You are on page 1of 267

avesta I Z.

: 394 1 11
Zoroastre, Confucius et Mahomet
Compares comme SECTAIRES, LEGISLATEURS ET MORALISTES; avec
le Tableau de leurs Dogmes, de leurs Lois & de leur Morale
Claude Emmanuel Joseph Pierre
ZERDÜŞT, KDNFÜÇYÜS VE MUHAMMED
Dogmalarının, kanunlarının ve ahlak anlayışlarının tasvirleriyle,
DiN ADAMI, KANUN KOYUCU ve AHlAKÇI olarak karşılaştırılmıştır.
Yardım Mahkemesi, Madrid, Floransa, Cortona vs. Yazıt ve Edebiyat Akademileri'nde Danışman
Mr. DE PASTORET
Kraliyet Yazıt ve Edebiyat Akademisi imtiyazıyla
Kraliyet Yazıt ve Edebiyat Akademisi'nin kayıtlarından alınmıştır. (Paris, 1786)
Fransızcadan Çeviren: Heval Bucak

Editör: Abdullah Keskin


Kapak: Azad Aktürk
Tashih ve Mizanpaj: Avesta
Birinci Baskı: 2012
ikinci Baskı: 2016, lstanbul

Baskı: Berdan Matbaası


Sadık Daşdöğen Davutpaşa Cad.
Güven San. Sit. CBlok, Na: 239
TOPKAPI / ISTANBUL
Tel: (0212) 6131211

© Avesta, 2012
Çevirinin yayın hakları Avesta'ya aittir.
Tanıtım amacıyla yapılacak alıntılar dışında yayınevinin izni olmadan
hiçbir şekilde çoğaltılamaz

Sertifika no: 13193

AVESTA BASIN YAYIN


REKLAM TANITIM MÜZiK DA~ITIM LTD. ŞTi.
Şehit Muhtar Mahallesi Atıf Yılmaz Caddesi Öğüt Sokak Na: 7
BEYOGLU / ISTANBUL
Tel-Fax: (0212) 2514480- (0212) 243 89 75
Ekinciler Caddesi, Nurlan Apt. Giriş Katı Na: 2
OFiS / DIYARBAKIR
Tel-Faks: (0412) 223 58 99

http://www.facebook.com/wesanenavesta
https://twitter.com/avestayayin
https://instagram.com/avestayayi n
http://www.youtube.com/avesta1995
avestayayinlari@yahoo.com

ISBN: 978-605-5585-97-6
ZERDÜŞT KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED
DOGMALARININ, KANUNLARININ VE AHLAK ANLAYIŞLARININ TASViRLERiYLE,
DiN ADAMI, KANUN KOYUCU VE AHLAKÇI OLARAK KARŞILAŞTIRILMIŞTIR
CLAUDE EMMANUEL JOSEPH PIERRE
Fransızcadan Çeviren: Heval Bucak

avesta I Z.
CLAUDE EMMANUEL JOSEPH PIERRE - Pastoret Markisi Claude Emmanuel Joseph Pierre 24
Aralık 1755'te Marsilya'da doğdu.Avukat, edebiyatçı ve siyasetçiydi. 3-16 Ekim 1791 tarihleri
arasında başkanlığını yaptığı Yasama Meclisi'nde Paris milletvekiliydi. 1791 yılında aynı zaman-
da kısa bir süreliğine içişleri bakanlığı yaptı.
Provence Amiralliği'nden bir tümgeneralin oğluydu. Lyon Oratoire'ında Yunan ve Latin dili ve
edebiyatı eğitimi aldı. Aix'te hukuk öğrenimi gördü ve ltalya'ya yaptığı seyahatin ardından
1781'de Paris Yardım Mahkemesi'nde üye oldu.
Kısa süre sonra iki eser yayımladı: Rodosluların Denizcilik Kanunlarının Yunan ve Roma Denizci-
liğinin Üzerindeki Etkileri (1784) ve Zerdüşt, Konfüçyüs ve Muhammed. Dogmalarının, Kanunları­
nın ve Ahlak Anlayışlarının Tasvirleriyle, Din Adamı, Kanun Koyucu ve Ahlakçı Olarak Karşılaştır­
maları (1787). Bu iki eser sayesinde Yazıt ve Edebiyat Akademisi'ne girdi. 28 Eylül 1840 tarihinde
Paris'te öldü.

NOT: Yazarın XVIII. yüzyılda yaşadığı gözönünde bulundurulursa, o dönemde "minare", "seccade",
vs. gibi lslama özgü kelimeler yabancı dillere henüz geçmemişti. Yazarın bunlar için kullandığı
"kutsal kule", "dua halısı" gibi terimleri metnin orijinalini bozmama amacıyla aynı şekilde Türk-
çeleştirmeyi tercih ettik. Ayrıca her üç peygamber için de kullanılan, yanlış anlaşılmaya müsait
bir kelimeye çeviride yer verilmemiştir.
iÇiNDEKiLER

ZERDÜŞT, KDNFÜÇYÜS VE MUHAMMED/ 9

BiRiNCi BÖLÜM
ZERDÜŞTE DAiR / 11

BiRiNCi MAKALE
ZERDÜŞT'ÜN INAKLARI / 20

iKiNCi MAKALE
ZERDÜŞT'ÜN DiNi KANUNLAR! / 31

ÜÇÜNCÜ MAKALE
MEDENi KANUNLAR/ 38

DÖRDÜNCÜ MAKALE
AHLAK KANUNLAR!/ 46

BEŞiNCi MAKALE
CEZAi KANUNLAR/ 54

iKiNCi BÖLÜM
KONFÜÇYÜS'E DAiR / 65

BiRiNCi MAKALE
KONFÜÇYÜS'ÜN INAKLARI / 75

iKiNCi MAKALE
KONFÜÇYÜS'ÜN KANUNLAR!/ 91

ÜÇÜNCÜ MAKALE
KONFÜÇYÜS'ÜN AHLAK KURALLAR!/ 108

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MUHAMMED'E DAiR / 125

BiRiNCi MAKALE
MUHAMMED'IN INAKLARI / 141

iKiNCi MAKALE
DiNi KANUNLAR/ 162

ÜÇÜNCÜ MAKALE
MEDENi KANUNLAR/ 172

DÖRDÜNCÜ MAKALE
CEZAi KANUNLAR/ 183
BEŞiNCi MAKALE
AHLAK KANUNLAR! / 189

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'IN
VE YAŞADIKLARI ASIRLARIN KARŞILAŞTIRMASI/ 199

BiRiNCi MAKALE
ZERDÜŞT'TEN ÖNCE VE KANUNLARINI KOYDUGU SIRADA PERS'IN DURUMU/ 199

iKiNCi MAKALE
KONFÜÇYÜS'TEN ÖNCE ÇIN'IN DURUMU/ 205

ÜÇÜNCÜ MAKALE
MUHAMMED'DEN ÖNCE ARABISTAN'IN DURUMU/ 211

DÖRDÜNCÜ MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'IN ASIRLARININ KARŞILAŞTIRMALI DURUMLAR!/ 217

BEŞiNCi MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED ARASINDAKI GENEL VE KiŞiSEL BENZERLiKLER / 225

ALTINCI MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'IN DiN KURUCULAR! OLARAK KARŞILAŞTIRMASI
MUHAMMED'IN ÜSTÜNLÜGÜ / 233

YEDiNCi MAKALE
ZERDÜŞT. KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'IN KANUN KOYUCULAR OLARAK KARŞILAŞTIRMASI
ZERDÜŞT'ÜN ÜSTÜNLÜGÜ / 243

SEKiZiNCi MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'IN AHL.A.KÇILAR OLARAK KARŞILAŞTIRMASI.
KONFÜÇYÜS'ÜN ÜSTÜNLüGü / 251

KAYNAK GÖSTERiLEN KITAPLARIN BASKI BOYUTLAR!, YILLAAI VE YERLERiYLE BERABER


iSiMLERi / 261
Akademisyen Mr. de Pastoret'nin sunduğu Zerdüşt,
Konfiiçyüs ve Muhammed, vs adlı bir kitabın incelen-
mesi amacıyla Akademi tarafından atanan özel görev-
li Sayın Başpapaz Brotier ve Sayın Sylvestre de Sacy,
bu yapıtın yayımlanmaya layık olduğunu söylediler.
Yazılı olarak sundukları ifade üzerine, Akademi işbu
kitabın yayın imtiyazını Mr. de Pastoret'ye devretti.
Buna dayanarak işbu belgeyi imzaladım. Paris, Louv-
re, 28 Nisan 1786.

DACIER, Akademi Daimi Yazmanı


Bu kitap iki yıl
önce Edebiyat Akademisi tarafından
ödüllendirilmiştir.O sırada Akademi kitabın yazarını
henüz onaylamıştı fakat yazar kitabını seçilmesinden
bir süre önce yazdığı ve yolladığı için, Akademi ona
bu ödülü verirken üyelerine rekabeti yasaklayan ka-
nunu çiğnemediğine kanaat getirmiştir.
ZERDÜŞT,
KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED
Dogmalarının, kanunlarının ve ahlak anlayışlarının
tasvirleriyle, Din Adamı, Kanun Koyucu ve Ahlakçı
olarak karşılaştırılmıştır.

yuşukluğun ve gevşekliğin mekanı olarak suçla-


U nan Asya, her zaman bu eleştiriyi hak etmemiş­
tir. Evrenin en önemli kanun koyucuları dünyanın bu
bölgesinden çıkmıştır. Bölge Zerdüşt'ü, Konfüçyüs'ü
ve Muhammed'i doğurmuştur. Bakışlarımızı onlara
çevirmemizi sağlamak Akademi'ye layık bir hareket-
tir. Akademi belki de hiç bu kadar asil ve bu kadar
yararlı bir konu sunmamıştır. Fakat bu konuyu ele al-
mak ne cesaret! Araştırmalar ne kadar derin olsa da
yetersiz kalıyor. Özellikle burada derin bilgiye makul
bir felsefenin eşlik etmesi gerekir. İtiraf ediyorum ki
kendime dayattığım vazifeyle boy ölçüşememekten
korkuyorum. Yine de deneyelim; ve eğer çalışmalarım
taçlandırılmazsa da en azından çabalarım teveccüh
uyandıracaktır.
Zerdüşt, bu üç adam arasında en eski olanıdır:
Kitabım onunla başlayacak. Onu kişisel olarak ele

9
aldıktan sonra dogmalarını (inaklarını), kanunları­
nı ve ahlak anlayışını açıklayacağım. Konfüçyüs ve
Muhammed için de aynı sırayı izleyeceğim. Ardından
onları bu çeşitli görüşler açısından karşılaştıracağım;
yaşadıkları dönemleri karşılaştıracağım; ve yine kar-
şılaştırma yaparak, yüzyılları ve milletleri üzerinde
bıraktıkları etkileri gün yüzüne çıkarmaya çalışaca­
ğım.

10
BİRİNCİ BÖLÜM
ZERDÜŞT'E DAİR

olmuşluğu üzerinde durmayacağım. Var oldu


O nun var
Bazı yazarların bunu inkar ettiği doğrudur. Huet
de onlardan biridir.' Sistemli bir düşünme biçimiyle
mu?

sürüklenen bu yüksek rütbeli bilge papaz, Zerdüşt'te


yalnızca Musa'yı görmek ister. Tüm halkların ve tüm
asırların inançlarına ters düşen bu iddia, karşı çıkılma
şerefinin kendine bahşedilmesini bile hak etmez.
Zerdüşt hakkında daha ciddi başka zorluklar da çı­ Hikayesi
karılır. Sonradan gelen kuşakların çoğu zaman ünlü üzerinde
dalgalanan
insanların beşiğinin neresi olduğunu bilmemesi na-
anlaşılmaz­
sıl vuku buluyor anlamıyorum. Sanki talih onların
lıklar.
doğduğuna şahitlik eden yerleri saklayarak, bize tüm
evrenin onu aydınlatan bilgelerin vatanı olarak değer­
lendirilmesi gerektiğini ispatlamak için sağduyuyla
birleşmek istemiştir. Perslilerin kanun koyucusunun
vatanı iyi bilinmez. Onun kökeni ve hatta yaşadığı
dönem bile tartışılır. Bununla beraber seçkin yazarlar
onun hikayesinin üzerini kaplayan bulutları dağıtma-

ı Demonstrations evangeliques (İncil'e Dair İspatlar). Öneri 4, 5. bölüm, sf. 73.

11
ya çalışmıştır. Ben de onların izinden gideceğim. Pek
sık kullanılmayan bir yoldan onların yaktığı meşale­
nin yardımıyla geçeceğim; ve herhangi bir övünç kay-
nağım olacaksa, bu da rehberlerimi iyi seçebilmiş ve
onların kitapları sayesinde genişleyen bilgileri kendi
konuma uyarlayabilmiş olmamdır. Edebiyat aşkıy­
la yanıp tutuşurken, Doğu edebiyatının ilerlemesi
amacıyla vatanından ayrılmaktan, tüm kötülüklere
ve tehlikelere göğüs germekten ve gençliğinin ilk yıl­
larını bazen neredeyse hiç bilinmedik ülkelere doğru
yaptığı uzun seyahatlerde feda etmekten çekinmemiş
olan bu akademisyenin araştırma ve çalışmalarından
özellikle yararlanacağım.
Kökeni. Zerdüşt haksız yere bazıları tarafından Nuh'un
oğlu Sam, diğerleri tarafındansa Baktriyana kralı Ox-
yarte ile karıştırılır. Yunanlıların soylu bir düşünce
2

biçimi doğrultusunda milletlerinden çıkan bütün


büyük adamları daima tanrılarının çocukları olarak
değerlendirmeye dayalı adetlerini şüphesiz istiare-
li olarak ya da onurlandırmak amacıyla Eflatun'un3
söylediği gibi, Zerdüşt Ahura Mazda'nın da oğlu de-
ğildi. Onun krallar soyundan geldiği ve Perslilere hü-
kümdarlık yapmış en meşhur prenslerden biri olan
ve bazı bilgece kanunlarıyla imparatorluğu onurlan-
dırmış Feridun'un kanını taşıdığı 4 konusunda da Mr.
Anquetil ile aynı fikirde olmaya cesaret edemem. Bu
görüşün dayandırıldığı dini yetke, en azından Doğulu
yazarların oybirlikli onamalarıyla safdışı bırakılmış­
tır. Bu yazarların hepsi Zerdüşt'ün ebeveyninin fakir

2 Bkz. Les Memoires de l'Academie des Belles-Lettres (Edebiyat Akademisi


İnceleme Yazıları), I. cilt, sf. 293. Huet, dicto loco, sf. 72, Stanley, Histoire de
la philosophie (Felsefe Tarihi), 13.bölüm, 1. kısım, 3. altbölüm, sf. m4. Char-
din, Voyage de Perse (Pers Seyahati), 9. cilt, sf. 144 ve 145. Hyde, de Religione
Persar, 2. bölüm, sf. 42 ve 43; 24. bölüm, sf. 312 ve ek 2, sf. 525.
3 I. Alcibiades, 2. cilt, sf. 112.
4 Zend-Avesta, 1. cilt, 2. bölüm, sf. 8 ve sonrası.

12
ve doğumunun karanlık olduğunu söyler.s
Bununla beraber müritlere bakılırsa bu doğum Doğumu­
na ve ha-
öncesinde gizemli rüyalar görülmüş ve doğum sıra­
yatının ilk
sında birçok mucize meydana gelmiştir. Doğaüstü
yıllarına
olaylar aynı zamanda onun ilk yıllarını da süslemiştir. eşlik eden
Bir gün dönüşeceği kişiden korkan öfkeli büyücüler mucizeler.
onu odun ateşine mi atmışlar? Alevlerden kurtulmuş.
Onu yırtıcı hayvanlara vermişler; hayvanlar onun
önünde eğilmiş. Onu zehirlemek istemişler; zehre
dayanıklılık göstermiş. Kısacası tilmizlerinin onun
çocukluğunun ya da beşiğinin etrafını bezemedikleri
pek az mucize vardır. 6
Peki onun vatanı neresiydi? Bazıları onun vatanı- Vatanı.
nın Çin, bazıları Avrupa'nın göbeği, diğerleriyse Su-
riye olduğunu söyler.7 Ebulfeda ve Mr. Anquetil onun
Pers'te doğduğunu düşünür ve doğumuna tanıklık
etme şerefini Urmiye'ye verirler. 8 En muhtemel bakış
açısı onlarınkidir. Zend-Avesta'nın bilge tercümanı
bunu bizzat benim yapabileceğimden çok daha iyi bir
biçimde kanıtlamıştır. 9 Öte yandan, Zerdüşt'ü yücel-
tirken onu Persli ya da Perso-Med takma adlarıyla asla
anmayan epey yüksek sayıda yazar adı verilebilir. 10

Onun yaşamış olduğu dönem de, vatanı ve kökeni


kadar tartışılmıştır." Bu konuda bazı kıdemlilerin be-

5 Hyde, 24. bölüm, sf. 316. Prideaux, Histoire des Juifs (Yahudilerin Tarihi), 2.
cilt, 4. kitap, sf. 35.
6 Zend-Avesta, ı. cilt, 2. bölüm, sf. 10, 14 ve devamı. Hyde, sf. 325 ve 333. Taver-
nier, Voyage de Perse (Pers Seyahati), 2. cilt, 8. bölüm, 4. kitap, sf. 92. Henri-
Lord, Histoire de la religion des anciens Perses (Eski Perslilerin Din Tarihi),
3. bölüm, sf. 251 ve devamı.
7 Hyde, 24. bölüm, sf. 315. Meddi, Bundari ve birçok başka tarihçi. Aynı za-
manda bkz. Hyde, sf. 319 ve Les Memoires de l'Academie, 31. cilt, sf. 371.
8 Zend-Avesta, ı. cilt, 2. bölüm, sf. 5. Les Memoires de J'Academie, 31. cilt, sf.
371. Ebulfeda, 3. cilt, sf. 58.
9 Les Memoires de l'Academie, dicto loco.
ıo Hyde, 24. bölüm, sf. 315. Suidas, Zoroastre maddesi. Diyogene-Laerce, in
prcemio, sf. 4. Clement d'Alexandrie, Stromat. ı. kitap, sf. 223.
ıı Prideaux, Histoire des Juifs, 4. kitap, sf. 34. Les Memoires de l'Academie, 12.

13
Yaşamış lirsizlikleri birkaç Zerdüşt'ün yaşamış olduğuna ina-
olduğu dö- nılmasına yol açmıştır. Stanley altı Zerdüşt sayar: Fa- 12

nem. Yok-
kat burada yeniden Doğulu tarihçilerin oybirliğinin
sa birkaç
altını çizmek gerekir. Hepsi de tek bir Zerdüşt olduğu
Zerdüşt
mü vardı? konusunda hemfikirdir; hepsi de onu aynı dönemde
ve aynı kralın imparatorluğunda anarlar.'3 Bu kral,
Viştaspa'nın oğlu Darius'tur; Darius Yunanistan'ın
göbeğinde birçok kez dehşet saçan silahları taşımış
olan epey meşhur bir prenstir. Onun oğlu Serhas ise
Artemis ve Salamis savaşlarıyla fazlasıyla ün kazan-
mıştır; Herodot'un da altını çizdiği gibi 14 Serhas öf-
kesine kapılarak ''.Atinalılardan intikam almazsam
bundan böyle Darius'un oğlu olmayayım" diye yemin
etmiş fakat çok sayıdaki yenilgisinden dolayı bu sözü-
nün arkasında asla duramamıştır.
Anlatıldığına göre ebeveyninin yoksulluğundan
Zerdüşt,
dolayı hayatta kalabilmek için kendine kaynak sağ­
Yahudi
lamak durumunda kalan Zerdüşt, gençliğinin ilk çağ­
bir pey-
gamberin larında Yahudi bir peygamberin kölesi olmuştur. Bu

kölesi. peygamber bazılarına göre Daniel, bazılarına görey-


se Ezekiel'dir. Ebul Ferec ya da Gregoire de Melitene
çağa uymamasına karşın bu peygamberin İlyas, Dr.
Hyde ise Ebu Muhammed ile beraber onun Üzeyir
olduğunu düşünür.'5 İngiliz tarihçi, Zerdüşt'ün daha
sonradan imza attığı tüm başarıları bu köleliğe bağ-

cilt, sf. 16 ve 17 ve 27. cilt, sf. 254 ve devamı. Huet, dicto loco, sf. 72. Hyde, sf.
312.
12 Histoire de la philosophie, 13. bölüm, 2. altbölüm, 2. paragraf, sf. İm ve ııı2.
13 Mr. Anquetil onun milattan önce altıncı asırda doğduğunu bilimsel
bir yazısında tartışma götürmez bir biçimde kanıtlar, Les Memoires de
l'Academie, 37. cilt. Bkz. Hyde, sf. 312 ve 315; Prideaux, 2. cilt, 4. kitap, sf. 35;
d'Herbelot, Bibliotheque orientale (Doğu Kütüphanesi), Vis. Pazend, Aiar-
deh ve Kischtasb.
14 7. kitap,§. n, sf. 385.
15 Les Memoires de l'Academie, 27. cilt, sf. 285. Hyde, 14. bölüm, sf. 316. Pride-
aux, 2. cilt, 4. kitap, sf. 37 ve 38. D'Herbelot, Bibliotheque orientale, Zerdas-
cht maddesi.

14
lar. Ona göre Zerdüşt, efendisinin mucizelerinden
kendini kamçılanmış hissetmiş ve onun doğal ruhani
davranışından, hayal gücünün kuvvetinden, yürekli-
liğinden ve güveninden destek alarak, iyice ölçülüp
biçilmiş bir ustalıkla bunları örnek almaya çalışmış­
tır. Müslüman yazar Meddi, Zerdüşt'ün büyüleyicilik
sanatına dair bilgeliğine ve sözüm ona mucizelerle
halkı şaşırtmak için bundan aldığı yardıma da de-
ğinir. Bununla beraber onun değerini böylelikle sı­
nırlandırmaz. Onun zihninin en nadir ve en yaygın
ilimleri benimsediğini de belirtir. 16 Kesin olan bir şey
Zerdüşt
varsa o da Pers'in kanun koyucusunun, Musa'nın Ya- kanunla-
hudilere kazandırdığı kanunlar, öğreti ve dini adetler rının Mu-
konusunda kendi kendini yetiştirmiş olduğudur. Tek sa'nınki­
bir aşirete özgü olan ruhban sınıfı, din adamlarına lerleolan
tanınan vergi hakkı, saf ve saf olmayan hayvanların bağları.

ayrımı, sıkça uygulanan yıkanma adeti, her türlü kir-


lenmeden korunma yolları, bu kirlenmeye yol açan
durumlar ve çarpıcılıkta bunlardan aşağı kalır tarafı
olmayan binlerce başka benzerlik, Yahudilerin kitap-
larından Zerdüşt'ünkilere ve onun tilmizlerininkilere
geçmiştir. Hatta İbranilerin tarihi, dinleri ve onlara
verilen sözler hakkında (Tanrı'nın Yahudilere Musa
gibi inandıkları ve kendilerine kılavuz olarak aldıkları
bir insan göndereceğini) mükemmel bir biçimde ken-
dini eğitmiş olan Zerdüşt'ün, Tanrı'nın o elçisi oldu-
ğunu açıkladığı ve böylesine kutsal bir unvanın vaat
ettiği saygıyı gasp etmek istediği ileri sürülmüştür.'7
Müslüman yazarların anlattığı gibi peygamberin Kölesi
evinden kovulduğu doğruysa, onu İsrail toprağında olduğu
peygamber
ikna etmesi kolay olmazdı. Ebu Muhammed, Bunda-
tarafından
ri ve Meddi bu vakayı kesin olarak doğrularlar; fakat
kovuldu.
Zerdüşt'ün kovulmasına neden olan husus hakkında
Neden?
16 Hyde, 24. bölüm, sf. 319 ve 320.
17 Hyde, 24. bölüm, sf. 321.

15
hemfikir değillerdir.
Ebu Muhammed neden olarak
yalnızca, onun efendisiyle bir hususta fikren ters
düştüğünü ileri sürer. Meddi anlaşılacak bir şekilde
açıklamada bulunmazken, Bundari olayı onun kölesi
olduğu adamı alçakça aldatmış olmasına bağlar. 18

Vatanına
Her ne olduysa, Zerdüşt, peygamberin bedduala-
geri döner rıyla yüklenmiş bir biçimde Şeria Nehri kıyılarından
ve inzivaya uzaklaşır ve daha özgür ve daha huzurlu bir kader
çekilir. arayışı içinde ülkesine gelir. Orada inzivaya çekilir ve
Hangi araştırmalar sayesinde sahip olduğu bilgileri istiğrak­
amaçla?
la zenginleştirerek, vatanının çehresini değiştirecek
olan yürekli yolu hazırlamaya koyulur. Tanrı'nın il-
hamına, düş ve düşüncelere dalarak dağlarda kavuşa­
caktır.'9
Bu inziva dönemi onun tilmizleri tarafından
Zerdüşt'ün Ahura Mazda'nın tahtına doğru seyahati
olarak adlandırılır. Bu inziva, öğretisini açıklamaya
başladığında, vahiyler yoluyla halkın kolayca kan-
masını sağlama imkanını vererek öğretisinin etki-
sini daha güçlü kılacaktı. Ki bunu hızla sağlamıştır.
Bir tanrı onun eylemlerine can veriyor, adımlarını
yönlendiriyor, düşüncelerini yaratıyor, söylemlerini
zenginleştiriyordu; bir tanrı onu dini kutlu kılmak,
kanunları arıtmak, sağduyunun, ahlakın ve erdemin
öncüsü olmak üzere seçmişti. Halkların coşkun hayal
gücünü yanıltmaktan suçlu bir reformcu varsa o da
şüphesiz Zerdüşt'tür. Yasaklamak istediği hataların
bir kısmını benimsemek niye? Mucizeler konusunda
daha iyi seçimler yapmamak niye? Bazen yere yatıp
göğsüne eritilmiş tunç döktürten, bazen de ciddiyetle
bir atın içeri kaçmış olan dört bacağını dışarı çıkar-
18 Hyde, 24. bölüm, sf. 318 ve 319. Bkz. d'Herbelot, Zerdascht maddesi.
19 İbranilerin topraklarından ayrılınca Azerbaycan bölgesine çekilmiş, oradan
da İran'ın bir bölümünü geçtikten sonra dağlara çekilmişti. Mr. Anquetil, Vie
de Zoroastre (Zerdüşt'ün Hayatı), sf. 22. Stanley, Histoire de la Philosophie,
14. bölüm, ı. kısım, sf. 1160.

16
maya çalışan bir peygamberin zihnine ilham veren
hangi düşüncedir? 20 Bu sahte mucizeler onu sınamak
için yeterli miydi?
Oysa Zerdüşt bunları kralın gözlerinin önünde,
Kralın sara-
tercihen de kalabalık bir saray erkanının tanıklığında yına gelir ve
yapıyordu. Dininin koruyucusu olmasını arzuladığı orada sözüm
prensin sarayına sokulmuş ve İştar ya da Persepolis'e ona mucize-
yoğunlaşmıştı. Bir süre boyunca kararsızlığa kapılan ler yaratırdı.
hükümdarın bu duygusunun yerini kısa sürede hay-
Brah-
ranlık aldı. Yeni öğretiyi benimsedi ve halkına be-
manların
nimsettirdi.21 Yalnızca Brahmanlar genel etkilenme
şikayetlerine
eğilimine direndiler. Liderlerinden biri krala mektup
rağmen öğre­
yazdı ve Zerdüşt'e halkın önünde dini bir atışma yap- tisi tüm im-
mak üzere meydan okudu. Zerdüşt bunu kabul etti; paratorlukta
kazandığı için direniş yok oldu ve Hindistan rahipleri benimsendi.
bizzat bu büyük adamın müritleri oldu. Söylendi- 22

ğine göre o andan sonra, bundan böyle izlenilmesi


gereken ilkeleri kapsayan kitap ortaya çıktı. İddia­
lara göre kitap on iki ciltten oluşur ve öküz derileri- Bunu kapsa-
ne yazılmış ciltlerden her biri o kadar ağırdır ki, bir yan kitabın
dana bile bunu taşımakta zorlanır; fakat öncelikle bu sıradışı bü-
ciltlerin her türlü süslemeyle fazladan bezendiğini yüklüğü.

belirtmek gerek; üstelik eski Perslilerin yazı yazmak


için kullandıkları alet çok kalındı ve bundan dolayı

20 Mr. Anquetil, Vie de Zoroastre, sf. 33 ve 37. Hyde, sf. 320 ve devamı. Henri-
Lord, 5. bölüm, sf. 170 ve 171.
21 Bundari ve Ebu Muhammed Mustafa, Hyde tarafından anılmıştır, sf. 318 ve
319. Aynı zamanda bkz. bu yazar, sf. 317, 320 ve devamı. Les Memoires de
l'Academie, 27. cilt, sf. 293. Bazı yazarlar Zerdüşt'ün önce zulme uğradığını,
ardından hapse atıldığını ve rahiplerin onun kralın huzuruna kabul ed-
ilmemesi için ellerinden geleni yaptıklarını; fakat Zerdüşt'ün ustalıkla saraya
dahil olduğunu, ondan öğretisinin doğruluğunu mucizeler yaratarak ispat
etmesinin istendiği ve onun da hemen orada birkaç mucize gerçekleştirdiğini
anlatırlar. Bkz. Hyde, ı. bölüm, sf. 17; Les Memoires de l'Academie, 27. cilt, sf.
327 ve devamı; Henri-Lord, 5. bölüm, sf. 168,169 ve 170 ..
22 M. Anquetil, dicto loco, sf. 47 ve devamı.

17
yazıkarakterleri de çok büyük oluyordu.23 Burada ne-
redeyse Lucain'in Mısır hiyeroglifleri için söyledikleri
uygulanabilir:

Zerdüşt'ün
............ Volucresque ferceque
kaydettiği Sculptaque servabant magicas animalia linguas.24
ilerlemele-
rin büyük Şaşırtıcıolan, din ve ahlak alanlarında böylesine
hızı. büyük bir devrim yapmak için birkaç yılın Zerdüşt'e
yetmiş olmasıdır. Dr. Hyde'a göre bu devrim dört ya
da beş yıl zarfında gerçekleşmiştir. Bu gerçekten de
kronolojik hesaplarının gerekli bir sonucudur. Yine
Hyde'a bakılırsa 25 Pers'in reformcusu, Darius ege-
menliğinin ancak otuzuncu yılından sonra kendini
göstermiştir; oysa Darius'un 36 yıl tahtta kaldığını
söyler ve peygamberin hükümdardan önce öldüğünü
savunur.
İntikam, fanatiklik ve batıl inançlar, Zerdüşt'ün
hayatının sonuna gölge düşürmüştür. Dinini benim-

Hangi semeyen Turan kralına öfkelenerek, Darius'un ona


tutkular ödemesi gereken eski ve meşru bir vergiyi ödemesini
hayatının Tanrı adına yasakladı. Gerçekliğin dinini hor görecek
sonuna kadar cani bir prense haraç ödemenin dinsizlik oldu-
gölge dü-
ğunu söylüyordu. Turan kralı bu hakaret karşısında
şürür?
duyarsız kalamazdı. Her yerde kan döküldü; sunak
ateşleri sırayla söndürüldü, yeniden yakıldı ve yeni-
den söndürüldü. Sonunda Darius'un kazandığı zafer
onların yeniden yanmasını sağladı ve uzun asırlar bo-

23 Les Memoires de l'Academie, 27. cilt, sf. 305. Hyde, sf. 318 ve 341. Hyde 319.
sayfada Müslüman Bundari'nin bu büyük kitap için on iki bin öküz derisi
harcandığını söylediğini belirtir. Bayle Haziran 1684 tarihli Republique des
Lettres'de (Edebiyat Cumhuriyeti) Zerdüşt'ün kitaplarının 1260 öküz de-
risine sığdığını anlatır. Pline'ın tahmin ettiği gibi kitapların sonsuz sayıda
dize içerdiği (30. kitap, ı. bölüm, §. 2, sf. 538) kabul edilirse bu sayı abartılı
değildir. Bkz. Les Memoires de l'Academie, dicto loca.
24 3. kitap,sf. 223 ve 224.
25 24. bölüm, sf. 323.

18
yunca rahiplerin durmadan korudukları ve canlı tut-
tukları kutsal bir ateş yakıldı.2 6

Müritlerinin evlilik törenlerinde muhafaza ettik-


Uzun mu
leri kalıplaşmış bir cümleye bakılırsa, Zerdüşt uzun
yaşadı?
bir hayat sürmüştür. Rahip, evlenen çiftin bu büyük Nasıl
adam kadar uzun yaşamasını arzular: "Sicut Zara- öldü?
tushtra longevi estote." 27 Bu uzun hayat 77 yıl sür-
müştür. 28 Yıldırım çarpmasından ölmeyi dilemişti ve
bu dini bir dilekti çünkü bu ülkede ateşe karşı du-
yulan saygı öylesine ileri götürülüyordu ki, tanrının
ateşiyle çarpılmak ve hatta yaralanmak hayra alamet
kabul ediliyordu (bu Tanrı'nın parmağıdır). Fakat di-
leği gerçekleşmedi. Tilmizleri bu konuda hemfikir-
dir: Yalnızca efendilerinin yeniden dünyaya geldiğini
doğrularlar. 29
Tüm asırların ve tüm ülkelerin yazarlarının birbir- Zerdüşt
bizzat
leriyle yarışırcasına Zerdüşt'ü yücelttiklerini belirt-
Yunanlılar
meksizin bu makaleyi bitirmeyeceğim. Tüm yabancı
ve Müslü-
milletleri hor gören Yunanlılar bile bizzat ona hay- manlarca
ranlık beslemişlerdir. Onu insanları mutlu etmek ve yüceltilir.
dünyayı aydınlatmak için gönderilmiş bir tanrı tercü-
manı ve sırdaşı olarak görmüşlerdir. Apuleius ve Efla-
tun ondan böyle bahsederler.3° Doğulular ona daima
en onur verici takma adları verirler. Onu Hakim ya
da Rad diye adlandırırlar, yani Bilge, Bilgin, Filozof. 31
Müslümanlar da, onun tilmizlerine karşı duydukları
26 Zend-Avesta, 1. cilt, 2. bölüm, sf. 55, 56 ve 2. cilt, sf. 570. Hyde, sf. 18, 323 ve
329. Tatarlar bu ateşe büyük saygı göstermeye devam ettiler. Onlar da bunu
kutsal kabul ederler fakat ateşi bu derece örgütlü bir biçimde muhafaza et-
mezler. Hyde, 1. bölüm, sf. 18.
27 Les Memoires de l'Academie, 39. cilt, sf. 716 ve 717. Hyde, sf. 330.
28 M. Anquetil, Vie de Zoroastre, sf. 60. Hyde, sf. 330. Les Memoires de
l'Academie, 31. cilt, sf. 92; 37. cilt, sf. 742.
29 Hyde, sf. 22, 330 ve 348.
30 Apuleius, Floridor. 2, 2. cilt, sf. 17. Eflatun, 1. Alcibiades, 2. cilt, sf. 122. Bu
büyük şan da hayatının uzunluğu gibi evlilik töreni cümleleriyle ispatlanır:
"Sicut Zaratushtra, derler, celebris nominis estote." Hyde, 24. bölüm, sf. 330.
31 Hyde, 24. bölüm, sf. 317.

19
tiksintiye rağmen onu Hakim diye adlandırırlar.32
Gök cisim- Dr. Hyde Zerdüşt'ü bize meşhur bir matematikçi
leri ilmine olarak tanıtır. 33 Bu sıfat tartışılabilir. Zerdüşt'ün ken-
kendini
dini astronomiye ve belki de tüzel astrolojiye adadığı­
adamış
olmalıydı.
na inanmak daha kolaydır. Hemşerileri gök cisimleri-
ni çok sevdiklerinden, bunların seyir ve dönüşlerini
bilen bu adam onlarda çok büyük saygı uyandırıyor
olmalıydı. Bu, kutsal gizemlere bir çeşit giriş gibiydi.
Astronomi Perslilerin tanrıbilimiydi.
Hangi konuda olursa olsun bilgisine borçlu oldu-
Bundan
ğu ün, öğretisinin ve kanunlarının ona kazandırdığı
sonraki
makalele- ünün yanında hiçbir şeydir. Bakalım bu ün yapaca-
rin genel ğımız incelemeyle doğrulanacak mı? Burada önümü-

taksimatı. ze yığınla konu geldiği için bu duruma ihtiyacı olan


düzen, bağlantı ve açıklığı ancak ciddi bir yöntem-
lilik sağlayabilir. Bu durumda konumun bu kısmını
beş makaleye böleceğim. ı- Zerdüşt'ün inaklarından;
2- dini kanunlarından; 3- medeni kanunlarından; 4-

ahlaki kanunlarından; 5- cezai kanunlarından bahse-


deceğim.

BİRİNCİ MAKALE
ZERDÜŞT'ÜN İNAKLARI

Yaratılmamış olan yalnızca sınırsız zamandır;


Tanrı.
yalnızca bunun hiçbir ilkesi yoktur. Hiçbir şey onun
Diğer
varlıkların üstünde değildir; o daima var olmuş ve var olacaktır.
yaradılışı. Varlıkların yaratıcısı önce suyu, ışığı ve ateşi doğur­
muştur. İlk ateş ve su birleşince Tanrı Ahura Mazda
ortaya çıkmıştır. Angra Mainyu da sınırsız zamanın ya
da Tanrı'nın eseridir.34 Onlardan önce, yaratılan tüm
nesnelerin birincisi olan ve diğerlerinin ondan yara-

32 Les Memoires de l'Academie, 27. cilt, sf. 289 ve 342.


33 ı. bölüm, sf. 16.
34 Boun-Dehesch, Zend-Avesta'nın 2. cildi, sf. 343 ve 344.

20
tıldığı konuşma yetisi doğmuştur. 3 5
Bu durumda bir tanrının varlığı, Zerdüşt öğretisi­
nin değişmez temelidir. Bu olgu, peygamberin kutsal
kitaplarınca açık bir gerçekliktir. Perslilerin tanrısına
dair adlandırma konusunda olduğu gibi ondan türe-
miş iki ilkeye atfedilen isimlerin ve gücün farklılığı
hususunda da çeşitli görüşlere sahip olsalar da, tüm
yazarların bunu itiraf ettikleri söylenebilir; bununla
beraber genel olarak bu iki ilkenin etkin, üretken ama
ikincil ve birbirlerine bağlı oldukları kabul görür.
Ahura Mazda temelinde iyi yürekli, Angra Main-
İki ilkeye
yu ise temelinde zararlıdır; biri dünyada mevcut olan dair. Ni-
tüm iyiliğin yaratıcısı, diğeriyse tüm kötülükleri üre- telikleri,
tendir.36 Aralarında on iki bin yıl süren bir savaş çı­ eylemleri
kacak ve sonunda Ahura Mazda zafer kazanacaktır.37 ve üretim-
Bu İkicilik'in Tifon ve Osiris ya da ışık ve karanlık leri.
adları altında Mısırlılar ve Kaldelilerde kabul edilen-
den farklı olmadığı haklı olarak gözlemlenmiştir. Tüm
eski halklarda yeniden ortaya çıkan böylesi hatalar
vardır. Bu hatalar pek de şekil değiştirmezler. Millet-
leri eğittiklerini ileri sürenler her ne kadar seleflerini
çürütmeyi ya da onlara acıyarak gülümsemeyi asla ih-
mal etmeseler de, onların söylediklerini tekrarlamak-
tan başka bir çareleri yokmuş gibi görünürler.
İki ilke de emirlerini yerine getirmekle ve onlar için
savaşmakla yükümlü, çeşitli tinsel ve cismani varlık­
lar yaratmışlardır. 38 Ah ura Mazda'nınkiler iyiler, Ang-
ra Mainyu'ınkilerse kötülerdir. İyi olanların yaratıcısı

35 Zend-Avesta, 1. cilt, 2. bölüm, Izeschne'nin ha 19'u, sf. 139 ve ha 28, sf. 162;
ve 2. cilt, sf. 592.
36 Zend-Avesta, ı. cilt, 2. bölüm, sf. 592 ve devamı.
37 Boun-Dehesch, sf. 345 ve 347. Bu iki ilkenin savaşlarının ve aralarındaki
düşmanlığın yaratacağı etkilerin ayrıntıları sf. 345 ve devamında anlatılır.
38 Plutarkhos, de Isid. ve Osir:de, iyi ilkenin hayırhahlığı, gerçekliği, düzenliliği,
bilgeliği, zenginliği ve erdemli neşeliliği sağlayan altı tanrı dünyaya
getirdiğini; kötü ilkenin de bunların tam tersi yine altı tanrı yarattığını
anlatır. Bunlar dışında her biri tarafından yaratılan 24'er tanrı daha vardır.

21
derin saygı görür. Kötüleri yaratan ise dini bir tiksinti
uyandırır. Angra Mainyu gücünü artırmak amacıyla
durmadan hataya teşvik etmek ve kötü yüreklilerin
sayısını çoğaltmakla meşguldür. 39 Onun doğru yoldan
çıkarma denemelerine ancak dua ederek direnilebilir;

Duanın et- bundan dolayı Persliler kanun koyucuları tarafından


kileri. Dua sık sık dua etmeye çağrılırlar. Bunu Zerdüşt'ten daha
edilmesi fazla yapan biri var mıdır, onu bilmiyorum bile. Ne-
her fırsatta redeyse dua etmeyi gerektirmeyen hiçbir durum yok-
emredil-
tur. Bir kuşağı ya da bir giysiyi, tırnakları ya da saçları
miştir!
kesmeden önce dua edilmelidir; bir öküz sürüsü, cüz-
zama yakalanmış bir insan görünce dua edilmelidir;
uyku sırasında istemeden kirlenilmişse; bir şehir, bir
yöre, bir mezarlık, dağlar, deniz, nehirler, göller, kay-
nak suları, kuyular, büyük sarnıçlar, vs. görüldüğün­
de; hapşırıldığında, sıradan doğal ihtiyaçlar gideril-
diğinde, eşlere değgin etkinlikten önce ve sonra, bir
lamba yakıldığında, yanan bir lamba görüldüğünde,
bazı böcekler ya da zehirli başka hayvanlar öldü-
rüldüğünde dua edilmelidir. Hazırlanan yiyecekleri
kutsamak ve bunları yedikten sonra Ahura Mazda'ya
şükretmek için dualar vardır; kan alınması gereken-
Törenler ler, bezleri olanlar, tümörleri olanlar, çıbanları olan-
nasıl baş­
lar, ateşi olanlar, göz ağrısı çekenler, karaciğerinden
lar? Du-
hasta olanlar, vs. vs. için dualar vardır. Ayrıntılar son-
alar kime
edilir? suza dek sürer. 40
Herodot, Perslilerin kurban verme törenlerine da-
ima tanrıya lütufları için yakararak başladıklarını, ar-
dından milletleri ve özellikle de milleti yöneten prens
için yakardıklarını söyler. 4' Bu dualarla yalnızca Ahu-
ra Mazda'ya ve sınırsız zamana seslenilmez. Ahura
Mazda tarafından yaratılan cennetteki ruhlar da yar-

39 Izeschne'nin ha 32'si, sf. 170; Iescht d'Ardibehescht, sf. 158.


40 Ieschts-Sades, sf. 116 ve devamı.
411. kitap,§. 132, sf. 57.

22
dıma çağrılır.Bunlardan her biri şu ya da bu etkinliği,
dünyanın şu ya da bu bölümünü yönetir.42
Görünüşte iki ilkeninkinden daha tuhaf olan inanç
Tüm var-
ise, hayvanların, bitkilerin ve insan ırkının türemiş
lıkların
olduğu ilk boğanın yaradılışıdır. 43 Boyunduruk altın­
türediği
da kamburu çıkmış sabanı çeken, toprağı verimlileş­ ilk boğa
tiren ve böylelikle tüm varlıkların besleyicisi olan bu inağı.

hayvan için saygı uyandırarak, şüphesiz tarımın ya-


rarları ve hak ettiği özen hissettirilmek istenmiştir.
Gerçekten de kanunlarda göz gezdirirken bu sanatın
ne kadar onurlandırıldığını göreceğiz; fakat bundan
önce, tarım hayvanları, örneğin öküzler için derin bir
saygı buyrulurken, Hintlilerin ve onların Brahmanla-
rının bu hayvana tapınma eğilimlerinin de kesinlikle

42 Vendidad farklı varlıklara edilen benzer dualarla doludur. Sürüleri koruy-


an, meyveleri, halkı, çayır çimeni koruyan melekler için dualar vardır. Bu
meleklerden daha üstün olan her tanrısal varlık için öncelikle dua edilir;
Ahura Mazda için dualar, su için dualar, ateş için dualar, güneş için dualar,
ay için dualar, vs., vs., vs. Zend-Avesta, ı. cilt, sf. 82, 83 ve devamı; sf. 91, 92 ve
devamı; sf. 400, 415, 416 ve devamı; 2. cilt, sf. 8 ve devamı, sf. 18 ve devamı, sf.
116 ve devamı,sf. 339 ve devamı ..
43 Bu ilk boğa inancı, Zerdüşt'ün kitaplarında sık sık teyit edilir. Izeschne'nin
ikinci bölümünün 28. ha'sında, boğanın ruhuna okunan dualar (sf. 160);
Visperad'ın ilk kardesinde (sf. 86) "Çimenleri bol bol büyüten üstün boğaya
yakarıyor ve onu yüceltiyorum; o boğa ki dünyaya saf gelmiş ve saf insana
can vermiştir" görülür. Az çok benzer yakarışlara aynı Visperad'ın 12 ve
24. kardelerinde (sf. 153 ve 213) ve lseschne'nin 6. ha'sının 102. sayfasında
da rastlanır. 30. ha der ki, ilk bu hayvan yaratılmıştır (sf. 164); 29.nun 163.
sayfasında ise insanın bu hayvanın bacağından türediği anlatılır. 32. ha'nın
171 sayfasında şöyle yazar: "Uzun süre boyunca yalnızca iyiliğin türeyeceği
saf ve parlak boğa." Boun-Dehesch'in 352. sayfasında insanların bu boğadan
doğduğu doğrulanır ve Ay Neaesch'inin 17. sayfasında boğanın tek yaratıldığı
ve birçok hayvan türünün ondan türediği yazar. Yine Boun-Dehesch'in 363.
sayfasında bu boğanın öldüğünde kuyruğundan sağlığa iyi gelen 57 tür ta-
neli bitki ve on iki tür ağaç çıkardığını ve bunların dünya üzerine yayılarak
çoğaldığını doğrular. Aynı zamanda İzedlerin (ikinci dereceden iyi melekler)
bu boğanın parlak ve kudretli tohumlarını Ay'ın göğüne bıraktıklarını; Ay
ışığı tarafından arındırılan bu tohumları Ahura Mazda'nın şekillendirerek
bir beden haline getirdiğini, bu bedene hayat verdiğini, bundan biri erkek,
biri dişi iki boğa yarattığını ve bunların da 282 boğa, bulutlarda uçan kuşlar
ve sudaki balıkları doğurduklarını ekler. Bu, sf. 371 ve devamında daha fazla
ayrıntıyla tekrar edilir. Aynı zamanda bkz. Vendidad-Sade, sf. 87 ve 95.

23
yasaklanmış olduğunun burada altını çizmek yerli
olacaktır.44
İnsanın özgürlüğü, 4 5
bedenlerin genel dirilişi, 46
Zerdüşt'ün
ilk günah, 47 ruhun ölümsüzlüğü 48 Zerdüşt dininin
dininin
inaklarını oluşturur. Cennet adil kişilere, 49 cehen-
diğer inak-
ları. nem kötü kalplileres vaat edilmiştir. ''.Ahura Mazda
0

peygamberine şöyle der: "Size bağlı olmayanın akı-

44 lescht de Mithra, karde 9, sf. 2ıı.


45 Precis raisonne du systeme theologique, ceremoniel et moral de Zoroastre
(Zerdüşt'ün Tanrıbilimsel, Törensel ve Ahlaki Sisteminin Açıklamalı Özeti),
M. Anquetil, 2. cilt, Zend-Avesta, sf. 593
46 lzeschne, ha 33, sf. 173; Vendidad, 5. fargard, sf. 302 ve 19. fargard, sf. 417; Ie-
schts-Sades, §. 18, sf. 42; lescht de Serosch, ı. bölüm, sf. 234; Boun-Dehesch,
§. 31, sf. 4ıı, 424 ve 425. Prideaux, Histoire des Juifs, 4. kitap, cilt 2, sf. 41.
Tavernier, cilt 2, sf. 96. Hyde, 3. bölüm, sf. 98 ve 24. bölüm, sf. 331. Les Me-
moires de l'Academie, 19. cilt, sf. 315, 319 ve devamı. Bu diriliş daha önce de
belirtildiği üzere Boun-Dehesch'in 412 ve 413. sayfalarında tasvir edilmiştir.
İşte birkaç cümle: "Damarlar bedene geri verilecek. .. Varlıkların yaratıldığı
sıradaki gibi kemikler, su, kan, ağaçlar, tüyler, ateş ve hayat tanrısal toprak-
lardan gelecek. .. 57 yıl zarfında tüm ölüler dirilecek. .. İlk dünyaya geldikler-
indeki gibi önce ruhları ve ardından bedenleri... Ruh bedeni tanıyacak ve "Bu
babam, bu annem, bu erkek kardeşim, bu karım, bunlar yakınlarım, tüm
akrabalarım" diyecek. Ardından insanla beraber, dünyanın tüm varlıklarının
meclisi yeryüzünde belirecek. Bu mecliste herkes yapmış olduğu iyilik ve
kötülükleri görecek, vs., vs., vs." Sf. 412 ve 413.
47 Ve bunun sonucunda ilk insanın yenilgisi. Boun-Dehesch, §. 15, sf. 377ve 378.
Precis raisonne, sf. 598. Henri Lord, 9. bölüm, sf. 89 ve 9o'da Banyanlardaki;
8. bölüm, sf. 198 ve 199'da ise eski Perslilerdeki bir çeşit vaftiz töreninden bah-
seder. Hyde ve Tavernier de bunu dile getirirler: İlki 34. bölüm, sf. 414'te; ik-
incisiyse 2. cilt, 4. kitap, 8. bölüm, sf. 98'dedir. Çocuğun doğumundan birkaç
gün sonra, onu içinde birkaç çiçeğin kaynatıldığı bir suda yıkadıklarını söy-
lerler. Rahip o sırada dualar okur. Eğer çocuk yıkanmadan önce ölürse yine
de cennete gider fakat ebeveyni ihmalkarlığından dolayı hesap verecektir
çünkü bu durumda çocuğun Tanrı önünde sahip olacağı lütfu azaltmışlardır.
48 lescht de Taschter, karde 6, sf. 189; lescht de Mithra, karde 13 ve 19, sf. 214,
217 ve 218. Görünüşe göre, Perslilerde ruhun ölümsüzlüğü inağı Zerdüşt'ten
önce de vardı. En azından Ksenofon, Cyrop.edia'da bunu, Prens Kyros'un
ölümü sırasında söylediği sözler aracılığıyla teyit eder.
49 Vendidad, fargard 19, sf. 418, cilt 2, Zend-Avesta ve aynı yapıt, ı. cilt, 2.
bölüm, kısa notlar, sf. 20. Prideaux, 2. cilt, 4. kitap, sf. 42. Tavernier, 2. cilt,
4. kitap, 8. bölüm, sf. 97. Hatta Zerdüşt'ün hayattayken, köklerini cennetten
getirdiği iki serviyi toprağa ektiği çok yaygın, dini bir düşünceydi. Hyde, 24.
bölüm, sf. 332. Les Memoires de l'Academie, 37. cilt, sf. 728.
50 Prideaux, dicto loco. Vendidad, dicto loco ve fargard 5, sf. 309. Izeschne, ha
19, sf. 240.
betini sormayın; günleri sona erdiğinde cezası onu
bekliyor olacak."5 Bu kelimeler açık bir biçimde baş­
1 Zerdüşt
tarafından
ka bir hayata ve suçlu kişi için çekilecek acılara işa­
haber
ret eder. Fakat bu acılar ebedi mi olmalıydı? Bu diğer
verilen
özdeyişe bakılırsa sanıyorum ebedi değillerdir: "Her
cehennem
insanın ruhu, işlediği suçlar orantısında cehennemde acıları.
kalacaktır.52 İtiraf etmeliyim ki ilk başta şu her insan
kelimelerinin mutlak genellemesini acı duymadan
okuyamadım. Hepsi! Daha neler! dedim kendi ken-
dime. Kanun koyucu, ölümden sonra işkenceden
kurtulabilecek kimse olmadığını mı düşünmüştü?
Tanrı'nın erdemli insana en hafif cezayı ayırması ye-
rine ona ebedi mutluluğu vaat etmesi ne kadar daha
fazla dokunaklı!
Zerdüşt hakkında adil olmayan bir fikre sahipmi-
şim. Ona göre gökten inen ve bedenlerden önce ya-
ratılan ruhlar, bedenler ana karnında şekillendiği an-
dan itibaren onlarla birleşir ve bedenlere yaşamı mu-
hafaza ettikleri sürece kılavuzluk eder, ölüm sırasında
onlardan çıkar ve Tanrı katına uçarlar. Boun-Dehesch
bunu bize kesin bir dille söyler. 53 Bununla beraber, iyi
insanların ruhlarından bahsedilmek istendiği muh-
temeldir: Zend kitapları, cehennemin kötü insanla-
rın ruhları için ayrıldığını birçok kez haber vermiştir.
Hatta orada 54 şu avutucu vaat yazar: Abura Mazda her
yıl cehennemin kapılarını beş günlüğüne açacaktır;
burada yaşayan zavallıların ruhları, eğer kendilerinin
ya da akrabalarının pişmanlıkları, tövbeleri, duaları

51 M. Anquetil, Vie de Zoroastre, sf. 44.


52 Aynı yapıt. Sadder, porte 2, sf. 449'daki şu diğer özdeyiş ise tam tersini söy-
ler: "Si peccata fuerint numerosiora, certissime in infemum prcecipitabitur,
ubi cetemum detinebitur!'
53 Sf. 377 ve 384.
54 leschts-Sades, §. 65, sf. 130 ve 131. Tavemier, 2. cilt, sf. 1oı'de Gaure'ların
rahiplerinin onlara cehennemin dünyayla beraber son bulacağını; o zaman
Tanrı'nın lanetlilere acıyacağını ve bunların işledikleri suçlardan dolayı
yeteri kadar acı çektikleri için cennete gideceklerini öğrettiklerini söyler.
ve değerleriyle hak kazanırlarsa, acılarından koparak
ailelerini görebilecek ve serbest bırakılacaklardır.
Bu işkence ülkesinde verilen ceza ateşlerde yan-
Ateşi yü-
mak değildir. Tanrı'nın gerçek sureti olarak kabul
celtme.
edilen velinimet bir doğa gücü tarafından yutulmak
olur mu? Yüceltme eğilimi asla bu kadar ileri götü-
rülmemiştir. Zerdüşt'e göre ilk ateş, farklı varlıkların
içinde "Ahura Mazda'nın oğlu adı verilen çeşitli bi-
çimlerde kendini gösterir; çünkü ya Ahura Mazda ve
ateşin arasında diğer varlıklar ve yaratanları arasında­
kinden daha yakın bir bağ vardır, der M. Anquetil; 55
ya da çünkü bu doğa gücü de Ahura Mazda gibi ha-
reketin ve hayatın en evrensel ilkesidir." Her şey onun
sayesinde nefes alır: Toprak ona verimliliğini; hayvan
yaşamını; ağaç yeşermesini borçludur. Varlıklara can
vermekle kalmaz, aynı zamanda onların ilişkilerini
biçimlendirir ve bu durumda etkinliği dünyanınki
kadar eskidir.
Tanrıya böylesine benzeyen ve daima onun gibi
hareket eden bu ilk ateş, Zerdüşt'ün emri üzerine
Bu doğa kurulan sunakların üstünde muhafaza edilen görü-
gücüne nür ve somut bir ateşle temsil edilmiştir. Zerdüşt'ün
karşı say- tilmizleri hemen hemen bütün dualarını bu ateşlerin
gısızlık
önünde okur ve rahipler günde beş kere ateşlere odun
etmenin
ve kokular atarlardı. 56 İhmalkarlıktan dolayı ateşin
çeşitli
biçimleri. sönmesine izin vermek ceza gerektiren bir suçtu. 57
55 Precis raisonne, sf. 596.
56 Aynı yapıt ve Zend-Avesta'nın ı. cildi, sf. 235 ve 236. Burada ateş önündeki
dualar ve gözlemlenen törenlerden birkaçı anlatılır. Ateşe yaş odun ya da üç
defa incelenmemiş odun ve kokular atılırsa, vs., vs., bu bir suçtu. Hatta bu
ateşlerin yalnızca kabuksuz ve en kaliteli cinsten odunlarla beslenmesi gere-
kiyordu. Ieschts-Sades, §. 18, sf. 43 ve 44. Strabon, 15. kitap, sf. 697. Prideaux,
4. kitap, 2. cilt, sf. 46. Hyde, 28. bölüm, sf. 351 ve 29. bölüm, sf. 355 ..
57 Prideaux, 2. cilt, 4. kitap, sf. 45. Hyde, ı. bölüm, sf. 19. leschts-Sades, §. 18, sf.
43. Aynı şey Yahudilerde de geçerliydi. Kutsal ateşin sönmesine izin vermek
suçtu ve sunağın ateşi ya da büyük ateşten alınmış bir kömür söndürülürse
değnekle dövülme cezası verilirdi. Buna karşın bir şamdandaki ya da buhur-
luktaki ateş söndürülebilirdi çünkü ikisinin de ebedi olması gerekmiyordu.
Bunu suyla söndürmek de yasaktı. Suya büyük say-
gı duyulduğundan, bununla ateşi ıslatmak iki kutsal
doğa gücü arasında bir savaşa yol açmak demekti.s 8
Bir yangın çıktığında bile, Persliler bunu yalnızca ya-
nan yere kapattıkları toprak, taş ve kiremitlerle sön-
dürüyorlardı.59 Yangında su mu kullanıldı? Kutsallığa
yapılmış bu saygısızlık ölümle cezalandırılıyordu ve
sanki böylesi bir ceza yetmiyormuşçasına, canlıların
genel dirilişinden sonra bu günahın bedensel işken­
celere yol açacağına inanılıyordu. 6o
Ölüme layık görülen bir diğer saygısızlık da ateşe
ağızla üflenmesidir ve bunun sebebi de vücut içinin
saf olmaması, böylelikle buradan çıkan nefesin bu
doğa gücünü kirletmesidir. 6' Genel olarak vücuttan
çıkan her şey bu kirlenmeye yol açar. Aynı zamanda
bunlardan herhangi birisinin suya atılması da yasak-
tır; M. Anquetil'e62 göre buradan "vücudun içini saran

Yunanlıların da Ceres ve Proserpina Tapınağı'nda daima yanan ve söndürül-


mesi yasak bir ateşleri olduğunu biliyoruz. Pausanias'a göre Hyde bunu sf.
19'da hatırlatır. Persli rahipler ateşlerinin sönmesi korkusuyla bunun başında
gece gündüz nöbet tutarlardı. Prideaux, dicto loco.
58 Hyde, dicto loco. leschts-Sades, §. 18, sf. 43.
59 Hyde, aynı yapıt. M. Anquetil, Zend-Avesta, 2. cilt, sf. 567.
60 Hyde, aynı yapıt. Les Memoires de l'Academie, 37. cilt, sf. 714. Hindistanlı
Parsiler bundan dolayı sıcak demiri asla suya batırmazlar; çünkü içinde ateş
vardır.
61 Bkz. M. Anquetil, Precis raisonne, sf. 597. Birkaç sayfa önce, Parsilerin sivil
ve dini adetleri hakkındaki açıklamasında, onların ışığı elleriyle ya da bir yel-
pazeyle rüzgar yaparak söndürdüklerini; ve eğer bu bir şamdansa, yanan yeri
fitil ucunun üç ya da dört ligne (başparmağın on ikide birine tekabül eden
eski uzunluk ölçüsü, - ç. n.) altından kestiklerini, bunu evlerine götürdükleri-
ni ve ateşin yakınında kendi kendine yanıp kül olmaya bıraktıklarını gözlem-
ler (sf. 567). M. Anquetil aynı zamanda, yine aynı batıl inanç doğrultusunda
rahiplerin kutsal ateşi nefesleriyle kirletmekten korktukları için buna
ağızlarını bir bezle kapamadan yaklaşmaya cesaret edemediklerini de be-
lirtir; Prideaux'ya göre (sf. 46) rahipler bu önlemi yalnızca ateşe gereken
özeni göstermek gerektiğinde değil, aynı zamanda her gün dini ayinlerini
yapmak için buna yaklaştıklarında da alırlar. Aynı zamanda bkz. Strabon,
15. kitap, sf. 697.
62 Precis raisonne, sf. 598. Sadder, porte 7, sf. 453. Herodot bu yasaktan bah-
seder, 1. kitap, sf. 65.

27
kötü cinler, insana can veren ateş tarafından yerlerin-
den kovulduğunda, ki hapşırmak bu zaferin kazanıl­
dığını gösterir, Ahura Mazda'ya şükretme mecburiye-
ti doğar."
Ateşi güneşe maruz bırakarak onun parlaklığını
azaltmak da ateşe saygısızlıktır; 63 temelinde arı olma-
yan cesetler ateşte yakılırsa ya da yalnızca ateşin yakı­
nına bile getirilirse durum aynıdır 64 ve o halde ateşin
kendisinin arındırılması gerekir. 6 5
Bütün bunlar Yahudiler örneğinde olduğu gibi
kurbanların ateşe atılmasını engellememiştir çünkü
kurbanların kutsallığı bozan nesneler gibi bu doğa
gücünü kirletmediği ilkesi bu iki halk tarafından da
benimsenmiştir; bu adet Vesta Tapınağı'nda danalar
bütünüyle yanıp kül olduğunda Romalılara da geç-
miştir. Pers kralları ve onların en zengin kulları bazen
ateşi incilerle, esanslarla, ıtırlı bitkilerle beslerlerdi ve
buna epule ignis adı verildi. 66
Zerdüşt'ün dininde diğer doğa güçleri de aynı şekil­
Diğer doğa
güçlerine de onurlandırılır. Zerdüşt'ün tilmizleri bunları canlı­
duyulan ların kaynağı olarak gördüklerinden, doğa güçlerini
dini saygı. saf olarak muhafaza etmeye çalışırlar. Örneğin havayı
kötü kokularla doldurmamak için ölüleri gömmezler;

63 Usages civils (Medeni Adetler), sf. 567. Sadder, porte 76, sf. 496.Aynı şey ateşe
tükürüldüğü, çöp atıldığı, vs. vs. takdirde de geçerlidir. Hyde, 1. bölüm, sf. 19.
Tavernier Gaure'lardan bahsederken, Kerman hanının onların tapınaklarını
ve kutsal ateşlerini görmek istediğini ve onların da bu dileği reddetm-
eye cesaret edemediklerini anlatır. Görünüşe göre olağanüstü bir görüntü
beklentisinde olan bu han, her yerdeki gibi sıradan bir ateşle karşılaşınca,
yalnızca hor görüyle değil, aynı zamanda öfkeyle ateşe tükürmüştür. Bu
dini saygısızlık karşısında tanrısal doğa gücü ortadan yok olmuştur; fakat
sönmemiş, beyaz bir güvercine dönüşüp uçmuştur. Daha sonra ancak halkın
ve rahiplerin sayısız bağışı ve duasıyla bu büyük lütfu hak etmeleriyle geri
dönmüştür. Voyages (Seyahatler), 2. cildi, 4. kitap, 8. bölüm, sf. 102 ve 103.
64 Precis raisonne, sf. 597.
65 Bu arındırma için düzenlenen törenler hakkında bkz. Zend-Avesta, 1. cilt, sf.
341 ve 2. cilt, sf. 597; Tavernier, dicto loco, sf. 104 ve 105.
66 Hyde, ı. bölüm, sf. 12 ve 3. bölüm, sf. 87 ve 92. Strabon, 15. kitap, sf. 697 ..
cesetleri dışarıda bırakarak kuşların ve yırtıcı hayvan-
ların yemesine izin verirler; 67 suyun bulanmaması ve
kirlenmemesi için suyu pisleten hayvanları (onlara
göre bunlar kaplumbağa, kurbağa gibi hayvanlardır)
dindarca öldürürler; 68 toprağı mümkün olduğunca
saf bir biçimde muhafaza etmek için, bir cesedin gö-
müldüğü toprağı ancak elli yıl sonra işlerler; 6 9 fakat
dikkatlerini her şeyden önce ateşe verirler; Hyde70
bu dikkatin Yunanlılar tarafından haksızca tapınma
olarak adlandırıldığını söyler. Daima durumun gü-
nümüzde aynı olmadığını ileri sürerek ya da "Bone
deus, quanta sunt hcec mendacia !" diye haykırarak,
çürüttüğünü düşündüğü eski metinleri dayanak ola-
rak gösterir. Bununla beraber ateşe tapınma ve tüm
diğerleri, iyi ilke inancına bağlıydı. Her şey Ahura
Mazda'ya övgü ile başlıyor ve bitiyordu. 71 Büyüye
dair. Eski-
Zerdüşt inaklarının ayrıntılarına büyüden bahset-
den bunun
meden son vermek zor olacaktır. Bize saçma ve gü-
ne oldu-
lünç bir fikri çağrıştıran bu kelime, eskiden yalnızca ğuna dair.
rahiplerin, mesleklerinden ötürü tanrı bilgisine ve Büyü, Yu-
inancına kendilerini adamış insanların ilmiydi. Ef- nanlıların

latun, Apuleius, Porphyrios, Hesychios ve çok sayıda Zerdüşt'ü


tanımasını
başka yazar bunu teyit eder.7 2

sağlamış­
tır.

67 Hyde, 6. bölüm, sf. 135. Pietro della Valle, Voyages, 3. cilt, sf. 30. Tavernier,
Voyages, 2. cilt, sf. 101 ve 102.
68 Pietro della Vale, sf. 29 ve 30. Tavernier sf. ıoı'de yılın bir günü, çeşitli şehir
ve kasabalardan kadınların toplanıp kırlarda buldukları tüm kurbağaları
öldürdüklerini anlatır. Aynı zamanda bkz. Hyde, 33. bölüm, sf. 412 ve Sad-
der, porte 42, sf. 478.
69 Vendidad-Sade, fargard 7, sf. 324. Eğer ceset toprağa gömülmemiş de,
güneşin göreceği biçimde toprağın üzerine yerleştirilmişse, bir yıl yeterlidir.
70 6. bölüm, sf. 136.
71 Precis raisonne, sf. 597.
72 Eflatun, 2. cilt, 1. Alcibiades, sf. 122. Apuleius, apolog. I, 2. cilt, sf. 107. Por-
phyrios, 4- kitap, de l'abstin. Fol. 92. Hesychius, Mages maddesi. Hyde, 31.
bölüm, sf. 379 ve 380. Magus est qui sidera novit,
Qui sciat herbarum vires, culrumque deorum.

29
Pline'a göre73 Zerdüşt, bu halkın ona duyduğu de-
rin hayranlığın büyük bir kısmını, Serhas'a seferleri
sırasında eşlik eden halefi Ostanes'in Yunanlılara in-
tikal ettirdiği bu ilme borçluydu; Yunanlılar büyüyü
yalnızca doymazlıkla değil, aynı zamanda da aşırı bir
tutkuyla benimsediler: "Maxime ad rabiem, non avi-
ditatem modo, scientice ejus Grcecorum populos egit
Ostanes."
Muhitlerin Ne daha az kesin ne de daha az şeref verici olan şey,
uyandır­
Perslilerin Muhitlere* duydukları saygı ve bunların
dığı saygı
siyasi nüfuzudur. Onlar milletin hem bilginleri, hem
ve siyasi
nüfuzları.
rahipleri, hem de fılozoflarıydılar. Hükümdar önemli
durumlarda onlara danışırdı; tahtın varisinin eğitimi
onların sorumluluğu altındaydı. Prens çocukluktan
çıktıktan sonra ılımlılıkları ve adaletleriyle tanınan
dört Bilge ona büyü öğretirlerdi; prens, onların hima-
yesinde tanrısallık inancını ve imparatorluğu yönet-
me sanatını öğrenmeden kral olamazdı. 74
İnsanın suistimal etmediği bir şey olmadığı çok
Büyünün
suistimali. uzun zaman önce söylenmiştir. Büyü bu eğilimi sı­
namıştır. Dini bilgileri gösterdikten sonra, bunların
nasıl suistimal edildiğini ifade etti. Tanrı'ya ya da en
azından iyi meleklere yakarmak yerine kötü melekle-
re başvuruldu. Buna goetia büyüsü adı verildi. Bunun
Zerdüşt'ten önce de var olduğunu ve bu Bilge'nin bu
konuda reformculuk yaptığını düşündürecek sebep-
ler vardır. Zerdüşt, Angra Mainyu'ya ya da bu ikincil
ilkenin doğurduğu ruhlara kendini teslim eden her-

73 5. cilt, 30. kitap, 1. bölüm,§. 2, sf. 538.


* Zerdüştlükte müneccim (- ç.n.)
74 Eflatun, dicto loco. Apuleius, ı. apologie, sf. 108. Cicero, de divinatione, ı.
kitap, 3. cilt, sf. 310. Stanley, Histoire de la Philosophie, 4. bölüm, sf. 1162.
Chardin, Voyage en Perse (Pers'e Seyahat), 9. cilt, sf. 147. Pers'teki Mubitler,
Babil'de ve Asur'daki Kaideliler, Hindistan'daki Gymnosophiste'ler (eskiden
Hindistan'da bulunan ve bazen çıplak gezen filozof sınıfı, ç.n.) ve Galya'daki
Druide adı verilen din adamlarıyla eşdeğerdi. Diogene-Laerce in Proemio, sf.
I. Chardin, dicto loco. Stanley, dicto loco, sf. 1161.

30
kesi birer kurban olarak görür ve kitaplarında bunlara
bağlananları ve Dew'ların [Daeva], yani kötü ruhların
hayranı olanları uzaklaştırmak için okunacak dua-
lar bulunur.75 Vendidad-Sade şöyle derken şüphesiz
bu büyüden bahsetmektedir: "Bu Angra Mainyu ta-
rafından yaratılan çok kötü bir sanattır... Büyücüyü
gördüğümüzde bu büyü büyük bir şeymiş gibi gelir;
fakat daha fazla etkiyle ortaya çıktığında yalnızca
kötü ilkeden, kötülüklerin elebaşından gelir. Büyük
olandan, yani iyilik yapandan uzaktadır." 76 Fakat he-
nüz söylediğim gibi, sonrasında fazlasıyla üstün gelen
bu büyü, kısmen çağdaş adlandırmasını uygulayarak
M. Anquetil'in77 gözlemine göre ne tanrısal nitelikle-
ri yaralayan ne de yaratılanları alçaltan Zerdüşt'e mal
edebileceğimiz büyüyle karıştırılmamalıdır.

İKİNCİ MAKALE
ZERDÜŞT'ÜN DİNİ KANUNLARI

Ahura Mazda, Zerdüşt'ün lehine yaptığı açıklama­ Kanunu


larda, tüm ölümlüler arasında en erdemli rahibin o okuma ve
olduğu ve evrende kanununu haber vermeye ve yay- araştırma

gınlaştırmaya ondan daha fazla layık olan kimseyi bu- emri.

lamadığı konusunda güvence vermeyi ihmal etmez.78


Böylelikle kanunların dinsel buyruklarını dikkatlice
okumaya davet eder. Bu davetle yetinmez; böylesine
kutsal bir görevi ihmal edenleri suçlu ilan eder. Hatta
bunları okumak yeterli değildir; kanunları araştırmak

75 Ieschts-Sades, §. 19, sf. 55; §. 60, sf. 127; §. 81, sf. 154 ve 155; §. 82, sf. 157.
76 Vendidad-Sade, fargard I, sf. 268.
77 Vie de Zoroastre, sf. 65. Hyde, Mubitlerin farklı tarikatlara ayrıldığını
gözlemlemiştir. Bunları ayrıntılandırmış ve ilkelerini açıklamıştır, 22. bölüm,
sf. 297ve devamı. Bkz. Les Memoires de l'Academie, 31. cilt, sf. 94 ve devamı.
78 Vie de Zoroastre, sf. 43 ve 44. Zerdüşt, müritleri tarafından yalnızca en bilge
ve en gerçek peygamber olarak değil, aynı zamanda da yaşamış olan tek pey-
gamber olarak kabul edilir. Hyde, 24. bölüm, sf. 330 ve 331.

31
ve hafızaya kazımak gerekir. 79 Perslilerin bu eğitime
Hangi yaş­ başlama yaşları on beş olarak belirlenmişti.& O za-
ta kanun man Zerdüşt'ün genç tilmizi dine giriş yapıyordu. O
hakkında
andan itibaren çocuk Behdin ya da üstün kanunun
eğitilmeye
başlıyor­
müridi sayılıyor ve günümüzde böyle denilebilirse,
lardı? milletin ruhani birliğinin bir üyesi haline geliyordu. 81
Bundan yıllar önce ve ilk çocukluğundan çıktığında,
ona kendisini adaması gereken, gözle görülür bir dini
sembol veriliyordu. Bu Kofti adı verilen bir kuşak­
tı. Bunun verildiği gün, daha sonrasında bir bayram
gibi kutlanırdı. Zerdüşt, kanuna giriş yapmanın da,
yıldönümleri daima şölenler ve neşeli şarkılarla dam-
galanan hayatın ya da çocukların hayatının başlangıcı
kadar kutlanmaya layık olduğunu düşünmüştü. 82
Çeşitli Yılın başlangıcı da Zerdüşt müritlerinin daima bazı
tarihlerde eğlenceler için heyecanlanmalarına yol açardı; bunlar
kutlanma-
halk arasında düzenlenen eğlencelerdi. Onlar dün-
sı gereken
yanın yılın o zamanı yaratıldığını, peygamberlerinin
bazı bay-
ramlara
kanununun o zaman benimsendiğini ve dirilişin yine
dair. yılın başlangıcında gerçekleşeceğini düşünürlerdi. 83
Hafızalarında hala evreni oluşturan varlıkların yara-
tıldığı çeşitli dönemler vardı, Gahanbarlar; Cemşit
tarafından atanan bu eski bayramlar en gösterişli­
leridir.84 Sonbaharın başında kutlanan Mehercan,

79 leschts-Sades, §. 18, s( 47. Öte yandan kanunu kucaklayacak olanlar için


kolaylıklar vaat edilmişti. Sürüleri büyük olacak, arzuları yerine gelecek ve
mutsuzluklar uzaklarında olacaktı. lzeschne, ha 13, sf. 126.
80 Yani onlar 14 yaşında ve üç aylıkken. Çünkü çocuğun ana karnında geçirdiği
dokuz ay da sayılır. Usages civils, sf. 552. Sadder, porte 50, sf. 580.
81 Usages civils, s( 553 ve 554. Hyde, 28. bölüm, sf. 358; 34. bölüm, sf. 414.
82 Usages civils, sf. 552 ve 576. Herodot, ı. kitap, sf. 63.
83 Usages civils, sf. 574. Naurus ya da Norous adı verilen bu bayram ilkbaharın
başlangıcına denk geliyordu. Precis raisonne, sf. 603. Bkz. Hyde, 19. bölüm,
s( 235, 236, 239 ve 240.
84 Precis raisonne, sf. 603 ve Usages civils, s( 565. Aynı ciltte, Ieschts-Sades, §.
20, sf. 56 ve devamı,§. 28, sf. 81 ve devamında, Gahanbarlar sırasında okunan
çeşitli dualar yer alır.

32
Mithra'nın onuruna düzenlenir; 85 Zend kitapları
hep
Mithra'nın insanların düşmanlarıyla savaştığını ve
kazandığını, otlakları, çiftçileri koruduğunu ve en
bakımsız tarlaları bile verimlileştirdiğini yazar; 86 yı­
lın son on günü, mutlu insanların ruhlarına sahip ol-
dukları, lanetlilerin ruhlarının dünyaya yaklaştığı ve
oraya dostları ve ailelerini ziyarete geldiklerine dair
inanca bağlı dualar edilir, törenler düzenlenir. 87
Kanunca buyrulan başlıca bayramlar bunlardır. Sacee adı
verilene dair.
Sayıları epey yüksek olan başka bayramlar da vardır
fakat Dr. Hyde'ın 88 yaptığı gibi bunların ayrıntısına
girmeyeceğim. Geriye bahsetmem gereken bir tek
Sacee adı verilen Saturnalia* türü kalıyor; bunun
tasvirini Diyojen aracılığıyla İskender'e yaptıran Dio
Chrysostom'da89 buldum.
Ölümü hak eden bir suçlu hapishaneden çıkarı­
lıyordu; ona hükümdarın kıyafetleri giydiriliyor ve
suçlu tahta oturtuluyordu. Beş gün süren bu zaman
içinde suçlunun bütün isteklerine saygı gösteriliyor,
tüm arzuları yerine getiriliyor ve tüm zevkleri tatma-
sına izin veriliyordu. Hatta hükümdarın cariyeleri de Bunu emre-
emrine veriliyordu. Süre sona erdiğinde, suçluya ve- den kanu-
rilenler geri alınıyor ve kraliyet saygınlığının sembol- nun gaddar-
lığı.
85 Usages civils, sf. 574 ve 575. Athenee, Deipnosoph. ıo. kitap, sf. 434. Hyde,
19. bölüm, sf. 244 ve devamı. Bu bayram altı gün sürerdi.
86 Bkz. leschts-Sades, sf. 204 ve devamında lescht de Mithra.
87 Zerdüşt'ün İnakları makalesinde bu inançtan bahsetmiş ve leschts-Sades, §.
65, sf. 130, 131 ve devamını kaynak göstermiştim. Aynı zamanda bkz. Zend-
Avesta, 2. cilt, sf. 256 ve 575. Bu on gün boyunca, daha önceden arıtılmaya
özen gösterilmiş olan evlerden çıkılmazdı ve son beş gün dualar ve şölenlerle
geçirilirdi. Aynı yapıt, sf. 575.
88 19. ve 20. bölüm, sf. 235 ve devamı.
* Eski Roma'da Satürn onuruna düzenlenen şenlikler (- ç.n.)
89 ürat. 4, sf. 69 ve 70. Athenee bu bayramdan bahseder, Deipnosoph., 14.
kitap, sf. 639, Berossos, Histoire de Babylone (Babil'in Tarihi), ı. kitap ve
Ktesias, Histoire des Perses (Perslilerin Tarihi), 2. kitap. M. Anquetil bunları
kaynak alarak yazar, Zend-Avesta, 2. Cilt, sf. 579 ve 580. Hatta bu akademi-
syen bu bayramın Zerdüşt tarafından atanmadığını, çok daha eski olduğunu
ve kökeninin Babil'e dayandığını apaçık ispat etmiştir.

33
leri elinden alınır alınmaz değneklerle vücudu harap
ediliyor ve bir direğe asılarak hayatını utanç içinde bi-
tiriyordu.90 Alçakça işlediği suçtan dolayı kurban du-
rumuna düşen zavallıya karşı kullanılan kanunun bu
gaddar alaycılığını anlatırken acı verici bir hisse ka-
pılıyorum ve şüphesiz okurlarım da bu hissi benimle
paylaşıyorlardır.
Dini şö­ Bu hissiyatı azaltmak, mümkünse de tamamen
lenlere silmek için, insanlık dostu bir kanun koyucunun çı­
dair, yok- karabileceği en dokunaklı kararlardan birini hatırla­
sulların le-
talım. Zerdüşt, tüm dini şölenlerde, ki bunların sayısı
hine çıkan
kanun.
yüksekti, zamanı gelen bayramı layıkıyla kutlayabil-
meleri için zenginlerin yoksullara yemek ve para gön-
dermelerini buyurur.91
Yalnızca Böylelikle tüm vatandaşlar bu dindarca zevklere
saf olma- eşit bir biçimde katılmış olurlar. Yalnızca saf olma-
yanlar dini yanlar, arıtılana dek bunların dışında tutulur. Bu kir-
bayramları
lilik iki şekilde bulaşır: Ya saf olmayan bir varlığın do-
kutlaya-
kunmasıyla ya da saf olmayan bir varlığa dokunmuş
mazlar.
olan başka bir varlığın dokunuşuyla. Bunlardan ilkine
Kirliliğin hamrid, ikincisineyse pitrid adı verilir. 92 Dokunulan
bulaşma­ ceset seçkin bir mevki sahibi olan bir adamın ya da
sınaneden kamuoyunca daha iyi gözle bakılan bir hayvanınkiy­
olan çeşitli se, daha az kirlenildiğine dair inancın da altını çiz-
yollar. Bu
mek gerekir. Bir rahibin ölü bedeni, bir çiftçinin ölü
konudaki
tuhaf ka-
bedeninden daha az kirletir ya da bir köpeğin ölüsü,
nun

90 Aynı zaman zarfında, tüm evlerde efendilerin hizmetkarlara boyun


eğmek zorunda oldukları ve hizmetkarlardan birinin evi mutlak nüfuzuyla
yönettiği iddia edilir. Usages civils, sf. 580. Bunlar gerçekten de daha son-
radan Romalıların kutladığı Saturnalia'lardı.
91 Usages civils, sf. 576 ve leschts-Sades, §. 28, sf. 86, 87 ve devamı.
92 Vendidad-Sade, fargard 5, sf. 303. Bazen bu kirlilik doğadan gelirdi. Kızlar
aybaşı olduklarında bu durumdaydılar. O zaman zarfında ateşten, sudan ve
arı insanlardan uzakta ve ıssız bir yerde kalırlardı. Vendidad, fargard 16, sf.
308 ve 399. Aynı şey kadınlar için de geçerliydi ve onlar doğum yaptıklarında
da kirlenirlerdi. Aynı yapıt, fargard 5 ve 7, sf. 306, 307 ve c. 319 ve 320.

34
bir kurbağa veya bir yılanınkinden daha az kirletir. 93
Cezai kanunlar hakkındaki makalede, bazen kirli-
likten dolayı verilen cezaları göreceğiz. Doğal suyun
başlıca madde olarak kullanıldığı arındırma işlemleri
üzerinde durmayacağım. M. Anquetil her zamanki
derinliğiyle bu konuyu işlemiştir ve ben ancak onun
zaten çok daha iyi biçimde yaptığı şeyi 94 tekrar etmiş
olurum. Ben ruhbanlığın doğurduğu ve bu mesleği
icra edenlerin sahip olduğu hakları hatırlatmakla ye-
tineceğim.
Zerdüşt'ten
Vaktiyle Pers hiyerarşisinin üç derecesi bilinirdi;
önce Pers-
Mogh ya da Mugh, yani müneccim adı verilen rahip; lilerdeki
bir eyaletin tüm müneccimlerinin başına getirilen ve hiyerarşik
rahiplik hakkını verme ve buna layık olanları seçme dereceler.
görevinin verildiği bir çeşit yüksek rütbeli din adamı
olan Mubad; ve son olarak da inancın ve dinin lideri
olarak özellikle Bilgelerin Bilgesi lakabı verilen Mu-
Zerdüşt'ün
bad-Mubadan.95 Bu kollar Zerdüşt tarafından değiş­
oturttuğu
tirilmemiştir. Herbedler sıradan rahiplerdi; onların
hiyerarşik
üzerinde yüksek rütbeli rahiplik yapan Mobedler var- dereceler.
dı ve herkes kendine, unvan ve gücünün kaynağı olan
bir başrahip seçiyordu. 96
Başrahiplik rütbesini elde etmek için özellikle iki Başrahibe
dair.
şart koşuluyordu. Öncelikle kanunu en iyi bilen ra-
hip olmak gerekirdi; ardından, gerçekleştirilen hayırlı
işlerle diğerleri arasından en çok sıyrılan kişi olun-
malıydı.97 Evet, kanun koyucu bilgece bir öngörüyle
seçimin yalnızca bilim ve erdem doğrultusunda yapıl-

93 Vendidad, aynı bölüm, devamındaki sayfalar ve fargard 7, s( 317 ve devamı.


94 Usages civils, sf. 538 ve devamı.
95 Hyde, 30. bölüm, sf. 369, 370, 371: Bu Mubad-Mubadan, Yahudilerin
büyük rahibine ve Arap ve Türklerin daha sonradan halife ve müftü olarak
adlandırdıkları yüksek rütbeli rahibe çok benzer.
96 Hyde, 30. bölüm, sf. 371 ve 372. Bu hiyerarşi biçimi, Izeschne'nin ha 69'u, sf.
246'da açıklanmaktadır.
97 Vendidad-Sade, Izeschne'nin ha 14'ü, sf. 128. Precis raisonne, sf. 605.

35
masını değil, aynı zamanda da seçilecek kişinin hem
halkı eğitmeye hem de ona örnek olmaya en layık kişi
olmasını istemiştir; başrahibe yüksek rütbesine isti-
naden gösterilen saygıya rağmen, eğer bu kişi yüksel-
diği ana kadar sergilediği davranışlarıyla uyandırdığı
umudu yersiz çıkarırsa, sert bir biçimde cezalandırı­
lıyordu.911

Vergiye Vatandaşların gelir vergisi başrahibe veriliyordu99


dair. ve şüphesiz diğer Mobedlerin de bunun üzerinde
hakları vardı; en azından Vendidad-Sade'nin istenil-
diği gibi yorumlanabilecek kadar belirsiz bir pasajı' 00
sayesinde, açgözlülükleri buna yol açmıştır. Daha
açık olan şey, tüm rahiplere aynı şekilde derin bir say-
gı beslenmesi gerektiğidir ve bunu unutmaya ya da
bunun değerini bilmemeye cesaret eden yüreğe sahip
kişi yıkımla tehdit edilir. ıoı

Bu duygu üzerindeki hakları, rahiplik haklarının


Rahiplik
yargıçlıkla birleştirilmesiyle daha da artar. Tüm anlaş­
haklarıyla
mazlıkların yargıçları rahiplerdi; 102 ve bu yeni nüfuz,
yargıçlık
görevinin onlara dini üstünlüğü aratmayan sivil bir üstünlük de
birleştiril- kazandırmıştı.
mesi. Din adamı ve yargıçlık görevlerine ek olarak, savaş
konusunda da söz sahibi olmayı başardılar; fakat ka-

98 Precis raisonne, sf. 605 ve 606.


99 Usages civils, sf. 556.
ıoo İşte o pasaj: "Size sunduğum bu tek Hom kadehi için bana üç, dört, altı,
yedi, dokuz, on verin; bir tek için beni böyle ödüllendirin." Ya da "mallar sizin
ve benim için üç, dört, vs. katına çıksın." Zend-Avesta'nın bilge tercümanı,
bazı düsturların bu bölümde Mobedlere en azından mal vergisi ödenmesi
emrinin verildiğini söylediklerini gözlemler ve bunun için metni şöyle yo-
rumlarlar: Size, bir taneden üç, dört, ... ya da on verilmelidir. Izeschne, 11.
ha'nın devamı, sf. 121.
Sadder, rahiplerin lehine daha açık bir biçimde kendini ifade eder. "Desturo
decimas dato, tu qui paradiso frui cupis ceternum. Nam si Destur de ten on
fuerit contentus, ad paradisum anima tua viam non inveniet, nec anima tua
adiabolis liberabitur. Decimas autem <lando, anima tua, sine mora, in para-
diso erit", porte 8, sf. 453.
101 Izeschne'nin ha ıo'u, sf. 115.
102 Hyde, 30. bölüm, sf. 372.
nun onların işçilik veya çiftçilik yapmalarını yasak- Rahiplerin
lıyordu.103 Parsilerin kutsal kitaplarında her fırsatta işçi ya da
övgüyle anılmasına rağmen burada tarımın neden çiftçi olması
yasaktı.
saf dışı bırakıldığını bilemiyorum; fakat papazların
arılığını muhafaza etmek için öte yandan alınan ön-
Rahiplik
lemleri zevkle okuyorum. Sakatlık, iktidarsızlık ve hakkına en-
bedensel birkaç başka kusur, rahiplik hakkının ve- gel bedensel
rilmemesi için sebepti'04 ve bu asil göreve adaylığını kusurlar.
koyanlar önceden, bilgileri ve yetenekleri konusunda
Adayların
ikna olunması amacıyla halk önünde gerçekleştirilen
sınanması.
sınama ve tetkiklere maruz bırakılıyorlardı. 105
Rahiplerden mutlak arılık beklendiğini eklemek Rahiplerden
gereksiz olacaktır. Şu ana kadar söylediklerimiz bu- beklenen
nun kanıtıdır ve bu Zend-Avesta'nın en sık rastlanılan arılık.
temel kurallarından birisidir. Hyde, 106 bu arılığı kay-
betmekten ne kadar korktuklarını belirtmek ama-
cıyla işi ileriye götürmüştür: Hyde'a göre onlar asla,
bu bir Persli bile olsa, bir yabancının kadehinden iç-
mezlerdi; aksi takdirde yabancının işlemiş olabileceği
günahlara ortaklık etmekten ürkerlerdi.
Rahiplerin gelirleriyse, bahsetmiş olduğum vergi- Çeşitli gelir-
nin dışında, bazen vatandaşların kendi kendilerine !eri.
benimsedikleri gönüllü vergilerden ve özellikle de
hükümdarların ve imparatorluğun ileri gelenleri-
nin verdiği armağanlardan oluşuyordu. 107 Arındırma
yoluyla insanı Tanrı ile barıştırdıklarında, kanunen
belirlenmiş bir ücret alıyorlardı. 108 Bu ücret hakkı öy-
lesine dokunulmazdı ki, ödeme yapılmadığı takdirde
arındırılan kişi yeniden kirleniyor ve hiçbir şey bu
lekeyi silemiyordu; ancak suçlu kişinin ölümünden

103 Usages civils, sf. 556.


104 Usages civils, sf. 540 ve 545.
105 Hyde, 28. bölüm, sf. 357.
106 Aynı yapıt, sf. 355.
107 Precis raisonne, sf. 613.
108 Precis raisonne, sf. 613.

37
sonra, arındırıcı Mobed'e şart koşulan hak ödenirse
Duaları bu kirlilik ortadan kalkıyordu.' 09 Zerdüşt tilmizlerinin
ücrete mi lehine ettikleri dualar da ödüllendirilmeliydi; 110 şaşır­
tabiydi?
tıcı olan şey, onduran tedavileriyle kendilerini sağlık­
larına kavuşturan doktorların ücretlerini yalnızca bu
Doktor-
larına parayla ödemeleriydi. Son olarak da sunguların bir
111

ücretlerini kısmını ya da bazen yalnızca onların kullanabileceği


nasıl ödü- giysi veya başka nesneler sunulduğunda sunguların
yorlardı? tamamını alıyorlardı.•u
Kanunun rahiplere cenaze ve ölü gömme (ceset-
Ölü göm-
lerin dağlara ya da şehirlerden, ikamet alanlarından
meye dair.
uzakta bulunan yerlere götürülmesi adetine ölü göm-
me adı verilebilirse) konusunda da maddi haklar ta-
nımış olması muhtemeldir. Bu son görevleri yerine
getirme biçimi ve o hüzünlü anlarda gözlemlenen
törenler konuları üzerinde durmayacağım. Bu, yine
M. Anquetil'in ayrıntılı bir biçimde açıkladığı konu-
lardan biridir; 113 ve ancak Parsilerin medeni ve dini
adetleri konusundaki kitabında yazarın dediklerinin
okunulması için çağrıda bulunabilirim.

ÜÇÜNCÜ MAKALE
MEDENİ KANUNLAR
Persliler
Evlilik, tüm halkların medeni kanununun ilk ko-
Zerdüşt
nularından birisidir. İyi kanun koyucular, evliliğin im-
tarafından
evlenmeye paratorlukların en emin temellerinden biri olduğunu
davet edil- çünkü halkların buna bağlı olduğunu hissetmişlerdir.
miştir.

