Professional Documents
Culture Documents
Didem Küt
DOKTORA TEZĠ
Psikoloji Anabilim Dalı, (GeliĢim Psikolojisi) Doktora Programı
DanıĢman: Dr. Öğr. Üyesi Yunus Emre AYNA
Ġstanbul
T.C. Maltepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Temmuz, 2018
GENÇ YETĠġKĠN KADIN BĠREYLERĠN BAĞLANMA
STĠLLERĠ ĠLE CĠNSEL YAġAM KALĠTESĠ DÜZEYLERĠ,
CĠNSEL ÖZGÜVEN VE PSĠKOLOJĠK BELĠRTĠLERĠNĠN
ĠNCELENMESĠ
Didem Küt
DOKTORA TEZĠ
Psikoloji Anabilim Dalı, (GeliĢim Psikolojisi) Doktora Programı
DanıĢman: Dr. Öğr. Üyesi Yunus Emre AYNA
Ġstanbul
T.C. Maltepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Temmuz, 2018
JÜRĠ VE ENSTĠTÜ ONAYI
ii
ETĠK ĠLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI
iii
TEġEKKÜR
Bu tezin hazırlanması sırasında, 10 Nisan 2018‟de, bir yıl süren ağır bir
hastalığın ardından, 59 yaĢında beka yurduna göç eden annemin anısına...
Didem Küt
Temmuz, 2018
iv
ÖZ
v
ABSTRACT
Didem Kut
PhD Thesis
Psychology Department, Developmental Psychology Programme
Thesis Advisor: Dr. Lecturer Yunus Emre AYNA
Maltepe University Social Sciences Graduate School, 2018
vi
ĠÇĠNDEKĠLER
TEġEKKÜR ................................................................................................................... iv
ÖZ ..................................................................................................................................... v
ABSTRACT .................................................................................................................... vi
Problem......................................................................................................................... 1
Bağlanma ....................................................................................................................... 4
Cinsellik ....................................................................................................................... 11
Amaç ........................................................................................................................... 28
Önem ........................................................................................................................... 29
Sınırlıklar ................................................................................................................... 30
Tanımlar ..................................................................................................................... 30
vii
BÖLÜM 2. YÖNTEM .................................................................................................. 32
Bulgular ...................................................................................................................... 38
Yorumlar .................................................................................................................... 53
Öneriler ...................................................................................................................... 63
EKLER .......................................................................................................................... 65
KAYNAKÇA .................................................................................................................. 73
viii
TABLOLAR LĠSTESĠ
ix
ġEKĠLLER LĠSTESĠ
x
KISALTMALAR LĠSTESĠ
SĠMGELER LĠSTESĠ
F: F değeri
r: Korelasyon katsayısı
t: T değeri
p: Anlamlılık düzeyi
xi
ÖZGEÇMĠġ
Didem Küt
Psikoloji Anabilim Dalı
Eğitim
KıĢisel Bilgiler
xii
BÖLÜM 1. GĠRĠġ
Genç yetişkinlik kavramı ilk defa ünlü gelişim psikoloğu Jeffrey Jensen Arnett
tarafından ortaya atılmıştır. Geç ergenlik, erken yetiĢkinlik, yetiĢkinliğe geçiĢ gibi
kavramların bu evreyi tanımlamakta yetersiz olması nedeniyle farklı bir kavrama ihtiyaç
duyulmuĢtur. Ġngilizce karĢılığı "Emerging adulthood" olan kavramda, "emerging"
kelimesi; "oluĢmakta, geliĢmekte" anlamlarına gelmekte, en yakın Türkçe karĢılığı
"genç" kelimesine karĢılık gelmektedir (Atak ve Çok, 2010). Genç yetiĢkinlik evresinin
18- 25 yaĢ olarak belirlenmesine karĢın, üst sınır olarak 28-29 yaĢa kadar çıkabileceği
de belirtilmektedir (Arnett, 2000).
1
Ergenlik evresinde romantik iliĢkiler alanında kısa süreli ve geçici bir kimlik keĢfi
yaĢanırken, genç yetiĢkinlik evresinde romantik iliĢkilerde daha yakın iliĢkilerin tercih
edildiği görülmektedir (Arnett, 2004). Genç yetiĢkinlerin yakınlığa yönelik arayıĢları
zihinsel süreçten davranıĢ sürecine evrilmektedir. Bu dönemde birçok birey evlenmekte
ve cinsel olarak aktif olmaktadır (Çelen, 2011).
Arnett‟e (2004) göre, genç yetiĢkinlik döneminin diğer bir özelliği ise alınan
yaĢamsal kararlarda istikrar sağlanamamasıdır. Birey bu dönemde iĢ seçimi, romantik
birliktelik gibi alanlarda bir dizi araĢtırma ve deneme sonucu rol arayıĢını
sürdürmektedir. Erikson (1968) da her ne kadar bu döneme bir isim vermese de
bireylerin ergenlik ve yetiĢkinlik arasında yetiĢkinlik sorumluluklarını erteledikleri bir
dönem geçirebileceklerine dikkat çekmiĢtir.
2
bulma ve statüsünü elde etme çabasındadır (Levinson, 1986). YetiĢkinlik döneminin en
belirgin sosyal özelliği ise bireysel ve toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesi
olarak görülebilir. Ekonomik bağımsızlık ve eylemlerinin sonuçlarının sorumluluğunu
almak, yetiĢkinlik ölçütleri olarak kabul edilmektedir. Bireyin kendi kendine kazanması,
çalıĢması, meslek seçmesi, evlilik yapması, ev idare etmesi ve çocuk yetiĢtirmesi gibi
farklı toplumsal eylemler, yetiĢkin bireylerin yapmakla yükümlü hissettikleri görevler
arasında bulunmaktadır (Santrock, 2004). Bu dönemde anne-baba olmak ya da annelik-
babalık rol ve görevlerini yerine getirebilmek ciddi bir uyum meselesi olarak kabul
edilir. Erikson‟a göre (1968) yetiĢkinlikle birlikte, üreme iĢlevleri en üst noktaya ulaĢır
ve cinselliğin ifadesi (üreme ve cinsel doyum) yetiĢkinlik döneminde kimlik ile ilgili en
önemli konulardan biri olarak değerlendirilir.
Bu sebeple genç yetiĢkinlik ve yetiĢkinlik döneminde var olan cinsellik ile ilgili
tutum ve davranıĢlara bağlanma perspektifinden bakmak önemlidir. Bu noktadan yola
çıkarak; genç yetiĢkinlik ve yetiĢkinlik döneminde bulunan kadın bireylerin bağlanma
stilleri ile cinsel yaĢam kalitesi, cinsel öz-güven ve psikolojik belirti düzeyleri
arasındaki iliĢkinin araĢtırılması çalıĢmamızın konusunu oluĢturmaktadır.
3
Bağlanma
Bowlby (1969; 1988) bağlanmayı, bebeklerin dünyaya geldiklerinde kendilerini
koruma yetilerinin olmaması nedeniyle, kendilerini koruyacak ve çevreyi öğrenme
sürecinde ihtiyaç duyduklarında güvenli bir sığınak iĢlevi görecek olan bireylerle
yakınlık kurmalarını sağlayan bir mekanizma olarak tanımlamaktadır. Evrim sürecinde
ortaya çıkmıĢ olan ve türün devamını sağlama amacı güden bağlanma mekanizması
sayesinde bebekler, birincil bakıcılarının yakınında bulunmakta ve onların bakım ve
korumaları sayesinde hayatta kalabilmektedirler. Bu yakınlık sayesinde birincil bakıcı
bebek için güvenli bir alan oluĢturabilmekte ve bebek çevresini güvenli bir biçimde
keĢfederek zihinsel geliĢimi için gerekli bilgileri edinip, fiziksel geliĢimi için gerekli
davranıĢsal egzersizleri yapabilmektedir.
4
Çocukluk Dönemi Bağlanma Stilleri
Güvenli bir Ģekilde bağlanmıĢ olan bebeklerin, annelerini güvenli bir üst gibi
algıladıkları, ayrılık yaĢadıklarında bu süreçten üzüntü duydukları ve tekrar bir araya
gelmeyi istedikleri, bu gerçekleĢtikten sonra da yeniden etrafı keĢfetmeye yöneldikleri
belirtilmiĢtir.
Kaçınan bir Ģekilde bağlanmıĢ olan bebekler ise, oyun oynarken anne odada
yokmuĢ gibi davranmakta, anne tekrar odaya girdiğinde bir miktar yakınlık kurmak
istese de ondan kaçınan davranıĢlar sergilemektedirler. Örneğin; anne kucağına almak
istediğinde, yüzlerini baĢka yöne çevirerek bundan kaçındıkları gözlenmektedir.
AraĢtırmacılar bu tür bebeklerin annelerini soğuk, reddedici ve aĢırı müdahale edici
olarak değerlendirmiĢ, bebeklerin annelerini güvenli bir üst gibi algılayamadıkları için
annelerine karĢı savunmaya yönelik davranıĢlar geliĢtirdiklerini gözlemlemiĢtir.
Kaygılı-kararsız bağlanmıĢ olan bebekler ise anneye yakın olmak ile ona
kızgınlık içinde reddetme davranıĢlarını göstermek arasında kalıp, oyun oynamayı
tercih etmek yerine anneye yoğunlaĢmıĢlardır. AraĢtırmacılar bu tür tepkiler gösteren
bebeklerin, anneleri tutarsız davranıĢlar sergilediği için ihtiyaç duydukları anda onlara
yardım edip etmeyecekleri ile ilgili kararsız kaldıklarını öne sürmüĢtür (Ainsworth ve
ark., 1978).
5
1987; Main, Kaplan ve Cassidy, 1985). Bu bağlamda, karĢılıklı olması nedeniyle
çocukluktaki tek yönlü ve tamamlayıcı nitelikteki bağlanmadan farklılık göstermekle
birlikte (Fraley ve Shaver, 2000), çocukluk bağlanmasına paralel yapıların,
yetiĢkinlikteki yakın iliĢkilerde de gözlendiği belirtilmektedir. Örneğin, Hazan ve
Shaver (1987); Ainsworth ve arkadaĢları tarafından saptanan üç çocukluk bağlanma
stilinden hareketle güvenli, kaygılı/kararsız ve kaygılı/kaçınan olmak üzere üç yetiĢkin
bağlanma stili ayırt etmiĢtir.
6
kurabilmeleri, daha az iliĢki kaygısı yaĢamaları, ancak baĢkalarının onayına daha az
gereksinim duymaları nedeniyle de özerk kalmayı baĢarabilmeleri beklenmektedir.
Benlik modeli olumsuz, baĢkaları modeli olumlu olan saplantılı bağlanma stiline
sahip bireyler, kendilerini değersiz hissetme ve sevilebilir bulmama eğilimindedir.
ĠliĢkilerinde kendilerine güvenmedikleri gibi, reddedilme ve terk edilme konusunda da
yoğun kaygı yaĢamaktadırlar (Bartholomew ve Horowitz, 1991). Bu doğrultuda,
iliĢkilerine yönelik bu tip kaygılar yaĢayan bireylerin, iliĢkilerinde kendilerini
kanıtlamaya çalıĢabilecekleri ve iliĢkilerine dair saplantılı beklentilere sahip
olabilecekleri öne sürülmektedir (Sümer ve Güngör, 1999).
7
Olumlu benlik modeliyle birlikte olumsuz baĢkaları modeli ile tanımlanan
kayıtsız bağlanma stiline sahip bireylerin, kendilerine fazla değer vermelerine ve
özsaygılarının yüksek olmasına karĢın, baĢkalarına iliĢkin olumsuz beklenti ve
değerlendirmelere sahip oldukları görülmektedir (Sümer ve Güngör, 1999).
Bartholomew ve Horowitz‟ e göre (1991), özerkliğe fazla değer veren bu bireylerin,
baĢkalarına olan gereksinimlerine ve yakın iliĢkilere yönelik reddedici bir tavırları
bulunmaktadır.
8
yakınlaĢmaktan kaçınma ve yakın iliĢkilerde yaĢanan kaygı olmak üzere iki temel
boyutta tanımlamıĢlardır.
Güvenli bağlanmada birey süreç boyunca kendisini değerli hissetmek ile birlikte,
diğer insanların da güvenilebilir ve bağlanılabilir olabileceği düĢüncesine sahiptir.
Bireyin kendini değerli hissetmesi karĢı tarafın onayına bağlı değildir. Birey stresle ve
9
negatif duygularla baĢ edebilme, yönetebilme iĢlevlerine sahiptir. Bu tip bireyler yüksek
özgüvene sahip olup; kıskançlığın ve psikolojik iniĢ çıkıĢların minimum olduğu iliĢkiler
yaĢarlar. Bu bağlanma türünü inceleyen araĢtırmalar, bu bireylerin sorumluluk sahibi,
empati kurmayı becerebilen, kolay iletiĢim kurulabilen ve yeniliklere açık olduklarını
göstermektedir (Brennan ve Shaver, 1998).
Kaygılı bağlanmada, bireyin kendisini değerli hissetme durumu, birey için ciddi
Ģüpheler doğurmaktadır. KiĢinin değerinin diğer bireylerin onaylarına bağlı olduğu
görülmektedir. Bu durum bireyde yakınlık için haddinden fazla emek verme
zorunluluğu yaratacağı gibi; sevilmeme, reddedilme ihtimallerine karĢı olağandan fazla
bir hassaslık oluĢturabilmektedir. Kaygılı bağlanma stili ile bağlanan bireyler,
iliĢkilerinde aĢırı tetikte olma (hipervijilans) halindedirler. Bu bireyler kendilerini
değerli hissedebilmek için hep bir arayıĢ içerisindedirler. Kıskançlık nöbetlerine
kapılabilmekte ve duygularını düzenlerken sıkıntı çekebilmektedirler. Bu alandaki
çalıĢmalar, iliĢkilerdeki bu iĢleyiĢin, kadın bireylerde daha güçlü olduğunu
göstermektedir (Brennan ve Shaver, 1998).
