Professional Documents
Culture Documents
Osmanli Mi̇nyatüründe Kadin
Osmanli Mi̇nyatüründe Kadin
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK SANATI ANABİLİM DALI
Hesna HARAL
İstanbul, 2006
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK SANATI ANABİLİM DALI
Hesna HARAL
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Selçuk MÜLAYİM
İstanbul, 2006
ÖNSÖZ
“Osmanlı Minyatüründe Kadın (Levni Öncesi Üzerine Bir Deneme)” başlıklı tezde,
şimdiye kadar az sayıda çalışmaya konu olan, Osmanlı minyatüründe kadın imgesi
değerlendirilmeye çalışıldı. Tarih, din, edebiyat, bilim konulu yazma eserler ve albümler
içinde yer alan minyatürlerde, kadının hangi konular içinde nasıl tasvir edildiği tezin ana
temasını oluşturmaktadır. Elbette üç yüzyıl gibi ( XV, XVI ve XVII ) geniş bir zaman
diliminde kadının, kitap resminde ne şekilde yer aldığı zaman ve kapsam açısından geniş
çalışmalarda farklı değerlendirilebilir. Bu çalışma bu konuyla ilgili nihai noktayı oluşturacak
mükemmellik iddiasında değildir. Fakat yurt içinde Türk İslam Eserleri Müzesi, Süleymaniye
Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı Müzesi gibi değerli yazma eser kütüphanelerindeki
ulaşılabilen Osmanlı yazmaları üzerinde çalışılmıştır. Yurt dışındaki yazma eserlerin
kataloglarına ve yayınlanan minyatürlere bakılarak çok sayıda minyatür gözden geçirilmiştir.
Kadın imgeleri değerlendirilirken farklı alanlardan okumalar yapmaya gayret edilmiştir.
Hesna Haral
İstanbul / 2006
II
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
ÖNSÖZ
İçindekiler...................................................................................................................II
Özet............................................................................................................................ IV
Abstarct.......................................................................................................................V
Resim Listesi..............................................................................................................VI
Çizim Listesi............................................................................................................. XVII
Kısaltma Listesi....................................................................................................... XIX
1. GİRİŞ…………………………………………………………………………..... 1
1.1. Konunun çerçevesi........................................................................................ 1
1.2. Kaynak ve Araştırmalar…………………………………………………… 4
1.3.Yöntem…………………………………………………………………….. 6
1.4. Osmanlı Öncesi Türk Minyatüründe Kadın………………………………. 7
2. KATALOG……………………………………………………………………… 10
KAYNAKÇA……………………………………………………………………… 218
III
RESİMLER………………………………………………………………………. 228
ÇİZİMLER……………………………………………………………………….. 331
IV
ÖZET
Bu tez, Osmanlı kitap resminin ilk örneklerini barındıran XV. yüzyıldan Nakkaş
Levnî’nin eserler verdiği XVIII. yüzyıl başlarına kadar ki dönemde, kadın imgesinin
hangi konular içinde nasıl yer aldığını çözümlemeye çalışmaktadır. Minyatürlerin
konusu göz önüne alınarak, kadın imgesinin kimliği saptanmış ve kadın figürleri üç ana
başlık altında değerlendirilmiştir.
ABSTRACT
It was thought that the images of women in illustarated historical, literary and
scientific texts and albums can be classifed as a religious, social end literary types.
Every type includes other subcategories. In the literature derived from various fields,the
women figures who are somehow related to a religious event or involved in the stories
of different prophets are investigated in terms of their identity and the way they are
depicted in the miniatures. The difference between the depiction of Ottoman women
and the depiction of non-Ottoman women is also explored in the thesis. For the figures
from the Ottoman society, how the concept of indoor and outdoor places make a
difference in the depiction of women is studied. Literary figures are also invesigated.
When the subjects such as the effects of Middle Asia and Seljukid arts, other
schools of Islamic miniature painting on Ottoman miniature painting, the interaction
between the Ottoman art and the arts of the countries which the Emprie had relations
with and the creativity of Ottoman miniature painter are studied in more details, it is
thought that the women figures can be evaluated differently with respect to era and the
taste of sovereign.
VI
Resim Listesi
İ.S. III. yüzyıl (Güner İnal, Türk Minyatür Sanatı Başlangıcından Osmanlılara
Kadar, Ankara, 1995, Resim 2).
Resim 12. Avretlerin sünnet edilmesi ve ferclerinde biten fazla etin kesilmesi
Resim 13. Nifas kanı tutulan veya çocuğu rahimde kalan kadının tedavi edilmesi
Cerrâhiyetü’l-Hakaniyye, 1468, [PBN, Suppl.Turc. 693, y. 120b].
Resim 15. Kadınların ferclerinde olan nasırların, kızıl sivilcelerin ve siğillerin tedavisi
Resim 24. Cihan Şah’ın, Şemse ile iki kız kardeşinin havuzda yıkanışlarını seyretmesi
Ravzat el-Uşak, y. 1560, [San Diego, Edwin Binney 3rd Collection, y. 23a].
Resim 48. I. Murad’ın Vize, İnceğiz ve Çatalburgaz hisarlarının fethinden sonra bir kavak
gölgesinde dinlenmesi
Resim 49. Çelebi Sultan Mehmed’in Eflak Seferine giderken Tuna Nehri kenarında
Resim 50. Holu ülkesine giren Osmanlıların kadın ve erkeklerin sığındığı yere hücum ederek
kadın ve çocuklar hariç erkekleri öldürmeleri
Resim 52. Adil Giray Han’ı esir alan kör şahın, karısı ile ilişkiye girdiği zannıyla karısı ve kız
kardeşini öldürmesi
Resim 53. Şehzade Beyazıt’ın ölümünden sonra çıkan karmaşa esnasında kavgadan halas
Resim 55. Sultan Selim’in Hac dönüş yolunda Mevlic diye bilinen yerde sekizinci konağa su
kuyuları kazdırarak ve kale bina ettirerek güzel hayır yapması
Resim 57. Sultan Süleyman Han Hazretleri Bağdat’ı aldıktan sonra İmam Hüseyin Ravzası’nı
ziyaret ediyor
Resim 58. Sultan Süleyman Han, bahar mevsiminde Bağdat etrafında avlanırken bir kadının
Resim 64. Hz. Muhammed’in doğacağı an meleklerin Amine’ye cennet saçıları saçması
Resim 65. Hz Muhammed’in doğumundan sonra üç meleğin gümüş ibrik, zebercetten leğen
ve ipek havlu getirmesi
Resim 70. Hz. Muhammed’in karısı Ayşe, Mutlaka Kabilesi reisinin esir edilen kızını, Hz.
Muhammed’in yanına getiriyor
XIII
Resim 71. Mekke’den Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed ve Ebubekir’i, Medineli
hanımlar kasideler söyleyerek karşılıyor
Ahvâl-i Kıyamet, XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı, [SK, Hafid Efendi 139, y.
50b].
XIV
Ahvâl-i Kıyamet, XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı, [SK, Hafid Efendi 139, y.
38b].
Resim 87. Âl-i Osman ecdadından Yalvaç Bey’in fukaraya sadaka ve libas vermesi
Çizim Listesi
Çizim 8. Ravzat el-Uşak [San Diego, Edwin Binney 3rd Collection, y. 23a]’dan portre
detayı.
Çizim 14.Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî [ İÜK, T 6624, y. 101a]’den portre detayı.
Çizim 21. Hamse-i Hüsrev Dehlevî [TSMK, H. 799, y. 186b]’den portre detayı.
Çizim 29. Divân-ı Bakî [LBL, Or. 7084, y. 67b]’den portre detayı.
Kısaltma Listesi
B. Bağdat Kitaplığı
BÜ Boğaziçi Üniversitesi
Coll. Collection
çev. Çeviren
H. Hazine Kitaplığı
Haz. Hazırlayan
HÜ Hacettepe Üniversitesi
İÜ İstanbul Üniversitesi
Kat. Katalog
MÜ Marmara Üniversitesi
R Revan Kitaplığı
s. Sayfa
Yarım asrı bulan Osmanlı minyatür tarihi yazımının, gelişim süreci içinde bir
konuya ya da temaya odaklanan çalışmaların 1990’lı yıllardan sonra arttığı gözlenir.
Daha önceki çalışmalar, betimlenen sahnelerin tanımlanması ve resimlerdeki
yöneticiler, siyasi simalar, askeri ya da dini kişiler gibi figürlere odaklandığı için,
minyatürde kadın imgesinin bir kenara bırakıldığı ileri sürülmektedir. 1 ‘Osmanlı
Minyatüründe Kadın (Levnî Öncesi Üzerine Bir Deneme)’ başlıklı tezle bu eksikliğin
bir ölçüde giderilmesi amaçlanmaktadır.
XVII. yüzyılda albüm resimleri ile büyük ölçüde iç mekanda betimlenen kadın
figürü, XVIII. yüzyıla gelindiğinde farklı konu bağlamlarında yer alır. Bu yüzyılda
Osmanlı dünyasında, kadınları gösteren, hatta kadınlarda odaklanan sahnelerin
1
Nancy Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans Eden Kızlar: Osmanlı Minyatüründe Kadın İmgeleri”,
Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2000,s. 144.
2
Banu Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 70.
3
Nurhan Atasoy, Filiz Çağman, Turkish Miniature Painting, RCD Cultural Institute, İstanbul, 1974, s.
73.
2
4
Nancy Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans. ”, s. 159.
5
Tülay Artan, “Mahremiyet, Mahrumiyetin Resmi”, Defter, Edebiyat, Tarih, Politika, Felsefe Dergisi,
sayı 20, 1993, s. 92.
6
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 78.
7
N. Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans. ”, s. 157.
8
Richard Ettinghausen, Turkish Miniatures from 13 th to the 18 th Century, Unesco, Milano, 1965,
s. 5.
3
almaktadır. Türkiye’de ise 1930’lu ve 1940’lı yıllarda Süheyl Ünver ve Tahsin Öz’ün
yaptığı öncü çalışmalar haricinde, konuya eğilen çok kişi görülmemektedir..
Bu tarz bir Osmanlı minyatür tarihi yazımı, Micklewright tarafından yeni bir
inceleme alanının doğuşundaki bir gereklilik olarak adlandırılmıştır. Bu eserlerin içeriği
kısaca şöyle özetlenmiştir:
1960 ile 1990 yılları arasında daha çok İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi
Bölümü’nde yapılan bu tarz lisans ve lisan üstü “saptama” çalışmaları bugün çok
önemli bir eksiği gidermektedir. Türkiye kütüphanelerindeki minyatürlü yazma eselere
ait, minyatürlerin ölçüsünü belirten ve metin minyatür ilişkisini kuran konu katalogları
bugün bile mevcut olmadığından, bu tezler ayrıntılı katalog işlevi de görmektedir. Bu
çalışmada bu tezlerden faydalanılmıştır.
9
N. Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans.” , s. 147.
4
kriterlerden birini veya bir kaçını kullanarak yapılan bir sınıflama diğer kadın imgelerini
dışarıda bırakacağından, minyatürler tasnif edilirken en geniş çerçeveyi bulunmaya
gayret edilmiştir. Minyatürün konusu dikkate alınarak kadınların kimliklerine göre
oluşturulacak sınıflamanın daha kapsayıcı olacağı düşünülmektedir.
1.2.Kaynak ve Araştırmalar
10
Wiebke Walther, The Frau im Islam, Verlag W. Kohlhammer, Leipzig, 1980.
5
Osmanlı minyatüründe kadın figürünü konu alan tek tez çalışması Nakkaş Levnî
üzerinedir. 13 Araştırmacı tezinde, sanatçının Topkapı Sarayı’nda bulunan tüm kadın
figürlerini ele almış ve bu figürleri kıyafetleri, takıları, makyajları gibi ayrıntılar
eşliğinde incelemiştir.
1995 yılına ait “Eski Türk Resim ve Minyatür Sanatında Kadın Tasvirleri”
başlıklı makalesinde Aslanapa, kadın tasvirlerinin tarihini Uygur sanatı ile başlatmış ve
IX. yüzyıldan yaklaşık XIX. yüzyıla kadarki tasvirleri konu edinmiştir. 14 Yazar,
ağırlıklı olarak tek kadın figürlerinden bahsetmiş kronolojik bir sıra ile verdiği
minyatürleri konularına ayırmadan genel bir değerlendirme yapmıştır.
11
Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın: Anadolu Kadının Dokuzbin Yılı, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve
Müzeler Müdürlüğü, İstanbul, 1993.
12
Sevgi Gürtuna, Osmanlı Kadın Giysisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
13
Şehnaz Yalçın, Levni Minyatürlerinde Kadın Figürleri, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim İş
Eğitimi Ana Sanat Dalı yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1995.
14
Oktay Aslanapa, “ Eski Türk ve Minyatür Sanatında Kadın Tasvirleri”, Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra
Kitabı, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1995, s. 144-166.
6
Yazar, resimlenmiş tarih kitapları dışında da kadınların yer aldığı pek çok örnek
bulmanın mümkün olduğunu ama söz konusu olan Osmanlı toplumunun kadınları
üstüne bir şey söylemek gerektiğinde saray yaşamının ve Osmanlı dünyasının diğer
yönlerini betimleyen yazmalarda yoğunlaşmak gerektiğini söylemektedir. 15 Buradan
yazarın, görsel bir malzeme olarak kadın minyatürlerinin Osmanlı kadın tarihi
yazılırken destekleyici ve aydınlatıcı bir malzeme olarak kullanılacağı yargısına vardığı
açıkça görülmektedir.
1.3. Yöntem
Birkaç makale ve tez dışında Osmanlı minyatür tarihi ile ilgili çalışmalarda
minyatürlerin ölçüsü verilmediği için, Topkapı Sarayında okuyucuya çıkabilen eserlerin
ölçüleri alınmıştır. Minyatürün konusu aktarılarak, bu sahne yayınlanmışsa hangi eserde
yayınlandığı da belirtilmiştir. Her bir minyatür, sahnedeki figürlerin kimliği ve mekanla
ilişkileri bakımından tanımlanmıştır. Sahnedeki kadın figürünün duruşu ve kıyafetleri
anlatılmış ve kadın figürleri, çağdaşı olan veya konu bakımından eş yada İslam
minyatür geleneğinde benzeri bulunan başka bir sahne ile kıyaslanmıştır.
15
N. Micklewright, “ Müzisyenler ve Dans.”, s. 147.
7
ait oldukları bağlam ve tarihi kimlikleri dolayısıyla kesin olarak hangi alana gireceği
tam olarak belirlenememiştir. Züleyha gibi Tevrat’ta ve Kuran’da geçen bir kadının
aynı zamanda mesnevilerde edebi bir kişilik olması, onu kesin bir sınıflama altına
sokmayı zorlaştırmıştır. Bu sebeple Züleyha, hem inanç olayları çerçevesinde hem de
edebi bir tip olarak ele alınmıştır. Katalogda verilen tüm örneklerin, kronolojik
gelişimleri, kadın imgelerinin özellikleri bakımından değerlendirmeleri ise tezin
değerlendirme ve sonuç bölümünde anlatılmıştır.
Türklerde İslam öncesi kitap resimleme geleneğinin ilk örnekleri yerleşik Uygur
kültürüne aittir. Uygur devletinin bulunduğu Turfan havzası, Hoço, Bezeklik ve Kızıl
gibi şehirler Uygur resim sanatının önemli kalıntılarını taşırlar. Uygurların 762 ‘de
Mani dinini resmi devlet dini olarak kabul etmesinden sonra çoğu duvar resmi olmakla
16
birlikte dağınık kitap sayfalarında minyatürlere rastlanmıştır. Günümüze ulaşan
yazma yaprakları, bu dönem kitap resminin şekillenmesinde Maniheizmin etkili
olduğunu göstermektedir. 17 Uygur örnekleri hem Türk minyatür sanatının en erken
örnekleri olmaları bakımından hem de Tafugaçlar’dan kalan resimlerle birlikte kadın
tasvirleri ve dönemin kadın kıyafeti ile ilgili bilgi vermesi açısından önemlidir. 18
16
Güner İnal, Türk Minyatür Sanatı, Başlangıcından Osmanlılara Kadar, Atatürk Kültür Merkezi,
Ankara, 1995, s. 7.
17
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 31
18
O. Aslanapa, “ Eski Türk Minyatür Sanatı.”, s. 144.
19
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 8.
8
İkinci eser Pseudo Gallenos’un Arapça çevirisi olan Kitâb el- Tiryâk’tır
[VÖNB A. F. 10]. [VÖNB A. F. 10]. Eserin ön sayfa minyatüründe (Resim 3) Uygur
prensi tipinde işlenen bir emir, ev içi atmosferinde tasvir edilmiş resmin altında ise
gündelik hayattan alınan bir kervan konu edilmiştir. Bu kervanda at üstünde erkeklerin
ve peçeli kadınların varlığı dikkat çekicidir. Bu minyatürün Uygur geleneğini sürdüren
Türk asıllı ressamların varlığına delil olarak kullanılabileceği düşünülmektedir. 22
Özellikle emirin ve çevresinde ona hizmet eden figürlerin duruşu ve işlenişi böyle bir
yorumu doğrulamaktadır.
20
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 18.
21
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 22.
22
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 32.
9
(Resim 4) cariye bir kadın görülmektedir. 23 Cariye sağa dönük vaziyette makineden
gelen içkiyi bir kaba doldurmaktadır. Kadının dizlerinin altına gelen mavi elbisesi ve
alttan giydiği kırmızı şalvardan oluşan elbiseleri Gülşah’ın tarzını andırmaktadır. Varka
ve Gülşah’ın vedalaşmasını betimleyen sahnede (Resim 4) Gülşah dizlerin altına gelen
mavi bir elbise ve onun altında geniş paçalı bir şalvar giyinmiştir. Aynı yüzyılda,
Anadolu’nun iki farklı şehri Diyarbakır ve Konya’da yapılan bu iki minyatürde
kadınların elbisesi dikkatle incelendiğinde kumaş drapelerinin işaret ettiği benzer bir
boyama üslubunun ve giyim modasının izleri takip edebilir. Bir farkla ki; Gülşah’ın
başında başlık bulunmamakta bu cariye ise yeşil bir başörtüsü üzerine şarap renginde
bir kaşbastı bağlamaktadır.
Osmanlı öncesi Anadolu’da yapılan iki önemli eserden biri 13. yüzyılda
Konya’da Hoylu Abdulmümin bin Muhammed tarafından resimlenen Varka ve Gülşah
mesnevisidir [TSMK, H. 814]. Eserde, Varka ve Gülşah isminde iki sevgilinin öyküsü
anlatılmaktadır. Edebiyat konulu Varka ve Gülşah’ın minyatürleri Selçuklu devrinin
maden ve keramik gibi diğer ortamlardaki tasvirleriyle benzerlik taşımaktadır. 24 Bele
kadar gelen uzun saçlar ve kıyafetler her iki sevgilide de aynıdır (Resim 5). Kadın ve
erkek kıyafetlerinin benzerliği Osmanlı toplumunda da devam etmiş ve ilk dönem
Osmanlı yazmalarına bakıldığında kadın ve erkeği ayıran ana belirtkenin başlıklar
olduğu gözlemlenmiştir.
23
Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın., Katalog C 110, s. 259.
24
G. İnal, Türk Minyatür Sanatı., s. 50.
2- KATALOG
11
Genç kadın erkeğin solundadır. Her ikisi de bağdaş kurmuştur. Erkek, lacivert
elbisesi üstüne yakalarıyla aynı renkte koyu sarı bir kuşak bağlamıştır. Kadın kırmızı bir
elbise giymiştir. Genel olarak her iki sevgilinin de kıyafetleri birbirine benzemektedir.
Aynı kesim yakalar, bele kadar önden düğmeli elbise ve kumaş kuşak benzer bir giyim
tarzını yansıtmaktadır. Genç kadınının kıyafetini erkekten ayıran kahverengi başlığı ve
onun altından görünen kaşbastısıdır. Siyah kaşbastının kenarları altın pullarla süslüdür.
Değerlendirme
Kompozisyonun merkezinde, mavi çinilerle kaplı, sivri çatılı bir köşkün içinde
bağdaş kurarak oturan sultan yer alır. Köşkün sağ ve sol avlu duvarları arkasında,
pembe beyaz bahar dalları önüne dizilmiş yeniçeriler ve saray görevlileri görülür. Saray
görevlilerinden ikisi birbiriyle konuşmaktadır. Diz çökmüş bir saki, kase içinde sultana
içecek ikram eder. Altın tepsi ve kademeli olarak sıralanmış porselen sürahiler, resmin
merkezini vurgularken aynı zamanda resmi sağ ve sol olarak iki bölüme ayırmaktadır.
Sağda yüzleri farklı yönlere bakan üç erkek müzisyen yer alır. İkisi ney
üflemekte dizleri üzerine kalkan ise def çalmaktadır. Her bir müzisyenin farklı yönlere
bakması ve deffafın dizleri üzerine çömelmiş duruşu resimdeki hareketin kaynağıdır.
Sehpanın solunda ise bir saray görevlisi, yeniçeri ve üç müzisyen kadın görülür. Erkek
müzisyenlerdeki hareketlilik kadın müzisyenlerde görülmez. Başları hafifçe öne eğik
resmedilen üç kadın yere diz çökmüştür. Bir çengi, diğeri deffaftır. En soldaki kadının
elinde herhangi bir çalgı görülmemekte ve bu sebeple gruptaki görevi tam olarak
anlaşılamamaktadır.
Değerlendirme
Resmin çerçevesi içinde iki figür görülmektedir. Elinde metal bir alet bulunan
kadın metinde belirtildiği üzere doktordur (tabibe). Koyu yeşil örtüsünün çevrelediği
yüzünde en belirgin nokta gözleridir. Bakışları hasta kadına yöneliktir. Hasta kadının
organından çıkan uzun et parçasını kesmeye hazırlanmaktadır. Desenli elbisesinden
görülen ayakları çıplaktır. Başörtüsü üzerine bağladığı kaşbastının ucu aşağıya
sarkmıştır. Belindeki mavi kuşak kaşbastıyla uyum içindedir. Hasta olan kadın
bacaklarını açmış sırtüstü vaziyette uzanmıştır. Nakkaşın hastanın organını çok açık
şekilde tasvir ettiği görülür. Doktorla benzer şekilde giyinmiştir. Sarı desenli kırmızı
elbisesinin astarı farklı renktedir. Her iki kadının vücutları orantısız çizilmiştir. Omuzlar
bedenin diğer kısımlarına göre hayli geniştir. Bacaklar kollara göre daha kısadır.
Değerlendirme
Sayfanın solunda çerçeve içine alınmış sahnede tek bir kadın figürü yer alır. İçi
ilaç dolu bir çömleğin ağzına yerleştirilen kamışa oturan kadının belden aşağısı
çıplaktır. Tedaviyi göstermek için gerekli olan bu kısım hariç tüm vücudu kapalıdır.
Mavi kaşbastısı, onun üstünde başlığına sarılmış ucu aşağı sarkan turuncu kumaş ve
yeşil başörtüsü kıyafetinde en dikkat çekici noktadır.
Değerlendirme
İki dizi üzerine oturan Gur’un sağında yer alan genç kadın ona bir kâse içinde
içecek uzatmaktadır. Sultanla aynı halı üzerinde oturan genç kadının başı öne eğiktir.
Kıyafetleri solunda yer alan müzisyen kadınların kıyafetlerinden farklıdır. Uzun kollu
sarı elbisesi üzerine giydiği kaftanı açık sarıdır. Kısa kollu kaftanın kenarları koyu
renkli bir kürk şeritle bezelidir. Siyah saçları üzerine bağladığı beyaz şerit başındaki tek
süstür.
Sultana içki ikram eden genç kadının solunda yer alan kadınlardan üçü
müzisyendir. Sağda en başta yer alan kadın, diğer iki müzisyenden daha hareketli
resmedilmiştir. İki dizi üzerinde ayağa kalkmış ve kollarını yukarı kaldırmış olan
20
kadının ellerinde çalpareler vardır. Bu kadın rakkase olabilir. Fakat ayakta ve meydanda
resmedilmemesi onun da diğerleri gibi bir müzisyen olabileceğini düşündürmektedir.
Ortada oturan genç kadın çeng çalmaktadır. Başını hafifçe sağa eğmiş ve gözlerini yere
dikmiştir. En solda oturan kadın müzisyenin elinde ise altı zilli bir def vardır. Kadın
müzisyenlerin arkasındaki iki kadından biri sürahi taşımaktadır. Onun yanındaki kadın
olan biteni izlemektedir. Behram Gur’ a içecek ikram eden kadın hariç tüm kadınların
aynı şekilde giyindiği görülmektedir. Kısa kollu, bele kadar önden düğmeli sarı
elbiselerin sadece renginin tonu farklılaşmaktadır.
Değerlendirme
Minyatür, Osmanlı minyatüründe edebi tip olarak kadın imgesin yer aldığı
sahnelerden biridir. Hüsrev Dehlevî’nin Hamse’sinde yer alan sahne, bu eserde Behram
Gur’un eğlencesini anlatan birçok minyatürden biridir. Sultan yedi imparatorun
kızlarından bir prensesle eğlenmektedir. Minyatürde mekan, köşklü, havuzlu bir
bahçedir. Müzikli eğlencede kadınları gösteren bu minyatür, figürlerin ilişkileri ve
konumları sultana göre tanımlandığında Külliyat-ı Katibî (Resim 10) ve
Süleymannâme (Resim 30) minyatürleriyle aynı grupta gözükse de taht eğlenceleri
başlığı altında değerlendirilememektedir. Taht eğlencelerinde sultan meclise tek olarak
iştirak etmektedir. Ona eşlik eden, içki ikram eden sevgili veya kadın figürü yoktur.
