Professional Documents
Culture Documents
CEVDET PAŞA
TEZÂKİR
40 — T etim m e
YAYIN LAYAN
O rd . Prof. C A V Î D BAYSU N
3. baskı
T Ü R K T A R İ H K U R U M U B A S I M E V İ ANKARA
19 9 1
06S105
T ezk İre N o . 40
B A k Îy y e -1 T e z k İr e -I E r b a ’ în
T e t Ium e
T e z k Ir e N o. 40’ ın T e t Immes I
Bir kaç dersde ağzımı açıp bahse girişmedim. Ba’dehü bir gün
derse çıklı. Beynimizde muhtclcfün-fîh olan bahsi açtı. Pek
giizcl tafsil etti ve: "Hak Ijıfça'lı’mn yedinde imiş” dedi. Evvelki
tekdirinden ne kadar dilgîr oldum ise bu muamelesinden dahi
ol kadar memnun ve müftehir oldum .ve bu keyfiyyet bir kat
daha derse devam ıı ikdâmıma sebeb oldu. Bu zâtın gerek
ikindi dersinden ve gerek cyyâm-ı ta’lildeki derslerinden pek
çok fâidc-mend oldum. Fakat icâzet ber-mu’tâd sabah dersine
âid olmak hasebiyle icazetim Şâkir Efendidendir.
Ol esnada sâlifii’z-zikr Kara Halil Efendi Fâdh Cami’-i
şerifinde Vaz'iyye-i Isâm'ı okutmağa başladı. Hep ehl-i kıyam
başına toplandı. Pek şiddetli mübâhaseler cereyan eyledi.
Mcydân-ı mıibâhasedc cn ileri at sürenlerden biri de ben idim.
Kara Halil cümlemize dayandı ve bu ciheüe pek çok şöhret ü şan
kazandı ve bunca talebe içinden seçilmiş bir gürûha bi-hakkin
ders vermesiyle Kara Halil enzâr-ı âmmede büyük göründü ve
yeni derse çıkan hocalar içinde birinci add ü İ’ ıibâr olundu. Bu
zât sonra Fâtih’de ders okutmakta olduğu hâlde bir müddet
Petvâ-hâne’ye müdâvemet ve ilm-i fıkh’da dahi kesb-i mehâret
eyledi ve bir müddet Fetvâ-emâneti'nde ve Mecelle cem’İyycü
âzâlığında bulundu vc nihayet şeyhülislâm oldu. Daha evvel
Kezııbi Haşan Efendi dahi bir aralık böyle bir ta’til dersine
çıkmış idi. Hattâ fakir dahi gittim ve suâl u cevâba girişdim.
Lâkin üç ders okuttukdan sonra ba’zı meşâgilinden dolayı
itizar ile dersi terk etti. Bu cihetle Halil Efendi gibi şöhret ii
i ’tibâr kazanamadı. Lâkitı mızâc-ı asra uyar ve herkesin nabzına
göre şerbet verir bir âdem olmak hasebiyle bir aralık ders-vekili
ve hâce-i şehrivâri oldu ve Halil Efendi’den evvel iki defâ ma-
kaam-ı Mcşîhat’e geldi,
Yidin’li Hoca bu kerre Tehzlb'Aen derse çıkmış olup hâl
buki anın dersine oturanların kimi Tajdikaat'dan ve kiıni Tasan-
t'tirai’dan ve birazı da Fenâri’den kalkmış ve lâyıkıylc ilm-i
mantık okumamış oldukları cihetle ikmâl-i noksanlan için bari
anlara bir Burlıân-t Gelenbevt okutmak üzere Şerif Efendi’ye
teklif etdkte Şerif Efendi: “ Ben böyle anasının ipliğini pazarda
satarak meydân-l bahse çıkımj olan bir güruh ile uğraşıp da şöhretimi
kıramam” deyu istinkâf etmekle Nasüh Efendi’ye teklif edip o
dahi kabûl ederek eyyam-ı ta’tîlde Fâtih Câmi’indc derse çıktı.
1J TKZÂKIR-l CEVDET
J U t-e Jt ol jil!
t 'L r ..... L
U-Kİfl—'j tjyF -e y . AÂJ
cB-b-l j ¿L lİI jij
j - - y- 1Ç lj J y
D1 .•*- Z' Ö h j J t
Lpd jjJti** :. e■ jtef, eli}
1 jlk*VıÎ" u l’l U S S j
ui *LUali ^LjI yjL«>
ö l> -lj fVT İLJ dji*!
-T tUJj ^ ye JU ^J
j y ı ^ jjı p«i ¿ı_, ^
ıv V . J jil Ut J-L j- s
A ytı -ir jet
ao TEZAKİR-1 CEVDET
Nazım
Hop geldi keıem-nâme-ı Gaalib Beyefendi
Her bendeye lütf etmeğe râgtb Beyefendi
Ol rtilbe herem-pişe ki gaayet kereminden
Her bi-kesı ¡âd etmeğe tâlıb Beyefendi
Gam görmeye âlemde beni eyledi memnun
Feryâd-res-ı ehl-i metâ’ıb Beyefendi
Mahdum-ı Rejidu'l-ruzerâ hayr-ı halef kim
Medhınde ne söylense münâsib Beyefendi
Hem âkil ü hem ehl-ı edeb ferd-i zemine
Akranına emsaline gaalib Beyefendi
Aev-sâle iken fart-ı zekâsı hasebiyle
Vassâf ile l'eysi gibi kâtıb Beyefendi
Is’âf-t suâl etmek ile nâsa peyâ-pey
Ed'iyye-ı hayriyyeyi eâlib Beyefendi
Bir vakt-i mübârekde erijdi bana Cevdet
Ferhunde peyâm-ı Ali Gaalib Beyefendi *
jj‘
jyk ^7 ** jj* J' y, ¿L* j W
ÜLi-L J jjyJJ-
¿"¡'y y jy- j ,>7
JT j J-L- j j
j*y vUlT j ! f y* <-.Lî t_
riJ J
jlk* İA â jj& JUj
J ¿kJ JTj
> y»J I-«-r xj ûL*. £t> yliT
j *j *j .¿r& j y O
* U7 ¿jj ÖL.
^ j*r j l i f jL*T ol» ¿j ^
Jy*** ol»ly». <LlS” jti.
ÛJj ülyJj j y_ ^u,
J j ,1---;1 *Jj*
v> f>.J cfjİT U f ^
Jyr^j j yU tfy£i J»yİ» y,.
f^. ¿fi ıijyj ^L-Jl
Jjfjj «=-^ ¿y*- jîl jl J Jû |
^ i J Jl> ¿Jy- ^
Vy^ j J «lâl jfcij a> . j -Î
f J‘ ^ ^ A * j\ r . * 7
JJy— J1 u & J u - f j * S j l r ¿t* .
TEZÂKİR-l CEVDET 35
J> O J j
- : OU <M-
3 5;.. ^ :
J j *»J J
1 ■ - “ ‘■ J jl
r " -ttij j
jy C
^ -'-ı ¿— 4i p
ü.> y* JVy- jr j
¿ ir
J-v'—■ V '> ij ^
JT J it X
r-T ¿ -y İ
>*■ -•' ¿ - 3
_y*" ¿jia-i» »
, , *• . ^ r* y y sr
J4' ¿ili 3y l
^ \ * - Jj1 0U> *y J> *~iT ,
ljJ * ^ Vi Lr f < J > ljl^ j .
^^ ^
^ - / ly C4. ^ J
J > ■ *• 3>V- J ,|J y .
U 4>' *■ * ^ ^ ¿ 5
JjS'" j *- j ■ >-•' y y ^ y t
J> jSCi - j y t _, j u
j>+i- ¿ti iîj UUJ ¿.-yi ¿ ^ 4f
iy ¿ - ¿ X : y ¿JÜ j ¿ . ¡ V *
-'-** |*J- ¿U / j J3 ^
¿İÜ ^ y UjL jTT f û lj4
1^ v 'y ly 4.^ ' I , , ;
A r j e - i- Ü İ J 'u j c ,
Jy * J i f y j ili* f-f,J jl- tuJS
-üt
C^r J yT ¿ jiX i ¿ j ijjS;
Jt v rf fj-h •»* J S ı
v»-*
V
1 1 İİJlj
^ IAju,
» r / J 'i .
J' C-jUÎj
C4* "
,'S . j U
J . - f oU. j! ■â'z*
Jyi’otz' ij ^ «r
1*j C -*fj OUj
.Ifja.
jD ry‘ «Tu jW;
j j ,*- J •Tu
*y . <^S ■
»zcJ1 d j u u ^ JF j r
j .‘jj j j y* j -'-j .
M t^ c'>
~ L, öl zy- ı1
ile bakarlar. Alc'I-husûs :uBirinci hoca olun Eafıyâ Efendi gibi bakty-
yetü's-selef olan bir âlını-i nihrîre Vehbi Molla gibi beyne'l-utcmû mtz-
mûm ve menfur olan bir şahsın nezâret ettirilmeli yakışır mı' gibi sözler
geçmiş. Bunun üzerine mıı'âvinlik unvâniytc ine mûnyetim
Meclis-i ma’ârif-i umûmiyyc reisi Abdüthak Efendi tara
fından dahi nnınûsih görülmüş ise de ol vakit henüz. Ma arif-i
umûmiyyc nezâreti teşkil olunmamış olduğundan Meclis-i
v a li reisi ile Hâriciye nazırlarının M a’ârif-i ıımiımiyye hey’e-
tine nezâret-i âliycleri olup Vehbi Molla ise mu’ âvinin te’ad-
düdtlne İtiraz ederek mu’ in unvâııiylc kendi ma’ivyetine
mc’mûriyctimi Hâriciye nazırı A li Paşa’ya ilkaa eylemiş o dahi
bu sureti tercih ü terviç edip diğer tarafdan dahi bununla mak-
sad-ı aslı hâsıl olmıyacağmdan başka "Cevdet Efendinin Vehbî
Molla ma'iyyetini kabul etmesi me'nuil değildir’ ’ denilerek iş keşâ-keşe
düşürülmüş. Bu tafsilât ve ledüııniyyâttan bi-haber olduğum
hâlde mıı’âvinUk ile nıe’mûr olacağımı işittim. Fakir ise ma'âş ıt
ma’îşetime birer mıkdâr şey zammettirerek medrese âlemine
çekilip de ders-i âın hocalığı yolunda bulunmak emelinde oldu
ğumdan asla me’mûriyct istemezdim. Binâen-aleyh ıııu’ âvinligi
mesleğime mugaayir goriip kabulde tereddüt! eyledim ve mâ-fi’z-
zamîrimi lıasb-i hâl olarak Arif Hikmet Beyefendiye söyledim.
Hikmet Beyefendi buna cevaben dedi ki: ",\e vakit olsa medre
seye çekilmek elindedir. Şimdi zuhurat katlinden olarak fana bir i% te
klif olunuyor ki tnenâft'-ı âmmeye müte'allık hır hayırlı maslahattır.
Ale'l-husus Kemâl Efendı'ntn gaybubeti zamanında sizin bu tule bu
lunmanızı biz münâstb görüyoruz- Sen bunu ma' a' t-teçekkiir kabul et de
sonra isti’f â edip çekilmek kolaydır. Hem de oI vakit sarın tekaa'üd
yolunda hır mıkdâr ma’âj verilir. İstediğin ma'a-ziyndetin hı/sûle gelir".
Bcyefeııdi’nin bu ifâdesi üzerine mu’âviııliği kabule karâr verdim,
işte ol vakit bu beyit bi’l-bedâhe hatırıma tulü’ eylemiştir.
M atla’
Hûbârı-1 bt-vejâ gibi delır-i destse-bâz
A'aç ehline niyaz eder ehl-i niyâza nâz
K ıt’a
M f-L
j ' jî j LlâJi'
Jlİ Ja J jÛJİ JA-rfJ s_/Lrf'
K ıt’a-i diğer
Gazel-i müşterek
1) ide
fevvârt dil-i zar suyun bâfidtr Cevdet
Bu Teferriic'de akan gözlerimin ydjfdir Fuat
Sim hazâların andıkça Gümüfsuyu'nda F
Gözlerim sanki Bıırûsâ'da Pırıarbâftdir C
Der-i dükkânçe-i cadında kumayci beğenin C
Bister-l râhat-i âfik efiği tâjidır F
Ulu - Cami'deki mihrabı ne yapsın dftk 1
Ktble-i vahdet anâyârın iki kaafidir C
h'aplıeâ suyu gihi âtef-ı seyyâle-i eyk c
Âfikın bak eserdi âh-1 ¡erer - pâfidir F
Relı-i nâ-refle Burûsâ'da açıp kilk-ı Fuad
Bendesi Cevdet anın pey-rev ü yoldafidir
Ol esnada Arif Hikmet Bcy’in bir gazeline nazire olarak
bu gazeli söylemiş idim :
44 TUZAKİK-I CEVDKl
diklerinden ve her vakte göre mu'teber olan fiilimi ıı sandyi' başka surette
nlmasivle her asırda lâzım olacak ma’arifin neşr ti tervici için mukad
demleri külüb-i arabiyyeden iktibas olunmak ve teferruatı teksir kılına
rak fiililin ıı sandyi’e dâir elsine-i ecnebine üzere yapılmış olan kitâbla-
rın dahi tercüme olunması mukaabele bı'l-misl kaa'idesı iktizâsından
ve bu suret eski vakitlerde milel-i islâmıyre beyninde meri ve câri olduğu
delâil-i adide ile ma'hım olan mevâddan iken havâdis-i günâ-gıhı zu
huriyle mes’ele değişerek ve lıer nasılsa şnrts-i kemâle mintaka-ı şarkıv-
ytde zeval erişerek envâr-ı âsârı buralıma mahv olup gitmiş ve bir taraf-
dan dahi hail ii akd sahihlerinin kimisi z îvcj-l hüner ti mari fetten ârî
ve kimisi gayret-keşt-i vatan ıı millet sıfat-ı memdûhnsmdan beri olma
ları hasebiyle şems-t marifetin bu tarajdan gurûb ve gaybubetini ieâb ve
bu cihetle ekser-i nâsı zulümât-ı eehl isti'âb elini} idi. P'e-l'Ulâhi'l-hamd
£ât-i hümâyıin-t hazrel-i şahaneye mevhibe-i İlâhiye olan haslet i cemt-
le-i l i f ıı ma’delet ve hasisa-i eelüe-i gayret-keşt-i din ti devlet-i mülûkâ-
neleri iktizây-i me'âlİ-ibtigaay-i âlısiııee tahl-ı firûz-balü-ı cihân-bâni-
leriııi teşrifi merhamet-etif buyurdukları rıiz-t mes'adet-bürûzdan ben
efkâr-ı sâibe-i şehenşâhi i’ mâr-ı aklâr-t bildd ve terfih-i ahvâl-i ibâd
aînib-ı hayriyyel-câlibine ma'tüf ve ârây-i sâhbe-ı cıhâıı-bâni bu niy-
yet-i celilenin mâ-bihi'l-husûlü ve akdrm-i esbâb-ı vusulü olan terbiyc-i
âmme madde-ı mühımmesının ıstikmâl-ı kavânin-i esâsıyyrsine masruf
olmasiyle asr-l mahâsin-hasr-l hazret-i şahanelerinde günden güne hüner ü
ma'arif iktısâb-ı iştihar ve intişâr etmekde bulunmuş ve az vakit zar
fında me’âsir-i ulum u funündan pek büyük meıfa’atlcr müşahede
olunmuş olup ancak jlij'ii ç jU ij,ıy müeddâsınca bunun daha
ziyâde ileri/ernesı ve âmmeye ehemin ü elzem olan kitâblann bir an
akdem vücuda getirilmesi için ashâb-ı hüner ü ma'rifetten miirek-
keb bir cem'iyyetin teşkiline aklen lüzum görünerek mukaddema
ba-irâde-i seniyye ma'ârf-i umümiyye nizâmdl-t esâsiyyesine me'mıir
olmuş olan Meclis-i muvakkat’ te Enciimen-i dâniş mimiyle böyle
bir cem'iyyetin tertibi tezekkür ve tensib olunmuş ve icrây-t iktizâsı
sâye-i makderel-vâye-i hazret-i tâc-dâride det-desl-i inşâ olan Dârii’ l-
fiınûn'un hitâmına bırakılmış ise de teri ib-bahşây-i usül-i encü
men-i halk u icâd jUi'Jlj .LiVljt «LiJU; hazretleri mısra'-ı berceste-i
şân u şevket ve beytul-kasid-t kaside-i şükûh ıı satvet olan -fât-ı hümd-
ytkn-t hazret-i şahaneyi karîn-i me'âni-i tevfik u te'yld ve nüsha-i nddı-
re-i adi ü nasafet ve câmi'ü'l-usûl-t hilâfet ve saltanat olan Devlet-i ebed-
müdâei-i aliyye’ lerin şirâzc-gir-i devam ü te'yld buyursun - izâle-i cehl-i
TEZAKİK-1 CEVDET 49
mağa hasr-t emel ve butun bıitun te.’ yin-i elfâz u ibareye begl-i mâ-hasel
ederek ekser-ı müellefâtı külliyyât-1 ulumun bir fer'i olan şi'r ii m¡aya
hasr eylediklerinden ¡ınâverân-t bahr-i ma'ârıf olan hüner-vetân-t eslâfm
sâlnl-ı husule getirmiş oldukları dürer-i ma’drif esdâf-ı ıstılâhâl-t
arnika ve muhadderât-ı me'ânİsı hucüb-t tabirât-t dakika içinde kala
rak arüs-ı ma'ııâ herkese (thre-nümâ olamadığına ve hâlbuki bu mısillû
kitâblar havâss-ı emim için olup avam andan istıfâde-ı meram edemiyeceği
bedihiyyâltan ve terbiye-i umûmiyye kazıyye-i hayriyyesi ise hasren ve
kasraı nejr u ta'mim-ı fünûn-ı mütenevvi1a mukaddıme-t müscllemesiyle
istihsâl ü istintaç olunabileceği müsellemdttan bulunduğuna mebnî ha
lâssın istifây-ı hazz edeceği tarz-1 beligaanenin ilenletilmesine dakİka-
¡inâsân-ı rüzgârın teşvik olunmasiyle beraber /ünün ii sanâyi’e dâir
ol/ııı âsârtn dahi âmmc-ı nâs anlayıp hisse-yâb-1 menfa'at olabileceği
surette yapılması ve ben tarafdan dahi enır-ı tahsilin teshiline (altjtlması
ehernm ü elzem ve çunkı funûn u ma'ârıf miırür-ı a’sâr ile değişerek ve
teldhuk-ı efkâr ile ziyadeleşerek her asırda dcllâl-i efkâr bir turlu hüner ü
san'al arz u izhâr etmekle ve kâlây-i gırân-bahây-i ılm ü ma rıfet her gün
bir başka nakş ile tırdzerıde olup gitmekte olduğundan her devirde lâzım
olacak funûn u ma'ârıfııı neşr ü ta’ mimi lâzımederı ve bu husus mukad
demlerde dahi ahâti-ı ulam beyninde nur'î ve miıltezem olan mevâddan
olrrıagla fe-l'ılldhi'l-hamd £ât-i şnket-sımdt efendimiz hazretlerinin
haslet-i memdûha-i lutf u ma'delet re hasisa-i celile-ı gayret-keşi-ı din ü
devlet-1 mülükânelerı ıktızdy-i mt'âli-ıbtigaay-t ilişince taht-ı firûz-
baht-ı }âhanelerini teşrif-1 ma'âli-tlif buyurdukları rûz-ı mes'adet-
Inırûzdan beri efkâr-ı sâıbe-i şehenşâlıi ! mâr-ı aklâr-t bılâd ve terfîh-i
ahvâl-i ibâd cânib-ı hayriyyet-câlıbine matuf ve ârây-i sâkıbe-ı ztüiyyet-
penâhi bu ninet-ı hayriyyerıtn md-bihı'l-husûlü ve akdem-i esbâb-ı
vusûlu olan terbiye-i âmme madde-ı muhımmesinin ıstıkmâl-ı kavânin-ı
esâsiyyesme masrtf olmasiyle asr-ı mahâsin-dsar-t ¡¿hanelerinde günden
güne tnvâr-ı ulum u ma'ârif kesb-İ iştihar ve intişâr etmekte bulunmuş
ıc az vakit zarfında pek büyük menfa atler mu âhede olunmuş olup ancak
.jLil s,}i müeddâsırıca bunun daha ziyâde ilerilemesi ve
âmmeye ehernm ii elzem olan kitâblarm bir ân akdem vücûda getirilmesi
için ashdb-l hüner ii ma nfetten miirekkeb bir cem e!m u f kiline lüzum
görünerek mukaddema bâ-irâde-i seniyye ma'ânf-i umûmiyye nizâmâtınm
müzâkeresine ıne'mûı olmuş olan Aleclis-i muvakkat te Encümen-i danış
ndmiyle böyle bir eem'hyet-i ma'ârif-menkabehn teşkil u tertibi tezekkür
ve tensib olunmuş ve icrây-i iktizâsı sâye-i makderet-vâye-i hazret-i
52 TEZAKİR-1 CEVDET
liitâbc
Âlemde ilm ıı marijel gibi bir şeref ü meziyyet olamaz ve inşânın
metâlıb-ı zâtiyyesıııın esbıib-ı tahsili iyesi sanayi' ıı ma'ârifden başka
bir jerle husül bulamaz ve her neye dâir olursa olsun ve her nerede bulu-
ve âsâr-ı acibe bütün bütün mahu olup gitmiş iken ol vakitler bir şâirin
söylediği söz mahv olmayarak hu kadar tmvâc-ı havadis içinde yuvarlanıp
geliyor. Sözün büyüklüğüne bundan büyük delil ister mi. Ancak sözün
dahi kadr ü kıymeti söyleyenin ma'lûmât u ma'afetine göredir, dfirâ söz
kâr-gâh-ı derûıtda dokunmuş bir kumâş-ı bukalemun olduğundan âb u
tâb u taraveti ve çârsûy-i kaabilıyyelte kıymeti kuvve-i âktlemn ter-derti-i
terbiyesine göre olur. Bu cihetle sözün gerek böyle dıl-dûz ıı eiğer-sûz
olması ve gerek dâmen-ı haşre kadar pây-dâr olacak derecede bulunması
dahi ilm ıı kemâle mütevakkıfdır ve her lisâna şeref veren şâmil olduğu
fünûn u ma'ârifdir ve Jünûn u ma’ drifi hâvi olmayan lisân her ne kadar
zâten mükemmel ve muntazam olsa İnle âsâr-1 i’mârdan makrûm olan
arâzi-ı hâliye gibi add olunup nitekim arazinin hududu hı'¡-tayin kedd-i
yemin ile envd'-l tarhlar açılmadıkça dil-nişln ü ma'nıür olmaz ise lisân
dahi lahdid olunup da ıınm üzerine i'mâl-i fıkr-i medid ile divânlar ve
fünûn-1 mütenevvi'adan kitâblar yazılmadıkça mu'teber ü meşhur olamaz.
