Professional Documents
Culture Documents
ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
UYGULAMALI PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI
TEZ DANIŞMANI
Dr. Öğr. Üyesi Mahir YEŞİLDAL
İstanbul, 2018
T. C.
ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ
UYGULAMALI PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI
TEZ DANIŞMANI
Dr. Öğr. Üyesi Mahir YEŞİLDAL
İstanbul,2018
YEMİN METNİ
Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Varoluşçu Bakışa Göre Hayatın Anlamı ve
Amacının Depresyon ve Umutsuzlukla ilişkisi” adlı çalışmanın, tarafımdan, bilimsel
ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve
yararlandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf
yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
Tarih:
…../…./……..
Adı SOYADI:
İmza:
i
TEŞEKKÜR
Hayatıma girmiş olduğu günden beri hem öğretmenim hem öğrencim olan,
bir an olsun kendime olan inancımı kaybetmemem gerektiğini hatırlatan ve
usanmadan yılmadan bir an bile yorulmadan gözlerime içine hep aynı sevgi ve anlam
ile bakan, sevgisinde hayat bulduğum en iyi arkadaşım, değerli eşim Uzm.Psk.Tuğba
Şahbaz ÖZTÜRK’e
ii
ÖZET
iii
ABSTRACT
Depression due to the frequency of occurence and it affect every part of life,
it takes very important place and mental disorder
Nowadays, there are many reasons of depression that its frequence occurence
increase day by day. Genetic, biological and pschosicial factors are the reasons that
cause seeing of depression and the existence is a concept that faced in evety step of
philosoph's history and in the center of every philosophycal topic
The existence eof human being became significant by questioning the reason
of existence of human being itsel.
İn this study, according to the existential meaning and purpose of life was to
examine the relationship between depression and despair perspective. İt was thought
that existence problems which studied under exictence consept cause subbase for
depression.
Approximately 150 people were enrolled in the study, equipped with a mental
and physical random method without a psychiatric diagnosis. In our study, Beck
Depression Scale, Beck Hopelessness Scale and Meaning of Life and Purpose Scales
were required.
As a result of the findings it was found a significant relationship between
depression and hopelessnes of life's meaning and purpose. The emergence of
findings from other sexual surveys has been debated and provided recommendations
for further research.
i
v
SİMGELER VE KISALTMALAR
v
TABLOLAR
vi
İÇİNDEKİLER
vii
2.1.5.5. Aile Öyküsü ve Genetik Özellikler. ............................................ 9
2.1.5.6. Kişilik Yapısı .............................................................................. 9
2.1.5.7. Diğer Etkenler. ............................................................................ 9
2.1.6. Depresyonda Klinik Özellikleri, Belirti ve Bulguları. .................................. 9
2.1.7. Depresyonun Tanı ve Ölçütleri. .................................................................. 11
2.1.8. Ayırıcı Tanı. ................................................................................................ 12
2.1.9. Gidiş ve Sonlanım. ...................................................................................... 15
2.1.10. Depresyon ve İntihar. ................................................................................ 15
2.1.11. Tedavi. ....................................................................................................... 16
2.1.11.1 İlaç Tedavisi ............................................................................. 17
2.1.11.2. Psikoterapi. .............................................................................. 18
2.1.12. Depresyon ile ilgili Kuramsal Yaklaşımlar. .............................................. 20
2.1.12.1. Psikanalitik Yaklaşım. ............................................................. 20
2.1.12.2. Davranışçı Yaklaşım. .............................................................. 20
2.1.12.3. Bilişsel Yaklaşım. ................................................................... 21
2.1.12.3.1. Seligman’ın Öğrenilmiş Çaresizlik Modeli ................. 22
2.1.12.3.2. Beck’in Depresyonda Bilişsel Bozukluklar Modeli .... 23
2.1.12.4. Kişilerarası İlişkiler Yaklaşımı ............................................... 26
2.1.12.5. Bağlanma Kuramı ve Depresyon. ........................................... 26
2.1.12.6. Hümanistik-Varoluşçu Kuram ve Depresyon. ........................ 27
2.1.13. Depresyon ile ilgili Yurt İçi ve Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar. ......... 27
2.2. VAROLUŞ. .............................................................................. 30
2.2.1. Varoluşçuluğun Tanımı. .................................................................... 30
2.2.2. Varoluşçuluğun Tarihçesi. ................................................................. 31
2.2.3. Temel Kavramları. ............................................................................. 33
2.2.4. Varoluşsal Bunalım. ........................................................................... 37
4. BULGULAR. ........................................................................................................ 43
4.1. Sosyo-Demografik Özellikler. ....................................................................... 43
4.2. Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk
Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarına İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ............................... 44
4.3. Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği ile Beck Depresyon Ölçek, Beck
Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanları Arasındaki Korelasyon. ......................... 46
4.4. Beck Depresyon Ölçeği ile Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanları
Arasındaki Korelasyon. .............................................................................................. 47
4.5. Yaşa Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck
Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının Karşılaştırılması. ............................... 47
4.6. Cinsiyete Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği,
Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının Karşılaştırılması. ...................... 49
4.7. Medeni Durumlarına Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının
Karşılaştırılması. ........................................................................................................ 50
4.8. Ekonomik DurumlarınaGöre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının
Karşılaştırılması. ........................................................................................................ 52
4.9. Beck Umutsuzluk Düzeylerine Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçek Puanlarının Karşılaştırılması. ........................................................ 56
5. TARTIŞMA. .......................................................................................................... 59
6. SONUÇ. .................................................................................................................. 65
7. KAYNAKLAR. ..................................................................................................... 66
8. EKLER. ................................................................................................................... 80
EK1 Beck Depresyon Ölçeği. ................................................................................ 81
EK2 Beck Umutsuzluk Ölçeği. .............................................................................. 85
EK3 Hayatın Anlamı ve Amacı Ölçeği. ................................................................. 87
9.ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................... 90
1. GİRİŞ VE AMAÇ
1
bakış açısına göre hayatın anlamı ve amacının depresyon ve umutsuzluk arasındaki
ilişki derinlemesine incelenecektir.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. DEPRESYON
2
Depresyon bebeklik döneminden, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemine
kadar uzanan her dönemde görülebilmektedir. Bebeklik döneminde anne
yoksunluğuna bağlı olarak görülmektedir. Ergenlik döneminde intihar riskinin fazla
olduğu bir gidiş, yetişkinlik ve yaşlılıkta da kendilerine has belirtiler
gösterebilmektedir.
Çoğu zaman depresyon olarak adlandırılan durumlar arasında iş ve okul
hayatında karşılaşılan sorunlar, başarısızlıklar, birinin veya bir eşyanın kaybı,
hastalık gibi durumlar yer almaktadır. Hayatımızın belli dönemlerinde görülen bu
gibi durumlar geçici olarak değerlendirilmektedir. Bu gibi durumlar depresyon
olarak tanımlayabilmek için, kişilerin bu durumlara maruz kaldıklarında duygu ve
düşüncelerini kontrol edemeyecek duruma gelmeleri ve bu durumun uzun süreli
olması gerekmektedir.
Toplumda görülme sıklığı %9-10 arasında değişiklik göstermektedir.
Erkeklerde görülme sıklığı %8-12 iken, kadınlarda görülme sıklığı %20-26
arasındadır. Tedavi koşulları gelişmediğinde maddi ve manevi olarak büyük zararlar
ortaya çıkaran bir hastalıktır.
2.1.2. Tarihçesi
3
varlığıyla ilişkilendirmiştir. Orta çağda ise ruhsal çökkünlüğün tanımını İbn-i Sina
yapmış, ‘’Kanun’’ adlı kitabında ruhsal hastalıklardan söz etmiştir.
1750’li yıllardan itibaren melankoli kavramı yerine depresyon kavramı
kullanılmaya başlanmıştır. 19. yüzyılda Alman ve Fransız hekimler ruhsal
hastalıkların çeşitlerini ve belirtilerini toparlamış ancak türlerin ve belirtilerin
toplanması Kraepelin tarafından gerçekleştirilmiştir (1896).
Günümüze gelindiğinde genetikte, ilaç sanayisinde ve beyin görüntüleme
tekniklerinde gelişmelerle birlikte depresyon kavramında da ilerlemeler
gerçekleşmiştir. Geçmişteki tanımlamalar ve çalışmalar ile birlikte günümüzün
teknolojik gelişmeleri birleştiğinde ruhsal hastalıkların tedavisinde hastalara yararlar
sağlamaktadır.
4
Güleç’in tespit ettiği Türkiye’deki çalışmalarına göre; toplumda depresyonun
görülme sıklığı %10 civarlarındadır. Depresyonun bedensel belirtileri %20, ruhsal
belirtileri ise %10 olarak tespit edilmiştir. Herhangi bir fiziksel hastalığa bağlı olarak
ortaya çıkan ikincil depresyonların görülme sıklığı %4-8,8’dir. Araştırmada tespit
edilen bir başka sonuç ise depresyon hastalarının üçte birinde depresyonun kronik
hale gelmesidir.
Depresyonun görülme sıklığı erkeklerde %8-12, kadınlarda ise %20-26 olarak
tespit edilmiştir. Depresyonun kadınlarda görülme sıklığının fazla olması
menstruasyon, hormonsal farklılıklar, genetik ve tiroid ile ilgili hastalıklar gibi
biyolojik etmenlerin yanında küçük yaşlarda başlayan baskılanma, şiddete uğrama,
tolumdaki roller, pasif olmayı öğrenme, kadınlara yönelik sosyal beklentiler, eğitim
ve gelir durumunun düşük olması gibi durumlar gösterilmektedir. Günümüzde
sosyoekonomik gelişme ile birlikte depresyonun görülme sıklığında olan farklılık
azalma göstermektedir. Kadınlarda en fazla 35-45 yaşları arasında, erkeklerde ise 55
yaş ve sonrasında görülme sıklığı daha fazladır. Aynı zamanda bekârlarda, boşanmış
bireylerde evlilere oranla görülme sıklığı daha fazladır. Hiç evlenmemiş olan
bireylerde depresyonun görülme sıklığı daha düşükken boşanmış bireylerde daha
yüksek olarak saptanmıştır. Yine yaşlı ve evli olmayan bireylerde yaşlı ve evli olan
bireylere oranla depresyonla karşılaşma riskinin daha fazla olduğu görülmüştür.
İntihar vakalarının nedeni %50-70 oranında duygudurum bozukluğundan
kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Toplum içerisinde yaşayan 6 kişiden birinin depresyon yaşamasına karşın
depresyon tedavisi olanların oranı %40 civarındadır. Bunun nedeni ruhsal hastalığa
sahip olan kişilerin ve ailelerin ruhsal hastalığı gizleme eğiliminden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Toplumda görülme sıklığı, sosyal ve iş yaşamında kayıplara neden
olması, tedavisi olan bir hastalık olmasına karşın tedavi imkânlarının yetersiz olması
sebebiyle depresyon önemli bir ruhsal hastalıktır.
5
olmaktan ziyade sendrom olması, çeşitli alt gruplarının olması, ortaya çıkmasında
birçok faktörün etkili olması gösterilebilir. Tam olarak nedeni bilinmemesine karşın
depresyona etken olan 3 farklı sınıflandırma yapılmıştır. Bunlar; genetik etkenler,
biyolojik etkenler ve psikososyal etkenlerdir.
6
nedeniyle görüldüğü ortaya atılmıştır. (Çelik ve Helvacı, 2016). Bu nedenle
depresyondaki birey ya depresyonda olduğu için ya da beyin işlevlerindeki bu
değişimler nedeniyle bir değişim içerisinde olduğu söylenmektedir.
Yapılan başka araştırmalarda beyindeki diğer bazı bölgelerinde depresyonu
ortaya çıkmasında etkili olduğu görülmüştür. Sol beyin yarım küresi ve hipokampus
depresyona etki eden bölgelerdendir. (Tan ve Erol, 2008). Gelişen teknoloji, beyin
görüntüleme tekniklerindeki yenilikler, tıp alanındaki gelişmeler biyolojik etkenler
ile ilgili gelişmelere katkı sağlamaktadır.
7
kaldıklarında olaylar ile ilgili olumsuz yorumlar yapma eğilimi göstermekte ve
depresyona girme olasılıklarını arttırmaktadır.
2.1.5.1. Yaş
Depresyonun genellikle orta yaş aralığında görülen bir ruhsal hastalıktır.
Majör depresyon ise 45 yaş ve altında daha sık olarak görülmektedir. Çevre
koşulları, stresli yaşam olayları, kişilik özellikleri gibi nedenler depresyonun görülme
yaşlarına etki etmektedir.
2.1.5.2. Cinsiyet
Depresyon kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Cinsiyete göre
olan bu farklılık orta yaş ve yetişkinlikte daha belirgin bir şekildedir. Kadın ve
erkeklerin yaşları arttıkça depresyon görülme sıklıkları arasındaki dengenin
sağlandığı görülmektedir.
Depresyonun kadınlarda daha fazla görülmesi farklı sebeplerle
açıklanmaktadır. Bunlar biyolojik ve psikolojik olarak açıklanmaktadır.
Menstruasyon dönemleri, hormonal dalgalanmalar, hamilelik, doğum, menopoz,
doğum kontrol ilaçları gibi faktörler depresyonun oluşmasında etkili olmaktadır.
Kadınlarda daha sık görülen tiroid bozuklukları da depresyona etki etmektedir.
Psikolojik etkenlerine bakıldığında kadının toplumdaki yeri, yüklenen roller, şiddet,
stres, çatışmalar ve bunların sonucunda yaşadığı olumsuz duygular ve çaresizlik
hisleri kadınların erkeklere oranla depresyona yakalanma riskini arttırmaktadır.
8
2.1.5.4. Medeni Durum
Depresyonun bekârlarda, boşanmış bireylerde evlilere oranla görülme sıklığı
daha fazladır. Hiç evlenmemiş olan bireylerde depresyonun görülme sıklığı daha
düşükken boşanmış bireylerde daha yüksek olarak saptanmıştır.
9
Ağlama nöbetleri ya da ağlayamamaktan şikâyetçidirler. Bir çökkünlük hali
depresyonda karşımıza çıkmaktadır. Öfke atakları, endişe, kaygı tablosu
izlenmektedir. Kaygı ve endişe tablosu ile beraber kimi hastalarda yerinde duramama
hali gözlemlenmektedir. Depresyonda olan kişi önceden yapmaktan zevk aldıkları
şeylerden zevk alamamaya ve çevreye tahammülünün azalması durumu ortaya
çıkmaktadır. Kaygı, endişe ve tedirginlik halinin sabah saatlerinde daha yoğun
olduğu akşam saatlerine doğru azalma göstermeye başladığı hastalar tarafından
tariflenmektedir. Gelecek ile ilgili olumsuz yorumlar, karamsar düşünceler, umutsuz
ve kederli bir hal içerisindedirler. Gelecek ile ilgili olumsuz düşüncelerin sürekli
devam edeceğine, bu durumdan asla kurtulamayacağına ve bir şeyleri
değiştiremeyeceklerine inandıkları için yaşamdan zevk alamama ve yoğun intihar
düşünceleri gözlenmektedir.
Depresyon hastalarının konuşmalarında da bir yavaşlama söz konusudur.
Yavaş ve kısık bir ses tonuyla konuşmaktadırlar. Kimi zaman iletişim kurmak
oldukça güçleşmekte ve bazı hastalar ise hiç konuşmamaktadırlar. Konuşmalarının
yavaşlaması, kısık sesle konuşulması gibi konuşma problemleri tanı kriterleri
arasında psikomotor işlevlerin yavaşlaması sınıfında yer almaktadır. Konuşmaları
genellikle olumsuz içerikte ve daha az kelime kullanarak gerçekleşmektedir.
Depresyon hastalarının bilişsel işlevlerinde de problemler görülmektedir.
Ağır depresyon vakaları dışında çoğunlukla bilinçleri açıktır. Mekân, zaman ve kişi
algılarında bir sorun görülmemekle birlikte bazen zamanın çok yavaş bir şekilde
geçtiğinden şikâyet etmektedirler. Karar verme sürelerinde bir yavaşlama söz
konusudur. Depresyon hastaları karar verememekten yakınırlar. Unutkanlık ve dikkat
dağınıklığı da depresyon hastalarında karşımıza sıklıkla çıkan bilişsel sorunlardır.
Depresyon hastalarının dış görünüşleriyle ilgili olumsuz düşünceleri
mevcuttur. Güzel olmadıklarına, çirkinleştiklerine, kilolarının arttıklarına, dış
görünüşlerinin değiştiğine veya bozulduğuna inanmaktadırlar. Bu şikâyetler
erkeklere oranla kadınlarda daha fazla ortaya çıkmaktadır. Kilo artışı veya kilo
kayıpları da depresyonda sıkça görülen şikâyetlerdendir. İştah azalması ve artması ile
beraber sindirim sistemlerindeki bozulmayla kabızlık görülmektedir. Depresyon
hastalarında öz bakımda azalma görülmektedir. Enerjilerinin az olduklarından,
kendilerini yorgun hissettiklerinden ve cinsel isteklerinin azaldığından
10
yakınmaktadırlar. Hareketlerinde bir yavaşlama söz konusudur. Omuzları daha
çökkün, mutsuz bir yüz ifadeleri mevcuttur. Cinsel istekte azalma, cinsel işlevlerin
bozulması depresyonda karşımıza çıkan tanı kriterleri arasında yer almaktadır. Cinsel
istekte azalma erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülmektedir.
Depresyonda uyku problemleri de sıkça görülmektedir. Depresyon hastaları
çoğu zaman uykuya geçmelerinde yaşadıkları zorluklardan, uykuyu devam
ettirmedeki güçlüklerden, sabah güne erken başlama şikâyetlerinden ve gün
içerisindeki uyku halinden yakınmaktadırlar.
Depresyon hastalarında görülen diğer fiziksel belirtiler ise çarpıntı hali, nefes
alışverişinde zorluklar, vücut sıcaklığında artma olarak gösterilmektedir.
Depresyon hastalarında hareketlerde bir yavaşlama olduğu gibi düşünce
içeriklerinde de bir yavaşlama görülmektedir. Pişmanlık hali, suçluluk, çaresizlik ve
umutsuzluk halleri mevcuttur. Özbenlik saygılarında azalma ve kendilerini suçlama
durumlarında bir artma gözlenmektedir. Kendilerinin bir işe yaramadığını düşünürler
ve kendilerine olan saygılarında azalma mevcuttur. Kendilerini suçlayıcı ve
değersizlik düşünceleri intihar düşüncelerine neden olmaktadır.