Minyatürde Behram Gur’a fiziksel olarak yakın, içki ikram eden prensesin varlığı, bu
minyatürü taht eğlencesi şeklinde yorumlamayı zorlaştırmaktadır.
kıyafetlerindeki ayrıntılar ile diğer tüm kadınlardan ayırmıştır. Nakkaş, Behram Gur’u
yedi imparatorun yedi kızıyla eğlenirken gösterdiğinde her bir prensesi ve müzisyen
kadınları, köşkün rengine göre farklı renklerde ve farklı kıyafet ve başlıklar içinde tasvir
etmiştir. (Resim 17, Resim 18). Osmanlı minyatüründe erken döneme ve eklektik
üsluba işaret eden bu minyatürlerde kadınlar, sevgili, müzisyen, rakkase ve hizmetkar
rollerinde tasvir edilmiştir.
Eflatun tepelerin sağına ve soluna yerleştirilen s kıvrımlı iki ağaç, kule tipi bir
bahçe köşkünü çevrelemektedir. Köşkün önünde ahşap bir platform üzerinde Behram
Gur ve ona ikramda bulunan genç bir kadın görülür. Kompozisyona dengeli bir şekilde
yerleştirilen bu iki figürün ortasında yer alan çerçeve içindeki bir doğa manzarası, resmi
sağ ve sol olmak üzere ortadan ikiye ayırmaktadır. Bu dikey eksen gümüş dere içine
yerleştirilen altın sürahilerle pekiştirilmiştir. Bu sürahiler resimde kadınlarla erkekleri
ayıran bir sınır gibidir. Behram Gur elinde altın bir tas tutmaktadır. Arkasında ayakta
bekleyen erkek hizmetkârın elinde altın sürahi ve tepsi bulunur. Yerde oturan erkek
müzisyen ut çalmaktadır.
Sürahilerin solunda ayaklarını altına alarak oturan kadının başı eğiktir ve çeng
çalmaktadır. Onun arkasında bekleyen kadının elinde müzik aleti ya da herhangi bir
nesne görülmemektedir. Resimdeki tüm kadınların kıyafetlerinde ağırlıklı renk
laciverttir. Her üç kadının da baş tuvaleti farklıdır. Sultanla oturan kadının
kıyafetlerinde daha fazla ayrıntı gözlenmekte onun kıyafetleri üstünde daha fazla altın
kullanıldığı görülmektedir.
Behram Gur ile oturan genç kadın açık lacivert iç gömleği üzerine koyu lacivert
kısa kollu bir elbise giyinmiştir. Tepeliği altından çıkan ve yanağına değen saçları
siyahtır. Kaşbastısına bağlanan ve gerdanına kadar uzanan bir sıra altın pul yüzünü
çevrelemektedir. Çeng çalan müzisyen kadının başlığı ile platform üzerinde oturan
kadının tepeliği aynı forma sahiptir. Müzisyenin başlığı altın renkli desenlerle
işlenmiştir. Ayakta duran kadının başlığı diğerlerinden çok farklıdır. Önde üç dilim
halinde tasarlanan başlığın üzerine bağlanan ve bir ucu boyna dolanarak arkaya
23
bırakılmış örtüsü kahverengi renklidir. Lacivert kısa kollu elbisesi üzerine kuşak
bağlamıştır.
Değerlendirme
Behram Gur’un bir bahçede eğlencesini tasvir eden bu minyatür, kadınlı erkekli
müzikli eğlence sahnelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Harem sahnesi ve taht
eğlencesi denilemez. Behram Gur’a içki ikram eden prensesin dışında biri müzisyen biri
de çengi olmak üzere iki kadın görülmektedir. Bu minyatürde prensesi diğer
kadınlardan ayıran elbise detayları çok belirgin değildir fakat nakkaşın prensesin
kıyafetlerinde daha çok altın kullanması gözlerden kaçmaz. Sultana yakın olmak dışında
prensesle diğer cariyeleri ayıran çok belirgin bir fark gözlenmez.
Değerlendirme
25
Resim sahasını sağ ve sol olarak iki ayrı bölüme ayıran nakkaş, sağ tarafa atlı ve
yaya Osmanlı askerlerini yerleştirmiştir. Atlı Osmanlı askerlerinin karşısında pembe bir
tepe önünde aşağıdan yukarıya doğru dizilmiş isyancılar görülür. Önde duran iki erkek
çocuk onların daha üstünde bir kadın ve yayını geren bir erkek ilk sırayı oluşturur. Atlı
bir isyancının yanında ok atmaya hazırlanan başka bir erkek karşısındaki Osmanlı
askerini hedef almıştır. Daha üstte yer alan iki kişiden biri kadın diğeri ise erkektir.
Değerlendirme
Minyatürün üst kısmında balkonlu bir köşk yer alır. Köşkte cenazenin
götürülüşünü izleyen üç kadın görülür. Yanaklarındaki kırmızı çizikler, cenazeye
ağlarken yüzlerini yırttıklarını düşündürür. Buna rağmen yüzlerindeki ifade üzgün ve
sakindir. Balkondaki kadının parmakları yüzündedir. Siyah saçlarının üzerine taktığı
siyah örtüsü ve altta geniş üste doğru daralan hotozu diğer kadınlarla aynıdır. Pencerede
oturan iki kadın tabutun arkasından el sallamaktadır. Her üç kadının da yüz çizgileri
birbirine benzemektedir. İnce yay gibi kaşları ve küçük kırmızı No. kta dudakları
vardır. Nakkaş kadınları süslemeyi ihmal etmemiştir.
Değerlendirme
Osmanlı sultanının tabutunu taşıyan erkekler gibi Osmanlı kadını olmalıdır. Kadınların
siyah elbiseleri ve siyah başlıkları yas işaretidir.
Açık eflatun tepeler arkasında çiçek açmış ağaçlar ve uçları resmin çerçevesini
delen servilerle doğa tasviri yapılmaktadır. Ön cepheden tasvir edilen köşkün üst kat
penceresinden meraklı bakışlarla havuzda yıkanan kızları gözetleyen kişi Cihan Şah’dır.
Kuşbakışı görülüyormuş gibi çizilen çok köşeli havuzun mavi sularında yıkanan
Şemse’nin belden aşağısı suyun içindedir. Belden yukarısı diğer iki kardeşte olduğu gibi
çıplaktır. Yay kaşlı bu üç kadından suyun içindeki Şemse bir eliyle kardeşini havuza
çekmektedir. Saç tuvaleti her üç kardeşte de aynıdır. Dizlere kadar uzanan saçlar
ortadan ikiye ayrılmış ve bir kısmı sağ omuzdan öne sarkıtılmış sol taraf ise arkaya
bırakılmıştır. Şemsenin ve elini tuttuğu kardeşinin kolları orantısız bir biçimde uzun
çizilmiştir. Havuza girmeye hazırlanan kardeşler topuklara kadar uzanan yarı- şeffaf
etekler giyinmiştir.
Değerlendirme
Danyal peygamberin oğlu Camasb’ın hikayesini anlatan eser iç içe girmiş birkaç
hikayeden oluşmaktadır. Cihan Şah ve başından geçenler bu eserin hikâyelerinden
biridir. Minyatür Cihan Şah’ın, daha önce güvercin olan Şemse ve kız kardeşlerini
yıkanırken seyretmesini göstermektedir. Bu sahne, XVI. yüzyılın başında Osmanlı
minyatüründe hem edebi bir tipi hem de çıplak kadın tasvirlerinin özelliklerini işaret
etmesi açısından önemlidir.
suyun içinde olmasına rağmen şeffaf gümüş renkli bir etekle tasvir edilmiştir (Resim
72). Osmanlı öncesi minyatürlerde, yıkanan kadın betimlemelerinde (Resim 7) var olan,
kasıkların peştamal ya da benzeri bir parçayla kapatılması tavrının Osmanlı
minyatüründe devam ettiği düşünülmektedir. Bahar ağacına dolanan kadın
minyatüründe (Resim 37) tasvirin bütün vurgusu kadının çıplak bedeninde olmasına
rağmen, şeffaf yeşil bir tülle kadının kasıklarının kapatıldığı görülür. I. Ahmed
Albümü’nden alınan XVII. yüzyıla ait örnekte ise (Resim 90) kadının kasıklarını
kapatmak üzere bir tüle sarılmak üzereyken tasvir edildiği görülmektedir.
Mecnun sağ elini göğsüne götürmüş mütevazi ve bir edayla başını eğmiştir.
Altın işli kırmızı elbisesinin altına açık mavi bir gömlek giyinmiştir. Boynuna doladığı
beyaz şalın tek ucunu sarkıtmıştır. Leyla’ya yönelmiş olarak tasvir edilen Mecnun tek
elini açık bir şekilde sevgilisine uzatmıştır. Leyla’da Mecnun gibi tek elini göğsüne
götürmüş sol elini konuşur şekilde yukarıya kaldırmıştır. İki sevgilinin kıyafetleri
temelde birbirine benzemektedir. Leyla mavi kısa kollu elbisesi üzerine narçiçeği
renginde bir kuşak bağlamıştır. Başörtüsü ve iç gömleği aynı renktedir.
Değerlendirme
Leyla ve Mecnun, Mir Ali Şir Nevai’nin beş mesnevisinden oluşan eserinin bir
parçasıdır. İlk dönem Osmanlı minyatürünün eklektik karakterini yansıtan minyatürde
geometrik çinilerle kaplı bir bahçe köşkü ve insan figürü ölçüsüne yaklaşan çiçek
öbekleri Osmanlı tarzını yansıtan en belirgin öğelerdir.
33
Osmanlı askerine yardım eden genç kadın kısa kollu bir elbise giyinmiştir. Sarı
renkli elbisesi içinde uzun kollu lacivert bir buluz vardır. Metal plakalı kumaş kemerine
doladığı desenli bir parça dikkat çekicidir. Beyaz örtüsü altından hotozu görülmektedir.
Hotozuna bağladığı kaşbastı kırmızıdır. Arkada bekleyen iki kadından biri sarı diğeri
kırmızı bir elbise giyinmiştir. Sarı elbiseli kadının baş tuvaleti öndekiyle aynıdır.
Kırmızı elbiseli olan ise aynı renkteki örtüsü üzerine beyaz bir kaşbastı bağlamıştır.
Değerlendirme
Bizans kalelerinden biri olan Aydos Kalesi’nin fethini anlatan minyatür de,
Osmanlı askerine yardım eden Bizanslı bir kadın görülmektedir. Nakkaş, Bizanslı
kadını Şeyh Edebali’nin çadırında görülen bir müslüman kadın (Resim 28) gibi
betimlemiştir. Buradaki Bizanslı kadınların baş bağlama tarzı ile Osmanlı kadının ki
benzerdir. ( Çizim 6) Aynı yazma eserden alınan bu iki minyatürde, farklı kültürlerden
35
ve dinlerden iki kadının aynı şekilde betimlenmesi dikkate değer bir noktadır. Nakkaşın
bir kalıp üzerinden hareket ettiğini göstermektedir.
Çiçek açmış bahar ağacının süslediği pembe tepe önünde çadırlar görülür.
Kompozisyonun merkezinde sohbet eden üç erkek vardır. Soldaki iki erkekten biri
dizleri üzerine oturmuş diğeri ayakta beklemektedir. Girişinin solunda yeşil cübbeli
yaşlı bir erkek onun arkasında ise olup biteni dinleyen genç bir kadın yer alır. Yaşlı
erkekle sohbet eden kişi Osmanlı devletinin kurucusu sayılan Osman Bey’dir.
Osman Bey’in sohbet ettiği yeşil cübbeli yaşlı kişi Şeyh Edebalidir. Osmanlı
minyatüründe peygamberler, şerifler ve seyyidler gibi dini kimliği olan şahsiyetlerin
cübbeleri genelde yeşildir. Bu tavır Siyer-i Nebî ve Zübdetü’t Tevârih
minyatürlerinde devam etmiştir. Edebali Osman Bey’e göre hayli sade yeşil bir cübbe
giyinmiş ve bunun üzerine beyaz bir rida taktığı görülmektedir. Nakkaş, şeyhin
yaşlılığını uzun bir sakal ve olgun bir yüz ile belirtmiştir. Karşısında iki dizi üzerinde
oturan Osman’ın aşağıya doğru sarkan uzun bıyıkları onu resimdeki diğer erkeklerden
ayırır.
Şeyh Edebali’nin arkasında bir kemerin altında görülen genç kadın şeyhin
Osman Bey ile sohbetini birazda gizlenerek izlemektedir. Nakkaş kadının yarsını
göstererek sohbete dahil olmadığını ama sohbeti dinlediğini anlatmak istemiş olmalıdır.
Genç kadının resim çerçevesine tutunması gizlenme hareketini vurgulayan başka bir
detaydır. Kadın, kırmızı uzun kollu bir gömlek üzerine eteği iki parçalı üzeri altın işli
lacivert bir elbise giymiştir. Başındaki altın renkli örtünün üzerine kırmız bir kaşbastı
bağlamıştır.
37
Değerlendirme
Havuz’un sağında çiçek açmış bahar dalları arasında bir yılan, zarif bir tavus
kuşu ve bir bahar ağacı arkasında iki ayaklı beyaz bir figür dikkat çeker. Havuz’un
solunda Adem ve Havva görülmektedir. Adem kısa kollu bir kaftan ve altına daha uzun
bir elbise giyinmiştir. Başına meleklerin başında gördüğümüz taçlardan takmıştır. Bir
elini Havva’nın verdiği buğday başağını almak üzere öne uzatmıştır. Kıyafetleri
yukarıda gördüğümüz meleklerden farklıdır.
Değerlendirme
39
Bir diğer fark, Adem ve Havva’nın giyinik tasvir edilmesidir. Çiftin başında
daha sonraki Adem Havva minyatürlerinde görülen haleler yoktur. Bunun yerine
meleklerin başlarındakine benzer üç dilimli taçlar görülür. Havva’nın kıyafetleri
Osmannâme’deki kadınların kıyafetlerine (Resim 27, 28) benzememektedir.
Minyatür enine iki bölüm halinde tasarlanmıştır. Üst bölümde tahtında oturan
Sultan Süleyman görülmektedir. Sultanın sağında has oda ağası ellerini kavuşturmuş
beklemektedir. Solda yer alan dört saray görevlisi, ikişerli gruplar halinde ayakta emre
hazır vaziyettedir. Daha arka planda kapı önünde elinde asasıyla dikilen yeniçeri
asayişin sembolü gibidir. Sultana yakın görevlilerden biri ona bir kutu takdim
etmektedir. Daha yukarıda balkon olarak nitelenebilecek bir bölümde yırtıcı kuşlarla
ilgilenen bir grup saray mensubu görülür.
Cariye deffaf kenarları kürklü ve üzeri altın işli yeşil bir başlık giymiştir. Sarı
peleng nakışlı kısa kollu elbisesi kahverengidir. Elbisesinin içine sarı bir gömlek
giyinmiştir. Beline bağladığı kuşağı başlığıyla uyum içindedir. Gözlerini yere
indirmiştir.
41
Değerlendirme
Aynı eserden alınan başka bir müzikli eğlence sahnesindeki (Resim 32)
rakkaseler ve pencereden eğlenceyi izleyen bir kadının giyinişinin deffaf ile benzerliği
bu figürlerin müzisyen cariyeler olduğunu düşündürtmektedir. Aynı nakkaşlar grubunun
elinden çıkması muhtemel Osmanname minyatürlerindeki Osmanlı saray kadınlarının
(Resim 29) cariye müzisyenler gibi betimlenmediği görülür.
Sultanla aynı dikey çizgi üzerine yerleştirilmiş iki rakkase sahnenin en hareketli
unsurlarıdır. Sağda altın sürahiye yakın olarak tasvir edilen kadın altın işli kırmızı bir
43
başlık takmıştır. Başlığının kenarı tüylerle süslüdür. Kısa kollu desenli mavi elbisesi
üzerine yeşil bir kuşak bağlamıştır. İç gömleği başlığı ile uyum oluşturacak şekilde
kırmızıdır. Altın küpesi üzerinde taşıdığı tek takıdır. Gözleri resmin dışında uzakta bir
noktaya bakmaktadır. Başını vücudunun aksi istikametine çevirmiş, belini kalçasını
belli edecek şekilde kıvırmıştır. Her iki elinde de çalpare vardır. Kollarının birini yukarı
kaldırmış diğerini aşağıda tutmuştur. Elbisesinin eteği çok uzun olduğu için ayakkabısı
görülmemektedir. Soldaki rakkasenin daha hareketli olduğunu gözlemleyebiliriz. Yeşil
kollu kısa elbisesi içine sarı bir gömlek giyinmiştir. Mavi başlığı altından çıkan bir
perçem yanağına dökülmektedir.
Değerlendirme
Değerlendirme
Değerlendirme
Çiçek açmış bahar ağacına, mavi konturlarla belirlenmiş tepeye yerdeki kırmızı-
beyaz çiçeklere rağmen mekan hayali bir mekandır. Bahar ağacının kökten uca yaptığı S
kıvrımlı hareketle genç kadının ayak ve bel hareketi birbirini tamamlamaktadır. İki ana
figür kompozisyonda eş yönlü s çizmektedir.
Kolunu fidana dolayan genç kadın bir eliyle olgun kırmızı bir narı diğer eliyle
omuzlarına dökülen siyah uzun saçlarını tutmaktadır. Kenarları altın yaldızlı yeşil şeffaf
şalın örttüğü kasıklar hariç tüm vücudu çıplaktır. Kulaklarına taktığı kırmızı yeşil
taşlardan sallantılı küpeler gerdanındaki üç sıra takısı ve pazubentleri minyatürün genel
renkleriyle uyum içindedir. Belden hemen sonra aniden ölçüsüz genişleyen kalçalar,
çimenliklere gizlenmiş hayli ince ayak bilekleri ve nar tutan elin bağlandığı kol
orantısız çizilmiştir.
Değerlendirme
XVI. yüzyılın ortalarına denk gelen bu minyatür çıplak bir kadın tasviridir. Üst
beden göre çok geniş kalçalar ve çok ince ayak bilekleri ile kadın bedeni orantısız
resmedilmiştir.
Değerlendirme
Sol tarafta kaleden çıkan bir erkek ve iki kadın görülmektedir. Kadınların
arkasındaki erkeğin sarığını bağlama tarzı onun bir Tunuslu olduğuna işaret etmektedir.
Önündeki iki kadının başları açıktır. Lacivert elbiseli kadın kucağındaki bebeğe
bakmaktadır. Onun yanında yürüyen mavi elbiseli kadının telaşla ellerini yanaklarına
götürdüğü görülür. Tunuslu askerlerin kaçtığı yöne doğru yürüyen bu iki kadının siyah
uzun saçları vardır. Her ikisinin yüz ifadelerinden üzgün oldukları anlaşılmaktadır.
52
Değerlendirme
Değerlendirme
Yayın : Yayımlanmamıştır.
55
Gerek mahkumlar gerekse izleyici kadınlar ferace giymiş üstüne beyaz bir
başörtü örtmüştür. İzleyici kadınların burunlarına kadar yaşmak yaptıkları, sadece
gözlerini kapatan bir peçe kullandıkları görülür. Meydanda gördüğümüz kadınlar ise
sadece başlarını örtmüştür.
56
Değerlendirme
Yayın : Yayımlanmamıştır.
57
Değerlendirme
Daha aşağı plandaki çiftler, sarılırken, sohbet ederken tasvir edilmiştir. Buradaki
tüm kadınların kıyafetleri birbirine benzemektedir. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri çok
renklidir. Sol altta görülen çift bu tanımlamaya uymaz. Her ikisi de diğer ikizlerin
aksine gri renkte elbiseler giymiştir. Nakkaş, diğer çiftleri mutlu bir ifadeyle
resmederken, bu iki kardeşi mücadele içinde göstermiştir. Erkek kadını kolundan
çekmekte, kadın ise bu tavra direnmektedir. Erkek, kız kardeşini Habil’e vermeyen ve
sonuçta yeryüzünde kan döken Kabil’dir. Kolundan çektiği kadında vermek istemediği
59
kız kardeşidir. Onların başları üstünde bir demet buğday başağı görülmektedir. Bu
Kabil’in Allah’a kurban ettiği fakat kabul olmayan başaklar olmalıdır.
Değerlendirme
Kompozisyon, dış hatları koyu tonlarla belirlenmiş sağdan sola doğru eğimli
tepelerle üç kat halinde kurgulanmıştır. Ön planda sağda yarısı resmedilmiş bir at ve bir
grup erkek yer alır. Solda madalyonlu yeşil halı üzerinde dinlenmekte olan sultan ve iki
iç oğlanı görülmektedir. Daha üstte başları kesilmiş düşman askerleri, yeniçeriler ve
çadırlar bulunur. Sultan’ın bakışlarını yönelttiği yerde, henüz fethedilen kalenin
burçlarına sancağı diken bir yeniçeri fethin heyecanını ve zaferi vurgulamaktadır.
Değerlendirme
Gümüş renkli Tuna Nehri ve arkasında evleri ve kaleleriyle bir yerleşim yerini
gizleyen pembe tepeler minyatürde mekanı oluşturmaktadır. Dikine düzenlenen
kompozisyonda figürler Tuna Nehri’nden başlayarak yukarıya doğru paralel çizgiler
üzerine yerleştirilmiştir. At üstündeki Osmanlı sultanı Çelebi Mehmed, ortadaki
yeniçerinin açıklamasını dinlemektedir. Elinde yırtıcı bir kuş tutan sultanın arkasında
atları üzerinde iki görevli görülmektedir. Sultanla aynı dikey çizgi üzerinde bulunan
yaşlı bir erkek, genç bir kadın ve kızı kompozisyonun merkezini oluşturmaktadır.
Yaşlı erkeğin karşısında, elini şaşkınlıkla yüzüne götüren genç bir kadın
beklemektedir. Elinden tuttuğu küçük kız olanlardan habersiz gibidir. Genç kadın uçları
altın püsküllü bir örtü takmıştır. Örtüsü altından çıkan siyah saçları alnına
dökülmektedir. Ucunda iki altıntop bulunan sallamalı küpesi kulağını süslemektedir.
Beyaz örtüsüyle aynı renk ve desendeki gömleğinin üzerine yakası ve etek uçları altın
renginde mavi kolsuz bir elbise giymiştir. Bele oturan elbisesinin etek kısmı oldukça
63
Değerlendirme
İki katlı, üç kubbeli köşk ve resmin soluna çizilen çeşme minyatürdeki mekanın
ana mimari unsurlarıdır. Altın renkli gökyüzüne uzanan serviler ve bahar dalları dikine
düzenlenen kompozisyona simetrik olarak yerleştirilmiştir. Pembe renkli soğan
kubbenin sağ ve soluna yerleştirilen balkonlar ve onları taşıyan zarif sütunlar
kompozisyondaki simetriyi güçlendiren öğelerdir.
Köşkün sağ kapısından iki genç kadın çıkmaktadır. Bunların önünde bir asker
görülür. Yandaki kapı önünde bekleyen erkek köşkten çıkmak istemeyen genç
kadınlardan birine kırbaçla vurmaya hazırlanmaktadır. Orta kapının önünde kadınlara
göre daha kısa boylu bir kişi mavi elbiseli kadını yeninden çekmektedir. Yan kapılarda
gördüğümüz kadınlar da zorla köşk dışına çıkarılmaktadır. Nakkaş mimari detaylarda
olduğu gibi figürlerin yerleştirilmesinde de simetriye özen göstermiştir. En sağ ve
soldaki kapılarda iki kadın figürü daha içteki iki açıklıkta kıyafetlerinin renkleri dahi
ayni olan birbirine benzer şekilde tasvir edilmiş diğerleri ve ortadaki en büyük açıklığa
65
Sağda üstteki iki balkondan alçak olanında askerlerden biri kadını kucaklamıştır.
Yüksekteki diğer balkonda bir asker kadını bir mal gibi sırtlanmıştır.
Değerlendirme
Yayın : Yayımlanmamıştır.
66
Daha aşağıda eflatun tepe üzerine yerleştirilen figürler sayıca daha kalabalıktır.
Nakkaş burayı savaş meydanının halini tasvir etmek için kullanmıştır. Bir yanda atlı
askerler, yerde başları ve gövdeleri farklı taraflara dağılmış savaş mağlupları görülür.
Bir kısım erkek esirler henüz katledilmemiş elleri arkadan bağlı olarak beklemektedir.
Değerlendirme
Minyatürde esir alınan yöre kadınları tasvir edilmiştir. Erkek ve kadın esirlere
farklı muamele edildiği kadınların ellerinin bağlanmadığı görülür. Osmanlı askerleri
atlarının terkisinde kadınlar ve erkek çocukları almıştır. Kadınların esir alınması konu
olarak eserin başka bir minyatüründe de tekrar edilmiştir (Resim 50). Kadınların kıyafet
ve başlıklarının bu iki minyatürde benzer resmedildiği görülür.
Yayın : Yayınlanmamıştır.
68
Kompozisyonda mekan dikine iki kat halinde tasarlanmıştır. Nakkaş aynı sahne
içinde birbiriyle bağlantılı iki farklı olayı resmetmiş olmalıdır. Aşağı bölümde çatısı
kubbeli bir oda içinde altı erkek görülür. Odanın solunda, yarı açık kapıdan içeriye
girmeye çalışan iki kişi yer alır. Kapının içeriye bakan kısmında eli kılıçlı bir erkek
diğerlerini içeriye almaktadır. Odadaki dört kişi Adil Giray’a saldırmaktadır. Bir kılıcı
boğazına dayamış diğeri eteğinden çekmektedir. Giray Han tek başına kendisini
öldürmeye gelen askerlerle mücadele etmektedir.