Bu sehelıdeıı nâşi mahzâ lisânın terbiyesi ve sözün tarz-1 belagat üzere
olması için ulum-ı edebiyyeden elsine-i adîde üzere bu kadar kitâblar te’lif
olunmuştur. Velhâsıl inşânın gerek havâic-i cismâniyyesi ve gerek metd-
lib-ı rûhâniyyesi hasebiyle tahsil-i ilm u ma'rfete muhlâc ıdüği vâreste-i
kiilfet-i ilıticdcdır. işte bu emr-i ehemme hizmet etmek için mubassenât-ı
asriyyrye ılâve-i cemile olmak üzere Enciimen-i dânrş nâmıyle bizim gibi
âcizlerden mihekkeb işbu cem'ıyetin in’ ikaad ü. küşâdı hususuna müsâ'ade-i
seniyye bi-dirîg buyrulmuştur. Cenâb-ı Hakk’a çok şükürler olsun bizi
bir pâdişâh-ı hakaayık-iktmâha bende etmiştir ki bendegân ü tebe'asın
sinn-i temyiz-i dâniş ü irfana isal için efrâd-ı etfâl gibi mehd-ı merha
met-! semyyelerindt terbiye ile ihsan ü ınâyet-i çelilesin itmam u ikmâl
ediyor. Bizlerin ise her husûsda aczimiz ber-kemdl olduğu misillû bu
babda dahi izhâr-ı acz ü ibtihâlden gayrı bir diyeceğimiz ve âciz oldu
ğumuzu bilerek viis'-i kemterânemiz mıkdârı çabalamaktan başka bir
işleyeceğimiz yoktur. Hemen Müfettihü'l-ebvâb ve Musebbibü'l-esbâb
¿U îljt « li J U hazretleri intizâm - bahşây-i usûl-i adi ü
merhamet ve tertib-fermdy-i fusâl-i satvet iî saltanat olan Velİ-ni'met-i
bi-muinetimiz efendimiz hazretlerinin ömr ü şevket-i şahanelerin efzun
ve vücûd-ı âlem-sûd-t mülûkânelerin âfâi-ı sûriyye ve mn’neviyyeden
masün buyursun âmîn bi-hürmeti seyyidi'l-mürseliıı.
Gazel
Anılsın yâr elinden câm-t mey nif elliğim demler
Nefâl-ı vasi ile dehri ferâmûy elliğim demler
Anılsın bari fimdi bezm-i yârân-ı Sıtanbul'da
Boğaziçi'nde mevc-i mey gibi cuf elliğim demler
Banâ zindan olur Mısr'tn sarayı yâda geldikçe
O Yûsuf-hüsnü hasretle dcr-âguf elliğim demler
Aceb gülyende olsun hatır-1 alıbâba gelmez mı
Hezârı âh u feryadımla hâmûf etliğim demler
Go TEZA k IR-I CEVDET
Beyit
hıtâb-ı hüsnünü ıerli eyledi sabâ amma
Bana mebâlıiı-i gisûsıt muhtasar geldi
Bahar-1 hattı hazan-dide olmamış Cevdet
Jh'esim ile baııa ol yârdan haber geldi
1 Bundan sonra müellifin, çizilmiş olarak, Ali Galıb Paşa’ya bir gazcl-i
müzevycL ayrıca bir de beyli vardır.
T E P K İR -! CEVDET Gt
beyt-i mahûrunu ıhtâr etti. Allah encamım bayt eyleye. Ahvâl-1 âlemde
edan mü zayaka ve iztırdb ha yere te's ir eylediğinden hiç bir mahallin
lezzeltyak. [Âkın uzakta bulunmakta hâl bayla oluyor. Cirnâb-ı feyyâz-l
mutlak Veli-ni'met-i melek-haslet efendimizi her hâlde muvaffak buyu
racakları delâıl-i sabıkadan istidlal olunarak ijte bununla tescili bulun
maktadır. ipek - böceği risalesi için dahi mahsûsça tefekkür eder ve
bad-cz-tn dahi hatırdan çıkarılmamaklığımı niyâz eylerim rfendtm.
/ '/ // f. tene (iç
 li
Fuad
Cenerâl-i ordu-yi
fanya ve Narda
TE7.AKİR-İ CEVDET 69
Ol vakit Reşid Paşa’nın matmah-ı nazarı Mehmed Alt Pa-
şa’yı bir tarafa def’ etmek olup eğerçi buna dahi muktedir idi.
Lâkin Sultan Efcndi'nin lıâtırını kırmamak için anı bir başka
sının eli ile icrâ ettirmek isterdi vc Rcşid Paşa’mn dâima bir
mahrem-i esrarı olup her işi anınla söyleşmek merâkı idi. Mukad
dema Ali Paşa vc bir aralık Puad Efendi dahi bu mevki’lerde
bulunmuş idi ve bu esnada mahrem-i csrârı Kıbrıslı Mehmed
Paşa’nın yeğeni Besim Beyefendi bu mevki’de bulunarak Reşid
Paşa’mn her sırrına vâkıf idi. Bir gün Kıbrıslı : "Ben sadrâzam
alsam Mehmed Ali Pafa’yt nefy eder de sonra arz eylerdim” demiş.
Besim Bey dahi bunu Rcşid Paşa’ ya söylemiş olduğundan Reşid
Paşa Kıbrıslı'yı Sadâret’e sevk etmekle recebin yirmi dokuzun
da Kıbrıslı Mehmed Paşa sadrâzam ve Halil Paşa kapudân-ı
derya oldu ve bu sırada Mcclis-i valâ baş-kitâbcıi Emin Efen-
di’ye ikinci kitabeti Midhat Efcndi’yc -muahharan sadrâzam
olan meşhûr Midhat Paşa'dır-tcvcîh buyruldu. Besim Bey ise
Midhat Efcndi’nin hasım olmağla anın aleyhinde idi ve Kıb
rıs!] ’mn Sadâret’e getirilmesi ber-vech-i bâlâ Mehmed Ali
Paşa aleyhinde kullanılmak garazına mebni iken Sultan Efen-
di’ve arz-ı hulûs için islâh-t zâtü’l-beyne ibtidâr vc bir gün
meclisde Mehmed Ali Paşa’nm mecâlis-i âliyeyc mc’müriyyc-
tini ihtar edicck Reşid Paşa’ya hayret elvermiş ve ol günden
itibaren Kıbrıslı’nın azlini kurmuş ise de bir hafta evvel am
tavsiye ile Sadâret’e sevk etmiş iken der-akab televvün ile alenen
aleyhinde bulunmak çirkin görüneceğinden çaresiz bu niyyetim
mektilm tutarak evvel bc-cvvel amn aleyhinde hareket edecek
zevatı celb ü te’ lif edip dc dolayisiylc anı azl ettirmeğe ve bura
larını Besim Bey’den dahi ketnt ederek bir müddet am yine
mahrem-i esrar gibi tutarak avutmağa ve hakaayık-ı umurda
fakiri mahrcnı-i esrar edinmeğe karâr vermiş. İşte hâl bu mer
kezde iken ramazan geldi. Reşid Paşa Kiiçuksu'ya iftariye ve
yemek ısmarladı ve fakiri kavağına aldı. Yukarı doğru çıkıp
ba'z-ı süferâyı dolaşdık. Akşam üzeri Küçüksu’ya gelip birlikte
iftar ettik. Abdest alıp akşam namazlarını kıldık. Paşa her akşam
şâirinden mektûm olarak müdavim olduğu evradını okudu.
Ba’dchû çatarda birer iskemle üzerinde oturduk. Yâr u ağyardan
hâli olarak saatlerce musâhabete koyulduk. Paşa tamâmiyle
açıldı. Benimle derdleşdi. Uzun uzadıya hasb-i hâl etti. Evvelâ
7° TEZAKİR-I CEVDET
Sîıret-i takriz
¡r jd j •—t- J ! 1
fA-JI j - c .jS iı i' ı z l i z . !jL'=> jm oU.~.
-V-1' jüJl j e.-ti LL»- j^pül Jil j ijjO -l iij'r- c-ÜaSL-
flâU AİJ IpJI J _ > .A 'I J j - Jy - y* J Ü A.«, Apt j )
tXf> j <ÜUI
dİ j »Lîj jU*- Jtkd-I J» ¿r*
o jj> - I
(W SL. jsi J
*-*JL JİÜ fVUy>- |*r>‘ yi- cJykj ¿V"
L* 1 û l* ^ If J ic -jU - j ^ ûl *j j i ^ ı j j j j ¿1 o l ^ ¿*V * y
r r j j ^m
i J (*=S^V' jv f-j j . ¿yu ^ öjj&'-j J j iD ij ö j^ jy
û*yj* ¿t* (* ^ û l T *>-j ^ ^kb p jliV l j Lâ - t I j l £* j « jL tA İl^-uj
^ ^ j « J jV I İ^ ljjl U Û y J y ju yJ oU M J A û ^ y ij J SJ ma İ I j o y i* y i
•L>3jj- 4^ I
TEZAKlR-1 CEVDET 79
Yusuf Kâmil
Arize-i teşekkür
Muhyi-i y ’âir-i dîn ü devlet ve müeyyid-i de'âyim-i şevket ii saltanat
olun Zât-t merâhim-âyât-ı hazj/t-i Hilâjet-penâhi’nin zamân-ı mefâhir-
nişân-1 zıllu'l-lâhileri her cihetle mağhût-ı a'sdr-ı sevâhık ve derecâl-ı
mütefâvitede bulunan bi'l-cümlc erbâb-ı merâtib-i Saltanat-ı stniyye ve
ashâb-ı revâlib-i Devlel-i aliyye’ leri hakkında ihsân u atıfetçe eslâfına
derece derece faik olup ale'l-husûs bu daiyân-ı kemineltri haklarnda öte
den beri meşhûd-t bâsıra-i mahmedtl ü mübâhât re nişane-i teveecühât-t
ma'âli-âyât olan inâyât-ı aliyye ve teşrifât-ı seniyye-i mülûkânelerı her
birimizin ve lıey’et-i meemü’amızın hadd-i liyâkat ve değerimizden sad
mertebe efzûn ve hadd-i add ü ihsâdan birin olarak binde birinin şük
rünü edâ edecek elfâz-l teşekkür ve mahmedei bulmak muhâl re bu bâbda
lisân-ı sadâkat-nişân-ı ubeydânemiz lâl olduğu hâlde her birimizin ma-
kaam-ı acz ü ibtilıâlde kaaım ve asi-1 vazife-i zimmet ve farıze-i mah-
sıisa-ı sıdk u ubûdiyyet-i âcizânemiz olan ed'iye-i hayriyye-i hazrel-i
pâdişâh iye müdavim iken bu kesre hakk-ı nâ-müstahakk-ı ubeydânemizde
lem'a-pâş-ı zuhûr olan envâr-ı teveccühâl-1 celile-i cenâb-ı cihân-bânt-
leri âsâr-t celilesinden olarak mecelle-i mübâhât ve mefharet-i kemterâ-
nemize bir lahika ve ifây-i vasf u teşekküründen âciz olduğumuz bunca
avâtıf ve eltâf-ı malısûsa-t mülûkâneye ilâve-i faika olmak üzere tebdilen
ikinci rütbeden birer ktt'a nişân-ı hümâyûn ihsân bunalması bu dâhile
rini bir kat dalla ifây-i jarize-i teşekküre mecbur eyleyip bu bâbda ise
abd-i dâ' ilerince arz u ifâde-i acz ü kusurdan başka diyecek reyine vazfe-i
asliyye dâiresinde olarak hemen Cenâb-ı Hakk ömr ü devlet ii ikbâl ve
şârı u şevket ü iclâl-i hazret-i pâdişâhiyi rûz-efzûn ve sâre-i hümâ-vâye-i
hümâyûnların fark-ı âlemyânda idâme vü ibkaa ile bi'l-cümlc bende-
gân ve dâ'iyân-t Devlet-i aliyyelerin bu veçhile dil-şâd u memnun buyur
mak du'ây-ı vâcibii'l-edâstnı tekrârdan gayrı bir edecek olmayıp ancak
iz’ ân-t iblihâl ii ııoksân dahi bir nevi' şükr-giizârlık olduğundan bu
yolda ya'nt hakk-1 teşekkür ve lahmîdi kalb-i ihlâs-celb-i âcizâııeterimi-
zin hiss etliği ve ızem-i eltâf-ı aliyyenin icâb eylediği mertebe ifâde vü
ifâda olan acz ü kusûr-ı dâ'iyâııelerimizi derk ü i'tirâf ile ed'iye-i mef-
T iz d i tr-t Çerde/, S
8a TEZÂKİR t CEVDET
eder ve Huda’ ya kasem ederim ki eğer hak iken metruk olup da ihya ve
bâtıl iken ilıdâs olunup da ilgan ettiğim ba'z-ı âdât ve usûl olmasa -
ya’nl ba'z-ı mebâm-ı umûr-ı nâsda adalete muvaffak olmasam - bir
dene sağımı kadar - ya'nî bir kerre el yumarak kadar - yaşamak istemez
idim. Ahiretiııizi ıslâh ediniz tâki dünyânız kesb-i salâh cyleye."
Sonra Hulefây-ı Abbâsiyye'den Mehdi ve ba'dehû HârûniCr-Reşid ve
ba'delıû Mt'mûn bi'z-zât Divân-1 def- mezâlim ite meşgul oldular ve
M e'mıhı'un pazar günü Divânda oturduğu menidir ve imâm Fahrüddin
Râzl imâm Şâfi'i hazretlerinin menâktbıııda der k i: ' ‘Hârûnü'r-Reşîd
sonraları Muhamıned bin Hasetli'ş-Şeybâni’y i hâkim-i Dirân-t mezâ
lim ve Ebû-Yusuf -ki o dahi Ebú-Hanífe'nin ¡âgirdânından idi - anı
dahi kadı etmiş idi. Muahharan Hulefây-ı Abbâsiyye’ den Muhledî
dahi nezâret-! Divân-1 mezâlim ile meşgul olmuştu. Menidir ki bunlar
dan evvel mülûk-ı Acem dahi bu ma’nâyı erkân-ı kavâ’ id-i adi ü sal
tanattan bilirler idi; ve bu bâbda ihtimam-1 tâmmı yerine getirirler idi.
Mukaddimât-ı meşrûhaya nazaran Divân umıiruna bakmak ifin
pâdişâh bir giin tahsis buyurmalıdır; ve eğer bunun nezâretim bir zâte
tefviz buyurur ise her rûz bu emr-i mühimme iidâm eylemesi lâzımdır.
Pâdişâh-t adâtel-penâh el-müeyyed mm ındi'llâh Sultân bitli s-Sultân
Haşan Bey Bahâdır Hân ¿IjU bu bâbda itinâ ve ıkdâm-ı tâm
edip erkân-ı devleti dahi huyóla sülük elmişler ve haftada ıhı gün bu emr-i
mühimme tahsis buyurmuşlar idi. Elhak kendisinin ve uhtâf-ı eşrafının
bâ-husûs Râdişâh-ı büzürg-câh Ya'kub Bey Hân ¿L-J1 ^-«1 > *-!*■ '
devirlerinde zaman nûran; idi ve kâffe-i ibadullah ve bılâdullah mehd-
emn ü emânda idi ve hars ü nesilde bereket aşikâr idi. Me'mûldur ki
meyâmin-i ashâb-ı kulûb ile miyân-ı ehl-i isldmda refâhiyet zahir ola
ve bu zulm ü belâ ve zık u galadan halâs bulular m-şd-Allahü te’ âlâ-
İşte bu hikmete binâen eslâf-ı eşrâf-ı salâtin-ı I-ârislan öteden beri
haftada iki giin Divâıia hâzır olarak efâzil-i ulemâ ve vüzerâ ve
hademelerini dahi ihzar ederlerdi; ve pâdişâha lâzımdır ki ol mertisde
ber-mûcib-i ahkâm-ı sultânı amel olunmak üzere ferman ve bi'n-nefs
mu’ âmelât-ı câriyyenın hakikatine muttali' olmak üzere tekayyüd-i bî-
pâyâıı buyuralar. £trâ Cenâb-ı Hakk anlardan suâl etse gerektir ve
başkasına havale etmekle kendi boyunlarından sakıt o l m a z v e bir
işde bir halel vâki’ otsa Cenâb-ı zfi’l-celâl’in zJYlj
_r-£î! jj:" (Ij ^Ul — ya’nî ey sığırtmaç sütü içiin eti yedin kınğı sar
madın— hitabı anlara olacaktır; ve sehlü'l-hıcâb olmak ya’ nl as-
on TEZÂKİR-t CEVDET
hareket eder ise esuhh-ı akvâle göre reva olmazve şâhidler hâzır olur
ise hâkim-i Divân anların lahkik-ı ahvâlini tmr eder ve keyfiyeti komşu
lardan ve ehl-i htliredm tahkik eyler ; ve meydanda senedyâ defler olduğu
hâlde mitdde'a-aleylıin yazısı mtidde' İnin da'ııâsına muvafık olup da
miidde'a-aleyh dahi yazı kendisinin olduğunu ikrar eder ise anın üzerine
lliikm eder ve inkâr eder ise amn yazısına müşabih olup-olmadtğını tahkik
ederek ha'zan hükmü müşabeheti üzerine bina eyler; ve sözün sağı bu
dar ki Divâıı-t mezâlim olmaz ise pek çok hukuk-l İslâm zâyi’ olur; ve
ehl-i tezvir hukuk ve eravâl-i rıdsa istilâ eder; ve kadıya arz-l hâl ettikle
rinde evvelâ udul-ki ekseri gayr-i udûldiir-zabt u tahrir-i da'tâ değiyesinde
dalaşıp dururlar; ve gâh olur ki muddet-ı medide zabl-ı da'vd olunmadı
diyerek ve pek çok hile vü tezvirler ederek da'vâyı ta’ vik ederler; ve bu
mertebe geçilip de şâhid bahsine gelindikte siga-i ¡ehâdette dolaşıp kalır
lar ve kundada dahi türlü desiseler ederler; ve bu sığa tamâm mıdır değil
midir deyu bir müddet dahi bununla te'h ir-1 maslahat ederler ve iş bu varta
dan kurtulur ise tezkiye bahsinde ılışıp kalır; ve cerlı ü ta'dil ile teselsüle
vardırırlar. Şöyleki eüz’ î bir mütâfa'a nice müddetler sürüncemede kalıp
faysal bulmaz ve nihayet mütehâsımân melul u bizar olurlar; ve eğer
kaz ıif <¡riâyet m mutlakaa fevt olur. Hâlbuki bir hâkim-i adi bi-garaz
utup da Divân-ı mezâlim usulü üzere amel eder ise ekseriya bir meclisde
husûmet ber-taraf olur ve hak meydana çıkar; ve hu kabilden olarak çok
kene müşâhed-i fakir olmuştur ki da'vâ müddet-i medide mahkemelerde
sürünmüş iken ha'z-ı lıükkâm-ı sâhib-ihtişâmtn teveccühünde yek lâhzada
kesilmiştir, ğ^irâki zamane fâsiddir ve ekser-i nârda Allah korkusu
ulun:\ıp lâkin hâkim-i sâhib-siyâsetten korkarlar ve anın tahkik-ı ahvâle
müteveccih olduğunu anladıkları gibi hile vü tezviri âg ederler ve hak
zahir ' hır.
Bu mukaddimâlm temhîdinden garaz oldur ki Divân-ı mezâlim'in
hiikmii hiikm-i şer’ idir; ve sultân-ı asrın üzerine vâcibdir kı ba’z-ı
hulefânın yaptıkları gibi bi'z-zât ana mutasaddi ola; yâhud ümerây-i
sâhib-siyâsetten bir âdil ve bi-tama' zâta ihale eyleye; rf eğer bu
babda tehâviin eder ise âsim olur; ve her kim ki hu türlü hüküm meşru
değildir der ise nâ-meşm' söylemiş ve ekâbir-i emmeyi hatâya nishet
eylemiş olur ve bu cihetle müstehakk-ı la'zir-i beliğ olur; belki halar-ı
küfrdür. ğfirâ bâlâda beyân olunduğu üzere hu nev’-i hükm Risâlet-penâh
Cj ' efendimiz hazretlerinden ve hulefâ ve çimmeden
menkuldür ve sıhhati derece-i sübûta vâsıl olmuştur. Artık ana ta'n etmek
mûcıb-i küfrohır oUiklI j ¿ ¡ S û s . yu nazaran lâyık olan
9° TEZAKIR-1 CEVDET
¡iiddin Devvâni gibi bir zât böyle dedikten sonra anın üzerine kim ne
diyebilir. Bunlar tab' u neşr ile şâire dahi bildirilmelidir'’ demiş olduk
larından bu makalenin bir sureti tahrîr ile tab’ u ilân ettirilmek
üzere Sadrâzam bulunan Âli Paşa’ya verilmiş ise de Âlî Paşa
b a’/.-t mutâlc’ ât-ı husûsiyyeye mebtıi bunun ilânım muvâfık-ı hâl
görmeyip nezdinde tevkif eylemiştir.
