You are on page 1of 1

Pasin Kızları

“Ve Pasin kızları, Rus Kazaklarına peşkeş çekilmiştir.


Ordu raporu”
“Şark cephesinde: Dün Ruslar…”

Bana şimdi bu kelimeler el alıştığı için yazılmış gibi geliyor. Hangi şark? Hangi cephe?

Orada köyler, temel oyuklarına kadar; insanlar, kemiklerine kadar; toprak, ot köklerine kadar; orada
hava, su ve taş bile yandı.

Harbi görmemek için bir gözümü kaparsam, Erzurum’u görmemek için iki gözümü kapıyorum.

Şam treni Ulukışla’ya uğradığı zaman, şark cephesinin külü ve dumanı yolumuzu kapatacak
sanıyorum.

Orada şehirler, üç seneden beri kapılarını kaç kere kendilerini kurtarmaya gelen Türk ordularına
açtılar ve bozulup geri dönen Türk orduları arkasından kapadılar. Türk bayrağı, her kasabanın bir
yanından güneş doğuyor gibi doğdu ve öbür yanından güneş batıyor gibi battı.

Üç sene, oralarda, kahramanlar, boğuştular; katiller, öldürdüler. Van ve Erzurum kalelerinin viran
duvarlarına, kahraman ve katil kanları birbirine karışarak, sıçradı. Katil iskeletleri ile kahraman ruhları,
orada, kucak kucağa, göğüs göğse yatıyor. Şimdiye kadar hiçbir destanda ne kahramanlar, katillere bu
kadar yaklaştılar ne de katiller, kahraman şerefini bu kadar kolay çaldılar.

Van mezarlığında ve Pasinler toprağı üstünde yiğit kılıcını, haydut bıçağının pırıltıları kirletti. Yaban
gülü, kahraman ve katil mezarları üstünde bir kırmızılıkta, bir sarılıkta ve bir beyazlıkta açtı.

Bir gün Şark Anadolu’sunun destanı söylendiği zaman, Pasin kızlarına bir şiir payı ayrılacaktır.

Pasinler ovasını hatırlarsınız. Bu ad, Osmanlı tarihinin başına bir çadır gölgesi gibi vurur. Pasinler
ovasında uzak bir hatıra kadar unutulmuş Türk köyleri vardı. Bir sabah, bu köylerin sularını, Rus
ordularına kılavuzluk eden Ermeni çetelerinin atları geçti. Pasinler’de genç kızlara bekçilik eden 93
rediflerinden başka erkek, yaslı anadan gayri silah yoktu. Bakınız, çeteler ne yaptılar? Pasin
erkeklerini, koyun gibi boğazladılar; kadınlarını tavuk gibi boğdular. Ve Pasin kızlarını, arkadan gelen
Kazak sürüsünün kucağına attılar.

Pasin kızlarının bikir kanları, ölülerin ılık kanına ve Kazak şarabına karıştı.

Kim bilir sonra nerelere kaçıştılar? Kim bilir, eğer dönenler olmuşsa, nişanlılarının yüzlerine nasıl
bakabildiler?

Katillerin bıçağı üstünde Pasin ihtiyarlarının kanı çoktan paslandı ve Pasin bakirelerinin hatırası, bir
çengi ve yatak hatırası kadar ucuzladı…

Kim bilir Şark Anadolu’sunda böyle kaç Shakespear’lik ıstırap, bir gözbebeği ıslatmadan, kaybolup
gitti. (1918)

Falih Rıfkı – Eski Saat 1917-1933, İst. 1933, s. 65-66

You might also like