You are on page 1of 365

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK SANATI ANABİLİM DALI

OSMANLI MİNYATÜRÜNDE KADIN


(Levnî Öncesi Üzerine Bir Deneme)

Yüksek Lisans Tezi

Hesna HARAL

İstanbul, 2006
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK SANATI ANABİLİM DALI

OSMANLI MİNYATÜRÜNDE KADIN


(Levnî Öncesi Üzerine Bir Deneme)

Yüksek Lisans Tezi

Hesna HARAL

TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Selçuk MÜLAYİM

İstanbul, 2006
ÖNSÖZ

“Osmanlı Minyatüründe Kadın (Levni Öncesi Üzerine Bir Deneme)” başlıklı tezde,
şimdiye kadar az sayıda çalışmaya konu olan, Osmanlı minyatüründe kadın imgesi
değerlendirilmeye çalışıldı. Tarih, din, edebiyat, bilim konulu yazma eserler ve albümler
içinde yer alan minyatürlerde, kadının hangi konular içinde nasıl tasvir edildiği tezin ana
temasını oluşturmaktadır. Elbette üç yüzyıl gibi ( XV, XVI ve XVII ) geniş bir zaman
diliminde kadının, kitap resminde ne şekilde yer aldığı zaman ve kapsam açısından geniş
çalışmalarda farklı değerlendirilebilir. Bu çalışma bu konuyla ilgili nihai noktayı oluşturacak
mükemmellik iddiasında değildir. Fakat yurt içinde Türk İslam Eserleri Müzesi, Süleymaniye
Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı Müzesi gibi değerli yazma eser kütüphanelerindeki
ulaşılabilen Osmanlı yazmaları üzerinde çalışılmıştır. Yurt dışındaki yazma eserlerin
kataloglarına ve yayınlanan minyatürlere bakılarak çok sayıda minyatür gözden geçirilmiştir.
Kadın imgeleri değerlendirilirken farklı alanlardan okumalar yapmaya gayret edilmiştir.

Osmanlı kültürü ve tarihi, İslam minyatürünün farklı okulları, Selçuklu sanatı,


Osmanlı tasvir üslubunu etkileyen başka kültürlerin sanatları ve Osmanlı nakkaşının
yaratıcılığı gibi konular ileride derinlemesine incelendiğinde daha ayrıntılı değerlendirmeler
yapmanın mümkün olacaktır.

Bu çalışmada ufuk açıcı büyük katkı ve yönlendirmelerinden dolayı danışman hocam


Sayın Prof. Dr. Selçuk Mülayim’e, çabalarımla ulaşamadığım birçok kaynağı görmemi
sağlayan, yorumlarını esirgemeyen hocam Sayın Prof. Dr. Banu Mahir’e, ilme değer veren
İstanbul Müftüsü Sayın Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı’ya, yardımlarını esirgemeyen arkadaşım
Mustafa’ya, fotoğrafları dizen ve sayfa düzenini yapan Sayın Ahmet Akman’a ve eşi Fadime
Akman’a, beni maddi ve manevi hep destekleyen annem Saliha Haral ve babam İbrahim
Haral’a, sabırlı kardeşlerime ve Goncam’a çok teşekkür ederim.

Hesna Haral
İstanbul / 2006
II

İÇİNDEKİLER

Sayfa No.
ÖNSÖZ
İçindekiler...................................................................................................................II
Özet............................................................................................................................ IV
Abstarct.......................................................................................................................V
Resim Listesi..............................................................................................................VI
Çizim Listesi............................................................................................................. XVII
Kısaltma Listesi....................................................................................................... XIX

1. GİRİŞ…………………………………………………………………………..... 1
1.1. Konunun çerçevesi........................................................................................ 1
1.2. Kaynak ve Araştırmalar…………………………………………………… 4
1.3.Yöntem…………………………………………………………………….. 6
1.4. Osmanlı Öncesi Türk Minyatüründe Kadın………………………………. 7

2. KATALOG……………………………………………………………………… 10

3. MİNYATÜRDE KADIN………………………………………………………. 134


3.1. Dini Kişilik Olarak Kadın………………………………………………… 134
3.1.1. İnanç Olaylarında Kadın…….............................................................. 135
3.1.2. İslam Peygamberinin Yakın Çevresi……………………………….... 151
3.2. Toplumsal Tipler………………………………………………………….. 158
3.2.1. Osmanlı Tipleri……………………………………………………… 159
3.2.2. Osmanlı Dışı Tipler ……………………………………………….... 188
3.3. Edebiyat Tipleri Olarak Kadın……………………………………………. 197

4. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ……………………………………………. 205


4.1. Kronolojik Gelişme ve Yazmalarda Yoğunluk……………………………. 205
4.2. Giysiler ve Duruş …………………………………………………………. 207
4.3. Sonuç ……………………………………………………………………… 215

KAYNAKÇA……………………………………………………………………… 218
III

RESİMLER………………………………………………………………………. 228
ÇİZİMLER……………………………………………………………………….. 331
IV

ÖZET

Bu tez, Osmanlı kitap resminin ilk örneklerini barındıran XV. yüzyıldan Nakkaş
Levnî’nin eserler verdiği XVIII. yüzyıl başlarına kadar ki dönemde, kadın imgesinin
hangi konular içinde nasıl yer aldığını çözümlemeye çalışmaktadır. Minyatürlerin
konusu göz önüne alınarak, kadın imgesinin kimliği saptanmış ve kadın figürleri üç ana
başlık altında değerlendirilmiştir.

Edebiyat, coğrafya, tarih, bilim konulu Osmanlı yazmalarında ve albüm


resimlerinde kadın figürünün edebi, dini ve toplumsal tipler olarak işlendiği
düşünülmektedir. Her bir tip kendi içinde alt grupları barındırmaktadır. Farklı konu
alanlarından eserler içinde, bir inanç olayıyla veya farklı dinlerden peygamberlerin
hikayeleriyle bağlantılandırılan kadınların kimler olduğu ne şekilde betimlendiği
araştırılmıştır. Osmanlı ve Osmanlı dışından tipler betimlenirken ne gibi farklılıklar
gözlemlendiği aktarılmıştır. Toplumdan tipler için, iç ve dış gibi mekan ile ilgili
algılamaların kadın betimlemesinde ne gibi farklılıklara yol açtığı incelenmiştir. Edebi
tiplere ele alınmıştır.

Osmanlı nakkaşlığını etkileyen Orta Asya, Selçuklu sanatı, İslam minyatürünün


başkaca okulları ve Osmanlının temas ettiği kültürlerin sanatlarıyla etkileşimleri ve
Osmanlı nakkaşının yaratıcılığı gibi konular çözümlendiğinde Osmanlı minyatüründe
değişen zamana ve himaye edenin zevkine göre, kadın figürünün ayrıntılı olarak daha
farklı değerlendirilebileceği düşünülmektedir.
V

ABSTRACT

The Thesis titled as “ Women in Ottoman Miniature Painting (A Essay on before


The Times of Levnî) tries to explain in which contexes and how the images of women
are depicted between XV th and XVIII th centuries. The images of women are evaluated
in three main categories which are based on the themes of miniatures and identities of
the women.

It was thought that the images of women in illustarated historical, literary and
scientific texts and albums can be classifed as a religious, social end literary types.
Every type includes other subcategories. In the literature derived from various fields,the
women figures who are somehow related to a religious event or involved in the stories
of different prophets are investigated in terms of their identity and the way they are
depicted in the miniatures. The difference between the depiction of Ottoman women
and the depiction of non-Ottoman women is also explored in the thesis. For the figures
from the Ottoman society, how the concept of indoor and outdoor places make a
difference in the depiction of women is studied. Literary figures are also invesigated.

When the subjects such as the effects of Middle Asia and Seljukid arts, other
schools of Islamic miniature painting on Ottoman miniature painting, the interaction
between the Ottoman art and the arts of the countries which the Emprie had relations
with and the creativity of Ottoman miniature painter are studied in more details, it is
thought that the women figures can be evaluated differently with respect to era and the
taste of sovereign.
VI

Resim Listesi

Resim 1. Miran duvar resmi

İ.S. III. yüzyıl (Güner İnal, Türk Minyatür Sanatı Başlangıcından Osmanlılara
Kadar, Ankara, 1995, Resim 2).

Resim 2. Uygur minyatürü

İ.S. IX-X.yüzyıl (Güner İnal, Türk Minyatür Sanatı Başlangıcından Osmanlılara


Kadar, Ankara, 1995, Resim 3).

Resim 3. Gündelik hayat sahnesi

Kitâb el-Tiryâk, XII. yüzyıl sonu, [VÖNB, A.F. 10, y. 1r].

Resim 4. Otomatik içki ikram cihazı

Kitâb fî Ma’rifet el-Hıyal el-Hendesiya, XIII. yüzyıl, [TSMK, H. 414, y. 106b].

Resim 5. Varka ve Gülşah’ın vedalaşması

Varka ve Gülşah, XIII. yüzyıl, [TSMK, H. 841, y. 33b].

Resim 6. Hz. Muhammed, Varka ve Gülşah’ın mezarını ziyaret ediyor

Varka ve Gülşah, XIII. yüzyıl, [TSMK, H. 841, y. 70].

Resim 7. Şirin’in banyosu

Nizamî Hamsesi, 1440, [TSMK, H. 774, y. 39].

Resim 8. Sancar ile yaşlı kadın

Nizamî Hamsesi, 1440-1443, [TSMK, R. 855, y. 20a].

Resim 9. Sevgililer gül bahçesinde

Dilsûznâme, 1455-1456, [OBL, M.s. Quaseley, 133, y. 49a].

Resim 10. Sultan’ın meclisi


VII

Külliyât-ı Kâtibî, y. 1460, [TSMK, R. 989, y. 93a].

Resim 11. Eyüp ve Salman genç sultanın huzurunda

Külliyât-ı Kâtibî, y. 1460, [TSMK, R. 989, y. 229b-230a].

Resim 12. Avretlerin sünnet edilmesi ve ferclerinde biten fazla etin kesilmesi

Cerrâhhiyetü’l-Hakaniyye, 1468, [PBN, Suppl.Turc. 693, y. 110b].

Resim 13. Nifas kanı tutulan veya çocuğu rahimde kalan kadının tedavi edilmesi
Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye, 1468, [PBN, Suppl.Turc. 693, y. 120b].

Resim 14. Kan akan bevasiru bağlamanın ve kesmenin yolu

Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye, 1468, [PBN, Suppl.Turc. 693, y. 123a].

Resim 15. Kadınların ferclerinde olan nasırların, kızıl sivilcelerin ve siğillerin tedavisi

Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye, 1468, [PBN, Suppl.Turc. 693, y. 112a].

Resim 16. Behram Gur’un eğlencesi

Hamse-i Hüsrev Dehlevî, 1498, [TSMK, H. 799, y. 175b].

Resim 17. Behram Gur’un eğlencesi

Hamse-i Hüsrev Dehlevî,1498, [TSMK, H. 799, y. 186b].

Resim 18. Behram Gur’un eğlencesi

Hamse-i Hüsrev Dehlevî,1498, [TSMK, H. 799, y. 196b].

Resim 19. Belkıs ve Süleyman peygamber

Süleymannâme, y. 1500, [DCBL, 406].

Resim 20. Hz. Süleyman ve Belkıs

Mantıku’t-Tayr, 1515, [TSMK, EH. 1512, y. 1b-2a].

Resim 21. Kale kuşatması


VIII

Selimnâme, y. 1525, [TSMK, H. 1597-1598, y. 235a].

Resim 22. Bozoklu Celal İsyanı

Selimnâme, y. 1525, [TSMK, H. 1597-98, y. 264a].

Resim 23. II. Beyazıt’ın cenazesi

Selimnâme, y. 1525, [TSMK H. 1597-1598, y. 62a].

Resim 24. Cihan Şah’ın, Şemse ile iki kız kardeşinin havuzda yıkanışlarını seyretmesi

Câmasbnâme, 1527, [LBL, Add. 2492, y. 108b].

Resim 25. Leyla ile Mecnun’un buluşması

Hamse-i Nevâî, 1530-31, [TSMK, H. 802].

Resim 26. Bir gencin peri kızlarını gözetlemesi

Hamse-i Nizamî, 1540-1541, [TSMK, H. 758, y. 383a].

Resim 27. Aydos Kalesi’nin alınışı

Osmannâme, y. 1558, [NYHPK, y. 70b].

Resim 28. Sultan Osman’ın Şeyh Edebali ile sohbeti

Osmannâme, y. 1558, [NYHPK, y. 9a].

Resim 29. I. Murad’ın kızı Nefise, kocasının affedilmesini talep ediyor

Osmannâme, y. 1558, [NYHPK, y. 150a].

Resim 30. Havva’nın Adem’e cennet meyvesi buğdayı vermesi

Enbiyanâme, y. 1558, [İtalya’da özel bir koleksiyon].

Resim 31. Kanuni Sultan Süleyman’ın meclisi

Süleymannâme, 1558, [TSMK, H. 1517, y. 412a].


IX

Resim 32. Kanuni Sultan Süleyman’ın meclisi

Süleymannâme, 1558, [TSMK, H. 1517, y. 71a].

Resim 33. Kraliçe Isabella ve çocuk Stephan’ın kabülü

Süleymannâme, 1558, [T.SMK, H. 1517, y. 441a].

Resim 34. Rodos’un fethi

Süleymannâme, 1558, [TSMK, H. 1517, y. 154b].

Resim 35. Devşirme toplanması

Süleymannâme, 1558, [TSMK, H. 1517, y. 154b].

Resim 36. Havuzda yansımasını izleyen saray kadını ve eşi

Ravzat el-Uşak, y. 1560, [San Diego, Edwin Binney 3rd Collection, y. 23a].

Resim 37. Bahar ağacına dolanmış genç kadın

Albüm, y. 1560-70, [TSMK, H.2168, y. 30a].

Resim 38. Divanda kadın

Şehnâme-i Selim Han, 1581, [TSMK, A. 3595, y. 27a].

Resim 39. Hafsa Kalesi’nin fethi

Şehinşehnâme I, 1581, [İÜK, F. 1404, y. 50b].

Resim 40. Sakatların geçişi

Sûrnâme-i Hümâyûn, 1582, [TSMK, H. 1344, y. 290a].

Resim 41. Borçları affedilen mahkumlar

Sûrnâme-i Hümâyûn, 1582, [TSMK, H. 1344, y. 201b-202a].

Resim 42. Nalbantların geçişi


X

Sûrnâme-i Hümâyûn, 1582, [TSMK, H. 1344, y. 53b].

Resim 43. Demircilerin geçişi

Sûrnâme-i Hümâyûn, 1582, [TSMK, H. 1344, y. 291b].

Resim 44. Sazendelerin tekrar gelişi

Sûrnâme-i Hümâyûn, 1582, [TSMK, H. 1344, y. 404a].

Resim 45. Vak Vak Ağacı’na asılı cariyeler

Tarih-i Hind-i Garbi, y. 1582, [TSMK, R. 1488, y. 18b].

Resim 46. Adem, Havva ve on üç ikizi

Zübdetü’t-Tevârih, 1583, [TİEM, 1973, y. 18b].

Resim 47. Adem, Havva ve sekiz ikizi

Zübdetü’t-Tevârih, 1583, [DCBL 414].

Resim 48. I. Murad’ın Vize, İnceğiz ve Çatalburgaz hisarlarının fethinden sonra bir kavak

gölgesinde dinlenmesi

Hünernâme I, 1584, [TSMK, H.1523, y. 88a].

Resim 49. Çelebi Sultan Mehmed’in Eflak Seferine giderken Tuna Nehri kenarında

Uruscuk’ta kovandan bal çalanları cezalandırması

Hünernâme I, 1584, [TSMK, H.1523, y. 121a].

Resim 50. Holu ülkesine giren Osmanlıların kadın ve erkeklerin sığındığı yere hücum ederek
kadın ve çocuklar hariç erkekleri öldürmeleri

Nusretnâme, 1584, [TSMK, H. 1365, y. 161a].

Resim 51. Kalenin alınıp halkın esir edilmesi

Nusretnâme, 1584, [TSMK, H. 1365, y. 154a].


XI

Resim 52. Adil Giray Han’ı esir alan kör şahın, karısı ile ilişkiye girdiği zannıyla karısı ve kız

kardeşini öldürmesi

Nusretnâme, 1584, [TSMK, H. 1365, y. 229a].

Resim 53. Şehzade Beyazıt’ın ölümünden sonra çıkan karmaşa esnasında kavgadan halas

olanların günahlarının affedilmesi ve bir kadının rika sunması

Hünernâme II, 1588, [TSMK, H. 1524, y. 248a].

Resim 54. Davasının görülmesi için bir kadının arzuhal vermesi

Hünernâme II, 1588, [TSMK, H. 1524, y. 52b].

Resim 55. Sultan Selim’in Hac dönüş yolunda Mevlic diye bilinen yerde sekizinci konağa su
kuyuları kazdırarak ve kale bina ettirerek güzel hayır yapması

Hünernâme II, 1588, [TSMK, H. 1524, y. 291a].

Resim 56. Sultanın yaşlı bir kadını dinlemesi

Hünernâme II, 1588, [TSMK, H. 1524, y. 152b].

Resim 57. Sultan Süleyman Han Hazretleri Bağdat’ı aldıktan sonra İmam Hüseyin Ravzası’nı

ziyaret ediyor

Hünernâme II, 1588, [TSMK, H. 1524, y. 40a].

Resim 58. Sultan Süleyman Han, bahar mevsiminde Bağdat etrafında avlanırken bir kadının

padişaha bir sepet nar hediye etmesi

Hünernâme II, 1588, [TSMK, H. 1524, y. 36b].

Resim 59. Nuh’un Gemisi

Zübdetü’t-Tevârih, y. 1588, [TSMK H. 1321, y. 21b].

Resim 60. Nuh’un gemisi


XII

Ravzatü’s-safa, [SK, Damat İbrahim Paşa, 906].

Resim 61. Züleyha müzayedede Yusuf’u satın alıyor

Yusuf u Züleyha, y. 1585-90, [CBL, 428, y. 109b].

Resim 62. Züleyha’nın Yusuf’u görünce gözlerinin açılması

Yusuf u Züleyha, y. 1585-90, [CBL, 428, 179b].

Resim 63. Adem ve Havanın cennetten kovulmaları

Hadîkatü’s-süedâ, 1594, [SK, Fatih 4321, y. 9a].

Resim 64. Hz. Muhammed’in doğacağı an meleklerin Amine’ye cennet saçıları saçması

Siyer-i Nebî I, y. 1595, [TSMK, H. 1221, y. 21b].

Resim 65. Hz Muhammed’in doğumundan sonra üç meleğin gümüş ibrik, zebercetten leğen
ve ipek havlu getirmesi

Siyer-i Nebî I, y. 1595, [TSMK, H. 1221, y. 223b].

Resim 66. Süt anne Halime’nin Hz. Muhammed’i emzirmesi

Siyer-i Nebî I, y. 1595, [TSMK H. 1221, y. 255a].

Resim 67. Süt anne Halime’nin Hz. Muhammed’i emzirmesi

Ravzatü’s-safâ, [SK, Damat İbrahim Paşa, 906].

Resim 68. Hz. Muhammed, Hatice ve Ali ile namaz kılıyor

Siyer-i Nebî I, y. 1595, [TSMK, H. 1221, y. 283b].

Resim 69. Hz. Muhammed kızı Fatma ile Ali’yi evlendiriyor

Siyer-i Nebî IV, y. 1595, [DCBL, T 419, y. 24b].

Resim 70. Hz. Muhammed’in karısı Ayşe, Mutlaka Kabilesi reisinin esir edilen kızını, Hz.
Muhammed’in yanına getiriyor
XIII

Siyer-i Nebî VI, y. 1595, [TSMK, H. 1223, y. 136b].

Resim 71. Mekke’den Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed ve Ebubekir’i, Medineli
hanımlar kasideler söyleyerek karşılıyor

Siyer-i Nebî III, y. 1595, [NYPL, Spencer Koleksiyonu, y. 346b].

Resim 72. Hüsrev Şirin’i yıkanırken seyrediyor, y. 1595

Divân-ı Bakî, [LBL, Or. 7084, y. 67b].

Resim 73. Genç şehzadenin kadın çalgıcılar ve kadın dansçıyla eğlenmesi

Divân-ı Bakî, y. 1595, [LBL, Or. 7084, y. 10b].

Resim 74. Haremde doktor

Hümâyûnnâme, y. 1595-1600, [TSMK, H. 843, y. 163b].

Resim 75. Süleyman’a Hızır’ın yaşam suyunu getirmesi, y. 1589

Hümâyûnnâme, [LBL, Add. 15153, y. 394a]

Resim 76. Valide Sultan’ın cenazesinin toplu kapıdan çıkarılması

Şehinşehnâme II, 1597, [TSMK, B. 200, y. 146a].

Resim 77. Müslüman yetimlere hilat giydirilmesi ve onların sünnet ettirilmesi

Şehinşehnâme II, 1597, [TSMK, B. 200, y. 81a].

Resim 78. III. Mehmed’in Eğri Seferi’nden dönüşü

Eğri Fetihnâmesi, y. 1598, [TSMK, H.1609, y. 68b-69a].

Resim 79. Cennet bahçesi, XVII. yüzyıl, [PFL, T7].

Resim 80. Cennet

Ahvâl-i Kıyamet, XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı, [SK, Hafid Efendi 139, y.
50b].
XIV

Resim 81. Cehennem

Ahvâl-i Kıyamet, XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı, [SK, Hafid Efendi 139, y.
38b].

Resim 82. Kadınlı erkekli kır eğlencesi

Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî, 1597-1598, [ İÜK, T 6624, y. 101a].

Resim 83. Kır eğlencesi

Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî, y. 1600, [TSMK, B. 373, y. 243b].

Resim 84. Ferruh ile Hüma’nın beyin bahçesinde eğlenmeleri

Destan-ı Ferrûh u Hûma, 1601, [İÜK, T. 6043, y. 206a].

Resim 85. Haremde eğlence

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, y. 19a].

Resim 86. Bahçede kadınlar

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, y. 14a].

Resim 87. Âl-i Osman ecdadından Yalvaç Bey’in fukaraya sadaka ve libas vermesi

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, y. 6b].

Resim 88. Sevgililer

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, y. 14a].

Resim 89. Yaşlı kadın minyatürü

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, 27a].

Resim 90. Çıplak kadın

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408].

Resim 91. Dere kenarında basılan çift


XV

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, y. 27a].

Resim 92. Ev içi giysileri ile bir Osmanlı kadını

I. Ahmed Albümü, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, B. 408, y. 16a].

Resim 93. Adem ve Havva’nın cennetten çıkarılması

Falnâme , y. 1610, [TSMK, H. 1703, y. 7b].

Resim 94. Hz. Süleyman ve Sebe kraliçesi Belkıs

Falnâme, y. 1610, [TSMK, H. 1703].

Resim 95. Hz. Cebrail, Yunus peygamberi balığın karnından çıkarıyor

Falnâme, y. 1610, [TSMK, H. 1703].

Resim 96. Genç kadın

Albüm, XVII. yüzyıl başı, [TSMK, H. 2135, y. 26a].

Resim 97. Cuma selamlığı

Divân-ı Nadirî, 1618-1622, [TSMK, H. 889, y. 10a].

Resim 98. İran elçisinin padişahın huzuruna çıkması

Şehnâme-i Nâdirî, y. 1620, [TSMK, H. 1124].

Resim 99. Kenan Paşa’nın geçişi

Paşanâme, y. 1630, [LBL, Sloane Add. 3534, y. 20a]

Resim 100. Gelin

Albüm, y. 1645-1650, [İDMK, 2380].

Resim 101. Şehirli genç kadın

Albüm, XVII. yüzyılın ikinci yarısı, [TSMK, H. 2132/4].


XVI

Resim 102. Vak Vak Adası kraliçesi ve vatandaşlarından üç kadın

Acâibü’l-Mahlukât, 1654-1655, [LBL, Or. 13935, y. 77a].

Resim 103. Sultana dairesinde kahve sunulurken

y. 1688, [PBN, Od. 6].

Resim 104. Fasıl heyeti

y. 1688, [PBN, Od. 6].

Resim 105. Adem ve Havva

Silsilenâme, 1692, [NB, Hs. BOZ 183, y. 2a].

Resim 106. Meryem ve İsa

Silsilenâme, 1692, [VÖNB, Hs. AF 17, 13a].


XVII

Çizim Listesi

Çizim 1. Dilsûznâme [OBL, M.s. Quaseley, 133, y. 49a]’den portre detayı.

Çizim 2. Külliyât-ı Kâtibî [TSMK, R. 989, y. 93a]’den portre detayı.

Çizim 3. Külliyât-ı Kâtibî [TSMK, R. 989, y. 93a]’den portre detayı.

Çizim 4. Külliyât-ı Kâtibî [TSMK, R. 989, y. 229b-230a]’den portre detayı.

Çizim 5. Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye [PBN, Suppl.Turc. 693, y. 120b]’den portre detayı.

Çizim 6. Osmannâme [NYHPK, y. 70b]’den portre detayı.

Çizim 7. Süleymannâme [TSMK, H. 1517, y. 71a]’den portre detayı.

Çizim 8. Ravzat el-Uşak [San Diego, Edwin Binney 3rd Collection, y. 23a]’dan portre
detayı.

Çizim 9. Albüm [TSMK, H.2168, y. 30a]’den portre detayı.

Çizim 10. Sûrnâme-i Hümâyûn [TSMK, H. 1344, y. 404a]’dan portre detayı.

Çizim 11. Sûrnâme-i Hümâyûn [TSMK, H. 1344, y. 53b]’dan portre detayı.

Çizim 12. Sûrnâme-i Hümâyûn [TSMK, H. 1344, y. 291b]’dan portre detayı.

Çizim 13. Şehinşehnâme II [TSMK, B. 200, y. 146a]’den portre detayı.

Çizim 14.Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî [ İÜK, T 6624, y. 101a]’den portre detayı.

Çizim 15. I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408, 27a]’nden portre detayı.

Çizim 16. I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408, y. 27a]’nden portre detayı.

Çizim 17. I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408]’nden portre detayı.

Çizim 18. Albüm [TSMK, H. 2135, y. 26a]’den portre detayı.

Çizim 19. Divân-ı Nadirî [TSMK, H. 889, y. 10a]’den portre detayı.

Çizim 20. Albüm [TSMK, H. 2132/4]’den portre detayı.


XVIII

Çizim 21. Hamse-i Hüsrev Dehlevî [TSMK, H. 799, y. 186b]’den portre detayı.

Çizim 22. Selimnâme [TSMK, H. 1597–1598, y. 235a]’den portre detayı.

Çizim 23. Nusretnâme [TSMK, H. 1365, y. 154a]’den portre detayı.

Çizim 24. Hünernâme II [TSMK, H. 1524, y. 36b]’den portre detayı.

Çizim 25. Süleymannâme [TSMK, H. 1517, y. 154b]’den portre detayı.

Çizim 26. Hünernâme I [TSMK, H.1523, y. 88a]’den portre detayı.

Çizim 27. Hünernâme I [TSMK, H.1523, y. 121a]’den portre detayı.

Çizim 28. Câmasbnâme [LBL, Add. 2492, y. 108b]’den portre detayı.

Çizim 29. Divân-ı Bakî [LBL, Or. 7084, y. 67b]’den portre detayı.

Çizim 30. Yusuf u Züleyha [CBL, 428, y. 109b]’dan portre detayı.

Çizim 31. Enbiyanâme [İtalya’da özel bir koleksiyon]’den portre detayı.

Çizim 32. Siyer-i Nebî IV [DCBL, T 419, y. 24b]’den portre detayı.

Çizim 33. Albüm [TSMK, H. 2132/4]’den detay.

Çizim 34. I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408, 27a]’den detay.

Çizim 35. I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408, y. 16a]’den detay.


XIX

Kısaltma Listesi

A. III. Ahmed Kitaplığı ve Ayasofya Kitaplığı

B. Bağdat Kitaplığı

BÜ Boğaziçi Üniversitesi

Coll. Collection

çev. Çeviren

DCBL Dublin Chester Beaty Library

EH. Emanet Hazinesi Kitaplığı

H. Hazine Kitaplığı

Haz. Hazırlayan

HÜ Hacettepe Üniversitesi

İDMK İstanbul Deniz Müzesi Kitaplığı

İÜ EF İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

İÜ İstanbul Üniversitesi

İÜK İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi

Kat. Katalog

KMM Konya Mevlana Müzesi

LBL Londra British Library

LBM Londra Brtish Museum

MATK Milletlerarası Türkoloji Kongresi


XX

MATSK Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi

MÜ Marmara Üniversitesi

NYHPK New York Hans P. Kraus Koleksiyonu

NYPL New York Public Library

OBL Oxford Bodlein Library

PBN Paris Bibliotheque Nationale

PFL Philadelphia Free Library

R Revan Kitaplığı

s. Sayfa

SK İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi

TDVİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

TİEM Türk İslam Eserleri Müzesi

TSM Topkapı Sarayı Müzesi

TSMK Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi

TTK Türk Tarih Kurumu

UÜ FEFSD Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

VÖNB Viyana Österreiche Nationalbibliothek

y. Eser isminden sonra yaprak

y. Tarihlerden önce yaklaşık


1. GİRİŞ

1.1. Konunun Çerçevesi

Yarım asrı bulan Osmanlı minyatür tarihi yazımının, gelişim süreci içinde bir
konuya ya da temaya odaklanan çalışmaların 1990’lı yıllardan sonra arttığı gözlenir.
Daha önceki çalışmalar, betimlenen sahnelerin tanımlanması ve resimlerdeki
yöneticiler, siyasi simalar, askeri ya da dini kişiler gibi figürlere odaklandığı için,
minyatürde kadın imgesinin bir kenara bırakıldığı ileri sürülmektedir. 1 ‘Osmanlı
Minyatüründe Kadın (Levnî Öncesi Üzerine Bir Deneme)’ başlıklı tezle bu eksikliğin
bir ölçüde giderilmesi amaçlanmaktadır.

Tez, Osmanlı minyatüründe XV., XVI. ve XVII. yüzyıllarda kadın figürünün


hangi konular içinde, nasıl resimlendiğini çözümleyebilmek amacını taşır. Osmanlı
minyatürünün ilk örneklerini verdiği XV. yüzyıl, kendine has özelliklerinin belirlendiği
ve olgunlaştığı XVI. ve XVII. yüzyıl tezin kapsamı içindedir. Çalışma, ünlü nakkaş
Levnî’nin eserler vermeye başladığı XVIII. yüzyıl başlarını ve sonrasını
kapsamamaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasal ve kültürel alanda batıya açıldığı XVIII.


yüzyılda, gerek saray çevresinde gerekse saray dışında yeni beğeniler oluşur. 2 Tarih
yazıcılığında Lale Devri (1718-1730) olarak adlandırılan dönem, yüzyılın minyatür
sanatı açısından en üretken ve en son yaratıcı zamanıdır. Öne çıkan nakkaş, Levnî
Abdülcelil Çelebi’dir. Dönemin minyatür tarzının, konu seçiminde, kompozisyonda ya
da gerçekçi yaklaşım hususunda Türk minyatür geleneğiyle bağlarını koparmadığı fakat
Avrupa’yla yakın ilişkiler sonucunda tarzın ve yaklaşımların değiştiği görülür. 3

XVII. yüzyılda albüm resimleri ile büyük ölçüde iç mekanda betimlenen kadın
figürü, XVIII. yüzyıla gelindiğinde farklı konu bağlamlarında yer alır. Bu yüzyılda
Osmanlı dünyasında, kadınları gösteren, hatta kadınlarda odaklanan sahnelerin

1
Nancy Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans Eden Kızlar: Osmanlı Minyatüründe Kadın İmgeleri”,
Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2000,s. 144.
2
Banu Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 70.
3
Nurhan Atasoy, Filiz Çağman, Turkish Miniature Painting, RCD Cultural Institute, İstanbul, 1974, s.
73.
2

özendirildiğini düşündüren bazı değişiklikler mevcuttur. 4 XVIII. yüzyılda, artık ağırlıklı


olarak içki içen, dans eden, müzik yapan, hamamdan eve en mahrem mekanlarda
eğlenen, dekolte kıyafetli kadınların, erkeklerin ve erotik aşk sahnelerinin işlendiği göze
çarpar. 5

XVIII. yüzyıl sadece resmedilen konuların değişmesi açısından değil,


geleneksel kalıpların yeni bir anlayışla yorumlanması açısından da önemlidir. Yüzyılın
başında yaptığı kadın figürleri ile tanınan Levnî, ışık ve gölge etkilerini vermeye çalışan
ve kendinden önceki nakkaşların perspektif kazandırma girişimlerini daha da ileri
götüren bir sanatçı olarak tanınır. 6 Bu kuralları gerçekten anlayan daha sonraki
sanatçıların yanında çabaları sönük kalsa da Levnî ve Abdullah Buhari insan bedenini
üç boyutlu ve inandırıcı bir biçimde betimlemeye yönelik ciddi çabalar göstermişlerdir. 7
XV, XVI ve XVII. yüzyıl minyatür sanatı, yüzyıllara, nakkaşın tarzına ve himaye
edenin zevkine göre farklılıklar içerse de bu üç yüzyıl içerisinde, Levnî ve daha sonraki
sanatçılarda görülen bu tutuma rastlanmamaktadır. Bu tezde kadın betimlemeleri
açısından daha az araştırılan Levnî öncesini dönem ele alınacaktır. Bu dönemde kadın
imgesinin, hangi konular içinde nasıl göründüğü, değişen mekana ve toplumsal
hiyerarşiye göre ne şekilde resmedildiği saptanmaya çalışılacaktır.

Osmanlı minyatüründe kadın ile ilgili çalışmaların neden bu kadar geciktiğinin


anlaşılabilmesi için Osmanlı minyatür tarihi yazımının geçirdiği süreçleri kısaca
özetlemek yerinde olacaktır. 1950’li yıllara kadar Türk Minyatür Sanatı hakkında
bilinenler çok sınırlıdır. Ettinghausen 1965 yılında basılan 13. Yüzyıldan 18. Yüzyıla
Kadar Türk Minyatürü isimli eserinde, bu kitabı gören birçok kişinin Türk minyatürü
gibi bir başlığa dahi şaşıracağını bildirmekte ve batı dünyasındaki bu habersizliğin
nedenlerini sorgulamaktadır. İran minyatürünün gölgesinde kalan bir Türk minyatür
sanatı yanlış algılamasının sebeplerini araştırmaktadır. 8 Yazarın yaklaşımı Türkiye
dışından araştırmacıların bu konuya neden habersiz kaldıklarını mercek altına

4
Nancy Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans. ”, s. 159.
5
Tülay Artan, “Mahremiyet, Mahrumiyetin Resmi”, Defter, Edebiyat, Tarih, Politika, Felsefe Dergisi,
sayı 20, 1993, s. 92.
6
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 78.
7
N. Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans. ”, s. 157.
8
Richard Ettinghausen, Turkish Miniatures from 13 th to the 18 th Century, Unesco, Milano, 1965,
s. 5.
3

almaktadır. Türkiye’de ise 1930’lu ve 1940’lı yıllarda Süheyl Ünver ve Tahsin Öz’ün
yaptığı öncü çalışmalar haricinde, konuya eğilen çok kişi görülmemektedir..

Yerli ve yabancı araştırmacıların belli bir tarihe kadar Osmanlı yazmalarını


görme şanslarının olmayışı ve bu konuda çok az yayın bulunması zorluğu, Topkapı
Sarayı Müzesi’ndeki eserlerin kataloglanması ve açılması sonucu aşılmış ve Türk
Minyatür Sanatı Tarihi araştırmalarına katkı sağlanmıştır. 1960 ila 1990 arasında
yapılan tez, makale ve kitap gibi çalışmaların, genel olarak minyatürlü Osmanlı
yazmalarını ve Osmanlı nakkaşlarını tanıtmaya yönelik olduğu görülmektedir.

Bu tarz bir Osmanlı minyatür tarihi yazımı, Micklewright tarafından yeni bir
inceleme alanının doğuşundaki bir gereklilik olarak adlandırılmıştır. Bu eserlerin içeriği
kısaca şöyle özetlenmiştir:

Çoğu inceleme alanın doğuşundaki gibi bilimsel çalışmalarda birincil hedefin


çok yakın zamanlara kadar, saptama çalışması dediğimiz şeyi (ressamların
yapıtlarının zaman dizimini oluşturmak imzasız ya da tarihsiz resimlerin
kimliğini saptamak, himayenin işleyiş tarzını yeniden kurgulamak) anlamak
temel bir önem taşımaktadır. 9

1960 ile 1990 yılları arasında daha çok İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi
Bölümü’nde yapılan bu tarz lisans ve lisan üstü “saptama” çalışmaları bugün çok
önemli bir eksiği gidermektedir. Türkiye kütüphanelerindeki minyatürlü yazma eselere
ait, minyatürlerin ölçüsünü belirten ve metin minyatür ilişkisini kuran konu katalogları
bugün bile mevcut olmadığından, bu tezler ayrıntılı katalog işlevi de görmektedir. Bu
çalışmada bu tezlerden faydalanılmıştır.

Osmanlı minyatüründeki kadın imgelerine farklı açılardan bakıp farklı


sınıflamalara gitmek mümkündür. Minyatürün içinde bulunduğu yazma türü bile kadın
imgesinin tasnif edilmesinde yüzeysel de olsa bir kategori oluşturmaktadır.
Minyatürdeki kadınlar, halktan veya saraydan olmaları gibi sosyal statülerine, yaşlarına,
müslüman ve gayr-i müslim olmalarına göre ayrı sınıflarda incelenebilir. Sayılan bu

9
N. Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans.” , s. 147.
4

kriterlerden birini veya bir kaçını kullanarak yapılan bir sınıflama diğer kadın imgelerini
dışarıda bırakacağından, minyatürler tasnif edilirken en geniş çerçeveyi bulunmaya
gayret edilmiştir. Minyatürün konusu dikkate alınarak kadınların kimliklerine göre
oluşturulacak sınıflamanın daha kapsayıcı olacağı düşünülmektedir.

Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe, kadın imgesi dini, edebi ve toplumsal


tipler olarak betimlenmiştir. Her bir tip kendi içinde alt grupları barındırmaktadır.
Konusunu dini metinlerden alan eserlerdeki minyatürler ve peygamber öykülerinin bir
unsuru olan kadınlar dini kişilik olarak incelenmiştir. Kamusal alan, ev içi tasvirlerdeki
kadınlar ve albümlerdeki Osmanlı kadınları incelenirken toplumsal tipler üst başlığı
kullanılmıştır. Savaş, esir alma ve gündelik hayat sahnelerinde karşımıza çıkan gayr-i
müslim batılı kadınlar ile doğulu müslüman kadınlar Osmanlı tipinin dışındadır. Leyla
ve Şirin gibi ünlü sevgililer, hayali kadın yaratıklar ve diğer Osmanlı edebiyat
yazmalarının kadın kahramanları edebi bir tip olarak incelenmiştir.

Bu tezde, XVIII. yüzyıl öncesinde, Osmanlı minyatüründe kadın figürlerinin


hangi yazma eserlerde yoğunlaştığına bakılarak, figür bulunduğu sahne içinde
anlamlandırmaya çalışmıştır. Osmanlı nakkaşının kadın imgesine karşı, yüzyıllara göre
farklılaşan duyarlılığı ve değişen duruş ve kıyafet çalışmadaki diğer ana noktayı
oluşturmuştur.

1.2.Kaynak ve Araştırmalar

Osmanlı minyatüründe kadın imgesi az sayıda çalışmaya konu olmuştur. Bu


konuda yapılan sayılı çalışmadan bahsetmek gerektiğinde The Frau im İslam 10 isimli
eser ilklerden sayılabilir. İslam kültür tarihinde aileden ve kadından bahseden çalışma,
İslam minyatür sanatının birçok üslubuna ve okuluna ait minyatürleri metni
desteklemek için kullanmaktadır. Hind, İran, Irak ve Türk coğrafyasının kadın figürlü
minyatürlerinden örnekler içeren kitapta sadece sekiz sahne Osmanlı minyatüründeki
kadınları göstermektedir.

10
Wiebke Walther, The Frau im Islam, Verlag W. Kohlhammer, Leipzig, 1980.
5

Milat öncesi Anadolu uygarlıklarından başlayarak Selçuklu ve Osmanlı


toplumlarında kadının sosyal hayattaki durumunu araştıran ve çok zengin bir görsel
malzemeyle desteklenen Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın: Anadolu Kadının
Dokuzbin Yılı 11 isimli çalışmanın kataloglarında yayınlanan kadın minyatürlerinin
sayısı oldukça iyidir. Eserde konu Anadolu kadını olduğu için dini ve edebi literatüre ait
kadın minyatürleri ve Osmanlı dışı tipler kataloglarda yer almaz. Yüzyıllara göre
değişen Osmanlı kadınının giyim alışkanlıklarını yansıtacak en belirgin örneklerin ve
tek kadın figürlerinin özellikle seçildiği görülmektedir.

Sayıca fazla kadın minyatürü yayınlayan eserlerden biri de Osmanlı Kadın


Giysisi’dir. 12 Yazar XV ve XIX. yüzyıllar arasında Osmanlı kadının giysisini
incelemektedir. Burada yer alan kadın minyatürleri, Osmanlı kıyafet tarihi yazılırken
gravürler ve taşbaskılarla birlikte görsel belge olarak kullanılmıştır.

Osmanlı minyatüründe kadın figürünü konu alan tek tez çalışması Nakkaş Levnî
üzerinedir. 13 Araştırmacı tezinde, sanatçının Topkapı Sarayı’nda bulunan tüm kadın
figürlerini ele almış ve bu figürleri kıyafetleri, takıları, makyajları gibi ayrıntılar
eşliğinde incelemiştir.

1995 yılına ait “Eski Türk Resim ve Minyatür Sanatında Kadın Tasvirleri”
başlıklı makalesinde Aslanapa, kadın tasvirlerinin tarihini Uygur sanatı ile başlatmış ve
IX. yüzyıldan yaklaşık XIX. yüzyıla kadarki tasvirleri konu edinmiştir. 14 Yazar,
ağırlıklı olarak tek kadın figürlerinden bahsetmiş kronolojik bir sıra ile verdiği
minyatürleri konularına ayırmadan genel bir değerlendirme yapmıştır.

Bu teze kaynaklık edebilecek değerli çalışmalardan biri “Müzisyenler ve Dans


Eden Kızlar: Osmanlı Minyatürlerinde Kadın İmgeleri” başlıklı bir makaledir.
Micklewright makalede önce kadın minyatürlerinin bugüne kadar neden

11
Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın: Anadolu Kadının Dokuzbin Yılı, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve
Müzeler Müdürlüğü, İstanbul, 1993.
12
Sevgi Gürtuna, Osmanlı Kadın Giysisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
13
Şehnaz Yalçın, Levni Minyatürlerinde Kadın Figürleri, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim İş
Eğitimi Ana Sanat Dalı yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1995.
14
Oktay Aslanapa, “ Eski Türk ve Minyatür Sanatında Kadın Tasvirleri”, Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra
Kitabı, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1995, s. 144-166.
6

değerlendirilmediği üzerinde durmuş ve XV, XVI, XVII ve XVIII yüzyıl Osmanlı


minyatüründen örnekler vererek Osmanlı kadının görünürlüğünü tartışmıştır.

Yazar, resimlenmiş tarih kitapları dışında da kadınların yer aldığı pek çok örnek
bulmanın mümkün olduğunu ama söz konusu olan Osmanlı toplumunun kadınları
üstüne bir şey söylemek gerektiğinde saray yaşamının ve Osmanlı dünyasının diğer
yönlerini betimleyen yazmalarda yoğunlaşmak gerektiğini söylemektedir. 15 Buradan
yazarın, görsel bir malzeme olarak kadın minyatürlerinin Osmanlı kadın tarihi
yazılırken destekleyici ve aydınlatıcı bir malzeme olarak kullanılacağı yargısına vardığı
açıkça görülmektedir.

1.3. Yöntem

Osmanlı minyatüründe kadın figürünün hangi konular içerisinde nasıl


resmedildiğini çözümleyebilmek için ilk olarak yurtiçi ve yurtdışı kütüphanelerindeki
yazma eserlerden minyatürler alınmış ve kronolojik bir sıra ile katalog oluşturulmuştur.
Değerlendirmelerimizin kaynağını oluşturan bu katalogda minyatürün yer aldığı kitabın
kütüphane tasnif numarası, eserdeki sayfa numarası verilmiştir. Minyatürün yapıldığı
yüzyıl eğer varsa kesin tarihi ve yapan sanatçının ismi verilerek üç yüzyıl boyunca,
Osmanlı minyatüründeki kadın figürlerinin gelişiminin izlenmesi sağlanmıştır.

Birkaç makale ve tez dışında Osmanlı minyatür tarihi ile ilgili çalışmalarda
minyatürlerin ölçüsü verilmediği için, Topkapı Sarayında okuyucuya çıkabilen eserlerin
ölçüleri alınmıştır. Minyatürün konusu aktarılarak, bu sahne yayınlanmışsa hangi eserde
yayınlandığı da belirtilmiştir. Her bir minyatür, sahnedeki figürlerin kimliği ve mekanla
ilişkileri bakımından tanımlanmıştır. Sahnedeki kadın figürünün duruşu ve kıyafetleri
anlatılmış ve kadın figürleri, çağdaşı olan veya konu bakımından eş yada İslam
minyatür geleneğinde benzeri bulunan başka bir sahne ile kıyaslanmıştır.

XVIII. yüzyıl öncesi üç yüzyıllık geniş bir zaman diliminde Osmanlı


minyatüründe kadını değerlendiren bu tezde, bölüm başlıklarında minyatürleri konu
açısından kapsayacak en geniş şemsiye bulunmaya çalışılmıştır. Fakat bazı kadınların,

15
N. Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans.”, s. 147.
7

ait oldukları bağlam ve tarihi kimlikleri dolayısıyla kesin olarak hangi alana gireceği
tam olarak belirlenememiştir. Züleyha gibi Tevrat’ta ve Kuran’da geçen bir kadının
aynı zamanda mesnevilerde edebi bir kişilik olması, onu kesin bir sınıflama altına
sokmayı zorlaştırmıştır. Bu sebeple Züleyha, hem inanç olayları çerçevesinde hem de
edebi bir tip olarak ele alınmıştır. Katalogda verilen tüm örneklerin, kronolojik
gelişimleri, kadın imgelerinin özellikleri bakımından değerlendirmeleri ise tezin
değerlendirme ve sonuç bölümünde anlatılmıştır.

1.4. Osmanlı Öncesi Türk Minyatüründe Kadın

Türklerde İslam öncesi kitap resimleme geleneğinin ilk örnekleri yerleşik Uygur
kültürüne aittir. Uygur devletinin bulunduğu Turfan havzası, Hoço, Bezeklik ve Kızıl
gibi şehirler Uygur resim sanatının önemli kalıntılarını taşırlar. Uygurların 762 ‘de
Mani dinini resmi devlet dini olarak kabul etmesinden sonra çoğu duvar resmi olmakla
16
birlikte dağınık kitap sayfalarında minyatürlere rastlanmıştır. Günümüze ulaşan
yazma yaprakları, bu dönem kitap resminin şekillenmesinde Maniheizmin etkili
olduğunu göstermektedir. 17 Uygur örnekleri hem Türk minyatür sanatının en erken
örnekleri olmaları bakımından hem de Tafugaçlar’dan kalan resimlerle birlikte kadın
tasvirleri ve dönemin kadın kıyafeti ile ilgili bilgi vermesi açısından önemlidir. 18

Üç erkek ve üç kadın vakıfçıyı gösteren Hoço’da bulunan kitap sayfasındaki


minyatür (Resim 2) Uygur duvar resmi (Resim 1) Uygur minyatür sanatında kadın
figürünü gösteren örneklerden sadece ikisidir. Osmanlı öncesi minyatür sanatı hakkında
araştırmalar yapan İnal minyatürdeki kadınların, yanakların iki yanında saç kıvrımları
içeren bir saç kuaförü gösterdiklerini, suratların dolgun ve köşeli oval bir tipe sahip
olduğunu ve gonca gibi minik bir ağız, hafif kemerli bir burun ve badem gözlere sahip
olduklarını belirtmektedir. 19 Uygur duvar resminde görülen (Resim 1) iki yanda
kıvrımlar içeren bu saç kuaförünün benzerine Amasya’da resimlenen
Sabuncuoğlu’unun Cerrâhhiyetü’l-Hakaniyye isimli eserindeki Anadolu kadını

16
Güner İnal, Türk Minyatür Sanatı, Başlangıcından Osmanlılara Kadar, Atatürk Kültür Merkezi,
Ankara, 1995, s. 7.
17
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 31
18
O. Aslanapa, “ Eski Türk Minyatür Sanatı.”, s. 144.
19
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 8.
8

tasvirlerinde rastlanır (Resim 13). Başında örtüyle ve kaşbastıyla tasvir edilen bu


kadınların yanağa kıvrılan siyah zülüf ve iri badem gözleri söz konusu olduğunda
Uygur duvar resmindeki (Resim 1) betimlemeyle benzerliği şaşırtıcıdır.

İslam dünyasında Abbasi döneminde kitap resimleme etkinliği başlar. Antik


kitaplar Arapçaya çevrilirken, resimleme tekniği de alınır. İlk minyatürlü çalışmalar
günümüze ulaşmaz fakat ondan iki yüzyıl sonra Selçuklu döneminde yapılan resimli
nüshaların kopyaları bugün dünyanın farklı kütüphanelerine dağılmış durumdadır.
Selçuklu dönemi minyatürlü yazmaları, konuları açısından ilim ve fen konulu eserler ve
edebi konulu eserler olarak iki başlık altında incelenmiştir. 20 İlim ve fen okulu eserlerin
başında Dioskorides’in şifalı otlar hakkındaki kitabı Materia Medica’nın Arapça
çevirisi Kitâb el-Haşâ’iş gelmektedir. Kitâb el-Haşâ’işin XI. ve XIII. yüzyıllarda
yapılmış on üç çevirisi bulunmaktadır. XI. yüzyıldan gelen çevirilerin minyatürleri
metin arasında basit insan ve hayvan figürlerini barındırırken XIII. yüzyıl 1224 tarihli
[SK A. 3703] nüsha Selçuklu figürleri, yerel tipler, ev iç dekoru ile gündelik yaşama ait
bazı öğelerin fen konulu eserlere sıçradığını göstermektedir. 21

İkinci eser Pseudo Gallenos’un Arapça çevirisi olan Kitâb el- Tiryâk’tır
[VÖNB A. F. 10]. [VÖNB A. F. 10]. Eserin ön sayfa minyatüründe (Resim 3) Uygur
prensi tipinde işlenen bir emir, ev içi atmosferinde tasvir edilmiş resmin altında ise
gündelik hayattan alınan bir kervan konu edilmiştir. Bu kervanda at üstünde erkeklerin
ve peçeli kadınların varlığı dikkat çekicidir. Bu minyatürün Uygur geleneğini sürdüren
Türk asıllı ressamların varlığına delil olarak kullanılabileceği düşünülmektedir. 22
Özellikle emirin ve çevresinde ona hizmet eden figürlerin duruşu ve işlenişi böyle bir
yorumu doğrulamaktadır.

Diyarbakır’da Artuklu Nasr el-Din Mahmud (1201-22) isteği üzerine Cezeri


tarafından yazılan Kitâb fî Ma’rifet el-Hıyal el-Hendesiya, çeşitli teknik buluşlarla
oluşturulan otomatik aletlerle ilgilidir. Orjinaline yakınlığı nedeniyle 13. yüzyıla
tarihlenen [TSMK, H. 414] nüshadaki otomatik ikram cihazını gösteren minyatürde

20
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 18.
21
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 22.
22
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 32.
9

(Resim 4) cariye bir kadın görülmektedir. 23 Cariye sağa dönük vaziyette makineden
gelen içkiyi bir kaba doldurmaktadır. Kadının dizlerinin altına gelen mavi elbisesi ve
alttan giydiği kırmızı şalvardan oluşan elbiseleri Gülşah’ın tarzını andırmaktadır. Varka
ve Gülşah’ın vedalaşmasını betimleyen sahnede (Resim 4) Gülşah dizlerin altına gelen
mavi bir elbise ve onun altında geniş paçalı bir şalvar giyinmiştir. Aynı yüzyılda,
Anadolu’nun iki farklı şehri Diyarbakır ve Konya’da yapılan bu iki minyatürde
kadınların elbisesi dikkatle incelendiğinde kumaş drapelerinin işaret ettiği benzer bir
boyama üslubunun ve giyim modasının izleri takip edebilir. Bir farkla ki; Gülşah’ın
başında başlık bulunmamakta bu cariye ise yeşil bir başörtüsü üzerine şarap renginde
bir kaşbastı bağlamaktadır.

Osmanlı öncesi Anadolu’da yapılan iki önemli eserden biri 13. yüzyılda
Konya’da Hoylu Abdulmümin bin Muhammed tarafından resimlenen Varka ve Gülşah
mesnevisidir [TSMK, H. 814]. Eserde, Varka ve Gülşah isminde iki sevgilinin öyküsü
anlatılmaktadır. Edebiyat konulu Varka ve Gülşah’ın minyatürleri Selçuklu devrinin
maden ve keramik gibi diğer ortamlardaki tasvirleriyle benzerlik taşımaktadır. 24 Bele
kadar gelen uzun saçlar ve kıyafetler her iki sevgilide de aynıdır (Resim 5). Kadın ve
erkek kıyafetlerinin benzerliği Osmanlı toplumunda da devam etmiş ve ilk dönem
Osmanlı yazmalarına bakıldığında kadın ve erkeği ayıran ana belirtkenin başlıklar
olduğu gözlemlenmiştir.

23
Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın., Katalog C 110, s. 259.
24
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 50.
2- KATALOG
11

Katalog No. 1 : Resim 9.


Bulunduğu Yer : OBL, Queseley 133, Dilsûznâme, y. 49a.
Yüzyıl / Tarih : 1455-1456.
Teknik / Ölçüler / Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; anonim.
Konu : Sevgililer gül bahçesinde.

İki sevgiliyi gösteren minyatürde, mekân bir bahçedir. Kompozisyonu ortadan


ikiye bölen duvar çizgisinin solunda, boyları insan figürleriyle eşit uzunlukta kimi
gonca halinde, kimi açmış olgun güller görülür. Güllerin sapları, çiçeklerle bezeli
çimenlerin arasında kaybolur. Tabiata ait başka bir unsur, pençelerinde altın renginde
bir mendil taşıyan kuştur. Kuş bir gülün üzerine konmak üzereyken tasvir edilmiştir.
Kahverengi bir perdenin gerildiği altıgen çinilerle kaplı duvarın önünde sırtlarını,
geometrik desenli yeşil bir yastığa dayamış iki sevgili yer alır. Sevgilinin oturduğu
mekân bir bahçe köşk olmalıdır.

Genç kadın erkeğin solundadır. Her ikisi de bağdaş kurmuştur. Erkek, lacivert
elbisesi üstüne yakalarıyla aynı renkte koyu sarı bir kuşak bağlamıştır. Kadın kırmızı bir
elbise giymiştir. Genel olarak her iki sevgilinin de kıyafetleri birbirine benzemektedir.
Aynı kesim yakalar, bele kadar önden düğmeli elbise ve kumaş kuşak benzer bir giyim
tarzını yansıtmaktadır. Genç kadınının kıyafetini erkekten ayıran kahverengi başlığı ve
onun altından görünen kaşbastısıdır. Siyah kaşbastının kenarları altın pullarla süslüdür.

Değerlendirme

Edirne nakkaşhanesinde resimlenen Dilsûznâme, gül ile bülbülün sembolik


aşkından bahsetmektedir. Erken dönem Osmanlı minyatüründe aşkı konu alan bir
minyatürde kadın figürünün nasıl çizildiğini göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
Resimlediği eserin içeriğini bilen nakkaş, gül ile bülbülün aşkını iki sevgiliyle ete
kemiğe büründürmüştür. Bülbülün güle sunduğu mendille genç çiftin beraberce tuttuğu
mendil bu paralelliği gösterir.
12

Buradaki kadın figürünün kıyafetleri ile Külliyât-ı Kâtibî’deki müzisyen


kadınların giyim tarzı birbirine çok benzemektedir (Resim 10). Her iki minyatürde de
kadınlar önden düğmeli uzun elbiseler giyer. Elbise yakaları elbisenin asıl kumaşından
farklıdır. Dilsûznâme’deki kadının kuşağı ile deffafın kuşağı aynıdır. Başlıkların formu
genel olarak birbirine benzemekle beraber müzisyen kadınlarınki daha çok külahı
andırmaktadır. Her iki minyatürde de kadınların başlıkları altından çıkan siyah zülüfler
görülür.

Yayın : N. Atasoy 2002, s. 127


13

Katalog No. 2 : Resim 10.


Bulunduğu Yer : TSMK, R. 989, Külliyât-ı Kâtibî, y. 93a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1460.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 8x6.4 cm;
anonim.
Konu : Sultanın meclisi.

Kompozisyonun merkezinde, mavi çinilerle kaplı, sivri çatılı bir köşkün içinde
bağdaş kurarak oturan sultan yer alır. Köşkün sağ ve sol avlu duvarları arkasında,
pembe beyaz bahar dalları önüne dizilmiş yeniçeriler ve saray görevlileri görülür. Saray
görevlilerinden ikisi birbiriyle konuşmaktadır. Diz çökmüş bir saki, kase içinde sultana
içecek ikram eder. Altın tepsi ve kademeli olarak sıralanmış porselen sürahiler, resmin
merkezini vurgularken aynı zamanda resmi sağ ve sol olarak iki bölüme ayırmaktadır.

Sağda yüzleri farklı yönlere bakan üç erkek müzisyen yer alır. İkisi ney
üflemekte dizleri üzerine kalkan ise def çalmaktadır. Her bir müzisyenin farklı yönlere
bakması ve deffafın dizleri üzerine çömelmiş duruşu resimdeki hareketin kaynağıdır.
Sehpanın solunda ise bir saray görevlisi, yeniçeri ve üç müzisyen kadın görülür. Erkek
müzisyenlerdeki hareketlilik kadın müzisyenlerde görülmez. Başları hafifçe öne eğik
resmedilen üç kadın yere diz çökmüştür. Bir çengi, diğeri deffaftır. En soldaki kadının
elinde herhangi bir çalgı görülmemekte ve bu sebeple gruptaki görevi tam olarak
anlaşılamamaktadır.

Kadın müzisyenlerin her birinin kıyafeti farklıdır. Nakkaş kadınların sadece


kıyafetini değil, saç tuvaletini de farklı resmetmiştir. Çeng çalan kadın külah biçimli
başlığının altından dilimli beyaz bir kaşbastı bağlamış, uzun kollu kırmızı bir elbise
giyinmiştir. Deffaf ise beyaz örtüsünü koyu renk bir kaşbastı ile süslerken başlık
takmamış mor elbisesi üzerine siyah beyaz bir kuşak bağlamıştır. Diğer kadın turuncu
örtüsünü omuzlarına sarkıtmıştır. Kısa kollu elbisesinin önü bele kadar altın renkli
düğmelerle kapatılmıştır. Altın pullu koyu mavi yakası, açık mavi iç gömleği ve metal
izlenimi veren kemeri ile kıyafeti tamamlanmaktadır. Üç müzisyenin de başlıkları ve
örtüleri altından kıvrık zülüfleri görülür.
14

Değerlendirme

Tarih kaydı olmayan Külliyât-ı Kâtibî’nin iki minyatüründe de kadın figürleri


görülmektedir. Yazmanın zahriye tezhibi ve minyatür üslubunun Dilsûznâme ile
benzerliği, eseri XV. yüzyıl ortalarına tarihlendirmeyi kolaylaştırmıştır. Bu minyatür
erken Osmanlı sanatında sultanın meclisinde kadın müzisyenleri göstermesi bakımından
önem taşımaktadır.

Erkek sanatçılarla birlikte sanatlarını icra eden cariyelerin erkek müzisyenler


kadar hareketli tasvir edilmemesi dikkat çekicidir. Yeniçerilerin başlıkları ve resimde
görülen diğer ayrıntılar nakkaşın gerçeği yansıtmak hususundaki görece hassasiyetine
işaret etmektedir. Bu sahne, sultan huzurunda saz takımı arasında erkek müzisyenlerle
birlikte sanatlarını icra eden cariyeleri gösteren ilk sahnedir. Daha sonraki meclis
sahnelerine öncülük ettiğini düşünmekteyiz. Süleymannâme’de Kanuni Sultan
Süleyman’ın meclisini gösteren minyatürlerde de erkek müzisyenlerin arasında
müzisyen bir kadın deffaf yer almaktadır (Resim 31).

Müzisyen kadınların kıyafetleri Dilsûznâme’deki sevgilinin (Resim 9)


kıyafetlerine çok benzemektedir. Müzisyen cariyelerin başlıkları daha sivridir ve külahı
andırmaktadır (Çizim 2 ve 3). Her iki minyatürde de kadınlarla erkeklerin kıyafetleri
birbirine çok benzer tek ayırt edici unsur saç zülüfleri ve başlıklardır.

Yayın : Çağman 1976, s. 342; Gürtuna 1999, Resim 3.


15

Katalog No. 3 : Resim 12.


Bulunduğu Yer : PBN, Suppl. Turc. 693, Cerrâhhiyetü’l-
Hakaniyye, y. 110b.
Yüzyıl / Tarih : 1468.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 5.5x7 cm;
anonim.
Konu : Avretlerin sünnet edilmesi ve ferclerinde biten
fazla etin kesilmesi.

Resmin çerçevesi içinde iki figür görülmektedir. Elinde metal bir alet bulunan
kadın metinde belirtildiği üzere doktordur (tabibe). Koyu yeşil örtüsünün çevrelediği
yüzünde en belirgin nokta gözleridir. Bakışları hasta kadına yöneliktir. Hasta kadının
organından çıkan uzun et parçasını kesmeye hazırlanmaktadır. Desenli elbisesinden
görülen ayakları çıplaktır. Başörtüsü üzerine bağladığı kaşbastının ucu aşağıya
sarkmıştır. Belindeki mavi kuşak kaşbastıyla uyum içindedir. Hasta olan kadın
bacaklarını açmış sırtüstü vaziyette uzanmıştır. Nakkaşın hastanın organını çok açık
şekilde tasvir ettiği görülür. Doktorla benzer şekilde giyinmiştir. Sarı desenli kırmızı
elbisesinin astarı farklı renktedir. Her iki kadının vücutları orantısız çizilmiştir. Omuzlar
bedenin diğer kısımlarına göre hayli geniştir. Bacaklar kollara göre daha kısadır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe XV. yüzyıla ait yazma eserler içerisinde kadının


müzisyen, sevgili gibi farklı konumlarda resmedildiğini görmüştük. Burada alışık
olduğumuz bu konulardan farklı olarak bir tıp yazması içerisinde kadın figürüne
rastlamaktayız. Amasya’da hazırlanan eserin minyatürlerinin bir nakkaşa mı ya da eseri
yazan doktora mı ait olduğu hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır.

