireyin hatalı
kişiyi affetmesi ile ilişkinin onarılmasına yardımcı olabilmektedir (Baumeister, Exline
ve Sommer, 1998). Gerçek anlamda affetmenin başarılması için öncelikle öfke, nefret,
kırgınlık, kendini suçlama ve intikam alma gibi olumsuz duyguların bir kenara
bırakılması gerekmektedir. Bir kişi sözel olarak affettiğini ifade etse dahi hala olumsuz
duygu ve düşünceler taşıyabilir. Bu durumda affetmenin içselleştirilmediği söylenebilir.
Psikolojik açıdan iyileşme sağlayan bir affetmeden bahsedebilmek için bu eylemin
içselleştirilmesi gerekmektedir (Auerbach, 2005). Bu bağlamda, affetme sosyal ahengin
oluşmasına olanak sağlayan olumlu bir fenomen olarak görülmektedir (Baumeister,
Exline ve Sommer, 1998).
Batıda araştırmacılar affetmenin kavramsallaştırılması üzerine çeşitli çalışmalar
yürütmüşlerdir. ABD'de affetmenin kavramsallaşmasına yönelik yapılan bazı çalışmalar

52
şu şekildedir: Denton ve Martin (1998) klinik sosyal çalışmacılar üzerine yaptıkları
çalışmada, affetmenin genellikle olumsuz duygulardan vazgeçmek olduğunu,
affetmenin göz yummak olmadığını ve affetme için iki kişinin gerekli olduğu sonucuna
varmışlardır. Aynı zamanda affetmede unutma ya da uzlaşının garanti olmadığını
vurgulamışlardır. Benzer şekilde Kanz (2000) da üniversite öğrencileri üzerinde
affetmeyle ilgili bir çalışma yürütmüştür. Katılımcılar hata yapan kişi farkında olmadan
da affetmenin mümkün olabileceği fikrinde uzlaşmışlardır. Onlara göre affetme bir tür
zayıflık ya da hatalı kişinin zarar verici davranışını maruz kılma ya da haklı görmek
değildir. Katılımcıların affetme ile ilgili diğer düşünceleri ise şu şekildedir: affetme
otomatik olarak doğru davranışı geri getirmez, affetme öfkenin azalmasına olanak
sağlar. Aynı zamanda hata yapan kişi hayatında büyük bir değişiklik yaptığında ya da
insanlar affetme konusunda bir sorumluluğa sahip olduğunda affetmek daha kolay hale
gelir. Younger, Piferi, Jobe ve Lawler (2004) tarafından yapılan bir diğer araştırma ise
öğrencilerin affetme kavramını dört ana tema üzerine temellendirdiklerini göstermiştir.
Bunlar; negatif duyguların gitmesine izin vermek, kabullenmek ve üstlenmek, tekrar bir
ilişkinin içine girmek ve olayı unutmak ya da unutmamaktır. Kearns ve Fincham (2004)
ise üniversite öğrencilerine affetme kavramını açıklamak için prototip bir yaklaşım
tercih etmişlerdir. Bu çalışmada dürüst, içten, açık fikirli ve yardımsever olma, ikinci
şans tanıma, hatalardan öğrenme, doğru olanı yapma, problemlere çözüm bulma,
sevgiyi gösterme, özrü kabul etme, herkesin hata yapabileceği düşüncesine sahip olma
ve sonrasında kişiye iyi hissettirme katılımcılar tarafından daha temel tutumlar olarak
benimsenmiştir. Tüm bu tanımlar incelendiğinde, affedicilik insanlar ve çevreleriyle
kurdukları bağlar için pozitif sonuçlar doğuran insan gücü ya da kişilik özelliği olarak
değerlendirilebilir (Bery ve diğerleri, 2005).

1.2.4.2. Affetme İlgili Araştırmalar

Walker ve Gorsuch (2002) çalışmalarında beş faktör kişilik özellikleri ile


affetmenin boyutları arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Çalışma özellikle duygusal
dengeye karşı nevrotiklik düzeyinin yüksek olduğu kişilik özelliğinin affetme eğilimi ile
ilişkili olduğunu ve diğer kişilik faktörlerinin de affetme eğilimi ile ilişkili olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Buna ek olarak içe dönük kişiliklerin, diğerlerinden af dileme
konusunda daha az istekli oldukları görülmüştür fakat dışadönük kişilikler ile diğerlerini

53
affetme arasında bir ilişki olmadığı, deneyime açıklık ile diğerlerini affetme arasında ise
negatif yönde bir ilişkinin olduğu görülmüştür. Yumuşak başlılığın, diğerlerinden ve
Tanrı'dan af dileme ile önemli derecede ilişkili olduğu, fakat diğerlerini affetme ile
ilişkili olmadığı bulunmuştur. Son olarak ise, sorumluluk ile affetme ( diğerlerini
affetme ve Tanrı'dan af dileme) arasına pozitif bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır.
McCullough ve diğerleri (1997) ile McCullough ve diğerlerinin (1998)
yaptıkları çalışmaya göre ise affetmeyi zorlaştıran kişilik özelliklerinden bir tanesinin
empati olduğu ortaya çıkmıştır. Affetmenin sosyal bilişsel belirleyicilerini içeren
modelde, empati ve affetme arasında bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Cornish ve
Wade (2005) yaptıkları çalışmada; kendini affetme sürecinin ikili ilişkiler ve ruhsal
sağlıkla alakalı olduğunu ve diğerlerine zarar verenler için de değerli bir tedavi amacı
olduğunu vurgulamışlardır. Teorik ve deneysel literatürden yola çıkan araştırmacılar,
sorumluluk, iyileşme, pişmanlık duygusu ve yenilenme gibi terapötik bileşenlerden
oluşan modeller ve öneriler sunmuşlardır. Son olarak, araştırmacılar savaş gazilerine,
madde bağımlılığı tedavisi görenlere ve mahkûmlara kendilerini affedebilme becerisi
kazandırılması gerektiğini vurgulamaktadırlar.

Al-Mabuk, Enright ve Cardis (1995) ise araştırmalarında, anne-baba sevgisinden


yoksun kalmış genç ergenlerin affetme becerilerini incelemişlerdir. Çalışmanın dört gün
sürecek ve atölye çalışması içeren ilk kısmına affetme becerisi kazanabilmek için 48
üniversite öğrenci katılmıştır. Çalışmanın altı gün sürecek ve Enright ve İnsani Gelişme
Çalışma Grubunun geliştirdiği affetme modelinin uygulanacağı atölye çalışmasına ise
45 üniversite öğrencisi katılmıştır. Çalışmaya katılan bütün öğrenciler kendilerini anne-
baba sevgisinden mahrum kalmış olarak tanımlıyorlardı. Çalışmanın ilk kısmında deney
grubunun, kontrol grubuna göre daha umutlu ve affedici oldukları gözlemlenmiştir.
Daha kapsamlı olan çalışmanın ikinci kısmında sonuçlar da daha geniş kapsamlıdır.
Deney grubunun anksiyete açısından kaygı düzeyleri daha düşük bulunurken, affetme
düzeyleri, ebeveynlerine yönelik olumlu bakış açıları, umut ve benlik saygıları kontrol
grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Kim ve Enright (2015) tarafından
yapılan çalışma ise Frise ve McMinn'in (2010) yaptığı çalışmaya bir cevap olarak
adlandırılmıştır. Frise ve McMinn (2010) çalışmalarında affetmeye dair çalışmaları
incelediler ve din bilimcilerin barışmanın/uzlaşmanın affetmenin gerekli bir parçası
olduğuna inanırken, psikologların ise bu iki kavramı farklı yapılar olarak

54
değerlendirdiklerini vurgulamışlardır. Çalışmada öznel affediciliğin bir süreçken, kişiler
arası affetmenin ise süreklilik içermesine değinilmiştir. Din bilimciler kişiler arası
affetmenin, ilahi affetmeden ayırt edilmesi gerektiğini savunurlar. Koşulsuz sevgi
affetme ile çok alakalıdır ve ilahi marifet ise koşulsuz sevginin yanı sıra günahların da
affedilebilmesine dayanmaktadır. Bu ayrım hem din bilimciler hem de psikologlar için
çok önemlidir. İnsanların pişman olmaları ve Tanrı'ya tövbe etmeleri affedildikleri
hissine yol açmaktadır, kişiler arası ilişkilerinde de hatalı kişiyi affetme istekleri ve
cesaretleri herhangi bir sebepten dolayı kırılmamalıdır. Hanke ve Fischer (2013)
çalışmalarında Enright Affetme Envanteri'nin (EFI) ülke düzeyindeki korelasyonlarına
ilişkin meta-analizini yaparak; (1) Affetmenin toplumdan topluma göre değişip
değişmediği, (2) Bu farklılıkların toplumsal düzeyde hangi değişkenlerle
açıklanabileceği ve (3) Bireyler arası affetme kavramının, toplumsal bir boyuta taşınıp
taşınamayacağını araştırmışlardır. Araştırmanın sonucunda öznel iyi oluş ile affetme
arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Enright and the Human Development
Study Group’un (1996) araştırmasında ise affetme, affedilme ve kendini affetme
kavramları tanıtılarak, tartışılmıştır. Her üç kavram da psikolojik danışmanlığa uygun
olarak tanımlanmış ve bu nedenle insanların affetme sürecinin nasıl ilerlediği iyi bir
psikolojik çerçeve içinde açıklanmıştır. Affetme stratejilerini kullanan danışmanın üç
kavramı da affetme sürecinde nasıl yürüteceği de açıklanmaktadır.

Harper ve diğerleri (2014) ise çalışmalarında, REACH Affetme müdahale


yöntemlerinden uyarlanmış ve toplamda altı saat süren, kendi kendine yardıma yönelik
bir çalışma kitabının etkililiğini araştırmışlardır. Çalışmanın örneklemini ise seçkisiz
atama yöntemiyle belirlenen 41 lisans öğrencisi oluşturmaktadır. Katılımcılar farklı
affetme ölçeklerine cevap vererek, üç aşamada değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda
ise katılımcıların farklı durumlara karşı affetmeye yönelik olumlu davranışlarında ve
affetme eğilimlerinde artış gözlemlenmiştir. Çalışma aynı zamanda REACH müdahale
yöntemlerinin grup çalışmalarında da etkili olduğunu göstermiştir.

Kim ve Enright (2014) ise affetme literatüründe kendini affetme kavramı üzerine
yapılmış fazla çalışmanın bulunmadığını dile getirmişlerdir. Kendini affetme,
kendimize yönelik hissettiğimiz olumsuz duygular ile bilinçli ve adaletli bir şekilde baş
edebilme becerisidir. Kendini affetme kavramı teolojik ve psikolojik açıdan
incelenirken, dört soruya cevap aranmıştır: (a) Kendini affetme ilahi affetmeden farklı

55
mıdır? (b) Kendini affetmenin niteliği nedir? (c) Kendini affetme eleştirilerini gerçekçi
ve objektif bir şekilde değerlendirebilir miyiz? ve (d) Kendini affetme ile ilahi ve
kişiler arası affetme arasında bir bağlantı var mıdır? Bu sorular değerlendirildikten
sonra, kendilerini affetmeyi isteyen danışanlar ile çalışan danışmanlar için dört örnek
uygulama önerilmiştir. Affetmenin bir türü olarak ortaya çıkan kendini affetme ile ilgili
daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Kendini affetme yöntemlerini bilen ve karşı
tarafa geçirebilen danışmanlar sayesinde birçok danışanın ruhsal sağlığı arttırılabilir ve
kendilerine yönelik olumsuz duyguları ile baş etmeleri sağlanabilir. Lee ve Enright
(2009) çalışmalarında, kendi babaları tarafından saldırgan davranışlar ve öfke duygusu
ile büyütülmüş bir babanın kendi çocuğuna karşı davranışlarını nasıl kontrol edebileceği
ve kendi babasını nasıl affedebileceği araştırılmıştır. 2-7 yaş arası en az bir çocuğa sahip
80 evli babaya Açılış Anketi, Enright Affetme Ölçeği, Aile Kökenini İncitme Ölçeği,
Çocuk Öfke Ölçeği ve Durumsal Sürekli Öfke envanterleri uygulanmıştır. Analiz
sonuçlarına göre 20 baba için affediciliğin, algılanan haksız muamele ve çocuğa yönelik
öfke arasında aracı rolü olduğu ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle babalarını halen
affedememiş ve baba olmuş bireylerin kendi çocuklarına daha fazla öfke yansıttıkları,
babalarını affetmiş ve baba olmuş bireylerin ise kendi çocuklarına karşı daha az öfke
yansıttıkları gözlemlenmiştir.

Van Tongeren ve diğerlerine (2015) göre yakın ilişkiler yaşama anlam katan bir
kaynaktır. Kişilerarasında yapılan hatalar ise bu ilişkilenmelerdeki anlam duygusunu
bozabilir. Affetme yöntemleri ve uygulamaları ise bozulan bu anlamı tekrar kazanmak
ve kişiler arasında ilişkileri onarmak için kullanılabilir. Araştırmacılar çalışmanın ilk
kısmında 491 katılımcının bir hata sonrası affetme eğilimleri ve affetme derecelerinin
yaşamdaki anlam ile pozitif ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Çalışmanın diğer kısmına ise
6 ay boyunca 210 romantik çift katılımcı olarak alınmıştır. Düzenle partnerini affeden
eşlerin zaman içerisinde hayatlarını daha anlamlı buldukları görülmüştür. Aynı zamanda
karşılıklı olarak hatalarını kabullenen partnerlerde affetmenin daha hızlı gerçekleştiği ve
ilişkide kaybolan anlamın daha hızlı kazanıldığı gözlemlenmiştir. Bu çalışma,
affetmenin bireyin hayatına anlam kattığına dair önemli bir kanıttır.