11
her gün, yeme isteğinde azalma ya da artma.
4. Neredeyse her gün, uykusuzluk çekme ya da aşırı uyuma.
5. Neredeyse her gün, psikodevinsel kışkırma (ajitasyon) ya da yavaşlama
(başkalarınca gözlenebilir; yalnızca, öznel, dinginlik sağlayamama ya da
yavaşladığı duygusu taşıma olarak değil).
6. Neredeyse her gün, bitkinlik ya da içsel gücün kalmaması (enerji düşüklüğü).
7. Neredeyse her gün, değersizlik ya da aşırı ya da uygunsuz suçluluk duyguları
(sanrısal olabilir) (yalnızca hasta olduğundan ötürü kendini kınama ya da suçluluk
duyma olarak değil).
8. Neredeyse her gün, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekmeye da
kararsızlık yaşama (öznel anlatıma göre ya da başkalarınca gözlenir).
9. Yineleyici ölüm düşünceleri (yalnızca ölüm korkusu değil), özel eylem
tasarlamaksızın yineleyici kendini öldürme (intihar) düşünceleri ya da kendini
öldürme girişimi ya da kendini öldürmek üzere özel bir eylem tasarlama.
B. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili
alanlarda işlevsellikte düşmeye neden olur.
C. Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili
etkilerine bağlanamaz.
D. Majör depresyon döneminin ortaya çıkışı şizoduygulanımsal bozukluk, şizofreni,
şizofrenimsi bozukluk, sanrılı bozukluk ya da şizofreni açılımı kapsamında ve
psikozla giden tanımlanmış ya da tanımlanmamış diğer bozukluklarla daha iyi
açıklanamaz.
E. Hiçbir zaman bir mani dönemi ya da bir hipomani dönemi geçirilmemiştir.
12
Tablo 3. Depresyon ve Psödodepresyon Ayırıcı Tanısı
Ruhsal çöküntü Bitkinlik, yorgunluk
Motivasyon azlığı ile birlikte enerji azlığı Motivasyonun korunması ile birlikte
enerji azlığı
İlgi alanının daralması İlgi alanı fiziksel hastalığın elverdiği
kadar sınırlanmış
İştah çoğunlukla azalır, bazen artar İştah azalır
Kilo kaybı olabilir Kilo kaybı sık
Suçluluk duyguları vardır Suçluluk duyguları yoktur
Uyku bozuklukları Bitkinlik dolayısıyla uyku bozuklukları
Bellekte azalma sık Bellekte azalma nadir
Yas: Sevilen birinin kaybı ile birlikte bireyde iştah azalmaları, uykusuzluk, üzüntü
ve keder hali görülmektedir. Bu tablo depresyona bezemekle birlikte aralarında
farklılıklar bulunmaktadır. Yastaki üzüntü ve keder hali zaman içerisinde azalmaya
başlama eğilimindedir. Depresyonda görülen suçluluk duyguları, benlik saygısında
azalma yasta görülmez. Kimi zaman yasta da ölüm düşünceleri görülebilir ancak bu
depresyondan farklı olmak üzere ölen kişiye kavuşma amaçlıdır. Yasın ardından %5
oranında depresyon görülebilmektedir.
Demans: Demans ve depresyonun ortak özellikleri iki hastalıkta da bilişsel kayıplar
söz konusudur. Demansta ilaç kullanımı olduğunda bireylerin yaşam kalitelerinde bir
artma gözlenmektedir. Ancak depresyon tedavi edilemediğinde ciddi kayıplara,
başka tıbbi hastalıklara, fazla harcamalara, ilaç kullanımı dolayısıyla yan etkilerin
gözlenmesine, yaşam kalitesinde ciddi düşüşler yaşanmasına neden olmaktadır.
Tedavisi sağlandığında ise tedavi oranı yüksek bir hastalıktır. Demans ve
13
depresyonun teşhis ve tedavilerinin önemli olması nedeniyle ayırıcı tanıları da
oldukça önem taşımaktadır.
Şizofreni: Şizofreni hastalarının ilk görünümlerinde depresyon tablosu
izlenebilmektedir. Bu noktada iyi bir öykü alınımı ve gözlem ayırıcı tanının
yapılmasında fayda sağlamaktadır. Garip davranışlar, duyguduruma uygun olmayan
sanrılar, hezeyanlar ve düşünce bozuklukları ile depresyondan ayrılmaktadır. Ancak
şizoaffektif bozukluğa bakıldığında depresyonla ayırıcı tanısını yapmak
güçleşmektedir. Hastanın geçmiş öyküsü, antidepresanlardan fayda görülmemesi ve
antipsikotiklerin yarar görülmesi durumunda ayırıcı tanı gerçekleşmektedir. Psikotik
özellikli depresyonun ayırımında ise hastalık öncesi öykü ve kişilik özellikleri
yardımcı olmaktadır. Konuşmayan, yemek yemeyen, hareket etmeyen bir depresyon
tablosu da görülebilmektedir. Bu noktada bu tabloyu katatoniden ayırmak
gerekmektedir. Katatonide görülen stereotipler, telkine cevap verme ve esneklik
depresyonda görülmemektedir. Katatonik hasta bazen çok hareketli de olabilir ancak
bu tablo depresyonda görülmez. Katatonide depresyonda olduğu gibi üzüntü, acı,
keder yerine duygularda küntlük görülmektedir.
Bipolar Bozukluk: Depresyonda olan bir hastaya daha önce uykuya az ihtiyaç
duyduğu, çok fazla konuştuğu, çok fazla hareket ettiği ve enerjisinin çok yüksek
olduğu, çok fazla para harcadığı, ani öfkelenmeler yaşadığı bir dönemin varlığı
sorgulanmalıdır. Hastanın böyle bir dönem yaşamış olması ayırıcı tanı
oluşturmaktadır. Böyle bir mani ve hipomani tablosunun varlığı hastalığın tanısı
bipolar bozukluk olarak değiştirmektedir. Mani ve hipomani dönemleri %60-70
oranında depresyon tablosundan sonra görülmektedir. Bu nedenle depresyon tanısı
konulmadan önce mani ve hipomani sorgulanmalıdır. Depresyon tanısı alan
hastaların %5-10’unda ilk ataktan sonra manik veya hipomanik bir epizod ortaya
çıkabilmektedir. Bipolar bozukluğu olan ve depresyon atağında olan bir hastaya
antidepresan tedavisi uygulanması kimi zaman manik epizodları
tetikleyebilmektedir. Bu noktada da depresyon ve bipolar bozukluk arasında ayırıcı
tanı oluşmaktadır.
14
2.1.9. Gidiş ve Sonlanım
Depresyon genellikle baş ağrısı, halsizlik hali, bedensel şikayetler ile
başlamakta bu nedenle iç hastalıkları uzmanlarına başvurulmaktadır. Özellikle
depresyonun ilk dönemleri kişinin hayatında üzücü bir durum yaşaması ile başladığı
için kişi tarafından geçici bir durum olarak algılanabilir. Kişi içinde bulunduğu
durumu çevresinin desteğiyle aşmaya çalışır ancak aşamadıkça çaresizlik ve
umutsuzluk duyguları yoğunlaşmaktadır. Ağır depresyon hastalarında ise tablo daha
gözle görülebilmektedir. İntihar girişimleri ve ölüm düşünceleri olmakla beraber
psikiyatri uzmanlarına başvurma oranları daha yüksektir.
Bir kez depresyon geçirmiş olan bir hastanın tekrar depresyon geçirme
olasılığı %50-60, ikinci kez geçiren bir hastanın üçüncü kez geçirme olasılığı %70,
üçüncü bir kez depresyon geçiren hastanın tekrar depresyon geçirme ihtimali
%90’dır. Burada görüldüğü gibi her depresyon atağı bir sonraki atağın ihtimalini
kuvvetlendirmektedir. Psikotik özelliği olan depresyonların psikotik özellikli
olmayan depresyonlara göre yineleme oranı daha yüksektir. Ek tanılar depresyonun
tekrarlama olasılığını arttırmaktadır. Alkol ve madde bağımlılığı, borderline kişilik
bozukluğu, anksiyete, sosyal fobi gibi ek tanıların depresyondan önce varlığı
depresyon riskini arttırmaktadır.
Psikotik özellikli depresyonların iyileşme süresi psikotik olmayan
depresyonlara göre daha uzun sürmektedir. Depresyon ve psikotik özellikler düzelme
gösterse de çoğu zaman sosyal yıkımın devam ettiği görülmektedir.
Depresyon tanısı konmuş bir hastanın bazıları ilerleyen dönemde bipolar
bozukluk tanısı alabilmektedir. Erken yaştaki depresyon hastalarında bu durum daha
fazla görülmektedir. Ergenlik dönemlerinde depresyon geçiren hastalara bakıldığında
%20’sinin daha sonra bipolar bozukluk tanısı aldığı gözlemlenmiştir.
15
sayısının intihar edenlerin sayısına oranla 2-8 kat fazla olduğunu ortaya koymuştur.
İntihar girişiminde bulunanların sayısı kadınlarda erkeklere oranla 3 kat fazla iken
intihar edenlerin sayısı erkeklerde daha fazla görülmektedir. Erkeklerin
patolojilerinin daha ağır olması, yaşlarının daha ileride olması ve daha ölümcül
yöntemleri kullanmaları buna neden olarak gösterilmektedir. Kadınların intihar
girişimlerinin fazla olmasının sebebi de depresyon oranının kadınlarda daha fazla
görülmesi olarak gösterilmektedir.
Depresyon hastası olan kişilerin intihar riskini arttıran etkenler arasında aile
öyküsü, erkek cinsiyet, alkol ve madde bağımlılığı, umutsuzluk düşünceleri, ve
kişilik bozukluğunun olması yer almaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü intiharı önlemek için bazı önlemler almıştır. İntihar
etmek için bir araç olarak kullanılan böcek ilaçları, ateşli silahlar ve risk oluşturan
ilaçlara erişimin zorlaştırılması alınan önlemlerdendir. Tolum içerisindeki destek
programlarının da önemi vurgulanmaktadır.
Ağır depresyon hastalarında intihar riski yüksek olduğundan hastanın çevresi,
arkadaşları, ailesi intihar riskine karşı uyarılmalı, gerekli önlemler alınmalıdır.
İntihar riskinin yüksek olarak hissedildiği durumlarda intihar konusu açıkça
konuşulmalı, eğilimin ne kadar kuvvetli olduğu araştırılmalıdır. Her türlü intihar
düşüncesi ve girişiminin ciddiye alınması gerekmektedir.
2.1.11. Tedavi
Depresyon günümüzde tedavisi olan bir hastalıktır. Depresyon tanısı almış bir
hastaya uygulanan ilk tedavi genellikle ilaç tedavisidir. İlaç tedavisi uygulanan
hastaların %70’inde birkaç haftaya kadar iyileşme görülmektedir. Depresyon
tedavisinde kullanılan ilaçların herhangi bir zararı yoktur. Depresyonun ikincil olarak
görüldüğü durumlarda öncelikle altta yatan durumu iyileştirmek gerektiğinden
antidepresanlar ve ilaç tedavisi uygulanmayabilir. Kimi zaman depresyon
hastalarının ilaç kullanmamayı istemesi durumunda, depresyonun şiddetinin yüksek
olmaması durumunda ilaç tedavisi uygulanmak yerine psikoterapilere
yönlendirilmektedirler. Psikoterapi gören depresyon hastalarının %70’inde ilaç
tedavi olmadan iyileşme görüldüğü gözlemlenmiştir. Ağır depresyonlarda hastaların
ilaç ve psikoterapi ile düzelmedikleri durumunda, hastanın yemek yemiyorsa, intihar
16
düşünceleri varsa, fiziksel durumu kötüye gidiyorsa, psikotik belirtileri varsa,
iletişim kurmuyor ve konuşmuyorsa hastaneye yatışı yapılarak EKT adı verilen
elektrokonvülsiv tedavisi uygulanabilmektedir. EKT uygulanan hastaların %90’ında
iyileşme görülmektedir.
Tedaviye başlamadan önce hastanın intihar riski, fiziksel durumu ve
depresyonun ağırlık derecesi değerlendirilmelidir. Aileye depresyon ile ilgili
bilgilendirilmeler yapılmalıdır.
Hangi tedavinin uygulanacağı konusunda hastanın durumu, iyileşme derecesi
ve uygulanacak yöntemin güvenilir olası dikkate alınmalıdır. Hastalığın derecesine
göre sadece ilaç, sadece psikoterapi, psikoterapi ve ilaç tedavi birlikte
uygulanabilmektedir. Bazı hastalar için psikoterapi yeterli olabilirken, bazı hastaların
ağır depresyonda olmaları nedeniyle psikoterapi ile birlikte ilaç tedavi birlikte
uygulanmalıdır.
Etkili olan bir depresyon tedavi akut tedavi, bakım dönemi ve tekrarlamayı
önleme olmak üzere 3 evreden oluşmaktadır.
Akut Tedavi: Şikayetlerin azalmasına ve hastalığın iyileşmesini
sağlamaktadır. 4-8 hafta arasında değişiklik göstermektedir.
Bakım Tedavisi: Hastalığın belirtisi olmadığı durumlarda tekrarlamasını
önlemek amacıyla uygulanmaktadır. Belirtiler en az 6 ay görülmediği taktirde bir
iyileşme durumundan söz edilebilir. Yaklaşık 6 ay sürmektedir.
Tekrarlamayı Önleme: Tamamen bir iyileşme döneminden sonra hastalığın
tekrar etmesini ve tekrar bir hastalığın oluşmasını engellemektedir. Birkaç yıl
boyunca sürmektedir.
2.1.11.1. İlaç Tedavisi
Antidepresan ilaçlar depresyon tedavisinde kullanılmaktadır. Yapılan
araştırmalarda depresyon tanısı almış 100 hastadan 70-80 hastanın yalnızca ilaç
tedavisi ile iyileşme gösterdiği gözlemlenmiştir. Antidepresan ilaçlar etkilerini 1 ile 3
hafta arasında göstermektedir. Bu sürede kişinin uykusunda, iştahında, duygu
durumunda ve sosyal ilişkilerinde iyileşme görülmektedir. İlaç tedavisinde önemli
bir nokta ilacın dozu ve kullanım süresidir. İlacın etkinliğine karar vermek için 4-6
haftalık bir süre yeterli olmaktadır. Bu süre sonunda ilaç etki göstermediyse aynı ilaç
grubunda ısrar edilmemeli farklı bir ilaç grubu denenmelidir. Belirtiler yatıştıktan
17
sonra depresyon atağı ilk ataksa en az 6 ay, iki ya da daha fazla sayıda bir ataksa en
az 12 ay antidepresan kullanımı hastalığın tekrarlamaması için uygundur. İlaç
tedavisindeki en büyük sorunlardan birisi hastaların ilaç kullanımlarını yarıda
bırakmasıdır. İlaç kesimlerini önlemek için hastaya ilaç tedavisinden önce ilaçların
etkisini 2-3 hafta içerisinde göreceği konusunda bilgilendirme yapılmalı ve ilaçların
bağımlılık yapmadığı hatırlatılmalıdır.
Depresyon tedavisindeki başka bir yöntem ise elektrokonvülsif tedavidir.
EKT ağır depresyon ve psikotik özellikli depresyon hastalarında uygulanan bir
yöntemdir. Hastaya dışarıdan bir elektrik uyarımının verilmesi ile birlikte beyinde
epileptik bir nöbet ortaya çıkarmak amacıyla uygulanan bir tedavi yöntemidir.
EKT’nin etkisi en az ilaçlar kadar olsa da ilk başta tercih edilen bir tedavi yöntemi
değildir. EKT birçok ruhsal hastalığın tedavisinde kullandığı gibi depresyon
tedavisinde de kullanılmaktadır. Plasebo, antidepresanlar, ve gerçekte yapılmayan bir
EKT ile karşılaştırıldığında tedavideki etkisi kanıtlanmıştır.
2.1.11.2 Psikoterapi
Depresyon tedaisinde ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapiler de hastaya
büyük faydalar sağlamaktadır. İlaç tedavisindeki biyolojik etkenlerin yanı sıra
psikoterapiler sosyal ve psikolojik etkenleri içermektedir. Kimi zaman ilaç tedavisine
gerek kalmadan depresyon hastalarında psikoterapilerle iyileşme görülmektedir.
Depresyonu olan bir bireyin beyni olumsuz düşünceler nedeniyle hasar görmüştür.
Psikoterapi bu olumsuz düşüncelerden hastayı kurtararak tekrar hastalığa yakalanma
riskini düşürmektedir. Psikoterapiler hastayı iyileşmeye karşı cesaretlendirmekte ve
ilaç tedavisine olan uyumu arttırmaktadır.
Depresyon tedavisinde hasta konuşmak için zorlanmamalı, kendisini
anlatabilmesi için zaman tanınmalıdır. Düşük iş ve sosyal güç için destek
olunmalıdır. Beklentilerin yüksek tutulması ve gerçekleştirilememesi durumunda
hastanın içinde bulunduğu yetersizlik, umutsuzluk düşüncelerinin artmasına neden
olacaktır. Ailenin tedaviye katkı sağlaması için bilgilendirilmelidir. Öncelikle
destekleyici bir tutum sergilenmeli, iyileşme görülmeye başladıkça altta yatan ve
depresyona neden olan durumlar ve kişilik sorunlarıyla ilgilenilmelidir.
18
Psikoterapiler bilişsel terapiler, psikanalitik tedaviler, aile ve çift terapileri,
hümanistik-varoluşçu terapiler, sorun çözme terapileri ve kişilerarası tedaviler olmak
üzerine çeşitlilik göstermektedir.
Psikanalitik terapilerde; terapist öncelikle hastayı dinlemekte ve hastalığın
temelinde yatan dinamik faktörleri bulmaya çalışmaktadır. Bu süreçte hasta
terapistine yönelik bir aktarım duygusu ve bağlanma gerçekleştirmektedir. Terapist
yeterli düzeyde bilgiyi topladıktan sonra daha açıklayıcı bir süreç içerisine
girmektedir. Hastaya durumun farkettirilmesi ve kendi yaşamı için yeni yollar
bulmasına yardımcı olmak amaçlanmaktadır.