Yazmanın minyatürlerinde kadınlar üç farklı konumda resmedilmiştir. İlk


konum genellikle çocukların tedavi edildiği sahnelerde doktor muayene ederken
çocuklara refakat eden kadın figürünü gösterir (Resim 14). Bu sahnelerde sol tarafta yer
alan kadının, doktorun asistanı mı hasta yakını mı olduğu belli değildir. Çünkü sadece
16

çocuklar ve kadınlar söz konusu olduğunda görülmektedir. İkinci ve üçüncü konum


minyatürde sadece kadınların bulunduğu sahnelere has bir özelliktir. Bu minyatürlere
doğum, adet görme, çocuk düşürme gibi kadın cinsini ilgilendiren konuların
bahsedildiği bölümlerde rastlanmaktadır. Burada hasta da doktor da kadındır (Resim 12,
Resim 15). Yukarıda tanımladığımız minyatür bu gruba girmektedir. Metinde sağda
“suret-i tabibe”, “suret-i alile” ve “şekl-i alet” bunlardır denilerek minyatürdeki kadın
doktora, hastaya ve tedavi için gerekli alete işaret edilmektedir. Bu minyatürler XV.
yüzyıl Osmanlısında doktor kadınları ve tedavi yöntemlerini göstermesi bakımından
önemlidir.

Bu eserin minyatürlerinde, tüm figürlerin vücutları orantısız biçimde


resmedilmiştir. Kollar ve bacaklar birbirine uymamakta, omuzlar ise haddinden fazla
geniş çizilmektedir. Doktor kadın, hasta kadın veya refakatçı kadın figürlerini kıyafet
veya aksesuar yönünden birbirlerinden ayıran herhangi bir işaret görülmemektedir.

Yayın : Uzel 1992, c. II, s. 110b.


17

Katalog No. 4 : Resim 13.


Bulunduğu Yer : PBN, Suppl. Turc. 693, Cerrâhhiyetü’l-
Hakaniyye, y. 120b.
Yüzyıl / Tarih : 1468.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 10.2x5 cm;
anonim.
Konu : Nifas kanı tutulan veya çocuğu rahimde kalan
kadının tedavi edilmesi.

Sayfanın solunda çerçeve içine alınmış sahnede tek bir kadın figürü yer alır. İçi
ilaç dolu bir çömleğin ağzına yerleştirilen kamışa oturan kadının belden aşağısı
çıplaktır. Tedaviyi göstermek için gerekli olan bu kısım hariç tüm vücudu kapalıdır.
Mavi kaşbastısı, onun üstünde başlığına sarılmış ucu aşağı sarkan turuncu kumaş ve
yeşil başörtüsü kıyafetinde en dikkat çekici noktadır.

Kadının örtüsünün kenarlarından simsiyah saçları taşıvermiş yanağına doğru


kıvrılmıştır. Badem gözlerinin belirginleştiren yay gibi siyah kaşları ve hafif pembeye
boyanmış yanakları yüzündeki ayrıntılardır. Desenli uzun kollu sarı gömleği
kasıklarından itibaren yukarı sıyrılmıştır. Kadının vajinası tedaviyi göstermek
amacından olsa gerek vücuduna oranla hayli büyük çizilmiştir. Belden üst kısma göre
daha uzun olması beklenen bacaklar kısa ve zayıf tasvir edilmiştir. Kadının omuzları
geniş fakat bacakları kısa ve zayıftır.

Değerlendirme

Cerrâhhiyetü’l-Hakaniyye minyatürleri içinde doktor ve refakatçi olmadan


hasta kadın figürünün yer aldığı tek minyatürdür. Eserin minyatürlerinde hasta kadınlar
tedaviyi göstermek maksadıyla bazen yarı çıplak vaziyettedir. Kadınlık organları
abartılarak çizilir (Resim 12, Resim 15). Kadınların kıyafetleri yakın tarihlerde
Edirne’de hazırlanan Dilsûznâme (Resim 9) ve Külliyât’ı Katibi’deki kadınların
(Resim 10) kıyafetlerine benzemez. Sabuncuoğlu’nun eserinde kadınlar daha renkli
giyinir. Elbiselerde tek renk değil de iri desenli kumaşların hakim olduğunu görürüz.
18

Saç tuvaletleri benzer gözükse de sevgili ve müzisyenleri gösteren minyatürlerdeki


külah biçimli başlıklar burada yerini örtünün içine konan başlıklara bırakmıştır (Çizim
5).

Yayın : Uzel 1992, c. II, s. 120b.


19

Katalog No. 5 : Resim 16.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 799, Hamse-i Hüsrev Dehlevî, y.
175b.
Yüzyıl / Tarih : 1498.
Teknik / Ölçüler / Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 10.5x5.5;
anonim.
Konu : Behram Gur’un eğlencesi.

Minyatür, Behram Gur’un bahçede yedi imparatorun kızlarından biriyle


eğlencesini tasvir eder. Dört katlı bir bahçe köşkü önünde bir yastığa dayanarak oturan
imparatorla birlikte sahnede on bir kişi görülmektedir. Ön planda sağda genç bir erkek
havuzdan su doldurmaktadır.

Havuzun solunda yer alan üç erkek müzisyen dizleri üzerinde oturmuştur. En


başta yer alan kişi kanun çalmaktadır. Başını hafifçe öne eğmiştir. Yanında oturan
neyzen müzisyenler arasında en hareketli betimlenen figürdür. Kaşları çatık bir şekilde
deffafa bakan müzisyen neyi sola meyilli olarak tutmaktadır. En sonda yer alan genç
deffaf başını eğmiş ve gözlerini yere indirmiştir. Arka planda sarı bir mindere yaslanmış
halde görülen kişi Behram Gur’dur. Kıyafetleri, minyatürdeki diğer erkeklerin
kıyafetlerine benzemektedir. İmparatoru diğer erkeklerden ayıran, onun tüm mekana
hakim bir eda ile oturuşudur.

İki dizi üzerine oturan Gur’un sağında yer alan genç kadın ona bir kâse içinde
içecek uzatmaktadır. Sultanla aynı halı üzerinde oturan genç kadının başı öne eğiktir.
Kıyafetleri solunda yer alan müzisyen kadınların kıyafetlerinden farklıdır. Uzun kollu
sarı elbisesi üzerine giydiği kaftanı açık sarıdır. Kısa kollu kaftanın kenarları koyu
renkli bir kürk şeritle bezelidir. Siyah saçları üzerine bağladığı beyaz şerit başındaki tek
süstür.

Sultana içki ikram eden genç kadının solunda yer alan kadınlardan üçü
müzisyendir. Sağda en başta yer alan kadın, diğer iki müzisyenden daha hareketli
resmedilmiştir. İki dizi üzerinde ayağa kalkmış ve kollarını yukarı kaldırmış olan
20

kadının ellerinde çalpareler vardır. Bu kadın rakkase olabilir. Fakat ayakta ve meydanda
resmedilmemesi onun da diğerleri gibi bir müzisyen olabileceğini düşündürmektedir.
Ortada oturan genç kadın çeng çalmaktadır. Başını hafifçe sağa eğmiş ve gözlerini yere
dikmiştir. En solda oturan kadın müzisyenin elinde ise altı zilli bir def vardır. Kadın
müzisyenlerin arkasındaki iki kadından biri sürahi taşımaktadır. Onun yanındaki kadın
olan biteni izlemektedir. Behram Gur’ a içecek ikram eden kadın hariç tüm kadınların
aynı şekilde giyindiği görülmektedir. Kısa kollu, bele kadar önden düğmeli sarı
elbiselerin sadece renginin tonu farklılaşmaktadır.

Değerlendirme

Minyatür, Osmanlı minyatüründe edebi tip olarak kadın imgesin yer aldığı
sahnelerden biridir. Hüsrev Dehlevî’nin Hamse’sinde yer alan sahne, bu eserde Behram
Gur’un eğlencesini anlatan birçok minyatürden biridir. Sultan yedi imparatorun
kızlarından bir prensesle eğlenmektedir. Minyatürde mekan, köşklü, havuzlu bir
bahçedir. Müzikli eğlencede kadınları gösteren bu minyatür, figürlerin ilişkileri ve
konumları sultana göre tanımlandığında Külliyat-ı Katibî (Resim 10) ve
Süleymannâme (Resim 30) minyatürleriyle aynı grupta gözükse de taht eğlenceleri
başlığı altında değerlendirilememektedir. Taht eğlencelerinde sultan meclise tek olarak
iştirak etmektedir. Ona eşlik eden, içki ikram eden sevgili veya kadın figürü yoktur.
Minyatürde Behram Gur’a fiziksel olarak yakın, içki ikram eden prensesin varlığı, bu
minyatürü taht eğlencesi şeklinde yorumlamayı zorlaştırmaktadır.

Müzikli eğlencenin tasvir edildiği diğer grup harem eğlenceleridir. Harem


eğlencelerini gösteren minyatürlerde, haremde tek bir erkek görülür. Mekan, resimdeki
erkeğin haremi olduğu için hizmetliler, müzisyenler ve diğer figürler kadındır.
Dolayısıyla bu minyatür harem eğlenceleri grubunda da değerlendirilememektedir. Bu
sahnenin benzerine, konusu İran edebiyatından alınan Desitan-ı Ferrûh u Hûma
minyatürleri (Resim 84) arasında rastlanır.

Resimdeki kadınların saç tuvaleti Osmanlı minyatüründeki kadınlara


benzememektedir. Nakkaş, Behram Gur’a ikramda bulunan genç prensesi
21

kıyafetlerindeki ayrıntılar ile diğer tüm kadınlardan ayırmıştır. Nakkaş, Behram Gur’u
yedi imparatorun yedi kızıyla eğlenirken gösterdiğinde her bir prensesi ve müzisyen
kadınları, köşkün rengine göre farklı renklerde ve farklı kıyafet ve başlıklar içinde tasvir
etmiştir. (Resim 17, Resim 18). Osmanlı minyatüründe erken döneme ve eklektik
üsluba işaret eden bu minyatürlerde kadınlar, sevgili, müzisyen, rakkase ve hizmetkar
rollerinde tasvir edilmiştir.

Yayın : N. Atasoy 2002, s. 232.


22

Katalog No. 6 : Resim 17.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 799, Hamse-i Hüsrev Dehlevî, y.
186b.
Yüzyıl / Tarih : 1498.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 10.5x5.5;
anonim.
Konu : Bahram Gur’un eğlencesi.

Eflatun tepelerin sağına ve soluna yerleştirilen s kıvrımlı iki ağaç, kule tipi bir
bahçe köşkünü çevrelemektedir. Köşkün önünde ahşap bir platform üzerinde Behram
Gur ve ona ikramda bulunan genç bir kadın görülür. Kompozisyona dengeli bir şekilde
yerleştirilen bu iki figürün ortasında yer alan çerçeve içindeki bir doğa manzarası, resmi
sağ ve sol olmak üzere ortadan ikiye ayırmaktadır. Bu dikey eksen gümüş dere içine
yerleştirilen altın sürahilerle pekiştirilmiştir. Bu sürahiler resimde kadınlarla erkekleri
ayıran bir sınır gibidir. Behram Gur elinde altın bir tas tutmaktadır. Arkasında ayakta
bekleyen erkek hizmetkârın elinde altın sürahi ve tepsi bulunur. Yerde oturan erkek
müzisyen ut çalmaktadır.

Sürahilerin solunda ayaklarını altına alarak oturan kadının başı eğiktir ve çeng
çalmaktadır. Onun arkasında bekleyen kadının elinde müzik aleti ya da herhangi bir
nesne görülmemektedir. Resimdeki tüm kadınların kıyafetlerinde ağırlıklı renk
laciverttir. Her üç kadının da baş tuvaleti farklıdır. Sultanla oturan kadının
kıyafetlerinde daha fazla ayrıntı gözlenmekte onun kıyafetleri üstünde daha fazla altın
kullanıldığı görülmektedir.

Behram Gur ile oturan genç kadın açık lacivert iç gömleği üzerine koyu lacivert
kısa kollu bir elbise giyinmiştir. Tepeliği altından çıkan ve yanağına değen saçları
siyahtır. Kaşbastısına bağlanan ve gerdanına kadar uzanan bir sıra altın pul yüzünü
çevrelemektedir. Çeng çalan müzisyen kadının başlığı ile platform üzerinde oturan
kadının tepeliği aynı forma sahiptir. Müzisyenin başlığı altın renkli desenlerle
işlenmiştir. Ayakta duran kadının başlığı diğerlerinden çok farklıdır. Önde üç dilim
halinde tasarlanan başlığın üzerine bağlanan ve bir ucu boyna dolanarak arkaya
23

bırakılmış örtüsü kahverengi renklidir. Lacivert kısa kollu elbisesi üzerine kuşak
bağlamıştır.

Değerlendirme

Behram Gur’un bir bahçede eğlencesini tasvir eden bu minyatür, kadınlı erkekli
müzikli eğlence sahnelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Harem sahnesi ve taht
eğlencesi denilemez. Behram Gur’a içki ikram eden prensesin dışında biri müzisyen biri
de çengi olmak üzere iki kadın görülmektedir. Bu minyatürde prensesi diğer
kadınlardan ayıran elbise detayları çok belirgin değildir fakat nakkaşın prensesin
kıyafetlerinde daha çok altın kullanması gözlerden kaçmaz. Sultana yakın olmak dışında
prensesle diğer cariyeleri ayıran çok belirgin bir fark gözlenmez.

Yayın : Atasoy 2002, s. 232.


24

Katalog No. 7 : Resim 21.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1597-98, Selimnâme, y. 235a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1525.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 14x15cm;
Pir Ahmed bin İskender.
Konu : Kale kuşatması.

Osmanlı askerlerinin Şam Kalesi kuşatmasını gösteren sahnede figürler yüzeyin


iki tarafında yoğunlaşmaktadır. Resmi ortadan ayıran hayali çizginin sağında Osmanlı
ordusuna karşı mücadele veren Şam askerleri betimlenmiştir. Kılıç, topuz ve yay taşıyan
askerlere bir topçu eşlik etmektedir. Topların yukarısında sıralanan atlılardan biri yayını
germekte onun arkasındaki asker mızrağını tehditkar biçimde Osmanlı askerlerine
uzatmaktadır. En üstte bulunan erkek sancağı taşımaktadır. Savunulan kalenin
pencerelerinden bakan kadınlar şaşkınlık içerisinde olup biteni izlemektedir.

Sahneye simetrik olarak yerleştirilen asker figürlerinden soldakiler Osmanlıları


temsil etmektedir. Aşağıdan yukarıya doğru sıralar halinde düşünüldüğünde, en ilk
sıraya denk gelen üç Osmanlı askeri tüfeklerini karşı tarafa yöneltmiştir. Daha üstte üç
erkeğin ortasında Osmanlı sultanı olabileceğin düşündüğümüz bir atlı görülür. Osmanlı
askerleri arasında bir çember içinde kalması ve elinde taşıdığı altın topuz onu diğer
askerlerden ayırmaktadır. Yukarıdaki iki atlıdan biri ok atmaya hazırlanırken, diğeri de
uçları çerçeveden taşan bir sancağı taşırken tasvir edilmiştir.

Kalenin pencerelerinden bakan kadınlarda hakim ifade şaşkınlıktır. Alt


kattakilerden ikisi pencere kenarlarına tutunmuş üst penceredeki kadın ise şaşkınlıkla
elini dudaklarına götürmüştür. Kuşatmayı izleyen kadınların başlıkları benzerdir. Üzeri
işli siyah ve beyaz renkli başlıkların altından saçlar görülmektedir. Önden v yakalı
elbiseler yeşil, eflatun, lacivert ve kırmızı renktedir. Saçlar iki yandan omuzlara
değmektedir.

Değerlendirme
25

Osmanlı tarihini anlatan en erken eserlerden Selimnâme, Osmanlı minyatüründe


tarih konulu eserlerdeki ilk kadın figürlerini barındırması açısından da önem
taşımaktadır. Şimdiye kadar edebiyat yazmaları içinde karşımıza çıkan kadın figürleri
bu yazma eserle tarih kitaplarında görülmeye başlar. Yavuz Selim’in doğuya yaptığı
seferleri anlatan eserde kadın figürlü minyatürlerde, metin minyatür ilişkisine ve konu
bağlamına bakıldığında bu kadınların doğulu müslüman kadınlar olduğu görülmektedir.

Kalenin içinden olanları izleyen kadınların kıyafetlerinin II.Beyazıd’ın


cenazesinde ağlayan Osmanlı kadınlarının (Resim 23) kıyafet ve başlıklarından oldukça
farklı olduğu gözlemlenir. Aynı eserde Bozoklu Celal İsyanı’nda savaşın içinde tasvir
edilen Celali isyancısı kadınların (Resim 22) kıyafetleri de Şamlı kadınlara
benzememektedir. Üç minyatürde üç farklı kadın tipi görülmesi, farklı coğrafya ve
kültürlere ait kadınlar resmedilirken tek bir kalıp kullanılmadığını akla getirmektedir.
Eserin minyatürlerinin hazırlanmasında kaç nakkaşın çalıştığını bilmemekteyiz. Fakat
Osmanlı kadınları ile daha doğudaki kadınlarının aynı tarzda çizilmediği ve yöresel
unsurlara dikkat edildiği görülmektedir. Her üç minyatürdeki kadınların kıyafet ve
başlıkları nakkaşın gerçeği yansıtmak hususundaki tavrının altını çizmektedir.

Yayın : And 2002, s. 219; Mahir 2005, Resim 58.


26

Katalog No. 8 : Resim 22.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1597-98, Selimnâme, y. 264 a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1525.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 14x15 cm;
Pir Ahmed bin İskender.
Konu : Bozoklu Celal İsyanı.

Resim sahasını sağ ve sol olarak iki ayrı bölüme ayıran nakkaş, sağ tarafa atlı ve
yaya Osmanlı askerlerini yerleştirmiştir. Atlı Osmanlı askerlerinin karşısında pembe bir
tepe önünde aşağıdan yukarıya doğru dizilmiş isyancılar görülür. Önde duran iki erkek
çocuk onların daha üstünde bir kadın ve yayını geren bir erkek ilk sırayı oluşturur. Atlı
bir isyancının yanında ok atmaya hazırlanan başka bir erkek karşısındaki Osmanlı
askerini hedef almıştır. Daha üstte yer alan iki kişiden biri kadın diğeri ise erkektir.

İsyancılar, çocukların ve kadınların da dahil olduğu yayalardan oluşurken


Osmanlı askerleri içinde yalnızca iki yaya asker görülür. Sipahilerin kimi mızrak
taşımakta kimi kılıçla saldırmaktadır. Önde yer alan yaya yeniçeri, bir isyancıyı
çekiştirirken arkadaki atlı ise kılıçla başını kesmektedir. Osmanlı askerlerinin
bulunduğu sol kısımda hareket daha fazladır. Celaliler ve Osmanlı askerleri arasında
öndeki yeniçeri hariç kıyafetlerde bir ayrım görülmez. Sarıklı başlıklar her iki grupta da
aynıdır.

Minyatürde gördüğümüz iki kadın beyaz başörtüler takmış ve önden v yakalı


uzun elbiseler giymiştir. Mavi ve yeşil renkli elbiseleri içinden beyaz gömlek
giymişlerdir. Her ikisinde de beyaz örtü altından çıkan zülüfler görülmektedir.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe Osmanlı dışından doğulu ve batılı kadınların savaş esiri


(Resim 48) ya da savaşın izleyicisi olarak tasvir edildiği bilinir (Resim 21). Bu minyatür
ise savaşan kadınları gösteren tek sahnedir. Selimnâme minyatürleri içinde kadınların
yer aldığı üç resimden biri olan bu sahnede, Osmanlı otoritesine başkaldıran Celali
27

isyancısı kadınlar görülmektedir. Bu kadınların tasvir tarzı, savaş sahnesinde görülen


Şam Kalesi kadınlarına benzemez (Resim 21). Şamlı kadınlar savaşın izleyicisi olarak
tasvir edilmişken, Celaliler otoriteye başkaldıran bizzat savaşın içinde yer alan kadınlar
olarak gösterilmiştir. Kadınların uzun elbiselerinden ve beyaz örtülerinden müslüman
kadınlar olduğu anlaşılmaktadır.

Yayın : Özbek 2004, Foto 23.


28

Katalog No. 9 : Resim 23.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1597-98, Selimnâme, y. 62a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1525.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;
12.5x10.5; Pir Ahmed bin İskender.
Konu : Sultan II. Beyazıd’ın cenazesi.

Sultan II .Beyazıd’ın cenazesini anlatan resmi iki planda değerlendirmek


mümkündür. Aşağıda beş erkeğin eşlik ettiği tabut içerisinde götürülen Osmanlı sultanı
II. Beyazıd’tır. Tabut örtüsü üzerine “ her nefis ölümü tadacaktır” mealinde Kur'an’dan
bir ayet işlenmiştir. Tabutu baş ve ayak tarafından iki erkek taşımakta cüppesini omzuna
atmış öndeki figür, topluluğa yön vermektedir. Tabutu sırtlanan erkeklerin yüzünde
üzüntülü bir ifade vardır.

Minyatürün üst kısmında balkonlu bir köşk yer alır. Köşkte cenazenin
götürülüşünü izleyen üç kadın görülür. Yanaklarındaki kırmızı çizikler, cenazeye
ağlarken yüzlerini yırttıklarını düşündürür. Buna rağmen yüzlerindeki ifade üzgün ve
sakindir. Balkondaki kadının parmakları yüzündedir. Siyah saçlarının üzerine taktığı
siyah örtüsü ve altta geniş üste doğru daralan hotozu diğer kadınlarla aynıdır. Pencerede
oturan iki kadın tabutun arkasından el sallamaktadır. Her üç kadının da yüz çizgileri
birbirine benzemektedir. İnce yay gibi kaşları ve küçük kırmızı No. kta dudakları
vardır. Nakkaş kadınları süslemeyi ihmal etmemiştir.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe yas tutan kadınları gösteren birkaç minyatürden biridir.


Nakkaş, ölüm acısını kadınların yüz ifadelerine yüklemiştir. Resimdeki erkekler daha
mütevekkil bir duruş sergilerken, kadınlar tırnakları ile yüzlerini çizmektedir.
Minyatürün çerçevesi içinde kalan metinde, yazar gözlerinden kanlı yaşlar döktüklerini
vurgulamaktadır. Bu haliyle metin minyatür ilişkisinin bir ölçüde kurulduğu
düşünülebilir. Bu eserdeki Celali İsyancısı kadınlarından (Resim 22) ve Şam kalesi
kuşatmasını izleyen kadınlardan (Resim 21) çok farklı tasvir edilen bu kadınlar,
29

Osmanlı sultanının tabutunu taşıyan erkekler gibi Osmanlı kadını olmalıdır. Kadınların
siyah elbiseleri ve siyah başlıkları yas işaretidir.

Yayın : And 2002, s. 234.


30

Katalog No. 10 : Resim 24.


Bulunduğu Yer : LBL, Add. 24962, Câmasbnâme, y. 108b.
Yüzyıl / Tarih : 1527.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 11x18 cm;
anonim.
Konu : Cihan Şahın Şemse ile iki kız kardeşinin
havuzda yıkanışlarını seyretmesi.

Açık eflatun tepeler arkasında çiçek açmış ağaçlar ve uçları resmin çerçevesini
delen servilerle doğa tasviri yapılmaktadır. Ön cepheden tasvir edilen köşkün üst kat
penceresinden meraklı bakışlarla havuzda yıkanan kızları gözetleyen kişi Cihan Şah’dır.

Kuşbakışı görülüyormuş gibi çizilen çok köşeli havuzun mavi sularında yıkanan
Şemse’nin belden aşağısı suyun içindedir. Belden yukarısı diğer iki kardeşte olduğu gibi
çıplaktır. Yay kaşlı bu üç kadından suyun içindeki Şemse bir eliyle kardeşini havuza
çekmektedir. Saç tuvaleti her üç kardeşte de aynıdır. Dizlere kadar uzanan saçlar
ortadan ikiye ayrılmış ve bir kısmı sağ omuzdan öne sarkıtılmış sol taraf ise arkaya
bırakılmıştır. Şemsenin ve elini tuttuğu kardeşinin kolları orantısız bir biçimde uzun
çizilmiştir. Havuza girmeye hazırlanan kardeşler topuklara kadar uzanan yarı- şeffaf
etekler giyinmiştir.

Değerlendirme

Danyal peygamberin oğlu Camasb’ın hikayesini anlatan eser iç içe girmiş birkaç
hikayeden oluşmaktadır. Cihan Şah ve başından geçenler bu eserin hikâyelerinden
biridir. Minyatür Cihan Şah’ın, daha önce güvercin olan Şemse ve kız kardeşlerini
yıkanırken seyretmesini göstermektedir. Bu sahne, XVI. yüzyılın başında Osmanlı
minyatüründe hem edebi bir tipi hem de çıplak kadın tasvirlerinin özelliklerini işaret
etmesi açısından önemlidir.

Havuza girmeye hazırlanan Şemse’nin kardeşlerinin üzerinde görülen şeffaf


etekler önemlidir. Hüsrev’in Şirin’i yıkanırken seyretmesini anlatan minyatürde de Şirin
31

suyun içinde olmasına rağmen şeffaf gümüş renkli bir etekle tasvir edilmiştir (Resim
72). Osmanlı öncesi minyatürlerde, yıkanan kadın betimlemelerinde (Resim 7) var olan,
kasıkların peştamal ya da benzeri bir parçayla kapatılması tavrının Osmanlı
minyatüründe devam ettiği düşünülmektedir. Bahar ağacına dolanan kadın
minyatüründe (Resim 37) tasvirin bütün vurgusu kadının çıplak bedeninde olmasına
rağmen, şeffaf yeşil bir tülle kadının kasıklarının kapatıldığı görülür. I. Ahmed
Albümü’nden alınan XVII. yüzyıla ait örnekte ise (Resim 90) kadının kasıklarını
kapatmak üzere bir tüle sarılmak üzereyken tasvir edildiği görülmektedir.

İslam minyatür okullarından XVI. Yüzyıl Şiraz resim atölyesinin örneklerinden


hazırlanan 1538 tarihli Hamse-i Nizamî’de [TSMK H. 758], bir gencin peri kızlarını
gözetlemesini gösteren minyatürde (Resim 26) peri kızları saçları uzun kasıkları
peştemalle kapalı olarak tasvir edilmiştir. Varka ve Gülşah’ın dirilmesi minyatüründe
(Resim 6) Gülşah’ın göğüsleri açık fakat belden aşağısını kapatan bir kumaş görülür.
Biri on üçüncü yüzyılda Konya’da hazırlan, diğeri Şiraz Okulu’na ait ve son olarak
Osmanlı üslubundaki bu üç minyatürde yarı çıplak kadınların aynı şekilde
resmedilmesinin İslam minyatüründe ortak bir zevke ve yüzyıllarca tekrarlanan kadın
çıplaklığının ortak tasvir özelliklerine işaret ettiği düşünülebilir.

Yayın : Stchoukine 1966, Resim 9; And 2002, s. 47.


32

Katalog No. 11 : Resim 25.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 802, Hamse-i Nevâî.
Yüzyıl / Tarih : 1530-1531.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya altın yaldız; - ; Pir Ahmed
bin İskender.
Konu : Leyla ile Mecnun’un buluşması.

Leyla ile Mecnun’un buluşmasını anlatan minyatüre canlı ve açık renkler


hakimdir. Geri planda uzaklık hissi verecek şekilde çizilmiş pembe tepeler onun önünde
kahverengi konturlarla belirtilmiş yükseltiler görülür. Açık yeşil rengin hakim olduğu
bitki örtüsünde göze çarpan, resimdeki insan figürleri ile aynı boyuttaki kırmızı çiçek
kümeleridir. Mor çiçekler ve yeşil yaprak öbekleri mimari unsurlardan arta kalan tüm
mekanı doldurmaktadır. Geometrik çinilerle süslü bahçe köşkünün bir yüzüne
yerleştirilen çeşmenin ve Leyla’nın tarafına denk gelen havuzun suyu bolca akarak bir
noktada birbirine kavuşmaktadır.

Mecnun sağ elini göğsüne götürmüş mütevazi ve bir edayla başını eğmiştir.
Altın işli kırmızı elbisesinin altına açık mavi bir gömlek giyinmiştir. Boynuna doladığı
beyaz şalın tek ucunu sarkıtmıştır. Leyla’ya yönelmiş olarak tasvir edilen Mecnun tek
elini açık bir şekilde sevgilisine uzatmıştır. Leyla’da Mecnun gibi tek elini göğsüne
götürmüş sol elini konuşur şekilde yukarıya kaldırmıştır. İki sevgilinin kıyafetleri
temelde birbirine benzemektedir. Leyla mavi kısa kollu elbisesi üzerine narçiçeği
renginde bir kuşak bağlamıştır. Başörtüsü ve iç gömleği aynı renktedir.

Değerlendirme

Leyla ve Mecnun, Mir Ali Şir Nevai’nin beş mesnevisinden oluşan eserinin bir
parçasıdır. İlk dönem Osmanlı minyatürünün eklektik karakterini yansıtan minyatürde
geometrik çinilerle kaplı bir bahçe köşkü ve insan figürü ölçüsüne yaklaşan çiçek
öbekleri Osmanlı tarzını yansıtan en belirgin öğelerdir.
33

Nakkaş, Leyla ve Mecnun’un kavuşmasının çoşkusunu tabiata yansıtmış gibidir.


Havuz ile bahçe köşküne bağlı çeşmenin birleşmesi iki sevgilinin birleşmesine işaret
ediyor olmalıdır.
Aşıkların betimlendiği ilk eserlerden Dilsuznâme minyatürü ile (Resim 9) bu
minyatür arasındaki en önemli benzerlik, kadın ve erkek kıyafetlerinin çok yakın tasvir
edilmesi gerçeği ile ilgilidir. Her iki sahnede de ilk dönem Osmanlı minyatürüne has
olarak, kadın ve erkek kıyafetlerini birbirinden ayıran tek unsurun başlıklar olması gelir.

Yayın : Çağman- Tanındı 1979, Resim 48.


34

Katalog No. 12 : Resim 27.


Bulunduğu Yer : NYHPK, Osmannâme, y. 70b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 17.5x14.6
cm; anonim.
Konu : Aydos Kalesi’nin alınışı.

Minyatür, Aydos Kalesi’nin fethinde bir genç kadının Osmanlı askerlerine


yardımını anlatmaktadır. Üzeri çiçeklerle örtülü mavi tepe önünde üç Osmanlı askeri
beklemektedir. Birbirleriyle konuşan atlılardan önde olanı, altın bir topuz taşımaktadır.
Solundaki iki erkek birbirine benzer şekilde giyinmiştir. Kalenin sağında gördüğümüz
iki atlı surlara tırmanmaya çalışan Osmanlı askerine bakmaktadır. Askerin siyah atı
aşağıda sahibini beklemektedir. Atın boynuna asılı beyaz tüy kahramanın atını
diğerlerinden ayırt etmektedir. Osmanlı askerinin kalenin dendanlarına tırmanabilmesi
için yardım eden genç bir kadın görülmektedir. Uzun siyah saçlarını bir urgan gibi
kaleden aşağı sarkıtmıştır. Onun arkasındaki diğer iki kadın olup biteni seyretmektedir.

Osmanlı askerine yardım eden genç kadın kısa kollu bir elbise giyinmiştir. Sarı
renkli elbisesi içinde uzun kollu lacivert bir buluz vardır. Metal plakalı kumaş kemerine
doladığı desenli bir parça dikkat çekicidir. Beyaz örtüsü altından hotozu görülmektedir.
Hotozuna bağladığı kaşbastı kırmızıdır. Arkada bekleyen iki kadından biri sarı diğeri
kırmızı bir elbise giyinmiştir. Sarı elbiseli kadının baş tuvaleti öndekiyle aynıdır.
Kırmızı elbiseli olan ise aynı renkteki örtüsü üzerine beyaz bir kaşbastı bağlamıştır.

Değerlendirme

Bizans kalelerinden biri olan Aydos Kalesi’nin fethini anlatan minyatür de,
Osmanlı askerine yardım eden Bizanslı bir kadın görülmektedir. Nakkaş, Bizanslı
kadını Şeyh Edebali’nin çadırında görülen bir müslüman kadın (Resim 28) gibi
betimlemiştir. Buradaki Bizanslı kadınların baş bağlama tarzı ile Osmanlı kadının ki
benzerdir. ( Çizim 6) Aynı yazma eserden alınan bu iki minyatürde, farklı kültürlerden
35

ve dinlerden iki kadının aynı şekilde betimlenmesi dikkate değer bir noktadır. Nakkaşın
bir kalıp üzerinden hareket ettiğini göstermektedir.

Yayın : Atıl 1986, s. 61.


36

Katalog No. 13 : Resim 28.


Bulunduğu Yer : NYHPK, Osmannâme, y. 9a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 13x14,6 cm;
anonim.
Konu : Sultan Osman’ın Şeyh Edebali ile sohbeti.

Çiçek açmış bahar ağacının süslediği pembe tepe önünde çadırlar görülür.
Kompozisyonun merkezinde sohbet eden üç erkek vardır. Soldaki iki erkekten biri
dizleri üzerine oturmuş diğeri ayakta beklemektedir. Girişinin solunda yeşil cübbeli
yaşlı bir erkek onun arkasında ise olup biteni dinleyen genç bir kadın yer alır. Yaşlı
erkekle sohbet eden kişi Osmanlı devletinin kurucusu sayılan Osman Bey’dir.

Osman Bey’in sohbet ettiği yeşil cübbeli yaşlı kişi Şeyh Edebalidir. Osmanlı
minyatüründe peygamberler, şerifler ve seyyidler gibi dini kimliği olan şahsiyetlerin
cübbeleri genelde yeşildir. Bu tavır Siyer-i Nebî ve Zübdetü’t Tevârih
minyatürlerinde devam etmiştir. Edebali Osman Bey’e göre hayli sade yeşil bir cübbe
giyinmiş ve bunun üzerine beyaz bir rida taktığı görülmektedir. Nakkaş, şeyhin
yaşlılığını uzun bir sakal ve olgun bir yüz ile belirtmiştir. Karşısında iki dizi üzerinde
oturan Osman’ın aşağıya doğru sarkan uzun bıyıkları onu resimdeki diğer erkeklerden
ayırır.

Şeyh Edebali’nin arkasında bir kemerin altında görülen genç kadın şeyhin
Osman Bey ile sohbetini birazda gizlenerek izlemektedir. Nakkaş kadının yarsını
göstererek sohbete dahil olmadığını ama sohbeti dinlediğini anlatmak istemiş olmalıdır.
Genç kadının resim çerçevesine tutunması gizlenme hareketini vurgulayan başka bir
detaydır. Kadın, kırmızı uzun kollu bir gömlek üzerine eteği iki parçalı üzeri altın işli
lacivert bir elbise giymiştir. Başındaki altın renkli örtünün üzerine kırmız bir kaşbastı
bağlamıştır.
37

Değerlendirme

Minyatürün konusu Osman Bey’in ve Şeyh Edebali’nin sohbetidir. Sohbeti


dinleyen kadının kimliği belli değildir. Fakat Edebali’nin önünde oturduğu çadırda
olması onun şeyhin hareminden bir kişi olduğunu düşündürtmektedir. Osmannâme
minyatürleri, kadınların betimlenmesi açısından Osmanlı kitap resminde çok özel bir
yere sahiptir. Çünkü Osmanlı minyatüründe, tarihi kimlikleri olan gerçek kadın
şahsiyetlerini betimleyen tek eserdir. Bu eserden sonra kimlikleri belli Osmanlı harem
kadınları minyatürde görülmez.

I. Murad’ın huzurunda kızı Nefise’yi babasından kocası için af dilerken gösteren


minyatürdeki (Resim 29) kadınların kıyafetleri ve başlık tarzları ile Şeyh Edebali’nin
haremindeki kadının giyinişi ve Aydos Kalesi’nin fethinde Osmanlı askerine yardım
eden Bizanslı kadının (Resim 27) kıyafetleri benzer tasvir edilmiştir.

Yayın : Atıl 1986, s. 60.


38

Katalog No. 14 : Resim 30.


Bulunduğu Yer : İtalya’da özel bir koleksiyon, Enbiyanâme, y.
20a.
Yüzyıl / Tarih : 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; anonim.
Konu : Havva’nın, Adem’e cennet meyvesi buğdayı
vermesi.

Minyatür, Adem ve Havva’yı cennette tasvir etmektedir. Dikine düzenlenen


kompozisyon alt ve üst düzlem olmak üzere iki bölüme ayrılır. Üstte geometrik çinilerle
kaplı bir balkonda melekler yer alır. Kanatları olmayan melekler büyük bir şaşkınlık
içerisindedir. En sağ ve en solda yer alan iki melek hariç diğerleri başlarında taçla tasvir
edilmiştir. Sütunlu balkonun önünde resmin tam ortasında bir havuz bulunur. Bu
havuzun önünde, bir tümsek üzerinde buğday başakları görülmektedir.

Havuz’un sağında çiçek açmış bahar dalları arasında bir yılan, zarif bir tavus
kuşu ve bir bahar ağacı arkasında iki ayaklı beyaz bir figür dikkat çeker. Havuz’un
solunda Adem ve Havva görülmektedir. Adem kısa kollu bir kaftan ve altına daha uzun
bir elbise giyinmiştir. Başına meleklerin başında gördüğümüz taçlardan takmıştır. Bir
elini Havva’nın verdiği buğday başağını almak üzere öne uzatmıştır. Kıyafetleri
yukarıda gördüğümüz meleklerden farklıdır.

Minyatürde kıyafetleri en ayrıntılı tasvir edilen figürlerden biri Havva’dır.


Başında Adem’in tacına benzer bir taç görülür. Kısa kolu elbisesi altına uzun kollu bir
gömlek giyinmiştir. Beline doladığı kuşak üzerine daha koyu renkli bir parça
bağlamıştır. İki kat olan eteğinin bir kanadını zarif bir el hareketiyle toplamıştır. Tacı
altından çıkan bir sıra inci çenesinden itibaren tüm yüz hatlarını süsler. Elinde bir demet
buğday başağı görülmektedir.

Değerlendirme
39

Enbiyanâme’de yer alan bu minyatür, Adem ve Havva’yı cennette tasvir eder.


Bu sahne, Osmanlı minyatüründe ulaşabildiğimiz en erken Adem ve Havva
betimlemesidir. Cennetten çıkarılmayı konu alan daha geç tarihli Osmanlı minyatürleri
ile bazı noktalarda benzeşmekte ise de, ilk çiftin tasvir edilişi açısından büyük
farklılıklar taşımaktadır. Farklılıklardan biri Adem ve Havva’nın cennetten çıkarılırken
değil de cennetin içinde tasvir edilmiş olmasıdır. Gerek Hadîkatü’s Süedâ
minyatürlerinde (Resim 63) gerekse Falnâme’de (Resim 94) Adem ve Havva cenneti
arkalarında bırakmış olarak gösterilmiştir. Burada ise Havva yasak meyveyi dalından
koparmış Adem’e uzatmaktadır. Arkadaki meleklerin şaşkın tavırları Havva’nın tasvip
edilmeyen bir tavır içinde olduğunu göstermektedir. Bu minyatür, yasak meyvenin
Havva’nın elinde gösterilmesi bakımından Falnâme’de ki tasvirle benzeşmektedir.

Bir diğer fark, Adem ve Havva’nın giyinik tasvir edilmesidir. Çiftin başında
daha sonraki Adem Havva minyatürlerinde görülen haleler yoktur. Bunun yerine
meleklerin başlarındakine benzer üç dilimli taçlar görülür. Havva’nın kıyafetleri
Osmannâme’deki kadınların kıyafetlerine (Resim 27, 28) benzememektedir.

Yayın : Atıl 1986, Resim 23, s. 58.


40

Katalog No. 15 : Resim 31.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1517, Süleymannâme, y. 412a.
Yüzyıl / Tarih : 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; anonim.
Konu : Kanuni’nin şehzadelerinin sünnet düğününde
sarayda eğlence.

Minyatür enine iki bölüm halinde tasarlanmıştır. Üst bölümde tahtında oturan
Sultan Süleyman görülmektedir. Sultanın sağında has oda ağası ellerini kavuşturmuş
beklemektedir. Solda yer alan dört saray görevlisi, ikişerli gruplar halinde ayakta emre
hazır vaziyettedir. Daha arka planda kapı önünde elinde asasıyla dikilen yeniçeri
asayişin sembolü gibidir. Sultana yakın görevlilerden biri ona bir kutu takdim
etmektedir. Daha yukarıda balkon olarak nitelenebilecek bir bölümde yırtıcı kuşlarla
ilgilenen bir grup saray mensubu görülür.

Kompozisyonun aşağı bölümünde bir havuzun etrafına dizilmiş müzisyenler ve


sağda kemerli kapı önünde bekleyen görevliler yer alır. Havuzun solunda yer alan iki
müzisyen ney üflemektedir. Kırmızı elbiseli neyzen başını sola eğmiş ve neyini sağa
meyilli olarak tutmuştur. Diğer müzisyen neyini düz tutmuştur ve daha sakin bir duruş
sergilemektedir. Daha aşağıda oturan udi, bakışlarını resmin dışında bir noktaya
dikmiştir. Ortada iki içki sürahisi arasında oturan deffaf siyah tenlidir. Ağzı açık bir
şekilde tasvir edilmesi ve hareketli duruşu onun aynı zamanda bir hanende olduğunu
düşündürmektedir. Havuzun sağında oturan müzisyenlerden biri deffaftır. Diğeri rebab
çalmaktadır. Siyahi deffafın yöneldiği iki müzisyenden biri miskal üflemekte diğeri ise
def çalmaktadır. Def çalan müzisyen kadındır.

Cariye deffaf kenarları kürklü ve üzeri altın işli yeşil bir başlık giymiştir. Sarı
peleng nakışlı kısa kollu elbisesi kahverengidir. Elbisesinin içine sarı bir gömlek
giyinmiştir. Beline bağladığı kuşağı başlığıyla uyum içindedir. Gözlerini yere
indirmiştir.
41

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe sultanın meclisini gösteren ilk iki sahne Külliyat-ı


Katibi’de yer almaktadır (Resim 10, Resim 11). Eyüp ve Salman’ı genç sultanın
huzurunda gösteren ikinci minyatürde udinin yanında görülen figürün elinde herhangi
bir müzik aleti görülmez (Resim 11). Hanende olması muhtemel cariyenin başlığı,
Sultan I. Süleyman’ın meclisini tasvir eden bu minyatürdeki deffafın başlığı ile aynıdır.
Her iki cariyede kenarları kürklü başlıklar giymiştir

Aynı eserden alınan başka bir müzikli eğlence sahnesindeki (Resim 32)
rakkaseler ve pencereden eğlenceyi izleyen bir kadının giyinişinin deffaf ile benzerliği
bu figürlerin müzisyen cariyeler olduğunu düşündürtmektedir. Aynı nakkaşlar grubunun
elinden çıkması muhtemel Osmanname minyatürlerindeki Osmanlı saray kadınlarının
(Resim 29) cariye müzisyenler gibi betimlenmediği görülür.

Yayın : Atıl 1986, s. 179; And 2002, s. 256.


42

Katalog No. 16 : Resim 32.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1517, Süleymannâme, y. 71a.
Yüzyıl / Tarih : 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; anonim.
Konu : Kanuni’nin eğlentisi.

Minyatür, Kanuni Sultan Süleyman’ın müzisyenler ve dansçılarla Edirne


Sarayı’ndaki eğlencesini anlatır. Resmin odağı, üzeri rumilerle tezyin edilmiş bir tahtta
oturan sultandır. Sultanın sağında saygı ifadesi olarak ellerini önlerinde birleştirmiş iki
has oda ağası görülmektedir. Süleyman’ın yöneldiği iç oğlanı, has odası ağları gibi
ellerini önde birleştirmiş vaziyette sultanla sohbet etmektedir. Aşağıda, sultana ikram
edilecek yiyecekleri taşıyan iki saray görevlisi kapıcı tarafından durdurulmuştur. Uzun
asasıyla bu iki hizmetkârın önünü kesen kapıcı, gözlerini onların taşıdığı kaplara
dikmiştir ve sultana sunulacak yiyecekleri kontrol etmektedir. Bu üç figürün bulunduğu
bölümün yukarısında altlı üstlü iki pencere yer alır. Üst kattaki pencereden bakan
kadının merakla eğlenceyi izlediği görülmektedir. Yüzünün ayrıntıları, tam bu noktada
boyalar aktığı için seçilememektedir.

Nakkaş ön plandaki figürleri bir üçgen oluşturacak şekilde yerleştirmiştir.


Üçgenin her iki yan kenarına erkek müzisyenler oturtulmuştur. Tabanda ise iki rakkase
görülmektedir. Solda en başta bulunan sarı elbiseli müzisyen çeng onun hemen yanında
oturan ud, bu sıranın sonunda yer alan müzisyen ise kanun çalmaktadır. Bu üç
müzisyenin bakışları ortada dans eden iki rakkaseye yönelmiştir. Sağdaki
müzisyenlerden sultana en yakın olanı rebab çalmaktadır. Onun yanında iki ayağını
altına almış şekilde oturan kişi herhangi bir müzik aleti görülmez. Sağ elini dizi üzerine
koymuş sol elinde bir kitap taşımaktadır. Bu kişi diğer müzisyenlerden farklı olarak
kafasını yukarı kaldırmış bakışlarını sultana yöneltmiştir. Musikiyle ilgili bir defter ya
da kitap olabilecek bir nesne tutması onun hanende olduğuna dair bir işaret olarak
okunabilir. Hanendenin yanında oturan deffaf beş zilli bir def çalmaktadır.

Sultanla aynı dikey çizgi üzerine yerleştirilmiş iki rakkase sahnenin en hareketli
unsurlarıdır. Sağda altın sürahiye yakın olarak tasvir edilen kadın altın işli kırmızı bir
43

başlık takmıştır. Başlığının kenarı tüylerle süslüdür. Kısa kollu desenli mavi elbisesi
üzerine yeşil bir kuşak bağlamıştır. İç gömleği başlığı ile uyum oluşturacak şekilde
kırmızıdır. Altın küpesi üzerinde taşıdığı tek takıdır. Gözleri resmin dışında uzakta bir
noktaya bakmaktadır. Başını vücudunun aksi istikametine çevirmiş, belini kalçasını
belli edecek şekilde kıvırmıştır. Her iki elinde de çalpare vardır. Kollarının birini yukarı
kaldırmış diğerini aşağıda tutmuştur. Elbisesinin eteği çok uzun olduğu için ayakkabısı
görülmemektedir. Soldaki rakkasenin daha hareketli olduğunu gözlemleyebiliriz. Yeşil
kollu kısa elbisesi içine sarı bir gömlek giyinmiştir. Mavi başlığı altından çıkan bir
perçem yanağına dökülmektedir.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe harem sahnesi dışında sultanın huzurunda kadın


rakkaseleri gösteren tek minyatür olması bakımından önem taşımaktadır. Edirne
Sarayı’nda dans eden bu cariyeler özel bir dans kıyafeti giymemiştir. Bu yüzyılda harem
eğlencesindeki cariye rakkasede (Resim 73) gördüğümüz özel dans kıyafetine bu
kadınlarda rastlanmaz. Kıyafet ve başlıkları Kanuni Sultan Süleyman’ı Topkapı
Sarayı’nda eğlenirken gösteren minyatürdeki cariyelere çok benzemektedir (Resim 31).

Yayın : Atıl 1986, s. 105; And 2002, s. 203.


44

Katalog No. 17 : Resim 33.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1517, Süleymannâme, y.
441a.
Yüzyıl / Tarih : 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;-;
anonim.
Konu : Kraliçe Isabella ve çocuk Stephan’nın
kabulü.

Minyatür, Sultan II. Süleyman’ın Macaristan seferi sırasında, Budapeşte dışında


çocuk Kral Stephan’ı kabulünü göstermektedir. Çadırların kurulduğu mekân bir tepenin
yamacındadır. Tepenin arkasında kırmızı sancaklar taşıyan Osmanlı süvarileri zırhlıdır.
Sağdaki iki yeniçeri çadırların arkasında olup biteni izler gösterilmiştir. Sağda
imparatorluk çadırı içinde tahtta oturan Kanuni Sultan Süleyman’dır. Sultanın arkasında
iki iç oğlanı bekler. Çadırın içinde ayakta duran kadın Kraliçe İsabella kucağındaki ise
oğlu Stephan’dır.

Ön plandaki figürlerden bazıları sultana yönelmiştir. Elinde asasıyla bir kapıcı


kraliçe ile birlikte gelen Macarlıları yönlendirmektedir. Macarlılar siyah şapkaları ve
tunikleri ile Osmanlı askerlerinden ayrılır. Önlerindeki yaşlı erkek gruba başkanlık
ediyor gibidir.

Sultan Süleyman’ın önünde çadırın içinde bekleyen kraliçenin yüzü


ayrıntılarıyla seçilememektedir. Yüzünün bulunduğu noktada siliktir. Kraliçe
kıyafetinin üzerine başından topuklarına kadar uzanan siyah bir pelerin almıştır. Pelerini
altından görülen ikinci kat elbise kavuniçi rengindedir. Bunun altında ise üzeri altınla
işli kırmızı uzun bir elbise görür. Elbisesinin etekleri ve yakası altın bir şeritle
belirtilmiştir. Kucağına aldığı bebeği kolları ile sıkıca sarmıştır. Sol el serçe parmağı
üzerindeki yüzük dikkat çekicidir. Mavi elbiseli bebeğin yüzü Osmanlı sultanına
dönüktür.
45

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe, bir kraliçeyi Osmanlı sultanın huzurunda resmeden tek


sahne olması bakımından önem taşımaktadır. Kucağında bebeğiyle tasvir edilen kırmız
pelerinli Kraliçe İsabella ve maviler içindeki çocuk Stephan, Hıristiyan sanatındaki
Meryem İsa tasvirlerini hatırlatmaktadır. Nakkaş’ın kraliçeyi birkaç kat elbise içinde
sadece elleri ve yüzü görünecek şekilde tasvir ettiği görülür. Yüzünün bulunduğu bölüm
tahrip olduğu için İsabella’nın yüz ayrıntıları seçilemez. Süleymannâme minyatürleri
içinde aynı nakkaşın elinden çıktığı düşünülen Rodos’un fethi (Resim 34) ve devşirme
toplanması sahnesinde (Resim 35), halkın içinden Hıristiyan kadınlar ile kraliçenin
farklı kıyafetler içinde tasvir edilmesi, nakkaşın şablonlardan hareket etmeyip her bir
kadın figürünü sosyal konumlarına göre farklı elbiseler içinde ve farklı duruşlarda
resmettiğini göstermektedir. Böylece bu minyatürler XVI. yüzyıl’da Osmanlı dışı
kadınların nasıl resmedildiğini göstermesi bakımından değer taşımaktadır.

Yayın : Atıl 1986, Resim 43.


46

Katalog No. 18 : Resim 34.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1517, Süleymannâme, y.
154b.
Yüzyıl / Tarih : 1558.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
anonim.
Konu : Rodos’un fethi.

Rodos’un fethini konu alan minyatüre, savaşın doğasından kaynaklanan hareket


ve karmaşanın hakim olduğunu görürüz. Resimdeki hareket, Osmanlı askerlerinin
esirleri götürüşünden atların ağızlarının açık tasvir edilmesine kadar birçok unsurla
kendini ortaya koyar. Süvarilerin başlarındaki kıvrık tüyler ve cetveli taşıp çıkıveren
sancaklar bu hareketi destekleyen diğer öğelerdir.

Kat kat tasarlanan kompozisyonda ön planda, boyunlarına takılan halkalarla esir


Rodoslular, onları çekip götüren Osmanlı askeri görülür. Daha üstte kaleden çıkarılan
esirler ve içerde mücadele eden Rodoslular görülmektedir. Bu düzlemin sağında,
başlıklarına kıvrımlı büyük tüyler takmış bir grup savaşçı dikkat çekmektedir.

Savaş meydanındaki karmaşa yukarıdaki tepeyi çevreleyen kadınların el kol


hareketleri ile desteklenmektedir. Osmanlı fethine dövünen yedi kadın birbirine benzer
şekilde giyinmiştir. Saçlar aynı şekilde ortadan açılmış ve iki tarafa bırakılmıştır. Kimi
hemen önlerinde gerçekleşen katl sahnesinin dehşetinden saçlarını çekmekte kimi de
kollarını havaya kaldırarak feryat etmektedir. Sarı, turuncu, yeşil elbiseleri hepsinde
aynı olmak üzere yuvarlak yakalı ve önden düğmelidir.

Değerlendirme

Süleymannâme Osmanlı minyatüründe savaş sahnesinde kadınları gösteren


eserlerden biridir. Rodoslu kadınlar mekan itibariyle kalenin içinde ya da savaş
meydanının ortasında değildir. Kaleden uzakta bir tepenin ardındadır. Rodos’un
Osmanlı orduları tarafından fethine ve önlerinde başları kesilen Rodoslu erkeklerin
47

haline dövünen kadınlar, üzüntülerini kollarını havaya kaldırarak belli etmektedirler. Bu


haliyle nakkaşın savaş sahnesinin dehşetini, kadınların yüz ifadeleri ve el kol
hareketleriyle belirttiğini düşünebiliriz.

Bu sahnedeki kadınlar, Selimnâme’de Şam kalesi kuşatmasında (Resim 21)


gördüğümüz kadınlardan oldukça farklı betimlenmiştir. Selimnâme minyatürlerinde
kadınlar daha sakin bir ruh hali içindedir ve hakim olan duygu şaşkınlıktır. Burada ise
kuşatmanın dehşeti kadın figür üzerinden gösterilmiştir. Bu kadınlar başları açık olarak
tasvir edilmiştir. Selimnâme’deki kadınlar doğu İslam dünyasının bir parçası olmaları
itibariyle başlarında başlıkları ve örtüleri ile çizilirken, Rodoslu kadınlar başları açık
önden düğmeli elbiselerle gösterilmiştir. Yüz ifadeleri ve el kol hareketleri aynıdır
sadece elbiselerinin rengi değişmektedir. Nakkaşın kadınları tasvir ederken bir kalıp
kullandığı görülür.

Yayın : Atıl 1986, Resim 14.


48

Katalog No. 19 : 19, Resim 37.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 2168, Albüm, y. 30a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1560-70.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;
9.9x4.9 cm; anonim.
Konu : Bahar ağacına dolanmış genç kadın.

Çiçek açmış bahar ağacına, mavi konturlarla belirlenmiş tepeye yerdeki kırmızı-
beyaz çiçeklere rağmen mekan hayali bir mekandır. Bahar ağacının kökten uca yaptığı S
kıvrımlı hareketle genç kadının ayak ve bel hareketi birbirini tamamlamaktadır. İki ana
figür kompozisyonda eş yönlü s çizmektedir.

Kolunu fidana dolayan genç kadın bir eliyle olgun kırmızı bir narı diğer eliyle
omuzlarına dökülen siyah uzun saçlarını tutmaktadır. Kenarları altın yaldızlı yeşil şeffaf
şalın örttüğü kasıklar hariç tüm vücudu çıplaktır. Kulaklarına taktığı kırmızı yeşil
taşlardan sallantılı küpeler gerdanındaki üç sıra takısı ve pazubentleri minyatürün genel
renkleriyle uyum içindedir. Belden hemen sonra aniden ölçüsüz genişleyen kalçalar,
çimenliklere gizlenmiş hayli ince ayak bilekleri ve nar tutan elin bağlandığı kol
orantısız çizilmiştir.

Değerlendirme

XVI. yüzyılın ortalarına denk gelen bu minyatür çıplak bir kadın tasviridir. Üst
beden göre çok geniş kalçalar ve çok ince ayak bilekleri ile kadın bedeni orantısız
resmedilmiştir.

Kasıkları kapatan tül XVII. yüzyılda I. Ahmed Albümü’ndeki çıplak kadın


minyatüründe tekrar karşımıza çıkar (Resim 90). Bu daha erken bir resimleme
geleneğinin bir parçasıdır. Şirin’i yıkanırken gösteren minyatürler buna örnektir (Resim
72). XVIII. yüzyıla kadar ki çıplak kadın minyatürlerinde kadınların göğüsleri küçük ve
hacimsiz çizilir. Buradaki genç kadının göğüsleri de gayet küçüktür. Osmanlı albüm
49

resimlerinde karşımıza çıkan bu kadınlar genelde takılarla süslenmiştir. Bu bazen bir


küpe bazen da halhal veya pazubent olabilir.

Yayın : Tuğlacı 1984, s. 106.


50

Katalog No. 20 : Resim 38.


Bulunduğu Yer : TSMK, A. 3595, Şehnâme-i Selim Han, y. 27a.
Yüzyıl / Tarih : 1581.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, atın yaldız; 15.5x14.7
cm; Nakkaş Osman.
Konu : Divan’da kadın.

Minyatürün merkezinde diğer figürlerden daha büyük çizilen Osmanlı sadrazamı


yer alır. Sadrazam Sokullu beyaz ve gri renkli elbiseler içindedir. Solunda ve sağında
ellerinde kalem ve kağıtla iki görevli beklemektedir. Derdini anlatmak üzere gelen
Osmanlı tebasından erkekler ve kadınlar sıralarını beklemektedir. Sadrazamın sağındaki
bir grup erkek birbirleriyle sohbet etmektedir. Ortada asayişi sağlayan eli değnekli
görevlinin solunda ve sağında Osmanlı başkentinden tipler görülür. Sağda ise saray
mensupları önünde iki kadın beklemektedir. Pembe feraceli kadın oğlunun elinden
tutmakta kızını ise kucağında taşımaktadır. Onun arkasındaki kadının sadece başı ve
elbisesinden bir kısmı resmedilmiştir.

Değerlendirme

Osmanlıda adaletin gerçekleştiği en yüksek makam olan divanda kadınları


gösteren bu sahne, Osmanlı minyatüründe kamusal hayatta kadınların ne şekilde
betimlendiğini göstermesi bakımından önem taşır. Osmanlı minyatüründe başka
eserlerde de kadınlar sultanın karşısında adalet talep eden tipler olarak da (Resim 56)
betimlenir. Kadınların yanında çocukların yer alması bu kadınların medeni durumları ile
ilgili bilgi vermektedir. Evli ve çocuklu kadınlar erkeklerle aynı mekanı paylaşır şekilde
resmedilmiştir.

Yayın : Gürtuna 1999, Resim 17.


51

Katalog No. 21 : Resim 39.


Bulunduğu Yer : İÜK, F. 1404, Şehinşehnâme I, y. 50b.
Yüzyıl / Tarih : 1581.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 29x20.5 cm;
Nakkaş Osman ve ekibi.
Konu : Hafsa Kalesi’nin fethi

Osmanlı ordusunun Hafsa Kalesi’ni fethetmesini anlatan minyatürde Tunus’un


eski yöneticisi Sultan Hamid ve onun güçleri ile Osmanlı askerleri arasındaki savaş
gösterilmiştir. Kayravan yakınlarındaki Hafsa minareleri ve kubbeleri üzerindeki lale
alemleri ile İslam şehri imajını yansıtmaktadır. Ön planda çok sayıda hareket halinde
figürler görülmektedir. Bu haliyle kompozisyon hayli kalabalıktır. Nakkaş her biri farklı
bir iş gören grupları ayırmak için mekanı bölen tepeleri kullanmıştır. Bir tarafta
bekleyen atlı askerler, topçular, esirler hepsi farklı bir tepenin arkasına yerleştirilmiştir.
Savaş meydanı diye nitelenebilecek mekan en ön planda ağaçlı bir tepe üzerindedir.

Osmanlı askerlerinin kovaladığı Tunuslular sağa doğru kaçar vaziyette


gösterilmiştir. Bu kovalamaca, tökezleyen bir at, kesik başlar ve ölü bedenler arasında
takibi sürdüren atlı Osmanlı askerleri ile gayet canlı tasvir edilmiştir. Kaçan Tunusluları
Osmanlı askerlerinden ayıran ayrıntı, başlarına taktıkları sarıkların bir ucunu
boyunlarından dolayarak bağlamalarıdır. Esir alınan diğerlerinin başında kavuk ya da
sarık görülmemektedir. Bekleşen erkek esirlerin elleri arkadan bağlanmıştır.

Sol tarafta kaleden çıkan bir erkek ve iki kadın görülmektedir. Kadınların
arkasındaki erkeğin sarığını bağlama tarzı onun bir Tunuslu olduğuna işaret etmektedir.
Önündeki iki kadının başları açıktır. Lacivert elbiseli kadın kucağındaki bebeğe
bakmaktadır. Onun yanında yürüyen mavi elbiseli kadının telaşla ellerini yanaklarına
götürdüğü görülür. Tunuslu askerlerin kaçtığı yöne doğru yürüyen bu iki kadının siyah
uzun saçları vardır. Her ikisinin yüz ifadelerinden üzgün oldukları anlaşılmaktadır.
52

Değerlendirme

III. Murad’ın saltanatının 1574-81 yılları arasını konu alan Şehinşahnâme’de


Hafsa Kalesi’nin fethinde kaleden çıkan kadınlar tasvir edilmiştir. Osmanlı
minyatüründe Selimnâme’deki kale kuşatmasından sonra (Resim 21) müslüman olması
muhtemel kadınları savaş sahnesinde gösteren minyatürlerden biridir. Şam
kuşatmasında kadınların ait oldukları kültürü belirten başlıkları çizilmişken buradaki
kadınların başları açık resmedilmiştir. Kucağında kundaklı bebek taşıyan kadın imgesi,
daha sonraki savaş sahnelerinde farklı nakkaşlar tarafından tekrar edilmiştir. Yine
Nakkaş Osman ve ekibinin atölyesinden çıkan Hünernâme I’de İnceğiz’in fethi
minyatüründe erkelerle birlikte esir alınan kadının kucağında da bebeği vardır (Resim
48). Bu iki minyatürde kadınların yüz ifadesi şaşkınlıklarını ve savaşın dehşetini
yansıtmaktadır.

Yayın : Atasoy- Çağman 1974, plate 19.


53

Katalog No. 22 : Resim 40.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1344, Sûrnâme-i Hümâyûn, y. 290a.
Yüzyıl / Tarih : 1582.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Osman ve ekibi.
Konu : Sakatların geçişi.

Dikine düzenlenen kompozisyonda en üstte balkonda Osmanlı sultanı


görülmektedir. Sultan kırmızı bir tabure üstünde sakat ve hastaların geçişini
izlemektedir. Geçişin yapıldığı meydan ile sultanın bulunduğu yeri ayıran duvarın
önünde sakatlar toplanmıştır. Sağdaki üç erkekten birinin tek bacağı tahtadandır.
Bastonlu kör erkek yanındakine tutunmaktadır. Üçüncü erkeğin topal olduğu
düşünülebilir. Yüzünün bulunduğu bölüm bozulmuştur. Karşılarındaki üç figürden biri
kadındır. Kadın kucağında bir çocuk taşımaktadır. Kadının tutunduğu erkeklerden biri
kördür.

Kadının arkasında gördüğümüz ihtiyaçlılardan birinin elleri bileklerinden


itibaren yoktur. Kollarında kovaya benzeyen bir malzeme taşımaktadır. Yılanlı sütunun
hizasındaki insanların sakatlıkları daha fazladır. Dikilitaşın solunda bir sedye içinde
felçli bir adam ve gözleri görmediği için alana başkası tarafından getirilen kör bir erkek
ve daha yukarıda ayaklarına bağladıkları desteklerle yürümeye çalışan sakatlar
görülmektedir. Bu sahnedeki sakat kadın dışarı kıyafetleri ile resmedilmiştir.
Kahverengi feracesi ve üstüne taktığı beyaz örtüsü ile kıyafeti tamamlanmaktadır.