Yárnoz-Yaben (2015) ise çalışmasında, boşanmış 223 ebeveyn örnekleminde,


eski eşin affedilmesi, boşanma ve eski eşten alınan destek arasındaki ilişki
araştırılmıştır. Buna ek olarak eğitim, gelir, çocuk sayısı ve geçen zamanın affetme ile

56
ilişkisi de araştırılmıştır. Analiz sonuçları boşanma durumuna uyum sağlayabilme
becerisi ile affedicilik arasında bir ilişki olduğunu kanıtlamıştır. Eşlerin eğitim seviyesi
ve boşanma süreci üzerinden geçen zamanın da affetmeyi kolaylaştıran etkenler olduğu
ortaya çıkmıştır. Boşanmaya uyum sağlama sürecinde ve affetmede eski eşten alınan
desteğin de faydası olduğu görülmüştür. Bu çalışmanın sonuçları ise: (a) Boşanmaya
daha kolay adapte olmuş ve daha eğitimli ebeveynlerin uyum güçlüğü çekenlere göre
daha affedici oldukları, (b) Affedici ebeveynlerin eski eşlerinden gördükleri desteği
daha iyi anlayabildikleri; ya da eski eşlerinden daha fazla destek gören ebeveynlerin
onları affetmeye daha hazır oldukları ve (c) Boşanmaya uyumda hem affetmenin hem
de eski eşten alınan desteğin ana faktörler olduğudur.
Taysi (2007) tarafından yapılan çalışmada evli kadınların, evli erkeklere nazaran
eşlerinin verdiği zararı daha fazla incitici buldukları ortaya çıkmıştır. Affetme, yükleme
ve evlilik uyumu yönünden ise cinsiyetler arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Çiftlerde affetme üzerinde, evlilik uyumunun ve yüklemelerin yordayıcı etkisi
bulunmuştur. Evli kadın ve erkeklerde, affetme, nedensellik yüklemelerine göre
sorumluluk yüklemeleri tarafından daha iyi yordanmıştır. Evli kadın ve erkeklerde,
evlilik uyumunun da affetmeyi yordadığı görülmüştür. Evli kadın ve erkeklerde
affetmeyi yordayan değişkenler farklılaşmaktadır. Evli kadınlarda affetmeyi en iyi
yordayan sorumluluk yüklemeleridir. Evli erkeklerde ise affetmeyi evlilik uyumu ve
sorumluluk yüklemelerinin yordadığı görülmektedir. Bu sonuçlara ek olarak, zararın
şiddeti arttıkça affetmenin zorlaştığı bulunmuştur.
Taysi ve diğerlerinin (2015) yaptıkları çalışmada, Türkiye’de dördüncü sınıf
öğrencilerinin affetme ve sosyal davranış arasındaki ilişkisinde, ümit, öfke ve
depresyonun arabulucu etkileri incelenmiştir. Araştırmaya 352 dördüncü sınıf ilkokul
öğrencisi katılmıştır. Öğrencilere, Enright çocuklar için Affetme Envanteri (EFI-C),
Gençler için Beck Öfke Envanteri (BANI-Y), Çocuk Umut Ölçeği (CHS), Sosyal
Davranış Ölçeği (SBÖ) ve Çocuk Depresyon Ölçeği (CDI) uygulanmıştır. Sonuçlara
göre depresyonun öfke ve antisosyal davranış ile ümit ve antisosyal davranış arasındaki
ilişkiye aracılık ettiği görülmüştür. Öfke de, umut ve depresyon ile umut ve antisosyal
davranış arasındaki ilişkiyi etkilemektedir. Affetmenin, öfke ve umut ile doğrudan
ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır.

57
Alpay (2009) tarafından yapılan araştırmada ise evli bireylerde, evliliklerine
ilişkin doyumları, benlik saygısı düzeyleri, bağlanmaları, romantik kıskançlıkları,
empati eğilimleri, incinme düzeyleri açısından cinsiyete bağlı farklılıkların olup
olmadığı ve evli bireylerde ele alınan araştırma değişkenlerinin affetmeyi yordama gücü
araştırılmıştır. Araştırmanın sonucunda, incinme seviyeleri, evlilik doyumları ve empati
düzeyleri açısından evli bireylerde cinsiyet temelli farklılıklar bulunmuştur. Çalışmada,
evli kadınların incinme düzeylerinin, evli erkeklere kıyasla daha yüksek olduğu
görülmüştür. İlişki doyumu açısından evli erkeklerin evli kadınlara göre ilişkilerinden
daha çok doyum aldığını ifade ettikleri görülmüştür. Kadınlar ile erkekler arasında
empati seviyesi açısından anlamlı bir fark bulunmuştur. Evli kadınların empati
düzeyinin evli erkeklerden daha yüksek olduğu görülmüştür.

Bugay ve Demir’in (2012) araştırması, üniversite öğrencilerinin kendilerini ve


başkalarını affetmelerini sağlamaya yönelik geliştirilen grupla psikolojik danışma
programının etkililiğini test etmektir. Elde edilen bulgulara göre; deney ve kontrol
grubunun kendini affetme son test sonuçları arasında anlamlı düzeyde bir fark
bulunmuştur. Ayrıca, bulgular Affetmeyi Geliştirme Programı’nın, öğrencilerin
başkalarını affetme ve genel affetme seviyelerini olumlu düzeyde arttırdığını gözler
önüne sermiştir. Bu sonuçlar ışığında, affetmeyi geliştirme program uygulamaları
üzerinde çalışmaların sürdürülmesi ve üniversite öğrencilerine yönelik olarak
uygulamanın yaygınlaştırılması önerilebilir. Bugay ve Demir’in (2016) yaptığı
araştırmanın amacı ise hataya ilişkin özellikler ile başkalarını affetme ilişkisini
incelemek ve hataya ilişkin özelliklerin başkalarını affetmeyi ne derecede yordadığını
görmektir. Araştırmaya, 376 (196 kız, 180 erkek) üniversite öğrencisi katılmıştır.
Araştırmada gerekli bilgileri toplamak amacı ile Heartland Affetme Ölçeğinin Türkçe
formu (Bugay ve Demir, 2010) ve bu çalışma için geliştirilen “Hataya İlişkin Özellikleri
Değerlendirme Formu” kullanılmıştır. Bağımsız değişkenlerin affetme üzerindeki
yordama gücünü görmek amacıyla çoklu regresyon analizi ve adımsal regresyon
analizleri uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu hata
özelliklerinin affetmeyi çok etkilediğini belirtmiştir. Ayrıca hataya ilişkin özelliklerin
üniversite öğrencilerinin başkalarını affetme düzeylerinin %10’unu açıkladığı
bulunmuştur. Üniversite öğrencilerinin affetme düzeylerini ilk sırada “hatadaki

58
sorumluluk”, ikinci sırada “hatanın yol açtığı sonuçlar” ve son sırada ise “hatanın kimin
tarafından yapıldığı” değişkenlerinin anlamlı olarak yordadığı görülmüştür.

Bir başka çalışmada ise affedicilik ve iyi olma arasındaki ilişki incelenmiştir
(Şahin, 2013). Araştırmanın sonuçları, affedicilik ile psikolojik iyi oluş düzeyi arasında
pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Diğer yandan üniversite
öğrencilerinin affedicilik düzeylerinin cinsiyet, algılanan gelir düzeyi ve ebeveyn
tutumları açısından farklılık göstermediği bulunmuştur. Buna ek olarak, psikolojik iyi
olma düzeylerinin ebeveyn tutumları ve cinsiyet açısından farlılık gösterdiği; algılanan
gelir düzeyi açısından anlamlı bir farklılık göstermediği ortaya çıkmıştır.

Ayten (2009) araştırmasında, affetme eğilimi ve bu eğilimin demografik


değişkenler (cinsiyet, yaş vb) ve dindarlık ile ilişkisi incelemiştir. Elde edilen bulgulara
göre, affetme eğilimi ile cinsiyet, yaş, medeni durum ve sosyal çevre değişkenleri
arasında istatistiki bakımdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Dindarlık ile genel
affetme eğilimi ve affetme eğilimini oluşturan “iyimserlik” alt boyutu arasında olumlu,
“kaçma” ve “öç alma” alt boyutları arasında olumsuz ilişki olduğu bulunmuştur. Ayrıca
araştırmada affetme eğilimi ile “gurur” arasında olumsuz, “alçakgönüllülük” arasında
olumlu ilişki olduğu anlaşılmıştır.

Khırı Zad’nin (2017) yaptığı doktora çalışmasının amacı ise Tanrı algısı,
affedicilik ile psikolojik iyi olma arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın diğer bir
amacı bu iki kavram arasındaki ilişkinin demografik değişkenler açısından anlamlı
farklılıklar gösterip göstermediklerini incelemektir. Psikolojik iyi olma ölçeği ile Tanrı
algısı ölçeği arasında pozitif yönlü düşük seviyede bir ilişki ortaya çıkmıştır. Analiz
sonuçlarına göre lise mezunu kişilerin öç alma konusunda lisans ve lisansüstü
mezunlara kıyasla daha eğilimli olduğu bulunmuştur. Cinsiyet değişkenine bakıldığında
ise erkeklerin kadınlara kıyasla affetme eğilimlerinin daha düşük olduğu görülmüştür.
Aynı zamanda erkeklerin her üç değişkene verdikleri cevapların ortalamalarının da
kadınlara kıyasla daha düşük olduğu gözlemlenmiştir.

Sosyal bir varlık olan insan yaşamı anlamlandırmaya çalışır. Bu anlamlandırma


sürecisinde her birey kendi bakış açısıyla değerlendirmelerde bulunur. Aynı olayı
yaşayan kardeşler hatta ikizler bile farklı etkilenebilir. Bu bilgiye sahip olmak bireyin
hayatında önemli değişimler sağlayacaklar. Enneagram 9 tip mizaç bilgisi bireysel

59
farklar hakkında farkındalık sağlamakla beraber kişinin davranış dinamiğini ve
motivasyon kaynağını anlamasına yardımcı olur. Bu bilgiye sahip olan bireyin
ebeveynlik stilinin ve affedicilik düzeyinin sahip olmayan bireylere göre farklılık
göstermesi beklenmektedir.

1.3. Amaç

Bu çalışmanın emel amacı 2-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin


Enneagram 9 tip mizaç bilgisi ile ebeveynlik stillerini ve affedicilik düzeylerini çeşitli
değişkenler açısından inceleyerek, aralarındaki ilişkiyi belirlemektir.

1. Katılımcıların ebeveynlik tutumları ve affedicilik düzeyleri sosyo demografik


özelliklerine göre( cinsiyet, çocuk sayısı, yetişilen coğrafi bölge, gelir düzeyi,
annenin çalışma durumu, anne eğitim düzeyi, baba eğitim düzeyi) anlamlı
düzeyde farklılaşmakta mıdır?
2. Katılımcıların 9 tip enneagram mizaç bilgileri nasıl dağılmaktadır?

3. Katılımcıların ebeveynlik tutumları ve affedicilik düzeyleri, enneagram mizaç


temelli eğitim bilgi düzeylerine göre farklılaşmakta mıdır?
4. Katılımcıların ebeveynlik tutumları ile affedicilik özellikleri arasında anlamlı
ilişkiler var mıdır?

1.4. Önem

Bireylerin kendini ve başkalarını tanımlarken doğuştan getirdiği farklılıkların


göz önüne alınmasının hem akademik hem de sosyal hayat projeksiyonunda maksimum
verimin alınmasını sağlayacağı düşünülmektedir. Öncelikle ebeveynlerin çocuk
yetiştirme stillerinin yapılanmasında- hem kendi hem de çocuklarının mizaçlarını göz
önüne alarak- etkili olacağı düşünülmektedir. Çocuk eğitimi ve/veya çocuk gelişimi
konusunda çalışan uzmanların çalışmalarında farklı bir bakış açısı sağlayacağı
düşünülmektedir. Ayrıca müfredat ve eğitim materyalinin oluşturulma sürecinde
yardımcı olacağı düşünülmektedir. Kısacası 2-6 yaş grubunun baz alındığı bu çalışmada
bu yaş grubuyla ilgilenen uzman ve/veya ebeveynlere müfredat hazırlamadan

60
ebeveynlik tarzına kadar geniş bir yelpazede yol gösterecektir. Araştırma bilimsel
çalışmalara yenilik katacaktır.

1.5. Varsayımlar

2-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin Enneagram 9 tip mizaç bilgisi ile
ebeveynlik stillerinin ve affedicilik düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından
incelenmesi planlanan bu çalışma aşağıdaki varsayımlara dayanmaktadır.

1 Bu araştırmada kullanılan veri toplama araçlarının ölçülmek istenilen özellikleri


doğru olarak ölçtüğü varsayılmıştır.
2 Katılımcılara uygulanan ölçeklere, katılımcıların objektif yanıtlar verdiği
varsayılmıştır.
3 Katılımcıların, kişisel bilgi formunu gerçeği yansıtacak şekilde yanıtladığı
varsayılmıştır.
4 Araştırmada örneklemin evreni temsil ettiği varsayılmaktadır
5 Veri toplama araçlarının, araştırmanın hipotezini ölçmede yeterli olduğu
varsayılmaktadır.

1.6. Sınırlıklar

2-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin Enneagram 9 tip mizaç bilgisi ile
ebeveynlik stilleri ve affedicilik düzeyleri çeşitli değişkenler açısından incelenmesi
planlanan bu çalışmada;

1. 2019-2020 Eğitim-öğretim yılının haziran ayında 2-6 yaş arasında çocuğu


bulunan ve çalışmaya katılmak isteyen ebeveynler,
2. Online veri toplama yöntemi,
3. Araştırmanın değişkenleri kullanılan ölçme araçları ile sınırlıdır.

1.7. Tanımlar

1.7.1. Mizaç: Duygulara dayalı becerilerin ve alışkanlıkların bütünleştirilmesinin


altında yatan duyumsama, bağlantı kurma ve motivasyon süreçlerine karşılık
gelmektedir (Arkar, Sorias, Tunca, Şafak, ve arkadaşları, 2005).

