You are on page 1of 328

Birinci baskı : 1967

ikinci baskı : 1986


Oçüncü baskı: ıggı
A T A T Ü R K K Ü L T Ü R , D İL V E T A R İH Y Ü K S E K K U R U M U
T Ü R K T A R İ H K U R U M U Y A Y I N L A R I
II. Dizi - Sa. 17”

CEVDET PAŞA

TEZÂKİR
40 — T etim m e

YAYIN LAYAN

O rd . Prof. C A V Î D BAYSU N

3. baskı

T Ü R K T A R İ H K U R U M U B A S I M E V İ ANKARA
19 9 1
06S105

ISBN 975-16-0373-0 TK.


ISB N 975-16-0377-3
içindekiler

T ezk İre N o . 40

Müellifin hâl tercümesi, ccdâdı, Lofça’daki muhiti. —


Tahsili ve ilk hocaları. — İstanbul’a gidişi. Bir medrese
talebesi nasıl yaşar, nasıl okur, nasıl yetişir?. — Papas-oğlu
medresesinde hücre. — Hamîdiye medresesi. — Fâtih med­
resesi.— İstanbul’da ileri gelen büyük müderrisler.— T a ­
lebelik âlemi. — Murad Molla dergâhı ve Şeyh Mehmed Mu-
rad Efendi. — Darü'l-Mesnevi. — Şâir Fehim Efendi konağı.—
Tarîk-i k azâ .— Reşid Paşa sadrâzam. — Arif Hikmet Beye­
fendi şeyhülislâm, — Cevdet Efendi’nin her ikisine yazdığı ka­
sidelerden parçalar. — Bâ-ibtidây-i hâriç İstanbul rüüsu. —
Medrese ve Tekyeden Devlet ricali muhitine. — Ibtidây-İ hâ-
ricden tafra ile hareket-i hârice, Ta'Umnâmc-i harı* tercümesine
dibace. — Rumeli’ye seyâlıac. — Bükreş. — Macar ihtilâli. —
Mülteciler mes’elesi — Reşid Faşa’nırt siyâseti. — Avrupa'da
Türkiye lehinde büyük cereyan.— Fuad Efendi’nin Petersburg’a
gönderilmesi. — Fuad Efendi’ye bahâriye. — Baltalimanı çayı­
rında bir gezintinin ilhâmiyle Reşid Paşa sitayişinde bahâriye.—
Arif Hikmet Bcyefcndi’yc bahâriye. — Meclis-i ma’ârif. —- Sıb-
yân ve Ruşdiye mektebleri ile Dârü'l-fünûn için hazırlıklar. —
Kemâl F.fendi’nin gayreti. — Dârü’ l-ma’ârif. — Vehbi Molla'-
nın yolsuz hareketleri. — Cevdet Efendi’ nin Dâru’ l-mu’allimîn
mudirliği inzinıâmiyle Mcclis-i ma'ârif-i umûmiyye âzâlığına
ta’yîni.— Alüsî-zâde Mahmud Efendi.— Fuad Efendi ile Cevdet
Efendi Bursa’da. — Teferrüc mesiresinde müşterek gazel. —
Cevdet Efendi'nin Arif Hikmet Beyefendi'ye naziresi. — Başka
bir gazeli. — Kavâ’ id-i Osmâniyye. — Şirket-i hayriyye. — F.n-
cünıen-i diniş. — Bu Encümen için hazırlanan beyân-nâme.—
Cevdet Efendi’nin yazdığı hitâbe. — Sultan Abdülmecid’ in hâ­
zır bulunduğu açılış merasiminde Reşid Paşa’nın irâd ettiği nu­
tuk, — Encümen’de verilen kararlar. — Cevdet Efendi ba’zı
mes’elelerin halli için Mısır’a giden Fuad Efendi’ye refakat edi­
yor. — Mısır’dan gazel. — Seyahatin neticeleri. — Reşid Pa-
şa’ nın Sadâret’den azli.— Alî Paşa Sadrâzam, Fuad Efendi Hâ­
riciye nâzın. — Vükelâ arasında gerginlik. — Ali, Fuad ve
Rüşdi Paşa’lann Reşid Paşa’ya karşı birleşmeleri. —- Cevdet
Efendi’nin iki taraf arasındaki müşkil durumu.— Pâdişâh’ın Ba­
bIâli’de Cevdet Efendi’ye iltifat göstermesi. — Cevdet Efendi’­
nin eskisinden ziyâde İtibâr kazanması. — Kapudân-ı derya
VI TEZAKIR-1 CEVDET

M ehm ed A li Paşa’nın Sadâreti. — S a rr a f M ıgırd iç. — Reşid


Paşa adam larından bir haylisinin sû’-i isti'm a lle ri.— Prens M en-
şikof. — Fuad Efendi’nin H â riciye’den azli ve Sâdık R i f ’a t Pa-
şa’nın ta’yîni. — C evdet Efendi  lî Paşa’ya A r a b î ve m antık
okutuyor. — G irid ’li M ustafa Paşa Sadrâzam , R eşid Paşa H â ri­
ciye nâzın. — Â lî Paşa İzm ir vâlisi. — Â lî Paşa’nın C evdet
Efendi’ye mektûbu. — Rusya ile harb b elirtileri ve devlet adam -
lanm n düşünceleri. — Reşid Paşa aleyhine softaların a ya k la n ­
ması ve Sultan A bd ülm ecid’in metaneti. — C evdet Efendi ta r a ­
fından gösterilen gayret. — D âm âd M ehm ed A li Paşa ile Şey­
hülislâm A r if Efendi arasında zıddiyyet. — K ırım m uhârebesi.—
Yunanlıların hudûdu tecâvüzü. — Fuad E fen d i’nin m e’m ûriy-
yet-i mahsûsa ile Yunanistan hudûduna gönderilm esi ve askeri
başarılar kazanması. — Fuad E fendi’den C evd et E fendi’ye mek-
tûb. — K ıb rıs’lı M ehm ed P aşa’nın kayın ı Besim Beyefendi. —
Reşid Paşa tarafından K ıb rıslı’nın S ad â ret’e sevk edilm esi, fakat
üm îd edilen neticenin alınam am ası.— R eşid Paşa’nın K ü çü k su ’da
Cevdet Efendi ile sohbeti. — C evdet Efendi Reşid Paşa’nın mah-
rem-i esran. — K ıb rıslı’nın M ütercim R ü şd i Paşa’ya a d âv eti.—
 lî Paşa’nın Bursa’dan C evdet E fen d i’ye m ektûbu. — C evdet
Efendi G alata mollası. — Reşid P aşa’ya Sadâret. — Cevdet
Efendi’ye M ekke pâyesi ve M eclis-i T a n zîm â t âzâlığı. — Ham-
mer tarafından yazılan takririni tercümesi. — R u sçuk’ lu A li Fet­
hi Efendi’nin tabakât-ı arza d â ir arabcadan çevird iği esere ta k­
riz. — Fatin Tezkiresine takrîz. i— Rüşdi E fendi’nin elif-ba risâ-
Usi'ne takrîz. — Ç am iç Ohannes E fen d i’nin çevird iği Kitâb-ı
mantık'a takrîz. — Sâib Efendi’nin Nân u Halvâ tercüm esine ta k­
rîz. — H acı Destan-zâde H acı A bd ullah E fendi’nin Redd-i nasâ-
râ risalesine takrîz. — C evdet E fendi’nin Ibni Haldun mukad­
dimesi tercümesine devâmı. — Sadrâzam olduğu hâlde R u m eli
teftişine m e’m û ro lan K ıb nslı M ehm ed Paşa ile C evd et E fen d i’­
nin yola çıkışı. — Dönüşte C evd et E fend i’ye İstanbul pâyesi. —
Fuad Paşa’ nın tebrik mektûbu. — Y u s u f K â m il Paşa’nın m ek­
tûbu. — İstanbul pâyelilere ikinci rütbeden M ecîd î nişanı v e r il­
mesi ve bunun için Cevdet Efendi kalem iyle yazdan arîze-i te­
şekkürün sûreti. — Sultan A b d ü lm ecîd ’in vefatı. — Sultan A b-
dülaziz’in Cevdet Efendi’ye teveccüh gösterm esi.— M eclis-i T a n ­
zim it’ın ilgâsı. — C evdet Efendi’ye M eclis-i v âlâ âzâbğı te v ci­
hi.— A nadolu ve R um eli’ye müfettişler gönderilm esi. — Z iyâ
Bey*in azli ve Bosna müfettişliğine C evd et E fen d i’nin ta ’ y în i.—
Anadolu kazaskerliği ve İkinci rütbeden O sm ânî N işanı.— Fır-
ka-i islâhiyve. — Meclis-i hazâin âzâlığı. — T eb d îl-i ta rîk, ka-
zaskerlikden vezârete. — C evdet Paşa H aleb vâlisi. — M idh at
Paşa Şûrây-i devlet reisi. — Cevdet Paşa D ivân -ı ahkâm -ı ad-
liyye reîsL — T ebdilen birinci rütbeden O sm ânî Nişânı. — D î­
İÇİNDEKİLER V II

vân-ı ahkâm -ı odliyye riyasetinin nezârete ta h v ili — Celâleddin


D e v v â n î’nin D ef*-i mezâlim risalesi’ ni tercüm e suretiyle Cevdet
Paşa’nın îrâ d ettiği malAâle. — C evd et Paşa’nın H arem i tara­
fın d an V a lid e Sultan’ın K â tib K a lfa sı’na mektûb. — Teşekkür-
nâme. — V a lid e S u lta n ’a ariza. — V ü k e lâ arasındaki münâse-
bât. — R u m eli dem ir-yolu. — C e v d e t Paşa’nın N â fi’a nâzın
D avu d Paşa tarafından getirilen m ukavele mtlsevvedesinin b a ’zı
n oktalarına îtirâzı. — Fransız sefiri M ösyö B ou rle’nin T ü rk iy e ’­
de Fransız kânûnlarının ta tb iki yolu n da gayreti. — C evdet Pa-
şa’nın m uhalefeti ve M ecelle-i ahkâm -ı ad liy y e’nin te ’lifiy le meş­
gul olması. — C evd et Paşa A d liy c ’den infisâl e d iy o r.— A lî Paşa’-
nın hastalığı. — C e v d e t Paşa’ ya teveccüh göstermesi ve onu Şû-
rây-i d evlet âzâlığın a ve T a n zîm â t dâiresi riyâsetine ta ’yin ettir­
m esi.— M ecelle cem ’iy y e ti’nin M eşih at dâiresine nakl edilm esi.—
G erdan -kıran Ö m er E fendi M ecelle ccm ’iyyeti reisi. — Küâbü’ l-
vedîa. — C e vd e t Paşa M ecelle ccm ’iyyeti reisliğine getiriliyor.—
Kilâbül-emânât. — Â li Paşa’nın vefâti. — M ah m u d Nedim
Paşa. — İslâhat için lâyih a. — Süveyş kanalı. — M ıkdâr-ı is-
t i ’âb hakkında lâ yih a . — Takaimül edvâı\ — ao cum âdeti-ûlâ
1086 tarih li ferm an. — T ak v im in islâhı için toplanan komisyon
tarafın dan hazırlanan m azbata. — M ekteh-i h arh iyye m u a l­
lim lerinden M ira lay Süleym an Beytin Mebâm’ l-infâ a dlı b ir eser
yazm ası. — C e vd e t P aşa’nın Ta’ dil-i Mebâni’l-infâ a d lı eseri. —
H oca Bogos T iry â k i-o ğ lu ’ nun A uguste M ich clot’dan tercüm e
ettiği kozm oğrafya kitabına takriz. — Ş irvân i A h m cd H am di
E fendi’nin Makâmâl-1 Harîri tercüm esine takriz. — C evd et Paşa
M araş valisi. — M id h a t Paşa Sadrâzam . — V a lid e S u lta n ’a
tezkire. — A y n ı kim seye d iğer tezkire. — C evd et Paşa E v k a f
n âzın . — S a k ız’lı Es’ad Paşa Sadrâzam . — Ş irvân î-zâde Rüşdi
Paşa Sadrâzam . — C e vd e t Paşa m a ’â r if nâzın. — Sultan Ab-
dü laziz’ in hal’i için tasavvur.— Ş irvân î-zâd e’nin tereddüd ve te-
levvünü. — Y u s u f K â m il Paşa bu işe kanşm akdan müstenkif.—
T ertib in başarı ile netîcelenm iyeceği anlaşılıyor. — Ş irvâ n î-zâ ­
de gözden düşüyor. — M a ’â r if işleri. — C evd et Paşa’nın yazdığı
ders kitabları. — V a lid e S u ltan ’dan cevâben tezkire. — M us-
haf-ı şerîpirı ta b ’ı hususunda ilân. — A tâ B ey’in Enderun târihi
için takriz. — Hüseyin A v n i Paşa’nın Sadâreti. — C evd et Paşa
Ş ûrây-i devlet reis m u ’â v in i.— C evd et P a şa Y a n y a vâlisi. Y an -
y a ’dan, Y u s u f K â m il Paşa m ensûbu M ah m u d Beyefendi’ye m ek­
tûb. — Risâlelü'l-vefâ. — D efter-i h â k â n î’den gelen tezkire. —
M ecelle cem ’iy y e ti âzâsından H ilm i E fen d i’ye C evd et Paşa’nın
m ektûbu. — D cfter-i h â lâ n ı nezâretine cevâben tah rîrât. —
D cfter-i h âkânî nezâretine mektûb. — H üseyin A v n î Paşa’nın
S adâret’den azli. — Es’ad Paşa ikinci defâ Sadrâzam . — C e v ­
det Paşa M a ’â r if nâzın . — Parga ahâlîsi ile a râzî m utasarrıflan
VIII TEZÂKİR-Î CEVDET

arasında ihtilâf. — Şûrây-i devlet riyâsetine tezkire. — M ahm ud


Nedim Paşa’nın ikinci Sadâreti. — C evd et Paşa A d liy e n â z ın .—
Rus sefiri Ign a tie fin M ah m u d Nedim Paşa Üzerindeki bü yük
nüfûzu. — Konsolid mes’elesi. — F â’izlerin y arıy a in d irilm esi.—
Bu operasyondan kazananlar, za ra r görenler. — Igııatief hem
bUyük b ir m eblâğ kazanıyor, hem siyâsetinde b ir başan elde
ediyor. — A v ru p a ’da husûle gelen fenâ te ’s îr le r ............................. 4 -14 7

B A k Îy y e -1 T e z k İr e -I E r b a ’ în

H en ek ’de kâin N evesin’de çıkan isyân. — Bosna vâlisi D e r­


viş Paşa tarafından lüzûm gösterilen tedb irlere Hüseyin A vn i
Paşa'nın önem verm em esi halefi Es’ad Paşa da kulak asmaması
ueişin büyüm esi.— P o p Jarko Sırbistan’dan geldiği gibi isyân be­
lirtileri de artıyor.— M ah m u d Nedim Paşa yap acağı istikrâzlarda
mukrizlere em niyet verm ek için bütün güm rükleri bir şirket-i sar-
râfiyyeye teslim etm ek istiyor.— C evd et Paşa R u m eli teftişine me'
m ur - Süleyman Paşa’nın Târih-i âlem adlı eseri hakkında C evdet
Paşa tarafından yazılan iki m ektûb.— A d liy e nâzırlığın dan Sûriye
valiliğine. — D evlet ricâlinin tu tu m lan . — T a lcb c-i ulûm un kı-
yâmı. — M ahm ud Nedim Paşa’yı öldürm ek üzere B â b ıâ li’ye y ü ­
rüyüş. — M ahm ud Nedim Paşa azli ve dâireden kaçışı. — R üş-
di Paşa Sadrâzam . — Haşan H ayru llah E fend i Şeyhülislâm . —
Hüseyin A v n i Paşa Serasker. — Sultan A b d ü la z iz ’in h a l’i. —
M urad E fendi’nin iclâsı. — Sultan A b d ü la z iz ’in vefatı. — H ü ­
seyin A v n i Paşa’nın anlatdıkları. — Ç erkeş Haşan v a k ’ası. —
Boğaz vapurunda Cevdet Paşa ile H â riciye teşrifatçısı K âm il
Bey arasında b ir muhavere. — Sultan M u r a d ’ın tahttan in d iri­
lerek Şehzâde A bd ülh am id E fendi’nin iclâsı. — A lm a n y a ’da
müslüman olan birinin m ektûbuna C e vd e t Paşa’nın cevâbı. —
M idhat Paşa’ nın Sadâret’e getirilmesi. — K â n û n -ı esâsi. — Bu
yüzden C evdet ve M idhat Paşa’la r arasında ihtilâf. — İstanbul
konferansı. — Kanûn-ı esâsinin ilânı. — Edhem Paşa S ad râ ­
zam. — C evdet Paşa D âhiliye n âzın . — R u sya ile ih tilâ f ve bu ­
nun sebebleri. — K arad ağ ile anlaşm azlık hali olunurken sû-
ret-i hallin Meclis-i m eb’ûsân tarafından redd edilmesi. — R usya
îm p a ra to n ı’nun Bâbıâli ile anlaşm a isteği. — L ondra sefiri M u-
surus Paşa’nın telgrafı. — R e d ifv e D âm âd M ah m u d Paşa’ların
fikri. — Ordunun durumu. — Cevdet Paşa’ ya göre harbin so­
rumluları. — M eclis-i vükelâda R e d if Paşa’nın yap tığı g a f . _
Rus ordusunun T u rla ’yı geçmesi. — Pay-i taht m uhâfazası için
M evkib-i hümâyûn askeri teşkil ediliyor. — İsta n b u l’dan u zak­
laştırılmak istenen Cevdet Paşa Sûriye vâlisi. — Abdüsscttâr
Efendi’nin M ecelle’ye dâir b ir eserine takriz. — K ozan -oğlu
A hm ed Paşa’nın isyânı. — İsyanın yatıştırılmam. — M id h at P a ­
şa Sûriye vâlisi, Cevdet Paşa T icâ re t n âzın .................................. 147-175
iç in d ek iler

T e t Ium e

Rus savaşının sorumluları. — M ü d d c’ i-i um ûm î A li N izâ­


m ı Paşa tarafından verilen lâyiha. — Abdülkerim N â d ir Paşa’-
nın cevâb lâyihası. — H ayreddin Paşa, — C evdet Paşa S ad â­
ret kaym akam ı. — Â r ifî Paşa ve onu m üte’ akıb Said Paşa Baş­
vekil. — C evd et Paşa adliye nazırı. — Z en gibâr hüküm danna
cevâb-nâm c-i hüm âyûn. — K a d ri Paşa Başvekil. — H ukûk
m ektebi. — C evd et Paşa'nın hitabesi. — Süreyya Bey tarafın ­
dan okunan nutk-ı hüm âyûnun hulâsası ........................................

T e z k Ir e N o. 40’ ın T e t Immes I

İran Ş â h ı’nın am m i-zâdesi H üsâm ü’d -devlc’nin H a cc ’a gi­


derken İstan b u l’a uğraması. — İran Şâhı'na nâme-i hüm âyûn.—
Sis katoğikosluğu hakkında B âbıâli’ye verilen lâyiha. — Sultan
A b d ü la z iz ’in ölüm ü mes’elesi. — Sanıkların muhâkemesine ka­
râr verilm esi. — C evd et Paşa’nın fa ’âliyeti. — M id h at Paşa’nın
İzm ir’den İstan bu l’a getirilip Y ıld ız ’da muhâkeme, ve d iğ er so­
ru m lu görülenlerle berâb er m ahkûm edilmesi. — Sultan Ab-
d u lham id’ in infaz lıusûsunda tereddüdü. — İngiliz sefirinin
M id h at Paşa’nın afvını tavsiye etmesi. — T âife sürgün. — Re-
câ î-zâ d c Ekrem Bey*in Ta'Um-i Edebijyâl adlı eserine takriz. —
A h m ed V e fik Paşa Başvekil. — K ırk sekiz saat sonra te k ra r Said
Paşa, bu defâ Sadrâzam unvân izle ta ’yin. — T â rih -i C e v d e t’in
onikinci cild i. — S a’dullah Paşa’nın mektûbu. — C evd et
Paşa’nın cevâbı. — V e k â y i’-i sene 1302, N âm ık K em â l Bey*in
m ektûbu. — C e vd e t Paşa’nın cevâbı. — E yyû b S ab ri Paşa’nın
A Iir ’âlü’l-Haremtyn a dlı eserine takriz.— Ş irvân î A h m ed H am di
E fend i’nin Muhtasar usûl-iftkh adlı eseri için tezkire. — Rum e-
li-i şark î b u lgarlariyle Bulgaristan ahâlisinin anlaşarak ayaklan ­
m aları ve R u m eli-i şarkî vâlisi G avriyel Paşa’yı te v k if ve habs
etm eleri. — B üyük d evletler tarafından ta ’kib edilen siyâset.—
B ulgaristan ile Sırbistan arasında savaş.— S ırpların mağlûp
oluşu. — B â b ıâ li’nin atâleti. — E d irn e’de ordu kum andanı Ser-
hoş T â b ir Paşa levâzım noksânından bahs ediyor, Serasker
S âib Paşa ile anlaşm azlığa düşüyor, fırsat kaçıyor. — Huîâsa-
tiTl-beyânfi le 'Kfi - l-K u r ’ân. — Târih-i Cevdet'in tertîb-i c e d id i —
Sivas vâlisi  b id in Paşa’dan M esneoi-ifethine dâir m ek tû b .—
C cvâb-n âm c. — Â b id in Paşa’nın cevâbı. — A h m ed M idh ad
E fend i’nin M ufassal adlı târihine d â ir mektûb. — C e vâ b 1,
C e v â b 2, C e vâ b 3. Sene, 1303, Server Paşa’dan in hilâl eden
A d liy e nezâretine C evd et Paşa’nın ta ’yîn i. — Sene 1304,
M âliye kom isyonu. — Sene 1305, H u zûr-ı hüm âyûnda
C evd et Paşa’ya merasimle Nişân-ı Im tiyâz tevcihi. —
M üslüm an olm ak isteyen b ir alm an ın M eşîh a t’e mek-
X TF,ZAKlR-t CEVDET

tûbıı. — Cevdet Paşa tesvidiyle ccvâb. — İran Şehzadesi


Şcylı-i Reis tarafından yazdan tebrik mrktı'ıbuna ccvâb. — G a­
zi Alımed Muhtar Paşa'mn İhy î’ fâi-Muhtâr adlı eseri için tak­
riz. ■— Muhtar Taşa’ ııın cevâbı. — Miihtedî Sehumann’a ta-
raf-ı Mcşîhat’den Cevdet Paşa nıüscvvcdcsiylc mektûb. — jUr-
cr/if’nin kavâ’ id-i külliyesinden on kâ’ ide üzerine mufassal şerh
yazmış olan Abdüssettâr Efendi'ye Şam muftisi Mahmud Haın-
zâvi Efendi’niıı yazdığı takriz’ in hatimesi.— Scııc 130c, Cevdet
Paşa’ mn Riyâzü'l-Muktâr hakkındaki mülâhazaları. — Muhtar
Paşa’dan gelen mckıûb ................................................................. .. 190-270

B ak Iy y e -1 V ek ây I’-I S enk-1 HIcr İy y e 1306

Avrupa malbıi’âtıııda Saltanat-ı seniyye hakkında ba'zı


nejriyyât.— Buna karşılık bi-irâdc-i seniyye kaleme alınan lâyi­
ha.— Sene 1307, Romanya devletinden Cevdet Paşa'ya nişan,—
Ümcrây-i ekrâddan Muş’lu Musa B cv.— Bir almana yapılan
mu’âmelcden dolayı Almanya elçisiyle Cevdet Paşa’nın aralan
açılıyor.— Sadrâzam Kâmil Paşa, esasen tarafdâr olmadığı Cev­
det Paşa’nın aleyhine çalışıyor.— Cevdet Paşa adliye nezâretin­
den azl edilerek Mccâlıs-i âliyye’ye me’mûr oluyor. — Fatma
Aliye Hanım hakkında atz tezkiresi.— Iznıir Bidayet hukuk reİs-i
evseli Mahmud Es’ad Efcndt’şe tahrirât. — Tcbeddül-i vükelâ
(20 Muharrem ıjog). — Kâmil Paşa’mn azli, Girid vali vekili
Cevad Paşa’mn Sadâret’e getirilmesi. — Mcelis-ı vukelâ’da teş-
rirât. — Meklcb-i hamîdiyyc ınudiri tarafından gönderilen tez­
kire. — Arîza-i husüsiyyc. — Diğer arizr. — Huydar-Paşa has-
tahânesi etibbâsından Kaymakam Şâkir Bey’ in, bir Yunan’h he­
kimin Mekke hacılığı adiyle yazdığı garazkârânc risaleye karşı­
lık kaleme aldığı kitâb hakkında aıcbc-i nıulükâneyc arıza. —
Cevdet Paşa Hamîdiyyc ibtidâi mektebinde okutulmak üzere
Eser-i ahd-i hamleli adlı bir kitâb yazıyor. — 1310 sonesinde Cev­
det Paşa Pâdişâh’ın emriyle eskiden yazdığı şiirleri Dîvân hâlin­
de topluyor. — Manasür'h Fâık Bcy'in Tütk^e aeuz adlı risale­
sine takriz......................................................... 270-284
TEZÂKİR-Î CEVDET
IV
T E Z K İR E No. 4«

Vak’a-nüvîsi olduğum zamanın vekaayi'-i mühimmesiyle


ba'z-ı vukııu’ât-ı müteferri’asını icmâlerı beyân ü İfâde zımnında
zât-ı fezâil-simât-ı semûhîleriııc otuz dokuz kıt’a tezkire takdim
eltim.
Demem ki selefin halefe medyun olduğu vazîfe-i zimmeti
pûte-i müfekkireden kaalib-i hüsn-i ta'bîre ifrağ olunansebîke-i
bâlisetü’l-ayâr-ı ibâre-i rengin-edâ ile eda eyledim. Ben mu’tcri-
finı ki borcumu nükuud-ı kem-ayâr-ı ifâdât-ı kaasıra ile ifâ eyle­
dim. Lâkin bunca ahvâl-İ iğtişâşiyye arasında böyle bir zamân-ı
teng-destîde sevdâ-gerân-ı kitabet ü inşâ ma’zîır tutulur.
Medyunun vakt-i usretinde verdiği züyûf olsa dahi kabul edilir.
Şimdi dahi terceme-i lıâl-i âcizânemin bünyânına dâir
bir tezkire ile tekmîl-i erba’in etmek isterim. İbârâtında zarû-
riyyü’z-zuhûr olan kusurumun afiv buyrulmasını recâ ederim.
Bin iki yüz otuz sekiz senc-i hicriyyesindc RCız-ı Hızr’a kırk
gün kalarak Lofça kasabasında tevellüd etmişim. On dördüncü
Tezkirc’de beyân olunduğu üzere pederim Lofça vücühundan ve
meclis âzasından ve Istabl- âmire pâyelüferinden El-hac İsmail
Ağa’dır. Anın pederi dahi Târih-i Cevdet'in dokuzuncu cildinin
234 iincü sahîfesinde mezkûr olan El-hac Ali Efendi’dir ki fakiri
küçük çocuk iken hacr-i terbiyesine alıp büyük pederinin mesleği
olan tarik-ı ilme teşvik u tergîb eden odur ve kendisinin
pederi olan Ahmed Ağa Lofça müflisi İsmail Efendi’nin oğlu
olup ancak Yularkıran-oğlu Ahmed Ağa deyıı ma’rûftur. Çünld
İsmail Efendi’nin pederi fi’l-asl Kırkkilise kazası ahâlîsinden
Yularkıran Ahmed Ağa nâm bir serkerde imiş ki Baltacı Vezir İle
Prut muharebesinde bulunmuş ve ol esnada Lofça’da tevattun
ederek evlâd u ahfadı Yularkıran-oğuİlan deyu tclkîb olunmuştur.
Yularkıran Ahmed Ağa, oğlu İsmail Efendi’ye epeyce
servet bırakmış o dahi üste koymakla oğlu Ahmed Ağa’ya hay­
lice nükud kalmış ise de mirâs-yedilik yolunda cümlesini sarf u
istihlâk etmekle pederinin hâkine hürmeten kendisine memle­
ketçe Lofça kazasının kile ve kantar rüsûmu yemeklik olarak
tahsis edilmiş ve hayli mu’ammer olarak fakirin vilâdctinden üç
4 TEZAKtR-l CEVDET

ay mukaddem vefat ettikte rüsûm-ı mezkûre oğlu Hacı Alı


Efetıdi'ye müntckil olmuş ise de Hacı Ali Efendi ınüddet-i
medîde Lofça ¿yânlarının gfılı muhasebe kâtibi ve gâh müdir-i
umuru olarak devlet sayesinde ihtiyardan vâıcstc bulunduğu
cihetle riisûmât-ı nv zkûre pederim İsmail Ağa’nın emr-i idare­
sine medar olnıakda idi. Taıızîmât-ı havriyye'nin icrasında
rüsûmât-ı saire ile beraber işbu kile ve kantar rüsumu dahi
câtıib-i mîrîden zabt olunmuştur. Fakat pederim zâten kendi
âleminde yaşamağı sever bir âdem olduğundan vaktiyle bir
çiftlik edinip idaresini anın hâsılatına uydurmuş idi. Hâlbuki
Tanzîmât-ı hayriyye’nin icıâsında yed-i vâhid usûlü ilgaa
olunmağla deraten emlâkin kıymeti terakki ve varidatı tezâyüd
buldu. Bu cihetle pederim asla hükümete ınulıtâc olmaksızın
kendi vâridâtiyle evvelkiden daha vüs’atli bir hâlde geçinir
oldu. Pederi ise öteden beri memleket sırtından geçinmeğe
ıne’lûf olduğuna mebnî Tanzîmât’dan sonra mcdâr-ı te’ayyüşü
nakd-i mevcıîda münhasır kaldı. Binâen-aleylı Tanzîmât-ı
lıayriyye’den pederim memnun ve müteşekkir ve pederi dilgîr ve
mütehayyir idi. Âlem bu ya kangı rüzgâr esse nâhüdâların
kimine muvafık olur kimine muhalif düşer.
Hacı Ali Efendi'nin teşvik u ikdamı ile küçük iken Lofça
müftîsi Hâûz Ömer Efendi’den ulûm-ı arabiyyc okumağa baş­
ladım. Fcvka’l-âde gaşTCt ve ikdam ile az vakit zarfında fünûn-ı
arabiyyede haylice ileriledim. Ulûm-ı şrr’iyycdc dahi biraz
mümârese kesb eyledim. Halebi ve Müliekaa okur iken henüz
sinn-i bulûğa varmamış olduğumdan mes’ele-i ihtilânrı zih­
nimde tasavvur edemezdim. Ba'dehü ibm-i mantık ve beyân
gibi mukaddimât-ı ulûm ile meşgul oldum ve Hafız Ömer
Efendi’nin yerine müftî olan Hafız Mehmed Efendi’den dahi
bir mıkdâr ders okudum. Artık ulûm-ı âliye tahsili için İstan­
bul’a azimetim lâzime-i hâlden göründü. Sinnim ise henüz
onbcş-onaltı raddesinde bulunduğu cihetle âgûş-ı vatandan ay­
rılmak bana göre müşkil idi.
Ol esnada İstanbul'da Mektcb-i harbiyye’nin tanzimine
itinâ buyrulmakta olduğu cihetle bir mektcb-i feyz ü rif’at ola­
cağı anlaşıimağla Mcktcb-i harbiyye’ye girmek üzere Dersaâ-
det e nâmımızı ba’z-ı zevât ihtar eylemiş ise de hacr-i terbiye­
sinde bulunduğum ceddim Hacı Ali Efendi büyük pederinin
TLZAKİK-I CEVDET 5

meslekine sülûkümü ârzû ede-geldiği cihetle buna muvafakat


etmeyip ancak talısîl-i ulCım-ı âliye için Dersaâdet’t izamım
ârzûsunda bulundu. Peder ve valide eğerçi bir tarafa azimetime
râzî olmuyorlardı, l.âkin bence dahi eyyâm-ı ciivânîyi bîhûdc
izâ'a etmemek için Dersaâdet’e azimet lâzime-i maslahat
idi vc eğerçi ol vakit Deli Miifti deyu ma’rûf olan esbak Lofça
müftîsi brr-hayât ve her fende mahir vc miitebahhir bir zât
olarak pek çok vakitler bizi okutabilirdi. Lâkin gayet lâmbalı ve
kaydsız bir âdem idi. Nasruddin Hoca gibi garib hikâyeleri olup
mcscl-i şâir gibi elsine-i enamda dâirdir. Her gün bir vakt-i
mu’ayyende fakiri okutmak için büyük pederim ana şehriye
bir nııkdâr ma’âş tahsis edecek oldu ise de âlemde hiç bir şey
ile mukayyed olmadığı gibi zaman vc mekân ile dahi mukayyed
olamıyacağı beyâniylc cevâb-ı red verdi. Fakir yine anın der­
sinden istifâde edebilmek emelinde bulunduğum cihetle etrafında
dolaşır idim. Hâlbuki Lofça’nm talebesinden vc ulemâsından
ba’z-ı zevat bi'l-ittiHık andan Ttfsir-i Kaadi Beydâvt tederrüsüne
karâr verip İler gün içtimâ’ ile anı gâh câmi'dc ve gâh kahvehane­
de bulup tederrüs ederlerdi. Bir gün sokakta rast gelmişler. He­
men yere oturup vc arkasını duvara verip Tefsir-i Kaadi okutur
iken gördüm. Havâşi mutâla’asına muhtaç değil Tefsir Kaadi nin
neresinden açılsa ta'lim ü tefhime muktedir idi. Lâkin etrafında
halka olan sâmi'tn içinde kır sakallı hoca efendiler olduğu hâlde
cümlesi toz toprak içinde oturuyorlar İdi. Artık andan istifâde
kaabil olamıyacağı tc’ayyün vc İstanbul’a azimetten başka çâre
olmadığı tebeyyün etli. Peder ve valide dahî fevka’l-âde hırs u
hâhişimi görüp nâçâr muvafakat eylediler, Bunun üzerine büyük
pederim beni İstanbul’a gönderdi. Bin iki yüz elli beş senc-i
hicriyyC5İ evâilindc Dersaâdet’e geldim. Çarşamba-pazarı nda
vâki’ Papas-oğlu Mcdrcsesi’nde bir hücre bulup sakin olarak
Fâtih Câmi-i şerifi’nde tahsil-i ulum-ı âliye ile meşgul oldum.
Çcnd mâh sonra Sultan Mutumu! Hân-ı sâni hazretleri
âzim-ı dâr-ı na’ îm ve oğlu Sultan Abdülmccid Hân hazretleri
câlis-i dîhîm-i hilâfet - vesîm oldu. Mute’âkıbcn Tanzîmâi-ı
hayrıyye icra buyruldu. Büyük pederim evvelki kadar akçe
gönderemez olduğu cihetle pederimizin ianesine muhtaç olduk
vc daha sonra te’avyüşüm pederimin gönderdiği mebâliga
münhasır kaldı. Fakat medreseler âlcm-i kanâ’at olup talebe
6 TEZAKİR-l CEVDET

pek az masrafla tc’ayyiiş erler olduklarından medresede sairine


nisbctle ben beyler gibi geçinirdim. Dâima talebeden biri yemek
pişirir ve şâir hizmetleri goı ür idi. Ben yalnız masrafını verirdim
ve evkaatımı mutâla’a ile geçirirdim. Medreselerde dâima böyle
boğazı-tokluğuna hizmetkâr bulunur ve insan pek az masrafla
idare olunur.
Dersaâdct’c vüıûdumuzdan sonra arası çok geçmeyip
Medrcsc-i Hamîdiyyc imtihanı açıldı. Bu medresenin her odası
İçin iki âdem itibâr olunup şöyleki birisi dâhil ilibâriylc orada
sâkin olur ve diğeri hâriç itibariyle diğer medreselerde sâkiıı
olarak her sabah Sultan Abdülhamid Han hazretlerinin tür­
besine gidip cüz’ okumak şartıyle mürettcbâtım alır. Fakat bu
medreseye imtihansız talebe kabııl olunmaz. Ol esnada bu
medrese için bir imtihan açıldı. Biz dahi henüz İstanbul’un
imtihan usûlüne alışmamış olduğumuz hâlde imtihana dâhil ve:
ba’dehû hâriç itibariyle bir odanın tahsisatına nâil olduk ki
ma'âş ve ta’yînâtı kanâ’at şartıyle bir suhteyi idare edebilir.
Fakat derslerimiz Fâtih civarında bulunduğu cihetle dâhil îti-
bâriyle Mcdrcse-i Hamidiyye’dc ikaamet bence giiç olduğu
gibi Çarşamba - pazarı'ndan her sabah Yeni - Câmi’e gidip
gelmek müşkil olduğundan cüz' okumak üzere bevvâbı vekil
edip hissemize âid olan vâridâtı dahi ana terk ederek yalnız
şeref-i îtibâriyle iktifa eyledik. Zîrâ pederimin gönderdiği para
beni idare ediyordu.
Ol esnada tarik-ı kazaya bilâ-imtihân kimesnenın kabul
olunmaması nizâm ittihâz olunmuş idüğinden ilerisi için eldi- bir
sermâye bulunmak üzere Rumeli-kazaskcrliği dâiresinde tertib
olunan mcclis-i imtihana girip tarik-ı kazâya dâhil oldum.
Mcdrese-nişin talebenin ma'âşca müzayakaları pek ziyâde ise
de cümlesi âzâdc-ser ve âlemin inkılâbâtından bi-haber olup
zeyd u atnr’in mücâdelesi anları incitmez. Havâdis-i rüzgâr an­
ların efkânnı perişan etmez. Kulakları mebâhis-i ilmiyyeden
başka bir şey işitmez. Şu kadar ki medreselerin bu hâli iki yüz
altmış târihine kadar mümıcd oldu. Andan sonra medreseler
âleminde dalü tegayyürât-ı azıme vuku'buldu. Medresele­
rin usûl-i ta’Iim ü teşkili bozuldu. Ol vakte kadar med­
reselerde ta’til gecelerinde akd olunan cncümen-i musâ-
habetlcrde mebâhis-i ilmiyyeden başka bir söz işidilmczdi.
1EZÂKİR-1 CEVDET 7

Andan sonra her ne vakit bu encümenlere gittim ise âmiyâne


ülfet ve musâhabctlcrc tesâdüf ederek mübâhasc-i ilmiyyc
işitmedim. Ben de andan sonra bu encümenlere gitmedim.
Medreselerin cyyûm-t tahsilinde müretteb olan derslerden
başka eyyâm-ı ta’tiliyycsindc cüz’iyyâta dâir pek çok risaleler
ve tarz-ı kadim üzere hisâb ve cebir ve hendese ve hey’ete
ve sair füniın-ı hikmete dâir pek çok kitâblar okudum. Şimdi
ise medreselerce bu dersler mctrûk ve mensi olmuştur.
Şühûr-ı selâsede talebc-ı ulûm cclb-i rizk-ı maksûm için
taşra gitmeğe mecbur olduklarından eyyâm-ı tahsilleri senenin
hemen nısfı raddesinde olup ben ise yalnız bir defa ramazân-ı
şcrîfde sda-i raimi için Lofça’ya gittim vc bir defa dahi bir
vesîlc-i münâsibe ile Selanik ve Sercz ve Drama taraflarını
devr ettim. Şâir vakitler hep İstanbul’da kalıp gece gündüz
tahsil-i ulûm ile meşgul olarak eyyâm-ı ta’ tîlde cyyam-ı tahsilden
ziyâde kesb-i ma’Iûmât eylerdim. Bu cihetle şâir talebenin on
senede tahsil edemediği ulûm u fünûnu bcş-altı sene zarfında
ikmâl eyledim ve Hendese-hâne-i berriyyc hocası Miralay Nuri
Bey’e Muhtasar Me'âni ve haadl Mir gibi bitâblar okuttum.
Bi11-mukaabcle ben dahi andan hisâb ve cebir ve hendese ve lo­
garitma ve usûl-i hendese ve Mtcmu atü'{-mühendisin ve Oktant ri­
salesi vc tshâk Efendi'nin t İlim-1 ry acırye’si gibi usûl-i cedide üzere
ulûm-ı riyâziyye te’allüm ettim ve riyâziyyâtta zuhur eden
ba’z-ı ınüşkilâtımı Müncccim-başı Osman Sâib Efendi'dcn hâil
ederdim. Bu veçhile ulûm-ı âliye tahsiline bczl-i cehd ede-gel-
diğİm hâlde rvkaat-ı hâliyede dahi (jls îjfU llj J., ^1) mücd-
dâsınca müzâkere vc tedris ile meşgul olurdum. Hattâ Papas-
oğlu Medresesi’ nde iken Şâfiye-i Ihn Hâcih'i okuttum ve üzerine
ta’likat yazıp Gaayetu L-beyân tesmiye ettim ve kitâbların hutbe
dibacelerine dâir beync’t-talebc câri olan ebhâsı hâvi Beyânü'l-
urıyâıı nâmiyle Türkçe bir risâlecik dahi kaleme aldım ve bu
cihetle beyne’t-talebe epeyce kesb-i temeyyüz eyledim. Talebe-i
ulûm içinde riyâziyyât ile meşgul olanlar az olup ekseri irtifa’
almak için rub’ risalelerini kırâ’at ile iktifâ eylerdi vc bu dahi
ancak taşralarda bulundukları beldelerde ramazân-ı şcrîfde
iftar saatlerini tashih için idi. Bu maksadlannı teshil için rub’-i
mukantarât ve rub-i müccyyeb ile bi’s-sühûle irtifâ’ almak için
bir risâlecik te’lif ile Tn'rıfü't-irtfâ' deyu tesmiye ettim. Ba’dcbû
a TF.ZÂKİR-I CEVDET

Katilı Câmi‘-i şerifi’nin Sahn-ı Semân medreselerinden Akdeniz


tarafındaki Baş - Kurşunlu Medresesi ne çıktını ve lıir lakrible
Câmi'-i şerif havlisine nazır olan köşe odayı müştekiden znbt
ederek anda sakin oldum ki Mutasvr! muhaşşisi Haşan Çelebi ııin
odası olduğu medrese rivayâtındandır.
Burada dahi ekseriya müzâkere ile meşgul olup bu vesile
ile Emstlt ve Biııa ve jYtlakü'l-efkdı üzerine ve ba’dehıı Mutaı-
utl’in evâiliııe birer kıl’a ta’likaat yazdım. Ol s akit İstanbul'da
hayli ulemây-i adanı olup birinci tabakada bulunanların en
meşhurlan Akşehir’i! Ömer Efendi ve Inıâm-zâde Es’ad
Efendi ve Antakya'lı Sa’id Efendi ve Denizli’li Yalıya Elendi
ve tabaka-i saniyede bulunanların eıı ser-efrâzları Yidin’li
ve Giridli Hoca Efendiler ile Şehri Hafız Efendi idi. Bu
tabaka ricalinden Hekim Hanıid Efendi nâmında Eâtih’de
ders okutur bir hoca var idi. Gayet ezkiyâdan idi. Lâkin tababet
ile meşgul olduğundan uzun uzadıya derse lıakamazdı. M.ı’a-
hâzâ kuvve-i zekâsı hasebiyle bdâ-mutâlâ’a tedris eylerdi.
Mcccâncn talebeye bakar ve bîçâıegâm görüp gözetir lıayyit
bir zât idi vc tabaka-i sâlisede Hâliz Seyvid Elemli ile Birgit ı
Şâkir Elendi olup Hafız Scytiıl Efendi nin ıılûm-i arabiyyede
yed-i tülâsı ve Şâkir Efcndi’nin fünûn-ı hikemiyyede ve ale’ l-
husûs ilm-i mantıkda meleke-i t ammesi var idi. Anlardan sonra
tabaka-i râbi’ada anların kâ’bına varabilecek zevatın bulun­
maması ilmin inkırazına emare itıılıâz olunuyordu. Akşrhir’li
Ömer Efendi mülckaa*idin-i müderrisinden idi. Ancak IJers-vı i.iii
vc Hâcc-i şehriyâri olup tedrise vakti yok idi. Imânı-zûdc Ls’ad
Efendi iki defa icazet verdikten sonra def’a-i sâlise olarak Şeh-
zâde-Câmi’i civârnıda vâki’ İbrahim Paşa Câmi’indc deı se çıkıp
Şerh-i Akaa'id okuturken bir müddet dersini İsıinıâ’ ve Antak-
ya’lı Sa’ id Efendi Sülcymâniye Câmi’-i şerifi’ııde Mutaeıelokutur
iken hır müddetcık dersine devam eyledim. Imftm-zâde tarikçe
terakki ederek sudûr-ı izamdan olmuştur. Sa’id Efendi’nin oııırü
ana müsâ’id olmamıştır. Giridli tarik-ı tedrise dâhil olmayıp
katar şeyhlerinden idi. Fakat Fâtih Câmi’-i şerifı'ndc ders
okutur idi. Mutavvel okutur iken ba’zan gidip dersini dinler idim.
Hoca Yalıya Efendi dahi vaktiyle tarikınca ihtiyâr-ı tekaa’ud
ile her şeyden el çekip kendi mutâiâ’ât ve ibâdâtı ile meşgul
olurdu. Fakat pek çok mu’ammer oldu ve tabaka-i ülâ ricali
1 F,ZAK.İR-! CEVDE'I ■J

ln p âzim-i dâr-ı ukbâ olup bakiyyetü’s-sclef yalnız o kaldı.


Tabaka-i saniye ricalinden dahi yalnız Vidin’li kalıp sonra
Yahya Efendi anın dahi arkasını aldı ve en sonra âzim-ı dârü’n-
na’ iın oldu. Binârn-aleyh meclis-i unsâ-üns-i füzılânelcriyle
pek çok seneler müteşerrif ve müstefîd olduk. Hafız Seyyid
Efendi Çarşamba - pazarı’nda İsmail Efendi Medresesinde mün-
zev î olup kimesne ile llıtiiat etmezdi. Akşam sabah derse çıkıp
sair sakiller odasına kapanır ve dâima mutâlâ’a ile meşgul
olur iıli. Eyvâm-ı ta’til demeyip talebe mevefıd oldukça tedris
eylerdi. Şulniı-ı selise tekarrub ettikte dersler kesildiği gibi ta’til
derslerine lıed' ederdi. Fakat şa’ bân-ı şerif duhûlünde talebe
lu p taşra gitmekle okutacak âdem bulamazdı. Ben dc andan
başka bora bulamazdım. Binâen-alcyh yalnız başıma andan
ı.ı bayram akşamına kadar ders okurdum. Bence eyyâm-ı ta'til
havram günlerinden ibaret idi. Bu cihetle İstanbul'da tahsil
eslediğim ma lûmatın çoğu andandır. Gayet zeki ve hallâl-i
ınüşkilât bir zâl-ı celilü's-sıfât idi. Lâkin takriri gayet sür’atli
o lu p dersi müntehilere mahsûs idi. Mübtedîler andan çendân
istilâdır edemezdi.
Vidinli Hoca ise merâtib-i selâseye ri’âyet edip dersin­
den. âlâ ve evsat ve ednâ derecelerine göre müntefı’ olurdu.
Binâen-alcyh asrımızda en ziyâde talebe yetiştirmiş bora odur ki
her diyarda anın talebesinden bir müfti yâ müderris yâ nâib
bulunurdu ve uûzctinr karlb vakitlerde dersine hâzır olanlar
içinde Amasva’lı Kara Halil Efendi ve Eski-Zağra’lı Şerif
Efendi ve Kczûbi Haşan Efendi ve Nasuh Efendi kesb-i iştihar
etmişler idi ve bunlar icazet almamış oldukları hâlde tabaka-i
râbi'ada bulunan hocalara tefevvuk da’vâsında olarak dâima
müzâkere ile meşgul idiler. Çunki ol vakit derse çıkacak olanlar
evvel-i emirde bir müddet müzâkere ile meşgul olarak beyne’ t-
talebe kesb-i şöhret ve ma’riıfiyvct etmeğe mecbûr idiler. Mec-
hûlü’l-hâl bir boca derse çıkacak olsa başına talebe toplanmaz idi.
Akdemce vefât eden Giridli'nin mc'zûnlanndan Arııavud Ali
Efendi -ki tabaka-i râbi'a ricaline müreccah tutulurdu- ol esnada
derse çıkmış idi. Biz dahi kendisinden eyvâm-ı ta'tildr lenn-i
âdâb ve ilm-i aruz okumuş idik. Fâzıl vc mütefennin bir zât idi.
İhtida İstanbul’a geldiğim vakit Fâtih Câmi'-i şerifi’nde
sabahleyin Toyran'lı Mchmed Efendi’nin dersine devam eyledim.
>0 TEZÂK.İR-1 CEVDET

Tabaka-i râbi’ada bulunan diğer hocaların derslerini dahi


dinledim. Bunlardan matliıb veçhile istifâde ve hâll-i nuişkil
edemivcccğimi anladım ve ol vakit bu tabakada bulunan hoca­
ların derslerinde hayli ınüstc'id ve yetişmiş ve hocalarının kâ’-
bına erişmiş talebe olup hocaları anları tedrise muktedir ola­
mıyorlar idi. Bunların bir çoğu derslerini terk ile havada dolaşı­
yorlardı. Ba'zıları dalıi isteksiz olarak derse gidip sahiben istifâde
edecek hoca arıyorlar idi. O sırada Yidinli Hoca icâzet verdi.
Talrhe-i mîımâ-ileyhim dahi derslerinden kalkıp bir takımı Y i­
dinli Hoea’yı Fâtih larafındaııki Nişancı Câmi’inde vc bir takımı
dahi liirgivî Şâkİr F.fendi'yi Saraçhane kurbunda vâki' Dıilgeı-
oğlıı Câmi’inde derse çıkardılar. Bunlar muhtelif derslerden
kalkmış hep da’vfth bir giiı uh olup ba’z-ı zürefâ tarafından
anlara ehl-ı kıyanı denilmiş idi.
Evvelce mantık okumuş isem de Şâkir Efendi’nin iIırı-i
ınaıılık’da mehâret-i mııscllcmcsi vc ekyise tertibinde meleke-i
tâmmesi olduğuna ıııebnİ andan tekrar ilm-i mantık okumağa
heves edip bu cihetle ben de sabahleyin anın dersine oturdum.
İkindiden sonra dalıi Yidinli’den Mutavvel okudum. Ol vakiı
talebe içinde Harput'lıı İsmail Seyfiıddin Efendi ile Amasva’lı
Abdulkeritn Efendi dahi meşhur idiler. Fakat onlar İmâm-zâde
Es’ad Efendi’nin dersine müdavim idiler, ve Seyfuddirı Efendi
ba’zan bizimle beraber Yidin’linin ta'tıl derslerinde bulunurdu.
Yidinli Hoca bu defa Fâtih Câmi’-i şerifi’nde Mutavıei dersine
başladı. ü ç yüzden ziyâde talebe tecemmu’ eşledi, lbtidâ Hoca
Efendi ile bahse girişenler çok idi. Sonra birer birer kırıldı. Elıl-i
kıyamın çoğu ses çıkarmaz oldu. Dâima Hoca Efendi ile rau-
câvebc ve muhataba eden bir kaç kişi kaldık ve dâima böyle
bahse girişenlere kendi yanında yer gösterilirdi. Lâkin uzakda
kalanlar lâyıkıylc Hoca’nın takririm istimâ’ edemez oldukların­
dan kendi medresesinin dershanesine ııakl olundu ve eğerçi
dershane dahi bu galebeliği almayıp talebenin bir çoğu kapının
hâricinde kaldı vc bir haylisi dahi pencerelerden dinlerdi.
Lâkin burada başka ses olmadığından Hoca’mn takriri anla­
şılırdı. Yidinli Hoca gayet mütekebbir ve muta’azzım bir zât idi.
Fakat insafı dahi pek ziyâde olup kibri hakkaniş'yeline hâil
olamazdı. Hattâ bir gün bir bahisde ziyâde isrâr edip daş'andım.
Canı sıkıldı, beni fenâ tekdir eyledi. Bu tekdiri bana güç geldi.
TBZAKİR.I CEVDET

Bir kaç dersde ağzımı açıp bahse girişmedim. Ba’dehü bir gün
derse çıklı. Beynimizde muhtclcfün-fîh olan bahsi açtı. Pek
giizcl tafsil etti ve: "Hak Ijıfça'lı’mn yedinde imiş” dedi. Evvelki
tekdirinden ne kadar dilgîr oldum ise bu muamelesinden dahi
ol kadar memnun ve müftehir oldum .ve bu keyfiyyet bir kat
daha derse devam ıı ikdâmıma sebeb oldu. Bu zâtın gerek
ikindi dersinden ve gerek cyyâm-ı ta’lildeki derslerinden pek
çok fâidc-mend oldum. Fakat icâzet ber-mu’tâd sabah dersine
âid olmak hasebiyle icazetim Şâkir Efendidendir.
Ol esnada sâlifii’z-zikr Kara Halil Efendi Fâdh Cami’-i
şerifinde Vaz'iyye-i Isâm'ı okutmağa başladı. Hep ehl-i kıyam
başına toplandı. Pek şiddetli mübâhaseler cereyan eyledi.
Mcydân-ı mıibâhasedc cn ileri at sürenlerden biri de ben idim.
Kara Halil cümlemize dayandı ve bu ciheüe pek çok şöhret ü şan
kazandı ve bunca talebe içinden seçilmiş bir gürûha bi-hakkin
ders vermesiyle Kara Halil enzâr-ı âmmede büyük göründü ve
yeni derse çıkan hocalar içinde birinci add ü İ’ ıibâr olundu. Bu
zât sonra Fâtih’de ders okutmakta olduğu hâlde bir müddet
Petvâ-hâne’ye müdâvemet ve ilm-i fıkh’da dahi kesb-i mehâret
eyledi ve bir müddet Fetvâ-emâneti'nde ve Mecelle cem’İyycü
âzâlığında bulundu vc nihayet şeyhülislâm oldu. Daha evvel
Kezııbi Haşan Efendi dahi bir aralık böyle bir ta’til dersine
çıkmış idi. Hattâ fakir dahi gittim ve suâl u cevâba girişdim.
Lâkin üç ders okuttukdan sonra ba’zı meşâgilinden dolayı
itizar ile dersi terk etti. Bu cihetle Halil Efendi gibi şöhret ii
i ’tibâr kazanamadı. Lâkitı mızâc-ı asra uyar ve herkesin nabzına
göre şerbet verir bir âdem olmak hasebiyle bir aralık ders-vekili
ve hâce-i şehrivâri oldu ve Halil Efendi’den evvel iki defâ ma-
kaam-ı Mcşîhat’e geldi,
Yidin’li Hoca bu kerre Tehzlb'Aen derse çıkmış olup hâl­
buki anın dersine oturanların kimi Tajdikaat'dan ve kiıni Tasan-
t'tirai’dan ve birazı da Fenâri’den kalkmış ve lâyıkıylc ilm-i
mantık okumamış oldukları cihetle ikmâl-i noksanlan için bari
anlara bir Burlıân-t Gelenbevt okutmak üzere Şerif Efendi’ye
teklif etdkte Şerif Efendi: “ Ben böyle anasının ipliğini pazarda
satarak meydân-l bahse çıkımj olan bir güruh ile uğraşıp da şöhretimi
kıramam” deyu istinkâf etmekle Nasüh Efendi’ye teklif edip o
dahi kabûl ederek eyyam-ı ta’tîlde Fâtih Câmi’indc derse çıktı.
1J TKZÂKIR-l CEVDET

Ben bulunmadım. Lâkin elıl-i kıyamın lıir haylisi etrafını aldılar.


Bîçâreyi brrbâd eylediler ve beş-oıı gün sonra: “ Biz de bu katlar
ders okutabiliriz'' diyerek dersinden kalkıp dağıldılar. \ iditı’ li
Hoca bunlardan ba’zılarını tekdir ettikle : "B iz e.ser ızd a-ı
vakt (ilecek olsak kendi hucalanmızın dersinden kalkmaz idik” deyu
eevâb verdiler. Ba’deluı GeBnbtvt Buthâm okutmak iizere fakire
ilhâlı eltiler. Bunlar benim akran ıı emsalim ve ba'/ıları benden
daha müsinn oldukları cihetle anlara hocalık etmek m.Tnâsına
olmayıp fakat müzakereci başı olmak üzere kabul ettim ve
Fâtih’dc Bıırhârı-ı Gelenbevi okuttum. Ihı da âdi yolda ders nkıılıış
olmayıp belki meydân-ı miibâhaseye çıkarak yarış ve güreş
etmek gibi bir keyfiyyet idi. Yirmi dört saat bu ilerse lıası-ı
vakt ile ilm-i mantık’da müdevven olan kütüb-i m u’ tebereye
miirâca’at ite dersi hülâsa etmeğe mecbur olurdum. Bi-hik-
ıncti'llâhi tc'âlâ sonra İstanbul’da ulemâya o kadar inkıraz
geldiki ol vakit ehl-i kıyamın beğenmediği hocalar alhiınc-t
zaman oldular.
Bcr-vcch-i bâlâ Burhan okuturken cereyan edrıı nnıbâhasât-ı
mühinımenin ehemm olanlarım elere ederek Burhan üzerine l ı ir
şerh yazmağı riifekaadan ba’zılan teklif ettiler. Ben de bu
ârzûda bulundum. Lâkin okutırr iken vaktim yok idi. Sonra
da yine o misilli! ihvanın ibrâmiyle D ülger-oğlu Câm i’ indr
Kaadi Mır okuttum. Bu dahi rıvlc mübâhaseli bir ders idi.
M utavvelât’ı mutalâ’aya mecbur idim. Sonra da zirde beyân
olunacak ahvâlden dolayı öyle bir şerh yazmağa vakit bula
matlım.
Bâlâ’da iş'âr olunduğu üzere uk'ım-ı âliye tahsiline pek
ziyâde mükibb ü münhemik olduğum cihetle evâii-i lıâliınde
geceleri yatağa yatmayıp kitâb ıııutâlâ’a ederken uyuklar ve
kitâb üzerinde uyur ve uyanıp yine kitaba sarılır idini. Eyyâm-ı
ta’ tîlde olsun dinlenmez idim. Bu suretle vücûduma za’f geldi.
Hoca Hamîd Efendi duyup beni bu mertebe çalışmaktan inen’
eyledi vc lııfz-ı sıhhat için ders verir gibi bana ta lim a t verdi.
İşte ol vakit medrese odasında yatak tedârik eyledim. Vaktiyle
yatıp kalkmağa başladım vc cümle-i tenbİhâtından biri de
eyyâm-ı ta’tîl’de bir mıkdâr seyr ü hareket ile teneffüs vc tefer-
rüc etmek husûsu idi. Bir kaç defa cuma günleri mesirelere
gittim. Bundan hazz etmedim. Fakat hem teneffüs etmek ve
TEZAK.lK-1 CEVDET '3

hem de fârsî öğrenmek üzere eyyâm-ı ta'tildc Çarşamba - pazarı


civarında vâki’ Mıırad Molla Tckycsi’ne devama başladım.
Ü l vakit İstanbul’da iki meşhur Mesnevi - hân var idi.
Biri Hoca Hüsâmüddin Efendi olup Küçük Mustafa Paşa’da
Alesnet/î-i ¡eri/ okuturdu. Hüsn-i zann-i enama mazhar bir pîr-î
ıûşen-zâmir olup rical ü kibardan pek çok zevât ana mu’ tckid
idi. Her tarafdan ve her sınıldan nice zevât anın dersine m i i-
dâvemet ile nutkunu ni’met ve nasihatini ganimet bilirlerdi.
Ba’ zan biz dahi gidip lakrir-i clil-pczirini istimâ’ ederdik,
lia’ dehû Eyyûb-ı Ensâri semtine nakl-i ikaamet-gâh edip âhir-i
ömrüne kadar orada ikaamet eyledi. Yenikapı M evle vîl ianesi
şeyhi Osman Efendi anın telâmîzindendir.
Diğeri Çarşamba kurbunda Murad Molla Tekyesi post-ni-
şini Mehmcd Murad Efendi olup eyyâm-ı nıu’ avyenede Meşin­
li 1-i ¡erîf okutur ve eyvâm-ı sâirede sabahdan akşama kadar
mütenevvi’ dersler verir idi. Tekyesi bayağı bir dârü’ l-funûn
idi. Burada her nevi’ ulûm U ma’ ârıf tahsil olunurdu. Kendi­
sinin akdem-i şâgirdâm olan Hafız T evfik Efendi dahi burada
iıücre-nişiıı olup tnurâca’ at edenlere fârsi tedris eylerdi. Bu
dergâha rical ü kibardan nice zevât gelip gider ve kaıâb ü
ba'id mahallerden pek çok şâgird gelip ahz ü istifâde eder idi.
Ben dahi boş vakitlerimi burada tahsîl-i ma’ârifc sari eylerdim
ve ba’zan dahi Şevket ve Urfî dîvânlarını okumak üzere şâir-i
meşhur Felıim Efendı’ nin K arag ü m ru k 'd ek i konağına giderdim.
Fehim Efendi Tefsİr-ı Mevâkıb sahibi Ferruh Efeııdi’ nin
terbive-kerdelerinden olup arabide çendân kuvveti yok ise de
âlâ fâısi bilirdi ve güzel şiir söylerdi. Zurefâdan leylcsuf-meşreb
bir zât-i me’ âlî - sim it idi. Masraflın İradına uydurmuş hanesine
çekilmiş kendi âleminde yaşar, gelip giden züvvâr ile görüşür
ve dcvâvîn-i fârsiyye okutur idi. Bu cihetle dâiresi mecnıa -ı
urefâ \u zurefâ idi. Mukaddema me’mûriyetle taşralarda pek
çok dolaşmış olduğu cihetle utnûr-ı dâhili yy ey e vâkıf olduğu gibi
Ferruh Efendi’nin dâiresinde büyümüş olduğundan umür-ı
ecnebiyyeye dahi âşinâ olduğuna mebnî meclisinde gâh
ma’ârifc dâir sözler söylenir ve gâh mesâil-i politikıyycdeıl bahs
olunur idi. Vaktiyle Fehim Efendi’den fârsi okumuş olan şâir-i
meşhur Safvct Efendi ol esnâda Fâtih civarında bir hanede
mukim olduğundan anınla dahi görüşüp şi’ r ü inşâya dâir mu-
'4 T EZA KİR-1 CEVDET

sahabet olunurdu. Hu vesileler ile şi’r u inşâya dahi heves u


rağbet ve giirûh-ı üdebâ ve küttâb ite iins ü ülfet eyledim. Bu
cihetle ara-sıra şiir söylerdim. Lâkin söylediğim şiiri kendim de
beğenmez idini ve siilüs ve nesih yazılarından izitı aldığımda
verilen IVAM mahlâsiyle tclıâllüs eylerdim.
Lofça’da iken yazıdan izin aldığımda Yehbt mahlasım
almış idim. Hâlbuki eslâfdan iki büyük şâirin mahlasları Velıbi
ulduğu cihetle anların âsârı arasında insanın nâm u şöhreti
zayi’ olur diyerek Felıinı Efendi elli dokuz târihinde Cevdet
mahlasını verdi. Andan sonra bununla telîâllüs eyledim ve ol
vakit nev-heveslik âleminde iken eıı ibtidâ bczın-i udelıâya arz
eylediğim eser-i âcizane jerâb gazelidir ki eski Lehim jerâb lafzını
terdifile bir gazel söylemiş ve İzzet Molla anı taıızîr eylemiş­
tir. Rüfekaamız olan ııev-hevesân ile b.ı’z-ı bullıcvesân anları
taıızîre kıyam ettiklerinde ben dahi anlara pey-rev olarak bir
gazel söylemiş idim. Çekîde-i tâk-i tab’ım okııı gazel meelis-i
şu’arâya arz olundukta beğenildi. Şâirlerin gazellerine tere ili
edildi. Nev-heveslik buya baııa d.ı hoş göründü. Kusurlarına
hayli vakit sonra vâkıf oldum. Matla’ı budur :
Cevher-i mır'dt-l Jn ~ -i sublı-ı âlemdir jerâb
JCûr-bakj-Î jtb-çirâg-ı meclis-l gamdır ¡et âb
Bu mısra’ bâdî-i nazarda ne kadar fasih görünür. Hâlbuki
bu kadar tetdbu’-ı izâfât ile fesahat bir yere gelmez s e egerçi
ol vakit ilm-i me’ânî okumuş olduğum cihetle tetâbu’-ı izâfâtın
muhill-i fesahat olduğunu bilirdim. Lâkin bunu Iisâıı-ı arabîye
mahsûs sanırdım. Hâlbuki lisânımızda dahi bunun muhill-i
fesahat olduğunu sonradan anladım ve ol gazelin matla’ıııı :
Cevher-i mir'ât-ı subh ü ¡dm âlemdir jerâb
Şeb-çirâg-ı nûr-bahj-İ meclis*f gamdır jerâb
deyu tashih eyledim, ijı’r ü itışâdc tctâbu’-ı izâfâtdan ictinâb
olunmasını benim gibi nev-bevcsân-ı şi’r ü inşâya tavsiye ey­
lerim. Yine o nev-heveslik âleminde söylemiş olduğum bir
gazelin bir beyti kıyâsa muhalif olmağla dcrcce-i fesahatten
sakıt olduğunu sonradan tahattur ile anı divân-ı cş’ânmdan
tayy ettim. Mezkûr beyit budur :
Hat değil mir'ât-ı ruhsalında belki sevdiğim
Mim'akis musvedde-i baht-ı siyahın sureti
TEZA k IR-I CEVDET 15

Fafsîü lnıdur ki müsvedde lâfzı tesvid olunmuş varaka ma-


kaamında isli’ mâl olıına-geldiğinden vâv-ı müşcddcde ile okun­
mak lâzım gelirken ekser-i ketebe galat olarak dâl-i tnüşeddede
de okurlar. Hu halde ısvidâd'dan müştak olmak lâzım gelip bu
ise ka/ıkaıa olmak ma’nâsına olmağla maksada muvafık olmaz.
Binâen-aleyh tesvid olunmuş ma’nisma olarak dâl-i müşcddcde
ile ok umak kaa'ide-i lisâna muhâlifdir ve eğerçi galat-ı meşhûrc
lûgat-ı fasîhdcn evlâdır derler. Lâkin bcyne’ l-ulemâ bu veçhile
meşhur olmayıp erbâb-ı dikkat vâv-ı ınüşeddcdc ile okuduk­
larından bunun öyle galat olarak cş’ârda İst i'mâl ini münâsib
görmedim.
Ol vakit katilı civarında pek çok ulemâ ve fudalâ olduğu
gibi Fâtilı'den Sultan - Selim’c ve bir iarafdan Karagümrük'c
kadar bu arada pek çok erbâb-ı şi’r u inşâ var idi ve Çarşamba-
pazarı’ nda Papas-oğlu Mcdresesi’nin karşısında vâki’ konağında
sakin olan Kuşadalı İbrahim Efendi ol asrın en büyük âdem­
lerinden /âhir u bâtını nıa’mCır bir zât idi. Büyük küçük pek
çok kimseler kendisinden ahz-i dest-i iııâbeüe ana murid olmuş­
lar itli. Vüzcrâdan ve rieâlden pek çok zevât konağına gelip
huzuruna girmek üzere sofada nevbet beklerler idi. Süfiyye
mesleğine salık olmadığımız hâlde biz de komşuluk hasebiyle
gidip görüşürdük ve en buvük hoca efendilerden hâil edemediği­
miz şübuhûu andan istikşaf ile hâil ederdik, l ’ lüm-ı âliycden
ve ale’l-luısüs tefâsirden kangi mebhas açılsa fcvka’L-âde tcdkik
evler ve hatırlara gelmedik ııüket u mezâyâ söyler idi. Murad
Molla şeyhinin sıgaar u kibardan pek çok müridi olup ancak
kendisi munsil bir zât okluğuna mebnî muridleri içinden ciddî
bir sâlik zuhur ettikte: "Bu bizim işimiz değildir" deyu anı Hafız
Tevlik Elendi vâsıtasiyle Kuşadalıya gönderirdi.
Bâlâda ulemâ sırasında ismi mezkiır olan Hâliz Seyyid
Efendi dahi gayet âbid ve zâhid bir zât olmağla ana dahi nice
zâller mu’ıekid olup nıehâm-ı unıûr’da istihare ettirirlerdi.
Hattâ Dâmâd-ı şehriyâri Sa’id Paşa’nm ettirdiği istihare karîbü'l-
alıdde ayniyle zuhura gelmiş olduğundan Hoca Efendi’ye pek
çok ikrâm elti ve Çarşamba-pazarı civarında kendisine birde
hâne alıverdi ve kendisini tc’ehhiil ettirdi. Hafız Seyyid Efendi
ise sufiyye mesleğini inkârda muta’assıb olup hattâ Kuşadalı
gibi meşâvih-i sûfîyyenin mürîdlerine telkin eylediği râbıta
it) I IV \ k İ K I CEVDET

şeyhin sürelini zihnine alarak ana teveccüh demek olduğundan


bunun şirk-i celi olduğunu İslını için bir risale te’ lil eyledi (ve
kütüb-i fârsiyyeye : "h'ızılbaf kitâblan' der) 1 ve Mur.ıd M olla
şeyhini şi'i ve sapık deyu zenuıı eylerdi. Şeyh Efendi dahi anı :
“ A aba sofu v( zâhid-i /iMjit” deyu knılh ederdi. Ben ikisinden dahi
tederrüs eylediğim cihetle böyle yck-dîgcre münâkız sözler
işitir idim. M a’a-ıuâfılı Şevli Elendi kadr-şiııâs bir zat olduğunu
mebni Hoca Efemli’yr ianede kusur etmezdi. Çünkii Hoca
Efendi pek fakîr olduğundan kit.'ıb alacak akçesi yok idi. Bir
derse başlayacak olsa isti’âre-i kiituhe muhtaç idi. Şeyh Efendi
ise ana lâzım olacak kitâblan evvelce tedârik ederek Haliz
fcvfık Elendi vâsıtasiylc ana isal eylerdi. Sanki aleyhinde kul­
lanmak için Hoca Efendi’ ve bir çok csliha verirdi. Dekaayık-ı
lıikemiyse ve kclâmiyye ile meşgul olduğum sırada o türlü
mücâdeleler ilahi işitilmekle münnza’ anın aslını anlamak
üzere kütüb-i süfiyyeyi ve ale’l-tıusûs M uhyiddin bin Arabî
hazretlerinin te'lîfâtmı mutâla’ava dahi hayli evkaatımı '.ırl et­
lim. Elhâsıl Fâtih semtinde ol vakit ulûm ve ma’ ârilc ılâiı ba­
hisler cereyan eylediği sırada havle zahir v e b a lın mücâdeleleri
dahi eksik değil idi. Şimdi ııe o var 11e bu var. O zesâtm cüm ­
lesi âlem-i halis ü eedeli terk etliler. Hep yerlerini boş koyup gil-
tilcr. Kâşki bir Murad Molla şeyhi olaydı da anı zemini edcı ek
bir de Hâliz Scyyıd bulunaydı.
Murad Molla şeyhi katar şeylerinden olup sinisiyle Sulum
[Ahmedj Cânıi’ -i şerifi vâ'ızı dimağla cıımâ günleri bu câm i’dc
va’ z ederdi ve mâni'i zuhurunda bi’ l-vekâle Hâliz 1 evlik ldcn-
di’yi ve ba’ zaıı fakiri gönderirdi. \ 'â ’izlik benim mesleğim ol­
mayıp şirinim dahi buna çendân muvâlik olmadığı ve vâ ’izlere
mahsûs bol yenli cübbe mizacıma hoş gelmediği hâlde Şeyh
Efendi’nin hatırı için ba’ zan anın cübbesini giyip ve Sultan
Alımcd Cânıi'i kiirsisine çıkıp nâsa va’ z u nasihat eylerdim.
Ol esnada Mekteb-i harbiys e fûrsi hocalığı münlıâll olmağla
fakire teklif olundu ise de rağbet etmedim. Çüııki ol vakit Mekeb-i
harbiyyc lıocalaıı fes ve' setri ve pantolon giymek resm ü âdet
idi. Bana da başımdan sarığı çıkarmak g üç geldi. V â ’ tz cübbesi
giymekten hazz etmediğim gibi böyle tebdîl-i kıyafet dahi

1 Parantez içindeki ibare müellif tarafından çizilmiştir.


ı iîz A k I r -I c k v ü e t
>7

mizacıma muvafık değil itli. Zîrâ aksây-i emelim dersden icazet


aldıktan sonra tarikımca nrşr-i ulûm ve ba’z-ı te’lifât ile ibkaay-ı
nâm etmekten ibaret idi.
M ur ad Molla şeylıi epeyce servet sahibi olup tekyesinin
tayyarûtı dahi ziyâde idi ve havyir bir âdem olup eline geçen
paraları umûr-t hayriyyeye sarf ederdi. Bu cihetle tekyesi civa­
rında halâ nu-vcûd olan Dârü'-l-Mesnevi'yi inşâ eyledi ve bin
iki yüz akmış senesi muharreminin dokuzuncu günü anı küşâd
itlikte teberrüken Sultan Abdülmecid Han hazretleri teşrif
huturdu. O l gün Şeyh Efendi eski şâgirdâmna icazet verdiği
sırada bcıı dahi Mesneui-i şerif’den icazet aldım ve anınla beraber
Lasidc-i B ir’e ve Hizbul-bahr okumağa dalıi andan me’zün
oldum. Andan sonra her sene muharremin dokuzunda Dârü’l-
Mesnı-vi’dc mersiye okunmak âdet olmuştur. Dokuzuncu gün
la’yîıı olunması dahi her sene muharremin onuncu günü Koca
Mustafa fkışa Dcrgâhı’ nda mersiye okunmak âdet olduğu cihetle
iki mersiye bir giıne gelmemek içindir.
Ol devirlerde ne güzel günler gördüm. Ne tatlı ömür sur­
dum. 1 ler deııı ferâğ-ı hatır ile safây-i derûn bana hem-dem idi.
O âlem ne güzel alem idi. Dâima talebeden biri bir ya iki türlü
vemek pişirip birlikte yedikten sonra kendi odamda tenhâ kalıp
tatlı tatlı nıutâlâ'a yâ te’ lifât ile meşgul olurdum ve ba’zan
iab'ınurt zamân-ı cud u sebâvetine tesadüf ederek şiir yapardım
v.ı munşiyâne bir şey kaleme alırdım. Ulem â ve üdebâdan
ahbâb u yârınım çok idi. Gece medreseye vurnıasam arayıp
soranım yok idi. Akşam üstü ahibbâdan birine rast gelip de başka
mahalle gidecek olsam medresedeki refikim bunu canına minnet
bilirdi. Zîrâ hazırladığı yemek münhasıran kendisine kalırdı.
M urad Molla Dcrgâhı’na tereddüdüm münâsebetiyle kangı tek-
yrye varsam ri’âyet bulurdum. A lel’l-lıusûs Mcsncvî-hân oldıı-
ğum cihetle m evlevî dergâhlarında muhterem olurdum ve ba’zan
geceleri dahi G alata Mevlevihânesi’ nde kalırdım ve şi’r ü inşâda
mümâresem olduğundan kctebc-i aklâm ve ba’z-ı rical ü kibar
ile ülfet vc mu’ ârcfc peydâ etmiş îdim. Bu cihetle ba’zan İstan­
bul’ un kış gecelerim üdebânm encütncn-i ülfetlerinde inırâr eder­
dim. Yazın dahi bu vesile ile Boğaziçi’ne giderdim. Elhâsıl gayet
sebük-bâr ve gam-ı endîşe-i ferdadan âzâdc olarak lıer gün iste­
diğim yerde gezerdim. Balır-i havadis ne kadar telâtum eylese ben
Tt{AUr*i Crcdti. IV , t
I» TEZAKIR t CEVDET

su üzerinde saman gibi yüzendim. Ma’a hâzâ gençlikte gıırbct-


zedelik iıısâııa le’sîr ediyor. Binâcn-aleyh ara-sıra tecerrıı -i sah-
bây-i tehassür eylerdim ve bu yolda hâle munâsib eş ar söyler­
dim, Hubb-i vatan beni böyle Rumeli taralına çekerdi. İstanbul -
dan ayrılmak ise bence pek müşkil idi. İki mıknatis arasına düş­
müş saman parçasına benzerdim. Hâlbuki dâima pederden para
eelbilc İstanbul'da kalmak ınümkin değil idi. Zîrâ peder ve büyük
peder sayesinde yoksulluk görmemiş olduğum cihetle şâir talebe
kadar sclâlete telıammiil edemezdim ve anlar gibi şülnır-ı sclâ-
sede cerr ii suâle dahi alışmamış idim. Binâeıı-aleyh İstanbul e a
medresede geçinecek kadar ma'âş edinmek çâresini arıyordum.
Bin iki yıiz altmış sene-i hicriyyesinde tarık-ı kazada Ru­
meli kaleminde Çarıal rütbesinde Premedi kazasını zalıt ile
muvakkat olarak şehriye muhasses olan beş yüz yiııni kuruş
ma’âşım almağa başladım. Bu ma’âş ise örfü âdei olduğu üzere
şühür-ı ma’düdeye münhasır olup müddet-i örfiyyesinin inkt/a-
srnda kesilecek idi. Andan sonra Allah bilir kaç sene mürûnında
diğer bir mansıb zabt edeceğim ve ne kadar ma’âş alacağım.
Biıyle müddet ve mıkdân nıa’lüm olmayan bir ma’âş ile İstan­
bul'da dayanıp durmak ise pek müşkil idi. Aııcak henüz bu
mansıbın müddet-i örfiyyesi mıınkazî olmadan altmış bir senesi
cumâdc’l-âlıircsinin yirmi üçünde bâ-ibtidâ-i hâriç İstanbul
rü’ûsu alarak tarik-ı tedrise dâhil olduğum cihetle Premedi man­
sıbı bi’t-tabi' üzerimden ref’cdildive tarîk-ı tedrisden şehriye yıız
elli kuruş ına'âş tahsis buyruldu. Pek sıkılır isem Haıııidîyye
Mcdresesi’ne çekilerek bu ma’âş ile geçinebilirdim. Hâlbuki ber-
vcclı-i bâlâ rü'Cıs aldığımdan ber-mu'tâd medresede üç gün teh-
ıri’c yapdık. Müceddcdcn elbise ve biııiş yapdırdık. Bin beş yüz
kuruş kadar borca giriftar olduk. Ol vakte kadar borç ettiğim
yok idi. Rütbe aldık, dâimi alınır bir mıkdâr ma'âşa nâil olduk
doyu meninim olur iken bu borcıı ödemenin çâresini aramak
tâzuıı geldi ve masrafımız artmakla bu ma’âşın idareye kâfi
olamıyacağı anlaşıldı.
Altmış iki senesi şevvalinde Sadrâzam Rauf Paşa azl olunup
Hâriciye nâzın meşhur Reşid Paşa makaam-ı Sadâret’c geldi ve
müte’âkıben Mekkî-zâde Âsim Efendi vefât etmekle meşluır
Arif Hikmet Beyefendi şeyhülislâm oldu. Gerek Reşid Paşa ve
gerek Arif Hikmet Beyefendi kadr-şinâs ve kerîmü’L-hisâl zâtler
TEZAKtR-l CEVDET '9

idi. ikisine dalıi kesb-i lereddüd ve münâsebet eyledim ve son­


raları Reşid Paşa’nın oğullarını tedris eder olduğum cihetle
ihtiyardan vareste oldum. Lâkin aksây-i emelim tarîkçe idareme
kâfi ma’âş u ma'işet edinmek idi. İşle bu emel ü ârzfı ile Arif
Hikmet Meyefendi’ye bir kasîde-i dâliyye takdim eyledim ki
evveli bodur :

Görmedim lıacle-ı dehre gireli rûy-ı murâd


Bikr-i fikrîme felek eyler iken arz-‘ veddd
Gonce-i matlabımı akmadı bdd-ı ikbâl
Girih-i miijk ilimi etmedi eyyam giijdd
Bu beyitler dahi ol kasidedendir :
Enveri - natıka nihrir-ı llarirî-hdme
Muhlejem - jöhret u ehl-i dil u L’rfi-injâd
l a ııi Arif Btyefendi-i keramet - kirdir
h'i odur kaafıle - sdldr-ı kirim ü emcâd
Fikridir bedreka-i râh-ı yakin u İkadn
Re’yidır rdh-ber-ı merhale-ı rujd u seddd
Aslin-i keremi kâ/t-i aihâb-l emel
Artdn-ı hımemi kdfıl-ı Jeyz ü iridd
Yine A rif Hikmet Bey’iıı sitayişi hakkında bir kasîde-i
arabiyye söyledim ki mukaddimesi budur :

J U t-e Jt ol jil!
t 'L r ..... L
U-Kİfl—'j tjyF -e y . AÂJ
cB-b-l j ¿L lİI jij
j - - y- 1Ç lj J y
D1 .•*- Z' Ö h j J t
Lpd jjJti** :. e■ jtef, eli}
1 jlk*VıÎ" u l’l U S S j
ui *LUali ^LjI yjL«>
ö l> -lj fVT İLJ dji*!
-T tUJj ^ ye JU ^J
j y ı ^ jjı p«i ¿ı_, ^
ıv V . J jil Ut J-L j- s
A ytı -ir jet
ao TEZAKİR-1 CEVDET

liıı kaside ile beraber Arif Hikmet Beyefendi ye takdim


eylemiş olduğum arizcnlıı sürelidir :
Ciinıid-t mücennede-i eşbâh-ı beni adem kdr-gâh-ı feyz-i mukad-
desdeıı ne ratkde câme-i micid giymıt ya'ni kaamet-ı kaabilıyyetleri
kaııgı kabây-i tecelli ile pirâye-pezir-i şiilıûd olmuş ise srr-küçe-i kesrel-ı
le'ayyünâtta dahi o terişle ceveldıı göstermekle belki bezm-gâh-ı feyz-i
akiesden ite keyfiyyette rahlk-ı tecelli tecimi' elmişler ise bu hum-hâne-i
sahvda dahi ol veçhile devr-i mthâfil-i kevıl ii mekân etmekle oldukları
ıler-kâr ve hu pagar-1 anâsırda sermâye-i maziıariyyelleri kadar nail
olacakları mineli ii atayanın husıilü dahi vaktiyle ıstikmâl-i istidada
mevkuf idiiği emr-i aşikâr iken Vj¿ óUtV' ¿1* müeddâstma ekser-ı
nâs isti'câl-i tabi'ilerinden ııâşi vakitli vakitsiz tarlı-ı kıır'a-i suâl u
iltimas etmektedirler, liu kabilden olarak dâ'ileri dahi mm-gayri lıaddiıı
tarik-ı ledrisde bulunduğum cihetle bir mtkdâr ma işet niyazında ol­
duğumu bundan akdem bir kaside ile arz etmiş idim. Bi-hasebi'l-kader
şimdiye kadar bir eser zuhur etmemiş olmağla vakt-i merhûnuna munları/
olmak lâzım gelirken bu defa dahi bir kaside-i arabiyye ile hadd-ı
ârizâııemden sad merhale dür olan layy-i tarik-t midhat-ı meşihal-
penâhilerine cür'et ve hu münâsebetle tekrar lıâl-i darâ'al-meâl-i kem-
terânemi arz ıı ifâdeye cesaret etmiş isem de bu veçhile güstâhâne hareket
ile hûk-ı piy-i felvi-penâhilerini tasdi' mücerredye's ile hâsıl olan mec-
bûriyyet-i tabi’[iyeden neş’et etmiş olduğu muhat-1 ilm-i âlem - ârây-i
VeUyyü'n-ni'amilcri buyruldukta husus-1 mezkûrda dâ'ilerini ma’zûr
ve kıısûr-ı (âkerânemi zeyl-i afi ü inayetleri ile mestur ve ahvâl-i pıir
mclâl-i âcizâneme merhameten mıinâsıb mtkdâr ma'işet ile çökerlerini
çirağ ve mesrur buyurmak kâbında emr ü ferman hazeret-i veliyyü-l-
emrindir.

Bunun üzerine Arif Hikmet Beyefendi yüz elli kuruş ma’-


âşınııza zamîmeten yüz bu kadar kuruşluk bir ma’ ışet verdi.
Rcşid Paşa dahi Bâbıâli’nin ataya tertibinden senevi iki bin
dört yüz kuruş tahsis ettirdi vc Hazîne-İ mâliyye’den şehriye
iki yüz kuruş ına’âş dalia yapdıracağım va’d buyurdu. Bu
sûrede medresede geçinecek kadar ma’âşa nail oldum. Ancak
bu mev’Cıd olan iki yüz kuruşu dahi bir aralık yapdınp da an­
dan sonra medreseye çekilmek ve artık neşr-i ulûm ile meşgul
olmak hülyasında İdim. Hâlbuki rical ü kibar ile ülfet vc ihtilâli
çoğaltıp ve Boğaziçi’nin mesirelerinde dolaşmağa alışıp gittikçe
I EZAKİR-I CEVDET 21

ol merkezden tcbâ’ud etmekle idim. Sanki semt-i kıbleyi arar


iken şark u şimale doğru gitmekte idim.
Münşeatımız tarz-ı İrâniyâna taklid yolunda olup sebk-i
inşâmız mulıâverâtımıza asla uymaz. Yazdığımız söylediğimize
ve söylediğimiz yazdığımıza hiç benzemez. Ekseriyi seci’ ve
cinâs-ı lafzi uğrunda sözün kuvveti feda edilir. Bu tarz üzere
mesâlih-i devlete dâir uzunca bir lâyiha ya takrir kaleme
alınsa tıınıturâk-ı elfâz arasında maksad-ı asli gaadı ve söziin
te’siri zayi’ olur. Reşid Paşa ise kitabetçe side ve beligaane
bir meslek-i cedid ittihâz etti. Vâdî-i inşâda bir yeni çığır
açtı. Küttâbın çoğu ana taklid eyledi. Hâriciye nâzın Âlî
Efendi ile Divân-ı hümâyun tercümanlığından âmedi olan
Fuad Efendi - ki ikisi dahi sonra vezir ve sadrâzam olan meşhur
Alî ve Fuad Paşa'lardır - anlar dahi bu yolda Reşid Paşa’nm
İsrinc iktifa ile akran u emsallerine faik olmuşlar idi. Ben de
bu yolu beğendim ve bu tarz üzere inşây-i kelâma heves el­
tim ve anların erıcümen-i ülfet ve musâhabeılerini kendime
mekteb-i edı b ittihâz eyledim. Sanki yeniden mektebe başladım
ve bu vesile ile mesâil-i siyâsiyyeyc dâir haylice ma’lûmât al­
dım ve ol esnada fransızcayı te’alliim ile dahi meşgul oldum.
Lâkin nl devirde elsine-i efrenciyye okumak şi’âr-ı ulemâya
münâfi görüldüğünden bunu ilıvân-ı tarikden mekıûm tutar-
dım.Binâen-aleyh fransızcaya lâyıkıyle çalışamadım.
Elhâsıl medrese ve tekye âlemlerini geçirdim. Bir başka
âleme girdim. Rrşid Paşa sayesinde ihliyâcdan kurtulup ekseriya
anın sâhillıâııesindc imrar-ı eyyam ve ba’zan Fuad Efendi’nin
sâhilhânesinde ârâm ederdim. Bu da bence bir güzel âlem idi.
Dâima ze\ k ıı safâ bana bem-dem idi. Bununla beraber ulûm-ı
âliye ve edebiyat ile iştigalden dahi hâli kalmaz idim. İşte
ol esnada Rrşid Paşa’nın sitayişine dâir iblidâ söylemiş olduğum
bir kasidenin evveli budıır :

Kasidc-i mcdlıiyye berây-i Reşid Paşa


Hamdü l'illâk ki bana yaver olup baht-t sa’ id
Eyledi çerh He ser-nâme-i sulhü lemhid
Buryâ - efgen-i günc~i esef ü hayret iken
Şfve-i lıükm-i kader verdi dile ¡evk-ı cedid
Feleğin câmma geçmişti hadeııg-î sitemi
Tl İ EZAKİR-İ CEVDE'l

haddim etmişti keman dağdağa-) debr-i anid


Şimdi amma bu sitemden felek cldu fân i>
Eyleyip bahtım ile nhd-ı vifâkı teedid
hvhaş-allâh zihi vaz'-ı dil-efrûz-ı felek
Bârek-allâh zihi bıirıka-i baht-ı sa’ İd
Kaside uzuncadır. Tanıâmen yazılsa mücib-i sııdâ’ olur.
Fakat zeylinde tegazziı! olıınmağla orası ber vectı-ı ati ilâve
olunur :
Bir gazel nazm edeyim bârı kı her mısrâ’ ı
Batış ede enciimen-i âleme bir şevk-1 cedid
Çerden-1 ¿¡ika zütf-l siyelim habl-i verld
Dıl-i ıcncûra lebin feyz-ı hayât-ı civtd
Kâkül-Î yâr gibi hâııe-be-dûş olmadayım
1 ardan eyleyeli tâ beni gerdim leb'id
Id-i adhâda firâkıyle ben oldum kurbân
Bilmem ol şuh ile kim eyledi id üstüne id
Etmeden gaaile-i dehr ile terk-i rahat
Cevdet'â devlet-i biddr olunmaz timmid
Lâfı terk eyle yeter tâ ki du'ây-t âsaf
Ola merfu-ı der-i âlıfet-i Rabb-ı mecid

En sonraki mısra’da tctâbu’-ı izâfât bulunduğu cihetle h şu­


battan ârî olduğunu itilâf eylerim. Ol vakit mu’ âsınmız olan
ba’z-ı iidcbâ bu misillû tetâbu’-ı izâfâtı hüner addederlerdi. Ben
de gaflet ile anlara pey-rev oluvermişim. Sonradan mütenebbih
old um .1 Nev-heveslik âleminde ettiğim lıatâyı beyândan m u­
radım ancak mübtcdîyân-ı şi’r ti inşâya ders vermektir. Yine
bu kabilden olarak dikkatsizlik ile etmiş olduğum bir hatâyı
beyân edeyim. Henüz şi’rc heves ettiğim evânda Fehmi Efendi’nin
bir gazelini tahmis etmiş idim ki matla’ı budur :
Seherde bâd-ı sabâ müjde-i hezâre gider
Hegâr zâr ile bülbül de gonee-zâre gider
Birer hayâl ile herkes birer kenâre gider

1 Bu cümleden sonra müellif, Arif Hikmet Beyefendi için söylediği


bir gazeî-i müıcyyeli, biri Kemâl Efendi (Paşa)’yc nazire olan iki gazelini,
bir de beytini yazmış, sonra bunları çizmiştir. Cevdet Paşa, Teekire’yi beyaza
çekerken bu manzum parçalan dere etmemiş olmalıdır.
lE Z Â K İR -l cevdet J3

AU's-sabâh cihan halkı kâr u hâre gider


Uflâ-kejân-ı mahabbet de kuy-iyâte gider
Ketcbedcn ba’zıları der-pij ile, der-miyân ile yazarlar. Bu ise
Kalaüır. Drr-pl; ederek ya edip ve der-miyân ederek ya edip deyu
yazmalıdır. Bende bu kabilden olarak zâr ile demişim. Hâlbuki
-rirf ile olmak lâzım gelir. Buna da vezin musâ'id olmaz. Binâen­
aleyh l>ıı tahmisi divânımdan layv ettim. Nev-l.evcslik buya
insan bildiği şeylerde yanılır. Artık kavâid-i lisâna vâkıf olnııyan-
ların nazın u nesirlerinde ne kadar galat ve hatâlar vuku’a
g e l'ieg i kıvâs ile ma'lum olur. Ale’l-husiıs şiir insanın zâde-i
tab'Kİır. Çit kin olsa da gözüne güzel görünür. Kolaylıkla kuşu­
num göremez, ijâir kendi şi'rinc bigâne nazariyle bakmalı.
Belki başkasına arz ile itiraz olunur ise kabul etmeli, Turrc-i
sulıaıı ne kadar şânr-i itiraz ile taranır ise o kadar düzelir ve bu
veçhile makbül-i tidebâ olarak dereceye gelir. İşte bu fikr ile
luı mısru'ı söylemişimdir. Mısra’ :
'yâne-i rit'f-i mhnndır i ’/ırag
Reşid Paşanın en ziyâde mazlıar-ı teveccühü olan Âli
Başa uhdesine altmış dört senesi muharreminde rülbe-i vezâret
verildi. Reşid Paşa takıntının efkârı neşr-i m a'ârif vc ta’mim-i
terbiye ile devleti usül-i tedidc-i A vrupa’ya tevfikan tanzim
etmek htısûsu idi. Lfkâr-ı atika ashabı ise buna nazar-ı ada­
vet ile bakarlardı, Binâen-aleyh senc-i merkuume hilâlinde ser­
asker bulunan Dâmâd-ı şehri yâr i Sa’id Paşa’ ntn si’âyetiyle
Reşid Paşa düşüp serine Sârim Paşa sadrâzam oldu. Ben ol
vakit henüz ûlem-i bî-kaydiden butun bütün çıkmamış olduğum
cihetle bu misilliı havadis benim çendân ığbirâr-ı hatırıma
bâ'is olamazdı. Lâkin S a’id Paşa hep A li Paşa vc Fuad Efendi
gibi Reşid Paşa âdemlerini azl ü nefv ettirip de hep efkâr-ı
aıîka ashabını iş başına getirmek vc devleti eski ta assub yoluna
götürmek sevdâsında olup buna ise asnn mütehammil olmıya-
cağına aklım ermeğe başlamış olduğuna ve Rrşid Paşa’nın
lûtf u inayetini görmekte olduğuma mebni bu tebeddülden
müte’essir olmuş idim. Arası çok gecmeyip Reşid Faşa yine ma-
kaam-ı Sadâreı'e geldi vc evvelkiden ziyâde neşr-i ma’ârife
ehemmiyet verdi vc ol esnada A vrupa’ca rü-nümâ olan hele­
can-! efkâr üzerine dıptomadarın at oynatacak zamanı gelip
»4 TEZAKlR-1 CEVDET

Rcşid Paşa ise bu meydânın en mahir erlerinden olmakla bu


esnâda ikbâli bir mertebe daha terakki buldu ve Avusturya
devleti Macaristan'da zuhur eden isyânı basdıramayıp Rusya
devletinin iânesinc mulıtâc oldu. Hâlbuki Macaristan vuku’-
âtının serpintisi Eflâk ve Boğdan’a dokunmakla zııhûra gelen
ihtilâl üzerine öte taraftan Rusya'nın bir fırka-i askcriyyesî ve
beri tarafdan bir fırka asâkir-i osmâniyyc Mcmlekrteyıı’c girmek
lâzım geldi. Bunun üzerine Amedi-i Divûn-ı hümâyûn in ad
Efendi mc’mûriyyet-i fevka’l-âde ile Bükreş’e göııdı riidi.
Fehitn Efendi Dtvâtı-ı Sâib'ı şerh etmekle iken altmış iki
senesinde fevt olarak şerhi nakıs kalmağhı akraba ve mille'.ılli-
kaatı tarafından vâki’ otan ibram üzerine anı itmam ile mücerred
mcrlıCımun hemşire ve hcmşirc-zâdelerine birer ımkdâr ma’âş
yapılmak niyazına vesile olmak üzere Rcşid Paşa’ya takdim
ettirmiş idim, Meclis-i vâlây-t ahkâm-ı adliyye’yc lede’l-lıavâle
anlara birer nukdâr ma’âş İtasına karâr verildiği sırada
Meclis müflisi Arif Efendi’nin ihtâriyle beş bin kuruş atıv-
ye-i scniyyc îtâsiyle rütbemizin terfi "i lıusfısuna dahi karâr
verilmekle ba-mazbata arz olundukda sâdır olan irndc-i
scniyye mûcibincc bir ni’met-i gayr-i miitcrekkibe olarak
beş bin kıırtış atıyye-i seniyve aldım ve altmış beş senesi cu-
mâdc’l-ûlâsmda vâki’ olan tevcîhât-ı ilmiyyede ibtidâ-i lıâric-
den hareket-i hârice tafra ile bekam oldum. Y a’nî eskilerim
olan birçok ¡btidâ*i hâriç müderrislerine takdim edildim. Lâkin
önümde yine şu kadar yüz müderris olduğundan bi-lıascbi’t-
tarîk molla olmak pek uzun ömre mütevakkıf idi. Binâen-aleylı
bu tafra ile bana mevleviyyet hevesi gelmedi ve benim de emelim
o değil idi. Muradım yine medreseye çekilip de neşr-i uluma
hasr-ı ömr etmek üzere kendi âlemimde olmak idi. Binâen-aleylı
ba’z-ı kudetnây-ı müderrisin gibi münâsib rnıkdâr ma’ûş ile
tarîkca tekâ’ ud arzusunda idim.
Fi jj recıb sırır f/8teji so mayıs sent rgf1

Yine ol esnada Ta'lim-nâmt-i har ir nâm eseri bi-tarîki’ i-


imlâl tahrîr ü ikmâl eyledim. Keyfiyycti ma’lûm olmak üzere
dibacesini burada tahrîr edeyim.1

1 Burada on üçüncü deÛer sona ermekledir.


TEZAK.IR-1 CEVDET ‘3
Dîbâcc-i T a ’lim-nâmc-i harîr
Nihâl-İ hâme-i Cevdet-i pür-lakstr bu veçhile ¡ıikûfe-bend-ı ifâde
i'U takrir olur ki hûlıârislân-ı âlemde imâr u medeııiyyetin tezâyüd ve
terakki bulması ftinûn u ma'rifetin Herilrmesirte mütevakkıf ve manut
ve kâlây-i hüner it mtı'arifin kıymet u revâc bulması ise mulûk it salâ-
tinin beri-1 nakdlne-i kudret ve saf-ı termiye-i himmet eylemesine muhtar
ıı merbut olduğundan her memleketin imâr ıı temeddünü ve ahâlisinin fü-
ııün-l şettâda tcfenniin ve temerrünü mülukünün ihtimam u himmetine göre
olabildiği Ifnhhü'l-ıbâd te'âlâ jânehû ani’ l-irlıdâd hasretleri hır diyarın
imârını mıırâd ettikte evvelâ bir metik-i âdil gönderip de anın âbyâri-i
iane ve doslyârt-i ifâzasiyle ol bilâdı ma'mur u âbâd ede-geldiği bir
ernr-i celi ve bu ma'nâya - f *L ys J* j- —11 hadis-i şerifi bıtrhân-ı kavi­
dir, ¡¡te bu kabilden olarak gamânıııda rnrgaüe-ni}tn-ı rmn ti emârı
olduğumuz ve ahd-i adaletini mevıim-i bahar-1 a'sûr it ezmâıı bildiğimiz
revııak-tırâz-ı hiyâbân-t hilâfet ve taravet - bah-iây-i (emenistân-t nasa-
fet u adalet pâdijâh-ı Ctm-hatem ve hâkaan-ı üdrâ - hadem Sultan Abdül-
mecid İlan efendimiz hazretlerinin ma'mûriyyet-t bilâd ve ıstirahât-ı
kâffe-i ibâd hususunda der-kâr olan niyyet-i hayriyyt ve tasmimât-ı celile-i
pâdişahâneleri âsâr-ı aliyyc ve aleniyyesinden olmak ü.-ere eh! ü erhâb
olanları zülâl-i atıfet ve indyet-i mülûkâneleri ile slrâb ederek ve anların
ter-desti-i dikkat ve gayretleri ile kâlây-i hüner it marifete âh u tab
vererek evvel be-evııel imâr u medeniyyet taraflarına bu veçhile be
mâ-hasel-i himmet buyurduklarından ve vükelâ vü ümerâsı dahi bu bâb-
da ikdâm-ı iâm ve ihtımdm-ı mâ-lâ-kelâm gösterdiklerinden az vakit
zarfında memâlik-i Dtvlet-i aliyye'nın süret-i imâr u temeddünü
fevka mâ - veletamer ilerılemij ve hâlâ ilerilemekte bulurunuf olduğu
mir'ât-ı bedahette miljâhede edilmekte ve herkes bunu görünce re sil' l-
mâl-i kanbiliyyeti kadar tahsil-i hüner sevdasına düşmekte ve az çok
vâye-dâr-ı fazt u hüner bulunanlar meta’-1 ma'ârifden mâ-hazar her ne
ise bâ'jîr-t zuhura getirip aız etmekte olduğu misilli hâlâ mes-
tıed-tırâz-1 Sadâret-i uzmâ bulunan âb-ı ruy-1 nezâret hâris-i hadika-i
devlet Re¡id Pasa -J-jL. ¿ 1*1^-; hazretleri mukaddema Paris sefârel-i te-
ıııyyesine me'nıûr buyrulduklannda beraber götürdükleri Tercüman Hoca
Agob müddet-i medide ol taraflarda bulunarak fünûn-ı hikmete ve bâ-
hustts fenıı-i felâhate dâir hayli ma'lûmât taht il elmi} ve Avrupa'nın ek­
ser mahallerini dolaşarak esbâh-ı i'mdr-ı mernâlik ne olduğunu gereği
gibi kesf eylemiş ve esbâb-ı mezkurenin akdem ü ehemmi fenn-ı ura ate
dikkkal ii gayretlen ibâret olarakfenn-İ mezkûr müteferri’âlından olan
3<J TEZAKİR-! CEVDET

san'at-i harbe ihtimam eşleşen milletler müntehây-i merâtib-i medeniyyete


nail ve memleketleri aksây-i mediric-i ma’ mûriyycle vâsıl olduğunu
gürmüş ve bilmiş ve muahharan bin iki yüz elli dokuz târihinde Bursa ya
gidip ahâlisinin san'at-i mefkurese hâhişlerini ber-kemâl ve memleketin
etrafını dut ağaçlarıyla mâlâmd! gördükte Avrupa diyarında şu kadar
milyon nüfûsu mâlik-t servet ii yesâr eden bu eşcâr-ı meymenet - dısâr
in-şâ-Atlalı ¡u bizim memleketlerimizi de ma'mûr eder hulyâsiyle mesrur
olmuş ve fı'l-vâki’ san'at-i mezkire günden güne ı¡enlemekte bulunmuş
ise de fenn-i mezkurda ahâlinin aeemilıklerinden nâşi anırt me'mûl
ettiği kadar terakki husul bulmamış hâlbuki memlâlik-i Devlel-i aliyye
nihâyet derecede münbit ve mahsuldar olması cihetiyle âb-ı rûy-i memâlik
olduğundan ahâlisi dahi usûl-i eedideye tatbikan san'at-i mezkureye
münhemik olsalar az vakit zarfında pek çok servet ü sâmâna mâlik ola­
cakları der-kâr bulunmuş olmağla anlara bir nevi' hediye olarak kendi
lisânıma usûl-i mezkureyi ke-mâ-yenbagi izhâr ii ışrâb eder bir risale
te'ltf edip şerâb-ı harlr-i ifâdesiyle kendi milletini neş'e-yâb ettikten
sonra nef’ini ceml'-i ahâliye ta'mim ve kendisi Devlel-i aliyye’ nin ihsan-
didesi belki ibtıdây-i neş'etinden beri envâ'-ı nı'am-ı bi-ihsasının per-
verdesi olduğundan âcizane bir destâvlz-i naçizane takdim eylemek
niyyetiyle risâle-i mezkûreniıı lısân-t türkiye tercümesini murâd etmiş
ve aşın ilhâh u ibram ile bu hususa fakiri dahi mecbûr eylemiş olduğun­
dan birlikte tercümesine ikdam olunarak işbu bin iki yüz altmış beş
senesi şevvalinde restde-i hadd-i hitâm olmuş ve bir mukaddime ile üç
cüz'e tevzi' u teczi’e edilmiştir.
Ol esnada Rumeli canibine gidip gelmiş idim. Şöyltki
peder ve vâlidc Lofça'da te’chhul ve ikaametimi isterlerdi.
Ben ise İstanbul'da tevattuna karâr vermiş idim. Fakat bir
kerre sda-i rahm edip de anların du’âsını almak vc büyük
pederim pek ihtiyar olduğundan anınla dahi görüşmek ister
idim. Fuad Efendi’nin Bukreş’de bulunması buna vesile-i mü­
nâsibe oldu. Bükreş’e varmak üzere İstanbul’dan çıkıp ibtidâ
Lofça’ya gittim. Sıla-i rahm ettim. Fakat çend rûz mukaddem
Hacı Ali Efendi vefat eylemiş olduğundan anı göremedim.
İstanbul’da iken vatanımı özlerdim. Her hafta postasiyle oradan
mektûb gözlerdim. Hâlbuki İstanbul’un safa vü rahatı ve Bo­
ğaziçi’nin letafeti şöyle dursun Lofça’da bana göre musâhabet
edecek ahibbâ ve müşâ’are edecek üdebâ yok. Bu cihetle sıkıl­
mağa başladım. Meğer İstanbul bana vatan-ı hakîkî olmuş.
TKZAKİK-I (JtVUKl *1

Artık uzunca bir müddet Lofça’da ikaamet edemiycceğimi an­


ladım 1. İşte ol vakit Reşid Paşa - zade Ali Galib Beyefendi'nin
bir kıt’a iltifât-nâmesini aldım ve nazmen ana bir cevâb yazdım
ki süreli budur :

Nazım
Hop geldi keıem-nâme-ı Gaalib Beyefendi
Her bendeye lütf etmeğe râgtb Beyefendi
Ol rtilbe herem-pişe ki gaayet kereminden
Her bi-kesı ¡âd etmeğe tâlıb Beyefendi
Gam görmeye âlemde beni eyledi memnun
Feryâd-res-ı ehl-i metâ’ıb Beyefendi
Mahdum-ı Rejidu'l-ruzerâ hayr-ı halef kim
Medhınde ne söylense münâsib Beyefendi
Hem âkil ü hem ehl-ı edeb ferd-i zemine
Akranına emsaline gaalib Beyefendi
Aev-sâle iken fart-ı zekâsı hasebiyle
Vassâf ile l'eysi gibi kâtıb Beyefendi
Is’âf-t suâl etmek ile nâsa peyâ-pey
Ed'iyye-ı hayriyyeyi eâlib Beyefendi
Bir vakt-i mübârekde erijdi bana Cevdet
Ferhunde peyâm-ı Ali Gaalib Beyefendi *

Lofça’da müddet-i ikaametim eyyâm-ı ma’dûdcden ibaret


olarak peder ve valide ve akraba ve müte’allikaat ile görüştükten
sonra avdet ile Ruscuk’a geldim ve orada tebdîl-i câme edip
ya’nı setri pantolon giyip Eflâk yakasına geçtim ve Bükreş’e
gittim ve Fuad Paşa ile görüşüp Reşid Paşa’nın irâdâtını ana
tebliğ ettim. Ol vakit Bükreş'in bir tarafında Rusya askeri ve
diğer tarafında asâkir-i osmâniyyc ikaamr olunmuş idi ve asâkir-i
osmâniyye’nin kumandanı Ferik Ömer Paşa idi -ki sonra Müşir
ve serdâr-ı ekrem olan meşlıûr Ömer Paşa’dır- ve Eflâk vc
Boğdan’da bey olmayıp beyliğe âid umuru Fuad Efendi rü'yet