Değerlendirme

Başkent kadınlarını III. Murad’ın oğullarının sünnet şenliğinde, töreni izleyen ya


da tören alanında geçiş yapan grupların içinde tasvir eden Surnâme minyatürleri,
Osmanlı kadının kamusal alanda nasıl tasvir edildiğini göstermesi açısından önemlidir.
Nakkaşın payitahtın en büyük meydanı At meydanında kadınları ne şekilde giydirdiği
ve diğer figürlerle ne tarz bir ilişkide olduğunu göstermesi, minyatürde Osmanlı
kadınının temsili açısından bir dönüm noktasıdır.
54

Tarih konulu eserlerin minyatürlerinde- Selimnâme, Süleymanâme gibi savaşın


seyircisi veya savaşa bizzat katılan Osmanlı dışı kadınlar resmedilmiştir.
Selimnâme’nin II. Beyazıd’ın cenazesindeki ve Osmannâme’de yer alan kadınlar ise
Osmanlı sarayından tiplerdir. Surnâme minyatürleri ise başkent halkından kadınları
göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca bu sahne Surnâme minyatürleri içinde
kadınların izleyici olarak değil de geçit alayının içinde gösteren birkaç minyatürden
biridir. Osmanlı kadının bu yüzyılda dışarıya çıkarken kullandığı ferace ve beyaz
örtüyle yaşmak halktan kadının sade kıyafetlerini betimler.

Yayın : Yayımlanmamıştır.
55

Katalog No. 23 : Resim 41.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1344, Sûrnâme-i Hümâyûn, y. 201b-
202a.
Yüzyıl / Tarih : 1582.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Osman ve ekibi.
Konu : Borçları affedilen mahkumlar.

Çift sayfa halinde tasarlanan kompozisyonda borçlu mahkumların şenliklerin


yapıldığı meydana getirilerek borçlarının affedilmesi anlatılmaktadır. Sultan sol tarafta,
yabancı konuklar, elçiler ve diğer davetliler ise sağda kendilerine ayrılan bölümde bu
olayı izlemektedir. İbrahim Paşa sarayının duvarları önünde bir yaygı üzerinde borçlular
için ayrılmış paralar bulunmaktadır. Görevlilerden biri tahta üzerinde her bir mahkum
için ayrılan parayı sayarken bir diğeri elindeki deftere kayıt yapmaktadır. Dikilitaş’ın
solunda yençerinin arkasına sıralanmış boyunları zincirli mahkumlar birbirleriyle
konuşmaktadır. Daha ön plandaki beş mahkum, bir görevliye dert anlatmaktadır.
Dikilitaşın kaidesi üzerinde yeşil feraceli bir kadın oturmuştur. Kadının elinde bir
değnek vardır. Yürümek için değneğe ihtiyaç duyan yaşlı bir kadın olabileceği
düşünülse de önde ilgilendiği erkek çocuğun varlığı onun bir anne olduğunu hatırlatır.

Karşı sayfada bir grup mahkum sıranın kendilerine gelmesini beklemektedir.


Mahkumlar arasında yaşlılar, gençler ve bir kadın yer alır. Asayişten sorumlu görevliyle
konuşan kadının önünde bir çocuk yürümektedir. Mahkumların arkasında dört sıra
halinde dizilmiş halk görülmektedir. İzleyiciler arasında ön sırada kadınlar yer alır.
Mavi feraceli kadının el hareketi onun diğerleriyle konuştuğunu işaret etmektedir.

Gerek mahkumlar gerekse izleyici kadınlar ferace giymiş üstüne beyaz bir
başörtü örtmüştür. İzleyici kadınların burunlarına kadar yaşmak yaptıkları, sadece
gözlerini kapatan bir peçe kullandıkları görülür. Meydanda gördüğümüz kadınlar ise
sadece başlarını örtmüştür.
56

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe sultanın cömertliğini ve hayırseverliğini gösteren


sahnelerden biridir. Sultanın hayırseverliğinin isabet ettiği tebaa içinde halktan mahkum
kadınların yer aldığı görülür. Surnâme’de kadınların hem izleyici olarak hem de geçit
alayı içinde tasvir edildiği önemli bir sahnedir. Nakkaş Osman ve ekibinin yaptığı daha
sonraki çalışmalarda da gözlemleneceği üzere kadınlar çocukları ile birlikte
resmedilmiştir. O güne kadar bu kadar büyük bir şenliğe tanık olmamış Osmanlı
halkının kadınları, minyatürde önde üç sıra halinde gösterilmiştir. Kadınlardan bir kısmı
peçeli, meydanda bulunanlar ise yaşmaklıdır. Osmanlı kadının dışarı kıyafeti ile tasvir
edilmişlerdir.

Yayın : Yayımlanmamıştır.
57

Katalog No. 24 : Resim 45.


Bulunduğu Yer : TSMK, R. 1488, Tarih-i Hind-i Garbi, y. 18b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1582.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 18.7x 9cm;
anonim
Konu : Vak Vak Ağacı’na asılı cariyeler.

Kompozisyonun merkezinde su kenarında yükselen kalın gövdeli bir ağaç yer


almaktadır. Yapraklar gerçekçilikten uzak bir anlayışla uçları yukarı gelecek şekilde
dallara yerleştirilmiştir. Bu ağaç, isimleri bilinmeyen meyvelerin yetiştiği Vak Vak
Ağacı’dır. Su kenarından itibaren yeşil ve sarı renklerin ağır bastığı kırmızı çiçekli bir
bitki örtüsü ve açık eflatuna boyanan tepe, tabiata ait diğer unsurlarıdır.

Merkezdeki ağaçta tepelerinden asılmış yedi kadın görülmektedir. Her birinin


başı bir yaprak demeti ile ağaca bağlanmaktadır. Tamamen çıplak çizilen bu kadınların
memeleri ve cinsel organları normal bir kadın gibidir. Göbek kısmı derinlik verilerek
çizilmesine rağmen göğüsler hacimsiz tutulmuş ve bir nokta ile belirtilmiştir.

Değerlendirme

Tarih-i Hindi Garbi isimli eserin minyatürlerinden sadece biri kadınları


göstermektedir. Bu kadınlar gerçek kadınlar olmayıp Vak Vak Ağacı efsanesinin bir
parçasıdırlar. Bu sahne Osmanlı minyatüründe hayal mahsülü kadınları ve bu kadınların
nasıl tasvir edildiğini ve aynı zamanda Osmanlı minyatüründe kadın çıplaklığının nasıl
tasvir edildiğini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Nakkaş, kadınların
memelerini bir nokta olarak belirtirken karınlarını daha hacimli çizmiştir.

Yayın : Tarih-i Hindi Garbi veya Hadis-i Nev, (Tıpkı


Basım) 1987, s. 13b.
58

Katalog No. 25 : Resim 46.


Bulunduğu Yer : TİEM, 1973, Zübdetü’t-Tevârih, y. 18b.
Yüzyıl / Tarih : 1583.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Osman ve ekibi.
Konu : Adem Havva ve on üç ikizi.

Minyatürün merkezinde dalları göklere uzanan bir ağaç bulunmaktadır. Köke


yakın bir yerden doğan su, ağaçla birlikte dikine düzenlenen kompozisyonu ikiye ayırır.
Mavi gökyüzüne uzanan ağacın dalları arasında dört melek figürü görülür. Daha
yukarıda sağda ve solda gördüğümüz melekler Adem ve Havva’nın halelerini
düzeltmektedir. Nakkaş, kompozisyonda her şeyi simetrik düzenlemiştir. En tepede
bulunan beyaz elbiseli iki melek ve daha aşağıda bulutlar arasında uçan melekler bu
simetrinin bir parçasıdır.

On üç yetişkin ikizin ebeveynleri olan, Adem ve Havva çok genç tasvir


edilmiştir. Nakkaş, bu iki merkezi figürü diğerlerinden daha büyük resmetmiştir. Baştan
aşağı yeşil giyinen Adem elinde goncası olan bir gül tutmaktadır. Kıyafetleri diğer
kadınlara göre daha özenle resmedilen Havva ise, bir elinde yeşil bir mendil diğerinde
goncası olan bir karanfil tutmaktadır. Nakkaş, resimdeki figürleri belli bir hiyerarşiye
göre büyüklü küçüklü tasvir etmiştir. Resimde Habil ve Lebuza çifti ve sağdaki Abdül
Mukis ve Emet’ül Mukis diğer çocuklara daha büyük tasvir edilmiştir. Bu iki çiftin
başında da haleler vardır. Diğer ikizlerde hale görülmez.

Daha aşağı plandaki çiftler, sarılırken, sohbet ederken tasvir edilmiştir. Buradaki
tüm kadınların kıyafetleri birbirine benzemektedir. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri çok
renklidir. Sol altta görülen çift bu tanımlamaya uymaz. Her ikisi de diğer ikizlerin
aksine gri renkte elbiseler giymiştir. Nakkaş, diğer çiftleri mutlu bir ifadeyle
resmederken, bu iki kardeşi mücadele içinde göstermiştir. Erkek kadını kolundan
çekmekte, kadın ise bu tavra direnmektedir. Erkek, kız kardeşini Habil’e vermeyen ve
sonuçta yeryüzünde kan döken Kabil’dir. Kolundan çektiği kadında vermek istemediği
59

kız kardeşidir. Onların başları üstünde bir demet buğday başağı görülmektedir. Bu
Kabil’in Allah’a kurban ettiği fakat kabul olmayan başaklar olmalıdır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe Havva’yı, cennette değil de yeryüzünde gösteren tek


kompozisyondur. İslam minyatürlerinde ve Osmanlı minyatüründe Havva cennetten
çıkarılma sahnelerinde Adem’le birlikte tasvir edilmiştir. Burada ise nakkaş,
yeryüzünde on üç ikizi ile birlikte Havva’yı göstermiştir. Başında hale ile diğer kadın
figürlerinden daha büyük çizilmesi, hem ilk kadın olarak hem de manevi olarak farklı
bir statü verildiğini göstermektedir. Adem’in yeryüzündeki ilk peygamber olduğu
bilinir. Havva’nın da onunla aynı düzlemde aynı boyutlarda tasvir edilmesi Osmanlı
nakkaşının tasavvurunda ve Havva’nın nasıl algılandığını göstermesi bakımından çok
önemlidir.

Nakkaş onu kızlarından daha değerli tutmuş ve kıyafetindeki bezemeler ve


aksesuarlarıyla bunu belirtmiştir. Burada dikkat çekici olan bir diğer nokta Havva’nın
çocukları kadar genç çizilmesidir. Bu sahne Osmanlı minyatüründe daha sonra tekrar
edilmediği için karşılaştırılabilecek bir örnek bulunmamaktadır. Yalnızca DCBL ‘deki
Zübdet’üt- Tevârih nüshasında (Resim 47) aynı kompozisyon şeması tekrar edilmiş
fakat burada on üç ikiz yerine sekiz ikiz gösterilmiştir. Minyatürün daha özensiz olduğu
ilk bakışta fark edilmektedir.

Yayın : Renda 1977, s. 9.


60

Katalog No. 26 : Resim 48.


Bulunduğu Yer :TSMK, H. 1523, Hünernâme I, y. 88a.
Yüzyıl / Tarih : 1584.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş :Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
Nakkaş Osman ve ekibi.
Konu : I. Murad’ın Vize, İnceğiz ve Çatalburgaz
hisarlarının fethinden sonra bir kavak
gölgesinde dinlenmesi.

Kompozisyon, dış hatları koyu tonlarla belirlenmiş sağdan sola doğru eğimli
tepelerle üç kat halinde kurgulanmıştır. Ön planda sağda yarısı resmedilmiş bir at ve bir
grup erkek yer alır. Solda madalyonlu yeşil halı üzerinde dinlenmekte olan sultan ve iki
iç oğlanı görülmektedir. Daha üstte başları kesilmiş düşman askerleri, yeniçeriler ve
çadırlar bulunur. Sultan’ın bakışlarını yönelttiği yerde, henüz fethedilen kalenin
burçlarına sancağı diken bir yeniçeri fethin heyecanını ve zaferi vurgulamaktadır.

Pembe ve mavi tepenin birleştiği daha üst planda Osmanlı askerleri


bekleşmektedir. Onların bakışlarını yönelttiği yerde başsız iki insan bedeni görülür. Az
ötede başı kopmuş bedenlerden daha fazla kesik baş görülür. Mavi tepe üzerinde ise
ganimet olarak alındığını sandığımız üç miğfer ve iki sandık görülmektedir.

Nakkaş, burçlara bayrak diken bir yeniçeri ve kalenin içerisindeki Osmanlı


askerleri ile kalenin Osmanlı yönetimine geçtiğini göstermektedir. Kaleden henüz
çıkarıldığı anlaşılan beş erkek ve kucağında bebeğiyle bir kadın savaş esirlerini temsil
etmektedir. Ortada bebeğiyle yürüyen esir kadının önünde ve arkasında gördüğümüz
erkek esirlerin elleri arkadan bağlanmıştır. Esirlerin ortasında yürüyen genç kadın ise
gruba katılmamış kucağında bebeğiyle tek olarak betimlenmiştir.

Nakkaş bütün esirlerin sıkıntısını bu esir kadının mimiklerinde toplamış gibidir.


Kadın kaşlarını çatmış endişeli bir şekilde yürümektedir. Kucağında taşıdığı kırmızı
kundaklı bebek bakışlarını annesine yöneltmiştir. Kısa saçlı kadın kısa kollu sarı bir
61

elbise giyinmiştir. Belden sonra genişleyen elbisesi ayaklarını göstermeyecek biçimde


uzundur. Kollarıyla kırmızı kundağa sardığı bebeğini sıkıca tutmaktadır.

Değerlendirme

Hünernâme, Osmanlı minyatüründe Süleymannâme minyatürlerinden sonra


batıya yapılan seferlerde kadın figürünün yer aldığı eserlerden biridir. Erkek esirlerle
birlikte kaleden çıkarılan bu kadın, esir alınmış olmalıdır. Nakkaş Osman ve ekibinin
yaptığı Hafsa kalesinin fethi minyatüründe kaleden çıkan kadının kucağında kundakta
bebek vardır (Resim 39). Daha erken tarihli bu imgenin Hünernâme I’de tekrar edildiği
görülür. Esir kadının Rodos’un fethine ağlayan kadınlar (Resim 34) gibi başı açık fakat
kısa saçlıdır. Erkek esirlerin yüzünde bu kadar perişan bir ifade görülmezken, nakkaş
kalenin düşmesinin üzüntüsünü bu annenin mimiklerine yüklemiştir.

Yayın : Anafarta 1969, s. 4.


62

Katalog No. 27 : Resim 49.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1523, Hünernâme I, y. 121a.
Tarih / Yüzyıl : 1584.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
Nakkaş Osman ve ekibi.
Konu : Çelebi Sultan Mehmed’in Eflak Seferine
giderken Tuna Nehri kenarında Uruscuk’ta
kovandan bal çalanları cezalandırması.

Gümüş renkli Tuna Nehri ve arkasında evleri ve kaleleriyle bir yerleşim yerini
gizleyen pembe tepeler minyatürde mekanı oluşturmaktadır. Dikine düzenlenen
kompozisyonda figürler Tuna Nehri’nden başlayarak yukarıya doğru paralel çizgiler
üzerine yerleştirilmiştir. At üstündeki Osmanlı sultanı Çelebi Mehmed, ortadaki
yeniçerinin açıklamasını dinlemektedir. Elinde yırtıcı bir kuş tutan sultanın arkasında
atları üzerinde iki görevli görülmektedir. Sultanla aynı dikey çizgi üzerinde bulunan
yaşlı bir erkek, genç bir kadın ve kızı kompozisyonun merkezini oluşturmaktadır.

Sağda kalabalık erkek grubunun, ortadaki bu üç kişiyi izledikleri görülür.


İzleyiciler arasında kırmızı kaftanlı bir asker şaşkın bir şekilde elini kavuğuna götürmüş
beklemektedir. Merkezin sağındaki erkekler merak içindedir. Sağdaki atlılar ise
ellerinde yırtıcı kuşlarla olayı izlemektedir. Nehrin kıyısına yakın bir köpek nakkaşın
kalabalığa kattığı ayrı bir renk olarak karşımıza çıkar. Bu figürlerin ortasında sırtı
kamburlaşmış yaşlı erkek kahverengi bir torba taşımaktadır. Asasına yaslanan erkeğin
yüzü minyatürde bu bölüm tahrip olduğu için görülememektedir.

Yaşlı erkeğin karşısında, elini şaşkınlıkla yüzüne götüren genç bir kadın
beklemektedir. Elinden tuttuğu küçük kız olanlardan habersiz gibidir. Genç kadın uçları
altın püsküllü bir örtü takmıştır. Örtüsü altından çıkan siyah saçları alnına
dökülmektedir. Ucunda iki altıntop bulunan sallamalı küpesi kulağını süslemektedir.
Beyaz örtüsüyle aynı renk ve desendeki gömleğinin üzerine yakası ve etek uçları altın
renginde mavi kolsuz bir elbise giymiştir. Bele oturan elbisesinin etek kısmı oldukça
63

dökümlüdür. Nakkaş, kız çocuğunun elbiselerini kadının elbiselerine benzetmiştir.


Çocuğun kıyafetleri beyaz gömlek, beyaz örtü ve sarı bir elbiseden oluşmaktadır.

Değerlendirme

Osmanlı sultanının adaletin koruyucusu ve yerine getiricisi olduğunu vurgulayan


minyatürlerden biridir. İlk bakışta cezalandırılan kişiler ortada yer alan Tuna nehri
kenarında yaşayan halk olarak görülse de eserin metni, yerli halkın bir Osmanlı
askerinden şikayet ettiği şeklindedir. Osmanlı askerlerinden elini şaşkınlıkla kavuğuna
götüren kişi, ordunun geçtiği bir yer üzerinde kovanları bozmuş ve sultanın zeki bir
çıkışı ile tespit edilerek cezalandırılmıştır. Buradaki kadın figürü adaletin gerçekleşmesi
için talepte bulunan bir imge olarak karşımıza çıkar. Bu kadın ve İnceğiz’in fethindeki
esir kadına bakılarak (Resim 42) Hünernâme minyatürleri içinde Osmanlı dışı kadın
tipleri çizilirken tek bir kalıp kullanılmadığını anlaşılabilmektedir.

Yayın : Anafarta 1969, s. 11.


64

Katalog No. 28 : Resim 50.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1365, Nusretnâme, y. 161a.
Yüzyıl / Tarih : 1584.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 35x20 cm;
anonim.
Konu : Holu ülkesine giren Osmanlıların kadın ve
erkeklerin sığındığı yere hücum ederek kadın ve
çocuklar hariç erkekleri öldürmesi.

İki katlı, üç kubbeli köşk ve resmin soluna çizilen çeşme minyatürdeki mekanın
ana mimari unsurlarıdır. Altın renkli gökyüzüne uzanan serviler ve bahar dalları dikine
düzenlenen kompozisyona simetrik olarak yerleştirilmiştir. Pembe renkli soğan
kubbenin sağ ve soluna yerleştirilen balkonlar ve onları taşıyan zarif sütunlar
kompozisyondaki simetriyi güçlendiren öğelerdir.

Ön planda başları vücutlarından ayrılmış ve parçalanmış erkek bedenleri


görülmektedir. Soldaki mahalle çeşmesi önünde ve onun paralelinde iki top görülür.
Topların ağızları ters yönlere bakar. Köşkün önünde meydanda iki Osmanlı askerinin
ortasında üç kadın yürümektedir. Öndeki askeri takip eden kadınlar şaşkınlık içindedir.
Arkadaki asker kucağında bir erkek çocuk taşımaktadır. Çocuk başka bir askeri
çekiştirmektedir. Kahverengi giysileri ve keçi sakalıyla Osmanlı askerlerinden ayrılan
bu asker çocuklu bir kadını sürüklemektedir.

Köşkün sağ kapısından iki genç kadın çıkmaktadır. Bunların önünde bir asker
görülür. Yandaki kapı önünde bekleyen erkek köşkten çıkmak istemeyen genç
kadınlardan birine kırbaçla vurmaya hazırlanmaktadır. Orta kapının önünde kadınlara
göre daha kısa boylu bir kişi mavi elbiseli kadını yeninden çekmektedir. Yan kapılarda
gördüğümüz kadınlar da zorla köşk dışına çıkarılmaktadır. Nakkaş mimari detaylarda
olduğu gibi figürlerin yerleştirilmesinde de simetriye özen göstermiştir. En sağ ve
soldaki kapılarda iki kadın figürü daha içteki iki açıklıkta kıyafetlerinin renkleri dahi
ayni olan birbirine benzer şekilde tasvir edilmiş diğerleri ve ortadaki en büyük açıklığa
65

yerleştirilen üç kadın, nakkaşın mimari detaylarda olduğu gibi figürlerin


yerleştirilmesinde de simetriye özen gösterdiğine işaret etmektedir.

Sağda üstteki iki balkondan alçak olanında askerlerden biri kadını kucaklamıştır.
Yüksekteki diğer balkonda bir asker kadını bir mal gibi sırtlanmıştır.

Değerlendirme

Bu sahne kadınların, çocuklarından ve evlerinden zorla koparılarak esir


alınmasını göstermesi bakımından çok özel bir yere sahiptir. XVI. yüzyılın sonuna
kadar ki Osmanlı’nın doğu ve batı seferlerini konu alan Selimnâme, Süleymannâme,
Hünernâme’de kadınların izleyici (Resim 21), savaşta taraf (Resim 22) veya kaleden
çıkarılan savaş mağdurları (Resim 39) ve esir (Resim 48) olarak tasvir edildiğini
görülür. Burada ise erkekler öldürülmüş, kadınlar ise cariye yapılmak üzere askerler
tarafından zorla kaçırılmaktadır. Kadınların kıyafetleri ve örtülerinden Osmanlı dışı
tipler oldukları bellidir. Kıyafetleri Adil Giray’ın öldürülmesinde rastladığımız
kadınların kıyafetleri ile aynıdır (Resim 52).

Yayın : Yayımlanmamıştır.
66

Katalog No. 29 : Resim 51.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1365, Nusretnâme, y. 154a.
Yüzyıl / Tarih : 1584.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine, suluboya, altın yaldız; 25.6x19;
anonim.
Konu : Kalenin alınıp halkın esir edilmesi.

Üç kat halinde tasarlanan kompozisyonda en üstte tepeler üzerinde evler


görülmektedir. Yanan evlerden çıkan dumanlar göğe yükselmektedir. Daha altta dört
atlı sola doğru koşmaktadır. Altların solunda bir ağaç ve devamında gümüş renkli
dumanları ile yanan evler görülmektedir. Nakkaş, resmi ortadan ikiye bölen hayali
dikey çizgi üzerine şaha kalkmış atların üzerinde iki atlı resmetmiştir. Bu iki figür
minyatürdeki diğer figürlere göre daha büyük çizilmiştir. Nakkaş, konusu fetih olan
resimde fethin heyecanını, coşkusunu yansıtan bu iki askeri bilerek merkeze
yerleştirmiş ve büyük çizmiş olmalıdır.

Daha aşağıda eflatun tepe üzerine yerleştirilen figürler sayıca daha kalabalıktır.
Nakkaş burayı savaş meydanının halini tasvir etmek için kullanmıştır. Bir yanda atlı
askerler, yerde başları ve gövdeleri farklı taraflara dağılmış savaş mağlupları görülür.
Bir kısım erkek esirler henüz katledilmemiş elleri arkadan bağlı olarak beklemektedir.

Bu kalabalık arasında esir kadınlar göze çarpmaktadır. Osmanlı askerlerinden


biri atının terkinse attığı esir kadını taşımaktadır. Ortada yer alan iki kadın merakla karşı
tarafa bakmaktadır. Kadınların elleri erkekler gibi bağlı değildir. Yaya olarak
resmedilen esir kadınlardan öndeki, elleri arkadan bağlanmış iki esir adama yönelmiştir.
Sol başta iki Osmanlı atlısından birinin atının terkisinde çok genç bir erkek
görülmektedir. Bu da sağdaki kadın gibi esir alınmış olmalıdır.

Kadınlar etekleri yerlere değen uzun elbiseler giyinmiştir. Desenli elbiselerinin


kolları elerini göstermeyecek kadar uzundur. Beyaz örtüleri siyah bir bağla
67

boyunlarından bağlanmaktadır. Elbiselerde ağırlıklı renk kırmızı ve tonlarıdır. Sadece


bir kadının elbisesi laciverttir.

Değerlendirme

Minyatürde esir alınan yöre kadınları tasvir edilmiştir. Erkek ve kadın esirlere
farklı muamele edildiği kadınların ellerinin bağlanmadığı görülür. Osmanlı askerleri
atlarının terkisinde kadınlar ve erkek çocukları almıştır. Kadınların esir alınması konu
olarak eserin başka bir minyatüründe de tekrar edilmiştir (Resim 50). Kadınların kıyafet
ve başlıklarının bu iki minyatürde benzer resmedildiği görülür.

Yayın : Yayınlanmamıştır.
68

Katalog No. 30 : Resim 52.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1365, Nusretnâme, y. 229a.
Yüzyıl / Tarih : 1584.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 34.2x19.8;
anonim.
Konu : Adil Giray Han’ı esir alan kör şahın, karısı ile
ilişkiye girdi zannıyla karısı ve kız kardeşini
öldürmesi.

Kompozisyonda mekan dikine iki kat halinde tasarlanmıştır. Nakkaş aynı sahne
içinde birbiriyle bağlantılı iki farklı olayı resmetmiş olmalıdır. Aşağı bölümde çatısı
kubbeli bir oda içinde altı erkek görülür. Odanın solunda, yarı açık kapıdan içeriye
girmeye çalışan iki kişi yer alır. Kapının içeriye bakan kısmında eli kılıçlı bir erkek
diğerlerini içeriye almaktadır. Odadaki dört kişi Adil Giray’a saldırmaktadır. Bir kılıcı
boğazına dayamış diğeri eteğinden çekmektedir. Giray Han tek başına kendisini
öldürmeye gelen askerlerle mücadele etmektedir.

İkinci katta sağda bir yastığa dayanır halde betimlenen kör şah, görevin
tamamlandığı haberini kendinden emin bir eda dinlemekte ve karısının ve kız kardeşinin
öldürüldüğü yöne bakmaktadır. Bu iki görevlinin sağındaki kadınlardan biri boğulma
hadisesinin dehşeti içinde eliyle ağzını kapatmaktadır.

Şahın karısı kırmızı bir iple boğularak öldürülmektedir. Üç erkek kadını


boğmakla uğraşır. Erkeklerden ikisi kadını kollarından çekmektedir. Biri boğduğu iple
kadını yukarı çekerken daha genç bir erkek kıyafetinden tutarak aşağıya indirmektedir.

Nakkaş, Osmanlı tebası olmayan bu kadınları çizerken ait oldukları kültüre göre
giydirmeyi seçmiştir. İki kadının altın noktalı beyaz örtülerinin altından saçları
gözükmektedir. Yerde ölü yatan kadının saçları dağılmıştır. Şahın karısı diğerlerinden
farklı bir elbise giyinmiştir.
69

Değerlendirme

Bu sahne, Osmanlı minyatüründe bir kadının nasıl katledildiğini göstermesi


bakımından önem taşımaktadır. Nakkaş, kadının ölümünün boğularak olduğunu
belirtmek için kırmızı bir ip kullanmıştır. Kadınların Osmanlı kadın kıyafetinde içinde
değil de yöresel kıyafetleri ile resmedildiği görülür. Kadınların giyimleri eserin diğer
minyatürlerinde gördüğümüz esir kadınların (Resim 50, Resim 51) kıyafetleri ile
benzeşmektedir.

Yayın : Yayımlanmamıştır.
70

Katalog No. 31 : Resim 53.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1524, Hünernâme II, y. 48a.
Yüzyıl / Tarih : 1588.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Osman ve ekibi.
Konu : Şehzade Beyazıd’ın ölümünden sonra çıkan
karmaşa esnasında kavgadan halas olanların
günahlarının affedilmesi ve bir kadının rika
sunması.

Dikine tasarlanan kompozisyonda figürler aşağıdan yukarıya doğru paralel


çizgiler üzerine yerleştirilmiştir. Gümüş renkli bir nehir kenarında serviler ve solda bir
mimari görülür. Bu katmanın daha üzerinde yeniçerilerin hayvanları sürdüğü yeşil bir
çayır yer alır. Sağda, iki atlı meydana doğru yürümektedir. Ellerindeki kuşlar onların bu
avın bir parçası olduklarını göstermektedir. Atlıların önünde yaşlı bir kadın bir Osmanlı
görevli ile görüşmekte, kadının önünde bir çocuk yürümektedir.

Daha üst kısımda sultan yer alır. Sultan ve atı diğer figürlere göre daha büyük
çizilmiştir. Nakkaş sultanın kaftanını çizerken daha özenli davranmış bu bezemeci
tutum atın eğer örtüsünde de devam etmiştir. Osmanlı sultanın bulunduğu dikey çizgi
üzerine yerleştirilen yaşlı kadın yeşil bir ferace giymiştir. Başını kapatan beyaz örtü
omuzlarına dökülmektedir. El hareketlerine bakılarak bir talepte bulunduğu
düşünülebilir.

Değerlendirme

Minyatürde konu kavgaya karışanların affedilmesi ve bir kadının isteklerini


sunmasıdır. Konu itibariyle sultanın affediciliğini ve adil imajını vurgulayan
minyatürlerden biridir. Otlayan hayvanlar dere ve avcılar konunun bir gündelik hayat
sahnesine dönüşmesini sağlamıştır. Sultanın borçları affeden, suçluları bağışlayan ya da
fakirlere yardım eden bir imge olarak kurgulandığı minyatürlerde yaşlı ve genç
71

kadınların (Resim 56) halk kitlesi içinde yer aldığı bilinmektedir. Yaşlı kadın Osmanlı
kadının dış kıyafeti olan ferace ve yaşmak ile betimlenmiştir.

Yayın : Yayımlanmamıştır.
72

Katalog No. 32 : Resim 54.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1524, Hünernâme II, y. 52b.
Yüzyıl / Tarih : 1588.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Osman ve ekibi.
Konu : Davasının görülmesi için bir kadının arzuhal
vermesi.

İbrahim Paşa Sarayı’nın önünde başkentin sosyal yaşantısından bir kesit sunan
sahnede, Osmanlı toplumunun her tabakasından kadın ve erkekler görülür. Nakkaş,
önden arkadan ve yandan resmettiği figürlerle canlı bir meydan tasviri yapmıştır.
Figürlerin akışı sağ-sol ve aşağı-yukarı şeklindedir. Bu çok yönlü hareketlilik bu
mekanın kalabalıkların geçtiği bir meydan olduğunu doğrulamaktadır.

İbrahim Paşa Sarayı’nın balkonunda kavuklu iki erkek oturmaktadır. Sarayın


duvarları önünde bekleşen beş figürden üçü kadındır. Bu kadınlardan biri balkonda
oturanlara bakmakta, onun önünde elinde değneğiyle asayişi sağlayan erkek bu kadınla
konuşmaktadır. Bu görevlinin arkasında iki kadın görülür. Bu figürlerin önünde, daha
alt paralelde öküz arabasının içinde kucağında bebeği ile bir kadın olup biteni
seyretmektedir.

Dikilitaşın sağında sohbet eden, erkekler görülür. Yılanlı sütun ve cetvel çizgisi
arasında kalan alanda bir Mevlevi sola doğru yürümektedir. Yılanlı sütunun sağında ve
solunda gördüğümüz kavuklu iki erkek arkadan resmedilmiştir. Sütunun dibinde oturan
yaşlı kadın kendisine doğru eğilen bir erkekle sohbet etmektedir. Minyatürdeki tüm
figürler konuşma işareti olarak ellerini kullanmaktadır. Nakkaş sohbet eden şikayette
bulunan figürlerle sanki at meydanının kalabalığını ve hareketliliğini yansıtmak
istemiştir.

Resimde erkeklerin kıyafetleri, ait oldukları meslek ve sosyal tabakaya göre


farklı tasvir edildikleri görülür. Solda ki Mevlevi, kavuklarıyla ilmiye sınıfına mensup
erkekler, yaşlı kadınla sohbet eden kırmızı külah başlıklı erkek ve diğerleri buna örnek
73

olarak verilebilir. Buna karşılık resimdeki kadınlar tek tip dış kıyafeti içerisinde
gösterilmiştir. Ayak bileklerine kadar uzanan feraceler, yaşmak şeklinde bağlanan beyaz
örtüler tüm kadınlarda aynıdır. Nakkaş sadece feracelerin renklerini değiştirmiştir.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe payitahtta, sadrazam Damat İbrahim Paşa sarayı önünde,


devletin üst kurumlarından adalet talep eden bir kadını göstermesi açısından önemli bir
sahnedir. Minyatür aynı zamanda, XVI. yüzyıl Osmanlısında sosyal yaşamda kadınların
At Meydanı gibi kalabalık bir mekanda nasıl tasvir edildiğini göstermesi açısından da
değerlidir. Nakkaş farklı yaş gruplarından kadınları, gerek talepte bunan gerek dinlenen
gerekse yoldan geçen figürler olarak göstermiştir. Sarı ve kırmız ayakkabıları ve
giyinişleri ile müslüman olduğunu düşündüğümüz kadınlar, XVI ve XVII. yüzyılda
Osmanlı kadını dış kıyafeti olan geniş yenli feraceler içindedir. Kadınlar minyatürdeki
diğer erkekle birlikte halkı temsil etmektedir.

Yayın : Gürtuna 1999, Resim 20; And 2002, s. 377.


74

Katalog No. 33 : Resim 55.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1524, Hünernâme II, y. 291a.
Yüzyıl / Tarih : 1588.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 30x18.6 cm;
Nakkaş Osman ve ekibi.
Konu : Sultan Selim’in Hac dönüş yolunda Mevlic diye
bilinen yerde sekizinci konağa su kuyuları
kazdırarak ve kale bina ettirerek güzel hayır
yapması.

Mavi tepeler arasından çoğalarak gelen deresi ve çadırlar arasında gördüğümüz


palmiyeler buranın çölde bir vaha olduğunu işaret etmektedir. Tepeler arasında gezinen
geyikler dinlenmeye çekilen koyunlar ve yavrusunu emziren ve dinlenen develer bu
minyatürü doğa tasvirine dönüştüren başkaca unsurlardır. Nakkaş, resimde her bir
figürü meşgul göstererek sanki vahada bir anı dondurmuş gibidir.

İki yükseklik arasına Osmanlıların imar ettiği kalenin önünde bir yeniçeri
durmaktadır. Nakkaş, hacıların faydalanması için inşa edilen kuyuyu çok farklı bir
perspektif anlayışıyla göstermiştir. Kuyunun önünde bir bedevi devesi ile
uğraşmaktadır. Daha aşağıda derenin sağında siyah bir çadır önünde bir kadın
oturmaktadır. Genç kadın yün eğirmektedir.

Derenin solunda bir taşın üzerine oturan adam tulum çalmaktadır. Bu halinden
zevk aldığı anlaşılmaktadır. Büyük bir taşa oturmuş diğer ayağını da daha küçük bir
taşın üzerine koymuştur. Çok yakınında iki deve onun müziğini dinlemektedir. Daha
üstte siyah çadır önüne serilen kırmızı örtü üzerinde bir çöl kadını çocuğuyla
ilgilenmektedir. Çocuk eliyle dereyi ve ötesini işaret etmektedir. Kadın çocuğun elinden
tutarak onu engellemektedir.

Minyatürdeki kadınlar çok sade resmedilmiştir. Bütün vücutlarını örten feraceler


ve bunun üzerinde başlarını kapatan beyaz örtüler görülür. Biri mavi diğeri yeşil ferace
giymiştir. Beyaz örtülerinin kenarlarından birkaç tel saçları görülmektedir.
75

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe İstanbul’dan gündelik yaşam sahnelerine sıkça rastlanır.


Ancak sultanın avlanması ya da sefer anlatılıyorsa payitaht dışında başka bir şehrin
yaşamını minyatüre konu olur. Bu minyatür Bedevi yaşam tarzını anlatan bir gündelik
hayat sahnesidir. Konu sultanın hayır yapmasıdır. Su kuyularının kazılması esnasında
nakkaşın sadece kuyuları değil de çok eğlenceli ve dingin bir vaha gününü göstermesi
ilgi çekicidir. Çocukları ile ilgilenen kadınlar Osmanlı dışı tiplerdir ve halkı temsil
etmektedir. Kıyafetleri Osmanlı kadının dış kıyafetlerine benzer. Yün eğiren kadın
bedevi yaşamının bir parçası olarak ilgi çekicidir.

Yayın : Aslanapa tarihsiz, Resim 12.


76

Katalog No. 34 : Resim 59.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1321, Zübdetü’t-Tevârih, y. 21b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1588.
Teknik / Ölçüler / Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 40x 26.2 cm;
Nakkaş Ali Çelebi ve Nakkaş Osman.
Konu : Nuh’un gemisi.

Minyatür, Nuh peygamberi ve ona inanıp kurtulan kavmini konu alır. Koyu
gümüş rengi bulutların toplandığı gökyüzü altında yelkenleri şişmiş olarak seyreden
gemi Nuh’un gemisidir. Geminin ve yelkenlerin kontrolü Nuh peygamberdedir. Yeşil
cübbesi ve beyaz sarığıyla diğer figürlere göre hayli büyük çizilmiştir. Başında alevli bir
hale vardır.

İki katlı geminin alt katın pencere açıklıklarından çeşitli hayvanlar görülür. Bu
hayvanlar çift olarak tasvir edilmiştir. Geminin güvertesinde dokuz erkek, biri Nuh
peygamberin arkasında olmak üzere altı kadın bulunmaktadır. Erkeklerden büyük
bölümü geminin yelkenlerine müdahale etmektedir. Biri yelkenlerin üzerine çıkmıştır.
Yelkenin ucunda rüzgarda dalgalanan yeşil bayrak üzerinde siyah beyaz renkli zarif bir
kuş ufka bakmaktadır.

Kadınlar Nuh peygamberin önünde beklemektedir. Hepsi benzer şekilde


giyinmiş ve örtünmüştür. Beyaz örtüleri yüzlerini açıkta bırakacak şekilde bağlanmıştır.
Mavi, kırmızı, sarı renkteki elbiseleri önden v yakalıdır. Geminin kuyruk bölümünde,
Nuh peygamberin arkasında kadın topluluğundan ayrı duran kadın da benzer şekilde
giyinmiştir.

Değerlendirme

Nuh peygamberin kavminin helak olması ve Nuh’a inanan topluluğun bir gemi
içerisinde kurtuluşu İslam minyatüründe, sıkça işlenen konu olmuştur. Osmanlı
minyatüründe ise peygamber hikayelerinin anlatıldığı Zübdetü’t-Tevârih isimli
eserinde Nuh peygamberin hikayesi anlatılmaktadır. Bu minyatürdeki kadınların
77

kimlikleri tek tek belli değildir. Bu yüzyılın Osmanlı kadın modasına uygun olarak
giydirilmişlerdir. Osmanlı kadınının dış kıyafeti olan ferace ve başa bağlanan beyaz örtü
kıyafetlerdeki ana ayrıntılardır. Erkekler geminin ilerlemesinde çeşitli görevler
üstlenmişken kadınlar, pasif bir konumda olan biteni izlemektedir. Nakkaş, bir kadını
kalabalıktan ayırarak Nuh peygamberin arkasında çizmiştir. Bu kadının kimliği
bilinmemektedir.

İslâm minyatürünün farklı okullara ve farklı yüzyıllara ait ulaşabildiğimiz bazı


örneklerinde Nuh peygambere inanlar arasında kadınlar yer almaz. Kazvin üslubuna ait
bir örnekte (Resim 60) Nuh’un gemisinde inananlar arasında kadınlar gösterilmiştir. İki
minyatürde de kadın ve erkekler geminin ayrı yerlerinde oturmaktadır.

Yayın : And 1998, s. 107.


78

Katalog No. 35 : Resim 61.


Bulunduğu Yer : DCBL, T. 428, Yusuf u Züleyha, y. 109b.
Yüzyıl/Tarih : y. 1580-1590.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız ; - ; anonim.
Konu : Züleyha müzayedede Yusuf’u satın alıyor.

Minyatür, zamansal açıdan birbirini takip eden iki olayı aynı sahne içinde
göstermektedir. Aşağı planda Yusuf’u açık artırmayla satan tüccar ve Yusuf’u almak
için kırmızı kahverengi para torbaları ile gelen alıcıları görmekteyiz. Daha yukarıda
müzayede bitmiş ve Yusuf ile Züleyha iki ayrı pencerede oturur şekilde tasvir
edilmiştir. Açık artırmaya katılanlar sağda ve solda tahta sıraların üzerinde
oturmaktadır. Fiyatı artırdıklarını ifade eden işaret parmakları, satıcının dikkatini
çekmek maksadıyla havaya kalkmıştır. Beyaz cübbesi ile ortada ayakta duran köle
tüccarı bir eliyle Yusuf’u göstermektedir.

Üst planda sağda, alçak bir iskemle üzerinde oturan Yusuf altın işli kırmızı bir
cübbe giymiştir. Bir elini dizine koymuş, sol elini konuşma ifadesi olarak yukarı
kaldırmıştır. O’nu diğer figürlerden ayıran omuzlarından başlayıp kafasını çevreleyen
dairevi halesidir.

Yusuf gibi altın çerçeveli bir pencere içine yerleştirilen Züleyha, dizlerini kırmış
ayakları üstünde oturmaktadır. Belden yukarısı, duruş itibariyle Yusuf ile aynıdır. Bir
elini dizine dayamış, diğer elini göğsünün altına yerleştirmiştir. Yusuf Züleyha’ya,
Züleyha ise Yusuf’a yönelmiş olarak resmedilmiştir. Züleyha altın işli, kısa kollu
kahverengi bir elbise giyinmiştir. Önü bele kadar altın düğmelerle kapatılmış elbisesinin
üzerine taktığı mavi kemeri, kollarındaki mavi bantlarla uyum içindedir. Elbisesinin
içine kırmızı bir gömlek giyinmiştir. İç gömleğinden gözüken gerdanına altın bir kolye
takmıştır. Beyaz örtüsü altından çıkan bir tutam saçı daha da önemlisi gösterişli tacı
dikkat çekicidir.
79

Değerlendirme

Aynı yüzyılda hazırlanan Hadîkât'üs –Süedâ ve Yusuf ve Züleyha


mesnevilerinde Züleyha, hem peygamber Yusuf hikayesinin kadın karakterlerinden biri
olarak hem de bir aşk hikayesinde aşkı için her şeyi göze alan bir kimlik olarak
betimlenmiştir. Hamdî’nin mesnevisinde yer alan bu minyatürün konusu Kur'an ve
Tevrat’ta anlatılan Yusuf’un satılması hikayesidir. Züleyha alıcı konumdadır. Züleyha
başında bir taç ile Osmanlı toplumsal kadın tiplerinden hayli farklı olarak tasvir
edilmiştir.

Yayın : And 1998, s. 410.


80

Katalog No. 36 : Resim 63.


Bulunduğu Yer : SK, Fatih 4321, Hadîkât'üs –süedâ, y. 9a.
Yüzyıl / Tarih : 1594.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 17 x 12 cm;
anonim
Konu : Adem ve Havva’nın cennetten çıkarılmaları.

Nakkaş, beyaz bahar dalları, yeşil bitki örtüsü, parlak renkli kanatlarını açmış
melekler, kırmızı çiçekler ve duvarları çinilerle kaplı köşkle canlı bir cennet tasviri
yapmıştır. Solda, geometrik desenli çinilerle süslü köşkteki meleklerin ve sağda üç
meleğin bakışlarının yönü resmin konusunu vurgulamaktadır. Minyatürde, cennetten
çıkarılan Adem ve Havva yer alır.

Havva’ya göre daha koyu resmedilen Adem, cennet köşkünün kapısı önündedir.
Havva’ya dönük yüzü ve konuşma ifadesi olarak yukarı kalkan kolu bir şeyler anlattığı
izlenimi vermektedir. Her iki figür de yürür vaziyette gösterilmiştir. Adem önde,
elinden tuttuğu Havva’yı cennetin dışında bir yere götürmektedir. Havva hafifçe başını
yana eğmiş, gözleri yerde Adem’e eşlik etmektedir. Teni arkadaki iki melek kadar açık
renklidir. Omuzlarından aşağı sarkan saçları simsiyahtır ve ortadan ayrılmıştır. Uzun
kaşları ortada birleşiyor gibidir. Adem’e göre gözleri daha büyük ve çekiktir. Bir eliyle,
kasıklarını kapatan yaprağı tutmaktadır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe Enbiyanâme ve Zübdetü’t-Tevârih minyatürlerinden


sonra Havva’nın betimlendiği üçüncü eserdir. Osmanlı Bağdat eyalet üslubundaki
minyatürde Havva, Adem’in elinden tutmuş bir halde cennetten çıkarılırken tasvir
edilmiştir.

Yayın : Yayımlanmamıştır.
81

Katalog No. 37 : Resim 64.


Bulunduğu Yer : TSMK, H.1221, Siyer-i Nebî I, y. 21b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik/ Ölçüler / Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Hasan ve ekibi.
Konu : Hz. Muhammed’in doğacağı an meleklerin
Amine’ye cennet saçıları saçması.

Altı ve üstü ikişer satır yazı sahasıyla çevrilen minyatür, başları taçlı ve
ziynetlerle süslü meleklerin, Muhammed doğmadan önce annesi Amine’ye cennet
saçıları saçmasını anlatır. Resmin yüzeyinde tüm figürlerin ağırlıklı olarak toplandığı
nokta, Amine’nin çevresidir. Bu açıdan figürlerin kompozisyona dengeli olarak
yerleştiği söylenemez. Minyatürün sol tarafı sağa göre daha boştur.

Merkezde başında haleyle tasvir edilen kişi Hz. Muhammed’in annesi


Amine’dir. Onun sağında, şemseli halının üzerine konmuş iki melek altın bir tastan
kırmızı ve altın renginde parçalar boşaltmaktadır. İki melek havada asılı vaziyette
Amine’ye saçı dökmektedir. Halının üzerinde oturan dört meleğin her birinin tavırları
ve mimikleri farklıdır. Önde oturan melek saygıyla başını yere eğmiş ellerini tazim
ifadesi olarak önünde birleştirmiştir. Onun yanında oturan kırmızı kıyafetli melek
Amine’ye yönelmiş ona bir şeyler anlatmaktadır. En başta oturan ve Amine’ye çok
yakın olan meleğin elinde kağıt parçasına benzer bir nesne bulunmaktadır.

Bütün figürler Amine’nin bulunduğu tarafa yönelmiştir. Amine vücudunun


bütün ayrıntılarını örten yeşil bir ferace giyinmiştir. Feracesi altından gözüken elbisesi
turuncudur. Beyaz başörtüsü ve beyaz peçesi tüm yüzünü ve boynunu kapatır.
Örtüsünün altından bir hotoz taktığı düşünülebilir. Alevli halesi omuzlarından
başlamaktadır ve halenin ucu mihrapta asılı olan kandile kadar uzanmaktadır. Meleklere
dönük olarak oturan Amine sağ elini sol göğsü üzerine koymuş ve meleklerle konuşur
vaziyette gösterilmiştir.
82

Değerlendirme

Siyer-i Nebî nüshalarından I. ciltte İslam dini peygamberi Hz. Muhammed’in


annesi Amine’yi gösteren sahnelerden biridir. Meleklerin minyatürün merkezinde yer
alan Amine’ye göre konumlandırılmaları, ona karşı saygı ifade edebilecek duruşları ve
başından aşağı cennet saçıları saçılması ve alevli hale gibi unsurlar, nakkaşın İslam dini
peygamberinin annesini saygı ifade edecek simgelerle birlikte resmettiğini
göstermektedir.

Yayın : Tanındı 1984, Resim 2.


83

Katalog No. 38 : Resim 65.


Bulunduğu Yer : TSMK, H.1221, Siyer-i Nebî I, y. 223b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Hasan ve ekibi.
Konu : Hz. Muhammed’in doğumundan sonra üç
meleğin gümüş ibrik, zebercetten leğen ve ipek
havlu getirmesi.

Mavi, yeşil geometrik çinilerle kaplı odada bir mihrap ve mihrabın ortasında yer
alan kandil kompozisyonun merkezidir. Mihrabın bulunduğu dikey çizgi üzerinde,
vücudunu ve başını kaplayan gösterişli halesi ve peçeli yüzüyle kundakta bir bebek
çizilmiştir. Bu bebek İslam dini peygamberi Hz. Muhammed’dir. Minyatür
peygamberin doğumunu anlatmaktadır.

Bebeğin sağındaki yüzü peçeli kadın, Amine’dir. Hz.Muhammed’in annesi


Amine yeşil bir ferace giymiştir. Feracesi altından gözüken elbisesi koyu sarı renklidir.
Beyaz örtüsü altından hotoz yada tepelik takmıştır. Sadece elleri gösterilen Amine
şaşkınlık içindedir. Hayret ifadesi olarak bir elini yukarı kaldırmış, sağ işaret parmağını
yüzüne götürmüştür. Diz çökmüş halde tasvir edilen Amine Hz.Muhammed’e
bakmaktadır. Peygamberin solunda üç melek bekler. Kırmızı elbiseli melek beyaz bir
havlu, yeşil elbiseli olan altın bir sürahi ve yere diz çökmüş diğer melek ise altın bir
tepsi (leğen) taşır. Üç melekte benzer şekilde giyinmiştir. Kısa kollu elbiseleri altında,
etekleri yere kadar uzanan ikinci bir elbise mevcuttur. Üçünün kanatları da farklı
pozisyonda çizilmiştir.

Değerlendirme

Hz. Muhammed’in hayatının anlatıldığı Siyer-i Nebî adlı eserin minyatürlerinde


Amine Hz. Muhammed’i doğurmadan önce (Resim 64) burada ise doğurduktan sonra
gösterilmiştir. Siyer-i Nebî’nin nakkaşları peygamberin ilk eşi Hatice’yi ve kız
Fatıma’yı, eserin bütün ciltlerinde başlarında haleler ile tasvir etmiştir. Amine de Hz.
84

Muhammed’e hamile iken başında alevli bir hale ile gösterilmişken (Resim 64), bu
minyatürde sadece yüzü kapalı olarak çizilmiştir.

Doğumdan sonraki bütün sahnelerde de bu tutum devam etmiş ve Nakkaş Hasan


ve ekibi Amine’yi artık halesiz tasvir etmiştir. Amine’nin kıyafetleri, XVI. yüzyıl
Osmanlı kadının kıyafetlerine benzemektedir. Nakkaş, bu yüzyılda Osmanlı kadınını
sokakta nasıl tasvir ediyorsa, burada Amine’yi de öyle giydirmiştir.

Yayın : Esin 1960, s. 14; Tanındı 1979, Resim 3.


85

Katalog No. 39 : Resim 66.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 1221, Siyer-i Nebî I, y. 255a.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yadız; - ; Nakkaş
Hasan ve ekibi.
Konu : Sütanne Halime’nin, Hz.Muhammed’i emzirmesi.

Enine düzenlenmiş minyatürde, duvarları çinilerle kaplı bir odada on bir kişi
görülmektedir. Solda sekiz kadın oturur şekilde tasvir edilmiştir. Kadınlardan bir kısmı
hayret ifadesi olarak ellerini öne doğru uzatmış, içlerinden biri şaşkınlıkla ellerini
göğsüne götürmüştür. Kadınların ilgileri resmin sağındaki figürlere yöneliktir. Sağda,
yüzü beyaz bir peçeyle örtülü, sadece elleri açıkta bırakılmış bir kadın, topluluğa bir
şeyler anlatıyor gibidir. Onun yanında oturan kadının sağ memesi çıplaktır. Kadın
memesini emzirmek üzere bir bebeğe uzatmaktadır. Bebeğin yüzü beyaz bir peçeyle
örtülmüştür ve başında alevli bir hale vardır.

Sağda oturan iki kadından yüzü peçeyle örtülü olan, Hz. Muhammed’in annesi
Amine’dir. Amine’nin karşısında bir grup Mekkeli kadın oturmaktadır. Tek göğsü
açıkta resmedilen kadın, Hz. Muhammed’in süt annesi Halime’dir. Halime’nin
kucağındaki yüzü dahil hiçbir yeri görünmeyen bebek, Hz. Muhammed’dir. Üstte yer
alan metinden anladığımız kadarıyla, o ana kadar hiçbir kadının sütünü almayan bebek
Muhammed, Halime’nin sağ memesini emmektedir.

Olaya tanıklık eden Mekkeli kadınların hepsi birbirine benzer şekilde


giyinmiştir. Önden düğmeli, geniş yenli, yakasız feraceleri ve bazen iki parça halindeki
beyaz örtülerinden oluşan kıyafetlerinin sadece renkleri farklıdır. Altın işli kırmızı
hotozların üstünden arkaya bırakılan beyaz örtüler omuzlardan aşağı sarkmaktadır.

Kıyafetlerde ikinci tipin temsilcisi Halime ve Amine’dir. Amine önü açık, geniş
yenli yeşil feracesinin altından mor bir elbise giyinmiş beline bir kemer bağlamıştır. Baş
86

kuaförü hotozunun üstüne bıraktığı parça ile kenarları pembe şeritli yüzünü örten beyaz
peçe ve gerdanını kapatan örtü ile üç kısımdan oluşmaktadır.

Halime, Amine’ye göre daha sade giyinmiştir. Açık mavi feracesinin altından
gözüken elbisesi turuncudur. Omuzlarını aşan saçları siyahtır. Saçlarını kapatamayan
beyaz örtüsü tek parçadır. Minyatürdeki tüm kadınların yüz hatları birbirine
benzemektedir. Çekik siyah gözler ve küçük hatlar yüzlerdeki en belirgin noktadır.

Değerlendirme

Bu minyatür, Hz. Muhammed’in sütannesini emdiği ilk anı anlatmaktadır. Sol


tarafta görülen Mekkeli sekiz kadın, kalabalığı temsil etmeleri nedeniyle benzer şekilde
tasvir edilmiş olmalıdır. Hz. Muhammed’in Halime’nn göğsünü almasına şaşıran
Mekkeli kadınlar sadece kıyafetlerinin rengi ile birbirlerinden ayrılırlar. İslam
peygamberinin annesi Amine, eşi Hatice, kızı Fatıma ve genç eşi Aişe gibi yüzü
peçeyle kapalı olarak gösterilmiştir. Amine’nin baştan ayağa kapalı tasvirine karşılık
sütanne Halime tek memesi açık olarak gösterilmiştir.

Hz. Muhammed’in sütannesini seçmesini gösteren bu sahnenin bir benzeri


Ravzatü’s-safa’da yer alır. Burada sütanne Halime göğsü açık şekilde Hz.
Muhammed’i emzirirken gösterilmiştir (Resim 67). Bu minyatürde Amine’yi diğer
kadınlardan farklı kılan herhangi bir ayrıntıya rastlanmamaktadır.

Yayın : Çağman - Tanındı 1979, s. 57; Tanındı 1984,


Resim 4.
87

Katalog No. 40 :Resim 68.


Bulunduğu Yer : TSMK, H.1222, Siyer-i Nebî II, y. 283b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Hasan ve ekibi.
Konu : Hz. Muhammed, Hatice ve Ali’yle namaz kılıyor.

Altın rengi gökyüzü altında, pembe-beyaz bahar dalları ile çevrili odanın
merkezinde yeşil cübbesi ile İslam dini peygamberi Hz. Muhammed görülmektedir.
Ayakta tasvir edilen peygamberin sadece başı değil tüm vücudu haleyle çevrilmiştir.
Halenin vücuduna daha yakın olan iç kısmı kırmızı alev rengi konturla belirtilmiş ve
ucu uzatılarak yukarıda metinde geçen resul (elçi) ibaresine dokundurulmuştur. Hz.
Muhammed sağ el solun üzerinde kalacak şekilde kollarını göbeği üstünde birleştirmiş,
namaz kılmaktadır.

Peygamberin sağında yer alan daha çocuk yaşta gösterilen genç erkek, Ali’dir.
Ali ’nin başında hale yoktur. Peygamberin gerisinde namaz kılan Ali’nin elbisesi koyu
yeşildir. Gözlerini yere indirmiş halde ibadet etmektedir.

Hz. Muhammed’in solunda ibadet eden kadın, peygamberin ilk eşi Hatice’dir.
Koyu mavi bir elbise giyen Hatice’nin erkeklerden farklı olarak göğsünde birleştirdiği
tek eli görülür. Diğer eli yeninin içindedir. Yüzünü beyaz bir peçeyle kapatan
Hatice’nin halesi, peygambere göre daha küçüktür.

Değerlendirme

Siyer-i Nebî yazmalarının ilk iki cildinde karşımıza sıkça çıkan kadınlardan biri
olan Hatice, tüm minyatürlerde başında bir haleye tasvir edilmiştir. Hz. Muhammed’in
peygamberliğine ilk inanan insan olarak ve ahlakıyla İslam tarihi literatüründe saygıyla
bahsedilen kadınlardan biridir. Eserin içeriğini bilen nakkaşın bu saygıyı Hatice
imgesine yansıttığı düşünülebilir. Siyer-i Nebî minyatürlerinde baştan sona haleyle
88

resmedilen ilk kadındır. Diğer kadın Hz. Muhammed’in soyundan gelen kızı Fatıma’dır
(Resim 69).

Yayın : Esin 1960, s. 18; Tanındı 1984, s. 29.


89

Katalog No. 41 : Resim 69.


Bulunduğu Yer : DCBL, T 419, Siyer-i Nebî, y. 24b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ; Nakkaş
Hasan ve ekibi.
Konu : Hz. Muhammed gelin odasında Hz. Ali ve
Fatıma’nın ellerini birleştiriyor.

Pembe, mavi ve kırmızı çinilerle kaplı mekanda beş kişi görülmektedir. Gelin
odasında ortada duran kişi, Hz.Muhammed’dir. Bir yanında kızı Fatıma diğer yanında
amcasının oğlu Ali yer almaktadır. Peygamber Ali ve Fatıma’nın ellerini
birleştirmektedir. Yanda bu olaya şahitlik eden iki kadın uzun mumlar taşımaktadır.
İslâm dini peygamberinin halesi çok uzundur. Pembe astarlı yeşil cübbesi, elleri hariç
tüm vücudunu örter. Beyaz sarığı altındaki beyaz peçesi yüzünü tamamen kapatmıştır.
Uzun beyaz ridasını omuzlarından aşağı sarkıtmıştır. Peygambere damat olan Ali, beyaz
ridası ve kırmızı kemeri dışında tamamen yeşil giyinir. Sarığının bir ucunu sarkıtmış
diğerini omzu üstüne atmıştır.

Fatıma peygamberin sağında yer almaktadır. Beyaz uzun kollu elbisesi altında
koyu yeşil iç kıyafeti dikkat çekmektedir. Sol eli, Ali’nin avucunun içindedir. Diğer
elinde uçları pembe işli bir mendil tutmaktadır. Başını hafifçe sola eğen Fatıma, Ali’ye
göre daha açık tenli resmedilmiştir.

Sahnenin solunda yer alan diğer iki kadının yüzleri peçeyle örtülmemiştir.
Öndeki kadın turuncu astarlı sarı elbisesi üzerine kırmızı bir kemer bağlamıştır. Önden
düğmeli uzun kollu elbisesinin içinden gözüken gömleği de kırmızıdır. Pembe hotozu
üzerine beyaz bir örtüyü, saçlarını açık bırakacak şekilde omuzlarına bırakmıştır.
Arkasındaki kadın aynı tarz kırmızı bir elbise giyinmiş, kemerine pembe uçlu beyaz
uzun bir mendil bağlamıştır. Hotozu diğer kadının hotozu ile aynıdır.
90

Değerlendirme

Minyatür, Cebrail’in, Ali ve Fatıma’nın nikahının Allah katında kıyıldığı


haberini getirmesinden sonra Hz. Muhammed’in amcasının oğlu Ali ile kızı Fatıma’yı
evlendirmesini konu alır. Nakkaş, gelin odasına mum taşıyan iki kadını saçları ve
boyunlar açık kalacak şekilde betimlerken, Fatıma’nın tek eli hariç tüm vücudunu
kapalı göstermiştir. Peygamberin kızı Fatıma, eşi Hatice gibi Siyer-i Nebî minyatürleri
içinde yer aldığı tüm sahnelerde hale ile tasvir edilmiştir.

Yayın : Tanındı 1984, s. 52.


91

Katalog No. 42 : Resim 72.


Bulunduğu Yer : LBL, Or. 7084, Divân-ı Bakî, y. 67b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 6.8x7 cm;
anonim.
Konu : Hüsrev Şirin’i yıkanırken seyrediyor.

Kompozisyonu iki bölüme ayıran uzun gövdeli bir ağacın solunda, mavi bir
tepenin önünde yıkanan Şirin’dir. Alnında ve üç ayağında sakalar olan siyah atı ağacın
önünde beklemektedir. Uzun boynu ve ince bacaklarıyla zarif bir izlenim yaratan atın
süsü yalnızca, yer yer altınlarla süslü mavi yuları değildir. Üzerinde altın işlemeli
kırmızı bir eyer örtüsü vardır. Eyerin üzerinde Şirin’in bordo astarlı kırmızı kaftanı,
mavi gömleği ve tacı durur. Atın yularına tutturulmuş uzun kılıç dikkat çekicidir. Daha
üstte tepelerin arkasında Hüsrev at üstünde elinde kanatlanmaya hazır yırtıcı bir kuş
olduğu halde beklemektedir.

Uzun siyah saçlarını yıkayan Şirinin vücudunu, inci bileklikleri, kolyesi ve altın
halhalları süslemektedir. Memeleri koltuk altından başlayan iki kısa çizgiyle
belirtilmiştir. İnce kaşları küçük burnu ve kıpkırmızı dudakları yüzündeki ayrıntılardır.
Omuzları vücuduna göre gayet geniş resmedilmiştir. Göbeği ve ayak topukları arasında
kalan kısım koyu kahverengi bir etekle kapatılmıştır.

Beyaz sarığı altından gözüken başlığıyla mavi elbisesi uyum içinde olan Hüsrev,
kemerine altın işli kırmızı bir ok torbası tutturmuştur. Sağ eline kuşun tünemesi için
taktığı kırmızı bir eldiven giymiştir. Hüsrev’in bakışları suda yıkanan Şirin’e
yönelmiştir.

Değerlendirme

Şirin, tasvirini görerek aşık olduğu Hüsrev’i bulmak için dillere destan atı ile
yola koyulur. Bin bir türlü zahmet çeker ve dağların taşların tozuna bulanır. Bu
tozlardan arınmak için karanlıklar dalıp gitmiş bir çeşme bulur. Orada yıkanırken,
92

babasından fenalık gelmesinden korkarak yollara düşen ve yolda ava çıkan Hüsrev
tarafından seyredilir. Bu minyatür Hüsrev’in Şirin’i ilk gördüğü anı tasvir etmektir.

Osmanlı kitap resminde ünlü aşk hikayelerinden birinin kadın kahramanı Şirin’i
betimlemesi ve çıplak kadın tasvirinin özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.
Minyatür, metin ile uyumludur. Ava çıkan Hüsrev elinde bir avcı kuşla, Hüsrev’in izini
süren Şirin de yanı başında üzerine kıyafetlerini ve tacını koyduğu atı ile tasvir
edilmiştir. Şirin, Züleyha (Resim 61) gibi üç dilimli bir taç giymektedir.

Yayın : And 2002, s. 283.


93

Katalog No. 43 : Resim 73.