O l esnada Valide Sultan tarafından hüsn-i teveccüh eseri
görmüş olduğum cihetle Haleb’den bir mıkdâr mensucat celb
olunarak harcın tarafından hediye olarak Valide Sultan’a lede't-
takdim bi’l-mukaabele bir yüzük ihsan buyrulmuş idi. Muah-
lıaran fjehzâde Yusuf Izzcddin Efendi’yc ihdâ buyrulmak üzere
Valide Sultan tarafından bir âlâ at arandığını işittim ve hemen
mevciıd olan taylardan bir güzelcesi miişârün-ileyhâ hazret
lerine takdim olundukta karşılık olarak bir murassa’ mahfaza
İhsan buyrulmuştur. O l vakit Sarây-i hümâyûn ile câri olan
muhâberâtın usııl-i sebkine nümune olmak üzere bu hususlara
dâir olan tezkirelerin birer suretini buraya dere ü ilâve edelim.
geldiğinden iki elimi yüzüme tutup re her hâlde Velıyyetü n-nı am-t azi
metti'l-keremim acz~kârlara olan afv ü lûtfuna güvenip takdimine cesaret
eyledim. Değil böyle kiiçiik şeylerin efendimize takdimi can hile feda
olunsa az geleceğini bilinin. Gerek bu nâçiz şeylerin takdimi ve gerek şu
güstâhhğm afvi için zât-i afifânetenm büyük kûpt-yoldaşı bilerek rnw
gayri-haâdin vekil eyledim. Artık ihsân ve efendilik sîzindir.
F i sene 1285
yerek işbu arz-ı bâl-ı pertşân-güflârı takdim eyledim. İşte al pây-i ma'âli-
ihtiviya sürecek yiizum ve lütfımun binde birini eda eyleyecek sözüm yok
ise de efendim her bir hatâ vü noksâmmm afv hususuna çekilim olmala-
riyle bu bâbda dalıı merhametinize dehalet ellim. Câriye ve ihsan efendi-
mırjndır. F i sene 12B5
her biri bir perdeden dem vurup gamz ti si'âyet ile bu sâz-ı iııi-
hâdı bozmağa çalışır ve Bahriye nâzın M ahm ud Paşa dahi o
sularda dolaşır ve Âlî Paşa’nın nenıek-i meclis-i nıusâlıabeti
olan Mısırdı Kâmil Paşa ise lâ-yenkatı' Şûrây-ı devlet riyâsetini
talısîi için uğraşır idi. Lâkin Fuad Paşa bu râbıta-i ittilıâdı tu
tup Ali Paşa dahi andan ayrılamaz idi. Mııahharan Pııad Paşa
kalb hastalığından fevt olmak kaantın-ı devletin ahengi bozuldu.
Alı Paşa ınistabe-i nüfiız ü ikbâlde yalnız kaldı. Rıtl-ı giiân-ı
ikbâli hazm edemez oldu. Ashâb-ı nii'aak u şikaak meydan altlı.
K ıt’a li-muharriri’l-fakir
Bezm-i meyde kusura bakma sakın
Alem-i âb hıljka âlemdir
M ey-1 ikbâli hazm eden amma
Aleyrebımee sahih âdemdir
Lâyiha
Her yerde hükümetlerin lehe'aya karşı ıkı vazifesi olup biri ihkâk-t
hukuuk-ı ıbâd ve diğeri hıfz-t biltid mes’eldendir. Birinci vazife kı
unıûr-t adlı-,’ye demektir bunun ifâsına mahkemeler me'ınür olup
rıı.z-merre bu vazifenin ¡/âsiyle meşgul ahırlat. İkinci varijenın ifâsı dahi
heyet-i askeriyyeye ¿id olup lede'l-hâce ifây-i vazife edebilecek suretle
hâzır u müheyya bulunur. Bir Idife mahkemeler tertib ettiği gibi
devlet heyetine girmiş demek olup mahkemeleri ne kadar muntazam
ve mükemmel olur ise kuue-ı ma'ııeviyyesi ana göre miislekmel olur.
Ancak kuvve-1 lıarbiyyesi ne kadar mükemmel ise dahilen ve haricen
azanıet-ı ¡ânı dahi ana göredir. Bir hükümet bu ıkı vazifeyi f â eder
olucak tebe’ ası bt-hakkm anın evâmirine imtisal ile bılâ-Jıitir anın
tekâlifim ifâya mecbur olurlar. Ahâliye tıdmır-i hükümeti tebliğ ve
Tfi*h‘ t-t Cevdet, 7
9»
TEZAKİR-î CEVDET
Süret-i mazbata
İşbu seksen yedi sene-i şemsıyyesi şubatı hulul edecek seksen dokur,
sene-i kameriyyesi muharremu l-hnrâminin iiçüncii gününde mimletil olup
seksen sekiz, sene-i şemsiyyesi tabi'i mefkud olduğundan gerek hardın
muamelâtnida ve gerek mııharrcrât-ı sâirede islı'mâl olunmakta olan
şuhûr-ı şemsiyye târihinin hulul edecek seksen dokur senesinde ve andan
sonra ne veçhile var' u isti’mâli münâsıb olacağının ta’ylni zımnında
mıı’âmelJt-ı harâini bozmayacak sürede vârid-i hatır olacak mülâhazatın
beyân u iş’ârt komisyon-ı âcizâııemize harâle huynrulmağla bir kaç
defa bi'l-ictımâ’ keyfiyet nilıâde-i mevki'-i bulu ü te'emmiil olundu.
Ma’ lâm-ı âli-ı cerıdb-ı hidiv-ı a'zamİltri buyrulduğu veçhile
târihçe mu teber olan esâs üç şeyden ibaret olup birincisi târihin mebde'i
ve İkincisi sene haçı ve üçüncüsü zamanın takdir ü mesâinindir, Târihin
mebde'i her millet indinde bir büyük vak'a olarak ekseriya din ü mezhebe
âid mevâddandır. Jkitekim müâd-ı lsâ aleyhi's-selâm mebde'-i lârth-i
nasârd olduğu gibi mıllet-i islâmiyyeniıı terakkiyyâtına mebde' olan hic-
ret-i nebeviyye dahi mebde'-i târih-i tslâm ittihâz olunmuştur. Sene başı
mebde'-i târih ittihâz olunan vak'amn senesinde bir yevm-i muayyen
olup ancak günü gününe mutabakatı şart edilmemiştir. Meselâ vilâdet-i
isevıyye kânun-ı evvelin evâhinnde olduğu hâlde târih-ı milidda sene başı
kânûn-ı sâni ittihâz olunduğu gibi hicret-i nebeviyye rebi’ü'-/evvelin
içinde olduğu hâlde şuhûr-i arabiyyenin birincisi muharrem olduğundan
yevm-i hicretten iki ay on hu kadar gün mukaddem olan gurre-i muhar-
remü'l-harâm sene başı ittihâz buyrulmuştur.
¿âmânın takdiri bahsine gelince müstağni-ı arz u beyân olduğu
üzere ümem-i mâziyenin ekseri bir emr-i seyyâl olan zamanı ezher-ı
ecrâm-ı uhiyye olan neyyireyn ile ta'yin u takdir ede-gelmişlerdir. Meselâ
Şems’ in burc-i Hamel'e nakl ü tahıâl eylediği nevruzdan diğer nevruza
yâhud anın mukaabilı olup mevsim-i harikde yevm-i lesâvt-i leyi ü nehâr
olan M {.-ân burcunun ihtidasından Sürtbüle burcunun gaayetiııe kadar
üç yüz altmış beş ve takriben bir rubu' gün olup buna bir sene-i şemsiye
TEZÂK İR-t CEVDET "3
denilmiştir, h amer'm bir devrine bir ay denilip »ıı iki devri takriben üç
yüZ elli dbrt gün ve kıisûr saat ve dakika ve saniye ve şâire olarak bir
serıe-ı şemsiyyeye karıl) olduğundan ana dahi sene-i kameriyye denilmiştir;
ve bu itibâra giire ikisi dahi sene-i hakikıyyedir ve ikisinin dahi ber-vech-i
meşrûlı kusuru olduğundan bir sene tamâm şu kadar gündür denilemez.
Fakat teshil-ı mu'ânıelat için ümem-i sâhjeden niceleri sinin ü şuhtiru aded-i
eyyam ile lalıdid etmişlerdir. Hâlbuki mürûr-ı zaman ile zikr olunan
kesirler içtimâ' ederek bu makule sınln-i ıslılâhiyye tebeddül ü tagayyür
ede-gelmiştır. A ı teki m lârih-t rümlde galat vukuu tebeyyün ederek bi't-
tashih tâıih-i frengi va.z' olunmu} ise de o dahi aded-t eyyam üzerine
mübteni olduğundan ezmân-ı miıtetâvile içinde yanılacağı fennetı müsbet
olan mevâddandır. Re’s-i sene-ı hukemâ olan nevruzya'ııi Şems’ın burc-i
Hamel'e nakl ü tahvil ettiği gun kadim süryâniler asırlarında nisanın
ihtidasına ve teşrin-ı evvelin ihtidası burc-ı Mizan ın birinci derecesine
mutabık iken el-hâletıi hâzjhî nevruzun mart-ı rûmi dokuzuna tesadüf
etmai dahi bu misilli şebeklerden nâşİdit. Hılâl-l Kamer meşhûdâttaıı olup
huninin hisâbları ise rasada mevkuf olduğundan hâl-i bedâvelte bulunan
aıablar beyninde sinin ve şuhur-ı kamenyye muteber olmuş te hilâl-i
muharremin ru yetinden diğer rü'yetine kadar bir sene-ı kameriyye-i
hakikim olduğuna mebııi bir güne yanlışlığa ve karışıklığa uğramamıştır.
hilkat hulefây-ı abbâsiyye asrında masarif-i devlet şııhur-ı kamenyye
hisâlnyU riı'yet oluna-gelir iken öşür ve harâc-ı arazı gibi varidat kep
hartkei-i Şems’e tâbi’ olan fusûl-i aba'aya göre olduğundan tnürûr-ı
eyyam u şuhür ile hâzinenin azim hasara uğradığı meydana çıkınca
her otuz ü( senede bir seneyi atlamakla irâd u masrafın muvâzenesine
karâr verilmiş idi. Muahharan Celâliıddin Melikşâh zamanında seneleri
sene-i şemsiyyt-i hakikıyye ve sene başı Şems in burc-ı Hamel'e tahvili
gününden muteber olmak üzere bir târih-i cedıd vaz' ve ol senenin
nevruzundan bcd'ıle takvim ihracına mübâderet ktlınmtş idi. işte târth-i
celâli dedikleri bu târihdir kı sinin ve şuhûr-ı şemstyye üzerine mevzu'
olan târihlerin en sahihi olduğundan ashâb-ı hey'et ü zic beyinlerinde
hâlâ mu'teber ve meşhurdur.
Devlet-i aliyye'de dahi târih-i hicri-i kameri mu teber olup ancak
irâd u masrafın muvâzenesi için şuhûr-ı şemsiyye itibârına lüzum
görülmüş ve hulefây-ı abbâsiyye zamanında olduğu gibi her otuz üçüncü
sene mefkud itibâr edilmiş ve re’s-i sene-ı mâliyye mart itibâr olunarak
bubâbda medhal-ı âzer kaaidesiya'nî şehr-i mart kangı sene-ı kameriyye-i
TutSir-i CıcJtl, B
M+ TEZAKİR-t CEVDET
htcriyytde dâhil olur ise ol seneye ııisbet olunup şuhûr-ı bakire dahi
ana tâbi' ü pey-rto itibâr olunmak usûlü düstûru l-amel tutulmuştur.
Gerek sene-i şemsiyye ve gerek sene-i kameriyye ikisi dahi birer
mıkj'âs-t sahihdır. Fakat biri diğere msbetle daha uzundur. Meselâ
iki yüz yirmi sekiz sene-i şemsiyye takriben iki yüz otuz beş seııe-ı
kameriyye ve üç yüz sene-i şemsiyye takriben üç yüz dokuz sene-ı
kameriyyedir; ve yetmiş beş metro mesafeye yüz arşın demek sahih
olduğu gibi sene-i şemsiyye itibariyle otuz iki yaşına vâsıl olan âdeme
dahi sene-i kameriyye itibariyle otuz üç yaşında denilmek sahihdır.
Fakat seneler kameri olduğu hâlde ber-vech-ı balâ şuhtir-i şemsiyye
itibâr olundukta beher sene takriben on birer gün fark u lefâvüt ede
rek bir sene şehr-i mart muharremin evdi'imde dâhil olmuş iken otuz
iki sene soma z>’l-hiceenin yirmisinden sonra dâhil ve andan sonraki
mart dahi muharremin evâitme müsadif olmağla otuz üçüncü sene
içinde hiç mart vâki olmayıp şııhıir-ı bakiyesi dahi ana tâbi eldu-
ğutıdan ol senenin şuhûr-ı şemsiyvesi bi't-tabi' mefkııd olur. ,\itekim
mukaddema elli beş târihinde olduğu gibi işbu seksen sekiz senesin
de dahi vuku' bulacaktır ve bu şıılıûr-ı şemsiyyenin sinin-i kameriy-
yeye nisbeli bir enir-1 itibari olup medhal-ı âzer kanidesinden başka
bir esâsı yoktur. Meselâ seksen yedi senesi kânun-ı sânisi ta’ biri sek
sen yedi senesinde vâki' marttan sonra gelen kânun-ı sânı demektir;
ve bu sûrelle seneler yek-diğerden mütenıeyyız olup gidiyor ve med/ıal-i
âzer kaa'idesiyle mazbut olduğundan meydanda yalnız otuz iki
senede hâsıl olan bir fark u lefâvüt görülüyor; ve eğer hulefdy-ı
abbâsiyye zamanından ben mcdhal-i âzer kaa'idesi terk olunup da her otuz
üçüncü sene atlanmamış olsaydı şimdiye değin otuz sene kadar fark
ederek cl-hâletü-hâzihi elli sekiz senesi kânûn-ı sunisinde bulunmuş
olur idi. Ma’a-mâ-fih bir şehr-i rûmi sene-ı hâliyeyeye mı mensûbdur
yoksa sene-i mâzıyye mi mensûbdur burası yek nazarda bilinip de zıhın
yormağa hacet mess etmemek için sekiz-dukuz seneden ben muharrerdi
ve evrûk-ı sâire-i Tesmiyede târih-i kameri yanına şuhûr-ı şemsiyye
senesi konulmak usûl ittihâz olunmuştur ve bu ise bir sene-i şemsiyye
olmayıp şuhûr-ı şemsiyyemn medhal-i âzer kaa'idesince mensub olduğu
târih-i kameri-i hicriyi göstermekten ibârettir.
Şu hâle göre şimdiye kadar Hazine'ce ola-geldiği veçhile işbu
seksen sekiz senesi şuhûr-ı şemsiyyesi dahi mefkud itibâr olunarak
gelecek seksen dokuz senesi muharreminin üçünde dâhil olacak marta
seksen dokuz senesi martı demek lâzım gelir. Fakat konsolidier lertib
TEZA K İR -t CEVDET »15
¡ehr-t martın ihtidan nt t;im imiş ve ol vahitten ben kaf gün mürûr
elmiş ve devr-1 )>mı itibariyle kaç sene olmuş buralarını berâhin-t
adide ile isbât ettikten başka sent-ı hicretten bin üçyüz on dokuz senesine
kadar her bir sene-i şemsiyye-i htcrıyyenin martı sene-i kameriyyenirı
kınımı ayının kaçına gününde dâhil olduğunu mübeyyin tanzim etmiş
olduğu cedre! dahi komisyona dnzdnemirde ru'yet ve tasdik olunmuştur.
Bu suret ttezd-ı hakaayık-rejd-ı âlide karİn-i tasvib buyurulduğu hâlde
Jâ't-ı muktezâsıyle cedvet-ı mezkurun dahi tab' ıı temsiline ruhsal ıhsan
bııyrulmast babında enir u ferman.
Takriz
hüdemâmn itm-i hey' t ilen hir makimle itibâr eyledikleri fenn-i
eoğrajya '.’-»Vi j - ' üj mueddâunca kesb-ı lüs'at ne cesâmel
ederek şimdi kıire-i arzın ahvâlinden bahs eder bir fenn-i müstakil olup
kare-: arzın ecrim- 1 semâviyyeye ntsbelle olan ahvâlinin bahsi dahi
kuzmografya nâmirle bajkıtea bir fen itibariyle külüb-i coğrafyaya ilâve
olunu-gelımşlir. Fransa müelliflerinden ^ j f j 1 (Auguste...) nâm
müellif w coğrafyadan te'Uf etmiş olduğu kitabı erbabı beyninde muteber
re makbul olduğu hâlde akdemce tercümesine ıblıdâr etmiş olan Alek-
leb-i tıbbiye hocalarından Hoca Rogos bu kerre kıtdb-ı mezkurun zeyli
olan kozmografya tarafım dahi tercüme ederek ibraz eylediği işbu
eser-ı mu’teberinin intişârı muhassenât-ı asriyyederi ma'dûd olacağına
mebııl tab’u neşri temennisiyle takrizine miıbâderet kılındı.
Ahmed Cevdet
Takrtz
tl_^y*~ I
îlân
Dört yüz seneden beri mesâhif-i şerife ekseriya lıalt-ı nesih ile
yazıla-gelmiş ve bu san'atle pek çok mahir üstadlar gelip geçmiçlir.
İşbu esâtize-i benim şöhret ve mehâretee tabakât-ı adtdeye taksim
olunabilir. Tabaka-i ulyida bulunanların birincisi Şeylı devit ma'ruf
olan Hamdullah Agâh Efendi'dir ki Yakut-1 Muşta'simi'nin icâd
eyleği usulü bir giizel şive üzere ifrağ eden odur. Dokuz yüz yirmi altı
târihinde vefat etmiştir. İkincisi Hafız Osman'dır ki Şeyh'e ke-mâ
hüve hakkuhu taklid eylemiş ve yazıyı bir mertebe daha toplayıp bir
güzel fite vermiştir. Bin yüz on târihinde vefat eylemiştir, üçüneüsü işbu
Hafız Osman’ın şâgirdâmndan Yedikule’li deyu ma'rüf otan Seyyid
Abdullah Efendi'dir ki hocasının yaztsına fark olunmaz mertebe
taklid eylemiştir. Bin yiiz kırk târihinde fevt olmuştur. Dördüncüsü
iedikule'tinin şâgirdâmndan Şeker-zâdt deyu ma'ruf olan Mehmed Efendi'-
TEZÁKlR-1 CEVDET ıag
dır. Hatl-i nesihde. he asina taklid ile beréber bu san'ate bir güzel
şive ve nezâket vermiştir. Tabaka-i saniye Yedikute’ ti’nin şâgtrdânından
Eğrikapı'lı deyu ma'ıûf olan Rásim Efendi ve haltât-ı meşh&r A fif
Efendi nin damadı ne tilmizi olan Deli Osman ve Mehmed Celâlüddiıı
ne Sınıştr l/ıifız dır. Anlardan sonra tabakâi-1 adidede pek fok mejhûr
hattatlar vardır.
ieyh m önırii tererübe ile geçip bu san'atı ma'lûm olan dereceye götürün-
etye dek pek fok emek nermijtır. Evâil-i hâlindekiyaztsiyle sonraki yazıları
beyninde pek çok fark u tefâvüt vardır. Yazdığı Krlıim-ı kadimlerin
içinde en ziyâde beğendiğini Resûl-i ekrem sall'-allahü aleyhi ve sellem'e
hediye olmak üzere Medine-i münemıtre'ye göndermiştir. Bu Ktlâm-t ka
dimi taklid ederek bir Kelâm-ı kadim yazmak üzere Sultan Ahmed-i
salıs tarafından feker-zâde me'mıir olmağln varıp Medine-! münevvere'de
ıkaamet de harf be-harf ana taklid ederek bir Mushaf-ı ¡erif tahrir
ile Dersaddet e getirdikte Sultan Alahmâd-ı evvel taht-ı saltanata ciilûs
etinii bulumnağla ol eser-i bi-adilı ana arz eylemijlir. Bu kerre ol nüs
ha Dersaddet'de Reis-ı huffâz olan Timur Hafız'a okutturuldu ve gö
nden yanlışlar asrımızda Şeyhü'l-hattâtin ve Reisü'I-ulemâ olan İzzet
Mustafa Efendiye tashih ettirildi ve asrımızda yeni zuhur eden aks-i
Zİyâ san atinde mahir olan erkân-ı harb fotoğrafhanesinde müstahdem
Kolağası Hafız Alı Efendi ma'rifetiyle tab’ u temsil ettirildi.
Takriz
Dakika-şinâsdıı-t ahvâl-i edvar indinde miistagni-i beyân ü ihtar
dır ki lehavuül-i a'sâr 11 a'vâm ve tebeddiil-i etvâr u eyyam ile değil
yalnız ahvâl-i e¡hâs ü akvam belki yive uii edây-i elsine-i enâm bile
tegaryiir etmektedir. Bir lisânın yüz sene evvelki ta'birâtt ile şimdiki
ıstılâhâlı ptj-i nazar-1 dikkate alınsa ne kadar tehovvülâla uğramış
olduğu basar-t basirete rûşenâ tu iyân olur. Vaktiyle çavuşluk devletçe
ne kadar mu temi bir unvan olup da çavuşlar içinde nasıl haysiyetti
zâtlar bulunduğunu bilmiyerek târihlerde çavuşlardan ba'z-t düvel nez-
dine elçi gönderildiğini görenler asrımızdaki de’âvi çavuşlarım piş-i
nazara alır ve bu sınıftan nasıl sefir gönderilirmiş devit te accüb ve
hayrette kalır. Elhâsıl mürür-t zamârı ile efrdd-ı insâıı gibi elfaz u
7 .a «ır-i C ır J ıl . )
130 TEZÂKİR-I CEVDET
Yanya’dan cevâb-nâme
Sâdık Pa;a hazretlerinin Reis Paça efendimiz hazretleriyle mu-
lâkaatmda gûya bendelerinin zât-1 hazret-i nyâset-penâhiye muğberii'l-
hâtır olarak bu tarafa azimet eylemiş olduğumu ifâde eylemiş olmasına
dâir ve hâlbuki hasbe'l-kader vuku'bulan mfisâl-i âciziden dolayı zât-i
hazret-i riyâset-penâhinin müle'essif olduğuna nazaran teveccühât-l
hamilelerinin hakk-ı çâkeride ber-deoâm olduğunu mübej;ir olarak 6
Zi'l-ka'de sene gı târihiyle müverrah ve rengin ibârât ve lâtif tevjihât
ile müzeyyen ve müveşşah bir kıl1a kerem-nâme-i inâyet-alâme-i hukuk-
perverileri gurre-i zi'l-hiccede dest-i ihldsa vusul buldu ve Reis Paşa
efendimizin hakk-ı çâkeride ber-kemâl bildiğim ehdsin-i enzâr-ı mün-
'imânelerinin devam ii istimrânnı te'm İn ve hüsn-i teveccüh-i kerimâne-
lerinin bekaasmı tebyin etmekle mûeib-i memnûniyyel-i azime oldu.