1 Müellif bu cümleden sonra Reşid Paşa’ya sunduğu bir gazel-


müzeyyelini yazmış sonra üstünü çizmiştir.
1 Bundan sonra Müellif İstanbul'a gönderdiği bir gazelini yazmış,
sonra üstünü çizmiştir.
J İI TK/AKİ K-l cevdet

ediyordu. Bir ay kadar orada ıkaamctten sonra Dersaâdet’c


avdet ile Fııad Efcndi’nirı ifâdâtını Reşid Paşa’ya arz eyledim.
Azıcık Bükreş’in ahvâlinden balıs edeyim. Orada galiba
hamiyvet ve ırz u nâmiıs sözlerini kıtııesnc âbâ vü ecdâdından
işitmemiş. Karı koca birbirini kıskanmak âdet olmamış. Herkes
beğendiğiyle mu’âşeret ile mâni’ u miizûlıim yok. Bir karı sev­
gilisi ile görüşür iken kocası odaya girmiyor. Mıı'âşcret-i nisa
bir âdi iş hükmüne girmiş ve bu husîısda kendilerince hırs u
tellâllık katmamış. Meğer bizlerdc nâsııı mu‘âşcrct-i ııisâ hak­
kimi,mİ.m hırstı tehalükü ~ U > j A1 müfâdınca memntV-
iyvet ve su’ûbetlen nişi imiş. Memleket bağçeleri gıizel eğlen­
celeri çok. Görünüyor ki âsâr-t medemyyet başlamış. Lâkin bu
medeniyyet nıckteblcrdeıı çıkmamış. Belki mecâlis-i mıı’âşcrct
ve sefâlıatten zuhur eylemiş. Orada tcsâdıif ettiğim bir fransız-
dan sordum ve dedim ki : “ Fransa'da dahi mu'âjeret-i nisa bu
mertebe serbest midir". Dedi ki : "Ne münâsebet. Bizde de vâkı'â
karılar serbesttir. Anıma bir takım ritsum-ı o.: u edeb perdesi arkasında
mestûredirleı. Burada vaktiyle perde yırtılmı;. Her ¡ey meydana çıkmıf'.
Biz yine sadede gelelim.
Ol vakit İstanbul halkından bir çok kimseler macarlaıııı
Avusturya’ya galebe ettikleri gibi Rusya’ya dahi galebe ede­
cekleri îtikaadında idiler. Rical ü kibardan ve belki vükeladan
dalıi bu efkârda hayli zâtler var itli. Hâlbuki Rusyalu’ nun
Memleketeyıı tarafında bir ordusu olup öte tarardan dahi
Macaristan üzerine bir cesim ordu sevk etmiş idi ve Fuad Efendi
işi yakından görmekle Rusyalu’nun kuvvc-İ kaahiresinc bîçâre
macarların lâb-âver-i mukaavemet olamıyacaklarım keşf etmiş
ve haber vermiş idi. Fi'l-vâki' anın dediği gibi oldu. Macarlar
münhezim olup firarileri Devlet-i aliyye’ye iltica eslediler.
Bundan dolayı bir mülteci ınes’elesi zuhur etti, Rusya ve
Avusturya devletleri mültecilerin reddini iddi’â eylediler,
fuad Efendi dahi bu iki hcnı-civâr devletin kırılmamasını
isterdi. Âli Paşa dahi bu fikirde imiş. Rrşid Paşa ise -u-i 01j
üjLa-l âyet-i kerimesinin hükmünce mültecileri
kabtıl ve himaye etti ve Avrupa’nın cfkâr-ı umûmiyyesini
kazanmak mesleğini tuttu. Bundan dolayı R,usya ve Avusturya
devletleri Devlet-i aliyye’ye i’lân-t barb etme raddesine geldiler
ise de müslümanların ahkâm-l kur’âniy'yeyc ittibâ’en hıristi­
İEZAKIR-t CEVDET jg

yan mültecilerini kabul vc hinıâye etmeleri hürriyet ve ser­


besti dâ’iyesindc bulunan Avrupa ahâlisine nl mertebe te’sir
eyledi ki ol esnada Paris ve Londra sokaklarından freııklcr bir
leşli görseler •, "Yabasın lUrkler" diyerek gelip öperler ve iltifat
ederlerdi, liu hâlde Rusya ve Avusturya devletleri Dcvlet-i
aliyye’ye hunini etseler bütün Avrupa ahâlisi ch!-i islimin
imdadına seğirtecekleri roviıj-t hâlden anlaşıldı. Ba'de hu’diıı
vııku’a gelen Kının muharebesinde ingilizler ile kansızların
vc anlara tcbc'aıı SardcnyaMıların Devlet-i aliyye’ye imdâd et­
meleri işte bu mülteci mes’elesinde osmanlıların Avrupa’ca
kazanmış oldukları şân u i'tibârdan nişidir. Bu da Reşid Pa-
şa’nın meydân-ı diplomaside kazanmış olduğu bir muzafferiy-
yet vc muvaffakiyettir.
Elhâsıl mülteci mes’elesinde Rusya vc Avusturya impara­
torları Devlet-i aliyye’ye dilgir oldular ise de Avrupa’nın efkâr-ı
umûıniyycsinr bakıp iğmâz ve müsamaha ile geçiştirmeğe mail
ve müsıe’ıd idiler. Râbıta-i ınüsâlemeyi halelden vikaaye için
Devlet-i aliyye’ce dahi Rusya Inıparatoru'nun hiddetini teskin
edecek hir mu’ âmele-i dit-nüvâzâneye teşebbüs lâzım gelmekle
Fvıad Efendi sefâret-i fevka’ t-âdc ile Petersburg’ a me’ mûr oldu
vc hemen Bukreş’den hareket ile altmış beş senesi zilka’desinde
Petersburg’a vusul buldu. İmparator ile gorüşdu. Anın gözüne gir­
di. Mes eleye bir îıüsn-i sîıret verdi. Mülteci mes eksinden dolayı
Avrupa’ca bir muhârebc-i umümiyye zuhurundan bavf olunu­
yordu. Fuad Efendi bu muhâtarayı ber-taraf etti. Avrupa’ca
şöhret kazandı. Gerek bu hususda vc gerek Meınlekcteyn mes’e-
lesinde vâki' olan lıüsn-i hizmeti nezd-i devletle dahi makbul
oldu ve altmış altı senesi muharreminin cvâsıtında uhdesine Sa­
dâret-! uzmâ müsteşarlığı tevcih buyuruldu ve cumâde’l-ûlâsı
evâhirinc müsadif olan cvâhir-i şubatta kemâl-i izz ü şeref
ile Dersaâdct’c geldi. Fakat cyyâm-ı şitâda Rusya diyârının
soğukları iliğine işlemiş ve pek çok mefâsılında sızılar peyda
eylemiş olduğu cihetle ziyâdece muztarib idi. O sene ise şitâ
medîd olup eyvâm-ı baharın cvâili şitâ hükmünü icrâ ediyordu.
İşte ol vakit bu kasideyi söyledim ve kendisine takdim eyledim.
3» TEZÂK ÎR-I CEVDET

Hahâriyc berây-i Fuati Efendi

Eğerçi nâmiyenin söylenirse de nâmı


Eser görülmedi gitti bahar eyyamı
Midâd-i hâme-i şâ'ir gibi aceb dondu
fievây-i nâle-i bülbülde iniğine hengâmı
Sebeb nedir ki bu kânûn-l âlem olmadı gemi
7 ekarrüb eylemiş iken bahânn enedim
,\edir bu fehre-i zâhid gibi (ikan târik
Ayılmadı feleğin cebhe-i siyeh-fâmı
Ilıt bir felâket-i devr-i felekdir ey sâki
k i koydu hayrete hayli ukûl it eı hârnt
Beni şerâb ile ser-gcrm-ı keıf ii mest eyle
Belekle fasl edeyim bâri bende da’vâmt
Reva mı bekleyelim tâ ki bir bahân dahi
Getir telâfi-ı rlıâ-fât için sen ol câım
Bulup o âteş-ı seyyâle ile germiyyet
Çekip salıife-i tahrir-i arza aklâmı
Huzûr-ı âli-i âlî-cenâba eyleyeyim
ifâde hâl-i dil-i bi-karâr u nd-kâmt
Güşâde-baht u ¡eref-metıd u Müşteri - lal’al
Ki luldıı şöhreti serhadd-İ Rûm ıı A'cânıı
Hutesle-re'y u Utârıd-eser ki nazırı eyler
L mâr-ı devleti mânend-ı salr-ı erkanım
Ü Şems-i bııre-i tna'ârif ki hadd-i meşrıkden
Diyâr-ı mağribe dek söylenir butun nârın
Ceıtâb-t Sadr-ı kerem-kâr müsteşar! kim
Anâ sezâ vü revadır bu payen sâmi
Fuâd Efendı-i femıh - likaa ki ehl-i dile
Ziyadedir kerem ii iltifat u ikramı
O nüktedan ü dekaayık - şinâs-ı âlem kim
Peyâm-ı emn ile güldürdü rûy-i eyyamı
Aceb mi eylese nazjn-ı selis ü inşâsı
Şikeste şöhret-1 Vassâf u Ibni Hayyâm'ı
Safây-ı tab'ına dem-besle Sâıb ii Şevket
Rahîk-ı re'yine lıayrân u teşnedir CâmC
Sehâb-ı cud n mürûet kef-i kifayetidir
Sevâd-ı sürme-i devlet gubâr-ı akdâmı
TEZAKİR-I CEVDET 3‘

0 rütbe rt'yi müessir kı taak-ı nişyâna


Hıraktı hârika-i rezm u seyf-i samsamı
Yazılsa berg-i güle dâstân-ı evsâfı
Olurdu bülbülün evradı .stıbh heııgâmt
Şemtm-ı hulkutıu yâhud getirse bağa sabâ
Bulurdu ¡emm ile mürg-ı çemen dilârâmi
Huıtâyegân-ı kiram! - güller hudâvendâ
liyâ mükemmil-i nâmûs-ı mesned-i sâm!
Seyâhat ü seferin münitc-i refah oldu
Kı silm u sullı ile buldu umurun encamı
Sentim eyleyemem lâyıkıyle etsem de
.W denin tah'tma tiğ-i kalemle ibramı
Hemen kiımeyt-i ney-ı hâmeyı edip tahrik
F.deııı tarik-ı lagazzülde bârı ikdamı
1 anında olmayıcak djikın dilârâmi
Çemende alsa da almaz anâ dil ârânıt
Güşâd-t verd-i emel kaldı sâl-i âtiye
Bu yıl da süz ile geçti bahâr eyyamı
Havây-i kâkülü bir başlı derd iken serde
Gelirdi kaare haberler hal-1 siyeh-fâmı
Gören sanır ki gümüç serindir o serv-kadin
Yem-i sin ¡kime düçdukce aks-i endamı
Uzatma turre-i dilber gibi sözü Cevdet
kaside ut gazelin geldi vakt-i itmamı
Du aya başla açıp dngeh-ı Huda'ya elin
Hitdm-ı misk ile bulsun kelâmın encamı
Dem-i balıârda tâ âb ıı tâb-ı nâmı) eden
Bu bağ-ı dehrde sen ü semen ola nâmı
Ana kerem ede Hak tûl-i ömr ile sıhhat
Cihanı nağme-i bülbül gibi tutâ nâmı

Bcr-minvâl-i meşrûh mevsim-i rcbî’ in evâ’ili pek bozuk


geçti. Sonra birden bire havalar açtı. Bir güzel bahâr oldu.
Herkes mesirelere döküldü. Zevk u safâya koyuldu. Ben de bir
gün ale’s-sabâh Raltalimanı çayırına gittim, gezindim. Etrâfmı
tenıâşâ ettim. Çayırlar yeşillenmiş. Câ-bc-câ reng-âmîz çiçek­
ler ile bezenmiş. Sanki yer yüzüne yeşil zemin üzere işlemeli
kaalîçeler döşenmiş. Bağlarda ağaçlar ezhâr ile donanmış.
Sefid ü güt-gûrı câmeler giyip dc mesirelere çıkan dtlbcrân-ı
sim-berâna dönmüş. Dağlarda kuşlar terennüm ediyor. Elıl-i
temaşa da fevc fevc seyr-i çeıncn-zâra gidiyor. Benim de gönlüm
gözüm açıldı. T ab'ım a fevka’l-âde bir güşâyiş geldi. İşte bu
ncşât u inbisâı ile Reşid Paşa’nın sitayişi hakkında bu kasideyi
söyledim.
Bahariye berây-i Reşid Paşa

Huceste vakt-i safa kim eriçdi fasl-ı bakar


Cihanı eyledi ferhtmde vii feralı-âsâr
Dcm-i Mesih gibi tdze can ıtrir çemene
,\csim-i subh-dem ellikçe bağ-zâra güzâr
hudıim-ı verdi haber verdi ııefka-i nefesi
Safây-1 râyihası hâki elit aııber-bâr
Bu müjdelerle gelince berây-ı müjde-bahâ
Eder ¡¡¡küfelerin pâyiııe nisâr eçcâr
Şükûfelerle çemen ulmuj öyle rengâ-reıığ
Ki bâda subh-dem ettikçe meveler izhar
Taraf taraf döjenir hâke ftrj-i bukalemun
Döner diikânçt-i gevher-furûştı her kübsâr
emini ıırd-i bilıifl eyledi bihijle bedel
Şemaile lûtf-i lıavâ verdi iııbisât u mesâr
6 ubâr-ı gussayı seyl-i safâyn vermek için
Hııcûm-ı ¡evk ile her dem akıp gelir enhâr
Dem-i hazanda neler çckdığın hikâyet için
Şikeste besle çıkıp geldi bağa biilbül-ı zâr
Dizildi sanma ki berg-i gül üzre ¡ebnemler
Dür-i sırijktni bülbül nesime etti nisâr
Ale’s-sabâh peyk-ı sabây-i gaaliye-sâ
Gezer gönülleri talyib için diyar diyar
O demde kaadıme - cimbân olur çemen be-çemen
Gurûh-ı ehl-i temâjâ olup katar katar
Cihan bu veçhile hurrem cihânyan bi-garn
femâne lûtf-t amlm-İ Huda’ya fükr-güzSr
Görünce bu estr-'t feyzi tab’ -ı nâmiyede
Benim dc tab’ıma diijdü bu gayret âhir-i kâr
h i gül kııdûm-i dem-i ntv-bahâr ile hurrem
Ciilün kııdûmuna ¡iikrâne-gû hezâr hızar
TEZÂK İR-t CEVDET 33

lerdrıı-i leh-i her euybâr fa'teberû


-yban-ı bülbülan evradı yâ ulı't-ebsâr
i a ben niçin olayım pây-bend-i kayd-l keldi
.kıçın bu jevk He olmam kümeyt-i tob'a suvar
Reva mı gonca gibi böyle besle-leb olayım
Sıçin açılmaya gul gibi tab'-ı gcvhtr-bâr
Veliyy-ı ni'melinun td kı feyg-ı medhiyle
Sabâ gibi edeyim dehre bûy-i müçk İsdr
O âsaf-ı azamet-vâye-ı hümâ-sâye
Mu;ir-i Cem-haşem u hoj-lıkaa vü koş-etvâr
Penâh-l gum-çiidegdn-t beıâdi-i hayret
■ \ızdm-t mülk u mılel melce'-ı sigaar ü kıbdr
Cihdn-ı cdd u sehi dsmdu-ı rif'at ü şdn
Muhit-1 dlem-ı ılm u edeb kerem-l.irddr
Cendb Sadr-ı rnukerrem Reşid Pdçâ kim
Odur zrmaneye muçkil-güyd vü kâr-gügâr
Felek-çükûh ü melek-haslet ü gemin - temkin
(ıü.jâde-baht ii bülaıd-i'tibâr u ehl-i vakaar
Per-ı melek der-i der-gdhına serâ - perde
Felek o bâr-geh-i feyze köhne bir kılar
Ne dem ki nagm-ı umür-ı uman tçm verse
Debir-ı feyz ü fütuhata ruhsat-ı izhâr
Verir safdy-ı hiyâbâm saff-ı erkaamı
Olur sahîfe-i tesvîd sâha-i giitzâr
0 rütbe âleme âsâr-t adli sâri kim
Cagdle pençe-i ¡İr oldu dest-ı istizhdr
Havaya etse eser lûlf-t tab'ı eylerdi
Şitdyı mtosim-i sayf ü hazânı fasl-t bahar
1 a tdb-1 kahr u celâli dokunsa gülzâra
Olurdu rejha-i şebnemleri ;erâre-i nâr
Soğuk mu âmele gösterse gül¡ene yâhud
.Yigâh-ı gemi ile etse imdle-i engâr
Donardı yehçe gibi haıf ile gül-l nesrin
l'atıardı }u'le gibi ¡emi ile ;ükufe-i nâr
Batıâr-ı ma'delelâ iftihâr-ı ehl-i dılâ
Eyâ hüner-oer ü hikmet-finâs ü mihr-âsâr
R'emâl-i aklına hayran olur Felâtun'lar
Fetânetin bütün ehl-i hikem eder ikrar
TKİltfı' CırtU, İl’, s
34 TEZÂKtR-1 CEVDET

Senin isâbet-i re'y-i rezlnine tahsln


Ki elli rezm~ge/t~i dehri emri ile gülzâr
Kalemle eylediğin kân kahraman edemez
Sinâna hüsn-i beyân ¡imdi olmadafehhâr
Uzatma gayri yeter macerayı ey Cevdet
Hemen o âsafın eyle du'âstnl tekrar
Cihanda nâ-mütevârid ola bu çâr /usul
Ola bu veçhile der-gâhı multecây-i kibar
Cenâb-ı Hak ede kilki ucundaki mıiyi
Arus-ı ma'niye müjgân u çeşm-i düşmene har

Yine ol devirde Şeyhülislâm Arif Hikmet Beyefendi’nin


mcdhine dâir söylemiş olduğum fârsiyyü’l-ibâre bir kasidedir.

Balıâriye berây-i Arif Hikmet Bey

jj‘
jyk ^7 ** jj* J' y, ¿L* j W
ÜLi-L J jjyJJ-
¿"¡'y y jy- j ,>7
JT j J-L- j j
j*y vUlT j ! f y* <-.Lî t_
riJ J
jlk* İA â jj& JUj
J ¿kJ JTj
> y»J I-«-r xj ûL*. £t> yliT
j *j *j .¿r& j y O
* U7 ¿jj ÖL.
^ j*r j l i f jL*T ol» ¿j ^
Jy*** ol»ly». <LlS” jti.
ÛJj ülyJj j y_ ^u,
J j ,1---;1 *Jj*
v> f>.J cfjİT U f ^
Jyr^j j yU tfy£i J»yİ» y,.
f^. ¿fi ıijyj ^L-Jl
Jjfjj «=-^ ¿y*- jîl jl J Jû |

^ i J Jl> ¿Jy- ^
Vy^ j J «lâl jfcij a> . j -Î

f J‘ ^ ^ A * j\ r . * 7
JJy— J1 u & J u - f j * S j l r ¿t* .
TEZÂKİR-l CEVDET 35

liljJjjî- jUi ^ » jı Ji* ötsU-


Jj j ¿r-jLi jtjj Jİ>’
ı/Jv* ^ri*j *i'y ¿¿A*
jj * ^Jy y y j U^-j *;U^ ¿¿a»
«J J|1 >Jt^J J* İ>LLİ ¿¿JÜ
J^L. lJ£.,\J* il—j ¿f j ,a
j£» '**ty yJ ı*—i. .t
jy * j ¿rr^j \J J&*.
j~ <jt ii^ y j yr j y 1
jjJ û l Ljj ¿jI y—
• o j—
* j
t S j* ’ J Oj j j <Jwj <
5** (¿1
Jy-**' JjJ y- r+» i
<3y-^ ¿liliT j *~ JÎ\ y\
jj* j j'jilj J j jjj j ¿ü
*HJ y y - J y j y J ^JL*j j!yJ
jj - j ^ jj j Jjl v'y-' ı>*
^¿1 *a£L j j i j j jl *5” olJl
jj j, y L y ûU^T ^
ji 4.1-ij j j.—
ı *r u ij- üiji
jy^-fr* J-'J ^-r. ti'-i-* j J jj *
-r
yf-* «» ■
>• JJ *Î" kr,^y*'
1 jy^kS-^ y* W i ¿k* <£y
A-lT ** y y öly JjL; X$S J* y
jj~ £ - y >jJ j *i v/
jV ,y*T* j ^ ¿r*
j'y* #**İJ JJ^ ı>* j
iSS c--Aj y ;_* ^y ** Jj lî1-*-*
jym** ç y JrL-j jJ ¿pJLi jA«# C«* jl *5"
-U—* O l* L-» \L-tj î jj \
jy * ¿ jy j JyU» JJ‘
jljy uJj •!«•£»- ıjyl* ’--*Lj--
j j j lS J-> >1
(+*J ^
jy^J ^1-»
CİJ-Üİ 4-il ^J* üLSLljlrf.
^ J1 c —j o U j J j î^Li *T

1 Müellif bundan sonra yazdığı üç beyti çizmiştir.



'E Z A k î f î .
1 CEVDET
,1
■ Jiy
¿ -X --* jl oU_L
S li t \ .iTjL, j
J4; -;l ^
J-'-d- La; •( '«,U y j *j
Li.1 y Î - r *;y. jj *j
^ - < < • sl~—J/ «U
 T j ^*- J.İJ
^ J Ij. \lıL ¿iU A lf
jy l ^ iS
— »J
J İ-
} j£ - J J ji
tf’VlT J-Lı
j

J> O J j
- : OU <M-
3 5;.. ^ :
J j *»J J
1 ■ - “ ‘■ J jl
r " -ttij j
jy C
^ -'-ı ¿— 4i p
ü.> y* JVy- jr j
¿ ir
J-v'—■ V '> ij ^
JT J it X
r-T ¿ -y İ
>*■ -•' ¿ - 3
_y*" ¿jia-i» »
, , *• . ^ r* y y sr
J4' ¿ili 3y l
^ \ * - Jj1 0U> *y J> *~iT ,
ljJ * ^ Vi Lr f < J > ljl^ j .
^^ ^
^ - / ly C4. ^ J
J > ■ *• 3>V- J ,|J y .
U 4>' *■ * ^ ^ ¿ 5
JjS'" j *- j ■ >-•' y y ^ y t
J> jSCi - j y t _, j u
j>+i- ¿ti iîj UUJ ¿.-yi ¿ ^ 4f
iy ¿ - ¿ X : y ¿JÜ j ¿ . ¡ V *
-'-** |*J- ¿U / j J3 ^
¿İÜ ^ y UjL jTT f û lj4
1^ v 'y ly 4.^ ' I , , ;
A r j e - i- Ü İ J 'u j c ,
Jy * J i f y j ili* f-f,J jl- tuJS
-üt
C^r J yT ¿ jiX i ¿ j ijjS;

1 Müellif bundan sonra yardığı bir bcyıi çizmiştir


* Müellif bundan sonra yzdığı bir beyti çizmiştir
TEZAKİK-1 CEVDET
37

Jt v rf fj-h •»* J S ı
v»-*
V
1 1 İİJlj
^ IAju,
» r / J 'i .
J' C-jUÎj
C4* "
,'S . j U

J . - f oU. j! ■â'z*
Jyi’otz' ij ^ «r
1*j C -*fj OUj
.Ifja.
jD ry‘ «Tu jW;
j j ,*- J •Tu
*y . <^S ■
»zcJ1 d j u u ^ JF j r
j .‘jj j j y* j -'-j .

M t^ c'>
~ L, öl zy- ı1

Altıncı tezkiremizde beyân olunduğu üzere ma’ârif-i uınû-


rniyyeniıı Memâlik-i mahrûse'de neşr ü ta'mi mi maksadivle
mukaddemâ Dersaâdet’de bir muvakkat Meclis-i ma’ânf tenkil
olunmuş idi ki ol vakit Arif Hikmet Beyefendi dahi sudurdan
olduğu hâlde bu meclisin âzasından idi. Bu meclis de uç lâyiha
kaleme alınmış idi. Biri mekâtib-i sıbyânın islâb-ı ahvâline ve
suver-i ta’Iimiyyesinin ta’rifâüna ve diğeri mekâtib-i rüşdiyye
nâmiylc dcrece-i saniyede olarak muccddedcn mektebler küşâ-
dına ve üçüncüsü ulûm-ı âliye tahsiline mahsûs olmak üzere
bir dârü’l-fünûn inşâ ve küşâdına dâirdir. Bu lâyihaları okudum.
Tahsıl-i ulumun dcrecât-ı selâsesine dâir pek güzel ve meşrüh ve
mufassal lâyihalardır. Meclis-i mezkûr bu üç lâyihayı tanzim
ile ifây-i vazife etlikden sonra dağıldı ve mezkûr lâyihaların
münderieâtım bi'l-muzâkcrc ierâ ettirmek üzere bir dâimi
Meclis-i ma'ârif-i umûmiyye teşkil edildi. Bunun riyasetinde
bir müddet sudurdan V ak’a-nüvîs Esad Efendi bulundu. Ba’-
delıû Hekiııı-başı Abdülhak Efendi reis oldu ve bu meclisin
âzasından Kemâl Efendi’ye Mekâtib-i umâmiyye nezâreti ilâvc-i
mc’mûriyyet buyruldu. Meelisdc bi’l-müzâkere karâr verilen
husûsât anın vâsıtasiyle icrâ edilir idi. Muahharan Vehbi
Molla dahi Kemâl Efendi’ye mu’âvin verildi. Kemâl Efendi
erbâb-ı nıa’ârifden bir zât olup bu işin ehli idi. Vehbi Efendi ise
38 TEZAKİR-I CEVDET

ziyy-i ulemâda bulunan cüheladan olup ancak Âlî Paşa’nıtı


dalkavuklarından olduğu cihetle böyle ehli olmadığı bir işe
ta'yin olunmuş idi, Âlî Paşa değerli bir zât olup ancak clıl-pervcr
değil idi. Himmeti kendisine mütemehhiz olan kcsân-ı ma’dûdeyc
münhasır idi. Vehbi Molla dahi anların başı sarıklısı ve eli
bayraklısı idi.
Mezkûr lâyihaların ahkânı-ı mündericesinc nazaran
ibtidâ mekâtib-i sıbyânın usûl-i ta’limiııi İslah lâzım gelir idi.
Lâkin mekâtib-i mezkûrc F,vkaaf-ı hümâyûn nezâretine merbut
olup oradan irtibatım fekk etmek ol vaktin hükmünce miite’as-
sir ve oradan münfekk olmadıkça bunların islâlı-ı ahvâli müte-
’azzir idi. Kemâl Efendi ise meraklı bir zât okluğundan nümııne
olmak üzere Davud Paşa Mektcbi’ni mekteb-i rüşdiyyc ittihâz
ederek orada usûl-i cedide üzere arabi ve fârsi ve lıisâb ve
coğrafya okutturarak az vakit zarfında şâgirdâna ba’z-ı ulû­
mun nıebâdîsini alâ-vechi'l-ihtisâr ta’lİm ve altmış dört se­
nesinde bunlan lnızûr-ı hümâyûnda imtihân ettirdi. Hu usûl-i
ta’limiyyc herkes tarafından beğenildi ve bu mektebe diğer dört
mekteb daha ilâve edildi. Altmış beş senesi şa’ bânında beş mek­
tebin şûgirdânı Meclis-i vâlâ dâiresinde huzıır-ı hümâyûnda
imtihân ettirildi. Kemâl Efcndi’nin himmeti şâvân-ı talisin
oldu. Ferdası Mâbeyn-i hümâyun’a cclb ve hıız.ûr-ı hümâyuna
idhâl ile iltifat buyruldu ve andan sonra mekâtib-i rüşdiyyc
teksir ve taşralara dahi ta'mim edildi. Zikr olunan lâyihaların
ahkâmına nazaran ınekâtib-i sıbyândan çıkan şagirdân iki
sene kadar mekâtib-i rüşdiyyede okııdııkdan sonra Dârü‘1-
fumın’a gidecekler idi. Ancak mekâtib-i sıbyân İslah oluna-
madığından mekâtib-ı sıbyânın son senesinde okunacak ders­
leri Kemâl Efendi mekâtib-i rüşdiyyenin birinci [senej dersleri
olmak üzere tertîb ve Dârü’t-fünûn'da okunacak derslerin
ba’z-ı mukaddimâtını dahi rüşdiyyenin son senesine ilâve eyledi.
Bu cihetle mutasavver olan mekâtib-i rüşdiyyedcn dalıa mükem­
mel sûrette mekâtib-İ rüşdiyyc unvâniyle bir takım mektebler
meydana geldi ve bunlardan her tarafça menâfi’-i kesire husule
geldiği inkar olunamaz. Fakat ma anf-i umumiyyenin esâsı
mekâtib-i sıbyân olduğu hâlde anların İslâhatına henüz teşebbüs
olunamamış idi. Ol esnada mckâtib-İ rüşdiyyeyc hoca yetişdir-
mek üzere Fâtih civarında bir de Darü’l-mu’allimin mektebi
TEZÂKİR-I CEVDET 39

küşâd olunmuş vc buraya lalebc-i ulûmdan hayli zâtlcr şâgird


sıfaliylc alınmış ve bunlara şehriye otuzar kuruş ma’âş tahsis
kılınmış idi. Lâkin usûl-i tahsili pek de mallûb derecede olmayıp
bıınun ilerilemesi himmet-i mahsüsaya mütevakkıf îdi. Kemâl
(•'.rendi mekâtib-i rüşdiyycde okutmak üzere kabaca Türkçe
yazılmış risaleler te’lîf ettirmek arzusunda olmağla amn teklifi
üzere ol esnada Ala'lümât-ı nâfi'a nâmiyle Türkçe bir risale
kaleme aldım. Sonra bu risale mekâtib-i rüşdiyycde tedris
edilmek üzere tab’ olunmuştur.
Yine ot esnada Valide Sultan hazretleri Sultan Mahmud
Hân-ı sini hazretlerinin türbesi civarında Dârii’l-ma'ârifnâmın­
da birgiizel mektebyaptı. Kemâl Efendi Dârü'l-fünün'a mukad­
dime olmak üzere mekâtib-ı rüşdiyye şâgirdânının müntehi­
lerini oraya koymak üzere anı mekâtib-i rüşdiyycnin fevkında
bir mekteb-i mahsûs ittihâz eyledi. Sanki bununla Valide Sul-
tan'a arz-ı hulûs edecek İdi. Valide Sultan ise mcktâtib-i sıbyân
şâgirdânı ile memlû olduğu hâlde kendi mektebindeki çocukların
az olduğunun sebebini kethüdası Hüseyin Bey’dcn sormuş. O
dahi inek leb görmemiş vc mekteblerin derecâtını bilmez bir
zât olduğu cihetle Vehbî Molla’dan sormuş. O müfsid Molla
dahi : "Kemâl Efendi kendisinin icâd-kerdesi olan mekâtib-i rüçdiy-
yenin ¡ân u ¡erefine halel çetmemek ifrn Valide Sultan efendimizin mek­
tebine ziyâdece çocuk koymak islemiyor. Toksa emr olunduğu hâlde
ben bir günde mektebi ¡âgirdân ile doldururum” demiş. Hüseyin Bey
dahi Valide Sultan’a Icde’l-arz mûcib-i hiddet olarak keyfİy-
vet Vehbi Molla’ya havale bııyrulmağla Molla derhâl civardaki
mekâlib-i sıbyanın çocuklarını toplayıp Valide Sultan Mektebi’nc
dolduruvermiş ve öyle giizel bir mektebi mekâtib-i sıbyân
raddesine indirmiş. Bu mu’âmele Kemâl Efendi’ye pek ziyâde
dokundu vc meramını anlatamadığı cihetle bir ınevki’ -imüşkilde
bulundu. Bunun üzerine Avrupa’ya seyahat etmeğe mecbur oldu.
Kemâl Efendi’nin gıyabında mu’avini Vehbi Molla’nm ve­
kâleti tabî'i olup bu hâlde ise henüz terakkiye yüz tutmuş olan
Mekâtib-i umûmiyve işleri çığrından çıkar. "Ddıre-i nezârette Vehbi
Molla'ya dayanacak bir zâtın vücûdu lâzımdır" deyu Kemâl Efendi
fakirin mu’âvinlik unvâniylc me’ mûriyetini ba’z-ı erkân-ı devlete
açmış ve ba’z-ı zevât miyânelerinde dahi DârüT-m u’allimîn
hocaları Vehbî Molla gibi bir kallâşm dâiresine nazar-t istihza
4o IE Z .\K ]R -t CEVDET

ile bakarlar. Alc'I-husûs :uBirinci hoca olun Eafıyâ Efendi gibi bakty-
yetü's-selef olan bir âlını-i nihrîre Vehbi Molla gibi beyne'l-utcmû mtz-
mûm ve menfur olan bir şahsın nezâret ettirilmeli yakışır mı' gibi sözler
geçmiş. Bunun üzerine mıı'âvinlik unvâniytc ine mûnyetim
Meclis-i ma’ârif-i umûmiyyc reisi Abdüthak Efendi tara­
fından dahi nnınûsih görülmüş ise de ol vakit henüz. Ma arif-i
umûmiyyc nezâreti teşkil olunmamış olduğundan Meclis-i
v a li reisi ile Hâriciye nazırlarının M a’ârif-i ıımiımiyye hey’e-
tine nezâret-i âliycleri olup Vehbi Molla ise mu’ âvinin te’ad-
düdtlne İtiraz ederek mu’ in unvâııiylc kendi ma’ivyetine
mc’mûriyctimi Hâriciye nazırı A li Paşa’ya ilkaa eylemiş o dahi
bu sureti tercih ü terviç edip diğer tarafdan dahi bununla mak-
sad-ı aslı hâsıl olmıyacağmdan başka "Cevdet Efendinin Vehbî
Molla ma'iyyetini kabul etmesi me'nuil değildir’ ’ denilerek iş keşâ-keşe
düşürülmüş. Bu tafsilât ve ledüııniyyâttan bi-haber olduğum
hâlde mıı’âvinUk ile nıe’mûr olacağımı işittim. Fakir ise ma'âş ıt
ma’îşetime birer mıkdâr şey zammettirerek medrese âlemine
çekilip de ders-i âın hocalığı yolunda bulunmak emelinde oldu­
ğumdan asla me’mûriyct istemezdim. Binâen-aleyh ıııu’ âvinligi
mesleğime mugaayir goriip kabulde tereddüt! eyledim ve mâ-fi’z-
zamîrimi lıasb-i hâl olarak Arif Hikmet Beyefendiye söyledim.
Hikmet Beyefendi buna cevaben dedi ki: ",\e vakit olsa medre­
seye çekilmek elindedir. Şimdi zuhurat katlinden olarak fana bir i% te­
klif olunuyor ki tnenâft'-ı âmmeye müte'allık hır hayırlı maslahattır.
Ale'l-husus Kemâl Efendı'ntn gaybubeti zamanında sizin bu tule bu­
lunmanızı biz münâstb görüyoruz- Sen bunu ma' a' t-teçekkiir kabul et de
sonra isti’f â edip çekilmek kolaydır. Hem de oI vakit sarın tekaa'üd
yolunda hır mıkdâr ma’âj verilir. İstediğin ma'a-ziyndetin hı/sûle gelir".
Bcyefeııdi’nin bu ifâdesi üzerine mu’âviııliği kabule karâr verdim,
işte ol vakit bu beyit bi’l-bedâhe hatırıma tulü’ eylemiştir.

M atla’
Hûbârı-1 bt-vejâ gibi delır-i destse-bâz
A'aç ehline niyaz eder ehl-i niyâza nâz

Elhâsıl ben tereddiid ederek m u’âvinliği kabule karâr


vermiş olduğum hâlde Vehbi M olla’nın lıâtırı için A li Paşa
tarafından mu’ in unvâniyle me’mûriyetim tensîb olunmağla
IKZÂKİK-I CEVDET 4'

miyânede meydan.* gelen keşâ-kcşi ber-taraf etmek için yine


A id Hikmet Beycfendi’nin tensibi üzere âzâlıkla Mecljs-i
ma’ârif-i umftmiyyc’ ye me'muriyetim hususuna karâr verilmiş
ve altmış altı senesi şevvalinin beşinde ulıde-i fakire Dârü’l-
mu’allimîn rniidirliği inzimâmiyle Mcclis-i ma’ârif-i umumiyye
âzâlıgı tevcilı bııyrıılmuşttır,
İşle ol gün şebike-i ârnâle tutuldum. Çabaladıkça dolaşdım.
Ağdan bağdan kurtulayım dedikçe envâ’ -ı kuyüd içine düşdüm.
Mukaddema bir hizmetkârım var iken at ve seyis ve kayık ve
kavıkrı ledârikine dahi mecbur oldum. Zahiren kesb-i rif'at ve
terakki ettim. B.itınen gaaileyi çoğalttım. Çâre yok artık ma’ârif-i
umûıııiyyeye hizmet yolunda îfây-i vazîfe-i me’mûriyyetc bezl-i
nıakderel eylemek lâzım geldi.
Ihı katlar latvil-i kelâmdan meram ancak icmâleıı ol vaktin
ahvâlini ve nasıl lıasîs arızalar ve asılsız mâni’alar ile mühim
işlerin geri kaldığını beyân u ifhnmdır. Meclis-i mııvakkat-i
ma'ûrif işini güzel tasvir etmiş ve metin esâslar kurmuş iken
mekâtib-i sıbyânııı islâh-ı ahvâline başlanamadığı cihetle K e­
mâl I'.fen di binâva orta katından başladı ve Valide Mektebi’ nin
inşâsını fırsat İLtihâz ederek an: Dârü’l-fünûn’a nüıniınc edeyim
der iken \'ebbî M olla anın teşebbüsâttnı alt-üst eyledi ve Kem âl
Elendi göz önünden savuşmak üzere muvakkaten Avrupa’ya
gitti. Anın vakt-i gaybubetinde Vehbî M olla’ ya karşı durmak
üzere fakiri tnu’ âvin yapmak istediler. V eh b i’ nin hatırı için
A l î Paşa ana muhalefet etti. Biz daha âlâ sûret ile kaynldık.
Lâkin maksad-ı asli fevt oldu. M a’ ârif-i unuuniyyc işleri V ehbi
Molla gibi mekteb-i sıbyâıı’dan başka mekteb ve medrese gör­
memiş bir câhilin elinde kaldı. Â lî Paşa gibi birinci derecede
emr-i ehemm-i ma’ ârife nıu’âvcnet edebilecek bir zât-i âlî-kadrin
ana bu mertebe yüz vermesine ne demeli. İşte ol vakit devletçe
ulûm u ma’ârife fevka’l-âde himmet olunmakta iken m e’mûl mer­
tebe terakki lıusüle gelememesi bu misillû scbcblrrdcn nâşi idi;
ve sabık Bağdad müflisi Âlûsî-zâde Mahnıud Efendi bu esnada
Dersaâdet’ e geldi. Bâbıâlî’ye varıp Müsteşâr-ı sadr-ı âlî Fuad
Efendi ve Sadrâzam Reşid Paşa ile görüşdükte ikisinden dahi fev-
ka’ l-âde hürmet görüp Bâbıâlî’den çıkarken jJ-JI Ity jA: »!}*>' İA*
demiş. Güzel bir mazmun olduğundan bunu tazmin ile bu kıt’a-
laıı söyledim :
4J TEZAKlK-t CEVDET

K ıt’a

M f-L
j ' jî j LlâJi'
Jlİ Ja J jÛJİ JA-rfJ s_/Lrf'

K ıt’a-i diğer

^*1 ^j »-JLa.—j j’Jj *İj»


jU j\ jj_. j^ 1
Jh* ^/al' -U-
iljill U» li+l İV

Vinç ol devirde ulemây-i Mısır’dan meşhur Tem îm î Efendi


dahi Dcrsaâdet’c geldi. Gavet fâzıl bir zât idi. Vefatına kadar
İstanbul’da kaldı. Doğrusu kendisinden çok istifâde eyledik.
Bâlâda iş’âr olunduğu üzere Euad Efendi Rusya diyarında
veca’-ı mefâsile mübtelâ olup Dersaâdet'c avdetinden beri mudâ-
vât ile meşgul olduysa da bür'-i tâm hâsıl edemedi. Be-hemc-hât
kaplıcalara girmesine etibbâ tarafından iüziım gösterildi.
Binâen-aleyh güz mevsimine müsadif olan işbu altmış altı senesi
zilka'desindc Bursa’ya gidip fakiri dahi berâber götürdü.
Akşam sabah müdâvât için Kukürdlu suyuna girerdi. Biz dahi
eğlence İçin mütenevvi' kaplıcalara giderdik vc ekseriya Kara
Mustafa kaplıcası'na girerdik. Bu kaplıcanın suyu Kukurdlu
suyu kadar sıcak olmayıp mu’tcdildir vc âsâba kuvvet verir
ve ba’z-ı hastagâna fevka’l-âde suretle mûris-i şifây-i âcildir.
Lâkin tahlil olundukta kuyu suyuna mu’âdildir. Buııda mevcûd
olan erzâ kuyu suyunda dahi mevcûd olup hâlbuki kuyu suyu
o derece ısıtılsa anın gibi nâfi’ değildir, Acebâ anda ba'z-ı
mevâdd-ı lâtife olup da hin-i tahlilde mahv u zail mi oluyor,
yoksa andaki hâssiyyet yer altında mürur eylediği ma'denlerden
hâsıl eylediği bir keyfiyyet midir burasını bilemeyiz. Şu kadar ki
san’at-i tahlilin henüz derece-i matlûbeyc varamadığına bu dahi
bir delildir. Bursa kaplıcaları hakkında Bernard nâm tabîb-i
meşhurun te’lîf-kcrdcsi olan risale şâyân-ı mutâlâ'adır.
Ol vakit Bursa'nm pek güzel bir köhne-bahârı olup ara-
sıra Fuad Efendi ile birlktc seyir ve teferrüc yerlerine ale'l-husûs
TKZÂKİR-t CEVDET ♦'i

I tTrı ruc ve Gümüşsüyü vc Pınarbaşı nâm mesirelere gidip ge­


zer, tenezzüh ve temaşa eder idik. Havzan dahi cevâmi’-i şerifeyc
ale l-husûs meşhur Ulu-Câmi'e gider idik. Bir gün Tefcrrüc mesi­
resi ııe gittik ki zemini üzere sanki yeşil kadifeler döşenmiş. Her
tarafı koyu yeşil yapraklı ağaçlarla bezenmiş. Bir kaç tarafındaki
gözlerden turna gözu gibi saf u berrak sular akıp çağlardı. Bu
gözler sanki mevsim-i zevk u safâ olan eyyâm-ı sayfın vedâ’ edip
gidişine izhâr tehassür edip ağlardı. Hâlbuki ashâb-ı seyr ü
temaşayı fevka'l-âde nâil-i neşât u inbisât ederdi. Sanki suların
akıntısı gubâr-ı hümfını u ekdârı seyl-i safâya verip giderdi,
Fuad Efendi dedi ki : “ Mâ'-i câri gam u endlfeyi izâle eder. Bunda
lııkmet nedir". Dedim ki : “ Gam demlen ¡ey insanın zihninde lıir
ilişikten ibarettir. Hep efkıir bunun üzerine toplanır ve efkârın bir nokta
üzerinde izdihamı insana elem verir. Suların akıntısı ve }anilisi ise silsi-
le-ı efkârı bozar, burunluyu dağıtır. Uıı cihetle gamı ddfı' olur. Lâkın
yıııe bu cihetle ¡i'ır siiylemeğe dahi mâni' olur derler. Fi’ l-vâki' bu kadar
suların cereyâmyle hâsıl eylediği hoj şadalar arasında ne bir güzel fi'ir
söylenebilir ve ne de münjiyârıe bir mnsepıede kaleme alınabilir. İnşân dü-
>unur gibi görünür de efkârım bir yere rem’ edemez". Bunun üzerine
Fuad Efendi : 1' Öyle ise haydi tabi'at-i ¡i'rıyyelerımize zâr edip de
burada tabi'ate karfi bı'l-iftirâk bir gazel söyleyelim" demekle
zoruna bir gazel söyledik. Sureti budur :

Gazel-i müşterek
1) ide
fevvârt dil-i zar suyun bâfidtr Cevdet
Bu Teferriic'de akan gözlerimin ydjfdir Fuat
Sim hazâların andıkça Gümüfsuyu'nda F
Gözlerim sanki Bıırûsâ'da Pırıarbâftdir C
Der-i dükkânçe-i cadında kumayci beğenin C
Bister-l râhat-i âfik efiği tâjidır F
Ulu - Cami'deki mihrabı ne yapsın dftk 1
Ktble-i vahdet anâyârın iki kaafidir C
h'aplıeâ suyu gihi âtef-ı seyyâle-i eyk c
Âfikın bak eserdi âh-1 ¡erer - pâfidir F
Relı-i nâ-refle Burûsâ'da açıp kilk-ı Fuad
Bendesi Cevdet anın pey-rev ü yoldafidir
Ol esnada Arif Hikmet Bcy’in bir gazeline nazire olarak
bu gazeli söylemiş idim :
44 TUZAKİK-I CEVDKl

Göçüp geçmişi t de ehl-i şaftının nâmı kalmıştır


Eğer gittiyse Cem heznı-i cihanda camı kalmıştır
fiigâhı mest amma neş'e-i hüzni geçip şimdi
Melâhat he-mımıı ancak acı bâdâmı kalmıştır
Cihandan fcrş-ı himmet tayy olunmuştur fakat halkın
Dilinde Hâhm'm efsâııe-ı ııı'dmı kalmıştır
Safisi kalmamış hû sayd-gâlı-t âlemin ancak
llavây-ı câh nâmında kimi htı damı kalmıştır
Esir-i fırsat olma kim nice bâlâ-reı-i ikbâl
Uçup hayli per-i nahvet ile eııeâmı kalmıştır
Gümüş servi temaşa etsin ol meh bahr-i eşkımdt
Göğümde çiin havâl-i srrv-i sim-endâmı kalmıştır
A f Cem kaldı ne eânıı neş'esi var bezm-ı âlemde
fakat sâkilerın resmiee bir ibramı kalmıştır
Demiş içmiş selef bezm-t suhanden şimdi ahlâfa
Tenekku! etmeğe esmdr-ı nazmın hıimı kalmıştır
Benim nazmımda yok evvelki Cevdet tııb'ımırı ancak
Reh-i Hikmet'de pûyân olmağa ikdamı kalmıştır
0 fahr-i câh-ı Fetvâ A r ifi Hikmet-şinâs-i asr
Kİ medhin etmedik bırferd-i mııstesâmı kalmıştır
Hüner-mcndân-ı eslâf geçip nazm ile inşâda
Tanında Sâıh it Vassâf'ın ancak mimi kalmıştır
Yine ol vakit söylediğim bir gazeldir :
Anılsın yâr ile hem-pây-İ seyrân olduğum yerler
O lûtf etlikçe ben mahsûd-l vdıân olduğum yerler
Jiıter dâim gözümde haşre dek hülyamdan çıkmaz
0 şuhun âteş-i rûyile sûzan olduğum yerler
Akıp allar gibi çağlar sirışkım yâda geldikçe
Gezip ol serv-kaamet ile handan olduğum yerler
Barıâ siiııbûl gerekmez hâtıra geldikçe ey giil-rû
Senin sevdây-i zülfünle perişan olduğum yerler
Tecelli-hâııe-i hülyada kaldi Cevdet'â ancak
Bakıp mir'âl-ı rulısârina hayran olduğum yerler
Avrupa’ca büyük servet ve ma'mûriyyeti mûcib olan ve
anonim denilen şirket-i i’ ıibâriyyelere bizim diyarımızda henüz
heves ü rağbet olunmadığına mebnî halka bir de nümtınc
gösterilmek vc Boğaziçi ahâlîsinin âmed ü şüdlcıinc siihîtlct
TEZÂKİR-I CEVDET 4â

verilmek üzere bir vapur şirketi te’sis olunmak hususuna Bursa'-


da iken Fuad Efendi ile birlikde haylice sarl-ı efkâr eyledik ve
bir de lisânımızın aslı Türkçe olduğu hâlde arabi ve fârsî ile
mahlut olduğundan doğruca okuyup yazabilmek için arabi
ve fârsîden ba'z-ı kavâ’idi öğrenmek umûr-ı zarûriyyedendir.
Hâlbuki lisanımızın sarf u nahvini cami’ bir kitâb henüz
yazılmamış olduğu cihetle kendi lisânımız için lâzım olan
kavâ’id-i mahsûsayı öğrenmek üzere bütün sarf u nahv-i
arabt ve kavâ’id-i fârsiyyeyi okumağa mecbur olduğumuza
mebni kavâ’id-i tisân-ı osmanîyi cami' bir kitâb yapılmanın
lüziımu nezd-i üdebâda müsellemâttan olmağla buna dahi
Bursa’ da iken sarf-ı mesâ’ i ettik. Şövleki Fuad Efendi ile
birlikde mesirelere ve şâir yerlere at-başı beraber giderken
bu iki maddeyi söyleşirdik ve ârâm ettiğimiz yerde ekseriya
sözümüz anlara münhasır olurdu ve odalarımızda tenhâ
kaldıkça o şirket-i mezkürenin lâyihasını yazardı. Ben dahi ka-
vâ’id-ı lisân-ı osmâniyi cem’ u te’ lif eylerdim. Bursa’da bir
aya kaı ib olan nıüddet-i ikaantetimizde ikisi dahi tamâm oldu.
Altmış altı senesi zilka'desinin selhinde Bursa’dan avdetimizde
İstanbul’a hediye olmak üzere birçok Bursa kumaşlariyle bu iki
bergüzârı dalıi beraber getirdik. Fakat Bursa’da yapdığım kitâb
kaba taslak bir şey olmağla güzelce perdaht olunmağa
mulıtâc idi. Nevâkısmı İstanbul’da itinâm ile havâ'id-i osmâniyye
tesmiye eyledim. Ba’ dehû bi’t-tecribe h'avd’ id-i osmâniyjje'nin
ınübtedilere ta’lîm u tefhiminde su’ ûbet görülmekle anın muhta­
sarı olmak üzere Medhal-i kaı-âid nâm risaleyi te’lif edip bir
sene sonra o dahi evvel be-evvel mekâtib-i rüşdiyyede okunmak
üzere tab’olunmuştur. Yine Bursa’dan avdetimizde şirket-i
mezkûre için İstanbul'da bir komisyon akd olundu ve bi’ l-
tnüzâkere verilen karâr üzere Boğaziçi’nde işlemek üzere Şirkct-i
hayriyyc nâmiyle bir vapur kumpanyası yapıldı ki hâlâ bakîdir.
O l esnada ma’ârifm intişâr ve terakkisine fevka’l-âde ehem­
miyet veriliyordu. Meclis-i ma’ ârif-i ıımûmivye’nin reisi sudûr-ı
filıâmdan Abdülhak Efendi olup âzası içinde dahi sudûrdan
ve ricâl-i devletten hayli zâtler var idi. Bir müddetten beri
usûl-i asra muvafık yolda inşây-i kelâm ile meşgul olarak bu
yolu epeyce ileriletntiş bulunduğumdan Meclis-i jna’ârif kâtible-
rinin müsevvcdelerini tashih eylerdim vc mühim işleri bi’2-zât
4li TF.ZAK.Ih .] CEVDET

kaleme alırdım. İşbu Mrclis-i ına’ârif-i umûmiyyc Bûbıâlî’dc


dâire-i hümâyûnda imin hık iti olarak ale’d-devâm ına’ âıif-i
ıınııııniyyeyc dâir müzâkcrât ile meşgul olurdu ve ayda bir kerre
vükelâdan birinin lıânr yâ sâhil-lıâncsindc akşam ziyafeti olup
gece Mrclis-i vâlâv-i ahkâııı-ı adliyyr reisi ile Hâriciye nazırının
tulıt-ı riyâsctlcrindr olarak Mrclis-i ma'ânl-i umûmî akd
olunur ve bunda Mrclis-i ıııa'aril-ı dâimi hey'etiyle beraber
Serasker Rıişdi Paşa yıllı ba'z-ı vükelâ dahi âza sılatiyle bulunur
idi. Bende bu meclis-i mııûmiııin muharriri ınakaamımla bulun­
duğum cihetle Mcclis-i dâimî’ee bir ay zaıfm da ne yapılmış ise
anın bir hülâsasını ve şehr-i âtide ne yapılmak mutasavver
ise anın da bir müzekkeresini sapıp Meclis-i umûmide okur­
dum. Lrde’l-ınüzâkere verilen karârlar suver-i ıcrâiyyesi Mee-
lis-i dâiııı"de bi’l-müzâkere meski’-i icraya konulurdu.
Mcclis-i ma’ârifin işleriyle bu surette meşgul okluğum
hâkle bir tarafdan dahi Dâru l - m u’allimiıı'in nizâmât ve İslâ­
hatı ile meşgul olurdum. Bu mekleb iyin bir nizâııı-ııâme yapıp
mevki’-i icraya vaz’ ettirdim. Talebesinin usûl-î imtihanlarım
yoluna koydum ve şühür-ı selâsede eerr iyin taşra gitmemek üzere
ma’âşlanm hadd-i kiiâyeye iblâğ ettirdim. Az vakit zarfında
bunlardan haylice mekâtıb-i riişdivye hocaları yetişmiştir. Ol
vakit Mcclis-i ma’ârif âzâlığı pek şerefli bir me’nıûriyet olmağla
herkes buna heves eder oklu. Meclis-i vâki âzasından ve Rumeli
beylerbeyliği pâyelileriııdon Mısırdı Kâmil Paşa ile Takvİm-
hâne-i âmire nazırı ve V ak’a-nüvis-i devlet Rccâi Efendi'ye
ilâve-i ıne’ muriyyct olmak üzere altmış vedi senesi r c b iıı’l-
evvelinin ikisinde Mcclis-i ma’ârif-i umûmivyt âzâlığı fevrili
buyruldu. Anlar dahi Mcclis-i ıımûmİ’de bulunur oklular. Bir
kay ay sonra Kâmil Paşa'ya vezâret verilmiştir. Meclis-i ına’â-
rif-i umûmiyye âzasından Mekâtib-i umûm iyy e nazırı Kemâl
Efendi dahi ol esnada Avrupa’dan avdet ile ınc’ ımıriyyctiııc
ınüdâvemct eylemiştir,
Mcclis-i umûmilerde pek tatlı musâhabrtlcr olunarak mü­
him işler müzâkere olunurdu ve en mühim işlerden biri Paris’in
Akademi nâm meclisi tarzında bir ccmi’iyyet-i ilmiyye teşkili
idi. Buna dâir cereyan eden müzâkcrâtın neticesinde a’zây-i
dâhiliyvesi kırk ve a'zây-i hâriciyyesi gayT-ı mahdûd ve her
ay başında bir gün mün’akid olmak üzere mukaddrmâ Mee-
T E zA K tR -t CEVDET 47

lıs-ı mtıvakkat’ dc dahi tasavvur olunddıığu jçibi Encümen-i


dâniş nâmiylc bir cem'iyyct-i ilmiyyc teşkiline karâr verildi
ve riyâset-i iılâsına sudûrdan Atâııllah Efcndizâde Şerif Efen­
di ve riyâset-i saniyesine Mrelis-i ma'ârif-i utnümiyye âzasından
Vbdıilhak Efendi zade Hayrutiah Efendi inııhâb edildi. Buna
dâir Meclis-i umûmî tarafından kaleme almış olduğum maz­
bata letle'l-arz sâdır olan ırâdc-i seniyye mucibince altmış
yedi senesi recebinin yirmi beşinde Encumen-i dâniş’ in birinci
riyasetine Meclis-i ma'ârif-i unuımiyye azâlığı inzimâmiylc
ınüyârün-ileyh Şerii Efendi ve ikinci riyasetine mıımâ-ileyh
Havrullalı Efendi nasb u ta'yîn buyruldular. Mezkur mazba­
tanın sureti budur:

Meclis-i umûnıi mazbatasının sureti


. > L ‘ı ¿.âliı âj— . j j J i j J a fehvây-t hıbnet-ihtaân üzere her şevde
t hu ii kemâlin cehl u nâ-dâniye ruchdnt bahs u iştıbâh kabul eder rnevdd-
daıı değildir, ¡•'.dnü mülâhaza ile nıa’ lüm olur ki heyûlây-i imâr u mede-
nıyyetın sûret-i istıkmâli hasren ve kajrrn ney ü tenmıye-ifünün-ı müte­
nevvi'a mukaddime-i müseltemesiyle istihsâl ıt istintaç olunabıldtğı vâres-
te-ı kıilfet-ı ıhticdc ve bunun husûlü ise ancak devletin himem-i âliye-i
mütevâlivesine muhtâcdır. ^ırâ tervic-ı hüner u marifete ikdam ü ihti­
mam eyleyen devletlerin her asırda şeki u lıey'et-ı hükümetleri dâire-t
ma'mûriviftte re reaya tu berâyâsı merkez-l refah u medeniyyetle bulu­
narak süitlerine hâkim u gaalib olması edrdr-ı lıey’et-ı âlemin dddt-ı
müstemirre ve usül-ı gayr-1 mutegayyıresınden ıdüğı müsellemâttandtr.
Hattâ kevkeb-i kevkebe-i Devlet-1 osrnâniyye'nin meşnk-ı jân u ¡etiketten
tulün hengâmında âfıtdb-t ulum ıt fu n u n memâlık-i ¡arkiyyede pertev-
eııdâz olup taraf-ı Saltanat-ı seniyye'den dahi ol vakte göre lâzım olan
fiinûn uma'arifin te’sis-i usul u kavâ'idi er ta'mim-i furu u fevâıdı
hakkında ıbrdz-ı himmet buyrularak fünün-ı mütenevvi'adan te'lif olun­
muş olan külüb-i meşhûre ve hisâba gelmez ve kütiibhâneler almaz bunca
meâsır-i mebrâre ahldfa yadigâr bırakılmış ve bu cihetle sit-ı şevket ü
satvet-i seniyye cihanı tutmuş olduğu hâlde huner-verân-t eslâfın hsân-t
azbü't-beyân-ı turkıyt bayağı metruk hükmünde tutup te' lif-kerdeleri olan
âsân arg-ı kemâl zımnında yâ butun bıiturı başka lisân üzere veyâhud
elfâz-ı arabiyye ve fârsiyyeden ibaret olup fakat bir sah ıjede bir iki lâjzı
Türkçe olarak tasnif iı tertib etmeği âdet edinmiş olmalarından ve ek­
ser-ı müellefâtı külliyyât-ı ulûmun bir fer'i olan şi'r ü inşâya hasr eyle-
48 TEZAKİR-1 CEVDET

diklerinden ve her vakte göre mu'teber olan fiilimi ıı sandyi' başka surette
nlmasivle her asırda lâzım olacak ma’arifin neşr ti tervici için mukad­
demleri külüb-i arabiyyeden iktibas olunmak ve teferruatı teksir kılına­
rak fiililin ıı sandyi’e dâir elsine-i ecnebine üzere yapılmış olan kitâbla-
rın dahi tercüme olunması mukaabele bı'l-misl kaa'idesı iktizâsından
ve bu suret eski vakitlerde milel-i islâmıyre beyninde meri ve câri olduğu
delâil-i adide ile ma'hım olan mevâddan iken havâdis-i günâ-gıhı zu­
huriyle mes’ele değişerek ve lıer nasılsa şnrts-i kemâle mintaka-ı şarkıv-
ytde zeval erişerek envâr-ı âsârı buralıma mahv olup gitmiş ve bir taraf-
dan dahi hail ii akd sahihlerinin kimisi z îvcj-l hüner ti mari fetten ârî
ve kimisi gayret-keşt-i vatan ıı millet sıfat-ı memdûhnsmdan beri olma­
ları hasebiyle şems-t marifetin bu tarajdan gurûb ve gaybubetini ieâb ve
bu cihetle ekser-i nâsı zulümât-ı eehl isti'âb elini} idi. P'e-l'Ulâhi'l-hamd
£ât-i hümâyıin-t hazrel-i şahaneye mevhibe-i İlâhiye olan haslet i cemt-
le-i l i f ıı ma’delet ve hasisa-i eelüe-i gayret-keşt-i din ti devlet-i mülûkâ-
neleri iktizây-i me'âlİ-ibtigaay-i âlısiııee tahl-ı firûz-balü-ı cihân-bâni-
leriııi teşrifi merhamet-etif buyurdukları rıiz-t mes'adet-bürûzdan ben
efkâr-ı sâibe-i şehenşâhi i’ mâr-ı aklâr-t bildd ve terfih-i ahvâl-i ibâd
aînib-ı hayriyyel-câlibine ma'tüf ve ârây-i sâhbe-ı cıhâıı-bâni bu niy-
yet-i celilenin mâ-bihi'l-husûlü ve akdrm-i esbâb-ı vusulü olan terbiyc-i
âmme madde-ı mühımmesının ıstikmâl-ı kavânin-i esâsıyyrsine masruf
olmasiyle asr-l mahâsin-hasr-l hazret-i şahanelerinde günden güne hüner ü
ma'arif iktısâb-ı iştihar ve intişâr etmekde bulunmuş ve az vakit zar­
fında me’âsir-i ulum u funündan pek büyük meıfa’atlcr müşahede
olunmuş olup ancak jlij'ii ç jU ij,ıy müeddâsınca bunun daha
ziyâde ileri/ernesı ve âmmeye ehemin ü elzem olan kitâblann bir an
akdem vücuda getirilmesi için ashâb-ı hüner ü ma'rifetten miirek-
keb bir cem'iyyetin teşkiline aklen lüzum görünerek mukaddema
ba-irâde-i seniyye ma'ârf-i umümiyye nizâmdl-t esâsiyyesine me'mıir
olmuş olan Meclis-i muvakkat’ te Enciimen-i dâniş mimiyle böyle
bir cem'iyyetin tertibi tezekkür ve tensib olunmuş ve icrây-t iktizâsı
sâye-i makderel-vâye-i hazret-i tâc-dâride det-desl-i inşâ olan Dârii’ l-
fiınûn'un hitâmına bırakılmış ise de teri ib-bahşây-i usül-i encü­
men-i halk u icâd jUi'Jlj .LiVljt «LiJU; hazretleri mısra'-ı berceste-i
şân u şevket ve beytul-kasid-t kaside-i şükûh ıı satvet olan -fât-ı hümd-
ytkn-t hazret-i şahaneyi karîn-i me'âni-i tevfik u te'yld ve nüsha-i nddı-
re-i adi ü nasafet ve câmi'ü'l-usûl-t hilâfet ve saltanat olan Devlet-i ebed-
müdâei-i aliyye’ lerin şirâzc-gir-i devam ü te'yld buyursun - izâle-i cehl-i
TEZAKİK-1 CEVDET 49

tebe'a ve ıfârj-i tcrbiye-i âmme hakkında der-kdr olan ıkdâmât-ı mülevâ-


liye-i aline ve himemâl-ı miitetâliye-i ni-mutenûhıye-i ¡¿haneleri âsâr-ı
aleııiyyesindcn olmak ürere fanin ıı nıa’ârifce dahi me’ mil olunmaz
derece husule gelen terakki-i esbâb-l tahsile nazaran Dârü'l-fmûn'un
hitâmına kadar bibide vakit geçirilmemek ve hitâmında anda okutturu­
lacak kilâblar evvelce yetiştirilmek ve dâslân-ı tncümen-pîrây-i cihan ve
eırâd-l clsine-i cilıânyân oları nıeukahet-i celilt-t cenâb-t pâdijâhî ve
eısâf-ı ber-giiztdt-i lıazret-i ¡eheıijâhİyi bir kat daha föhrcl-gir ve bâlâ-
rev-ı j ırlı-ı esir edecek böyle bir eser-ı cemil ü çelil bilâ-te'hîr vücuda
getirilmek üzere encümm-t mezkûrun ;imdidetı teiktl ü icrası miyâne-i
âcizânemizde bi't-tasvib suret-ı teşkili der-rnıyân-ı mııtâlaa olıınmağla
ol bâbda cereyan eden mıibâhasâttn fezlekesinde egerçi işbu encümen'iti
yirmi dâhili ve yirmi harici âzâ de bunların cümlesine feziıl ve ıııa'â-
rifde faik ve tamâm reis ıııınâmııa lâyık bir reis ve âzasından muvazzaf
olarak iki musahhih ve bir kâtibden ibaret olması hususuna mukaddema
Meclis-1 muvakkat'te karâr verilmiş ise de azanın her bin birer fende
mâhir ve bir cihetle lenııme lü te'life karıdır ve lıey'et-i mecmu'an gerek
nrah; ve fâniden ve gerek elsme-i eenehiyyeden tercüme vü te'life muk­
tedir olarak zü'l-cıheteyn olmak velhâsıl fimin u ma arife dâir her ne
aransa bu hey'et-i mecmuada bulunmak lâzım geleceğinden ve hey'et-i
mezkimnn bu merkeze gelmesi âzâsının teksiriyle tei'Si'-l dâire-i nıa â-
rife mütevakkıf olduğundun a'zây-i dâhilıyyesinin reisleriyle beraber
kırk kişiden terkib olunması ve a'zây-i haricimsi gayr-ı maiıdûd olup
¡linki bunlar yalnız eneünıeıı-i mcrj.ir ile muhabere cüret ve sıfatında
bulunacaklarına ve L> J , j J M j i i hadis-i jer'ıf-i hikmet-elifînin
hiıkm-i âl isim e Um ii irfâııı her yerde aramak etiız, caiz ve belki elzem
iriliğine binâen işbu a'zây-i hârınyye sıjritt ve her sınıf tebe'a-i Devlei-i
alıyye'nin ve her bir memleket ahâlisinin erbâb-ı hüner ü ma’ rifetine
verilmesi ve reis ta'yîn olunacak zât dahi böyle zü'î-cerıâheyn olup şâir­
lerinden mümtaz ve her türlü faz! u marifette bâlâ-pervâz atarak Encü-
metı-i danış ii kemâlin giyâ bir fikrisi ! icmali olmak lâzımeden ve
hâlbuki dâima böyle bir zâtin bulunabileceği ernr-i meçhul ve belki hâriç-
ez-nıe’ mil keyfiyyâtiarı olmaktan nâfi biri evvel ve diğeri sini itibâr olun­
mak ve dâimiyek-digerin noksanını mükemmil olarak ikisi birden sıfat-ı
matlûbede bulunmak yan i hey'et-i mecmu’anın bir niimûne-i timsiliyye
ve sûrel-i icmâliyyesi olmak üzere iki reis ta'yİrı buyrulmak muvâfık-ı
maslahat görünmekle müııâsibleri lede't-te’emmül sudıir-i izamdan
Atâullah Efendi-zâde semahatla Şerif Efendi hazretleri dâ' ileri hilye-i
'İİldiİl-I Cevdet, 4
5° TEZAKlR-1 CEVDET

ma arifle mülehalli ve her fende kd'bı âli almağın ve Meelis-i ma'drif-ı


umûmiyye âzasından saâdrtlû Hayrullah Efendi hazretleri bendeleri dalıi
ashâb-ı kernâldttan ve lisân-âşinâ zevattan bulunmağın bu ikisiyle süret-i
nıatlûbe hâsıl oturağından müşdriın-ileyhimddan Şerif Efendi dd’ilerinin
reis-i evvel ve Hayrullah Efendi bendelerinin rets-ı sân i ta'vin bııyrulması
ve bir de iki musahhihin mtkdâr-t kifâyede olup olmıyacağı şimdiki hâlde
bilinemerip eııcümen-i mezkûrun kiişddında zuhur edecek mesdli/ıin kesret u
hileline nısbetle ma'lum olabileceğinden encümen-i mezkûr kitşâd olun-
dukda orada tezekkür olunarak ieâbtna bakılması ve asıl enenmen-ı
mezkûrun kalıbı olabilecek zevat fmtht-ı edebiyyede mahir ve lıer veçhile
sebk ü rabt-ı kelâma kaadır olması Idzimcden olmağla bı’ t-tahı' encü­
men-1 mezkûr âzasından olarak bunlar musahhih ta'vin buyrulacak
..1 .
Zevât dernek olup fakat reislerin ma'liretinde istihdam olunmak ve
encümen-i mezkurca ednib-ı riyasete dul olacak hususat ile meşgul bulun­
mak üzere bir muvazzaf kâtibin me'mûriyetı ve ana muavenet etmek
üzere aklâm-ı şahaneden yalnız encümen-i mezkurda bulunmağı kendisine
sermdye-i mefharet bilecek bendegândan birinin dalıi ma'dşsız olarak
kâtib-i sânı unvânyle tayin olunması tezekkür ve teıısib olunmuş... illi.
Bu mazbatanın mealine muvafık voltla Takvim-ı 1'ekaayi'v
dere ile ilân olunmak üzere bir beyân-nâme kaleme alınması
emr olunmağla ınazbala-i tnezkûreııin tavr ıı tarztnı ilâna m u­
vafık olacak surete tahvil ile bir beyân-nâme kaleme altlım.
A nın dahi bir suretini burada kaş d edeyim :
Beyân - nâme
Müstağni-i beyân olduğu üzere her şevde danış u irfanın cehl ü ad-
dilliye rüchânı bahs u işlibdh kabul eder mevdddan olmayıp her hâlde bi­
len ile bilmeyen aklen ve naklen siyydn olatnıvacağt veheyûliy-ı ma'mûııy-
yet ve medeniyyet neşr-i ma'drifden başka bir ¡eyle sûret-ı husul bulamı-
yacağı bıkmet-i ameliyyenin bir başlıca mes'elesi olup bu busûs-ı hayriyyet-
nusûsun husulü ise devletin lıimem-i âlıye-i mütevâlıyesıne mütevakkıf ve
muhtaç bulunduğu vâreste-i külfet-i ihticâcdır. Hattâ kevkeb-ı kcvkebe-ı
Devlet-i osmâniyye'nin meşrtk-ı ¡ân ıı şevketten tulü n hengâmmda âfılâb-ı
ulûm u fiinûn diyâr-ı şarkıyyede eşi’-’a ııisâr olup taraf-ı Saltanat-ı senir­
se’dm dahi ol vakitler neşr-i envâı-ı ilm ii ma'rifet emrinde ibrâz-ı himmet
buyrularak fünûn-ı mütenevvi'adan te'l i f olunmuş olan bunca mücelledât
ü âsâr alılâfa ber-giizâr bırakılmış olduğu hâlde ekser-i müellifin izhdr-ı
belagat ve yek-digere müsâbakal ile lıdiz-i kasabil's-sebak-ı aferin ol-
TEZAK tR -I CEVDET 5*

mağa hasr-t emel ve butun bıitun te.’ yin-i elfâz u ibareye begl-i mâ-hasel
ederek ekser-ı müellefâtı külliyyât-1 ulumun bir fer'i olan şi'r ii m¡aya
hasr eylediklerinden ¡ınâverân-t bahr-i ma'ârıf olan hüner-vetân-t eslâfm
sâlnl-ı husule getirmiş oldukları dürer-i ma’drif esdâf-ı ıstılâhâl-t
arnika ve muhadderât-ı me'ânİsı hucüb-t tabirât-t dakika içinde kala­
rak arüs-ı ma'ııâ herkese (thre-nümâ olamadığına ve hâlbuki bu mısillû
kitâblar havâss-ı emim için olup avam andan istıfâde-ı meram edemiyeceği
bedihiyyâltan ve terbiye-i umûmiyye kazıyye-i hayriyyesi ise hasren ve
kasraı nejr u ta'mim-ı fünûn-ı mütenevvi1a mukaddıme-t müscllemesiyle
istihsâl ü istintaç olunabileceği müsellemdttan bulunduğuna mebnî ha­
lâssın istifây-ı hazz edeceği tarz-1 beligaanenin ilenletilmesine dakİka-
¡inâsân-ı rüzgârın teşvik olunmasiyle beraber /ünün ii sanâyi’e dâir
ol/ııı âsârtn dahi âmmc-ı nâs anlayıp hisse-yâb-1 menfa'at olabileceği
surette yapılması ve ben tarafdan dahi enır-ı tahsilin teshiline (altjtlması
ehernm ü elzem ve çunkı funûn u ma'ârıf miırür-ı a’sâr ile değişerek ve
teldhuk-ı efkâr ile ziyadeleşerek her asırda dcllâl-i efkâr bir turlu hüner ü
san'al arz u izhâr etmekle ve kâlây-i gırân-bahây-i ılm ü ma rıfet her gün
bir başka nakş ile tırdzerıde olup gitmekte olduğundan her devirde lâzım
olacak funûn u ma'ârıfııı neşr ü ta’ mimi lâzımederı ve bu husus mukad­
demlerde dahi ahâti-ı ulam beyninde nur'î ve miıltezem olan mevâddan
olrrıagla fe-l'ılldhi'l-hamd £ât-i şnket-sımdt efendimiz hazretlerinin
haslet-i memdûha-i lutf u ma'delet re hasisa-i celile-ı gayret-keşi-ı din ü
devlet-1 mülükânelerı ıktızdy-i mt'âli-ıbtigaay-t ilişince taht-ı firûz-
baht-ı }âhanelerini teşrif-1 ma'âli-tlif buyurdukları rûz-ı mes'adet-
Inırûzdan beri efkâr-ı sâıbe-i şehenşâlıi ! mâr-ı aklâr-t bılâd ve terfîh-i
ahvâl-i ibâd cânib-ı hayriyyet-câlıbine matuf ve ârây-i sâkıbe-ı ztüiyyet-
penâhi bu ninet-ı hayriyyerıtn md-bihı'l-husûlü ve akdem-i esbâb-ı
vusûlu olan terbiye-i âmme madde-ı muhımmesinin ıstıkmâl-ı kavânin-ı
esâsiyyesme masrtf olmasiyle asr-ı mahâsin-dsar-t ¡¿hanelerinde günden
güne tnvâr-ı ulum u ma'ârif kesb-İ iştihar ve intişâr etmekte bulunmuş
ıc az vakit zarfında pek büyük menfa atler mu âhede olunmuş olup ancak
.jLil s,}i müeddâsırıca bunun daha ziyâde ilerilemesi ve
âmmeye ehernm ii elzem olan kitâblarm bir ân akdem vücûda getirilmesi
için ashdb-l hüner ii ma nfetten miirekkeb bir cem e!m u f kiline lüzum
görünerek mukaddema bâ-irâde-i seniyye ma'ânf-i umûmiyye nizâmâtınm
müzâkeresine ıne'mûı olmuş olan Aleclis-i muvakkat te Encümen-i danış
ndmiyle böyle bir eem'hyet-i ma'ârif-menkabehn teşkil u tertibi tezekkür
ve tensib olunmuş ve icrây-i iktizâsı sâye-i makderet-vâye-i hazret-i
52 TEZAKİR-1 CEVDET

tâı-dcridf dcr-dest-i inşâ olan Dârü'l-fuııûıt'un hitâmına bırakılmış ise


de -terlib-balışây-i usûl-ı tncümen-i halk u icâd jijjyı j »UiV jc j j
hazretleri mısra’-1 her-ceste-i ¡ân ti şetket ve bcytıı'l-kasid-i kaside-t
şükûh u sal ret olan ^ât-ı hunıâyûn-ı hazyet-ı şâ/ıdrıcy’ ı nıukaarin-ı
me'ânl-t terfik u te'yid ve mecmua-1 uefist-i ad! ü rıasafet ve cârm'u'l-
usıil-i hilâfet ve saltanat olun hey'ef-i muntazarna-ı Devlei-i alıyye'lenrt
şirâze-dâr-ı devam u te'yid buyursun irfte-ı cehl-i ttbe'a ve ıfâ-j-i ter­
biyeci âmme nıjyet-i hayriyytsiylefünûn u maârifin te'sis-i usûl ti ka­
va'idi ve ta'mİm-t f uru u fevdidı hakkımla der-kâr olan ikdâmât-ı mute-
valiye-1 aliyye ve himemdt-ı mutetâliye-i nâ-mütenâhiye-i mıılk-dârâne-
lerı icâbinca az vakit zarfında finııin u ına'ârfe me'mtil olunmaz derece
husule gelmiş olan terakki-1 esbâb-ı tahsil hu eem'nyet-ı haMİvyet-irı't-
kaadın evvelce küşâdım ta cil ettiğinden Dârıı l-fiinûn un hitâmına kadar
bihûde vakit geçrilmemek ve anda okutturulacak kılâblar dahi evvelce
yetiştirilmek üzere cem'tyycl-i mezkûıcniıı şimdiden kuşâdt hususu Meı-
lis-ı umûmi-i ma ârif-i ıtmûrmyye'de tezekkür olunarak I)ârii'l-jûnûn'un
hitâmına kadar şimdilik ayda bir kine Jkâriı’l-ma’âıif'de kilşad olun­
mak ve a'zây-i dâhiltyyesi âti'l-beyân vukelây-ifılıdm ve ulentây-i âlâm
ve ecılle-i ricâl-i benâm ve a'zây-i hâriciyyesı sıiır zevât-ı ma'ânf-ittisâın-
dan ibaret olm/ık üzere cem'met-i mezkûunin akd olunması ııc sudûr-t
ilâmdan Atâullah Efendi z&de semahatla Şerif Efendi hazretlerinin
rets-i evvel ve Meclis-i ma'ârif-i ıımûmnye âzasından snâdetlıi Hayrut-
lah Efendi hazretlerinin dahi reis-ı sân! ta'yîn buyrulmasın! bi'l-tcısvib
hâk-ipây-i âlîden ısti'zâu olunduktu ol veçhile Enciimen-i danış'in kuşAdı
ve mUâriin-ileyhimâmn memuriyetlerinin icrası hususlarına irâde-i
kerâmet-ifâde-i hazret-i ztllu'llâhi bi-dirig ve erzân buyrulmuş olmağın
hemen Cenâb-t Hakk Pâdişâh-ı adİmit l-mtsâl ve şthertşâh-ı deryâ-nevâl
veU-ni'met-i bi-minnetimiz efendimiz hazretlerim kâffe-t husûsâtta
teıfikaat-ı samedâniyyesıne mahran ve ömr ü şevket-1 şahanelerin feıka-
mâ-yelesavver efzûn buyurmak du’ây-i vâcibit’l-edâsı ifâsiyle beyân-ı
keyfiyyeie ibtidâr olundu.

Encümcn-i dâniş’in a'zây-i dâhiliyycsİ reisleriyle beraber


kırk ve a’zây-i hârİciyyesi otuz üç zât itli. Hayli seneler bunların
esâmisi salnamelerde muharrer olduğundan burada tu’dâda lü­
zum görülmez. Bunların içlerinde ashâb-ı faz! u ma’ârifden
haylice zâtler var idi. Lâkin ekserisinin meşâgili ıımûr-ı ma’ârif
ile işligaale mâni’ idi. Bu cihetle fi’letı Encümcn’e hizmet ede-
TEZÂKİR-I CEVDET 33

cek zâtler pek az idi. A'zây-ı dâhiliyycnin şerâit-i intihâbiyyc-


sinde bcyne’L-vükelâ ihtilâf vuku1 bulmuş idi. Şöyleki ekserinin
rc'yine göre vükelâdan b.ı’z-ı zevatın .ızây-ı dâlıiliyye ¡dadına
idh âliyle Encümen’e şeref verilmek ıızere tercüme ve te’lîfe
iktidâr-ı kâfi olmaktır ve ba’zılanmn rt’yine göre a’zây-ı dâhi­
liyycnin fi li n tercüme ve telif ile meşgul olacak zrvâttan inti­
bah olunması surelidir ki Ali Paşa bu re'yde idi. Hattâ : "iliz bu
¡¡in i(tııe. girmiyelim, Ahengi bozarız" dedi ise de ekseriyyet-i ârâ ile
fi'lıyyâta nazar olımmayıp ikıidâr-ı zati ile iktifa olundu. Hâl­
buki cnır-i intihaba zâtiyyât karıştırıldı. A sli ehliyeti olmayan­
lar dahi kırklara karıştı. Eııcümen'in binası bir sağlam esâs
üzerine kurul.miadı. Ali Paşanın dediği doğru çıktı. Her ni­
hai ise ber-vech-i bâlâ Encümen'in a’zâv-i dâlıiliyye ve hâri­
ci yy esi iıılibâb olundu ve Encümen'in sûret-i teşkiline ve vczâif-i
mahsıisasına dâir bir nizâm-nâmc kaleme alındı ve işbu nizâm­
nâme azanın esâmisiyle beraber mezkur beyân-nâmeye tezyîl
ve tab ıı temsil ile ilân edildi. Gerek dâhili ve gerek hârici âzâ-
lar.ı bâlâsı tuğralı birer kıt'a riiûs-ı hümâyûn verildi, kakır
dahi a'zây-i dâhiliyycden bulunduğum cihetle bir kıt’a rüûs-l
hümâyun altlım.
/■'i gum-i rtceb um re) w / i d haziran Jene 9® 1

Enetilin n-i dâniş’in resnt-i kuşâılı huzûr-ı hümayunda icra


olunmak mukarrer olduğundan hiıı-i kuşadmda hey et tarafın­
dan bir nıakaale-i lıitâbiyyc îrâdı münâsib görüldü. "Encümen
âzasından İslık edenler birer ¡ey kaleme alsınlar da kangtsı tercih olunur
ise o kıraat olunur” denildi. A ’zây-ı dâhiliyvedcn bir-iki kişi bir­
den makaah kaleme aldık. Eser-i hâmc-i fakır diğerlere tercih
edileli. Sureti budun

liitâbc
Âlemde ilm ıı marijel gibi bir şeref ü meziyyet olamaz ve inşânın
metâlıb-ı zâtiyyesıııın esbıib-ı tahsili iyesi sanayi' ıı ma'ârifden başka
bir jerle husül bulamaz ve her neye dâir olursa olsun ve her nerede bulu-

1 Murada, on dördüncü defter sona ermektedir.


T E Z D İR -! CEVDET
54

nursa bulunsun hüner ii ma'rifetin kadr ıı kıymeti inkâr olunamaz<ısj^-i J*


■ •ij.i-.y ¿,¿11 j Bu gördüğümüz sâmân ve intizâm-ı alıvâl-1 enam
re hüsn-i muâşeret-i havâss u avam hep ilm ü hüner ile husule gelmiş bir
eser değil midir ve meşhudumuz olan bunca garâib-i umâr ve sûret-i âsâyiş
ü huzurun nazar-1 im'ân ile bakılıp mizân-ı dikkat-i hakîkat-şinâsîye
ruruldukta danış u ma'ârifden başka bir sebebi var mıdır. Bunun için
feth-i ebvâb-ı ilm ii hikmet ve tertîb-i esbâb-ı hüner ii marifet ile ter-
biye-i umûmime kaziyye-i hayriyyesinın iftihar u intişârına sarf-ı him­
met eyleyen devletlerin ceride-i hâlleri şirâze-gir-i sitk-i intizâm ve
re'âyâsinin mes'ele-i âsâyiş-i hâlleri sûret-pezlr-ı bekan mi devanı ola­
geldiği bahs ü iştibâh kabul eder mevâddan değildir ve inşânın mâhiyyeti
hayvân-1 nâlık olduğundan iki cihetli olup hayâtının eınr-i muhafazası ve
hiss ü hayâtı hasebiyle ihtiyâeât-ı cismâniyycsinin husule gelmesi vesâitinin
istihsâlinde ve medeniyyü’ t-tab' olduğundan emr-i temeddünce zarûriy-
yü’l-ıhtiyâc olan esbâb-ı teshîliyyenin islikmdlinde fiinün-ı tabi'ıyye ve
riyâziyyeye muklâcdtr. Cıhet-ı rûhâniıyesı ya'nlnâtık ve külliyyât-ı ununu
müdrik olması hasebiyle dahi istfdy-ı lezâiz-‘ ruhaniysen için bı't-tab'
mesâil-i hikmel-i ilâhiyyeye mail ii sâlik re gıdây-i ruhanisi mesabesinde
olan şi'r ü inşâ ve nüket ii mezâyâ islimâ'ma pek aşın râgıb u mütehâlik
ola-gelmiştir. Bunun için fenn-i hikmet-i ilâhiyyeye dâir bir çok kütüb ii
me'âsir yazıldığı gibi edtbiyyâttan dahi bunca âsâr u mücelledât keşide-ı
rişte-i tahrîrât kılınmış ve tezyin ve tclızib-i kelâm ıçhı fevka'l-âde ve
sâtr fıinûn-ı lâzimcden ziyâde bezl-ı ccll-i ihtimam olunmuştur. Yâ bir
söz için bu kadar emek sarf eylemek abes ile iştigal demek olma- mı
denilmesin, t^îrâ bu âlenı-i mezâhirde söz gibi nefs-i nâlıka-i insânme-
ye müessir bir şey yoktur. Bu sebebden meydân-ı ma'reke vü perhâşdcı
cân u baş telâşında iken bir söz ile gayrete gelerek niceyiiz bin âdem mev-
ki'-i fedâkârıde sâbit-kadem olup indinde en aziz ü leziz olan hayâlım
Air söze değişdıği ve bir söz He rûh-ı İnsanî fevka-mâ-yetesavver ve bin
cihan değer şevk u şâdmânl kesb ede-geldiği pek çoktur. Sözün rif'at-i
kadri nasıl inkâr olunabilir. İnşânın hayvânât-ı süneden mâ-biln'l-
ımtiyâzı olan sıfat-ı mâdihası ve tercemânii’l-kalb ve detlâl-i âlem-i
gayb olan lisânın olanca bidâ'a vü sermâyesi söz değil midir ve söz gibi
âlemde metin ü pây-dâr bir eser var mıdır. Eyyâm-ı mâziyede gelip geçmiş
ve cemî'-i âsân münderis olup dâr u diyarı unutulmuş bunca sâhib-i
kemâl ü kudret olanların adım yâd ettiren ve bunca ashâb-ı dâniş u
ifânın nâmını encümen-i âlemde dâstân eden söz değil mi; ve tıfân-zede-i
fenâ otan ümem-i satifenin ihtira’ etmiş oldukları bunca sanayi'-ı garibe
T EZ Â K İR -1 CF.VDET 55

ve âsâr-ı acibe bütün bütün mahu olup gitmiş iken ol vakitler bir şâirin
söylediği söz mahv olmayarak hu kadar tmvâc-ı havadis içinde yuvarlanıp
geliyor. Sözün büyüklüğüne bundan büyük delil ister mi. Ancak sözün
dahi kadr ü kıymeti söyleyenin ma'lûmât u ma'afetine göredir, dfirâ söz
kâr-gâh-ı derûıtda dokunmuş bir kumâş-ı bukalemun olduğundan âb u
tâb u taraveti ve çârsûy-i kaabilıyyelte kıymeti kuvve-i âktlemn ter-derti-i
terbiyesine göre olur. Bu cihetle sözün gerek böyle dıl-dûz ıı eiğer-sûz
olması ve gerek dâmen-ı haşre kadar pây-dâr olacak derecede bulunması
dahi ilm ıı kemâle mütevakkıfdır ve her lisâna şeref veren şâmil olduğu
fünûn u ma'ârifdir ve Jünûn u ma’ drifi hâvi olmayan lisân her ne kadar
zâten mükemmel ve muntazam olsa İnle âsâr-1 i’mârdan makrûm olan
arâzi-ı hâliye gibi add olunup nitekim arazinin hududu hı'¡-tayin kedd-i
yemin ile envd'-l tarhlar açılmadıkça dil-nişln ü ma'nıür olmaz ise lisân
dahi lahdid olunup da ıınm üzerine i'mâl-i fıkr-i medid ile divânlar ve
fünûn-1 mütenevvi'adan kitâblar yazılmadıkça mu'teber ü meşhur olamaz.
Bu sehelıdeıı nâşi mahzâ lisânın terbiyesi ve sözün tarz-1 belagat üzere
olması için ulum-ı edebiyyeden elsine-i adîde üzere bu kadar kitâblar te’lif
olunmuştur. Velhâsıl inşânın gerek havâic-i cismâniyyesi ve gerek metd-
lib-ı rûhâniyyesi hasebiyle tahsil-i ilm u ma'rfete muhlâc ıdüği vâreste-i
kiilfet-i ilıticdcdır. işte bu emr-i ehemme hizmet etmek için mubassenât-ı
asriyyrye ılâve-i cemile olmak üzere Enciimen-i dânrş nâmıyle bizim gibi
âcizlerden mihekkeb işbu cem'ıyetin in’ ikaad ü. küşâdı hususuna müsâ'ade-i
seniyye bi-dirîg buyrulmuştur. Cenâb-ı Hakk’a çok şükürler olsun bizi
bir pâdişâh-ı hakaayık-iktmâha bende etmiştir ki bendegân ü tebe'asın
sinn-i temyiz-i dâniş ü irfana isal için efrâd-ı etfâl gibi mehd-ı merha­
met-! semyyelerindt terbiye ile ihsan ü ınâyet-i çelilesin itmam u ikmâl
ediyor. Bizlerin ise her husûsda aczimiz ber-kemdl olduğu misillû bu
babda dahi izhâr-ı acz ü ibtihâlden gayrı bir diyeceğimiz ve âciz oldu­
ğumuzu bilerek viis'-i kemterânemiz mıkdârı çabalamaktan başka bir
işleyeceğimiz yoktur. Hemen Müfettihü'l-ebvâb ve Musebbibü'l-esbâb
¿U îljt « li J U hazretleri intizâm - bahşây-i usûl-i adi ü
merhamet ve tertib-fermdy-i fusâl-i satvet iî saltanat olan Velİ-ni'met-i
bi-muinetimiz efendimiz hazretlerinin ömr ü şevket-i şahanelerin efzun
ve vücûd-ı âlem-sûd-t mülûkânelerin âfâi-ı sûriyye ve mn’neviyyeden
masün buyursun âmîn bi-hürmeti seyyidi'l-mürseliıı.

Bu makaale-i hitâbiyye tebyiz ü tehyi’ e ettirilmiş idi. işbu


altmış yedi senesi ramazân-ı şerifinin on sekizinci çarşamba
56 TEZÂKİR-1 CEVDET

günü "Zâl-ı hazret pâdişâhı yarın Valide Sultan hazretlerinin inşâ-


kerdesi olan üârü'l-ma'ânf’e teşrif ile Enenmen-i dâniş'i küşâd buyu­
racaktır" deyu Bâbiâli’ye haber geldi. Âlî Paya fakiri celb ile :
“ farın ol makaalcnin kıraatinden evvel Sadrâzam efendimizin bir miına-
sib nutuk ile feth-i bâb-ı mnkaal eylemeleri münâsib olur. Kendilerine
arz 11 ifâde ediniz" dedi. Vakit geç idi. Gece sâhil-hâne-i Sadr-ı
âlî’ye gittim, tftarcıların ve züvvârın kesretinden vakt-i fursat
düşürüp dc Paşa’ya ifâde-i hâl edinceye dek gece yarısı oldu.
Andan sonra dahi Paya ba'z-ı mesâlih-i mühimme ile meşgul
olup vakt-i sahurda hareme gitti. Ferdası perşembe günü crkcnce
çıkıp doğru Dârü’t-ma'ârif’e vardı. Elhâsıl bir şey' terıîb u tahrîr
etmeğe vakit bulamadı. Zât-ı şahane ise erkence Dârü’l-ma’ârif’e
teşrif buyurdu. Bi’l-cümle vükelâ ve a’zây-ı Encümen huzûr-ı
hümâyûnda kaaim oldukları hâlde Reşid Paşa biT-bcdâha bu
nutku îıâd eyledi.

Reşid Paşa'mn nutku

Veli-ni'met-i bl-minnelimtz Padişâh'ımız efendimizin iblidd lalıt-ı


Saltanal-ı seniyye'terine revnak verdikleri yevm-i mes’ ûddıır ki- li'llâhil-
hamd devlet ii miilkde terakkisi görülmekte olan kuvvet it ma'mûriyyetin
ve âlemin nail olduğu saadet 1i tmniyyelin mebde'-i mübârekidir- işte ol
gün Pâdişâh'ımtz bâb-ı adâletiııi teyemmünen açmışlar ve mehâmid-i
ahlâk-ı seniyyelerinin burhâı1-1 bâlıirim göstermişler idi. Sonra imâna
insanlığım bildirecek ve herkesi dünyâ vü âlıirette sa'ddet ü selâmete
erdirecek ulüm-ı mdarifin intişârına dahi bir tarik-1 siılıûlet açarak
Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun az vakit içinde semere-i nâfi'asım ve
irfân-ı hakiki-i şahanelerinin dahi delil-i kavisini gösterdiler, işte bu­
rum tedâbir-i miilemmimesinden olmak üzere bu Encümtn-i daniş’ in
teşkilini dahi murâd buyurup Vâlide-i muhteremlerinin isr-i âliye İkti-
fâen ihya buyurdukları böyle bir eser-i celilde bu cem'iyyet-i hayriyye-
nm bed'i günii teşrifi şahanelerini dahi diriğ buyurmayarak cümle
kullarını ihya buyurdular. Bizler nasıl bahtiyar âdemleriz ki hayırlı
bir asra yetişerek enva-1 ııı’sm-ı sûriyyc ve ma'neviyye ile muterte’-'im
olmaktayız ve bizim evlâtlarımız bizden ziyâde bahtiyârdır ki her bir
ni’melte tizlerle müşterek olduktan başka kemâlât-ı insânijyeye lâzım
olan ulûm u mdârifin esbâb-l suhuletini dahi triâyet-i vell-m’melle
hâzır u âmâde bulmaktadırlar. Hak te’âlâ hazretleri sâye-i şahaneyi
TEZÂKlR-l CEVDET 57

üzerlerimizde dâim buyursun âmin. Vell-ni'met efendimiz Enrümen-i


dânifin kü¡âdını emr ti feımân hu)urdu'ar.

Reşid Paşa ha veçhile nutkunu itmam ettikten sonra Encü-


men-i dâniş’irı reîs-i sânisî Hayrullah Efendi esrr-i hâmc-i fakir
olan sâlifü’z-zikr nıakaale-i hitâbiyyeyi okudu. Ba’delıû Encii-
rnen’in birinci eseri olmak üzere Kavâ'ıd-i osmâniyye huzûr-ı hü­
mâyûna arz u takdim edildi. Tab’u temsili ferman buyruldu ve
anın emr-i tab'ı Encümen için iblidây-i müzâkere add olundu.
Anın üzerine Sultan Abdülmecid Han hazretleri Reşid Paşa’ya
hitaben: “ Cevdet Ffeııdi’ nin de payesi terfi’ ile taltif olunsun. Fakat
kendisinin sahiben memnun olacağı surette olmalıdır. Orasını artık
Şeyhülislâm Beyefendi ile müzâkere edersiniz" dedi. Ba'dchü sarây-i
hümâyûnlarına avdet buyurdu. Ali Paşa hemen Reşid Paşa’nın
yanma vardı. Sâlifü’z-zikr nutkunu tekrar ettirdi ve kurşun
kalemle bir kâğıda yazdı. Biz de birer nüshasını alıp tab’ olun­
mak üzere Takoim-t Vekaayi'e vc Ceride-i Haıâdts'c gönderdik.
Böyle söylediğini yazmak vc yazdığını söylemek Reşid
P.tşa’va mahsûs bir haslet idi. Bir kâtibe uzun bir fıkra ta'ıif
euıkte kâtibin kuvve-i hafızası olup da anın ifâdâtını ayniyle
zabt ederse bir güzel müsevvede • olurdu ve tashihe muhtaç
olmazdı. Fuad Paşa dahi pek güzel nutk eylerdi vc hâzır-cevâb
hir zât olup güze! mazmunlar ve nükteli sözler söylerdi. I.âkin
nutku başka ve inşâsı başka itli. Âli Paşa'nm inşâsına diyecek
olmayıp ancak nutku yok idi. Sükûtî bir zât idi ve üçü de ol
vaktin en mâlıir diplomatlarından idiler vc Âlî Paşa ile Fuad
Efendi Reşid Paşa’nın birer cenahı gibi idiler.
lîcr-vcch-i meşrûh Encümen-i dâniş’in küşâdı günü sâdır
olan irâcle-i scniyye-i şifâhiyye mucibince muahhaıan tarikim
harrket-i altmışlıya terfi’ buyruldu. Altık burnuma ınevleviyet
kokusu geldi. Oldu olacak bârî bir dc mcvlcviyet rütbesi alayım
da görelim Mevlâ neyler demeğe başladım. Tûl-i emel içine
düştüm.
Encümen-i dâniş ber-vech-i mcşrfıh küşâd olunduktan
sonra ayda bir kerre Dârü’l-ma’ârif’dc in’ikaada başladı. Evvel-i
emirde cereyan eden müzâkerelerden biri bu idi ki Kavâ'id-i
osmâniyye ile lisânımızın kavâ’idi zabt olundu. Bir dc lügat kitabı
yapılıp vc lisânımızda zebân-zcd olan arabî ve fârsî ve şâir ec-
58 TEZAKİR-I CEVDET

nebî lâfızlar kendi lisânımızdan add edilerek ta'yîn ü tahdıd


edilip de hâricde kalan elfâz-ı garibe isti’m,İlinden vaz geçelim
denildi ve öyle bir lûgat-i osmâniyye kitabı te’lîf olunmak üzere
bir komisyon teşkil edildi, llm-i târih dahi bir kaç kısma taksim
ve âzâdan ba’zı zevata tevzi’ olunduğu sırada bin yüz seksen
sekiz senesinden iki yüz kırk bit senesine kadar olan vckaayi'in
yazılması hisse-i fakire isâbet eyledi ve clfâz-ı garibe isti’mâlin­
den ve tekellüfât-ı münşiyâneden sarf-ı nazarla herkesin anlaya­
cağı ta’birât ile yazılması tenbih olundu. İşte bunun üzerine
Târih-i Crııdel'in tahrîrine başladım ve tnrîk-ı tersîlde kaba
Türkçe ibârât ile tahrirîni iltizâm eyledim.
İstitradı- Kelâm-ı mensur iki kısımdır. Biri müsccca’ ve
diğeri müresseldir. Müsccca’ ol kelâmdır ki kıt'a kıt’a irâd olu­
nur ve şi’irdc kaafiyc olduğu gibi bunda dahi scc' bulunur.
Mıiressel ol kelâmdır ki ale’l-itlâk irâd olunup öyle kıt'alaıa
bölünmez ve scc’ aranmaz. Ulîlm u fıinCına dâir olan kitâblarda
ferman ve tcnbîhât ve ta’lîmât ve şâir evrâk-ı resmiyyede tarz-ı
tersîl kullanılmak lâzım gelip scc’ ü cinas ve şâir muhasscnât-ı
bedî’iyye iltizâmı yakışmaz. Meğer ki nadiren tekellüfsüz olarak
tabi’atiyle bîr scc’ düşmüş ola. Bir vakitten beri Bâbıâlî’cc
cvrâk-ı resmiyye müsccca’ yazılmak miiltezem olmağla ekseriya
kelâmın hakkı verilemez ve ba’zan lâyıkıyle maksad anlaşıla­
maz idi. Ketebe-i aklâm çok defâ bir sec’ için asıl ma nâyı
feda ederlerdi. Bu cihetle tahrîrât-ı resmiyye ekseriyâ belâgat-
ten ârî olurdu. Reşid Paşa kelâmda belâgati iltizâm etti vc
BabIâli’nin kitabetini tarz-ı tersîlc döktü. Binâen-alâ-zâlik Tâ-
rih-i Crvdıt’in dahi öyle tarz-ı tersîl üzere vc lisânımızda zebân-
zed olan ibârât ile yazılması iltizâm olundu.
Reşid Paşa ile Fethi Paşa miyânclerinde der-kâr olan mübâ-
yenetten nâşî altmış sekiz senesi rebt’ü’I-âhirinin beşinde Reşid
Paşa azl ile Rauf Paşa Sadâret’c geldi vc bir hafta sonra Reşid
Paşa’ya Meclis-i vâlâ riyâseti tevcih buyruldu ve cumâdc’l-ûlâ-
mn on sekizinde yine Reşid Paşa sadrâzam oldu. Mısır valisi
Abbas Paşa pederinin emekdarlarına ve a’zây-i hanedanına
bed mu’âmele ede-geldiğinden ümerây-ı mısriyye takım takım
Dersaâdct’e gelip Abbas Paşa’dan şikâyet ettikçe Reşid Paşa
anlan sahabet ettiğinden Abbas Paşa ile aralarına bürûdct ve
mübâyenet düşmüş idi. Abbas Paşa vehhâm ve müvesvis bir zât
T EZA K İR -1 CEVDET 59

olduğundan kendisini Reşid Paşa’mn hâmisi olan ingilizlcrc


sahabet ettirmek üzere İngiliz politikasını iltizâm etti ve ingiliz-
İcri cclb için Mısır’dan Süveyş’e kadar bir demir yolu inşâ ettirdi
ve ingilizlerin Hind’e ûrnrd ü şüdlcrini teshil eyledi. Binâen-alâ-
zâlik Reşid Paşa anın aleyhine kıyam ve bir takrîble anın azli
esbabını istihsâle teşebbüs etti. Lâkin bu da kolay bir iş değil
idi. Hâlbuki Bâbıûli ile Mısır valisinin arasındaki mübâvenetin
devamı iyi bir şey olmadığından bunun def’i elzem idi. Bunun
için Müsteşâr-ı sadr-ı âlî Fuad Lfcndi’nin me’mûriyyct-i mah­
susa ile Mısır'a izamı karâr-gir oldu. Bundan başka Mchmed Ali
Paşa’mn oğulları ile kızları pederlerinin mirasını istemekte ve
Abbas Paşa buna yanaşmamakta olduğundan bu mirâs mes’clc-
sine dahi bir siıret vermek lâzime-i hâlden idi. hu münâsebetle
ulemâdan birinin birlikte gitmesi münâsib görüldüğüne binâen
Fuad Elendi dahi fakiri bi’l-istishâb işbu altmış sekiz senesi
cümâde’l-âhiresinin üçüncü günü Sâik-ı Şâdî nâm firkateyn
vapur-ı hümâyûnuna râkiben cânib-i Mısır'a azimet eyledik,
Mâh-ı merkumun on beşinci günü Mısır’a vusul bulduk.
Haysûn i jj - h-) nâm sarayda müsâfir olduk.
tik bahar mevsimi olup henüz İstanbul'dan Boğaziçi’ne
nakl olunmamış idi. Mısır’da ise bu mevsimde fevka’l-âde sıcak­
lar olup sam rüzgârları esiyordu. Rcaumur hisâbiyle mizânü'l-
lıarâre gölgede otuz beş ve güneşte kırk beş derecelerine vardı.
Gece yatak odasında dahi yirmi yedi derece hararet olup ben
ise bu kadar sıcak hamamda bile duramam. Bu sıcaklardan
muztarib olduk. Rufekaa ve hadememizin ekseri hasta oldu.
Böyle me’lûf olmadığım mertebe sıcaklardan bî-şu’ûr olduğum
hâlde can sıkıntısı ile şi'ir söyledim. İşte ol vakit söylediğim ga­
zellerden biri budur :

Gazel
Anılsın yâr elinden câm-t mey nif elliğim demler
Nefâl-ı vasi ile dehri ferâmûy elliğim demler
Anılsın bari fimdi bezm-i yârân-ı Sıtanbul'da
Boğaziçi'nde mevc-i mey gibi cuf elliğim demler
Banâ zindan olur Mısr'tn sarayı yâda geldikçe
O Yûsuf-hüsnü hasretle dcr-âguf elliğim demler
Aceb gülyende olsun hatır-1 alıbâba gelmez mı
Hezârı âh u feryadımla hâmûf etliğim demler
Go TEZA k IR-I CEVDET

Tararken tunsun vadimi gelsin bari dinarım


O sevda Ut kendim hâne ber-düj ettiğim demler
Meğer sermâye-i ¡âdi imij Aıb-i dilârâda
Sirijkim nakdini hâk ile ınağşûj ettiğim demler
Anıp İstanbul'u feryadım ile erlerim âlıeng
Burıida id u kanının perdesin gij ettiğim demler
Gelinee yâda Cevdet ağlarım Sadr-ı kerem-kârııı
Der-t lûlfıındıı ekdârı ferdimis elliğim demler
Reşid J'âıâ-yt dtryâ-dil ki Nİl-âsâ akar eşkim
Çelip yâda mey-i feyzi ite niş etliğim demler1

Yine ol vakit söylenilmiş bir gazeldendir:

Beyit
hıtâb-ı hüsnünü ıerli eyledi sabâ amma
Bana mebâlıiı-i gisûsıt muhtasar geldi
Bahar-1 hattı hazan-dide olmamış Cevdet
Jh'esim ile baııa ol yârdan haber geldi

Fuad Efendi bu ııle'nuıriyelinde muvaffak oldu. Mısır’ın


senevi altmış bin kese vergisini seksen bin keseye iblâğ ettirdi.
Miras ınes’elcsi dahi sullı ile tesviye edildi. Abbas Paşa tarafın­
dan Fuad Efcndİ'ye mebâliğ-i küllivye serildi. Fakire dahi yüz
bin kuruş kadar bir hisse çıkarıldı. Memnûnen Mısır’dan avdet
ile şa’bân-ı mu’azzamın yirmi ikisinde İzmir’e geldik. Karaıı-
tine günlerini ba’de’l-ikmâl oradan tlalıi hareket ile şa’bânrn
yirmi sekizinde Dersaâdet’e vâsıl olduk.
Fuad Efendi’nin hizmrti nezd-i devlette makbul olduysa
da Mısır beylerinin emelleri Abbas Paşa’nın azl ü teb’ idinden
ibaret olmağla Fuad Efendi’nin o yola gitmediğinden dolayı
“ Abbas Paşa'mn parasına tama’ etti de ifi tesviye yoluna gitti” diyerek
aleyhinde pek çok söz söylediler. Fuad Efendi ise Bâbıâlî ile Ab­
bas Paşa arasındaki mübâyeneti izâle ile tcsviyc-i maslahat ve
devlete güzel hizmet eylemiş olduğundan bunu Rcşid Paşa dahi
lisânen talisin eylemiş ise de Abbas Paşa’dan abz-i sâr edeme-

1 Bundan sonra müellifin, çizilmiş olarak, Ali Galıb Paşa’ya bir gazcl-i
müzevycL ayrıca bir de beyli vardır.
T E P K İR -! CEVDET Gt

elifti cihetle anın azli yoluna gidilmemiş olduğundan kalben


pek de hoşnud olmamış idi. Binâcn-aleyh zahiren Fuad Efendi
ile ke-mâ fi’s-sâbık şîr ü şeker iseler de bâtınen araları biraz
şeker-âb idi. Hâlbuki Reşid Paşa ile Fethi Paşa yek-digeriyle
uğraşmaktan hâli olmadıkları cihetle Abdülmecid Han hazretleri
işbu altmış sekiz senesi şevvalinin yirmi beşinde ikisini dahi azl
ile Âlî Paşa’yı makaam-ı Sadâret’c ve Fuad Efendi’yi Hâriciye
nezâretine getirdi,
Âli Paşa her ne kadar efendisi olan Reşid Paşa’ va hürmet
ve ri’ âyette tecviz-i kusiır etmiyoridiyse de rekaabet-i câh u
riyaset başka şeye benzemeyip bir takım ashâb-ı ağrâz dahi
ifsâd-t mâ-beync sâ’î olduklarına mrbni bu tebeddül münâ­
sebetiyle bi’t-tabı’ araları adıldı; ve Alî Paşa ite Fuad Efendi zâten
müttehid olup Serasker Rüşdi Paşa dahi anlar ile birlcşerck
uçu ckaanîın-i selâse gibi yek-vücûd oldular ve me'mürin ikiye
munkasim olarak bir takımı bunlara meyi ile diğer bir takımı
dahi Reşid Paşa taraf-darlığında sabit kaldılar. Fakir bu ihtilâ-
litm içine girmedim. Hâl-i sâbık üzere ayağımı direyip durdum
ve ol esnada Reşid Paşa nazar-ı hümâyûndan sakıt olduğu ci-
hetle anın dâiresine tereddüdümden dolayı me’murin-i Bâbıâli
benden bigâne duruyorlardı. Hattâ Tunus vc \ emen ve Dağıs­
tan ve Hive ve Hokand gibi diyâr-i ba'îdeden vârid olan arabî vc
iârsi evrakı fakir tercüme eyler ve icâbına göre arz ettirir ve
c s âblarını kaleme alırdım. Bu kerre Âli Paşa Saılâret’e geldikte
o misillû esrara dâir otan evrakı bana veremeyip oâbıâli’de
başka mütercim dahi olmadığından bu misillû kâğıdlar mevkuf
duruyordu. Şu hâlde Fuad Paşa ile dahi ara-sıra görüşmekte
olduğumdan dolayı Reşid Paşa’nııı dâiresi halkı bana ket; na­
zarla bakıyorlardı. Ben sanki karantineli gibi olup herkes be­
nimle ihtilâttan ıctinâb ediyordu. Reşid Paşa’run hilâf-ğîrânı
taraf taraf anın kadlı ü zemmiylc meşgul oldukları hâlde benim
yanımda kimesne anı zcmmeylrmezdi ve Reşid Paşa Fuad Efen-
di’vi zenımede-gcldiği hâlde fakir mevcûd iken anın aleyhine
bir şey söylemezdi ve Reşid Paşa’nın dâiresi halkı mahremâne
akd-i ıncclis-i musâhabet ettiklerinde bütün vükelâya vc belki
âlem-i bâlâya dâir sözler söyler iken fakir anların meclisine
dâhil olsam söz kesilirmiş. Benim buralardan haberim yok.
Meğer ki keyfiyet tereşşüh ederek âlem-i bâlâya kadar vâsıl
62 TEZAKİR-İ CEVDET

oluyormuş. Burasını bir kaç sene sonra öğrendim. Elhasıl o


vakit iki taraf dahi benimle ihtilâftan çekiniyordu. Ahibbâdan
ve Reşid Paşa âdemlerinden biri bana halisane nasihat yollu :
" la bizim tarafa gel ya öte tarafa git. İki bayraktan btrine yazti.
f irâ buraya gelip gittiğin için hey'et-ı hâzıra senden emin olamaz,
farın biz meydana çıkarsak birinci içimiz retti ezmektir” dedi. Ana
cevâben : “ Ben dd'iyân-1 devlettenim ve küçük rütbede bir âdemim.
Vükelânın ihtilâfına karışmak bana yakışmaz. Ben herkesle barışığım
ve be-heme-hâl bir bayrak altına girmek lâzım gelirse Bayezıd-mcy-
dam'nda bir bayrak açıp yalnızca altında otururum” dedim. Lâkin
âlemin bu hâller inden mütenefîır olarak eskiden beri emelim
olduğu üzere Fâtih’dekİ medrese odasının döşemesini tecdid
etmek yâhud Hamidiyc Medrescsi’ne yerleşmek üzere tedârükât-ı
lâzimeye teşebbüs eyledim. İşte ol vakit söylemiş olduğum bir
gazelin makta’ı budur1:

1 'ârın vefası yok dil-i agyâr kine-cû


Cevdet azimet etmeli uzlet diyarına
İşbu altmış sekiz senesi zi’l-ka’desinin selhi olan salı günü
bağtcten Bâbıâlî’ye teşıif-i şâlıâne vuku’ buldu. Bâbıâlı rac'-
mûrlarının bir çoğu henüz gelmemiş idi. Ber-mu’tâd dâirc-İ
hümâyûnda yukarıdan aşağı binek taşına kadar dizildik. Sultan
Abdülmecid Han hazretleri atdan inip dâire-i hümâyûnlarına
giderken fakirin hizasına geldikte cüz’î tevakkuf ile Âlî Paşa’ya
atf-ı nazar ederek : “ Cevdet Efendi bu değil mi” deyu suâl buyurdu
ve Âlî Paşa : “ Evet efendim’’ deyicek ol pâdişâh-ı melek-şiyeın :
“ Ben anı çok severim. f_trâ hem dirâyetli ve ma’lûmâth bir zâttir.
Hem de hüsn-i ahlâkı vardır” diyerek ileriye hareket buyurdular.
Avdet-i hümâyûnlarından sonra Âlî Paşa çağırıp teveccüh-i
şahanenin hakk-ı fakirde ber-kemâl olduğunu tebşir etti ve ol
gün tercüme olunmak üzere mevkuf duran kâğıdlar bana verildi
ve andan sonra ke~mâ fı s-sâbık istihdamımda Bâbıâlî’ce tered-
düd gösterilmedi. Reşid Paşa dâiresinde dahi evvelkiden ziyâde
hürmet ve ri'âyet gördüm. Vükelâ beyninde ne kadar tefrika
vü şikaak olsa ben herkesle barışık idim ve bir tarafın sözünü

1 Müellif önce bu gazelin tamamını yazmış, sonra yalnız makta'ım


bırakıp diğer kısımlarım çizmiştir.
TEZAKİR.) CEVDET 63

diğer tarafa söylemek âdetim olmayıp ale’l-husûs esrâr-ı devleti


cânım gibi mektûın tutar olduğumdan herkes bana emniyet
eyler ve şâire keşf edcmiyeceği esrârmı bana söyler idi. Ol veç­
hile iltifât-ı şâhâneye niiliyyctimdrn dolayı ba’zılar Mâbeyn-t
hümâyûn ile benim bir gizli muhaberem olmak îtikaadına
zâhib olmuşlar idi. Hâlbuki Enderûn-ı hümâyun’dan kimesne
ile ülfetim yok idi ve bu iltifâta sebeb ne olduğunu ben dahi
bilmiyor idim. Meğer buna sebeb ancak taraf-ı Saltanat-ı se-
niyye’ye der-kâr olan kemâl-i ihlâsım imiş. Bir fırkaya ihtisasım
olmayıp Pâdişâh du’âcılığına inhisarım sem’-i hümâyuna kadar
vâsıl olmuş. Bunu iki üç sene sonra öğrendim. Her ne hâl ise ol
veçhile mazhar-ı iltifat olucak dört el ile işe sarıldım ve beyne’l-
me’mûrîn rû-nümâ olan taraf-dârlık dâ’iyesinden bir kat daha
irağ oldum.
Zi’l-hiccenin yirmi birinde Âlî Paşa azl ile yerine Reşid
Paşa'nın hasm-ı kavisi olan Kapudân-ı derya Mchmed Ali Paşa
sadrâzam ve kendi âdemlerinden Mahmııd Paşa kapudan
oldu. İşte ol esnada Reşid Paşa’nın sarrafı olan ma’hud Mıgır-
diç’in odası kapandı, defterleri alındı. Lede’l-mutâlâ’a Reşid
Paşa müte’allikaatmdan bir hayli zevatın iltizâmâttan hisse-
mend-i temettü’ât-ı kesîre oldukları görülüp Mchmed Ali Paşa
tarafından huzûr-ı hümâyûna arz olundu. “ Reşid Paşa bizleri
irtikâb ile itham eder. Kendui iffet davasında bulunur. Bak dâiresi
halkı Haz ine-i deıdeti nasıl yağma etmişler” denildi. Bu defterde
ismim yazılı olmamasiyle müftehir oldum.
Altmış dokuz senesi muharreminin on beşinde sudür-ı izam­
dan Rüşdi Molla ve Ali Râik Efendiler ile İstanbul pâyelülerinden
Hüsâm Efendi’ye ve Alî Râtib Bey’e Meclis-i ma’ârif-i umû-
mİyye âzâlığı tevcih buyruldu. Rüşdi Molla Efendi sahıhen
zâtiyle iftihar olunur üdebâdan olup gerek Türkçe ve gerek
Arabca güzel inşâsı var idi. Hüsâm Efendi dahi muahharan
şeyhülislâm olan zâttır. O dahi pek güzel târih bilirdi. Ali Râtib
[Bey] dahi fudalâdan bir zât idi. Meclis-i ma’ârifde anların
refakatiyle şeref-yâb olduğuma memnun oldum.
Âlî Paşa’nın arabide kuvveti yok idi. Bu kerre Sadâret'ten
infisâlinde boş kaldı. Arabi tahsiline heves-kâr oldu. Ekser-i
eyyamda ve ba’z-ı leyâlîde gidip kendisini tedrise başladım,
tlm-i nahivden Birgivî'nin Avâmil nâm risâlesini okuttum ve
64 TEZÂKİK-I CEVDET

kavâ’id-i a rahibenin taıbikaatmı göstererek kendiline bir


çok arabi ibareler tedris ettim. Kendisi dahi ııuıkibb ıı tııiiıı*
lıemik olarak pek az vakit zarfında arabîye kesb-i intisâb
eyledi vc itın-i rnaııtıkdan Isagoci okuttum ve ağızdan kendisine
ekvise tcrtîb ettirerek kavâ’ id-i mantıkıvyenirı tatbİkaatmı dahi
gösterdim. Pek zeki bir zât olduğundan az \.ıkiı /.arlında bunu
dahi aldı ve bayağı mantıki oldu. Fakat rebi’ü'l-âhtnn ov asılında
İzmir valisi oldu ve bir buçuk av sonra İzmir'e gotiği eilıetle
tahsili nâ-tamâm kaldı.
Ol esnada Rusya'nın fevka’ l-âde murahhas elçisi olan
Mençikof Dersaâdet’e gelip vâki’ olan ba’z-ı nıu’âmelatıııdan
dolayı Fuad Elendi isti lâ etmekle cumâde'l-ÎılÛmıı evâlıiıinde
R ıfat Paşa Hâriciye nazırı oldu. Fethi Paşa dalıi İmaret neza­
retine getirildi ve bir ay sonra Tophane müşiri oldu. Hu suretle
gerek Reşid Paşa ve gerek anın mekteb-i terbiyesinden yetişen­
ler hep işin hâricinde kaldılar. T,.ikin ahvâl-i politikıyyr günden
güne ağırlaşnıağla anlardan birinin iş içinde bulunmasına lıi-
zûm göründü. Binâen-aleyh şa'bân-ı mu’azz.aımn on dördüncü
günü Meclis-i vâlâ reisi bulunan Giridli Muştala Paşa ıua-
k.tanı-ı Sadâret’e getirildi ve Reşid Paşa Hâriciye nâzın vc
Mchmed .Mi Paşa serasker ve Kuşdi P.ışa Hassa müşiri ve
R ıfa t Paşa Meclis-i valâ reisi oldu ve Rusya muharebesinin
mukaddinıâıı rü-numâ olınağla lıâss ve umumi ıım Sisler ço­
ğaldı. S cyfıle Rusya'ya mukaavcınet için kuvvetimiz kâfi oltnı-
yacağı anlaşıldı. Mâsın ümidi Reşid Paşa’ nm ım-hâıet-i kale-
miyyesinc kaldı, Binâen-aleyh Reşid Paşa Hâriciye nâzın oldu­
ğu hâlde lıâll u akd-i uınûr hep anın elinde itli. O l vakit Ali
Paşa nın İzmir'den takke cevaben yazmış okluğu bir mektu­
bunda :
İiâce-i muhteremim efendim
Kerem-nâme-i keremkârânenizden Huda bilir pik ayırt rnuUyekkır
ve memnun oldum. Tabi'atım buraya mânâsı b ba’z-ı ibârdt ve ebydt-ı
arahıyye derciyle izhâr-1fazl etmek isterdi. Lâkın baht-ı silâhım ol bâbda
sermâye tedârikine mânı' olduğundan yine bizim kaba Türkçe ile iktifa
olundu. Hımem-ı brr-güzideleri esen olmak üzere bir aralık (ehre-i
basiretten ref'-ı perde-ı cehalete muvaffak olacağımı me'mıil ettim ise
de buna da felek müsâ’ade etmedi. Hâmış-ı kerem-nâmede ijâret buyrul­
ma.} olan fıkralar:
TEZAKİK-I CEVDET <>.1

Bülbül ağlar gül eiğer-hûn lalı pür-dâğ-ı rlrm


fevkini bilmem bu dâr-ı mihnetin kimdir sûren

beyt-i mahûrunu ıhtâr etti. Allah encamım bayt eyleye. Ahvâl-1 âlemde
edan mü zayaka ve iztırdb ha yere te's ir eylediğinden hiç bir mahallin
lezzeltyak. [Âkın uzakta bulunmakta hâl bayla oluyor. Cirnâb-ı feyyâz-l
mutlak Veli-ni'met-i melek-haslet efendimizi her hâlde muvaffak buyu­
racakları delâıl-i sabıkadan istidlal olunarak ijte bununla tescili bulun­
maktadır. ipek - böceği risalesi için dahi mahsûsça tefekkür eder ve
bad-cz-tn dahi hatırdan çıkarılmamaklığımı niyâz eylerim rfendtm.
/ '/ // f. tene (iç
 li

deyu muharrer bulunmuştur.