61
1.7.2. Kişilik: Bireyi diğerlendirilen ayıran; bireyin genetik olarak getirdiği ve
doğumdan sonra kazandığı özelliklerin bir bütünüdür. Duygularımız, düşüncelerimiz
yeteneklerimiz, mizacımız (huyumuz), inançlarımız, sosyal, fiziksel-psikomotor ve
bilişsel özelliklerimiz, karakter ve değerlerimiz, tutumlarımız, güdülerimiz,
görüşlerimiz vb.bütün özelliklerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik, insan davranışlarını
tüm özellikleriyle kapsayan geniş bir kavramdır (Senemoğlu, 2004).

1.7.3. Ebeveyn: Nesilden nesile farklılık gösterse de ebeveynlik rolü genellikle kişi
erişkinliğe girdikten sonra oluşmaktadır. Erik Erikson’a göre 21-40 yaşları arasını
kapsar. Bir önceki dönem olan kişilik karmaşası çözülmüş şimdi kişi, hayatını sevgi ve
haz doyumlarını yaşayabileği aşamaya geçmiştir. Bu dönemde bireyler eş
diyebilecekleri kişilerle tanışır ve çocuk sahibi olmaya başlarlar. Ebeveyn rolleri bu
aşamadan sonra alınır (Erikson, 2014).

1.7.4. Enneagram: Enneagram modeli, eski bilge geleneklere dayanan ve bu


geleneklerin modern bir sentezinden meydana getirilmiştir. İnsanın davranışlarını ve
kişiliğini farklı sistematik tiplerle açıklayan bir kişilik modelidir (Riso ve Hudson,
2008: 37).

1.9.5. Affetme: Affetme (forgive) kelimesi etimolojik olarak eski İngilizcede


"şikayetlerinden vazgeçme ve kızgınlığı durdurma" demektir (Droll, 1984).

62
BÖLÜM 2. YÖNTEM

Bu araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Genel tarama modeli


türlerinden, ilişkisel tarama modeli; iki ya da daha fazla sayıdaki değişken arasında,
birlikte değişim varlığı ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlayan bir araştırma
modelidir (Fraenkel ve Wallen, 2009; Karasar, 2005). Araştırmanın bu bölümünde
araştırmanın evreni ve örneklemi, veri toplamada kullanılan ölçme araçları, toplanan
verilerin analizleri ve değerlendirilmelerine ait bilgilere yer verilmiştir.

2.1. Araştırmanın evren ve örneklemi

Araştırma evreninin 2-6 yaş arası çocuğu olan ebeveynler oluşturmaktadır.


Araştırma örneklemini ise, online ölçeklerle ulaşılabilen ebeveynler oluşturmaktadır .

Tablo 2.1. Katılımcıların Demografik Özellikleri


N %
Kadın 214 71,3
Cinsiyet
Erkek 86 28.7
1 87 29.0
Sahip olunan çocuk 2 157 52.3
sayısı 3 42 14.0
4 14 4.7
Akdeniz 17 5,7
Ege 21 7,0
İç Anadolu 35 11,7
İçinde yetişilen
Doğu Anadolu 15 5,0
coğrafi bölge
Karadeniz 21 7.0
Güneydoğu 31 10,3
Marmara 160 53,3
2000-3000 41 13,7
Gelir seviyesi 3000-4000 27 9,0
4000-6000 68 22,7

63
6000-9000 82 27,3
Daha Fazla 82 27,3

Annenin Çalışma Çalışıyor 116 38,7


Durumu Çalışmıyor 184 61,3
İlköğretim 28 9,3
Annenin eğitim Lise 51 17,0
durumu Üniversite 164 54,7
Lisansüstü 57 19,0
İlköğretim 22 7.3
Babanın eğitim Lise 64 21.3
durumu Üniversite 139 46.3
Lisansüstü 75 25.0
Hiç Bilmiyorum 110 36,7
Enneagram mizaç
temelli eğitim bilgi Kararsızım 17 5,7
düzeyi Biliyorum 173 57,7

Tablo 2.1.’de örneklemi oluşturan katılımcıların %71.3’ü kadın %28.7’si


erkektir. Katılımcıların büyük çoğunluğu şuanda çalıştığım okulda veli ya da öğretmen
olmasına karşın babaların ankete katılımı ancak bu düzeyde sağlanmıştır.
Örneklem grubunun %29 ‘unun tek çocuğu, %52,3’ünün iki çocuğu, %14’ünün
3 çocuğu ve %4,7’sinin 4 çocuğu bulunmaktadır.
Örneklem grubunun %5,7’si Akdeniz’de, %7’si Ege’de, %11,7’si İç
Anadolu’da, %5’i Doğu Anadolu’da, %7’si Karadeniz’de, %10,3’ü Güneydoğu
Anadolu’da ve %53,3’ü Marmara bölgesinde büyüdüğünü belirtmiştir. Yapılan
çalışmanın İstanbul’da sürdürülmesinin bu durum üzerinde önemli bir etkisinin olduğu
düşünülmektedir.
Örneklem grubunun %13,7’si 2000-3000, %9’unun 3000-4000,%22,7’sinin
4000-6000, %27’sinin 6000-9000 ve %27,3’ünün Daha Fazla gelir seviyesi olduğu
saptanmıştır.
Örneklem grubundaki kadınların %38,7’si çalışırken, %61,3’ü çalışmadığını
ifade etmiştir. Ayrıca kadınların %9,3 İlköğretim, %17’si Lise, %54,7’si üniversite ve
%19’u lisansüstü eğitim mezunu olduğu saptanmıştır.

64
Örneklem grubundaki erkeklerin ise %7,3’ü İlköğretim, %21,3’ü Lise, %46,3’ü
Üniversite ve %25’i lisansüstü eğitim seviyelerine sahiptir.
Örneklem grubundaki katılımcıların %36,7’si Enneagram metadolojisini hiç
bilmiyorum, %5,7’si kararsızım ve %57,7’si biliyorum demiştir.

2.2. Veri toplama araçları

Araştırma verileri toplanırken ebeveyninden demografik bilgiler formu,


Ebeveynlik Tutumları Ölçeği (ETO) ve Affedicilik ölçeği uygulanmıştır. Araştırma için
gereken veriler online form olarak hazırlanıp çeşitli sosyal mecralarda uygulanmıştır.

2.2.1. Demografik bilgiler formu

Demografik bilgiler formu; kişinin cinsiyetini, sahip olduğu çocuk sayısını,


içinde yetiştiği coğrafi bölgeyi, ailenin gelir düzeyini, annenin çalışma durumunu,
annenin eğitim durumunu, babanın eğitim durumunu ve enneagram bilgi düzeyini
belirlemeye yönelik soruları içermektedir.

2.2.2. Ebeveyn Tutum Ölçeği

Bu ölçek, Demir ve Şendil (2008) tarafından 2-6 yaş arasında çocuklara sahip
olan ebeveynlerin çocuk yetiştirme davranışlarını ölçmek amacıyla geliştirilmiştir.
Hazırlanan ölçek likert tarzındadır. Oluşturulan maddeler davranış biçimleri şeklinde
olup, her bir davranış biçiminin karşısında sıklık oranlarına göre farklılaşan 5 seçenek
bulunmaktadır. Bunlar; “Her zaman böyledir”; “Çoğunlukla böyledir”; “Bazen
böyledir”; “Nadiren böyledir” ve “Hiçbir zaman böyle değildir” şeklinde
oluşturulmuştur. Böylece soru maddelerini yanıtlayan anne-babaların, söz edilen
davranışı ne sıklıkta yaptıklarını ifade etmeleri sağlanmıştır. Her madde için bu
seçeneklerden biri işaretlenmektedir. Maddelerin puanlanmasında “Her zaman
böyledir” 5, “Hiçbir zaman böyle değildir” ise 1 puan alır. Her boyuttan alınan puanlar
ayrı ayrı hesaplanarak her boyut için bir puan elde edilmektedir. Yüksek puan almak o
boyutun temsil ettiği davranış şeklini benimsemek anlamına gelmektedir.

65
Ölçek maddeleri oluşturulurken, ebeveyn tutum ve davranışlarını ölçmek
amacıyla yurtdışında ve ülkemizde geliştirilmiş 12 farklı ölçek gözden geçirilmiş,
demokratik, otoriter, aşırı koruyucu ve izin verici ebeveyn tutumları tanımlarına uyan
560 maddelik bir havuz oluşturulmuştur. Ölçeğin maddeleri, aşağıda belirtilen
ölçeklerden doğrudan ya da değiştirilerek alınmıştır: “Ebeveyn Stilleri ve Boyutları
Anketinden 25, 6, 53, 45, 13, 39, 42, 37, 36, 41 ve 32. maddeler doğrudan, 17 ve 5.
maddeler değiştirilerek; “Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Ölçeği”nden, 25, 97 ve 94.
maddeler doğrudan, 47, 2 ve 48. maddeler değiştirilerek; “Anne-Baba-Arkadaş
Ölçeği”nden 2, 5, 6 ve 15. maddeler doğrudan; “Aile-Çocuk İlişkileri Ölçeği”nden 38
ve 21. Maddeler doğrudan; 46. madde ise değiştirilerek; “Çocuk Yetiştirme Stilleri
Raporu”ndan 44 ve 36. maddeler doğrudan, 4. madde ise değiştirilerek; “Ana-Baba
Tutum Envanteri”nden 5, 61 ve 18. maddeler değiştirilerek; “Ana-Baba Tutum
Ölçeği”nden 8. madde değiştirilerek alınmıştır. Araştırmacılar tarafından oluşturulan
madde sayısı ise 11’dir.Yapılan güvenirlik analizleri sonucunda Cronbach alfa değerleri
“Demokratik Tutum” için .83, “Otoriter Tutum” için .76, “Aşırı Koruyucu Tutum” için
.75 ve “İzin Verici Tutum” için ise .74 olarak bulunmuştur.

2.2.3. Affedicilik Ölçeği

Bu ölçeğin amacı Berry, Worthington, O’Connor, Parrott III, & Wade


(2004) tarafından geliştirilmiştir. Türkçeye uyarlanması Sarıçam ve Akın (2013)
tarafından uyarlanmıştır. Araştırmaya farklı 2 üniversiteden (289 + 388) toplam 677
üniversite öğrencisi katılmıştır. Ölçeğin psikometrik özellikleri, test-tekrar test, iç
tutarlık, açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi ve ölçüt bağıntılı geçerlik yöntemleriyle
incelenmiştir. Ölçüt bağıntılı geçerlik için Affedicilik Ölçeği ile birlikte Heartland
Bağışlayıcılık Ölçeği ve Alçakgönüllülük Ölçeği kullanılmıştır. Açımlayıcı faktör
analizi sonucu KMO örneklem uygunluk katsayısı .66.6, Barlett testi χ2 değeri 518,353
(p< .001, sd= 120) bulunmuştur. Ölçeğin yapı geçerliği için uygulanan doğrulayıcı
faktör analizinde orijinal formla tutarlı olarak 10 maddenin tek boyutta uyum verdiği
görülmüştür (x²= 106.47, sd= 32, RMSEA=.077, CFI= .89, GFI= .95, AGFI= .91,
SRMR= .062). Ölçeğin faktör yükleri .52 ile .77 arasında sıralanmakta olup; Cronbach
Alfa iç tutarlılık güvenirlik katsayısı .67 olarak bulunmuştur. Ölçüt geçerliği
çalışmasında affedicilik ile Heartland affetme arasında pozitif (r= .84) ilişki ve

66
affedicilik ile alçakgönüllülük arasında pozitif (r= .52) ilişki olduğu görülmüştür. Test-
tekrar test korelasyon katsayısı ölçeğin bütünü için .88 olarak bulunmuş; ayrıca ölçeğin
düzeltilmiş madde-toplam korelasyonlarının .37 ile .48 arasında sıralandığı görülmüştür.

2.3. İşlem

Çalışmada kullanılan ölçekler için mail üzerinden yazışma yoluyla izin


alınmıştır. Google formlar üzerinden online hazırlanan ölçekte katılımcılara gerekli
bilgilendirme yapılmıştır.

2.4. Verilerin çözümlenmesi

Bu araştırmada anket ölçek metodu ile toplanan veriler bilgisayar programı


tarafından analiz edilmiştir. Ebeveynlere uygulanan anket formundaki sorulara
verdikleri yanıtlara ilişkin bulgular frekans ve yüzde değerleridir. Araştırmada, ölçek
sonucu elde edilen verilerin çözümlenmesinde kullanılan bir diğer test tekniği olarak
güvenilirlik analizi ve normallik sınaması gerçekleştirilmiştir. Normallik sınamasına
ilişkin bulgular Tablo 2.2.’de yer almaktadır

Tablo 2.2. Normallik Sınaması


Çarpıklık Std. Basıklık Std

N Min. Max. Ort. Ss. İstatistik Hata İstatistik Hata

Affedicilik 300 10.00 50.00 32,5167 6,17983 -,248 ,141 ,568 ,281

İzin Verici 300 11.00 38.00 22,0267 4,68963 ,249 ,141 -,207 ,281

Demokratik 300 43.00 85.00 73,6067 7,43255 -,741 ,141 ,766 ,281

Otoriter 300 11.00 41.00 21,7267 5,76275 ,642 ,141 ,286 ,281

Aşırı
300 15.00 45.00 29,9367 6,17628 ,030 ,141 -,514 ,281
Koruyucu

Tablo 2.2.’de normallik sınaması sonucunda, değişkenlerin çarpıklık ve basıklık

67
katsayıları -1,96 ve +1,96 arasında değer aldığı, bundan dolayı normal dağılımın söz
konusu olduğu görülmüştür (Tabachnick ve Fidell, 2007) Bu nedenle demografik
değişkenlere göre karşılaştırma Bağımsız Grup T testi ve ANOVA ile
gerçekleştirilmiştir.

68
BÖLÜM 3. BULGULAR VE YORUM

Araştırmanın bu bölümünde bulgulara ve bulgulara yönelik yorumlara yer


verilmiştir.