Destekleyici terapiler; daha çok hastanın bir nesne kaybından sonra yaşadığı
yas ve çökkünlük durumlarında kullanılmaktadır. Destekleyici terapilerde düzenli ve
sürekli bir işbirliği sağlanması oldukça önemlidir.
Bilişsel davranışçı terapilerde, önceki görüşmeden alınan etkiler hatırlatılır,
amaçlar belirlenir ve hastaya ev ödevleri verilmektedir. Bilişsel davranışçı
terapilerde terapist aktiftir. Hasta ile yakın bir ilişki kurmakta ve eğitici rolünü
üstlenmektedir. Hastanın geliştirmiş olduğu olumsuz düşünceleri, bilişsel
çarpıtmaları ve otomatik düşüncelerine ait olumlu ve olumsuz kantları göstermek
hedeflenmekte tüm bunlara yeni ve gerçeğe daha yakın yorumlar öğretmek
amaçlanmaktadır.
Kişilerarası ilişkiler ise BDT ile benzerlik göstermekte ve insan ilişkileri
nedeniyle oluşan depresyonlarda kullanılmaktadır. İnsan ilişkilerindeki sorunları
anlamaya ve bu sorunları çözmeye yönelik yeni iletişim yolları, başa çıkma
stratejileri öğretmeyi amaçlamaktadır.
Depresyon tedavisinde kullanılan bir başka yöntem ise EMDR’dir. EMDR
bilişsel davranışçı terapi ve psikanalitik tedaviyi bir araya getiren bir tedavi
yöntemidir. Sekin evreden oluşan EMDR daha çok travma sorası stres bozukluğu
hastalarında kullanılsa da son yıllarda ilaç tedavisi alan depresyon hastalarında da
kullanılmaktadır.
19
2.1.12. Depresyon ile İlgili Kuramsal Yaklaşımlar
20
ödüllendirilirse davranışın devamı sağlanmakta ancak ödüllendirilmez ya da
cezalandırma söz konusu olursa davranış son bulur. Bu kavramlara göre sorunlu
davranışların ortaya çıkması da aynı çerçeve içerisinde gerçekleşmektedir. Bu
problemli davranışların değiştirilmesi de yine aynı kavramların uygulanması ile
gerçekleştirilmektedir.
Davranışçı yaklaşıma göre depresyonun ortaya çıkması da bu kavramlar gibi
olmaktadır. Lewinsohn’a göre kişinin aldığı olumlu pekiştireçlerin sayısı az olur,
ceza ile karşılaşması daha sık olursa depresyon oluşmaktadır. Lewinsohn cinsel
hayatı, sosyal çevre ile olan olumlu ilişkileri, kişiye haz veren etkinlikleri olumlu
pekiştireçler olarak, evlilikte, iş ve sosyal çevrede yaşanılan güçlükleri cezalar olarak
tanımlamıştır. Davranışçı yaklaşıma göre ödül ile daha az karşılaşan bireyler
kendilerini üzgün hissetmekte ve depresyon ortaya çıkmaktadır. Kişiye haz veren
etkinliklerin az olması da kişinin depresyonunun şiddetini arttıran unsurdur.
Skinner ise depresyonu olumlu pekiştireçler ile pekiştirilen davranışın
durdurulmasının sonucunda ortaya çıktığını savunmuştur.
21
sorunlara neden olmakta ve depresyonu ortaya çıkarmaktadır. Depresyonun şiddetini
de kişinin kendisine yönelik olumsuz algısının derecesi belirlemektedir.
Beck kişide olan bu şemaların ergenlik ve çocukluk dönemindeki yaşadığı
olaylar ile ilişkili olabileceğini savunmuştur. Ebeveyn kaybı, sosyal ve arkadaşlık
ilişkilerinde dışlanma, yaşanılan travmatik olaylar bunlara örnek teşkil etmektedir.
Bu gibi olaylarla oluşan olumsuz benlik şemaları bu olaylar ile benzerlik gösteren
olaylar ile karşılaşıldığında kişide yinelenmesine ve depresyonun oluşmasına neden
olmaktadır.
Beck depresyon yaşayan bir kişinin iki temel inancı olan çaresizlik ve
sevilmeme inançlarından bahsetmiştir. Depresyonda olan kişi bu inançlara kesin
olarak bağlıdır ve asla değişemeyecekleri inancındadır.
Olumsuz düşünceleri ve bilişsel çarpıtmaları ortaya koymak için ABC modeli
oluşturulmuştur. A kişide olumsuz düşünce ve çarpıtma yaratan olayları, B
düşünceleri, C ise sonuçları temsil etmektedir.
Öğrenilmiş çaresizlik ve Beck’in Depresyonda Bilişsel Bozukluklar Modeli
depresyonun tedavisinde en çok kullanılan, bilişsel yaklaşımı temel alan
modellerdendir.
22
karşılaşacağına ve bu durumları asla değiştiremeyeceğine inanmaktadır. Kişinin
olumsuz olaylardan kaçamayacağını düşünmesi, bu olumsuz olaylar ile ilgili
kendisine yönelik olumsuz düşüncelerinin olması ve olumsuz olayların diğer
olumsuz olayları tetikleyebileceğine dair düşünceler kişide depresyon
oluşturmaktadır.
Davranış ile sonucu arasında bir bağlantının olmadığının öğrenilmesi bilişsel,
güdüsel ve duygusal alanlarda bazı hasarlara neden olmaktadır. İstemli olarak
yapılan davranışlarda bir azalma görülmektedir. Bu durum güdüsel alandaki bir
bozulmaya işaret etmektedir. Yapılan davranışın sonucunun öğrenilmesinde de bir
bozulma görülmektedir. Bu durum ise bilişsel alanda ortaya çıkan bir bozulmadır.
Sarsıcı bir olay yaşayan kişi olayı davranışları aracılığıyla kontrol edememekte, bu
kontrol etme çabasının yerini bir çökkünlük almaktadır. Bu çökkünlük duygusu ise
duygusal alanda görülen bir bozulmaya işaret etmektedir. Öğrenilmiş çaresizlik ise
kişinin davranışlarını kontrol edememesi ile yaşadığı çökkünlük duygusunun ortaya
çıkardığı depresyon olarak tanımlanmaktadır. Yapılan çalışmalar da bu çaresizlik
duygusunu yaşayan bireylerin depresyon derecelerinin daha yüksek olduğunu ortaya
koymuştur.
23
Aşırı genelleme, yalnızca bir durum ve bir olay göz önüne alınarak kişinin bu
olay nedeniyle kendisini yetersiz ve değersiz olarak yorumlaması ve bu yorumlarını
hayatının diğer alanlarına genellemeleridir.
Kişiselleştirme, kişinin kendisi ile bağlantılı olmayan olayları, durumları
kendisine bağlamasıdır.
Keyfi çıkarsama, kişinin belirli bir ispatının olmamasına rağmen olaylar ve
durumlarla ilgili kesin ve net bir kanıya varmasıdır.
Seçici soyutlama, bütün bir olay ve durum içerisindeki diğer kişiler tarafından
önemsiz olarak sayılabilecek bir durumu dikkate alarak yaşantıyı bu yönde
değerlendirmesidir.
Büyültme/küçültme (olumluyu yok sayma), küçük bir olumsuzluğu büyüterek
yaşamanın geneline yayılması ve olumlu durumların da kişi tarafından olumsuz
olarak değerlendirilmesidir.
Ya hep ya hiç tarzı düşünme, bütün zıt durumları birleştirme eğilimidir. Ya
beyaz ya siyah olarak da tanımlanmaktadır.
Zihin okuma, diğer insanların kendisi ile ilgili neler düşündüklerini bildiğine
inanmak olarak tanımlanmıştır.
Meli-malı ifadeleri, kişinin diğer insanların ve kendisinin nasıl davranması
gerektiği, dünyaya ait katı kurallar koyma durumudur.
Felaketleştirme, kişinin olumlu bir sonucu hesaba katmadan sonuçları hep
olumsuz olarak değerlendirmesidir.
24
Tablo 4. Beck’e göre Bilişsel Şemaların Özellikleri
1- Herhangi bir akıl yürütme süreci başlamadan otomatik olarak ortaya çıkarlar.
2- İstem dışı niteliklidirler.
3- Çarpık ya da bozuk inançlar ve düşünceler kişiye mantıklı ve makul şeyler olarak
görünürler.
4- Sürekli, kalıcı ve ısrarcı niteliktedirler.
Bilişsel çarpıtmalar ise kişinin gelen uyarıcıları olumsuz bir şekilde algılaması,
yorumlaması ve düşünmesidir. Bilişsel çarpıtmalar yetersizlik, suçluluk, özbenlik
saygısının azalması ve intihar düşüncelerine neden olabilmektedir. Depresyonda
ilerleme görüldükçe bilişsel çarpıtmaların çoğaldığı ve kişinin bilişsel çarpıtmalara
göre davrandığı gözlemlenmiştir.
25
2.1.12.4. Kişiler Arası İlişkiler Yaklaşımı
Sullivan’ın ilişkiler kuramı ve Bowlby’nin bağlanma kuruma üzerine ortaya
çıkmıştır. Kişiler arası ilişkiler kuramında depresyon psikososyal ve kişiler arası
ilişkileri, kişinin bu ilişkilerdeki rolleri temel alarak nedenleri açıklanmıştır.
Yapılan araştırmalarla kişinini kendisine yönelik düşüncelerinin insan
ilişkilerini etkilediği ve bu nedenle depresyonun ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.
Kişiler arası ilişkilerde öfke önemli bir engelleyici unsur olarak ortaya
çıkmaktadır. Her birey öfkesine ilişkin kendisine özgü bir önlem geliştirmiştir. Bu
öfkeye yenik düşen kişilerin depresyona girme riskleri daha yüksektir. Öfkesine
yenik düşmeyen ve çevresi ile sağlıklı bir iletişim kuran kişiler ise bu süreci başarıyla
atlatmaktadırlar.
Başkalarıyla olumlu ilişkiler kuramayan bireyler, kendilerini “Sevilmeyen bir
kişiysem hiçbir şeyi.” olarak adlandırmakta ve kendilerine yönelik saygılarında bir
azalma meydana gelmektedir. Bu gibi düşünceler kişilerde bir yıkıma neden
olmaktadır. Bilişsel becerilerde bir kayıp ortaya çıkmaktadır. Özbenlik saygısındaki
azalma ile birlikte depresyon tetiklenebilmektedir.
Ailede bir depresyon ve anksiyete öyküsü, alkol ve madde kullanımı, tek
ebeveyn, boşanma, antisosyal davranışlar, ruhsal travmalar, sosyal ve ekonomik
düzeyin düşük olması kişiler arası ilişkileri etkilemekte dolayısıyla depresyon
üzerinde de etkisini göstermektedir.
26
güven ortamı oluşturmasıdır. Oluşan güvensiz bağlanma depresyona neden
olmaktadır. Bu durum iki şekilde açıklanmıştır. Çocuğun annesini ya da kendisine
bakım veren birini kaybetmesi çocukta travmaya neden olmaktadır. İkinci olarak ise
çocuğa bakım veren kişinin çocuğu reddetmesi ile çocukta değersizlik ve sevilmeme
duyguları oluşmaktadır. Yaşanılan bu iki durum çocukta ileri ki dönemlerinde
değersiz, yetersiz ve öfke duygusunu oluşturmakta ve depresyona neden olmaktadır.
Ergenlik döneminde ise çocuk hiçbir kişiye bağlı kalmadan ayakta durma
tutumunu sergilemektedir. Bu süreç içerisinde çocuğun zihinsel modelleri etkili
olmaktadır. Bu süreci başarılı ve sağlıklı bir şekilde atlatamayan çocuklarda alkol
madde bağımlılığı, depresyon gibi problemler ortaya çıkmaktadır.
Bağlanma duyguları güçlü olan kişilerde güven duygusu oluşurken, bağlanma
duygusu kuvvetli olmayan bireyler güven, kaygı, depresyon gibi problemler ortaya
çıkmaktadır.
2.1.13. Depresyon ile ilgili Yurt İçi ve Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar
27
gençlerin yaşının 12-15 arası olduğu, 12-18 yaş aralığındaki kızların, 18-25 yaş
aralığındaki erkeklere göre intihar oranlarının yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Savrun (1999) kadın cinsiyetine sahip olmak, yaşlı olmak, ergen olmak,
boşanma ve dul kalma gibi medeni durumlar, aile öyküsü ve stres yaratan yaşam
olayları depresyon olasılığını arttırdığını belirtmiştir.
Bozkurt (1998) öğrenciler üzerinde yapılan araştırmaya göre cinsiyet
farklılıkları, akademik başarılar ve kaygı arasında bir ilişkinin olduğunu belirtmiştir.
Kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre kaygı puanlarının daha yüksek olduğu tespit
edilmiştir.
Ünal ve Özcan (2000) depresyon ve yaşam olayları arasında ilişkiden
bahsetmiş, depresyon öncesi döneme bakıldığında birinin kaybı ve ayrılık gibi
yaşamda stres veya üzüntü veren olayların varlığı gözlemlenmiştir.
Ceylan, Özel, Palancı (2003) depresyon ile ilgili çalışmalar yapmış,
depresyonun toplumda görülme sıklığının%8-12 arasında değiştiğini belirtmişlerdir.
Depresyonun intiharı tetiklediği ve depresyonun oluşmasında duygusal, davranışsal
ve bilişsel durumların etkili olduğunu ifade etmişlerdir.
2002 yılında depresyon ve demografik özellikler arasındaki ilişkiye yönelik
yapılan araştırmada ekonomik sorular, arkadaşlık ilişkileri gibi faktörlerin
depresyonu etkilediği ortaya konmuştur.
Eneç (2005) depresyonun oluşmasında ailede depresyonun varlığını ortaya
koyarken, Sabuncuoğlu (2006) akran zorbalığı ve depresyon arasındaki anlamlı
ilişkinin varlığından bahsetmiştir.
Gündüz (2012) kadınlarda depresyonun daha fazla görülmesinin nedenlerini
araştırmış, sosyoekonomik durumlar, eğitim ve aile içerisinde yaşanılan sorunların
kadınlarda depresyon oranını arttırdığını belirtmiştir.
Sağlık Bakanlığı’nın 7479 kişiye, Uluslararası Birleşik Tanı Görüşmesinin
uygulandığı "Türkiye Ruh Sağlığı Profili" çalışması depresyonun yaygınlığı
açısından önemli bilgilere sahiptir. Çalışmaya göre en yaygın olarak görülen ruhsal
bozukluk depresyon ve anksiyete olmuştur. 2007’de yapılan benzer bir çalışma ile
depresyonun görülme sıklığı %3,6-8,5 olarak tespit edilmiştir.
Hankin, Lyn ve Abramson’un 2001 yılında yaptıkları çalışma ile stresli
yaşam olaylarının artması sonucu ergenlik dönemindeki gençlerde intihar oranlarının
28
arttığı, bunlara uyku bozuklukları, dikkat problemlerinin eşlik ettiğini ortaya
koymuşlardır.
Chang (2002) mükkemmeliyetçilik ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki
bulurken, Meadows, Brown ve Elder (2006) depresyon ile aileden alınan sosyal
destek arasında ilişkiyi incelemişlerdir. Ailesinden destek görmeyen çocukların,
aileden sosyal destek alan çocuklara göre depresyon oranlarının yüksek olduğu
gözlemlenmiştir.
Melnyk, Brown ve Jones (2003) ergenlerde depresyonun görülme sıklığını %5-20
arasında tespit etmiş, Afifi, Riyami ve Morsi (2006) ergenlerde arkadaş ilişkilerdeki
sosyal desteğin azalmasıyla depresyon arasında olumlu bir ilişkinin olduğunu
belirtmişlerdir.
29
2.2. VAROLUŞ
2.2.1 Varoluşçuluğun Tanımı
Varoluşçuluk, insanın dünyadaki var olmasının somut ve sorunlarına önem
veren, yorumlayan bir felsefe koludur. Varoluşçuluk varoluş kelimesinden gelmekte
ve varoluşçuluk felsefe dalını temel almaktadır.
Varoluşçuluk 19. yüzyılda ortaya çıkmış daha sonra Avrupa’ya yayılmıştır.
19. yüzyıla kadar devam eden modern felsefe ile ayırımı varoluşçuluğun ortaya
çıkmasında temel olmuştur. Modern öncesi felsefe özün önce geldiğini
savunmaktadır. Hristiyan Ortaçağı’ndan gelen batı felsefesi bu dünyadaki tim
varlıkların Tanrı’dan geldiğini, bir Tanrı düşüncesine dayandırıldığını savunmuştur.
Batı felsefesindeki bu düşünce varoluşçulukta varoluş ve özün ayrı şeyler olduğunu
doğurmuştur. Geleneksel felsefe özün varoluştan önce geldiğini savunmaktadır.
Varoluşçuluk ise varoluşun özden önce geldiğini, insanın daha sonra kendisini
tamamlayarak özünü oluşturduğunu savunmaktadır. Öz, varlığın var olabilme
ihtimalini oluştururken; varoluş bu ihtimalin gerçeklik kazanması anlamına
gelmektedir. Bu tanımlamalar varoluş ve özün ayrılmasındaki temel etkenlerdir.
20. yüzyıla gelindiğinde ise varoluşçuluk İkinci Dünya Savaşı’nın neden olduğu
manevi ve maddi hasarlardan sonra tekrar bir arayış olarak ortaya çıkmaktadır. İkinci
dünya Savaşı’ndan sonra insanın varlığının tehlike altında olduğu vurgulanmıştır.
Değersiz olarak tanımlanan dünyaya atıldığını ve yaşamak zorunda bırakıldığını
savunmaktadır. 20. yüzyılda 19 yüzyılın iyimser anlayışının tersine hastalık, ölüm,
acı ve sıkıntı varoluşun temelleri haline gelmiştir. Varoluşçulukta insan neden var
olduğunu sorgulamaktadır. İnsanın kendine yabancılaşması ve özünü kaybetmesi
engellenmeye çalışılmıştır.
Varoluşçuluk ile ilgili düşünürler daha çok aynı düşünceleri benimsemiştir.