Bulunduğu Yer : LBL, Or. 7084, Divân-ı Bakî, y. 10b
Yüzyıl / Tarih : y. 1595.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;17x8.5;
anonim.
Konu : Genç şehzadenin kadın çalgıcılarla ve kadın
dansçıyla eğlenmesi.

Serviler ve bahar dalları ile çevrili köşk, müzikli eğlencenin mekanıdır. Dikey
olarak düzenlenen kompozisyonun merkezindeki mihraba benzer mimari yapı, aynı
eksendeki altın sürahilerle vurgulanmıştır. Burada diğer figürlere göre daha büyük
çizilen genç bir kadın ve erkek görülür. Altın sürahilerin konduğu sehpanın çevresine
sıralanan beş müzisyen ve bir rakkase resmin ön planını kaplamaktadır. Sohbet eden
çiftin solunda hizmetkarlar ve izleyici kadınlar yer alır.

Ortadaki genç kadın bir dizi yukarı gelecek şekilde bağdaş kurarak oturmuştur.
Bir elinde siyah işli bir mendil tutarken diğeriyle şehzadeye ikramda bulunmaktadır.
Arkada sarı yelekli bir hizmetkar yelpaze ve sürahi ile ayakta beklemektedir. Sağdaki
müzisyenler çeng, kanun ve def çalmaktadır. Diğer kadın müzisyenlerin elinde rebab ve
miskal vardır. Bu müzisyenler rakkaseyi izlemektedir.

Minyatürdeki tüm kadınların elbiseleri gerek renkler gerekse kıyafetleri


oluşturan parçalar açısından farklıdır. Nakkaş, şehzade ile oturan kadının kıyafetlerini
çok ayrıntılı olarak resmetmiştir. Yeşil kısa kollu elbisesi altından beyaz şeffaf bir
gömlek giymiştir. Bilezikleri, gerdanlığı ve ortada bir taşla birleşen kırmızı kemeri
kıyafetini gösterişli kılmıştır. Kısa kollu elbiseleri altına uzun kollu değişik renkte
gömlekler giyinmiştir. Bu kadının arkasındaki yelpazeli hizmetkar ve meyve getiren
kadın kıyafetinde ortak olan sarı kolsuz bir hırkadır. Ortada dans eden rakkase önü
sırma işli kırmızı hırkası içine yenleri uzun bir gömlek giyinmiştir. Topuklara doğru
inen sarı eteğinin üst parçası daha dökümlü ve fırfırlıdır. Sarı şerit üzerine beyaz
pullarla süslenen kırmızı başlıklar tüm kadınlarda aynıdır.
94

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe müzikli eğlenceyi konu alan minyatürler içinde harem


eğlenceleri de önemli bir yer tutmaktadır. Bu sahneler hem kadın müzisyenleri
resmetmesi hem de kadınların nasıl eğlendiğini göstermesi bakımından önem
taşımaktadır. Mekan, şehzadenin haremi olduğu için, şehzadeden başka erkek
görülmemektedir. Kadınlara genel bir bakış, nakkaşın hepsini benzer şekilde
resmettiğini düşündürse de ayrıntılara inildikçe minyatürde kadınlar arasında
hiyerarşinin hakim olduğu görülmektedir.

Yayın : And 2002, s. 282.


95

Katalog No. 44 : Resim 74.


Bulunduğu Yer : TSMK, R. 843, Hümâyûnnâme, y. 163b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1595-1600.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Suluboya, altın yaldız; 22x12 cm; anonim
Konu : Haremde Doktor.

Haremde hasta bir kadının etrafında toplanan insanlar ön ve arka olmak üzere iki
planda yerleştirilmiştir. Önde, elindeki sürahiyle bir kaba kırmızı mayi boşaltan genç
kadın üzüntülüdür. Onun sağında yer alan çocuk arka plandaki telaşı izlemekte ve
elinde bir sürahi tutmaktadır. Genç kadının solunda kemerli kapı önünde bir erkek
beklemektedir. Onun üstünde pencereden bakan evin erkeği üzüntülüdür. Arka planda
hasta ve onu tutan kadının yanında doktor ve erkek yardımcısı yer almaktadır.
Yardımcının kaygılı ifadesi ve arkadaki iki kadının meraklı bakışları sahneye heyecan
vermektedir.

Hasta kadının gözleri kapalıdır. Boynu omuzları üstüne düşmüştür. Bu halinden


baygın olduğu anlaşılan hastayı, yeşil elbiseli başka bir kadın tutmaktadır. Hasta iri
yaprak desenli, kısa kollu lacivert bir elbise giymiştir. Bileklerine doğru genişleyen
kırmızı gömleğinin yakası v şeklindedir. Şık elbisesinin altından bileklere doğru daralan
sarı şalvarı görülmektedir. Ayakları çıplaktır. Diğer üç kadın gibi beyaz örtüsü saç
buklelerini kapatamamıştır. Arkada konuşan kadınlardan biri ve hastayı kucaklayan
kadın örtüsünün üzerine kaşbastı bağlamıştır. Ön planda ilaç hazırladığını
düşünebileceğimiz kadın, sarı kısa kollu elbisesinin içine çin bulutu desenli lacivert bir
gömlek giymiştir. Kırmızı nokta desenli başlığı ve arkaya bırakılmış beyaz örtüsünden
saç bukleleri sarkmaktadır.

Değerlendirme

Bağdat’ta hazırlanan Hümâyûnnâme [TSMK, R. 843]’den alınan minyatür, ev


içi yaşamında kadınları göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Evin hanımının
hastalanması nedeniyle erkek doktor ve onun yardımcısını haremde kadınlar arasında
göstermektedir. Ön planda ilaç hazırlayan ve hastaya nezaret eden kadın ile evin hasta
96

hanımının kıyafetlerinde fark yoktur. Birkaç parçadan oluşan kıyafetler, başlıklar ve


kaşbastılar benzer resmedilmiştir.

Yayın : And 2002, s. 282; Walther 1980, s. 59.


97

Katalog No. 45 :Resim 76.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 200, Şehinşehnâme II, y.
146a.
Yüzyıl / Tarih : 1597.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;
27.5x16.5; Nakkaş Osman ve ekibi.
Konu :Valide Sultan’ın cenazesinin toplu kapıdan
çıkarılması.

Minyatür, Osmanlı sultanı III. Murad’ın annesi Valide Nur Banu Sultan’ın
cenazesinin Topkapı Sarayı’ndan çıkarılışını göstermektedir. Tabutu iki omzu arasında
taşıyan kişi Sultan III. Murad’tır. Sultanın sağında ve solunda tabutun taşınmasına
yardım eden erkekler daha arkada beyaz kavuklu siyah tenli harem ağaları
görülmektedir. Kapının her iki tarafındakiler üzüntü içerisindedir. Öndeki iki kişi tabutu
yüklenmek istercesine kollarını öne uzatmıştır. Sağdaki yeniçeriler ve onların önündeki
bir grup ellerini kulaklarına götürmüştür. Bu grubun tüm üyeleri benzer şekilde
giyinmiştir ve ağızları dua okuduklarını belli edecek şekilde açık tasvir edilmiştir.

Bahçeyi çevreleyen dış duvarların gerisinde halkı temsilen çeşitli yaşlardan ve


sosyal sınıflardan insanlar görülür. Dış kapının önünde asasıyla iki yeniçeri
beklemektedir. Nakkaş, kapının sağındaki kapıcıyı ve duvara yakın olan erkekleri
ayakları yere basmayacak şekilde havada asılıymış gibi tasvir etmiştir. Duvar kenarına
dizilen figürlerde bir düzen hakim iken alt düzlemde ortada bir karmaşa görülmektedir.
Kalabalıktaki figürlerden kimi dua eder şekilde ellerini açmış kimide yeniçeri ile
münakaşa ederken gösterilmiştir.

Bu kalabalık halk güruhu içinde kadınlara da rastlanmaktadır. Sağ köşede


gördüğümüz kadınlar benzer şekilde giyinmiştir. Hotozları üzerine örttükleri beyaz
örtüleri feraceleri dış kıyafetlerini oluşturur. Yüzleri çeneleri de gözükecek şekilde
açıktır. Kalabalığın ortasındaki diğer iki kadın çocukları ile beraber tasvir edilmiştir.
Biri kucağında kundakta bir bebek taşır. Kahverengi feraceli tek elini yukarı kaldıran
98

kadının çocuğu daha büyüktür. Çocukları ile tasvir edilen bu iki kadın diğer ikisinden
farklı olarak örtüleriyle ağızlarını kapatmıştır.

Değerlendirme

Minyatür, Osmanlı kadınını kamusal alanda erkeklerle birlikte gösteren


sahnelerden biridir. III. Murad’ın annesi Valide Sultan’ın tabutunun Topkapı
Sarayından çıkarılışında sarayın dış avlu duvarları önündeki kadınlar, dağıtılacak
paradan almak ve Valide Sultan’a dua etmek üzere bekliyor olmalıdır. Nakkaş Osman
ve ekibinin yaptığı Surnâme minyatürlerinde de (Resim 40, Resim 41, Resim 42)
alışık olduğumuz üzere, kadınlar dış mekan kıyafetleri içinde ya çocukları kucaklarında
ya da yanlarında olarak betimlenmiştir.

Yayın : Atasoy- Çağman 1974, Resim 30; And 2002, s. 233.


99

Katalog No. 46 :Resim 77.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 200, Şehinşehnâme II, y. 81a.
Yüzyıl / Tarih : 1597.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;- ; Nakkaş
Osman ve ekibi.
Konu : Müslüman yetimlere hilat giydirilmesi ve onların
sünnet ettirilmesi.

Kompozisyon enine iki bölüm halinde değerlendirmek mümkündür. Pembe


duvar ve onun yukarısında kalan bölümde Osmanlı sultanı oturmaktadır. Kırmızı alçak
bir oturak üstünde tasvir edilen sultanın solunda iki iç oğlanı sağda ise bir saray
görevlisi yer almaktadır. Aşağıda Yılanlı Sütun ve Dikilitaş etrafında görevliler ve halk
görülmektedir. İbrahim Paşa Sarayı’ının duvarına yakın oturan görevli, sünnet ettirilen
çocuklara dağıtılacak altın paralarla ilgilenmektedir.

Bu iki figürün solundaki iki erkek, fakir çocuklardan birine hilat giydirmekle
uğraşmaktadır. Önlerinde çocuklara dağıtılmak üzere kırmızı sarı ve mavi renkte
katlanmış hilatlar beklemektedir. Dikilitaşın sağında iki çocuğunun elinden tutmuş yeşil
feraceli bir kadın görülmektedir. Onun önündeki pembe kıyafetli görevli, bir çocuğa
altın renginde bir hilat giydirmektedir. Dikilitaşın önünde sıralanan kırmızı ve sarı
pabuçlar dizilidir. Yılanlı sütun önünde diz çökmüş bir erkek, bir çocuğu sünnet
etmektedir. Nakkaş acıyı çocuğun yüzünde çok açık olarak yansıtmıştır. Yılanlı sütunun
solundaki kadın çocuğunun elinden tutmuş vaziyette olan biteni izlemektedir.

En sağda sünnet edilen kırmızı fesli çocuk kolunu annesine uzatmaktadır.


Kadının kucağında başka bir erkek çocuğu görülür. Bu kadın diğerleri gibi peçeli değil
yaşmaklı olarak tasvir edilmiştir. Minyatürdeki tüm kadınlar koyu renkli feraceler
giyinmiştir. Geniş yenli feracelerin üzerine beyaz örtüler örtmüştür. İkisi tüm yüzlerini
örten siyah peçeler takmıştır. En sağda yer alan kadın ise yaşmak yapmıştır.
100

Değerlendirme

Yetim erkek çocuklarının sünnetinde gördüğümüz müslüman kadınlar,


izleyiciler arasında değil de şenlik meydanında Osmanlı sultanının önünde
betimlenmiştir. Konu yetim çocukların sünneti olduğu için, sünnet edilecek çocuklar
anneleri tarafından meydana getirilmiş olmalıdır. Surnâme minyatürlerine olduğu gibi
(Resim 40, Resim 41) dış kıyafetleri ferace ve yaşmak ve peçe içinde betimlenmiştir.
Sultanın hayırseverliğinin isabet ettiği güruh içinde kadınların betimlenmesi açısından
önemli bir minyatürdür.

Yayın : And 1982, Resim 3.


101

Katalog No. 47 : Resim 79.


Bulunduğu Yer : PFL, T7.
Yüzyıl / Tarih : XVI . yüzyıl.
Teknik / Ölçüler / Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
anonim.
Konu : Cennet bahçesi.

Cennet halkını tasvir eden minyatür iki bölüm halinde değerlendirmek


mümkündür. Kırmızı çiçekler, bahar dalları, üstüne kuşların tünediği dallar, zarif bir
servi, yeşil bitki örtüsü cenneti tasvir için kullanılmıştır.

Duvarları mavi-pembe geometrik çinilerle kaplı bir köşk üst kısımda yer alır.
Köşkün pencerelerinde giysileri ve saç tuvaletleri farklı dört kadın bakışlarını aşağıdaki
çiftlere yöneltmiştir. Köşkün altında birbirleriyle samimi edayla sohbet eden üç çift
görülmektedir. Sağda ve solda yer alan çiftler resmin çerçevesinden taşacak şekilde
yerleştirilmiştir. Sağdaki çiftten erkek olanı, yanındaki kadının kemerini tutmakta, kadın
ise ona ikramda bulunmaktadır. Ortadaki çiftin elleri birleşmiştir erkek bir eliyle
kadının çenesini tutmaktadır. Diğer çiftlere göre daha genç olan servinin önündeki
kadın ve erkek, sevişir vaziyette gösterilmiştir. Erkek kadının yanağını öperken bir elini
elbisesinden içeri sokmaktadır.

Ön plandaki kadınların giysileri birbirine benzemektedir. Fakat gerek renk


gerekse kıyafeti oluşturan parçalar açısından farklılıklar gözlenmektedir. Sağda ve
ortada yer alan cennet kadınlarının baş tuvaleti benzerdir. Hotozları üzerine aldıkları tek
parça örtü omuzlarına düşmekte ve boynu açıkta bırakmaktadır. Altın renkli örtüler
altından gözüken saçları siyahtır. Sağda sarı elbiseli kadının örtüsü, arkadan dizlere
kadar uzanmakta ve tüm sırtı kapamaktadır. Solda turuncu elbiseli en genç kadının saç
tuvaleti köşkteki iki kadınla aynıdır. Köşkte sağdaki kadın diğer tüm kadınlardan
farklıdır. Saçlarını tepede toplamış ve alnına bir sıra altın pul dizmiştir.
102

Değerlendirme

Cennet halkını tasvir eden daha kalabalık kompozisyonlara XVI ve XVII.


yüzyılda rastlanmaktadır. Tek sayfa olarak korunan ve hangi eserden çıktığı bilinmeyen
bu minyatür, daha erken tarihli olduğu için Ahvâl-i Kıyamet yazmasında gördüğümüz
cennet sahnesinin (Resim 80) öncüsü olarak değerlendirmek mümkündür. Her iki
minyatürde de kadınlar ve erkekler yakın bir ilişki içinde çiftler olarak tasvir edilmiştir.

Yayın : Atasoy 2002, s. 216.


103

Katalog No. 48 : Resim 80.


Bulunduğu Yer : SK, Hafid Efendi 139, Ahvâl-i Kıyamet, y. 50b.
Yüzyıl/ Tarih : XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı.
Teknik / Ölçüler / Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 12.5x9.1 cm,
anonim.
Konu : Cennet.

Altın renkli gökyüzü altında mavi tepeleri ve gümüş renkli deresiyle tasvir
edilen mekan cennettir. Servilerle ve yüce ağaçlarla donatılmış tabiattaki tek mimari, iki
köşktür. Tek ve çift katlı olarak tasvir edilen köşklerin üstü zarif sütunların taşıdığı
kubbelerle örtülmüştür.

Genelde kadınlı erkekli çift olarak gösterilen cennet ahalisi, içkiler içmekte ve
sohbet etmektedir. İki katlı köşkün önünde bekleyen çiftten kadın olanı erkeğin elini
tutmuştur ve onun yüzünü okşamaktadır. Köşkün üst katında oturan ikili birbiriyle
sohbet etmektedir. Genç kadın elinde içki kasesi tutmaktadır. Tek katlı köşkün kapısı
önünde bekleyen erkek, kolunu cennet kadının boynuna dolamıştır onun bedenini
kendine yaklaştırmaktadır. Derenin aşağı tarafında servilerin altında oturan kadın,
elinde içki sürahisi ile tasvir edilmiştir. Konuşur vaziyette uzanan eli, havadadır ve
diğeriyle içki sürahisini uzatmaktadır. Cennetteki tüm kadınların benzer şekilde
giyindiği görülmektedir. Kısa kollu elbiseler ve alta giyilen gömleklerin sadece renkleri
farklıdır. Hepsinin başlıkları dönemin zevkini yansıtacak şekilde aşağıdan yukarıya
doğru daralan bir koni biçimindedir.

Değerlendirme

Farklı kütüphanelere dağılmış Ahvâl-i Kıyamet yazmasının SK nüshasında yer


alan bu minyatür cennet halkını betimlemektedir. İnsanların çiftler halinde eğlenirken
sohbet ederken ya da sevişirken gösterilmesi, Osmanlı minyatüründe XVI. yüzyıla ait
başka bir cennet betimlemesinin (Resim 79) tekrar edildiğini düşündürmektedir.
104

Kadınların kıyafetleri XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı Osmanlı kadınının iç
kıyafetlerine benzemektedir.

Yayın : And 1998, s. 138; And 2002, s. 85.


105

Katalog No. 49 : Resim 81.


Bulunduğu Yer : SK, Hafid Efendi139, Ahvâl-i Kıyamet, y. 38b.
Yüzyıl / Tarih : XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı.
Teknik / Ölçüler / Nakkaş :Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;11.2x11.1cm;
anonim.
Konu : Cehennem.

Günahkarların çektikleri azabı konu alan bu minyatür cehennemi tasvir


etmektedir. Zebaniler, günahkarlar, alevli ateş, ejderha cehennem hayatının bir parçası
olarak tasvir edilmiştir. Mavi renkli zebani tek kolunda iki günahkarı taşımakta,
diğeriyle de koyu tenli bir günahkarı ateşe atmaya hazırlanmaktadır. Kırmızı renkli,
boynuzlu ve boynunda bir halka taşıyan diğer zebani ise günahkar bir erkeği ejderhanın
ağzına sokmaktadır. Günahkarın üzüntüsü ve pişmanlığı yüzlerinden okunmaktadır.
Kompozisyonun tam ortasında yer alan ve elindeki tokmakla günahkarlara vurarak
korku salan figür de bir zebanidir.

Cehennem ateşinin içinde vücutları alevden yılanlar günahkarlara


saldırmaktadır. Nakkaş beline kadar ateşin içinde tasvir ettiği kadının önüne bir ejderha
yerleştirmiştir. Kadın, bu ejderhadan çok bunalmıştır ve eziyet çektiğini belli eder
şekilde elini alnına götürmüştür. Onun arkasında kalan kadın boynuna kadar ateşe
batmıştır. Kompozisyonun sol tarafında ateşe yüzüstü daldırılan kadının kasıkları ve
göğüsleri bir alevle kapatılmıştır.

Günahkarların çektikleri azabın acısını, yüz ifadesi ve perişan bir vücut diliyle
yansıtan nakkaş, her iki cinside çıplak olarak resmetmiştir.

Değerlendirme

Ahval-i Kıyamet yazmasının SK nüshası içinde cehennem halkını


gösteren iki sahneden biri olan bu minyatürde erkek ve kadınların çıplak olarak
cezalandırıldıklarını görülmektedir. Çıplak çizilen figürlerin cinsel organları
belirtilmemiştir. Kadınları erkeklerden ayıran temel şey, tepelerinden ikiye ayırdıkları
106

uzun siyah saçlarıdır. Erkeklerin ise sakalları ve genelde kısa saçları onları tanınır
kılmaktadır. Zebaniler tarafından yüzükoyun bir çukura daldırılmaları ve topuzlarla
dövülmeleri ve alevli bir ateşe işkence görmeleri gibi cehennemi betimleyen unsurlar
İslam kültürünün cehennem tasavvuru ile örtüşmektedir.

Yayın : And 1998, s. 245.


107

Katalog No. 50 : Resim 82.


Bulunduğu Yer : İÜK, T 6624, Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî,
y. 101a.
Yüzyıl / Tarih : 1597-1598.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 21.5x14 cm;
anonim.
Konu : Kadınlı erkekli eğlence

Mavi renkli bir halı üzerinde on kişi eğlenmektedir. Ön planda bir hizmetkar ve
iki müzisyen görülür. Gümüş tepsinin sağında yer alan genç kadın bir kaba içki
boşaltmaktadır. Bakışları arkadaki kadınlı erkekli gruba yönelmiştir. Sağdaki deffaf ve
rebabi olup biteni seyretmekle meşguldür. Arka planda en sağda yer alan hizmetkar
kadın ikrama hazır bir şekilde bir sürahi tutmaktadır. Onun yanı başında oturan çift
birbirine sarılmış olarak tasvir edilmiştir. Nakkaş kadın ve erkeklerin değişik yaş
gruplarında olduklarını belirtmek üzere hem vücut ölçülerini farklı çizmiş hem de sakal
ve sarık gibi aksesuarlara başvurmuştur.

Görece iri vücudu ve sakallarıyla grubun en yaşlısı olarak nitelenebilecek


kırmızı cübbeli erkek bir kadına sarılmış vaziyette tasvir edilmiştir. Kadın bağdaş
kurarak oturmuştur. Bir elini bacağına dayamış diğeriyle erkeğin omzuna dolanmıştır.
Onların solunda kalan çift daha yakın bir ilişki içinde gösterilmiştir. Genç erkek bir
eliyle kadının boynunu tutmaktadır. Diğer elini kadının açık bıraktığı yakasından içeri
sokmuştur. Kadının eli ise erkeğin kemerindedir. Diğer çiftte erkeğin elinde
gördüğümüz içki kadehi bu sefer kadının elindedir. En solda oturan erkek siyah elbiseli
bir kadına sarılmaktadır. Her üç çiftte çok yakın olarak tasvir edilmiştir.

Kadınların giyimi küçük farklarla birbirine benzemektedir. Kısa kollu önden


düğmeli elbiseler ve iç gömlekler bir dönemin zevkini yansıtmaktadır. Uca doğru
daralan koni biçimli başlıklar ortaktır. Tüm kadınların kulaklarında altın küpeler
görülmektedir.
108

Değerlendirme

Osmanlı minyatürüne XVI. yüzyılın sonunda konu zenginliği kazandıran


eserlerden biri olan Tercüme-i Miftâh Cifrü’l- Câmî’den alınan bu minyatür, bir
kıyamet alameti olarak kadın ve erkeklerin bir arada eğlenmesini konu edinmektedir.
Eserin başka nüshasındaki [TSMK B. 373] aynı konulu minyatürde de (Resim 83) içki
meclisi ve müzisyen kadınlar gibi unsurların benzer şemalarla tekrar edildiği
görülmektedir. Bu iki minyatür kır ortamında kadınların ve erkeklerin bir arada nasıl
eğlendiklerini göstermesi bakımından ve müzikli eğlence sahnelerinde kadın imgesinin
ne şekilde betimlendiğini göstermesi açısından önemlidir.

Yayın : And 2002, s. 381.


109

Katalog No. 51 : Resim 83.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 373, Tercüme-i Miftâh
Cifrü’l Câmî, y. 243b.
Yüzyıl / Tarih : y. 1600.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;- ;
anonim.
Konu : Kır Eğlencesi

Minyatür, kadınlı erkekli bir eğlenceyi anlatır. Farklı türde dört ağaç, mavi tepe
ve tepe üzerine rastgele serpiştirilmiş çimenlerle temsil edilen doğada, kadınlı erkekli
sekiz insan figürü görülmektedir. Resmin bütününe hakim olan simetri dikkat çekicidir.
Nakkaş ön planda sağ ve sol köşeye bir deffaf ve bir çengi olmak üzere iki kadın
müzisyen ve onların önüne dengeli biçimde iki altın sürahi yerleştirmiştir. Nakkaşın
hatayi ve rumilerle bezeli halıyı resmederken gösterdiği titizlik sürahilerde belli
olmaktadır.

Müzisyenlerin önündeki sürahilerin farklı işçiliklere sahip olduğu dikkatlerden


kaçmaz. Müzisyen kadınların bakışları solda resmin dışındaki bir noktaya
odaklanmıştır. Ön plandaki figürler ve çengi kadın arasındaki boşluk meyve dolu üç
kase ile çok dengeli bir biçimde kapatılmıştır. Meyve kaselerinin her birinin farklı
resmedilmesi nakkaşın ayrıntılara önem verdiğini bir kez daha hatırlatmaktadır.

Ağaçların önünde sıralanan altı kişiden dördü erkektir. Solda yer alan erkek
müzisyen rebaba odaklanmış çevrede olup bitenlerle ilgilenmez bir tavır takınmıştır.
Mavi elbiseli kadın bir yandan içki içmekte diğer taraftan karşısında oturan genç
erkekle sohbet etmektedir. Erkeğin bir eli kadının kemerini tutmaktadır. Kırmızı elbiseli
kadına yönelen iki erkekten biri sarhoş gibidir. Sarığı ve başlığı dağılmıştır. Kafasını
kadehteki içkiyi içmek üzere geriye atmıştır ve bir eliyle kendisine ikramda bulunan
kadının kolunu tutmaktadır.

Kadınların kıyafetleri yakasız kısa kollu, önden düğmeli elbiseler ve gömlekleri


ve bele bağlanan belbağı ile tamamlanmaktadır. Kemerlerin üzerine bağlanan kenarları
110

kırmızı işli beyaz mendiller kıyafetlerdeki diğer ayrıntılardır. Kırmızı elbiseli kadının
kıyafeti diğerlerine göre daha gösterişlidir. Önden bele kadar bir sıra düğmeyle
kapatılan elbisesinin göğüs kısmı altın şeritlerle bezelidir. Önden bağlanan yeşil
belbağının altın tokası dikkat çekicidir. Mavili kadın ve çengîdeki kırmızı yeşil taşlı
küpeler nakkaşın takıları unutmadığını göstermektedir. Kadınların başlıkları ve
kaşbastıları aynıdır.

Değerlendirme

Kadınlar iç mekan kıyafetleri ile erkeklerle çok yakın sohbette göstermiştir.


Minyatür, Osmanlı nakkaşının her iki cinsin haremlik ve selamlık diye ayrılmadan
topluca eğlenmelerini nasıl tasavvur ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu
karma müzikli eğlence taht eğlenceleri (Resim 31, Resim 32), harem eğlenceleri (Resim
85) ve kadınların kendi aralarındaki bahçe eğlencelerinden farklıdır.

Yayın : Stchoukine 1966, Resim CIV; And 2002,


s. 380.
111

Katalog No. 54 : Resim 84.


Bulunduğu Yer : İÜK, T. 6043, Destan-ı Ferrûh u Hûma, y.
206a.
Yüzyıl / Tarih : 1601.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 23.6x13.4
cm; Nakkaş Hasan.
Konu : Ferruh ile Hüma’nın beyin bahçesinde
eğlenmeleri.

Paralel çizgiler üzerine simetrik şekilde yerleştirilen kadın ve erkek figürleri


müzikli bir eğlencenin parçasıdır. Minyatürün konusu Ferruh ve Hüma’nın eğlencesidir.
Ön planda dikdörtgen bir örtü üzerinde altın kaplarda içecekler ve meyveler
görülmektedir. Bu örtünün sağında rebab ve def çalan iki kadın müzisyen solda ise
kadın bir udî yer alır. Udinin yukarısındaki genç kadın karşısında oturan beyaz
kıyafetler içindeki erkeğe ikrama hazırlanmaktadır. Sakinin solunda resmin çerçeve
çizgisine dayanan iki kadından biri ellerini önünde kavuşturmuş sevgilileri izlemektedir.
Yanındaki hizmetkar kadın ise kapaklı bir altın kapta içecek taşımaktadır.

Bir yastığa yaslanmış iki sevgili çok yakın bir münasebet içindedir. Ferruh tek
kolunu Hüma’nın boynuna dolamıştır. Elinde beyaz bir mendil taşımaktadır. Bir
taraftan da Hüma’ya içki ikram etmektedir. Hüma elini Ferruh’un kemerine koymuş
vaziyette içkiye uzanırken gösterilmiştir. Her iki sevgili de bağdaş kurarak oturmuştur.

Hüma önden düğmeli yakası göğüslere kadar açılmış turuncu elbisesi altından
yeşil bir gömlek giymiştir. Beyaz kuşağı önde düğümlenmektedir. Ferruh kırmızı
elbisesi üzerine mavi bir kuşak bağlamıştır. Başında resimdeki diğer erkeğin de taktığı
beyaz sarık vardır. Müzisyen, saki ve diğer hizmetkar kadınların kıyafetleri de genel
olarak birbirine benzemektedir. Kısa kolu elbiseler ya Hüma’nın ki gibi memelere kadar
açık ya da deffaf ve diğerlerinde görüldüğü gibi önden bele kadar düğmelidir.
112

Değerlendirme

İki sevgilinin müzisyenler arasında eğlencesini gösteren bu sahne Behram


Gur’un prenseslerle eğlencesini anlatan minyatürlerle (Resim 17, Resim 18, Resim 19)
konu olarak aynı grupta değerlendirilebilir. Nakkaş Hasan, müzisyenleri cariyeleri ve
Hüma’yı kıyafetleri itibariyle benzer çizmiştir. Fakat kitabın baş kahramanlarından olan
Hüma’nın diğer kadın figürlerine göre daha büyük çizildiği görülür. Aynı yorum
Hüma’nın sevgilisi Ferruh içinde geçerlidir. Nakkaş bu iki figürü diğerlerinden
ayırmıştır. Hüma’nın sevgili Ferruh’un kemerini tutması işret alemindeki sevgililer için
tekrarlanan bir kalıp gibidir. Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî’den tezimize aldığımız
iki minyatürde de (Resim 82, Resim 83) bazen erkek kadının kuşağını bazen de kadın
erkeğin bel bağını tutmaktadır. Bu beden hareketi, Osmanlı minyatüründe her iki cinsin
birbirine karşı yakın münasebetini ifade eden bir kalıp olarak düşünülebilir.

Yayın : Gürtuna 1999, Resim 58.


113

Katalog No. 53 : Resim 85.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 408, I. Ahmed Albümü, y. 19a.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 24.5x18;
anonim.
Konu : Haremde eğlence.

Enine düzenlenmiş kompozisyonda mekan, bir bahçedir. Bahçenin ortasında yer


alan havuz, resmi sağ ve sol olmak üzere iki kısma ayırmaktadır. Havuzun sağında ve
solundaki figürlerin resmin yüzeyinde önden arkaya doğru dizilişi derinlik etkisi
yaratmaktadır. Havuz hem önden, hem yukarıdan hem de yandan göründüğü şekliyle
tasvir edilmiştir.

Soldaki figürlerin ilgisi genç çifte yönelmiştir. Genç kadın ve erkek bir taht
üzerinde oturmaktadır. Erkek, kadına müzisyenleri işaret etmekte ve bir şeyler
söylemektedir. Kadın kendinden emin bir ifade içerisinde sağ kolunu oturduğu
sandalyenin kolluğuna dayamış diğer elini göğsüne götürmüştür. Erkeğin bakışları
kadına yönelmişken, genç kadının bakışları müzisyenlere dönük olarak tasvir edilmiştir.
Çifte hizmet eden kadınlardan birinin elinde sürahi diğerinde ise bir yelpaze ve çifte
ikram edilmek üzere bir kadeh bulunmaktadır. Çiftin arkasında kalan diğer iki kadının
ne yaptığı tam olarak anlaşılamamaktadır.

Havuzun solunda oturan beş kadından her biri farklı boyutlarda çizilmiştir. Başta
ve sonda oturan iki kişi diğer figürlere göre daha küçük resmedilmiştir. Ellerindeki
çalparelerden ve kol hareketlerinden oturdukları yerde dans ettikleri düşünülebilir.
Diğer üç kadın sırasıyla def, çeng ve ud çalmaktadır.

Kadınların kıyafetleri birbirine benzemektedir. Müzisyenler ve hizmet edenlerin


hepsi yarım kollu, önü bele kadar açık elbiseler giyinmiştir. Tüm başlıklar şekil
itibariyle aynıdır. Yukarıya doğru daralan ve saçlar üzerine oturtulan koni biçimindeki
başlıkların bir kısmı, desenli kumaştan yapılmıştır. Siyah saçlar ortadan ikiye ayrılmış
ve omuzlardan aşağı bırakılmıştır.
114

Değerlendirme

Bu sahne Osmanlı minyatüründe harem eğlencesini gösteren minyatürlerden


biridir. Nakkaş, genç erkeğin yanındaki kadın ile cariyeler arasında kıyafet açısından
herhangi bir ayrıma gitmemiştir. Bu haliyle bu kadının da cariyelerden biri olması
muhtemeldir. Saç tuvaletinden kıyafetini oluşturan parçalara kadar diğer cariyeler gibi
betimlenen kadını ayıran unsur kadının haremin erkeği ile birlikte aynı koltukta
oturması ve mekana hakim duruşudur. Bu sahne kadınların kimlikleri açısından Bakî
Divânı’ndaki harem eğlencesine (Resim 73) benzemektedir.

Yayın : Atasoy- Çağman 1974, plate 2, Çağman –Tanındı


1979, Resim 63.
115

Katalog No. 54 : Resim 86.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 408, I. Ahmed Albümü, y. 14a.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın ve gümüş yaldız;
12.9x 6.5 cm; anonim.
Konu : Bahçede kadınlar

Serviler, gümüş renkli dere ve bahar dallarıyla çevrili bahçe mekanı


belirtmektedir. Bir bahçede beş kadının dinlenmesini ve eğlenmesini konu alan
minyatürü ön ve arka olmak üzere iki planda değerlendirmek mümkündür. Ön planda
iki kadın görülmektedir. Kadınlardan biri dizleri üzerinde ayağa kalkmış sağdakine
içecek ikram etmektedir. Bir elinde sürahi diğerinde ise bir kadeh tutmaktadır. Sağ
tarafta oturan kadın tek elini ikramı almak üzere uzatmış diğerini yukarı kaldırmıştır.
Kadının hemen arkasında, dinlendiğini gösteren bir yastık görülmektedir. İki kadının
arasında ortada duran altın bir kap içerisinde kıpkırmızı üç nar, eğlencenin vazgeçilmez
parçası olan meyve ikramını göstermektedir. Gümüş renkli derenin kenarlarından
fışkıran ot kümeleri ve çiçekler bahçe tasvirine canlılık katmaktadır.

Diğer figürlerin işgal ettiği yüzeye göre minyatürde daha fazla yer tutan bir
kadın, döşeğe yaslanmış olarak tasvir edilmiştir. Bir eliyle siyah ciltli kitabını tutmakta
diğeri ile ayağını ovan kadının koluna dokunmaktadır. Masaj yapan kadının arkasında
ayakta bekleyen diğeri ellerini saygı ifadesi olarak önde birleştirmiş ve kitap okuyan
kadına yönelmiştir.

Minyatürdeki tüm kadınlar önden düğmeli yakası göğüs altına kadar açık kısa
kollu elbiseler giyinmişlerdir. Nakkaş, hanımın ve ayakta duran cariyenin elbisesini
aynı diğer cariyelerinkini ise farklı farklı renklerde tasvir etmiştir. Hanımın ve ona
masaj yapan kadının başlığı diğer kadınlarınkinden farklıdır. Üzerleri altın işli hotozlar
ve kulaklarındaki kırmızı taş küpeler diğer bayanlara göre onları daha zengin
kılmaktadır. İnce yay kaşlar ve çekik badem gözler, pudra sürülmüş gibi sade ve beyaz
ten hepsinde ortak bir özellik olarak göze çarpar.
116

Değerlendirme

I. Ahmed Albümü’nden alınan ve kadınların gündelik yaşamından bir kesit


sunan bu minyatürde bir bahçe eğlencesi betimlenmiştir. Kitap okuyan kadının
minyatürdeki tüm figürlere hakim bir noktaya yerleştirilmesi, diğer iki bayanın ona
hizmet ediyor şekilde tasvir edilmeleri, bu kadının diğerlerine göre daha üst bir statüde
olduğunu göstermektedir. Bu durumda çevresindeki kadınlar cariyeler olarak
nitelenebilir. Fakat genel görünüş itibari ile bu kadınların kıyafetleri arasında statülerini
belirtecek herhangi bir fark görülmemektedir.

Yayın : Çağlarboyu Anadolu., C. 80.


117

Katalog No. 55 : Resim 87.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 408, I. Ahmed Albümü, y. 6b.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; -; anonim.
Konu : Ali Osman ecdadından Yalvaç Bey’in fukaraya
sadaka ve libas vermesi.

Pembe tepeler önünde kurulmuş otakta oturan kişi Osmanlı soyundan Yalvaç
Bey’dir. Beyin sağında iki genç iç oğlanı solda ise beyle aynı tarz şapkalar giyinmiş iki
görevli görülür. Bey’in bulunduğu dikey çizgi üzerinde bir su kaynağı yer almaktadır.
Gümüş renkli suyun kenarı küçük taşlarla çevrilidir. Bu suyun sağına ve soluna iki sıra
halinde dizilen kadınlı erkekli grup meraklı bakışlarla kendilerine verilecek sadakalara
bakmaktadır. Yerde renkli bohçalar içinde elbiseler ve bunların çevresinde de
ayakkabılar görülmektedir.

Solda bir sıra kadın ve bir sıra erkekten oluşan muhtaç kimselerin önünde elinde
asasıyla bir görevli beklemektedir. Arka sırada yer alan erkeklerin başında yeşil ve
kırmızı renkli küçük takkeler bulunmaktadır. Onların önünde yer alan kadınların
bakışları karşılarındaki kadına yönelmiştir. Bu kadının kucağında kundaklı bir bebek
görülmektedir Kadının tek eli konuşma işareti olarak yukarı kalkmıştır. Yanındaki
sakallı erkek önüne bakmaktadır. Bu iki figürün arkasında yer alan üç genç erkekten
birinin elinde avcı bir kuş görülmektedir. Nakkaş kadınları ortak bir kalıp üzere çizmiş
olmalıdır. Soldaki üç kadının sol elleri göğüs hizasında kalkık vaziyettedir. Yaşmaklı bu
kadınların burunları ve gözleri görülmektedir. Sadece feracelerinin renkleri farklıdır.
Yeşil, kahverengi, kırmızı ve eflatun kullanılan renkler arasındadır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe Osmanlı sultanının hayırseverliğini ve fakirlere yardım


etmesini gösteren sahnelerde kadınlar görülmektedir (Resim 40, Resim 41). Burada ise
Osmanlı soyundan gelen Yalvaç Bey’in sadaka verdiği güruh içinde kadınlar
118

betimlenmiştir. Halktan fakir kimseler olarak nitelenebilecek bu kadınlar, müslüman


Osmanlı kadını dış kıyafeti olan ferace ve peçe içinde resmedilmiştir.

Yayın : Yayımlanmamıştır.
119

Katalog No. 56 : Resim 88.


Bulunduğu Yer : TSMK, B 408, I. Ahmed Albümü, y. 14a.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
anonim.
Konu : Sevgililer.

İki sevgilinin buluşmasını anlatan bu sahne koyu mavi konturlu hayali bir
tepenin önünde gerçekleşmektedir. Bedenleri birbirine yakın olarak tasvir edilen iki
sevgili çiçek açmış bahar ağacının önündedir. Daha arkada, göğe uzanan yeşil iki servi
bulunmaktadır. Genç erkek beyaz sarığının üzerine beyaz bir tüy takmıştır. Yeşil
cüppesinin belini kırmızı bir kuşakla bağlamıştır. Eteğinin bir ucunu toplamış ve
kemerine iliştirmiştir. Kemerin üzerinde altın kabzalı hançeri asılıdır. Kırmızı şalvarı ve
sarı pabuçları dikkat çekicidir. Genç kadını belinden kavramış ve onu öpmek için
çenesinden tutarak kendisine yaklaştırmıştır.

Genç kadın önü sırma işli beyaz kısa kollu elbisesinin içinden turuncu renkte bir
iç gömlek giymiştir. Kumaş kemeri de aynı renktedir. Yukarıya doğru daralan koni
biçimindeki başlığı dönemin modasını yansıtmaktadır. Küçük parmağına ve kulağına
altın takılar takmıştır. Bir ayağını genç erkeğin ayağı üzerine koymuş ve kollarıyla onu
boynundan sararak kendisine yaklaştırmıştır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe edebi eserlerdeki Leyla, Şirin, Züleyha gibi ünlü aşk
hikayelerinin kadın kahramanları dışında, albüm resimleri içinde sevgilileri gösteren
minyatürlerde de kadınlar bulunmaktadır. Burada nakkaş, sevgililerin arkasına çizdiği
iki servi ile iki sevgiliye göndermede bulunmuş olabilir. Tek kadın figürlerinde
görüldüğü gibi (Resim 96) belden sonrası anormal şekilde genişlemektedir.

Yayın : Gürtuna 1999, s. 150; And 2002, s. 450.


120

Katalog No. 57 : Resim 89.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 408, I. Ahmed Albümü, 27a.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
anonim.
Konu : Yaşlı kadın.

Dilimli kemerin altında yaşlı bir kadın tasvir edilmiştir. Yüzünü sola çeviren
kadının elinde bir asa bulunmaktadır. Yaşlı kadının kafası vücuduna oranla çok büyük
çizilmiştir. Burun ve çene kısmının diğer organlara göre abartılı çizilmesi kadının
yüzünde bir maske olabileceğini düşündürmektedir. Fakat kemerinden aşağı sarkan
göbeğinin de sarkık çizilmesi nakkaşın yaşlılık fenomenini belirtmek üzere bazı
unsurları abarttığını göstermektedir.

Geniş yenli mavi bir elbise giyinmiştir. Elbisesinin astarı pembedir. Beline
pembe beyaz kumaştan kuşak bağlamıştır. Başında uca doğru daralan koni biçimli bir
başlık vardır. Üzeri desenli kahverengi başlığın üstüne beyaz bir örtü bağlamıştır. Örtü
yaşlı kadının omuzlarına dökülmektedir. Alnın üstünden bağladığı kaşbastısı da örtüsü
gibi beyazdır. Sarı çizmeleri topuksuzdur.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe albümlerde, toplumun farklı kesimlerinden gelen


kıyafetleri özenle işlenmiş genç kadın ve erkeklere rastlanmaktadır. Bu minyatürde ise
genel eğilimin dışına çıkılarak genç bir kadın değil de yaşlanarak vücudu bozulmuş bir
kadın gösterilmiştir. Bu minyatür, I. Ahmed Albümü’nün zenginliğini göstermenin
yanısıra Osmanlı nakkaşlığında yaşlı kadın betimlemesinin özelliklerini yansıtması
açısından önemlidir. Kadının başlığı dönemin modasını yansıtmaktadır. (Çizim 15)

Yayın : İnal 1984, s. 84.


121

Katalog No. 58 : Resim 90.


Bulunduğu Yer : TSMK, B. 408, I.Ahmed Albümü.
Yüzyıl /Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; - ;
anonim.
Konu : Çıplak kadın.

Tek olarak ayakta tasvir edilen kadın tamamıyla çıplaktır. Altın halhalları, kalın
altın bilezikleri ve tüy olduğu düşünülebilecek küpesinden ibaret takıları çıplak
vücudunu süsler. Saçlarını ortadan ikiye ayırmış ve omuzlarına bırakıvermiştir.
Omuzları şişman kollarıyla tezat oluşturacak şekilde dardır. Dolgun bacakları, büyük
kalçaları ve kalın ayak bileklerine bakarak şişman diyebileceğimiz kadının göğüs
altından bacaklara kadar olan kısmı orantısız resmedilmiştir. Kasıklarını iki kırmızı şerit
geçirilmiş bir tülle kapatmaya çalışır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe daha erken tarihli albüm resimleri içinde çıplak kadın
betimlemelerinin bulunduğu bilinmektedir (Resim 37). Bu iki minyatürde de kadınların
memeleri açıkta bırakılmış kasıklar ise bir tülle kapatılmıştır. Vücut kalçadan itibaren
orantısız olarak genişlemiştir. Kadınların çıplak bedenlerini süsleyen zümrüt, altın yakut
gibi değerli malzemeden takılar dikkat çekmektedir.

Yayın : And 2002, s. 455.


122

Katalog No. 59 : Resim 91.


Bulunduğu Yer : TSMK, B 408, I. Ahmed Albümü, y.
20b.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız;
20x25.7 cm; anonim.
Konu : Dere kenarında basılan çift.

Minyatür, ikisi baltalı dört yeniçeri tarafından gümüş renkli bir dere kenarında
basılan, telaş içerisindeki bir çifti konu almaktadır. Açık eflatuna boyanan arka
zeminde taşların kenarından fışkıran beyaz çiçek ve otlar bulunmaktadır. Çeşitli türden
ağaçlar ve içerisinde soğutulmaya bırakılmış iki testinin bulunduğu gümüş dere
mekanın baş unsurlarıdır. İkisi baltalı dört yeniçeriden üçü benzer şekilde giyinmiştir.
Baltasıyla kadına yönelmiş tehditkar bir görüntü veren yeniçeri kırmızı uzun cübbesi ve
yeşil kemeriyle dikkat çekmektedir.

Çiftten erkek olanı, ellerini ağzına götürerek açıkça utancını ve telaşını belli
eder. Yüzü ve bakışları kadına yönelmiştir. Kırmızı feracesi, siyah peçe ve beyaz
başörtüsüyle kadın sokak kıyafeti içinde tasvir edilmiştir. Kol ağızlarından ve eteğinin
dışa açılan kısmından feracesinin yeşil astarı görülmektedir. Beyaz örtüsü önde
omuzlarına değmekteyken arkadan sırtına doğru uzanmaktadır. Baltalı yeniçeriye
doğru uzanmış kolu ve açık eli konuştuğunu ifade etmektedir. Kadının diğer bileğini
sıkıca kavrayan yeniçeri bir eliyle de onun başına uzanmaktadır. Mekandaki diğer
figürler kadına göre daha uzun tasvir edilmişler kadın ise hayli kısa ve şişman
çizilmiştir.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe kadın figürünü gösteren gündelik hayat sahnelerinden


biridir. Yeniçeriler ve başlarındaki asesbaşı tarafından yakalanan çiftin yasak bir fiil
içerisinde oldukları görülmektedir. Minyatür suçüstü yakalanan kadın imgesini
123

göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Eğlenmek için bir erkekle birlikte dere
kenarına gelen kadın, Osmanlı kadının sokak kıyafeti içerisindedir.

Yayın : And 2002, s. 385.


124

Katalog No. 60 : Resim 93.


Bulunduğu Yer :TSMK, H. 1703, Falnâme, y. 7b.
Yüzyıl/Tarih : y. 1610.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 36x48;
Nakkaş Hasan.
Konu :Adem ve Havva’nın cennetten çıkarılması

Ön planı kaplayacak kadar büyük çizilen iki figürden erkek olanı ilahi dinlerde
ilk insan kabul edilen Adem, kadın ise onun eşi Havva’dır. Minyatür, Adem ve
Havva’nın cennetten çıkarılışını tasvir etmektedir. Arka planda mavi, yeşil geometrik
çinilerle süslü alçak bir duvarın ve zarif kırmızı sütunların taşıdığı kemerler
görülmektedir. En sağda bu olaya şahit olan ve şaşkınlığından parmağı ağzında kalan,
çift kanatlı kırmızı elbiseli bir melek yer alır. Meleğin önünde, gösterişli kuyruğu ile bir
tavus kuşu beklemektedir. Ne ön ne de arka plana dahil edemeyeceğimiz yılan, ilk
insanlarla cennetin arasında bir yerde durmaktadır. Bir çiçek demetinin yaprakları
arasından çiftin cennetten çıkışını seyreder gösterilmiştir.

Adem ve Havva hafifçe sola yönelmiş ve yürür şekilde betimlenmiştir. Arka


planda meleğin önünde dikildiği yuvarlak kemerli kapı cennettin kapısı olmalıdır ve
cennet, Adem ve Havva’nın gerisinde kalmıştır. Kadın da erkekte benzer şekilde çıplak
çizilmiştir. Adem’den farklı olarak Havva, sol elinde bir demet buğday başağı
tutmaktadır. Her iki figürün belden yukarısı çıplaktır. Ve kasıkları açıklı koyulu yeşil
yapraklarla örtülmüştür.

Nakkaş, her iki figürü de uzun saçlı olarak resmetmiş fakat Havva’nın saçlarını,
uçları bağlı olarak omuzlardan aşağı sarkıtmıştır. Havva Adem’e göre daha açık tenli
resmedilmiştir. Adem’in saçları Havva’ya göre daha seyrektir ve saç telleri alnının
gerisinden başlamaktadır. Havva’nın memeleri dahil olmak üzere kasıkları hariç tüm
vücudunun çıplak olduğu görülmektedir. Nakkaş yarı çıplak çizdiği Havva’yı, kulağına
bir altın küpe takarak süslemeyi ihmal etmemiştir.
125

Her iki figürün başında, omuzlardan başlayıp yukarı doğru daralan alevli haleler
bulunmaktadır. Adem’in başındaki hale, Havva’nın halesinden daha uzundur. Kollar
her ikisinde de vücuda göre orantısız bir biçimde uzun çizilmiştir. Bacaklar kollara göre
daha kısa ve zayıf, omuzlar ise hayli geniş ve etli gösterilmiştir.

Değerlendirme

Osmanlı kitap resminde Havva’yı cennetten çıkarılma anında gösteren


sahnelerden biridir. Mekanı oluşturan unsurlar, meleklerin sayıları ve betimlenişleri
açısından farklı olmasına rağmen ikonografya itibariyle Osmanlı eyalet üslubuna
bağlanan Hadîkâtü’s-süedâ’daki minyatüre (Resim 63) benzemektedir. Fakat yasak
meyvenin Havva’nın elinde betimlenmesi açısından Enbiyanâme’deki Havva
imgesinin (Resim 30) tekrar edildiğini göstermektedir.

Yayın : And 2002, s. 85; Çağman-Tanındı 1979, Resim


59; Mahir 2005, Resim 66.
126

Katalog No. 61 : Resim 96.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 2135, Albüm, y. 26a.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyıl başı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine mürekkep ve altın yaldız;
18.9x7.2 cm; anonim.
Konu : Genç kadın.

Ön planda koyu ve kalın çizgilerle belirtilmiş genç bir kadın figürü yer alırken,
arkada birbirinin içinden geçen sık dalların uçlara doğru incelerek belirsiz çizgilere
dönüştüğü ağaçlar ve aşağı doğru süzülen bir kuş dikkat çekmektedir.

Kadının başında sorguçlu bir hotoz bulunmaktadır. Hotozun altından sarkan düz
koyu saçları omuzlarına değmektedir. Ortada birleşiyormuş izlenimini veren kaşları ve
badem gözleri yüzündeki en dikkat çekici noktadır. Çehresine göre çok kalın çizilen
boynu omuzlarının abartılmasıyla dengelenmiş ve altın bir sıra kolyeyle vurgulanmıştır.
Tek elini beline dayamış dik vaziyetteki kadının belinden aşağısı orantısız bir şekilde
genişletilmiştir.

Uzun ve geniş kollu iç gömleği ayak bileklerine kadar uzanmakta üzerine


giydiği kolsuz hırka göğüslerinin altında birleşmektedir. Altın gerdanlığı, altın
bileklikleri, serçe parmaklarına taktığı yüzükler ve bir ucu sarkıtılarak beline dolanmış
altın paftalarla bölünmüş kuşağı sade kıyafetlerine gösteriş katmaktadır.

Değerlendirme

Bir elini beline dayayan genç kadın XVII. yüzyıl Osmanlı kadının iç mekan
kıyafetleri ile betimlenmiştir. Bu tarz bir duruş tek kadın figürlerinin ayakta
betimlenmesinde daha sonrada kullanılmıştır (Resim 101). Nakkaşın kadının kıyafetini
tüm detayları ile belirttiği görülmektedir.

Yayın : Tuğlacı 1985, s. 29.


127

Katalog No. 62 : Resim 98.


Bulunduğu Yer : TSMK, Şehnâme-i Nâdirî, H. 1124.
Yüzyıl / Tarih : 1618-1622.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya,altın yaldız; - ; anonim.
Konu : İran elçisinin padişahın huzuruna armağanlarla
çıkması.

Çift sayfa halinde düzenlenen kompozisyonda Osmanlı devlet adamlarının


arkasında İran elçisinin at üzerinde saraya yürüyüşü gösterilmektedir. Sol sayfa atları
üzerinde elçiye eşlık eden Osmanlılara ve elçiyle birlikte gelen İranlı misafirlere
ayrılmıştır. Bu figürlerin sola doğru hareketi arkadan izleyen kafilenin yürüyüş yönünü
belirtmektedir. Sağ sayfada dört paralel çizgi üzerine yerleştirilen figürlerden ilk
sıradakiler Osmanlı halkı betimlemelerinde sıkça rastladığımız Mevlevi dervişler ve
onlarla sohbet eden birkaç erkekten oluşur. Daha üst düzlemde gergedana eşlik eden
İranlı ve onların arkasında iki fil görülmektedir. Zillerle süslenmiş fillerin üzerinde üç
erkek yer alır.

Yukarıda iki ata bağlı olarak taşınan kafesli bir kaplan ve atların önünde iki
İranlı erkek dikkat çeker. Beyaz atın üzerinde genç bir cariye görülmektedir. Pembe
tepeler ardında yükleri ile birlikte beş deve ve arkasında dört at Osmanlı sultanına
hediye edilmek üzere getirilmiştir. At üzerindeki cariyenin kıyafeti bu yüzyıldaki
Osmanlı kadın kıyafetinden farklıdır. Baş kuaförü Osmanlı modasının dışında bir
zevkin ürünüdür. Beyaz örtüsü üzerine kırmızı bir bant bağlamıştır. Beline bağladığı
kuşaktan yeşil bir kumaş sarkmaktadır.

Değerlendirme

Osmanlı minyatüründe sultana sunulan hediyeleri gösteren başkaca sahneler


vardır. Fakat bu minyatür, hediyeler arasında İranlı bir cariyeyi göstermesi bakımından
önem taşır. Cariyenin at üzerinde diğer erkeklerin bakışları içinde saraya götürülmesi
ilgi çekicidir. Sultana hediye edilecek cariye gerçekte de bu kadar görünür şekilde mi
taşınmıştır ya da nakkaşın hediyeler arasında cariyenin de olduğunu vurgulamak için
128

böyle betimlemiştir bilinmemektedir. Kıyafetleri ve başlığı bu dönem Osmanlı kadın


modasının dışındadır. Nakkaşın cariyenin kıyafetlerinde başlığında gösterdiği yöresellik
İranlı erkeklerin kıyafetlerinde de izlenebilir.

Yayın : Stchoukine 1966, Resim CX; And 2002, s. 208-209.


129

Katalog No. 63 : Resim 100.


Bulunduğu Yer : İDMK, 2380, Albüm, y. 112.
Yüzyıl / Tarih : 1645-1650
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerinde suluboya, altın yaldız;
15x10.3 cm; anonim.
Konu : Gelin

Büyük bir minder üzerinde bağdaş kurarak oturmuş gelin, gerili ipe asılmış kese
ve çiçek desenli peşkirler çeyiz anını tasvir etmektedir. Gelin altı dar, üstü geniş bir
terpuş ve çifte gelin sorgucu takmıştır. Kolları kürklü çiçek desenli kaftanının altından
yeşil iç gömleği gözükmektedir. Terpuşundan aşağı uzanan üç benek motifli kırmızı
duvağının yüzü örten kısmı çift kattır. Kilolu biri olduğunu düşündüren geniş omuzları
ve dolgun kollarının görüntüsü bel girintisiyle belirtilen, dar üst bedeniyle
çelişmektedir. Görece ince belinden sonra yuvarlak ve çok dolgun bacakları çizimdeki
başka bir orantısızlıktır.

Değerlendirme

Kıyafet albümünden alınmış bu minyatürde çeyizi altında oturan bir gelin


betimlenmiştir. Çift sorguçlu terpuşu ve yüzündeki kırmızı duvak gelin olduğunu
belirten işaretlerdir. Gelin Osmanlı minyatüründe sıkça karşılaştığımız bir betimleme
değildir. Bu anlamda minyatür özel bir yere sahiptir.

Yayın : Gürtuna 1999, Resim 159.


130

Katalog No. 64 : Resim 101.


Bulunduğu Yer : TSMK, H. 2132/4.
Yüzyıl / Tarih : XVII. yüzyılın ikinci yarısı.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız ve
gümüş; 37.2x19.3 cm; anonim.
Konu : Şehirli genç kadın.

Tek elini kalçasına dayamış diğer eliyle entarisinin göğüs bölümünü tutan kadın
ayakta tasvir edilmiştir. Yeşil küpelerinin süslediği kulakları arkasından geriye attığı
yeşil bir başörtüsü vardır. Oyalı başörtüsünün üzerindeki hotozu dönemin modasını
yansıtır. Altın görünümlü zemin üzerindeki kırmızı yaprak ve hatayi motifli hotozunun
altı dar üstü geniştir. Kırmızı zemin üzerinde siyah lale desenli ucu püsküllü enselik
bacaklarına kadar uzanmaktadır. Topuklarına kadar uzanan iç gömleğinin kolları
hırkasından dışarı taşırılmıştır. Siyah zemin üzerinde bordo yaprak ve hatayi desenli
hırkası kalçalarına kadar uzanmaktadır. Hırkasının üzerinde düz yeşil kumaştan
yapılmış turuncu iç astarlı yarım kollu elbisesi görülmektedir.

Elbisenin kalçalara kadar inen sıra düğmelerin bir tanesi iliklenmiş diğerleri açık
bırakılmıştır. Kuşağının altın tokaları kırmızı mavi taşlarla işlenmiş, kemere asılı küçük
hançerin kınıyla uyum sağlamıştır. Hotozuyla aynı kumaştan yapıldığı izlenimini veren
hatayi desenli para kesesi de kemere asılmıştır. Yarım kollu yeşil elbisenin üzerinde
kapaniçe denilen koyu sarı bir pelerin gerdanında düğümlenmiştir. Elbisenin altında
görülen pembe şalvarı ve sarı ayakkabıları şıklığını tamamlamaktadır.

Değerlendirme

Osmanlı kitap resminde, başkentli Osmanlı kadınının elbiselerini, baş kuaförünü


oluşturan parçaları ve takılarını ayrıntılı bir şekilde gösteren tek figür minyatürlerini
temsil etmesi açısından önemli bir örnektir. XVII. yüzyıl başlarına ait kalem-i siyah
örneğinde olduğu gibi (Resim 96) kadın ayakta resmedilerek tüm kıyafet ayrıntıları
belirtilmiştir. Kadınların vücutlarının üst kısmı dar ve ince fakat kalçalar üst bölüme
131

göre orantısızca geniş betimlenmiştir. Vücudu orantısız betimleyen nakkaşın, kıyafet ve


takılar söz konusu olduğunda detaylara önem verdiği gözlemlenir.

Yayın : Gürtuna 1999, Resim 50.


132

Katalog No. 65 : Resim 102.


Bulunduğu Yer : LBL, Acâibü’l-Mahlukât, Or. 13935, y. 77a.
Yüzyıl / Tarih : 1654-1655.
Teknik, Ölçüler, Nakkaş : Kağıt üzerine suluboya, altın yaldız; 5.4x8.8 cm;
anonim.
Konu : Vak Vak Adası kraliçesi ve vatandaşlarından üç
kadın.

Zemini siyaha boyanan minyatürde yeşil yapraklı ağaç dalları ve yerdeki


çimenler doğada açık bir mekanı işaret etmektedir.

Enine düzenlenen kompozisyonda dört çıplak kadın yer alır. Dilimli tacından da
anlaşılacağı üzere tahtta oturan kişi Vak Vak Adası kraliçesidir. Sarı kırmızı renkli tacın
altından çıkan saçları uçlara doğru incelmekte ve bir çizgi halini almaktadır. Başını
eğmiş elini öndeki kadına uzatmış vaziyette gösterilmiştir. Bu haliyle öndeki kadının
selamını kabul ediyor gibidir. Göğüsleri belirtilmemiş olan kraliçenin tek eli kasıklarını
örtecek biçimde öndedir. Vücuduna göre omuzları çok geniştir. Öndeki kadına uzanan
kolu diğerine nazaran daha kısadır.

Huzura gelen diğer üç kadın da benzer şekilde tasvir edilmiştir. Hepsi saçlarını
ortadan ayırarak göğüslerini kapatacak şekilde öne bırakmıştır. Sağ omuza bırakılan
saçlar uzayarak bir çizgi halinde önde kasıkları örtmektedir. Sol el saygı ifadesi olarak
sağ göğse konmuş diğeri ise açık bir şekilde kraliçeye yönelmiştir.

Değerlendirme

Bu kompozisyon, Osmanlı minyatüründe hayali bir kraliçeyi, onun tebasını ve


çıplak kadın figürlerini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Nakkaş, tamamen
çıplak resmettiği kadınların göğüs ve kasık bölgesini uzun siyah saçlarla kapamıştır. Bu
tavır, Osmanlı minyatüründe çıplaklığın tasviriyle uyum arz etmektedir.
133

Yayın : And 2002, s. 348.


134

3. MİNYATÜRDE KADIN

XV ve XVIII. yüzyıllar arasında, Osmanlı minyatürlerinde yer alan kadın


figürlerini belli gruplara ayırmak mümkündür. Minyatürün konusu dikkate alınarak,
resmedilen kadının kimliği doğrultusunda yapılan sınıflamada, Osmanlı minyatüründe
kadınların, dini kişilik olarak, toplumsal tipler ve edebi tipler olarak betimlendikleri
görülmektedir.

3.1. Dini Kişilik Olarak Kadın


Osmanlı edebiyat ve tarih yazmaları içinde, konusunu Kuran, İncil ve Tevrat
gibi kutsal kitaplardan, bu inançları kabul eden milletlerin sözlü ve yazılı
kültürlerindeki hikâyelerden alan minyatürlere sıkça rastlanmaktadır. Dini konuları
tasvir eden bu eserler, Türk kitap nakkaşlığının klasik üslubuna ulaşmaya başladığı ilk
yıllarda hazırlanmaktadır. Bu alanda bilinen ilk kitap İtalya’da özel bir koleksiyonda yer
alan Enbiyanâme’dir. 1

Osmanlı minyatüründe dini kişilik olarak kadın imgesi, Enbiyanâme’den sonra,


genel İslam tarihi niteliğindeki Zübdetü’t-Tevârih ve Hz. Muhammed’in doğumu
öncesinden başlayarak tüm peygamberlik sürecini anlatan Siyer-i Nebî gibi yazmalarda
peygamber öykülerinin bir unsuru olarak yer almaktadır. Bu eserler dışında Ahvâl-i
Kıyamet, Falnâme, Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî gibi XVII. yüzyıl başlarında
resimlenen kitaplarda da fal, kıyamet halleri, kıyametin işaretleri, cennet ve cehennem
konulu minyatürlerde kadın betimlemeleri bulunmaktadır. Ayrıca sadece din konulu
eserlerde değil, Mantıku’t-Tayr, Yusuf u Züleyha, Süleymannâme, gibi Hadîkatü’s-
süedâ gibi edebiyat yazmaları minyatürlerinde de dini kişilik olarak kadın imgesi
bulmak mümkündür.