Ol ovanda Ati Paşa'nın İzmir'deki Avusturya konsolosu
ile arası bozuk olduğuna mebni Avusturya sefaretinin vâki’
olan şikâyeti üzerine Âli Paşa İzmir valiliğinden azl olu­
narak şevvalin baltasında Dersaâdet’e geldi. Ali Paşa yalnız
başına bir devletin umur-ı hâriciyycsini hüsn-i idareye muktedir
ıkr-rr 1/ıııir’ın ıımür-ı ecnebiyyesini idare edememiş yollu azl
(iliHirnası ¡u k gücüne giıtniş ve bundan dolayı Reşıd Paşa'ya
gut ı tıtnış ıtiı.
t )1 vakit ekser-i vükelâ Rusya muharebesini istemezdi.
1.âkiıı avam-ı nâsın ta'nu teşnî’indcn irtinâb ile bunu alenen
söylemezlerdi ve askeri gurubu: "B iz Rusya iie harbe muktediriz.
Lâkın ahvâl-i pohtikırye buna mâm'dır diyerek devletin za'fını ketm
itmek elzemdir" derlerdi. Bu siırette ise : “ Reyıd Rafa muharebeye
mânı' oluyormu}” deyu nasırı lisânına düşecek idi. Binâen-alcyh
Reşid Paşa elalı i : “ Kuvvetimiz var ise hiç durmayıp cenge kıyam
etmeliyiz. Lâkın Rusya ile muharebeye kuvvetimiz kâfi değildir’ dedir­
mek ısırt ve bir taraklan dahi Avrupalu'yu Rusya aleyhine kıyam
ettirmeğe çalışır idi ve mccâlis-i unumıiyycdc iki taraf dahi
kendi mutâlâ'a-i mahsiısasına muvafık lisân kulllanmağla vü­
kelânın beyninde ihtilâf olduğu anlaşılıyordu.
Reşid Paşa öteden beri Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’e
pek ziyâde müteveccih olduğu hâlde bu kerre z\nt Hikmet Bey
muhterizâne ve ihtiyâtkârane davranıp mübâhasât-ı vâki ayı
sükut ile geçişdirerek iki tarafı dahi kırmamak mesleğinde bu-
Tezdi, m ı O t d it. S
66 TEZÂKİR-1 CEVDET

İtmdu. Meclis-i vâlâ müflisi Arif Efendi ise ctvâı u mişvânnda


gayet serbest davrandı ve Reşid Paşa'nın teveccühünü kazandı
ve bir de Mehmed Ali Paşa el altından suhtelcri tahrik ile bir
ihtilâl çıkardı ve Reşid Paşa gibi ba’z-ı vükelânın azliyle ihti­
lâlin basılacağı Abdülmecid Han hazretlerine lıafiyyen ilkaa
olundu. Zât-i şâlıâne ise böyle sulıte sözüyle vükelâ tebdilini
tecviz etmediğinden verdiği emr-i kal’ î üzerine ihtilâle ön
ayak olan hoca ve sulıtelerden bir çoğu tutulup nefy olun­
du. Arif Hikmet Bey bu lıusüsda dahi seyirci gabi davrandı­
ğına mebni Reşid Paşa ana ziyâdesiyle gücendi. Reşid Paşa
bu ihtilâlin kendi aleyhidne ilıdâs olunmuş bir keyfiyet oldu­
ğunu bildiği cihetle bundan ürkerek bir kaç gece konağına
gelemeyip Bcşiktaş'da kalmış idi ve her vecit-i bâlâ müceıred
Sultan Abdülmecid Hân hazretlerinin metaneti ile ihtilâl
ber-taraf olmuş idi. Fakat Rusya muharebesi esnasında ule­
mâ güruhunun vükelâ aleyhinde bulunması nıuvâfık-ı hâl ıı
maslahat olamıyacağına mebni ulemânın islûh-ı efkârı elzem
görülüp bu emr-i mühimini Reşid Paşa fakire lıavâle etmekle
bir gün ale’s-sabâh Hoca Yahya Efendi ye gidip anı aldım
Şcyhülislâm-kapısı'na götürdüm. Arif Efendi ve Fetvâ-emîni
Refik Efendi ile ders-i ânı hoca efendilerin cıı ileri gelenlerin­
den ba’zıları cclb ile tasvir-i mes’ele olundu. Fî-mâ-ba’d ho-
ca’lar içinde öyle yolsuz hareketlere meydan vcrilmiyeccğine
dâir söz alındı. Bu yolda bir mazbata yapıldı ve hemen o gürı
Sarây-i hümâyûn'a takdim edildi ve her güne kıyl u kaalin
arkası kesildi. Bu veçhile Reşid Paşa’nın pek ziyâde teveccüh ve
mahabbetine mazhar oldum ve bu keyfiyetin hakkımda terak-
kî-i teveccülı-i pâdişâhîyi mûcib olduğunu sonradan haber
aldım. Elhâsıl o zaman beyne’l-vükclû mcvcûd olan nnıhâsama
Devlet-i aliyye ile Rusya devleti beyninde zuhûra gelen ada­
vetten az değil idi ve Reşid Paşa’nın birinci derecede hasnıı
Mehmed Ali Paşa olmağla birbirinin kanım içmeğe teşne idiler
ve mukaddema Mehmed Ali Paşa sadrâzam oldukta tebrik
için Arif Efendi anın sâhil-sarâyına gidip Mehmed Ali Paşa ise
diğer odada ba’z-ı zevat ile mahremâne musâhabette buluna­
rak Arif Efcndi’yi haylice bekletmiş ve bu dahi Arif Efcndi’nin
kibr ü vakaanna dokunmağla hemen kalkıp dört çiftesine biner
iken Mehmed Ali Paşa’nın âdemleri seğirderek : "Aman Paıa
TEZAKİR-t CEVDET 67
¡imdi haremden [tktı. Avdet buyurunuz" demirler ise de : “ Biz hukuk-ı
ıbâd ile me¡gülüz. Bthûde vaktimizi izâ’a edemeyiz” diyerek binip
gitmiş idi. Bundan dolayı Mehmed Ali Paşa’ya dil-gir olup
Rcşid Paşa ise Mehmed Ali Paşa aleyhine düşürecek âdem arardı.
Bu cihetle dahi Arif Efcndi’yi ziyâde iltizâm eder oldu.
Yetmiş senesi cumâde’l-ûlâsının dördüncü günü Rıza Paşa
serasker ve Kıbrıslı Mehmed Paşa kapudân-ı derya ve cumâ-
de'l-âhircsinin yirmi dördünde Arif Hikmet Bey a2İ ile Arif
Efendi şeyhülislâm ve Şekib Efendi rütbe-i bâlâ ile Meclis-i
vâlâ reisi oldu. Ol vakit bence bir hâl-i müşkil daha zuhûra geldi.
Şöyleki Arif Efendi’yc tereddüd ve münâsebetim kadîm olup
hattâ Arif Hikmet Bcy’c fakiri ibtidâ o tavsiye etmiş idi. Lâkin
bu kerre halef ve selef olduklarında zuhûra gelen rekaabetten
nâşî Arif Efendi Arif Hikmet Bey’c gidip gelenlere keç nazarla
bakmağa başladı. Hâlbuki Hikmet Bey’dcn inayet görmüş
olduğum cihetle anı fedâ eylemek bence insaniyete münâil idi
ve bir de muhtaç olduğum kütüb-i nâdireyi andan başka bir
yerde bulamadığım cihetle dâima andan isti’âre-i kütüb ü resâile
muhtâc idim. M a’a-hâzâ bâlâda beyân olunduğu üzere vükelâ
beynindeki ihtilâfı kayd etmeyip bulunduğum tavurda sebat
etmek meslek-i mahsus-ı fakir idi ve Fuad Efendi’yc tereddü­
dümden dolayı Reşid Paşa nâ-hoşnud ise de bcr-vech-i bâlâ
ulemâ ve talebe beyninde rû-numâ olan fesâd-ı efkârın izâlesi
emrinde vâki’ olan sa’y ü gayret-i hâlisânemden ve hiç bir yerde
huzûr-ı fakirde kendi aleyhinde söz söyletmediğimi bi’t-tahkik
öğrenmiş olduğundan dolayı benden müteşekkir ve memnun idi.
Dcvlet-i aliyye Rusya muharebesiyle meşgul iken Yunan
eşkıyası hüdüdu tecâvüz ile Yanya ve Tırlıala sancaklarını
pâ-zede-i hasar eylediklerinden ol tarafa bir mıkdâr asâkir-i
mısıiyye gönderilmiş idi. Ledc'l-muhârcbe asâkir-i mısri yy e
münhezim olmağla eşkıya pek ziyâde fiirce buldular. O cihetten
dahi devlete bir gaaile açıldı. Binâcn-aleyh Fuad Efendi me’-
mûriyyet-i malısûsa ile ol tarafa gönderildi. Yine ol vakit ya’nî
gurre-i recebdç Ali Paşa dahi Hüdavendigâr valisi oldu. Yanya
ve Tırhala taraflarındaki asâkir hep Fuad Efendi’nin ma’iyye-
tinde olmağla emr-i kumandayı eline aldı. Pek güzel kuman­
danlık etti. Eşkıyayı tedmîr eyledi. Memleketi yunânîlerin şer­
rinden kurtardı. Kalemctı ne kadar bahâdır ise a’mâl-i seyfe
68 TEZÂKİR-l CEVDET

dahi kaadir olduğunu gösterdi. İşte ol vakit kendisinden almış


olduğum bir kıt’a cevâb-ııâıncnin sürelini ber veclı-i âlî tahrîr
edeyim.
Fuad Efendi'den vârid olan mektubun süreli
F a ’J iet-n u â b â

Mukaddemce hır ktrem-nâme-t kirdmilcrine imi! olup iflahını


yatmakta kusûr eylemiş iken hu kare bin diğerinin içinde ¡duruk iki
kıt'a lütuf-nâmelerine dest-res olup hem mahcüb ve hem de maninin oldum.
Vâki' olan kusûrum mücerred kesret-i m/jgııulinetimdeıı ntj'd eririni ¡tır.
Her lıâlde gördüğüm eser-i muhabbetlerinden büyük büyük teşekkürler
ederim, tjte efendim kalemi snflt değiştim. Generalliğimin eserin,
epeyce gösterdim. Merkez-i eşkıya olan Peta nâm malıâlli urup bunun
kuvve-i te'slri ile Taııya'ıtırı rıâire-i isyanı muntafi olduğu mestini’ -!
fâzılâneleri buynılmu{tur. Hamil olsun ümidimden ¡1. vakit içinde kıttı.
Eser-i muvaffakiyyet-i pddisâhi olduğunda İliç jübhe yoktur. Şimdi
hüdûd kenarına çekilmiş o/un eşkıyayı ıırmak üzereyiz. O dahi hâsıl
olacağı eltâf-ı ilâhiyyeden müsted'âdır. Şimdilik .Narda sahrasında
heıyrne-uijin-i besİlet olup etrafa velvele »ermekteyiz. Fakat bu rne’rnü-
riyet geçen me'milliyetlere rahmet •okutturdu. Vcli-ni'metim efendimizin
çektikleri ¡ıkıntıya dâir olan i}'Arları Huda bilir kalbime te’ s ir eyledi ve
Allah alimdir gece giindiız kendilerini ve çektiklerini düşünmekteyim.
Çekilir derd-i ser değildir. Lâkin Allah kendisini yine bu gün için sak­
lamıştır. £irâ sarsar-zede-i felâket olan ju sefine-i devletin idaresi yine
kendisinin elinde almayaydı batacağında hiç sübhe yok idi. Ali Gaüb
Pasa efendimizin lıâk-i pây-i âlilerine yiiz sürer ve Beyefendi'terin dâ-
meıı-i devletlerin takbil ederim, Ma'rûzât-ı mahsûsa takdiminde kusu­
rum vardır. Lâkin bir aydır hiç bir yerde durup oturmayıp dağdan dağa
dolaşmakta ve bin türlü ¡ey ile uğraşmakta olduğum cihetle bu kabahat­
lerimin afu olunacağını ümid eylerim. Râif Efendi'ye Nej’et Efendi'ye
Mösyö Agob’a selâm eylerim ve zât-i fâztlâneleriniıı de.U-i ma'ârif-
peyvestlerin takbil ile hatm-i makaal ederim efendim.
F i s ı ı sem yo an mu’asker-i Marda

Fuad
Cenerâl-i ordu-yi
fanya ve Narda
TE7.AKİR-İ CEVDET 69
Ol vakit Reşid Paşa’nın matmah-ı nazarı Mehmed Alt Pa-
şa’yı bir tarafa def’ etmek olup eğerçi buna dahi muktedir idi.
Lâkin Sultan Efcndi'nin lıâtırını kırmamak için anı bir başka­
sının eli ile icrâ ettirmek isterdi vc Rcşid Paşa’mn dâima bir
mahrem-i esrarı olup her işi anınla söyleşmek merâkı idi. Mukad­
dema Ali Paşa vc bir aralık Puad Efendi dahi bu mevki’lerde
bulunmuş idi ve bu esnada mahrem-i csrârı Kıbrıslı Mehmed
Paşa’nın yeğeni Besim Beyefendi bu mevki’de bulunarak Reşid
Paşa’mn her sırrına vâkıf idi. Bir gün Kıbrıslı : "Ben sadrâzam
alsam Mehmed Ali Pafa’yt nefy eder de sonra arz eylerdim” demiş.
Besim Bey dahi bunu Rcşid Paşa’ ya söylemiş olduğundan Reşid
Paşa Kıbrıslı'yı Sadâret’e sevk etmekle recebin yirmi dokuzun­
da Kıbrıslı Mehmed Paşa sadrâzam ve Halil Paşa kapudân-ı
derya oldu ve bu sırada Mcclis-i valâ baş-kitâbcıi Emin Efen-
di’ye ikinci kitabeti Midhat Efcndi’yc -muahharan sadrâzam
olan meşhûr Midhat Paşa'dır-tcvcîh buyruldu. Besim Bey ise
Midhat Efcndi’nin hasım olmağla anın aleyhinde idi ve Kıb­
rıs!] ’mn Sadâret’e getirilmesi ber-vech-i bâlâ Mehmed Ali
Paşa aleyhinde kullanılmak garazına mebni iken Sultan Efen-
di’ve arz-ı hulûs için islâh-t zâtü’l-beyne ibtidâr vc bir gün
meclisde Mehmed Ali Paşa’nm mecâlis-i âliyeyc mc’müriyyc-
tini ihtar edicck Reşid Paşa’ya hayret elvermiş ve ol günden
itibaren Kıbrıslı’nın azlini kurmuş ise de bir hafta evvel am
tavsiye ile Sadâret’e sevk etmiş iken der-akab televvün ile alenen
aleyhinde bulunmak çirkin görüneceğinden çaresiz bu niyyetim
mektilm tutarak evvel bc-cvvel amn aleyhinde hareket edecek
zevatı celb ü te’ lif edip dc dolayisiylc anı azl ettirmeğe ve bura­
larını Besim Bey’den dahi ketnt ederek bir müddet am yine
mahrem-i esrar gibi tutarak avutmağa ve hakaayık-ı umurda
fakiri mahrcnı-i esrar edinmeğe karâr vermiş. İşte hâl bu mer­
kezde iken ramazan geldi. Reşid Paşa Kiiçuksu'ya iftariye ve
yemek ısmarladı ve fakiri kavağına aldı. Yukarı doğru çıkıp
ba'z-ı süferâyı dolaşdık. Akşam üzeri Küçüksu’ya gelip birlikte
iftar ettik. Abdest alıp akşam namazlarını kıldık. Paşa her akşam
şâirinden mektûm olarak müdavim olduğu evradını okudu.
Ba’dchû çatarda birer iskemle üzerinde oturduk. Yâr u ağyardan
hâli olarak saatlerce musâhabete koyulduk. Paşa tamâmiyle
açıldı. Benimle derdleşdi. Uzun uzadıya hasb-i hâl etti. Evvelâ
7° TEZAKİR-I CEVDET

hakk-ı fakirde mukaddemi emniyetini selb edecek nasıl sözler


söylenmiş olduğunu ve keyfiyeti ne veçhile tahkik ve sıdk u
ihlâsınıı nasıl tecribe eylediğini bast u beyân ve Fuacl Efcndi’nin
televviinünden şikâyet eyledikten sonra Icdünniyyâta girişti ve
politikaca ne hâl ü mevki’de bulunduğunu şerh ü îzâh eyledi.
İşte ol vakit ne mevki de bulunduğumu anladım ve bu hâl ü
mevkı’in nezâketini bildiğimden ve anık evvelki gibi lâ-übâli-
yâne her tarafla görüşcmiycceğimden biraz telâş eyledim.
Kıbnsh’nın Rüşdi Paşa hakkında der-kâr olan adavetine
mrbnî anı İstanbul’dan def’ etmek üzere Arabistan ordusu
müşiri nasb ettirmiş idi. Bu bâbda Reşid Paşa dahi anınla
müttefikü’l-kelime idi. l.âkin ber vech-i bâlâ Reşid Paşa Ktbrıslı
hakkında tebdil-i efkâr etmekle Rüşdi Paşa’nın Dersaâdel’de
kalmasını ârzû eder olmuş idi. Rüşdi Paşa ise zâten temaruz
yolunda avak sürümekte idi. Binâcn-alâ-zâlik Reşid Paşa’nın
emriyle Rüşdi Paşa’ya gittim. Kendisinin Arabistan’a gönderil­
mesi Reşid Paşa'mn re’y ü rızâsına muvafık olmadığını anlat­
tım. Ba'dehu Rüşdi Paşa'mn icâb-ı vakt ü hâle nazaran Dcısaâ-
det’de bulunmasında fâidc olacağı Mâbcyn-i hümâyûn tarafına
dahi işrâb edildi. Bu suret ise oraca dahi cana minnet iıııiş.
Derhâl taraf-ı şahaneden Ruşdi Paşa’ya gizlice lıabcr gönderil­
miş “ Arabistan’a gitmesin. Cebr (derlerse ben anı himaye ederim”
deyu buyrulıııuş. Bunun üzerine Ruşdi Paşa tarafından İtizar
olunmağta Kıbnslı meclis-i vükelâda bu bahsi der-miyân ede­
rek : “ Eğer Biiydı Paya gitmez ise nejy olunmalıdır” dirlikte Reşid
Paşa : “ l'ok bir âdemin miicerred i’tizâr u ıstı’/ıisı üzerine nefsine,
kadar gidemem. Bdb-ı huniyi eh sedd edemem” deyicek Kıbnslı bo­
zulmuş ve iş pes-mânde olup kalmıştır. Besini Bey bu türlü
şeylerden işin rengi değişmiş olduğunu hiss etmeğe başladı. Hâ-
sıl-ı kelâm ol vakit zimâm-ı devlet Reşid Paşa’mn yedinde olup
zaman ise pek karışık olduğundan Paşa bir şok müşkilât-ı poli-
tikıyye ile meşgul olduğu hâlde bir taraftan dahi husemâ ve
rukabâsı ile uğraşmakta idi. Fransız elçisi Baragııey d ’HİUiers
dahi amn aleyhinde butunmağla ba’z-ı miişkilât çıkarmakta iken
hele Fransa’ya gitti. Reşid Paşa biraz tcncfTus etti. Fakat ken­
disinin pek sevdiği hafidi Kerim Bey akdemce vefât eylemiş
ıdüği cihetle pek mc’yûs ve mütc’cllim idi. Akdemce hasb-i hâl
yollu Hüdâvendigâr vâlisi Âli Paşa’ya yazmış olduğum mektûba
TF.ZAKİR.I CEVDET 7>

cevaben bu esniıda vârid olan mektubun bir stlreti buraya dere


olunur.

Âli Paşa’mn ccvâb-nâmesi


Mekirim-perverâ /fendim
M/ktûb-ı mülâtafet it murûtl-üslub-ı kenmântltrini memnû-
myyet-ı azime birle ahz eyledim. Fser-i bekaay-i hüsn-i nazarları olarak
kaUm-zen-i tahrir û taftir olmu} oldukları elfiz-ı nevâziş-kiri ve nikit-ı
dil-şikâriden dolayı pek çok teşekkürler ederim ve du'iy-i bi'l-hayr-i
afiyetlerim tekrar etmekle beraber ramazân-l ¡elifin dahi tebrikine mü-
bâderet ve iblidâr eylerim. Asım Târihi'ni mutdla'a ettikten sonra yolla-
ı ¡cağını Afif lieyedendi dahi yazmış olduğundan ve şimdilik Târih-ı
merhumu bendenize pek de lüzumu olmadığından ne vakit uyar ise ol
vaki göndermesi cevaben tahrir kılındı. Jjit-i hazret-i veliyyun-m’a-
minin herim Hey'in vefalından dolayı duçar olmuş olduklarım iş'âr
buyurmuş olduğunuz elem ü iztırâl/ı evvelce zann ü tahmin ederek Allah
bilir kı pek mtıte’essir olmuş idim. Lakın ne çare Cenâb-ı Hakk hemen
kendilerine tükenmez omr ü afiyet ıhsan buyursun da in-şi-AUihu te'dld
müteaddid alıfâd ile ve anların dahi ahfâdiyle telifi-i mâ-fât buyururlar.
Jiaraguey d'IIıllicrs delisinin şıt aralık cehennem olup gitmesinden sahi­
ben pek mesrur oldum. Allah belâsını versin bir takım gavâıl-i zilde de
o kâfir çıkardı re kalmış olsa daha çıkaracak idi. Abdülhak Efendi'nin
ı/fûtı fı'l-haklka mûcib-i teessür oldu. Merhumun vaki'i mizacı biraz
acâib idi. Fakat eski zurefidan ve crbib-ı tabi'attan mir-1 kelim nâdi-
rul-misl hır idem olduğu cihetle yerini boş bıraktı _•£
-..a. d.' .e J j . Hayrullah Efendi mirasa konduğundan pederinin vefalı
acısını unutmuş olmak gerektir. Devletli Ali Calib Paşa hazretlerine
mahsûs arz-ı hususiyyet ederim ve tasdi’ korkusiyle arize yazamadı­
ğımdan dolayı afv-i âlilerim niyaz eylerim ve M a lin i Temimi
görüldüğü lıilde ellerini öpdüğiimü ifâdeye masrûfiyyet-i hımmet-i
belıiyyclerini reci ederim. în-şi-Allih va'd-i devletiniz veçhile fasl-ı
harifde bu tarafı teşrif ile pi-zede-i hazin-1 iftiraak olan ravza-i
kalbı reşk-i ezhir-ı nev-bahâr buyurursunuz. Baki olasın hemİşe bikl.
F ij b sene yo
A li

Fuad Efendi cşkıyây-i yûnâniyyenin hakkından gelip hil-


dûd-ı yûnâniyycnin asayişini yerine getirdi. Kendisinin sâ-
7a
TUZAKİK-I CEVDET

hib-i seyf u kalem olduğunu yâr u ağyara gösterdi ve kcmât-ı


muvafTakiyyet ite işbu yetmiş senesi evâlıirinde Dersaâdet’c
geldi. Reşid Paşa husemâsına ve ale’l-ltusfıs Mehmed Ali Faşa’-
ya galebe etmek üzere ba'z-ı zevatı ele almağa mecbur olduğu
sırada Alî Paşa ve Fuad Efctıdi gibi eski yârânı ile dahi barıştı.
Ol hilâlde Târih-i Cevdet’in üç cildini tetmîm ü takdim eyle­
miş idim. Ana rnükâfâten işbu yetmiş senesi evâlıirinde payemiz
Sülcymâtıiyc raddesine terfi' olunmağla bu fakir dahi kibâı-ı
müderrisine karıştı. Encümcn-i dânişin karârı mîıcibi nee
Târih-i Ceıdet bir tarz-ı tcrsil üzere kaba Türkçe yazıldı. Iley-
ne’n-nâs pek çok intişâr ü iştihar buldu ve eğerçi ibtidûy-i enir­
de müsecca’ ve sanâyi’-i lâfziyyc ile murassa’ ibarelere merak
eden udcbây-i asr bu mesleği çendân beğenmediler ise de son­
radan güzel ve belîgaanc münşeatın zevkine varıp bu yola sü­
lük eden çoğaldı ve sonra böyle sâde ve herkesin bi’s-sühı'ıle
anlayabileceği yolda gazeteler çıkarıldı. Iiinâcn-alcyh vâdı-ı
inşâda açmış olduğumuz çığır giderek şâlı-râlı oldu.
İlin iki yüz yetmiş bir senesi evinlinde müccddeden teşkil
olunan Mcclis-i âlî-i Tanzinıât riyaseti Ilüdavendigâr valisi
ÂIİ Paşa’ya tevcih buyruldu, Scrasker-i esbak Riişdi Paşa ve
sâbıkaa Medis-i vâlâ reisi R ıfa t Paşa ve sâbıkaa Selanik valisi
Dede Paşa ve sudür-ı izamdan meşhur Riişdi Molla Efendi
ve Fuad Efendi ve Rikâb-ı lıümâyûn'a me mur Ferik Ed-
hem Paşa dahi âza oldular. Mütc'âkıben Reşid Paşa sadr­
âzam vc Âlî Paşa Hâriciye nâzın oldu ve arası çok geçmevip
Mâbeyn-i hümâyûn ikinci kâtibi Safvet Efendi dahi Medis-i
âlî-i Tanzimat âzâlığtyla çırağ edildi. O l esnada Takvim-
hâne nâzın ve Yak'a-nüvis-i devle! olan Akif Paşa-zâde
Naili Bey vefat etmekle yetmiş bir senesi cumâde’l-âl.¡resinde
Tckvim-hânc nezâreti Medis-i ma’ârif-i umûmiyye âzasından
Rerâî Efendi’yc ve V ak’a-nüvislik me’mûriycti uhde-i fakire
tevcih buyruldu. Biuâcn-alcyh Târih-i Cevdet'i tahrir ile meşgul
iken vuku’ât-ı rûz-merreyi zabt etmek meşguliyeti ana munzam
oldu. Fakir ise ol esnada Reşid Paşa’nm malırem-i esrarı olup
gece gündüz fakiri yanından ayırmazdı. Bu hâl ise şâir meşgu­
liyetlerime mani' olmakta idi ve ben vazifemin hâricindeki işlere
karışmaktan mütehâşî iken nâzik ve muhinı icrââtın sebebiyyeti
bcyne’l-vükclâ fakire azv edilir oldu. Bu hâllerden pek sıkıldım.
TEZAKIR-1 CEVDET 73

Binâen-aleylı Reşid Paşa'yı kırınaksızın mümkin mertebe bu


dâire-i mahremiyyetin hâricinde bulunmak yolunu tunum, işte
ol esnada bir takım astıâb-ı ağrâz yine Reşid Paya ile ba’z-ı
rulâkaası arasına şikaak u nifaak bıraktılar. Ben ise bu misillfı
aslıâb-ı gam/ u si'âyetten mütccânib idim. Hâl bu minval üzere
câri iken işbu yetmiş bir senesi şa’bânınrla Reşid Paya yerine
Ali Paya sadrâzam ve Puad Efendi rııtbe-i vezâret ile Hâriciye
nâzın olmuşlardır.
Fİ ifj fa'bârı sem 99 ve f i 25 haziran sem 98 1

Sekizinci Tezkirc’de de beyân olunduğu üzere yetmiş iki


senesi cvâilinde ilrn-i ftkılıdan Meln-i metin nâmiylc bir kitâb
te'lif etmek üzere Meclis-i âlî-i Tanzimat dairesinde teşkil
olunan komisyon âzâlığına mc'mûr olup komisyonun umîır-ı
tahririyyesi dahi fakire ınuhavvcl olduğundan ol esnada ku-
tüb-i fıklıiyye mutâlıVasına daldım ve mukaddemi tafra ile
Suhymâniye raddesine gelmiş olduğumdan bu esnada bi-hase-
bi’t-tarîk Galata mevleviyeti teveccüh etmekle işbu yetmiş iki
senesi cumâde’ i-âhircsinin gurresiridc Galata mansıbım zabt
eylemiş olduğundan bi-hasebi'l-me’mûriyyc murâfa'ât-ı şer'iyyc
ile meşgul kaldım,
Vctnıiş üç senesi rebî’ü’l-evvelinin altısında Reşid Paşa yine
sadrâzam oklu ve rebi’ ü’l-âhirinîn on birinde fakire Mekke-i
mukerreme piyesi ve recebinin yirmi bilinde Meclis-i âlî-i
Tanzimat âzâlığı tevcih buyruldu. Andan sonra artık kavinin
ve nizimât lâyihalarını kaleme almak ile meşgul oldum. Ol
vakit Meclis’ce elde cezâ kanün-nâmesi müsevvedesİ olup takını
takırtı anı tashih ile fasıl fasıl haviss-ı vükelâ huzurunda kıraat
ile kabil olundukça tebyize verirdim. Bu suretle cezâ kanim-
nime-i hümâyûnu hitâm bularak arz u isti’zân ile irâde-i sc-
niyyesi bi'1-isıihsâl tab’ u temsil ettirilmiştir.
Yine ol vakit arazi kanûn-nâmesim cem’ ü tertib etmek
üzere teşkil olunan komisyona reis olduğum cilıctlc haftada iki
gün dahi anınla meşgul olarak ilm im olundu. Ba’dehiı yine bu1

1 On beşinci defter burada sona eriyor.


74 TEZAKİR-İ CEVDET

komisyon ma’rifetiylc tapu nizâm-nâmesi ve ta’limât-ı muvak-


katesi ve ta'rîf-nâmesi kaleme alınmıştır. Andan sonra dahi
Meclis-i âlî-i Tanzimat’ın mahsûlü olan kavânîn ve nizâmât
ve evrâk-ı saire hep âsâr-ı hâmc-i fakirdir. Nihayet kavânîn
ve nizâmâu cem’ ile bir cild olarak bir mccmû’n yapıp Düstûr
deyu tesmiye eyledim. İşte ihtida Düstur ııâmıylı: <;ıkan mec-
mû’a budur.
Târih-i Cevdet'in cild-i evvel ve sânîsi tab’ u neşr olunmuş
idi. Bu esnada cild-i sâlisiııin tab'ı dahi hitâm bulmağla bir
nüshası bcr-nuı’tâd \'iyana Akadcmyası âzasından ve İstanbul
Encümen-i dânişi’nin a’zâv-i hâriciyesinden müverrilı-i meş-
hûr Hammcr’c gönderilmiş idi. Buna dâir Hamıncr'in Viyana
Akademyası’na vermiş olduğu takriri-ki Akademi jurnalinin
yirmi birinci cildinde müııdericdir - tercümesi ber vech-i âti
kayd olunur :

Hammer’in takririnin tercümesi


Bir sene geçmeden işle Cevdet EJendi Tarihinin üçüncü cildi dulu
Zuhûr eyledi, Iârih-i mezkûrun birinci ve ikinci cıldletınin muhakemesine
bundan akdemce mübâderet olunduğu gibi işbu i¡¡üncü cildinin muhakeme­
sine dahi şu veçhile ıblidâr olunur ki bu cildin ¡âmil olduğu vekaayi'ın
beyan ü hikâyesinde dahi mukaddemki cildlerde olduğu gibi kaau!e-ı bi­
tarafi De bi-garaz iye ez-her-cihet ve kemâl deremle ri'âyel kılınmış ve
edyân-ı şâire hakkında öteden beri müverrih in-i osmâmyyenin isti'mâl
etmekte bulundukları ıbârât-ı handenin dere ü serdinden dahi külliyyen
ferâgal ve ictinâb olunmuş olduğundan başka cild-i mezkûr bundan böyle
Devlet-i aliyye târihim yazmak rıiyyetinde bulunacak frtnk müverrihleri
tfin en zengin ve en mu'temed me'haz olup halta Cebd-ı Lübnan ve Cebel-i
Kafkas'ın meraki' ve ahâlisine dâir bu âna dek meçhul olan pek ¡ok ha-
vâdisât ve ma’lûmât-ı nâfi'ayı muş/emil olmasıyle coğrafya erbabının
dahi istifâde edebilecekleri gayet âlâ ve her türlü medh ü sitayişe şayan
bir eserdir.

Yetmiş üç senesi evâhirinde Reşid Paşa Sadâret’ten münfasıl


oldu ve yetmiş dört senesi rebi’ ülevvclinin evâilindc yine ma-
kaam-ı Sadâret’e geldi ve artık busâma ve rukabâsı ile uz­
laşmak yolunu tuttu. Lâkin çok geçmeyip vefat etti. Yerine
Alî Paşa sadrâzam ve Fuad Paşa Hârıcİyyc nâzın oldu, Zimâm-ı
TE2AKtR-t CEVDET 75

devlet bu ikisi ile Serasker Rüşdi Paşa elinde kaldı. Ol devirde


fakire vezâretle Vidin valiliği teklif olundu ise de bâr-ı girân-ı
vezâret altına girmek istemeyip îtizâr eyledim.
Ol vakit Bâbıâli’cc tahrîrât-ı resmiyyede Reşid Paşa nın
açmış olduğu bir yeni çığırda tarz-ı tersîl kullanılırdı. Bu
yolda Ali ve Fuad Paşalar şâire faik olmağla herkes tarik-ı
inşâda anlara iktifa vü laklid eylerdi. Fakat husûsî ve hulûsa
dâir yazılan tezâkir ve mekâtîbdc ve takrizâtta scc' ü cinas gibi
sanâyi’-i bcdî’iyycye ri’âyet olunurdu. Ale'l-husûs takrizlerde
kelâm-ı müsccca’ iltizâm kılınırdı. Nümûne olmak üzere ol de­
virde yazmış olduğum ba’z-ı takrizâtın suretlerini burada dere ü
tahrir edeceğim.
Müderrisîn-i kiramdan ve Meclis-i ma'ârif âzasından Rus-
cuk'lu ( ) Ali Fethi Efendi jeolojiye ya’ni fenn-i tabakaat-l
arza dâir mukaddema Mısır’da Fransızcadan Arabiye tercüme
edilmiş olan bir kitabı ol esnada Arabiden Türkceye nakl ü
tercüme eylemiş olduğundan anın üzerine yazmış olduğum
lakrizin suretidir:

Sîıret-i takriz
¡r jd j •—t- J ! 1
fA-JI j - c .jS iı i' ı z l i z . !jL'=> jm oU.~.
-V-1' jüJl j e.-ti LL»- j^pül Jil j ijjO -l iij'r- c-ÜaSL-
flâU AİJ IpJI J _ > .A 'I J j - Jy - y* J Ü A.«, Apt j )

J ¿ ç M J ¿üt r j ' r - ju J 'J l ç j\ S lc j J jaJI u 'j b 1! 3


jU 1,1ı Avıj jj»JI li'i ¿_». i s.a JI J!j j jU ¿J.1 U
•ı fi'-H UİÜ Ur-j j-iil _A.il ¿p, Çj J iJ lj ¿Jt _U
r 1 J ‘A-A* * ¥ ' 'A-a -i-UJI J U 1 J ’Jj ÜAİ. J ÜÜ_I_JI Ju lt
*— > 1 -ÛİJ^Ü 1.1,. J ı^ ji\ ü ijU j u ju ai J -U .J İS 1. ¿ . J ; y ı

■ J*Jİ ZÜOJI U J 511 ¿ .K . j,U . J


U JJL_iljil^; J ^ ; U| ^ }i ^ 1 oaAA s ^lji.1 j*\} )
« ! U I r tdVJ LUJI ¿ j : c . ; ı r v ı U. JJIj^V SjJS l
OAyi J A+İ.I .¿-Uz U j p ^ l J/jt ^ > ljV | *
^ fjbJI J jjjsî U S» j ÜUJI j JJU - j U j^-jsU
^ ^ ^ r~AJ _5Lcji u_u ^ ytfcyı rMa\
^ 7 " J>r İ>S“ ^ & J JUI “ ’c-ri
'u* '** . ^ ^ C.UU. * J JJUJİ ^ J u^ll Jlu-
J -r C - 7l»fsÜiJtj J^ jî jjcr yill.U j ^
76 TEZAKIR-1 CEVDET

djİA* J' ¿¡*«11 J j İ I UA^jt j»UV! J £=■ *? jj'-£ j


, ^>LJI j ¿^âJİ j ı t ö vîJll—* J-l UUb j j ^ jî I j j U j-

^üJ! *?£ <-+ £ -*a -'jt J


OJ_p- Xi*i

Asrımız şıı'arâsından Fatîn Efendi’nîıı


Hâıimctü’Ueş’âr nâıniyle tc’lif eylemiş olduğu T czkire’si
üzerine takrizdir
M elâli'-i mahâ.iin-mecâmı'~i tahiyyât divân-ı ahadiyyet-unvdn-ı
Alim ü Vthhâb'a takdim ve bedâyi’ -i meyâmin-vedâyi’-i satavât hâr-
gâh-ı rısâlet-penâh-ı lıâltmivret-nıtâba arz u teslim ne piş-gâh-ı hidâ-
yet-dest-gâh-ı ât ii ashaba ta.'mim kılındıktan sonra du'ây-i vâcibu'l-
edây-t Pâdişâh-ı İslâm’a hu veçhile giriz-gâh olunur ki şuarây-i binam­
dan Fotin Efendi Tezkire-i Stilim’e 1ztyl olmak iizere gerek eslâfdan
tercüme-i hâli nakş-t sahife-i tahrir kılınmamış olan ve gerek mu'âsırin-
den bulunan ştı’arâınn teraime-i hâlleriyle ha’z-ı â’sânın cem' ederek hiisn-i
edây-i münşiyâne ile silk-i beyâna (ekip Hâtimetü't-ef'âr ismiyle tes­
miye ettiği işbu mecelle-i cemile ve mecmu'a-ı celile mısra'-ı berceste-i
manzûme-i ezjnân olan zamân-ı ma’ârif-nişân-ı şahanenin muhassenâtı
bahsine bir zeyl-i celilü’l-i’tibâr olarak hakkaa ki bir güzide-1 âsâr
re ahlâfa güzel bir bergügâr olup eğerçi sahife-i âlemde ibkaay-i
âsâr ile eslâfdan ahlâfa yâdigâr bırakılmak ve taraf-ı ahlâfdtvı dahi
buna nazire olarak eslâfı hayr ile yâd u tezkâr kılkmak bu âlemde bir
de'b-i dirin-i mu'leber ise de mümâ-ileyh bu bâbda ahlâfdatı başka
mu’ âsırinin dahi kendi hakkında hüsn-i edây-i teşekkürünü celh etmiş
olduğundan böyle bir eser-i celile muvaffakiyetinden dolayı cümle-i şu'ard
taıafından tebrik olunur. Ancak her asrın âsârı pâdışâh-ı asrın itm ii
ma’ârfc rağbet ü i'tibârı muvâznıesince olduğundan gerek sadr-ı selefle
ve gerek asr-ı halefle du’ây-i salâtin-i nıa'ârif-elf ser-levlıa-i âsâr u
tesânlf kıhna-geldiği cihetle varak-gerdân-ı divân-t atfet ü ihsan ve
şirâze-bend-i ceride-ı emn ü emân es-Sultân ibini’s-Sultân Abdülmecid
Hân efendimiz hazretlerinin du’ây-i bekaay-i şevket ü şânı hâtime-i
kelâm ve şâh-beyl-i neşide-i meram kılı nur.
Fi ¡e n e ısyı Kttebehü'l-hakir
Alırnr-ıJ C evdet 1

1 Müellif burada zühûlen Simi demiş ise de Takrîz'in, Falın Tez­


kiresi (İstanbul, 1371, s. 3)'ndc bulunan metninde bu isim doğru olarak
Salim çıkmıştır.
TEZAKİR-I CEVDET 77

Rüşdi Efendi’nin te’ lîf eylemiş olduğu elif-ba cüz’üne takriz


Evvelfn-pâye-İ siillem-i terbiyeye henüz pâ-nihâde-i isti'dâd olan
etjdl-i nevzâdm teshil-i revif-i tahsilleri reftârında Riijdi Efendi'nin
cem' ü te'lifine muvaffak olduğu işbu mecelle-i cemile bâkûre-i bağ-ı
Zİndegânt olan her kûdek-i neo-sâle dest-avtz-i feyz ü temyiz olacak
bir güzel risale olarak nuhbetii'l-etlfâl se nevbâve-i b(-misâl te belki
ravza-i kemâl denmeğe seza bir eser-i bi-hemtâ olmasiyle hu nihâlistdn-ı
rıev-tarh-ı hünerden herkesin semere-1 fuâdı iktılâf-i semer edebilmek
için nejrini hass u tahriz zımnında takriz olunmuçtur.
KıUbehü1¡-fakir
Ahmcd Cevdet

Bâb-ı Ser-askcri’de mütercim bulunan Camiç Ohanncs


Efendi'nin lisân-ı franseviden tercüme eylemiş
olduğu Kitâb-ı mantık üzerine Takriz

d" ~ J ilâAt jA J jb&a } f j U l ü! Jl * Ja -il J kX*-V


w' ju y ^*^1 lÎ ıjlj L* ^ y ju \ j ¿ju —1la?J
ü j i JL.BİJ ¿ j* <¡1^ j v (j* d] vb
¿r-^ d. jlJI i** jdl *i* d jJ l»Jsı j ^yLLİl r* d j fj'V
V* J* îİj-iUoUiÂLI j JîL -Jl 4*.»U-l j

r - ^ 0;’ j j a J ' jU_ll j; ı i;> a jl y. jlUl jjL . j C ¡UU. j ' ü j


ÎJ-U ' J 0 ı > t d l jjk U - j - 'i t j j J j N ' j J > y ¿ i r ¿I*
i-i1—* Vj lijkU Ij-'j S * - J JU1 ü » J ZÜj Z—

J aİ j L d-* o I j Lı&'y I j m it İ ¿¿I jiLjJI J

^ W ,-Jl j o Lj İÂH ¿0 I«-¡,^$J *_> »1»a í M U j * o USCJ'


I Ij> j <j 1j l j d £ İÂ-iî’i j-uı^ b .z—*-*
d c _ , u u , ;& -t j U iK * j r L d\ j ¡ > j J»v- j d -J^ 1d'
V -^J '•'Ji J J j'tT U_>Ji JJM»
j j j ’y ij ö jU ij j^6 j < » ¿/Ijdl j dj j ^Îj

tXf> j <ÜUI
dİ j »Lîj jU*- Jtkd-I J» ¿r*

• -^rj iri' UJUI ¿».¿b


jaU II H W j
OJ_>j- tU-l
78 TEZÂKİR-I CEVDET

Şeyh Muhammed Bahaüddîıı Âmülı’nin Nân u Helvâ’sını


Sâib Efendi tercüme etmekle anın üzerine yazılan takriz
* * j“ j»; j ¿ .Z J - ¿ u j,^ ji j j f ¿ ¿ ı.ı,. ıj,\ s jijL - j jl
û'i'a^L# aj jlijp *A*b j ûLJI y i t Ûbj C-iJj- j
^ jr CJjİ£ l \ d jl > J j J i - J jl o jV<*- jl *rv* «^.izîi
JljJI ¿âl 1
jU j JÜ 0»j JUI j> L
j.A-f J ■> vi*j
1 r> J 1« ^ Jıi»- Jj ijj
> ' >>•
jiy ÛİA- -'î-' *ai,sJ^ d*' A dJÛj •S-ı jl u âl
jü j! zJU Ûu4U> j •■JU j,\ jljiJ lji j : jLy. 4 J •jj -t...-1 !j j!
¿rj tJ J lS J il ,t J u y. i -JU I j
I j İ T t S i . tjU .ıit j . j ^ T l_,U- j â l j ¿,1 lj~ J j $ J > j\jj ^ j'L vî
»T a îl, l i ,j » E jl ^il 4,U J j J » j —!— I j ı j j
■ Z jfjj- Ijl»- j OlJ jT jU J r *j .-ijC- Uj - j y ^ Ij u jj I
-■jjy* yVI l-b j Ijy K - i* <_a^ •.*— ul.rf' j
jv İ aJ I

o jj> - I

Hacı Dcstan-zâde Hacı Abdullah Efcndi’nin redd’ i nasârâ


hakkında tc’lif eylemiş olduğu risaleye takriz
A ıi* j ou j* < r^ j »b^sûı j ¿*W Jb a jki j* o u ^ h-
■Uj 1*1 #LLVI j *Lc-<»Vl *1 î J* j <JU jU j ^U-
k- S " d; *Jj j»- ^1 ıJjj»- Lf-A>-j »AjjiJI «JbU iiA 'Jj
l-U j Lx-v Ö İ L - V İ J - U O M İl- i/y i J . I,* ¿¿-X, d\i *¿^11 jJ L L J lo ^ j.

(W SL. jsi J
*-*JL JİÜ fVUy>- |*r>‘ yi- cJykj ¿V"
L* 1 û l* ^ If J ic -jU - j ^ ûl *j j i ^ ı j j j j ¿1 o l ^ ¿*V * y

A A ûy& ûb U ly i ^ i li ^ / 1 Cj LÎL i - b - l j J I ¿ .J i* ¿jLadJ I *^U J'

d*** *i J y * ; N j t —T j i l l j / J j l - u - l y £ y - » J .I J ^ 'i j *- j ju ü ı^ ır 4î ij ü Lc*ı>


ıs * h I-Ây* d -k JL j â -u -lj iiiî V } * iij o * -I^ Jl o j SCj V ol o L îlJ I J I j* jl

C + r^ û l5 L l 4Î û l5 Ü c> U ^» S ili û lt IjJ li j )j *^Ju. JU

r r j j ^m
i J (*=S^V' jv f-j j . ¿yu ^ öjj&'-j J j iD ij ö j^ jy
û*yj* ¿t* (* ^ û l T *>-j ^ ^kb p jliV l j Lâ - t I j l £* j « jL tA İl^-uj

<^1 p A J ' V 1- " 1 A l *j d - u » J* JT J J İ- jljU b A A


Aj - ^ I d#l ^JL * , t ü l ü : < --iJ L â îL * » Iy d - ¿- t i /J (J jL a J I J .

^ ^ j « J jV I İ^ ljjl U Û y J y ju yJ oU M J A û ^ y ij J SJ ma İ I j o y i* y i

3 j *^-Sj i x - U I 4 j ULJI ^ ^ j L aJ I « j j t - V I l* j j* k , y j ^ jjy il

d j j y ı - < * J lî j ijy S A ¿ 1 j* ı^ L u 1> -L â j I ^ w » m a JI y^vb »a ^ il * ¿ i —*

•L>3jj- 4^ I
TEZAKlR-1 CEVDET 79

Mukaddema Sâlıib Efendi Mukaddime-i İbn Haldun'un


takriben sülüsânını tercüme edip ulüm u fünûna dâir olan faslı
kalmış olduğuna mebnî bir müddetten beri ihtilâs-ı vakt ettikçe
anın tercümesine çalışıyordum. Yetmiş beş senesi hilâlinde bi­
tim buldu. Ba’dehû ba'z-ı zevat Sâhib Efendi’nin tercümesini
iki cikl olmak üzere tab' ettirdikleri sırada tercüme-i fakiri dahi
yetmiş yedi senesi hilâlinde cild-i sâlis olarak tab’ ettirdiler.
Dibacesinde du’â ve senây-i hazret-i pidişâlıiyc terdifen Sadrâ­
zam Âli Paşa'nın sitayişi ile beraber makaam-ı Meşihat’de bu­
lunan Sa’rtüddîn Efendi’nin nâmı dahi zikr u ilâve olunmuş
idi. liu eser-i âcizi nezd-i evliyây-i umurda rebin-i hayyiz-i
kabul olmağla mukâfâten rütbemin İstanbul pâyesine terfî’i
ba'z-ı zevât-ı fihâm tarafından Sa'düddin Efendi’ye ihtâr olun­
dukta : “ Cevdet Efendi'nm pey-dtr-pty meydana çıkardığı It'lifât ipin
mükâfat yetiştirmeğe tarlk-ı ilmiyyenin tahammülü yoktur" demekle :
" larîk-ı ilmiyyenin vaz'ı ancak hu misilli ¡eylere mükâfat ipin değil
midir" denilmiş ise de Sa’düddin Efendi sırfulcmây-ı resmiyyeden
olduğu cihetle o misillû şeylere rağbeti olmadığından bu türlü
sözleri ısgaa etmediğine rncbni erkân-ı devletten ba’zılannm
canı sıkılıp tarîkimin tarık-ı kalcmiyyeye tebdiliyle İstanbul
pâyesine mu’âdıl paye verdirilmek istenildi ise de tebdii-i tarik-
den mücıenib olduğuma mebni bunu dahi bir hüsn-i suretle
geçiştirdim.
Yetmiş altı senesi cvâhirinde Kıbrıslı Mehıncd Paşa sad­
râzam olduğu hâlde Rumeli teftişine me'mûr oldukta fakir
dalıi ma’iyyctinc me’nuir olarak beraber gidip geldim. Avdette
terfi’-i rütbemi sûret-i kat’iyyede iltizâm etmekle Sa’düddin
Efendi hah u nâ-hâh muvafakat ederek yetmiş yedi senesi rece­
binin evâİlindc uhde-i fakire İstanbul pâyesi tevcih edildi. Fuad
Paşa ol vakit Sûriye’de bulunup li-maslahatin Şirvânî-zâde
Mehmed Rüşdi Efcndi’yi Dersaâdct’e göndermiş idi. O sırada
fakire dahi İstanbul pâyesinin tebrikini mutazammın bir kıt’a
mektubu geldi. Sureti aynen zîrde tahrîr olunur :

Faziletli efendim hazretleri


Eser-i mıırûel-i aliyyeleri olmak üzere lütfen irsal buyrulan iki
kıt'a kerem-nâme-i kirâmtlerin alıp bunların tefekkürünü ifâda ve
resm-i kalbl-i tebrikin terasında vuku'a gelen kusürumdan dolayı afo-İ
8o TEZÂKlR-1 CEVDET

semûhilerin reeâ eylerim. Ihına miiccrred duçar olduğum gavâil ü meşâgil


mâni' u hâil oldu. Katbet-i haysiyyet-i zâtijyeleri herkesin indinde bir
merlebe-i refi'ada olarak rütbeden bir {ey kananmadınız ise rütbe
zât-ı fâzdâneleriyle kesb-i irtifa’ eylediğinden anı tebrik etmek iktizâ
eder. Şinâni-zâde Efendi muhlislerini muvakkaten o! tarafa gönderdim.
TafsU-i ahvâl-i muhibb-i sâdıktı'l-makaal anın ifâdâtiylt ma'lûm olur.
Ülfetçe bir buruk sermâye eksildi ise de Sâib Bey hiçe kaldı. Şimdi çıka­
gelip pasla kapanacak deyü telâş verdiğinden tekrâı be-tekrâr arz-ı hulûs
ile lıatm-i makaal etmeğe mecbur oldum efendim.
Beyiut 25 fıi'btin sette is??
Ftıad

Ol vakit Mısr-ı Kahiıe'de bulunan Yusuf Kâmil Paşa’dan


dahi cevaben bir kıt’a ırtektûb almış olduğumdan sureti burada
tahrir olunur :
Ctimle-i âsâr-ı kalemıyye-i fâzılânelerinden olup bundan mukad­
demce sac’b-ı âciz iye irsal ü ihdâ buyrulan tercüme-i ah ire-i jbn Haldun
mutilâ'asından ulemâ vii fuzalâ sâlıib-i ttrceme-i âlâya çattığımızı tali­
sin ve kadreıı ve menzilen dahi yetişmek tarikında pirâmen-i dâmen-i
pür-emn-i âliye el attığınızı tahmin eylediğim hâlde lâyık-ı pesend-i
Baykara 1 la'birini ve İstanbul payesi mukaarenet-i
eenâb-ı fezâil-nıeâb-ı uekaayi'-niiv¡süneleriyle teşerrüf eylediği tebşirim
mutazammin olan kerem-nâme-i Teftâzâni- alâme-i fâzılâneleri desl-i
tekrime şemâme ve lıâme-i ihtirama imame makaammda olmağla te­
şekkür eylerim. £ât-i semâhat-simât-ı sâmilerine göre,
•i—s*jn sİ" ^ Şj I
c—jü ji jjt* J5" jtf
işaretinde münderİc bulunan beşareti telmlhan tebrik ederim. Bunun
ma’nâsı hâlır-t şerife defaten vârıd ve şerh ti beyânı bârıd olacağından
tamâmi-i libyâm kariben vuku'-1 mülâkaala ve m&sâ'adt-i meyâmin-i
evkaaia la'lik kılındığı mu'lam-1 muhlis-niivâzâneleri buyrutdukla lûtf 11
irâde bazret-i men Ichü'l-fazh ve'¡-kemâlindir.
F i 1 9 m s e n e 77

Yusuf Kâmil

Ol esnada ale’l-umûm İstanbul pâyelülerine Sultan Ab-


diilmecid Han hazretlerinin karîha-i hümâyûnlarından olarak
TEZÂKİR-1 CEVDET 8ı

tebdîlcn ikinci rütbeden Mecidiye nişân-ı hümâyûnları ihsân


buyruldu. Buna teşekküren hem-pâyelerimiz tarafından takdim
olunmak üzere bir arîze kaleme alınması fakire havale oluıımağla
bir teşekkür-nâme yazılıp cümle tarafından temhir vc takdim
olunmuştur. Sureti budur :

Arize-i teşekkür
Muhyi-i y ’âir-i dîn ü devlet ve müeyyid-i de'âyim-i şevket ii saltanat
olun Zât-t merâhim-âyât-ı hazj/t-i Hilâjet-penâhi’nin zamân-ı mefâhir-
nişân-1 zıllu'l-lâhileri her cihetle mağhût-ı a'sdr-ı sevâhık ve derecâl-ı
mütefâvitede bulunan bi'l-cümlc erbâb-ı merâtib-i Saltanat-ı stniyye ve
ashâb-ı revâlib-i Devlel-i aliyye’ leri hakkında ihsân u atıfetçe eslâfına
derece derece faik olup ale'l-husûs bu daiyân-ı kemineltri haklarnda öte­
den beri meşhûd-t bâsıra-i mahmedtl ü mübâhât re nişane-i teveecühât-t
ma'âli-âyât olan inâyât-ı aliyye ve teşrifât-ı seniyye-i mülûkânelerı her
birimizin ve lıey’et-i meemü’amızın hadd-i liyâkat ve değerimizden sad
mertebe efzûn ve hadd-i add ü ihsâdan birin olarak binde birinin şük­
rünü edâ edecek elfâz-l teşekkür ve mahmedei bulmak muhâl re bu bâbda
lisân-ı sadâkat-nişân-ı ubeydânemiz lâl olduğu hâlde her birimizin ma-
kaam-ı acz ü ibtilıâlde kaaım ve asi-1 vazife-i zimmet ve farıze-i mah-
sıisa-ı sıdk u ubûdiyyet-i âcizânemiz olan ed'iye-i hayriyye-i hazrel-i
pâdişâh iye müdavim iken bu kesre hakk-ı nâ-müstahakk-ı ubeydânemizde
lem'a-pâş-ı zuhûr olan envâr-ı teveccühâl-1 celile-i cenâb-ı cihân-bânt-
leri âsâr-t celilesinden olarak mecelle-i mübâhât ve mefharet-i kemterâ-
nemize bir lahika ve ifây-i vasf u teşekküründen âciz olduğumuz bunca
avâtıf ve eltâf-ı malısûsa-t mülûkâneye ilâve-i faika olmak üzere tebdilen
ikinci rütbeden birer ktt'a nişân-ı hümâyûn ihsân bunalması bu dâhile­
rini bir kat dalla ifây-i jarize-i teşekküre mecbur eyleyip bu bâbda ise
abd-i dâ' ilerince arz u ifâde-i acz ü kusurdan başka diyecek reyine vazfe-i
asliyye dâiresinde olarak hemen Cenâb-ı Hakk ömr ü devlet ii ikbâl ve
şârı u şevket ü iclâl-i hazret-i pâdişâhiyi rûz-efzûn ve sâre-i hümâ-vâye-i
hümâyûnların fark-ı âlemyânda idâme vü ibkaa ile bi'l-cümlc bende-
gân ve dâ'iyân-t Devlet-i aliyyelerin bu veçhile dil-şâd u memnun buyur­
mak du'ây-ı vâcibii'l-edâstnı tekrârdan gayrı bir edecek olmayıp ancak
iz’ ân-t iblihâl ii ııoksân dahi bir nevi' şükr-giizârlık olduğundan bu
yolda ya'nt hakk-1 teşekkür ve lahmîdi kalb-i ihlâs-celb-i âcizâııeterimi-
zin hiss etliği ve ızem-i eltâf-ı aliyyenin icâb eylediği mertebe ifâde vü
ifâda olan acz ü kusûr-ı dâ'iyâııelerimizi derk ü i'tirâf ile ed'iye-i mef-
T iz d i tr-t Çerde/, S
8a TEZÂKİR t CEVDET

nize-ı cenib-ı cikân-dârlye muvdzabet üzere olduğumuzun huzur-ı lâ-


mi'ü'n-nûr-ı mülk-dârtye arz u ifâdesi nıyâz-ı mahsûs-ı nâçizdrıemiz
idüği ve cenâb'i ma’dll-elkaab-ı Mefhat-penâh ileri her hâlde bu dâ' ile­
rine merci' v müstened olmağın bahs-i şiikrâniyette ketf-i zanıâir-ı sıdk-
meâsir-i âcizânemiz hakkında dahi delâlet-i hayriyye ve semahât-i mah-
sisa-i veliyyü’n-ni'amlleri bl-diriğ buyrulmak ahass-ı dmâl-i dâ'iyâ-
nelerimiz olduğu muhât-ı ilm-i ., . ılh.

Yetmiş yedi senesi cvâhirinde tcveccüh-i mahsûsuna maz-


har olduğum Sultan Abdülmecid Han hazretlerinin vefatından
nc derece müte’cssir olduğumu ta’rif edemem. Muahharan
halefi Sultan Abdülaziz Han hazretlerinin dahi fakire meyi ü
teveccühü olduğunu anladım. Hâlbuki kendisine bir nisbet-i
husûsiyyem olmadığından bunun sebebi ancak ol hanedan-]
cclîlü’ş-şâna kemâl-i ihlâs-ı ubûdiyyetım ve hidemât-ı Devlct-i
aliyye’lerinde halisane hareketim olduğunu iz’ân eyledim.
Yetmiş sekiz senesinde Mcclis-i âlî-i Tanzimat ilgaa ile
vczâifi Meclis-i vâlây-i ahkâm-ı adliyye’ye ilâve kıbndı. Ol vakit
uhde-i fakire dalıi Meclis-i vâlâ âzâlığı tevcih olundu. On seki-
zinciTezkire’mizde beyân olunduğu üzere sene-i merkuuınc hila­
linde lşkodra’da hadis olan ihtilâli basdırmak ve oranın ahvâ­
lini İslah etmek üzere fcvka’l-âde me’mûriyet ya’ııî bi’l-cümlc
umûr-ı mülkiyyc ve askeriyye re'y ü nezâret-i âcizîye mufavvez
olmak üzere açık me’züniyet ile lşkodra’ya gittim. Muddet-i
kalîle zarfında dil-hâh-ı âlîye muvafık sûrette ifây-i vazife ede­
rek avdet ettim. O l esnada Alî Paşa Sadâret’den munfasıl olarak
yerine me’mûriyyet-i fcvka’ l-âde ile Suriye’de bulunan Fuad
Paşa sadrâzam ve Alı Paşa Hâriciye nâzın ve Mısırlı Yusuf
Kâmil Paşa Sadâret-i uzmâ kaymakamı olmuş idi. Dersaâdet’e
vusulümden sonraca Fuad Paşa dahi Dersaâdet’e geldi. Kendi­
sine der-kâr olan münâsebet-i mahsûsant hasebiyle Reşid Paşa
zamânında olduğu gibi bu devirde dahi husûsî ve mühim mü­
zâkerelerde bulunur idim.
Yetmiş dokuz senesinde Rumeli’ye ve Anadolu’ya kol kol
müfettişler gönderildi. Bunlardan pey-der-pey vârid olan arz u
inhâ devâiri dolaşarak sürüncemede kalmamak ve muktazâları
bi’l-mutâlâ’a hemen mevki’-i icraya konulmak üzere fakire
bir mc’mûriyyct-i mahsûsa verildi ve Bâbıâlî’dc ma’iyyet-i fakır-
TEZAKİR-İ CEVDET 83

dc mahsiısen bir kalem teşkil buyruldu ve devâir-i askeriyye ve


mâliyyeden birer me’mûr ta’yîn edildi. Bu veçhile müfettişlerin
ma’rûzâtı kemâl-i siir’ at ile icra ettirilmekte iken Bosna müfet­
tişi Ziyâ Bey’in azli lâzım gelmekle Bosna müfettişliği uhde-i
fakire tevcih olundu.
Bosna’ya gitmek üzere iken yirminci Tezkire’mizde beyân
olunduğu üzere bin iki yüz seksen senesi muharreminin evâilinde
uhde-i fakire Sadâret-i Anadolu payesi ve birinci rütbeden
Mecidiye nişâm tevcih ve ihsân buyruldu. Bir kaç gün sonra
Bosna tarafına hareket ettim. Tezâkir-i sâlifede beyân olunduğu
veçhile me’mûriyyet-i teftişe müteferri’ mevâddın ifâsı sırasında
Bosna’ca tensîkât-ı askeriyye dahi icrâ olunmuş idüğine mebnî
mükâfâten fakire ikinci rütbeden bir kıt’a Nişân-ı Osmânı
verildi. O l vakte kadar tarik-ı ilmiyye ashabından sairine Nişân-ı
Osmânı verilmemiş idüğine mebnî mûcib-i fahr ü mesâr
olmuş idi.
Seksen bir senesinde ikmâl-i me'miıriyyet ve Bosna’dan
avdet ile cumâde’l-âhirc evâilinde Dersaâdet’e geldim. Yirmi
altıncı Tezkire’de beyân olunduğu üzere Bosna askerine verilen
tüfenklerden biri nişân-ı iftihar olmak üzere ihsân buyruldu.
Yirmi sekizinci Tezkire’de beyân olunduğu üzere Ccbel-i Bere­
ket ve Kozan taraflarının İslahı zımnında Fırka-i islâhiyyc ile ol
tarafa azimet olunup seksen iki senesi evâilinde İskenderun'a
çıktık ve altı ay zarfında ol havali zabt u ıslâh olunarak Dersaâ­
det’e avdet ettik. Sultan Abdülaziz Han hazretleri huzûr-ı hü­
mâyûnlarına celb ile fevka’l-âde taltif buyurdu ve bir murassa’
mahfaza verdi. Ol esnada me’müriyetimiz müceddeden teşkil
olunmuş olan Mectis-i âlî-i hazâin âzâlıfına tahvil buyrutmuş
idüğinden me’mûriyyct-i cedîdeyc devam etmekte iken hâiz
olduğumuz kazaskerlik rütbesi bâ-irâde-i kat’iyye rütbe-i vezâ-
rete tahvil buyruldu. Tarîk-ı ilmiyye ashabı vüzerâ ve ricâl-i
devlet gibi bol bol paralar kazanamazlardı. Lâkin ahvâl-i âtİ-
yelerinden emin idiler. Evvel ü âhir vezâretten istinkâfımıza
sebeb bu idi. Binâen-alcyh Sultan Abdülaziz Han hazretlerinin
emr-i mahsûsu mûcibİnce arpalık bedeli olarak kayd-i hayât şar-
tıyie şehriyye on bin kuruş ma’âş tahsis edildi ve uhdemize
Haleb vilâyeti tevcih olunmağla işbu seksen iki senesi evâhi-
rinde Dersaâdet’den hareket ile Haleb’e vardık. Otuz birinci
8+ TEZAKlR-t CEVDET

ve otuz ikinci ve otuz üçüncü ve otuz dördüncü vc otuz besinci


vc otuz altıncı Tezkirc’lcrc bak.
Seksen dört senesi evâhirindc Meclis-i vâlây-i ahkâm-ı
adliyye ilgaa ile müccddedcn Şûrây-i devlet ve Divân-ı ahkâm-ı
adliyye meclisleri tenkil vc Şûrây-i devlet riyaseti Tuna vilâyeti
valisi Midlıat Paşaya ve Divân-ı ahkâm-ı adliyle riyaseti fakire
[tevcih] olunmağla Dersaâdct’e gelip tcşkîlât-ı adliyye ile meş­
gul oldum. Mukaddema Fuad Paşa nezd-i hümâyûnda fevka’l-
âde mukbil vc makbul iken Zât-i şahane ile birlikte Avrupa’ya
seyahatinde ba’zı mertebe nazar-ı hümâyûndan düşmüş olduğu
cihetle Alî Paşa sadarâzam ve anın yetine Fuad Paşa Hâriciye
nâzın olmuş idi. Fakat ikisi yck-vücûd olduğundan Fuad Paşa’nın
Bâbıâli’ce yine nüfuzu var idi. Midlıat Paşa ile küçüklükten beri
ülfetim olup Mâliy'e ve Haziııe-i hassa nazırı Şirvânî-zâde Rıişdi
Paşa'ıım kesb-ı rif’at ve terakkisine dahi sebebiyyetim olnıağla
birbirimizden emin idik ve üçümüz dahi Fuad Paşa'ya müte­
hassıs ve mcnsûb olarak devletçe ekser-i melıâm-ı umurun mah-
remâne nıiizâkeresi bizlere havale olunurdu ve eğerçi Ali Paşa
Midlıat Paşa’yı sevmez ise de Fuad Paşa’nın hatırı için bir şey
diyemezdi. Şûrây-ı devlet ile Divân-ı ahkâm-ı adliyye âzâsınııı
intihabı için akd olunan encümen-i havâss-ı vükelâda Fuad
Paşa’nın ihtar u teklifi üzerine mevcûdların içinden ibtidâ Dı-
vâtı-ı alıkâm-ı adliyye âzâsınıu emr-i intihâbı takdim olunmağla
ulemâdan Kara Halil Efendi ve Alırncd Hilmi Efendi gibi ilm-i
fıkhda en ziyâde mahir olanlar vc ricâl-i devletten dahi güzide
zâtler Divân-ı ahkâm-ı adliyye âzâlığına intilıâb kılındı ve
Dîvân’m mümeyyizliğine vc zabıt kâtibliğinc müste’id efendiler
seçildiği sırada Bâb-ı fctvâ’da en ziyâde sâkk bilir ba’z-ı zevat
dahi me'mûr edildi. 13u cihetle i’lâmât-ı nizâmiyye için bir güzel
sâkk yolu peyda olmuştur. Şûrây-i devlet pek ziyâde alâyişli
olarak teşkil olundu. Fakir ise Alâyişe bakmayıp esâsının metin
olmasına hasr-ı nazar eyledim. Ahkâm-i adliyye dâirelerini tedriç
ü tecribe üzerine teşkil ve kalemlerini güzelce tanzim vc mahâ-
kim-i nizâmiyye İlâmlarının usul-ı sâkk ü sebkini vaz’-ı makbul
ve müstahsen üzerine te’sis ettim, Binâen-alcylı devâir-i adliyye
refte refte tevessü ve lâyıkıylc te’cssüs eylemiş olduğuna mebnî
sonraları Şûrây-i devlct’in bi’d-defc’ât uğradığı tahavvülât ve
inkılâbâttan salim kalmıştır. Ber-vcch-i meşrûh teşkilât-ı adliyye
TEZAKlR-1 CEVDET 85

ile meşgul olduğumuz sırada fakire tebdilen birinci rütbeden


Nişân*ı Osmâni ıhsan buyrulnıuş ve Divân-ı ahkâm-ı adliyle
riyaseti nezâret unvanına tebdil edilmiştir.
Divân’ın ihtidây-ı teşkilinde ; “ Bunca mahâkım-ı şer'iyye
var iken mahâkim ve mecâlıs-i nizâmiyye tertibine ne hacet var idi”
deyu ba'z-ı cühelây-i âlim-nümâ tarafından itiraz olunduğu
mesrniı’ olması üzerine ol esnada Dîvân-ı ahkâm-ı adliyye’nin
akd olunan mcclis-i umûmisinde Celâlüddin Devvâni'nin Di-
vân-ı def’-i mezâlim risalesini ele alıp anı tercüme ederek irad
eylediğim makaalcdir :

Mecâlis-i nizâmiyyenin teşkili hakkında btlir-bilmez söz söyle­


yenler olduğundan ihtida Divân-ı ahkâm-ı adliyye’ nin lûzâm-ı teşkili
inelihasını jasi u temyiz işin Cclâliıddin Devvâni'nin Divân-1 mezâlim
hakkında te'lif-kerdesi olan risaleyi size hülâsa veçhile tercüme edeyim
ki Celâlüddin Devvâni Lârislan’ ın kaht u gala ile girftâr-ı zİk ü belâ
olduğu evânda orada bulunmağla Sultârı-t asra nasihat-nâmc olmak
üzere fârsiyyü'l-ibâre olarak kaleme almış olduğu bir mecelle-i celiledır.
Celâlüddin Devvâni bu risalenin mukaddimesinde bu veçhile kelâ­
ma âgâ• edip diyor k i: Bu risalemizin mündericdtı asrının imâmı olan
akza’l-knzât İmâm Ehü’l-IIasan Mâverdimin te’ lif-kerdesi olan Ah­
kâm-ı Sultani gibi kütub-ı mu’ tebereden ıstınbât olunmuş ba'z-ı mesâil
ve kavâiddir ki vülât-ı ehl-ı ıslâm olan evliyây-t umur mütâlâ a ve muci­
bince amel edip de dünyâda mustehakk-ı zikr-i cemi! ve âhıretle nâıl-i
ecr-i cezil alalar ve bu vesile ile ehl-i islamtn hukuku zâyi’ olmaya
ve ibâdullah'ın nizâm-ı mesâlihi halel bulmaya.
Celâlüddin Devvâni btl veçhile bast-l mukaddime ettıkden sonra diyor
ki: Mezâlime bakmak mazlûmânı himaye te zâlimlerin te'addisini def'
etmekle nibârettır. Öyle ise hâkim-i Divâıı-ı def’ -i mezâlim siyâset ve
mehâbetee kuzâttan ziyâde ve belki bi’z-zât sultan yâ emir ve vezir gibi
kadri büyük ve heybeti efzün ve nüfûz-ı hükm u vera'ı lâm olmak gerek­
tir ki nâs anm mehâbet ü celâletinden havf ile tezvir ü dürvg ve hileden
ictimâb edeler. Tâki hak zahir ola ve mehâm-ı İslâm der-rjmmet kalma­
ya. irâ olur ki ba'z-ı vekaayi'-i şer’ iyye hakikaten tezvir olduğu hâlde
kadıya sûret-i meşru'ada görünür ve kadı istimâ'a mecbur olur ve bu cihetle
hukuk-ı nâs ukde-i tesvif ü ta’tile düşer. Binâen-alâ-zâlik eğer sultan
bi'z-zât Divân-ı def’-i mezâlim'e müteveccih olmaz ve kimseyi ol cihete
nasb etmez ise re'âyâ hakkında taksir etmiş olur. Cenâb-ı Risâlet-penâh
85 TEZAKİR-t CEVDET

Mustafâ aleyhi ekmeli'l-tekâyâ hazretleri iibeyr ibni’l-Aovâm ite en-


yârdan birisinin miyânelerinde zuhur eden hakk-ı şirlı miinâza’astnda
bi'n-nefs cihel-i def’-i mezâlime nazar ve Dlvân-ı mezâlim tarikıyla
hüküm buyurdular. Andan evvel dahi menkuldür ki iki kan hır çocuk
hakkında münâza’a ve her biri “ Benim oğlumdur” deyu da'vâ ettiklerinde
Süleyman rıU ' j t-ıi J* hazretleri bu veçhile fasl-t mtinâza'a buyur­
muş ki: “ Çocuğu iki pâre edeyim ve her birine bir pâresıni vereyim’ ’
dedikte ecnebi olan kan telâş etmeyip hakikaten vâlide otan karı ise
ziyâde iztirâb ile: “ Anm olsun” deyicek çocuk kendisine verilmiştir; ne
Yusuf j L—*; Jc 'a kfüleyhâ kendüye sû’-i kasd eylediği ifâ­
desiyle iftirâ edip hâlbuki emr bi'l-âks idi. Bu veçhile faysal buldu ki
lusuf'un eteği önden mı yırtılmış yoksa arkasından mı deyu bakıp arka­
sından yırtılmış olduğunu gördüklerinde fjıleyhâ'mn hilâf-ı vâki' söy­
lediğini ve Yusuf f"ı»—Mı f ’tn sâdık olduğunu bildiler. .Nitekim Kur-
’ân-ı kerim'de mezkurdur, işte buna mebni karine ile hüküm mu te­
ber olmuştur.
Zamân-ı câhiliyyette Kureyş dahi bu tariki tutup şöylekı Abbâs
ve Ebû Süfyâıı ve şâir riiesây-i Kureyş Mekke'de Divân-t mezâlim
ile meşgul olmak ve kimsenin kimseye zulm etmesine meydan ver­
memek üzere ahd ü peymân etmişler idi. Haşrel-i Risâlet-pcnâh
¿1 oljLJI ol vakit yirmi beş yaşında iken Abdullah bin Cud'ânm
hanesinde anlarla beraber bulundu ve nübüvvetten sonra buyurdular k ı:
“ Buna İslâm ancak şiddet ziyâde eder. Ya'rıi din-i İslâm anı nesli et­
meyip belki daha ziyâde iltkâm it te’y ld eder.
Hulefây-i râşidin zamanlarında Divân-1 mezâlim’e hâcet görül­
mez idi. zfrâ ol vakit insaf gaalib olup mücerred kazâ ile muha­
lefet ber-taraf olurdu. Amma andan sonra tezvir u zûr gaalib ve
beyne’n-nâs tegallüb ve te'addi şayi' oldu. Binâen-aleyh Halife fbn
Abdülmelik hâl-i mazlûmâna nazar etmek üzere bir gün ta'yin etti.
Vaktâ ki cevr-i hükkâm ü miitegallibân ve tezvlr-i nâs daha ziyâde
olup da daha ziyâde dikkate ihtiyâç görüldü ise Ömer bin Abdülarjz
bi'n-nefs mezâlime nazar ile ol rütbe meşgul olmuş idi ki Bent
Umeyye'nin mezâlimini zâlıire ikrâc ile haklarında ziyâde şiddet gös­
terdiğinden kendisine : “ Korkuyoruz kı encâm-ı kâr bir fenalık vâki'
ola" dediler. 0 dohi cevâbında - "Her korkduğum giin râz-t kıya­
metten kemler olur" demiştir ve ibtıdây-i hilâfetinde hutbede buyur­
muş ki: “ Size Cenâb-t Hakk'dan ittikaa ile nasihat eylerim. %irâ
başka şey fâide vermez ve Cenâb-t Hak ancak ehl-i takvaya merhamet
TEZÂKİR-1 CEVDET 87

eder ve Huda’ ya kasem ederim ki eğer hak iken metruk olup da ihya ve
bâtıl iken ilıdâs olunup da ilgan ettiğim ba'z-ı âdât ve usûl olmasa -
ya’nl ba'z-ı mebâm-ı umûr-ı nâsda adalete muvaffak olmasam - bir
dene sağımı kadar - ya'nî bir kerre el yumarak kadar - yaşamak istemez
idim. Ahiretiııizi ıslâh ediniz tâki dünyânız kesb-i salâh cyleye."
Sonra Hulefây-ı Abbâsiyye'den Mehdi ve ba'dehû HârûniCr-Reşid ve
ba'delıû Mt'mûn bi'z-zât Divân-1 def- mezâlim ite meşgul oldular ve
M e'mıhı'un pazar günü Divânda oturduğu menidir ve imâm Fahrüddin
Râzl imâm Şâfi'i hazretlerinin menâktbıııda der k i: ' ‘Hârûnü'r-Reşîd
sonraları Muhamıned bin Hasetli'ş-Şeybâni’y i hâkim-i Dirân-t mezâ­
lim ve Ebû-Yusuf -ki o dahi Ebú-Hanífe'nin ¡âgirdânından idi - anı
dahi kadı etmiş idi. Muahharan Hulefây-ı Abbâsiyye’ den Muhledî
dahi nezâret-! Divân-1 mezâlim ile meşgul olmuştu. Menidir ki bunlar­
dan evvel mülûk-ı Acem dahi bu ma’nâyı erkân-ı kavâ’ id-i adi ü sal­
tanattan bilirler idi; ve bu bâbda ihtimam-1 tâmmı yerine getirirler idi.
Mukaddimât-ı meşrûhaya nazaran Divân umıiruna bakmak ifin
pâdişâh bir giin tahsis buyurmalıdır; ve eğer bunun nezâretim bir zâte
tefviz buyurur ise her rûz bu emr-i mühimme iidâm eylemesi lâzımdır.
Pâdişâh-t adâtel-penâh el-müeyyed mm ındi'llâh Sultân bitli s-Sultân
Haşan Bey Bahâdır Hân ¿IjU bu bâbda itinâ ve ıkdâm-ı tâm
edip erkân-ı devleti dahi huyóla sülük elmişler ve haftada ıhı gün bu emr-i
mühimme tahsis buyurmuşlar idi. Elhak kendisinin ve uhtâf-ı eşrafının
bâ-husûs Râdişâh-ı büzürg-câh Ya'kub Bey Hân ¿L-J1 ^-«1 > *-!*■ '
devirlerinde zaman nûran; idi ve kâffe-i ibadullah ve bılâdullah mehd-
emn ü emânda idi ve hars ü nesilde bereket aşikâr idi. Me'mûldur ki
meyâmin-i ashâb-ı kulûb ile miyân-ı ehl-i isldmda refâhiyet zahir ola
ve bu zulm ü belâ ve zık u galadan halâs bulular m-şd-Allahü te’ âlâ-
İşte bu hikmete binâen eslâf-ı eşrâf-ı salâtin-ı I-ârislan öteden beri
haftada iki giin Divâıia hâzır olarak efâzil-i ulemâ ve vüzerâ ve
hademelerini dahi ihzar ederlerdi; ve pâdişâha lâzımdır ki ol mertisde
ber-mûcib-i ahkâm-ı sultânı amel olunmak üzere ferman ve bi'n-nefs
mu’ âmelât-ı câriyyenın hakikatine muttali' olmak üzere tekayyüd-i bî-
pâyâıı buyuralar. £trâ Cenâb-ı Hakk anlardan suâl etse gerektir ve
başkasına havale etmekle kendi boyunlarından sakıt o l m a z v e bir
işde bir halel vâki’ otsa Cenâb-ı zfi’l-celâl’in zJYlj
_r-£î! jj:" (Ij ^Ul — ya’nî ey sığırtmaç sütü içiin eti yedin kınğı sar­
madın— hitabı anlara olacaktır; ve sehlü'l-hıcâb olmak ya’ nl as-
on TEZÂKİR-t CEVDET

I:at’-: tazallüm kolaylıkla arz-< hacete yal bulabilmek gerektir ve


meclisde hâiniydi: u a’rdn ve kıızât u hükkâm ve şuhıid u ehl-ı kitreden
bir takım zevat hâzır olmalıdır.
Mülkiye ve mâliye me'mûrlanmn merı’-i te’addiyyâtına dikkat ve
ashâb-ı vezâtf ve ma'dşâtın tazallümüne havâ/e-i sem'-ı adalet Divân-ı
mezâlım'in vezâijinden olduğu gibi ale’l-umüm mağsûbâta bakmak dahi
anın vrzâif-i mahsüsesindendir ki mâl-i meığsûbun beylü’ l-mâlde kaldığı
kuyuda murâetîalla ma’/ûm olarak jâbid ite isbâta hacet yoktur ve eğer bir
}alısın tasarrufuna geçmiş ise zi'l-yedin ikrâriyie yâlıud beyyine ile veyâlıud
şöhrct-i şâri’a ile İsbât olunur ve eğer keyfiyet hâkım-i Divân'ın ma'¡umu
ise başka isbâta hdeel kalmayıp anın ilmi kâfidir. Divân-1 mezâlım'in
vezâıfinden biri dahi kadı ve muhtesıbın za'fından yâhııd zi’l-yedin kuv­
vet ve ta'azzmnundan nâşi kadı ve mulıtesibin tenfizinden âciz olduğu
ahkâmı infaz eylemektir: ve yine Divân’ w vezâij aslıyycsinden bin dahi
kadının hiikm edemiyeeeği ba'z-ı hvsusâlın ber-vech-ı şer' i j asi ü riâyet
etmektir. Mesela hâkim-i Divân bir husûsda şübheye düşer ise zi’l-yed-
den : "Bu mâl senin eline nereden gfftı" derû sorar ve bu tarîk ile ¡uıkî-
kat-ı hâl zahire çıkar ve gadri -âhır olan ¡alisi te'dib ite müzevnrinı
tebdid eyler ve şahidin ıktiame olunmuş iken hükmü tevkif ederek karilin
« emârâl ile ve erbâb-ı vakıfdan istifsar ile hakikat-ı hâli meydana çıka­
rır, hadi ise bu misilli ahvâlde tarafeynin rızâsı olmadığı hâlde hükmü
te’hır ederse âsim olur; ve keza hâkim-i Divân hasmeyn aralarına ta­
vassut etmek üzere işi mutavassıtlara havale eder. Amma kadı taraf-, e
razı olmadıkça bunu y apamaz; ve hâkim-i Divân a şübhe arı- olduktu
şâhidlere yemin ettirir; ve mahkemelerde mer'hyui-icrd olan usul üzere
zabt-t da'vâ olunmamış olsa bile hâkim-i Divân’a arz-ı hâl kâfi olarak
hemen şâhidleri huzuruna eclb ile şahadetlerim İslıma' edebilir ve madde
ne olduğuna muttali otur. Kadı ise bunları yapamaz■' ve murafaa hd-
kim-i Divân huzuruna getirildikte mudde’ iııin şühûd-ı udul ile mıiseecel
senedi olmak gibi doğruluğuna delâlet eder karam olur ise şâhidleri eelb
etmek veya mitdde'a-aleyhı ıhâfe ile inkârdan vaz geçirmek ve mudde’a-
aleyhden kefil almak gibi ierâât-ı tedkiktyyeye ibtidâr eyler; ve tuzum
göründüğü tekayyüdde münâzi'iin-fih olan mâli getirtip mezheb-i İmâm
Mâlik üzere: "Bu mâl senin eline nereden geçti" deyu istifsar eyler;
ve eğerçı mezheb-i hane/! ve Şafi'iye güre bu suâl caiz değilse de hâkım-ı
Divin-ı mezâlim bi-kasebi’l-maslaha caiz olan suretle amel edebilir.
V d c i b üzere ihtisara mecbûr değildir. Amma kadı cevaz ile amel edeme­

yip anın nazarı vacibe mahsâsdur ve kendi imânımın kavline muhalifi


TEZAKİR-1 CEVDET 8g

hareket eder ise esuhh-ı akvâle göre reva olmazve şâhidler hâzır olur
ise hâkim-i Divân anların lahkik-ı ahvâlini tmr eder ve keyfiyeti komşu­
lardan ve ehl-i htliredm tahkik eyler ; ve meydanda senedyâ defler olduğu
hâlde mitdde'a-aleylıin yazısı mtidde' İnin da'ııâsına muvafık olup da
miidde'a-aleyh dahi yazı kendisinin olduğunu ikrar eder ise anın üzerine
lliikm eder ve inkâr eder ise amn yazısına müşabih olup-olmadtğını tahkik
ederek ha'zan hükmü müşabeheti üzerine bina eyler; ve sözün sağı bu­
dar ki Divâıı-t mezâlim olmaz ise pek çok hukuk-l İslâm zâyi’ olur; ve
ehl-i tezvir hukuk ve eravâl-i rıdsa istilâ eder; ve kadıya arz-l hâl ettikle­
rinde evvelâ udul-ki ekseri gayr-i udûldiir-zabt u tahrir-i da'tâ değiyesinde
dalaşıp dururlar; ve gâh olur ki muddet-ı medide zabl-ı da'vd olunmadı
diyerek ve pek çok hile vü tezvirler ederek da'vâyı ta’ vik ederler; ve bu
mertebe geçilip de şâhid bahsine gelindikte siga-i ¡ehâdette dolaşıp kalır­
lar ve kundada dahi türlü desiseler ederler; ve bu sığa tamâm mıdır değil
midir deyu bir müddet dahi bununla te'h ir-1 maslahat ederler ve iş bu varta­
dan kurtulur ise tezkiye bahsinde ılışıp kalır; ve cerlı ü ta'dil ile teselsüle
vardırırlar. Şöyleki eüz’ î bir mütâfa'a nice müddetler sürüncemede kalıp
faysal bulmaz ve nihayet mütehâsımân melul u bizar olurlar; ve eğer
kaz ıif <¡riâyet m mutlakaa fevt olur. Hâlbuki bir hâkim-i adi bi-garaz
utup da Divân-ı mezâlim usulü üzere amel eder ise ekseriya bir meclisde
husûmet ber-taraf olur ve hak meydana çıkar; ve hu kabilden olarak çok
kene müşâhed-i fakir olmuştur ki da'vâ müddet-i medide mahkemelerde
sürünmüş iken ha'z-ı lıükkâm-ı sâhib-ihtişâmtn teveccühünde yek lâhzada
kesilmiştir, ğ^irâki zamane fâsiddir ve ekser-i nârda Allah korkusu
ulun:\ıp lâkin hâkim-i sâhib-siyâsetten korkarlar ve anın tahkik-ı ahvâle
müteveccih olduğunu anladıkları gibi hile vü tezviri âg ederler ve hak
zahir ' hır.
Bu mukaddimâlm temhîdinden garaz oldur ki Divân-ı mezâlim'in
hiikmii hiikm-i şer’ idir; ve sultân-ı asrın üzerine vâcibdir kı ba’z-ı
hulefânın yaptıkları gibi bi'z-zât ana mutasaddi ola; yâhud ümerây-i
sâhib-siyâsetten bir âdil ve bi-tama' zâta ihale eyleye; rf eğer bu
babda tehâviin eder ise âsim olur; ve her kim ki hu türlü hüküm meşru
değildir der ise nâ-meşm' söylemiş ve ekâbir-i emmeyi hatâya nishet
eylemiş olur ve bu cihetle müstehakk-ı la'zir-i beliğ olur; belki halar-ı
küfrdür. ğfirâ bâlâda beyân olunduğu üzere hu nev’-i hükm Risâlet-penâh
Cj ' efendimiz hazretlerinden ve hulefâ ve çimmeden
menkuldür ve sıhhati derece-i sübûta vâsıl olmuştur. Artık ana ta'n etmek
mûcıb-i küfrohır oUiklI j ¿ ¡ S û s . yu nazaran lâyık olan
9° TEZAKIR-1 CEVDET

budur ki £ât-i hazret-i pâdişâhı mahzâ hükm-i şer'i otan ahkâm-t


Dtvân-ı mrzâlim't mevki'-i icraya kayalar - iııtıhâ

İşte Celâliıddin Devvâni'nm hülâsa-ı tahkikaatı ma'lûm-t dil­


leriniz oldu. Ol vakit dahi mahâkim-ı ¡er'¡yyeden başka divân tertibim
ne derecelerde şıddet-i lüzum var imiş. Şimdi ise ticâret ve mu’âmelât
pek ziyâde tekessiır etti ve Memâlik-i mahrûse'nin ne derecelerde vüs'atı
var. Buraları mululd'a ve muvâzene olunduğu hâlde Devlet-ı al¡yye'dt
divân teşkiline ne derecelerde mecburiyet olduğu meydana (i kar.
Devletlerin birinci vazifesi ılıkaak-ı hukuuk-ı ıbıid kaziyycsı olup
her asırda bu vazifenin ifâsına bir suretle itinâ oluııa-gelmiştir; ve ba'z-ı
bilâdda ketebe ve hademe-i ¡cri'ale udıi! denilip mahâkim-i şefiyyede
cereyân eden vukıı'âtta eşhıîd ile hitcec ü ı'lâmât kendilerine hatrn u imza
ettirilerek mesâlilı-ı âmmenin halelden vikaayesine bezl-i cehd olunurdu.
Lâkın daha ol vakitler buna halel gelmiştir kı Celâliıddin Demin! ıtdû-
lıtn ekseri udül değildir deyu hâl-ı zamaneden şikâyet ediyor.
Devlet-i aliyye evâilde ihkaak-ı hukuk-ı ibâd emr-i ehemvnnı her
şeyden ziyâde itinâ edip hattâ Sarây-i hümâyûn'da mu âyede-i hümâ­
yûn yerinde Atık Dİıdnhâne deyu ma'râf olup el-hâletıi hâzıltî yevnı-i
mu âyedede tarik-ı ılmiyye ashabının meks ü tevakkuf ettikleri yerde hu­
zur murâfa'aları i(in haftada iki giıin divân olup pâdışâh-t asr bı'z-zât
divâna hâzır olduğu men idir. Muahharım devletin tevessü ü ve rnesâ-
lıhın tekessuriı hasebiyle hubbe-altına nakl olunarak bi'z-zât ıekil-i
mutlak bulunan zatler diz âna hâzır ve pddışâh-t asr kafesden nazır
olurlar idi. Yakın vakitlere kadar huzur mürâfa'alarmın vekil-i mutlar,
huzurunda olduğu ma lûmdur. Muahharan bu murâfa alar nezâret-i
şeyhli l-islâmtye verilmiştir. Lâkin mcvâdd-ı siyâsiyye ve nizamiyse
ıpn Mectıs-i vâlây-i ahkâm-ı adliyye teşkil olunarak Diz ân-ı mezâlim
makaamtna kaaim olmuş ise de asrımızda muamelâtın fevka'l-âde te­
vessü’ünden ve mesâlihin ana göre tekessüründen nâşi Meclis-i râlâ dahi
ne derecelerde eşgaale miıstağrak olduğu ma'lûmdur. Şimdi Lfât-ı hazret-i
Zlllu’llihi efendimiz hazretleri zamanın İcâb-ı tabi'isine göre bu işleri
ikiye taksim ve ihkaak-ı hukuk-ı ıbâd maslahatım mesâlih-i sâıre-ı dev­
letten tefrik ile işle yalnız bunun için işbu Divân-1 ahkâm-t adlıyye'yi
teşkil buyurdu. Buna lisân-t umûmdan teşekkürle du'ây-i vâcibu'l-edây-i
pâdışâhîlerini tekrârdan başka bir diyecek olamaz - intiha.

Ber-vech-i bâlâ C elilüddîn’in hülâsa-i ifâdâtı bast u irâd


olundukta hâzır bulunan ulemâ vc şâir âza tarafından : “ Celâ-
TEZAKÍR-1 CEVDET 9'

¡iiddin Devvâni gibi bir zât böyle dedikten sonra anın üzerine kim ne
diyebilir. Bunlar tab' u neşr ile şâire dahi bildirilmelidir'’ demiş olduk­
larından bu makalenin bir sureti tahrîr ile tab’ u ilân ettirilmek
üzere Sadrâzam bulunan Âli Paşa’ya verilmiş ise de Âlî Paşa
b a’/.-t mutâlc’ ât-ı husûsiyyeye mebtıi bunun ilânım muvâfık-ı hâl
görmeyip nezdinde tevkif eylemiştir.
O l esnada Valide Sultan tarafından hüsn-i teveccüh eseri
görmüş olduğum cihetle Haleb’den bir mıkdâr mensucat celb
olunarak harcın tarafından hediye olarak Valide Sultan’a lede't-
takdim bi’l-mukaabele bir yüzük ihsan buyrulmuş idi. Muah-
lıaran fjehzâde Yusuf Izzcddin Efendi’yc ihdâ buyrulmak üzere
Valide Sultan tarafından bir âlâ at arandığını işittim ve hemen
mevciıd olan taylardan bir güzelcesi miişârün-ileyhâ hazret­
lerine takdim olundukta karşılık olarak bir murassa’ mahfaza
İhsan buyrulmuştur. O l vakit Sarây-i hümâyûn ile câri olan
muhâberâtın usııl-i sebkine nümune olmak üzere bu hususlara
dâir olan tezkirelerin birer suretini buraya dere ü ilâve edelim.