İkinci katta sağda bir yastığa dayanır halde betimlenen kör şah, görevin
tamamlandığı haberini kendinden emin bir eda dinlemekte ve karısının ve kız kardeşinin
öldürüldüğü yöne bakmaktadır. Bu iki görevlinin sağındaki kadınlardan biri boğulma
hadisesinin dehşeti içinde eliyle ağzını kapatmaktadır.
Nakkaş, Osmanlı tebası olmayan bu kadınları çizerken ait oldukları kültüre göre
giydirmeyi seçmiştir. İki kadının altın noktalı beyaz örtülerinin altından saçları
gözükmektedir. Yerde ölü yatan kadının saçları dağılmıştır. Şahın karısı diğerlerinden
farklı bir elbise giyinmiştir.
69
Değerlendirme
Yayın : Yayımlanmamıştır.
70
Daha üst kısımda sultan yer alır. Sultan ve atı diğer figürlere göre daha büyük
çizilmiştir. Nakkaş sultanın kaftanını çizerken daha özenli davranmış bu bezemeci
tutum atın eğer örtüsünde de devam etmiştir. Osmanlı sultanın bulunduğu dikey çizgi
üzerine yerleştirilen yaşlı kadın yeşil bir ferace giymiştir. Başını kapatan beyaz örtü
omuzlarına dökülmektedir. El hareketlerine bakılarak bir talepte bulunduğu
düşünülebilir.
Değerlendirme
kadınların (Resim 56) halk kitlesi içinde yer aldığı bilinmektedir. Yaşlı kadın Osmanlı
kadının dış kıyafeti olan ferace ve yaşmak ile betimlenmiştir.
Yayın : Yayımlanmamıştır.
72
İbrahim Paşa Sarayı’nın önünde başkentin sosyal yaşantısından bir kesit sunan
sahnede, Osmanlı toplumunun her tabakasından kadın ve erkekler görülür. Nakkaş,
önden arkadan ve yandan resmettiği figürlerle canlı bir meydan tasviri yapmıştır.
Figürlerin akışı sağ-sol ve aşağı-yukarı şeklindedir. Bu çok yönlü hareketlilik bu
mekanın kalabalıkların geçtiği bir meydan olduğunu doğrulamaktadır.
Dikilitaşın sağında sohbet eden, erkekler görülür. Yılanlı sütun ve cetvel çizgisi
arasında kalan alanda bir Mevlevi sola doğru yürümektedir. Yılanlı sütunun sağında ve
solunda gördüğümüz kavuklu iki erkek arkadan resmedilmiştir. Sütunun dibinde oturan
yaşlı kadın kendisine doğru eğilen bir erkekle sohbet etmektedir. Minyatürdeki tüm
figürler konuşma işareti olarak ellerini kullanmaktadır. Nakkaş sohbet eden şikayette
bulunan figürlerle sanki at meydanının kalabalığını ve hareketliliğini yansıtmak
istemiştir.
olarak verilebilir. Buna karşılık resimdeki kadınlar tek tip dış kıyafeti içerisinde
gösterilmiştir. Ayak bileklerine kadar uzanan feraceler, yaşmak şeklinde bağlanan beyaz
örtüler tüm kadınlarda aynıdır. Nakkaş sadece feracelerin renklerini değiştirmiştir.
Değerlendirme
İki yükseklik arasına Osmanlıların imar ettiği kalenin önünde bir yeniçeri
durmaktadır. Nakkaş, hacıların faydalanması için inşa edilen kuyuyu çok farklı bir
perspektif anlayışıyla göstermiştir. Kuyunun önünde bir bedevi devesi ile
uğraşmaktadır. Daha aşağıda derenin sağında siyah bir çadır önünde bir kadın
oturmaktadır. Genç kadın yün eğirmektedir.
Derenin solunda bir taşın üzerine oturan adam tulum çalmaktadır. Bu halinden
zevk aldığı anlaşılmaktadır. Büyük bir taşa oturmuş diğer ayağını da daha küçük bir
taşın üzerine koymuştur. Çok yakınında iki deve onun müziğini dinlemektedir. Daha
üstte siyah çadır önüne serilen kırmızı örtü üzerinde bir çöl kadını çocuğuyla
ilgilenmektedir. Çocuk eliyle dereyi ve ötesini işaret etmektedir. Kadın çocuğun elinden
tutarak onu engellemektedir.
Değerlendirme
Minyatür, Nuh peygamberi ve ona inanıp kurtulan kavmini konu alır. Koyu
gümüş rengi bulutların toplandığı gökyüzü altında yelkenleri şişmiş olarak seyreden
gemi Nuh’un gemisidir. Geminin ve yelkenlerin kontrolü Nuh peygamberdedir. Yeşil
cübbesi ve beyaz sarığıyla diğer figürlere göre hayli büyük çizilmiştir. Başında alevli bir
hale vardır.
İki katlı geminin alt katın pencere açıklıklarından çeşitli hayvanlar görülür. Bu
hayvanlar çift olarak tasvir edilmiştir. Geminin güvertesinde dokuz erkek, biri Nuh
peygamberin arkasında olmak üzere altı kadın bulunmaktadır. Erkeklerden büyük
bölümü geminin yelkenlerine müdahale etmektedir. Biri yelkenlerin üzerine çıkmıştır.
Yelkenin ucunda rüzgarda dalgalanan yeşil bayrak üzerinde siyah beyaz renkli zarif bir
kuş ufka bakmaktadır.
Değerlendirme
Nuh peygamberin kavminin helak olması ve Nuh’a inanan topluluğun bir gemi
içerisinde kurtuluşu İslam minyatüründe, sıkça işlenen konu olmuştur. Osmanlı
minyatüründe ise peygamber hikayelerinin anlatıldığı Zübdetü’t-Tevârih isimli
eserinde Nuh peygamberin hikayesi anlatılmaktadır. Bu minyatürdeki kadınların
77
kimlikleri tek tek belli değildir. Bu yüzyılın Osmanlı kadın modasına uygun olarak
giydirilmişlerdir. Osmanlı kadınının dış kıyafeti olan ferace ve başa bağlanan beyaz örtü
kıyafetlerdeki ana ayrıntılardır. Erkekler geminin ilerlemesinde çeşitli görevler
üstlenmişken kadınlar, pasif bir konumda olan biteni izlemektedir. Nakkaş, bir kadını
kalabalıktan ayırarak Nuh peygamberin arkasında çizmiştir. Bu kadının kimliği
bilinmemektedir.
Minyatür, zamansal açıdan birbirini takip eden iki olayı aynı sahne içinde
göstermektedir. Aşağı planda Yusuf’u açık artırmayla satan tüccar ve Yusuf’u almak
için kırmızı kahverengi para torbaları ile gelen alıcıları görmekteyiz. Daha yukarıda
müzayede bitmiş ve Yusuf ile Züleyha iki ayrı pencerede oturur şekilde tasvir
edilmiştir. Açık artırmaya katılanlar sağda ve solda tahta sıraların üzerinde
oturmaktadır. Fiyatı artırdıklarını ifade eden işaret parmakları, satıcının dikkatini
çekmek maksadıyla havaya kalkmıştır. Beyaz cübbesi ile ortada ayakta duran köle
tüccarı bir eliyle Yusuf’u göstermektedir.
Üst planda sağda, alçak bir iskemle üzerinde oturan Yusuf altın işli kırmızı bir
cübbe giymiştir. Bir elini dizine koymuş, sol elini konuşma ifadesi olarak yukarı
kaldırmıştır. O’nu diğer figürlerden ayıran omuzlarından başlayıp kafasını çevreleyen
dairevi halesidir.
Yusuf gibi altın çerçeveli bir pencere içine yerleştirilen Züleyha, dizlerini kırmış
ayakları üstünde oturmaktadır. Belden yukarısı, duruş itibariyle Yusuf ile aynıdır. Bir
elini dizine dayamış, diğer elini göğsünün altına yerleştirmiştir. Yusuf Züleyha’ya,
Züleyha ise Yusuf’a yönelmiş olarak resmedilmiştir. Züleyha altın işli, kısa kollu
kahverengi bir elbise giyinmiştir. Önü bele kadar altın düğmelerle kapatılmış elbisesinin
üzerine taktığı mavi kemeri, kollarındaki mavi bantlarla uyum içindedir. Elbisesinin
içine kırmızı bir gömlek giyinmiştir. İç gömleğinden gözüken gerdanına altın bir kolye
takmıştır. Beyaz örtüsü altından çıkan bir tutam saçı daha da önemlisi gösterişli tacı
dikkat çekicidir.
79
Değerlendirme
Nakkaş, beyaz bahar dalları, yeşil bitki örtüsü, parlak renkli kanatlarını açmış
melekler, kırmızı çiçekler ve duvarları çinilerle kaplı köşkle canlı bir cennet tasviri
yapmıştır. Solda, geometrik desenli çinilerle süslü köşkteki meleklerin ve sağda üç
meleğin bakışlarının yönü resmin konusunu vurgulamaktadır. Minyatürde, cennetten
çıkarılan Adem ve Havva yer alır.
Havva’ya göre daha koyu resmedilen Adem, cennet köşkünün kapısı önündedir.
Havva’ya dönük yüzü ve konuşma ifadesi olarak yukarı kalkan kolu bir şeyler anlattığı
izlenimi vermektedir. Her iki figür de yürür vaziyette gösterilmiştir. Adem önde,
elinden tuttuğu Havva’yı cennetin dışında bir yere götürmektedir. Havva hafifçe başını
yana eğmiş, gözleri yerde Adem’e eşlik etmektedir. Teni arkadaki iki melek kadar açık
renklidir. Omuzlarından aşağı sarkan saçları simsiyahtır ve ortadan ayrılmıştır. Uzun
kaşları ortada birleşiyor gibidir. Adem’e göre gözleri daha büyük ve çekiktir. Bir eliyle,
kasıklarını kapatan yaprağı tutmaktadır.
Değerlendirme
Yayın : Yayımlanmamıştır.
81
Altı ve üstü ikişer satır yazı sahasıyla çevrilen minyatür, başları taçlı ve
ziynetlerle süslü meleklerin, Muhammed doğmadan önce annesi Amine’ye cennet
saçıları saçmasını anlatır. Resmin yüzeyinde tüm figürlerin ağırlıklı olarak toplandığı
nokta, Amine’nin çevresidir. Bu açıdan figürlerin kompozisyona dengeli olarak
yerleştiği söylenemez. Minyatürün sol tarafı sağa göre daha boştur.
Değerlendirme
Mavi, yeşil geometrik çinilerle kaplı odada bir mihrap ve mihrabın ortasında yer
alan kandil kompozisyonun merkezidir. Mihrabın bulunduğu dikey çizgi üzerinde,
vücudunu ve başını kaplayan gösterişli halesi ve peçeli yüzüyle kundakta bir bebek
çizilmiştir. Bu bebek İslam dini peygamberi Hz. Muhammed’dir. Minyatür
peygamberin doğumunu anlatmaktadır.
Değerlendirme
Muhammed’e hamile iken başında alevli bir hale ile gösterilmişken (Resim 64), bu
minyatürde sadece yüzü kapalı olarak çizilmiştir.
Enine düzenlenmiş minyatürde, duvarları çinilerle kaplı bir odada on bir kişi
görülmektedir. Solda sekiz kadın oturur şekilde tasvir edilmiştir. Kadınlardan bir kısmı
hayret ifadesi olarak ellerini öne doğru uzatmış, içlerinden biri şaşkınlıkla ellerini
göğsüne götürmüştür. Kadınların ilgileri resmin sağındaki figürlere yöneliktir. Sağda,
yüzü beyaz bir peçeyle örtülü, sadece elleri açıkta bırakılmış bir kadın, topluluğa bir
şeyler anlatıyor gibidir. Onun yanında oturan kadının sağ memesi çıplaktır. Kadın
memesini emzirmek üzere bir bebeğe uzatmaktadır. Bebeğin yüzü beyaz bir peçeyle
örtülmüştür ve başında alevli bir hale vardır.
Sağda oturan iki kadından yüzü peçeyle örtülü olan, Hz. Muhammed’in annesi
Amine’dir. Amine’nin karşısında bir grup Mekkeli kadın oturmaktadır. Tek göğsü
açıkta resmedilen kadın, Hz. Muhammed’in süt annesi Halime’dir. Halime’nin
kucağındaki yüzü dahil hiçbir yeri görünmeyen bebek, Hz. Muhammed’dir. Üstte yer
alan metinden anladığımız kadarıyla, o ana kadar hiçbir kadının sütünü almayan bebek
Muhammed, Halime’nin sağ memesini emmektedir.
Kıyafetlerde ikinci tipin temsilcisi Halime ve Amine’dir. Amine önü açık, geniş
yenli yeşil feracesinin altından mor bir elbise giyinmiş beline bir kemer bağlamıştır. Baş
86
kuaförü hotozunun üstüne bıraktığı parça ile kenarları pembe şeritli yüzünü örten beyaz
peçe ve gerdanını kapatan örtü ile üç kısımdan oluşmaktadır.
Halime, Amine’ye göre daha sade giyinmiştir. Açık mavi feracesinin altından
gözüken elbisesi turuncudur. Omuzlarını aşan saçları siyahtır. Saçlarını kapatamayan
beyaz örtüsü tek parçadır. Minyatürdeki tüm kadınların yüz hatları birbirine
benzemektedir. Çekik siyah gözler ve küçük hatlar yüzlerdeki en belirgin noktadır.
Değerlendirme
Altın rengi gökyüzü altında, pembe-beyaz bahar dalları ile çevrili odanın
merkezinde yeşil cübbesi ile İslam dini peygamberi Hz. Muhammed görülmektedir.
Ayakta tasvir edilen peygamberin sadece başı değil tüm vücudu haleyle çevrilmiştir.
Halenin vücuduna daha yakın olan iç kısmı kırmızı alev rengi konturla belirtilmiş ve
ucu uzatılarak yukarıda metinde geçen resul (elçi) ibaresine dokundurulmuştur. Hz.
Muhammed sağ el solun üzerinde kalacak şekilde kollarını göbeği üstünde birleştirmiş,
namaz kılmaktadır.
Peygamberin sağında yer alan daha çocuk yaşta gösterilen genç erkek, Ali’dir.
Ali ’nin başında hale yoktur. Peygamberin gerisinde namaz kılan Ali’nin elbisesi koyu
yeşildir. Gözlerini yere indirmiş halde ibadet etmektedir.
Hz. Muhammed’in solunda ibadet eden kadın, peygamberin ilk eşi Hatice’dir.
Koyu mavi bir elbise giyen Hatice’nin erkeklerden farklı olarak göğsünde birleştirdiği
tek eli görülür. Diğer eli yeninin içindedir. Yüzünü beyaz bir peçeyle kapatan
Hatice’nin halesi, peygambere göre daha küçüktür.
Değerlendirme
Siyer-i Nebî yazmalarının ilk iki cildinde karşımıza sıkça çıkan kadınlardan biri
olan Hatice, tüm minyatürlerde başında bir haleye tasvir edilmiştir. Hz. Muhammed’in
peygamberliğine ilk inanan insan olarak ve ahlakıyla İslam tarihi literatüründe saygıyla
bahsedilen kadınlardan biridir. Eserin içeriğini bilen nakkaşın bu saygıyı Hatice
imgesine yansıttığı düşünülebilir. Siyer-i Nebî minyatürlerinde baştan sona haleyle
88
resmedilen ilk kadındır. Diğer kadın Hz. Muhammed’in soyundan gelen kızı Fatıma’dır
(Resim 69).
Pembe, mavi ve kırmızı çinilerle kaplı mekanda beş kişi görülmektedir. Gelin
odasında ortada duran kişi, Hz.Muhammed’dir. Bir yanında kızı Fatıma diğer yanında
amcasının oğlu Ali yer almaktadır. Peygamber Ali ve Fatıma’nın ellerini
birleştirmektedir. Yanda bu olaya şahitlik eden iki kadın uzun mumlar taşımaktadır.
İslâm dini peygamberinin halesi çok uzundur. Pembe astarlı yeşil cübbesi, elleri hariç
tüm vücudunu örter. Beyaz sarığı altındaki beyaz peçesi yüzünü tamamen kapatmıştır.
Uzun beyaz ridasını omuzlarından aşağı sarkıtmıştır. Peygambere damat olan Ali, beyaz
ridası ve kırmızı kemeri dışında tamamen yeşil giyinir. Sarığının bir ucunu sarkıtmış
diğerini omzu üstüne atmıştır.
Fatıma peygamberin sağında yer almaktadır. Beyaz uzun kollu elbisesi altında
koyu yeşil iç kıyafeti dikkat çekmektedir. Sol eli, Ali’nin avucunun içindedir. Diğer
elinde uçları pembe işli bir mendil tutmaktadır. Başını hafifçe sola eğen Fatıma, Ali’ye
göre daha açık tenli resmedilmiştir.
Sahnenin solunda yer alan diğer iki kadının yüzleri peçeyle örtülmemiştir.
Öndeki kadın turuncu astarlı sarı elbisesi üzerine kırmızı bir kemer bağlamıştır. Önden
düğmeli uzun kollu elbisesinin içinden gözüken gömleği de kırmızıdır. Pembe hotozu
üzerine beyaz bir örtüyü, saçlarını açık bırakacak şekilde omuzlarına bırakmıştır.
Arkasındaki kadın aynı tarz kırmızı bir elbise giyinmiş, kemerine pembe uçlu beyaz
uzun bir mendil bağlamıştır. Hotozu diğer kadının hotozu ile aynıdır.
90
Değerlendirme
Kompozisyonu iki bölüme ayıran uzun gövdeli bir ağacın solunda, mavi bir
tepenin önünde yıkanan Şirin’dir. Alnında ve üç ayağında sakalar olan siyah atı ağacın
önünde beklemektedir. Uzun boynu ve ince bacaklarıyla zarif bir izlenim yaratan atın
süsü yalnızca, yer yer altınlarla süslü mavi yuları değildir. Üzerinde altın işlemeli
kırmızı bir eyer örtüsü vardır. Eyerin üzerinde Şirin’in bordo astarlı kırmızı kaftanı,
mavi gömleği ve tacı durur. Atın yularına tutturulmuş uzun kılıç dikkat çekicidir. Daha
üstte tepelerin arkasında Hüsrev at üstünde elinde kanatlanmaya hazır yırtıcı bir kuş
olduğu halde beklemektedir.
Uzun siyah saçlarını yıkayan Şirinin vücudunu, inci bileklikleri, kolyesi ve altın
halhalları süslemektedir. Memeleri koltuk altından başlayan iki kısa çizgiyle
belirtilmiştir. İnce kaşları küçük burnu ve kıpkırmızı dudakları yüzündeki ayrıntılardır.
Omuzları vücuduna göre gayet geniş resmedilmiştir. Göbeği ve ayak topukları arasında
kalan kısım koyu kahverengi bir etekle kapatılmıştır.
Beyaz sarığı altından gözüken başlığıyla mavi elbisesi uyum içinde olan Hüsrev,
kemerine altın işli kırmızı bir ok torbası tutturmuştur. Sağ eline kuşun tünemesi için
taktığı kırmızı bir eldiven giymiştir. Hüsrev’in bakışları suda yıkanan Şirin’e
yönelmiştir.
Değerlendirme
Şirin, tasvirini görerek aşık olduğu Hüsrev’i bulmak için dillere destan atı ile
yola koyulur. Bin bir türlü zahmet çeker ve dağların taşların tozuna bulanır. Bu
tozlardan arınmak için karanlıklar dalıp gitmiş bir çeşme bulur. Orada yıkanırken,
92
babasından fenalık gelmesinden korkarak yollara düşen ve yolda ava çıkan Hüsrev
tarafından seyredilir. Bu minyatür Hüsrev’in Şirin’i ilk gördüğü anı tasvir etmektir.
Osmanlı kitap resminde ünlü aşk hikayelerinden birinin kadın kahramanı Şirin’i
betimlemesi ve çıplak kadın tasvirinin özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.
Minyatür, metin ile uyumludur. Ava çıkan Hüsrev elinde bir avcı kuşla, Hüsrev’in izini
süren Şirin de yanı başında üzerine kıyafetlerini ve tacını koyduğu atı ile tasvir
edilmiştir. Şirin, Züleyha (Resim 61) gibi üç dilimli bir taç giymektedir.
Serviler ve bahar dalları ile çevrili köşk, müzikli eğlencenin mekanıdır. Dikey
olarak düzenlenen kompozisyonun merkezindeki mihraba benzer mimari yapı, aynı
eksendeki altın sürahilerle vurgulanmıştır. Burada diğer figürlere göre daha büyük
çizilen genç bir kadın ve erkek görülür. Altın sürahilerin konduğu sehpanın çevresine
sıralanan beş müzisyen ve bir rakkase resmin ön planını kaplamaktadır. Sohbet eden
çiftin solunda hizmetkarlar ve izleyici kadınlar yer alır.
Ortadaki genç kadın bir dizi yukarı gelecek şekilde bağdaş kurarak oturmuştur.
Bir elinde siyah işli bir mendil tutarken diğeriyle şehzadeye ikramda bulunmaktadır.
Arkada sarı yelekli bir hizmetkar yelpaze ve sürahi ile ayakta beklemektedir. Sağdaki
müzisyenler çeng, kanun ve def çalmaktadır. Diğer kadın müzisyenlerin elinde rebab ve
miskal vardır. Bu müzisyenler rakkaseyi izlemektedir.
Değerlendirme
Haremde hasta bir kadının etrafında toplanan insanlar ön ve arka olmak üzere iki
planda yerleştirilmiştir. Önde, elindeki sürahiyle bir kaba kırmızı mayi boşaltan genç
kadın üzüntülüdür. Onun sağında yer alan çocuk arka plandaki telaşı izlemekte ve
elinde bir sürahi tutmaktadır. Genç kadının solunda kemerli kapı önünde bir erkek
beklemektedir. Onun üstünde pencereden bakan evin erkeği üzüntülüdür. Arka planda
hasta ve onu tutan kadının yanında doktor ve erkek yardımcısı yer almaktadır.
Yardımcının kaygılı ifadesi ve arkadaki iki kadının meraklı bakışları sahneye heyecan
vermektedir.
Değerlendirme
Minyatür, Osmanlı sultanı III. Murad’ın annesi Valide Nur Banu Sultan’ın
cenazesinin Topkapı Sarayı’ndan çıkarılışını göstermektedir. Tabutu iki omzu arasında
taşıyan kişi Sultan III. Murad’tır. Sultanın sağında ve solunda tabutun taşınmasına
yardım eden erkekler daha arkada beyaz kavuklu siyah tenli harem ağaları
görülmektedir. Kapının her iki tarafındakiler üzüntü içerisindedir. Öndeki iki kişi tabutu
yüklenmek istercesine kollarını öne uzatmıştır. Sağdaki yeniçeriler ve onların önündeki
bir grup ellerini kulaklarına götürmüştür. Bu grubun tüm üyeleri benzer şekilde
giyinmiştir ve ağızları dua okuduklarını belli edecek şekilde açık tasvir edilmiştir.
kadının çocuğu daha büyüktür. Çocukları ile tasvir edilen bu iki kadın diğer ikisinden
farklı olarak örtüleriyle ağızlarını kapatmıştır.
Değerlendirme
Bu iki figürün solundaki iki erkek, fakir çocuklardan birine hilat giydirmekle
uğraşmaktadır. Önlerinde çocuklara dağıtılmak üzere kırmızı sarı ve mavi renkte
katlanmış hilatlar beklemektedir. Dikilitaşın sağında iki çocuğunun elinden tutmuş yeşil
feraceli bir kadın görülmektedir. Onun önündeki pembe kıyafetli görevli, bir çocuğa
altın renginde bir hilat giydirmektedir. Dikilitaşın önünde sıralanan kırmızı ve sarı
pabuçlar dizilidir. Yılanlı sütun önünde diz çökmüş bir erkek, bir çocuğu sünnet
etmektedir. Nakkaş acıyı çocuğun yüzünde çok açık olarak yansıtmıştır. Yılanlı sütunun
solundaki kadın çocuğunun elinden tutmuş vaziyette olan biteni izlemektedir.
Değerlendirme
Duvarları mavi-pembe geometrik çinilerle kaplı bir köşk üst kısımda yer alır.
Köşkün pencerelerinde giysileri ve saç tuvaletleri farklı dört kadın bakışlarını aşağıdaki
çiftlere yöneltmiştir. Köşkün altında birbirleriyle samimi edayla sohbet eden üç çift
görülmektedir. Sağda ve solda yer alan çiftler resmin çerçevesinden taşacak şekilde
yerleştirilmiştir. Sağdaki çiftten erkek olanı, yanındaki kadının kemerini tutmakta, kadın
ise ona ikramda bulunmaktadır. Ortadaki çiftin elleri birleşmiştir erkek bir eliyle
kadının çenesini tutmaktadır. Diğer çiftlere göre daha genç olan servinin önündeki
kadın ve erkek, sevişir vaziyette gösterilmiştir. Erkek kadının yanağını öperken bir elini
elbisesinden içeri sokmaktadır.
Değerlendirme
Altın renkli gökyüzü altında mavi tepeleri ve gümüş renkli deresiyle tasvir
edilen mekan cennettir. Servilerle ve yüce ağaçlarla donatılmış tabiattaki tek mimari, iki
köşktür. Tek ve çift katlı olarak tasvir edilen köşklerin üstü zarif sütunların taşıdığı
kubbelerle örtülmüştür.