Bu minyatürlerdeki kadın figürleri iki ana başlık altında toplanabilir. İlk grupta
öteki dünya tasvirleri ve Hz. Muhammed öncesi peygamberlerin öykülerindeki kadın
tipleri yer almaktadır. Bu minyatürleri inanç olaylarında kadın üst başlığı çerçevesinde

1
Zeren Tanındı, Siyer-i Nebi, İslam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı, Hürriyet Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1984, s. 12.
135

değerlendirmek mümkündür. İkinci grup Hz. Muhammed’in yakın çevresindeki


kadınlardan oluşmaktadır. Bu kadınlar Osmanlı nakkaşhanesinin ürettiği İslâm
minyatüründe bir benzeri olmayan Siyer-i Nebî yazmasının ciltlerinde yer almaktadır.

3.1.1 İnanç Olaylarında Kadın

Cennetten Çıkarılma ve İnsan Neslinin Çoğalması Minyatürlerinde


Kadın İmgesi

İnsan neslinin ataları sayılan Adem ve Havva’nın yasak meyveyi yemesi


sebebiyle cennetten çıkarılması, kutsal kitaplara dayanan ve farklı inançtan toplumlarca
sıkça işlenen bir hikayedir. Cennetten çıkarılmayı konu alan Osmanlı minyatürlerinde
Havva, üç ikonografik şema içinde betimlenmiştir. İlk şema Havva’yı, Adem ile birlikte
cennetten çıkarken göstermektedir. Genel olarak, İslam minyatüründe, XVI. yüzyıl
öncesinde cennetten çıkarılmayı konu alan betimlemelerin sayısı çok azdır. 2 Osmanlı
kitap resminde ise ulaşılan minyatürler içinde Havva’yı betimleyen en erken örnek
Enbiyanâme’de yer almaktadır (Resim 30). İtalya’da özel bir koleksiyonda olan
yazma, Kanunî Sultan Süleyman döneminin şehnâme yazarı Arifi tarafından 1558
yılında yazılmış ve o yıl resimlenmiştir. Eserde Hz. Muhammed’in ve önceki
peygamberlerin tarihi anlatılmaktadır. 3

Buradaki Havva imgesi, hem Kısas-ı Enbiya’lardaki betimlemelerden hem de


daha sonraki Falnâme [TSMK, H. 1703] (Resim 93) ve Hadîkatü’s-süedâ,
minyatürlerinden (Resim 63) hayli farklıdır. XVI ve XVII. yüzyıl İslâm minyatüründe
Havva, genelde kutsal kitaplarda anlatılan hikâyeye uygun olarak kasıklarını cennet
yaprakları ile örtmektedir. Memeleri ve vücudunun diğer kısımları çıplaktır.
Enbiyanâme’de ise henüz yasak meyveden tatmadığı için Havva ve Adem elbiseleri ile

2
Naama Brosh-Rachel Milstein, Biblical Stories in Islamic Painting, The Israel Museum, Jarusalem,
1991, s. 25.
3
Z. Tanındı, Siyer-i Nebî. , s. 12.
136

betimlenmiştir. Osmanlı nakkaşının, kovulma minyatürlerinde görmeye alışık


olduğumuz, şeytan, tavus kuşu ve yılan üçlüsüne yer vermesi İslam minyatüründe daha
önce var olan bir ikonografik şemayı tekrar ettiğini göstermektedir. Falnâme ve
Hadîkatü’s-süedâ, (Resim 93 ve Resim 63)'da çift cennetten çıkarken tasvir edilmiştir.
Burada ise nakkaş Havva’yı yasak meyveyi Adem’e uzatırken betimlemiştir. Yani çift
henüz cennettedir ve meyve yenmemiştir. Bu minyatürü diğer örneklerden ayıran
(Resim 93 ve Resim 63) bir diğer önemli detay, Havva’nın başında hale yerine üç
dilimli tacın yer almasıdır.

Osmanlı minyatüründe Havva’yı gösteren bir diğer eser Fuzuli’ni Hadîkatü’s-


süedâ’sıdır. Fuzuli kitabını, Bağdat’ta Osmanlı yönetimi sırasında yazmış ve Mehmet
Paşa’ya sunuştur. Yazmanın yurtdışı ve yurtiçinde kütüphanelerine dağılmış sekiz
nüshası mevcuttur. Eser peygamber kıssaları ve Kerbela olayı üstüne duygu ve
duyuşları konu edinmektedir. 4 Bu eserin hemen bütün nüshaları 1600 civarında
Osmanlı Bağdat’ında resimlenmiştir. 5 Bu kitabın en erken tarihli nüshası 1594 yılında
kopya edilmiş yedi minyatür ihtiva eden SK Fatih 4321 numarada kayıtlıdır nüshadır. 6

Hadîkatü’s-süedâ’nın metnine göre, Allah Adem’i yarattığında ona eşiyle


birlikte cennette oturmasını, yasak ağacın meyvesi dışında cennetteki her şeyden
faydalanabileceğini söyler. Bunu duyan şeytan Adem’i kıskanır, yılan ve tavus kuşunun
yardımıyla cennete girip Adem’in kafasını kötü düşüncelerle doldurur. Adem şeytanın
kendisini kandıracağını düşünemez ve yasak ağacın meyvesini yer. O zaman yüzü
değişir ve taç başından düşer. Adem ve Havva mahrem yerlerinin açık olduğunu
görerek birbirlerinden utanır ve incir yaprağı ile mahrem yerlerini örterler. Allah yasak
meyveyi yediklerini anlayınca onları cennetten kovar. Adem ve Havva’nın neşe sarayını
hüzün kaplar. 7

4
Sümer İnan, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ Kopyalarının Minyatürleri, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü
yayınlanmamış lisans tezi, 1980, s. 12.
5
Rachel Milstein, Miniature Painting in Otoman Baghdad, Mazda Publishers, California, 1990, s. 6.
6
Filiz Çağman, “ XVI. yüzyıl Sonlarında Mevlevi Dergahında Gelişen Bir Minyatür Okulu” I. MATSK,
İstanbul 15-20. X. 1973, Türk Sanatı Tebliğleri, cilt 3, İstanbul, 1979, s. -652.
7
Banu Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 156.
137

Minyatürde (Resim 63) yasak meyvenin yenmesinden sonra çiftin cennetten


çıkarılması gösterilmiştir. Çiftin cennetten çıkarılışını izleyenler arasında şeytan ve
yılan da bulunmaktadır. Nakkaş, eserin metniyle uyumlu olarak çiftin sadece kasıklarını
kapatmıştır. Her ikisinde de vücudun diğer bölgeleri çıplak olmak üzere kasıkları
kapatan cennet yaprakları görülmektedir. Hadîkatü’s-süedâ’nın farklı nüshalarındaki
bütün minyatürlerde Havva cennet yaprakları ile yarı çıplak vaziyette resmedilmiştir.
Bu minyatürde yapraklar etek şeklinde giydirilmiştir. Sadece, Kıyâfetü’l-insâniye fî
Şemâ’il ü’l-Osmâniye [TSMK, H.1563] isimli esere yapıştırılan bu üsluba ait kovulma
minyatüründe bir fark görülmektedir. Adem ve Havva’ya ait olması muhtemel elbiseler
yasak meyvenin yenmesinden sonra yere düşmüş gösterilmiştir. 8

XVI. yüzyıl örneklerinden sonra, cennetten çıkarılma konulu başka bir minyatür
de Falnâme’de [TSMK, H. 1703] yer almaktadır. I. Ahmed için vassale ustası Kalender
Paşa tarafından Osmanlı nakkaşlarının yanı sıra olasılıkla bazı Safevî nakkaşlarının da
eserlerinden derlenerek düzenlenen Falnâme’de, Nakkaş Hasan üslubundaki
9
minyatürde (Resim 92) Havva ve Adem mekan olarak cennetten çıkmış olarak
betimlenmiştir. İstanbul’da hazırlanan bu minyatürde nakkaşın, Enbiyanâme’deki
(Resim 30) Havva imajını tekrarladığı görülmektedir. Hadîkatü’s-süedâ
minyatürlerinde Havva’nın elinde herhangi bir nesne görülmezken Enbiyanâme ve
Falnâme’de (Resim 30 ve Resim 93) yasak meyve Havva’nın elinde betimlenmiştir.

Bu iki minyatürde Havva’nın yasak meyveyi ikram eden taraf olması çok ilgi
çekicidir. Çünkü ne Kur'an ne de İslam peygamberinin sözlerinde Havva’nın Adem’e
yasak meyveyi sunan taraf olduğuna dair bir bilgi yer almamaktadır. Kur'an kovulma
olayından her ikisini de eşit derecede sorumlu tutar ve yasak meyveyi yedikten sonra
10
üzerlerini cennet yapraklarıyla örttüklerini belirtir. Tevrat’a göre ise kır hayvanlarının

8
S. İnan, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ., s. 65.
9
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 157.
10
Kur'an, Araf / 20-24’te çiftin yasak meyveyi yemesi ve cennetten çıkarılışı şöyle anlatılır: “Ey Adem!
Sen ve eşin cennette kalın, dilediğiniz yerden yiyin.Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz. Derken şeytan kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine
vesvese verdi ve dedi ki “ Rabbiniz size bu ağacı melek olmayasınız yada cennette ebedi kalacaklardan
olmayasınız diye yasakladı” Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim diye onlara yemin etti.Bu surette
onları kandırarak ağaca sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü .Derhal
üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rabbleri onlara “Ben size bu ağacı yasaklamadım
138

en hilekarı olan yılan, Aden’deki bahçede yaşamakta olan Havva’ya yaklaşmış “Allah
bilir ki ondan yediğiniz gün gözleriniz açılacak iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi
olacaksınız” diyerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeye ikna etmiş daha sonra
Havva yasak meyveden Adem’e yedirmiştir. 11

Minyatürdeki bu yorum, Kur'an ayetlerinde yer almayan daha çok tarih, tefsir,
Kısas-ı Enbiya kitaplarında Havva ile ilgili çoğu israiliyat sayılan, Havva’nın Adem’i
ağacın yanına götürerek onun yasak meyveyi yemesini sağladığı görüşünün 12 XVII.
yüzyıla kadar taşındığını göstermektedir. Böylece Osmanlı minyatüründe Havva yasak
meyveyi yemesi için Adem’e ikram eden (Resim 30 ) ya da cennetten çıktıktan sonra
yasak meyveyi taşıdığı gösterilerek (Resim 93), cennetten çıkarılma hadisesinde
Adem’i kandıran taraf olarak resmedilmiştir.

İslam minyatürü ile ilgili değerlendirmelerde bulunan araştırmacılar, Osmanlı’da


yaratılan bir ikonografik şemayı atlayarak, Adem ve Havva’nın resmedildiği sahnelerin
genel olarak, Şeytan’ın Adem’e secde etmeyi reddetmesi ve Adem ve Havva’nın
cennetten kovuluşu gibi iki ana ikonografik şema altında topladığını belirtmektedirler. 13
Fakat Osmanlı nakkaşının ürettiği ve daha önce bir benzeri bulunmayan bir ikonografiyi
yansıtan, Havva’yı çocukları ile gösteren, Zübdetü’t-Tevârih adlı yazmanın farklı
nüshalarına [TİEM, 1973, DCBL, T. 414] ait minyatürler (Resim 46, Resim 47), İslâm
minyatür sanatında bugüne kadar bilinen tek örnek olmaları açısından çok önemlidir.
Seyyid Lokman Aşurî’nin hazırladığı bu yazma 1583 yılında yazılıp minyatürlenmiştir.
Kitap III. Murad’a sunulmuştur. Genel dünya tarihi kitabıdır. 14

Mavi bir gökyüzü altında, dalları göklere uzanan bir ağaç etrafında toplananlar,
ilk peygamber Adem, eşi Havva ve onların on üç ikiz çocuğudur (Resim 46) . Adem ve
Havva’nın oğulları birer kız kardeş ile ikiz olarak dünyaya gelmiştir. Adem her oğluna

mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?” diye seslendi. Allah dedi ki “ orada yaşayacaksınız
orada öleceksiniz oradan mahşere çıkarılacaksınız”.
11
Tekvin, 3/1-16.
12
Ömer Faruk Harman, “ Havva”, TDVİA, cilt XVI, İstanbul, 1997, s. 545.
13
N. Brosh-R. Milstein, Biblical Stories., s. 27.
14
Günsel Renda, “İstanbul ve Türk İslam Eserleri Müzesi’ndeki Zübdetü’t-Tevârih Minyatürleri”, Sanat,
sayı 6, Haziran 1977, s. 58- 60.
139

bir başka erkek kardeşin ikiziyle evlenmesini buyurmuştur. Böylece insan neslinin
çoğalması Adem ve Havva’nın ikizlerinin bir sisteme göre birbirileri ile evlenmesi ile
olur. Minyatürün konusu insan neslinin Adem ve Havva’nın çocukları ile artmasıdır.

Peygamber kıssalarının anlatıldığı ilk İslam yazmalarında, peygamber olarak


nitelenen tarihi ve mitolojik kişilikler daha çok Kur'an’da isimleri geçen şahıslardır.
Daha sonraki Kısas-ı Enbiya nüshalarında Kur'an’ın yorumları dışında ağırlıklı olarak
Yahudi gelenekten, İran mitolojisi ve hıristiyan kaynaklarından yararlanıldığı
görülmektedir. X. yüzyılda öne çıkan tarihçi Taberî, Tarih el-Rasul ve el-Mülk isimli
genel dünya tarihi kitabında semitik ve semitik olmayan unsurları bir araya getirerek
İslam tarihi yazıcılığında yeni bir yol açmıştır. 15 Osmanlı tarih yazmalarında da,
minyatürdeki kurguya ve şahıslara bakılarak bu yazım geleneğinin devam ettiğini
söylemek mümkündür. Çünkü Kur'an’da ne Havva’nın, ne de Habil ve Kabil hariç,
Havva’nın diğer çocuklarının adı geçmemektedir. Bu minyatürde, başları üzerinde
isimleri belirtilen Emet’ül Mukis, Libuza gibi kadınların adları ve neslin hangi yolla
çoğaldığına ait bilgiler erken bir kaynak olarak Taberî’de yer almaktadır. 16

Minyatürlerde Habil’in kardeşi Lübuza ve Kabil’in vermek istemediği kadın da


betimlenmiştir (Resim 46, Resim 47). Kabil kız kardeşinin kolundan çekmektedir. Diğer
figürlerden farklı olarak gösterişsiz gri kıyafetler içindedirler. İki figürün ortasında
Kabil’in, tanrıya adadığı fakat kabul edilmeyen bir demet buğday başağı beklemektedir.

Bazı ikizlerin kıyafetlerinin diğerlerinden farklı oluşu, figürlerin büyüklü


küçüklü çizilmesi ve başlarındaki haleler ile Osmanlı nakkaşının, resimde bir hiyerarşi
yarattığı görülmektedir. İnsanların atası Adem ve Havva diğer çiftlerden çok büyük
çizilmiştir. Bu örneklerde Havva bir elinde kırmızı bir karanfil diğerinde altın işli yeşil
bir mendil tutan, zarif bir kadın görünümündedir. Havva’nın bütün çocukların annesi
olduğu gerçeğini bir yana bırakan nakkaş, onu kızları kadar genç betimlemiştir. Kızlar
sade elbiseler içinde resmedilirken, Havva’nın kıyafetlerinde daha çok ayrıntı ve altın

15
Rachel Milstein-Karin Rührdanz,-Barbara Schmitz, Stories of Prophets, Mazda Publishers,
California, 1999, s. 8-9
16
Metin And, Minyatürlerle Osmanlı İslam Mitologyası, Akbank Kültür ve Sanat, İstanbul, 1998, s.
93.
140

dikkat çeker. Adem ve Havva’nın sağında ve solundaki iki ikiz çiftin diğerlerinden
ayrıldığı görülür. Havva ve Adem’in haleleri kadar görkemli olmayan iki küçük hale bu
kadın ve erkeklerin başlarında da görülmektedir.

Levnî öncesi Osmanlı kitap resminde XVII. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen
bazı minyatürler Havva betimlemeleri, yer aldığı eserin türü ve betimleme özellikleri
açısından daha önceki örneklerden bir ölçüde ayrılmaktadır. Bu minyatürler Sultan IV.
Mehmed ve Sultan II. Süleyman dönemlerinde eserler veren Osmanlı minyatür
sanatının gelişmesinde etkin bir rol oynayan ve Nakkaş Levnî’nin hocası olduğu sanılan
Hüseyin İstanbulî’ye aittir. 17

Daha erken tarihli Osmanlı silsilenamelerinde, insan neslinin atası sayılan Adem
Cebrail ile birlikte betimlenirken, Musavvir Hüseyin geleneksel olarak sadece
erkeklerin betimlendiği Silsilenâmeler’e Adem’in yanında Havva’yı da taşıyarak büyük
bir yenilik yapmıştır. Teze alınan minyatürde (Resim 105) Havva Adem ile doğada diz
çökmüş olarak betimlenmiştir. Mayer, Havva’nın bu şekilde betimlenmesi ve yine bu
Silsilenameler’deki Meryem’i İsa’nın kucağında resmeden minyatürlere (Resim 106)
bakarak Musavvir Hüseyin’in Hristiyan ikonografisini bildiğini düşünmektedir. 18

Sonuç olarak Osmanlı minyatüründe XVI ve XVII. yüzyıllarda, Enbiyanâme


Zübdetü’t-Tevârih, Hadîkatü’s-süedâ, Falnâme gibi farklı türden yazmalar içinde
Havva’yı gösteren minyatürler bulunmaktadır. Bu tasvirlerde Havva, Allahın elçisi
peygamber Adem ile aynı ontolojik düzlemde gösterilmiştir. Adem’in başında taç varsa
Havva’da melekler ve Adem gibi taç (Resim 30) ile resmedilmiş, eğer Adem bir hale ile
gösterilmişse (Resim 46, Resim 93) Havva’nın başında da hale betimlenmiştir.
Havva’nın yasak meyveyi ikram eden taraf olması her iki yüzyılda farklı nakkaşlar
tarafından tekrar edilmiştir. Enbiyanâme’de yasak meyve henüz yenmediği için giyinik
(Resim 30), çıkarılma emri geldikten sonra ise kasıkları cennet yaprakları ile kapalı
olarak tasvir edilmiştir (Resim 63, 93). On üç ve sekiz ikizi ile betimlendiğinde şık bir

17
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 169.
18
Hans George Majer, “Individualized Sultans and Sexy Women. The Works of Musavvir Hüseyin and
their East West Contexs,”, Art Turc/Turkish Art, !0th International Congress of Turkish Art
Genevo, 17-23 Eylül 1995, 1999, s. 164.
141

Osmanlı kadını gibi giyinmiştir. Musavvir Hüseyin’e ait minyatürler Havva’yı erkek
figürlerin hakimiyetindeki Silsilenâmelere sokmuş ve farklı bir ikonografiyi yansıtacak
biçimde betimlemiştir.

Kıyamet, Cennet ve Cehennem Halkını Betimleyen Minyatürlerde Kadın


İmgesi

İslam dünyasında kıyamet konusu gerek tefsir, hadis ve kelam kaynaklarında


gerekse müstakil eserlerde geniş bir şekilde ele alınmıştır. Türk dini edebiyatında
kıyamet ve kıyamet halleri Muhammediye, Envarü’l-Aşıkîn, Ahmediyye, Tarih-i
İbn-i Kesir gibi birçok eserde kısmî, Ahvâl-i Kıyâmet gibi eserlerde ise müstakil bir
konu olarak işlenmiştir. Bugün yurt dışında ve yurt içinde birçok nüshası bulunan
Ahvâl-i Kıyamet yazmalarından sadece üç tanesi minyatürlüdür. Bu üç nüshadan
kolayca ulaşabildiğimiz SK Hafid Efendi 139 numarada kayıtlı nüsha, diğer tüm
19
nüshalara göre daha düzenli ve tam olduğu için Osmanlı minyatüründe cennet,
cehennem ve kıyamet sahnelerinde kadın figürünü incelemek amacıyla bu nüshanın
resimlerini seçilmiştir. Yazmanın minyatürleri, diğer birçok eserde olduğu gibi anlatılan
konuyu görsel olarak tasvir etmek amacıyla hazırlanmıştır. Mahşer günü, semadan
beratların gelişi, cennet ve cehennem konulu minyatürlerinde kadın figürleri yer
almaktadır.

Telif ve istinsah tarihi olmayan Ahval-i Kıyâmet [SK, Hafid Efendi 139]
kıyamet alametlerini, cennet ve cehennemin durumunu doğrudan doğruya,
Kur'an’daki ayetlere ve İslam dini peygamberinin hadislerine dayanarak anlatmaya
çalışmıştır. 20 Osmanlı minyatüründe Ahval-i Kıyâmet’in dışında, cennet ve cehennem
halkını gösteren minyatürler, PFL’de XVI. yüzyıl sonu yazmasından çıkma birkaç
sayfada üç cehennem sahnesi ve bir de cennet tasviri 21 olarak yer alır. Genel olarak
XVI. yüzyıl sonu ve XVII. yüzyıla ait bu minyatürlerde kadın figürünü ve bu figürün

19
Osman Yıldız, Ahval-i Kıyâmet: giriş , inceleme, metin, dizinler, Şule Yayınları İstanbul,, 2002, s.
13.
20
Nezihe Seyhan, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki Minyatürlü Yazma Eserler Kataloğu, BÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1991, s. 6.
21
Nurhan Atasoy, Hasbahçe Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, Aygaz, İstanbul, 2002, s. 215.
142

resimdeki diğer figürlerle ilişkisini anlayabilmek amacıyla Kur'an ve İslam


peygamberinin sözlerindeki cennet ve cehennem betimlemelerine bakmak
gerekmektedir.

Cennet tasvirlerindeki (Resim 79, Resim 80) kadınların tek tek kimlikleri
bilinmez fakat bulundukları mekân itibariyle cennet kadınları olarak nitelemek
mümkündür. Bir işle meşgul olmayan kadınlar ve erkekler sevişirken ve eğlenirken
gösterilmiştir. Ahval-i Kıyâmet minyatüründe (Resim 80) çiftler ırmak kenarında
sıralanan büyük servi ağaçlarının altında sohbet ederken ve içki içerken tasvir
edilmiştir. Kur'an cennet haklının durumunu tarif ederken onların eğlenmekle meşgul
olacağı ve eşleri ile birlikte gölgelerde koltuklara yaslanmış olacaklarını
söylemektedir. 22

Minyatürlerdeki kadın ve erkekler çok samimi bir durumdadır. Eşlerinin yüzünü


okşayan kadınlar (Resim 80) ya da genç bir erkeğin kolları altında öpücüklere muhatap
olan genç kadın (Resim 79), Osmanlı cennet minyatürlerinde, cennet halkının çiftler
halinde eğlendiğini göstermektedir. Kur’an’da cennet kadınlarının gözlerini
kocalarından ayırmadığı ifade edilmektedir. 23 Nakkaş, çift olma temasını kullanmış
sadece kadınları erkeklere yönelmiş olarak değil aynı zamanda erkekleri de kadınlara
meyletmiş şekilde göstermiştir.

Cennet kadınlarının giysileri XVI ve XVII. yüzyıl Osmanlı kadının giyimini


yansıtmaktadır. PFL’deki cennet kadınları (Resim 79) farklı yaşlardandır. Genç bir
erkeğin eşi ile ortadaki sakallı adamın kadını arasında fark vardır. Nakkaş sadece
kadınları değil erkekleri de farklı yaş gruplarından seçmiştir. Ahval-i Kıyâmet
minyatüründe (Resim 80) durum farklıdır. Kadınlar ve erkeklerin tümü tek bir kalıpla
resmedilmiştir. Çiftler arasında yaş farkını belirtecek bir işarete rastlanmaz. Her iki
minyatürün nakkaşı da, öteki dünya denilen farklı bir zaman ve mekanın kadınları
resmederken kendi içinde bulunduğu toplumun giysi modasını ve gerçeklerini cennete
taşımıştır. Kadınların giysileri, içki kapları, sürahiler, gölgesinde serinlenilen ağaçlar,

22
Kuran, Yasin / 55-56.
23
Kur'an, Sâffât / 48.
143

Osmanlı kadınları ve erkeklerinin bulunduğu bir Osmanlı bahçesini andırmaktadır.


Nakkaşlar cenneti ve cennet kadınlarını dünyevi, Osmanlı bahçesinde eğlenen kadınlar
gibi resmetmiştir.

XVI ve XVII. yüzyıl Osmanlı toplumunda, kadınların kendilerine yabancı olan


erkeklerin bulunduğu yerlerde nasıl giyinmesi gerektiğini belirten kurallar vardır.
Osmanlı nakkaşı, ev dışı mekanlarda kadınları dış kıyafetleri ferace ve yaşmakla tasvir
etmektedir. Cennet minyatürlerinde, farklı çiftlerden birçok kadın ve erkek birbirini
görebilecek kadar yakın bir mesafede çizilmesine rağmen, kadınlar dışarı kıyafetleri ile
değil de, o yüzyılda evlerinin içinde nasıl giyiniyorlarsa öyle betimlenmiştir.

Ahval-i Kıyâmet yazmasının [SK Hafid Efendi 139] iki cehennem


betimlemesinde de kadınlar yer almaktadır. Cehennemin yapısına dair hadis
literatüründe yer alan rivayetlerden anlaşılan cehennemin çok geniş ve derin bir mekan
24
olduğu bilgisi bu minyatürle görselleşmiş gibidir. Burada cehennem (Resim 81),
içinde ejderhaların ve alevli ateşin bulunduğu siyah derin bir çukur olarak tasvir
edilmiştir.

Nakkaş, yazmada kıyamet ve cehennem sahnelerinde tüm kadınların bedenlerini


çıplak tasvir etmiştir. Kadınları erkeklerden ayıran tek şey uzun siyah saçlardır (Resim
81). Kadınların ve erkeklerin cinsel organları kimi zaman alevle kimi zamanda
figürlerin elleri ile kapatılmıştır. Tüm erkeklerin başları matruştur. Kadınlar ise uzun
siyah saçlarını ortadan ikiye açmış ve omuzlarından aşağı bırakmıştır. Nakkaşın kadın
bedenini erkek bedeninden ayırmaması, belli şemalardan hareket eden bir tasvir
anlayışını akla getirmektedir.

Minyatürde (Resim 81) zebaniler, taşıdıkları çıplak insanları tepeleri üstü ateşe
daldırmaktadır. Sol köşede ateşin, göğüslerini ve kasıklarını kapattığı bir kadın, zebani
tarafından ateşe henüz bırakılmış gibi, tepe üstü durmaktadır. Günahkarların neden tepe
üstü ateşe bırakılmış vaziyette resmedildiğini anlamak güç değildir. Kur'an’da kıyamet

24
Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, TDVİA, cilt VII, İstanbul, 1993, s. 229.
144

günü kötülükle gelenlerin, cehenneme yüzükoyun atıldıklarına dair bir ayet yer
almaktadır. 25

Minyatürde, ateşin içerisinde, kadınlı erkekli kalabalık bir insan gurubu


görülmektedir. Alevli ateş ön planı tamamen kaplamıştır. Cehennem zebanilerinden
ateşin içinde yer alanın elinde, başlarını ateşten çıkarmaya çalışan günahkarlara
yönelmiş bir tokmak dikkat çekmektedir. Bu, Kur'an’da yer alan cehennemdekilerin
demir topuzlarla dövüleceği bilgisi 26 ile uyuşmaktadır.

Peygamber Öyküleri Minyatürlerinde Kadın İmgesi

Levnî öncesi Osmanlı nakkaşlığında Hz. Muhammed’den önceki


peygamberlerin başından geçen olayları betimleyen minyatürlerde, karşılaşılan
kadınlardan ilki Belkıs’tır. Hz. Süleyman’ı ziyaret etmesi nedeniyle hem Ahd-i Atik’te,
hem de Kuran’ı Kerim’de adı zikredilmeksizin Belkıs’tan bahsedilmektedir. 27
Osmanlı minyatüründe ise bilinen eski Belkıs betimlemesi, II. Beyazıd döneminden
Uzun Firdevsî’nin hükümdar peygamber Süleyman’ın mucizevi olaylarla dolu yaşamını
anlattığı Süleymannâme [DCBL, 406] isimli eserde yer almaktadır 28 . Çift sayfa
minyatürün sağ tarafında Süleyman solunda ise Belkıs tasvir edilmiştir (Resim 19). Bu
figürün Belkıs olup olmadığı ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır. Hz. Süleyman’ın
gençliği olabileceği öne sürülmektedir. Bu yoruma katılmayan And’a göre, Hz.
Süleyman’ı gösteren minyatürlerin çoğunda peygamber, Belkıs ile beraber tasvir
edildiği için bu figür Belkıs olmalıdır. 29 Eseri y. 1500 yılına tarihlendiren Atasoy ve
Çağman, minyatürlerinin Doğu ve Hıristiyan batı geleneklerinin alışılmadık bir karışımı
olduğunu ve figürün Belkıs olduğunu belirtmiştir. 30

Belkıs beş yatay kat içine yerleştirilmiş figürlerin üzerinde oturmaktadır. Sebe
halkına kraliçe olan bu kadının kozmografik yaratıkların üzerinde çizilmesi hayli ilgi
25
Kur'an, Neml / 90.
26
Kur'an, Hac / 21.
27
Orhan Seyfi Yücetürk, “Belkıs”, TDVİA, cilt V, İstanbul, 1992, s. 420.
28
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 48.
29
M. And, Minyatürlerle Osmanlı., s. 247.
30
N. Atasoy-F. Çağman, Turkish Miniature., s. 20.
145

çekicidir. Genelde Süleyman peygamberin cinler ya da meleklerle çizilmesi söz


konusudur. Çünkü birçok tarih kaynağında, Allah’ın cinleri, kuşları ve rüzgarı, ona
uysal kıldığı, evinden çıktığında kuşların onun başı üzerinden ayrılmadığı meclisine
vardığında ise insanlar ve cinlerin kendisine kıyam ettiği belirtilmektedir. 31

Bu figürün Belkıs olabileceğine dair en önemli ayrıntılardan biri, Süleyman’ın


bulunduğu düzlemin iki kat altında başlarında haleleri ile peygamber olması muhtemel
erkek figürlerinin bulunmasıdır. Belkıs’ın bulunduğu sayfada hiçbir erkek yoktur.
Melekler Belkıs’a yukarıdan bakmaktadır. Oysa Süleyman meleklerle aynı düzlem
üzerindedir. Belkıs’a hizmet eden kadınların taçları ile Belkıs’ın tacı arasında bir fark
yoktur. Nakkaş, Belkıs’ı resmin merkezinde bir tahta oturtarak ve kıyafetlerinde çok
altın kullanarak diğerlerinden ayırmıştır.

1515 tarihinde kopya edilen Feridüddin Attar’ın, Mantıku’t-Tayr [TSMK EH.


1512]’inde çift sayfa takdim minyatüründe başka bir Belkıs betimlemesi ile
karşılaşılmaktadır (Resim 20). Yazmanın minyatürlerinin Heratlı sanatçıların elinden
çıktığı düşünülmektedir. Hüseyin Mirza zamanında Herat’ta oluşan üslubun en iyi
örneklerini orada verdiği, daha sonra Tebriz’e gelen bu sanatçıların Yavuz’un Tebriz’e
girişinden sonra Osmanlı sultanı ile İstanbul’a geldikleri ve İstanbul’da eserler
verdikleri bilinmektedir. 32

Osmanlı sarayında yapılan çift sayfa minyatürde (Resim 20) sol sayfada
Süleyman peygamber diğerinde ise Sebe kraliçesi Belkıs tasvir edilmiştir. Bir tarafta
Süleyman, cin olması muhtemel boynuzlu garip yaratıkların omuzlarında çok görkemli
bir tahtta sağa doğru taşınmaktadır. Tahtın sağına ve soluna sıralanan meleklerden bir
kısmı ikramda bulunurken diğerleri bu yürüyüşe eşlik etmektedir. Belkıs ise tahtında
oturmakta ve kendisine ikramda bulunan kadınlarla ilgilenmektedir.

31
Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, cilt II, Ankara, 1993, s. 213.
32
Filiz Çağman, “ The Miniatures of Divan-ı Hüseyni and the Influence of Their Style”, Fifth
International Congress of Turkish Art, ed. G. Feher, Budapest, 1978, s. 242.
146

Bu iki sahneyi birbirine bağlayan Süleyman ve Belkıs’ın çehresinin birbirine


dönük olmasıdır. Belkıs bir elini dizine dayamış diğeri ise konuşma işareti olarak yukarı
kalkmıştır. Nakkaş Süleyman Peygamber’i de benzer bir duruşla resmetmiştir. Bir
peygamberle aynı düzlemde tahtında oturan kraliçeyi Süleyman’dan ayıran en önemli
hiyerarşik detay, peygamberin başındaki alevli haledir. Belkıs’ın başında hale yer
almamaktadır. Hatta kraliçe olduğunu belirten taç bile görülmemektedir. Heratlı
nakkaşlar tarafından yapıldığı tespit edilen minyatürde Belkıs’ın giyim tarzı ve
kıyafetleri Osmanlı kadın modasından oldukça farklıdır.

Osmanlı minyatüründe dini bir kişilik olarak Belkıs’ı gösteren başka bir
minyatür Hümâyûnnâme isimli eserin Londra’daki nüshasında [LBL, Add, 15153]’da
yer almaktadır. Hz. Hızır’ın yaşam suyunu getirmesini anlatan minyatürde Belkıs
(Resim 75) Süleyman peygamberle aynı taht üzerinde gösterilmiştir. 33 Osmanlı yazma
eserleri içinde Belkıs’ı bu şekilde peygamber Süleyman ile aynı taht üzerinde gösteren
diğer bir minyatür Falnâme [TSMK, H. 1703]’de bulunmaktadır. Buradaki Belkıs
betimlemesi (Resim 94) Hümâyûnnâme’deki betimlemeye (Resim 75) çok
benzemektedir. Her ikisinde de Belkıs’ın uzun yenli bir iç elbisesi ve yüzünü çevreleyen
bir sıra inci ve başlığı görülür. Belkıs ve Süleyman’ı aynı tahta üzerinde gösteren bu
kompozisyonda solda küçük bir taht üzerinde (Resim 94) veya dere kenarında oturan
Hızır dikkat çekmektedir.

Belkıs ve Süleyman’ın neden aynı taht üzerinde oturduğuna net bir açıklama
getirilemez. Kısas-ı Enbiya yazmalarındaki Süleyman ve Belkıs minyatürlerini
değerlendiren araştırmacılar, Süleyman ve Belkıs’ın hikayesinin aşk, kıskançlık ve sihir
konuları etrafında döndüğü belirtirler. Süleyman Hüthüt’ten müslüman olmayan akıllı
ve zengin bir kraliçenin varlığını haber alarak onu İslam’a davet etmiş ve onunla
evlenmek istediğini söylemiştir. Daha sonra Belkıs’ın muhteşem tahtını getirtmiştir. Hz.
Süleyman ve Belkıs ikisinin bir taht üzerinde resmedilmiştir. 34 Kur'an ve İslam tarihi
kaynaklarında evlendiklerine dair bir bilgi yer almamaktadır. And, tarihçi Taberî’den

33
Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları I: Minyatür, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2002, s. 84.
34
R. Milstein-K. Rührdanz,-B. Schmitz, Stories of Prophets., s. 146.
147

Süleyman peygamberin Belkıs’ı Hemadan kralı Zu Beta ile evlendirdiği şeklinde bir
yorum aktarmaktadır. 35

Sonuç olarak XVI yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar ulaşılan minyatürlerde


Belkıs’ın iki şema içinde tasvir edildiğini görülmektedir. İlk şema kraliçeyi ve
Süleyman’ı ayrı tahtalarda, hükmettikleri tebaa ile birlikte gösterir. İkinci şema Belkıs
ile peygamberi aynı taht üzerinde betimlemektedir. Belkıs’ın, Süleyman’a fiziksel ve
hiyerarşik olarak çok yaklaştırıldığı görülmektedir. Süleyman peygamber gibi taht
üzerinde oturması onun Sebe halkı kraliçesi olması sebebiyledir. Osmanlı başkentinde
Heratlı nakkaşlar tarafından ve Bağdat’ta eyalet üslubunda hazırlanan minyatürlerde ve
son olarak doğu ve batı hıristiyan geleneklerinin etkilerinin izlenebildiği minyatürde
Belkıs, bu okulların kadın figürü anlayışı doğrultusunda resmedilmiştir. Osmanlı kadın
kıyafetleri içinde bir Belkıs örneğine rastlanamamıştır.

Hz. Muhammed öncesi peygamber hikayelerinde kadınların betimlendiği diğer


konu Nuh Tufanı’dır. Tufan hikayesi XIV ve XV. yüzyıllardaki tarih kitaplarında yer
almış ve neredeyse bütün Kısas-ı Enbiya yazmalarında resimlenmiştir. 36 Osmanlı’da
ise Nuh’un gemisi Zübdetü’t-Tevârih’in üç nüshasında [DCBL 414, TSMK H. 1321,
TİEM 1973] ve Siyer-i Nebî [TSMK H. 1223]’de yer almaktadır. Nuh kavmini
gösteren dört minyatürden sadece Zübdetü’t-Tevârih ’in Topkapı Sarayı nüshasında
[TSMK H. 1321] (Resim 59) kadın figürü yer almaktadır. Nuh’un gemisindeki kadın
betimlemeleri sadece Osmanlı minyatür okuluna has değildir. Kazvin üslubuna ait
Kısas-ı Enbiya isimli eserde [SK Hamidiye 980] de Nuh’un gemisinde kadınlar
görülmektedir (Resim 60). 37

Gemideki bu kadınların kimliği ile ilgili olarak Kur'an, gemiye kimlerin


bineceği hakkında şöyle der. “ Nihayet emrimiz gelip de, Fırın (tandır) kaynadığı
zaman, her birinden (her bir nevi’den erkek, dişi) ikişer çift ile- aleyhlerinde söz geçmiş
(helakleri kesinleşmiş) olanlar müstesna olmak üzere- aileni ve iman edenleri (geminin)

35
M. And, Minyatürlerle Osmanlı., s.
36
.R. Milstein-K. Rührdanz,-B. Schmitz, Stories of Prophets., s. 113.
37
Metin And, “ Tarihin En Eski Gemisi Nuh’un Gemisi”, Antik Dekor, sayı 47, 1998, s. 89.
148

içine yükle! Zaten, onun maiyetindeki az sayıdaki kimselerden başkası da, iman
etmemişti. Bunun üzerine Nuh, gemiye binecek olanlara “ Bininiz içerisine onun akması
da durması da, Allah’ın ismiyledir, hiç şüphesiz Rabb’im, çok yargılayıcı, çok
esirgeyicidir 38

Bu ayetlerden, bu kadınların Nuh peygamberin ailesinden ve Allah’a iman eden


kişilerden oldukları anlaşılmaktadır. Kazvin örneği (Resim 60) ve Zübdetü’t-Tevârih
‘teki (Resim 59) inanan kadınların sayısı farklıdır. Ortak olan nokta kadınlar ve
erkeklerin ayrı köşelerde konumlandırılmasıdır. Osmanlı nakkaşı erkekleri geminin
yürütülmesinde Nuh’a yardım eder şekilde, kadınları ise olup biteni izleyen bir
konumda resmetmiştir.

Kur'an ayetleri ve Hz. Muhammed’in sözlerini, tefsir ve tarih kitaplarında yer


alan rivayet mahiyetindeki bilgilerle ve diğer kutsal kitaplardan gelen yorumlarla
birleştiren Köksal’ın eserinde Nuh’un gemiye oğulları, Sam, Ham, Yafes ve bunların
zevceleri ile kendisine iman etmiş bulunan altı kişiyi bindirdiği, Kafir olan oğlu Yam ile
halka Nuh’un mecnun olduğunu söyleyen karısı Vaile’nin de küfür üzerinde direnerek
onlarla birlikte boğulup gittiği söylenmektedir. 39

Buradan çıkarılabilecek temel yorum Nuh’a inan insanların azlığıdır.


Minyatürde (Resim 59) de kadınların ve erkeklerin sayısı gayet azdır. Osmanlı nakkaşı,
Nuh kavminin kadınlarını Osmanlı kadınlarının dış kıyafeti gibi giydirmiştir. Çok renkli
feraceleri üstüne beyaz örtüler örten kadınların yüzleri açık bırakılmıştır. Nuh’un
arkasında bekleyen bir kadın kalabalıktan ayrılmıştır. Kadının geminin içine bakan
bölmede oluşu nakkaşın, bu topluluğun yaşadığı yere işaret etmek üzere kadını ayırarak
bu bölümde tasvir ettiğini düşündürmektedir.

Peygamber hikâyelerini anlatan Osmanlı minyatüründe, karşımıza çıkan bir


diğer kadın imgesi Züleyha’dır. Züleyha, ilahi dinlerin kitaplarında yer alan ve farklı
milletlerin edebiyatlarında adı aşk olgusu ile birlikte anılan bir kadındır. Yusuf ve

38
Kur'an, Hud / 40-41.
39
Asım Köksal, Peygamberler Tar., cilt I, s. 97.
149

Züleyha hikayesi ise klasik Türk edebiyatının ana mesnevilerindendir. Bu hikayeyi


klasik mesnevilerden ayıran en önemli özellik hikayenin kutsal kitaplarda geçmesidir.
XV. yüzyılda Osmanlı şairleri arasında önemli bir isim olan Hamdi, Yusuf ve Züleyha
mesnevisi kaleme almış ve eserin daha sonraki yüzyıllarda da çeşitli nüshaları
hazırlanmıştır. 40 Kur'an, Yusuf peygamberi anlatan kıssada isim vermeksizin ondan
çeşitli sıfatlarla bahsetmiştir. Yusuf ve Züleyha’ya atfedilen aşk, sadece İran, Arap ve
Türk edebiyatında değil batı edebiyatında da tiyatroda, şiirde ve sanat eserlerinde
işlenen bir konu olmuştur.

Bu tezde değerlendirilen Züleyha minyatürleri, XVI. yüzyılın ikinci yarısına


tarihlenen, Hamdullah Çelebi’nin Yusuf u Züleyha [DCBL 428] yazma nüshasına
aittir. Züleyha’nın aşkından hasta olması, yedi kralın Züleyha’ya talip olması ve
babasının kralın elçilerine durumu açıklaması, hamam çıkışında Züleyha’nın Yusuf’u
görmesi, Züleyha’nın Yusuf’u satın alması, yaşlanan Züleyha’nın Yusuf ile yolda
karşılaşması, Yusuf’a yaklaştığında Züleyha’nın gözlerinin iyileşmesi minyatürlerinde
Züleyha imgesi görülmektedir 41 .

Değerlendirilen minyatür Yusuf’un satılmasını konu edinmektedir (Resim 61).


Yusuf peygamberin kardeşleri, babalarının Yusuf’a ve diğer kardeşine gösterdiği
sevgiyi kıskanırlar ve Yusuf’u ortadan kaldırmak için onu bir kuyuya atarlar. Mısır’a
giden bir kervan, kuyuda Yusuf’u bulur ve onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç
dirheme satar. Yusuf’u Mısır’da satın alan adam, karısına ona değer vermesini ve güzel
bakmasını ve onu evlat edinebileceklerini söyler. 42 Bu ayetlerden, Yusuf’u satın alanın
Mısırlı bir adam olduğu ve onu karısına emanet ettiği anlaşılmaktadır. Kitab-ı
Mukaddes’e göre de Yusuf’u satın alan kişi Mısır’da oldukça yüksek bir makamda
bulunan Potifar’dır. 43

40
Züleyha Muş, Arap ve Türk Edebiyatlarında Yusuf u Züleyha Hikayelerinin Mukayesesi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Arap Dili ve
Belagatı Bilim Dalı yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 2000, s. 26.
41
V. Minorsky - J.V. S. Wilkinson, The Chester Beatty Library. A Catalogue of the Turkish
Manuscripts and Miniatures, Dublin, 1958, s. 50-51.
42
Kur'an, Yusuf / 19-20.
43
Z. Muş, Arap ve Türk Edebiyatlarında., s. 25.
150

Türk edebiyatında, Yusuf ve Züleyha mesnevileriyle tanınan Hamdi’ye göre ise


Yusuf’u satışa çıkaran tüccarın (Malik), Yusuf’un güzelliğini halka göstermek için
mermer direkli, zebercet kemerli, kubbesi yeşil camdan, kapısı abanozdan bir yer
yaptırdığını ve altın bir tahta Yusuf’u oturttuğunu söylemektedir. Ayrıca, Yusuf’un
bulunduğu meydanın temizlendiği, çadırlar kurulduğu ve herkesin Yusuf’u seyretmek
için orada yer aldığı anlatılmakta Mısır Sultanı’nın hazinedarı Kıtfir adındaki Azizi-i
Mısır’ın karısı Züleyha için çadırda bir yer hazırlattığı vurgulanmaktadır. 44

Yusuf’un satışını konu alan minyatürde (Resim 61) Mısır azizi değil Züleyha yer
alır. Züleyha Yusuf’a talip olan satıcıların tarafında değil Yusuf’la aynı paralel düzlem
üzerinde onun gibi altın çerçeveli bir pencere içinde oturur şekilde göstermiştir.
Minyatürün alt bölümünde, müzayedenin nasıl olduğu, Yusuf’un ne kadar yüklü bir
miktara satıldığı ve kalabalık bir grubun onu satın almak için mücadele ettiği
anlatılmaktayken, üst bölümünde Yusuf ve Züleyha birbirine dönük vaziyette
resmedilmiştir Nakkaş, tek bir sahne içerisinde iki farklı zamanlı olayı yansıtmak
istemiş gibidir. Birbirini takip eden bağımsız iki olayı -Yusuf’un satılması ve ardından
Züleyha’nın evine yerleşmesi olayını- aynı sahnede aynı minyatürde göstermiş
olduğunu düşünmek mümkündür.

Satışı gerçekleştiren Malik adlı tüccarın, alt ve üst bölümü birleştiren ve Yusuf’u
işaret eden parmağı resmin iki düzlemini birbirine bağlar. Nakkaş, Züleyha’yı oradaki
tüm kalabalıktan ayırmış ve ona özel bir yer vermiştir. Züleyha’yı, Yusuf’la aynı
düzlem üzerinde başında altın bir taçla Yusuf ile sohbet eder göstererek, henüz
tanışmamış olan bu iki insanın ilişkisini yeniden yorumlamıştır. Fakat bunu yaparken
Yusuf peygambere özel bir konum vermeyi ihmal etmemiştir. Kırmızı bir tabure
üstünde ve kafasında dairevi bir hale ile oradaki tüm insanlara karşı peygamberin
üstünlüğünü korumuştur.

Osmanlı nakkaşı, eseri meydana getirirken, dini literatürden ve bizzat


mesnevinin metninden bağımsız olarak, kendi hayal gücü ve sanatını her şeyden öne

44
Levent Sırrı Agah, “ Yusuf u Züleyha: Hamdullah Hamdi Akşemsettinoğlu”, Türk Dili Araştırmaları
Yıllığı, 1968, s. 180.
151

geçirmiştir. Hayalinde oluşturduğu Züleyha imajını eserine yansıtmıştır denebilir.


Züleyha’nın üzerinde kısa kollu desenli bir elbise vardır. Elbisenin yakası ve bel arası
altın şeritlerle işlenmiştir. Elbiseyi belde toplayan kuşak kumaştır. Başında üç dilimli bir
taç vardır.

Osmanlı minyatüründe Züleyha’nın yer bulduğu diğer yazma 1594 tarihli


Hadîkatü’s-süedâ [SK, Fatih 4321, y. 38b] ‘dır. Yusuf’un satılması minyatüründe
Züleyha kocası Malik ile birlikte satışı izlerken tasvir edilmiştir. Satışın gerçekleştiği
meydana bakan bir konağın penceresinde gördüğümüz Züleyha’nın omuzdan yukarısı
görülmektedir. Osmanlı Bağdat eyalet üslubunda hazırlanan yazmadaki bu minyatür
oldukça farklı bir ikonografya yansıtır.

3.1.2 İslam Peygamberinin Yakın Çevresi

Altı ciltlik Siyer-i Nebî, XVI. yüzyılda kitap sanatlarının ünlü patronu III.
Murad zamanının en büyük çalışmasıdır. Eser aynı zamanda, İslam minyatürünün Hz.
Muhammed’in hayatını baştan sona aktaran tek büyük örneğidir. 45 İslam dini
peygamberi Hz. Muhammed’in eşleri, kızı, annesi, sütannesi gibi aileden kadınlar ya da
onun sosyal hayatında karşılaştığı Arap toplumundan kadınların toplu olarak bulunduğu
tek eser Siyer-i Nebî’dir. Hz. Muhammed öncesi peygamberlerin hikayelerini ve Hz.
Muhammed’in doğumu öncesinden başlayan bazı mucizevi olayları ve Hz.
Muhammed’in yaşamının ilk yıllarını anlatarak başlayan eserin yazarı, Erzurumlu
Mustafa b. Yusuf . Ömer Darir’dir. Ebu’l Hasan Ahmed b. Abdullah b. Ahmed el-Bekri
ve Abdul Melik b. Hişam gibi iki ünlü Arap tarihçisinin aynı konudaki eserinden
Türkçeye çevirerek derlediği kitabını 1388’de Memlük sultanına sunmuştur. Sade bir
Anadolu Türkçesiyle yazılmış olan kitap sonraki yüzyıllarda sık sık kopya edilmiştir.
Fakat minyatürlü bir kopyasının hazırlanması III. Murad dönemine rastlar. Siyer-i
Nebî’nin minyatürlü bir kopyasının hazırlanmasını özellikle istemiştir. Eser altı cilt

45
Carol Garett Fisher, “A Reconstruction of the Pictorial cycle of The Siyar-ı Nabî of Murad III”, Ars
Orientalis, 1984, sayı 14, s. 75-94.
152

halinde III. Mehmed’e sunulmuştur. 46 Suut Kemal Yetkin arşiv kayıtlarından yola
çıkarak eserin resimlendiği tarihte nakkaş başı Lütfi Abdullah olduğunu tespit
etmiştir. 47 Eserde nakkaşların imzası bulunmamaktadır. Osmanlı sarayında hazırlanan
önemli minyatürlü yazmaların çoğu bir ekip çalışmasıdır. Altı ciltlik bu eserde bir ekip
çalışması olmalıdır. I, II ve VI. Ciltler [TSMK H. 1221, 1222, 1223] Topkapı Sarayı
Müzesi Kitaplığındadır. III. cilt New York Public Library Spencer Koleksiyonu’ndadır.
IV. cilt Dublin’de [DCBL, T 419]’dedir ve tarihsiz bir kopyası Türk İslam Eserleri
Müzesi, T. 1974’te kayıtlıdır. V. cildin nerede olduğu bilinmemektedir.

İsmi verilmemesine rağmen, üslup özelliklerine bakılarak eserin


resimlendirilmesinde Nakkaş Hasan ve çıraklarının ve Nakkaş Osman’ın çalıştığı tespit
edilmiştir. Nakkaş Osman’a ait tasvirler onun ustalık döneminin son örnekleri olarak
değerlendirilmektedir. 48

Siyer-i Nebî minyatürleri incelendiğinde Hz. Muhammed’in çok yakın çevresi


dışında, Mekkeli ve Medineli kadınların da resmedildiği görülür. Müslüman kadınların,
Hz. Hamza’nın cesedi başında toplanan Hind ve Kureyşililer gibi putperest kadınlar da
betimlenenler arasındadır. Eserin ciltlerinde Hz. Muhammed’in çocukluğu, gençliği,
peygamberliği ve olgunluğu gibi yaşamının her safhasında, onun hayat hikayesi ile
ilintili birçok kadının tasvir edildiğini görmekteyiz. Eser kronolojik olarak İslam
peygamberinin doğumu öncesinden vefatına kadar ki olayları anlattığından bu
kadınların betimlenmesi de bu zaman dilimini takip eder.

Siyer-i Nebî’nin farklı ciltleri içinde hangi kadınların yer aldığını belirttikten
sonra, eserden seçilen minyatürler değerlendirilecektir. Buna göre Siyer-i Nebî I’de
[TSMK H.1221] yüz otuz dokuz minyatür arasında, Hz. Muhammed’in anne tarafından
dedesi Haşim’in karısı Selma’dan (55b), kahin kadın Zerka’ya (120b, 148b, 161a, 163b,
166b) Hz. Muhammed’in annesi Amine (158b, 159b, 167b, 215b, 216b, 233b, 253b,

46
Günsel Renda, “ Siyer-i Nebî Minyatürleri ve Osmanlı Resim Sanatındaki Yeri”, Toplumsal Tarih,
İletişim Yayınları, sayı 7, s. 23.
47
Suut Kemal Yetkin, “Bir Buluşun Öyküsü Lütfi Abdullah ve Siyer-i Nebî”, Sanat Dünyamız, sayı 12,
1978, s. 18.
48
Z. Tanındı, Siyer-i Nebî., 41- 43.
153

276a, 313b ) ve sütannesi Halime’den (244a, 245a, 252a, 253b, 270b) , kocakarı kılığına
girmiş şeytan (55b) ve Atike Hala’ya kadar (292a) pek çok sahnede kadınların
betimlendiği görülür. Bu ciltte peygamberin doğumundan gençliğine kadarki dönem
anlatıldığı için annesi, sütannesi, halası, anneannesi gibi çok yakın çevresi ve onun
doğumu öncesinde yaşanan olağanüstü olaylardaki kadın imgeleri yer almaktadır.

Siyer-i Nebî II [TSMK H.1222]’de, seksen dört minyatür arasında, Hz.


Muhammed’in ilk eşi Hatice, evlilikten önce (8a, 14a, 30a, 88b,) ve evlendikten sonra
(160b, 168a, 495a), Hz. Muhammed ile birlikte pek çok sahnede tasvir edilir. Bu ciltte
kadınları gösteren diğer minyatürlerde dört büyük halifeden Ömer’in kız kardeşi Fatıma
(255a), kendisine sarkıntılık edenlere karşı mücadele eden cengâver bir kadın (137b) ve
Mekke şehrinin ileri gelenlerinin eşleri de (495a) betimlenmiştir.

Medine yolu üzerinde Hz. Muhammed ile karşılaşarak müslüman olan üç kadın
(313a), Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed ve Ebubekir’i kasideler söyleyerek
karşılayan genç kadınlar (346b), Hz. Muhammed’in karısı Aişe (451a), III. cildin
(NYPL, Spencer Coll, 157) minyatürleri arasındadır.

Siyer-i Nebî IV. ciltte [DCBL, T 419] yüz otuz yedi minyatür içinde dört
sahnede, İslam peygamberinin kızı Fatıma’ya yer verilmiştir. Fatıma, Ali ile evliliği
öncesinde akrabalarına ziyafet verirken (22a), babası Hz. Muhammed tarafından
evlendirilirken (24b), kocası ile ilişkilerinin sorulduğu sahnede (30b), Cebrail’in ona ev
işlerinde yardım etmesi minyatüründe (38b) ve kendisine gelen cennet elbisesinin
bohçasının açılması (38b) minyatürlerinde yer almıştır.

Bu ciltte Hz. Fatıma kadar yer bulan bir başka kadın, Hz. Muhammed’in amcası
Abbas’ın kızı Gamze’dir. Gamze bir aşk hikayesi içinde (79a, 87b, 91b, 93b)
betimlenmiştir. Diğer kadınlar ise Miyase (147a, 151b), peygamberin amcası Abbas’ın
eşi Ummulfadl (259a), pazaryerinde bir kadın (310a), Ebu Sufyan’ın karısı Hind ve
Kureyşli kadınlar (330a, 384a, 384b), Safiye (389b), Medineli kadınlar (392a), Kab’ın
kızı Reyhane (435b, 443a, 445b, 446b, 447b, 449b) ‘dir.
154

Siyer-i Nebî VI. ciltte [TSMK, H.1223] putperest bir kadın (30a, 31b),
peygamberin genç eşi Aişe (136b)’nin yer aldığı minyatürlere rastlanır. Peygamberin
ölümü ve Hz. Ebubekir’in imam olması ile son bulan Siyer-i Nebi’nin son cildinin son
resimlerinde İslam peygamberinin hasta yatağı başucunda ve vefatında yanında olan
kızı Fatıma (407b, 414a) yer almaktadır. 49

Bu tezde, Siyer-i Nebî minyatürleri içinde peygamberin yakın çevresinden


annesi, sütannesi, kızı ve eşleri gibi kadınların minyatürleri, eserdeki daha “ sıradan”
kadınlarla birlikte incelenmiştir. Osmanlı nakkaşlarının bu kadınlar arasında bir
hiyerarşi gözetip gözetmediği ana çıkış noktası olmuştur.

İslam peygamberinin yakın çevresini betimleyen minyatürlerden bu teze alınan


ilk kadın imgesi Hz. Muhammed’in annesi Amine’dir. Siyer-i Nebî I [TSMK
H.1221]’deki minyatürün konusu (Resim 64) Hz. Muhammed’in doğacağı an
meleklerin Amine’ye cennet saçıları saçmalarıdır. Amine meleklerle çevrilmiş vaziyette
oturmaktadır. Tek elini göğsüne koymuş şekilde meleklerle konuşmaktadır. Metafizik
boyuta ait meleklerin Amine önünde saygılı duruşları ve ellerinde altın kaplarla ona
cennetten ikram edilen şeyleri getirmeleri, başından aşağı serpilen saçılar peygamberin
annesine özel bir konum vermektedir. Tüm yüzünü kapatan peçe bu yargıyı
güçlendirmektedir. Siyer-i Nebî minyatürlerinin resim dili incelendiğinde, peygamberin
en yakın dostlarından ilk halife Ebubekir ve dört halifenin sonuncusu Ali’nin yüzleri

49
Siyer-i Nebi minyatürleri içinde hangi kadınların yer aldığını saptamak için Zeren Tanındı, Siyer-i
Nebî İslam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı isimli eserin sonunda yer alan “Siyer-i Nebî
Yazmalarında Mevcut Tüm Minyatürlerin Konu Sıralaması” başlığı altındaki sayfalar taranarak, kadın
figürünün yer aldığı sahneler çıkarılmıştır. Bu kitapta ve diğer yayınlardaki kadın figürlü Siyer-i Nebî
minyatürleri incelenmiştir. Son olarak TSMK ve TİEM nüshalarındaki minyatürler yerinde incelenerek,
bu yazmanın ciltleri içindeki kadınların kimliği saptanmaya çalışılmıştır. Burada parantez içinde ( ) varak
numaraları verilen minyatürler dışında da kadınların yer aldığı sahnelere rastlanabilir. Özellikle hikaye
içinde geçen ve resimde merkezi bir konumda olan kadınların betimlendiği sahneleri belirtilmeye gayret
edilmiştir.
155

açık betimlenmesine rağmen, Hz. Muhammed, eşleri ve annesinin yüzünün kapatıldığı


görülmektedir.

Amine’nin başındaki alevli hale doğumdan sonraki minyatürlerde


görülmemektedir. Hz. Muhammed’in doğumundan sonra üç meleğin gümüş ibrik,
zebercetten leğen ve ipek havlu getirmesini anlatan sahnede (Resim 65) Amine hale
olmaksızın betimlenmiştir. Yine Hz. Muhammed’in sütannesi Halime tarafından
emzirilmesi minyatüründe (Resim 66) peygamberin annesi beyaz örtü ve peçe ile
örtünmüştür. Başında herhangi bir hale yer almamaktadır. Doğum öncesi Hz.
Muhammed’e ait olan hale, doğumdan sonra bebeğe geçmiş ve Amine bu sebeple
halesiz tasvir edilmiş olmalıdır. Çünkü doğum sonrasında (Resim 65) kundaktaki
Muhammed’in yüzü peçe ile tüm vücudu ve başı alevli hale ile tasvir edilmiştir.

Siyer kitaplarının birçoğunda yer alan rivayetlere göre Hz. Muhammed’in babası
Abdullah’ın alnında diğer gençlerde bulunmayan bir parlaklık mevcuttur. Asaleti
yakışıklılığı ve alnındaki parlaklık sebebiyle birçok hanımdan evlenme teklifi alan
Abdullah, bunlara iltifat etmemiş ve Amine ile evlenmiştir. Hz. Peygamberin ana
rahmine intikal etmesiyle babası Abdullah’ın alnındaki nur ona intikal etmiştir. Mevlid
ve benzeri eserlerde nur-ı Muhammedî, nur-ı nübüvvet diye söz edilen nur budur. 50
Amine’nin başında gördüğümüz bu hale Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu
belirten bir ışık topluluğu olmalıdır. Peygamber doğduktan sonra sahibini bularak ona
intikal etmiştir.

Abdullah’ın alnından, Amine’ye geçen ve oradan sahibini bularak Hz.


Muhammed’e geçen nur olgusu, Siyer-i Nebî minyatürleri içinde aynı konuma sahip
görülen peygamberin eşleri arasındaki hiyerarşiyi de açıklamaktadır. Eserin
minyatürlerinde Hz. Muhammed’in ilk eşi Hatice, yer aldığı her sahnede hale ile
betimlenmişken (Resim 68), peygamberin eşlerinden İslam dinin ilk halifesi Hz.
Ebubekir’in kızı Aişe halesiz (Resim 70) tasvir edilmiştir. Nakkaş Hz. Muhammed’in

50
Bekir Topaloğlu, “ Amine”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 3, 1991, s. 64.
156

soyundan gelen kızı Fatıma (Resim 69) ve peygamberin soyundan gelen torunları Hasan
ve Hüseyin’i hale ile betimlemiştir.

Siyer-i Nebî resim dilinde hale ile tasvir edilen kadınlar ya Fatıma gibi
peygamberin soyundan gelen ya da Hatice gibi peygamberin soyunu devam ettirmek
için ona çocuklar veren kadınlardır. Amine ve peygamberin eşi Aişe gibi kadınları da
eserdeki diğer kadınlardan ayıran temel fark yüzlerdeki peçedir.

Siyer-i Nebî I [TSMK H.1221]’de İslam peygamberinin yakın çevresinde


resmedilen başka bir kadın, Hz. Muhammed’in sütannesi Halime’dir (Resim 66). Hz.
Muhammed’in emzirilmesini anlatan bu sahne yansıttığı ikonografya açısından Kazvin
üslubundaki Ravzatü’s-safâ [SK, Damat İbrahim Paşa, 906]’ da yer alan minyatür ile
(Resim 67) çok benzeşmektedir (Resim 67). İslam minyatürünün farklı okullarına ait bu
iki örnekteki en büyük fark Osmanlı nakkaşının Hz. Muhammed’in annesinin yüzünü
bir peçeyle kapatarak onu diğerlerinden ayırmasıdır. Karşı tarafta oturan Mekkeli
kadınların kiminin boynu açık kiminin saçları gözükmektedir. Sütanne Halime her iki
örnekte de tek memesini Hz. Muhammed’e uzatırken gösterilmiştir.

İslam peygamberinin yakın çevresinden başka bir kadın Hatice’dir (Resim 68).
Hatice, Hz. Muhammed’in ilk eşidir. Eserin minyatürleri içinde her sahnede yüzü peçe
ile kapatılmış ve başında hale ile betimlenmiştir. Hz. Muhammed’e çocuk veren tek
kadındır.