109 Vendidad-Sade, fargard 9, sf. 361 ve devamı.


ııo leschts-Sades, §. 29, sf. 91.
ııı Vendidad-Sade, fargard 7, sf. 323.
ıı2 Usages civils, sf. 534.
ıı3 §. ıı, sf. 581 ve devamı. Aynı zamanda bkz. Henri Lord, 8. bölüm, sf. 204,
295 ve devamı. Pietro della Valle, Voyages, 3. cilt, sf. 30. Tavernier, Voyages,
2. cilt, sf. 101 ve 102. Hyde, 34. bölüm, sf. 414 ve devamı. Chardin, 8. cilt, sf.
224 ve 225.
Bu önemli gerçeğe derinden inanan Zerdüşt, tilmiz-
lerini evlenmeleri için durmaksızın teşvik eder; hatta
daha da iyisini yapar: Temeline dini damgayı vurarak
bunu pekiştirir. Bununla beraber bir babanın, bir er-
kek kardeşin ya da bir vasinin, evlenme çağına gelmiş
ve talepte bulunan bir kızın evlenmesine razı olma-
ması çok büyük suçtu. 114 Hatta on sekiz yaşına gelip
evlenmemiş olan kızlar da suçlu konumuna düşüyor­
du ve eğer kız bakire ölürse, varlıkların genel dirilişi­
ne dek cehennem onu bekliyordu. 115
Nişan. Ev-
Bu dertlere karşı önlem almak için, ilk gençlik yıl­
lilik yaşı.
larından itibaren nişanlanılıyordu. Günümüzde hala
Gucerat'ta çocuklar iki ya da üç yaşındayken nişan­
landırılır; fakat daima, doğanın evlilik çağına gelindi-
ğine dair belirtileri geliştirmesi beklenir. 116
Kanun koyucu, yalnızca ergen kıza bir koca bulun- Damat
seçimi.
masını emretmez; aynı zamanda pek sıkça rastgele
yapılan bu seçimin düşüncelilik ve bilgelik eseri ol-
masını ister. Ahura Mazda Zerdüşt'ü de bizzat buna
davet eder. Onu evlendireceğiniz zaman, der, 117 onun
mutluluğu üzerinde pek etkili olacak olan bu seçime
katı bir sağduyu hakim olsun.
Akrabalık bağı, bu birlikteliği ensest ilişki

114 Usages civils, sf. 557.


115 Aynı yapıt, sf. 557.
116 Aynı yapıt, sf. 556 ve 557. Burada nişan ve evlilik törenlerinin ayrıntıları
bulunur; fakat özellikle aynı cildin sf. 95 ve devamında (Zend-Avesta, i.. cilt)
bulunan, hayatın bu iki önemli eylemi sırasında edilen dualar okunmalıdır.
Henri Lord, eski Perslilerin dinine dair kitabından önceki Banyanların dini
hakkındaki kitabında, bu evlilik törenlerinde benimsenmiş bazı sembolik
adetlere değinir: Çifti birleştirmesi gereken büyük isteğin simgesi olarak ateş
yakmak ve bunu çiftin arasına yerleştirmek; birleşmelerinin bozulmazlığını
göstermek için vücuda sarılmış ipekten küçük bir iple gelin ve damadı
birbirlerine bağlamak; evlilikten önce birbirlerine çıplak görünmemeleri
gerektiğini anlatmak için aralarına bir tül çekmek, vs. vs. Törenler bittikten
sonra ip çözülür, tül kaldırılır ve çift artık özgürdür. 9. bölüm, sf. 94.
117 Vendidad-Sade, Izeschne, 50. ha, sf. 216.

39
Akrabalar- kılmıyordu; 118 tam tersine bu, evliliğe izin verilmesi
la evlilik. için bir sebepti. Kanun, evliliğin özellikle kardeş ço-
cukları arasında yapılmasını teşvik ediyordu. Persliler
de Yahudiler gibi, eşinin ölümüyle dul kalan bir kadı­
nın, eski kocasının erkek kardeşiyle evlenebileceğine
inanıyorlardı. 119 Fakat Persliler buna izin verirken, İb­
raniler bunu şart koşuyorlardı.
Beş evlilik M. Anquetil, Zerdüşt müritlerinin gerçekleştirebi­
türü. leceği beş evlilik türünden bahseder. Birincisi daha
hiç evlenmemiş olan genç kızınkidir. İkincisi, evlenir-
kenki amacı doğacak ilk erkek çocuğun, erkek çocuğu
olmamış olan babasının veya erkek kardeşinin çocuğu
olarak bilinmesini sağlamaktan ibaret kadınınkidir.
Üçüncüsü, ölümünden on beş yıl sonra, belirlenmiş
bir meblağ karşılığında bir adama verilen kadınınki­
dir; çünkü, der sıkça izinden gitmeyi kendime vazife
edindiğim seçkin Bilge, "çocuklar cennete götüren
basamaklar olduğundan ve onların hayırhah eylemle-
ri ebeveynlerinin Çinevad Köprüsü'nden geçmelerini
sağladığından," (tanrısal kata çıkmak için ruhların
mutlaka geçtiği varsayılan köprü) "bekar ölmek uğur­
suzluktur ve böylesi bir evliliğin buna çare olduğuna
inanılır." Bunlardan dördüncüsü, ikinci düğün adını
Ebeveyn
verdiğimiz şeydir. Beşincisiyse, kendisine sunulan
izni ol-
kocayı kabul etmeyen, kendi isteği doğrultusunda bir
maksızın
yapılan
koca seçen ve ailesinin rızası olmaksızın evlenen asi
evlilikler. kızınkidir. 120 Bu evlilik çeşidinin yasal olarak miras-
tan yoksun bırakılmaya sebep olabileceğini belirtmek

118 Bkz. 801. dipnot.


119 Zend-Avesta, 2. cilt, sf. 32, 556 ve 612. Henri Lord, dicto loca, sf. 95'te, her
vatandaşın kendi mesleğinden kişilerle evlenmesi gerektiğini ileri sürer;
tüm işçiler genellikle tek bir sınıfa ait olsalar da, bu durumda aynı meslek-
ten bir kızla evlenilmesi gerektiğini söyler. Böylelikle onun kullandığı örneği
benim de kullanmam gerekirse, bir berberin oğlu ancak bir berberin kızıyla
evlenebilir.
120 Usages civils, sf. 560 ve 561. Aynı zamanda bakınız lescht Farvardin, 31.
karde, sf. 283. Henri Lord, 8. bölüm, sf. 200 ve 201.

40
gerekir. Altı çizilmesi gereken bir diğer noktaysa, bu
evlilikten çocuklar doğarsa, bunlar on beş yaşına bas-
tıklarında meşruiyetlerinin sağlanması amacıyla, çift
Genç kız
şu yada bu
evliliğini yeniden saygınlığa kavuşturmaya zorlanır.
eşi kabul
Son olarak belirtilmesi gereken ise, ki bu genellikle etmeye
böyledir, ebeveyninin rızası olmaksızın evlenmekten zorlanabi-
dolayı kabahatli olsa da, aile kızının gönlünün seçme- . lir mi?
diği veya kabul etmediği bir kocayla evlenmesi için
onu zorlamak amacıyla otoritesini kötüye kullana-
maz.121
Tavernier beş kadınla evlenilebileceğini iddia
Çokeşlilik.
eder. 122 M. Anquetil aynı fikirde değildir. Yalnızca bir
kadınla evlenilebildiğini savunur ve bir ikincisinin,
kısırlık durumu dışında alınabileceğini kabul etmez;
ve hatta bu durumda bile birinci eşin onayını almak
şarttır. 123 Aynı yazara göre kadın, birincinin iktidar- iktidar-
sızlıkyüz
sız olması durumunda bile ikinci bir kocayla evle-
kızartıcıy­
nemez.124 Bununla beraber iktidarsızlık Perslilerin
dı.
gözünde bir lekeydi; bunu Tanrı tarafından verilmiş
utanç verici bir ceza olarak görürlerdi. 125 Bunun ra-
hipler sınıfına alınmakta bir engel teşkil ettiğini gör-
müştük. İktidarsızlık, insan topluluğunun kaynağını
kurutarak evliliğin geçerliliğini ve yararlılığını yok Nüfus
artışı salık
eder; Zerdüşt'ü siyasi zafere götüren o insan toplulu-
verilir.
ğudur; ve Zend-Avesta canlıları çoğaltanların, evliliğe
verimlilik kazandıranların lehine dinsel övgülerle do-
ludur ve henüz birilerine can vermemiş, evli çiftlere
özgü ilişki ve zevkleri tanımamış olanlar için dualar

121 Aynı yapıt ve Ieschts-Sades, sf. 96 ve devamı.


122 Voyage de Perse, 2. cilt, 8. bölüm, sf. 99.
123 Usages civils, sf. 561. Hyde da aynı şeyi söyler, 34. bölüm, sf. 413.
124 Aynı yapıt. Banyan dini tarihinin yazarı, 9. bölüm, sf. 94 ve 95'te rahipler
dışında tüm erkeklerin ikinci bir evlilik hakkı olduğunu, işçi eşleri dışındaki
tüm kadınlara ise bunun yasak olduğunu savunur.
125 Zend-Avesta, ı. cilt, sf. 282 ve 2. cilt, sf. 611.

41
içerir;126 Vendidad-Sade'de özellikle şöyle yakarılır:
"Ahura Mazda, erkeklerin daima dölleyerek ve zevk
içerisinde uzun süre yaşamalarını sağla." 127 Metnin
bu parçasına bir yandan artık çocuk doğuramayacak
yaştaki kadınların evlenmesini yasaklayan Düsturlar
Evlat edin-
me. ilkesini; 128 diğer yandan da eşlerin kısır olması duru-
munda, tabiatın onlara vermediğini evlat edinme yo-
En çok ço- luyla elde etmelerini emreden kanunu 129 ekleyebiliriz.
cuk sahibi Ve son olarak da Herodot tarafından belirtildiği'30 ve
olanlara Strabon'un tekrar ettiği' 3 ' üzere, Pers kralları her sene
kralların
tebaalarında en fazla çocuk sahibi olanlara armağan­
verdiği ar-
mağanlar.
lar verirlerdi.
Evliliğe teşvik asla yeterli değildi. Bu beraberli-
Boşanma­ ğe duyulan saygının büyüklüğü oranında, huzurun
ya dair. da bozulmasından korkulmalıydı. Tüm eski halklar,
boşanmaya izin verilebilmesine yol açan durum-
ların olduğunu varsaymışlardır. Zend kitapları bu
durumlardan birkaç tane belirler: Kadının herkesçe
bilinen ahlaksızlığı, kendini büyüye (şüphesiz goe-
tia büyüsü) vermesi, dört kere üst üste evliliğe özgü
görevini yerine getirmeyi reddetmesi ve arı olmadığı
vakitlerde kendisine yaklaşılmasına izin vermesi.'32
Tavernier'ye'33 bakılırsa bu boşanma izni günümüz-
de sınırlandırılmıştır. Ona göre artık yalnızca iki bo-
şanma sebebi geçerlidir: Kadının apaçık zina yapma-
sı ya da Muhammed'in dinine geçmesi; ki bu ikinci
durumda, kadının hatasını kabul etmesi ve bunun

126 Vendidad-Sade, sf. ııı, 191 ve 361. Aynı zamanda bkz. Zend-Avesta, sf. 197,
276ve 611.
127 Ha 39, 1. cilt, sf. 182.
128 Usages civils, vs. sf. 562.
129 Bu, daha yukarıda bahsetmiş olduğum beş evlilik çeşidinden ikincisidir.
Aynı zamanda bkz. leschts-Sades, sf. 32
130 1. kitap,§. 136, sf. 58.
13115. kitap, sf. 698.
132 Usages civils, vs. sf. 561.
133 2. cilt, 8. bölüm, sf. 99.

42
kefaretini ödemeyi arzulamasını umarak bir yıl bek-
lenmelidir.
Bu şekilde evinden kovulan kadın, kocasından ona Dulluk
geliri.
ne dulluk geliri sağlamasını ne de verdiği sözlerden
herhangi birini tutmasını isteyebilir. 134 Bu yoksun kal-
ma durumu, kadının yaptığı ölçüsüzlüklerin adil bir
cezasıdır. Kadının bu maddi karı tamamen kaybet-
meksizin belirli ölçüde elde edebileceği bazı durum-
lar vardır: Örneğin ikinci evlilik durumu. '35 Dulluk
geliri genellikle oldukça kayda değerdir. Bu, kadına
verilen bir çeyiz gibi düşünülebilir; buna karşın bir-
çok Düstur, günümüzde136 kadının evlendiği kişiye
çeyiz vermesi gerektiğini düşünür.
Sadık kalmak ve en azından dokuz günde bir ev- Kocanın
liliğe özgü görevini yerine getirmek, kocanın başlıca karısına,

zorunluluklarıdır. 137 Kadınınkilerse boyun eğmek, kadınında


kocasına
saygı göstermek ve itaat etmektir.'38 Kocalarını efen-
karşı gö-
dileri gibi gören bilgili kadınlara, der Ah ura Mazda, '39
revleri.
birçok ödül vaat edilmişken, boyun eğmeleri gereken
gücü reddedecek kadar bilgisiz ve dik kafalı kadınlara
cezalar verilecektir.
134 Usages civils, sf. 561. Bu olanaksızlıktan yalnızca evliliğe dair görevin yerine
getirilmemesinden ötürü boşanma durumunda bahsedilir; ancak görünüşe
göre bu, diğer tüm durumlarda da uygulanır.
135 Usages civils, vs. sf. 560.
136 Zend-Avesta, 2. cilt, sf. 102. Henri Lord, çeyizi genç kızın ailesinin vermesi
gerektiğini ve damadın hiçbir şey vermediğini söyler. 8. bölüm, sf. 203. Dulluk
gelirine gelince, Banyan dini kitabında gelinin düğün günü getirdiği değerli
taşlardan başka bir şey olmadığına dair teminat verir. 9. bölüm, sf. 94.
137 Usages civils, vs. sf. 562.
138 Aynı yapıt, sf. 561 ve 562. Burada kadının kocasına Tanrı'ymışçasına saygı
göstermesi gerektiği yazar. Böylesi bir itaatkarlık Ieschts-Sades, 2. cilt, sf. 102,
§. 35'in sonunda ve Sadder, 65. porte, sf.487'de salık verilir. Bununla birlikte
hiçbir evli kadını bu teslimiyetten muaf tutmaksızın, özellikle evlendiğinde
yapması için kendi kızına salık verir. Ve siz, der ona, siz Zerdüşt'ün en üstün
kızı, aziz Ahura Mazda'nın size vereceği reisin emrinde saf yüreklilikle
yürüyün; zeki, üstün, mütevazı olan ve saflığınızla diğerlerinden ayrılan siz,
ona saygınızı göstermekte kusur etmeyin. Vendidad-Sade, Izeschne, ha 5,
sf. 215 ve 216.
139 Zend-Avesta, I. cilt, 2. bölüm, özet, sf. 15 ve 16.

43
Çocukla- Kanun koyucu yine aynı bilgelikle çocukların ba-
rınbaba- balarına ve babaların da çocuklarına karşı yerine ge-
larına ve
tirmeleri gereken görevleri belirlemiştir. Çocuklara
babaların
da evli kadınlara olduğu gibi mutlak bir teslimiyet
çocukla-
rına karşı
emreder. Şüphesiz bunlar doğa ve toplumun ilk ka-
görevleri. nunlarına pek uygundur ve çağdaş kanun koyucular
tarafından fazlasıyla benimsenmiş şu evlatlığa değgin
bağımsızlık ilkeleri pek tehlikelidir. Bununla beraber
babanın nüfuzuna bile bazı sınırlar getirmek gerekir.
En hoş duyguların karşısında bile umarsız kalacak
Kanun bu
kadar zavallı olan bir adamın bunu kötüye kullan-
konuda
maması ve barbarlık hakkını muhafaza edememesi
çok serttir.
gerekmektedir. Bu durumda babasına ya da annesine
üç defa karşılık veren ya da üç defa itaatsizlik edene
ölüm cezası vermek akla sığmaz. Oysa ölüm cezası,
bu iki durum dahilinde Pers'in kanun koyucusu tara-
fından verilmiştir. '4°
İlk çocuk-
Herodot ve Valere-Maxime, 14' çocukların beş (He-
luğadair
kanunlar.
rodot) ve yedi (Valere-Maxime) yaşına kadar, ana-
babalarının mevcudiyeti karşısında bundan muaf
tutulduğunu savunurlar. Beş yaşına kadar yapılan
hatalardan suçlunun değil de, onlara hayat verenlerin
sorumlu tutulduğuna dair bu iddianın nasıl Zerdüşt
kanunlarıyla bağdaştırılabileceğini anlamıyorum.
Kanun, baba ve annelerin, beş yaşına gelene kadar
çocuklarına neyin iyi neyin kötü olduğunu öğretme­
melerini, yalnızca onları her türlü kirlilikten uzak
tutmalarını ve bir hata ettiklerinde yalnızca onlara
bunu yapmamalarını söylemelerini buyurur, ki bunu
bağdaştırmak daha da zordur. 142
Son olarak da çocukların eğitiminde çoğunlukla

140 Zend-Avesta, 2. cilt, sf. 30 ve 552.


141 İlki, I. kitap,§. 136, sf. 58; ikincisi, 2. kitap, 6. bölüm,§. 16, sf. 48. Strabon ise
bunun dört yaşına kadar olduğunu söyler, 15. kitap, sf. 698.
142 Usages civils, vs. sf. 551 ve 552.

44
ebeveynler sorumlu değildi. Rahipler böylesine şeref Vatan-
verici olan bu görevi üstlenirlerdi ve bu da adil bir daşların
eğitimi.
saygınlık kazanırdı. Öğretmen, öğrencisinin saygı­
sına ve minnetine o kadar hak kazanmış olurdu ki,
babalık hakları bile bundan üstün değildi. 143
Zerdüşt kanununa göre oğlan çocuklarının konu- Babadan
mu illa ki babalarıyla aynı değildi. Prens çocukları, oğula
rahiplerin tabi tutulduğu bu kanundan muaftı. Her geçmeyen
vatandaş Herbed olabilirdi; bu kutsal göreve layık ol- meslekler.
duğu kanısına varılması yeterliydi. 144
Çeşitli
Diğer meslekler savaşçı, ·çiftçi ve zanaatkardı.
vatandaş
Bunlar da rahiplik gibi babadan oğla geçmezdi. sınıflarına
Zanaatkarlık, diğer üç mesleğe dahil olmayan tüm dair.
izin verilmiş uğraşları kapsıyordu ve diğer üç meslek
çok daha saygıdeğerdi. 145 Milli inanç tarafından temel Yasaklan-
olarak yasaklanmış bazı mekanik meslekler vardı. 146 mış bazı
mesleklere
Bunlar ateşin karıştırılabildiği ya da söndürülebildi-
dair.
ği tüm mesleklerdi ki, bu, dini kanunlar bölümünde
bahsetmiş olduğumuz bir günahtı.
Zerdüşt'ün medeni kanunlarından bilgelik ve hak- Faizli ik-
kaniyet akar. İkraz benim için bunun bir kanıtı daha. raz. Borç-
İkraz, faiziyle beraber olsa da yasaldır fakat faizin fa- lar.
izini istemek kesinlikle yasaktır. 147 Borçlarını ödeme-
mek de aynı şekilde yasaklanmıştır ve aynı derecede
utanç vericidir. Borçlunun yoksulluğu ya da alacak-
lının zenginliği bundan bağışık tutmaz. Alacaklı ne

143 Aynı yapıt, sf. 552.


144 Aynı yapıt, sf. 555.
145 Bu dört konumun kollara ayrılma şekli Vendidad-Sade, sf. 120, 128 ve 14ı'de
açıklanır. Bunlar haricinde Zerdüşt tarafından belirlenmiş orunlar olan dört
çeşit reislik vardı: Ev reisi, sokak reisi, şehir reisi ve eyalet reisi, sf. 141. Bu dört
çeşit reislikten Visperad, karde 4, sf. 120; Izeschne, ha 16, sf. 127 ve Ieschts-
Sades, sf. 109 ve no'da da bahsedilir.
146 Örneğin demirci. Usages civils, vs. sf. 556.
147 Zend-Avesta, ı. cilt, 2. bölüm, özetler, sf. 38 ve 2. cilt, Precis raisonne, vs.
sf. 613.

45
kadar zengin olursa olsun, der Vendidad, 148 bu onun
borcunu ödeme imkanlarını gece gündüz düşünme­
mek için bir sebep değildir.
Ruhban sınıfından olmayan tüm vatandaşların
tabiplere ödemesi gereken ücreti saptayan'49 kanun
gibi daha önemsiz olan bazıları ve halkın yasalarında
genel anlamda asla yer almamış olan aynı derecede
aykırı kanunlar üzerinde durmuyorum. Şimdi ahlak
kanunlarına geçelim.

DÖRDÜNCÜ MAKALE
AHLAK KANUNLARI

Bu, eski Eski kanun koyucular, vatandaşların ahlakını çağ­


hukuk dü- daş kanun koyuculardan daha çok gözetmekle uğraş­
zenlerinde mışlardır. Suçların cezalandırılmasının yeterli olma-
yenilerine
dığına ve daima daha nadir olan büyük cinayetlerin
oranla çok
belki de bütün kötülüklerin şu topluma ket vuran ve
daha yay-
gındır.
onu onursuzlaştıran yerleşmiş alışkanlıklardan daha
az topluma zarar verdiğine inanarak, bu alışkanlıkları
yasakladılar ve bunları cezaya tabi tuttular. Böylelikle
eski çağ hukuk sistemlerinin tümünde ahlak kanun-
ları mevcuttur. Zerdüşt'ünkiler de bunların arasında
ne en az bilgece ne de en az ilginç olanlarıdır. Bunla-
rın üzerinden geçmeyi deneyelim.

Zerdüşt
İnsanın Tanrı'ya, kendine ve diğer insanlara karşı
kanunları­ olan görevleri, ezelden beri ahlak ilkelerinin kolları­
nın kollara nı oluşturur. Perslilerin kanun koyucusunun ahlakını
ayrılması. da bu görevlere bağlıyorum ve bu ahlak kurallarını
bu açıdan ele alacağım. Bununla beraber ilk alt kol
üzerinde çok durmayacağım. Bunun gerçekleri, dini
kanun ve inaklardan bahsederken zaten ele alındı.
Düşüncelerin saflığı, sözlerin saflığı, davranışların

148 Fargard 4, sf. 287. Bkz. Herodot, I. kitap,§. 139, sf. 59ve Henri-Lord, sf. 233.
149 Vendidad-Sade, farg. 7, sf. 323 ve 324.
saflığı, Ahura Mazda'nın mutlak öğüdüdür; ve bunlar, Düşüncele­

Zerdüşt tilmizlerinin tutumunun temeli olacaktır.' 50 rin, sözlerin


Tüm çabaların Angra Mainyu'nun ve onun yarattığı ve davranış­
ların saflığı
kötü cinlerin egemenliğini yok etmeye meylettiği bir
karşılığında
din dahilinde, bu ilkelerin temel teşkil ettiği kolaylık­
vaat edilen
la hissedilir. Bu ilkelere itaat eden herkese uzun bir ödül.
hayat, sağlık, çok sayıda çocuk, büyük sürüler, neşe,
zevk ve mutluluk haberi verilir.' 5' Düzenlilik ve erde-
min kesin bir ödülü olarak her türlü bolluk vaat edilir.
Tanrı'ya edilen duaların en yaygın nakaratlarından
biridir bu. Burada denir ki, 152 bolluk, saf olan namuslu
kişiye bahşedilecektir.
Böylelikle kötülüğün düşüncesine bile tövbe edil- Düşünce yo-
melidir. Şayet başkalarının mevkii, zenginliği, yete- luyla işlenen
nekleri ya da güzelliği yüreğin derinliklednde kıs- hatalar.
kançlığa itecek bir duygu uyandırıyorsa, bunu özenle
bastırmak gerekir.' 53 Kibirli ve mağrur düşünceleri de
aynı şekilde bastırmak gerekir; bu Zend-Avesta'nın

150 Vendidad-Sade, Visperad, karde 8 ve Izeschne, 19. ha, sf. 135 ve 141. Sad-
der, port. 71, sf. 492 ve 493. Hatta Vendidad-Sade böyle başlar. "Düşünce
saflığı, söz saflığı
ve davranış saflığıyla dua ediyorum. Kendimi tüm güzel
düşüncelere, tüm güzel sözlere, tüm güzel davranışlara teslim ediyorum.
Her türlü kötü düşünceye, kötü söze ... vs. tövbe ediyorum." Aynı zamanda
bkz. Zend-Avesta, ı. cilt, §. 18, özetler, sf. 40; Izeschne, 7. ha, sf. 104; Ieschts-
Sades, sf. 24 ve 34. Bu temel ilkeye, Henri Lord'un belirttiği ikincisini de
ekliyorum (Banyanların Dini Tarihi, 8. bölüm, sf. 58): Beş duyunla ittifak
kuracaksın; ı. kötüye bakmamaları için gözlerinle; 2. kötü bir şey dinle-
memeleri için kulaklarınla; 3. kötü bir şey söylememesi için dilinle; 4. şarap
ya da canlı varlıkların eti gibi kötü bir şey tatmaması için damağınla; 5. kirli
olan hiçbir şeye dokunmamaları için ellerinle."
151 leschts-Sades, §. 29, sf. 90 ve 91.
152 Özellikle bkz. Vendidad-Sade, Visperad, karde 4, sf. 120. Aynı zamanda
bkz., belirtebileceğim bir yığın pasaj arasından aynı yapıtın başlangıcı, sf. 79
ve devamı. Bu, daha önce de söylediğim gibi, Mazda'ya tapanların en yaygın
nakaratıdır.
153 leschts-Sades, §. 15, 17, 18, sf. 33, 39, 46 ve Mithra'nın lescht'i, karde 27,
sf. 224. "Ölümcül kıskançlığı kırın" der Izeschne, 9. ha, Vendidad-Sade, sf.
112; "Onu korkuyla doldurun ki dünyayı yıkmasın; sürüleri yok etmesin, o
ki ruhuma çekemezliği getiren, o ki vücuduma çekemezliği getiren, vs. vs."

47
ifadesidir.'54 Bu sahte büyüklük ve hırs düşünceleri,
bu dindirilemez açgözlülük, bu onur ve zenginliğe
karşı duyulan ölçüsüz arzu da, kibir gibi hoş görül-
mez ve kibir gibi bunlar da kendilerini gösterdiklerin-
de kanun adına cezalandırılırlar.'55
Sözler yo- Sözlerin arılığı da aynı şekilde emredilir. Alaycılık,
luyla işlenen dedikoduculuk, iftiracılık yapanlar; ahlak, kanun, sı­
hatalar. nırsız zaman, Tanrı Ah ura Mazda, hayırhah Cinler ve
Zerdüşt hakkında fazlaca özgür ve az saygılı ifadeler
kullananlar; doğası ne olursa olsun kötülük yapma-
yı öğretenler; karşı konulamaz bir öfkeye kapılarak
sövgü içerikli sözler söyleyenler; kendiliğinden ya da
başkalarına salık vererek yalan söyleyecek kadar alça-
lanlar suçludur: s6 Çünkü, diye gözlemler Herodot,'57
1

yalandan dolayı bedensel bir ceza alınmasa da, bu


horgörü ve namussuzluk için geçerlidir. Doğruya
duyulan sevgi en başta rahiplere salık verilir çünkü
Tanrı'nın bunu özellikle kendisine hizmet edecek
olanlara ilettiği düşünülür. ıss
Davranış Davranışlara gelince, kanun şiddeti yasaklar; kö-

saflığına tülük yapacak ve kötülük yapanları destekleyecek


karşı işlenen kadar aşağılık olan ya da kamu düzeninden ve güven-
hatalar. liğinden sorumlu olanları uyarmaksızın buna şahit-
lik edecek kadar zayıf olan vatandaşlara karşı gürler;
adaletsizliği, ikiyüzlülüğü, aldatma ve yoldan çıkar­
ma sanatını lanetler ve huzuru beslemek bir yana,
154 leschts-Sades, §. 15, 17 vs., sf. 33 ve 39.
155 Aynı yapıt, sf. 31, 46 ve devamı; sf. 158, 159 ve devamı. Vendidad-Sade, farg.
18, sf. 407.
156 Ieschts-Sades, sf. 30, 31, 33, 39, 46, 158, 159 ve devamı. Sadder, port. 46, sf.
477. Bu hataların çoğunluğu dualar ya da hayır işleriyle telafi edilemez; zarar
gören tarafın suçluyu affetmesi gerekir. Zend-Avesta, ı. cilt, özetler, sf. 38.
157 ı. kitap, sf. 65. Bkz. Henri Lord, sf. 233: "Pr.eceptum est, der Sadder, port.
67, sf. 489, ut mendacium non dicas ne hoc ipso fias in hoc mundo infamis:
nam quamvis a mendacio tuo procederet res recta, nihilominiıs tamen vita
& dignitas tua jacturam patietur..... Super mendaci erit despicatio. Homines
eum non honorabunt, exitum videbit malum propter contemptum suum."
158 Henri Lord, 7. bölüm, sf. 182.
her tarafta geçimsizlik ve nifak yaratan kötü yürek-
li kişilere en sert şekilde davranılacağını bildirir;'59
ölçüsüzlüğü, nankörlüğü utanç verici addeder ve
bunları hak edildiği şekilde cezalandırır; 160 kanun
özellikle sefihlik ve iffetsizliğe karşı sesini yükseltir.
Bunu halktan insanlarla ya da halktan olmayanlarla,
Dew'lara tapanlarla ya da bunlara tapmayı reddeden-
lerle yapanlar, Vendidad'a bakılırsa, gürül gürül akan
saf kaynakların, en görkemli ağaçların, meyveleriyle
ve hasatlarıyla en zengin toprakların ve sağlıklı, yüce
ve muzaffer insanların üçte bir oranında azalmasına
yol açarlar. Bu kutsal kitaba göre sefih ve iffetsiz olan-
lar, çevik ve gaddar bir karayılan gibi dünyaya zarar
verirler. "Bir kurt dersiniz;161 kurtların en hiddetlisi,
dünyadaki her şeyin üzerine atılır; ya da suda beliren
bin gebe kurbağa gibidir bu illet."
Karşıt dav-
Bu kötülük ne kadar lanetleniyorsa, bunun kar-
ranışların,
şısındaki erdem de bir o kadar onurlandırılıyordu.
özellikle
Behdinler daima edeple hareket etmeliydiler. Dini de edebin
eğitimleri sırasında onlara bunun her türlü günaha ve iffetin
karşı etkili bir çare olduğu söyleniyordu; çünkü bir değeri.
insan biraz utanç duygusu olsa bile altındakileri asla
ezmezdi; asla yalancı şahitlik etmezdi; asla sarhoş ol-

159 leschts-Sades, supra dicto loco; ve adaletsizliğe dair, Izeschne, 9. ha, Vendi-
dad-Sade, sf. ııı. Burada adaletsizliğin aleyhine şu dilekler yer alır: ''Adaletsiz
ve şiddet düşkünü olanların başında kendi yetkisiyle ve yalnızca kendi ira-
desiyle tahtı zapt eden ve 'Benden sonra imparatorluğumun eyaletlerinde ne
suyun ne de ateşin onurlandırılmasını istemiyorum' diyen; verimli olan her
şeyi yok eden ve durmaksızın her tür canlının malına ve meyvelerine zarar
veren bir kral bulunsun."
160 Ksenofon, Cyropedie, ı. kitap, sf. 4. Ammien Marcellin, 23. kitap, in fine.
Henri Lord, 8. bölüm, sf. 233. Ayyaşlık aforozla sonuçlanır ve bundan an-
cak kesin bir istiğfar ile kurtulunur. Prense bile yalnızca yılda bir kez sarhoş
olması için izin verilir. Hyde, 34. bölüm, sf. 413.
161 Vendidad, farg. 18, sf. 410. "Una qUceque fCEmina, der Sadder, port. 74, sf.
494, qUce cum düobus viris cubat, a Deo erit in miseria & difficultate plu-
rima, & apud angelos in dedecore multo. Si talis fCEmina aquce superficiem
aspexerit, aqua mox turbabitur & in ebullitionem veniet. Si ligna & arbores
aspexerit, arbores turbabuntur & in partes lacerabuntur. Si, vs.

49
mazdı. Bu hataları işleyenler, diye ekleniyordu, bunu
yalnızca edebi hor gördükleri için yaparlar. 162 Edep
son olarak, eşlik görevinin yerine getirildiği durumlar
için salık veriliyordu. Eşlerin özel birlikteliğine na-
muslu bir arılığın hakim olması gerekiyordu. 16J
İnsanın Bu faziletlerin uygulanması, bunların tersi olan
hemcins- aşırılıklardan kaçınılması, insanın kendisine karşı
lerine yerine getirmesi gereken görevlerin bir özetini oluş­
karşı gö- turur; hatta bunlar kısmen başkasına karşı edinilen
revleri.
görevlerdir çünkü Tanrı'nın işaret ettiği bir lütufla,
insanların genel menfaati aralarından her birinin

Yoksula
menfaatine o kadar bağlıdır ki, dolaylı yoldan da olsa
ve ezilene aynı zamanda hemcinslerinin huzuru için çalışma­
yardım dan yalnızca kendi huzuru için çok nadiren çalışılır.
etmek. Bununla beraber onları daha yakından ilgilendiren
bazı dinsel buyruklar vardır. Zerdüşt'ün yoksullara
yardım edilmesini salık vermesi bunlardan biridir.
Sadaka, bu peygamberin kitaplarında sıklıkla yer alır.
O, kitaplarında sık sık yoksulun dostu ve ezilenin
savunucusu olunmasını öğütler.'64 Ancak pek doku-
naklı faziletlilikleriyle diğerlerini geride bırakanlar
halkları yönetmeye layıktır. Abura Mazda, insanlığın
ancak sefaleti dindiren ve yoksulları besleyeni tahta

162 Henri Lord, sf. 179.


163 leschts-Sades, §. 20, sf. 57ve 58. Karı kocaya özgü eylem, önceden dokuz defa
şu tekrar edilmeden yapılmıyordu: "Saf ve kutsal eylemlerde bulunulması
Ahura Mazda'nın arzusudur; Bahman (ilk yedi tanrısal ruhlardan biri)
dünyada ermişler gibi davrananlara bereket verir, vs. vs." Ve karı kocaya özgü
eylemden sonra eşler .beraber bir dua okurlar; duayı erkek tek başına şöyle
bitirir: "Ey Sapandomad (bu, dünyayı koruyan hayırhah ruhtur), bu dölü
size emanet ediyorum; onu benim için saklayın, o ki bir insandır." Izeschne,
her şeyin, Ahura Mazda'nın kudreti sayesinde düzeleceğini öğretir bize. Aynı
zamanda kötü kalpli olan gibi saf ve kendini tanrısal sözlere adamış olanın
da eylemlerinin karşılığını alacağı söylenir, vs. Ieschts-Sades, §. 51, 120; ve§.
56, sf. 123 ve 124. Vendidad, farg. 18, 408 ve 409.
164 Bu dinsel buyruklar Zend kitaplarında sıklıkla yer alır. Özellikle ve bazı
ayrıntılarla Vendidad-Sade, farg. 3, sf. 284 ve 285'te; Visperad, karde 5, sf. 124
ve 125'te; Ieschts-Sades, §. 15, sf. 30 ve devamında ve Sadder, port. 5, sf. 451,
port. 21, sf. 462'de bulunur.

50
1-\Ötürmesini ve kral ilan etmesini ister.'65 Özellikle şu Geciktirme-
değerli özdeyişi duygulanarak okuyorum: Hayırhah den iyilik
bir davranışı asla yarına bırakrnayın. 166 Basit olduğu yapmak ve
bunu akıllıca
kadar ihtiyatkar da olmasına rağmen, çok az kanun
yapmak.
koyucuda gördüğüm derin bir bilgelikle yazılmış olan
~u diğer özdeyişi de ilgiyle okuyorum: İyilik yapmak
yeterli değildir; bunu özenle ve akıllıca yapmalıdır. 16-ı
Zerdüşt hakaretlerin unutulması ve haksızlıkların Hakaretlerin
affedilmesi konusunu da unutmamıştır; ama eğer affı.
Ya gü-
cendiren kişi
bu yüce gönüllülük suçluyu yatıştırmak yerine onu
yeniden ha-
kibirlendiriyor ve yeniden hakarete teşvik ediyor-
karet etmeye
sa, bunları yine de unutmalı ve hemcinslerine karşı başlarsa?
duyulan bağlılığı suçlu için de muhafaza etmeli mi?
"Zend kitapları o kadar ileri gitmez, der M. Anque-
til. Bu eğilimlere sahip bir düşmanın sevilmesini salık
vermek, Zerdüşt ilkelerine göre adeta kendini Angra
Mainyu'ya adamış bir insanı sevmeyi buyurmak olur-
du; ya da daha doğrusu, bu ahlak anlayışı, Perslilerin
kanun koyucusununki gibi bir insan bilgeliğinin ula-
şamayacağı kadar yüksek mertebedeydi." 168
İnsan çoğu zaman, toplumun suçlulara çektirebi- Gizlice kötü-
leceği acıların korkusuyla kötülük yapmaktan vaz- lük yapana
geçer. Eğer insan cezasız kalacağından emin olsaydı, dair.
pişmanlık duymaksızın, ya da en azından korkmak-
sızın kötülük yapardı. Bu durumda gizliden gizliye

165 Vendidad-Sade, sf. 81; leschts-Sades, §. 4, sf. 4.


166 Precis raisonne, sf. 604.
167 Vendidad-Sade, lzeschne, 46. ha, sf. 202. Precis raisonne, sf. 614. "Quando
aliquis liberali ta tem exercet, der Sadder, por. 33, sf. 468, id faciat erga dignos,
& ex prudentia meditetur cuinam res suas det. Si dignus est, ei benefacito.
Si autem quis nec dignus nec idoneus est, si aliquis ei det, est injuste datum:
est certe futile & inutile. Quicumque indigno aliquid dederit, est quasi per-
ditum; nec is habebitur liberalis:•
168 Aynı yapıt, sf. 615. Fakat ilk durumda, suçluyu affetmek yetmez, onun dostu
olmak gerekir. "Eğer o insan, der lzeschne'nin birinci ha'sı, sf. 89, tutkularına
kapılarak ya da kapılmaksızın düşünceleri, sözleri ya da davranışlarıyla
sizi rahatsız ettiyse ve ardından önünüzde samimiyetle küçüldüyse, size
yakarıyorsa, o andan sonra onun dostu olun."

51
kötülük yapmaya can atan kişiyi korkutmak zorun-
ludur. Zerdüşt bunu kesinlikle unutmamıştı. O, ka-
ranlık şeriri halk aforozu tehdidiyle korkutur; ve til-
mizlerine okumalarını buyurduğu dualarda, tanrısal
intikamı kötücülün üzerine çeker.'69 Fakat o insanın
Pişmanlı­
ğın değeri. etrafını çevirdiği gizem, hata işlemesini engellemi-
yorsa, hatanın büyüklüğü ne olursa olsun, kefaretini
pişmanlıkla öder. Hatta yüce görevleri gereği daha arı
bir hayat sürmeleri gereken rahipler bile, ancak içten
bir pişmanlık sergileyerek cezalandırılmaktan kur-
tulabilirler.170 Böylelikle kamu düzenine gösterilen
özen, erdemliliğin yararı ve insanlığa karşı bağışlayı­
cılık daima bir aradadır.
Savaş, Bu duygular, savaş konusunda verilen öğütlerde
dostluk, daha da geliştirilir. Savaş çıkarmak suçtur; eğer savaş­
vs. hakkın­ mak zorunda kalındığında, çarpışmaların getirdiği
da dinsel felaketi hafifletmek ve zaferi hayırhahlıkla ilan etmek
buyruklar.
yerine baskıcılık, öfke, cinayet ve bazen zaferleri le-
keleyen her türlü şiddet eylemiyle kendini göstermek
daha da büyük bir suçtur. 171
Bunlar, dostluğa ayrılan övgülerde ve bunun ver-
diği zevkleri tatmaya teşviklerde; 172 tüm varlıklara ve
doğanın tamamına kendini beğendirmeyi denemek
konusundaki mutlak öğütte; 173 özellikle insanları yü-

169 Vendidad-Sade, Izeschne, 9. ha, sf. 112.


170 Vendidad-Sade, farg. 3, sf. 283; ve farg. 9, sf. 362 ve 363. Bu ilke muhtemelen
genele uygulanmıyordu; içten pişmanlık, dualarla ve hayır işleriyle kefaret
ödeme dışında, önceden de söylediğim gibi hakarete uğrayanın affını ger-
ektiren bazı durumlar vardı. Dedikoduculuk, iftiracılık, hırsızlık, vs. budu-
rumlardan bazılarıdır, Zend-Avesta, ı. cilt, özetler, sf. 38.
171 leschts-Sades, §. 18, sf. 46; ve karde 29, lescht-Farvardin, sf. 279 ve 280. Öyle
görünüyor ki bu kural yalnızca Mazda'ya tapanlara salık verilmiştir. Zerdüşt
gerçekten de dinine düşman olanlara karşı mücadele vermekte ve bu müc-
adeleye himayesinde yaşadığı kralı sokmakta hiç tereddüt etmemiştir. Bkz.
sf. 15.
172 Vendidad-Sade, lzeschne, ha 72, sf. 258.
173 "Kendinizi ateşe beğendirmek, suya beğendirmek, toprağa beğendirmek,
hayvanlara beğendirmek, ağaçlara beğendirmek, arı erkeğe beğendirmek,

52
rekten sevmek, onların ihtiyaçlarını
gidermek ve on-
ların mutluluklarına katkıda bulunmak için çabala-
mak konusundaki öğütte;'74 toplumun en üst mevki-
i ne, rahipler sınıfı hakkında da dediğimiz gibi, ancak
en akıllı, en dürüst ve en erdemli vatandaşı getirmek
konusundaki buyrukta;'75 Zend kitaplarının dolup
taştığı bir o kadar bilgece yazılmış yığınla başka ilke-
<le yeniden ayrıntılandırılır.
İnsanın besinlerini ve toprağın bereketini borçlu Çiftçilik ve
tarım lehine
olduğu, şu hayırhah sanatlar hakkındaki kanunla-
kanunlar.
rı da burada anıyorum. Mesleklerin en yararlılarını;
kalıtımsal bir mal gibi ahlak kurallarının sadeliğini
ve erdeme inancı her çağda muhafaza etmiş olan bu
yegane meslekleri teşvik etmek Zerdüşt'e yakışan bir
davranıştı. Bunları daima iyilik kaynağı ve bereket
ilkeleri olarak nitelendirirdi. Sürülere özen gösteren
ve onlara otlak sağlayanlara cennet ve arzularının ger-
çekleşmesi sözünü verir.'76 "Mazda'ya tapanların ka-
nununun en saf noktası, der Vendidad-Sade, tohum
ekmektir. Tohum eken kişi, Ahura Mazda'nın gözün-
de, yüz canlıya hayat vermiş kadar yücedir."ın Başka
bir bölümde toprağa özen gösterilmesini salık verir;
toprağın ekilmesini, sulanmasını, suyun çok bol aktı­
ğı yerlerde toprağın kurutulmasını buyurur. Sürülere
sağlıklı yerler ve güzel otlaklar sağlanmasına, buralar-
da hayvanların bol bol doğum yapmasının sağlanma­
sına, sürü hayvanlarının ve evcil hayvanların çiftleşti­
rilmesine dair buyruğunu tekrarlar. Tilmizlerine ölü

arı kadına beğendirmek için her şeyi yapın," Vendidad-Sade, farg, 9, sf. 361.
174 leschts-Sades, §. 20, sf. 57.
175 Izeschne, ha 14 ve ha 19, sf. 127, 128, 140, 141 ve devamı. Bkz. dsha yukarıda,
sf. 47.
176 Izeschne, 35. ha, sf. 179; ha 49, sf. 208; Visperad, karde 25, sf. 213.
177 Vendidad-Sade, farg 3, sf. 284. Tarım hala günümüzde Ghebr'lerin başlıca
mesleğidir; onlar, bu mesleğin Tanr1'nın gözünde en değerlisi olduğuna
inanırlar. Chardin, 9. cilt, sf. 135.

53
gömmek için tarlaları kazmalarını yasaklar; eğer bi-
risi bu hatayı işlerse, toprağı kirleten ölü bedenleri
gömülü oldukları yerden çıkardıktan sonra, toprağı
düzleştirmesi ve işlemesi gerekir. 178 Aynı şekilde ağaç­
ların çürütülmesini ya da sökülmesini yasaklar çünkü
bunlar insanlar ve dört ayaklılar için mutluluk kayna-
ğıdır. '79 Zerdüşt Perslileri ve dininin tüm müritlerini
çalışmaya mı teşvik etmek ister? Mükafat, toplana-
cak olan çok sayıda meyvedir. Hükümdarlara halk-
ların aynı anda sevgi ve saygısını kazanma yollarını
mı gösterir? En iyi kralın, toprakları bereketlendiren
kral olduğunu söyler.'Bo Ne mutlu böylesine değerli
bir gerçeğe inanan hükümetlere! Ne mutlu daima ta-
rımı koruyana ya da fazlasıyla uzun bir süre boyunca
ihmal ettikten sonra en azından tarımı yamanlıkla ye-
niden canlandırana!

BEŞİNCİ MAKALE
CEZAİ KANUNLAR

ön Zerdüşt dinince suç sayılan


hareketlere, kötü ahlak
düşünce. hakkında söylediklerimizi uygulayalım. Suç işlemek
yalnızca toplumun düzenini bozmak değildir; bu
aynı zamanda tanrısal kudretin ve hayırhahlığın te-
mellerine saldırmaktır: Abura Mazda'nın görkemini
azaltmak, Angra Mainyu'nun güçlerini ve ürettikleri-
ni arttırmak ve bu kötücül ilkeye evreni altüst etme
imkanını sağlamaktır.
Kanuna Bu ön düşünce doğrultusunda, Zend-Avesta'da ka-
uymayana nunun buyurduklarına uymayan kişiyi bekleyen ceza
verilen okunduğunda büyük bir olasılıkla daha az şaşırıla-
ceza.

178 Vendidad-Sade, farg 3, sf. 280, 281 ve 283.


179 Vie de Zoroastre, M. Anquetil, Zend-Avesta'nın 1. cildi, 2. bölüm, sf. 27.
Ieschts-Sades, §. 18, sf. 45. Les Memoires de l'Academie, 31. cilt, sf. 149 ve 150.
180 Vie de Zoroastre, dicto loco, sf. 26. Açıklamalı özet, sf. 610.

54
caktır. "Bedeni demir bir bıçakla başından ayaklarına
kadar kesilsin, diye haykırır kanun. Suçlu, kötülerin
cezalandırıldığı korkunç yere yüz kişiyi de kendisiyle
beraber sürükler. Benim buyruklarımı itaatkarlıkla
181

dinlemek bir yana, der başka bir yerde, bu kuralları


durmadan çiğneyen ve bunlara karşı gelen Mazda ku-
lunu yanınızdan uzaklaştırın. O, aranızdan kovulsun
ve her ekleminden kesilen vücudu hatasının kefareti-
ni ödesin."182
Bu ceza korkunçtur; ama Perslilerin dini böylesi Kanuna
uyanın
bir sertliğe izin veriyorsa da, bu cezanın gerekli kı­
mükafatı.
lınmaması için, uyulmadığı takdirde cezalandırdığı
bu kuralı en çekici vaatlerle salık verir. Kanun aşkı ve
bunun mutlak iradesine itaat olmaksızın ne yücelik,
ne akıl, ne bilgelik ne de uzun hayat bahşedilmeye­
cektir. '83
Bazen ceza, sadık tilmizin lehine verilir. Böylelik-
Sadık Maz-
le, kendimizinkilerle karşılaştırdığımızda tuhaf gele-
da kulunun
bilecek bir adet doğrultusunda, suçlunun kefaretini lehine veri-
ödemesi için, Zerdüşt'ün dini bütün bir müridini len ceza.
genç bir bakireyle evlendirmesi gerekir.•14
Bazı başka durumlarda, cezanın daha ziyade çift-
çilik ve tarımın güvenliğine meyleden genel bir yararı Çiftçilik ve
tarımın le-
olabilir. Örneğin suçlu başka birine çok sayıda dere
hine verilen
sayesinde verimlileşmiş bir arazi ya da sürü hayvan-
ceza.
larının kapatılabileceği bir çevre oluşturmaya müsait .
bir yer ya da duvarlarla çevrili, bir taraça ve yüksek bir
bina ile donatılmış ya da belli bir genişlik ve derinli-
ğe sahip akarsu kaynakları olan bir arazi vermelidir;
tarlalarda dolaşarak tohumları yiyen, bunların filiz-
lerinin kökünü kurutan ve ağaç köklerine saldıran

181 Vendidad-Sade, farg. 4, sf. 297.


182 Vendidad-Sade, farg. 3, s( 286.
183 lzeschne, ha 31, sf. 169.
184 Vendidad-Sade, farg. 14, sf. 391.

55
tüm şu zehirli sürüngenleri ve böcekleri öldürmeli-
dir; çiftçilere mesleklerinin gerektirdiği tüm aletle-
ri, hayat dolu bir öküz, tarlayı sürerken bu hayvanın
boynuna bağlamak için gümüş bir çıngırak ve toprağı
düzleştirmek için tapanı çeken hayvan için de daha
küçük bir çıngırak vermelidir. 185
Rahiplerin Suçluya çiftçi lehine verilen ceza, rahip ve asker
ve askerle- lehine de verilebilir. Bunlardan birincisine bir fincan
rin lehine. tabağı, bir kadeh, bir fincan, bıçaklar ve saf ahşap;
ikincisineyse bir mızrak, bir gürz, bir hançer, bir yay,
bir eyer, bir zırh, sipersiz bir başlık, bir kemer, vs. ver-
melidir. Bu armağanları alabilmeleri için rahibin de,
askerin de lekesiz olması gerekir. 186
Suçlunun Suçlunun mallarına bu vergilendirmeler getirilse
malları­ de, suçundan dolayı asla külli bir müsadere gerçek-
na el mi leştirilmezdi; ölüm cezası verilse dahi, akrabaları bu
konulu-
mallardan mahrum bırakılmıyordu. Ancak suçlu son
yordu?
soluğunu verdikten sonra ailesi yargıçla bir araya ge-
Mirasına
ne oluyor-
lerek mirasın paylaşımına karar veriyordu ve bunun
du? önemli bölümü daima ölüm cezasına çarptırılanın ka-
rısına ayrılıyordu. Ardından rahipler kutsal bir ücret
alıyorlardı; çünkü Zend kitapları der ki, 187 memnun
olan Herbed, görevlerini arılıkla yerine getirir, duala-
rı ermişçesine, gayretle ve Tanrı korkusuyla okur; ne
gündüz ne de gece uyur ve kendisine emredilen her
Cezaya
şeyi çeşitlemelerle öğretir. Rahiplerin, lehine seslerini
çarptırı­

lan için göğe yükseltmedikleri bir suçlu asla cezalandırılmaz.


rahiplerin Vendidad-Sade bunu özellikle Mithra-darudiler,
okuduğu Aguereste'ler, Aredosch'lar ve içeriği ve cezası şöyle
dualar. olan başka birkaç suç için emreder. 188

185 Vendidad-Sade, farg. 14, sf. 388, 390 ve 391. Hatta kanun bu aletlerin ne
derece özenle imal edilmiş olması gerektiğini ve bu iki çıngırağın fiyatını
bile belirler.
186 Vendidad-Sade, farg. 14, sf. 489.
187 Aynı yapıt, farg. 4, sf. 295 ve 296.
188 Vendidad-Sade, farg. 4, sf. 287 ve devamı.
Mithra-darudi, yani Mithra'nın rakibi ve düşmanı Mithra-
olan kötü ruhun ilham verdiği suçu işlemenin altı darudi'ye
yolu vardır: ı. Verdiği sözü tutmamak. Bizim hukuk dair. Bu
nedir?
ilmimizde sözünü tutmamak, eğer bu bir akitle bağ­
lanmadıysa, dava edilebilen bir suç değildir. Aynı şey
Pers'te geçerli değildi. Böylesi bir ihlal, cehennemde
geçirilecek üç yüz yıl demekti; ya da ailenin bu sürey-
le orantılı bir bağış yapması gerekiyordu. Verilen söze
resmilik kazandırmak için gözle görülebilir bir işaret
olarak söz verilen kişiyle tokalaşıldıysa, bağış da, ceza
da daha büyük oluyordu: Bu, Mithra-darudinin ikinci
türüdür; ve tabii yine süresiyle orantılı bir bağış tanrı­
sal intikamı yatıştırmazsa, bu durumda cehennemde
üç yüz yerine altı yüz yıl geçirmek gerekirdi. Bazı hiz-
metler alınan evcil hayvanlara belirlenen ücretin ya
da vaat edilen ödülün verilmemesi bu suçu işlemenin
üçüncü yoluydu. 4- Yarar sağlayan sürü hayvanlarını
aynı şekilde mahrum bırakmak ve ihmal etmek. Bi-
rinci durumda yedi yüz yıllığına, ikinci durumdaysa
sekiz yüz yıllığına lanetleniliyordu. Yakın akrabaların
burada da günah ödeyici bir bağış yapma hakları var-
dı. Bu hak beşinci ve altıncı durumda da geçerlidir;
yani eğitim alınan öğretmene ya da kasaba ve taşra
halkına saygı göstermeyi ihmal ederek, onları hak
kazandıkları bir mükafattan mahrum etmek. Öğret­
mene karşı işlenen suç için dokuz yüz yıl, diğerlerine
karşı işlenen içinse on yüzyıl cehennemde yaşamak,
Ah ura Mazda tarafından uygun görülen cezaydı. •119
Tanrısal cezanın suçluya uygulanan tek ceza oldu- Tanrısal

ğunu düşünmemeli. Toplumsal adalet, borcuna ya cezayla


birleştirilen
da sözüne sadakat göstermeyerek Darudilerin dokuz
cismani
elebaşından daha da kötücül olan kişiyi daha yakın
ceza.
zamanlı bir cezaya çarptırır. '90 At veya deve derisinden

189 Vendidad-Sade, farg. 4, sf. 287, 288 ve 289.


190 Bunlar, Vendidad-Sade'de geçen sözlerdir, s( 289.

57
Aguereste ve yapılmış kayışlar işkence aleti olarak kullanılacak ve
Eouvereschte. suçluya bu kayışlarla felaket ve karanlığın yurdunda
Bunlar hangi geçirilecek yıl sayısı kadar darbe vurulacaktır. Bu du-
suçlardır?
rumda suçlu birinci durumda üç yüz, ikinci durumda
Cezaları.
altı yüz, üçüncüsünde yedi yüz, dördüncüsünde sekiz
yüz, beşincisinde dokuz yüz ve sonuncu durumda bin
darbe alacaktır.'91
Mithra-darudilerin ardından kanun Aguereste ve
Eouvereschte üzerinde durur. Birincisi suç işleme ka-
rarı almak, ikincisiyse bunu gerçekleştirmekten iba-
rettir. Burada açıktır ki, Zerdüşt, halk düşmanlığına
maruz kalmak için illa da hatayı işlemenin gerekli ol-
madığını düşünür. İyi tasarlanmış bir amaç, kuvvetli,
sürekli ve bilinen bir niyet, yargıçların ihtiyatlılığını
uyandıracak kadar tehlikelidir. Buna rağmen verilen
cezaların aynı olmaması konusunda hakkaniyet gös-
termiştir; isteğin ardından eylem gelirse cezalar iki
katına çıkar. İstek suçu aynı kayışlarla beş darbe ce-
zası alırken, eylem, ilk işlenen suçta on darbe getirir;
ikinci defasında on ya da on beş; üçüncüde on beş ya
da otuz darbe ceza verilir ve bu aynı şekilde artarak
gider. 192 Eğer birine vurulduğunda tedavisi iki günden
Aredosch ne- fazla süren bir yaraya sebebiyet verilirse suç büyür ve
dir? Cezası.
Aredosch adını alır; arkadan ve şiddetle vurulduysa,
bu alçakça ihanet Khor adını alır. İlk Aredosch için on
beş, ikincisi için otuz darbe ceza verilir ve bu devam
ettikçe iki yüze kadar çıkar; ilk Khor için otuz, ikincisi
için elli, vs. darbe cezası verilir. Kan akarsa, bazı ke-
mikler kırılırsa, bedende yırtılma ya da uzuvların ek-
lem yerlerine doğru ayrılma ve kesilme olursa darbe
sayısı çoğalır. Bunlar kanun koyucu tarafından sırayla
belirtilmiş durumlardır. 193

191 Aynı yapıt, sf. 289 ve 290.


192 Vendidad-Sade, farg. 4, sf. 291.
193 Aynı yapıt, sf. 292 ve 293.

58
Ardından arılığı korumak için alınması gereken Çeşitli kir-

iinlemleri ve uyulması gereken kuralları belirtir ve lilikler için


lıer nasıl olursa olsun, buna dair dinsel buyrukları
verilen ce-
zalar.
ihmal edenlere verilecek cezaları belirler. Yasal bir
kirliliğe isteyerek bulaşmak ölüm getirir. Zerdüşt, bir
ceset yiyerek ya da bunun suya veya ateşe götürülme-
sine yardım ederek edinilen kirliliği neredeyse affe-
dilemez olarak ilan eder. "Bu şekilde kendini kirleten
kişi, der, 194 isterse gözyaşlarına boğulsun ve üzüntü-
den sararıp solsun; beyazlaşan billur cisim gözlerin-
den çıktığında Darudi-nesosch onu yine de başından
ayaklarına kadar alacak ve o, ardından yüzyıllar akıp
gitse de daima kirli kalacaktır."
Ardından gelen kanunlardan biri dikkate değerdir; Tabiplere
bu kanun tabiplerle ilgilidir ve vatandaşların sağlığı­ almaları

na verilen önemi kanıtlar. Tabiplerin ilimlerinin ve buyrulan


ilaçlarının ilk uygulamalarını bir Zerdüşt tilmizi üze-
önlemler.
Cehaletle-
rinde denemeleri yasaktır. Bu deney için bir imansız
rinden dola-
seçilmelidir. Eğer bu kişi ve ardından iki kişi daha yı verilecek
deneyin kurbanı olursa, tabibin cahil ve mesleğini ceza.
icra etmekten aciz olduğu ifşa edilir. Bu karara rağ­
men mesleğine devam etme cüretini mi gösterdi? Ne
yazık ki, bu en küçük bir zarara mahal verirse, asi-
nin tüm uzuvları parçalara ayrılacaktı; 195 bu cezaya
Bodovereste adı veriliyordu.
Bu cezaya çarptırılanlar yalnızca insanlar değil­ Hayvanlar
di; hayvanlar da onlar gibi cezalandırılıyordu çünkü tarafından
hayvanlar da insanlar gibi kanunen dikkate alınıyor­ yada onlara
du. Bu ceza, örneğin öfkesine kapılarak bir insanı ya karşı işle­

da evcil bir hayvanı yaralayan köpeğe veriliyordu. 196 nen suçlar.


Cezaları.
194 Bkz. farg. 5, 6 ve 7.
195 Vendidad-Sade, farg. 7, sf. 324 ve 325. Bundan bu makalenin başında
bahsetmiştim. Bu, kanunun verdiği en yaygın cezalardan biridir. Diğerleri
çarmıh, odun yığını ve taşa tutmadır. Bkz. Henri Lord, Histoire de la religion
des anciens Perses, sf. 237.
196 Vendidad-Sade, farg. 13, sf. 383. Bu ceza köpeğin ilk saldırısında ya da

59
Bununla birlikte hayvanlar cezalandırılabiliyor olsa-
lar da, aynı şekilde zarar da görebiliyorlar ve onlara
zarar veren de kanunen cezalandırılmaktan kaçamı­
yordu. Genç olanları ve hala yarar sağlayabilecekleri
öldürmek yasaktı.197 Bu daha büyük bir ısrarla kuzu,
oğlak, horoz, tavuk, sığır ve at için geçerliydi. 198 Son
olarak da sürü hayvanlarına vurmak, onlara herhangi
bir zarar vermek, onları örtüden, yataklıktan, sudan,
samandan ve meşe palamudundan mahrum bırak­
mak; mevsimlerin sertliklerinden, gelen geçenin ha-
karetlerinden, kurtların ve hırsızların verebileceği
zarardan korumamak ve onları sebepsiz yere öldür-
mek yasaktı.' 99 Bir köpeği dövmenin, yaralamanın,
öldürmenin kefareti Bodovereste ile ödenirdi.2 Eğer 00

herhangi birisi, bu hayvan için böylesi bir cezayı ge-


rektirecek olan saygıya şaşırıyorsa, sebebini şurada
bulabilir: Köpek, hırsızlara ve yırtıcı hayvanlara karşı
sürülerin bekçiliğini yapan ve onları koruyandır; kö-
pekler olmasaydı hırsızlar ve yırtıcılar kırsal alanları
istila eder ve kırıp geçirirlerdi. 201

yaralamasında verilmiyordu; ilkinde sağ kulağını kesmekle yetiniliyor, ik-


incisinde sol kulağı kesiliyordu; üçüncü ve dördüncü defasında iki patisi
sakatlanıyor, beşincide kuyruğu kesiliyordu; ve buna rağmen yine devam
ederse Bodovereste ile cezalandırılıyordu. Aynı yapıt, sf. 383.
197 Vie de Zoroastre, sf. 26. leschts-Sades, §. 28, sf. 43. Les Memoires de
l'Academie, 31. cilt, sf. 146 ve devamı.
198 Usages civils, §. 8, sf. 564. Hyde, ı. bölüm, sf. 22'de anlatıldığına göre onlar
horozları o kadar büyük bir hayranlıkla severler ki, bu hayvanın kafasını kes-
mektense büyük bir suçtan dolayı cezaya çarptırılmayı yeğlerler.
199 lescht-Sades, §. 18, sf. 43.
200 Vendidad-Sade, farg. 13, sf. 379.
201 Aynı yapıt, sf. 384, 385 ve 386; ve Boun-Dehesch, sf. 389. Vendidad-Sade'nin
belirtilen fargardında, köpek için, burada anılması oldukça tuhaf bir çeşit
övgü vardır. Bu hayvanın, denir, sekiz niteliği vardır. O, rahip, asker, çiftçi,
kuş, hırsız, yırtıcı hayvan, kötü yaşam süren bir kadın ve genç bir insan
gibidir; rahip gibidir çünkü bulduğunu yer, mutlu ve hayırhahtır, her şeyle
yetinir ve kendine yanaşanları uzaklaştırır. Asker gibidir çünkü öne doğru
atılır, evlerin etrafında dolaşıp durur ve arı sürülere yol göstererek onları
kendine tabi eder. Çiftçi gibidir çünkü yine evlerin ön ve arkalarında dolaşıp
durur, uykusu sırasında etkin ve uyanıktır. Kuş gibidir çünkü neşelidir, in-

60
Muhtemelen mevcut olmasına rağmen,
hayvanla- Hırsızlığa
rın çalınması hakkında kanun bulamıyorum; ancak dair.
genel olarak hırsızlığa dair kanunlar bulabiliyorum.
(;erçekten de Ieschts-Sade'lerde bunun hakkında yal-
nızca birkaç söz ediliyor; 202 Zend-Avesta'nın girişin-
deki özetlerde203 bundan bahsediliyorsa da, hırsızlı-
ğın ne dualar ne de hayır işleriyle affettirilebileceğini
söylemekle yetiniliyor: Fakat bu kısa özetleme, Dok-
Lor Hyde'ın tercüme ettiği ve yayımladığı Muhitlerin
kitabında204 telafi edilmiş. Burada ilk kez hırsızlık
yapanın, çaldığı şeyin iki katını
geri ödemesi, sopay-
la on darbe yemesi, kulaklarının kesilmesi ve bir saat
hapis yatması gerektiği yazar. Eğer çalınan şey büyük-
se ya da yeniden hırsızlık yapılmışsa verilen ceza çok
daha gaddarcadır: Bu bazen ölüme kadar gidebilir.
Edebe ters düşen hareketler de kanunca cezalandı­ Edebe ve
doğaya ters
rılır;
hatta uyku esnasında doğanın bir hatası olarak
düşen suç-
ortaya çıkan ve dolayısıyla illa ki istem dışı olan suçlar
lar.
için bile bu geçerlidir. 20 5 Söylenene göre Onan'ın ilk
örneklerinden birini verdiği, ergenliği fazlasıyla sık-
lıkla kirleten ve aşkı aldatarak ergenliğin kendi kendi-
ni suistimal etmesine sebebiyet veren, insan gelişimi-
nin seyrine engel olan, bazen geri dönüşü olmayacak

sana yaklaşır ve alabildiği şeylerle beslenir: Hırsız gibidir çünkü karanlıkta


hareket eder, hiçbir şey yemediği de olur ve sık sık kötü yemeklerle yetinir.
Yırtıcı hayvanlar gibidir çünkü karanlıkta hareket eder, geceleyin daha
güçlüdür ve bazen aç kalır. Kötü hayat yaşayan bir kadın gibidir çünkü an-
cak bula bildikleriyle karnını doyurur ve gözden ırak yolları tercih eder. Son
olarak da genç bir insan gibidir çünkü çok uyur, ateşlidir ve eylem sırasında
dili uzar ve öne doğru atılır.
202 Zend-Avesta, 2. cilt, sf. 33.
203 Sf. 38. Henri Lord, Histoire de la religion des Banians, 8. bölüm, sf. 58
ve devamında belirttiği buyruklarda, cezayı belirlemeksizin yasağı teyit et-
mekle yetinen şu satırları görebiliriz: "Mesleğin gereği sana emanet edilen
her ne varsa, bunları kardeşinden çalmayacaksın; ancak başkasına ait şeyler
üzerinde hiçbir hakkın olmadığını hatırlayarak, onun sana cömertlikle
vereceği ödülle yetineceksin."
204 Sadder, 70. bölüm, sf. 491 ve 492.
205 Vendidad-Sade, farg. 18, sf. 408.

61
bir biçimde sağlığı harap eden ve ardından bitkinlik
ve hastalıkla dolu bir hayat sürülmesine yol açan bu
suç kesinlikle yasaklanmıştır. 206 Daha da zararlı, hatta
daha utanç verici ve halkın nefretini daha da fazla hak
eden diğer iki suç da aynı şekilde cezaya tabidir çünkü
bunlar daha yerleşmiş bir bayağılaşma teşkil ederler:
Sodomi ve hayvanlarla cinsel ilişki. 207
Zina. Ahlak kanunlarından bahsederken Zerdüşt'ün
zina hakkında ne düşündüğünü söylemiştik; 208 şim­
diyse bunu nasıl cezalandırdığını aç.ıklamak gerek.
Vendidad nihai cezanın habercisidir. Özellikle emzir-
diği bir çocuğu olan gebeliği ilerlemiş hamile bir ka-
dınla münasebette bulunmak bu cezayı gerektirebi-
lir; ki bu hareketten dolayı kadının sütü bozulur, akar
ve saflığını yitirir. Zina sırasında, evlenme çağında
olduğunun göstergesi olarak dönemsel rahatsızlığını
geçiren bir kızla münasebette bulunmak bu cezanın
verilmesi için daha da büyük bir sebeptir. Bu suçu iş­
lemiş olanın hiçbir şekilde yeniden arı olamayacağı
söylenir. Bu adeta, kendinden doğan öz oğlunu, ölü
yakılmış bir ateşe götürme utanmazlığını göstermek
gibidir. Bununla beraber kefaret ödemenin bir yolu
vardır. Birkaç hayvana özenle bakılmalı; birkaç başka
hayvanın iç yağını saf bir suda yıkadıktan sonra bunu
kurban vermeli; kutsal ateşe sert ve kuru odunlar, gü-
zel kokular ve ıtırlı ağaçların dal ya da dal demetleri
atılmalı; belli sayıda tekne inşa ettirmeli; belli mik-
tarda böcek ve sürüngen öldürmeli; son olarak da bin
kayış darbesiyle cezalandırılmalıdır ve böylelikle işle-
nen suça rağmen ermişlerin diyarına gidilebilir. 20 9
Tecavüz.
Rızası olmayan bir kadından yararlananın da arıtıl-

206 Aynı yapıt, sf. 407 ve Ieschts-Sades, sf. 30 ve 33.


207 Vendidad, farg. 8, s( 336. Ieschts-Sades, sf. 30, 33 ve 46.
208 Sf. 71 ve 72.
209 Farg. 15, sf. 393 ve 394 ve farg. 16, sf. 400.

62
ması mümkün değildir ve bu suçun kefareti yoktur. 210 İnsan
İnsan kaçırma da tecavüz kadar uğursuzdur ve ister- kaçırma.
Fuhuş.
dim ki, çağdaş hukuk sistemlerimiz tarafından fazla-
sıyla hoş görülen, sayısız kötülük kaynağı şu iğrenç
fuhuş da aynı şekilde cezalandırılsın. 211

Geriye ayartma ve eşini aldatma konuları kalıyor. Eşini


Bunlardan ilki ölümle cezalandırılır. 212 İkinciyi ceza- aldatma.
landıran kesin bir hüküm göremiyorum ve Tavernier Ayartma.
bunu yalnızca bir boşanma sebebi olarak sunuyor.213
Oysa "Diğer insanların kadınlarından uzak durun",
nikah törenleri sırasında rahibin eşlere söylediği baş­
lıca cümlelerden biridir ve diğer yandan M. Anquetil,
suçlu bir kocanın, suç ortağı kadının kocasının onu
affetmeyi kabul etmediği takdirde sonsuza dek cen-
netten uzak kalacağını bildiren bir dinsel buyruğa yer
vermiştir. 214 Zaten sanırım, suç içeren tüm ilişkileri
yasaklayan ve cezalandıran genel kanunlar zinaya uy-
gulanabilir.
Evlat
Eğer ayartılan genç kız, hatasından dolayı duyduğu
katilliği.
utançla kıvranırken ve suçtan ziyade ceza korkusuyla
dolarken, ona hayatını borçlu olan zavallıyı kurban
ederek suçunu karanlıklara gömmeye çalışırsa, bu
bahtsız kıza verilecek olan ceza Bodovereste'dir. 215
Doğanın en tatlı duygularına aykırı davranan alçak-
ça bir cinayetin savunucusu değilim: Bununla bera-
ber, ayartılan kızın karşısındaki kanunun sertliğinin
neredeyse her zaman diğer suçun da işlenmesine yol
açtığını; ayartılma ve sefihten doğan bir çocuğun sırf
bu sebepten ve doğduğu andan itibaren, Zerdüşt'ün
başka bir kanunu doğrultusunda Persliler arasında

210 Farg. 8, sf. 335 ve farg. 18, sf. 4n ve 412.


2n İnsan kaçırma ve fuhuş hakkında bkz. leschts-Sades, dicto loco.
212 Precis raisonne, sf. 606.
213 2. cilt, 8. bölüm, sf. 99. Bkz. yukarıda sf. 59.
214 Iescht-Sades, §. 31, sf. 97. Usages civils, sf. 562.
215 Vendidad-Sade, farg. 15, sf. 393 ve 394.
ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olmasının, evlat katil-
liği suçunun korkunçluğunu azalttığını da hatırlat­
mama izin verin. 216
Ebeveyn
Bu yüce adam evlat katilliğini sert işkencelerle ce-
katilliği.
zalandırsa da, başka ünlü bir kanun koyucu gibi o da,
ebeveyn katilliği olasılığını varsaymaya ve dolayısıy­
la öngörmeye bile gerek olmadığını düşünmüştür. 217
Herodot'un gözlemlediği üzere 218 Pers'te öz çocukları
tarafından öldürülmüş tek bir anne ya da baba örneği
bulunmadığı ve bazen bu suç işlenmiş gibi görünse
de aslında bunun daima atfedilen ya da gayrimeş­
ru çocuklar tarafından gerçekleştirildiği doğruysa,
Zerdüşt'ün bu düşüncesi yerlidir.
Az önem Bununla birlikte, Zerdüşt bu cinayet biçimini mes-
taşıyan kut geçmiş olsa da, suçlar arasına belki de bu adı al-
birkaç suç. mayı hak etmeyen birkaç eylem eklemiştir: Bir ölüye
yeni kıyafetler giydirmek, 219 adil bir insana yeterince
saygı göstermeden konuşmak, ona kendi mallarından
vermemek, vs. vs. Fakat tahıl ve tüketimleri hayatın
sıradan ihtiyaçları açısından vazgeçilmez olan tüm
Tahıl nesnelerin tekeli konusunda getirdiği yasak, onun
ve diğer bilgeliğine bir övgüdür. Bir şeyi bir şehirden satın
şeylerin alıp, bunu aynı şehirde üzerine kar koyarak satmayı
tekeli. ve özellikle de tahıl satın alarak, bunların pahalanma-
sını bekleyip daha fazla karla satmayı yasaklar. Böyle
hareket eden, der, 220 dünyadaki tüm sefaletten, tüm
kıtlıktan ve tüm sıkıntılardan sorumlu olur.

216 Aynı yapıt, sf. 394.


217 Usages civils, sf. 553.
218 ı. kitap, sf. 64.
219 Vendidad-Sade, farg. 8, sf. 334.
220 Vendidad-Sade, farg. 15, sf. 392 ve farg. 16, sf. 407. Zend-Avesta, Precis rai-
sonne, ı. cilt, 2. bölüm, sf. 28. Precis raisonne, sf. 613 ve 614.
İKİNCİ BÖLÜM
KONFÜÇYÜS'E DAİR

inlilerin Konfüçyüs'e duydukları şu güven ve dini Çinlilerin


Ç saygıyı Avrupa asla kendi filozoflarından hiçbiri
için ve hatta Delfı de Apollo'nun kahinleri için bile
ona duy-
duğu derin
saygı.
duymamıştır. 221 Çinliler onun insanoğlunun doruğun­
da ve ermişliğin son sınırında bulunduğunu, kralların
örneği ve efendisi olduğunu söylerler.2 22

Konfüçyüs'ün MÖ 551 yılında doğduğu düşünülür. Doğumu,

Şimdiki Chan-tong bölgesindeki Lou Krallığı'nın kü- vatanıve


çük bir kasabasında dünyaya gelmiştir. Babası, atala- kökeni.

rının hükmettiği Soung Krallığı'nın en yüksek mev-


kilerine getirilmiştir ve ailesi hanedanlıklar öncesi
hükümdarlardan birinin soyundan gelmektedir.223

221 Confucius Sinarum philosophus, sive Scientia Sinensis, sf. 13.


222 Chou-King'in sonunda Y-King'in kısa özeti, sf. 408.
223 Chou-King'in önsözü, sf. 7 ve 14. M. De Guignes tarafından bu kitap
hakkında yapılan gözlemler, sf. 362. Martini, Histoire de la Chine (Çin Tari-
hi), ı. cilt, sf. 314. Les Memoires de l'Academie, 36. cilt, sf. 198. Duhalde, De-
scription de la Chine (Çin'in Tasviri), ı. cilt, sf. 352 ve 2. cilt, sf. 319. Couplet,
Vie de Confucius (Konfüçyüs'ün Hayatı), Scientia Sinensis, önsöz, sf. 117. Bu,
Ling-Ouang İmparatorluğu'nun yirmi birinci yılında, üçüncü hanedanlığın
23. imparatoruydu.
Couplet, Duhalde ve birçok başka yazarın Konfüçyüs'ün doğumu hakkında

65
ilk eğilim­ Çocukluğundan itibaren ağırbaşlı
ve ciddi olan
leri ve ilk Konfüçyüs bu mizacından dolayı oyunlara aldırış et-
inceleme- medi ve erken yaşta kendini yararlı incelemelere ve
leri.
işlere adadı. Doğal eğilimleri onu siyaset ve felsefeye
yönlendirdi ve bunlara kısa zamanda, temel kural-
larını başkalarına öğretmeye cesaret edecek kadar
hakim oldu. 224
Çağının O ortaya çıktığında Çin'i dolup taşıran filozoflar,
filozof- inzivaya çekildikleri yerleri hiç terk etmiyorlardı. Er-
gibi
ları
demi yalnızca kendileri açısından seven bu filozoflar,
kendini
özdeyişlerini duyurmak için şehirlere dağılmaktan
herkesten
uzaklaştır­
muaf olduklarını düşünüyor ve erdemliliğin icrasını
mak şöyle kötülerin toplumuyla bozmamanın bu erdeme daha
dursun, çok yakıştığını ve kendilerini verdikleri ilmin yü-
Konfüçyüs celik ve saflığına daha uygun olduğunu farz ediyor-
halka açık lardı. Daha asil bir ateşle yanıp tutuşan Konfüçyüs
dersler ise kendini yalnızlığa vermek şöyle dursun, bilgelik
vermek-
ilhamlarının ve herkesin bu konuda verebileceği ör-
teydi.
neklerin insanoğluna ait olduğunu hissetti. Böylelikle
öğütlerini ve davranışlarını onlara adadı. Onun şanını
kıskanarak yöntemlerinde yalnızca yakında gerçekle-
şecek bir yozlaşma ve kaçınılmaz bir bozulma gören
diğer filozofların fısıltılarına meydan okuyarak, öğ­
Kralların
retisini, onu ağırlamak için can atan krallar sarayına
sarayına
kadar taşıdı. Ben bir insan olduğuma göre, diyordu,
gelir ve
orada insanlarla yaşamalıyım: Onlara erdem aşkı için ilham
önemli vermek yolunda hiçbir şeyi unutmayacağım; insanlar
mevkilere yalnızca bu aşktan her şeyi beklemelidir. Hükümdar-
getirilir. ların etrafında yalnızca kötü insanlar varsa, diyordu

anlattıkları Lun-Yu'da, Scienta Sinensis adlı kitabın 5. bölümünün 55.


sayfasında yalanlanmış gibi görünmez mi? Burada onun oldukça karanlık
koşullarda doğduğu ve yoksulluk içinde yaşadığı yazar. "Conditione fuit satis
humili, der Latin tercüman, idcirco magistra paupertate doctus."
224 Duhalde, dicto loco, ı. cilt, sf. 352 ve 2. cilt, sf. 320. Martini, ı. cilt, sf. 320 ve
devamı. Couplet, dicto loco, sf. 118. Vie de Confucius, Memoires concernant
!es Chinois (Çinlilere dair Araştırma Yazıları), 12. cilt, sf. 16 ve devamı.

66
yine, düzen ve disiplinin yeniden sağlanmış olmasıyla
i,vünülebilir mi? Bilge kişi, korkakça kaçmak yerine,
i ıısanları eğitmek ve prensler, bakanlar ve halklar ara-
sında barışı sağlamak için çaba sarf etmelidir. Kon-
lüçyüs hak ettiği değeri görerek, sırayla çeşitli bölge-
lerde farklı yüksek görevlere getirildi; ancak o, bulun-
duğu yerde daha fazla yararlı olamayacağını anladığı
lıer defasında bu görevlerden çekildi. Sonunda kendi
vatanından çağrıldı ve hükümdar ona en yüksek mev-
kilerden bırini verdi. 22s
Vatanının
Burada ahlaki tutum iyi değildi ve kanunlara pek
en yüksek
uyulmuyordu. Çocuklar babalarına, gençlerse yaşlıla­ görevlisi
ra saygı göstermiyordu. Kadınlar yumuşaklığın, ede- olur. Ora-
hin ve mütevazılığın cinsiyetlerinin en önemli görev- da yaptığı
leri olduğu kadar, en önemli güzellikleri de olduğunu reform.
unutuyorlardı. İyi niyet ticaretten ve yürek temizliği
ıoplumdan elini eteğini çekmişti. 226 Katı ama bilgece
yapılmış bir reform, düzeni ve halkın edebini geri ge-
l irebilecek tek şeydi. Söylendiği kadarıyla bu değişi­
mi gerçekleştirmek için üç ay yeterli olmuştu. 227 Böyle
bildirirken, belki de tilmizleri biraz abartmıştır; fakat
kuşku götürmez olan şudur ki, filozofun ünü ve başa­
rıları, Prens Lou'nun gücünün arttığını gören komşu
Onu
prensleri korkuttu ve bunlar prense açık bir şekilde
yerinden
saldırmayı göze alamayarak ona yaranmaya çalıştılar.
edebilmek
Bu utanılacak niyete ise cömertlik süsü verdiler. Bu için hangi
hükümdara en güzel armağanlar sunuldu. Ona, bir- yollara baş­
çok bölgede cimriliğin hala yozlaşmışlık içerisinde vuruldu?

225 Couplet, dicto loca. Duhalde, ı. cilt, sf. 353 ve 2. cilt, sf. 321. Les Memoires
de l'Academie, 38. cilt, sf. 277 ve 278. Bkz. la Nouvelle Vie de Confucius
(Konfüçyüs'ün Yeni Hayatı), Memoires concernant les Chinois'nın 12. cildi,
sf. 146 ve devamı. O vali atandı. Bu, Lou Krallığı'nın başkentinin en yüksek
göreviydi, sf. 147.
226 Duhalde, ı. cilt, sf. 353. Martini, ı. cilt, sf. 327.
227 M. Amyot, Vie de Confucius, Memoires concernant les Chinois'nın 12. cildi,
sf. 147. Couplet ve Martini, dicto loca. Duhalde, 2. cilt, sf. 321.
yetiştirdiği ve değersiz annelerin çocukluktan itiba-
ren şehvetin tüm hilelerini öğrettiği ve böylelikle on
beş yaşında laubali bir efendinin zevk oyuncakları ha-
line gelmeyi hak eden şu Asyalı genç kızlardan gön-
derildi. Beklenen şey oldu. Konfüçyüs'ün kamu yararı
konusunda kralına aşıladığı büyük istek, yerini pek
utanç verici bir rehavete bıraktı. Böylelikle Konfüçyüs
görevinden istifa ederek, iffetsizliğin galip geldiği bu
diyardan uzaklaştı. 228
Diğer hükümdarların, kendi kendini sürgün eden
Görevinden
.Konfüçyüs'ü yanlarına çekmeye can attıkları düşü­
ayrıldıktan
sonra
nülebilir. Oysa onlar onu ağırlamaya tenezzül etmez,
etrafını yardımlarını esirger ve hatta imparatorluklarına sı­

saran ğınmasına bile izin vermezler. 229 Bu yüce adamın


felaketler. kaderini dikkatle değerlendirelim. Bilge, aydınlattığı
ve sevdiği vatanından uzaklarda göçebe hayatı yaşa­
maktadır. Suçuysa tüm kötülüklere maruz kalabile-
cek yüreklere erdemi getirmeye cüret etmiş olmasıdır.
Görevini onurluca yerine getirerek kıskançlıkla dolu
bir korku uyandırdığını anlayabilirim; yararlı olma
dehası ve cesareti, çoğu zaman zaaf ve yeteneksizliğin
gözünde suç teşkil eder: Fakat talihsizlikler altında
ezilen, kaçak hayatı yaşayan, öğretilerinden başka
bir gücü, örneklerinden başka bir saygınlığı olmayan
Konfüçyüs'ün hala çekemezliğe maruz kalması ve
bundan dolayı acıma duygusuna dahi layık görülme-
mesi, ihtiyarlığa yaklaşırken bu şekilde korkunç bir
yoksullukla çevrelenmesi ... Elbette bu kadar duygu-
suzluk ve talihsizlik karşısında insan kendini inle-
mekten alamıyor. Ünlü adamları nasıl bir uğursuzluk
takip ediyor bilemiyorum; ama tarihin sayfalarını çe-

228 M. Arnyot, Vie de Confucius, sf. 284, 285 ve devamı. Couplet ve Duhalde,
dicto loco. Bu tuzak Lou kralına, henüz hükümdarı öldürerek Tsi tahtına
geçmiş olan bir gasıp tarafından kurulmuştu.
229 Aynı yapıt. Martini, ı. cilt, sf. 338.

68
virirken, erdemleri ya da yeteneklerinden dolayı doğa
ı.ırafından insanlığın velinimeti olmaya davet edilen-
lerin başına neredeyse her zaman üstünlüklerinin ce-
zasını çektiren bir felaket geldiğini görürüz.
Konfüçyüs'ün ruhunun yüceliği onu bu zor du- Konfüçyüs'ün
rumda da terk etmedi. Yoksulluk belimi büküyor, soylu tevek-
diyordu; 3° zorlukla değersiz birkaç yiyecek bulabili-
2
külü.
yorum ve içmek için yalnızca suyum var. Eğer uyu-
mam gerekiyorsa, başımın altına kıvırdığım kolum
tek yastığım. Aslında bu durumda bile bir çeşit zevk
buluyorum. Talihsizlik ve acı, erdem yolunda büyük
mutluluk teşkil eder. Zengin ya da nüfuzluların mevki
ya da hazinelerinden dolayı gördükleri şu saygı umu-
rumda değil! Bu mevkiler, bu bolluk benim gözümde
rüzgarın gökyüzünde ittiği ve hareketlendirdiği şu
hafif bulutlara benzer.
Çok sayıda
Konfüçyüs'ün soylu tevekkülünün bir göstergesi
tilmizi olma-
olan bu sözleri kopya ederken gözyaşlarımı tutmakta
ya başlıyor.
zorlanıyorum. Buna rağmen rekabet onun isteklili-
ğinden bir şey alamamıştır; yine aynı şekilde kendini
ahlak kurallarının düzeltilmesine ve halkların eğitil­ Onları

mesine adar. Onun, daha şimdiden beş yüzü çeşitli çeşitli

krallıklarda en üst düzey görevleri seçkin bir biçim- sınıflara

de yerine getiren, onun öğretisini yayan ve böylelik- ayırır. Bu


sınıfların
le görkeminin temellerini atan üç bin tilmizi vardı.
kendilerine
Bunları dört sınıfa ayırmıştı. Yüreğini arındırmak ve
has işleri.
meditasyon yoluyla ruhunu eğitmek birinci sınıfın
başlıca amacıydı; ikinci sınıf doğru düşüncelerle ikna
etmeye ve belagatli konuşmalarla inandırmaya çaba-
lıyordu; üçüncü sınıf, Mandarinlere devlet görevlerini
layıkıyla yerine getirmeyi ve hükümetin ve siyasetin
temel ilkelerini öğretiyordu; son olarak da dördüncü
sınıf kendini ahlaka adıyor ve bunun temel kuralları-

230 Scientia Sinensis, Lun-Yu'nun 4. bölümü, sf. 40.

69
nı kuvvet ve özlülükle ifade ediyordu. Duhalde ve bir-
çok başka yazar, Konfüçyüs'ün üç bin tilmizi arasında
yetmiş ikisinin işleriyle ve derin bilgileriyle öne çık­
tıklarını ve yine bunların arasından da onun her türlü
bilgi açısından pek yetkin hale geldiklerini ve böyle-
likle onlara "on filozof" adının verildiğini eklerler. 231
Konfüçyüs'ün Konfüçyüs'ün araştırmaya olan özel düşkünlüğüne
kitapları. birçok kitap borçluyuz. Klasik olarak değerlendirilen
ve tilmizlerinin yazarken aynı zamanda da yorum-
ladıkları kitaplar dışında, Konfüçyüs Chou-King'i
yeniden gözden geçirmiş ya da daha doğrusu bunu
derlemiştir ve bundan dolayı bir şekilde yazarı olarak
kabul edilebilir. 3 Konfüçyüs, Fo-hi'ye maledilen an-
2 2

laşılması güç kitap Y-King'i bilgece bir yorumla aydın­


latmıştır; o bu kitaba karşı o kadar büyük bir bağlılık
ve hayranlık duyuyordu ki, yalnızca bunu yeniden
okumak ve daha iyi anlamak için hayatının uzaması­
nı diliyordu. 233 Son olarak da ona Lou krallığının yıl­
lıklarını borçluyuz. Yalınlığın güçle ve sarahatin hızla
birleştiği bu tarih kitabı, büyük Kinglerin ya da kutsal
kitapların beşincisi haline gelmiştir. 234
Ölümü. Öğrencileri ve kitapları aracılığıyla öğretisine
uzun süreliliği sağladıktan sonra, Konfüçyüs çok
geçmeden öldü. Ölmeden birkaç gün önce vatanı
için gözyaşı döktü. Mezara giderken imparatorluğu

231 Les Memoires de l'Academie, 38. cilt, sf. 279. Duhalde, ı. cilt, sf. 352 ve 2.
cilt, sf. 322.
232 M. Amyot, Vie de Confucius, sf. 84 ve 85. P. Gaubil, Chou-King hakkındaki
Observations, (Gözlemler), sf. 356. Memoires concernant les Chinois'nın 3.
cildi, sf. 43. P. Gaubil, Konfüçyüs tarafından bu derlemenin toplandığı ve
düzenlendiği yılın MÖ 484 olduğunu belirtir. Filozof o sırada yaklaşık 68
yaşındaydı.
233 Scientia Sinensis, Lun-Yu'nun 4. bölümü, sf. 40. Vie de Confucius, sf. 85. Bu
yorum on bölümden oluşuyordu; Konfüçyüs'ün tilmizleri buna, kitabın gel-
ecek kuşaklara doğru üzerinde uçacağı on kanat adını vermişlerdi. Visdelou,
Y-King özeti, Chou-King'in 406 ve 407 sayfası.
234 Memoires concernant les Chinois'nın ı. cildi, sf. 47; 3. cilt, sf. 43 ve 8. cilt,
sf. 193 ve 194. Bu Tchun-Tsieou adlı kitaptır.
yiyip bitiren tüm o kötülükleri düşünmek, onun için
lıiçbir şeyin hafıfletemediği bir acıydı. Boşu boşuna,
diyordu tilmizlerine,235 hemşerilerimi daha iyi insan-
1,ır yapmaya uğraştım; yapı yıkıldı; her şey yok oldu:
/\ ıtık hiç Bilge yok. Krallar, diye ekliyordu, benim öz-
deyişlerimi izlemeyi reddediyorlar; artık yeryüzünde
yararım kalmadı; burayı terk etmemin vakti geldi. Ve
gerçekten de uzun süre yaşamadı.
Ölümü, hem erdemlerinin zaaflılara ya da kötü- Ölümünün
yarattığı
cüllere hissettirdiği korkuyu, hem de bu erdemlerin
etki.
lıüyük yeteneklerle birleşmesinden dolayı çekeme-
mezlikten yorulan kıskançlık dolu duyguları dindir-
di. Onun üstünlüğü, daha önceden alışıldığı gibi artık
inkar edilmedi; hatta yeni kanıtlar getirmeyeceğin­
den emin olunduğu andan itibaren, artık bu üstünlük
,ıffedildi. Geciken bir minnet, onun kurbanı olduğu Ona gös-
terilen ve
uzun işkencelerin kefareti oldu. Daha birkaç yıl önce
hala anısına
acıma duygusunun gerektirdiği temel yardımların
gösterilme-
esirgendiği bu büyük adamın mezarı gözyaşlarıyla
ye devam
sulandı. Tilmizleri yas tuttu. Anısına bir anıt dikildi edilen saygı.
ve burası kutsal hale geldi. Lou prensi krallığının bü-
yük kaybını hissetti ve acı içerisinde şöyle haykırdı:
"Tanrı benden memnun değil çünkü Konfüçyüs'ü
benden aldı." Günümüzde onun anısına derin bir
saygı beslenir. Ailesi, onun hayattayken daha çok gör-
müş olması gereken saygıyı görmektedir. Bu aile iki
bin yıldan fazla bir süredir varlığını sürdürür ve soylu-
luğun kalıtsal olduğu tek ailedir. Öte yandan önemli
imtiyazlara sahiptir; hanedanlıklar değişse de, savaş­
lar Çin tahtına yabancıları getirmiş olsa da, bu siyasi
devrimler Konfüçyüs'ün soyundan gelenlere hiçbir
zarar vermedi. J6 Öte yandan tüm büyük şehirlerde
2

235 Duhalde, 2. cilt, sf. 323 ve 324. Vatanı olan Lou Krallığı'nda MÖ 479'da öldü.
Bu Sokrates'in doğumundan dokuz yıl önceydi. O sırada 73 yaşındaydı.
236 Duhalde, ı. cilt, sf. 97 ve 354 ve 2. cilt, sf. 324. Özellikle bkz. Vie nouvelle

71
bu büyük adamın adını taşıyan ve içlerinde özellik-
le ona adanmış birer salon bulunan saraylar yer alır;
Konfüçyüs bu saraylarda yılda birkaç kez rütbeli kişi­
ler ve Mandarinler tarafından saygıyla anılır.237 Hatta
dehanın ve erdemin değerini yeterince bilen ve aynı
şekilde ona halka açık bir biçimde saygılarını sunan
imparatorlar bile olmuştur. 38 2

Konfüçyüs'ün Yumuşakbaşlılık, tevekkül, yetingenlik, sabır ve


kişiliğinin alçakgönüllülük bu ünlü filozofun kişiliğinin ana
ana hatları.
hatlarıdır. O, çok büyük bir ağırbaşlılığı hoş tutucu
ve şefkatli bir kibarlıkla, katı bir edayı büyük bir iyi-
likle birleştiriyordu; yüzü hem neşeli hem de ciddiy-
di. Çağdaşlarını kendine hayran bırakıyorduysa da,
kendinden pek memnun değildi. Sanki bu kınamayı
hak etmişçesine erdem yolunda yeterince ilerlemedi-
ği, araştırmalarına yeterince istekli bir biçimde ken-
dini adamadığı, sağduyunun ve adaletin esinlerini
her zaman titizlikle dinlemediği, içindeki kötülükleri
bastırmayı ve ahlak değerlerini yükseltmeyi sıklıkla
ihmal ettiği için sürekli kendini suçluyordu. Başka
zamanlardaysa henüz işlemeye yeltendiği hataları­
nın eğitilmeye ve cezalandırılmaya yetmeyecek kadar
bilindik olmasından dolayı kendini alçakgönüllülük-
le tebrik ederdi.239 Acaba ona döşenen övgüler adil

de Confucius, Memoires concernant les Chinois'nın 12. cildi, sf. 7 ve 397 ve


devamı.
237 Kircheri China illustrata, 3. bölüm, ı. kısım, sf. 132. Duhalde, ı. cilt, sf. 97 ve
224 ve 2. cilt, sf. 105. M. Amyot, Vie de Confucius, Memoires concernant les
Chinois'nın 12. cildi, sf. 398.
238 Duhalde, ı. cilt, sf. 469, 486 ve devamı. Vie de Confucius, dicto loco. On
sekizinci hanedanlığın ilk hükümdarı Tait-Sou bunlardan biridir. Hatta bu
hükümdar Konfüçyüs'ün anısını onurlandırmak amacıyla ona kral unvanını
vermiştir. Nedimlerin böylesine önemli bir unvanın, yalnızca tebaadan olan,
üstelik de çok küçük bir hükümdarın tebaasından olan bir adama verilmesi
hakkında fısıldaştıklarını tahmin edebiliriz. "Ne önemi var? diye cevap verir
Tait-Sou; kralların ve imparatorların öğretmenini ne kadar onurlandırsak
az." Duhalde, aynı yapıt, s( 469.
239 Lun-Yu, 4. bölüm, s( 36, 44 ve 45. Aynı zamanda dış görünüşü ve kişiliği

72
miydi? O bunları alçakgönüllülükle reddediyordu.
Neden, diye soruyordu, kanunlarım ve ahlak anlayı­
şım böylesine övülüyor? Ben yalnızca Yaove Chun'un,
atalarımızın benden önce söylemiş olduklarını tekrar
ediyorum.240 Nedimler onu iftiralara, sağduyudan
yoksun ayak takımıysa hicivlere ve açık saçık şar­
kılara boğuyor muydu? O ise etrafını saran tüm bu
korkunçlukların ortasında ruhunun tüm sükunetini
korumaktaydı. Özellikle tüm tarihçiler tarafından
anlatılan şu olaya kim hayranlıkla bakmaz ki? Rütbesi
ve bazı başarıları sayesinde öne çıkan bir savaşçı, an-
laşıldığı kadarıyla kendinden daha fazla övgü görme-
ye hak kazanan bu adamı görmekten usanarak onu
öldürmeye çalışmıştı. Kılıç havadaydı; Konfüçyüs'ün
tilmizleri korkudan titriyorlardı; yalnızca o, sakin ve
sarsılmaz bir biçimde duruyordu. Konfüçyüs, bu öf-
keli düşmandan kaçması için boş yere ikna edilmeye
uğraşılıyordu. Neden kaçayım? diye cevap verdi; eğer
bendeki erdem göğün eseriyse, gök bunu koruyacak-
tır.24' Evliliğine
Konfüçyüs'ün on dokuz yaşındayken, çoğunlukla ve bundan
evliliğin amacı ve nadiren de meyvesi olan mutluluğu doğan oğlu­

burada bulacağını düşünerek evlendiğini söyleme- na dair.

yi unuttuk. Bu birliktelikten bir çocuk doğdu ve bu,


Konfüçyüs'ün evlilikten sağladığı tek yarar oldu; ta-
bii sevecen ve aydın bir babanın arkada kalarak, bir
süreliğine bir oğla sahip olması yarar olarak adlandı­ Boşanma­
rılabilirse ... Çünkü Konfüçyüs hayat verdiği çocuğun sınadair.
ölümüne şahit olmuştu. Henüz koca olmuştu ki, bo- Bunun ne-
şanarak özgürlüğüne yeniden kavuştu. Bu özgürlük- denleri.

ten hayatının geri kalanı boyunca vazgeçmeyecekti. 242


hakkında bkz. 5. bölüm, sf. 59, 60 ve devamı.
240 Lun-Yu, 4. bölüm, sf. 36. Duhalde, 2. cilt, sf. 14 ve 323.
241 Memoires concernant !es Chinois'nın ı. cildi, sf. 480. Duhalde, 2. cilt, sf.
322 ve 323.
242 Bkz. Martini, ı. cilt, sf. 319. Duhalde, ı. cilt, sf. 352. Bu filozofun oğlunun adı

73
Boşanmayı yalnızca araştırmalarına daha fazla yo-
ğunlaşabilmek için istediği
söylendi; fakat erdemle-
riyle evliliği onurlandırmak, örnek teşkil ederek in-
sanları buna teşvik etmek ve böylelikle imparatorluk-
lar açısından en yararlı birlikteliğe saygı duyulmasını
sağlamak siyasi bir filozofa daha çok yaraşırdı.