10
Cinsellik
11
Cinsel istek evresi: Cinsel aktivite için cinsel fantezi ve cinsel arzunun olması
durumudur. Cinsel ilgi, düĢünce ve fanteziler; medial preoptik, hipotalamik ve limbik
sistemlerle iliĢkilidir. Bununla birlikte libidonun uyarılması ve cinsel isteğin
devamlılığında androjenler de önemli yer tutmaktadır (Tashbulatova, 2007).
Orgazm Evresi: Masters ve Johnson, orgazmı, cinsel uyarı sonucu oluĢmuĢ olan
vazokonstrüksiyon ve myotoninin rahatladığı birkaç saniye ile sınırlı evre olarak
tanımlamıĢlardır (Çeri, Yılmaz ve Soykan, 2008; Kapdağlı, 2009). Orgazm süresi
genellikle 3-60 saniye sürmektedir. Erkeklerden farklı olarak, bir cinsel birleĢmede
kadının birden fazla kez orgazm olabileceği bilinmektedir (Mete, 2008).
Cinsel yanıtların fizyolojik bir süreci vardır. Bu sürecin sağlıklı bir Ģekilde
iĢlememesi durumunda Cinsel ĠĢlev Bozuklukları (CiB) oluĢmaktadır. CiB‟e iliĢkin
farklı sınıflandırma anlayıĢları arasında DSM-V (Diagnostic and Statistical Manual-
Fifth Edition) sistemi temel alınmaktadır. Bu sınıflandırma sisteminde semptomlar;
kalıcı ya da tekrarlayıcı, belirgin bir sıkıntıya ya da kiĢilerarası güçlüklere neden olduğu
takdirde CiB tanısı konulmaktadır. Kadında CiB genel olarak; istek, uyarılma, orgazm
ve tatmin ile ilgili bozuklukları içermektedir. Bozulan cinsel fonksiyonlar kadının
özgüvenine, yaĢam kalitesini ve eĢi ile iliĢkisini etkileyebilmekledir.
12
DSM- V' e göre (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014) CiB sınıflandırması Ģu
Ģekilde yapılmaktadır:
1. Geç boĢalma
2. SertleĢme bozukluğu
7. Erken boĢalma
Cinsel iĢlev hemen her kültürde gizli ve tabu olarak kabul edildiği için, bu
alanda sınırlı sayıda çalıĢma yapılmıĢtır (Akyüz, 2009). Konu ile ilgili çalıĢmalardaki bu
sınırlılığın kadınların cinsel yaĢamlarına iliĢkin sorunların belirlenmesi ve soruna
yönelik çözümlerin üretilmesinde gecikmelere neden olduğu düĢünülmektedir.
Ancak son yıllarda, kadın CiB‟ ine yönelik gösterilen ilginin ve bu konudaki
çalıĢmaların artması ile elde edilen bulgular, cinsel problemi olan kadınların
prevelansının %19-63 arasında değiĢtiğini göstermektedir (Demir, Parlakaya, Gök ve
Esen, 2007; Kütmeç, 2009). YetiĢkin kadınlar arasında, cinsel sorunu olan klinik
hastalar oldukça nadirdir, ancak cinsel Ģikâyetler oldukça yüksek sıklıkla karĢımıza
çıkmaktadır.
13
Amerika Ulusal Sağlık ve Sosyal YaĢam AraĢtırması verilerine göre; kadınların
%43' ünde cinsel iĢlev bozukluğu bulunmaktadır. Kadınların üçte biri cinsel ilgi
yokluğu, dörtte biri ise orgazm olamama sorunu yaĢamaktadır. Aynı araĢtırmada
kadınların %20'sinin ıslanma yetersizliği yaĢadığı, %20‟sinin de cinsellikten zevk
alamadıkları bildirilmiĢtir (Lauman, Paik ve Rosen, 1999).
Cinsellik, birçok kültürde olduğu gibi bizim ülkemizde de tabu olarak görülen,
kadınların bu konu hakkında konuĢmaktan çekindikleri ve sağlık profesyonellerinin de
çok üzerinde durmadıkları bir konudur. Her ne kadar toplumumuzda kadınlar tarafından
cinsel fonksiyon bozuklukları ile ilgili yakınmalar kolay dile getirilmese de kadınların
bu konuda son derece Ģikâyetçi olduğu ve kadın cinsel fonksiyon bozukluklarının
toplumumuzda da yüksek oranlarda olduğu görülmektedir (YaĢar, Özkan ve Tepeler,
2010). Türkiye‟de Çayan ve arkadaĢları (2004) tarafından 179 kadın ile yapılan
çalıĢmada CiB prevelansı ve risk faktörleri incelenmiĢ, 18-27 yaĢlarda %21,7 olan
prevelansın; 28-37 yaĢlarda %25; 38-47 yaĢlarda %53,5 olduğu ve yaĢ ile birlikte
giderek arttığı gösterilmiĢtir. Öksüz ve Malhan‟ın (2006) yaptıkları bir baĢka çalıĢmada
ise, kadınların %48,3'ünde cinsel iĢlev bozukluğu tespit edilmiĢtir. YaĢa göre dağılıma
bakıldığında cinsel iĢlev bozukluğu; 18-30 yaĢ arasında %41, 31-45 yaĢ arasında %53,1,
46-55 yaĢ arasında %67,9 olarak bulunmuĢtur. CiB, kadınların %48,3'de arzu, %35,9‟da
uyarılma, %40,9‟da ıslanma, %42,7‟de orgazm, %45‟de tatmin bozukluğu, %42,9'da
ağrı Ģeklinde kendini göstermektedir. Ege ve arkadaĢları (2010) tarafından yapılan bir
çalıĢmada ise kadınların CiB prevelansının %45,6 olduğu belirlenmiĢtir.
Cinsel sağlık ile ilgili sorunlar sadece fiziksel olarak yaĢanmamakta, kadın ve
erkekte ruhsal sağlığı etkilediği gibi, ardından aile sağlığını, iliĢkilerini ve de sosyal
sağlığı da etkilemektedir (ġahin ve ark., 2007). Psikolojik bakıĢ açısına göre; sağlıklı bir
Ģekilde çalıĢan beden, cinselliği sağlıklı bir Ģekilde yaĢayabilmek için gerekli olan tüm
altyapıyı sağlamaktadır. Fakat cinselliğin nasıl, ne zaman, nerede ve kiminle
yaĢanacağını belirleyen faktör bireyin kendi psikolojisidir. Ġnsan psikolojisini oluĢturan
temel tutumlar, kiĢilik özellikleri, duygular, biliĢsel iĢlevler, geçmiĢ yaĢantılar,
travmalar, öğrenilmiĢ davranıĢ Ģekilleri gibi etmenler; cinselliğe olan yaklaĢımımızı ve
tercihlerimizi belirlemekte önemli rol oynamaktadır. Sosyokültürel bakıĢ açısına göre
ise; bireylerin içinde yetiĢtiği ve yaĢadığı aile, yakın çevre ve toplumsal yapı,
gelenekler, dini inanç ve ahlaki tutumlar da cinsel tutum ve davranıĢlarımızı belirleyen
faktörler arasında yer almaktadır (ġahin ve ark., 2007).
14
Cinsellik; duygu, düĢünce, davranıĢ ve kiĢilerarası iliĢkiler üzerinde büyük
etkiye sahiptir. Bundan dolayı cinsellik bireyin ruhsal, fiziksel sağlığını ve yaĢam
kalitesini etkilemektedir (Acar, 2008). Geçirilen hastalıklar, aile yaĢamında
değiĢiklikler, tıbbi ve cerrahi müdahaleler, ailede Ģiddetin olması gibi unsurlar bireyin
cinsel sağlık durumunu etkileyen faktörler arasında bulunmaktadır. Kadınlar için bunun
dıĢında menars, gebelik, doğum, laktasyon ve menopoz gibi geliĢimsel yaĢam
olaylarının, kadın cinselliğini, cinsel sağlığını ve cinsel iĢlevlerini etkilediği
görülmektedir (Acar, 2008; Shirvani, 2010; Tashbulatova, 2007).
Cinsellik genel olarak çift iliĢkisinde önemli bir yere sahiptir ve genç yetiĢkinlik
döneminde ilk cinsel deneyimlerinin yaĢanmasıyla birlikte daha da önem kazanmaktadır
(Pastore, Owens ve Raymond, 2007). Cinsel iĢlevlerde yaĢanan sağlık sorunlarının,
kadının ruhsal durumunda, eĢi ve diğer bireylerle iliĢkilerinde, cinsel özgüveninde ve
cinsel yaĢam kalitesinde derin etkilere neden olabildiği için özel bir önemi vardır (Acar,
2008; Olsson, Lundqvist, Faxelid ve Nissen, 2005).
Cinsel yaĢam kalitesi ise bireyin cinsel iliĢkiden memnun olup olmadığı Ģeklinde
tanımlanmıĢtır (Öksüz ve Malhan, 2006). Bireyin cinsel iliĢki ile bağlantılı pozitif veya
negatif durumları subjektif olarak değerlendirmesi, cinsel yaĢam memnuniyetinin
çerçevesini oluĢturur. Bu bağlamda Kudiaki (2002) tarafından yapılan bir araĢtırmada
cinsel doyum ile evlilik veya çift uyumu arasında iliĢki bulunduğu belirtilmiĢtir. Bu
araĢtırmada, cinsel haz arttıkça çift uyumunun da arttığı ve evlilik ya da çift uyumunun
yükselmesiyle cinsel hazzın da arttığı sonucuna ulaĢılmıĢtır.
15
Kadın bireyler açısından; cinselliğin anlamı, fizyolojisi ve deneyimlenme
süreçleri gibi boyutlarda erkek bireylerden farklı bir durum söz konusudur. Cinsel
Eğitim Tedavi ve AraĢtırma Derneği (CETAD, 2017) tarafından yapılan bir araĢtırmaya
göre, kadınların kendi bedenlerinin üreme iĢlevleri hakkında dahi yeterince bilgi sahibi
olmadıkları gözlenmiĢtir. Ayrıca kadınların cinsel haz hakkındaki bilgilerinin daha az
olduğu da çıkarılan sonuçlar arasında yer almaktadır (CETAD, 2017). Diğer yandan,
kadın bireylerin cinselliği çoğunlukla sevgi, Ģefkat ve haz bütünselliği içinde
deneyimlemelerinden dolayı erkeklere göre daha tatmin edici bir cinsel hayata sahip
olma ihtimalleri artmaktadır. Cinselliği yakınlığın, tutkunun, sevginin ve hatta Ģefkatin
bir parçası olarak algılayan kadınların eğer toplumsal baskılar olmasa, cinselliği yaĢama
ve haz alma kapasiteleri erkeklere oranla çok daha fazla olabileceği öne sürülmektedir
(Yüksel ve Cindoğlu, 2006).
Son yıllarda cinsellik ve cinsel sağlık alanına olan ilginin artmasıyla birlikte
(Tuğut ve GölbaĢı, 2010), kadın cinselliği ve kadınların cinsel yaĢam kalitesini
araĢtırmaya yönelik çalıĢmalar da önem kazanmıĢtır (Nazik ve Eryılmaz, 2011). Yapılan
çalıĢmalardan bazıları cinsel yaĢam kalitesinin bağlanma stilleriyle iliĢkili olabileceğini
ortaya koymuĢtur. Yüksek kaygılı ve kaçınmacı bağlanma stillerine sahip olan eĢlerin,
daha fazla kiĢisel cinsel memnuniyetsizlik Ģikayeti belirttikleri görülmüĢtür (Butzer ve
Campbell, 2008). Özellikle, yüksek seviyede kaçınmacı stilde bağlanan eĢlere sahip
bireyler, evliliklerinde cinsellikten daha az tatmin olduklarını belirtmektedirler. Bunun
nedeni olarak kaçınmacı bağlanma stiline bireylerin cinsellik hakkındaki caydırıcı
düĢüncelere(intimidating thoughts) sahip olmaları ve cinsel yakınlık, samimiyet gibi
konularda rahatsızlık duymaları gösterilmektedir (Birnbaum, Reis, Mikulincer, Gillath
ve Orpaz, 2006; Feeney ve Noller, 2004). Yani insan iliĢkilerindeki güvensizliklerinden
ötürü iletiĢim kurmaktan kaçınmaları cinsel davranıĢlarınada yansımaktadır. Kaçınmacı
bireyler yakın iliĢkilerde mesafeyi korumak için uzun süreli iliĢkilerden kaçınma ve
daha çok günübirlik iliĢkileri tercih etme gibi stratejiler geliĢtirmektedirler (Brassard,
Shaver ve Lussier, 2007).