Hz. Muhammed, Hz. Hatice ve Hz. Ali’nin namaz kılmasını anlatan minyatürün
(Resim 68) merkezinde, Hz. Muhammed görülür. İmam olan peygamberin bütün
bedenini kaplayan hale onu diğerlerinden ayırmaktadır. Peygamber gibi yüzü peçeyle
kapatılan Hatice’nin sadece başında hale yer almaktadır. Omuzlardan başlayarak başını
kaplamaktadır. Dört halifenin sonuncusu ve İslam’a ilk inananlardan Ali’nin ne yüzü
kapatılmış ne de hale ile betimlenmiştir. Nakkaş vücut halesi, baş halesi ve peçe ile
minyatürde figürler arasında bir hiyerarşi yaratmıştır. Amine geniş yenli, mavi bir
ferace giyinmiştir. Önden düğmeli kırmızı astarlı ferace ayakları gözükmeyecek kadar
157

uzundur. Hotozu üzerine beyaz bir örtü örtmüş ve beyaz bir peçe ile yüzünü kapamıştır.
Müslüman, Osmanlı kadınları gibi betimlenmiştir.

Siyer-i Nebî’de birçok sahnede yer alan kadınlardan biri de Hz. Muhammed’in
kızı Fatıma’dır. Bu eser dışında Kerbela olayı üzerine duygu ve duyuşları konu edinen
Hadîkatü’s-süedâ’da Fatıma’yı gösteren minyatürler bulunur. 1600 tarihli TİEM
nüshasındaki minyatür Fatıma’nın ölümünü anlatmaktadır. Bu minyatürde ilk halife
Ebubekir’in kızı Esma ve peygamberin Fatıma’dan torunları Hasan ve Hüseyin de hazır
bulunmaktadır. 51

Siyer-i Nebî minyatürleri içinde baştan sona hale ile betimlenen ikinci kadın
Fatımadır. Fatıma Hz. Muhammed’in soyunu devam ettiren tek çocuğudur. IV. ciltte
[DCBL, T 419]’ta yer alan minyatürde (Resim 69) İslam peygamberi kızının ve Ali’nin
nikahını kıymaktadır. Düğün odasına mum taşıyan cariyelerin saçları ve boyunları
gözükmekteyken Fatıma’nın yüzü bir peçe ile kapatılmıştır. Peygamberinkine oranla
daha küçük olan bir hale başını kaplamaktadır.

Bu eserin minyatürlerinde sadece İslam peygamberinin kızı, eşi ve annesi gibi


akrabaları yer almamaktadır. Medineli kadınlar, Mekkeli kadınlar ve esirler gibi sosyal
hayattan çeşitli tiplerde betimlenmiştir. Bu anlamda ilginç betimlemelerden biri Siyer-i
Nebî III’te [NYPL, Spencer Koleksiyonu] yer almaktadır. Mekke’den Medine’ye
hicret eden Hz. Muhammed ve yakın dostu Ebubekir’i karşılayan Medine’li kadınlar
tasvir edilmiştir (Resim 71). Minyatürde sağda bir mimari yanında develer üzerinde Hz.
Muhammed ve yakın dostu görülür. Medineliler arasında iki kadın neyzen
betimlenmiştir. Nakkaş kalabalıktan bazılarını beyaz tenli bazılarını daha koyu tenli
resmetmiştir. Kadınlardan ikisi koyu renklidir. Geniş yenli parlak renkli feraceleri
üzerine beyaz örtüler örtmüştür. Beyaz örtülerinin kenarından siyah zülüfleri
görülmektedir.

51
S. İnan, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ., s. 51.
158

Minyatürü çevreleyen metinde Ben-i Neccar hatunlarından birinci hatunun


neyler çalarak Hz. Muhammed’i karşıladığı belirtilmektedir. Medineli müslüman
kadınların Amine (Resim 68) , Aişe (Resim 70) ve Fatıma’dan (Resim 69) oldukça
farklı resmedildiği anlaşılmaktadır. Bu kadınlarda peçe görülmez. Yüzleri açıktır. Esir
edilen mutlaka kabilesi kadınları da (Resim 68) benzer tarzda resmedilmiştir.

Değerlendirilen örneklerden yola çıkarak Siyer-i Nebî minyatürleri içinde


kadınlar betimlenirken tek bir kalıptan hareket edilmediği kadınların ve resimdeki diğer
figürlerin hiyerarşik olarak peygambere göre konumlandırıldığı anlaşılmaktadır. Dört
halife gibi çok saygın kişilikler bile hale ile betimlenmezken peygamberin soyunu
devam ettiren Hatice ve onun kızı Fatıma’nın hale ve peçe ile betimlendiği
görülmektedir. Peçenin her müslüman kadın imgesi için kullanılmadığı, sadece
peygamberin annesinin ve eşleri ve kızı gibi çok yakın akrabalarının peçe ile
betimlendiği görülmektedir. Müslüman olan sütannesi Halime ve Medine’li kadınlar
yüzleri açık tasvir edilmiştir.

Kadınlar genelde Osmanlı kadının dış kıyafeti ile resmedilmiştir. Ayakları


gözükmeyecek kadar uzun elbiseler giymektedirler. Peygamberin kızı, eşleri ve
annesinin elbiselerinde kullanılan ağırlıklı renk, mavi, beyaz, yeşil ve turuncudur.
Fatıma’nın evlenmesi sahnesinde (Resim 69) giydiği beyaz elbise sembolik anlamlar
ifade edebileceği gibi, aynı rengin Aişe’de (Resim 70) kullanılması dikkat çekicidir.
Hatice’nin Hz. Muhammed ile evlenmesi minyatüründe evi hazırlayan cariyeler 52 ve
Fatıma’nın evlenmesinde uzun mumlar taşıyan cariyelere (Resim 69) ait betimlemeler
eserdeki farklı bir kadın grubunu temsil ederler. Bu kadınlar, peygamberin yakınları
gibi betimlenmemiş, Osmanlı minyatüründe bu dönemde iç mekanlarda kadınlar nasıl
betimleniyorsa öyle tasvir edilmişlerdir.

3. 2. Toplumsal Tipler

52
Z. Tanındı, Siyer-i Nebî., S.N. 19, s. 142.
159

XVIII. yüzyıl öncesi Osmanlı minyatüründe, İstanbul ve başkent dışından


Osmanlı kadınları ve Osmanlı dışından kadın tipleri betimlenmiştir. Toplumsal tipler
olarak nitelenebilecek bu imgeler tarih, edebiyat, tıp gibi farklı konu alanından yazma
eserler içinde ve albümlerde yer almaktadır.

3. 2. 1. Osmanlı Tipleri

Toplumsal bir tip olarak Osmanlı kadınlarını gösteren minyatürler betimledikleri


mekana göre üç ana başlık altında toplanabilirler. Sokak, meydan çarşı gibi kalabalıkları
barındıran kamusal alan betimlemelerindeki kadın imgeleri ilk grubu oluşturmaktadır.
Harem sahneleri ve kadınların kendi aralarında eğlencelerini gösteren ve daha çok ev içi
hayatın konu edildiği minyatürler ikinci grubu teşkil etemektedir. Üçüncü grupta ise
albümler için hazırlanmış tek yaprak minyatürler gelmektedir.

Kamusal Alan Betimlemelerinde Kadın

Ulaşılan XV, XVI ve XVII. yüzyıla ait yazma eserler içinde, Osmanlı kadınını
sokak, meydan ve cenaze töreni gibi kadın ve erkeklerin beraberce paylaştıkları
kamusal alanda gösteren çok sayıda minyatür vardır. Bu minyatürler tek figürlü
albümlerden, tıp eserlerine kadar farklı konu alanından yazmalar içinde yer almaktadır.
Fakat Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe daha çok tarih yazmaları içinde kamusal alan
betimlemeleri yer almaktadır.

Osmanlı tarihinin yazılı kaynakları kullanarak yapılan araştırmalarda bile


Osmanlı şehirlerinde yaşayam kadınların hangi meslekleri icra ettiklerine dair çok az
bilgi bulunmaktadır. Fakat erken bir örnek olarak Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye’nin
nüshaları içinde tabibe diye belirtilen genelde kadınların tedavi sahnelerinde betimlenen
kadınlara rastlanmaktadır (Resim 12, Resim 15).

XV. yüzyıl’da Fatih Sultan Mehmed için Amasya Daruşşifa’sında hekimlik


yapmış Sabuncuoğlu Şerefeddin tarafından Amasya’da yazılan Cerrâhiyetü’l-
Hakaniyye’nin üç nüshası bilinmektedir. İki nüshası [PBN, Supp. Turc. 693; MK, Ali
160

Emiri 79] 1465–66 yılına tarihlendirilmektedir. Minyatür tekniği açısından diğer iki
nüshadan farklı olan XVI. yüzyılın başlarında kopyalandığı düşünülen üçüncü nüsha ise
İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü koleksiyonunda saklanmaktadır. 53

Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye [PBN, Supp. Turc. 693] Osmanlı toplumu içinden


kadınları üç farklı konumda resmetmiştir. Yetişkin erkek hastaların tedavisinde doktora
yardım eden bir erkek asistan bulunmaktadır. Genelde çocukların tedavi edilmesi
sahnesinde erkek doktor çocuğu muayene ederken karşısında oturan kişi kadındır. Bu
figürün çocuğun annesi mi veya doktorun asistanı mı olduğu belli değildir (Resim 14).
Fakat yetişkin kadınların muayenesinde de bulunmaları asistan olabileceklerini
düşündürmektedir (Resim 15).

Eserde kadınların betimlendiği ikinci konum doktordur. Eserde minyatürün


yanında kırmızı mürekkeple “suret-i tabibe”, “şekl-i alet”, “suret-i alile” bunlardır
denilerek doktor kadına, hastaya ve tedavi aletine işaret edilmektedir. Bu minyatürlerle
ilgili değerlendirme yapan araştırmacılar bu kadınların kimliğini belirtirken ebe (kâbile)
olarak zikretmiştir. 54 İncelenen minyatürlerde genelde tedavi eden kadınlara ilişkin
“tabib” kelimesinin dişili “tabibe” ifadesinin kullanıldığını görülür (Resim 15, 12).
Çocuk düşürme ve kadınlık organı hastalıklarının tedavisinde betimlendikleri için ebe
olma ihtimalleri yüksektir.

Kadınların betimlendiği üçüncü konum hastadır. Hasta kadın, kendisine refakat


eden başka bir kadın ve doktorla birlikte betimlenmektedir.

Hasta, doktor ve diğer kadınlar benzer elbiseler içinde resmedilmişlerdir. Belde


kumaş bir kemerle toplanan parlak renkli elbiseler uzun kolludur. Başörtüleri içinden
bir hotoz taktıkları ve üstünden kaşbastı bağladıkları görülmektedir.

53
Gönül Güreşsever, “ Kitab al-Cerrahiyet al-Hâniye[İstanbul Tıp Tarihi Enstitüsü Nüshası]
Minyatürleri”, I. MATK, İstanbul 15-20. X. 1973, Türk Sanatı Tarihi Tebliğleri, İstanbul, 1979, s.
774.
54
Çağlar Boyu Anadolu., C. 35, s. 219.
161

Kadınların elbise ve baş kuaförünün Edirne’de hazırlanan 15. yüzyıl kadın


minyatürlerinden (Resim 9, 10, 11) oldukça farklı olduğu gözlenmektedir.

Osmanlı kadınını, sosyal hayatta erkeklerle birlikte betimleyen minyatürlerin


çoğalması tarih yazmalarının üretiminin artması ile paralel gelişir. Bu yazmalarda konu
en genel ifadesi ile Osmanlı devlet otoritesini temsil eden sultanın yapıp ettikleri olduğu
için, tarih yazmalarına ait minyatürlerin merkezinde sultan yer almıştır. Kadınların bu
minyatürlerde bulunması sultanla veya devlet otoritesinin farklı yönlerini temsil eden
sadrazam ve şeyhülislam gibi şahıslarla ilişkileri sonucu olmaktadır. Osmanlı tebaası ve
yöneticiler arasındaki bu ilişkiyi tanımlayan temel kavram adalettir. Adalet kavramı
etrafında şekillenen Osmanlı idare sistemi ve adil Osmanlı sultanı imajı, Osmanlı tarih
kitaplarının da kurgusunu oluşturan temel unsurdur.

Orta-doğu devlet ve hükümet sisteminin ana prensibi, özel bir yorumu olan
adalet sistemine dayanır. Bu adalet sistemi halkın şikayetlerini doğrudan doğruya
hükümdara sunabilmesi ve onun emriyle haksızlıkların giderilmesi demektir. Divan-ı
Hümayun’un temel görevi budur. Oraya yapılan başvurular, sultan daima orada hazır
bulunduğu inancıyla, doğrudan doğruya sultana yapılmış başvurular sayılır. Hükümdar,
Cuma namazında, ava giderken, sefere giderken veya seferden gelirken, halkın
dilekçelerini kabul eder. Halkın şikayetlerini almak için bu gibi fırsatları ne kadar çok
tekrarlarsa o derece adil sayılır. Bu temel anlayış Osmanlıda bir takım kurumlar
şeklinde kendini göstermiştir. Hükümdarın reayayı yumuşak ve adil bir idare altında
tutması, zulmü önlemesi gibi prensipler Türk-İslam devletlerinde uygulanmış ve bu
devlet anlayışı Dar’ül Adl, Divan-ı Mezalim, Divan-ı Ala gibi birçok kuruma hayat
vermiştir. 55

Farklı yüzyıllara ait Osmanlı tarih kitaplarının birçok minyatürlerinde, adil


yönetici ve adalet talep eden reaya imgesine rastlanmaktadır. Adalet talep eden Osmanlı
kadını imgesini gösteren ilk örneklerden biri Şahnâme-i Selim Han [ TSMK, A.
3595]’da yer almaktadır. Eser, Sultan II. Selim’in cülûsundan, ölümüne kadar geçen

55
Halil İnalcık, Osmanlıda Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayınları, İstanbul, 2000, s. 47-75.
162

olayları konu etmektedir. Yazarı, II. Selim ve III. Murad devirlerinin şehnamecisi
Lokman b. Seyyid Hüseyin el-Urmevî’dir. Kitap Farsça ve manzum olarak yazılmıştır.
Seyyid Lokman 1581 yılı başında tamamladığı eserini yazmaya başladığı tarihi
belirtmemektedir. 56

Nakkaş Osman’ın elinden çıktığı tespit edilen minyatürde 57 (Resim 38) Vezir-i
Azam Sokullu Mehmed Paşa’nın divanını gösteren sahnede, sağ alt köşede kucaklarında
çocukları ile iki kadın betimlenmiştir. Sadrazamın divanına adalet talebi ile gelen bu
kadınlar başkent kadınları olmalıdır. Nakkaş Osman, renkli feraceler içinde ve başlıkları
üzerine bağladıkları beyaz örtüleri omuzlarına bırakılmış vaziyette resmetmiştir. Pembe
feraceli kadının beyaz örtüsü kenarından birkaç tel siyah saçı görülmektedir.

İkinci örnek, toplum içinde kadın betimlemeleri açısından zengin minyatürler


ihtiva eden Surnâme yazması [TSMK, H.1344, y.321b-322a] içindedir. Osmanlı
minyatüründe yeni bir tür olan surnâme, sünnet düğünü şenliklerinin anlatıldığı eserdir.
III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in 1582 yılındaki sünnet şenliğini betimleyen eser,
Osmanlı minyatürüne yeni konuları ve bu konuları resmetmek için yeni yolları
tanıştırması açısından büyük önem arz etmektedir. 58 Osmanlı adaletinin isabet ettiği
halk güruhu içinde kadınları gösteren, Nakkaş Osman ve ekibi elinden çıkan
minyatürde, şenlik meydanında sultanın huzurunda zor duruma düşmüş ve zulüm
görmüş kişiler konu edilmiştir. Aralarında bir kadının da bulunduğu mazlumların
durumları, gereği yapılarak incelenmesi için müftülere havale edilmiştir. 59
Minyatürdeki kadın feracesi beyaz örtüsü ile tasvir edilmiştir. Örtüsünün kenarlarından
taşan saçlarının çevrelediği yüzünde çok üzgün bir ifade vardır. Şenlik minyatürlerinin
kendine has kurgusu içinde, sultanın, meydana getirilenleri ve şenliği izleyenlerin yeri
belli olduğu için, Şahnâme-i Selim Han [ TSMK, A. 3595] örneğine (Resim 38)
benzeyen bir şema görülmez.

56
Filiz Çağman, “Şehnâme-i Selim Han ve Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı V, 1973, s. 411.
57
F. Çağman, “Şehnâme-i Selim Han.”,s. 422.
58
N. Atasoy-F. Çağman, Turkish Miniature., s. 39.
59
Nurhan Atasoy, 1582 Sûrnâme-i Humayûn Düğün Kitabı, İstanbul, 1997, s. 131.
163

Yönetici ve adalet isteyen kadın imgesinin fiziksel yakınlığı açısından,


Şahnâme-i Selim Han minyatürüyle (Resim 38) benzerlik gösteren başka bir minyatür
Hünernâme II [TSMK, H. 1524] ’de yer alır. Hünernâme, şehnâmecilik görevini
yürüten Elatun’un Kanunî Sultan Süleyman’ın başarılarını anlatmak üzere on cilt olara
tasarladığı bir eserdir. Üç cildini tamamlayan Eflatun’dan sonra bu göreve atanan
Seyyid Lokman, sadece Sultan II. Süleyman’ın değil tüm Osmanlı padişahlarının
tarihini yazmayı istemiştir. Osman Gazi’den başlayarak Yavuz Sultan Selim’e kadar
gelen eser Hünernâme’nin I. cildini [TSMK, H. 1523] oluşturmaktadır. Eserin ikinci
cildi sadece Kanunî’nin adaletine, zaferlerine, başarılarına ve ölümüne ayrılmıştır. 60

Hünernâme II, adalet talep eden kadın betimlemeleri açısından zengindir.


[TSMK, H. 1524]’deki bir minyatürde (Resim 56) Kanuni Sultan Süleyman, avlanmak
için gittiği Üsküdar civarında bir ağaç gölgesinde dinlendiği sırada yaşlı bir kadın
kızının iğfal edildiği için Osmanlı sultanına şikayette bulunması resmedilir. Bir ağaç
gölgesinde tek olarak oturan Kanuni Sultan Süleyman yüzü yaşlı kadına dönük
vaziyette betimlenmiştir. Kadın hariç diğer tüm figürler erkektir. Yaşlı kadın, feracesi
beyaz örtüsü ve yaşmağıyla Osmanlı kadının dış kıyafetleri içindedir.

Aynı eserde başka bir minyatürde, sultanın Şehzade Beyazıd’ın ölümünden


sonra çıkan karmaşa esnasında, kavga edenlerin günahlarını affetmesi ve bir kadının
rika sunması (Resim 53) tasvir edilir. Bu minyatürde kadın direk sultana yönelik olarak
betimlenmemiştir. Önünde kırmızı elbiseli küçük bir çocuk olan, kadın sultana
taleplerini iletmesi için bir görevliyle konuşmaktadır. Kadının üstünde ferace ve başında
beyaz örtüsü vardır. Yüzü tamamen açıktır.

İbrahim Paşa sarayının önünde davasının görülmesi için bir kadının arzuhal
vermesi konu edinen betimleme (Resim 54) yine Hünernâme II [TSMK, H. 1524]
minyatürleri arasındadır. İbrahim Paşa Sarayının duvarı önünde talebini bildiren kadının
gerisinde çok renkli bir meydan tasviri yapılmıştır. Osmanlı başkentinin en kalabalık
mekanlarından birini çok rahatlıkla kullanan yaşlı, çocuklu, çocuksuz kadınlar

60
Tahsin Öz, “Hünernâme ve Minyatürleri”, Güzel Sanatlar, sayı 1, İstanbul, 1939, s. 4.
164

erkeklerle sohbet ederken taleplerini dile getirirken ve yoldan geçen yolcular biçimde
betimlenmiştir. Minyatür, hem hak talebinde bulunan kadın imgesini barındırması hem
de XVI. yüzyıl Osmanlısında kadınların çok merkezi bir meydanı nasıl kullandığını
göstermesi açısından önemlidir. Tüm kadınlar beyaz örtüleri ve feraceleri ile Osmanlı
kadının dış kıyafeti içerisinde gösterilmiştir. Yüzler peçeli değil yaşmaklıdır. Arzuhal
sunan kadının beyaz örtüsü kenarından siyah saçları gözükmektedir.

Osmanlı nakkaşlığında adalet talep eden Osmanlı kadın imgesi, XVII. yüzyıl
minyatürlerinde de yer almaktadır. XVII. yüzyıl başlarına tarihlenen bir Mecmua’da
[TSMK, H. 898] müftünün konağı kapısında, sorduğu sualle ilgili yazılı fetvayı
bekleyen yaşlı bir kadın imgesi görülür. Sağ balkonda kır sakallı müfti elindeki küçük
kağıtları doldurmaktadır. Kapı önünde bekleyen daha genç bir erkek rulo haline
getirilmiş fetvaları taliplerine uzatmaktadır. Sırtı kamburlaşmış kadın kendine ait ruloyu
beklemektedir. 61

Osmanlı kadın tipini kamusal alanda gösteren başka bir minyatür grubu,
Osmanlı sultanı ile halkın buluştuğu alanlardan biri olan cuma selamlığıdır. Osmanlı
padişahlarının halkla doğrudan doğruya yüz yüze geldikleri çok önemli bir merasim
olan Cuma selamlıkları her hafta padişahın selatin camilerinden birine Cuma namazına
gitmesiyle gerçekleşir. Padişah camiye giderken her millet ve dinden halk yolun iki
tarafında sıralanarak dilek ve şikayetlerini yazılı olarak uzatır. Bunları padişahın yakın
hizmetinde bulunan bir görevli toplar. 62 İçinde kadınlarında bulunduğu kalabalığın
sultana dilek ve şikayetlerini bildiren nâmeler iletmesi adalet teması ile bağlantılı
olduğundan bu minyatür bu grup içinde değerlendirilmektedir.

Cuma selamlığı minyatürlerinde halktan kişiler arasında Osmanlı kadınlarını


betimleyen minyatürlerden biri Divan-ı Nadirî [TSMK, H. 889, y.10a]’de (Resim 96)
yer almaktadır. II. Osman’ın kısa süren saltanat döneminde şehnamecilik görevini
Nadirî mahlaslı Mehmed bin Abdülgani bin Emirşah üstlenmiştir. Nadirî’nin şiirlerini

61
Çağlar Boyu Anadolu., s. 198.
62
Zeynep Tarım Ertuğ, “ Osmanlı Devletinde Resmi Törenler ve Birkaç Örnek”, Osmanlı, c. IX, haz.
Güler Eren, Ankara, 1999, s. 140.
165

içeren Divan-ı Nadirî nakkaş Ahmed Nakşî’nin kalabalık figürlü kompozisyonları ve


kişisel üslubunu sergileyen en yetkin tasvirleri içermektedir. 63

Bu eserden alınan minyatürde (Resim 96) Cuma namazına giden Sultan II.
Osman gösterilmiştir. Sultana taleplerini iletmek üzere biriken halk topluluğu içinde
kadınlar da bulunmaktadır. Sıkışık güruh içinde erkelerle yan yana resmedilen kadınlar
dış kıyafet olan peçe ve feraceleri ile betimlenmiştir. Üstte tepe arkasına yerleştirilen
kalabalık içindeki kadınların sadece başları görülmektedir. Üste doğru daralan koni
biçimli başlıklar üzerine bağladıkları beyaz örtü ve peçe sadece gözlerini
göstermektedir. Sultana dilek şikayet ve isteklerini iletmek için önemli fırsatlardan biri
olan Cuma selamlığını seçen bu kadınlar halktan kişiler olmalıdır.

Daha önce Orta-doğu devlet ve hükümet sisteminin temel prensibinin adalet


kavramına dayandığından bahsetmiştik. İran devlet anlayışının da aslını oluşturan bu
nitelik İran minyatür örneklerinde de mevcuttur. Fakat İran minyatürlerinde yaşlı bir
kadının sultandan adalet talep etmesini gösteren sahneler yerleşik bir kalıpla ifade
edilmiştir. İran’da çeşitli dönemlerde resimlenmiş Mahzenü’l Esrar minyatürlerindeki
Sultan Sencer ve yaşlı kadın ikonografisi (Resim 8) yerleşik kalıplarla ifade edilmiş ve
çok az değişikliğe uğrayarak farklı yazmalarda tekrar edilmiştir. Osmanlı sultanın
adaleti gerçekleştirmesi örnekleri, Sencer ve yaşlı kadın minyatürlerinden oldukça
farklıdır. 64 Nizamî Hamsesi’nde [TSMK, R. 855] yer alan minyatürde (Resim 8),
Sultan Sencer’in atının yularından çekerek adaleti yerine getirmesini isteyen yaşlı bir
kadın imgesi vardır.

Osmanlı tarih kitaplarında genelde tarihi gerçekliği olan bir olay hakkındaki
adalet konulu minyatürlerde, İran minyatüründeki yerleşik kalıbın kullanılmadığı
görülür. Adalet talebinde bulunan kadınlar, yaşlı olabildiği gibi Şahnâme-i Selim Han
[TSMK, A. 3595]’da (Resim 38) gördüğümüz üzere çocukları ile betimlenen genç
kadınlar da olabilmektedir.

63
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 72.
64
Filiz Çağman, “Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın Minyatürlerinin İkonografisi”, Sanat Tarihinde
ikonografik Araştırmalar, Güner İnal’a Armağan, Ankara, 1993, s. 106.
166

Toplumsal bir tip olarak Osmanlı kadını kamusal alanda gösteren başka bir grup
minyatürün konusu idarecinin, affediciliği, cömertliğidir ve hayırseverliğidir.
Hayırseverlik Osmanlı toplumunun merkezi unsurlarından biridir. Vakıflar kurmak,
fakirlere yiyecek ve giyecek sağlamak, fakir çocukları sünnet ettirmek gibi referansını
İslam dininden alan fiiller, tebaasına karşı Osmanlı sultanın hayırsever imajını
güçlendirmek gibi anlamlar içerse de toplumda yardıma muhtaçların yaşamlarını devam
ettirmelerini sağlamaktadır. Osmanlı toplum yapısında sadece sultan değil hanedandan
kadın ve erkekler ve yönetici tabaka ve zenginler hayır yapan kimseler olarak
görülmektedir.

Sultanların yaşamlarını anlatan eserlerde de, resimlenmek için yöneticinin


hayırseverliğinin seçilmesi önemlidir. Osmanlı minyatüründe hayır yapılan halk
kalabalığı içinde kadınlar da gösterilmiştir. Surnâme-i Hümâyûn [TSMK, H. 1344]’da
Osmanlı sultanının tebaasına karşı hayırsever cömert olduğu temasını vurgulayan,
borçlu mahkumların borçlarının affedilmesi (Resim 41) ve sakatların geçişinde (Resim
40), geçit meydanında erkeklerin yanında kadınlara rastlanmaktadır. Padişahın sakat
dilencilere ihsanda bulunmasını anlatan sahnede (Resim 40) kucağında çocuğuyla bir
kadın bulunmaktadır. Önündeki kör erkeğin omzuna elini koymuş kadın, XVI. yüzyıl
Osmanlı dış kadın kıyafeti içindedir.

Borçlu mahkumların affedilmesini anlatan çift sayfa minyatürde her iki sayfa da
kadın figürü görülmektedir (Resim 41). Sağ sayfada mahkum sırasının en sonundaki
kadın elinde bir kağıt parçası tutmakta ve arkasındaki izleyici kalabalığına bakmaktadır.
Erkek mahkumlar boyunlarından zincirli halde getirilmesine rağmen kadının elleri dahi
bağlanmamıştır. Bu hal, önünde çocuğuyla bu kadının borçlu mahkumlardan olmadığını
ve kalabalıktan çözülüp meydana karışan biri olabileceğini düşündürse de, sıranın
sonundaki erkek mahkuma çok yakın oluşu ve elindeki kağıt, bu kadının da
borçlulardan biri olduğunu ve mahkum kadınlara yapılan muamelenin erkeklere göre
daha hafif olduğunu düşündürmektedir.
167

Seyyid Lokman tarafından Farsça ve manzum şekilde yazılan ve III. Murad


döneminin 1582–88 yılları arasında geçen olaylarını konu alan, Sultan III. Mehmed’e
65
sunulan Şehinşahnâme’nin ikinci cildinde [TSMK, B. 200], Valide Sultan’ın
cenazesini gösteren sahnede kadınlar görülür. Minyatür (Resim 76) başkentin sosyal
hayatından bir kesit sunmaktadır. Kadınlarında içinde bulunduğu minyatürde, aşağı
planda gösterilen halk hayır olarak dağıtılacak paralardan toplamak üzere geldiği için bu
minyatür bu başlık altında değerlendirilmektedir.

III. Murad’ın annesi Nur Banu Valide Sultan’ın cenazesinin Topkapı


Sarayı’ndan çıkarılışını gösteren minyatürde (Resim 76), erkekler arasında halk
kadınları betimlenmiştir. Nakkaş Osman ve ekibinin atölyesinden çıkan bu
minyatürdeki kadınlar (Resim 76), cenazenin çıkarılışı esnasında dua etmek ve valide
sultanın arkasından hayır amacıyla dağıtılacak paralardan almak üzere gelen kadınlar
olmalıdır. Kalabalığın sarı para torbalarını taşıyan görevlilere doğru hareketi kadınların
kimliği hakkındaki bu yargıyı güçlendirmektedir.

Fakir olmaları muhtemel kadınlar, kamusal alan betimlemelerinde görmeye


alışık olduğumuz üzere renkli feraceleri, hotozları üzerine bağladıkları beyaz örtüleri ile
resmedilmiştir. Bunlardan bazıları yaşmaklı bazıları ise yaşmaksızdır. Kucaklarında
çocukları veya kundakta bebeklerini taşırken gösterilmişlerdir. Kadınların, sokağı erkek
kalabalığı ile birlikte kullandığı görülmektedir.

Aynı eserde, müslüman yetimlere hilat giydirilmesi ve onların sünnet ettirilmesi,


Şehinşehnâme II [TSMK, B. 200] minyatüründe (Resim 77) meydanda kadınlar
görülmektedir. Başkent kadınları sünnet edilecek çocuklarının elinden tutmaktadır. Bu
çocuklar yetim olduğu için meydana anneleri tarafından getirildiği düşünülmektedir.
Dul olması muhtemel kadınlar peçe, yaşmak ve ferace ile betimlenmiştir.

XVII. yüzyıla gelindiğinde aynı tema etrafında değerlendirilebilecek başka bir


minyatür I. Ahmed Albümü’nde yer alır. Minyatür (Resim 87) Âl-i Osman ecdadından

65
Hüsamettin Aksu, “ Sultan III. Murad Şehinşahnâmesi”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1979-80, s. 9-10.
168

Yalvaç Bey’in fukaraya sadaka ve libas vermesini konu almaktadır. Fakir kadın, erkek
ve çocuklara dağıtılacak olan elbiseler ve ayakkabılar dizilmiş yeni sahiplerini
beklemektedir. Kadınların kıyafetlerinden ve dağıtılacak olan ayakkabıların sadece
Müslümanların giyebildiği sarı ve kırmızı renk olması kalabalığın kimliği hakkında
bilgi vermektedir.

Sonuç olarak sultanın cömertliği ve hayırseverliğini işleyen bu minyatürlerdeki


kadınlar, fakir ve genelde çocuk sahibi kadınlardır. Kadınların bazıları peçe bazıları ise
yaşmakla betimlenmiştir. Giyimlerine bakılarak müslüman başkent kadınları olduğu
söylenebilmektedir. Kamusal alanda erkeklerle birlikte betimlenmişlerdir.

Osmanlı minyatüründe, adalet talep eden ve yardım alan fakir kadın imgesi
dışında kamusal alan betimlemelerinde, Osmanlı tipleri gündelik hayatın meşgalesi
içinde de betimlenmiştir. Şenlik izleyen, alay-ı hümayûnun geçişini izleyen, başkent
sokaklarında yolculuk eden kişiler olarak gösterilmişlerdir. İzleyici kadın imgesi 1582
yılında III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet şenliklerini anlatan, Nakkaş
Osman başkanlığında bir grup tarafından yapılan Surnâme minyatürlerinde görülür.
Farklı sanatçıların elinden çıkmasına rağmen kurguları aynı olan bu minyatürlerin,
değişmez unsurları İbrahim Paşa Sarayı ile At Meydanı olmuştur. Çift sayfa olarak
tasarlanan minyatürlerin sağ alt bölümünde töreni izleyen İstanbul halkı görülmektedir.

Halk kalabalığı içinde kadınlar da töreni izlemektedir. Eserde 197. varaka kadar
izleyici kadın betimlemelerine rastlanmamaktadır. Sünnet şenliği hakkında en uzun ve
ayrıntılı bilgileri veren Avrupalı kaynaklardan Nicholas von Haunolth, kadınların şenlik
meydanına girmelerine izin verilmediği fakat geçit alaylarını izlemek için şenlik alanına
yakın yan sokaklarda biriktiğini belirtilmektedir. 66 Surname minyatürlerinde belli bir
sayfadan sonra görülen izleyici kadın betimlemeleri ise kadınların şenlik meydanına
sonradan alınmış olabileceğini akla getirmektedir. Azledilmiş kadıların geçişini
betimleyen minyatüre kadar göremediğimiz kadın figürleri, bu minyatürden sonra
erkeklerin önünde ve arkasında bir sıra halinde tasvir edilmektedir. Kadınlar izleyici

66
Derin Terzioğlu, “The Imperial Circumcision Festival of 1582: An Interpretation”, Muqarnas: An
Annual on Islamic Art and Architecture, edited by Gülru Necipoğlu, cilt 12, s. 94.
169

olarak bazen sağ üst köşede (Resim 43) bazen ise sağ alt köşede gösterilmiştir (Resim
41). Önlerinde genelde çocukları görülmektedir (Resim 42). Kadınlar ve çocuklar
birçok minyatürde geçit alayı ile izleyicileri birbirinden ayıran görünmez çizgiyi aşan ve
iki tarafın sınırlarını gevşeten unsurlar olarak betimlenmiştir. Meydanda geçite
karışmak isteyen bir çocuğun, elinden kurtulduğu annesi tarafından uyarılıp
durdurulması minyatürü, bu anlamda iyi bir örnektir (Resim 42).

Kalabalıktan çözülüp meydana karışan sadece çocuklar değildir. Dikilitaşın


kaidesi üzerinde dinlenen yaşlı kadın (Resim 41) bir elinde tesbihi diğer elinde asasıyla,
kalabalıktan soyut bir durumdadır. Borçluların sırasına dahil olmadığı için bu
mahkumlardan biri olmadığı açıktır. Kalabalık içinde sıkılıp kaideye oturduğu
düşünülebilecekse de önündeki kırmızı elbiseli çocuğa meyletmiş duruşu, onun
çocuğunu takip etmek üzere göstericilerin arasına karıştığını düşündürtmektedir.
Müzisyenlerin geçişini betimleyen minyatürde (Resim 44) yine bir kadın yılanlı sütunun
dibinde oturmaktadır. Sütunun diğer tarafındaki post giymiş derviş olması muhtemel bir
erkek, geçiti izlemekte, kadın ise bütün hengameye sırtını dönmüş birazda kendi içine
dönük bir halde sırtını sütuna dayamış oturmaktadır.

Hünernâme II [TSMK, H. 1524]’de, At Meydanında İbrahim Paşa sarayı


önünde halkı betimleyen minyatür (Resim 54) XVI. yüzyıl Osmanlı başkentinin önemli
kalabalık meydanlarından birinde gündelik işleri ile meşgul kadınları gösteren çarpıcı
sahnelerden biridir. Üstte arzuhal veren üç kadının dışında kağnı üzerinde bir kadın ve
yılanlı sütunun dibinde oturmuş sakayla konuşan yaşlı bir kadın vardır. Nakkaş Osman
ve ekibi atölyesinden çıkan üç minyatürde de (Resim 54, Resim 44, 41), kadınların bu
kalabalık meydanı erkeklerle birlikte rahatça kullandıkları görülmektedir.

Sultan II. Osman döneminin önemli olaylarını konu alan Nadiri mahlasını
kullanan Mehmed b. Abdulgani b. Emirşâl tarafından mesnevi tarzında kaleme alınan
Şehnâme-i Nadirî’ [TSMK, H. 1124, y.53b-54a] de yer alan, Sultan II. Osman’ın Hotin
Seferi’nden İstanbul’a dönüşünü betimleyen, Ahmed Nakşi’nin üslubundaki minyatürde
170

halk kalabalığı içinde bir kadın figürü yer almaktadır. 67 İnce uzun bu kadın figürü alay-ı
Hümayun’u görebilmek üzere kafasını yukarıya kaldırmış şekilde resmedilmiştir. Peçesi
ve feracesi, Osmanlı kadının dış kıyafeti ile resmedilmiştir. İzleyici konumundaki kadın,
erkekli bir grubun en sonunda tek bacaklı bir adamın yakınında betimlenmiştir.

İç Mekan Betimlemeleri

Toplumsal tip olarak Osmanlı kadının kamusal alan dışında betimlendiği her
minyatür bu başlık altında değerlendirilecektir. Kadınların yaşamlarını sürdürdüğü
haremi gösteren minyatürler, harem dışında kendi aralarındaki bahçe eğlenceleri ve
yönetici imgesinin meclisini betimleyen sahnelerde ele alınacaktır. Bu sahnelerdeki
Osmanlı kadınının kimliğini ve çevresindeki figürle ilişkisinin doğru tespit edilebilmesi
için minyatürleri üç grupta incelemek mümkündür.

İlk grupta, sultanın huzurunda yapılan müzikli eğlence minyatürleri gelmektedir.


Kadın figürlü meclis betimlemelerinden ilki Külliyât-ı Kâtibî [TSMK, R. 989] isimli
yazma esere aittir. Erken dönem Osmanlı minyatür sanatı hakkında bilgi verebilecek bu
eser, Katibî lakabını kullanan Şemseddin Muhammed b. Abdullah Nişaburi’nin
kasidelerinden oluşan bir külliyattır. Eserin ilk sayfası ortasında yer alan madalyon
tezhibinin II. Mehmed devri üslubunda olması ve tasvirleri ile Dilsûznâme [Oxford
Bodlein Library, Quseley 133] minyatürleri arasındaki benzerlik, bu yazmanın
tarihlendirilmesini kolaylaştırmaktadır 68 . Eserin 1460 civarında yazıldığı tahmin
edilmektedir. 69

67
Banu Mahir, “Yaygınlşan Gelenek (1600-1700): Portrenin Yeni Bağlamı”, Padışah’ın Portresi
Tesavir-i Âl-i Osman, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2000, Kat. 71, s. 320
68
Filiz Çağman, “ Sultan II. Mehmed Dönemine Ait Bir Minyatürü Yazma: Külliyat-ı Katibi”, Sanat Tarihi Yıllığı,
C. IV, (1974-75 ), İstanbul, 1975, s .333-346.
69
Çağlar Boyu Anadolu., C. 112, s. 250.
171

İki minyatürlü külliyatta, sultanın maiyetiyle birlikte eğlencesini anlatan


minyatürde, Osmanlı döneminin en eski müzik topluluğu ile karşılaşılmaktadır 70 (Resim
10). Minyatürde üç cariye müzisyen görülmektedir. Erkek müzisyenlere göre hareketsiz
betimlenen kadınlardan biri, tahtın yer aldığı eğlence sahnelerinde sıkça görülen büyük
bir çeng çalmaktadır. Yanında oturan diğer cariye beş zilli bir defe vurmakta, beyaz
elbiseler içinde en solda oturan kadının elinde ise herhangi bir müzik aleti
görülmemektedir. İki elini göğsü üzerinde avuçları birbirine bakacak şekilde birleştiren
bu kişinin el çırparak müziğe eşlik ettiği düşünülmektedir.

Osmanlı minyatüründe müzikli sahneler üzerine çalışan Altınölçek, bu sahneyi


değerlendirirken buradaki kadın ve erkek müzisyenlerin sarayın musiki grubuna ait
kişiler olabileceğini belirtmiştir. Dizleri üzerinde ayağa kalkmış olarak tasvir edilen
erkek deffafın takımı yöneten bir hanende olduğu ve yine elinde herhangi bir müzik
aleti görülmeyen cariyenin de bir hanende olabileceğini düşünmektedir. 71 Bahçe köşkü,
sultanın maiyetinden yeniçeriler betimlenirken, sergilenen gerçeğe yakın duruş,
Osmanlı nakkaşının sarayın musiki grubundan müzisyenleri de gösterebileceğini
düşündürmektedir. Külliyat-ı Katibî [TSMK, R. 989]’den sonraki tarih kitaplarında
sultanın meclisi minyatürlerindeki kadın müzisyenlerin varlığı da bu yargıyı
güçlendirmektedir.

Bu cariye müzisyenler ile sultan maiyetinden erkeklerin elbisesi benzemektedir.


Her iki cinste yakaları farklı renkte belden kumaş bir kuşakla bağlanan kısa kollu
elbiseler giymektedir. Kadınları ve erkekleri birbirinden ayıran temel fark başlıklardır.
Kadınların külahı andıran başlıkları ve onun üzerine bağlanan kaşbastılar, ilk dönem
Osmanlı kadın baş tuvaleti hakkında bilgi vermektedir. Her üç kadında da yanaklara
değen perçemler mevcuttur. Bu müzisyen cariyelerin başlığı ve elbiseleri,
Dilsûznâme’deki kadının (Resim 9) başlığına çok benzer. Her iki minyatürde de
kadınların giyimini erkeklerden ayıran temel unsur külah biçimli başlıkları ve
kaşbastılarıdır.

70
Ayşen Arslan, Minyatürlere Göre Türk Müzik Enstrumanları, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tanıtım ve Halkla İlişkiler Anabilim Dalı, yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 64.
71
Semih Altınölçek, Osmanlı Minyatüründe Müzikle İlgili Sahnelerin Kurgu Düzeni, , İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Anabilim Dalı yayımlanmamış doktora tezi, 1999, s. 31.
172

Sultan tahtının önünde kadınların da katıldığı eğlence sahnelerini gösteren diğer


iki minyatür Süleymannâme [TSMK, H. 1517]’den alınmıştır. Bu eser emrine saray
nakkaşları ve ressamlar verilen Arifi mahlaslı, Fethullah Arif Çelebi’nin beş cilt halinde
hazırladığı Şehnâme-i Âl-i Osman’ın son cildidir. Şirvanlı Ali hattıyla yazılan
Süleymannâme Kanuni saltanatının 1520–58 yılları arasındaki olaylarını ele alır. Bu
eserde yer alan altmış dokuz minyatür, yazmada isimleri verilmeyen, maaş
kayıtlarından ve arşiv dokümanlarından da adları elde edilemeyen beş ayrı sanatçının
elinden çıkmıştır. 72

Minyatürde (Resim 31), Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelerinin sünnet


düğünü şenlikleri nedeniyle, Topkapı Sarayı Hasoda’daki meclis resmedilmiştir. İki
bölüm halinde tasarlanan kompozisyonda ön planda bir havuz etrafına sıralanmış
neyzen, rebabî, udî, deffaf ve rebabî’den oluşan sekiz müzisyen görülür. Sağdaki def
çalan siyahî müzisyenin, müzik grubuna dönük şekilde ağzı açık tasvir edilmesi bu
heyetin başında bulunan bir hanende olduğunu düşündürmektedir. Hanendenin sağında
miskal üfleyen ve def çalan iki kişi görülür. Deffaf kadındır. Erkeklerden oluşmuş saray
saz takımları arasında kadın müzisyenlerin yok denecek kadar az olduğu, bu kadın
deffafın varlığının bu dönemde sarayın saz takımları arasında kadın müzisyenlerin
varlığına işaret olarak sayılabileceği düşünülmektedir. 73

Süleymannâme [TSMK, H. 1517]’deki meclisi betimleyen ikinci minyatürde


(Resim 32) mekan Edirne Sarayı’dır. Resimde eğlencenin merkezinde, tahtında bağdaş
kurarak oturan sultan yer alır. Sultan Süleyman’ın önünde, sağda ve solda üçlü gruplar
halinde dizilmiş müzisyenler görülür. Sağ tarafta oturan erkekler arasında ortadaki
kişinin elinde üzeri şemseli beyaz bir defter yahut kitap görülmektedir. Bu kişi hanende
olmalıdır. Udî, çengî, deffaf, kanunî ve rebabî den oluşan beş kişilik müzik grubu
önünde iki kadın rakkase dans etmektedir. Atıl bu figürlerden dansçı (dancer) diye
bahsetmektedir. 74 Minyatürü değerlendiren Mahir ise ortadaki figürleri köçek olarak

72
Esin Atıl, Süleymannâme: The Illustrared History of the Suleyman The Magnificent, Washington ve Newyork,
National Galery of Art, 1986, s. 65.
73
S. Altınölçek, Osmanlı Minyatüründe Müzikle., s. 33.
74
E. Atıl, Süleymannâme., s.
173

nitelemektedir. 75 Altınölçek, saz takımı önünde dans eden iki figürü, kadın dansçılar
için kullanılan rakkase kelimesi ile tanımlamaktadır. 76

Osmanlı toplumunda hür kadınların kendilerine haram olan erkekler yanında


belli örtünme kurallarını bir kenara bırakarak dans etmeleri düşünülememektedir.
Sarayın erkek görevlileri ve erkek müzisyenler arasında eğlencenin bir parçası olan bu
kadınlar cariye olmalıdır. Mecliste (Resim 32) sol tarafta pencerede bir kişi yer alır. Bu
kısım tahrip olduğu için yüzü seçilemeyen ve sadece omuzdan yukarısı betimlenen
figürün kenarları kürklü, üzeri işli başlığı ve yakasız elbisesi ortadaki rakkaselerin ve
eserin diğer minyatüründeki deffafın (Resim 31) kıyafetlerine çok benzemektedir.
Sultanın eğlencesini pencere ardından biraz da gizlenerek izleyen bu figür de bir cariye
olmalıdır. Nakkaş cariye müzisyenleri, rakkaseleri ve izleyici bir cariyeyi benzer
başlıklar ve elbiseler içinde resmetmiştir. Bu kadınların başlık tarzı yaklaşık bir yüzyıl
önce hazırlanan Külliyât-ı Kâtibî’nin bir minyatüründe yer almaktadır. Eyüp ve
Salman genç sultanın huzurunda betimleyen minyatürde (Resim 11) bir yaygı üzerinde
oturan müzisyenler içinde, udî ve deffaf yanlarında kulağı küpeli bir figürün kenarları
kürklü başlık giyen bir figür betimlenmiştir. Başlığı cariye müzisyenlerin başlığına çok
benzemektedir. Selimnâme’de kale kuşatmasındaki kadınların (Resim 21) üzeri işli
kenarları kalın beyaz şeritle çevrilmiş başlıklarının formu da Süleymannâme’deki bu
cariyelerin başlıklarına çok benzemektedir.

Sehnâme-i Âl-i Osman’ın dördüncü cildi Osmannâme [[NYHPK]’de I.


Murad’ın eğlencesini gösteren minyatürde I. Murad’ın tahtı önündeki eğlencede erkek
müzisyenler ve saray görevlileri önünde oynayan rakkasenin varlığı 77 bu minyatürde de
cariye rakkaselerin varlığını mümkün kılmaktadır.

Osmanlı sarayında, cariyelerden şakird derecesinde bulunanlara yeteneklerine


göre musiki, raks dikiş ve nakış öğretilmektedir. Musiki ile meşgul olanların ya bir saz
çaldığı ya da hanende olarak yetiştirildikleri hatta saray cariyelerini yetiştirmek üzere

75
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 118
76
S. Altınölçek, Osmanlı Minyatüründe Müzikle., s. 35.
77
Ernst J. Grube, Islamic Paintings From the 11 the to the 18 th Century in the Collection of Hans
P. Kraus, New York, 1972, s. 216-239, plate 210.
174

saray dışından musiki ve raks ustalarının getirilmesinin, caiz görüldüğü


bilinmektedir. 78 Osmanlı yazılı kaynaklarında XVII. yüzyıl öncesi Osmanlı musiki
hayatına dair çok az bilgi bulunmaktadır. Fakat XV. yüzyılda Fatih Sultan Mehmed
zamanında yaşayan Tursun Bey, Fatih’in şehzadelerinin sünnet düğününü anlatırken,
cariye mugannilerden ve çaldıkları sazlardan bahsetmektedir. 79

Hem Harem-i Hümayûn’da hem de diğer büyük haremlerde sultanı ve kadınların


kendilerini eğlendirmek için eğlenceler düzenlendiğini bilinmektedir. 80 Bu eğlencelerde
şehir müziği ve dans eşliğinde cariyeler dans etmektedir. Hatta çengi olarak bilinen
dansçılar için bir dans repertuarı vardır.

İç mekan betimlemelerinde harem sahneleri, Osmanlı kadın tipinin yoğunlukla


betimlendiği ikinci grubu oluşturmaktadır. Harem, İslam toplum hayatında kadınların
yabancı erkeklere karşı şer’an örtünmeye mecbur oldukları devrede, çatısının altında
aileye mensup olmayan çeşitli hizmetler gören erkeklerin de yaşadığı büyük evlerde,
konaklarda ve saraylarda kadınlara mahsus olan daire olarak tanımlanmaktadır. 81
Yaşanılan mekana ad olması dışında, bu terim evin ahalisi kadınlar içinde
kullanılmaktadır.

Harem denildiğinde akla gelen, Harem-i Humayûn olarak adlandırılan Osmanlı


hanedanın haremidir. Hiçbir elçi veya tarihçi hareme giremediği için Osmanlı haremi
hakkında sahip olduğumuz bilgilerin çoğu meraklı batılıların, daha önce sarayda
yaşayanların verdikleri bilgileri bir araya getiren kaynaklarından gelmektedir.
Necipoğlu, resmi tarihçilerin hikayelerinin merkezinde sultan olduğu için, mahrem
kavramının gereği doğrultusunda kadın konusundan kaçındıklarını ve bu kitapların
minyatürlerinde, merkezde sultan ve saraya mensup erkekler yer aldığı için, kamuya

78
Pars Tuğlacı, Osmanlı Saray Kadınları, İstanbul, 1985, s.97.
79
Şehvar Beşiroğlu, “ Osmanlı Musikisi ve Kadın”, Türkler, c. 12, 2002, s.458.
80
Walter Feldman, Music of the Otoman Court, 1996, Germany, s. 108.
81
P. Tuğlacı, Osmanlı Saray., s. 1.
175

açık saray törenlerinde yeri olmayan kadın imgesini, birkaç örnek dışında, bir kenara
bıraktıklarını belirtmektedir. 82

Osmanlı resmi şehnâmecilerinin yazdığı ve saray nakkaşlarının resmettiği tarih


kitaplarında kamusal alan betimlemelerinde, kadınların sultan veya otoriteyi temsil eden
diğer figürlerle ilişkileri doğrultusunda görünür olduğu, daha önceki bölümde
belirtmiştir. Değerlendirilen minyatürlerdeki kadınlar, hak aramaya gelen, yardım edilen
fakir kimseler veya gündelik hayatın meşgalesi içinde resmedilen halktan kişilerdir.
Osmanlı tarih yazmalarında halktan kadınların belli temalar etrafında görünürlüğüne
rağmen saray kadınlarının bir örnek dışında betimlenmediği görülmektedir.

Osmanlı minyatüründe, sultanın annesi, eşleri gibi kadınlarla sarayın


cariyelerinin görünürlüğü eşit midir? Osmanlı dışından yabancı elçi ve gezginlerin,
saraydan dışarı çıkarak dışarıda başka bir hanenin kadını olan cariyelere ulaşması ve
görmesi mümkünken sultanın annesi, eşleri, gözdeleri gibi kadınların Osmanlı nakkaşı
da dahil olmak üzere görülmesi neredeyse imkansızdır. Fakat Osmanlı hareminin
ulaşılmazlığı ile ilgili katı kuralların gevşediği alanlardan müzik eğitimidir. Müzikli
eğlence söz konusu olduğunda, Osmanlı minyatüründe cariyelerin görünürlüğünün
diğer kadınlara göre daha fazla olması mümkün görülmektedir.

Sarayın kadınlar kısmındaki cariyelerin başlıca eğitim alanlarından biri


musikidir. Cariyelerin muallimleri de öğrencilerini hem saray hem de saray dışında
evlerinde eğitmektedir. Öğretmenler haftanın belirli günlerinde saraya gelerek, ders
gösterilecek cariyelere mahsus kısımda santur, çeng, kemençe gibi telli sazları ve daha
sonraki tarihlerde (XVII ve XVIII. yüzyıl), keman ve kanun gibi sazları
gösterilmektedir. Sarayda talimi zor veya uzun sürecek keman, çöğür gibi beste ve usul
üzere olanlar, sazendelerin ve hanendelerin evlerinde öğretilmektedir. 83

82
Gülru Necipoğlu, “ The Thrid Court: The Imperial Harem”, Architecture, Ceremonial and Power,
The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, Massachusetts, 1991, s. 159.
83
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlılar Zamanında Sarayda Musiki Hayatı”, TTK Belleten, sayı 161,
1977, s. 87.
176

Aksoy, musiki faaliyetlerinin sürdürüldüğü her yerde kadın ve erkeğin yan yana
geldiğini, Osmanlı toplum hayatında bu iki cinsin birbirine yaklaştığı başka bir faaliyet
alanı göstermenin zor olduğunu ifade etmektedir. 84 Osmanlı minyatüründe taht
eğlencelerinde, sultanın huzurunda sanatlarını icra eden cariyeler buna örnek teşkil
etmektedir. Hatta edebi eserlerde, müzikli eğlence minyatürlerinde, merkezi figür olan
erkeğe eşlik eden prenses veya sevgili kadın imgesinin de (Resim 16, 17, 18, 84)
mahremiyetle ilgili kuralları bir tarafa bırakarak resimdeki cariyeler gibi betimlendiği
görülmektedir.

Osmanlı minyatüründe, Osmanlı sultanların kızları ve eşlerini gösteren tek bir


örnek vardır. Sehnâme-i Âl-i Osman’ın dördüncü cildi Osmannâme [[NYHPK]
betimlediği kadınlar açısından çok özel bir yere sahiptir. Eserin otuz dört minyatürü İran
Şiraz modelinin özelliklerini yansıtmaktadır. 1550 yıllarına tarihlenen bu minyatürler
içinde Osman Bey’i Şeyh Edebali ile gösteren sahnede (Resim 28), Osman’ı Şeyh
Edebali’nin kızı Mal Hatun ile betimleyen minyatürde, Aydos Kalesi’nin Türkler
tarafından kuşatılmasını anlatan (Resim 29) sahnede, dans eden kızların yer aldığı I.
Murad’ın müzikli eğlencesinde ve Nefise’nin babası Murad’dan kocasının affedilmesi
talebini resmeden ve Sırp kralının kız kardeşi Olivera’yı eşi Beyazıd ile betimleyen altı
minyatürde 85 , Bizanslı kadından, dans eden cariyeye ve Osmanlı sultanlarının kızları ve
eşlerine kadar birçok kadın resmedilmiştir.

Mal Hatun’u eşi Osman Beyle ve Olivera’yı Beyazıd ile betimleyen iki
minyatürde çiftler haremdedir. Giyinik ve oturan çiftler sevgili minyatürlerinde
görmeye alışık olduğumuz tarzda (Resim 84, Resim 88) kollarını boyundan dolamış
öper şekilde resmedilmiştir. Çiftlerin önünde ve yanında meyvelerle dolu yayvan
tabaklar vardır. Mal Hatun’un olduğu sahnede haremin dışında bir tarafta harem ağları
diğer tarafta ise haremden bir kadın oturmaktadır. Olivera’nın yer aldığı minyatürde
nakkaş mekanı birçok kata bölmüş aşağıda saray görevlilerini yukarıda ise çiftin yer
aldığı odaya yaklaşan kadın hizmetlileri betimlemiştir. Kadınların giyim tarzı ve baş

84
Bülent Aksoy, “Osmanlı Musiki Geleneğinde Kadın”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, cilt 10, 1999,
s. 794.
85
E. Grube, İslamic Paintings., s. 216 - 239, plate 186, 188, 199, 201, 210, 211, 215.
177

kuaförü Nefise’nin kıyafetine benzemektedir (Resim 29). Nefise’ye eşlik eden cariyeler
ve Olivera’nın odasına hizmet eden cariyelerin kıyafetleri ile sultanların eşleri ve
kızlarının kıyafetleri arasında ayrım yoktur. Kısa kollu yerlere kadar uzanan kaftanlar,
başa bağlana örtüler ve kaşbastılar çok benzerdir. Şeyh Edebali’nin hareminden kadın
ve hatta Aydos Tekfuru’nun kızı (Resim 27) bile aynı şekilde resmedilmiştir. Nakkaş
farklı milletlerde ve farklı sosyal statülerden gelen bu kadınları resmederken benzer bir
şemayı tekrar etmiştir. Bu anlamda tek farklılık rakkaseye aittir. I. Murad’ın
eğlencesinde rakkasenin özel bir dans kıyafeti vardır.

Sonuç olarak, Osmanlı minyatüründe hanedanın hareminden kadınları gösteren


örnekler çok azdır. Bu sahneler genelde sultanın özel hayatının devam ettiği evini
haremi gösteren betimlemelerdir. Eşleri ve kızlarının dışında, sarayın hizmetkarları da
görünen kadınlar arasındadır.

Hanedanın hareminden bahsettikten sonra, genel olarak harem eğlencelerini


betimleyen minyatürleri değerlendirebiliriz. Haremde eğlenceyi betimleyen güzel bir
örnek XVI. yüzyılın son yıllarına tarihlenen Divân-ı Bakî, y.1595, [LBL, Or. 7084]’den
alınmıştır. Minyatürde (Resim 73) bir genç erkek ve on dört kadın vardır. Bu minyatür
harem kadınları arasında bazı detaylarla hiyerarşik bir ayrımı belirten en güzel örnektir.
Şehzadenin sağına oturan daha büyük çizilmiş, kıyafetleri orada bulunanlardan ayrıntılı
resmedilmiş, mekana hakim oturuşu ile diğer kadınlardan ayrılan bir kadın imgesi
mevcuttur.

Elinde yelpaze ve sürahiyle bekleyen arkadaki figür ve elindeki kapla çifte


meyve taşıyan cariye sarı hırka giymiştir. Nakkaş hizmet eden cariyeler dışında hiçbir
kadın figürünü sarı hırka ile betimlemez. Önde oturan müzisyenlerden biri miskal
üflemekte diğer dört müzisyen, çeng, kanun, def ve rebab çalmaktadır. Bu cariyelerin
kıyafetleri ile izleyiciler ile benzemektedir. Ortada dans eden rakkasenin özel bir dans
kıyafeti vardır. Eteği üzerine giydiği fırfırlı parça dans ederken hareketlerini
belirginleştirmektedir.
178

Türk çarşı ressamlarının XVII. yüzyıl betimlemelerinde çegane ile oynayan


cariyelerin dans kıyafetleri, bu rakkasenin kıyafetleri ile büyük benzerlik arz eder. 86
Kısa kollu hırkaları içinden çıkan tülü andıran ince gömlekler ve çok parçalı eteğin
üzerine bağlanan fırfırlı parça rakkase imgesinin değişmez kıyafetidir. Minyatürdeki
tüm kadınlar benzer başlıklar giymektedir. Kırmızı fes biçimli başlıkları önde bir sıra
sarı pul ile süslenmektedir. Minyatürden Osmanlı kadının iç mekan elbiseleri ile ilgili
ayrıntılı bilgi edinilebilir.

Osmanlı minyatüründe XVII. yüzyıl’da da harem minyatürleri bulunur. I.


Ahmed Albümü [TSMK, B. 408]’deki minyatürde bir bahçede eğlence (Resim 85)
tasvir edilmiştir. Minyatürdeki figürlerin kimliği açısından Divân-ı Bakî’deki (Resim
73) sahneyle benzerlik taşır. Haremin erkeği ile birlikte oturan merkezi bir figür, onlara
ikramda bulunan sürahi ve yelpaze taşıyan hizmetkarlar ve eğlencenin vazgeçilmez
unsuru müzisyenler her iki minyatürde de ortaktır. Erkekle oturan kadınının
kıyafetlerini diğerlerinden farklılaştıran bir ayrıntı görülmez. Kadının bir eli dizine
dayalı şekilde oturuşu yönetici imgesinin oturuşunu hatırlatır. Müzisyenler ud, def, çeng
ve çalpare çalmaktadır.

Sonuç olarak müzikli eğlenceyi gösteren gerek taht gerekse harem


minyatürlerinde ağırlıklı olarak cariyeler betimlenmiştir. Bu minyatürlerdeki müzisyen
cariyeler, başta çeng olmak üzere, def, ud, çalpare, çegane, rebab ve kanun çalmaktadır.
Miskal üfleyen kadınlarda görülür. Müzikli eğlencenin vazgeçilmez bir parçası olan
çeng, kemençe ve def Gelibolulu Mustafa Ali’nin eseri Nefais fi Kavaidi’l Mecalis’de
çalgıları dişi ve erkek olmak üzere ikiye ayırmakta ve bu çalgıları dişi çalgılar olarak
nitelemektedir. 87 XV, XVI ve XVII. yüzyılda gerek taht gerekse harem eğlencelerindeki
cariye kadınlar çeng ile tasvir edilmektedir.

Harem ve taht eğlenceleri dışında XVIII. yüzyıl öncesi minyatürlerde, Osmanlı


kadınlarını bahçede gösteren gündelik hayat sahneleri de mevcuttur. Bu minyatürlerden

86
Metin And, “Türk Çarşı Ressamlarının Gözünden Çalgıcı Cariyeler”, Kültür ve Sanat, İş Bankası,
Mart 1993, s. 5.
87
Şehvar Beşiroğlu, “ Osmanlı Musikisi ve Kadın”, Türkler, cilt XII, 2002, s. 458.
179

bir örnek I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408]’nde yer alır. Minyatürde, bahçede bir
yastığa dayanarak oturan hanım ve çevresinde cariyeleri görülmektedir. Cariyelerden
biri hanımın ayağını ovarken hanım kitap okumaktadır. Osmanlı toplumunda saray ve
çevresinden hanımların eğitimli oldukları, özellikle şiir edebiyat ve tarihe olan ilgileri
yazılı kaynaklardan izlenebilmektedir. 88

Albümlerdeki Kadın Betimlemeleri

Osmanlı minyatüründe albüm ve kadın imgesi denildiğinde ilk akla gelen sanatçı
Nakkaş Levnî’dir. Nakkaşın, 1710- 1720 yılları arasında Osmanlı sarayı için hazırladığı
kırk iki kadın ve erkek tasvirini içeren albümde, iplik eğiren kadından, uyuyanına,
karanfil koklayan figürden rakkaseye kadar farklı duruşlarda gösterilmiş kadın
betimlemeleri yer alır. Tek figür kadın minyatürleri nakkaş Levnî’nin en özgün
çalışmalarından olmakla birlikte, Osmanlı minyatüründe bir yüzyıl önce başlayan bir
geleneğin devamı niteliğindedir. XVII. yüzyılın başında tek figürlü portreli albüm
çalışmaları büyük önem kazanmış ve Levnî ile birlikte yaygınlığı artarak devam
etmiştir. 89

Osmanlı minyatürü ve İran sanatında aynı vakitlerde moda olan ve İranlı


sanatçıların İstanbul’da çalışmaları ile iyice gelişen albüm yapma, herhangi bir metne
bağlı kalmaksızın tek sayfa olarak düşünülen, melek, peri, savaşçı, derviş, doğancı, genç
erkek ve kadınlar ile portrelerden oluşan minyatürlerin yan yana, karışık olarak sayfalar
üzerindeki boş alanlara yerleştirilip yapıştırılması demektir. 90

Osmanlı murakkaları arasında en erken tarihlisinin halen İÜ F. 1423 numaralı


albüm olduğu kabul edilmektedir. Bu albümde çok sayıda hat örenekleri bulunmaktadır.
Ancak bazı tezhip ve mürekkep resmi geleneğindeki desen çalışmaları da mevcuttur.
Bunlardan bazıları Süheyl Ünver tarafından Fatih dönemi sanatçısı Baba Nakkaş’a
yakıştırılmış bu sebeple bu albüm Baba Nakkaş Albümü olarak anılmıştır.