Harem tarafından Valide Sultan'ın Kâlib Kalfa’sına


yazılan tezkire

Bu cârıye-i Kemînenin küçüklüğüyle Mehd-i ulyây-i Saltanat


efendimiz hazretlerinin büyüklüğü arasında yer ile gök kadar fark vardır.
Bunu bilmek ve öyle bir veliyyt-i ni 'mete kul olmaklığın dünyâda şeref ü
kıymetim takdir etmek dahi cariyelik borçlarının ¿inilir ; ve bu kemlnenın
ise ol Sultân-ı zi-şân kt-Rabb'ım Habib-ı ehemi hürmetine sâye-i
şahanesini üzerimizden dür etmesin- Fâdışah-ı kerimu'l-ahlâk ve Şeh-
riydr-ı amîmul-eşfâk şevketliİ Efendimiz gibi bir şehenşâh-ı bi-mısl
u naziri bu mülk ü millete yetiştirmek şân~t cehliyle dünyâya şeref verdi.
Kapısı eşiğinde saçını süpürge etmekten başka değeri olmadığımdan
ar; edeceğim dilekten vallahi'l-azim utanırım. Lâkın kannea kaderince
sözü bâdi'-i cür’et olmağla ol hâk-ı paye uzaktan yüzler sürerek ijbu
arz-ı hâli sunmak için dest-i ijfetdnelerını vekil ederim. Haleb'de iken
Veliyye-i ni’met-ı bî-mirmet efendimiz hazretlerinin mübarek pdy-i
meyâmin-ıbtıvây-i sultanilerinin basacağı yerlere döşenmek şerefine belki
lâyık olur diyerek biraz şeyler ısmarlatmış ve fakat buraya pek acele
gelindiğinden birlikle getirilememiş idi. Melfûf pusla mucibince siparişler
9* TEZÂKİR-I CEVDET

geldiğinden iki elimi yüzüme tutup re her hâlde Velıyyetü n-nı am-t azi­
metti'l-keremim acz~kârlara olan afv ü lûtfuna güvenip takdimine cesaret
eyledim. Değil böyle kiiçiik şeylerin efendimize takdimi can hile feda
olunsa az geleceğini bilinin. Gerek bu nâçiz şeylerin takdimi ve gerek şu
güstâhhğm afvi için zât-i afifânetenm büyük kûpt-yoldaşı bilerek rnw
gayri-haâdin vekil eyledim. Artık ihsân ve efendilik sîzindir.
F i sene 1285

Bunun üzerine Valide Sultan tarafından hareme hitaben


bir kıt1a hüküm-nâme ile bir yüzük gelmiş olduğundan yine
harem tarafından Katib Kalia'ya yazılan teşekkür-nâmenin
suretidir :

Geçende cesaret ettiğim giistahlık için hadsizliğimi bilerek ve öyle


bir küçük şeye zât-i iffet-simât-ı aliyyeterini delil ettiğimden dolayı dahi
hieâb ederek ne yapacağımı şaşırmış vefakat cârıyemn mal ü câıı ejendt-
stntrı olduğu gibi cürm u hatâ kulun ı-e afv u alâ efendinin olmasıyle
bununla kesb-i tesliyet etmekte bulunmuş idim. Hır de buğun başıma bir
hümâyi bî-hemta-yi mefharet kondu ki her harfi jamıl yanıirin saadet re
iftiharına başka başka birer setıed re hüccettir; ve bir güneş doğdu ki
târ-ı şu'â'ı şebçırâğ-ı mefharet ve mes'adettir. Takdime-i ma'rûzcnıtı yalnız
efendimizin basdığı yerlere yayılmak şerefine nâiliyyetİ bu câriye-i kemi­
neye dünyâya bedel bir m'met ti sa'âdet iken tarafı eşrefi sultaniden
tebşir-i eser-ı kabtil ile enıâ'-ı mâyat ve taltifâtı şâmil hüküm-nânıe-i
âlînin şerefbahş-i fark-ı tekrîm olması ve buna ilâve-i lâtif sı olan
ihsân-ı mahsıis-t velıyyetü'n-ni'aminin dahi dest-ı ubüdivyete revnak
vermesi Allah bilir kı bu dcıze için şükrıi muhal bir lûtf-ı âlul-âl oldu­
ğundan ve bunun mukaabılınde hanedân-ı ûcz-nişânımız erkânının hep
birden fedây-i ser u can etmesinden başka sermâye yok ise de cümlemiz
bu hızmet-i nhân-kıymete daha evvel hazırlanmış olduğumuz cihetle
anlar dahi şâyân-ı takdim olmadığından yalnız yüzlerimizi secde-gafı-1
icabete sürerek hemen Rabbul-âlemîn Habîb-i ehemi hürmetine nûr-ı
feşm-i cihan ve sebeb-i hayât-ı âlemiydiı olan şevketlü Pâdişâh ımızı
kemâl-i sürür u afiyetle taht-ı ati-baht-ı Saltanat-ı stniyyplerinde ber-
karâr ve viicüd-ı mes udu başımıza tâc ve gubâr-ı kademi cümlemize sur-
me-ı çeşm-i ibtihâc olan Mehd-i ulyây-ı saltanat efendimiz hazretlerini
dahi her ân u zaman müşâhede-i dîdâr-ı lâmVul-envâr-ı cenâb-ı pâdişâhı
ile karln-ı ferah u mesâr buyurmak münâcâttm tekrar be-iekrâr eda eyle-
TEZAKlR-1 CEVDET 93

yerek işbu arz-ı bâl-ı pertşân-güflârı takdim eyledim. İşte al pây-i ma'âli-
ihtiviya sürecek yiizum ve lütfımun binde birini eda eyleyecek sözüm yok
ise de efendim her bir hatâ vü noksâmmm afv hususuna çekilim olmala-
riyle bu bâbda dalıı merhametinize dehalet ellim. Câriye ve ihsan efendi-
mırjndır. F i sene 12B5

Bâlâda iş'âr olunduğu üzere takdim olunan bir rc’s esbe


mukaabil Valide Sultan taraûndan İhsan buyrulan mahfazanın
teşekkürünü hâvi taıaf-ı fakir’den takdim olunan arizenin
suretidir :

Atebe-i sıpihr-ı’ tilây-i hazret-ı sultanilerine ma'rûz-ı abd-i müs-


tedlm-i rıkkıyyet-vesimleridir ki

Ihsan buyrulan hüküm-nâme-i merhamet-alâme-ı iltifât-intimâ ve


mahfaza-i girân-kadr-i âli-bahâ revnak-efzây-i fark-ı mübâhdt ü ifti­
har oldu. Cân ü mâl-ı ubeydânem bütün vell-ni'met-i bi-minnetimiz
şevketlû Pâdişâh'imiz efendimiz hazretlerinin uğur-ı hümâyûn-1 feyz-
meşlıun-t mülûkânelerıne feda olarak bunların hiç birinde zerre kadar
alâkam olmadığı mısillû evvel ü ahir mazhar buyrulduğum lûtf u inâ-
yât-ı mufâharet-âyât-ı hazret-ı ismet-pendhilerınin dahi binde birinin
eddy-ı hakk-ı teşekkürüne kaadir olamadığım der-kâr re takdime ıclısâr
olunan esb ise tslabl-ı hâss-ı sultanilen merbûlâtının zeyline rabta lile
lâyık olmadığı aşikâr iken bu veçhile dahi ıcrd buyrulmuş olan cüybdr-i
nevâziş 11 dtıfet-ı ferka'l-gaaye bâdi-ı mehâmıd u mefharet olmağla
hemen Cenâb-ı Halik-1 bi-füıı eşheb-ı zerrin-lıeâm-ı dfıtâb seyr-i sahrây-i
gerdim eyledikçe Pddışâh-ı az îmuş-şân re Şehenşdh-ı amimü’l-ihsân
1fendimiz hazretlerini revnak-bahş-ı erike-ı şevkel-seblke-ı Hilâfet ii
Saltanat ve J^dt-ı mdâli-sımât-ı veliyyetu ıı-ni'amilermi dahi saye-1 âli-i
Zitl'ullâhilerinde hernişe zîver-i gütşen-sarây-ı afiyet re sıhhat buyur­
mak du'ây-1 icâbel-intimâsımn tekririyle min-gayr-t haddin arz-ı Uvâ-
zım-ı ubüdiyyel ve mahmedele mucâseret kılındığı muhat-1 ilm-i cihân-
şıimût-ı sultanilen buyruldukta emr u ferman hazret-i veliyyetu l-emr
efendimizindir.

Bervcch-i bâlâ Âli vc Fuad I’aşa'lar yek-vücûd olup sair


vükelâ dahi ikisinden birine nuisıenid ve müntemî olduğu ci­
hetle hey’et-i iciimâ'iyye-i vükelâ makaam-ı yek-ciheti ve itti-
fâkda kaaim idi ve eğerçi Âli Paşa’ rıın etrafındaki dalkavukların
9+ T E Z Â K lk-l CEVDET

her biri bir perdeden dem vurup gamz ti si'âyet ile bu sâz-ı iııi-
hâdı bozmağa çalışır ve Bahriye nâzın M ahm ud Paşa dahi o
sularda dolaşır ve Âlî Paşa’nın nenıek-i meclis-i nıusâlıabeti
olan Mısırdı Kâmil Paşa ise lâ-yenkatı' Şûrây-ı devlet riyâsetini
talısîi için uğraşır idi. Lâkin Fuad Paşa bu râbıta-i ittilıâdı tu­
tup Ali Paşa dahi andan ayrılamaz idi. Mııahharan Pııad Paşa
kalb hastalığından fevt olmak kaantın-ı devletin ahengi bozuldu.
Alı Paşa ınistabe-i nüfiız ü ikbâlde yalnız kaldı. Rıtl-ı giiân-ı
ikbâli hazm edemez oldu. Ashâb-ı nii'aak u şikaak meydan altlı.
K ıt’a li-muharriri’l-fakir
Bezm-i meyde kusura bakma sakın
Alem-i âb hıljka âlemdir
M ey-1 ikbâli hazm eden amma
Aleyrebımee sahih âdemdir

Midhat Paşa’nın evzâ’ -ı nâ-becâ ve ctvâr-ı hod-funişanesi


birinci derecede ağır görünüp eğerçi fraıısız ve İngiliz elçilerine
müntemî vc müstenit! ise de Âli Paşa’nın frenklcrcc rıtıfûz ıı
i’ tibârı daha ziyâde ve ale’l-lıusûs ol vakit İstanbul’daki elçiler
içinde en nülüzlu bulunan fransız elçisi Bouree ile dostluğu
fevka’l-âde olduğundan M idhat Paşa’yı Şûrây-i devlet riyase­
tinden azl ettirerek valilik ile Bağdad’a gönderdi. Nöbet Şir-
vânî-zâde Rüşdi Paşa ile fakire geldi. Fakat Şirvani-zâde pek
ziyâde müdâhin olup  lî Paşa’ya yaltaklanarak yakayı kurtardı.
Fakir dâimâ vezâif-i mc’ mûriyyetimc âid husûsâta lıasr-ı vakt
eyleyip zâtiyyât ile asla uğraşmaz idim ve  lî Paşa’ ya az bir
müddet olsun hocalığını olduğu cihetle hatırıma ri’âyet evlerdi.
Lâkin ba’z-ı ashâb-ı ağrâzın şikâyetiyle tevcccühâl-ı kalbiyye-
sine noksan gelmiş idi. Sonra N âfı’a nazırı Davut! Paşa Avru­
pa'ya gidip Hirsch ile Rumeli demir-yolu mukaavelesinin mu-
sevvedesini getirdi. Bunun kanunen Şûrây-i devlet’e havalesi
lâzım gelirken hemen tasdiki fevka’l-âde ınültezem olduğuna
ve Şûrây-i dcvlct’de ilişilir mutâla’asma mebnî oraya ıığratılma-
yıp Şirvâni-zâde ve Sâdık ve Kabûli Paşalardan mürekkeb bir
komisyona havale olundu ve komisyon mazbatası doğru meclis-i
nıahsûs-ı vükelâda kıraat kılındı, lştibâh olunan ba’z-ı mcvâddı
hakkında Davud Paşa’dan izâhât istenildi. Davud Paşa ise
bunu bir avukata yaptırmış olup hakaayıkından gaafil bulun-
TEZÂKİR-t CEVDET 95

dugu anlaşıldı. Sathîce mukaavclc-nâme müscvvcdcsi gözden


geçirilerek başlıca altı yerine itiraz ettim. D efine muktedir
olamadılar : “ Datıud Paya Avrupa'ya gidip de bunları düzelirin’
dediler. Bir iki gün sonra Davud Paşa Avrupa’ya gitti. Telgraf
ile muhabereye mübaşeret etti. Yapayım derken bozmakta ol­
duğu anlaşıldı. İşin yürütülmesi ise lâbüd olduğu cihetle Davud
Paşa’nın avdetine kadar bizim meclis-i mahsûsda bekaamız
aslıâb-ı ağıâzm el kârına muvafık değil idi ve bir de Fransa elçisi
limitçe pek ziyâde aleyhimde idi. Çunki Bouree Dîvân-ı ahkâm-ı
adliyyc dâiresinde Fransa kanûn-nâmesi tedris olunmak üzere
bir (ransız rruı’ allimin ta’yîn olunması ve mahâkim-i nizâmiy-
yede fransız kanunlarının mer’îyyü'l-icrâ olması ârzûsunda olup
fakir ise mahâkim-i nizâmiyyede düstiırü'l-amel olmak üzere
Meırlle-i ahkâm-ı adlıyye'mn te’lîfiylc meşgul idim.
Şoylcki bcr-vcch-i meşrûh Dîvân-ı ahkâm-ı adliyye’ nin usûl ü
fiirû'ııııu lertib ü tanzime sarf-ı mcsâ’î ile beraber sekizinci
T rzkire’de beyân olunduğu üzere Dîvân-ı ahkâm-ı adliyyc dâire­
sinde ruhûl-i fukalıâdan mürekkeb bir cem’iyyet-i ilmiyye teşkil
olunarak ilm-i fiklun mu’âmelât kısmına dâir Mecelle-i ahkâm-ı
adlıyye mimiyle bir kiıâb te’lifine mübaşeret olunup ilm-i fıkıh’da
olduğu üzere müte’ addid kitâblara taksim olunmuş ve her kitâb
tamâm oldukça lede’l-arz. bâlâsı hatl-ı hümâyûn ile bi’t-tevşîh
ıab' u neşr olunmakta bulunmuş idi. Bu tarik ile Mecelle’ nin dört
kitfıbı tab u neşr edilmiş ve beşincisi dahi itmam ile tebyize ve­
rilmiş idi. Fransız elçisinin buna nazar-ı husûmet ile bakmakta
hakkı olsun diyelim. Amma vükelâ ve ricâl-i devlet idâdında
bulunan ba'z-ı mütefernicîne ne diyelim ki ziyy-i islâmda
oldukları hâlde ahkâm-ı şer’iyye meydana konulup da mahâ­
kim-i nizâmiyyede Fransa kanunlarının ma'mülün-bih olma­
masından dolayı fakire husûmet ederlerdi; ve daha garibi
budur ki ziyy-i ulemâda bulunan bir takım cehele ile
beraber makaam-ı M cşilıafde bulunan Kezûbi Haşan Efendi
dahi böyle bir fıkıh kitâbımn dâire-i ilmiyyede yapılma-
yıp da dâire adliyycde yapılmasından dolaya aleyhimize kıy'âm
ederek Sultan Abdülaziz Han hazretlerine hayli si’âyet etmiş
idi. O l vakit A lı Paşa müstakil bi’r-re’y olduğu cihetle eğerçi
bu makule esbabın çendân te’siri olamazdı. Lâkin azlimiz anın
indinde dahi nuiltczem olduğundan bu türlü şeyleri bahâne
96 TEZAKİR-1 CEVDET

ittihâz etmekle seksen yedi senesi muharreminin yirmi dördünde


Dîvân-ı abkâm-ı adliyyc nezâretinden infisahınız vuku’iyle
uhdemize Hüdâvendigâr vilâyeti valiliği tevcih olundu, Çend
ruz sonra andan dahi m a’zûl ve kayd-i hayât şaıtiylc nuıhasses
olan şehriye on bin kuruş ma’ âş ile hâni mizde ikaamet ederek
Târih-i Cıi’driin tahrîriyle meşgul olduk.
F i ş ramazan seni '/J far/aml/n re J> 7 temmuz srur < j8 '

Âlî Paşa münharifü’l-mizâe olup gittikçe hastalığı kesb-i


şiddet etmekte olduğu esnada mukaddema aleyhimde kendisine
ilkaa olunmuş olan sözlerin hep ifirâ olduğunu talıkîk eylemiş
ve dâima celîs-i müdâhene-enis-i mıısâhabetİ olan Şûıây-i devlet
reisi Mısırdı Kâmil Paşa’ dan me’ ım'ılüıı hilâli ve kaaitle-i uısû-
niyyet ve mörûctc münâfi olacak mertebe vefasızlık âsârı gör­
müş olduğundan bi't-tabı' fakire müteveccih olup hattâ .ılö-ri­
vayetin fakiri Şurâv-ı devlet riyasetine getirmek istemiş ise de
hastalığı ziyâde iştidâd bulmağla artık Babı âl i'ye gelemez ve
Mabeyn-i hümâytın’ a gidemez olduğu cihetle buna muvaffak
olamavıp fakat 88 senesi cumâdc’ l-âhirrsinin sekizinde ııbde-i
fakire Şürây-i devlet âzâlığı tevcih ve Tanzim at dâiresi vivâse-
tine ta’yin ettirmiş idi; ve bcr-vcch-i bâlâ Dîvân-ı ahkâm-t
adliyyc nezâretinden infîsâlimizde Mecelle cem’ ivvt u tlâire-i
Meşihat’e ııakl olunarak ders-i âm hocalarından ve sııdûıdan
Şehzadeler hocası Gerdan-kırarı Ömer I.li-ndi Ceııı’iyet’in rivâ-
setine ta’yîn ve ders-i âm hocalarından diğer ba’ z-ı zevat dahi
Cem ’iyct’ e ilhaak olunmuş idi. Hâlbuki hoca efendilerin
mu’âmelât-ı fıkhiyycde bidû’alan olmadığı gibi sâkk ve sebk-i
kelâma ve mu’âmelât-ı enama aslaa âşinâ olmadıkları cihetle
Mecelle cem’iyyeti’ ne hiç münâsebetleri yok idi. Lâkin makaam-ı
Mcşıhat’dc bulunan Kezûbı Haşan Efendi dahi bu bâbda
vukufsuz olduğu cihcüe hoca efendilerin bu işe yaramıya-
caklarını derk ü tefattun edemiyordu. Binâen - aleyh bu cem’ iv-
yet-i cedide der-dest-i tebyîz bulunan beşinci kitabı tahtım 1

1 Onaltınct defler burada sona ermektedir.


TI.ZAKİK-I CEVDET 97

ü takdim ile tab’ctıirdikten sonra altıncı kitâb olmak üzere


bir de Kıtâbü'l-vtdVa kaleme alıp anı dahi tab'etlirdi ise de evvelki
kitâblar ile mütenâsib olmayıp her tarafdan itirâzâta uğramış ve
evvelki kitâblar gibi kabüt-i âmmeye mazhar olamayıp Mecelle
işinin ehemmiyeti takdir ve matlûba muvâfık surette itmam
olunabilmesi riyâset-i fakire mevkuf olduğu teslim olunmuş
idi. İhı cihetle ber-vech-i bâlâ Şiirây-i devirdin Tanzimat dâiresi
livâsetine ıne’ mûriyctiniz ile beraber Mecelle cem’iyyetinin riya­
seti dahi yine fakire ihale buyruldu O l vakit K'itâhü'l-vedi’a’mn
nüselı-i matbû’aları imlıâ ile altıncı kitâb olmak vc mesâil-i
vedi'a dahi bu kitâbdan bir bâb olmak üzere Kıtâbıı l-emânât
yazılmıştır.
O l esnada Ali Paşa vefat etmekle verine 88 cumâde'l-â-
lıirt sinin yirmi ikisinde Bahriye nazırı M ah mud Paşa sadrâzam
ııhlu ve hemen ma'âşâtm tcnkihâtına kıyâm ve kendi riyaseti
tahtında bir tenkihât komisyonu teşkil ve ba’dehü bunu ıslâhat
komisvonu tesmiye etti ve sene-i mezbiıre zi’I-hicccsinin beşinde
¡atîn dahi â/.âlık ile bu komisyona tnc’mûr eyledi. O l esnada
.t/fT(7 /t'nin altıncı kitabı gibi yedinci kitabı dahi hitâm hulmağla
ikisi birden ity senesi evâilinde tab'olunmııştur vc o! vakit ma-
kaııı-ı Sadârct'dcn verilen emir üzeruıe devletçe lüzum görülen
İslâhata dâir lâyiha kaleme alınmış olduğundan sureti zirde
tahrir olunur.

Lâyiha
Her yerde hükümetlerin lehe'aya karşı ıkı vazifesi olup biri ihkâk-t
hukuuk-ı ıbâd ve diğeri hıfz-t biltid mes’eldendir. Birinci vazife kı
unıûr-t adlı-,’ye demektir bunun ifâsına mahkemeler me'ınür olup
rıı.z-merre bu vazifenin ¡/âsiyle meşgul ahırlat. İkinci varijenın ifâsı dahi
heyet-i askeriyyeye ¿id olup lede'l-hâce ifây-i vazife edebilecek suretle
hâzır u müheyya bulunur. Bir Idife mahkemeler tertib ettiği gibi
devlet heyetine girmiş demek olup mahkemeleri ne kadar muntazam
ve mükemmel olur ise kuue-ı ma'ııeviyyesi ana göre miislekmel olur.
Ancak kuvve-1 lıarbiyyesi ne kadar mükemmel ise dahilen ve haricen
azanıet-ı ¡ânı dahi ana göredir. Bir hükümet bu ıkı vazifeyi f â eder
olucak tebe’ ası bt-hakkm anın evâmirine imtisal ile bılâ-Jıitir anın
tekâlifim ifâya mecbur olurlar. Ahâliye tıdmır-i hükümeti tebliğ ve
Tfi*h‘ t-t Cevdet, 7

TEZAKİR-î CEVDET

tekâllf-i mlriyycyi hakkaniyet üzere tahsil ve masârıf-i adhyye ve


askeriyye ı>e sâireye vefa edecek mebâlıği istifa ve memleketin meruıbı -i
servetini yoklayıp varidatı tezyld ve mûcib-i servet olan emr-i ticâreti
Uvsi' ve her iş ifin ehl u erbabım tehyıe vü i'dâd etmek ve duvel-ı
şâire ile olan revâbıt-ı mündsebâtı gözetmek gıhi mesâlıh-ı mühimme
dahi kuvve-ı ictâiyyeye mufavttzdır ve buna mutefern olan tiler
dâhiliye ve hâriciye ve mâliye ve ııâfi'a ve mu'ânj-ı umıimnye gibi
mütenevvi' ve yek-diğere mübâyın kısımlara münkasımdır ki bunlara
umûr-ı mülkıyye ve siydsiyye ve emr-ı ıdâre denilir.
işbu mesâlıh-i siydsiyye bir taraftan ııımir-ı adliyyeye ve bir
taraftan umur-ı askeriyyeyt dokunur ve ikisini» dahi devâm-ı intizâmı
tdâre-i mülkiyyeye te'alluk eden işbu ıcrâât-ı miıhimmenirı hlisn-ı
cereyanına tevakkuf eder, ¿¡ra heı'el-ı adliy se ve askeriyyenin masa­
rifine vefa edecek inebalığın tedâriki kuvve-i ictâiyyeye âıd olan me.sâ-
Ith-i mühimmatın yolunda deveranına mevkuf olduktan başka mahkeme
ilâmlarının yoluyla icrası ir tahsil-1 ulûm tı ma ârif işlen sekteden
vikaaye olunarak ihtiyâcâl-l zamana kâfi hâkimler yetiştirilmesi ve
nüfûs defterleri yolunda tutulup ve hakkaniyet üzere kur'a (ekilip de bir
sûrel-i meşru'ada mıkdâr-ı kâfi neferdim hey'et-i askenyyeye teslim
edilmesi gibi umûr-ı adline ve askeriyyenin mevkufün-aleyhi olan
mesâlih-i mühimme hep kuvve-i icrâiyyeye âid olup umûr-ı adliyye ve
askeriyyenin devim-1 intizâmı kuvve-i urdinenin mihver-i lâyıkıııda
deveranına miıtevûkkıfdır ve illâ ihttyâcât-ı zamana kâfi hâkim buluna­
maz ve hey'et-i askeriyyenin hiisn-i intizâmı muhâfza olunamaz olur,
tîaldıki bir saatin çarkları yek-diğere merbut ve sıhhat üzere işlemesi
her (aritmin düzgün ve bir-bırine uygun olmasiyle meşrut olduğu gibi
umûr-ı devlet dahi bir-birme merbut ve intizâm üzere cereyan eylemesi
hepsinin hüsn-i intizâmda mütenâsib ve mutenâsık olmasına menûttur.
Ale’l-husûs hey'et-i icrâiyye intizamsız olduğu hâlde diğer hey'etlerin
devâm-ı intizâmı kaabil olamaz, âglrâ bil hey'et-i gayr-t mmtazama
bir hey’et-i muntazamayı ne besliyebilir ve ne de hüsn-i isti’ mâl eyleyebilir.
Elhâsıl bir devletin devlet-i muntazama olması şu'ubât-i idaresinden
her birinin intizâmına miitevakkıfdır. Bir şu bertin intizamsızlığı diğer
fu’ubâtmın intizâmına halel getirir. Meselâ şu’ubât-ı idare hep intizâm
üzere cereyan edip de yalnız nâfı a işleri geri kalsa yollar bozulur
köprüler yıkılır, Emr-i ehemm-i ticâret geri kalır, ğ^ürrâ’ dahi mahsu­
lâtını satamaz. Memlekette servet artmaz. Bundan ise hazine-i devlet
mutazarrır olduktan başka ledil-hâce asker şevkinde su’ ûbet çekilir.
Mühimmat naklinde müşkilât görülür.
TEZAK.IR-1 CEVDET 99

Mukaddimât-ı meşrûlıa ile sabit otur ki devletin heyet-i icrâiyye


ur adliyye ı]e askeriyyesi bir tarz-t muttarid ve hep sıyâk-ı vâhid üzere
muntazam olmak lâzımdır ve tafsilâl-ı ma'ruzaya göre me'mûrİn-i devlet
uç kısma münkasim olur ki ıcrâ me'mürlan ve hükkâm ve zâbitân-ı
askeriyyedir. İfây-i vazife hususunda hâkimler iimerây-ı asktriyyeyc ben­
zer. ğ^irâ askerlik emr u incâzdan ibaret olmasiyle askere verilen emr ü
ta’llmât hep kat'idır ve sınf-ı askeri kanununa ita at ve âmirleri tarafın­
dan verilen ta'limât-ı mahsûsaya tevflk-i hareket ile ifây-i vazifeye me'mûr
olup evâmin şerli ü tefsire me'zûn değillerdir. Bınâen-aleyh kanun
ne ta'limâta muvafık hareketlerinden dolayı bir nelke-i muzirre çıksa
bile mes'ûl olmazlar ve kamın ve ta’limâta muhalif hareketlen bir
kaa'ideyi müntic olsa bile emre muhalif hareket eylemiş olduklarından
dolayı mustehak oldukları mucâzâttan kurtulmazlar. Hâkimlerin mera’ i
olan ¡er'-ı ¡erif ve kanûn-ı münif dahi kat’ idır. Hâkimler husûsât-ı
vâki ayı şerh ve kanuna tatbikatı kemâl-ı adalet üzere fasl u hasme
me1murdarlar. Kendi mahkeme-ı vicdâniyyelcrıne mürâea'at ile hükm ede­
mezler. Bu cihetle suret-ı ifây-i vazifede askere benzerler; ve bir de bu
¡ki sınıfın dahi işleri mütenevvi' olmayıp sâde ve nesek-ı vâhid üzeredir.
Binaen-alâ-zâlik ikisinin dahi vazifeleri mazbut ve müdevten ve kendile­
rine verile-gelen emr ü talimat kal’ Mır, İcra me’ mûrlannın hizmetleri ise
ıı kadar mütenevvi’ ve müteşa'-'ibdır ki tamâmiyle bir kaa’ idc-i mutta­
ride altına altnamaz. Belki emr-i siyâset ve idare neden ibaret olduğu
hakikatiyle tarif bile olunamaz. Bu cihetle bir tarafa gönderilen icrâ
me'mûrlarına her ne kadar mufassal ta'lîmât verilse ekseriya netice-i
matlübenin istihsâli anların dirayet ve reviyyetlerine havale oluna-gelmiştir.
f_irû umtlr-ı siyâsiyyede hâl ii mevki'm icâbına dikkat etmek ve ahâlinin
mizâaru gözetmek lâzım gelir ve çok defa nass-ı ta'l imâlin doğrudan doğru­
ya icrası muvâfık-ı maslahat olamaz. Bu cihetle ı.crâ me'mürlan vardıkları
memleketin töresini bilip ve ahâlisinin tavr u mizacını öğrenip de ana göre
ifây-i me'mûriyyete iktidar ederler; ve rûk-ı maslahatı der-piş edip ana
göreycdlerindeki evdmır ve la’limâiı şerh ii tefsir ve icab-ı hâl ü mevkie
terfik ederek netice-ı matlûbeye mûsil olabilecek yola giderler; ve icâb-ı
hâl ü mevkı'i gözetmeyip de işde cüz'i bürüz peyda olsa reviyyetsizlikler
makdûh u mu'âteb olurlar. Birıâen-alâ-zâlik umur-1 siyâsiyyede iş
âdemi olmanın mektebi yine işdir. Ya'rıî çok vakit iş içinde bulunmaktı
derler. Bu cihetle sahih icrâ me’ mûnı olabilmek için müddet-i medide
istihdam ile pek çok mumârese lâzım gelir; ve eğerçi me’ mûrinin diğer
sınıfları ve belki her sınâ’ at ashabı dahi amelıyyât ve mumârese ile
ıoo TEZAKİR-I CEVDET

kesb-i melekeye muhtardırlar. Nazariyiydi ancak ameliyyât ile hâsıl


olan melekenin istikmâline sebeb olur, laksa ameliyyât olmadıkça
yalnız nazarindi bir husûsda mcdâr-l amel u hareket olamaz. Amma
yalnız amelindi ile nakıs olsa bile yine iş görülür. Bir işi bilmek ile
yapabilmek beyninde bıı'd-i ba'îd vardır. Dülger bir ağacı keser ile
keser iken gören âdem nastl kesildiğini öğrenip bilir. Ammâ meleke
hâsıl etmedikçe ol işi beceremez. fCezâiik yalnız tlm-i Jıkhı bellemek
ve Düstûr it ezberlemek ile bir âdem hâkim olamaz. .Mahkemelerde
bir müddet istihdam ile kesb-i melekeye mulıtdc olur. Me'mıiıiniıı
diğer sınıfları dahi istihdam olunacakları işlerde kezdlik amelindi ile
kesb-İ meleke etmiş olmaları lâzım gelir. Şu kadar var ki hitkkdm ve
Zâbildn-ı askeriyytnİn ber-veeh-i bâlâ vazifeleri sâde ve mazbut olmağla
nazarijyât-ı lâzimeyi ikmâl ettikten sonra ar vakit zarfında amehyyâl
görmekle kesb-i meleke edebilirler.
İcrâ me’mûrlart ise hizmetlerinin mütenevvi' ve müteselli! olmuş nidan
nâşt daha ziyâde tecârib ne ameliyyât de kesb-i melekeye muhtaç o/ı.ıhn.
lerâ işi sırf teeribeye müslenid gibi bir keyfiyettir ve eğerçi ınıı'âm: lâ:-ı
asra göre imi me'mârlan dahi umûr-ı mülkiyyecc lâzım gelen ma lümâtı
istihzar eylemiş olmaları lâzime-i hâldendir. Ancak anlara tekerrue-i
ameliyyât ve tecârib ile kesret-i nıümârese elzemdir. Elhâsıl mesâi/!;-’
devletin her şu’ besi yek-diğere mütenâsib ve miitenasık olarak muntazam
olmadıkça devletçe lemâmî-i intizâm hâsıl olmaz. Askerî sınıfı matlâb
olan derece-i intizârın bulmuş ve diğer sınıflar aııa nisbetle geri katmış
olduğundan askerden bahse hacet olmayıp ancak diğer sınıflacîrı islâhât-ı
lâzimesi hakkında ber-vech-ı âti ba'z-t mutâle’ât-1 kanmanın arz «
ifâdesine ibiıdâr olunur.
Hükkâmın fakilı ve kavâııln-i devlete âşinâ olmaları birinci
şarttır. Bir mühendisin tabâbelle ve bir tabibin mühendislikte istihdamı
kaabıl olmadığı gibi fıkıh ve kanun bilmeyen kimesnenin dahi utûm-ı
sâirede mahareti olsa bile hâkimlikte istilıdâmı caiz olamtyacağı isbâta
muhtaç değildir. Bundan başka Mekteb-i tıbbiyye'de yalnız nazariyyât
görmüş olan bir şâgird ameliyyât görmedikçe icrây-i tababet edemiyeceği
gibi hükkâmın dahi ilm-i fıkıh ve kanun öğrendikten sonra muhâkemâtta
istihdam ile kesb-i meleke elmiş olmaları lâztm geleceği bâlâda basl ıı
temhîd olunan mukaddımât ile miisbeitir.
Hâkimlere lâzım olan nazariyyâlm süret-i matlûbede tahsili ile
iAtiyâcâl-ı asra kâfi hâkimler yetiştirmek için şimdiden tedâbîr-i
lâzimt itlikâzı elzemdir; ve şimdi larlk-ı ilmiyyede gerek mahâkim-i
TEZÂKİR-l CEVDET 101

şer'iyyede ve gerek mahâkim-i nizâmiyyede istihdama elverişli zdtler


bulunabileceğinden ve bunların içinden guddeleri alınarak kanûn -
âşinâ gâtlcr ile birlejtırıldikten ihtiyâcât-ı arsa kifayet edebilecek
mahkemeler teşkil olunabileceğinde ve bunların hüsn-i intihabına
fevka'l-âdt dikkat ü i'tinâ otanmak lâzım gelir; ve cinayet meclisleri
için tarik-ı kalcmiyyede dahi epeyce âdemler yetişeni} olduğundan cinayet
meclisleri için lâzım gelen me'mûrin-i kanûniyyenin bunlardan intihabı
muvâfık-ı maslahat olur. Ancak gerek mahâkim-i şer'iyyede ve gerek
rnahâktm-i nizâmiyyede asıl lâğım olan mahkemeler hakkında âmmenin
emniyeti olup bu dahi hükkâmuı kendi hâllerinden emin olmalarına
tevakkuf eder. Binâen - ald - zâlik hâkimler vedı-i meşrûh üzere bir
kaa'ıde-i sahihe üzere iııtihâb olunduktan sonra lâ-yen'azl olmaları
vieıbâl-ı umurdandır. Bi'l-ciimle düoel-i muntazamada bu kaa'ıde-i
müselleme, mer'iyyü'l-icrâ olduğu gibi ûevlel-i aliyye'dt dahi mukaddema
haklı haksız şunun bunun başı kesilirken hâkimler bundan müstesna
ve her türlü mekârihden masun ve muhterem idiler. Şimdi dahi hâkimlerin
bir güne töhmetleri olmadıkça azl olunmıyacaklar.na ve mahkemeler
serbest olup işlerine bir taraftan müdâhale edilmeyeceğine dahilen ve
haricen efkir-ı âmmeyi kandıracak tedbir ne ise atım ittihâzı elzemdir.
Mahâkimin derece derece tertibine gelince beyândan müstağni
olduğu üzere asıl mahâkeme iki derecedir ki bıdâyeten üe tslin.âfcn rü'yet-i
da uâ olunur. Arıdan sonra mahâkime mahâll olmayıp fakat hüküm
İlâmları Mahkeme-i Temyiz'de ledkik olunur ve bidâyeleıı muhakemeden
mukaddem bir de sulh ile tesviye-i maslahat sureti olmağla bu kerre
Dersaadet'de bir eem'iyyet-i sulhiyye teşkil buyruldu ve mukassenâlı
görüldü. Bınâen-aleyh gerek Dersaâdet'de ve gerek taşralarda mevki'
bc-mevki' sulh meclisleri yapılmalı ve sulh ile tesviye-i maslahat kaabil
olmaz ise ol vakit mahkemeye lıavâle olunmalıdır. Mahâkimin tertib-i
derecâtı mülkiye me'mürlanmn tertibine tâbi' olduğundan mülkiye sını­
fının derecâtı nasıl tertib olunursa adliye işlerinin dahi ana göre taksim
ii tertibi miinâsib olur.
Gelelim mesâlih-i miilkiyyeye ve tevcihi’ ine : Kuove-i icrâiyyeye âid
olan işler ber-vech-i bâlâ mütenevvi’ ve pek nâzik cihetleri hâvi olmağla
devlet bu işleri gördürmek için mütenevvi' liyâkatte ve mütefivit kifayette
pek çok kâr-giizâr ve miiccrrebü’ l - etvâr me’ murlara muhtâcdır. Eğerçi
me'rnürln-i adliyyece dahi noksanımız var ise de icra me'murlannca noksa­
nımız daha ziyâdedir ve günden güne tenakus etmekledir. Mülkiye mektebi
leâb-ı vaki ü hâle göre tevsi’ ve ders cedvellerini ana göre tertib ile bu-
ıoa TEZAKlR-1 CEVDET

radan çıkarılacak zevâtı derece derece hidemât-t mühimmede istihdam ile


lıüsn-ı idareye muktedir bendegânyetişdvrmek zarûriyyât-ı asırdandır ; ve
şimdiki hâlde oldukça mücerreh olanları lıüsn-i inlihâb ve istihdam ile
icrââl-t devleti yoluna koymak fcrâiz-i hâliyyedendir; ve âdeme iş ara­
maktan vaz geçip de işe âdem aramak kaa'idesi meslûk-i kadem-i i tibâr
olursa az vakit zarfında idâre-i memlekete muktedir bendegdn yetişeceği
müsellemâltandır. Bu kod idenin icrası Jl o ULVİ IjjJj" ol fjAi “,l °l
âyet-i kerimesine hakkiyle imtisâldm kinayet ve emr-i idare vü siyâsetin
ruhu bu dyet-i kerimeye teıfik-ı hareketten ibarettir. Bunun mcı'nâsı
her işi ehline tefviz demek olur bunun sûrel-i icrası dahi lıcr âdemi
ehli olduğu işde kullanmakla olur, foksa bir hususda ehl olun bir kimse
ehl olmadığı diğer bir husûsda kullanılır ise ehline tefviz-i umur edilmiş
olmaz. Hekimi hâkimlikte ve hâkimi hekimlikle kullanmak nd-ehline
tefviz-i umur eylemektir. Elhâsıl herkesi ehli olduğu işde kullanmak
lâzım gelir. Bununla beraber mükâfat te miicâzât usûlüne tamâmiyle
itinâ her hâlde ehemm ü elzemdir. Bu ikisi şekbâz-ı deıdctiıı iki kanadı
hükmünde olup bunların birinde ciiz’ i Za’f olsa evc-t a’ lây-i ikbâl ü
iclâlde uçamaz. Me'mürin-i devlet ahâlinin bir güzide sınıfı olarak
liyâkat ve kifayetçe efrâd-ı nâsa fdik olmak lâzımdır. Hâlbuki mükafat
olmaz ise ahâli içinde mümtaz olacak âdemler devlet me'milliyetlerine
keves etmeyip başka işlere sülük ederler. Devlet ıımıirunda kullanılacak
bayağı âdemler kalır. Anlar ise enzâr-ı âmmede haysiyetsiz bir sınıf
olarak kendilerine faik olan nâsı idareden âciz olurlar ve her sınıfın
içinde ağrâz-ı şahsiyyesine teba’ iyyet eden âdemler olmamak emr-i muhal
olduğundan boyleleri mücâzât görmezse şâire sirayet ederek hey’et-ı me’ mû-
rln içindefenalar çoğalır ve umûr-ı devlet dûçâr-ı iğtişâş olur. Her ân ü
dakika ihkâk-ı hukuk ile icrây-i adalet lâzım geldiği gibi lıüsn-i idâre-i
memlekete dahi bilâ-imhâl ikdam olunmak vâcibât-ı umurdan olduğuna
mebni mahâkimin sûret-i matlûbede tanzimiyle beraber umûr-ı mülkiyyeyi
bir küsn-i hâle koymak vâcibât-ı umurdandır. Fakat bu bâbda ibtidâ
bir mes’eleye karâr verilip anda sebat olunmak lâzımdır.
Şöyleki idâre-i umûr-ı mülkiyyıde iki usûl olup biri idâre-i merkeziy-
ye ve diğeri idâre-i gayr-t merkeziyyedir. Diivel-ı Avrupa’ nın ba’zılartnda
ez-cümle Fransa’da idâre-i merkeziyye usûlü ve ba'zılannda ez-eümle
İngiltere ve Rusya’ da idâre-i gayr-ı merkeziyye usûlü mer'iyyü’ l-icrâdır.
Devlet-i aliyye'de ez-kadim idâre-i gayr-ı merkeziyye usûlü câri olduğu
hâlde Tanzîmât-ı hayriyye'nin icrânnda ba’ z-t mertebe idâre-i merkeziyye
usûlüne meyi olunup giderek bu usûl bayağı galebe eder gibi oldu ise de
TEZÂKİR-Î CEVDET 103

bunun tapalarca azim mehâziri görülmekle muahharan idâre-i gayr-ı mer­


keziyle usûlüne avdet olunmuş ve bunun inzibat u idarece muhasscnâtı
görülmüş ise de sonradan yine idâre-i merkeziyye usûlüne meyi olunup
şimdi bir kartjik hâlde gidiliyor. Hâlbuki bu esâs karârlaşmadıkça
idarece bir salim yola gidilemez. h !t eovrd be-evvel bu müşevveş hâlden
çıkılıp da ittihâz olunacak usûl-i esâsiyye karârlaşdmldıkdan sonra
me'mûrtnin derece derece uezâif ve derece-i mes'ûliyyellcri ta'yin olunmak
lâzım gelir ve bu da bajlı bir ifdir. £irâ değil tapalarda hâlâ Bdbıâli’-
de ve şâir devâir-i idârede me'mirlnin derece derece vazifeleri mu'ayyen
olmadığından mesâlih-i miikimme-i devletin aksâm u envâ'ı nedir ve
her nev'inin icrâsı kimlere âiddır ve her mc'mtlrun derece-i mts'ûliyyeti
nedir gereği [gibi] ma'lum olmadığından ekser-i mesâlih havaleden hava­
leye düşerek sürüncemede kalıyor.
Bâlâda arz olunan tafsilâttan hülâsa olunabilir ki devletin umur-1
mülkiyyesi ve ana tabi' olan umur-1 mâliyyesi mihver-i lâyıkmda cereyan
etmekle beraber umûr-ı adtiyyesi dahi yolunda câri olmak umûr-t
mefTüzedendir. İşle andan sonra umûr-ı mülkiyyentn diğer şu'ubâtınca
dahi terakkiyydt-ı lâzime esbabını taharri etmelidir. Şöyleki bu sene
devletin umûr-ı mâliyyesi yolunda olsa bile gelecek seneler için
şimdiden umûr-ı nâfi’aya sa'y edip de menâbi’ -ı vâridâtı açmak ve
servet-i memleketi artırmak lâzım gelir ve illâ bir iki sene sonra sıkıntı
çekilir. Hâlbuki nmûr-t nâfi'amn surcl-i matlûbede terakkisi ulûm u
ma'ârifirı terakkisine menûttur. Bu cihetle ma'ârif-ı umûmiyye emr-i
ehemminc her hâlde itinâ levâzım-ı umurdandır.

Yine ol cvânda Süveyş kanalından munir rden gemilerden


alınan resimler hakkında Kanal kumpanyası ile ashâb-ı sefâin
hakkında rû-nümâ olan münâza’alar üzerine mukademâ kanal
hakkında verilmiş olan fermân-ı âlîde münderie
(tonne de capacité) yan’ î mıkdâr-ı istî’âb ta’bîrinin BabI­
âli’den tefsiri taleb olunup Süveyş kanalı kumpanyası Fransa
devleti tarafından ve hilâf-gîrânı olan ashâb-ı sefâin dahi Ingiltere
devleti tarafından tesahhub olunarak iş kesb-i nezâket etmekle
Hâbıâli’dc akd olunan komisyonda lede’l - müzâkere söz dağıl-
mağla buna dâir bir lâyiha kaleme almışdım ki sureti zirde
tahrir olunur :
■ 04 TEZAKlR-1 CEVDET

Mıkdâr-j istî’âb hakkında lâyiha

1856 sent-i mtlâdiyyesinde Süveyş kanalı hakkında /andını olunup


bâ-ftrmân-ı âli tasdik olunan imtiyâz-nâmenin on yedinci maddesinde
kanal-ı mezkûrdan mürur eden sefinelerden her tonne de capacité ipin
nihayet onar frank resm-i mürüriyye alınması ve nizâm-nâme-i mezkurun
dördüncü maddesinde dahi resm-i mürûriyyenin her devlet sefinelerin­
den ittirâd ve müsavat üzere istifa olunması mündtricdir.
Tonne de capacité ibaresinin ma’ııâv-ı terkibisi geminin mıkdâr-ı
isi ¡'âbından ya'ni kaç tonilâtoluk hamule alabileceğinden ibaretin ki
sefinede hamide vaz'iyçiin anbar ittihâz olunmak üzere kanbıl-i isti'mdl
olan mahallerdir. Şöyleki yelken sefinelerinin baş tarafında gemi taife­
leri için ifraz olunan ve kıç tarafında kaptan kamarasiyle eşya vaz'ma
mahsûs olan mahaller ifraz olunduktan sonra vasat-ı sejinede kalan
mahallerden dahi zincir payı tenzil olundukta hâki kalan boşluk dırııek
olur. Vapurlarda bu boşluktan makina mahalli dahi tarh u tenzil
olunmak lâzım gelir. Her devlette müceddedcn inşâ olunan sefinelerin
bi'l-mesdha verilen sancak beratlarında mıkdâr-t isti'âbı dere ü tasrih
olunmak usül-i müttehaztdendir. Devlet-1 aliyye’de dahi ez-kadîm
gemilerin rmkdûr-ı isti'âbı kile ile ta'yın olunarak şu kadar kildik
deyu gemilerin sigar u kiber-i hacmi ta’yin ü temyiz oluna-gelmiştir.
Usil-i mesâhası dahi bu veçhiledir ki geminin ber-vech-i bâlâ baş ve kıç
taraflarında hamule vaz’ ı için kaabil-i isti’mdl olmayan yerleri birer
perde ile ba’ de'l-ifrâz ortasındaki boşluktan zincir bayı tenzil kılınarak
ve vapurlarda bir de makina mahalli ve kömür anbarı dahi tefrik olunarak
bakî boş mahâller bi'l-mesâha kaç kildik ise sefinenin mıkdâr-ı isti’âbı
itibâr olunur. Muahharan Devlet-i aliyye bahriyece İngiliz usûlünü
mer'iyyul-icrâ tutarak tonilâto ta’ birini dahi isti'mdl eder olmuştur
ki ticâret-i bahriyye kantin - nâme-i hümayununda mezkûr u musarrah
olduğu üzere kırk kile bir İngiliz tonilâtosuna müsâoî bulunmuştur.
Fakat ber-vech-i bâlâ gemilerinin baş ve kıç taraflarında hamile vaz'ına
salih olan yerleri tefrik için gemilerin sigar u kiberine göre bir kaa'ide
ya’ni şu kadar zirâ' hazmında olan geminin baş ve kıç taraflarında
şu kadar zirâ' tefrik olunmak yolunda bir nisbet-i muttaride olmayıp
bazılar perdeleri ileri sürmekle geminin mıkdâr-ı isti'âbı azalır olduğun­
dan bu usût-i mesahada ittirâd bulunamaz.
Şâir düvel-i bahriyye tonilâtoları mtkdârca mütefâvit olduktan
başka usül-i mesahaları dahi yek diğere mugaayir olduğundan bir
TEZAKIR-1 CEVDET 105

devletin meselâ dört yiiz tonilâtoluk bir gemisi hacmtnda bulunan


diğer bir devlet gemisi altı yüz tonilâtoluk itibâr olunuyor ve bu tefâvülün
bir mıkdân ol iki devletin tonilâtoları beyninde farkla u ıhtılâjdan nâşi
ise de hır mıkdân dulu ikisinin usil-i mesahaları beynindeki ihtilâjdan
rıej'et ediyor; ve Devlet-i aliyye'de ez-kadlm câri olan usâl-i mesaha
ber-veclı-ı bâlâ bir kaa'ide-i kat'iyye-i mutlarıdeye müstemd olmadığı
gibi diıvel-i sâirenirı usul-i mesahaları dahi galat u hatâdan hâli
olmadığı cihetle sefinelerin mıkdâr-ı isti'âblarını ta'yin edecek bir
kaa'ide-i sahihe taharrisi i(in Londra'da elli-attmış sene kadar uğra­
şılıp nilıâyet (Afoorsom) nâm mühendisin ihtirâ'-kerdesi olan
usâl-i mesaha ' in/ihâh olunup sâır iüvel-i bahriyyenin bir takımı bu
usûlü kabul etmiş ve bir takımı dahi kabul etmek üzere bulunmuştur ;
ve egerçı bu usûlün dahi biraz noksanlan olduğu ba'z-t mühendisin
tarafından beyân olunmakta ise de şâir usil-i mesahalara nubetle sıhhate
akteb olduğu cümlenin müsellemidir, Binâen-aleyh Tuna komisyonunda
muahkaraıı Moorsom usulü düstûru'l-amel tutularak fenerler idaresince
ve Süveyş kanalı kumpanyastnca dahi bu usulün ittihâzı ihtâr olunmuştur.
Bunun usul-i mesahası bu veçhiledir ki bir sefinenin evvelâ butun hacmi
mesaha olunduktan sonra hamule vaz'ına kaabıl olmayan yerleri için
takriben yüzde şu kadar tarh u tenzil olunuyor; ve düvel-i sâiram
usâl-i mesahalarında olduğu gibi bunda dahi gemicilere müsâ'adeli
sûrette ya'ni fi'l-hakika lüzumu olan mıkdârdan ziyâde tenzilât icra
ulunuyor. Bu cihetle bir gemi Moorsom üşülünce lede'l-mesâha mıkdâr-ı
isti’âbı kaç tonilâtoluk itibâr olunmak lâzım gelirse Devlet-i aliyye
usulünce nıesâha olundukta mıkdâr-ı istVdbı yüzde beşden yirmiye
kadar fazlalı zulıâr ediyor.
Elhâsıl gemilerin tonne de capacité'sini ya'ni mıkdâr-ı isli'âbını
bi-hakkın ta'yin edecek bir kaa’ ide henüz bulunamayıp fakat bu bâbda
Moorsom usûlünün şâir kaa’idelere nisbetle sıhhate akreb olduğu her
iarafdan itiraf u teslim olunmuş ve bununla beraber bir kaa'ide-i sahihe
taharri olunmakta bulunmuştur.
Mukaddimât-ı meşrûhaya nazaran tonne de capacité tâ'biri iki
ma'nâya hami olunabilir. Birincisi bir geminin mıkdâr-ı istî’âb-ı nefsü'l-
emetsiya'ni nefsü'i-emrde kaç tonilâtoluk hamile alabileceği demek olur.
İkincisi mıkdâr-ı isti'âb-1 i’tibânsidir ki ber-vech-i bâlâ her devletle
ittihâz olanaıı usûl-i mesahaca gemilerin sancak beratlarında münderic
olan mikdâr-t istl’âb-ı resmisidir. Tonne de capacité ta'biri Süveyş
kanalı mes'elesi meydana çıkıncaya kadar evrak-1 resmiyyede görülmeyip
ıo6 TEZÂKİR-l CEVDET

ihtida sâlifii'z-Zİkr imtiyaz - nâmtdc isti'mâl olunmuş olduğuna


nazaran evrak-1 stjâinde münderic olarak müle'ârif olan mıkdâr-ı istl’âb-ı
i'tibârhe mahmul olmadığı rzhâna tebâdür eder. Ala'a-mâ-fîh buna
mahmul olmak ihtimâli dahi dâire-ı imkânda bulunduğundan ihtida
bu ta’birden murdd mıkdâr-ı istl'âb-ı i’tibâri olup-olamıyacağını mev-
Z Ü '- ı bahs edelim.
İmtiyaz - nâmede münderic olan tonne de capacité'den ısti’âb-ı
i'tibârî irâde olunacak olsa bunda iki ihtimâl nardır. Biri her sefineden
berâtında münderic olan mıkdâr-ı isti’âbına göre resim alınmak ve
diğeri yalnız bir devletin mıkdâr-ı istl'âb-ı i'tibârisi murâd olmak
suretleridir. Evvelki suretin Devlet-ı aliyye’ce ihtiyar Ü irâdesi kaabıl
olamaz, Zlrâ bu takdirce iki devletin bir hacımda olan gemilerinden
mülefâvil ve muhtelif mikdâtda resim alınmak lâzım gelir. Bu ise
imtiyaz - nâme-i mezkurun dördüncü maddesinde münderic olan ittırâd
ve müsavat şartına mugaayirdır ; ve düvel-i ecnebiyse tebe’asma siyâk-ı
vâhid üzere mu'âmele olunmak düvel-i Avrupa ile akd olunan mu'âhe-
deler iktizâsından olduğuna mebni bu surette tebe'ası ziyâde resim
vermiş olan devlet her vakit bu fıkra-i ahdiyyeye istinâden bir da'vâ
der-miyân edebilir; ve bu tefâvüt ve ihtilâfın menşe’ ı düvel-i bahriyyede
müsta’mel olan tonilâtoların tefâvül-i mıkdârı ile usûl-i mesahanın
mübâyenet ve ihtilâfı husûslan olup eğerfi Devlet-i aliyye lersânesinde
müsta’ mel olan tonilâto İngiliz tonilâtosuna muvafık bulunmak hasebiyle
bir ccdvel terlîb olunup da düvel-i şâire tonilâtoları İngiliz tonilâtosuna
tahvil olunarak evvelki cihetten neş’el eden tefâvüt ber-taraf edilir ise
de ikinci sebebden ya’nt usûl-i mesahanın ihtilâfından neş’et eden tefâvüt
ber-taraf edilemez ve tebe’ ası ziyâde resim veren devletin ber-vech-i meşrûh
der-miyân edeceği da’ vâya ceoâb verilemez; ve eğerfi Süveyş kanalının
küşâdmda gemilerin mesahası için henüz elde bir kaa’ ide-i muttaride-i
müselleme bulunmadığı cihetle Mösyö de Lesseps çaresiz bu yolu ihtiyâr
ederek her sefinenin evrak-t resmiyyesinde münderic olan mıkdâr-ı istî’âb-t
i’tibârlyc göre resim almağa başlamış ise de bunun ilânında muvakkat
bir şey olduğunu dere etmiş idi; ve bunda iltirâd ve müsâvât yok ise de
muvakkat ve hem de ale’l-umûm gemiciler hakkında müsâ’adeli bir
sûret olduğuna mebni bir tarafdan Uirâz olunmamış idi. Halbuki bir
itiraz vuku' bahaydı Devlet-i aliyye şarten ve ahden bu süreli men’ile
bir kaa’ ide-i muttaride ittihâz etmek üzere Mösyö de Lesseps’e emir
vermeğe mecbur olurdu. Kaldı ki tonne de capacité terkibinin Fransızca
imlâsında tonne kelimesinin âhirinde edat-ı cem' olmayıp miifred olarak
TEZAKİR-t CEVDET 107

yazılımı olman dahi bir mikyâs-t müfred-i mutlak murild olduğuna


delâlet eder ve murâd eğer iy ) s ipapier de bord) rnâk-t sefi­
nede münderic ve mütefâvit olan mıkdir-t isli'âb-ı i'ttbâri olsa
âhirine edât-ı cem’olan harfi ilâve olunmak lâzım gelirdi.
Şıkk-ı saniye ya’ ni düoel-i bahrtyyrden btnnin mıkdâr-ı istî'âb-ı
i’ tibârisi murâd olmak sureline gelince bu dahi murâd-ı Devlel-ı aliyyt'-
ye mugaayir görünür, i?İra diivet-i bahriyyeden her hangisinin mıkyds-ı
ı’tibârisi irâde olunsa tercih bilâ müreccıh olur ve eğerçi Paris hidâyet
mahkemesinde : “ alınacak resim fransız akçesi olmak karinesiyle bunun
mikyası dahi Fransa’nın mıkdâr-ı isli’abı olmak lâzım gelir’ ’ denilmiş
ise de bu dahi fâyûn-ı kabul bir hüküm değildir. %irâ murâd Fransa
mikyası olsaydı akçenin cinsi frank deyu la’yîn olunduğu gibi mikyas
dalıi Fransa tonilâtosu deyu tasrih olunmak lâzım gelirdi; ve bir mu ayyen
mıkdâr-ı isli’âb-ı ı'tibâri murâd olunacak olduğu takdirde bu imtiyazı
vermiş olan Devlet-i ahiye kendi mıkdâr-ı isti'âb-ı i’tibârisini murâd
eylemiş olmak lâzım gelir. 3 dlıud Devlet-i aliyye'nin usûl-i mesâhasiyle
Moorsom usûlü beyninde ber-veeh-i bâlâ yüzde beşten yirmiye kadar
bir fark u tefâmit-i ciiz’i var ise de Devlet-i aliyye tonilâtosu İngiliz
tonilâtosuna müsavi bulunduğuna ve imtiyaz • nâmenin tasdik olunduğu
esnâda Moorsom usûlü İngiltere’ce düstûru l-amel tutulup mılet-i saire
tarafhırından dahi bunun şâir kavâ’ id-i mesahaya nisbelle sıhhate akreb
olduğu musaddak ve müsellem olduğuna nazaran Devlet-i aliyye’ nin
dahi tonne de capacitfde nmurâdt bu idi denilebilir ise de muahharan
Devlet-i aliyye sefâinin mesâhası hakkında mutlarid ve müıtehid bir
kaa'ide bulunmak üzere bir mtclis-i muhtelit-i umûmi teşkili için dü­
vel- i bahriyyeye verdiği takrirlerde Süveyş kanalı müşkilâtımn dahi
meydanda olduğundan baks etmesiyle imtiyaz - nânıe-i mezkûrda münde­
ric olan tonne de capacite'den muradı henüz ta’yln ü tahdid olunmamış
bir mikyas olduğunu işrâb etmiş idi. Bunun üzerine şimdi Devlet-i
aliyye'nin muradı öyle mu’ayyen ü mahdûd olan bir mikyas idi denilse
Zİkr olunan takrirlerin mündericâtma münâfi görünür.
İşte şu deliller ile sabit oluyor ki Devlet-i aliyye’nin muradı mıkdâr-ı
isti’âb-ı nefsü’ l-emrî olup ancak bunun ta'yİni hususunda henüz bir
kaa'ide-i muttaride ittihâz olunmamış olduğundan muahharan bir meclis-i
muhtelit-i umûminin teşkiline karâr verilmiştir; ve bu meclisde intihâb
olunacak usûl-i mesaha her yerde düstûru’ l-amel olmak lâzım geleceği
gibi Süveyş kanalından geçen gemilerin tonne de capacilPsini ta’ yln
emrinde dahi mer’ İyyü’ t-icrâ olacağı ve ol vakte kadar bir muvakkat
o8 TEZÂKİK-! CEVDET

kaa'ide ittihâz olunmak lâzım geleceği der-kârdır ; ve kanalın küşâdmdan


evvel muvakkaten olsun ittihâz olunacak kaa'ide ta'yin olunabilirken
muhkem bırakılmış olduğundan Mösyö de Lesseps kanalın küşâdında
kendiliğinden olarak muvakkat olmak iizere ber-rech-ı bâlâ her ganinin
evrak-1 resmiyyesinde müderic olan mıkdâr-t isli'âb-ı ı'lıbâri üzerine
resm-i mimime ahziııe mubâdercl etmiş tdı. Muahharan Moorsom
usûlünün yine muvakkat olarak ittihâzına karâr [erdiğini her tarafa
Hân ettiğinde dahi birgunâ itiraza uğramadıktan başka İngiltere devletinin
ticâret nezâreti tarafından kendisine teşekkürü lıâvi tahrirât gönderilmiş
idi. De lesseps ise Moorsom usûlünü tamâmiyle ıcrâ etmeyip gûya
bundaki hatâları İslah yolunda ba'z-ı ta’dildi re tağyirât ıcrâ etmekle
lier tarafdan şikâyetler tevellüd eylemiş ve bunun üzerine Devlet-i alıyye'den
işbu tonne de capacité taPbirinin tefsiri istenilmiştir. Bu ta’biıden
mıırâd ise bet - vech-i bâlâ mıkddr-ı isti'âb-ı nefsii’l-cmri olduğu
te’ayyiin edip ancak bunun için henüz bir kaa'ide-i muttaride-i sahihe
bulunmamış olduğundan bunun sûret-i ta'yini re’s-i mes'ete-i rnunara a
olmuştur,
Şöylekı de Lesseps böyle mutlak bir mıkdâr-t isti’âb üzerine onar
frank resim almağa me’ zıin olduğundan dolayı bunun hod be-ltod
tayinine dahi kendisince salâhiyet görüp bir mühendis komisyonu teşkil
ve Moorsom usûlünü esâs ittihâz ile ba'z-ı tadilât icrâ ettirerek bir
mikyas-1 isti'âb-ı nıfsü'l-rmri ilıdâs etmiş ve bir seneden beri ana göre
resim atmağa miibâderet eylemiştir. Ashdb-ı sefâin ise bu veçhile resim
itastna mecbur olmuşlar ise de bu resimlerin zemâiminı protesto tahtında
olarak vermişler; ve bundan dolayı iştıkâ yolunda BabIâli'ye murâca'aller
vuku'a geldiğine mebni Devlet-i aliyye dahi de I-esseps'in böyle hod
be-hod bir indi usûl-i nıesâha ittihâzından sarf-ı nazar eylemesini
tlidiviyyel-i celile vâsıtasiyle kendisine bildirmiş olmasiyle de Lesseps'e
mıkdâr-ı isti'âb-ı nefsu l-emri üzerine resm-i mürûriye almak me'zâniye-
tini vermiş ise de bunun ta'yini için hod be-hod bir kaa'ide ittihâz
edebilmek salâhiyetini vermemiş ıdüğini beyân etmiş; ve bu veehde tonne
de capacité ta'birini bir nevi' tefsir eylemiş oluyor; ve şimdi ortaya
konulacak tefsir ise mukaddema Babıâli'ce cereyan eylemiş olan muhâbe­
râtın hâricinde olamıyacağt müsellemâttan bulunmuştur.
Elhâsıl Devlet-i aliyye’nin tonne de capacité'den muradı bir mıkdâr-ı
isti âb-ı nefsii l-emrıdir. Fakat bunun ta'yini için der-miyârı olunacak
usûl-i mesaha devletçe resmen musaddak olmak lâzımdır ve şimdilik
bir muvakkat usûl ittihâz olunmalıdır. De Lesseps ise hod be-hod
TEZAKİR-I CEVDET 109
bir mıkyâs-ı isti'âb ittihâz edebilmeğe kendisinin salâhiyeti olduğu zım­
niyle hod-serânc bir kaa'ide-i mesaha ihlirâ' u ittihâz etmiştir. Bu zanm
ise hatâ olduğundun ber-vech-i bâlâ Hidiuiyyet-i alile vâsıtasiyle bundan
sarf-ı nazar eylemesi kendisine tebliğ olunmujtur. Ma’n-mâ-fih de
Lesseps'ın ihtara eylemiş olduğu i}bu usâl-i cedidenin ncfsul-rmre
mugaayır olduğunu ısbât eylemek dahi fimdi kaabil olamaz ve de Lesseps'-
in gecen seneden heri protesto tahtında olarak almış olduğu fazla rüsumd­
un reddini mûcib olacak bir madde-i sarihe olmadığından de Ijsseps bu
Zemâimm reddine dahi icbar olunamtyacağı gibi ileride resmen bir kaa'ide-1
muttaride ittihâz olununcaya dek ifin böyle bir hâl-i teşıişde bırakılması
dahi tecviz olunamaz; ve ol vakte kadar protesto tahtında olarak ale'l-hi-
sâb süreliyle resm-i mürâriye alınıp da ba dehâ hısâb görülmek dahi
kaabil olamaz.
Binâen-alâ-zâlik meclis-i muhtelıt-ı umumide inlıhâb olunacak
usûl-i mesaha her yerde duslürû'l-amel olacağı gibi Süveyş kanahnea
dulu mer'iıyul-icrâ olmak üzere şimdilik sıhhate akreb olduğu cüm­
lenin müsellemi olan Moorsam usûlü Tuna komisyonunda olduğu gibi
Süveyş kanalında dahi mu’teber tutulmalıdır ve ol vakte kadar alınmış
olacak rüsumattan dolayı ne sefam ashabının Süveyş kumpanyasından ve
ne de kumpanyanın anlardan bir şey aramağa salâhiyetleri olmamalıdır
ve şâyed ki kumpanya tarafından arz-ı ihtiyâç olunursa mukaddema on
franka bir ;rank zammına müsâ'ade buyrulduğu gibi burum üzerine biraz
Şfy zammına dahi mıısâ'ade buyrulmaluhr.

Bu lâyihamız komisyonda ckscrıyyrt-ı ârâ iic tasdik


olunarak anın üzerine bir nıcclis-i muhtelit tenkiline karâr
verildi vc her devletten birer me’miır-t murahhas gelerek
Dersaâdct'de Tcrsâne’de akd olunan konferansda müzâkerât-ı
arnika icrâsiylc her tarafta düstûrü’l-amel olmak üzere bir
mtkdâr-ı isti'âb ta’yîn edilmiştir.
Fransa’da müsta’mel olan mizan ve nıikyâl vc mikyasların
Memâlik-i osmâniyyc’de dahi isti'mâli mukaddema Âli Paşa
zamanında îjurây-i dcvlet’cc müzâkere olunduğu sırada yapı­
lacak ölçülere ne türlü târih konulmak mes’elesi mevzû'-t
bahs olarak scnc-i şemsiyyc itibârı müreccah görülmüş ise de
bizim Mâliyc’ce isti’mâl ettiğimiz sene-i şemsiyyc sene-i hicriyye-i
kameriyyeye mensûb olduğundan dâima tefâvüt üzere olup
târîh-i hicriyi terk etmek dahi caiz olamtyacağına mebni bir
I 10 TEZAKIR-I CEVDET

karâr verilememiş ve bu bâbda re’y ü mutâla'a-i fakir d.ılıi


suâl olunmuş idi. Binâen-aleylı bir scrıe-i şeınsiyye-ı hicriyye
ittihâzının münâsib olacakına dâir lisânımızda zcbâıı-zed olan
ta'birât ile herkesin anlayacağı surette bir risale yazıp Takrimul-
edvdr tesmiye etlim ve lisin-ı tılrki İlim lisanı olamaz diyenlere
lisânımızın her şey’e kaabil olduğı nu ve btı lisân ile her fenden
güzel eserler yazılabileceğini tasdik ettirdim.
Evrâk-ı mevkiıte ta’ bîri ibtidâ bu risalede isti’mâl olun­
muştur ki Fransızca’da ¿ 1 « ; (périodique) kelimesinin tercü­
mesidir. Yine ol esnada tab'olıııınaıı Kilıihul-ıcdrt'tU' dahi
mevkut kelimesi kullanılmış idi. Ondan sonra gerek iidebâ ve
gerek lıiıkkim arasında hu kelimenin isli'mâii âdet olmuştur.
Ondan evvel périodique kelimesinin Bâbıâli’ce tercümesi m a ­
lûm değil idi. Hattâ zırde beyân olunacağı veçhile nnıkaddemâ
Ali Paşa Meemû'a-i/iinûn nânliylc tab’olıınmakta bulunan vara-
ka-i mevkuteye yazdığı takrizde périodique kelimesinin tercümesi
olmak tizere ımüMıüf ta’birini kullanmış idi. Hâlbuki gerek
Arabca’da ve gerek Türkçe'de muvakkat lâfzı başka nıa'nâda
müsta'mel olduğundan anı mevkut j erinde kulllanmak hatâdır.
Bu risalenin tahririnde başlıca bir maksad dahi ber-vech-i
hâlâ müceddeden bir sene-i şemsiyye ittihâz olunmadığı takdir­
de siviş senesinin hululü tekarrüb etmekle setıe-i mâliyyeınizin
ber-mu’ tâd tashihi lâzım geleceğini ilıtâr idi. Çünkü sene-i
mâlivycmiz ayları şemsi ve seneleri kamerî bir sene-i i’ ıibâriyve
olup her otuz üç senede bir senesi adanarak tashih otnna-gcl-
mışlır kı buna Hazîne-i ınaliyye ıstılâhınca siviş senesi ta’ bir
olunur. Sultan Abdıılmecid Han hazretlerinin cülusu siviş
senesine müsadif olmağl,1 ol vakit bir sene atlanmış idi. Biti
iki yüz seksen sekiz senesi dahi siviş senesi olacağından bu veçhile
tashih olunması usCıl-i müıtchazc icâbından idi,
İşbu Takvîmu'l-edvÛT erbabı indinde tnazbar-ı i’ tibâr olduğu
hâlde Mâliye nezârctince buna çeııdân ehemmiyet verilmedi.
Hâlbuki Mâliye hazînesinde eülûs-ı Abdiılmecid Hanide sene-i
mâliyyenin tashihi hizmetinde bulunmuş oları kelebeden yetişme
muhasebeciler var idi ve Hazîne kuyûduııa lede’l-mürâca’a
bin seksen yedi senesi siviş senesi olacağından gaflet olunarak
yazılmış olan senedlerin çend mâh sonra tashih olunması ferman
buyurulmuştur ki sûreti zizcle tahrîr olunur.
TEZA k IR.I CEVDET

Femân-ı ¿1! kaydı


Mart }ühûr-t rılmiyyeden olup ve }emsiyye ıtlak olunan senenin
ihtidan olup re dâima müstakir ve tağyir kabil etmeyip keçilik jem
tahvîl-i burûc itibariyle U f yüz alimi) bey /¡ün ile yevm-i vahidin yirmi
hır cüzünden hır caz' giin mart hisâbutca kâmı! im sene-i ¡emsiyye
olur ve ¡rhr-i muharrem ¡ühûr-ı arabiyyeden olup ve kameriyye itibâr
olunan senenin ihtidası olup takriben hır avı otuz ve bir ayı yirmi dokuz
gün olmağla üç yii- elli dört gün bir sene-i kameriyye olur, llu sûretle
sent-i kameriyye ¡rmstyye senesinden her yılda on bir gün ve bir günün
yirmi cüz'ünden bir cüz' gün noksan olduğundan kamariyye ile ¡emsiyye
seneleri mabeyninde otuz uf sene ile diirt avda bir sene mütefâvit olup
bi-hasebi't-tefâvul ¡uhûr-ı arabtyyt fasıldan fasıla intikaal edip mev-
sim-i hacc u sıyârn gâh bahâr ve gâh çilâya müsadif olup mart ale'd-
de: ânı ihtidây-i baharda ber-karâr ve sene-i kameriyye mütedâhil ce devvâr
olmakla hm seksen allı senesinde ihtıdâ-i mart zi'l-hiccenin yirmi bejinci
gününde vâki' olup ve seksen yedi senesi içinde mart vâki' olmamtf olur.
Sent-i sabıkada tevcih ve der-uhde olunan mirî hizmetlerinin seksen yedi
senesine mahsûl) olmak iizere tevcih ve Hazine defterlerine bu veçhile
kayd u tahrir olunmaf. Bu itibâr sahih olmayıp tedahül süreli nümâyân
olduğundan gayrı ihtilâf-1 sene ite nizâ’dan hâli olunmaz. Seksen yedi
senesinde vâki'martları olmak üzere senedleri tashih olunmak için telhis
ulunup arz olundukta mucibince kayd u tashih olunmak bâtında ftrmân-ı
dit sâdır olmağın teeh-i ıncjrûh üzere kayd olunmuştur.
F i 20 ccı ifiu ıoti8

Bcr-minvâi-i meşrüh bin seksen yedi senesindeki tedahülden


gallt t olunarak yanlış scnedler verilmiş olduğu hâlde müteakiben
tashih olunduğu H âzinece mukayyed bulunmuş ve işbu bin iki
sekiz yüz seksen senesi tedahülü evvelce Takvimü 1-rdvâr ın tab’ u
neşri ile ihtar olunmuş iken tashih-i maddeye teşebbüs olunmamış
ise de müıe'âkıbcn ba’z-ı vülât-ı izim tarafından Bâbıâli’ye
ihtâr-ı keyfiyyet (ve) nc yolda defter tutulacağı isti’lâmolunmağla
fakirin taht-ı riyasetinde Müneccim-başı Tâhir Efendi ve Divân-ı
ahkâm-ı adliyyc âzasından Vartan Bey ve Mektcb-i harbiyye-i
şahane hocalarından uliım-ı riyâziyycde şöhret-şi’âr olan
M iralay V idin’li Tevfik Bey ve Rassâd Kom bari ile D'ıvân-ı
alıkâm-ı adliyyc ıııe’ nıûrlanndan otan Şehbazyan Efendi den
ita TEZÂKİR-I CEVDET

ınürckkeb bir komisyon teşkil olundu. Komisyondu 1 akvi-


mul-tdvâr ile Müneccim-başı tarafından tcrtîb olunan zic ecdvel-
leri dcr-rrıiyân olunarak cereyan eden müzâkerAtın neticesini
bâvî bir mazbata kaleme alınmış ve rnakaaın-ı Sadâret e takdim
kılınmış idi. Sûıeti zîrde muharrerdir.

Süret-i mazbata

İşbu seksen yedi sene-i şemsıyyesi şubatı hulul edecek seksen dokur,
sene-i kameriyyesi muharremu l-hnrâminin iiçüncii gününde mimletil olup
seksen sekiz, sene-i şemsiyyesi tabi'i mefkud olduğundan gerek hardın
muamelâtnida ve gerek mııharrcrât-ı sâirede islı'mâl olunmakta olan
şuhûr-ı şemsiyye târihinin hulul edecek seksen dokur senesinde ve andan
sonra ne veçhile var' u isti’mâli münâsıb olacağının ta’ylni zımnında
mıı’âmelJt-ı harâini bozmayacak sürede vârid-i hatır olacak mülâhazatın
beyân u iş’ârt komisyon-ı âcizâııemize harâle huynrulmağla bir kaç
defa bi'l-ictımâ’ keyfiyet nilıâde-i mevki'-i bulu ü te'emmiil olundu.
Ma’ lâm-ı âli-ı cerıdb-ı hidiv-ı a'zamİltri buyrulduğu veçhile
târihçe mu teber olan esâs üç şeyden ibaret olup birincisi târihin mebde'i
ve İkincisi sene haçı ve üçüncüsü zamanın takdir ü mesâinindir, Târihin
mebde'i her millet indinde bir büyük vak'a olarak ekseriya din ü mezhebe
âid mevâddandır. Jkitekim müâd-ı lsâ aleyhi's-selâm mebde'-i lârth-i
nasârd olduğu gibi mıllet-i islâmiyyeniıı terakkiyyâtına mebde' olan hic-
ret-i nebeviyye dahi mebde'-i târih-i tslâm ittihâz olunmuştur. Sene başı
mebde'-i târih ittihâz olunan vak'amn senesinde bir yevm-i muayyen
olup ancak günü gününe mutabakatı şart edilmemiştir. Meselâ vilâdet-i
isevıyye kânun-ı evvelin evâhinnde olduğu hâlde târih-ı milidda sene başı
kânûn-ı sâni ittihâz olunduğu gibi hicret-i nebeviyye rebi’ü'-/evvelin
içinde olduğu hâlde şuhûr-i arabiyyenin birincisi muharrem olduğundan
yevm-i hicretten iki ay on hu kadar gün mukaddem olan gurre-i muhar-
remü'l-harâm sene başı ittihâz buyrulmuştur.
¿âmânın takdiri bahsine gelince müstağni-ı arz u beyân olduğu
üzere ümem-i mâziyenin ekseri bir emr-i seyyâl olan zamanı ezher-ı
ecrâm-ı uhiyye olan neyyireyn ile ta'yin u takdir ede-gelmişlerdir. Meselâ
Şems’ in burc-i Hamel'e nakl ü tahıâl eylediği nevruzdan diğer nevruza
yâhud anın mukaabilı olup mevsim-i harikde yevm-i lesâvt-i leyi ü nehâr
olan M {.-ân burcunun ihtidasından Sürtbüle burcunun gaayetiııe kadar
üç yüz altmış beş ve takriben bir rubu' gün olup buna bir sene-i şemsiye
TEZÂK İR-t CEVDET "3

denilmiştir, h amer'm bir devrine bir ay denilip »ıı iki devri takriben üç
yüZ elli dbrt gün ve kıisûr saat ve dakika ve saniye ve şâire olarak bir
serıe-ı şemsiyyeye karıl) olduğundan ana dahi sene-i kameriyye denilmiştir;
ve bu itibâra giire ikisi dahi sene-i hakikıyyedir ve ikisinin dahi ber-vech-i
meşrûlı kusuru olduğundan bir sene tamâm şu kadar gündür denilemez.
Fakat teshil-ı mu'ânıelat için ümem-i sâhjeden niceleri sinin ü şuhtiru aded-i
eyyam ile lalıdid etmişlerdir. Hâlbuki mürûr-ı zaman ile zikr olunan
kesirler içtimâ' ederek bu makule sınln-i ıslılâhiyye tebeddül ü tagayyür
ede-gelmiştır. A ı teki m lârih-t rümlde galat vukuu tebeyyün ederek bi't-
tashih tâıih-i frengi va.z' olunmu} ise de o dahi aded-t eyyam üzerine
mübteni olduğundan ezmân-ı miıtetâvile içinde yanılacağı fennetı müsbet
olan mevâddandır. Re’s-i sene-ı hukemâ olan nevruzya'ııi Şems’ın burc-i
Hamel'e nakl ü tahvil ettiği gun kadim süryâniler asırlarında nisanın
ihtidasına ve teşrin-ı evvelin ihtidası burc-ı Mizan ın birinci derecesine
mutabık iken el-hâletıi hâzjhî nevruzun mart-ı rûmi dokuzuna tesadüf
etmai dahi bu misilli şebeklerden nâşİdit. Hılâl-l Kamer meşhûdâttaıı olup
huninin hisâbları ise rasada mevkuf olduğundan hâl-i bedâvelte bulunan
aıablar beyninde sinin ve şuhur-ı kamenyye muteber olmuş te hilâl-i
muharremin ru yetinden diğer rü'yetine kadar bir sene-ı kameriyye-i
hakikim olduğuna mebııi bir güne yanlışlığa ve karışıklığa uğramamıştır.
hilkat hulefây-ı abbâsiyye asrında masarif-i devlet şııhur-ı kamenyye
hisâlnyU riı'yet oluna-gelir iken öşür ve harâc-ı arazı gibi varidat kep
hartkei-i Şems’e tâbi’ olan fusûl-i aba'aya göre olduğundan tnürûr-ı
eyyam u şuhür ile hâzinenin azim hasara uğradığı meydana çıkınca
her otuz ü( senede bir seneyi atlamakla irâd u masrafın muvâzenesine
karâr verilmiş idi. Muahharan Celâliıddin Melikşâh zamanında seneleri
sene-i şemsiyyt-i hakikıyye ve sene başı Şems in burc-ı Hamel'e tahvili
gününden muteber olmak üzere bir târih-i cedıd vaz' ve ol senenin
nevruzundan bcd'ıle takvim ihracına mübâderet ktlınmtş idi. işte târth-i
celâli dedikleri bu târihdir kı sinin ve şuhûr-ı şemstyye üzerine mevzu'
olan târihlerin en sahihi olduğundan ashâb-ı hey'et ü zic beyinlerinde
hâlâ mu'teber ve meşhurdur.
Devlet-i aliyye'de dahi târih-i hicri-i kameri mu teber olup ancak
irâd u masrafın muvâzenesi için şuhûr-ı şemsiyye itibârına lüzum
görülmüş ve hulefây-ı abbâsiyye zamanında olduğu gibi her otuz üçüncü
sene mefkud itibâr edilmiş ve re’s-i sene-ı mâliyye mart itibâr olunarak
bubâbda medhal-ı âzer kaaidesiya'nî şehr-i mart kangı sene-ı kameriyye-i

TutSir-i CıcJtl, B
M+ TEZAKİR-t CEVDET

htcriyytde dâhil olur ise ol seneye ııisbet olunup şuhûr-ı bakire dahi
ana tâbi' ü pey-rto itibâr olunmak usûlü düstûru l-amel tutulmuştur.
Gerek sene-i şemsiyye ve gerek sene-i kameriyye ikisi dahi birer
mıkj'âs-t sahihdır. Fakat biri diğere msbetle daha uzundur. Meselâ
iki yüz yirmi sekiz sene-i şemsiyye takriben iki yüz otuz beş seııe-ı
kameriyye ve üç yüz sene-i şemsiyye takriben üç yüz dokuz sene-ı
kameriyyedir; ve yetmiş beş metro mesafeye yüz arşın demek sahih
olduğu gibi sene-i şemsiyye itibariyle otuz iki yaşına vâsıl olan âdeme
dahi sene-i kameriyye itibariyle otuz üç yaşında denilmek sahihdır.
Fakat seneler kameri olduğu hâlde ber-vech-ı balâ şuhtir-i şemsiyye
itibâr olundukta beher sene takriben on birer gün fark u lefâvüt ede­
rek bir sene şehr-i mart muharremin evdi'imde dâhil olmuş iken otuz
iki sene soma z>’l-hiceenin yirmisinden sonra dâhil ve andan sonraki
mart dahi muharremin evâitme müsadif olmağla otuz üçüncü sene
içinde hiç mart vâki olmayıp şııhıir-ı bakiyesi dahi ana tâbi eldu-
ğutıdan ol senenin şuhûr-ı şemsiyvesi bi't-tabi' mefkııd olur. ,\itekim
mukaddema elli beş târihinde olduğu gibi işbu seksen sekiz senesin­
de dahi vuku' bulacaktır ve bu şıılıûr-ı şemsiyyenin sinin-i kameriy-
yeye nisbeli bir enir-1 itibari olup medhal-ı âzer kanidesinden başka
bir esâsı yoktur. Meselâ seksen yedi senesi kânun-ı sânisi ta’ biri sek­
sen yedi senesinde vâki' marttan sonra gelen kânun-ı sânı demektir;
ve bu sûrelle seneler yek-diğerden mütenıeyyız olup gidiyor ve med/ıal-i
âzer kaa'idesiyle mazbut olduğundan meydanda yalnız otuz iki
senede hâsıl olan bir fark u lefâvüt görülüyor; ve eğer hulefdy-ı
abbâsiyye zamanından ben mcdhal-i âzer kaa'idesi terk olunup da her otuz
üçüncü sene atlanmamış olsaydı şimdiye değin otuz sene kadar fark
ederek cl-hâletü-hâzihi elli sekiz senesi kânûn-ı sunisinde bulunmuş
olur idi. Ma’a-mâ-fih bir şehr-i rûmi sene-ı hâliyeyeye mı mensûbdur
yoksa sene-i mâzıyye mi mensûbdur burası yek nazarda bilinip de zıhın
yormağa hacet mess etmemek için sekiz-dukuz seneden ben muharrerdi
ve evrûk-ı sâire-i Tesmiyede târih-i kameri yanına şuhûr-ı şemsiyye
senesi konulmak usûl ittihâz olunmuştur ve bu ise bir sene-i şemsiyye
olmayıp şuhûr-ı şemsiyyemn medhal-i âzer kaa'idesince mensub olduğu
târih-i kameri-i hicriyi göstermekten ibârettir.
Şu hâle göre şimdiye kadar Hazine'ce ola-geldiği veçhile işbu
seksen sekiz senesi şuhûr-ı şemsiyyesi dahi mefkud itibâr olunarak
gelecek seksen dokuz senesi muharreminin üçünde dâhil olacak marta
seksen dokuz senesi martı demek lâzım gelir. Fakat konsolidier lertib
TEZA K İR -t CEVDET »15

olunurken seksen sekiz senesinin mejkııd olduğu tahattur edilemtyip seksen


yedi t e seksen sekiz te seksen dokuz deyu ü( yüz on bu kadar senesine
değin yürütülmüş vefakat stresiyle yanlarına lârih-t milâd dahi konulmuş
olduğundan ol vakit konsolide seneddtı tebdil olunacak oldukta ana
göre tab' u temsil olunmak üzere ol vakte kadar üzerlerindeki târlh-i
milâd muteber olarak sent-i kamertyytye mensûb olan şuhûr-t rûmiyyeye
itibâr olunmaması ve şâyed kı nds içinde dahi sene-i âtiye için sene-i
kamerıyye-ı hıcriyye ve yâhud târlh-i milâd yazılmaksızın yalnız seksen
sekiz senesi mart yâhud nisan veya diğer bir şeln-i rûml tahririyle verilmiş
senedıît var ise bunun seksen dokuz senesi deyu tashihi lâzım geleceğinin
ilân edilmesi ile müşkilât btr-taraj olur, l,âkin her otuz üç senede böyle
hır kargaşalığa uğranılmış olur ve bir de hisâbtnı öteden beri bu şuhür-ı
rıimiyye üzerine tanrim eden tacir ve sâtr ashdb-ı defâtir seksen yedi
semsi şubatından seksen dokuz senesi martına geçtiği gibi ara yerden bir
senelik defâtir te senedât gûya zâyı olmuş gibi görülür. Her otuz üç
senede bir kene bu rnüşkılâta uğramaktan ise umür-ı mâlıyye için mut-
tarid re nefsü’ l-emre muvafık bir sene-i şemsiyye vaz'ı evlâ olduğunda
ıştibdh yoktur; ve şimdi seksenyedi ve seksen sekiz ve seksen dokuz seneleri
deyu devâm olunup gidilse eğerçi müceddeden bir sene-i şemsiyye vaf
etmiş oluruz. Fakat esâs u mısdsi yok bir sene vücûda gelir. Çünkü seksen
sekiz senesinde mart vâki' olmamış olduğundan şimdiye kadar câri olduğu
üzere mtdhal-i özer kaa'ıdesınce seksen sekiz senesinde vâki' mart demek
sahih nlamıyacağına mebnt seksen sekiz senesi martı denildikte hicret-i
nebeviyvfdeıı bm iki yüz seksen sekiz mart geçmiş demek olur. Hâlbuki
hicret-i nebeviyye senesinden beri yalnız bin iki yüz elli bir mart geç­
miş olacaktır, Binâen-aleyh seksen sekiz senesi martı ta’ bîri ma ndstz
bir soz olup bunurı üzerine bina ve vaz’ olunmuş olacak bir târihin
üzerinden on-onbeş sene mürur ettikten sonra gerek mahâkimcc ve gerek
kurûd-ı aklâmca bir maddenin tashihi lâzım geldikte türlü müşki-
lâta düşüleceği der-kârdır; ve gittikçe bu müşkilât itzâyud ederek ileri­
de bir madde-i târihiyyenin tahkiki kaabıl olamaz. Z'™ bu târih-ı
cedid ikiye münkasim olarak bin iki yüz elli dört senesi mtdhal-i âger
kaa'idesıııce ya'ın her senesi takriben üç yüz elli dört gün olmak üzere
yürümüş ve elli beş târihinden beri yine ol kaa'ıde muteber olduğu
hâlde seksen sekiz senesinde andan sarf-ı nazar olunarak andan sonraki
seneleri üçer yüz altmış beşer gün olmak üzere itibâr olunmuş olacağından
bu tahavvülât dâima lıâtırda tutulmalı ve zıkr olunan iki kısmı irde
edecek iki bâb üzerine bir cedvel yapılıp da elde bulunmalı ki mahâkimce
116 T E P K İR .! CEVDET

iv kuyÛd-ı aklâmca re husûsât-ı sâirece galat u hatâdan kurtulmak


kaabil ola.
Elhâsıl şimdiye kadar ola-geldıği veçhile medhâl-i âzer kaa'ıdesı
ke-mâ fi's-sâbık düsturu'I-amel tutulsa her otuz u( senede bir kene
bir seneyi allamak gibi bir karışıklığa uğranılmak lâzım geleceği
gibi bu kanide terk ile seksen sekiz re seksen dokuz deyu devânı olunup
gidildiği surette dahi mehâzlt-i meşrıiha lu-nümâ olacağı eıhelle iki
suretten dahi sarf-ı nazarla mebde'ı yine hicretten muteber olmak üzere
bir sene-i şemsiyye caz'cdunmast evlâ görülmüştür, £irâ hır mehdt'-i
muayyenden mücerred sinln-i ¡emsıyye İtibariyle yürütülmüş olacağına
mebnı her ne vakit târih-i milâdın altı yüz yirmi bir senesi tarlı olunsa
bu târih çıkar re mehde'i ¡midiye kadaı muşta met olan târih-i hicri-i
kameri gibi sene-i hicrel-i nebeviyle olup sinln-i ştmsiyyenin sinin-ı
kameriyveye nisbeti dahi ber-vech-i bâlâ fennen mazbut te ma'itim
olduğu cihetle her vakit galat u hatâdan masun olarak bu üç târihin
yek diğere nisbeti istihraç olunu-verir ve bunun süret-ı isli'mâlı her-ve.ch-t
bâlâ lârlh-i kameti yanına sekiz-dokug seneden ben vaz"oluna-gelen
ve Itakîkal-ı hâlde asi u esâsı sahih olmayan târih-ı ¡emsi yerinde
bir sene-i sahlhe-i ¡emsıyye vaz’ mdan ibaret olması vle halkça bu güne
tekellüJİİ mıicib olmaz ve bu iki târihin hırı devr-i Kamer ve diğeri derr-i
Şems itibariyle hıcret-ı nebeviyyeden mürur eden vakti irde etmiş olur ve
ileride işbu sene-ı hicriyye-i ştmsiyyı yalnız başına ıstı'mal olunarak
gerek H a zM cı ve gerek halkça mûcib-i suhulet olur.
İçte bu veçhile bir sene-i femsiyye-i hicriyse vaz'ına e s a s e n k a r â r
verildikten sonra kangı şehr ü yevmin sene başı itibâr olunması halisine
nakl-i kelâm olundukta çiirıki Atcd(ne-ı miinevverre’ yı teşrif-ı nebevi
güz mevsiminde yevm-i tesâvt-i leyi ü nehâr olan Mizan burcunun
birinci derecesi olduğundan ol gün yâhud târih-i celdlide olduğu gibi
anın mukabili olup allı ay mukaddem ycvnı-ı tesâv i-i ley! ii nehâr olan
ve mart-l nimînin sekizine yâ dokuzuna tasaduj eden nevruz sene başı
itibâr olunmak üzere bir sene-ı ¡emsiyye-i hakiki iye itibâr olunsa
fenn-i hikmete evjak te sair tevârih-ı şemsiyye-i utılâhryyeye asi u
mikyas olur. Ancak şimdiye kadar Hazîne'ce sene başı mart olup halk
dahi ana alıçmış olduğundan bir yeni sene-ı ¡emsıyye vaz'olunduğu sırada
sene başının dahi tebdili iki iç olup bu ise halkça mûcib-i su'ıibet olabile­
ceğinden sene başı ke-mâ kân mart olmak sureti tercih olundu ; ve komis-
yon-ı Scizânemiz âzasından zirde imzası maslür Müneccim - haçı Efendi
hicret senesi martının ya'ni hicretten mukaddemce hulûl etmiş olan
TEZAK.tR-1 CEVDET

¡ehr-t martın ihtidan nt t;im imiş ve ol vahitten ben kaf gün mürûr
elmiş ve devr-1 )>mı itibariyle kaç sene olmuş buralarını berâhin-t
adide ile isbât ettikten başka sent-ı hicretten bin üçyüz on dokuz senesine
kadar her bir sene-i şemsiyye-i htcrıyyenin martı sene-i kameriyyenirı
kınımı ayının kaçına gününde dâhil olduğunu mübeyyin tanzim etmiş
olduğu cedre! dahi komisyona dnzdnemirde ru'yet ve tasdik olunmuştur.
Bu suret ttezd-ı hakaayık-rejd-ı âlide karİn-i tasvib buyurulduğu hâlde
Jâ't-ı muktezâsıyle cedvet-ı mezkurun dahi tab' ıı temsiline ruhsal ıhsan
bııyrulmast babında enir u ferman.

Mütercim Bassâd Mekteb-i harbiyye-i


Şelıbazyan fi ıımhan şâhâne hocalarından
Miralay Terfik
An afây-ı Dirân-ı Ser-müneccimin Ahmed Cevdet
ahkâm-1 adliyye 7 âhır
I artçın

B‘j mazbata hayli müddet ortada dolaşıp durdu. Mcvki’ -i


jcrâv.ı konulmadı. Bir aralık İslâhat komisyonuna dahi uğradı
ise dr ma âş tenkilime dâir olmadığı cihetle bir şey yapıl­
madı. Itinâcn-alcyh müceddedcn bir sene-i şemsiyye-i hic-
riyyr vaz' olunmadıktan başka Hulefây-i abbâsiyye’den
ınevrûs olaıı ve her otuz üç senede bir kerre tashih oluna-gelen
scnc-i mâlivvenıiz yanlış olarak yürüdü gitti ve hakıkat-i hâlde
malıv olup bitti. M a’a-hâzâ yine kâğıtlar üzerinde yazılıp
gitım-kte ve yanlışlığı sene be-.sene ıczâyüd etmektedir. Ol asırda
devletin pek çok esâslarına velin iı halel geldiği gibi setıe-i
mâüyyesi ilahi bu lıâle girmiştir.
Bir hayli müddet sonra Mekâtib-i harbiyye meclis-i askeri­
sinde mezkûr sene-i şemsiyye-i hicrıyyenin ulum u fünûnumuz
için bir târih olmak üzere ittihâzı tezekkür olunarak mezkur
m azbata ile evrâk-ı muteferri’ası taleb ulunmağla bulunup
oraya verilmiş ise de oradan dahi bir netice çıkınamışttr.
 lî Paşa’mn evâhır-i cyyâm-ı sadâretinde Mekteb-i fünûn-ı
harbiyye münşeat hocası Miralay Süleyman Bey fenn-i inşâdan
Mebâııi'l-inşâ nâmında bir kitâb te’lıf ederek tab’ u temsil ettirdi.
Serasker Hüseyin Avni Paşa ümerây-ı asker işveden vali ve
nuıtasarrıi yaptırmak teşebbüsâtmda bulunduktan başka kâtib-
ı>a TE 7.AKİR-I CEVDET

İcri dahi mckâlib-i askeri yyeden yetiştirmek sevdasına düşerek


bu kitaba çok ehemmiyet verdi ve tcrvic-i meramı için Ali
Paşa’ya ziyâde müdâhrne ederdi. Böyle yeni te’l ¡1 olunan kilâb-
larda cslâfm ¡bârından misâl getirmek lâzım iken Süleyman
Bey mu’âsırinin kelâmlarından misâller getirdi. Hattâ kitabının
mukaddimesinde kelâmı dört mertebeye taksim ile birimi
mertebesini Ali Paşa’nın bir tezkiresiyle temsil etti. Hu tezkire ise
Ali Paşa’nın cıı aşağı derecede bulunan âsârındandır. Hâlbuki
Süleyman Bey lıadd-i zâtında ezkiyâdan bir zât ise dr nlıim-ı
edebiyyeyi yoluyla tederrüs etmeyip şundan bundan alız de
bu kitabı te’lif eylemiş olduğundan bunda çok hatâları görüldü.
Ma’a-hâzâ şive-i İfâdesi dahi usûl-i ma’rûle-i inşâmıza çeııdân
muvafık değildir ve fenn-1 inşânın esâsı ilm-i belagat olduğu
hâlde anın bu ilimde btdâ’ası olmadığından çok yerlerde esâstlan
hâriç şeyler yazmıştır. Bıı kitâb ise mektebinde okutturulmak
üzere tab’ ettirilmiş olduğundan ııev-resîdegân-t mekteb-i
edebi bu yolda lıabt iı hatâdan vikaaye için anlara medâr-ı
teyakkuz ve intibah olabilecek ba'zı ma’lûmât itasına lu/.iun
görülmekle Ta'dil-i mebâni'l-inşâ nâm risaleyi yazdım .fakat
ol vakit Âli Paşa ile aramız bozuk olup Avın Paşa takımı ise
gayet miiltezem bulunduğundan bu risale neşr olunamamıştır.
Bu risalede beyân ettiğimiz veçhile kelâm-ı mensur nmrcssel
ve müsecca’ kısımlarına taksim olunup her birinin nırvki’-i
isti’mâli başkadır. Eslâf-ı üdcbâ münşeât-ı resmiyyede tersili ılıi-
zâmedcrler ve mürâselât-ı hususiyyede tarik-ı tcscî’e giderler idi.
Sonraları ketebc-i aklâm beyninde tcsci’ yolu iltizâm ve saııâyi'-i
bedî’iyyeye ziyâde tevaggul olunmağla kelâmın hiisn-i zâtisi
menzilesinde olan fasâhat ve belagat arada gaaib oldu. Muah­
harın Akif Paşa usûl-i sebk ü ifâdeyi bir mertebe ıslâh eıti.
Ba’dehû Reşid Paşa tarik-ı tersîlde sâde ve güzel bir çığır açtı.
Muharrerâl-ı resmiyyeyeyi hep bu yola koydu. Bıı cihetle
aklâmm usıd-i kitabeti bütün bütün değişti. Alî ve Fuad Paşa'lat
bu yolda tekaddüm edip müressel olmak üzere beligaane
lâyiha ve takrirler yazarlardı. Mısıı’lı Kâmil Paşa tarik-ı
tesci’de devam edip bu yolda güzel yazardı. Lâkin bir mufassal
âyiha yâhud mazbata kaleme alamazdı, Âlî Paşa dahi
ba’zan tescî’e heves ederdi. Lâkin tesci’i tersili kadar güzel
değildir. Fakir ibtidâ vâdi-i inşâda târîk-ı tcscî’c sülük etmiş
TEZÂKtR-1 CEVDET 119

idim. Lâkin ultım u fünûna dâir ba’zı külüb ve resâil tc’li-


fiyle meşgul olarak ve müddet-i medide Meclis-i Ma’ârif’dc
uzun lâyihalar ve mazbatalar kaleme alarak bi’t-tabı' tarik-ı
temle alıştım ve Iâivân-ı abkânı-ı adliyyc’niıı bidâyet-i teşki­
linde i’lâtnat-ı nizâmiyyenin sâkk ü sebkini kaalib-i tersıle
ifrağ için haylice çalıştım. Bu cihetle ekseriyi şâh-râh-l tersti
iizeve giderdim, lîa'/.an dahi scc’ ve şâir sanâyi'-i bedi’iyye ile
müzeyyen kelâma ibtidâr ederdim. İşte ol evânda koznıografya
fennine dâir Fransızcadan Türkçeye tercüme edilmiş olan risale
iizeıinc kaba saba yazılmış olan takrizin suretidir:

Takriz
hüdemâmn itm-i hey' t ilen hir makimle itibâr eyledikleri fenn-i
eoğrajya '.’-»Vi j - ' üj mueddâunca kesb-ı lüs'at ne cesâmel
ederek şimdi kıire-i arzın ahvâlinden bahs eder bir fenn-i müstakil olup
kare-: arzın ecrim- 1 semâviyyeye ntsbelle olan ahvâlinin bahsi dahi
kuzmografya nâmirle bajkıtea bir fen itibariyle külüb-i coğrafyaya ilâve
olunu-gelımşlir. Fransa müelliflerinden ^ j f j 1 (Auguste...) nâm
müellif w coğrafyadan te'Uf etmiş olduğu kitabı erbabı beyninde muteber
re makbul olduğu hâlde akdemce tercümesine ıblıdâr etmiş olan Alek-
leb-i tıbbiye hocalarından Hoca Rogos bu kerre kıtdb-ı mezkurun zeyli
olan kozmografya tarafım dahi tercüme ederek ibraz eylediği işbu
eser-ı mu’teberinin intişârı muhassenât-ı asriyyederi ma'dûd olacağına
mebııl tab’u neşri temennisiyle takrizine miıbâderet kılındı.
Ahmed Cevdet

Yine ol devirde Şirvânİ Ahmed Hamdi Efendi'nin Alakaa-


rnât-ı Harirî tercümesi üzerine muhtasar bir takriz yazılmış
olduğundan anın sureti ber-vech-i âti irâd olunur:

Takrtz

JlSÛ '> * V-iü li


d ? D j j y j ijii JT j j l f ^ i J T* t ije ¿ri U*
j J'jc» l^Li ¿ j <Üj 0 - J* j j J * bL
¿ « -.u -l J.L<H j J -ib )' * J* J *JL*j i ıjLil
120 TEZÂKlR-t CEVDET

J J=-^ ^ v i '/ ^ ti ■'“**


j J—¿u' L. Jt

tl_^y*~ I

Yine ol esnada A/zff//f‘nin sekizinci kitabı i imâm olunmakla


tab’elririlmek iizere iken seksen dokuz senesi evâilindc Cebcl-i
Bereket ve Ccbei-i Kozan dâhil olmak iizere îcâd olunan Maraş
valiliği uhdemize tevcih olundu. Çünki Mahınud Paşa’ya hay­
lice mümâşât ve icrââtına ınu’âvenct ettim ise de pek rıâ-ına kul
olan efkârına muhalif re’yde bulundum. Muvafakat ve muhal- •
ferim gayet halisane ve bî-garazâne ise de Mahmud Paşa bana
gücendi ve hakkımda şübtıhâta düştü. O sırada Bağdad valisi
Midlıat Paşa dahi nıa’kul olmayan evâmirinden nâşi ısti’iâ
ederek Dersaâdct'c gelmek üz.ere idi. Mahmud Paşa ise kendi­
sine karşı doğruca söz söylicccck zevatı İstanbul’dan def' u ıhrâc
etmek kaydında bulunduğundan bizi dahi ber-veeh-i bâlâ
Maraş valiliği ile icâleten İstanbul’dan çıkardı.
Maraş'a azimetimiz esnasında Midlıat Paşa Dersaadet'e
gelip uhdesine Edirne vilâyeti tevcih olunmuş ise de mute'âkıbeıı
sadrâzam olueak şekl ü hududu nâ-ma’lûm olan Maraş valiliği
ilgaa olunarak Divân-ı ahkâm-ı adlıyye âzâlığı ve Mecelle ccm’ı-
yeti rivâseti ile Dersaadet'e da'vct olundum. Binâen-aleylı
nezr-i mcvlevî iizere ıtri sekiz gün Maraş’da valilik ettikten
sonra avdet ile Dcısaâdet’e geldim. Dîvân-ı ahkâm-ı adliyye’niıı
müessisi olduğunla mebnî âzâlıkla dâirelerinden birine devamını
tensîb olunmayıp ancak Bibıâlî'de Mecelle cem’iyeti için bir
oda tahsis kılındı ve A/«rWr’nin itmamı emr olundu. İşte ol
vakit Mutlle'rim sekizinci kitabım tab’ettirdim ve dokuzuncu
kitabını te’life devam ettim. Bcr-vech-i bâlâ Maraş’tan avdette
teşekkürü hâvi Valide Sultan hazretlerine bir kıt'a arîze yazmış
idim ki sureti zîrdc tahrîr olunur:

Valide Sultan’a tezkire


Atebe-i ulyây-i sipihr-Vtilây-i sultanilerine ma’rûz-t nbd-i
memlûkleridir ki
Şevketli! kudretli mehabetti merhametli vtli-ni'met-i bî-minnetimiz
Padifdh'mıc efendimiz hazretlerinin mezalle-i merhamet ve ;afakat~i
TK/.ÂKİR-1 CEVDET 121

Zillu'ilahilerinden gayrı ağınacak lir sayem ve Mas u sadâkatleri başka


sermâyem olmayıp hemen her ne turlu hizmet emr ü fermân buyrulur ise
fedâkârane ve cansipârâne hizmetkârlık vazifesini ifâya sarf-ı iktidar et­
mekte olduğum hâlde bu krrre Maruf dan Dersaâdet'e avdel-i ubeydâneme
musâ’ade-i senin e-1 hazret-i pddijdhi erzâtı u bi-diriğ huyrulmağla
Iri’l-ehU ve'l-iyâl yüzlerimizi yerlere sürerek Cenâb-ı Rabb-t zü'l-celâl
Râdişâ/ı-ı adâlet-penâh ve Şehriyâr-ı merâhim-iktinâh efendimiz hazretlerini
dünyâ durdukça erlke-pîrây-i şevket ü iclâl ve cenâb-ı me'â!i-mcdb-ı ismet-
penâhilerim dahi sâye-ı hümâ-vâye-i hazret-i şehriyâride müttekâ-pirây-t
giilşen-sarây-t âfiyet-i bi-gevil buyurmak du'ây-i icâbet-ihlivâsımn tekrâ-
rirle tezy in-i lisân-1 ubûdiyyel olunmakta olması kullarınca fây-i i'dzjfe-i
ubûdiyyel demek olmasına nazaran tafsilâtına mübâderet ile tasdi1a hacet
göremem. Fakat Marufa giderken Tarsus'dan geçilmiş olduğundan zâl-ı
jafakat-âyât-ı ismel-penâhUerinin orada ierâsına muvaffak oldukları cûy-
bâr-t nıebcrrâlı gözümle görüp sîrâb-1 inâyel-i celîleleri olan binlerce ke-
sânın du'ây-ı vâcibü'l-edây-ı hazret-i pâdişihîye terdfen du'ây-i bil-
harr-i leiiyvetun-ni'amânelerini yâd u tekrar ettiklerini ¡¡ittikçe kulları
dahi kemâl-i ihlâs ile âmin-gûyân içinde bulunduğumdan şuracığıın arz
i/ bfvârıa vesüe-cûyân iken bu krrre şeref-i hıılutiyle teşerrüf olunan leyle-ı
regûaihııı tebriki vesile-i münâsibe ittihâz olundu. Cenâb-ı llakk bu
leyle-i mübârekeyi evvelâ fât-i melek-simât-ı hazret-i Hilâfel-penâhîye
müstctha'-ı yürıııı ii sü'ud ve saniyen Mehd-i ulyây-i şevket ü saltanat
olan cenâb-ı ma'âli-nisâb-ı veliyyetü'n-ni'amilcrine dahi müteyemmin
ve mes'ûd buyurmak du1âsini ilaoe-i evrâd-ı mahsûsa-i kemleri eylediğim
muhât-ı ilm-i âlem-şiimâl-1 sultanileri buyruldukla her hâlde emr ü
fermân ve lâ f u ihsan hazrel-i veliyyetü'/-emrindir.

Yine ol isnada yevm-i vilâdet-i hümâyûnun tebriki için


Valide Sultan’a yazılan tezkire :
Atebe-i frlek-mertebe-i sultanilerine ma’ rûz-ı abd-ı müstedlm-i
ubûdiyyet-vesîmleridir ki
Cenâb-t Rabb-i meninin Pâdışâh-ı merâlıim-iktiııâh vell-ni’met-i
bl-minnetimiz efendimiz hazretlerini mâ-te’âkabe'l-mehân trike-pirây-i
şevket ü şâıt buyurmak du'âsını terdifen du'ây-i bi-riyây-i ismet-penâÂi-
leri dahi ziver-i zebârı-ı sıdk-nişâtı kılınmakta olduğunun arz u beyâ-
niyle tasdi'-i ser-ı şafakat-eses-i sultanilerine hacet yoktur. Fakat yevm-i
vilâdet-i hazret-i pâdişâhı -ki bu Dcvlet-i aliyye'ye mukaddime-i ferz u
122 TEZAKİR-I CEVDET

sû âdettir- her sene bu yevm-i mes'ûdun tfây-i reim-1 tebrik ü tes'idı


bi’l-cümle bendegân-t ihlds-nijâna sermâye-i ibtihâc ü mefharet olduğu
gibi mülk ü millete öyle bir oeli-ni'met yetiştirmek şerefini ihraz He
bahtiyar olan cendb-ı ma'âli-meâb-ı veliyyetü’n-ni'amilerim dahi Cenâb-ı
Hakk hemişe müşâhede-ı cemdl-i mihr-iltimâ’-ı hazret-i jehnyûrl ile
miittekâ-pirâv-i inşirah u meserret buyurmak du’âsı bı’l-hâssa ziver-i
Zeban ıhlas u ubüdiyvet kılındığının arz u ifâdesiyle tasdl'e ciır’el olun­
duğu muhât-t itnı-i merâhım-surnitl-i ısmet-penâhîleri buyruldukta ol
bâbda ve her hâlde emr üferman ve littj u ıhsan hazret-ı veUyyetul-emr
efendimizindtr.