Bunun yanı sıra birbirinden farklılık gösteren düşünceleri de bulunmaktadır. Weil
varoluşçuluğu bunalım, Mounier umutsuzluk, Hamelin bunaltı, Banfi kötümserlik,
Wahl başkaldırı, Marcel özgürlük, Lukacs idealizm olarak tanımlamıştır. Varoluşçu
düşünürlere göre varoluşçuluğu tanımlayan herkes bireysel görüşlerine göre
tanımlamalarda bulunduğu için tam olarak varoluşun tanımı yapılamamaktadır.
Varoluşçuluk, insanın deneyimlerinin öznel olduğunu savunmaktadır.
Öznelliğe vurgu yapan varoluşçuluk nesnelliğin yabancılaşmayı, korkuyu ve hiçlik
30
duygusunu doğurduğunu ileri sürmüştür. İnsanın özgürlüğüne önem veren varoluşçu
felsefe akımı insanın davranışlarından sorumlu olduğunu vurgulamaktadır. İnsanın
bu özgürlüğe sahip olması, insanın kendi seçtiği durumla ilgili başkaldırıyı meydana
getirmekte ve bu başkaldırı bunaltı, sıkıntı, mutsuzluk gibi sonuçlara yol açmaktadır.
İnsanın kendisinin seçtiği sonuçlara katlanması gerektiğini savunmaktadır.
İnsanın önemini ve değerini yine kendisinin belirlediği ve dünyada
kendisinden başka yol gösterebilecek başka birinin olmadığını savunmaktadır.
Satre’nin yapmış olduğu varoluş tanımına göre varoluşçuluk: “İnsan, atıldığı, acı
çektiği dünyada özünü kendisi yaratır, bu manada varoluş özden önce gelir.”
Kierkegaard, Heidegger, Marcel, Jaspers, Sartre, Nietzsche gibi düşünürler
varoluşçuluk üzerine anlaşmışlardır. Bu noktada varoluşçuluk, belirli bir düşünme
şeklini, öznel olan davranışları ve ruhsal bir akımı simgelemektedir. Bu varoluşçu
filozoflar insanın atıldığı bu dünyada yaşadığı umutsuzluk, yalnızlık, sıkıntı ve kaygı
yaşadığını ve bunlarla baş ederken nasıl ayakta kalıp özünü oluşturması gerektiğini
savunmuşlardır. Bunları gerçekleştirebilen ve kendisine özgü olan bireyi benzersiz
olarak tanımlamışlardır.
Özetle; varoluşçuluk, varoluşçu düşünürlerin kişisel deneyimlerinde, dini
inançlarında ve yaşantılarında onları bunaltı ve sıkıntıya iten nedenlerle ilgili öznel
olarak yorumlamalarıyla ortaya çıkmıştır.
31
kavramları duygu ağırlıklıdır. İnsanı düşünmeye teşvik edip kavramları yeniden
üretmesi teşvik edilmiştir. Bu nedenle insan bir arayış içerisindedir. Varoluşçuluk
insanın içinde bulunduğu bu durum nedeniyle bunalım felsefesi olarak
tanımlanmaktadır.
1929 yılında F. Heinemann tarafından ilk olarak varoluşçuluk kelime olarak
kullanılmaya başlamıştır. Öncelikle Almanya ve Fransa’da doğan varoluşçuluk akımı
Avrupaya yayılmış, daha sonra tüm dünyada etkili olmuştur. Danimarkalı düşünür
Soeren-Aabye Kierkegaard’ın geleneksel felsefeye karşı olan tutumu, sistematik
düşüncelere karşı tavrı ile birlikte tüm dünyaya etkisini göstermeye başlamıştır.
Kierkegaard’ın düşüncelere daha sonra gelen düşünürler tarafından benimsenmiş ve
Kierkegaard’a Danimarkalı Sokrates denmiştir. Kierkegaar insanın varlığının kendi
özünde olduğunu, gerçek bilgiye ise insanın kendisini bilmesiyle ulaşılabileceğini
savunmuştur.
Varoluşçuluğu; Gabriel Marcel, Jaspers, Nicolas Berdiaeff, Lev Chestov,
Martin Buber tanrı tanıyan bir şekilde ele alırken, Alber Camus, Martin Heidegger,
Jean-Paul Sartre ise tanrı tanımayan bir şekilde ele almıştır. Tanrı tanıyan
varoluşçular varoluşu Tanrı’ya bir yönelme olarak tanımlamışlardır. Tanrı tanımaz
varoluşçular ise insanın var olmasının ancak Tanrı’nın olmamasıyla mümkün
olacağını savunmuşlardır. Bu iki farklı düşünce varoluşçuluğun temelinin Kutsal
Kitaplar olduğunu ortaya koymaktadır. Varoluşçu felsefe insanı temel alan bir felsefe
ve insan üstüne düşünen bir bilim dalı olduğu için temelinin kutsal kitaplardan
gelmesi olası görülmüştür. Tarihsel olarak incelendiğinde ise dinsel varoluşçuluk
tanrı tanımaz varoluşçuluktan önce gelmektedir.
19 yüzyılın sonlarına doğru Almanya’da ortaya çıkmıştır. Friedrich Wilhelm
Nietzsche ve Max Scheler tarafından ortaya çıkmaya başladığı savunulmaktadır.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişme göstermiştir. Felsefenin doğuş
noktasında temellendirme görevi ile varoluşçuluk felsefe tarihi açısından önemli bir
yere sahip olmuştur. Geleneksel felsefede ise bu temellendirme görülmemektedir.
Varoluşçuluk öncesinde gelip geçici bir akımmış gibi görülse de dönemin
ekonomik ve sosyal şartları varoluşçuluğun Avrupa’ya yayılmasında etkili olmuştur.
Toplumun umutsuzluk zamanlarında bir haykırış olarak tanımlanmıştır.1955’lerden
32
sonra varoluşçu düşünürlerin farklı düşünceleri nedeniyle etkisini kaybetmeye
başlamıştır.
Antik çağ felsefesi arkhe problemi ile varlığın ilk ana maddesi olan özü
aramaktadır. Antik çağ felsefesi değişmeyen tek şeyin öz olduğunu savunmaktadır.
Sokrates’ten önceki düşünürler de ölüm, yaşamın anlamı, özgürlük gibi varoluşçu
felsefenin içerisinde yer alan kavramlarla ilgili çalışmıştır. Orta çağ felsefesine
gelindiğinde ise orta çağ düşünürlerinin insanların sorunlarıyla ilgilenmedikleri
görülmektedir. 17. Yüzyılda ise özü aramak çabası sürdürülmektedir. Özü arama akıl
ile devam ettirilmeye çalışılmıştır. 20. Yüzyıla gelindiğinde ise sistemci felsefe karşı
çıkılmıştır. 20. Yüzyılda insan bir birey olarak varolmanın sorununu yaşamaktadır.
Bir yandan kendi içine kapanarak yabancılaşmakta diğer yandan diğer insanlardan
uzaklaşmaktadır. Bu dönemin temel problemi insan olma problemidir. Maddi
sıkıntılar, dışlanma durumu ve diğer insanların oluşturduğu tehdit durumunu oradan
kaldırmak için toplumsallaşma ihtiyacı duymakta ve bu nedenle kimi zaman bireysel
özgürlüğünü bir kenara bırakmaktadır. Kimlik bunalımlarının yaşandığı, temel
ihtiyaçların giderilmediği ve insanın kendisini güvende hissetmediği durumlarda
ortaya şiddet çıkmaktadır. Bu şiddet daha sonra duygu bunalımlarına neden
olmaktadır. Duygu bunalımları insanda kendini var edebilmekle ilgili sorular
sormasına neden olmaktadır. Kendisini dinsel varoluştan uzak bu dünya ile ilgili
soruların içerisinde bulmaktadır. Varoluşçu felsefenin amacı insanı yeniden
düşünmeye teşvik etmektir. Bu nedenle varoluşçu felsefe tarihte bunalım felsefesi
olarak tanımlanmıştır.
33
varoluşun bir tanımını yapmanın mümkün olmadığını dile getirirken, Sartre
varoluşun tanımını “ferdi ve yaşanmış bir tecrübe” olarak yapmaktadır.
Varoluşçuluğun diğer bir kavramı öznelliktir. Varoluşçuluğun ortaya çıkış
noktalarından bir tanesi bireyselciliğe önem vermesi olmuştur. İnsan varoluşu
tanımlayabilmesi için bir özgürlüğe ve bilince ihtiyaç duymaktadır. Tüm varlıkların
içerisinde bilince ve özgürlüğe sahip olan tek varlık inandır. Bu nedenle varoluş
öznel bir özellik taşımaktadır. Varoluşun insana özgü olması zaman ve tarih
bakımından bazı sorumluluklar yüklemektedir. Varoluşta özneyi ben
oluşturmaktadır. Benin bu dünyadaki karşılığı da özneldir.
Bırakılmışlık, insanın ilkel olan durumunu anlatmak için kullanılan bir
kavramdır. Sartre ve Heidegger’in atılmış ve fırlatılmış tanımlarından hareketle
ortaya çıkmıştır. Bırakılmışlık kavramı Hristiyanlıkla ilgili bir kavram olup günahkâr
olan insanın Tanrı tarafından bırakılması olarak tanımlanmıştır. İnsanın yalnızlığa
terkedilmesi anlamını taşımasından dolayı yalnızlık kavramını da içerisinde
barındırmaktadır.
Yalnızlık, insanın günahları nedeniyle Tanrı tarafından bu dünyada yalnız
bırakılması olarak tanımlanmaktadır. Bu yalnız kalmayla beraber insan kaygı, korku
ve iç daralmasını birlikte yaşamaktadır.
Kaygı, korku, umutsuzluk, utanç ve kuşku, tanrı tarafından bu dünyaya
terkedilmiş ve yalnız kalmış insanda kaygı ve korku ortaya çıkmaktadır. Bu kaygı v
korku insanda iç daralmasına neden olmaktadır.
İç daralması, bunalım intihar, varoluşçuluğun temel ilkelerinden biri olan iç
daralmasının sonucunda dünyanın anlamını değiştire bazı davranışlar ortaya
çıkmaktadır. Sıkıntı ile korkunun farkı sıkıntının öznel olması ve görünürde bir
sebebinin olmamasıdır. Varoluşçular intihar onaylamamakla birlikte hayatın saçma
halinden bir kaçış olarak tanımlamaktadırlar. Varoluşçulara göre insan terk
edilmişliğin neden olduğu bunalım halinden kurtulabilirse kişi olma yolunda önemli
bir adım atacaktır. Bu ise kişinin özgürlüğünün fakında olması ile mümkün
olmaktadır.
Saçma ve bulantı, terkedilmiş ve yalnız kalmış insanın yaşadığı iç
daralmasının sonucunda dünyayı saçma olarak algılaması ve bu algının sonucunda
meydana gelen bulantı olarak tanımlanmaktadır.
34
Başkaldırı ve isyan, varoluşçu felsefe insanın birey olma yolundaki
mücadelesini anlatırken bu yolda yaşadığı bunalımlara da yer vermektedir. Bu içsel
bunalımların ve duyguların ele alınması felsefe tarihinde bir başkaldırı olarak
tanımlanmaktadır. İnsanın varolması için başkaldırının olması gerekmektedir. Saçma
dünyanın farkına varan ve ondan kaçma davranışı sergilemeyen insan bir başkaldırı
içerisindedir. Başkaldırı bilinçli olmayı, özgürlük içerisinde olmayı ve saçma ile
birlikte yaşamayı gerektirmektedir.
Acı çekmek, varoluş acısı, varoluşçular yaşamanın acı çekmek olduğunu öne
sürmektedirler. Yaşamı devam ettirmenin ise bu acıda bir anlam bulmak olduğu
görüşündedirler. Yaşamda bir amacın olduğu gibi ölümde ve acıda da bir amacın
varlığından söz ederler. Kişi yaşamındaki acıyı kendisi bulmalı ve sorumluluğu
üstlenmelidir. Böylece yaşamdaki tüm zorluklarla mücadele etme yetisi kazanacaktır.
Kişiyi hayata bağlayan bir amacın olması demek kişiyi intihardan alıkoymakta ve
acıya, güçlüklere karşı baş edebilme gücü vermektedir.
Özgürlük ve sorumluluk, insanda varoluşu ortaya çıkaran şey özgürlüktür.
İnsan özgür olduğunda varoluş ortaya çıkmaktadır. Varoluş özgürlük sayesinde
bilinçli olmaktır. Özgülük insan varlığı için değişmez bir temeldir. Özgürlük birey
olmanın birinci şartını oluşturmaktadır. Birey olmak da sorumluluğu beraberinde
getirmektedir.
Seçim, varoluşçuluğa göre insan terkedildiği dünyadaki konumunu
seçememektedir. Bulduğu konumdaki kendisini seçebilmektedir. Her insan kendi
hayatının yolunu kendisi seçecektir. İnsan özünü oluşturmak zorundadır. Bunu da
seçimle yapmaktadır.
Ahlak, toplumla ilgili değil kişi ile ilgilidir. Kişinin en önemli gerçeklerinden
birini ahlaksal gerçekliği oluşturmaktadır. Kişi özünü seçerken ahlakını da seçmiş
olmaktadır.
Tasarı-proje, insanın geleceğe yönelik tasarılarda ve projelerde bulunması
olarak tanımlanmaktadır. Bu tasarlama ve proje oluşturma insanın hayatı boyunca
devam etmektedir.
Kendini gerçekleştirme, özgürlüğün anlamını insanın kendini seçmesi ve
gerçekleştirmesi oluşturmaktadır. Birey tasarı ve projeleri ile seçimini yapmakta
35
davranışları ve uygulamalarıyla da kendisini gerçekleştirmektedir. Varoluşçuluk
insanın özgür bir birey olarak kendini gerçekleştirmesi gerektiğini savunmaktadır.
Aşma, kişinin varolma yolunda geleceğe yönelik kendisini aşması olarak
tanımlanmaktadır.
Sıçrama, umutsuzluk ve kaygı sonrasında gerçekleşmekte ve kişinin kendisini
gerçekleştirmesine yarar sağlamaktadır. Bilinçli olarak yapılmaktadır.
Aldatma, yalan, aldatma ve yalan bir aşkınlık davranışı olarak
nitelendirilmektedir. Kişi doğru olmayan bir durumu doğru olarak göstererek
öncelikle kendisini aldatmaktadır. Bilincin kendini aldatması bu nedenle yalan olarak
da tanımlanmaktadır.
Dayanışma ve başkaları, varoluşçu düşünürler öncelikle insanın kendisinin
varolduğunu daha sonra başkalarının olduğunu savunmaktadır. İnsanın özgür
olabilmesi için başkalarının özgürlüğüne ihtiyaç duymaktadır. Öncelikle
tasarladıkları projeler için başkalarının yardımına ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle
insanın dünyası diğer insanlarla paylaştığı bir dünyadır.
İletişim, varoluşçuluğun görevlerinde biridir. İletişim olmazsa varlığın
gerçekleşmesi mümkün olmaz. İnsan her ne kadar yalnız da olsa varlığını
gerçekleştirmesi için diğer insanlarla iletişim halinde olması gerekmektedir.
Arzu, varoluşçulara göre insan Tanrı olmak için bir gayret içerisindedir. Arzu
bu durumu simgelemektedir. Arzu kontrol altına alınmazsa kişi suça
yönelebilmektedir.
Sevgi, diğer varoluş kavramlarını birleştirmektedir. Kavramlar içerisinde en
üste yer almakta ve iyilikle ilişki içerisindedir. Sevginin çeşitleri olup güçlü bir
güven duygusu gerektirmektedir. İnsan öncelikle kendisini sevmeli, daha sonra bu
sevgi etrafa yayılmalıdır. Kişinin sevginin anlamını yitirmesi intihara sürükleyen bir
durumdur.
Hiçlik, varoluş felsefesinin temelini oluşturmaktadır. Hiçlik yalnızca insana
özgüdür. Hiçlik yardımıyla varlığın ötesine ulaşılması mümkündür. Hiçlik
oldurulmaktadır.
Dünya, insanın varoluşunun meydana geldiği yerdir. İnsan dünyada tek
başına var değildir. Varoluşçuluğun özelliklerinden birisi de bir mekan ve yer
içerisinde gelişiyor olmasıdır. Dünya bunun gerçekleştiği mekandır.
36
Zaman, varoluşçuluğun önemli kavramlarından birsini oluşturmaktadır.
Geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşmaktadır.
Ölüm, son, sonlu zaman, sınırlılık olarak tanımlanmıştır. İnsanın
engelleyemediği ve önleyemediği bir son olarak varoluşçulukta yerini almıştır.
Beden, insanın bedeni ve vücuduyla bu dünyada yer almaktadır. Bilincin
temelini oluşturmaktadır.
37
anlamını sorgulamaya ve nasıl yaşayacağına dair sorular sormaya başlamaktadır.
İnsanın bu kaygılardan kurtulmasının yolu ise kendisini ve kendi anlamını
bulmasıdır.
38
3. GEREÇ VE YÖNTEM
39
Yapılan bu çalışmada varoluşçu bakışa göre hayatın anlamı ve amacının
depresyon ve umutsuzluk arasındaki ilişkiyi incelemek amaçlanmıştır. Varoluş
kavramı içerisinde işlenen varoluş problemlerinin depresyon ve umutsuzluk için bir
alt temel oluşturduğu düşünülmüştür. Bu araştırma için araştırmaya katılmaya
gönüllü olan 150 kişiye Beck Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve
Hayatın Anlamı ve Amacı Ölçekleri uygulanmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda
hayatın anlamı ve amacının depresyon ve umutsuzlukla arasında anlamlı bir ilişki
bulunmuştur. Bulguların önemi diğer araştırmalardan yola çıkarak tartışılmış ve
sonraki araştırmalara öneriler sağlamıştır.
40
3.5 Değerlendirme Araçları
Değerlendirme araçları; Beck Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve
Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeğidir.
41
faktörden oluşmaktadır. Ölçek grup halinde uygulanabilmekle birlikte çocuk, genç ve
yetişkinlere uygulanabilmektedir. Zaman sınırlaması mevcut değildir.
2, 4, 7, 9, 11, 12, 14, 16, 17, 18, 20. sorulara evet yanıtı verenlere ve 1, 3, 5,
6, 8, 10, 13, 15, 19. Sorularda hayır yanıtı verenlere 1 puan verilir. Ölçek için puan
aralığı 0-20 arasında değişmektedir. Ölçekten alınan puanlar yükselmesi kişinin
umutsuzluğun arttığını göstermektedir.