Müşârıin-iUyk hazretlerine ihlâs u ubûdiyyetim pek eskidir. Şim
diye kadar kendilerinden dâima lûlf u iltifat gördüm. Çökerleri dahi
kendilerini sahihen gücendirecek hâl ü kaaldt bulunmadım. Bu kerre vu
ku'bulan tebeddül-i me’mûrijyet-i ubeydânem ise mukadderâl-ı ilâhiy-
yeden olarak bundan dolayı kimesneye gücenmek lâzım gelmez. Fa-
131 TEZAK.tR-1 CEVDET
Ma'rûz-ı bendeleridir ki
Bey’ -i vefâ ve bey'ü't-istiğlâl için lütfen tertib ü totizim buyrulan
dört kıt’a cedvelin irsaline ve bu mes’ ele hakkında mutâlâ’at-ı aliyye-i
hidtvâııelerine dâir restdc-i dest-i ta'zim olan tahrirâl-ı aliyye-i fahîmâ-
nelerinin mezâyây-i dakikası rehin-1 ılm-i çâkeri oldu. Mecelle cem'iyyet-i
aliyyesine hitaben çeref-vârid olan tahrlrat-ı hikmet-ifâdât-1 efhamileri
3® T E Z A K İR l CEVDET
melfufu otan risâle-i nefise ile beraber mahalline bi'z-zâl teslim kilin
di. Meşâgil-i kesire-i hidlv-i ekremileri arasında bu mes'elenin dahi
hallâl-i mu'dilât-ı mesdit-i fkhiyye ve inhilâl-bahşây-i mıı'akkadât-ı
umûr-ı mülkiyye ve siyâsiyyt olan tfkâr-ı sâkıhe-i âsafâııelerıni ifgaal
etmesi ve bunun eser-i âlisi olmak üzere cedveller ile beraber bir de risâ
le-i nefise viicûde getirilmesi ulüvv-i himmet-i âlem-pesendlmne ez-ser-i
nev dclil-i çelil ve meâsir-i sabıka ve lâbika-i kemâlât-perverânelerine
bir zamme-i vâcibü't-lebdldir. Me'âli-i âsâr-t fahimâneteriııden has-
be'l-ubûdiyye ne kadar muftebır isem zât-1 maslahatın me'münyyel-i
(akerâneme te'alldku cihetle yu himmet-i celileleritıden o derece mütefek
kir olduğumu min gayr-i haddin arza cesaret ederim, fanya vilâyeti
mevdu'-1 kef-i kifâyet-i devletleri olmağla mağbul-t bilâd olduğu gün
den beri higmet-i rne'mûre-i kemterâneme müte'allik husûsâtta bı't—
hâssa bi-diriğ buyrulmakta olan teşkilât ve tesri'âl kulunuz hakkında
evvelâ teveccühü!-1 lûtfiyye-i bende-perverilerinin dimte-i âsâr-ı bâ'isü'l-
mübdbâtından olmağla lıakk-ı teşekkürünü ifâda i’tirâf-ı aczden başka
Söyleyecek söz bulamanı.
Mes'ele-i mebkusnn-ankâya dâir Mecelle cem'iyyeli'nin lıtilâsa-i
mebâhistne gelince risale-1 aliyyeleri pek çok bahs ü müzâkereyi mûcib
oldu. Hâlâ bir karâr hâsıl olamadı, ihtilâfı dâ'ı olan şey ise başlıca
teslim ü tesellüm maddesidir. Rehniyyet cihetini iltizâm eden efkâr
teslim ü tesellümün fi'len olamaz ise de kaiden ve müevvctcn icrası
lüzumunda İsrar etmekte ve bey' hükmünü verenler artırt aksini iltizâm
eylemektedirler. Hilmi Efendi hazretleriyle Fetvâ-emini Efendi haz
retleri beyninde ittifak hâsıl olur ise niza’ kalmıyaeak gibidir. Hâsıl
olacak karan arz ederim. Baki her hâlde mublâct olduğum tevecciıhât-ı
füyizât-gaayât-ı mün ¡mineleri recismda bulunduğum muhât-ı ilm-t
âli-i dâver-i ekremileri buyruldukla ol bâbda ve her hâlde emr iı ferman
hazret-i leliyyü’l-emrindtr.
sindeki “ berbâd ile" ibaresi yerine ‘ ‘berbâd edip” yâhud "berbâd ederek"
ve 438. salıifesindeki “ in’ ikaad eyledi,, yerine “ münakid oldu,, ve
461. sahîfesindeki ‘ ‘ inkısam elli” yerinde “ münkasim oldu" deyv yazıl
malıdır. Hâki lûtf u irâde ejendimindir.
F i 3 nitan ıtne ya
1 Bu fıltra önce, "Kalktı yanıma geldi İz hemen vak'avı beyâna ıbtidâr nV,
Ser;olsan neyapardın, dedi. ¿y jiY ûf s* fZ jl5ûl dedim. Öyle ise
size haber vermediğimizde isibel elmişiz, dedi. Biz bu veçhile muhdımde iken
Bâb-ı ler-askerf'den avdet eden vükela ve me'murin-i sdire geldi" iken sonra
bâzı kelimeler çizilerek ifâdeye metindeki şekil verilmiştir.
TEZÂKtR-1 CEVDET '57
nü temenni etmeğe banlamış : “Ben bu hakaaret altında yaşayamam.
Aman bana biraz zehir buluver" deyu bir câriyedcn rccâ eylemiş.
Buna bir çâre bulamadığından cumâde’l-ûlânm on ikinci günü
sabahleyin sanki mu’tâdı üzere sakalını düzeltmek üzere odasında
tenhâ kalmış olduğu hâlde bir küçük mikrâz ile kollarındaki
damarları [kesip] kanını akıtarak kendisini itlaf ile bu azâD-ı
elimden kurtamış deyu ilân olundu.
Sultan Abdülaziz bu fedakarlığı yevm-i hafinde edip de
Saray’ı abluka eden askere karşı ; "Sizi tec/ıiz eden bert'im.
Silâhlandıran benim. Bir takım hâinlerin sözüne aldanmayınız"
diyerek meydana çıkmış olsaydı askeri kendisine celb ü imâle
ederek husemûsına galebe etmesi melhûz-ı kavi idi. Lâkin ol
guıı biç bir şey demeğe [muktedir olmayıp] bir iş yapama
dı. y j*** -d ,/d j z j .
İşte ekser-i nâsın kavi ü i’tikaadı bu idi. Lâkin mikrâz
ile sol kolunun damarlarım kestikten sonra ol mecruh eliyle
sağ kolunun damarlarım dahi kesmesi inanılmaz bir keyfiyet
olduğundan ba’zı nâs Sultan Abdülaziz’in cebren ve gadren
kati olunmuş idüğine zâhib olmuş idi. Hâlbuki vâlidesi ve ev-
lâd ü iyâl ve ccvârîsi hep anınla beraber Fer’iyye-dâiresi’nde
bulundukları hâlde anların yanında idamı kaabil olamtyacağı
cihetle ba’zı nâs dahi bu iki müşkil arasında mütehayyir ve
mütereddid idiler. Lâkin vükelây-i hâzıraya karşı kimesne bu
bâbcla şübhc vü tereddüd göstermeyip herkes Sultan Abdül-
aziz’ın kendisini îdâm eylemiş olduğundan bahs ederdi. Dok
san sekiz senesi cvâsıtına kadar hâl böyle mübhcm ü müştebih-
sûrette kalnuştır.
Sultan Murad Han hazretleri sofrada iken kurenâsından
biri bu vak’ a-i fecî’ayt kendisine hikâye ettikte yevm-i hal’ ü
cülusun te’sır-i dehşetiyle dûçâr-ı za’f ü fütur olan şu'ûruna
birden bire halel gelmiştir.
Yevm-i hâl’ Ü cülusunda sabahleyin Ziya Bey Mâbeyn-i
hümâyûn Baş-kâtibi ta’yîn olunmuş idi. Lâkin Bâb-ı ser-askerî
bi’atinde bulunmamış olanlar pey-der-pey Sarây-i hümâyûn’a
gelmekte oldukları cihetle henüz merâsim-i bi’atin icrası tamâm
olmamış iken Ziyâ Bey birinci işgüzarlığı olmak üzere Kemâl
Bey’in itlâkıyle Dersaâdet’e getirilmesini âdeta sûret-i ısrârda
ihtâr ettikte Rüşdi Paşa’mıt cam sıkılmağla derhâl Dcfter-i
hâkaanî nâzın Sa'dullah Bey’i celb ile Mâbeyn-i hümâyûn
158 TEZAKtR-1 CEVDET
Ccvâb - nâme
Takriz
jkUl j JeVİ Jdl <Jj *UİVI jt. *Jb Ol*.—
.
j 4JÜJİI j f 4jlı*!l aj'aj j jLaıîl .ir L_Je—d* ***—
*-
^ 1 j <|T J* j ^ 1 j yJJt j j l ı i f ci l a~u ^fi. LL^» «jlfijl j
î^ J lI «1^1 ü li İ jj j ^ L jJI £ İ j __ V S *j \j j *jl jjJ I r^ -r* ¿ / - ili
A» ~ l
Tetİmme
Bâlâda iş’âr olunan Rusya seferi bilâ-mücib-i sahih meyda
na çıkarıldı. Rusya İmparatoru muharebe kapısının açılmasınr
istemezdi. Midhat Paşa anı i’lân-ı harbe mecbûr etti. Ahâlî-t
islâmiyyenin efkârım tehyic ile cenge hırslandıran odur. Sanki
tüfengi o doldurdu. Dâmâd Mahınud Paşa üst tetiğe çıkardı.
Redif Paşa ateş etti. Bu üç kişi devletin başını bu felâkete uğrattı.
M u’âmelât-ı harbiyyede dahi büyük büyük kusurlar vuku’ buldu.
Nihayet Rusya’hlar İstanbul kapılarına kadar geldiler. Şam-ı
şerif valiliği mübârek bir me’mûriyet imiş ki bu sebeble gözüm.
İstanbul’da Rusya’lıları görmedi.
■7 ® TF.ZAKJR-I CEVDET
T una'yt geçmek için1 kirkitli bin idemi gözden çıkarmif iken müdâfa'a
ve mukaabele-i kâfiye görmeksizin Tuna'yı iki yerden2 tecâvüzle bunca
fenalığı icra eylediği3 gibi bir mevki'-i mühim tutulmuj iken muahharan
orası dahi tahliye ile Tırnovayolu açılmış ve Tımara tabi"! bir istihkâm
gibi olduğu hâlde kuvve-t kâfiye bulundurulmamış olmasından nâşi Rus
ya htlİ-fıenâ Byela'dan 4 gelerek Tırnova'yı istilâdan sonra dahi bild-
müşkılâl Balkan t açıp merakı'-ı malûmeye gelmiş ve Pay-1 laht'ı teh
likeye düşürmüş ve bu da ol kadar kuvvetin kalelerde kapanıp kalarak
Tuna’yt geçmiş olan düşmanın böyle sür'alle ilerlemesine mâni' olacak
ledâbire teşebbüs olunmamasından nej'et etmijtır. Bu kadar kuvvet inci
ni ¡1 bulunmuş Vi kuvve-i nehriyse* kumandası dahi kuvve-i berriyye
kumandanınas tefviz olunmuş iken Rusya'nın7 bilâ-mâni' Tuna’y ı iki
yerden tecâvüzle bunca hasârâtı icra ile nâmûs-t askeriyi leke-dâr etme
ğe sebebiyyet verenlerden biri de Serdâr-ı sabık Abdi Paja'dır. fird
müjârün-ileyhın me'mûriyeti* mühim olduğu gibi mes'ûliyelinin derece
si dahi o nisbette bulunduğu bedihl iken vaki ü zamâniyle Tuna'mn
nukaat-ı mühimmesini takviye ve muhafazaya kâfi lâzım gelen kuvvetin
ta yininde ve şâyed Rusyalu'nun Tuna'yı tecâvüz edebilip de istilâ ede
ceği ms'mûl olan mahaller ahâlisinin mâl ü canlarının bir dereceye ka
dar seınt-i selâmete isâlleri9 için mahâlleri kiikumellerince ittihâzı ik
tizâ eden tedâbirde kusuru meydanda ve bd-husûs Rusya'nın bır-iki ma
halden ya’ nî piştova ve Niğbolu taraflarından Iuna’yı geçeceği zikr
olunan mahaller karşısında icra ettiği manevralar re görünen tedârü-
kit ve edevat-1 harbîyyeleriyle bayağı ma'lûm olduktan sonra oralara
mıkdâr-ı kâfi asker yeriştirilmesi emrinde sa’y u gayret etmek şöyle
dursun ştova'dan grçrn düşmanın Balkan cihetine ilerlemesini meri
için dahi hiç bir tedbire teşebbüs etmediği beyândan âzâde bulunmuş
vt'l-hâstl müşarün-ileyhin10 hâiz olduğu me’mûriyetin derece-i aliyyesi-
ni asla mühimsemeyip yalnız Şumnuda ikaametle: “ Düşman Tuna’yı
geçti ve Balkan'ı aştp Edirne 11 ve oradan İstanbul'a gelecektir" haber-i
muoahhişlerini Dersaâdel'e tsâle hasr-ı evkaat etmiştir. Bundan ma'
lûm olacağı veçhile Rusya'nın öyle bilâ-mâni’ Tuna 12 ve Balkan'ı te-
Ali Nizâmı
Ccvâb lâyihası
ânda Eşref Paşa hazretleri Rusçuk’dan Byela'ya doğru aneak bir livâ1
asker gönderebilmiş ve bu kuvvet piştova'dan oraya çekilen Ahmed - Paşa
livasiyle Byela'da karşılaşıp fakat ol vakit3 oraya geçmişi düşman
askerinin külliyetli olduğunu haber almaları cihetiyle Rusçuk'dan giden
livâ Bycla'dan öteye geçmemiştirs. Bu haber alındığı gece det-akab
Rusçuk'dan J^iştova'ya zırhlı şevkiyle bahreıı de bir iş görülmesi taraf-l
âcizânemden Eşref Paşa hazretlerine yazıldığı gibi Tuna bahriye kuman
danlığına ta yin edilmiş olan devletlûö leşim Paşa hazretleri henüz
Şumnu'ya gelip orada olması cihetiyle iş'âr-ı âcizâneme kuvvci olmak üze
re müşârün-ileyhi uykudan kaldırarak icâb edenlere tarafından' telgraflar
yazdırılmış ise de ol vakit dahi bahren bir tş görülememiştir. Hu vuku ât
akûnnde Şumtıu'dan hemen bir livâ askerin ya'ni altı taburdan ibaret
olan Safiri Paşa livasının hem oraya sevk olunacak kuvvetin m angardı
(avant garde) olmak ve hem de hıristiyanların mahsûs olan fkât-ı ka
sidelerinin husılliine " meydan verilmemek üzere Osman - pazarı'na doğru
sevk edildiği gibi düşmanın sağ cenahım tehılid etmek üzere [idinde
bulunan Osman Paşa'ya9 dalu kuvve-t ma'lıime ile hemen harekele
hazırlanması emri verilmiş ve Şumnu'daki ıkı pıyâde fırkasından biri1,1
düşmanı sol cenahından tehdld etmek ve hem de Balkan cihetini gözet
mek için yine Osman - pazan'na doğru sevk olunmak üzere imzalan
mış ise de o aralık be-heme-hâl fıştova'dahi düşman üzerine asker sevk
olunması Medis-i askeri karâriyle katiysen Dersaâdet'den emir bııyr-
ulması cihetiyle mezkur pıyâde fırkası on yedi tabura iblâğ olunabi-
lerek kezâlik Şumnu'da bulunan süvari f > kasisle beraber Ahmed Eyyub
Paşa hazretlerine bi't-terfik Rusçuk'a doğru yola çıkarılmış ve Şıııır u dan
fiştova'ya asker şevki yedi-sekiz güne mütevakkıf olduğundan 11 cihâl-ı
sâireden ise12 hu hareket efkâr-ı âeizânenıee ve ııefsü'l-cmrde evvelce tasav
vur olunan hareket gibi sağlam ve fâıdeli görülememiş ise de mezkûr
emr-i kat'iye imtisâlen bu fırka Ciirçeşme mevki'ine kadar ilerleyip ve
Rusçuk'dan dahi on iki tabur ile Eşref Paşa hazretleri gelip orada sü
vari fırkası düşman suvâri fırkasiyle13 çerhalaşmağa başlamıştır. Fakat
o sırada Serasker-i sabık devletlû Redif ve jfâmık Paşa'lar" hazarâtı
C c v â b -n â m e -i h ü m â y û n
JJ- , jdyı <iıı ¿a*yı ji^ jvı ju ı jtı w.u.ı > -11 fij!
dkjiül ,e-yi - y-**- jLSfij sıtı j ^ c y l j lillU j'aüyi
¿h; j *>j_ s »j-l ¡dûj j i â l Ji_j JU ril alili âla* X ı j ı ji- d l
aiii.1 #4.. öAjL â lj -jüj j J-U ly—».I ,i|l j j
sbjll t- • ja*tl o l j JUJ! a* İdeali -la*! ■ ■ ^LJ! II ja J Oj5îtl1 y
Lâkin şimdiye kadar böyle müstakil bir Mtkleb-ı hukuk küşâdma muvaf
fak olamadık. Çalışmadık değil, ¡alıştık. Amma her nasılsa vakt-i mü-
sd'td bulamadık. Meğer vakl-i merhûnuna mu’allak imiş. Ya'ni bu emr-i
ehemin dahi bir takım te'sisât-ı mühimme ile berâber asr-l hümâyûna
meıhûn imi/. Aır-ı mahdıin-hasr-ı hümâyûnun mağbût-ı sevâlif-i a’sâr
olduğuna bu mektebin bu gün kujâd olunman dahi bir delil-i cediddır.
Bu lasavvur-t mühiminin f i l e gelmesi ma’ârif-perveı bir zât-i âli-kadrin
başvekâleti .zamanımı tesadüf etmekle muftehiriz ve bunu fâl-i hayr itti
hâz eyleriz.
Efendiler, tahsil edeceğiniz ilmin kadri pek büyüktür. Bilirsiniz ki
hisâb ve hendese ve kimya gibi ulûm-ı akUyyeyi talim ipin bir peygamber
gelmedi. Amma kaıânin-i şer'iyyeyi telkin ü tebliğ için ulul-azm pey
gamberler geldi. Bu bâbda başka delil iradına hâcel göremem. Veli-ni'-
met-ı bi-nıiıınetimiz pâdişâhımız erike-pirây-i Hilâfet u cıhân • banı
Sultan Abdülhamul Hân-ı sâni efendimiz hazretleri dahi mektebinizi Zir-1
himâye-i hümâyûnlarına aldılar. Mektebinize azim şeref ü i’tibâr verdi
ler. Resm-i kiişâdmda bulunmak üzere BaşveklT¡erme emr ü ferman bu
yurmuşlar re hımâye-ı mabsûsa-i hümâyûnlarına delil olmak üzere havâs-
s-ı bendi garımdan birini dahi göndermişler. Bu avâlıf-ı müUvâiiye-i haz-
ret-i pâdişâh inin şiıkrtınden biz de âciziz siz de âcizsiniz. Fakat inşâ-Al
laha te'âlâ ikmâl-i tahsil ile ûevlet-i aliyye’ye güzel hizmetler edersiniz
de bu veçhile ifây-ı teşekkür yolunda bulunursunuz. Matlub-ı hümayun
dahi budur. Hemen Cenâb-1 Hakk ve Feyyâz-t Mutlak ömr ü şevket ü
iclâl-i hazrrl-ı pâdişâhiyi ruz-efzün ve sâye-i humâ-vâye-İ hümâyûn
larında bayie nev be-nev te'sisât-ı hayriyye müşahedesiyle cümlemizi müf-
tehir ve memnun buyursun.
Beyit
J jf Jr* & j 'j " j i j * - J -ikJ 1 Jk j â Z * !
LÂ YİH A
Takriz
Ma'rûz-ı bendeleridir ki
Târih-i asman i'nin on ikinci cildi zîver-1 dest-ı lehim oldu. Şöh-
rel-i nâm-1 âlilerini âlemde ibkaa edecek böyle bir eser-i nefisin ijâret-i
talifiyye ile mmeffah olarak ihdâ buynılmasından dolayı nail olduğum
illifdl kulunuz için fek biiyük ues!le-i mübâhât olduğundan doğrusu
nasıl tefekkür edeceğimi bilemem. Kitabı bir kaç defâ gözden geçirdim.
Kemâlâtma hayran oldum. Eğer sekiz seneden beri içinde yu; allığım
edebiyyâl-t garbiyye âlemi kulunuzu Şark'ın mübâlegaat-ı hayâliyyesine
bigâne etmemiş olaydı . . . j j JJIül jj tenbihini makaam-l
tejbihde irâd ederdim. Fakat fimdiki ülfet sâıkasiyle memdâhu mii-
mâsil-i hakîkisine kıyâsen tavsife mecburum. Eser-i âlileri kemâlât-ı
cdebiyye ve müntehabât-ı siyâsiyyesince Thucydide ve Tacite-'in Tarîh-i
me hurlarına nazir ve ledûnniyyâla müte'allik lelmihâl-ı melihası ise bi-
adildir. öyle bir büyük muvaffakiyet doğrusu alkımlar ile tebrike ve mü
ellifi sâhib-kemâlini fahrü'l-üdebâ unvâniyle tavsife bi-hakkin şayandır.