Tilmizlerin- Burada, torunu ve en ünlü tilmizlerinden biri olan


den birinin Tsee-See'nin bu büyük adam için yazdığı benzersiz
Konfüçyüs'e övgüyü analım: "Konfüçyüs'ün derin bilgeliğinin ve
övgüsü. yüce erdemliliğinin tasvirini göklerin engin büyük-
lüğünde ve yeryüzünün tükenmez hazinelerinde ara-
mak gerekir. Gökyüzü, ne kadar tekdüze bir hareketle
sürüklense de, mevsimlerin sürekli bir biçimde art
arda akıp gitmesini sağlar ve bünyesinde barındırdı­
ğı yıldızlar, ışınlarıyla bizi aydınlatmak için birbirle-
rini izlerler. Toprak, daima verimli ve hayırhah olsa
da, bizi zenginleştirdiği ürünleri orantılı kılmak için
bazen bağrını açar, bazen de kapatır ve değişimleri­
nin çeşitliliği aracılığıyla tüm ihtiyaçlarımızı sağlar.
Böylelikle bu üstün bilge, gerçeğin yüksek diyarların­
dan asla çıkmaksızın, öğretilerini çeşitlendirmeyi ve
halkların ihtiyaçlarına göre derslerine biçim vermeyi
bilirdi. Böylelikle bazen tüm erdemini açığa vurarak
ve bazen de bunun sadece bir kısmını göstererek, ör-
neklerinin gücünü ve ilerlemelerini ölçerdi. Gökyü-
zü kadar geniş, toprak kadar zengin yüce ruhu, tüm
bunları bağrında taşır ve sürekli lütuflara boğardı." 24 3
Bu övgüler abartılı olabilir mi? Bunu Konfüçyüs'ün
inakları, kanunları ve ahlak anlayışını incelerken öğ­
reneceğiz.

Koung-Ly veya diğer şekliyle Pe-Yu idi. Babasından önce ölmüş olsa da aile
yok olmadı; öldüğünde ardında büyükbabasına yaraşır bir oğul bıraktı. Bu,
Tchong-Yong'u ya da orta yol olarak Konfüçyüs'ün kitaplarından birini ka-
leme alan ve yorumlayan Tsee-See'dir. Memoires concernant !es Chinois'nın
3. cildi, sf. 42. Aynı zamanda bkz. M. Amyot, Vie de Confucius, 12. cilt.
243 Scientia Sinensis, 2. kitap, sf. 86 ve 87. Memoires concernant !es Chinois'nın
ı. cildi, sf. 492 ve 493.

74
BİRİNCİ MAKALE
KONFÜÇYÜS'ÜN İNAKLARI

Çin'in üç dini
Çin'in üç dini tarikata bölünmüş olduğunu herkes
tarikatına
bilir. Bunlardan en eskisi Lao-Tseeya da Lao-Kiun'un- dair.
kidir. Bundan dördüncü bölümde bahsedeceğim. Bu
tarikatın kurucusu Konfüçyüs'ten kısa bir süre önce
yaşamıştır; oysa Fo ya da Foe'nun dini bu impara-
torlukta ancak altı yüzyıl sonra ortaya çıkmıştır. Bu,
ateizmle Pitagor'un ruh göçü hakkındaki ilkelerini ve
çoktanrıcılık masallarının putperestlik batıl inançla-
rıyla birleştirildiği tuhaf bir tarikattır. 244
Üçüncü tarikat, kuruluşunu şu anda dinsel özde- Aydınlar'ın
yişlerini andığım filozofa borçludur. Bu en bilgece ve yada
en yaygın olan tarikattır: Tüm aydınlar bunu benim- Konfüçyüs'ün
semiştir. Yalnızca bu tarikatın araştırmaları düzenli tarikatı.

ve kesindir; yalnızca bu tarikat mükemmelleştirdiği


yetenekler ve kaynak teşkil ettiği bilgiler sayesinde
imparatorluğun yüksek mevkilerine götürür. 245
Tüm dinlerin temel konusu hakkında, bu tarikat Tarikat, bir
için görüşler farklılık gösterir; yani Tanrı'nın varlığı Tanrı'nın var-

konusu. Birkaç yazar tarikatı ateizmle suçlarken, di- lığını kabul

ğer hirçoğu tarikatı bu suçlamadan aklamaya çalışır. eder mi?


Freret'ye göre, 246 Çincede Tanrı kavramının karşılığı
bir terim yoktur. Çincede gökyüzü ifadesi ve hatta
Bunu inkar
gökler kralı ifadesi kullanıldığında, buna materya- eden yazarlar.
listlerden ya da putperestlerden daha farklı bir anlam Bunu neye

244 Söylediğim gibi Lao-Kiun'un tarikatına yeniden değineceğim; Fo'nun


tarikatı hakkındaysa daha fazla bilgi vermemeyi yeğledim. Burada ele almak
istediğim ve ele almam gereken yalnızca Konfüçyüs'tür. Ayrıntılar için şu
kitaplara başvurulabilir: Scientia Sinensis, ön gözlemler, sf. 24 ve devamı;
Duhalde, 3. cilt, sf. 16 ve devamı; Kircher, China illustrata, 3. bölüm, ı. kısım,
sf. 131 ve devamı; M. de Guignes'in bilimsel incelemeleri, Les Memoires de
l'Academie, 38. cilt, sf. 292 ve devamı ve 40. cilt, sf. 251 ve devamı.
245 Scientia Sinensis, ön gözlemler, sf. 34 ve devamı. Kircher, dicto loco, sf. 131
ve 4. bölüm, 2. kısım, sf. 166.
246 Les Memoires de l'Academie, 6. cilt, sf. 632.

75
dayanarak yüklenmez. Materyalistler, der, olayları gökyüzünün
yapıyorlar? etkinliğine mal eder ama bu, bilgiden ve iradeden
yoksun bir etkinliktir; bu, astrologlarımızın gök ci-
simlerinin etkilerine mal ettikleri etkinlikle aynıdır.
Putperestlerin gökler kralıysa açıkçası bilinçli ve in-
sanlar gibi hareket eder; fakat bu, özel bir maddeden
ibarettir; bu gökyüzünün ruhu gibidir ve maddi gök-
yüzünden ayrı bir ruh değildir çünkü putperestlerin
inançlarına göre madde de düşünce, duygu ve hare-
ket kabiliyetine sahiptir. Fakat bu inanışlar, evrenden
ayrı, zeki bir varlığın bilincine götürebilecek her şeyi
reddeden ve bu görüş açısına büyük bir hor görüyle
bakan en önemli Çinli filozoflar tarafından yasaklan-
mıştır." Bunlar ancak hepimizin bir parçası olduğu,
tek, evrensel ve temelinde değişmez bir maddeyi ka-
bul ederler; ve onların gözünde hayatın iki sınırı, yani
doğum ve ölüm, kendini göstermeye başlayan ya da
bilinmez hale gelen kendine has özelliklerden ibaret-
tir. Bunlar hissedilir hale gelebilir mi? Canlı üretilir;
eğer bunlar artık hissedilmiyorsa, canlı yok olmuştur.
Değişim onun içinde değil, bizim içimizde gerçekle-
şir. Bu, uzun süre göz gezdirildikten sonra artık yü-
züne bakılmayan bir nesne gibidir. Böylelikle yaratıcı
yoktur, yüce koruyucu yoktur, dolayısıyla Tanrı yok-
tur, ne var ki bu isim ebedi maddeye verilir; ve bu du-
rumda bu, maddi bir tanrı halini alır. 247
247 Les Memoires de l'Academie, 6. cilt, sf. 631 ve 632. Vuen-Vuelety, ya da
her şey birdir, her şey aynı şeydir, Çin'in en ünlü aksiyomlarından biridir.
Longobardi, CEuvres de Leibnitz (Leibnitz'in Eserleri), 4. cilt, sf. 112. Bu ev-
rensel madde sisteminin daha sonradan Spinosa'nın savunduğu ve büyük
bir kısmını Yunanlı filozofların kitaplarından aldığı sistemle aynı olduğunu
fark etmek zor olmayacaktır. Hatta Cicero ve Manilius'un dediklerinden yola
çıkarak, onu tanımış olacakları bile savunulabilir mi bilmiyorum. Birincisi
şöyle demiştir: "Omnium autem rerum quae natura administrantur, semi-
nator, & sator, & parens, ut ita dicam, atque educator & alto rest mundus,
omniaque, sicut membra & partes suas, nutricatur & continet." De natura
deorum, 2. kitap, 3. cilt, sf. 292, A. Astronom, ı. kitap, 507. şiir ve devamında
Manilius şöyle yazar:
Freret adı bu sistemi baskın kılar. Çok az sayıda
bilgin kavrayış yeteneğini, toplu bakışlarda kesinli-
ği, tartışma sanatını ve bilgi derinliğini onun kadar
ileriye götürmüştür. Öte yandan bu sistemin kabul
gören değere sahip başka taraftarları da vardır; ve
bunların sayısının yüksek olduğunu da söyleyebili-
riz. Avrupa'nın, dinin, edebiyatın, tüm bilim ve sanat
dallarının ebedi bir minnet duyduğu bu duyurucular
arasında özellikle tavsiye edilecek birçok kişi bulu-
nur. Eski tarihlerde, bunlar ara~ında bu konuya dair
büyük bir tartışma kopmuştur. Bazıları Çin felsefe-
si ilkelerinin bizim yaptığımız gibi soyut, tinsel bir
maddeyi kabul etmediğini ve tam tersine ateizmin
benimsendiğini savundular.248 Bunların kendi dü-
şünceleri lehine öne sürdükleri açıklamalar üzerinde
fazlasıyla durmak benim amacımı aşıyor. Bununla
beraber, Konfüçyüs'e ait veya ya bunları aydınlatarak
ya da bunlara kendi ilkelerini ve öğretilerini ekleye-
rek adeta sahiplendiği başlıca inakları açıklamam
gerektiğinden; ve dini saygı ve bunun esinlediği tüm
duygular aracılığıyla oluşan bir Tanrı kavramı, ge-
nelde sarsılmaz temel teşkil ettiği inancın tamamını
kapsadığından, 24 9 aydınlara bu Yüce Varlık inancını
atfedenlerin başlıca nedenlerini hatırlatacağım.
Zıt görüşü
Bunlar her şeyden önce Çincenin bu kavramı ifade
savunan
edemediğini inkar ederler. Onlara göre Chang-Ti, hü-
yazar ve
kümdarların efendisi, var olan her şeyin efendisi an- kanıtlar.

At manet inco/umis mundus, suaque omnia servat;


Qure nec longa dies auget, minuitve senectus.
Deus est, qui non mutatur in .evo.
248 Bkz. Longobardi, Çinlilerin dininin bazı noktaları hakkındaki kitap, ,
CEuvres de Leibnitz, 4. cilt, sf. 93, 135 ve devamı. Bkz, aynı ciltte sf. 211 ve
devamı, aynı fikirdeki La Croze'un andığı bazı duyurucuların buna benzer
fikirleri.
249 Dayandıkları nedenler hakkında bkz. aynı yapıt, sf. 98 ve devamı, sf. 135
ve devamı.

77
lamına gelir. 250 M. de Guignes de, 2s yani bu şanlı hal-
1

ka dair her şeye karşı etkin bir biçimde gayretkeşlikle


dolu olan; körleştiren hayranlığın ve görüşlerine ya da
adetlerine ters düşen hiçbir şeyi kabul etmeyen kuş­
kuculuğun teşkil ettiği çifte tehlikeden daima kaçın­
mış olduğu için onaması daha da üstün bir hal alan
bu aklı başında bilgin de aynı görüştedir.
Ardından bu kelimeye yüklenen anlamın kesinlik-
le bir maddiyet kavramı olmadığını kanıtlarlar. Ona
dilekler iletilir, derler, 252 ve o bunları gerçekleştirir;
ona kurbanlar sunulur ve o bunları seve seve kabul
eder; iyi insanları mutlu eder ve kötü kalplileri acılara
boğar: Suçun karşısında o bir intikamcıdır. Chang-Ti
evreni yönetir, imparatorlukları istediği gibi verir ve
yok eder, vs. vs. Eğer zeki ve dolayısıyla da tinsel ol-
masaydı tüm bunları yapabilir miydi?
Fakat Tien ya da gökyüzü de dilekleri ve kurbanları
seve seve kabul eder. Yeryüzünde yapılan iyiliklerin ve
kötülüklerin farkındadır. Erdemli vatandaşlar nüfuz
sahibi mi oldular? Bu lütfu ona borçludurlar. Önemli
işlerle öne çıktıklarında, bu işlere o yön verir; vatan-
daşlar onun emirlerini yerine getirirler. Doğru mantık
ve doğal kanunlar onun eseridir. Bu durumda acaba o
da üstün bir zekaya mı sahiptir? M. de Guignes Tien
ve Chang-Ti'nin Çinliler için aynı şey olduğunu göz-
lemler253 ve Visdelou, Y-King hakkındaki açıklama-
250 Bazılarına göre de anlamı yukarının kralıdır. M. de Guignes, Chou-
King'in ön söylevinin 51. sayfasında Çinlilerin bu efendiye, bizim Tanrı'ya
mal ettiğimiz tüm nitelikleri yüklediklerini söyler. Daha sonra Chang-Ti
kelimesini böler ve Ti'nin efendi, kral, prens, Chang'ın ise yüce, hükümdar
anlamına geldiğini gözlemler. Chou-King, ı. bölüm, sf. 13.
251 Bkz. bir önceki dipnot.
252 Chou-King, 3. bölüm, 4. kısım, sf. 95; 4. bölüm, kısım 8, 12, 16 ve 28, sf.
192, 209, 232, 235, 309 vs. Aynı zamanda bkz. Y-King'in tanıtım yazısı, sf. 412
ve Duhalde, 3. cilt, in principio. Bu konu hakkında daha fazla ayrıntı için
Longobardi, dicto loco, sf. 89 ve devamına ve Scientia Sinensis adlı yapıtın
2. kitabının ardından gelen açıklamalara (sf. 94 ve devamı) başvurulabilir.
253 Chou-King, 3. bölüm, 3. kısım, sf. 89.
larında 2 5 4
bu milletin filozoflarının gökyüzü derken,
her şeyin birinci ilkesi ve vazgeçilmez sebebi olan
ilkel mantığı kastettiklerini söyler. Bu mantığa saygı
göstermek, diye ekler, buna uymak dernektir; bu, ka-
dere saygı göstermekle aynı şeydir; mantığa, dualar ve
saygı gösterileriyle değil, bunun kanunlarına boyun
eğerek uyulur. 2 55

Son olarak da Tanrı'nın varlığını kabul eden gö-


rüşün savunucularına göre, Konfüçyüs bundan asla
kesin bir biçimde bahsetmemiş olsa da, kitaplarında
bu düşünceyi yayar; gözlemlediğimiz üzere Konfüç-
yüs her türlü tasavvur malzemesi, evrenden ayrı bir
tanrının varlığı ve doğası hakkında kolay anlaşılır bir
açıklama yapmaktan ne kadar kaçındıysa da, dikkatli
gözler için bu düşünce kitaplarının her yerinde bu-
lunur.256
Ruhun
Ruhun tinselliği ve ölümsüzlüğü hakkında da çok
tinselliği
tartışılır. Bazılarına göre bu inaklar, Konfüçyüs'ten
ve ölüm-
önce de, sonra da Çin'e tamamen yabancıdır. Bazı­ süzlüğü.
larına göreyse bunlar Çin'de çok eskiden benimsen-
miştir. Chou-King'in bazı yerleri bu son görüşü akla
yatkın kılar; fakat itiraf etmeliyim ki bunlar bana
biraz karanlık geliyor ve burada ruhun yalınlığını ve
ölümsüzlüğünü kanıtlayan hiçbir şey göremiyorum.
Yao'nun ölümünü ifade ederken kullanılan çıktı ve
indi kelimeleri, kuşkusuz bu görüşün taraftarları açı­
sından en elverişli olanlardır. Bu yükselme, diyorlar,
hayatlarını bilgeliği beslemeye, yaptıkları işlerle ya-

254 Chou-King'in devamında sf. 428.


255 Şunu da ekler: Aynı filozoflara göre alın yazıları gökyüzü, yani tüm
varlıkların birinci ilkesi olan ilkel mantık tarafından yazılmaktadır. Aslında
bu mantık körü körüne hareket eder; ama onu körleştiren gereklilik aynı za-
manda onu yanılmaz da kılar. Gereklilikle hareket ettiği için kader de odur.
Aynı yapıt, sf. 428.
256 Les Memoires de l'Academie, 6. cilt, sf. 266 ve 267. Aynı zamanda bkz.
dicto loca, Leibnitz'in 4. cildi, sf. 105.

79
rarlı olmaya, örnek teşkil ederek tüm erdemleri canı
gönülden sevdirmeye adamış insanlara, hayırhah bir
tanrının vaat ettiği ödülün ifadesi değil midir? Ancak
burada gerçekçilikten çok kurnazlıkla elde ettikle-
ri avantajı yok etmek için birkaç cümle yeterli olur.
Tüm yazarların kabul ettiği üzere, Çinlilerin öğreti­
sine göre bedenimizin bunu canlandıran ve taşıyan
çeşitli unsurlardan oluştuğu ve bunların ölüm aracı­
lığıyla birbirinden ayrıldığı kuşku götürmez. Bu öğ­
retiye göre, ölüm anında unsurlardan her biri geldiği
düşünülen ana kaynağa geri döner. Gökyüzünden
geldiği ve ruhu oluşturduğu düşünülen hava ve ateş
göğe yükselirken, toprağa ait kısımlar kaynakları olan
toprağa doğru inerler. 57 2

Bununla beraber, anlaşıldığı kadarıyla Çinliler bu


ilkeyi birer metafizikçi gibi değil, birer ahlakçı ola-
rak benimserler. Düşüncemi açıklamam gerekiyor.
Aydınlar ahlak kurallarına o kadar düşkündürler ki,
bunları geliştirmenin ruhu ya da bedenimizin düşün­
me ve hissetmeyle görevli kısmını arındırdığını, yo-
ğunlaştırdığını ve bunlara yeni güçler kazandırdığını
düşü_nürler; bu tıpkı hareket ve jimnastiğin vücuda
yaptığı etki gibidir; buna karşın kötü alışkanlıklar ve
tutkuların ateşliliği ruhu zayıflatır ve yok eder. Aynı
şekilde, der Freret, 258 etkisiyle insanları ölümsüz kı­
lan ilaçlar bulmanın tamamıyla imkansız olmadığını
öne sürecek kadar ileri giderler (bu, Çin'de yaygın bir
düşüncedir); yine aynı şekilde çok büyük bir erdemli-
lik sergilemenin ruhumuzu ölümsüz kılacağına, yani
düşünme ve isteme yetimizin yok olmasını engelleye-
ceğine inanırlar.
Başka bir hayata, orada iyi kalplilerin alacağı ödül-

257 Aynı yapıt, sf. 97, 134, 202 ve devamı. Les Memoires de l'Academie, 6. cilt,
sf. 625.
258 Les Memoires de l'Academie, 6. cilt, s( 633 ve 634.

80
lı·re ve kötülere yapılacak işkencelere dair inakın ise, Müstakbel
Konfüçyüs ve aydınlar tarafından benimsendiğine hayat.
dair kanıt görmüyorum. Bizzat Leibnitz de bunun Ebedi
acılar ve
günümüzde benimsenmediğini kabul eder ve buna
ödüller.
inanmayı ve bunu ima etmeyi bazen arzuladığını his-
setsek de, inağın daha önceden benimsenmiş olabi-
leceğini de kanıtlayamaz.2 59 Longobardi bu konuda
en meşhur bilginlere başvurmuştu. Bütün bilginler,
böylesi dini bir inancın erdemi mükafatlandırdığı ve
kötülüğü ve tutkuların suistimalini cezalandırdığı
fikrinin sağladığı ahlaki ve siyasi avantajı hissederek
neredeyse bütün dinlerin kabul ettiği bu ebedi mut-
luluk ve acı kavramını asla kendi tarikatlarında be-
nimsemediklerini teyit ettiler. 260
Konfüçyüs ve aydınların evrenin oluşumu hakkın­ Yaradılış.

daki görüşüne geçiyorum. Yaradılış sistemini ve dün- İlk canlıla­


rın varlığı.
yanın ebediyeti sistemini bağdaştırmaya çalışarak,
her şeyin varlığını Li'ye ya da doğanın temeli adını
verdikleri ilkel, devasa, evrensel, ilkesiz ve sonsuz bir
nedene borçlu olduğunu düşünürler. Yalnızca sağdu­
yunun kavradığı bu neden, bedenlerin dış biçimle-
rinden hiçbirine sahip olmamasına rağmen maddidir.
Hava ya da Tai-Ki, bundan çıkan intişarlardan doğ­
muştur ve hareket ya da dinginlik yoluyla bozulabilir
olsa da temelinde bozulmaz. Hareket ve dinginliğin
teşkil ettiği bu iki değişim, ki bunlar yaratılan madde
için gerekli etkilerdir çünkü hava hareket etmeden ya
da sakin kalmadan var olamaz, soğuğu ve sıcağı doğu­
rurlar; bunlar da birleşerek suya, ikinci bir birleşmey­
le de ateşe hayat verirler. Elementler kısa süre sonra
ortaya çıkar; ardından gökyüzü ve gök cisimleri ve en
sonunda da erkek ve kadın doğar. 261

259 4. cilt, sf. 205 ve 206.


260 Bkz. sf. 138 ve 139.
261 Longobardi, dicto loca, sf. 108 ve devamı. Leibnitz, aynı yapıt, sf. 172 ve

81
Burada Konfüçyüs ve tilmizlerinin özellikle dünya-
yı oluşturan nesnelerin nasıl yaratıldığı hakkında ve
tüm canlıların muhafaza edilmesi, bozulması, çürü-
mesi, çeşitli değişimleri, vs. hakkında düşündükle­
rinden bahsetmeyeceğim. Benim açıklamam gereken
şey fiziksel sistem değil, dini görüşlerdir.
Ruhlara Çinlilerin kutsal kitapları, ruhlara karşı beslenen
beslenen bir inançtan bahseder ve her şey, bunun monarşi ka-
inanç. dar eskiye dayandığına işaret eder. Yao'nun seleflerin-
den biri olan Hoang-Ti'nin ruhlar için bir çeşit tapı­
nak kurduğu ve onlara sungular armağan etmekle yü-
kümlü bir memur atadığı ileri sürülür. 262 Onun yerine
geçen Chao-Hao daha da dindar bir duruşa sahipti.
O, dindarlığı batıl inançlara kadar ileri götürmüş ve
bunlar onu öylesine derin bir korkuya sürüklemiştir
ki, kötü ruhlara da saygı gösterilmiştir.2 63 Bu saygı
daha sonra üst ve ast ruhlara, göğün ve yeryüzünün
ruhlarına gösterilmiştir. İnsan suretine sahip işlenmiş

devamı. Y-King'in tanıtım yazısı, sf. 412 ve devamı. Çinlilerin Yin ve Yang is-
mini verdikleri birbirine bağlı iki ilkeyi oluşturan, evrensel ve ilkel maddenin
ilk iki değişimidir. Tercümanlara bakılırsa Yin hareket ve sıcaklığı ifade eder;
Yang ise soğuk ve dinginlik anlamına gelir. Bazılarıysa bunların aydınlık ve
karanlık, ışık ve karanlık anlamlarını taşıdıklarını söylerler. Kutsal kitaplar
bunları sıklıkla istiareli anlamda kullanır. Chou-King, 4. bölüm, 20. kısım,
sf. 257, erdemli insanın bu iki ikincil ilkeyi bağdaştırdığını söylerken, aslında
o insanın etrafında düzen, sükunet ve mutluluk sağladığını söylemek is-
ter. Y-King tanıtım yazısı, sf. 411 ve devamı dışında bkz. Les Memoires de
l'Academie, 38. cilt, sf. 288. Scientia Sinensis, önsöz, sf. 56 ve 57. Bkz. Mar-
tini, ı. cilt, sf. 8, 9 ve ıo. Burada bu konu hakkında Çin'de yaygın olan birkaç
görüşten bahseder. Martini'ye göre, bazıları ilk insanın bir çölden çıktığına
ve onun kökeninin asla öğrenilmediğine inanırlar; bazıları da ilk insanın
kabuğu gökyüzünde kırılan, beyazı havaya yayılan ve sarısı yeryüzünde
kalan bir yumurtadan çıktığını düşünürler. Martini, bu görüşe göre bu ilk
insanın sonbahar gündönümünün başındaki bir gecede doğduğunu ekler ve
gökyüzü ve yeryüzünün yaratıldığı anı belirtir. Bütün bu saçmalıklara bir de
Konfüçyüs'ün yeryüzünün yaradılışından altı yüz altmış yedi bin yıl sonra
dünyaya geldiğini öne süren Çinli yazarlarınki eklenir; bu görüş, dünyanın
ömrünün yetmiş bin yıl olduğunu savunan bazı Batılılarınkinden de çok
daha fazla abartılıdır.
262 Chou-King, sf. 346.
263 Aynı yapıt, 3. bölüm, 4. kısım, sf. 93.
ahşaptan bir heykel, bunların görüntülerini temsil et-
miştir.264 Bir prens ve ailesi, bu ruhlara karşı derin say-
gı beslemedikleri gerekçesiyle dinsizlikle suçlanmış
ve tahttan indirilmiştir.2 6 5 Bizzat Vou-Vang, yani meş­
hur Tcheou-Kong'un kardeşi ve dostu olan Vou-Vang
bu inancı temel olarak kabul etmiş ve boyun eğme­
yi kendine görev bilmiştir. 266 Son olarak da ruhların
kudreti Konfüçyüs'ün başlıca eserlerinden biri olan
Tchong-Yong'da övülmüştür. M. de Guignes metnin
bu parçasını, kendine özgü yorumlarıyla bunu boğan
Peder Couplet'den daha belirgin bir biçimde tercüme
etmiştir.2 67 Bu akademisyenin kendi ifadesi şöyledir:
Ruhlar bir güce sahiptir. Bu ne kadar da engindir!
Onlar görülünce algılanmaz; onlar duyulunca anla-
şılmaz. Ruhlar nesnelere beden verir ve bunlar artık
bölünemezler. Onlar insanların makul, saf olmalarını
ve sungular için yolunca yordamınca giyinmelerini is-
terler. İster yukarıda, ister sağda, ister solda oldukları
düşünülsün, onlar engin bir deniz gibidir. Chi-King
şöyle der: Ruhların (sungularda) mevcut olup olma-
dıklarını bilmek mümkün değildir; bu durumda on-
ları asla hor görmemelidir. İncelikleri kuşku götür-
mez; gerçeklikleri saklanamaz."
Gelenek ve göreneklerin ruhlara dair hangi törenle-

264 Chou-King, sf. 346 ve 3. bölüm, 3. kısım, sf. 87 ve 88. Despot bir barbar olan
imparator Vou-Ye, memnun olmadığı kişileri bu heykelle oynatmaktan keyif
alırdı ve eğer bu kişiler kaybederlerse, onları acımasızca öldürtürdü. Tah-
min edilebileceği üzere sözde ruh, prensin bu amaçla seçtiği bir ölümlünün
aracılığıyla oynatılmaktaydı, aynı yapıt, sf. 347.
265 Chou-King, sf. 347.
266 Aynı yapıt, sf. 348. Ruhlara inanç hakkında aynı zamanda bkz. Chou-
King'in 5. bölümü, 3. kısım, sf. 96; 3. bölüm, sf. 88; 4. bölüm, 3. kısım, sf. 160;
13. bölüm, sf. 216; 15. bölüm, sf. 230, sf. 346 ve devamı. Yine bkz. Y-King'in
kısa özeti, sf. 414; Çinlilerin dini hakkında birkaç noktayı konu alan kitap,
CEuvres de Leibnitz, sf. 104 ve 105, sf. 117, 118 ve devamı ve Memoires de
l'Academie, 38. cilt, sf. 275 ve 276.
267 Scientie Sinensis, 2. kitap, sf. 50 ve 51. Memoires de l'Academie, 38. cilt,
sf. 275.
ri benimsettirdiği açıkça ayırt edilemez; 268 ancak tüm
ruhların benzer görevleri olmadığı gün gibi ortadadır.
Bunlardan biri savaşlara hakimdir, diğeriyse tarıma;
biri nehirlere hakimdir, diğeriyse dağlara; rüzgar için
bir ruh, yıldırım için başka bir ruh vardır. Kısacası her
birinin sorumlu olduğu ayrı bir konu vardır. 2 69
Bununla beraber tüm Çinlilerin bu ruhları aynı
derecede onurlandırdığı konusunda güvence ver-
mek istemem. Bahsettiğim inanç aydınlardan ziyade
halkın inancıdır. Aydınların dini -bu şekilde adlan-
dırılabilirse- birçok açıdan halkınkinden farklıdır.270
Longobardi, Çinlilerin iyi ve kötü ruhlar ifadesiyle,
sonuçları ve etkileriyle genel sebepleri kastettikle-
rini; yeryüzünün, dağların, yıldızların, vs. iyi ruhlar
olduğunu; ruhun güç ve tutkuları, erdem ve kötülük
alışkanlıkları gibi, bu dünyanın evrensel sebeplerinin
kötü ruhlar olduğunu düşündüklerini gözlemleyen
tek kişi değildir. 271 Hepsi bu değildir. Konfüçyüs ıs­
rarla, halkı yönetmenin en iyi yolunun, halkın ruh-
lara saygı duymasını ve onlardan uzaklaşmasını, yani
onların ne olduğunu ve ne yaptığını incelemek ko-
nusuna takılmamasını sağlamak olduğunu söyler.272

268 Chou-King'de bu konudan bazen bahsedilir ancak bu bir sonuca


bağlanmaz ve geliştirilmez, ı. bölüm, 2. kısım, sf. 19; 4. bölüm, 12. kısım, sf.
210, vs. ; Y-King'in kısa özeti, sf. 428. Sf. 324'te ruhların onuruna düzenlenen
dini törenlerde kullanılan bir aletten bahsedilir.
269 Chou-King, 3. bölüm, 3. kısım, sf. 87; 5. kısım, sf. 97; 4. bölüm, ı. kısım, sf.
151 ve 154; 16. kısım, sf. 262 ve devamı. Duhalde, 3. cilt, sf. 3. Les Memoires de
l'Academie, 38. cilt, sf. 275. Martini, ı. cilt, sf. 5. M. Amyot, Vie de Confucius,
Memoires concernant !es Chinois, 12. cilt, sf. 384.
270 Chou-King, sf. 346. Bazı noktalar hakkındaki kitap, sf. 104. Bir gün Lon-
gobardi, Çin'in en seçkin bilginlerinden birine aydınların ruhlara inanıp
inanmadığını sormuştu. Bilgin olumsuz cevap vermişti. Bunun üzerine mi-
syoner şunu eklemişti: "O zaman neden cumhuriyette bu inancın devam et-
mesini sağladınız?" Çinli doktor ise "Halkı sorumlu kılmak için" diye cevap
verdi. Aynı yapıt, sf. 140.
271 Longobardi, dicto loco.
272 Bkz. Leibnitz'in bazen çelişkili olabilen yorum ve açıklamaları, sf. 193 ve
Metnin bu parçasının, iki farklı öğreti bulunduğunu
ı Ii.işünenlerin lehine olduğunu kabul edelim: Avam
ıc;in yüzeysel ve sivil olan öğreti; filozoflar ve aydınlar
iı,'İn gizli ve gizemli işaretler altına saklanmış öğreti.
Bu ruhların maddi olup olmadığı merak edilmiştir
ve bu konuda güvence vermemenin imkansız olduğu­
nu düşünüyorum. Bir halkın kutsal kitaplarındaki bir
iiğretinin varlığını kanıtlarla sarsmak ya da geçersiz
kılmak mümkün değildir; kabul edilebilecek tek de-
~erlendirme bu kitapların okunmasıyla ortaya çıkabi­
lir ve Leibnitz'in pek ince düşünceleri, Longobardi'nin
muzaffer alıntıları karşısında direnemez.273
Ruhlar inancına atalar inancı da eklenir. Çocukla- Atalara
nn şefkat ve derin saygısı, hayatları boyunca işleri ve beslenen
erdemleriyle birer örnek teşkil etmiş olan ataları ebe- inanç.
di bir minnetle kutsar. Atalar sanki hayattaymışça-
sına onurlandırılır ve bir tapınak gibi saygı gören bir
odada muhafaza edilen suretlerine sungularve dualar
,umağan edilir.274 Atalara lir ve gitar sesi eşliğinde ya-

devamı, sf. 196 ve 197. Burada ve son defa olmak üzere, bu tartışmada genel-
likle Longobardi'nin Leibnitz'den çok daha üstün olduğunu gözlemleye-
lim. Longobardi Çince konusunda çok tutarlı araştırmalar yapmıştı; o Çin-
lilerin imparatorluğunda yaşıyordu; onların en iyi eserlerini büyük özenle
okumuştu; sık sık ulusun en aydın doktorlarıyla sohbet ediyordu: Diğeriyse
bu avantajların hiçbirine sahip değildi ve uzaklardaki Almanya'sından,
Çin'de ne düşünüldüğünü orada yaşayan bir misyonerden daha iyi bildiğini
varsayıyordu. Açıklamaları kuşkusuz zeka ve düşünce açısından keskinlik
gösterir; ancak bunların pek ikna edici olmadığını düşünüyorum.
ı.73 Sf. 117 ve devamı, sf. 176 ve devamı, sf. 193 ve devamı. "Ruhlar sağlamlık
ve eksiksizlikten ibarettir" gibi böylesine kesin alıntıların çürütülmesinin
nasıl umulabildiğini kavrayamıyorum. Konfüçyüs, ruhları Tai-ki'nin ya da
ilk havanın bir değişimi olarak görür. Bunu, ruhların özü ve kökeni hakkında
onu sorgulayan bir tilmizine verdiği cevaptan anlayabiliyoruz. Leibnitz 176.
sayfada, ruhların hava olduğunu söyleyen Çinli filozofun hareketli havayı
kastettiğini ve tinsel maddeleri kavramaktan biraz aciz olan tilmizinin
zekasına ayak uydurduğunu iddia eder. Böylesi tahminlerle hiçbir şey çürüt-
ülemez.
274 Chou-King, 3. bölüm, 6. kısım, sf. 103 ve 11. kısım, sf. 143. Y-King'in kısa
özeti, sf. 428. İmparatorların saraylarının içinde ataları için özel bir salon bu-
lunur. Buraya en başta ailenin ilk reisinin, ilk soykökünün sureti yerleştirilir

85
karılırve ataların da katıldığı düşünülen 275 bu saygı
dolu törenlerde insan sesleri çalgılarınkine karışır.
Daha sonraki nesillerin, yaşadıkları yüzyılı onur-
landıran ve vatanlarına hizmet eden bu adamlara
minnet göstermesi, Konfüçyüs'ün en değer verdiği
konulardan biriydi. Bunu benimsettirdiği için İm­
parator Chun'u yüceltir. Bu kuruma imparatorluğun
refahını mal eder; buna uyuldukça bir devletin asla
bedbaht olmayacağı ve kötü yönetilmeyeceği konu-
sunda güvence verir. 276
Element- Elementler ise bir zamanlar Çin'de onurlandırıl­
lere besle- mıştır. Bunlar hanedanlıkların koruyucuları olarak
nen inanç. kabul edilmiştir. 277 Günümüzde elementlere derin bir
saygı duyulmakla yetinilir.
Sungulara gelince, bunların birkaç çeşidi vardır.
Sungulara
Chou-King'in birinci kitabında farklı ruhlara armağan
dair.
edilen dört farklı sungudan bahsedilir: Bunlardan bi-
rincisi göğün ruhuna; ikincisi nehir ve dağlarınkine;

ve oradan asla çıkarılmaz. Hayatları boyunca öne çıkanların suretleri daima


ve aynı saygıyla bu salonda muhafaza edilir. Diğerleriyse yedi nesil sonra
oradan kaldırılır; bu salona yedi nesil tapınağı adının verilmesi bu sebep-
tendir. Tebaadan vatanlarına büyük hizmetlerde bulunmuş olanlar da kral
suretlerinin yanında, sarayın bu aynı salonunda muhafaza edilir. Aynı yapıt,
sf. 103 ve 7. kısım, sf. 114.
275 Chou-King, ı. bölüm, 5. kısım, sf. 39. Bununla beraber Konfüçyiis tarafından
verilen bir emir bu katılımın gerçek olmadığını kanıtlar: Atalarınıza, der,
sanki oradalarmış gibi sungular armağan edin, Leibnitz, 4. cilt, sf. 125. Aynı
zamanda, ilkbahar ve sonbaharda düzenlenen yıllık törenler esnasında, mer-
humun sahip olmuş olduğu ve dini bir özenle muhafaza edilen pek değerli
antika vazolar, silahlar, değerli taşlar, en güzel kıyafetler, süsler de sergilenir
ve merhuma yemek ikram edilirdi. Scientia Sinensis, 2. kitap, sf. 57.
276 CEuvres de Leibnitz, 4. cilt, sf. 206.
277 Y-King'in kısa özeti, sf. 428. Bu inancın temelinin dayandırıldığı fikirler
daha sonraki sayfalarda ele alınmıştır. Çinli filozoflar beş element benimser:
Tahta, ateş, toprak, metal ve su. Bunlardan ilki özellikle Doğu'da hakimdir ve
ilkbahar, bu elementin egemen olduğu mevsimdir. İkincisi güneyde hakim-
dir ve mevsimi yazdır. Toprak meleği gökyüzünün orta kısmına ve yılın orta
mevsimine sahiptir. Sonbahar ve batı metalin alanlarıdır ve suyun ki kuzey ve
kıştır, vs. vs. Y-King'in kısa özeti, sf. 429 ve 433.

86
i'ıçüncüsü yıldızların, sıcaklığın, soğuğun, kuraklığın
ve yağmurun koruyucusu meleğe; ve nihayet sonun-
(·usu evrenin daha az önemli nesnelerinin veya meş­
lı ur olmuş insanların koruyucusu olan ruha sunulan-
dır.278 Konfüçyüs bu sunguların ihmal edilmemesi ve
hunlara derin bir manevi ve maddi saygı gösterilmesi
için çağrıda bulunur.279 Tüm törenlerde olduğu gibi,
kurban sunumlarında da edep, düzen ve temizlik
salık verilir280 ve bunları yalnızca imparator yönetir
~·ünkü o en üstün rahiptir.2 81 Pirinç, şarap, öküzler,
domuzlar ve koyunlar alışılmış sungulardır; ve eğer 282

hunlar savaş amaçlı bir seferin desteklenmesini iste-


mek için sunuluyorsa, davullar ve bayraklar kurban-
ların kanıyla boyanır. 283
Eskiden sunguların alışılagelen mekanı bir dağdı
ve özellikle de göğün ruhuna armağan edilen sungu-
lar başka bir yerde sunulmazdı. Daha sonra bu amaç-
la küçük, hususi tapınaklar inşa edildi ve mevsim
ı.orluklarından, ilerleyen yaşın yükünden ya da bazı
rahatsızlıklardan dolayı yolculuk edemeyen krallar,

1.78 Kircher, China Illustrata, 3. bölüm, 1. kısım, sf. 132. Chou-King, ı. bölüm,
2. kısım, sf. 13, 14 ve devamı. Bazı noktalar hakkındaki kitap, sf. 118. Bu sun-
gulardan birincisinin adı Lui, ikincisininki in, üçüncüsününki Vuang ve
dördüncüsününki Pien'di. Visdelou, Y-King'in kısa özetinin 428. sayfasında
tohumların koruyucusu meleğe, işlenebilir toprakların koruyucusuna,
imparatorluğun başlıca beş dağına, dört denize, dört nehre, vs. armağan
edilen sungulardan da bahseder.
1.79 Bazı noktalar hakkındaki kitap, sf. 121.
1.80 Chou-King, 3. bölüm, 8. kısım, sf. 125.
2.81 Memoires concernant les Chinois, 2. cilt, sf. 37. Chou-King, 3. bölüm, 6.
kısım, sf. 102; 4. bölüm, ı. kısım, sf. 151 ve 3. kısım, sf. 162 ve devamı.
1.82 Chou-King, ı. bölüm, 2. kısım, sf. 15; 4. bölüm, 1. kısım, sf. 151; 12. kısım,
sf. 208; 13. kısım, sf. 219 ve 220. Şarap yalnızca sungular sırasında serbesttir
ancak yine de makul bir biçimde içilmelidir. Öte yandan, M. de Guignes'in
gözlemlediği üzere üzüm Çinlilerce ancak ilk Hanlardan beri tanındığıı:ıdan,
bu şarap eskiden üzümden yapılmıyordu. Bu, ilk hanedanlıktan itibaren
keşfedilen pirinç şarabıydı. Aynı yapıt, 10. kısım, sf. 199. Aynı zamanda si-
yah darının ıtırlı bir otla karıştırılmasından elde edilen bir çeşit şarap daha
üretiliyordu, 13. kısım, sf. 218.
2.83 Y-King'in kısa özeti, sf. 428.
kendi saraylarının yakınlarında tapınaklar kurdurt-
tular.284
Çok sık dua edilmez; Çinlilerinkisi gibi bir din-
Dualara
de bu zaten mümkün olamazdı. Bununla beraber
dair.
nadiren de olsa bazı koşullarda, halkın ruhlara dair
inancına uygun bir biçimde onlara dua ettiği de gö-
rülmüştür: Bunun amacı tarlaların ihtiyaç duyduğu
yağmurun yağması, açlığın yıkımlarından ya da halkı
tehdit eden bunun gibi başka felaketlerden korun-
mak olabilirdi.285 Peder Lecomte'un Çin'e dair anıla­
rında286 bile her çağda sellerden, verimsizlikten, dep-

remlerden ve halkı tehlikeye atan her türlü musibet-


ten korunmak amacıyla düzenli oruçlar tutulduğu ve
törenler eşliğinde dualar okunduğu yazar.
Kadere Konfüçyüs'ün kendini adadığı ve tilmizlerine vaat
dair. ettiği gibi geleceği öngörme yetisine sahip olsalardı,
acımasızlıklarına maruz kalmadan evvel gökyüzünün
gazabını etkisiz hale getirmek onlar için kolay olurdu.
Bu filozof Y-King yorumunda kaderi çözümleme sa-
natını öğretmiştir ve tüm aydınlar hala günümüzde
öngörüde bulunmak için bunu kullanmaktadır.287
Tchong-Yong'da 288 bilge kişinin anlayıp kavrayan ba-
kışlarının geleceğin karanlıklarını delip geçtiğini ve
bunun sırlarını önceden keşfettiğini iddia eder. "Yeni
bir hanedanlık, erdemleri sayesinde hak ettiği tahta
geçmek üzereyken ortaya hayırlı kehanetler çıkar;
oysa suçlarından dolayı o tahttan inmek üzere olan-
ların etrafı uğursuz kehanetlerle çevrilidir. Chi otu ve
kaplumbağalar bu olayları haber verir ve bilge kişi,

284 Chou-King'in önsözü, sf. 131; 2. bölüm, ı. kısım, sf. 54; 4. bölüm, ı. kısım,
sf. 151 ve 154; 16. kısım, sf. 262. Memoires concernant !es Chinois, 2. cilt, sf.
37ve 39.
285 Chou King, 3. kısım, sf. 80 ve devamı.
286 2. cilt, sf. 142.
287 Y-King'in kısa özeti, sf. 410.
288 Scientia Sinensis, 2. kitap, sf. 71.

88
ruhunun derinliklerinde bunlara dair kesin bir önsezi
bulur:'
Hatalar kuşkusuz, ancak bilgeliği övmek ve kötü
kalplileri korkudan titretmek için kullanıldığında
saygıdeğer kılınabilir. Fakat Lao-Kiun tarikatına karşı
olan ve bunların sihir ve büyüye olan düşkünlükleri
karşısında inleyen bir tarikatın, kaderin kararlarına
ve bitkilerle hayvanlardan elde edilen kehanetlere
inanması nasıl mümkün olabilir? Öte yandan bunun
mucidi Konfüçyüs değildi; ünü açısında bunun altı­
nın çizilmesi gerekir. Geleceği öngörme yöntemleri-
ne, Chun'un hükümranlığı sırasında, monarşinin en
yüksek orunlarına getirilmeyi hak eden bakanların
geleceklerini öğrenmek amacıyla başvurulmaya baş­
lanmıştı. Bu büyük prens kendini, ateşe verilen bir
kaplumbağanın incelenmesi ve bir otun yaprakları­
nın dikkatlice gözlemlenmesi sayesinde aydınlanaca­
ğına inandırmıştı ve halefleri de şüpheli veya önemli
vakalarda aynı yöntemleri benimsediler. 89 2

Y-King, Koua adı verilen çeşitli simgelerle doluydu.


Otun yapraklarından ya da damarlarından yola çıka­
rak bu simgeleri oluşturan hatlar ortaya çıkarılıyordu;
daha sonra bunlar karıştırılıyor ve çıkan sonuç ince-
leniyordu. M. de Guignes'in yorumcular aracılığıyla
bize aktardığı budur ve Koua'lar yöntemiyle yapılan
kahinliklerin Konfüçyüs döneminde oldukça rağbet
gördüğünü ekler. Yakılan kaplumbağadan elde edi-
len ipuçları için ise, öncelikle oluşan dumandan yola
çıkılır; 2° dağılan duman; 3° kabuğun kararması; 4°
ayrı çatlaklar ve nihayetinde çakışan ve birbirini tu-
tan çatlaklar göz önünde bulundurulur. Yine M. de
Guignes'in yazdığına göre, yorumculara bakılırsa bu-
rada bazen yağan yağmurun, bazense dinen yağmu-

289 Chou-King, ı. bölüm, 3. kısım, sf. 27 ve 28; 3. bölüm, ıo. kısım, sf. 139; 4.
bölüm, 4. kısım, sf. 169 ve devamı; 5. kısım, sf. 179 ve 180, vs.
run, ardından gelen güzel havanın, kapalı havanın,
vs. simgeleri görülürdü: 29° Çünkü Çinlilere ders ve-
renler ve özellikle de Konfüçyüs, halka verilen ahlaki
eğitimi doğanın sıradan hareketlerine kadar dahil et-
mişlerdir. 291

Kaderi öngörme ve bunu yorumlama yöntemleri-


ni umarsızca öğretmekten ziyade, kutsal kahinliğe
layık olmayı dileyenlerden çok daha derin bir saflık
beklenmektedir. Görevlendirilecek olan bu önemli
kişi tutkularından arınmış olmakla kalmamalı, aynı
zamanda da erdemlerinden dolayı büyük saygı uyan-
dırmalıdır.292 Daima en üstün rahip olarak görülme-

sine rağmen, bu önemli kişinin hükümdar olabilece-


ğini düşünmüyorum. Bu, belki de onun emri altında
dini işlerden sorumlu olan vatandaştır. Gerçekten de,
dini törenlerin sorumluluğu imparatorluğun en üst
düzeydeki üç memuruna verilmiştir. 293 Öyle görünü-
Dini yor ki, Konfüçyüs'ün tilmizlerinin diğer uluslar tara-
hoşgörü. fından çizilen sınırların çok daha ötesine götürdük-
leri bu dini hoşgörünün savunucusu ve desteği odur.
Onlar, 94 tüm dinlerin, kendi aralarında ne kadar zıt
2

düşseler de, gereklerini uygulayan kişiler için eşit de-


recede hayırlı olduğunu, çünkü bu dinlerin öğreten­
leri tarafından yalnızca halka erdemi getirme amacıy­
la yayıldığını savunurlar.
290 Chou-King, 4. bölüm, 4. kısım, sf. 170 ve 172.
291 Bu uyum Çinlilerin kutsal kitaplarında sık sık sağlanır. İpuçları elde edilen
fiziki olaylar yağmur, dingin hava, sıcak, soğuk, rüzgar ve mevsimlerdir. "Er-
dem egemen olduğunda, yazar Chou-King'in 172. sayfasında, tam zamanında
yağmur yağar; halk iyi bir biçimde yönetildiğinde dingin hava kendini
gösterir; zamanlıca ortaya çıkan sıcaklık ihtiyatlılığa işaret eder; soğuk
zamanında etkisini gösteriyorsa sağlıklı yargılarda bulunulur; mükemmel-
lik, mevsimine uygun bir biçimde esen rüzgarlarca gösterilir. Tam tersine
kötülükler hakim olduğunda durmaksızın yağmur yağar; düşüncesizce
ve hoppaca davranıldığında hava çok kuru olur; ihmalkarlık ve tembellik
yapılırsa sıcaklar ve aynı şekilde soğuklar sürekli olur", vs.
292 Chou-King, 4. bölüm, 4. kısım, sf. 171.
293 Aynı yapıt, 19. kısım, sf. 248.
294 Y-King'in kısa özeti, sf. 114.
İKİNCİ MAKALE
KONFÜÇYÜS'ÜN KANUNLARI

Konfüçyüs
Konfüçyüs yalnızca meşhur bir filozof değildir; o
ulusunun
,ıynı zamanda M. de Guignes'in de gözlemlediği üze-
kanun
re295 kanunların kurucusu ya da daha doğrusu Çin'in koyucusu
kanun koyucusu olarak kabul edilir. Bu, hukuk ilmi- olarak
nin çeşitli konularına tam anlamıyla kanunlar ve ilke- kabul
ler kazandırmış olmasından değil; kendisinden önce edilebilir.

ulusun büyük adamlarının benimsettirmiş oldukla-


rını yeniden gözden geçirmekle ve derlemekle kal-
mayıp, bunlara birçok yenilerini eklemiş olmasından
kaynaklanır. Bunları sunarken kullandığı kendine has
yeni tarzıyla, bunlara eklediği ve sayesinde bunları
sağlamlaştırdığı çok sayıda yorumuyla, seleflerininki-
leri bile adeta sahiplenmiştir. Çok az sayıda insanın
hükümetin, siyasetin ve hukuk ilminin özdeyişlerini
daha iyi bildiğini de ekleyelim. Konfüçyüs'ü her şey­
den önce bu büyük bakış açısı altında değerlendire­
ceğiz. Ardından sivil ve cezai kanunları ele alacağız.
Konfüçyüs'ün inaklarını okurken, onun dini kanunlar
koymadığını görebiliriz; ya da dini kanunlar koymuş
olsa da, bunların konusu bayramlar ve sungulardır, ki
bunları aktarmıştık. 2 96
Görünüşe göre babaların otoritesi, egemenliğin Konfüçyüs'ün
kökenini ve örneğini oluşturur. Konfüçyüs bu görü- ilkelerinde
şe sahipti ve bir krallık yönetiminin, ataerkil yöne- hükümetin
timden ne kadar az uzaklaşırsa o kadar mükemmel temelleri.
olacağını düşünüyordu. Bundan dolayı sık sık şöyle
derdi: Ancak ailemizdeki düzeni sağlarsak bir impa-
ratorluğu iyi yönetmeye layık oluruz.297

295 Mem. De l'Acad., 3. cilt, sf. 278.


296 Bkz. sf. 59 ve devamı.
297 Ta-hio, Scientia Sinensis, ı. bölüm, sf. 3.

91
Vatanının ilk hükümdarları gibi bu filozof da, ahlak
saflığının ve kamu huzurunun iyi bir yönetim açısın­
dan en temel iki şey olduğuna inanıyordu. 298 Chou-
King'de kanunların katı bir biçimde uygulandığı anla-
şılmaktadır. Tcheou-Kong, yani Çin'in Konfüçyüs'ten
önceki en meşhur kanun koyucusu, bilgeliğin ve insa-
niyetin kitabı olarak kabul edebileceğimiz bu bakan-
lar ve krallar için derslerle dolu eserde, kanunların
uygulanmasını bizzat hükümdarlar için bir temel ilke
olarak koyar. Burada onları sarsılmaz bir itaate davet
eder. 99 Bunu çevreleyen özdeyişlerin çoğu konumun
2

Tcheou- dahilindedir ve bu durumda aktarılmaları gerekir.


Kong'un Tcheou-Kong, imparatorluk mertebesine gelen yeğe­
imparator- nine şöyle diyordu:3° Büyük yetenekler sergileyen ve
0

lukyö- önemli hizmetlerde bulunanları henüz hayattayken


neticileri halk önünde onurlandırmak ve ölümlerinden sonra
için temel
onlar için anıt dikmek ve cenazelerinde onları öv-
ilkeleri.
gülere boğmak, bir prensin ihtişamıdır. Bu genç hü-
kümdara diyordu ki, "Hem ruhunuzun tutkularıyla,
hem de nedimlerinizin kötü alışkanlıklarıyla müca-
dele etmeniz gerekecek: Onlara bütün cesaretinizle
direnin. Onların teşkil ettiği örneklere kapılmak bir
yana, sizin örneğiniz onlara onura saygı göstermeyi ve

298 Chou-King, 4. bölüm, 20. kısım, sf. 255.


299 Konfüçyüs de çok sık olarak bu sarsılmaz itaate çağırır. Bilge kişi, der,
kanunların uygulanmadığı ve suçların cezasız kaldığı bir imparatorluk
görünce saklanır ya da kaçar. Memoires concernant !es Chinois., 1. cilt, sf.
465. Kanunlar uygulanıyorsa, der başka bir yerde, ne bakanlar ne de biz-
zat kral mutlak güce sahip olur. Halk, devlet işlerine karışmaz; çünkü
vatandaşlar sağduyu ve adalet üzerine kurulu olduğunu düşündükleri bir
yönetime seslerini çıkarmaksızın uyum göstereceklerdir. Scientia Sinensis
adlı kitapta, Lun-Yu, 8. bölüm, sf. 118 ve 119. Eğer kanun koyucunun iradesi,
der yine başka bir yerde, 7. bölüm, sf. 94, yalnızca adalet ve umumi yarar
yönünde hareket ediyorsa çok fazla itaatsizlik görmez ve imparatorlukta az
rastlanır bir saadet havası eser; ancak kanunları koyarken ne eşitliği ne de
kamu yararını gözönünde bulundurursa ve kimse buna karşı gelmez, onu
uyarmaya cesaret edemezse, devletin düşüşü yakın demektir.
300 Chou-King, 4. bölüm, 13. kısım ve devamı, sf. 213-231.

92
erdeme değer vermeyi öğretsin. Barışı ve adaleti se-
vin. Tüm eylemleriniz halklarınızın saadeti ve eğitimi
doğrultusunda olsun. Tarımı koruyun; yumuşak başlı
ve hoşgörülü olun; vergilerin yükünü ağırlaştırmayın;
aylaklık asla günlerinize hakim olmasın. Bir kralın
keyfe keder bir biçimde kendini zevke verebileceği
düşüncesinden uzak durun. Masumları cezalandır­
maktan korkun. Neşeyle affedin ve bağışlayıcılığınız,
ruhunuzun yüceliği şahsen şikayetçi olduklarınızın
bile karşısında kendini göstersin.
İyimser bir hissiyat yaratmakta böylesine başarılı
Konfüçyüs
olabilen bu güzel dersler, birçok kez aynı ilkeleri koy- de benzer
muş olan Konfüçyüs için de pek değerliydi. Her yerde, dersler
hükümdarların tebaalarından daha fazla eğitim al- verir.
maya mecbur olduklarını tekrar eder; 301 her yerde on-
lara davranışlarını düzeltmek, arzularını bastırmak,
duygularını düzenlemek, iyiye duydukları sevgiye ve
kötüye duydukları nefrete olan inançlarını sağlam­
laştırmak, bir devlet için yararlı olanı zararlı olandan
açık bir biçimde ayırmaya yarayan olayların doğasına
dair kesin kavrayışı ruhlarına sindirmek ve nihayet
eğitim ve bilgeliği devlet ve siyasetin temelleri olarak
benimsemek yolunda etkili araçlar olan ahlaki geli-
şim ve felsefi araştırmaları salık verir.
Konfüçyüs'ün
Konfüçyüs'ün Tcheou-Kong'a duyduğu saygının
Tcheou
ne kadar derin olduğunu okuyunca, iki filozofun il- Kong'a
keleri arasındaki uyum şaşırtıcı gelmez. Konfüçyüs duyduğu
onu yaşamış en iyi siyasetçi ve en bilge kanun koyucu derin saygı.
olarak görmekteydi. 302 Sık sık ona neler borçlu oldu-
ğundan bahsediyordu; aynı saygıyı Chun ve Yao'ya da
göstermekten keyif alıyordu.3° 3 O da onlar gibi mü-

301 Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. 3 ve 4; 2. kitap, sf. 61 ve devamı.


302 Hatta tilmizlerine onu yıllarca sık sık rüyalarında gördüğünü ve ondan pek
makul talimatlar aldığını anlatmıştı. Duhalde, 3. cilt, sf. 13.
303 Duhalde, 2. cilt, sf. 14.

93
Müzik, ziğin başarıyla hukukla birleşebileceğine inanıyordu.
Çin'de Bu, Çin'de monarşi kadar eski bir görüştü. Törenler,
daima medeni işler, cezalar ve kanunların var olduğu andan
hukukla
itibaren bu büyüleyici yeteneğin egemen olduğu tah-
birleştiril­
miştir.
min ediliyordu ve bütün bunları var ettiği düşünülen
Fo-Hi'nin lavtayı, gitarı ve ustalıkla kullanılan bir ses-
ten en dokunaklı tınıları ve en melodik uyumları elde
etme sanatını keşfettiğine de inanılırdı.3°4 Bu ülkenin
yıllıklarından öğrendiğimize göre Chun'un egemen-
liği sırasında müzik, devlet meselelerinin bir parçası
olarak görülmekte ve harmani başkanının mevkii,
imparatorluğun en temel mevkilerinden sayılmakta­
dır.305 Bu prens, doğuştan elde ettikleri haklar sonu-
cu hükümetin çeşitli yerlerinde görevlendirilecekle-
rin çocuklarına müzik eğitimi verilmesini istemiştir.
Prens, müziğin onları daha fazla yumuşak başlı ve
bağışlayıcı kılmanın bir yolu olduğu kanaatindeydi.
Müzik
Açıklayın onlara, diyordu güvenini kazanmayı hak
bizzat
Konfüçyüs
eden ve bu önemli göreve getirdiği bir bakana, onla-
tarafından ra düşüncelerinizi müzik eşliğinde söylenebilecek ve
da övül- çeşitli sesleri çalgılarınkilerle uyum sağlayabilecek
müştür. dizeler halinde açıklayın.3° Konfüçyüs Chi-King'de
6

304 Chou-King'in önsözü, sf. 87 ve ıoo. Müziğin tutkuları bastırdığı, böylelikle


suç işlenmesini önlediği ve öte yandan gözle görülür dünyanın koruyucu il-
keleri olan Yang ve Yn'e uyum sağladığı söyleniyordu. Aynı yapıt, sf. 96 ve
devamı.
305 Chou-King, ı. bölüm, 2. kısım, sf. 20.
306 Aynı yapıt, sf. 20. Bkz. Konfüçyüs'ün müziğin kullanımı hakkında söyle-
dikleri, Lun-Yu, 2. bölüm; Scientia Sinensis, 3. kitap, sf. 12 ve 13. Müzik aynı
zamanda ahlakla da birleştirilirdi. "Ruhunu huzura erdirmek, der Çinliler,
mütevazı ve dürüst olmak, sağduyu ve paylaşımda sebat sahibi olmak, her-
kesi ve özellikle de bizi dünyaya getirenleri sevmek; işte müzisyen sıfatını
hak etmek istiyorsak müziğin ilham vermesi ve mutlaka sahip olunması ger-
eken erdemler bunlardır." Başpapaz Arnaud'nun eski Çin müziğiyle ilgili bir
özeti de eklediği Varietes litteraires'de (Edebi Derlemeler) yazdığı ve M. de
Guignes'in Chou-King'in 320. sayfasında aktardığı budur. Tilmizlerinin teyit
ettiği üzere Konfüçyüs'ün şöyle konuşmasının sebebi de budur: "Gökyüzü
insanı yaratırken onun yüreğine tüm erdemlerin temelini koymuştur; müzik
bunları gün yüzüne çıkarır. Müziğin, yürekten geçenleri ortaya çıkarması

94
kutsal olarak adlandırabileceğimiz ve ahlak, siyaset ve
yönetim ilmi konularında mükemmel temel ilkelere
yer veren o şarkıları aktarırken bu öğüde uymaktaydı.
Çin'in
En önceleri nasıl hukuk ilmiyle müzik arasında
yüksek
yakın bir bağ kurulduysa, edebiyat ve imparatorluk
görevlileri-
yıllıkları incelemeleriyle de yargıçlar arasında da- nin edebi-
ima bir bağ vardı. Kıskançlıktan doğan ve ardından yat ve tarih
bunları benimsemeye duyulan açgözlüce cehaletten konusun-
dolayı sürdürülen, insanları yargılayan kişiyi insanla- da eğitim
almaları
rı sevmeyi ve tanımayı öğreten tüm ilimlerden uzak
gerekir.
tutmaya yarayabilecek şu yüz kızartıcı önyargılara ka-
pılmak bir yana, yargıçların uzun bir zaman boyunca
edebiyat, felsefe ve tarihten beslenmesi buyrulmak-
taydı. Aynı zamanda böylesine onur verici olan bu gö-
reve gelmek isteyen vatandaşlara da bu incelemelerle
ilgilenmeleri salık veriliyordu. Oraya götüren tek yol
buydu. Hangisi olursa olsun, en önemli mevkilere an-
cak böylelikle varılabilirdi.3° 7
Ulusu yargılamakla görevlendirileceklerin seçimi Erdem,
açısından başka şartlar da koşulmuştu. Onların sa- yargıçlığa
hip olduğu altının değil, erdemin ağırlığı önemliydi. götürür.
Kamu görevlerini dağıtırken, der kanun koyucu, 308
gözünüzde yalnızca erdemin değeri olsun; hükümda-
ra imparatorluğun yönetiminde yalnızca Bilgeler yar-
dım etsin; bu, yeteneksiz ya da yalnızca keyifleriyle il-
gilenen adamlara asla emanet edilmesin; tam tersine,
halkı yönetmek, korumak ya da cezalandırmak için
atanan Büyükler'in yüreklerinin derinlikleri tanın-

gerekir. Kösnülü bir müzik insanların yüreğinde çok büyük etki yaratır.
Müzik duyulduğu anda tüm tutkular uyanır. Böylelikle yalnızca bunları tat-
min etme arayışına girilir ve yalnızca böylesi bir müzik arzu edilir. Ağırbaşlı
müzik ise tam tersine, kendini erdeme adamış yüreklerle uyum içerisinde-
dir; bu müzik yürekleri sağduyu içerisinde tutar." Mem. De l'Acad., 38. cilt,
sf. 287.
307 Chou-King, 4. bölüm, 20. kısım, sf. 259 ve M. de Guignes, bu yapıtın ön-
sözü, sf. 14. Mem. De l'Acad., 13. cilt, sf. 508.
308 Chou-King, 4. bölüm, 19. kısım, sf. 249 ve devamı.

95
maya çalışılsın. Karar tek bir cümleye bağlı olduğun­
da, hükümdar burada da diğer vakalarda olduğu gibi,
kendisine verilen görevlerin yönetiminde gerekli olan
yardımı elde etmek için erdemli vatandaşa danışsın.
Öncelikle Tcheou-Kong tarafından verilen bu
Tcheou-
öğütleri Konfüçyüs Chou-King'de yeniden dile ge-
Kongve
tirmiştir; bu kitap Çinlilerce öylesine saygı görür ki,
Konfüçyüs
tarafından birçok imparator bunun bütününü kamusal anıt­
yargıçlara ların üzerine kazıtmıştır.3° 9 Bu iki büyük adam aynı
verilen zamanda hukuk yargıçlarını ve cezai yargıçları dava-
öğüt. ların ayrıntılarını ve yaptıkları hususi görüşmeleri sır
gibi saklamaya; şahsi çıkar ve amaçlar doğuran tut-
kulardan kaçmaya; cezaları çok büyük ihtiyatlılıkla
vermeye; aylaklık, tembellik, kibirden kaçmaya ve
sebatlı bir özen ve mütevazı bir yumuşak başlılıkla
kendilerini göstermeye; vatandaşların kader ve ha-
yatları çoğunlukla yüksek görevlilerin her durumda
adaletli davranmalarına bağlı olduğundan, kendileri-
ni suçlu kılabilecek dikkatsizliklere kapılmamaya; bu
konuda sorumlu oldukları için kanunlara daha da ti-
tizlikle uymaya ve kanunların resmen ilan edildikten
sonra geçerli olmasını sağlamaya çağırırlar.310 Kurulu
tüzüğe itaat edilmesi konusunda daha da katı bir bi-
çimde ısrar etmişlerdir; anlaşıldığı kadarıyla, maale-
sef günümüzde bazı mahkemelerde çok yaygın olan
ve kanundan daha sağduyulu olunduğu bahanesiyle,
düşüncesizce yanlış ve keyfi yorumlar yapılmasına yol
açan şu fikirlerin ne kadar tehlikeli olabileceğini his-
setmişlerdi. Böylelikle kanunu koruması ve savunma-
sı gerekenler, onu ilk çiğneyenler olur. Bu durumda,
ne kadar kanun koyucu varsa o kadar da yargıç olması
bir kenara; gerçek kanun koyucu, kanun koyucu ol-
mayı hak eden tek kişi, aynı zamanda iradesi sorgula-
namayacak tek kişidir.

309 Chou-King'in önsözü, sf. 14.


310 Chou-King, 4. bölüm, 19. kısım, sf. 251 ve 252; 20. kısım, sf. 259 ve 260.
Aynı şekilde yargıçların aklına yersizce şüphe dü- Savunma
şürmeyi ya da hesaplısöylevlerle onları kandırmayı avukatları­
11
da yasaklamışlardır.3 Bir konuşmacı asla mahkeme- na verilen
öğüt.
de gereksiz ya da tehlikeli bir hitabetle, yalana ya da
safsataya iknanın çekiciliğini ve gerçeğin renklerini
katarak görevini alçaltamazdı.
Konfüçyüs ataerkilliğe dair öngörüsünü daha da Çoğun­

ileri götürdü. Yargıçları belki de daha kolay olmayan lukla


ama kuşkusuz daha dokunaklı bir görevi yerine ge- uzlaşmacı

tirmeleri için bazen kürsülerinden inmeye davet etti: olmaya da-


vet edilen
Uzlaştırma görevi. Davaların kökünü kurutarak ve
yargıçlar.
adalet tahtını böylesine erdemlerle bezeyerek, ada-
letin güç kullanmasına gerek kalmamasını sağlayan
Bilge'nin daha değerli görkemiyle karşılaştırıldığında,
derdi,)" bir davanın savunulmasını dinlemekle ve ka-
rarlar vermekle elde edilen görkem nedir ki?
Çeşitli
Konfüçyüs vaktinde var olan mahkemelere gelince,
mahkeme-
bu konuda hiçbir değişiklik yapmadığı için, bunlara
lere dair.
değinmeden geçebileceğimi düşünüyorum. Yalnızca
bunların kuruluş biçimine ve kamu yönetimine tabi
tüm konuların mahkemeler arasında nasıl paylaştırıl­
dığına dair küçük bir ayrıntı için bu kitabın dördüncü
bölümüne gönderme yapacağım.3'3 Şimdi vatandaş­
ların sınıf dağılımına geçeceğim ve ardından başlıca
medeni kanunları ele aldıktan sonra, cezai olanları
sıralayacağım.
M. de Guignes vatandaşları aydınlar, çiftçiler, Vatandaş­
zanaatkarlar ve tüccarlar olarak sınıflandırır; 3 '4 aynı ların ait
sınıflandırma Lettres edifıantes et curieuses'de de olduğu

(Aydınlatıcı ve Tuhaf Mektuplar) yer alır; 3 ' 5 ancak farklı


sınıflar.
Memoires concernant les Chinois'da bu sınıflardan
311 Aynı yapıt, sf. 259.
312 Ta-Hio, Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. 12.
313 Aynı zamanda bkz. Kircher, China illustrata, 4. bölüm, 2. kısım, sf. 166.
314 Chou-King'in 258. sayfası, 20. kısım, 4. bölüm.
315 19. cilt, sf. 133.

97
altı, ardından da yedi tanesi belirtilir. Yukarıda bah-
setmiş olduklarımın dışında burada savaşçılar, Buda
rahipleri ve Mandarinler eklenmiştir.3 16 Mandarinle-
rin devlet yönetimine katıldıklarını ve çeşitli yargıçlık
görevlerini yerine getirdiklerini herkes bilir. Bundan
yola çıkarak kanun koyucu onlara onlara kutsal bir ni-
telik vermiş ve itaat görmelerini buyurmuştur. En üs-
tün otoritenin temsilcileri olan Mandarinlerin verdiği
talimatlara uymayanlar, mal varlıklarından mahrum
bırakılmayı göze alıyor demekti. Bununla beraber bu
mahrumiyet mutlak değildi. Vatandaş sahip olduğu
toprakları kaybediyor ve çok daha uzak topraklara
gönderiliyordu.317 Yargıçların orunlarına dair gözle
görülür simgeleri olmaksızın asla insanların karşısına
çıkmamalarının sebebi, kuşkusuz bu itaat ve saygıyı
daha kuvvetli bir biçimde beyinlere kazımaktı.3' 8 Yar-
gıçların etrafı daima, halkın gözünde böylesine güç
teşkil eden ve buna tabi olanı kendine saygı duymaya
zorlayarak ahlaki bozulmanın tehlikelerine karşı faz-
ladan bir gem halini alan bu simgelerle çevriliydi.

MEDENİ İşte Konfüçyüs'ün genel özdeyişleri bunlardır;


KANUNLAR. şimdiyse onun medeni meseleler ve suçlara dair hu-
susi kararlarına
göz atmanın vakti geldi. Tüm bir hal-
kın kanunlarının listesini çıkarmadığımı tekrar edi-
yorum. Kanunları kendi koymuş olsa da, ondan önce
gelen büyük adamların koyduğu kuralları benimse-
miş, aydınlatmış, teyit etmiş olsa da, yalnızca Çinli-
lerin kendilerini yönlendiren Bilge'den öğrendikleri
kanunlarla sınırlı kalacağım.
Babalık yetkesi önüme gelen ilk konulardan bi-

316 Memoires concernant les Chinois, ı. cilt, sf. 456 ve 4. cilt, sf. 312.
317 Bkz. Chou-King, 4. bölüm, 4. kısım, sf. 281. Bu cezayı getiren İmparator
Kang-Vang idi. Adaleti böylelikle sağlayarak, diyordu, bazı insanlar teşvik
edilir, bazılarıysa korkutulur.
318 Memoires concernant les Chinois, 4. cilt, sf. 331.
ı ıılir. Bu, Çin'deki en saygın hak, evlatların saygı ve Konfüçyüs'ün
·.,·vgi dolu olmasıysa vazifelerin en kutsalıdır. Bu, tüm babalık yet-
,·nlemlerin kökeni, der Konfüçyüs,3' 9 eğitimin kayna- kesine dair
görüşleri.
ı•.ı, göğün ebedi kanunu, dünyanın adaleti, otoritenin
Bu
,1,·stek noktası, birinci toplumsal bağ ve tüm övünç- konudaki
1,·rin ölçüsüdür. İnsan, evrendeki en asil şeydir ve ev- kanunlar.
i. ı ı !arın saygı ve sevgi dolu olması insanın içindeki en
\'ı'ıce şeydir.
Bu durumda, hayat verenlerin çocukları üzerinde
ıııutlak bir güce sahip olmalarını sağlaması şaşırtıcı
, ,1 ınayacaktır. O, krallarm 320 imparatorlukta bir baba-
111 n sahip olabileceği tüm şefkate ve babaların aileleri

ı\-erisinde bir kralın sahip olabileceği tüm otoriteye


·.. ıhip olmalarını ister. "Onlar bize hayat verdiler; ege-
ıııenliklerinin zaman aşımına uğratılamaz unvanı ve
, ,ıılara borçlu olduğumuz yeğleme, saygı ve şefkatin
·.. ırsılmaz temeli, her şeyden öte işte bu bağ sayesin-
, le onlara aittir. Ebeveynine sevgi duymayan, onların
·.. ıygısıyla dolmayan kişi haksız yere insanları sevmek
Vl' onurlandırmakla övünür; doğa onu inkar eder ve

ııısanlık ona karşı durur... İsyan etmek efendi isteme-


ı ııektir; bilgeleri hor görmek kanunlara karşı gelmek-
' ir; ama evlatlığın gerektirdiği saygı ve itaat kuralını
Çocuklarını
,;iğnemek doğaya karşı zor kullanmak ve suçun tüm
satma
ıgrençliklerine kapı açmaktır!"
hakkına
Kanun koyucu babalara öylesine büyük bir nü- dair.
iliz bahşeder ki, eğer çocuklarının davranışlarından Kölelere
ıııemnun değillerse onları satmalarına izin verir.3 21
dair.

119 Memoires concernant !es Chinois'da Hiao-King, 4. cilt, sf. 42. Aynı za-
manda bkz. ı.
cilt, sf. 474 ve Duhalde, 3. cilt, sf. 11. Hiao-King, Konfüçyüs'ün
evlatların saygı ve sevgi dolu olmasıyla ilgili kitabıdır. Söylenildiğine göre bu
kitaptan geriye yalnızca bazı parçalar kalmıştır ve bu sırasız parçalar, yazarın
kesinlikle o olduğuna dair kanıt taşımaz; ancak buradaki her şey ve özellikle
de kapsadığı güzel dersler bu büyük filozofun izlerini taşimaktadır. Bkz. Me-
moires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 50 ve 51 ve 4. cilt, sf. 28 ve 29.
p.o Memoires concernant !es Chinois'da Hiao-King, 4. cilt, sf. 57.
p,ı Duhalde, 3. cilt, sf. 128.

99
Oğullarının üzerinde bizzat onlar kadar hakka sahip
oldukları düşünülür; oğullar para karşılığında kendi-
lerini satabiliyorlarsa, bu özgürlüğün onlara can ve-
renlere verilmemesi mümkün müdür?
Bu, kanunun köleliğe izin verdiği anlamına gelir.
Kanuna göre buna tabi tutulmanın iki sebebi vardır:
Savaşta mağlubiyet ya da yargıçların işlenen suçun bu
cezayı hak ettiğine dair getirecekleri kanaat.32 2 Öte
yandan Konfüçyüs, kesin hükümlerle bu konuda be-
lirgin kurallar koymamıştır.
Bu büyük adamın kitaplarında evlilik, çokeşlilik ve
Evlilik,
boşanma hakkında da düzenlemeler göremiyorum.
çokeşlilik
ve boşan­ Bununla beraber, evlilik hakkında, kendisinden yak-
maya dair. laşık on sekiz asır sonra ortaya çıkan, yani çok daha
yeni bir klasik kitap olan Siao-Hio'nun bünyesinde
özenle muhafaza edilen yararlı öğütler vermiştir (bu
kitap ancak MS 12. asırda çıkrnıştır).323 Ahlak değer­
leri ve halk açısından hayırlı olan şu düşüncenin de
yazarının o olduğunu düşünebiliriz: Bir baba, 324 eğer
Tarım ve
ticarete çocukları bekar kalırsa, oğlu en temel vazifesini yeri-
dair. ne getirmezse ve ardında soyadım ve soyunu devam

322 Memoires concernant !es Chinois, 4. cilt, sf. 59.


323 Siao-Hio'nun ikinci kısmının 3. paragrafı şöyle sona erer: Evlenilmeme-
si gereken beş çeşit kız vardır: 1° Evlat saygısı ve sevgisi vazifesinin ihmal
edildiği aileden gelen kızlar; 2° Evlerinde düzen hakim olmayan ve evlerinde
yaşayanların ahlak değerleri şüpheli olan kızlar; 3° Aileleri namus lekesi ya
da alçaklık belirtileri taşıyan kızlar; 4° Kalıtımsal ve bulaşıcı hastalıklara sa-
hip ailelerin kızları; 5° Babalarını kaybetmiş olan ailelerin en büyük kızları.
- Kocaların boşayabileceği yedi çeşit kadın vardır: 1° Babalarına ve annelerine
borçlu oldukları itaati göstermeyenler; 2° Kısır olanlar; 3° Kocalarına sadık
olmayanlar; 4° Kıskanç olanlar; 5° Bulaşıcı bir hastalığa yakalanlar; 6° Sürek-
li gevezelik edenler ve çenelerinin düşüklüğüyle sersemletenler; 7° Hırsızlık
yapanlar ve kocalarını felakete sürükleyebilecek olanlar. Bununla beraber
bir kocanın karısını boşamasına izin verilmeyen durumlar sözkonusudur:
Örneğin evlendiği sırada ebeveyni hayattayken, daha sonra onları kaybeder-
ek hiçbir geliri kalmayan kadınlar; ya da kocasıyla birlikte, kocasının baba
ya da annesi için üç yıl boyunca yas tutanlar. Bkz. Duhalde, 2. cilt, sf. 369.
Konfüçyüs tarafından belirtilen tüm bu ilkeleri M. Amyot, Vie de Confucius,
sf. 282 ve devamında bulabilirsiniz.
324 Lettres edifiantes et curieuses, 19. cilt, sf. 120.

100
ı·ttirençocuklar bırakmazsa onursuzca yaşar.
Son olarak da, ticaret ve tarım haricinde, medeni
kanunların birçok önemli konusuna dair daha fazlası­
ııı bulamıyorum. Chou-King ticareti kesin bir biçim-
de yasaklamasa da, bunu pek hoşgörür gibi değildir.
Yabancılardan gelen nadir ve değerli nesnelerin peşi­
ne düşülmemesini ve yalnızca bilgeleri ağırlamak için
heves sergilenmesini salık verir.325 Pline, Çinlilerin
yumuşak başlı karakterlerine rağmen ticarete karşı
duydukları nefreti çok daha belirgin bir biçimde ifade
etmiştir.32 6 Tarıma daha çok iltimas edilmiştir ve bu
iltimas imparatorluğun doğuşundan beri var olmuş­
tur. Toprağın işlenmesine göz kulak olmakla görevli
birçok memur bulunur.327
Konfüçyüs ondan birkaç yüzyıl önce yaşamış olan CEZAİ
bir imparatorun, Tching-Vang'ın yargıçlara, özellikle KANUNLAR.
de cezai kanun yargıçlarına şu güzel sözlerle hitap
Cezai hukuk
ettiğini aktarır: "İhtiyatlılık ve bilgeliğinizle diğer in-
yargıçlarının
sanlardan farklı olması gereken sizler, dikkatli olun; görevleri.
suçlulara cezalarını verirken dikkat edin. Kanun- Onları teşvik
larınız bir kere ilan edildi mi uygulanmalı; bunları edecek
geçerli kılmamak tehlikeli olur."J 28 Aynı prens taşra duygular.
bölgelerinde gücünü temsil edenlere şöyle diyordu:
Suçu cezalandırma titizliği kötülük yapmak için bir
bahane teşkil etmesin. Kanunlarınızı çiğneyenler ya
da talimatlarınızı verdikten sonra kendilerine çeki
düzen vermeyenler olursa, başkalarının aynı hata-
lara düşmesini engellemek için onları cezalandırın.
- Karşısında bağışlayıcılık göstermenin tehlike teşkil
edeceği bazı hatalar vardır; bunlar temel kuralları
çiğnemeye ve halkların ahlaki değerlerini bozmaya

325 Chou-King'in önsözü, sf. 6.


326 Mites quidem, der, 2. cilt, 6. kitap,§. 2o'de, fed & ipsis feris persimiles, cı'ım
commercia spectant.
327 Chou-King, 4. bölüm, 24. kısım, sf. 282. Duhalde, 2. cilt, sf. 67.
328 Chou-King, 4. bölüm, 20. kısım, sf. 259.

101
meyleden suçlardır.32 9 Kral Mou-Vang, söylediğim
gibi Konfüçyüs tarafından yazılan Chou-King'de,33°
cezai kanunları uygulamakla görevli olan sizler, der,
halkın çobanları olmak için göğün yerinde değil mi-
siniz? Şu cezalarında bir orta yol bulmaktan aciz ya
da borçlarının altında ezilerek yalnızca zenginleşme­
yi düşünen yargıçlar gibi olmayın. Onlar masumlara
zulmetmek için yetkilerini kötüye kullanıyorlardı;
gökyüzünün efendisi her türlü felaketle onların belini
büktü; ve suçlarından arınamadıkları için onların so-
yunu kuruttu. Bir suç yargıcı, diye okuyorum nihayet
bu güzel kitapta,331 yaşam ve ölüm hakkını uygulaya-
rak gökyüzünün erdemini örnek edinir; gökyüzü ona
ortak olur.
Bu dokunaklı özdeyişler, bu yargıçların ne ihtiyat-
lılıklarla seçildiğinin ve ne kadar saygı gördüklerinin
yeterli bir kanıtıdır. Suç yargıcı görevi, her çağda im-
paratorluğun önde gelen görevlerinden biri olmuş­
tur.332 Bu durumda tüm vatandaşların onur ve hayatı­
nı ellerinde tutan kişiyi çok yüceltmek ya da çok fazla
sakınımlılıkla seçmek diye bir şey olabilir mi?
Keza Lun-Yu'da Konfüçyüs de yumuşak başlılığa
ve hakkaniyete çağırır. Eğer kötüleri ve kanunu çiğ­
neyenleri ölüme mahkum etsem, diyordu ona bir gün
unvanını hak etmeyen bir yargıç, iyileri ve kanuna
uyanları ayırt etmem daha kolay olurdu. Tüm bu iş­
kenceler neden? diye yanıtladı fılozof.m İyi bir yöne-
tim biçimi benimseyin; adalet ve sağduyu seçiminizi
ve davranışınızı apaçık belirlerse, tüm vatandaşlar
dürüst ve erdemli olacaktır.

329 Chou-King, 4. bölüm, 21. kısım, sf. 263.


330 26. bölüm, sf. 293.
331 27. kısım, sf. 295.
332 Chou-King, 4. bölüm, 20. kısım, sf. 248 ve 258.
333 Lun-Yu, 6. kısım, s( 83.

102
Buna karşın, cezanın hiçbir şekilde hafıfletilmedi­ Çocukların

gi bazı suçlar vardır. Babalığa geniş bir güç ve derin babalarına


karşı
lıir saygı sağlanması için kanunun doğaya ne kadar
işledikleri
yardımcı olduğunu belirtmiştim: Bu kanunları çiğne­
suçlar.
mek suçların en büyüğüdür.334 Bu gerçeğin kanıtlan­ Nasıl ce-
masına gerek yoktur, der bir aydın; 3 3 5 böylesi kanıtlar zalandırıl­
üzerinde ısrar etmek, onun yüzyılına hakaret etmek- malı?
ı ir. Kanıtlar istendiğinde, yalnızca celladın kılıcı bun-
1,m vermelidir; ancak bunları isteyecek bir barbar hiç
var olmuş mudur ki?
Bu ilkeye göre çocuklar, iğrençleşmeksizin ve al-
~·aklaşmaksızın babalarından şikayetçi olamazlar.
Kanun, yargıçların bu suçlamaları dinlemelerini ya-
saklar; bunun kabul edilmesi için en azından babanın
hu isteği imzalaması gerekir. Ancak bu istek tek bir
yanlış ya da karaçalıcı madde içeriyorsa oğlun vay ha-
li ne; kesinlikle ölüm cezasına çarptırılacaktır.33 6

Çocuk kendine hayat vereni hakaretlerle hırpala­


yacak kadar ileri gidiyorsa; taşkınlık ve acımasızlık
ona vuracak kadar, hayatına kastedecek kadar abar-
lılıyorsa, böylesi bir suç tüm eyaleti ayağa kaldırır.
Eyaleti yöneten Mandarin görevden alınır; suçlunun
oturduğu şehrin yöneticisi cezalandırılır ve bu zaval-
1ının ebeveyni de cezadan nasibini alır. Eğer yargıçlar
çocuğun eğilimlerini ve davranışlarını daha iyi göz-
lemleselerdi ve yakınları onun çocukluğunda yaptığı
ilk hataları özenle cezalandırsalardı, çocuğun asla bu
cürümle lekelenmeyeceği düşünülürdü. Ebeveyn ka-
tilliğinin kefaretini ödeyecek hiçbir ceza yoktur. Suç-
lu bin parçaya bölünür, yakılır, evi temellerine kadar
yıkılır, komşularının evleri de dağıtılır ve böylesine

334 Memoires concernant !es Chinois, Hiao-King, 4. cilt, sf. 56 ve 57.


335 Aynı yapıt, sf. 57.
336 Memoires concernant !es Chinois, 5. cilt, sf. 28 ve 29. Duhalde, 3. cilt, sf.
128. Bir oğlun vazifesi, denir, itaat etmek ve sabretmektir. Babasından çek-
meyecekse, kimden çekecek?

103
iğrenç bir eylemi ifşa etmek için her yere anıtlar di-
kilir.337
Temelini aynı ilkeden alsa da, zıt bir mantık doğ­
rultusunda, oğlunu suçlayan babanın bu suça dair ka-
nıt göstermesi gerekmez. Onun haklı olduğu şüphe
götürmez ve asi ya da davranışı kınanmayı hak eden
çocuğun cezalandırılması için bu şikayet yeterlidir.338
Bazen ve çocuğun onur kırıcı bir eylemde bulunaca-
ğından endişelenildiğinde, aile Mandarinlerin izniyle
toplanır ve atalar salonunda bir ev mahkemesi dü-
zenler; burada ölüm cezası sözkonusu olsa bile, ceza
belirlenir.339
Evlat Bu kanunlar şüphesiz bilgecedir. Ancak bunları
katilliğine aktardığım sırada, Konfüçyüs ve tilmizlerinin do-
dair. ğayı tir tir titreten bir cürüme izin vermekle suçlan-
dıklarını duyar gibi oluyorum. Bahsettiğim şey evlat
katilliğidir. Avrupa'da, Çin'de bu suça izin verildiğine
dair yaygın bir yanlış düşünce hakimdir. Fakat böy-
lesine acı verici bir iddianın kanıtları nerededir? Bu
korkunç gücün dayandığı kanun hangisidir? Tam
tersine, kanun koyucunun her yerde insanlığı ileri
sürdüğünü; her yerde hemcinslerini sevmenin çeki-
ciliğini, gerekliliğini, yararını enerjiyle hissettirdiğini
görüyorum. Bu suça karşılık ceza koymadığı mı söy-
leniyor? Sebebi bunun var olabileceğine inanamama-
sıdır. Birkaç aşağılık adamın teşkil ettiği az sayıdaki
örnek için tüm bir ulusu mu sorumlu tutmalıydı? Bu
suç için cezalar belirlemekten daha iyisi yapılmıştır;
bunu önlemek için çaba sarf edilmiştir. Beslenmesi ve
eğitiminin imkanlarının üzerinde olduğunu düşünen
babaların çocukları, günümüzde hükümet tarafından

337 Memoires concernant les Chinois, 5. cilt, sf. 29. Duhalde, 3. cilt, sf. 129. P.
Lecomte, Memoires, 2. cilt, ı. mektup. Lettres edif. et cur., 19. cilt, sf. 152.
338 Memoires concernant les Chinois, 5. cilt, sf. 28. Duhalde, 3. cilt, sf. 128.
339 Lettres edifiantes et curieuses, 19. cilt, sf. 152.