Genelde kadınlı erkekli çift olarak gösterilen cennet ahalisi, içkiler içmekte ve
sohbet etmektedir. İki katlı köşkün önünde bekleyen çiftten kadın olanı erkeğin elini
tutmuştur ve onun yüzünü okşamaktadır. Köşkün üst katında oturan ikili birbiriyle
sohbet etmektedir. Genç kadın elinde içki kasesi tutmaktadır. Tek katlı köşkün kapısı
önünde bekleyen erkek, kolunu cennet kadının boynuna dolamıştır onun bedenini
kendine yaklaştırmaktadır. Derenin aşağı tarafında servilerin altında oturan kadın,
elinde içki sürahisi ile tasvir edilmiştir. Konuşur vaziyette uzanan eli, havadadır ve
diğeriyle içki sürahisini uzatmaktadır. Cennetteki tüm kadınların benzer şekilde
giyindiği görülmektedir. Kısa kollu elbiseler ve alta giyilen gömleklerin sadece renkleri
farklıdır. Hepsinin başlıkları dönemin zevkini yansıtacak şekilde aşağıdan yukarıya
doğru daralan bir koni biçimindedir.
Değerlendirme
Kadınların kıyafetleri XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başı Osmanlı kadınının iç
kıyafetlerine benzemektedir.
Günahkarların çektikleri azabın acısını, yüz ifadesi ve perişan bir vücut diliyle
yansıtan nakkaş, her iki cinside çıplak olarak resmetmiştir.
Değerlendirme
uzun siyah saçlarıdır. Erkeklerin ise sakalları ve genelde kısa saçları onları tanınır
kılmaktadır. Zebaniler tarafından yüzükoyun bir çukura daldırılmaları ve topuzlarla
dövülmeleri ve alevli bir ateşe işkence görmeleri gibi cehennemi betimleyen unsurlar
İslam kültürünün cehennem tasavvuru ile örtüşmektedir.
Mavi renkli bir halı üzerinde on kişi eğlenmektedir. Ön planda bir hizmetkar ve
iki müzisyen görülür. Gümüş tepsinin sağında yer alan genç kadın bir kaba içki
boşaltmaktadır. Bakışları arkadaki kadınlı erkekli gruba yönelmiştir. Sağdaki deffaf ve
rebabi olup biteni seyretmekle meşguldür. Arka planda en sağda yer alan hizmetkar
kadın ikrama hazır bir şekilde bir sürahi tutmaktadır. Onun yanı başında oturan çift
birbirine sarılmış olarak tasvir edilmiştir. Nakkaş kadın ve erkeklerin değişik yaş
gruplarında olduklarını belirtmek üzere hem vücut ölçülerini farklı çizmiş hem de sakal
ve sarık gibi aksesuarlara başvurmuştur.
Değerlendirme
Minyatür, kadınlı erkekli bir eğlenceyi anlatır. Farklı türde dört ağaç, mavi tepe
ve tepe üzerine rastgele serpiştirilmiş çimenlerle temsil edilen doğada, kadınlı erkekli
sekiz insan figürü görülmektedir. Resmin bütününe hakim olan simetri dikkat çekicidir.
Nakkaş ön planda sağ ve sol köşeye bir deffaf ve bir çengi olmak üzere iki kadın
müzisyen ve onların önüne dengeli biçimde iki altın sürahi yerleştirmiştir. Nakkaşın
hatayi ve rumilerle bezeli halıyı resmederken gösterdiği titizlik sürahilerde belli
olmaktadır.
Ağaçların önünde sıralanan altı kişiden dördü erkektir. Solda yer alan erkek
müzisyen rebaba odaklanmış çevrede olup bitenlerle ilgilenmez bir tavır takınmıştır.
Mavi elbiseli kadın bir yandan içki içmekte diğer taraftan karşısında oturan genç
erkekle sohbet etmektedir. Erkeğin bir eli kadının kemerini tutmaktadır. Kırmızı elbiseli
kadına yönelen iki erkekten biri sarhoş gibidir. Sarığı ve başlığı dağılmıştır. Kafasını
kadehteki içkiyi içmek üzere geriye atmıştır ve bir eliyle kendisine ikramda bulunan
kadının kolunu tutmaktadır.
kırmızı işli beyaz mendiller kıyafetlerdeki diğer ayrıntılardır. Kırmızı elbiseli kadının
kıyafeti diğerlerine göre daha gösterişlidir. Önden bele kadar bir sıra düğmeyle
kapatılan elbisesinin göğüs kısmı altın şeritlerle bezelidir. Önden bağlanan yeşil
belbağının altın tokası dikkat çekicidir. Mavili kadın ve çengîdeki kırmızı yeşil taşlı
küpeler nakkaşın takıları unutmadığını göstermektedir. Kadınların başlıkları ve
kaşbastıları aynıdır.
Değerlendirme
Bir yastığa yaslanmış iki sevgili çok yakın bir münasebet içindedir. Ferruh tek
kolunu Hüma’nın boynuna dolamıştır. Elinde beyaz bir mendil taşımaktadır. Bir
taraftan da Hüma’ya içki ikram etmektedir. Hüma elini Ferruh’un kemerine koymuş
vaziyette içkiye uzanırken gösterilmiştir. Her iki sevgili de bağdaş kurarak oturmuştur.
Hüma önden düğmeli yakası göğüslere kadar açılmış turuncu elbisesi altından
yeşil bir gömlek giymiştir. Beyaz kuşağı önde düğümlenmektedir. Ferruh kırmızı
elbisesi üzerine mavi bir kuşak bağlamıştır. Başında resimdeki diğer erkeğin de taktığı
beyaz sarık vardır. Müzisyen, saki ve diğer hizmetkar kadınların kıyafetleri de genel
olarak birbirine benzemektedir. Kısa kolu elbiseler ya Hüma’nın ki gibi memelere kadar
açık ya da deffaf ve diğerlerinde görüldüğü gibi önden bele kadar düğmelidir.
112
Değerlendirme
Soldaki figürlerin ilgisi genç çifte yönelmiştir. Genç kadın ve erkek bir taht
üzerinde oturmaktadır. Erkek, kadına müzisyenleri işaret etmekte ve bir şeyler
söylemektedir. Kadın kendinden emin bir ifade içerisinde sağ kolunu oturduğu
sandalyenin kolluğuna dayamış diğer elini göğsüne götürmüştür. Erkeğin bakışları
kadına yönelmişken, genç kadının bakışları müzisyenlere dönük olarak tasvir edilmiştir.
Çifte hizmet eden kadınlardan birinin elinde sürahi diğerinde ise bir yelpaze ve çifte
ikram edilmek üzere bir kadeh bulunmaktadır. Çiftin arkasında kalan diğer iki kadının
ne yaptığı tam olarak anlaşılamamaktadır.
Havuzun solunda oturan beş kadından her biri farklı boyutlarda çizilmiştir. Başta
ve sonda oturan iki kişi diğer figürlere göre daha küçük resmedilmiştir. Ellerindeki
çalparelerden ve kol hareketlerinden oturdukları yerde dans ettikleri düşünülebilir.
Diğer üç kadın sırasıyla def, çeng ve ud çalmaktadır.
Değerlendirme
Diğer figürlerin işgal ettiği yüzeye göre minyatürde daha fazla yer tutan bir
kadın, döşeğe yaslanmış olarak tasvir edilmiştir. Bir eliyle siyah ciltli kitabını tutmakta
diğeri ile ayağını ovan kadının koluna dokunmaktadır. Masaj yapan kadının arkasında
ayakta bekleyen diğeri ellerini saygı ifadesi olarak önde birleştirmiş ve kitap okuyan
kadına yönelmiştir.
Minyatürdeki tüm kadınlar önden düğmeli yakası göğüs altına kadar açık kısa
kollu elbiseler giyinmişlerdir. Nakkaş, hanımın ve ayakta duran cariyenin elbisesini
aynı diğer cariyelerinkini ise farklı farklı renklerde tasvir etmiştir. Hanımın ve ona
masaj yapan kadının başlığı diğer kadınlarınkinden farklıdır. Üzerleri altın işli hotozlar
ve kulaklarındaki kırmızı taş küpeler diğer bayanlara göre onları daha zengin
kılmaktadır. İnce yay kaşlar ve çekik badem gözler, pudra sürülmüş gibi sade ve beyaz
ten hepsinde ortak bir özellik olarak göze çarpar.
116
Değerlendirme
Pembe tepeler önünde kurulmuş otakta oturan kişi Osmanlı soyundan Yalvaç
Bey’dir. Beyin sağında iki genç iç oğlanı solda ise beyle aynı tarz şapkalar giyinmiş iki
görevli görülür. Bey’in bulunduğu dikey çizgi üzerinde bir su kaynağı yer almaktadır.
Gümüş renkli suyun kenarı küçük taşlarla çevrilidir. Bu suyun sağına ve soluna iki sıra
halinde dizilen kadınlı erkekli grup meraklı bakışlarla kendilerine verilecek sadakalara
bakmaktadır. Yerde renkli bohçalar içinde elbiseler ve bunların çevresinde de
ayakkabılar görülmektedir.
Solda bir sıra kadın ve bir sıra erkekten oluşan muhtaç kimselerin önünde elinde
asasıyla bir görevli beklemektedir. Arka sırada yer alan erkeklerin başında yeşil ve
kırmızı renkli küçük takkeler bulunmaktadır. Onların önünde yer alan kadınların
bakışları karşılarındaki kadına yönelmiştir. Bu kadının kucağında kundaklı bir bebek
görülmektedir Kadının tek eli konuşma işareti olarak yukarı kalkmıştır. Yanındaki
sakallı erkek önüne bakmaktadır. Bu iki figürün arkasında yer alan üç genç erkekten
birinin elinde avcı bir kuş görülmektedir. Nakkaş kadınları ortak bir kalıp üzere çizmiş
olmalıdır. Soldaki üç kadının sol elleri göğüs hizasında kalkık vaziyettedir. Yaşmaklı bu
kadınların burunları ve gözleri görülmektedir. Sadece feracelerinin renkleri farklıdır.
Yeşil, kahverengi, kırmızı ve eflatun kullanılan renkler arasındadır.
Değerlendirme
Yayın : Yayımlanmamıştır.
119
İki sevgilinin buluşmasını anlatan bu sahne koyu mavi konturlu hayali bir
tepenin önünde gerçekleşmektedir. Bedenleri birbirine yakın olarak tasvir edilen iki
sevgili çiçek açmış bahar ağacının önündedir. Daha arkada, göğe uzanan yeşil iki servi
bulunmaktadır. Genç erkek beyaz sarığının üzerine beyaz bir tüy takmıştır. Yeşil
cüppesinin belini kırmızı bir kuşakla bağlamıştır. Eteğinin bir ucunu toplamış ve
kemerine iliştirmiştir. Kemerin üzerinde altın kabzalı hançeri asılıdır. Kırmızı şalvarı ve
sarı pabuçları dikkat çekicidir. Genç kadını belinden kavramış ve onu öpmek için
çenesinden tutarak kendisine yaklaştırmıştır.
Genç kadın önü sırma işli beyaz kısa kollu elbisesinin içinden turuncu renkte bir
iç gömlek giymiştir. Kumaş kemeri de aynı renktedir. Yukarıya doğru daralan koni
biçimindeki başlığı dönemin modasını yansıtmaktadır. Küçük parmağına ve kulağına
altın takılar takmıştır. Bir ayağını genç erkeğin ayağı üzerine koymuş ve kollarıyla onu
boynundan sararak kendisine yaklaştırmıştır.
Değerlendirme
Osmanlı minyatüründe edebi eserlerdeki Leyla, Şirin, Züleyha gibi ünlü aşk
hikayelerinin kadın kahramanları dışında, albüm resimleri içinde sevgilileri gösteren
minyatürlerde de kadınlar bulunmaktadır. Burada nakkaş, sevgililerin arkasına çizdiği
iki servi ile iki sevgiliye göndermede bulunmuş olabilir. Tek kadın figürlerinde
görüldüğü gibi (Resim 96) belden sonrası anormal şekilde genişlemektedir.
Dilimli kemerin altında yaşlı bir kadın tasvir edilmiştir. Yüzünü sola çeviren
kadının elinde bir asa bulunmaktadır. Yaşlı kadının kafası vücuduna oranla çok büyük
çizilmiştir. Burun ve çene kısmının diğer organlara göre abartılı çizilmesi kadının
yüzünde bir maske olabileceğini düşündürmektedir. Fakat kemerinden aşağı sarkan
göbeğinin de sarkık çizilmesi nakkaşın yaşlılık fenomenini belirtmek üzere bazı
unsurları abarttığını göstermektedir.
Geniş yenli mavi bir elbise giyinmiştir. Elbisesinin astarı pembedir. Beline
pembe beyaz kumaştan kuşak bağlamıştır. Başında uca doğru daralan koni biçimli bir
başlık vardır. Üzeri desenli kahverengi başlığın üstüne beyaz bir örtü bağlamıştır. Örtü
yaşlı kadının omuzlarına dökülmektedir. Alnın üstünden bağladığı kaşbastısı da örtüsü
gibi beyazdır. Sarı çizmeleri topuksuzdur.
Değerlendirme
Tek olarak ayakta tasvir edilen kadın tamamıyla çıplaktır. Altın halhalları, kalın
altın bilezikleri ve tüy olduğu düşünülebilecek küpesinden ibaret takıları çıplak
vücudunu süsler. Saçlarını ortadan ikiye ayırmış ve omuzlarına bırakıvermiştir.
Omuzları şişman kollarıyla tezat oluşturacak şekilde dardır. Dolgun bacakları, büyük
kalçaları ve kalın ayak bileklerine bakarak şişman diyebileceğimiz kadının göğüs
altından bacaklara kadar olan kısmı orantısız resmedilmiştir. Kasıklarını iki kırmızı şerit
geçirilmiş bir tülle kapatmaya çalışır.
Değerlendirme
Osmanlı minyatüründe daha erken tarihli albüm resimleri içinde çıplak kadın
betimlemelerinin bulunduğu bilinmektedir (Resim 37). Bu iki minyatürde de kadınların
memeleri açıkta bırakılmış kasıklar ise bir tülle kapatılmıştır. Vücut kalçadan itibaren
orantısız olarak genişlemiştir. Kadınların çıplak bedenlerini süsleyen zümrüt, altın yakut
gibi değerli malzemeden takılar dikkat çekmektedir.
Minyatür, ikisi baltalı dört yeniçeri tarafından gümüş renkli bir dere kenarında
basılan, telaş içerisindeki bir çifti konu almaktadır. Açık eflatuna boyanan arka
zeminde taşların kenarından fışkıran beyaz çiçek ve otlar bulunmaktadır. Çeşitli türden
ağaçlar ve içerisinde soğutulmaya bırakılmış iki testinin bulunduğu gümüş dere
mekanın baş unsurlarıdır. İkisi baltalı dört yeniçeriden üçü benzer şekilde giyinmiştir.
Baltasıyla kadına yönelmiş tehditkar bir görüntü veren yeniçeri kırmızı uzun cübbesi ve
yeşil kemeriyle dikkat çekmektedir.
Çiftten erkek olanı, ellerini ağzına götürerek açıkça utancını ve telaşını belli
eder. Yüzü ve bakışları kadına yönelmiştir. Kırmızı feracesi, siyah peçe ve beyaz
başörtüsüyle kadın sokak kıyafeti içinde tasvir edilmiştir. Kol ağızlarından ve eteğinin
dışa açılan kısmından feracesinin yeşil astarı görülmektedir. Beyaz örtüsü önde
omuzlarına değmekteyken arkadan sırtına doğru uzanmaktadır. Baltalı yeniçeriye
doğru uzanmış kolu ve açık eli konuştuğunu ifade etmektedir. Kadının diğer bileğini
sıkıca kavrayan yeniçeri bir eliyle de onun başına uzanmaktadır. Mekandaki diğer
figürler kadına göre daha uzun tasvir edilmişler kadın ise hayli kısa ve şişman
çizilmiştir.
Değerlendirme
göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Eğlenmek için bir erkekle birlikte dere
kenarına gelen kadın, Osmanlı kadının sokak kıyafeti içerisindedir.
Ön planı kaplayacak kadar büyük çizilen iki figürden erkek olanı ilahi dinlerde
ilk insan kabul edilen Adem, kadın ise onun eşi Havva’dır. Minyatür, Adem ve
Havva’nın cennetten çıkarılışını tasvir etmektedir. Arka planda mavi, yeşil geometrik
çinilerle süslü alçak bir duvarın ve zarif kırmızı sütunların taşıdığı kemerler
görülmektedir. En sağda bu olaya şahit olan ve şaşkınlığından parmağı ağzında kalan,
çift kanatlı kırmızı elbiseli bir melek yer alır. Meleğin önünde, gösterişli kuyruğu ile bir
tavus kuşu beklemektedir. Ne ön ne de arka plana dahil edemeyeceğimiz yılan, ilk
insanlarla cennetin arasında bir yerde durmaktadır. Bir çiçek demetinin yaprakları
arasından çiftin cennetten çıkışını seyreder gösterilmiştir.
Nakkaş, her iki figürü de uzun saçlı olarak resmetmiş fakat Havva’nın saçlarını,
uçları bağlı olarak omuzlardan aşağı sarkıtmıştır. Havva Adem’e göre daha açık tenli
resmedilmiştir. Adem’in saçları Havva’ya göre daha seyrektir ve saç telleri alnının
gerisinden başlamaktadır. Havva’nın memeleri dahil olmak üzere kasıkları hariç tüm
vücudunun çıplak olduğu görülmektedir. Nakkaş yarı çıplak çizdiği Havva’yı, kulağına
bir altın küpe takarak süslemeyi ihmal etmemiştir.
125
Her iki figürün başında, omuzlardan başlayıp yukarı doğru daralan alevli haleler
bulunmaktadır. Adem’in başındaki hale, Havva’nın halesinden daha uzundur. Kollar
her ikisinde de vücuda göre orantısız bir biçimde uzun çizilmiştir. Bacaklar kollara göre
daha kısa ve zayıf, omuzlar ise hayli geniş ve etli gösterilmiştir.
Değerlendirme
Ön planda koyu ve kalın çizgilerle belirtilmiş genç bir kadın figürü yer alırken,
arkada birbirinin içinden geçen sık dalların uçlara doğru incelerek belirsiz çizgilere
dönüştüğü ağaçlar ve aşağı doğru süzülen bir kuş dikkat çekmektedir.
Kadının başında sorguçlu bir hotoz bulunmaktadır. Hotozun altından sarkan düz
koyu saçları omuzlarına değmektedir. Ortada birleşiyormuş izlenimini veren kaşları ve
badem gözleri yüzündeki en dikkat çekici noktadır. Çehresine göre çok kalın çizilen
boynu omuzlarının abartılmasıyla dengelenmiş ve altın bir sıra kolyeyle vurgulanmıştır.
Tek elini beline dayamış dik vaziyetteki kadının belinden aşağısı orantısız bir şekilde
genişletilmiştir.
Değerlendirme
Bir elini beline dayayan genç kadın XVII. yüzyıl Osmanlı kadının iç mekan
kıyafetleri ile betimlenmiştir. Bu tarz bir duruş tek kadın figürlerinin ayakta
betimlenmesinde daha sonrada kullanılmıştır (Resim 101). Nakkaşın kadının kıyafetini
tüm detayları ile belirttiği görülmektedir.
Yukarıda iki ata bağlı olarak taşınan kafesli bir kaplan ve atların önünde iki
İranlı erkek dikkat çeker. Beyaz atın üzerinde genç bir cariye görülmektedir. Pembe
tepeler ardında yükleri ile birlikte beş deve ve arkasında dört at Osmanlı sultanına
hediye edilmek üzere getirilmiştir. At üzerindeki cariyenin kıyafeti bu yüzyıldaki
Osmanlı kadın kıyafetinden farklıdır. Baş kuaförü Osmanlı modasının dışında bir
zevkin ürünüdür. Beyaz örtüsü üzerine kırmızı bir bant bağlamıştır. Beline bağladığı
kuşaktan yeşil bir kumaş sarkmaktadır.
Değerlendirme
Büyük bir minder üzerinde bağdaş kurarak oturmuş gelin, gerili ipe asılmış kese
ve çiçek desenli peşkirler çeyiz anını tasvir etmektedir. Gelin altı dar, üstü geniş bir
terpuş ve çifte gelin sorgucu takmıştır. Kolları kürklü çiçek desenli kaftanının altından
yeşil iç gömleği gözükmektedir. Terpuşundan aşağı uzanan üç benek motifli kırmızı
duvağının yüzü örten kısmı çift kattır. Kilolu biri olduğunu düşündüren geniş omuzları
ve dolgun kollarının görüntüsü bel girintisiyle belirtilen, dar üst bedeniyle
çelişmektedir. Görece ince belinden sonra yuvarlak ve çok dolgun bacakları çizimdeki
başka bir orantısızlıktır.
Değerlendirme
Tek elini kalçasına dayamış diğer eliyle entarisinin göğüs bölümünü tutan kadın
ayakta tasvir edilmiştir. Yeşil küpelerinin süslediği kulakları arkasından geriye attığı
yeşil bir başörtüsü vardır. Oyalı başörtüsünün üzerindeki hotozu dönemin modasını
yansıtır. Altın görünümlü zemin üzerindeki kırmızı yaprak ve hatayi motifli hotozunun
altı dar üstü geniştir. Kırmızı zemin üzerinde siyah lale desenli ucu püsküllü enselik
bacaklarına kadar uzanmaktadır. Topuklarına kadar uzanan iç gömleğinin kolları
hırkasından dışarı taşırılmıştır. Siyah zemin üzerinde bordo yaprak ve hatayi desenli
hırkası kalçalarına kadar uzanmaktadır. Hırkasının üzerinde düz yeşil kumaştan
yapılmış turuncu iç astarlı yarım kollu elbisesi görülmektedir.
Elbisenin kalçalara kadar inen sıra düğmelerin bir tanesi iliklenmiş diğerleri açık
bırakılmıştır. Kuşağının altın tokaları kırmızı mavi taşlarla işlenmiş, kemere asılı küçük
hançerin kınıyla uyum sağlamıştır. Hotozuyla aynı kumaştan yapıldığı izlenimini veren
hatayi desenli para kesesi de kemere asılmıştır. Yarım kollu yeşil elbisenin üzerinde
kapaniçe denilen koyu sarı bir pelerin gerdanında düğümlenmiştir. Elbisenin altında
görülen pembe şalvarı ve sarı ayakkabıları şıklığını tamamlamaktadır.
Değerlendirme
Enine düzenlenen kompozisyonda dört çıplak kadın yer alır. Dilimli tacından da
anlaşılacağı üzere tahtta oturan kişi Vak Vak Adası kraliçesidir. Sarı kırmızı renkli tacın
altından çıkan saçları uçlara doğru incelmekte ve bir çizgi halini almaktadır. Başını
eğmiş elini öndeki kadına uzatmış vaziyette gösterilmiştir. Bu haliyle öndeki kadının
selamını kabul ediyor gibidir. Göğüsleri belirtilmemiş olan kraliçenin tek eli kasıklarını
örtecek biçimde öndedir. Vücuduna göre omuzları çok geniştir. Öndeki kadına uzanan
kolu diğerine nazaran daha kısadır.
Huzura gelen diğer üç kadın da benzer şekilde tasvir edilmiştir. Hepsi saçlarını
ortadan ayırarak göğüslerini kapatacak şekilde öne bırakmıştır. Sağ omuza bırakılan
saçlar uzayarak bir çizgi halinde önde kasıkları örtmektedir. Sol el saygı ifadesi olarak
sağ göğse konmuş diğeri ise açık bir şekilde kraliçeye yönelmiştir.
Değerlendirme
3. MİNYATÜRDE KADIN
Bu minyatürlerdeki kadın figürleri iki ana başlık altında toplanabilir. İlk grupta
öteki dünya tasvirleri ve Hz. Muhammed öncesi peygamberlerin öykülerindeki kadın
tipleri yer almaktadır. Bu minyatürleri inanç olaylarında kadın üst başlığı çerçevesinde
1
Zeren Tanındı, Siyer-i Nebi, İslam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı, Hürriyet Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1984, s. 12.
135
2
Naama Brosh-Rachel Milstein, Biblical Stories in Islamic Painting, The Israel Museum, Jarusalem,
1991, s. 25.
3
Z. Tanındı, Siyer-i Nebî. , s. 12.
136
4
Sümer İnan, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ Kopyalarının Minyatürleri, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü
yayınlanmamış lisans tezi, 1980, s. 12.
5
Rachel Milstein, Miniature Painting in Otoman Baghdad, Mazda Publishers, California, 1990, s. 6.
6
Filiz Çağman, “ XVI. yüzyıl Sonlarında Mevlevi Dergahında Gelişen Bir Minyatür Okulu” I. MATSK,
İstanbul 15-20. X. 1973, Türk Sanatı Tebliğleri, cilt 3, İstanbul, 1979, s. -652.
7
Banu Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 156.
137
XVI. yüzyıl örneklerinden sonra, cennetten çıkarılma konulu başka bir minyatür
de Falnâme’de [TSMK, H. 1703] yer almaktadır. I. Ahmed için vassale ustası Kalender
Paşa tarafından Osmanlı nakkaşlarının yanı sıra olasılıkla bazı Safevî nakkaşlarının da
eserlerinden derlenerek düzenlenen Falnâme’de, Nakkaş Hasan üslubundaki
9
minyatürde (Resim 92) Havva ve Adem mekan olarak cennetten çıkmış olarak
betimlenmiştir. İstanbul’da hazırlanan bu minyatürde nakkaşın, Enbiyanâme’deki
(Resim 30) Havva imajını tekrarladığı görülmektedir. Hadîkatü’s-süedâ
minyatürlerinde Havva’nın elinde herhangi bir nesne görülmezken Enbiyanâme ve
Falnâme’de (Resim 30 ve Resim 93) yasak meyve Havva’nın elinde betimlenmiştir.