TEZAKİR-İ CEVDET îi7
Cevâb
On ikinci cildin vusûlüne dâir ve tevecciihât-ı ceHlelerinin hakk-ı
benuegânemde bekaasım mübeşşir bir kıt'a emir-nâme-i ilttfât-sernâme-i
âsafdneleri vusul buldu. Afûcib-i mesâr ii iflıhâr oldu.
h bu escr-i âcizane ve nâ-çizâne hakkında irâd buyrulan tafsiiâl-t
sitâyif - âyât-ı dsafileri anın değerinden çok ziyâdedir. Ahass-ı âmdl-ı
(âkert olan ehâsin-i enzâr-ı devletlerinin istimrarım mutazammm olmak
hasebiyle bendelerince kadr ü kıymeti ise fevka'l-ddedtr. Tarih-i âcizinın
hatimesi olan Vak’a-i hayriyye Devlet-i aliyye ı(tn bir asr-ı cedide
mebde' olduğundan orada söz kesilebilirse de İm vak'a Rusya'da strelitz
ocağının ilgaastna müşabih ve muvafık olduğu hâlde neticelerinin
miılenâfi olması ya ni strelitz'in ılgaası Rusya'nın izdıvâd-t kuvvetine
badi olmuş iken yeniçerilerin ilgaast o neticeyi vermemesi Tânh’ce bir
mühim mes'ele olduğundan burası dahi mebâdisıni yazan müverrihin
kaleminden çıkmak mutâlâ'asına binâen Târik in ilerisine devam olun
ması cümle-i irâdât-ı lakem - âyât-ı celİlelerinden olup hâlbuki niçe sene
ler ism-i b!-müsemmâ gibi salnamelerdeyazıldıktan sonra adı unutulmuş
olan Encümen-i danış tarafından hisse-i âcizâneme ifraz olunan kıt’a-ı
târihiyye vak'a-i mezkureye dek yazılmak üzere tayin edilmiş ve irâde-i
seniyyesı dahi ol veçhile tIsdar buyrulmuş iduğinden vak’a-i mezkureye
gelindiği gibi me'mûriyyet-i bendegânem hitâm bulmuş ve âtisi halef-ı
âeizânem olan Vak'a-nüvis Efendiye kalmıştır. Kaldtki asr-ı hâzıra
lekarrüb olundukça iç ağırlaşıyor. Hakaayık-ı ahvâli tasrih değil telmih
bite güçleşiyor. İlerisini artık ahlâfa bırakmak lâzime-i hâldendir.
Yeniçerilerin ilgaası strrlitz askerinin ilgaasına ba'z-ı cihât ile
mümasil ise de bu iki kaziyyenin pek çok cihetleri mütebâyindır. Şimdi bu
cihetleri ta'dâd ile bir derin bahse giremeyiz. Fakat sathice nazar-ı
mutata aya alındığı hâlde bunu ana kıyâs etmek kışâs ma’a’l-fârikdır.
TEZAKİR-l CEVDET 219
Ala’lüm-a devlet denilen hey'et-ı mecmû'a evvelâ üç tabakaya
münkaiim olur ki dâire-i saltanat ve vucüh ü eşrâf-ı millet ve ejrâi-ı
ahâlidir, İşbu sunûf-ı selâse mutevâzin ve mütcvâfık olursa cem’iyclm
ahengi düzgün olur ve illâ bozulur. Bozuk sözler buruk sesler işitilir.
Sonra bu üçten kungısı evvel davranıp da âhengı düzeltirse cem'iyet pek
çok vakit anın lıavâsınt çalıyor ve hükümet o perdeden dem ürüyor.
İngiltere'de ihtida astl-zâdegân sınıfı davranıp İslâhata kıyam
eylediklerinden unların arzusuna muvafık bir hükûmet-i meşruta teşekkül
etmiştir. Fransa'da tabaka-i ulyâ re mutavassıta davranamayıp it
labaka-i sufid yedine geçerek cumhuriyet yoluna gitmiştir. Rusya'da ise
İslâhata tabaka-i ulyâdan ba}landı. En kavi bir hükûmet-ı mutlaka
te'sis olundu. Bizde dahi ıslâhata taraf-ı Saltanat-ı seniyye’den başlanmış
olduğu cihetle yeniçerinin ılgaası strelıtz askerinin ilgaasma benzer. Lâkin
yeniçeri Dcıht-i alıyyc’ nın kalbinde bir serctdn illetine benzerdi, Stıelitz
askeri ise Ra y ı'rwı omuzunda bir ur idi. leniçerilik osmanltlann iliğine
işlemiş ve ocai 'sr asabiyyet-i milliyye makaamına kaaım olarak devâır-i
devletin usûl far ¿'uttu istilâ eylemiş olduğuna nazaran devletin zâtıyyâtm-
dan ma’ di.it olmuş idi. Anın ılgaasıyle e/ıl-i ulamın kuvve-i asabiyyesine
Z a f geldi. Şu'ubât-ı idare taraf taraf açılan yerleri asâkir-i nigârnijye
ile doldııramayıp o tiirlü boşlukları doldurmak için pek çok isldhdl-ı
dâhiline icran lâzım idi. Devlet-i aliyye ise idâre-i gayr-i merkeziyye
tahtında ıddre oluna-geldiği ve ¿yalatın biri diğerine bengemeyip her biri
idarece başka yol almış olduğu cihetle her tarafın ahvâl-ı hıısüsiyyesiııi
düşünerek İslâhat-1 matlûbcyı ana göre yapmak lâzım gelirdi. Bunu
yapabilmek ne kadar çok vukuf ve mehârete mevkuf olduğu muhtaç-1
tafsil değildir. Strelıtz askeri yeniçeri gibi Rusya'nın ahıâl-i zâlifftsınden
ma'dûd ve kavmiyyet ü mıllıyyetc merbut olmayıp anın ilgaasİylc yalnız
dâıre-ı askeriyyede açılan yer asâkır-ı nizâmiyye ile dolup taştı, Rusya’ nın
dâhili nece olan muşkilâtı bizim müşkılâtımız kadar değil idi. İslâhat-1
dâhiliyyece ilıtiydcâtı bizim ihtiyâcatımız kadar değil idi ve l ’etro tungim-i
askerle beraber devletine lâğım olan ıslâhatı icra ediverdi. Bizim bu
yolda otan ihtiyâcatımız daha ziyâde olduğu hâlde gereği gibi teşebbüs
olunmadı. Ara sıra tıuku'bulan teşebhüsâl dahi hikmete ve ıcab-ı hâl-i
memlekete muvafık değil idi. Ala'lum-a bir tasavvuru kuvveden fi'le
çıkarmak mebâdİ-i selâsenin içtimâ'ma mütevakkıfdır. L unlar ilim ve
irâde ve kudrettir. Fa'nt yapmağı bilmek ve azm il eezm-i kaıi ile
yapmağı istemek ve yapabilmektir. Bu mebâdi-i selâse bir âdemde yâhud
bir şahs-ı ma’ nevide mevcûd olduğu hâlde her şeyi yapar ve birisi nakıs
220 TEZAKlR-1 CEVDET
kelimtsi bin bu kadar yıldan beri trnâfür-i hurûfa misâl olarak Irâd
oluna - gelmif ve Mu'allaka'sından ziyâde jahret bıılmtıjtur. Fevâzılda
varsın elfdz-ı garibeye misâl olsun” derim. Belki malısüs bunun için
yazdım diyebilirim. Fezâil-i zâtiyyeleri cumleninin dinde müsellemdir. Bu
ihtar-1 âlilerini dahi fraizıl-ı inayet - meâsir-i kerimdnelcrindm add ite
hassaten teşekkür ederim. Herhâde1.
ne ise anın mulâla asiyle zevk u halâvet bulur. Ebyâlın lakti’im /u'arâ
anlar. Biiyûlun resm-ı mukatta'lanna mühendisler merak eyler, lbn
Hayyâm'ın ruba' iyyâtırn okuyup da zevk-yâb olmayan eiib yoktur.
Amma Hulâsatü'l-hisâb'mı okumakla meşgul olanlar içinde anın jâ'ir
olduğunu bilmeyenler çoktur. Muhatta' ât-ı tbn Temin ı ezberlemek bir
¡a ire şiire kutu-ı mahrûtiyyâttan bir mrs'elcyi bellemek kadar güç gel
mez ve hisâb-ı cezr-i asam hır riyaziye göre kâll-i rumuz-ı Şevket ve
Muhteşem' den kolay gelir. ■ -r-' V I L1y- o u -¿si «ül y
Mir'âlii'l - Haremeyn ise naziri nâ-yâb oe herkesin tdlıb ü râgıb
olacağı bir kitâb-ı mustetâbdır. Çünki fenn-i muhâdarâllan olmak
hasebiyle beyne'l-iidebâ mazJıar-ı Aüsn-i kabul olacağı bi-irtiyâbdır.
Arab târihini ve Arabistan coğrafyasını yazacak müellifine mı'haz
olacak bir güzel kitâbdır. Havâss u avam anı yarım han olmak niy-
yetiyyle okur. Huccâc-ı kiram dahi menâsik-i hacc gibi yarımda taşır.
Ashâb-t fenn-t menâzır anın Itâvi olduğu resimlere dûrbin-i dikkat ile
nazar ederek nice mahdll-i mukaddeseyı kalb gözüyle görmüş olur.
Ehl-ı hisdb ü hendese dahi atıda istifâde edecek pek çok şeyler bulur.
Böyle kabûl-i âmmeye mazhar olan bir eser-1 bi-adile muvcffakıyyet-i
behiyyelerinden dolayı zdt-ı imlalarını lisân-t teşekkürle tebrik ederim.
y- j j S-.S..IUo
Cevdet
olacak bir güzel tut metnie getirmiş olduğundan mısS’ i-i mebrâreleri
şâyân-ı istihsâlidir. Fakat fennin su’abel-i mündericâhndan dolayı ba’z-ı
mebâhisinde zihnim ilişip kaldığından kenarlarına hakikat siyakında
istifsdr-ı ba'z-1 havûitr-ı kaasıramn tahşiyesini vâcib gördüm. Bir çok
da ııâsih ve müretlib sehivleri var ki böyle meclâr-t hakaayık ve revâik
olan eser-i bi - naziri kirli paslı mir'uta döndürmüş ve ba'z-ı mebâ-
hisini ımıleşâbilıdta şebilı bir hâle getirmiştir. Dunlan miicerred ihtar
ile iktifa ederim. Evrak-1 mezkûreyi her - vcch-i bâlâ mtıhaşşıi olarak
iade ve takdim eyledim. Ol bâbda.
Ktsas-t enbiyâ' ve Tevârih-i halefi nâm eserimizin dördüncü
cüz'ü dairi işbu üç yüz iki senesinde hitâm bulmuştur.
1 Müellif burada idi yerine muvafık ise de diyor; faka* nııilcakib ¡hâ
reyi çizip, yazıya bindeo-atejk fok kimseler kelimeleriyle devam ettiğinden,
cümle bozuluyor. İfâdenin düzelmesi için küçük bir değişiklik yapmak
zarûri gbriilmüytür.
TEZAKİR-1 CEVDET «7
Cevâb - nâmesi
Bunca meşâgil-i mühimme-i hidivdneleri arasında ihtilâs-ı oakt ile
Al esneni-i şerif'in şerhine ve hemen birinci kıl’asının tab’ ına himmet
buyrulmuş ot bir nüshası taraf-t çâkcrtye gönderilmiş. Selh-i cumâde’l-ûlâ
sene >303 târikiyle müoerrah ve [cevahir-i kelimdt-ı nevâziş - âyât-ı kert-
mineleriyle müveşşah bir kıt'a emir - nâme-i mekârim - alâmeleriyle berâ-
TF.7.ÂKİR-t CEVDET 319
şerifi bir dem kalmış ola. Ol bir demi Hakk te’âlâ hazretleri ana nice
eyyam ü Şühûr medd eyleyip tayy-i zaman eylese aceb değildir. Nitekim
Bâyeztd hazretleri sırr-ı mi'râcı bast eyleyip bir müridi kalbinde anı
inkâr ettikle diğer hır gün Şeyh'in seccadesini getirip câmi'e giderken
ana gtısiil icdb eyledi. Pes o mürid o yere karib olan bir nehr-i câriye
seccadeyi anın kenarına koyup daldı. Derhâl kendisini başını çıkardıkta
jVıl kenarında buldu ne Mısır'a gelip evlendi. Halta oğlu kızı oldu.
On beş sene sonra kendisine bir gün gusiil icâb edip Nil kenarına geldi.
Nil suyuna daldı. Başını çıkardıkta kendisini ol seccade kodtığıt mevzi'de
buldu. Libâsını giyip seccadesini koltuğuna alıp câmi'e geldikte Bâyezid
hazretleri dahi anın akabtnea câmi'e [geldi]. Ana tenbih edip dedi :
“finhâr kalbinden bu güne inkârı gidere - gör kı Hakk te’âlâ bir dem
içre bu kadar eyyam u şuhum tayy eylemeğe kaadirdir. Pes bizim dahi
Itikaadımız oldur ki hazret-i M evlana ol bir dem içre kuvvet-i velayetle
bu kadar kitabı söylese ve ol demden sonra vefat eylese Hüsâmüddin
Çelebi dahi kuvvet-i velayetle fı'l-hâl tahrîr eylese veli-i kâmilden bu
kadar keramet ve hark-ı âdet hodçok da değildir. Bu dahi hazret-i Mev-
lânâ'mn envâ’-ı kerâmâtından bir keramet olsun” -intiha.
Haydi biz de Ankaravl’ nin bu hülyasını sahihfarz edelim. Lâkin o son
dem içinde Hazret-i Pır yedinci cildi söylemeden atlına cildde nakıs kalan
Üç Kardeş hikâyesini itmam buyurmak değil miydi. Hiısâmüddin Çelebi
zabt edememiştir, denilebilir mi. Bir dem içinde koca cild-i sâbi'izabtu
tahrir eden zât bir hikâyenin bakıyyesini zabt edememiş gaflet etmiş
desek nasıl olur. Hülyayı da yolunda kurmalıdır. Yine Aııkaravt derki:
Bğer denirse kı j [yj. .. . J iaj z-sS" vc -L-»j
deyu buyrulmuş. Pes tekrar yine nutka gelse ve güft ü gûya şiiriC
kılsalar tenakuz vâki' olur ve bir sözii söyledikten sonra andan riicû'
eylemek lâzım gelir. Velİ-i Huda’ nın şanına lâyık olmaz. Biz deriz ki
asla beis yoktur. Bu keyfiyet kelâm-1 İlâhîde hem vâki' olmuştur. Ni
tekim bir kelamı söyledikten sonra ana mütenâkız bir kelâm söyle
mek ve bir hükmü bildirdikten sonra ona münâfî bir hüküm eylemek
şân-i İlâhîde zuhûra gelmiştir ki kelâm-ı İlâhîde nâsih ve mensûh vâki'
olmuştur" -intiha,
Ankaravî'nin evham u hayâlâtı cevabdan müstağni ise de buradaki
habt u hatâsını beyân etmeğe mecburum. îlm-i usûl-i fıkhda beyân
olunduğu üzere nesh ancak ahkâm-j şer'iyye-i fer'iyyede câri olur. Amma
akaa'ide müte'allik olan usûlde ve ttmûr-ı maziye yâ hâliyyeyâhud islik-
bâliyyeden ihbârda câri olmaz; ve illâ şân-ı Bâri'de cehil lâzım gelir.
TEZAKlR-1 CEVDET m
V ıJ Ü JJV û j f J > j / * J. s j V ;j o f 1j w JU l
? ”
j i jl ¿U i •J }S y 1J ö jt ov
L ¿ t 3
ıJ f J r™ s U / j l f : l
Ij j
J .F ^ ir f l J j -a Î 1d > c— z o f J -A Z I f ''
Sultan Velei hazretlerinin buna dâir otan ebyât-ı edilişini aynen tercüme
edip şerh-i âcizânemin yirminci sahifesinde dere eyledim ki bu ebyâl
ile ma'lûm-t hidiv-i a’zamtleri olduğu üzere Mesnevt-i şerifin altı
cildden ibaret olduğu gün gibi aşikâr olur ve şerh-ı dcizânemın kezâlik
ondokuzııncu sahlfesinde Mesnevl-i şerif'in altı cildden ibaret olup altıncı
cildin nısf-t ¡anisiyleyedi olur deyuyazmaklığım Ankaravt’nın şerhinin
altına cildinin nısfından sonra (tekmile-i nld-ı sâdis) deyu olan ibaresi ve
basılan cildlcrde cild-i sâdisin ıkınası deyu yazıldığından ve ba'zı bu
tekmile yedinci ta'bir olunduğundan ana istinaden veyedinci cildi kabul
edenlerin ta’ rizâtım tecdld etmemek üzere o ciheti mestur geçivermek
istedim. Eğer doğrudan doğru Mesnevl-i şerif’ın yedinci denilen cildi
Mesnevt-i şerif den olduğunu kabul elmiş olaydım mezkûr otı dokuzuncu
sahtfede : “ Mesnevl-i şerif altı cilddir ve ale’l - husus altıncı cildin
nışfiyleyedi cild olur" demez ve tasrih elmez idim. Altıncı cildin nafiyle
yedi cild olur demekliğimden Mesnevt-i şerifin altı cildden ibaret olduğu
beyân edilmiş gibidir. Toksa altı lâfzını kaalt almıyarak “ Mesnevt-i şerif
yedi cildden ibarettir" deyu doğrudan doğru der idim veyedinci cildi küt-
liyyen çürüten Sultan Veled hazretlerinin ebyât-ı şertfesini tercüme etmez
dim. Bu arize-i rikkıyyet -fartze-i müsla’cele-i kemlerânemı ikmâlden
evvel tekrar arz-ı şükrün ve ubûdiyyete müsâra'at ve hakk-ı çâkeranemde
tevcccühât-ı cihan - derecât-ı veliyyü'n - ni'amtterinin bakaasmı istirham
eşlerim1.
Âbidtn
Cevâb no. 1
İlm-i târihden ismi müsemmâsına mutabık olmak üzere te'llf ü
temsiline mübaşeret buyurmuş olduktan Mufassal'm mukaddemâtı
hâvi olan 288 sahtfesi lütfen irsâl buyrulmuş. Bir kıt’a iltifât-nâme-i
3Hfl TF.ZÂKtK-1 CEVDET
dahi vârid olursa da anttı müellifi kâtıb mâ -yürâd idi. £ İra Enciimetı-i
dânı¡'in karârına tâbi' idi. f_âi-i âliniz ise kâtib mâ -yürid olduğu
nuzdan ana kıyâs olunamazsınız. İster iseniz bu ta'rizt istemediğiniz
takrize bedel ittihâz buyurabilirsiniz.
Sahİfe 5. Târihlerimize lıarlta ilâvesi hır eski emel ve arzudur.
Buna muvaffakıyyet-ı alivrelerinden dolayı azim teşekkür olunur. Harita
sız târih yazmak ve okumak karanlıkta nişan almak ve karaltıya kubur
sıkmak mesetine mümasildir.
ki şaban ¡eııe jşoj
ihtidası sene bası itibâr olundu ve ona göre yortu ve paskalya günleri
tertib kılındı. Hâlbuki Caesar'in hitabında bir kitçük yanlışlık oldu
ğundan her yüz oluz üç senede bir sene fark ederek milâd-ı Isa'dan
İznik meclisine kadar iki gün tefâvüt vuku' bulmuş ve yetrm-i ı'tidât-i
rrbi'i martın yirmi birine gelmeğe başlamış idi; ve daha sonraları martın
on birine gelmeğe başladı. Hu sûreile paskalya ve yortu günlerinin şaş
makta olduğu görülünce 1522 târlh-i milâdisinde Carb kilisesinee bir
dereceye kadar tashih olunduysa da bi'l - cümle nasârâ indinde müsellem ve
mu'teber olan İznik meclisinde mukarrer paskalya ve yortu günleri tebdil
olunamadığtndan mtlâd-ı Isâ ile İznik meclisi arasındaki iki gün yanlışlık
baki kaldı. Şark hırı tUyanlan ise bu ta’ dilâtı asla kabul etmedi. Höyle
türlü yanlışlığa ve karışıklığa dûçâr olan bir lârih ftnnen ve hıkmeten bir
mıkyâs-ı sahih itibâr olunmağa şâyân değil ise de müverrihln-i Avrupa'ca
bunun mikyas ittihâzı umür-ı zarûriyyedendir. Çünki her şahıs tasavvurâ-
lım kendi lisânı üzere kurup da sonra başka lisâna tercüme ettiği gibi
her millet vekaayı’ t kendi târihi üzere tertib edip tevârih-i sâireyi ana
kıyâs ile bulur ve aksı inşâna ters gelir. Hu cihetle her millet kendi târihim
muhâfazaya mecbur olur. Baksan-a ç6S sene-i hicriyyesmde naz’ olunan
târih-i celâli tevârîh-ı şemsiyyenin esahhı otmağla ehl-i zjc beyninde
bir mikyas-ı sahih olmak üzere mu teber ve müsta'meldır. Lâkin mebde'i
târih s a fi olmağla memâlik-i islimiyyede te'ammiım edemedi. Eğer
mebde'i hicretten mu'teber olsaydı hep memâlik-1 islâmiyytde mu teber
olurdu zarın ederim.