3.1. Güvenilirlik analizi sonuçları

Araştırmanın gerçekleştirilmesi amacı ile kullanılan anket formundaki ölçek


ifadelerinin güvenilirliklerinin test edilmesinde Cronbach’s Alpha tekniğine
başvurulmuştur. Bilindiği üzere, güvenilirlik herhangi bir ölçüme ait elde edilen genel
puanların ve ölçeğe ait alt boyutların toplam puanların doğru, sağlam ve güçlülük
düzeyini belirlemeye yönelik tahmini değerdir (Şencan 2015). Test sonucunda elde
edilen alfa değeri (α) testin homojenliğinin göstergesi olarak kabul edilir ve ölçek
ifadeleri aşağıdaki gibi aralıklandırılır:

Cronbach’s Alpha katsayısı için güvenilirlik düzeyleri;

α <0.50 Ölçek güvenilir değildir

0.50< α < 0.60 Ölçek düşük düzeyde güvenilirdir

0.60< α < 0.70 Ölçek kabul edilebilir düzeyde güvenilirdir

0.70< α < 0.90 Ölçek iyi düzeyde güvenilirdir

α > 0.90 Ölçek çok iyi düzeyde güvenilirdir

Tablo 3.1. Ölçeklere Ait Güvenirlik Sonuçları


Cronbach's Alpha Madde Sayısı

Ebeveyn Tutum Ölçeği ,747 46

Affedicilik Ölçeği ,687 10

Tablo 3.1.’de, güvenilirlik analizi sonucunda Ebeveyn Tutumları Ölçeği


Cronbach's Alpha değeri 0,747 ve iyi düzeyde güvenilir olduğu ve Affedicilik Ölçeği
Cronbach's Alpha 0,687 ve kabul edilebilir düzeyde güvenilir olduğu tespit edilmiştir.

69
3.2. Değişkenlere Dair Bulgular

Tablo 3.2. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Cinsiyet Durumu


Sonuçları
Cinsiyet N Ort. Ss. T P

Kadın 214 32,7617 5,99563 ,40985 ,279


Affedicilik
Erkek 86 31,9070 6,61305 ,71310

Kadın 214 21,9299 4,69239 ,32077 ,574


İzin Verici
Erkek 86 22,2674 4,70150 ,50698

Kadın 214 74,1636 7,16515 ,48980 ,040


Demokratik
Erkek 86 72,2209 7,93414 ,85556

Kadın 214 21,7991 5,94512 ,40640 ,732


Otoriter
Erkek 86 21,5465 5,31071 ,57267

Aşırı Kadın 214 30,1822 6,30593 ,43106 ,278

Koruyucu Erkek 86 29,3256 5,83184 ,62886

Tablo 3.2.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi İle Cinsiyet Durumu” sonucunda; affedicilik düzeyi, izin verici, aşırı
koruyucu ebeveynlik tutumları ve cinsiyet aritmetik ortalamaları arasındaki fark
istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).

Diğer taraftan demokratik ebeveyn tutumu ile cinsiyet gruplarına göre aritmetik
ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Demokratik ebeveyn tutumu alt ölçeğinde kadınların erkeklere kıyasla daha yüksek
olduğu görülmüştür.

70
Tablo 3.3. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Sahip Olunan Çocuk
Sayıları Sonuçları
N Ort. Ss. F P Grup
Farkları
1 87 31,9425 6,88334 1,544 ,203 4>2>1>3
2 157 32,8025 5,50692
Affedicilik 3 42 31,7143 6,78336
4 14 35,2857 6,50950
Total 300 32,5167 6,17983
1 87 23,3333 5,31708 4,416 ,007 4>1>2>3
2 157 21,4140 4,25628
İzinverici 3 42 21,1667 4,44981
4 14 23,3571 4,32537
Total 300 22,0267 4,68963
1 87 75,5747 6,33490 5,203 ,002 1>2>4>3
2 157 73,5350 7,46060
Demokratik 3 42 70,3095 8,12250
4 14 72,0714 8,09049
Total 300 73,6067 7,43255
1 87 20,4598 5,23362 3,397 ,018 3>4>2>1
2 157 21,7707 5,47942
Otoriter 3 42 23,5714 6,60430
4 14 23,5714 7,70329
Total 300 21,7267 5,76275
1 87 30,2874 6,19810 1,809 ,146 4>1>2>3
2 157 29,5414 6,38758
Aşırı 3 42 29,5476 5,67494
Koruyucu 4 14 33,3571 4,03079

Total 300 29,9367 6,17628

71
Tablo 3.3.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve
Affedicilik Düzeyi İle Sahip Olunan Çocuk Sayıları” sonucunda, affedicilik düzeyi ve
aşırı koruyucu ebeveynlik tutumu ile sahip olunan çocuk sayısı gruplarının aritmetik
ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
Diğer taraftan izin verici, demokratik ve otoriter ebeveyn tutumu ile sahip
olunan çocuk sayısı gruplarına göre aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel
olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Bu işlemin ardından ANOVA sonrası belirlenen
anlamlı farklılığın hangi gruplardan kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-
hoc analiz tekniklerine geçilmiş ve izin verici alt ölçeğinde dört çocuğu olanların bir, iki
ve üç çocuğu olanlara kıyasla daha yüksek olduğu görülmüştür. Aynı zamanda daha az
çocuğu olan ebeveynlerin daha demokratik daha çok çocuğu olan ebeveynlerin daha az
olması ile ilgili verilere rastlanmıştır.

Tablo 3.4. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle İçinde Yetişilen Coğrafi
Bölge Sonuçları
N Ort. Ss. F P Grup Farkları

Akdeniz(1) 17 32,0588 5,48259 1,939 ,074 6<5<1<7<2<4<3

Ege(2) 21 33,1429 6,26327

İç
35 33,5714 5,82230
Anadolu(3)

Doğu
15 33,5333 7,20978
Affedicilik Anadolu(4)

Karadeniz(5) 21 30,1429 4,78838

Güneydoğu
31 29,8710 6,72181
(6)

Marmara(7) 160 32,9813 6,15469

Total 300 32,5167 6,17983

Akdeniz(1) 17 22,0000 4,52769 ,364 ,902 4<7<1<2<5<6<3


İzin Verici
Ege(2) 21 22,1905 4,27339

İç 35 22,9714 4,37564

72
Anadolu(3)

Doğu
15 21,4000 5,36922
Anadolu(4)

Karadeniz(5) 21 22,1905 4,31994

Güneydoğu
31 22,2581 4,99311
(6)

Marmara(7) 160 21,7938 4,79661

Total 300 22,0267 4,68963

Akdeniz(1) 17 74,0000 6,30476 1,620 ,141 4<6<3<1<5<7<2

Ege(2) 21 75,7619 6,44131

İç
35 71,7714 9,96785
Anadolu(3)

Doğu
15 70,8000 6,94056
Demokratik Anadolu(4)
Karadeniz(5) 21 74,0000 7,44983

Güneydoğu
31 71,6452 9,23597
(6)

Marmara(7) 160 74,2750 6,53962

Total 300 73,6067 7,43255

Akdeniz(1) 17 22,9412 7,46216 4,090 ,001 2<3<7<5<4<1<6

Ege(2) 21 20,3333 4,17532

İç
35 20,3714 5,35826
Anadolu(3)
Otoriter Doğu
15 22,0667 6,47486
Anadolu(4)

Karadeniz(5) 21 21,6667 6,23966

Güneydoğu
31 26,0968 7,38176
(6)

73
Marmara(7) 160 21,2063 4,98185

Total 300 21,7267 5,76275

Akdeniz(1) 17 33,4706 5,63602 6,647 ,000 2<5<7<3<4<1<6

Ege(2) 21 27,8571 5,65938

İç
35 29,5143 5,98710
Anadolu(3)

Doğu
Aşırı 15 32,8667 5,19432
Anadolu(4)
Koruyucu
Karadeniz(5) 21 28,4762 4,93578

Güneydoğu
31 34,7419 5,63304
(6)

Marmara(7) 160 28,9125 6,06815

Total 300 29,9367 6,17628

Tablo 3.4.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi İçinde Yetişilen Coğrafi Bölge” sonucunda; affedicilik düzeyi, izin
verici ve demokratik ebeveynlik tutumu ile içinde yetişilen coğrafi bölge gruplarının
aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır
(p>0.05).
Diğer taraftan otoriter ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile içinde yetişilen
coğrafi bölge gruplarına göre aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Bu işlemin ardından ANOVA sonrası belirlenen anlamlı
farklılığın hangi gruplardan kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc
analiz tekniklerine geçilmiştir. Otoriter ve aşırı koruyucu alt ölçeğinde güneydoğu
anadoluda yetişen bireylerin egede yetişen bireylere kıyasla daha otoriter ve koruyucu
olduğu görülmüştür.

74
Tablo 3.5. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Gelir Düzeyi Sonuçları
Gelir N Ort. Ss. F P Grup
Düzeyi Farkları
2000- 41 31,1951 6,50084 ,985 ,416 1<2<3<4<5
3000(1)
3000-
27 31,5556 5,65232
4000(2)
4000-
68 32,6029 6,27038
Affedicilik 6000(3)
6000-
82 32,6220 5,97658
9000(4)
Daha
82 33,3171 6,30477
Fazla
Total 300 32,5167 6,17983
2000- 41 21,0976 5,31886 1,932 ,105 2<1<3<5<4
3000(1)
3000-
27 20,9630 4,86338
4000(2)
4000-
68 21,5735 4,25429
İzin verici 6000(3)
6000-
82 23,0488 4,72164
9000(4)
Daha
82 22,1951 4,50360
Fazla
Total 300 22,0267 4,68963
2000- 41 73,0244 8,80195 ,333 ,856 1<3<4<5<2
3000(1)
3000-
27 74,6296 8,96209
4000(2)
4000-
68 73,0735 7,36129
Demokratik 6000(3)
6000-
82 73,6098 6,73072
9000(4)
Daha
82 74,0000 6,98853
Fazla
Total 300 73,6067 7,43255
2000- 41 23,7561 7,74526 2,180 ,071 4<2<5<3<1
3000(1)
3000-
27 21,3333 6,53982
4000(2)
4000-
68 22,1765 5,94236
Otoriter 6000(3)
6000-
82 20,6463 5,14091
9000(4)
Daha
82 21,5488 4,48083
Fazla
Total 300 21,7267 5,76275
2000- 41 35,0976 5,15172 9,937 ,00 4<3<5<2<1
Aşırı 3000(1)
Koruyucu 3000-
27 30,6296 7,68189
4000(2)

75
4000-
68 28,8971 5,90507
6000(3)
6000-
82 28,6098 5,87473
9000(4)
Daha
82 29,3171 5,35615
Fazla
Total 300 29,9367 6,17628

Tablo 3.5.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi Gelir Düzeyi” sonucunda; affedicilik düzeyi, izin verici, demokratik
ve otoriter ebeveynlik tutumu ile içinde gelir düzeyi gruplarının aritmetik ortalamaları
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).

Diğer taraftan aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile gelir düzeyi gruplarına göre
aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Bu işlemin ardından ANOVA Testi sonrası belirlenen anlamlı farklılığın hangi
gruplardan kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc analiz tekniklerine
geçilmiş ve aşırı koruyucu alt ölçeğinde gelir seviyesi düşük ebeveynlerin daha
koruyucu olduğu görülmüştür.

Tablo 3.6. Ebeveynlik tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Annenin Çalışma Durumu
Sonuçları
Annenin N Ort. Ss. T P
çalışma
durumu

Çalışıyor 116 32,8879 6,15703


Affedicilik ,826 ,410
Çalışmıyor 184 32,2826 6,19946

Çalışıyor 116 22,7500 4,45826


İzin Verici 2,134 ,034
Çalışmıyor 184 21,5707 4,78561

Çalışıyor 116 74,1810 7,33378


Demokratik 1,063 ,289
Çalışmıyor 184 73,2446 7,49134

Otoriter Çalışıyor 116 20,9655 5,52454 -1,183 ,069

76
Çalışmıyor 184 22,2065 5,87211

Aşırı Çalışıyor 116 29,1379 5,87389


-1,183 ,069
Koruyucu Çalışmıyor 184 30,4402 6,32341

Tablo 3.6.’da örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi İle Anne Çalışma Durumu” sonucunda; affedicilik düzeyi,
demokratik, otoriter ve aşırı koruyucu ebeveynlik tutumu ile annenin çalışma durumu
arasında aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır
(p>0.05).
Diğer taraftan izin verici ebeveyn tutumu ile annenin çalışma durumuna göre
aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
İzin verici ebeveyn tutumu alt ölçeğinde çalışan annelerin çalışmayan annelere kıyasla
daha yüksek olduğu görülmüştür.

Tablo 3.7. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Annenin Eğitim Durumu
Sonuçları
Annenin N Ort. Ss. F P Grup
Eğitim Farkları
Durumu

İlköğretim(1) 28 32,1071 6,26181 ,962 ,411 2<1<3<4

Lise(2) 51 31,3922 6,13540

Affedicilik Üniversite(3) 164 32,6524 6,31445

Lisansüstü(4) 57 33,3333 5,77659

Total 300 32,5167 6,17983

İlköğretim(1) 28 21,1429 4,67233 1,239 ,296 1<2<3<4

Lise(2) 51 21,1961 4,39554


İzinverici
Üniversite(3) 164 22,2500 4,91695

Lisansüstü(4) 57 22,5614 4,22162

77
Total 300 22,0267 4,68963

İlköğretim(1) 28 70,7857 10,15202 1,529 ,207 1<3<4<2

Lise(2) 51 74,1176 6,91852

Demokratik Üniversite(3) 164 73,7744 7,21053

Lisansüstü(4) 57 74,0526 6,83327

Total 300 73,6067 7,43255

İlköğretim(1) 28 24,1786 6,79353 1,940 ,123 4<2<3<1

Lise(2) 51 21,3922 6,34059

Otoriter Üniversite(3) 164 21,5854 5,46703

Lisansüstü(4) 57 21,2281 5,36196

Total 300 21,7267 5,76275

İlköğretim(1) 28 34,4643 6,05825 9,134 ,000 4<3<2<1

Lise(2) 51 31,6863 6,46990


Aşırı
Üniversite(3) 164 29,1585 6,09127
Koruyucu
Lisansüstü(4) 57 28,3860 4,83202

Total 300 29,9367 6,17628

Tablo 3.7.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi İle Anne Eğitim Durumu” sonucunda; affedicilik düzeyi, izin verici,
demokratik ve otoriter ebeveynlik tutumu ile annenin eğitim durumu arasında aritmetik
ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
Diğer taraftan aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile annenin eğitim durumuna göre
aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Bu işlemin ardından ANOVA Testi sonrası belirlenen anlamlı farklılığın hangi
gruplardan kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc analiz tekniklerine

78
geçilmiş ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu alt ölçeğinde annenin eğitim seviyesi
azaldıkça aşırı koruyucu tutumun daha yüksek olduğu görülmüştür.