0-3 umutsuz olmama
4-8 düşük umutsuzluk
9-14 orta umutsuzluk
15-20 yüksek düzeyde umutsuzluk olarak tanımlanmaktadır.
1, 6, 13, 15, 19. maddeler geleceğe ait duygular, 2, 3, 9, 11, 14, 16, 17, 20. maddeler
motivasyon kaybı, 4, 7, 8, 12, 18. maddeler gelecek ile ilgili beklentiler ve
değerlendirmeler faktörünü oluşturmaktadır.
42
4. BULGULAR
Sosyo-Demografik Özellikler
Araştırma grubunun sosyo-demografik özelliklerine ilişkin bilgiler Tablo 1’de yer
almaktadır.
Tablo 1. Demografik Bilgiler
N=150 n %
<25 Yaş 71 47,3
Yaş
≥25 Yaş 79 52,7
Kız 85 56,7
Cinsiyet
Erkek 65 43,3
İlkokul 7 4,7
Lise 5 3,3
Öğrenim Durumu Ön Lisans 58 38,7
Lisans 37 24,7
Yüksek Lisans 43 28,7
İlişkisi Yok 70 46,7
İlişkisi Var 43 28,7
Medeni Durum
Evli 27 18,0
Dul/Boşanmış 10 6,7
Memur 41 27,3
İşçi 31 20,7
Serbest 25 16,7
Meslek
Çiftçi 1 0,7
İşsiz 42 28,0
Öğrenci 10 6,7
Çok Düşük (0-500) 11 7,3
Düşük (500-1000) 13 8,7
Ekonomik Durum Orta (1000-1500) 33 22,0
İyi (1500-2000) 47 31,3
Çok İyi (2000'den yukarı) 46 30,7
Var 8 5,3
Fiziksel Bir Hastalığınız Olma Durumu
Yok 142 94,7
Son 1 Ay İçerisinde Tanısı Konmuş Ruhsal Bir Yok 144 96,0
Rahatsızlık Olma Durumu Var 6 4,0
Var 96 64,0
Sigara Kullanımı
Yok 54 36,0
Var 50 33,3
Alkol Kullanımı
Yok 100 66,7
Tablo 1’e baktığımızda, araştırma grubunun yaş ortalaması 25 olup, 25 yaş altında
olan 71 (%47,3) kişi, 25 yaş ve üstünde olan 79 (%52,7) kişi olduğu görülmektedir.
43
Medeni durumlarına baktığımızda, ilişkisi olmayan 70 (%46,7) kişi, ilişkisi olan 43
(%28,7) kişi, evli olan 27 (%18,0) kişi, dul/boşanmış olan 10 (%6,7) kişi vardır.
Memur olan 41 (%27,3) kişi, işçi olan 31 (%20,7) kişi, serbest mesleği olan 25
(%16,7), çiftçi olan 1 (%0,7) kişi, işsiz olan 42 (%28,0) kişi ve öğrenci olan 10
(%6,7) kişi olduğu; 11’inin (%7,3) ekonomik durumunun çok düşük olduğu, 13’ünün
(%8,7) düşük olduğu, 33’ünün (%22,0) orta olduğu, 47’sinin (%31,3) iyi olduğu,
46’sının (%30,7) çok iyi olduğu gözlenmiştir.
Fiziksel bir hastalığı olan 8 (%5,3) kişi, olmayan 142 (%94,7) kişi; son 1 ay
içerisinde tanısı konmuş ruhsal bir rahatsızlığı olmayan 144 (%96,0) kişi, olan 6
(%4,0) kişi vardır. Sigara kullanan 96 (%64,0) kişi, kullanmayan 54 (%36,0) kişi
olduğu; alkol kullanan 50 (%33,3) kişi, kullanmayan 100 (%66,7) kişi olduğu
gözlenmiştir.
Araştırmaya katılan kişilerin hayatın anlam ve amacı ölçeği, Beck depresyon ölçeği,
Beck umutsuzluk ölçeği ve alt boyut puanlarının istatistiki dağılımları ile ilgili
bilgiler Tablo 2’de yer almaktadır.
Tablo 3’te ise Beck depresyon ve Beck umutsuzluk puanlarına istinaden araştırma
grubunun Beck depresyon ve Beck umutsuzluk düzeylerine ilişkin bilgiler yer
almaktadır.
44
Tablo 2. Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk
Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarına İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler
Tablo 2’ye baktığımızda, 150 kişinin hayatın anlam ve amaç puan ortalamasının
55,01, Beck depresyon puan ortalamasının 21,85, geleceğe ait duygular puan
ortalamasının 2,46, beklentiler (umut) puan ortalamasının 2,74, motivasyon kaybı
puan ortalamasının 3,90, Beck umutsuzluk puan ortalamasının 9,97 olduğu
görülmektedir.
N=150 n %
Minimal Depresyon 32 21,3
45
Tablo 3’e baktığımızda, Beck depresyon düzeyleri için; 32 (21,3) kişinin minimal
düzeyde depresyon, 28 (%18,7) kişinin hafif düzeyde depresyon, 49 (%32,7) kişinin
orta düzeyde depresyon, 41 (%27,3) kişinin şiddetli düzeyde depresyonda oldukları
görülmektedir.
Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği ile Beck Depresyon Ölçek, Beck Umutsuzluk
Ölçeği ve Alt Boyut Puanları Arasındaki Korelasyon
Araştırma grubunun hayatın anlam ve amacı ölçeği ile Beck depresyon ölçek, Beck
umutsuzluk ölçeği ve alt boyut puanları arasındaki korelasyonlarına ilişkin bilgiler
Tablo 4’te yer almaktadır.
Tablo 4. Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği ile Beck Depresyon Ölçek, Beck
Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanları Arasındaki Korelasyon
Hayatın Anlam ve
Amacı
Geleceğe Ait Duygular r -0,68*
Beklentiler (Umut) r -0,52*
Beck Umutsuzluk Ölçeği
Motivasyon Kaybı r -0,71*
Beck Umutsuzluk r -0,70*
Beck Depresyon Ölçeği Beck Depresyon r -0,67*
*p<0,01: İlişki Var
Hayatın anlam ve amaç puanları ile geleceğe ait duygu puanları arasında ters yönde
ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=-0,68;p<0,01); beklentiler (umut)
puanları arasında ters yönde ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=-
0,52;p<0,01); motivasyon kaybı puanları arasında ters yönde ve yüksek düzeyde
anlamlı bir ilişki olduğu (r=-0,71;p<0,01); Beck umutsuzluk puanları arasında ters
yönde ve yüksek düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=-0,70;p<0,01) gözlenmiştir.
Hayatın anlam ve amaç puanları ile Beck depresyon puanları arasında ters yönde ve
orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=-0,67;p<0,01) gözlenmiştir.
46
Beck Depresyon Ölçeği ile Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanları
Arasındaki Korelasyon
Araştırma grubunun Beck depresyon ölçeği ile Beck umutsuzluk ölçeği ve alt boyut
puanları arasındaki korelasyonlarına ilişkin bilgiler Tablo 5’te yer almaktadır.
Tablo 5. Beck Depresyon Ölçeği ile Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanları
Arasındaki Korelasyon
Beck depresyon puanları ile geleceğe ait duygu puanları arasında aynı yönde ve orta
düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,69;p<0,01); beklentiler (umut) puanları
arasında aynı yönde ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,53;p<0,01);
motivasyon kaybı puanları arasında aynı yönde ve yüksek düzeyde anlamlı bir ilişki
olduğu (r=0,74;p<0,01); Beck umutsuzluk puanları arasında aynı yönde ve yüksek
düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,72;p<0,01) gözlenmiştir.
Yaşa Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck
Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının Karşılaştırılması
Araştırma grubunun yaşlarına göre hayatın anlam ve amacı ölçeği, Beck depresyon
ölçeği, Beck umutsuzluk ölçeği ve alt boyut puanlarının karşılaştırılmasına yönelik
bilgiler Tablo 6’da yer almaktadır.
47
Tablo 6. Yaşa Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck
Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının Karşılaştırılması
25 yaş altında olan kişilerin, 25 yaş ve üstünde olan kişilere kıyasla hayatın anlam ve
amaç puanlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir. Mann Whitney U test sonucuna
göre araştırma grubunun yaşlarına bağlı olarak hayatın anlam ve amaç puanlarının
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna varılmıştır (p>0,05).
25 yaş altında olan kişilerin, 25 yaş ve üstünde olan kişilere kıyasla Beck depresyon
puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Mann Whitney U test sonucuna göre
araştırma grubunun yaşlarına bağlı olarak Beck depresyon puanlarının istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna varılmıştır (p>0,05).
25 yaş altında olan kişilerin, 25 yaş ve üstünde olan kişilere kıyasla geleceğe ait
duygular, beklentiler (umut), Beck umutsuzluk puanlarının daha düşük olduğu;
motivasyon kaybı puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Mann Whitney U
test sonucuna göre araştırma grubunun yaşlarına bağlı olarak geleceğe ait duygular,
beklentiler (umut), motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanlarının istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna varılmıştır (p>0,05).
48
Cinsiyete Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği, Beck
Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının Karşılaştırılması
Tablo 7. Cinsiyete Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği,
Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının Karşılaştırılması
Kadınların, erkeklere kıyasla hayatın anlam ve amaç puanlarının daha yüksek olduğu
gözlenmiştir. Mann Whitney U test sonucuna göre araştırma grubunun cinsiyetlerine
bağlı olarak hayatın anlam ve amaç puanlarının istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık göstermediği sonucuna varılmıştır (p>0,05).
49
göstermediği (p>0,05), motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanlarının istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna varılmıştır (p<0,05).
Araştırma grubunun medeni durumlarına göre hayatın anlam ve amacı ölçeği, Beck
depresyon ölçeği, Beck umutsuzluk ölçeği ve alt boyut puanlarının
karşılaştırılmasına yönelik bilgiler Tablo 8’de yer almaktadır.
Medeni
N=150 n Ort. Sıra Ort. χ2 p
Durum
İlişkisi Yok 70 55,14 75,58
Hayatın Anlam İlişkisi Var 43 58,84 88,13
ve Amacı Hayatın Anlam ve Amacı 11,940 0,01*
Ölçeği Evli 27 52,52 69,35
Dul/Boşanmış 10 44,40 37,25
İlişkisi Yok 70 21,86 76,89
Beck İlişkisi Var 43 17,58 60,23
Depresyon Beck Depresyon 19,051 0,00*
Ölçeği Evli 27 22,78 77,46
Dul/Boşanmış 10 37,70 126,15
İlişkisi Yok 70 2,43 75,11
İlişkisi Var 43 1,88 63,19
Geleceğe Ait Duygular 10,822 0,01*
Evli 27 2,85 83,91
Dul/Boşanmış 10 4,10 108,45
İlişkisi Yok 70 2,69 73,91
İlişkisi Var 43 2,67 72,57
Beklentiler (Umut) 1,424 0,70
Evli 27 2,85 79,74
Beck Dul/Boşanmış 10 3,10 87,80
Umutsuzluk
Ölçeği İlişkisi Yok 70 3,69 73,12
İlişkisi Var 43 3,28 66,70
Motivasyon Kaybı 8,484 0,04*
Evli 27 4,59 84,07
Dul/Boşanmış 10 6,20 106,85
İlişkisi Yok 70 9,70 74,13
İlişkisi Var 43 8,49 65,86
Beck Umutsuzluk 8,148 0,04*
Evli 27 11,19 82,87
Dul/Boşanmış 10 14,90 106,65
χ2=Kruskal Wallis H Testi; *p<0,05: İlişki Var
İlişkisi olan kişilerin, diğerlerine kıyasla hayatın anlam ve amaç puanlarının daha
yüksek olduğu gözlenmiştir. Kruskal Wallis H test sonucuna göre araştırma
50
grubunun medeni durumlarına bağlı olarak hayatın anlam ve amaç puanlarının
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna varılmıştır (p<0,05).
Hayatın anlam ve amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı ve
Beck umutsuzluk puanları arasındaki farklılıkların hangi medeni durumları arasında
olduğuna dair Mann Whitney U test sonucu Tablo 9’da yer almaktadır.
51
İlişkisi olmayan kişiler ile ilişkisi olan kişilerin hayatın anlamı ve amaç, Beck
depresyon, geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı gözlenmiştir (p>0,017).
İlişkisi olmayan kişiler ile evli olan kişilerin hayatın anlamı ve amaç, Beck
depresyon, geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı gözlenmiştir (p>0,017).
İlişkisi olmayan kişiler ile dul/boşanmış olan kişilerin hayatın anlamı ve amaç,
Beck depresyon, geleceğe ait duygular puanları arasında anlamlı bir farklılık
olduğu (p<0,017); motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında
anlamlı bir farklılık olmadığı (p>0,017) gözlenmiştir.
İlişkisi olan kişiler ile evli olan kişilerin hayatın anlamı ve amaç, Beck
depresyon, geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanları
arasında anlamlı bir farklılık olmadığı gözlenmiştir (p>0,017).
İlişkisi olan kişiler ile dul/boşanmış olan kişilerin hayatın anlamı ve amaç, Beck
depresyon, geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanları
arasında anlamlı bir farklılık olduğu gözlenmiştir (p<0,017).
Evli olan kişiler ile dul/boşanmış olan kişilerin Beck depresyon puanları
arasında anlamlı bir farklılık olduğu (p<0,017); hayatın anlamı ve amaç,
geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında
anlamlı bir farklılık olmadığı (p>0,017) gözlenmiştir.
52
Tablo 10. Ekonomik Durumlarına Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği ve Alt Boyut Puanlarının
Karşılaştırılması
Ekonomik durumu çok iyi olan kişilerin, diğerlerine kıyasla hayatın anlam ve amaç
puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Kruskal Wallis H test sonucuna göre
araştırma grubunun ekonomik durumlarına bağlı olarak hayatın anlam ve amaç
puanlarının istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna varılmıştır
(p<0,05).
53
Ekonomik durumu orta olan kişilerin, diğerlerine kıyasla Beck depresyon puanlarının
daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Kruskal Wallis H test sonucuna göre araştırma
grubunun ekonomik durumlarına bağlı olarak Beck depresyon puanlarının
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna varılmıştır (p<0,05).
Ekonomik durumu orta olan kişilerin, diğerlerine kıyasla geleceğe ait duygular,
motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanlarının daha yüksek olduğu; ekonomik
durumu çok düşük olan kişilerin diğerlerine kıyasla beklentiler (umut) puanlarının
daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Kruskal Wallis H test sonucuna göre araştırma
grubunun ekonomik durumlarına bağlı olarak geleceğe ait duygular, beklentiler
(umut), motivasyon kaybı, Beck umutsuzluk puanlarının istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık gösterdiği sonucuna varılmıştır (p<0,05).
Hayatın anlam ve amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut),
motivasyon kaybı ve Beck umutsuzluk puanları arasındaki farklılıkların hangi
ekonomik durumları arasında olduğuna dair Mann Whitney U test sonucu Tablo
11’de yer almaktadır.
Tablo 11. Ekonomik Durumlarına Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçeği, Geleceğe Ait Duygular, Motivasyon Kaybı ve Beck Umutsuzluk
Puanlarının İkili Karşılaştırılması
54
Çok İyi (2000'den yukarı) 0,001* 0,002* 0,002* 0,002* 0,000* 0,002*
Çok Düşük (0-500) 0,001* 0,124 0,536 0,021 0,366 0,174
Çok İyi Düşük (500-1000) 0,138 0,023 0,225 0,836 0,319 0,496
(2000'den
yukarı) Orta (1000-1500) 0,000* 0,000* 0,000* 0,001* 0,000* 0,000*
İyi (1500-2000) 0,001* 0,002* 0,002* 0,002* 0,000* 0,002*
p=Mann Whitney U Testi; *p<0,013: İlişki Var
Ekonomik durumu çok düşük olan kişiler ile düşük olan kişilerin hayatın anlamı
ve amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı
gözlenmiştir (p>0,013).
Ekonomik durumu çok düşük olan kişiler ile orta olan kişilerin hayatın anlamı
ve amaç, Beck depresyon, beklentiler (umut) puanları arasında anlamlı bir
farklılık olmadığı (p>0,013); geleceğe ait duygular, motivasyon kaybı, Beck
umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu (p<0,013)
gözlenmiştir.
Ekonomik durumu çok düşük olan kişiler ile iyi olan kişilerin hayatın anlamı ve
amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı
gözlenmiştir (p>0,013).
Ekonomik durumu çok düşük olan kişiler ile çok iyi olan kişilerin hayatın
anlamı ve amaç puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu (p<0,013); Beck
depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon kaybı, Beck
umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı (p>0,013)
gözlenmiştir.
Ekonomik durumu düşük olan kişiler ile orta olan kişilerin hayatın anlamı ve
amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı
gözlenmiştir (p>0,013).
55
Ekonomik durumu düşük olan kişiler ile iyi olan kişilerin hayatın anlamı ve
amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı
gözlenmiştir (p>0,013).
Ekonomik durumu düşük olan kişiler ile çok iyi olan kişilerin hayatın anlamı ve
amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı
gözlenmiştir (p>0,013).
Ekonomik durumu orta olan kişiler ile iyi olan kişilerin Beck umutsuzluk
puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu (p<0,013); hayatın anlamı ve amaç,
Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon kaybı
puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı (p>0,013) gözlenmiştir.
Ekonomik durumu orta olan kişiler ile çok iyi olan kişilerin hayatın anlamı ve
amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu
gözlenmiştir (p<0,013).
Ekonomik durumu iyi olan kişiler ile çok iyi olan kişilerin hayatın anlamı ve
amaç, Beck depresyon, geleceğe ait duygular, beklentiler (umut), motivasyon
kaybı, Beck umutsuzluk puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu
gözlenmiştir (p<0,013).
56
Tablo 12. Beck Umutsuzluk Düzeylerine Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçek Puanlarının Karşılaştırılması
Umutsuz olmayan çok iyi olan kişilerin, diğerlerine kıyasla hayatın anlam ve amaç
puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Kruskal Wallis H test sonucuna göre
araştırma grubunun Beck umutsuzluk düzeylerine bağlı olarak hayatın anlam ve
amaç puanlarının istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna
varılmıştır (p<0,05).