Mahmud Paşa’ oın cvzâ’-ı nâ-brcâsmduıı büyük kııçıık


kâiTe-i mc’ nıûrin dil-gir ü mütencfîir olmuş klıığinden Midhat
Paşa’nın sadâreti mûcib-i memnûniyet-i uınûmi yy e olmuş ise
de o dahi mülâhazası/. ve bir işin sonunu saymaz bir zât oklu­
ğundan çok duramayıp evâsıt-ı şa’bânda az! ile yerine büyük
Riişdi Paşa sadrâzam oldu ve zi‘l-ka’denin sekizinde ulıde-i fakire
Şurây-i devlet âzâlığı tevcih buyruldu. Küşdi Paşa ınakâm-ı
Sadâret’in vak’ını vikaayc kaydında bulunup Mahmud Paşa
ise Bâbıâli’den bu vak’u haysiyyeti ref’ü izâle etmiş ve ale'i-u-
nıûm vüzerâ ve me’murîn-i sâirede kadr u i tibâr bırakmamış
olduğundan Rüşdi Paşa’ mn vak’ u vekaarı Mâbeyn-i hümâyûn
halkına ağır geldi. Hafîiıi’l-ma’ûne bir sadrâzam arandı. He­
men sene-i merkunıc zi’l-hiccesinin on yedisinde Ruşdi Paşa
azl ile mansıb-ı Sadâret Sakız'lı Es’ad Paşa uhdesine tescili
olundu. Ferdası uhde-i fakire dahi Evkaf-ı hümâyûn nezâreti
tevcih kılındı. Li-ecli’t- teşekkür Mâbeyn-i lıümâyun’a gidip
huzûr-ı hümâyuna çıktığımda Sultan Abdülaziz Han hazretleri
fevka’l-âde eser-i teveccüh ve iltifat gösterdi ve muhasses olan
şehrî otuz bin kuruş ma’âşıma on bin kuruş zamm u ilâve
buyurdu.
Es’ad Paşa Mekteb-i harbiyye’den çıkmış ashâb-ı ma'lû-
mâttan bir zât-ı memdühü’l-hisâ! olup Fuad Paşa Suriye’de
iken anın ma'iyyetindc bulunmağla ve Fuad Paşa-zâdc Kâzım
Bey’in mu’ alümi olduğu hâlde birlikte Avrupa’ya gidip gelmekle
az vakit zarfında kat’-ı merâtib ederek genç yaşında müşir
olmuş idi. Lâkin müddet-i kalîle zarfında yetişmiş bir zât olduğun­
dan kaamet-i kadr ü haysiyyetine hil’at-i tavîlü'z-zcyl-i Sadâret
TEZAKİK-I CEVDET 123

uzun geldi ve cnzâr-ı enâmda küçük göründü. Elhâsıl Enderim


halkı makaam-ı Sadaret’de hafîfü’ l-gaailc bir âdem ricât-i
Binin ise hir muktedir sadrâzam isterdi. Binâcn-aleyh ikisi
ortası bir şey olmak üzere doksan senesi saferinin on yedisinde
Es'ad Paşa a /,1 ile yerine ijirvâm-zâdc Rüşdi Paşa nasb olundu,
ijirvânî-zâde dahi Euad Paşa ile birlikte Suriye’ye gidip arıın
himmetiyle müderris iken birden bire rütbe-i vezâret alınış
olduğuna nazaran aykırıdan gelip az vakit zarfında meydana
çıkmışlardan ise de Es'ad Paşa'ya nisbetle daha kıdemlice idi.
fjirvâni - zade ile miyânemizdeki hukuk pek eski olduğu hâlde
nıakaam-ı Sadâret'c geldiği gilıi bize keç nazarla bakar oldu.
Saferin yirmi beşinde mc'mûriyctimiz M a’ârif-i umümiyye
nezaretine tahvil buyruldu. Bana göre Evkaaf-ı hümâyûn
nezâretiyle M a’ ârif nezâreti beyninde bir fark olmayıp belki
M a’ârif nezaretinde görecek daha mühim işler var idi. Lâkin
Sirvâııi-zâde ber-vech-i bâlâ taraf-ı şâhâneden zamm edilmiş
olan on bin kuruşu kat’ ile bir ıcveccühsüzlük eseri gösterdi ve
ba’z-ı siifelıâdan mürekkeb olan encümcn-i hassü’l-hâssında :
“ Cevdet E/ı/a’ nın Evkaf nedretinde bulunması muhataradan hâli
değildir'' denilmiş olduğunu gayet mahremine olarak işittim
tc’accüb ettim. Çünki Evkaf nazırları cuma selâmlıklarında
bulunmak hasebiyle haftada bir kerre zâı-i şahaneyi görürler.
Lâkin böyle bir resmî mülakat ile sadrâzamlar aleyhinde
soz söylemeğe kolaylıkla fırsat bulamazlar. Hâlbuki ben o
fikirde bulunsam anın aleyhinde Valide Sultan vâsıtasiyle yâhud
diğer ba’z-ı vesâit ile ba'z-ı ilkaâta yol bulabilirdim. Lâkin
bu türlü fesâd-pîşelik muvâfık-ı mizâc ü mişvârım değildir.
Kaldı ki ÂH Paşa’nın vefatından sonra Sadâret’in tadı kaçtı.
Her kim sadrâzam olsa az vakit zarfında rezalet ile infisâli
İcâb-ı vakt ü hâlden idi. Binâeıı-aleyh tahsili Sadârct’e hâfciş-ger
değil idim ve bunu mukaddema Şirvânî-zâde’ye anlatmış idim.
Ezkiyâdan bir zât olduğu cihetle o dahi benim gibi bu belâdan
sakınır sanırdım. Müşârün-iieyh ise kendisinden daha sonra
yetişmiş olan Es’ad Paşa’nın sadâretini görücck hırs u hâhiş
göstererek makaam-ı Sadârct’ e geldi. Zahir kıyâs-ı nefs ederek
beni istirkaab dâ’iyesine düşmüş zatın etlim; ve ol esnada Ahkânı-ı
adliyyc nazırı bulunan Midhat Paşa ile Avni Paşa’ nın yek-diğe-
rinin hasın-ı canı iken bu kerre şîr ü şeker gibi imtizâc eyledik-
Ii4 T E /A K İR -l CEVDET

lerinc de bir mâ’ nâ veremiyordu m ve Avni Paşa Mâliye nâzın


Sâdık Paşa’dan mîiteneiTir iken ol esnada yek-digerinin yâr-ı
gaar vc mahrem-i esrârı olduklarım görüp te’aceüb ediyordum.
Meğerki efkâr başka imiş. İş içinde iş var imiş. Bunlar Sultan Ab-
dulaziz Han bazretlerini hal’ctnıeğc itıifâk etmişler ve Şirvânî-
zâde'nin makaam-ı Sadârct’c getirilmesi bunun için olup Sâdık
Paşa dalıi anınla Avni Paşa arasında miyânet imiş. Şirvâni-
zâde ise gayet mntereddtd ve mütelevvin bir âdem olduğundan
o mukaavclc ile makaam-ı Sadâret’e geldikten sonra ol lıatarlı
işin müzâkeresine giriştiklerinde Avni Paşa tarafından der-miyan
olunan teşebbiisâtm her birine bir özür ve bahane bulduğuna ve
Mısırdı Kâmil Paşa’nın nabzım yokladıklarında: "Bfiı tâc ıı tahta
karşı bahse girişemem" demiş olduğuna nıebni mes’ele keşiı-ke^e
düşmüş. Buralarım bizlerden gayet mektûnr tutarlardı. Binâen­
aleyh Şirvânî-zâde makaaııı-ı Sadâret’e geldikten soma üç ay
kadar yalılarda geceleri muzakere-i lıusûsiyyc ve yâ mıısâ-
habet-i mahsûsa tarzında bi’ l-ictim.V ol muhataralı mes eleyi
müzâkere ederler imiş ve nâ-mahrem olanların vakitti vakitsiz
cncümen-i mahsuslarına girmelerim bi’ t-babi’ istemezler imiş.
Ben ise hakikaı-ı hâle vâkıf olmadığım cihetle anın cvzâ'-ı
nâ-bccâsmı mücerred dâ'iye-i istirkaaba ham! ederdim. Binâen­
aleyh asla ziyaretine gitmez idim.
Şirvânî-zâde sadâretinden üç ay kadar müddet mürurundan
sonra mehâm-ı umûr-ı devletin malıremânc müzâkeresi için
geceleri akd olunan havas.,-ı vükelâ meclislerine fakiri dahi da’ vet
eder oldu. M a'ârif nazırları ise havâss-ı vükelâdan ma'dtıd değil
idi. Dâ'vetin sebebi bu imiş ki Avni Paşa Şirvâni-zâde’nin c u âl ın­
dan emin olamadığı cihetle işi gevşetmiş ve miyâııelerinde lıal'-
den feragat ile bir ş.ırı-nâme yapı¡> da anı kabule Sultan Abdüt-
aziz Han hazretlerini mecbur etmeğe karâr vermişler t e şart-tıâ-
ınenin kaleme alınmasını Midhat Paşa’ ya havale etmişler. Avni
Paşa ise cfkâr-ı garaz-kârîsiniıı husûlünden me'yııs olueak artık
şart-nâmc tanzimine aslâ ehemmiyet vermez olduğu lıâlde
¿,UJI kaa’idesincc hemen huzur-ı hümâyûna varıp Şirvâıri-
zade ile Midhat Paşa’ yı gamz ü si’âyet eylemiş. Şöyle ki -.‘ 'Bunlar
Devlet-i aliyye'nki bir hükûmet-i meşruta şekline kaymak istiyorlar.
Ben ile ¿¡[erindeyim. Mücerred Jikr ü niyyetlenm arılamak için kendilerine
mümâşât ediyorum. Asker elimizde ya. Ne vakit ister İşık ardan tırrd
I KZAK.IR-1 CEVDET la j

u teb’ id eyleriz" elemiş, Midhal Paşa şart-nâmeyi tahrir ede-dursun


Şirvâni-zâde dahî beyinlerinde söyleşilen niyyet-i faside şâyed ki
tereşşuh eder havf u telâşına düşerek evvelce davranıp da yakayı
kurtarmak üzere lnızûr-ı hümâyûnda Midhat Paşa’nın sû-ı niyyâ-
lından halis edip hattâ bir şart-nâmc kaleme almakta bulundu­
ğunu ihbar ile anı azl ettirmiş ve hâlbuki andan ew el Avni
Paşa'nın ikisini dahi ııazar-ı şahaneden düşürmüş olduğundan b i­
haber imiş. Lâkin refte refte hakkında teveccuhât-ı scruyycrıin
mütegayyir olduğunu derk eder olmuş idi. Ol vakit ise mülkiyete
ve mâliyece mühim işler olup hâlbuki mcclis-i mahsusda ortaya
atılsa şayi’ olacağı bi'l-tecribe ma'iûm olmağla beş-altı zâttan
miirekkeb meclis-i iıavâss-ı vükelâ akd olunarak mahremine
ımizâkerâta ihtiyâç görüldükçe bizi dahi ancak ma’ ITımâl-ı lıu-
sûsiyycmize mebnî da’ veı ederler imiş. Kıt meclisler ekseriya Şir-
vâni-z ide’ nin konağında akd olunup ben dahi da vet olundukça
g id e rd im . I.âkin ber-mu’tâd arz-ı hulûs vadisinde yine anın
z i y â r t t i n e gitmez idim. Azline bir ay kala kendisi azl oluna­

cağ ın ı h i s s ettiği gibi biz dahi uzaktan emarelerim görüyor


idik. O l esnada dâire-i luısûsiyyete yanaşmadığımı görüp bt-ni
kendi aleyhinde işliyor sanırmış. Dâire-i mahrenıiyyetine dâhil
o l a n l a r d a n ba'zdarı buralara dâir soz açtı. Ma'nâsını anlayıp

dedim k i : "C en k Sadrâzam ve gerekfakir ikimiz dahi tarik-t ıtmıyyeâen


Seldik, fakat a mebde'-ı merâtıb-l ilmine olan müderrislikten defaten
vezir oldu. Devletin etıâr u esrarım öğrenmeden lüke/ây-i devlet sırasına
geçti. Beri ise miintthây-i merâtib-i ıininse olan kazaskerlik rütbesini
ihraz ile Meşihat'e mülâzım iken tarikim tahvil buyruldu. Henüz
vükelâr - ı deılet idâdma dâhil olmamış iken esrdr-ı devlete kesb-i vukuf
etmij idim. Mahmad Paşa makaam-ı Sadâret'ı tesmim elti; devletin
vaz'ını bozdu; tavrını değiştirdi. Ben tecrübem hasebiyle bu makaama
rağbet göstermedim. O ise tecrübesizliği hasebiyle izhâr-ı hırs u hâhiş
ederek kendisini bu gaaiteye uğrattı. Şimdi azlı emareleri zuhur elli.
Ben anın aleyhinde bulunmadım ve bulunmuyorum. Bu da anı sevdiğimden
değil, ğ^irâ kendisinden gördüğüm vefasızlıktan dolayı dıl-gîrim. Lâkin
ana kim halef olacak bilmem, thtımâikı daha fenası gelir ve en ziyâde ürk-
düğüm şey bâr-1 girân-ı Sadâretsin bana tahmil olunması mutâlâ'asıdır."
Müşârün-iteyhc söylenmek üzere bu sözleri söyledim. Lâkin
yine husûsi görüşmek üzere ziyaretine gidip gelmez idim. Mü-
te’âkıben doksan senesi zi’l-hiccesinin yirmi altısında mebguscn
ii6 TEZAKiR-I CEVDET

azl olundu. Pek çok kimseler konağına gidip gelmekten sakınır


oldu. Ben ise azli günü sabahleyin Bâbıâlî’ye gitmeden ta’ziyet
için konağına vardım. Vefakârlık vc hukuk-şinâslık resmini
yerine getirdim.
Gelelim ol esnada Ma’ârif-i umûmiyyc nczaretince vâki’
olan icraatımıza : Doksan senesi evâilindc Mectlle'nin dokuzun­
cu kitâbı tamâm olmağla tab’ u neşr olunmuş idi. M a’ârif-i
umûmiyye nezâreti müsteşarı Sa’dullah Beyefendi -ki ezkiyâdan
ve erbâb-ı ma’âriften bîr zâttır - amit riyaseti tahtında ve
Ma’ârif nezâreti dâiresinde erbâb-ı fazl u ma’ârifden bir komis­
yon yaptım. Mcclis-i ma’ârif reisi olan Münccdm-başı Tâbir
Efendi ve âzâdan ba’zıları bu komisyonun âzâlığına ta’yîıı olun
duğu gibi ümerây-i askeriyyenin erbâb-ı ma’ârit inden dahi ba’zı
zevat istenilmekle sâlifüz-zikr Mthâm’l-in$â müellifi Süleyman
Paşa vc Mekteb-i harbiyye müdîrî Mehmed Bey ve Bahriye
mektebi hocalarından Sa’id Paşa ve Tıbbiyc’den merhum Aziz
Bey ve Tophane’den ba’zı zevat dahi komisyon âzâlığına ta’yîn
olunmuşlar idi. Komisyonda mekâtib-i sıbyândan mekâtib-i
âliyeye kadar okunacak ders cedvelleri tanzim olundu ve ev­
velâ bir elifba cüz’ü te’lîf ile tab’ u temsil kılındı ve karâr -
gîr olan usûl-i cedide üzere Nûr-ı osmâniyc câmi'-i şerifinde
mekâtib-i sıbyâna nümîınc olmak üzere Ibtidâiye nâmıyle
bir mekteb-i sıbyân açıldı. Muahharan emsali bir kaç mekteb
dahi açılmıştır. Ol veçhile tertîb olunan ders cedvellerine
göre komisyonca yeniden te’lifine lüzum görülen kitâb ve
risaleler te’lîf olunmak üzere chl ü erbabına tevzi’ olun­
duğu sırada birazı dahi hisse-i fakire ifraz olunmağla hemen
komisyonun istediği veçhile ibtidâ kavâ'id-i türkiyyeyi sıbyâna
eshel-i veçhile öğretmek üzere Kava'id-i türkiyye nâm risaleyi
ve ba’dchû ilm-i mantıkdan Afi’yâr-ı sedâd vc fenn-i âdâbdan
Adâb-ı sedâd nâm risaleleri te’lif ettim. Her birinden on-beşer
bin nüsha tab’ ettirildi. Bu sırada Siyer-i enbyd nâm kitabın dahi
üç cildi hitam bularak tab’ ettirildi. Kıms-t enbiyd’mn her cildi
tab’ olundukça birer nüshası süret-i husûsiyyrde olarak Valide
Sultan hazretlerine takdim olunurdu, ikinci cildinin takdimi
üzerine bir hüküm-nâme ile bir murassa' mahfaza irsal ü ihsan
buyurmuş olduklarından cevaben bir kıt’a arîze-i teşekkür
yazıldı. Sûreti zîrde tahrir olunur:
TEZAKtR-1 CEVDET ıa7

Valide Sultan’a cevâben tezkire


Altbe-i felek-mertebe-i sultanilerine ma’ rûz-ı bende-i kadim-i
ihlâs-vesimleridir ki
Kısas-ı enbiyâ ve TevârSh-i hulefâ nâm kitabın ikinci cüz’ii dahi
tab’ u temsil ile bir nüshası huzûr-ı veliyyetu n-ni'amilerine takdim
olunması üzerine tahstn u taltifi hâvi bir kıl’a hüküm-nâmeltTİylt
ihsan buyrulan bir kıt’ a murassa’ mahfaza-i girân - bahâ fark ı ihlâs
ve ubûdiyyet-i çâkerâneme iftihâr-bahşâ oldu. Bu kitabın te’lifinden
maksad-ı aslî halka akaa’ id-i islâmîyyenin mehazı olan siyer-i Sey-
yidü'l-enbiyâ’y ı şerh etmek ve neticesinde Hılâfet-i seniyye-i islâmiyye’nin
kadr ü şerefini nev-residegân-ı hadika-ı İslama gereği gibi öğretmekdir.
Çüııki alet-tevâlî müstağrak olduğum sunûf-t avâlıf ve cltâf-ı seniyye-i
hazret-i zıtlu'llâhinin binde birinin şükrünü ifâdan âciz olduğumu bile­
rek hiç olmaz ise şükr-güzârlık yolunda bulunmuş olmak üzere leyi ü
nehir ifây-ı vazife-i me'mûriyyete bezl-i iktidar ile beraber ihtilas
olunan evkaatı dahi sebeb-i sa’ âdet-i dâreyn olan nzây-i merâhim-ir-
lızây-i hazret-i Hilafet-penâhiyi celbe medar olabilecek eserler vücude
getirmeğe hasr etmekte bulunduğumdan bu bâbda Veli-ni’met-i bi-min-
net nim-nazar-ı kabulüne mazhariyyet kullarınca en büyük mükâfat ve
sahiben sermâye-i fahr ii mübâhât olup öyle bir küçük eser-i kemlerinin
nazar-t lahsirt-i sultanilerine makrun olması ise pek büyük beşaret ve
ihsan ale’l-ihsân olarak öyle bir mahfaza-i gtrân-bahâ inayet buyrul-
ması hakkaa ki hâııedân-ı acz-nişân-ı ubeydâneme pek güzel ve değerli
bir yâdgâr-ı mefharet otmasiyle ne diyeceğimi ve nasıl teşekkür edece­
ğimi bilemeyip hemen Cenâb-ı Hakk veli-ni'met-i bi-minnetimiz Pâdi­
şâhımız efendimiz hazretlerini mahfaza-i saon-i samadânisinde her
türlü ekdâr-ı keımiyyeden masun ve nivyât-ı cdÜe-i hümâyûnların dâima
tevfikaat-ı ilâhiyyesine makrûn ve ömr u şevket-i şahanelerini rûz-
ef.-jin buyurmak du’ây-i mefrûzü'l-cddsma terdifen mehd-i ulyây-i şevket
ve saltanat olan f_ât-i me'âli-simât-ı veliyyetu n-ni’amilerinin kalb-i
şefakat - celb-i sultanileri dâima o yüzden mesrur u memnun olmak
du'Sj-i sıdk-ihtivâsını ztver-i zeban-1 sadk-nişân etmekte olduğumun
arz u ifâdesiyle tasdi'e cüret eyledim. Kaatıba-i ahvâlde emr ü
ferman ve lulf u ihsan hazret-i veliyyetü'l-emrindir.
F i gurre-i rebi'ü'l-âfıir sene 1201
128 TEZAKİR-t CEVDET

Nice senelerden beri eczây-i kur'âniyycnin tab ı Bâbıâlı cc


irzû oluna-gcldiği bálde bu bâbda Bâb-ı fetva dan cevâb-ı
muvafık alınamadığı cihetle Bibıâlî hâl-i tereddüdde idi.
Hâlbuki lıan ’lılar Vâlidc-hanmda ve sair mahallerde gizlice
Kur’ân-ı kerimi tab’ile alenî fürulıt ederlerdi; ve ba’zan mutba-
’alanndaki evrâk-ı matbu’a parçaları bakkal dükkânlarında
görülüp bu ise Kur’ân-ı kerim hakkında hürmetsizliği mfıcib
olduğu cihetle taraf-ı Şeyhülislâmîden ara-sıra işliki olundukça
Râbıâli dahi bu mesâhif-i matbû’amn fiiıuhtunu meıı’eder
vc ba’zan müsadere eyler idi. Bu sırada Fransa da Hafız O s m a n
hattiylc bir .Mushaf ictolıtogr.ıf ya'ni aks-i ziya saıı’atiyle tab etti­
rilerek nüseh-İ adidesi Dersaâdet’e getirildi. Bâbıâli’cc dahi
fünılıtuna ruhsat verilmekle aleni satıldı, l.akin yazıları l.ıyı-
kıyle çıkmamış idi. Bunun üzerine meclis-i mahsiîs-ı vükelâda
lede'l-nıüzâkere Matba’a-i âıııire’de ihtirâmât-ı lâzime yerine
getirilmek şartıylc Mushaf-1 şerif tab’ı tensib île icrası taralı­
mıza havale buyruldu. Derhâl tab'lıânedc yeniden dcst-gâhl.ır
kuruldu; ve san’at-ı mezkürede mahir Ali Efendi nıa’rifctiylc
Şeker-zâde’nin meşhur Mushaf-ı şerif’i tab’ ettirildi. Buna dâir
doksan bir senesi hilâlinde taraf-ı fakirden tanzim ile tab’ ıı neşı
olunan îlân-nâmenin bir sureti bcr-vech-i âti tahrir olunur.

îlân

Dört yüz seneden beri mesâhif-i şerife ekseriya lıalt-ı nesih ile
yazıla-gelmiş ve bu san'atle pek çok mahir üstadlar gelip geçmiçlir.
İşbu esâtize-i benim şöhret ve mehâretee tabakât-ı adtdeye taksim
olunabilir. Tabaka-i ulyida bulunanların birincisi Şeylı devit ma'ruf
olan Hamdullah Agâh Efendi'dir ki Yakut-1 Muşta'simi'nin icâd
eyleği usulü bir giizel şive üzere ifrağ eden odur. Dokuz yüz yirmi altı
târihinde vefat etmiştir. İkincisi Hafız Osman'dır ki Şeyh'e ke-mâ
hüve hakkuhu taklid eylemiş ve yazıyı bir mertebe daha toplayıp bir
güzel fite vermiştir. Bin yüz on târihinde vefat eylemiştir, üçüneüsü işbu
Hafız Osman’ın şâgirdâmndan Yedikule’li deyu ma'rüf otan Seyyid
Abdullah Efendi'dir ki hocasının yaztsına fark olunmaz mertebe
taklid eylemiştir. Bin yiiz kırk târihinde fevt olmuştur. Dördüncüsü
iedikule'tinin şâgirdâmndan Şeker-zâdt deyu ma'ruf olan Mehmed Efendi'-
TEZÁKlR-1 CEVDET ıag

dır. Hatl-i nesihde. he asina taklid ile beréber bu san'ate bir güzel
şive ve nezâket vermiştir. Tabaka-i saniye Yedikute’ ti’nin şâgtrdânından
Eğrikapı'lı deyu ma'ıûf olan Rásim Efendi ve haltât-ı meşh&r A fif
Efendi nin damadı ne tilmizi olan Deli Osman ve Mehmed Celâlüddiıı
ne Sınıştr l/ıifız dır. Anlardan sonra tabakâi-1 adidede pek fok mejhûr
hattatlar vardır.
ieyh m önırii tererübe ile geçip bu san'atı ma'lûm olan dereceye götürün-
etye dek pek fok emek nermijtır. Evâil-i hâlindekiyaztsiyle sonraki yazıları
beyninde pek çok fark u tefâvüt vardır. Yazdığı Krlıim-ı kadimlerin
içinde en ziyâde beğendiğini Resûl-i ekrem sall'-allahü aleyhi ve sellem'e
hediye olmak üzere Medine-i münemıtre'ye göndermiştir. Bu Ktlâm-t ka­
dimi taklid ederek bir Kelâm-ı kadim yazmak üzere Sultan Ahmed-i
salıs tarafından feker-zâde me'mıir olmağln varıp Medine-! münevvere'de
ıkaamet de harf be-harf ana taklid ederek bir Mushaf-ı ¡erif tahrir
ile Dersaddet e getirdikte Sultan Alahmâd-ı evvel taht-ı saltanata ciilûs
etinii bulumnağla ol eser-i bi-adilı ana arz eylemijlir. Bu kerre ol nüs­
ha Dersaddet'de Reis-ı huffâz olan Timur Hafız'a okutturuldu ve gö­
nden yanlışlar asrımızda Şeyhü'l-hattâtin ve Reisü'I-ulemâ olan İzzet
Mustafa Efendiye tashih ettirildi ve asrımızda yeni zuhur eden aks-i
Zİyâ san atinde mahir olan erkân-ı harb fotoğrafhanesinde müstahdem
Kolağası Hafız Alı Efendi ma'rifetiyle tab’ u temsil ettirildi.

Yine ol asrda ccillc-i ricâl-i Devlct-i aliyye’den Ahmed Atâ


Bev’in te'lîf ü tab'ına muvaffak olduğu Endtrûn-ı hümâyûn târihi
üzerine yazılmış olan takrizin sureti zirdc sebt olumır.

Takriz
Dakika-şinâsdıı-t ahvâl-i edvar indinde miistagni-i beyân ü ihtar­
dır ki lehavuül-i a'sâr 11 a'vâm ve tebeddiil-i etvâr u eyyam ile değil
yalnız ahvâl-i e¡hâs ü akvam belki yive uii edây-i elsine-i enâm bile
tegaryiir etmektedir. Bir lisânın yüz sene evvelki ta'birâtt ile şimdiki
ıstılâhâlı ptj-i nazar-1 dikkate alınsa ne kadar tehovvülâla uğramış
olduğu basar-t basirete rûşenâ tu iyân olur. Vaktiyle çavuşluk devletçe
ne kadar mu temi bir unvan olup da çavuşlar içinde nasıl haysiyetti
zâtlar bulunduğunu bilmiyerek târihlerde çavuşlardan ba'z-t düvel nez-
dine elçi gönderildiğini görenler asrımızdaki de’âvi çavuşlarım piş-i
nazara alır ve bu sınıftan nasıl sefir gönderilirmiş devit te accüb ve
hayrette kalır. Elhâsıl mürür-t zamârı ile efrdd-ı insâıı gibi elfaz u
7 .a «ır-i C ır J ıl . )
130 TEZÂKİR-I CEVDET

vhlâhâl-t lijân dahi legayyür ve leceddüd edip gider. Ate'l-husûs la'bt-


râl-t resmiye vuku'ât-l cesime ile vaz'-1 aslisini bulun bütün değiştirip
başka kuvvetler ve meriyetler peyda eder, işle bu kabilden olarak Vak'a-i
haniye’den sonra Enderun ve Birun'ca zebân-zed olan la’ birât-ı res-
miyye o kadar tebeddül etmiştir ki bu ta’ birâtın t hakikisi ve suver-i
isti'mâliyesi bilinmedikçe ol asrın vekaayi'-i târihiyyesinden pek çoğu
lâytkıyle anlaşılamaz ve ol vakte idrâk edenlerin henüz bakiyyesi
Zİver-i sahife-i hayât olduğu cihetle şimdilik o mtsilltl ta’ birâtın ma’ -
anisine ba'zt mertebe kesb-i vukuf olunabilir ise de anların dahi ar­
kası alındıktan sonra târihlerde münderic olan pek çok elkaab ü un­
vanların tahkiki kaabil olamaz. Binâen-alâ-zâlik mukaddema Ende­
rin-ı hümâyun'ca mu’teber olan pek çok elkaab ü unvanların şerh it
izahım kâfil ve Enderûn-ı hümâyûn’dan muhrec meşâhirin terâcim-i
ahvâlini şâmil olan işhu Târih-ı Aid Devlet-i aliyye târihim mutâla’a
edenlere göre bir aynek-i basiret1 ve durbin-i hakikat olmağla müellifine
lisân-ı sitayiş ile teşekkür olunur. '-u j '; ¿1 J*»-
t .,
F i snıe 12913 Ahmed Cevdet

Ber-vech-i bâlâ Şiıvânî-zâde’nin azlinde mesned-i Sadâret


Serasker Hüseyin Avni Paşa uhdesine tevcih buyruldu. Seras­
kerlik dahi Sadârct’e ilhâken anın uhdesinde kaldı. Sultan Abdii-
laziz Han hazretleri kendisini asd fesâd başı olan Avni Paşa’ya
teslim etmiş oldu.
Ol esnada Şûrây-ı devlet reisi Kâmil Paşa nâ-mizâc ola­
rak tebdil-i havâ zımnında Mısır’a gitmekle yerine Safvet Pa-
5a vekil nasb olunmuş idi. Avni Paşa ise fünûn-ı askeriyyede
mahir olduğu hâlde umûr-ı mülkiyyece ma’lûmâtı olmadığı gibi
bu yolda muktedir bir müsteşarı dahi bulunmadığına mebnî
doksan bir senesi saferinin on yedisinde Şûrây-ı devlet riya­
seti vekâleti mu’âvinliğe tahvil ile müccddeden ihdas olunan
Şûrây-ı devlet riyaseti mu’âvinliği uhdemize tevcih buyruldu
ve riyaset vczâifi kâmilen uhde-i fakire verildi. Bâbıâlî’de
şâir umûr-ı dâhiliyyeye âid olan işlerin dahi merci’i idim.
Muahharan Kâmil Paşa Dersaâdet’c geldiyse de henüz tas-

1 Atâ Tarihi (1, a) de qyn-i basirtf,


* Atâ Târîhi’nde 25 zilka’dc 1291.
TEZAKİR-1 CEVDET l3>

hîh-i mizâc edemediği cihetle riyâselin yalnız unvanı anın


üzerinde olup vezâif-i riyaset kamilen fakire muhavvel idi.
Ol esnâda Mecelle'nin onuncu kitabı tamâm olmağla anı
tab’ u neşr ettirdim. Ba’dehû on birinci ve on ikinci kitâblan
dahi itinâm olunarak tab’ ettirilmek üzere iken hilâf-ı me’mül
olarak sene-i mezbürc ramazânının yirmi üçünde Şûrây-i
devlet riyaseti mu’avinliğl ilgaa ile uhdemize Yanya vilâyeti
tevcih buyruldu.
Avııi Paşa dâima fakirin mu’âvenetinden izhâr-ı memnû-
niyyet eylemekte ve bunu gıyabımızdan dahi kendi müte'allıka-
tma söylemekte iken bağteten İstanbul’dan defimize kıyâm et­
mesinin sebebini ol vakit anlayamadım, Mahrem-i csrârı olan
ba’z-ı zevat ile görüştüğümde anlar dahi : “ Sadrâzam sizden pek
hojimd idi. Bu tebeddüle sebeb ne oldu. Aranızda mûcib-i mübâyenet olacak
bir sebeb hadis oldu mu” deyu benden sordular. Ben ise İstanbul’un
ahvâlinden usanmış olduğum cihetle me’mûriyyet-i ccdidemden
memnun idim ve eğerci valilerin ma’ âşlan epeyce tenezzül
edip ol vakit Yanya vilâyetinin şehriye ma'aşı dahi otuz bine
tenezzül etmiş ise de kayd-ı hayât ile bâ-berât-ı âlî mutasarrıf
olduğum şehriye on bin kuruş ma’âşımı dahi başkaca alacak
idim. Bu dahi bana kiTâyet edebilirdi. Fakat kış ağzı olup bu
mevsimde evlâd u iyâlimizi Yanya’ya götürmek müşkil idi,
Binâen-aleylı çoluk çocuk gidilebilecek bir vilâyete tahvîl-i
me’mûriyyetimi istid’â etmek üzere Avm Paşa’nm konağına
varıp kendisiyle görüştüğümde ben bunu açmazdan evvel ken­
disi : “ Çocukları birlikle gotürecekmisin” dedi. “ Götürmek isterim.
Lâkin mevsim müsâ’id değil” dedim. “ Sakın götürme. Senin orada
me’mûriyetin üç ay kadardır, JNihayet üç buçuk ay sonra buraya
celb olunursun.” dedi. “ Pek âlâ” dedim amma bu sözüne bir
mâ’na veremedim. Meğer Bâbıâli’de vücûdumuz kendisince
mültezem olduğu hâlde bu kerre Sultan Abdülazlz Han hazret­
lerini hal’etmeğe karâr verip bu husûsda ise fakire emniyeti
olmadığından ve üç ay zarfında rekiz-i zamiri olan cinayetin
icrası kendisince mukarrer olduğundan muvakkaten bizi Y'an-
ya’ya def’ etmiş ve ıtıuzmer-i zamirini icra ettikten sonra
bizi yine İstanbul’a getirtecek imiş. Buraların olduğunu Sultan
Abdülaziz Han’ın hafinden sonra kendi lisânından işittim.
'3 * TEZAKlR-1 CEVDET

Ol esnada Avni Paşa’ıtın kâsc-lîs-İ sııfra-i ikbâli olan Zabtiyc


nâzın Hüsııi Paşa tarafından lıâncmize kimler gelip gitmekte te­
cessüs için etrâfımıza casuslar ta'yîn olunmuş. Hâlbuki anlardan
birisi vaktiyle bizden iyilik görmüş bir âdem olduğuna ıneb-
ııi ba'z-ı rüfekaasiyle beraber bizi tecessüsse me’mftr olduğunu
gizlice lıaber vermiş idi. Ben ise taşra gönderilmemek için bir
nevi’ teşebbüs ma’nâsı verilir deyu veda’ için Valide Sultan dâ­
iresine gitmeyip fakat bir kıt’a veda’-nâme takdim etmiş idim.
Lâkin Yanya’ya azimetimiz günü Valide Sultan tarafından
teşyi’ için Harem ağalarından Abdülgani Ağa gönderilmiş
olmağla bu dahi casusların jurnalına dâhil olmuştur. Mezkûr
vedâ’-nâmenin sureti zîrdc tahrîr olunur.

Valide Sultan hazretlerine tezkire


Atebe-i âsmân-miTltbı-i sultanilerine ma’rûz-ı kullandır kı
Anâsırı acz ü kusur ne bl-vâyegi vü ibtihâlden ibaret olan bu
abd-i darâ’ at-mend fevkellı} mehâbeilû kudretli mer/ıarnellü Pâdişâh'imiz
veli-ni’met-i bi-minnet efendimiz hazrttlerintn bild-vâsıta ihyâ-kerdesı
olan hir muhlis bendesi ve şimdiye kadar ifây-i teşekkürü nâ-kaabıl
olan bunca a'tâf u eltâf-i celilc-i cS/ıân-bânilerinin bi'l-vücûh mahciib
ve şermendesi olduğu hâlde bu defâ dahi Yatıya vilâyetine vuku’ -t
me’muriyyet-i müstemendâııesi hususunda miisâ’ade-i seuiyye-i hazret-ı
ZfUu'llahi bi-dirtg u şâyân buyrulmakla gerek bu lûtf-ı âlinin takdis
ıı tahmidi ve gerek râsime-i veda'm icrası işin âstân-ı ismet-unvân-ı
veliyyetü’n-ni'amilerine yüz sürmek akdem-i vezâif ise de ol âstân-ı
bülend-unvân-t sultaninin ulüvv-i derecesine nisbetle dünüvv-i dereke-i
ubeydânemin bu’d-ı mesafesi öyle şerefli ve şanlı bir vazifenin İfâsına
mâni’ olmağla ve bi-metmihi te’âlâ sâye-i selâmet-vâye-i hazret-i şelıri-
yârlde eser-i leveccuhât-ı sa'âdet-âyât-1 sultânileriyie yarınki cumartesi
günü cebhe-i ubıldiyyet gerdılne-i meymenet-nümune-i mu'itilâları izine
mevzu' ve mâlide olarak buradan nehzat musammen bulunmağla Rabb'i-
miz te'âlâ ve tekaddes hazretleri esmâ-i hüsnâst ve enbiyâ vü evliyası
hürmetine cihanın pâdişâh-ı a'zamt ve devlet ü milletin muhyi-i muhterem
ve mufahhamt olan Velî-ni’mel efendimizi dünyâ durdukça serir-ârây-ı
şevket ü şan ve revnak-tırâz-ı mediha-i mehd-i ulyâ olan zât-i aliyyetü's-
sıfât-ı rahimânelermi necl-i tkber-i şâh-l devrân ve nüsha-i nâdire-i
kemâl tı irfan bulunan velî-ni’met-zâde-i zl-şân ve şâir şelızâdegân ile
TEZAKİR-I CEVDET '33

beraber ile’l-ebed makrûn-i mesâr ü safây-i firâvân buyurmak du’ây-i


bi-riyhı tekrar olunduğu hâlde ¡¡bu arize-i ubûdiyyet-farlzenin takdimine
içtisâr olunduğu ve nazar-t aez-eser-i ubeydâncmde hüsn-i enzar-t füyû-
zât-âsâr-ı hazret-i zıllu'llâhiden başka ümniye vii emel olmadığından ol
şeref-i âlem-bahâya mazhariyyet için dahi bi'l-hâssa uzaktan serâ-perde-i
çafakat-pervetde-i vehyyclu n-m'amilerinc yüzler sürülerek arz-ı niyâz-ı
mahsûsa cesaret kılındığı muhal-1 ilm-i mekirim-şümül-i ismet-pcndhi-
leri buyruldukta emr ü fermârı ve köle vii ihsan hazret-i veliyytu l-emr
efendimizindir.
Bir- vcch-i bâlâ Yanya’ya mc’miıriyetimizin sebeb-i aslîsi
kimesncnin ma’liımu olmadığından beyne’n-nâs kimi : "Cevdet
Pa;a ile .Sadrâzam'in araları bozulma;" ve kimi : “ Kâmil Paça
riyâset umurunda müstakil kalmak üzere müâvinliği ilgaa ettirmekle
Cevdet Paya ana muğberi!'l-hdtır olmu;’ ’ yollu havadis münteyir ol­
muş idi. Yanya’ya vardığımda Kâmil Paya’ıun havâss-ı mensû-
bâmndan ve Dîvân-ı ahkâm-ı adliyyc âzasından Mahmud Be-
yefcndi’nin bu hususa dâir bir mektubu gelmekle ana cevaben
yazılan mektubun sureti bu mahalde ityân kıbnır.

Yanya’dan cevâb-nâme
Sâdık Pa;a hazretlerinin Reis Paça efendimiz hazretleriyle mu-
lâkaatmda gûya bendelerinin zât-1 hazret-i nyâset-penâhiye muğberii'l-
hâtır olarak bu tarafa azimet eylemiş olduğumu ifâde eylemiş olmasına
dâir ve hâlbuki hasbe'l-kader vuku'bulan mfisâl-i âciziden dolayı zât-i
hazret-i riyâset-penâhinin müle'essif olduğuna nazaran teveccühât-l
hamilelerinin hakk-ı çâkeride ber-deoâm olduğunu mübej;ir olarak 6
Zi'l-ka'de sene gı târihiyle müverrah ve rengin ibârât ve lâtif tevjihât
ile müzeyyen ve müveşşah bir kıl1a kerem-nâme-i inâyet-alâme-i hukuk-
perverileri gurre-i zi'l-hiccede dest-i ihldsa vusul buldu ve Reis Paşa
efendimizin hakk-ı çâkeride ber-kemâl bildiğim ehdsin-i enzâr-ı mün-
'imânelerinin devam ii istimrânnı te'm İn ve hüsn-i teveccüh-i kerimâne-
lerinin bekaasmı tebyin etmekle mûeib-i memnûniyyel-i azime oldu.
Müşârıin-iUyk hazretlerine ihlâs u ubûdiyyetim pek eskidir. Şim­
diye kadar kendilerinden dâima lûlf u iltifat gördüm. Çökerleri dahi
kendilerini sahihen gücendirecek hâl ü kaaldt bulunmadım. Bu kerre vu­
ku'bulan tebeddül-i me’mûrijyet-i ubeydânem ise mukadderâl-ı ilâhiy-
yeden olarak bundan dolayı kimesneye gücenmek lâzım gelmez. Fa-
131 TEZAK.tR-1 CEVDET

kal bidâyet-i mirde bu tebeddülün cânib-i riyasetten ne}'et eylediğine


dâir ba'z-ı havadis ¡âyi' olmu; idi. l}te Sâdık Paya hazretleri dahi
bundan dolayı öyle bir zarın it ¡übheye diiymüj olmak gerektir. Hâlbuki
müte'âkiben o havadisi lekzib eder ¡âyt'alar mesmû' olmağla sonradan
o dahi tashih-i i’tikaad etmiştir zann ederim. Umdeleri ise ne buna
vücûd verdim ve ne de ana inandım. Hemen meslek-ı ma'rûf-i âcizânem
olduğu üzere yolculuğa hazırlandım. Bu tebeddülün esbabı ne olduğunun
taharrisine mükibb u mülehâlik olmadım. Kendimce buna lüzum dahi
görmedim. £ira bunun esbâb-ı sahihesini bilmek bendelerince olsa olsa
Târih'e kayd için lâzım olacak. Hâlbuki bu misillû husûsâtta ıbtıdâ
yek-diğere munâkız rivayetler ¡¡itilir. Haklkât-i hâl ise sonradan anla-
filır. Bu cihetle esbâb-ı sahihe taharrisinde isti'câl bir nevi’ abese i}-
ligaal gibi görülür. Binâen-aleyh o misillû gönül yorgunluğundan azade
olarak kalkıp bu tarafa geldim. Şimdi dahi fây-i vazlfe-i me'mûriyyet
ile me}gulüm.
Burada çendan kaabil-i hitâb âdemler yok olsa bile yeni gelinmi}
olduğu cihetle müterâkim ijler çok. Sanma ki yalnız numâne-i meclis-i
Baylara olan bezm-i ünsâ-üns-i hazrel-i riyâset-penâhiden durum. Belki
biiliin biilün ülfet-i âleminden mehcûnım. Binâen-âlâ-zâlik mürâ'ât-ı
sariat-t iltifat ya’ ni gıyâbdan hitaba lahnll-i kaafile-i kelimâl ederek
zât-ı âliniz ile bild-tekellüf hasb-i hâl ve biraz da bu yüzden izâh-ı
maksad ü mtâl etmek isterim.
Efendim ma’lûm-ı âllnizdir ki bendeniz dâima zuhürâta tâbi' olup
giderim ve pes-i perde-i kaderden rû-nümâ olan suret ne ise ana ayıı-ı
nzâ vü teslim ile nazar ederim. Hele ¡u lebeddiil-i me’mûriyyetten
dolayı zatın olunduğu kadar münkesir ve muğberü’ l-hâtır olmadığımı
Dersaâdet’de iken çok zevâla söylemi} idim. Hattâ Iy b-t u'ı ^--
j* j âyel-i kerimesini tilâvet ile lesliyet verenlere me'mûriyyet-i
cedldenin nezd-i âcizânemde mekruh olmadığı beyanisle mukaabele ey­
lemi} idim.
Vâki'S İstanbul gibi cennet.i cihan ve ârâm-gâh-ı dil ü cân olan
bir yeri terk etmek hiç de mûeib-i inzi’âc-t tabi'at olmamak olmaz.
Fakat ana bedel tebdîl-i hâl ü havâfâidesi der-hatır edilerek tesliyet-i
hâttr-ı fâtir kılındı. Mevsim-i ¡itada deniz seferi asla mûcib-i heyecan-1
hatır olmadı desem yalan soy/emif olurum. Lâkin oCLal u VJ.
jjiJ l Jl jjs beylini tekrar ile dil-i gurbet-zedeye lesliyet verip
deryâ-dil olarak bi-mennihî te'âlâ salimen Galoş limanına muvâsalet
olundu. Bi-hasebi'l-mevsim Yenişehir ve Tırhala ovalarının bataklarını
TEZÂK.İR-1 CEVDET 35

geçmek mii}kildır denildiyse de bu mevsimlerde İstanbul sokaklarının ça-


murlariyle ülfet ve idmanımız olduğundan buraların zahmeti halkın
mübalağasına nisbetle ehvence göründü. Ba'dehâ Meçva'nm karlı dağ­
larını geçer iken biraz su'lihet çekildiyse de kumru gibi kafesde ser-
fürû-biirde-i fikr ü hayret olmaktan ise çahin gebiyükseklerde dolatmak ve
bilâ-jütûr biiyle karlı ve boralı dağları açmak uluvu-i cenâb âleminin
usûl-i mevzu'asına evfak değil mi deyu hâlır-ı fâtire gayret verilerek
el-hamdü-lillah salimen Yanya'ya gelindi.
Şimdi Yatıya'dan o kadar hoçnudum ki kâçki burada idâre-i bey-
tiyyeye kâfi çiftlıkâlım olsa da vakl-i infisâlde burada kalsam ve Kas­
ka caddesinde tramvay arabalarının gtcırdısiyle hırdjide-hâtır olmaktan
ise göl kenarında imrâr-ı kavâfil-i tyyâm ü leyâli kılsam gibi temen­
niydi ve hülyalar bile boç vakitlerde bendenize eğlence oluyor. Aman
efendim ftosta kapaınyor. Bu giin bu kadarnk bir muhavere ile iktifa
edelim, liekaay-i hiisn-i teveccüh-i sâmileri ahass-ı âmâl-i ihlâs-meâl-i
senâtteri otmağla ol bâbda.

Ol esnada ale’l-umûm emlâk için Dcfterhânc'den sencdât-ı


resmiyye İtası nizâm ittihâz olunmuş ve Mecelle ccm’iyycti
ma'ıifetiyle senedâtın 5ekİ ü sureti der-dest-i tezekkür bulunmuş
idügine mebni Yanya’da iken gerek Mecelle cem'iyyeti ve ge­
rek Defter-i hâkaanî nezâreti ile icrây-i muhabere olunmakta
idi. İşte ol vakit bey’-i vefâ ve istiğlâl hakkında Risâletul-vefâ
nâmiyle arabiyyü’l-ibârc bir risale kaleme alınarak Mecelle
cem’iyyetine verilmek üzere Defter-i hâkaanı nâzın bulunan
Sa’dullah Beycfendi’ye gönderilmiş idi. Bunun vusulüne dâir
Sa’dullah Beyefendi tarafından Yanya’ya gelmiş olan tahrirâtın
ma’lûmât olmak üzere sureti zîrde tahrir olunur.

Defter-i hâkaatıî nezâreti tarafından vârid olan mektûb

Ma'rûz-ı bendeleridir ki
Bey’ -i vefâ ve bey'ü't-istiğlâl için lütfen tertib ü totizim buyrulan
dört kıt’a cedvelin irsaline ve bu mes’ ele hakkında mutâlâ’at-ı aliyye-i
hidtvâııelerine dâir restdc-i dest-i ta'zim olan tahrirâl-ı aliyye-i fahîmâ-
nelerinin mezâyây-i dakikası rehin-1 ılm-i çâkeri oldu. Mecelle cem'iyyet-i
aliyyesine hitaben çeref-vârid olan tahrlrat-ı hikmet-ifâdât-1 efhamileri
3® T E Z A K İR l CEVDET

melfufu otan risâle-i nefise ile beraber mahalline bi'z-zâl teslim kilin­
di. Meşâgil-i kesire-i hidlv-i ekremileri arasında bu mes'elenin dahi
hallâl-i mu'dilât-ı mesdit-i fkhiyye ve inhilâl-bahşây-i mıı'akkadât-ı
umûr-ı mülkiyye ve siyâsiyyt olan tfkâr-ı sâkıhe-i âsafâııelerıni ifgaal
etmesi ve bunun eser-i âlisi olmak üzere cedveller ile beraber bir de risâ
le-i nefise viicûde getirilmesi ulüvv-i himmet-i âlem-pesendlmne ez-ser-i
nev dclil-i çelil ve meâsir-i sabıka ve lâbika-i kemâlât-perverânelerine
bir zamme-i vâcibü't-lebdldir. Me'âli-i âsâr-t fahimâneteriııden has-
be'l-ubûdiyye ne kadar muftebır isem zât-1 maslahatın me'münyyel-i
(akerâneme te'alldku cihetle yu himmet-i celileleritıden o derece mütefek­
kir olduğumu min gayr-i haddin arza cesaret ederim, fanya vilâyeti
mevdu'-1 kef-i kifâyet-i devletleri olmağla mağbul-t bilâd olduğu gün­
den beri higmet-i rne'mûre-i kemterâneme müte'allik husûsâtta bı't—
hâssa bi-diriğ buyrulmakta olan teşkilât ve tesri'âl kulunuz hakkında
evvelâ teveccühü!-1 lûtfiyye-i bende-perverilerinin dimte-i âsâr-ı bâ'isü'l-
mübdbâtından olmağla lıakk-ı teşekkürünü ifâda i’tirâf-ı aczden başka
Söyleyecek söz bulamanı.
Mes'ele-i mebkusnn-ankâya dâir Mecelle cem'iyyeli'nin lıtilâsa-i
mebâhistne gelince risale-1 aliyyeleri pek çok bahs ü müzâkereyi mûcib
oldu. Hâlâ bir karâr hâsıl olamadı, ihtilâfı dâ'ı olan şey ise başlıca
teslim ü tesellüm maddesidir. Rehniyyet cihetini iltizâm eden efkâr
teslim ü tesellümün fi'len olamaz ise de kaiden ve müevvctcn icrası
lüzumunda İsrar etmekte ve bey' hükmünü verenler artırt aksini iltizâm
eylemektedirler. Hilmi Efendi hazretleriyle Fetvâ-emini Efendi haz­
retleri beyninde ittifak hâsıl olur ise niza’ kalmıyaeak gibidir. Hâsıl
olacak karan arz ederim. Baki her hâlde mublâct olduğum tevecciıhât-ı
füyizât-gaayât-ı mün ¡mineleri recismda bulunduğum muhât-ı ilm-t
âli-i dâver-i ekremileri buyruldukla ol bâbda ve her hâlde emr iı ferman
hazret-i leliyyü’l-emrindtr.

Sa'dullah Beyefcndi’nln bu tahrirâtı üzerine husûs-ı nıob-


hûsün-antıe dâir Mecelle meclis’i âzâsından Hilmi Efendi'yc
yazılan mektubun sureti burada tahrir olunur.

Hilnıi Efcndi’ye gönderilen mektubun sîıreti


Cem’ iyyet-i aliyye-i ilmiyye'ye takdim ettiğim Risâte-i vefâ üze­
rine Cem iyyet'ce mübâhasât-1 kesite ve ilıtilâfât-ı vefire vuku'd gel­
diğini haber aldım. Böyle olacağını evvelce bilirdim. Risâle-i mezkûre
TF.ZA K lBt CEVDET '37

miindericâtı hakkında olan re'y-i âcizânem ise günden güne kuvvet


bulmaktan, fanya nâib ve muf tisi dahi bu bâbda re'y-i âcizânemi
tasdik etmektedirler. ¿¿İra binada bey’ -i vtjâ ve istiğlâl muamelâtı
rÛz-merre rereyân ediyor. Hu husûsda nâsa teshildi gösterilmek ferdiz-i
umıirdan görülüyor, fât-ı fezâil-ıimâl-ı semûhüeri 1jj—«J'i > b/-i hadis-i
şerifini ara-sıra vird-i zeban ede-geldtklerinden bu bâbda dahi lesbil-i
mesâiıh-i nâsı iltizâm buyuracaklarında ¡übhe etmem. Seyfüddin Efendi
hazretleriyle AhmedHulûsi Efendi hazretlerinin melânet-i efkâr-1 şahika­
larından eminim, flora Halil Efendi hazretlerinin rr'yini bilmem. Fakat
musâleh-i mesâlihin tas'ilime sebeb olmamalarını recâ eylerim. Cenâb-ı
ffakk kendisini vefa ve. istiğlâl gaailesine uğratmasın. Fakat bey' bı'j-
¡art halisinin müzâkere esnasında arabası kırılıp da ¡urut-ı faside ile
araba iftirasına mecbur olduklarını ferâmûş buyurmasınlar. Cümlesinin
mübarek ellerini öperim. Şâir rüfekaay-i kirâm hazarâtına arz-1 hulûs
ve sclânı-t mahsûs ederim. Hâki emr u irâde efendilerim hazarâtinindir.

Sâlifii’z-zikr Risâle-i vefa üzerine Mecelle ccm’iyyeü’ndc ce­


reyan eden mübâhasâtın neticesinde vefa ve istiğlâlde rehniyyet
ciheti galib görülerek ihtiyaten müstcgill ve müste’circ tahliye
ve teslim vuku'unun takrir ü ikrar ettirilmesi hususuna karâr
verilmiş ve cedvcller ona göre tanzim olduğundan numune­
leri Deftcr-i hâkaanî nezâretinden tarafımıza gönderilmiş idi.
Huna cevaben Nczâret'c bir kıt'a mcklûb yazılmağla süreli bu
mahalde tahrîr olunur:

Deftcr-i hakaani nezâretine cevaben tahrirât


18 nisan sene 91 tarihli ihsân-nâme-i nevâzif-alâme-i devletleri
Margaliç'de iken hâtne-plrây-i 1beâl ii ta’zim oldu. Afelfûfu olan bey'-i
vefâ ve istiğlâl mimüneleri dahi dest-i iftihara vusul buldu. Pek âlâ
mis'ele hâil edilmiş ve iş bitirilmiş. Şu kadar ki asrın hazz edmiyeceği
muvaza’a yollu bir teslim ü tesellüm-1 kavli rnu'âmelesindcn kurtarıla­
mamış. Eğer Dersaâdet’de bulunsaydım bu pürüzü dahi ekseriyyel-i ârâ
ile ber-taraf edebilirdim zatın ederdim. Ma’a-mâ-fih maksad-t asli
mu’ âmelât-1 ilâsı ta/ıl-i emniyyelte cereyân ettirmekten ibaret olduğuna
mebni bu veçhile dahi iş otur biter ve mâ-dâm ki halâli saat ile akşe devri
mer’ iyyü’l-icrâdır bu dahi ana ilâve olunur gider.
ihtilâf-1 dâr şer'an mâni'-i irs olmağla tebe'a-i Devlel-i aliyye'den
olan bir kimesenin vefatında mirası tebe'a-i ecnebiyyederı olan akrabasına
136 TEZAKtR-I CEVDET

verilmediğine mebnt Avusturya devleti tarafından dahi mukaabele bı'l-misl


kılınmakta idi; vt eğerçi rnes'ele İllâki üzerine olmayıp devieteyn beyi.inde
musâlâha ve mu'âhedt olduğu hâlde ihtilâf-ı dârırı mânı'-t irs olmıycctğı
kütüb-ifıkhiyyede musarrah ise de meınâlık-i Devlet-i aliyye'de ecnebilerin
tasarruf-ı emlâk me'zûniyeti olmadığı cihetle hu miras mes'elesi dahi
İllâki üzere ictâ olunmakta idi. Arazi kanttn-nâme-i hümâyunu dahi
bu esâs üzere tanzim ohınmu; idi.
Muahharan taraf-ı Deılet-i aliyye'den meydana konulan karar­
nameyi kabûl eden devletler tebe'ası Memâlık-i osmaniyye'de tasarruf-ı
emlâk ve arâzire me’zûn olduklarına mebııi Avusturya devleti tarafnidan
tarafeyn lebe'asının vek-diğere vâris olabilmesi için bir mukaavete
yapılması teklif olunmuş ise de Bâbıâli’ce bu hâbda tereddüd olunmuş
idi. fanya naibi ^eynel'âbidin Efendi ise fukahâdan bir zât olarak
Tanya'da tebe'a-i Devlet-i aliyye'den vejât edenlerin mirasına talea-ı
yûnâniyyeden olan vârislerine vermek sadedinde olup tıu ise şer’tı teıfik
olunabilir ise de devletçe müttehaz olan usûl-ı umûmıryeyc mugaayir
olduğundan bu hususa dâir Defter-i hâkaani nezâretine bir kıl'a tahrirât
yazılmı; idi kı sureti ma'lûmâl olmak üzere z<rde tahrir olunur.

Defter-i hâkaani nezâretine gönderilen mcktııb süreli


Ma'lûm-ı hakaayık-Iüzûm-ı atûjileri buvrulduğu üzere ılıtı/âf-ı
dâr ¡er'an mâni'-i irs olduğu gibi mukaddema eninıhın memâlık-i
Devlet-ı aliyye'de tasarruf-ı akaara me'zihniyetleri olmayıp arazi kanıln-
nâme-ı hümâyûnunun 110 ve 1 11 maddeten dahi bu esâsa göre kaleme
alilimi; olduğundan tebe'a-i Devlet-i aliyye'den birinin vefatında emvâl-ı
menkule ve gayr-ı menkıılesine diğer devlet tebe' asından olan oğlu rai is
olmadığı gibi uhdesinde bulunan arâzl-i miriyye dahi ana ırılıkaat
ettirilemez ve düvel-i Avrupa'dan ba’zıları dahi bu hâbda mukaabele
bi'l-misl kaa'ıdesine ri’âyrt eyler idi ve bir aralık duvel-ı Avrupa'dan
ba'zdan tarafeyn tebe'asının yek-diğere vâris olması içm her mukaavele
yapılmasını teklif etmişler ise de ol vaktin hükmünce cârıib-i BabIali'­
den muvafakat olunamamış idi. Şimdi ise taraf-ı Devlet-i aliyye'den
teklif olunan nizâmı kabût eden devletlerin tebe'ası memâlık-i Devlet-i
aliyye'de tasarruf-ı akaarâta me'zûn olup bunlardan birisi dahi Yunan
devletidir; ve î arya vilâyetinde pek yok tebe'a-i yunâniyye olup çoğunun
tebe'a-i Devlet-i aliyye'den akrabası olduğu gibi tebe'a-i Devlet-i aliyye'den
pek çok kesânın Yunanistan'da mutavattin akrabası vardır; ve tebe'a-i
TEZAKİH-1 CEVDET '39

yûnâniyyeden birinin vefalında mirasının tebe'a-i Devlet-i ahyye'den


olan akrabasına ilâsı hususuna Yunan devleti miimâna'at etmiyor.
Buna mukaabıl tebe'a-i Devlet-ı ahyye'den birinin vefatında tebe'a-i
yûnâniyyeden olan akrabasının hisse-ı mirisi dahi kaa'ideten vtrilmek
lâzım geliyor. Yarıya nâıbı zjeyenel'âbidtn Efendi dahi tebe'a-i Dev-
let-ı ahyye'den olanların düvel-i mutehibbe tebe'asından olanların
akrabamla hısse-i mirisini veriyor ve f i ’l-vâki' Tahtâvi'mn Dürr-i
muhtar üzerine olan hdfiyesimn dördüncü cildinde vâki' 379 sahfe­
sinde İhı Kemâl'den naklen •- --n eıW ; ■ yk¿ Lr l j
V > "z*" İJİ ¡ Jü» ir- ü f ¿o > jrjljfl J»' J ş : *1
¿rA-ıe ^ „ s ûyy.. *> s*'-j j ■ g- yj a'S İSI ú1 yi i^U-l
deyu İrâd eylediği izahata nazaran mute'âhıd ve mütrsâlıh olan iki dev
let muhtelifetil d-dâr add olunamıyacağtndan tehe'aları yek-diğere vâris
olamıyaeak demek oluyor, fyu halt göre tebe'a-ı Devlet-i ahyye’den bi­
rinin rejâtında emlâkinden tebe'a-ı yûnâniyyeden olan akrabasına hisse-i
irsıyye '.eritmek lâzım geliyor. Eakat arazi kanun-nâme-ı humâyûnu-
r.un sâlju r-zıkr iki maddesi hükmünce arâzi-i mihyyesi ıntıkaal
ettirılemıyeceğmden anisinin dahi bu bâbda muttarıden emlâk-ı şâire
ile berdtıer yürütülmesi tasvib buyrulduğu hâlde mezkûr ıkı maddenin
ta'dili İtişim gelir. Bunun cıhet-ı fer'iyyesinı Hilmi Efendi hazretleriyle
ve cihet-1 politıkıyyesini Hâriciye nezâreti celileriyle bi'l-müzâkrre
netür-i muidla'âtın taraf-ı kemteriye ıfâr bııyrulması niyaz olunur.
(>l habita.

Hiısrvin Avni Paşa rekiz-i zamiri olan i'i’l-i mtinkcri iki-üç


ay zarfımla icra etmeği kendisince kararlaştırmış olduğu hâlde
her vakit birer maniaya tesadüf etmiş vega senesi rcbl’ü’l-evvc-
linin yirmisinde azl ile yerine Es’ad Paşa saniyen sadrâzam
olup sene-i merkume cumâde’l-ülâsının sekizinde uhdemize
M a’ârif-i umîımiyye nezâreti tevcih buyrulmuş olmağla Dcrsa-
âdet’e avdet eyledim.
Bir çok yıllardan beri Parga ahâlisiyle arazisi mutasarrıf­
larının beyninde münâza'a zuhür ile iş keşmekeşde kalmış
olduğu hâlde bunun tesviyesi enir olunup merhum Rif at Paşa­
zade Rauf Beyefendi dahi kendi tarafından bi’l-asâlc ve diğer
mutasarrıflar tarafından bi’l-vekâle işe bir netice vermek üze­
re Parga’ya geldikte fakir dahi bi-hasebi’l-me’mûriyye Yanya
ve Prcveze Meclis-i idareleri âzasından birer zâtı isıislıâb ile
140 TEZAKİR-I CEVDET

Paıga’ya gidip orada bir komisyon teşkil olunarak musâlafıa


yolunda bir karâr verilmiş ve keyfiyet Dersaadel’ e bildirilmiş
idi. Verilen karâra Defterhânc’ce ilişilmiş olduğundan bu kerre
Yanya'dan Drrsaâdet’e vürüduında istîzâh-ı keyfiyyed rnutazam-
mın Şûrây-i devlet riyasetinden gönderilen tezkireye cevaben
bir tezkire yazılmıştır. Ol tarafta arazi hakkında câri olan
ba’z-ı mu’âmelât-ı hususitsİyyeye dâir bir nevi’ ma’ lûnıât vere­
ceği cihetle tezkire-i mezkurenin sûreti zîrde tahrir olunur.

Şûrây-ı devlet riyasetine tezkire

Parga çiftliği için mahallince tanzim olunan karâr-nâme hakkımla


Defler-ihâkaanl nezâret-i behiyycsiyle olunan muhabere tezkiresinin
lefftnirsâl buyrulduğttna dâir ve bu bâbda mutâla ât-ı bendegânemin
arzuifâdesini âmir ¡eref-vürûd olan tezkire-i aliyteleri ile melfûfu
olan mezkûr muhabere tezkiresi mutâld'a - güzâr-t aVı'f oldu. Mezkur
nıiiÂJİfre tezkiresinin hülâsa-ı mueddâsı Parga çiftliği mutasarrıflan
ile ahâlisi beyninde karâr-gir otan mevâddan ba'ztları Defterhâm'ce
bdis-i bahs ü tereddüd olarak kabul ve tasdiki hususunun ırâde-ı ahyye-
ye la'Ilkından ibaret olmağla meıâdd-1 mezküre hakkında mutal'ât-ı
Sdzânemin ber-vech-ı âti arz u beyânına iktidar olunur.
Afa'lûm-ı sâmi-i âsafânelendır ki bu Parga iji hayli yıllardan
beri mevzû'-t bahs ü mücâdele olarak sürüncemede kalmij ve hayliden hayli
kıyl u kaali müeib olmui bir mes’eledir. Bir aralık ashâb-ı alâkaya
mirî çiftliklerinden Parga’mn vâridâltna mu'âdilvâridâ t getirir çiftlikler
verilerek Parga kasaba ve arazisi tamâmiyle cântb-ı miriden alınıp da
parça parça ahâlisine satılmak suretine Şurây-i deulet'ce karâr verilmiş
iken her nasılsa bu karâr mevki'-i icraya konulmayıp maslahat yine
keşâ-kcşdı kalarak hem ashâb-ı alâkanın ve hem de ahâlinin ale'd-devâm
Zarar u hasarına bâdi ola-geldiği hâlde muahharan Parga çiftliği ke-mâ
fı's-sâbık as/ıâbt yedlerınde kalmak üzere karâr verilip fakat Bosna
ve Yenişehir çiftlikleri gibi bunun mu’âmeldtı dahi nizâmât-ı mahsûsa
altına alınmak hususuna dâir Yarıya vilâyetine hitaben tastîr buyrulan
emir-nâme-i sâmi çökerleri Yanya'da İken şeref-vürüd olduğu esnada
Parga ahâlisinin vekîtleri dahi i anyaya gelip işin böyle sürüncemede
kalmasından Lşlıkâ ve tarafeynin .»anırın! mûcib olmakta olan münâza’âta
nihayet verilmek hususunu istid'â etmişler idi. İşe bir hüsn-i suret
TE7.ÂKİR-1 CEVDET 14 *

verilebilmek ise tarafeynin tevâfuk-t efkârına manûl olduğundan alu-


t'etlâ Rauf Beyefendi hazretleriyle olunan muhabere üzerine müşarün­
ileyh hazretleri kendi tarafından bi'l-asâle ve şürekân tarafından bi'l-
vekdle tesviye-i maslahat zımnında Fatma'ya geldikle bendeleri dalıi
Meclıs-i tdâre-i vilâyet ve Meclis-i liva âzasından birer zâtı intihâb
ve ıstıshâb ile Parga'ya gidip muvâfakat-i tarafeyn ile işe huın-i suret
vermek üzere bir komisyon teşkil olundu. Şoyleki Parga kasabası beş
mahalleye munkasım olmağla her mahalle ahâlisi tarafından birer vekil
intihâb ve ıckâlet-nâmelcri ahâli tarafından hatm ü imza ile tasdik ve
ve ashâh-ı alâka tarafından çiftlik nâzın ile mudlri tevkil olunarak
ber-vech-i bâlâ Meclıs-i ıdâre-i vilâyet ve Meclis-i idâre-i liva âzasından
getirilmiş olan ıkı zât dahi me'mur kılınarak dokuz âzâdan lerkib ü
teşkil olunan komisyonda tarafeynin lâyihaları okuyup çend ruz mütevâ-
liyen cereyan eden mübâhasâl-ı kesite esnasında rü-nümâ olan müşkilât-t
adide birer birer hâil ii test iye olunarak neticesinde tarafeynin rızâlartylr
bir karâr-ndme kaleme alınmıştır ve karâr-nâmenin ımzâ olunduğu gün
ahâlinin ne derecelerde memnun olduklarına ol günün akşamı hod be-hod
bir şehr-âyîıı yapıp ed’iye-i hayriyye-i hazret-ı pâdişâhiyi alenen so­
kaklarda tekrar eylemeleri dclil-ı kâfi görünmüştür. Elhâsıl levâfuk-ı
tarafeyn de komisyoıı-ı mezkurda tanzim olunan karâr-nâme tarafeynin
menâfi'ine muvafık bulunmuştur.
Defterhâne’ ce bâ'ıs-ı halis ü lereddüd olan şeyler ise üç mes'ele olup
birincisi ahâlinin mutemetlik oldukları hanelerin arsaları için ashabına
kiıâ vermek usülümm emsali olmadığına ve ıcâre-i zemin kaa idesi şim­
diye kadar yalnız evkaf ve miri mu'âmclâtında cereyan eylediğine ve
arsalar arâzi-ı mirtyyeden [ olup] çiftlik ashabından evvel mirînin icâ-
re-i zemin aramağa hakkı olduğuna binâen sûret-i meşruhatım kabul ve
reddi re’y -i âliye manüt olduğu isti''ânından ibârettir.
İkincisi ahâli uhdesindeki emlâkin tebe'a-i ecnebıyyeye satılamaması
şartının mu'teber olması sened-i resmisinde musarrah olmasına mevkuf
olup Parga arazîsi ise istimlâk-i ccânib nizâm-nâmesinde istisna olu­
nan mahallerden olmamasına nazaran şart-ı mezkûrun derci dahi kaa-
'ideten kaabil olamıyacağı mütâlâasıdır.
Üçüncüsü arâzt-i (miniye üzerine bedet-i oşr takdiriyle altır ve
mandıra misillû şevler inşâsında me mürinut izni kâfi ise de ham arazi
üzerine malıâlle teşkili irâde-i seniyyeye mütevakkıf idiiği arazi ka-
nûn-nâmesinin otuz ikinci maddesinde musarrah olduğundan bu maku-
14« TEZÁKlR-1 CEVDET

le ahvâlde tvvel-i emirde isli’zân olunmak lâzım geleceği İhlar ü ifâ­


desinden ibaretlir.
Birinci mes'ele hu veçhile hâil olunur kt ktırâ ve kasabât derûmmdaki
arsalar ile kenarlarında nısıf dönüm mıkdân yerlerin emldk-ı sırfadarı
olduğu araz! kanûn-nâme-i hümâyûnunun ikinci maddesinde mıısarrahtır.
Parga ise pek çok kârgir menâzil ve dekâkini hâvi hır kasabadır.
Şu hâle göre Parga'daki hâne arsalarının arazi-i mirin eden olmak
ihtimâli olamaz ki hatla mirinin ieâre-i zemin aramağa hakkı ıılııp
olmamak hususu lıâdi-i bahs ü mülâhaza olsun, haldi kı arsa tabiri
ktırâ ve kasabât derûmmdaki yerler hakkında örf ve ıstılah olarak arsa
denildikte yâ bir yahşin mülkü ydhud mülkten mübeddel vakıf ırr
demek olup arâ-i-ı mîriyyeden olmak ihtimâli tahattur olunmaz ve
tğerçi bir arsa mablûlen cânib-i miriye geçebilir. Ancak buna mlıi
arsası denilip yine btr-vech-i mülkiyyel talibine satılır, l âksa arâ'l-i
miriyyeye mahsus olan tapu senediyle tejviz kılınmaz ve illâ arazi
kanûn-nâmesinin ikinci maddesine mugaaytr olıır. lâkı'd mukaddemli
emlâk-i sırfa senedâtı vermek usûlü olmadığından böyle derûn-ı kasabada
mahlut olan arsalar için tapu me'mûrları tarafından hılâf-ı keta'ıdc olarak
nadiren sened itası vâki' ise de bunların fimdi emldk-ı sırfa strtedierine
tebdili lâzime-i hâldendir.
lcâre-i zemin kaa'idesinin yalnız miri ve evkaf mu'âmelâtında.
cereyanı bahsine gelince miri ve evkaf nasıl ki kendi arazisinden
icâıe-i zeminya'ni kirâ alır ise nâs dahi mülk arsalarının kirasını alır.
Fakat şimdiye kadar Defterhâne'ce yalnız arazî muamelatı câri olup
emlâk için sened verilmediği cihetle bu yolda mu'âmele ıcrâsiyle meşgul
olmamıştır. Ammâ şimdi emlâke dahi sened vermek vazifesiyle mükel­
lef olduğundan mukaddemi Defterhâne'ce mesbuk bi'l-emsâl olmayan
pek çok vuku'âta tesâdiif edeceği vâzthâttandır. Fidan dikip ağaç
yetiştirmek veyâhud ebniyc yapıp kullanmak için arazi istikra olunduğu
kesİrii''¡-vuku'dur ve eğerçı bu misillû icdrâtta müddet ma'lûrn olmak
lâzımdır. Lâkin pek çok beldelerde ıcâre-ı tacile usûlü ö f it âdet olarak
câri ola-geldiği gibi Dersaadel'dc bunca yıllardan beri câri olan icâreteyn
usûlü dahi bilâ-müddet bir icâre-i faside olarak üreyin etmektedir
ve ate’l-umûm baştinalı ta’bir olunan çiftlikler dahi bu kabilden ba'zı
cihetle arazi kanûn-nâmesi ahkâmından müstesna bulunmuştur. Ez-ciimle
Bosna vilâyeti çiftlikleri bir nizâm-nâme-i mahsûs ile kavânin-i
umûmiyyeden istisnâ olunduğu gibi Niş tarafındaki çiftlikler için dahi
bir mzâm-nâmeyapılmış ve Niş mülhakaatmdan olan ba’ zt mahâllerdeki
TEZ Â K lR -t CEVDET '43

çiftlikler maktu’a merbut olarak te'âmül-i kadimi veçhile tasarruf olun­


makla bulunmuştur. Yarıya vilâyeti çiftlikleri hakkında bir nizâm-nâmc-i
mahsûs yapılmamış ise de ba’z-t muamelâtı tvâmir-i mahsûsa ile la’yin
olunup mu'âmelât-ı sâıresi dahi te'âmül-i mahalli üzere câri ola-gelmek-
tedır. !}uyleki aslıâb-ı alâka hod be-hod tcâreyi fesh ile arazisini başkasına
Îcâr edemez ue zürra'dau birisi fevt olsa familyası anın yerine kaaim
olup müteveffanın bastinası tahtında olan araziyi ke-mâ-fı's-sâbık miıste’-
ttr oldukları hâlde ziraat ederler ve imrosu ya'ni üeret-ı ma' rujt si ne ise
anı verirler ve ashâh-ı alâka maklû'a merbut olan arazinin maktu'iy-
yetim fesh ile imro ( jy_l ) almak istese çiftçiler muvafakat etmezler.
Ve’l-hâsıl ashâh-ı alâka çiftçileri çiftlikten çıkaramaz ve hod fesh-i
icdre edemez, fakat çiftçi araziyi zirâ'atten la'til ile imro hâsılatının
tedennisine sebeb olur ise ashâb-ı alâka dahi iddı'âya kıyam ile anın
baştinası tahtında olan arazîyi başka çiftçiye devr etmeğe âdet ve te’âmül
hükmünce haklı görünür.
Hâlbuki bu çiftlikler hep senedât-ı resmiyye ile tasarruf olunuyor
ve şimdi ekserisine tapu senedlerı dahi verilmiştir. Bâ-tapu arazi
mutasarrıfı olan kimse ise arazi kanun-nâme-i hümâyûnu hükmünce
keyjt-mc-yeşâ arazîsinde tasarruf eylemeğe hakkı olduğundan isterse
kıraıı tezrid eylemeğe ve arazisini dilediğine îcâr etmeğe muktedir
olmalıdır. Lâkin bu misillû husûsdtta o mistilu çiftlikler âdet ve te’ âmül
hasebiyle arazi kanûn-nâmcsirıin ba'z-ı ahkâmından müstesna tutulduktan
başka konturato nizâmıma dokuz seneden ziyâde îcâr-1 akar caiz değil
iken o misillû çiftlikler bu nizâmdan dahi müstesnadır ve bu çiftlikler
hakkında temâmiyle kavânin ve rıızâmât-ı umûmırye ahkâmının icrasına
kıydın olunacak olsa Rumeli alt-ust olur; ve bu misillû çfiliklerdeki çiftçi
evlerinin ekseri ashâb-ı alâkanın olup anların tarafından inşâ ve ta'mlr
olunur ve ba’zan çiftçiler kendi hanelerini yaparlar ve çiftliği terk edecek
olduklarında irışâ eylemiş oldukları ebniyenin esmânını ashâb-ı alâkadan
alırlar. Lâkin ba'zılarutda kârgir ve Ukellüftü haneler olup kaa'ide-i
meşrühaya nazaran ashâb-ı alâka bu hanelerin yeri kendilerinin olmak
hasebiyle ebnıyt dahi kendilerinin olmak iddi'âsında bulunup hâlbuki
ba’zarı müzâri’ler bu hanelerin inşâat ve ta’mirâtına mebâliğ-1 külliyye
sarf eylemiş olduklarından : " Ebniyemzı kaldırınız ve yerlerini ashâb-ı
alâkaya teslim ediniz" demek kaa’ıde-i adi u hakkaniyyete terfik oturtamı­
yor. Binâen - aleyh baştinalı çiftliklerin ba’ ztlannda bu hâne mıs'elesi
münâzi'ün-fihâ olarak bu misillû münâze’âtm hâil ü tesviyeu için henüz
bir kaa'ide-i muttaride ittihâz olunmamıştır.
'44 TEZA k IR-I CEVDET

Parga kasabasındaki mcnâgil ve dtkâkînin eksen ise Venedik'tilerden


kalma kargir binalar olarak ahâlîsi öteden beri bunları benimseyip
mülkleri gibi tasarruf ede-gelmiş oldukları cihetle bu bâbda musire ol­
duktan misilli ashâb-ı alâka dahi bunların arsaları gibi tbniveleri dahi
mülk-i mii}terâlan olduğunu ıddı'a ve muahharcın Hazine-i edilenin
bunu tasdik eylemi) olmasına istınâd eylediklerinden fimdiye kadar
bu mes'elenin hail ü tesviyesi kaabil alamayıp bunca vakitlerden beri
sürüncemede kalmıştır.
İşte Parga ahâlisiyle ashâb-ı alâka beyninde başlıca mûtib-i
münâga’a ve mücâdele olan iki maddenin birisi işbu mentiyiI nıünâza'ası
ve diğen tmronun mıkdârı mes'elesıdır. homisyan-ı mezkurda dür iı
dırâz cereyan eden miibâhasât ile miyânede rnûab-i münâza'a ’dan
maddelerde hep nzây-t tarafeyn ile karâr verildiği sırada imro hâsılatının
mıkdârı bahsinde miişârün-ileyh Rauf Beyefendi hazretleri ahâlinin
arzusuna muvafakat ile işbu hanelerin ebniyesi hakkında otan hukuk-ı
mülkıyyet iddi'İsından vag geçip ahâli dahi Parga derûnundaki arsalar
hep ashâb-ı alâkanın olduğunu tasdik ederek sulh olmuşlardır. Simdi
derûn-ı kasabada olan ebniye arsaları ve ufak havlı ve kıu,ük bağçe
gibi yerler hep ashâb-ı alâkamıt olup yalnız ebniye ahâlinin taht-ı
temellükünde kalmış demek oluyor. Sâır baştinalı çiftliklerde dahi ber-
veıh-i bâlâ bunun emsali çoktur, .fit kadar ki ujak tefek çiftçi evlerinden
ibaret olan şeyler eğreti kükmiınde olarak Icde'l-hâce miizân'ler anın
a n k a z ı n ı alıp götürür. Vâhud ashâb-ı alâkadan esmamı» alıp anları

hâli üzere bırakırlar. Parga'da ise bu haneler kargır ve müstakir olmağla


bu arsalar bı't-tabı' ebnneye tâbi' hükmünde bulunmak lâzım gelerek
ashâb-ı alâkanın bunda hukuku rnu’ayyen olan ücreti almaktan ıbâut
olacaktır. Bu ise bıld - müddet bir icâre demek olup hu dahi her - veclı-i
bâlâ icâr-ı akar nizâmının hârictnde bir keyfiyet ise de şimdi müteddedtn
akd olunacak bir icâre olmayıp belki tarafeyn beyninde suruniip gelen
bir müııâza’anın dtf'ı için rızdlariyte akd olunan bir musâlâhanın netâiein-
derıdir.h'aldıki arâzî hakkında mer’ıyyu'l-ıerd olan imro mukaavelesi dahi
bir akd-i icâre olduğu hâlde gerek Parga'da ve gerek sâır baştinalı
çiftlikâlta ber-minvâl-i meşrûh hep böyle bilâ-miiddet olarak mer'iy-
yü’l-icrâ iken şimdi yalnız Parga’rıın hıîneleri hakkında tereddiid olunup
da tarafeyn rızâları ile sûret-i sulhiyyede yapılan bir sûret-i tesviyenin
reddiyle işi yine keşâ-keşe düşürmek miınâsib olamaz.
İkinci mes'elemn hâiline gelince bu hanelerin eeânibe satılmaması
tarafeyn beyninde bir te'ahhüdden ibaret olup bu şartın senede dercine
TEZÂKİR.-1 CEVDET '45

mecburiyet göremem. lîukûmet-ı malıâlliyyece ma’lum olmayı hafi olur


zarın ederim; ve tarafeynin bu ¡artı yek-diğere te'ahhüd eylemelerinden
garaz-ı adi j u oluyor ki mukaddema Parga'ya bit çok ecnebiler gelip
ba'z-ı emlâk isticar ettiklerinde emr-i idarece pek çok müşkilâta sebeb
olduklarından bu muşkıtâlın d efi için gerek mahâllmce ve gerek Bdbıâli'ce
hayli zahmetler çekilmiş olduğuna mebni ashâb-ı alâka hâne ebniyele-
rinı miizari'Itrine terkıte beraber ecânibe satılmamaları için bir te’ahhüd
ile rabt etmek isterler ve ehniye ile beraber arsaları dahî anlara terk
etmeyip de böyle taht-ı temellüklerinde ibkaa eylemeleri ancak bu mütâlâ­
aya metnidir. I 'mum ahâli dahi içlerinden ba’z-ı tama'karan çıkıp da
hanelerini ecânibe salacak olurlar ise ke-mâ-fı’ s-sâbık hır takım muıkıldta
uğramak mutâlâ’asım der-piş ederek böyle bir şart ile umûmunun bağlı
olmalarım muvdfık-t hâl ü maslahat görüyorlar. zğann-i âcizâneme göre
bu da muvakkat bir şey olup ilende ashib-ı alâka bu arsalardaki hukukunu
dahi birer birer ahâliye satarlar ve yâhud mekteb ve şâir hayrata vakf
ile mukaata’alu evkaf süreline kâlb ederler. Lakın şimdi mâdâm kı
tarafeyn beyinlerinde böyle hır sûret-ı tesviye bulmuşlar bunun redd ü
cerhi ile uğraşmak altes gorüniir.
Gelelim iiçiincü mes’elere: Vaktiyle Parga’mn kara içinde pek
çok haneleri olduğu hâlde muhlenk olarak yurdları kalmış ise de şimdi
kal’a içinde hâne inşâsı için ruhsat ilâsı miinâsib olmaz. Kasaba dahi
dayyık olduğu cihetle tevst’e muhlâcdır. Hâricdeki arazi ise eşcâr-ı mül-
teffe ile meşgul ve memlû olduğundan kasaba kenarlarında bulunup
mülk hükmünde plan açıklıklara biraz hâneler sıkıştırılarak tevsi' olu­
nabilir. İhı dahi nizâmen irâde-i seniyye istihsâline mevkuf bir keyfiyet
değildir ve bPl-farz hanede ayrıca bir karye teşkil edecek olsalar ol hâlde
arazi kanûn-rıâmesine tevfikan istizan etmeleri ıtmûr-ı tabi’ ¡yyedendir
ve şimdi maksad ancak ahâli tarafından böyle lüzum üzerine haneler inşâ
olunacak olur ise ashâb-ı alâka ile beyinlerindeki mu ameleyi kararlaş­
tırıp da ileride müşkılâta uğramamak üzere kendilerince emniyet ve
itmi’nân hâsıl etmek mutalâ'asından ibarettir. Bunda daki mûcıb-i
tereddini olacak mahzur görülemiyor. Ahâli ise hu karâr-nâmenin cevâ­
bına muntazır bulunuyorlar. Artık ifây-ı muktegâsı irâdc-i aliyyelerine
manûltur.

Biz vinç sadede gelelim. Es’ad Paşa dört ay kadar makaam-ı


Sadâret'de bulunduktan sonra infisâl ile işbu doksan iki senesi re-
cebinin yirmi dördünde Mahmucl Nedim Paşa saniyen sadrâzam
ThSâif-mCmfrl. H
146 TEZAKÎR-İ CEVDET

oldu, Sene-i merkuume zi’l-ka’desinin ikisinde ııhde-i fakire dalıi


Adliye nezâreti tevcih ve Ticâret nczâreti’ne merbut olan tııelıâ-
kim-i ticâret dahi bu kerre Adliye nczâreti’ne rabt u ilhaak buy­
ruldu Mahmud Paşa evvelki sadâretinde umıımeıı me murini
dil-gîr eylemiş ve hakkında kimsenin emniyet ii i’timâdı kal­
mamış idi. Bu defâki sadâretinde ise bütün bütün efkâr-ı umu-
miyyeye karşı bir hâl ü harekette bulunmuştur ve ; “ Sakalını
Rusya elçisi Ignaliytf’ in eline verdi. BâbıâK'nin nüfuzu Rusya sejâreline
ge{lp’ deyu efkâr-ı umümiyyc anın aleyhine düştü. Kendisi ise
kâlTc-i icrââtı Zât-ı şâhâne’ye atf etmekle efkâr-ı umümiyyc’-
nin husumeti Sarây-i hümâyûn tarafına döndü ve müşkilât-ı
mâliyyenİn hâiline tesaddî ettiği sırada eshâm-ı umûmıyye
fâizlerinin nısfını kat'a karâr verip ancak bunu gayet hafi ve
mektûm tutmuş idi. Bir gün akşam saat on birden sonra K â­
mil ve Midlıat vc Safvet ve Mâliye nazırı Yusuf Paşa’ları
Sadâret odasına celb ederek hemen buna karâr verdirip arz
ve serî’an irâde-i seııiyyesini istihsâl ile ferdası mevki’-i icraya
koyuvermiş tir.
Ber-vech-i bâlâ akşam üstü buna karâr verildikle \ usul
Paşa ferdası piyasada bir büyük kıyamet koparacağını derhâ-
tır ederek Mâliye nâzın olduğu ciltctle geceleyin konsolide
oynamış olmak gibi sû-i zandan kendisini vikaave zımnında
bir tarafa gitmeyip Mahmud Paşa ile birlikte doğru anın ko­
nağına gidip gece saat altıya kadar yanında kalmış vc ni­
hayet Mahmud Paşa hareme gittikte o dahi hanesine git­
miştir. Bîçâre Yusuf Paşa’nın epeyce konsolidesi olduğu hâl­
de âmmenin zararından istifâde etmiş olmamak için kendi
konsolidelerini bile tebdil ettirememiştir. Midhat Paşa ise
geceden kendi sarrafı ile haberleşip ferdası henüz keyfiyet
duyulmadan kendi hisâbına külli konsoîid satmış olduğu ha­
ber alınmış ve bir iki saat sonra keyfiyet ilân olundukta es-
hâm-ı umûmiyyenin fîatı defaten nısfına tenezzül etmekle Mid­
hat Paşa bundan mcbâiig-i külliyye kazanmış ise de dâmen-i
iştiharı lekelenmiştir. Diğer rüfekaasmın mu’âmelâtı meçhul
olup fakat Mahmud Paşa ile Rusya elçisine mcnsûb olan
sarrafların külliyetli kâğıd satıp mebâliğ-i külliyye kazanmış
oldukları tahakkuk etmiştir.
TEZAKlR-1 CEVDET >47

lgnatiyef bu veçhile kendisince hayli servet kesb ettiği


gibi devletinin politikasına dahi büyük hizmet etmiştir. Çünki
Rusyalu’nun Devlct-i aliyye hakkında der-kâr olan sû-i niyyâtına
Avrupalu ve ale’l-husüs İngiliz milleti sed çekmekte olup faizlerin
bovle bir vaz’-ı hod-serânc ile tenzili ise ellerinde Devlct-i aliyye
cslıâmı bulunan Avrupa ahâlisinin husûmetine sebeb olmakla
Rusya devleti Devlct-i aliyye hakkında mâ-fi’z.-amirini icraya
fırsat bulmuştur ve andan sonra ingilizlerin Devlct-i aliyye’ye
husûmetleri tezâyüd etmekte bulunmuştur. Elhâsıl dahilen
efkâr-ı umûmiyye devletin mu’âmelâtından nâ-hoşnüd olduğu
gibi bu icrâât-ı mâliyyeden nâşi Avrupa halkı dahi Devlet-i
aliyye’den müteneffir olmuştur.
F i jo ra m a za n sene 99 ve f l
3 a ğ u sto s u r u 98 1

Bakiyyc-i tezkiremi crbafîn

Hâlbuki Dcvlet-i aliyye hakkında mukadder olan mesâibe


mukaddime olacak Hersek ihtilâli günden güne alevlenmekte idi.
Şövlı'ki Hersek’de vâki’ Nevesin kazasında zuhıira gelen bir kü­
çük şerâre-i ihtilâli derhâl bandırmak üzere Bosna valisi Derviş
Paşa tarafından ba’z-ı tedâbîr der-miyân olunmuş ise de ol vakit
makaarn - Sadâret'dc bulunan Hüseyin Avni Paşa’nın Derviş
Paşa hakkında ma’lûm olan husumetine mebni işe ehemmiyet
verilmemiş müte’âkiben Avni Paşa azl ile yerine Es’ad Paşa
gelmiş ise de o dahi işe ehemmiyet vermemiş. Yanya’dan Der-
saâdet'e geldiğimde Nevesin işi büyümüş olduğundan artık
asâkir-i zabtiyyc ile bandırılacak dereceyi geçmekle bir iki
tabur asâkir-i nizâmiyye sevk olunmak lüzumuna dâir Derviş
Paşa tarafından bir telgraf geldiyse de ana dahi ehemmiyet
verilmeyip meclis-i malısüsda ciddi olarak mevki’-i müzâkereye
bile konmadı. Muahharan üçüncü cüzdanda icmâlm arz olun­
duğu üzere Pop Jarko'nun Sırbistan’dan bir çete ile Hersek e
geldiği dahi ol esnada haber alındı. Bundan ihtilâlin büyüye­
ceğini istidlal etmiş idim. Bosna’daki ümerây-i askeriyye : Bu
ihtilâli Derviş Paşa çıkardı. Merana tul ,~_-t harekât-1 askeriyye icrası

1 Burada on yedinci defter sona ermektedir.


148 T E ZÂ K İR -I C E V D E T

masında temettü den ibarettir" diyorlardı. O zaman Bosna feriki


Osman Paşa (Gazi Osmaıı Paşa) dahi o sırada Anadolu canibine
me’mûr olarak Dcrsaadct’e vtirûdu esnasında Avni Paşa azl ite
Es’ad Paşa sadrâzam oldukta : "Bu ihtilâle sebeb Ûervif Paşa
ise de anı orada ibkaa ederseniz if daha ziyâde büyür” demiş ise-
de ana da ehemmiyet verilmedi M ute’âkiben âteş-i itihlâl
her tarafı sarmağa başlayınca Bosna redifleri toplanmağa ve
Dersaâdet'dcn vapurlar ite asker gönderilmeğe başlanıldı. Ne
çâreki iş gittikçe büyüyüp önü alınamaz oklu ve Bulgaristan’­
da dahi câ-bc-câ ihtilâl emareleri rû-nümâ olmağa başladı.
Ber-vech-i bâlâ eshûm-ı umûmiyyr faizlerinin tansil inden do­
layı Avrupa efkâr-ı umûmiyyesinin dahi aleyhimize dünmüş
olması Rusya fesâdtarının serbestçe icrasına meydan verdi.
Ol esnada Mahmut! Paşa Rusya sefaretinin ihtârâtt üzere bulgu­
ların teskin-i czhânı niyyetiyle taşra meclisleri âzâsınııı usûl-i
intihâbiyyesini tebdil ile daha serbest yolda bir kıt'a intihâb-ı
a’zâ nizâmı yaptırdı; ve yine ol esnada Malımud Paşa Avrupa
mukrizlerine emniyet verip de kulliyycllicc bir istikraz akd
edebilmek üzere ale'l-umüm gümrükleri l'i'len bir şirkel-i sar­
r a fiy e y e teslim etmek gibi ba’zı tcdâbîre teşebbüs etlip ben
ise muhalif re’yde idim; ve meclisde mevki’-i müzâkereye konul­
dukta re’yimc ittibâ’ edecek diğer ba'z-ı zevât dahi bulunacağı
der-kâr idi. Binâcn-aiâ-zâlik intihâb-ı a'zâ hakkında ber-vech-i
bâlâ vaz’ olunan nizâmât-ı cedîdenin icrââtına nezâret etmek vc
Bulgaristan tarafının hakaavık-ı ahvâlini anlamak üzere doksan
üç senesi saferinin sekizinde Malımud Paşa bizi Rumeli teftişine
mc’mûr ettirdi. Hemen Edirne vc Filibe üzerinden emr-i in­
tihaba nezâret ederek Sofya’ya kadar gittim ve andan Edirne’ ye
avdet ettim.
Ol esnada Mekâtib-i askeriyye nazırı bulunan ve Mebâm'i-
ınşâ müellifi olan Mirliva Süleyman Paşa Târih-ı âlem mimiyle
bir târîh-i umumi tc’lifine kıyâm edip birinci cildi tab’ olunmuş
idüğinden esnây-i râhda anı mııtalâ’a ettim. Gördüğüm yanlışları
ihtar için kendisine iki mcktûb yazdım ki suretleri ber-vech-i
âti tahrir olunur.

* B u n d a n so n ra, evvelki c u m ie d e ta fsil e d ile n n o k ta y ı le k r â r m â h iy e t in ­


d e o lu p çizilm esi u n u tu lm u ş g ö rü n e n : “ keyfiyeti bu yolda E s 'a d P a y a ’ya beyân
ile n jlir " ib a resi g e lm e k te d ir.
TKZAKİK-1 ckvdet
"49

Süleyman I s a 'y a mcktûb

Eser-i himmet ber-gUzidelerı olan / ârîh-i âlem1i esnay-i sefer ü


seyahatte mütalaa etlikçe mesâ'i-i mebrûreterini takdir ile bu gibi pek
çok asâr-ı meşkûre ibrazına muvaffakiyetleri du'dsını tekrar etmekte­
yim. Hakka ki hep mekteblerimizde tedrise ¡âyân bir eser-i celîldir.
Binâen-aleyh ba'z-ı havâiır-ı kaasıranın ber-vech-i âtı ıj’dr u İhlarını
vazife-: ihlâs ıt husüsiyyet gördüm.
öyteki yirmi üçüncü sah fesinde “ gerçi Kur' ân-t kerim' ın işâ-
rel-ı aliyyesi re Tevrat'ın hükmünce ıblıdiy-i hilkat-ı Adem ¡ımdikı
halde 6876 seneye bâlig ise de altı bin sene mukaddem vücuduna kaail
olduğumuz ddcnı den nıaksad cedd-ı netı’-i beşer olan Adem-i ahir olup o
âdem sâlifenin ıhtilâldt-ı tabi'ıyye-i arzıyyc arasında telef ve sülâleleri
munkaatı' olması akvâ_)-t kıyâs ü zehdb ve kibâr-ı mutasavvifeden
bir takım zevat-r âliyentn ifdddtı dahi bu zehabı müeyyiddir" deyu
muharrerdir. Hâlbuki ıbtidây-i lıılkat-i âleme dâir Kur'dn-t kerim'de
bir işaret bilmiyorum. Öyle bir işaret görülmüş ise beyân buyrulmasını
recâ eylerim. Hele akaaıd-ı islâmiyyece yirmi-otuz bin sene mukaddem
nev'-i inşânın mevcud olmasına mâni' bir şey yoktur. Bu cihetle Târih-i
âlemin otuzuncu sahîfesinde beyân olunduğu üzere karibü'l-ahdde
bulunan bir insan iskeletinin lâ-akall yirmi beş bin sentlik olduğunu
bilâ-tckellüf kabul edebiliriz ve bunun için bir takım te'vüât-1 vâhıyeye
muhtaç olmayız, djrâ dyât-ı kerime ve ehâdû-ı şerifede ıbtıdây-i kilkat-i
Adem'den beri kaç sene mürur eylediğine dâir bir sarahat yoktur ve
Teırât-ı şeıîf'in mevcud olan üç nüshası yek-digerc mübâyin olduğuna
ve niısha-i asliyyesi bir aralık ihraak edilmiş ve sonra ezber olarak
yazılmış olmasıyle haber-ı âhâd kabilinden bulunduğuna binâen
ilm-ı yakint ifâde etmez. Bu cihetle bizlerce bu bahisde müvtrrihtn-i
yahüd 11 ııasârd gibi tekellujâta ihtiyâç yoktur. Mezkur iskelete nazaran
yirmi beş bin sene mukaddem insan mevcud olmak lâzım geliyormuş.
Tanırı otuz heş buı sene mukaddem inşân mevcud olsun ne be ıs var.
Tevrat'ın nüseh-i muhte!fesine bakıp ve Kur ân-1 kerim'de yâhud ehâ-
dis-ı şerifede işaret var deyip de yahüd u nasârâ gibi kendimizi
niçin müşkilâta uğratalım. Bu bahsin şimdi tashihi kaabil olmaz ise
tab'-ı sânîsinde olsun tashihini temenni ederim; ve bır de Târih-i
mezkûrun elli yedinci sahîfesinde: “ Eski Mısır'hlar hendese ve cebir
ve hey et kavânînini bilirlerdi” deyu tasrih buyrulmuş. Hâlbuki itm-i
cebrin muhten’i hükemây-i islâmiyyeden “ Şücâ'uddin" nâm zât olduğu
<5 ° TEZÂKlR-t CEVDET

maruftur. Eski Mısır'lılann asırlarında cebrin ma'lunı olduğuna dâir


bir rivayet görülemedi. Binâen-aleyh burasının dahi beyân buyrulması
mtrcûdur.
S• ¡sonraki) yennde -T ve S -ı-s- jS> (filân mahâldeki)
yerinde ••üî gibi imlâca görüleli yanlışlar müretlib sehvi olmak
gerektir. 195. sahfesinde ihkâm yerine tahkim lâfzı kullanılmış. Ben­
denizin dahi ba'zan dalgınlıkla sehven bu hatâyı ettiğim vardır, '‘ inkısam
ile” yerinde “ inkısam ederek” ve ‘ ‘miinkasim oldu” denilecek yerde “ in­
kısam etti,, denilmek gibi kaa'ide-i lisâna miinâfl ba'z-ı ibârâl dahi
görülmüjtür. In - yâ - Atlahü'l - kerim bunların dahi tashihine muvaf-
fakiyyct-i aliyyeleri eltâf-ı ilâhiyyeden müstcd'âdır.
Ft sı marl rene t/e

DrPa Süleyman Paşa’ya ıru-ktiıb

Rumeli'de seyr ü seyahat esnasında Târlh-ı âlem'in mütâlâ asına


devam oluıımağla 21 marl sene ga tarihli muhttra-i âciz iye zey! olnıak
üzere ber-vech-i ât! ba’z-t husûsâtm ihtarı vazlfe-i ılılâs ve husüsiyyetten
görülmüjtiir,
"Sakin” ahâlînin ve “ meskun” mahallin sıfatı olup ez-kaelim
beynimizde bu veçhile zebân-zed olarak “sekene” ve “ rub’-ı meskûn”
denildiği gibi Târîh-i âlem'in 604. sahifesindc dahi böyle kaa'ide-i
lisâna muvâfık olarak isti'mâl olunmuş olduğu hâlde 400. ve 401. ve 407.
sahîfelermde ve daha pek çok maddilerinde “ sâkin” yerine “ meskûn11
yazılmış. Hâlbuki böyle “ sâkin" yennde “ meskûn” ve “ vârid" yerinde
“ mevrûd” isti’mâlı karibu l-ahdde zukûr eylemiş yalınçlardır ve henüz
galat-1 meşkûr lûgat-i fasihden evlâdır denilecek mertebe chl-i lisân
beyninde }iyi' ve ma’rûf olmamıştır. Binâen-alcyh Târih-i âlem gibi
mekâltb-i umûmiyyede tedrisi arzu olunan bir eser-i mergubda bu misillû
galatların bulunmaması ârzû olunur.
Garİbdir ki bu iki galatın zuhûru evântnda bir de “ Berrü'ç - Şâm”
yerinde galat olarak “ Berriyyetü’s - Şâm ” ta'biri meydana çıkmıştır
ve Târih-i âlem’in 604. sahifesw.de dahi böyle “ Berrü’ş - Şâm” denilecek
yerde “ Berriyyelü's • Şâm" denilmiştir. Hâlbuki “ berriyye” çöl ve “ berr”
kara ma'nâsma olarak Şam’ın Cezlretü'l-arab'a mülâsık olan mahallerine
“ Bemyyetü'f - Şâm” ve sevâhil-i sâmiyyeye “ Borü's - Şâm” denilip
eski târih ve coğrafyalarımızda hep hu veçhile muharrer bulunmuştur.
Artık bunun tashihi elzem görünür. Tine Târih-i âlem'in 433. sahtfe-
TEZÂKtR-1 CEVDET 15

sindeki “ berbâd ile" ibaresi yerine ‘ ‘berbâd edip” yâhud "berbâd ederek"
ve 438. salıifesindeki “ in’ ikaad eyledi,, yerine “ münakid oldu,, ve
461. sahîfesindeki ‘ ‘ inkısam elli” yerinde “ münkasim oldu" deyv yazıl­
malıdır. Hâki lûtf u irâde ejendimindir.
F i 3 nitan ıtne ya

Rumeli’nin reviş-i ahvâline nazaran Bulgaristan’da bir


azîm ihtilâle isti’dâd olduğu ve âkiline ve hakimane hareket
olunur ise önü alınabileceği anlaşıldı. Lâkin bulgarlann efkârım
idlâl eden Rusya'lılar olup hâlbuki Bâbıâlİ’cc her ne tedbîr
ittihâz olunacak olsa Rusya elçisiyle mahremine müzâkere olu­
nacağı nıa’lûm olduğundan hakaayık-ı ahvâle dâir Bâbıâli’ye
bir şey yazmağa cesaret edemedim. Hemen Dcrsaâdet’e avdet
edip de şifahen arz-ı mâ-fi’z-zamir ederek tedabir-i müm-
kine icrasına teşebbüs etmeği münâsib gördüm; ve bizim Ru­
meli canibine ihracımızdan garaz-ı aslî Mahmud Paşa nın
umür-ı mâliyycce musammemi olan husıısâlın müzâkeresinde
bulunmamaktan ibâret olup ol esnada bu işe bir karâr verilmiş
olduğunu dalıi işittim. Binâcn-alevh Edirne’den şömendöfere
râkiben Dcrsaâdet’e avdet etüm. Meğer mâliye işi henüz hi­
tâm bulmamış. Mahmud Paşa tekrar efkârımı sordukta yine
muhalif re’yde olduğumu söyledim. Bunun üzerine artık b’zim
Mcclis-i viikelâ’dan ilırâcımız îcâb-ı hâlden görülmekle hemen
Adliye nezâretinden azlimiz ile uhdemize Suriye vilâyeti tevcih
buyruldu ve bu tebeddül bence mûcib-i memnûniyyet oldu.
Çünki Öteden beri bu Devlct-i aliyye’de hey’et-i vükelâ
Mâbeyn-i hümâyûn ile eirâd-ı ahâlî beyninde bir perde idi.
İcrâât-ı vâki’adan cnzâr-ı enamda boş görünen şeyler pâdişâhlara
ve mısın beğenmediği işler vükelâya ve ale’l-husûs sadrâzamlara
azv olunurdu; ve bir aralık cfkâr-ı ammede heyecan görülse
hey’ct-i vükelâca bir tebeddül icıâsiyie efkâra sükûnet geliverir­
di. Mahmud Paşa ise nık ü bed her ne olursa olsun hep Sultan
Abdülaziz Han hazretlerine atf eder ve ağrâz-ı zâliyyesini
terviç için icrâ ettiği işleri dahi ana tahmil eyler idi. Bu cihetle
efkâr-ı âmme bozuldu. Ekser-i nâs Zât-ı şahane aleyhinde ııâ-
be-câ tefevvühâta cesaret eder oldu. Midhat Paşa ise el altından
talebe-i ulûmu Mahmud Paşa aleyhine tahrik etmekte idi.
*5a TEZAKİR-t CEVDET

Hüseyin Avni Paşa mukaddema Selanik vâlisi olmuş iken


i’ tizâr ü istirham etmekle mc’mûriycti Hüdâvendigâr vrlli-
liğiııe tahvil buyrulmağla kendisi Bursa’da vakt-i fursatı gö­
zetmekte olduğu hâlde anıtı tarafdârları dahi cfkâr-ı âmmeyi
idlâl ü ifsâddan hâli değiller idi. Büyük Rüşdi Paşa dahi gâh
konağında ve gâh yalısında ikaamet ile gelip gidenlere hâl-i
hâzırın ağırlığından halis ile âkibetiıı vahim olduğunu tefhim
etmekte idi. “ İstanbul'da ihtilâl hadis olacak imiş” yollu crâcîf
dahi işitilmekte idi; vc eğerçi yetmiş seneden beri İstanbul’da bir
vak’a-i ihtilâliyyc hadis olmadığı cihetle isyân u ihtilâl erkân
zihinlerden çıkmış idi. Ma’a-mâ-fih efkâr-ı âmmenin taraf-ı
saltanata karşı bulunması fena bir netice vereceği hâtırlara gel­
mekte idi. Asdikaay-i devlet bu hâllere nazar-ı te’esüf ile bakıp
dil-hûn olmakta iseler de ellerinden bir şey gelmezdi. Zirâ Pâ­
dişâh'l görüp dehakîkat-i hâlden agâh etmek mümkin değil idi,
Pâdişâh’a söz söyliyecek mukarrebîn dahi gâh Malımud Paşa
ve gâh Avni Paşa gibilerin medûbu idiler. Alıp vermekte ikisi
dahi yarış eylerdiler.
İşte bu sebeblerden nâşî Suriye valiliğinden sahilleri meni­
nim olarak li-ecli’t-teşekkür Mâbeyıı-i hümâyûn’a gittim ve
Ser-kurenâ ile Baş-kâtibi görüp anların vesâtetleriyle bu te­
beddülden hâsıl olan memnûniyyetimi lisân-ı şükrâniyyet ile
Hünkâr'a arz ettirdim. Fakat ihlâsım hasebiyle ikisine dalıi
hâl-i hâzırın pek fena olduğunu söyledim. Ba’delıiı Yâlide
dâiresine gidip burasını bı’l-vâsıta Valide Sultan hazretlerine
dahi tebliğ eyledim ve hemen yo! tedârükâtına kıyam ettim.
Mahmud Paşa ilk meclisdr mâhye işini mevki’-i müzâkereye
koyup eğerçi Defter-i hâkaanî nâzın Sa’dullah Beyefendi ile Şeh­
remini Kadri Bey muhalif re’yde bulunmuşlar ise de Mahmud
Paşa ekseriyyet-i ârâ ile meramı üzere bir karâr verdirmiş ve
hemen arz ile irâdc-i seniyyesini tahsil ederek sarraflar ile müba­
dele olunacak mukaavele-nâmeyi kaleme aldırmış. Bu esnada
ya’nî işbu doksan üç senesi rebî’ü’l-evvelinin cvâsıtında ise Fâtih
tarafında ulemâ güruhu kıyâm ederek Fâtih Câmi’-i şcrîfi’nde
bir kaç. bin kişi toplandı. Ferdası bunlardan bir cemm-i gafîr Sü-
leymâniye Câmi’-i şerifi’ne gelip orada teksır-i cem’iyyet eyledi­
ler. Kurenây-i pâdişâhîden bir-iki zât bu cem’iyetc gelip îcli-
mâ’ın sebebini suâl ettiklerinde Sadrâzam ile Şeyhülİslâm’ın lıi-
TKZAKIR-1 CEVDET *53

yânetlerinden bahsile anlan istemediklerini söylediler. Mahmud


Paşa ise ol gün mukaavclc-nâmcyi imza etmek üzere sarrafları
Bâbıâli’yc cem’ edip ancak mukaaveledc bir yalnışlık olduğundan
tekrar tebyizi lâzım gelmiş ve ikinci tebyizinde dahi bir mahallin­
de lıatâ görülerek tekrar tebyiz olunmakta iken Baş-mâbcyinci
gelip mülır-i hümâyûnu Mahmud Paşa’dan istirdâd etmekle
beraber serî’an BabIâli'den çıkmasını kendisine ihtâr etmekle
Mahmud Paşa kunduralarım giymeğe vakit bulamayıp hemen
yalın ayak ve yayan Bâbıâlî’den çıkıp yukarı doğru giderken
İran sefaretinin ötesinden beri [tarafa] doğru talebeden bir
güruhun gelmekte olduğunu göıücek sefaretin alt tarafındaki
sokaktan aşağa doğru sapıp ve aşağıda bir araba bulup iskele
canibine inerek, yalısına azimet eylemiş. Meğer Süleymâniye
Câmi’indeki cem’iyyet-i ulemâ içinden fedai tarzında bir gü-
rûh ayrılıp Mahmud Paşa’yı idâm etmek üzere Bâbıâli’ye
geliyorlarınış. Doğru dâire-i Sadâret’e gelip Mahmud Paşa’yı
sormuşlar : “ Şimdi a.-J olunmağla hanesine gitti'' deyu cevâb veril­
mekle kahveciden kahve isteyip birer kahve içtikten sonra Süley-
mâniyc tarafına avdet etmişlerdir.
Bunun üzerine rebi'ü’l-ev\'eLin on sekizinde büyük Rüşdi
Paşa sadrâzam ve İmâm-ı evvel-i şehriyârî Haşan Hayrullah
Efendi şeyhülislâm ve Bursa valisi Hüseyin Avni Paşa serasker
ve rebi ü 1-âhirin on birinde Kayscriyre’li Ahmed Paşa kapudan-ı
dery a oldular. Bu sırada fakir Suriye’ye gitmek üzere yol tedârü-
kiyie meşgul idim. Lâkin harc-i râh alamadım. Rüşdi Paşa’ya
müracâat ettiğimde: “ Beıı böyle karışık vakitlerde müceneb zevatı dı­
şarıya salıvermek istemem” dedi ve hakk-ı fakirde teveccühünün
devamım imâ etti. Bu sırada Midhal Paşa rcıs-i Şürây-i dev­
let olup ıılıdc-i fakire dahi ncbi’ü’l-âhınn on üçünde Ma ârif-i
umûıniyye nezâreti tevcih olundu. Rüşdi Paşa zâten Midhat
Paşa’yı sevmez iken bu esnada anınla şır ü şeker oldu ve
ana nisbetle beni daha ziyâde sever iken bana her işde
bigâne nazariyle bakıbyordu. Bu dakikayı çok vakit anby'a-
madım. Sonradan anladım ki Rüşdi Paşa bi-hasebi’l-bâl Mid­
hat Paşa ile hoş geçinmeğe mecbûr olduğu hâlde lcde’1-
îcâb ana mukaabclc ettirmek vc anın efkârından beğenmediği
mes’eleler zuhurunda cerh ü reddine bizi vâsıta ittihaz etmek
için bizi dahi İstanbul’da bulundurmak istemiş, Çünki tanzımât-ı
‘54 TF.ZAKtR-t CEVDET

memleket hakkında Midhat Paşa’mn mesleğini beğenmez idi.