104
yetiştirilmektedir. Yeni bir ferman bize evlat katilli-
ğinin hoş görülüp görülmediğini kanıtlayacaktır. Bu
kanun öylesine hayranlık vericidir ki, burada onu ak-
tarmaktan kendimi alamıyorum: "Henüz ürettiğimiz
taze bir meyveyi, der bu kanun,340 acımasızca sulara
atarsak, ona hayat verdiğimizi ve verildiğini söyle-
yebilir miyiz? Çünkü o, henüz hayata başlamışken
hemen canından olur. Bu düzensizliğin sebebi ebe-
veynlerin yoksulluğudur; onlar kendi karınlarını bile
doyurmakta güçlük çekerler; sütannelere ücret öde-
mek ve çocuklarının bakımı için gerekli diğer mas-
rafları karşılamak onlar için daha da zordur. Onları
umutsuzluğa iten budur; tek bir hayat uğruna iki kişi­
nin ölmesine göz yumamayan bir annenin, kocasının
hayatta kalabilmesi için çocuğunun canını almaya
razı olduğu görülebilir. Bununla beraber yapılandan
dolayı doğal şefkatleri yara alır; ancak bu doğrultu­
da karar verirler ve kendi hayatlarını uzatmak uğruna
çocuklarının hayatı üzerinde böylesi bir hakka sahip
olduklarını düşünürler. Eğer çocuklarını ıssız bir yer-
de terk etselerdi, çocuk bağırırdı; buna gönülleri el-
vermezdi. Bu durumda ne yaparlar? Bu bahtsız oğlu
önce gözden uzaklaştırmak için ve bir anda tüm yaşa­
ma umudunu yok etmek için onu bir nehrin sularına
atarlar. Bana halkın babası adını veriyorsunuz. Bu ço-
cuklar için onları dünyaya getiren ebeveynlerin şefka­
tini beslemesem de, size ağır bir acı duyarak, böylesi
cinayetleri kesinlikle yasakladığımı söylemek için
sesimi yükseltmekten kendimi alamıyorum. Kaplan,
der kitaplarımızdan birisi, her ne kadar kaplan olsa
da, yavrularını parçalamaz; yüreği onlar için şefkatle
doludur; onlara sürekli özen gösterir. Ne kadar yoksul

340 Lettres edifiantes et curieuses, 19. cilt, sf. 124. Aynı zamanda bkz. Memoires
concernant !es Chinois, 6. cilt, sf. 322 ve 323: Burada bu suçun işlenmemesi
için alınan tüm önlemleri bulabilirsiniz.

105
olursanız olun, öz çocuklarınızın katilleri haline gel-
meniz mümkün olabilir mi? Bu, en yırtıcı kaplanlar-
dan bile daha az doğal olmak demektir."
Aynı derecede tüyler ürpertici olsa da, bir kocanın
Bir
karısı tarafından öldürülmesi daha olası gelmiştir.
kadının
kocasını Kadına verilen ceza da suçu kadar korkunçtur. Suçlu
öldürmesi kadın çırılçıplak
soyulur; bir tahta üzerine yatırılır;
durumun- bu durumda iken cellat kızdırılmış bir demir çengel
da verilen ile vücudundan bir parça et tutar ve ardından bunu
ceza. bir bıçakla keser; mahkemede kaç parça kesileceğine
karar verildiyse, bitene kadar devam eder. Suçlu eşin
ilk darbeden itibaren öldürülmesi yasaktır; aksi tak-
dirde cellat bunu hayatıyla öder; ama belirlenen sayı
tamamlandığında onu öldürmekte serbesttir. 341
Devlet Bu manzara karşısında titreriz ancak Konfüçyüs'ün
başkanına onuru adına, bu işkencenin mucidinin o olduğuna
karşı işle­
dair hiçbir kanıt bulunmadığını da hemen gözlemle-
nen suçun
yelim. Hatta bu icadın yeni olduğunu düşündürecek
cezası.
sebepler vardır. Bunun devlet başkanına karşı işlenen
suçlarda yaygın olarak uygulanan bir işkence türü ol-
duğunu da ekleyelim.w
Konfüçyüs Gerçekten de Çinlilerin eski kitapları ve özellikle de
tarafından Chou-King yalnızca beş çeşit işkence kapsar. 343 Me adı
belirlenen verilen ilki suçlunun yüzüne silinmeyen kara çizgiler
beş
çizmekten ibarettir. Bakanlar, vatandaşları kanunen
işkence.
yasaklanmış belli hatalarından dolayı cezalandırmaz­
larsa bu işkenceye tabi kılınırlar.3 44 Yadı verilen ikin-
cisinde suçlunun burnu kesilir. Tiao adı verilen üçün-
cüsünde ayaklar ve dizlere kadar bacaklar; dördüncü

341 Bu ayrıntıyı, M. de Guignes'in Chou-King'in devamına eklediği


açıklamalardan aldım, sf. 341 ve 342.
342 Aynı yapıt, sf. 341.
343 Bkz. 1. bölüm, 2. kısım, s( 15; 3. kısım, sf. 25; 4. kısım, sf. 33; 4. bölüm, 27.
kısım, s( 295 ve devamı. Günümüzde bunlardan daha fazlası vardır. P. Du-
halde bunların ayrıntılarını vermiştir, 2. cilt, sf. 131 ve devamı.
344 Chou-King, 3. bölüm, 4. kısım, sf. 95.

106
işkence Kong'da cinsel uzuvlar kesilir.345 Beşinci ya da
Tapi'de ölüm cezası sözkonusudur.346 Tüm bir ailenin
yargıçların kölesi olmaya mahkum edildiği bazı suç-
lar vardır.3 47
İşlenen suçların kasti ve önceden tasarlanmış ol-
dukları apaçıksa, bu işkencelerden birisi uygulanır.3 48
Ortada en hafif bir şüphe varsa maddi cezalara başvu­
rulacaktır.349 Şüpheler daha da kapsamlıysa, suçlunun
maddi cezaya çarptırılıp çarptırılamayacağı hakkında
şüphe varsa, bu belirsizlik onun lehine olacaktır ve
meyvesi de aftır. İki cürümden suçlu olunursa iki iş­
kenceye maruz kalınır.35°
Bir eylemin hak ettiği işkence ne kadar sert olur-
sa olsun, buna yol açan sebep suçun korkunçluğunu
azaltıyorsa, ceza da hafifletilir. Tam tersine suçun ne-
deni bunu daha da ağırlaştırıyorsa, ceza da suç ora-
nında büyür. İsteyerek işlenen hafif bir suç katı bir
biçimde cezalandırılırken, bedbahtlık ya da tesadüf
sonucu işlenen kayda değer bir suç, eğer suçlu tara-
fından itiraf edilirse affedilir.35'
Açıkça işlenmiş suçlarla lekelenmemek yeterli de- Karanlık
ğildir; iğrençlikte bunlardan aşağı kalır yanı olmayan suçlara
başka suçlar vardır çünkü karanlıkta işlendikleri için dair.

vatandaşların gözünden ve kanunun cezasından ka-


çarlar. Bu şekilde kendilerini edepsizce, en utanç veri-
ci ölçüsüzlüklere adayanların vay haline! Bir bilge mi
yaklaştı, der Konfüçyüs, insanlar birden bire alçaklık­
larını saklamak için ikiyüzlüce bir masumiyete bü-

345 Aynı yapıt, sf. 341; 3. bölüm, 9. kısım, sf. 97; 4. bölüm, 27. kısım, sf. 293 ve
297 ve devamı.
346 Chou-King, 4. bölüm, 27. kısım, sf. 297 ve 341.
347 Aynı yapıt, sf. 342.
348 Aynı yapıt, sf. 296.
349 Aynı yapıt, sf. 297. Burada beş farklı işkencenin maddiyata çevrilmesi için
belirlenen meblağlar verilmiştir.
350 Aynı yapıt, sf. 297 ve 298.
351 Chou-King, 4. bölüm, 9. kısım, sf. 197ve 27. kısım, sf. 297.

107
rünürler; ancak bu neredeyse her zaman boşunadır.
Heyhat! Körler tarafından dahi görülebilen, sağırlar
tarafından dahi duyulabilenlerden, diye ekler,35 nasıl 2

da sakınılmalıdır.
Bu makaleyi iki tuhaf kanun aktararak bitirelim:
Güneş veya Ay tutulmasını yanlış hesaplayan astrono-
mu af olmaksızın ölüm cezasına çarptıran eski kanun
ve kahinlik yaparak halkı yanıltan kişiyi de ölümle ce-
zalandırılan daha yeni kanun.353 Konfüçyüs'ün kader
okumaya ve bunun hakkında tahmin yürütmeye izin
verdiğini de hatırlayalım.

ÜÇÜNCÜ MAKALE
KONFÜÇYÜS'ÜN AHLAK KURALLARI

Çin'in meşhur olduğu ilimler arasında birinci sıra­


da ahlak bulunur. Bunun ilkelerini daha iyi tanıyan
başka bir halk göremiyorum. Kutsal ve tarihi kitaplar
dokunaklı temel ilkelerle doludur. Bu kitapta en sıkça
andıklarımdan biri olan Chou-King, bir olgular derle-
mesinden ibaret gibi görünse de, bakanlar ve krallar
için derslerle doludur. Bu tarz bir felsefenin Çin'de
daima neyi temsil ettiğini burada hatırlatmayacağım.
Bu tartışma benim konuma dahil değildir; ben Kon-
füçyüs konusu ile sınırlı kalacağım. Hatta onun bu
konu hakkında söylediği her şeyi de belirtmeyeceğim;
aksi takdirde bu yüce kitapların tamamını burada ak-
tarmak gerekirdi. Onun ahlak kurallarının temelleri-
ni ve genel ilkelerini ortaya koymakla yetinelim.
Zihnini aydınlatmak ve yüreğini arındırmak, in-
sanları sevmek ve onlara erdemi sevdirmek; hayırhah

352 Bkz. Ta-Hiao, Scientia Sinensis, sf. 14 ve 15 ve Memoires concernant !es


Chinois, ı. cilt, sf. 445.
353 Chou-King, 2. bölüm, 4. kısım, sf. 69 ve Memoires concernant !es Chinois,
9. cilt, sf. 376.

108
hükümdara katılmak ve yalnızca ona bağlanmak: Bu
büyük adamın kitaplarından ilki olan Ta-Hio ya da
yetişkinler ilminin başlangıcında yaptığı temel ilke-
Konfüçyüs'ün
koyduğu
ler analizi az çok budur. 354 Başka bir yerde, insanla-
genel ilkeler.
rın toplumun temellerinin dayandığı beş büyük va-
zifeyle birbirlerine bağlı olduklarını söyler: Prens ve
tebaanın, baba ve oğulun, koca ve karının, ağabeyin
ve en küçük erkek kardeşin ve nihayet arkadaşların
birbirine karşı olan vazifeleri. Bu vazifelerin yerine
getirilmesini üç başlıca. erdem kolaylaştırır; hayatın
bütününe bağlı olan ve bunun her anını talep eden
erdemler: İhtiyatlılık, hemcinslerine karşı sevgi ve
güç.355 Şimdi daha geniş ayrıntıya girelim ve öncelikle
halka ve hükümdarlara dair söylenmiş özdeyişlerden
bahsedelim.
Ruhunu eğitmek ve mükemmelleştirmek, Bil-
geler'e saygı duymak ve danışmak, ebeveynini sev-
Prenslerin
mek, bakanları ve imparatorluğun başlıca görevlile-
ve tebaanın
rini onurlandırmak, subaylara iyi davranmak, ulusa vazifeleri.
karşı bir baba yüreğine sahip olmak ve ulusun duydu-
ğu mutluluk ya da acıları paylaşmak, yetenekli kişileri
uzaklardan davet etmek ve desteklemek, yabancıları
gurur okşayıcı ve nazik bir biçimde ağırlamak, impa-
ratorluk temsilcisi prenslere karşı yumuşak başlı dav-
ranmak; işte krallığa layık olmak için Konfüçyüs'ün
salık verdiği başlıca kurallar bunlardır.3 56 Fakat hü-

354 Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. ı. Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt,
sf. 436.
355 Scientia Sinensis, 2. kitap, sf. 61 ve 62.
356 Scientia Sinensis, 2. kitap, sf. 63. Bkz. P. Lecomte, Memoires, sf. 248 ve
Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 474 ve 475 ve 5. cilt, sf. 34. Lun-
Yu'nun 9. bölümünün 126. sayfasında krallara hitap eder ve ihtiyatlılığı, ken-
dine dikkat etmeyi, sadakati, doğruculuğu, bağışlayıcılığı, ruh yüceliğini,
titizliği, hayırhahlığı hükümdarın başlıca erdemleri olarak niteler. Onlara
kayıtsızlığa ya da hor görüye düşmeksizin asalet ve olgunlukla hareket ed-
erlerse, kendilerinden korkulacağını ve onurlandırılacaklarını haber verir;
bağışlayıcılık ve ruh yüceliğiyle, tüm yürekleri şefkatle dolduracaklardır; sa-
dakatleriyle güven uyandıracaklardır; özen ve etkinlikle, kısa sürede proje!-

109
kümdarlara bu yararlı
naziklik, şefkatlilik ve hayır­
hahlık öğütlerini verirken, onlara bu hayırhahlığın
sert tutumlarla ya da iyilik göstergesi hareketlerle de
ortaya konulabileceğini söyler.357 Onları cesurca, sa-
dakatsiz hizmetkarları, ahlaksız nedimleri, çıkarcı
bakanları ve çürümüşlüğe kapılarak imparatorluğu
felakete sürükleyebilecek kişileri yanlarından uzak-
laştırmaya teşvik eder.
Onları özellikle, toplum ahlakı üzerinde ne kadar
etkili olduklarını asla unutmamaya ve bu hususta ör-
8
nek teşkil etmeye davet eder. Bir prens, diye haykırır,35
sarayının derinliklerinden genel eğilimi belirler. Tah-
tının etrafında d Üzenlilik, bilgelik ve uyum serpiliyor-
sa, uzaklarda masumiyet ve görev aşkı yayılıyordur ve
o prensin adı, şefkatli bir saygı uyandırır. Ah! O bu
duygudan nasıl mahrum bırakılabilir? Onun seçtiği
yargıçlar ve onun otoritesini temsil edem tüm bakan-
lar nasıl bundan mahrum bırakılır? O ebeveynini se-
ver; yoksullara candan bağlıdır; yoksulluğa çare olur;
duyarlı ve hayırhah bir babanın ailesine hükmettiği
gibi, o da halkına hükmeder. Vatandaşların babası
gibi şanlı bir isme, ancak gökyüzü tarafından kanun-
larının emrine sokulan gönülleri, eylemleriyle iyili-
ğe götüren kişi layıktır. Bir prens sakınca görmeden
rahatça yaptığı şeyleri boşuna savunur; savunmaları
saygı görmeyecektir. Fakat yasakladığı kötülüklerden
uzak duruyorsa ve kural koyduğu erdemlere sahipse,
ulusundan her şeyi isteyebilir. Hangi halk örnek bir
krala direnmiştir?

erinin gerçekleştirildiğini ve dileklerinin yerine getirildiğini göreceklerdir;


cömertlikleri ve halk sevgileriyle tebaalarını o kadar mutlu edeceklerdir ki,
insanlar, efendileri onlar olduğu için sevineceklerdir.
357 Tchong-Yong, Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 455.
358 Ta-Hio, Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 447. Scientia Sinen-
sis, ı. kitap, sf. 5, 6 ve 20. İyi niyet ve doğruluk, kralların tacının en güzel
elmasıdır, der Konfüçyüs, Lun-Yu, 3. kitap, sf. 4.

ııo
Ardından Konfüçyüs, babanın ve oğlun görevleri- Babaların

ne yer verir. Çinlilerin evlat sevgi ve saygısına daima ve


oğulların
ne kadar değer verdiklerini; bunun hangi kanunlarla
görevleri.
sağlamlaştırılmaya çalışıldığını ve buna karşı gelmeye
cesaret edenlerin nasıl cezalandırıldığını görmüştük.
İmparatorluğun en eski yıllıkları bu konuda örnekler
içerir. Birinci hanedanlıktan önce, Yao'nun, yerine
geçmesi için Chun'u seçmesi, bu duygu doğrultusun­
dadır.359 Çin yıllıklarında sık sık böylesi tanıklıklara
rastlanır; Tcheou-Kong'un ölümünün ardından, pek
karanlık kullarından birini en yüksek görevlerden bi-
rine getiren hükümdar, güveninin sebebi olarak, seçi-
len kişinin kardeşlerine duyduğu sevgiyle ve ebevey-
nine gösterdiği saygılı itaatkarlığıyla tanındığıdır. 360
Ebeveynini seven, der Konfüçyüs Hiao-King'de,36ı
kimseden nefret edemez; ebeveynini sevmeyen hiç
kimseyi sevemez.
Çinli filozof, diğer vatandaşları olduğu kadar im-
paratoru da evlat şefkati vazifesinden sorumlu tutar.
Bu eşitlik az ya da çok önemli olabilen her fırsatta
kendini gösterir. Örneğin sıradan yas bir yıl sürer ve
hükümdarlar bundan muaf tutulur; ama baba veya
anne sözkonusuysa bu yas üç yıllıktır ve prens de te-
baası gibi bu yası tutmalıdır.3 6 '
Çocukların yükümlülükleri babalarının ölmesiyle
beraber sona ermez. Onlar cenaze için hiçbir masraf-
tan kaçınmamalı, töreni yas kıyafetleriyle ve acıdan
solmuş bir yüzle izlemeli, onların suretlerini muha-
faza etmeli ve belli dönemlerde mezarlarına gelerek
ağlamalıdırlar.3 6 3

359 Chou-King, ı. bölüm, ı. kısım, sf. 9.


360 Chou-King, 4. bölüm, 21. kısım, sf. 261.
361 Hiao-King, Memoires concernant !es Chinois, 4. cilt, sf. 32 ve 49.
362 Tchong-Yong, Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 470 ve 471. Sci-
entia Sinensis, 2. kitap, sf. 56.
363 Hiao-King, Memoires concernant !es Chinois, 4. cilt, sf. 74. Duhalde, 3. cilt,

111
Kadınların Büyük vazifelerin üçüncüsü kadınların ve eşleri­
ve ninkidir. Konfüçyüs, kadınları itaatkarlık, düzen ve iş
eşlerinin
aşkı, mütevazılık, evde ihtiyatlılık ve nihayet ahlaksal
görevleri.
erdemlerle öne çıkmaları için teşvik eder. Bir şeftali
ağacının, der Chi-King ya da lirik deyişler kitabı, yap-
raklarını toparlaklaştırdığını ve en güzel, en hoş çi-
çeklerle taçlandığını görmek ne büyük bir zevktir! 364
Tüm görevlerine bağlı evli bir kadın için de aynı şey
geçerlidir. Kocasının evini idare etmek için baba
ocağından ayrıldığı andan itibaren, oraya kendisiyle
beraber bağlılığı, edebi ve özeni de getirmiş gibidir.
Onun teşkil ettiği örneğe kapılan hizmetkarlar, itaat
etmek için can atarlar. Hizmetkarlara teveccühü, on-
ların gayret ve heveslerini artırır. Öte yandan hizmeti
ve itaati sayesinde, kocasına hayat verenlerin dostlu-
ğunu hak etmeli ve davranışları ve şefkatiyle kocası­
nın tesellisi ve neşesi olmalıdır.
Bir koca asla karısını sevmeyi ve saymayı bırakma­
malıdır, diyordu Konfüçyüs'ten uzun zaman sonra
bu büyük adamın tilmizlerinden birisi.365 Doğuştan
ayrıcalıklara sahip değilse, yüzü çekici değilse, doğa
ona zihinsel yetenekler bahşetmediyse, bunlar ondan
nefret etmek ya da onu hor görmek için geçerli sebep-
ler değildir. Bu lütufların yarardan çok zararı olması
bir yana, bugün küçümsediğiniz bu kadını kendi-
nizin seçtiğini ve onu mutsuz etmenin illa ki sizi de
mutsuz edeceğini düşünün; özellikle de onun sizin

sf. 129. Aynı zamanda bkz. Memoires concernant !es Chinois, 5. cilt, s( 29
ve devamı. Lun-Yu, Scientia Sinensis, s( 6'da, ebeveynlerinin cenazelerinde
gözyaşı ve hıçkırık müsrifliği yapıp, masraflardan ve gömme törenlerinden
kısacak kadar aşağılıkça cimrilik edenler kınanır. Yine bkz. Memoires con-
cernant !es Chinois, 4. cilt, s( 52, 53 ve 54, Konfüçyüs tarafından evlat sevgi
ve saygısına verilen beş başlıca nitelik.
364 Chi-King'deki lirik deyişlerden birinin bu kısmı, Ta-Hio'dan tercüme
edilmiştir, Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. 23.
365 Tchoung-Kia-Pao, Memoires concernant les Chinois, 4. cilt, sf. 266 ve
devamı.

112
çocuklarınızın annesi olduğunu düşünün.
Kardeşlerin dostluğu Çinli filozofun dördüncü te- Erkek
kardeşle­
mel ilkesidir. O, bu duygunun beslenmesine büyük
rin görev-
değer verir; bu değer en az üstün yeteneklere ya da
leri.
önemli eylemlere verilen kadardır. Bu görevi yerine
getirmemek ahlak kurallarını çiğnemek ve kamuo-
yu önünde lekelenmek demekti ve sürülen bu lekeyi
haklı çıkarmak zor değildi. Öyle ki, şu özdeyiş halk
arasında çok yaygındı: "Kardeşini sevmeyen hiçbir er-
deme sahip olamaz."366 Çinlilerin üçüncü kutsal kita-
bı Chi-King, kardeşler arası dostluk hakkında pek şa­
irane ve duygusal olan bir lirik deyiş içerir.3 67 Bundan
birkaç parça aktaralım: "Kumru ormanın sessizliğin­
de yalnız başına kuğurur; ama benim büyük acımda
bunu paylaşan bir kardeşim var. En şefkatli dost yal-
nızca acımı teselli etmeye çalışır; kardeşim onu be-
nim gibi hisseder; acı onun da acısıdır. Mutluluk ebe-
veynle paylaşılır; bir kardeşin mevcudiyetiyse bunu
arttırır. En hoş şenlikler kardeşimi de gördüklerimdir;
en leziz şölenler onun yanımda oturduklarıdır. Onun
mevcudiyeti ruhumu ferahlatır; benimkini bütünüy-
le onun benliğine doldururum. Kardeşlerin dostluğu
aşkın tüm şefkatine sahiptir. Sevecen ve erdemli bir
eş sizi evliliğin hoşluklarıyla sarhoş eder; size layık
çocuklar arzularınızı yerine getirir. Mutluluğunuzu
güven altına mı almak istiyorsunuz? Bırakın kardeş
dostluğu bunu pekiştirsin."
Konfüçyüs daha küçük olanlara büyüklerini onur-
landırmayı buyurmuştur. Onlara saygıda kusur et-
mek, öncelikle gökyüzünün kurduğu düzene uyma-
mak, ardından da onları sıraları geldiğinde küçükleri-
ne özen göstermekten ve küçükleri için merhamet ve

366 Memoires concernant les Chinois, ı. cilt, sf. 465.


367 Memoires concernant !es Chinois, 8. cilt, sf. 241.

113
şefkat beslemekten alıkoymak demekti.3 68
Dostların Son olarak da dostluğun gerektirdiği yükümlü-
birbirle-
lükleri ortaya koyarak, layığı, işleri ve erdemleriyle
rine karşı
bizden düşük seviyede olan insanlara asla dostlukla
görevleri.
bağlanmamamızı; bu lütuflara bizden daha çok sa-
hip olanları seçmemizi emretmiştir. Bu duygunun
uyandırdığı düşüncelere karşı uysal davranılması­
nı istemiş; bunları ruhsuzca ve sessizce dinlemenin
yeterli olmadığını, dahası bunların yolundan gitmek
ve kendini düzeltmek gerektiğini de gözlemlemiştir.
Bununla beraber dostları yumuşak başlı olmaya ça-
ğırmıştır. Eğer dostunuz yolunu şaşırırsa, diyordu,
onu geri getirmek için şefkati ve duyarlılığı kulla-
nın; ancak çok uzun bir süre boşu boşuna çaba sarf
ettikten sonra, daha uzun bir uygunsuzluk sizin için
aşağılayıcı olacaksa onu terk edin. Dostluğunuzu, der
başka bir yerde, kimlere bahşetmenin daha yararlı
olduğunu mu bilmek istiyorsunuz? Bunlar doğruluk­
ları ve sadakatleri sınanmış, memnuniyetle dinleyen
insanlardır. Tersine kimlere bağlanmanın tehlikeli ol-
duğunu mu bilmek istiyorsunuz? Onlar yapmacık ve
yaltakçı olanlardır; ciddi ve ifadesiz bir dış görünüş
sergileyerek durmadan boş nutuklar atanlardır. Aynı
zamanda insanın neşesi ve kibrini birçok ahlaksız
insan gibi aylak ve laubali bir hayattaki şölenlere,
uyuşukluk ve geçicilikten sağlanan zevklere değil;
bilgelerin dostluğuna olduğu kadar görevlerin uygu-
lanmasına da adaması gerektiğini ekler. 36 9

368 Aynı yapıt, ı. cilt, sf. 449. Scientia Sinensis, ı. kısım, sf. 18, 19, 24 ve 25.
Bkz. Chou-King, 4. bölüm, 9. kısım, sf.197. Bir kardeşin diğerine itaatine dair
bu görevi zaman değiştirememiştir. Günümüzde hala baba ve anne öldüğü
andan itibaren, ağabey tüm babalık haklarına sahip olur ve küçük kardeşler
sanki ağabeyleri öz babalarıymış gibi ona aynı saygıyı göstermek zorundadır.
Memoires concernant !es Chinois, 7. cilt, sf. 20.
369 Lun-Yu, ı. kısım, sf. 6; 5. kısım, sf. 58 ve 59; 6. kısım, sf. 88 ve 8. kısım, sf.
119.

114
Bahsetmiş olduğumuz beş görev, belli bir noktaya Hemcins-
k,1dar özel görevler olarak kabul edilebilir çünkü bun- lerini sev-
1,ır bir insanın diğerine karşı olan görevleridir ve bir
meye dair.

ı ıısanm tüm hemcinslerine karşı yükümlülüğü gibi


, ,lamaz. Ancak bir insanın hemcinslerine karşı olan
görevi, yani tüm görevler arasında en az değerlisi ol-
maksızın en evrensel olanı da, Konfüçyüs tarafından
lıir o kadar dikkate alınmıştır. Burada bu duygunun
<>na esinlediği büyük düşünceleri ve genel özdeyişleri
.ıktaralım.
"Size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına
yapmayın." Sağduyu ve doğa tarafından da konulmuş
, ılan bu kuralın sonuçlarını, siyasi uyumun ve her tür-
1ü insan topluluğunun temelinin ilkesi olarak ortaya

koyduktan sonra; hakkaniyetli ve sadık olmayı, bunu


lıer türlü günlük eylemde ve her an sarf edilen söz-
1erde uygulamayı salık vermiştir. Ancak onun ders ve

dileklerinin en büyük gayesi, insanları tüm görevlerin


tamamlayıcısı, tüm toplumsal erdemlerin kaynağı ve
mükemmelleşme aracı olan bu şefkat dolu ve karşı-
1ıklı aşka götürmektir. İşte ona göre insanı insan ya-

pan duygu budur; bu kutsal sıfat yalnızca böyle hak


edilir; ama yüreklerimizin derinliklerinde yankılanan
bu duygunun, kör bir içgüdü gibi, karşılaştığı herkesi
karıştırmaması gerekir. Et ya da kanla bağlı oldukla-
nmıza karşı hissettiğimiz doğal yeğleme duygusu bir
Yoksul-
kenara, adalet en başta saygınlık ve erdemi dikkate al- lara dair.
mamızı gerektirmez mi? 370 Yoksullar da dikkate alın­ Yetimlere
mak için fazladan hak sahibidir. Yoksulun, yetim ve ve öksüz-
öksüzün, kimsesizin ve tüm bahtsızların yazgısı kar- lere dair.
İhtiyarlara
~ısında acıma duygusu beslenmelidir.37' Son olarak da
dair.

370 Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. 26 ve 2. kitap, sf. 48, 60 ve 61. Memoires con-
cernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 473 ve 474.
371 Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. 25. Ta-hio, Memoires concernant !es Chinois,
ı. cilt, sf. 450.

115
Konfüçyüs ihtiyarlara çok büyük saygı duyulmasını
buyurur ve onlara çok sayıda ayrıcalık tanır. İhtiyarla­
rın oğulları savaşa gitmekten ve meslek icra etmekten
muaf tutulur. Onların suçları asla işkencelerle ceza-
landırılmaz; baba duyarlılığını kollamak amacıyla,
suçlu olan çocuklar bile böylesi cezalar almaz.37 2
Diğerlerine bağlılık ve saygı borçluysak, onların da
Tutku-
larına ve bize aynı duyguları beslemesini hak etmeliyiz. An bir
davranışla­ davranış şekli bunları elde etmenin emin bir yoludur.
rına dikkat Bu durumda kendimizi gözetmeli; bizi yönlendiren
etmek. şu iç iradeyi daha iyi ·anlamak ve sesine karşı kulakla-
rı açık olanları nadiren yanıltan vicdanın dilini daha
dikkatle dinlemek için bazen dalmamız gereken bir
çeşit yalnızlığı yüreğimizde oluşturmalıyız. Öfkeyi,
kaygıyı, hüznü, neşeyi ve ruhun doğruluğunu boza-
bilecek diğer derin çalkantıları bastırmak ya da en
azından frenlemek gerekir. Rahatsız bir öz sevginin
ilk coşkusunu ve kaynağı ne olursa olsun yüreğe hu-
zursuzluk ve düzensizlik çalan her türlü duyguyu
dizginlemek gerekir. Bazen yararlı olabilen tutkuları
söndürmek değil, onları bastırmak, doğru bir ılımlı­
lığın sınırları içine kapatmak; insanın temel rehberi
ve ışığı olan yüce sağduyunun çalkantılarını sakin-
leştirmesi ve hareketlerine yön vermesi için bunları o
sağduyunun buyruğu altına sokmak gerekir. Şereflen­
dirme ve dalkavuklukların ortasında arılığını, görke-
min ve zevkin içinde mütevazılığını ve masumiyetini
muhafaza etmek; zayıflık göstermeksizin gönül alıcı
olmak, asla boyun eğmeksizin alttan almak, görevini
yerine getirmek için koşullar gerektiriyorsa mevkiini
kaybetme, halkın gözünde gülünç duruma düşme ve
hatta ölme tehlikesine meydan okumak gerekir. Kısa­
cası sürekli ve her durumda, insanların sapkınlıkları
karşısında erdemlerini ertelemek gerekir.373

372 Memoires concernant les Chinois, ı. cilt, sf. 449 ve 450.


373 Ta-Hio, Tchong-Yong, Scientia Sinensis, ı. kısım, sf. 15'in sonu ve 2. kitap,

116
En iğrenç, sonuçları en korkunç olan kötülükler- ikiyüzlü-
den biri de ikiyüzlülüktür. Ruhu çürümüşlüğe me- lüğe dair.
yilliyken dış görünüşünü bilgelikle süsleyen kişi,
Konfüçyüs'e göre, gündüz dürüst bir adam gibi gö-
rünen ve geceleri evlere zorla girip hırsızlık yapan ip
kaçkınına benzer.374 Erdemin öğrenciliğinden ziyade,
der, 375 övgücülüğünü yapandan korkun. İkna olmuş
bir yüreğin ifadesi gibi görünen ve yüreğin duyarlılı­
ğı görüntüsü altında çürümüş bir zihniyetin meyvesi
olan şu hesaplı söylevlerin sizi aldatmasına izin ver-
meyin. Ahlak kurallarının çekiciliği ve kamu yararı
hakkında bir çeşit duyarlılıkla bile olsa etkili bir bi-
çimde konuşanlar, her zaman örnek teşkil etmezler.
Tam tersine bu değerli niteliklere sahip olanlar, onları
dinleyenlerin içine nüfuz etmek için bu nitelikleri
överken oldukça belagatli davranırlar.
Konfüçyüs insanları ikiyüzlülükten daha kesin
bir biçimde caydırmak için temel ilkesine dehşeti de
ekler. Bu insanların elverişli bir perdeyle kendilerini
gizleyebileceklerini boşu boşuna ümit ettiklerini ve
çabalarına rağmen, kötülüğün daima böylelerinin dış
görünüşüne yapıştığını haber verir; kötülüğün dış be-
lirtileri sıradan insan için pek çarpıcı olmayabilir, bu
doğrudur ama şüphelendiği varlığın davranışlarını,
bakışlarını, fizyonomisini, sesinin vurgularını ve ifa-
de seçimlerini titizlikle inceleyen Bilge'nin gözünden
kaçmaz.376 Bazen kötü davranışları saklamak ve iyi
olanları göstermek için sergilenen yapmacık tavırlar
bile insanı dikkatli bakan birinin önünde ele verir;
çünkü ikiyüzlülüğün özelliklerinden birisi de ödünç
alınmış bir parlaklığa ve göz alıcı bir dış görünüşe bü-

sf. 42 ve devamı. Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 444, 445, 460,
462ve 463.
374 Lun-Yu, 9. bölüm, sf. 128.
375 Lun-Yu, 6. bölüm, sf. 73.
376 Scientia Sinensis, ı. kitap, sf. 14 ve 15.

117
rünmektir; oysa gerçek erdemin tek süsü mütevazı­
lıktır ve ışıldayan bezemelerle çekici gözükmek şöyle
dursun, o kadar doğaldır ki, ihmal edilmiş gibi görü-
nür. O, aynı zamanda yalnızca kayıtsızlık esinlemeli
gibi görünür; ancak en soğuk yürekler bile onu yakın­
dan tanıdıklarında cazibesine ve sağladığı mutluluğa
direnemezler. 377
Ilımlılık, Ilımlılık, kıyafetlerin sadeliği, edep, edebiyat ince-
lüks, edep, lemeleri, dalkavuklara karşı nefret, vasatlık aşkı, cim-
edebiyat rilikten kaçınma, ihtiyatlılık, sebat, mütevazılık ve
aşkı.
alçakgönüllülük de Konfüçyüs tarafından buyrulan
zorunluluklardır. Doğanın bize gücümüzü yeniden
kazanmamız ve bunu muhafaza etmemiz için verdi-
ği imkanları suistimal ederek her günlerini şarap ya
da sofra aşırılıklarıyla tüketenler insan olmaya layık
değildir! 378 Yemeklerinize sadelik hakim olsun. Kıya­
fetlerinizi gereksiz ya da ödünç alınmış süslerle ağır­
laştırmayın.379 Tüm eylemlerinize edep can versin:
Ciddiyet, yalnızca bilgeliğin dış kabuğudur; bununla
beraber onu içinde barındırır; a.ma edep, kötülüğün
kılık değiştirmiş hali olabilse de, erdemin doğal kıya­
fetidir.380 Edebiyatı inceleyin, güzel sanatları sevin, ilk
çağların ders ve örnekleriyle beslenin; bilgelik sizin
için daha da değerlenecektir ve iyilik yapmanızda ve
ruhunuzu mükemmelleştirmenizde size yardım ede-
Dalka- cek, destek olacak güvenilir dostlar edineceksiniz-
vukluk, dir.38' Yapmacık bir ses tonuyla ifade edilen özentili
zenginlik söylevlerden sakının; bunlar pohpohçuluğun ve iki-
arzusu, yüzlülüğün eseridir.3 82 Servetin lütuflarında gözünüz
cimrilik, olmasın; vasatlıkta elde edilecek mutluluk daha ke-
ihtiyatlılık.
377 Tchong-Yong, Memoires concernant !es Chinois, 1. cilt, sf. 495.
378 Lun-Yu, ı. bölüm, sf. 8 ve 9. bölüm, sf. 131.
379 Aynı yapıt, 2. bölüm, sf. 15.
380 Ta-Hio, Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 442.
381 Lun-Yu, 6. bölüm, sf. 88.
382 Aynı yapıt, 1. bölüm, sf. 3; 3. bölüm, sf. 25; 99. bölüm, sf. 129.

118
~indir ve bağlı kalınması gereken ilke budur.383 Cimri
ı ıısan kendi kendine acı çektirerek diğerleri için bir
korku ve tiksinti kaynağı olur.384 Tüm eylemlerinize
ılı ti yat yön versin. Evlat sevgisi ve saygısı hemcinsleri-
ı ı i sevmek ise, ihtiyatlılık onları tanımaktır. 385 İnsanlar
ı ,uafından bilinmemek değil, onları değerlendirecek
kadar, hangisinden kaçmak, hangisine bağlanmak
gerektiğini bilmeyecek kadar iyi tanımamak kötü-
ıl ür.3 86 Sebatla başarılmayacak hiçbir şey yoktur. Se- Sebat,
mütevazı-
batlı insan biraz ağır ilerlese de başarısı kesindir çün-
kü amacını gözden yitirmez ve asla çabalamayı bırak-
maz. Her gün yalnızca bir kova toprak getirsem de,
devam edersem sonunda bir dağ dikerim.3 87 Eylemleri
sözlerini yalancı çıkaran ve her zaman ihtiyatlılıkla-
nnı överken, her zaman anlamsızca hareket eden şu
kendini beğenmiş insanlar bizden uzakta olsun. Mev-
kinizin üstünlüğünü astlarınıza, saygınlığınızın üs-
tünlüğünü eşitlerinize, servetinizin üstünlüğünü şa­
tafatınızın parlaklığıyla yorarak daha yoksullara asla
hissettirmeyin. Ve nihayet alçakgönüllülüğün kesin
mükafatının mutluluk olduğunu unutmayın çünkü
alçakgönüllü kişi şan ve şöhreti uzakta aramamış,
bunları kendi bünyesinde, yüreğinin derinliklerinde
ve öz erdeminde bulmuştur. Öte yandan alçakgönül-
lülüğü överken, bunu hayata geçirmenin, özellikle de
iyi bir yönetim biçimiyle imparatorluğu hak edenler
için ne kadar zor olduğunu es geçmeyin.388
Konfüçyüs özellikle günlük ve eve dair erdemler Eve dair
erdemler.

383 Lun-Yu, 3. bölüm, sf. 34.


384 Aynı yapıt, 2. bölüm, sf. 151.
385 Lun-Yu, 6. bölüm, sf. 84.
386 Lun-Yu, 1. bölüm, sf. 8.
387 Lun-Yu, 5. bölüm, sf. 58.
388 Y-King'in kısa özeti, sf. 423. Chou-King, 4. bölüm, 4. kısım, sf. 274. Scientia
Sinensis, ı. kitap, sf. 15 ve 16. Mem. De l'.Acad., 6. cilt, sf. 627.

119
üzerinde ısrar eder. Sıradan insan, der,389 buna karşı
duyarsızdır; bunun bedelini bilmez. Oysa bir aile ba-
bası için, titizliği ve bilgeliği sayesinde karısının mü-
zisyenin harmoniyi sevdiği gibi dirlik düzenliği sev-
diğini; oğullarının, yürekleri canlandırıcı bir neşenin
kaynağı olan ve tüm erdemlerin serpilmesini sağlayan
o karşılıklı sevgiyle birlik olduklarını görmek şahane
bir gösteri değil midir? Çocukların sevgisinin, yerini
torunlarınkilere bıraktığı görülür ve sahip olunanlar-
dan çok daha fazla zevk alınır.
Bu eve dair öğütlere, imparatorluğu yönetmek
İmparator­
lukyö-
için görevlendirilenler için ahlaki ilkeler eklemiştir.
neticileri Her şeyden önce, onurlandırılacak, yüksek mevkile-
için ahlaki re getirilecek kişilerin, bilgelikleri sınanmış adamlar
ilkeler. arasından seçilmesi gerekir. Eğer tanıdıklar arasında
bunlardan az varsa ve hatta sadece bir kişi tanınıyor­
sa, önce ondan başlamalıdır; o, kısa sürede fark edil-
meyen ve bu yüce görevi paylaşmaya layık başka kişi­
ler keşfedecektir. Öte yandan ne halk tarafından hor
görülen, ne de kayıtsız şartsız herkesin tasvip ettiği
kişiler seçmelidir. Tüm oyları toplayan kişi de, hiç oy
almayan kadar tehlikelidir. Dalaverecilik yapmadan,
hem iyi hem de kötü insanlara kendini beğendirmek
ya da beğendirememek mümkün olamaz. Bazılarının
nefreti ve diğerlerinin dostluğu, halkın bağlılığı ya da
tiksintisinden daha emin güvencelerdir. 390 Öte yan-
dan Bilge, önemli mevkileri ancak bunlar kendisini
yararlı kılıyorlarsa sever; onun yüzü, iyi bir prensin
yönetiminde aylaklık ettiğinde de, kötü bir prensin
yönetimi altında işini yaptığında da kızaracaktır.39 '
O, Büyükler tarafından sergilenen örneğin etkisini
bilir. Halkın erdemini bitkilere, kraliyet otoritesinin

389 Tchong-Yong, sf. 49.


390 Lun-Yu, 7. bölüm, sf. 96. Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 446.
391 Memoires concernant !es Chinois, ı. cilt, sf. 466.

120
temsilcilerinin erdeminiyse rüzgara benzetiyorum.
Rüzgar estiğinde uysal bitki başını eğer ve üzerinde
bırakılmak istenen etkiye uyum sağlar.392 Evet, eğer
halk yöneticileri etraflarında doğruluğun ve namuslu-
luğun hakim olmasını istiyorlarsa, buna örnek olsun-
lar. Onlar cimriliği ve açgözlülüğü ayaklar altına alır­
larsa, vatandaş buna ne kadar teşvik edilirse edilsin,
hatta karşılığında ödüllendirilsin, yine de bunu red-
dedecektir.393 Açgözlülük haydutluğun anasıdır ama
halkın açgözlülüğünü ancak yargıçların ve bakanların
açgözlülüğü doğurur. Yüksek görevliler doğruluktan
ayrılmamalıdır ve utanç, onların hırsızlık ve rüşvet­
ten uzak durmasmı sağlayacaktır. 394 Eğer kanunların
serpildiği bir krallıkta, görevliler, prensin hayırhah­
lığından yararlanmalarına rağmen kendi davranışla­
rıyla ya da öğütleriyle yararlı hiçbir şey gerçekleştir­
miyorlarsa, utanç onları ele geçirecektir. Kanunlar
etkisiz kaldığında, yıkımı yakın olan vatanlarına sa-
hip çıkmak yerine bu kanunların enerji ve etkinlik
yokluğunu kendileri de uyguluyorlarsa ve üstelik yine
de hükümdarın hayırhahlığından istifade ediyorlar-
sa daha da utanmalıdırlar. İki durumda da cesaret
ve güvenle konuşmalı ve hareket etmelidir. Yalnızca
ikinci durumda, düzeltilmek istenen kötülüğü daha
da kızıştırmamak için, söylemlere daha fazla yumu-
şaklık, hayırhahlık ve esneklik katmak gerekir.395 Kötü
niyetli insanlara karşı direnmemek imparatorlukların
kaybı manasına gelir; iyiliğe direnmemek imparator-
lukların huzuru ve desteğidir. Arıcak bu iyiliğin çıkar
gözetmeksizin ve acele etmeksizin yapılması gerekir.
Buyurduğunuz her şeyin anında yerine getirilmesi-

392 Lun-Yu, 6. bölüm, sf. 83.


393 Aynı yapıt, sf. 82.
394 Aynı yapıt, sf. 82 ve 83.
395 Lun-Yu, 7. bölüm, sf. 97ve 98.

121
ni beklemeyin; hafif çıkarlar, küçük karlardan dola-
yı, zamanın bedeli olan şu ihtiyatlılık ve olgunlukla
önemli şeyleri sağlamlaştırmak yerine bunları aceleye
getirmeyin ya da ihmal etmeyin. Ve nihayet öyle bir
şekilde hüküm sürün ki, uzaktakiler kendi iradeleriy-
le gelip sizin yönetiminiz altına girsinler.396
Savaşa Savaş, Konfüçyüs tarafından saygı görmemiştir.
dair. Ha- O, ancak mutlak bir gereklilik varsa ve tüm uzlaşma
karetlerin yolları tüketildiyse savaşa başvurulmasını istemişti.
affına dair.
Ayak direyen düşmanlar ve tebaa ya da asi haraçlıları
dize getirmek ancak bu şekilde ümit edilebilirdi.397 Bu
ilke, kanun koyucunun hoşgörü, intikamdan tiksin-
me ve hakaretlerin affı hakkındaki büyük ilkelerine
bağlıydı. Hakaretlerin unutulmasını öğütlemekle
kalmamış, bunlara iyilikle karşılık verilmesini salık
Usule dair. vermişti. 398 Bu ahlaki hoşgörüyü, toplumun en duyar-
lılık yoksunu adetlerine kadar genişletmişti. Bilgelik
ve dürüstlük, diye tekrar ederdi sık sık, 399 edeplilik
kurallarına uygun oldukları derecede beğeni ka-
zanır. Erdeme ters olmayan her durumda asrınızm
adetlerine uyun.
Konfüçyüs ahlakının bu özetini, onun gerçek bir
Bilge'ye dair çizdiği portreyle bitirelim. 400 Bilge oldu-

396 Aynı yapıt, sf. 94.


397 Y-King'in kısa özeti, sf. 425. Lun-Yu, 8. bölüm, sf. ııı ve devamı.
398 Lun-Yu, 7. bölüm, sf. 106.
399 Li-Ki'den alıntılar, Memoires concernant les Chinois, 4. cilt, sf. 7 ve 8.
400 Tchong- Yong, Scientia Sinensis, 2. kitap, sf. 48 ve Memoires concernant
!es Chinois, ı. cilt, sf. 485 ve 486. Konfüçyüs'ün kitaplarının her köşesi
Bilge'ye övgülerle ve Bilge olmak için sahip olunması gereken erdemler
hakkında derslerle doludur. Gerçek Bilge'nin, diye okuyorum Lun-Yu'nun
7. bölümü, sf. 104 ve ıo5'te, üç temel niteliği vardır. Masumiyetinden emin
olan ve mutluluk duyan Bilge, olaylara sesini çıkarmadan boyun eğer ve ka-
derin onu maruz bıraktığı tüm çelişkili durumlara rağmen dinginliğini yitir-
mez. İhtiyatlılığıyla iyiyi kötüden, gerçeği sahteden büyük bir basiretle ayırt
eder ve asla tereddüt etmez ya da kuşkuya düşmez. Gücü ve sarsılmazlığıyla
sıradışı bir ruhsal cesarete sahiptir; korkmaz ve ürkmez. Birkaç sayfa sonra,
sf. ıı9'da bilgelik tilmizlerinin korkması gereken üç durum olduğunu söyler;
ergenlikte aşka dair zevkler, olgun yaşta anlaşmazlıklar ve rekabet, yaşlılıkta

122
ğundan daha fazlasını asla istemez. Zengin ve mevki Bilge'nin
sahibiyse asaletle harcar ve onuruyla temsil eder. Ka- Konfüçyüs
ranlık ve yoksunsa, gösteri yapma amacını gütmeden tarafından
çizilen
yoksulluk içinde yaşar. Yabancı topraklarda kendini
portresi.
yabancı olarak kabul eder ve öyle hareket eder. Derin
üzüntü ve bedbahtlık içinde mi? Derin üzüntü duy-
mayı ve bedbaht olmayı bilir. Her ne durumda bulu-
nursa bulunsun kendisidir ve harcından memnundur.
En yüksek mevkideyse, hayırhahlığıyla ve iyi kalplili-
ğiyle bunun ışıltısının hakkını verir; en düşük mevki-
lerdeyse, asla unvanların önünde yerlerde sürünerek
değersizleşmez ve aptallığı övmez. Tüm projelerinin,
arzularının ve çabalarının tek amacı kendini mükem-
melleştirmektir. Bunu istediği gibi başaramıyor mu?
Yalnızca kendini eleştirir. Öfke asla yüreğini hırçın­
Iaştırmaz, homurtular asla dudaklarını kirletmez. Ne
olursa olsun Tien'in buyrukları onun gözünde doğru­
dur ve insanlar adildir. Bilge'nin önünde tüm engeller
yok olur; onun yürüdüğü yollar düz ve kolaydır çünkü
o yalnızca kaderini yaşama amacı taşır. Kendini mü-
kemmelleştirmek ve diğerlerinin mükemmelliği için
çalışmak da onun en şefkat içeren işlerinden biridir.
İnsanların ona karşı duydukları derin saygı da yalnız­
ca bu birleşmeden kaynaklanır. Aynı zamanda kendi-
ni gösterdiği anda tüm bakışlar ona sabitlenir. Bunun
için özel bir şey yapmıyor gibi görünür ama toplumun
ahlak kurallarında genel bir devrim yaratır. Olayların
akışına kapılmış gibi görünür ama en kapsamlı proje-
leri gerçekleştirir. Tek bir cümle her şeyi açıklayacak­
tır: Yaptığı işler doğanınkiler gibidir; yalın oldukları
oranda yüce ve açıklanamazdırlar.

cimrilik ve açgözlülük. Yine bkz. sf. 120, 131 ve devamı. Özellikle bkz. M.
Amyot, Nouvelle vie de Confucius, bu Bilge'nin Lou kralı Ngai-Koung'la
görüşmesi, 12. cilt, Memoires concernant !es Chinois, sf. 212 ve devamı.

123
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MUHAMMED'E DAİR

uhammed kadar hayatına dair bu sıklıkta ya- Ön

M zılmış az sayıda ünlü insan vardır. Birçok başka


tarihçinin ardından onun farklı dönemlerini ve tüm
gözlemler.

ayrıntıları ele almayacağım. Bunlar benim ele aldı­


ğım konu açısından gereksiz olacaktır. Bununla bera-
ber burada genel bir bakış açısı sunmaktan kendimi
alamıyorum; ve belki de birçok açıdan, bu özette ve
daha sonra gözden geçirecek olduklarımda, cehalete
mahkum müritlerin savunamadığı, çok fazla iftira
atılmış birini oldukça yeni bir bakış açısından görebi-
liriz. Kesinlikle onun fetihlerinin ve hatalarının savu-
nucusu değilim. Ancak onun hayatını, inaklarını, ka-
nunlarını ve ahlakını incelerken, bu büyük adamı iyi
tanımayan ya da eserlerinin derinliğine inmemiş olan
yazarların ona karşı yaptıkları suçlamalar konusunda
onu aklamama izin verin. Az bilgiye sahip ya da kötü
niyetli bir eleştirmenin temelsiz kınamalarda bulun-
ması çok sık rastlanan bir şeydir; onu takip edenler
de ilimlerinin ve yeteneklerinin üstünlüğüne rağmen,

125
ya doğal bir ihmalkarlık yüzünden ya da saldırdıkları
kişilerin yazdığı dili bilmediklerinden, birincinin sağ­
duyulu ve gerçekçi bir biçimde yaptığı yararlı gözlem-
lere karıştırdığı atakça suçlamaları tekrar etmekten
başka bir şey yapmazlar.
Muhammed'in Mekke, Muhammed'in beşiği olmuştur. Ailesi ora-
vatanı ve da meşhurdu. Doğduğu aşiret, vatanında en önem-
ataları. !isiydi; bu, Kureyş kabilesidir. Tapınağın yönetimi
kabileye verilmişti; o dönem İsmail adı altında tanı­
nan bu tapınak Müslümanların en kutsal mekanı,
Avrupa'nın bir kısmının, Afrika'nın ve neredeyse
tüm Asya'nın saygınlığını kazanan bir yer halini aldı.
Muhammed'in dedesi Abdulmuttalib bu önemli gö-
revi yerine getiriyordu. Adet gibi hayırlı bir ilham so-
nucu torununun doğumunu kutladı. Öte yandan, o
Doğumuna dönemin mucizeler dönemi olduğu söylenir. 4°' Doğa­
eşlik eden
nın alt üst olması, dünyanın reformcusu ve peygam-
mucizeler.
berine kavuştuğunun habercisi olmuştu. Zerdüşt'ün
tilmizleri, dinlerinin tehdidi altında bulunduğu dert-
leri, olabilecek en büyük yıkımla öğrendiler. Perslile-
rin on asırdır yanan o kutsal ateşi söndü ve hüküm-
darlarının sarayının kuleleri, titreyen toprakla bera-
ber yıkıldı.
Arabistan'ın kanun koyucusunun ailesi meşhur ol-
Çocukluğun­
duğu kadar da zengindi; ancak o, atalarının sahip ol-
daki yoksulluk
duğu servetlerden yararlanamadı. Babası öldüğünde
ve talihsizlik-
!er. yalnızca iki aylıktı; baba öldüğünde hayatta olan de-

401 Ebulfeda, Vie de Mahomet (Muhammed'in Hayatı), sf. 2. Prideaux, Vie


de Mahomet, sf. 8. Gagnier, Vie de Mahomet, sf. 106 ve devamı, ı. cilt.
Muhammed'in İsmail'in soyundan geldiği söylenir; İsmail, bir hizmetkarın
oğlunun kendi oğluyla aynı mirasa sahip olmasını istemeyen Sara'nın
öğütleri doğrultusunda babası İbrahim tarafından kovulmuş ve annesi
Agar'la beraber Mekke'ye sığınmıştır. Burada da tapınağı kurmuştur. Gag-
nier, ı. cilt, sf. 25 ve devamı. Ebulfeda, Histoire generale (Genel Tarih), Vie
d'Abraham (İbrahim'in Hayatı), sf. 3. Bu soy ağacı kanıtlanmamıştır. Bir çeşit
ilham doğrultusunda yeni doğan bebeğe Muhammed adı verilmiştir; yani
övülen, yüceltilen, şana boğulan.

126
desinin vefatından sonraysa, mallar başka bir oğula,
yani Muhammed'in amcasına geçti; bu amca da tapı­
nağın ve Mekke'nin yönetimine geldi. Adı Ebu Talib'ti.
Beş deve ve bir Etiyopyalı kadın köle, küçük yetimin
payına düşen tek miras oldu. 402 Muhammed'in çocuk-
luğu, talihsizliğin durmadan kendini göstermesiyle
kayda değer bir hal almıştır. Hayatının ilk yıllarına
bir göz atalım. Hayata gözlerini henüz açmıştı ki, ona
hayat veren mezara indi. Kısa bir süre annesi tarafın­
dan beslendikten sonra, ana kucağından koparıldı ve
vatanından uzaklarda, bir çölde yabancı bir kadının
sütünü emdi. Onun eğitimini ele almak için can atan
bu şefkatli annenin kollarına yeniden kavuştu ama
tam kendisine özen gösterileceği sırada annesini kay-
betti. Geriye tek bir desteği kalmıştı. O da ne destek!
Doğru, dedesi vardı ama o ihtiyarlığın yükü altında
ezilen bir dedeydi ve bir süre sonra da yüz yaşını aş­
tığında öldü. 403 Evrenin en şaşırtıcı devrimlerinden
birini gerçekleştirecek olanı yalnız bırakmak için her
şey üst üste gelmiş gibi görünmüyor mu?
Ebu Talib'in koruyuculuğunu üstlendiği çocuklu- Amcası

ğundaki yeni mucizeleri 404 bir kenara bırakalım. Tüm ona tica-
Kureyşliler gibi tüccar olan bu kabile reisi, yeğenine reti öğretir
ve onu
ticareti öğretir; Mekkeliler bu mesleği hor görmek
Suriye'ye
gibi sersemce bir kibre sahip değillerdi ve ticaretin.
götürür.
onurlandırılacak kadar yararlı olduğunu düşünü­
yorlardı. Ebu Talib onu on üç yaşındayken, iş gereği
gittiği Suriye'ye götürdü. Onun Keşiş Bahira'yla orada
tanıştığı ileri sürülür; Keşiş Bahira, Prideaux ve birkaç
başka yazar tarafından Sergius adındaki Nasturi bir

402 Gagnier, ı.
cilt, sf. 108. Prideaux, dicto loco, sf. 9'da Muhammed'in babasını
kaybettiğinde yaklaşık iki yaşında olduğunu söyler. Yalnızca iki aylık
olduğunu söyleyen Gagnier'nin savı en yaygın olandır.
403 Prideaux, sf. 9 ve ıo. Gagnier, ı. cilt, sf. 108 ve devamı, 119 ve devamı.
404 Bkz. adı anılan yazarlar ve M. Savary'nin yaptığı Kur'an tercümesinin
başına koyduğu la Vie de Mahomet, sf. 8 ve 9.

127
keşişle karıştırılmıştır ve bu yazarlar onun Kur'an'ın
yazarı olduğunu düşünürler; 5 ancak40
bu manasız gö-
rüşün lehine hiçbir kanıt bulunmamaktadır.
Ebu Talib yalnızca seçkin bir tüccar değil, aynı
Ondan savaş
sanatını da
zamanda da usta bir savaşçıydı. Muhammed ondan
öğrenir. silah taşımasını öğrendi ve ilk seferlerini onun hi-
mayesinde gerçekleştirdi. Birçok kez Kureyşlilerin
saflarında savaştı ve her zaman yanında olduğu taraf
muzaffer oldu. 4 o6
Muhammed'in Barış dönemi Muhammed'in ticarete dönebilme-
namusluluğu
sini sağladı. Bu alanda zekası ve etkinliği, özellikle
sayesinde hak
ettiği lakap.
de sivil hayattaki tüm hareketlerinde ona eşlik eden
erdemle, yani namusuyla öne çıkarak onurlu El-Emin
lakabını hak etmişti; bu, güvenilir ve sadık adam an-
lamına geliyordu. 407

Evliliği. Bu iyi nitelikleri dikkatleri üzerine çekmesine se-


bep oldu ve akrabası olan Hatice adındaki dul bir ka-
dının ona şefkatle bağlanmasını sağladı. Kayda değer
bir ticarethanesi olan bu kadının, yükünü hafiflete-
cek birisine ihtiyacı vardı. Muhammed işin başına
geçirildi ve bir süre sonra da Hatice onunla evlendi. 4oS
Hatice'nin ona mallarının ve ticaretinin genel yöneti-

405 Prideaux, sf. 10 ve ıı, 52 ve 53. Gagnier, 1. cilt, 4 bölüm, ı. kitap, sf. 121.
Bu konuda ileri sürülmemiş hatalı görüş kalmamıştır. Bazıları onun Kur'an'ı
yazmak için Hıristiyan bir köle olan bir kitapçıdan yararlandığını savunur.
Bazıları bu şerefi Caın adında bir başka Hıristiyana verir; bazılarıysa Aich
adındaki, İslam'ın tutkulu bir tilmizi olan bir başka kitapçıya ... Bir Yahudi
ve uzun zaman boyunca farklı dinleri araştırmış bir Persliden de bahsedil-
ir. Muhammed sık sık düşmanlarının kendisine karşı bu adaletsizliğinden
yakınır. Daha da sağduyu yoksunu olan önemli sayıda Müslüman ise, Kur'an'ı
orijinali ebediyetten beri göğün arşivlerinde var olan ve bir melek tarafından
kopyası peygamberlerine getirilen, yaratılmamış bir kitap olduğunu öne sür-
er. Çocukça tartışmalar sahte din taraftarlarının başlıca özelliklerinden biri
olduğundan da, on ita on iki asırdır bu kopyanın ipekten kağıtlara mı, yoksa
değerli taşlarla bezeli altın yapraklarına mı yazıldığı konusunda ciddi ciddi
açıklamalarda bulunulur. Chardin bu tartışmadan bahseder, ıo. cilt, sf. 61.
406 Ebulfeda, sf. ıı; Gagnier, 1. cilt, sf. 123.
407 Gagnier, aynı yapıt ve Ebulfeda, sf. ıo.
408 Ebulfeda, sf. 12. Gagnier, 5. bölüm, sf. 126 ve 6. bölüm, sf. 130.

128
mini teslim etmesi, tarafgir yazarlar tarafından köle-
lik olarak nitelendirilerek lekelenmiştir; bu, Ebu Ta-
lib onu Suriye'ye götürürken ya da Hatice'nin işleriyle
ilgilenmek için oraya geri döndüğünde, taşıdığı mal-
lar develerin sırtına yüklendiğinden ona deve çobanı
adının yakıştırılması için de geçerlidir. İşte yersiz bir
gayret uğrunda yanılan bir tarihçinin düştüğü, ardın­
dan da kanıt ve araştırma olmaksızın diğerleri tara-
fından tekrar edilen şu bahsettiğim hatalar bunlardır.
Birma-
Evliliği sayesinde zengin olan Muhammed, kendi-
ğarada
ni o ana kadar bir insanın tasarladığı en cesurca proje
inzivaya
üzerine sükunet içinde düşünmeye adadı. Hemşerile­ çekilmesi.
rini daha kolay boyunduruğu altına alabilmek ve et-
kilemek amacıyla, onlardan uzaklaşıyormuş gibi yap-
maya başladı. Uzun yıllar boyunca, ailesinin dahili
ihtiyaçlarının dışında tek uğraşısı, temsilcisi olduğu
gökten güya ilhamları almak için Hira Dağı'ndaki bir
mağaraya gitmek oldu. 409 Onun niyetlerine arı bir
ahlak anlayışı ve katı bir ağırbaşlılık eşlik etti. Bazı
yorumcular Muhammed'in bu şekilde yalnızlık içe-
risinde yaşamadığını, onun yerine vaktinin büyük
bir kısmını yabancı bölgelerde ve özellikle de Pers ve
Roma İmparatorluklarının çeşitli eyaletlerinde geze-
rek geçirdiğini savunurlar. Bu görüş, temeli sağlam

409 Prideaux, sf. 17 ve 18. Ebulfeda, sf. 14 ve 15. Gagnier, sf. 133. Bu mağara
Mekke'den üç mil uzaklıktaydı. Edebiyatçı bir bilgin olan M. de Brequigny'nin,
Muhammed'in dininin ve nüfuzunun yerleşmesi hakkında yazdığı
Memoire'da, Muhammed'in orada benimsediği yaşam tarzının "doğal olarak
ateşli bir hayal gücünde fanatikliği alevlendirebilecek" mahiyette olduğunu
söyler. "O, bu fanatizmi tam tamına on beş yıl boyunca dindarca uygula-
malar ve yalnızlık dolu bir istiğrakla besledi. Bu safi bir fanatizm mi, yoksa
o maske altında saklı olan ihtiras mıydı? Onun fanatizmi, ilk yıllarından
itibaren filizlenmişti; ihtiras ise, biraz çabayla kendini göstermeksizin,
karanlık bir sofuluğun ayrıntılarında yoğunlaşmış ve gizli bir hayatın on beş
yılını zorlukla kaldırabilirdi." Memoires de likademie, 32. cilt, sf. 414. Sizi bu
ilginç Memoire'ı okumaya davet ederim. Burada Muhammed hakkında adil
bir değerlendirme bulacak ve araştırmaların seçimine ve bilginin derinliğine
daima hakim olan bir zihnin öngörüsüyle karşılaşacaksınızdır.

129
olmaksızın, en yaygın olan da değildir.
Görevinin Muhammed peygamber olduğunu ileri sürdüğün­
başlangıcı. de kırk yaşındaydı. Melek Cebrail Tanrı'nın emriyle
yeryüzüne inerek İslamın havarisine Kur'an'ı, onun
inzivası için seçtiği mağarada, gecenin karanlığında
getirdi. 410 Ona söylediği sözler bu kitapta belirtilmiş­
tir. 411 Oku, dedi ona yaklaşarak Tanrı'nın elçisi. Ben
okumuş değilim, diye cevap verdi Muhammed. Oku,
diye tekrar etti Cebrail, Yaradan Rabbin adıyla oku. O,
insanı bir hücreden yaratan, kalemle yazmayı öğre­
tendir, insana bilmediklerini öğretendir. Bu kelimeler
henüz söylenmiştir ki, şunları duyar: Ey Muhammed!
Ben Cebrail'im ve sen Allah'ın elçisisin. 412
İlk Ailesine geri dönen Muhammed bu vahyi candan
tilmizleri. sevdiği eşiyle hemen paylaştı. Zaten daha önce de,
Tanrı'nın kendisine bahşettiği gizemli görüntülerden
ona birçok kez bahsetmişti. Bir kadının özsaygısı,
sevdiği kocanın gururunu okşayan her şeye onu ko-
laylıkla ikna edebilir. Hatice onun ilk müridi olmakta
zorlanmadı. İkincisiyse kendisine özgürlük vaat edi-
len bir köleydi ve o, kendisini kölelikten kurtaracak
olan bu fikirlere inandı ya da inanırmış gibi yaptı.
Üçüncü mürit Ali'ydi; Ali, Ebu Talib'in çocukluktan
henüz çıkmış ve Muhammed'e emanet edilmiş oğluy­
du. Kısa sürede birkaç başka tilmiz de onlara katıldı;
Maruz bunlar arasında daha sonra peygamberin kayınpederi
kaldığı
ilk ve halefi olacak olan Ebu Bekir de vardı. 4 '3
zulümler. Ailesi genel olarak Hatice ve Ali kadar uysal dav-

410 Ebulfeda, sf. 14, Gagnier, sf. 134 ve 135.


411 Kur'an, 96. sure, 2. cilt, sf. 442.
412 Ebulfeda, sf. 15 ve 16. Gagnier, sf. 236. Gagnierve bahsettiğimiz Memoire'ın
yazarı M. de Brequigny'yle beraber şunu gözlemleyelim: Arapların genel
inanışına göre bir insan kırk yaşından önce peygamber olamaz; Muhammed
de öğretisini bundan dolayı o kadar geç ortaya atmıştır. Kur'an'ın ıo. sure, 17.
ayet, ı. cilt, 211. sayfasında bu inanışa telmihte bulunur.
413 Prideaux, sf. 18 ve devamı. Gagnier, ı. kitap, sf. 140 ve devamı. Ebulfeda, sf.
18.

130
ranmadı. Muhammed boş yere ailesiyle uzlaşmaya
ve onu kendi tarafına çekmeye çalıştı; 4 ' 4 aile, utanıla­
cak bir şey olarak gördüğü bu projeden onu caydır­
mak için büyük ısrarda bulundu. Israrlar tehditlere,
tehditler de zulme dönüştü. Kureyşlilerin temsilcisi
oldukları bir dine saldırıda bulunmak ve onların ya-
rarlandığı zenginliklerin kaynaklarını bir anda kurut-
mak bir günah değil miydi? Muhammed ve taraftar-
ları sürüldüler. Hatta onlara karşı silahlar kullanıldı.
Bereket versin ki,· şüphesiz çıkardan dolayı ortaya
çıkan bir büyüleyicilik sonucunda, Muhammed'le
savaşması için gönderilen Ömer, onun en ateşli sa-
vunucusu haline geldi. Ve nihayet, kendilerini İslama
adayan dinsiz vatandaşların aleyhine resmi bir sür-
gün cezası çıkarıldı. Bu kanun, bir imtiyaz beratında
yazılıydı ve bu da özenle muhafaza edilmiyordu; çün-
kü kısa bir süre sonra bir kısmı solucanlar tarafından
kemirilince Muhammed bunu öğrendi ve her zaman-
ki ustalığıyla şöyle haykırdı: "Gökler Kureyşlilerin ka-
nununun karşısında solucanların zafer kazanmasını
sağladı." 415 Bu kanun çok geçmeden yürürlükten kal-
dırıldı; ancak yazılmasına yol açan duygu yok olmadı.
Savaş yeniden alevlenecek ve Arapların kanı, en cesur Muham-
med
reformcunun gerçekleştirdiği değişimi pekiştirecekti.
mucizeler
Bütün bu olaylar üzerinde çok fazla durmuyorum
gerçekleş­
çünkü başlarken dediğim gibi, daha geniş bir ayrıntı, tire bil ece-
ele aldığım konu açısından gereksiz olacaktır. Bütün ğini ileri
yazarların bu noktada yer verdiği şu mucizeden 4 ' 6 sürdü.

414 Muhammed daha sonra Kur'an'ın bir ayetini doğrulamak için gökyüzün-
den indirttiğinin dışında önemli bir etkinlik göstermedi. Burda da aynısı
geçerlidir. En azından Gagnier sf. 145'te ve birçok başka yazar, Kur'an'ın 74.
suresinin, 2. cilt, sf. 393 ve 394'teki ilk ayetlerin sıralamasını kabullenirler.
415 Ebulfeda, sf. 18 ve 27. Gagnier, ı. kitap, bölüm 9-20, sf. 144-240.
416 Prideaux, sf. 41. Chardin, 7. cilt, sf. 444 ve 445. Çok önemli sayıda yazar
bu konuda Muhammed'e hakaret eder. Bazıları sağlıklı bir mantığa ve adil
bir eleştiri yeteneğine sahip olan yazarların, etrafı hatalarla çevrili olmasına
rağmen vatanında Tanrı'nın birliğine ve ahirete dair temel inakları muha-

131
bile bahsetmeyeceğim: Bu, iftiranın yol açtığı benzeri
suçlamaları kökten haksız çıkarmak amacıyla gerçek-
leştirilen ve Muhammed'in sesi eşliğinde Ay'ın dans
etmesi mucizesidir. Maracci gibi saygın yazarların
böylesi saçmalıkları ciddiyetle çürütmeye çalıştık­
larını görmek üzüntü vericidir; bizzat Müslüman-
ların bu sahte mucizelerin varlığını inkar ettikleri
ve Arabistan'ın havarisinin sık sık bu yeteneğe sahip
olmadığını ve yalnızca eğitmek için gönderildiğini
söylemeyi kendine görev bildiği düşünülürse, bu çü-
rütmeler gereksizdir. Mucizeler, der özellikle kitabı­
nın bölümlerinden birinde, 4' 7 Allah'ın elindedir, ben
yalnızca vaaz vermekle yükümlüyüm.
Gökyüzü- Muhammed'in Hatice'yi ve başlıca destekçilerin-
ne seya- den biri olan amcası Ebu Talib'i kaybettiğindeki bü-
hati. yük üzüntüsünü anlatmayacağım. O dönemde haka-
retler ve zulüm kat kat arttı ama bu yenilikçi adamın
müritleri artmaya devam etti. Bu, onun peygamberlik
görevinin on ikinci yılındaydı. Meşhur bir görüntü
bu yılı unutulmaz kıldı. Muhammed'in kılavuzu ve
koruyucusu olarak ilan ettiği Cebrail ona uykusun-
da göründü ve onu gümüşi gri bir kısrağa bindirerek
Kudüs'e götürdü; Muhammed oradaki tapınakta İb­
rahim, Musa ve İsa'yı gördü; peygamberler onun ya-

faza eden ya da daha doğrusu yeniden geçerli kılan ve tanrıtanımazlığın


ve putperestliğin budalalıklarıyla daima hararetle mücadele eden bir ad-
ama nasıl böylesi saçmalıkları isnat edebildikleri anlaşılmazdır. Daha son-
ra yaptığı gibi ya da en azından yapmakla suçlandığı gibi, gözden ırakken
özel bir görüntü gördüğünü iddia ederek onları aldatabilirdi, ki bu hata
oldukça büyüktür; ama toplanmış bütün bir halkın önünde, henüz kuşku
duyan bir halkın önünde böylesi bir mucizenin gerçekleşeceğini ilan etmek,
mantıksızlığın ve cehaletin doruk noktası olurdu; bu her şeyden öte ken-
dini utandırmak ve kendi yenilgisini kendi hazırlamak anlamına gelirdi. Hiç
Gagnier'nin uzun uzadıya ayrıntılarıyla bize aktardığı hikaye gibi böylesine
gülünç ve bu derece kötü kurulmuş bir masal olabilir mi? ı. cilt, ı. kitap, 19.
bölüm, sf. 22 ve devamı.
417 Kur'an, 2. cilt, 29. sure, sf. 168. Bkz. M. de Brequigny, dicto loco, sf. 417.

132
nına geldiler ve o, onlarla beraber Tanrı'ya dua etti. 418
Bu dua bitince, seyahatlerine birinci, ardından da di-
ğer altı gökyüzüne ve daha da ötesine çıkarak devam
ettiler. 419 Bu son yerde, Tanrı peygamberle iletişime
geçmeye lütfetti ve onu, daha önce huzuruna çıkan­
lardan ne kadar üstün tuttuğunu açıkladı. "Adem'i ya-
rattım, der ona, 420 ama görevini kötüye kullandığı için
onu rezil ettim. İbrahim'i dostum kabul ettim; ama
seni gözbebeğim yapıyorum. Musa ile Sina Dağı'nda
içtenlikle sohbet ettiysem de, sen burada, benim hu-
zurumda, gökyüzünde seninle konuştuğum ve senin
de benimle konuştuğun yerde değil misin? İdris'i
daha üstün bir yere götürmüşsem de, şimdi bana

418 Muhammed, çünkü bu görüntü bizzat kendisine anlattırılmıştır, İbrahim,


Musa ve İsa'yla, onlara baskın çıkmaksızın, hiçbir üstünlük taslamaksızın
beraber dua ettiğini ağırbaşlılıkla gözlemler. Hatta, buyruğu Tanrı'dan alan
Cebrail'in kesin emriyle böyle davrandığını söyleyerek aklanmak istermiş gibi
görünür. Bu gece seyahatinin pek geniş ayrıntıları için bkz. Gagnier, ı. cilt,
2. kitap, bölüm 1, 2 vs., sf. 251; bu hikaye için yüz sayfa ayırmıştır. Kur'an'ın
yeni tercümanına göre tüm Müslüman yazarların gerçekten de bu seyahati
teyit ettiklerini gözlemleyeceğim; ancak bunu teyit ederken en ciddi ve en
iman sahibi olan yazarlar, Muhammed'in sadece ruhunun yolculuk ettiğini
ileri sürerler. Kur'an'ın 17. suresi hakkındaki ilk açıklama, 2. cilt, sf. 25. Bu,
bu yazarların en bilgelerinden ve en bilgililerinden biri olan Ebulfeda'nın
da (sf. 32) görüşüdür. Yine bkz. Gagnier, sf. 336 ve 337 ve M. Savary, la vie
de Mahomet'in özeti, sf. 49 ve devamı. M. Savary, Arap yazarlardan esinle-
nerek, meleğin ve birinci, ikinci, vs. gökyüzünün (çünkü orada rastladıkları
kişilerin isimleri dışında, hep aynı konuşma yapılır) kapıcısının diyalo-
gunu aktarır. Cebrail kapıyı çalar. Kim o? diye sorulur kendisine - Cebrail.
-Arkadaşın kim? - Muhammed. - Görevini aldı mı? -Aldı. - Hoş gelmiş. - Bu
kelimeler üzerine kapı açıldı ve içeri girdik. İşte baban Adem, dedi Cebrail
bana, git onu selamla. Adem'i selamladım ve o da beni selamladı. Gökyüzü,
diye ekledi, dileklerini gerçekleştirsin, ey benim şerefli oğlum, ey peygam-
berlerin en büyüğü!
Bu masalsı seyahatin öyküsü için yine bkz. Prideaux, sf. 61-74. Bu yazarın
bize yaptığı sitemi kabullenmek gerekir: "Karşı bir dini küçük düşüren tüm
masalları açgözlülükle alıyor ve bunlara yerli yersiz inanıyoruz:• Müslüman-
lar arasında aktarıldığında yalnızca bizi bir alay konusuna çevirmeye ya-
rayan, diye devam eder, Muhammed hakkında, bir sürü düzmece ve gülünç
hikaye anlatma alışkanlığımız da bundan kaynaklanıyor.
419 Muhammed ve tilmizlerine göre Tanrı yedi gök yaratmıştır. Kur'an, 65.
sure, 12. ayet, 2. cilt, sf. 366.
420 Bkz. Gagnier, ı. cilt, 2. kitap, 10. bölüm, sf. 310 ve 311.

133
iki yay uzaklıkta, yakınımda değil misin? Davut'a
Mezmurları verdiysem, sana Kur'an'ı vermedim mi?
Süleyman'ın emrine rüzgarı ve kuşları verdiysem,
sana ve milletine tabi ve yenik toprakları bile geri
veririm. Ve nihayet İsa'yı ruhumdan ve kelamımdan
yarattıysam, senin adını kendiminkine koşut yazdım.
Bundan böyle bir arada olmadığımız hiçbir duayı al-
mayacağım ve bir tek Tanrı olduğuna şahitlik edildi-
ğinde, aynı zamanda Muhammed'in de O'nun elçisi
olduğuna şahitlik edilecek."
İşte kuşku götürmeyen bir şekilde, açıkça belirtil-
Tilmiz-
miş bir görevdir bu; ancak beklenen başarının gerçek-
lerinin
çoğundaki leşmesi için bunu üretmek ve yayma gözüpekliğini
çelişki. göstermek yeterli değildi; büyük çoğunluğu, bu aşırı
saflığa pek az eğilim gösteren bir halkı ikna etmek
gerekiyordu. Öylesine hayırlı bir etki yaratmak şöyle
dursun, bu hikaye, Muhammed'in birçok tilmizinin
güvenini yitirmesine sebep oldu.42' Mantığa ve gerçe-
ğe bu şekilde meydan okuyan birisinin peygamberleri
olduğunu itiraf etmeye artık cesaret edemediler. İhti­
ras ve cehaletin çekiciliğine kapılanlar ise tam tersine
daha da fanatikleştiler. Hepsi bu değildi; cesareti ve
tuhaflığı büyüdükçe, insan yüreğinin oldukça doğal
bir işleyişi sonucunda, vatanında zayıflayan bu nüfu-
zunu uzaklarda arttırıyordu. Hemcinslerinden üstün
bir dehaya sahip olan insan, ki bu bin defa söylen-
miştir, buna rağmen hemşerilerinin gözünde nadi-
ren olağandışı bir insandır. Üstünlüğü ve şanı, yuva-
sından uzaklaştıkça yayılır. Bu durumda yanılsama,
eğer bu bir yanılsamaysa, o kadar abartılır ki, bunu
doğduğu yerlerde reddetmekte yamanlık gösterilir.

421 Gagnier, 13. bölüm, sf. 335. Prideaux, sf. 74. Kur'an'ın 17. suresi, 62. ayet,
2. cilt, sf. 32'de şöyle der: Sana bahşettiğimiz görüntü, imansızlar arasında
büyük korku salacaktır; ama yalnızca hatalarının daha büyük olmasına yol
açacaktır.

134
Muhammed buna maruz kalmıştı. Mekke'de birkaç
tilmiz kaybederken, bunların sayısı birçok şehirde ve
özellikle de Medine'de artıyordu.42 Kureyşliler onu
2 Ölüme
mahkum
ölüme mahkum ederek bu başarının kefaretini ona
edilir.
ödettiler. Karar oybirliğiyle alındı.423
Kendisini tehdit eden yazgıdan, Muhammed'i an-
cak kaçmak kurtarabilirdi ve kaçmanın düşmanların
intikam ateşini söndürmeyeceğini tahmin etmek zor
olmadığından, saldırıya uğradığında onlara silahlarla
direnmeyi düşündü. Müritlerinin kendisini daha iyi
Tilmizle-
savunmaları için bu buyruğun gökten gelmesini sağ­
rineonu
ladı. Kur'an'ın ayetleri bu konudaki en üstün kanunu
savunma-
belirtti " - Allah, hakarete uğrayanların savaşmasına ları için
izin verir ve onları kudretiyle korur. - Kuşkucularla Tanrı'dan

ve dinsizlerle savaş ve onlara sert davran. - Kutsal din gelen emir.


tüm evrende muzaffer olana dek Hak dininden olma-
yanlarla savaşın. - Büyük bir insan kırımı gerçekleşti­
rene dek imansızlarla savaşın." 424 Bu tanrısal buyruğa,
İslamı ya da bunun elçisini savunurken ölenlere vaat
edilen ebedi mutluluğun cazibesini de ekledi. "İman
için savaşırken ölenlerin mükafatı asla bitmez.425 Ey
inananlar! Allah'ın hakkını savunun; O size yardım
edecek ve adımlarınızı sağlamlaştıracaktır."
Bu durumda Muhammed'in Hicret adı verilen ka-
Muham-
çışından beri Müslümanların ve düşmanlarının bu
med'in
kadar çok savaşmış olmaları şaşırtıcı değildir. Zaferler kendisine
422 Ebulfeda, sf. 41 ve 42. Prideaux, sf. 81. Gagnier, 15. bölüm, sf. 343 ve devamı.
.p3 Ebulfeda, sf. 50. Gagnier, 17. bölüm, sf. 36ovedevamı. Her kabile bir temsil-
ci atamıştı ve bu temsilciler geceleyin Muhammed'i b1çaklayacaklardı. Mu-
hammed haberdar edildi ve kaçtı. Bu olay Kur'an'ın 8. suresi, 30. ayet, ı. cilt,
183. sayfasında hatırlatılır. "Hani kafirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya
da (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı (Kureyşliler kurulunda bu
üç öneri sunulmuştu ama ölüm cezası baskın çıktı ve oybirliği yarattı). On-
lar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en
hayırlısıdır.."
424 Kur'an, ı. cilt, 8. sure, 40. ayet, sf. 184; 9. sure, 74. ayet, sf. 201 ve 2. cilt, 22.
sure, 40. ayet, sf. 93; 47. sure, 4. ayet, sf. 291.
425 Kur'an, 2. cilt, 47. sure, 5, 6, 7 ve 8. ayet, sf. 291 ve 292.

135
zulmeden başta iki tarafa da aitti"" 6 ama peygamber her zaman
Mekkeli- silah gücüyle muzaffer olmasa da, civanmertlik ve ruh
lere karşı
yüceliğiyle oluyordu. Bu örneklerden, Hicri takvimin
civanmert-
altıncı yılında gerçekleşen yalnızca birinden kısaca
liği.
bahsedeceğiz. Muhammed'in yendikten sonra lütuf-
lara boğduğu ve ona minnettarlığını göstermek için
can atan bir prens, düşmanca hareketleriyle Mekkeli-
leri yoruyordu. Birçok kez soyulan buğday kafileleri,
yakında kıtlık meydana gelmesi ihtimalini yaratıyor­
du. Korku içindeki Kureyşlilerin, yirmi yıldır zulmet-
tikleri kişiye başvurmaktan başka çareleri kalmamış­
tı. Hayatına kastetmek ve onu utanca boğmak isteyen
bu suçlu vatandaşlar için şefaat eden bizzat Muham-
med, yani sürgün edilen, aforoz edilen ve ölüm ceza-
sına çarptırılan Muhammed oldu. "Halkımı koruyun,
diye yazdı Themama'ya (bu, o ürkütücü prensin adı­
dır), halkımı koruyun ve kafilelerinin geçmesine izin
verin:' 427 Themama ise saldırılarını kesti ve hemen
itaat etti.
Mekke'ye Bu gönül yüceliği Mekke sakinlerinin ve özellikle
geri de peygamberin ailesinin nefretini ve öfkesini din-
dönmek dirmez. Muhammed yıllardır uzak kaldığı Mekke'ye
istiyor. dönmeyi ve oradaki tapınağı dindarca ziyaret etme-
yi düşünmeye başladı. Seyahatinde ona bin dört yüz
adam eşlik ediyordu; Muhammed yalnızca dini amaç
taşıyan yolculuğun savaş gayeleri içerdiğinin düşü­
nülmesini engellemek için bu kutsal hac yolculuğunu
olabilecek en gösterişli şekilde duyurdu."" 8 Bu önlem
de, yanında kurban edilmek üzere çiçeklerden taçlar
taşıyan insanlar götürmek de Mekkelilerin telaşlan­
masını engellemedi. Şehirlerinin içine girmesini en-

426 Ebulfeda, sf. 56-79. Prideaux, sf. ıoı ve devamı. Gagnier, 2. cilt, 3. kitap, 2.
bölüm ve devamı, sf. 8 ve devamı.
427 Gagnier, 2. cilt, sf. 161. Aynı zamanda bkz. aynı bölümdeki diğer hikayeler,
sf. 177ve 182 ve M. Savary, 112,113,115, vs.
428 Ebulfeda, sf. 84. Gagnier, 2. cilt, 5. kitap, ı. bölüm, sf. 211 ve 212.
gellemek için direnmeye karar verdiler ve onun yürü- Mekke-
yüşüne ve çabalarına son vermek için taşraya doğru lilerle
yaptığı
ilerlediler. Her iki yandan da tarafları sakinleştirmek
anlaşma.
için elçiler gönderildi; uzun tartışmalardan sonra ni-
hayet bir anlaşma imzalandı. Bunun başlıca şartların­
dan birisi 429 Müslümanların kutsal yerleri ancak bir
sonraki yıl ziyaret etmeleri gerektiğiydi. Yapılan bir
diğer anlaşmaya göre de, şehre kılıçlarından başka bir
silah taşımaksızın girecekler ve orada yalnızca üç gün
kalacaklardı.
Yahudilere
Muhammed böylesi koşulları
kabul ettiğine göre,
karşı
anlaşıldığı kadarıyla düşmanlarının muzaffer olma-
zaferleri.
sından korkmuştu. Yahudiler karşısında ise daha
talihli olmuş, o andan sonra onlara savaş açmış, en
önemli şehirlerini fethetmiş, tüm hazinelerini ele ge-
çirmiş ve neredeyse hepsini köleleştirerek boyundu-
ruk altına almıştı. 43°
Birçok
Bu zaferden ve daha önceden Araplara karşı elde
krala öğ­
ettiği çok sayıdaki başarıdan cesaret alarak, artık
retisini
krallarla anlaşmalar yapmanın ve krallara onları ken- benimse-
di adına ve Tanrı adına dinini kabul etmeye çağıracak meleri için
temsilciler göndermenin vaktinin geldiğini düşündü. teklifte
Pers kralına, Roma imparatoruna, Kiptilerin prensi- bulunur.
ne, Etiyopya kralına ve birçok başka hükümdara tem-
silciler gönderdi. Çoğunluğu onları saygıyla ağırladı
ve bazıları da İslamı benimsemekte tereddüt gös-
429 Prideaux, sf. 127ve 129. Gagnier, sf. 213 ve devamı, 228 ve 229. Ebulfeda, sf. 86
ve 87. Bu antlaşmanın, Muhammed'in muzaffer olamamaktan korktuğunu
kanıtladığını söyledim. Antlaşmanın yazılması sırasında gösterdiği yumuşak
başlılık da, bu korkunun onu ne kadar huzursuz ettiğinin bir o kadar
kanıtıdır. Antlaşmayı yazmakla yükümlü olan Ali şu kelimelerle başlamıştır:
"Gönlü yüce ve bağışlayıcı Allah'ın adıyla." Bunların silinmesi ve yerine daha
sade bir biçimde "Senin adınla, ey Tanrı!" yazılması istenmiştir. Üstelik Ali,
Muhammed'i Allah'ın elçisi olarak nitelendirmişti; yine Ali'nin diretmesine
ve peygamberin isteklerine rağmen bu sıfatın üzerini çizmek ve Muhammed,
Abdullah'ın oğlu yazmakla yetinmek gerekmişti.
430 Ebulfeda, sf. 88 ve devamı. Gagnier, 2. cilt, 5. kitap, 6. ve 7. bölüm, sf. 268-
294·

137
Mekke'yi termedi. 43 ' Kısa
bir süre sonra, Mekkeliler yaptıkları
ele geçirir barış antlaşmasının şartlarını çiğneyince, yeni mütte-
ve put- fikleri ve yeni fetihleriyle daha da güçlenen Muham-
perestliği
med, antlarını bozanların üzerine yürüdü. Şehir ele
ortadan
kaldırır.
geçirildi ve muzaffer Muhammed şehre girişine yu-
muşak başlılığı ve ılımlılığıyla damga vurdu. 432 Ardın­
dan tapınağa yönelerek, bunu çevreleyen putları kırdı
ve bunları devirirken Kur'an'ın bölümlerinden birin-
de yer alan şu sözleri söylüyordu: "Hak geldi batıl zail
Toplanan oldu."433 Tanrı'ya saygılarını sunduktan ve abdest al-
halka ver-
dıktan sonra, toplanan halka şu soylu ve dokunaklı
diği söylev.
söylevde bulundu: 4H ''Allah tektir, O sözlerini tuttu ve
hizmetkarının yardımına koştu. O, düşman taburla-
rını tek başına devirdi. Bana sizin üzerinizde nüfuz
bahşetti ve putperestlikten sizi döndürmek için be-
nim aracılığımı kullandı. Tanrısal övgüleri artık ma-
nasız dualarda kullanmayacaksınız; babalarımıza,
bizler gibi insanlar olan İbrahim ve İsmail'e artık kut-
sallığa saygısızlık eden bir dini mal etmeyeceksiniz.
Ölümlüler, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarat-
tık; insaniyet aranızda hakim olsun diye sizi halklara,
kabilelere böldük. Allah'ın gözünde en değerli olan,
O'ndan korkandır."
Yüce gö-
Muhammed birçok kez yenilenlerin kanının etrafa
nüllülüğü.

431 Ebulfeda, sf. 93 ve devamı. Gagnier, sf. 246-264.


432 Gagnier, 3. cilt, 6. kitap, ı. bölüm, sf. 1-26. Ebulfeda, sf. 102 ve devamı.
Öylesine sıkça Muhammed'e kara çalan Prideaux, sf. 139'da şunu be-
lirtir: ... Mekke'ye girdiğinde, kendisini en fazla öfkeyle karşılayanları
öldürtmüştür"; ancak bunu. nereden bulduğunu bilmiyorum. Her açıdan
daha inanılır olan Ebulfeda, sf. 108'de, altı adam ve dört kadın dışında genel
af uygulandığını söyler. Bkz. Gagnier, 3. cilt, sf. 42. Şüphesiz o insanları da
bağışlamak daha iyi olurdu ama ne yazık ki, kamu barışı ve huzuru için ba-
zen siyaset gereği esirgemez davranmak gerekmez mi?
433 Kur'an, 17. sure, 83. ayet, 2. cilt, sf. 34. Prideaux, sf. 140. Ebulfeda, sf. 107.
Gagnier, sf. 29.
434 M. Savary'nin tercümesinden yararlandım, sf. 165. Aynı zamanda bkz. Gag-
nier, sf. 32 ve 33. Bu söylevin son cümleleri, Kur'an'ın 49. suresinin 13. ayetini
oluşturur, 2. cilt, sf. 303.

138
saçılmasını yasaklamıştı. Bu insaniyet dolu harekete
bir de yüce gönüllülük içeren bir tane ekledi, ki bu
en büyük övgüleri hak eder. Savaş hakkı, çünkü buna
verilen ad budur, ona yendiği herkesi köleleştirme
hakkını sağlıyordu; Muhammed onları köle olarak
görmek yerine, onların velinimeti olmayı tercih etti
ve Mekkeliler yenilgilerinden dolayı kaybettikleri öz-
gürlüklerini yeniden kazandılar. 435
Bu yumuşak başlılık Muhammed'in doğasında olsa Başarıları
doruk
da, siyaset gereği onda doğan bir erdem olsa da, bu-
noktasına
nun sayesinde yendiği kişilerin yüreklerini rahatlık­
ulaşır.
la boyunduruğu altına aldı. Putperestlerin akın akın
ona koştukları ve onun dinini benimsedikleri görül-
dü. Birkaçı hala dirense de, onların direnişi yalnızca
bu büyük adamın yeni zaferler kazanmasına yaradı ve
bu zaferler de onun bağışlayıcılığını ve hoşgörüsünü
gitgide daha çok artırdı. 436 Dört bir yanda, generalleri
fetihlerine fetih katıyor ve henüz savaşmadığı Arap
prensler ona aceleyle elçiler göndererek putperestlik-
ten vazgeçtiklerini haber veriyorlardı. 437 Aynı zaman-
da bir sonraki yıl, öğretisine ve ordularına bahşedilen
435 Gagnier, 3. cilt, sf. 33 ve 34.
436 Diğerlerinin yanı sıra bkz. Havazenlerin örneği. Bu kabile genel eğilime
direnmiş ve oybirliğiyle İslam'ı benimsemektense, onun elçisiyle savaşmaya
karar vermişti. Önce onların lehine olan zafer, nihayetinde Müslümanların
yanında olmuştu. Bu zafer Muhammed'e büyük bir zenginlik ve çok sayıda
tutsak sağladı. O sırada yenilenler, ele geçirilen malları ve köleleştirilen
aileleri geri vermesi konusunda ona yalvarmak için temsilciler gönderdiler.
Peygamber yüreğinin sesini dinleseydi, her şeyi geri verirdi ama ganimet za-
ten paylaştırılmıştı. Muhammed, daima açgözlülük eden askerlerden silah
zoruyla elde ettikleri her şeyi geri alırsa, bunların isyan çıkaracağından kork-
tu. Havazenlere mallar ve tutsaklar arasında seçim yapmalarını önerdi. Tut-
saklar seçilince ordusunu topladı ve askerleri tutsaklardan vazgeçmeye teşvik
etmek üzere bir nutuk dile getirdi. Bizzat kendisi örnek oldu ve askerler de
kısa zamanda aynısını yaptılar. Ardından, onları memnun etmiş olmasına
rağmen, taburların uğradıkları kayıptan dolayı şikayetçi olmalarından kork-
tu; böylelikle general sıfatıyla hak ettiği altı paylık ganimeti onlara dağıttırdı.
Gagnier, 3. cilt, 5 ve 6. bölüm, sf. 67-104. Ebulfeda, sf. 112-118.
437 Ebulfeda, sf. 121-128. Prideaux, sf. 144 ve 145. Gagnier, 3. cilt, 6. kitap, 9.
bölüm ve devamı, sf. 119 ve devamı.