Tablo 13. Beck Umutsuzluk Düzeylerine Göre Hayatın Anlam ve Amacı Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçek Puanlarının İkili Karşılaştırılması
57
Yüksek Düzeyde Umutsuzluk 0,000* 0,000*
Umutsuz Olmama 0,000* 0,000*
Düşük Umutsuzluk Orta Umutsuzluk 0,007* 0,127
Yüksek Düzeyde Umutsuzluk 0,000* 0,000*
Umutsuz Olmama 0,000* 0,000*
Orta Umutsuzluk Düşük Umutsuzluk 0,007* 0,127
Yüksek Düzeyde Umutsuzluk 0,000* 0,000*
Umutsuz Olmama 0,000* 0,000*
Yüksek Düzeyde Umutsuzluk Düşük Umutsuzluk 0,000* 0,000*
Orta Umutsuzluk 0,000* 0,000*
p=Mann Whitney U Testi; *p<0,017: İlişki Var
Umutsuz olmayan kişiler ile düşük düzeyde umutsuz olan kişilerin hayatın
anlamı ve amaç, Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu
gözlenmiştir (p<0,017).
Umutsuz olmayan kişiler ile orta düzeyde umutsuz olan kişilerin hayatın anlamı
ve amaç, Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu
gözlenmiştir (p<0,017).
Umutsuz olmayan kişiler ile yüksek düzeyde umutsuz olan kişilerin hayatın
anlamı ve amaç, Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu
gözlenmiştir (p<0,017).
Düşük düzeyde umutsuz olan kişiler ile orta düzeyde umutsuz olan kişilerin
hayatın anlamı ve amaç puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu (p<0,017),
Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir farklılık olmadığı (p>0,017)
gözlenmiştir.
Düşük düzeyde umutsuz olan kişiler ile yüksek düzeyde umutsuz olan kişilerin
hayatın anlamı ve amaç, Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir farklılık
olduğu gözlenmiştir (p<0,017).
Orta düzeyde umutsuz olan kişiler ile yüksek düzeyde umutsuz olan kişilerin
hayatın anlamı ve amaç, Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir farklılık
olduğu gözlenmiştir (p<0,017).
58
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
59
hedeflere ulaşmada gösterilen çaba sürecini oluşturmaktadır. Kişinin geleceğine ve
hedeflerine ulaşmak için gösterdiği bu çaba kişiye hayata devam etmesi için bir
teşvik oluşturmaktadır. Gelecekle ilgili hedefleri hayatına yönelik bir amaç
oluştururken aynı zamanda hayatını bir anlam ve ifade katmaktadır. Kendi hayatı ile
ilgili bir amacı olan ve hayatına anlam yükleyen bireyler bu anlam ve amaç
doğrultusunda hayatlarını devam ettirmektedirler. Geleceğe yönelik bir planı ve
amacı olmayan bireyler ise yaşamda kalmalarına neden olacak bir sebep
bulamamakta ve geleceğe yönelik olumlu duygular besleyememektedirler. Kişinin
sahip olduğu bu amaçsızlık hayatının anlamını yitirmesine neden olmaktadır. Hayata
dair bir amacı olan ve hayatına anlam yükleyen bireyler gelecekle ilgili daha az kaygı
duymaktadır. Tüm bu veriler hayatın anlam ve amacı ile geleceğe yönelik duygular
arasındaki anlamlı ilişkiyi açıklayıcı nitelik göstermektedir.
Elde dilen bir başka bulguda beklentiler (umut) puanları ile hayatın anlam ve
amacı puanları arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Hayatına bir amaç
doğrultusunda devam eden kişiler hayatlarıyla ilgili bir beklentiye sahiptirler. Kişinin
geleceğe yönelik bu umut, inanç ve beklentileri zamanlarını planlamalarına,
kendilerine bir hedef oluşturmalarına ve bu hedef doğrultusunda çaba göstermelerine
neden olamaktadır. Geleceğe yönelik bir umut ve beklenti içerisinde olan kişiler bu
beklentilerinin gerçekleşmesi için hayatta mücadelelerine devam etmektedirler. Bu
mücadele kişiyi hem hayatta tutarken hem de yaşamına bir anlam kazandırmaktadır.
Tüm bu veriler hayatın anlam ve amacı ile beklentiler ve umut puanlarını arasındaki
anlamlı ilişkiyi açıklamaktadır.
Elde edilen bir başka bulguya göre hayatın anlam ve amacı ile motivasyon
kaybı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bir amacı gerçekleştirebilmek için
kişinin kendi arzu ve isteklerine uygun olarak davranması motivasyon olarak
değerlendirilmektedir. Kişi hayatla ilgili amaçlarına ve hedeflerine ulaşma sürecinde
bazı engellerle karşılaşabilmektedir. Bu engeller kişide motivasyonun düşmesine
hatta kaybolmasına neden olamaktadır. Motivasyon kişinin hedeflerine
ulaşabilmesinin kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bu kaynak engeller ile
karşılaştığında kişinin hedefe ulaşabilmesi zorlaşmaktadır. Kişinin hedeflerine
ulaşma çabası içerisindeki engellerin neden olduğu motivasyon kaybı kişinin
hedeflerine ulaşma çabasını zayıflatmaktadır. Kişinin hayatının amacı ve hedefi ile
60
ilgili sahip olduğu inancın düşmesi ve motivasyonun kaybı hayata yüklediği anlamın
da zayıflamasına neden olmaktadır. Elde edilen; umutsuz olmayan kişilerin,
diğerlerine kıyasla hayatın anlam ve amaç puanlarının daha yüksek olduğu
bulgularıyla tüm bu veriler birlikte değerlendirildiğinde elde edilen bulgular
desteklenmektedir.
Elde edilen başka bir bulguda hayatın anlam ve amaç puanları ile Beck
depresyon puanları arasında anlamlı bir ilişki olduğu gözlenmiştir. Depresyonun tanı
kriterlerine baktığımızda en az iki hafta boyunca belirtilerden en az beşinin var
olması gerekmektedir. Bu belirtiler; depresif ruh hali-üzüntü, çökkünlük, çaresizlik,
boşluk ilgi ve zevk kaybı, uykusuzluk yada aşırı uyuma, iştah kayıpları ya da kilo
değişiklikleri, psikomotor reterdasyon, psikomotor ajitasyon, enerji ve dikkat azlığı,
değersizlik ve suçluluk düşünceleri, ölüm ve intihar düşünceleri yer almaktadır.
Depresyondaki kişi hayatına devam etmek için yeterli motivasyona sahip değildir.
Çökkünlük, karamsarlık ve çaresizlik duygularına sahip, geleceği ile ilgili
umutsuzluk duyguları içerisindedir. Geleceği ile ilgili planlar yapma konusunda
motivasyon duygusunun eksik olması, harekete geçmede enerjisinin az, kendisini
yorgun hissetmesi depresyondaki kişinin geleceğe yönelik planlar yapmasına engel
olmaktadır. Depresyondaki kişide varolan bilişsel çarpıtmalar geleceğine yönelik
karamsar olmasına ve hayatı boyunca olumsuzluklarla karşılaşacağını düşünmesine
neden olmaktadır. Depresyondaki kişi daha önce zevk aldığı şeylerden zevk alamama
durumu olan anhedoniye sahiptir. Bu ilgi ve zevk kaybı kişinin yaşamını kaliteli hale
getiren etkinlik ve aktivitelere katılmasındaki yeterli olan motivasyonu
etkilemektedir. Kişinin geleceğine yönelik çaresiz, umutsuz ve karamsar düşünceleri,
enerji kaybı, ilgi ve zevk kaybı gibi depresif belirtileri kişinin hayatına dair bir amaç
oluşturmasına ve bu amaca ulaşmaya yönelik çaba sarfetmesine engel olmaktadır.
Çökkkünlük, üzüntü gibi duygudurumları, ölüm ve intihar düşünceleri ise hayatının
anlamını yitirmesinde etkili olmaktadır. Tüm bu veriler hayatın anlam ve amacı
puanları ile depresyon puanları arasındaki anlamlı ilişkiyi açıklayacak nitelik
taşımaktadır.
Elde edilen bir başka bulguda, Beck umutsuzluk puanları ile Beck depresyon
puanları arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Yüksek düzeyde umutsuz olan
kişilerin, diğerlerine kıyasla Beck depresyon puanlarının daha yüksek olduğu
61
gözlenmiştir. Depresyon belirtileri arasında yer alan umutsuzluk, karamsarlık
düşünceleri kişinin Beck umutsuzluk ölçeğinde yer alan geleceğe ait duygular alt
ölçeğindeki geleceğine yönelik çaresiz, umutsuz ve karamsar düşünmesiyle
eşleşmektedir. Depresyondaki kişi sahip olduğu bilişsel çarpıtmalar nedeniyle
geleceğini değiştiremeyeceğini , ne yaparsa yapsın daima olumsuzluklarla
karşılaşacağını düşünmektedir. Bu düşünceler kişide geleceğine yönelik karamsar ve
umutsuz olmasına neden olmaktadır. Bu düşünceler kişinin geleceğe ait duygularını
etkilemekte ve elde edilen Beck umutsuzluk puanları ile Beck depresyon puanları
arasındaki anlamlı ilişkiyi açıklayıcı bir nitelik oluşturmaktadır. Beck umutsuzluk
ölçeğindeki bir başka alt ölçek olan geleceğe ait beklentiler ve umut alt ölçeği ile
Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Depresyondaki
kişinin geleceğini değiştiremeyeceğini düşünmesi ve bu nedenle sahip olduğu
karamsarlık ve çaresizlik düşünceleri kişinin geleceğine yönelik bir çaba içerisine
girmesini önlemektedir. Kişideki bu çabanın yokluğu ve geleceği ile ilgili
umutsuzluk düşünceleri kişinin geleceğe yönelik beklentilerini de olumsuz olarak
etkilemektedir. Geleceğini değiştiremeyeceğini düşünen ve bu nedenle bir çaba
içerisine girmeyen birey geleceğinden bir beklentiye de sahip olamamaktadır. Bu
verilerin Beck depresyon puanları ile beklenti (umut) puanları arasındaki anlamlı
ilişkiyi açıkladığı düşünülmektedir. Elde edilen bulgularda motivasyon kaybı ile
Beck depresyon puanları arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmıştır. Kişinin belirli bir
amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile davranmaları süreci olarak
tanımlanan motivasyon, kişinin bu arzu ve isteklerinin azalması nedeniyle
motivasyon kaybına neden olmaktadır. Motivasyon kaybı kişide ilgi ve zevk
kaybına, enerji kaybına ve hayatla ilgili olumsuz düşüncelere neden olmaktadır. Bir
hedef için veya yaşamına devam etmek için gerekli motivasyona sahip olmayan
kişide yaşama dair umutsuzluk, karamsarlık düşüncüleri, bir eyleme geçmek için ilgi
ve zevk kaybına neden olmaktadır. Tüm bu belirtiler depresyonun ortaya çıkmasına
sebep olmaktadır. Bu verilerin motivasyon kaybı ile depresyon puanları arasındaki
anlamlı ilişkiyi açıklaması düşünülmüştür.
Araştırma grubunun yaş ortalaması 25 olup, 25 yaş altında olan 71 (%47,3)
kişi, 25 yaş ve üstünde olan 79 (%52,7) kişi olduğu görülmektedir. Araştırmada elde
edilen verilere göre 25 yaş altında olan kişilerin, 25 yaş üstünde olan kişilere göre
62
hayatın anlamı ve amacı, geleceğe ait duygular ve beklentiler (umut) puanlarının
daha düşük olduğu, depresyon ve motivasyon kaybı puanlarının ise daha yüksek
olduğu tespit edilmiştir. 25 yaş altında olan bireylerin ergenlik dönemi içerisinde
olmaları depresyon, motivasyon kaybı puanlarının daha yüksek; hayatın anlamı ve
amacı, beklentiler ve geleceğe ait duygular puanlarının daha düşük olmasına neden
olmuş olabilir. 25 yaş altı bireylerin odak noktalarında kendilerinin olması, güvenlik
arayıcı davranışlar sergilemeleri, kendileri hakkında olumsuz düşünce oranlarının
daha fazla olması, gelecekle ilgili endişe ve kaygılarının yüksek olması, cinsellik ve
beden algıları, kimliklerini bulma çabaları ve kimlik oluşturma süresinde hayata dair
varoluşsal sorular sormaları, kişilerin kendi algılarını aynı zamanda sosyal hayatı
algılamalarını etkilemektedir. 25 yaş altındaki kişilerin toplumda yer edinme çabaları
ve yaşadıkları fiziksel değişiklikler benlik saygısında azalmaya neden olmaktadır. 25
yaş altındaki kişilerin hayatın anlamı ve amacı puanları ile umutsuzluk puanlarının
düşük olması gelecekle ilgili endişe ve kaygılarının daha yüksek olması, kimlik
bulma sürecinde yaşadıkları varoluşsal sorunlar, hayatı sorgulamalarına ve cevap
arayışı içerisinde olmaları ile açıklanabilir. 25 yaş altındaki kişilerin beden algıları,
fiziksel değişiklikleri, gelecekle ilgili endişe ve kaygılarının yüksek olması
depresyon ve motivasyon kayıp puanlarının daha yüksek olmasına neden olabilir.
Araştırma grubunun cinsiyet oranlarına baktığımızda; araştırmaya katılanların
85 (%56,7) kadın, 65 (%43,3) erkek olduğu gözlemlenmiştir. Araştırmada elde
edilen bulgulara göre kadınların erkeklere oranla hayatın anlamı ve amacı
puanlarının yüksek, umutsuzluk puanlarının düşük olduğu gözlemlenmiştir.
Kadınların gelecekle ilgili planlar yapmaları, hedeflerine ulaşmak için düzenli bir
çaba sarfetmeleri, kısa süreleri hazlardan ziyade uzun süreli haz verici sonuçlara
yönelmeleri kadınların erkeklere oranla hayatın anlamı ve amacı puanlarının daha
yüksek, umutsuzluk puanlarının daha düşük olmasına neden gösterilebilir.
Araştırma grubunun medeni durumlarına baktığımızda; araştırmaya
katılanlardan ilişkisi olmayan 70 (%46,7) kişi, ilişkisi olan 43 (%28,7) kişi, evli olan
27 (%18,0) kişi, dul/boşanmış olan 10 (%6,7) kişinin olduğu gözlemlenmiştir. Elde
edilen bulgulara göre ilişkisi olan kişilerin, diğerlerine kıyasla hayatın anlam ve
amaç puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. İlişkisi olan kişilerin geleceğe
yönelik planlar içerisinde olması, yaşamın getirdiği olumsuzlukları paylaşabileceği
63
bir yakınının olması kişinin hayatına kattığı anlam ve hayatına dair bir amacın
oluşmasına temel oluşturabilir. Elde edilen bir başka bulguya göre dul/boşanmış olan
kişilerin, diğerlerine kıyasla Beck depresyon puanları ile Beck umutsuzluk
puanlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Dul ve boşanma gibi durumların
depresyonu etkilediği bilinmektedir. Dul ve boşanmış kişilerin hayatlarında bir kayıp
olması depresyonu tetikleyebilmekte depresyon ile birlikte hayata dair umutsuzluk
düşüncelerinin yükselmesi ile depresyon ve umutsuzluk puanlarının yüksek olmasına
neden olabilir. Güz ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise dul olmanın depresyon
puanını anlamlı bir şekilde etkilediği, Bahar’ın yaptığı çalışmada da dul olan
bireylerin depresyon puanlarının evli ve bekâr olan bireylere göre daha yüksek
olduğu tespit edilmiştir.
Araştırmada elde edilen bir başka bulguya göre ekonomik durumu çok iyi
olan kişilerin, diğerlerine kıyasla hayatın anlam ve amaç puanlarının daha yüksek
olduğu gözlenmiştir. Sosyo-ekonomik durum, kişinin giyim ve kuşamından,
çevresine, geleceğe yönelik beklentilerine, dünya görüşüne, tolumdaki ilişkilerine ve
içerisinde bulunduğu bütün durumlara önemli bir ölçüde etki göstermektedir.
Ekonomik durumu iyi olamayan kişiler temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.
Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bireylerin hayatlarının amacı temel ihtiyaçlarını
karşılamak ve yaşamlarına devam etmek olacaktır. Ancak ekonomik düzeyi yüksek
olan kişiler temel ihtiyaçlarını zaten karşıladıkları için bu enerji ve çabalarını
hayatlarına dair yeni bir amaç oluşturma için kullanacaklardır. Ekonomik durumu iyi
olan kişiler sosyo-kültürel faaliyetlere katılma oranlarının daha yüksek olması
sebebiyle hayatlarına kattıklarını anlamlar, kendini geliştirme düzeyleri ve hayattan
zevk alma düzeyleri daha yüksek olacaktır. Bahar ve arkadaşlarının çalışmasında
ekonomik durumun anksiyete puanları üzerinde önemli derecede etkili olduğu
belirtilmiştir. Tüm bu veriler elde edilen bulguları destekler nitelik taşımaktadır.
64
6. SONUÇ
Hayatın anlamı ve amacı ile umutsuzluk arasında anlamlı bir ilişki olduğu
saptanmıştır.
Hayatın anlamı ve amacı ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki olduğu
saptanmıştır.
Depresyon ve umutsuzluk arasında anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır.
65
Hayatın anlamı ve amacı, depresyon ve umutsuzluk ile cinsiyet, medeni
durum, ekonomik durum, yaş gibi faktörler arasında anlamlı bir farklılık
saptanmıştır.
7. KAYNAKLAR
66
adolescents. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry. 35(4), 498-
507.
9. Alper Y. (1999) Bütün Yönleriyle Depresyon 1. Baskı
10. Alper, Y. (1997). Depresyon Psikoterapici. Ara Yayıncılık. İstanbul.
11. Amerikan Psikiyatri Birliği. (2000). DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri: Başvuru
Elkitabı (2. baskı). (Çev. Ertuğrul Köroğlu). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
12. Among Native Americans. Journal of Social Psychology, 131. 583-584.
13. Andrade L, Caraveo‐ anduaga JJ, Berglund P, Bijl RV, Graaf RD, Vollebergh
W, et al. The Epidemiology of Major Depressive Episodes: Results from the
International Consortium of Psychiatric Epidemiology (ICPE) Surveys.