88
Çağlar Boyu Anadoluda.,s. 245.
89
Nurhan Atasoy-Filiz Çağman, Turkish Miniature., s. 76.
90
Nurhan Atasoy, “ Kıyafetnâmelerin Doğuşu ve Fenerci Mehmed Kıyafetnâmesi”Osmanlı Kıyafetleri
Fenerci Mehmed Albümü, İstanbul, 1986, s. 15.
180

1557-60 yılları arasında hazırlanmış olduğu sanılan İÜ F. 1426’a korunan bir


diğer albüm içinde ünlü İranlı hattat Şah Mahmud Nişaburî’nin talik hat yazı çalışmaları
bulunmaktadır. Bu albüm Şah Mahmud Murakkaası olarak anılmaktadır.

Başında, Sultan III. Murad için Mehmed Cenderecizade tarafından hazırlanmış


olduğuna ilişkin ithaf yazısı taşıyan III. Murad Albümü gelmektedir. Bu albümün otuz
yaprağı XVI. yüzyılda hazırlanmış özgün halini yirmi ikiyaprağı ise XVIII. yüzyılda
yapılmış eklerini oluşturmaktadır. III. Murad Albümü bir Osmanlı sultanı için ithaf
taşıyan ilk albüm olması nedeniyle özel bir taşımaktadır. 91

XVI. yüzyılın sonlarında, yaklaşık olarak 1600 yılı civarında tamamlanmış


olduğu anlaşılan ve yüzyılın ikinci yarısında yapılmış Osmanlı murakkaalarından farklı
bir bünyeye sahip olan III. Mehmed Albümü olarak tanıtılan albüm TSMK, H. 2165’te
kayıtlıdır. Albümün yapraklarına göz atıldığında, İranlı hattat, kağıt oyma, minyatür ve
ve mürekkep resimleri yapan XV. ve XVI. yüzyıl sanatçılarının yanı sıra, Osmanlı
sanatçılarının resim, minyatür ve kağıt oyma çalışmaları ve edebi ve belge değeri
taşıyan bazı Türkçe metinlerinde, tezhiplenerek, albümün genel tasarımı içinde
değerlendirildiği belirlenmektedir. 92

Osmanlı kadın tiplerinin yer aldığı XVIII. yüzyıl öncesi albümler içinde en
önemlilerden biri Sultan I. Ahmed’in emriyle hazırlanan, Osmanlı toplumunun günlük
yaşamından sahneler çizerek toplumsal yaşamın kesitini veren I. Ahmed Albümü
[TSMK, B. 408] ’dür. Kalender Paşa tarafından Sultan I. Ahmed adına hazırlandığı için
bu ismi almıştır. Albümün çeşitli sayfalarına dağılmış güzel yazı örnekleri, padişah
portreleri ve gündelik hayattan alınan sahneler, sevgileri gösteren veya tek figürlü kadın
ve erkek minyatürleri yer almaktadır. 93

91
Banu Mahir, “ XVI. yüzyıl Osmanlı Nakkaşhanesinde Murakka Yapımcılığı”, Uluslar arası Sanat
Tarihi Sempozyumu, Prof. Dr. Gönül Öney’e Armağan 10-13 Ekim 2001, Bildiriler, İzmir, 2002, s.
401-411.
92
Banu Mahir, “ Sultan III. Mehmed İçin Hazırlanmış bir Albüm”, XVI. yüzyıl Osmanlı Kültür ve
Sanatı, 11-12 Nisan 2001 Sempozyum Bildirileri, Sanat Tarihi Derneği Yayınları, İstanbul, 2004, s.
169- 178.
93
Yusuf Gür, I. Ahmed Albümü, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayınlanmamış lisans tezi, 1970, s. 10.
181

Albüm, saraydan ve halktan kişileri tek tek veya gruplar halinde betimlemiştir.
Osmanlı minyatüründe yaşlı genç ve farklı kesimlerden gelen toplumsal kadın tiplerini
betimlemesi açısından bu albüm büyük önem taşımaktadır. Albümden tezimize
aldığımız gündelik yaşamdan kesitler sunan, harem eğlencesi (Resim 85), bahçede
kadınlar (Resim 86), Yalvaç Bey’in fukaraya sadaka dağıtması (Resim 87) ve dere
kenarında basılan bir çifti (Resim 91) minyatürleri konuları nedeniyle daha önceki
bölümlerde değerlendirildiği için burada ayrıca ele alınmayacaktır. Bu bölümde
albümlerdeki tek figürler ele alınacaktır. 94

I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408]’nde grup halindeki betimlemeler dışında,


tek veya çift kadın ve erkek figürleri genelde dikey bir dikdörtgen içerisine
yerleştirilmiştir. Ayakta resmedilen kadınların hemen hepsi genç kadınlardır. Albümün
minyatürleri içinde tek bir yaşlı kadın betimlemesi görülmektedir. Figürlerin
arkasındaki mekan hayali bir mekandır. Tipler bazen bir tepe önünde (Resim 88) bazen
de rumî ve çiçek desenleri ile bezeli bir kemerin altında (Resim 89, Resim 90)
resmedilmektedir.

Ev içi giysileri ile betimlenen genç kadın (Resim 91) bir tepe önündedir.
Nakkaş bu tepeyi minyatürde arka fon olarak kullanmıştır. Gerçek bir mekan değildir.
Genç kadının bir elinde karanfil diğerinde kırmızı bir yelpaze görülür. Nakkaş kadının
kıyafetlerini bütün detayları ile vermiştir. Uca doğru daralarak külah biçimini alan
başlığı XVII. yüzyıl modasını yansıtmaktadır. Kırmızı elbisenin yakası meme altına
kadar açıktır. Açık yakasından memelerinin bir kısmı gözükmektedir. Kısa kollu
elbisesi altından giydiği kolsuz hırkanın ucu görülür. Beyaz şalvarı altından müslüman
bir kadın olduğunu simgeleyen sarı pabuçları görülür. Ayakkabısı üstüne giydiği yüksek
topuklu nalınlar ilgi çekicidir (Çizim 15). Genç kadının sol elinin baş ve serçe
parmağında yüzükler görülmektedir. Beline bağladığı yeşil kuşak önde düğümlenmiş

94
I. Ahmed Albümü’nün tüm kadın minyatürlerini tek tek incelemek tezin kapsamı açısından mümkün
değildir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde I. Ahmed Albümü’nün minyatürleri üzerinde
yaptığımız inceleme sonucunda ve albümün yayınlanmış minyatürlerini göz önüne alarak bir seçme
yapılmıştır. Kadın betimlemeleri açısından albümün zenginliğini vurgulayacak örnekleri ele alınmaya
gayret edilmiştir.
182

işli ucu sağ tarafta bırakılmıştır. Küçük dudaklı ve badem gözlü genç kadının
yanaklarına pembe boya sürülmüştür. Sağ kulak kenarında bir damla halinde içi boş
siyah saç kıvrımı bu kadının saç tuvaletine has bir özellik değildir. Albümün tek figürlü
çalışmalarından çıplak kadın minyatüründe de (Resim 90) genç kadının sol kulağı
üzerinde böyle bir saç kıvrımı vardır. Aynı nakkaşın elinden çıktığını düşündüğümüz
harem eğlencesindeki (Resim 85) cariye ve haremin erkeği ile birlikte oturan genç
kadının saç kuaförü de aynı şekildedir.

Her üç minyatürde cariye ve hür olabilecek kadınlarda rastladığımız saç


biçimlendirme çeşidi XVII. yüzyıl Osmanlı minyatüründe kadınların saç kuaförü
hakkında önemli bilgiler vermektedir.

I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408]’nden tezimize aldığımız başka bir


minyatürde (Resim 90) çimenlerin ortasında küçük bir su birikintisi üzerine konmuş
minderde ayakta genç bir kadın betimlenmiştir. Çıplak kadının elinde iki kenarı kırmızı
şeritli bir tül mevcuttur. Tül kasıkları ile ayak bilekleri arasındaki kısmı kapatmaktadır.
Kolları ve bacakları aşırı şişmandır ve vücudu orantısız betimlenmiştir. I. Ahmed
albümünden daha önceki çıplak kadın betimlemeleri de benzer özellikler taşımaktadır.
1560–70 yılları civarındaki çıplak kadın tasvirinde (Resim 37) genç kadın bir bahar
dalına dolanmıştır. Osmanlı nakkaşı çıplak resmetmek istediği vücudun özellikle kasık
kısmını tüllerle kapatmıştır.

Kadınların tamamen çıplak betimlenmemesi Osmanlı minyatürüne has bir


özellik değildir. İslam minyatürünün başka okullarına ait örneklerde de bu tavra
rastlanır. Nizami Hamsesi’nde [ TSMK, H. 774] Hüsrev’in Şirin’in banyosunu izlemesi
minyatüründe (Resim 7) Şirin’in memeleri açıktır fakat kasıkları kapatan çizgili bir
peştamal vardır. Osmanlı minyatür okulundan Bakî Divanı [BL, Or, 7084]’nda Şirin’in
izlenmesi minyatüründe kasıkları örten şeffaf etek dikkat çeker. Camasbnâme’de [BL,
Add, 2492] Cihan Şah’ın Şemse ve kız kardeşlerinin havuzda yıkanmasını seyretmesi
minyatüründe (Resim 24) Şemse ile kız kardeşlerinin üstünde şeffaf etekler vardır.
Eteklerin altından genç kadınların bacakları görülmektedir. Osmanlı minyatüründe
çıplak kadın betimlemelerinde memelerin bazen bir nokta bazen nokta ile beraber altta
183

bir çizgi ile belirtildiği görülür. Osmanlı çıplaklığı cılız, çizgici ve yassıdır. 95 Fakat
XVII. yüzyılın son yıllarına doğru kopya çalışmalarda farklı bir sanat görüşünün ilk
denemeleri sayılabilecek bazı gelişmeler olmaktadır. İkdal Cuman fi Tarih ehl-ez
Zaman [İÜK, T 5953] isimli 1692–93 tarihli yazmanın kırk beş minyatürü içinde çıplak
kadın betimlemeleri dikkat çeker. Daha önceki yüzyıllarda hazırlanmış astronomi ve
astroloji kitaplarındaki minyatürlerden ayrılan bu figürler, batının resim örneklerine
hayli yakındır. Çıplak bir kadın şeklinde gösterilen yıldız Zes gölgeli boyama tekniği ile
sağlanmış heykelsi görünümü, ağırlıklı duruşu ve gerçeğe oldukça yakın oranlarıyla
minyatür örneklerinden farklıdır. Nakkaşın batı kökenli astronomi kitaplarından
yararlandığı düşünülmektedir. 96

I. Ahmed Albümü’nde en ilgi çekici minyatürlerden biri yaşlı kadındır (Resim


89). Yaşlı kadının elinde dayandığı bir asa vardır. Yüzü vücuduna ve oranla hayli büyük
çizilmiştir. Bu haliyle yüzünde maske olabileceği düşünülebilir. Fakat sarkan göbeği
nakkaşın yaşlılık fenomenini iyi yansıtmak için abartılı bir çizim yoluna gittiğini
düşündürmektedir. Osmanlı minyatüründe yaşlı kadın tasvirlerinde yüzün özellikle
burnun abartılarak çizilmesine daha önceki betimlemelerde de rastlanır. Sultan II.
Süleyman Han’ın Bağdat civarında avlanmasını gösteren minyatürde sırtı hafifçe
kambur çizilen kadının yandan çizilen burnu oldukça büyüktür (Resim 58).
Hünernâme II [TSMK, H. 1524]’deki başka bir yaşlı kadın betimlemesinde (Resim 53)
sırt hafifçe kambur, burun ise büyük çizilmiştir. I. Ahmed Albümü’ndeki yaşlı kadının
sarı çizmeleri ve feracesi (Çizim 34), müslüman Osmanlı kadını olduğunu
göstermektedir. Yukarıya gidildikçe daralan başlığı, XVII. yüzyıl başlarındaki kadın
başlığı modasını yansıtmaktadır.

Bu albümde ilgi çekici betimlemelerden biri sevgilileri göstermektedir (Resim


88). İki sevgilin başları üzerinde iki servi ve servilere dolanmış bahar çiçekleri görülür.
Erkek genç kadının yanağından öpmek üzeredir. Kadının kolları erkeğin boynundadır.
Çift çok samimi betimlenmiştir. Yakası göbeğe kadar karşılıklı çift sıra altın işli yarım

95
Güner İnal, “ Tek figürlerden Oluşan Osmanlı Albüm Resimleri”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi,
sayı 3, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1984, s. 89.
96
Günsel Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı 1700-1850, HÜ Yayınları, 1977, Resim 2,
s. 33.
184

kollu beyaz bir elbise giyinmiştir. Başında bu albümdeki Osmanlı tiplerinde


gördüğümüz başlık vardır.

Osmanlı minyatüründe XVII. yüzyıl, tek veya grup halinde figür tasvirler
çoğalmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde H. 2135, H. 2153, H. 2159, H.
2165, H. 2168, H. 2161 numaralı albümlerde gerek saraydan gerekse orta sınıftan kadın
ve erkekleri gösteren minyatürler bulunmaktadır. 97 XVII. yüzyıl başına tarihlenen
Albüm [TSMK, H. 2135]’de Hiçbir renk kullanılmadan siyah mürekkeple çizilen kadın
minyatürü (Resim 95) ilgi çekicidir. Osmanlı nakkaşı, elbise ve takıları diğer örneklerde
olduğu gibi çok ayrıntılı işlemiştir. Kolsuz hırkası içine giydiği geniş yeli gömleğinin
yakası meme altına kadar açıktır. Stchoukine bu kadın figürünü harem kadını olarak
adlandırmaktadır. 98 Metal paftalı ve uçları püsküllü kuşağın bağlanışı ve kıyafetini
oluşturan giysiler XVI. yüzyıl sonunda harem eğlencesinde şehzade ile eğlenen diğer
cariyelerden farklı giyinmiş bir kadın ile (Resim 73) benzeşmektedir.

Tek figür Osmanlı kadın minyatürleri XVIII. yüzyılda üretimi artan çarşı
ressamlarının albümlerinde de yer alır. Çarşı ressamları, müşterilerinin ısmarladığı
konularda resimler yapan, çarşıda dükkânları olan profesyonel halk ressamlarıdır. Bu
nakkaşların yaptığı albümler daha çok yurtdışı müzelerde, kütüphanelerde ve özel
koleksiyonlarda yer almaktadır. XVII. yüzyılda yabancılar kendileri resmedemiyorlarsa
ilgilendikleri konulardaki resimleri çarşı ressamlarına ısmarlıyor, sonra bunları bir
albüm içinde toplayıp sonra altlarına çoğu İtalyanca ve Fransızca resim altı açıklamalar
yazıyorlardı. Çarşı ressamlarının konuları içinde günlük yaşamın değişik sahneleri,
saraydan halka doğru toplumun çeşitli katmanlarından kadınlı erkekli çeşitli uğraşlardan
insanlar gösterilmiştir. Resmedilen konular içinde müzik ve dans da geniş yer tutar.
Çengiler ve çeşitli müzik aleti çalan ayakta ve oturan kadınlar önemlidir. 99

97
Güner İnal, “Tek Figürden Oluşan.”, s. 83.
98
Ivan Stchoukine, La Peinture Turque d’apres les manuscrits illustres. Ilem partie. De Murad IV a
Mustafa III. 1623-1773, Paris, 1971, s. 50, Lev. XXII.
99
Metin And, “Türk Çarşı Ressamlarının Gözünden Çalgıcı Cariyler”, Kültür ve Sanat, İş Bankası
Yayınları, 1993, sayı 17. s. 4.
185

1618 yılına tarihlenen yerli sanatçılar tarafından hazırlanan Albüm [BL, Sloane
5258]’de her biri büyük ustalıkla çizilmiş yüz yirmi iki minyatür içinde sultandan en
sade halktan kişilere kadar, askeri, sivil çeşitli meslek sahiplerini tanıtan minyatürler
bulunmaktadır. Albüm içinde, Kuzey Afrikalı kadın, Çerkes Avrat, kadıncık, kız, fahişe,
çalpareli, Habeş karısı, tütün içer, kemençe çalar, def çalar, çeng çalar, çegane ile oynar,
hamama gider ve hamamda başlıkları altında kadın minyatürleri mevcuttur. Bu albümde
elinde hamam tası tutan kadın minyatürü I. Ahmed Albümü’ndeki çıplak kadın
tasvirini hatırlatmaktadır (Resim 90) Kadının ayakları suyun içindedir. Belinden
itibaren kasıklarını örten kumaş açılmak üzereyken gösterilmiştir. Kasıklarını örten
peştamal şeffaf değil daha koyudur. 100 Kadın betimlemeleri içinde çalpare tutan, çeng
ve kemençe, def çalan figürler Osmanlı tipleridir. Ayrıntılı işlenen kıyafetleri ve
başlıkları, çizmeleri Osmanlı başkentinden kadınlar olduklarını belli eder. Uca doğru
daralan başlıkları XVII. yüzyıl Osmanlı kadın başlığı modasını yansıtacak şekildedir.
Renksiz zemin üzerine yerleştirilen kadın figürlerinden çeng, harp ve kemençe çalanları
oturur vaziyettedir diğerleri ayakta betimlenmiştir. Arka fonda hiçbir nesne ve renk
görülmez. Çekik gözleri ve küçük dudakları ile yüzleri ifadesizdir. Başlıkları altından
görünen siyah saçları I. Ahmed Albümü örneklerinde olduğu gibi önden ikiye ayrılmış
enseye bırakılmıştır. Kulaklarından ayrılarak yanaklarına değen zülüfler başta kalın
uçlara doğru tel tel belirtilmiştir. Bu tarz bir saç tuvaleti I. Ahmed albümünde bahçede
eğlenen kadınlarda görülür (Resim 86).

Tezimize aldığımız tek kadın figürlü örneklerden diğeri gelin minyatürüdür


(Resim 100). Müslüman gelinini gösteren minyatürdeki asılı havlular ve kese düğün
anına işaret etmektedir. XVII. yüzyılın ortalarına tarihlenen kadın figürünün başlığı altı
dar üstü geniş bir terpuştur. Terpuşu üzerine iki sorguç takmıştır. Üç benek motifli
kırmızı duvağı çok uzundur. Vücut ölçüleri hayli orantısız resmedilmiştir.

Topkapı Sarayında bir Albüm’den alınan [TSMK, H. 2132/4] başkentli hanım


minyatürü (Resim 101) XVII. yüzyılın ikinci yarısında İstanbullu müslüman Osmanlı
kadınlarının giyimlerini göstermesi açısından çok değerli bir örnektir. Nakkaş, hırka

100
Nermin Sinemoğlu, “ Onyedinci Yüzyılın İlk Çeyreğine Tarihlenen Bir Osmanlı Kıyafet Albümü”,
Aslanapa Armağanı, İstanbul, 1996, Resim 21, 22, 23, 24, 25, 26.
186

kumaşının ve başlığın deseni gibi çok küçük ayrıntıları işlemiştir. Genç kadın ayakta tek
eli belinde betimlenmiştir. Bu duruş şekli Osmanlı albüm resimlerinde rastlanan bir
vücut hareketidir. Siyah mürekkeple yapılan (Resim 96) örnekte de genç kadın bir eli
belinde ayakta durmaktadır. Başkentli kadın tek elini beline dayamış diğer eli ile
elbisesinin açık yakasını tutmuştur. Nakkaş Levnî’nin kadın figürlerinde olduğu gibi
açık yaka içinden memelerin bir kısmını göstermiştir. Üstte dar alta doğru genişleyen
vücut Osmanlı tek kadın betimlemelerinin genel özelliğini yansıtmaktadır. Nakkaş
kadının takılarını tüm ayrıntılarla işlemiştir. Murassa bilezikleri ve yeşil taş küpesi ilgi
çekicidir.

Tek figürlü kadın minyatürlerinde, figürler ellerinde gül ve karanfil gibi çiçekler
taşımaktadır. Elinde çiçek tutan kadın ve erkek kadın figürlerinin Türk sanat tarihinde
uzun bir geçmişi vardır. Uzun bir geçmişi vardır. Osmanlı sanatında, özellikle Fatih
portrelerinde gördüğümüz bu tavır nakkaş Levnî’nin eserlerine kadar uzanır. Meyve
taşıyorlarsa genellikle nar tutarken gösterilmişlerdir. Bazı kadınların ellerinde sürahi
bazılarında ise yelpaze vardır. Bu kadınlar cariye olabilir. Haremde eğlenceyi gösteren
minyatürler de (Resim 85, Resim 73) cariyelerin ellerinde yelpaze, içki kasesi ve sürahi
gibi görevlerine işaret eden nesneler bulunmaktadır. Özel dans kıyafeti içindeki rakkase
elinde çalpareler ile betimlenir. Ellerinde meyve, çiçek, kitap, mendil, çalpare taşıyan
kadın figürü örnekleri I. Ahmed Albümü’nde yer alır. Daha erken ve daha geç tarihli
albümlerde bu betimleme tarzı devam etmekle birlikte özellikle bir müzik aleti çalan
kadınların daha çok resmedildiği görülür. BL, Sloane 5258’de kayıtlı yerli sançtılar
tarafından yapılan Albüm bu fikri destekler mahiyettedir.

XVIII. yüzyıl öncesi Osmanlı minyatüründe, Levnî ve daha sonraki sanatçıları


etkileyen sanatçılardan Musavvir Hüseyin’in kadın betimlemeleri çok önemlidir.
Nakkaşın kadınları sadece sembolik bir ifade ile resmetmediği onları canlı ve çekici
bireyler olarak betimlediği düşünülmektedir. 101 Hüseyin İstanbulî’ye atfedilen bu albüm
resimleri içinden bu teze alınan, müzisyen kadınları (Resim 103) ve Osmanlı
hareminden Haseki ve onun çevresindeki cariyeleri betimleyen minyatürler önemlidir.

101
H. G. Majer, “ Indivilualized Sultans.”, s. 466.
187

Nakkaş Hüseyin’in kendisine sipariş veren Avrupalıların Osmanlı hareminden kadın


betimlemelerine ve müzisyen cariyelere ilgi duyabileceğini düşündüğü için albümlerde
bu kadınların resmedildiği sanılmaktadır. 102

Bu minyatürler Osmanlı toplumunda sosyal hiyerarşinin en tepesinde duran


kadınları ve bunların yanı sıra dönemin müzisyen gibi sanatçılarını ve cariyeleri
göstermesi bakımından önemlidir. Musavvir Hüseyin’e atfedilen bu minyatürlere
bakıldığında sanatçının iç mekan betimlemelerinde kadınların dekoltelerini çok belirgin
resmettiği görülmektedir. Dekolte hususunda hasekiye hizmet eden cariye ve haseki
arasında herhangi bir fark gözetmediği anlaşılmaktadır (Resim 103).

Dekoltelerin bu kadar belirgin olması sanatçının stilindeki en belirgin yanlardan


biri olarak görülmekte ve 16. yüzyıla ait elinde bir küre tutan hasekinin kapalı giyinişine
bakılarak Hüseyin’in kadınları betimlerken kullandığı belirgin tarz ayırd
edilmektedir. 103

XVI. yüzyılda üretimi başlayan ve başlangıçta Avrupalılar için hazırlanan


kıyafet albümleri için, XVIII. yüzyıla gelindiğinde ciddi bir talep oluşmuş ve daha sonra
bu albümler daha sonra yavaş yavaş Osmanlı elitinin de ilgisini uyandırmıştır. Kıyafet
albümlerinde, albümü yapan nakkaş veya ressam Osmanlı toplumunda farklı din
mensuplarının kullandığı renge ve elbisenin malzemesini doğru resmetmeye gayret
etmiştir. 104

Sonuç olarak, Osmanlı sanatında İran minyatürü ile eş zamanlı olarak ortaya
çıkan albüm yapma geleneği, Osmanlı minyatüründe XVII. yüzyılla birlikte farklılaşan
konu yelpazesinde en ağırlıklı üretim alanlarından biridir. III. Murad’dan sonra Sultan I.

102
Hans Georg Majer, “ Gold, Silber und Farbe, Musavvir Hüseyin, ein Meister der Osmanisschen
Miniaturemalerei des spaten 17. Jahr-hunderts”, Studies in Otoman Social and Economic Life/Studien
zu Wirstshaft und Gesselschaft im Osmanischen Reich, yayımlayan R. Motika, C. Herzog, M.
Ursinus, Heildberg, 1999, s. 28.
103
H. G. Majer, “ Gold, Silber und Farbe.”, s. 28.
104
Leslie Meral Schick, “ The Place of Dress in pre-modern Costume Albums”, Otoman Costumes
From Textile to Identity, edit. Suraiya Faroqhi and Christoph K. Neuman, Eren Yayınları, İstanbul,
2004, s. 95-101.
188

Ahmed için hazırlanan albüm, Osmanlı sultanlarından başlayarak toplumun çeşitli


kesimlerinden kadın ve erkekleri betimlemektedir. Bir dere kenarına eğlenmek için
giden ve burada şehir asayişini sağlayan görevlilere yakalan tiplerden (Resim 91), yaşlı
ve çıplak kadın imgesine kadar toplumdan farklı kadın tipleri yansıtan minyatürler
Osmanlı sanatında konu açısından yeni bir alanın habercisidir.

XVI. yüzyılın son zamanlarından itibaren başlayan ve XVII ve XVIII. yüzyılda


üretimi hızla artan önce batılılar ve daha sonra da Osmanlı eliti için hazırlanan kıyafet
albümleri müslüman, gayr-i müslimleri ve çeşitli milletlerden ve mesleklerden kadınları
göstermesi açısından önemlidir. Kıyafet albümünde hangi kadınların betimlenmek için
seçildiği detaylı olarak incelendiğinde, hem albümü yapan sanatçının ve albümü satın
alan batılının veya Osmanlının, imparatorluktan hangi kadın tiplerini öne çıkardığı veya
ne gibi şemalar takip ettiği anlaşılabilir.

3.3.2 Osmanlı Dışı Tipler

Osmanlı dünyasını farklı din ve kültürlerden insanlarla karşı karşıya getiren


savaş olgusu, minyatürde ağırlıklı olarak işlenen bir konudur. Doğal olarak Osmanlı dışı
kadın tipleri, Osmanlı idaresini temsil eden kişilerin muharebelerini betimleyen
minyatürlerde karşımıza çıkar. Bu betimlemelerdeki kadınların kimliği, minyatürdeki
figürlerle ilişkisine ve konuya göre değişir. Savaş sahnelerindeki Osmanlı dışı kadınlar,
savaşın izleyicisi veya esir olarak betimlenmiştir. Savaş minyatürleri dışında, sultanın
avlanması, fethedilen bir toprakta kutsal yerlerin ziyareti, sultanın adaleti yerine
getirmesi ve sosyal hayat sahnelerinde de yer alırlar. XVIII. yüzyıl öncesi Osmanlı
minyatüründe, Osmanlı dışı kadınlar tarih yazmaları içinde ve albümlerde gösterilir.

Kanuni Sultan Süleyman döneminden yazılan ve resimlendirilen, tarihi


konularda resimlenmiş ilk eser olma özelliğini taşıyan Selimnâme 105 [TSMK, H. 1597–
98], savaş sahnelerinde Osmanlı dışı tipleri göstermesi bakımından da önemlidir. Şam
Kalesi’nin fethinde doğulu müslüman kadınlar pencerelerde şaşkın vaziyette savaşın

105
Zeren Akalay, “ Tarihi Konuda Türk Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, cilt III, İÜ EF Yayınları,
İstanbul, 1970, s. 151.
189

seyrini takip etmektedir (Resim 21). Kıyafetleri ve özellikle başlıkları aynı eserde II.
Beyazıd’ın cenazesinde (Resim 23) ağlayan Osmanlı kadını olması muhtemel kadınların
kıyafetleri ile benzerlik arz etmemektedir. Nakkaş Osmanlı dışı tipleri resmederken
yöresel unsurlara dikkat etmiş olmalıdır.

Teze alınan ikinci örnek Şehname-i Âl-i Osman ‘ın dördüncü cildi
Osmannâme’de [NYHPK] Aydos Kalesinin fethini anlatan minyatürdür (Resim 27).
Bizans zamanında başkente gelebilecek saldırıları önleyen bir konuma sahip Aydos
Kalesi 1328 ‘de Orhan Bey zamanında, gaziler tarafından fethedilir. Kalenin
fethedilmesi kale tekfurunun kızının müslüman gazileri içeri alması ile gerçekleşir.
Bizanslı genç kadın daha sonra gazilerin başındaki genç liderle evlenir. 106 Minyatürde,
kaleyi fethetmek için gelen Osmanlı erlerinden Abdurrahman Gazi’nin, kaleye
tırmanması için yardım eden Bizanslı bir kadın gösterilmiştir. Genç kadın saçlarını
kaleden aşağı sarkıtmış Osmanlı erinin sura tırmanmasını beklemektedir.

Wittek Aydos Kalesi’nin fethini anlatan bu romantik hikayenin, XV. yüzyılın


sonlarına doğru tarihçi Aşıkpaşazade tarafından söylendiğini ve daha sonra bazı önemli
değişikliklerle gene II. Beyazıd dönemi tarihçilerinden Neşrî tarafından tekrar edildiğini
belirtmektedir. 107 Osmannâme’nin [NYHPK] yazılış ve resimleniş tarihinden yarım
yüzyıldan fazla bir zaman öncesine denk gelen bu iki tarihçinin eseri,
Osmannâme’deki [NYHPK] hikayeye kaynaklık etmiş olmalıdır.

Kale tekfurunun kızı ve onun arkasında olayı seyreden Bizanslı diğer iki kadın,
bu eserin başka minyatürlerindeki Osmanlı kadınları gibi giyinmiştir. I. Murad’ın kızı
Nefise’nin, babasından kocasının affedilmesi talebini betimleyen minyatürde (Resim
29) Nefise ve arkasında ona eşlik eden kadınlar ve Sultan Osman’ın Şeyh Edebali ile
sohbetinde (Resim 28) sohbete kulak misafiri olan kadın’ın başlığı ve kıyafetlerini
oluşturan parçalar ile Bizanslı genç kadının giyinişi birbirine çok benzer.

106
Paul Wittek, “ The Taking of Aydos Castle: A Ghazi Legend and Its Transformation”, Arabic and
Islamic Studies In Honor of Hamilton A.R. Gibb, edited by George Makdisi, Leiden 1965, s. 662.
107
P. Wittek, “ The Taking of Aydos Castle”., s. 662.
190

Osmanlı nakkaşının bu kadınları Bizanslı gibi değil de Osmanlı kadını gibi


giydirmesi çok ilgi çekicidir. NYHPK koleksiyonunda saklanan eserin metnine
ulaşılamadığı için nakkaşın neden böyle resimlemeyi seçtiğini tam olarak
açıklanamamaktadır. Fakat Wittek’in Aşıkpaşazade’ den aktardığı hikayeye göre
tekfurun kızı rüyasında Hz. Muhammed’in onu kuyudan kurtardığını ve ona ipek
elbiseler giydirerek yıkadığını görür. Daha sonra İslam peygamberini savaşan Osmanlı
askerleri arasında görerek tanır, ne yapması gerektiğini anlar ve Osmanlı askerlerine
yardım eder. 108

Osmannâme metninde geçen hikaye benzer bir gidiş izliyorsa nakkaşın


peygamberi rüyasında görerek ne yapması gerektiğini anlayan bir Bizanslı kadını
müslüman Osmanlı kadınları gibi betimlemesi anlaşılabilir. Fakat Bizanslı kızın
arkasında bekleyen iki kadının neden benzer giydirildiği açıklanamaz. Bu durumda daha
güçlü bir ihtimal olarak nakkaşın hali hazırda kullandığı kadın şemasını, Aydos Kalesi
tekfurunun kızına ve yanındaki kadınlara uyguladığı düşünülebilir.

1558 tarihli Süleymannâme [TSMK H. 1517] Osmanlı dışı kadın tiplerinin


betimlenmesi açısından çok zengindir. Rodos’un fethini konu alan minyatürde (Resim
34) kadınlar savaşın izleyicisi durumundadırlar. Siyah uzun saçları ortadan ikiye açılmış
uzun kollu yakasız elbiseler giymişlerdir. Hıristiyan olması muhtemel bu kadınlar
gözleri önünde öldürülen Rodoslu erkekler için üzülmektedir.

Süleymannâme [TSMK H. 1517]’de Kraliçe İsebella’yı gösteren bir sahne,


sıcak bir çarpışma ve savaş minyatürü olmamasına rağmen, Sultan II. Süleyman’ın
Macaristan seferi sırasında gerçekleşmesi ve Osmanlı dışı kadın tipini barındırması
açısından bu grupta değerlendirilebilir. Minyatür, bir benzerinin bulunmayışı açısından
çok önemlidir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Macaristan seferi esnasında çocuk kral
Stephan’ı kabul etmesi betimlenmiştir. Osmanlı tarihçileri arasında Stephan’ın sultanın
huzuruna kimin tarafından getirildiği hususunda değişik haberler bulunmaktadır. Eserin
yazarı Arifî, çocuğun kraliçe tarafından bizzat getirildiğini söylerken bazı tarihçiler,

108
P. Wittek, “ The Taking of Aydos Castle.”, s. 665.
191

bakıcısının kucağında olduğunu belirtmektedir. Süleymannâme [TSMK H. 1517]


hakkında müstakil bir çalışma yayınlayan Atıl, bu minyatürdeki kadının Kraliçe İsebella
olduğunu söylemektedir. 109 Minyatürdeki kadının Meryem tasvirlerini hatırlatacak
kadar gösterişli giyinişi ve Osmanlı sultanı huzurunda ayakta betimlenmesi gibi
detaylar, bu kadın imgesinin bir kraliçe olabileceğini düşündürmektedir.

Süleymannâme’de [TSMK H. 1517] savaş sahnesi dışında, Osmanlı kitap


resminde başka bir örneği olmayan devşirme toplanmasını gösteren bu minyatürde
(Resim 35) bir Hıristiyan kasabasında çocuklarından haber soran kadınlar
görülmektedir. Çocukları devşirmekle görevli Osmanlıların dışında, minyatürde çok az
erkek görülmektedir. Siyahlar içindeki yaşlı kişi bir rahip olmalıdır. Çocuklarının
gelecekte karşılaşacakları durumlarla ilgili sorular sordukları düşünülebilecek bu
kadınların tek bir tip değil farklı farklı betimlendiği görülmektedir. Omuzlardan aşağı
sarkan ve gerdanlarını açıkta bırakan örtüler ve belden büzgülü elbiselerin renkleri de
farklıdır.

Osmanlı dışı kadın tipini, savaş sahnesinde gösteren başka bir minyatür,
Şehinşehnâme I [İÜK, F. 1404]’de yer alır. Eser, Seyyid Lokman tarafından yazılmış,
1581 yılında Şirazlı Alaaddin Mansuri tarafından Farsça istinsah edilmiştir.
Minyatürlerin Nakkaş Osman ve ekibinin atölyesinden çıktığı düşünülmektedir. 110
Hafsa Kalesi’nin, Haydar Paşa tarafından fethedilmesini anlatan sahnede (Resim 39)
Tunuslu bir erkekle birlikte kaleden çıkan iki kadın gösterilmiştir. Binaların üzerindeki
hilal alemlerinden ve erkeklerin başlarındaki sarıklardan bu yörenin İslam toprakları
olduğu anlaşılır. Kadınlar daha önce Rodos’un fethinde gördüğümüz tipler gibi (Resim
34) başları açık şekilde betimlenmiştir. Nakkaş Osman ve ekibinin elinden çıkan,
kundaktaki bebeğiyle kaleyi terk eden kadın imgesi, aynı nakkaş grubu tarafından
Hünername I [TSMK, H. 1523]’de, I. Murad’ın Vize, İnceğiz ve Çatal Burgaz
fetihlerini betimleyen minyatürde (Resim 48) tekrar edilmiştir. Hünernâme’deki genç
kadının kucağında da kundaklı bebek vardır. Belden büzmeli uzun sarı bir elbise giyen
kadının erkek esirler gibi ellerinin bağlanmadığı görülür. Aynı nakkaşın elinden çıkması

109
E. Atıl, Süleymannâme., s. 187.
110
İclal Ünlüer, Şehinşehnâme I, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, s. 5.
192

muhtemel bu iki minyatürde de kadınların yüz ifadeleri çok belirgindir. Nakkaş savaşın
sıkıntılı ağırlığını bu iki kadına yüzüne yansıtmıştır.

Şehinşehnâme I’de, Osmanlı dışı kadınları betimleyen savaş konulu


minyatürlerden biri Tatar Hanı Mehmed Giray’ın Gencelileri esir etmesini konu alır.
Kadınları esir etmek için kaçıran askerler ve bir tarafta esir edilmiş kadınlar, erkekler ve
çocuklar betimlenmiştir [İÜK, F. 1404, 142a]. 111

Osmanlı minyatüründe savaş sahnelerinde, Osmanlı dışı tipleri gösteren en


ilginç minyatürler Nusretnâme [TSMK, H. 1365] ‘de yer almaktadır. Kıbrıs fatihi Lala
Mustafa Paşa’nın Gürcistan ve Azerbaycan’a yaptığı seferi anlatan eser, bu sefere
katılan ünlü Osmanlı tarihçisi Mustafa Ali’nin Gelibolu tarafından yazılmıştır. 112
Alî’nin 1581’de Halep’te kaleme aldığı eserin iki minyatürlü nüshası mevcuttur.
1582’de kopya edilen ilk nüshanın [LBM, Add. 22011] çift sayfa minyatürlerinin biri
dışında Halep’te yapıldığı kabul edilmektedir. Tezimize örnekler aldığımız ikinci nüsha
[TSMK, H. 1365], III. Murad’ın katipleri tarafından kopya edilerek İstanbul’da
resimlenmiştir. Nakkaş Osman’ın minyatürlerinden farklı üslup özellikleri gösteren
tasvirleri yapan sanatçılar arasında XVI. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul
nakkaşhanesinde çalışmaya başlayıp Kazvin üslubunda resimler yapan Safevi
sanatçıların olduğu da düşünülmektedir. 113

Holu ülkesine giren Osmanlı askerlerinin kadın ve çocuklar hariç erkekleri


öldürmesini anlatan minyatürde (Resim 50) bu esere gelen kadar rastlanılmayan bir esir
alma sahnesi ile karşılaşılmaktadır. Erkeklerin öldürülüp kadınların cariye yapılması
gösterilmiştir. Askerlerin kucaklayarak ve sürükleyerek esir aldıkları kadınlar benzer
şekilde giyinmiştir. Elbiseleri Osmanlı kadın giyiminin dışında bir zevk anlayışını ve
kültürünü yansıtır.

111
İ. Ünlüer, Şehinşehnâme I., s. 32.
112
Melahat Yavuz, Topkapı Sarayı Müzesi H. 1365’te bulunan Nusretnâme, İÜ EF Sanat Tarihi
Bölümü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 1977, s. 12.
113
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 62.
193

Nusretnâme [TSMK, H. 1365]’den alınan diğer minyatürde kalenin alınıp


halkın esir edilmesi söz konusudur. Diğer minyatürde olduğu gibi burada da (Resim 51)
erkekler öldürülmüş kadınlar ve çocuklar esir alınmıştır. Sağ ve sol baştaki iki askerin
atının terkisinde bir genç kadın diğerinde ise genç bir erkek çocuk görülür. Savaş
meydanının ortasındaki erkeklerin başları kesilmiştir. Elleri arkadan bağlı bazı erkekler
sıranın kendilerine gelmesini beklemektedir.

Osmanlı minyatüründe, Osmanlı dışı kadınların betimlendiği başka bir eser


Şecaatnnâme [İÜK, T. 6043]’dir. Sultan III. Murad zamanında, Özdemiroğlu Osman
Paşa’nın doğu seferini konu alan yazma, Özdemiroğlu’nun katibi ve tezkirecisi Asafi
mahlaslı Dal Mehmed Paşa tarafından yazılmıştır. 114 Eserin minyatürlerinden birinde
[İÜK, T. 6043, 41b] İranlı Kumandan Partaloğlu’nun sarayının Türkler tarafından
yıkılıp yağma edilmesi anlatılır. Yağma edilen eşyalar küçük balyalar halinde
taşınmaktadır. Yağma edilen şeyler arasında yerli bir kadında vardır. Bir yeniçeri bir
yerlinin karısını kaçırmaya çalışırken gösterilmiştir. Minyatür esir alma sahnesi olarak
değerlendirilebilir. Ereş’in fethi ile hanlara eğlence ve ziyafet tertip edilmesi sahnesinde
[İÜK, T. 6043, 67b] Adil Giray sevgilisi ile sohbet ederken gösterilmiştir. Son olarak
İslam Giray’ın Kırım tahtına geçmesi minyatüründe [İÜK, T. 6043, 21b] İslam Giray’ın
elini öpen tebaasından bir kadın görülmektedir. 115

Osmanlı minyatüründe tarih yazmalarında toplumsal bir tip olarak savaş


sahnelerinde, Osmanlı dışı tipler tasvir edilmiştir. Yaklaşık yüzyıllık dönem içinde
değişik nakkaşlar grubunun elinden çıkan bu minyatürler içinde, kadınların tek bir şema
üzere resmedilmediği görülür. Hünername I [TSMK, H. 1523] (Resim 48) ve
Şehinşehnâme I [İÜK, F. 1404] (Resim 39) ‘de savaş sahnelerinde kadınların
kucaklarında çocukları ile betimlenmesi ortak bir tavır olarak dikkat çeker. Fakat bu
minyatürlerin aynı nakkaş grubunun atölyesinden çıkması tavrın nedenini açıklar.
Nusretnâme [TSMK, H. 1365] ve Şecaatnâme’de [İÜK, T.6043,] zorla esir edilen
kadın imgesi Nakkaş Osman ve ekibinin betimleme anlayışından oldukça farklıdır.

114
Gülay Eren, Asafi Paşa’nın Şecaatnâmesi, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış lisans tezi,
1975, s. 8.
115
G. Eren, Asafi Paşa’nın., s. 20-63.
194

Osmanlı minyatüründe savaş sahnelerinde görülen Osmanlı dışı kadın tipleri için
söylenebilecek en genel ifade, kadınların bu sahnelerde savaşın izleyicisi, savaş esiri
veya savaşta yerlerini terk etmek zorunda bırakılan kişiler olarak resmedildiğidir.
Erkekler öldürülürken, kadınların sağ bırakıldığı veya esir alındığı bu minyatürlerden
çıkabilecek sonuçlar arasındadır. Ulaşılan örnekler itibariyle, kadınların Osmanlı
askerleri tarafından savaş meydanında öldürüldüğünü gösteren minyatür yoktur.

İslam savaş hukukuna göre, savaşan erkekler dışında kalan siviller yani kadın
çocuk ve yaşlılar, savaşla ilgisi bulunmayanlar, sakatlar ve din adamları
öldürülmemektedir. Kadın ve çocukların esir alınabileceklerini İslam dinin tüm
mezhepleri kabul etmektedir. 116 Fakat Osmanlı minyatürü örneklerinde, İslam savaş
hukuku prensiplerine uyulduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ve kadınlar resmedilirken gerek
duruş gerekse kıyafet açısından tek bir şema üzerinden hareket edilmediği açıktır.
Kadınların kıyafetleri resmedilirken yöresel unsurlara ne kadar dikkat ettikleri daha
kapsamlı bir kıyafet tarihi çalışmasının konusudur. Değerlendirme yapabilmek için,
figürün ait olduğu kültürde kadın modasını bilmek ve imajın ne kadar gerçekçi olup
olmadığını tespit etmek gerekmektedir.

Ulaşılan XVI ve XVII. yüzyıl Osmanlı minyatürlerinde, Osmanlı dışı kadın


tiplerini gösteren betimlemelerin toplandığı ikinci grup, Osmanlı sultanlarını, adaletin
koruyucusu, sağlayıcısı ve temsilcisi olarak gösteren minyatürlerdir. Osmanlı tarih
kitapları içinde bu temanın Osmanlı nakkaşı tarafından görselleştirilmesi sırasında hem
Osmanlı tiplerinin hem de Osmanlı dışı tiplerin kullanıldığı görülür. Bu temayla buraya
alınan ilk örnek, Çelebi sultan Mehmed’i Eflak Seferi’ne giderken Tuna Nehri
kenarında Urusçuk’da kovandan bal çalanları cezalandırırken gösteren (Resim 49)
minyatürdür. Hünernâme I [TSMK, H. 1523]’deki minyatürü açıklayan metnin yazarı
Lokman, önce adalet güneşinin ışığının altmış senelik ibadetten daha hayırlı olduğu
hadisiyle konuya girer. Padişah Rusçuk’ta bulunduğu sırada, ordudan bazı kişilerin
halka ait bal kovanlarını zorla bozup yediklerini öğrenir, bu olayın etkisi ile halkta

116
Ahmet Özel, “ İslamda ve Günümüz Devlet Hukukunda Savaş Esirleri”, İslâm Hukuku
Araştırmaları Dergisi, S. 1, 2003, s. 110-111.
195

zulüm ve düşmanlık eserleri görür ve musahiplerinden İsa Bey’i belli etmeden durumu
örenmekle görevlendirir. Bir yaşlı kadın oradaki leventleri işaret eder. Karabıyık
namında birisi elebaşı olması nedeniyle öne geçer. Padişah doğruyu söylemek ve
kovanların değerini vermek şartıyla suçunun bağışlanacağını belirtirse de Karabıyık
inkar eder. Padişahın kapıcılar kethüdasına şunların içinde başına kovan arısı çöken
kimse, onu sıkıca bağlayıver demesi üzerine Karabıyık acaba başımda kovan arısı var
mı diye ellerini başına götürür. Böylece suçlu tespit edilerek cezalandırılır.
Metrukatından bal parası iki katıyla alınır. 117

Nakkaş, minyatürde (Resim 49), kitabın metine uygun olarak sultanı kapıcılar
kethüdası ile konuşurken göstermiştir. Soldaki erkek grubu içinde sultanın sözleri
üzerine telaşlanarak ellerini kavuğuna götüren bir erkek betimlenmiştir. Bu erkek
kovanları bozan Karabıyık olmalıdır. Minyatürde metinle uyumsuz olan en önemli
ayrıntı, şikayet edenin yaşlı bir kadın olmamasıdır. Osmanlı askerleri ve sultanın
çembere aldığı Uruscuk halkından olması muhtemel üç kişi içinde sadece bir kişi
yaşlıdır o da erkektir. Yaşlı erkekle konuşan kadın gençtir ve yanında bir kız çocuğu
bulunmaktadır. Genç kadının ve kızının elbiseleri, Osmanlı kadın giyiminden farklıdır.
Nakkaş Osman’ın atölyesinden çıkan esir kadın imgesinin kıyafetleri ile (Resim 48) bu
kadının kıyafeti de birbirine benzemez.

Adalet teması çerçevesinde, Osmanlı dışı kadın tipinin betimlendiği bir diğer
minyatür (Resim 99) IV. Murad döneminin önemli devlet adamlarından Kenan Paşa’nın
Rumeli eyaletlerindeki isyanları bastırmasını ve Kırım Kazakları ile Karadeniz’de
yaptığı savaşı konu alan Paşanâme [LBM, Sloane 3584] isimli eserde yer alır. Yazma
Kenan Paşa’nın 1626–1629 yılları arasında Rumeli’de Arnavut isyancıların bozduğu
düzeni yeniden inşa etmesi hizmet için Kırım’a gönderilmesini konu alır. 118

Minyatürde (Resim 99), Arnavutlara karşı haklarının savunulmasını isteyen


halkın Kenan Paşa’yı Drama yolunda karşılaması gösterilmiştir. Adaleti

117
Filiz Çağman, “ Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın.”, s. 105-106.
118
Norah M. Titley, Miniatures From Turkish Manuscripts Catalogue and Subject Index of
Paintings in the Brıtısh Library and the British Museum, Londra, 1981, s. 71.
196

gerçekleştirmesi beklenen Osmanlı paşası bir grup askerle birlikte geçiş yapmaktadır.
En alt düzlemde kadınlar, çocuklar ve erkeklerden oluşan halk paşaya seslerini
duyurabilmek amacıyla kollarını uzatmaktadır. Halk arasındaki üç kadından biri
kucağında bir çocuk taşımaktadır. Diğerlerine göre da sakin bir tavır içindedir. Ortadaki
kadın paşaya yönelmiş ve yalvarır bir ifade takınmıştır. En sağdaki kadın ise kundaktaki
bebeğini yere bırakmış el kol hareketleri ile gayet canlı betimlenmiştir. Kadınların
kıyafetleri Osmanlı kadınının kıyafetlerinden oldukça farklıdır. Köylü kadınların
başında başlıklar bulunmaktadır. Kucağında çocuk taşıyan kadının önlüğü yakalı
gömleği ile bu tipi en iyi temsil edenler arasındadır.

Osmanlı dışı kadın tiplerinin görüldüğü başka bir grup minyatür gündelik
yaşamdan kesitler sunar. Bu minyatürler genel olarak Osmanlı, hayırseverliğini, sevilen
bir yönetici olduğunu göstererek sultanın imajını gösterir. Betimlemelerdeki kadınlar
yine halktan kişilerdir.

Hünernâme II ‘den [TSMK, H. 1524] tezimize aldığımız ilk minyatür, Sultan


Süleyman II’ı Bağdat etrafında avlanırken bir kadının padişaha bir sepet nar hediye
etmesini konu alır (Resim 58). Bu minyatür sultanın sevilen bir yönetici olduğu
vurgusunu vermek üzere kurgulanmış olmalıdır. Gerçekte yaşanmış bir olay olması
durumunda bile nakkaşın sultanın başından geçen bazı olayları eleyip, sultanın yönetici
olarak imgesini güçlendiren bir sahneyi seçmesi ilgi çekicidir. Osmanlı başkentinden
çok uzaklarda Kanuni Sultan Süleyman’a bir sepet nar hediye eden yaşlı kadın,
yanındaki yaşlı erkek ve çocukla birlikte toplumun zayıflarını temsil etmektedir.

Bu minyatürdeki yaşlı kadın Osmanlı başkent kadınları gibi giyinmiştir. Geniş


yenli beyaz feracesi ve üzerine bağladığı yaşmak, Osmanlı kadınlarının sokak
kıyafetlerini göstermektedir. Aynı eserde Kanuni Sultan Süleyman’ın İmam Hüseyin
Ravzası’ni ziyaretini gösteren minyatürde (Resim 57), kadınlar sultanının ziyaretinin
izleyen yöre kadınları olarak resmedilir. Osmanlı sultanını görebilmek için
pencerelerden sarkan bu kadınların beyaz başörtüleri daha yöresel özellik
göstermektedir. Nakkaş Osman ve ekibinin soğan kubbeler ile mimari ve kadın
betimlemelerinde yerel kültür unsurlarına daha çok dikkat ettiği görülür.
197

Sultanın hayırseverliğini konu edinerek Osmanlı sultanın imajını güçlendirdiğine


inandığımız minyatürlerden biri gene Hünernâme II’de [TSMK, H. 1524] yer alır.
Sultan Selim’in hac dönüşü yolunda, sekizinci konağa su kuyuları kazdırarak ve güzel
bina yaptırarak hayır yapması betimlenmiştir (Resim 55). Bu minyatürde bedevi iki
kadın görülmektedir. Çöldeki gündelik yaşamın parçası olarak gösterilen kadınlardan
biri yün eğirmekte diğeri ise çocuğu ile ilgilenmektedir. Kadınların beyaz başörtüleri
yanaklarına düşen perçemleri ve renkli geniş elbiseleri ile Osmanlı kadını
betimlemelerini hatırlatmaktadır.

Sonuç olarak XVIII. yüzyıl öncesi Osmanlı minyatüründe, Osmanlı dünyasının


başka bir kültürle ve coğrafya ile yüz yüze geldiği, savaş, av, kutsal mekanların ziyareti
gibi olayları betimleyen minyatürlerde Osmanlı toplumu dışından kadın tipleri
resmedilmiştir. Bu minyatürlerdeki kadın imgesi için tek bir kalıp yoktur. Doğulu
kadınlar ile başkentin batılı kadınları aynı şekilde resmedilmemiştir. Kıyafetleri
üzerinde yapılacak detaylı bir inceleme Osmanlı nakkaşının, yöresel ve kültürel
unsurları ne kadar gerçeklikle yansıttığı hakkında daha rahat bilgi verilebilir. Kraliçe
İsebella dışında minyatürdeki kadınlar isimsiz halktan kişilerdir. Nakkaşın fırçasındaki
belirgin üslup, yüz hatlarına ve imgenin anatomik özelliklerine karar vermektedir.

3.3. Edebiyat Tipleri Olarak Kadın

Osmanlı minyatüründe edebiyat konulu eserlerin resimlenmesi, XV. yüzyılda


başlamış XVI. yüzyıl boyunca sürmüş, XVII. yüzyılda önemini yitirmiştir. Türkçe veya
Farsça kaleme alınan edebiyat konulu minyatürlü yazmaları divanlar, mesneviler, beş
mesneviden oluşan hamseler, şiir derlemeleri olan mecmualar, atasözleri ve öyküler
119
oluşturur. Dünya kütüphanelerine dağılan edebi eserlerin hepsini görmek ve tüm
kadın figürlerini değerlendirmek mümkün değildir. Tek bir Leyla ile Mecnun
mesnevisinin bile farklı dönemlerde hazırlanmış birçok nüshası mevcuttur. Bu sebeple,

119
Banu Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 89.
198

farklı kadın imgelerini temsil edebilecek birkaç minyatür seçilmiş ve


değerlendirilmiştir. Edebi kadın tipinin betimleyen minyatürlerin ana temalarından biri
aşktır. Bu tezde ağırlıklı olarak ünlü aşk hikayelerinin kadın kahramanlarını gösteren
yayınlanmış sahneleri ele alınmıştır.

Günümüze ulaşan edebî yazmalar içinde sevgili olarak kadın imgesini barındıran
eserlerden biri Sultan II. Mehmed döneminden (1451–1481) gelir. Badi’ el-Din el-
Tebrizî’nin Dilsûznâme [OBL, M.S. Quseley, 133] isimli eseri, Osmanlı döneminin
ikinci önemli sanat merkezi olan Edirne’de hazırlanır. Bu eserle birlikte tarihlenebilen
ve tanınabilen ilk Osmanlı minyatürleri görülmeye başlar. 120 Yazmanın beş minyatürü
Türkmen okulunun etkilerini taşısa da güllerin betimlenmesi, çizgilerin sertliği ve
kadınların başlıkları Türk zevkini yansıtan belirgin özelliklerdir. 121 Minyatürler gül ile
bülbülün şiirsel aşk hikayesini anlatmaktadır. 122

Dilsûznâme [OBL, M.S. Quseley, 133] minyatürlerinden tezimize aldığımız bir


örnekte (Resim 9), iki sevgili gül bahçesinde gösterilmiştir. Genç kadın erkeğin
sağındadır. İki sevgilinin elinde, bülbülün güle sunduğu gibi bir mendil bulunmaktadır.
Sevgililerin elbiseleri birbirine çok benzer. Ayırt edici tek şey genç kadının başlığıdır.
Başlık XV. yüzyıl Osmanlı kadın başlığı hakkında fikir vermektedir. Eserin başka bir
minyatüründe de [OBL, Ms, Quseley, 133, y.49a] sol tarafta güllerin önünde bekleyen
kadının giyim tarzı ve başlığı gül bahçesindeki kadın sevgili ile çok benzemektedir. 123

Edebi kadın tiplerini barındıran başka bir eser Hamse-i Hüsrev Dehlevî
[TSMK, H. 799]’dir. Mahmud Mîr el-Hacc tarafından 1498’de kopya edilen yirmi sekiz
minyatürün yirmi tanesi Herat resim atölyesinden çıkmadır. Diğer sekiz minyatür
Osmanlı Türk üslubundadır. Tamamlanmadan Osmanlı sarayına getirilen eserin boş
yerlerine Sultan II. Beyazıd zamanında eklemler yapılmış olmalıdır. Atasoy ve Çağman

120
Esin Atıl, “ The Otoman Miniature Painting Under Sultan Mehmed II,” Ars Orientalis, 1973, sayı 9,
s. 106.
121
N. Atasoy,-F. Çağman, Turkish Miniature., s. 17.
122
Nurhan Atasoy, Hasbahçe., s. 126.
123
Esin Atıl, “ The Otoman Miniature Painting Under Sultan Mehmed II”., Figure 2.
199

1498 yılına tarihlenen bu minyatürlerin İran minyatür sanatı etkisinde olduğunu fakat
mimari yapılar itibariyle yeni Osmanlı üslubunu yansıttığını söylemektedir. 124

Behram Gur, Sasani krallarından biridir. Devletin ileri gelenleri krallarının av


merakından oldukça rahatsızdır. Onu hastalığa varan bu düşkünlüğünden kurtarmak
üzere, veziri yedi köşk inşa eder. Bu köşklerin her birine de yedi iklimin
imparatorlarının kızlarını yerleştirir. Böylece kral avdan vazgeçer ve vaktini bu
125
prenseslerden hikayeler dinleyerek geçirir. Minyatürde, dünyanın yedi bölgesini
temsil eden, Hindistan, Çin, Harezm, Siklap, Mağrip, Rum, Fars diyarlarının
prensesleri 126 Behram Gur ile müzisyenler eşliğinde eğlenirken gösterilmiştir. Yedi
minyatürden tezimize aldığımız üç örnekten beyazlar içindeki kadın (Resim 18) Rum
diyarının prensesidir. Osmanlı nakkaşı, Behram Gur’un eğlencesini tasvir eden
minyatürlerde merkezde hem sultanı hem de ona eşlik eden prensesi betimlemiştir.

Rum prensesin olduğu sahne (Resim 18) dışında diğer minyatürlerde (Resim 16,
Resim 17), Behram Gur’dan başka erkeklerde betimlenmiştir. Müzisyen ve hizmetkar
erkeklere aynı görevlerde kadınlarda eşlik etmektedir. Üç minyatürde de sultana eşlik
eden sevgili kadın imgesi ayrı bir halı veya platform üzerinde betimlenmiştir. Her bir
diyarın prensesi ve hizmetkarları gibi köşkünde rengi değişmektedir. Behram Gur her
bir prensesin elbisesi ile aynı renkler giymektedir. Osmanlı nakkaşı prensesi elbisesinde
fazla altın kullanarak (Resim 17) veya kürklü kaftan giydirerek (Resim 16)
müzisyenlerden ve hizmetkar kadınlardan ayırmaktadır. Bu minyatürlerde, kadının
sevgilisinin soluna oturtulduğu dikkat çekmektedir.

Osmanlı minyatüründe, edebi kadın tipini sevgilisi ile birlikte eğlence


meclisinde gösteren başka bir minyatür (Resim 84), 1601 tarihli Destan-ı Ferrûh u
Hûma [İÜK, T. 6043]’da yer almaktadır. Minyatürlerde Nakkaş Hasan’ın fırçası
tanınabilmektedir 127 . Edebi eserin konusu, padişah oğlu Ferruh ile Hitay ülkesi

124
N. Atasoy, Hasbahçe., s.232.
125
N. Atasoy - F.Çağman, Turkısh Miniature.s. P.2
126
L. M. Schick, “The Place of Dress.”, s. 95.
127
Zeren Akalay, “XVI. yüzyıl Nakkaşlarından Nakkaş Hasan Paşa ve Eserleri”, I. MATK, İstanbul 15-
20.X.1973, Türk Sanatı Tarihi Tebliğleri, cilt III, İstanbul, 1979, s. 612.
200

padişahının kızı Hûma’nın kavuşma öyküsüdür. Ferruh’un yakın dostu ve vezirin oğlu
Hürrem ve sevgilisi Dilkuşâ hikayenin diğer kahramanlarıdır. 128 İki sevgili bir beyin
bahçesinde eğlenmektedir. Minyatürde, Ferruh’un dışında başka bir erkekte vardır.
Deffaf, udî, rebabî’den oluşan kadın müzisyenler çifti eğlendirmektedir. Hüma’nın
Ferruh’un solunda oturduğu ve Ferruh’un boynuna kollarını doladığı görülür. Behram
Gur ve Yunanlı prenseste olduğu gibi (Resim 18) erkek kadına ikram eder vaziyette
gösterilmiştir.

Hikayenin merkezinde sevgililer olduğu için Destan-ı Ferrûh u Hûma [İÜK, T.


6043]’ nın betimlemeleri içinde on iki sahnede kadın figürü yer almaktadır. Bu
minyatürler içinde en ilginç sahne Hürrem ile Dilkuşâ’nın evlenmesidir [İÜK, T. 6043,
166a]. İki sevgili yatakta betimlenmiştir. 129 Kadın imgesini yatak odasında gösteren
başka bir minyatür, Bağdat eyalet üslubunun hakim olduğu Hümâyûnnâme [TSMK, H.
843]’de yer alır. Hırsızlar evli bir çiftin evini soyarken gösterilmiştir. Kadın ve erkek
giyinik şekilde yataktadır. Kadın korkudan kocasına sarılmıştır. 130

Sevgili olarak kadınları gösteren başka bir minyatür, Camasbnâme [BL, Add.
2492, y.108b]’dedir. Kaynağını Fars edebiyatından alan Camasbnâme’nin ilk örneği,
kainat ve yaradılışla ilgili sorulara İran mitolojisinde verilen cevaplardan
oluşmaktadır. 131 Osmanlı’da tercüme edilen ve resimlenen Camasbnâme’den tezimize
aldığımız minyatürde (Resim 24), Cihan Şah’ın Şemse ile iki kız kardeşini havuzda
yıkanırken seyretmesi betimlenmiştir. Kral Nesir’in kızları olan bu üç genç kadının ilk
halleri güvercindir ve daha sonra kadın suretine bürünürler. 132 Bu minyatür hem ünlü
bir aşk hikayesinin kadın kahramanını göstermesi hem de Osmanlı minyatüründe çıplak
kadın betimlemelerinin genel özelliklerini taşıması açısından önemlidir. Kadınlar,
kasıklarla ayak topukları arasını örten şeffaf etekler giyer. Osmanlı minyatüründe
sevgilinin yıkanırken, aşıkı tarafından izlenmesi teması, Divan-ı Bakî [BL, Or. 7084,

128
Ayşe Ölmez, Destan-ı Ferrûh u Hûma, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü, yayımlanmamış lisans tezi,
1973, s. 6.
129
A. Ölmez, Destan-ı Ferrûh u Hûma., s. 65.
130
M. And, Osmanlı Tasvir., s. 280.
131
Kazım Köktekin, “ Ahmed-i Dai’nin Camasbnâme Tercümesi ve Dili”, Atatürk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 13, 1991, s. 27.
132
Norah M. Titley, Miniatures From Turkish Manuscripts., s. 1.
201

y.67b]’de Hüsrev’in Şirin’i yıkanırken izlemesi minyatürlerinde de karşımıza çıkar


(Resim 72).