Kaygılı bağlanan eĢler ise cinsel tecrübe yaĢarken tatmin olmakta ve keyif
almakta zorlanmaktadırlar (Butzer ve Campbell, 2008). Bağlanma teorisine göre kaygılı
bağlanan bireyler, özellikle partnerlerinin varlığının, bağlılığının ve ilgisinin devam
ettiğinden sürekli emin olmak istemektedirler (Fraley ve Shaver, 1997). Bir baĢka ifade
ile partnerlerinin kendileri ile sürekli iletiĢim halinde olması kendilerini değerli
16
hissetmelerini sağlamaktadır. Bu durum da onları cinsel etkileĢim sırasında reddedilme
duygularına karĢı savunmasız kılmaktadır. Cinsel olarak değerli hissetme konusundaki
yoğun istekleri, istenmeyen cinsel eylemleri kabul etmelerine (Gentzler ve Kerns, 2004)
ya da partnerinin iliĢkisiye olan ilgisini korumak için istemese dahi partnerleriyle cinsel
iliĢkiye girmelerine yol açabilmektedir (Schachner ve Shaver, 2004; Tracy , Shaver,
Albino ve Cooper, 2003). Kaygılı bağlanmaya sahip bireylerin diğer bağlanma türlerine
sahip bireylerden daha düĢük cinsel tatmin rapor ettikleri (Birnbaum, 2007; Brassard ve
ark., 2012; Butzer ve Campbell, 2008) ve düĢük cinsel uyarılma ve orgazm duyarlılığı
gösterdikleri (Birnbaum, 2007) görülmüĢtür. Bu bağlamda, kaygılı bir düĢünce ile
isteksizce gerçekleĢtirilen bir cinsel aktivite hem kalitesiz hem de haz olarak düĢük
seviyede kalacaktır.
Cinsel Özgüven
Bireyin kendini cinsel olarak ifade etmesi, cinsel farkındalığa sahip olması,
cinsel açıdan özgüvenli olması gibi faktörler bireyin cinsel hayatında önemli bir rol
oynamaktadır. Cinsel özgüven, bireylerin cinsel istek ve duygularını istedikleri gibi
yaĢayabilmeleri, cinsel anlamda kendilerini yeterli seviyede ifade edebilmeleri ve
partnerleriyle sağlıklı bir cinsel birlikteliğe sahip olma cesaretini gösterebilmeleri olarak
tanımlanmaktadır (Zeanah ve Schwarz, 1996). Snell, Fisher ve Walters (1993) ise cinsel
özgüven kavramını; kiĢinin cinselliği tatmin edici bir Ģekilde deneyimleme kapasitesine
sahip olduğunu kabul etmesi ve kendini bu konuda yeterli hissetmesi olarak tarif
etmektedir.
Göknar (2011) ise cinsel özgüveninin iliĢkilerde her iki cinsi de tahrik eden bir
unsur olduğunu ifade etmektedir. Uyumlu bir cinsel birliktelik için eĢler arasında açık
bir iletiĢimin benimsenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Göknar (2011) cinselliğin
çoğu zaman eĢlerin birlikte keĢfedebilecekleri bir yaĢantı olduğuna dikkat çekmektedir.
17
Bu nedenle eĢler cinsel iliĢki ile ilgili konularda istek, duygu, düĢünce ve beklentilerini
paylaĢmalı ve bunları paylaĢma cesaretini gösterebilmelidirler.
Cinsel özgüvenin ayrıca cinsel haz (Menard ve Offman, 2009) ve cinsel iĢlev
bozuklukları (Gates ve Galask, 2001) ile negatif yönlü bir iliĢkisi olduğu görülmüĢtür.
Hem kaygılı hem de kaçınmacı bireyler, cinsel ihtiyaçlarını tatmin etme yeteneklerinden
emin olamamakla birlikte (Tracy ve ark., 2003), güvenli bağlanan bireylere göre
olumsuz cinsel öz Ģemalara sahiptirler (Shafer, 2001). Ayrıca fiziksel çekiciliklerini
daha olumsuz değerlendirmektedirler (Bogaert ve Sadava, 2002). Diğer bir ifade ile
cinsel özgüvendeki düĢüklük bireylerde cinsel iliĢki davranıĢlarında bazı sorunlara yol
açabilmekte ve bunun sonucu olarak da cinsellikten alınacak hazzı da olumsuz
etkilemektedir.
18
ve cinsel hayatta meydana gelen bozukluklar irdelenirken, bireyde oluĢan fizyolojik
etkilerin yanında duygusal etkilerin de ele alınması gerektiği düĢünülmektedir.
Bireyin sahip olduğu psikolojik bozuklukların belirtileri çok geniĢ bir yelpazade
yer almaktadır. Derogatis (1993) tarafından psikiyatrik belirtileri ve bireyin içinde
bulunduğu stres düzeyinin genel ölçütleri aksiyete, depresyon, kiĢilerarası duyarlılık,
somatizasyon, hostilite, obsesif kompülsif bozukluk, fobik anksiyete ve psikotizm
olarak belirtilmiĢtir.
Anksiyete; bireyi tehdit eden olası olay veya durumlar karsısında bireyin verdiği
biliĢsel, duygusal, fizyolojik ve davranıĢsal tepkilerdir. Depresyon ise; neĢe kaybı,
yalnızlık, kendini suçlamaya bağlı olumsuz benlik algısı, değersizlik duygusu, keyif
alınan aktivitelere karĢı ilgisizlik, sosyal yasamdan çekilme,iĢtahsızlık, uykusuzluk,
cinsel istekte azalma, ölüm ve intihar düĢünceleri ile ortaya çıkan duygusal çökkünlük
hali olarak ifade edilmektedir (Karamustafalıoğlu ve Yumrukçal, 2011). Depresyon
toplumda en yaygın görülen psikolojik sorundur (YaĢar, 2003).
19
yineleyici davranıĢlar ya da zihinsel eylemlerdir (Tükel, 1997). Fobik anksiyete ise
yaygın anksiyeteden farklı olarak, belirli nesne ve durum karĢısında hissedilen
mantıksız ve aĢırı korku olarak tanımlanabilir (IĢık ve Taner, 2006)
Ġlgili AraĢtırmalar
Feeney (2008)‟ in yürüttüğü diğer bir çalıĢmaya göre ise, güvenli bağlanmaya
sahip yetiĢkinler yakın iliĢkilerinde güvenli bağlanmaya sahip olmayanlara göre daha
fazla doyum sergilemekte ve güvenli bağlanmaya sahip yetiĢkinlerin iliĢkileri daha
güvenli, bağlı ve uzun ömürlü özellikler göstermektedir. Rholes and Simpson (2004)‟ın
araĢtırma sonuçları, güvenli bağlanmaya sahip yetiĢkinlerin güvensiz bağlanmaya sahip
bireylere göre stres ve kaygı durumlarında daha fazla destek bulabildiklerini ve
20
partnerleri zor durumda olduğunda onlara daha fazla destek verdiklerini iĢaret
etmektedir (Rholes ve Simpson, 2004).
21
Diğer birçok çalıĢmada elde edilen sonuçlar, yetiĢkin bağlanma stillerinin evlilik
tatmini, cinsel iletiĢim ve cinsel doyum ile anlamlı düzeyde iliĢkili olduğunu ortaya
koymuĢtur (Timm ve Keiley, 2011). Örneğin, Cupach ve Comstock (1990) evlilik
iliĢkisinde cinsel iletiĢimden alınan doyum ile cinsel uyum arasındaki iliĢkiyi
araĢtırdıkları araĢtırma sonucunda, cinsel iletiĢimden elde edilen doyumun cinsel
doyum, evlilik uyumu, evlilik doyumu, eĢler arasındaki bağlılık, sevgi ifadesi ile pozitif
bir iliĢki içerisinde olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır. Cupach ve Metts (1995) ise
yaptıkları araĢtırmada, cinsel tutumlarda çiftler arası benzerlikler, cinsel doyum, iliĢkisel
doyum, bağlanma ve cinsel iletiĢimle ilgili doyum arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir.
AraĢtırma sonucu, doyurucu cinsel iletiĢimin, her iki partner için de cinsel doyum ve
erkekler için iliĢkisel doyum üzerindeki cinsel tutum benzerliği etkisine aracılık ettiğini
göstermiĢtir (Cupach ve Metts, 1995).
Seksin ölçüt özelliği, kaçınmacı bağlanma stili için de önemli bir araç olarak
bulunmuĢtur. Birey cinsel iliĢkileri iliĢkinin statüsünün ya da kalitesinin önemli bir
göstergesi olarak gördüğünde, cinsel iliĢkiyi etkilemeye ve kontrol altına almaya daha
fazla eğilimli olmakta ve böyle bir kontrolün mümkün olmadığı durumlarda hayal
kırıklığına uğrama olasılığı artmaktadır. Bu bulgular doğrultusunda, Davis ve
arkadaĢları (2006) seksin bir ölçüt olarak cinselliği zorlayıcı davranıĢ ve eylemlere yol
açabileceği tezini ileri sürmüĢlerdir. Davis ve arkadaĢları (2006) ayrıca bir partnerin
seksi, iliĢkinin statüsünün bir barometresi olarak görüp reddetmesinin (ki bu aynı
zamanda iliĢkinin tehlikelerini de reddetmek olarak algılanacaktır) bağlanma sistemini
aktive edeceğini ve bunun cinsel iliĢki için potansiyel zorlamaları artıracağını da iddia
etmektedir.
22
Birnbaum (2007) tarafından yapılan bir çalıĢmada bağlanma stillerinin bireylerin
iliĢki memnuniyetleri üzerindeki olumsuz etkilerini araĢtırılmıĢtır. Bulgular, korkulu
bağlanma stiline sahip olan bireylerin kronik iliĢkisel endiĢelerinin cinsel hazza biliĢsel
engeller vasıtasıyla olumsuz etki ettiğini göstermektedir. Bu model aynı zamanda
yüksek derecede korkulu bağlanma stiline sahip kadınlar tarafından seksin
karĢılanamayan samimiyet, yakınlık, güvence ve bakım verme gibi isteklerini
karĢılamak için kullandığını göstermektedir. Bu ihtiyaçlar tatmin edilemediğinde,
korkulu bağlanan kadınlar cinsel aktivitelere ve partnerlerine karĢı yabancılaĢma ve
kızgınlık yaĢayabilmektedirler. Korku seviyesi ne kadar yüksekse, cinsel tatmin, cinsel
yakınlık, uyarılma ve orgazm oranları da o kadar düĢük olmaktadır. Bu bulgular, aĢırı
korkulu kadınların, iliĢkisel endiĢeleri nedeniyle cinsel aktiviteye girebileceğini
göstermektedir (Birnbaum, 2007).
23
korkulu bağlanan bireylerin yakınlık ve samimiyet duygularını seks yoluyla bastırmaları
olarak görülmektedir. Ancak korkulu bağlanan bireylerin eĢleriyle pozitif ve tatmin
edici cinsel iliĢkilere sahip olduklarında evlilik hayatlarındaki doyum da artmakta ve
korkulu bağlanan bireylerin yakınlık ve samimiyet istekleri de karĢılanmıĢ olmaktadır
(Butzer ve Campbell, 2008). Bu çalıĢmanın en önemli bulgusu cinsel iletiĢimin
önemidir. GeçmiĢ çalıĢmalarda da gösterildiği üzere, cinsel iletiĢimin sadece cinsel
tatminle ilgili olmadığı aynı zamanda duygusal tatmin ve yetiĢkin bağlanma ile de ilgili
olabileceği düĢünülmektedir (Metts ve Cupach, 1989). Bütün bu bulgular, var olan
çalıĢmaların gösterdiği, güvenli bağlanma stilinin daha iyi iliĢki tatminine yol açacağı
tezini destekler niteliktedir.
Ertan (2002), belli bağlanma stillerine sahip bireylerin evlilik için hangi
bağlanma stilline bağlı eĢleri tercih ettiğini ve hangi bağlanma stiline sahip eĢlerin daha
uyumlu bir evlilik sürdürdüklerini incelemiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre örneklemde
en sık rastlanılan çiftler her iki eĢin de güvensiz bağlandığı çiftlerdir. ÇalıĢmaya katılan
çiftlerin bağlanma stilleri arasında bir iliĢki bulunamamıĢtır. Zeifman ve Hazan (2008)
tarafından yapılan bir araĢtırma, yetiĢkinlerin çoğunun (yaklaĢık %60-%80) kendilerinin
güvenli bağlanma stiline sahip olduklarını düĢündüklerini ve güvenli bağlanma stiline
sahip partnerleri tercih ettiklerini göstermektedir.
Kadın cinselliği çok boyutlu ve karmaĢık bir kavramdır. Kadınların cinsel yaĢam
kalitesini belirleyen en önemli faktörlerden biri olan cinsel iĢlev bozuklukları da
bireylerin cinselliği yaĢayıĢını etkileyebilmektedir (Acar, 2008; Ege, Akın, Arslan ve
Bilgili, 2010; Tashbulatova, 2007). Alanyazında ağırlıklı olarak kadın cinsel iĢlev
bozukluğu (CiB) üzerinde durulduğu dikkat çekmektedir.
24
giderek arttığı gösterilmiĢtir. Öksüz ve arkadaĢlarının (2007) çalıĢmasında ise kadınların
%48,3'ünde seksüel fonksiyon bozukluğu tespit edilmiĢtir. Ege ve arkadaĢlarının (2010)
çalıĢmasında kadınların CĠB prevelansının %45,6 olduğunu saptanmıĢtır. Mert ve
Özen‟in (201l) yapmıĢ olduğu çalıĢmada ise kadınların %32,6‟sında CĠB olduğu
bulunmuĢtur.