Bu iki minyatürde Havva’nın yasak meyveyi ikram eden taraf olması çok ilgi
çekicidir. Çünkü ne Kur'an ne de İslam peygamberinin sözlerinde Havva’nın Adem’e
yasak meyveyi sunan taraf olduğuna dair bir bilgi yer almamaktadır. Kur'an kovulma
olayından her ikisini de eşit derecede sorumlu tutar ve yasak meyveyi yedikten sonra
10
üzerlerini cennet yapraklarıyla örttüklerini belirtir. Tevrat’a göre ise kır hayvanlarının
8
S. İnan, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ., s. 65.
9
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 157.
10
Kur'an, Araf / 20-24’te çiftin yasak meyveyi yemesi ve cennetten çıkarılışı şöyle anlatılır: “Ey Adem!
Sen ve eşin cennette kalın, dilediğiniz yerden yiyin.Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz. Derken şeytan kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine
vesvese verdi ve dedi ki “ Rabbiniz size bu ağacı melek olmayasınız yada cennette ebedi kalacaklardan
olmayasınız diye yasakladı” Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim diye onlara yemin etti.Bu surette
onları kandırarak ağaca sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü .Derhal
üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rabbleri onlara “Ben size bu ağacı yasaklamadım
138
en hilekarı olan yılan, Aden’deki bahçede yaşamakta olan Havva’ya yaklaşmış “Allah
bilir ki ondan yediğiniz gün gözleriniz açılacak iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi
olacaksınız” diyerek onu yasak ağacın meyvesinden yemeye ikna etmiş daha sonra
Havva yasak meyveden Adem’e yedirmiştir. 11
Minyatürdeki bu yorum, Kur'an ayetlerinde yer almayan daha çok tarih, tefsir,
Kısas-ı Enbiya kitaplarında Havva ile ilgili çoğu israiliyat sayılan, Havva’nın Adem’i
ağacın yanına götürerek onun yasak meyveyi yemesini sağladığı görüşünün 12 XVII.
yüzyıla kadar taşındığını göstermektedir. Böylece Osmanlı minyatüründe Havva yasak
meyveyi yemesi için Adem’e ikram eden (Resim 30 ) ya da cennetten çıktıktan sonra
yasak meyveyi taşıdığı gösterilerek (Resim 93), cennetten çıkarılma hadisesinde
Adem’i kandıran taraf olarak resmedilmiştir.
Mavi bir gökyüzü altında, dalları göklere uzanan bir ağaç etrafında toplananlar,
ilk peygamber Adem, eşi Havva ve onların on üç ikiz çocuğudur (Resim 46) . Adem ve
Havva’nın oğulları birer kız kardeş ile ikiz olarak dünyaya gelmiştir. Adem her oğluna
mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?” diye seslendi. Allah dedi ki “ orada yaşayacaksınız
orada öleceksiniz oradan mahşere çıkarılacaksınız”.
11
Tekvin, 3/1-16.
12
Ömer Faruk Harman, “ Havva”, TDVİA, cilt XVI, İstanbul, 1997, s. 545.
13
N. Brosh-R. Milstein, Biblical Stories., s. 27.
14
Günsel Renda, “İstanbul ve Türk İslam Eserleri Müzesi’ndeki Zübdetü’t-Tevârih Minyatürleri”, Sanat,
sayı 6, Haziran 1977, s. 58- 60.
139
bir başka erkek kardeşin ikiziyle evlenmesini buyurmuştur. Böylece insan neslinin
çoğalması Adem ve Havva’nın ikizlerinin bir sisteme göre birbirileri ile evlenmesi ile
olur. Minyatürün konusu insan neslinin Adem ve Havva’nın çocukları ile artmasıdır.
15
Rachel Milstein-Karin Rührdanz,-Barbara Schmitz, Stories of Prophets, Mazda Publishers,
California, 1999, s. 8-9
16
Metin And, Minyatürlerle Osmanlı İslam Mitologyası, Akbank Kültür ve Sanat, İstanbul, 1998, s.
93.
140
dikkat çeker. Adem ve Havva’nın sağında ve solundaki iki ikiz çiftin diğerlerinden
ayrıldığı görülür. Havva ve Adem’in haleleri kadar görkemli olmayan iki küçük hale bu
kadın ve erkeklerin başlarında da görülmektedir.
Levnî öncesi Osmanlı kitap resminde XVII. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen
bazı minyatürler Havva betimlemeleri, yer aldığı eserin türü ve betimleme özellikleri
açısından daha önceki örneklerden bir ölçüde ayrılmaktadır. Bu minyatürler Sultan IV.
Mehmed ve Sultan II. Süleyman dönemlerinde eserler veren Osmanlı minyatür
sanatının gelişmesinde etkin bir rol oynayan ve Nakkaş Levnî’nin hocası olduğu sanılan
Hüseyin İstanbulî’ye aittir. 17
Daha erken tarihli Osmanlı silsilenamelerinde, insan neslinin atası sayılan Adem
Cebrail ile birlikte betimlenirken, Musavvir Hüseyin geleneksel olarak sadece
erkeklerin betimlendiği Silsilenâmeler’e Adem’in yanında Havva’yı da taşıyarak büyük
bir yenilik yapmıştır. Teze alınan minyatürde (Resim 105) Havva Adem ile doğada diz
çökmüş olarak betimlenmiştir. Mayer, Havva’nın bu şekilde betimlenmesi ve yine bu
Silsilenameler’deki Meryem’i İsa’nın kucağında resmeden minyatürlere (Resim 106)
bakarak Musavvir Hüseyin’in Hristiyan ikonografisini bildiğini düşünmektedir. 18
17
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 169.
18
Hans George Majer, “Individualized Sultans and Sexy Women. The Works of Musavvir Hüseyin and
their East West Contexs,”, Art Turc/Turkish Art, !0th International Congress of Turkish Art
Genevo, 17-23 Eylül 1995, 1999, s. 164.
141
Osmanlı kadını gibi giyinmiştir. Musavvir Hüseyin’e ait minyatürler Havva’yı erkek
figürlerin hakimiyetindeki Silsilenâmelere sokmuş ve farklı bir ikonografiyi yansıtacak
biçimde betimlemiştir.
Telif ve istinsah tarihi olmayan Ahval-i Kıyâmet [SK, Hafid Efendi 139]
kıyamet alametlerini, cennet ve cehennemin durumunu doğrudan doğruya,
Kur'an’daki ayetlere ve İslam dini peygamberinin hadislerine dayanarak anlatmaya
çalışmıştır. 20 Osmanlı minyatüründe Ahval-i Kıyâmet’in dışında, cennet ve cehennem
halkını gösteren minyatürler, PFL’de XVI. yüzyıl sonu yazmasından çıkma birkaç
sayfada üç cehennem sahnesi ve bir de cennet tasviri 21 olarak yer alır. Genel olarak
XVI. yüzyıl sonu ve XVII. yüzyıla ait bu minyatürlerde kadın figürünü ve bu figürün
19
Osman Yıldız, Ahval-i Kıyâmet: giriş , inceleme, metin, dizinler, Şule Yayınları İstanbul,, 2002, s.
13.
20
Nezihe Seyhan, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki Minyatürlü Yazma Eserler Kataloğu, BÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1991, s. 6.
21
Nurhan Atasoy, Hasbahçe Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, Aygaz, İstanbul, 2002, s. 215.
142
Cennet tasvirlerindeki (Resim 79, Resim 80) kadınların tek tek kimlikleri
bilinmez fakat bulundukları mekân itibariyle cennet kadınları olarak nitelemek
mümkündür. Bir işle meşgul olmayan kadınlar ve erkekler sevişirken ve eğlenirken
gösterilmiştir. Ahval-i Kıyâmet minyatüründe (Resim 80) çiftler ırmak kenarında
sıralanan büyük servi ağaçlarının altında sohbet ederken ve içki içerken tasvir
edilmiştir. Kur'an cennet haklının durumunu tarif ederken onların eğlenmekle meşgul
olacağı ve eşleri ile birlikte gölgelerde koltuklara yaslanmış olacaklarını
söylemektedir. 22
22
Kuran, Yasin / 55-56.
23
Kur'an, Sâffât / 48.
143
Minyatürde (Resim 81) zebaniler, taşıdıkları çıplak insanları tepeleri üstü ateşe
daldırmaktadır. Sol köşede ateşin, göğüslerini ve kasıklarını kapattığı bir kadın, zebani
tarafından ateşe henüz bırakılmış gibi, tepe üstü durmaktadır. Günahkarların neden tepe
üstü ateşe bırakılmış vaziyette resmedildiğini anlamak güç değildir. Kur'an’da kıyamet
24
Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, TDVİA, cilt VII, İstanbul, 1993, s. 229.
144
günü kötülükle gelenlerin, cehenneme yüzükoyun atıldıklarına dair bir ayet yer
almaktadır. 25
Belkıs beş yatay kat içine yerleştirilmiş figürlerin üzerinde oturmaktadır. Sebe
halkına kraliçe olan bu kadının kozmografik yaratıkların üzerinde çizilmesi hayli ilgi
25
Kur'an, Neml / 90.
26
Kur'an, Hac / 21.
27
Orhan Seyfi Yücetürk, “Belkıs”, TDVİA, cilt V, İstanbul, 1992, s. 420.
28
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 48.
29
M. And, Minyatürlerle Osmanlı., s. 247.
30
N. Atasoy-F. Çağman, Turkish Miniature., s. 20.
145
Osmanlı sarayında yapılan çift sayfa minyatürde (Resim 20) sol sayfada
Süleyman peygamber diğerinde ise Sebe kraliçesi Belkıs tasvir edilmiştir. Bir tarafta
Süleyman, cin olması muhtemel boynuzlu garip yaratıkların omuzlarında çok görkemli
bir tahtta sağa doğru taşınmaktadır. Tahtın sağına ve soluna sıralanan meleklerden bir
kısmı ikramda bulunurken diğerleri bu yürüyüşe eşlik etmektedir. Belkıs ise tahtında
oturmakta ve kendisine ikramda bulunan kadınlarla ilgilenmektedir.
31
Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, cilt II, Ankara, 1993, s. 213.
32
Filiz Çağman, “ The Miniatures of Divan-ı Hüseyni and the Influence of Their Style”, Fifth
International Congress of Turkish Art, ed. G. Feher, Budapest, 1978, s. 242.
146
Osmanlı minyatüründe dini bir kişilik olarak Belkıs’ı gösteren başka bir
minyatür Hümâyûnnâme isimli eserin Londra’daki nüshasında [LBL, Add, 15153]’da
yer almaktadır. Hz. Hızır’ın yaşam suyunu getirmesini anlatan minyatürde Belkıs
(Resim 75) Süleyman peygamberle aynı taht üzerinde gösterilmiştir. 33 Osmanlı yazma
eserleri içinde Belkıs’ı bu şekilde peygamber Süleyman ile aynı taht üzerinde gösteren
diğer bir minyatür Falnâme [TSMK, H. 1703]’de bulunmaktadır. Buradaki Belkıs
betimlemesi (Resim 94) Hümâyûnnâme’deki betimlemeye (Resim 75) çok
benzemektedir. Her ikisinde de Belkıs’ın uzun yenli bir iç elbisesi ve yüzünü çevreleyen
bir sıra inci ve başlığı görülür. Belkıs ve Süleyman’ı aynı tahta üzerinde gösteren bu
kompozisyonda solda küçük bir taht üzerinde (Resim 94) veya dere kenarında oturan
Hızır dikkat çekmektedir.
Belkıs ve Süleyman’ın neden aynı taht üzerinde oturduğuna net bir açıklama
getirilemez. Kısas-ı Enbiya yazmalarındaki Süleyman ve Belkıs minyatürlerini
değerlendiren araştırmacılar, Süleyman ve Belkıs’ın hikayesinin aşk, kıskançlık ve sihir
konuları etrafında döndüğü belirtirler. Süleyman Hüthüt’ten müslüman olmayan akıllı
ve zengin bir kraliçenin varlığını haber alarak onu İslam’a davet etmiş ve onunla
evlenmek istediğini söylemiştir. Daha sonra Belkıs’ın muhteşem tahtını getirtmiştir. Hz.
Süleyman ve Belkıs ikisinin bir taht üzerinde resmedilmiştir. 34 Kur'an ve İslam tarihi
kaynaklarında evlendiklerine dair bir bilgi yer almamaktadır. And, tarihçi Taberî’den
33
Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları I: Minyatür, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2002, s. 84.
34
R. Milstein-K. Rührdanz,-B. Schmitz, Stories of Prophets., s. 146.
147
Süleyman peygamberin Belkıs’ı Hemadan kralı Zu Beta ile evlendirdiği şeklinde bir
yorum aktarmaktadır. 35
35
M. And, Minyatürlerle Osmanlı., s.
36
.R. Milstein-K. Rührdanz,-B. Schmitz, Stories of Prophets., s. 113.
37
Metin And, “ Tarihin En Eski Gemisi Nuh’un Gemisi”, Antik Dekor, sayı 47, 1998, s. 89.
148
içine yükle! Zaten, onun maiyetindeki az sayıdaki kimselerden başkası da, iman
etmemişti. Bunun üzerine Nuh, gemiye binecek olanlara “ Bininiz içerisine onun akması
da durması da, Allah’ın ismiyledir, hiç şüphesiz Rabb’im, çok yargılayıcı, çok
esirgeyicidir 38
38
Kur'an, Hud / 40-41.
39
Asım Köksal, Peygamberler Tar., cilt I, s. 97.
149
40
Züleyha Muş, Arap ve Türk Edebiyatlarında Yusuf u Züleyha Hikayelerinin Mukayesesi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Arap Dili ve
Belagatı Bilim Dalı yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 2000, s. 26.
41
V. Minorsky - J.V. S. Wilkinson, The Chester Beatty Library. A Catalogue of the Turkish
Manuscripts and Miniatures, Dublin, 1958, s. 50-51.
42
Kur'an, Yusuf / 19-20.
43
Z. Muş, Arap ve Türk Edebiyatlarında., s. 25.
150
Yusuf’un satışını konu alan minyatürde (Resim 61) Mısır azizi değil Züleyha yer
alır. Züleyha Yusuf’a talip olan satıcıların tarafında değil Yusuf’la aynı paralel düzlem
üzerinde onun gibi altın çerçeveli bir pencere içinde oturur şekilde göstermiştir.
Minyatürün alt bölümünde, müzayedenin nasıl olduğu, Yusuf’un ne kadar yüklü bir
miktara satıldığı ve kalabalık bir grubun onu satın almak için mücadele ettiği
anlatılmaktayken, üst bölümünde Yusuf ve Züleyha birbirine dönük vaziyette
resmedilmiştir Nakkaş, tek bir sahne içerisinde iki farklı zamanlı olayı yansıtmak
istemiş gibidir. Birbirini takip eden bağımsız iki olayı -Yusuf’un satılması ve ardından
Züleyha’nın evine yerleşmesi olayını- aynı sahnede aynı minyatürde göstermiş
olduğunu düşünmek mümkündür.
Satışı gerçekleştiren Malik adlı tüccarın, alt ve üst bölümü birleştiren ve Yusuf’u
işaret eden parmağı resmin iki düzlemini birbirine bağlar. Nakkaş, Züleyha’yı oradaki
tüm kalabalıktan ayırmış ve ona özel bir yer vermiştir. Züleyha’yı, Yusuf’la aynı
düzlem üzerinde başında altın bir taçla Yusuf ile sohbet eder göstererek, henüz
tanışmamış olan bu iki insanın ilişkisini yeniden yorumlamıştır. Fakat bunu yaparken
Yusuf peygambere özel bir konum vermeyi ihmal etmemiştir. Kırmızı bir tabure
üstünde ve kafasında dairevi bir hale ile oradaki tüm insanlara karşı peygamberin
üstünlüğünü korumuştur.
44
Levent Sırrı Agah, “ Yusuf u Züleyha: Hamdullah Hamdi Akşemsettinoğlu”, Türk Dili Araştırmaları
Yıllığı, 1968, s. 180.
151
Altı ciltlik Siyer-i Nebî, XVI. yüzyılda kitap sanatlarının ünlü patronu III.
Murad zamanının en büyük çalışmasıdır. Eser aynı zamanda, İslam minyatürünün Hz.
Muhammed’in hayatını baştan sona aktaran tek büyük örneğidir. 45 İslam dini
peygamberi Hz. Muhammed’in eşleri, kızı, annesi, sütannesi gibi aileden kadınlar ya da
onun sosyal hayatında karşılaştığı Arap toplumundan kadınların toplu olarak bulunduğu
tek eser Siyer-i Nebî’dir. Hz. Muhammed öncesi peygamberlerin hikayelerini ve Hz.
Muhammed’in doğumu öncesinden başlayan bazı mucizevi olayları ve Hz.
Muhammed’in yaşamının ilk yıllarını anlatarak başlayan eserin yazarı, Erzurumlu
Mustafa b. Yusuf . Ömer Darir’dir. Ebu’l Hasan Ahmed b. Abdullah b. Ahmed el-Bekri
ve Abdul Melik b. Hişam gibi iki ünlü Arap tarihçisinin aynı konudaki eserinden
Türkçeye çevirerek derlediği kitabını 1388’de Memlük sultanına sunmuştur. Sade bir
Anadolu Türkçesiyle yazılmış olan kitap sonraki yüzyıllarda sık sık kopya edilmiştir.
Fakat minyatürlü bir kopyasının hazırlanması III. Murad dönemine rastlar. Siyer-i
Nebî’nin minyatürlü bir kopyasının hazırlanmasını özellikle istemiştir. Eser altı cilt
45
Carol Garett Fisher, “A Reconstruction of the Pictorial cycle of The Siyar-ı Nabî of Murad III”, Ars
Orientalis, 1984, sayı 14, s. 75-94.
152
halinde III. Mehmed’e sunulmuştur. 46 Suut Kemal Yetkin arşiv kayıtlarından yola
çıkarak eserin resimlendiği tarihte nakkaş başı Lütfi Abdullah olduğunu tespit
etmiştir. 47 Eserde nakkaşların imzası bulunmamaktadır. Osmanlı sarayında hazırlanan
önemli minyatürlü yazmaların çoğu bir ekip çalışmasıdır. Altı ciltlik bu eserde bir ekip
çalışması olmalıdır. I, II ve VI. Ciltler [TSMK H. 1221, 1222, 1223] Topkapı Sarayı
Müzesi Kitaplığındadır. III. cilt New York Public Library Spencer Koleksiyonu’ndadır.
IV. cilt Dublin’de [DCBL, T 419]’dedir ve tarihsiz bir kopyası Türk İslam Eserleri
Müzesi, T. 1974’te kayıtlıdır. V. cildin nerede olduğu bilinmemektedir.
Siyer-i Nebî’nin farklı ciltleri içinde hangi kadınların yer aldığını belirttikten
sonra, eserden seçilen minyatürler değerlendirilecektir. Buna göre Siyer-i Nebî I’de
[TSMK H.1221] yüz otuz dokuz minyatür arasında, Hz. Muhammed’in anne tarafından
dedesi Haşim’in karısı Selma’dan (55b), kahin kadın Zerka’ya (120b, 148b, 161a, 163b,
166b) Hz. Muhammed’in annesi Amine (158b, 159b, 167b, 215b, 216b, 233b, 253b,
46
Günsel Renda, “ Siyer-i Nebî Minyatürleri ve Osmanlı Resim Sanatındaki Yeri”, Toplumsal Tarih,
İletişim Yayınları, sayı 7, s. 23.
47
Suut Kemal Yetkin, “Bir Buluşun Öyküsü Lütfi Abdullah ve Siyer-i Nebî”, Sanat Dünyamız, sayı 12,
1978, s. 18.
48
Z. Tanındı, Siyer-i Nebî., 41- 43.
153
276a, 313b ) ve sütannesi Halime’den (244a, 245a, 252a, 253b, 270b) , kocakarı kılığına
girmiş şeytan (55b) ve Atike Hala’ya kadar (292a) pek çok sahnede kadınların
betimlendiği görülür. Bu ciltte peygamberin doğumundan gençliğine kadarki dönem
anlatıldığı için annesi, sütannesi, halası, anneannesi gibi çok yakın çevresi ve onun
doğumu öncesinde yaşanan olağanüstü olaylardaki kadın imgeleri yer almaktadır.
Medine yolu üzerinde Hz. Muhammed ile karşılaşarak müslüman olan üç kadın
(313a), Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed ve Ebubekir’i kasideler söyleyerek
karşılayan genç kadınlar (346b), Hz. Muhammed’in karısı Aişe (451a), III. cildin
(NYPL, Spencer Coll, 157) minyatürleri arasındadır.
Siyer-i Nebî IV. ciltte [DCBL, T 419] yüz otuz yedi minyatür içinde dört
sahnede, İslam peygamberinin kızı Fatıma’ya yer verilmiştir. Fatıma, Ali ile evliliği
öncesinde akrabalarına ziyafet verirken (22a), babası Hz. Muhammed tarafından
evlendirilirken (24b), kocası ile ilişkilerinin sorulduğu sahnede (30b), Cebrail’in ona ev
işlerinde yardım etmesi minyatüründe (38b) ve kendisine gelen cennet elbisesinin
bohçasının açılması (38b) minyatürlerinde yer almıştır.
Bu ciltte Hz. Fatıma kadar yer bulan bir başka kadın, Hz. Muhammed’in amcası
Abbas’ın kızı Gamze’dir. Gamze bir aşk hikayesi içinde (79a, 87b, 91b, 93b)
betimlenmiştir. Diğer kadınlar ise Miyase (147a, 151b), peygamberin amcası Abbas’ın
eşi Ummulfadl (259a), pazaryerinde bir kadın (310a), Ebu Sufyan’ın karısı Hind ve
Kureyşli kadınlar (330a, 384a, 384b), Safiye (389b), Medineli kadınlar (392a), Kab’ın
kızı Reyhane (435b, 443a, 445b, 446b, 447b, 449b) ‘dir.
154
Siyer-i Nebî VI. ciltte [TSMK, H.1223] putperest bir kadın (30a, 31b),
peygamberin genç eşi Aişe (136b)’nin yer aldığı minyatürlere rastlanır. Peygamberin
ölümü ve Hz. Ebubekir’in imam olması ile son bulan Siyer-i Nebi’nin son cildinin son
resimlerinde İslam peygamberinin hasta yatağı başucunda ve vefatında yanında olan
kızı Fatıma (407b, 414a) yer almaktadır. 49
49
Siyer-i Nebi minyatürleri içinde hangi kadınların yer aldığını saptamak için Zeren Tanındı, Siyer-i
Nebî İslam Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı isimli eserin sonunda yer alan “Siyer-i Nebî
Yazmalarında Mevcut Tüm Minyatürlerin Konu Sıralaması” başlığı altındaki sayfalar taranarak, kadın
figürünün yer aldığı sahneler çıkarılmıştır. Bu kitapta ve diğer yayınlardaki kadın figürlü Siyer-i Nebî
minyatürleri incelenmiştir. Son olarak TSMK ve TİEM nüshalarındaki minyatürler yerinde incelenerek,
bu yazmanın ciltleri içindeki kadınların kimliği saptanmaya çalışılmıştır. Burada parantez içinde ( ) varak
numaraları verilen minyatürler dışında da kadınların yer aldığı sahnelere rastlanabilir. Özellikle hikaye
içinde geçen ve resimde merkezi bir konumda olan kadınların betimlendiği sahneleri belirtilmeye gayret
edilmiştir.
155
Siyer kitaplarının birçoğunda yer alan rivayetlere göre Hz. Muhammed’in babası
Abdullah’ın alnında diğer gençlerde bulunmayan bir parlaklık mevcuttur. Asaleti
yakışıklılığı ve alnındaki parlaklık sebebiyle birçok hanımdan evlenme teklifi alan
Abdullah, bunlara iltifat etmemiş ve Amine ile evlenmiştir. Hz. Peygamberin ana
rahmine intikal etmesiyle babası Abdullah’ın alnındaki nur ona intikal etmiştir. Mevlid
ve benzeri eserlerde nur-ı Muhammedî, nur-ı nübüvvet diye söz edilen nur budur. 50
Amine’nin başında gördüğümüz bu hale Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu
belirten bir ışık topluluğu olmalıdır. Peygamber doğduktan sonra sahibini bularak ona
intikal etmiştir.
50
Bekir Topaloğlu, “ Amine”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 3, 1991, s. 64.
156
soyundan gelen kızı Fatıma (Resim 69) ve peygamberin soyundan gelen torunları Hasan
ve Hüseyin’i hale ile betimlemiştir.
Siyer-i Nebî resim dilinde hale ile tasvir edilen kadınlar ya Fatıma gibi
peygamberin soyundan gelen ya da Hatice gibi peygamberin soyunu devam ettirmek
için ona çocuklar veren kadınlardır. Amine ve peygamberin eşi Aişe gibi kadınları da
eserdeki diğer kadınlardan ayıran temel fark yüzlerdeki peçedir.
İslam peygamberinin yakın çevresinden başka bir kadın Hatice’dir (Resim 68).
Hatice, Hz. Muhammed’in ilk eşidir. Eserin minyatürleri içinde her sahnede yüzü peçe
ile kapatılmış ve başında hale ile betimlenmiştir. Hz. Muhammed’e çocuk veren tek
kadındır.