139
başarı için Tanrı'ya şükretmek üzere, Mekke'ye yeni
bir hac yolculuğu yaptı.438
Veda et- Muhammed'in son yolculuğu olduğu için 439 veda
mekiçin
haccı olarak adlandırılan bu sofuca görevin üzerin-
yaptığı hac
seyahati. den kısa bir süre geçtikten sonra peygamber öldü. Ki-
şiliği son anlarında hiç değişmedi. Usta ve derin bici

Son anla- olarak~ onu kıvrandıran acıların ortasında haykırıyor­


rındapey- du: Hayır, benden önce asla, hiçbir peygamber be-
gamberce nim maruz kaldığım acıları çekmedi; ancak yıkım ne
kişiliğini
kadar şiddetliyse, beni bekleyen mükafat da o kadar
muhafaza
büyük olacak. 440 Allah, diyordu başka bir vakit, bana
eder.
bu hayatla ebedi hayat arasında seçim hakkı verdi ve
ben ebedi hayatı tercih ettim. 44' Daha az acı çektiği
bir dönemde tapınağa gidebildi ve orada halk önünde
işlediği günahlar için Tanrı'nın affını diledi. Müslü-
manlar, dedi ardından toplanan halka, aranızdan tek
bir kimseyi kırbaçlattırdıysam, işte sırtım burada, ge-
lip bana vursun; şanını lekelediysem benimkini yer-
le bir etsin; haksız yere para istediysem işte kesem.
Hıncımdan korkup da kimse gelmemezlik. etmesin.
Benim mizacımda adaletsizliğin yeri yok. 442
Ölümü. Başlıca hükümleri 443 Arabistan'dan putperestleri
kovmak, İslamı yeni benimseyenlere Müslümanlarla
aynı hakları vermek ve aralıksız dua etmek olan dini
vasiyetini yüksek sesle söyledikten; köleleri azat et-
tikten ve ereceği huzur ve mutluluğun iniltilerle bo-
zulmasını yasakladıktan sonra, Muhammed Hicret'in
on birinci ve "elçiliğinin" yirmi üçüncü yılında, alt-
mış üç yaşında öldü. 444 Ebulfeda, genellikle adalet ve

438 Prideaux, sf. 145. Ebulfeda, sf. 130 ve 131. Gagnier, 16. bölüm, 6. kitap, sf. 199.
439 Gagnier, 17. bölüm, sf. 218. Prideaux, sf. 146.
440 Gagnier, 18. bölüm, sf. 228.
441 Gagnier, 3. cilt, 18. bölüm, sf. 230.
442 Ebulfeda, sf. 134. Gagnier, sf. 229 ve 230.
443 Ebulfeda, sf. 135. Gagnier, sf. 231.
444 Gagnier, sf. 232, 234 ve 247. Bu 63 yaş Arapların her zamanki hesaplarına
gerçekle dolu olan bu büyük adamı tasvir etmiştir. 445 Muham-
"Doğa, Muhammed'e üstün bir zeka, eşsiz bir sağdu­ med'in
yu, inanılmaz bir hafıza bahşetmişti. O az konuşur Ebulfeda
tarafından
ve sükunetten hoşlanırdı. Alnı daima dingindi. Soh-
çizilen
beti hoş ve mizacı değişmezdi. Herkese karşı adildi; tasviri.
bir akraba, bir yabancı, güçlü bir adam ya da zayıf bir
adam elindeki teraziyi asla bir tarafa eğmezdi. Yoksu-
lu yoksulluğundan dolayı hor görmez ve zengine zen-
ginliğinden dolayı saygı göstermezdi. Konuşmasının
cazibesini Büyükler'in yüreğini kazanmakta kullanır
ve samimiyetini dostlarına saklardı. Kendisine konu-
şan kişiyi sabırla dinler ve ilk kalkan asla o olmazdı.
Eğer birisi dostluk göstergesi olarak elini sıkarsa,
uyarılmadan önce asla elini geri çekmezdi. Sık sık
silah arkadaşlarını ziyaret eder ve onların işlerinden
haberler alırdı. Arabistan fatihi olarak çoğunlukla
yere oturur, kendi ateşini kendi yakar ve misafirlerine
kendi elleriyle yemek hazırlardı. Büyük bir hazinenin
efendisi olmasına rağmen bunu cömertçe dağıtır ve
evinde yalnızca asgari gerekli şeyleri bulundururdu.
Onun, diğerlerini dört noktada geride bıraktığı söyle-
nir: Değerlilik, cömertlik, güreş ve evlilikte sağlıklılık.
Sık sık Allah'ın insanların mutluluğu için iki şey ya-
rattığını söylerdi: Kadınlar ve kokular."

BİRİNCİ MAKALE
Muham-
MUHAMMED'İN İNAKLARI med'in
dini hak-
Vivaldo Kur'an'dan bahsederken, bu kitabı oku- kındage­

mak bir yana dursun, bunun her nerede görülürse nel olarak
kepazeye çevrilmesi, aşağılanması ve alevlere atılması ne düşün­
meli?

göredir ve Prideaux'nun sf. 153'te gözlemlediği üzere, bizim hesap biçimim-


izde 6ı'e denk gelir.
445 Gagnier 3. cilt, sf. 279 ve devamında; M. Savary ise sf. 237 ve 338'de bunu
aktarırlar.
gerektiğini söyler; bu tamamıyla hayvansı bir üretim
olduğundan, diye ekler, insanların hafızasında yer
etmeyi asla hak etmez. 446 Bu gülünç cümle, fazlasıy­
la katı bir yasaklama barındırır. Kuşkusuz hatalar,
Muhammed'in dinini çok sık ayaklar altına almakta-
dır; ancak bu dinin hak ettiği eleştirileri abartacak ve
bazen layık olduğu övgüleri sakınacak kadar adalet-
siz miyiz? Dünyanın yarısını boyunduruğu altına alan
bir dini sistemin, sağduyunun itiraf edebileceği hiçbir
şeye sahip olmaması mümkün müdür? Müslümanla-
rın kutsal kitabını açalım ve bakalım; peygamberleri-
nin belli aralıklarla din ve ahlakın en yüce gerçeklerini
ortaya koyduğunu göreceğiz. Şüphesiz tanıklığından
kuşku duymayacağımız Maracci, bunu itiraf etmek-
ten çekinmez. 447 Hıristiyan dininde, der, makul ve
muhtemel bulduklarımızla, bize kanuna ve doğanın
ışığına uygun gelen her şeyi muhafaza etmişler.
Tanrı'nın
Her şeyden önce bu dinin temel ilkesi bir Tanrı'nın
birliği,
birliğidir. Muhammed'in bu büyük gerçek için duy-
ebediyeti,
vs. duğu coşkudan dolayı Hıristiyanlara karşı adaletsiz
davrandığını gözlemlemeyeceğiz; Hıristiyanlar, ev-
renin ilk milletlerinde uzun süre batıl inançlardan
kaynaklı inanılan şu tanrıların çokluğundan ne kadar
tiksinseler de, Muhammed Hıristiyanları çoktanrılı
olarak kabul eder. Bırakalım bu tamamen adaletsiz
suçlamayı tanrıbilimciler aklasın. Benim açımdan,
ben Kur'an'ı açıyorum ve yazarının kendisinden önce
yaşamış halkların dini fikirlerini az kelime kullanarak
nasıl alaşağı etmeye çalıştığını görüyorum. Paganlık
birçok tanrısal varlık yaratmıştı. Bükülebilir bir tahta

446 Pierre de la Chevalerie'nin le zele du Christ contre !es Juifs et !es Sarrasins
(İsa'nın Yahudiler ve Sarazenlere Karşı Büyük Gayreti) adlı eserine yazdığı
notlar. Bu Vivaldo da, le Chandelier d'or de la sainte Eglise de Dieu, a savoir,
Jesus-Christ ( Tanrı'nın Kutsal Kilisesinin Altın Şamdanı, yani Hazreti İsa)
diye bir tane yazmıştır. Bkz. Reland'ın yazdığı önsöz.
447 Kur'an'ın Latince yaptığı tercümesinin önsözü, sf. 4.
parçası ya da kırılgan bir taş, putperestliğin saygısı­
nı görüyordu. Yahudiler peygamberlerinden birisini
Tanrı'nın oğlu diye adlandırmıştı. Zerdüşt'ün tilmiz-
leri, kendi aralarında eşit olan ve dünyadaki iyi ve kö-
tüyü aralarında paylaşan iki ilkeyi benimsemişlerdi.
Vahiy yoluyla aydınlanan Hıristiyanlar, insanların
kurtarıcısının Tanrı'dan doğan Tanrı olduğunu ha-
ber veriyorlardı. Muhammed hem kutsal gerçekleri,
hem de onur kırıcı hataları ortadan kaldırmak ister ve
haykırır: 448 "Allah birdir, ebedidir, doğurmamıştır ve
doğrulmamıştır. Eşiti yoktur." Bu ne hayranlık verici
bir özlülüktür!
Muhammed'in Tanrı'ya övgüleri yüceltme, büyük- Muham-
lük ve dirilik doludur. Bunların başlıca noktalarına med'in
değinelim. Bakışlarımızı ne tarafa çevirirsek çevire- Tanrı

lim, Tanrı'nın lütuflarıyla karşılaşırız. O, evreni kud- tasviri.

retiyle, ilmiyle ve devasalığıyla doldurur. Tahtı gökleri


ve yeryüzünü kapsar. Var olan her şey O'nun eseridir;
gecenin sakladığı her şey, güneşin aydınlattığı her şey
onun alanıdır. Dünyadan önce olan her şeyi ve dünya-
dan sonra olacak her şeyi bilir. Geleceğin anahtarları
O'nun elindedir. 449 Gizlice konuşanla insan içinde ko-
nuşanı, kendini gecenin gölgelerine saranla kendini
gün ışığında göstereni de bilir. Onun gözünde bütün
sırlar ortaya çıkar. 450 O'nun kudretinden koruyacak
sığınak yoktur; gücü bilgelikle birleştirir; sonsuzdur,

448 Kur'an, 112. sure, 2. cilt, sf. 461. "Tek bir Allah'a tapının", bu eserin her
köşesinde tekrar edilen buyruktur. Bkz. ı. cilt, 2. sure, sf, 13, 21, 23, 27, 45; 3.
sure, sf. 52 ve 60; 4. sure, sf. 92; 5. sure, sf. 118; 6. sure, sf. 128, 136, 139, vs.; 2.
cilt, 16. sure, sf. 17; 17. sure, sf. 37; 18. sure, sf. 39, vs. vs. Tanrı'nın oğlu inağı
hakkında ise bkz. aynı yapıt, 19. sure, sf. 56, 61; 23. sure, sf. 104; 25. sure, sf.
117, vs. vs. Özellikle bkz. 5. sure, sf. 109.
449 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 6, 19 ve 45; 3. sure, sf. 77; 4. sure, sf. 98 ve 99; 6.
sure, sf. 127, 133, 135 ve 139; 2. cilt, 19. sure, sf. 59; 20. sure, sf. 62 ve 71; 30. sure,
sf. 173; 34. sure, sf. 199; 37. sure, sf. 219; 39. sure, sf. 243; 41. sure, sf. 261; 42.
sure, sf. 263; 57. sure, sf. 337; 59. sure, sf. 350; 64. sure, sf. 361.
450 3. sure, sf. 52; 6. sure, sf. 139; 11. sure, sf. 238; 13. sure, sf. 255; 16. sure, 2. cilt,
sf. ıo.

143
cömerttir ve bağışlayıcıdır. 451 En yüce hükümdar ola-
rak istediği gibi affeder ve cezalandırır; istediği gibi
taçlar bahşeder ve geri alır, insanları yükseltir ve alçal-
tır. Tek bir sözüyle varlıkları hiçlikten çıkarır ve onla-
rı çaba sarf etmeksizin korur. 452 O'nun sesiyle dağlar
yükselir, ağaçlar büyür; kullanımımıza sunulan de-
niz, besinimiz olan balıkları ve kıyafetlerimizi beze-
yen süsleri verir; gemi dalgaları yarar; nehirler akar ve
topraklarımızı bereketlendirir; Ay ve Güneş bize ışık­
larını bahşederler ve tüm gök cisimleri çizilen yolu
takip eder. 453 O, şafağı karanlıklardan ayırdı ve iş için
gündüzü, insanların dinlenmesi için geceyi yarattı. 454
Yüreklere korku ya da umut salmak için yıldırımı
ışıldatan O'dur; rüzgarları serbest bırakan, bulutları
karıştıran, yayan ve havalara atan, onların bağrından
filizleri büyütecek ve yeşillikleri canlandıracak yararlı
yağmuru yağdıran O'dur. Başakta toplaşan buğday ta-
nelerini, bereketli palmiyeleri, altın salkımlar halinde
sarkan meyveleri O'na borçlusunuz; sıcağın sararttığı
ekinleri, bahçelerinizdeki gölgelikleri, sürülerinizin
verdiği yünü ve barınağınız olan evlerinizi O'na borç-
lusunuz. 455 Lütufkarlığı en önemsiz nesnede bile ken-
dini gösterir ve sürüngenlerin en kötüsü bile O'nun

451 2. sure, sf. 45; 3. sure, sf. 52 ve 61; 4. sure, sf. 99; 5. sure, sf. 116; 13. sure, sf.
256.
452 Kur'an, ı. cilt; 2. sure, sf. 45; 3. sure, sf. 56; 5. sure, sf. 109 ve 112; 6. sure, sf.
135 ve 139; 2. cilt, 40. sure, sf. 252.
453 13. sure, sf. 254; 14. sure, sf. 267; 2. cilt, 16. sure, sf. ıo; 22. sure, sf. 96; 24.
sure, sf. 113; 27. sure, sf. 145; 30. sure, sf. 176; 31. sure, sf. 182; 35. sure, sf.107ve
108; 36. sure, sf. 215; 39. sure, sf. 237; 40. sure, sf. 252 ve 253; 45. sure, sf. 282.
454 6. sure, sf. 133 ve 138; 7. sure, sf. 157; ıo. sure, sf. 217 ve 218; 14. sure, sf. 267; 2.
cilt, 22. sure, sf. 95; 23. sure, sf. 104; 24. sure, sf. 113; 25. sure, sf. 122; 28. sure,
sf. 160; 30. sure, sf. 173; 31. sure, sf. 182; 39. sure, sf. 237; 40. sure, sf. 252; 78.
sure, sf. 406.
455 6. sure, sf. 139; 7. sure, sf. 157; 13. sure, sf. 255, 256 ve 257; 2. cilt, 16. sure, sf.
16; 22. sure, sf. 95; 24. sure, sf. 113; 25. sure, sf. 122; 27. sure, sf. 145; 29. sure, sf.
170; 30. sure, sf. 176; 31. sure, sf. 179; 36. sure, sf. 215; 39. sure, sf. 139; 50. sure,
sf. 306; 78. sure, sf. 406 ve 407; 80. sure, sf. 413.

144
elinden beslenir. 456 Uyku O'na yaklaşmaz ve günah
O'ndan kaçar. 457 İnsanlar O'nun yüce haşmetinden,
ancak O'nun onlara gösterdiği kadarını bilirler.458 O,
her şeyin birleşmesi gereken sondur. 459 Övgüsü ken-
di içinde saklı olsa da, doğada O'nu onurlandırmak
için can atmayan hiçbir şey yoktur. Ormanlarda kuş­
lar O'nu şakır; akşamın ve sabahın gölgesi O'na ta-
par; yedi gök O'nu ilahilerle şereflendirir; şimşek bile
O'nun kudretini kutlar; melekler O'nun huzurunda
titrer ve gece-gündüz O'nun yüceliklerini duyurur-
lar.460
Kuşkusuz böylesi lütuflar insanların minnetini ge-
Tanrı'dan
rektirir. Öte yandan, nankör hizmetkarlardan nefret korkmak
eden ve uzun süre onların bu sadakatsizliğine göz veO'na
yummayan Tanrı'nın gözünde, minnettarlık hoş kar- karşı nan-

şılanır.46' Tehlike atlatılınca, der Muhammed, Allah'ı kör olma-


terk etmeye cüret edilir çünkü O'nun gazabından mak.

uzak olunduğu düşünülür. Fakat O ayaklarımız altın­


da bir uçurum açamaz mı ya da başımızın üzerinde
taş dolu bir bulutu eritemez mi? Denizler üzerine
götürüp, sırf cezalandırmak için bizi sulara gömecek
olan azgın bir rüzgar estirmeyeceğinden emin olabilir
miyiz? O zaman nereye sığınabiliriz? Nerede bir kur-

456 Kur'an, ı. cilt, 11. sure, sf. 224.


457 2. sure, sf. 45; 11. sure, sf. 238.
458 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 45.
459 3. sure, sf. 66; 5. sure, sf. 109; 11. sure, sf. 238; 2. cilt, 24. sure, sf. 113; 35. sure,
sf.206.
460 4. sure, sf. 99; 13. sure, sf. 256; 2. cilt,17. sure, sf. 30; 21. sure, sf. 77; 22.
sure, sf. 96; 24. sure, sf. 113; 30. sure, sf. 173; 41. sure, sf. 259 ve 260. Bu özeti
bitirmek istediğim ayeti dipnota koymayı tercih ettim çünkü bu bana zevk-
sizce ve hatta abartılı geldi, tabii Tanrı'dan bahsederken böyle bir şey müm-
kün olabilirse ... İşte şöyle: Tanrı'ya övgüleri tasvir etmek için deniz suları
siyaha boyansaydı, O'nun harikalarını kutlayamadan yitip giderlerdi. Başka
bir okyanus da bunda yetersiz kalırdı. Kur'an, 18. sure, sf. 52.
461 Kur'an, 2. cilt, 39. sure, sf. 238. "Benim anımı muhafaza edin, der yine
Tanrı, ı. cilt, 2. sure, sf. 26'da, ben sizinkini muhafaza ederim. Bana şükran
hareketlerinde bulunun. Nankör olmayın." Bkz. 55. sure, sf. 327 ve devamı.
Bu, Tanrı'nın lütufları hakkında bir ilahidir.

145
tancı bulabiliriz?462 Bu duyguyla dolarsak, Tanrı için
şefkatli ve saygılı bir aşkla beraber, kibirli ve bozul-
muş insanların yüzünü kızartan şu yararlı korkuyu da
besleriz; ve daima mevcut olan bu korku, intikamla-
rında korkunç davranan bir efendinin cezalarından
kaçınmamızı sağlayarak, ebediyen zevk bahçelerinde
yaşama mutluluğunu bize verecektir. 463
Kıyamet Gerçekten de bir gün gelecek, göğün ve yerin sır­
gününe larını bilen, ölüleri mezarlarının dibinden çağıracak
dair. ve mutlak gücüyle onları yeniden canlandıracaktır.
Tanrısal boruların sesleriyle yeniden hayata dönen-
ler, şaşkın bir biçimde ve secdeye vararak, canlıların
evrensel meclisinde ortaya çıkacaklardır. Orada kor-
kutucu bir mahkeme kurulacak ve en üstün hakimin
kararları, en katı adalet sonucu verilecektir. 464 Terazi
O'nun ellerinde olacaktır. Terazi eğilirse o insanlar
mutlu olacaklardır ve terazi hafif kalırsa o insanlar
suçlu ilan edilecektir. 465 Onları hiçbir şey kurtarama-
yacaktır. Boşu boşuna lehlerine bir telafi, bir efendi-
nin buyruğu, bir hizmetkarın yardımı ya da bir dos-
tun şefaati için bekleyeceklerdir. Ancak tek sığınak­
ları Tanrı olacaktır. 466 Evrenin yargılanması göz açıp
kapamaktan daha kısa sürecektir. 467
Ne şüphe duyulması, ne de gerçekleşmesinin de-
ğiştirilmesi mümkün olan bu günde dünyanın yüzü
değişecektir. Tanrısal habercinin çığlıklarına karşı
dikkatli ve ağırbaşlı olan, dört bir yana dağılmış bö-

462 Kur'an, 2. cilt, 17. sure, sf. 33.


463 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 33, 34 ve 35; 3. sure, sf. 65, 69 ve 78; 4. sure, sf. 79;
5. sure, sf. 105, 106 ve 108, vs. vs; 2. cilt, 16. sure, sf. 24; 22. sure, sf. 88 ve 92; 23.
sure, sf. 102; 31. sure, sf. 183; 33. sure, sf. 198, vs.
464 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 50; 4. sure, sf. 92; 6. sure, sf. 130; 2. cilt, 16. sure, sf.
17; 18. sure, sf. 51; 19. sure, sf. 61; 30. sure, sf. 172.
465 Kur'an, ı.cilt, 7. sure, sf. 150; 2. cilt, 21. sure, sf. 79; 23. sure; sf. 105.
466 ı. cilt, 2. cilt, sf. 8 ve 20; 2. cilt, 18. sure, sf. 43; 40. sure, sf. 248; 44. sure, sf.
280.
467 2. cilt, 16. sure, sf. 17.
cekler gibi mezarlarından çıkan insanlar kendilerini
bekleyen yazgıyı öğrenmek için toplandıklarında, bir-
çok mucize gerçekleşecektir. Toprak ortasından ayrı­
lacak ve temellerine kadar titreyecek; sarsılan gökler
karışacak; yerlerinden kopan dağlar yürüyecek ya da
toza dönüşerek rüzgarların oyuncağı haline gelecek;
korkan anne emzirdiği oğlunu terk edecek; hamile eş
doğuracak ve Tanrı'nın kolundan darbe yiyen insan-
lar sarhoş gibi olacaklardır. 468 Liderleriyle toplanarak
yere diz çöken halklar, açık bir kitapta, gerçekliğin
kitabında, hak ettikleri kaderi göreceklerdir. Saba
halkı, Muhitler, Yahudiler ve Hıristiyanlar da Müs-
lümanlar gibi kaderlerini oradan okuyacaklardır; en
önemsiz eylemler bile orada tasvir edilecektir; Tanrı,
tanıklar ve peygamberlerin önünde bunlardan hesap
soracaktır; hiçbir şey, atom bile O'nun gözünden ve
kavrayışından kaçmadığından, O'na kendimizi açsak
da, O'ndan yüreğimizi saklama cüretini göstersek de,
O herkese yaptığı işleri tek tek gösterecek ve herkes
bunun bedelini ödeyecektir. 469 Kötü kalpli insan, yap-
tığı kötülükle arasına sonsuz bir zaman dilimi girsin
isteyecektir. Zincirlere vurularak, bin defa daha ağır
bir yükü, suçlarının ve doğru yoldan çıkardığı ölüm-
lülerin yükünü taşıyacaktır.47° Etrafları karanlıklarla
çevrilen kafir ve imansız, neden ışıklarının elinden
alındığını soracaklar ve geç kalmış pişmanlığa göz
yummayan Tanrı, emirlerini ve derslerini ihmal et-
tikleri için ebedi bir unutulmuşlukla cezalandırıla-

468 Kur'an, ı. cilt, 14. sure, sf. 269; 2. cilt, 22. sure, sf. 88; 17. sure, sf. 309; 52.
sure, sf. 314; 54. sure, sf. 323; 56. sure, sf. 332; 69. sure, sf. 379; 77. sure, sf. 403;
78. sure, sf. 407; 81. sure, sf. 415; 82. sure, sf. 417.
469 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 51; 3. sure, sf. 55, 56 ve 76; 2. cilt, 16. sure, sf. 22; 17.
sure, sf. 27 ve 33; 18. sure, sf. 44; 22. sure, sf. 90; 34. sure, sf. 199; 36. sure, sf.
217; 39. sure, sf. 244; 40. sure, sf. 247 ve 248; 45. sure, sf. 283; 69. sure, sf. 379.
470 Kur'an, ı. cilt, 3. sure, sf. 56; 14. sure, sf. 269; 2. cilt, 16. sure, sf. 11.

147
cakları cevabını verecektir. 471 Ölüm meleği başında
beklediği sırada, toprağa dönüştükten sonra yeni-
den hayata gelineceği fikrine acımayla gülümseyen
şüpheci kişi utanca boğularak lekelenecek ve gözleri
açılacaktır. Sağduyu yoksunu insan! O, bu kaçınılmaz
saatin gelmeyeceğinden emindi ama o zaman, bunun
önlemini alamadığı ve saati geciktiremediği için titre-
yecektir.472 İşte yerleriniz, denilecek putperestlere;473
işte tanrılarınızda burada; bakın bakalım aralarında
bir canlı yaratabilen ve onu önünde yeniden ortaya çı­
karabilen bir tane var mı?
Muhammed'in birçok yerde diriliş ve kıyamet günü
hakkında bize verdiği tasvir budur. Tanrı, vaatlerinin
kesin olacağına ve adil intikamını hiçbir şeyin dur-
duramayacağına dair burada deniz, dağlar, yağmuru
taşıyan bulutlar, öfkeli rüzgarların esintisi, kutsal ta-
pınak ve kutsal kitap adına yemin eder. 474 İnsan ırkı üç
kısma ayrılacaktır. Bir kısmı O'nun sağında yer alacak
ve değişmez bir mutluluk sahibi olacak; bazılarıysa
solunda yer alarak ebediyen bedbaht olacaklardır. Bu
iki sınıfın önündeyse, Tanrı'ya daha yakın yer alacak
gerçek seçilenler bulunacaktır. 475
Cennet'e İyilik yapacak ve erdemli davranacak inananlara
dair.
vaat edilen mutluluk imgesi, olabilecek en kösnülü
hayal gücü tarafından çizilmiştir. Tanrı'nın hayır­
hahlığıyla kayırılanlar, topluluklar halinde Cennet'e
götürülecek ve kapılar onlar için açılacaktır. Burada
''Allah'a hamdolsun!" diye haykırılmaktadır. "O, va-

471 Kur'an, 2. cilt, 20. sure, sf. 73; 32. sure, sf. 187; 44. sure, sf. 277 ve 278; 39.
sure, sf. 243.
472 Kur'an, 2. cilt, 19. sure, sf. 56; 22. sure, sf. 95; 30. sure, sf. 275; 32. sure, sf. 185;
34. sure, sf. 199 ve 203; 37. sure, sf. 220 ve 221; 51. sure, sf. 310.
473 1. cilt, 10. sure, sf. 213 ve 214.
474 Kur'an, ı. cilt, 10. sure, sf. 209; 14. sure, sf. 269; 2. cilt, 51. sure, sf. 310; 52.
sure, sf. 314.
475 2. cilt, 56. sure, sf. 332; 169. sure, sf. 379 ve 380; 74. sure, sf. 395.
atlerini yerine getirme lütfunda bulundu; cenneti
bizim mirasımızdır. Buna sahip olanların mükafatı
hamdolsun." 476 Yorgunluk, anlaşmazlık, korku, acı ve
saçma kofluklar, genişliği göklere ve yeryüzüne eşit
olan ve zilyetliği asla orada oturanlardan geri alınma­
yacak olan bu mekandan uzaklaştırılmıştır. 477 Kalpler
orada her arzu ettiklerini ve gözler kendilerini her
cezbedeni bulacaklardır. 478 Burada akşam ve sabah ye-
mek yenmekte ve tanrısal bir şölen, nefis yemekler ve
gümüş sürahiler ve kristal kadehlerde getirilen enfes
içecekler sunmaktadır. 479 Yüklü dallar, bolluk içerisin-
de taşıdıkları meyveleri toplamalarına izin vermek
için onların önlerinde eğilirler; şarabın, saf balın aktı­
ğı dereler, tadı asla bozulmayan sütün aktığı nehirler
görülür. 4So Zevk sevdası ölümlülerin gözlerini kamaş­
tırır; kadınlar, hazineler, muhteşem atlar, kırlar, sü-
rüler, onların ateşli arzularının karşılıklarıdır ancak
bu zevkler, seçilmiş insanlar için hazırlananlardan ne
kadar uzaktadır! 48' Onların bütün dilekleri gerçekle-
şir. Onlar en üstün zevklerin ve ebedi mutlulukların
tadına varırlar. 482 İpekten ve altından kumaşlardan
dikilmiş kıyafetler, en değerli madenlerden yapılmış
ve inciler ve değerli taşlarla bezenmiş gerdanlıklar ve
bilezikler, onların giysileri ve süsleridir. 483 Serin ve da-
ima yeşillikler içindeki gölgeler altında, berrak çaylar-
la sulanan ve harika sarayların süslediği bahçelerde,
476 Kur'an, ı. cilt, 3. sure, sf. 54; 7. sure, sf. 154; 2. cilt, 29. sure, sf. 169; 39. sure,
sf. 245.
477 ı. cilt, 3. sure, sf. 69; 14- sure, sf. 217; 2. cilt, 15. sure, sf. 5; 19. sure, sf. 59; 35.
sure, sf. 210; 88. sure, sf. 429.
478 Kur'an, 2. cilt, 43. sure, sf. 275.
479 ı. cilt, 13. sure, sf. 260; 2. cilt, 19. sure, sf. 59; 38. sure, sf. 234; 76. sure, sf. 401.
480 Kur'an, 1. cilt, 2. sure, sf. 5; 2. cilt, 47. sure, sf. 292; 55. sure, sf. 329; 76. sure,
sf. 401.
481 Kur'an, 1. cilt, 3. sure, sf. 54.
482 1. cilt, 3. sure, sf. 54; 4. sure, sf. 82 ve 88; 5. sure, sf. 125; 9. sure, sf. 201; 10.
sure, sf. 217; 2. cilt, 25. sure, sf. 118; 31. sure, sf. 179; 36. sure, sf. 217.
483 2. cilt, 18. sure, sf. 42; 22. sure, sf. 90; 35. sure, sf. 210; 76. sure, sf. 402.

149
düğün yatağı kadar yumuşak yataklar üzerinde dinle-
nirler. 484 Yanlarında beyaz gerdanlı, güzel kara gözlü,
mütevazı bakışlı güzeller vardır. Hiçbir adam, hiçbir
cin, daha önce onların cazibelerini ve edeplerini kö-
tüye kullanmamıştır. Bu göz kamaştırıcı bakirelerin
parlaklık ve beyazlığına inciler bile yanaşamaz. 485 Bu
güzeller, esinledikleri aşk ve arzuları kendileri de his-
sederler ve böylelikle iki aşık, sonsuz bir güç ve genç-
lik sahibi olurlar. 486 Bu büyülü yer, ebedi yeşilliklerin
taçlandırdığı iki bahçeye daha açılır. Yerden fışkıran
iki kaynak suyu bunların süsleridir. Burada hurma,
nar va çeşitli meyveler bir arada bulunur ve büyüle-
yici güzellikte huriler, muhteşem evlerde yaşarlar. 487
Cehennem'e Paganlığın doğurduğu, meşhur halkların benim-
dair. sediği, şairlerin güleç hayal güçlerinin güzelleştir­
diği bu cennet daha taze ve daha cazip bir manzara
mı sunuyor? Tartarus'ta çekilen acıların resmi de,
Muhammed'in cehennem korkunçluğu hakkındaki
tasvirinden daha ürkütücü değildir. Sapkınlar, şerir­
ler, bu dünyayı ahirete tercih edenler, çevreleri ha-
talarıyla dolu suçlular bir ateş çukuruna atılacak ve
orada korkunç acılara ve utanca maruz kalacaklardır.
Bu karanlıklar mekanından asla çıkamayacaklardır;
hatta acılarının hafiflemesi umudunu bile taşıyama­
yacaklardır. 488 Tanrı'nın lanetine maruz kalmış bir
şekilde boşu boşuna sızlanacak ve iç geçireceklerdir;

484 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 5; 3. sure, sf. 54; 4. sure, sf. 82, 88 ve 97; 5. sure, sf.
108, 119 ve 125; 9. sure, sf. 201 ve 203; ıo. sure, sf. 210; 13. sure, sf. 260; 14. sure,
sf. 265; 2. cilt, 16. sure, sf. 12; 18. sure, sf. 42; 22. sure, sf. 89 ve 90; 25. sure, sf.
118; 29. sure, sf. 169; 36. sure, sf. 217; 39. sure, sf. 239; 48. sure, sf. 296; 58. sure,
sf. 346; 61. sure, sf. 355; 76. sure, sf. 401; 83. sure, sf. 420.
485 Kur'an, 2. cilt, 38. sure, sf. 234; 44. sure, sf. 280; 55. sure, sf. 330; 56. sure,
sf. 333·
486 Kur'an, 2. cilt, 19. sure, sf. 56; 56. sure, sf. 333 ve 334.
487 Kur'an, 2. cilt, 55. bölüm, sf. 330 ve 331.
488 1. cilt, 2. sure, sf. 13, 14, 15 ve 19; 3. sure, sf. 73; 4. sure, sf. 82 ve 97; 8. sure, sf.
184; 2. cilt, 35. sure, sf. 210; 38. sure, sf. 235; 39. sure, sf. 239.

150
boşu boşuna kendilerini affettirmek için dünyanın
tüm servetlerini teklif edeceklerdir. 489 Tekliflerine ve
yakınan çığlıklarına rağmen, gökler ve yeryüzü var
oldukça, alev ve duman kasırgalarının sardığı bu kor
yığınlarında kefaretlerini ödeyeceklerdir. Eğer acıla­
rının hafifletilmesini isterlerse onlara su verilecek-
tir; ancak bu su, erimiş tunç gibi onların ağızlarını
yakacaktır. Bir acı yatağına uzanarak, bu korkunç
içecekten içeceklerdir. 49° Kafalarından aşağı kaynar
sular dökülecektir. Bu su derilerini ve bağırsakları­
nı kemire~ek ancak vücutlarının bu kısımları henüz
yanmışken, onları yeni acılara maruz bırakmak için
kendilerini hemen yenileyeceklerdir. 49 Demir çubuk- 1

larla pekiştirilmiş sopalarla dövüleceklerdir. Darbe


aldıklarında, acılarından dolayı etraflarında gürülde-
yen yakıcı alevlerden her dışarı sıçrayışlarında oraya
geri sokulacaklardır ve onlara şu söylenecektir: Masal
diye nitelendirdiğiniz ya da davranışlarınızla mey-
dan okuyormuş gibi göründüğünüz işkenceyi şimdi
çekin. Acıya doyun. 492 Şerirler için dikilen, cehenne-
min dibinde yükselen ve meyveleri korkunç yılanlara
benzeyen bu ağacın yemişleriyle beslenin. 493 Ardın­
dan zincirlere vurulmuş bir şekilde dar zindanlara so-
kulurlar ve orada hangisi olursa olsun, bir ölüm için
yakarırlar ama ne cellatlarını yumuşatabilirler, ne de

arzuladıkları yok oluşa kavuşurlar. 494 İmansız-


Bu işkenceler, din düşmanlarının ve Müslüman- lar, şüphe­
ların öğretisini yalan olarak nitelendiren dinsizlerin ciler ve

489 ı. cilt, 3. sure, sf. 63; 5. sure, sf. 112; 9. sure, sf. 200; 10. sure, sf. 216; 11. sure,
sf. 237; 13. sure, sf. 257; 2. cilt, 35. sure, sf. 210; 39. sure, sf. 242.
490 Kur'an, 1. cilt, 11. sure, sf. 237; 2. cilt, 17. sure, sf. 27; 18. sure, sf. 42; 35. sure,
sf. 210; 38. sure, sf. 235; 78. sure, sf. 407.
491 ı. cilt, 4. sure, sf. 88; 2. cilt, 22. sure, sf. 90.
492 2. cilt, 22. sure, sf. 90; 25. sure, sf. 118; 32. sure, sf. 186; 37. sure, sf. 220 ve
221; 38. sure, sf. 235.
493 2. cilt, 37. sure, sf. 223; 44. sure, sf. 28; 56. sure, sf. 334.
494 Kur'an, 2. cilt, 25. sure, sf. 118; 37. sure, sf. 223; 44. sure, sf. 280.

151
dinsizlere payına düşendir. 495 Muhammed onların ilkelerini,
dair. köklerinin derinliği olmayan istikrarsız bir ağaca
ve işlerini, şiddetli bir rüzgarın fırtınalı bir günde
etrafa saçtığı toza benzetir. 49 6 Korkudan kaynak-
lı zorunlu kalınmadıkça onları koruyucu olarak
benimsememeyi, 497 onlara destek olmamayı, onlarla
hiçbir bağ kurmamayı ve güçlerinden yararlanmak
için dostluklarını kazanmaya çalışmamayı salık ve-
rir çünkü, der, tüm güç Allah'tan gelir. 498 Ona tuzak

495 ı. cilt, 2. sure, sf. 8 ve 20; 3. sure, sf. 52 ve 75; 4. sure, sf. 84, 95, 100 ve ıoı;
5. sure, sf. 107; 8. sure, sf. 181; 9. sure, sf. 190, 200 ve 201; 10. sure, sf. 209; 14.
sure, sf. 265 ve 269; 2. cilt, 24. sure, sf. ıı5; 33. sure, sf. 197 ve 198; 34. sure, sf.
205; 35. sure, sf. 207; 37. sure, sf. 228; 39. sure, sf. 243 ve 244; 40. sure, sf. 246
ve 255; 45. sure, sf. 284; 50. sure, sf. 307. Muhammed, bu öğretiyi bu şekilde
söylemleriyle hırpalayanlardan ve hayatın cazibeleri karşısında körleşip,
kutsal bir dinle alay ederek hemcinslerini bundan uzaklaştırmaya ve bunun
saflığını bozmaya çalışanlardan uzak durulmasını buyurur. Onların yanına
oturulmasını ve onlara karşı horgörü dışında bir duygu beslenmesini yas-
aklar. ı. cilt, 4. sure, sf. 100; 6. sure, sf. 134; 14. sure, sf. 262. Onların sorumlu
olduklarından daha büyük bir suç olabilir mi? Kendine tapanları ışıktan
karanlıklara daha kolay götürmek için onların gururlarını boş vaatlerle
okşayan ve yüreklerinde tutku ateşi yakan Şeytan'ın kurbanları! Onlar pey-
gamberlerin kanını adaletsizce döker, imanın havarilerine zulmederler.
Tanrı'nın yaratıkları olan cinleri O'na eş koşarlar ve yalnızca O'na ait olan
tanrısal takdirleri onun eserlerine sunarlar. Cehaletleri içerisinde ona çocuk-
lar mal ederler; O'nun emirlerine ve tehditlerine aldırmazlar; İslamı alay ko-
nusu yaparlar; gözlerinin önünde bir perde vardır ve gözleri gerçeğe kapalıdır.
Ancak yoldan çıkmışlıklarından herhangi bir yarar sağlamayı ümit etmesin-
ler; onlar Tanrı'ya zarar veremezler. Diğerlerini kandırdıklarını düşünürler
ama ancak kendilerini kandırırlar. Eski halkların, hatta en bayındır ve en
meşhur olanların kaderlerine bakın. Onlar uzun süre dünyada yaşadılar;
dünya uzun süre onların egemenliğini ve gücünü hissetti; günümüzde hala
onların yüceliğini ve şanını gösteren anıtlar var. İşte onlar, yalnızca peygam-
berleri küçümsedikleri ve tanrısal bir dine hakaret ettikleri için yok oldular.
ı. cilt, 2. sure, sf. 45; 3. sure, sf. 55 ve 75; 4. sure, sf. 97; 5. sure, sf. ıı5; 6. sure,
sf. 139 ve 142; 14. sure, sf. 264 ve 266; 2. cilt, 16. sure, sf. 12; 18. sure, sf. 45, 51
ve 52; 19. sure, sf. 60; 30. sure, sf. 172; 40. sure, sf. 255; 83. sure, sf. 421. "İslama
inanmayı reddeden, der aynı zamanda ı. cildin 8. suresinin 187. sayfası,
Allah'ın gözünde hayvandan daha alçaktır."
496 ı. cilt, 14. sure, sf. 264 ve 266.
497 ı. cilt, 3. sure, sf. 56. ve bu durumda, der Kur'an, Allah'ın öfkesi sizi korku-
dan titretmeli. O'na döneceksinizdir ve ne yaparsanız yapın, O bunu bil-
ecektir.
498 ı. cilt, 4. sure, sf. 92 ve ıoo; 5. sure, sf. ıı5; 2. cilt, 28. sure, sf. 162; 60. sure,
kuranları, onu boşu boşuna
yakalamaya, kovmaya,
öldürmeye çalıştıkları
konusunda uyarır; dikkatliliği
kalleşlerinkini aşan Tanrı, onların komplolarını yok
eder. 499 Onu sahtekarlıkla suçlayarak inaklarının bir
yığın masaldan, eski çağlara dayanan bir sürü ha-
yalden ibaret olduğunu ve kendilerinin de kolaylık­
la böyle şeyler üretebileceklerini duyuranlardan da
daha fazla korkmaz.5° Onlar, derler, peygamberlerin
0

gerçekleştirdiği harikaların benzerleri, tanrısal bir


görevi teyit etmedikçe inanmayı reddederler; ve mu-
cizelere şahit olsalardı, bunu büyünün etkisine mal
ederlerdi. Gökler ve yeryüzü onlara sayısız mucize
sunmuyor mu? Geçiyor ve gözlerini açmak istemiyor-
lar.501 Doğanın lütufları onlar için hala bir körlük ve
şüphecilik konusudur. Kibirlerinden dolayı yanılgıya
düşerek, servetlerinin ve çocuklarının ölümcül arma-
ğanlar olacağını, sahip oldukları mutluluğun kısa sü-

sf. 351. Daha önceden eğer kendilerini düzeltmezlerse, onlarla öfkeyle müc-
adele etmeyi, tutsakları zincire vurmayı ve özgürlüklerine bir bedel biçilse
de, fidye istemeksizin geri gönderilseler de, savaşın meşalesini söndürme-
sini beklemeyi öğütler. Tanrı'nın kararı budur. O, onları inananların
yardımı olmadan da yok edebilir ama insanları diğerleriyle sınamak ister.
Ve imanlılarla peygamberlerine karşı silahla saldırmaya cüret eden taşkın
düşmanlara saldırmamak olur mu? Onlar Tanrı tarafından korunmuyorlar
mı? O, gerektiği yerde onları savunmak ve onlara destek olmak için görün-
mez melek taburları göndermiyor mu? ı. cilt, 9. sure, sf. 193; 2. cilt, 33. sure,
sf. 197; 47. sure, sf. 295. Birkaç sure öncesinde, 22. surenin 95. sayfasında,
imansıza karşı misilleme yapanın, bunun ardından yeni hakaretlere maruz
kalacağı ama Tanrı'dan destek alacağı teyit edilir.
499 Kur'an, 1. cilt, 8. sure, sf. 183.
500 ı. cilt, 6. sure, sf. 129; 8. sure, sf. 183; ıo. sure, sf. 209 ve 2n; 2. cilt, 27.
sure, sf. 146; 68. sure, sf. 375; 83. sure, sf. 420. Tüm dünya gezilsin, der Tanrı
Müslümanların havarisine, imansızların sonunun ne olduğu görülecektir.
Onların kaderine üzülme ve komplolarından dolayı kaygılanma. Bir gün
vahiylerimize sahtekarlık gözüyle bakanları toplayacağım ve cezalarının
verileceği mahkemem önüne çıkana kadar onları ayrı bir yerde tutacağım. 2.
cilt, 27. sure, sf. 146 ve 147. Aynı zamanda bkz. aynı ciltte 35. sure, sf. 207; 46.
sure, sf. 286; 52. sure, sf. 316.
501 O kadar taşlaşmışlar ki, Kur'an dağları yerinden oynattığında, yeryüzünü
ortadan ayırdığında ve ölüleri konuşturduğunda da buna inanmayacaklardır.
1. cilt, 6. sure, sf. 142; 12. sure, sf. 252; 13. sure, sf. 259; 2. cilt, 37. sure, sf. 220.

153
receğini ve hayatları uzuyorsa da, bunun günahlarını
doruk noktasına vardırmak için olduğunu görmez-
ler.sa,
Putperest-
İmansızlara, dinsizlere ve şüphecilere haber veri-
liğe dair.
lenler, putperestlere de özellikle verilir. Putperestlik
cinayetten de kötüdür; bu, cürümlerin en büyüğü­
dür.s03 Putperestlik Tanrı'ya eş koşmaktır; en üstün
hükümdarı aciz putlarla özdeşleştirmektir.s 04 Daha
neler? Yaratan hiçbir şey yaratamayanla bir tutula-
bilir mi? Hiçlikten çıkarılmış ve duygu ve hayat yok-
sunu, boş düşlere ve kuruntulara dayanan tanrılar
O'na yeğ tutulur mu? Onlar ki, ne başkalarına ne de
kendilerine yardım edebilen, hizmet etmekten ya da
zarar vermekten aciz, bir atomun ağırlığı kadar bile
kendilerine yakaran insanlara asla yardım edemeyen
ve onlar gibi kölelerden ibaret olan tanrılar.s 0 s Mutlak
502 ı. cilt, 3. sure, sf. 55 ve 75; 9. sure, sf. 198. Hata işlemekte ısrarcı davranarak
yalnızca tanrısal intikamı geciktirmek yerine, ancak açık yürekli bir şekilde
din değiştirirlerse bu yıkımdan kurtulabilir ve geçmiş suçlarından dolayı af-
fedilebilir. ı. cilt, 8. sure, sf. 184; 9. sure, sf. 190; 2. cilt, 68. sure, sf. 376 ve 377.
503 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 36; 4. sure, sf. 87.
504 ı. cilt, 3. sure, sf. 71; 7. sure, sf. 178; 13. sure, sf. 259; 2. cilt, 22. sure, sf. 92; 28.
sure, sf. 158 ve 160; 34. sure, sf. 203; 39. sure, sf. 241; 41. sure, sf. 261.
505 ı. cilt, 7. sure, sf. 178; ıo. sure, sf. 211 ve 223; 2. cilt, 16. sure, sf. 11; 21. sure, sf. 79;
25. sure, sf. 117; 34. sure, sf. 202; 36. sure, sf. 218; 39. sure, sf. 237. "İnançlarını
putlara verenler, der Kur'an, 2. cilt, 29. sure, 40. ayet, sf. 167, bir nefesin
yok edebileceği hassas ağlar ören örümceğe benzerler." Muhammed sık sık
derslerini desteklemek için kutsal tarihten örnekler kullanır ama bazen
kasıtlı, bazen de cehaletinden dolayı bunları zaman zaman çarpıtır. Burada
İbrahim'i örnek gösterir. Peygamber, babası Tanah'a şöyle demişti: Yalnızca
Tanrı'ya borçlu olunan inancınızı putlara mı vereceksiniz? Siz ve halkınız,
derin karanlıklar içerisindesiniz. İbrahim'e, imanını sarsılmaz kılmak
amacıyla gökler ve yeryüzünün krallığını gösterdik. Gece onu gölgeleriyle
sarınca biryıldız gördü ve haykırdı: İşte benim tanrım. Yıldız ortadan kaybol-
unca dediğini düzeltti: Bir daha ortadan kaybolan tanrılara tapmayacağım.
Ay'ın doğduğunu görünce şöyle dedi: İşte benim tanrım. Ay saklanınca şöyle
ekledi: Tanrı beni aydınlatmasaydı yanlış yola girerdim. Güneş doğudan
kendini gösterince haykırdı: Bu benim tanrım; o diğerlerinden daha büyük.
Güneş döngüsünü tamamlayınca devam etti: Ey halkım! Sizin tanrılarınızın
inancını paylaşmıyorum. Ben, alnımı gökyüzünü ve yeryüzünü yaratana
doğru kaldırdım. Onun birliğine tapıyorum. Elim bundan böyle putlara
tütsü sunmayacak." ı. cilt, 6. sure, sf. 73 ve devamı, sf. 135 ve 136.

154
güce sahip olanı, evrenin egemen efendisini, hurma-
nın çekirdeğini çevreleyen ince zara bile hakim ola-
mayan güçsüz ve kudretsiz varlıklarla karşılaştırmak
mümkün müdür?5° 6
Kur'an'a göre, tanrısal bağışlayıcılıktan hiçbir şey
ümit edemeyecek olanlar, yalnızca putperestlerdir.
Onların yürekleri daima korkuyla donup kalacaktır.
Onlara dört bir yandan tuzaklar kurulmalı, onlarla
savaşılmalı, şehirleri ablukaya alınmalı, onları tut-
sak etmeli ve öldürmelidir. Eğer istekte bulunurlarsa
onlara himayenizi bahşedin ancak onlarla kesinlikle
antlaşma yapmayın ve akrabaları dahi olsa, onların
lehine aracılık yapılmasına izin vermeyin.s07 Tapına­
ğın girişini onlara yasaklayın; onlar tiksindiricidir ve
öğrettikleri din onların tapınağa layık olmamalarına
yol açar. 508
506 Kur'an, 2. cilt, 35. sure, sf. 208 ve 210; 39. sure, sf. 241. Yakardığınız putlar
neredeler şimdi? diye soracaktır bir gün ölüm meleği, bunlara manasızca ta-
panlara. Biz onlara hiç tapmadık, diye yanıtlayacak bazıları; Allah adına ye-
min ediyoruz, onlar yok oldular, diye cevap verecek diğerleri ve bu açıklama
ve Allah tarafından dışlanmalarına damgasını vuracaktır. Gerçekten de o
putlar artık var olmayacak ve tüm tapınanları gibi onlar da alevlerin kurbanı
olacaktır. Evrensel meclisin ortasında, adları altında Şeytan'a tapılan bu söz-
de tanrılar, kendilerine saygı gösterenlere karşı çıkacak ve onların inancını
inkar edeceklerdir. Kur'an, ı. cilt, 4. sure, sf. 97; 6. sure, sf. 128; 7. sure, sf. 153;
ıo. sure, sf. 213; 2. cilt, 16. sure, sf. 12 ve 19; 35. sure, sf. 208; 36. sure, sf. 218; 41.
sure, sf. 261; 46. sure, sf. 285.
507 Kur'an, ı. cilt, 3. sure, sf. 71; 4. sure, sf. 97; 9. sure, sf. 191 ve 206. Muhammed
bir kez daha ileri sürdüğü konuda İbrahim'i destek alır. "İbrahim, der, 116.
ayet, sf. 206 ve 207'de, babası için dua etmeye söz verdiğinden bu sözünü
tutar ama onun açıkça bir Allah düşmanı olduğunu öğrenince vaadinden
döner. İşte onun için İbrahim dindar ve insancıldır."
508 Kur'an, ı. cilt, 9. sure, sf. 192. Onlar boşu boşuna, Tanrı'nın kendilerine kes-
in bir dille putlara tütsü sunmalarını yasaklamadığını ve isteseydi, göklerden
iradesini gösteren işaretler indireceğini bahane ederler; bu durumda da on-
lar ve ataları yalnızca O'na taparlardı. Onlar bu kibirli ifadeleri kullanadur-
sun, tanrısal felaketler Üzerlerine salınmaya hazırdır. Kur'an, ı. cilt, 4. sure,
sf. 101; 6. sure, sf. 146; 2. cilt, 16. sure, sf. 13. Yahudiler de Musa'ya aynı şeyi
söylüyorlardı; daha çok şey talep ediyor, Tanrı'nın kendini onlara gösterme-
sini istiyorlardı. Yıldırım bu gözünü budaktan sakınmayanları yakıp kül etti
ve bu sapkın halk, bir yığın mucizeye rağmen Tanrı'ya sırtını dönerek altın
bir danaya günahtan ibaret inancını adadığı için O'nun gazabını yeniden

155
Dinden Putperestlikten geri kalmayan bir günah da dinden
dönmeye dönmektir. Muhammed, cehaletten, korkudan ya da
dair.
çıkardan kaynaklansın, buna karşı çıkar ve cezasının
ebedi alevler olduğunu söyler;509 çünkü bu eserin bir-
çok yerinde duyurulduğu üzere, o daima mükafatların
ve işkencelerin ebediyetine inanmıştır.5'0
Tanrı'ya Bahsettiğimiz hatalar bunların kölesi olanlara son-
mallarını suz acılar vaat ediyorsa, yapılmış olan hayırlı işlerin
sunmak ve hakkını dahi yitirtiyorsa da, günahların karşılığını
silahlarını
ödemenin, bunlara rağmen cennete gidebilmenin
adamak.
ve en üstün hakimin affını elde edebilmenin emin
yolları vardır. Örneğin mallarını sofuca kullanmak,
Kur'an'ın ifadesine göre Allah'a görkemli bir ikrazda
bulunmak,S" bunların çoğunu kutsal dava uğruna
harcamak ve daha da iyisi, buna silahlarını ve kolunu
adamak ve lehine savaşmak.512
Muham-
Muhammed, kendisininkinden başka bir öğretiyi
med kur-
yayanların durmadan silahlarla kovalanmasını iste-
tuluş için

hak etti. ı. cilt, 2. sure, sf. 9 ve 15; 4. sure, sf. 101.


509 ı. cilt, 2. sure, sf. 36; 3. sure, sf. 63, 65, 66, 70 ve 75; 4. sure, sf. 96 ve 97;
5. sure, sf. 106; 2. cilt, 16. sure, sf. 22. Burada, açık yüreklilikle imana bağlı
olunmasına rağmen şiddet karşısında pes etme durumu hariç tutulmuştur.
510 Bu özellikle Kur'an'ın ı. cildinde, 2. sure, sf. 13'te kesin bir dille duyurulur:
"Şöyle diyenlere cevap ver: Alevlere yalnızca belli bir süreliğine atılacağız,
onlara şöyle cevap ver: Allah size bunun sözünü mü verdi? Bu sözü geçer-
siz kılamaz mı? Ya da daha doğrusu bilmediğiniz bir şeyi ileri sürmüyor
musunuz? Kuşkusuz sapkınlar ebedi alevlerin ortasına inecek, iyilik yapan
inananlar ise ebediyen cennette yaşayacaktır." Aynı zamanda bkz. Kur'an'ın
ı. cildi, 11. sure, sf. 37 ve 2. cildi, 20. sure, sf. 73.
511 1. cilt, 2. sure, sf. 42.
512 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 36, 42 ve 47; 3. sure, sf. 73, 74 ve 78; 4. sure, sf. 90,
91, 92, 94, 95 ve 100; 5. sure, sf. 108 ve 115; 8. sure, sf. 185 ve 188; 9. sure, sf.
194, 196, 203, 204, 206 ve 208; 2. cilt 29. sure, sf. 163; 47. sure, sf. 291, 293, 294
ve 295; 48. sure, sf. 297 ve 298; 57. sure, sf. 338 ve 339; 61. sure, sf. 355. "Ser-
vetlerini kutsal davayı savunmak amacıyla harcayanlar, der 2. sure, sf. 47, her
biri yüz tohum veren yedi başak üreten bir tohuma benzer. Allah istediğinin
mallarını artırır." Başka bir yerde, 4. sure, sf. 94 ve 95'te, İslamı savunmak
için vatanından ayrılanların daima bolluk ve refah içerisinde olacağı haber
verilir. Ancak din için savaşa davet ederken, ilk saldıranlar olunmaması salık
verilir. Allah saldırganlardan nefret eder, 2. sure, 186. ayet, sf. 32. aynı za-
manda bkz, sonraki ayetler.

156
memiştir. Öfkesini hiçbir şekilde dindiremeyen put- din göze-
perestlik sayılmazsa, o, tüm dinlerin hoş görülmesini tilmeme-
emreder. Genel anlamda İslamı tanımayanların Tanrı sini kabul
eder mi?
tarafından reddedilecekler arasında olacağı doğru­
dur.5'3 Buna rağmen Tanrı'ya, kutsal kitaplara, Kur'an'a
bakılırsa; göğün iradesine boyun eğersek, öğretimizi
kötü bir çıkar uğruna satmazsak, Yahudi ya da Hıristi­
yan olsak da, insanların eylemlerini tartmakta daima
adil davranan Tanrı katında mükafatımıza kavuşa­
cağızdır.5'4 Öte yandan ebedi cehennem azabı, ken-
dini eğitememiş olanlara ayrılmamıştır. Şu ya da bu
cinsiyetten zayıf insanlar, yardımdan ve eğitimden
yoksun atalar, Kur'an'a göre5'5 Tanrı'nın gönül yüceli-
ğinden faydalanabileceklerdir çünkü O hoş gören ve
bağışlayandır. 4. ve 5. surelerin bazı ayetleri daha da
lütufkardır. 'J\llah hepinizi aynı din altında toplaya-
bilirdi. Ama çeşitli emirlerine sadık kalıp kalmaya-
cağınızı sınamak istedi. İyilik yapmak için çaba sarf
edin; hepiniz O'na döneceksiniz ve O, nerelerde ya-
nılgıya düştüğünüzü gösterecek."516 "Tanrı'ya ve mah-
şer gününe inanmış ve erdemli davranmış olan iman-
lılar, Yahudiler, Saba halkı ve Hıristiyanlar korku ve
işkenceye maruz kalmayacaktır." 517 "Minnet ve iman
sahibiyseniz Allah sizi neden cezalandırsın? Bizzat O
da minnet sahibidir ve her şeyi bilir."518 "İnançlarına
sıkı sıkıya bağlı Yahudiler, Kur'an'a inananlar, İsfar-ı
Hamse'ye inananlar, dua edenler ve bağışta bulunan-
lar, Allah'a ve mahşer gününe inananlar eksiksizce
mükafatlandırılacaklardır."sı9 "Hıristiyanlar İncil'e

513 Kur'an, ı. cilt, 3. sure, 78. ayet, sf. 63.


514 3. sure, 196 ve 197. ayet, ı. cilt, sf. 78.
515 Kur'an, 4. sure, 100. ayet, ı. cilt, sf. 94.
516 54. ayet, 5. sure, ı. cilt, sf. 114.
517 Aynı yapıt, 74. ayet, sf. 117.
518 Kur'an, 4. sure, 146. ayet, 1. cilt, sf. 101.
519 Kur'an, 1. cilt, 4. sure, 160. ayet, sf. 103.

157
göre yargılanacaklardır; aksi takdirde onları yargıla­
yanlar görevlerini kötüye kullanmış olurlardı."520 ''.Al-
lah isteseydi, tüm ölümlüler aynı inanç altında bir-
leşirdi. Dünyayı İslamı benimsemeye mi zorlamak
istiyorsun? İman, göğün istediği gibi bahşettiği bir
lütuftur." 521
Gökten Bununla beraber bu bölümlerin birkaçına göre,
inen kurtulmak için kendi dininden dönüp İslama geçmek
Kur'an'ın zorunlu olmasa da, Kur'an'a saygı göstermek ve bunu
kutsallığı. kutsal bir kitap olarak kabul etmek zorunlu gibidir.
Yazarının gökten indiğini ileri sürdüğü bir yapıt için
daha azını yapmak mümkün müydü? Bunu toplayan
Cebrail, bazen Muhammed'e bunun birkaç ayetini
getiriyordu. Bu şekilde, Kur'an'ın tamamını ona yirmi
üç senede getirdi. İsfar-ı Hamse ve İncil, insanoğlu­
na kılavuzluk etmek ve ışık göstermek için dünyaya
Muhammed'den önce inmişti; ancak Kur'an, kutsal
kitapları teyit etmek ve düzeltmek amacıyla gönde-
rildi.522
Tanrı'nın Eğer Kur'an amacı ve kökeni sayesinde genel bir say-

elçisi ve gıyı hak ediyorsa, Tanrı'nın bunu yaymak için seçtiği


temsilcisi kişi kendisine karşı beslenecek hangi duyguları hak
Muham- etmez ki? Muhammed en yüce varlığın elçisi ve sesi-
med. dir.523 Onun adı asla Tanrı'nınkinden ayrı anılmamalı

520 5. sure, 52. ayet, ı. cilt, sf. ll4,


521 Bu, 10. sure, 97 ve 98. ayet, ı. cilt, sf. 222'den alıntıdır. Aynı zamanda bkz.
2. sure, 59. ayet, af. 10. Reland tam olarak aynı fikirde değildir, Eclaircisse-
ments sur la religion Mahometane (İslam Hakkında Aydınlatmalar), §. 2, sf.
70 ve devamı. Görüşünü nasıl kanıtladığına bakın; bu bana gerçekten ziyade
ustalık gibi geliyor.
522 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 16, 30 ve 31; 3. sure, sf. 52, 58 ve 70; 4. sure, sf. 89,
91, 95, 99; 5. sure, sf. 108; 6. sure, sf. 128, 138 ve 147; 7. sure, sf. 149 ve 178; 10.
sure, sf. 209 ve 214; il. sure, sf. 224, 225, 226 ve 228; 12. sure, sf. 252 ve 253; 13.
sure, sf. 260; 2. cilt, sf. 2, il, 16, 20, 21, 26, 35, 37, 62, 75, 86, 87, 90, 95, 96, 97,
120, 136, 138, 146, 157, 168, 184, 204, 229, 232, 237, 239, 240, 241, 253, 256, 260,
268, 269, 282, 286, 289, 316, 318, 319, 336, 350, 387 ve 398.
523 Kur'an'ın ı. cildi, 3. sure, sf. 70; 4. sure, sf. 99; 5. sure, sf. 109; 13. sure, sf. 261;
2. cilt, sf. 8, 35, 52, 97, 194, 195, 212, 277, 300, 338.

158
ve tek bir Tanrı olduğu söylenirken, Muhammed'in de
O'nun peygamberi olduğu söylenmelidir.524
Alınyazısı,
İslamın diğer başlıca inakları kayra, alınyazısı, 52 5
melekler,
gökyüzünde Tanrı'nın temsilcileri olan meleklerin
şeytanlar,
varlığı,s 26 yeryüzündeki elçileri olan peygamberle-
peygam-
rin varlığı,s 27 O'nun adil intikamının kurbanları ve
28
uygulayıcıları olan şeytanların varlığı,s iyi ve kötü cinler, vs.
cinlerin varlığı, 529 dua ve sadakadır. Bunlardan ilkleri
üzerinde pek durmayacağım. Duaya gelince, bundan Yaradılış.
dini kanunlar makalesinde bahsedeceğim gibi, sada-
ka üzerinde de ahlak kanunları makalesinde duraca-
ğım. Söylediklerimizin ardından, Muhammed'in bu
noktada Yahudiler ve Hıristiyanlarla hemfikir olarak,
dünyanın ebediyetini kabul etmediğini gözlemle-
meye gerek yoktur. Tam tersine, sık sık gökyüzü ve

524 Bkz. Abrege de la religion des Mahometans (Müslümanların Dininin Öze-


ti), ilk ders, Reland, sf. 3. Aynı zamanda bkz. Chardin, 7. cilt, 2. bölüm, sf.
62vedevamı.
525 Reland, dicto loco, 7. ders, sf. 32, vs. Bkz. Kur'an, 2. cilt, sf. 2 ve 27. Prideaux,
sf. ıı6 ve ıı7. D'Herbelot, verbo Cadha. Yine bkz. Reland'ın Müslümanların
kayraya inanmadıklarını savunanlara cevap verdiği bölüm, Eclaircissements
sur la religion Mahometane, §. 7, sf. ıı4.
526 Eclaircissements sur la religion Mahometane, 3. ders, sf. ıo ve devamı. Bu
meleklere tapınılmamalıd1r. Bkz. Kur'an, ı. cilt, sf. 62, 255 ve 256; 2. cilt, sf. 2,
9, 14, 15, 35, 45, 77, 206, 219, 220, 227, 236, 245, 270, 308 ve 320.
527 Abrege de la religion des Mahometans, 5. ders, sf. 17 ve devamı. Arap bir
yazara göre bu peygamberler şunlardır: Çiftçi Adem, Set, terzi İdris, maran-
goz Nuh, tüccar Hud, Salih, Chidr, Lut, İbrahim, çoban İshak, İsmail, Yakup,
Eyyub, Bosheir, Dulkephel, kral Yusuf, Ephraim, Nun, Yeşu, Şuayb, çoban
Musa, Harun, Jasiel, dokumacı İlyas, Elyesa, Üzeyir, Danyal, Samuel, zırhçı
Davut, Süleyman, marangoz Zekeriya, Yahya ya da Jean-Baptiste, İsa ve en
sonuncusu Muhammed.
528 Reland, Eclaircissements sur la religion Mahometane, §. 12, sf. 132. Kur'an,
2. cilt, sf. 3, 45, 199, 219, 220, 236, 258 ve 286. D'Herbelot, verbo Scheithan.
Müslümanlar Şeytan ve asi ruhlar inaklarına sahiptir. Reland ve d'Herbelot,
dictis locis. Aynı zamanda bkz. en sonuncusu, verbo Eblis ve Kur'an, ı. cilt,
sf. 150 ve 2. cilt, sf. 4, 5, 16, 20, 32, 44, 72, 202, 217, 274 ve 308. Aynı zamanda
bkz. Chardin, 7. cilt, ı. bölüm, sf. 41 ve 42.
529 Bu iyi ve kötü cinler meleklerle ve şeytanlarla karıştırılmamalıdır. Birçok
yazar, Reland'ın hissettirdiği bu hataya düşmüştür. Eclaircissements sur la
religion Mahometane, §. 12, sf. 132 ve 133. Bkz. cinler hakkında, Kur'an, ı. cilt,
sf. 7, 17, 139, 142, 238, 289 ve 313.

159
yeryüzünün, insanoğlunun ve özellikle de erkeklerin
yaradılışından bahseder.sJo
Haksız
Bu makaleyi, Muhammed'e adaletsizce mal edi-
yere Mu-
len birkaç hatayla bitirelim. Bunlardan en büyüğü,
ham-
Tanrı'yı cismi olan ve küresel biçime sahip bir varlık
med'emal
edilen olarak sunmasıdır. On ikinci asırda yaşamış bir Yu-
hatalar. nanlı keşiş, Euthyme Zygabene, bu açıdan ve daha
birçokları konusunda onun başlıca suçlayıcıların­
dandır.53' Reland birçok kez, anlatış biçimindeki
keskinlik ve kendini beğenmişliğiyle cehaletini ele
veren bu yazarın hatalarını yakalamıştır. Reland bu
konuda, Muhammed'in kullanmış olduğu Arapça
kelimenin 532 bazen sağlam ve küresel bir beden an-
lamına gelse de, aynı zamanda ebedi manasında bir
sıfat olduğunun da bilindiğini gözlemler; bu anlamda
da, sahte peygamberin bunların arasından kullanmış
olabileceği tek sıfat, bizzat Tanrı'ya mükemmel bir
biçimde uyar. 533 Basit olduğu kadar gerçek de olan bu
açıklamaya bakınca, suçlayıcının ilmi ya da iyi niyeti
hakkında ne düşünmelidir? Yalnızca kendisi yanıldığı
için okurlarını da bu şekilde yanılttığına inanamayız
çünkü hemen ardından, Muhammed'in Tanrı'yı kö-
tülüğü ve günahı yaratan bir varlığa çevirdiğini teyit
eder. 534 Böylesine zıt iddialar nasıl bağdaştırılabilir?