Tablo 3.8. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Babanın Eğitim Durumu
Sonuçları
Babanın N Ort. Ss. F P Grup
Eğitim Farkları
Durumu

İlköğretim(1) 22 31,4091 5,35109 4,684 ,003 1<3<2<4

Lise(2) 64 32,8594 5,81696

Affedicilik Üniversite(3) 139 31,4245 6,39177

Lisansüstü(4) 75 34,5733 5,84755

Total 300 32,5167 6,17983

İlköğretim(1) 22 21,0455 4,38045 ,910 ,437 1<2<4<3

Lise(2) 64 21,5625 5,52591

İzinverici Üniversite(3) 139 22,4460 4,34420

Lisansüstü(4) 75 21,9333 4,62757

Total 300 22,0267 4,68963

İlköğretim(1) 22 70,5000 9,33886 1,877 ,133 1<4<2<3

Lise(2) 64 73,4375 8,21511

Demokratik Üniversite(3) 139 74,3813 7,14183

Lisansüstü(4) 75 73,2267 6,45896

Total 300 73,6067 7,43255

İlköğretim(1) 22 22,5909 5,86888 1,455 ,227 2<4<3<1

Otoriter Lise(2) 64 20,9063 6,14564

Üniversite(3) 139 22,3309 6,06414

79
Lisansüstü(4) 75 21,0533 4,66121

Total 300 21,7267 5,76275

İlköğretim(1) 22 31,6364 6,00433 7,720 ,000 4<3<1<2

Lise(2) 64 32,8125 7,05506


Aşırı
Üniversite(3) 139 29,0216 5,83650
Koruyucu
Lisansüstü(4) 75 28,6800 5,17833

Total 300 29,9367 6,17628

Tablo 3.8.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi İle Baba Eğitim Durumu” sonucunda; izin verici, demokratik ve
otoriter ebeveynlik tutumu ile babanın eğitim durumu arasında aritmetik ortalamaları
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
Diğer taraftan affedicilik düzeyi ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile babanın
eğitim durumuna göre aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0.05). Bu işlemin ardından ANOVA Testi sonrası belirlenen anlamlı
farklılığın hangi gruplardan kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc
analiz tekniklerine geçilmiştir. Affedicilik düzeyi alt ölçeğinde lisansüstü eğitim alan
babaların ilköğretim mezunlarına göre daha affedici olduğu görülmüştür. Ayrıca aşırı
koruyucu ebeveyn tutumu alt ölçeğinde lisansüstü eğitim alan babaların lise mezunu
babalara göre daha düşük puan aldığı görülmüştür.

80
Tablo 3.9. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi İle Enneagram Mizaç Temelli
Eğitim Bilgi Düzeyi Sonuçları
Enneagram mizaç N Ort. Ss. F P Grup
temelli eğitim bilgi Farkları
düzeyi
Hiç 110 31,2182 6,06748 4,444 0,13 1<2<3
Bilmiyorum(1)
Affedicilik Kararsızım(2) 17 31,8235 6,63547
Biliyorum (3) 173 33,4104 6,08556
Total 300 32,5167 6,17983
Hiç 110 22,0182 4,92137 ,107 ,899 2<1<3
Bilmiyorum(1)
İzin verici Kararsızım(2) 17 21,5294 3,89098
Biliyorum (3) 173 22,0809 4,63108
Total 300 22,0267 4,68963
Hiç 110 72,1091 7,87674 3,806 ,023 1<3<2
Demokratik Bilmiyorum(1)
Kararsızım(2) 17 75,5882 7,90616
Biliyorum (3) 173 74,3642 6,96422
Total 300 73,6067 7,43255
Hiç 110 22,8727 6,80813 4,033 ,019 2<1<3
Bilmiyorum(1)
Otoriter Kararsızım(2) 17 19,7059 5,44018
Biliyorum (3) 173 21,1965 4,90688
Total 300 21,7267 5,76275
Hiç 110 31,6455 6,11298 7,353 ,001 3<2<1
Bilmiyorum(1)
Aşırı
Kararsızım(2) 17 30,2353 6,45687
Koruyucu
Biliyorum (3) 173 28,8208 5,96864
Total 300 29,9367 6,17628

Tablo 3.9.’de örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi İle Enneagram Mizaç Temelli Eğitim Modeli” sonucunda; izin verici
ebeveynlik tutumu ile Enneagram mizaç temelli eğitim modeli bilme düzeyi arasında
aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır
(p>0.05).

Diğer taraftan affedicilik düzeyi, demokratik, otoriter ve aşırı koruyucu ebeveyn


tutumu ile Enneagram mizaç temelli eğitim modeli bilme düzeyine göre aritmetik
ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Bu
işlemin ardından ANOVA sonrası belirlenen anlamlı farklılığın hangi gruplardan

81
kaynaklandığını belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc analiz tekniklerine geçilmiştir.
Affedicilik düzeyi alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini bilen
ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha affedici olduğu görülmüştür.
Demokratik ebeveynlik alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini bilen
ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha yüksek puan aldığı görülmüştür.
Otoriter ebeveynlik alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini bilen
ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha düşük puan aldığı görülmüştür. Ayrıca
aşırı koruyucu ebeveynlik alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini bilen
ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha düşük puan aldığı görülmüştür.

Tablo 3.10. Ebeveynlik Tutumları Ve Affedicilik Düzeyi Arasındaki Korelasyonun


Sonucu
Affedicilik İzin Demokratik Otoriter Aşırı
Verici Koruyucu
Affedicilik R 1 ,022 -,007 -,075 -,083
P ,710 ,906 ,194 ,153
N 300 300 300 300 300
İzin Verici R ,022 1 -,015 ,053 ,278**
P ,710 ,795 ,363 ,000
N 300 300 300 300 300
Demokratik R -,007 -,015 1 -,463** ,006
P ,906 ,795 ,000 ,920
N 300 300 300 300 300
Otoriter R -,075 ,053 -,463** 1 ,099
P ,194 ,363 ,000 ,087
N 300 300 300 300 300
Aşırı R -,083 ,278** ,006 ,099 1
Koruyucu P ,153 ,000 ,920 ,087
N 300 300 300 300 300
**. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).

Tablo 3.10.’da örneklemi oluşturan katılımcıların “Ebeveynlik Tutumları Ve


Affedicilik Düzeyi Arasındaki Korelasyonun” sonucunda;

82
Affedicilik düzeyi ile ebeveynlik tutumları arasında anlamlı bir ilişki
bulunmamıştır (p>0,05). Ebeveynlik tutumları alt ölçeklerinden izin verici tutum ile
aşırı koruyucu tutum arasında r=0,278** düzeyinde istatiski açıdan pozitif yönde
anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu sonuca göre izin verici tutum arttıkça aşırı koruyucu
tutum da artmaktadır.
Bunun yanı sıra yine ebeveyn tutumlarından demokratik tutum ile otoriter tutum
arasında r=-0,463 düzeyinde istatiski açıdan negatif yönlü anlamlı bir ilişki
bulunmuştur. Bu sonuca göre demokratik tutum arttıkça otoriter tutum azalmaktadır.

83
BÖLÜM 4. SONUÇ

Çalışmanın bu bölümünde enneagram 9 tip mizaç bilgisi ile ebeveynlik tutumları


ve affedicilik düzeylerinin incelenmesinden elde edilen sonuç, tartışma ve önerilere yer
verilmiştir.

4.1. Sonuç ve tartışma

Çalışmanın alt problemlerinden “ebeveynlerin cinsiyetleri ile ebeveynlik


tutumları arasında istatiski olarak anlamlı bir ilişki var mıdır?” sorusunda ebeveynlerin
cinsiyetlerinin sadece annelerin demokratik tutum puanlarının daha yüksek olduğu,
Ebeveynlerin cinsiyetleri ile affedicilik düzeyleri arasında istatiski olarak
anlamlı bir ilişki olmadığı,
Ebeveynlerin sahip oldukları çocuk sayıları ile izin verici, demokratik ve otoriter
ebeveyn tutumu aritmetik ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı
olduğu,
Ebeveynlerin sahip oldukları çocuk sayıları ile affedicilik düzeyleri arasında
istatiski olarak anlamlı bir ilişki olmadığı,
Otoriter ve aşırı koruyucu alt ölçeğinde güneydoğu anadoluda yetişen bireylerin
egede yetişen bireylere kıyasla daha otoriter ve koruyucu olduğu,
Ebeveynlerin yetiştikleri coğrafi bölge ile affedicilik düzeyleri arasında istatiski
olarak anlamlı bir ilişki olmadığı,
Aşırı koruyucu alt ölçeğinde gelir seviyesi düşük ebeveynlerin daha koruyucu
olduğu,
Ebeveynlerin ekonomik düzeyleri ile affedicilik düzeyleri arasında istatiski
olarak anlamlı bir ilişki olmadığı,
İzin verici ebeveyn tutumu alt ölçeğinde çalışan annelerin çalışmayan annelere
kıyasla daha yüksek olduğu,
Annelerin çalışma durumları ile affedicilik düzeyleri arasında istatiski olarak
anlamlı bir ilişki olmadığı,
Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu alt ölçeğinde annelerin eğitim seviyesi azaldıkça
koruyucu tutumun daha yüksek olduğu,
Annelerin eğitim durumları ile affedicilik düzeyleri arasında istatiski olarak
anlamlı bir ilişki olmadığı,

84
Affedicilik düzeyi alt ölçeğinde lisansüstü eğitim alan babaların ilköğretim
mezunlarına göre daha affedici olduğu, ayrıca aşırı koruyucu ebeveyn tutumu alt
ölçeğinde lisansüstü eğitim alan babaların lise mezunu babalara göre daha düşük puan
aldığı,
Affedicilik düzeyi alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini bilen
ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha affedici olduğu,
Demokratik ebeveynlik alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini
bilen ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha yüksek puan aldığı,
Otoriter ebeveynlik alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim modelini
bilen ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha düşük puan aldığı,
Ayrıca aşırı koruyucu ebeveynlik alt ölçeğinde Enneagram mizaç temelli eğitim
modelini bilen ebeveynlerin bilmeyen ebeveynlere kıyasla daha düşük puan aldığı
sonuçlarına ulaşılmıştır.
Mızrakçı (1994) ailenin sosyo demografik özellikleri, annenin kendi yetiştiriliş
tarzı ve çocuk gelişimine ilişkin bilgi düzeyi ile çocuğun mizacına ilişkin algısının
çocuk yetiştirme tutumlarına olan etkisini incelediği araştırma ile paralel sonuçlar elde
edilmiştir. Mızrakçı (1994) annenin çocuk gelişimine ilişkin bilgi düzeyi arttıkça
demokratik tutumunun da arttığı belirlenmiştir. Bu araştırmada ebeveynlerin mizaç
bilgisi arttıkça demokratik tutumun ve affedicilik düzeyinin arttığı, ayrıca otoriter ve
aşırı koruyucu tutumun azaldığı görülmüştür.

Erdinç (2009) yapmış olduğu çalışmasında anne-baba tutumu ve çocukların


mizaç özelliklerinin, okul öncesi dönem çocuklarının sergilediği fiziksel ve ilişkisel
saldırganlığı yordama gücünü belirlemeyi amaçlamıştır. Erdinç(2009) çalışmasında;
annenin çalışıp çalışmama durumu ve ailenin gelir durumu ile çocukların fiziksel ve
ilişkisel saldırganlık durumu arasındaki farkın anlamlı olmadığı görülmüştür. Bu
çalışmada annenin çalışan annelerin izin verici ebeveyn tutumu alt ölçeğinden daha
yüksek puan aldığı görülmüştür. Ayrıca gelir seviyesi ile aşırı koruyucu ebeveynlik
tutumu arasında istatiski açııdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

Şanlı ve Öztürk (2015)’ ün yapmış olduğu çalışmada, ebeveyn figürlerinin


eğitim düzeyi arttıkça annelerin daha demokratik tutum sergiledikleri görülmüştür. Bu
çalışmada demokratik tutum ile ebeveynlerin eğitim seviyesi arasında anlamlı bir ilişki
bulunamamıştır. Ancak aşırı koruyucu ebeveyn tutumu alt ölçeğinde ebeveynlerin
eğitim seviyesi azaldıkça koruyucu tutumun daha yüksek olduğu, affedicilik düzeyi alt
ölçeğinde lisansüstü eğitim alan babaların ilköğretim mezunlarına göre daha affedici
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

85
Yapılan bir çalışmada otorite ve izin verici tutum ile çocuğun sosyal-duygusal
gelişimi arasında negatif ilişki olduğu bulunmuştur (Gülay ve Önder, 2011). Bu
çalışmada ise otoriter tutum ile demokratik tutum arasında negatif yönlü anlamlı bir
ilişki ve ayrıca izin verici ve aşırı koruyucu tutum arasında pozitif yönlü anlamlı bir
ilişki görülmüştür.

Hanke ve Fischer (2013) çalışmalarında Enright Affetme Envanteri’nin (EFI)


ülke düzeyindeki topluluklar arasında affetme konusunda farklılıklar olmadığını
saptamıştır. Benzer şekilde bu araştırmada da yetişilen coğrafi bölge ile affedicilik
arasında bir bağ bulunamamıştır.