Benim dahi ba’zı cihetlerle ana mulıâlif olduğumu bilirdi.
Lâkin Midhat Paşa'yı İnciliz elçisi tesahhub ve iltizâm ettiğinde
Rüşdi Paşa anın efkârını redd için başka vâsıtalara mürâca’at
etmeği iltizâm etmiş idi.
Ol esnada Rüşdi Paşa ve Şeyhülislâm ve Serasker ve Kapu-
dan ve Reis Paşa’lar miyânrlcrindr gayet hafi müzâkereler cere­
yan etmekte idi. Neye dâir olduğunu bilmeyip ahvâl-i harbiyyeye
dâir zann ederdik. Anlar ise hal'-i Sultân hakkında gizli müşa­
vere ederlermiş. Hâricdcn kimesnenin haberi yok idi ve ba’zan
böyle bir söz işidilse bile ehemmiyet verilmiyordu, Çiinki
Avni ve Midhat Paşa’ların Öyle bir emr-i hatîrc cüretleri
mellıûz olsa dahi ınakaam-ı Sadâret’de bulunan R üşeli Paşa
gayet ağır ve dur-endîş bir zât olduğuna ve Hayrullah Efendi
Sultan Abdülaziz Han hazretlerinin çırağ-ı lıâssı bulunduğuna
mebni böyle hatarh ve akıbeti mcchûl bir fi’l-i nâ-bc-câya mu-
vâfakatleri ihtimâlden ba’ id görünürdü. Miişârün - ileylıım ise
Valide Sııltan’m şevkiyle Mahmud Paşa'nın yine Sadâret e
getirileceğini mabremânc haber aldıkları gibi Sultan Abdül-
aziz’i hal’a karâr verip suver-i icrâiyyesini sıkı sıkıya müzâkere
etmekte imişler. Yevm-i mu'ayyene bir kaç gün kala Fetva-
cmini Kara Halil Efcndi’yi celb ile kendisinden istiftâ etmişler.
O dahi fetva vereceğini va'd etmiş ve bir gün kala Safvet Paşa
gibi ba’z-ı zcvâlı agâh etmişler. Bizlerden ise bu niyyetlcrini
gayet mcktûm tutarlardı.
Cumâde’l-ûlâıun yedinci gecesi Mekteb-i harbiyyc şâgırd.int
silâhlandınlarak ve akdemce Dersaâdet’e gelmiş olan Suriye redif
taburları ile diğer bir mıkdâr asker dahi celb olunarak cümlesi
Redif Paşa kumandası altında oldukları hâlde Sarây-i hümâyûn’u
kuşatmışlar ve Dolmabağçe'de Saray’a karşı toplar ta’biye etmiş­
ler ve Donanmâ-yi hümâyûn’dan sandallar tertib ile bahren dahi
Sarây-i hümâyün’u abluka etmişler ve Mekâıib-i askeriyye na­
zırı Süleyman Paşa Murad Efendi dâiresine varıp aııı Saray’dan
ihrâc ile vakt-i fecrde İstanbul tarafına geçirip Bâb-ı Scr-askerî’ye
götürmüş ve erkenden Nâmık Paşa ve Şerif Abdulmuttalıb
Efendi gibi ba’z-ı zevât dahi Bâb-ı ser-askeri’ye da’vct olunmuş
vc İstanbul’da keyfiyet şâyi’ olarak herkes Bâb-ı ser-askeri’ye
gidip icrây-i resm-i bi'ate başlanmış. Sarây-i hümâyûn halkı
] tZÂ KİR-l CEVDET '55

hâb-ı gaflete dalmağla bu vuku’âltan birisinin haberi olma­


yıp ortalık ağarmağa başlayıcak Sarây-i hümâyün’ım abluka
olunduğunu ve Murad Efendi’nin dâiresinden götürüldüğünü
görüp öğrenmekle beraber süfün-i hümâyûn donanıp toplar
atılmağa basayacak artık iş işten geçmiş olduğunu anlamışlar
ve Suttan Abdülaziz Han ile dâire-i rnahsüsası halkı leb-beste-i
hayret olup kalmışlar.
Biz ol vakit Beylerbeyi’nde müste’ciren bir yalıda ikaa-
met etmekte idik. O tarafa bir haber veren olmadı. Top sadâ-
ları ziyadeleşmekle yalıda uyanık bulunanlar merak edip bizi
uyandırdılar : “ Bir çok loplar atılıyor" dediler; "İhtimâl kı hır
taraftan bir beylik ıtrini gelmiştir” dedim. "Öyle değil. Hep süfün-i
harbıyyeden hayli vakittir toplar atılıyor. Öyle gemi selâmlamak gibi
biı resm-i mutada benzemiyor" dediler. Hava pek dumanlı ol­
duğu cihetle karşı tarai görünmüyor iken bir aralık biraz
açılarak karşı tarafda lenger-cndâz olan sufun-i hümâyûnun
hep donanmış oldukları hâlde mütemadiyen top atmakta olduk­
ları görülünce fevka'l-âde bir hâdiseye alâmet olduğu anlaşıl­
dı. Beylerbeyi sarây-ı hümâyûnuna âdem gönderdim. Gerek
bekçilerden ve gerek sandalcılardan sordurdum. Bir doğru
haber alamadım. Fakat Efeııdi'lerin kayıkları karşı tarafa
geçirilmiş olduğu tahkik edildi ve Sultan Abdülaziz Han hazret­
lerinin vefatına dâir bir söz işitildi. Hemen kaşık hazırlatıp
karşı iarafa azimet etlim. Dolmabağçc sarayına tekarrubuınuzda
M urad Efendi saltanat kayığına râkiben aşağıdan yukarıya
doğru gelip geçerek saltanat kapısına yanaştı. Biz dc vezir
dâiresi iskelesine çıktık. Içeıi girip vezir odasına girdim. Şu
hâle nazaran Sultan Abdülaziz’in füc’eten vefat eylemiş olma­
sına zâlıib oldum ise de Pâdişâh-ı cedid ber-mu’tâd Topkapı
sarayına gidip de icrây-i resm-i bi'at olunacağı evânda aşağı­
dan yukarıya kayık ile gelişine bir ma’nâ veremedim. Derhâl
Kemâl Paşa vezir odasına geldi. Andan sordum. Bâb-ı Ser-
askeri'de aie’s-sabâh bi’at olunduğunu haber verdi. “ l'a
cenaze alayı nasıl olacak" dedim. "Nasıl cenaze olayı. Sultan Abdiil-
açiç hâl'olundu" dedi ve icmâlen vak’ayı beyân ederken Avni
Paşa geldi, geçti üst tarafımızdaki kanepeye oturdu. Gayet
munbasit ve mübtehic idi. Ana doğru bakıp : "Çok mehâret çok
cesaret" dedim. Kalktı yanıma geldi ve hemen icmâlen vak’ayı
'5 6 TEZAKİR-I CEVDET

hikâye eder ikeıı Bâb-ı scr-askeri’den avdet eden vilkelâ vc


memûrîn-i şâire geldi1. Bizim gibi Bâb-ı ser-askerı bi'atiııdc
bulunmayanlar çoğaldı. Bir lakım olarak Pâdişâh-ı nev-câh haz­
retlerinin huzûruna çıkıp icrâv-i rcsm-i bî’at eyledik. Kendisini
hayret ve meserret arasında bir halet istilâ etmiş olduğu nâsîye-i
hâlinden rû-nümâ oluyordu. Vâkı’â uykusuzluktan ve yorgun­
luktan vücûdea rahatsız olmaları tabî’î ise de başı daha ziyâde
yorgun idi.
Yevm-İ hâl’de Sultan Abdüİaziz Han hazretleri evlâd ü
iyâli ile Topkapı saray ına nakl olunmuşlar idi. Orada pek ziyâde
sıkıldıklarından mütevâliyen Sultan Murad Han hazretlerine
iki kıt’a tezkire yazıp pek müessir bir lisân ile ana taht-ı saltanatı
tebrik eylemiş ve hem de bir vüs’atli mahalle naklini istirham
etmiş idi. Bu tezkireleri Mâbeyn-i hiimâyûn’da görüp okudum.
Fevka’l-âde müte’cssir oldum. Lâkin suretlerini alamadım. Son­
ra bu tezkireler hülâsa edilerek bir tezkire şeklinde gazetelere
verilerek ilân olunmuş idi. Lâkin asıl kuvvetleri ba'zı mertebe
zâyı’ olmuş idi. Bunun üzerine Sultan Abdüİaziz Han hazretleri
evlâd ü iyâli ile Çırağan sarây-i hümâyûnunun üst tarafında
karakola muttasıl olan dâireye nakl olundu. Garîbdir ki Sultan
Abdüİaziz Han hazretleri bu dâireyi Sultan Murad için yaptırmış
idi ki şâir dâirelere nisbede duvarları ziyâde mürtefi’ ve kale
gibi muhkem idi. Meğer kendisine bir mahbes yaptırmış.

Ma’a-mâ-fih burası sâhil-i derya olmak hasebiyle Topkapı


sarayı’na nisbetlc kendisince ziyâde ferahlı idi. Hâlbuki bunca
yıllar bî-nihâye akçeler sarfiyle yaptırmış olduğu donanmanın
ablukası altında yaşamak kendisince pek müşkil idi. Ma’a-hâzâ
herkes Pâdişâh-ı cedide ve etraf u müte'allikatına arz-ı hulûs
ile meşgul olarak Sultan Abdülaziz’in dâiresine bakılmaz ve
hattâ desti vc bardak gibi şeyler bile bulunmaz imiş. Bu hâl­
lerden Sultan Abdüİaziz pek ziyâde müte’cssir olarak ölümü-

1 Bu fıltra önce, "Kalktı yanıma geldi İz hemen vak'avı beyâna ıbtidâr nV,
Ser;olsan neyapardın, dedi. ¿y jiY ûf s* fZ jl5ûl dedim. Öyle ise
size haber vermediğimizde isibel elmişiz, dedi. Biz bu veçhile muhdımde iken
Bâb-ı ler-askerf'den avdet eden vükela ve me'murin-i sdire geldi" iken sonra
bâzı kelimeler çizilerek ifâdeye metindeki şekil verilmiştir.
TEZÂKtR-1 CEVDET '57
nü temenni etmeğe banlamış : “Ben bu hakaaret altında yaşayamam.
Aman bana biraz zehir buluver" deyu bir câriyedcn rccâ eylemiş.
Buna bir çâre bulamadığından cumâde’l-ûlânm on ikinci günü
sabahleyin sanki mu’tâdı üzere sakalını düzeltmek üzere odasında
tenhâ kalmış olduğu hâlde bir küçük mikrâz ile kollarındaki
damarları [kesip] kanını akıtarak kendisini itlaf ile bu azâD-ı
elimden kurtamış deyu ilân olundu.
Sultan Abdülaziz bu fedakarlığı yevm-i hafinde edip de
Saray’ı abluka eden askere karşı ; "Sizi tec/ıiz eden bert'im.
Silâhlandıran benim. Bir takım hâinlerin sözüne aldanmayınız"
diyerek meydana çıkmış olsaydı askeri kendisine celb ü imâle
ederek husemûsına galebe etmesi melhûz-ı kavi idi. Lâkin ol
guıı biç bir şey demeğe [muktedir olmayıp] bir iş yapama­
dı. y j*** -d ,/d j z j .
İşte ekser-i nâsın kavi ü i’tikaadı bu idi. Lâkin mikrâz
ile sol kolunun damarlarım kestikten sonra ol mecruh eliyle
sağ kolunun damarlarım dahi kesmesi inanılmaz bir keyfiyet
olduğundan ba’zı nâs Sultan Abdülaziz’in cebren ve gadren
kati olunmuş idüğine zâhib olmuş idi. Hâlbuki vâlidesi ve ev-
lâd ü iyâl ve ccvârîsi hep anınla beraber Fer’iyye-dâiresi’nde
bulundukları hâlde anların yanında idamı kaabil olamtyacağı
cihetle ba’zı nâs dahi bu iki müşkil arasında mütehayyir ve
mütereddid idiler. Lâkin vükelây-i hâzıraya karşı kimesne bu
bâbcla şübhc vü tereddüd göstermeyip herkes Sultan Abdül-
aziz’ın kendisini îdâm eylemiş olduğundan bahs ederdi. Dok­
san sekiz senesi cvâsıtına kadar hâl böyle mübhcm ü müştebih-
sûrette kalnuştır.
Sultan Murad Han hazretleri sofrada iken kurenâsından
biri bu vak’ a-i fecî’ayt kendisine hikâye ettikte yevm-i hal’ ü
cülusun te’sır-i dehşetiyle dûçâr-ı za’f ü fütur olan şu'ûruna
birden bire halel gelmiştir.
Yevm-i hâl’ Ü cülusunda sabahleyin Ziya Bey Mâbeyn-i
hümâyûn Baş-kâtibi ta’yîn olunmuş idi. Lâkin Bâb-ı ser-askerî
bi’atinde bulunmamış olanlar pey-der-pey Sarây-i hümâyûn’a
gelmekte oldukları cihetle henüz merâsim-i bi’atin icrası tamâm
olmamış iken Ziyâ Bey birinci işgüzarlığı olmak üzere Kemâl
Bey’in itlâkıyle Dersaâdet’e getirilmesini âdeta sûret-i ısrârda
ihtâr ettikte Rüşdi Paşa’mıt cam sıkılmağla derhâl Dcfter-i
hâkaanî nâzın Sa'dullah Bey’i celb ile Mâbeyn-i hümâyûn
158 TEZAKtR-1 CEVDET

Baş-kâtibi ııasb ettirmiş idi ve ol giiıı Dâmâd-ı şchriyâri Nûri


Paşa dalıi Mâbeyn-i hümâyûn müşiri olmıış idi.
Ycvm-i hal’de Sultan Abdulaziz’in dâiresi âdeta yağma
idilmişçesine bunca eşyây-i nefise şunun bunun elinde kaldı.
Sultan Abdülaziz’in ve valide ve kadınlarının câriyeleri üzer­
lerindeki Iıüliyyâta ve ceplerindeki altınlara varınca alınmış
olduğu ma’a’t-leVssüf işidildi. Yeniçeri zamânlarında vuku’bu-
lan ihtilâllerde bile Harcnı-i hümâyun hakkında bu türlü
ımı’âmclât-ı hakaaretkârâne vuku’bulmamış olduğu cihetle bu
mühimdeler efkâr-ı âmmeye pek ziyâde dokundu ve bundan
dolayı Nuri Paşa pek ziyâde lisâna geldi, V'ak’a-i hâl’den dolayı
izlıâr-ı meınnûniyyet edenler dahi bu lıâlâtı çirkin görüp lıey’-
et-i lıâztradan mütenelTir olmuşlar idi. Mütc’âkiben Sultan Ab-
diilaziz’in eser-i gayret ve hanıiyyeti olarak kendisini îdâma
mecbur olması ve ba’z-ı ârâya güre idâm edilmesi ise avâm u
havassa o kadar te’sir etti ki anın aleyhinde olan efkâr-ı umû-
miyye defaten hey’et-i hâzıra aleyhine mütelıavvil ve nüm-
kalib oluverdi.
Rüşdi Paşa dûr-cndîş bir âdem olup ziyâretine gelip giden­
lere vak’a-i lıâl’e dâir söz açarak bu türlü işler mesleğine
nuinûfî olduğu hâlde hasbe’l-kader içinde ve riıfekaasına mecbû-
riyet hâlinde bulunduğunu, gâlı tasrih ve gâh telmih, tefhim
eylerdi. Aıtinıâ Midhat Paşa bu vak’ada iş başı olduğunu bildi­
recek sözler söylerdi. Hüseyin Avni Paşa ise bu meziyyeti kimes-
neye vermek istemezdi ve Rüşdi ve Midhat Paşa’ları dahi
def’ ederek atabeğ-i saltanat olmak hülyasında bulunduğu
siyâk-ı hâlden anlaşılıyordu ve enrr-i hâl’de Redif ve Süleyman
Paşa’lar gibi iş-crleri olan ümerây-i askeriyye hep kendisinin
çırakları olup Kapudan Paşa dahi fi’l-asl kendisine ıniintesib
ve mütehassıs bulunduğu cihetle kııvvc-i berriyye ve bahriyye
kendi emri altında bulunduğuna nazaran her işe kendisini
muktedir görürdü ve hâl’ işinde cümleye pîşvâ olduğunu ve
bu işin mücidi kendisi idüğini saire anlatmak isterdi. Hattâ ken­
disiyle musahabeniniz esnasında : “Bu vak'aya dâir herkes bir türlü
söz söylüyor. Ihiimâlki Târih'lerde dahi yanlış şeyler yazarlar. Bir
aralık tenhâca birleşıp de hakikat-i hâli size beyân etsem. Eğer buna dâir
bir Târih yazacak olur iseniz doğrusunu yazarsınız ve başkaları yazar
ise tashih edersiniz” demekle bir gece yalısına gittim. Bir kaç saat
T E Z D İR -! CEVDET 159

kadar tenhâca rausâhabct cttirn. Vak’anın hakaayık vc tefa­


sıl irıi bana söyledi vc buna dâir bir Târihçe yazmaklığımı
rccâ eyledi. Ben de : “Yazayım amma Sullan Abdiilaziz'in Topkapı
sarayı'ndan yât-i çâhâneye göndermi1 olduğu tezkirelmn suretlerini
islerim“ dedim. "Pek âla anlan alıveririm. Anlardan baçka bu ije
dâir havli eıırak vardır. Anları dahi size veririm ” dedi ve bu işe
hayli seneler mukaddem niyyet edip bâlâda beyân olunduğu
üzere Şirvâni-zâde’nin bu mutâlâ’a üzerine makaatn-ı Sadârct’e
getirildiğini ve fakirin ol vakit Evkaf nezâretinden infisah vc ba‘-
deluı Yanya’ya me'ınûriyeti bundan neş’et eylediğini anlattı vc
bi’d-dcfe’ât bu işe teşebbüs eylemiş ise de birer mâni’aya
tesadüf edip nihayet Sadârct’dm infisâl ile Sclânik'c me’mûri-
yetinde külliyyen me’yûs olmuş iken bir rü'yâ sebebiyle niyyeti
tazelenmiş olduğunu beyân etti. Ru’yâyı dairi bu veçhile takrir
eyledi ki Sclânik’c azimet üzere iken âlem-i ma'nâda Resül-i
ekrem j -T “ 1 hazretlerini gördükte : “Sen niyyelinden
dönme. Yâ muvaffak olursun yâ çehid olursun” deyu buyrubnuş.
Binâen-aleyh ferdası Şerif AbdülmııttaUh Efcndi’ye varıp bu
rii’yâyı söylemiş. O dahi 1 “fiyyeliıı nt ise anda sâbıl-kadem ol.
fakat bu Selanik me'mûriyetini def't çaliç’’ demiş olduğundan
hemen b.t’z-ı vesâit ile Selanik valiliğinden kendisini afvcttirmiş.
Ba’dehû Hüdâveııdiğâr valisi olup Bursa’da dide-dûz-ı fursat
iken seraskerlik ile Densaâdet'e geldikte Rüşdi ve Midhat Pa-
şa’ları dâire-i ittiTâka. alarak işini becermiş. Buralarım ber-tafsil
hikâye eyldi ve sonra ba’z-ı tafsilât dahi vereceğini söyledi.
Hâlbuki çeııd rüz sonra Midhat Paşa’mn konağında gece
akd olunan meclis-i mahsûsa Çerkeş Haşan nâm bir fedaî asker
zâbiıi sağ elinde revolver ve sol elinde kama olduğu hâlde dâhil
olarak kurşun ile Hüseyin Avni Paşa’yı darb u kati ve kama ile
Kapudan Paşa’yı cerh ettikten sonra Hâriciye nâzın Râşid
Paşa’yı dahi îdâm ediverdi ve alız ü girift oluncaya dek bir
zabit ile Midhat Paşa ağalarından birini îdâm vc iki askeri
cerh eyledi.
Tahkîkaat-ı vâkı'adan ve icra olunan istintakından anla­
şıldı ki Çerkeş Haşan Mckteb-i harbiyye’den çıkma bir zabit
olup Sultan Abdiilaziz kadmlanndan birinin akrabasından bu­
lunduğu cihetle dâİmâ Saray-ı hümâyûn’ca mazhar-ı sahabet
olurmuş. Ba’dc’l-hâl’ efendilerinin dûçâr oldukları hakaaıet
16 0 TEZÂKÎR-İ CEVDET

kendisine pek ziyâde te’sir edip Sultan Abdülaziz Han hazret­


leri defn olunur iken Avni Paşa’yı vurup îdâm etmek istemiş
iken türbeye ihtirâmen bundan saıf-ı nazar elmiş ve ol esnâda
Bağdad’a me’ ınûr edilip bir giin evvel yola çıkması enir olunmuş.
Çerkeş Haşan ise efendilerinin hâline acıyıp bu cihetle kendi
canından uzanmış ve alâ-rivâtin Bağdad’a gittiği hâlde alâka-
kerdesi olan bir kızdan dahi ayrılması lâzım gelecek imiş. Bu hâl
üzerine artık Avni Paşa’yı îdâm etmeği kurmuş ve kurdukça
efkârına hararet gelerek başına kan çıkıp bu işe cüı 'ct eylemiştir
Ferdası Çerkeş Haşan Bayezid-meydanı’nda bîr ağaca
salb ile saire ibret gösterildi. Lâkin bu hâdisenin iris eylediği
âsâr-ı dehşet bir hayli müddet zihinlerde kaldı. Vükelâ kendi
yanlarında ve hiç olmaz ise uşaklarının bellerinde revolver vc
kama bulundurmağa başladılar.
Hâl’ vak’asımn icrasına vâsıta olanlar mukbil ve parlak
görünmekle bu işde bulunmayanlar sanki heves edecek bir ıııeziy-
yetten mahrum kalmış gibi anların hâline hased etmekle idiler.
Hâlbuki bu misillû vuku’ata âlet olanların sonu fenâ olmak
müccrrebâttan olup târih mutâlâ’a edenlerin ma’lümu idi. Bi-
nâen-aleyh aslıâb-ı basiret hâl' işinde bulunmadıklarına ineni­
min ve müteşekkir idiler. Amma sebük-magzân-ı zaınâne bu
mahrumiyetten müte’essif idiler. Hattâ hal'den bir gtm sonra
Hâriciye teşrifatçısı Kâmil Bey ile birlikte vapura râkiben Boğaz­
içi’nden İstanbul’a inerken bu vak’aya dâir bahis açıldıkta : “ Alı
canım, ucundan kıyısından bizim dt bu ijde etimiz ne ismimiz yâd oluna­
cak kadar cüzi medhaitmiz olsaydı” diyerek hâricde bulunduğuna
izhâr-ı te’essüf etmiş idi. Çerkeş Haşan vak’asında bir gün sonra
yine vapurda Kâmil Bey’e tesadüf ettiğimde : “ Nasıl Beyefendi
ucundan kıyısından bir hisse ister misin” dedim : “ Aman Allah sak­
lasın, söyleme” dedi. Şâirlerin efkârı dahi bu veçhile değişiverdi.
Hüseyin Avni Paşa’nm vefatından sonra meydanda Rüşdi
Paşa ile Midhat Paşa kaldı. Sultan Murad ise meslûbü’ş-
şu’ûr olup ancak burası mektüm tutularak Rüşdi Paşa ile Sa’dul-
lah Bey arasında ma’rûzât bir sûret-i resmiyyede gidip geliyordu.
Bu cihetle kâffe-İ umur-ı devlet Rüşdi Paşa’mn elinde idi.
Zahirde sadrâzam olduğu hâlde ma’nevî hükümdarlık ediyordu.
Fakat Midhat Paşa dahi nüfüz ü ikbâlde ana şerîk gibi idi ve
egerçi Rüşdi Paşa anı d ef e muktedir id i; lâkin Midhat Paşa’yı
TEZAKtR-I CEVDET ı6 ı

İngiliz srfâreti pek ziyâde tasahhub vc iltizâm ettiği cihetle


Rüşdi Paşa anı lıüsn-i idare etmeği icâb-ı hâlden ('örüyordu.
Bu veçhile bir müddet Sultan Murad’m mcslûbü’ş-şu’ûr
olduğu krtm olundu ise de gittikçe cinneti mütezâyid olarak
artık ketnı olunamaz dereceye geldi ve bir de muekkilin cinneti
hâlinde vekâletin alâ-rivâyetin bir ay ve alâ rivâyetin bir sene
kadar hükmü bâkî olabilir İse de meydanda bunca mesâil-i
mühimme var idi ki mevki’-i icraya konulması sahîhen bir
irâdc-i pâdişâhiyr mevkuf idi. Binâen alâ-zâlik işbu doksan üç
senesi şa’bâmmn on birinci perşembe günü hâil u akd ashabı
Bâb-ı hümâyûn’a da'vet ile Kubbe-altı’nda akd olunan meclis-i
umûmide Sultan Murad’ın ıneslfıbü’ş-şu'ûr ve bu cihetle şer'an
münhali’ olduğu ilân ve Sultan Abdülhamid Han-ı sânî hazretle­
ri bi’l-iısi ve’l-İslihkaak taht-ı saltanata iclâs olundu ve ramazân-ı
mübârekin yirmi yedisinde uhde-i fakire Adliye nezâreti teveîh
kılındı. İşte ol esnada Mecelle-i ahkâm-1 adliyye'nln evvelâ on
üçüncü vc on dördüncü kitâblan ve sâniyen on beşinci vc on
altıncı kitâbları tamâm olarak tab’ u neşr ettirilmiştir.
Yine oi esnada Bavyera’da Augsburg’da Karmellîs sokağında
Augsburg gazetesi muharriri Doktor Vahmarhayden nâm zât
tarafından diyanete dâir bir kıl’a mekıûb gelip cevâbının kaleme
alınması fakire havale buyrulmağla bir kıt’a cevâb-nâmc kaleme
alınmış idi ki sûren burada dere ü ityân kılınır :

Ccvâb - nâme

4 eylül sene 1876 târihti mektubunuz alındı, Ktmâl-i memnunijyet


ile mutalâ’a olundu. Ilm-i kelâm ve felsefeyi ber-tafsi1 tetebbudan
sonra din-i mübin-i islânnn haklı olduğuna yakın hâsıl eylemi} olduğu­
nuzdan din-i -Muhammedi'ye kabil olunmanız hususuna müsâ’ade olun­
masını istid’â etmijsiniz.
Cenâb-t Nakk’ın hidâyetine ma,:har olduğunuzdan dolayı zâtinizi
tebrik ederim ve bu giizer-gâh-ı fenada sizin gibi ashâb-ı ma'lûmâttan
bir yoldaş kazanmış olduğuma tefekkür eylerim.
Şurasını ihtara mecburum ki din-i islâmda frenkfe dergi denilen
rehbâniyet merasimi olmadığından sizin isliminiz bizim kabulümüze
manut u mu'allak değildir. Bizim borcumuz ancak halka nasihat etmek
Tezikir-1 C**J*t, !t
6ı TEZÂKlR-t CEVDET

ve bilmedikleri jtyi öğretmektir. Yoksa anlar vilâdet ve nikâh ve ibâdet


ve vefatlarında bir reis-i ruhaninin vücûduna muhlâc değillerdir, Alemâ-
lik-i islâmiyyede seyahat eden Avrupa'lılanıı çoğu hukikut-t hâlden gaafıi
oldukları cihetle avam-1 nâsdan nıümtâz gördükleri ulemâ sınıfını esâkı-
jeye ve papaslara kıyâs ediyorlar. İhı ise galat-ı Jâhıçtır.
Bir kıristiyan dünyâya geldikte kaa'idt-i la'midi icra için papanı
muhtardır. Günâhlarını afv ettirmek için bir rels-i ruhaninin vesdtetine
muhlâc olur. Akd-i mkâk için kezâlık puposa muhtaç otur. Papas
olmadıkça bir hıristıyan ibâdet edeme-. Vefatında dahi dejnı bir reis-1
ruhaninin vücuduna tevakkuf eder. Dln-i islâmda bu misıllû ıhtıyâcâl
ve tekellüfât külliyy/n ber-taraftır.
Ulemânın ¡eref u imtiyazı ancak ilm ti adaletin ¡ânına itinâdan miçi-
dir. Kasa bilmediklerini ogreteri ulemâdır. Beyne'n-nâs adalet Üzere hükm
edin ulemâdır. İlmin ¡erefım isbâta hacet yoktur. Ehl-i İslâm Çın de
olsa ilmi taleb ü tahsile memurdur. Adalet ise bizce en büyük ibâdettir.
Adaletin mi/let-i islâmiyyede ne mertebe ¡âyân-ı itinâ olduğuna A lıyyul-
Murtazd j efendimiz hazretlerinin hadi Şureyh huzurunda
bir yahûdi ile mürâfa'ası delil-i kâjidır. i) öyleki hadi S orey k ikinci
halîfe olan Ömer efendimiz tarafından mımsıib bir kadıdır.
Pek çok muammer oldu. Pek çok seneler adalet etti. Ilazrelı Alı ise
dâmâd-ı nebevidir ve mıUet-i islâmiyyede en büyük tanıdığımız Hulefây-i
erba'amn dördüncüsüdür ve Hazret-ı Ömer'in eyyâm-ı hilâfetinde dalıi
müstejâr-ı hâssı idi. Bir yahûdi ile beyinlerinde tehaddüs ederi bir miğfer
da'vâsı üzerine hadi Şııreyh hu-ûruna vardılar, mm a f a'a oldular. Yahûdi
münkir olmağla Hazret-i Ali isbât-ı mudde'a için kendisinin oğlu ve
Hazret-i Peygamber'-in hafidi olan Hazret-ı Haşan w hazretleri
ile azadh kölesi olan hamber *-* â.'< hazretlerini mahkemeye götürdü.
Kadı Şureyh Hazret-ı Hasan'ın ¡ehâdetini tutmadı, ¡laçka jtihid istedi.
Kimesne şubhe eylemez kı Hazreti Ali bir haksız da'váya kıyam etmez.
hafid-i haznt-i peygamberi velevki pederi için olsun bilmediği ¡eyı söy­
lemek için mahkemeye gitmez. Lâkin babasının lehine oğlunun şehâdeti
¡efan kabul olunmaz. Huzûr-t ¡erde ise bir zâtın istisnası kaabıl olma­
dığından hafid-i nebevi'nin ¡ehâdeti redd olundu. Bu cihetle pederi
da'vâsini kazanamadı. Hulefây-i erba'amn eyyâm-ı hilâfetleri asr-ı
hazret-i peygamberi gibi kemâl-ı adalet üzere mürur eyledi. Ba'-
dehu Devlet-i emeviyye zuhûr ile hilâfet saltanata münkalib oldu. Bir
müddet sonra bu devlet inkıraz buldu. Devlet-i abbâsiyye zuhûr etti.
Her vakit millel-i islâmiyyede beyne'n-nâs icrây-i adalete itinâ olunageldi.
TKZAKİR-I CEVDET 163
Hatta hulefây-ı abbâsiyye'den meşhur ilârûn Reşid dahi kendi tarafın­
dan man uib Bağdad kadısı Ebû Yûsuf i»-j hazretleri huzdrundtı
hır Yahudi ile murâfa'a oldu. Şöyleki Hâtûn Reşid Ebû Yûsuf hazretle­
riyle yan yana oturur ikenyahûdi içen girdi. Hasmeynden bin oturur iken
diğerini ayak üzerinde tutmak caiz olmadığından Ebû Yûsuf hazretleri
kaa'ide-i adI ii müsavata tiâyclen kendisi kalkıp yerine yahûdiyi ik'dd
ile karşılarına geçti ve adalet üzere icrây-t muhakeme ve Harun Reşid'in
aleyhine hitkm etti. Eakat kalbi ilârûn tarafına meyi etmiş olduğundan
bu keyfiyet kendisine dâg-t derûıı olmuş ve sağ oldukça vicdanında bir
ukde kalmış idi. Hâttâ vefat ederken:'’ Bilirsin kı müddet-1 ömrümde
hasmeynde her veçhile müsâıât ve adalete ri âyet etlim. Fakat Hârun
Reşid ile yahüdirıin murâfa'aşırıda her ne kadar Hâtûnun aleyhine
huhm ettim ise de hfn-i muhakemede kalbim anıtı tarafına meyi etmiş
idi’ ’ dnu ağladığı kütüb-i fkhmede maslûrdur.
Mukaddem re muahhar Devlet-1 nsmâniyye’de dahi emr-ı adalete
ne meıtebe itinâ olunduğu ve efrâd-ı nâsdan her kim olur ise olsun hu-
Z Û r - ı şer’de murâfa'a için bir güne ihtiraz altında bulunmadığı ma'¡um­

dur, /¡te ulemâ sınıfının mıllet-ı islâmiyyede muhterem re mümtaz olma­


larına sel eh budur. Yoksa anlarda esâkıfe ve papaslann sıjat-ı rûhâniy-
yelerine benzer bir sıfat-ı resmiyse yoktur.
Diyanet ancak Allahii te’âlâ hazretleriyle kulları arasında bir key­
fiyettir Sair din karındaşları ancak zâhır-i hâle bakıp ana göre şahadet
ederler. Binâen-alâ-zâlik biz dahi dünyâ ve âhirette senin islâmıııa şehâdet
etmek üzere ismim kalem-i iftihar ite ulemây-i islâmiyye sırasına kayd
ettik. Fakat dince ber-veelı-i âti size ha'z-t ına'lümât-ı icmâlıyye ver­
meğe bonluyuz.
Di”.-ı islâmın esâsı iki sözden ibarettir. Bin Cenah-1 Hakk'ın
birliğini tasdik etmektir ki araka ¿ 1 V' «l'V kelâmiyle edâ olunur.
Diğeri Muhammed hazretlerinin Resûlu'llah olduğunu tasdik
elnuktir ki arabca kelâmiyle edâ olunur. Evvelki söz mü-
te'addı d ülâhiyyeye kaail olan müşriklerin İtıkaadını redd eder. İkinci
söz Muhammed f->Ul Ut hazretlerinin peygamberliğini inhâr edenleri
redd eder.
Mıllet-i nasârâ müşrik olmadıklarından anlar ile beynimizde
ihtilâf ancak bu ikinci sözde olmak lâzım gelir. Ukin beyne'n-nasârâ
ekaanhn-i selâse itikaadı şayi’ olup İznik cem'iyyct-i rûhâniyyesi'n-
de dahi ekseriyyet-i ârâ ile teslise karâr verilmiş olduğundan evvelki
Söz üzerine dahi beynimizde bir nevi' ihtilâf peyda oldu. Biz İznik
‘64 TEZAKİR-I CEVDET

eem’ıyeti tide ekseriyete mürâca'at olunmuş olmasına le’accüb evleriz.


Umıir-t siyâsine iteribeye mustemd oiup ziyâde re'y ise ziyâde tecribeyi
mutazammm olduğuna nazaran ekseriyete mürâca'at ma'kul otur,
Mesâd-i ktiâmiyye ise kuevt-i zekâ ile hâil olunur dekaayık-ı umurdan
olup ezkiyâ dahi egbiyâya mshelle katil olduğundan bunlarda ekseriyete
mürâca'at eâlib-i hatâ olur.
Biz akaa'idimizin ilm-ı mantık denilen mizan ile tartılmasından
ihtiraz eylemeyiz. Hisâb re hendese /enlerinin mukaddimelerinde kul
cüzünden büyüktür. B u şey kendinden başka bir şey değildir. Itır
şey hem vâki' hem gayr-ı vâki’ olamaz gtbi mondene man ulum-ı
müte'ârifrye mugaayır itikaadı kabul etmeyiz. Bayie bir âyet v n â lıtr
hadis olsa anı te'¡11 eyleriz. Baka! hikmet-i labl'ıyyedeki hedihiy-
yât-ı hâriciyse ile mahlut otan delillere aldanıp da ahsa'idimize
halel getirmeyiz. ^irâ bu mısıllü delilleri hatâ ihtimâlinden kurtarıp
da vlânı-ı miite'ârife derecesine vardırmak kaabıl değildir, Bmâen-alâ-
zâlık hır u(tur u f birdir îlikaadtrıın reddıııde aslan tereddini elan vır.
Amma h â f r_il .< hazretlerinin babasız tevellüd eylediğine
inanırız re bir hakîm-i tabî'i çıkıp da babasız (ocuk olmıyeu ağını
ishal edecek olur ise ana lânesltm deyti mukaabele eyleriz n medâr-r
men' olabilecek l/ır ıhtimâl-l akli huturuz, trâd edeceği delillerin hif
bir vakitte ulûm-ı müte'âri/e kuvvetinde otamıyaıağını bitirir.
Jlm-i mantıkdan cecâmi' ve medârisimizde okunan kitâblıır aralıca
ve mufassalcadır. Ancak focuklara okutulmak üzere yazılmış olan
M i’ yâr-ı sedâd nâm risale muhtasar ve rnü/id olup anın bâb-l râhı’ini
mııtdla'a ederseniz bu sözlerimi siz de tasdik edersiniz. Bu risale ile
beraber mekâtib-i ritşdiyyemizde okunan ba'z-ı resâitin ve bir de Ktır’âıı-ı
kerim'iri size gönderilmesi için Ma'arif nezâreti’ ne ış'âr olunmuştur.
Her ne ue bu bahirden sarf-ı nazar ile sadede gelelim.
Bâlâda mezkur iki kelâmı kalben tasdik eden ya'ni Cenâb-t Jlakk'ıa
birliğine ve Harret-i Muhammed'm peygamberliğine İmân eyleyen kimse
mu miridir. Fakat müslim tanınmak ve lede'l-icâb islâmma şehâdet olun­
mak için bu iki sözü lisâııen söylemesi lâzım gelir. Gaaibin mektubu
dahi tekellüm yerini tular. Anma lisânın bu sözleri söyleyip de kalben
münkir olanlara münafık dendir ki bu makuleler kâftr-i eâhirden eşna'dtr.
Kalbindeki ¡tıkandın hilafını söylemek şi’âr-ı insâniyyete yakışmaz,
işte bunun iftn bir âdeme miislüman olmak üzere cebr etmek bizce mem-
nû'dur. ffrâ nasihat ve dine da vet inşânın halâs u sa'âdetine hizmet­
tir. Cebr ise anı bulunduğu hâl-i dalâletten eşna' bir hâle koymaktır.
TEZÂKtR-1 CEVDET '65

Hızım borcumuz ancak nasihat ve mesâıl-i dimyyeyi telkindir, Hi-


dd)ıt u tafik ancak Allaha te’ âlâ hazretlerinin işidir. Allâhu U'-
dlâ hazretleri kimine hidâyet eder ve kimini dalâlette bırakır, ¡¡ine
kanjtlrrıaz ve işiediğinden mes'ûl olmaz. Birler ise lıer işimizden
mesut oluruz. Edyân u mezâhıhın ihtilâfı hikmet-i bâliga-i samadd-
tıir ye iktizasındandır. Bu dakikaları iz’ ân edersen Yavuz Suttan
Şehirl in lııkâye-i meşhûresindeki nükteyi filim edersin. Şöyle ki İavıız
Sultan Stlun her murâdını icrâya muktedir bir pâdişâh-ı azİmü'j-jân
olduğu hâlde nasârâmn Rumeli’de kesret-ı nufusunu der-piş ve mütâlâa
ederek bunları cebren müslüman etmek tasavvurunda bulunmuş ise de
ol vakit şeyhülislâm bulunan ve .^enbıllı Alı Efendi deyu ma’ rûf olan
Ali Cemâli Efendi : “ Mademki arılar ra ¡yyeti kabul etmişler dinimizin
iktizâsının emilirin can ve ırz. u mâilerını kendi can ve ırz u mâlimiz gibi
muhafazaya borçluyuz. Bu yolda anlara ecbr etmek csâı-t dîne dokunur”
deyu ruhsat vermediği meşhurdur. Şimdi erbdb-ı politikadan ba’zıları
Ali Efendi’nin yolsuz ta’assvbundan bahsüe Yavuz Sultan Selim’ in
re'rindi ¡'tikelini iddi'â ederler. Hâlbuki ahtâl-i poliiikiyye vakit be-vakit
tehaı ¡iti eder huşu¡âttandır. Din ise pâydâr ve her-karir olan bir emr-i
şerifdn. Böyle muteiiâ’ât-ı mahsûsa ile kavâ’ id-i dimyyeyi yerinden
oynatmak reva değildir. Bınâen-aleyhyine bir 1 avuz Sultan Selim gelip
de nyle bir fikre z.âhib alsa makaanı-ı mıthtbbİden verilecek cevâb Ali
Efendi nin cevâbına muvafık olur. ) ine sadede nicu edelim.
Ber-vech-ı meşruh müslim olan kimseye Allahtı te'âlâ hazretlerinin
bir takım tekâlifi te'alluk eder. Artık anlan ulemây-i dinden te allüm
veya kiitub-i şer'ıryeden telakki eylemesi lâzım gelir. J~irâ bu tekâlifi
İcrâ etmemekle eğerçi dinden çıkmış olmaz. Lâkin giinehkâr olur. Bu
teklifler namaz, oruç, zekât, hacc gibi Allaha te âlâ hazretlerinin emr
eylediği ve katl-i nefs re zina ve livâta gibi nehy ettiği ¡eylerdir. Allahu
te’ âlâ hazretlerinin emrine imtisal ve nehrinden ietinâb etmeyen müslüman
mii'min-i fâstk olup encâm-ı hâli meşiyyet-i ilâhiyyedt kalır, id odur ki
günâhı kadar muazzeb olup ba’ dehû nâil-i na’ im-ı cennet olur. Yâhud
Ccnâb-ı Hakk mücerred l â f u keremi ile yâhud büyüklerden bınnin
şefâ’atiyle veyâ kendisinin bir hayırlı ameli sebebiyle anın cümle gü­
nâhlarım afv ederek aslaa azâb eylemez. Ctnâb-ı Hakk’ tn lutf u keremi
çok ve afv ü merhametine nihayetyoktur. Ala bud ile abd arasına girilmez.
Bir müslüman ettiği günâhlardan tâıb ve müstağfır olur re afimi
niyaz eyler iseCenâb-t Hakk anı afi-eder. Fakat kul hakkından bc-gaayet
sakınmak lâzımdır, fîıâ kul hakkını dünyâda alamaz ise ru.:-ı haşr'da
r66 TEZAKİR.l CEVDET

isler re öyle bir ümidsiz vakitte kimse hakkından geçmez- Cenah-1


Hakk ise âdildir. Mahlükaatın j ek-diğerinden hakkım alıvertr.
Aimesnenın kalbini kırmaktan sakınmalıdır. Aziz ü müntehim olan
Allahu te'âla kalbi kırık olanlarayardım eder ve çok defa zâlimin cezasını
âhırete birakmaytp dünyâda ırrd eyler. Kazâ-râ bir âdemin kalbini kırmış
olur isen derhâl andan halâllik dilemelisin ki intikâm-ı İlâhiye hedef
olmayasın ve en büyük gıinâh olan katl-ı nefse müeddi olabilecek dü­
ello ta bîr olunur mukaate/e-ı gayr-ı meşru'aya mecbûriycl görmeyesin.
Benl-nevine gadr it hıyanet şi'âr-ı ıslama hiç yakışmaz bir keyfiyettir.
Değil yalnız insârı/ar hakkında, haytanlar hakkında inle şafkatli
olmalısın. İnşânın hayvanattan azim menâfi'i vardır. Arılar hakkında
olan mu'âmelesi dânc-i meşru anın hâricine çıkmamalıdır. Bıld-mûcib
hır hayvanı ıııalmemelidır. Surdu atına miicerred zabitinden h a r f ile
güzelce bakmak merdlik değildir. Merdlik ancak ana canlı ve inşâna
menfa'atli bir mahlûk olduğu için evldd gibi bakmaktır.
Ehl-i İslama göre en ziyâde şâyan-ı i'İmâ meselelerden bin
dahi lehzlb-i ahlâktır. Mü'mm-i kamil ahlâk-ı gemimedeu mücterıtb
ve ahlâk-ı hamide ile muttasıf olur. Ahlâk-ı hamide için çok kıtâblar
yazılmıştır. Tafsilât bi'l-mürâca'a malûm olur. Fakat bu bâbda bir
kaa'ide-i umûmiyye beyân edebilirim. Şöyleki güze! huy ıkı hı/kal-i ge­
mime arasında bir keyfiyyet-i mutavassıtadır. Meselâ tevazu bir gu gel
huydur ki bir tarafı kibir ve diğer tarafı zillet olup ikisi dahi ahlâk-ı
Zemimedendir. insan ne kadar güzel huylu olur ise ol kadar Cenâb-ı
Hakk'a lekanüb eder. Maksad-ı aksa dahi tekarrüb il'Allah'dır. Elhâsıl
ahlâk-ı hamide ile muttasıf olanlar her türlü mekârihden selâmet bulur
ve nâil-i sa'âdtl-i ebediyye olur.
Ber-vech-i bâlâ biz ulûm-1 müte’ârifemn hilafı ve cem'iyyet-i beşe-
riyyenin menâfi'ine miinâfi nasihatlere teşebbüs eylemeyiz. Maksad-ı ak­
sa ancak rıâstn dünyâ ve âhiretle sa'âdet bulmasıdır. Âfâhirt bâtınına uı maz
işlerimizyoktur. Emr-i din aşikârdır. Binâen-aleyh bu mektubumuzu İlâ­
na dahi me’zünsunuz. ,»Jİ y J* (OtJ)j «L* j â «' j
Yine ol evânda makaam-ı Meşıhat-i ulyâya Avusturya
nevâhisinden y j j nâm mahalde mukim Antonio jM-jssl-
nâm zât tarafından 8 nisan sene 1877 târîlı-i milâdîsiyle müverre-
han bir ktt’a mektub gelip cevâbının tahrîri fakire havâle buv-
rulmakla bir kıt'a muhtasar cevâb-nâmc kaleme alınmıştır ki
sûreti bu mahalde kayd olunur:
TEZÂKİR-1 CEVDET 167
Diğer cevâb - nâme sureti
8 nisan sene 1877 târihiyle müverrehan göndermiş olduğunuz
mektûbda Roma köleliklerinin şeref-i İslâm ile müşerref olmaları câiz
midir vt ne ¡art ile kaabıldır, buralarının sûret-i gayr-t resmiyyede
ı¡’ ân iltimas olunmağla bet-vech-i âti cevâba ibtidâr olunur.
Din-i islâmm eıâsı Allhu te'âlâ hazretlerinin birliğine ve Muham-
med f%Jl 1 tjCJI -U* hazretlerinin peygamberliğine inanmaktan ibarettir.
Bir kimse her hangi din ü mezhebde olur ise olsun bu iki kaziyyeyi
tasdik edicek hiçbir jart ile meşrut olmaksızın müslüman olur. Vâkı'â
müslüman olan kimseye bir lakım tekâlij-i ilâhiyye tcalluk eder ki
namaz ve oruç gibi Allahu le'âlâ’nm emr etliği şeyler oe kall-i nefs
ve zina te lıvâta gibi neky ettiği şeylerdir. Allah'ın bu misilli emirlerine
imtisal ve nekyinden ictinâb etmeyenler fâsık ve yarın niz-ı cezada
azaba miistehık olur. Lâkın yine müslümandır. A ihâyetul-emr nail-i
na'im-i cennet olur ve o misilli tekâlif-i ilâhiyyeden sonra bir takım
sünen-i nebcviyye vardır ki bunları icra edenler müsâb ve şefâ'at-i ne-
beviyyeye müstahık olur. Ammâ icra etmeyenler bundan dolayı mu’az-
Zeb olmazlar. Bu sünnetlerin başlıcası hitan olup bir sünnet-i nebe­
vine olduğu hâlde mitlet-i islâmiyyede o kadar şayi’ ve mer'idir ki
İntan olmayan müslüman pek az bulunur. Elhâsıl zikr olunan iki kaziyye­
yi tasdik eden kimse müslüman olur. Fi'l-asl katolik veya diğer mezhebde
Hıristiyan veyâhud dtnsiz olması ana mâni' olmaz- Şu kadar var ki
Muhammed f'.-UI enbiyây-i sâlifeyi tasdik etmiş olduğundan anı
tasdik eden kimse şâir enbiyâyı dahi tasdlka mecburdur. Rir yahûdi
Isâ hazretlerini tasdik etmedikçe müslüman otamıyacağı gibi
bir müşrik dahi bi'l-ciimle enbiyâyı tasdik etmedikçe müslüman olamaz.
Bir Hıristiyan ise yalnız Muhammed aleyhhı's-selâm'ı tasdik etmekle
müslüman olur. Binden-aleyh din-i İslama en yakın olan hıristiyanlar-
dır. Hele ariyan mezhebinde bulunan muvahhıd hırıstiyanlar din-ı İslama
pek yakındır, ¿e'l j* J* f'it—15j ■lO

Ol esnada Kanûn-ı esasi kaleme alınmakta olup fasıl fasıl


yazıldıkça Şûıây-ı devlet’de vükelâdan ba’z-ı zevat dahi hâzır
olduğu hâlde mevzû’-ı bahs edilmekte idi. Ba’z-ı mevâddında
Midhat Paşa ile beynimizde ihtilâf ve mücâdele zuhûra geldi.
Bundan dolayı Midhat Paşa bana muğberü’l-hâtır oldu. Ba’dehû
Kanûn-ı esâsî Meclis-i vükelâ’da kıraat olunur iken yine anınla
ı6fl TEZAKtR-t CEVDET

beynimizde münâkaşa vuku’buldu. Bundan dolayı aramız


açıldı. M a’a-mâ-fîh Meelis-i vükelâ'nın ckscriyyct-ı ârâsiyle
lâyihanın ba'z-ı mrvâddı tashih olundu. Sadrâzam Rüşdi Paşa
Midhat Paşa'nın efkârına tnu'teriz olduğu hâlde ingilizlerin
hatırlarına ri’âyeten Midhat Paşa'ya bir şeş demeyip dâim i
bizi ileri sürerdi. Nihayet ba'z-ı mevâddın luzürtı-ı tashihini
Riişdi Paşa’ya ihtar ettim : “ Beis yok. Ben anları £ât-i ¡âhâne'ye
İhlar ilt oradan tashih ettiririm" dedi. Hâlbuki Ruşdi Paşa Sultan
Murad zamanında tanı istiklâl u istibdada alışıp Pâdişâh-ı
Alem-penâh hazretleri ise derece derece zimâııı-ı lıukûmeti
eline almakta olduğuna mebni Ruşdı Paşa bi-gayı-i hakkin
gücenip tsü’fâ etti ve her ne kadar taraf-ı şâhâne’deıı isıi’fâsı-
nın geri alınması kendisine teklîl olundiyse de kabili etmediğin­
den zi’I-hiccenin üçünde azliyle yerine Midhat Paşa sadrâzam
oldu.
Midhat Paşa makaam-ı Sadâret’e geldiği gibi Kaııûn-ı
esâsî'nin irâdesini tahsil etti ve bu irâdeyi Şûrây-i devh t’den
kaleme alınmış olan nüsha üzerine almış olduğu cihetle Mcclis-i
vükelâ’da icra olunan ba’z-ı tashihâtı geri bıraktırdı ve hemen
Kaniın-ı esâsı’yi İlân ettirdi.
Ol esnada Dcvlet-i aliyyc ile Rtısyalu beyninde rû-nünıA
olan ihtilâfâta nihayet vermek üzere Dcrsaâdet’de bir konfe­
rans teşkil olunmuş idi. Midhat Paşa ise muharebe Arzusunda
bulunarak cfkâr-ı nâsı bu yola sevk etmekte olduğundan konfe­
ransın mtızâkerâtı bir hüsn-i neticeye vâsıl olamamıştır.
Midhat Paşa ve taraf-gîrâm olan bir güruh budala K.ı-
nûn-ı esasi ilân olunduğu gibi âlemin muvâzenesi değişerek
artık Rusya’nın etvâr-ı tahakküm-kânsine mahâll kalmaz zaıın
ederlerdi. Bu ise bir hayâl-i şâ’irâııc olup bizim hükümetimizi
hâl-i mfşrütiyyetc koymamızın Rıısya hakkında bir güne te’-
sîri olmadığı cihetle Rusyalu tedârükât-t harbiyyesinî ikmâle
bir mertebe daha ziyâde sa’y etmekte idi ve Kanûıı-ı esâsı
sayesinde Midhat Paşa kendisini azilden masun sanıp taraf-ı
saltanat’a karşı pek ağır davranır oldu. Zâl-i şâhânc ise anın
tavT u hareketinden bizar olmağla 1294 serıe-i hicriyyesi muhar­
reminin on birinci günü azl ile Avrupa’ya tard olundu ve
Edhcm Paşa sadrâzam olup mücrddedeıı teşkil olunan Dâhiliye
nezâreti dahi uhde-i fakire tevcih kılındı.
IT./.A KlR-t CEVDET 169

Derhâl Bâbıâlî’de mülkiye me’ mürlannın tercüme-i hâllerini


kavd etmek üzere bir sicili-i ahlâk defleri tanzim eyledim ve
evvel be-cvvcl mutasarrıf ve kaymakamların tercüme-i hâllerini
k.ıvd ettirmeğe başladım,
Devlet-i aüyye ile Kusyaitı beyninde zuhura gelen ihtilâfın
birim 1 sebebi bâlâ'da beyân olunduğu üzere Hersek ihtilâli
olup ba'dehû Bulgaristan ve Sırbistan vuku’âlı anı teşdid eyledi.
Bu ihtilâlin hâil ü tesviyesi için Dersaâdet'de miin'akid olan
konferans dahi ânifen beyân olunduğu üzere bir şeyh müntic
olmadı. Muahharan Londra'da yapılan bir siıret-i tesviye
dahi red otundu ve bir aralık Karadağ’dan Dcrsaâdet’e bir
me'mûr ı murahhas gelip anınla müzâkereye girişilmiş ve nevâ-
lıî-i âsiyeden Devlct-i aliyye’ye zarardan başka lıir fâidesi
olmayan yerlerin terkiyle tesvivc-i maslahata çalışılıp ve tara-
levnın r i krirj epeyce yek-dığcrine yaklaşıp yalmz arada Nikşik
kasabası kalmış ve ana dahi bir suret verilmek mertebesine
çelmiş iken havâss-ı vükelâ kendilerini i'tirâzâı-ı nâsa hedef
etmemek ıı/ere bu mes’elc-i politikiyyc Meclis-i umûmi’ye ha­
vale kılındı. Mcb’ıısân ise böyle dakik bir rnes'cle-i politikiy-
vevi derk il muvâzene edemedikleri cihetle zıkr olunan süret-i
tesviyeyi kat’iyyen rı-dd etti 1er.
Rusya İmparatoru zâten muharebe istemeyip ancak na­
sılsa pek ileri atılmış olduğundan eli boş işin içinden çıkmak
kendisince rnuhill-i nâmûs olduğuna mebni en son bir tedbir
olmak üzere vükelâsının müdâhalesi olmaksızın Londra’daki
elçisine mahremine ve min-ga>T-i resmin vermiş olduğu emir
üzerine elçisi Londra’daki Devlet-i aliyyc sefarethanesine gelip :
“ Rijte-i politika pek gergindir. Muharebe zuhur etmek üzeredir. İm­
parator tu hâbda bit hüsn-i mahreç arıyor. Sûret-i husûsiyyede Bâbı-
âli 'ye yaz ki derhâl Belrrsburg’a gitmek üzen fevka't-ide bir elçi tayin
olunsun. Belki bu suretle için önti alınır ve bu husus İstanbul’dahi Rusya
elçisine açılmasın. Zira o devletin paliiika-i umumisini bilir te ana göre
hareket (der. Vakit ise pek dardır. Hemen taraf-ı pâdifâhiden bir elçi
ta'yin ulunur ise vakit kazanılır ve tevsiye-i maslahata bir çâre düşünülür”
demekle Londra elçisi Musurus Paşa tarafından şifreli telgraf İle
keyfiyet Bâbıâlî’ye bildirildi. Keyfiyet Meclis-ı mahsüs-ı viikelâ’-
da r-miyân olundukta fıcmen Hâriciye nâzın Safvet Puşa’mn
yâlıud diğer bir münâsib zâtın Petcrsburg’a gitmek me’mûriyeti
170 TEZAKiR-t CEVDET

liizûmuna dâir mazbata yapılıp temhir olundu ise dr Serasker


Redif Paşa ile Toplıâııe müşiri ve Dâmâd-ı şehriyâri Mahmud
Paşa : ‘‘Jtusyalu’nun hazırlığı lamam değildir. Hazırlanmak için nakil
kazanmak isliyor. J\'e olacak ise kemen olsun" yolunda sözler söy­
leyerek muhalif re’yde bulundular. Rusyalu'nun bizim için her
gün mülıeyyâ olduğunu anlatmak kaabil olmadı. Sadrâzam
evvelâ bizimle müttefik görünür iken o dahi tereddüdde kaldı
ve ekseriyet-i ârâ ile temhir olunan mazbata takdim edildi ise
de hâil u akd-i umûr anların elinde olduğundan anların re'y-i
sahîfleri iizere gidildi. İşte en sonra kaçırdığımız fursat bu-
dur. Ana da Redif ve Mahmud Paşa’lar sebeb oldu.
Ber-vcch-i bâlâ Sultan Murad’m cülusunda Dâmâd-ı şeh-
riyârî Nûri Paşa Mâbeyn-i hümâyûn müşiri olup Eııderı'ın-ı
hümâyûn amn elinde idi. Fakat Birim işlerine karışmazdı.
Cülûs-ı Abdüllıamid Hânî'dc Mahmud Paşa anın yerim- geçdi.
Lâkin Enderûn-ı hümâyûn işlerine münhasır kalmayıp Tophâne-i
âmire nezâreti dahi anın uhdesinde bulunmağla ve pek ziyâde
nâfizü’l-kelim olmağla Enderun ve Birûn’da bi'l-ciimle işlere
müdâhale ederdi. Bu gibi nev-hevesler asâkir-i redife defterlerini
yoklayıp : "A ltıyiiz km askerimiz var" dediler. Hâlbuki bunların
ekseri mu’allem değil idi ve o kadar askere kumanda ederek
zabitimiz yok idi ve mu’allem olan askerimiz tabur ta’lîmi
bilip büyük fırka manevralarını henüz te'allüm etmemişler idi.
Mektcbden çıkma hayli zâbitânımız var ise de müccrreb değiller
idi ve ekseri bir tarafa intisâb ile yâhud Hüseyin Avni Paşa’ya
ihtisas ile az müddet zarfında vukan rütbelere çıkıvt'ınıış ve
kendini beğenmiş nev-residegân idi. Bahriye mektebimiz ise he­
nüz matlûb veçhile terakki edememiş idi.
Rusya kumandanlarına karşı büyük ordu kumanda edecek
kumandanlarımız yok gibi idi. Her şeyin mevkufun-aleyhi
para olup hâlbuki muzâyaka-i mâliyycmiz pek ziyâde olduğu
cihetle lâ-yenkati’ kavâİm-i nakdiyye kat’ına mecbûr idik. Hâl­
buki böyle kavâim-i nakdiyye ile hâricden estiha ve mühimmat
celbi pek müşkil idi. Elhâsıl ol vakit muharebe yoluna gitmek
bizce hiç câiz değil idi. Lâkin akdemce Midhat Paşa efkâr-ı
ammeyi tehyîc ile muharebe yoluna sevk etti. Sanki topu o dol­
durdu, Redif Paşa ile Mahmud Paşa dahi ateş ettiler. Devleti
bir büyük mehlekeye attılar.
TEZÂKİR-t CEVDET *7*

Ol esnfida akd olunan bir mcclis-i mahsûsda Redif Paşa


erkân-ı harb ile bi’l-müzâkere kaleme aldırmış olduğu lâyihayı
ibraz eyledi. Mcclisde kıraat olundu. Hülâsa-i meâli bu idi ki :
Eğer Eflâk ve Bogdan’a Rusya asâkiri girecek ise bizim hatt-ı
harbimiz Karadeniz’den Sırbitan’a kadar bir kaç yüz saatlik
mesafe olur. Böyle uzun mesafeyi muhâfaza dahi müşkildir ve
eğer asrın politikası icâbınca Rusyaiu Memlekcteyn’e giremez
ise Rusya bizimle ancak Besarabya’da hem-hüdûd olup bu
hâlde lıalt-ı harbimiz on saat kadar olarak muhâfazast kolay olur.
Bu lâyiha okundukta Tcvka’l-âde teessüf ettim ve dedim ki :
Un beyân buyrulan hüdûd Kırım muharebesinden evvelki hudûdumurdur.
Lede'l-musdlâ/ıa Besarabya kıt'ast Buğdan'a ilhaak olundu. Rusyaiu
Tuna dan teb'id kılındı. Rusya yedinde Tuna’y a munsab olur bir
nehir İnle bırakılmadı. Musâlâhanın asıl ruhu Rusyalu’nun Tuna’dan
alâkasını bı’l-kulliyye ka'etmek maksadı ıdı. Şimdi Rusyaiuhun Eflâk
ve Buğdan'a girmesine politika nıâni' olsa Rumeli cihetinde Rusyaiu ile
bulufamayız. Muharebemiz ancak Karadeniz'de yâkud Anadolu hıfa­
nınla olmak lâzım gelir".
Redif Paşa çantasından haritasını çıkardı. Gördük ki Kırım
muharebesinden evvel yapılmış bir haritadır. Lâkin kendisi
ana aldanıp bizim sözümüze çendân ehemmiyet vermedi.
Derhâl Dlvâıı-katemi’nden hudûd-nâme getirildi. Görüldü ki
avağı Tuna’ya munsab olan Bolgrad gölü bile Boğdan arazisine
ilhaak olunmuş. Redif Paşa pek fena bozuldu. Hey’et-L meclis
dahi müte’essif oldu. Çunki her devletin hududunu lâyıkıyle
bilenler erkân-ı harbiyyesidir. Bizim erkân-ı harbivyemiz henüz
hudûd-ı Devlet-i aliyye’yi bilmiyorlar. Böyle bir hey'et ile Rus­
ya’ya karşı hareketimizin pek muhataralı olacağı ashâb-ı basi­
rete rû-nümâ oldu.
Biz henüz ümerây-i askeriyyemıze hududu öğretmek üzere
iken Rusyaiu Turla nehrini geçti. Zâten Rusyalu’nun kuvveti
ziyâde olduğundan başka bizim hatâlarımızdan dahi külli istifâ­
de etti. Asâkir-i nizâmiyyemizin kifayet etmiyeceği anlaşıtmagla
vilâyâtta bulunan suvâri asâkir-i zabtiyyenin dahi mevâki’-i
harbiyyeye sevk olunması emi olundu ve icrây-i icâbı Nezârct-i
âcizîye havâle kılındı. Binâen-aleyh bir tarafdan bunları mevâ-
ki’-i harbiyyeye sevk etmekle beraber bir tarafdan dahi anla­
rın yerlerine mahfillerince muvakkat suvâri tertibiyle meşgul
7* TEZAKlR-1 CEVDET

olduğum esnada bir çok asâkir-i mu’âvirıe tertibi dahi b ize


muhavve! idi. Bu tarikle hüdüd-t hâkaanîye gerek zabtiye
ve gerek mu’âvine ve aşâir atlısı olarak sevk etıııîş olduğum
askerin jtnkdârı yüz bini tecâvüz etmiştir. Bunları ti takım t a k t i r i
sevkı ve masraflarının tedâriki azîm bir meşguliyet idi,
Dersaâdot’dc müetemi' olan taburlar pey-der-pcv mevâki’-i
harbiyyeye sevk olunmakta olduğu cihetle l'ây-ı tahl'ın muhâ-
fazası için Dersaâdet alıâlî-i islâmiyyesiııden Mevkib-i hümâyûn
askeri nâmiyle bir nevi’ asâkir-ı mıfallemc tertibi dahi uhde-i
fakire ihâle buyrulmağla bin iki yüz elli üç senesinden yetmiş
dört senesi âhirine kadar tevellüd etmiş bulunan ya’nî yirmi
yaşından kırk yaşına kadar olan nufüs-ı zükıir-ı müshille her
kangı rütbe ve nıe’mûriyyctte bulunur ise bulunsun vıicûdca
özürleri olmadığı hâlde mevkib-i hümâyun taburlarına kuyd o-
lunarak ta’lim-ı askerî ile mükellef olacağı ve fakat bi’l-fi’l rdây-i
hidmet eden eimme-i tnahâllât ve mekâtib-i sıbyâniyyc ve rüş-
diyye hocaları ve mekâtib-i askeriyse ve Tıbbiyve-i mülkiyye ve
Mektcb-i sultanî talebesi hidmet-i askeriyyeden müstesna olcağı
ve İstanbul ile Bilâd-ı selâse on sekiz, dâirr-i intıhâbiyycye taksim
ile her dâirede ümerâ ve zâbitân-ı askeriyyeden bir zâtııı tahı-ı
riyasetinde olarak mahalleri mu’teberâııından olmak üzere
beşer zâtın âzâlığa intihâb olunacağı ilân olundu ve taht-ı
riyâset-i âcizîde ümerây-i askeriyye ve ba’z-ı nuitebayyizândan
nıürekkeb bir komisyon teşkil ile Bâb-ı ser-askeri kapısı cerıbiil­
de vâki’ odalar komisyona tahsis kılındı.
On sekiz dâirede yirmi dört tabur piyade ve asıl-zâdegâııdan
ve ba’z-ı ashâb-ı servet evlâdından olarak bir bölük dahî suvâri
teşkil ve kol kol mu’allimler ta’yİn ile gece-gündüz emr-i elıeııım-i
ta’lime itinâ olundu. Bir-iki ay zarfında tiifeng tutmağa ve
hey’et-i muntazama ile hareket etmeğe alışdılar ve işbu Mev­
kib-i hümâyûn askeri'ne mahsus olmak üzere suvâri ve piyade­
lerine başka başka birer nevi’ elbise nümûncsi yaptırılıp tarafı
hazret-i pâdişâlıîdcn dahi kabul vc talisin buyrulmağla her
biri kendilerine bu nümûneyc tatbikan birer kat elbise yap­
tırdı. Kudreti oimtyanlara dahi mahalleleri ağniyâsı tarafın­
dan iane ile yaptırılmağa başlandı. Bir-ikı ay zarfında yedi-
sekiz taburun elbiseleri ikmâl olundu. Süvarilerinin elbisesi
ise pek güzel vc atları âlâ idi, Mevlid-i şerîf alayı Sultan
TEZ&KİR-I CEVDET 73

Ahmcd Câm'ine tcrtîb olunup ol vakit elbisesi tamâm olan


taburlarımız Bâb-ı hümâyûn dâhilinde vâki’ Darbhânc-meydanı’-
na gayet nümâyişli bir slirette dizildi. Suvâri bölüğü dahi bir
tarafa yerleştirildi. Zât-i şâlıâne esb-suvâr-ı şevket ü icfâl olarak
Orta-kapı’dan çıkıp ve böyle bi/ gıızcl nümayişli lıey’el-i askrriy-
yeyi görüp ve Fermân-ı hümâyûnlarının böyle mıiddet-i kalile
zarfımla tenfizinden dolayı fevka'l-âde mahzüz u mrsrûr olarak
gözlerinden yaş geldi.
B.ık belâya ki ba’z-ı zevat bundan dolayı bize hased ü
husumetlerinden nâşî : “ Mevkıb-i hümâyûn aikerine emniyet olunur
mu ve Dâhiliye nâ'ınnın nezâreti tahtında aıker bulunmak münâsib
olur mu. Cevdet Paşa'mn iktidarına diyeceğimiz yok amma bu kadar
muktedir âdem dahi i{tmize elverir mı" yollu sözler söylemişler.
Mahmud Paşa dahi Mevkib-i hümâyûn askerinin nezâretini
Tophane nezâreti ne ilhaak ettirmek emeline düşmüş idi,
Binâen-aleyh bu misillû ilkaât hasebiyle Mevkib-i hümâyûn
askerinden cnıniyyet-i şâhâne nıeslûb oldu ve bu cmniyyetsizlik
askere dahi hiss ettirildi. Pây-i taht ahâlisi uğur-ı pâdişâh îde
can feda etmeğe müheyya iken böyle emniyetsizlik âsân gösteril­
mesinden ııâşî gücendiler. Zât-i şâhâne aleyhine Pây-i taht’da
ihtida bu husûsdan dolayı ba’z-ı efkâr peyda olmuştur. Kâşki
bu asker vapılmıyaydı da efkâr-ı âmmede dahi böyle bir ukde
peyda olmıyaydı.
Dâhiliye nezâretine âid olan mcsâlih-i dâhiliyycnin temşi-
yetine İtina ile beraber ıımıir-ı askcriyye ile dahi müştagil ve
meclis-i askeride dâhil bulunduğumdan ve gâh sabahleyin ve gâh
akşam üstü Mâbeyn-i hümâyûn'a dahi gidip geldiğimden yirmi
dört saat zarfında uyku için ancak üç - dört saat kadar vakit bula­
bilirdim. Sadrâzam Edlıem Paşa ise bizi istirkaab etmekte imiş.
Elhâsıl fevka'l-âde ikdam u gayretimiz teksîr-i hıısemâya bâdî
olmuş. Bizim valilikte bir tarafa İzamımıza çalışılıyormuş. Huse-
mâmızın bu garazları defaten husüle gelemeyip fakat sene-i mer-
kuume zi’l-hiccesinin üçünde me’mûriyetimiz Evkaaf-ı hümâyûn
nezâretine tahvil ettirildi. Ben de memnun ve müteşekkir oldum.
Zîrâ pek bîtâb olmuş idim. Ba'drhû 95 senesi saferinin gurre-
sinde uhdemize Suriye vilâyeti tevcih buyruldu. Bundan bir
mertebe daha memnıın oldum. Zira ordularımız bozulmuş.
Rusyalu Edirne’ye gelmiş. Dersaâdet’e doğru geliyor. İngiliz
'74 TEZÂKİR-t CEVDET

donanması dahi Boğaz'dan içeri girmek istiyor. İstanbul Rumeli


muhacirleri ile doldu; zikri elem verir bir hâle dûçâr oldu.
Böyle bir karışık vakitte Suriye valiliği bana bir büyük ni’met ü
inâyet idi.
Mısra’ : Nifaak ttmiflrr amma ma'nevİ himmtt buyurmuşlar,
O! esnada Mecelle-i ahkâm-ı adliyye cem’iyycti âzasından
Abdüssettâr Efendi MtttU('n\n mukaddimesinde münderic olan
usîıl ve kavâ’idi şerh eylemiş olduğundan ana bir takriz yazıl­
mış idi. Suretini buraya kayd edeyim :

Takriz
jkUl j JeVİ Jdl <Jj *UİVI jt. *Jb Ol*.—
.
j 4JÜJİI j f 4jlı*!l aj'aj j jLaıîl .ir L_Je—d* ***—
*-
^ 1 j <|T J* j ^ 1 j yJJt j j l ı i f ci l a~u ^fi. LL^» «jlfijl j
î^ J lI «1^1 ü li İ jj j ^ L jJI £ İ j __ V S *j \j j *jl jjJ I r^ -r* ¿ / - ili

tİ J jr ^ U*** J *»£-U j JîL.11 *J aJİ


s / J -L*IH »jnımj ™¿.I JJjO J J»j' L^.-LL»
JîUM j J ly l Î.AİİI Jr jaü^l >T«i* j J jILA-I Ul j*. y» j\ jîli ,r j jîl j
»— j b J —j - I ^ L j Lc j L ^ lT

^r-a— »j* £-#* J* _^1ij jl£j J y u l J j—usJİj


J J* Vj yı*JI y kS^~~İ ■
> I4-*»*
¿11 V**, <»U JÎ ^ j  S '
SC ti* £ ^ 015b *ü M j û i ji j
jaJI j UJI İ j. yL^JI *_j JİI yj>JJl A-üJl jj 4Ü» iUJLI L

çLiil *LV JA js- jP La.J-1 *-*> *L»*•
j La Lj!y»I j L j L-I £»j J»j—ç» ^_r~; 5j
. ¿oL j civ- L J ü ^^«dl j
jj L iîl A .;f*

A» ~ l

Suriye’ye varıp mümkin mertebe islâh-ı umur*ı vilâyete


mübâderet ettiğimiz sırada Kozan’da zuhûr eden isyanı bastır­
mak [üzere] me’mûriyyet-i mahsûsa ile Kozan’a azimetim
için hilâl-i ramazanda telgraf-nâme-i samı geldi. Beyrut ve
Mersin ve Adana tarîkiyle Kozan’a vardım. Orada Seraskcr-i
sabık İzzet Paşa’yı buldum. Asâkir-i şahane Ahmed Paşa’nın
cemiyetini dağıtmış ise dc müteferrik fırkalar ile sarp dağlarda
nahiye be-nâhiye gezmekte olduğu cihetle e!e geçmesi müşkil
idi. Hâlbuki kış gelirse iş sene-i âtiyeye kalıp uzayacağı muta*
TEZAKİR-1 CEVDET >75

lâ’ası zihinleri tahdîş etmekte idi. İcra olunan tcdâbir-i hakimline


ve kendisiyle vuku’bulan muhâbcrât-ı muslihane semeresi olarak
Ahmcd Paşa gelip teslim oldu. Esis-ı maslahat hitâm buldu.
İzzet Paşa ile birlikte Adana’ya geldik mülefem’ât-ı me’mu-
riyye timizi itmam ettik.
Ber-vech-i bâlâ Kozan’da isyan lehaddüs ettiği esnada
Gâvur-dağı’nda dahi cmârc-i ihtilâl görülmekle Kozan’a azimet
ve oradan Adana’ya avdet olunduğu esnada ba’z-ı vesâit ile
Gâvur-dağı’nm idâme-i asayişi esbabına teşebbüs etmiş idim.
Bu kerre Kozan işleri hitâm buldukta İzzet Paşa’yı Adana'da
bırakıp Payas’a gittim ve Gâvur-dağlılar’dan lâzım gelenlerin
celbiyle nesâyih-i tazime ve me’mûrin-i mahâlliyyeye tenbihât-ı
kâfiye îtâ ederek bcrrcıı Belen ve Antakya ve Cisr-Şugur ve
Hama ve Humus tarîkiyle Şâm-ı şerife vardım.
Suriye vilâyeti Midhat Paşa uhdesine tevcih buyrulmağla
vuku’-ı infisâlime dâir bir telgraf-nâmc-i sâmi buldum. Ba’dehü
Midhat Paşa’nın Şam’a vusulü akabinde Beyrut’a gelip posta
vapuruna intizâr üzere iken işbu doksan beş senesi zi’l-hicce-
sinin dokuzunda karîlıa-i sabiha-i hümâyûndan uhdemize Ticâ­
ret nezâreti tevcih ile Dersaâdet'e avdetimizi âmir bir kıt'a
telgraf-nâme-î sârnî aldım vc çend rûz sonra posta vapuruna
râkiben Dersaâdet’e geldim ve Ticâret nezâreti dâiresini mü-
ceddeden şu’belere taksim ve tanzim ile meşgul oldum. Bcr-vec-
h-i bâlâ Ticâret nezâreti’nde bulunduğum müddetçe haftada
bir gün dahi Mecelle cem’iyctl’nc devam ederek cem’iyetehavale
olunan ba'zı husûsât ile meşgul olurdum.

Tetİmme
Bâlâda iş’âr olunan Rusya seferi bilâ-mücib-i sahih meyda­
na çıkarıldı. Rusya İmparatoru muharebe kapısının açılmasınr
istemezdi. Midhat Paşa anı i’lân-ı harbe mecbûr etti. Ahâlî-t
islâmiyyenin efkârım tehyic ile cenge hırslandıran odur. Sanki
tüfengi o doldurdu. Dâmâd Mahınud Paşa üst tetiğe çıkardı.
Redif Paşa ateş etti. Bu üç kişi devletin başını bu felâkete uğrattı.
M u’âmelât-ı harbiyyede dahi büyük büyük kusurlar vuku’ buldu.
Nihayet Rusya’hlar İstanbul kapılarına kadar geldiler. Şam-ı
şerif valiliği mübârek bir me’mûriyet imiş ki bu sebeble gözüm.
İstanbul’da Rusya’lıları görmedi.
■7 ® TF.ZAKJR-I CEVDET

Muhârebelcrde vuku’a gelen hali'At dahi İstanbul’un emr-i


kumandaya müdâhalesinden ibarettir. Muahharım Ahdiilkerim
Paşa hakkında yazılmış olan iddi’â-nâmeye cevaben müşarün­
ileyhin takdim eylemiş olduğu lâyihadan keyfiyet güzel anlaşılır.
Bu cihetle sureti buraya ilâve olunur.

Müdde’î-i umûmî Ali Nizamî Paşa tarafından


verilen lâyihadır 1
Rusya detileli Sultanat-ı seniyye'ye ı'lân-ı fırırb etmesi üzerine
eânıb-i Derlet-i aliyye'den dahi tedâ/ü'i tedâbir-i kaviyyeyc teşebbüsle
gerek Anadolu ve gerek Rumeli cihetleri hududu boylarına asâktr-i
nizdmiyye ve redife ve mu'dvine ve levdzımâl ve mühimmât-ı mükemme­
le1 sevk u teşrih buyrularak ve ıımıim-t ahâli dahi muhâfaza-i vatan
için máten ve bedenen gayret ederek her tarafın takviye-i erkdn-ı mu­
hafazasına himmetle hüdid-ı hâkaaniyyenin cümlesi müdâfa’a-ı dıışme-
nİye kâfi bir hâle komılulmuş ve bâ-husûs Tuna boyunda şimdiye ka­
dar emsali görülmemiş sûrette pey-dtr-pey muntazam 1 eshha-ı cedt'de-ı
mütenevoi’a ve mükemmele ile mücehhez bir kuvve-i külliyye-i vifiyt
tahaşşüd ettirilerek ve Tuna nehrinde dahi misli nâ-mesbuk azim ve
mükemmel zırhlı donamâ-yi hümâyun bulundurularak devlet ü milletin
muhafazası ve mülkün tasallut-ı a'dddıın vikaayesi bu kuvvetin müdâ-
fa'a-i şedide ve seri’asına ve anın da fünûn-ı harbiyyeye tevfikan
hüsn-i ta'yin * ve idaresi Afakam-ı ser-askeri’nin intibah ü ta’yiniyle
bir lakım zevata tevdi’ olunmuş idi. Rusya ile sâbıklarda edilen rnuhâ-
rebâtta ise ûevlet-i atiyye hu kuvvetin nısfına bile mâlik olmadığı ve
Rusya’nın Aaradeniz de ve Tuna nehrinde seyr-is sefâine mıîlık olarak
kuvveti dahi şimdikinden dun bulunmadığı hâlde Rusya askeri Tuna'yı
güç He yalnız bir mahalden geçebilmiş ve Balkan'i * aşamamış idi. Bu
defa berri ve bahri bu kadar kuvvet mevcûd bulunmuş ve Rusya 1*S
7 yalnız

1 Ali Nazml i'aşa'mn lâyihan ve Abdulkerim Başa mn cevabı başka


bir yazı ile Tezafcir'c ilâve edilmiştir. Bu vesikaların Tczakir'deki sûret-
leriyle olanların birinci (İstanbul, 1324i ve ikinci (İstanbul, 1329J neşir­
lerini kıyaslamak ve her üç metnin başlıca farklarını belirtmek faydalı
Kurulmuş, ilk neşrin faiklan A, ikincikilcr B. metindeki surt ir aiı olanlar
S harfleriyle gösterilmişin
* düşmenîye : düşmene AB || * muntazam : -f ve A lî * ta'yin :
teşvik A, la'biyeBâ s seyr-i: — AB J| ' Balkan’ı AB : lÂalj M (yanlış) (|
? Rusya MB 1 Rusya'tu A.
TEZÂKIR-l CEVDET ■77

T una'yt geçmek için1 kirkitli bin idemi gözden çıkarmif iken müdâfa'a
ve mukaabele-i kâfiye görmeksizin Tuna'yı iki yerden2 tecâvüzle bunca
fenalığı icra eylediği3 gibi bir mevki'-i mühim tutulmuj iken muahharan
orası dahi tahliye ile Tırnovayolu açılmış ve Tımara tabi"! bir istihkâm
gibi olduğu hâlde kuvve-t kâfiye bulundurulmamış olmasından nâşi Rus­
ya htlİ-fıenâ Byela'dan 4 gelerek Tırnova'yı istilâdan sonra dahi bild-
müşkılâl Balkan t açıp merakı'-ı malûmeye gelmiş ve Pay-1 laht'ı teh­
likeye düşürmüş ve bu da ol kadar kuvvetin kalelerde kapanıp kalarak
Tuna’yt geçmiş olan düşmanın böyle sür'alle ilerlemesine mâni' olacak
ledâbire teşebbüs olunmamasından nej'et etmijtır. Bu kadar kuvvet inci­
ni ¡1 bulunmuş Vi kuvve-i nehriyse* kumandası dahi kuvve-i berriyye
kumandanınas tefviz olunmuş iken Rusya'nın7 bilâ-mâni' Tuna’y ı iki
yerden tecâvüzle bunca hasârâtı icra ile nâmûs-t askeriyi leke-dâr etme­
ğe sebebiyyet verenlerden biri de Serdâr-ı sabık Abdi Paja'dır. fird
müjârün-ileyhın me'mûriyeti* mühim olduğu gibi mes'ûliyelinin derece­
si dahi o nisbette bulunduğu bedihl iken vaki ü zamâniyle Tuna'mn
nukaat-ı mühimmesini takviye ve muhafazaya kâfi lâzım gelen kuvvetin
ta yininde ve şâyed Rusyalu'nun Tuna'yı tecâvüz edebilip de istilâ ede­
ceği ms'mûl olan mahaller ahâlisinin mâl ü canlarının bir dereceye ka­
dar seınt-i selâmete isâlleri9 için mahâlleri kiikumellerince ittihâzı ik­
tizâ eden tedâbirde kusuru meydanda ve bd-husûs Rusya'nın bır-iki ma­
halden ya’ nî piştova ve Niğbolu taraflarından Iuna’yı geçeceği zikr
olunan mahaller karşısında icra ettiği manevralar re görünen tedârü-
kit ve edevat-1 harbîyyeleriyle bayağı ma'lûm olduktan sonra oralara
mıkdâr-ı kâfi asker yeriştirilmesi emrinde sa’y u gayret etmek şöyle
dursun ştova'dan grçrn düşmanın Balkan cihetine ilerlemesini meri
için dahi hiç bir tedbire teşebbüs etmediği beyândan âzâde bulunmuş
vt'l-hâstl müşarün-ileyhin10 hâiz olduğu me’mûriyetin derece-i aliyyesi-
ni asla mühimsemeyip yalnız Şumnuda ikaametle: “ Düşman Tuna’yı
geçti ve Balkan'ı aştp Edirne 11 ve oradan İstanbul'a gelecektir" haber-i
muoahhişlerini Dersaâdel'e tsâle hasr-ı evkaat etmiştir. Bundan ma'­
lûm olacağı veçhile Rusya'nın öyle bilâ-mâni’ Tuna 12 ve Balkan'ı te-

1 için : + resmen AB S ' yerden : yerinden AB C 2 eylediği : elmiy


ve *L (Byela) A, + ve J j B l • Byela’dan SA : Bycla’ya B || » nerhiyyc :
bahriyye A II * kumandanına : kumandanlığına AB || 9 Rusya’nın : Rus-
yalu’nın AB II ' me’mûriyeli : + pek AB || * isâlleri: Uâl AB || 11 mıi-
iârun-ilcyhin : müyarun-ileyh AB ü 11 Edirne: Edirne’ye AB 9 19 Tuna:
Tuna’yı AB.
i 78 TEZAKİR-I CEVDET

câvuzle mülken ve mâlen ve nefsen ettiği bunal tahribat ve hasardı ve te­


lefatın başlıca sebeblerinden1 biri müşâriin-iteyh Abdi Payı olup bu da *
amden veyâhud cehlen olmak lâzım geleceğine ve bu ihtimâlin her kanguı
olur ise olsun kendili mes'ûliyyei-i jedide altında bulunduğuna mebni
müşâriin- ıleyhin taht-1 mukâkemeye alınarak lebryyün edecek derece-i
töhmetine göre hakkında kanunen lâzım gelecek mu’âmelenin icrasını
Divân-1 harb hey'elinden Saltanat-ı seniyye ve Millet-i mu’azzama-i
osmâniyye nâm-ı celiline olarak taleb eylerim3.
i t u ş a 'b a n ç r M a d d e 't - i u m û m t F e r ik

Ali Nizâmı

Ccvâb lâyihası

Ferik saâdettû Ali Nizami Paşa hazretleri tarafından tanzim o-


lunup Divân-ı harb’de taraf-ı âcizâneme itâ ve irâe olunan müzekkere
mutâlâ’a-güzâr-ı âcizl olmağla cevaben tafsilât-ı âtiyenin arzına4 ibti-
dâr olunmuştur.
Şöyleki : Rusya'nın 5 Devlet-i nliyye aleyhine i'lân-ı harbinden
mukaddem hey’et-i devletçe iş mevki’-i müzâkereye konularak etrdfiyle
mutâlâ'a edildikle Rıısyalu'nun kabul-i teklifâtı nâmûs-ı devleti ihlâl
edeceğinden ve Devlet-i mu'azzama-i osmâmyye'nin bu teklifi kabili
etmesinden ise nihayet dereceye ve mahv oluncaya kadar muharebe edip
nâm-ıe âlisini ol sûretle muhafaza etmesi Meclis-i umumi'de karâr-
laşdmldığından JU ¿1 hiidûd-ı hakaaniyyede esbâb-ı mü-
dâfa'anın tehyiesi strafmjda Saltanal-ı seniyye'nin ot vakitkı kurve-i
mevcûdesi nisbetinde Varna mevki’i 7 dahi dâhil olduğu hâlde Vidin'den
Dobrnca kıl'asınm müntehiyim kadar mevâki’ -i müstahkeme ve sâi-
resine dahi ancak yüz yelmiş tabur asâkir-i şâhâne ikaame ve ik’âdı
mümkin gâriilebilip işbu kuvvetle ve nekren dahi kuvve-i bahriyye ile
mehmâ-emken muddfa'aya bezl-i mâ-hasal-i ikdam olunması ve lüzûm-1
hakikt-ı * fevka’l-âdeye mebnt Edirne'de dahi kırk bin kişilik bir kuvve-1
ihliyâtiyye bulundurulması ve Sofya mevki’inin dahi tezyld-i kuvveti
karârlaşdırılmış ve bu yolda terlib edilen plân dahi vükelây-i izam9

1 sebeblerinden SA : müsebbiblerinden B || * bu da : + yâ .AB ||


•eylerim: ederim AB || * arzına: îtâsına AB || 6 Rusya’nın: Rıısyalu’nun
AB || * nâm: nâmûs AB || ’ Varna mevki’i: Varna ve B || Şurana mev-
âkı'i AB II • hakikî: + ve AB || • izâm SA : fihâm.
TEZÂKİR-I CEVDET '79

hazarâlı hâzır bulunduktan hâlde huzûr-ı me'âlt-mtvfûr-ı hazret-i1


pâdişâhtde kıraat olunmuş idi. -Muahharan şeref-efzây-i siinûh olan1
irâde-i me'âli-âde-i hazret-i pidişûhlye imtisâlen ve me'mûren Rumeli
cihetine azlmet-i âcizânemde evvel be-evvel mevâki'-i askeriyyeyi görmek
ve tertibat-1 lâzjmeyi ana göre icra etmek için devletlû AJımed Kyyub Paça
hazretleriyle birlikte Ruscuk'a muvâsalat-i ubeydânemde Tuna bahriye
kumandam olan ve nehr-i mezkurca ma’lûmât-ı mükemmelesi müsellem
bulunan Ferik saâdellû Hüseyin Paça hazretlerini orada bularak Tu-
na'ntn aşağı cihetindeki mevâki'-i askeriyyeden avdette kendisiyle terli-
bât-ı nehriyyeye dâir müzâkere olunmasına karâr veritmij olduğu hâl­
de Ruscuk'a hin-i avdet-i âcizânemde müçârün-Ueyh Hüseyin Paça haz­
retlerinin DcrsaâdH'e aldırıldığı haberi alınarak o sırada müçârün-i-
leyh hazretlerinin oradan infikâki nâ-miinâsib idüği Dersaâdet’e yazgıl­
ınıj ve 3 müçârün-ileyhin Donanmâ-yı hümâyûn kumandanlığı İçin daha
ziyâde lüzumu olduğu cevâbı alınarak miite’ essif* olunmuç idi. Şum-
ııu'ca dahi tcrtlbât-ı lâzime icrâ olunmak üzere Rusçuk’dan oraya ge­
lindi. Bir müddelcik sonra Rusyalu’nun Devlet-i aliyye aleyhine i'tân-ı
harbi vuku’ bulmasına mcbnt be-lekrâr Ruscuk'a gidilmiçiiri. Her şey­
din evıe! icrâ olunacak tedbir teb'idia olduğu hâlde müçârün-iltyh Hü­
seyin Paça hazretlerininyerine Tuna kumandanı ta’yîn buyrulan’ Arif
Paçanın geç kalman ve muahharan Tulça'ya s gelmiç ise de ol vakte
değin Rusyalu'nun Tuna açağt sahilindeByayılması hasebiyle müşarün­
ileyh Tulfa’dan nehrenyukarıya çtkamaytp orada kalmasiyle nehrin yukarı
cihetindeki gemiler kumandasız kalmış olduğundan hemtedâblr-i nehriyye
müzâkere edilmek ve hem deyine müşârün-ileyh Arif Paşa'nm™ kuman­
dasında olarak nehrin Pot-başı'ndan yukarısındaki donanmaya kumanda
etmek üzere idâre-i nehriyye reisi bulunan Mirlivâu Dilâeer Foça’nın
me'mûrireti tezekkür ve inhâ olunup buna Dersaâdet’cc dahi miisâ'ade
olunması 12 üzerine Pâşâ-yi mûmâ-ileyh Pot-başt'nda bulunan gemileri
düşmanın teçebbüsâl-t tecâvüziyyesi aleyhinde isti’mâl etmek için ol
taraflara gönderildi. 0 1 aralık müşârün-ileyh Arif Foça'nın dahi bonen
Maçin’e gelerek orada mûmâ-ileyh Dilâoer Paça'yı bulup me'mûriyetineu

* hazret-i : ccnâb-ı AB. ’ olan: buyrulan AB |] 5 vc: ise dc AB |]


* mütc’essif : te’essüf AB !| s gidilmiştir : gidilmiş ve A, geçilmiş ve B ||
6 leb1îdi: kuvve-i bahriyenin tcrtıb ii ta1biyesi AB |j 7 buyrulan: buyrul-
muş olan .AB || * Tulça’ya: + kadar AB || • Tuna aşağı sahilinde: Tu-
na’rnn aşağı sâhilinc AB j| 10 Paşa’nın : d- tahl-ı AB . 47 Mirlivâ MA : -f*
sa'âdellu B [| 13 olunması: buşrulması .AB || 11 me'mCıriyetine: + dâir A.
ıRn TEZÂKİR 1 CEVDET

Ocrsaâdel'dcn mir almadığı cihetle mûmâ-iltyhi işe karışmaktan men'-


ctmij ve Donatıma süvarilerine dahi Pâşâ-yi mimâ-ileyhin emrine mu-
tâıa'at etmemelerini tenbih ederek Ruscuk’a gelmiş otmasiyle ve bu hâl­
den dolayı mitte'dilken mûmâ-ileyh Ditâver Paşa dahi Rusçuk'a gelme­
siyle Pâşâ-yi mumâ-Heyhin me'mûriyeti ve bundan maksad ne idüği Pd-
şd-yi miişârün-ileyhe tefhim olunmuş idi. İşte o sırada Pâşâ-yİ nıüşâr
ve mûmâ-ileyhimâ ve şâir ba'z-ı erbâb-ı vukuf ile olunan müzâkerâtta
mtvcûd gemilerin düşman memılyâtma telıammül edebilecek ve anlara
mukaabele edecek1 kuvvet ve cesamette ve mertebe-i kifâyedt almadığı
cihetle nehrin elde tutulabilmesi ve Seret köprüsüyle karşı2 cihet demir
yollarının tahrik ü tadili hakkında atan tasaâvvurâtm mevki'-i icraya
vaf u tsâl edilebilmesi ma'hım ulan iki zırhlının Tuna'ra geçirilmesi­
ne mütevvakkf idüği ve suların feyezanı cihetiyle mezkûr gemilerin
nehire gönderilmeleri3 mümkinâttan olduğu tahakkuk etmesine mebrd bu
bâbda Dersaâdet'e bi'd-defe'ât miirâca'at otunmuş ise de İcâbı icra buy­
rulmamış olduğu gibi muahhararı Vâli-i vilâyet devletli/ Ahmed Paşa
hazretlerinin Şumnu’yu teşrif buyurmaları ve müşârün-ileylı hazretlerinin
husûsât-ı bahrıyyeye vukuf ve ma'lûtııât-ı ¡âmmeleri cihetiyle tasavvur-
ât-1 ma'râzeııin çân-ı icıâsı istifsar ve cereyan eden müzâkerât ve mu-
hâbcrdt-ı sabıka keyfiyyâtı dahi beyân u tezkâr kılınması üzerine mü-
şâriin-İUyh Arif Paşayı da Şumnuya celb ederek beyinlerinde vâki' olan
müzâkerâtta dahi Tuna nehrinin elde tutulabilmesi ve tasavvurât-ı rna'-
rûzenin mevki'-i husule getirilmesi için isimleri ta’y in olunarak iki zırhlı *
birkaç ahşâb geminin be-her-hâl nehre alınması ehenım ü elzem görün­
düğünden işbu gemilerin derece-i elzemiyyeii6 ehli vâsıtasivle ış’âr ü
ityânö edilerek bu sûretle te'kiddt-ı 7 sâbıka-t âcizânemi te’y id " ettire­
bilmek ve arlık Dâire-i Bahriyye'ce hır şey denilmesine ve ziyâde te'ah-
hurâta mahal kalmamak maksadiyle taraf-ı âcizlden vuku'bulan9 ihtar
üzerine keyfiyeti müşârun-ileyh Ahmed Paşa hazretleri doğıııca BabI­
âli'ye ya.ynış olduğu hâlde husûsât-ı bahriyyeye müdâhale elmemest lâzım-
geleceği me'âlinde ve sûrel-i tevbib.de19 hem müşârün-ileyhe ve hem de
taraf-ı âcizâneme telgraf-nâme-i ramiler gelmiş ve bunun üzerine husus-1
mezkurun müşâriin-ileyh11 hazretleri tarafından yazılması ber-veeh-i

1 mukaabele edecek; mukaavemet eyleyecek A, eyleyebilecek II || 3 kaıyı:


yakan A f| 3 gönderilmeleri: götürülmesi B * zırhlı: -file AB li ' elzemiyyeii:
eberanuyyeti AB |[ ' ityân: isbât AB (| 3 tc’kidât: if’ârst B | • te'yîd: te'-
sir A 11 'âcizlden vuku'bulan: âcizâııemden vâki’ olan AB 11 10 tcvbihde
SA: tevbihi hâvi B || » müyârün - ilcyh: SA: + Ahmed Pasa B.
IİİZAKIR I CEVDET 8ı

maruz kendisinin husûsâl-ı bahriyyeye ma'lûmât-ı tâmmesi olmasından


dolayı tervici mucib olur müldJıazasıyle taraf-ı âcızânemden olunan ihtara
rnrbni olduğu ve ııirei-t if’drııı tervici pek1 elıemm ü elzem bulunduğu
taraf-ı çâkeriden bc-tekrâr cevaben Bâbuili’ye yağılmış ise de tervk-i
iş'âr ¡öyle dursun cevdlı bile alınamamıştıra. Eğer evvel ve âhir vuku'-
bıılart maruzat1 terviç buyrulmuş olsa idi /¡■ .¡¡manın harekât ve tecâvuzâtı
gereği gibi tatil olunur ve işin ba}ka renk kesb etmesini mucib olur
idi. Çi fâide ki bu kadar ihtardı ve te’kidât semeresiz kalmıştır. Hattâ
Tuna sevâhilimn nerelerine torpit uaz'ı ve kangt mevki'lere ne türlü
gemiler tertibi lâzım geleceği beyâniyle icrây-ı icâbı Tuna’ya azimet-i
acizânenıden evvel Tuna umum kumandanlığı canibinden Makaam-ı ser-
askert'ye ve oradan da ilahı i) e nezârel-i celtlesine ne yolda tebligat icra
kıtınım; ve Nezâret-i müjâriin-ileyhâ canibinden ne cecâblar venlmif
olduğu kuyuda inde'l-mıirâca'a ma'lûm olacağı4 d/r-kârdır. Evet kuvce-i
bahriyi enin kumandası dahi taraf-ı âcizâneme muhavvel olduğunun ve
bundan dolayı Bahrise nezâretine (suâl) 5 terettüb etmediğinin Nezâret-i
müşârün-ileyhâ canibinden der-miyân olunduğu mukaddema Makaam-ı
str-askerVden bildirilmiş ise de cevaben yazılan telgraf-nâme-i dcızide
gösterildiği veçhile gerçi kuvve-i mtzkürenin siret-i umumiyyede kuman­
dası ya'ni sefâin-i harbiyyeden taleb olunacak ifin tayin ti tevcihi kuv-
ve-i berriyyc kumandanlığına muhavvel olması tabi'i ise de karığı sefi­
nelerin nasıl ijde ve ne sfırelle istihdam edilmesi6 suver-i icrâiyye ve
İeferru ât-ı sâiresi cânih-i Balıriyye'den me'mûr kumandana âıd olmamak
mümkin olmayacağı gibi müşâriin - ileyh Hüseyin Paja'ntn hod be-hod
Nezâret-i müşârün-ileyhâ tarafından kaldrnlmasiyle nehirce nıa’tumât-l
mükemmelesi olan böyle bir zâtın tamâm içe mübaşeret zamanında gay-
bıibeti ve halefinin vaktiyle adem-i vusulü ıe Tuna'ca ma'lûmâlsızlığı
ve kuvve-i bahriyye kumandan ve ümerân beyninde bül-müzâkere şiddel-i
lüzûrmt te'ayyiın eden ve evvel ii âhir tasrih-i1 esâmisiyle taleb edilmiş
olan gemilerin gönderilmemesi ve müşârün-ilcyh Arif Paşa tarafından
muahharan beyân ü iş'âr olunduğu veçhile asâkır * ve istihkâmâtımız
olmayan mahallere gemi göndermemek üzere Dâire-i bahriyye’den ken­
disine eıdmir-i şedide ve mükerrere verilmiş olması gibi sırf Dâire-i

1 pek: - AR ]| * alınamamıştır: 4- ki AB || 3 ma’rûzât : ma’nızâı-ı


âcizâncm AB j| * m a’lûm olacağı : anlaşıiacağıA ¡j ■ nezâretine (sual) :
nezâretti celilerine suâl AB || * edilmesi:-h gibi AB |l T tasrih: la'yln AB ]|
■ asâkir: asker AB.
182 TF.ZÂKİK-I CEVDET

bahriyye den rnünba’is ve Tuna sevâhılinin elden gitmesini nıûcib esbdb-ı


taksiriyyeden dolayı dahi taraf-t âcizânemt zerre kadar mes'ûiiyet teret-
liib elmiyeceği bedilıldir.
Esbâb-t ma'türedini dolayı vaktâ ki Kusyalu karşı sevâhili istihka­
mdı ile takviye ve büyük çaplı loplar ile teçhiz eiti artık zâten ufak tefek
Şevlerden ibaret olan kuvve-İ nehriyye bütün bütün icrây-i harekete muk­
tedir olamıvarak bulundukları mcuki'de kaldığından ve zâten Dobru-
ta'da bulunan kuvve-1 askerıyyentn mıkdârı az dimağla beraber mcvki’i
dahi m,ilûm ıdüğinden düşmanın oraya1 geçebilmesi me mul dimağla
ktl'a-i mezkûre ahâlisinin içerilere alınması lüzumu hasbe't-tc’alluk ol
Vakit Tuna valisi bulunan devletin Sâdık Paşa hazretlerine ihtar olun­
masına mebni keyfiyet müşâriin-ileyh hazretleri tarafından Bâbıâli ile
bi'l-muhâbere kar&rlaşdırılarak icrây-l İcâbı zımnında kıt'a-i mezkûre
mülkiye nıe’rmirlanna ta’limât-ı lâzime İlâ buyrulmıış' idi. Kııvıe-i neh-
riyye3 hüsn-ı tertib ve isli'mâline sekte getirilmesinden dolayı eğerçı istifa
etmekliği hile göze aldırmış isem de vaktin ve sıfal-ı hamıvyetimin mü-
sâ'id olmadığım la’ rife hacet göremem.
Mezkûr lâyihada4 bi'l-cümle hüdud-ı hâkaaniyyenin her tarafı takviye
edilerek müdafii'a-i düşmana kâfi bir hâle konulmuş ve 7 una boyunda
muntazam bir kuvve-İ küUiyye-i vâfiye bulundurulmuş olduğu ityân5 buy­
ruluyor. Vâki'd Tuna boyu gibi bir serhadd-i mühimm ti mutenanın is-
tihkâmâttan âri olması ve nehirde bulundurulacak sefâimn hin-i iktizâda
barınabilmesi için elde muntazam limanlar bulunmaması hey'et-i devlet
tarafından beş-altı sene mukaddem nazar-1 te'essüfle görülerek icrây-ı
icâbı zmuımda devletli Alımed Eyyub Paşa hazretleri ve saâdetlû Blum
Paşa He Bahriye ve Erkân ı harbiyye ümerâsından" mürckktb bir komis-
yon-1 mahsûs teşkil kılınarak ve riyaseti ııhde-ı ubeydâneme tevcih buyru­
larak ol tarafa azimet olunmuş ve Tuna boyunun icâb eden mepâki’iyle
Varna ve Şumnu mevki’¡erine istihkâmlar ve Kustuk ve sair mahallerde
donanma için limanlar inşâ olunmak ve hattâ Köstence ile Boğazköyü
arası dahi istihkâm ile tutulmak üzere işe mübaşeret olunmasını miite-
'âkıb Erzurum'a iahvîl-i me’mûriyyet-i âcizânem vuku’ bularak ve mezkûr
komisyon dağılarak leşebbüsât-ı vâkı'a kuvveden f i'lt çıkarılamamış idi.
Her tarafı takviye edilmiş denilen ve tülü iki yüz saate karîb bulunan

1 oraya: oradan /VB || * buyrulmuş: buyurmuşlar AB J| a nehriyye


nehriyyenîn AB [j 4 layihada: müzekkerede AB jj 6 ityân SB: isbât A ||
• Bahriyye ve Erkân-ı harbiyye ümerâsından: Erkân-ı harbiyye ve ümerây-ı
Bahriyye'den A.
TEZÂKİR-1 CEVDET 183

Tuna hududunun yalnız Şumnu1, Vidin, Rusçuk, Sililise meııkiTeri


müstahkem olup ve Tutrakan ile Niğbolu mevki"terinde dahi ufak tefek
istihkam bulunup hududun mahal ve mevâki’-i sâiresi istihkâmâttan
hâli ve tecâvüz-i a'dâya müsd’id bulunduğu ma'tûm olduğu gibi işbu
müstahkem add olunan mevâki'e ve Şumnu ve Varna mevki'terine ya­
pılman ol zaman karârgir olan istihkâmâtt1 dahi bu defa Tuna'ya
muvâsalet-i âcizânemde henüz nâ-lamâm bir cüretle bulduğumus ve
bunların ikmâline ve ba'zt lâzım gelen mahallere yeniden istihkâm
ifâsına fevka’ l-âde sa'y ü ihtimam olunmaş ise de mezkur komisyonun
bed’ ettiği1 istihkâmâttan elyevm ba’zıları ikmâl edilemediğini hey'el-i
aliyye-i5 Divânın ma'Iûmât-ı aliyyelerine havale eder ve bu ahvâli
Erkân-ı harbiyye reisi saâdetlu Paşa hazretlerinin meşhûdâtiyle isbât
eylerim. Bu hüdûd üzerinde kuvve-i külliyye-i vâfiye tahaşşüd ettirildiği
bahsine gelince f i : 9 şa'bân sene 94 tarihli memhûr cevib-t âcizânemde
dahi yazıldığı veçhile bu muharebe kuvve-i mevcûdcmizin kifayetine güve­
nerek düşmana galebe ümid ederek ihtiyar edilmiş olmayıp mücerred nâ-
mûs-ı Devlel-i aliyye'yi son dereceye kadar harben muhafaza için ihtiyar
edilmiş ve bu bâbda her tiirlü fedd-kârlık göze aldırılmış idi ve mehmâ-
emken müdâfa'a için ol vakitki kuvve-i mevcudeden Tuna cihetine yalnız
yüz yetmiş tabur efrâd6 tefrik edilebilmiş idi ki bunun elli taburu Sırbiye
hududundan Niğbolu'ya kadar olan mtvâki’ i muhafaza etmek üzere Vi­
din için ve oluz taburu Niğbolu dahi dâhil olduğu’’ oradan Tutrakan’ a
kadar sevâhili muhafaza etmek üzere Rusçuk için veyirmi taburu Tutra­
kan mevki’ i dâhil olduğu hâlde oradan Boğazkiiyü'ne kadar mevâki’i
vikaaye etmek üzere Silistre için ve sekizi8Dobruca ve istihkâmâtı mu­
hafaza etmek ve her tarafa ihtiyat" olmak üzere ellisi dahi Şumnu
ve on ikisi de Varna için idi. Erbâb-t vukuufun ma'lümıı10 olacağı veçhile
şimdiki estiha ve ana göre yapılmış olan mevâki'-t ma’lume istihkâ-
mâtına nisbetlc işbu mkdân arz olunan askerin külliyeli şöyle dursun
mevâki'-ı ma’ rüze için kâfi11 vâfi olacağı zannolunmaz-
Aîuhârebât-ı sabıkada Deılet-i aliyyc şimdiki kuvve-i askeriyye-
sınin nısfına bile mâlik olmadığı ve Rusya'nın kuvveti ise şimdikinden
dûn bulunmadığı hâlde güç ile yalnız bir yerden geçebildiği ve Balkan'ı