25
Rosenthal, Moore ve Flynn (1991), 18 yaĢındaki kadın ve erkekler üzerinde
yaptıkları araĢtırmada, cinsel benlik saygısı ve cinsel özgüveni de kapsayan benlik algısı
ile cinsel risk alma davranıĢları arasındaki iliĢkiyi araĢtırmıĢlardır. AraĢtırma sonucunda
prezervatif kullanma, satın alma ve cinsel korunma gerçekleĢene kadar cinsel iliĢkiyi
geciktirmeyi de kapsayan cinsel davranıĢların çoğunda bireylerin kendine güvenlerinin
az olduğu görülmüĢtür. Diğer taraftan bu bireylerin prezervatif ve diğer doğum kontrol
yöntemleri ya da korunma yöntemleri hakkında tartıĢmada kendilerine güven
düzeylerinin yüksek olduğu bulunmuĢtur (Rosenthal, Moore ve Flynn, 1991). Cinsel
risk alma davranıĢı ile ilgili yapılan diğer bir araĢtırma da Plybon ve arkadaĢları (2009)
tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. Beden imajı ve Afrikalı görünüĢ ile cinsel kaçınmada öz-
yeterlik arasındaki iliĢkinin araĢtırıldığı araĢtırmada beden imajı ile cinsel kaçınmada
öz-yeterlik arasında önemli bir iliĢki bulunmamıĢtır.
MacNeil ve Byers‟un (2009) cinsel açıdan kendini açığa vurmanın cinsel doyum
üzerindeki rolünü araĢtırdığı araĢtırmada kendini açığa vuran bireylerin cinsel
doyumlarının yüksek olduğu sonucuna varılmıĢtır. Chiou (2006) ergenlik dönemindeki
bireylerin internet ortamında cinsel açıdan kendilerini açığa vurmalarını araĢtırdığı
araĢtırmada erkeklerin kadınlara göre daha fazla cinsel açıdan kendini açığa vurduğu
bilgisine ulaĢmıĢtır. Bireylerin internet ortamındaki partnerlerine cinsel açıdan
kendilerini açma konusunda daha fazla yakınlık hissettikleri de araĢtırma sonucunda
26
ortaya çıkmıĢtır. Ayrıca cinsel açıdan kendini açma ile ilgili kadınların daha fazla
muhafazakâr stratejiler kullandıklarını, erkeklerin ise daha fazla karĢılıklılık stratejisi
kullandıkları bulunmuĢtur.
Bağlanma genç yetiĢkin ve yetiĢkin bireylerin ruh sağlığı açısından da önemli bir
faktör olarak değerlendirilmektedir. Murphy ve Bates (1997) tarafından depresif ve
depresif olmayan üniversite öğrencileriyle yapılan bir araĢtırmada, bağlanma stilleriyle
depresif belirtiler arasındaki iliĢki incelenmiĢtir. AraĢtırma sonucunda kaygılı bağlanma
stillerinden alınan yüksek puanla, depresyon ve olumsuz benlik modeli arasında anlamlı
bir iliĢki olduğu saptanmıĢtır. Hem kaygılı bağlanmanın bir parçası olan bireyin kendini
eleĢtirmesinin, güçlü depresif belirtilerle iliĢkili olduğu vurgulanmıĢtır. Bireyin kendini
eleĢtirme bileĢenini içermeyen kaçınmacı bağlanmanın depresif eğilimlerle bir
iliĢkisinin olmadığı, kendine güvenme ve yakınlıktan kaçınma içerdiği gözlenmiĢtir. Bu
bulgulara paralel olarak, Türkiye‟de yapılan bir araĢtırma, olumlu kiĢiler arası Ģemaların
olumlu benlik modeli ve güvenli bağlanma ile; olumsuz kiĢilerarası Ģemaların da
olumsuz benlik modeli, yüksek kaygı ve güvenli bağlanma biçimleri ile bağlantılı
olduğunu göstermektedir (Tolan, 2002).
27
Amaç
Bu çalıĢmada genç ve yetiĢkin kadınların bağlanma stilleri (kaçınmacı ve
kaygılı) ile cinsel yaĢam kalitesi, cinsel özgüven ve psikolojik belirtiler (anksiyete,
depresyon, olumsuz benlik, somatizasyon, hostilite) arasındaki iliĢki incelenecektir.
AraĢtırmada bağımsız değiĢken olarak bağlanma stilleri; bağımlı değiĢken olarak ise
cinsel yaĢam kalitesi, cinsel özgüven ve psikolojik belirtiler değiĢkenleri ele alınmıĢtır.
ÇalıĢmanın genel amacı; bağlanma stillerinin (kaçınmacı ve kaygılı), cinsel yaĢam
kalitesini, cinsel özgüveni ve psikolojik belirtileri (anksiyete, depresyon, olumsuz
benlik, somatizasyon, hostilite) yordayıcı etkisi nedir?‟ olarak belirlenmiĢtir.
28
Önem
Anne ve çocuk iliĢkisinin ileriki dönem etkilerinin anlaĢılması açısından
bağlanma kuramı önemini hala korumaktadır. Genç yetiĢkinlik ve yetiĢkinlik
döneminde kurulan romantik iliĢkiler üzerinde de bağlanma stillerinin önemli bir rolü
vardır. Aynı zamanda bu iliĢkiler içerisinde cinselliğin sağlıklı bir Ģekilde yaĢanabiliyor
olması bireyin yaĢam kalitesi ve ruh sağlığı üzerinde olumlu etkiler oluĢturmaktadır
(Davison, 2009; Elsenbruch, 2003) Diğer yandan cinsel iĢlevlerle ilgili meydana gelen
sorunlar kadınlar için son derece rahatsız edici ve psikolojik olarak yıkıcı
olabilmektedir.
29
Sınırlıklar
Bu çalıĢma kurgusu yapılırken diğer tüm çalıĢmalarda olduğu gibi bazı
sınırlılıklar söz konusu olmuĢtur. Bu araĢtırmanın en belirgin sınırlılığı psikoloji
alanındaki birçok çalıĢmada olduğu gibi kiĢisel değerlendirmeye dayalı ölçekler
kullanılmıĢ olmasıdır. Cinsellik gibi toplum tarafından son derece mahrem kabul edilen
özel hayatlarıyla alakalı bu konu hakkında katılımcıların sosyal istenirlikten
etkilenmeleri son derece mümkündür. AraĢtırmanın diğer bir sınırlılığı ise kesitsel desen
kullanılmasıdır. Bu durum değiĢkenler arasında neden- sonuç iliĢkisi çıkartılmasını
zorlaĢtırmaktadır. Daha güvenilir sonuçlara ulaĢılması açısından boylamsal çalıĢmaların
yapılması gerekmektedir. Üçüncü sınırlılık ise katılımcıların seçimi ile alakalıdır ve bu
çalıĢmanın sonuçlarının genellenebilir olma gücünü azaltmaktadır. Katılımcılara
bakıldığı zaman ağırlıklı olarak yükseköğretim mezunu kiĢilerden oluĢtuğu
gözlemlenmektedir. Bu açıdan çalıĢmanın toplumun genelini temsil ettiğini söylemek
mümkün değildir. Gelecek çalıĢmaların, katılımcıları belirlerken toplumun geneli ile
bağdaĢan seçimler yapmaları çalıĢmaların genellenebilirliği açısından daha uygun
olacaktır. Son olarak bu çalıĢma kadınlar üzerinde yapılmıĢ cinsiyet farklılığına
değinilememiĢtir. Benzer bir çalıĢmanın erkekler üzerinde yapılması önerilebilir.
Tanımlar
Bağlanma: Ayırımına varılmıĢ bireyle bireysel olarak tercih edilen ve genellikle
güçlü ve/veya bilgili olarak algılanan birey-yakınlığı elde etmek için yapılan tüm
davranıĢlara verilen addır (Bowlby, 1969).
Cinsel Özgüven: Cinsel özgüven bireyin kendini cinsel açıdan yeterli hissetmesi,
kendini ve taleplerini ifade etme ve cinsel birleĢme cesaretlerine sahip olması
olarak tanımlanmaktadır (Branden, 1969).
Cinsel Yaşam Kalitesi: Cinsel yaĢam kalitesi ise bireyin cinsel iliĢkiden memnun
olup olmadığı Ģeklinde tanımlanmaktadır. Bireyin cinsel iliĢki ile bağlantılı pozitif veya
negatif durumları subjektif olarak değerlendirmesi, cinsel yaĢam memnuniyetinin
çerçevesini oluĢturmaktadır (Öksüz ve Malhan, 2006).
30
Psikolojik Belirti Durumu: Derogatis (1993) tarafından psikiyatrik belirtileri ve
bireyin içinde bulunduğu stres düzeyinin belirlenmesi amacıyla tanımlanan; genel
ölçütleri aksiyete, depresyon, kiĢiler arası duyarlılık, somatizasyon, hostilite, obsesif
kompülsif bozukluk, fobik anksiyete ve psikotizm olan ruh sağlığı belirtileridir.
31
BÖLÜM 2. YÖNTEM
AraĢtırma Modeli
AraĢtırmada genç ve yetiĢkinlik dönemi kadın bireylerin bağlanma stillerinin
cinsel yaĢam kalitesini, cinsel özgüveni ve psikolojik belirtileri açıklama düzeylerini
belirlemek amacıyla korelasyonel araĢtırma yöntemi kullanılmıĢtır. Ġki ya da daha çok
değiĢkenin arasındaki ilĢkinin, bu değiĢkenlere müdahale edilmeden incelendiği
korelasyonel veya iliĢkisel araĢtırmalar keĢfedici ve yordayıcı olarak ikiye ayrılır.
Yordayıcı korelasyonel araĢtırmalarda, değiĢkenlerin birbiri ile olan iliĢkilerinin yanı
sıra belirlenen yordayıcı değiĢken ile değeri belirlenmek istenen ölçüt değiĢkenin değeri
belirlenmeye çalıĢılır (Büyüköztürk, Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel, 2016).
Evren ve Örneklem
AraĢtırmanın evrenini genç yetiĢkinlik ve yetiĢkinlik yıllarında olan (18-40 yaĢ
arası) kadın bireyler oluĢturmaktadır. AraĢtırmada örnekleme yöntemi olarak “uygun
örnekleme” kullanılmıĢtır. Bu örnekleme yönteminde, araĢtırmacının ulaĢması kolay ve
araĢtırmaya katılmaya gönüllü olan bireylere ulaĢılmaktadır (Milles ve Gay, 2016).
Gönüllü olan bireylere ulaĢmak için veri toplama araçları internet ortamına yüklenmiĢ
ve genç ve yetiĢkinlik döneminde olan kadın bireylere iletilmiĢtir. Gençlik döneminde
ve yetiĢkinlik döneminde olan bireylerin sayılarının birbirine yakın olması için veri
toplama araçları üniversite öğrencileriarasındaki sosyal medya gruplarında, meslek
gruplarına ve derneklere ait olan sosyal medya gruplarında paylaĢılarak internet
ortamında oluĢturulan formu doldurmaya gönüllü olan 423 bireye ulaĢılmıĢtır.
AraĢtırmaya katılan bireylere ait tanımlayıcı istatistikler Tablo 2.1‟ de verilmiĢtir.
32
Tablo 2.1 AraĢtırmaya Katılan Bireylere Ait Tanımlayıcı Ġstatistikler
DeğiĢkenler N %
18-25 arası 149 35,2
YaĢ 26-33 arası 131 31,0
34-41 arası 143 33,8
Lise 62 14,7
Yüksekokul 57 13,5
Eğitim Durumu
Üniversite 213 50,4
Lisansüstü 91 21,5
Öğrenci 121 28,6
Öğretmen 42 9,9
Tıp doktoru 68 16,1
Psikolog / PDR 39 9,2
Meslek
Avukat 12 2,8
Akademisyen 23 5,4
Ev hanımı 35 8,3
Diğer 83 19,6
Veriler ve Toplanması
Verilerin toplanmasında beĢ (5) ölçek kullanılmıĢtır. Bunlar; KiĢisel Bilgi
Formu, Cinsel YaĢam Kalitesi Ölçeği Kadın Formu (CYKÖ), Yakın ĠliĢkilerde
YaĢantılar Envanteri – II (YĠYE-II), Cinsel Özgüven Ölçeği (CÖÖ) ve Kısa Semptom
Envanteridir (KSE)‟dir.
33
KiĢisel Bilgi Formu
34
Fraley, Waller ve Brennan (2000) tarafından geliĢtirilen Yakın ĠliĢkilerde
YaĢantılar Envanteri-II ise YĠYE‟nin madde tepki kuramı temelinde değiĢtirilmiĢ
halidir. Bu özelliğiyle, madde tepki kuramı temelinde geliĢtirilen bir bağlanma
ölçeğinin daha yüksek ölçüm duyarlılığına sahip olacağı ve ölçülen bağlanma stillerinin
sürekliliği ve istikrarı gibi konularda daha güvenilir sonuçlar alınacağı öngörülmüĢtür.
Brennan ve arkadaĢları tarafından oluĢturulan madde havuzunu kullanan Fraley, Waller
ve Brennan (2000) madde tepki kuramına göre yaptıkları analiz sonucunda en yüksek
ayırt etme değerine sahip 18 kaygı ve 18 kaçınma maddesini seçerek YĠYE-II‟yi
oluĢturmuĢlardır. Fraley, Waller ve Brennan (2000) tarafından geliĢtirilen bu envanterde
katılımcılardan, her bir maddenin romantik iliĢkilerindeki düĢünce ve duygularını ne
oranda yansıttığını 7‟li likert tipi ölçek kullanarak değerlendirmeleri istenmektedir (1 =
hiç katılmıyorum, 7 = tamamen katılıyorum). Ġlgili boyutları ölçen maddeler ayrı ayrı
toplanıp ortalamaları alınmakta ve her bir katılımcı için kaygı ve kaçınma sürekli
puanları hesaplanmaktadır.