Hz. Muhammed, Hz. Hatice ve Hz. Ali’nin namaz kılmasını anlatan minyatürün
(Resim 68) merkezinde, Hz. Muhammed görülür. İmam olan peygamberin bütün
bedenini kaplayan hale onu diğerlerinden ayırmaktadır. Peygamber gibi yüzü peçeyle
kapatılan Hatice’nin sadece başında hale yer almaktadır. Omuzlardan başlayarak başını
kaplamaktadır. Dört halifenin sonuncusu ve İslam’a ilk inananlardan Ali’nin ne yüzü
kapatılmış ne de hale ile betimlenmiştir. Nakkaş vücut halesi, baş halesi ve peçe ile
minyatürde figürler arasında bir hiyerarşi yaratmıştır. Amine geniş yenli, mavi bir
ferace giyinmiştir. Önden düğmeli kırmızı astarlı ferace ayakları gözükmeyecek kadar
157
uzundur. Hotozu üzerine beyaz bir örtü örtmüş ve beyaz bir peçe ile yüzünü kapamıştır.
Müslüman, Osmanlı kadınları gibi betimlenmiştir.
Siyer-i Nebî’de birçok sahnede yer alan kadınlardan biri de Hz. Muhammed’in
kızı Fatıma’dır. Bu eser dışında Kerbela olayı üzerine duygu ve duyuşları konu edinen
Hadîkatü’s-süedâ’da Fatıma’yı gösteren minyatürler bulunur. 1600 tarihli TİEM
nüshasındaki minyatür Fatıma’nın ölümünü anlatmaktadır. Bu minyatürde ilk halife
Ebubekir’in kızı Esma ve peygamberin Fatıma’dan torunları Hasan ve Hüseyin de hazır
bulunmaktadır. 51
Siyer-i Nebî minyatürleri içinde baştan sona hale ile betimlenen ikinci kadın
Fatımadır. Fatıma Hz. Muhammed’in soyunu devam ettiren tek çocuğudur. IV. ciltte
[DCBL, T 419]’ta yer alan minyatürde (Resim 69) İslam peygamberi kızının ve Ali’nin
nikahını kıymaktadır. Düğün odasına mum taşıyan cariyelerin saçları ve boyunları
gözükmekteyken Fatıma’nın yüzü bir peçe ile kapatılmıştır. Peygamberinkine oranla
daha küçük olan bir hale başını kaplamaktadır.
51
S. İnan, Fuzuli’nin Hadîkatü’s-süedâ., s. 51.
158
3. 2. Toplumsal Tipler
52
Z. Tanındı, Siyer-i Nebî., S.N. 19, s. 142.
159
3. 2. 1. Osmanlı Tipleri
Ulaşılan XV, XVI ve XVII. yüzyıla ait yazma eserler içinde, Osmanlı kadınını
sokak, meydan ve cenaze töreni gibi kadın ve erkeklerin beraberce paylaştıkları
kamusal alanda gösteren çok sayıda minyatür vardır. Bu minyatürler tek figürlü
albümlerden, tıp eserlerine kadar farklı konu alanından yazmalar içinde yer almaktadır.
Fakat Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe daha çok tarih yazmaları içinde kamusal alan
betimlemeleri yer almaktadır.
Emiri 79] 1465–66 yılına tarihlendirilmektedir. Minyatür tekniği açısından diğer iki
nüshadan farklı olan XVI. yüzyılın başlarında kopyalandığı düşünülen üçüncü nüsha ise
İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü koleksiyonunda saklanmaktadır. 53
53
Gönül Güreşsever, “ Kitab al-Cerrahiyet al-Hâniye[İstanbul Tıp Tarihi Enstitüsü Nüshası]
Minyatürleri”, I. MATK, İstanbul 15-20. X. 1973, Türk Sanatı Tarihi Tebliğleri, İstanbul, 1979, s.
774.
54
Çağlar Boyu Anadolu., C. 35, s. 219.
161
Orta-doğu devlet ve hükümet sisteminin ana prensibi, özel bir yorumu olan
adalet sistemine dayanır. Bu adalet sistemi halkın şikayetlerini doğrudan doğruya
hükümdara sunabilmesi ve onun emriyle haksızlıkların giderilmesi demektir. Divan-ı
Hümayun’un temel görevi budur. Oraya yapılan başvurular, sultan daima orada hazır
bulunduğu inancıyla, doğrudan doğruya sultana yapılmış başvurular sayılır. Hükümdar,
Cuma namazında, ava giderken, sefere giderken veya seferden gelirken, halkın
dilekçelerini kabul eder. Halkın şikayetlerini almak için bu gibi fırsatları ne kadar çok
tekrarlarsa o derece adil sayılır. Bu temel anlayış Osmanlıda bir takım kurumlar
şeklinde kendini göstermiştir. Hükümdarın reayayı yumuşak ve adil bir idare altında
tutması, zulmü önlemesi gibi prensipler Türk-İslam devletlerinde uygulanmış ve bu
devlet anlayışı Dar’ül Adl, Divan-ı Mezalim, Divan-ı Ala gibi birçok kuruma hayat
vermiştir. 55
55
Halil İnalcık, Osmanlıda Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayınları, İstanbul, 2000, s. 47-75.
162
olayları konu etmektedir. Yazarı, II. Selim ve III. Murad devirlerinin şehnamecisi
Lokman b. Seyyid Hüseyin el-Urmevî’dir. Kitap Farsça ve manzum olarak yazılmıştır.
Seyyid Lokman 1581 yılı başında tamamladığı eserini yazmaya başladığı tarihi
belirtmemektedir. 56
Nakkaş Osman’ın elinden çıktığı tespit edilen minyatürde 57 (Resim 38) Vezir-i
Azam Sokullu Mehmed Paşa’nın divanını gösteren sahnede, sağ alt köşede kucaklarında
çocukları ile iki kadın betimlenmiştir. Sadrazamın divanına adalet talebi ile gelen bu
kadınlar başkent kadınları olmalıdır. Nakkaş Osman, renkli feraceler içinde ve başlıkları
üzerine bağladıkları beyaz örtüleri omuzlarına bırakılmış vaziyette resmetmiştir. Pembe
feraceli kadının beyaz örtüsü kenarından birkaç tel siyah saçı görülmektedir.
56
Filiz Çağman, “Şehnâme-i Selim Han ve Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı V, 1973, s. 411.
57
F. Çağman, “Şehnâme-i Selim Han.”,s. 422.
58
N. Atasoy-F. Çağman, Turkish Miniature., s. 39.
59
Nurhan Atasoy, 1582 Sûrnâme-i Humayûn Düğün Kitabı, İstanbul, 1997, s. 131.
163
İbrahim Paşa sarayının önünde davasının görülmesi için bir kadının arzuhal
vermesi konu edinen betimleme (Resim 54) yine Hünernâme II [TSMK, H. 1524]
minyatürleri arasındadır. İbrahim Paşa Sarayının duvarı önünde talebini bildiren kadının
gerisinde çok renkli bir meydan tasviri yapılmıştır. Osmanlı başkentinin en kalabalık
mekanlarından birini çok rahatlıkla kullanan yaşlı, çocuklu, çocuksuz kadınlar
60
Tahsin Öz, “Hünernâme ve Minyatürleri”, Güzel Sanatlar, sayı 1, İstanbul, 1939, s. 4.
164
erkeklerle sohbet ederken taleplerini dile getirirken ve yoldan geçen yolcular biçimde
betimlenmiştir. Minyatür, hem hak talebinde bulunan kadın imgesini barındırması hem
de XVI. yüzyıl Osmanlısında kadınların çok merkezi bir meydanı nasıl kullandığını
göstermesi açısından önemlidir. Tüm kadınlar beyaz örtüleri ve feraceleri ile Osmanlı
kadının dış kıyafeti içerisinde gösterilmiştir. Yüzler peçeli değil yaşmaklıdır. Arzuhal
sunan kadının beyaz örtüsü kenarından siyah saçları gözükmektedir.
Osmanlı nakkaşlığında adalet talep eden Osmanlı kadın imgesi, XVII. yüzyıl
minyatürlerinde de yer almaktadır. XVII. yüzyıl başlarına tarihlenen bir Mecmua’da
[TSMK, H. 898] müftünün konağı kapısında, sorduğu sualle ilgili yazılı fetvayı
bekleyen yaşlı bir kadın imgesi görülür. Sağ balkonda kır sakallı müfti elindeki küçük
kağıtları doldurmaktadır. Kapı önünde bekleyen daha genç bir erkek rulo haline
getirilmiş fetvaları taliplerine uzatmaktadır. Sırtı kamburlaşmış kadın kendine ait ruloyu
beklemektedir. 61
Osmanlı kadın tipini kamusal alanda gösteren başka bir minyatür grubu,
Osmanlı sultanı ile halkın buluştuğu alanlardan biri olan cuma selamlığıdır. Osmanlı
padişahlarının halkla doğrudan doğruya yüz yüze geldikleri çok önemli bir merasim
olan Cuma selamlıkları her hafta padişahın selatin camilerinden birine Cuma namazına
gitmesiyle gerçekleşir. Padişah camiye giderken her millet ve dinden halk yolun iki
tarafında sıralanarak dilek ve şikayetlerini yazılı olarak uzatır. Bunları padişahın yakın
hizmetinde bulunan bir görevli toplar. 62 İçinde kadınlarında bulunduğu kalabalığın
sultana dilek ve şikayetlerini bildiren nâmeler iletmesi adalet teması ile bağlantılı
olduğundan bu minyatür bu grup içinde değerlendirilmektedir.
61
Çağlar Boyu Anadolu., s. 198.
62
Zeynep Tarım Ertuğ, “ Osmanlı Devletinde Resmi Törenler ve Birkaç Örnek”, Osmanlı, c. IX, haz.
Güler Eren, Ankara, 1999, s. 140.
165
Bu eserden alınan minyatürde (Resim 96) Cuma namazına giden Sultan II.
Osman gösterilmiştir. Sultana taleplerini iletmek üzere biriken halk topluluğu içinde
kadınlar da bulunmaktadır. Sıkışık güruh içinde erkelerle yan yana resmedilen kadınlar
dış kıyafet olan peçe ve feraceleri ile betimlenmiştir. Üstte tepe arkasına yerleştirilen
kalabalık içindeki kadınların sadece başları görülmektedir. Üste doğru daralan koni
biçimli başlıklar üzerine bağladıkları beyaz örtü ve peçe sadece gözlerini
göstermektedir. Sultana dilek şikayet ve isteklerini iletmek için önemli fırsatlardan biri
olan Cuma selamlığını seçen bu kadınlar halktan kişiler olmalıdır.
Osmanlı tarih kitaplarında genelde tarihi gerçekliği olan bir olay hakkındaki
adalet konulu minyatürlerde, İran minyatüründeki yerleşik kalıbın kullanılmadığı
görülür. Adalet talebinde bulunan kadınlar, yaşlı olabildiği gibi Şahnâme-i Selim Han
[TSMK, A. 3595]’da (Resim 38) gördüğümüz üzere çocukları ile betimlenen genç
kadınlar da olabilmektedir.
63
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 72.
64
Filiz Çağman, “Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın Minyatürlerinin İkonografisi”, Sanat Tarihinde
ikonografik Araştırmalar, Güner İnal’a Armağan, Ankara, 1993, s. 106.
166
Toplumsal bir tip olarak Osmanlı kadını kamusal alanda gösteren başka bir grup
minyatürün konusu idarecinin, affediciliği, cömertliğidir ve hayırseverliğidir.
Hayırseverlik Osmanlı toplumunun merkezi unsurlarından biridir. Vakıflar kurmak,
fakirlere yiyecek ve giyecek sağlamak, fakir çocukları sünnet ettirmek gibi referansını
İslam dininden alan fiiller, tebaasına karşı Osmanlı sultanın hayırsever imajını
güçlendirmek gibi anlamlar içerse de toplumda yardıma muhtaçların yaşamlarını devam
ettirmelerini sağlamaktadır. Osmanlı toplum yapısında sadece sultan değil hanedandan
kadın ve erkekler ve yönetici tabaka ve zenginler hayır yapan kimseler olarak
görülmektedir.
Borçlu mahkumların affedilmesini anlatan çift sayfa minyatürde her iki sayfa da
kadın figürü görülmektedir (Resim 41). Sağ sayfada mahkum sırasının en sonundaki
kadın elinde bir kağıt parçası tutmakta ve arkasındaki izleyici kalabalığına bakmaktadır.
Erkek mahkumlar boyunlarından zincirli halde getirilmesine rağmen kadının elleri dahi
bağlanmamıştır. Bu hal, önünde çocuğuyla bu kadının borçlu mahkumlardan olmadığını
ve kalabalıktan çözülüp meydana karışan biri olabileceğini düşündürse de, sıranın
sonundaki erkek mahkuma çok yakın oluşu ve elindeki kağıt, bu kadının da
borçlulardan biri olduğunu ve mahkum kadınlara yapılan muamelenin erkeklere göre
daha hafif olduğunu düşündürmektedir.
167
65
Hüsamettin Aksu, “ Sultan III. Murad Şehinşahnâmesi”, Sanat Tarihi Yıllığı, 1979-80, s. 9-10.
168
Yalvaç Bey’in fukaraya sadaka ve libas vermesini konu almaktadır. Fakir kadın, erkek
ve çocuklara dağıtılacak olan elbiseler ve ayakkabılar dizilmiş yeni sahiplerini
beklemektedir. Kadınların kıyafetlerinden ve dağıtılacak olan ayakkabıların sadece
Müslümanların giyebildiği sarı ve kırmızı renk olması kalabalığın kimliği hakkında
bilgi vermektedir.
Osmanlı minyatüründe, adalet talep eden ve yardım alan fakir kadın imgesi
dışında kamusal alan betimlemelerinde, Osmanlı tipleri gündelik hayatın meşgalesi
içinde de betimlenmiştir. Şenlik izleyen, alay-ı hümayûnun geçişini izleyen, başkent
sokaklarında yolculuk eden kişiler olarak gösterilmişlerdir. İzleyici kadın imgesi 1582
yılında III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet şenliklerini anlatan, Nakkaş
Osman başkanlığında bir grup tarafından yapılan Surnâme minyatürlerinde görülür.
Farklı sanatçıların elinden çıkmasına rağmen kurguları aynı olan bu minyatürlerin,
değişmez unsurları İbrahim Paşa Sarayı ile At Meydanı olmuştur. Çift sayfa olarak
tasarlanan minyatürlerin sağ alt bölümünde töreni izleyen İstanbul halkı görülmektedir.
Halk kalabalığı içinde kadınlar da töreni izlemektedir. Eserde 197. varaka kadar
izleyici kadın betimlemelerine rastlanmamaktadır. Sünnet şenliği hakkında en uzun ve
ayrıntılı bilgileri veren Avrupalı kaynaklardan Nicholas von Haunolth, kadınların şenlik
meydanına girmelerine izin verilmediği fakat geçit alaylarını izlemek için şenlik alanına
yakın yan sokaklarda biriktiğini belirtilmektedir. 66 Surname minyatürlerinde belli bir
sayfadan sonra görülen izleyici kadın betimlemeleri ise kadınların şenlik meydanına
sonradan alınmış olabileceğini akla getirmektedir. Azledilmiş kadıların geçişini
betimleyen minyatüre kadar göremediğimiz kadın figürleri, bu minyatürden sonra
erkeklerin önünde ve arkasında bir sıra halinde tasvir edilmektedir. Kadınlar izleyici
66
Derin Terzioğlu, “The Imperial Circumcision Festival of 1582: An Interpretation”, Muqarnas: An
Annual on Islamic Art and Architecture, edited by Gülru Necipoğlu, cilt 12, s. 94.
169
olarak bazen sağ üst köşede (Resim 43) bazen ise sağ alt köşede gösterilmiştir (Resim
41). Önlerinde genelde çocukları görülmektedir (Resim 42). Kadınlar ve çocuklar
birçok minyatürde geçit alayı ile izleyicileri birbirinden ayıran görünmez çizgiyi aşan ve
iki tarafın sınırlarını gevşeten unsurlar olarak betimlenmiştir. Meydanda geçite
karışmak isteyen bir çocuğun, elinden kurtulduğu annesi tarafından uyarılıp
durdurulması minyatürü, bu anlamda iyi bir örnektir (Resim 42).
Sultan II. Osman döneminin önemli olaylarını konu alan Nadiri mahlasını
kullanan Mehmed b. Abdulgani b. Emirşâl tarafından mesnevi tarzında kaleme alınan
Şehnâme-i Nadirî’ [TSMK, H. 1124, y.53b-54a] de yer alan, Sultan II. Osman’ın Hotin
Seferi’nden İstanbul’a dönüşünü betimleyen, Ahmed Nakşi’nin üslubundaki minyatürde
170
halk kalabalığı içinde bir kadın figürü yer almaktadır. 67 İnce uzun bu kadın figürü alay-ı
Hümayun’u görebilmek üzere kafasını yukarıya kaldırmış şekilde resmedilmiştir. Peçesi
ve feracesi, Osmanlı kadının dış kıyafeti ile resmedilmiştir. İzleyici konumundaki kadın,
erkekli bir grubun en sonunda tek bacaklı bir adamın yakınında betimlenmiştir.
İç Mekan Betimlemeleri
Toplumsal tip olarak Osmanlı kadının kamusal alan dışında betimlendiği her
minyatür bu başlık altında değerlendirilecektir. Kadınların yaşamlarını sürdürdüğü
haremi gösteren minyatürler, harem dışında kendi aralarındaki bahçe eğlenceleri ve
yönetici imgesinin meclisini betimleyen sahnelerde ele alınacaktır. Bu sahnelerdeki
Osmanlı kadınının kimliğini ve çevresindeki figürle ilişkisinin doğru tespit edilebilmesi
için minyatürleri üç grupta incelemek mümkündür.
67
Banu Mahir, “Yaygınlşan Gelenek (1600-1700): Portrenin Yeni Bağlamı”, Padışah’ın Portresi
Tesavir-i Âl-i Osman, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2000, Kat. 71, s. 320
68
Filiz Çağman, “ Sultan II. Mehmed Dönemine Ait Bir Minyatürü Yazma: Külliyat-ı Katibi”, Sanat Tarihi Yıllığı,
C. IV, (1974-75 ), İstanbul, 1975, s .333-346.
69
Çağlar Boyu Anadolu., C. 112, s. 250.
171
70
Ayşen Arslan, Minyatürlere Göre Türk Müzik Enstrumanları, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tanıtım ve Halkla İlişkiler Anabilim Dalı, yayımlanmamış Doktora Tezi, s. 64.
71
Semih Altınölçek, Osmanlı Minyatüründe Müzikle İlgili Sahnelerin Kurgu Düzeni, , İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Anabilim Dalı yayımlanmamış doktora tezi, 1999, s. 31.
172
72
Esin Atıl, Süleymannâme: The Illustrared History of the Suleyman The Magnificent, Washington ve Newyork,
National Galery of Art, 1986, s. 65.
73
S. Altınölçek, Osmanlı Minyatüründe Müzikle., s. 33.
74
E. Atıl, Süleymannâme., s.
173
nitelemektedir. 75 Altınölçek, saz takımı önünde dans eden iki figürü, kadın dansçılar
için kullanılan rakkase kelimesi ile tanımlamaktadır. 76
75
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 118
76
S. Altınölçek, Osmanlı Minyatüründe Müzikle., s. 35.
77
Ernst J. Grube, Islamic Paintings From the 11 the to the 18 th Century in the Collection of Hans
P. Kraus, New York, 1972, s. 216-239, plate 210.
174
78
Pars Tuğlacı, Osmanlı Saray Kadınları, İstanbul, 1985, s.97.
79
Şehvar Beşiroğlu, “ Osmanlı Musikisi ve Kadın”, Türkler, c. 12, 2002, s.458.
80
Walter Feldman, Music of the Otoman Court, 1996, Germany, s. 108.
81
P. Tuğlacı, Osmanlı Saray., s. 1.
175
açık saray törenlerinde yeri olmayan kadın imgesini, birkaç örnek dışında, bir kenara
bıraktıklarını belirtmektedir. 82
82
Gülru Necipoğlu, “ The Thrid Court: The Imperial Harem”, Architecture, Ceremonial and Power,
The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, Massachusetts, 1991, s. 159.
83
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlılar Zamanında Sarayda Musiki Hayatı”, TTK Belleten, sayı 161,
1977, s. 87.
176
Aksoy, musiki faaliyetlerinin sürdürüldüğü her yerde kadın ve erkeğin yan yana
geldiğini, Osmanlı toplum hayatında bu iki cinsin birbirine yaklaştığı başka bir faaliyet
alanı göstermenin zor olduğunu ifade etmektedir. 84 Osmanlı minyatüründe taht
eğlencelerinde, sultanın huzurunda sanatlarını icra eden cariyeler buna örnek teşkil
etmektedir. Hatta edebi eserlerde, müzikli eğlence minyatürlerinde, merkezi figür olan
erkeğe eşlik eden prenses veya sevgili kadın imgesinin de (Resim 16, 17, 18, 84)
mahremiyetle ilgili kuralları bir tarafa bırakarak resimdeki cariyeler gibi betimlendiği
görülmektedir.
Mal Hatun’u eşi Osman Beyle ve Olivera’yı Beyazıd ile betimleyen iki
minyatürde çiftler haremdedir. Giyinik ve oturan çiftler sevgili minyatürlerinde
görmeye alışık olduğumuz tarzda (Resim 84, Resim 88) kollarını boyundan dolamış
öper şekilde resmedilmiştir. Çiftlerin önünde ve yanında meyvelerle dolu yayvan
tabaklar vardır. Mal Hatun’un olduğu sahnede haremin dışında bir tarafta harem ağları
diğer tarafta ise haremden bir kadın oturmaktadır. Olivera’nın yer aldığı minyatürde
nakkaş mekanı birçok kata bölmüş aşağıda saray görevlilerini yukarıda ise çiftin yer
aldığı odaya yaklaşan kadın hizmetlileri betimlemiştir. Kadınların giyim tarzı ve baş
84
Bülent Aksoy, “Osmanlı Musiki Geleneğinde Kadın”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, cilt 10, 1999,
s. 794.
85
E. Grube, İslamic Paintings., s. 216 - 239, plate 186, 188, 199, 201, 210, 211, 215.
177
kuaförü Nefise’nin kıyafetine benzemektedir (Resim 29). Nefise’ye eşlik eden cariyeler
ve Olivera’nın odasına hizmet eden cariyelerin kıyafetleri ile sultanların eşleri ve
kızlarının kıyafetleri arasında ayrım yoktur. Kısa kollu yerlere kadar uzanan kaftanlar,
başa bağlana örtüler ve kaşbastılar çok benzerdir. Şeyh Edebali’nin hareminden kadın
ve hatta Aydos Tekfuru’nun kızı (Resim 27) bile aynı şekilde resmedilmiştir. Nakkaş
farklı milletlerde ve farklı sosyal statülerden gelen bu kadınları resmederken benzer bir
şemayı tekrar etmiştir. Bu anlamda tek farklılık rakkaseye aittir. I. Murad’ın
eğlencesinde rakkasenin özel bir dans kıyafeti vardır.
86
Metin And, “Türk Çarşı Ressamlarının Gözünden Çalgıcı Cariyeler”, Kültür ve Sanat, İş Bankası,
Mart 1993, s. 5.
87
Şehvar Beşiroğlu, “ Osmanlı Musikisi ve Kadın”, Türkler, cilt XII, 2002, s. 458.
179
bir örnek I. Ahmed Albümü [TSMK, B. 408]’nde yer alır. Minyatürde, bahçede bir
yastığa dayanarak oturan hanım ve çevresinde cariyeleri görülmektedir. Cariyelerden
biri hanımın ayağını ovarken hanım kitap okumaktadır. Osmanlı toplumunda saray ve
çevresinden hanımların eğitimli oldukları, özellikle şiir edebiyat ve tarihe olan ilgileri
yazılı kaynaklardan izlenebilmektedir. 88
Osmanlı minyatüründe albüm ve kadın imgesi denildiğinde ilk akla gelen sanatçı
Nakkaş Levnî’dir. Nakkaşın, 1710- 1720 yılları arasında Osmanlı sarayı için hazırladığı
kırk iki kadın ve erkek tasvirini içeren albümde, iplik eğiren kadından, uyuyanına,
karanfil koklayan figürden rakkaseye kadar farklı duruşlarda gösterilmiş kadın
betimlemeleri yer alır. Tek figür kadın minyatürleri nakkaş Levnî’nin en özgün
çalışmalarından olmakla birlikte, Osmanlı minyatüründe bir yüzyıl önce başlayan bir
geleneğin devamı niteliğindedir. XVII. yüzyılın başında tek figürlü portreli albüm
çalışmaları büyük önem kazanmış ve Levnî ile birlikte yaygınlığı artarak devam
etmiştir. 89
88
Çağlar Boyu Anadoluda.,s. 245.
89
Nurhan Atasoy-Filiz Çağman, Turkish Miniature., s. 76.
90
Nurhan Atasoy, “ Kıyafetnâmelerin Doğuşu ve Fenerci Mehmed Kıyafetnâmesi”Osmanlı Kıyafetleri
Fenerci Mehmed Albümü, İstanbul, 1986, s. 15.