' Şum nur-AB || 1 islihkâmâlı: istihkâmdım A , istihkâmdı B ||‘ bul­


duğumu: bulunduğunu A, bulunduğu B il * ettiği : ettirdiği AB || 5 aliy-
yc: âliye A [| * efrâd : ifraz u AB || ’ olduğu: + hâlde AB || ‘ sekizi SB:
yirmi A || ■ ilıtiyât: ihtiyât-ı umûmî AB ¡1 16 vukufun ma'tûmu; vukufa
ma'lıım AB || 11 kâfi:-A B .
TEZÂKİR-I CEVDET

aşamadığı ve bu defa ise bu kadar kuvvet var iken1 Rusyalu yalnız


Tuna'yı geçmek içins ktrk-elli bin âdemi gözden çıkarmış iken ınüdâfa'a
ve mukaabrle görmeksizin Tuna’yı iki yerden geçtiği beyân buyruluyor.
Devlet-i aliyye'nin mes'ele-i mâliyede Tuna sevâhılinde bulundurduğu
kuvvet şimdikinden pek de az olmadığı gibi Rusyalu’nun bu defa 1 una
cihetine getirdiği kuvve-i as.keriyyenm mıkdârı mes'ele-ı mdziyede1 getirdiği
askerin iki mislinden pek çok ziyâdedir. Bundan başka Menıleketeyn askeri
de bu kuvvete munzam ve mu’dvindır. Rusyalu’nun bu defa Rumeli atletine
tecâvüz için olan teşebbiisdt ve tedârükâtmın derecâtı bi’z-zât imparator'un
ve Vtliahd'ınm orada bulunmasivle arılaşılır. Düşmanın kuvve-ı aske-
nyycsinirı kUlliyyct-i1 mıkdânnı müşârün-ıleyh Ali .\ izamı Başa haz­
retlerinin “ Rusyalus Tuna'yı tecâvüz için kırk-elli bin kişi6 gözden
çıkarmıştır ” buyurmaları da ısbâi ediyor. Buna karşı bizim elimizde
bulunan kuvvet ise yüz yetmiş taburdan ibâret gibi idi. Rusya mes'e­
le-i mdziyede vakı'â yalnız Dobruca tarafından tecâvüz edebildi. Çünki
Memlekeleyn'de ol zaman şimendifer gibi hır vâsıta-i naklıyye olmadığı
için yukarılara asker ve mühimmat sevk edemezdi, l'esâıt-i tecâvüzıvye
- kı hır takım eşyây-i sakiledir - ol vakit bunları berren yakanlara
nakl edemiyeceği gibi nehrin dahi istihkâmımız 7 önünden geçiremez idi.
Şimdi ise hâl külliyyen bunun hilâfmadır. Bundan başka düşmanın ol
vakit Memlekeleyn'de hatt-ı ric'atini Avusturyalu'nun tehdid etmesiyle
orada bir kuvve-i ihtiydtiyye tutmağa mecburiyyeti ve ecnebi müttefikleri­
mizin le’sir-ı nüfuzu manlardan asker intizârı dahi mevcûd idi. Bun!.adan
ve mes'ele-i maziye esnasında Llah - Boğdan askerinin düşmana mu avın
olmamasından ve Sırbistan'ın * a!âım-i iecâvü.riyyesı ve Bulgaristan'da 9
isyan mülâhazası ve Karadağ mes’elesi bulunmamasından nâşi mes'ele-ı
haziranın bi'l-vücûh muhârebe-t 10 mâzıyeye kıyâs kabul etmiyeceğmi
hey'el-i muhteremı-i Dîvân dahi tasdik eder. Saltarıat-ı semyye'nin
umûm kuvveti vakı'â mes'ele-i mâliyedeki kuvve-i umûmiyyeden pek çok
fazladır. Fakat bizim rnevzû’-ı bahsimiz Tuna cihetindeki kuvvettir.
Mezkûr lâyihanın11 bir fıkrasında dahi Byela gibi bir mevki'-i
mühimm elde iken muahharan tahliye olunarak Tınınca yolunun açıldığı

1 iken: + ve AB || * için: -f resmen AB |.| 4 mâziyede: sabıkada AB |[


4 askeriyyesinin külliye!-: mikdârı: kullıycsinin mikdârı A , askeriyyesmin
mikdârı B || i Rusyalu; “ Eğer Rusyalu'nun A r Rusyalu’nun B j| * kişi:
kişiyi AB || ’ istihkâmımız: istihkâmâtımız AB || * Sırbistan'ın AB.: düş­
manın S (yanlış) || * Bulgaristan’da: Bulgaristan'ca AB J| l* muhârebe:
mes'ele AB. ; 11 lâyihanın: müzekkerenin AB.
TEZAKİR-I CEVDET 185

ve Tırnova tabt'i müstahkem olduğu halde orada mtkdâr-ı kâfi asker


bulundurulmamalından nâşî dilfman Byela'dan gelip Tımova’yt zabt
ettiği 1 ve sonra bilâ-mâm’ Balkan'ı geçtiği gösteriliyor. Ehl-i vukuufun
ma'lûmıı olduğu ve bir mufassal ve sahih haritaya müracaat edildikte
cümlece1 ma'tüm olacağı veçhile Byela denilen mevki' Rusçuk'dan Tımo-
va'ya giden şoseninyanında3 Yantra suyunu kat’etliği noktanın piş-gâhında
vâki’ bir karye olup orada mezkûr suyun üzerindeki köprüye dahi Byela
köprüsü tesmiye olunmuş ve bu köprüden geçen şose fi'l-vâki' Tırnova’ya
gider ise de bu yo! Rırscuk'dan gelenler için bulunmuştur. Ziştova'dan
ise işbu Byela'nm dört-beş saat açığından geçer ve doğruca Tırnova'ya
gider mükemmel bir şosesi1 bulunduğu gibi ^iştova'dan Selvi'ye gider
şoseden ayrılarak Tırnova'ya başka bir şose tarik ' daha vardır ki Rusyalu
Tırnova'ya işhu yollardan gelip Byela’dan geçmemiştir. Bu hâle nazaran
Byela mevki ımn elde tutulması düşmana 'Tırnova'yayol vermemek demek
olmtyacağı cihetle ehemmiyeti olmadığı gibi belki öyle cüz'i kuvvetle
orada durması* ne derece tehlikeli olacağı erbâb-ı fennin’1 ma'lûmudur.
Zira Byela mevki’i Rusçuk'a dokuz-on saat olup Ziflova'daki düşman
ise Tantra’nm munâsib mahallerinden geçerek orada bulunan kuuoetin
arkasını al ması pek kaabıldir. İşte bu mahzur mülâhazasına ve zâten
orada kuvvet tutulmasından 8 bir şey istifâde edilemıyeceğme ve düşman
bu suretle arkasını alır ise lahlts için elde kâfi kuvvet bulunmamasına
mebni llnscuk fırkasından orada bulunan müfreze* fennen lüzum görün­
mesinden1!l dolası Rusçuk'la muvâsalet kesb etsin için Terstenik cihetine
doğru çektirilmiş idi. Tırnova'tıın tabi'! müstahkem olduğu hâlde az
hicret bulundurulmasından nâşi düşman tarafından zabt olunmuş olduğu
bahsine gelince Şumnu'dan bilhassa Tuna umûm kumandanı bulunan
devletiu Ahmed Eyyub Paşa hazretleri tekrâr h-edi’l-mu âyene Tırnova
ve JVİğbolu cihetlerine gittiği sırada zâten dahi ma'/ûm-ı âcizânem olduğu
veçhile Tırnova’ nm istihkâma" verilerek az kuvvetle tutulması hasbe’l-
mevki’ mümkin olamıyacağmı beyân etmiş ve burarım hâl-i Udâfii’ Sye
konulması yirmi beş otuz tabur11 ikaamesine mütevakkıf olup elde bulunan
ve mıkddrı ma'lürn olan kuvve-i askeriyyeden ise orası için ol mıkdar asker
tefriki gayr-ı kaabil bulunmuş olduğundan orada yalnız âsâyif-i dâhili-

1 ettiği AB: etti S (ekseik) !i * cümlece: cümleye A, cümlenin B 1]


* yanında . - AB|[ J şosesi: şose AB i] ‘ larık:- A, tarîki B || 'durması:
durulması AB || 7 fennin SB: dikkatin A ¡| ’ tumlmasından: tutulmalıdan
ABj! • müfreze: müfrezeye AB || 10 gö- runmesindent görülmemesin­
den Bil u istihkâma: istihkâm AB j| « tabur: -I asker AB.
186 T EZA K İR -t CEVDET

nirı muhâfazasiyçün Miralay Ali Hamdı Bey kumandasiyle .zâten orada


bulunan dört tabur terk (dilmiş re bu hâl miikerreren Dersaâdet’e yazıl­
dığı gibi Tımova'da dört tabur bulunduğu takdim olunan jurnalde dahi
muharrer bulunmuş idi.
Balkan'ların tutulması ise zâten Dersaâdet'e âıd ve bunun için
Edirne'de1 bulundurulmak üzere kırk bin kişilik bir kuvve-i ıhtiyâtiyye
tertibi mukarrer idi. Tuna ciketinde bulunan kuvvet oralar için kıifi
olmadığı kaide bununla Balkan’ ın da muhafazası kaahıl alamıyacağı
herkesçe ma’lılm olup Balkan cihetinin zâten taraf-ı âcizânemc taallûku
yok iken yine orasiyçin1 miiretteb kuvvetin lüzûmu te sür'atle ıcrây-i
İcâbı mütemadiyen ve miikerreren Dersaâdet'e yazılmıştır.
Tuna cihetine muvâsalet-ı âeizânem dakikasından beti'ile zâten
oralarca olan ma'lûmdt-ı mevkı'ivye-i âcızâneme kana’al etmeyip ekser-i
meraki’i miikerreren ve bı'z-zât dolaşarak ve ba'zı mahallerde3 dahi*
Ahnıed Fvyub Paşa ve Ferik saâdetlû .\ecıb Paşa hazarâtını te ordu­
nun erkân-1 harbiyye reisi bulunan Mirliva saâdetlû R ıfa t Paşa'yı
göndererek ma’ lûmât-ı mükerrere istihsâl edip elde bulunan kuvve-1
askeriyyenin vaz’iyetıne5 te ıstıhkâmdt-ı nâkranın ikmâline ve yem­
den tcâb eden mahallere* istihkâm inşâsına ve mühimmat ve lecdrı-
mât-1 gayr-i miikemmelcnin ma'lüm olan hâlin tehammulüne göre
tezyid ü ikmâline5 fevka’l-âde ve elden geldiğinden ziyâde hasbe'l-
vazife sa’ y u gayret olunmuş ve düşman her nereden tecâvüze tesaddî
etti8 ise askerden hâli hiç11 bir yer bulamamıştır. Fakat ma'lûm
olduğu ve mukerreren arz olunduğu veçhile bu tertibat elde bulunan
sermâyeye göre tayin edilememiştir10, ¿serede ne mıkdâr asker bulunduğu
her vakit yazıldığı gibi bu bâbda jurnal dahi takdim olunmuş ve bu
jumal icâh eden zerâl-t aliyye11 tarafından elbette mutâla'a ve tedkîk
buyrulmuşlar ve câ-be-câ tedkîk için mevâki’i dolaşan yâverân-ı cendb-ı
şehriydi inin dahi manzûrlan olmuştur, h'dffe-i sevâhilin muhafazası
cihet cihet mevâki'-i ma'niza13 için miiretteb askere havale ve icâbı
veçhile kumandası mevâki'-i mezkûrt kumandanlarına ihale olunmuş­
tur ki büyük kumandanın icrââtı bundan ibaret olabilir, işte bu tertibatın
semeresidir ki düşman şomendöfer hatlım elde edebilmek için Tutrakan

1 Edirne’de S B : om da AB * orasiyçun : idâresıyçun AB |)


1 mahallerde : mahallere A B II 1 dahi . müjârün-ilcyh AB || f vaz’i-
yeline: ta’biyesine AB ı| • mahallere: mahallerde B || ’ ikmâline: itmâ-
mma AB.|| 1 etli AB: - M || 1 İn ç:-A B |] 14 ta'yîn edilememiştir: ta’-
biye edilebilmiştir AB || 11 aliyye: âliye AB. 11 ma’rûza: ma'rûfe A.
TEZA k İR-1 CEVDET 187

ile Rusçuk beyninde vâki’ mahallerden tecâvüzü fevka'l-âde ârzâ etmiş


ve buna çok kerre ve pek ziyâde çalışmış ise de heryerde karşısında kuvve-i
mudâfı'a bularak 1 muvaffak olamamıştır. Evet düşmanın asıl maksadı
bura ile beraber" j\ ığbvlu'dan geçmek olduğu hiss olundu ve pek çok
yerlerden dahi ol suretle haber verildi idi. Hakikaten oralardan tecâvüze
dahi fevka'l-âde çalıştı amma rol bulamadı. Eğer istediği mahalden
tecâvüze ısrar edeydi gözden çıkardığı beyân buyrulan kırk-ellı bin kişi­
denfazla 3 daha pek çok telefat verip1 deyine muvaffak olamazdı. Dobruca
kıt'asının zâten mevki’ 1 ma'lüm olup hasbe'l-mevkı' orada bulunan
kuvvetin cüz'iyyet-ı mıkddrı dahi muhtâc-ı arz olmadığı cihetle oraca
istinadımız mııcerred donanmayai olduğu hâlde donanmadan ber - vech-i
rna'rûz matlûb olan hıdmet u menfa'al hâsıl olmamasıyle düşman oradan
tabi'i tecâvüze fursat-yâb olmuş ve fakat piştova meıkı’i böyle olmayıp
mevki'inin icâbına göre askerle tutulmuş ya'ni hakkı olduğu6 veçhile
Ahmed Faşa ttvâsiyle muhafaza edilmiş olduğu gibi karşısı gollük
ve bataklık olduğu ve hiç bir veclııle düşmanın müruruna femıen elverişli
olmadığı muhakkak olan bir mahal bulunduğu ve oradan tecâvüz-i
a'dâ maznun bulunmadığı hâlde sâhfü'l-arz maksadı olan mahallerden
tecâvüze muvaffak olamadığından ve olamıyaeağım dahi kaviysen anla­
dığından ve evvelce da/ıı arz olunduğu lechdc düşmanın bu defâkı' le-
ddrukâtı hâne tz-kusûr" bulunduğundan hiç hiss olunmayan bir çok va­
pur ve istirıbot ve duba ve sal gibi esbûb-ı teeâvüziyye ile leyim ^ışto-
va'ya tecâvüze mecburen lasaddi etmiş ve her ne kadar orada da meh-
mâ-cmkrrı müdâfaaya kâfi asker meveûd idiyse de her nasılsa tecâvüze
füree - yâb olmuştur. Düşmanın arz olunduğu veçhile esbdb-ı mürûriy-
yesırım mükemmeliyeti cihetiyle birden bire oraya hayli kuvvet geçirmiş
ise de buna karşı tez elden gönderilecek askerin Rusçuk'dan sevkı lâzım
gelip hâlbuki Ruscuk’da bulunan kuvve-i askeriyye zâten lüzürn-ı hakiki
raddesinde bile olmadığı gibi r sırada düşman Ruscuk'un alt taraflarından
dahi tecâvüze çalışmakta olduğundan ve o cihetinden tecâvüzü daha muzir
olduğu gibi sâlifü’l-arz düşmanın piştova'dan tecâvüzü zâten ve fennen
me’ müt olmayıp bir sahte tecâvüz olması dahi ihtimâlden ba'îd olma­
dığından derhâl ya'ni düşmanın tecâvüz etmekte olduğu haberi alındığı

1 b u la r a k A B : olarak S(yanlış) || 1 bura ile beraber : Rusçuk’la


Tuııakan arası ile AB || 1 fazla: -r ve A, başka B [| * verip: verir idi
de AB ¡1 1 mücerrcd donanmaya : donanrna-yı hümâyûna AB ı| ‘ hakkı
olduğu: hafi olmadığı A B || T defâkı: -Ş-$u A E [i 1 cz-kusûr: cz-tasavvur
AB.
ıBB TEZÂKİRJ CEVDET

ânda Eşref Paşa hazretleri Rusçuk’dan Byela'ya doğru aneak bir livâ1
asker gönderebilmiş ve bu kuvvet piştova'dan oraya çekilen Ahmed - Paşa
livasiyle Byela'da karşılaşıp fakat ol vakit3 oraya geçmişi düşman
askerinin külliyetli olduğunu haber almaları cihetiyle Rusçuk'dan giden
livâ Bycla'dan öteye geçmemiştirs. Bu haber alındığı gece det-akab
Rusçuk'dan J^iştova'ya zırhlı şevkiyle bahreıı de bir iş görülmesi taraf-l
âcizânemden Eşref Paşa hazretlerine yazıldığı gibi Tuna bahriye kuman­
danlığına ta yin edilmiş olan devletlûö leşim Paşa hazretleri henüz
Şumnu'ya gelip orada olması cihetiyle iş'âr-ı âcizâneme kuvvci olmak üze­
re müşârün-ileyhi uykudan kaldırarak icâb edenlere tarafından' telgraflar
yazdırılmış ise de ol vakit dahi bahren bir tş görülememiştir. Hu vuku ât
akûnnde Şumtıu'dan hemen bir livâ askerin ya'ni altı taburdan ibaret
olan Safiri Paşa livasının hem oraya sevk olunacak kuvvetin m angardı
(avant garde) olmak ve hem de hıristiyanların mahsûs olan fkât-ı ka­
sidelerinin husılliine " meydan verilmemek üzere Osman - pazarı'na doğru
sevk edildiği gibi düşmanın sağ cenahım tehılid etmek üzere [idinde
bulunan Osman Paşa'ya9 dalu kuvve-t ma'lıime ile hemen harekele
hazırlanması emri verilmiş ve Şumnu'daki ıkı pıyâde fırkasından biri1,1
düşmanı sol cenahından tehdld etmek ve hem de Balkan cihetini gözet­
mek için yine Osman - pazan'na doğru sevk olunmak üzere imzalan­
mış ise de o aralık be-heme-hâl fıştova'dahi düşman üzerine asker sevk
olunması Medis-i askeri karâriyle katiysen Dersaâdet'den emir bııyr-
ulması cihetiyle mezkur pıyâde fırkası on yedi tabura iblâğ olunabi-
lerek kezâlik Şumnu'da bulunan süvari f > kasisle beraber Ahmed Eyyub
Paşa hazretlerine bi't-terfik Rusçuk'a doğru yola çıkarılmış ve Şıııır u dan
fiştova'ya asker şevki yedi-sekiz güne mütevakkıf olduğundan 11 cihâl-ı
sâireden ise12 hu hareket efkâr-ı âeizânenıee ve ııefsü'l-cmrde evvelce tasav­
vur olunan hareket gibi sağlam ve fâıdeli görülememiş ise de mezkûr
emr-i kat'iye imtisâlen bu fırka Ciirçeşme mevki'ine kadar ilerleyip ve
Rusçuk'dan dahi on iki tabur ile Eşref Paşa hazretleri gelip orada sü­
vari fırkası düşman suvâri fırkasiyle13 çerhalaşmağa başlamıştır. Fakat
o sırada Serasker-i sabık devletlû Redif ve jfâmık Paşa'lar" hazarâtı

1 livâ: + kadar AB || ! Ahmed: + Hamdi Al) || * vakit: gun


AB || 1 geçmiş: geçen A, 4- olan B ¡' 6 geçmemiştir: gidememiştir AH. ]|
* devletlû : * .AB || 7 tarafından : 4- dahi AB |j 9 husulüne : icrâsı husu­
suna 11 9 Osman Paşa'ya: Osman Paşa hazretlerine A |l 13 biri: 4- hem
B, 4- dahi A l| 11 olduğundan: 4- ve AB || J îise:-AB. 13 suvâri fir­
katiyle: süvarisiyle AB || 19 devletlû Redif ve Nâmık Paşa'lar: Redif
Paşa ve devletlû Nâmık Paşa A, Redif ve devlcılû Nâmık Paşa'lar B.
TEZA K lR -1 CEVDET ,8 g

me'müren Şumnu’yu teşrif buyurmuş olduklarından arlık işçe yed-i âcizâ-


rıemde o kadar kuvvet kalmadığı gibi müşdriin-ileyh Ahmed Eyyuh Paşa
fırkasının düşman urnine varması mustb olmayıp düşmanı üzerine celb ü
da’ıctle kendisiyle1 elueıişli bir mahalde muharebe etmesi miınâsib ola­
cağından bahsile ol veçhile hareket ettirilmen müşârün-iteyh Nâmık Paşa !
tarafından hashe l-me'mûriyye re'y ü tensih buyurulmauyle ol veçhile icâbı
ıcrd kılınmıştır ve mııte'âkiben dahi Dersaâdet'ce bir plân lertib buy-
rulduğundarı altık düşman ürerine vanlmaytp şimdilik düşmanı oralarda
oyalandırmak lıizım çeleceği irâde buyrulmuşlar. Evvelce Osman Paşa
hazretlerine ı idın’den hareket için emir verilmiş olduğu arz olunmuş
idi. İşbu emir verildiği sırada Rttsynlu'nun Tırnak nehrinin alı tarafından
tecâvüz edeceği Dersaâdel'den ihtar olunması ve Rusyalu'nun bir-iki güne
kadar Ilorineı'dan tecâvüz edeceği yine Dersaâdel'den Osman Paşa'ya
dahi yazılman ciheti le muşânin - ileyh Osman Paşa hazretlerinin hareketi
bir kaç yun kadar tabi1! teahhur elmiş* ise de Ptevne'nin ehemmıyyel-i
mevki'hyesini ve müşârün-ileyhin be-heme-hâl gelip Plevne'yi tutması
ehemnı ü eİrem olduğunu yakînen bildiğimden bu bibda müşdrün-
ileyhimâ Redif ve Nâmık4 Paşa’lar hazarâtım ikna' ile Osman Paşa
hazretlerin Plevne'ye (ektim ve lâzım gelen ta'llmâtı îtâ ile o ta'limâti
Dersaadet'e dahi arz eyledima. Düşman Plnne'nin ehemmiyetim takdir
ederek çatısını rtd-i zabtına geçirmek fikriyle defe at ile hiıcûm elmiş ise
de hamd olsun münhezim olmuş ve işbu manezra düşmanın sağ kana­
dını kılınış idi. Eğer emr-i kumandaya müdâhale olunmamış olsa idi ve*
hâlin icâb ettireceği suretle muhtar kalsa idim düşman Balkan'a doğru
ilerleyemezdi ve hu hâl erbabının ma'lûmudur. Ne çâre ki uzaktan emr-i
kumandaya müdâhale işe başka renk kesb ettirdi. Evet böytedir. Çıirık;
âcizleri sâtifu't-arz Safvet Paşa livâsım Osman-pazarı'na hareket ettirdi­
ğim sırada o cihetlerin her bir mevâki'ini lâyiktyU bilen Giilova 1 halkının
ihtiyarlarını da'telle askerle birlikte hareket etmelerini nasihat elmiş4
ve bu halkdan silâh isti'mâl edebilecekleri esliha-i cedide ile teslih eylemiş
ve Azız Paşa fırkasını dahi sevk elmek üzere bulunmuş idim, fakat
buna muvaffak olunamıyarak işbu fırka diğer kumanda ile evvelâ9 piştova
tarafına hareket etlirildi ve Eşref Paşa hazretleri dahi on iki taburla

' kendisiyle: kendisine A || 5 Paşa: + hazretleri AB I; 1 teahhur


etmi$: le’hir olunmuş AB |i ' Redif vc Nâmık : Nâmık ve Redif AB Ü
1 eyledim : ettim AB» • vc : dc A il ! Gtilova, . j l f AB. H ‘ nasi­
hat etmiş SA : ıa>ahhüd enirmiş B II # evvelâ -AB.
90 TEZAKİR-! CEVDET

Rusçuk dan çıkıp birleşti. Hu sırada Rusçuk'da buluna» Ser-yâver-i


ctnab-ı şehriyârl Saûdetlû Paşa'mnl vuku’bulan iş'âru İhlarına binâen
Rusçuk'da kuvvet kalmadığından düşman ali larafdan geçmeğe çalışmakta
olup asker yetiştirilmez ise Rusçuk elden gideceğinden balısiU oraya asker
yetiştirilmesi Mdbeyn-i hümâyûn cânib-i âlisinden emr ü ferman buyrul-
mağla der-akab oraya asker şevkine mecburiyet hâsı! oldu, {¡te bufırkanın
diğer kumandalar de oralarda bilâ-istifâdc vakit geçirmesi düşmana mey­
dan vermekle ve Tırnova'nm hâli ve- kuvveti zâten arz olunduğu 3 gibi Os-
man-pazart'nda olan asker de mertebe-i kifdyede olmamağla düşman Sel-
vi* cihetinden Tımova'yı dahi tuttu ve miiliıakaata 1 ileriltdi. Bunun üze­
rine Safcet Paşa livasının iki taburu hizan'» ri gönderilerek oran tutul­
duğu gibi Osman - pazarı'nda kalan asker dahi yine Dersaâdet tarafın­
dan Jslimye cihetine hareket ettirilmiş olduğu sonradan haber alındı ve Uaci
Karandok1 Bey refakatiyle Edirne cihetinden Şumnu'ya gelmekte olan
çerkes suvârilerinin orada tevkifi tarafı âcizânemden Jslimye mutasarrıf­
lığına yazılmış olduğu hâlde muahharan Rauf Paşa hazretlerinin orayı
teşriflerinde asâkır-ı merkuume müşâriin - ileylı hazretleri tarafından
kamilen Şumnıiya tzâm olunmuş iken muahharan bunlar ve Şumnu’da
bulunan diğer süvariler Dersaâdet'm emriyle mecburen Balkan'ın obur yüzü­
ne sevk olundu. Düşmanın bu suretle jlerilemesi üzerine yine evvelce tasav­
vur olunan mezkur plândan netâic-i basene istihsâl olunacağındaki ümîd-i
kav! düşmanın şu petişânî-i hâlinden bir büyük istifâdenin elden çıkarıl­
maması mülâhazası ile yine bu manevranın icrası zımnında leşebbüsât-ı
lâzımne âcizlerini vicdanen icbar etmesiyle müşârün-ilevhımâ Redif ve
Mâmık8 Paşa'lar hazarâlınt bi'l-ıknd' fırkanın Radı - karyesi'ndeu yine
Osman - pazarı’na hareketi hakkında Ahmed Eyyub Paşa hazretlerine
emir verildi ve artık Tutrakan cihetinden 9 o kadar korku kalmadığından
orada bulunan Asaf Paşa mezkur Ahmed Eyyub l'aşa fırkasijle Hezar-
grad’da birleşmek üzere oıı taburla Tutrakan dan hareket ettirildi ve
hattâ Şumnu'da butunan 1 imara mutasarrıfı celb ile mıişarün - iteyhimâ
hazarâlı10 hâzır olduktan hâlde askerin sûret-i idaresi müzâkere edilerek
kdâriikât için Osman-pazan'na gönderildi ve bu hareket dalıi Dersaâdet'e
yazıldı. Fakat lâyıkıyle bilmediğim esbdbdan nâşt yine Dersaâdet’den

1 Paja’nın SA : + mükerreren B |] 3 h âli ve SA : - II s a r z olun­


duğu SA : at. bulunduğu B !| 4 Sclvi: Servi AB II G mulhakaata : Balkan*-
dan B, Balkan’ı A n ■ Kızan SA : Kızanlığ'a B II 7 jj-u l y s, Jj-ul y.
AB. H * R e d if ve Nâmık: Nâmık ve R e d if AB || 4 cihetinden: - f d a h iA B .
10 h az arâlı: + d a h i AB-
TEZAKİR-I CEVDET 191

müşârun-ilcyh Redif Ra ¡a ya vuku' bulan ifar üzerine bu hareket


dahi te'hir olundu. Eğer bu manevra icra olunmuş olsa idi bi-hach'İlâhi
te'âlâ düşmanın sol kanadı dahi kırılarak pek büyük nelâic-i harene
istihsâl olunacağı ehlinin indinde ma’lûm ve musaddaktır. Bunu mule'âkıb
Şunınu'dan Sâhm Raja livası kemen Cum'a ve Osman-pazarı cihetinde1
olan kuvvete zammcdıldıği gibi Osman Baha'nın muzafferiyyât-ı vâkCasm-
dan lâyıkıyle istifâde etmek üzere yine bu manevranın icrası çâresini
aramakta iken sâıka-i kader Dersaâdel'e avdetimizi1 fcdb ettirdi.Düşmanın
o sıradaki ınhızâmından istifâde olunmıyarak jimdiyc kadar kesb-i kuvvet
etmesine meydan bırakılmasından dalayı elyevm te'essüfden kendimi
alamam.
Ve’l-hâsıl lâyiha-t3 mezkûrede iiyân1 buyrulduğu gibi acizlen boş ola­
rak Şumnu da oturmadım. ialnız3 tertibat ve icrâât için vücud-ı âcizane-
min tchammülünden ziyâde mevâki'i dolaktım. Askerin fazla olarak bir
neferi bile kalelerde kapanıp kalmadı. Kaleler için zâten müretteb asker
merlebe-i kıfâyede olmayıp bunlardan6 muddfaa-i a’dâ için çıkanlan ve
icâb eden yerlere tabiye edilen mıkdânndan mâ’adâ kalelerde kalan
asker o kalelerin mehrnâ-emken muhdfazasiyçün lüzumu olan askerin
sulusu nisbelinde bile değil ıdı. Vıdtn'den Osman Paça hazretleri hareket
ettirildi. Rusçuk'dan Ejref Raja hazretleri çıkarıldı. Hattâ bunun için
sâlfii'l-arz feryâd olunmuş idi. Şumnu’da lâ-akall seyyar olarak elli
alimli1 tabur bulunmak lâzım iken kaleyi dahi muhafaza etmek için
kırk beş lalnır a ancak var idi ki bu da yalnız istıhkâmâtm muhafazasına
kâfi değil iılı. Bundan dahi fırka-i seyyâre vc müfrezeler tertib ü ihrdc
olundu ve bu icrâât hep her8 neferinden bin türlü muhassenât istihsâl
olunacak surette icrâ edildi. Sahilin her ciheti askerle tutuldu ve cümlesinin
kumandası sahihlerine tevdi’ olundu. Lâkın malumdur ki büyük kumandan
her livayı her taburu her bölüğü bi'z-zât kumanda edemez. Kangı
kalede bi-iüzum olarak ne kadar asker kalmış ve düşman nereden tecavüze
çalışmış da karşısında bir kuvve-i dâfı’a bulamamıştır, ¿âten Tuna
umûm kumandanı meydanda olup âcizleri yalnız külliyyât-ı umura nezâ­
rete me’rnûr olmaklığım lâzım gelirken el birliğiyle oe bu veçhile müf-
redât-ı umura da fevka’l-âdt çalışıldı. Düşmanın harekâtına karşı ve
eldeki kuvvete göre mümkm olan ve lâzım gelen tertibâtı icrâ ettim.

’ cihetinde: cihetlerinde AB|| : avdetimizi SB: avdetimi A || ’ lâ­


yiha MB: müzekkereA || 1 ityân: beyân B, isbât A || ‘ yalnız: belki
ABU * bunlardan: 4- dahi B, bunlar dahi A il ’ elli altmış S: kırk elli B |J
* tabur: + asker AB |1 9 hep her: her bir AB.
ıg j TEZÂKİR-I CEVDET

Fakat ne hârici re dâhili düşmanımızın ve ne de meraki'in ahvâline


malûmatları olmayan ¿erat taraflarından emr-i kumandaya müdâhale
olunman cihetiyle ma'İtimât üzerine karârlaşttrılmtş1 ve edilecek teşeh­
hütât semeresiz bırakıldı. Kumandaya hârieden müdâhale olunmasından
devletlerce nasıl seyyiâta tesadüf olunduğu tevânhde masturdur. Dersa­
adet Rumeli'nin ehemmiyetini takdir etmedi; Rumeli ifirı tertibi mu­
karrer olan kuvvett Rumeli'ye nishelle o kadar ehemmiyeti olmayan
Anadolu'ya ve hiç bir fâideyi miifid olmayan’1 Sohum'a sarf u istihlâk
edildi *, Bu kuvvetin siir'at-i tertib ii tedarükünü defe'âtla ihtar ettim.
Rumeli için askere olan ihtiyâcı Erkân-ı harlı1 reisi saddetlû Mahmud
Paya hazretlerine de* nr; ettim. Hâl böyle iken Dersaadet'tn hatâsından
dolayı niçin mes'ül olayım. Dersaâdet'i ihâfe etti demlen telgraf-ı1
âcizî geçen setteki Bulgaristan mes'elesinde anların def '-i ¡ekaavetlerivle
uğraştığım esnada bulgurların efkâr u civarlarına ve kendilerinin fesâd
u şekaavet için Rusyalıı tarafından fırka ve alay ve tabur hey'etinde
sebt-i defter edilerek organisi olduklarına yal.inen kesb-i vukuf ve ma’ -
lûnıât elmiş bulunduğuma ve Rusyalu'mm devlet muharebesinin kava'idi
hâricinde ve adetâ haydud sınıfında8 bulgurlar vâsıtasivle Balkan'ı
tecâvüz etmeleri his olunmasına mebni pek doğru ve9 sâdıkaane bir ıhlar
idi. Hattâ Süleyman Paşa hazretlerim Edirne cihetine getirip İstan­
bul'un lıatây-ı sabıkım isldh eden o telgrafdır. fini ihtâr-ı âazânrmin
şâyân-t takdir olacağı yerde şimdi bununla ittıhâm olunmaklığıma ça­
lışıldığına te'essiif etmemek kaabıl değildir. Alukerrererı arz etlim ki
sevâhilin kâffesi tutulmuş idi. Anın için ahâlinin geri çekilmesine hacet
görülememiş ve ma’a-mâ-fih kendilerini muhafazaya medar olmak için
zâten orada bulunan ve sonra celb edilen eslıha Rusçuk sancağı
ahâli-i müslimesine bi'l-i'tâ teşrih10 olunmuş olduğu gibi daha icâb
edenleri talih olunmak üzere bir mıkdar eslıha dalıt Dersaâdet'den
celb olunup vilâyete gönderilmiştir ve her suretle ahâlinin emr-ı muhafa­
zalarına sa'y ti gayretten 11 geri durulmamıştır. Bununla beraber ahâli
işi Bdbıâli'ye âid mevdddandır. Hattâ bu işini2 mülkiyeye did olduğu
lâyihada15 dahi ilyân11 ediliyor. Şurasını dahi arz etmekten kendimi

1 kararlaştırılmış: edilmiş AB || 1 kuvvet: kuvveti A B ¡f fl olmayan


Cilalayacak olan AB |i 4 edildi: etti A B || • harlı: harbiye A B ;| • de
S :- A B || ’ telgraf: telgrafnâme A B || ■ sınıfında: sıfatında A B ¡1 • ve :
+ pek AB. 10 b i'l- i'tâ : -f b u n la r A B || 11 g a y r e ld e n : -f- d a h i A B || *1iş in :
-b cihet-i AB |[ 11 lâ y ih a d a S B : m ıiz e k k e re -i m e z k û re d e A ¡| 14 ily â n :
is b â t AB.
TEZAKİR-t CEVDET '93

alamam kı ma'lûm olduğu veçhile Devlet-ı ebed-müddet'in1 hıdmetlnde bu


sum ıı sâlt gelmiş ve rükûb u nüzule12 iktidardan iskaat eden bir illetle de
ma'litl bulunmuj olduğum cihetle sâye-ı merdhtm-vâye-i cenâb-ı şebriyari-
dc3 zümre-i du'â-gûyâna iltihâkım ramanı gelmiş iken ibâ vü ecdadımın
hemen kâffesı kimi lağam ile atılarak ve kimi tığ iı lufeng* ile can vererek
o taraflarda 5*din ü vatan kurbânı0 oldukları i(W 7*bunlara iltihâk ârzûy-t
kavisiyle ve Uânedân-t Saltanat-ı seniyye'terinin kemler bendesi ve ni'am-t9
celîle-t şehrtyârilerının perverdesı bulunduğum vett-m'metimiz Pâdişâh.'ı-
mı.; efendimiz hazretlerinin irâde-i kerâmtt-âde-i cenâb-ı ¡¿haneleri ‘ şev­
kiyle ma’a’l-iftihdr bunca mejâkkı ihtiyar ve mâlik olduğum yalnız bir
canımı atalarım ve10 vatanım yolunda ve Pâdijah'ım uğrunda tsâra
ihzar etini) olduğum hâlde teşebbusat-ı ma'ruzemn bir kumt sâlifffl-arz
sekteye uğratılmış ve bunun bir çâresini görmek11 ve semeresini devşirmek
ile12 uğraşmakta iken tamâm13 istihsâl-! semere zamanında1* hirmânım
reıâ görülmüştür.
Hiç bir nazar-ı insafda takdir ti talisinden bajka bir surette gö-
rülemiyecek 1:1 hidemât-ı müstahsenem bilmem neden dolayı takdir olun­
madıklar başka kabahat gibi görülerek nâmûs-ı askeriyi ihlâl eder
surette entıî'-ı lıakaarât-ı aztme ile habs ii tevkif olunduktan başka
bir de muccrred Dersâadet'ln hatâsından ilen gelmiş ba’zı uygunsuz­
luk taraf-s âcizâneme azv ii isnâd olunarak bunları yâ amden veya
cehlcn ¡cni ettiğim bir suret-i gayr-1 lâyıkada der-miyân edilmiştir.
Amden lâfzının ma’nây-ı mevzulundan İstidlal olunan maksadı şim­
diye kadar her yerde sâdıkaant ettiğim10 hidemât ile ve yalnız evlâd-u
iyâlimi barındıracak bir çürük17 haneden bajka hiç bir şey12 ve ira­
da mâlik olmamaklığım 19 Pf cehil ta'bir-i galizini dahi 20 âlemin in­
safına miirâca'atla reddederim ; ve zâten kendimi bu din ü devlet

1 ebed-muddet’in : aliyye-i cbediyyü d-devâm’ın A, aliyyc~i cbdiy-


yetu'd-dcvâm'ın 15 „ 1 nuzülle : + âcizlerini .AB ¡i * şehriyârSdc : +• ar»
lık AB j * lufeng : + i düşmen B |j 4 taraflarda: topraklarda AB [|
• kurbânı: + olmuş AB || 7 için : 4 muccrred A + fahr ve B ||
4 nı'.ını-ı : 4- etıâf-ı Bf ni’am u dtâf-ı A || 1 kerâmet-âde-i cenâb-ı
şahaneleri: kerâmet-âde-i şchriyârlleri A, kerem-âde-t cihan-bânikri B ||
10 ve : gibi A 1Î || 11 görmek f>A : bulmaca B [i 14 semeresini devşirmek
ile: semeresiz düşürmemek ile A, semeresiz düşürmemeğe B ı| 13 lamam:
tAm AB 11 zamanında: 4 butun bulun AB |[ “ görukmiyecek: 4
bunra AB 1 14 elliğim: icrâ ettiğim A, eylediğim B |t 11 çürük : — .-VB ¡j
Şey : ııakd AB || •• olmamaklığım: 4 ile AB || " dahi: 4 biitiin AB.
T#£İâ»>*i Cndtl, jj
w TEZAKtR-I CEVDET

uğrunda1 feda elmij olduğumdan ijbu ma'rûzâtımı hey'et-ı mu/ılere-


menin insafına havale ve ifi Cenâb-1 Âdil-i Mutlak'm adi ü merha­
metine ihale ederek yine leşebbüsâl-ı sabıkanın semerene bırakıldığına
te'essiifle beraber Pâdijah'ımız efendimiz hazretlerinin her hâl ü kâr­
da mazhar-1 muzafferiyyât-i azlme olmaları da'avutma miidâvemel ey­
lerim.
F i 2 f 1 ağınla i sem 9//.

Senodât-ı şer’iyycnin bilâ-beyyine maznuîııiyle amel olu­


nabilecek surette tanzimine dâir Mecelle ccm’iycti’nde bir kıt’a
nizâm-nâme tanzim ilr rzgö senesi cumâde'l - âlâsının dordıi
târihiyle tab' u neşr ettirildi,
Hayrcddin Paşa makaam-ı Sadâret’de istiklâl isteyip ta-
raf-ı şâhâne’den dahi buna muvafakat olunmadığı cihetle isti’fâ
etlikte Sadâret-ı uzmâ vekâleti tıhde-i fakire ihale buyruldu.
Dokuz - on gün kadar makaam-ı Sadâret e iid olan umuru
vekâlet suretiyle idare ettikten sonra Sadâret’ın ilgaasiyle Arifi
Paşa başvekil oldu. Lâkin çok duramayıp azl olunarak işbu
doksan altı scnc-İ hicriyyesi zil’-ka’desinin üçüne müsadif olan
teşrîn-i evvel-i rûmînin altısında Başvekâlet mansıbı Adliye
nâzın Said Paşa’va ve Adliye nezâreti dahi uhde-i fakire tevcih
buyruldu.
Mukaddema Mecelle ccm’iyeti’nde bir kıt’a usııl-i muhâ-
keme-i hukuukıyyc kanûn-nâmesi lâyihası kaleme alınıp Şûrây-i
devlet’dc dahi tasdik olunduktan sonra Meclis-i meb'ûsân’a
verilmiş idi. Muharebe zuhur etmek hasebiyle bunun Meclis-i
meb’ûsân’da tasdikına vakit müsâ’id olmadı ve hayli seneler
mukaddem Fransa'nın usûl-i muhâkeme-i cezâiyycsi tercüme
olunarak Şurây-i devlet’de kerrat ile mevki’-i müzâkereye ko­
nulmuş ise de Fransa usûlünün bizim hâlimize tevfikı müşkil
olduğu ve ale’l-husûs Fransa’da bu usiılün esâsı menzelesinde
bulunan müdde’i-i umûmîler sımfı henüz bizde icâd olunma­
mış bulunduğu cihetle ta’dîlât-ı külliyyeyc mevkuf olduğuna
mebni iş sürüncemede kalmış idi. Sa’id Paşa kemâi-i sür’at ve
isti’câl ile müdde’i-i umûmi sınıfını açıp ve her vilâyete adli­
ye müfettişleri ta’yîn ettirip mezkûr kanûn-nâmeler ile beraber*

* uğruıda: + çokdan AB |J 3 24: 21 B, - A.


TEZÂKtR-1 CEVDET 195

birer kıt’a teşkîlât-ı adliyye ve icrâ kanûn-nâmelerini Fransız-


cadan tercüme ettirip ve Fransa’da mer’iyyü'l-icrâ olan hare
ta’rifesine tevfikan bir de ta’rife kaleme aldırıp cümlesini deP-
atrn mevki'-i icrâya vaz’ edivermiş idi. Hâlbuki bu kanunla­
rın memleketimize tevfikı iqin arız ü amik mutâla’a ile ta’dili
lâzım gelirdi. Ma’a-hfizâ bunlar icâlelen tercüme ettirilmiş ol­
duğundan ba'zı mahfillerinde tercüme yanlışlıklan dahi var idi
ve biı de hiç bir vakitte umûr-ı adüyycdc istihdâm olunma­
mış ve o yolda ma’ lûmât kazanmamış olan binlerce âdemler
defaten me'mûrin-i adliyye silkine idhâl olunmuş ve ekseri
ehliyyet ve kaabıliyycıtcn mahrum bulunmuş idi. Binâcn-alâ-
zâlik lıcr tarafda mülkiye me'miırları tarafından şikâyet olun­
mağa başladı. Sefaretler ise bu kanunları tanımayıp ale’l-husüs
usîıl-i muhâkeme-i cezâiyyeyî kat’iyyen reddeyledilcr. işte bu
kerre Adliye nezâreti’ne geldiğimde böyle bir azîm kargaşalık
içine düştüm. Ale’d-dcvâm bir çok mu’vcccfit-ı umurun tesvi­
yesiyle meşgul oldum.
Mukaddema Zengibar hükümdarı Scyyid Bargaş hazret­
lerine bir kıt a Nişân-ı Mecîdi gönderilmiş olması üzerine anın
tarafından makaam-ı mu’allây-i Hilâfct’c gelmiş olan arabiy-
yü’l-ibâre teşekkür-nâmeye cevâb yazılması fakire havale buy-
rulmağla ana cevaben arabiyyü'l-ibâre bir kıt’a nâme-i hümâ­
yûn müsevvedesi kaleme alınmış olduğundan sureti bu mahfil­
le kayd olunur:

C c v â b -n â m e -i h ü m â y û n

’fit»* y U..i r+ll yi ya*^ y . ...

JJ- , jdyı <iıı ¿a*yı ji^ jvı ju ı jtı w.u.ı > -11 fij!
dkjiül ,e-yi - y-**- jLSfij sıtı j ^ c y l j lillU j'aüyi
¿h; j *>j_ s »j-l ¡dûj j i â l Ji_j JU ril alili âla* X ı j ı ji- d l
aiii.1 #4.. öAjL â lj -jüj j J-U ly—».I ,i|l j j
sbjll t- • ja*tl o l j JUJ! a* İdeali -la*! ■ ■ ^LJ! II ja J Oj5îtl1 y

f-— 1 1 £ Jİ J J a l^ V I [rr-— t ‘ jk * t I a > L iljll — ÂJI » la a l j \ j

^jSJl Ljâal at fil *1*11 ■ J »- dİ jafi ^u»Jl a*- j fil^ j j


f k 'V ' J f i - 'j : j »* J J tî” j ■ ü j)l f lc ‘ j . ' i Jİİ ^ lja > j » İ j

rish-l > a l^ y i , a la jJ I V I U U j ç i t a y ı , a jjJ L o l, .L t-jl J İII j a ^ l

d* fiir , j ^ } 11 V j u j., *j j L h d ¿ j , i a ii^ y ı yı u-u l ., ¿,aji rt£d.ı


196 t i î z Ak I r -1 C e v d e t
j htA" d j) / i, ^ JİJİ i, ÛjJjVt bjİA -l J U jlT J d l ii^ U i ,j ,
^ r.jUT jc ¿,â j (j_,tLjı ^jU 1,-*/ ^ y ı j( jS’ jii a», j ,
j L>*W- ( k- » j ,v ı j J x .r t f -ü (_a» ) jii,iX ı j l ; ¿1 r**
f T t - 'i1 J e 1 » J - «¡_(1>II j * yU f L JI j -i j j j i jJ j J jlJ L ı IJ j Ia^ J jij
■*■.’ fl A1j-**1 J1"’ j «U» IjJL j *1^.Vlj ^UiJI djilı ¿y,
Ji-11 jlTjl i*lil Ja |»U j İJİrU- BU*». Ül) i_j ^ ¡ 4! „¿| j , ¿\.
J *-*1 j'ji »a** l#j J-ı» la* [Ol—-VI ; L t Ja Uü'jî ^(rfjÂJÎ J
L y o * !i- j L t ililjlt 1 jlrf’İ I JLT J a a J j it j f l l jL - ijU * j IUj a /
*Â; yiJI ->LJlXl b b_*# Âıl aİaI! * —b I ^—il 3 J_^Uu iı»La- y »1jjJI aJ^Ü
Wljll s ıVIjU jUb L»L j Vj-i- «-AI £r-*J *Ar-^ ¿'LijUİI f
¿ L — II . U l j L L jb T j a i V *A*j j U j Ij f^r1^ d jj j r .» j i C r11

.¿rE-^l A - i*jAi ¿*-1 LU l __II j -V-— j


m v <- j

97 scrır-i hicriyyesi recebinin gurresindc Sa’id Paşa az] ile


yerine Kadri Paşa başvekil oldu. Adliye nezâreti dâiresinde
drr-dest-i inşa olan Hukuk mektebi tamâm olmaghı rerebin on
sekizine müsadif olan 96 sene-i rûmiyyesi haziranının on dör­
düncü günıi Başvekil Kadri Paşa ve taraf-ı şâlıâııe'den irsal
buyrulmuş olan Mâbeyn-i hümâyûn ikinci kâtibi Sürevvâ Bey
ve Ma’ârif-i umümiyye nâzın Mıinif Paşa ve Nâfi'a nazırı
Haşan Fehmi Efendi ve Adliye müsteşarı Vahan Efendi ve
Mckteb mudîr ve hocaları ve talebesi hâzır oldukları hâkle
işbu Hukuk mektebi kiişâd olundu, Şöyleki ciimlc huzzâr
saf-brslc-i kıyanı oldukları hâlde taraf-ı âcizîden şifahen bir
hitabe irâd olundu. Mütc’âkıben Süreyya Bey tarafından dalıi
ba’zı irâdâl vr taltîfâl-ı scniyyc teblîg 11 beyân kılındı.

Taraf-ı âcizîden irâd olunan hitabe budıtr ;


Efendilerim
Ilm-t hukukun tuzum vefâıdesi ma'lûm ve bizim buna ne merlebe
muhlâe olduğumuz cümle indinde müsellem ve meezûmdur. Nice müddet­
ten beri Dersaddet'de bir Hukuk mektebi kuşâdı ârzü olunuyordu. Dt-
vân-ı ahkâm-ı adliyye’nin teşkilinde iıınun bir mertebe daha ehemmiyeti
arttı. Buna mukaddime olmak üzere ol vakit Adliye dâiresinde ilm-i
hukuka dâir ba'zt dersler lertib olundu. Aluahharan Alekteb-i sultani
talebesinden bir sınıf ayrıldı. Orada ilm-i hukuk tedrisine başlandı.
TEzAKİR-t CEVDET ‘97

Lâkin şimdiye kadar böyle müstakil bir Mtkleb-ı hukuk küşâdma muvaf­
fak olamadık. Çalışmadık değil, ¡alıştık. Amma her nasılsa vakt-i mü-
sd'td bulamadık. Meğer vakl-i merhûnuna mu’allak imiş. Ya'ni bu emr-i
ehemin dahi bir takım te'sisât-ı mühimme ile berâber asr-l hümâyûna
meıhûn imi/. Aır-ı mahdıin-hasr-ı hümâyûnun mağbût-ı sevâlif-i a’sâr
olduğuna bu mektebin bu gün kujâd olunman dahi bir delil-i cediddır.
Bu lasavvur-t mühiminin f i l e gelmesi ma’ârif-perveı bir zât-i âli-kadrin
başvekâleti .zamanımı tesadüf etmekle muftehiriz ve bunu fâl-i hayr itti­
hâz eyleriz.
Efendiler, tahsil edeceğiniz ilmin kadri pek büyüktür. Bilirsiniz ki
hisâb ve hendese ve kimya gibi ulûm-ı akUyyeyi talim ipin bir peygamber
gelmedi. Amma kaıânin-i şer'iyyeyi telkin ü tebliğ için ulul-azm pey­
gamberler geldi. Bu bâbda başka delil iradına hâcel göremem. Veli-ni'-
met-ı bi-nıiıınetimiz pâdişâhımız erike-pirây-i Hilâfet u cıhân • banı
Sultan Abdülhamul Hân-ı sâni efendimiz hazretleri dahi mektebinizi Zir-1
himâye-i hümâyûnlarına aldılar. Mektebinize azim şeref ü i’tibâr verdi­
ler. Resm-i kiişâdmda bulunmak üzere BaşveklT¡erme emr ü ferman bu­
yurmuşlar re hımâye-ı mabsûsa-i hümâyûnlarına delil olmak üzere havâs-
s-ı bendi garımdan birini dahi göndermişler. Bu avâlıf-ı müUvâiiye-i haz-
ret-i pâdişâh inin şiıkrtınden biz de âciziz siz de âcizsiniz. Fakat inşâ-Al­
laha te'âlâ ikmâl-i tahsil ile ûevlet-i aliyye’ye güzel hizmetler edersiniz
de bu veçhile ifây-ı teşekkür yolunda bulunursunuz. Matlub-ı hümayun
dahi budur. Hemen Cenâb-1 Hakk ve Feyyâz-t Mutlak ömr ü şevket ü
iclâl-i hazrrl-ı pâdişâhiyi ruz-efzün ve sâye-i humâ-vâye-İ hümâyûn­
larında bayie nev be-nev te'sisât-ı hayriyye müşahedesiyle cümlemizi müf-
tehir ve memnun buyursun.

Süreyya Bey tarafından îrâd olunan nutkun hülâsamı: Evve­


lâ taraf-1 zî-şeref-i hazret-i tâc-dârîden bi'l-rumlc talebeye lüt­
fen irsal ii ilısân buyrulan selâm-ı selâmct-eııcâm-t hazret-i pâ-
dişâhinin tebligmdan ve saniyen Mekteb-i hukukun taht-ı hi­
mâye-i ma’ârif-vâye-i şehriyârîye kabul buyrulmuş olduğunun
tebşir ü iş’ariyle berâber Mektcb-t mülkiyye-i şâhâne’den bâ-
şehâdet-nâme çıkan şâgirdânm nişan ihsan ve sair mükâfatın
bı-dirig u şâyân buyrulmasİylc her birerlcrinin iltifât-ı felck-dere-
cât-ı ccnâb-ı zıllu’llabi’yc nâiliyyctic mesrur u şâdân olduktan
gibi işbu Mektcb-i hukukdan çıkacak olan şâgirdânın da mazhar-l
iltifat vc tc'attufât-j mcrâhim-âyât-ı Veli - ni’met-i bî-minnet
TEZÂKİR -1 CEVDET

olacakları tcbşirâtından vc bir dc talebenin kcmâl-i sa’y ü gay­


retle derslere devam ve ilm-i hukuku ke-mâ-yenbagî tahsile
ihtimâm eylemeleri formân-ı şâhânesinin iş'ârı ile ba'dc’t- tah­
sil Zât-i mclek-simât-ı hazret-i şchriyârî’nirı vc vatan ü mille­
tin kendilerinden beklediği hidcmâtı bi-hakkin ifâya sa’y ü
vcrziş eyleyecekleri kaviyyen me’mûl-i şâhâne idüğinin cmr ü
tebliğinden ibârettir.
Ol gün teberrüken Mecelleden derse başlanmak mukarrer
olduğu hâlde Mecelle hocası gelmemiş olduğundan çaresiz kürsî-
nişin-i tedris olarak âcizane Meeelle’nin birinci maddesi tedris
olunmuştur.

İşbu Tczkirc-i erba’înin tetimmesi bundan sonra kısım


be-kısım takdim olunmak musammemdir. Fakat burada bir mutı-
tıractkla hatm-i kelâm edeceğim. Ma’lûm-ı hakaayık- luzûm-ı
semûhîlcridir ki bir zamanın vuku’âtı üzerine lâ-akal bir karn
geçmedikçe ilân olunamaz. Binâen-alevh işbu Tezkire-i crba’înde
beyân olunan ahvâlin ekseri mektûm tutulmak lâzım gelir. O l
bâbda cmr ü ferman hazret-i mcn-lehü’l-emrindir.
F İ 2 z i ' l - k a 'd e se n e y y ve j i 2 e y l ü l s e n e < j8 1

1 Burada on sekizinci defter sona ermektedir.


T e z k ire No. 40'ın Tetİm m esi
İran şâhı’nın ammi-zâdcsi Hîisâmü’d-Devlc I2g7 senesi
hacc etmek üzere Dersaâdct tarîkiyle Mckke-i-Mükerreme'ye
gidip işbu 1298 senesi evâilinde avdet ile Dersaâdct’c gelip
İran’a gider iken yanına ümerây-i askeriyyeden Mirliva Sü­
leyman Paşa terlik olunarak İran şahına bir kıt’a nâme-i hü­
mâyûn gönderilmiştir. Bundan maksad-ı asli Van ve Hakkâri
tarafında mcrci’-i ekrâd olan Hâlidi nıcşâyihinden meşhur
Ubeydutlâh Efendi geçen sene bir hayli ekrâd ile İran hudu­
dunu geçip memâlik-i İran’a külli irâs-ı hasar etmiş ve İran
devletini ürkütmüş olduğu ve bu sene dahi harekete müste’id
bulunduğu cihetle İran devleti tarafından pek çok iştikâ olu­
narak Şeyh’in te’dibi istenilmiş ve Şeylı’e karşı Rusyalu tara­
fından dahi İran devletine va’d-i imdâd edilmiş olduğuna mebnî
niyyât-ı basene ibrâziyle Iran şahına te’mînât vermekten iba­
rettir. Bu nâme-i hümâyunun müsevvedesi eser-i hâme-i fakir
olduğundan buraya kayd olunması münâsib görülmüştür.

İran şâht’na nâme-i hümâyûn


Âli-hazret gerdûn-rif’al keyvân-menzilei hurfid-taFal Cemjid-
menkabel Feridûn-fer Hümâytln-eser masdar-ı âsâr-ı celâdet mazhar-ı
envâr-ı celâlet muaddil-i nchâr-ı nasafet mükemmil-i buhar*1 fefekat
mâh-ı miinîr-i sipihr-i bahtiyarı jâh-ı serir-i serveri vü kâmkârî müiı-
vessıd-i cây-gâh-1 Keyâni müstenid-i çâr-bâliş-i cihân-bini gii'd-dnleli'r-
râsi/ıa vd l-ızleti' ¡-¡Amiha mâlik-i memâlik-i tran-zemin kehfü'l-islâm
ve’l-müslimîn cemilu ¡-jiyem ıclilü’l-himem dealet-penâh sa âdel-deslgâh
hâkaan-ı Cem-câh ka’ân-t bâ-inlıbâh Nâsınıddin Şah * I V ¿ J ' J N
üLil j *¿s j «vtil—k* j
o u . b h «jU» Jl CvUjîjilL; f-LJLe J »J* J
huzur kaânilerine Ve aUie-Oit , matla'mdan nl-nümâ ve ehille-i edille-i
münâlât ü müvâhâla berâ'atü’l-istihlâl-i hakikat -niimâ olan }erâif-i
tekrlmât-ı ihlâskâri ve letâif-i la'zimât-l ihtisâs-şi'ârî ithaf u ihdâ olun­
duktan sonra müdde'ây-i hallet ü musâfât bu veçhile beyân u isbât olunur
ki cihet-i cami'a-1 islâmiyye vefehvây-i ;>•! oy- jll iklizdsınca btyne'd-
devleteyni'l-aliyyeltyn yek-ciheti vü ittihadın istikrarı ve beyne’l-hazre-
200 TEZÂKİR-I CEY'DET

teym'l-fah ImtUyn der-kâr olan alâka-i mahabbet ü rnusâfât ve râbtla-i


meveddel ü müvâlâlın istimrarı ahass-ı âmdl-i sıdk-iştimâl-i muhâla-
sat-şi'âri olmaktan nâşt dâima lecdid-i libâs-ı veddd ve temhid-i esâs-ı
ittihdd ifin vesile taharrisinden hdti olmadığım hâlde ammi-zâde-i kaâni-
leri sa'âdel-nısdb fehdmet-intisdb Iliuâmu d- Devle'nin ifdy-ı fartza-i
hacc ifin bu taraflara gelip gitmesi bu ümniyye-i hayriyyeye vesüe-i mü­
nâsibe ittihâz edilmiştir, Müşdrün-ılryhm zehdb u iyâbıııda *1'j IjjU’
ret (resince hakkında ihtirâmât-t kâmile icrâsiyle mevzâ'-t ba/ts olan
müdde'ây-i ihlâs ü ihtisâsa bir delil-ı cedid gösterilmiştir ne bu kerre
ol cânib-i hakaaytk-câlibe avdetinde 1 Bey dahi ana terfik otunmağla
bi-lûtfıhî te'âlâ ol taraf-1 bdhirü' ¡-şerefe müvdsaletinde bu bahsi şifahen
dahi takrir ve gerek hiıdûd işlerine ve gerek lıusüsat-t sâireye dair mev­
du-ı hafızası olan niyyât-ı basene ve efkâr-1 hâlisânemızi güzelce izâh u
tefsir edeceğinden tebligatına vüsuk u i'limdd ve gıbbe itmamı'l-mc'-
mûriyyc ahbâr-ı sıhhat ve selâmet-i keyânileri He bu tarafı dahi hisse-
mend-i mesâr etmek üzere hemen avdetine ruhsat verilmesi menü ve mü-
temennâdır,
lludûd mes'elesine gelince re’y -i münir-i mnşkil-güşd ne zamir-i
miAf-nacîr-ı âlem-ârâlanna rfenadır ki tebe'a-i irâniyyeden olan ckrâd
ile diğer sunûf ahâli beyninde rû-nümâ olan ihtilâfat üzerine beri taraf
ekrâdından ba'zıtan bı-hasebi'l-cinsıyye muavenete seğirtmekte olduktan
lede'l-istıhbâr JLuJLİ. ujIj emr-i mii-
nifme imtisal ve f s o 'j j ¿1 s*-1 mazmun-1 şerifi lâzım gelen­
lere tebliğ olıınmağla beraber hüdûd üzerine mıkdâr-t kâfi asâkir-i nizâ-
miyye sevk ü ta'biyesine isti’câl olunmuş ve bu suretle gidenlerin arkası
kesilip gideceklerin dahi önü alınmış idiiği cihetle asâkir-i ¡ramiye bi's-
sühûle muhalifinin te'dibine muvaffak olmuş idi. /¡te bu teşebbüsâl-t
halisane bu tarafın ihlâs-1 niyyet ve hulis-ı taviyyetine burhâıı-ı celidir
ve bundan böyle dahi her hâl ü kârda ve siyyemâ bu asr-ı işkdl-âsârda ta-
rafenden j jJI J* mu cüdasına teıfik-i hareket ve yek-dİgtri
ihtara musâra'at lâzime-ı hâl ü maslahat olduğu bahir u bedihîdir. Binâ-
en-alâ-zâlik lâyih-i hatır olan ba’z-ı husûsâti müterettib-i zimmet-i ihlâs u
muhâdenel olduğu üzere tebliğ u ihtar ile taharri-ı tarik-i salâh u felah
mucâfık-l mazmun-1 hikmet-meşhûn-ı £'jU>VI V1 Jjjl jl görülmüştür.

1 Metinde isim yeri boş bırakılmıştır.


TEZAKİR -1 CEVDET aoı

ŞöyUki hudûd üzerinde ru-nümâ olan ahvâl-i ihtilâliyyenin baplıta


sebebi İran me'¡nurlarından ta'¿darının nziy-i adâlet-intımdy-i keyâ-
nilerine münâft ve kaa’ide-i hikmet ii hükümetin hilafı olarak ekrâd
hakkında vuku'a getirdikleri mu'âmelât-l gayr-1 mülayime olduğu tah­
kikat-1 vâki'adarı arılaptlmı; ve hâlbuki vâdi-i muhalefette dolapanlar
le'dib ü terbiye buyrulmuj ue ¡ân-ı hükûmet-i irâniyye yerine getirilerek
jjül ;iTj y J i mazmununa mürâ'ât zamanı gelmij olduğuna nazaran
¡imdi kııa'ıde-i j kail j bu bâbda birinci esâs itti­
hâz olunup da tedâblr-i lâzime ana binâ edilerek JıL. i> ¿1 j t müeddâ-
sma rı’âyet ve J jf jî j j ^ y f muktezâsmca ierây-ı lâzıme-i müriti ve
¿ ¿ -ili ¿1 jl 1_*ia—»' j JaJü ^ emr-i münifıne terflk-i
hareket edilse ve me'mûrln-i mulkiyye ve ajkeriyyenin

Beyit
J jf Jr* & j 'j " j i j * - J -ikJ 1 Jk j â Z * !

tarlka-i enikasınca devâm-ı sülük ve hareketleri ipin la'limât-1 lâzime


ve lenbihdi-ı kâmile ıhsân buyrulsa ihlilâfât-ı vâkı'a külliyyen ber-laraf
olarak iki taraf dahi
Beyit
¿ -¡ı.v * > u (lu j j s z A i. jı

vefhnea hisıe-dâr-ı feviid-i bl-şümâr olur ve ol hâlde hüdud ipleri


cânibeyuin lıâlisâne kjebbiisâtiyle bi’s-sülıûle hüsn-i sûret bulur i'ti-
kâd-ı kavisindeyim.
Ba'd-ez-in dahi âfitâb-ı vedâd ü muvâlat sipıhr-i ittıhâd ü itli-
fâkda nûr-efjân-t musâfdt olarak folki lâzıme-i din ü millet ve mukte-
zây-i levâzım-ı ¡eri'attır ke-mâ-hiye-hakkuhâ taraf-1 kaâmlerinden mer'i
olmak ve ebvâb-ı mufdvazât ve mürâselât meftûh tutulmak me'mul-i
hayriyyet-pümûl-i pâhânemizdir.
¡lu > 1 j juu j 5ıi£. j j u ı j«ı jı jjs? j -h
jU V ' JTj ^ L . jü j sı~ * j i ıjjtS ı'i' j j j » 1
F i sem iKjk

Bir vakittenberi Ermeni patrikinin Dcvlet-i aliyyc hakkın­


da rû-nünıâ olan âsâr-ı hiyânet-kârîsi Babıâli'cc mevzû’-ı bahs
olduğu hâlde bu esnada Dcrsaâdct’e gelen Sis katoğikosu dahi
Patrikhânc’nin tahakkümünden arz-ı şikâyet etmekle Sis ka-
toğıkosluğu hakkında ma’lûmât ve mutâla’ât-ı âcizânem suâl
2b? TEZÂKİR-I CEVDET

buyrulmağla katogikosluklar hakkında ma’lümât-ı târîhiyyc ve


resmiyveyi h â v i bir lâyiha kalrme alınarak Bâbıâli’yc takdim
olunmuştur. SûrcLİ buraya kayd olunur:

Sis katoğikosluğu hakkında lâyiha


ErmtniUnn papaları hakkında1 bulunan ne katoğikoi demlen reis-i
umûmilerinin fi'l-asl makam ve mezhrblertnce en kadîm merkez-i ru­
hanileri Eçmiyazin kilisesi olduğu hâlde lalar kavminin ol havaliyi is­
tilâları ürerine ermemler etrafa perişan u perakende olduktan sırada
kaloğikos dahi ermcnilerce leherrük olunan ba'z-ı emândt-i mezhebiy-
yeyı alıp heri tarafa firar ve Kozan havâlisinde istikrar ile Şii'deki
manastır ve kilisen inşâ ve orasını merkez-i ruhani ittihâz eylemiştir.
Fakat katoğikosun hu veçhile Eçmiyazin'den firarında akrabasından bin
dahi Van tarafında vâki' Ahtamar'da kalıp bir kilise inşa etmekle o
dahi ol tarafça emmilere bir reis-i umûmi olmuştur ve iki /.’lisede dahi
katoğikasluk münhâll oldukça anların ahfadından hırı intihâb olunmağla
ikisinde de katoğıkosluk tevarüs ede-gelmiştir.
Tatarların âsâr-ı kahr u galebeleri zâti olduktan sonra ermemler
Eçmiyazin'de içtimâ’ ile yine ma'bed-i kadimlerin ma'mûr eniklerinde
eski kaloğikos neslinden Sis’de kaloğikos bulunan zâtı emânetler ile be­
raber Ecmiyazin’e gelmek üzere da'vei elmişler ise de bu familya hayli
müddetlen beri Sis'de yerlefmij olduklarından Eçmiyazın e yitmediğine
mebni ol tarafın piskoposları içlerinden biniti Eçmiyazın kaloğıkoslu-
ğuna intihâb eylemişler. Bu cihelle ermeniler için üç reis-ı umumi peyda
olup bunlardan Eçmiyazin katopikosu intihâb tarıkiyla ve Sis ve Ahtamar
katoğikoslan dahi tevarüs ile tayın oluna-gelmişlerdır. Revan havalisinin
ermenileri Eçmiyazin'ı ve Kürdislan tarafının ermeniteri Ahtamar'ı ve
K ozan ve Maraş ve Haltb cihetlerinin ermenileri Sis'i kendilerine merci’
bilmişler ve bu üç kaloğikos dahi zeyl-i mukaddes denilen belesân yağını
çıkarıp piskopos rütbesi (tâ etmeleriyle üçü dahi ermenilerin papaları
makaamında birer rets-i umûmi bulunmuşlardır.
Eçmiyazin kilisesinin kıdemine ve katoğikoslan intihâb-1 umûmi
ile tayin oluna-gtldiğine ve ermenilerin ekseriyeti ol tarafda olduğuna
mebni diğerlerinden daha ziyâde şöhret bulmuş ve Dcrsaâdet'deki ermeni­
lere dahi merci' olmuştur. Binâtn-aleyh her sene Eçmiyazin'denDersaadet'e
rüesây-1 rûhâniyyc gelerek İstanbul ermenilerinden para toplarlar ve ba'z-t

1 badenin gidijine göre me'ında olmalıdır.


t e z Ak i r -I cf .v d e t 303

/¡tarıhul'un zengin sarraftan Eçmiyazin'e surrelergönderirler idi. Kari­


ha I-ahdde Rusya devletiyle han devleti arasında zuhura gelen muhare­
bede Rusyalu Revan eyâletini zaht u temellük etmekte meşhûr Kazzoz
Artin şiir mu'leberân-ı emeniydin cem' ile beyinlerinde lede'l-müzâ-
ere: “ Revan eyâleti ¡imdıye kadar Iran devleti yedinde bulunup biz
Eçmiyazin'i bu tarafa çekiyor idik. Şimdi orası bir kuvvetli devletin pen-
çe-i temellüküne geçti. Bundan sonra orası bizi çeker. Bu ise Devlel-i
aliyye'nın ermeniler hakkında der-kâr olan emniyet ve itimâdına halel
getirebilir. Hâlbuki Devlet-i aliyye'nin umur-1 mâliyyesı ve bi'lcümle
devlet me'murlartnttt muamelâtı ermeni sarraflarının elindedir. Bu em­
niyete halel gelir ise bunca menâbi'-i servet elimizden gider. Biz bundan
sonra mümkin mertebe Eçmıyazinden kat'-ı rijte-i te’dlluk etmeliyiz"
diyerek Eçmtyaztn'e irsal oluna-gelerı sünelerin kat'ma dâir bir karâr
verdirmiş ve keyfiyeti mahremâne olatak ol vakit Rıydset-i küttâb man­
sıbında bulunan Akif Paşa'ya beyân ile ermenılerın Rusya tarafına te­
mayülünden kendileri maddeten azim hasara uğrayacakları gibi Dev­
let-i atiyye'ye dahi ma'ntn mazarrat geleceğinden bahsile sünelerin inkı­
ta mıhın dolayı Rusya sefâıetinden vukuu melhuz otan tebligaatm isgaa
olunmamasın ihtar eylemiştir. Fi'l-vâki' ol vakit Rusya sefareti tarafın­
dan İstanbul ermcnılerinin Eçmiyazin'e olan revâbıt-ı kadimelerine halel
getirilmemesi devleteyn menâfi'ine muvâfık olacağından bahsile bu ¡ve­
relerin kesilmemesi için mükerreren teblîgaat vuku’ butmuş ise de Akif
Paşa başdan sanma cevâblar ite geçiştirmiştir. Bu husûsa dâir Akif
Paşa ile Rusya sefareti Raş tercümanı beyinlerinde cereyan eden mükâ-
leme ve müzâkerelerin keyfiyeti Bâbıâll'ce halefen an selefin mesmü ve
ma'lûm olan rivâyât-1 miiteselsiledendir.
işte ol vakit İstanbul'ca Sis katoğikosluğuna ehemmiyet verilerek
İstanbul ermeni patrikliği dâiresindeki kiliselerde Sis katoğikosunun ismi
okunmağa ve Sis'de piskoposluk rütbesi alan rüesây-i rûhâniyye her taraf-
da tanınmağa başlamıştır. Fakat İstanbul ermeni patrikliği dâiresinde
bulunan ernıenilerin mu’ teberânı iki kısım olup bir takımı KaZZaZ Ar­
tın m ittihâz eylediği işbu meslek-i cedid üzere Sis katoğikosluğuna mer-
bûlıyeii isteyen lakım idi. Diğeri ke-mâ f i ’s-sâbık Eçmiyazin’e merbut
kalmak dağiyesinde bulunanlar olup Rusya’ lılar dahi politikaları iktizâ-
sınca bi’t-tabı’ bu kum-ı sdnîyi istishâb ede-gelmişlerdir. Eçmiyazin
kilisesi ermeııilerin merkez-i kadimi olmak hasebiyle katoğikosu birinci
add olunur ise de Sis katoğikosu dahi ermeni mezhebince leberrük olunan
emânetler kendi yedlerinde bulunmak ve eski katoğikosların neslinden
204 TEZÂKlR'f CEVDET

olmak mülâbtsesiyle tefevvuk iddi'âstndaıı hâli olmamışlardır. İstanbul


irmeni patrıkı her kim olur İst olsun hır piskopos olup mezhebee reis-t
rûhânt olmadığı cihetli belesdn yağı fi karamaz ut piskoposluk rütbesi
veremez ise de devletçe bir buruk rütbede bulunarak gerek Sis ve gerek
Ah!arnaı kaloğikoslanmn devlete âıd olan umur u husûsıUıııda anlar ıh
Hdhuîll arasında vâsıta olduklarından her vakit İstanbul ermnıı patrik­
leri her tarafça ıctdy-ı nüfuz ede-gelmişlerdir. Çünkı devletçe katoğıkos-
larırt iktıdâr-ı ruhanileri aranmayıp Bâbıâli'ce resmen ermem patrıkı
tanınmakta olmastyie ortodoks mezhebinde bulunan Hıristiyanların birinci
refs-i ruhanilen olan İstanbul rum patrikırun hâiz olduğu musâ'adât
tamâmiyle ermeni patnkıııe dahi verilmiştir. Bu ı ı/ıetlc ermem patrikleri
Sis ve Ahtamar umuruna ba'zan istihkaklarından ziyâde müdahale et­
mişlerdir.
i zlı t senesi cumc.de 1-âlıiresi evâtltnde ısdar buyrulmuş olan bir
kıt'a berât-ı âlı münderıcâtına nazaran Ahtamar manastırında katoğikos
nâmiyle kadimden ben Ohart Rdlııb bdâ-berdt ıkaamet etmekte olduğu
hâlde vefat etmiş olduğundan şâir marhasalıklar misillii İstanbul ermeni
patrikliği tarafından ıstıd'â ile mahsûs marhasa tay in olunmadıkça
kimesneye marhasalık ve katoğikosluk ettirilmemek üzere ol vakit İstanbul
patrıkı tarafından verilen takrir üzerine sâdır olan ferrnân-ı pâdişâhî
mucibince fi-mâ-ba'd katoğikosluk unvanı olmamak üzere kısurum'lu
Karabet Rdlııb marhasa ta'yin olunmuştur; ve muahharan münhal utku’
buldukça o! suretle tevârîh-i muhtelıfede berevdt-ı âliye verilmiş ise de ly
cumâdt'l-âhırt sene eyytârihindeyine Ermeni Patrıkı tarafından vuku' bulan
inha üzerine katoğikos unvdniyle Haçadur Rdlııb bı'l-ınlihâb Ahtamar
kaloğikosluğurıa nasb olunmuştur. Rakat berâtında katoğikoslugun leva­
zımından olan yağ çıkarmak ve piskoposların azl ü nasbimi muktedir ol­
mak maddeleri şurûtuna dere olunmamıştır.
rZ/fı târihinde ermcnılere mahsûs olarak yapıları nizâm-nâme lâyi­
hasının ta'dli ü tashihi için Bâlnâll’de teşkil olunan komisyonda Sis
katoğikosluğu hakkında câri olan veraset usûlünün ilgaasiyle kaloğikos-
luk munhâli oldukta yalnız his dâiresi piskoposlarına hasr edilmiyerek
intıhâb-ı umûmi ile katoğikos nasb olunması gibi Sis’e dâir bcı'z-ı
mevâddın nizâma derci ermeniler tarafından istenilmiş ise de ol vakit
ho.zan-dağlan Kozarı-oğullart yedinde bulunduğundan oraya dâir nizâma
hır şey derci münâsib görülmeyip her ne vakit Kozan kıt'ası tahl-ı itâ'at
ve inzibata alınır ise ol vakit bu mısıllû mevâddın nizâm-nâmeye zeyl
edilmesi hususuna karâr verilmiş idi.
TEZÂK.İR-1 CF-VDET S05

Müte'âkıhen Eırka-ı islihiyye ile Sts’e varılarak Kozan ve havi­


linim zabt 11 İslahı emrinde Sis katoğıkosu K'irağos Efendi ite Kozan
ermeni mıt'leberinrrrtn epeyce muavenetleri görülmüş idi. 1.ılkın bu İslâ­
hat emâsında K'irağos fevt olmağla yerme akrabasından Migoğos nâm
piskopos ol havili piskoposlariyle mu'leberân-ı alıili tarafından kato-
ğı'koştuğa intıhâb olunarak tanzim etlikleri mahzar Bibıâlİ'ye takdim
olunmuş idi. Ol vakit ise I)ersaadet'deki ermeni mu'teberim iki fırka
olup biri Sis kaloğikosluğuna ehemmiyet vererek dâimi Epniyazin'e
müraca at ihtiyacından kurtulmak ıtzere Sis manastır ve kilisesini güzelce
ta mir ve Sis ile Adana arasındaki yol tesviye ve manastır merbûtitından
olmak üzere hanlar inşâ edilmek fikrinde bulunup manastırın masirif-i
ta'mîriyvesine linçten cânıh-ı mîrîden dahi beşyuk kuruş kadar akçe ıhsan
buyrulmak gibi ba cı müsâ'adil gösterilmek tasavvur olunmuş idi. Diğer
fırka dahi Eçmiyazin'e lıasr-ı irtibat ederek Sis katoğikosluğunu ehem­
miyetten düşürmek fikrinde olup düvel-i ecnebıyyeden ba'zısı dahi politi­
kası icâbınca bu fırkayı i.stishâb etmekle idi ve Eçmiyazin tarafdârı olan
işim fırka-i saniye ol vakit Patrikhane'ce fırka-ı uliya gaaltb gelerek
Mgoğas'un katoğikosluğu redd olunduğundan Patrikhane ile Sis kilisesi
arasında ihtilâf ve mübâyenel zuhura geldi. Sis piskoposları ve Kozan
ermemle) 1 mu teberini usül-i kadime üzere katoğıkoslarım kendileri in­
tihaba haklan olup Patrikhane'ııırı vazifesi anların istid'âlarım Bâbı-
dlt’ ye tır.: ile kapı-kelhııdâlık derecesinde bir vesâletten ibaret olduğunu
tddı'â ederle d:. Patrikhane heyeti ise bu bâbda tevarüs usûlünün i!ga­
şiyle intilıdb-ı umumiye mûrâca'at olunmak luzumunu iddt'd eylerdi ve bu
veraset usûlünün ilgaasına dâir henüz ermeni nizânı-nâmesine bir madde
zeyl edilmemiş olduğu hâlde ol vakit hemen Patrikhane1tt Migoğos’un
intihabı haklında olan sâlifü'z-zikr mahzarın reddıyle inlihâb-ı umû­
miye mûrâca'at olunması ekserıyyet-i ir i ile karar altına alınmış ıdı.
Ku-ian cinlenilen ise işin dûçâr-ı teahhur olduğunu görerek hemen
ba’z-ı muteberin ile piskoposlar manastıra duhûl eyleyip ve zeyl-t mu­
kaddes dedikleri belesdn yağı ile .Vığoğos’un saçlarını yağlayıp katoği-
kosluk makaamına geçirdiler ve kilise emânetlerini kendisine teslim edi­
verdiler. Bu mu’âmele ermeni Patrikhânesi'ne pek girin geldiyse de Pat­
rikhane'de haloğıkos aleyhine imâl edecek bir kuuve-ı rûhdnıyye olma­
dığından Patrik'ın devlet şivesinde hâiz olduğu iktidarı isti'mil ile M -
goğos'u tazyik ederek istifaya mecbur eylemek üzere Dersaidet’e celb ü
ihzarı Bâbıâli'den islid'â olundu.
206 TF,ZAk 1R-I CEVDET

Sis'lilerin hartktlı âdet ve te’âmüle müstenit! olup Palrikhâne'ce


Sis hakkında mutasavver otan hususlar dahi henüz nizârn-nâmelerine
znl edilmemiş olduğu cihetle bunda devletin nizâmına muhalif hır ha­
reket dahi olmadığından Mgoğos hakkında bir muâmele-i tagyikiy-
ye icrasına bir vech-ı vecih yok iken Patrıkhane'ce ekseriyet ite verilen
karârın icrasına her nasılsa ol vaktin hükmünce miisâ'ade buyurularak
JVigoğos sûret-i cebriyyede Uersaâdet'e ceth ile Patrıkhâne'ye teslim ve
hakkında adetâ cani mu'âmelesi icra edildi ve hayli müddet İstanbul'­
da mevkuf tutuldu ; ve anın bu tarafa ihzân üzerine Patrikhane tara­
fından Mıgtrdiç nâmında bir mar/ıasa Sis katoğikosluğu kaymakamı
tayin ile Sis’e Szâm olunduysa da Sis’itler kabul etmedikleri cihetle
manastıra giremeyip Ayıntab'a vardı; protestan mezhebine girdi vakayı
kurtardı.
Ba’dehû Patrikhânt'ce vuku bütan ihtilâf üzerine mübâlmsât-ı
kesite cereyanından sonra ekseriyyel-i ârâ ile verilen karâr mucibince
Sis katoğikosluğu hakkında câri olan veraset usulüne muhalif olarak
intihâb-ı umûmiye miırâca'at ile seksen dokuz senesinde Sis kutoğıkosları
nesimden olmayan diğer Mtgırdiç nâmında bir piskopos S7ı kutoğikos/u-
ğuna intihâb olunmuş ve Patrik'm takriri üzerine isdâr buyrulan berât-ı
âlîde şurtil-ı kadimesi veçhile belesân yağı çıkarmak re dâiren dâhilinde
olan piskoposları azl ıı nash edebilmek maddeleri dahi mtinderic bu­
lunmuştur. Mıgtrdiç bu berâl-ı âl! ile Sis’e vardıkta bozan ermenilcri
fermân-ı pâdişâhiye itâ'at ile hâk u rıâ-kih manastır re kiliseyi ana
teslim elliler ise de kendisine rûy-i kabul göstermedikten cihetle Sis'de
duramayıp ol vakitten beri Haleb cihetinde dolaşmakta ve ekseriya Ma-
raş'da ikaamet eylemekte bulunmuştur.
Eçmiyazin tarefdârânımn ber-vech-i meşrtih galebesinden istifâde
etmek üzere Eçmiyazin katogiko.su tarafından umılr-ı rûhâniyyeye nezâ­
ret eylemek için Dersaâdel'e bir vekil gönderip resmen BâbıâlPye ış'dr-ı
keyfiyyet eylediyse de Bâbtâli tarafından kat'iyyen redd olunduğu Mezâ-
hib-odast'uda mahfuz bulunan seksen beş ve seksen altı târihti muhabere
evrakında miinderictir; ve bir de Dersaâdet'de mevkuf otun mûmâ-ileyh
B'igoğos her ne kadar katoğikosluktan istifa etmek üzere icbar olunmuş
ise de istifa etmeyip hâlbuki anın üzerinde bulunan rütbe-i rûhâniyyt
baki oldukça Mıgtrdiç’m katoğikosluğu sahih olup olmayacağı ermeniler
arasında mebhûsün-anh olarak bir çoğu bundan dolayı zihinlrrini şiibhc-
den tahlis edemediklerinden Patrikhane tarafından Pligoğos bir manastıra
nefy ü lıabs olunarak nihayet istifaya mecbur edilmiştir. Lâkin bu keşi-keş-
TEZAKİR-I CEVDET 207

ter arasında Sıt kcıtoğikosluğu umuru muktell olmağla horan ve Aİaraş


cihetlerinde pek fok ermeniler trhdU-i me.zhcb ederek bir çoğu katolik ve
bir mıkddrt pnıteslan oldular. Mıgtrdiç ise âciz ve mülehayyir kalarak
doksan sene-ı hicri',resinde BabIali’ye mahsûs âdem ile takdim eylediği
adresinde ermelilerin katolik mezhebine sülûkünden ve bu hâl ile yakında
Sis katoğikoıluğu mahv olarak merci’ iyyet-i rûhdniyyeleri Eçmıyazm'e
münhasır kalacağından bahsıle imtiyâ,zâtının tevsi’ ini ve iâne-i nakdiyye
ihsan buyrulmasmı istıd’d e'mekle keyfiyet Aleclts-i mahsûs-ı vükelây-i
fihâmdcı bi’ l-mutâlâ’ a İcâbına bakılmak üzere Hâriciye nezâret-i çelile­
sim havâle buyrulmuş ise de anın üzerine bir mu’ âmele cereyân etmeyip is
hâli üzere kalmıştır.
Sis katogikosluğunun ihltlâl-i ahvâlinden dolaya ol kaıâlideki er-
meniUrin tebdîl-i mezhebe mutemâyıl olmaları Ermeni Patrikhânesi’ni
dahi ziyâdesiyle müteessir elti. Hâlbuki işi Patrikhane dağıttı. Soma da
toplaşamadı ve şimdi mülkiye me’murlan tarafından ermeniler hakkında
eser-ı sahabet grisi’erilerek bu solda ışın önünü alabilmek üzere nezârel-i
âcizlye miirâca’ at eyliyor re mukaddemâ Sis umuruna istshkaakınm
fevkindel olarak pek ziyâde müdâhale etmiş iken fimdi Katoğıkos’ un
müstakil olduğunu söylüyor. Hâlbuki Ahgırdiç’in Sis’e gidip de manas­
tırda •kavrar I ile tnnür-ı mezhebıyyemn inzibatına itinâ eylemesi içirt
Patrikhâne tarafından kendirine iş’âr olundukça anın tarafından dahi
ba’z-ı tekâlif der-miyân olunduğu ve nihayet ya Sis’e gidip de işinin bap
ucunda bulunman yâhud istifa eylemesi Patrikhâne tarafından kendi­
sine iş’âr olunmuş idıiği i.stiş’ârât-ı vâkı’ adan anlaşılmıştır.
Hâlbuki Sis inanının re kilisesi fimdi külli ta’ mîre muhtâe olup
Mıgırdif in ise ol havalide çendân nüfuzu olmadığı cihetle katoğikosluğu
dâiresinden mıkdâr-ı kfâşe para cem’ ile anı ta’ mlr edebilmesi pek müş-
kildır. Ma’ a-mâf-ih hu kene Aiaraş’ dan merkez-i me'mûnyyeti olan
Sis’e gelip de oradsı ol havâiI piskoposları ve bıı’z-t muteberim ile bırlt-
şerek hem manastır ve kiliseyi ta’ mlretmek ve lıem de geçinecek kadar
irâd bulmak üzere bu esnada da’ vet-nâmeler göndermiş idi. Bu ise Haleb
vâlisi’ne mûcib-i fikr ü endişe olarak Mıgtrdiç in oradan kaldırılması
için telgraf çekmekle cânib-i Bâbıâlt’deıı alman emir üzerine kendisinin
Dersaâdet’e İzamı bâ-telgraf bildirilmiştir.
Adana vali vekili Akif Efendi ise bu hâbda kendiiye mahsus bir
fikr ü mulâla adadır: Şoyleki: 3 cumâde’l-âhire sene ğ j ve 1 mayıs sene
96 târihiyle müverrahan Başvekâletti celîleye takdim eylemiş olduğu
bir kıt*a arifesinin hulâsa-i mitiâdâsında ba'z-ı ma lumât-t târİhiyyeden
200 TKZAKİR-t CEVDET

ve Ahtamar vt Eçmiyazin katoğıkoslukları üzerine cereyan eden rivayetler


bir dereceye kadar o tarafa kuvvet verebilir ise de Sis katoğikosluğu bir
nakta-i cismânî hâlinde bulunduğundan bahsile Sis katoğikosu Mıgtr-
diç Efendinin yağ çıkarmak için bu dtfâ Adana'ya gelerek muvakkaten
Sis'e geçmek arzusunda bulunuşu tizerine mevzıi-t halis olan miigAkerât-1
hâlisine ve mahremine arasında Sis denilen memleket kaabil-i medeniyyet
bir yer olmadığı gıbt murür-ı laman He manastırın da ebniye t e iradı
mahv ıı haıâb olduğundan Sis manastırının diğer muııdsılı hır muhille nakl
Ü tahviline dair yukanki midili'a ve ma'lûmâtm ¡utluna kiilliyyeıı mu­
gayir olarak Mıgırdıç Efendi'de giirdiiğu meyi u inimin hır derere da­
ha cilıh-ı rıaıar-ı dikkat olması tilerine derhâl tasdik tasni t ur ve ha­
yâlleriyle beraber vâkii katoğikosluğun Haleh ve Adana gibi bir ma­
halde bulunmasındaki muhassenilı irid eylemiş ise de kendileri Ku-
düs-i şerif irztisuiıda bulunu/) hattâ Haleb valisi Sa'id Paşanın da hu
bâbdn vesitet-İ tervictyyedc bulunacağını sö) itmiştir, deyıı hikâye ettik­
ten sonra iktizâsına göre kendilerinin resmen istid aya kınlar sevk edilip
edilmemesi hususum istifin etmiştir.
AkiJ Efendi'nın irid eylediği malimdi ve mülâki a ncfsü'l-emre
¡endin muvafık görülmez. Mıgırdıç Efendi ne yolda lisân yıllandı;
gararı ne ıdı bilmem, lakat Sis manasınım diğer mahalle nakl etliremi-
yeceğim kendisi ra'uâ bilir. Eğer kaabii olsa hazza' Artır gibi ¡akliyle
Dersaâdet'de teneffüz etmiş kesin anı İstanbul'a nakl edip ermeni patrik­
liği ite birleştirerek Eçmiyazin'den kiilliyyen kal'-ı riştc-i te'alhık eder­
lerdi; ve bir müddetten beri Sis katoğikosu ber-vech-i hâlâ M araş'da
ikaamet ettiği gibi başka bir beldede dahi ikaamet edebilir. Lâkin her
nerede bulunur ise bulunsun yağ çıkarmak için be-heme-hâl Sis'e gitmeğe,
mecbur olacağına mebni başka yerde ikaameti muvakkat ¡e iğreti bir
keyfiyet olur. 1 ok eğeryağ çıkamıak için dahi Sis'e giimiyecek olur ise
ol hâlde kaloğikosluk lâfzı murâd bir unvandan ibaret kain ve rnerâsim-i
mezhebiyyenın icrası için Sis katoğikosluğu miilkakaatt dahi Eçımyaziri-
den yağ celbine re piskopostuk rütbesi almak için be-heme-hâl Eçmiya-
gin’e gitmeğe mecbur olacakları cihetle Eçmiyazın taraftarlarının ir-
ZÛtarı tamimiyle husule gelmiş olur. Su hile nazaran menşe' ü gaayeti
mübhem ve nâ-ma'lum olan bir husıisda Mıgırdiç Efendi'ye resmen islid’â
ettirmek üzere cânib-i hükümetten teşvîka mübaşeret çendin münâsebet
almaz.
Su'm bir nokta-i cismântyye hâlinde olması mutâlâ'âsı dahi vûkı’a
muhaliftir. giıâ ermelilerin oldukça kesret üzere bulundukları Jlevan
TEZAKİR-t CEVDET 209

ve Van taraftarına burası pek uzaktır ve bu havali trmenileri hep Türkçe


tekellüm edip Ermenice bilmezler. Böyle husûslarda ise lisânın büyük
te'slri vardır; ve bir de Sis katoğikoslugu dâiresindeki ermenilerin mık-
diri etraf u civarlarındaki nüfus-1 islâmiyyeye nisbetle ekall-i kailidir,
piefs-i Sis kazasında bulunan ermenilerin mıkdân üç yüz elli hâne rid-
derindedir ve bı'l-cümle Kozan sancağındaki ermenilerin mıkdân iki bin
dört yüz hâne râddesindedir. Adana sancağındaki hıristiyanlarm mec-
mû’u bin yüz bu kadar hâne olup bunlann dahi bir mıkdân katolik veya
diğer mezhebdedır. Ataraş sancağının hâvi olduğu yirmi iki bin yedi yüz
bu kadar haneden ancak dört bin altı yüz bu kadarı gayr-ı müstim olup
içlerinde biraz yahudi ve bir haylicesi dahi ermeni mezhebinde olmayan
hıristiyanlardır. Bu sancakda ermenilerin kesret üzere topluca bulun­
dukları yer ma'htld tğeytun kazâsıdır. Hâlbuki buradaki ermenilerin
mecmu’ u bin 1edi yüz bu kadar haneden ibâretlir ve Haleb vilâyetinin
hâvi olduğu doksan yedi bin yedi yüz bu kadar hanenin seksen alt1 bin
beş yüz bu kadarı ehl-i ulam ve sekiz yüze karlb mıkdân yahudi olup
bâkl on bir bin bu kadar hanesi hıristiyan olduktan hâlde mezâhib-i
adldeye mtınkasim olarak bir kısm-ı cüz'isi emenidir. Binâen-alâ-zâhk
Sis’ in ermeniler için cismâni bir rrurktz-i içtimâ' olamıyacağı der-kârdır.
Bu cihetle ermenilerden dimağı fâsıd olanlar ancak Kurdutan cihetine
hasr-ı nazar etmektedirler. Bununla beraber ol havalide on be; seneden
beri katolik ve protestan mezhebleri moda hükmüne gırmiş olduğu cihetle
günden güne ermeniler azalmaktadır ve az vakit zarfında feytun ermenı-
lerinden bir çoğu katolik olmuşlardır. Aîukaddemat-ı meşruhaya nazaran
Sis katoğikoshığu mes'elesi Aleetis-i mahsûs-1 vükelâ’da ehemmiyetle
mütalaa olunarak bu bâhda bir hatt-ı hareket tttıhâz olunması elzemdir.
Fi sene 1298

Tekmile - Sis katoğıkoslarmın mevdü'-t yed-i emâneti olan bir e!


kadidi ki gümüş ile kaplarımı; ve vaktiyle Eçmiyazin den nakl olunmuş­
tur, ermenilerin itikaadmca Cercis’ m 1 kadid olmuş elidir. Atıgırdıç Ata­
ra;’da bulunduğu müddetçe bu et dahi yanında idi. Bu kerte Dersaâdel’e
gelecek olduğunda katoğıkosluk dâiresinden çıkmış olacağı cihetle Sis
ermenden arıı alıp Sis manastırındaki emânet odasında hıfz etmişlerdir,

liu esnada cennet-mekân Sultan Abdülaziz Han hazretle­


rinin keyfiyyet-i i’dâmı mes’elesi meydana çıktı ve işbu doksan

1 Kirkor Lusavoriç olacaktır.


CtPsül, 14
310 TEZAKIR-t CEVDET

sekiz eumâdo’I-ûlâsında Zât-t şâhâne arunla pi k ziyâde meşgul


oldu. Kail ü i’dâmına mübâşcrct eden üç bekri makul esi eşlıâs
ile kurenâdan Fahri Bey ve bu işde bulunan Binbaşı Necib ve
Nâmık Paşa-zâdc Ali Bey ile bu emri veren Dûmûd-i şchriyârî
Fethi Paşa-zâdc Malımud Paşa ile beraber ol vakit Mâbevn-i
hümâyûn müşiri bulunan diğer Dâmâd Nuri Paşa Yıldız sarây-i
hümâyûnunda bi't-tevkif istintaak altına alındılar. İzmir valisi
Midhat Paşa ile Manisa'da ikaamet üzere bulunan Sadr-ı esbak
büyük Rüşdi Paşa dahi maznûnün-aleylı olmağla arıların islin-
taakmı icrâiçin birhey'et-i istintaakiyye ile İzmir’e gitmek üzere
98 senesi cumâdc'l-âhircsinin on yedisine müsadif olan mayısın
dördüncü pazartesi günü mc'mıir olarak Mâbevn-i lıümâyûn’a
gitmiş idim. Sâbıkaa Şûrây-i devlet reisi olan Örfi Paşa-zâdc Ali
Paşa İzmir valiliğine ta’yİn buyrularak bizimle birlikte azimete
müheyya idi. Lâkin me'mûriyeti ilân olunmamış idi. Midrıat Paşa
ise keyfiyeti evvelce tahkik ü istihbar eylemiş olduğundan talıt-ı
tevkife alınacağı gece askerin hükümet konağını abluka etmek
üzere hareketinden yarım saat evvel İzmir’deki fratısız konsolos­
hanesine firar etmiştir.
Mâbcyn-i hümâyûn'da iken İzmir müdde’î-i umûmisine
Midhat Paşa’run teslim olunmasını taleb eylemesi için telgraf-nâ-
me yazdım. Midhat Paşa ise İtalya konsolosuna: “ Ben İstanbul'a
giderim amma ecntbi bayrağı altında giderim ” yollu sözler söylemiş
olduğu İzmir kumandanı olup bu kerre vali vekâlertiııe ta’yîn
olunmuş olan Hilmi Paşa’ya söylemiş olduğuna dâir Hilmi
Paşa tarafından telgraf geldi. Bunun üzerine Midhat Paşa'ya
tebliğ olunmak üzere Hilmi Paşa’ya bu telgrafı keşide ettim:
Mıdkat Paşa'ya tebliğ olunmak üzere 1 -mir valiliği vekilliğine
İzmir'de Fransız devleti konsolos-hânesine firar eyledikleri hakkında
ıf’âr-ı resmi vuku’ bulmamış olsaydı kat'iyyen itimâd olunmaz idi. Hu­
sûsiyle "İstanbul’a gitmekten çekinmem. Lâkin bir ecnebi sancağı altında
olarak giderim" yollu ifâde-i devletleri mevsûkan istihbar edilmese idi ina­
nılmaz idi. Adaletle idare olunur milel-i mütemeddine me'mûrları ahvâl-i
zâiiyytden dolayı maznûnün-aleyh bulunan zâtı sahabet etmiyecekleri bedî-
hîiır. Mahkemelerimizin enzıir-ı yâr u ağyarda ne mertebe emniryel-bahf
olduğu beyâna muhtâc değildir. Muhakemeye karâr verildiği hâlde ka-
vânln-i adliyyeye tevfikan aleni muhakeme icrası tabi’i olmasiyle be-
TEZAKÎR-Î CEVDET 311

râber muhakemenin iktisâb edeceği netice müddfa'a-i devletlerine göre


olur. Kaldı ki lûtf u merhamet-i seniyye-i cenib-ı pddijâhi ¿sarından
olmak üzere bir suret-ı mahsûsa-i ihtirâmiyyede emr-i islicvdblarının orada
icrâs i zımnında hır hey et-i istintdkiyye ile bı z-zâl İzmir'e azimet eyle­
mek üzere bulunduğum hâlde ¡u suretle vuku a gelen hareket-i devletlerinin
ijitilmesi hal u ¡ân-ı sâmüerine ve inkıyada mecbur olduğumuz kaanûn-ı
adalete bi'l-vücûh mugaayir görülmüjtür. Binâen-aleyh tekellufdta hacet
kalmaksızın hemen dâıre-ı kaanûna avdetle zabıta-1 adliyyeye teslim ol­
malarım ıhlar ve cevdb-nâme-ı telgrafilerine intizâr eylerim
F t y m a y ıs seru g j

B u n a c e v a b e n Midlıat Paşa’dan aldığını telgraf-nâmede


kablei-hükm h a y â t ı te’mîn olunur ise teslim olacağı münderic
bulunınağla a n a cevâb yazılmak üzere iken Midhat Paşa’nın
konsolos-lıâııeden kışla-i hümâyûna nakl olunduğu İzmir tel­
graf m e ’ m ü r u tarafından haber verilmekle ccvâb yazmağa
hacet g ö r ü l m e m i ş t i r . Çunki Mıdlıat Paşa’nm teslimi için taraf-ı
pâdişâlıîdcn bir s û r e t - ı mahsûsada Fransız elçisine teblîgaat-ı
müessire icrâ o l u n u p o dahi Paris ile bâ-telgraf muhabere
ettikten sonra Midhat Paşa’nm himaye olunmaması için İzmir
konsolosuna e m ı - i kat’i vermekle Midhat Paşa çaresiz Ku­
mandan Paşa'ya teslim olmuştur vc Kumandan Paşa ant
kotısolos-hâneden alıp kışla-i hümâyûna nakl ü tevkif eyle­
miştir. Biz dahi hı-y’ct-i istintâkiyye ile İzmir valisi Ali Paşa’yı
alıp İstanbul vapur-ı hümâyûnuna rahiben cumâde’l-âl.irenin
on dokuzuncu çarşamba günü akşam üstü Doltnabağçe piş-gâ-
hından hareket ile ferdası akşam üstü İzmir’e vâsıl olduk.
Derhâl Vali Paşa çıktı. Kumandan Paşa ile beraber Midhat
Paşa’yı kışladan alıp vapur-ı hümâyûna getirdiler. Hemen
o gece istintaka başlandı. Rüşdi Paşa'nm Manisa’dan İzmir’e
celbiyle istintakı irâde-i seniyye iktizâsından ise de İzmir’e
nakii kaabıl olmıyacak mertebe hasta olduğu evvelce etibbâ
tarafından ihbar olunmuş idüğindcn bu kerre vapurun tabibi
lshak Bey vc Dâire-i betediyyc tabibi Kumandan Paşa ve
yâverân-ı hazret-i pâdişâhiden olup İzmir’de bulunan Hüsni
Bey ile birlikte Manisa’ya gönderildi. Manisa’ya vardıklannda
Kumandan Paşa tarafından vârid olan telgraf-namede Rüşdi
Paşa’nııı İzmir’e celbi kaabil olacağı beyân olunmuş idi.
212 TEZAKİR-1 CEVDET

Bu sırada Rüşdi Paşa’nın diğer vapur ile Dcrsaâdct’c nakli


Hüsni Bcy’c mevdu’ olmağla hemen istintakım kesip Midhat
Paşa’yı tahtc’l-hıfz Dcrsaâdct'e getirmemiz için Ser-kurcnây-i
şehriyârî tarafından emr-i telgrafı geldi. Biz dahi hemen cii-
mâde’l-âhirenin yirmi ikinci cumartesi günii sabahleyin İzmir
limanından fekk-i lenger-i ikaamet ederek gece Seddülbalıir
pîş-gâhında kaldık ve ferdası akşam ya’nî pazartesi gecesi saat
dürt kararlarında Dolmabağçe pîş-gâhında demir attık ve Mid­
hat Paşa’yı Yıldız kasr-ı hümâyûnu bağçesiııc çık.ırdık. Hız dahi
oraya çıkıp gece Mâbeyn-i hümâyûn’da kaldık. Andan sonra
Midhat Paşa’nın enır-i isıintâkı orada itmam olunmuştur. Rıişdi
Paşa’nın istintakı İçin dahi Mahkeme-i temyiz ccz.i reisi Lebib
Efendi İzmir’e irsâl kılınmıştır.
İşte bu sırada gazeteler ile neşr olunmak üzere bir lâyiha
kaleme alınıp bâ-irâde-i scnryyc Vakit gazetesine dere ile ilân
olunmuştur. Siirt'ti ber-vech-i âlî tahrîr olunur:

LÂ YİH A

Ba'zt erbâb-ı vukııfdan tahkik olunduğuna göre Sultan Abdülaziz


Han hazretlerinin tezkiyesinde üç türlü söz ijitilmiş “ Allah ajv eyleye”
“ Allah rahmet eyleye" “ Allah ştfd'atine nail eyleye". Ihı üç sözüıı
mezâyâsım tefhim için millet-i islâmiyyede câri elan usul-i tezkiyenin
tafsili lâzım gelir. Şöyle ki: Her kim ahır ise olsun cenaze namazı kılı­
nacağı vakit müezzin efendi tarafından meyyit erkek ise “ er kişi rııyye-
tine" ve kadın ise “ hatun kişi niyyeline" deyu nida olunur. Anut üzerine
cenaze namazı kılınır. Ba’dehû imâm efendi meyyitin tezkiyesine ibtıdâr
ile “ Cemaat bu zâtı nasıl bilirsiniz” deyu sorar juJL f z — - : - hadis-ı
şerifinin mazmûn-ı münıfıne imtisâlen kimesne fenâ soz söylemez, tin
fenası sükıit/ur; ve cümle hüzzâmı sükutu millet-i islâmiyyede pek nâdir
vuku' bulmuştur. Ekseri hayr ile yâd eyler, takat dikkat olunur ise çıkan
seslerden meyyitin hakkında efkâr-ı âmmenin derecesi anlaşılır. Günelı-
kâr bir âdem ise “ Allah afv eyleye” derler ve mesturu’l-hül ise “ Allah
rahmet eyleye” deyip ancak bunda dahi derecesine giire sesler ba'zan
hafifçe lisânların ucundan ve ba'zan câri u gönülden çıkar ve husn-i zarın-i
mâma mazhar bir büyük zât ise “ Allah şefâ'atine nail eyleye'' deyenler
bulunur. Sultan Abdülaziz Han hazretleri bir hafta evvel bir pâdişâh-l
ZÎ-şân olup nim nigâh-ı iltifatına mazhar olmak için herkes vesile arar
TEZÂKtR-1 CEVDET îl3

iken “ er kişi niyyctine” sözünün a’sâh-t hüzzâm ne mertebe ra'¡e verdiği


kaabil-i tarif değildir. Fakat hakkında efkâr-ı âmme muhtelif idi.
Çüiıkı kendıi kendim kati etmiş olduğu ijâ'a olunma.ş tdüğindcn buna
inananlar “ Allah afv eylere" diyerek bu günâhının afu ii mağfiret buyrul­
madım Ceııâb-ı Hakk’dan niyaz etmişlerdir. Tereddud ve iştibâh üzere
bulunanlar dahi eân u gönülden “ Allah rahmet eyleyc" demijlerdir.
Ea’z-t erbâb-t dikkat ise ijâ'a olunduğu veçhile kendu kendiisünün kol
damarlarını detmesine aklen imkân görmediklerinden }ehâdetine mu'tekid
olmağla “ Allah ¡efâ'atine nâıl eyleyt” ta'biriyle şehid olduğunu ¡mâ
etmişlerdir. Bir takım hâinler - kı kemiklerindeki ilikleri bile şehid-i
müşârün-ileyh hazretlerinin nârı ü nimetiyle vücûda gelmiştir - anın
hayâtını izâle elliklerinden başka âhırete günıhkâr gittiğini ijâ’a ile anı
sevenlerin kaillerim hu yüzden dahi dâğ-ddr etmişler ise de - Cenâb-t
Hakk ömr ii şevkel-t şahanelerin rûz-efzûn buyursun- y^ât-ı kerâmel-dyât-ı
hazrel-ı hilâfel-paıâhî bu kerre hakikat-ı hâli zâlııre ıhrâc buyurmuşlardır,
Kariben icra olunacak muhâkemât-ı aleniyyenin birinci faslında
Sultan Abdülaziz Han hazretlerinin sabren ve gadren kııll olunduğu
kimesnenin tereddud ve iştibâhı kalmıyacak sûrette aşikâr olacağı
cihetle hâinlerin icıây-î cezalarından evvel elsine-i enamda müşârün-ileyh
hazretlerinin cikaabtna şehîi unvânt ilâve olunacağı der-kârdır.