Taysi (2007) tarafından yapılan çalışmada evli kadınlar, evli erkeklere nazaran
eşlerinin verdiği zararı daha fazla incitici bulurken, affetme, yükleme ve evlilik uyumu
yönünden cinsiyetler arasında bir farklılık görülmemiştir. Alpay (2009) tarafından
yapılan bir araştırmada evli bireylerde, evliliklerine ilişkin doyumları, benlik saygısı
düzeyleri, bağlanmaları, romantik kıskançlıkları, empatik eğilimleri, incinme düzeyleri
açısından cinsiyet temelli farklılıkların olup olmadığı ve evli bireylerde ele alınan
araştırma değişkenlerinin affetmeyi yordama gücü araştırılmıştır. Araştırmanın
sonucunda, incinme dereceleri, evlilik doyumları ve empati düzeyleri açısından evli
bireylerde cinsiyet temelli farklılık bulunmuştur. Şahin’in (2013) araştırmasının amacı
affedicilik ile psikolojik iyi olma arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırma sonucunda,
affedicilik ile psikolojik iyi olma düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler
olduğu tespit edilmiştir. Üniversite öğrencilerinin affedicilik düzeylerinin cinsiyet,
algılanan gelir düzeyi ve ebeveyn tutumları açısından farklılık göstermediği
bulunmuştur. Ayten’in (2009) araştırmasında, affetme eğilimi ve bu eğilimin
demografik değişkenler (cinsiyet, yaş vb), ve dindarlık ile ilişkisi ele alınmaktadır. Elde
edilen bulgulara göre, affetme eğilimi ile cinsiyet, yaş, medeni durum ve sosyal çevre
değişkenleri arasında istatistiki bakımdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Bu
araştırmada da benzer şekilde affedicilik düzeyi ile cinsiyet, gelir düzeyi veya ebeveyn
tutumları arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.

Khırı Zad’nin (2017) yaptığı doktora çalışmasının amacı Tanrı algısı, affedicilik
ile psikolojik iyi olma arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın diğer bir amacı bu
iki kavram arasındaki ilişkinin cinsiyet, yaş ve eğitim seviyeleri değişkenleri açısından

86
anlamlı farklılıklar gösterip göstermediklerini incelemektir. Sonuçlara göre lise
mezunlarının lisans ve lisansüstü mezunlarına göre öç almaya daha eğilimli olduğu
ortaya çıkmıştır. Cinsiyet bakımından sonuçlara bakıldığında kadınların erkeklere göre
affetme eğilimlerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu araştırmada da benzer
şekilde eğitim seviyesi lisans ve lisansüstü babaların affedicilik düzeyinin daha yüksek
olduğu bulunmuştur. Ancak cinsiyet ile affedicilik düzeyi arasında iki araştırmanın
sonucu örtüşmemektedir.

4.2. Öneriler

Bu bölümde araştırmada elde edilen sonuçlar dikkate alınarak araştırmanın


sonuçlarına ilişkin ve ileride yapılacak araştırmalara ilişkin öneriler şeklinde iki başlık
altında öneriler sunulmuştur.

4.2.1. Araştırmanın Sonuçlarına İlişkin Öneriler

1. Ebeveynlerin eğitim seviyesi düştükçe aşırı koruyucu ebeveyn tutumunun


arttığı görülmektedir. Sağlıklı bireyler yetiştirirken çocuğun ebeveynden ayrı olduğunu
anlatan eğitimler, kamu spotları ve aile seminerlerinin bu gruba verilmesi önerilir.

2. Enneagram mizaç temelli eğitim bilgisinin kişide affedicilik düzeyini ve


demokratik tutumu artırdığı, otoriter ve aşırı koruyucu tutumu düşürdüğü göz önünde
bulundurarak bu eğitimin yaygınlaştırılması önerilir.

4.2.2. İleride Yapılacak Araştırmalara İlişkin Öneriler

1. Bu araştırma, online uygulamaolmak üzere 2-6 yaş arası çocuğu olan 300
ebeveyn ile gerçekleştirilmiştir. Konuyla ilgili olarak yaş gruplarında çocuğu olan
ebeveynlerle çalışılabilir

2. Bu araştırma 300 ebeveyn üzerinde yürütülen bir araştırma olduğu için


araştırma kapsamında elde edilen sonuçlar sadece bu katılımcı grubu için genellenebilir
özellik taşımaktadır. Bu çerçevede çalışmada enneagram mizaç temelli eğitim bilgisi ile
ebeveynlik tutumları ve affaedicilik düzeylerine ilişkin Neden? Nasıl? ve Niçin?
sorularının yanıtlarını almaya yönelik nitel çalışmalar yürütülebilir.

3. Bu araştırmada enneagram mizaç temelli eğitim modeli bilgisi ile ebeveyn


tutumları ve affedicilik düzeyleri incelenirken; cinsiyet, sahip olunan çocuk sayısı,

87
anne-baba eğitim durumu, anne çalışma durumu, gelir düzeyi, içinde yetişilen coğrafi
bölge ve enneagram bilgi düzeyi değişkenlerine göre incelenmiştir. Enneagram mizaç
temelli eğitim bilgisinin ile ebeveynlik tutumlarını ve affedicilik düzeylerini nasıl
etkilediğine yönelik derinlemesine inceleyen çalışmalar yapılabilir.

4.2.3. Ebeveynlere ve Saha Çalışanlarına Öneriler

1. Yapılan araştırmada mizaç bilgisi olan ebeveynlerin mizaç bilgisi olmayan


ebeveynlere kıyasla daha affedici olduğu ve demokratik tutumu benimsediği
görülmektedir. Ebeveynlerin ve uzamanların enneagram 9 tip mizaç bilgisi edinmesi
önerilir.

2. Yapılan çalışma doğuştan getirilen bireysel farklara odaklanmaktadır.


Ebeveyn ve uzmanların bu bilgi doğrultusunda çocuk eğitimi ve/veya çocuk gelişimi
konusunda strateji üretmeleri tavsiye edilir. Bireysel farklara uygun müfredat, oyun-
oyuncak, ödül-ceza, etkinlik vb. tercih edilmesi tavsiye edilir.

3. Mizaç bilgisi ve bireysel farklar farkındalığının; affedicilik düzeyini ve


demokratik ebeveyn tutumu geliştireceği düşünüldüğünden küçük yaşlardan itibaren
çocuğa verilmesi tavsiye edilir.

88
EKLER

EBEVEYN BİLGİ FORMU

Değerli veli,
Bu anket ve ölçek formları, bilimsel bir çalışmada kullanılmak üzere hazırlanmıştır.
Amacı; 2-6 yaş arası çocuğu olan ebeveynlerin mizaç bilgisi ile ebeveynlik tutumları
ve affedicilik düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın amacına
ulaşması, açıklamaların ve anket sorularının dikkatlice okunmasına, cevapların
özenle seçilmesine, soruların cevapsız bırakılmamasına ve vereceğiniz samimi
yanıtlara bağlıdır. 2-6 yaş arasında birden fazla çocuğunuz varsa, lütfen soruları
çocuklardan sadece birisi için cevaplhhandırınız. Katkılarınız için şimdiden teşekkür
ederim.
İstanbul Maltepe Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi
Ahmet GÖKKAYA
1.1 Cinsiyetinizi seçiniz
Kadın
Erkek

1.2 Sahip olduğunuz çocuk sayısını seçiniz


1
2
3
4
Daha Fazla

1.3 İçinde yetiştiğiniz coğrafi bölgeyi seçiniz


Akdeniz
Ege
İç Anadolu
Doğu Anadolu
Karadeniz
Güneydoğu Anadolu
Marmara

1.4 Ailenizin aylık gelir seviyesini seçiniz


2000-3000
3000-4000
4000-6000
6000-9000
Daha Fazla

1.5 Annenin çalışma durumunu seçiniz


Çalışıyor
Çalışmıyor

89
1.6 Annenin eğitim durumunu seçiniz
İlköğretim
Lise
Üniversite
Lisansüstü

1.7 Babanın eğitim durumunu seçiniz


İlköğretim
Lise
Üniversite
Lisansüstü

1.8 Enneagram 9 tip mizaç bilginizi değerlendiriniz


Bilmiyorum
Kararsızım
Biliyorum

90
Ebeveyn Tutum Ölçeği (ETO)
Cümleleri okuduktan sonra o ifadenin size ne kadar uyduğunu aşağıdaki 5
seçenekten birinin altındaki kutucuğa işaret koyarak belirtiniz. Örneğin,
okuduğunuz ifade size tamamiyle uyuyorsa "her zaman böyledir" seçeneğini, size
çoğunlukla uyuyorsa "çoğu zaman böyledir" seçeneğini, bazen uyuyorsa "bazen
böyledir" seçeneğini, size çok az uyuyorsa"nadiren böyledir" seçeneğini ya da size
hiç uymuyorsa, "hiçbir zaman böyle değildir" seçeneğini işaretleyebilirsiniz. Bu
ifadelerde doğru veya yanlış yoktur, sadece size uyan seçeneği işaretlemeniz
gerekiyor. Araştırma için, bütün soruların cevaplandırılması çok önemlidir. Bu
nedenle, bazı ifadeler size benzer gelse de lütfen hepsini mutlaka cevaplandırınız.
2-6 yaş arasında birden fazla çocuğunuz varsa, lütfen soruları çocuklardan sadece
birisi için cevaplandırınız.

Hiçbir zaman böyle değildir


Çoğu zaman böyledir
Her zaman böyledir

Nadiren böyledir
Bazen böyledir
CÜMLELER

1 Ben bir başkasıyla konuşurken çocuğumun araya girmesine izin veririm.

2 Çocuğumun kendine özgü bir bakış açısı olduğunu kabul ederim.


Çocuğumla aynı fikirde olmadığımız zaman, benim fikirlerimi kabul etmesi için onu
3 zorlarım.

4 Çocuğumu, hayatın ufak tefek güçlüklerinden korurum.

5 Çocuğuma bağımsız olmayı öğrenmesi konusunda yardımcı olurum.

6 Çocuğuma, kurallara neden uyması gerektiğini açıklarım.

7 Çocuğuma yaptığı şeyin önemli olduğunu hissettiririm.

8 Çocuğumu, kendisi için yorucu olabilecek işlerden korurum.

9 Çocuğum söz dinlemediğinde ona vururum.

10 Çocuğumun iyi ve kötü davranışı karşısında neler hissettiğimi ona açıklarım.

11 Çocuğumu yola getirmek için onu azarlarım.

12 Çocuğuma karşı koruyucu davranırım.

13 Çocuğum iyi davrandığında onu överim.

91
14 Çocuğumun kişisel görüşlerine saygı gösteririm.

15 Çocuğumu bir şeyleri kendi başına yapması konusunda cesaretlendiririm.

16 Arkadaşları çocuğuma sataştığı zaman onu korurum.

17 Çocuğumun başkaları konuşurken araya girmesine izin veririm.

18 Çocuğumun cinsel konularda sorduğu soruları anlayacağı bir dilde doğru olarak cevaplarım.

19 Çocuğum yanlış bir şekilde davrandığında ona bağırırım.

20 Ebeveynlik konusunda bir yanlış yaptığımda çocuğumdan özür dilerim.

21 Çocuğumu, kendisi için zor olabilecek işlerden korurum.

22 Çocuğumun hastalanmasından endişe ederim.

23 Çocuğumun duygularını serbestçe ifade etmesine izin veririm.

24 Çocuğumun istediği saatte uyumasına izin veririm.

25 Çocuğum yanlış davrandığında, bunun neden yanlış olduğunu ona açıklarım.

26 Çocuğuma kızdığımda çocuğumu cezalandırırım.

27 Fiziksel cezayı, çocuğumu disipline sokmanın bir yolu olarak kullanırım.

28 Çocuğumun hayal kırıklığına uğramaması için elimden geleni yaparım.

29 Çocuğumun büyüdükçe yeni şeyler denemeyi göze alması gerektiğine inanırım.

30 Çocuğumun her şeyi yapmasına izin veririm.

31 Çocuğumun yanlış davranışını görmezden gelirim.

32 Çocuğumu başka çocuklarla kıyaslarım.

33 Çocuğumun şımarıklıklarına göz yumarım.

34 Çocuğumu şımartırım.

35 Çocuğuma karşı çabuk öfkelenirim.

36 Çocuğum bana bir şey anlatırken sözünü kesmeden dinlerim.

37 Çocuğuma bir şey alırken onun da fikrini alırım.

38 Çocuğumla her konuyu konuşabilirim.

39 Çocuğuma karşı sabırsızım.

40 En ufak bir hatasında, çocuğumu cezalandırırım.

92
41 Çocuğum için hemen hemen bütün eğlencelerimden fedakarlık ederim.

42 Çocuğumun kendi başına becerebileceği şeyleri denemesi için ona fırsat tanırım.
Çocuğuma bana sormaksızın şahsi eşyalarımdan herhangi birini alıp kullanmasına izin
43 veririm.

44 Evimizde hangi televizyon programının izleneceği, çocuğumun isteğine göre belirlenir.

45 Çocuğumu yapabileceğinden fazlasını yapması için zorlarım.

46 Çocuğumu, onun cesaretini kırabilecek zor işlerden uzak tutarım.