International Journal of Methods in Psychiatric Research. 2003;12(1):3-21.
14. Angst J. Epidemiology of Depression. Psychopharmacology.
1992;106(1):S71-S4
15. Arkar, H. (1992). Beck'in depresyon modeli ve biliĢsel terapisi. Düşünen
Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 5, 37-40.
16. Aslan, M., Hocaoğlu, Ç. (2014). YaĢlılarda intihar davranışı. Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar, 6(3), 294-309.
17. Aşkın, R. (1999). Depresyon El Kitabı. Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş.
Selçuk Üniversitesi, Konya.
18. Aydın, B. (1990). Üniversite öğrencilerinde depresyon biliĢsel çarpıtmalar
ve akademik başarı. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim
Bilimleri Dergisi, 2, 27-36.
19. Bandura A (1997) Self-efficacy: toward a unifying theory of behavioral
change. Psychol Rev, 84:191-215.
20. Başoğul, C., Buldukoğlu, K. (2015). Depresif bozukluklarda psikososyal
girişimler. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(1), 1-15.
21. Batıgün, A. D. (2002). Gençler ve İntihar: Diğer Yaş Gruplarıyla Farklılaşan
Özellikler. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
22. Beck AT (1979) Cognitive therapy of depression: A treatment manual.
Guilford Press, New York.
67
23. Beck AT, Ward CH, Mendelson M, Mock J, Erbaugh J. An inventory for
measuring depression. Archives Of General Psychiatry. 1961:561-71
24. Beck AT. Cognitive Therapy of Depression. New York: Guilford Press;
1983.
25. Beck, A. (1972). Depression: Causes and Treatment Pennsylvania. Universty
of Pennsylvania Press.
26. Beck, A. T., Rush, A. J., Shaw, B. F., Emery, G. (1983). Cognitive Therapy
of Depression. (4. Baskı). New York: The Guildford Press.
27. Beck, A.T. (1967).Depression: clinical, experimental, and theoretic alaspects,
University of Pennsylvania Press.
28. Beck, A.T. (2015). Bilişsel Terapi ve Duygusal Bozukluklar. (Çev.., Öztürk,
V., Türkcan, A.). 3. Basım. Litera Yayıncılık: İstanbul.
29. Beck, A.T., (1999). Prisoners of hate: The cognitive basis of anger, hostility
and violence. New York, NY: HarperCollins.
30. Beck, A.T., (2001). Bilişsel Danışma Temel İlkeler ve Ötesi, Ankara: Türk
Psikologlar Derneği Yayınları.
31. Beck, A.T., Rush, A., Shaw, J., Brayn F. ve Emery, G. (1984). Cognitive
therapy of depression. Guilford. New York.
32. Berk R.A. (2000). Does Humor in Course Test Reduce Anxiety and Improve
Perdormance? College Teaching; 48:151-158.
33. Bilge A. & Çam O (2010) Ruhsal Hastalığa Yönelik Damgalama ile
Mücadele TAF Preventive Medicine Bulletin, 9(1), 71-78.
34. Bilgin, N. (2013). Sosyal Psikoloji. İzmir Ege Üniversitesi Basımevi
35. Binbay T, Direk N, Aker T, Akvardar Y, Alptekin K, Cimilli C, et al.
Türkiye‘de Psikiyatrik Epidemiyoloji: Yakın Zamanlı Araştırmalarda Temel
Bulgular ve Gelecek İçin Öneriler. Türk Psikiyatri Dergisi. 2014;25:264-81.
36. Blackham, H. J. (2005). Altı Varoluşçu Düşünür. Uşşaklı, E. (Çev.), Dost
Kitabevi Yayınları, Birinci Baskı, Ankara.
37. Bowlby, J. (1982). “Caring for children: Some influences on its
development.” In Cohen Weissman ve Cohler (eds.) Parenthood, New York:
The Guilford Press.
68
38. Bowlby, J. (1985). Attachment and Loss: Vol. 3, Loss. Great Britain: Pelican
Books.
39. Bowlby, J. (1987). Attachment and Loss: Vol. 2, Seperation. Great Britain:
Pelican Books.
40. Bowlby, J. (1989). Attachment and Loss: Vol. 1, Attachment. Great Britain:
Pelican Books.
41. Bozkurt N. (2004) Bir Grup Üniversite Öğrencisinin Depresyon ve Kaygı
Düzeyleri ile Çeşitli Değişkenler Arasındaki İlişkiler 29(133), s. 52-59.
42. Bozkurt, N. (2003). Depresyonda biliĢsel davranışçı yaklaĢımlar: Beck‟in
bilişsel kuramı. Ege Eğitim Dergisi, 3(2), 59-64.
43. Brenner, C. (1993). Psikanalizmin Temelleri.(Çev. Savaşır, I., Savaşır, Y.),
Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
44. Budak, S. (2000). Psikoloji Sözlüğü . Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları
45. Camus, Albert. Başkaldıran İnsan, (1945), (Çev. Tahsin Yücel), Can
Yayınlar, İstanbul 2004.
46. Cevizci, A. (1997). Felsefe Sözlüğü. Ekin Yayınları, Ankara.
47. Cevizci, Ahmet, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, İstanbul, 2010.
48. Ceylan, M.E., Oral, E.T., (2001). Duygudurum bozuklukları. Araştırma ve
Klinik Uygulamada Biyolojik Psikiyatri, 4, 73-99.
49. Chiu, E. (2004). Epidemiology of depression in the Asia Pacific region.
Australasian Psychiatry, 12. 4-10.
50. Cimilli C. Depresyonla İlişkileri Bağlamında Türkiye‘nin Sosyal ve Kültürel
Özellikleri Türk Psikiyatri Dergisi. 1997;8:292-300.
51. Cimilli, C. (2001). Depresyonda Sosyal ve Kültürel Etmenler. Duygudurum
Dizisi, 4, 157-168.
52. Clay, D.L., Anderson, W.P., Dixon, W.A. (1993). Relationship between
anger expression and stress in predicting depression. Journal of Counseling
and Development, 72. 91-94.
53. Corrigan, P. (2001). Place-then-train: An alternative paradigm for psychiatric
disabilities. Clinical Psychology. Science and Practice , 8, 334-349.
54. Coyne, J. C., Kessler, R. C., Tal, M. (1987). Living With a Depressed Person.
Journal of Consulting and Clinical Psychology, 55. 347-352.
69
55. Çalışır, M. (2009). Yetișkin bağlanma kuramı ve duygulanım düzenleme
stratejilerinin depresyonla ilișkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1, 240-
255.
56. Çelik FH, Hocaoğlu Ç. Major Depresif Bozukluk Tanımı, Etyolojisi ve
Epidemiyolojisi: Bir Gözden Geçirme. Çağdaş Tıp Dergisi. 2016;6(1):51-66.
57. Çelik, H.F., Hocaoğlu, Ç. (2016). Major depresif bozukluk tanımı, etyolojisi
ve epidemiyolojisi: Bir gözden geçirme. Journal of Contemporary Medicine.
6(1), 51-66.
58. Çelikkol, A. (1999). Ruh Hastalıklarından Korunma. Gendaş Yayımcılık,
İstanbul.
59. Çifter, İ. (1993). “Depresyon Kavramının Gelişimi.” Depresyon Monograflar
Serisi, 1. Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
60. Davison G., Neale J. & Dağ i (2004) Anormal Psikoloji. Ankara: Türk
Psikologlar Derneği.
61. Deal, S.L., Williams, J.E. (1988). Cognitive distortions as mediators between
life stress and depression in adolescents. Adolescence, 23, 477-490.
62. Demirhan, Ahmet, Kierkegaard ve Din, Gelenek Yayınları, Birinci Baskı,
İstanbul, 2003.
63. Dilbaz, N., Seber, G. (1993). Umutsuzluk kavramı: Depresyon ve intiharda
önemi. Kriz Dergisi, 1(3), 134-138.
64. Doğan O, Akyüz G, Kaya B, Önder Z, Özkürkçügil A. Ruhsal Bozuklukların
Epidemiyolojisi-II. Sivas: Dilek Matbaası; 1996.
65. Doğan, O. (2000). Depresyonun epidemiyolojisi. Duygudurum Dizisi,1, 29-
38.
66. Doğan, O., Gülmez, H.ve Ketenoğlu, C., (1995). Ruhsal Bozuklukların
Epidemiyolojisi. Sivas: Dilek Matbaası.
67. Doğan, T. (2008). Psikolojik belirtilerin yordayıcısı olarak sosyal destek ve
iyilik hali. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(30), 30-44.
68. Doğan., M. (2001). Depresyonda biliĢsel tedavi yaklaşımı: temel boyutlar ve
açıklamalar. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(1),61-103.
69. Dökmen, Ü. (2011). Evrenler Uyumlaşma Sürecinde Varolmak, Gelişmek
Uzlaşmak. Remzi Kitabevi, 14. Basım, İstanbul.
70
70. Elder, B.L., Mosack, V. (2011). Genetics of depression: an overview of
thecurrentscience. Issues İn Mental Health Nursing, 32(4), 192-202.
71. Erhart, Itır, Ben Neyim?, Çev.: Egemen DEMİRCİOĞLU, Boğaziçi
Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2007.
72. Erol N. Kılıç C. & Ulusoy M (1998) Türkiye Ruh Sağlığı Profili
Raporu. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Ankara.
73. Erol N, Kılıç C, Ulusoy M, Keçeci M, Şimşek Z. Türkiye Ruh Sağlığı Profili
Raporu. 1998.
74. Eskin, M. (2000). Ergen ruh sağlığı sorunları ve intihar davranışıyla ilişkileri.
Klinik Psikiyatri Dergisi, 3: 228–234.
75. Fava, M., Rosenbaum, J. F. (1998). Anger Attacks in Deppression.Depression
and Anxiety, 8. 59–63. Frost, A. K., Reinherz, H. Z., Camras, B. P., Giaconia,
R. M., Lefkowitz, E. S. (1999). Risk Factors for Depressive Symptoms in
Late Adolescence: A Longitudinal Community Study. American Journal of
Orthopsychiatry, 69. 370-381.
76. Fleischer, Margot, 20. Yüzyıl Filozofları, Çev.: Akın KANAT, İlya
Yayınları, İzmir, 2004.
77. Foulquie, Paul, Varoluşçunun Varoluşu, (Çev. Yakup Şahan), Toplumsal
Dönüşüm Yayınları, İstanbul 1998.
78. Frankl, V. E. (2009). İnsanın Anlam Arayışı, çev: Budak, S. 3. Baskı, Okyan
Us Yayınları, İstanbul.
79. Geçtan E. (2006). Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar.
İstanbul: Metis Yayınları.
80. Gençtan, E. (1981). Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışlar. Ankara
Maya Matbaacılık Yayıncılık Lt. Şti. Yayınları Eğitim Dizisi.
81. Gençtan, E. (1984). Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışlar. Maya
Yayınları Nr. 3 Ankara.
82. Goodwin, R., Jacobi, F., & Bittner, A. v. (2007). Duygudurum
Bozukluklarının Epidemiyolojisi. Duygudurum Bozuklukları Temel Kitabı.
İstanbul.
83. Güleç C . & Köroğlu E. (1997) Psikiyatri Temel Kitabı. Ankara.
71
84. Güleç C. (2009) Psikiyatrinin ABC'si (Cilt 2) İstanbul: Say Yayınları
85. Güleç, H., Sayar, K., Özkorumak, E. (2005). Depresyonda Bedensel
Belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi, 16. 90-96.
86. Güleç, N. (2005). Depresyonda utanç, suçluluk, öfke ve kendilik değeri
(Doktora Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
87. Gündoğan, Ali Osman, Albert Camus ve Başkaldırma Felsefesi, Birey
Yayıncılık, İstanbul, 1995.
88. Hamarta, E. (2004). Üniversite Öğrencilerinin Yakın İlişkilerindeki Bazı
Değişkenlerin (Benlik Saygısı Depresyon ve Saplantılı Düşünme) Bağlanma
Stilleri Açısından İncelenmesi Yayınlanmamış Doktora Tezi Selçuk
Üniversitesi Konya.
89. Hamilton, M. (1960). A Rating Scale for Depression. 23(1), 56.
90. Hammen, C. (2003). Interpersonal stress and depression in women. Journal of
Affective Disorders, 74. 49-57.
91. Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970.
92. Holmes, J. (1997). John bowlby and attachment theory. Language İn Society,
26, 65101.
93. Hovardaoğlu, S. (1986). ÖğrenilmiĢ çaresizlik, Psikoloji Dergisi, 5, 3-7.
94. Howard Selsam, Din, Bilim ve Felsefe, çev. Mehmet Türdeş, Morpa Kültür
Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, 2003, s. 51.
95. Işık E. (1996). Nevrozlar. Kent Matbaası, Ankara; ss 31–45.
96. Jaspers, K. 1997. “Felsefe Nedir?” Çev: Zekioğlu, İ. E. İstanbul: Say
Yayınları.
97. Jaspers, Karl : Felsefe Nedir?, (Çev.: İsmet Zeki Eyuboğlu), Say Yayınları,
İstanbul, 1986.
98. Kalafat, S. (1996). “Depresyon ve Mutlulukta Otomatik Düşüncelerin Rolü.”
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondukuz Mayıs Üniversitesi, Samsun.
99. Kara, H., Sayar K & Saygılı S. (1997) Kültürel psikiyatri açısından
depresyon kavramı Klinik Psikofarmakoloji Büllteni, 7(1-4), 42-45.
100.Kavakcı Ö., Yıldırım O., Kuğu N. (2010a). Travma sonrası stres bozukluğu
ve sınav kaygısı için EMDR: Olgu sunumu. Klinik Psikiyatri Dergisi,
2010;13:42-47.
72
101.Kavakçı, Ö. (2014). EMDR Türkiye E-Bülteni. EMDR-TR Derneği Yayın
Organı, 9. Sayı.
102.Kaya B. Depresyon: Sosyo-ekonomik ve Kültürel Pencereden Bakış. Klinik
Psikiyatri. 2007;10(6):11-20.
103.Keck, E.M. (2010). Depresyon nasıl ortaya çıkar? Nasıl tedavi edilir? Stresle
bağlantısı nedir? .Lundbeck. 7-52.
104.Kendell, R. E. (1970). Relationship Between Aggression and Depression:
Epidemiological Implications of a Hypothesis. Archives of General
Psychiatry, 22. 308–318.
105.Kesebir, S., Kavzoğlu, Ö.S., ve Üstündağ, F.M. (2011). Bağlanma ve
psikopatoloji, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 3(2), 321-342.
106.Keskin A, Ünlüoğlu İ, Bilge U, Yenilmez Ç. Ruhsal Bozuklukların
Yaygınlığı, Cinsiyetlere Göre Dağılımı ve Psikiyatrik Destek Alma ile
İlişkisi. Nöropsikiyatri Arşivi. 2013;50(4):344-51.
107.Köknel Ö. (2005) Ruhsal Çöküntü : Depresyon. İstanbul: Altın Kitaplar
Yayınevi 6 Baskı.
108. Köknel Ö. (2000) Duygudurum Bozukluklarının Tarihçesi 1, 5-11.
109.Köknel, Ö. (1989). Depresyon:Ruhsal Çöküntü. Altın Kitapları Yayınevi,
İstanbul.
110.Köroğlu E. Klinik Psikiyatri. Ankara: Hekimler Yayın Birliği; 2015. 184-211
p.
111.Krishnan KRR, McDonald WM, Escalona PR, Doraiswamy PM, Na C,
Husain MM, et al. Magnetic Resonance İmaging of the Caudate Nuclei in
Depression: Preliminary Observations. Archives of General Psychiatry.
1992;49(7):553-7.
112.Krueger, J. (1996). Personal beliefs and cultural stereotypes about racial
characteristics. Journal of Personality and Social Psychology, 71(3), 536-548.
113.Kuçuradi, İ. 1997 “Yüzyılımızda İnsan Felsefesi.” Ankara: Türkiye Felsefe
Kurumu.
73
114.Kupfer DJ, Frank E, Phillips ML. Major Depressive Disorder: New Clinical,
Neurobiological, and Treatment Perspectives. The Lancet.
2012;379(9820):1045-55.
115.Kutlu R, Işıklar-Özberk D, Gök H, Demirbaş N. Kardiyoloji Yoğun Bakım
Ünitesinde Yatan Hastalarda Anksiyete ve Depresyon Sıklığı ve Etki Eden
Faktörler. Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi. 2016;24(4):672- 9.
116.Küey L. (1998) Birinci Basamakta Depresyon: Tanıma Ele Alma
Yönlendirme Psikiyatri D ünyası, 1, 5-12.
117.Law, Stephen , Felsefe, Çev.: Hülya YUVALI, Özlem GÜLTEKİN, İnkılap
Yayınları, İstanbul, 2010.
118.Lehtinen V, Joukamaa M. Epidemiology of Depression: Prevalence, Risk
Factors and Treatment Situation. Acta Psychiatrica Scandinavica.
1994;89(s377):7-10.
119.Lewinsohn, P. M., Libet, J. (1972). Pleasant events, activity schedules, and
depression. Journal of Abnormal Psychology, 79. 291-295.
120.Lewinsohn, P. M., Amenson, C. S. (1978). Some Relations Between Pleasant
and Unpleasant Mood-Related Events and Depression. Journal of Abnormal
Psychology, 87. 644-654.
121.Lewinsohn, P. M., Gotlib, I. H., Seeley, J. R. (1997). Depressionrelated
Psychosocial Variables: Are They Specific to Depression in Adolescents?
Journal of Abnormal Psychology, 106. 365–375.
122.Lewinsohn, P. M., Graf, M. (1973). Pleasant Activities and Depression.
Journal of Consulting and Clinical Psychology, 41. 261268.
123.Lucacs, György, Avrupa Edebiyatı ve Varoluşçuluk, Çev.: Vural Yıldırım,
Epos Yayınları, Ankara, 2011.
124.Lucacs, George, Varoluşçuluk, Felsefe Tartışmaları, Boğaziçi Üniversitesi
Yayınevi, 2007.
125.Lyons, M., Elsen, S., Goldberg, J., True, W., Lin, N., Meyer, J., et al. (1998).
A registry-based twin study of depression in men. 55(5), s. 468-72.
126.Magill, Frank N, Egzistansiyalist Felsefenin Beş Klasiği, çev: Vahap Mutal,
Dergâh Yayınları, İstanbul, 1992.