35
Cinsel Özgüven Ölçeği (CÖÖ)
Cinsel Özgüven Ölçeği, Çelik (2012b) tarafından cinsel özgüveni ölçmek için
geliĢtirilmiĢtir. Ölçek 4‟lü likert tipi, 13 maddeden oluĢmaktadır. Cinsel açıdan kendini
açığa vurma, cinsel cesaret ve cinsel farkındalık olmak üzere üç alt boyutu vardır.
Ölçeğin 1-7. maddeleri cinsel açıdan kendini açığa vurma alt boyutu, 8-10. maddeler
cinsel cesaret alt boyutu, 11-13. maddeler ise cinsel farkındalık boyutunu ölçmekedir.
Ölçek hem alt ölçeklere iliĢkin ayrı ayrı puan vermekte, hem de cinsel özgüven düzeyini
gösteren toplam bir puan vermektedir. Ölçekten alınabilecek en düĢük puan 13 en
yüksek puan ise 52 „dir. Ölçekten alınan yüksek puanlar bireylerin cinsel özgüven
düzeylerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ölçeğin toplam Cronbach alfa değeri .88
iken, alt boyutları olan cinsel açıdan kedini açığa vurma .90, cinsel farkındalık .68,
cinsel cesaret Cronbach alfa değeri ise .84‟dir.
36
Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması
Bu araĢtırmada verilerin analizi için SPSS 24.0 paket programı kullanılmıĢtır.
Katılımcıların sosyo-demografik özelliklerini belirlemek ve çalıĢmanın KiĢisel Bilgi
Formu kısmında yer alan sorulara verilen cevapların betimsel istatistiklerini çıkarmak
amacıyla frekans ve yüzde analizi yapılmıĢtır. Ölçekler arası korelasyon, Pearson
Momentler Çarpımı ile hesaplandıktan sonra bağlanma stillerinin diğer ölçekler
üzerindeki yordama katsayılarını belirlemek amacıyla çoklu doğrusal regresyon analizi
yapılmıĢtır.
37
BÖLÜM 3. BULGULAR VE YORUMLAR
Bulgular
AraĢtırmada kullanılan ölçeklere ve alt boyutlarına ait güvenirlik analizi sonucu
elde edilen Cronbach‟s Alpha değerleri Tablo 3.1‟ de verilmiĢtir.
Tablo 3.1 Ölçeklerin Güvenirlik Analizi Sonucu Elde Edilen Cronbach’s Alpha
Değerleri
38
Tablo 3.2 Bireylere Uygulanan Ölçeklerden Elde Edilen Toplam Puanların
Normallik Analizi
39
dağılım göstermektedir. Kısa semptom envanterinden bireylerin aldıkları toplam
puanların ortalaması 104,79‟dur (ss=36,89). Basıklık katsayısı 1,62 ve çarpıklık
katsayısı 1,21‟dir ve normal dağılım göstermektedir. Anksiyete ölçeğinden bireylerin
aldıkları puanların ortalaması 25,43‟tür (ss=9,86). Basıklık katsayısı 1,65 ve çarpıklık
katsayısı 1,26‟dır ve normal dağılım göstermektedir. Depresyon ölçeğinden bireylerin
aldıkları puanların ortalaması 27,15‟tir (ss=10,75). Basıklık katsayısı 0,21 ve çarpıklık
katsayısı 0,88‟dir ve normal dağılım göstermektedir. Olumsuz benlik ölçeğinden
bireylerin aldıkları puanların ortalaması 23,27‟dir (ss=9,43). Basıklık katsayısı 1,76 ve
çarpıklık katsayısı 1,32‟dir ve normal dağılım göstermektedir. Somatizasyon ölçeğinden
bireylerin aldıkları puanların ortalaması 14,16‟dır (ss=5,25). Basıklık katsayısı 1,96 ve
çarpıklık katsayısı 1,99‟dur ve normal dağılım göstermektedir. Hostilite ölçeğinden
bireylerin aldıkları puanların ortalaması 14,78‟dir (ss=5,41). Basıklık katsayısı 1,13 ve
çarpıklık katsayısı 1,06‟dir ve normal dağılım göstermektedir.
DeğiĢken N %
Tablo 3.3‟ te yer alan verilere göre katılımcılardan 217 kiĢi (%51,3) 30 yaĢ ve
altındadır, 206 kiĢi (%48,7) 30 yaĢ üzerindedir. 30 yaĢ ve altı bireyler genç yetiĢkin
kadınları, 30 yaĢ üstü bireyler orta yetiĢkin kadınları temsil etmektedir.
Alt Problem 1
Tabloya göre; Cinsel YaĢam Kalitesi Ölçeği (CYKÖ) ile Cinsel Özgüven Ölçeği
(CÖÖ) arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,66; p<,01); CÖÖ‟nün
kendini açığa vurma alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki
(r=,61; p<,01); cinsel cesaret alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki
(r=,45; p<,01); cinsel farkındalık alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük
40
iliĢki (r=,35; p<,01); YĠYE-II arasında negatif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=-,39;
p<,01); YĠYE-II‟nin kaçınmacı bağlanma alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve
düĢük iliĢki (r=-,36; p<,01); kaygılı bağlanma alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı
ve düĢük iliĢki (r=-,39; p<,01); KSE arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki
(r=-,58; p<,01); KSE‟nin anksiyete alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta
düzey iliĢki (r=-,55; p<,01); depresyon alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta
düzey iliĢki (r=-,57; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı
ve orta düzey iliĢki (r=-,52; p<,01); somatizasyon alt boyutu arasında negatif yönlü,
anlamlı ve düĢük iliĢki (r=-,45; p<,01); hostilite alt boyutu arasında negatif yönlü,
anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=-,50; p<,01) bulunmaktadır.
Cinsel Özgüven Ölçeği (CÖÖ) ile kendini açığa vurma alt boyutu arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=,92; p<,01); cinsel cesaret alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey (r=,64; p<,01); cinsel farkındalık alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey (r=,63; p<,01); YĠYE-II arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,59; p<,01); YĠYE-II‟nin kaçınmacı
bağlanma alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,59; p<,01);
kaygılı bağlanma alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,62;
p<,01); KSE arasında negatif yönlü, anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=-,88; p<,01);
KSE‟nin anksiyete alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=-
,83; p<,01); depresyon alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve çok yüksek iliĢki
(r=-,85; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve yüksek
iliĢki (r=-,79; p<,01); somatizasyon alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta
düzey iliĢki (r=-,65; p<,01); hostilite alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve
yüksek iliĢki (r=-,76; p<,01) bulunmaktadır.
CÖÖ‟nün kendini açığa vurma alt boyutu ile cinsel cesaret alt boyutu arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,37; p<,01); cinsel farkındalık alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,42; p<,01); YĠYE-II arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,54; p<,01); YĠYE-II‟nin kaçınmacı bağlanma alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,48; p<,01); kaygılı bağlanma
alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=-,56; p<,01); KSE
arasında negatif yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=-,77; p<,01); KSE‟nin anksiyete alt
boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=-,73; p<,01); depresyon alt
boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=-,76; p<,01); olumsuz benlik
41
alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=-,69; p<,01);
somatizasyon alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=-,57;
p<,01); hostilite alt boyutu arasında negatif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=-,66;
p<,01) bulunmaktadır.
CÖÖ‟nün cinsel cesaret alt boyutu ile cinsel farkındalık alt boyutu arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve çok düĢük iliĢki (r=,32; p<,01); YĠYE-II arasında pozitif yönlü,
anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,36; p<,01); YĠYE-II‟nin kaçınmacı bağlanma alt boyutu
arasında negatif yönlü, anlamlı ve çok düĢük iliĢki (r=-,32; p<,01); kaygılı bağlanma alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,37; p<,01);KSE‟nin anksiyete
alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,54; p<,01); depresyon
alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,55; p<,01); olumsuz
benlik alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,51; p<,01);
somatizasyon alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,43; p<,01);
hostilite alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,51; p<,01)
bulunmaktadır.
42
Tablo 3. 4 Ölçekler ve Alt Ölçekler Arası Korelasyonlar
Ölçekler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14
1. CYKÖ1 -
2. CÖÖ2 0,66* -
3.Kendini Açığa
Vurma 0,61* 0,92* -
4.Cinsel Cesaret
0,45* 0,64* 0,37* -
5.Cinsel
Farkındalık
0,35* 0,63* 0,42* 0,32* -
6. YĠYE-II3 -0,39* 0,59* 0,54* 0,36* -0,42* -
7.Kaçınmacı
Bağlanma -0,36* 0,59* 0,48* -0,32* -0,38* 0,96* -
8.Kaygılı
Bağlanma
-0,39* 0,62* -0,56* 0,37* -0,43* 0,94* 0,82* -
9. KSE4 -0,58* -0,88* -0,77* 0,57* 0,65* 0,57* 0,50* 0,60* -
10.Anksiyete -0,55* -0,83* -0,73* 0,54* 0,61* 0,54* 0,47* 0,57* 0,95* -
11.Depresyon -0,57* -0,85* -0,76* 0,55* 0,63* 0,55* 0,49* 0,57* 0,93* 0,85* -
12.Olumsuz
Benlik
-0,52* -0,79* -0,69* 0,51* 0,60* 0,52* 0,46* 0,55* 0,92* 0,84* 0,82* -
13.Somatizasyon -0,45* -0,65* -0,57* 0,43* 0,50* 0,42* 0,37* 0,45* 0,80* 0,76* 0,69* 0,65* -
14. Hostilite
-0,50* -0,76* -0,66* 0,51* 0,55* 0,49* 0,42* 0,52* 0,84* 0,77* 0,73* 0,73* 0,62* -
1
Cinsel YaĢam Kalitesi Ölçeği; 2 Cinsel Özgüven Ölçeği; 3Yakın ĠliĢkilerde YaĢantılar Envanteri-II; 4Kısa Semptom Envanteri
*p<0,01
43
CÖÖ‟nün cinsel farkındalık ile YĠYE-II arasında negatif yönlü, anlamlı ve düĢük
iliĢki (r=-,42; p<,01); YĠYE-II‟nin kaçınmacı bağlanma alt boyutu arasında negatif
yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=-,38; p<,01); kaygılı bağlanma alt boyutu arasında
negatif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=-,43; p<,01); KSE arasında pozitif yönlü,
anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=-,65; p<,01); KSE‟nin anksiyete alt boyutu arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,61; p<,01); depresyon alt boyutu arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,63; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,60; p<,01); somatizasyon alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,50; p<,01); hostilite alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,55; p<,01) bulunmaktadır.
Tabloya göre; YĠYE-II ile YĠYE-II‟nin kaçınmacı bağlanma alt boyutu arasında
pozitif yönlü, anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=,96; p<,01); kaygılı bağlanma alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=,94; p<,01); KSE arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,57; p<,01); KSE‟nin anksiyete alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,54; p<,01); depresyon alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,55; p<,01); olumsuz benlik alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,52; p<,01); somatizasyon
alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,42; p<,01); hostilite alt
boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,49; p<,01) bulunmaktadır.
YĠYE-II‟nin kaçınmacı bağlanma alt boyutu ile kaygılı bağlanma alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,82; p<,01); KSE arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,50; p<,01); KSE‟nin anksiyete alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,47; p<,01); depresyon alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,49; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,46; p<,01); somatizasyon alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,37; p<,01); hostilite alt boyutu
arasında pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,42; p<,01) bulunmaktadır.
YĠYE-II‟nin kaygılı bağlanma alt boyutu ile KSE arasında pozitif yönlü, anlamlı
ve orta düzey iliĢki (r=,60; p<,01); KSE‟nin anksiyete alt boyutu arasında pozitif yönlü,
anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,57; p<,01); depresyon alt boyutu arasında pozitif yönlü,
anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,57; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,55; p<,01); somatizasyon alt boyutu arasında
44
pozitif yönlü, anlamlı ve düĢük iliĢki (r=,45; p<,01); hostilite alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,52; p<,01) bulunmaktadır.
Tabloya göre; KSE ile anksiyete alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve
çok yüksek iliĢki (r=,95; p<,01); depresyon alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve
çok yüksek iliĢki (r=,93; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu arasında pozitif yönlü,
anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=,92; p<,01); somatizasyon alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,80; p<,01); hostilite alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,84; p<,01) bulunmaktadır.
KSE‟nin anksiyete alt boyutu ile depresyon alt boyutu arasında pozitif yönlü,
anlamlı ve çok yüksek iliĢki (r=,85; p<,01); olumsuz benlik alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,84; p<,01); somatizasyon alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,76; p<,01); hostilite alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,77; p<,01) bulunmaktadır.
KSE‟nin depresyon alt boyutu ile olumsuz benlik alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,82; p<,01); somatizasyon alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,69; p<,01); hostilite alt boyutu arasında pozitif
yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki (r=,73; p<,01) bulunmaktadır. KSE‟nin olumsuz benlik
alt boyutu ile somatizasyon alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey
iliĢki (r=,65; p<,01); hostilite alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve yüksek iliĢki
(r=,73; p<,01) bulunmaktadır. Son olarak, KSE‟nin somatizasyon alt boyutu ile hostilite
alt boyutu arasında pozitif yönlü, anlamlı ve orta düzey iliĢki (r=,62; p<,01)
bulunmaktadır.