Al ufassai'ın 11 inci sahlfesinde beyân olunduğu üzere Avrupa
müverrihlerinin târih-i milâdı mebde'-i ta'dâd ittihâz eylemeleri dahi bu
dakikaya rnebni olmak gerektir. Yoksa târiki üç kuma taksim ettikten
sonra kısm-ı mutavassıtın derece-i vuzûhca ortası bulunup da mebde'-i
ta'dâd ittihâz olunması veyâhud kum-1 sâninin târih-i milâddan itibâr
kılınması lâzım gelirdi. Lâkin Avrupa'ca târih-i milâd mu'teber ve
câri olduğu cihetle aııı mebde'-i ta’dâd itibâr eylemeğe mecbur olmuş
lardır. Şu hâle nazaran bizce dahi târih-i hicret mebde'-1 ta'dâd olmak
emr-i tabi'idir. Kaldı ki milâd-1 İsa'dan dört - beş yiiz sene müruruna
kadar olan zamanlar pek karanlık olduğu cihetle târih-i milâd ezmine-i
mutavassıtımın mebde'i itibâr olunamamıştır. Şu hâle nazaran târih-i
milâdın mebde'-i ta'dâd itibâr olunması ale'l - umûm Avrupa'da câri ve
mu’ teber bir lârih olmasından miinbe'is olduğu müstebân olur.
Târihin üç kısma taksimi bahsine gelince târihin evâili karanlık ve
a'sâr-ı cedide târihi aydınlık olmak hasebiyle ikiye münkasim olduğu
T n a k ir - i C tv d ılı ¡S
s+» TEZAKİR-r CEVDET
No. 3
Hdşiye-ı Mufassal, sahife sy. - "Kendileri düşünmek için fikir
lerinin önünü eşeleyiverdik... ilh."
Eşmeğe eşelemeğe ne hacet. Açıktan açığa beyân-ı mâ - f ı'z - zamir
edebilirsiniz', ve müverrihinin beyânına göre elevr-i Adem'den bu deme
dek nihayet altı bin bu kadar sene geçmiş olmak lâğım geliyor, İnsanların
geçirdiği etvâr-ı medeniyset ise bu müddete sığmaz. Hır kaç kat ziyâde
olmak lâğım gelir diyebilirsiniz ve bu müddeti edılle-i târihiiyeye giire
tahmin ettiğiniz kadar takdir edebilirsiniz. Her ne kadar ziyâde tahmin
etseniz akaa'id-i İslâmiyyeye muganytr olmaz, firâ umr-ı dünyânın
mıkdânna dâir âyât-ı kur'âniyyede ve ehâdİs-ı şerîfe-i sahibede bir işaret
ve sarahat yoktur. Ammâ cumhûr-ı müverrihinin ifâdeletme mngaayir
düşecek imiş ne be'is var. Müverrihler bulduklarım yazmışlar, l agdık-
Itmnı isbât edecek edille-i kâfiye yoktur. Çurıkı müverrihinin bu bâbda
sened u me’hagı ancak Tevrât-ı şerif'dir ve Tevrdt-ı şerif'tn meydanda
olan üç nüshası yek-dığere mübâyin ve miinâktgdır. Şöyleki hilkat-i Adem
aleyhi’s - selâmdan tûfân-ı Jsûh aleyhi's - selâma kadar geçen müddet
T E Z Â K tR -t CEVDET
m
Sene 1304
Lisân-ı osmânî üzere yazmış olduğum flilye-i ¡ıı'âdet bu
sene bilâl-i ramazân-ı şerlide tab‘ u neşr olundu ve kabûl-ı
ammeye mazhar oldu.
Dâhiliye nâzın Münir Paşa’nm riyasetinde utnûr-ı mâ-
liyyenin müzâkeresi için bir komisyon olup Dâhiliye nazırının
odasında mun’akid olurdu. Mâliye nâzın Zihni Paşa ve Nûfi’a
nazırı Zülıdi Paşa ve Hazînc-i hâssa nâzın Agop Paşa dahi bu
komisyona me’mür idiler. Muahharan Mâliye nezâreti Agop
Paşa uhdesine tevcih ve Hazînc-i hâssa nezâreti dahi uhdesinde
ibkaa olunup Zihni Paşa Nâfi’a nâzın ve Zülıdi Paşa Bursa valisi
oldu; ve Sadrâzam’m riyaseti tahtımla umum mâliyyc için hır
komisyon olup Dâhiliye nâzın, bu abd-i âciz ile Agop Paşa ve
Zihni Paşa dahi âzâlığına me’miır olduk. Evvelki umûr-ı nıâliyye
komisyonu dahi ilgaa olundu. Ba'dıiıû Mısır ve Bulgaristan
mes'eleleri ve şâir mesâil-i politikıyye için Sadrâzam ın talıt-ı ri
yasetinde havâss-ı vükelâdan mürekkeb bir cncümen-i mahsûs
teşkil buyruldu. Âzası Şürây-i devlet reisi Arifi Paşa ve Hâriciye
nâzın Saîd Paşa ile abd-i fakîr’den ibarettir, Ba’debû M a’ârif
nâzın Münif Paşa dahi bu encümen âzâlığına ta’yin buyrul-
muştur. Muahharan Devlet-i aliyye’ce lâzım olan âsâr-ı nâfi’-
T E Z Â K İR -t CEVDET *45
Sene 1305
olan askerin her hâl İl hareketleri hattâ uykuları hile ibâdet kabilinden
olduğu hâlde anlar dahi ol gün hısâb vermeğe mecburdur. Yalnız }ehidler
bu muhasebe kaydından âzâdedırler. Anlar bılâ - suâl ve cadb ddhıl-i
cennet olurlar.
Kegâlik hayr it şerr Allah'ın takdiriy le olduğuna inanmak ve
hayrın halikı Yezdan'dır ve ¡terin lıâlikı Ehremen'dır demek gibi bâtıl
(tikaadlardan sakınmak lâzımdır. Binâen - ala - zdhk mu mut olan
kimseye göre Allah'a ve meleklerine ve kıtâbla'.ııa ve peygamberlerine ve
kıyamet gününe ve hayr u ¡er Allah'ın takdir u irâden ile olduğuna
inandım demek lâzım gelir re böyle diyen kimse hakkan mü min olur.
Fakat mumin-i kâmil olmak ¡fin ferâızt eda ile Cenah-1 Hakk'a
ibâdet ve katl-i nefs ve sirkat ve zina ve livâta gibi menâhîden ictinâb
eylemek lâzım gelir.
Kelime-i ¡ehâdelten sonra bir şebarırûzda beş vakit namaz kılmak
ve sene başında bir kene malının zekâtını ıhrâc ile fukaraya vermek ve
ramazan ayında oruç tutmak ve ömründe bir kene hacc etmek Jarz-ı
ayn olur.
Bir mü'min ber-vech-i bâlâ Allaha te'âlâ hazretlerinin emirlerine
imtisal ve nehy ettiği ¡eylerden ictinâb etmez ise dinden çıkmaz. Lâkin
günahkâr ya’ni mumin-i fâsik ve âhnelte muvakkaten azaba müste-
hak olur re mışiyyetu'l-lahda kalır. Ya'ni Cenâb-t Ilakk dilerse anı
afi eder ve dilerse anı günâhı kadar cehennemde tutar, imân her günâhı
rr.ahv eder. Yeni mıislüman olan kimse henüz anasından doğmuş gün
bl- günâh olur ve andan sonra işlediği günâhlardan mes'ıîl olur.
Bir günahkâr işlediğine mitiur. olup da günâhlarından tevbe ııü
istiğfar re bi’ z-zât Cenâb-1 Hakk'a niyaz eyler ise afv-t ilahiye nail olur
ve günâhlarını afi ettirmek ipn bir reis-ı ruhaninin verâtctıne muhtaç
olmaz. Fakat kul hakkı müstesnadır. £irâ bir kul hakkını dünyâda
alamaz ise rûz-t kıyamette ister. Cenâb-1 Ilakk ise âdildir, mazlumun
hakkım zâlimden alıverir. Ber • vech-i bâlâ divân-1 mahşerde muhasebe
kaydından azade olan ¡ehidler bile kul hakkından mes'üldür. Her
hâldi hak sahibiyle halâllaşmak lâzımdır. Başka çâresi yoktur.
Buraları rchbâniyyct usulune alışmış olan milletlere pek garib
görünür. Binâen - aleyh bu bâbda sana biraz ma’ lûmât vereyim. Bir
hıristiyan çocuğu dünyâya gelir, inşân defterine geçmek için sıfat-ı
resmiyye-i rûhâniyyeyi hâiz olan papasın ta'midırıe muhtaç olur. Büyüyüp
teehhül edecek oldukta nikâhını kendisi akd edemeyip papasın akd eyle
mesine muhtaç olur. Allah'a ibâdet için kiliseye varıp da papası bulmağa
1E7.ÂKİR-I CEVDET *49
^ ■—■—*s-*4 j j *$ssj j ^ l -■
J'L-* f i ^-3 f i fi j l jJ J-IİJ jÜ -Jj J to -
f i ) J1! 7 Ü fi'r4 f i fi dİ*- ûT 1j jl-L» j
*4^ j f i j ouijl lj ı_rü^ i-y j£ —* «1-1 j* j j »Ij ( J:*-* d*
j> - jj v \j jU ÜLD f is f ij f / y «,
yi j «sCl ¿ı j t o f i* - f i - c ju fiü * f i i A f i f i j
250 TEZAKtR-t CEVDET
vakti duhûl eder ve sâım için vakt-i imsak olur. Fakai müteahhirtn
liecli'l - ihtiyat iki dereceden ziyâdece temkin serip vakt-i imsaki fecr-i
sâdıktan evvelce itibâr etmijlerdir. Amma fecr-i sâdıktan evvelce ufk-l
şarkide zuhur eden mustalil ve kurt kuyruğuna miişâhih beyazlık -ki
ana fecr-i kâzib denilir - anın hükmü yoktur. İşte bu bahsin cihet-i
şer'iyyesi budur. Gelelim cihet-i hikemiyyesme
Ma'lûm-a havi her tarafda kııre-i arzı muhit olan bir cism-i
seyyâldir kı hararet ile mütehalhil ve burûdet ile mütekâsif olur ve yere
temas eden labaka-i sıifldsı ebhıre ile muhtelit olduğundan kesifdir ve
yukarı çıktıkça bi't - tedriç ebhıreden kurtulur. Binâen • aleyh alt tara
fına ntsbetle iıst tarafı lâtifdir. fıyâ ise humret ü sufret ve hudtet ü
zurkat gılıt elvan-1 asliyyeden mürekkebdır ve şemsin ziyası havada
intişâr ite eevv-ı nesimde mun'atıf ve münkesır olarak bize vusul bulur;
ve kaa'ıde-i rnahrût-ı şu'â'inin hâvi olduğu kısm-ı hava müstenir ve
yere mun akis olur; ve mahrûl-ı şu’ â’ İ kaa'idesinin hâricinde kalan
kısm-ı haııd muzlim kalır.
Binâen - ald - zâlık şemsin gurubunda eşi'-’ası yer yüzünden
gaaıb olur ise de havada kalıp yere mun akis olur; ve şemsin ufk-1 gar
biden inhılâltnda mahrût-ı şu'd1i kaa'idesinden hâne kalan cânıb-i
meşrıkı karanlık basar; ve ziya za'ifişemeğe başlayıp hâlbuki eşi'-'a-ı
inıkâsiyyenin ihtiiâfiyle elvân-ı şuâ'ıyye muhtelif olduğundan cânıb-i
ufk-t garbi kızarır. Ba'dehû sararır ve ba’dehu fecr-i sâdık gibi ağanp
şafak-ı ebyaz denilir; ve şemsin ufk-ı garbiden on sekiz derece inhitâ-
tırıda şafak-ı ebyaz gaaıb olup ufk-ı garbiyi dahi karanlık basar.
Nısf-ı leylden sonra şems irlıfâ'a başlar ve ufk-ı şarkiye yirmi bir inece
tekarrübünde zi)'âsı ufk-ı şarki üstündeki havây-ı muzlimin bir cüzüne
vâsıl ve bı't - tedriç müstenir olarak bir şekl-i müselles gibi olur ki mah-
rülun bir cüzüdür. Fakat yalnız re'sı havanın ebhıreden halis olan taba-
ka-ı ulyâsında bulunarak müstenir olur. Amma alt tarafındaki ebhire-t
kesife öyle za'if ziyanın ruyetine mâni’ olarak burası kara bulut gibi
görünür, İşte fecr-t kâzib budur ve ol karanlığa hatt-ı esved denir.
Ba'dehu şemsin on sekiz derece ufk-ı şarkiye lekarrubunda şu’â't kuvvet
bulur.' Ebhireye gaalib gelir ve ufk-ı şarkide mustatir ü münteşir olur.
İşte hatt-ı ebyaz budur kı re's-i müselles canibindeki ziyâ-i sâbtkı
basdırır ve sanki ziyâ-i sâbık arımyarımda muhtefi olur. Binâen - aleyh
ziyâ-i sabıka fecr-i kâzib denildiği gibi buna dahi fecr-i sâdık denir.
Elhâsıl ba'de'l - gurub zuhıir eden aidim-i semâviyye kable't - tulu' dahi
Zuhur eder. Fakat ber - vech-i bâlâ havi ve ziyâ hakkında serd olunan
253 TEZAK.IR-I CEVDET
nâm karyeye vusûl buldular. Ba’dehû bir cuma günü Kabâ'dan hareket
ile nefs-i Medine'yi teşrif buyurdular. Medine-i Münevvere'ye duhûlleri
yevm-i i’tidâl-i karlfl olan Allgan burcunun birinci derecesine tesadüf
etmiştir.
refl. maddede sene-i mâliyyeye dâir serd olunan tafsilâta her - vech-i
âti ba’z-t ma’lûmâl-ı kaasıra ilâvesi münâsib görünmüştür.
Millet-i islâmiyyede mu'teber olan târfh-i hicretin sinin ii şühûru
kamer! olduğu hâlde httlefay-i abbâsiyyeden Tâyi'lillah zamanında trâd
u masrafın muvâzenesi için mevzu'-i bahs olan mezkûr sene-i mâliyye
naz’ ölünmüş ve her otuz sene-i kamcriyye takriben otuz sene-i şemsiyye
İtibâr kılınmış idi.
Evdil-i Devlel-i aliyye’de tSmâr u ze'âmet ashabı olan iyâlât
asâkirinin ve viizerâ ve mlrimlrân gibi mülkiye me’mûrlarıntn mııhas-
sesâtı mahâllerince idare oluna - geldiği cihelle Haz.ine-ı mâlı vye muvâ
zenesinden hâriç tutulduğundan ve Dersaâdet'deki ocakların muhassesâ-
tına karşıltk ittihâz olunan vâridât dahi şuhûr-t kamerine itibariyle
istifa olunduğundan öyle bir sene-i mâliyye ittihâzına eğerçı hacet görül
mezdi. Lâkin şuhûr-ı şemsiyye itibariyle istifi olunur ba'z-ı muka-
ata'ât olduğundan anların tevcihâlı senc-i şemsiyye itibariyle yürütü
lür ve bedellerine tefivüt-i hasene nâmiyle birer mıkddr ¡ey zamm edi
lir idi. İşte bu cihetle Devlet-i aliyye’ de dahi sene-i şemsiyye-r ı’tihâri
câri olmuştur. Bu sene-ı mâliyye ise bir emr-i i'tıbari olup zabıtası
medhal-i âzer kaa’idesidir ki şehr-ı martı her hangi sene-i hicrıyyede
vâki' olursa ana nisbet olunur ve her otuz üç senede bir sene atlanarak
tasklh kılınır idi. Ancak ıo8y senesinin siviş senesi olduğundan gaflet
olunarak atlanmayıp şuhûr-ı şemsiyye itibariyle der - uhde olunan miri
hizmetleri seksen yedi senesine mahsûb olunmak üzere tevcih olunmuş ve
çend mâh sonra bunun yanlış olduğu anlaşılarak BabIâli'den bi’l -
istizan tashih kılınmış idüğı Hazîne aklâmmda mukayyeddır. Ba’dehû
şuhûr-ı kamcriyye ile şuhûr-ı şemsiyyenin yek - diğere nisbetiyle bir
takım küsuratın terakümünden Hazine’nin hasar - dide olduğuna kesb-i
ittılâ' olunarak bu işe ehemmiyet verilir oldu. Hattâ 1205 sene-i hicriyye-
sinde esham-1 gümrük hakkında şuhûr-ı kameriyse şuhur-ı şemsiyyeye
tahvil olundu ve ber - vech-i bâlâ ba’z-ı mukaata'âta zamm olunan
tefâvüt-i hasene hisâbmda Hazine'nin hasar - dide olduğu görülmekle
¡2 0 9 senesinde bu hatâ dahi tashih kılındı.
yînât hep şultûr-ı şemsiyye itibariyle verilir oldu. İşte bu sûretle mevzu -t
halis olan sene-i mâliyye tekarrür etmij ve her otuz ÜÇ senede bir kesre
tashih edile - gelmiştir. Hattâ 1254 senesi dahi atlanmıştır. Ba'dehû
Fuad Paşa zamanında konsolıd senedâtı tab’ u temsil olundukta 1288
senesinin mefkud olacağı tahattur olıınamadığından seksen yedi ve sek
sen sekiz ve sekıen dokuz senesi deyu üç yüz bu kadar senesine değin
yürütülmüş olduğuna sonradan kesb-i vukuf olundu ve bu yanlışlığın
lüzıhn-t tashihi Bâbıâli'ye ihtar kılındı ve bunu isbât için Takvimü’ l -
edvar nâm risale kaleme alındı. Anın üzerine 1287 senesinde iaht-ı
riyâset-ı âcizide bir komisyon teşkil olundu ki âzası o zamân müneccim-
başı bulunan merhum Tâ/ıir Efendi ve Dlvân-ı ahkâm-ı adliyye âza
sından mülevejfâ Vartan Paşa ve asrımızın birinci riyazilerinden ve
hâlâ fer ikan -ı kiramdan olup o zamâıı Mekteb-ı lıarbiyye-i şahane hoca
larından bulunan Vıdin'li Tevfık Paşa hazretleri ve rassâd Kumbari
ve komisyonun mütercimi Şehbâz Efendi idi. Arız u amik müzâkerâttan
sonra mebdei 1ine sene-i hicretten mu'teber olmak üzere bir sene-i şemsiyye
vaz' olunmak üzere karâr verildi ve Müneccim - başı Tâhir Efendi
yevm-i hicretten akdem hulul elmiş olan şehr-i martın ibtiddsı ne gün
imiş ve devr-i şems itibariyle kaç sene olmuş buralarını berâhin-i adide
ile komisyonda isbât eyledikten başka sene-i hicretten Ijıy senesine
kadar her bir sene-i şemsiyyenin martı sene-i kameriyyenin kangı ayının
kaçıncı gününde dâhil olduğunu mübeyyin tanzim etmiş olduğu cedvel
dahi komisyonca tasdik olunmuş ve bu hususa dâir tanzim olunan
mazbataya leffen evrâk-ı şâire ıh btrâber makaam-ı Sadârel'e bi’t -
takdim tuh’ 11 neşri istizan kılınmış idi. Çifâide ki o zamân Babıdli’nın
ahvâl-i ma'lûmesi icâbıma tavsiye olunan sene-i şemsiyye vaz’tna
teşebbüs olunmak şöyle dursun I2yy tarihinde Hazîne de kâtıb bulunan
ba'z-ı zevat dahi o zamân hır sıvış senesi olduğunu hikâye ile bu kerte
dahi 128/ senesi atlanıp da sene-i mâliyyenin tashihini ihtar ettiler
ise de isgaa olunmadı ve sene-ı mâliyyemizin zabıtası olan medhâl-i
âzer kaa’ idesı terk olunmağla Devlet-i abbisiyyt zamanından beri
her otuz uç senede bir kerte tashih oluna - gelen sene-i mâliyye dahi
mahv edilmiş oldu.
Sonra Meclis-i ma'ârif-i askeri silifiCz - Z İkr sene-i şemsiyyeyi
hiç olmaz ise ilm-i târih için isti'mâl etmeğe karâr verip mezkûr mazbata
ile melfûfâtını istemişler. O zamân bendeniz Fanya valisi bulundu
ğumdan telgraf ile sorulmuş idi. Nerede olduğunu telgraf ile bildirdim.
Aranmış bulunmuş ve meclis-i mezkûra (tâ kılınmış ise de oraca fı'len
Tnakit-i CVrdVf. 1j
358 TEZAKİR-1 CEVDET
mecburdur. Hattâ diyâr-ı ba' ideye gidecek otsa birlikte gitmek üzere
geççesine cebe edemez, Bununla beraber gececimin nafakasını k/ıt' edemez.
Bir insanın âzasından istinıtâ'a aklen ve hıkmeten kimesnenin
hakkı olamaz iken Ccndb-t Hakk anı nikâh ile meşru' kılmıştır. Binâen -
aleyh nikâhın meşru iyyetı bir ııi'mettir. Şu hâle göre talâk dahi kıifrân-t
ni'met demektir. Resûl-ı ekrem f-j »J* *1' J-* hazretleri : " I egevvüc edi
niz hem dr tatlîk etmeyiniz, f f r i talâk ile Arş-i Rahman titrer” deru
buyurmuştur. Elhâsıl tnd'Allah talâk bir ernr-i mebgûzdur. Lâkin ba'z-ı
esbâb-t tabf’iyye vardır ki talâkı icâb eder ve şer'an medâr-ı i'tizâr
olur. Ez-cümle nikâhdan maksad-ı asli nefsini haramdan vtkaaye ve ço
cuk tevlid ü terbiye etmek iken bu iki maksaddan biri hâsıl olmaz ise
çâresine bakmak umir-ı ta’ bi'iyyedendir. Şer'-i şerij ise her husûsda
(tidâl ve her hükümde adalet arar. Bu bahsi ırjh için size ha'z-‘ emsal
göstereyim.
ğ[evc He zevce arasında ahlakça mübiyenet olup da imtizaç ede-
miyerek beyinlerinde miinâferet ve münazaa [zuhuri etse ikilinin akra
baları tarafından birer hakem nasb olunur. Anlar te'lif-i zâtul-beynt
muvaffak olurlar ise fe-hihâ. Olamazlar ise ne yapmalı. Madam ki
hüsn-i imtizaç edemiyecekleri cihetle hukuk-ı zemyyete ri'âvet ve evâmir-ı
ilâhiyyeyi ifâ edemiyecekler artık talakdan başka çâre bulunur mu.