74
127.Magill, Frank, Egzistansiyalist Felsefenin Beş Klasiği, (Çev. Vahap Mutal),
Dergâh Yayınları, İstanbul 1992.
128.Marx E.M., Williams J.M., Claridge G.C. ve ark. (1992) Depression and
social problem solving. J Abnorm Psychol, 101: 78–86.
129.McIntosh E, Gillanders D, Rodgers S. Rumination, Goal Linking, Daily
Hassles and Life Events in Major Depression. Clinical psychology &
psychotherapy. 2010;17(1):33-43.
130.Mennin, D.S., Heimberg, R.G., Turk, C.L., and Fresco, D.M. (2005).
Preliminary evidence for an emotion dysregulation model of generalized
anxiety disorder. Behaviour research and therapy, 43(10), 1281-1310.
131.Miranda, R., Gallagher, M., Bauchner, B., Vaysman, R., and Marroquin, B.
(2012). Cognitive inflexibility as a prospective predictor of suicidal ideation
among young adults with a suicide attempt history. Depression and Anxiety,
29, 180186.
132.Mounier, Emmanuel, Varoluş Felsefelerine Giriş, Say Yayınları, İstanbul,
2007.
133.Otlu B (2008) Üniversite Öğrencilerinin Depresyon Düzeylerinin ve
Ailevi İşlevleri: Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Örneği
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 30-35.
134. Öner, N. (2005). İnsan Hürriyeti, Vadi Yayınları
135.Özdel, K. (2015). Dünden bugüne biliĢsel davranışçı terapiler: teori ve
uygulama. Türkiye Klinikleri, 8(2), 10-20.
136.Özkürkçügil, A., Kırlı, S. (1998). Depresyonda değerlendirme. Psikiyatri
Dünyası, 1, 26-34.
137.Özmen, E., Ögel, K., Boratav, C., Sağduyu, A., Aker, T., Tamar, D. (2003).
Depresyon ile İlgili Bilgi ve Tutumlar: İstanbul Örneği. Türk Psikiyatri
Dergisi, 14. 89-100.
138.Özmen D.,Ozmen E., Ergin D., Çakmakçi Ç., A. Şen N., Erbay D., P et
al (2007) The association of self-esteem, depression and body satisfaction
with obesity among Turkish adolescents. BMC Public Health,, 7, 1-7.
75
139.Özmen E ., Taşkın E. & Özmen D. (2004) Which Psychiatric label is more
stigmatising? ”Ruhsal Hastalık” or “Akıl Hastalığı” Türk Psikiyatri Dergisi,
15(1), 47-55.
140.Özmen, E., Ögel, K., Boratav, C., Sağduyu, A., Aker T. & Tamar D.
(2003) Depresyon ile İlgili Bilgi ve Tutumlar Türk Psikiyatri Dergisi, 14, 89-
100.
141.Öztokat, Nedret, Varoluşçuluk: Felsefeden Edebiyata Uzanan Bir Yol,
Kitaplık, 2005.
142.Öztop B., D., Öztürk A., Ünalan D., Mazıcıoğlu M., Balcı E., ve Gün Ġ.
(2011). Lise öğrencilerinde depresyon ve davranış sorunlarının yaygınlığı.
Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12(3), 204-211.
143.Öztürk M. (2004) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. 10. askı. Ankara: Nobel
144.Öztürk M. (1992) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Hekimler Yayın
Birliği Yayınları.
145.Öztürk MO, Uluşahin A. Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara Tuna
Matbaacılık; 2015. 81-94 p. 82. Aslan S. Kişilik, Huy ve Psikopatoloji.
Rewiews, Cases and Hypotheses in Psychiatry RCHP. 2008;2(1-2):7-18.
146.Öztürk MO, Uluşahin A. Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Tuna
Matbaacılık 2015. 261-96 p.
147.Öztürk, M. O. (2004). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. (10. baskı). Nobel Tıp
Kitabevleri: Ankara. 291-342.
148.Öztürk, M.O. (2004). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. (10. baskı). Nobel Tıp
Kitabevleri: Ankara.
149. Pyne, J., Kuc, E., Schroeder, P., Fortney, J., Edlund, M., & Sullivan ,
G. (2004). Relationship Between Perceived Stigma and Depression Severity.
J Nerv Ment Dis, 192(4), 278-83.
150.Rezaki M. Bir Sağlık Ocağına Başvuran Hastalarda Depresyon. Türk
Psikiyatri Dergisi. 1995;6(1):13-20.
151.Sartre, Jean Paul, “Bulantı’dan”, çev: S. Hilâv, Türk Dili Dergisi, Yazın
Akımları Özel Sayısı, S:349, Ankara, Ocak 1981.
76
152.Sartre, Jean Paul, “Varoluşçuluğun Savunulması”, çev: Bertan Onaran, Türk
Dili Dergisi, Yazın Akımları Özel Sayısı, S:349, Ankara, Ocak 1981.
153.Sartre, Jean Paul, Varoluşçuluk , çev:Asım Bezirci, Say Yayınları, İstanbul,
1999.
154.Sartre, Jean-Paul, Varlık ve Hiçlik, Çev.: T. ILGAZ, G. ÇANKAYA EKSEN,
İthaki Yayınları, 2009, İstanbul.
155.Saveanu RV, Nemeroff CB. Etiology of Depression: Genetic and
Environmental Factors. Psychiatric Clinics of North America.
2012;35(1):5171.
156.Sayar K, Ak İ. Depresyon ve Kültür. İbni Sina Tıp Dergisi 6. 2001:56- 9.
157. Sayıl I. (2000) Ruh Sağlığı ve Hastalıkları. Ankara: Öncü Basımevi.
158.Sayıl, I. (Editör). (2004). Bireyden Topluma Ruh Sağlığı. (1.baskı). İstanbul:
Eczacıbaşı İlaç Paz.
159.Sayıl, I. ve Berksun, O.E. (1998). “Depresyon ve İntihar”. Psikiyatri Dünyası
Dergisi, 2:52-56.
160.Sayın A, Aslan S. Duygudurum Bozuklukları ile Huy, Karakter ve Kişilik
İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi. 2005;16(4):276-83.
161.Seligman, M. E. P. (1992). Helplessness: On Depression, Development, and
Death. New York: W.H. Freeman and Company.
162.Sevindik C., Özer Ö., Kolat U. & Önem R. (2013) Major Depresif
Bozukluğu veya Psikotik Bozukluğu Bulunan Hastalarda İçselleştirilmiş
Damgalanma ve işlevsellik Üzerine Etkisi. Şişli Etfal Hastanesi Tıp Bülteni,
48(3), 198-207.
163. Skinner, B.F. (1957). Verbal Behavior. New York: Apletton.
164.Sullivan, H. S. (1953). Interpersonal Psychiatry. New York: W.W. Norton &
Company, Inc.
165.Şenkal İ., (2013) Üniversite Öğrencilerinde Çocukluk Çağı Travmaları ve
Bağlanma Biçiminin Depresyon ve Kaygı Belirtileri İle İlişkisinde
Aleksitiminin Aracı Rolünün İncelenmesi Yüksek Lisans Tezi Hacettepe
Üniversitesi Ankara.
77
166.Şireli Ö., (2012) Depresyon Tanısı Almış Ergenlerde Anne Baba Kabul
Reddi Kontrolü ve Aile İçi İlişkilerin Depresyon Şiddetine Etkisi Tıpta
Uzmanlık Tezi.
167.Tan, O. (2015). Depresyon. Önemli Bilgiler, Çıkış Yolları. 8. Baskı. İstanbul:
Timas Yayınları
168. Tan, O. (2008). Depresyon 7. Baskı . İstanbul: Timas Yayınları.
169. Tarhan , N. (2013). Stresten Depresyona (D Dergi Prodüktör)
170. Tarhan, N. (2010). Toplum Psikolojisi. İstanbul: TimaS Yayınları
171. Tarhan, N. (2011). Kadın Psikolojisi. İstanbul: Nesil Yayıncılık
172. Taşdelen, Kierkegaard’da Benlik ve Varoluş, Hece Yayınları, Ankara,
2004.
173. Taymur İ, Türkçapar MH. Personality: Description, Classification and
Evaluation. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar-Current Approaches in
Psychiatry. 2012;4(2):154-77.
174. Tezcan E. (2000) Depresyonun Ayırıcı Tanısı Duygudurum Dizisi,
2, 77-98.
175. Timuçin, A. 2006. “Düşünce Tarihi.” İstanbul: Bulut Yayınları.
176. Tomruk, N.B., Oral, T. (2007). Elektrokonvulsif tedavinin klinik
kullanımı: Bir gözden geçirme. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 8(4), 302-309.
177. Topses, G. (2012). DavranıĢçı ve varoluşçu–hümanistik psikolojik
danışma kuramlarının ayırtedici ve örtüşen nitelikleri, International Journal of
New Trends in Arts, Sports and Science Education, 1(3), 67-75.
178. Tosun, M. (1999). Depresyon tedavisinde elektrokonvülsif terapinin
yeri. Depresyon, Somatizasyon ve Psikiyatrik Aciller Sempozyumu. Ü.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi
Etkinlikleri, İstanbul.
179. Tuğrul C, Sayılgan MA. Depresyonla Başa Çıkma Yolları: Türk
Psikologlar Derneği; 1997.
180. TUİK. İntihar İstatistikleri 2013 Ankara2014 [26.09.2016]. Available
from: www.tuik.gov.tr.
181. Türkçapar H. (2009) Depresyon. Ankara: HYB Yayınları.
78
182. Türkçapar H, Güriz O, Özel A, Işık B, Dönbak Örsel S. Antisosyal
Kişilik Bozukluğu Olan Hastalarda Öfke ve Depresyonun İlişkisi. Türk
Psikiyatri Dergisi. 2004;15(2):119-24.
183. Türküm, S. (1999). Bilişsel-Davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla
Psikolojik Danışmanın Bilişsel Carpıtmalar ve İletişim Becerileri üzerindeki
Etkisi. Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları, N0:56,Eskişehir.
184. Uluşahin A, Uluǧ B. Clinical and Personality Correlates of Outcome
in Depressive Disorders in a Turkish Sample. Journal of Affective Disorders.
1997;42(1):1-8.
185. Ünal S, Özcan E. Depresyonda Hazırlayıcı, Ortaya Çıkarıcı ve
Koruyucu Etkenler. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 2000;1(1):41-8.
186. Ünal, S., Küey, L., Güleç, C., Bekaroğlu, M., Evlice, Y.E. ve Kırlı, S.
(2002). “Depresif Bozukluklarda Risk Etkenleri.” Türk Psikiyatri Dergisi, 8-
15.
187. Üstün TB, Ayuso-Mateos JL, Chatterji S, Mathers C, Murray C.
Global Burden of Depressive Disorders in the Year 2000. The British Journal
of Psychiatry. 2004;184(5):386-92.
188. Wilhelm, K., Roy, K., Mitchell, P., Brownhill, S., Parker, G. (2002).
Gender differences in depression risk and coping factors in a clinical sample.
ACTA Psychiatrica Scandinavica, 106. 45-53.
189. Yalom, I. (2001). Varoluşçu Psikoterapi. İyidoğan Babayiğit, Z.
(Çev.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
190. Yemez, B., & Alptekin, K. (1998). Depresyon Etiyolojisi. Psikiyatri
Dünyası, 2(1), s. 21-5.
191. Young, T. J. (1991). Locus of Control, Depression, and Anger.
79
KİŞİSEL BİLGİ FORMU
1. Yaş.............................................................
2. Cinsiyetiniz: K( ) E()
3. Öğrenim durumunuz....................................
5. Mesleğiniz
a) Memur
b) İşci
c) Serbest
d) Çiftçi
e) İşsiz
8. Son 1 ay içerisinde tanısı konmuş ruhsal bir rahatsızlığınız var mı? Yok( )
Var( ) Var ise tanıyı belirtiniz.......................
80
EK-1
BECK DEPRESYON ÖLÇEĞİ
AÇIKLAMA:
81
5. (0) Kendimi suçlu hissetmiyorum.
(1) Arada bir kendimi suçlu hissettiğim oluyor.
(2) Kendimi çoğunlukla suçlu hissediyorum.
(3) Kendimi her an için suçlu hissediyorum.
82
12. (0) Diğer insanlara karşı ilgimi kaybetmedim.
(1) Eskisine göre insanlarla daha az ilgiliyim.
(2) Diğer insanlara karşı ilgimin çoğunu kaybettim.
(3) Diğer insanlara karşı hiç ilgim kalmadı.
83
(3) Artık hiç iştahım yok.
21. (0) Son zamanlarda cinsel yaşantımda dikkatimi çeken bir şey yok.
(1) Eskisine oranla cinsel konularla daha az ilgileniyorum.
(2) Şu sıralarda cinsellikle pek ilgili değilim.
(3) Artık cinsellikle hiçbir ilgim kalmadı.
84
EK-2
BECK UMUTSUZLUK ÖLÇEĞİ
Evet Hayır
1. Geleceğe umut ve coşku ile
bakıyorum....................................................................
2. Kendim ile ilgili şeyleri düzeltemediğime göre çabalamayı bıraksam iyi
olur..................................................................................................................
...............
3. İşler kötüye giderken bile her şeyin hep böyle kalmayacağını bilmek
beni
rahatlatıyor......................................................................................................
...............
4. Gelecek on yıl içinde hayatımın nasıl olacağını hayal bile
edemiyorum....................................................................................................
...............
5. Yapmayı en çok istediğim şeyleri gerçekleştirmek için yeterli zamanım
var...................................................................................................................
...............
6. Benim için çok önemli konularda ileride başarılı olacağımı
umuyorum.......................................................................................................
..............
85
7. Geleceğimi karanlık
görüyorum................................................................................
8. Dünya nimetlerinden sıradan bir insandan daha çok yararlanacağımı
umuyorum.......................................................................................................
..............
9. İyi fırsatlar yakalayamıyorum. Gelecekte yakalayacağıma inanmam için
de hiçbir neden
yok.......................................................................................................
10. Geçmiş deneyimlerim beni geleceğe iyi
hazırladı..................................................
11. Gelecek, benim için hoş şeylerden çok tatsızlıklarla dolu
görünüyor........................................................................................................
..............
12. Gerçekten özlediğim şeylere kavuşabileceğimi
ummuyorum.................................
13. Geleceğe baktığımda şimdikine oranla daha mutlu olacağımı
umuyorum.
...................................................................................................................
14. İşler bir türlü benim istediğim gibi
gitmiyor...........................................................
15. Geleceğe büyük inancım
var...................................................................................
16. Arzu ettiğim şeyleri elde edemediğime göre bir şeyler istemek aptallık
olur..................................................................................................................
...............
17. Gelecekte gerçek doyuma ulaşmam olanaksız
gibi................................................
18. Gelecek bana bulanık ve belirsiz
görünüyor...........................................................
86
19. Kötü günlerden çok, iyi günler
bekliyorum............................................................
20. İstediğim her şeyi elde etmek için çaba göstermenin gerçekten yararı
yok, nasıl olsa onu elde
edemeyeceğim.........................................................................................
87
EK-3
HAYATIN ANLAMI VE AMACI ÖLÇEĞİ
YÖNERGE:Lütfen Kesinlikle Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Kesinlikle
aşağıda ifade edilen Katılıyorum Katılmıyorum
yargı seçeneklerine
katılım düzeylerinden
sizin için en uygun olan
seçeneği, altındaki
kutucuğa (X) işareti
koyarak belirtiniz.
1.Hayatın mutlaka bir
anlam ve amacı vardır.
2.Faydalı şeyler
üretmekten çok
hoşlanırım.
3.Hayatı arkadaşlarımla
paylaşmaktan çok
hoşlanırım.
4.Çoğu zaman anlamsız
ve boş bir hayata sahip
olduğumu düşünürüm.
5.Yapmaktan zevk
aldığım pek çok
uğraşım vardır.
6.Hayatta arzuladığım
amaçlarıma ulaşmada
başarılıyım.
7.Değerlerim ve
inançlarım
doğrultusunda hareket
etmeye çalışırım.
8.Ruhsal bir boşluk
içerisindeyim ve
hayattan tat
alamıyorum.
9.Yaşadığım sıkıntılara
rağmen zorluklarla
mücadele etmekten
vazgeçmiyorum.
10.Çoğu zaman her
şeye karşı bıkkınlık
duyuyorum.
88
11.Hayatımda her
zaman bir anlam ve
yaşamak için ir neden
bulurum.
12. Umut ve heyecanla
geleceğe bakarım
13.Yaşadığım dünyada
iyiye ve güzele dair pek
bir şey bulamıyorum.
14.Beni hayata
bağlayan pek bir
amacım yoktur.
15. Hayatın sıkıntılarına
karşı mücadele etmenin
yaşamıma anlam
kattığını düşünüyorum.
16.Geleceğimi pek
parlak göremiyorum,
umutsuzum.
17.Hala yapmak ve
başarmak istediğim
şeyler vardır.
89
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
Uyruğu: T.C
Doğum Yeri: Adapazarı
Doğum Tarihi: 18/09/1991
Medeni Durum: Evli
Ehliyet: B
EĞİTİM DURUMU
2015-: Yüksek Lisans, Üsküdar Üniversitesi, Uygulamalı Psikoloji (Halen)
2010-2015: Lisans, Fatih Üniversitesi, Sosyoloji
2005-2010: Çengelköy Lisesi
İŞ TECRÜBESİ
-Canda Özür Olmaz derneğinde yönetici asistanlığı
-TRT haber televizyonunda yayınlanan Canda Engel olmaz programında asistanlık
-Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, Pendik Engelsiz Yaşam Merkezi 2015-2016
-Aile ve Sosyal Politikalar Üsküdar Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğü -2016-2017
-Üsküdar Belediyesi Sosyal Destek Hizmet Müdürlüğü 2017-
90
YABANCI DİL
İngilizce (İyi)
KULLANDIĞI PROGRAMLAR
PROJELER, ETKİNLİKLER
-Etnisite ve ulus, sivil milliyetçilik etnik milliyetçilik, çok uluslu siyaset çok etnikli siyaset,
radikal demokrasi ve toplum üzerinde etkileri -2014
-Gecekondu kır kent arasındaki kültürel ve ekonomik farklar, mekânsal ayrışmaların sebepleri
-2013-2015
91