Alt Problem 2. 1
Model R R2 F p
Tabloya göre bağlanma stilleri ile cinsel yaĢam kalitesi ölçeği arasındaki iliĢki
0,398 iken, bağlanma stillerinin cinsel yaĢam kalitesi ölçeğini regresyon ile açıklama
45
oranı %16‟dır. Kurulan bu çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır
(F(2,420)=39,63; p<0,001).
Alt Problem 2. 2
Model R R2 F p
Tabloya göre bağlanma stilleri ile cinsel özgüven ölçeği arasındaki iliĢki 0,617
iken, bağlanma stillerinin cinsel özgüven ölçeğini regresyon ile açıklama oranı %38‟dir.
Kurulan bu çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır (F(2,420)=128,86;
p<0,001).
46
Tablo 3. 8 Bağlanma Stillerinin Cinsel Özgüveni Yordama Katsayısı
Alt Problem 2. 3
Model R R2 F p
Tabloya göre bağlanma stilleri ile anksiyete ölçeği arasındaki iliĢki 0,566 iken,
bağlanma stillerinin anksiyete ölçeğini regresyon ile açıklama oranı %32‟dir. Kurulan
bu çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır (F(2,420)=99,12; p<0,001).
47
Tablo 3. 10 Bağlanma Stillerinin Anksiyeteyi Yordama Katsayısı
Alt Problem 2. 4
Model R R2 F p
Tabloya göre bağlanma stilleri ile depresyon ölçeği arasındaki iliĢki 0,574 iken,
bağlanma stillerinin depresyon ölçeğini regresyon ile açıklama oranı %33‟tür. Kurulan
bu çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır (F(2,420)=103,42; p<0,001).
48
Tablo 3. 12 Bağlanma Stillerinin Depresyonu Yordama Katsayıları
Alt Problem 2. 5
Model R R2 F p
Tabloya göre bağlanma stilleri ile olumsuz benlik ölçeği arasındaki iliĢki 0,549
iken, bağlanma stillerinin olumsuz benlik ölçeğini regresyon ile açıklama oranı
%30‟dur. Kurulan bu çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır
(F(2,420)=90,54; p<0,001).
49
Tablo 3. 14 Bağlanma Stillerinin Olumsuz Benliği Yordama Katsayıları
Alt Problem 2. 6
ÇalıĢmanın diğer bir alt problemi olan bağlanma stillerinin somatizasyon puanını
açıklama gücünü belirlemek için kurulan modele aynı anda sokulan kaçınmacı ve
kaygılı bağlanma bağımsız değiĢkenlerine ait değerler Tablo 3.15‟ te verilmiĢtir.
Model R R2 F p
Buna göre bağlanma stilleri ile somatizasyon ölçeği arasındaki iliĢki 0,445 iken,
bağlanma stillerinin somatizasyon ölçeğini regresyon ile açıklama oranı %19‟dur.
Kurulan bu çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır (F(2,420)=51,88;
p<0,001).
50
Tablo 3. 16 Bağlanma Stillerinin Somatizasyonu Yordama Katsayıları
3.1.Alt Problem 2. 7
ÇalıĢmanın son alt problemi olan bağlanma stillerinin hostilite puanını açıklama
gücünü belirlemek için kurulan modele aynı anda sokulan kaçınmacı ve kaygılı
bağlanma bağımsız değiĢkenlerine ait değerler Tablo 3.17‟ de verilmiĢtir.
Model R R2 F p
Tabloya göre bağlanma stilleri ile hostilite ölçeği arasındaki iliĢki 0,524 iken,
bağlanma stillerinin hostilite ölçeğini regresyon ile açıklama oranı %27‟dir. Kurulan bu
çoklu regresyon modeli istatistiksel olarak anlamlıdır (F(2,420)=79,31; p<0,001).
51
Tablo 3. 18 Bağlanma Stillerinin Hostiliteyi Yordama Gücü
52
Yorumlar
Bu çalıĢmanın temel amacı, genç yetiĢkin ve yetiĢkin kadınların bağlanma
stilleri ile cinsel yaĢam kalitesi düzeyleri, cinsel öz-güven ve psikolojik belirtilerinin
arasındaki iliĢkinin incelenmesidir. Bu bölümde, bulgular bölümünde elde edilen
sonuçlar literatür çerçevesinde tartıĢılarak bir bütün Ģeklinde ele alınmıĢtır.
Yüksek seviyede kayıtsız bağlanma stiline sahip bireylerin ise genel olarak
evliliklerinde cinsellikten daha az tatmin olduklarını belirtilmektedirler (Birnbaum ve
ark., 2006). Buna ek olarak, bu bulgular önceki araĢtırmaların ulaĢtığı kaçınmacı
53
bağlanan bireylerin cinsellik hakkındaki caydırıcı düĢüncelere sahip olduğu ve cinsel
yakınlık, samimiyet gibi konularda rahatsızlıkları yaĢadıkları bulgularını
desteklemektedir (Feeney ve Noller, 2004). Davis ve arkadaĢlarına göre (2006),
kaçınmacı bağlanma stili, cinsel tatminin fiziksel boyutu ile negatif olarak en güçlü
iliĢkiye sahip ve duygusal tatminle orta seviyede iliĢkiye sahip olan bağlanma çeĢididir.
Bu yüzden kaçınmacı eĢlere sahip olan bireyler, kaygılı eĢlere sahip olan bireylere göre
daha düĢük cinsel tatmin düzeyine sahiptir.
Bir baĢka çalıĢmaya göre de daha endiĢeli bireyler, evlilik doyumunun ve cinsel
tatmin düzeyinin daha düĢük olduğunu bildirmiĢtir. Kaygılı bağlanma ve seksüel
motivasyon arasında pozitif bir iliĢki bulunurken; cinsel tutku, kaygılı bağlanma ile
pozitif yönde iliĢkili ve kaçınma ile negatif iliĢkili çıkmıĢtır (Çeri, Yılmaz ve Soykan,
2008). Bu sonuç, daha önce Türkiye‟de yapılan ve vajinismus yaĢayan kadınların cinsel
yaĢam kalitesinin kaygılı ve kaçınmacı bağlanma stilleriyle iliĢkisini inceleyen
çalıĢmanın sonuçlarıyla örtüĢmektedir. AraĢtırma sonuçlarına göre, kaygılı bağlanmaya
sahip kadınların; cinsel yakınlık, cinsel istek, orgazm cevabı, cinsel haz ve iliĢki hazzı
ile negatif iliĢkiye sahip olduğu görülmüĢtür. Kaçınmacı bağlanan kadınların ise
bağlanma stilleri ile cinsel istek ve cinsel haz iliĢkisi negatif yönlü olarak
değerlendirilmiĢtir (Çakmak, 2011).
54
Ayrıca kaygılı bağlanma stilindeki erkek ve kadın bireylerin cinsel iliĢkiden
kaçınmaya daha meyilli oldukları görülmüĢtür. Kadınların cinsel iliĢkiden uzak durma
eğilimleri kaçınmacı bağlanma özellikleri arttıkça daha da artmaktadır. Kaçınmacı
bağlanma Ģekline sahip olan kadınlar cinsellikten de kaçındıklarını belirtmektedirler.
Ayrıca kadınlar, erkek partnerlerinin kaygılı bağlanma Ģekline sahip olması durumunda
da cinsel iliĢkiden uzak durmayı tercih etmektedirler. Bu da göstermektedir ki, kaygılı
bağlanan kiĢiler cinsel iliĢkilerinde samimiyete, muhtaçlığa ve güvene daha fazla değer
vermekte ve birlikte rahat bir cinselliğin geliĢimini önemsemektedirler (Brassard,
Shaver ve Lussier, 2007).
Elde edilen bulgular bağlanma stilleri ile bireyin psikolojik belirtilerinin iliĢkili
olduğunu göstermektedir. Bu bulgu diğer araĢtırma sonuçlarıyla da desteklenmektedir.
Daha önce yapılan çalıĢmalar, kaygılı bağlanan bireylerin zihinlerinin genellikle terk
edilme endiĢesi ve partnerinin cinsel ihtiyaçlarını yerine getirmek ile dolu olması
nedeniyle cinsel doyumu ve eğlenmeyi yaĢamakta güçlük çektiği bu nedenle psikolojik
belirti gösterme sıklıklarının arttığı göstermektedir. (Shaver ve Hazan, 1988). Bunun bir
sonucu olarak, kaygılı bağlanma stilinin psikolojik belirtilerin yoğunluğuna göre en
duyarlı boyut olduğu düĢünülebilir. Örneğin; bağlanma korkusu yaĢayan bireyler
partnerlerini ve onların davranıĢlarını izleyerek duygusal ihtiyaçlarını, iliĢkideki
yakınlığı ve iliĢkinin geleceğini cinselliği kullanarak kontrol etmeye eğilimlilerdir
(Mikulincer ve Shaver, 2003; Simpson, Campbell ve Weisberg, 2006).
55
Nitekim Sümer ve arkadaĢları (2009) tarafından yapılan çalıĢmada da kaygılı
bağlanmanın hem hasta grubu hem de karĢılaĢtırma grubu açısından psikopatoloji için
bir yatkınlık faktörü oluĢturduğu belirtilmiĢtir. Türkiye'de farklı örneklemlerle yapılan
araĢtırma sonuçlarında elde edilen bulgulara göre depresyon düzeyiyle güvenli
bağlanma arasında negatif yönlü, depresyon düzeyiyle güvensiz bağlanma ile de pozitif
yönlü bir iliĢki olduğu bulunurken; güvensiz bağlanma stillerinden kaygılı bağlanma
stiline sahip olan ergenlerin depresyon düzeyinin daha yüksek olduğu belirtilmiĢtir
(Kahraman, 2015; Yolalan, 2013).
56
Regresyon Analizleri Bulguları Sonuçlarının TartıĢılması
Kaygılı bağlanma stili cinsel tatminin duygusal boyutu ile en güçlü negatif
iliĢkiliye sahip bağlanma stilidir ve fiziksel tatminle anlamsız bir iliĢkiye sahiptir.
Seksin fiziksel tatmini ile alakalı en güçlü tatminsizlik unsurları ise iletiĢimin
engellenmiĢ olması, partnerin saygı seviyesi, iliĢki memnuniyeti ve cinsel kaygılardır.
Kaçınmacı bağlanmak ise fiziksel tatmini dolaylı olarak çekingenlik, duygusal
tatminsizlik, partnerin saygısız davranıĢları ve cinsel kaygılar vasıtalarıyla
etkilemektedir (Birnbaum, 2007). BaĢka bir deyiĢle, bağlanma stillerine bağlı anksiyetik
yapılanma özellikle de cinsel davranıĢlardaki kaygılar ortaya çıkmaktadır. Öte yandan,
bireyin cinsiyeti ne olursa olsun bağlanma korkusunun cinsel tecrübelerin kararsız bir
Ģekilde yorumlanmasıyla iliĢkili olduğunu gösteren araĢtırmalar da mevcuttur. Yüksek
kayıtsız bağlanma Ģekline sahip bireylerin cinsellikten daha fazla korktukları
görülmekte ve cinsel iliĢkiden daha az haz almaktadırlar (Hazan ve Zeifman, 1994).
Ancak bunun tersine, yüksek kaygılı bağlanma stiline sahip olan kiĢiler ağırlıklı olarak
bağlanma ihtiyaçlarını karĢılamak için cinsel yolları tercih ederler (Davis ve ark., 2004;
Schachner ve Shaver, 2004). Bunun bir sonucu olarak, bazen takıntı derecesine
varabilecek bu davranıĢların kaygılı bağlanan kiĢinin reddedilmesine veya istismar
edilmesine neden olabileceğini öne sürülmektedir (Feeney ve ark., 2000). Davis ve
arkadaĢları (2006) yaptıkları çalıĢmada, seksin kaygılı bireyler tarafından bir ölçüt
olarak algılandığı ve cinselliği zorlayıcı davranıĢ ve eylemlere yol açabileceği tezini
ortaya atmıĢlardır.
57
p<0,001) görülmektedir. Elde edilen bu bulgular literatür ile örtüĢmektedir. Cinsel iĢlev
problemlerinde biri olan vajinusmus kısaca kadının iliĢkiye girememesi olarak
tanımlanmaktadır (Basson ve ark., 2004). Çakmak (2011), çalıĢmasında bağlanmanın
boyutsal olarak, vajinismus olan kadınlarda hem kaygı hem de kaçınma puanları
açısından istatistiksel olarak daha yüksek olduğunu saptamıĢtır. Çakmak‟ın (2011)
çalıĢmasında elde edilen bulgular hem kaygılı bağlanma hem de kaçınmacı bağlanmanın
olumsuz cinsel biliĢlere neden olduğunu gösterirken, kaygılı bağlanmanın cinsel
iĢlevselliğe daha zararlı olduğunu göstermektedir. Kaygılı bağlanmanın olumsuz cinsel
düĢüncelere neden olduğunu gösterirken, kaçınmacı bağlanmanın daha olumsuz cinsel
duygu ve düĢüncelerle iliĢkili olduğunu göstermiĢtir.
58
bir parçası olan bireyin kendini eleĢtirmesinin, güçlü depresif belirtilerle iliĢkili olduğu
vurgulanmıĢtır. Bireyin kendini eleĢtirme bileĢenini içermeyen kaçınmacı bağlanmanın
depresif eğilimlerle bir iliĢkisinin olmadığı, kendine güvenme ve yakınlıktan kaçınma
içerdiği gözlenmiĢtir.