Varsınlar böyle akd-i nikâh ile bağlı oldukları hâlde çekişe - dursunlar
demek muvâfık-ı hikmet u maslahat olur mu. .Vıkâhdan başlıca bir
maksad günâhdan tevakki iken tarafeyn beyninde adavetin devamına
sebeb ittihâz oluna bilir mi ve zevç irinin olduğu takdirde kadı tarafından
ana bir sene mühlet verilir. Bu müddet zarfında yine zevcesiyle ama
edemez ise kadı tarafından tefrik olunurlar. Madam ki akd-i nikâh ile
zevcenin başı bağlanmıştır ilâ-âhtri'l-ömr koca yanında kocasız dur
sun demek muvâfık-ı hikmet olamaz ve ibâdete inhisar ile uzleti ihtiyar
eden kimse zevcesiyle musdhabeti terk etse ahyânen zevcesiyle musâhabel
eylemesi için kendisine emr olunur. Böyle tdrik-i dünyâ olan kimse hiç
olmaz ise dört gecede bir gece zevcesiyle musahabet eylemelidir. Dört
gecede bir gece zevcenin hakkıdır, Bı'l-akıs zevç eğer kesret-ı cımâ'a
mübtelâ olup da zevcesi bundan mutazarrır olsa zevcenin tâkatınden
ziyâde cima' etmemek için zevcine kadı tarafından emr olunur ve ana bir
hadd ta’yin kılınır. Bu surette zevç dahi nefsini zinadan vikaaye için
bir kan daha nikâh etmeğe mecbur olur. Lâkin pek güç bir hâle duçar
olur, ZJrâ süknâca ve elbise vü me’kûlâlca iki kanyı siyyân tutmak ve
bir gece birinin yanında yatarsa bir gece dahi öbürünün yanında yatmak
TEZÂK.tR -1 CEVDET 263
sene 1306
Riyazii’l-Atuhtâr’a takriz yolunda takdim edilmiş olan
lâyiha-i âcizi üzerine Muhtar Paşa hazretleri tarafından irsal
buyrulan 25 şevval sene 1305 tarihli lâyiha-i ccvâbiyye hakkında
ba’zı mülâhazât-ı âcizane ve kaasıranedir:
Jİâdire-i rüzgâr alan Riyâzü'l-Muhtâr’ın her tarh-ı dil-güşâsını
tedkik u ta mika bidâ'a-i fenniyyem kafi olmadığı gibi ariz 11 amik
mulâlâ’asına dahi vakit müsavi olmadığından ¡öylece bir kuj bakımı
nazar-t mutâlâ’adan imrâr ile dâne-çin-i feuâid belki mâıde-pirây-ı avdid
alarak anı takriz yolunda sahibini alkışlamak üzere bir lâyiha takdim
olunmuş ve bu lâyiha sâde-diline denilecek derece bi-tekellufâne kaleme
alınmış idi. Hâlbuki ana bir mübâhase-i hasmine ve takrize ta'rig-i
harf-girânt nazariyle bakılmış ve hâtır-ı kaasıra gelmedik ma’ndlar veril
miş olduğuna teessüf etmek lâzım gelirse de müsbet ü menfi efkâr u
efhâmtn lesidümünden nice bevârik-ı hakaayık zuhûra gelip Riyâzü’t-
Muhtir'a lâhika-ifaika alan bir lâyıha-i cevâbiyyeye nail olarak memnun
ve müteşekkir kaldım. Ma'â-mâ-fîh her türlü yanlışlığı def ’ ü ref' ipin
bervech-i ât! tahrir-i murada mecbûr oldum.
Fecir ve şafak hakkında olan suâl-i Scizânem bir suâl-i istifsar!
olup bu bâbda iti buyrulan ma'lûmâta azim teşekkürden başka bir
diyeceğimyok. Şu kadar var ki inlihây-i şafak ile ibtidây-ı fecrin beyânı
hakkında: "Ol vakit şems tahte'l-ufk bize göre on dokuz ve ekseri Avrupa
TEZÂKİR-1 CEVDET 265
bunda ise ta'kld olduğundan mu’teriz olan kimse ma'zur olur. Bu la'ktd-i
ma'neıd ise bir mühim bahsin hâil u izahına badi olmuştur, ğ^irâ ilm-i
cebrin mûcidi arablar ve mükemmili Avrupa Ular olduğu müsellemâtlan
bulunduğu hâlde evvel ne idi ne oldu, burasının bir mahalde ta'rifi görül
medi. Bu kerte kaletn-i hakaayık-rakam-ı devletleri bu rnes'eleyi güzelce
izah etmekle ana göre ¡imdi ilm-i cebrin bir tarihçesi yazılabilir. Ma'a—
mâ-fih cezir alâmeti kiitüb-i arâbiyvede - olup sonra / ve daha sonra ~V
lekline girmiş olduğunu riyâzıyyûn-ı asırdan ba'zılart tahkik e/miftir. Âlâ
mat ve işârdt-ı şâire hakkında taharrıyyatımız tamâm değildir. ) ine mad-
de-i mezkıirede: "Rub’-ı müceyyebin öklidis'in usul-i hendesen delâletiyle
ihtira' dunmuş bir âlet olduğu” muharrerdir. Hâlbuki mutâlâ'a-i âcizîye
göre hükemây-i islâmiyye ilm-i cebri ihtira've hendesese tatbik ve usul-i
müsellesâtı istikmâl ile nice dtkâayik-i riyâzıyyen istihraç ettikleri
sırada rub'-ı müceyvebi icâd eylemişlerdir, koksayalnız tısül-i hendesenin
delâleti kâfi değil idi demek isleyip tenvir-1 sened makaamında ba'zt
mahfûzâttmı tahrir edivermışdim. haldıkı anlar nice rub'-ı müceyyeb
gibi nice âldt-ı dakika-i riyâziyye icâd eylemişindir kı şimdi çoğunun adı
bile unutulmuştur. Binâen-aleyh mütekaddiminin hisâbları dakikalara
münhasır iken Uluğ Bey zlclerinde sânne lusâblan ilâve olunmuştur.
O tafsilâttan bir maksad-ı zımni dahi Mısır'da ba'z-t âsâr-ı kudemâ
bulunmak me'mûl olduğundan zât-i devletlerini taharriyyâta leşlik idi;
ve bir de Cemşid'ın Mflâh'ı zât-i âlilerime görülmesi /âzım bir eser-ı
celi! olduğundan bir kerte manzûr-t devletleri elmastın âr.yi ederek ana
dâir hayli şeyler yazmış idim. Şimdi de o arzudayım. Sızın ifâdenizden
arablar hisâb ve cebir bilmiyorlardı demek manâsı çıkıyor demedim
ve öyle bir şey hatırıma gelmedi. Bu ma'nâ nereden istihraç olundu anlaya
madım. Arablar hisâb ve hendeseyi tahsil ettikten sonra ıhıl-t cebri ıhtırd'
ettikleri sırada rub'-ı muceyyeh icâd eylemişlerdir demekten rub'-ı
müetyyebi cebrin ianesiyle icâd etmişlerdir demek ma'nâsı çıkabilir.
Başka ma'nâ çıkmaz.
Gelelimyevm lâfzının ma'nâstna. Riyâzii'I-Muhtar’ da: "Arabcayevm
lâfsıvın medlulü de nehâr ile bir teylden mürekkeb şemsin yirmi dört saatte
icra eylediği devr-i tamdan ibaret olduğu" munderic olmağla me'haztnın
beyânı rtcâ olunmuş idi. Çunki kutub-i lugaat-ı arabiyyeye müraca at
olundukla görülürki yevmin mıkdân şemsin yâhud fecr-i sâdıkın tulu un
dan gurub-ı şemse kadar olan müddettir ve ekser-i ulemâ şıkk-ı ahir
ıstılah-ı şer tdir derler, Ebu'l-Bckaa kuUiyyâtında beyân olunduğuna
göre ytvm lâfzı asl-ı lügatle ıakt-ı mutlaka mevzi'dur ; ve orfen şemsin
TF.ZAKİR-I CEVDET 267
tarda şebânrâz denilmek lâzım getir, iakat yevm gibi gün lâfzı dalıi
dılâlet-i iltizâmiyye tarikiyle geceyi müstelzim olur; ve hu ay otuz
gündür denümekde bu ayda tam otuz gun bulunur demek olur. Lâkın
delâlet-i ıItızâmiyye tarikiyle İm günlerin geceleri dahi hâtıra gelir.
Yoksa gün lâfzt ¡ebâıırûz manâsına olmak lâğım gelmez.
Eyyam-1 hicret hakkında muhaddısin ve müverrihinin rivâyâlı
pek muhteliftir, Sahih-i BuhârVde bu hususa dâir olan rivayetler Resul-i
ekrem ¡t-j hazretlerinin Kabaya tejrfleri rehi'ü'l-tvvelde
pazartesi günü olduğu ve orada üç günden on güne kadar ihtimâli olan
bir müddet ve alâ-rivâyetin on dört gece ikaamet buyurduğu be
yânından ibâret olup ol pazartesi rehi'ülevvelin kaçıncı günü olduğu
tasrih hıyrulmamıçtır. Ol gün alâ-rivâyetin rebi'ü'(-evvelin birinci giinü
idi ve alâ-rivâyetin iki gece geçmiş idi. Ihı rivayet Sahih-i Müslim'de
miindericdir ve ba’z-t muhaddısin rebi'ü'l-enelden on iki gece ıc ba’ztlan
on üç gece geçmiş idi deyip Sahih-i Buhâri ¡¡¡illilerinden Hafız bin Hacer
mâyet-i hilâlde ihtilâfa hami ile hu iki rivayetin beynim cem ıı teıflk
etmiştir; ve alâ-rivâyetin rebi'ü'l-rvvelin nısfında ve alâ-rivâyetin yedisinde
ve alâ-rivâyetin sekizinde idi. Kahâ'ya teşrifi nebevinin cuma günü ıdüği
rivayeti dahi vardır; ve ba'ztlar Kabâ'da ikaamet-i nebevinenm müddeti
dört gece, ba'zılaıyirmi iki gün idi, dediler. Resûl-i (kremin Mekke'den
hurucu dahi muhtelcfun-fihdır. İbn İshak ve Sâhib-i Megan.-i rebi-
'ü'l-evvelin birinci günü olduğunu tasrih ettiler. Anlara göre perşembe
günü çıkmış olması lâzım gelir. Hâkim ise kurucu pazartesi günü
olduğu gibi Medine'ye vusulü dahi pazartesi idüğmden rivayetler müte-
z â t i t ılır dedi.
evvelin on ikimi pazartesi günü teşriflerini beyân ile ikiıfâ edip diğer
ebhdsa taarruz etmemiştir.
Bu kadar ihlild/âtın içme dalıp da sıhhate akreb olan rivayeti
temyiz etmek hayli mujkil bir içtir. Hele eyyam u ¡uhûrun ta'yini pek
müshildir. Mahmud Felekt anı fıisdb-l ric'i ile bulmuş olduğunu tahrir
etmiç ise de lıisâb cedvelıni meydana komamıs■ Mırhüm Münecetm-baft
Tıilıir Ifendi burumla yıllarca uğrajip eğerçi tanzim ettiği cedveli
lâyiha-i mutekaddıme-i ¿ciride beyân olunduğu veçhile komisyona vermiş
ıdt. Lâkın o da hâlâ gaıbdir. Şimdi bu misillû tbhds ile uğraşmağa
hâl ti zaman müsâ'id değil. Tanımızda Tâbir Efendi gibi bir muhâsib-i
mahir de yok. Bundan ziyâde arz-ı mutalâ'aya vakit dahi musâ'ıd
değildir. Baki emr ü ferman.
Sene 1307
Kısas-ı enbiyâ’nm altıncı cildi tamâm olarak tab’ına nıübâşcret
olunmuş idi. Bu kerre yedinci cildi dahi hitâm bulmuştur.
' Bıı satırlardan sonra: “ Muhtar Paşa'dan gelen 18 salta sene 306
tarihli mcktûb ve mclfılfu buraya kayd olunacaktır” ibaresi yazılmış fakat
muktubla nıclfûfu mevcud bulunmamıştır.
Tttnkır-i C tcA l. 16
TF.ZÂKİR-t CEVDET
2W
Anıtı tab'ı hitâm bulduktan sonra yedinci cüz ünün dahi hilâl-i
ramazânda tab’ına başlandı.
Rumanya devleti tarafından fakire bir kıt’a nişan verilmiş
idi. Bu kerre ta’ likine nıiisa'âde-i scnivyeyc rızan buyrııl-
muştur.
Ümerây-i ekıâddan Muş'lu Kurd Mûsâ Bev aleyhinde
Ermeni patrikhanesinin şikâyâtı üzerine Ingiliz selâreti anın
cezalandırılmasını iltizâm etmekle bi’l-akıs taral-ı hümâyûndan
dahi ecânibiıı agrâzına hizmet yolunda lebe'asınm magdüriv-
yeti tecviz olunamadıgından Mûsâ Bey Dersaâdet’e celb ile
muhakemesinin burada icrası eınr olundu. Patrikhane ve Sefaret
[tarafından] dahi her nasıl olursa olsun Mûsâ Bey mahkûm edilsin
diyerek türlü entrikalara teşebbüs olundu. Dâima İngiliz poli
tikasının hadimi olan Sadrâzam Kâmil Paşa dahi İngiliz, el
çisinden ziyâde İngiliz olduğundan bİ2İ de bıı yola bâdım
etmek istedi. Fakir ise bi-hasebi’l-hamiyye anın zıddına gittik.
Binâen-aleyh bir kaç aydan beri azlime çalışıyordu; çâre bula
mıyordu. Muahharan Almanya tebe’asmdaıı bir şâb-ı emred
hakkında Galata’da Yoyvoda-konağı denilen karakol-lıânede
fi’l-i şeni’ icrâ olunmuş deyu bir da’vû zuhur elti. Gittikçe
kesb-i ehemmiyyet eyledi. Dersaâdet’e nakl olundu. Hey’et-i
ittihâmiyyede ittihâm kılındı. Lâkin Malıkeme-i cinâyet’de
ekseriyyctle berâat-i zimmetine karâr verildi. Bundan Almanya
sefareti şikâyet eyledi. Almanya elçisi isti’fâ edip gideceğini
beyân etti. İşte Sadrâzam bunu dahi ilkaât-ı sabıkasına ilâve
ve âdeta Zât-i şâlıâne’yi tehdid edercesine azlimizi iltizâm
etmekle Zât-i şahane dahi muvafakate mecbur olarak bu tevcî-
hâtı icrâ eyledi.
Şöyleki ramazân-ı şerifin yirmi birinci cumartesi günü uh-
de-i âcizîye mecâlis-i âliye me’mûriyyeti bi’t-tcvcîh Adliye ne
zareti Evkâf-ı hümâyûn nazırı Rızâ Paşa’ya ve E\'kaf-t hümâyûn
nezâreti Nâfi’a nâzın Zihnî Paşa’ya ve N âfi’a nezâreti Rüsûınât
nâzın Râif Paşa’ya ve Rüsûmât nezâreti Haşan Fehmi Paşa’ya
tevcih buyruldu. Yine merkum şâb-ı emred işinden dolayı
Beyoğlu mutasarrıfı Emrullah Efendi ile Şehremaneti mektûbcu-
[su ] Nâzım Bey’in becâyiş-i mc’mûriyyetleri icrâ edildi. Ferdası
pazar günü akşamı li-ecli’l-iftâr Mâbeyn-î hümâyûn’a gittim.
Ba’de’t-terâvîh huzûr-ı hümâyûna kabûl ile dâire-i mahre-
TEZAKİR-I CEVDET 375
Arîze-i hususiyyc
Mekteb-i hamidiyyc için bir muhtasar ilm-i hâl yazılıp da ba'dehû
rüşdiye sınıfı için daha mufassal risaleler te'lif olunmak jifâhen
kerâmet-efzdy-i sudur olan irâdâl-1 seniyye-i hazret-i Hilâfet-penâhi
(edb-l celilinden olmağla ba'dehû ariz u amik düjünulerek ve hükm-i
zamânm Icâbâtı gözedilerek riijdiye ve idadiye sınıfları için akaa’idden
ve ilm-i fıkhın ibâdât kısmından risâleler te'lif olunmak üzere eııvet
TEZÂKİR-l CEVDET 3«l
Diğer aıizc
Mektcb-i hamîdiyye için kaleme alınıp leffen arz-ı kuçir-ı âli-i
Hilâfel-penâhi kılınan ilm-i hâl'm tab' u temsiline müsâ’ade buyrul
duğu hâlde zarın ederim ki diğer mekâtib-i ibtidâiyyeye dahi ta'mim
olunur ve Şu hâlde bu ilrn-ı hâl'in tab’iyyesinden epeyce vâridât husule
çelir ve tab'-t Mekteb-i hamîdiyye idaresine terk olunursa imtiyazı
Mektcb-i mezkurun masârif-ı müteferrikasına medar olur. Ol bâbda emr ü
ferman velivyu l-emn-ve l-ihsâıı veii-ni'met-i bl-imtinân efendimizindir.
Takriz
Beyâna hacet yoktur ki mevzun söz söylemeğe dinlemeğe insanda
bir meyl-i tabi'i vardır. Evzân-ı tisine ise birbirine uymaz. Her lisânın
vezni kendi seciyye ve ficesine göredir, Ej'âr-ı arabiyye ve fârıiyyede
sükun ve harekece tevazün aranır ve harf-i med bir harf-i sakin itibâr
olunur. Ma'a-lıâzâ ikisinin vezinleri birbirine muvafık değildir-, vefâni
ninfenn-i aruzu ıstılâhât-ı arabiyye üzere tedvin olunmuş ise de haklkat-i
hâlde fenn-i aruz-1 arablden başka bir fenn-i müstakildir. Ammâ asl-ı
lisâh-ı türklde med yoktur. Harf-i med olan elif yâ vav alâmet-i hareke
olarak kullanılır. Vezinlerinde dahi sakine İtibâr olunmaynp ancak
karekenin sayısına itibâr kılınır.
Müessis-i Devlet-i osmâniyyt olan Sultan Osman Gazi hazretleri
asrında Türkçenin kabası alınmış ve peyda olan lisân-ı azbü'i-beyân-İ
osmântnin eş'ârında ibtidâları evzân-ı Turkiyye isti'mâl olunmuş idi.
Hattâ Osman Gazi hazretlerinin vezn-i türkl üzere kendi ulüvo-ı ef
kârını mutazammm bir güzel manzumesi vardır ki müellifin şevâhi-
dinden biri odur. Miiteahhirİn-i üdebây-i osmâniyyt ise evzân-ı fârsiyyeye
2U4 T E Z Â K İR -1 C E V D E T
Zcbf relıû
Fİ 5 Şaban rji2 A iimf.d C e v d e t 1
Son
Duan dtj 'ı misâlini ruâlen, Celâluddin Ebıi-Süfyân, Kurevj kabilesi reis
Dcvvâni tarafından yazılmış bir lerinden biri, Mu’âviyc’nin ba
eser, 85. bası, 8b.
Di:,'ifi-ı Sâth, Mrylüır İran jü r i Sâıb-i Ebü-T âhtrı’l-Mârdini, Islâm riyâ-
Tebriz i’ nm Divânı, 24, ziye ve hey’el âlımı (vrfâtı, 902)
265.
Dobruca, 17i!, 182-184, 1H7.
Ebu'l-Vefâ, Islâm riyaziye ve hey’ct
Doktor jwuUj 'j -'j , Auguıburg gazrUn
âlimi ¡vefatı, 998), 285.
muharriri, 161. Ebû Yûsuf, hanefi mezhebi imam
Dolmabağçc, Boğaziçi'nde Beşiktaş larından , Bağdad kadı’ i-kudatı,
ıh- Kabata; arasında yer, 154, 87, thg,
211, 21a. Eçmiyazin, Erivan yakınında ermeni
Dolmabağçr-sarayı, 155 katoğıkosların oturduğu manas
Doyran'h M- hmed Efendi, İstan tır, 202, 303, 203-209.
bul'da Fitili Câmi’ uıde ders Ivdhem Pasa, Mahmud.DâmâdMch-
okutan bir müderris, 9. med Ali Pasa’ mn oğlu, Refi'a
Dr ağman boğazı (Dragonsan!, Sofya’ Suhan'ın kocası, Rıkâb-ı humâ-
nın kuzcy-balısında, Nişava suyu yün’a me’mûr ferik, sonra Mec-
üzerinde sarp g e ç i t , 227. lis-i âlt-i Tanzimat âzasından,
âyândan, vezir, (vefâtı, 1886), 72,
Drama, Selanik vilâyetinde kasaba, 7 <
Edhem Pa$a, Sadrâzam Sakız’lı İb
Duhât-ı erb,a’a, arablar arasında en
rahim Edhem Pasa (1818-1893),
zeki dört kimse: Mu’âvıye,
168, 173; Sidrâzam, 170,
Amru’bni'l V s , Müşire bin Şu’ -
br, Ziyâd lı Ebih, 276. Edirne, 120, 148, 151, 173, 177,
178, 186, 190, 192, 228, 239.
Dülger-oğlıı Câtni’ i İstanbul'da Sa-
Edirne Musâlâhası, 1827-1829 osman-
rachânc tivârmda, ¡0, 12.
!ı-rus savasına son veren musâlâ-
Dutr-i Muhtar htıjiyrsi, Muhamıned ha, 220.
Tahtâvi'mn Ttmirü'l-ebjâr şer- Eflâk, 24, 27, 171.
hine yazdığı hâsive, 139. Eğrikapı’h Râsim Efendi, meşhur hat
Dmtûr, Osmanlı kavâııîn ve nizâmât tat, (Eğrikapı’lı Çelebi diye anı
mccrou'ası, 74, 100. lan Mehmed Râsim Efendi,divân
sahibi şâir ve münşidir) vefatı,
Kini - Abdillahı’ l-Hârizmî, İslâm ma 1169=1735/1756 dııdır, 129.
tematikçisi, Cebir hakkında ilk Ekrem Bey, (1846-1913) tanmmı}
defa te’ lifâtıa bulunan, 233. Türk edibi, Şûrây-i devlet âlâ
hbiı'l-Bekâ âıiiıiyyiü, Muhibbuddîn sından Rccâi-zâdc Mahmud Ek
Eyyüb Kcfevi’nin, ansiklopedik rem Bey, 314, 215.
esri 26b. Elliot, Sir Henry, İngiltere'nin tsıan-
Ebû-Bekri’s-Sıddik, Hulelay-ı râsidî- bul sefiri, 272.
nîn birincisi, 255. Emin Efendi, Mrclis-i vâlâ bas-kâlibi,
Ebû-Hanîfe, imâm a’zam, 87. (sonra aynı meclis âzâlığı. Mâliye
Ebu'r-Reyhin, İslâm âleminin en müfellisliği, Üîvâıı-ı muhâsebât
büyük âlimlerinden Binini (vc- reisliği gibi vazifelerde bulunmuş
fâlı, 1048), 265. 1868 de ölmü}tür), 69.