180
Osmanlı kadın tiplerinin yer aldığı XVIII. yüzyıl öncesi albümler içinde en
önemlilerden biri Sultan I. Ahmed’in emriyle hazırlanan, Osmanlı toplumunun günlük
yaşamından sahneler çizerek toplumsal yaşamın kesitini veren I. Ahmed Albümü
[TSMK, B. 408] ’dür. Kalender Paşa tarafından Sultan I. Ahmed adına hazırlandığı için
bu ismi almıştır. Albümün çeşitli sayfalarına dağılmış güzel yazı örnekleri, padişah
portreleri ve gündelik hayattan alınan sahneler, sevgileri gösteren veya tek figürlü kadın
ve erkek minyatürleri yer almaktadır. 93
91
Banu Mahir, “ XVI. yüzyıl Osmanlı Nakkaşhanesinde Murakka Yapımcılığı”, Uluslar arası Sanat
Tarihi Sempozyumu, Prof. Dr. Gönül Öney’e Armağan 10-13 Ekim 2001, Bildiriler, İzmir, 2002, s.
401-411.
92
Banu Mahir, “ Sultan III. Mehmed İçin Hazırlanmış bir Albüm”, XVI. yüzyıl Osmanlı Kültür ve
Sanatı, 11-12 Nisan 2001 Sempozyum Bildirileri, Sanat Tarihi Derneği Yayınları, İstanbul, 2004, s.
169- 178.
93
Yusuf Gür, I. Ahmed Albümü, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayınlanmamış lisans tezi, 1970, s. 10.
181
Albüm, saraydan ve halktan kişileri tek tek veya gruplar halinde betimlemiştir.
Osmanlı minyatüründe yaşlı genç ve farklı kesimlerden gelen toplumsal kadın tiplerini
betimlemesi açısından bu albüm büyük önem taşımaktadır. Albümden tezimize
aldığımız gündelik yaşamdan kesitler sunan, harem eğlencesi (Resim 85), bahçede
kadınlar (Resim 86), Yalvaç Bey’in fukaraya sadaka dağıtması (Resim 87) ve dere
kenarında basılan bir çifti (Resim 91) minyatürleri konuları nedeniyle daha önceki
bölümlerde değerlendirildiği için burada ayrıca ele alınmayacaktır. Bu bölümde
albümlerdeki tek figürler ele alınacaktır. 94
Ev içi giysileri ile betimlenen genç kadın (Resim 91) bir tepe önündedir.
Nakkaş bu tepeyi minyatürde arka fon olarak kullanmıştır. Gerçek bir mekan değildir.
Genç kadının bir elinde karanfil diğerinde kırmızı bir yelpaze görülür. Nakkaş kadının
kıyafetlerini bütün detayları ile vermiştir. Uca doğru daralarak külah biçimini alan
başlığı XVII. yüzyıl modasını yansıtmaktadır. Kırmızı elbisenin yakası meme altına
kadar açıktır. Açık yakasından memelerinin bir kısmı gözükmektedir. Kısa kollu
elbisesi altından giydiği kolsuz hırkanın ucu görülür. Beyaz şalvarı altından müslüman
bir kadın olduğunu simgeleyen sarı pabuçları görülür. Ayakkabısı üstüne giydiği yüksek
topuklu nalınlar ilgi çekicidir (Çizim 15). Genç kadının sol elinin baş ve serçe
parmağında yüzükler görülmektedir. Beline bağladığı yeşil kuşak önde düğümlenmiş
94
I. Ahmed Albümü’nün tüm kadın minyatürlerini tek tek incelemek tezin kapsamı açısından mümkün
değildir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde I. Ahmed Albümü’nün minyatürleri üzerinde
yaptığımız inceleme sonucunda ve albümün yayınlanmış minyatürlerini göz önüne alarak bir seçme
yapılmıştır. Kadın betimlemeleri açısından albümün zenginliğini vurgulayacak örnekleri ele alınmaya
gayret edilmiştir.
182
işli ucu sağ tarafta bırakılmıştır. Küçük dudaklı ve badem gözlü genç kadının
yanaklarına pembe boya sürülmüştür. Sağ kulak kenarında bir damla halinde içi boş
siyah saç kıvrımı bu kadının saç tuvaletine has bir özellik değildir. Albümün tek figürlü
çalışmalarından çıplak kadın minyatüründe de (Resim 90) genç kadının sol kulağı
üzerinde böyle bir saç kıvrımı vardır. Aynı nakkaşın elinden çıktığını düşündüğümüz
harem eğlencesindeki (Resim 85) cariye ve haremin erkeği ile birlikte oturan genç
kadının saç kuaförü de aynı şekildedir.
bir çizgi ile belirtildiği görülür. Osmanlı çıplaklığı cılız, çizgici ve yassıdır. 95 Fakat
XVII. yüzyılın son yıllarına doğru kopya çalışmalarda farklı bir sanat görüşünün ilk
denemeleri sayılabilecek bazı gelişmeler olmaktadır. İkdal Cuman fi Tarih ehl-ez
Zaman [İÜK, T 5953] isimli 1692–93 tarihli yazmanın kırk beş minyatürü içinde çıplak
kadın betimlemeleri dikkat çeker. Daha önceki yüzyıllarda hazırlanmış astronomi ve
astroloji kitaplarındaki minyatürlerden ayrılan bu figürler, batının resim örneklerine
hayli yakındır. Çıplak bir kadın şeklinde gösterilen yıldız Zes gölgeli boyama tekniği ile
sağlanmış heykelsi görünümü, ağırlıklı duruşu ve gerçeğe oldukça yakın oranlarıyla
minyatür örneklerinden farklıdır. Nakkaşın batı kökenli astronomi kitaplarından
yararlandığı düşünülmektedir. 96
95
Güner İnal, “ Tek figürlerden Oluşan Osmanlı Albüm Resimleri”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi,
sayı 3, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1984, s. 89.
96
Günsel Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı 1700-1850, HÜ Yayınları, 1977, Resim 2,
s. 33.
184
Osmanlı minyatüründe XVII. yüzyıl, tek veya grup halinde figür tasvirler
çoğalmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde H. 2135, H. 2153, H. 2159, H.
2165, H. 2168, H. 2161 numaralı albümlerde gerek saraydan gerekse orta sınıftan kadın
ve erkekleri gösteren minyatürler bulunmaktadır. 97 XVII. yüzyıl başına tarihlenen
Albüm [TSMK, H. 2135]’de Hiçbir renk kullanılmadan siyah mürekkeple çizilen kadın
minyatürü (Resim 95) ilgi çekicidir. Osmanlı nakkaşı, elbise ve takıları diğer örneklerde
olduğu gibi çok ayrıntılı işlemiştir. Kolsuz hırkası içine giydiği geniş yeli gömleğinin
yakası meme altına kadar açıktır. Stchoukine bu kadın figürünü harem kadını olarak
adlandırmaktadır. 98 Metal paftalı ve uçları püsküllü kuşağın bağlanışı ve kıyafetini
oluşturan giysiler XVI. yüzyıl sonunda harem eğlencesinde şehzade ile eğlenen diğer
cariyelerden farklı giyinmiş bir kadın ile (Resim 73) benzeşmektedir.
Tek figür Osmanlı kadın minyatürleri XVIII. yüzyılda üretimi artan çarşı
ressamlarının albümlerinde de yer alır. Çarşı ressamları, müşterilerinin ısmarladığı
konularda resimler yapan, çarşıda dükkânları olan profesyonel halk ressamlarıdır. Bu
nakkaşların yaptığı albümler daha çok yurtdışı müzelerde, kütüphanelerde ve özel
koleksiyonlarda yer almaktadır. XVII. yüzyılda yabancılar kendileri resmedemiyorlarsa
ilgilendikleri konulardaki resimleri çarşı ressamlarına ısmarlıyor, sonra bunları bir
albüm içinde toplayıp sonra altlarına çoğu İtalyanca ve Fransızca resim altı açıklamalar
yazıyorlardı. Çarşı ressamlarının konuları içinde günlük yaşamın değişik sahneleri,
saraydan halka doğru toplumun çeşitli katmanlarından kadınlı erkekli çeşitli uğraşlardan
insanlar gösterilmiştir. Resmedilen konular içinde müzik ve dans da geniş yer tutar.
Çengiler ve çeşitli müzik aleti çalan ayakta ve oturan kadınlar önemlidir. 99
97
Güner İnal, “Tek Figürden Oluşan.”, s. 83.
98
Ivan Stchoukine, La Peinture Turque d’apres les manuscrits illustres. Ilem partie. De Murad IV a
Mustafa III. 1623-1773, Paris, 1971, s. 50, Lev. XXII.
99
Metin And, “Türk Çarşı Ressamlarının Gözünden Çalgıcı Cariyler”, Kültür ve Sanat, İş Bankası
Yayınları, 1993, sayı 17. s. 4.
185
1618 yılına tarihlenen yerli sanatçılar tarafından hazırlanan Albüm [BL, Sloane
5258]’de her biri büyük ustalıkla çizilmiş yüz yirmi iki minyatür içinde sultandan en
sade halktan kişilere kadar, askeri, sivil çeşitli meslek sahiplerini tanıtan minyatürler
bulunmaktadır. Albüm içinde, Kuzey Afrikalı kadın, Çerkes Avrat, kadıncık, kız, fahişe,
çalpareli, Habeş karısı, tütün içer, kemençe çalar, def çalar, çeng çalar, çegane ile oynar,
hamama gider ve hamamda başlıkları altında kadın minyatürleri mevcuttur. Bu albümde
elinde hamam tası tutan kadın minyatürü I. Ahmed Albümü’ndeki çıplak kadın
tasvirini hatırlatmaktadır (Resim 90) Kadının ayakları suyun içindedir. Belinden
itibaren kasıklarını örten kumaş açılmak üzereyken gösterilmiştir. Kasıklarını örten
peştamal şeffaf değil daha koyudur. 100 Kadın betimlemeleri içinde çalpare tutan, çeng
ve kemençe, def çalan figürler Osmanlı tipleridir. Ayrıntılı işlenen kıyafetleri ve
başlıkları, çizmeleri Osmanlı başkentinden kadınlar olduklarını belli eder. Uca doğru
daralan başlıkları XVII. yüzyıl Osmanlı kadın başlığı modasını yansıtacak şekildedir.
Renksiz zemin üzerine yerleştirilen kadın figürlerinden çeng, harp ve kemençe çalanları
oturur vaziyettedir diğerleri ayakta betimlenmiştir. Arka fonda hiçbir nesne ve renk
görülmez. Çekik gözleri ve küçük dudakları ile yüzleri ifadesizdir. Başlıkları altından
görünen siyah saçları I. Ahmed Albümü örneklerinde olduğu gibi önden ikiye ayrılmış
enseye bırakılmıştır. Kulaklarından ayrılarak yanaklarına değen zülüfler başta kalın
uçlara doğru tel tel belirtilmiştir. Bu tarz bir saç tuvaleti I. Ahmed albümünde bahçede
eğlenen kadınlarda görülür (Resim 86).
100
Nermin Sinemoğlu, “ Onyedinci Yüzyılın İlk Çeyreğine Tarihlenen Bir Osmanlı Kıyafet Albümü”,
Aslanapa Armağanı, İstanbul, 1996, Resim 21, 22, 23, 24, 25, 26.
186
kumaşının ve başlığın deseni gibi çok küçük ayrıntıları işlemiştir. Genç kadın ayakta tek
eli belinde betimlenmiştir. Bu duruş şekli Osmanlı albüm resimlerinde rastlanan bir
vücut hareketidir. Siyah mürekkeple yapılan (Resim 96) örnekte de genç kadın bir eli
belinde ayakta durmaktadır. Başkentli kadın tek elini beline dayamış diğer eli ile
elbisesinin açık yakasını tutmuştur. Nakkaş Levnî’nin kadın figürlerinde olduğu gibi
açık yaka içinden memelerin bir kısmını göstermiştir. Üstte dar alta doğru genişleyen
vücut Osmanlı tek kadın betimlemelerinin genel özelliğini yansıtmaktadır. Nakkaş
kadının takılarını tüm ayrıntılarla işlemiştir. Murassa bilezikleri ve yeşil taş küpesi ilgi
çekicidir.
Tek figürlü kadın minyatürlerinde, figürler ellerinde gül ve karanfil gibi çiçekler
taşımaktadır. Elinde çiçek tutan kadın ve erkek kadın figürlerinin Türk sanat tarihinde
uzun bir geçmişi vardır. Uzun bir geçmişi vardır. Osmanlı sanatında, özellikle Fatih
portrelerinde gördüğümüz bu tavır nakkaş Levnî’nin eserlerine kadar uzanır. Meyve
taşıyorlarsa genellikle nar tutarken gösterilmişlerdir. Bazı kadınların ellerinde sürahi
bazılarında ise yelpaze vardır. Bu kadınlar cariye olabilir. Haremde eğlenceyi gösteren
minyatürler de (Resim 85, Resim 73) cariyelerin ellerinde yelpaze, içki kasesi ve sürahi
gibi görevlerine işaret eden nesneler bulunmaktadır. Özel dans kıyafeti içindeki rakkase
elinde çalpareler ile betimlenir. Ellerinde meyve, çiçek, kitap, mendil, çalpare taşıyan
kadın figürü örnekleri I. Ahmed Albümü’nde yer alır. Daha erken ve daha geç tarihli
albümlerde bu betimleme tarzı devam etmekle birlikte özellikle bir müzik aleti çalan
kadınların daha çok resmedildiği görülür. BL, Sloane 5258’de kayıtlı yerli sançtılar
tarafından yapılan Albüm bu fikri destekler mahiyettedir.
101
H. G. Majer, “ Indivilualized Sultans.”, s. 466.
187
Sonuç olarak, Osmanlı sanatında İran minyatürü ile eş zamanlı olarak ortaya
çıkan albüm yapma geleneği, Osmanlı minyatüründe XVII. yüzyılla birlikte farklılaşan
konu yelpazesinde en ağırlıklı üretim alanlarından biridir. III. Murad’dan sonra Sultan I.
102
Hans Georg Majer, “ Gold, Silber und Farbe, Musavvir Hüseyin, ein Meister der Osmanisschen
Miniaturemalerei des spaten 17. Jahr-hunderts”, Studies in Otoman Social and Economic Life/Studien
zu Wirstshaft und Gesselschaft im Osmanischen Reich, yayımlayan R. Motika, C. Herzog, M.
Ursinus, Heildberg, 1999, s. 28.
103
H. G. Majer, “ Gold, Silber und Farbe.”, s. 28.
104
Leslie Meral Schick, “ The Place of Dress in pre-modern Costume Albums”, Otoman Costumes
From Textile to Identity, edit. Suraiya Faroqhi and Christoph K. Neuman, Eren Yayınları, İstanbul,
2004, s. 95-101.
188
105
Zeren Akalay, “ Tarihi Konuda Türk Minyatürleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, cilt III, İÜ EF Yayınları,
İstanbul, 1970, s. 151.
189
seyrini takip etmektedir (Resim 21). Kıyafetleri ve özellikle başlıkları aynı eserde II.
Beyazıd’ın cenazesinde (Resim 23) ağlayan Osmanlı kadını olması muhtemel kadınların
kıyafetleri ile benzerlik arz etmemektedir. Nakkaş Osmanlı dışı tipleri resmederken
yöresel unsurlara dikkat etmiş olmalıdır.
Teze alınan ikinci örnek Şehname-i Âl-i Osman ‘ın dördüncü cildi
Osmannâme’de [NYHPK] Aydos Kalesinin fethini anlatan minyatürdür (Resim 27).
Bizans zamanında başkente gelebilecek saldırıları önleyen bir konuma sahip Aydos
Kalesi 1328 ‘de Orhan Bey zamanında, gaziler tarafından fethedilir. Kalenin
fethedilmesi kale tekfurunun kızının müslüman gazileri içeri alması ile gerçekleşir.
Bizanslı genç kadın daha sonra gazilerin başındaki genç liderle evlenir. 106 Minyatürde,
kaleyi fethetmek için gelen Osmanlı erlerinden Abdurrahman Gazi’nin, kaleye
tırmanması için yardım eden Bizanslı bir kadın gösterilmiştir. Genç kadın saçlarını
kaleden aşağı sarkıtmış Osmanlı erinin sura tırmanmasını beklemektedir.
Kale tekfurunun kızı ve onun arkasında olayı seyreden Bizanslı diğer iki kadın,
bu eserin başka minyatürlerindeki Osmanlı kadınları gibi giyinmiştir. I. Murad’ın kızı
Nefise’nin, babasından kocasının affedilmesi talebini betimleyen minyatürde (Resim
29) Nefise ve arkasında ona eşlik eden kadınlar ve Sultan Osman’ın Şeyh Edebali ile
sohbetinde (Resim 28) sohbete kulak misafiri olan kadın’ın başlığı ve kıyafetlerini
oluşturan parçalar ile Bizanslı genç kadının giyinişi birbirine çok benzer.
106
Paul Wittek, “ The Taking of Aydos Castle: A Ghazi Legend and Its Transformation”, Arabic and
Islamic Studies In Honor of Hamilton A.R. Gibb, edited by George Makdisi, Leiden 1965, s. 662.
107
P. Wittek, “ The Taking of Aydos Castle”., s. 662.
190
108
P. Wittek, “ The Taking of Aydos Castle.”, s. 665.
191
Osmanlı dışı kadın tipini, savaş sahnesinde gösteren başka bir minyatür,
Şehinşehnâme I [İÜK, F. 1404]’de yer alır. Eser, Seyyid Lokman tarafından yazılmış,
1581 yılında Şirazlı Alaaddin Mansuri tarafından Farsça istinsah edilmiştir.
Minyatürlerin Nakkaş Osman ve ekibinin atölyesinden çıktığı düşünülmektedir. 110
Hafsa Kalesi’nin, Haydar Paşa tarafından fethedilmesini anlatan sahnede (Resim 39)
Tunuslu bir erkekle birlikte kaleden çıkan iki kadın gösterilmiştir. Binaların üzerindeki
hilal alemlerinden ve erkeklerin başlarındaki sarıklardan bu yörenin İslam toprakları
olduğu anlaşılır. Kadınlar daha önce Rodos’un fethinde gördüğümüz tipler gibi (Resim
34) başları açık şekilde betimlenmiştir. Nakkaş Osman ve ekibinin elinden çıkan,
kundaktaki bebeğiyle kaleyi terk eden kadın imgesi, aynı nakkaş grubu tarafından
Hünername I [TSMK, H. 1523]’de, I. Murad’ın Vize, İnceğiz ve Çatal Burgaz
fetihlerini betimleyen minyatürde (Resim 48) tekrar edilmiştir. Hünernâme’deki genç
kadının kucağında da kundaklı bebek vardır. Belden büzmeli uzun sarı bir elbise giyen
kadının erkek esirler gibi ellerinin bağlanmadığı görülür. Aynı nakkaşın elinden çıkması
109
E. Atıl, Süleymannâme., s. 187.
110
İclal Ünlüer, Şehinşehnâme I, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, s. 5.
192
muhtemel bu iki minyatürde de kadınların yüz ifadeleri çok belirgindir. Nakkaş savaşın
sıkıntılı ağırlığını bu iki kadına yüzüne yansıtmıştır.
111
İ. Ünlüer, Şehinşehnâme I., s. 32.
112
Melahat Yavuz, Topkapı Sarayı Müzesi H. 1365’te bulunan Nusretnâme, İÜ EF Sanat Tarihi
Bölümü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, 1977, s. 12.
113
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 62.
193
114
Gülay Eren, Asafi Paşa’nın Şecaatnâmesi, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü yayımlanmamış lisans tezi,
1975, s. 8.
115
G. Eren, Asafi Paşa’nın., s. 20-63.
194
Osmanlı minyatüründe savaş sahnelerinde görülen Osmanlı dışı kadın tipleri için
söylenebilecek en genel ifade, kadınların bu sahnelerde savaşın izleyicisi, savaş esiri
veya savaşta yerlerini terk etmek zorunda bırakılan kişiler olarak resmedildiğidir.
Erkekler öldürülürken, kadınların sağ bırakıldığı veya esir alındığı bu minyatürlerden
çıkabilecek sonuçlar arasındadır. Ulaşılan örnekler itibariyle, kadınların Osmanlı
askerleri tarafından savaş meydanında öldürüldüğünü gösteren minyatür yoktur.
İslam savaş hukukuna göre, savaşan erkekler dışında kalan siviller yani kadın
çocuk ve yaşlılar, savaşla ilgisi bulunmayanlar, sakatlar ve din adamları
öldürülmemektedir. Kadın ve çocukların esir alınabileceklerini İslam dinin tüm
mezhepleri kabul etmektedir. 116 Fakat Osmanlı minyatürü örneklerinde, İslam savaş
hukuku prensiplerine uyulduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ve kadınlar resmedilirken gerek
duruş gerekse kıyafet açısından tek bir şema üzerinden hareket edilmediği açıktır.
Kadınların kıyafetleri resmedilirken yöresel unsurlara ne kadar dikkat ettikleri daha
kapsamlı bir kıyafet tarihi çalışmasının konusudur. Değerlendirme yapabilmek için,
figürün ait olduğu kültürde kadın modasını bilmek ve imajın ne kadar gerçekçi olup
olmadığını tespit etmek gerekmektedir.
116
Ahmet Özel, “ İslamda ve Günümüz Devlet Hukukunda Savaş Esirleri”, İslâm Hukuku
Araştırmaları Dergisi, S. 1, 2003, s. 110-111.
195
zulüm ve düşmanlık eserleri görür ve musahiplerinden İsa Bey’i belli etmeden durumu
örenmekle görevlendirir. Bir yaşlı kadın oradaki leventleri işaret eder. Karabıyık
namında birisi elebaşı olması nedeniyle öne geçer. Padişah doğruyu söylemek ve
kovanların değerini vermek şartıyla suçunun bağışlanacağını belirtirse de Karabıyık
inkar eder. Padişahın kapıcılar kethüdasına şunların içinde başına kovan arısı çöken
kimse, onu sıkıca bağlayıver demesi üzerine Karabıyık acaba başımda kovan arısı var
mı diye ellerini başına götürür. Böylece suçlu tespit edilerek cezalandırılır.
Metrukatından bal parası iki katıyla alınır. 117
Nakkaş, minyatürde (Resim 49), kitabın metine uygun olarak sultanı kapıcılar
kethüdası ile konuşurken göstermiştir. Soldaki erkek grubu içinde sultanın sözleri
üzerine telaşlanarak ellerini kavuğuna götüren bir erkek betimlenmiştir. Bu erkek
kovanları bozan Karabıyık olmalıdır. Minyatürde metinle uyumsuz olan en önemli
ayrıntı, şikayet edenin yaşlı bir kadın olmamasıdır. Osmanlı askerleri ve sultanın
çembere aldığı Uruscuk halkından olması muhtemel üç kişi içinde sadece bir kişi
yaşlıdır o da erkektir. Yaşlı erkekle konuşan kadın gençtir ve yanında bir kız çocuğu
bulunmaktadır. Genç kadının ve kızının elbiseleri, Osmanlı kadın giyiminden farklıdır.
Nakkaş Osman’ın atölyesinden çıkan esir kadın imgesinin kıyafetleri ile (Resim 48) bu
kadının kıyafeti de birbirine benzemez.
Adalet teması çerçevesinde, Osmanlı dışı kadın tipinin betimlendiği bir diğer
minyatür (Resim 99) IV. Murad döneminin önemli devlet adamlarından Kenan Paşa’nın
Rumeli eyaletlerindeki isyanları bastırmasını ve Kırım Kazakları ile Karadeniz’de
yaptığı savaşı konu alan Paşanâme [LBM, Sloane 3584] isimli eserde yer alır. Yazma
Kenan Paşa’nın 1626–1629 yılları arasında Rumeli’de Arnavut isyancıların bozduğu
düzeni yeniden inşa etmesi hizmet için Kırım’a gönderilmesini konu alır. 118
117
Filiz Çağman, “ Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın.”, s. 105-106.
118
Norah M. Titley, Miniatures From Turkish Manuscripts Catalogue and Subject Index of
Paintings in the Brıtısh Library and the British Museum, Londra, 1981, s. 71.
196
gerçekleştirmesi beklenen Osmanlı paşası bir grup askerle birlikte geçiş yapmaktadır.
En alt düzlemde kadınlar, çocuklar ve erkeklerden oluşan halk paşaya seslerini
duyurabilmek amacıyla kollarını uzatmaktadır. Halk arasındaki üç kadından biri
kucağında bir çocuk taşımaktadır. Diğerlerine göre da sakin bir tavır içindedir. Ortadaki
kadın paşaya yönelmiş ve yalvarır bir ifade takınmıştır. En sağdaki kadın ise kundaktaki
bebeğini yere bırakmış el kol hareketleri ile gayet canlı betimlenmiştir. Kadınların
kıyafetleri Osmanlı kadınının kıyafetlerinden oldukça farklıdır. Köylü kadınların
başında başlıklar bulunmaktadır. Kucağında çocuk taşıyan kadının önlüğü yakalı
gömleği ile bu tipi en iyi temsil edenler arasındadır.
Osmanlı dışı kadın tiplerinin görüldüğü başka bir grup minyatür gündelik
yaşamdan kesitler sunar. Bu minyatürler genel olarak Osmanlı, hayırseverliğini, sevilen
bir yönetici olduğunu göstererek sultanın imajını gösterir. Betimlemelerdeki kadınlar
yine halktan kişilerdir.
119
Banu Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 89.