530 Bkz. Kur'an, ı. cilt, sf. 209, 224 ve 225; 2. cilt, sf. 4, 7, 9, ıo, ıı, 76, 78, 86, 98,
~~~~~~~~~~~~~~-~~
328, 337. Muhammed'e göre ilk yaratılan varlık, önce eriyerek suya dönüşen
ve madde ve şekil olarak ayrılan ışıktır. Maddeden tüm bedenler ve şekilden
tüm ruhlar yaratılmıştır. D'Herbelot, verbo Giaber. Chardin, Müslümanların
yaradılış hakkındaki düşüncelerini pek geniş bir biçimde anlatır, 7. cilt, ı.
bölüm, sf. 37 ve devamı.
531 Panoplia dogmatica, Grande bibliotheque des Peres (Ataların Büyük Kütü-
phanesi), sf. 297.
532 Kur'an'ın 112. suresi, 2. cilt, sf. 461.
533 Eclaircissement sur la religion mahometane, §. 3, sf. 87 ve 88.
534 Panoplia dogmatica, sf. 297. Bkz. Eclaircissement sur la religion mahome-
tane, Reland, §. 4, sf. 94 ve devamı. Burada, bu adaletsiz suçlamaya muzaffer
bir cevap verir. Aynı zamanda bkz. Kur'an'ın 4. suresi, 81. ayet, ı. cilt, sf. 91.

160
Kötülük ve günah salt maddi ve zekadan yoksun bir
varlık tarafından mı üretilmiştir?
Euthyrne Zigabene'den ilkinden daha da büyük bir
saçmalık mı okumak istiyoruz (tabii bu mümkünse)?
O, iki dağı iki tanrı olarak görürs3s ve bu aşağılayıcı
horgörüyü temel alarak, çok fazla sayıda olan bir di-
nin yaratıcısının, suçlu olmadığı şeylerden bile esir-
genmemesi gerektiğini savunarak ona karşı şiddetle
kükrer. Öncelikle Kur'an'daki bölümü aktaralım.s36
"Safa ve Merve Allah'ın anıtlarıdır. Mekke'ye hacı ola-
rak giden ve kutsal evi ziyaret eden kişi, bu iki dağın
etrafını dolanmışsa, kefaret ödemek için kurban ver-
mekten muaf tutulacaktır." İşte Euthyrne, bunların
büyük bir dindarlıkla saygı gösterilmesi emredilen iki
barbar isim olduğunu söyler; ve Euthyme kadar ile-
ri giden bir başka yazar da, 537 bunların Tanrı'nın iki
sevgili meleği olduğunu ve Muhammed'e göre gerçek
inananlarının onlara saygı gösterdiğini söyler.
Müslümanların havarisinin Venüs'e de tapmayı
emrettiği yazılmadı mı?s3 9 Hilali simgesi olarak kul-
landığı için Ay'a taptığı sonucuna varılmadı mı? 539
Böylesi eleştirilerde bulunmadan önce, onun ilk ina-
ğının Tanrı'nın tekliği olduğu, putlardan tiksindiği
ve kendini manasız bir dine adayanların arkasına
düşmeyi ve onları yok etmeyi kendine vazife bildiği

Burada kesin bir dille, Tanrı'nın insanların başına gelen iyiliklerin yaratıcısı
olduğu söylenir, oysa kötülük yalnızca insanlardan gelir. Bu kötülükleri
yapmalarının sebebi, insanın düşmanı olan ve onu daima suç işlemeye itm-
eye çalışan Şeytan'ın esinlemelerini çok fazla dinlemeleridir. Bkz. Kur'an, 2.
sure, ı. cilt, sf. 28 ve 35 ve 2. cilt, sf. 32, 57, 88 ve 94.
535 Panoplia dogmatica, sf. 297.
536 2. sure, 153. ayet, ı. cilt, sf. 26.
537 Bkz. bu konuda Reland'ın söyledikleri, Eclaircissement sur la religion
mahometane, §. 6, sf. 113. Nicetas da aynı hataya düşmüştür, tresor de
l'Ortodoxie (Ortodoksluğun Hazinesi), 20. kitap.
538 Euthyme Zigabene, panoplia dogmatica, sf. 296 ve 312. Reland, Eclaircisse-
ment sur la religion mahometane, §. 5, sf. 99 ve devamı.
539 Euthyme Zigabene, aynı yapıt. Reland, §. 6, sf. 110, vs.

161
nasıl olur da hatırlanmaz? Muhammed'e yöneltilen
gülünç ve iftira dolu diğer suçlamaları çürütmek is-
teseydik, asla bu yazıyı bitiremezdik: Kadın melekleri
kabul ettiğine,5 40 insanın bir sülükten yaratıldığına
inandığına, 541 vs. vs. dair olanlar gibi. Onun davranışı
kuşkusuz bir yığın karmaşadan ibaretti ama o, ustalık
ve deha dolu biri, derin bir filozoftu, tabii tüm ha-
yatını insanları aldatmaya adamış birisine filozof adı
verilebilirse ...

İKİNCİ MAKALE
DİNİ KANUNLAR

Yargıçların Din adamlarının pek yaygın bir biçimde yargıçlık


din adam- görevi görmesi Müslümanlarda da vardır. Onların
larıyla dini hukukları medeni hukuklarıyla farklılık gös-
birlik ol-
termez. Muhammed aynı zamanda hem peygamber
maları.
hem de kraldı; böylelikle abartılı bağlılıklarından
dolayı yanılgıya düşen bazı tilmizleri, sivil yönetim-
de din adamlarının hak sahibi oldukları sonucuna
varmışlardı. Buna rağmen bu genel bir kanı değildir.
Büyük çoğunluk ve en bilge olanlar, 542 Tanrı'nın, tüm

540 Euthyme Zigabene, dicto loco, sf. 299. Reland, dicto loco, sf. 134.
541 Euthyme Zigabene, dicto loco, sf. 301. Bu çeşitli konular ve birçok başkaları
için, suçlamalar doğrultusunda genel olarak bkz. Euthyme Zigabene, pano-
plia dogmatica, sf. 299 ve devamı; çürütmeler doğrultusundaysa bkz. Re-
land, Eclaircissement sur la religion mahometane.
542 Bkz. Chardin, Voyage en Perse, 6. cilt, 15. bölüm, sf. 249 ve 250. Aynı za-
manda bkz. aynı cildin 2. bölümü, sf. 16. Muhammed'in halefleri olan ilk
halifeler bu iki yetkiyi bir araya getirmişlerdir. Bkz. Prideaux, sf. 133. Bu yetki
daha sonra bölünmüştür ve anlaşıldığı kadarıyla Müslüman din adamları
bu dönemde bir hiyerarşi sahibi olmuşlardır. Dinin en üstün lideri dışında,
Sacerdotes majores, principumfeu regum Antiftites tarafından seçilen krallık
tapınaklarının din adamları ve onların altlarında da rahiplik görevlerini,
yani Sacerdotes minores, parochiales yerine getiren imamlar vardı. Bunun
dışındaysa, dini hizmetlere bağlı çeşitli kişiler vardı; bunların bir kısmı dua
sırasında yapılması gereken beden hareketlerini yönetiyor; bir kısmı belli
günlerde ve saatlerde Muhammed'in onuruna ilahiler söylüyor; bir kısmı
ışıklıklarla ilgileniyordu, vs. vs. Bkz. Bobovius, de Turcarum liturgia, sf. 265

162
yetkilerin kaynağı olsa da, bunları ille de üstün ira-
desinin yorumcularına vermediğini; prensin tanrısal
gücün ve görkemin gerçek temsilcisi olduğunu ve dini
hukukun, dinle ilgili meselelerde bile kraliyet yetkisi-
ne tabi olması gerektiğini düşünürler.
Anlaşıldığı kadarıyla aşar, Kur'an'ın şu ayetiyle yü- Aşara dair.
rürlüğe sokulmuştur:5 4 3 ''Allah bahçelerinizi süsleyen
sebzeleri ve ağaçları yarattı; zeytinleri, portakalla-
rı,biçimleri ve lezzetleri sonsuzca çeşitli olan farklı
meyveleri tomurcuklandırdı. Size bahşettiklerini
kullanın ve hasat günlerinde ondalık verin."
Bu aşarlar üç çeşittir: Bazı durumlarda altın ve gü-
müş, her halükarda bazı meyveler, bazı sebzeler ve
bazı hayvanlar için ödenen dini buyruk aşarı; şart
koşulmaksızın ödenmesi salık verilen öğüt aşarı; ve
imansızlara karşı savaşta ele geçirilen ganimet, de-
nizden tutulan balık, madenlerden çıkarılanlar, vs.
gibi buna tabi tutulan malların beşte biri ölçüsündeki
çifte aşar, vs. vs. 544 Aşarlar arasında her Müslümanın
yıllık bir bayram dönüşü, 545 yani Ramazan'ın ertesi
günü, ödemesi gereken bir vergi de vardır.
Ramazan, Muhammed müritlerinin Kerem'idir. Ramazana
Arap yılının dokuzuncu ayına denk gelen ve Kur'an'ın dair.
gökten indiği ay olduğu düşünülen Ramazan ayında Oruca
dair.
oruç tutulur. Bu dini buyruk katıdır. Bir tek yolcu-
lar ve hastalar, seyahatleri bittiğinde
ya da sağlıkla-
rına kavuştuklarında aynı sayıda gün boyunca oruç
tutmaları şartıyla bundan muaf tutulur. 546 Bu, genel

ve devamı ve Hyde'ın bu yazar hakkındaki notları, aynı yapıt.


543 6. sure, 141. ayet, ı. cilt, sf. 144.
544 Chardin bütün bunları, Şeyh Bahaddin Muhammed'in tercüme edilen
aşarlar kitabına dayanarak ayrıntılı bir şekilde açıklar, 7. cilt, 6. bölüm, sf.
330 ve devamı. Aynı zamanda bkz. d'Herbelot, verbo Zacah.
545 Buna fitre adı verilir. Bkz. Chardin, aynı yapıt, sf. 341.
546 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, sf. 30 ve 31. D'Herbelot, verbo Ramadan. Tourne-
fort, Voyage du Levant (Ortadoğu Seyahati), 2. cilt, 14. mektup, sf. 343.
Chardin, 7. cilt, 7. bölüm, sf. 351 ve devamı. Chardin bu konuda uygu-
olarak tüm oruçlar için emredilir. Mahrumiyete daya-
nabilmesine rağmen bunu bozan kişi, kefaretini öde-
mek için bir yoksulun karnını doyurmalıdır. 547
Müslü-
Ramazan'ın son günü sevinç verici bir gündür. Bu,
manların
Müslümanların ikinci ve son bayramıdır; çünkü on-
bayramla-
rı. Cuma ların yalnızca iki bayramı vardır: Küçük bayram adı­

günü. Kut- nı verdikleri ve kurban verilmeyen Ramazan ve Arap


sal aylar. yılının son ayının onuncu günündeki büyük bayram
ya da kurban bayramı adı verilen bayram. Bunlar
Türklerin iki bayramıdır. 548 Bu bayramlar dışında, her
hafta özellikle tanrısal dine adanan bir günleri, yani
cuma günleri;S 49 ve her yıl kutsal saydıkları dört ay
vardır çünkü bu süre boyunca av ve savaş yasaktır.sso

Mekke'ye Mekke'ye hac yolculuğu yapmaları da emredilmiş­


hac tir; ancak bu hayatları boyunca bir kereye mahsustur
yolculuğu. ve zorunluluk mutlak değildir. Kanun koyucu, hari-
kalar açısından verimli kutsanmış tapınak, gerçek

!anan tüm ritüellerden en ayrıntılı şekilde bahseder. Başlıca kurallar


güneşin doğuşundan batışına dek içmemek, yememek, tütün içmemek,
yüz yıkamamak, bedeni silip temizlememek ve cinsel ilişkiye girmemektir.
İşçiler, yani zahmetli ve yorucu meslekler icra edenler bile muaf tutulmaz.
Oruç açıkça bozulursa, taşa tutulma tehlikesi doğar. Zenginler, der M. Sa-
vary, ustalıkla bu dini kuraldan sıyrılırlar. Geceleri şölenler verir ve gündü-
zleri uyurlar.
547 Kur'an, 2. sure, 180. ayet, ı. cilt, sf. 30. Chardin dört çeşit oruçtan bahseder:
Mecburi oruç, öğütlenen oruç, edepsiz oruç ve yasak oruç. Her birinin ne
anlama geldiğini ve gerektirdiği vazifeleri açıklar. 7. cilt, 7, bölüm, 3. kısım,
sf. 360 ve devamı. Orucun Tanrı'nın gözünde hoş olması için ı- Müslüman
olmak 2- Erin olmak 3- Sağduyulu olmak gerekir. Abrege de la religion ma-
hometane, ıı. ders, sf. 59 ve 60. Bkz. aynı yapıt, oruca dair dini kurumlar; sf.
61 ve 62, orucu erdemsiz kılan on şey.
548 D'Herbelot, verbo Aid ve verbo Beiram. Reland ve Chardin, dictis locis.
Tournefort, Voyage du Levant, 2. cilt, 14. mektup, sf. 345, 346 ve 347.
549 Muhammed'in Mekke'den bir cuma günü çıktığı söylenir; bu günü
kutsallığı oradan gelir ve Müslümanlar hala iyi meleğin ilk insana o gün
taptığını ileri sürerler. Öte yandan mahşer gününün bir cumaya denk
geleceğine inanırlar. D'Herbelot verbo Giumaat'ta, pagan Arapların bu güne
dini bir önem verdiklerini çünkü yaradılış işlerinin o gün bitirildiğine dair
bir inançları olduğunu gözlemler. Cuma hakkında bkz. Tournefort, 14. mek-
tup, sf. 329. Kur'an'ın 62. suresi bu adı taşır.
550 Kur'an, ı. cilt, 5. sure, sf. 122. Sf. 191 ve 195'te de bundan bahsedilir.
ışığın parladığı mekan ve halkların dokunulmaz sı­
ğınağı adını verdiği bu kutsal yeri anarken yalnızca
şöyle der: Hac yolculuğuna çıkabilecek olan her insa-
nın, buraya gelerek Allah'ı onurlandırması gerekir.ssı
Başka bir yerde Mekke'yi ziyarete çağırırken, eğer
engel varsa, en azından küçük bir armağan sunul-
masını ister. 552 Ardından da bunu yapacak olanlara
yararlı buyruklar verir. Kurban kesileceği yere varana
ve dilekler gerçekleşene dek saçlarını uzatmalarını
söyler. Eğer bir hastalık ya da kaza sonucu saçların
tıraşlanması gerekirse, kefaret oruç, bağış ya da sun-
guyla ödenecektir. Her hacının imkanlarıyla orantılı
bir sungurla bulunmak hakkıdır ve eğer hiçbir sun-
gurla bulunamazsa, seyahat sırasında üç gün ve geri
dönünce de yedi gün oruç tutmalıdır.ss3 Öte yandan
kadınlardan, suçtan ve geçimsizliklerden uzak dur-
malıdır. Kur'an'ın haber verdiği üzere, bu iyilik Tanrı
tarafından bilinecektir. 554 Seyahat için erzak alın, diye

551 Kur'an, 3. sure, 90. ayet, ı. cilt, sf. 64 ve 65. Kur'an'ın bu kısmı Müslü-
man tanrıbilimciler tarafından farklı farklı yorumlanmış ve sonu gelmez
tartışmalara yol açmıştır. Bazıları hac yolculuğunu yapabilmekten kastın,
gerekli erzağa ve bir binek hayvanına sahip olmak gerektiği ve buna mecbur
olmak için bu ikisinin yettiği olduğunu düşünür. Bazıları konulan şartların,
yeterli imkanlar ve sağlık olduğuna inanır. Bazılarıysa bu ikisine bir arabanın
rahatlığının ve hatta yolun güvenilirliğinin eklenmesi gerektiğini savunur.
Müslüman bilginlerin bu üç kararı arasında en yaygın olarak kabul edilen-
inin üçüncüsü olduğu tahmin edilir. Bu özellikle Türklere böyle yansımıştır.
Bkz. d'Herbelot, verbo Hagge. Kur'an'ın 22. sure, 28. ayet, 2. cilt, 91. sayfasına
göre hac yolculuğu yayan olarak ya da deve sırtında yapılmalıdır.
552 2. sure, 191. ayet, ı. cilt, sf. 33. Sungular ve genel olarak bu hac yolculuğunun
gerçekleştirilmesine bağlı tüm ritüeller hakkında bkz. Chardin, 7. cilt, 8.
bölüm, sf. 304 ve devamı; Abrege de la theologie mahometane (Müslüman
Tanrıbiliminin Özeti), 12. ders, sf. 63 ve devamı; Tournefort, 14. mektup, 2.
cilt, sf. 357 ve devamı; Bobovius, de Turcarum liturgia, sf. 268 ve devamı ve
daha birçokları.
553 Bkz. Kur'an, dicto loco.
554 Daha önce bahsettiğim kısım gibi bu da doktorların açıklama yapmalarına
ve bilimsel yazılar yazmalarına önemli oranda sebebiyet vermiştir; bu, özel-
likle burada bahsedilen erzakların gerçek anlamda mı, yoksa manevi ve
mistik anlamlarda mı algılanması gerektiğine dairdir. Yine bkz. d'Herbelot,
verbo Hagge.

165
ekler; bunların en üstünü dindarlıktır.
Bu hac yolculuğu sırasında avlanmak yasaktır. Ka-
nun bu yasağı çiğneyeni, evcil hayvan öldüren kişiyle
aynı şekilde cezalandırır. İki adil adam onu yargılar
ve kutsal tapınağa bir armağan gönderme, yoksulları
doyurma ya da oruç tutma cezası verir. 555Balık tutmak
avlanmak gibi yasaklanmamış, hatta kesin bir dille
serbest bırakılmıştır.55 6

Yasak Bu farkın sebebi kuşkusuz avlanma sırasında kan


yiyecekler.
dökülmesidir. Muhammed Mekke yolculuğu esna-
sında bu şekilde öldürülen hayvanların yenmesini ya-
saklar ve sürü hayvanlarının etiyle beslenilmesini sa-
lık verir.557 Her halükarda domuz etini, kanı; ölü, bo-

ğulmuş, başına vurularak öldürülmüş, düşerek ya da


bir boynuz darbesi sonucu ölmüş hayvanların etini;
kanlarını akıtmaya vakit bulunamadıysa, yırtıcı bir
hayvanın kurbanı olan hayvanların etini; putperest
sunaklarında kurban edilen ve Tanrı'dan başkasının
adı anılarak öldürülen hayvanların etini yasaklar.55 8
Bununla beraber şunu da ekler: 559 Eğer bir kimse,
kendini memnun etmek arzusu ya da boyun eğme­
mek isteğiyle değil de, ihtiyacı olduğundan kanunu
çiğnerse, kefaret ödemesi gerekmeyecektir.
Muhammed başka bir yerde, kurban sunulan pek
Sungular
nadir durumlarda hangi hayvanların kullanılması ge-
ve
rektiğine değinir: Koyun, inek, koç ve deve. Bu hay-
kurbanlar.
vanları, Tanrı'ya sunulan saygı kapsamına girmeye
layık olarak niteler. Kurbanların sayısı ve güzelliği sa-
yesinde eli açıklığı gün gibi ortaya çıkan Müslümanı

555 Kur'an, 5. sure, 1, 97 ve 98. ayet, ı. cilt, sf. 105 ve 121.


556 Kur'an, 5. sure, 98. ayet, ı. cilt, sf. 121.
557 5. sure, ı. ayet, sf. 105.
558 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, 168. ayet, sf. 28; 6. sure, sf. 145; 2. cilt, 16. sure, sf. 23.
Aynı zamanda bkz. 5. sure, sf. n6 ve 120; 6. sure, sf. 141 ve 144; 2. cilt, 22. sure,
sf. 92; 23. sure, sf. 102, vs. vs.
559 Kur'an, dicto loco, ı. cilt, sf. 28 ve 141.

166
över; bunun sebebi Tanrı'nın bu kurbanları etini ya da
kanını alması değil, bunları kurban edenlerin dindar-
lığını tasvip etmesidir.560
Dua.
Müslümanlarda kurban verme ne kadar nadirse,
dualar da o kadar sıklıkla edilir. Seyahat sırasında ve
askerler için savaş esnasında günlük duaların kısal­
tılmasına izin verilse de,5 6' yağmur, toprağın acil ihti-
yaçları, bulunulan dilekler, Güneş ve Ay tutulmaları,
depremler, fırtınalar ve diğer doğa olayları, vs. vs. için
dualar okumak zorunludur. 562 Kur'an, Tanrı'nın gör-
kemini yaymaya, O'na övgüleri kutlamaya, güneşin
doğuşu ve batışından önce günün iki uç saatinde ve
güneşin batışından geceye kadar O'na dua etmeye
çağırır.5 63 Bu daveti sık sık tekrarlar. Her yerde buna
uyanların değerini yüceltir ve onlara mükafat vaat-
lerinde bulunur.564 Muhammed bunu günde beş kez
zorunlu kılar; sabah, öğlen, saat üçe doğru, akşam
başlarken ve gece olunca.565
Anlaşıldığı kadarıyla bunlardan ikincisi en kutsal
olanıdır. Kur'an'ın şu ayeti bunu belirtir:5 66 Namazı

560 Kur'an, 2. cilt, 22. sure, sf. 92 ve 93. Kurban ettiklerinizin üzerine Allah'ın
adını okuyun, der bu surenin 38. ayeti, ön sol ayaklarından bağlı bir şekilde,
üç ayakları üzerinde dursunlar. Kurban edildikten sonra etleriyle beslenin ve
isteyen herkese bu etten dağıtın.
561 Seyahat sırasında ve imansızların baskınına uğrama tehlikesi varken,
duaların kısaltılması suç olarak görülmez. Kur'an bunu 4. sure, 102. ayet,
1. cilt, sf. 95'te belirtir. Ordu mu yönetiliyor? Dua vakti haber verilirse, or-
dunun bir kısmı silahları alsın ve dua etsin. Allah'a saygılarını sunanlar geri
çekilsin ve yerlerini diğerleri alsın. Askerler, dua ederken kendilerini güven
altına almaya ve ne silahlarını ne de eşyalarını ihmal etmemeye davet edilir
çünkü düşman baskınından korkulur, aynı sure, 103. ayet.
562 Bkz. Chardin, Voyage, 7. cilt, 4- bölüm, 3. ve 4. kısım, sf. 318 ve devamı.
563 Kur'an, ı. cilt, 11. sure, 115. ayet, sf. 237; 2. cilt, 17. sure, 80. ayet, sf. 34; 20.
sure, 130. ayet, sf. 73.
564 1. cilt, sf. 8, 13, 18, 29, 41, 79, 108, 180, 205, 237, 258 ve 267; 2. cilt, sf. 34, 74,
92, 93, 98, 112, 138, 168, 174, 178, 208 ve 209.
565 Bobovius, de Turcarum liturgia, sf. 251. Abrege de la religion mahometane,
9. ders, sf. 53 ve 54. Chardin, dicto loco. Tournefort, 14. mektup, 2. cilt, sf.
337.
566 2. sure, 238. ayet, ı. cilt, sf. 41.
tam tamına kılın, özellikle de öğle namazını.
Duadan önce veya dua sırasında birçok kez eğili­
nir ve aynı zamanda birçok kez bedenin yedi noktası
yere değecek şekilde secde edilir: Alın, iki el, iki ayak
ve iki diz. Bütün bu ritüeller üzerinde durmuyorum.
Reland, Chardin, Bobovius ve daha birçoklarının bu
konuda yanlarına yanaşılmaz. Yalnızca, kutsal ku-
lenin tepesinden halka dua saatini haber vermekle
yükümlü münadinin, her duada bu uyarıyı dile geti-
rirken567 halka dini gerçeklerini, Tanrı'nın tekliğini ve
Muhammed'in vazifesini hatırlattığını gözlemleye-
lim. Ardından, dindarca bir adet gereği, dua ederken
Mekke'deki tapınağa doğru dönüldüğünü de gözlem-
leyelim. Kutsal kitap bunu buyurur. Allah'ın elçisinin
ardından gidenleri imansızlığa dönenlerden ayırmak
için, der, daha önce dua ederken döndüğünüz yönü
değiştirdik. - Yüzünü dönerek duanı ettiğin yerin
hoş olmasını istedik. Alnını Mekke tapınağına doğru
çevir. Nerede olursan ol, bakışlarını bu yüce kutağa
doğru çevir. 568 Son olarak da, Muhammed'in mürit-
lerinin, dualarında en sıklıkla tanrısal hayırhahlığın
Tanrı'ya mahsus olduğunu teyit ettiklerini gözlemle-
yelim. Dualar böyle başlar ve hatta Kur'an'ın ilk bölü-
mü, yani yüceliğin sarahat ve yalınlıkla buluştuğu bö-
lüm okunmadan asla dua edilmez. Bu bölüm, burada
aktarmamda sakınca olmayacak kadar kısadır.
"Bismillahirrahmanirrahim, Hamd, Alemlerin
Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün ma-

567 Bobovius bu uyarıyı sf. 255'te şöyle tercüme etmiştir: "Deus est maximus,
Deus est maximus. Testor quod non sit Deus, nisi ipse Deus; testor quod non
sit Deus, nisi ipse Deus. Testor quod Mohammed sit propheta Dei; testor
quod Mohammed sit propheta Dei. Accurrite ad preces; accurrite ad bonum
opus (seu cultum) Deus maximus est; Deus maximus est. Non est numen
pr~tar ipsum Deum." Sabah duasında şu da eklenir: Oratio melior est quam
somnus; oratio melior, vs.
568 Kur'an, 2. sure, 138. ve 139. ayet, ı. cilt, sf. 24 ve 25.

168
!iki Allah'a mahsustur. Yalnız sana ibadet ederiz ve
yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendi-
lerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğra­
yanlarınkine ve sapıklarınkine değil."
Tüm dualardan önce abdest şart koşulmuştur. Abdest.
Tanrı'ya yakaran, asla fazla saf olamaz. Bu durumda Arınma.
her defasında ayaklar, eller, baş ve yüz yıkanmalıdır. 569 Kirlilikler.
Müslüman kişi cinsel münasebette bulunduysa ya da
uyku esnasında hayal gücü doğayı aldattıysa, bedeni-
nin her kısmını yıkaması gerekir. Buna uymadığı tak-
dirde, günlük işleriyle bile ilgilenemez ve bu şekilde
kirlenmiş olan kişiyle sohbet etmek, yemek yemek, iş
yapmak tehlikeli olarak kabul edilir. Burada Latince
anacağımız şu atasözü de buradan gelir: 570 "Res mea
non bene succedit; forte hodie polluti faciem inspexe-
. "
rım.

Arınma yalnızca günlük dualar için şart koşulmaz;


bunu yapmaksızın Kur'an'a dokunmak bile yasaktır.
Bu felakete uğranılmaması için, bu kitabın kapağında
yaygın bir şekilde şu yazar: ''.Arınmadan buna dokun-
mayın." Bazı bölümler, ancak bedenin tamamı yıkan­
dıktan sonra okunulabilir.571 Birkaç başka durumda da
arınmak mecburidir: Örneğin dönemsel bir uygun-
suzluktan dolayı kadınların kirlenmesi; 572 ölülere do-

569 Reland ve Bobovius, dictis locis. Aynı zamanda temiz bir kıyafet giyinmeli
ve hiçbir pisliğin bulaşmayacağı bir yerde bulunulmalıdır. Abrege de la reli-
gion mahometane, sf. 52. Eğer bulunulan yerde su yoksa, seyahat ediliyorsa,
vs. vs. çim ya da kumla da temizlenilebilir. Bobovius hakkında Hyde, sf. 252.
"Hasta olduğunuzda ya da seyahat ettiğinizde, der Kur'an, 4. sure, 46. ayet,
ı. cilt, sf. 86, doğal ihtiyaçlarınızı karşıladığınızda ya da bir kadınla münas-
ebetiniz olduysa, su yoksa yüzünüzü ve ellerinizi kumla temizleyin." 5. sure,
9. ayet, sf. 107'de hemen hemen aynı şey söylenir: "Eşlerinize yaklaştıktan
sonra arının. Hasta olduğunuzda ya da seyahat ettiğinizde ve münasebette,
vs. suyunuz yoksa yüzünüzü ve ellerinizi kumla temizleyin .."
570 Bobovius, de Turcarum liturgia, sf. 252.
571 Aynı sayfa, aynı yapıt. Chardin, ıo. cilt, sf. 64.
572 Kur'an bu konuda şu ifadeleri kullanır: "Seni kadınların adet günleri
hakkında sorgulayacaklardır; söyle onlara, bu doğal bir lekedir. O süre

169
kunulduğunda, bunlar arı olmadığı ve arındırılmaları
gerektiği için, iki cinsiyetin de kirlenmesi. 573
Sünnet, manevi bir arınma olarak kabul edilebilir;
Sünnet.
en azından savunucularının kısmen buna yükledikle-
ri anlam budur. Bu, Muhammed'in müritleri arasında
vazgeçilmez değildir ve Kur'an böylesi bir buyruk ver-
mez. Bu konuda sessiz kalır. Bu durumda, bu mesele
üzerinde durmayacağım. 574 Ancak Arap kanun koyu-
cunun dini hoşgörü, sığınma hakkı, dini anlaşmaz­
lıklar, kader ve büyü hakkında ilkelerine değinmeden
geçemem.
İnançlarından dolayı insanlara şiddet uygulama-
Dini
hoşgörü. yın; kurtuluş yolu, hata yolundan oldukça farklıdır.
İşte Müslümanların havarisi bu öğüdü verir. 575 Ona
göre, imansızları güç kullanmaksızın Hak dinine
döndürmelidir. Bu öğüt, komşularının inancını bo-
yunduruğu altına almak için birçok kez silahlara baş­
vuran bir peygamberin hareketlerine pek denk düş­
mez. Bununla birlikte, hoşgörüsüne bir koşul koyar.
İmansıza uygulanacak adaletin ve ona insanca dav-
ranmanın bir bedeli vardır.57 6

boyunca eşlerinizden ayrılın ve ancak arındıklarında onlara yaklaşın." 2. sure,


221. ayet, sf. 37. Kadınlar aynı zamanda doğum anındaki kan kayıplarından
ve doğumun kendisinden dolayı kirlenirler; ve her iki cinsiyetten insanlar,
şehvetin tüketilmediği sarılmalardan dolayı da kirlenir; arı olmayan bir
münasebetten kaynaklı, fluxus feminis adı verilen irade dışı bu sızıntı buna
sebebiyet verir. Chardin, dicto loco. Abrege de la religion mahometane, sf.
40. Aynı zamanda Chardin, 7. cilt, 4. bölüm, sf. 105 ve devamında, Müslü-
manlara ve özellikle de Ali'nin tarikatına buyrulan çeşitli arınma yöntemleri-
ni görebiliriz. Aynı zamanda yine bkz. Abrege de la religion mahometane,
8. ders, sf. 35 ve devamı; Eclaircissements, §. n, sf. 124 ve devamı. Burada
Müslümanların ruhları kirlendiğinde abdestle bunu temizlediklerine dair
suçlama ele alınarak aklanmaktadır.
573 Chardin, aynı yapıt, sf. 159 ve devamı. Mezarlar hakkında, yine bkz. aynı
yapıt, sf. 187 ve devamı ve Tournefort, 2. cilt, 14. mektup, sf. 388 ve 389.
574 Ancak Bobovius'un, Turcarum liturgia, sf. 286'da, Hyde'ın bu bölüm
hakkındaki notlarına; Tournefort'un, dicto loco, sf. 330, 331 ve 332'de söyle-
diklerine ve Chardin'in dicto loco'suna gönderme yapabilirim.
575 Kur'an, 2. sure, 256. ayet, ı. cilt, sf. 45.
576 Bu bedel, yetişkin erkekler için yıllık olarak önemli miktarda altındır.
Sığınma hakkı çok sınırlıdır. Bundan ancak Mekke Sığınma

tapınağında veya tapınağın bünyesinde yararlanılabi­ hakkı.

lir. Kemer altlarında yakalanan bir suçlu, bu dini do-


kunulmazlığı boşu boşuna savunacaktır.m
Din hakkındaki tartışmalar
Muhammed tara- Din
fından tasvip edilmez. Yalnızca imansızlar kutsal üzerine
din aleyhinde tartışırlar, der, onların başarılı olması tartışma­

sende hayranlık uyandırmasın.578 Başka bir yerde bu lar. Dinin


sahtekarlarla tartışmaya girilmemesi konusunda uya- aslından
ayrılma.
rır; ve Yahudiler ve Hıristiyanlarla tartışılacak bazı
Tarikatlar.
konular varsa da, bunun dürüst ve ılımlı bir çerçeve-
de yapılmasını ister.579 Anlaşıldığı kadarıyla daima iyi
niyetin ve gerçeğin hakim olmadığı bu tartışmaların,
çok sıkça olduğu gibi, dinin aslından ayrılmalara ve
tarikat çeşitliliğine neden olmasından çekiniyordu;
ki o, bunlardan kaçınmayı buyuruyor ve aksi takdirde
kulun Tanrı katında reddedileceğini söylüyordu.5 80
Büyü.
Muhammed, büyüden yalnızca halkın daima bu-
Yazgı.
nunla peygamberleri suçlamış olmasından şikayet et-
mek için bahseder;5'ıı buna karşılık, kendinden önce
benimsenmiş bir adeti, oklar yardımıyla yazgıyı sor-
gulamayı şiddetle eleştirir 582 ve bunun Şeytan'ın eseri

Bkz. Chardin, 6. cilt, 19. bölüm, sf. 313. Bu, dine maddi bedel biçmektir ve
Muhammed bu konuda, dini kötü bir çıkar uğruna satmamayı salık verdiği
noktada, müritlerinin karşısına dikilir. Kur'an, 16. sure, 97. ayet, 2. cilt, sf.
21. Gerçekten de yüklü miktarda altın bile, cimri veya yoksul bir imansızı
dininden döndürmek için yeterli değildir.
577 Bkz. d'Herbelot, verbo Caaba.
578 Kur'an, 40. sure, 4. ayet, 2. cilt, sf. 246.
579 4. sure, 106. ayet, ı. cilt, sf. 95; 2. cilt, sf. 268, 29. sure, 45. ayet.
580 Kur'an, ı. cilt, 3. sure, 97. ayet, sf. 65, 100. ayet, sf. 66; 6. sure, 159. ayet, sf.
148; 7. sure, 36. ayet sf. 153 ve 154; 8. sure, 40. ayet, sf. 184; 2. cilt, 23. sure, 54.
ayet, sf. 102; 42. sure, ıı. ayet, sf. 263; 43. sure, 65. ayet, sf. 274.
581 Kur'an, 2. cilt, 37. sure, 15. ayet, sf. 220; 51. sure, 51. ayet, sf. 313. Aynı za-
manda bkz. 1. cilt, 2. sure, 96. ayet, sf. 17; 10. sure, 74. ayet, sf. 219.
582 M. Savary, Celaleddin'in Kur'an'daki 1. cilt, 5. sure, 4. ayet, sf. 106 hakkında
yazdığı bir yorumdan yola çıkarak bunu şöyle aktarır: "Mekke tapınağının
yöneticileri, Üzerlerine bazı işaretler kazınmış olan yedi kutsal ok muhafaza
ederlerdi. Onlara danışmaya gelenler için nefesleriyle bu okları hareket et-

171
bir iğrençlik olduğunu söyler. 583 Müslümanlar bu yön-
temle dine aykırı bir şekilde göğe danışmayı bırakmış
olsalar da, onun yerine başka bir şey koymuşlardır. 584
Muhammed'in güzel bir ifadesini kullanmam gere-
kirse, bu şekilde yalnızca bir saçmalıktan diğerine
geçmek de, halkların hatalarını birbirlerine intikal
ettirmesi gibi pek yaygındır.s8s

ÜÇÜNCÜ MAKALE
MEDENİ KANUNLAR

Müslü- Kur'an yalnızca dini inaklar ve ilkeler kapsamakla


manların kalmaz; bu aynı zamanda Müslümanların kanunu-
kanunları. dur. Böylelikle Muhammed'in müritlerinin hukuku,
evlilik, miras, mukaveleler, vs. vs. gibi başlıca konu-
larda birdir. Bu konuları ayrı ayrı ele alalım .
Evliliğin
. Müslümanlar için evlilik, dini damgaya ihtiyacı
meşru­
olmayan medeni bir eylemdir. Bir kadınla evlenme
iyetini arzusu buna izin verilmesi için yeterlidir. Peygamber-
sağlamak lerine bakılırsa, bu arzu ister açık edilsin, ister yürek-
için gerekli te gizli tutulsun, Tanrı katında asla suç teşkil etmez.
işlemler.
Söylemlerin dürüstlüğünün taşınılan duyguyu gizle-
mesi durumu haricinde, yalnızca gizlice söz vermeyi
yasaklar. 586 Öncelikle bir mukavele yapılması şartıyla
tüm evlilikler meşrudur. Koşulların eşitliği zorun-
lu değildir. Daha bilgece kanunların şart koştuğu ve
sağduyunun da kanun kadar aynı doğrultuda olduğu
ebeveyn onayı bile zorunlu değildir.5 87
Muhammed bir yandan beğenilecek bir kadının se-

tiriyor ve aldıkları durumdan yola çıkarak kehanetlerde bulunuyorlardı."


583 Kur'an, 5. sure, 93. ayet, ı. cilt, sf. 121.
584 Chardin, 7. cilt, sf. 328 ve 329.
585 Kur'an, 52. sure, 52. ayet, 2. cilt, sf. 313.
586 Kur'an, 2. sure, 234. ayet, ı. cilt, sf. 40.
587 Bkz. Chardin, 6. cilt, 16. bölüm, sf. 273.

172
çilmesini salık verirken, 588 bu önemli seçimde katı bir Evlenile-
sağduyu sahibi olunmasını da ister. İki yoldan çıkmış cek kadı­
nın seçimi.
varlığın bir araya gelmesi ne kadar doğalsa, erdemli
Evlenme
bir adamın erdemli bir kadınla birleşmesinin daha da
. yaşı. Rüşt.
doğal olduğunu söyler. 589 Bununla beraber bu bağ­
ların buyrulan yaş doldurulana kadar kurulmaması
gerekir. 590 Bu, kızlar için dokuz, erkekler içinse on üç-
tür.59' Bu yaş itibarıyla çocuklar ergin olurlar; işlerden
dolayı onlara daha fazla özgürlük vermek gerekirse,
daha erken ergin olarak tanınırlar.5 92
Çokeşlilik.
Çokeşlilik Muhammed tarafından kabul görür; an-
Eşlerin
cak o bunu diğer eski halkların çoğunluğuna oranla görevleri.
daha dar sınırlar içine koyar. Bir Müslümanın evle-
neceği kadın sayısını üç ya da dörtle sınırlandırır ve
onlara hakkaniyetlice davranılmayacaksa yalnızca bir
kadın alınmasını ya da kölelerle yetinilmesini öğüt­
ler.593 Bu kadınlara büyük ilgi gösterilmesi, kocalık
görevinin özenle yerine getirilmesi, onların uygun ol-
duğu şekilde ve imkanların el verdiği doğrultuda ka-
rınlarının doyurulması, giydirilmeleri ve gereksinim-
lerinin sağlanması konusunda çağrıda bulunur; öte
yandan kadınları edep yolundan ayrılmamaya ve eş­
lerinin, doğanın bahşettiği ve kanunların teyit ettiği
üstünlüklerine saygı göstermeye davet eder. Kendini
ifade etme biçimi mutlaktır. 594 "Erkekler kadınlardan
üstündür çünkü Allah onları kadınlardan üstün tut-
muştur ve onlar da kadınları mallarıyla yaldızlarlar.

588 Kur'an, 4. sure, 3. ayet, ı. cilt, sf. 79.


589 24. sure, 26. ayet, 2. cilt, sf. 110.
590 2. sure, 235. ayet, ı. cilt, sf. 41.
591 Bkz. Chardin, 6. cilt, 16. bölüm, sf. 274.
592 Aynı yapıt, aynı sayfa.
593 Kur'an, 4. cilt, 3. ayet, ı. cilt, sf. 79 ve 80. Kölelerle bile evlenilebilir. "Özgür
imanlı kadınlarla evlenebilecek kadar zengin olmayanlar, imanlı köleleriyle
evlenecektir. Hepiniz birbirinize muhtaçsınız. Kölelerle ancak efendilerinin
iznini alarak evlenin." Kur'an, 4. sure, 29. ayet, ı. cilt, sf. 83 ve 84.
594 2. sure, 222. ayet ve devamı, ı. cilt, sf. 37 ve 38.

173
Kadınlar itaatkar olmalı ve eşlerinin sırlarını sakla-
malıdırlar çünkü Allah kocaları onlara emanet etmiş­
tir. Kadınların itaatsizliğine maruz kalan eşler onları
cezalandırabilir, yataklarında yalnız bırakabilir ve
hatta dövebilirler. Kadınların itaatkarlığı, onları kötü
muameleden korumalıdır." Doğulu kanun koyucular,
kadının dünyaya erkeğin kölesi olarak değil, eşi ola-
rak geldiğini fazlasıyla sık bir biçimde unutmuşlardır.
Çocukla- Muhammed, en önemli vazifeden ve dolayısıy­
rınemzi-
la hazdan ziyade, çabuk bezilen ve daha bitmeden
rilmesi ve
utanç duyulan boş bir sefahetin özgürlüğünü tercih
eğitimi.
eden gevşek ulusların bilmediği ya da saygı gösterme-
diği dokunaklı bir dini buyruğu, yani karında taşınan
çocuğun emzirilmesi buyruğunu unutmamıştır. O,
vasat emzirme süresini iki tam yıl olarak belirler ve
kadının, ancak kocasının onayı doğrultusunda bebe-
ğini sütten kesmesine izin verir. 595 Öte yandan, hangi
Piçler.
anneden doğarlarsa doğsunlar, hatta anneleri bir köle
ya da nikahsız bir kadın olsa da, çocukların bakımı
ve eğitimi babanın sorumluluğundadır; çünkü bütün
çocuklar meşrudur; zaten genel anlamda evlenmenin
bu kadar kolay olduğu bir memlekette piçlerin var ol-
ması biraz zordur.s9 6
İmansızlar
Bununla beraber İslamı kabul etmemiş kadınlarla
ve putpe-
evlenmek yasaktır. "Putperestlerle, onlar iman sahi-
restlerle
evlilik. bi olana dek evlenmeyin. İmansız özgür bir kadını
daha çok beğeniyor olsanız da, imanlı bir köle daha
değerlidir. Putperestlere sizin inancınızı benimseye-
ne dek kızlarınızı vermeyin. Dinden şüphe eden kişi
daha kibar olsa da, imanlı bir köle daha değerlidir."s97

595 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, 32. ayet, sf. 40. Buna karşın, bazen annenin sağlığı bu
görevin yerine getirilmesine engel olduğundan, vaat edilen ücretin doğru bir
biçimde ödenmesi koşuluyla bir sütanneye başvurulabilir. Aynı sure.
596 Kur'an, 4. sure, 4. ayet, ı. cilt, sf. 80. Bkz. Chardin, 6. cilt, 16. bölüm, sf. 273
ve 274.
597 Kur'an, ı. cilt, sf. 37, 2. sure, 219. ayet. Bununla beraber özgür Yahudi

174
Muhammed'in emirleri bunlardır. Aynı ilkelere daya-
narak şöyle söyler: Ey inananlar, imanlı kadınlar size
sığınmak isterlerse, onları sınayın. Eğer İslamı açık
yüreklilikle öğretiyorlarsa, onları dinden şüphe eden
kocalarına geri vermeyin; Allah böylesi bir birleşmeyi
yasaklar. Üzerine Allah'ın öfkesini çekenlerle hiçbir
münasebette bulunmayın; onlar, mezardaki imansız­
ların yaptığı gibi ahretten umut kesmenize yol aça-
caklardır.598 Kanun koyucu son olarak da özgür evli

kadınlarla evlenmeyi yasaklar; bu ancak, bu kadınlar


savaş sonucu ele geçirilmişse mümkündür.599 Müslü-
manları, hizmetkarları ve köleleri arasından en bilge
olanlarla evlenmeye teşvik eder ve yoksulluklarından
dolayı bu birliktelikten mahrum kalanları, Tanrı on-
lara zenginlik bahşedene dek cinsel açıdan kendini
tutmaya davet eder. 600

Çeyiz.
Kadını bir çeyiz getirmeye zorlamak bir yana, bu-
Dulluk
rada bunu koca sağlar. Muhammed'in amacı, zengin
geliri.
olunmaması durumunda yalnızca bir kadınla evlenil-
mesini öğütlediği noktada kendini belli eder; bu dav-
ranış sayesinde, geline adil bir çeyiz sağlamak daha
kolay olacaktır. 601 Bununla beraber çeyiz belirlen-
memiştir; bunun kocanın imkanları doğrultusunda
olması yeterlidir. Kocanın zenginliği ve yoksulluğu,
o dönemde adalet ve hayırhahlığın bağış konusunda
temel aldığı tek şeydir. Eğer kadın cömertliğinden do-
layı çeyizi geri verirse, bu, hayatı kolaylaştıracak bir
takım şeyler için harcanabilir. 602

kızlarıyla evlenilmesine izin verir. 5. sure, 7. ayet, ı. cilt, sf. 106 ve 107.
598 2. cilt, 60. sure, 10. ve 13. ayet, sf. 352 ve 353.
599 Kur'an, 4. sure, 28. ayet, ı. cilt, sf. 83.
600 24. sure, 32. ve 33. ayet, 2. cilt, sf. m. Aynı ayette azat etme emri verir.
"Köleleriniz sizden talep ettiğinde, onlara özgürlüklerini teyit eden belgeyi
sağlayın."
601 Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 3. ayet, sf. 80.
602 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, 236. ayet, sf. 41 ve 4. sure, 3. ayet, sf. 80.

175
Bu bağış, ne kadar kayda değer olursa olsun, başka
bir kadın almak için boşanılan kadına kayıtsız şart­
sız aittir. Eğer boşanma münasebette bulunulmadan
gerçekleşirse, kadın çeyizin yalnızca yarısını alabilir;
ancak iki eşin ya da yalnızca kocanın onayıyla kadın
bunun hepsine de sahip olabilir. Evlilik sırasında hiç
çeyiz verilmediyse ya da evlilikten beri kocalık görev-
leri yerine getirilmediyse hiçbir ceza uygulanmaz. 603
Dulluk geliri konusunda ise kanunen geçerli hiçbir
şey yoktur ve durum doğrultusunda karar verilmesi
gerekir. Bunun, kadın ayrılmak istediğinde değil, an-
cak evden gönderildiğinde ödenmesi gerekir; 604 çün-
kü bazı durumlarda kadının da ayrılmak için başvur­
maya hakkı vardır. Örneğin kocasının iktidarsızlığı,
kocalık görevini yerine getirmeyi reddetmesi, ahlak
kuralları olduğu kadar doğaya da aykırı hazlara düş­
künlüğü, vs. vs. 605
Boşanma bir yargıcın ya da imamın huzurunda
Ayrılık.
gerçekleşir. Eşler isteklerini belirtirler ve o andan
Boşanma.
itibaren başka bir işleme gerek kalmaksızın özgür-
dürler. 606 Kadın üç aydan önce yeniden evlenemez.
Eğer hamileyse bunu saklamak şöyle dursun, hemen
söylemelidir çünkü karnında taşıdığı meyve, açık
yürekli bir barışmaya vesile olabilir. 607 Artık eşleriyle
münasebete girmediklerine dair yemin eden kocalar,
dört aylık bir süre içerisinde onlarla barışma hakkına
sahiptir. Bu süre içerisinde bunu yapmazlarsa boşan-

603 2. sure, 236. ve 237. ayet, sf. 41; 4. sure, 24. ve 25. ayet, sf. 83.
604 Bkz. Chardin, 2. cilt, sf. 272 ve Tournefort, 2. cilt, 14. mektup, sf. 363.
605 Tournefort, dicto loco.
606 Chardin, 2. cilt, sf. 271 ve 272.
607 Kur'an, ı. cilt, sf. 38, 2. sure, 227. ayet. ''Adet görmekten umudu kesen
kadınları boşamadan önce üç ay bekleyin, der aynı zamanda Kur'an, 65.
sure, 2. cilt, sf. 365'te; henüz adet görmemiş olanlarla da aynısını yapın.
Hamile olanları, meyvelerini doğurana dek yanınızda tutun. Allah, kend-
isinden korkanın önündeki zorlukları kaldırır." Aynı zamanda bkz. aynı
surenin 6. ayeti.

176
ma kesinlik kazanır ve belirlenen bu süre boyunca
bekleyen kadının meşru olarak ikinci bir evlilik yap-
masına karşı gelenler suçlu bulunur. 608 Bunu yapan-
lar pişman olurlarsa haklarına yeniden kavuşurlar;
ancak önce bir tutsağa özgürlüğünü geri vermeleri ya
da özgürlüğünü satın alacak birini bulamazlarsa iki
ay üst üste oruç tutmaları ya da nihayet oruç tutmak
onlar için çok zahmetliyse, altmış yoksulun karnını
doyurmaları gerekir. 609 Boşanma yalnızca iki defa
gerçekleşebilir. Üçüncü bir boşanma hakkı var mı­
dır? Boşanılan kadın ancak başka bir adamın yatağını
paylaştıktan sonra geri alınabilir; ancak o zaman iki

608 2. sure, 225, 226 ve 231. ayet, ı. cilt, sf. 38 ve 40. Muhammed, eşlerden
birine tanıdığı bu dört aylık süreden önce boşanılmaması zorunluluğu
konusunda birçok kez ısrar eder; burada düşünüp taşınmanın, geçici bir
öfkeyi unutmanın, eğer suçluysa kadının pişman olmasının ve bin bir türlü
başka ayrıntının huzur ve aşkı geri getirmesini umar. Birçok yerde, kocalara
boşanma izni vermesine rağmen, böylesi bir izinden dolayı eşlerinin kibrin-
in, kaprislerinin ya da hoşgörüsüzlüğünün kurbanı olabilecek kadınların
yazgılarından duygulandığı da görülür. Rastgele alıntı yaptığım birkaç sure,
ileri sürdüğüm şeyi haklı çıkaracaktır. - Kadınlarınızı ancak belirlenen
sürenin sonunda boşayın. Günleri tam olarak sayın. Bu süre bitmeden önce,
kanıtlanmış bir zinada bulunmadılarsa, ne onları evden kovabilir ne de git-
melerine izin verebilirsiniz. Bunlar Allah'ın buyruklarıdır. Bunları çiğneyen
kişi ruhunu yitirir. Allah'ın istikbal hakkındaki niyetlerini bilemezsiniz.
65. sure, 1. ayet, 2. cilt, sf. 364. Boşamanız gereken kadınlara evlerinizde bir
sığınak verin. Dar bir yerde barındırarak onlara şiddet uygulamayın. Aynı
sure, 6. ayet, sf. 365. Ey inananlar! İmanlı bir kadını onunla münasebete
girmeksizin boşayacaksanız, belirlenen süreden fazla onu alıkoymayın. Ona
kanunun emrettiğini verin ve onu onuruyla gönderin. 33. sure, 48. ayet, 2.
cilt, sf. 195. Kocalar karılarını insanlıkla yanlarında tutacak ya da adaletli
bir biçimde göndereceklerdir. 2. sure, 228. ayet, ı. cilt, sf. 38. Bir kadından
boşandığınızda ve onu gönderme vakti geldiğinde ya onu insanlıkla yanınıza
alın ya da hayırhahlıkla gönderin. Kötüye kullanma korkusuyla onu zorla
alıkoymayın. Bu davranış adil olmaz. Tanrısal kanunları bir oyuna çevirme-
yin. Allah'ın size bahşettiği lütufları hatırlayın. Aynı sure, 230. ayet, sf. 39.
Aşikar bir hatadan dolayı suçlu değillerse, onlara verdiklerinizin bir kısmını
ellerinden almak amacıyla boşandığınız kadınların yeniden evlenmesine en-
gel olmayın. Onları lütuflarla kendinize bağlayın. Onlara katı davranırsanız,
Allah'ın sizi mutlu etmesi için yarattığı kadınlardan nefret edebilirsiniz. 4.
sure, 23. ayet, ı. cilt, sf. 82 ve 83.
609 58. sure, 4. ayet, 2. cilt, sf. 343.

177
eşin birleşmesine izin verilir. 610 Muhammed'in almış
olduğu tüm önlemler gibi bunun da tuhaf ve buyur-
gan bir kocanın kaprislerini ne derece frenleyebilece-
ği tahmin edilebilir.
Boşanma arzusuna nasıl engeller ve dolayısıyla sınır­
Kadının
kocasının lar konulduysa; bu hakarete uğrayan kadına nasıl te-
mirası selli bedeli belirlendiyse, aynı adalet duygusuyla, öldü-
üzerindeki ğünde ardında eşler bırakan kişinin de onlara bir yıllık
hakları. ihtiyaçlar ve evde bir barınak gibi bir miras bırakması
emredilmiştir. 611 Öte yandan, kanun onlara bağışlar ve
borçlar çıkarıldıktan sonra çocuksuz ölen kocaların mi-
rasının dörtte birini ve çocukları olanlarınkinin yalnız­
ca sekizde birini verir. Kanun erkeklere daha lütufkar
davranır. Yine bağışlar ve borçlar çıkarıldıktan sonra
çocuksuz ölen kadınların mirasının yarısını ve çocuk-
ları olanlarınkinin dörtte birini verir. 612
Muhammed'in miras üzerine kanunlarına değinir­
Miras
ken, onun bunları Kur'an'da yazdığı ifadelerle ve sı­
hakkında
kanunlar.
ralamayla aktarmaktan daha iyisi olmaz. 613 "Erkek ve
kadınların babalarından ve yakınlarından kalan zen-
ginliklerden bir pay almaları gerekir. Bu pay, miras
kayda değer de olsa, düşük değerde de olsa kanunen
saptanmalıdır. - Miras paylaşımı için toplandığınızda
yoksul akrabaların ve yetimlerin ihtiyaçlarını karşıla­
maya ve onları insaniyet dolu sözlerle teselli etmeye
özen gösterin. - Arkalarında yaşlarından dolayı zayıf
olan çocuklar bırakmaktan korkanlar, merhamet ve
Allah korkusuyla dolarak, seslerini yetimlerin lehine
yükseltsin ve onların yazgılarını adaletle belirlesinler.
- Yetimin mirasını adaletsizce yiyenler, bağırsakları-

610 Kur'an, ı. cilt, 2. sure, 228. ve 229. ayet, sf. 38 ve 39.


611 2. sure, 240. ayet, ı. cilt, sf. 41. Eğer evi kendi kendilerine terk ederl-
erse, diye ekler bu ayet, onların edeple yaptıklarından mirasçılar sorumlu
olmayacaktır. Allah kudretli ve bilgedir.
612 4. sure, 13. ve 14. ayet, ı. cilt, sf. 81.
613 Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 8. ayet ve devamı, sf. 80 ve devamı ve sf. 104.
nı yakacak bir ateşle beslenirler. - Allah, çocuklarınız
arasında mallarınızı paylaştırırken erkeklere kızların
iki katı pay ayırmanızı buyurur. Yalnızca kız çocuklar
varsa ve ikiden fazla iseler, mirasın üçte ikisini ala-
caklardır. Tek bir kız çocuğu varsa mirasın yarısını
alır. Merhum ardında tek bir oğul bıraktıysa, akraba-
lar mirasın altıda birini alır. Merhum ardında çocuk
bırakmadıysa ve akrabalarının miras üzerinde hakkı
varsa, annesi bağışlar ve borçlar çıkarıldıktan sonra
mirasın üçte birini ve başka erkek kardeşler olması
durumundaysa yalnızca altıda birini alır. Atalarinız­
dan ya da çocuklarınızdan hangisinin size daha yarar-
lı olduğunu bilmezsiniz. - Uzak bir akrabanın meşru
mirasçısının bir erkek ya da kız kardeşi varsa, onlara
mirasın altıda birini vermelidir. Birkaç kişilerse, ba-
ğışlar ve borçlar çıktıktan sonra mirasın üçte birini
alırlar. - Ardında çocuk bırakmadan ölen bir adamın
kız kardeşi mirasın yarısını alır. Çocuksuz ölen kadı­
nın erkek kardeşi onun mirasını alır. Merhumun iki
kız kardeşi varsa, bunlar mirasın üçte ikisini payla-
şır. Ardında erkek ve kız kardeşler bıraktıysa, erkek-
ler kızlara verilenin iki katını alırlar. Allah, yolunuzu
kaybetmeniz endişesiyle, kanunlarını size böylelikle
bildirir."
Muhammed'in daha da ısrarla, "ölürken malları­
Vasiyet.
nızı çocuklarınıza ve akrabalarınıza vasiyet yoluyla,
Allah'tan korkanların sahip olması gereken hakkani-
yetle bırakın" dediği yazar. 614 - Vasiyetçinin tanzimi-
ni duyduktan sonra değiştiren kişi suçludur; Allah
her şeyi görür ve duyar. - Vasiyetçinin bir hata veya
hakkaniyetsizlik yapmasından korkarak mirasçıla­
rın haklarını adaletle düzenleyen kişi suçlu bulun-
mayacaktır. Peygamber başka bir yerde bir vasiyetin

614 ı. cilt, 2. sure, 176. ayet ve devamı, sf. 29 ve 30.

179
tabi tutulduğu işlemleri belirtir. 6 ' 5 Vasiyetinizi ölüm
döşeğinde dile getirmek istediğinizde, der müritle-
rine, aranızdan iki adil erkeği şahit olarak çağırın.
Şahitler.
Seyahat ederken ölümcül bir kazaya uğrarsanız, ya-
bancıları şahit alabilirsiniz. Onları himayeniz altın­
da tutun ve dua ettikten sonra inançlarından şüphe
ederseniz, Allah'ın önünde onlara şu yemini ettirin:
Şahitlik etmek için, bir akrabadan dahi para alma-
yacağız; şahitliğimizi sakınmayacağız çünkü o halde
suçlu oluruz. - İki şahidin de rüşvet aldığı aşikarsa,
vasiyetçinin akrabaları arasından başka kişiler seçilir.
Onlar göğün karşısında şahitliklerinin gerçekliğine ve
antlarını bozarlarsa cehenneme mahkum olacakları­
na dair yemin ederler. - Sözlerinin tersinin söylenme-
si korkusunu taşısınlar diye, ilk şahitlerin karşısında
şahitlik ederler."
Medeni
Şahitlerin mevcudiyeti birçok başka mede-
işlemler.
ni işlemde de, örneğin ikrazda, zorunludur. Yine
Borçlar.
Muhammed'e kulak verelim. 616 "Size borcu olan kişi
ödeme yapmakta zorlanıyorsa ona vakit verin ya da
daha iyisini yapmak istiyorsanız, borcunu erteleyin.
Bir bilseniz!. .. - Allah'a geri döneceğiniz, herkesin
eylemlerinin bedelini alacağı ve yargılamaya kesin
bir adaletin hakim olacağı günden korkun. - Ey ina-
nanlar! Belli bir vakitte borç ödemeye söz verirseniz,
bir katip bunun belgesini doğrulukla hazırlasın. O,
Allah'ın ona öğrettiği gibi yazsın; borçlu yazsın ve
yazdırsın; Allah'tan korksun ve borcun hiçbir madde-
sini atlamasın. Eğer borçlu cahilse, hastaysa veya yaz-
dıramayacak durumdaysa, adalet kuralları doğrultu­
sunda, bunu onun yerine vekili yapsın. Şahit olarak
iki erkeği ya da erkeklerden biri yoksa seçtiğiniz iki
kadını çağırın. Kadınlardan biri unutkanlıktan dola-

615 5. sure, 106. ayet ve devamı, ı. cilt, sf. 123 ve 124.


616 ı. cilt, 2. sure, 279. ayet ve devamı, sf. 50 ve 51.

180
yı yanılırsa, diğeri ona gerçeği hatırlatabilir. Şahitler Satışlar.

her gerekli olduğunda tanıklık etsinler. Borç büyük Teminat-


de olsa, küçük de olsa, tamamen temizlenene kadar lar.

yazılsın. Bu önlem Allah'ın gözünde daha adil; şahit-


ler için daha güvenli ve tüm şüpheleri dağıtmak için
daha uygundur. Satış mevcut kişiler arasında ve değiş
tokuşla gerçekleştiriliyorsa, bunu yazmak zorunda
değilsiniz; anlaşmalarınız sırasında şahitler çağırın ve
katibe ya da şahitlere karşı zor kullanmayın. Bu suç
teşkil eder. - Seyahatteyseniz ve katip bulamıyorsa-
nız, teminat alın. Güvenilen borçlu bulunduğu vaa-
di özenle yerine getirsin. Allah'tan korksun. Şahitlik
yapmayı reddetmeyin. Bunu reddedenin yüreği tefes-
süh etmiştir; ancak Allah eylemlerinizi bilir."
Yine vasi, şahitler huzurunda himayesi altında- Vasiler.
ki kişiye hesap vermeli ve eğer zenginse kendisine
emanet edilen mallara dokunmaktan sakındığını ve
yoksulsa bunları makul bir biçimde kullandığını ka-
nıtlamalıdır. Bu hesabın verileceği an, kanun koyu-
cu tarafından yaklaşık olarak belirlenmiştir. Himaye
altında olana çocukluğunda özenle sahip çıkılmasını,
ona dürüstçe bir eğitim verilmesini ve evlenecek yaşa
gelene kadar onun bu şekilde yetiştirilmesini salık ve-
rir; gerektiği şekilde hareket edeceğine kanaat getiril-
diğinde de, servetinin yönetimi ona bırakılacaktır. 617
Muhammed hayatın başlıca akitlerini şahitlerin Yalancı
mevcudiyetine bağlı kılarken, katı bir dürüstlüğün şahitlikler.
bunların şahitliklerine yön vermediği noktada, bu

617 Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 4. ayet ve devamı, sf. 80. Bu kanun bilgece olmasına
rağmen, Chardin'e göre, 6. cilt, sf. 276, Müslüman vasiler sık sık vasiliklerini
kötüye kullanırlar. Himayeleri altındaki çocukların mallarını kendi malları
gibi kullanırlar ve çocuklar hesap sorma yaşına geldiğinde kanun vasilere o
kadar uzun bir süre tanır ki, çocuklar hak ettikleri adaleti elde edene kadar
aradan sonsuz bir zaman geçer. Birkaç erkek kardeş olması durumunda ve
ağabey küçük kardeşlerine karşı bu görevi üstlenebilecek yaşa geldiğinde,
görev daima ona verilir.

181
üstünlüğün tehlikeli bir hal alabileceğini hissetmiştir.
Onlara şahitliklerini Tanrı huzurunda etmelerini sa-
lık verir ve eğer öfkeye ya da bir o kadar uğursuz olan
başka tutkulara kapılarak bir akrabaya, bir yoksula,
bir babaya ya da kendine karşı ifade vererek adaleti
çiğnerlerse ve gerçeğe ihanet ederlerse günaha gire-
ceklerini hatırlatır. 618
Rüşvetçi Şunları söylerken, yargıçlara da benzer özdeyişleri
yargıçlar. hatırlatır: Her kim, yargılarına kural olarak Allah'ın
gökten indirdiği gerçeği almazsa, o rüşvetçidir. 6'9
Daha önce gördüğümüz üzere Müslümanların yar-
gıçları aynı zamanda din adamları olduğundan, bu
suç daha da ağırdır. 620 Muhammed onlara adaletsizce
kardeşlerinin mirasını gasp etmek için para sunanla-
ra karşı sert çıkar. Eve dair anlaşmazlıklara bir çeşit
Emanetler. yargıç müdahalesiyle son verilmesini salık verir. 621
Vergiler.
Emanet verilen bir şeyin tesliminde hilecilik, zorunlu
Ağırlık ve
bir vergiyi ödemekte ihmalkarlık, ağırlık ve uzunluk
uzunluk
ölçüleri,
ölçülerinde hakkaniyet eksikliği, antlaşmalara dair
vs. hilebazlıklar, akdedilen ittifaklara uyulmaması, gani-
metin eşitsiz dağıtılması, gizli toplulukların teşkil et-
tiği tehlike, Muhammed'in sert çıktığı hususlardır. 622
Son olarak da onun dikkatini çekmeyen ve hakkında

618 ı. cilt, 4. sure, 134. ayet, sf. 99; 5. sure, ıı. ayet, sf. 107.
619 5. sure, 49. ayet, ı. cilt, sf. 113. Aynı zamanda bkz. 47. ayet ve 4. sure, 61.
ayet, sf. 88.
620 Bobovius, judicibus mohammedanis & orum officiariis kitabında bu çeşitli
yargıçları ayrıntıyla anlatır. Bunların ileri gelenlerinin kendilerine verdikleri
unvanlardan daha şatafatlı bir biçimde gülünç olan bir şey yoktur. Docto-
rum profundissimorum doctissimus, pr.Estantium impeccabilium r<Estan
tissimus, fons excellenti<E & apostolorum, solutor difficaltatum religionis,
revelator distinctionum certitudinis, clavis thesaurorum veritatis, lampas
<Enigmatum subtilium, vs. vs.
621 Kur'an, 2. sure, 184. ayet, sf. 31 ve 4. sure, 39. ayet, sf. 85.
622 Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 61. ayet, sf. 88; 8. sure, ı. ayet, sf. 179 ve 180; ve 27.
ayet, sf. 183; 9. sure, 4. ayet, sf. 191; 2. cilt, 16. sure, 94. ayet, sf. 19; 33. sure, 24.
ayet, sf. 192; 55. sure, 7. ve 8. ayet, sf. 327; 58. sure, ıı. ayet, sf. 344 ve 14. ayet,
sf. 345; 59. sure, 7. ayet, sf. 348; 70. sure, 32. ayet sf. 382 ve 83. sure, ı. ayet ve
devamı, sf. 419.

182
bilgece kurallar koymadığı pek az konu bulunur. Bir
sonraki makale buna dair yeni bir kanıt teşkil eder.

DÖRDÜNCÜ MAKALE
CEZAİ KANUNLAR

Muhammed'e itaat etmemek, elçisi olduğunu söy- Kanuna


lediği Tanrı'ya itaat etmemek anlamına geliyordu. Bu itaatsizlik.
durumda suçlu tanrısal bir ceza alırdı; ebedi bir alev
çukuru, eziyetler ve utanç, onun kanunlarını çiğneye-
ni bekliyordu. 623
Ancak şeriri uzak işkencelerle korkutmak yeterli
olmaz; adalet ve toplumun, hakarete ya da ihanete
uğrayan haklarının intikamını alması gerekir. Mu-
hammed bundan emindir ve cinayet, hırsızlık, zina,
ensest, vs. akabinde ve cismani bir ceza görür. Eğer
suçlu, öldürdüğü kişiyle aynı koşullara sahipse, ölüm
Cinayet.
cezasına çarptırılır. Böylelikle özgür bir erkek diğer
bir özgür erkeği, bir köle diğer bir köleyi ve bir ka-
dın da diğer bir kadını öldürdüğünde ölüm cezası alır.
Bununla beraber öldürülen bahtsızın erkek kardeşi
cinayeti affedebilir; bu durumda ona minnettarlık-
la ödenmesi gereken makul bir tazminat istemeye
hakkı vardır. Bu hafifletme, tanrısal bağışlayıcılığın
bir lütfudur. İntikam isteği daha ileri götürülürse, bu
ebedi işkencelere maruz kalınmasına yol açacaktır. 624
Muhammed 17. surede, adalet kapsamı dışında insan
kanı dökmemeyi salık verdikten sonra şunu ekler:
Cani, merhumun mirasçılarının merhametine kalır;
ama onlar, kanunların koruması altında oldukları
için onun ölümünü talep ederken, kendilerine buy-

623 Bkz. inaklar makalesinde söylediklerim. Aynı zamanda bkz. 4. sure, 18.
ayet, 1. cit, sf. 82.
624 2. sure, 157. ve 158. ayet, ı. cilt, sf. 29.

183
rulan sınırların dışına çıkmamalıdırlar. 625 Bu ilkeler-
de bazı anlaşılmazlıklar ve çelişkiler yok mudur bil-
miyorum. Mirasçılar kendilerine buyrulan sınırları
aşmaksızın, kanunun öngördüğü bu ölüm cezasına
nasıl karar veremezler? Şüphesiz yanılıyorumdur
ancak itiraf edeyim ki, bu fikirler zincirini ve bağını
pek kavrayamıyorum. Sanıyorum Muhammed bu hu-
susta, eserlerinden ve dehasından sık sık yararlandığı
İbranilerin kanun koyucusunun izinden gitme amacı
taşımıştır. Bu, davanın sonunda suçluyu öldürülen
kişinin en yakın akrabalarına teslim etme emrinde
açıkça görülür; ancak Yahudilerde, katil akrabalara
cezalandırılması için teslim edilirdi ve onlar yalnız­
ca ölüm cezasını talep etme hakkına değil, aynı za-
manda cinayet önceden tasarlanmışsa caniyi öldürme
hakkına da sahipti. 626
Bu dini ilkenin kendisinden önce İsrailoğullarına
gönderildiğini açıklayan Muhammed'e göre, vicdan
azabı çekmeksizin bir insanı öldüren kişinin elleri
tüm insanoğlunun kanıyla kirlenmiştir. Tam tersine
bir hemcinsinin hayatını kurtaran kişi, tüm insanoğ­
lunu kurtarmışçasına mükafatlandırılacaktır. 627 Kasti
cinayet işleyen kişi, ona öfkelenen Tanrı'nın onu la-
netleyeceği ve ebediyen korkunç işkencelere maruz
bırakacağı cehennemle mükafatlandırılacaktır. Ka-
sıtsız cinayette, kanun caniyi imanlı bir tutsağın fid-
yesini ve öldürülen kişinin ailesine yüz deve bedelini
ödeme cezasına çarptırır; ancak aile onu bağışlarsa
bu bedeli ödemez. Bir inananın ölümü karşılığında,
der peygamber, 628 düşman bir milletten olsa bile, bir
tutsağa özgürlüğü verilsin. Bir müttefığin ölümü kar-

625 2. cilt, 17. sure, 35. ayet, sf. 29. Aynı zamanda bkz. cinayetin yasaklanması, ı.
cilt, 6. sure, 151. ayet, sf. 146 ve 25. sure, 68. ayet, 2. cilt, sf. 123, vs.
626 Bkz. !es Nombres (Sayılar), 35. bölüm ve Deuteronome, 19. bölüm.
627 Kur'an, 5. sure, 36. ayet, ı. cilt, sf. ııı.
628 Kur'an, 1. cilt, 4. sure, 94. ve 95. ayet, sf. 93.
şılığında, tutsak düşmüş bir imanlının özgürlüğü sa-
tın alınsın ve merhumun ailesine belirlenen meblağ
ödensin. Özgürlüğünü satın alacak tutsak bulunmaz-
sa, iki ay üst üste oruç tutulmalıdır. Bu cezalar bilge ve
makul Allah'tan gelir.
Muhammed'den önce, anlaşıldığı kadarıyla sefalet- Evlat
lerinin meyvesi olan bir umutsuzluğa kapılmış olan katilliği.

yoldan çıkmış bazı Arapların, doğanın duygularını ta-


mamen unutarak çocuklarının canlarını aldıkları söy-
lenir. Kur'an bu canice unutkanlığa karşı sert çıkar.
Yoksulluktan korkarak çocuklarınızı öldürmeyin, der
önce yumuşak başlılıkla; biz size hem sizin için hem
de onlar için yiyecek vereceğiz. Sefalet korkusu, der
ardından daha sertçe, 629 size hayatlarını borçlu olan-
ları öldürtmesin. Bu eylem korkunç bir cürümdür.
Hırsızlık ölüm cezası getirmez. İşkenceye maruz Hırsızlık.
Fahiş faiz.
bırakılanın esasen suç aleti olmasını isteyen Muham-
med, hırsızın ellerini kestirir. 63° Fahiş faizin servet bü-
yütmenin iğrenç bir yolu olduğunu ve bunun tanrısal
intikamdan kaçamayacağını sık sık söylese de, bu
suça dair bir ceza belirttiğini sanmıyorum. 63 1 Din düş­
Muhammed, dinine düşmanlık besleyerek dünya manlarına

üzerinde çürümüşlüğü yaymaya çalışan ve kendisiyle, verilen


cismani
dolayısıyla da Tanrı'yla mücadele edenler hakkında
cezalar.

629 ı. cilt, 6. sure, 151. ayet, sf. 146 ve 2. cilt, 17. sure, 33. ayet, sf. 39.
630 1. cilt, 5. sure, 43. ayet, sf. 112.
631 Kur'an, 1. cilt, sf. 49, 50, 61, 69, 84 ve 2. cilt, sf. 175. Fahiş faiz uygulay-
anlar, denir ilk cildin 49 sayfasında, 2. sure, sf. 275, mezarlarından ancak
şeytanın şaşırttığı zavallılar olarak çıkacaklardır çünkü onlar satış ve fahiş
faiz arasında fark olmadığını söylediler. Allah bunlardan birine izin verirken
diğerini yasaklamış mıdır? Allah'ın bu uyarısını dinleyen ve kötülüğe tövbe
eden kişinin geçmişi affedilecek ve gökler onun eyleminin şahidi olacaktır.
Cürme geri dönen kişi ebedi bir ateşin kurbanı olacaktır. Allah fahiş faizden
lütfunu esirger.
Müslümanlarda fahiş faizin yasaklanmasının, bunun sıklıkla uygulanmasına
engel olmadığı gözlemlenmiştir. Anlaşılan faizi önceden ve ayrı ayrı ödeter-
ek, kanun atlatılır. Bkz. Chardin, 6. cilt, 18. bölüm, sf. 305 ve 306. Aynı cildin
306. sayfasında bunun daha da namussuzca bir yolundan bahseder.

185
daha açık ifadeler kullanır. Cüretlerine karşılık ebe-
diyette onlara ayrılan korkunç eziyetlere, bir de bu
dünyadaki yüzkarasını ve acıyı ekler. Sürgün, ölüm,
çarmıh cezası, elleri ve ayakları kesme cezası, böy-
lesine büyük bir cürüm için onun gözünde çok sert
değildir. 632
Ensest. Muhammed, ensest hususunda çok daha az katı-
dır. Ensesti yasakladığı doğrudur, ancak bu hafif ka-
lır; hatta karşı konulmasına rağmen, kan bağlarının
bu durumla ters düşürdüğü bir kadınla birleşilmişse,
bunu affeder. Babalarınızın karısı olanlarla, der, ev-
lenmeyin; bu bir suçtur, bu Tanrı yolundan ayrılmak­
tır; ancak iş işten geçmişse, onları yanınızda tutun.
Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleri-
niz, yeğenleriniz, sütanneleriniz, sütkardeşleriniz,
büyükanneleriniz ve anneleriyle birlikte yaşadığınız
takdirde, himayeniz altında bulunan kadınların kız­
larıyla evlenmeniz yasaktır. Üvey kızlarınızla ve iki
kız kardeşle evlenemezsiniz. Suç işlenmişse, Tanrı
merhametli ve bağışlayıcıdır. 633 Başka bir yerde evlat-
lık alınan bir oğulun dul karısıyla evlenmeyi meşru
kabul eder. Bu, kendi davranışını aklamaktı çünkü
pek çok dedikodunun yayılmasına sebep olan benzeri
bir evlilik yapmıştı. Böylelikle, peygamberin kendin-
den önce belirlenmiş tanrısal kanunlara uygun ola-
rak, gökler tarafından verilen bir hakkı kullandığı için
suçlu olamayacağını haykırdı. 634

632 Kur'an, 5. sure, 38. ayet, ı. cilt, sf. ııı.


633 Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 26. ve 27. ayet, sf. 83. Müslümanlar genellikle ens-
est konusunda çok hoşgörülüdürler. Chardin, Müslümanların bu hoşgörüyü
bazen ne kadar ileri götürdüklerini kanıtlayan bir hikayeye yer verir (2. cilt,
sf. 273). Oldukça yakın bir zamanda yaşamış olan bir hükümdar (çünkü
bu seyyah yazdığı sırada hükümdarın oğlu hala hüküm sürmekteydi) öz
kızına çılgınca aşık olunca, ona arzularının tamamen meşru olduğunu ve
bir erkeğin "ektiği bağdan üzüm yiyebileceği"ni söyleyecek kadar kibar, çok
sayıda kazüvist bulmuştu.
634 Bkz. Kur'an, 2. cilt, 33. sure, 4. ve 38. ayet, sf. 188 ve 194.

186
Kırbaç, iki cinsiyetten kişilerin iffetsizliği için ve- İffetsizlik.
rilen cezadır. Yargıçlarınmerhameti, birkaç imanlı Zina.
kişinin huzurunda verilmesi gereken bu cezayı hafif-
letmemelidir. Kırbaç cezası aynı zamanda zina duru-
munda da uygulanır. Dört şahit bulamadan erdemli
bir kadını zinayla suçlayanlar seksen kırbaç darbesiy-
le cezalandırılır ve alçak ilan edilerek şahitlik etme-
leri yasaklanır. Dört şahidin bulunması durumunda
ve bunlar fikir birliğindeyse, suçüstü yakalanan erkek
ve kadına gereken ceza verildikten sonra, suçlu kadın
ölene dek kocasının evine kapatılabilir. 635
Yalnızca kocalık yetkesine dayanarak eşlerini zi-
nayla suçlayan erkekler, gerçeği söylediklerine dair
Tanrı'nın adıyla dört kere yemin etmek ve yalan söy-
lemeleri durumunda kendilerine karşı ettikleri bir
beddua niteliğindeki beşinci bir andı içmek zorun-
dadırlar. Kadın ise Tanrı'nın adıyla suçlamanın asılsız
olduğuna dair yemin ederek ve beşinci antta masum
olmaması durumunda göklerin gazabına uğrayaca­
ğını söyleyerek cezadan kurtulur. 636 Suçlanan kadın,

ı. cilt, sf. 82; 2. cilt, 24. sure, 2. ve 4. ayet, sf.


635 Kur'an, 4. sure, 19. ve 20. ayet,
107.
636 24. sure, 6. ayet ve devamı; 2. cilt, sf. 108. Muhammed bu dini buyrukları
kendi çıkarlarından dolayı esinlendiği koşullar içerisinde vermiştir. En
değerli eşlerinden biri olan Ayşe,
Sevan adında genç bir subayla zina yap-
maktan dolayı suçlanmıştı. Ayşe, peygamberin, Ebu Bekir'in ve onun
babası ve annesinin huzuruna çıkmış, isnad edilen suç karşısında kendini
aklamıştı. En azından ona pek aşık olan Muhammed, aşkının gururunu yen-
mesine izin vererek Ayşe'nin suçlu olmadığına inanmıştı. Belirttiğimiz bu
genel dini buyruklar işte bu vesileyle ortaya çıktılar. Ardından Muhammed
bu buyrukları ayrıntılayarak şöyle ekledi: "Suçlamayı duyduğunuzda, iki
cinsiyetten imanlılar içlerinden neye inanmanın daha doğru olduğunu
düşünmediler mi? İşte küstahça bir yalan, demediler mi? - Suçlayanlar dört
şahit getirdiler mi? Ve onları getiremedilerse, yalan yere ant içmemişler mi-
dir? - Allah'ın bağışlayıcılığı ve hayırhahlığı üzerinizde olmasaydı, bu yalan
korkunç şekilde cezalandırılmanıza sebep olurdu. Bu yalan ağızdan ağıza
dolaştı. Bilmediğiniz bir şeyi tekrar ettiniz ve iftirayı hafif bir hata sandınız;
oysa bu Allah'ın gözünde bir cürümdür. - Bu sözleri duyduğunuzda şöyle
dediniz mi? Bizi ilgilendirmez. Allah'a hamdolsun! Bu apaçık bir yalandır. -
Allah, imanlıysanız bir daha asla böyle bir hataya düşmemenizi buyurur. - O,
evlenilmek istenmiş bir köle midir? Eğer suçlu bulu-
nursa, özgür kadınlar için belirlenen cezanın ancak
yarısına çarptırılır. 6 37
Yalan yere
Şahitler tanıklık etmeden önce alışılageldiği üzere
yemin
Tanrı'nın önünde gerçekleri söylediklerine dair ve ya-
etmek.
lan yere ant içiyorlarsa Tanrı katında istenmeyenler
arasında olacaklarına dair yemin ederler. Daha önce
şahitliğe çağrılmış olanlar varsa ve yeni kişiler çağrıl­
dıysa, yeni gelenleri dinlemek tercih edilir; böylelikle
yeniler yalana ya da kötü niyete meyilliyse, söyledik-
lerinin tersinin söylenmesi hususunda yerinde bir
korkuya kapılarak yalan söylemeyeceklerdir. 638
Kur'an, düşüncesizce yapılmış bir yemin için ceza
belirlemez ama bu önceden düşünülerek yapılmışsa,
yasaya aykırı bu davranışı, kanunun gözünde en kut-
sal olan görevle cezalandırır: Kanunu çiğneyen, on
yoksulu doyurma ve giydirme ya da bir tutsağın fid-
yesini ödeme cezasına çarptırılır. Koşullar itibarıyla
böylesine hatırı sayılır bir harcama yapılamıyor mu?
Bu, üç gün oruç tutularak telafi edilir. 639
Cezalar. Kur'an'da bulduğum tüm cezai kanunlar bunlar-

size dinini açıklar. Bilge ve ağır başlıdır. - İnananların zaaflarını yaymaktan


zevk alanlar korkunç eziyetlere maruz kalacaktır. - Hem bu dünyada, hem de
öbür dünyada cezalandırılacaklardır. Allah bilir ve siz bilmezsiniz. Allah'ın
hayırhahlığına ve bağışlayıcılığına şükredin:'
637 Yani, elli kırbaç darbesi ve altı aylık sürgün. Kur'an, 4. sure, 30. ayet, ı. cilt,
sf. 84.
638 Kur'an, 1. cilt, 5. sure, 107. ve 108. ayet, sf. 123 ve 124. Aynı zamanda bkz.
medeni kanunlar makalesinde şahitler hakkında söylediklerim. Yemin et-
mek durumunda olan şahitler ve taraflar, bunu açık Kur'an'ın üzerine el
basarak yaparlar. Chardin bu adeti aktarır, 6. cilt, 16. bölüm, sf. 272. Kitap,
yargıca bir beze sarılı olarak getirilir. Herkes ayağa kalkar ve yargıç da
saygısını bu şekilde gösterir. Ardından iki eliyle Kur'an'ı alır, öper, alnına
götürür, açar ve şahide uzatır; şahit de kitabı öper, ardından elini üzerine
koyar ve bırakır. Yemine ayrılmış bir bölüm yoktur. Cildi açarak rastgele bir
sayfa seçilir. Şahitliği istenen kişi Müslüman değilse, Kur'an üzerine yemin
etmeye zorlanmaz; kişi, kendi dininden bir din adamına gönderilir ve kend-
isi için kutsal olan kitap üzerine yemin eder.
639 Kur'an, 5. sure, 92. ayet, ı. cilt, sf. 120.

188
dır. Belirtilen çeşitli cezaların ölüm, bazı uzuvların
kesilmesi, kırbaç, para cezası, sürgün, vs. vs. olduğu
ve genellikle suç ve cezanın doğru orantıda olmasına
Dişe diş.
dikkat edildiği görülür. Dişe diş ilkesi, kanun koyu-
cunun başlıca özdeyişlerinden biridir. Araplar da eski
halkların çoğu gibi, Muhammed'den önce de bu ilke-
ye sahipti; Müslümanların havarisi, müritlerinin bu
ceza ve esinlediği korku sayesinde yaşamlarını güven-
ce altına alabileceklerinden emindi. 64°

BEŞİNCİ MAKALE
AHLAK KANUNLARI

Muhammed'in aleyhine genel bir haykırış yükselir. Muham-


Onun şehvet dolu bir yaşam sürdüğü ve tüm kösnül med'in
zevklerin övgücüsü ve havarisi olduğu söylenir. Ne- ahlakı hu-

redeyse ahlaksız ve iffetsiz bir canavar olduğu dü- susundaki


önyargılar.
şünülür. Bu durumda böyle bir adamın ahlak husu-
sundaki ilkelerinden bahsetmeye nasıl cesaret edilir?
Onun ahlaksal ilkeleri var mıdır ve varsa da bunlar ele
alınmayı hak ederler mi? Törelere saygıdan bunların
daha ziyade en derin karanlıklara gömülmesi gerek-
mez mi?
İşte Arabistan'ın kanun koyucusu hakkında birçok
kişinin kafasında kurduğu adaletsiz fikir budur. Bu
iğrenç suçlamaları boş çıkarmakta zorlanmayacağım;
bu büyük adamın dini buyruklarını aktarmak yeterli
olacaktır; ve böylesine ilginç ama bir o kadar da ih-
tilaflı bu konuda ifadelerimin doğruluğundan şüphe
duyulmaması için sık sık bizzat Muhammed'i konuş­
turacağım.

Her şeyden önce Kur'an'da birçok kez şunu okuyo-


Ahlaksızlık.
rum: Ahlaksızlıktan kaçının; bu bir suçtur ve cehen-

640 Bkz. Kur'an'ın 2. suresi, 159. ayet, sf. 29 ve 5. sure, 50. ayet, sf. 113 ve 114.

189
neme giden yoldur. 64 ' Şöyle yazar: Dünyevi bir hayata
bağlanarak bunun cazibelerini arzulayan ve tadanlar,
eylemlerinin bedelini ödeyecek ve aldatılmayacak­
lardır; ancak eylemleri boşu boşunadır, bunun ebedi
hayatta bir değeri yoktur ve mükafatları alevler ola-
caktır.642 Yine şöyle yazar: 643 Kendilerini suç teşkil
eden zevklere adayanlar kesinlikle Allah tarafından
reddedilecektir ve çok sayıda bayındır şehir, sakinle-
rinin ahlaksızlık ve şehvet dolu hayatları yüzünden
yok edilmiştir.
Kanaat-
Aynı zamanda tüm aşırılıklar da Muhammed tara-
karlık.
fından kınanır. Ilımlılık, kanaatkarlık, her türlü ölçü-

Şarap. lülük onun koruması altındadır. 644 Onun Müslüman-


Kumar. lara şarabı yasakladığını herkes bilir. Buna karşın bazı
Müslüman bilginler, bu yasağın mutlak olmadığına
inanmayı isterler. Öyle görünüyor ki, fikirlerinin da-
yandığı temel şu ayettir: "Sana şarap ve kumar hak-
kında sorular soracaklardır; onlara bunların suç teşkil
ettiğini ve yararlı değil, uğursuz olduğunu söyle." 645
Gerçekten de yalnızca bu cümle olsaydı, onların gö-
rüşümakul gelebilirdi. Ama beşinci suredeki şu ayete

641 Özellikle 4. sure, 28. ayet, 1. cilt, sf. 82; 2. cilt, 17. sure, 34. ayet, sf. 29.
642 ı. cilt, ıı. sure, 17. ve 18. ayet, sf. 225 ve 226.
643 28. sure, 58. ayet, 2. cilt, sf. 158; 40. sure, 75. ayet, sf. 254. Aynı zamanda bkz.
ı. cilt, sf. 238 ve 262; 2. cilt, sf. 1, 2, 22, 42, 138, 170, 172, 181, 207, 339 ve 340.
644 Kur'an, ı. cilt, 7. sure, 29. ayet, sf. 152.
645 2. sure, 215. ayet, ı. cilt, sf. 36. Bu ayet, daha sonra halife olan Osman'ın bir
sorusuna yanıt olarak gelmiştir ve buna göre, peygamberin açıkladığı teh-
likelere rağmen şarap içilebileceği düşünülmüştü. Bir süre sonra Medine'de
verilen bir şölende bu ayrıcalık suistimal edildi. Davetlilerden bazıları
orada o kadar sarhoş oldular ki, akılsızlığa kapılarak tartışmaya, ardından
da dövüşmeye başladılar. Başı çekenlerden biri ağır yaralandı. Osman
Muhammed'e bu karmaşadan dert yandı; Muhammed de beşinci suredeki
burada aktardığım ayeti gökten indirtti.
İslama bağlı birçok prensin şaraba karşı tiksintilerini oldukça ileri götüre-
rek, kesin kanunlarla eyaletlerinde şarabın adının dahi anılmasını yasakla-
dıklarını belirtmek yararlı olacaktır. Bunu yapanlardan biri de, Sarbedari
Hanedanlığı'nın altıncı prensi Şemseddin Khogian Ali'dir. Bkz. D'Herbelot,
bu hükümdar hakkındaki makale ve Osman ve Şarap.

190
ne demeli? "Ey inananlar! Şarap ve kumar, Şeytan ta-
rafından yaratılmış birer iğrençliktir. Sapkın olmak-
tan korkun ve bunlardan uzak durun. Şeytan aranıza
nifak sokmak ve sizi Allah'ın ve duaların hatırasından
uzaklaştırmak için şarabı ve kumarı kullanacaktır." 646
Bununla beraber Kur'an'ın neredeyse tüm yorumcu-
ları bu yasağı mutlak kabul eder ve bu, İslam'ın genel
öğretisidir.
Muhammed bir yandan olabilecek her türlü aşırı­ Yakınla­

lığı cezalandırma konusunda yamansa, diğer yandan


rına ve
bahtsızlara
tüm erdemleri yüceltmekte de aynı coşkuyu gösterir.
yardım.
Onun, şefkatli hayırhahlığı, tüm diğer erdemleri bün- Sadaka.
yesinde barındıran ve taçlandıran şu insaniyet duygu-
sunu durmaksızın salık verdiği görülür. Babalar, ço-
cuklar, yabancılar, seyyahlar, yoksullar, ihtiyaç içinde
olup da ne destek, ne özgürlük, ne de servet sahibi
olan herkes onun dikkatini ve duyarlılığını cezp eder.
"Babalarınıza, yetim ve öksüzlere, yoksullara, sizinle
kan bağı olanlara karşı yardımsever davranın; bunu
yabancılara, silah arkadaşlarınıza, seyyahlara ve köle-
lere karşı da yapın. Allah sert ve kibirli insandan nef-
ret eder. - Yoksulun midesini bizim onlara bahşettiği­
miz lütuflardan belli bir miktarla dolduran inananlar,
gerçek imanlı olanlardır. Onlar gökler krallığında
yüce mertebelere geleceklerdir; Allah'ın bağışlayıcı­
lığı ve hayırhahlığı üstlerinde olacaktır. - Allah akra-
balara karşı adaletliliği, yardımseverliği ve eli açıklığı
buyurur. - Yakınlarına onlara borçlu olduklarını ver.
Yoksullara ve seyyahlara sadaka ver ve servetini deli-
cesine dağıtma. Savurganlar Şeytan'm kardeşleridir
ve Şeytan Tanrı'ya sadakatsizlik etmiştir. Tanrısal

646 93. ve 94- ayet, ı. cilt, sf. 120 ve 121. Muhammed burada şarabı yasaklamak
için dayanak aldığı nedenleri verir. 4. sure, 46. ayet, sf. 86'da şöyle der: Ey
inananlar! Sarhoşluk içerisindeyken Allah'a dua etmeyin. Ağzınıza aldığınız
şeyleri anlayacak duruma gelinceye kadar bekleyin.

191
bağışlayıcılığa bizzat başvurmak zorunda olan sen,
yoksuldan uzaklaşırsan, en azından onunla insanca
konuş:' 647 Kur'an'da sadaka verilmesini öğütlemeyen,
"Gereğinden çok olanı verin; hatta en değerli olan
şeylerinizi verin; ama bunu duygularınızla yapın,
kibrinizle değiL Allah verdiklerinizin hepsini bilir ve
size bunun yüz katını verir" 648 demeyen çok az bölüm
vardır. Dönüşüm başlıklı surede, Muhammed bunun
nasıl uygulanacağını belirler. "Sadakalar yoksulların,
düşkünlerin, onlara sahip çıkanların, Allah'ın iradesi-
ne boyun eğenlerin rahatlaması, tutsakların kurtarıl­
ması, borç altında ezilenlerin desteklenmesi, seyyah-
lar ve kutsal savaşa destek için kullanılmalıdır. Allah
tarafından buyrulan bölüştürme şekli budur." Daha
aşağıda "cömert imanlıların, yaşamak için emekleri-
nin meyvesinden başka bir şeyleri olmayanların sa-
dakalarını kınayanların ve onların saflıklarıyla alay
edenlerin Allah'ın katında rezil olacaklarını ve onun
eziyetlerine maruz kalacaklarını" haber verir. 649 Baş­
ka bir yerde harika bir benzetmeye dayanan şu öğü­
dü okumuştum. "Sadaka verdikten sonra adaletsizce
davranmak yerine, sözlerde ve davranışlarda insanlık
yeğdir. Ey inananlar! Hayırseverliğinizin layığını de-
dikodu ve günahla değersizleştirmeyin. Gösteriş yap-
mak için sadaka veren ve Allah'a ve mahşer gününe
inanmayan, tozla kaplı bir kaya gibidir. Sağanak bir
yağmur gelir ve geriye sadece sertliği kalır." 6 s 0

647 Kur'an, 4. sure, 40. ayet, ı. cilt, sf. 85; 8. sure, 3. ve 4. ayet, sf. 180; 2. cilt, 16.
sure, 92. ayet, sf. 19. Aynı zamanda bkz. ı. cilt, sf. 36, 79, 86, 98, 146 ve 147; 2.
cilt, sf. 93, 109, 157, 175, 186, 189 ve 434.
648 Bkz. ı. cilt, sf. 37, 45, 48, 49, 63, 69, 88, 108, 204, 205, 258, 267; 2. cilt, sf. 98,
102, 112, 114, 138, 163, 175, 178, 208, 216, 256, 266, 345 ve 360.
649 9. sure, 60. ayet, sf. 199 ve 80. sure, sf. 202.
650 2. sure, 264. ayet ve devamı, sf. 47 ve 48. "Servetlerini yalnızca Allah'ı mem-
nun etmek için harcayanlar, diye devam eder, ve erdemli davranmakta sebat
gösterenler, bir tepenin üzerindeki bahçeye benzerler: Elverişli bir yağmur
ve çiy toprağın susuzluğunu giderir ve ürünlerin bereketli bir biçimde

192
Şundan daha gerçekçi bir ilke yoktur. Eli açık ve Savurgan-
hayırsever olmak yeterli değildir; 6 s 1 bu erdemlere lık, cimri-
lik, kibir,
bilgelik ve hakkaniyetin yön verdiği bir davranış bi-
kıskançlık,
çimi eklemek gerekir: Adaletsizlikten dolayı şerefi­
intikam,
ni lekelemekten, 652 kibre kaptırmaktan, 653 anlamsız vs.
bir savurganlığa kapılmaktan, 6 S4 kalleşlik, nefret,
intikam, cimrilik, kıskançlık, zorbalık, minnetsiz-
lik, yalancılık ve ikiyüzlülük gibi duygulara kadar
alçalmaktan korkulmalıdır. 6ss Sözlerine sadık kal-

büyümesini sağlar. - Palmiyelerle dolu, asmalarla bezeli, ara ara derelerin


aktığı, yeryüzünün tüm meyveleriyle donanmış bir bahçeye sahip olmayı
ve sonrasında ihtiyarlığa yakalanıp ardında beşikte çocuklar bırakmayı ve
bu bahçenin bir alev kasırgasında yerle bir olduğunu görmeyi aranızdan
kim ister? - Elde ettiğiniz mallardan ve sizin için topraktan çıkardığımız
ürünlerden sadaka verin. Vermek üzere elinizdekinin en kötüsünü seçme-
yin. Size verilmesini istemediğinizi siz de vermeyin, vs. vs." Bu özdeyişlere
belli bir sadakatle uyulur. Muhammed'in müritleri genellikle iyiliksever ve
merhametlidirler. Mallarından yoksullara vermeleri gereken pay, bilginleri
tarafından çeşitli biçimlerde belirlenmiştir. Bazıları onda birin verilmesini
isterken, bazıları yüzde birle sınırlı kalır. Her halükarda Müslümanlar yok-
sullara yardım konusunda o kadar heveslidirler ki, onlarda dilenci yoktur.
"Zenginler, der Tournefort, Voyage du levant, 14. mektup, 2. cilt, sf. 35o'de,
hapishanelere giderek, borçlarından dolayı tutuklananları serbest bırakırlar.
Yoksulluğunu dışarı vurmayan yoksullara özenle yardım edilir. Yangınlardan
dolayı mahfolan kaç aile yardımlar sayesinde toparlamıştır? Bunun için ca-
milerin kapılarına gitmeleri yeterlidir. Evlere gidip acı çekenler teselli ed-
ilir. Hastalar, vebalı bile olsalar komşularının keseleri ve ruhani çevrelerin
katkılarıyla yardım görürler, vs. vs. Müslümanların hayırseverlikleri hayvan-
lara kadar uzanır. Onları özenle tımar eder, saman verirler, vs. vs. Aynı sure,
sf. 354 ve 355·
651 İyilik yapmaya dair buyruk, Tanrı'nın buna verdiği değer ve bunu uygu-
layacaklara vaat ettiği mükafatlar için bkz. Kur'an, ı. cilt, sf. 33, 36, 71, 86,
98, 101, 104, 108, 122, 146 ve 213; 2. cilt, sf. 19, 20, 24, 26, 114, 157, 163, 170, 172,
256, 259 ve 282.
652 Kur'an, 1. cilt, sf. 34, 98, 153; 2. cilt, sf. 19.
653 ı. cilt, sf. 77, 85, 264; 2. cilt, sf. 11, 12, 181 ve 185. Yeryüzünde kibirlilikle
yürümeyin, der 17. surenin 39. ayeti, 2. cilt, sf. 29; onu ne ikiye bölebilirsiniz
ne de dağların yüksekliğine erişebilirsiniz.
654 ı. cilt, sf. 31 ve 145; 2. cilt, sf. 28.
655 Kur'an, ı. cilt, sf. 34, 76, 85, 96, 98, 100, 105, 107, 113, 147; 2. cilt, sf. 23, 24,
45, 207, 238, 266, 281, 320, 382 ve 452. İşte biri cimrilik, diğerleriyse intikam
ve zorbalık hakkında üç sure. "Cimri kişi, Allah'ın ona bahşettiği malları
lütuf gibi görmesin çünkü bunlar onun felaketi olacaktır. Diriliş gününde
cimriliğine yol açan nesneler onun boynuna bağlanacaktır. Allah göklerin ve

193
mak; mutlulukların aşırısından kaçınmak ve rekabeti
cesaretle kaldırmak; sabırla sebatı birleştirmek; ba-
rışın ve adaletin hakim olması için hiçbir şeyi ihmal
etmemek; patavatsızca meraktan, iğneleyici alaycı­
lıktan, dedikoduculuktan ve iftiracılıktan eşit şekil­

Nezaket, de kaçınmak gerekir. 6 56 Söylevlerinde dürüst olmak,


mütevazı­ nezaket ve mütevazılıkla öne çıkmak; en layık olduk-
lık, ölüm larını düşündüklerimize yardım etmek; hakaret ve
korkusu. haksızlıkları yüce gönüllülükle bağışlamak; en niha-
yetinde bir yandan hayatın kısalığını ve belirsizliğini,
öte yandan da ölüm korkusunu ve bunun gerekliliği­
ni asla akıldan çıkarmamak gerekir. 657 "Titreyin, der
Muhammed, 658 Allah sık sık insana uykunun kolla-
rındayken dokunur. Hakkında karar verileni yanına
çağırır ve diğerlerini yaşamlarını tamamlasınlar diye
bırakıyorsa, bu, düşünenler için bir işarettir. Dünyevi
zevkler geçicidir; sonraki hayat, Allah'tan korkanlar
için gerçek servettir. Dünyadaki hayat, Allah'ın bulut-

yeryüzünün mirasçısıdır." 3. sure, 74. ve 75. ayet, sf. 76. "İntikam alacaksanız,
intikamınız yapılan hakareti aşmasın. Sabırla acı çekenler daha övgüye değer
hareket etmiş olurlar." 2. cilt, 16. sure, 127. ayet, sf. 24. "İntikam yapılan hak-
aretle orantılı olmalıdır; ancak bağışlayan yüce gönüllü kişi, şiddetten nefret
eden Allah'ın katında kesin olarak mükafatlandırılacaktır. Kanun, bir hak-
aret karşısında intikam alanı cezalandırmaz ama doğanın çığlığını yüreğinin
içinde bastırarak adaletsiz ve zorba birine dönüşene ağır cezalar verilmesini
emreder." 42. sure, 38, 39 ve 40. ayet, sf. 268. Muhammed'in intikamı mutlak
bir biçimde yasaklamamış olması kuşkusuz üzüntü vericidir.
656 ı. cilt, sf. 29, 71, 78, 96, 101, 105, 147, 185, 225, 237, 238, 258; 2. cilt, sf. 14, 19,
20, 24, 29, 92, 98, 157, 177, 180, 181, 192, 238, 254, 297, 302, 303, 340, 381, 382,
391 ve 452. Bunlardan sadece birini aktaracağım. Bu, 49. sure, ı. ayet, 2. cilt,
sf. 303'ten alıntıdır. "Ey inananlar! Kardeşlerinizle alay etmeyin. Çoğunlukla
alaylarınıza hedef olan sizden daha saygıdeğerdir. Ve siz kadınlar, bu kusur-
dan kaçının. Dedikodularınıza maruz kalan kadın sizden daha değerli olabil-
ir. Birbirinize iftira atmayın; birbirinize kötü isimler takmayın. Küçümseme
ifadeleri imanlı olana yakışmaz.
657 Kur'an, ı. cilt, sf. 92, 101, 153; 2. cilt, sf. 31, 78, 98, 110, 116, 181, 216, 259, 266,
267ve 282.
658 ı. cilt, 4. sure, 79. ayet, sf. 91; 10. sure, 25. ayet, sf. 212 ve 213; 2. cilt, 39. sure,