T E ZA K İR -I C E V D E l
^ 4
Fergâni, Abbasi halifesi Mc'mûn Fransa, 28, 70, 102, 103, 107, 109,
zarnânmria şöhret bulan vc bir ı tg, (28, 194, 195, 210, 219.
çok eserler yazan astronomi Fransa kânün-nâmest, 9 3 '
âlimi Ahmcd b. Kuseyri’l-Fcr- Fransız elçisi, Fransa’nın İstanbul
gani; (vefatı, 8401, ¿53. elçisi Mösyö Charles J issot [Al-
Feridun, İran'ın hurafe ile karışık manaeh de Cotka rSAr), 211.
eski târihindeki Vur hükümdar, Fransız konsolosu, Fransa'nın İzmir
199 ■ konsolosu Mösyö PtMissier 210.
I rr’ ıvye dâiresi, C^hrağan sarayı müş l-’ııad Efendi, Paşa, Sadrâzam Keçecı-
temilâtından olarak şehzadelere zâde Mehmed Fuad Paya (vefatı,
lahsisen inşâ edilmiş olan saray [868:, 21, 23, 24, 26-30, 41-43,
dâireleri 157. 4 3 , 4 7 , 5 9 -8 i , 64, 67-69, 70-75.
Ferrııh Efendi İsmail, Tefsir-1 ,\teıâkib 79, 80. 82, 84. 93, 94, 118,
(Hüseyin Y â'iz'in el-.V/riâAf- 123. 257-
bu't-nhyve ad! tefsirinin terrıı-
mesidir sahibi, M ^nevi’nın ye Galata, 73. 221, 274.
llini i cildi olduğu ba'zdarınea Galata Mevlevi - hanesi, Galata'da
iddi'â edilen manzumeyi Turk- Kulekapısı nâm mahalde bu
çeve çeviren Tersane anbar- lunan Mevlevi tekyesi, 17.
emini, Londra sefiri, Ijıkk-ı sâlis Galip Paya, Abdullah, Selanik valisi,
defterdarı, vefatı, 125b 1 iftarı), Evkaf nâzın, (vefatı, 1903),
13« 241. 279
Fethi Ahmcd Paşa, Radosi-zâde, Da- Gavriyel Paşa, Rumeli-i Şarki valisi
mâd (At ive Sultamın zevci), vezir, (Salname, sent 1306', s. 44
Paris vc Londra sefiri, Tophane de harekeli) 226,
müşiri, 1 irâret nazırı, (vefatı Gâvurdaki, 175.
1837: , ^8, b ı . 64. üdftlü'l-bnân, Cevdet Paşa’mn Ş,i-
Fetva-hâne, hetvâ-emâneti, i j . fijte-i ibni Hâcıb üzerine talebelik
Tılâhat-ı nabutme, Îbni-Yahşiyye'mn zamanında yazdığı ta’ likattan
murekkeb risale, 7.
yazdığı ve Survânıcedeıı tercüme
Ctltnbtıİ Burhâm, mantıkin burhan
ettiği i d d i a m d a bulu nduğu eser
bahsi üzerine Gelenbevî İsmail
httıîbu füdkatı'TMir ve*s-sagir
Efendi’nin vardığı risale, 12.
25 3 * Gelenbevî İsmail Efendi, matematik
Filibe, Rumeh-ı Şarkî vilâyetinin
vc mantık âlimi, (1730-1790),
merkezi, 148 226, 227.
23 4 -
Fılortin ( Cç' j ), T u n a üzerinde Gerdan-kıran Ömer Efendi, Rumeli
V id in 'in kuzeyinde koy, (metinde pâychılerindcn Giımüşhâne'li ö -
yanlış olara k Florina ( ) ıııer Hulusi Efendi, Şehzadeler
Şeklinde), 1B9. hocası, bir ara Mecelle cem’iy-
Fir'avn, Eski M ısır hukümdarlarıııuı veti reisi, (vefalı, 1875), 96.
ıınvâm, 234 Girid, 233, 275, 279.
Fırka-t islâhiyyc, Konan dağlarında Girid'li Hoca, katar şeyhlerinden ve
İslâhat yapmak üzere Derviş Fâtih ders-i âmlarından Ciridi
Paşa ile Cevdet Efendi idaresinde Süleyman F.fcndi, (asnnın büyük
gönderilen kuvvet, 83, 205. bir âlimi olup Fâtih Cimi'inde
ag(i TEZAKİR'1 CEVDET
135, 130-13*, 139, >4 '- Ma . İblidâiye, N’tır-ı Osmâni Câmi’i cıva
153-155, 158-160, 170; Sadrâ lımda sıbyin mekteblerine nu
zam, 133; mune olarak açılan mrkteb, 136,
Husni Bey, yâverân-ı Hazrct-i fchti- Ignaıief. Rusya’ nın İstanbul sefiri
yârîdrn, binbaşı sonra kayma Général Comte Nikola Pavloviç
kam, fdaha sonra mirlivalığa Ignaticf, 146, 147; Rus elçisi,
kadar yükselmiş, Mrşrntıyyet’in 151 1G1, 169.
ilânından sonra menküb olmuş İmâm-ı a’zam, Ehü-Hanife, 250.
tur), 2 tt, 3 1 * İmâm Mâlik, 88.
Hu-snı Pasa, Hüseyin. Zaptiye musiri İmâm Şâfi’ i, 87
Mora’da Sultan ç ıfrl ıg t nâzın tmâm Şerefuddin Mes’ ûdi, matema
Mchmed Ffendi’nin oğlu, vali tik âlimi. 254.
liklerdi* bulunmuştur, dîvân sa Iıııâm-zâde F.s’ad Efendi, en değerli
hibi şâirdir, vefatı 1877 dedir, müderrislerden ve sudürdan,
133. (vefatı, 1850). 8, 10.
Hüsrcv Pasa, Koca, Sadrâzam, (vefalı İmru’u’l-Kays, câhiliye devri arab
1855 dedir). 33o. şâirlerinin en büyüklerinden,
Mu'allekâl-ı seba’dan birinin sa
Ibnı Kemâl, Osmanlı âtım ve mü hibi, 223.
verrihi, Şeyhülislâm (1468-1534), tneil’-i Ttıiıanna havarilrrden Yuhan-
‘ 39 na’mn yazdığı Incil, 282.
lbııi Abbâs, Hazret Peygamber’ in İngiliz elçisi ([876 da), Sir Henry
amcası Abbas’ ın oğlu Abdullah, Elliot, 154.
268, 3-7,
İngiliz elçisi (1881 de), Mösyö Ge
orge Gcrschen, 214.
lbııi Abllilmelik, l’ mevî Halifesi \ e-
İngiliz elçisi, {1890 da) Sir William
lid ıbni Abdilmetik, 86.
Withe, 214,
t biri Haldun, tanınmış arab tarihçisi,
İngiltere, ¡02, 103, 107, 108, 219, 227.
239. 368. Ingiltere Kraliçesi, Viktoria, 227.
İhın Haldun Zercrmesr, 80. İpek böceği risalesi (bk. Ta’ lim-nâme-1
Ibni Havyam, meşhur İran sairi, 30, lıarir), 65.
** 5 - İrâk-ı arab, 253.
Ibni Ishak, .Siyer sâlııbi Ebü-Abdiltah Iran, 199, 201, 203.
Muhammed b. Ishak, 248. İran sahi, Nâsırüddın Şâh, 119.
Ibni Siııâ, tanınmış İslâm âlimi, 239. Isâ, peygamber, 113 , 164, 167, 240,
Ibni Vahşiyyc, Filâhat-ı nabalıyye mü 241, 247.
ellifi, 253. Isağoci, mantıkdan ki(âb-ı Furlürius
Ibni Yemin, Emir Fahruddın Mah- ( Porphyrios)'ıın muhtasan, ta-
mud, İrin şâiri, Mukatla’âl sa savvurât’ın mebâdîsi olan kul-
hibi, 225. liyât-ı hanıs bahisleri, (hagoci
İbrahim, Peygamber, 243, 247. önce bu bahislerin ismi olduğu
İbrahim Paşa Câmi’ i, İstanbul’da hâlde sonra butun manlık’a
Şchiâde Câmi’i civarında Ncv- alem olmuştur), 64.
şchır’ti İbrahim Pasa tarafından Ishak Bey, İstanbul vapıır-ı hümâ
yaptırılan câmi'i, 8. yûnu tabibi, 211.
300 TE/AKİK-1 CEVDET
Meçva {r_y^f Melschwa, Die Volker Mckteb-i hukuk, 197, 214, 215;
des asmanınken Reiches, A. Riıter Hukuk mektebi, 196,
zur Helle von Samo. Wien, Mckteb-ı mülkiyye-i şahane, m ı, 122,
1877, 5. 47), Yatıya vilâyetinin 197
merke! karasunla nahiye mer Mekteb-t Sultanî, Galata-sarayı'nda
Sultan Abdulazîz 2.i mâlımda
kezi Mctsovo (Meçova) kasabası,
açılan lise derecesindeki mekteb,
133 - 172, 19G.
Medhal-i kaıâ'id, Cevdet Paşa'nm
Mekteb-i tıbbiyyc, 100: (bk. Tıbbiy-
Mckâtib-i rüşdiyycde okunmak
yc-ı mulkiyye).
üzere yazdığı risale, 45.
Mcmlckeleyıt, Eflâk ve Boğdatı, 24,
Medine-i münevvere, 116, 129, 22j
28, 29, ¡71. 184.
256, 268.
Me’mûıı, Abbasî halifesi, 87.
Medrese-i Hamidiyye, İstanbul’da Mcmâiik-i osmâııiyye, Mcmâiik-i
Bağçckapı'daki Abdulhamid I tııahrûse, 37, go, 109, 138.
Medresesi, 6. Mcııçtkof, Rusya tarafından 1832
Mehd i ulyâ, Stılıan Abdülâziz’ in an senevinde fevkalâde elçi olarak
nesi Pertev-Niy.il Valide Sultan İstanbul’a gönder»'en Amiral
121. Erince Aleksandre Sergieviç
Mehdi, Abbasi Halifesi, 37. Menşikof, 64.
Mclıtned, Sultan Abdülazfz’ in katili Mersin, 174
olmakla zanlı bekçi, 213. Mesih, Hazret-i İsa, 32.
Mehmed Bey, Mektcb-i lıarbtyye Mesnevi, Hazret-i Mevlânâ’nın meş
müdiri 126. hur eseri, 13, 17, 228-231, 233-
Mehmed Ali Bey, Rehber-1 tâlıbân-ı ■ 236.
Mecelle müellifi, 273. Meşihat, Şeyhülislâmlık, it, 79, 82,
Mehmed Ali Paya, Dâmâd, Kapu- 95, 96, 123, 246, 238.
dân-ı derya, Sadrâzam, Adile Meln-i metin, llm-i fıkh’ııı mu’âmelât
Sultan’ ın zevci, (vefatı, 1868:, kısmına âiı olmak üzere herkesin
63, 64, 66, 67, 69, 72, 220. anlayabileceği bir ifâde ile lıazır-
Mehmed Celâlüddin, hattat, vefatı, lanmağa başlanan ve bitirileme
1829 (Habib, Hal ve Hatldtdn, yen eser, 73.
İstanbul, 1305 s. 166 da Mah Mevkib-i hümâyûn askeri, osmanlı-
mud Celâlüddin), 129. rus savaşı sırasında Pây-ı taht
Mekâıib-Î umûmiyye nezâreti, 37. muhafazası için, İstanbul’un 20-
Mekke hacılığı, yunanlı bir hekimin 40 yaşlan arasındaki ahâlisinden
yazdığı risale, 281. teşkil olunan ve Dâhiliye nazırı
Mekke-i Mükcrrcme, 86, 19g, 248, Cevdet Paşa’ nın nezâretinde bu
*55 . 359^ 264. lunan yardımcı asker, 172, ¡73.
Mekkî-zâde Âsim, (Mustafa) Efendi, Mevlânâ Celâlüddin Rûm î, 230-234
Şeyhülislâm, (vefatı, 1848), 18. (bk. Celâlüddin Rûmî).
Mekteb-i hamidiyye, Sultan Abdul- Moorsom, gemilerin istîlâb hacmini
hamid II tarafından Bcşiklaş'da la’yîn için bir metod bulan İngi
le’sis edilen mekteb, 280, 281 liz mühendisi Mcıorson
Mektcb-i harbiyye-î şâhâne, 4, ıG, veyâ Moorsom, Raftport . . . .de
>54» ' 59- de la Comrnıssian intemalianale pour
İN D E K S 305
M u ih a f-ı ¡eti/, iumn-l kerim , 12B, Nâmık Paşa, Mchmed, elçilik valilik,
ıag. ordu müşirliği, nazırlık, seras
Mustafa Reşid Bey, şâir, edib, jVu- kerlik, Şüriy-ı devlet reisliği gibi
müne-i infâ müellifi (notta), ¿ 2 2 , buşuk marısıbtarda bulunan Şey-
224- hulvuzcrâ, (vefalı, 1892), 134,
Mıuurus Paşa, osmanlı ricalinden 188-190.
v e âlândan vezir, Londra bııyuk A un u Hali d Şeyh Bahauddin Amülî'-
elçisi Kosıâkı Mıuurus Paşa nin tasavvufdan eseri, 78.
(vefatı, 1891), 169. Narda, Yaııya vilâyetinin Prevcze
Muş’lu Kurd M usa Bcv, Kurd Bey sancağı dâhilinde, aynı isimdeki
lerinden, 234. su üzerinde kasaba (Arla, Amb-
M u la ıre t, Sa’duddîn Teftâzuni’nin, rakıya), 68.
ma'Ani ilminden t t - M u lm ıe ! a le 'l- Nâsırtıddîn, Kaçar sülalesinden trân
Ttİhİs adlı eseri, 8, 10. şâhı (kaili, 1896), 199.
Müellif, (iâmûi müellifi Eirûzâbâdi, Nâsruddîn Hoca, fıkralarıyle meşhur
267. halk lılosufu, 5.
Muhtedi (Bı’tiâh Muhammedj Abba Nasûh Efendi, pek çok talebe yetiş
si halifesi), 87. tirmiş Mekke payesine kadar
Mülukû, İmâm İbrahim Hatebi’nın ruıbe almış doksan yaşını geç-
furû’-ı hanefiyyeden Multeka’l- gın olarak 1890 da vefat elmiş
ıbhuT adlı eseri, 4. Uşşak'lı müderris ve ders-i 5 m,
Muneccim-başı Efendi, Hacı Ahmed (ayan reisi Muştala Asım Efcn-
Tâhir Efendi, sudûrdaıı, riya di’nin babası) 9, 11.
ziye ve hey’el âlimi, Mcclis-i Nazif Efendi, Paşa, Ahmed, Mâliye
ma’ârif reis-i sânısı 112, 116, nâzın, (vefalı, 1903) 278.
269, Nâzım Bey, Şehremaneti mrktûbcusu,
Müncccim-başı, «¡inanlı âlim ve mü 274.
verrihi, Sahâıfu'l-ahbâr J i Vekâı'i'i Necib Bey, binbaşı, Sultan Abdulaziz
a 'ifa müellifi Şeyh Ahmed Dede vak’asında katil yardımcısı ola
Efendi, (vefatı, 1702), 239. rak zan altında bulunanlardan,
Münif Paya, Ma’ârif nâzın Melımed 210, 213.
Tâhir Münif Paya, (vefatı, 19 10), Necib Paşa, Muhcndıshint'den mc'-
zun Belçika'da ilkınâl-i tahsil
'96. 2441 278-
Münir Paya, Dâhiliye nâzın, (Bursa etmiş ferik, (Mösyö Necib Paşa)
valisi iken 1897 de velât eden 186.
Ahmed Münir Paya), 244, 278. Nedim, meşhur şâir, 239.
Ncf’ i meşhur şâir, 223.
Nahifi, Mesnevî’yi nazmen tercü Nrş'et Efendi, 1B54 de vefat eden
me eden Şıkk-ı sâni defterdarı, Mcclis-i muhâsebe reisi, ülâ rüt
Şâir Süleyman Nahifi Efendi besi ashabından Neş’ct Efendi
(vefâtı, 1738), 229, 231, olabilir ( Sicill-i 01mân/, IV, 55S;
Nailî Bey, Vak’ a-nüvis, Takvim- Sâlntimt 1269, s. 50 ), 68.
hâne nâzın, Meclis-i vâlâ âza Nıtâyicü'l-eJkâT usul-i fıkk’dan Menâ-
sından, Akif Paşa-zâdc Mchmcd ti'l-tmir' a Azmi’zâdc H â ld i’*
Nâilî Bey (vefâtı, 1271), 72, nin haşiyesi, 8.
İN D E K S 307
Sadâret, 23, 25, 38, 61, 63, 69. 74, ıztloMr Dahiliye kâtibi, lilâ ev
82, 122-125, !3°! ' 45 - 147 , 153- veli, vefâtı, 1895, {Sinil-i onr.âni.
154, 159, 168, 194,216, 257, 279, IH, ¡85, v.d.) 80.
283, Sâib Efendi \hmed, /abtiye meclisi
Sâdık Paşa, Mehmed, Tuna valisi. baş-kâıibi, Aon rı Halın) müter
Mâliye nâzın, Başvekil, (vefalı, cimi, vefatı, 1846), 78.
¡901) 94, 124. 133, 134, 182. Said Beyefendi. Kemâl Pilfa-zâde,
Sadrüddtn Konevi, buvtık tıırk mu osmanlı mıılıarrirlerinden ve ıi-
tasavvıf ve âlimi (vefalı, 1272), câldeıı, (vefatı, 1921i, 237.
230.
-Said Paya, Mehmed, Başvekil, Sad
Sa'dullah Beyefendi, Paşa, Ma’ârif-ı râzam, Âyân reisi (vefâtı, 1914),
umûmiyyr nezâreti müsteşarı, ¡94, 19ü, 215, 21I).
Defter-i hâkânî nâzın, Mâbeyn-i S.ıîd Paşa, Sülcymûıüyc'lı Iluııılan-
hümâyûn baş-kâıibı \ ivana sefi zâde, mîrimirân Hüseyin Paşa
ri, (Muft.i-zâdc Es’ad Muhlis I’a- nın, oğlu Hâriciye tıâzırı, Şurây-i
şa’ mn oğlu, vefatı ıBgo'datlır), devlet reisi), 244, 279.
126, 133, 152, 137. ıbo, 21b, 218. Said Paşa, Dâmâd-ı sebrıvâri, M.in
Sa'düddin Efendi, Sevyid Mehıned, sime Seraskeri, Kopudân-ı derya,
Şeyhülislâm (vefatı, 1866), 79. (Milırümâlı Sultan’ ııı zevci,
Safveı Efendi. Paşa, Melınıed Fls’ad, vefâtı, 1868 dedir), 1 ,, 23.
Mâbeyn-i hümâyûn ikinci kâtibi. Said Paşa, Mekteb-i balıriyye hoca
Hâriciye nâzın, Paris sefiri. larından, yedi sene IngiltcrcMc
Sadrâzam (vefalı, 1883), 72, 130, tahsil görmüş matematikçi, An
146, 154, 169, kara, Konş'a, Kastamonu, Hateb
Safvet Efendi, Mustafa, Tersane ruz- vâliklerinde, R.ısudh ine mudi! li
nâmçecısi, Karatttine ikinci kâti finde bulunmuş müşir, 126,208.
bi şâir (vefatı, 1869), 13. Sâik-ı Şâdi, Fuad ve Cevdet Elenti i’-
Safvet Paya, osmanlı-rus seferinde İrrin Mısır’a gittikler 1 firkateyn
liva kumandanı, 188-190. vapLir-ı hümâyûn, 59.
Sâhib Efendi, Pirî-zâdc Mehmed, Salim, Mirzâ-zâde, kazasker, bir
Şeyhülislâm, Muhaddinti-i îkni- şu’ai'â tezkeresi müellifi, şâir, 76.
Haldun mütercimi, şâir (vefalı, Sâlim Paşa, 93 harbi başladığı sırada
174®)» 79 - Tuna ordusu birinci piyade fır
Sâhib-ı Megâzi, Vâkidî, 268. ka kumandanı mirliva, 191.
Sahih-i Buhari, İmam Buharı in ha Saltanai-ı osmâniyye, 371.
dis mccmû'ası 248. Saltanat-ı seııiyse. 47, 50, ;,6, 63,
Sahih-i Müslim, İmâm Müslim'in ha 8ı, 92, 176, 178, 184, 213, 219,
dis mecmü'ası 248. 220, 270.
Sami, Vak’a-nuvîs ve şâir, Arpa
Sahn-ı Semân, Fâtih Sultan Melı-
cın in ı-zâde Mustafa Sâmî Bey,
med’in İstanbul’da le’sîs ettiği (vefatı, 1146 — 1733/1734), 76,
medrese, Mcdâris-i scmâmye, 8 223.
Sâib, on yedinci asrın büyük İran •Samsun, 235.
îâiri, 30, 44.
Saraçhane, İstanbul’da semt, to.
Sâib Bey, Mektûbî-i Hâriciye mu Sarây-ı hümâyûn, 90, 91, 146, 154,
avini {Sdlnamt, ¡278, s, 50), ' 55 . ' 5 7 . 159 . 2 ' 4 -
İN D E K S 3"
0 0 0 2 1 1 6