198
Günümüze ulaşan edebî yazmalar içinde sevgili olarak kadın imgesini barındıran
eserlerden biri Sultan II. Mehmed döneminden (1451–1481) gelir. Badi’ el-Din el-
Tebrizî’nin Dilsûznâme [OBL, M.S. Quseley, 133] isimli eseri, Osmanlı döneminin
ikinci önemli sanat merkezi olan Edirne’de hazırlanır. Bu eserle birlikte tarihlenebilen
ve tanınabilen ilk Osmanlı minyatürleri görülmeye başlar. 120 Yazmanın beş minyatürü
Türkmen okulunun etkilerini taşısa da güllerin betimlenmesi, çizgilerin sertliği ve
kadınların başlıkları Türk zevkini yansıtan belirgin özelliklerdir. 121 Minyatürler gül ile
bülbülün şiirsel aşk hikayesini anlatmaktadır. 122
Edebi kadın tiplerini barındıran başka bir eser Hamse-i Hüsrev Dehlevî
[TSMK, H. 799]’dir. Mahmud Mîr el-Hacc tarafından 1498’de kopya edilen yirmi sekiz
minyatürün yirmi tanesi Herat resim atölyesinden çıkmadır. Diğer sekiz minyatür
Osmanlı Türk üslubundadır. Tamamlanmadan Osmanlı sarayına getirilen eserin boş
yerlerine Sultan II. Beyazıd zamanında eklemler yapılmış olmalıdır. Atasoy ve Çağman
120
Esin Atıl, “ The Otoman Miniature Painting Under Sultan Mehmed II,” Ars Orientalis, 1973, sayı 9,
s. 106.
121
N. Atasoy,-F. Çağman, Turkish Miniature., s. 17.
122
Nurhan Atasoy, Hasbahçe., s. 126.
123
Esin Atıl, “ The Otoman Miniature Painting Under Sultan Mehmed II”., Figure 2.
199
1498 yılına tarihlenen bu minyatürlerin İran minyatür sanatı etkisinde olduğunu fakat
mimari yapılar itibariyle yeni Osmanlı üslubunu yansıttığını söylemektedir. 124
Rum prensesin olduğu sahne (Resim 18) dışında diğer minyatürlerde (Resim 16,
Resim 17), Behram Gur’dan başka erkeklerde betimlenmiştir. Müzisyen ve hizmetkar
erkeklere aynı görevlerde kadınlarda eşlik etmektedir. Üç minyatürde de sultana eşlik
eden sevgili kadın imgesi ayrı bir halı veya platform üzerinde betimlenmiştir. Her bir
diyarın prensesi ve hizmetkarları gibi köşkünde rengi değişmektedir. Behram Gur her
bir prensesin elbisesi ile aynı renkler giymektedir. Osmanlı nakkaşı prensesi elbisesinde
fazla altın kullanarak (Resim 17) veya kürklü kaftan giydirerek (Resim 16)
müzisyenlerden ve hizmetkar kadınlardan ayırmaktadır. Bu minyatürlerde, kadının
sevgilisinin soluna oturtulduğu dikkat çekmektedir.
124
N. Atasoy, Hasbahçe., s.232.
125
N. Atasoy - F.Çağman, Turkısh Miniature.s. P.2
126
L. M. Schick, “The Place of Dress.”, s. 95.
127
Zeren Akalay, “XVI. yüzyıl Nakkaşlarından Nakkaş Hasan Paşa ve Eserleri”, I. MATK, İstanbul 15-
20.X.1973, Türk Sanatı Tarihi Tebliğleri, cilt III, İstanbul, 1979, s. 612.
200
padişahının kızı Hûma’nın kavuşma öyküsüdür. Ferruh’un yakın dostu ve vezirin oğlu
Hürrem ve sevgilisi Dilkuşâ hikayenin diğer kahramanlarıdır. 128 İki sevgili bir beyin
bahçesinde eğlenmektedir. Minyatürde, Ferruh’un dışında başka bir erkekte vardır.
Deffaf, udî, rebabî’den oluşan kadın müzisyenler çifti eğlendirmektedir. Hüma’nın
Ferruh’un solunda oturduğu ve Ferruh’un boynuna kollarını doladığı görülür. Behram
Gur ve Yunanlı prenseste olduğu gibi (Resim 18) erkek kadına ikram eder vaziyette
gösterilmiştir.
Sevgili olarak kadınları gösteren başka bir minyatür, Camasbnâme [BL, Add.
2492, y.108b]’dedir. Kaynağını Fars edebiyatından alan Camasbnâme’nin ilk örneği,
kainat ve yaradılışla ilgili sorulara İran mitolojisinde verilen cevaplardan
oluşmaktadır. 131 Osmanlı’da tercüme edilen ve resimlenen Camasbnâme’den tezimize
aldığımız minyatürde (Resim 24), Cihan Şah’ın Şemse ile iki kız kardeşini havuzda
yıkanırken seyretmesi betimlenmiştir. Kral Nesir’in kızları olan bu üç genç kadının ilk
halleri güvercindir ve daha sonra kadın suretine bürünürler. 132 Bu minyatür hem ünlü
bir aşk hikayesinin kadın kahramanını göstermesi hem de Osmanlı minyatüründe çıplak
kadın betimlemelerinin genel özelliklerini taşıması açısından önemlidir. Kadınlar,
kasıklarla ayak topukları arasını örten şeffaf etekler giyer. Osmanlı minyatüründe
sevgilinin yıkanırken, aşıkı tarafından izlenmesi teması, Divan-ı Bakî [BL, Or. 7084,
128
Ayşe Ölmez, Destan-ı Ferrûh u Hûma, İÜ EF Sanat Tarihi Bölümü, yayımlanmamış lisans tezi,
1973, s. 6.
129
A. Ölmez, Destan-ı Ferrûh u Hûma., s. 65.
130
M. And, Osmanlı Tasvir., s. 280.
131
Kazım Köktekin, “ Ahmed-i Dai’nin Camasbnâme Tercümesi ve Dili”, Atatürk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 13, 1991, s. 27.
132
Norah M. Titley, Miniatures From Turkish Manuscripts., s. 1.
201
Sevgili imgesinin yer aldığı bir diğer edebi eser Mir Ali Şîr Nevâi’nin beş
mesnevisinden oluşan Hamse-i Nevaî’[TSMK, H.802]’idir. Minyatürler Kanuni Sultan
Süleyman devri saray okulunun daha önce gördüğümüz örneklerinden farklı üsluptadır.
Eser Pîr Ahmed bin İskender tarafından 1530-31’de kopya edilmiştir. 133 Pîr Ahmed bin
İskender’in eseri sadece kopyalayan kişi olmadığı aynı zamanda, eseri tezhiplediği,
resimlediği ve ciltlediği belirtilmiştir. 134 Bu eser, Timurlu hanedanlığının son
hükümdarlarından Hüseyin Baykara döneminin ünlü şairi Ali Şîr Nevaî’nin
Hamse’sinin Osmanlı minyatür üslubunda resimlenmiş yegane nüshasıdır. 135
Bu eserden alınan minyatür, farklı milletlerin edebiyatlarında yer bulan ünlü aşk
hikayesi kadın kahramanlarından Leyla’yı (Resim 25) göstermektedir. İki sevgili bir
bahçede karşılaşmış halde betimlenmiştir. Leyla Mecnun’un solundadır. İki sevgilinin
kıyafetlerini oluşturan parçalar aynıdır. Yakaları ve etekleri işli kısa kollu elbiseler,
elbiseleri belde toplayan kumaş kuşaklar ve uzun kollu gömlekler iki sevgili içinde
aynıdır. Kıyafetlerindeki en önemli farklılık başlıklardır.
133
Filz Çağman, Zeren Tanındı, Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri, Tercüman, İstanbul, 1979,
s. 56.
134
Ayşin Yoltar Yıldırım, “ An Accomplished Artist of the Book at the Ottoman Court: 1515-1530,” M.
Uğur Derman Festschrift, İstanbul, 2000, s. 603-616.
135
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 51.
202
için getirilmesi ve Gülbevî sevgilisi Ferahruz’un bir yatakta resmedilmesi ilgi çeki
minyatürler vardır. 136
136
Semiha Yıldız, Kıssa-i Şehri Şatran’ın Minyatürleri, İÜ EF yayınlanmamış lisans tezi, 1974, s. 2-
92.
203
girmeleri ve İslam kanunları ile yönetilmeleri ile ilgili arzusunu belirterek sultanın
dikkatini yeni dünyaya çekmek olmalıdır. 137
Eserin metnine göre Vak Vak Adası denilen bir ada vardır. Bu adada hiç insan
yaşamamaktadır. Fakat hepsi tatlı ve hoş kokulu adları ilinmeyen meyveler vardır. Yine
bu adada uçlarında ve dallarında bulunan meyveleri güzel cariyeler olan bir çeşit büyük
bir ağaç vardır. Güzelliklerini ve hoş vücutlarını görenler hayran olmaktadır. Hepsinin
diğer kadınlar gibi göğüsleri ve cinsel organları vardır. Ağacın dallarında meyve gibi
asılı olan kadınlardan bir tanesi koparıldığında iki gün yaşamakta ve sonra ölüp
güzellikleri bozulmaktadır. Ara sıra bazı insanların onlarla cinsel ilişkiye girdikleri ve
zevk aldıkları anlatılmaktadır. 139
137
Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadîs-i Nev, editör Tülay Duran, Tarihi Araştırmalar Merkezi, İstanbul,
1999, s. 19.
138
M. And, Minyatürlerle Osmanlı., s. 291.
139
Tarih-i Hind-i Garbi, s. 93.
204
Bu eserden teze alınan bir minyatürde (Resim 102) , Vak Vak Adası kraliçesi ve onun
tebaasından üç kadını betimlenmiştir. Kadınlar genel olarak XVIII. yüzyıl öncesi
Osmanlı çıplak kadın betimlemelerinin çizgisel ve yassı çıplaklık özelliklerini taşırlar.
Siyah saçları kalçalarına değecek kadar uzun betimlenmiştir. Omuzda ikiye ayrılan
saçın bir bölümü kasıkları kapatmakta diğeri ise arkaya bırakılmaktadır. Tahtta oturan
kraliçenin başında bir taç görülmektedir.
Sonuç olarak ister edebiyat, ister bilim konulu yazma eserlerde yer alsın,
toplumsal gerçekliği olmayan fanteziden beslenen, gerek kimliği gerekse imajı kadın
olan mitologya yaratıkları Osmanlı minyatüründe yer bulur. İncelenen örneklerde, bu
kadınların çıplak resmedildikleri ve kadınlık organlarının betimlenmekten kaçınılmadığı
rahatça anlaşılmaktadır.
140
B. Mahir, Osmanlı Minyatür., s. 106.
205
4.DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Nakkaş Levnî öncesi Osmanlı minyatürü, yaklaşık iki yüz elli yıl gibi uzun bir
süreci kapsaması, coğrafyadan bilime, edebiyattan tarihe kadar daha çeşitli konu
alanından minyatürleri ihtiva etmesi ve kadın betimlemeleri açısından sonraki döneme
öncülük eden çalışmalara sahip olması nedeniyle zengin bir malzemeyi
barındırmaktadır.
olduğu bir dönemdir. İlk örnekleri XV. yüzyılda ortaya çıkan ve XVI. yüzyılla birlikte
yoğunluk kazanarak XVII. yüzyılın ortalarına kadar kesintisiz devam eden minyatürlü
tarih kitaplarında, toplumsal bir tip olarak Osmanlı kadınlarının resmedildiği görülür.
XVI. yüzyıl başında Selimnâme ve 1550’li yıllarda Arifî’nin yazdığı beş ciltlik
Osmanlı tarihinden günümüze ulaşan Osmannâme ile birlikte, toplumsal tipler tarih
kitaplarında görülmeye başlar.
Dini kişilik olarak kadınları betimleyen ilk minyatürler ise XVI. yüzyılın
ortalarında Enbiyanâme ile başlamış, XVI. yüzyılın son yirmi yılı ile XVII. yüzyıl
başında Zübdetü’t-Tevârih, Yusuf u Züleyha, Hadîkatü’s-süedâ, Siyer-i Nebî,
Ahvâl-i Kıyamet ve Tercüme-i Miftâh Cifrü’l Câmî gibi farklı konu alanlarından
yazmalar içinde yer almıştır.
4. 2. Giysiler ve Duruş
Osmanlı minyatüründe erkek figürüne göre kadını farklı kılan başlıca ayrım,
daha çok onun mesleksiz olması ve mesleğini vurgulayacak sembollerden yoksun
olmasıdır. Bunun sonucunda Osmanlı minyatüründe dış mekandaki kadının sınıf, kesim
ve cemaat ayrımı hakkında net şeyler söylenememektedir.
1
Richard Ettinghausen, Turkısh Miniature., s. 23.
208
İslam kaynakları müslüman erkekler ile ilgili kırmızı rengi tercih etmemeleri,
ipek giysiden kaçınmaları ve sarık giymeleri gibi konularda uyarılarda bulunurken
kadınlara, dışarı kıyafeti ile ilgili birkaç kesin kural koymanın dışında bir model
önermemektedir. Bu durum Selçuklu ve Osmanlı kadının iç giyimini etkileyen
unsurların başında eski Türk geleneğinin etkin olduğunu göstermektedir. 5 Toplumsal
Osmanlı tipleri kamusal alanda benzer resmedilmekteyken, iç mekan betimlemelerinde
kadınların elbiselerinde çeşitlilik fark edilmektedir.
2
Betül İpşirli Argıt, Clothing Habits and Regulations in the Otoman Empire (1703-1839), Boğaziçi
Üniversitesi yayımlanmamış yüksek lisans tezi, s. 33.
3
Çağlar Boyu Anadolu., s. 256.
4
Reşat Ekrem Koçu, Türk Giyim-Kuşam Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967, s. 80.
5
Betül İpşirli Argıt, Clothing Habits., s. 30
209
giydirilmesi ve daha çok mücevherle süslenmesi buna örnek olarak verilebilir. Hamse-i
Dehlevî’de cariyelerin sarı hırkaları onları izleyici ve müzisyenlerden ayırmaktadır.
6
Betül İpşirli Argıt, Clothing Habits., s. 32
210
nakkaşın Osmanlı dışı kadın figürünü betimlerken örnek aldığı bir yazmanın var olup
olmadığının bilinmesi gerekmektedir.
Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe, giysilerle ilgili başka bir önemli nokta ise
Osmanlı nakkaşının kendi zamanından yüzyıllarca önce yaşamış olan dini kadın
kimliklerini, Osmanlı elbiseleri ile betimlemesidir. Hem bulundukları mekanın mimari
özellikleri hemde giysileri bu kadınları Osmanlılaştırmaktadır.
İnsanın fiziksel varlığının yüzeysel bir parçası olan saç, konu toplulukların ve
milletlerin kültürü olduğunda daha derin anlamlar ihtiva eder. Rengi, cinsiyetlere göre
farklılaşan kesimi, örtülüp, açık bırakılması ve üzerine takılan aksesuarlar bağlamında
incelendiğinde , saç kültür tarihi açısından çok önemli ipuçları taşır. Osmanlı
minyatüründe kadınların baş kuaförü birçok yönden farklılıklar içerir. Betimlenen
kadının Osmanlı veya Osmanlı dışından bir tip olması, kadın figürünün iç mekan veya
sokakta betimlenmesi, zamana göre değişen zevkler ve kadın figürünün kimliği
farklılıkları belirleyen ana unsurlardır.
XII ve XIII. yüzyıl Selçuklu minyatüründe, ulaşılan örnekler içinde kadın baş
kuaförü ile ilgili uygulamaların birkaç farklı şekilde olduğu görülür. Kitâb el-
Tiryâk’tan alınan bir gündelik hayat sahnesinde (Resim 3) kervancılar arasında at
üzerinde yolculuk eden kadınlar vardır. Kadınların burunları ve gözleri görülmektedir.
Başörtüleri ve yüzlerinin bir kısmını kapatan yaşmakları ile dış kıyafetler içinde
betimlendikleri görülmektedir.
Selçuklu kadını betimlemelerinde, saçların hep uzun olduğu bazen örgülü veya
özel şekiller için değerlendirildiği görülmektedir. 7 Varka ve Gülşah minyatürleri, XIII.
yüzyıl Selçuklu kadınının saç kuaförüne ilişkin zengin tasvirler içerir. Eserin
minyatürleri içinde sadece Gülşah değil sevgilisi Varka’da uzun saçlarla betimlenmiştir
(Resim 5). Osmanlı minyatüründe Gülşah gibi dizlere uzanan ve bölüklere ayrılmış
siyah saçlarla betimlenen kadınlara rastlanmaktadır. İki veya üç parça halinde bölüklere
ayrılan, kimi düz kimi dalgalı, kalçayı geçen veya dizlere uzanan bu saç biçimine
(Çizim 28, 29), Osmanlı minyatüründe genelde, edebi kadın tipleri ve kadın mitologya
figürlerinde rastlanır. Edebi tiplerden Şemse ve havuzda yıkanan diğer kız kardeşlerinin
uzun siyah saçları (Çizim 28), Gülşah ile çok benzerlik arz eder. Dere içinde yıkanması
esnasında Hüsrev tarafından seyredilen Şirin’in (Resim 72), saçları düz, uzun ve siyahtır
(Çizim 29). Bu haliyle Gülşah ve Şemse’ye benzemektedir.
Şirin ve Şemse gibi edebi tipler dışında, düz veya dalgalı uzun siyah saçlarla
betimlenen hayali kadın yaratıklardan biri de Vak Vak Adası Kraliçesi ve tebaasından
üç kadındır (Resim 102). Acâibü’l-Mahlukât minyatürlerindeki bu çıplak kadınlar
memeleri üzerine bıraktıkları, incelerek kasıkta bir çizgi halini alan dalgalı siyah
saçlarla betimlenmiştir. Mitologya yaratıklarının uzun siyah saçlarla betimlenmeleri
İslam minyatürünün başka okullarında da tekrarlanan bir niteliktir. Hz. Cebrail’in
Yunus Peygamberi balığın karnından çıkarırken gösteren Kazvin üslubundaki
minyatürde (Resim 95) denizin içinde çıplak bir deniz kızı betimlenmiştir. Deniz
kızının saçları dizkapaklarına kadar uzanır. Yine Hamse-i Nizamî’de havuzda yıkanan
kanatlı peri kızlarının saçları da (Resim 26) siyah bölükler halinde memeleri kapatmakta
ve dize kadar uzanmaktadır.
7
Selçuk Mülayim, “ Selçuklu İkonografisinde Saç”, Saç Kitabı, editör Emine Gürsoy Naskali, Kitapevi,
2004, s. 71.
212
ve sudur. Osmanlı minyatüründe çıplak edebi tipler ve hayali kadın yaratıklar, dalgalı
veya düz, uzun saçlar ile betimlenmiştir.
Ulaşılan minyatürlerden yola çıkılarak Osmanlı kitap resminde dini, edebi kadın
tiplerinin diğerlerinden ayırt edilmek istediğinde başlarında üç dilimli taçlarla
resmedildiği söylenebilmektedir. Bu durum Siyer-i Nebî minyatürlerindeki kadınlar
içinde geçerlidir. Burada kadın imgesinin başında taç yerine onun kutsal kimliğine
vurgu yapan haleler (Çizim 32) bulunmaktadır. Siyer-i Nebî minyatürleri içinde aynı
sahnede bazı kadınların yüzleri ve boyunları açık betimlenirken bazılarının elleri hariç
tüm vücudunun kapatılması ve yüzlerinin peçe ile örtülmesi dikkate değerdir.
213
Süt anne Halime ve Medineli kadınlar ise yaşmakla veya yüzleri açık bir şekilde
resmedilmişlerdir. ( Resim 66, Resim 71). Siyer-i Nebî minyatürlerinde, hale, peçe,
yaşmak ve örtü gibi saçla ilgili bir kısım uygulamaların resim dilinde kadınlar arasında
bir hiyerarşi yarattığı gözlenmektedir.
Kıvrık veya birkaç tel halinde yanağa değen zülüf Osmanlı minyatüründe sadece
iç mekan betimlemelerinde değil, Osmanlı kadınını sokakta gösteren minyatürlerde ve
Osmanlı dışı kadın tiplerinin resmedilmesinde de görülmektedir. Yüzyıllara ve nakkaşın
zevkine göre değişen zülüf, kadın figürü tasvirinin bir parçasıdır.
XV. yüzyılda külah biçimli veya bazen ucu daha yuvarlak olan kadın başlıkları
XVI. yüzyılda fes biçimindedir (Resim 8). XVI. yüzyılın son yıllarında ise fes biçimli
başlığın biraz değişikliğe uğradığı gözlenmektedir. Başlık uca doğru daralmaya
başlamaktadır (Resim 73, Resim 78, Resim 82, Resim 83) (Çizim 13). XVII. Yüzyılda
başlığın uca doğru iyice daralarak koni biçimini almaya başladığı görülmektedir (Resim
85, 86, 88, 89), (Çizim 14, Çizim 15, Çizim 18, Çizim 19). XV. ve XVI. yüzyıllarda da
başlıklar desenli kumaşlardan yapılmıştır (Çizim 8, Çizim 15 ). Başlıkların üzerine
takılan sorguçlar dikkat çekmektedir (Resim 96, Resim 92), (Çizim 18). XVII. yüzyıl
ortalarına doğru müslüman başkentli kadının altı geniş üste doğru daralan başlığı yerini,
altı dar üstü geniş başlıklara bırakmıştır (Çizim 29).
215
4.3. SONUÇ
Ataî’deki gibi erotik betimlemeleri ihtiva etmemesi açısından farklıdır. Levnî öncesi
dönemde gerek albümlerde gerekse edebiyat yazmalarında belli kalıplardan hareket
edildiği görülmektedir. Erkekle birlikte müzikli eğlence meclisinde betimlenen sevgili
kadın imgesi, Şirin, Leyla, Züleyha gibi ünlü sevgililerin karşılaşmaları bu eserlerde
tekrarlanan konular arasındadır.
Edebi tipler başlığı altında değerlendirilen başka bir grup, hayali kadın
yaratıklardır. Mitoloji kaynaklı hikayelerin bir unsuru olan bu kadın tipinin betimleme
özellikleri çıplaklığın resmedilmesi ve benzer şemalardan hareket etmesi açısından,
genel olarak İslam minyatürü betimlemeleriyle bazı yönlerden uyuşmaktadır.
Levnî öncesi Osmanlı minyatüründe betimlenen kadın tiplerinden bir diğeri dini
kişiliklerdir. Bu kadınlar resmedilirken, peygamber merkeze alınarak çevresinde bir
hiyerarşi oluşturulmaktadır. Hiyerarşiyi temsil etmek üzere, hale, yüzü örten peçe gibi
ayrıntılar kullanılmaktadır. Osmanlı nakkaşı kadınların içinde resmedildiği mimariyi ve
kıyafetleri Osmanlılaştırmaktadır.
KAYNAKÇA
AKALAY , Zeren, “Tarihi Konuda İlk Osmanlı Minyatürleri,” Sanat Tarihi Yıllığı, II,
İstanbul, 1968, s. 102-115.
1999.
AND, Metin, “17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamları,” Tarih ve Toplum, sayı 16, Nisan
1985, s. 40-45.
- “Tarihin En Eski Gemisi Nuh’un Gemisi”, Antik Dekor, sayı 47, 1998.
ARGIT- İBŞİRLİ, Betül, Clothing Habits and Regulations in the Otoman Empire
(1703-1839), Boğaziçi Üniversitesi yayımlanmamış yüksek lisans tezi.
ATIL, Esin, “Ottoman Miniature Painting under Sultan Mehmed II,” Ars Orientalis,
IX, 1973, s. 103-120.
BEŞİROĞLU, Şehvar, “ Osmanlı Musikisi ve Kadın”, Türkler, cilt XII, 2002, s. 458.
Çağlar boyu Anadolu’da Kadın, Anadolu’da Kadının 9000 Yılı, İstanbul, 1993.
FISHER, Carol Garett, “A Reconstruction of the Pictorial cycle of The Siyar-ı Nabî of
Murad III”, Ars Orientalis, 1984, sayı14, s. 75-94.
GRUBE, Ernst J., “Islamic Painitngs from the 11th to the 18th Centuries in the
Collection of Hans P. Kraus, New York, 1972.
HARMAN, Ömer Faruk, “ Havva”, TDVİA, cilt XVI, İstanbul, 1997, s. 542- 545.
İNAL, Güner, “The Influence of the Kazvin Style on Otoman Miniature Painting”,
Fifth International Congress of Turkish Art, ed. G. Fehér, Budapeşte
1978, s. 231-259.
223
KÖKSAL, Asım, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, cilt II,
Ankara, 1993.
MAJER, Hans, Georg, “Individulaized Sultns and Sexy Women. The Works of
Musavvir Hüseyin and Their East-West context” Art Turc/Turkish Art, 10th
1999, s.461-471
ÖZ, Tahsin, “Hünername Minyatürleri”, Güzel Sanatlar, sayı 1, İstanbul 1939, s. 3-6.
SIMS, E., “The Turkish and Illusrated Historical Texts”, Fifth International Congress
of Turkish Art, ed. G. Fehér, Budapeşte 1978.
226
TANINDI, Zeren, Siyer-i Nebi, İslâm Tasvir Sanatında Hz. Muhammed’in Hayatı,
Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984, s. 12.
Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadîs-i Nev, editör Tülay Duran, Tarihi Araştırmalar
Merkezi, İstanbul, 1999, s. 19.
TITLEY, Norah M., Miniatures From Turkish Manuscripts Catalogue and Subject
Index of Paintings In the Brıtısh Library and the British
Museum, Londra, 1981.
WITTEK, Paul, “ The Taking of Aydos Castle: A Ghazi Legend and Its
Tronsformation”, Arabic and Islamic Studies In Honor of Hamilton
A.R. Gibb, edited by George Makdisi, Leiden 1965, s.662-672.
227
YETKİN, Suut Kemal, “Bir Buluşun Öyküsü Lütfi Abdullah ve Siyer-i Nebî”, Sanat
Dünyamız, sayı 12, 1978, s.18.
YILDIZ, Osman, Ahval-i Kıyâmet: giriş ,inceleme, metin, dizinler, Şule Yayınları,
İstanbul, 2002.