42. ve 43. ayet, sf. 241. Aynı zamanda bkz. 18. sure, 43. ayet, 2. cilt, sf. 44 ve 57.
sure, 19. ayet, sf. 339 ve 340.

194
lardan yağdırdığı yağmur gibidir. Yağmur, insanlara
ve hayvanlara besin olan bitkilerin filizlerini bere-
ketlendirmek için toprağa sızar. Bitkiler büyür, top-
rak onların süslemesiyle güzelleşir ve yeryüzü sakin-
leri yeni cevherlerin geleceğine inanırlar. O zaman,
gecenin gölgeleri arasında ya da gün ışığında, Allah
dünyaya yıkım gönderir ve ekinler, sanki bir gün önce
kırları süslemiyormuşçasına yok olur."
Bu özdeyişler geneldir ama belli bir vatandaş ke- Ana-baba
simiyle sınırlı kalan ve eve dair özdeyişler olarak de- sevgisi.
ğerlendirilebilecek olanlar da vardır. Bunlar ana-ba-
ba sevgisi, kocaların şefkati, karıların ağzı sıkılığı,
itaatkarlığı ve namusluluğu hakkındaki özdeyişler-
dir. Kur'an'ın ana-baba sevgisi hususunda, bize hayat
verenlere karşı iyiliksever davranmamızı emrettiğini
görmüştük. Aynı zamanda onlarla konuşurken dai-
ma saygı gösterilmesini, onların asla paylanmamasını
ya da hor görülmemesini, onlara karşı şefkatli ve yu-
muşak başlı olunmasını ve onlar için göğe şu duanın
edilmesini emreder: "Allah'ım, bağışlayıcılığın beni
çocukken besleyenlerin üzerinde olsun."659 Erişkinlik
yaşına gelmiş çocukların asla babalarının önüne izin-
siz çıkmamalarını ve babaların, otoritelerini ayaklar

659 17. sure, 24. ve 25. ayet, 2. cilt, sf. 28. Aynı zamanda bkz. sf. 287, 46. sure,
14. ayet ve devamı. Bir anne bizi zahmetli bir biçimde taşır ve acı içinde
doğurur. Gebeliği ve emzirdiği dönem otuz ay sürer. Olgunluk çağına gelene
dek baba evinde yetiştiriliriz, vs. vs. Aynı zamanda bkz. sf. 175, 180, 265, vs.
vs. Kur'an'ın yazarı anneye duyulması gereken minnet duygusuyla o kadar
doludur ki, bu duygunun patlaması içerisinde, bunu aynı derece kutsal olan
başka bir duygunun üzerinde tutar; o duygu ki, toplumsal huzur, mevkinin
ve servetin mutlak kimliği, çocukların esinledikleri çıkar birliği, neredeyse
dünyanın tüm halklarının kanunları ve hatta doğa bile onu üstün tutar gibi-
dir. Karılarının, der, onlar için anneleri kadar kutsal olacağına dair yemin
edenler adaletsizlik eder. Anneler onları dünyaya getirenlerdir. Anneler
onların eşleri olamazlar. 58. sure, 2. ayet, 2. cilt, sf. 342 ve 343. Muhammed'in
tercihini dayandırdığı tuhaf neden konusunda tatmin olunduğundan
şüpheliyim.

195
altına alan asi oğullarına beddua etmelerini ister. 660
Bununla beraber istisnai bir durumda oğlun itaat-
sizliğine izin verilir: Bu, Tanrı'ya bir eşit koşmaya ve
yabancı tanrılara tapmaya zorlanması durumunda
geçerlidir. 661
Eşlere dair Muhammed'in evli kadınlardan istediği başlıca
erdemler. erdemler itaatkarlık, ağzı sıkılık ve namusluluktur.
Medeni kanunlar makalesinde bunlardan birincisi
ve hatta ikincisiden de bahsettik662 ve ardından ce-
zai kanunlar makalesinde, vazifelerine hayaya ters
düşen eğilimleri tercih eden evli kadınlara verilen
cezaya değindik. 663 İşte Muhammed'in yine bu konu-
da Tanrı'dan aldığı buyruklar: 664 "Kadınlara başlarını
yere doğru eğmeyi, saflıklarını korumayı ve bedenle-
rinden yalnızca görünmesi gerekenleri göstermeleri-

660 24. sure, 58. ayet, 2. cilt, sf. ıı5 ve 46. sure, 16. ayet, sf. 287.
661 29. sure, 7. ayet, sf. 163 ve 164; 31. sure, 14. ayet, sf. 180.
662 Bkz. daha yukarıda, sf. 290 ve 291. Ağzı sıkılık konusunda söylediklerimize,
Muhammed'in eşlerinden biri hakkında anlattıklarını ekleyebiliriz, Kur'an,
66. sure, 2. cilt, sf. 367. Muhammed'in iki gözde eşi vardı: Ayşe ve Hafize; ve
o da onlara sırayla şefkatini kanıtlardı. Bir gün Muhammed, Ayşe'ye karşı
Mısırlı bir köle kadınla bir çeşit sadakatsizlikte bulununca, diğeri bunu
öğrendi; Muhammed Hafize'nin bunu bildiğinden haberdar edilince, ona
bu konuda sessiz kalacağına dair yemin ettirdi; ancak Hafize alelacele olayı
rakibesine anlattı. Bu boşboğaz eşin cezası boşanma oldu. Bu olay 3. ve 4.
ayette hatırlatılır. Peygamber, diye yazar, eşlerinden birine bir sır verme-
sine rağmen, kadın bunu yaymıştır; Tanrı onu bu boşboğazlıktan haberdar
etmiştir. Muhammed Hafize'yi önce yumuşak başlılıkla paylamış, ardından
da arkadan söylediği her şeyi tekrar etmiştir. Sizi kim bu kadar iyi bilgilendir-
di? diye sormuştur karısı. O, diye cevap vermiştir Muhammed, hiçbir şeyin
saklanamadığıdır. - Yüreğiniz boşboğazlık suçu işledi. Göğün bağışlayıcılığı
için yakarın; sizi affedecektir. Peygambere karşı asilik ederseniz, Tanrı, Ce-
brail ve gerçek inananlar onun koruyucularıdır ve melekler onun intikamını
alacaktır.
663 Bkz. daha yukarıda, sf. 313 ve devamı. Anı zamanda bkz. Kur'an, ı. cilt, sf.
83; 2. cilt, sf. ııo, 197, vs.
664 24. sure, 3. ayet, 2. cilt, sf. ııo ve ııı. Aynı zamanda bkz. 33. sure, 55. ayet
ve devamı, sf. 197. Muhammed'in eşlerinden daha da büyük bir saflık gös-
termeleri istenir. Eğer Allah'tan korkuyorsanız, der birçok başka görüşün
arasında, aşkın gevşekliklerini söz dağarcığınızdan çıkarın. Yüreği yaralı
olan ümit etmeye cesaret edemez. Asil bir katılıkla karşılık verin." 33. sure,
32. ayet, sf. 193. Aynı zamanda bkz. önceki ve sonraki ayetler ve sf. 197.
ni emret. Bağırları örtülü olsun. Yüzlerini yalnızca ko-
calarına, babalarına, büyükbabalarına, çocuklarına,
kocalarının çocuklarına, erkek kardeşlerine, yeğen­
lerine, onların eşlerine, kölelerine, hizmetkarlarına
(mutlak gereklilik teşkil etmeyenler hariç) ve neyin
örtülmesi gerektiğini bilmeyen çocuklara göstersin-
ler. Kapalı tutulması gereken hoşluklarını açığa çıka­
racak biçimde ayaklarını sallamasınlar. Ey inananlar!
Mutlu olmak için yüreğinizi Allah'a doğru dönün."
Muhammed aynı zamanda kadınları doğanın ken-
dilerine verdikleri hoşlukları adaletsiz şüpheler, acı­
masız bir tiksinti ya da kişilikten kaynaklı sertlikten
dolayı hırçınlaşan kocaları geri kazanmak amacıyla
kullanmaya teşvik eder. Aynı yerde, kocalara çabala-
rına rağmen bütün eşlerine karşı aynı aşkı besleye-
medikleri durumda, en azından onları askıda bırak­
manın ve terazinin bir tarafa ağır basmasına izin ver-
memenin zorunlu olduğunu söyler. 665 Başka bir yerde
arzularını eşlerinin ve kölelerinin ötesine taşıyanları
suçlu ilan eder ve zevklerin onlarla sınırlı kalmasını
ister. 666 Daha öncesinde, özellikle köle kadınlar için,
onlar namuslu bir hayat sürmek isterken onları dü-
şük maaşla fahişelik yapmaya zorlamanın korkunç
olduğunu ve bu yine de gerçekleşirse Tanrı'nın onları
uğradıkları zorbalıktan dolayı affedeceğini açıklamış­
tır. 667

665 Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 127. ayet, sf. 98 ve 128. ayet, sf. 99.
666 2. cilt, 33. sure, 6. ve 7. ayet, sf. 98; 70. sure, 30. ve 31. .ayet, sf. 382.
667 24. sure, 33. ayet, 2. cilt, sf. ııı ve ıı2.

197
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE
MUHAMMED'İN VE YAŞADIKLARI
ASIRLARIN KARŞILAŞTIRMASI

l(de,
itabımın temel bölümüne geldim. İlk üç bölüm-
görüşümü dayandıracağım temelleri belirt-
tim. Bunu sağlam ve sarsılmaz bir biçimde yapmaya
çalışalım. Ve Zerdüşt, Konfüçyüs ve Muhammed'in
gerçekleştirdikleri devrimleri daha iyi anlamak için
önce hepsinin çıkış noktalarını inceleyelim; o zamana
kadar Pers, Çin ve Arabistan'ın durumunun ne oldu-
ğunu hatırlatalım. Ardından asırlarını ve en nihaye-
tinde de bu üç büyük adamı üç açı altında karşılaştı­
ralım: İnakları, kanunları ve ahlakları.

BİRİNCİ MAKALE
ZERDÜŞT'TEN ÖNCE VE KANUNLARINI
KOYDUĞU SIRADA PERS'İN DURUMU
Zerdüşt'ün
ortaya çık­
Büyük imparatorluklar düşmüştü ve Kyros hakları
tığı sırada
veya fetihleri sayesinde Babil'i, Asur'u, Medler ülkesi- Pers'in
ni, Lidyalıların ülkesini, Anadolu'nun birçok devleti- siyasi du-
ni ve hatta İskitleri birleştirerek en büyük monarşiyi rumu.

199
kurmuştu. Kambises uzun süre hükümdarlık yapma-
dı. Onun tahtını ele geçiren zorba öldürüldü668 ve Da-

668 Burada Pococke (Specimen Histori.e Arabic.e, sf. 146), Prideaux (Histoire
des Juifs, ı. bölüm, 3. kitap, 1. cilt, sf. 319) ve birkaç başka yazarın bu kitapta
da sık sık tekrar edilen ve temelinde Zerdüşt'ün dinine bağlı olan bir keli-
menin, Muhit kelimesinin kökeni hakkındaki hatasını gözlemleyelim. Onlar
bunun "mige-gush", yani eski Farsçada onların dediğine göre kulakları kesik
olan anlamındaki kelimeden geldiğini söylerler; ve bahsettiğimiz zorbanın
hükümranlığı, onlara bakılırsa bu kelimenin ortaya çıktığı döneme denk ge-
lir. Eski tarihe aşina olanlar şunu hatırlarlar: Kambises'in hükümranlığının
sonunda, prensin elle tutulur, gözle görülür acımasızlıklarını kullanarak halk
isyanını düzenleyen hırslı Patisithe, tahta hükümdarın kardeşi, dolayısıyla da
Kyros'un oğlu zannedilen kendi kardeşini çıkarmıştır, ki söylendiği kadarıyla
ikisi birbirlerine benzerlermiş. Bu kardeşin adı Smerdis'di ve Kambises
onun canının alınmasını emretmişti; fakat emrin yerine getirilmediği ya da
kurbanın tiranın subaylarının elinden kaçtığı söylendi. Doğulu prenslerin
daima bir sarayın karanlıkları içerisinde yaşayarak insan gözünden uzakta
saklanma adetleri, bu alçakça üçkağıtçılığın daha kolay bir biçimde başarılı
olmasını sağladı. Ancak bundan şüphe duyuluyordu ve şüpheler gün be
gün artıyordu. Patisithe'nin kardeşinin işlediği bir suçtan dolayı bir zaman-
lar Kyros tarafından kulaklarının kesilme cezasına çarptırıldığı hatırlandı.
İmparatorluğun önde gelen dere beylerinden biri olan Otane'ın kızı Phedyme
önce Kambises'in, ardından da onun halefinin eşlerinden biri olmuştu.
Otane kızına, prens onu ilk yatağına davet ettiğinde, uyurken kulaklarının
kesik olup olmadığını anlamak için onu inceleme görevi verdi. Gerçekten
de kulakları kesikti ve öfkelenen Büyükler akabinde hükümdarın sarayına
ellerinde silahlarla girerek onu ve Patisithe'yi öldürdüler. O ve kardeşi dinin
öncüleri olduğundan ve bakanları özellikle sahte Smerdis'i tahta geçiren ihti-
lali destekledikleri için, onların tarafı yenilgiye uğradığında, bahsedilen yaz-
arlara bakılırsa Persliler nefret ve horgörüyle, onları artık hep bu üçkağıdın
ortaya çıkmasını sağlayan durumun adıyla anmışlardır. D'Herbelot'nun
verdiği sözcük kaynağının her ne kadar Pococke ve Prideaux'nunkiyle
bağlantısı olsa da, Bibliotheque orientale, verbo Magius'ta bu görüşü
paylaşmaz. Tarikh Montekheb'e dayanarak, Zerdüşt'ün Mikhghusch diye
adlandırıldığını söyler. "Bu kelime, Justin'in bahsettiği Muhit Smermis ile
Zerdüşt'ü bağdaştırmak için bazılarının açıkladığı gibi Farsçada kulakları
kesik değil, kulaklarından çivilenmiş demektir. Ancak Zerdüştçüler, belki
de peygamberlerinin ceza olarak aldığı bu işkencenin alçaklığının göster-
gesi (hiçbir temeli ve geçerliliği olmayan kuruntulu ve saçma bir varsayım)
olan bu ismi Megiusch ya da Magiusch olarak değiştirdiler:' Bu da tamamıyla
yanlış ve inanması güçtür; 1° çünkü Doktor Hyde'ın da kanıtladığı üzere Mi-
ge-gı'.'ısh ya da Migi-gush yersiz şekilde düşünüldüğü gibi kesik ya da küçük
kulaklar anlamına değil, tam tersine büyük kulaklar anlamına gelir; 2° çünkü
tüm İlkçağ boyunca ve Kambises'ten çok uzun zaman önce Mog diye telaffuz
edilen, Kaidelilerin Mag olarak adlandırdığı ve telaffuz ettiği ve Arapların
Magius diye adlandırdıkları Muhitlere rastlanır. Bkz. Hyde, 31. bölüm, sf.
378. M. Anquetil bu kelimenin Megh olarak telaffuz edilen ve büyük, üstün

200
rius tahta geçmişti. Tüm dünya, son hükümdarlarıyla
ve devasa zilyetliğiyle parlayan ve görkemi yakında
Miltiades'lerin ve tüm Yunan kahramanlarının silah-
ları karşısında ayaklar altına alınacak olan bu krallığa
gözünü dikmişti. Kral ülkesinde sevilmiyordu. Halkın
sırtına o zamana dek görülmemiş vergiler yükleyince
nefretleri üzerine çekmişti. Kyros'un Pers için yap-
tıkları, savaşçı faziletlerini süslediği hayırseverliği,
tebaasının ona baba adını vermesine vesile olmuş­
tu. Kambises'e efendi, Darius'a ise tüccar ya da borsa
oyuncusu adı verilmişti. Bu prens oldukça cesurdu,
ihtişamın ve fetihlerin dostuydu 669 ama öte yandan
zayıf, cahil, batıl inançlıydı; Perslilerin ve hatta diye-
bilirim ki dünyanın neredeyse tüm halklarının din ve
kanunlarında o zamana dek yapılmış en şaşırtıcı dev-
rime izin vermesi için belki de bu gerekliydi.
O zamana
O zamana dek, egemenliği altında olan geniş top-
dek Pers'te
raklar Mandeizmin etkisi altındaydı. Gök cisimleri-
Mandeizm
ne tapılıyordu. 670 Bununla beraber gök cisimlerinin hakim
onuruna tapınaklar yoktu; tüm dini eylemler açık olmuştu.
havada, genellikle dağların doruklarında yapılırdı. 67 '
anlamına gelen Meh kelimesinden türediğini söyler. Bkz. Traites des usages
civils et religieux des Perses (Perslilerin Medeni ve Dini Adetlerine Dair Kita-
plar), Zend-Avesta'nın 2. cildi, sf. 555.
669 Bu Perslilerin dini kitaplarının onun hakkında muhafaza ettiği kanıdır:
"Sicut Rex Gushtasp fortes estote", derler onlara evlilik törenleri sırasında.
Hyde, de religione veterum Persarum, 23. bölüm, sf. 304. Bu bilgin sf. 309
ve 3ıo'da bu kralın Hindistan'daki fetihlerinden ve emri üzerine düzenle-
nen birçok deniz seferinden bahseder. Onun deniz seyahatlerinden birini
Fenikelilerin Necos'un emri üzerine düzenledikleri bir seferle karşılaştırır
ve daha sonra Portekizlilerin yaptıkları yönde yapıldığını söyler. Müslüman
bir yazar olan Şondemiri, aynı prense gerçekte hak ettiğinin çok üzerinde
övgüler düzmüştür. Ona mal ettiği tek hata, yanlış yapmaya oldukça meyilli
olduğundan Zerdüşt'ün dinini kabul etmiş olmasıdır. Hyde, sf. 322. Burada
dinine bağlı bir Müslümanın dili açık seçik kendini gösterir.
670 Arap yazar Şahristani, Sabaileri iki sınıfa ayırır; bunlardan biri gök cisim-
lerine, diğeri ise yalnızca putlara tapar. Persliler birinci sınıfa dahildi. Bkz.
Hyde, Histoire de la religion des anciens Perses, ı. bölüm, sf. 5 ve 3. bölüm,
sf. 86.
671 Herodot, ı. kitap, sf. 56, §. 132. Strabon, 15. kitap, sf. 697. Hyde, ı. bölüm, sf.

201
Anlaşıldığı kadarıyla, Cicero'nun dediği
gibi, evren-
de hiçbir şeyin saklanamadıklarını duvarlar içerisine
kapatmanın gereksiz olduğu düşünülürdü; 672 ya da
Arnobius'un, ilk Hıristiyanların Tanrıları için kilise
inşa etmemelerini kınayan putperestlik savunucula-
rına cevap verirken dediği gibi, tüm dünya Tanrı'nın
sarayıdır ve O'na barınak olarak bir tapınak vermek
hakarettir. 673 Kutsal kitapların şöyle harika bir biçim-
de bize öğrettiği buydu:674 Yeryüzü Tanrı'nın basama-
ğı, gökyüzüyse tahtıdır.
Ne sunak,
Sunaklar, heykeller ve her türlü imge de yasaktı. 675
ne heykel.
Pers'te ancak elementler dini, gök cisimleri inancına
eklendiği andan itibaren sunaklar kuruldu ve kutsal
ateşin muhafaza edildiği ateş sunakları dikildi. Bu,
Kudüs'teki Tanrı'nın tapınağında kutsal ateşi sürekli
koruyan İbranileri taklitten ibaretti: "Sumpto exemp-
lo, der Hyde, 676 ab igne altaris in templo Dei, didice-
runt in suis Pyreis ignem servare perennem."
Putpe-
Eski Perslilerin Jüpiter, Mars, Plüton ve bazı diğer
restliğe putperestliğe özgü tanrılara tapınıp tapınmadıkları
özgü bazı merak edilmiştir. Gerçekten de bazı yazarlar, onların
tanrılara onurlandırdığı tanrıları adlandırmak için bu kelime-
tapılıyor leri kullanmıştır. Fakat yalnızca alışılageldik ve bizzat
muydu?
halka makul gelebilmesi için ihtiyacı olan tüm açık­
lamayı verecek bir adlandırma kullanmak istenildiği
açıktır. Böylelikle Diogene-Laerce677 Muhitler tara-

3. Stanley, Histoire de la philosophie, 7. bölüm, sf. 1165. Herbert, de religione


gentilium, 16. bölüm. Memoires de l'Academie, 1. cilt, sf. 199 ve 29. cilt, sf.
359.
672 "Parietibus includens deos quibus omnia deberent esse patentia." 3. cilt, de
legib, 2. kitap, sf. 334.
673 "Nonne prima & maxima contumelia est habitationibus deos habere dis-
trictos? Lib. 5, contr. gentes.
674 lsaıe, 66. bölüm, 1. ayet.
675 Herbert ve Strabon, dictis locis. Herodot, ı. kitap, §. 131, sf. 56. Hyde, His-
toire de la religion des anciens Perses, 1. bölüm, sf. 3.
676 ı. bölüm, sf. 2. Aynı zamanda bkz. sf. 4, 10, ıı, 149 ve 150.
677 1. kitap, sf. 4 ve 5. Hyde yalnızca, onların Babillilerden daha sonra Venüs adı

202
fından benimsenen iki ilkeden bahsederken, Angra
Mainyu'ya Plüton der ve Ah ura Mazda'ya Jüpiter adını
verir.
Gök ci-
Yine gök cisimlerine taparken, bunlara doğrudan
simlerine
mı, yoksa Tanrı'nın imgeleri olarak mı taptıkları me-
doğrudan
rak edilmiştir. Hyde, çağdaş seyyahların anlatılarını mı, yoksa
temel alan bu ikinci görüştedir. Bu seyyahlara bakı­ Tanrı'nın
lırsa, eski dinlerini muhafaza eden Persliler güneşe imgeleri
taptıklarını kesinlikle reddeder ve güneşe yalnızca olarak mı
taparlardı?
Tanrı'nın temsilcisi sıfatıyla dualarını ve saygıları­
nı sunduklarını teyit ederler. 678 Ancak günümüzde
bu ülkenin şimdiki durumu hakkında anlatılanlar,
daha önce olanlar hususunda bir kanıt teşkil eder
mi? Özellikle de, bu kanıt, İlkçağ yazarlarının tanık­
lığını yok etmek için yeterli midir? Herodot, Strabon
ve Diogene-Laerce bu tapınmadan bahsederler679 ve
Müslüman yazarlar da bunu bir o kadar teyit eder-
ler. İbn-Farkreddin Angjofı, Pharhangh Gihanghıri
[Ferheng-i Cihangiri] adlı eserde bunun Perslilerin
ilk dini olduğunu ve ardından Mubitler dinini be-
nimseyince ateş için tapınaklar kurduklarını söyler.
Magjizat-Pharsı adlı kitabın yazarı aynısını söyler
ve Perslilerin kendilerini eskiden Mandeizme vere-
rek gök cisimlerine taptıklarını, bu hatanın ancak
Darius'un hükümranlığı sırasında son bulduğunu
anlatır. Gregoire de Melitene de onlar gibi bunu teyit
eder ve eski kralların kendilerini onurlandırmak için
taşıdıkları isimler de bunun yeni bir kanıtıdır. Prens

altında fazlasıyla tanınacak olan şu duyular ve zevk dinini aldıklarını teyit


eder; ama bu sav, ne kadar uzun uzun açıklanmış olsa da, bana sağlam bir
biçimde oturtulmuş gibi gelmez. Bkz. bu yazar, 3. bölüm, sf. 88, 89, vs.
678 Pietro della Valle, 3. cilt, 3. mektup, sf. 29. Hyde, Histoire de la religion
des anciens Perses, ı, 3, 4 ve 8. bölüm, sf. 2, 3, 5, 93, 107, pri!!cipue, 118 ve 119.
679 Herodot ve Strabon, dictis locis. Diogene-Laerce, ı. kitap, sf. 4. Başpapaz
Foucher, Doktor Hyde'ın bu savını inceledi ve Memoires de l'Academie'nin
25. cildinin sf. 116 ve devamında bunu başarıyla çürüttü.

203
Cem, Şıd, yani güneş lakabını taşımak istemiş ve bu-
radan da Cem-Şıd türetilmiştir. Başka bir hükümdar
Mubad, yani bu büyük gök cisminin rahibi adıyla ye-
tinmiş; daha mütevazı olan bir üçüncü hükümdarsa
güneşin hizmetkarı adıyla sınırlı kalmıştır. 680 Dindeki
değişiklik lakaplarındaki ifadelerde bir değişim ya-
ratana kadar, hemen hemen hepsi benzer unvanlar
almışlardır. Daha sonrasında unvanlar elementlerden
alınmıştır. Onlara en çok verilen unvan Hyrbad, yani
kutsal ateşin koruyucusu, mutemetidir. 681
Hindistan Muhitlerine bakılırsa, bu kutsal ateş,
Ateşe mi
tapıyorlar­
ilk dönemlerde güneş gibi onurlandırılmamıştır.
dı? Poreodokeshang'ı en eski kanun koyucuları olarak
kabul eden bu rahipler, onun ateşe taparlık olmaksı­
zın Mandeizmi öğrettiğini kesin bir dille ifade eder-
ler. Bu dini düzenin ancak Zerdüşt tarafından dü-
zeltildiğini ve mükemmelleştirildiğini ve Zerdüşt'ün
tanrısallığının öğretiye ilham verdiğini, bu öğretinin
de bilgeliği ve saflığıyla evrenin en üstün öğretisi hali-
ne geldiğini düşünürler. 682
Henri Lord da kesin bir şekilde bunun kökenini
Zerdüşt'e bağlar. Bu kanun koyucunun gökten kopup
geldiğini, oradan Tanrı'nın ona benimsemesi gereken
din olarak verdiği kanun kitabıyla ateşi getirdiğini
düşünür. 683 Buna karşın D'Herbelot Pers sakinleri
hakkında zıt bir görüşe sahiptir. Ona göre, 684 Persliler
imparatorlukları kadar eski olan ateş dinine inanırlar.
Ancak açık olarak görülür ki, bu onun görüşü değildir

680 Hyde, de religione veterum Persarum, 3. bölüm, sf. 85.


681 Aynı yapıt, aynı bölüm.
682 Hyde, dicto loco, ı. bölüm, sf. 17.
683 Henri Lord, Histoire de la religion des Perses, 8. bölüm, sf. 194.
684 D'Herbelot, Bibliotheque orientale, verbo Magius. Bütün bunlar tabii ki
Prideaux'nun, Zerdüşt'ten önce Pers'teki dini durum hakkında söyledikler-
inde ne kadar yanıldığını kanıtlar; Histoire des Juifs, ı. bölüm, 3. kitap, ı. cilt,
sf. 323, 324 ve 325.

204
çünkü aynı makalede Zerdüşt'ün ateşe tapmayı öğret­
tiğini ve bunu putperestliğin yerine getirdiğini söyler.

İKİNCİ MAKALE
KONFÜÇYÜS'TEN ÖNCE ÇİN'İN DURUMU

Pers'ten bahsederken, özellikle Zerdüşt reform Çin'in ilk


yapmadan önce ülkedeki dinin durumunu aktarmayı kanunları.
amaç edindim. Neredeyse asla dini kanunlara sahip
olmayan ve kanun ve ahlak ilkelerinden başka inak
·tanımamış Çin için aynı şeyi yapmak kolay olmaya-
caktır. Öte yandan, Çin'in ilk asırları hakkında bir
fikir vermek için kısaca ilk yönetimi hususunda bir
fikir aktarmanın yararlı olacağını düşünüyoruz.
Birçok yazarın Çin'in kurucusu olarak kabul etti-
ği Fohi, tebaasına avlanmayı, balık tutmayı ve evcil
hayvanlara bakmayı öğrettikten sonra, şehirlerde
güvenlik birimleri kurmuş ve şehirleri surlarla çevir-
miştir. 685 Öncelikle, doğal sertliklerinden dolayı onun
kanunlarına direnenleri daha kolay itaat ettirmek
amacıyla, anlatım yollarıyla en vahşi ölümlüleri bile
yumuşatabilen şu büyüleyici sanatı yaratmıştır. 686
Yunanlıların kendilerini barbarlıktan kurtaran ünlü
adamlara verdikleri maiyetler büyük ölçüde burada
da kendini gösterir; bu Linus ya da Orfe'nin liridir;
taşları canlandıran ve Tebai'nin duvarlarını inşa et-
mek için taşları kendiliğinden sıralanmaya zorlayan

685 M. de Guignes'in Chou-King'in önsözünün 53. sayfasından 106. sayfasına


kadar bu konu hakkında tüm söylediklerini okuyun. Bununla birlikte
Fohi'den ve Yao'ya kadarki haleflerinden bahsederken birçok tarihçinin
yazdıklarına sadık kalıyorum ancak henüz adını andığım bilge akademisy-
enle beraber, bu eski zamanlara dayanan anlatıların aslına uygun olmadığına
ve hatta masalsı olduklarını düşünmekten uzak değilim. Aynı zamanda bkz.
Memoires de l'Academie, 36. sayfa, sf. 74; Memoires concernant !es Chinois,
3. cilt, sf. 8 ve devamı; Duhalde, Description de la Chine (Çin'in Tasviri), ı.
cilt, sf. 271, 272, vs.
686 M. de Guignes, Chou-King'in önsözü, dicto loco.

205
şu Arnphion'un melodik şarkısıdır.
O zamana dek, iplere atılan düğümler, konulan
kanunları ve çocuklara verilmek ya da gelecek nesille-
re aktarılmak istenen talimatları muhafaza etmenin
tek yoluydu. Bazen düzgün, bazen de bölük pörçük
birkaç satır, çeşitli bağdaşımlarıyla, doğanın başlıca
nesnelerini, gökyüzünü, toprağı, yıldırımı, şimşekle­
ri, suyu, ateşi, vs. ifade ediyordu. 687
Tarım ve Paranın ve silahların kullanımı, cezaların belir-
ticaret. lenmesi de Fohi'nin eseridir. 688 Ondan önce her iki
cinsiyetten insanlar aynı kıyafetleri giyerlerdi ve bir-
liktelikleri gerekli işlemlere tabi değildi. Bilgece dü-
zenlemeler evliliğe teşvik etti ve bunun hukukuyla
tören biçimlerini belirledi. Akrabalar arasında evlilik
yasaklandı; bu aynı zamanda, aynı aileden olmasalar
da aynı soyadım taşıyanlara da yasaklandı. 68 9
Fohi'nin haleflerinden biri olan Chin-Nong saba-
nı ve birçok tarım aletini yaptırdı. Tarlaları sürmeyi,
bağları verimlileştirmeyi, tahılları çoğaltmayı, bitkile-
ri tanımayı ve bunları insanoğlunun rahatsızlıklarını
tedavi etmek amacıyla kullanmayı öğretti. 690 Ticaret,
panayır ve pazar kavramlarını ortaya attı. 69 ' Kısacası
tebaasının huzurunu sürekli bir özenle kolladığı için
onların sevgisini ve itaatkarlığını öylesine kazandı ki,
der Hoai-Nan-Tse, hiçbir emir vermemesine rağmen
herkes ona boyun eğdi; kanunlar koymuş olsa da,

687 Duhalde, dicto loco ve 2. cilt, sf. 288 ve devamı. Memoires sur !es Chinois,
3. cilt, sf. 9. Mem. De l'Academie, 6. cilt, sf. 623, 624 ve 15. cilt, sf. 514 ve 515.
Bkz. M. de Guignes'in Chou-King'in önsözünde yazdıkları, sf. 102 ve devamı.
Duhalde ve Martini'ye (ı. cilt, ı. kitap, sf. 13) aykırı düşen görüşü, güçlü ve
makul nedenlere dayanır.
688 Chou-King'in önsözü, sf. 104 ve 106.
689 Martini, Histoire de la Chine, ı. kitap, sf. 31. Duhalde, ı. cilt, sf. 273. Bu adet
hala geçerlidir.
690 Chou-King'in önsözü, sf. 116 ve devamı. Duhalde, ı. cilt, sf. 273. Memoires
sur !es Chinois, 3. cilt, sf. 10.
691 Chou-King, sf. 119. Duhalde, sf. 274. Mem. Sur les Chinois, aynı bölüm.

206
bunlara başvurmasına asla gerek kalmadı. 692
Chin-Nong'dan Yao'ya kadar hüküm sürenlerin Yararlı ça-
lışmaların
hemen hemen hepsi çalışmalarının yararlılığı ve hal-
devamı.
ka karşı hayırseverlilikleriyle öne çıktılar. Hoang-Ti
dağları böldürüp büyük yollar inşa ettirdi; köprüler,
yaylar, oklar, kürekler ve gemiler yaptırdı. Ticare-
ti yaygınlaştırdı, kıyafetler yapmak üzere ipeği iplik
haline getirme ve kumaşları boyama sanatlarını öğ­
retti; kumaşların, vatandaşların konum ve servetine
göre farklı renklerde olmasını emretti. 693 Onun oğlu
Chao-Hao, ağırlık ve uzunluk ölçülerinde reform yap-
tı. 694 Tchuen-Hio sungular belirledi, bunları yalnızca
imparatorun sunabilmesini emretti ve o andan sonra
başrahip oldu. 695 Tiko, ahlak ve erdem eğitimi veren
devlet okulları açtı. 696 Onun yerine gelen Tehi, böy-
lesine önemli işleri kendine örnek almadı; kendini
ahlaksız bir hayata verdi; ancak kısa süre sonra böyle
bir hükümdardan memnun olmayan tebaa ona kar-
şı ayaklandı ve bilge ve aydın bir prens olan, Tchi'nin
kardeşi Yao tahta getirildi. 6 97
Yine Yao'nun iyiliği, ihtiyatlılığı, zekası ve dürüst- Birçok
lüğü aktarılır. Yao en önemli çalışmaları gerçekleştir­ mahkeme-
di ve adaletin uygulanmasını kolaylaştırmak için altı nin kuru-
luşu.
bağımsız mahkeme kurdu; bunlardan birincisi bizzat
yargıçlara nezaret etmek ve davranışları icra ettikleri
mesleğin asaletine karşılık vermediği takdirde, onları

692 Önsözün 118. sayfasında M. de Guignes tarafından aktarılmıştır.


693 Mem. sur les Chinois, 3. cilt, sf. 11. Chou-King'in önsözü, sf. 131 ve 132. Du-
halde, sf. 277 ve 278.
694 Chou-King, sf. 137. Duhalde, sf. 277 ve 278.
695 Duhalde, sf. 280. Martini, Hist. De la Chine, ı. kitap, sf. 50. Başrahipliğin
kraliyetle birleştirilmesi hala geçerlidir. Memoires concernant les Chinois, 6.
cilt, sf. 335. Aynı zamanda bkz. P. Legobien'in Leibnitz'e yazdığı bir mektup,
bu filozofun kitaplarının 4. cildi, sf. 146.
696 Duhalde, ı. cilt, sf. 282.
697 Duhalde, ı. cilt, sf. 283. Chou-King'in önsözü, sf. 138.

207
görevlerinden almakla yükümlüydü. 698 İkincisi savaş­
çıları gözlemliyordu. Üçüncü mahkeme tapınaklara,
dini törenlere, elçilere ve yabancılara saygı duyulma-
sını sağlıyordu.6cı 9 Yabancıların dini mahkemenin hi-
mayesi altına verilerek, başkalarının ruhbanlıkla kut-
sallaştığı kadar misafirperverlikle kutsallaştırılmaları
dokunaklıdır. Dördüncü mahkeme devlet hazinesi ve
vergilerden sorumluydu. Beşincisi, doğası ne olursa
olsun kamu işleriyle, yani surlar, binalar, yollar, ne-
hirlerle, vs. ilgileniyordu. Altıncı mahkeme cezai va-
kalan yargılıyor ve suçlulara verilecek cezaları belir-
liyordu.700
Suçlar için Yao'nun halefi Chun, bu altı mahkemeye görevle-
belirlenen rinde yardımcı olmaları için ast mahkemeler kurdu. 701
cezalar. Chun suçları konu alan kanunları yürürlüğe soktu ve
verilecek cezaları belirledi;702 ancak yargıçlara suçlu
bulduklarını cezalandırmalarını salık verirken, onla-
rı bu zavallılara merhamet de göstermeye davet etti.
Koşulların ya da tesadüfün meyvesi olanları değil,
yalnızca kasti suçların cezalandırılmasına karar ver-
di.703 Hatta hafif suçları affettirmek için bazı yollar
bile gösterdi ama boşu boşuna erdemlilik yoluna so-
kulmaya çalışılmış insanlara ya da nüfuzlarını, itibar-
larını veya yetkilerini kötüye kullanacak kadar kalleş
olanlara merhamet gösterilmesini kesinlikle yasak-
ladı.704 Chou-King10s çok önemli olmayan suçlar için

698 Chou-King, ı. bölüm, ı. kısım, sf. 5. Martini, ı. cilt, ı. kitap, sf. 58. Duhal-
de, ı. cilt, sf. 284 ve 285 ve 2. cilt, sf. 23. Aynı mahkeme, çabaları, nitelikleri
ve dürüstlükleriyle öne çıkan yargıçları mükafatlandırıyor ve daha üstün bir
mevkiye atıyordu. Martini ve Duhalde, aynı bölümler.
699 Duhalde, 2. cilt, sf. 24 ve 25. Martini, aynı bölüm.
700 Duhaldeve Martini, dictis locis. Chou-King, sf. 340.
701 Duhalde, ı. cilt, sf. 287 ve 2. cilt, sf. 24 ve devamı.
702 Chou-King, ı. bölüm, 2. kısım, sf. 15.
703 Aynı bölüm, sf. 16.
704 Chou-King, ı. bölüm, 2. kısım, sf. 16.
705 ı. bölüm, sf. 15.

208
genellikle kırbaç ve sürgün cezası verir.
Ahlaka gelince, Chun beş vazifenin yerine getiril- Ahlak ka-
nunları.
mesi konusunda ısrar etmişti. Bozuk ahlaklı insanlar-
la her türlü münasebeti yasakladı. Kibri, huzursuzlu-
ğu, dedikoduculuğu yasakladı ve adaleti, hayırsever­
liği ve insanlığı salık verdi. 706
Son olarak da sanatları koruması altına aldı, araş­
tırmaları ve yetenekleri mükafatlandırdı, tarımı teş­
vik etti.7°7 Eyalet yöneticilerinin, çiftçileri verimlileş­
tirdikleri topraklardan kopararak adaletsiz olduğu
kadar zahmetli de olan işleri yapmaya zorlamalarını
bir ferman aracılığıyla katı bir biçimde yasakladı. 708
Başka bir ferman, tüm vatandaşların halka açık bir
biçimde sergilenecek bir masaya, hükümdarın tutu-
munda kendilerine kınanacak gibi görünen şeyleri
yazmalarına izin verdi.7°9 Ne eski ne de yeni anlatılar­
da böylesi bir gönül yüceliğine ve tebaasının mutlulu-
ğunu pekiştirme ve sağlama alma arzusuna rastlanı­
labileceğini düşünüyorum; ki o, bunu insanoğlunun
yüreğinde yanılsamaları pek tatlı ve pek güçlü olan
özsaygısından bile taviz vererek yapmıştı.
Burada birinci hanedanlık dönemi başlar. Bu, Yu Çeşitli

ile açılır. Bu prens de selefleri gibi ahlakın ve adaletin konular-


memlekete hakim olmasını sağladı. O, bahtsızların daki yeni
kanunlar.
desteği ve çiğnenen erdemlerin intikamcısı oldu.7' 0

Aynı hanedanlık ya da bir sonraki hanedanlık sı­


rasında tahta geçen herkesi anmayacağım. Yalnızca
aralarından birinin, zamanla ortaya çıkan suistimal-
leri düzeltmek ve kanunlara kaybettikleri geçerliği
yeniden kazandırmak amacıyla imparatorluğa bağlı

706 Aynı bölüm, sf. 12, 17, 18 ve 20.


707 Chou-King, dicto loco, sf. 17. Duhalde, ı. cilt, sf. 287 ve 288. Mem. concer-
nant les Chinois, 3. cilt, sf. 19.
708 Duhalde, aynı bölüm.
709 Aynısı, sf. 288.
710 Chou-King, ı. bölüm, 3. kısım, sf. 23 ve devamı.

209
prensleri birleştirdiğini gözlemleyeceğim.7" Bir ti-
rana karşı ayaklanan halkın oybirliğiyle seçilen bir
diğer hükümdar, bu zorbanın acımasız fermanlarını
yürürlükten kaldırdı, bunların yerine bilgelik ve iyilik
dolu yenilerini getirdi; medeni ve eve dair tutumun
sarsılmaz kurallarının her zaman kendisi gibi görev-
lilerinin de gözlerinin önünde olması için, sarayında­
ki vazoların üzerine ahlaka dair en güzel özdeyişleri
yazdırdı.712 Üçüncü bir hükümdar, bakanların, valile-
rin, imparatorluğun en önde gelenlerinin gözü doy-
mazlığını ve yetkilerini kötüye kullanmalarını katı bir
biçimde yasakladı ve bir kanun çıkararak, genellikle
kayra ya da entrikayla gelinen yerlere bundan böyle
yalnızca hak edenlerin geleceğine karar verdi.7'3 Bir
diğeri, Yao'nun halefinin güzel kurumunu kısmen ye-
nileyerek etrafına gerçeğin dostlarını topladı; bunlar,
ona doğruyu söylemekle yükümlüydü ve bu harika
görevi yerine getirecek kadar da cesurdular.7'4 En ni-
hayetinde birkaç başka hükümdar da, üçüncü hane-
danlığın başlangıcında hevesle kendilerini yönetim
ilmine verdiler ve bunun ilkelerini belirleyerek, ulusa
aşıladıkları vazife ve erdemlerin birer misali haline
geldiler.7'5
Konfüçyüs'ün
Birkaç hükümranlık dışında, Çin yıllıkları Yu'dan
kılavuzları
sonra daima artan kötülüklerden ve çoğunlukla de-
kimlerdi?
ğersizleşen, neredeyse hep ezilen, cahil bir efendinin
ve bazen de barbar bir zorbanın önünde alçalan bir
ulustan bahseder. Kanun ya da ahlak alanlarında yeni
gelişmelere nadiren rastlanır. Böylelikle Konfüçyüs'e,
kendisinin de dediği gibi, yalnızca eskiler ve üçüncü
hanedanlığın hükümdarlarından birinin amcası ve

711 Chao-Kang, birinci hanedanlığın yedinci prensi. Duhalde, ı. cilt, sf. 297.
712 Tching-Tang, ikinci hanedanlığın ilk kralı. Duhalde, ı. cilt, sf. 306.
713 Chou-King, 3. bölüm, 7. kısım, sf. 116 ve 117.
714 Kao-Tsong, ikinci hanedanlığın yirminci imparatoru.
715 Chou-King, 4. bölüm, ı. kısım ve devamı, sf. 151 ve devamı.

210
başbakanı olan şu meşhur Tcheou-Kong kılavuzluk Lao-Kiun
edecekti. tarikatı.
Çin'i bölen üç tarikattan biri olan ve müritlerine
Tao-Ssee, yani kanun doktorları adı verilen Lao-Kiun
tarikatının henüz yükselişe geçmiş olduğunu da ek-
leyelim. Bu müritlerin bu kadar onur verici bir un-
vanı nasıl hak ettiklerini anlamıyorum. İlkeleri, daha
sonra Epicure'ün güçsüz düşen Yunanistan'a kazan-
dırdıklarına çok benzer; ama onlar bu ilkelere gülünç
olduğu kadar saçma hatalar eklerler; en azından bu
yönde eleştirilirler. Bu hususu ele alan tüm yazarlar,
onların kendilerini büyüye ve bunu takip eden tüm
esrikliklere verdiklerini anlatır. Hatta onlar daha da
ileri giderler; altın üretmenin ve ölümsüzleşmenin
sırrına sahip olduklarını iddia ederler. İtiraf edeyim
ki, bu son suçlamayı yönelterek bu yobazlara iftira
atıldığını düşünüyorum. Bu kadar asır boyunca dala-
verelerinin ortaya çıkmamış olması ve hala yandaşla­
ra sahip olmaları mümkün müdür?

ÜÇÜNCÜ MAKALE
MUHAMMED'DEN ÖNCE
ARABİSTAN'IN DURUMU

Eski Arapla-
Eski Araplar, doğanın onlara lütuflarını paylaştırır­
rın meşga­
ken yaptığı gibi, birbirlerinden çok farklılardı. Bazıla­ leleri.
rı çöllerin derinliklerinde, çorak topraklarda ve yakıcı
kumların üzerinde doğarak haydutluk yaparken, di-
ğerleri iç açıcı bir göğün altında ve verimli bir yörede
doğarak kendilerini ticarete, edebiyata ve sanatlara
veriyordu. Bazı astronomi, tıp ve hukuk kavramları,
araştırmalarının konusu ve çalışmalarının meyve-
siydi. Özellikle şiire önem veriyorlardı; bu konuda
her yıl resmi bir müsabaka düzenlenirdi ve kazanan,

211
halkın alkışları arasında taçlandırılırdı.7' 6 Bunlar öte
yandan bazı erdemleriyle öne çıkan iyi savaşçılardı.
Ün salmalarını sağlayan üç şeyin dilleri, kılıçları ve
misafirperverlikleri olduğunu öğreniyoruz. 717
Araplarda
Daha önce söylediğim gibi, ticaret burada önemli
ticaret ne bir meslekti. Arabistan'ın güneyinde bollukla üreti-
durum- len zenginlikleri satın almak için dünyanın tüm ülke-
daydı? lerinden insanlar gelirdi.718 Orada yaşayan Saba halkı
tek ticaret yapan değildi. Bunun çöl bölgesinde yaşa­
yan Kureyş kabilesi tarafından da icra edildiğini gör-
dük7'9 ve bu geniş memleketin başarıyla bu işi yapan
başka halklarından da bahsedebilirim. Arabistan,
topraklarında dünyaya gelenlerin dışındaki insanlar
için de, tüm milletlerin ticaret merkezi ve ortak am-
barıydı.
Yönetiliş Şehirlerde de, çöllerde de yaşasalar, Arapların yö-
biçimleri.
netiliş biçimleri benzerdi. Tüm Araplar yönetimi ge-
nellikle en saygıdeğer aileden seçilen bir reise verir-
lerdi ve bu reis aynı zamanda hem orduların generali,
hem de baş yargıç olurdu. Buna karşın reisin kararları
kanunun dahilinde olmalıydı ve ona verilen yetki, ya-
sama yetkisinden ziyade yürütme yetkisiydi. Yetkisi-
ni kötüye kullanırsa halkın meclisi tarafından bizzat
yargılanıyor ve cezalandırılıyordu.
Dinleri.
Dinleri yönetiliş biçimleri kadar bilgece değildi.
Arapların büyük bir çoğunluğu putperestlik kurba-

716 Mem. de l'Acad. 26. cilt, sf. 557.


717 Mem. de l'Acad. 29. cilt, sf. 23. Teyit edildiği üzere, Arapların hala günü-
müzde seyyahlara büyük bir hevesle sunmak istedikleri barınakların yolunu
göstermek için tepelerde ateş yakma adetlerinin olduğu doğruysa, bu mis-
afirperverlik duygusu yok olmamıştır. Bu ateşlere misafirperverlik ateşleri
adı verilir.
718 Diodore de Sicile, ı. cilt, 2. kitap, §. 49, sf. 161; 3. kitap, §. 46, sf. 213. Aynı
zamanda bkz. Strabon, 16. kitap, sf. 782; Solin, 37. bölüm, sf. 387; Pomporius
Mela, 3. kitap, sf. 183; Pline, 3. cilt, 12. kitap, 14. bölüm ve devamı, §. 30 ve
devamı, sf. 23 ve devamı; Herodot, 3. kitap, §. 107, sf. 204, vs. vs.
719 Bkz. daha yukarıda, sf. 206.

212
nıydı. Onlar Güneş'e, Ay'a, diğer gök cisimlerine ve
hatta ağaçlara ve yılanlara tapınış olmakla suçlanırlar.
Cahil insanlarda yaygın olan bir düşünce biçimiyle,
gök cisimlerinin hareketlerinin nedenini bilmedikle-
rinden, bunların kendi kendine hareket ettikleri so-
nucuna varıyorlar ve yaratılmadıklarına inanıyorlardı;
aynı zamanda sabit yıldızların, insanların kaderlerine
daha dikkatli bir biçimde nezaret etmek için öyle dur-
duklarını hayal ediyorlardı. Hayranlıkları çok derindi
ve arabalar üzerinde tanrılarının putlarını ve imgele-
rini de artlarından sürüklemeden asla hac yolculuğu­
na bile çıkmazlardı. Güneş'e dağlarda, Ay'a ise ma-
ğaralarda ya da küçük vadilerde kurban veriliyordu.
Bir horoz ya da kara bir dana en yaygın kurbanlardı.
Bilgin Jablonski'ye bakılırsa bazen insanlar da kurban
ediliyordu ve bu vahşice adet, İsa'nın doğumundan
çok uzun süre sonrasına kadar Araplarda vardı. 720 Her
kabilenin koruyucu bir gök cismi ve gezegenlerin her
biri için bir tapınak vardı. Arap yazarlara dayanarak
Doktor Hyde'ın da belirttiği gibi birçok başka putları
da vardı; aynı yazar Şahristani'ye721 dayanarak, onların
Mısır piramitlerine derin saygı beslediklerini gözlem-
ler.
Başlıca
Onurlandırdıkları putlar çok sayıda olsa da, Arap-
tanrıları.
ların başlıca tanrıları uzun bir süre Baküs ve Urania,
ya da cennetsel Venüs olarak kaldı. Herodot'a göre722
Araplar, onuruna San'a'da bir tapınak kurdukları

720 Jablonski, Pantheon Egyptiorum, 2. bölüm, 3. kitap, 3. bölüm, sf. 75 ve 76.


721 5. bölüm, sf. 126 ve 129. Genel olarak bkz. bütün bölüm ve ondan öncekiler.
D'Herbelot, verbo Hobal'da, etrafı 360 daha küçük putla çevrili bir puttan
bahseder; bunlar yılın farklı günlerini yöneten, başvurulabilecek tanrıları
temsil ederler.
722 Herodote, ı. kitap, §. 131, sf. 56. Burada Arapların Venüs'ü Alitta diye
adlandırdıklarını söyler. Hyde 3. bölüm, sf. 94'teki notlarında Herodot'un
özel isimle tanrısallığı ifade eden kelimeyi karıştırdığını gözlemler; ona göre
Alitta tanrıça anlamına gelir, oysa Venüs'ün Arapçada başka bir karşılığı
vardır.

213
Venüs'e tapmayı Perslilere öğretenlerdir; bu tapınak
Tamamıyla daha sonra Osman tarafından yıkılmıştır.723 Buna
putperest- karşın Spanheim ve Reland gibi birkaç yazar, tüm
ler miydi?
Arabistan'ın bu manasız dine kadar düşmediğine
inanmışlardı. Onlara göre, en bilge ve en seçkin kabi-
leler Tanrı'nın varlığından haberdardı ve O'nu onur-
landırmayı vazife edinmişlerdi. Ölülerin dirileceğine
ve ahiret gününe inanıyorlardı. Bu dini inancın doğ­
rultusunda, diye ekler bu yazarlar, kaybettikleri bir
akraba ya da dostun altında yattığı taşa bir deve bağ­
lar ve bu hayvana hiç yemek vermezlerdi. Böylelikle,
varlıkların genel dirilişinin gerçekleşeceği gün ölen
adama yayan kalma utancını yaşatmamak için, hay-
vanı sofuca telef ederlerdi.7 24
Dini hoş­ Öte yandan, Araplar hatalarına fanatikçe bir hoş­
görüleri. görüsüzlüğü eklememişlerdi. Vatanlarında her din
kabul görüyordu. Yahudiler, Titus ve Adrien'in sert-
liğine maruz kalarak Romalıların gazabından kaçabi-
lecekleri bir sığınak aramak zorunda kaldıklarından
beri bu ülkede çok sayıdaydılar; Kilise'nin huzurunu
kaçıran tarikatlar, birçok Hıristiyanı oraya sığınmaya
ve barış dostu bir dinin uyuşmazlıktan dolayı lekelen-
diği ülkeleri terk etmeye teşvik etmişti.
Birçok Arabistan o dönem revaçtaydı; birçok meşhur hal-
meşhur
kın Arabistan'ı almak için çabaları uzun zaman boşa
halk ta-
rafından
gitti. Daha eski asırlarda Spartalılar bu ülkeye boyun
boşuna eğdirmeye çalıştılar ama boşuna. İskender'in halef-
saldırıya lerinden biri de bu mutluluğa erişemedi; bu bölge,
uğradılar. Kyros ve Kambises'in ölümünden sonra Darius'un
kurduğu devasa monarşinin içinde yer almamıştı.
Herodot'un dediği gibi, Araplar bağımlı olmaksızın

723 Şahristani, Hyde tarafından anılmıştır, 3. bölüm, sf. 103. Baküs, Urania
ve putlar hakkında bkz. Mem. de l'Acad. 30. cilt, sf. 314 ve devamı.
çeşitli
Başpapaz Belley burada bunu kanıtlayan bazı paralardan bahseder.
724 Bkz. Eclaircissements sur la religion mahometane, §. 41, sf. 276 ve 277.

214
yenik düştüler; bu tarihçi, Arapların her sene Pers
kralına bir övgü armağanı sunduklarını ama bunu bir
vergi olarak vermediklerini ve isteyerek yaptıklarını
öğretir bize. Kambises'in onların ülkelerine izin iste-
Romalılar
dikten sonra girdiğini de ekler. 725 Uzun asırlar sonra bile uzun
Lucullus Roma egemenliğini Arabistan'a dek yaymayı süre başa­
denedi; başarıları, birkaç kabileyi boyunduruk altına ramadı.
almakla sınırlı kaldı. Crassus bu küçük başarıyı elde
edemedi bile.726 /Elius Gallus, Augustus tarafından
oraya gönderildi; silahlarını çorak çöllerde taşıdıktan
sonra, bundan elde ettiği önemsiz şeyler, karşı kar-
şıya kaldığı direniş, iklimin aşırı sıcaklığı, ordusunu
hırpalayan çok sayıdaki hastalıklar, yani her şey, şa-
irlerin ve nedimlerin pohpohlamalarıyla imparatora
kesinliği önceden haber verilen bu fetihten onu vaz-
geçmeye zorladı. 727
725 Bkz. §. 9 ve 88, 3. kitap.
726 Plutarkhos'un yazdığına göre, Crassus hatta Ariamnes adında önemsiz bir
Arap prensi tarafından küçük düşürücü bir biçimde maskaraya çevrilmiştir.
Zeki ve kurnaz, filozof tarihçimizin dediği gibi kaderin Crassus'un üzeri-
ne yığdığı felaketlerin en kötüsü olan bu adam, ona hizmet edermiş gibi
görünürse onu daha kolay aldatacağını düşünmüştü. Böylece Crassus'a
gitti; ordularını hayranlıkla seyrettikten ve Pompeius'u övdükten sonra,
onu yavaşlığı ve eylemsizliği konusunda eleştirdi. Silahlanmak yeterli
değil, diyordu ona, düşmana doğru yürümeyi bilmek gerek. Ardından, ona
Arapların en değerli eşyalarını alarak kaçmalarının ne kadar olası olduğunu
hissettirdi; ve onu saldırısını ertelememeye daha da kesin bir biçimde ikna
etmek için ona eşlik etmeyi ve Crassus'un bilemeyeceği yollarda bizzat
kılavuzluk etmeyi teklif etti. Romalı general, Arap prensin teklifini kabul
etti. Ariamnes onu bir süre hoş ve kolay bir yoldan geçirdikten sonra, yavaş
yavaş yorgunluğun, susuzluğun, çevredeki doğal korkunçlukların, temel
şeylerden mahrumiyetin neredeyse tüm ordusunu helak ettiği çöl kumlarına
götürdü. Vie de Crassus (Crassus'un Hayatı), 3. cilt, sf. 275 ve devamı. Plu-
tarkhos, Crassus'tan önce Pompeius'un Arabistan'a düzenlediği bir sefer-
den bahseder ve bu meşhur savaşçının Petra'yı ele geçirerek hükümdarı
sarayında bir Roma garnizonunu ağırlamaya zorladığını söyler. Vie de Pom-
pee (Pompeius'un Hayatı), 3. cilt, s( 465 ve 466.
727 Domus intactce te tremit Arabia, der Properce, 2. kitap, içli şiir ıo, 16. dize.
Horace, ı. kitap, 39. od, 3. dize ve devamı.
Acrem militiam paras
Non ante devictis Sah.ece.
Regibus.

215
Taşlık Uzun süre yabancı hükümdarların ve hatta dün-
Arabistan, yanın efendilerinin boyunduruğundan kaçan Arabis-
Roma tan, Trajan'ın egemenliği esnasında en sonunda kıs­
eyaletine
men bir Roma eyaletine dönüştü. Taşlık adı verilen
dönüşür.
Arabistan, Trajan'ı neredeyse tamamen muzaffer ola-
rak kabul etti; ama bu şekilde boyuduruk altına alı­
nınca, bu prens, ülkeyi kendi eyaleti içinde muhafaza
etti: Arabia Augusti Provincia, der anıtlar. 728
Zengin Çok daha yakın zamanda, yalnızca Arap hüküm-
Arabistan, darlar görmüş olan zengin Arabistan, milli hüküm-
Etiyop-
darlardan birinin zulmettiği Hıristiyanların savu-
yalıların
boyun-
nucusu Etiyopya'nın egemenliği altına girmişti.7 9 2

duruğu Yemen'i Etiyopya kralı adına yöneten ve ardından


altında. başkent San'a'da muhteşem bir tapınak yaptıran İb­
rahim, koyduğu bir kanunla tebaasını hac yeri ola-
rak Mekke'den vazgeçirmeye ve henüz inşa ettirdiği

/Elius Gallus'un Arabistan seferi hakkında bkz. Strabon, 16. kitap, sf. 780, 781
ve 782, Paris baskısı, 1620.
728 Ya da ARABIAADQUISITA.. Arabistan'ın simgesi deve de Latin paralarının
üzerine ve aynı zamanda gümüşten bir Yunan madalyon una ve başka bir Yu-
nan parasına basıldı. Bkz. Memoires de l'Academie'de Başpapaz Belley'nin
Arabistan'daki Busra şehrinin dönemi ve paraları hakkındaki gözlemleri, 30.
cilt, sf. 309.
729 Zalim hükümdar Dhu-Nowas'tı. O dönem Arabistan'ın güney bölgelerinde
egemen olan Hemiarilere hükmeden bu prens, Yahudiliği benimsedikten
sonra Hıristiyanların peşine düşmesi gerektiğini düşündü ve bunu en bar-
barca yollardan yaptı. Tek suçları efendileri gibi düşünmemek ve ondan daha
aydın olmak olan bu zavallıların cezası, diri diri atıldıkları yakıcı büyük bir
fırın oldu. Maracci, Muhammed'in Kur'an'ın 85. suresinde şöyle derken, bu
acımasızlığı telmih ettiğini düşünür: "Mağara sakinleri telef oldu; onlar orada
mücrim bir ateş yakarlardı. Ateşin etrafında oturduklarında, imanlıların aley-
hinde tasarılar üretirlerdi. Onlara yalnızca kudretli ve övgüye değer Allah'a,
göğe, yeryüzüne hakim ve her hareketi gözlemleyen Allah'a inandıkları için
işkence ettiler. İki cinsiyetten imanlıları yakanlar ve tövbe etmeyenler cehen-
nem alevlerine atılacaktır." Maracci'nin görüşü belki başarıyla çürütülebilir
ve Muhammed'in imanlılar derken Hıristiyanları kastetmiş olmasına inan-
mak zordur. Ne olursa olsun, söylediğim gibi Etiyopyalılar zulme uğrayan
Hıristiyanların intikamını aldılar ve yakalanmak üzere olan Dhu-Nowas,
peşinden gelecek olan utançtan, tutsaklıktan ve ölümden kaçmak için, atını
denize doğru sürmek ve onunla beraber kendini denize atmaktan başka yol
bulamadı. Bkz. Gagnier, giriş, 2. bölüm, sf. 90.

216
tapınağı tercih etmeye zorlamak istedi. Kenan kabi- Fil Savaşı.
lesinden bir Arap, bu kanuna bir saygısızlıkla yanıt
verdi. 730 Savaş çıktı; kalabalık bir ordu Mekke'ye yürü-
dü. Orduya komuta eden İbrahim ve onun önde gelen
subayları fillere binmişlerdi ve bu savaş, adını o hay-
vanlardan aldı. Zafer, Etiyopya'nın yardımcı kralının
öfkesinin lehine olmadı. Muhammed, Kur'an'da bu
korkunç düşmanın darbelerini durduran sözde mu-
cizeleri aktarır: "Allah'ın, der,73' fil sürücülerine nasıl
davrandığını bilmez misin? Onların kalleşliğini yıkı-
ma dönüştürmedi mi? Başlarına oradan oraya uçan
kuş sürüleri gönderdi. Kuşlar onların üzerine tanrısal
intikamla kazınmış taşlar atıyorlardı. Kalleşler topla-
nan hasatta kesilen yapraklara döndüler:•
Bu dini savaş, orada yok edilmek istenen saygıde­
ğermekandan dolayı olduğu kadar, Muhammed'in
doğum vaktine tekabül ettiğinden, Arabistan'ın yıl­
lıklarında meşhurdur. Muhammed bu tapınağa ve
bir gün daha büyük bir başarıyla saldıracağı ve birçok
savaştan sonra dininin kutsal yeri yapacağı şehre sal-
dırıldığı sırada iki aylıktı.

DÖRDÜNCÜ MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'İN
ASIRLARININ KARŞILAŞTIRMALI DURUMLARI

Aynı asrın doğumlarına şahit olduğu iki reformcu- Konfüç-


yu birbirinden ayırmak istemedim. O halde hareket yüsve
etmiş olduğum noktaya geri dönmek ve zaten sun- Zerdüşt'ten

muş olduğum bir durumu yeniden ele almak zorunda önceki ka-
kalırdım.
nun koyu-
cular.

730 Gagnier, dicto loco, sf. 91 ve devamı. D'Herbelot, İbrahim. Bu Arap, resmi
bir bayramın arifesindeki gece o tapınağa dışkısını bırakarak saygısızlık etti.
731 105. sure, 2. cilt, sf. 435,
ı. ayet ve devamı. Aynı zamanda bkz. D'Herbelot ve
Gagnier, dictis locis.

217
Yönetim ve ahlak anlayışı açısından alçalan Çin,
Zerdüşt henüz çocukluktan çıkarken Konfüçyüs'ün
doğumuna şahit oluyordu. 732 Minos, Giritlilere hük-
metmişti bile. Likurgus katı ve gereği yerine getirilen
bir kanunun doğa üzerinde bile nasıl etkili olacağını
göstermişti. 733 Sparta üç yüz yıldır, on asır sonra bile
anısı hala bir tiranı, Neron'u korkutabilecek görke-
me sahip bu kanunlara tabi olarak yaşıyordu. Solon,
Drakon'un zalim kanunlarını henüz tasfiye etmiş ve
Yunanistan'ın
yumuşatmıştı. 734 Atina'nın denizlerdeki görkeminin
başlıca şehir­
temellerini atacak ve bunu pekiştirecek olan Themis-
lerinin duru-
mu.
tokles doğmak üzereydi. 735 Aegina Adası ve Korint'in-
ki zaten sağlanmıştı. 736 Rodos yönetim biçiminin bil-
geliği, ticaret alanının genişliği, denizlerdeki özgürlü-
ğü sağlamak ve haydutluğu yasaklamak hususundaki
sebatlı dikkati sayesinde tüm milletlerden saygı gö-

732 Konfüçyüs MÖ 551 yılında doğdu. Bkz. daha yukarıda, sf. 109. Zerdüşt'ün
bundan on ila on iki yıl önce doğduğunu düşünüyorum. Bu, hayatındaki
icraatlarının asrının ve ülkesinin olaylarıyla olan ilişkisiyle kanıtlanıyor gibi
görünür. Buna karşın M. Anquetil bu kanun koyucunun doğumunu daha
ileriye sabitler; itiraf edeyim ki bu, böylesine seçkin bir bilginin görüşünün
benim karşımda doğal olarak daha fazla güç sahibi olmasıdır.
733 Likurgus'un koyduğu kanunlar, MÖ dokuzuncu yüzyıla aittir. Çok iyi kro-
noloji uzmanları bunun 876 yılına tekabül ettiğini söylerler. Herkes bilir ki,
Minos'un kanunları birkaç yüzyıl daha eskidir. Sparta'nın kanun koyucusu,
Giritlilerin kanun koyucusunun düzenlemelerinin ve ilkelerinin büyük
çoğunluğunu almıştır. Herodot, ı. kitap, §. 65'te, Likurgus'un kanunlarını
Orakl'ı dinleyerek yazdığını söyleyenlere karşı bize bunu öğretir; Spartalıların
bunu kabul ettiklerini gözlemler. Strabon, 10. kitapta, Likurgus'un kanunları
daha derinlemesine öğrenmek ve bunu kendi vatanında kullanmak amacıyla
Girit'e yaptığı seyahatten bahseder.
734 Solon MÖ 638 yılında doğmuştu. Bazı kronoloji uzmanlarına göre
kanunlarını 588'de, görüşleri daha yaygın ve daha inanılır olan diğerlerine
göreyse 594'te yürürlüğe sokmuştur. Zerdüşt, daha önce de söylediğimiz
üzere yaklaşık otuz yıl sonra doğmuştur.
735 Rodos kanunları ve Yunanlıların ve Romalıların denizcilikleri hakkındaki
kitabımın, 2. bölüm, 2. ve 3. kısım, sf. 67 ve devamında, Themistokles'in öğüt
ve çalışmalarının Atina'daki denizcilik üzerindeki tüm etkisini derinleme-
sine incelemeye çalıştım.
736 Bkz. aynı kitap, 2. bölüm, ı. ve 2. kısım, sf. 49, 50 ve 67.

218
rüyordu.737 Peygamberlerinin sesini dinlemekten ve Rodoslu-
İsrail'in Tanrı'sına saf bir inanç beslemekten bıkan İb­ lar. Mısırlı
raniler kendilerini putperestliğe veriyorlardı. Necos, Yahudiler.
Siyamlılar.
denizcilik ve donanmanın gelişimi için bulunduğu
Fenikeliler.
etkin atılımlarla, Kambises'in henüz boyunduruğu
altına aldığı Mısır'ı üne kavuşturmuştu. Sommona-
Kodom, sessizce Siyamlıların kanunlarında ve öğreti­
sinde bir devrim yapmaya hazırlanıyordu. 738 Afrika ve
Avrupa'daki çok sayıda sömürge, en zengin tüccarlar
ve en yürekli gemiciler olan Fenikelilerin çalışmala­
Kartacalılar.
rını teyit ediyordu. Kartaca yeryüzü sahnesinde par-
Romalılar.
lamaya başlarken, Romalılar efendilere itaat ederek Germenler,
hala bir gün evrene hükmetme sanatını öğreniyor ve Galyalılar,
rastgele bir araya gelmiş haydutlar, Paul Emile, Sci- vs. vs.
pion ve Pompeius karşısında muzaffer olanın yaşaya­
cağı topraklarda yürüyordu. Cehalet ve batıl inançlar
Germania'yı lekeliyor, kıyıcı bir dinle barbarlığı kış­
kırtan din adamları yüzünden Galyalılar da bunların
etkisi altına giriyordu. 739 Dünyanın geri kalanı da on-
lar gibi yırtıcıydı ya da eylemsizlik ve gevşeklik içeri-
sinde anlamsızca yaşıyordu.

737 Aynı yapıt, ı. bölüm, 2. kısım, sf. 19 ve devamı.


738 Bundan önceki olaylar ve daha sonra gerçekleşenlerin çoğu, yetkililere
dayandırılmaya ihtiyaçları olmayacak kadar bilindiklerdir. Sommona-Ko-
dom, Zerdüşt ve Konfüçyüs gibi MÖ altıncı asırda yaşadı.
739 Galyalılar, Mars ve Merkür oldukları düşünülen, Hesus ve Teutates adı
altında taptıkları iki tanrıya insan kurban etmelerinden dolayı Sezar ve
Lucanus'un onları kınamasını çok uzun zamandan beri hak ediyorlardı.
lmmitis placatur sanguine diro
Teutates, horrensque feris altaribus Hesus;
Et Taranis Scythic.e non mitior ara Dian.e.
Pharsale, ı. kitap, 444, 445 ve 446. dize ve daha aşağıda 450. 451. dize,
Barbaricos ritus, moremque sinistrum
Sacrorum Druid.e.
Lucanus, 3. kitap, 403, 404 ve 405. dizede yine şöyle der,
Barbara ritu
Sacra Deum, struct.e sacris feralibus ar.e,
Omnis & humanis lustrata cruoribus arbos.
Bkz. Sezar, de bello gallico, 6. kitap, §. 16, sf. 257 ve 258.

219
Yunanis- Mısır'dan ve Fenike'den bahsettim. İlimler, edebiyat
tan'da ve sanatlar, onların bağrından koparak Yunanistan'a
felsefe
doğru ilerliyordu; uğurlu alın yazısı, Yunanistan'ı iyi
doğmak­
kanunlara ve muzaffer gemilere sahip olma avantajıy­
taydı.
la sınırlı bırakmıyordu. Özellikle felsefeyi gözönün-
de bulunduruyorum. Thales ruhun ölümsüzlüğünü,
mutlak güce sahip, hiçbir şeyin saklanamadığı ve
çeşitli canlıları sudan çekip çıkarmış olan ebedi bir
madde fikrini oturtmuştu; o, suyu, var olan her şe­
yin cismani ilkesi olarak kabul ederdi. 740 Seyre dalma
ve sofuluk taraftarı Ferekidis derin düşüncelere dalı­
yor ve bunlar da onu ebedi bir nedene ve doğada her
meydana gelen şeyin kökeninde bulunan evrensel bir
ilkeye götürüyordu. Buna şu pek meşhur tenasuh ina-
ğını ekledi; 74 ' onun en meşhur tilmizi olan ve birçok
yazar tarafından Zerdüşt'ün öğrencisi olarak kabul
edilen Pitagor, 742 kısa süre sonra bu inağı çok büyük
Pitagor,
bir üstünlükle geliştirdi. Porphyrios'un bize öğretti­
Zerdüşt'ün
ğine göre743 Yunanlı filozof Babil'de bulunduğundan,
tilmizi.

740 Bu görüşü Thales ortaya koymamıştı; bu, tanrıdoğum hakkındaki kitabının


676. dizesinde suyu kaos terimiyle ifade eden Hesiodos ve okyanusun biz-
zat tanrıları doğurduğunu düşünen Homeros tarafından bilinen ve benim-
senen bir fikirdi. İlyada, 14. kitap, 302. dize. Cicero, La nature de dieux'nün
(Tanrıların Doğası) birinci kitabında Thales'in görüşünü hatırlatır, 3. cilt, sf.
280, D.
741 Suidas, verbo Pherecyde. Burada bu filozofun ruh göçünden bahseden ilk
Yunanlı olduğunu ve bu inağı, çalışmaları sırasında kendisine öğretmenlik
ve kılavuzluk eden Fenikelilerden aldığını söyler. Bununla beraber, Fereki-
dis bunun yaratıcısı olma şanını elde etmek istemiş gibidir. Bu, Herodot'un
yazdığı bir bölümden açıkça anlaşılmaktadır, 2. kitap, §. 123, sf. 154; tari-
hçi burada tenasuh düzeninin Mısır'ın yüzakı olduğunu belirttikten sonra
şunu ekler: Burada adlarını vermek istemediğim, oysa iyi tanıdığım birkaç
Yunanlı, bu görüşü yarattıklarını iddia ettiler.
742 Bunun en yaygın görüş olduğu söylenebilir. Brucker bu görüşün güçlü bir
çürütücüsüdür, hist. Philos., ı. cilt, 2. bölüm, 2. kitap, ıo. kısım, 6. paragraf.
Başpapaz Foucher, Traite historique de la religion des Perses'de buna cevap
vermeye çalışmıştır, Mem. de l'Acad., 27. cilt, sf. 286 ve devamı.
743 Vie de Pythagore (Pitagor'un Hayatı), sf. 185. Kambises'in Mısır'ı fethettiği
sırada, Pitagor'un orada yaşadığı söylenir. O da tutsak düşünce, fatih onu
diğerleriyle birlikte Babil'e göndermiştir; Pitagor orada, o sırada Doğu'da

220
orada Perslilerin kanun koyucusu tarafından arıtılmış
ve ondan doğayı ve dünya ilkelerini iyi tanımayı öğ­
renmiştir. Diogene-Laerce, Jamblique, Apuleius ve İs­
kenderiyeli Clement, Porphyrios'un dediklerini teyit
ederler ve anlaşıldığı kadarıyla Doktor Hyde da onları
temel alarak aynı şeyi tekrarlamıştır. 744 D'Herbelot, 745
Zerdüşt'ün tilmizlerine bazı durumlarda gizemli bir
sessizliği korumalarını salık vermesinden bahseder-
ken, Pitagor'un da kendi tilmizlerine aynı sessizliği
öğütlediğini gözlemler. Pitagor ateşe saygı duyulma-
sını istiyordu ve baz·ı başka özdeyişleri de Pers'in ka-
nun koyucusununkilere benzerdi. Zerdüşt ona ders
vermiş olsa da, bunun için geç kalınmıştı. Pitagor
dersler esnasında kırk beş yaşındaydı ve öğretmeniyle
aralarında çok büyük yaş farkı yoktu. 746
Muhammed doğduğunda dünyanın yüzü değiş­ Muhammed
doğduğunda
mişti. Zerdüşt ve Konfüçyüs döneminde pek şan­
dünyanın
lı olan Yunanlılar artık ışıksız ve güçsüz bir köleler
durumu.
sürüsünden ibaretti. Romalılar evreni şaşırttıktan
ve boyunduruk altına aldıktan sonra, beş yüz yıldan Yunanlılar.
fazladır sanatlarının ve özgürlüklerinin yasını tutu- Romalılar.

yorlardı. Yalnızca adı bile uzun süre korkuyu ve anısı


hala yönetimi çağrıştıran şu meşhur başkent Roma, Roma
İmparator-

geliştirilen tüm ilimleri kendisine öğretmekten büyük keyif alan Zerdüşt'le


karşılaşmıştır. Bkz. Apuleius ve Jamblique, infra dictis locis ve Prideaux,
Hist. des Juifs, ı. bölüm, 4. kitap, 2. cilt, sf. 67.
744 Diogene- Laerce ve Jamblique, Vie de Pythagore. Apuleius, Floridorum, 2.
kitap, 2. cilt, sf. 17. İskenderiyeli Clement, Stromat, ı. kitap, sf. 304. Hyde, 22.
bölüm, sf. 298.
745 Bibliotheque orientale, verbo Bage. "Bage, der, Zerdüşt müritlerinin, gi-
zlice birkaç söz söyledikten sonra, yıkandıkları ya da yemek yedikleri sırada
korudukları gizemli sessizliğe verdikleri addır. Asla bozmadıkları bu sessizlik
dinlerinin bir parçasıdır. Bu durumda, tilmizlerini kesin bir sessizliğe bürün-
meye davet eden ve onlara ateşe saygı göstermelerini salık veren Pitagor'un,
özdeyişlerinden bazılarını Zerdüşt'ün öğretisinden almış olabileceğini gö-
zlemleyebiliriz."
746 M. Anquetil'e göre Zerdüşt o sırada 65 yaşındaydı, bu kanun koyucunun
hayatı, sf. 61; bkz. 732. not.

221
luğu'nun tabiri caizse tahtından indirilmişti. Bizans, dünya-
son dönem- nın birinci şehri olma şanını elde etmek için onunla
leri. Pers. yarışıyordu; burasının en azından tiranların barınağı
olduğu kesindi. İkinci Justin tahttaydı ve ilk önce iş ve
adalet aşkıyla öne çıkan bu prens, o sırada gevşeklik
ve kösnüllük içinde anlamsızca yaşıyor ya da kaygısız
uyuşukluğundan ancak en alçakça cürümleri işleye­
rek şerefini lekelemek için çıkıyordu. Anne-babasını
adaletsizce öldürdükten sonra, kan içindeki kellele-
rini ayaklarıyla çiğnemekten zevk alan oydu. Pers'in
hükümdarı, hakkında öylesine zıt tablolar çizilen,
Yunanlı yazarlar tarafından aşağılanıp lekelenirken,

İspanya, kendi vatanının tarihçilerince en üst mertebeye ko-


Gotlar. nulan Cosroes'ti. Avrupa barbarlarla dolup taşıyordu.
Lombardlar. Uzun süre Romalıların boyunduruğu altında kalan
İtalya. İspanya, artık Vizigotların egemenliğindeydi, daha
sonra da Muhammed tilmizlerine boyun eğecekti.
Pannonia'dan Bulgarlarla, Gepidlerle çıkan Alboinus,
Lombardlar İmparatorluğu'nu kurmaktaydı. Ostro-
gotlar o kadar mesut değildi; ahlaki nitelikleri olduğu
kadar savaşçı nitelikleriyle de dikkat çeken hüküm-
darları Totila'yı yeni yitirmişlerdi; onun yerine gelmek
üzere seçtikleri ve bunu hak eden Te'ias neredeyse
tahta geçer geçmez öldüğünden, İtalya'daki altmış yıl­
lık egemenliklerinin ardından, ya kaçmak ya da başka

Fransa. bir efendiye boyun eğmek zorunda kalmışlardı. Yeni


İngiltere. bir imparatorluk yükselmişti; Germania'dan kaçan
Franklar, din adamlarının artık batıl inançlarıyla le-
kelemediği Galya'da yaşıyorlardı. Daha önce de birçok
kez hükümdarın çocuklarının sayısı kadar kraliyetler
halinde bölünmüş olan Fransa yine böyle parçalana-
cakken, yalnızca bir prense boyun eğmeye başlama
noktasındaydı. Fransa'nın, acımasızlığından dolayı
Neron lakabınıhak eden ve eş olarak Fredegonde'a
yakışan korkunç Chilperic'in boyunduruğu altında

222
kısmen beli bükülmüştü; Chilperic halkına karşı bir
zorba ve ailesinin de celladı olmuştu. Uzun bir cü-
rümler ve savaşlar zincirinin ardından, tüm monarşi,
babasından daha az kıyıcı olan 2. Clotaire'in egemen-
liği altında birleşecekti. Hatta bu prens bazı erdem-
lere bile sahipti ama yine de bir katil, bir hain ve bir
gasıp olarak yaşadı. Süreğen savaşlardan dolayı par-
çalanan ve güçsüz, cesaretsiz krallar tarafından yöne-
tilen İngiltere'ye, her gün yeni Sakson kavimleri gelip
yerleşiyordu; savaş seven bir millet olan Saksonlar,
Hıristi-
istilaları sayesinde, İngiltere'de kraliyet adını verdik-
yanlığın
leri yedi farklı eyalete sahip olmuşlardı. Din yoluyla kaydettiği
ahlakın büyük gerçeklerini pekiştiren Hıristiyanlık, ilerleme-
Avrupa'nın geri kalanında ve dünyanın diğer iki kıs­ ler.
mında olduğu gibi, orada da her gün yeni ilerlemeler
kaydediyordu. Çoktanrılılığın, putperestliğin ve yer-
yüzünü acıya boğan daha birçok başka saçma dinin
hatalarını yavaş yavaş yok etmeye ve bunların yerine
geçmeye devam ediyordu.
Bu iki tabloyu, en çarpıcı bağlantılarını kullanarak İki asrın
birbirleriyle karşılaştıralım. Birinde ne görüyoruz? karşılaştır­
Bir zamanlar yeryüzünün en güçlü olan halkları kü- ması.
çük düşmüş ve değersizleşmiş; sanatların meşalesi
sönmüş ve cehalet her gün yeni yıkımlar gerçekleştir-
meye başlamış. Dahası savaştan yerle bir olan impara-
torluklar ve güçsüz tahtlar; Avrupa ve tüm dünyanın
belini büken, barbarların ve kalleşçe bir despotluğun
egemenliği; kaba ya da kıyıcı ahlaki değerler ve hü-
kümdarın ya da muzaffer kişinin iradesi doğrultusun-
da bazen bir anda değişen, istikrarsız kanunlar görü-
yoruz. Tam tersine diğerinde felsefe yeni doğmuştu;
büyük adamlar vatandaşların özgürlüğünü, yalnızca
onların mutluluklarını sağlama almak amacıyla kı-
sıtlayan kanunlar koymuşlardı; ortaya bazı Bilgeler
çıkmıştı ve en az onlar kadar seçkin olan başkaları

223
Yunanistan'da sağduyunun hakimiyetini hazırlarken,
Yunanlı sanatçılar, tüccarlar ve gemiler denizciliğin,
ticaretin ve güzel sanatların egemenliğini kuracaktı.
Ahlak kuralları yavaş yavaş yumuşuyordu; millet-
lerin en beceriklisi ve en bilgilisi dünya sahnesinde
parlamaya başlarken, Roma, şanına ve gücüne büyük
katkılarda bulunacak olan cumhuriyetçi yönetim bi-
çimini benimsemeye adım adım yaklaşıyordu. Hangi
bakış açısından ele alınırsa alınsın, bu, evrende genel
bir coşku dönemiydi. Burada gördüğümüz üzere tüm
halklar yüceliğe ve güce doğru yürürler; diğer yanda
ise hepsi zayıflığın ve bayağılaşmanın damgasını taşır.
Bir yanda her geçen gün, daha sağlıklı bir düşüncenin
ve daha parlak bir ışığın habercisidir; diğer yanda her
şey karanlığın ve barbarlığın derinliğini artırır. Bu in-
sanlar güç ve yüreklilikle dolup taşarak yalnızca zin-
cirlerini kırmaya can atar gibi görünürken, kölelikle-
rinden yüzleri kızarmayacak kadar aşağılık olan di-
ğerleri bu zincirleri daha da ağır kılmaya hevesliymiş
gibi görünürler. Bir yanda yeni güçler yükselir, büyür
ve pekişir, diğer yanda büyük imparatorluklar sarsılır,
yıkılır ve yok olur.
Bu karşılaş­ Bu düşünceler doğrultusunda, ilk bakışta
tırmadan
Zerdüşt'ün amacını oluşturmada ve gerçekleştirmede
doğan fikir-
Muhammed'e oranla daha az övülebilir olması man-
ler.
tıklı değil midir? Bu kanun koyuculardan ilki, Pers'e
aktardığı sıradışı eğilimi asrının genel eğiliminden al-
mış gibi görünmez mi? Ancak bu eğilimi kazandırma­
ya katkısı olduysa; iddia edildiği üzere Yunanistan'ı
şanlı kılan en eski ve en büyük filozoflardan biri olan
Pitagor'a gerçekten de öğretmenlik yaptıysa; 747 eğer
kendi bağrında doğmayanlara karşı saygıda pek cimri
olan Yunanistan onu üstün bir adam, tanrıların ter-

747 Bkz. daha yukarıda, sf. 376, 377 ve 378.

224
cümanı ve sırdaşı olarak kutladıysa, 748 bu büyük adam
hakkında ne düşünmeliyiz? Muhammed'in ortaya çık­
tığı sırada putperestliğin kendi kendine zaten utanç
içine düşmeye başladığını; ilkeleri ve dini içerisinde
şüpheler barındırdığı bir durumda, birkaç yüzyıldır
etrafında, Arabistan'da Hıristiyanlığın da gelerek pe-
kiştirdiği büyük gerçeklerin haberini veren Yahudili-
ğin hakim olduğunu gördüğünü; ve kiliseyi tüketen
korkunçlukların, yani Nasturilerin, Aryanların, Mo-
notelitlerin, vs. vs. acı verici uyuşmazlıklarının bilgili
insanları hırçınlaştırarak, anlaşmazlıkların içerdiği
nefret ve barış yolundaki yanlış adımlardan dolayı do-
ğal olarak her şeyi bağdaştırma vaadi veren gözüpek
kişinin fikirlerini benimsemeye itilenleri yorduğunu
hatırlarsak, Muhammed'in sahipmiş gibi göründüğü
üstünlük hakkında ne düşünmeliyiz? Müslümanların
havarisinin içinde bulunduğu koşullar daha dikkat-
lice incelendiğinde, ortaya çıkan fikirler bunlardır.
Bu konuda Konfüçyüs'e değinmedim çünkü o, asrı
üzerinde az etki bırakmıştır ve temel olarak ahlakına
borçlu olduğu etki de, asla onun doğumuna şahitlik
eden imparatorluktan dışarı çıkmamıştır.

BEŞİNCİ MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED
ARASINDAKİ GENEL VE KİŞİSEL BENZERLİKLER

Açıkladıklarımın ardından, başlıca hatlarıylaza- Karşılıklı

ten doğal olarak okurlarımın gözünde canlanan bir üstün-


karşılaştırmada bulunmak belki de zor olmayacaktır. lüklerine
dair genel
Ele aldığım bu üç büyük adamdan hiçbirinin benim
görüş.

748 Bkz. daha yukarıda, sf. 17. Zerdüşt'ü ululayan yalnızca Apuleius ve Efla-
tun değildir. Bkz. Plutarkhos, de Isıde & Osiride; Diogene- Laerce, in prce-
mio; Porphyrios, Vie de Pythagore. Yine bkz. Suidas, Astronomi, Muhit ve
Zerdüşt maddeleri..

225
gözümde diğerlerinden, ne türde olursa olsun mut-
lak bir üstünlüğü yoktur. Muhammed dini fikirlerle
halkı kendine bağlama sanatını, inaklarını iklime ve
öğretisini yaydığı kişilerin doğal ihtiyaçlarına uygun
kılmadaki daha da büyük ustalığı seleflerinden daha
iyi kullandıysa, Konfüçyüs'ün ahlak ilkelerini daha
bilgece ve daha derin bir biçimde geliştirdiğini ve
Zerdüşt'ün de kanun koyucu olarak diğerlerine tercih
edilmeyi hak ettiğini de görmezden gelemeyiz. Bunu
kanıtlamak kolay olacaktır. Üç adamdan her biri için
eşit bir hayranlıkla dolarak, birini rakiplerinin ardın­
da bırakmaya razı olmadığımı ve bir taraftan almak
zorunda kaldığım şeyi diğer taraftan geri vermeye
özen gösterdiğim düşünülmesin. Kalemime yalnız­
ca inancım yön veriyor ve görüşümün yegane temeli
olan gerçekler bu inancı destekleyecek ve haklı çıka­
racaklar. Ancak daha önce bu üç büyük adam hakkın­
daki bazı genel ve kişisel düşünceleri sunalım.
Doğumla­
Konfüçyüs ve Muhammed pek seçkin bir mevkide
rının karşı­ doğdular. Biri Arabistan'ın en meşhur kavimlerinden

laştırması. birinin ferdiyken, diğeri kralların kanını taşıyordu. 749


Zerdüşt'e de aynı elverişlilik mal edilir ama bu görüş

749 Bkz. daha yukarıda sf. ıoo ve 203. Nouvelle vie de Confucius'ün 7.
sayfasında ailesinin Sie'ye kadar uzandığı ve onun da daha önce gördüğümüz
(sf. 350), Chin-Nong'un yerine geçen ve imalathaneler ve ticareti teşvik
eden Hoang-Ti'nin kanından geldiği teyit edilir. Sie, Chun'un hükümranlığı
sırasında bakanlık yapmıştı ve özellikle de törenleri düzenlemek ve ahlak
kurallarına uyulmasını sağlamakla görevliydi. Tutumu, yetenekleri ve dev-
lete verdiği hizmetler sayesinde, hükümdar prenslik adı altında ona Ho-
Nan'da bulunan Chang bölgesini vermişti. Soyundan gelenler bu prensliği
on üç nesil boyunca yönetmişlerdi. O sırada prensliğin yönetiminde olan
Tcheng-Tang, sanki kendi isteğinin dışında, Konfüçyüs'ün doğumundan
yaklaşık bin iki yüz yıl önce Büyükler'in, halkın ve tımar sahibi prenslerin
oybirliğiyle imparatorluğun başına getirilmişti. Tcheng-Tang, altı buçuk
asır boyunca imparatorlar veren ve ancak Tcheou adındaki bir hükümdarın
acımasızlıklarından dolayı tahttan indirilen Chang (prensliğinin adı)
hanedanlığını kurmuştu. Tcheou'nun zulümleri halkı komşu bir prensin
yardımını istemeye itmiş ve bu prens onları zulümden korumuştu; halkın
ortak minnettarlığı da onu kral tahtına oturtmuştu.

226
çürütülmeye müsaittir. Bundan birinci bölümde bah-
setttim.750
Pers'in ve Arabistan'ın kanun koyucularının do- Gençlik-
lerinde
ğumlarına mucizeler eşlik etti; en azından müritleri
yaptıklarına
bunu bu şekilde duyurdular. Hatta birçok mucizeyi dair.
de efendilerinin çocukluklarına mal ettiler. 75' Kesin
olan bir şey varsa, o da gençlik yıllarının başlarında
pek fazla benzerlik bulunmadığıdır. Muhammed
bu yıllarında kendini ticarete verdi, ki edindiği tec-
rübelerin tasarladığı projeye pek az yararı olacaktı;
Zerdüşt bu zamanı bir gün işine yarayacak olan araş­
tırmalarla geçirdi ve Konfüçyüs kendini felsefi çalış­
malara ve bunun hoşluklarına adadı. 1s 2

Gençliklerinin ilerleyen yıllarında Zerdüşt ve Mu- Zerdüşt ve


hammed, anlaşıldığı kadarıyla daha büyük saygı Muham-
uyandırmak için insanlardan saklandılar. Zerdüşt, med'in
inzivası.
çalışmayı sevmesinden dolayı hafifleyen kölelikten
kurtulduğunda, dehasına bir de yüklü miktarda bilgi
eklemeye çalışarak vatanına geri döndü; İran'a henüz
varmıştı ki, inzivaya çekilir gibi yaptı; daha doğrusu
Tanrı'ya danışmak ve gök cisimlerini seyre dalmak
amacıyla, gerçekten de bir süreliğine yakındaki dağ­
lara çekildi. Muhammed talihin kendisine karşı ada-
letsizliğini zenginlik getiren bir evlilikle telafi ederek,
çocukluğundan beri kendini adadığı ticaretten vaz-
geçti ve o da yalnızca kendisine coşku veren amaçla
750 Bkz. daha yukarıda, sf. 5.
751 Bkz. daha yukarıda, sf. 5, 6, 203 ve 204. Pline ve Solin, Zerdüşt'e dair bir mu-
cizeyi aktarırlar. Doğduğunda onun güldüğünü söylerler ve Pline, başındaki
atardamarların olağandışı bir güçle attıklarını, üstüne bastırılan ellerin ha-
vaya kalktığını söyler; bu, diye ekler, müstakbel ilminin işaretidir. "Risisse
eodem die quo genitus esset, unum hominem accepimus Zoroastrem; eidem
cerebrum ita palpitasse, ut impositam repelleret manum, futurce prcesagio
scientice," 2. cilt, 7. kitap, 16. bölüm. Bkz. Solin, ı. bölüm ve M. Anquetil, Vie
de Zoroastre, sf. 13. Nouvelle vie de Confucius'te Çinli yazarların bu filozofun
doğumundan önce ve sonra gerçekleştiğini ileri sürdükleri birçok mucize
aktarılır. Bkz. bu ilginç kitap, sf. 13 ve devamı.
752 Bkz. daha yukarıda, sf. 9, 101, 206, 207 ve 208.

227
ilgilendi; kendini her yıl belli bir zaman aralığı bo-
yunca, Mekke'den üç mil uzakta bulunan bir dağdaki
mağaraya kapatacaktı. 7 s3
Ezelden beri, yalnızlık ve karanlık, insanları cez-
Yalnızlık
içerisinde- betmek isteyenlere gerekli gibi görünmüştür. Mı­
ki ağırbaş­ sır bize bunun eski kanıtlarını sunar; daha yakına

lılıkları. bakmak gerekirse, din adamları, Büyük Britanya ve


Galya'da elde ettikleri dini üstünlüğü bu yola borçlu-
durlar. Ağırbaşlı bir hayat sürmek de, çoğunlukla hal-
kın hayranlığını kazanmak için kullanılan yollardan
biridir. Bu, Muhammed ve Zerdüşt'ün gözünden kaç-
madı. Peynir ve süt, uzun süre Zerdüşt'ün tek besini
oldular ve Muhammed de bir o kadar yetingen dav-
randı. Kıyafetleri sıradandı ve ev eşyaları pek şatafatlı
değildi. 1 s 4
Tanrısal Her ikisi, bir vahiy ve mucizeler düzmecesi yap-
vahiyler makta gecikmediler. Eflatun, Joseph ve Halikarnaslı
ve esinler
Denis'e dayanarak çok sayıda yazarın da gözlemlediği
almış gibi
yaparlar. üzere, en meşhur kanun koyucular daha önce bu kur-
nazlığa başvurmuşlardı. 755 Osiris göğün kendini esin-
lediğini öne sürüyordu; Minos, Jüpiter'in Girit için
gönderdiği kanunları almaya Dyctee Dağı'na gidiyor-
du. Likurgus, Apollon'a danışmak üzere Delfı seyaha-
tine çıktı. Numa, Egeria'dan öğrenmediği hiçbir şeyi
söylemezdi. Solon'u vahiyler bilgilendirirdi ve Zaleu-
cos, Minerva'dan yardım alırdı. Zerdüşt ve Muham-
med seleflerinin izinden gittiler. Onlar gibi bu iki ka-
nun koyucu da, kendilerine kutsal iradesini açıklayan
bir Tanrı'nın görevlileri ve tercümanları oldular. Ah!
Zamanın bize kadar ulaştırdığı az sayıda yararlı ger-
çeği ne kadar çok yalan karşılığında ele geçirdiğimi-

753 Bkz. daha yukarıda, sf. ıı, 208 ve 209.


754 M. Anquetil, Vie de Zoroastre, sf. 29, 34 ve 66.
Gagnier, Vie de Mahomet,
2.cilt, sf. 410.
755 Bkz. Eflatun, in Tim. Joseph, Appion'un aleyhinde, 2. kitap ve Halikarnaslı
Denis, 11. kitap, sf. 118.

228
zi hatırlayarak alın yazımıza ağlarsak; sahtekarlığın,
evreni aydınlatmak için yaratılmış gibi görünenlerin
tutumunu nasıl alçalttığını gördüğümüzde ne kadar
çok gözyaşı dökeriz! İnsanların acınacak halleri! En
saf ahlak, sağduyunun en üstün buyrukları, nadiren
onlarda saygı uyandırır; bizi ikna etmekten ziyade
cezbetmek gerekir; çoğunlukla yalnızca hayal gücüy-
le güdülürüz.
Konfüçyüs, hemşerilerini aldatmak amacıyla uy- Konfüçyüs
durulmuş masallarla şerefine leke sürmemiştir. O,
böyle yap-
mamıştır.
kötü niyetli davranacak kadar alçalmaktan utanç du-
yardı. Ruhu saf ve tutumu gerçekti. Bu açıdan, şüp­
hesiz birinci sırayı hak eder. Rakipleri belki de insan
yüreğinin gerçeklerden ziyade yanılsamalardan he-
yecanlanmaya eğilimli olduğunu düşündüklerinde
haklıydılar ama bu yanılsamalar, bunları uyduranları
daha fazla alçaltmaz mı? Bunlar, kendilerini bilgeli-
ğin ve erdemin havarileri olarak tanıtanları nasıl bir
uğursuzluk sonucu bu kadar heveslendirdiler?
Onun tüm hayatının, Zerdüşt ve Muhammed'in- O, kişisel
kinden daha fazla ilgi ve saygı esinlediğini ekleyelim. açıdan iki
O, efendisini ya da hemşerilerini kanunlarına boyun rakibinden
eğdirtmek için yanıp tutuşan ihtiraslı ve coşmuş biri daha ilginç-
değildir; her şeyi gözüpekliği uğruna feda ederek,
tir.

adına ün katması ve düşüncelerini galip getirmesi


uğruna bir imparatorluğu allak bullak etmekten pek
az çekinen biri değildir. O, yalnızca hemcinslerinin
sevgisiyle dolup taşan, onlar için yalnızca mertebe ve
saygınlık dileyen, acıların yıkmaksızın yolunu aydın­
lattığı ve etrafını saran, hayatını kuşatan tüm olayla-
rın insanlık için değerli birer ders görevi gördüğü din-
gin bir filozoftur. Onun, hiç Pers'in kanun koyucusu
gibi, sırf prens onun öğretisine ve kanunlarına boyun
eğmiyor diye intikam ateşine kapılarak ve bir ülkeyi
yıkıma sürükleyerek hayatının son günlerinde ken-

229
dini utanç konusu yaptığı görülmüş müdür? 756 Onun
hiç Muhammed gibi çokeşlilikten yakınıp, buna sınır
koymaya çalışıp, sonra da tilmizlerinin gözlerinin
içine baka baka sözde göğün bahşettiği sınırsız öz-
gürlük ayrıcalığını kendi kendine verdiği görülmüş
müdür? Kur'an'ı açın; orada şunu okuyacaksınız: 7 5 7
"Ey peygamber; çeyiz verdiğin her kadınla, Allah'ın
ellerinin arasına düşürdüğü tutsak kadınlarla; am-
calarının, dayılarının ve halalarının, teyzelerinin se-
ninle beraber kaçan kızlarıyla; ve sana kalbini verecek
tüm imanlı kadınlarla evlenebilirsin. Bu sana bahşet­
tiğimiz bir ayrıcalıktır. İnananlar için koyduğumuz
evliliğe dair kanunları biliyoruz. Haklarını kullanır­
ken suçlu durumuna düşmekten korkma. Arzuların
doğrultusunda eşlerine kucaklamalarını bahşedebilir
ya da esirgeyebilirsin. Mutsuzluğun hakim olduğu bir
yüreğe yeniden neşe vermek için, yatağından attığın
bir kadını oraya geri alabilirsin. Senin iraden onla-
rın kanunu olacaktır; ve onlar da buna uyacaklardır.
Allah ruhunuzun derinliklerini bilir. O, bilge ve dik-
katlidir. Şimdiki eşlerine daha fazlasını eklemeyecek-
sin (Muhammed'in o sırada dokuz eşi vardı). Onları,
güzellikleri seni cezbeden başka kadınlarla değiştire­
mezsin ama yine de kadın kölelerinle görüşebilirsin."
Öğre­
Konfüçyüs, öğretisini şehirlerde ve kraliyet saray-
tilerini
larında yaydı. Zerdüşt de aynı şeyi yapmıştı. Daha çe-
yayma ve
zulümlere kinmez ya da daha zengin olan Muhammed, onlara
katlanma yazarak öğretisini benimsemeye davet etti ve başarılı
biçimleri da oldu.758 Konfüçyüs ikna yolundan başkasını kul-
arasındaki lanmadı; diğer ikisi buna gücü de eklediler ve ellerin-
farklar. de olduğunda düşmanlarını ve imansızlar adını ver-

756 Bkz. daha yukarıda, sf. 15.


757 2. cilt, 33. sure, 40. ayet ve devamı, sf. 195 ve 196.
758 Bkz. daha yukarıda, sf. 12, 13, 102, 223 ve 224.

230
dikleri kişileri öldürdüler.759 Hepsi de zulme uğradı 760
ama dingin bir ruha sahip olan Konfüçyüs, bunlara
sesini çıkarmadan katlandı ve bu zorluklar karşısında
yalnızca sabrını ve cesaretini kullandı. Etkin bir hayal
gücünün etkisi altındaki Zerdüşt coşkuyla direndi,
korkusuzca mücadele etti ve çok geçmeden muzaffer
oldu. Ustalıkla dehayı birleştiren Muhammed, inti-
kam arzusunu düşünce dinginliğiyle yatıştırdı ve in-
direceği darbeleri ancak daha kesin kılmak için erte-
ledi. Vatanlarında reform yapmak ve birçok yüzyılın
eseriymiş gibi görünen ahlaki, medeni ve dini gücü
kurmak ve pekiştirmek için üçüne de birkaç yıl yeterli
oldu.
Üçünün de hevesle özdeyişlerini yaymak isteyen Öğretileri­
müritleri oldu. Zerdüşt'ün oğlu, babasının yanlışla­ nin kader
rını öğretmek için uzaklara gitti; Ömer, Ali ve başka farklılık­
ları.
birkaç mürit, Muhammed'inkileri yaydı; Konfüçyüs
ise en kalabalık ve en eksiksiz okulu kurdu.7 6' Buna
karşın öğretilerinin yazgısı hiç de aynı olmadı. Bu üç
tarikattan birinin güçlü bir imparatorluğu doldur-
duğu doğrudur ama o da bu imparatorlukla sınırlı
kalmıştır. Bir diğeri aşağılanmaya ve utanca maruz
kaldığından, Asya'nın birkaç köşesinde ancak bi-
linmektedir.762 Yeryüzünün tüm bölgelerine yayılan

759 Bkz. daha yukarıda, sf. 15, 102, 107 ve 220.


760 Bkz. daha yukarıda, sf. 13, 105, 211 ve devamı.
761 Vie de Zoroastre, M. Anquetil, sf. 46. Bkz. daha yukarıda, sf. 107.
762 Bu dine Pers ve Hindistan'ın çok küçük bir bölümünde inanılır ve inanan-
lar da bunu gizlice yapmak zorundadırlar. Zerdüşt'ün dini bir defasında
devrime uğrama noktasına gelmişti ama bu çok daha önemsiz bir devrimdi.
Burada dini yok etmekten ziyade reform yapmak sözkonusuydu. Kurucusu-
nun dinine kattığı vahiylere ve yüzyıllardır bu dine adanan inanca rağmen,
bu din hakkında şüpheleri olan bir Pers kralı, krallığının başrahiplerini
topladı ve onlarla vesveselerini paylaşarak kendisini aydınlatmaları ve