59
Bağlanma stillerinin somatizasyonu yordama katsayılarına ait değerlere göre
kaçınmacı bağlanmanın somatizasyonu anlamlı düzeyde yordamadığı (t=0,29; p>0,05)
kaygılı bağlanmanın somatizasyonu anlamlı düzeyde yordadığı (t=5,61; p<0,001)
görülmektedir. Bu bulgu ise literatürde bu konuda yapılan çalıĢmalarla
örtüĢmemektedir. Ağrılı cinsel iliĢki Ģikayeti gösteren kadınların bağlanma stilleri ve
somatizasyon seviyelerini sağlıklı kontrol grubu ile karĢılaĢtıran araĢtırmacılar, yüksek
kaygılı veya kaçınmacı bireylerin daha yüksek somatizasyon seviyeleri göstediklerini
görmüĢtür. Özellikle daha yüksek düzeyde kaçınmacı stile sahip olan katılımcılardaki
somatizasyon belirtilerinin ve ağrılı cinsel iliĢki yaĢama olasılıklarının arttığı
gözlemlenmiĢtir (Granot ve ark., 2010). Daha sonra yapılan bir çalıĢmaya göreyse, her
iki bağlanma stili de doğrudan somatizasyon ile iliĢkili değildir. Bunun yerine bağlanma
stillerinin ancak depresyon ve aksiyetenin aracılık ettiği iliĢkilerde somatizasyonla
doğrudan olmayan bir iliĢkisi bulunduğu görülmüĢtür. Bu sonuca göre, çoğu somatik
Ģikayetin bozulan psikolojik sağlıkla birlikte ortaya çıkmaktadır (Neumann, Sattel,
Gündel, Henningsen ve Kruse, 2015).
60
BÖLÜM 4. SONUÇ
Kaçınmacı bağlanma stili ile kaygılı bağlanma stili arasındaki pozitif iliĢki genç
yetiĢkin ve yetiĢkin kadınların her iki bağlanma stiline de yatkın olduğunu
göstermektedir. Bu bağlamda kadınların bağlanma stilleri davranıĢlarında olumlu veya
olumsuz olarak etkili olmaktadır.
Cinsel YaĢam Kalitesi Ölçeği ile Cinsel Özgüven Ölçeği açığa vurma alt boyutu
arasındaki pozitif iliĢki, kadınların cinsel olarak kendilerini açıkça ifade edebilmelerinin
cinsel yaĢamlarında daha olumlu yaĢantılara sahip olduklarını göstermektedir. Genç
61
yetiĢkin ve yetiĢkin kadınların cinsel olarak kendilerini açığa vurmaları arttıkça cinsel
yaĢam kaliteleri de artmaktadır.
Ġkinci alt problem olan “Genç ve yetiĢkin kadınların bağlanma stilleri cinsel
yaĢam kalitesini, cinsel özgüveni ve psikolojik belirtileri anlamlı düzeyde yordamakta
mıdır?” sorusu elde edilen bulgular sonucu cevaplandırılmıĢtır. Bu bulgular; bağlanma
stillerinin kaçınmacı bağlanma ile cinsel yaĢam kalitesi, cinsel özgüveni ve bazı
psikolojik belirtileri anlamlı düzeyde yordamadığını ortaya koymuĢtur. Ancak kaygılı
bağlanma stilinin cinsel yaĢam kalitesini, cinsel özgüven düzeyini ve bazı psikolojik
belirtileri anlamlı düzeyde yordadığını ortaya koymuĢtur.
62
belirtilerinin artması istatistiksel olarak anlamlı görülürken, kaygılı bağlanma düzeyinin
artması genç yetiĢkin ve yetiĢkin kadınların depresyona girme olasılığını arttırıcı
etmenlerden biri olarak sayılabilir.
Öneriler
AraĢtırmacılara önerilerimiz aĢağıdaki gibidir:
- Bağlanma boyutlarının cinselliğe etkisi ile ilgili yurt içi literatürün sınırlı olması
sebebiyle yeni araĢtırmaların yapılması faydalı olacaktır.
63
- Toplumsal cinsiyet konularına dikkat çeken araĢtırmalar yapılabilir.
- Engelli bireylerin bağlanma, cinsel yaĢam kalitesi, cinsel özgüven iliĢkileri veya
cinselliği ile ilgili diğer konular araĢtırılabilir.
64
EKLER
EK-1
KĠġĠSEL BĠLGĠLER FORMU
Açıklama: Bu araĢtırmanın amacı Didem Küt‟ün T.C. Maltepe Üniversitesi GeliĢim
Psikolojisi Doktora tez çalıĢması kapsamında yürütülen „Genç YetiĢkin ve YetiĢkin
Kadınların Bağlanma Stillerinin Cinsel YaĢam Kalitesi Düzeyleri, Cinsel Öz-güven ve
Psikolojik Belirtileri Bakımından Ġncelenmesi” konulu çalıĢma için bilgi toplamaktır.
Bu kitapçıkta 5 tane ölçek vardır. Anketlerdeki soruların doğru ya da yanlıĢ cevapları
yoktur. AraĢtırmanın amacına ulaĢması için bütün soruları eksiksiz bir Ģekilde size
uygun gelen cevapları içtenlikle cevaplamanız geçerli ve güvenilir sonuçlar elde etmek
açısından önemlidir. ÇalıĢmada kimlik belirleyici, bilgiler istenmemektedir. Sorulara
vereceğiniz yanıtlar tamamen araĢtırma ve bilimsel yayın amacı ile kullanılacak ve tez
kapsamında değerlendirilecektir. Bu ankete katıldığınız için teĢekkür ederim.
65
EK-2
1 2 3 4 5 6
66
EK- 3
67
14. Romantik iliĢkide olduğum kiĢi benimle 1 2 3 4 5 6 7
çok yakın olmak istediğinde rahatsızlık
duyarım.
15. Romantik iliĢkide olduğum kiĢilere 1 2 3 4 5 6 7
duygularımı gösterdiğimde, onların
benim için aynı Ģeyleri
hissetmeyeceğinden
korkarım.
16. Birlikte olduğum kiĢiyle kolayca 1 2 3 4 5 6 7
yakınlaĢabilirim.
17. Birlikte olduğum kiĢinin beni terk 1 2 3 4 5 6 7
edeceğinden pek endiĢe duymam.
18. Birlikte olduğum kiĢiyle yakınlaĢmak bana 1 2 3 4 5 6 7
zor gelmez.
19. Romantik iliĢkide olduğum kiĢi 1 2 3 4 5 6 7
kendimden Ģüphe etmeme neden olur.
20. Genellikle, birlikte olduğum 1 2 3 4 5 6 7
kiĢiyle sorunlarımı ve
kaygılarımı tartıĢırım.
21. Terk edilmekten pek korkmam. 1 2 3 4 5 6 7
68
35.Birlikte olduğum kiĢi beni sadece kızgın 1 2 3 4 5 6 7
olduğumda önemser.
36.Birlikte olduğum kiĢi beni ve ihtiyaçlarımı 1 2 3 4 5 6 7
gerçekten anlar.
69
EK- 4
70
EK-5
0. Hiç yok 1. Biraz var 2. Orta derecede var 3. Epey var 4. Çok fazla var
71
32 Kafanızın “bomboĢ” kalması
33 Bedeninizin bazı bölgelerinde uyuĢmalar, karıncalanmalar
34 Günahlarınız için cezalandırılmanız gerektiği
35 Gelecekle ilgili umutsuzluk duyguları
36 Konsantrasyonda (dikkati bir Ģey üzerinde toplama) güçlük/zorlanmak
37 Bedeninizin bazı bölgelerinde zayıflık, güçsüzlük hissi
38 Kendini gergin ve tedirgin hissetmek
39 Ölme ve ölüm üzerine düĢünceler
40 Birini dövme, ona zarar verme, yaralama isteği
41 Bir Ģeyleri kırma, dökme isteği
42 Diğerlerinin yanındayken yanlıĢ bir Ģeyler yapmamaya çalıĢmak
43 Kalabalıklarda rahatsızlık duymak
44 Bir baĢka insana hiç yakınlık duymamak
45 DehĢet ve panik nöbetleri
46 Sık sık tartıĢmaya girmek
47 Yalnız bırakıldığında/kalındığında sinirli hissetmek
48 BaĢarılarınız için diğerlerinden yeterince takdir görmemek
49 Yerinde duramayacak kadar kendini tedirgin hissetmek
50 Kendini değersiz görmek
51 Eğer izin verirseniz insanların sizi sömüreceği duygusu
52 Suçluluk duyguları
53 Aklınızda bir bozukluk olduğu fikri
72
KAYNAKÇA
Arnett, J. J. (2004). Emerging adulthood: The winding road from the late teens
through the twenties. New York: Oxford University Press.
Atak, H. ve Çok, F. (2010). Ġnsan yaĢamında yeni bir dönem: Beliren yetiĢkinlik.
Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 17 (1), 39-50.
Basson, R., Leiblum, S., Brotto, L., Derogatis, L., Fourcroy, J., Fugl‐Meyer, K., ...
& Schover, L. (2004). Revised definitions of women's sexual dysfunction.
The Journal of Sexual Medicine, 1(1), 40-48.
73
Birnbaum, G. E., Reis, H. T., Mikulincer, M., Gillath, O., & Orpaz, A. (2006). When
sex is more than just sex: Attachment orientations, sexual experience,and
relationship quality. Journal of Personality and Social Psychology,91(5), 929.
Bogaert, A. F., & Sadava, S. (2002). Adult attachment and sexual behavior. Personal
Relationships, 9, 191–204.
Boyce, P., Parker, G., Barnett, B., Cooney, M. & Smith, F. (1991). Personality as a
vulnerability factor to depression. British Journal of Psychiatry, 159, 106-
114.
Bowleg, L., Belgrave, F. Z. & Reisen, C.A. (2000). Gender roles, power strategies, and
precautionary sexual self-efficacy: Implications for black and Latina women's
HIV/AIDS protective behaviors. Sex Roles, 42, 613.
https://doi.org/10.1023/A:1007099422902
Bozkurt, A. (1996). Erkek cinsel işlev bozukluklarında psikopatolojinin araştırılması
(YayınlanmamıĢ Uzmanlık Tezi). Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Tıp
Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ,Ankara.
Brassard A., Shaver P. R. & Lussier Y. (2007). Attachment, sexual experience, and
sexual pressure in romantic relationships: A dyadic approach. Personal
Relationships, 14, 475–493.
74
Brennan, K. A., & Shaver, P. R. (1998). Attachment styles and personality
disorders: Their connections to each other and to parental divorce,
parental death, and perceptions of parental caregiving. Journal of
Personality, 66(5), 835-878.
Bretherton, I. (1992). The origins of attachment theory: John Bowlby and Mary
Ainsworth. Developmental Psychology, 28(5), 759-775.
Butzer, B., & Campbell, L. (2008). Adult attachment, sexual satisfaction, and
relationship satisfaction: A study of married couples. Personal Relationships,
15(1), 141-154.
Büyüköztürk, Ş., Çakmak E. K., Akgün, Ö. E, Karadeniz, Ş., & Demirel, F. (2016).
Bilimsel araştırma yöntemleri. 22. Baskı. Ankara: Pegem Akademi.
Cinsel Eğitim Tedavi ve AraĢtırma Derneği. CETAD. (2017). Cinsel Sağlık ve üreme
sağlığı alanında ulusal ve yerel medya yoluyla savunuculuk projesi
bilgilendirmedosyası.(http://www.cetad.org.tr/cetaddata/book/26/26920111
6550- bilgilendirme_dosyasi_5.pdf 22.11.2017 tarihinde eriĢildi.)
Critchfield, K. L., Levy, K. N., Clarkin, J. F., & Kernberg, O. F. (2008). The
relational context of aggression in borderline personality disorder: Using adult
attachment style to predict forms of hostility. Journal of Clinical Psychology,
64(1), 67-82.
75
Cupach , W. R. & Metts , S. ( 1995 ). The role of sexual attitude similarity in romantic
heterosexual relationships. Personal Relationships, 2, 287 – 300.
Çayan, S., Akbay, E., Bozlu, M., Canpolat, B., Acar, D., ve Ulusoy E. (2004). The
prevalance of female sexual dsyfunction and potential risk factors that may
impair sexual function in Turkish women. Urologia Internationalis,72, 52-57.
Çelik, E. (2012a). Evli bireylerin cinsel özgüven düzeyleri ile cinsel öz-yeterlik, evlilik
yaşam doyumu ve cinsel utangaçlıkların incelenmesi(YayımlanmıĢ Doktora
Tezi). Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Sakarya.
Çeri, Ö., Yılmaz, A., ve Soykan, A. (2008). Cinsel iĢlev bozuklukları. Türkiye
Klinikleri J Psychiatry-Special Topics, 1(2), 71-78.
Davis, D., Shaver, P. R., & Vernon, M. L. (2004). Attachment style and subjective
motivations for sex. Personality and Social Psychology Bulletin, 30(8), 1076-
1090.
Davis, D., Shaver P. R., Widaman K. F., Vernon M. L., Follette W. C., Beitz K.,
(2006). „„I can‟t get no satisfaction‟‟: Insecure attachment, inhibited sexual
communication, and sexual dissatisfaction. Personal Relationships, 13, 465–483.
Davison, S. L., Bell, R. J., LaChina, M., Holden, S. L., & Davis, S. R. (2009). The
relationship between self-reported sexual satisfaction and general well-being in
women. The Journal of Sexual Medicine, 6(10), 2690-2697.