93
Affedicilik Ölçeği

Her sorunun karşısında bulunan; (1)Hiç Katılmıyorum (2) Katılmıyorum (3)


Kararsızım (4) Katılıyorum ve (5) Tamamen Katılıyorum anlamına gelmektedir.
Lütfen her ifadeye mutlaka TEK yanıt veriniz ve kesinlikle BOŞ bırakmayınız. En
uygun yanıtları vereceğinizi ümit eder katkılarınız için teşekkür ederim.
11. Bana yakın olan insanlar uzun süre kin tuttuğumu
1 2 3 4 5
düşünür.
22. Bana karşı yaptığı tüm hatalara rağmen arkadaşımı
1 2 3 4 5
affedebilirim.
33. Birisi bana kötü bir şekilde davranırsa, ona aynı şekilde
1 2 3 4 5
davranırım.
44. İnsanlar bana karşı olan hatalarından olayı suçluluk
1 2 3 4 5
duymasalar da onları affetmeyi denerim.
55. Genellikle onurumu inciten davranışları affedebilir ve
1 2 3 4 5
onları unutabilirim.
66. İlişkilerimin çoğu bana acı yaşatmıştır. 1 2 3 4 5
77. Birisini affettikten sonra bile, gücendiğim şeyler çoğu kez
1 2 3 4 5
aklıma gelir.
88. Sevdiğim birinin bile asla affedemeyeceğim bir şeyleri
1 2 3 4 5
vardır.
99. Beni inciten insanları daima affetmişimdir. 1 2 3 4 5
110. Affedici bir insanım. 1 2 3 4 5

94
KAYNAKÇA

Abdi, A. (2016). Fen Ve Teknoloji Öğretmenlerinin Mizaç ve Karakter Özelliklerinin


Belirlenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (449712)
Acar, P., Yıldırım, A.,Yücedağ, D. (2018), Stratejik İnsan Kaynaklarının Dönüşümü:
Enneagram Tipolojisi Bağlamında Liderlik Gelişimi, 26. Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi, Mayıs 10-12, Trabzon, Türkiye
Acarkan, İ. (2016), Kişiliğin DNA’sı. İstanbul: Kurtuba Kitap,
Akbaş, B. (2016). Okul Öncesi Eğitim Kurumuna Devam Eden 60 Ay Ve Üzeri
Çocukların Sosyal Uyum Becerileri İle Mizaç Özellikleri Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (456899)
Al-Mabuk, R.H., Enright, R.D., ve Cardis, P.A. (1995). Forgiveness education with
parentally love-deprived late adole scents. Journal of Moral Education, 24, 427-
444. doi.org/10.1080/0305724950240405.
Alpay, A. (2009). Yakın İlişkilerde Bağışlama: Bağışlamanın; Bağlanma, Benlik
Saygısı, Empati ve Kıskançlık Değişkenleri Yönünden İncelenmesi
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstirüsü, Ankara.
Altınoğlu Karahan, N. E. (2019). Ebeveyn Rolüne İlişkin Kendilik Algısı İle Erken
Dönem Uyumsuz Şemalar Ve Algılanan Ebeveynlik Stilleri Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (606129)
Arkar, H., Sorias, O., Tunca, Z., Şafak, C., Alkın, T., Akdede B.B., Şahin, S., Akvardar,
Y., Sarı, Ö., Özerdem, A., Cimilli, C. (2005), Mizaç ve Karakter Envanteri’nin
Türkçe Formunun Faktör Yapısı, Geçerlik ve Güvenilirliği, Türk Psikiyatri
Dergisi, 16.
Auerbach, Y. (2005). Forgiveness and Reconciliation: The Religious Dimension.
Terrorism and Political Violence, 17:469–485.
Aunola, K., & Nurmi, J. E. (2005). The role of parenting styles in children's problem
behavior. Child Development, 76(6), 1144-1159.
Aydın, A. (2015). Gelişimsel Kekemelik Ve Mizaç: Kekeleyen, Tipik Gelişim Gösteren
Ve Kekemeliği Kendiliğinden İyileşen Çocukların Mizaç Özelliklerinin
Karşılaştırılması (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (396571)
Ayten, A. (2009). Affedicilik ve Din: Affetme Eğilimi ve Dindarlıkla İlişkisi Üzerine
Ampirik Bir Araştırma. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 37(2),
111-128.
Baumeister, R. E., Exline, J. J. ve Sommer, K. L. (1998). The Victim Role, Grudge,
Theory, Ttwo Dimensions of Forgiveness. E. L.Worthington (Ed.), Dimensions

95
of, Forgiveness: Psychological Research and Theological Speculations (pp.79-
107). Philadelphia: The Templeton Foundation Press.
Baumrind, D. (1971). Harmonious Parents And Their Preschool Children,
Developmental Psychology.
Berry, J. W., Worthington, E. L., O'Connor, L. E., Parrot, L. ve Wade, N. G. (2005).
Forgiveness, Vengeful Rumination, and Affective Traits. Journal of Personality,
73(1), 183–226.
Bornstein, M. H., & Cheah, C. S. (2006). The place of “culture and parenting” in the
ecological contextual perspective on developmental science. Parenting beliefs,
behaviors, and parent-child relations: A cross-cultural perspective, 3-33.
Boyle, C. L., Sanders, M. R., Lutzker, J. R., Prinz, R. J., Shapiro, C., & Whitaker, D. J.
(2010). An analysis of training, generalization, and maintenance effects of
primary care Triple P for parents of preschool-aged children with disruptive
behavior. Child Psychiatry & Human Development, 41(1), 114.
Bozkurt, G. (2006). Girişimcilik Eğiliminde Kişilik Özelliklerinin Önemi. Girişimcilik
ve Kalkınma Dergisi,
1(2).http://acikerisim.lib.comu.edu.tr:8080/xmlui/handle/COMU/982 den
alınmıştır
Bugay, A. ve Demir A. (2012). Affetme Arttırılabilinir Mi?: Affetmeyi Geliştirme
Grubu. Türk Psikolojik Danışma Ve Rehberlik Dergisi, 4 (37), 96-106.
Bugay, A., ve Demir, A. (2016). Hataya İlişkin Özelliklerin Başkalarını Affetmeyi
Yordaması. Türk Psikolojik Danışma Ve Rehberlik Dergisi, 4(35).
Burger, J. M. (2006), Kişilik, Çev. İ.D Erguvan Sarıoğlu., Kaktüs Yayınları, İstanbul,
Türkiye.
Caspi, A. , Henry, B. , McGee, R. O. , Moffitt, T. E. , & Silva, P. A. (1995).
Temperamental origins of child and adolescent behavior problems: From age
three to ege fifteen. Child Development, 66, 55-68.
Cervone, D., ve Pervin, L., A. (2008). Personality: Theory and Research (10th ed.).
Danvers, MA, United States: John Wiley ve Sons, Inc.
Cockram, D. M., Drummond, P. D., & Lee, C. W. (2010). Role and treatment of early
maladaptive schemas in Vietnam veterans with PTSD. Clinical Psychology &
Psychotherapy: An International Journal of Theory & Practice, 17(3), 165-182.
Çağlıyan, D. (2016). Evli ve Çocuklu Bireylerde Öğrenilmiş Güçlülük Düzeylerinin
Evlilik Uyumu Ve Ebeveynlik Tutumu İle İlişkisi (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından
ulaşılmıştır. (438542)
Çetin, N.G., Beceren, E. (2007), Lider Kişilik: Gandhi, Süleyman Demiral Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5, 110-132.
Dawary, B. (2006). Forgiveness. In O. Leaman (ed.), The Qur’an: An Encyclopedia.
New York, s. 214.

96
Derman, M. T., & Başal, H. A. (2013). Okulöncesi Çocuklarında Gözlenen Davranış
Problemleri İle Ailelerinin Anne-Baba Tutumları Arasındaki İlişki. Amasya
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,2(1), 115-144.
Denton, R. T. ve Martin, M. W. (1998). Defining Forgiveness: An Empirical
Exploration of Process and Role. American Journal of Family Therapy, 26, 281–
292.
Dowrick, S. (2000). Sevginin Halleri (Çev. G. Koca), İstanbul: Ayrıntı yayınları. s. 301.
Droll, D. M. (1984). Forgiveness: Theory and Research. Unpublished doctoral
dissertation. University of Nevada, Reno.
Durmuşoğlu Saltalı, N., & Arslan, E. (2012). Ebeveyn Tutumlarının Anasınıfına Devam
Eden Çocukların Sosyal Yetkinlik Ve İçe Dönüklük Davranışını Yordaması.
İlköğretim Online, 11(3), 729-737.
Dursun, A. (2010). Okul Öncesi Dönemdeki Çocukların Davranış Problemleriyle Anne-
Baba Tutumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi (Yayımlanmamış Doktora
Tezi) Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Enright, R. D. ve Coyle, C. T. (1998). Researching the Process Model of Forgiveness
Within Psychological Interventions. In Worthington, E. L. (Eds.), Dimensions
Forgiveness and Relationship Satisfaction of forgiveness: Psychological
Research and Theological Perspectives (pp. 139-161). Philadelphia: Templeton
Foundation Press.
Enright, R. D. ve Fitzgibbons, R. P. (2000). Helping Clients Forgive: An Empirical
Guide for Resolving Anger and Restoring Hope. Washington, DC: American
Psychological Association.
Enright, R. D. ve Gassin, E. A. (1992). Forgiveness: A Developmental View. Journal of
Moral Education, 21, 99−114.
Enright, R. D. ve Human Development Study Group (1991). The Moral Development of
Forgiveness. In W. Kurtines ve J. Gewirtz (Eds.), Handbook of Moral Behavior
and Development, (Vol. 1; pp. 123-152). Hillsdale, NJ: Erlbaum.
Erdinç S. (2009). Okul Öncesi Dönem Çocuklarında Fiziksel Ve İlişkisel Saldırganlığın
Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi).
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Erikson, H. E. (2014). İnsanın 8 Evresi. İstanbul: Okuyan Us
Exline, J. J., Baumeister, B. J., Bushman, B. J., Campbell, W. K. ve Finkel, E. J. (2004).
Too Proud to Let Go: Narsissistic Entitlement As a Barrier to Forgiveness.
Journal of Personality and Social Psychology, 87(6), 894-912.
Freud, S., (2013). Yaşamım ve Psikanaliz (1. Basım), (Çev. Kamuran Şipal), İstanbul:
Say Yayınları (Orijinal çalışmanın yayınlanma tarihi 1925)
Gleason, T. R.; Gower, A. L.; Hohmann, L. M.; Gleason, T. C. (2005). Temperament
and friendship in preschool-aged children. International Journal of Behavioral
Development, 29 (4), 336-344.
Goel, A. (2003). Good Governance and Ancient Sanskrit Literature. New Delhi, India:
Deep and Deep.

97
Grider, J. K. (1998). Baker’s Dictionary of Theology. USA: Baker Book House.
Gülay, H., & Önder, A. (2011). Annelerin Tutumlarına Göre 5-6 Yaş Çocuklarının
Sosyalduygusal Uyum Düzeyleri. Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, 1(1), 89-105.
Gültekin, A. (2006). Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Eğitimi Neden Gerekli. Varlık
Dergisi, 1189, 27-31
Güney, E. (2017). 3-6 Yaş Arası Çocuk Annelerinin Algıladıkları Ebeveynlik Biçimi,
Çocuk Mizacı Ve Sergiledikleri Ebeveynlik Tutumu Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (460426)
Güney, S., (2006). Davranış Bilimleri. Ankara: Nobel Yayınları, 190-191
Gürcan, D. (2015). Benlik Farklılıklarına Rogers’ın Danışan Odaklı Terapisi ile
Yaklaşım: Vaka Çalışması. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 2(1), 13-26
Gürdal, C. (2015). Erken Kayıplar, Bağlanma, Mizaç-Karakter Özellikleri Ve Duygu
Düzenlemenin Psikopatoloji Üzerine Etkisi (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (384147)
Hanke, K., ve Fischer, R. (2013). Socioeconomical and sociopolitical correlates of
interpersonal forgiveness: A three‐level meta‐analysis of the Enright
Forgiveness Inventory across 13 societies. International Journal of Pscyhology,
48(4), 514-526. doi.org/10.1080/00207594.2011.651086
Hargrave, T. D. ve Sells, J. N. (1997). The Development of a Forgiveness Scale.
Journal of Marital and Family Therapy, 23, 41-62.
Harper, Q., Worthington, E.L., Griffin, B.J., Lavelock, C.R., Hook, J.N., Vrana, S.R., ve
Greer, C.L. (2014). Efficacy of a workbook to promote forgiveness: A
randomized controlled trial with university students. Journal of Clinical
Psychology, 70(12), 1158-1169. doi.org/10.1002/jclp.22079.
Hazar, Ç. (2006), Kişilik ve İletişim Tipleri, Selçuk İletişim 4, 2.
Hill, E. W. (2001). Understanding Forgiveness as Discovery: Implications for Marital
and Family Therapy. Contemporary Family Therapy, 23, 369-384.
Holden, C. (1999). Subjecting Belief to The Scientific Method. Science, 284, 1257-
1259.
Hope, D. (1987). The Healing Paradox of Forgiveness. Psychotherapy, 24(2), 240-244.
Hui, E. K. P. ve Ho Daphne, K. Y. (2004). Forgiveness in the Context of
Developmental Guidance: Implementation and Evaluation. British Journal of
Guidance & Counselling, Faculty of Education, 32(4), 447.
Human Development Study Group (1991). Five Points on The Construct of Forgiveness
Within Psychotherapy. Psychotherapy, 28(3), 493-496.
İkiz, S. (2015). Okul Öncesi Dönem Çocuklarında Fiziksel Ve İlişkisel Saldırganlığın
Ebeveyn Tutumları Açısından İncelenmesi(Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi). Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimleri Enstitüsü).