duyurulan gerçekleri kendisine, evrene kanıtlamaları için ricada bulun-
du. Dileği gerçekleştirildi. Hükümdar ve yüksek rütbeli rahipler bu iş için
oybirliğiyle Erdaviraf'ı seçtiler; o da sözde tanrısal bir vahiy aracılığıyla pren-
sin tüm şüphelerini ortadan kaldırdı. Peygamberin kutsal ilkelerini böyle-

231
üçüncüsü ise, en verimli memleketlerde egemendir;
köleleştirilmiş Yunanistan'a zulmeden tilmizleri,
dünyanın eski başkentinde Sezarların tahtına oturur-
lar. Bu din, Pers'i ve komşu imparatorlukları fethe-
Müslü- derek Zerdüşt'ün dinini neredeyse ortadan kaldırdı.
manlar Müslümanların saldırısına uğrayan Zerdüştçülük, on-

Zerdüşt ların darbeleri altında can verdi. Muhitler kutsal ateş


tilmizle- sunaklarının yıkılmasına ve dinlerine hakaret edilme-
rini hangi sine şahit oldular. Siyasi devrimlerde daima çok daha
aşağılama­
fazla kaybedecek şeyi olan Büyükler, aceleyle dinle-
lara maruz
rinden dönerek muzaffer olanınkini benimsediler.
bıraktılar?
Zerdüşt dininin kısa sürede halktan olanlardan başka
taraftarı kalmadı ve onlar da ezildiler. Müritler, aşa­
ğılayıcı bir isimle lekelendi.763 Bir zamanlar Tanrı'nın
görevlisi sıfatıyla onurlandırılan Zerdüşt, artık Müs-
lümanların belli bir savurganlıkla verdikleri peygam-
ber unvanını hak etmeyen bir deliden ibaretti. Öte
yandan bu büyük adama sadık kalan az sayıdaki mü-
ritler, Muhammed'in öğretisini ve kanunlarını, anne-
siyle ensest ilişkide bulunduğu için aforoz ettikleri
Dinıar adındaki bir Mobed'den aldığını savunarak
ona iftirada bulunuyorlardı.764
Çin'in Pers'in dini yazgısı bu olmuştu. İslamın bir gün
Müslü- mücrim ihtirasını Konfüçyüs'ün torunlarına kadar
manlarko-
uzatmayacağını kim teyit etmeye cesaret eder ki? Za-
nusunda
korkması
ten bu yolda birçok çaba gösterildi; zaten Çinli im-
gereken paratorlar birçok kez bunun yılmazlığını bastırmak
noktalar. zorunda kaldılar. Katı bir ihtiyatlılık gösterilmezse,
belki de bu taşkın yobazları krallıklarından ebediyen
kovma önlemi alınmazsa, dinleri uğruna putperest-

Jikle açıklayarak ve hükümdarın sarsılan inancını sağlamlaştırarak elde ettiği


elverişlilik sayesinde, milletin kanun koyucuları rütbesine yükseltildi. Bkz.
Hyde, sf. 17, 18, 278, 279 ve 280.
763 Onlara Ghebr adı verildi. Bu Farsça kelime "imansız" anlamına gelir ve
Müslümanlar, bu nitelendirmeye büyük bir horgörü mal yüklerler.
764 Zend-Avesta, Boun-Dehesch'in önsözü, sf. 338.

232
likle savaşmaya karar vermiş bu insan topluluğundan
her şey beklenir. Onları cezalarla ve işkencelerle kor-
kutmak boşuna olacaktır: Ebedi zevkler vaatlerinde
bulunarak böylesi bir ölüme büyük değer biçen dini
yanılsamaları yüzünden, fanatik bir Müslüman, asi
bir kul ve hain bir vatandaşken, bir iman şehidi olaca-
ğına kendini ikna eder. Bu haklı korkum asla gerçek
olmasın!

ALTINCI MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'İN
DİN KURUCULARI OLARAK KARŞILAŞTIRMASI
MUHAMMED'İN ÜSTÜNLÜĞÜ

Çin ve din ile inaklarının belirsizliği hakkında söy- Konfüçyüs


lediklerimiz, bu makalede Konfüçyüs'ün pek sözko- bu karşı­
laştırmaya
nusu olmayacağına işarettir. Buna karşın bazı kar-
pek dahil
şılaştırılabilecek noktalar göze çarpar ve ben de on-
olmaz.
lardan başlayacağım. Bunlar şöyledir: ı0 Üç müridin Neden?
bu ilkeyi benimseme ve açıklama şekillerinde bazı
farklılıklar olsa da, ruhun ölümsüzlüğünün kabulü;
2° büyülere ve kahinliğe beslenen ortak inanç; 3° ele-
mentler, dünyanın farklı bölgelerine, vs. vs. nezaret
etmekle görevli koruyucular, iyiliksever varlıklar ola-
rak değerlendirilen ruhlara inanç.765 Öte yandan Çin-

765 Bkz. daha yukarıda, sf. 126, 130 ve devamı, 140 ve devamı. Bu konuda
Zerdüşt ve Muhammed'in ortak noktaları çok belirgindir. İkisinin inancında
da iyi ve kötü ruhlar vardır; iki inançta da evliliklere, ölüme, toprağa, vs. vs.
himaye eden ruhlar bulunur, dicto loco. Aynı zmanda bkz. D'Herbelot, ver-
bis Aniran, Asuman, Asmong, Bad, Gehennem, Mordad, Sadiail, Samhail,
Salsail, vs. vs.
Ruhun ölümsüzlüğünü kabul için bkz. yukarıda sf. 26, 124, 238, vs. Büyüler
ve kahinlik için bkz. sf. 38, 140 ve 287. Müslümanlarda nasıl büyü yapıldığını
söylemedik. Chardin bunu uzun uzun anlatır. Bu seyyaha göre, bu tören
şöyle yapılır. "Üç beyaz kağıt parçası alınır ve her birinin üzerine şu sözler
yazılır: Merhametli ve bağışlayıcı Allah'ın adıyla; nesnenin yüce hükmü ve
doğru kararı, sevecen, büyük, gerçek ve bilge Allah'tan gelir. O, bunu bilmem
kimin şu oğluna bildirme /üt.funda bulunsun. Ardından aynı bunlara ben-

2 33
li filozofun dini açıdan rakipleriyle hiçbir benzerliği
yoktur. Hatta onları kıskandıracak bazı fikirler öne
sürmüştür. Ataların hem doğa, hem de insanlık için
değerli olan dokunaklı dini böyledir.766
O, diğerle­
ri gibi dua
Konfüçyüs'ün Zerdüşt ve Muhammed, özellikle de
edilmesi- bunlardan ilki gibi767 müritlerine bir yığın dua etmele-
ni, abdest rini buyurmadığını biliyoruz. Onlar gibi sık sık yıka­
alınma- nılmasını şart koşmamıştır;7 68 o, onlar gibi müritleri-
sını, vs.
ne tüm duyuların tüm zevkleri tadacağı ebedi bir ha-
buyurma-
yat vaadinde bulunmamıştır. 769 Konfüçyüs, derslerin-
mıştır.
de ve kitaplarında duyurduğu gerçeklerin büyük bir
kısmını kendisinden önce yaşamış olan saygın prens-
ler ve bakanlara borçlu olduğunu itiraf eder. Ancak
seleflerine adil bir biçimde mal edilen şanlılık, onun
vatanının bünyesinden çıkmaz. Perslilerin ve Arap-
ların kanun koyucuları gibi, iddialarını pekiştirmek
için meşhur bir peygambere kadar çıkmak zorunda
değildir. Bu iki büyük adam gerçekten de İbrahim'in

zeyen üç başka beyaz kağıt parçası daha alınır ve Üzerlerine aynı dua, aynı
ifadelerle ama olumsuz anlamda yazılır, yani bildirmesin denir. Bu üç olum-
lu ve üç olumsuz kağıt alınarak aynı şekilde küçük küçük katlanır ve altısı
birden, dua ederken kullanılan küçük halının altına yerleştirilir; iki rekatlık
dua okunduktan sonra şu sözler yüz defa art arda söylenir: Bağışlayıcı/ığı
yönünde keyfinin beyanatını almak için, büyüyüAllah'ın bağrında yapıyorum.
Ardından kağıtların bulunduğu yere yakın oturarak şunlar söylenir: Ey
Allah'ım, bana gizli şeyler olduğu gibi gizlenmeyen/er arasında iyi seçim
yapma gücünü bahşet. Ardından kağıtlar karıştırılır ve tek tek çekilir. Eğer
ilk çekilen üç kağıt olumluysa, Tanrı o şeyin yapılmasını salık verir; bunlar
tam tersine olumsuzsa, Tanrı'nın bunu yasakladığı varsayılır. Bir olumlu, bir
de olumsuz kağıt çekilirse, toplamda beş kağıt çekilmesi ve en çok hangi
taraftan çıkarsa ona bağlı kalınması gerekir." 7. cilt, 5. bölüm, 4. kısım, 12.
paragraf, sf. 328 ve 329.
766 Bkz. daha yukarıda, sf. 135 ve 136.
767 Bkz. daha yukarıda, sf. 21, 22, 278 ve devamı. İkisinin, müritlerine
buyurdukları dua etme biçimlerinde bile bazı benzerlikler bulunur.
Ateş ve Güneş'e karşı saygı dolu olan Zerdüşt'ünkiler Doğu'ya doğru,
Muhammed'inkiler de yüzlerini en kutsal yerleri olan Mekke tapınağına dö-
nerek dua etmelidirler.
768 Bkz. daha yukarıda, sf. 46, 281 ve 282.
769 Zerdüşt'ün cennetinde de dünyevi ve kösnül zevkler vardı. Bkz. Hyde, 22.
bölüm, sf. 292 ve devamı.

2 34
dininin onarıcılarından ibaret olduklarını ileri sür- Zerdüşt

müşlerdi. Meşhur bir kişilik olan İbrahim'in şanının, ve Mu-


hammed,
ne asrıyla ne de vatanıyla sınırlı kaldığını
biliyoruz.
İbrahim'in
İbrahim, dünyanın batısında sonraki nesillerin saygı­
dininin
sını kazandı ve Alexandre Severe, tuhaf ve günah ka-
onarıcıları
rışımı bir hareketle, onun heykelini Apollonius, Orfe oldukla-
ve İsa peygamberinkilerle beraber ev tapınağına koy- rını iddia
durdu. Ancak onun ilkelerini benimseyen ve öğretisi­ ederler.
ne sadık kalan özellikle Doğu oldu. Persliler dinlerini
kapsayan kitaba onun adını verdiler ve kitabın ona
gökten indiğine inandılar. Müslümanlar da bu inan-
cı Kur'an için benimsediler. Hatta Tanrı'nın İshak'ın
babasına bu armağanı verdiği günü tepit etmişlerdir.
Bu, Ramazan ayının dokuzuncu günüdür.77°
Muhitlerin kitaplarından biri olan Farhdng
Sururide, dinlerine yine İbrahim-Zerdüşt dini adını
verirler; bu, efendilerinin Yahudilerin peygamberinin
haleflerinden birisi olması ilkesine dayanır. Müslü-
manlar da aynı fikirdedir. İbrahim'i peygamberlerin,
özellikle de kendi peygamberlerinin babası, esin kay-
nağı olarak görürler. Öte yandan kamuya açık dinsel
törenlerinde, 771 İbrahim ve ailesine olduğu gibi Mu-
hammed ve soyuna da yardımcı olması için Tanrı'ya

770 Bkz. daha yukarıda, sf. 271 ve Hyde, de religione Persarum, 2. bölüm, sf. 27.
Müslümanlar İbrahim'e Halil, yani dost adını verirler çünkü onun Tanrı'nın
yakın dostu, sırdaşı olduğunu söylerler. Bkz. D'Herbelot, verbo Khalil.
771 Hyde, de religione Persarum, sf. 31, 32 ve 35. Mem. de l'Acad., 39. cilt, sf. 710.
Allah, der Muhammed, Kur'an, 6. sure, 161. ayet, 1. cilt, sf. 248, beni doğru
yola götürdü; bana kutsal dini, Allah'ın birliğine inanan ve putlara armağan
vermeyi reddeden İbrahim'in dinini öğretti. 3. sure, 77. ayet, sf. 62 ve 63'te
şöyle der: Biz Allah'a, O'nun bize gönderdiğine, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a,
vs. esinlediğine inanırız. Biz Müslümanız. Yine 2. sure, 129. ayet, sf. 23'te
şöyle der: Yahudiler ve Hıristiyanlar "Kurtuluş yolunu bulmak istiyorsanız
bizim inancımızı benimseyin" diyorlar. Onlara şöyle cevap ver: Biz, putlara
armağan sunmayı reddeden ve tek bir Tanrı'ya tapan İbrahim'in imanının iz-
indeyiz. Deyin ki, biz Allah'a, bize gönderilen kitaba, İbrahim, İsmail, İshak,
Yakup'a esinlenene ve on iki kavme inanıyoruz. Biz Musa'nın, İsa'nın ve pey-
gamberlerin öğretilerine inanıyoruz; onları ayırmıyoruz ve biz Müslümanız.

2 35
Zerdüşt dua ederler. İki reformcunun arasındaki daha da be-
ve Mu- lirgin bir benzerlik ise Tanrı'nın birliği ilkesi ve putpe-
hammed, restliğin mutlak bir biçimde yasaklanmasıdır. Bunu
Tanrı'nın
da İbrahim'den almışlardır ve o, Mandeizm içinde
birliği ve
yetiştirildiği ve dolayısıyla çocukluğunda Güneş ve
putpe-
restliğin etrafındaki gök cisimlerinden başka tanrı görmediği

yasaklan- için, bu konuda daha da çok övgümüzü hak eder. 772


ması ko- Ancak Tanrı'nın birliğini ilke olarak koyarken,
nusunda bunu aynı şekilde geliştirmezler. Bu büyük özdeyi-
hemfikir-
şi daha fazla içine sindirmiş olan Müslüman havari,
lerdir.
buna zarar verecek her şeye amansızca saldırdı. Bu
ateşli çabası adaletsizliğe kadar gitti çünkü Hıristi­
yanları çoktanrılıhkla suçladım ve diğer bir yanılgısı
doğrultusunda, yasaklamak istediği imgelere Hıristi­
yanların taptığını düşündüğü için onlara daha da bü-

772 Bu bana, kutsal kitaplardaki birçok metin tarafından açıkça kanıtlanmış


gibi gelir. İbrahim'in atalarının Mandeist olduklarını ya da en azından
çocukluğunda onun Mandeist olduğunu inkar edenlerin, Hyde tarafından
sf. 57, 58 ve 59'da anılan birçok yazarın bunu kanıtlamak için yaptıkları
basit ve parlak açıklamalara cevap verebileceklerinden şüphe duyuyorum.
Muhammed bu inanışa Kur'an'da yer vermiştir, ı. cilt, 6. sure, 73 ayet, sf.
135 ve 136 (bkz. 505. not); 2. cilt, 21. sure, 52. ayet ve devamı, sf. 80. İşte 21.
suredeki metin: "Biz İbrahim'e kılavuzluk ettik çünkü onun yüreğini tanıdık.
Önünde eğildiğiniz putlar hangileri? diye sordu babasına ve halka. - On-
lar, diye cevap verdiler, atalarımızın taptığı tanrılar. - Onlar yanılıyorlardı,
diye devam etti, siz de onların izinden gidiyorsunuz. Bize duyurduğun ger-
çek midir, yoksa saflığımızı suistimal mi etmek istiyorsun? - Sizin Tanrı'nız,
diye devam etti İbrahim, göğün ve yeryüzünün hükümdarıdır; bunları yok-
tan var etmiştir. O'nun kudretine şahitlik ederim. Tanrı şahidim olsun ki,
putlardan uzaklaştığınız anda onlara saldıracağım. - İbrahim, en büyüğü
hariç tüm putları parçaladı; amacı halkın şüphelerini o puta yöneltmesi-
ydi. - Tanrılarımıza kim böyle kötü davranmış olabilir? diye haykırdı put-
perestler. O bir dinsizdir. - Genç bir adamın tanrılar hakkında horgörüyle
konuştuğunu duyduk, dedi birkaçı; adı İbrahim'dir. - O halkın gözü önüne
getirilsin ki aleyhinde şahitlik edilebilsin. - Tanrılarımıza karşı bu cürümü
sen mi işledin? diye sordular ona. - Tanrılarınızın en büyüğü tek suçludur,
diye yanıtladı. Size cevap verebilirlerse, sorun onlara. - Düşünüp taşındılar;
şöyle haykırdılar: Adil davranmadık. -Ama kısa süre sonra putlarının önünde
eğilerek şöyle eklediler: Onların konuşmadığını biliyorsun. - O zaman ne iy-
ilik ne de kötülük bekleyebileceğiniz bu güçsüz putlara neden tapıyorsunuz?
Sizin de, dininizin putlarının da vay haline! Hiç gözleriniz açılmayacak mı?"
773 Bkz. daha yukarıda, sf. 235.

236
yük bir enerjiyle saldırdı. Daha sonra aynı şeyi, belki Tanrı'nın

de onu örnek alarak, 2. Concile de Nicee'nin aforoz birliği

ettiği, kiliselerdeki tasvirlere düşman olanlar yaptı.


ilkesini ge-
liştirirken
Onların başını da İmparator Leon l'Isaurien ve oğlu
farklılık
Constantin Copronyme'in çektiğini görmek üzün- gösterirler.
tü vericidir. Tam tersine Mazdacıların havarisi, 774
Tanrı'nın insanlara dair her işe koşma lütfunu göste-
receğine ikna olmayarak, özellikle de Tanrı'nın kötü-
yü yarattığının düşünülmesinden korkarak, eylemleri
Tanrı'nın eseri olmayan, kaçınılmaz olarak birbirleri-
ne bağlı iki yan ilke yarattı. 775
Sivil ve
Zerdüşt ve Muhammed, Tanrı'nın aynı zamanda
dini yetki-
görevlisi, sözcüsü, tercümanı ve sırdaşı olana saygı leri birleş­
gösterilmesini buyurdular. Birincisi bu görevine yar- tirdiler.
gıçlığı ekledi; ikincisiyse krallık içerisinde en yüksek
din adamlığı görevini muhafaza etti;776 bu derin dü-
şünce, belki de başarılarına en çok katkıda bulunan-
dır. Bu, sağlamlaştırılmamış bir imparatorlukta ba-
zen iki yetki alanının savaşma olasılığına karşı önlem
olmuştur; Muhammed'in halefleri, tahtın savunma-
sıyla inançlarının savunmasını birleştirerek, İslamı
yayarken otoritelerini de yaygınlaştırmışlardır.
İki peygamber de, aynı zamanda varlıkların genel Yaradılış,
cezaların
dirilişi, gelecekteki cezalar ve mükafatlar ve evrenin
ebediyeti,
yaradılışına inanırlar.m Yalnızca, tüm bedenlerin
vs. hakkın­
maddesi olan, başlıca ilke olarak koydukları element- da benzer-
te ayrılırlar. Zerdüşt için bu ateş, Muhammed içinse likleri.
sudur. Yunanistan'daki okulların, başlangıç noktasın­
dan itibaren, dinden ziyade fizik himayesindeki bu
görüş üzerinde aynı şekilde bölündüklerini de bura-

774 Mazdacılar, daha önce de gördüğümüz gibi Zerdüşt'ün sadık tilmizleridir.


775 Bkz. daha yukarıda, sf. 20 ve 21.
776 Bkz. daha yukarıda, sf. 49, 269 ve 270.
777 Bkz. daha yukarıda, sf. 19, 15 ve devamı, 239 ve devamı ve 264. Aynı za-
manda bkz. 530. dipnot.

2 37
da gözlemleyelim. Daha önce bahsettiğimiz Thales, 778
bu konuda İbranilerin kanun koyucusuyla hemfikir
olarak, uzun zaman sonra Arapların kanun koyu-
cusunun düşündüğünü savundu. Perslilerin kanun
koyucusu tarafından eğitilen Anaksagoras ise, tabiri
caizse doğanın babalığını ateşe mal etti.
İnsan İkisinin, hakkında uyuşmadıkları bir inak da in-
özgürlüğü san özgürlüğüdür. Zerdüşt bunu sağlamayı görev
konusun- edindi; 779 çıkara dayanan koşullar ise Muhammed'i
da uyuş­
bunu kabul etmemeye itti. Önemli bir savaşta yeni-
mazlar.
leri, kargıyla bedeni delinen, kan ve yaralarla kaplı
durumdaki Muhammed, kıyımdan kurtulan asker-
lerin söylendiklerini duyar. Onların çığlıklarını nasıl
yatıştırmalıdır? Çok sayıdaki yaraları ve aşağılayıcı
yenilgisi ortadayken, uğruna savaşa gittiklerini iddia
ettiği Tanrı'nın savunmasını nasıl haklı çıkarabilirdi?
Peygamberce bir kurgunun desteklediği ustalıklı bir
tevekkül, onun kullandığı yol olacaktı. Kur'an'ın o sı­
rada gökten inen bir ayetinde şöyle haykırır: Allah'ın
davasını savunurken maruz kaldıkları bahtsızlık­
lardan dolayı bezmeksizin kalabalık ordulara karşı
savaşmış bütün peygamberleri hatırlayın! Felaket
onları yıkmadı; korkaklıkla alçalmadılar. Allah kaç-
manızı sağlamak ve sizi sınamak için düşmanlarını­
zın kolunu kullandı. Peygamberin sesini dinlemeyi
bıraktınız; Allah sizi itaatkarsızlığınız yüzünden ce-
zalandırdı.780 Bu söyleve, önceden takdir ve alınyazısı-

778 Sf. 373 ve 740. dipnot.


779 Bkz. daha yukarıda, sf. 25.
780 Kur'an, ı. cilt, 3. sure, 139. ayet vedevamı, sf. 71 ve 72. Peygamber şöyle
devam etmiştir. Bu kurnazlıkla dolu bölümü aktarmak ilginç olacaktır: "Bu
uğursuz vakanın ardından, Allah aranızdan bazılarının üzerine güvenlik
ve uykuyu indirdi. Tedirgin olan diğerleri, çılgınca düşüncelerinde Allah'a
bir yalan yakıştırmaya cüret ediyorlardı. Peygamberin vaatleri, diyorlardı,
bunlar mıydı? Onlara şöyle cevap ver: Allah bu yıkımın yaratıcısıdır. Onlar,
ruhlarının içinde sana göstermediklerini saklıyorlardı. Bize vaat edilenlerin,
diye tekrarlıyorlardı, bir temeli olsaydı, bir kısmımız burada can vermezdi.
nın kesin ifadesini ekledi. Zaman olduğu kadar yerler,
nesneler olduğu kadar insanlar, varlıkların işleme bi-
çimleri olduğu kadar değişimleri, mutlulukları oldu-
ğu kadar talihsizlikleri, cezaları olduğu kadar ebedi
mükafatları, her şey uzun zaman önce tanrısal takdir-
lerle düzenlendi.781
Muhammed'in büyük bir olaylara direnme ya da Muham-
bunlardan üstün bir zekayla yararlanma sanatı sergi- med'in
lediği tek vaka bu değildir. O, dehasının olanakları, dehasının

genişliği ve esnekliği açısından rakiplerinden ne ka-


ustalığı ve
esnekliği.
dar da üstündür! Karşılaştığı engelleri bile tasarıla­
rının lehine çevirmeyi bilir. Gurur okşayabilecek ya
da cezbedecek hiçbir şey delici bakışlı gözlerinden Arapların
kaçmaz. Attığı her adımda, dinini ve kanunlarını önyargıla­
değiştirdiği halkı mükemmel bir biçimde tanıdığı rına karşı

anlaşılır. Halkın başlıca adetleri onun için kutsaldır. saygısı.

Sünnet, eşlerin çokluğu, Mekke yolculuğu Araplar


için pek değerliydi; o da bunların birer hak ya da ge-
reklilik olduğunu teyit etti. İsmail halkın saygısını
uyandırıyordu; o, hevesle ziyaret edilen tapınağı inşa
etmişti; anısı kutsaldı ve ilkeleri hala derin bir saygı
görüyordu. Muhammed de bu ilkeleri ortadan kal-
dırmak şöyle dursun, bunları yeniden geçerli kılmak,

Onlara şöyle cevap ver: Siz evlerinizde kalsaydınız, alın yazılarında savaş
olanlar gelip onların öldüğü yerde can verirdi; böylelikle Allah yüreklerinizin
derinliklerini tanır ve sınardı. Onu ancak Allah bilir. - İki ordunun karşılaştığı
gün geri çekilenler, işledikleri bazı suçların cezası olarak Şeytan tarafından
yoldan çıkartıldılar. Allah onları affetti çünkü onun bağışlayıcılığı sınırsızdır.
- Ey inananlar! Dinden dönerek şöyle diyenlere benzemeyin: Kardeşlerimiz
savaş için yürürken ya da savaşırken öldüler. Onlar bizim aramızda kalsalardı,
ölmezlerdi. Bu dinsizce sözler, iç çekmelere mal olacaktır. Allah hayat ve
ölüm verir. O, eylemlerinizi görür. -İmanı savunurken ölür ya da öldürül-
ürseniz, Allah'ın bağışlayıcılığının topladığınız servetlerden daha değerli
olduğunu düşünün", sf. 72 ve 73.
781 Reland, Religion Mahometane, 7. ders, sf. 32, 33, 34 ve Eclaircissements,
§. 7, sf. 114. Bkz. bu yapıtın 263. sayfası. Yine bkz. Kur'an'ın birçok suresi ve
özellikle de3. ve 4. sureler, üçüncü bölümde yalnızca belirterek geçtiğim bu
inağa dair birçok sure bulunur.

2 39
Onların zamanın bozduğu ilkel saflıklarını
bunlara yeniden
iklimi ve kazandırmak için geldiğini
söyledi. Bu, onun için
nitelikleri yeterli değildi. Uğruna kanunlar hazırladığı ulusun
hakkında
iklim ve niteliklerine bakarak, yakıcı bir göğün altın­
yaptığı
gözlem.
da doğmuş bu halkın, doğal olarak aşkın zevklerine
düşkünlüğünü hissetti; bunları tatmasına izin verdi.
Bu ulus etkin ve verimli bir hayal gücüne sahipti ama
bu hayal gücü, eylemsizlik ve gevşekliğe karşı sıradışı
bir eğilimle yatışıyordu. Muhammed buna rağmen,
Doğu ya da Güney'de yaşayanların doğarken sahip
oldukları ve eğitimin de daima mükemmelleştirdiği
şu üstün kavrama yetisinin ve şu geniş zekanın yara-
tabileceği etkilerden korktu. Böylelikle dini hususlar-
da sıkça tartışmalara girilmesini yasakladı ve kör bir
Zayıflıkla- saflığı şart koştu.7 82 Doğadan aldığı zayıflıkları bile
rından bile öğretisinin başarılı olması için bakın nasıl kullanır.
yararlanır. Epilepsi artık çirkin, korku ve ürperti yaratan bir has-
talık değildir; geçirdiği nöbetler, vahiylerin kendine
esinlendiği tanrısal esrimelerdir ve buna şahit olma
mutluluğunu yaşayanlarda derin saygı uyandırır.
Başı üzerinde uçan evcilleştirilmiş güvercin masalın­
dan bahsetmiyorum bile; tahmin edildiği kadarıyla
Muhammed halkı, bunun sırlarını açıklamak üzere
Tanrı'nın bu suret altında gönderdiği bir melek oldu-
ğuna inandırıyordu. Bu masal, bizzat Müslümanlara
bile öyle gelir. Kitaplarının hiçbirinde yer almaz. Bu,
Grotius ve Tournefort gibi birçok seçkin yazarın onla-
ra temelsizce mal ettiği bir hatadır.783

782 Bkz. Kur'an, ı. cilt, sf. 65, 212 ve 2. cilt, sf. 168 ve 246. ı. cilt, sf. 122'de, dini
meraka bir sınır koulmasını emreder.
783 Grotius, Hıristiyan dininin gerçeği hakkındaki eserinin altıncı kitabı;
Tournefort, Voyage du levant, 2. cilt, 14. mektup. Reland, Eclaircisse-
ments sur la religion mahometane, §. 39, sf. 264 ve devamı. Maracci, Vie
de Mahomet'in önsözü, sf. 9. "Eğer, der bu yazar, onun hayat ve eylem-
lerinin hikayesini, Hıristiyan yazarlarımızın bana sunabileceği inceleme
yazılarına dayanarak yazmak isteseydim, kesinlikle Müslümanlar arasında
bir alay konusu olurdum; çünkü Müslümanların bu adam hakkında söyle-

240
Muhammed yalnızca Arapların önyargılarını ve Yahudilerin
iklimin etkisiyle oluşan zevkleri, hissiyatları ve dü- ve Hıris­
şünceleri hoş tutmamıştır. Onun, tek bir halkla, tek
tiyanlarıri
başlıca
bir görüşle sınırlı kalamayacak kadar geniş bir sistemi
inaklarına
vardı. Yalnızca başarısı bile gözüpekliğe erişen tasarı­
saygı duyar.
sının amacı, tüm ulusları bir inanç altında toplamak
ve böylelikle en kutsal olan şey aracılığıyla genel bir Tasarısı,

kardeşliği pekiştirmekmiş gibi görünür. Ona, insan- evrensel bir


ları evrensel bir dine tabi kılmaya dair yüce düşünceyi din ortaya
koymaktı.
mal ederken yanıldığımı sanmıyorum. Aksi takdirde,
Tanrı'nın birliğini tanımaları şartıyla tüm dinleri hoş
görerek neden o sıklıkla "aranızda bölünmeyin" diye
tekrar etsin ki? Neden Yahudiler ve Hıristiyanlara
gönderilen inakları topluyormuş, onları aydınlatan
iki kanun koyucuyu kutluyormuş, bu adamları ken-
disinden sonraki en üst düzey peygamberler olarak
nitelendiriyormuş ve onların tilmizlerine öğrettikleri
temel özdeyişleri tazeliyormuş gibi yapsın? Bu söz-
de havarinin, genellikle ilkeleri yok etmekten ziyade
bağdaştırmaya hevesli bir reformcu olarak öne çıktı­
ğını ekleyelim; ve bu doğrultuda, ilkeleri en basit ve
en halka yönelik biçimde sunmuştur.
Muhammed'in ustalıklı dehası, İslamı benimse- Muham-
med'in üs-
yenleri vergilerden muaf tutma ve yeni din değişti­
tünlüğünün
renlere Müslümanlarla aynı ayrıcalıkları verme gi-
yeni kanıt­
rişiminde de kendini gösterir.784 Ondan mucizeler
ları.
yaratması istenmeyecektir çünkü o, daha en başta
yalnızca vaaz vermekle görevli olduğunu duyurur.785

dikleriyle bizim öte yandan aktardıklarımız o kadar farklı ve tezattır ki, aynı
kişiden bahsedildiğine kimse asla inanmaz." Epilepsi nöbetlerinin kesin-
likle tüm yazarlar tarafından aktarılmaktan uzak olduğunu da eklemeliyim.
Muhammed'in sanki Tanrı tarafından böyle gönderilmiş gibi göstermek için,
boynuzları arasında kendisine Kur'an'ı getirmek üzere bir boğayı eğittiği de
söylenmemiş midir? Prideaux, sf. 56.
784 Bkz. daha yukarıda, sf. 229.
785 Bkz. daha yukarıda, sf. 214.

241
Onlar gibi bir adam olmasına rağmen hemşerilerini
eğitmek istemesinden dolayı kınanmayacaktır çün-
kü o, davranışını aklayacak meşhur örnekleri özenle
86
toplamıştır.7 Tanrı'nın adı sürekli dilinde olacaktır.
Muzafferse bu Tanrı'nın eseridir; yenilirse Müslü-
manların hataları O'nun gazabını çekmiştir. 787 Ona
karşı çıkan herkes Tanrı tarafından cezalandırıla­
caktır.788 Hayatının tüm ayrıntılarına Tanrı şahitlik
edecektir.789 O, bütün itibar gösterileri sona erdiğin­
de, korku, zaaf ve pişmanlık dört bir yanı sardığın­
da, mezarın eşiğinde bile, toplanan halkın önünde
peygamberlere özgün niteliklerini muhafaza edecek;
sahte bir ilhamın hamlesi olsa da, son söylemleri ve
son göğüs geçirmeleri hataların aleyhine ve erdemin
lehine olacaktır. 79°

786 Özellikle Nuh ve Musa'nın teşkil ettiği örneği aktarır: "Tanrı'ya hizmet
edin, der Nuh halka, O'ndan başka Tanrı'nız yok. O'ndan korkmaz mısınız?
Nuh da yalnızca bizim gibi bir insandır, der kendilerini imansızlığa adamış
Büyükler; üzerinizde hakimiyet kurmak istiyor. Gökyüzü bizi aydınlatmak
isteseydi, bize melekler gönderirdi. Atalarımızın tarihinde bunun benzeri
yoktur. O bir deli; onu bir süreliğine parmaklıklar ardına koyalım. Tanrı'm,
diye haykırdı Nuh, beni yalancılıkla suçlayanlardan koru beni. Tufan
tanrısal kudretin bir işaretiydi. Nuh'un halkını öldürdü. Onların yıkıntıları
üzerine yeni bir millet yerleştirdik. Onlara aralarından seçtiğimiz başka bir
peygamber gönderdik. Onlara dedi ki: Tanrı'ya ibadet edin. O'ndan başka
Tanrı'nız yok. O'ndan korkmaz mısınız? Halkın zenginliğe boğduğumuz
ileri gelenleri imansızdı ve dirilişi inkar ediyorlardı. Bu elçi, dediler, sizin
gibi bir insan; sizin gibi yiyor ve içiyor. Size benzeyen bir ölümlünün sesine
kulak verirseniz, yıkımınız kesin olacaktır. Bu, Tanrı'ya bir yalanı mal eden
bir sahtekardan ibarettir. Onun öğretisine inanmayacağız. Tanrı'm, diye
haykırdı peygamber, bana atılan suçu akla. Biraz daha bekle, dedi Tanrı,
pişmanlığa kapılacaklar. Ölüm meleğinin çığlıkları duyuldu ve imansızlar
kurumuş filizler misali yok edildiler. Onların imparatorluklarının enkazları
üzerine başka halklar yerleştirdik. Arka arkaya elçilerimizi gönderdik. Her
millet havarisinin görevini inkar etti. Musa ve kardeşi Harun sahtekarlıkla
suçlandılar. Bize benzeyen iki insana, diyorlardı, inanır mıyız? vs. vs. vs."
Kur'an, 2. cilt, 23. sure, sf. 99, ıoo ve devamı. Bkz. aynı ciltte, sf. 118, 126, 139,
149, 179, 204, 213, 223, 229, 246, 273, 306, 313, 323, VS. VS.
787 Bkz. Kur'an, 2. cilt, 33. sure, 9. ayet ve devamı, sf. 189 ve 190.
788 Kur'an, 2. cilt, 16. sure, sf. 14.
789 Kur'an, ı. cilt, sf. 59 ve 214; 2. cilt, sf. 8, vs. vs.
790 Bkz. daha yukarıda, sf. 230 ve 231. Muhammed, yalnızca gerçeğin temsilcisi

242
YEDİNCİ MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'İN
KANUN KOYUCULAR OLARAK
KARŞILAŞTIRMASI. ZERDÜŞT'ÜN ÜSTÜNLÜĞÜ

Muhammed'in peygamber olarak üstünlüğünü Konfüç-


kabul etmek zorundaysak, Zerdüşt'ün kanun koyucu yüs'ün hak
olarak üstünlüğü de bir o kadar açıktır. Rakiplerinin ettiği

kanunlarının çoğu şüphesiz sonraki nesillerin övgü- kınama.

lerini hak ederler; ancak kutsal bir temel koyarak her


şeyi baba otoritesine ve ana-babaya sevgi ve saygısına
bağlayan Konfüçyüs, vatandaşların ahlak anlayışını
sağlamlaştırmanın yeterli olmadığını, aynı zamanda
onların hak ve özgürlüklerine de saygı duymak gerek-
tiğini fazlasıyla unutur. Bu hususta, can verdiklerimi-
zi satma yetkisini şahit gösterebilirim;791 ki bu, İlkçağ
halklarında öylesine sıkça rastlamaktan yakındığımız
barbarca bir ayrıcalıktır. Konfüçyüs de onlar gibi, bir
babanın oğluna sahip olmasının sınırlı bir çerçevede

olunduğunda yaratılması gereken bir ilgi ve acıma duygusu esinlemek için


gösterilmiş bir çeşit haysiyetli tutumla bunun arkasında durmuşsa da; tilm-
izleri de buna eşit derecede saçma ve gülünç olaylar ve anlatılar eklemekten
geri kalmamışlardır. Örneğin onlara göre, peygamberin sağlığından endişe
eden Tanrı, ondan haber almak için Cebrail'i yeryüzüne göndermiştir;
hastalığının son üç gününde, melek sürekli gelip giderek her defasında ona
şöyle sormuştur: Nasılsın? Bkz. Gjannabi, sf. 293, Gagnier, 3. cilt, 6. kitap,
18. bölüm, sf. 238. Bir sonraki bölümün 242 ve 243. sayfalarında ölüm meleği
Azrail, Muhammed'in odasının kapısına gelir. Cebrail aniden onun geldiğini
Müslümanların havarisine haber verir. Senden, der ona, içeri girmek için
izin ister. İzin veriyorum, diye cevaplar Muhammed. Ölüm meleği içeri girer.
"Tanrı, der sahteciye, beni sana gönderdi ve bana emredeceğin her şeye itaat
etmemi buyurdu. Canını almamı emredersen, alırım; bırakmamı emreder-
sen, bırakırım." ''Al canımı, der Muhammed." "Emrin buysa, der melek, bana
emrettiğin şeye itaat etmek düşer." Bunun üzerine Cebrail peygambere şöyle
der: "Tanrı'nın tutkuyla O'nun yanında olmanı dilediğini teyit ederim." - Pe-
kiyi o zaman, der Muhammed ölüm meleğine, acele et; sana emrettiğimi
yap." Cebrail oradan ayrılırken şöyle der: Ey Tanrı'nın havarisi, ben çekiliyo-
rum; bu yeryüzüne attığım son adımdır; bu dünyadan uçup gitmem gerek.
Ve o andan itibaren, Muhammed can çekişmeye başlar.
791 Bkz. daha yukarıda, sf. 160.

2 43
gerçekleşebileceğini; babanın bir sahipten çok bir
koruyucu olduğunu; ve bu durumda oğlunu devre-
demeyeceğini bilmez gibi görünür. Doğanın ve toplu-
mun kanunları bununla tezattır ve babalık hakkı bu
haklardan daha üstün değildir.
Çinli filozofun düşünce biçimi bilgeliğine yakış­
maz. Çocuklar kendi kendilerini satabildiklerine
göre, der, neden onlara can verenlere onları para kar-
şılığında vermelerine izin verilmesin ?792 Bu safsata
hemen çürütülebilir. Doğa köleliği yasaklar; o, insanı
özgür kıldı ve insan, vatandaş olurken bu özgürlüğün
garantisini aldı. Konfüçyüs kendi kendinden vazge-
çerek izin verdiği suistimalden dolayı suçlu durumu-
na düşerken, tüm ilkeleri yıkmış olmuyor mu?
Astlığının Bu kanun kınanmayı hak etse de, bu büyük adamı
sebepleri. şüphesiz üzerinde pek düşünülmemiş tek bir kanun-
la değerlendirmek adil olmayacaktır; bu kanun, sanki
sayıları öylesine çok olan ulusların örneğiyle aklanır;
tabii örneklerin hataları aklayabildiği farzedilirse ...
Bu, Konfüçyüs'ü yeteneklerinden ziyade çalışmala­
rından dolayı, Zerdüşt'ün karşısında gerçekten ast
kılar. Doğru ama fazlasıyla ileri götürülmüş bir görüş
doğrultusunda, o, hukuku yalnızca ahlak anlayışının
bir dalı olarak değerlendirmiştir; böylelikle insanla-
rın meşru tutumu açısından yetersiz kalan, genel il-
keler koymakla yetinmiştir. Öte yandan Chun, Yao,
Tcheou-Kong ve kendisinden öne yaşamış büyük
kanun koyuculara olan hayranlığı, zaten derinleme-
sine ele alınmış olarak gördüğü konuları yeniden ele
almasını engellemiştir. Kendisini tilmizi gibi gördüğü
bu meşhur kişilere mütevazı bir biçimde güvenme-
yi tercih etmiştir; oysa kendisi de bir öğretmen ve bir
misal olmaya layıktı. 793 Onların izinden giderek tarı-

792 Bkz. aynı sayfa.


793 Bkz. daha yukarıda, sf. 149 ve 150.

2 44
mı teşvik etti.794 Ticarete karşı daha lütufkar olmadı­ Bazı ka-
ğı için kınanılabilir mi bilmiyorum. Bunu kesin bir nunlarına
dair.
dille yasaklamaksızın, en azından yabancılarla icra
edilmemesini öğütler; çünkü iç ticarete hiçbir yasak
gelmemiştir. 795 Çin bundan dolayı daha bedbaht ol-
madı. Ahlak anlayışı ne çok zayıflamış, ne de çok bo-
zulmuştur; burada halk ahlakından bahsediyorum.
Bu millet bir çeşit mucize sonucu, sanatın gelişimiyle
milli bilgeliği birleştirmiştir.
Zerdüşt
Çocukları doğanın ve toplumun bize dayattığı
gibi oda
görevi yerine getirmekten ziyade evliliği hor görür
bekarlığa
ve bekar kalırlarsa, bir baba onursuzca yaşar. Oğul, gölge dü-
ardında bizzat soyunu devam ettirecek çocuk- şürür.
lar bırakmazsa, başlıca görevini ihmal etmiş olur.
Konfüçyüs'ün kanuni özdeyişlerinden biri budur. 79 6
Zerdüşt de aynı şekilde evlenmeye teşvik eder. Hatta
pek de haksız olmayarak, ilkelerini fazla ileri götür-
mekle suçlanır. On sekiz yaşına gelmesine rağmen bir
eşi reddeden genç kızlara verilen ceza, bunun bize bir
kanıtıdır. O genç kız ölürse, ne kadar iyi biri olsa bile,
gideceği yer cehennemdir.797
Bu, tesadüf, kapris, cehalet ya da gülünç bir katılık Zerdüşt'ün

sonucu Perslilerin kanun koyucusunun ortaya attı­ kanun


koyucu
ğı, ayrı bir kanun değildir. Onun yürürlüğe soktuğu
olarak
kanunlar arasında sıkı bir bağ olduğu fark edilir. Bu
yüceliği.

794 Bkz. daha yukarıda, sf. 163.


795 Bkz. daha yukarıda, aynı sayfa. Hatta Konfüçyüs'e 17 yaşından itibaren,
tahılların ve vatandaşların geçimi için gerekli tüm yiyeceklerin denetimini
kapsayan bir Mandarinlik görevi verilmişti. Romalıların Annonre prrefectura
adını verdiklerine benzeyen bu görev, genç filozof tarafından büyük bir çaba
ve yaşına göre çok daha yüksek bir zekayla yerine getirildi. Her sabah gün
doğar doğmaz, getirilen yiyecekleri denetlemek için halk pazarına gidiyor-
du. Kaçakçılık ve tekeli önlemek ve cezalandırmakta da bir o kadar dikkatli
davranıyordu. Memoires concernant !es Chinois, 12. cilt, M. Amyot'tan La
vie de Confucius, sf. 20 ve 21. Üç yıl sonra kendisine taşranın ve tarımın de-
netimini veren daha kayda değer bir Mandarinliğe getirildi. Aynı yapıt, sf. 24.
796 Bkz. daha yukarıda, sf. 162.
797 Bkz. daha yukarıda, sf. 53.

2 45
Kanun- büyük adamın düşünce ve kanunlar zincirinin de-
larının rin bir istiğrak sonucu ortaya çıktığı hissedilir. Haklı
arasındaki
yere imparatorlukların temelleri olarak değerlendir­
bağlar.
diği evlilik ve nüfusu güvence altına alabilecek hiç-

Evliliğe
bir şeyi unutmamıştır. 796 Bu görüşün devamı olarak
dair olan- iktidarsızlığa ve kısırlığa gölge düşürür.7 99 Ancak bu

lar hakkın­ son durumda ikinci bir kadın almaya izin verir; eğer
da düşün­ evlenilen kadın bu sıfatın gerektirdiği görevleri yerine
celer. getirmeye layık değilse, kocasının haklarını hiçe sayı­
yorsa, başka durumlarda ona saf olmayan bir özgür-
lük veriyorsa ya da ahlaksızlık ve yanlışlarla kendini
alçaltıyorsa, ondan boşanılmasını ister.So Evliliklerin
0

artması için pek hevesli olduğundan akraba evlilik-


lerine izin verir. 601 Onların mutlu olmasını çok iste-

798 Bkz. daha yukarıda, sf. 52, 57 ve devamı. Aynı zamanda bkz. Sadder, porte
19, sf. 460 ve 461. "in juventute, der, uxarem ducere apartet: idea tuce re/igia-
nis puellas (in eum fi nem) aggredere, quippe quce marita cedent sine verbo.
Et quidem mature hac opus facere prcestat, ut passit apparere nos in eddem
re/igione amicam habere: quicumque enim hac ritu capulari expetit, Dea
conjungetur, fı/ium expetenda. Et quadcumque meritum per fılios obtinetur,
scita, i//ud propter paternitatem & maternitatem venisse. Est enim fı/ius si-
cut pans extremi judicii, & hicce mundus est sicut diversarium: cumque nul-
lus sit fılius, non invenient viam per il/um pantem. Per quadvis meritum ex
fı/io veniens, prafıcient semper usque ad resurrectionis diem, & quicumque
non est fili us, pontis benefıcium ei certissime prcescindetur. Et pante inter-
rupto, quomodo poterit in a/terum mundum transire?... Angelus eum inter-
rogabit: Habesne in mundo fili um qui prafıt tibi? Et quanda respondebit: nan;
quamprimiım ab ea exiverit hoc responsum, nihi/ ultriı ab eo interragabunt:
sed anima ejus in prend & dolore manebit, eritque sicut a/iquis sine socio in
deserto dolorifıco & horrendo; eritque coram eo, vs. vs.
799 Bkz. daha yukarıda, sf. 57 ve 58.
800 Bkz. daha yukarıda, sf. 59, 60 ve 61.
801 Bkz. daha yukarıda, sf. 54. Montesquieu, Philon'a dayanarak, de speciali-
bus legibus qure pertinent ad prrecepta decalogi, Zerdüşt'ün dininin an-
neyle evlenilmesine izin vermekle kalmadığına, hatta bu evlilik biçimini yeğ
tuttuğuna ve daha onur verici gördüğüne dair güvence verir, 26. kitap, 14.
bölüm. Diogene-Laerce, ı. kitap, sf. 4 ve Dr. Hyde, 34. bölüm, sf. 413, aynı
şekilde Zerdüşt'ün bu enseste izin verdiğini ve bunun, bize can veren kadınla
evlenilmesini yasaklayan İskender'e dek adetten olduğunu söylerler. Bu id-
dia en azından şüphelidir. Zend-Avesta'da buna dair bir kanıt bulamıyorum
ve özellikle böylesi büyük bir önem taşıyan bir konuda yalnızca bu kitaba
başvurulması gerektiğini düşünüyorum.
diğinden seçimlerinde katı olmalarını tavsiye eder.
Oğullara babalarının rızası olmaksızın evlenmeyi;
babalaraysa çocuklarının arzularına karşı gelmeyi ve
onların iradesini baskı altına almayı yasaklar. 802 Ko-
calara ilgili ve şefkatli, eşlerine de saygılı ve itaatkar
olmalarını buyurur.ao3 Hatta bizim adetlerimizle ve
ahlak kurallarımızla karşılaştırıldığında dini buyruk-
larında bu hususta fazlasıyla ileri gider. Sabahları, der
M. Anquetil Perslilerin medeni ve dini adetleri hak-
kındaki kitabında,ao 4 kadın Kofti'sini kuşandıktanaos
sonra, kocasının huzuruna çıkmalı ve ayakta durarak
elleri koltukaltlarının altında ona dua etmelidir; ona
dokuz defa "Ne yapmamı arzu edersiniz? diye sor-
malıdır. Ardından vücudunu yere doğru eğip üç defa
elini alnından toprağa, topraktan da alnına götürerek
secde (Asya'daki birçok memlekette adetten olan se-
lamlama şekli) eder ve akabinde onun emirlerini ye-
rine getirmeye gider. Evli olmayan kızlar aynı görevi
babalarına ya da erkek kardeşlerine, kısacası himaye-
si altında olduklarına karşı yerine getirmelidirler.
Muhammed'in birçok kanununun az önce aktar- Muham-
dıklarımızla belirgin bağları vardır; ancak Zerdüşt'ün med'in bir-
kanunları arasında olduğu gibi kendini belli eden birleri ara-
sında daha
bilgece ve düzenli bağ bunlar arasında pek az görü-
az bağ olan
lür. Müslümanların havarisi kanunları üzerinde her
ve üzerinde
zaman derin derin düşünmemişti. Bunlar sıklıkla, ko- daha az
şulların ya da tutkularının eseriydi. Derin düşünceler düşünülmüş
kanunlarını himaye etseydi, evliliğe çocukların irade- kanunları.

sinden başka şart koşmamazlık ve ana-babanın rıza­


sını gerekli görmemezlik eder miydi ?806 Bir eşi birkaç
kez boşamak için yine yalnızca iradeye dayanılmasına
802 Bkz. daha yukarıda, sf. 54 ve 56.
803 Bkz. daha yukarıda, sf. 60 ve 61.
804 Sf. 561 ve 562.
805 Bkz. daha yukarıda, sf. 41.
806 Bkz. daha yukarıda, sf. 288 ve 289.

247
ve üçüncü boşanmadan sonra kadını yine geri alanın,
eşlerin yatağına saygısızlık etmek gibi kötü bir gerek-
liliğe zorlanmasına izin vererek, bu kutsal birlikteli-
ğin alaya alınmasına göz yumar mıydı ?807
Zerdüşt'ün başka bir avantajı daha vardır; o, evli-
Zerdüşt'ün
yeni avan- liklerin meyvesi olan nüfusa mükafatlar bahşeder. Sos
tajları. Bu yolla yalnızca doğumları artırmakla kalmaz, aynı
zamanda talihin cimri davrandığı vatandaşların da
işini kolaylaştırır. Çok az kanun koyucu onunla aynı
özeni göstermiştir. Buna karşın yoksulun oğlunun
yalnızca çalışmak, zenginin oğlunun ise yalnızca tü-
ketmek için doğduğunu anlamak zor değildir. Devlet
için bunlardan birinin doğumu daima yararlı ve et-
kinlik dolu bir hayatın habercisiyken; diğerinin do-
ğumu sıklıkla gevşek, kaygısız, kötü alışkanlıklar yü-
zünden zararlı hale gelmezse neredeyse yararsız bir
hayatın habercisidir. Bu durumda halktan insanların
evlilikleri, kanun tarafından daha özenle korunmayı
hak eder.
Zerdüşt'ün, toplumun aşağı sınıflarına karşı gös-
terdiği babacan ihtiyatlılığı kanıtlayan başka bir ka-
nun daha vardır: Onlara, dini şölenler ve din tara-
fından buyurulan tüm bayramların kutlanması için

807 Bkz. daha yukarıda, sf. 295 ve devamı.


808 Bkz. daha yukarıda, sf. 57 ve 58. Bazıları Zerdüşt'ü alçakça bir suça, tüm
suçlar arasında ahlak kuralları açısından en acı verici ve nüfus açısından en
zararlı suça izin vermekle itham etmeye cüret etmişlerdir. Bu suçlamaya
karşılık vermek için Sadder, port. 9, af. 454'ü aktarmak yeterli olacaktır: "Ve-
tita est, der, prepetratio prcedicationis, quamvis ve/ seme/ tantum idfacinus
perpetraturus sis. Et prceter eum alter qui in hoc facinore occupatus fa.erit,
quamvis conductitius, is cincedus fit. in tota religione, aliquid peccaro hoc
majus non est prohibitum, ideoque quicumque re/igiosus es, ab eo, caveto:
nam omnium peccatorum prcecipiiım est hoc opus malum. Si quis hoc pecca-
tum commiserit, duas personas eodem erimine vitiatas involvit; quicumque,
ve/ sagitta, ve/ ense, ve/ pugno, ve/ calcaneo, utramque interfecerit, non erit
ei malum nec peccatum. Quemcumque ob peccatum, oportet judicialiter oc-
cidere; exceptis duobus istis infaustis qui perpetrant hoc fredum pcedicato-
rum scelus, qui in ipso facto occidendi sunt. Peccatis impurissimis pejor est
pcederastia."
yiyecek ve para güvencesi veren kanun.ao9 Benzer
Perslilerin ve Arapların kanun koyucuları birçok gibi görü-
konuda birbirlerine yakındır. İmansızlarla evlenmeyi nen ka-
nunlarda
yasaklarlar; 8' borçları kutsallaştırırlar ve borç verilen
0

bile Mu-
bir meblağın faizinin faizini istemekten ibaret tefe- hammed
cilik türüne karşı sert çıkış yaparlar; 811 birçok hayva- karşısın­
nın etini zararlı nitelendirerek yasaklarlar, vs. vs. 812 daki üs-
Ama Zerdüşt daima daha geniş bakış açıları geliştirir. tünlüğü.

Örneğin vatandaşların sağlığına gösterilen özenden


esinlenilmiş gibi görünen şu besinler yasağı konu-
Vatandaş­
sunda, çiğnenmesi tehlikeli olmaktan ziyade kolay
lara sağlık,
olan bir yasaklamayla yetinmez; hekimleri bilgiyle yiyecek
ihtiyatlılığı birleştirmeye davet eder ve birkaç defa ba- ve eğitim
şarısızlıklarından dolayı dikkat ya da yetilerine şüp­ güvencesi
he düşüren hekimleri görevlerinden men eder. 813 Her verme
türlü ehemmiyet teşkil eden durumda aynı şey geçer- çabaları.

lidir. Halka yiyecek güvencesi vermek de sağlık kadar


onu meşgul eder ve tahıl ticaretini teşvik ederek te-
kele karşı çok sert davranır. 814 Ruh ve kişilik de onu
fiziksel gereklilikler kadar meşgul eder. İlk çocukluğa
karşı aşırı bir şefkat salık verir; babaların bu körpe
yaşta istemeden işlenebilecek olan hatalara kefil ol-
malarını ister; din adamlığının yanında öğretmenlik
mesleğini icra eder. 815 Din adamlığını daha da kutsal
kılmak amacıyla, bu mesleği icra edenlerin saflığını
sağlamak için önlemler alır; onları halka açık sınama­
lara, imtihanlara tabi tutar; ve onların esinlemesi ge-
reken hayranlığı halkın gözünde zedelememek için,

809 Bkz. daha yukarıda, sf. 44 ve 45.


810 Bkz. daha yukarıda, sf. 59 ve 292.
811 Bkz. daha yukarıda, sf. 64, 65, 302, 303 ve 311.
812 Bkz. daha yukarıda, sf. 90, 276 ve 277.
813 Bkz. daha yukarıda, sf. 89.
814 Bkz. daha yukarıda, sf. 98 ve 99.
815 Bkz. daha yukarıda, sf. 62 ve 63.

2 49
doğanın bahtsız kıldıklarını bu görevlere almaz. 816
Zerdüşt'ün Her ne kadar Muhammed ya da Konfüçyüs'ün cezai
suçları
kanunları bazen insanlık, özen ve bilgelikle bezenmiş
cezalan-
olsalar da, Zerdüşt'ün bu husustaki üstünlüğü, belki
dırma bi-
çimindeki
de daha fazla öne çıkar. Özellikle Konfüçyüs yararlı
üstünlüğü. reformlar gerçekleştirmiştir. Buna örnek olarak, yan-
lış bir yorum doğrultusunda, konumlarının kendi-
lerini her türlü ölüm cezasından koruyacağına ikna
olmaktan keyif alan vatandaşların aleyhinde aldığı
karar yeterli olacaktır. 8'7 Ancak Kur'an ve Chou-King
birçok ceza belirler8' 8 ve bunları işlenen suçlara kar-
şı kullanırlar. Chou-King'de, 61 9 Konfüçyüs'ten önce,
cezaların her zaman suçluyla sınırlı kalmadığı, bun-

816 Bkz. daha yukarıda, sf. 49 ve 50.


817 Bunlar, imparatorluğun Tay-Fou unvanı verilen Büyükler'iydi. "Onların,
diyordu eski bir kanun, diğerleri gibi işkencelere maruz kalmaları uygun
değildir; onlara suçlarını tasvir etmek, bunlardan utanmaları gerektiğini
öğretmek ve verilecek cezanın kararını onlara bırakmak yeterli olacaktır."
Tay-Fou'lar bundan yola çıkarak, suç işleyen sıradan vatandaşlara verilen
işkence cezalarından muaf tutuldukları sonucuna varmışlardı. Düzen, ada-
let ve eşitliği yeniden sağlamak isteyen Konfüçyüs işe, en büyük cinayetleri
işlemiş olan bir devlet ileri gelenini bunlara maruz bırakarak başladı. Böy-
lelikle mevki yüksekliğinin ve nüfuz genişliğinin cezasız kalma sebepleri ol-
madığını kanıtlayarak, kanunun anlamının suistimal edildiğinin altını çizdi:
Kanun, derdi, kendilerine verilen yüksek mevkiinin adına, suç işlenmeme­
sini himaye etmek zorunda olan kişilerin, başka ursuzlara verilen cezaların
aynılarını hak eden suçlar işlememelerini ister; ancak aynı zamanda, böyle-
si suçlar işleme hatasına düştükleri takdirde de, hiç olmazsa konumlarının
lekelenmemesi için, bağışlanmaksızın cezalandırılmalarını ister; kanunun
ruhu, suçlunun konumunu bizzat kendi içerisinde onurlandırmasıdır. İşte
bundan dolayı uzun süre boyunca, suçları ortaya çıkan Tay-Fou'lar kendi
cezalarını vermeye ve bunları bizzat uygulamaya dair üzücü hakka sahip
oldular; bu, başkasının onlara dokunamamasından kaynaklanıyordu. O dö-
nemde suçları gizli saklıydı; bugünse açık açık suç işlerler. O dönem, yalnız­
ca mesleklerinin icrasındaki bazı ihmallerden dolayı eleştirilebilecekleri dü-
şünülebilirdi; günümüzde, onların aşağılamaları ve cimriliklerinin kurbanı
olan halk, hala onların lükslerine, kibirlerine, kendilerini kaptırdıkları tüm
utanç verici kötü alışkanlıklara şahit olur. Bu durumda eski kanuna harfiyen
uymak, onurlandırmak istediği şeyi aşağılık kılarak, bu kanunun niyetine
ters düşmek olacaktır. Amyot, Vie de Confucius, sf. 161 ve devamı, Memoires
concernant les Chinois, 12. cilt.
818 Bkz. daha yukarıda, sf. 172 ve 317.
819 Sf. 164 ve 165.
ların bazen suçlunun çocuklarına ve soyuna kadar
vardırıldığı yazar. Gök ve yeryüzüne karşı isyan suçu
için, derdi kanun, beşinci nesle; üstlerine ve yargıç­
lara karşı isyan suçu dördüncü nesle; doğal kanuna
karşı suç işleme alışkanlığı için üçüncü nesle; Chen ve
Kouei'lerin, yani üst ve ast ruhların yok sayılması suçu
için ikinci nesle kadar herkes öldürülecek. Konfüç-
yüs bu katılığı birkaç defa yumuşattı ama cezaların
kendilerini kamu yararına doğru yönlendirmemesi
üzücüdür. Bunu yapma üstünlüğü Perslilerin kanun
koyucusuna aittir. Yoksulluğun bekarlığa mahkum
ettiği genç kıza çeyiz vermek, savaşçıya silah, rahibe
sungular için erzak, çiftçiye saban, güçlü kuvvetli bo-
ğalar, verimli bir toprak, vs. vs. sağlamak, yaygın ceza-
820
lar arasındaydı. Şerir, ölümle cezalandırıldığında, ki
bu nadiren olurdu, mirasçılarının şerefi lekelenmez,
malları genel bir müsadereyle ellerinden alınmazdı. 821

Zerdüşt, babalarının cürümünün anısından ve bazen


bu durumda dürüst ruhları sanki kendileri suçluy-
muşçasına yiyip bitiren pişmanlıktan dolayı zaten ço-
cukların yeterince mutsuz olduklarını düşünmüştü.
O, bu çocukların talihsizliğine saygı göstermemenin
ve onları, insanın erdem, utanç ve sefalete karşı sahip
olabileceği en korkunç iki içgüdüye mahkum etme-
nin ne kadar tehlikeli olabileceğini hissetti.

SEKİZİNCİ MAKALE
ZERDÜŞT, KONFÜÇYÜS VE MUHAMMED'İN
AHLAKÇILAR OLARAK KARŞILAŞTIRMASI.
KONFÜÇYÜS'ÜN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Konfüçyüs dersleri ve ahlak anlayışı sayesinde,

820 Bkz. daha yukarıda, sf. 82 ve 83.


821 Bkz. daha yukarıda, sf. 84.
Konfüçyüs Muhammed ve Zerdüşt'ün daha büyük başarılar ve
ahlak ku- daha geniş tasarılarla elde ettikleri şanın aynısını
rallarının
hak eder. Bu hususta rakiplerinden daha üstün olan
hem savu-
Konfüçyüs, tutumuyla ilkelerini şereflendirdi ve mi-
nucusu,
hemde
sali olmadığı hiçbir erdemi öğretmedi. Kurnazlık,
misali bayağılık, kıskançlık, öfke, çıkar ve dalkavukluk asla
oldu. ruhunu sarmadı; onun ruhu, hemcinslerinin mutlu-
luğuna katkıda bulunma arzusundan başka bir tutku
tanımadı. Kişiliğinin yumuşaklığı, ahlak kurallarının
özdeyişlerinde her an kendini gösterir. Bu kitabın
ikinci bölümünde göstermiş olduğum çok sayıdaki
kanıtı yeniden ele almayacağım.

Hepsi de Zerdüşt, Muhammed ve Konfüçyüs, tilmizlerine

insaniyeti diğer insanlara karşı kardeşçe duygular beslemeleri-


salık ver- ni salık verdiler. 822 Ancak ilk ikisi sıklıkla tutumları ve
miş, ancak tezat özdeyişleriyle buna aykırı davrandılar. Özellikle
Zerdüşt ve
de Muhammed, bunu öylesine sevgi ve şefkatle dile
özellikle
getiren o Muhammed, Hak dininden olmayanları
de Mu-
hammed
ebedi eziyetlere mahkum etmesini demek istemi-
bazen yorum, çünkü bu onun inaklarının ve peygamberlik
kendi dini düzeninin zoraki sonucuydu, ama sırf onun dindarca
buyrukla- hayallerini kabullenmiyorlar diye ölümle cezalandı­
rını unut-
rılmalarını, büyük bir kıyım gerçekleştirene dek (bu
muşlardır.
Kur'an'ın ifadesidir) onlarla savaşılmasını emretme-
sini nasıl haklı çıkarabilir? 82J
Savaşta
Bu, Müslümanların havarisinin savaşı öğütlediği
insaniyet tek durum değildir. Öğretisinin, tutumunu en azın­
uygula- dan dolaylı olarak desteklemesi gerekiyordu. İsken-
ması.

822 Bkz. daha yukarıda, sf. 73, 74 ve devamı. Sf. 186 ve devamı. Sf. 312 ve 322.
823 Bkz. daha yukarıda, sf. 220. Muhammed, hayatı boyunca dini buyruklarını
katılıkla uygulamama ustalığını birçok kez gösterdi. Gerçek ya da sahte bir
yüce gönüllülükle, silahlarıyla yendiklerini eninde sonunda boyunduruk
altına alabileceğini anladı (bkz. bu kitabın 220. ve 226. sayfası). Fakat muzaf-
fer olacağından daha emin olduğu zamanlarda, dini buyruklarını harfiyen
uyguladı. Bununla birlikte bazen daha az katı davranarak, hoşgörüsüne be-
del biçti. Bkz. daha yukarıda, sf. 285.
der onun övgülerinin ve hayranlığının hedefidir. Ona
göre Tanrı, bu fatihin dünyadaki gücünü pekiştirmiş
ve ona tüm engelleri aşma olanağı sağlamıştır. Tanrı
onu imansız bir halkı cezalandırmak, tutsak etmek,
işkencelere maruz bırakmak ve yok etmek için seç-
mişti. 824 "İskender, der Kur'an, 825 güneşin doğduğu
bölgelere varana dek yürüdü. Orada, sıcaktan korun-
mak için giymek üzere kıyafetler vermediğimiz bir
halk yaşıyordu ... Yüce kral, dediler ona, memleketi-
mizi yakıp yıkıyorlar. Bizimle düşmanlarımız arasına
bir duvar çekmen karşılığında sana bir vergi ödeye-
lim. O vergiyi Tanrı'ya verin, dedi bu hükümdar; bana
gücümü bahşeden O'dur. Çabalarıma eşlik edin; sizi
korumak için aşılmaz bir sur dikeyim."
Bu fikirler, Perslilerin peygamberinin ve Çinli Zerdüşt ve

ahlakçınınkilere pek uzaktır. Mazdacılar kişisel ola- Konfüçyüs


rak, İskender'e karşı bitmez tükenmez bir nefret bes- bu hususta
Muham-
lerler. Ravaetleri, 826 Avesta'nın Nosklarını ateşe attığı
med'i geride
için onun cehennemde acı çektiğine dair güvence bırakırlar.
verirler. Chardin, 827 Ghebrlerin hala günümüzde bu
meşhur fatih hakkında söyledikleri kötü şeyleri teyit
eder. Onlar İskender'i adaletsiz bir haydut ve dünyayı
karıştıran biri olarak görürler.
Ancak bu duyguya kapılmadan önce, Zerdüşt'ün
tilmizleri savaş hakkında bunun esinlemesi gereken
görüşe sahiptiler. Zerdüşt, savaş meşalesini yakan-
ları suçlu ilan etti ve savaşmak zorunda kalınsa bile,
kıyım ya da intikam aşkına kapılmak yerine, iyilikle,
nezaketle, savaşın zoraki felaketinin hafifletilme-
sini istedi. 828 Bunlar, Konfüçyüs için de pek değerli

824 Kur'an, 2. cilt, 18. sure, 82. ayet ve devamı, sf. 48 ve 49.
825 Aynı sure, 88. ayet ve devamı, sf. 50 ve 51.
826 Boun-Dehesch'in önsözü, Zend-Avesta'nın 2. cildi, sf 338.
827 Voyage, 9. cilt, sf 148.
828 Bkz. daha yukarıda, sf 77.

2 53
Yine üstün olan insanlık ilkeleriydi. 829 Bu iki kanun koyucunun,
geldikleri Muhammed'de görmediğimiz· daha birçok benzer
başka
özdeyişi vardır. Bunların arasında, Zerdüşt'ün değe­
ahlaki
rini hissetmeye, hoşluklarını tatmaya davet ettiği ve
yönler.
Konfüçyüs'ün vatandaşları birbirlerine bağlayan beş
görevden biri olarak kabul ettiği dostluk bulunur. 83°
Yine bunlar arasından çiftçiliğe verilen teşvikleri ve
duyulan saygıyı ekleyebilirim. Muhammed, kitabın­
da çiftçilikten nadiren bahseder ve bunu asla açıkça
öğütlemez. Konfüçyüs bunu minnettar bir coşkuyla
göklere çıkarırken ve aynı coşkuyla dolan Zerdüşt,
çiftçiler bayramı adı verilen yıllık bir kutlama geti-
rerek duygularını ifade ederken; Muhammed, ahlak
anlayışı ve yararıyla mesleklerin en saygıdeğer olanını
asla yüceltmez. 63 '
Buna Muhammed'in bu görüşlerini dengelemek ister-
karşın
sek, bunu aktarmadan geçilemeyecek olan ahlaki fı­
Muham-
kirleriyleyapabiliriz. O, istemeden hata yaparak suçlu
med'in
de bazı
durumuna düşenleri kötü yürekli olarak görmekten
avantajları uzaktır; 832 kanunun bazı incelikli noktalarını harfiyen
vardır. yerine getirmeyenler için de aynı şey geçerlidir. 833 Öte
829 Bkz. daha yukarıda, sf. 198.
830 Bkz. daha yukarıda, sf. 78 ve 185.
831 Bkz. daha yukarıda, sf. 42, 78, 79 ve 80. "Agriculturre, der Sadder, porte 20,
sf 461, non est, secundum nostram religionem, a/iquid par: ideoque eam bene
tene, & restima propter excellentiam ejus. Sic dixit is qui bene novit religionis
viam; quicumque arborem in terra plantaverit, quando crescit, dabitfructus
portionem cuique qui libuerit partem suam comedere? & dabit portionem illi
fortunato qui ta/is arboris stationem (seu plantationem) prrecepit. Sic etiam
erit infrumenti statione: multiım enim meritum invenient in viı'i religionis: &
quicumque de talifrumento & fructu comederit, ex eo sa tur & contentus erit.
Comestor erit de omni bono meritoque particeps usque ad diem computatio-
nis: isque erit agnitus ab angelis Churdı'ib & Murdı'ib, per mandatum Dei, iı.
quibus ambobus (pro eo) fiet intercessio. Hoc modo, agricolre Deo carifunt,
& per ejus mandatum multum restimandifunt." Bkz. aynı yapıt, porte 85, sf.
499.
832 "Sizi dini buyruklardan saptıracak istemsiz bir hata yüzünden suçlu duru-
muna düşmezsiniz." Kur'an, 2. cilt, 33. sure, 5. ayet, sf. 189.
833 "Büyük dini buyrukları çiğnemekten kaçınırsanız, der kanun, hatalarınızı
aklarız ve size cennette şerefli bir yer veririz." Kur'an, ı. cilt, 4. sure, 35. ayet,

2 54
yandan onlara bu hafif suçları telafi etmek için bir yol
gösterir ve bu yol da kendi içlerindedir, yani pişman­
Zerdüşt'ün
lıktır. 834 Zerdüşt'e göre ise en büyük hataların kefareti
de kendi
bu yolla ödenir; 835 ve onun unutulmaması gereken bir
avantajları
üstünlüğü de, yalan, minnetsizlik, vs. gibi birçok teh-
vardır.
likeli kötü alışkanlığı kanun yoluyla yüzkarası olarak
nitelendirmesi ve cezaya tabi tutmasıdır; 836 diğerleri
yalnızca suçlar için aynı şeyi yapmışlardır.
Bununla beraber, bu üstünlüğü yalnızca Bu üs-
Muhammed'e karşıdır. Konfüçyüs birçok kötü alış­ tünlükler
yalnızca
kanlığı cürüm katına ve hatta hiçbir affı hak etmeyen
Muham-
cürümler katına koyar. Affedilemez cürümlerden ilki, med karşı­
erdem maskesi altında işlenen suçların gizlice tasar- sındadır.
landığı şerirliktir. İkincisi, Çinlilerin en meşhurunun
hayatını kısa süre önce yazan bilge misyonerin837 öz
ifadelerinden yararlanmam gerekirse, "teyit edilmiş
ve önemli ve toplumun genel huzuruna ters durum-
larda sınanmış bir yola getirilemezliktir. Üçüncüsü,
herhangi bir konuda insanların çoğunluğunun mut-
luluğunu ya da bedbahtlığını etkileyenleri önemli bir
hususta aldatmak üzere gerçek süsü verilmiş iftiracı
yalanlar söylemektir. Dördüncüsü, bunu getiren öf-
keyi uzun bir süre kasten dostluk görüntüsü altında

sf. 84.
834 Bkz. Kur'an, ı. cilt, sf. ıı2.
835 Bkz. daha yukarıda, sf. 76.
836 Bkz. daha yukarıda, sf. 69 ve devamı. Zerdüşt'ün kayda değer bir dini
buyruğu olarak, Sadder, porte 30, sf. 467'de dile getirileni de aktara-
biliriz; bunun konusu, iyi mi kötü mü olacağı bilinmeyen bir eylemin
gerçekleştirilmesine getirilen yasaktır. "Quando evenit tibi opus aliquod per-
plexum, ut nescias an meritum sit ve/ peccatum, & in eo sit tibi a/iquod du-
bium, oportet illud dimittere donec c'ı DestCıro inquisiveris. Nam in religione
certum est, Deum ex abscondito dixisse hoc Zertushto, scilicet, opus quod
non noveris an meritum sit ve/ peccatum, id ne facito; & ciım id non sit probe
intellectum, illud ne ambito. Interrogato &scito, & deinde facito: sed non in-
terrogatum, id omnino nefacito."
837 Vie de Confucius, M. Amyot, Memoires concernant !es Chinois, 12. cilt, sf.
258.

2 55
sakladıktan sonra acımasızca alınan intikamdır. Be-
şincisi, birini ya da diğerini söylemekte bulunan çıkar
doğrultusunda, aynı konu hakkında beyazı ya da siya-
hı söylemek, lehte ya da aleyhte konuşmaktır."

.Gizlenen
Üç ahlakçı, gizlenen hatalar ve hakaretlerin affı
hatalar konularında benzeşirler. Gizlenen hatalar hususun-

ve haka- da tilmizlerinin vicdanına ürkü salar ve etrafların­


retlerin daki her şeyin ya da bizzat kendilerinin durumu ele
affı hak- vereceğini söyleyerek onları korkuturlar; ama pey-
kında üç
gamberler olarak sürekli emir veren Zerdüşt ve Mu-
ahlakçının
hammed, buna Tanrı korkusunu da ekler ve bu suçu
benzerlik-
işleyen karanlık şeriri lanetlere boğarlar. Tanrısal in-
leri.
tikamın onun üzerinde olacağını söyleyerek, şahidi
olmadığını düşünse de Tanrı tarafından izlendiğini
haber verirler; 838 Çinli filozof ise adaletsizlik ve hak-
sızlıkların suçluların peşini bırakmayacağını ve şeri­
rin daima ilk kurban olduğunu duyurur. 839 Hakaret-
lerin affı hususunda Konfüçyüs diğer ikisinden daha
mükemmeldir. Perslilerin kanun koyucusu ilk seferde
bunun affedilmesini salık verirken, ikinci seferde in-
tikam alınmasına izin verir. 840 Arapların kanun koyu-
cusu hakareti unutmanın daha uygun olduğunu söy-
leyerek, bununla beraber intikam da alınabileceğini

838 Bkz. daha yukarıda, sf. 76. Muhammed'in Tanrı'nın insanların eylemlerini
izlediğine ve bunların O şahit olmaksızın hiçbir şey yapmadıklarına dair
yararlı görüşü, kitabında sık sık belirtilir. Bkz. Kur'an, ı. cilt, sf. 96, 98, 141,
153, 224, 255; 2. cilt, sf. ıı, 17, 27, 28, 31, 42, 62, 146, 159, 180, 183, 188, 196, 197,
199, 294, 304, 307 ve 321.
839 Lucrece'in beşinci kitabındaki şirinin şu güzel dizelerinde geliştirdiği fikir
de budur:
Circumretit enim vis atque injuria quemque,
Atque, unda exorta est, ad eum plerumque revertit;
Nec facile est p/acidam ac pacatam degere vitam,
Qui vio/atfactis communiafredera pacis;
Et si fal/it enim DivCım genus humanumque,
Perpetuo tamen idfore elam dissidere debet.
840 Bkz. daha yukarıda, sf. 75.
ekler. 841 Çinlilerin kanun koyucusu, 842 iyilik yapmaya
devam etmekten başka intikam tanımaz ve salık ver-
mez.
Konfüçyüs'e
Konfüçyüs'e ahlaki üstünlüğünü veren, onun insan
ahlaki
yüreğinin daha derinine inmiş olması, dini buyruk-
üstünlük
larının her yaştaki insana ve tüm uluslara yönelik ol- sağlayan
ması; diğerleri gibi birkaç başlıca noktayla sınırlı kal- nedenler.
mayıp hiçbir konuyu atlamaması; bununla beraber
bunları, uygulamasının kolay ve gerekli olduğunu ka-
nıtladığı az sayıda göreve indirgemesidir. Öğretisinin
çözümlemesini kısaca nasıl yaptığına kulak verelim:
"Size, der tilmizlerine, 843 zekanızın yetilerini doğru
kullanmanız durumunda kendi kendinize öğreneme­
yeceğiniz bir şey öğretmiyorum. Yararlı özdeyişlerini
size aşılamaya çalıştığım bu ahlak anlayışından daha
doğal ve daha basit bir şey yoktur. Sizi teşvik ettiğim
erdemlerin eşsizliği ve bunları uygulamanın gerek-
liliği fikrini yaratmak için, erdemleri sıralamak ye-
terlidir. 844 Bunlar, insanlık, yani ayrım yapmaksızın
tüm hemcinslerine karşı evrensel bir yardımseverlik;
birinden ziyade diğerini kayırmaksızın herkese hak
ettiğini veren adalet; beraber yaşayanların aynı ya-
şam tarzına sahip olması ve aynı elverişlilikler olduğu
kadar aynı sıkıntıları da paylaşmaları için törenlere

841 Bkz. daha yukarıda, sf. 326.


842 Bkz. daha yukarıda, sf. 200.
843 Vie de Confucius, M. Amyot, Memoires concernant !es Chinois, 12. cilt, sf.
139 ve 140. Chou-King, bir vatandaşın tutumunun saygı ve övgüyü hak etme-
si için dokuz zorunlu nitelik belirler: 1° Ağırbaşlılıkla bağışlayıcılığı; 2° meta-
netle dürüstlüğü; 3° ciddiyetle açık sözlülüğü; 4° saygıyla büyük yetenekleri;
5° sebatla kibarlığı; 6° sağduyu ve doğrululukla şefkati; 7° ölçülülükle ayırt
etme yetisini; 8° zekayla uysallığı; 9° güçle hakkaniyeti birleştirmek.
844 Konfüçyüs burada Çinlilerin en önemli saydıkları ve hükümet ve ahlak
anlayışları için temel aldıkları beş erdemi aktarır. Bunlara Jen, Y, Ly, Tche ve
Sin isimlerini verirler. Jen insanlıktır; Y adalet; Ly düzen aşkı ya da belirlenen
adetlere uyum; Tche uygulamaya dökülen bilgece ayırt etme yetisi; Sin ise iyi
niyetliliktir. Bkz. Memoires concernant les Chinois, 7. cilt, sf. 230 ve devamı.

257
ve belirlenmiş adetlere uyumluluk; 845 her şeyde ger-
çeğin aranmasını ve kendini ve diğerlerini aldatmayı
istemeden gerçeği arzulamayı sağlayan sağduyu, yani
zeka ve yürek doğruluğu; ve nihayet dürüstlük ya da
iyi niyet, yani tutumda olduğu kadar söylemde de al-
datmacayı ve gerçeği peçelemeyi ortadan kaldıran,
güvenle karışık şu açık sözlülük, şu yürek açıklığıdır.
İşte ilk öğretmenlerimizi hayatları boyunca saygıde­
ğer kılan ve vefatlarından sonra isimlerini ölümsüz-
leştiren bunlardır. Onları örnek alalım; onların izin-
den gitmek için hepimiz çaba sarfedelim."
Sıradan ahlakçıların sık sık şöyle haykırdığını du-
Üstünlü-
ğüne dair yarız: Tutkularınızı ayaklarınızın altına alın. Sanki
yeni bunları ortadan kaldırmak için istemek yeterli ola-
kanıtlar. caktır. Konfüçyüs daha bilge ve daha ılımlıdır. Tutku-
lara fazlaca hevesli bir biçimde kapılınmamasını iste-
se de, bunların sesine kulak verilmesini yasaklamaz;
yalnızca, ruhun bu coşkun hareketlerini mantığın
yatıştırmasını ve bunlara kılavuzluk etmesini arzu-
lar. Hatta yürek doğruluğu olmaksızın erdemin harici
uygulamasının güvencesi olmadığını gösterdiği için,
tutkular sarhoşluğunda bir çeşit yarar bile görür. 846
Öte yandan asla tilmizlerinin zevklerini, kaprislerini
ve zayıflıklarını alçakça desteklemez. Onlara daima

845 Şapkalar,der Lun-Yu 5. cildin 53. sayfasında, eskiden ince kenevirden


yapılırdı; şimdiyse ipekten yapılıyor. Ne önemi var? Bunun atalarımızın ade-
tlerinden uzaklaşmak olduğu doğrudur; ama bu bir suç teşkil etmez. Böylesi
şeylerde çoğunluğu takip etmeli ve zamana ayak uydurmalıdır.
846 Scientia sinensis, infradictis locis. Konfüçyüs'ün erdemleri onurlandırmak
ve geliştirmek için yaptığı çağrıların hepsini aktarmak isteseydik, bunun
sonu gelmezdi. O, bir yerde erdemin, dünyanın tüm servetlerine tercih
edilmesini ister. Scientia sinensis, ı. kitap, sf. 28, 29 ve 30. Başka bir yerde
bunun her türlü iyiliğin kaynağı olduğunu ve hayattaki en önemli iş haline
gelmesi gerektiğini söyler. Aynı yapıt, sf. 20. Yine başka bir yerde tutkular-
dan bahsederken, eğer bunlar doğru sınırlar içerisine kapatılırsa, bu duru-
mun tutkuyla sağduyunun mükemmel uyumu adını aldığını ve böylesi bir
ortalamanın doğal hal ya da sağduyulu varlığın doğası olduğunu söyler. Sci-
entia sinensis, 2. kitap, sf. 41 ve 42.
şunu söylermiş gibi görünür: Gökyüzü, yüreklerini-
ze bir adalet eğilimi yerleştirdi ve belirgin bir lütufla,
bunu sizin için en elverişli olabilecek yerinize koydu.
O halde, adil ve yararlı olanın insanlar için aynı şey
olduğu fikrini iyice içinize sindirin; bu, kendinizden
memnun olmanızı sağlayacaktır. Tüm eylemlerinizde
ihtiyatlı davranıp, yüreğinizin derinliklerine inmek ve
onun sesini dinlemek için sona ermelerini bekleme-
yin. Hareket etmeden önce önyargısız ve dolambaçsız
bir biçimde vicdanınızı sorgulayın ve o, sizin en yüce
yargıcınız olsun. 847 Bazen dikkatini ihtiyarlığa verir
ve yaşlılara karşı saygı gösterilmesini emreder;848 ba-
zen çocuklara yönlendirerek onların ilk eğilimlerini
gözlemler ve temayüllerine gem vurur; 849 bazen orada
yaşayanların mutluluğunun güvencesi olan şu dingin
erdemleri teşvik etmek üzere evlere iner;850 bazen
devlet idarecilerinin kariyerlerini takip eder, bu kral-
ların otoritesine temsilcilik yapanların sahip olması
gereken başlıca nitelikleri yeni ve harika bir biçimde
belirler, onları görevlerinin önem ve zorluğuyla kor-
kutmak yerine, görevlerini yerine getirmenin zevk
ve görkemiyle teşvik eder;8 5 bazen hükümdarların
1

847 Bkz. daha yukarıda, s( 188 ve 189, vicdanını sorgulama gerekliliği hakkında
söyledikleri.
848 Bkz. daha yukarıda, sf. 188. Konfüçyüs aynı zamanda gençlere ve hatta
çocuklara da saygı gösterilmesini isterdi. Kim, derdi, bir gün onların kendis-
inden daha iyi olmayacağından emin olabilir? Buna karşın onuru ve şanıyla
öne çıkmaksızın kırk ya da elli yaşına gelindiyse, saygı artık hak edilmez
çünkü iş işten geçmiştir. Lun-Yu, 5. bölüm, sf. 58.
849 Bu dokunaklı özen, Quintilien tarafından 5. kitap, 9. bölümde anılan Ar-
eopagos mahkemesinin bir kararını hatırlatıyor. Bu karar, bu mahkemenin
Yunanlıların ilk eğilimleri konusunda nasıl aşırı bir ihtiyatlılık gösterdiğinin
kanıtıdır.
850 Bkz. daha yukarıda, sf. 196.
851 Bkz. daha yukarıda, sf. 196, 197 ve devamı. Söylediklerimize, tilmizlerin-
den biri olan Tsee-Koung'la bir görüşmesi sırasında, idarecilerin görevleri
hakkında yaptığı şu kısa tasviri de ekleyelim. O sırada Tsee-Koung henüz
önemli bir Mandarinlik görevine atanmıştı ve Konfüçyüs'e yeni işinde nasıl
davranması gerektiğini soruyordu: "İşleri ele alırken özenli olun. Durumu

2 59
tahtına yükselir ve onlara sıradanlaşan ama buna rağ­
men fazlasıyla ihmal edilen şu gerçekleri tekrar eder:
Gece-gündüz ulusun refahı için çalışmalıdırlar; onlar
halklarının babalarıdırlarve bu kutsal unvan, iktidar-
larını icra ederken sebepleri ve ölçüleri olmalıdır; ve
nihayet prensin mutluluğu tebaasınınkine bağlıdır
çünkü bu mutluluk onların saygısıyla ilişkili olmalı­
dır. ss2

daha iyi anlamanıza, gerçek olanla öyle gibi görüneni birbirinden ayırt et-
menize ve imkanları kolaylaştırarak işleri adilce sona erdirmenize katkıda
bulunabilecek koşulları harfiyen öğrenin. - Adil olun, çıkar gözetmeyin,
daima tarafsız olun. Adalet kimseye ayrımcılık yapmaz; herkese hak ettiğini
verir. Çıkar gözetmemek hakkaniyete götürür. Çıkar güden kısa sürede adil
olmayı bırakır. Hangi sıfat altında olursa olsun astlardan alınan her şey on-
lara karşı yapılmış gerçek bir hırsızlıktır. - Orun sahibi bir adamın mizaç
eşitliği güven uyandırır; iyilerin onu sevmesini, kötülerin ondan korkmasını
ve herkesin de onu saymasını sağlar. - Yanına yaklaşılması kolay bir insan
olun. Kimseye çatık kaşlar göstermeyin ve size başvuran istisnasız herkesi
iyilikle karşılayın; kendinizi hepsinin ortak babası gibi görmelisiniz. - İşleri
olabildiğince dikkatle ele almak gerekse de, bunları ivedilikle sona erdirm-
eye de çok büyük özen göstermelisiniz. Ancak gerçeği tamamen öğrendikten
sonra bir yargıya varın. - Yılın dört mevsiminin her birinde, halkı görevlerini
bizzat açıklamak üzere en az bir defa toplayın. Sizin tarafınızdan telaffuz
edilen birkaç söz, görevlerini yerine getirmeye teşvik olmaları için sebep
olacaktır. Hiçbir zaman talimatsız kalmalarına izin vermeyin çünkü ne
yapmaları gerektiğini bilmezlerse, bunu yapmadıkları için nasıl suçla-
nabilirler? - Halkı, çiftçiliğe dair işlerle ve kendisi için gerekli işlerle meşgul
olması gerekirken, asla angarya işler yapmaya zorlamayın. - İşte, sevgili Tsee-
Koung, size verilen bu onurlu görevi kabul ederken kaçınılmaz bir şekilde
akdettiğiniz zorunlulukların özeti bu." Vie de Confucius, M. Amyot, sf. 262
ve 263, Memoires de l'Academie, 12. cilt.
852 Bkz. daha yukarıda, sf. 177 ve devamı, 196 ve devamı.

260
KAYNAK GÖSTERİLEN KİTAPLARIN
BASKI BOYUTLARI, YILLARI
VE YERLERİYLE BERABER İSİMLERİ

Ammiani Marcellini rerum gestarum qui supersunt libri, cum notis Valesiorum &
Gronovii, iki yapraklık. Leyde, 1693.
Apuleii opera, cum interpretatione & notis Juliani Floridi, in-4. Paris, 1688.
Arnobii disputationum adversu.s gentes libri VIII, nunc primuni in lucem editis, iki
yapraklık. Roma, 1542.
Athemei Deipnosophistarum libri XV, gr.Ece & latine, ex recensione & cum animad-
version. Isaaci Casauboni, iki yapraklık. Lyon, 1598.
Bobovii tractatus de Turcarum linargia, peregrinatione meccana, circumcisione,
.Egrotorum visitatione, Doktor Hyde'ın bilimsel yazılarının birinci cildi, in-4.
Oxford, 1767.
Boun-Dehesch; Cosmogonie des Parses (Perslilerin Evrendoğumu), Zend-
Avesta'nın 2. cildi, sf. 337 ve devamı.
C.Esaris commentariorum de bello gallico libri quinque, in-12. Lyon, 1689.
Chi-King ya da Odlar kitabı (ahlaki ve siyasi şiirler derlemesi), Duhalde'in 2. cildi ve
Scientia sinensis adlı kitap.
Chou-King, Çinlilerin kutsal kitaplarından biri, Konfüçyüs tarafından derlenen ki-
tap, in-4. Paris, 1770.
Cicenoris opera omnia, iki yapraklık. Basel, 1528.
Clementis Alexandrini opera omnia, gr.Ece & latine, ex editione J. Potteri, iki yap-
raklık. Oxford, 1715.
Confucius Sinarum philosofus; Bu Scientia sinensis ile aynıdır. Bkz. bu başlık.
Kur'an, M. Savary'nin yeni tercümesi, in-8. Paris, 1783.
Description geographique, historique, chronologique, politique et physique de
l'empire de la Chine (Çin İmparatorluğu'nun Coğrafi, Tarihi, Kronolojik, Siyasi
ve Fiziki Tasviri), P. Duhalde, iki yapraklık. Paris 1770.
Diodori Siculi bibliothec.E historic.E libri qui supersunt, gr.Ece & )atine; ad finem
Mss. Recensiti a Petro Wesselingio, iki yapraklık. Amsterdam, 1746.
Diogenis Laertii libri X de vitis, dogmatis & apophtegmatis philosophorum, gr.Ece &
latine, cum annotationibus Isaaci & Merici Casaubonorum, in-4. Amsterdam, 1692.
Dionysii Halicarnassensis antiquitatum romanarum libri quotquot supersunt,
gr.Ece & )atine; ex editione & cum annorationibus Joannis Hudsoni, iki yaprak-
lık. Oxford, 1704.
Euthymii monachi Zigabeni Mohammetica, la grande Bibliotheque des Peres'in
(Ataların Büyük Kütüphanesi) 2. cildi, sf. 292 ve devamı.
D'Herbelot, Doğu halklarını tanımamız için gereken her şeyi kapsayan Bibliotheque
orientale (Doğu Kütüphanesi) ya da Dictionnaire universel (Evrensel Lugat), in-
4. La Haye, 1m.
Herbert de Cherbury, de religione gentilium, errocumque apud eos causis, in-4.
Amsterdam 1663.
Herodoti Halicarnassei libri novem, gr.Ece & !atine, iki yapraklık. Cenevre, 1618.
Hesychii Lexicon cum notis doctorum virorum interis, ve! editis antehac, vel inedi-
tis; animadversiones adjecit Joannes Alberti, iki yapraklık. Leyde, 1746.
Hiao-King ya da Konfüçyüs'ün ana-babaya sevgi ve saygı hakkındaki kitabı,
Memoires concernant les Chinois'nın (Çinlilere Dair İnceleme Yazıları) 4. cildi.

261
Histoire de la Chine (Çin'in Tarihi), Martini, in-12. Paris, 1692.
Histoire generale (Genel Tarih), Ebulfeda bunu Gagnier'nin Muhammed'in hayatını
ele aldığı elyazmasına dayanarak yazmıştır.
Histoire des Juifs et des peuples voisins (Yahudilerin ve Komşu Halkların Tarihi),
Prideaux, in-12. Amsterdam 1722. 1727 baskısından da yararlandım.
Histoire de la religion des anciens Perses et de celle des Banians (Eski Perslilerin ve
Banyanların Dinlerinin Tarihi), Henri Lord, in-12. Paris, 1667.
Historia Philosophice, seu vitce, opiniones, res gestce & dicta philosophorum cujus-
vis sectce, autor est Thomas Stanle'ius, in-4. Leipsick, 1711.
Historia religionis veterum Persarum, & Parthorum & Medorum, autor est Thomas
Hyde, in-4. Oxford, 1760.
Huetii, Abrincensis episcopi, demonstratio evangelica, iki yapraklık. Paris, 1690.
Jablonski Pantheon /Egyptiorum; sive de diis eorum commentarius cum prolego-
menis de religione & theologia /Egyptiorum, in-8. Frankfurt, 1750.
Jamblichi Chalcidensis libri duo, de vita Pythagorce, & orationes, grcece & !atine, ex
editione, J. Arcerii Theodoreti, in-4. Cenevre, 1698.
Ieschts-Sades. Perslilerin dualarının derlemesi. Bkz. Zend-Avesta'nın 2. cildi.
Josephi opera omnia, grcece & !atine, ex nova versione & cum notis Joannis Hudsoni:
accedunt notce Eduardi Bernardi, Jac. Gronovii, iki yapraklık. Amsterdam, 1726.
Kircheri China monumentis illustrata, iki yapraklık. Arnsterdam, 1667.
Leibnitii opera omnia, nunc primum collecta, in classes distributa, studio Ludovici
Dutens, in-4. Cenevre, 1768.
Lettres edifiantes et curieuses de quelques missionnaires de la compagnie de Jesus
(İsa'nın Topluluğundan Bazı Misyonerlerin Aydınlatıcı ve Tuhaf Mektupları), in-
12. Paris, 1717 ve sonrası.
Li-Ki ya da törenler ve görevler kitabı. Bkz. Memoires concernant )es Chinois'nın
4. cildi.
Lois navales des Rhodiens (Rodosluların Gemicilik Kanunları); ardından bunların
Yunanlıların ve Romalıların denizciliği üzerindeki etkileri ve denizciliğin bu iki
halkın gücü ve ahlak kuralları üzerindeki etkileri hakkındaki inceleme, M. de
Pastoret, in-8. Paris, 1784.
Lun-Yu, Çinliler için ikinci derecedeki din kitaplarından biri. Bkz. Scientia sinensis.
Mahumetis Alcorani textus universus, arabice & )atine; ex versione & cum notis &
refutatione Ludovici Maraccii: accessit ejusdem Maraccii prodromus de vita Ma-
humetis & de Alcorano, iki yapraklık. Padoue, 1698.
Memoires de l'Academie Royale des Inscriptions et Belles-Lettres (Kraliyet Yazıtlar
ve Edebiyat Akademisi'nin İnceleme Yazıları), in-4. Paris, 1736 ve sonrası.
Memoires concenant l'histoire, !es sciences, !es arts, ete. des Chinois (Çinlilerin Ta-
rihine, İlimlerine, Sanatlarına, vs. Dair İnceleme Yazıları), in-4. Paris, 1776 ve
sonrası.

Memoires (İnceleme Yazıları), P. Lecomte bu eserde Çin'in günümüzdeki durumu-


nu ele alır, in-12. Paris, 1697.
Montesquieu (Eserleri), in-12. Amsterdam, 1761.
Notice de l'Y-King (Y-King'in Özeti), Visdelou; Chou-King'in devamınde bulunur.
Observations (Gözlemler), P. Gaubil'in Chou-King hakkında gözlemleri; aynı yapı-
tın devamında bulunur.
Platonis opera, grcece & la tine, ex versione Joannis Serrani, & cum ejus annotationi-
bus; edente Henrico Stephano, iki yapraklık. Paris, 1578.
C. Plinii secundi historia naturalis cum interpretatione, notice & indice Joannis
Harduini, in-4. Paris, 1685.
Plutarchi opera omnia, gri!!ce & !atine, iki yapraklık. Paris, 1624.
Pomponii Meli!! libri tres de situ orbis, iki yapraklık. Paris, 1540.
Porphyrii libri quatuor de abstinentia ab esu animalium, !atine, ex interpretatione
Joann. Bern. Feliciani, in-4. Venedik, 1547.
Porphyrus, de vita Pythgori!!, in-4. Amsterdam, 1707.
Precis raisonne du systeme theologique, ceremonial et moral des livres Zends et
Pehlvis (Zend ve Pehlvis Kitaplarının Tanrı bilimsel, Törensel ve Ahlaki Sistemi-
nin Açıklamalı Özeti), M. Anquetil du Perron; Zend-Avesta'nın 2. cildinin so-
nunda bulunur.
Religion des Mahometans (Müslümanların Dini), bu, aydınlatıcı bilgiler veren kitap
kendi bilginleri tarafından yazılmıştır. Adrien Reland'ın Latincesiyle yayımlanan
kitap, o sırada henüz ortaya çıkmamış bir Müslüman mezhebiyle de zenginleşti­
rilmiştir, in-12. La Haye, 1721.
Sadder, Magorum liber, Zoroastri pr.ecepta & canones continens, in usum ecclasii!!
Magorum & fidelium eorum omnium; Doktor Hyde'ın kitabının devamındadır.
Scientia sinensis la tine exposita, studio P. P. Societatis Jesu, iki yapraklık. Paris, 1687.
Siao-Hao, M. S. 12. yüzyılda yazılan, Çin'in klasiği. Bkz. Duhalde'in 2. cildi.
Solini capitula de situ & memorabilibus orbis; Antiquitatum variarum autores adlı
derlemede yer alır.
Strabonis rerum geographicarum libri XVII, gr.ece & !atine, iki yapraklık. Basel, 1549.
Suidi!! Lexicon, gri!!ce & la tine, ex versione /Emilii Por~i, recognita & notis perpetuis
illustrata, studio & labore Ludolphi Kusteri, iki yapraklık. Cantorbery, 1705.
Ta-Hio, Çin'in klasik kitaplarından biridir. Bkz Scientia sinensis adlı yapıt.
Tchong-Yong ya da ortayol, Konfüçyüs. Yine bkz. Scientia sinensis ve Memoires
concernant les Chinois'nın ı. cildi.
Traite sur quelques points de la religion des Chinois (Çinlilerin Dininin Bazı Nokta-
ları), Longobardi, CEuvres de Leibnitz'in (Leibnitz'in Eserleri) 4. cildinde yer alır.
Valerii Maximi factorum & dictorum memorabilium libri novem, in-16. Venedik, 1501.
Vendidad-Sade, Perslilerin dini kitaplarından biri. Bkz. Zend-Avesta'nın ı. cildinin
2. bölümü.
Vie de Confucius (Konfüçyüs'ün Hayatı), P. Couplet; Scientia sinensis'in başında
yer alır.
Vie (nouvelle) de Confucius (Konfüçyüs'ün Yeni Hayatı), M. Amyot; Memoires con-
cernant les Chinois'nın 12. cildinde yer alır.
Vie de Mahomet (Muhammed'in Hayatı), Gagnier, in-12. Amsterdam, 1748.
Vie de Mahomet, Prideaux, in-12. Amsterdam, 1727.
Vie de Mahomet, M. Savary: Kur'an tercümesinin başında yer alır.
Vie de Zoroastre (Zerdüşt'ün Hayatı), M. Anquetil du Perron; Zend-Avesta'nın ilk
cildinin ikinci bölümünün başında yer alır.
Voyage en Perse (Pers'e Seyahat), Chardin, in-12. Amsterdam, 1711.
Voyages (Seyahatler), Pietro della Valle, in-12. Paris, 1745.
Voyages, Tavernier, in-12. Paris, 1713.
Voyage du Levant (Ortadoğu Seyahati), Tournefort, in-8. Lyon, 1717.
Xenophontis opera omnia, gri!!ce & )atine, ex versione Joannis Leunclavii; accedit
ejusdem appendix nova, ex editione, cum notis & indice /Emilii Porti, iki yap-
raklı!<. Paris, 1625.
Zend-Avesta, Zerdüşt'ün kendi teolojik, fiziki ve ahlaki görüşlerini, törenleri, vs.
kapsayan ve açıklamalarla Fransızcaya M. Anquetil du Perron tarafından orijinal
Zend'den tercüme edilen kitabı, in-4. Paris, 1771.
Zerdüşt, Konfüçyüs ve Muhammed
lnaklarının, kanunlarının ve ahlak anlayışlarının tasvirleriyle,
Mürit. Kanun koyucu ve Ahlakçı olarak karşılaştırılmıştır
Claude Emmanuel Joseph Pierre
www.avestakitap.com
http://www.facebook.com/wesanenavesta
https://twitter.com/avestayayin
https://i nstagram .cam/avestayayi n
http://www.youtube.com/avesta 1995
avestayayinlari@yahoo.com

You might also like