Sevgili imgesinin yer aldığı bir diğer edebi eser Mir Ali Şîr Nevâi’nin beş
mesnevisinden oluşan Hamse-i Nevaî’[TSMK, H.802]’idir. Minyatürler Kanuni Sultan
Süleyman devri saray okulunun daha önce gördüğümüz örneklerinden farklı üsluptadır.
Eser Pîr Ahmed bin İskender tarafından 1530-31’de kopya edilmiştir. 133 Pîr Ahmed bin
İskender’in eseri sadece kopyalayan kişi olmadığı aynı zamanda, eseri tezhiplediği,
resimlediği ve ciltlediği belirtilmiştir. 134 Bu eser, Timurlu hanedanlığının son
hükümdarlarından Hüseyin Baykara döneminin ünlü şairi Ali Şîr Nevaî’nin
Hamse’sinin Osmanlı minyatür üslubunda resimlenmiş yegane nüshasıdır. 135

Bu eserden alınan minyatür, farklı milletlerin edebiyatlarında yer bulan ünlü aşk
hikayesi kadın kahramanlarından Leyla’yı (Resim 25) göstermektedir. İki sevgili bir
bahçede karşılaşmış halde betimlenmiştir. Leyla Mecnun’un solundadır. İki sevgilinin
kıyafetlerini oluşturan parçalar aynıdır. Yakaları ve etekleri işli kısa kollu elbiseler,
elbiseleri belde toplayan kumaş kuşaklar ve uzun kollu gömlekler iki sevgili içinde
aynıdır. Kıyafetlerindeki en önemli farklılık başlıklardır.

XVI. yüzyılın sonlarında resimlenen, edebi kadın imgesi barındıran eserlerden


biri de Kıssa-i Şehri Şatran [İÜK, 9303] ‘dır. 1589 yılında istinsah edilen yazmanın
altmış dört minyatüründen otuz dördünün Nakkaş Hasan, otuzunun ise Nakkaş Ali’nin
elinden çıktığı düşünülmektedir. Şatran ismi verilen sembolik bir şehrin hikayesini
anlatan yazmada yirmi bir minyatürde kadınlar görülmektedir. Habeşli bir erkeğe
hizmet eden genç bir cariyeden yatakta görülen iki sevgiliye kadar çok farklı
betimlemelerde kadın imgesi yer almaktadır [İÜK, 9303, 208b, 184b]. Eserdeki aşk
hikayesinin kadın kahramanı Gülbevî sevgilisi Ferahruz ile bir çok sahnede
betimlenmiştir. Eserin minyatürleri arasında, cezalandırılan bir kadının idam edilmemek

133
Filz Çağman, Zeren Tanındı, Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri, Tercüman, İstanbul, 1979,
s. 56.
134
Ayşin Yoltar Yıldırım, “ An Accomplished Artist of the Book at the Ottoman Court: 1515-1530,” M.
Uğur Derman Festschrift, İstanbul, 2000, s. 603-616.
135
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 51.
202

için getirilmesi ve Gülbevî sevgilisi Ferahruz’un bir yatakta resmedilmesi ilgi çeki
minyatürler vardır. 136

Sonuç olarak Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe, edebiyat yazmalarında


kadınlar farklı konuları betimleyen sahnelerde karşımıza çıkar. Doğal olarak bu
minyatürlerde aşk hikayesinin kadın kahramanı daha çok gözükür. Kadınların
göründüğü sahneler genel olarak, iki sevgilinin, buluşması, sohbeti veya eğlence
meclisinde beraber oturarak eğlenmesi şeklindedir. Osmanlı minyatüründe kadın giyim
modasının değişmesi ile paralel olarak, kadınlar farklı başlıklar ve elbiseler içinde
resmedilir. XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başında Nakkaş Hasan ve onunla birlikte
çalışan sanatçıların resimlediği bazı edebiyat eserleri içinde sevgililerin kavuşması,
eğlencesi gibi kalıplaşmış sahneler dışında iki seviliyi yatak gibi daha mahrem
mekanlarda gösteren minyatürlere rastlanmaktadır. Osmanlı minyatüründe edebi tiplere
ilişkin daha kesin değerlendirmeler yapabilmek için bu konunun her bir örnek üzerinden
daha ayrıntılı olarak işlenmesi gerekmektedir.

Kadın Mitologya Yaratıkları

Canavarlar, melekler, şeytanlar gibi mitologya ile ilintili çeşitli yaratıklar,


Osmanlı minyatüründe işlenmiştir. Mitologya yaratıkları arasında sadece imajları değil
kimlikleri de kadın olarak bilinen figürlere rastlanır. Mitologya kadınları diye
niteleyebileceğimiz örneklerden biri bilim konulu y. 1582 tarihli Tarih-i Hind-i Garbi
[TSMK, R.1488]’den alınmadır. Eserin minyatürleri içinde Vak Vak Ağacı’na asılı
cariyeler betimlenmiştir (Resim 45). Kitabın yazarının adı, kitapta açık olarak
belirtilmemiştir. Katip Çelebi kitabın yazarının Mehmet b. Yusuf el-Herevi olduğunu
belirtmektedir. Yazar, eserini Sultan III. Murad’a ithaf etmektedir. Amacı, kitapta
anlatılan yerlerin, gerek coğrafi özellikleri, gerekse yetişen hayvanları ve değerli
madenlerine ait bilgiler vererek, gerekse bu ülkelerin bir gün Osmanlı hakimiyeti altına

136
Semiha Yıldız, Kıssa-i Şehri Şatran’ın Minyatürleri, İÜ EF yayınlanmamış lisans tezi, 1974, s. 2-
92.
203

girmeleri ve İslam kanunları ile yönetilmeleri ile ilgili arzusunu belirterek sultanın
dikkatini yeni dünyaya çekmek olmalıdır. 137

Vak Vak Ağacı efsanesi eski Çin kaynaklarına dayanmaktadır. Arap


edebiyatında farklı biçimde ele alınan, Osmanlı dünyasında Falnâme ve Tarih-i Hind-i
Garbi ‘de yer alan efsane her iki eserde de farklı yorumlanmıştır. Falnâme [TSMK, H.
1703]’de ağacın dallarında fil başı, kuzu, kaplan gibi bazı hayvanların başı ile birlikte
kadın başı da resmedilmiştir. 138 Tarih-i Hind-i Garbi’de ise eserin metniyle uyumlu
olarak ağacın meyveleri sadece güzel cariyeler olarak betimlenmiştir. Minyatürde
kadınlar başlarındaki yapraklarla (Resim 45) ağaca bağlı ve çıplak olarak gösterilmiştir.
Vak Vak Ağacı kadınları hacimsiz çizgilerle belirtilen göğüsleri ile Osmanlı çıplak
kadın betimlemelerinin bir takım özelliklerini yansıtmaktadır.

Eserin metnine göre Vak Vak Adası denilen bir ada vardır. Bu adada hiç insan
yaşamamaktadır. Fakat hepsi tatlı ve hoş kokulu adları ilinmeyen meyveler vardır. Yine
bu adada uçlarında ve dallarında bulunan meyveleri güzel cariyeler olan bir çeşit büyük
bir ağaç vardır. Güzelliklerini ve hoş vücutlarını görenler hayran olmaktadır. Hepsinin
diğer kadınlar gibi göğüsleri ve cinsel organları vardır. Ağacın dallarında meyve gibi
asılı olan kadınlardan bir tanesi koparıldığında iki gün yaşamakta ve sonra ölüp
güzellikleri bozulmaktadır. Ara sıra bazı insanların onlarla cinsel ilişkiye girdikleri ve
zevk aldıkları anlatılmaktadır. 139

Osmanlı minyatüründe mitologya kadını olarak nitelendirilebilecek başka bir


minyatür Acâibü’l-Mahlukât [LBL, Or. 13935]’ta yer almaktadır. Zekeriya bin
Muhammed bin Mahmud el- Kazvînî’nin Acâibü’l-Mahlukât adlı Arapça eseri Sururî
mahlasını kullanan Mustafa bin Şaban tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Gökcisimleri
hayvanlar, yaratıklar, bitkiler ve coğrafya ile ilgili bilgiler içeren eserin farklı tarihlerde

137
Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadîs-i Nev, editör Tülay Duran, Tarihi Araştırmalar Merkezi, İstanbul,
1999, s. 19.
138
M. And, Minyatürlerle Osmanlı., s. 291.
139
Tarih-i Hind-i Garbi, s. 93.
204

hazırlanmış nüshaları mevcuttur. 140 Bu eserin değişik zamanlarda hazırlanmış nüshaları


içinde burç tasvirlerinde kadınların resmedildiği görülmektedir.

Bu eserden teze alınan bir minyatürde (Resim 102) , Vak Vak Adası kraliçesi ve onun
tebaasından üç kadını betimlenmiştir. Kadınlar genel olarak XVIII. yüzyıl öncesi
Osmanlı çıplak kadın betimlemelerinin çizgisel ve yassı çıplaklık özelliklerini taşırlar.
Siyah saçları kalçalarına değecek kadar uzun betimlenmiştir. Omuzda ikiye ayrılan
saçın bir bölümü kasıkları kapatmakta diğeri ise arkaya bırakılmaktadır. Tahtta oturan
kraliçenin başında bir taç görülmektedir.

Falnâme [TSMK, H. 1703]’de Hz. Cebrail’in Yunus Peygamberi, balığın


karnından çıkarmasını gösteren minyatürde (Resim 95) balığın denizde balıklarla
birlikte bir deniz kızı resmedilmiştir. Göğüsleri nokta şeklinde belirtilen genç kadının
saçları Vak Vak Adası Kraliçesi ve tebaası kadınların saçları gibi çok uzundur.
Osmanlı minyatüründe edebi kadın tiplerinin de iki yana taranmış uzun siyah saçlarla
resmedildiği görülür. Özellikle mitologya yaratıkları gibi çıplak betimlenen edebi tipler
bu şekil saçlara sahiptir ( Resim 24).

Sonuç olarak ister edebiyat, ister bilim konulu yazma eserlerde yer alsın,
toplumsal gerçekliği olmayan fanteziden beslenen, gerek kimliği gerekse imajı kadın
olan mitologya yaratıkları Osmanlı minyatüründe yer bulur. İncelenen örneklerde, bu
kadınların çıplak resmedildikleri ve kadınlık organlarının betimlenmekten kaçınılmadığı
rahatça anlaşılmaktadır.

140
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 106.
205

4.DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

4.1. Kronolojik Gelişme ve Yazmalarda Yoğunluk

Osmanlı minyatürü karakterinin görülmeye başladığı küçük boyutlu XV. yüzyıl


edebiyat yazmalarından, imparatorluğun çeşitli kesimlerinden tiplerin işlendiği XVIII.
yüzyıl sonundaki albümlere kadar, uzun bir müddet içinde Osmanlı minyatüründe kadın
imgesi hep var olmuştur. XVI. yüzyıl Osmanlı albümlerinde sıkça betimlenen tek kadın
figürleri, daha sonraki yüzyıllarda gelişerek artmıştır. XVIII. yüzyılda ise, Nakkaş
Levnî tek kadın figürleri ile, önceki devirde başlayan gelişmeleri artırarak devam
ettirmesi ve bazı yeniliklerin denenmesi ile kendisinden sonraki sanatçılara örnek olur.
XVIII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, içki içen, dans eden, hamamdan eve en mahrem
mekanlarda dekolte kıyafetli kadınların ve erotik aşk hikayelerinin işlendiği görülür.

Nakkaş Levnî öncesi Osmanlı minyatürü, yaklaşık iki yüz elli yıl gibi uzun bir
süreci kapsaması, coğrafyadan bilime, edebiyattan tarihe kadar daha çeşitli konu
alanından minyatürleri ihtiva etmesi ve kadın betimlemeleri açısından sonraki döneme
öncülük eden çalışmalara sahip olması nedeniyle zengin bir malzemeyi
barındırmaktadır.

Osmanlı nakkaşlığının ilk örneklerini verdiği XV. yüzyılda Dilsûznâme [OBL,


M.s. Quaseley, 133] ve Külliyât-ı Kâtibî [TSMK, R. 989] gibi edebiyat yazmaları,
edebi tipleri ve bazı toplumsal tipleri barındığı için önemlidir. 1498 yılında Herat’ta
hazırlanan, ancak tamamlanamadan Osmanlı sarayına geçen Hamse-i Hüsrev Dehlevî
[TSMK, H.799], Çin, Mağrip, Rum gibi dünyanın çeşitli bölgelerinden Osmanlı dışı
kadınları resmetmektedir. Bu yüzyılda Amasya’da hazırlanan Cerrâhhiyetü’l-
Hakaniyye isimli tıp yazması ise Osmanlı minyatüründe çok az sahnede yer bulan
meslek sahibi kadınları betimlemiştir.

İstanbul saray nakkaşhanesinin yoğun bir üretim faaliyetine girdiği ve Osmanlı


minyatürünün birçok konusuna ilişkin ikonografik şemayı belirleyen Nakkaş Osman,
Nakkaş Hasan gibi sanatçıların yetiştiği XVI. yüzyıl, tarih kitabı üretiminin zirvede
206

olduğu bir dönemdir. İlk örnekleri XV. yüzyılda ortaya çıkan ve XVI. yüzyılla birlikte
yoğunluk kazanarak XVII. yüzyılın ortalarına kadar kesintisiz devam eden minyatürlü
tarih kitaplarında, toplumsal bir tip olarak Osmanlı kadınlarının resmedildiği görülür.
XVI. yüzyıl başında Selimnâme ve 1550’li yıllarda Arifî’nin yazdığı beş ciltlik
Osmanlı tarihinden günümüze ulaşan Osmannâme ile birlikte, toplumsal tipler tarih
kitaplarında görülmeye başlar.

Klasik Osmanlı minyatür üslubunun oluştuğu bu yüzyılda, şehnamecilik yapan


Seyyid Lokman tarafından Farsça ve Türkçe kaleme alınan, Şehnâme-i Selim Han,
Hünernâme, 1582 Surnâme’si, Eğri Fetihnâmesi, Şehinşehnâme II, gibi eserlerde
Osmanlı tipi kadınlar kamusal alanı gösteren minyatürlerde sıklıkla betimlenir. XVII.
yüzyıla gelindiğinde ise Divân-ı Nadirî Osmanlı toplumundan kadınları sokakta tasvir
etmektir.

XVI. yüzyılda Süleymannâme minyatürlerinde sultanın meclisinden,


müzisyenler ve rakkaseler ile görünür olan Osmanlı iç mekan betimlemelerindeki tipler,
bu yüzyılın sonlarına doğru Divân-ı Bakî gibi edebiyat yazmalarında yer alır. I. Ahmed
Albümü ile birlikte tek figür Osmanlı tiplerinin betimlenmesi hız kazanmaktadır.

XVI. yüzyıl tarih yazmalarında sadece Osmanlı tipleri betimlenmemektedir. Bu


yüzyılın ilk yarısında hazırlanan Selimnâme, y. 1558 tarihli Osmannâme, ve aynı
yılda hazırlanan Süleymannâme savaş sahnelerinde kadınları göstermesi bakımından
önemlidir. XVI. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Hünernâme I’de ve
Nusretnâme’de esir kadın betimlemeleri yer alır. Özellikle Nusretnâme,
Şehinşehnâme I ve Şecaatnâme müslüman olması muhtemel doğulu kadınların,
Osmanlı askerleri tarafından esir alınmasını gösteren minyatürleri ile dikkat çeker.
Süleymannâme’den sonra y. 1630 tarihli Paşanâme’de Osmanlı’nın batı yaptığı
seferleri konu alan minyatürlerde kadınlar görülmektedir. Böylece Osmanlı
minyatüründe XVI. yüzyılın başlarında görülen, Osmanlı dışı kadın betimlemeleri, tarih
yazma üretiminin yoğunluğunun azaldığı XVII. yüzyıl ortalarına kadar devam eder.
XVII. başlarında ise üretimi artan kıyafet albümlerinde de yer almaktadır.
207

Dini kişilik olarak kadınları betimleyen ilk minyatürler ise XVI. yüzyılın
ortalarında Enbiyanâme ile başlamış, XVI. yüzyılın son yirmi yılı ile XVII. yüzyıl
başında Zübdetü’t-Tevârih, Yusuf u Züleyha, Hadîkatü’s-süedâ, Siyer-i Nebî,
Ahvâl-i Kıyamet ve Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî gibi farklı konu alanlarından
yazmalar içinde yer almıştır.

Sonuç olarak, Osmanlı minyatürünün ilk dönemlerinden, birçok alana ilişkin


ikonografik şemanın belirlendiği klasik döneme ve Osmanlı minyatüründe yeni
konuların resmedilmeye başlandığı XVII. yüzyıldan Levnî öncesi döneme kadar, geniş
bir zaman dilimi içinde, Osmanlı minyatüründe her devirde kadın imgesi yer almıştır.
Üretilen yazmanın çeşidi ve minyatürün betimlediği konu hangi tipten kadınların
görüneceğini belirleyen ana unsurdur.

4. 2. Giysiler ve Duruş

Osmanlı minyatürünü İslam minyatürünün başka okullarından özellikle İran


minyatüründen ayıran temel özelliklerin başında, Türk minyatürünün gerçekçi oluşu ve
olayları tüm tanımlayıcı ve fiziksel detayları ile birlikte direk ve ciddi bir tavır içinde
yansıtması gelir. 1 Bu gerçekçi betimleme anlayışı minyatürün, Osmanlı tarihinin birçok
meselesinde kaynak olarak kullanılabilmesini sağlamıştır. Bu alanlardan biri kıyafet
tarihi yazımıdır. Gravürler, seyahatnameler ve diğer yazılı ve görsel malzeme ile birlikte
değerlendirildiğinde, Osmanlı minyatürü, kadının yüzyıllar boyunca nasıl giyindiği,
nasıl örtündüğü ve süslendiği hakkında çok değerli malzeme sunar.

Osmanlı minyatüründe erkek figürüne göre kadını farklı kılan başlıca ayrım,
daha çok onun mesleksiz olması ve mesleğini vurgulayacak sembollerden yoksun
olmasıdır. Bunun sonucunda Osmanlı minyatüründe dış mekandaki kadının sınıf, kesim
ve cemaat ayrımı hakkında net şeyler söylenememektedir.

1
Richard Ettinghausen, Turkısh Miniature., s. 23.
208

Osmanlı minyatüründe, kadınların giyimleri, betimlendikleri mekanın kamusal


alan veya ev içi olmasına göre değişmektedir. Osmanlı toplumunda erkeklerden farklı
olarak, kadınların içeride ve dışarıdaki giyimleri arasında çok kesin bir ayrım vardır.
Erkekler hem iç mekânda hem de sokakta aynı şekilde giyinirler. Fakat müslüman
kadınlar dışarıya çıktıkları zaman içerideki giyinişlerinden çok farklı bir kıyafete
girerler. 2

XVI ve XVII. yüzyıl Osmanlı kitap resimlerinde, kadınları, erkelerle birlikte


paylaştıkları sokak, meydan gibi kamusal alanlarda betimleyen minyatürlerde Osmanlı
kadının kıyafeti sadedir. Dış kıyafet ferace ve yaşmaktan oluşmaktadır. Ferace,
kadınların sokakta giydikleri, bedeni ve kolları bol, önden açık, eteği yere kadar uzun
yakasız bir giysidir. 3 Başkent kadınlarının ferace ile birlikte kullandıkları yaşmak ise
ince beyaz kumaştan örtüdür. Bu örtü biri yukarıdan biri aşağıdan gelen ve gözlerin
önünde bir aralık bırakan iki parçadan ibarettir. 4 Osmanlı minyatüründe kadınların
feraceleri açık ve koyu renklerden olabilmektedir. Yaşmaklar ise beyazdır.

İslam kaynakları müslüman erkekler ile ilgili kırmızı rengi tercih etmemeleri,
ipek giysiden kaçınmaları ve sarık giymeleri gibi konularda uyarılarda bulunurken
kadınlara, dışarı kıyafeti ile ilgili birkaç kesin kural koymanın dışında bir model
önermemektedir. Bu durum Selçuklu ve Osmanlı kadının iç giyimini etkileyen
unsurların başında eski Türk geleneğinin etkin olduğunu göstermektedir. 5 Toplumsal
Osmanlı tipleri kamusal alanda benzer resmedilmekteyken, iç mekan betimlemelerinde
kadınların elbiselerinde çeşitlilik fark edilmektedir.

Dış mekan kıyafetleri içinde birbirinden ayırt edilmeyen kadınların, iç mekan


betimlemelerinde çok büyük olmasa da ince farklarla statüleri belirtilmektedir. Genç
şehzadenin eğlencesini gösteren minyatürde şehzadeye eşlik eden kadının farklı

2
Betül İpşirli Argıt, Clothing Habits and Regulations in the Otoman Empire (1703-1839), Boğaziçi
Üniversitesi yayımlanmamış yüksek lisans tezi, s. 33.
3
Çağlar Boyu Anadolu., s. 256.
4
Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim-Kuşam Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967, s. 80.
5
Betül İpşirli Argıt, Clothing Habits., s. 30
209

giydirilmesi ve daha çok mücevherle süslenmesi buna örnek olarak verilebilir. Hamse-i
Dehlevî’de cariyelerin sarı hırkaları onları izleyici ve müzisyenlerden ayırmaktadır.

İç mekan betimlemelerinde kadınların kıyafetlerindeki en büyük fark


rakkaselerde görülmektedir. İki parçalı özel dans kıyafetleri onları Osmanlı
minyatürlerindeki diğere kadınlardan ayırmaktadır.

Kadınlar arasındaki hiyerarşi, tüm harem betimlemelerinde bu kadar belirgin


değildir. I. Ahmed Albümü’ndeki harem eğlencesinde kadınlar (Resim 85) veya
bahçedeki hanım ve cariyeler arasında çok büyük farklar gözlenmemektedir. Osmanlı
toplumunda kadınlar arasında statü farklarına işaret eden temel unsur kıyafetin
malzemesinin kalitesi ve mücevher kullanımıdır. Saray kıyafetlerinde kullanılan
malzeme ipektir 6 . Osmanlı minyatüründe sahnelerden hiç birinde Harem-i Humayun
birebir betimlenmediği için, statü farkı çok açık bir şekilde fark edilememektedir.
Osmanlı minyatüründe halktan kadınlar ise dış mekanda feraceleri ile resmedildikleri
için, bu kadınların iç mekan kıyafetleri minyatürlerde görülmemektedir.

Osmanlı minyatüründe özellikle XV. yüzyıl betimlemelerinde kadın giyimini


oluşturan elbiseler için en zengin görsel malzeme edebi eserlerdeki iç mekan
betimlemeleri ve albümlerdeki resimlerden gelmektedir. Bu betimlemelerde kadınların
kıyafetleri ayrıntıları ile işlenmiştir. Kısa kollu elbiseler, bunların altından giyilen
gömlekler, şalvarlar, ayakkabılar (Çizim 35), tokalı kemerlerle kadınların giyimine ait
bir çok detay gösterilmiştir.

XVIII. yüzyıl öncesi Osmanlı minyatüründe kadınların kıyafetlerine ilişkin


ikinci önemli nokta ise Osmanlı dışı kadının nasıl betimlendiğidir. Osmanlı dışı kadın
tipleri, kıyafetleri ve baş kuaförü açısından Osmanlı kadınlarından hayli farklı
resmedilmişlerdir. Minyatürdeki kadınların neden o kıyafetler içinde betimlendiğini
anlayabilmek için, minyatürün yapıldığı yüzyılda o yöredeki kadınların ne giydiğini
bilmek ve bunun tasvirlerle ne kadar uyuştuğunu saptamak gerekmektedir. Ayrıca

6
Betül İpşirli Argıt, Clothing Habits., s. 32
210

nakkaşın Osmanlı dışı kadın figürünü betimlerken örnek aldığı bir yazmanın var olup
olmadığının bilinmesi gerekmektedir.

Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe, giysilerle ilgili başka bir önemli nokta ise
Osmanlı nakkaşının kendi zamanından yüzyıllarca önce yaşamış olan dini kadın
kimliklerini, Osmanlı elbiseleri ile betimlemesidir. Hem bulundukları mekanın mimari
özellikleri hemde giysileri bu kadınları Osmanlılaştırmaktadır.

Saç, Taç, Hâle ve Başlıklar

İnsanın fiziksel varlığının yüzeysel bir parçası olan saç, konu toplulukların ve
milletlerin kültürü olduğunda daha derin anlamlar ihtiva eder. Rengi, cinsiyetlere göre
farklılaşan kesimi, örtülüp, açık bırakılması ve üzerine takılan aksesuarlar bağlamında
incelendiğinde , saç kültür tarihi açısından çok önemli ipuçları taşır. Osmanlı
minyatüründe kadınların baş kuaförü birçok yönden farklılıklar içerir. Betimlenen
kadının Osmanlı veya Osmanlı dışından bir tip olması, kadın figürünün iç mekan veya
sokakta betimlenmesi, zamana göre değişen zevkler ve kadın figürünün kimliği
farklılıkları belirleyen ana unsurlardır.

XII ve XIII. yüzyıl Selçuklu minyatüründe, ulaşılan örnekler içinde kadın baş
kuaförü ile ilgili uygulamaların birkaç farklı şekilde olduğu görülür. Kitâb el-
Tiryâk’tan alınan bir gündelik hayat sahnesinde (Resim 3) kervancılar arasında at
üzerinde yolculuk eden kadınlar vardır. Kadınların burunları ve gözleri görülmektedir.
Başörtüleri ve yüzlerinin bir kısmını kapatan yaşmakları ile dış kıyafetler içinde
betimlendikleri görülmektedir.

XIII. yüzyıl yazmalarından Kitâb fî Ma’rifet el-Hıyal el-Hendesiya’de ise içki


ikram eden cariye (Resim 4) boynunu kapatan kulaklarını açık bırakan yeşil bir örtü ile
betimlenmiştir. Pembe renkli kaşbastı başın arkasında kurdele yapılmıştır. Örtünün
kenarından taşan siyah zülüf, Osmanlı minyatüründe kadın saçının tasvirinde
tekrarlanan bir unsurdur.
211

Selçuklu kadını betimlemelerinde, saçların hep uzun olduğu bazen örgülü veya
özel şekiller için değerlendirildiği görülmektedir. 7 Varka ve Gülşah minyatürleri, XIII.
yüzyıl Selçuklu kadınının saç kuaförüne ilişkin zengin tasvirler içerir. Eserin
minyatürleri içinde sadece Gülşah değil sevgilisi Varka’da uzun saçlarla betimlenmiştir
(Resim 5). Osmanlı minyatüründe Gülşah gibi dizlere uzanan ve bölüklere ayrılmış
siyah saçlarla betimlenen kadınlara rastlanmaktadır. İki veya üç parça halinde bölüklere
ayrılan, kimi düz kimi dalgalı, kalçayı geçen veya dizlere uzanan bu saç biçimine
(Çizim 28, 29), Osmanlı minyatüründe genelde, edebi kadın tipleri ve kadın mitologya
figürlerinde rastlanır. Edebi tiplerden Şemse ve havuzda yıkanan diğer kız kardeşlerinin
uzun siyah saçları (Çizim 28), Gülşah ile çok benzerlik arz eder. Dere içinde yıkanması
esnasında Hüsrev tarafından seyredilen Şirin’in (Resim 72), saçları düz, uzun ve siyahtır
(Çizim 29). Bu haliyle Gülşah ve Şemse’ye benzemektedir.

Şirin ve Şemse gibi edebi tipler dışında, düz veya dalgalı uzun siyah saçlarla
betimlenen hayali kadın yaratıklardan biri de Vak Vak Adası Kraliçesi ve tebaasından
üç kadındır (Resim 102). Acâibü’l-Mahlukât minyatürlerindeki bu çıplak kadınlar
memeleri üzerine bıraktıkları, incelerek kasıkta bir çizgi halini alan dalgalı siyah
saçlarla betimlenmiştir. Mitologya yaratıklarının uzun siyah saçlarla betimlenmeleri
İslam minyatürünün başka okullarında da tekrarlanan bir niteliktir. Hz. Cebrail’in
Yunus Peygamberi balığın karnından çıkarırken gösteren Kazvin üslubundaki
minyatürde (Resim 95) denizin içinde çıplak bir deniz kızı betimlenmiştir. Deniz
kızının saçları dizkapaklarına kadar uzanır. Yine Hamse-i Nizamî’de havuzda yıkanan
kanatlı peri kızlarının saçları da (Resim 26) siyah bölükler halinde memeleri kapatmakta
ve dize kadar uzanmaktadır.

Osmanlı minyatürü ve İslam minyatürünün bazı örneklerine baktığımızda dalgalı


veya düz uzun siyah saçların genelde çıplak kadın imgesi ile örtüştüğü görülmektedir.
Irmakta yıkanan sevgililer havuzda yüzen periler, veya hayali bir kraliçe ve deniz kızı
gibi kadın mitologya tipleri, betimlemelerinde ortak olan iki önemli öğe kadın çıplaklığı

7
Selçuk Mülayim, “ Selçuklu İkonografisinde Saç”, Saç Kitabı, editör Emine Gürsoy Naskali, Kitapevi,
2004, s. 71.
212

ve sudur. Osmanlı minyatüründe çıplak edebi tipler ve hayali kadın yaratıklar, dalgalı
veya düz, uzun saçlar ile betimlenmiştir.

Osmanlı minyatüründe kadın baş kuaförünün önemli unsurlarından biri de taçtır.


Taçla betimlenen kadınlar arasında Züleyha, Belkıs, Havva ve Şirin ve kraliçe gibi
kadınlar gelir. Bu durum, bu kadınların yer aldığı her bir minyatür için geçerli değildir.
Daha çok konu bağlamıyla alakalıdır. Züleyha bazı minyatürlerde sıradan bir kadın gibi
betimlenmişken (Resim 62) bazı sahnelerde başında taç (Resim 61) ile tasvir edilmiştir
(Çizim 30). Belkıs bazen diğer kadınlar gibi beyaz bir örtü ile betimlenmiş (Resim 20)
bazı minyatürlerde (Resim 19) ise taçla resmedilmiştir. Havva dini bir kişilik olarak
hale ile betimlenmediği bir sahnede üç dilimli taç giymektedir (Resim 30).

Minyatürdeki figürler arasında kadın imgesinin hiyerarşik konumunu belirtmek


için, başlarında taç ile betimlendiğini düşünülmektedir. Belkıs, Sebe melikesidir.
Birlikte betimlendiği Süleyman peygamberin başındaki hale onu cinler ve hayvanlar
gibi diğer varlıklardan ayırırken, Melike Belkıs’ın başındaki taç onu insanlardan ayırır
(Resim 19). Bu durum Havva içinde geçerli değildir. Osmanlı minyatüründe,
peygamber Adem nasıl konumlandırılıyorsa Havva’da benzer şekilde konumlandırılır.
Adem hale ile betimlenmişse Havva’da hale ile (Resim 63, Resim 93), Adem başında
hükümdarlara has bir taç ile çiziliyorsa aynı sahnede Havva’da üç dilimli bir taçla
resmedilmektedir (Resim 30). Edebi bir tip olan Şirin’ de bazı minyatürlerde taç ile
betimlendiği görülür (Resim 72). Acâibü’l-Mahlukât’taki Vak Vak Adası kraliçesinin
başında yer alan taç ve tahtı kadın figürünü diğerlerinden ayırmaktadır.

Ulaşılan minyatürlerden yola çıkılarak Osmanlı kitap resminde dini, edebi kadın
tiplerinin diğerlerinden ayırt edilmek istediğinde başlarında üç dilimli taçlarla
resmedildiği söylenebilmektedir. Bu durum Siyer-i Nebî minyatürlerindeki kadınlar
içinde geçerlidir. Burada kadın imgesinin başında taç yerine onun kutsal kimliğine
vurgu yapan haleler (Çizim 32) bulunmaktadır. Siyer-i Nebî minyatürleri içinde aynı
sahnede bazı kadınların yüzleri ve boyunları açık betimlenirken bazılarının elleri hariç
tüm vücudunun kapatılması ve yüzlerinin peçe ile örtülmesi dikkate değerdir.
213

Siyer literatüründe saygıyla bahsedilen Hz. Muhammed’in eşi Hatice ve kızı


Fatıma, peygamberin soyunu devam ettiren kadınlar olarak eserin tüm minyatürlerinde
(Resim 68, resim 69) başlarında hale ile betimlenmişlerdir. Hz. Muhammed’e kıyasla
daha küçük baş haleleriyle betimlenen bu kadınlar, sadece peçe ile tasvir edilmiş
kadınlardan daha özel bir konumdadır. Hale olmaksızın peçe ile resmedilen Amine ve
Aişe (Resim 70, Resim 66) gibi kadınlar ise, yaşmakla veya yüzü açık tasvir edilen
kadınlardan daha saygın bir konuma sahiptirler.

Süt anne Halime ve Medineli kadınlar ise yaşmakla veya yüzleri açık bir şekilde
resmedilmişlerdir. ( Resim 66, Resim 71). Siyer-i Nebî minyatürlerinde, hale, peçe,
yaşmak ve örtü gibi saçla ilgili bir kısım uygulamaların resim dilinde kadınlar arasında
bir hiyerarşi yarattığı gözlenmektedir.

Söz konusu başlıklar olduğunda Osmanlı minyatürünün ilk örneklerinden


Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye, Külliyât-ı Kâtibî, Dilsûznâme gibi Amasya ve Edirne’de
hazırlanan eserlerdeki betimlemeler hem XV yüzyıl kadın baş kuaförü hakkında bilgi
vermesi hem de Türk sanatında daha önceki yüzyıllarda var olan bazı biçim
geleneklerini devam ettirerek sonraki yüzyıllara taşıması açısından önem arz
etmektedir. Türk sanatında saç betimlenmesi ile ilgili sürekliliğe işaret eden, örtünün
kenarından taşıp yanakta çengel şeklinde kıvrılarak yanağa değen zülüfün (Çizim 15)
Uygur duvar resimlerine uzanan bir tarihi vardır (Resim 1). XIII. yüzyıl
betimlemelerinden içki ikram eden cariye’nin (Resim 4) örtüsünden çıkan ve kulağın
arkasına bırakılmış bir zülüf bu betimleme tarzının biraz değişikliğe uğrayarak,
Dilsûznâme ve Külliyat-ı Katibi’de tekrar ettiğini göstermektedir.

Kıvrık veya birkaç tel halinde yanağa değen zülüf Osmanlı minyatüründe sadece
iç mekan betimlemelerinde değil, Osmanlı kadınını sokakta gösteren minyatürlerde ve
Osmanlı dışı kadın tiplerinin resmedilmesinde de görülmektedir. Yüzyıllara ve nakkaşın
zevkine göre değişen zülüf, kadın figürü tasvirinin bir parçasıdır.

XVIII. yüzyıl öncesi Osmanlı minyatüründe, toplumsal tip betimlemelerinde


kamusal alanda müslüman kadınların başlarının örtülü tasvir edilmesi saçla ilgili en
214

belirgin uygulamadır. Osmanlı toplumunda müslüman kadınların sokak, çarşı, pazar ve


meydan gibi yerlerde kendilerine haram olan erkeklerin yanında örtünmeleri
zorunludur. Osmanlı minyatürünün klasik üslubunun oluştuğu XVI. yüzyıl tarih
yazmalarında, Osmanlı kadınları başlarını örten beyaz örtüleri, yüzlerinin bir kısmını
kapatan yaşmakları ve tüm yüzü saklayan bir peçe ile betimlenir (Çizim 10, Çizim11,
Çizim 12, Çizim 13, Çizim 16, Çizim 19).

Osmanlı minyatüründe de sokakta gösterilen kadınlar tüm vücutlarını örten


feraceler, yaşmak ve peçe ile tasvir edildiği için, bu betimlemelerde kadının süsleri ve
saçları ile ilgili bilgi edinilemezken, iç mekan tasvirlerinde durum farklıdır. Kadınlar
örtülü tasvir edilmediği için harem sahnelerinden ve tek figür albümlerinden kadınların
başlıkları, kaşbastıları ve takıları hakkında malumat elde edilebilir. Toplumsal tipleri
gösteren iç mekan betimlemelerinde saçlar çok uzun değildir, omuzlara değmektedir.
XVI ve XVII. yüzyıl minyatürlerinde, mitologya yaratıkları ve edebi tiplerden farklı
olarak, Osmanlı toplumsal tiplerinin saçları Selçuklu örnekleri gibi dizlere kadar
uzanmamaktadır. Omuzlara değecek şekilde ya da bundan biraz uzun resmedilmiştir
(Çizim 8, Çizim 14, Çizim 17, Çizim 18). Albümlerde buna uymayan ve uzun saçlarla
betimlenen kadınlar vardır (Resim 37), (Çizim 9). XVIII. yüzyılda Levnî’nin
kadınlarında durum değişmiş ve kadınlar Selçuklu örneklerinde olduğu gibi kalçalara
kadar uzanan örgülü siyah saçlar ile betimlenmiştir.

XV. yüzyılda külah biçimli veya bazen ucu daha yuvarlak olan kadın başlıkları
XVI. yüzyılda fes biçimindedir (Resim 8). XVI. yüzyılın son yıllarında ise fes biçimli
başlığın biraz değişikliğe uğradığı gözlenmektedir. Başlık uca doğru daralmaya
başlamaktadır (Resim 73, Resim 78, Resim 82, Resim 83) (Çizim 13). XVII. Yüzyılda
başlığın uca doğru iyice daralarak koni biçimini almaya başladığı görülmektedir (Resim
85, 86, 88, 89), (Çizim 14, Çizim 15, Çizim 18, Çizim 19). XV. ve XVI. yüzyıllarda da
başlıklar desenli kumaşlardan yapılmıştır (Çizim 8, Çizim 15 ). Başlıkların üzerine
takılan sorguçlar dikkat çekmektedir (Resim 96, Resim 92), (Çizim 18). XVII. yüzyıl
ortalarına doğru müslüman başkentli kadının altı geniş üste doğru daralan başlığı yerini,
altı dar üstü geniş başlıklara bırakmıştır (Çizim 29).
215

4.3. SONUÇ

Levnî öncesi Osmanlı kitap resminde, edebiyat, bilim, peygamberler tarihi,


Osmanlı tarihi konulu eserlerde ve albüm resimlerinde kadın figürleri yer almaktadır.
Üretilen yazmaların çeşitliliği, toplumsal tiplerden hayali kadın yaratıklara kadar farklı
kimliklerden kadın figürlerinin betimlenmesini mümkün kılmıştır. Özellikle tarih ve
edebiyat yazmalarında kadınlar, erkeklerle ve sosyal hiyerarşinin tepesinde bulunan
figürlerle birlikte, toplumsal yapının bir parçası olarak resmedilmiştir. Osmanlı
toplumuna ait sosyolojik ve tarihi verileri ihtiva etmesi açısından bu minyatürler, Levnî
ve sonraki sanatçılarda görülen tek figür kadın betimlemelerinden daha zengindir.

Ulaşılan minyatürlerin konusu dikkate alınarak, betimlenen kadının tipine göre


yapılan sınıflama neticesinde, Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe kadınların
toplumsal, edebi ve dini kişilik olarak resmedildikleri anlaşılmaktadır. Toplumsal kadın
tipleri, Osmanlı ve Osmanlı dışından olmak üzere iki alt başlıkta
değerlendirilebilmektedir. Tarih kitaplarında toplumsal kadın tiplerinin yer alması,
Osmanlı sultanı veya yönetici imgesiyle ilişkileri çerçevesinde olmaktadır. Bu ilişkileri
belirleyen ana temalar, sultanın adaleti gerçekleştirmesi, sultanın cömertliği, sultanın
kutsal yerleri ziyareti ve avlanmasıdır.

Bu minyatürlerdeki Nakkaş Osman, Nakkaş Hasan ve ekibinin elinden çıkan


ikonografik şemanın daha sonraki sanatçılar tarafından benimsendiği ve uygulandığı
görülmektedir. Böyle konuları işleyen minyatürlerde görünen kadınlar, hem Osmanlı
kadınları hem de Osmanlı dışından değişik milletlerden tiplerdir. Osmanlı dışı kadın
tipleri, savaş minyatürlerinde de görülmektedir. Buradaki kadınlar savaşın izleyicisi ve
esir olarak betimlenmiştir. Osmanlı dışı tipleri savaş sahnesinde gösteren çok sayıda
betimlemeye karşılık, Osmanlı tarih kitaplarının erken örneklerinden Selimnâme
[TSMK, H. 1597-98, y. 264a]’deki sahne hariç kadınları, meydanda savaşırken gösteren
minyatürlere rastlanmamıştır.

Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe, Süleymannâme [TSMK, H. 1517]’de


Kraliçe Isabella’yı gösteren bir sahne dışında, Osmanlı dışı tiplerin halktan kadınlar
216

olduğu görülmektedir. Bu durum Osmanlı tipleri içinde geçerlidir. Sokakta görülen,


divana şikayete gelen, Cuma selamlığında dileklerini sultana ulaştıran kadınlar halk
kadınlarıdır. Osmanlı başkentinden bu kadınların erkeklerle birlikte, sokak, meydan gibi
kamusal mekanları kullanırken betimlenmiştir. Levnî öncesi dönemde Harem-i
Hümayun’un kadınlarını sosyal hayatta tasvir eden minyatürlere rastlanmamaktadır.
XVI. yüzyılın ortalarına tarihlenen Osmannâme isimli yazmada kamusal alanda
sarayın kadınları iç mekan betimlemelerinde yer almaktadır. Bu kadınların tasvir
özelliklerinin, aynı yazmadaki Aydos Kalesi tekfurunun kızı benzeşmesi nakkaşın tek
bir kalıp üzerinden hareket ettiğini düşündürmektedir. Daha sonra kamusal alan
betimlemelerinde görülmedikleri için Osmanlı Minyatüründe temsiliyetleri yok gibidir.

Osmanlı hanedanlığından valide sultan, gözde, ikbal ve sultanın eşleri gibi


kadınların görünürlüğünün olmadığı fakat cariyelerin durumlarının daha farklı olduğu
tespit edilmiştir. Osmanlı toplum yapısında kadınlar ve erkekler arasındaki mahrem-
nâmahrem olgusunun gevşediği alanlardan musiki eğitimi cariyeler açısından farklı bir
sonuç doğurmuştur. Erkek hocalar tarafından eğitilen saray cariyelerinin ana
meşgalelerinden biri musikidir. Sultanın önünde sanatlarını icra eden cariye
müzisyenler, rakkaseler ve hanendeler sadece saraydaki meclisi betimleyen
minyatürlerde değil harem eğlencelerinde de görünen kadınlar arasındadır.

Osmanlı minyatüründe XVII. yüzyılla birlikte albüm resimlerinde, dönemin


çalgılarını çalan ve dans eden kadın figürleri artmıştır. Yabancılar için hazırlanan
kıyafet albümlerinde de en çok betimlenen figürler, yine çengîler ve çalgı çalan
kadınlardır. İç mekan betimlemelerindeki Osmanlı tipleri bununla sınırlı değildir. Kitap
okuyan veya çeyiz anında tasvir edilen gelin veya haremde hastalanan, kocası ile
birlikte yatakta uyuyan kadınlarda bu tasvirlerle aynı grupta değerlendirilmektedir.

Levnî sonrası Osmanlı minyatüründe, ev içi özel hayat sahnelerinde, hamamda,


eğlence yerlerinde daha çok gündelik hayatta tasvir edilen kadın minyatürlerinin erken
örnekleri albümlerde ve edebiyat yazmalarında yer almaktadır. Bu eserlerde kadınlar
hamamdan çıkmış şekilde yarı çıplak veya eşiyle düğün gecesi bir yatakta birlikte
betimlenmiş olabilmektedir. Fakat bu örnekler Levnî sonrasında resmedilen Hamse-i
217

Ataî’deki gibi erotik betimlemeleri ihtiva etmemesi açısından farklıdır. Levnî öncesi
dönemde gerek albümlerde gerekse edebiyat yazmalarında belli kalıplardan hareket
edildiği görülmektedir. Erkekle birlikte müzikli eğlence meclisinde betimlenen sevgili
kadın imgesi, Şirin, Leyla, Züleyha gibi ünlü sevgililerin karşılaşmaları bu eserlerde
tekrarlanan konular arasındadır.

Edebi tipler başlığı altında değerlendirilen başka bir grup, hayali kadın
yaratıklardır. Mitoloji kaynaklı hikayelerin bir unsuru olan bu kadın tipinin betimleme
özellikleri çıplaklığın resmedilmesi ve benzer şemalardan hareket etmesi açısından,
genel olarak İslam minyatürü betimlemeleriyle bazı yönlerden uyuşmaktadır.

Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe betimlenen kadın tiplerinden bir diğeri dini
kişiliklerdir. Bu kadınlar resmedilirken, peygamber merkeze alınarak çevresinde bir
hiyerarşi oluşturulmaktadır. Hiyerarşiyi temsil etmek üzere, hale, yüzü örten peçe gibi
ayrıntılar kullanılmaktadır. Osmanlı nakkaşı kadınların içinde resmedildiği mimariyi ve
kıyafetleri Osmanlılaştırmaktadır.

Sonuç olarak, Osmanlı minyatüründe farklı konu alanından yazmalar içinde


kadın figürü betimlenmiştir. XV, XVI ve XVII. yüzyıl Osmanlı minyatüründe kadın
imgesinin içinde bulunduğu minyatürün konusu ve sahnedeki figürlerle ilişkilerinin
anlaşılması neticesinde, kadın imgesinin kimliği, değişen mekana ve hiyerarşik yapıya
göre ne şekilde betimlendiği çözümlenebilmektedir. Kadının kimliği etrafında
şekillenen tasnif, aynı gruptan tiplerin birlikte ele alınmasını ve genellemelere
gidilmesini kolaylaştırmaktadır. Osmanlı minyatüründe farklı tiplerden kadınlar söz
konusu olduğunda yüzyıllara göre gelişen ve oldukça ağır değişen betimleme
yaklaşımlarının anlaşılmasını sağlamıştır.
218

KAYNAKÇA

AKALAY , Zeren, “Tarihi Konuda İlk Osmanlı Minyatürleri,” Sanat Tarihi Yıllığı, II,
İstanbul, 1968, s. 102-115.

- “Tarihi Konularda Türk Minyatürleri,” Sanat Tarihi Yıllığı, III,


İstanbul, 1969, s. 151-166.

- Osmanlı Tarihiyle İlgili Minyatürlü Yazmalar (Şehnâmeler


Ve Gazanâmeler) yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul, 1972.

- “Emir Hüsrev Dehlevi Ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde


Bulunan Minyatürlü Eseri,” Kültür ve Sanat, Kültür Bakanlığı, s. 5,
Ocak 1977, s. 8-19.

- “ XVI. Yüzyıl Nakkaşlarından Hasan Paşa ve Eserleri,” I. MATK,


İstanbul 15-20. X. 1973, Türk Sanatı Tarihi Tebliğleri, cilt III,
İstanbul, 1979, s. 607-625.

AKSOY, Bülent, “Osmanlı Musiki Geleneğinde Kadın”, Osmanlı, Yeni Türkiye


Yayınları, cilt X, 1999, s.794.

AKSU, Hüsamettin, “ Tercüme-i Cifr (Cefr) el-Cami Tasvirleri,” Yıldız Demiriz’e


Armağan, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırmaları, haz. M. B.
Tanman- U. Tükel, İstanbul, 2001, s. 19-23.

-“ Sultan III. Murad Şehinşahnâmesi”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1979-80,


cilt IX-X, s. 1-22.

ALTINÖLÇEK, Semih, Osmanlı Minyatüründe Müzikle İlgili Sahnelerin Kurgu


Düzeni, İÜ EF Sanat Tarihi Anabilim Dalı yayımlanmamış doktora tezi,

1999.

ANAFARTA, Nigar, Hünername Minyatürleri Ve Sanatçıları, İstanbul, 1969.


219

AND, Metin, “17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamları,” Tarih ve Toplum, sayı 16, Nisan
1985, s. 40-45.

-“17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamları ve Resimlerin Belgesel Önemi,”


Kültür ve Sanat, sayı 5, Aralık 1990, s. 5-12.

- “Osmanlı Minyatürlerinde Peygamberler ve Mucizeleri,” Türkiyemiz,


sayı 78, 1996, s. 17-27.

- Minyatürlerle Osmanlı İslam Mitologyası, Akbank Kültür ve Sanat,


İstanbul, 1998.

- Osmanlı Tasvir Sanatları I: Minyatür, İş Bankası Yayınları, İstanbul,


2002.

- “Tarihin En Eski Gemisi Nuh’un Gemisi”, Antik Dekor, sayı 47, 1998.

- “Türk Çarşı Ressamlarının Gözünden Çalgıcı Cariyeler”, Kültür ve


Sanat, İş Bankası, Mart 1993, s. 4-7.

ARGIT- İBŞİRLİ, Betül, Clothing Habits and Regulations in the Otoman Empire
(1703-1839), Boğaziçi Üniversitesi yayımlanmamış yüksek lisans tezi.

ARSLAN, Ayşen, Minyatürlere Göre Türk Müzik Enstrumanları, İÜ Sosyal


Bilimler Enstitüsü Tanıtım ve Halkla İlişkiler Anabilim Dalı
yayımlanmamış doktora tezi.

ARTAN, Tülay, “Mahremiyet; Mahrumiyetin Resmi,” Defter, Edebiyat, Tarih,


Politika, Felsefe Dergisi, sayı 20, İstanbul, 1993, s. 91-103.

ASLANAPA, Oktay, “ Eski Türk ve Minyatür Sanatında Kadın Tasvirleri”, Ekrem


Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1995,
s. 144-166.
220

ATASOY, Nurhan, “1558 Tarihli Süleymenname ve Macar Nakkaş Pervane,” Sanat


Tarihi Yıllığı, III, İstanbul, 1970, 167-196.

- Türk Minyatür Sanatı Bibliyografyası, İstanbul, 1972.

- “ III. Murad Şehinşehnamesi, Sünnet Düğünü Bölümü ve Philadelphia


Free Library’deki İki Minyatürlü Sayfa,” Sanat Tarihi Yıllığı, V,
İstanbul,1973, s. 359-387.

- 1582 Surname-i Humayun Düğün Kitabı, İstanbul, 1997.

- “Scenes of Ottoman Women at Leisure,” Fraunen, Bilder und


Gelehrte, Festschrift Hans Georg Majer, yayımlayan Sabine Prator ve
Christoph Neumann, kitap 2, İstanbul, 2002, s. 387-400.

- Hasbahçe, Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, İstanbul, 2002.

- “ Kıyafetnâmelerin Doğuşu ve Fenerci Mehmed

Kıyafetnâmesi”Osmanlı Kıyafetleri Fenerci Mehmed Albümü,


İstanbul, 1986, s. 15.

ATASOY, Nurhan ve ÇAĞMAN, Filiz, Turkish Miniature Painting, İstanbul, 1974.

ATIL, Esin, “Ottoman Miniature Painting under Sultan Mehmed II,” Ars Orientalis,
IX, 1973, s. 103-120.

- “ Ahmed Nakşi, An Eclectic Painter of the 17th Century,” Fifth


International Congress of Turkish Art, ed. G. Feher, Budapeşte,
1978,s. 103-121.

- Süleymanname: The Illustrated History of Süleyman the


Magnificient, Washington and New York, 1986.

BAĞCI, Serpil, “İslam Toplumlarında Matemi Simgeleyen Renkler: Mavi, Mor ve


Siyah,” İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, Ankara,
1996, s. 163-168.
221

BEŞİROĞLU, Şehvar, “ Osmanlı Musikisi ve Kadın”, Türkler, cilt XII, 2002, s. 458.

BROSH, Naama ve MILSTEIN, Rachel, Biblical Stories in Islamic Painting, The


Israel Museum, Jarusalem, 1991.

Çağlar boyu Anadolu’da Kadın, Anadolu’da Kadının 9000 Yılı, İstanbul, 1993.

ÇAĞMAN, Filiz, “ Şehname-i Selim Han ve Minyatürleri,”Sanat Tarihi Yıllığı, V,


İstanbul, 1973, s. 411-442.

-“Sultan II. Mehmed Dönemine Ait Bir Minyatürlü yazma: Külliyat-ı


Katibi,” Sanat Tarihi Yıllığı, VI, İstanbul, 1976, s. 333-346.

- “ The Miniatures of the Divan-ı Hüseyni and the Influence of their


Style,” Fifth International Congress of Turkish Art, ed. G. Feher,
Budapeşte, 1978, s. 231-259.

- , “ Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın Minyatürlerinin İkonografisi”, Sanat


Tarihinde İkonografik Araştırmalar Güner İnal’a Armağan, Ankara,
1993, s.105-110.

- “ XVI. Yüzyıl Sonlarında Mevlevi Dergahlarında Gelişen Bir Minyatür


Okulu,” I. MATK, İstanbul,15-20. X. 1973, Türk Sanatı Tarihi
Tebliğleri, cilt III, İstanbul, 1979, s. 651-677.

ÇAĞMAN, Filiz ve TANINDI, Zeren, Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri,


İstanbul, 1979.

EREN, Gülay, Asafi Paşa’nın Şecaatnâmesi, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü


yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 1975.

ERTUĞ, Zeynep, Tarım, XVI. Yüzyıl Osmanlı Devletinde Cülus ve

Cenaze Törenleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.


222

- “Minyatürler ve Tarihi Belge Özellikleri,” Osmanlı, cilt XI, Yeni


Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 180-185.

- “Osmanlı Devletinde Resmi Törenler ve Birkaç Örnek,” Osmanlı, cilt


IX, Kültür ve Sanat, haz. Güler Eren, Ankara, 1999.

ESİN, Emel, Süleymanname: The Illustrared History of the Suleyman The


Magnificent, Washington ve Newyork, 1986, s.65.

ETTINGHAUSEN, Richard, “Turkish Miniatures from the 13th to the 18th


Centuries,” Milano, 1965.

FELDMAN, Walter, Music of the Otoman Court, 1996, Germany.

FISHER, Carol Garett, “A Reconstruction of the Pictorial cycle of The Siyar-ı Nabî of
Murad III”, Ars Orientalis, 1984, sayı14, s. 75-94.

GRUBE, Ernst J., “Islamic Painitngs from the 11th to the 18th Centuries in the
Collection of Hans P. Kraus, New York, 1972.

GÜR, Yusuf, I. Ahmed Albümü, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış lisans


tezi, 1970.

GÜREŞSEVER, Gönül, “Kitab al-Cerrahiyet Al-Haniye [ İstanbul Tıp Tarihi


Enstitüsü Nüshası] Minyatürleri,” I. MATK, İstanbul 15-20. X.
1973, Türk Sanatı Tarihi Tebliğleri, İstanbul, 1979, s. 771- 794.

GÜRTUNA, Sevgi, Osmanlı Kadın Giysisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,


1999.

HARMAN, Ömer Faruk, “ Havva”, TDVİA, cilt XVI, İstanbul, 1997, s. 542- 545.

İNAL, Güner, “The Influence of the Kazvin Style on Otoman Miniature Painting”,
Fifth International Congress of Turkish Art, ed. G. Fehér, Budapeşte
1978, s. 231-259.
223

- “Tek Figürlerden Oluşan Osmanlı Albüm Resimleri”, Arkeoloji ve


Sanat Tarihi Dergisi, sayı 3, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İzmir 1984, s. 83-96.

- Türk Minyatür Sanatı, Başlangıcından Osmanlılara Kadar, Atatürk


Kültür Merkezi, Ankara 1995.

- Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı 1700-1850, HÜ

Yayınları, 1977, Resim 2, s. 33.

İNALCIK, Halil, Osmanlıda Devlet, Hukuk, Adalet, İstanbul, 2000.

İNAN, Sümer, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ Kopyalarının Minyatürleri, İÜ EF,


Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış lisans tezi, 1980.

KOÇU, Reşat Ekrem, Türk Giyim-Kuşam Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967.

KÖKSAL, Asım, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, cilt II,
Ankara, 1993.

KÖKTEKİN, Kazım, “ Ahmed-i Dai’nin Camasbnâme Tercümesi ve Dili”, Atatürk


Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 13, 1991,
s.27- 48.

MAHİR, Banu, “Abdullah Buhari’nin Minyatürlerinde XVII. yüzyıl Osmanlı Kadın


Modası”, P Sanat Kültür Antika, sayı 12, İstanbul 1999. s. 70-
81.

- “Yaygınlşan Gelenek (1600-1700): Portrenin Yeni Bağlamı”,


Padişahın Portresi, Tesâvir-i Âl-i Osman, İstanbul, 2000, s. 298-
335.

- Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2005.


224

- “16. yüzyıl Osmanlı nakkaşhanesinde murakka yapımcılığı”,


Uluslarası Sanat Tarihi Sempozyumu, Prof. Dr. Gönül Öney’e
Armağan 10-13 Ekim 2001, Bildiriler, İzmir, 2002, s. 402.411

MAJER, Hans, Georg, “Individulaized Sultns and Sexy Women. The Works of

Musavvir Hüseyin and Their East-West context” Art Turc/Turkish Art, 10th

International Congress of Turkish Art, Geneva, 17-23 eylül 1995, Cenova,

1999, s.461-471

MICKLEWIGHT, Nancy, “ Müzisyenler Ve Dans Eden Kızlar: Osmanlı Minyatüründe


Kadın İmgeleri”, Modernleşmenein Eşiğinde Osmanlı Kadınları,
İstanbul, 2000, s. 144-150.

MILSTEIN, Rachel, Miniatüre Painting in Otoman Baghdad, Mazda Publihers,


California, 1990.

MILSTEIN, Rachel , RÜHRDANZ, Karin, SCHMITZ, Barbara, Stories of Prophets,


Mazda Publishers, California, 1999.

MINORSKY, V. ve WILKINSON, J.V. sayı, The Chester Beatty Library. A


Catalogue of the Turkish Manuscripts and Miniatures, Dublin 1958.

MUŞ, Züleyha, Arap ve Türk Edebiyatlarında Yusuf u Züleyha Hikayelerinin


Mukayesesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel
İslam Bilimleri Anabilim Dalı Arap Dili ve Belagatı Bilim Dalı
yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 2000, s.26.

MÜLAYİM, Selçuk, “ Selçuklu İkonografisinde Saç”, Saç Kitabı, editör Emine


Gürsoy Naskali, Kitapevi, 2004, s. 70-73.

NECİPOĞLU, Gülrû, Archiecture, Ceremonial and Pover, The Topkapı Palace in


the Fifteenth and SixteenthCentures, Massachusetts 1991.
225

ÖLMEZ, Ayşe, Destan-ı Ferrûh u Hûma, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü


yayımlanmamış lisans tezi, 1973.

ÖZ, Tahsin, “Hünername Minyatürleri”, Güzel Sanatlar, sayı 1, İstanbul 1939, s. 3-6.

ÖZEL, Ahmet, “ İslamda ve Günümüz Devlet Hukukunda Savaş Esirleri”, İslam


Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı 1, 2003, s.105–122.

RENDA, Günsel, “Topkapı Sarayı Müzesindeki H. 1321 no.lu Silsilenâme’nin


Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, V, 1973, s. 442–495.

- Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı 1700-1850, Ankara 1977.

- “İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesindeki Zübdetü’t-Tevârih’in


Minyatürleri”, Sanat, sayı 6, Haziran 1977, s. 58-67.

- “ Siyer-i Nebî Minyatürleri ve Osmanlı Resim Sanatındaki Yeri”,

Toplumsal Tarih, İletişim Yayınları, sayı 7, s. 153-165.

SCHICK, Leslie Meral, “ The Place of Dress in pre-modern Costume Albums”,


Otoman Costumes From Textile to Identity, edit. Suraiya Faroqhi and
Christoph K. Neuman, Eren Yayınları, İstanbul, 2004, s. 95-101.

SEYHAN, Nezihe, Süleymaniye Kütüphanesindeki Minyatürlü Yazma Eserler


Kataloğu, BÜSBE, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, cilt II, İstanbul
1991.

SİNEMOĞLU, Nermin, “Bir Osmanlı Kıyafet Albümünün Takdimi”, FEFD, sayı1,


Aralık 1991, s. 204-212.

-“Onyedinci Yüzyıl İlk Çeyreğine Tarihlenen Bir Osmanlı Kıyafet


Albümü”, Oktay Aslanapa Armağanı, İstanbul 1996, s. 169-182.

SIMS, E., “The Turkish and Illusrated Historical Texts”, Fifth International Congress
of Turkish Art, ed. G. Fehér, Budapeşte 1978.
226

STCHOUKİNE, Ivan, La Peinture Turque d’apres les manuscrits illustres. Ilem


partie. De Murad IV a Mustafa III. 1623-1773, Paris, 1971.

TANINDI, Zeren, Siyer-i Nebi, İslâm Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı,
Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984, s. 12.

Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadîs-i Nev, editör Tülay Duran, Tarihi Araştırmalar
Merkezi, İstanbul, 1999, s. 19.

TERZİOĞLU, Derin, “The Imperial Circumcision Festival of 1582: An


Interpratation”, Muqarnas: An Annual on Islamic Art and
Architecture, edited by Gülru Necipoğlu, ciltXII, s. 84-100.

TITLEY, Norah M., Miniatures From Turkish Manuscripts Catalogue and Subject
Index of Paintings In the Brıtısh Library and the British
Museum, Londra, 1981.

TOPALOĞLU, Bekir, “Cehennem”, TDVİA, cilt VII, İstanbul, 1993, s.225-226.

- “ Amine”, TDV İslam Ansiklopedisi, ciltIII, 1991, s.63-64.

TUĞLACI, Pars, Osmanlı Saray Kadınları, İstanbul, 1985.

UZEL, I,, Şerafeddin Sabuncuoğlu, Cerrahiyetü’l- Hakaniyye, I ve II, TTK


Yayınları, Ankara, 1992.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Osmanlılar Zamanında Sarayda Musiki Hayatı”, TTK


Belleten, sayı 161, 1977, s. 87.

ÜNLÜER, İclal, Şehinşehnâme I, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış yüksek


lisans tezi.

WITTEK, Paul, “ The Taking of Aydos Castle: A Ghazi Legend and Its
Tronsformation”, Arabic and Islamic Studies In Honor of Hamilton
A.R. Gibb, edited by George Makdisi, Leiden 1965, s.662-672.
227

YALÇIN, Şehnaz, Levni Minyatürlerinde Kadın Figürleri, MÜ Sosyal Bilimler


Enstitüsü Resim İş Eğitimi Ana Sanat Dalı yayımlanmamış yüksek lisans
tezi, İstanbul, 1995.

YAVUZ, Melahat, Topkapı Sarayı Müzesi H. 1365’te bulunan Nusretnâme, İÜ EF


Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 1977.

YETKİN, Suut Kemal, “Bir Buluşun Öyküsü Lütfi Abdullah ve Siyer-i Nebî”, Sanat
Dünyamız, sayı 12, 1978, s.18.

YILDIZ, Osman, Ahval-i Kıyâmet: giriş ,inceleme, metin, dizinler, Şule Yayınları,
İstanbul, 2002.

YILDIZ, Semiha, Kıssa-i Şehri Şatran’ın Minyatürleri, İÜ EF yayımlanmamış lisans


tezi, 1974.

YOLTAR-YILDIRIM, Ayşin “ An Accomplished Artist of the Book at the Ottoman


Court: 1515-1530,” M. Uğur Derman Festschrift, İstanbul, 2000, s.603-616.

YÜCETÜRK, Orhan Seyfi, “Belkıs”, TDVİA, cilt V, İstanbul, 1992, s.420-422.

You might also like