98
İnanç, B.Y., Yerlikaya, E.E. (2012), Kişilik Kuramları, Pegem Akademi, İstanbul,
Türkiye.
Kanz, J. E. (2000). How Do People Conceptualize And Use Forgiveness? The
Forgiveness Attitude Questionnaire. Counseling and Values, 44, 174–186.
Kara, E. (2009). Din ve Psikolojik Açıdan Bağışlayıcılığın Terapötik Değeri.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2(8).
Karasar, Niyazi. (2005). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Kearns, J. N. ve Fincham, F. D. (2004). A Prototype Analysis of Forgiveness.
Personality and Social Psychology Bulletin, 30, 838–855.
Khırı Zad, B. (2017). Transpersonel Psikolojide Affetmek (Yayımlanmış Doktora Tezi).
Ankara Üniversitesi, Ankara.
Kılıç, M. (2016). Okul Öncesi Çocuklarına Uygulanan Sosyal Beceri Eğitiminin Sosyal
Beceri Düzeyleri Üzerindeki Etkisi Ve Sosyal Beceri Düzeyleri İle Mizaç
Özellikleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (429513)
Kim, Y. H., & Kim, S. J. (2008). Child-rearing Attitudes of Fathers of Preschool
Children: Korean Parent As A Teacher Inventory. Journal of Korean Academy
of Child Health Nursing, 14(1), 79-89.
Kim, J.J., ve Enright, R.D. (2014). A Theological and Psychological Defense of
SelfForgiveness: Implications for Counseling. Journal of Psychology ve
Theology, 42(3)
Kim, J.J., ve Enright, R.D. (2015). Why reconciliation is not a component of
forgiveness: A response to Frise and McMinn (2010). Journal of Psychology
and Christianity, 34(1), 19-26.
Komisyon (2004). Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
Köse, S., Sayar, K., Kalelioğlu, Ü., Aydın, N., Ak, İsmail Kırkpınar, I., Reeves R.A.,
Przybeck, T.R, Cloninger C.R., (2004), Mizaç Ve Karakter Envanteri (Türkçe
TCI): Geçerlik, Güvenirliği ve Faktör Yapısı, Klinik Psikofarmolokoji Bülteni, 2,
107- 131.
Kulaksızoğlu, A., & Arıcak, T. (2000). Üniversite Öğrencilerinde Saldırganlık, Benlik
Saygısı Ve Denetim Odağı İlişkisi. Trakya Üniversitesi Dergisi Sosyal Bilimler
C Serisi, 1(1), 87-94.
Kulaksızoğlu, A., (1999). Ergenlik Psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitapevi, 4-5
Kurt, Z. (2005). Kanserli Hastaların İyileşmesinde Manevi Değerlerin Rolü.
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi, SBE.
Kuzgun, Y. (1972), Kendini gerçekleştirme, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Felsefe Dergisi, 10, s. 162-172.
Kuzgun, Y. (2002). İlköğretimde Rehberlik. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Lee, Y.R., ve Enright, R.D. (2009). Fathers' Forgiveness As A Moderator Between
Perceived Unfair Treatment By A Family Of Origin Member And Anger With

99
Own Children. The Family Journal, 17(1), 22-31.
doi.org/10.1177/1066480708328474.
Lelord, F., André C. Çeviren Madenci, R. (2018), Zor Kişiliklerle Yaşamak, İletişim
Yayınları, İstanbul, Türkiye.
Lewis, J. (2005). Forgiveness and Psychotherapy: The Prepersonal, The Personal and
The Transpersonal. Journal of Transpersonal Psychology, 37(2), 124.
Lin, W.N., Enright, R.D., ve Klatt, J.S. (2013). A forgiveness intervention for
Taiwanese young adults with insecure attachment. Contemporary Family
Therapy, 35(1), 105-120.
Luthans, F. (1995). Organizational Behavior. İstanbul: Literatür Yayınları
McCullough, M. E. (2000). Forgiveness As a Human Strength: Theory Measurement
and Links to Well-Being. Journal of Social and clinical Psychology, 19(1), 43-
55.
McCullough, M. E. (2001). Forgiving. In C.R. Snyder (Ed.), Coping With
Stress:Effective People and Processes (s. 93-113). New York: Oxford
University Press.
McCullough, M. E. (2008). Beyond Revenge: The Evolution of the Forgiveness Instinct.
San Francisco: Jossey-Bass.
McCullough, M. E., Fincham, F. D. ve Tsang, J. (2003). Forgiveness, Forbearance, and
Time: The Temporal Unfolding of Transgression-Related Interpersonal
Motivations. Journal of Personality and Social Psychology, 84, 540–557.
McCullough, M. E., Pargament, K. I. ve Thoresen, C. T. (Eds.) (2000a). Forgiveness:
Theory, Research and Practice. New York: Guilford.
McCullough, M.E., Rachal, K.C., Sandage, S.J., Worthington, E.L., Jr., Brown, S.W.,
ve Hight, T.L. (1998). Interpersonal forgiving in close relationships II:
Theoretical elaboration and measurement. Journal of Personality and Social
Psychology, 73, 321–336. doi.org/10.1037/0022-3514.73.2.321.
McCullough, M.E. ve Witvliet, C.V.O. (2001). The Psychology of Forgiveness. In C.R.
Snyder and S. Lopez (Eds.), Handbook of Positive Psychology (pp. 446-458).
New York: Oxford.
McCullough, M. E. ve Worthington, E. L. (1999). Religion and the Forgiving
Personality. Journal of Personality, 67, 1141-1164.
McCullough, M.E.,Worthington, E.L., Jr., ve Rachal, K.C. (1997). Interpersonal
Forgiving in Close Relationships. Journal Of Personality and Social
Psychology, 73, 321–336.
Merter, M. (2014). Nefs Psikolojisi ve Rüyaların Dili. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Meninger, W. A. (1996). Process of Forgiveness. New York: Continuum.
Mızrakçı, Ş. (1994). Annelerin Çocuk Yetiştirme Tutumlarına Etki Eden Faktörler:
Demografik Özellikleri, Kendi Yetiştiriliş Tarzları, Çocuk Gelişimine İlişkin
Bilgi Düzeyleri Ve Çocuğun Mizacına İlişkin Algıları (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir

100
Morris, G. (2002), Psikolojiye Giriş, Türk Psikologlar Derneği, Ankara, Türkiye.
Mullet, E. (2010). Conceptualizations of Forgiveness and Forgivingness Among
Hindus. The International Journal for the Psychology of Religion, 20, 225-266.
Özyürek, A., & Şahin, F. T. (2015). Anne-Çocuk İlişkisinin Ve Baba Tutumlarının
Çocukların Ahlâki Ve Sosyal Kural Anlayışları Üzerine Etkisi. Eğitim ve Bilim,
40(177).
Palmer, H. (2010), Ruhun Aynası Enneagram’a Yansıyan İnsan Manzaraları, Kaktüs
Psikoloji, İstanbul, Türkiye.
Park, C. L. (2005). Religion and Meaning. In R. F. Paloutzian, C. L. Park (Eds.),
Handbook of the Psychology of Religion and Spirituality (pp. 295–314). New
York: Guilford.
Polenski, T. A. (2001). Child Characteristics And Relations İn The Family As
Predictors Of Peer Relationships (Unpublished Doctoral Thesis). University of
Pittsburgh: USA.
Ramos, M. C. , Wright Guerin, D. , Gottfried, A. W. , Bathurst, K. , & Oliver, P. H.
(2005). Family conflict and children’s behavior problems: The moderating role
of child temperament. Structural Equation Modeling, 12, (2), 278-298.
Rikkat Pesen, S. (2015). Grafik Tasarım Göstergelerinin Algılanmasında Kişilik
Faktörünün Enneagram Modeline Göre İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından
ulaşılmıştır (391144).
Riso D.R.,Hudson R. (1999), The Wisdom Of The Enneagram: The Complete Guide To
Psychological And Spiritual Growth For The Nine Personality Types. New
York, U.S.A.: Bantam Books.
Riso, D. R.. (2003). Kişilik Tipleri Enegramla Kendinizi Keşfedin. (Çev. Talay, Göker).
İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık
Riso, D. R.. Hudson & Russ.. (2008). Binlerce Yıllık Kadim Sufi Bilgeliği / Enneagram
ile Kişilik Analizi. (Çev G.. Aksoy). İstanbul: Butik Yayınlar Yayıncılık.
Rye, M. S. (2005). The Religious Path Toward Forgiveness. Mental Health, Religion &
Culture, 8-3.
Rye, M. S., Pargament, K. I., Ali, M. A., Beck, G. L., Dorff, E. N., Williams, J. G.
(2000). Religious Perspectives on Forgiveness. In M. E. McCllough, K. I.
Pargament, C. E. Thoresen (Eds.), Forgiveness: Theory, Research and Practice
(s.17-40). New York: Guilford.
Sarıkçıoğlu, E. (2000). Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi. Isparta: Fakülte
Kitabevi.
Senemoğlu, N. (2004). Gelişim Öğrenme Ve Öğretim. Kuramdan Uygulamaya, Ankara:
Gazi
Simith, E., Hoeksema, S., Fredrickson, B. & Loftus, G. (2014). Atkinson & Hilgard,
Psikolojiye Giriş. (Ö. Öncül, D. Ferhatoğlu, Çev.). Ankara: Arkadaş.

101
Soysal, A. (2008), Çalışma Yaşamında Kişilik Tipleri: Bir Literatür Taraması, Çimento
İşveren Dergisi, 22.
Stifter, C., & Dollar, J. (2016). Temperament And Developmental Psychopathology.
Developmental Psychopathology, 1-62.
Sümer, N., Gündoğdu Aktürk, E., & Helvacı, E. (2010). Anne-Baba Tutum Ve
Davranışlarının Psikolojik Etkileri: Türkiye’de Yapılan Çalışmalara Toplu
Bakış. Türk Psikoloji Yazıları,13(25), 42-59.
Şahin, M. (2013). Affedicilik İle Psikolojik İyi Olma Arasındaki İlişkinin Çeşitli
Değişkenler Açısından İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (336038)
Şahin, M. (2016). Evcil Hayvan Sahibi Bireylerde Bağlanma ve Mizaç Karakter
İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (460703)
Şanlı, D., & Öztürk, C. (2015). Anne Babaların Çocuk Yetiştirme Tutumları Ve
Tutumlar Üzerine Kültürün Etkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi Elektronik Dergisi, 8(4).
Şirin, S. G. (2019). Enneagram Metodolojisi Tekniğine Göre Okul yöneticilerinin Mizaç
Dağılımının Karşılaştırılmalı Olarak İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). İstanbul Okan Üniversitesi
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ veri tabanından ulaşılmıştır. (590696)
Taşdöven, H., Emhan, A., Dönmez, M. (2012), Liderlik Tarzı ve Mizaç-Karakter
İlişkisi: Polis Teşkilatında Bir Uygulama, Celal Bayar Üniversitesi Yönetim ve
Ekonomi, 2, 166-177.
Taysi, E. (2007). İkili İlişkilerde Bağışlama: İlişki Kalitesi ve Yüklemelerin Rolü
(Yayınlanmamış Doktora Tezi). Ankara Üniversitesi.
Taysi, E., Curun, F., ve Orcan, F. (2015). Hope, Anger, And Depression As Mediators
For Forgiveness and Social Behavior in Turkish Children. The Journal Of
Psychology, 149(4), 378-393. Doi.Org/10.1080/00223980.2014.881313.
Thompson, L. Y. ve Synder, C. R. (2003). Measuring Forgiveness. In S. J. Lopez, C.R.
Snyder (Eds.), Positive Psychological Assessment: A Handbook of Models and
Measures (pp. 301–312). Washington, DC: American Psychological
Association.
Totan, T. , Yasan F., & Bektaş M. (2010). Öğretmen Adaylarının Mizaç, Karakter Ve
Kimlik Özellikleri. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11 (2), 19-43.
Ummanel, A. (2007). Okul Öncesi Çocuklarda Akran Kabulünün Çeşitli Değişkenler
Açısından İncelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İlköğretim Ana Bilim Dalı, Ankara.
Uyanık Balat, G., & Yılmaz, E. (2014). Okul Öncesi Dönemdeki Çocukların
Annelerinin Çocuk Yetiştirme Tutumları İle Ebeveyn Öz Yeterlilik Algılarının
İncelenmesi. NWSA-Education Sciences, 1c0626, 9(4), 394-402.

102
Van Tongeren, D. R., Green, J. D., Hook, J. N., Davis, D. E., Davis, J. L., & Ramos, M.
(2015). Forgiveness İncreases Meaning in Life. Social Psychological and
Personality Science, 6(1), 47-55.
Walker, D. F., & Gorsuch, R. L. (2002). Forgiveness Within the Big Five Personality
Model. Personality and Individual Differences, 32(7), 1127-1137.
Wallsch, N. D. (1999). Forgiveness. USA: The Greatest Healer of All. Beyond Words.
Williamson, I. ve Gonzales, M. H. (2007). The Subjective Experience of Forgiveness:
Positive Construals of the Forgiveness Experience. Journal of Social and
Clinical and Psychology, 26 (4), 407-446.
Worthington, E. L. (1998a). Dimensions of Forgiveness: Psychological Research and
Theological Perspectives. Philadelphia: Templeton Foundation Press.
Worthington, E. L. ve Wade, N. G. (1999). The Social Psychology of Unforgiveness
and Forgiveness and Implications for Clinical Practice. Journal of Social and
Clinical Psychology, 18, 385–418.
Yağmurlu, B. , Sanson A., & Köymen B. (2005). Ebeveynlerin ve çocuk mizacının
olumlu sosyal davranış gelişimine etkileri: zihin kuramının belirleyici rolü. Türk
Psikoloji Dergisi, 20 (55), 1-20.
Yanbastı, G. (1996), Kişilik Kuramları, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları
No.53, İzmir, Türkiye.
Yárnoz-Yaben, S. (2015). Forgiveness, Adjustment To Divorce And Support From The
Former Spouse in Spain. Journal of Child and Family Studies, 24(2), 289-297
Yavuzer, H. (2001). Yaygın Ana-Baba Tutumları. Ana-Baba Okulu. 9. Basım. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Yılmaz, A. (2000). Anne-Baba Tutum Ölçeğinin Güvenirlik Ve Geçerlik Çalışması.
Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı, 7(3), 160-172.
Yılmaz, A. (2000). Eşler Arasındaki Uyum ve Çocuğun Algıladığı Anne-Baba Tutumu
İle Çocukların, Ergenlerin Ve Gençlerin Akademik Başarıları Ve Benlik Algıları
Arasındaki İlişkiler (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yılmazer, Y. (2007). Anne-Baba Tutumları İle İlköğretim İkinci Kademe Öğrencilerinin
Okul Başarısı Ve Özerkliklerinin Gelişimi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi.
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/
veri tabanından ulaşılmıştır. (590696)
Younger, J. W., Piferi, R. L., Jobe, R. L. ve Lawler, K. A. (2004). Dimensions of
Forgiveness. Journal of Personal and Social Relationships, 21, 837–855.

103
104

You might also like