Demir, Ö., Parlakay, N., Gök, G., ve Esen, A. A. (2007) Hastane çalıĢanı bayanlarda
cinsel iĢlev bozukluğu. Türk Üroloji Dergisi, 33 (2): 156-160.
76
Doron, G., Moulding, R. & Kyrios M. (2009). Adult attachment insecurities are related
to obsessive compulsive phenomena. J Soc Clin Psychology, 28, 1022–1049.
Ege, E., Akın, B., Arslan, S.Y., ve Bilgili, N. (2010). Sağlıklı kadınlarda cinsel
fonksiyon bozukluğu sıklığı ve risk faktörleri. Tübav Bilim Dergisi,
3(1):137-44.
Elsenbruch, S., Hahn, S., Kowalsky, D., Öffner, A. H., Schedlowski, M., Mann, K., &
Janssen, O. E. (2003). Quality of life, psychosocial well-being, and sexual
satisfaction in women with polycystic ovary syndrome. The Journal of Clinical
Endocrinology & Metabolism, 88(12), 5801-5807.
Erikson, E. (1968). Identity youth and crisis. New York: W. W. Norton & Company.
Ertan, Ö. (2002). Bağlanma stillerinin eş seçimi ile kritik ve kritik olmayan evlilik
dönemlerindeki doyum üzerindeki rolü (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi).
ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Ertem, G. & Sevil, Ü. (2009). Gebeliğin cinselliğe etkisi, Dirim Tıp Gazetesi,
85(1): 40-47.
Feeney J. A., Noller P. & Patty J. (1993). Adolescents‟ ınteractions with the
opposite sex: Influence of Attachment Style and Gender. Journal of Adolescence,
16(2), 169.
Feeney, J. A., Peterson, C., Gallois, C., & Terry, D. J. (2000). Attachment style
as a predictor of sexual attitudes and behavior in late adolescence.
Psychology and Health, 14, 1105–1122.
Feeney, J.A. (2008). Adult romantic attachments: Developments in the study of couple
relationships. J. Cassidy & P. R. Shaver (Eds.) In Handbook of attachment:
Theory, research, and clinical applications (456- 481). NewYork: Guilford
Press.
Fraley, R. C., & Davis, K. E. (1997). Attachment formation and transfer in young adults‟
close friendships and romantic relationships. Personal Relationships, 4(2), 131-
144.
77
Fraley, R. C., Waller, N. G., & Brennan, K. A. (2000). An item response theory
analysis of self-report measures of adult attachment. Journal of personality
and social psychology, 78(2), 350.
Gates, E. A., & Galask, R. P. (2001). Psychological and sexual functioning in women
with vulvar vestibulitis. Journal of Psychosomatic Obstetrics &
Gynecology, 22(4), 221-228.
Gentzler, A. L. & Kerns, K.A. (2004). Associations between insecure attachment and
sexual experiences. Personal Relationships, 11(2), 249-265.
Gjerdingen, D. K., Froberg, D. G., & Kochevar, L. (1991). Changes in women's mental
and physical health from pregnancy through six months postpartum. Journal
of Family Practice, 32(2), 161-167.
Granot, M., Zisman-Ilani, Y., Ram, E., Goldstick, O., & Yovell, Y. (2010).
Characteristics of attachment style in women with dyspareunia. Journal of Sex
& Marital Therapy, 37(1), 1-16.
Gülsün, M., Aydın, H. ve Gülçat, Z. (2005), A study on marital relationship and male
sexual dysfunction. Psychiatry in Turkey, 7 (3), 98-102.
Hatfield, E., & Rapson, R. L. (1993). Love, sex, and intimacy: Their psychology,
biology, and history. New York: HarperCollins.
Hatfield, E., & Rapson, R. L. (1996). Love and sex: Cross-cultural perspectives.
Needham Heights, MA: Allyn & Bacon.
Hazan, C., & Zeifman, D. (1994). Sex and the psychological tether. K. Bartholomew
& D. Perlman (Eds.). In Advances in personal relationships, Vol. 5. attachment
processes in adulthood (151-178). England: Jessica Kingsley Publishers.
Illing, V., Tasca, G. A. & Balfour, L. (2010). Attachment insecurity predicts eating
disorder symptoms and treatment outcomes in a clinical sample of women. J
Nerv Ment Dis, 198, 653–659.
78
Impett, E. A., & Peplau, L. A. (2003). Sexual compliance: Gender, motivational,
and relationship perspectives. Journal of Sex Research, 40(1), 87-100.
(http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/00224490309552169)
Lauman, E., Paik, A, & Rosen, R.C. (1999). Sexual dysfunction in the USA:
Prevalance and predictors. JAMA, 281,537- 544.
Lauster, P. (2005). Özgüven öğrenilebilir. (L. YarbaĢ, Çev.). Ġzmir: Ġlya Yayınevi.
Main, M., Kaplan, N., & Cassıdy, J. (1985). Security in infancy, childhood, and
adulthood: A move to the level of representation. Monographs of the Society for
Research in Child Development, 50 (1&2, 209), 66 – 104.
MacNeil, S., & Byers, E. S. (2009). Role of sexual self-disclosure in the sexual
satisfaction of long-term heterosexual couples. Journal of Sex Research, 46, 1-
12.
Masters, W. H. & Johnson, V. E. (1966). Human sexual response. Boston: Little Brown.
79
Masterson, J. F. (2008). Bağlanma kuramı ve norobiyolojik kişilik bozuklukları.
(H.ġentürk, Çev.). Ġstanbul: Litera Yayıncılık.
Ménard, A. D., & Offman, A. (2009). The interrelationships between sexual self-esteem,
sexual assertiveness and sexual satisfaction. The Canadian Journal of Human
Sexuality, 18(1/2), 35.
Mete, S. (2008). Kadın ve cinsellik (A. ġirin, Ed.). Ġstanbul: Bedray Yayıncılık. 110-121.
Metts, S. & Cupach, W. R. (1989). The role of communication in human sexuality. K.
McKinney & S. Sprecher (Eds.), In Human Sexuality: The Societal and
Interpersonal Context Norwood, NJ: Ablex Publishing Corporation. 139–161.
Milles, G.E., & Gay, L.R. (2016). Educational research: Competencies for
analysis and applications. 11. Ed. UK: Pearson Education.
Montesi, J. L., Fauber, R. L., Gordon, E. A., & Heimberg, R. G. (2011). The
specific importance of communicating about sex to couples‟ sexual and overall
relationship satisfaction. Journal of Social and Personal Relationships, 28, 591–
609.
Murphy, B., & Bates, G. W. (1997). Adult attachment style and vulnerability to
depression. Personality and Individual Differences, 22(6), 835-844.
Neumann, E., Sattel, H., Gündel, H., Henningsen, P., & Kruse, J. (2015). Attachment in
romantic relationships and somatization. The Journal of Nervous and Mental
Disease, 203(2), 101-106.
80
Oğuzülgen, Ġ. ve PeĢkircioğlu, L. (2005). Kadın cinsel iĢlev bozukluğu. Türk
Androloji Derneği Androloji Bülteni. (www.androloji.org.tr adresinden eriĢim
sağlanmıĢtır).
Öksüz, E. ve Malhan, S. (2006). Prevalence and risk factors for female sexual
dysfunction in Turkish women. The Journal of Urology, 175, 654-658.
Olsson, A., Lundqvist, M., Faxelid, E. & Nissen E. (2005). Women‟s thoughts about
sexual life after childbirth: focus group discussions with women afterchildbirth.
Scandinavian Journal of Caring Sciences,16, 75-77.
Otchet, F., Carey, M. S., & Adam, L. (1999). General health and psychological
symptom status in pregnancy and the puerperium: What is normal? Obstetrics &
Gynecology, 94(6), 935-941.
Özerdoğan, N., Sayıner F. D., Giray S., Özdemir E., ve Savcı A. (2009). Kadınların
doğum Ģekli tercihlerini etkileyen faktörler. Perinatoloji Dergisi, 17(3): 104-12.
Pastore, L., Owens, A., & Raymond, C. (2007). Postpartum sexuality concerns among
first‐time parents from one US academic hospital. The Journal of Sexual
Medicine, 4(1), 115-123.
Plybon, L. E., Holmer, H., Hunter, A., Sheffield, C., Stephens, C. & Cavolo, L. (2009).
The impact of body image and Afrocentric appearance on sexual refusal self-
efficacy in early adolescent African American girls. Sex Education, 9, 437-448.
Rholes, W.S. & Simpson, J.A. (2004). Attachment theory: Basic concepts and
contemporary questions: Theory, research, and clinical implications. W. S.
Rholes & J. A. Simpson (Eds.). In Adult attachment: Theory, research, and
clinical implications. NY: Guilford.
Rosenthal, D., Moore, S., & Flynn, I. (1991). Adolescent self-efficacy self-esteem,
and sexual risk-taking. Journal of Community and Applied Social Psychology, 1,
77-88.
Rostosky, S.S., Dekhtyar O., Cupp P.K. & Anderman E.M. (2008). Sexual self-
concept and sexual self-efficacy in adolescents: a possible clue to promoting
sexual health?. Journal of sex research, 45(3), 277-286.
Schachner D. A. & Shaver P. R., (2004). Attachment dimensions and sexual motives.
Personal Relationships, 11, 179–195.
81
Selçuk, E., Günaydın, G., Sümer, N. ve Uysal, A. (2005). YetiĢkin bağlanma
boyutları için yeni bir ölçüm: Yakın ĠliĢkilerde YaĢantılar Envanteri-II‟nin Türk
örnekleminde psikometrik açıdan değerlendirilmesi. Türk Psikoloji Yazıları,
8(16), 1-12.
Shafer, A. B. (2001). The Big Five and sexuality trait terms as predictors of
relationships and sex. Journal of Research in Personality, 35, 313–338.
Shaver, P. R., & Hazan, C. (1988). A biased overview of the study of love. Journal of
Social and Personal relationships, 5(4), 473
Shirvani, M. A., Nesami, M. B., & Bavand, M. (2010). Maternal sexuality after child
birth among Iranian women. Pakistan Journal of Biological Sciences, 13(8),
385-389.
Sibley, C. G., Fischer, R., & Liu, J. H. (2005). Reliability and validity of the revised
experiences in close relationships (ECR-R) self-report measure of adult romantic
attachment. Personality and Social Psychology Bulletin, 31(11), 1524-1536.
Simpson, J. A., Campbell, L., & Weisberg, Y. J. (2006). Daily perceptions of conflict
and support in romantic relationships: The ups and downs of anxiously attached
individuals. J Pers Soc Psychol., 88(3):510-31
(http://psycnet.apa.org/record/2006- 04116-0093.01.2018 tarihinde
eriĢildi.)
Snell, W. E., & Finney, P. D. (1993). Measuring relational aspects of the self:
Relational-esteem, relational-depression, and relational-preoccupation.
Contemporary Social Psychology, 17(2), 44-55.
Soygür, H., Alptekin, K., AtbaĢoğlu, E. C., ve Herken, H. (2007). Şizofreni ve diğer
psikotik bozukluklar. 1. Baskı. Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları. 500.
Sprecher, S., Cate, R. M., Harvey, J. H., & Wenzel, A. (2004). Sexual satisfaction and
sexual expression as predictors of relationship satisfaction and stability. In The
handbook of sexuality in close relationships (235-256).
82
Stefanou, C., & McCabe, M. P. (2012). Adult attachment and sexual functioning:
A review of past research. The Journal of Sexual Medicine, 9(10), 2499-2507.
Sümer, N., Ünal, S., Selçuk, E., Kaya, B., Polat, R., ve Çekem, B. (2009).
Bağlanma ve psikopatoloji: Bağlanma boyutlarının depresyon, panik
bozukluk ve obsesif-kompulsif bozuklukla iliĢkisi. Türk Psikoloji
Dergisi, 24(63), 38-45.
Symonds, T., Boolell, M., & Quırk, F. (2005). Development of questionnaire on sexual
quality of life in women. Journal of Sex & Marital Therapy, 31, 385-397.
ġahin, N. H ve Durak, A. (1994). Kısa semptom: Türk gençleri için uyarlaması. Türk
Psikoloji Dergisi, 9(31): 44-56.
ġahin, N. H., Çeri, Ö., Düzgün, G., Ergün, H., Karslı, E., Koç, V., Örflü, P. ve Uzun,
C. (2007). Kişilerarası tarz ölçeği (YayımlanmamıĢ ÇalıĢma). Ankara.
Tracy, J. L., Shaver, P. R., Albino, A. W., & Cooper, M. L. (2003). Attachment styles
and adolescent sexuality. In Adolescent romance and sexual behavior: Theory,
research, and practical implications (137-159).
Tunç, S. (2005). Gebelik ve cinsel doyum (YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi). Ankara
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Wearden, A. J., Lamberton, N., Crook, N., & Walsh, V. (2005). Adult attachment,
alexithymia, and symptom reporting: An extension to the four category model
of attachment. Journal of Psychosomatic Research, 58(3), 279-288.
Zeanah, P., & Schwarz, J. C. (1996). Reliability and validity of the sexual self-esteem
inventory for women. Assessment, 3(1), 1-15.
Zeifman, D., & Hazan, C. (2008). Pair bonds as attach-ments: Reevaluating the
evidence. Cassidy J. & Shaver P. (Eds.). In Handbook of attachment:
Theory, research, and clinical applications (436–455) .NY: Guilford Press.
84
85