Lebib Elendi İzmir’den avdet eyledi. Hey’et-i ittihâjniyye


istenildi. Derhâl lıey’cti Sar'ıy-i hiımâyûn’a gönderdik. Evrakı
nıutâlâ’a ettiler. Uckci ve korucu makulesinden Pehlevan
Mustafa ve Çez.âvir’lı Mustafa ve Melımed nâm şahıslar de
Sultan Abdulaziz’in kıırenâsından Fahri Bey ve Binbaşı Necib
ve Nâmık Paşa-zâdc Ali Bey’ler ve Dâmâd Niıri ve Malıtnud
Paşa ile Midhat ve Rıişdı Paşa’lan ve Kaymakam İzzet Bey
ile Sultan Murad’m kurenâsından Scyyid Bcy’i ittihâm
eylediler. Bu sırada Sultan Murad’m validesi dahi müttehim
olmuştur.
Yıldız kası-ı hümâyûn bağçesinin Ortaköy cihetindeki Mal­
ta karakol-hanesi pîş-gâlnnda çadırlar kuruldu ve bir büyük çadır
mahkeme ittihâz edildi. Haziranın on beşinci pazartesi günü
muhakemeye başlandı. Akşama kadar mümtedd oldu, hitâm
bulmadı. Ferdası sabahleyin yine muhakemeye girişildi. Akşama
kadar sürdü. Nihayet merkum iki Mustafa ve Mchmed ve Falıri’-
nin kaatil-i müte’ammid ve Necib ve Ali Bey’ler ve Nuri ve
214 TEZAKİR-I CEVDET

Mahmud vc Midhat Paşa’ların katilde muşârık ve izzet ve


Seyyid Bey'lerin mu’ in-i kaaıil olarak mücrim olduklarına karâr
verildi. Ferdası saat üçte yine mahkeme kuşid olundu. İzzet vc
Seyyid Bey'lerin onar sene müddetle küreğe konulmalarına
ve diğerlerinin idamlarına luıkm olunarak lıukünı alenen
kendilerine beyân kılındı. Ba’dehû Mahkeme-i temyiz hey’eti
dahi Yıldız kasr-ı hümâyûnu’na celb ite bağçedekı çadırda
akd olundu. Mahkeme-i istinâf-ı cinayetin ilâmı vc evrâk-ı
mutefeıri’ası ve Midhat Paşa tarafından verilen itiraz lâyihası
mutâlâ’a olunarak Mahkemc-i istinâf-ı cczâ’nm ilâmı tasdik
edildi. Lâkin mahkûmların Sarây-ı hıimâyûn’da ter ki! u istin­
takları ve Sarây-ı hümâyûn bağçcsinin ittisalinde vâki' Malta
karakol-hâncsi yanında çadır kurulup da mahkeme ittihâz kılın­
ması ve Mahkeme-i temylzTn dahi Sarây-ı hümâyûn bahçe­
sindeki çadırda akd olunması ve’l-hâsıl isııntaak ve muhakeme­
nin bir sûrel-i husûsivyede icrası ve hükmün ilâsında isti'câi
olunduğundan Midhat Paşa'nın lâyıkıyle müdâfa'ya vakit bula­
madığı bahanesiyle iştikâ eylemesi hâdİ-i i'tırâz olarak bryne’n-
nâs kıyl u kaali mûcib oldu. ingilizler ise Midhat Paşa’yı les.dı-
hub ede-geldiklcrinden bu lıâlâtı ser-rişte ederek söylenmeğe
başladılar. İngiliz elçisi dahi min gayr-i resmin Midhat Paşa’nın
afvini Zâl-i şâhâne’ye tavsiye etti. Bunun üzerine Zât-i şahane
mütereddid kaldı. Nihayet mahkûmları Izzcddiıt vapur-ı hii-
mâyûn'una irkâb ile T a ife gönderilmek üzere ramazanın ikinci
günü Cidde’ye gönderdi.
Ba’de’l-îd Mekteb-i bukuk’un ikinci sınıfı küşâd olundu ve
birinci sınıf talebesine haftada bir defâ belâg.ıt-i osııumiyye
tedrisine vc takrir olunan derslerin hulâsası zabt olunarak Belti-
gat-i osmâniyye nâmiylc bir risale te’lifine başladım.

Şûrây-i devlet âzasından F.krem Bey’iıı Ta'lim-i edebiyyât


nâmiyle te’lîf eylediği risalenin bu esnada tab’ı der-dest olmagla
ana yazılan takrizin suretidir :

Takriz

£evk-ı bılâgal ile halâvet-yâb-ı hakikat olan udtbâya vazıh ve


iyindır ki asi-1 lisân-1 osmânî Türkçe olduğu hâlde Arabi ve Fârsi ile
TF.ZA K lR -1 CEVDET * >5

mahlut ve memzüe bir lisân-i letâfet-resândır. Güyâ derz-hâne-il ma'anide


tarz-ı aralı üzere biçilmiş ve usûl-i /irsi üzere dikitmiş olan dİbâ-yi
Zİbâ-yi turtiye biır/tnmüi bir şâhid-i firin-edây-ı bedi'ü’ l-beyândır.
£âten sıyeg-ı tasrifiyyece en mükemmel bir lisân olduğu hâlde ehine-i
sâireden alız ti iktibas eylediği elfâz ile hayliden hayli zengindir ve Arabi
ve Fâninin nıee mezâyâsırıı muhtevi olmak hasebiyle edebiyatça dahi
gayet nâzik ve rengindir. Lakın edebiyatım bi's-sühûle tahsile vesile
olacak usûl-i muttaride vaz' olunmamış olduğu cihetle hemen halef
selefin ısrine iktifa ede-gelmiılir. Hâlbuki yüz sene inşân işin bir asır
ve lisân ifirı bir devirdir ve murur-ı a’ sâr te kurûr-ı edvar ile gerek hey'et-ı
içtimâ'ir,e-ı insan ve gerek lehçe vü ¡ive-i lisân nice tebeddülat ve le-
gayyurâta duçar olur. Ebkâr-ı efkâr sanki her mevsimde hır güne kabâ-yi
lelâfet-nümdra bürünür te her cem'iyyelte hır nev'-ı hulı nüket u mezâyâ
ile görünür. [Smâen-aleyh her lisânın usül-ı ta'lim-i edebiyyâlı mizâc-t
devre terfik olunmak lâzım gelir. Ijbu asr-ı ma’ârf-hasr-t hamidl âsâr-ı
hamldesinderı olmak üzere bu kerre üdebây-i asrın mumtâz ü serbülendi
Slahmud Ekrem Beyefendi âsâr-ı eslâf ü ahlâfı tetebbu' ile istinbât eyle­
diği katâ'ıd ti zevâbiti cem' ederek edebiyyâl-ı osmâniyyenin ta'limi hak­
kında bu kitâb-ı mustetâbı te'lif etmij ve sâlik-i tarik-ı edeb olanlara
¡âh-râh-ı delâlet olarak bir güzel çığır açmıştır.
. .ı- V j U ^ l y- j 1 S -Lİ j _iJIL> ' j j y - j N 'j * J

İşbu Mu iki \ uz doksan dokuz senesi şabanı evâilinde Mck-


teb-i bukıık dersleri ta’til edilmiş ve Belâgal-i osmaniyyı risalesi
dalıi hitâm bulmuştur.
O sırada Said Paşa azl ile Abdurrahman Paşa b.nşvekîl
oklu. Lâkin Abdıınalıman Paşa mutasarrıflık ve valilik me’mû-
riyetlcrinde bulunup İstanbul'ca bir işde kullanılmamış ve me-
câlis-i mahsûsada bulunmamış olduğu cihetle Başvckâlet’c âid
olan mesâlilı-i cesîmenin tesviyesinden âciz kaldı. Bu esnada ise
Mısır meşk leşi pek ziyâde nezâket ve ehemmiyet kesb eylemiş
olduğundan Abdurrahman Paşa hemen az! ile yine Said Paşa
başvekil olmuştur. Mukaddemce ba’z-ı esbâbdan dolayı Said
Paşa ile aramız açılmış idi. Bu kerre başvekil oldukta işe bırak­
tığı yerden başladı ve azlimize kıyam eyledi ise de taraf-ı hazret-i

1 Müsveddede d U » -jjs şeklinde bulunan bu kelime, Ta'lim-i Ede­


biyat ( İstanbul 12998. 9) da, nakl ettiğimiz şekilde çıkmış ve bunun
daha doğru olması muhtemel görülmüştür.
9 16 TEZAKİR-İ CEVDET

pâdişâh iden müsâ'ade buyrulmadı. Bunun üzerine birbirimize


ba'z-ı îzâhât vererek bir raddeye kadar barışük. Lâkin ba’z-ı
nıesâit-i mühİnunc üzerine cereyan eden müzâkerâlta efkârca
beynimizde az-çok tebâyiin bulunurdu. Bu cihetle kalben yine
benden nâ-hoşnud olması tabî’i ise de zâhir-i hâlde şöylecc bir
müvâlât üzere geçinirdik.
Bin üç yüz sene-ı hicriyyesi muharreminin on dokuzuna
müsâdif olan 1298 sene-i rûmiyyesi teşrîn-i sânîsinin kezâlik on
dokuzuncu cuma günü Said Paşa azl ile yerine Vefik Paşa baş­
vekil oldu. Vefik Paşa ile aramız bozuk olduğundan ol gün bizim
dahi Adliye nezâretinden infisâlimiz vuku' buldu, \rttk Paşa
tehammül gelmez etvâr u mişvârına mebnî kırk sekiz saat sonra
azl ile Said Paşa yine makaamma geldi ve bu kerre Sadâret
unvanını hâiz oldu. Lâkin [biz] ma'zûl olarak bırakıldık.
Bu eyyâm-ı hâliyede Târih-i âcizînin onuncu cildi itmam
ile tab’ ettirildi vc on birinci cildi tebyiz olundu ve 1401 senesi
ev,îdinde on ikinci cild dahi itmam kılındı. Kavâ’ id-ı oımânıvye'nm
dahi noksanlan ikmâl ile yeniden cem’ u tertib olundu.
Sene 1302 - On ikinci cildin tab’ı hitâm bulup bir nüshası
Viyana sefiri Sa'dullah Paşa’ya gönderilmekle vârid olan mek­
tubunun sureti zirde tahrîr olunur:

Ma'rûz-ı bendeleridir ki
Târih-i asman i'nin on ikinci cildi zîver-1 dest-ı lehim oldu. Şöh-
rel-i nâm-1 âlilerini âlemde ibkaa edecek böyle bir eser-i nefisin ijâret-i
talifiyye ile mmeffah olarak ihdâ buynılmasından dolayı nail olduğum
illifdl kulunuz için fek biiyük ues!le-i mübâhât olduğundan doğrusu
nasıl tefekkür edeceğimi bilemem. Kitabı bir kaç defâ gözden geçirdim.
Kemâlâtma hayran oldum. Eğer sekiz seneden beri içinde yu; allığım
edebiyyâl-t garbiyye âlemi kulunuzu Şark'ın mübâlegaat-ı hayâliyyesine
bigâne etmemiş olaydı . . . j j JJIül jj tenbihini makaam-l
tejbihde irâd ederdim. Fakat fimdiki ülfet sâıkasiyle memdâhu mii-
mâsil-i hakîkisine kıyâsen tavsife mecburum. Eser-i âlileri kemâlât-ı
cdebiyye ve müntehabât-ı siyâsiyyesince Thucydide ve Tacite-'in Tarîh-i
me hurlarına nazir ve ledûnniyyâla müte'allik lelmihâl-ı melihası ise bi-
adildir. öyle bir büyük muvaffakiyet doğrusu alkımlar ile tebrike ve mü­
ellifi sâhib-kemâlini fahrü'l-üdebâ unvâniyle tavsife bi-hakkin şayandır.
TEZAKİR-İ CEVDET îi7

Yazık ki eild-İ sdni aşer hâtirru-i eserdir. Vâkı'â yeniçerilerin


ilgaası Târlh-i osmânl’ye bir asr-ı cedid açtığından söz orada kesilebi­
lirse de bu vak'a Deıılel-i aliyye'nin devt-i İslâhatına ve milel-i müte-
mcddiııe-i garbıyye ile ihtilâlına mebde' olduğu cihetle vekaayi’-i mute'â-
kibeyİ başkası yazacak olsa mukaddeman tedkik u tahrirde rüsûh kesb
eden nihrir gibi yazmak ya'ni Tânh’i mukaddemâta eki belli olmıyacak
lirette rabt edebilmek müle’assir olur,
Ma’a-hâzâ Târih'den makıad-ı asil müfredât-ı vekaayi' olmayıp
mesâıl-i miihimme-i medtniyye ve siyâsiyyeee c&y-i nazar olan vuku’dtın
muhakeme ve mukaaytsesi olduğundan kırk bir senesinden sonraki[vekaayi’i]
yazacak müverrih hır mes'ele-i muşevveşeye tesadüf edecektir. Hâili Tâ­
rih.'ce ehemm ıt elzemdir. Bu mes'ele ise yeniçeri ilgaasımn Devlet-ialiy-
ye’ce verdiği netâyie ile komşumuz oları Rusya devletinde strelitz askeri­
nin ilgaasından hâsı! olan netâyİcİn mukaayesesidir. Şöyleki strelitz
askeri nasıl Rusya İslahatına mâni' ise yeniçeriler dahi terakkiyyât-ı os-
mâniyytye mânı' idi ve iki devletin kuuve-i müfekkire vefd'iltsı olan teş­
kilât-ı siyâsi',yesi ke-mâ-kân yek-digerine esasen müşabih ve mutabık idi.
İmdi ındııı' ve mıuib iki devlette dahi mütecanis iken netâyie niçin miitc-
biyin oldu. Zira strelitz askerinin tlgaasiyle Rusya'nın kuvvet ü mihneti
fevkti'l-âde tezâyüd eyledi. Biz de ise yeniçerilerin imkâsı devletin ikbâl-t
sabihm iade edemedi.
İşte böyle hır mukaayese üzerine terettüb edecek mutâlâ’ât ve ahkâm
pek miifid olursa da zeyl-i vekaayi'de bu bahse uğrayacak kalem ziyâde
muktedir olmak lâzımdır. Mu'dildt-1 mebâhıs-i târihiyyede hâllâl-i
münferid olan hâme-i sâhibü'l-bidâ'a-i âsaf¿neleridir. Amnçün on ikinci
cildin md-ba'dine devam buyrulma.:sa hakikaten cây-i teessüftür.
Ba'zı Avrupa müverrihleri derler k i: “ Sultan Mahmud celilü'l-
hinıme ve kaviyyü’l-azîme bir pâdişâh olup İslâhata pek çok mesâ i sarf
etti ise de efkâr-l âtiyesini f i l e getirecek ricale mâlik olamadığından
yalnız mevâni’i imhâ ile bindy-i İslahatın arsasını tesviye ve tehyi e ede­
bildi” . Bu cihetle o asrın ricalini târikiyle anlayabilmek üzere eser-i
âlilerinde münderic teniime-i hâllere re evrik-ı resmiyye ve husûsiyye
meallerine ziyâde dikkat ettim. İçlerinde göz dolduracak bir âdem bulama­
dım. Halet Efendi'nin Ali Ağa ile olan mükâtebesine bakılırsa hâl daha
iyi anlaşılıyor. Bu mükâtebe o vakiin mevâdd-ı mükimmesitu müte'âl-
lik iken sebk ü rabıtan ve me'âl ü manâdan âri olmasına te'acciib
olunur. Böyle asardan efendimizin nasıl istınbât-ı ma'nâ ettiklerine hâlâ
hayretteyim.
»ıtt TEZAKlR-1 CEVDET

l'âcibe-i tefekkürle başladığım arlze fevk-i iltifât-ı mübâhât-


ayol-ı hidİsimleriyle pek uzun olduysa da maksad bczm-i kemâldt-ı
isafcneleri şerefinden mahrûmiyyeti ntv'anmâ tazmin olmağla ma’,şiir
buyrulacağım! ümid ederim. Bâk! teveccühât-1 fâiza-i hidlv-i a'zamile-
riıtin hakk-l çâkeride bekaası müsled'âdır. iler hâlde emr ü ferman
hazret-i men-lehü'l-emrtndir.
I ıyr.njI f i s 3 teşritı-i sıini sene 1884
Sa'ilultah

Cevâb
On ikinci cildin vusûlüne dâir ve tevecciihât-ı ceHlelerinin hakk-ı
benuegânemde bekaasım mübeşşir bir kıt'a emir-nâme-i ilttfât-sernâme-i
âsafdneleri vusul buldu. Afûcib-i mesâr ii iflıhâr oldu.
h bu escr-i âcizane ve nâ-çizâne hakkında irâd buyrulan tafsiiâl-t
sitâyif - âyât-ı dsafileri anın değerinden çok ziyâdedir. Ahass-ı âmdl-ı
(âkert olan ehâsin-i enzâr-ı devletlerinin istimrarım mutazammm olmak
hasebiyle bendelerince kadr ü kıymeti ise fevka'l-ddedtr. Tarih-i âcizinın
hatimesi olan Vak’a-i hayriyye Devlet-i aliyye ı(tn bir asr-ı cedide
mebde' olduğundan orada söz kesilebilirse de İm vak'a Rusya'da strelitz
ocağının ilgaastna müşabih ve muvafık olduğu hâlde neticelerinin
miılenâfi olması ya ni strelitz'in ılgaası Rusya'nın izdıvâd-t kuvvetine
badi olmuş iken yeniçerilerin ilgaast o neticeyi vermemesi Tânh’ce bir
mühim mes'ele olduğundan burası dahi mebâdisıni yazan müverrihin
kaleminden çıkmak mutâlâ'asına binâen Târik in ilerisine devam olun­
ması cümle-i irâdât-ı lakem - âyât-ı celİlelerinden olup hâlbuki niçe sene­
ler ism-i b!-müsemmâ gibi salnamelerdeyazıldıktan sonra adı unutulmuş
olan Encümen-i danış tarafından hisse-i âcizâneme ifraz olunan kıt’a-ı
târihiyye vak'a-i mezkureye dek yazılmak üzere tayin edilmiş ve irâde-i
seniyyesı dahi ol veçhile tIsdar buyrulmuş iduğinden vak’a-i mezkureye
gelindiği gibi me'mûriyyet-i bendegânem hitâm bulmuş ve âtisi halef-ı
âeizânem olan Vak'a-nüvis Efendiye kalmıştır. Kaldtki asr-ı hâzıra
lekarrüb olundukça iç ağırlaşıyor. Hakaayık-ı ahvâli tasrih değil telmih
bite güçleşiyor. İlerisini artık ahlâfa bırakmak lâzime-i hâldendir.
Yeniçerilerin ilgaası strrlitz askerinin ilgaasına ba'z-ı cihât ile
mümasil ise de bu iki kaziyyenin pek çok cihetleri mütebâyindır. Şimdi bu
cihetleri ta'dâd ile bir derin bahse giremeyiz. Fakat sathice nazar-ı
mutata aya alındığı hâlde bunu ana kıyâs etmek kışâs ma’a’l-fârikdır.
TEZAKİR-l CEVDET 219
Ala’lüm-a devlet denilen hey'et-ı mecmû'a evvelâ üç tabakaya
münkaiim olur ki dâire-i saltanat ve vucüh ü eşrâf-ı millet ve ejrâi-ı
ahâlidir, İşbu sunûf-ı selâse mutevâzin ve mütcvâfık olursa cem’iyclm
ahengi düzgün olur ve illâ bozulur. Bozuk sözler buruk sesler işitilir.
Sonra bu üçten kungısı evvel davranıp da âhengı düzeltirse cem'iyet pek
çok vakit anın lıavâsınt çalıyor ve hükümet o perdeden dem ürüyor.
İngiltere'de ihtida astl-zâdegân sınıfı davranıp İslâhata kıyam
eylediklerinden unların arzusuna muvafık bir hükûmet-i meşruta teşekkül
etmiştir. Fransa'da tabaka-i ulyâ re mutavassıta davranamayıp it
labaka-i sufid yedine geçerek cumhuriyet yoluna gitmiştir. Rusya'da ise
İslâhata tabaka-i ulyâdan ba}landı. En kavi bir hükûmet-ı mutlaka
te'sis olundu. Bizde dahi ıslâhata taraf-ı Saltanat-ı seniyye’den başlanmış
olduğu cihetle yeniçerinin ılgaası strelıtz askerinin ilgaasma benzer. Lâkin
yeniçeri Dcıht-i alıyyc’ nın kalbinde bir serctdn illetine benzerdi, Stıelitz
askeri ise Ra y ı'rwı omuzunda bir ur idi. leniçerilik osmanltlann iliğine
işlemiş ve ocai 'sr asabiyyet-i milliyye makaamına kaaım olarak devâır-i
devletin usûl far ¿'uttu istilâ eylemiş olduğuna nazaran devletin zâtıyyâtm-
dan ma’ di.it olmuş idi. Anın ılgaasıyle e/ıl-i ulamın kuvve-i asabiyyesine
Z a f geldi. Şu'ubât-ı idare taraf taraf açılan yerleri asâkir-i nigârnijye
ile doldııramayıp o tiirlü boşlukları doldurmak için pek çok isldhdl-ı
dâhiline icran lâzım idi. Devlet-i aliyye ise idâre-i gayr-i merkeziyye
tahtında ıddre oluna-geldiği ve ¿yalatın biri diğerine bengemeyip her biri
idarece başka yol almış olduğu cihetle her tarafın ahvâl-ı hıısüsiyyesiııi
düşünerek İslâhat-1 matlûbcyı ana göre yapmak lâzım gelirdi. Bunu
yapabilmek ne kadar çok vukuf ve mehârete mevkuf olduğu muhtaç-1
tafsil değildir. Strelıtz askeri yeniçeri gibi Rusya'nın ahıâl-i zâlifftsınden
ma'dûd ve kavmiyyet ü mıllıyyetc merbut olmayıp anın ilgaasİylc yalnız
dâıre-ı askeriyyede açılan yer asâkır-ı nizâmiyye ile dolup taştı, Rusya’ nın
dâhili nece olan muşkilâtı bizim müşkılâtımız kadar değil idi. İslâhat-1
dâhiliyyece ilıtiydcâtı bizim ihtiyâcatımız kadar değil idi ve l ’etro tungim-i
askerle beraber devletine lâğım olan ıslâhatı icra ediverdi. Bizim bu
yolda otan ihtiyâcatımız daha ziyâde olduğu hâlde gereği gibi teşebbüs
olunmadı. Ara sıra tıuku'bulan teşebhüsâl dahi hikmete ve ıcab-ı hâl-i
memlekete muvafık değil idi. Ala'lum-a bir tasavvuru kuvveden fi'le
çıkarmak mebâdİ-i selâsenin içtimâ'ma mütevakkıfdır. L unlar ilim ve
irâde ve kudrettir. Fa'nt yapmağı bilmek ve azm il eezm-i kaıi ile
yapmağı istemek ve yapabilmektir. Bu mebâdi-i selâse bir âdemde yâhud
bir şahs-ı ma’ nevide mevcûd olduğu hâlde her şeyi yapar ve birisi nakıs
220 TEZAKlR-1 CEVDET

olsa ¡i aksar. Pelro'da bu mebâdi-i selâse meıeüd idi. ğ^İrâ kendisi


azimet-i kat'iyye ashabından olduğu hâlde ot vakte göre lâzım olan
malumatı hâsıl etmek üzere Avrupa'nın en mütemeddin yerlerini gezip
dolaşmış ve servet ü mihnet ne gibi ¡eylerden husule geldiğini muayene
vü tahkik etmiş idi. Btnâen-aleyh strelitz ocağını ilgaa ile kesb-i iktidar
eylediği gibi islâhât-ı lâzimeyı derhal ıcrâ ile senliyi’ ve ticâretin terakkisi
esbabının istihsâline musâra'at eylemiş ve memleketince esbâb-t terakki
olan şeylere hasr-t nazar edip taklid-i sırfyoluna gitmemiş idi ve kaabilü'l-
icrd bir yol alıp bihûde nazariyyât ile uğraşmamış idi. Hattâ kölelerle
ıdâre olunan çiftlikât ashabının imtiyâzâtma dokunmamış idi. Çünki
devletine kuvvet vermek işin o gibi şeylere mecbur değil idi. Mısır’h
Mehmed Ali Paşa'nın hâli ana biraz benzer. Çünki Mısır'da İslâhata
mani' olan kölemenler bigâne btr kavım olup ahâliye merbut değiller idi.
Anlar aradan kalkdığı gibi memleket her turlu İslâhata müste'ıd oldu.
O dahi sefâhat yolunda Avrupa’ya taklid etmeksizin mücerred esbâb-ı
terakki ne ise arıların istihsâline ikdam etti. Gerek askerce gerek mülkçe
ashâb-ı ma’lûmâttan âdemler yetiştirdi ve Mısır'da az vakit şarjında
bir hiikûmet-i kaviyse vücûde getirdi.
Sultan Mahmud Han-ı sâni hazretleri azjmet-i kaviyye ve trdde-i
kat’ iyye sahibi bir zât olup Sultanat-ı seniyye'yi yeniçerilerin de,t-i
tegallübünden kurtarmak için ocakları ilgaa ile emeline nail ve kudret-i
lâzimeyi hâiz oldu. Lâkin hızım ahvâlimiz iklizâsmca bir Avrupa
seyahati edemezdi. Dahilen ve haricen lazım olan ma’lumâtı hâsıl
etmek devletin kuvve-i âkılesi makaamuıda otan vükelâya âıd idi ve
ser-ı kârda ihtiyâcdt-ı zamdniyyeye göre islâhât-ı lâzime icrasına
muktedir zâtler bulunmak lâzım idi. Hâlbuki c zamân Ser-ı kâra
geçenlerde bu ilm ü iktidar yok idi ce Husrev Paşa olmeısa ihtimâl ki
asâkir-i nizâmiyyc dahi oldukça yolunda tertib ü tanzim olunamazdı.
Vak'a-i hayriyye'den sonra sefîne-i devletin dümenini eline alan Beis
Pertev Paşa tekye şeyhlerinin söziyle hareket ederek Edime musâlâha-
tı’ nı müntic olan sefer-i meş’ ûmun açılmasına ve ba'dehû Cezayir’ in
elden gitmesine sebeb oldu ve hayli müddet islâhât-ı dâhiliyyeye bedel
muhârebât-ı dâhıliyye ile uğraşıldı. ¿Memleket harâb oldu. Devlet bi~tâb
oldu. Sonra da sırf taklid yoluna gidildi. Bunda da ifrat edildi. Bina-
ntn iki.c.m-1 erkânına bakılmadı. Nakşına özenildi. Emr-i terakkinin
ilel ü mebâdısini istihsâle çalışılacağına ma’lûmât ve âsâr-ı müteferrik
asına heves edildi. Bu yolda dahi memleketin uğradığı hasârât kaabil-i
İhsa değildir. Eski merkublann i’mâlini İslah yolunda işe başlamış
TEZAKİR-1 CEVDET m

olsaydık az vakit zarfında ayakkabı dikicilerimiz âlâ kundura dikmeği


ve kırmızı meyin yapan debbâğlarımız âlâ kundura kerestesi yapmağı
öğrenirlerdi. Acele kundura giymeğe heves ettik. Kerestesiyle beraber
dikicileri haneden gelerek burada kazandıklarını çıkın çıkın alim edip
memleketlerine gönderdiler. Bizim esnafımız ise mahv olup bitti. Alice
sanâyi'imiz battı. Güzel gemiler yapıldiyse de asâkır-ı bahriyytnm
fidanlığı licâret-ı bahriyse olduğu bilinmedi ve emr-i nedretin tervicine
hiç ikdam olunmadı.
Bir aralık ba'z-ı gevdi-1 fetânet-simât zuhur ile devletin umûr-1
hâriçi iyesini iyice yoluna kodular. Lâkin anlarda ahvâl-i memleketi
bilmezlerdi. Bilmiyerek yaptıkları nizâmlar ekseriya memleketin bir
tarafına uyarsa diğer tarafına uymazdı. Bu cihetle kaabil-i icra olmazdı.
Baksan-a devletin mahkeme-i kübrâsı olan Aleclis-i vâlâ'da tejkil-i tara­
feyn kaa'ıdesine ri'âyet olunmaz ve evvel u âhir kazasker efendiler tej-
kil-ı tarajem etmedikçe muhâkemeye boylamaz iken koca bir Meclis-i
vâlâ'da t unun lüzumu bilinmezdi. Biz o zamanlarda ileri gidiyoruz der
iken ne kadar geri gittiğimizi ve kuvvetimizden ne mertebe düklüğümüzü
çok sonra anladık.
Bu cümle ile beraber bizim ba’z-ı ahvâl-i husâsiyyemiz var ki diğer
devletlere nâfi olan bize muzirr olur. Anlara devâ-i âcil bize semm-i
helâhil olur. Burasım derk ü temyiz eylemek ise en dakik mesâildendir.
Her yerde tevsİ'-i ticâretin menâfi'-i azimesi olduğu cây-i bahs değildir.
Amma bizde Avrupa ticâretinin tevessü'ü bak neler yaptı. Müteveffa
ihtiyar ilansan un kendisinden içinim. Der idi ki ; “ İstanbul'a geldi­
ğimde Gahıta'da on bir ecnebi mağazası var idi. Bizimle on iki oldu’ ’
der idi. O zaman bu ecnebilerin da l aları gümrükte bir komisyon ma rife-
tıyle ru'set olunurdu. Serbesti-i ticâret mu'âlıedesinden sonra memleke­
timize o kadar ecnebiler tehacüm etti kı idareleri pek müf i l oldu.
Anlar için ayrıca mahkeme küçâd olunmak lâzım geldi. Himâye-i ecne-
biyye belası bize yeter iken belâ üstüne belâ olarak bir de mahkeme-i
muhtelite tapıldı. 2â o zaman hikmete muvafık yolda bir ticaret mah­
kemesi yapmak kaabil değil miydi. Evet kaabil idi. Lâkin o zaman ser-i
kârda bulunanlar dekâyık-ı umur-1 adliyyeyi bilmezler ve erbâbından öğ­
renmeğe tenezzül etmezler idi. Belki ticâret ne demek olduğunu bilmedik­
lerine bu dahi delîl-i kâfidir ki sâlifti'z-zikr ticâret mu'âhede-nâmesinde
ecnebiler büyük ve küçük ticâret edebilir fıkrası münderic olup esnafın
dükkânlarındaki ahz u ı'laları küçük ticâret ta'birinde dâhil olduğunu
bilmiyerek imza eylemif oldukları bir müddet sonra Bâbıâlİ ile sefaretler
2 2 3 TEZÂKİR-t CEVDET

beyninde zuhura gelen keşâ-kejlerden anlaşılmıştır ¿y-İJI ¿ ı J. )


(j_i«LV ¿-İH j .( l^b.1 Jl oltuyı Ijiyj ji ¿ 1). Sathice btr nazar
edelim derken şeık-i iltifât-ı mahâsin - gaayât-ı devletleri ile sadedden
pkildı. Soz uzadı. Maksad ise ehâsin-i ieveccükât-ı celile-ı lndiv-i
ekremllerinin bekaası niyazından ibaret almağla ol halıda. . .
bende
Afımed Cevdet

Kemâl Beycfendi'nİn taraf-ı âcizîye vârid olan tahrîrâtı:


Târih-1 hikmet - beyân-ı âsafânelerinden birer hitâb-ı tııitijı hâvi
utarak ihsan bunalan iki (ildi vâsıl-1 dest-i tazim olda. Vıinh olan
tejekkiirâtı edada şimdiye kadar zuhur eden kusurum bir tarafdan inhi-
riıf-ı mizâc ve bir tarafdan Târih’in mevzu’ -t aslisi hükmünde bulunan
Yunan fitnesi serpintilerinden bir dağdağa ite uğraşılmak nuini' olduğu­
na nazaran afv-i âlı-i rıthlmdııelerine mazhar olmak me'mûtündeyim
JjÇE fi f -Ui jiJh
Güneşte şâmât arar gibi eser-ı bedi'-i hikmel-perverilerinde nekaayis
teharri eltim. Bir noksan bulabildim. 0 da vaktiyle Eııcümen-ı dıinij'in
verdiği bir re'y üzerine bu te'lif-i bedi’a bin ikiyüz kırk bir vekaayı'mde
hitâm verilmesidir. Hâlbuki ashâb-ı mutalâ'aya göre hi( olmazsa Mısır
vekaayi'inin hitâmına kadar tedkikât-t arifane ve miilâhazât-ı hakimane-1
devletlerinden istifâdeye şiddet-i ihtiyâç der - kâr idi. inây&t-ı ma'ârif -
perverâne-i âsafânelerinden kat'-ı ûmrnid etmeyiz.
Bir de yüz otuz ikinci sahlfedeki “ devlet âdemlerinin fezâilinden
ise fevâzılından bahs etmek evlâdır'’ ibaresi hakikate ve siyaak-ı kelâma
göre “ devlet âdemlerinin fevâzılından ise fezâilinden bahs olunmak
evlâdır' tarzında olacak gibi görünür. Bu sehv-i ierlîb ise bayağı
teşotf-i efkâr ediyor.Bâkİ yine her hâlde emr ü ferman hazret-i veliy-
yü'l-emrindir h
bende
Kemâl

Kemâl Bcyefendi’ye ccvâb


Târih-i ¿çizinin on ikinci cildinin mısûlüne dâir bir kıt'a taltif -
nâme-ı kerîmâneleri dest-i ilılâs ve husûsıyyete vusul buldu. Klûcib-i1
1 Bu mektubun, M ustafa Rçşid Bey (Bedâyi'ü’ l-infS, İstan b u l, «303,
*■ H 9 v.tl.) taralından nejr cdılrnıj olan m etninde, 22 safer sene 1302 tarihi
vardır.
TEZÂKİR-Î CEVDET 22$

mesâr ü iftıhâr-ı azim oldu. Bu eser-i âcizânemi tenezzülen evinlinden


âhirine dek kemâl-ı dikkat ii i tinâ ile mutâlâ'a buyurmaları bendelerince
sahihim iftihar olunacak ¡eydir. Lede’ t-ieharri bulunan iki kusurdan
biri ki - Târih'e kırk bir senesinde hitâm verilip de hiç olmazsa Mısır
vekaayi' inin hitâmına kadar yazılmamağıdır - vâk'ıâ bir noksandır.
Fakat Encümen-1 dânış'm karârı ve anın üzerine sâdır otan irâde-ı
seniyye-i şehriyari mucibince me'mûriyyel-i âazânem Vak'a-i hayriyye'ye
kadar olup andan sonrası i'ak'a-nuvis Efendi hazretlerine âıd olduğundan
daha ilen gidilse vazije hâricine çıkılmış olurdu.
İkincisi ki - "yüz otuz ikinci sahifedeki devlet âdemlerinin fezdi-
lınden ise feuâzılından bahs etmek evlâdır ibaresi hakikate ve siyaak-ı
kelâma göre devlet âdemlerinin fevâzılından ise fezâılinden bahs olunmak
evlâdır tarzında olacak gibi görünür. Bu sehv-i lertîb ise bayağı teşvlş-i
efkâr ediyor" deyu ¡erk ü izah buyrulmaf ve bu ıhtâr-ı âlileriyle riyâset-i
üdebâ vazifesi ifâ edilmiştir. Bu husisda dahi i'tırâf-ı kusûr olunmak
Zarurîdir. Fakat kabahat mürettibde değil kalem-i müverrihdedir. Daha doğ­
rusu hatâ bendedir. Lâkin fegâil yerine fevâzıl yazmakta değil hatâ ancak
bundadır ki fezâil faziletin ve fevâzıl fazılamn cem’i olup evvelkisi
muhassenât-ı zâtiyye ve ikincisi şâire mufid olan muhassenât-t müte’ad-
dıyye demek olarak ikisi de yerinde kullanılmış ise de kırk bu kadar
sene evvel Murai Molla Dergâhı’ na devam ile Samı ve N e fi’ye takliden
fi're ve l ’eysi ve Okcu-zâde’ye takliden injâya heves olunduğu sırada
seci'düşürmek için bellenmiş otan fevâzıl kelimesini ¡imdi hiç kimse
isti’mâl etmediği hâlde Târih’ e yazmak pek garibdir. Bu türlü e!fâz-ı
garibeyi isli’mâl etmek muhill-i belagat olduğu müsellemdir. Fakat
dalgınlıkla nasılsa kendimi Câmi’ -i Fâtih ile Murad Molla Dergâhı
arasında mütereddıd bir hâlde tasavvur ve tehayyül ederek bu lâfz-ı
garibi yazıvermişim. Buna sehv demekten ise gaflet demek daha münâ-
sibdir. Fakat o zamandan beri lisânımız bir kaç renge girdi. Pek çok
tebeddiilât gördü. Bir kaç kerre lisânını değiştirmiş ve usıil-i halt u
imlâsını bile şaşırmış bir eski müverrihin bir cilt kitabında görülen
kusûr böyle bir hatâya maksûr olursa kendisince bâ’ ıs-i iftihar olur ve
beş - oh kadar olursa ma’zûr olur. Tazmin :
J ^LJI J cŞ* o'se- Jr—
h
Bereket versin üdebâdan bu lâfz-ı garibe dikkat eden olmadı. Görüp de
bagleten İiirâz şişeydiler ne diyeceğimi bilemezdim. Lâkin şimdi gaafil
bulunmam. Soran olursa : “ Ne beis var İmrv.'u'1-Kays'm miisteşzirât
32 + TEZAKlR-t CEVDET

kelimtsi bin bu kadar yıldan beri trnâfür-i hurûfa misâl olarak Irâd
oluna - gelmif ve Mu'allaka'sından ziyâde jahret bıılmtıjtur. Fevâzılda
varsın elfdz-ı garibeye misâl olsun” derim. Belki malısüs bunun için
yazdım diyebilirim. Fezâil-i zâtiyyeleri cumleninin dinde müsellemdir. Bu
ihtar-1 âlilerini dahi fraizıl-ı inayet - meâsir-i kerimdnelcrindm add ite
hassaten teşekkür ederim. Herhâde1.

Vckaayi’-i sene 130i

Arpalık bedeli olarak kayd-i hayât şartiylc muhasses olup


95 sene-i mâliyyesi gaayetine kadar me’mûriyetlen başka olarak
ayrıca alınmakta olan on bin kuruş ma’âş-ı zâti târİh-i mez­
kûrda yapılan ına’âşût nizâm-nâmesi iktizâsınca kat'edilmiş
idi ve bu ma’zûliyette tahsis buyrulan on bin kuruş ma’zîıliyct
ma’âşı ile geçinilmekte idi. İşbu bin üç yüz iki sene-i kameriyyesi
saferinin altısına muvafık olan bin uç yüz sene-i malim’esi
kânûtı-t evvelinden itibaren mezkur ma’âş-ı zâtinin dahi itası
hakkında irâde-i seniyyc şeref - sudur olmağla ma’âşımız yirmi
bine iblâğ olunarak dâire-i inti’âşa biraz vüs'at gelmiştir.

Mir'âtü'l-Haremeyn müellifi Kyyub Sabrı Paşa’ya takriz


makaamında tezkire :
Hamâme-ı hâme-i dilkeş - terane ve fesahat - nişanelerinin cümle-i
escâf-t latlfe-i beligaaneterindeıı olmak üzere tasnifine muvaffak oldukları
Mir'âtü'l - Haremeyn’ in ihdd buyrulan cild-i evveli hamâme-i Harem
gibi muhterem olarak desl-i malala aya alındı. } ok üyle değil belki
kime z-i mübâhâta bir hümâ-yi sa'âdet kondu. Basar-ı basiret ile mutâlâ'a
olundu. Mutr'r.l.ıbrr: ctld-i sânısı dahi dest-1 ıhlara vusûl buldu. Bir
kat daha bidf-i mesir u iftihar oldu. Bu te'llf-i jerlf-ı sa'âdet - elif-ı
âlileri asr-ı mahdsin - hasr-t hümâyûnu tezyin eden âsâr-ı cedîdeye
pek güzel bir lahikadır ve doğrusu bîr muvaffakıyyet-i azline vefaikadır.
Çünki dlsâr-t i'lân u intişâra ta'lİk ulunan meâsir her karığı fenne
dâir ise mutalalası ol fenne meıısûb olan sınıfa münhasır kalır ve Sûk
Ukâz-t iştihara (ıkan/an bedâyi'-i dsânrı değerini ancak efil ü erbâbı
bilir. Her sınıf kendi mahsûl-i vicdaniyle müftehir olur. Herkes merakı

1 Bu mektubun Mustafa Reşid Bey {aynı eser, s. 151 v.d.d. tarafından


neşrdilmij olan metninde gurre-i rrbful-rvvei 1303 tarihi vardır.
*
TEZÂKlK-l CEVDET M 5

ne ise anın mulâla asiyle zevk u halâvet bulur. Ebyâlın lakti’im /u'arâ
anlar. Biiyûlun resm-ı mukatta'lanna mühendisler merak eyler, lbn
Hayyâm'ın ruba' iyyâtırn okuyup da zevk-yâb olmayan eiib yoktur.
Amma Hulâsatü'l-hisâb'mı okumakla meşgul olanlar içinde anın jâ'ir
olduğunu bilmeyenler çoktur. Muhatta' ât-ı tbn Temin ı ezberlemek bir
¡a ire şiire kutu-ı mahrûtiyyâttan bir mrs'elcyi bellemek kadar güç gel­
mez ve hisâb-ı cezr-i asam hır riyaziye göre kâll-i rumuz-ı Şevket ve
Muhteşem' den kolay gelir. ■ -r-' V I L1y- o u -¿si «ül y
Mir'âlii'l - Haremeyn ise naziri nâ-yâb oe herkesin tdlıb ü râgıb
olacağı bir kitâb-ı mustetâbdır. Çünki fenn-i muhâdarâllan olmak
hasebiyle beyne'l-iidebâ mazJıar-ı Aüsn-i kabul olacağı bi-irtiyâbdır.
Arab târihini ve Arabistan coğrafyasını yazacak müellifine mı'haz
olacak bir güzel kitâbdır. Havâss u avam anı yarım han olmak niy-
yetiyyle okur. Huccâc-ı kiram dahi menâsik-i hacc gibi yarımda taşır.
Ashâb-t fenn-t menâzır anın Itâvi olduğu resimlere dûrbin-i dikkat ile
nazar ederek nice mahdll-i mukaddeseyı kalb gözüyle görmüş olur.
Ehl-ı hisdb ü hendese dahi atıda istifâde edecek pek çok şeyler bulur.
Böyle kabûl-i âmmeye mazhar olan bir eser-1 bi-adile muvcffakıyyet-i
behiyyelerinden dolayı zdt-ı imlalarını lisân-t teşekkürle tebrik ederim.
y- j j S-.S..IUo
Cevdet

Şirvârıi Ahmi'd H.ımdi Efcndi’ııin Türkçe Muhtasar usû­


lü’l •Jtkh nâm risalesine dâir kendisine yazdan tezkire:
Mahsût-i kalem-ı bedâyi' - rakam-1 fâzüâneltri otan Muhtasar
usûl-ı fıkh'tn ita buyrulan evrik-ı matbu'asından yiiz sahfesini mutdla'a
ettim. Bir çok dsdr-ı cemilelerine ilâve-i faika ve mebhas-ı mehâmid-i
behiyyelerine gazel bir lahika olan işbu te'lif-i hakaayık - elif-i
dekaayık - ¡ınâsilerıni lisdn-l teşekkürle tebrik eylerim. f A \ } Uo
f.J r* j - 'r s "d J
llm-i usûlü'l - fık/ı ulûm-1 şet'lyyenin münlehdsı olmağla fürû'-ı
fıkh ve ıısûl-i hadîs ve ılm-i kelâm gibi ulûm-1 âliyedeıı sonra te'alliim
olunur. Me’âni ve beyân gibi fönûn-ı arabiyye ise anın mukaddemdi ve
mebâdisi hükmündedir. Binâen-aleyh ji J f Şy Jj—1 j* denil­
miştir. Elhâsıl bu ilm-i celilu l - kadr bir bahr-i muhtt-i rivayet ve
dirayettir ki ka'rtna vusul pek muşkildır. Cavvâslan bu asırlarda pek
azalmıştır, fât-ı âlileri ise bu bahr-i bi - pâyâna dalıp nice leâll-i
âb-dâr çıkarmış ve lisân-1 osmâni üzere böyle vişâhü's-sadr-ı iftihar
7V{«Aıt-ı CnJct, fj
»6 TEZAKİR-t CEVDET

olacak bir güzel tut metnie getirmiş olduğundan mısS’ i-i mebrâreleri
şâyân-ı istihsâlidir. Fakat fennin su’abel-i mündericâhndan dolayı ba’z-ı
mebâhisinde zihnim ilişip kaldığından kenarlarına hakikat siyakında
istifsdr-ı ba'z-1 havûitr-ı kaasıramn tahşiyesini vâcib gördüm. Bir çok
da ııâsih ve müretlib sehivleri var ki böyle meclâr-t hakaayık ve revâik
olan eser-i bi - naziri kirli paslı mir'uta döndürmüş ve ba'z-ı mebâ-
hisini ımıleşâbilıdta şebilı bir hâle getirmiştir. Dunlan miicerred ihtar
ile iktifa ederim. Evrak-1 mezkûreyi her - vcch-i bâlâ mtıhaşşıi olarak
iade ve takdim eyledim. Ol bâbda.
Ktsas-t enbiyâ' ve Tevârih-i halefi nâm eserimizin dördüncü
cüz'ü dairi işbu üç yüz iki senesinde hitâm bulmuştur.

Vckaayi'-i sene 1303


Auas-ı enbiyS’nın beşinci cüz’ü dahi işbu üç yüz irç senesi
muharreminde hitâma reşide olmuştur,
16 safer sene 1303, 11 teşrin-i sâni yevm-i pazartesi Ru-
mcli-i şarki komiserliğine me’mûr buyrulduk. Sebebi ber-vceh-i
âti beyân olunur :
Rumcli-i şarkî eyâleti bulgarları Bulgaristan eyâleti bul-
garlariyle Îıafiyyen ittihâd ederek Filibe civarındaki karye­
lerden erbâb-ı ihtilâl bi’t - tecemnıü’ bağleten Filibe’ye gelip
vâli bulunan Gavril Paşa’yı alız ve bir karyeye irsal ü tevkii-
ile i’lân-ı ittihâd eyleyip keyfiyeti Bulgaristan prensi Alcksandr’a
bildirdiklerinde o dahi kabul ile Sofya’dan Tınıova’ya gidip
esasen işe bir karâr verdikten sonra Filibe’ ye gelip iki eyâletin
ittihadım ilân eylemiş idi. Bü surette ise Bulgaristan’da hâsıl
olan kuvvet Berlin mu’âlıcdesincc müesses olan muvâzeneyi
ihlâl edeceği iddi’âsıyle bir tarafdan sııplar ve bir tarafdan
yunanlılar tedârükât-ı askeriyyeye başladılar.
İki eyâletin birleşmesi fiT-asl Rusya devletinin arzusuna
muvafık idi1. Binâcn-aleyh çok kimseler bunun Rusyalu’nıın
tahrikinden nâşî bir keyfiyet olmasına zâhib olmuş idi. Hâl­
buki Rusyalu bu sureti bir aralık kendisi icra ettirmek isterdi ve

1 Müellif burada idi yerine muvafık ise de diyor; faka* nııilcakib ¡hâ­
reyi çizip, yazıya bindeo-atejk fok kimseler kelimeleriyle devam ettiğinden,
cümle bozuluyor. İfâdenin düzelmesi için küçük bir değişiklik yapmak
zarûri gbriilmüytür.
TEZAKİR-1 CEVDET «7

bir müddetten beri Avusturya Sırbistan prensini kendi tarafına


cclb eylediği pibi Rusyalu dahi bıılgarlan kendi malı bilirdi.
Prens Aleksandre ise birâderi İngiltere Kraliçc'sinin damadı
olmak mülâbescsiyle İngiltere politikasına hadim olup bu ihtilâl
dahi ingilizlerin eser-i ifsadı okluğu anlaşıldı.
Bulgarlar tarafından ittilıâdın kabulü için her devlete mü-
râca’at olunduğu gibi Rusya İmparatoru’na dahi mürâca’at
olundukta İmparator tarafından : "Rusya devitti bulgarlar işin bu
kadar katı döktü, mat sarf etti. Böyle bir işe teşebbüs edecek olduklarında
kendisine mürâca'at ederler zanrı ederken bulgurların böyle hod be-hod
bir işe teşebbüs eylemeleri bâ'ıs-i te'accüb oldu. Bu bâbda kendisi tara­
fından asla mu'âverıet olunmaz. Mes'ûliyet kendi üztrlerindedir" deyu
ccvâb verildi ve bıılgar asâkiri içinde müstahdem yiız bu kadar
zâlıitâıu geıi aldı ve Prens Aleksandr’m azlini iddi’â eyledi.
İngiltereli! ise bu ittihadın tasdik olunuverrnesi iddi’âsında
bulundu.
Bu husus için Dersaâdct’de bir konferans akd olundu Rus­
yalu Prens in a/linden vaz geçtiyse de lıâl-i sabıkın iadesini iddi’â
elli. Diğer devletler dahi anı tasdik eyledi, Ingiltcrelü anlardan
ayrıldı. Berlin ahid-nâmesinin bâ’z-ı mevâddında ta’dilât icra­
sı efkârın da bulundu.
Bu sırada sırplar seksen bin asker teçhiz ile üç kol olarak
Bulgaristan üzerine imcilin ettiler. Bir kolu Vıdin üzerine gelip
Vidin kalesini muhasara ve nevâlıîsini zabt eyledi. Diğer fır­
kalar Sofya üzerine hücum eyledi. Aleksandre ise gerek Bulga­
ristan’dan ve gerek Rumelî-i şarkî’den altmış bin asker cem’
etti vc on binini Rumcü-i şarkî muhafazasına bırakıp elli bin
askerle mudâfa’aya seğirtti ve Dragman - boğazı’nı zabt ey­
lemiş olan sırp fırkasını vurdu dağıttı. Ba'delıû kcmâl-i sür’atle
diğer fırka üzerine hücum elti. Ant dahi bozdu ve Sırbistan’a
tâbi’ olan Şehirköyü kazasına kadar gitti. Sırplar aman deme­
ğe mecbur oldu, Devletlere mürâca’at eyledi. Bâbıâli’den vc
düvel-i şâire tarafından Aleksaıldr'a mütâreke teklif ve isrâr
ederse karşısında Avusturya askeri göreceğini Avusturya devleti
kendisine bildirdi. O dahi mütârekeye mecbur oldu. O sırada
bizim hemen asâkir-i şâhâne ile Rumelî-i şarki’ye girip ve
Filibe’ye varıp memleketi taht-ı inzibata almaklığımız lâzime-i
hâlden görülürken azimetimiz te’lıîr olundu. Hâlbuki bir ay
22& TEZÂKÎR-t CEVDET

sonra musâiâha me’mûl olduğundan ol vakit Prens yine ittihadı


muhafaza için müşkilât çıkarması melhuz-ı kavi olnıağla şu
müddet zarfında Rumeli-i şarki’ye girip yerleşmek ıııuvâftk-ı
hâl u maslahat göriiUıyordu. Lâkin Edirne’de ordu müşiri
bulunan Serhoş Tâhir Paşa ba’z-ı levâzımâtııı noksanından
balıs edip bundan dolayı serasker bulunan Sâib Paşa ile ıniyâne-
lcrinde mübâyenet vuku’ buldu. Ingilizler dahi bir tarafdan
tahdîş-i ezlıân ederek asker sevkım dûçâr-ı tealıhurât eylemeğe
çalışıyorlardı. Daha başka lediinniyyât dahi var. Her ne ise
cyyâm-ı fhrsat fevt olunmakta olup biz de hareket için emre
intizâr ile vakit geçirmekte bulunduk. Hâlbuki kânûn-i evvel
geldi. Havalar soğumağa başladı. Bundan sonra harekât-ı
askeriyyc güçleşti j >1 .
Kısas-ı enbiyâ'mn dördüncü cüz’ ü tab' olundu. Reşinci
cüz’ü dahi hitâm buldu. Altıncı cüz’ ü kaleme alınırken Mah-
keme-i temyiz reîs-i evveli Rıza Beyefendi’nin iltiması üzerine
te’lîf-i Kur’ân hakkında arabiyyü’l - ibâre bir risale kaleme
alındı vc HulâsaUi'l - beyân f i te'Ufi'l - Kur'âtı tesmiye olundu.
Târih-i Cevdet yeniden tertîb olunmuş idi ve tertib-i Cedid üzere
dört cildinin tab’ı bu esnada hitâm buldu.

Sivas valisi Âbidin Paşa’dan mektüb

Mesnevİ-i şerfden tercüme ve ¡erkine muvaffak olduğum bu cildin


huzur-ı âlî-i hidivilerine takdimine mücâseret eyledim. Şerh-t çâkerânemin
mâhiyeti kasebiyle değil lâkin Celâlüddiıı Rûmi hazretlerinin Alesncvi-i
¡erif'ine - ki Avrupa'nın bile hayretini celb etmiştir - müstenid oldu­
ğundan zâl-i kidiv-i efhamilerinin taksin ü takdirine mazhar olur ise
ömr-i çâkerânemin nihayetine kadar iftıhâr-ı kemterânem bi-nikâye
olacağının arziyte ol bâbda ve her hâlde emr ü ferman.

Cevâb - nâmesi
Bunca meşâgil-i mühimme-i hidivdneleri arasında ihtilâs-ı oakt ile
Al esneni-i şerif'in şerhine ve hemen birinci kıl’asının tab’ ına himmet
buyrulmuş ot bir nüshası taraf-t çâkcrtye gönderilmiş. Selh-i cumâde’l-ûlâ
sene >303 târikiyle müoerrah ve [cevahir-i kelimdt-ı nevâziş - âyât-ı kert-
mineleriyle müveşşah bir kıt'a emir - nâme-i mekârim - alâmeleriyle berâ-
TF.7.ÂKİR-t CEVDET 319

ber d(sl-i ihlâs-ı ubûdiyyete vusul buldu. Ta'rİj tdemiyıceğim mertebe


mûcib-ifahr ü iblıbâc oldu. Bu veçhile cilue-ger-i medây-i zuhur olan
say ü himmet-i aliyyeleri mi)kur ve mthâfil-i ehl- i dilde Mesnevi
okundukça nâm-t nâmilen hayr ile mezkûr olmak du'ây-i bİ-riyâsı lisân-t
teşekkür ve tebrik ile lc' diye edildi.
Mesnevi’mn ebyât-ı lâtife-i htıkaayık - beyanı sanki hadîka-i
belagatın ruhani tarhları arasında el ele verip mütcmâyılen hıram eden
ebkdr-t mekânıdır. Her beyti bir dûşîze-ı nadide - edadır ve şive-i
dil-pezir - i edası elhak ııdzım-ı celilu l-men&kıbma mevhibe-i Huda’ dır.
Rumuz ti i]aralına herkes aklı erdiği kadar birer ma’nâ verir ve havle -
gâh-1 hayâlinde dilediği gibi giydirip kuşatır. Bu kıyâs üzere nice şerhler
yazılmış ve tercümeler yapılmış ise de zât-i âlileri lisân-t asra tatbik
ile şerhine İtinâ buyurmuş olduğundan mesltk-i âlileri takdir ü istihsâna
sezadır. Alesncvi eskimez. Mündericâtı değişmez. Lâkin ma lûmata
asra göre tatbikaatı değişir. ftrâ her devrin bir neş’ esi ve her asrın
efkâr ve ıstılâhât-l mahsdsası vardır fUVl j S S JLs. 11j .

Vaktiyle bendeniz de Mesnevi-i şerif'e biraz emek vermiş idim. O


matbu'-ı feyz-i ma'neviden bir yudum içmiş idim. Lâkin hayli vakitten
beri o sevda vii hevesin metrıik ve başka vadiler meslûk olarak Mesnevi
mutdlâ’asına vakit bulamadım.. Neş'e - bahş-ı ruh-1 revân olan sahbây-i
mezâyâsiyle safâ •yâb olamadım. Bu eser-i âlileri eski hayâlleri taze­
ledi. Bendemzi yine Mesnevi mutâlâ’asına mecbur eyledi. Afetn ü şerhi
okudukça müklezziz oldum. Rengin hayâllere daldım. Lâkin bir yerinde
ilişip kaldım. Taleb-i hâll-i müşkil yolunda ba'z-ı mahfûzât ve mülâ­
hazatımı ber - ıcch-i âti arz u ifâde etmek üzere biraz sadeddtn çıka­
cağım. Afv-i âlinizi recâ ederim.
Bu eser-ı ber - güzidelerinin ıg. sah ¡fesinde : "Mesnevi-i şerif
altı cildden ibaret olup altıncı cildin nısf-ı .canisiyle yedi cild üzere bu­
lunur" deyıı buyrulmuş. Bundan mıtr&d ne olduğunu anlayamadım. Hep
Mesnevi'ler altı defter bir mücelled olarak eyâdi-i enamda tedâvül ede -
gelmiştir. Şârih-i Mesnevi İsmail Ankaravi her cild için birer dibace
olmak üzere altı dibace yapmıştır. Nahifi dahi Mesnevi'yi altı cild ola­
rak nazmen tercüme edip alımcısını ikiye taksim etmemiştir. Vâkı'â
Hazret-i Pir'in vefatından dört yüz altmış üç sene sonra ya'ni bin yüz
otuz beş târihinde Mesnevi-i Şerif'in cild-İ sâbi'i olmak üzere meydana
bir marızûme çıkmış idi ki anda ptşvây-i ricâl-i sûfiyye olan Şeyh-i
Ekber y ıj'J 'v u-JÎ hazretlerinin kadh ü zemmine dâir nice ebyât bu-
lunmağla ve Şeyh-i Ekber'e adüvv-i ekber olan Kadı - zâde’ illerin atıp
230 TEZAKİR-I CEVDET

tuttukları zaman olmağla bu cild-İ sabi'a ehemmiyet verılmij idi. Ta-


rtkai-ı mevleviyye ricali ise : “ Ol manzume sahih -ı Mesnevi Al ev­
lâna Celâlüddin Rûmi j U l y ^ hazretlerinin nutku değildir. Anı şu-
’arây-i acemden biri yapıp MesnevÎ-ı şerif'e ilhaak eylemiştir" diyerek
anı tşedd-i inkâr ile inkâr ede - gelemişlerdir.
Mukaddema Dcrsaâdet’de müsellem-i enam iki Mesnevi - hân-1
benâm car idi ki biri Hiisâm Efendi ve diğeri Murâd Molla dergâhı şeyhi
Murâd Efendi' dir. Hüsâm Efendi’nin dersini dinlemiş idim ve Murâd
Efendiden hayli tederriis eylemiş idim. Hattâ Murâd Efendi Dârü'l-
Mesnevl'yi inşâ ve bin iki yüz altmış senesi muharreminin dokuzuncu günü
küşâa ile eski şâgirdâmna Mesnevi’den icazet verdikte bendeniz de icazet
alanlar sırasında bulunmuş idim. 01 giin Mesnevi - hânların bir yevm-i
mes'ûdu idi ki Cennet - mekân Sultan Abdülmecid Han hazretleri Dâru'l-
Mesnevi'ye teşrif ile anları taltif buyurmuş idi. işte ol gıin bizim
aldığımız icazet şeş - cibet-i ma'nevi olan defâtir-i sitte-i Mesnepi'ye
münhasır idi. ğjrâ Şeyh Murâd Efendi cild-i sâki'i münkir idi. Hüsâm
Efendi ise Mesnevi yedi cilddir diyenleri altı cılddır dninceye kadar
düğmelidir" der idi.
Elhâsıl bu bir eski maceradır. Ba'zılar cild-i sâbi'in eczâv-ı mii-
temmime-i Mesncvi'den olduğunu iddi’i etmişler. Meşâhir-ı .Mesnevi -
lıânân ve ekser-i meşâyih-i mcvlevtyân ise anın enfas-ı medeniden ol­
duğunu kat'iyyen inkâr ile andan teberri ede - gelmişlerdir, firâ asr-t
M evlâna ricalinden Sipehsâlâr hazretleri ie'lif etliği menâkibde Mes-
nfpf’nm yalnız altı cildini zikr etmiştir ve Sadriiddin Koneı i
hazretlerinin takriz etliği Mesnevi altı ciİdden ibaret idi ve hazret-i
Mevlânâ cild-i sâdisin evvelinde :

buyurmuştur. Şârih-i Mesnevi Şem'İ dahi “ Cild-i sâdisin temâmiylc


Mcsnevl'nin hitâm bulacağım hazrel-i Mevlânâ keşf ü keramet ile
bilmiştir" deyu tasrih eylemiştir; ve cild-i sâdis “ Uç kardeş’ ’ hikâyesiyle
hitam bulmuş ve hâlbuki ikisinin ahvâli beyân buyrulup iiçüncüsünün
hâli meskûtün - anh kalmış ve çok geçmeyıp hazret-i Mevlânâ âzim-i
dâr-t bekaa olmuştur. Eğer Alesnevi söylemeğe ömrü biraz daha müsâ’ id
olaydı ol hikâyenin noksanım ikmâl ederdi. Hattâ Sultan Veled
j—JI Aı-*!/1 »j- j-ji hazretleri ana dâir pederiyle vâki’ olan muhaveresini
nazm ederek Mesneoi-i şerif'e bir hatime yazmıştır. Evvelinden bir kaç
beytini burada tahrîr edelim :
TEZAKİR-I CEVDET
üjı

Hâtimc-i Suttan Vtlcd

rJ ■ jjv ¿M* ir.j J-U


üjJ h jı t*—? *T jr. jj «-Jİ
C-JlS ’ j—*~ ti T-î* uf* U j jU {Uk
V r 3 1/1 ¿«ı» JT J ir—r J c*L»-j a-*3
OU- «jjj J> j * Ol»j >j JjT oîS- it)
J f jl M 3 juir r* j >-T jj c-iS

işte bundan dahi altıncı cildin hitâmiyk Mesnevi'nin hitâm bulduğu


yak inen ma’litm olmuştur; ve ol asırdan ben gerek Konya'da ve gerek
bilâd-ı sâir/de Mesnevi'nin mevcûd ve miileddvil olan bl - add ü hadd
nüshaları hep altı cilddcn ibaret iken dört yüz bu kadar sene sonrayedinci
cildinin zuhur edivermesi gdayet miisteb’ad görülmüştür.
Lâkin agreb-ı garâibdendir ki Ankaravi dahi cild-i sâlisin şerhinde
Mesnevi'nm altı cıldden ibâret olduğunu tasrih ettikten sonra cild-i
hâmisi şerh ederken ya'ni ber - vech-ı bâlâ otuz beş târihinde mezkûr
cild-t sabi' meydana çıktıkda anı kabul elmiş ve cild-i sâdisın şerhini
itmam ettikten soma anı dahi başkaca şerh ederek nice tekellufât-ı bâride
ihtiyariyle zumunca cıld-ı sâbı'i inkâr edenlere cecâblar vermiş ve
hükm-i zamane (câbınca Kadı - zâde'Iilere cemile göstermiş ise de
enzâr-ı mevteviyânda dâmen-i i’tibân leke-dâr olmuştur; ve altı cild
üzerine yazdığı şerh Matba’a-i âmire'de lab’ olunmuş iken cild-i sâbi'
üzerine yazdığı şerhi basdmlmayıp zâviye-i nisyâna atılmıştır. İsmail
Ftrnıh Efendi de Nahîfî'ye zeyl olmak üzere mezkûr cild-i sâbi'i
naznıen tercüme edip o dahi hedef-i i’tırâz olmuş ise de Mısır'da Nahifi
tercümesi tab' olundukta ana zeyl olarak Ferruh Efeııdi’nin tercümesi
dahi tab' edilmiştir.
Ankaravt kendi muhaliflerine cevâb verebilmek için işbu cild-i sâbi’ iıı
şerhinde o kadar ilılimâlât-ı ba'ide ve te'vilât-ı vahiye serd eylemiş
ve o kadar perişan sözler söylemiştir ki kabul ü tasdiki şöyle dursun
tasavvuru bile esrar içmeğe tevakkuf eder. Ebhâs-ı mezkûre o kadar
vahidir ki tafsil ile tasdi'e değmez. Fakat niimûne olmak üzere bir iki
bahsini hulâsa veçhile hikâye edeyim.
Ez-ciimle Hâtime-i Mesnevi'ye cevâb verip der ki : “ Sultan Veled
hazretlerinin buyurdukları cbyât-ı şerife Mesnevi-İ şerif'm he­
men şeş - mücelled olmasına ve kısm-ı sâdisin âhirinde nihayet bulma­
sına şehâdet kılmaz. Farz edelim ki o zurnan hazret-i Mevlânâ'nın ömr-i
2J 9 TEZAKÎR-t CEVDET

şerifi bir dem kalmış ola. Ol bir demi Hakk te’âlâ hazretleri ana nice
eyyam ü Şühûr medd eyleyip tayy-i zaman eylese aceb değildir. Nitekim
Bâyeztd hazretleri sırr-ı mi'râcı bast eyleyip bir müridi kalbinde anı
inkâr ettikle diğer hır gün Şeyh'in seccadesini getirip câmi'e giderken
ana gtısiil icdb eyledi. Pes o mürid o yere karib olan bir nehr-i câriye
seccadeyi anın kenarına koyup daldı. Derhâl kendisini başını çıkardıkta
jVıl kenarında buldu ne Mısır'a gelip evlendi. Halta oğlu kızı oldu.
On beş sene sonra kendisine bir gün gusiil icâb edip Nil kenarına geldi.
Nil suyuna daldı. Başını çıkardıkta kendisini ol seccade kodtığıt mevzi'de
buldu. Libâsını giyip seccadesini koltuğuna alıp câmi'e geldikte Bâyezid
hazretleri dahi anın akabtnea câmi'e [geldi]. Ana tenbih edip dedi :
“finhâr kalbinden bu güne inkârı gidere - gör kı Hakk te’âlâ bir dem
içre bu kadar eyyam u şuhum tayy eylemeğe kaadirdir. Pes bizim dahi
Itikaadımız oldur ki hazret-i M evlana ol bir dem içre kuvvet-i velayetle
bu kadar kitabı söylese ve ol demden sonra vefat eylese Hüsâmüddin
Çelebi dahi kuvvet-i velayetle fı'l-hâl tahrîr eylese veli-i kâmilden bu
kadar keramet ve hark-ı âdet hodçok da değildir. Bu dahi hazret-i Mev-
lânâ'mn envâ’-ı kerâmâtından bir keramet olsun” -intiha.
Haydi biz de Ankaravl’ nin bu hülyasını sahihfarz edelim. Lâkin o son
dem içinde Hazret-i Pır yedinci cildi söylemeden atlına cildde nakıs kalan
Üç Kardeş hikâyesini itmam buyurmak değil miydi. Hiısâmüddin Çelebi
zabt edememiştir, denilebilir mi. Bir dem içinde koca cild-i sâbi'izabtu
tahrir eden zât bir hikâyenin bakıyyesini zabt edememiş gaflet etmiş
desek nasıl olur. Hülyayı da yolunda kurmalıdır. Yine Aııkaravt derki:
Bğer denirse kı j [yj. .. . J iaj z-sS" vc -L-»j
deyu buyrulmuş. Pes tekrar yine nutka gelse ve güft ü gûya şiiriC
kılsalar tenakuz vâki' olur ve bir sözii söyledikten sonra andan riicû'
eylemek lâzım gelir. Velİ-i Huda’ nın şanına lâyık olmaz. Biz deriz ki
asla beis yoktur. Bu keyfiyet kelâm-1 İlâhîde hem vâki' olmuştur. Ni­
tekim bir kelamı söyledikten sonra ana mütenâkız bir kelâm söyle­
mek ve bir hükmü bildirdikten sonra ona münâfî bir hüküm eylemek
şân-i İlâhîde zuhûra gelmiştir ki kelâm-ı İlâhîde nâsih ve mensûh vâki'
olmuştur" -intiha,
Ankaravî'nin evham u hayâlâtı cevabdan müstağni ise de buradaki
habt u hatâsını beyân etmeğe mecburum. îlm-i usûl-i fıkhda beyân
olunduğu üzere nesh ancak ahkâm-j şer'iyye-i fer'iyyede câri olur. Amma
akaa'ide müte'allik olan usûlde ve ttmûr-ı maziye yâ hâliyyeyâhud islik-
bâliyyeden ihbârda câri olmaz; ve illâ şân-ı Bâri'de cehil lâzım gelir.
TEZAKlR-1 CEVDET m

¿L_al j Jitı ■—* j j t JUj o l w . Bu suretle Ankaravi'nin neshe


kıyâsın hazret-i Mevlânâ hakkında tenakuzu tecviz etmesi esâs ü
misâsı olmayan bir kıyâs-1 Jâside mebni oImağla fâsiddir. Bendenize
kalırsa citd-i sâbi'in rekik ve düşük ibareleri anın nutk-ı mevlevt olma­
dığına delil-i kâfidir. Başka veçhile isbâla hâcetyoktur. Lede'l - mutâlâ’a
anlaşılır ki müellifinin farsisi ham ve arabcast nakıs imiş. îbtidâ dlbâ-
cesine bak. Tetdbü'-i izâfdt te turnturâk-ı elfâz u ibârât ile gürleyip
gider. IAkırdı çok amma enfâs-ı mevlevl kokusu yok. Sonra keldm-ı
mensur arasında şu beyti yazar :
Beyit
^ AS f - l‘ j Çj.
f J>' çs'ij f (UiT oT
Bu beytin lenâfür-i kelımâtı Mevlâna sözü olmadığına delil-i kâfidir.
Esrar - keşlerin bu misiliû çok sözleri vardır. Hele BidiCin bu türlü
tuhaf beyitleri olup ez-cümle birisi budur :
Bidil
¿AS ¿e çsjj <IA
(â? Sjj yj!» C—■ j Çif- £-“» Çj-
İşte Bldil'in bu beyti bizim Mesnevi mukallidimizin o beytinden daha
koştur hem de selisdir. Lâkin hiç birinde râyıha-i enfâs-t mevlevl
yoktur. Ol beyitten sonra bu Mesnevi mukallidi inşânı yedi kısma taksim
ile der ki :
Ij j jjU OjLâ-i A' -i1 j lj AâjUp
.'A* y ¿A s j\ J j J j* -j c.—¿ijjj- i f j i j iil ‘ s f
Bu fıkranın ma'nasından sarf-ı nazarla cihct-i lâfziyyesine bakalım.
Bundaki j ^ ne demektir deyu fârs t - hânlar arasında vaktiyle çok söz
oldu. Kütüb-i lûgaata bakıldı. He olduğu bilinemedi. Meğer o
(çok) Türkçe veya edât-ı vahdet olarak {çoğu) demek imiş. Ankaravl
böyle ma’ nâ veriyor. Binâen-aleyh mukaddema cild-i sabi'a acem düzmesi
derler iken Özbek işi imiş dediler. Ba'dehû mukallid-i merkuam bir kaba­
ca masal düzüp der ki :
f A j i - j J j ¿ . - K İ JS jA J r J ' \ j. J* v 'A J A S J j âz* J -* *
İlk... J;-« İJ
( ¿--'i 1) eski Türkçede f erge demek imiş Ankaravl böyle diyor. Lâkin
gusül ya iğtisâl yerinde tağstl demesi arabcasının noksanından nâşl
334 TE2ÂK.İR-I CEVDET

olduğu hâldt Ankaravl buna ilişmiyor. Biz de arlık anın nesrinden


geçip de nazmına gelelim. M esnenisinin evvelki beyti budur :
■ ijy*j w ji* c-öjs ^
Görüyorsunuz ki bunda Mesnevi çeşnisi yok. Gelelim sebk ii rabtına.
Sa’ id ( ) lâfzı Hüsâmüddin'e ( ¿/-ıJ'fl—-) sıfat olmağla nâmın mek-
sûr okunması lâzım gelir. Bu surette ise vezin bozulur. Devlet lâfzı
buraya yakışmıyor. Haydi yakışıksız olsun da ma'nâ tamâm olsun
diyelim. Hâlbuki du'â makaamında ( bU ) mı demek isteryoksa ( C L.) nıı
Ankaravi bunun tercümesinde olsun ilâve ediyor ve { IjI») mahzûftur
demek istiyor. Lâkin hazf yeri değildir. Aşağısı gittikçe kabalaşıyor ve
fenalaşıyor. Mutâlâ’aya lüzum yoktur. Fakat Şeyh-i F.kber hazret­
lerinin ta'n u zemmı hakkında olan beyitlerinden bir kaçım der - miyân
edelim. Bak ne diyor :
M esner i
¿ - l d^ i 1 Ü JP jİ
e C J J

V ıJ Ü JJV û j f J > j / * J. s j V ;j o f 1j w JU l
? ”
j i jl ¿U i •J }S y 1J ö jt ov
L ¿ t 3

ıJ f J r™ s U / j l f : l
Ij j

J .F ^ ir f l J j -a Î 1d > c— z o f J -A Z I f ''

Bu mukallidin o f ve ^ gibi hâriç ez - eıleb sözler söylediğine


nazaran Mesnevi-i şerife tezyifyollu bir nazire yapmış olması hâtıra
gelir ise de Şeyh-i Ekber'i lisân-1 mevleviden ta'n u tekfir için ba'z-‘
ashâb-ı ta'assub tarafından Hüsâmüddîn nâmında bir kaltâşa yap­
tırılmış deyu tarikat-i mevleviyye ricali beyninde deveran eden rivayet
akla daha mülâyimdir. Her hâlde mei’zû'-i bahs olan cild-i sâbi'in
enfâs-ı mevleviden olmadığı cay-1 bahs ü iştibâh değildir.
Biz de Aiesnevi’yc cild-i semir, olmak üzere bir manzume yapsak
bundan daha kaba ve daha aşağı düşmez. Lâkin bunun gibi o da Mes­
neviye benzemez, firâ Mesnevi sehl-ı mümteni’ bir kitâb-ı celilü'l -
menâfi' ve cezîlü'l - bedâyi'dir.
Mesnevi li - muharririhi
—'f .s
j' 'j fJ S aJIi j jji ıJ Ij j j * L— c —

‘îjU" -» 11—' L* >* ıtya- s_fJ ji-J J jU


işti efendim eser-i âlilerini mutâlâ'a ederken böyle derin bahislere
daldım ve bir zât-i âli - kadide Ankaravi'nin cild-i sabi’ şerhini buldum
TEZÂKİR-1 CEVDET 335

okudum. Cild-i sabi' hakkında olan eski Uikaadıma sabit kaldım.


Bâkt emr u ferman.

Âbidin Paşa’nın cevâbı

Şimdicik Dersaâdet postası geldi. Mufassal emir - nâme-i hidîv-i


a'zamüerini alıp mutâlâ'a eyledim. Bağdad postası dahi Samsun'a
müteveccihen mütelıeyyi’-İ azimet olduğundan arz-t tejekkürât-1 kem-
terânem için bir hafhı olsun sabr etmeğe kendimde iktidar göremedim.
Binâen - aleyh acelen bu arlze-i kemterânemi yazmağa cesaret eyledim.
Te'lifâl-ı keslre-i celile-i dâver-i a'zamilerini okudukça hayrette
kaldığım misillıl Mesnevt-i şerif'in yedinci cildi deyu mevcûd olan cild
hakkındaki beyanât ne mutâlâ’âl-ı hikem - gaayât-ı ueliyyu n - ni'amileri
hakikaten bâ'is-i ¡ân u iftihardır, insanlar içinde pek az inşân bulunur
ki her bir bahisde mahir her mes'elenin halline muktedir bulunsun. £ât-ı
hidîv-i a'zamileriniıı vücûdiyle her kim ki iftihâr etmez ise (>U ¿—a) iba­
resine lâyık olur. Hulâsa kemâlât-ı hidivâneleri gibi azim nâ - kaabil-i
ij’âr bir ¡ey var ise o da emir - nâme-i kidivânelerinden hâsıl olan me-
serret-i kemterûnemdir.
Mesnevî-i şerîf't gelince sekiz seneden beri her sabah Kur'an-t
az îmü'ş - çandan sonra okumağı âdet edindim, z^ird Celâliiddin Rumi
hazretlerinin rûhâniyyetindeıı bajka ma'kulâtta dahi misline ne eski
lunan ve ne Roma ve ne de Avrupacılardan hiç bir hakim hiç bir
müellife tesadüf etmedim. Mesnevî-i ¡erifi srrasiyle okudukça zevk u
lezzet ve hayrete müstağrak olur idim. Bu zevk u hayret dahi Mesnevî-i
çerif'in altına cildim ikmâl edinceye kadar imtidâd eyledi. Bedinciye
gelince her çer yedidir deyu ma'lûm-ı hidivâneleri olan nice nice mübâ-
legaatı görünce ve ale'l-husâs Mesnevenî-i ¡eripdeki azamet ii hikmet
ve belagat it çi’r u letafeti külliyyen gayb edince yedinci cild Celâlüddin
Rûmi J.UİİJ-. û hazretlerinin eseri olmadığına kalben hükm ettim.
Lâkin tahkikaat-1 vâki'ada görülen ba'z-ı ezdâd hasebiyle çerh-i âcizâ-
nemde bu hissiyyât-ı çdkerâııemin ilânım mürıâsib add eylemedim. Hattâ
Pans'de tab’ olunan ve kırk altı cildden ibaret bulunan Biographic Didot
nâm kitabda bu yedinci cild hakkında bir çok tafsilât mevcûd olup netice­
sinde Avrupa’da bile yedinci cild kazret-i Celâlüddin Rumî'nin eseri
olmadığına hükm ettiler. Amma bir çok defalar basılmış ve Mesnevi
nâm-ı celilini hâiz bulunduğundan o mebhasda sükûtu daha miinâsib add
eyledim. Şu kadar ki zât-i hidivânelerinin emir - nâmesinde yazılan
»36 TEZAKlR-t CEVDET

Sultan Velei hazretlerinin buna dâir otan ebyât-ı edilişini aynen tercüme
edip şerh-i âcizânemin yirminci sahifesinde dere eyledim ki bu ebyâl
ile ma'lûm-t hidiv-i a’zamtleri olduğu üzere Mesnevt-i şerifin altı
cildden ibaret olduğu gün gibi aşikâr olur ve şerh-ı dcizânemın kezâlik
ondokuzııncu sahlfesinde Mesnevl-i şerif'in altı cildden ibaret olup altıncı
cildin nısf-t ¡anisiyleyedi olur deyuyazmaklığım Ankaravt’nın şerhinin
altına cildinin nısfından sonra (tekmile-i nld-ı sâdis) deyu olan ibaresi ve
basılan cildlcrde cild-i sâdisin ıkınası deyu yazıldığından ve ba'zı bu
tekmile yedinci ta'bir olunduğundan ana istinaden veyedinci cildi kabul
edenlerin ta’ rizâtım tecdld etmemek üzere o ciheti mestur geçivermek
istedim. Eğer doğrudan doğru Mesnevl-i şerif’ın yedinci denilen cildi
Mesnevt-i şerif den olduğunu kabul elmiş olaydım mezkûr otı dokuzuncu
sahtfede : “ Mesnevl-i şerif altı cilddir ve ale’l - husus altıncı cildin
nışfiyleyedi cild olur" demez ve tasrih elmez idim. Altıncı cildin nafiyle
yedi cild olur demekliğimden Mesnevt-i şerifin altı cildden ibaret olduğu
beyân edilmiş gibidir. Toksa altı lâfzını kaalt almıyarak “ Mesnevt-i şerif
yedi cildden ibarettir" deyu doğrudan doğru der idim veyedinci cildi küt-
liyyen çürüten Sultan Veled hazretlerinin ebyât-ı şertfesini tercüme etmez­
dim. Bu arize-i rikkıyyet -fartze-i müsla’cele-i kemlerânemı ikmâlden
evvel tekrar arz-ı şükrün ve ubûdiyyete müsâra'at ve hakk-ı çâkeranemde
tevcccühât-ı cihan - derecât-ı veliyyü'n - ni'amtterinin bakaasmı istirham
eşlerim1.
Âbidtn

Ahmed Midlıat Efendi’nitı tezkiresi

Devletlû efendim hazretleri


Târih, müverrih denildiği anda “ usûl-i fentı-i târihde yol açtı
kendi kendiye" kelâm-ı hakikat - beyânının mazhar-ı tâmmı olan efen­
dimizin hatırlara vürûd etmemesi kaabil olamaz. Fenn-i târihin bizce
hemen hemen “ esatir” denilebilecek bir hâlden “ târih" nâm-ı celiline
isbât-ı istihkaakı sâye-i devletlerinde vuku'a gelmiş bir ni'met olduğunu
itırcf etmez ise târih dahi küfrân-ı ni’met etmiş bulunur, tnlikadlı muhâ-
kemeli târih yazmak yolunda efendimize pey - rev oldum. Bu yolda
efendimizi geçmeğe ¡alışır isem giistahhk mı elmiş olurum, hâşâ. Kılıcının

1 O ndokuzııncu defter b u ra d a sona erm ektedir.


TEZÂKtR-1 CEVDET 337
ucuyla meydân-ı zaferi irde eyleyen serdârın ¡üc’dn-t efradı o şân-ı
muzafferiyyeti hemen kapmak için gösterdikleri miitehdlikâne isti’cdle
kıyâsen sinân-l ¡iic'ânın uçları seyf-i serdârı geride bırakırlar. Yalnız
târih fenninde değil ale’ l-itlaak te’ lif âleminde efendimiz dahi mütteed-
didtn-i osmâniyâmn ulüvv-i /ânına ¡âyân olacak meydânı kılıcı ucuyla
irâe buyurdukta bizim gibi efradın o meydâna can atmalarından tahassul
eyleyecek ¡ân dahi hakikatle kumandana âid olacağını dil/ündükçe târih -
nuvlslikte efendimize şeref-i pey - revîyi kazanmak için daha ileriye
geçmeği bile giislahlık add edemiyeceğim, 11Mufassal" ser - levhasiyle
yazmağa ba/ladığtm târih-i umûmiden mukaddemâtı havi çend formayı
huzûr-1 üstâdîlerine takdim eyledim. Maksadım tarafı devletlerinden
bir takrize nâiliyyet değildir. îtikaadımca miidâhene küçükler tarafından
büyüklerin celb-ı teveccühâl-1 sathiyyesi için açıktan açığa iltizâm edilir bir
ta'zim-i kâzibâne olduğu gibi tekaariz dahi kezâlik sûrel-i müşetm-
kaantde olmak üzere büyükler tarafından küçüklere edilir bir tabasbus-ı
âciz -firibânedir ki anlardan ne mukarriz ne mukarrizün - leh hiç bir
istifâde edemiyeceği misillû okuyanlar da dahi hiç bir menfa’ at husule
gelemez. Efendimiz gibi bir üstâd-ı kâmilden kendim için istediğim
/ey nasihat pe halk için istediğim ¡ey dahi halkın fenn-ı târih hak-
kında irşadıdır. Bir takriz velev ki “ eser-i hâme-i Ahmed Cevdet”
olsun andan hiç bir fâide-i ciddiyye husûle gelemeyeceğine mukaabil
islediğim nasihat ne irşâddan kulumızca da halkça da fâide-i uzmâ
muhakkaktır. Sulunuzca istifâde muhakkaktır zira Eoliyâ Çelebi ve
emsalinin yeniden yeniye tab' olunarak “fenn-i târih budar” diye kendi­
lerine arz edilmekle bulunması bu asr-1 terakkinin ve bu mu’âsırfnin
/ânlarına şâyeste otamıyacağı hakikat-ı bâhiresinde bile halkça büyük
bir gaflet görüyorum. Efendimizden mâada mürâca'alım ubbehetlû
devletlû Vefık Pa/a hazretleri, sa’âdetlû Said Beyefendi m Mekteb-i
mülkiyye müdtri sa’âdetlû Abdurrahman Efendi hazarâtına münhasır
olduğu beyâniyle dest-i ilstâdânelerini kemâl-i ta’zlm ile öperek arizeme
hitâm veriyorum.
Ol bâbda ve her hâlde emr ü ferman.

Cevâb no. 1
İlm-i târihden ismi müsemmâsına mutabık olmak üzere te'llf ü
temsiline mübaşeret buyurmuş olduktan Mufassal'm mukaddemâtı
hâvi olan 288 sahtfesi lütfen irsâl buyrulmuş. Bir kıt’a iltifât-nâme-i
3Hfl TF.ZÂKtK-1 CEVDET

kerimânelerivle beraber geldi. Piş-tahte-i ihtir/îm üstüne kondu; okundu,


na"(ir-ı tedkika alımlı.
iltifat • nâmelerinin mukaddimesi bendelerini taltifleri ibaret olup
ancak vâdİ-i sitâyişde ziyâde mübalağa buyrulmuş, âcizleri evc-i
a'lâya çıkarılmış. Meydân-ı te'lifûtm bir sıpelı - sâlârt gibi tahayyül
edilmiş. Mhâyetu'l • ernr takrize bedel nasihat istenilmiş, h imlerleri
ise ancak çarhanlık ile erbâb-ı fagl u edebi kızıştırmak ve bu meydâna at
süren ashâb-l kemali alkışlamak hizmetlerinde bulunarak anların fütâhât
ve muvajfakiyyetlerinden hisse-dâr-ı fahr ü mesâi olmaktayım. Edeceğim
ıhtdrâl ancak keşşaf neftiâlını rı verebilecekleri sathi ve kabaca rna'lûmât
kabilinden olup kendimde Z ‘ i t - i hakaayık • âşinây-i âtileri gibi târih ü
edeb meydânında taş dikenlere nasihat vermek istilıkaakını gbremem.
Acizleri Devlet-i alryye târihinin bir küçük kısmım tahrir ile vddi-i
târihde açmış olduğum bir küçük çığırın ilende reh-rcıân-ı f ı - J u kemâlin
himmetleriyle bir işlek yol olması emel iı ummidinde bulunduğum hâlde
bu arzunun tâmâmi-i husulü vakte muhtaç olduğuna mehili -—t- j *■
ci j f .’ utU meali bendelerinin hasb-i hâli idi; ve eğerçi ibn-i tarihilen
ara - sıra âsâr-ı cedide münteşir oldukça müteşekkir te miıfuhir olmakta
idim. Lâkın böyle hır mufassal tarih çıkıp da o Çığırın şâh-rdh olduğunu
görmeğe ömrümün müsâ'ade edeceğini ummazdım. Elhamdu-l'ttiâh omur
miısâ’ıd ve baht yaver oldu, j j j-oı
Eğer kabûl-i takrize tenezzülen rağbet buynılsaydı "kalem-i
utârid - rakam-ı hakimânelerinden sâdır u münteşir olan âsâı-ı l£ -
tuhsâ içinden bu te’lif-i hikmet - elifi âlileri kıtâbe-ı eyvân-ı kes: ân
ve ser-nâme-i kitâb-l imkân denilmeğe şayandır. Cdrnı’ü'l - bediiyi'
celllü11 - menâfi'dir, Tarz-t inşâsı da sehl-i mümleni'dtr" demek gibi
çok fıkralar yazacak ve hayli ıstılah paralıyacak idini, l âkın zât-1
âtileri takriz istemeyip nasihat istiyor. Acizleri de kendimde o Inâkat ve
iktidarı görmüyorum. M a'a-m â-fih bâdi-i enirde hâtıra geleni söy­
lemeğe de bir mâni’ olmadığından ba’ z-ı haıâtır-ı kaasıra arzına cesaret
ederim. 01 şartla ki hatâ çıkarsa tir- J/ı'l ıjajı mazmün-ı munifiyle
İtizar etmek hakkı hâki ola ve havâtır-ı maruza ma'mâlün - tuh olmak
için arz olunmuş maniasına hami buyrulmıya. <tr<î bendeniz ba'zan
cumhura muhalefet eylerim. Siz de bana uyup da cumhura muhalefet
eyleyiniz deyu nasihat eylemem. İşte bu şartlar ile ba'z-ı melhûzâtrn
arz ıı beyânına ıbtidâr ediyorum.
Sahife y .- “ Fakat biz bir çok fununda olduğu gibi târihde dahi
en geride kalmış bir millet olduğumuzu... illi."
T EZ Â K 1R -1 CEVDET 339

Millet-ı islâmtyye ulûm-ı sâirede olduğu gibi ilm-i tdrihde dahi


bir derece-i alivreye ıdstl olmuj ıdt. Hattâ me;hûr Ibn Haldun vekaayı'-i
târihivycyı muhakeme etmek yolunu açıp bir ftnn-i müstakili olmak
üzere meşhur Alukaddime-i târih'ini yazmı; idi. O zaman Avrupa'da
ultlm ü funûn gereği gibi müııteçir olmayıp kemiz Ibn Sina'nın lıa’z-t
âsdrı bi'l-lereeme tederrüs olunmakta idi. Alillrt-ı islâmiyyede hemen
hin târihine kadar terakki',yât-ı itmiyyenin hızı kesilmemi; idi. Edirne'de
ve İstanbul'da mükemmel dâru ş - ¡ifâlar bina olunurken Avrupa'da
bir kimse teeeııniin etse içine ¡eytan girmif deyu ate;e yakarlardı. Andan
sonra biz geri geri gittikçe Avrupa'da ulûm u ma'ârif bir sûrel-i fevka'l-
âdede terakki ede eıle el - hâletü hâziht akıllara hayret verecek dereceye
gelini¡tır. Elhâsıl evâıt-ı Devlet-i aliyyt'de dahi terakkıyyât-ı ilmiyyenin
hızı kesilmemi; ise de müellifin beyninde lisân-ı arab! isli'mâl olunurdu.
Hattâ hâtih Çelebi en mühim asarını lisân-ı arabi üzere yazmıştır
Muneecim-bajt dahi Tanh'ıni arabcayazıp sonra .Yedim anı Türkçeye
trreüme etmiştir. .Yedim'in ej'dn pek selis vefasih iken bu tercüme eş'ârına
nishetle pek lyağı kaimi) olduğuna bakılırsa lisân-ı osmdninin henüz
tim iı feri lisânı olmadığı mal um olur. Lisânımız haylice mukaddem bir
lisân-ı ateh olmuj ise de Üsân-ı ılın ti fen olması yakın vakitlerdedir ve
bir de mtl'et-i islâmiyyede ulûm-t şâire ile beraber terakki eden kurun-1
lilâ ve mutavassıta târihleridir, hurûrı-ı müteahhırc târihim ikmâl için
Avrupa tâ::‘¡terme murâea'at emr-i zaruridir.
Satıife ,j. - “ Asl-ı maksad kıırun-ı cedidedir".
hurim-ı cedideyt kasr-ı nazar kusûr-ı himmet değil mı. Târihin
aksam-1 seld i ant etimi’ olmak üzere bir târih-i umum! te'lifine himmet
buyrulup da diğer hır mufassal ihtiyâcından nâs vareste olsa icâb-ı
hâle daha muvafık olmaz mıydı.
"Fakat kıtrûıı-ı kadime ve mutavassıta dahi meskûtün - aııhâ
geçilmiyecektir... ilh” .
Evet, zirdeki muhâkemât-ı mııfassaladan anlaşılıyor ki kurün-ı
kadime ve mutavassıta târihleri etraflı mutâla'a olunarak uzun uzadıya
muhâkemâtına girişilmiş ve bunların müstakil birer târih olarak vücûda
gelmeleri için \sızıhı ermesi kaimi;, Vâkı'â bu da hayli külfetli bir i;
ise de yazı makinesi deyu beyne'l - üdebâ mejhûr olan bir zâte göre
güç bir ;ev değildir. Tevârih-i kadime ve mutavassılayı mutâla'a ve
muhakeme zahmetleri ihtiyar buyrulduktan sonra bir zahmeteik dahi
ihtiyar ile yazılsaydı Mufassal o zaman mükemmel olurdu. Tâİrh-i
Cevdet'e bidâyet-i Devlet-i altyye'den başlanmadığı için bu suâl ana
34° TEZA k IR-1 CEVDET

dahi vârid olursa da anttı müellifi kâtıb mâ -yürâd idi. £ İra Enciimetı-i
dânı¡'in karârına tâbi' idi. f_âi-i âliniz ise kâtib mâ -yürid olduğu­
nuzdan ana kıyâs olunamazsınız. İster iseniz bu ta'rizt istemediğiniz
takrize bedel ittihâz buyurabilirsiniz.
Sahİfe 5. Târihlerimize lıarlta ilâvesi hır eski emel ve arzudur.
Buna muvaffakıyyet-ı alivrelerinden dolayı azim teşekkür olunur. Harita­
sız târih yazmak ve okumak karanlıkta nişan almak ve karaltıya kubur
sıkmak mesetine mümasildir.
ki şaban ¡eııe jşoj

Diğer tezkire no, 2


"Bit zaman gelir ki Milâd de Hicret arasında yılların adedime
hiç fark kalmadıktan başka... ılh
Evet, öyle hir zaman gelir ve şimdiden bı'l - hitâb sene ve yeum ve
saat ve dakikasıyle tayin olunabilir', veyiiz metro irtifd'ında olun hır
minarenin aleminden şerefesine kadar yirmi beş metro olsa o minarenin
yerden şerefesine kadar yüz arşın ve alemine kadar yüz metin irtifâ’ ı
var denilmek gibi tevâfukaat-ı nâdıreden olur ve bunda inç hır karışıklık
olmaz. £irâ kamerin on iki devrinden ibaret u/urı stne-i kameriyse bir
sene-i haklkıyye olup ay başlan rüûs ber - vech-ı muvafık olan sene-ı
şemsiyye-i hakikıyyeyt nubetı fennen malûmdur. Yanlışlık ve karışıklık
ancak adtd-i eyyâm üzerine mebni olan sinin-i ıstıldhıvyede vâki’ ola -
gelmiştir ve bu yolda en ziyâde karışıklığa duçar olun târih-i n,mıdır kı
sene başı olan martın birinci günü birinci ekinoks {eışumose 1 yevm-l
i’ tidâl-i rebi't iken hisibı pek yalnış bir sene-ı şemsiyye-i ıslıldhiyye olup
sent be - sene aded-ı eyyamca fark it tefdvut ederek yevm-i ı'tidâl-ı rebi'
martın yirmi üçüne ve sene başı kânûn-ı sân! ihtidasına gelmiş idi; ve
eğerçı Caesar nâm meşhur Roma imparatoru bu karışıklığın onunu almak
üzere bir kaa'ide raz’ ettirmiş ise de rüesdy-i rûhâniyyenin yanlış htsâb-
lariyle filân ayın filân günü deyu yerleşmiş olan put - perest yortularını
tebdil edemediği cihetle işbu idrllı-i rümiyı fenn-i zice muvafık ve ay
başlan riiûs bir vech-i mutâbık olacak veçhile islâh edemedi.
Roma'lılar dln-i nasârâya dâhtl olduktan sonra dahi bu karışık
târih câri ve mu’teber kaldı ve milâd-ı Isâ aleyhi's - selâmdan jz j sene
sonra mûnaktd olan İznik mtdis-i ruhanisinde milâd-ı Isd bu tânhe
mebde' ittihâz olunmağla andan sonra târih-i milâd deyu ma'rtlf oldu ve
Isâ aleyhi’s - selâmın yevm-i vilâdeti kânûn-ı sâni ibiidâstna karib
olduğundan re’s-i sene değiştirümeyip nasârâ indinde dahi kânûn-ı sâni
TEZA k IR-1 CEVDET **>

ihtidası sene bası itibâr olundu ve ona göre yortu ve paskalya günleri
tertib kılındı. Hâlbuki Caesar'in hitabında bir kitçük yanlışlık oldu­
ğundan her yüz oluz üç senede bir sene fark ederek milâd-ı Isa'dan
İznik meclisine kadar iki gün tefâvüt vuku' bulmuş ve yetrm-i ı'tidât-i
rrbi'i martın yirmi birine gelmeğe başlamış idi; ve daha sonraları martın
on birine gelmeğe başladı. Hu sûreile paskalya ve yortu günlerinin şaş­
makta olduğu görülünce 1522 târlh-i milâdisinde Carb kilisesinee bir
dereceye kadar tashih olunduysa da bi'l - cümle nasârâ indinde müsellem ve
mu'teber olan İznik meclisinde mukarrer paskalya ve yortu günleri tebdil
olunamadığtndan mtlâd-ı Isâ ile İznik meclisi arasındaki iki gün yanlışlık
baki kaldı. Şark hırı tUyanlan ise bu ta’ dilâtı asla kabul etmedi. Höyle
türlü yanlışlığa ve karışıklığa dûçâr olan bir lârih ftnnen ve hıkmeten bir
mıkyâs-ı sahih itibâr olunmağa şâyân değil ise de müverrihln-i Avrupa'ca
bunun mikyas ittihâzı umür-ı zarûriyyedendir. Çünki her şahıs tasavvurâ-
lım kendi lisânı üzere kurup da sonra başka lisâna tercüme ettiği gibi
her millet vekaayı’ t kendi târihi üzere tertib edip tevârih-i sâireyi ana
kıyâs ile bulur ve aksı inşâna ters gelir. Hu cihetle her millet kendi târihim
muhâfazaya mecbur olur. Baksan-a ç6S sene-i hicriyyesmde naz’ olunan
târih-i celâli tevârîh-ı şemsiyyenin esahhı otmağla ehl-i zjc beyninde
bir mikyas-ı sahih olmak üzere mu teber ve müsta'meldır. Lâkin mebde'i
târih s a fi olmağla memâlik-i islimiyyede te'ammiım edemedi. Eğer
mebde'i hicretten mu'teber olsaydı hep memâlik-1 islâmiyytde mu teber
olurdu zarın ederim.
Al ufassai'ın 11 inci sahlfesinde beyân olunduğu üzere Avrupa
müverrihlerinin târih-i milâdı mebde'-i ta'dâd ittihâz eylemeleri dahi bu
dakikaya rnebni olmak gerektir. Yoksa târiki üç kuma taksim ettikten
sonra kısm-ı mutavassıtın derece-i vuzûhca ortası bulunup da mebde'-i
ta'dâd ittihâz olunması veyâhud kum-1 sâninin târih-i milâddan itibâr
kılınması lâzım gelirdi. Lâkin Avrupa'ca târih-i milâd mu'teber ve
câri olduğu cihetle aııı mebde'-i ta’dâd itibâr eylemeğe mecbur olmuş­
lardır. Şu hâle nazaran bizce dahi târih-i hicret mebde'-1 ta'dâd olmak
emr-i tabi'idir. Kaldı ki milâd-1 İsa'dan dört - beş yiiz sene müruruna
kadar olan zamanlar pek karanlık olduğu cihetle târih-i milâd ezmine-i
mutavassıtımın mebde'i itibâr olunamamıştır. Şu hâle nazaran târih-i
milâdın mebde'-i ta'dâd itibâr olunması ale'l - umûm Avrupa'da câri ve
mu’ teber bir lârih olmasından miinbe'is olduğu müstebân olur.
Târihin üç kısma taksimi bahsine gelince târihin evâili karanlık ve
a'sâr-ı cedide târihi aydınlık olmak hasebiyle ikiye münkasim olduğu
T n a k ir - i C tv d ılı ¡S
s+» TEZAKİR-r CEVDET

gibi arada bir dr kısm-t mutavassıt itibâr otunabilir vt bu h smın müntehâsı


ulum ve sanâyi'in vâsıta-1 intişârı olan san'at-t tab'u temsilin ve daha
bir çok vekaayi'-ı mühimmenin gamân-ı guhûrıı olmak emr-i tabi'i gibi­
dir. Ammâ mebde i cây-ı bahsdtr. .rint Deıdct-ı nlmırye-i garbıyye’nin
İnkırazı Avrupa'ya mahsûs bir inktlâbdır. Alc'l - umûm tdrih-ı âlem
için bir mebde’-t tabl’i değildir, Din-i nasârâmn gereği gibi şüytl’ ve
intişârı ve her tarafda guhûr-ı te’ıı'râ11 milâdın allı yiiz târihlerinde
olmağla mi'e-i sâbı'a evdilı e.zmiııe-i mutavassıta târihine mebde' itibâr
otuma daha giyide muıafık-ı hikmet olurdu diyebiliriz. Hele biglere
göre asr-ı Adem'den asr-ı İslama kadar olan egnııne hep târih-i atik
olup andan sonra asr-t cedid başlar. Û gamana kadar olan tarihler bir
kuru hikâyeden ibaret olup ruâyâtın sıhhat ve adem-1 sıhhatini tahkik ve
isnadın kuvvet ü gafım teharri dâ'iyelenne andan sonra başlanmıştır.
Mukaddemdt-ı meşnlhtıya nazaran târih bizce atik ve cedid deyu
iki kısma miinkasim olur. Faka! san’at-ı tab'ın zamân-ı zuhurunu
hadd-i fâsü itibâr ederek târilı-i cedidi dahi iki kısma taksim edebiliriz
ve hakikat-i hâlde bu misillû taksimler umûr-ı i'iibârivyedtndir.
, 1b jl * .1 L<: , fZ-u •. _ai*> jâ-S
Fi evâbir-i şu'bön a ne ijuj

No. 3
Hdşiye-ı Mufassal, sahife sy. - "Kendileri düşünmek için fikir­
lerinin önünü eşeleyiverdik... ilh."
Eşmeğe eşelemeğe ne hacet. Açıktan açığa beyân-ı mâ - f ı'z - zamir
edebilirsiniz', ve müverrihinin beyânına göre elevr-i Adem'den bu deme
dek nihayet altı bin bu kadar sene geçmiş olmak lâğım geliyor, İnsanların
geçirdiği etvâr-ı medeniyset ise bu müddete sığmaz. Hır kaç kat ziyâde
olmak lâğım gelir diyebilirsiniz ve bu müddeti edılle-i târihiiyeye giire
tahmin ettiğiniz kadar takdir edebilirsiniz. Her ne kadar ziyâde tahmin
etseniz akaa'id-i İslâmiyyeye muganytr olmaz, firâ umr-ı dünyânın
mıkdânna dâir âyât-ı kur'âniyyede ve ehâdİs-ı şerîfe-i sahibede bir işaret
ve sarahat yoktur. Ammâ cumhûr-ı müverrihinin ifâdeletme mngaayir
düşecek imiş ne be'is var. Müverrihler bulduklarım yazmışlar, l agdık-
Itmnı isbât edecek edille-i kâfiye yoktur. Çurıkı müverrihinin bu bâbda
sened u me’hagı ancak Tevrât-ı şerif'dir ve Tevrdt-ı şerif'tn meydanda
olan üç nüshası yek-dığere mübâyin ve miinâktgdır. Şöyleki hilkat-i Adem
aleyhi’s - selâmdan tûfân-ı Jsûh aleyhi's - selâma kadar geçen müddet
T E Z Â K tR -t CEVDET
m

nüsha-i ibrâniyyeye göre 1656 ve nüsha-i yûnâniyyeye göre 2262 ve nüsha-i


sâmeriyyeye göre 130y senedir. Bu ise pek fahiş bir ihtilâf olduğundan bu
nüshaların yek diğere teıfiki mümkün değildir ve üç nüshaya göre de
A'hh aleyhi's - selâm ıakl-ı tûfânda altı yüz yaşında olduğundan nüsha-i
sâmeriyyeye göre Adem aleyhi's - selâmın vefatında Miİh aleyhi's - selâmın
iki yüz yırını üç yaşında olması lâzım gelir. Bu ise müverrihinin ittifâ-
kıyle bâtıldır ve nüsha-i ibrâniyye ve yûnâniyye dahi am tekzlb eder,
d^ird hazret-i A uh un Hiddeti nusha-i ibrâniyyeye göre vefât-i Âdem'den
yüz yirmi altı sene re nüsha-t yûnâniyyeye göre yedi yüz otuz iki sene
sonradır; te bir de tûjândan İbrahim aleyhi’s - selâmın vtlâdelıne kadar
olan müddet nüsha-i ibrâniyyeye göre 2Q2 ve nüsha-ı yûnâniyyeye göre
ıof2 ve nusha-i sâmeriyyeye göre 942 sene olup bu dahi ıhtılâf-t fahiştir;
ve ber - vech-i bâlâ nüsha-ı ibrâniyyeye göre vilâdet-i İbrahim aleyhi’s-
selâm tûjândan 292 sene sonra olup hâlbuki A hh aleyhi's - selâmın
tûfândan soma üç yüz elli sene mü'ammer olduğu sifr-i Tekvin ın
bâb-ı Idsi'inin yirmi sekizinci âyetinde musarrahtu. £h hâle göre hazret-i
Müh'un vefatında haryet-ı İbrahim'in elli sekiz yaşında olması lâzım
gelir. Bu ise itlıfâk-ı müverrihin ile bâtıldır ve nüsha-i yûnâniyye ve
sâmeriyye dahi ant mükezzibdir. âğirâ hazret-i İbrahim’ in vilâdeti evvel­
kiye göte hazret-i .Yûlı’ un vefatından yedi yüz yirmi iki ve İkinciye göre
beş yüz doksan ıhı semdir.
Kelâm-ı ilihi'de ise tenakuz muhâl-i akli olduğundan Tevrât-ı
şerif'in bu bahsine dâir olan âyetlerinin muharref olduğu müstebân olur.
Müverrihirı-i rtasârâdan ba'zdan yahudilerin Tevrat'ı tahrif eylemiş
olduklarını iddi’â ile nüsha-i ibrâniyyeyi cerh etmiştir. Halbuki üçünün
dahi sıhhati müsellem değildir ve hiç birisi ihtıcâca sâlıh sened olamaz.
Bir vakitten beri fenn-i tabakât-ı arz ile meşgul olanlar takavviilât-1
arziyveye ve buldukları âsâr-ı atİkaya nazaran âlemin ömrünü ber -
vech-i bâlâ Tevrât'da münderic olan müddetlerden ziyâde takdir edi­
yorlar. O nüshalardan birinin sıhhatini iddi'â ve ı'tıkaad edenler bunu
kabul edemezler. Anlar bu türlü müşkilâltn hâili çâresini düşüm dur­
sunlar bize göre düşünecek bir şey yoktur. Bizce âlemin ömrü muhât-ı
ilm-ı muhit-ı ıtâhl olan ahvâldendir.
Mukaddema ’lârih-ı âlem nâmiyle te’ lif olunan târih-i umûminin
birinci cildi !2cj2 sene-i hıcriyyesınde tab’ olunup o esnada Rumeliye
aztmet-i âcizİ vuku' bulmağla bir nüshası gönderilmiş idi. Emay-i
râhda mutâtâ’a ettim. Gördüm ki karibü'l - ahdde bulunan [insan]
kadidinin lâ - akâll yirmi sekiz bin senelik olduğu beyân ve akaa'id-i
TEZ Â K IR -t CEVDET

islâmiyytye mugaayir zannıy/e istijkâl olunarak bağı te'vilâla mtcbûriy-


yet görülmüş. Derhâl tashih-i efkâr için müellifine bir mektüb yazdım.
Izâh-ı mes'ele zımnında ol mektubun bir sürelini piş - gâh-t lıakaayık -
¡inâsüerine takdim eyledim-intiha. (Süret-i mektüb bâlâda muharrerdir).
¡•'i ecâd-i ramazan sene ryoj

Strvcr Paşa’nm vcfârivlc münhâll olan Adliye nezâreti


fi p ramazan sene 1303 ve fi 31 mayıs sene 1302 târihinde uhde­
mize tevcih olundu. Bu cihetle Midhat Efendi'ye her - veclı-i
bâlâ yazılmakta olan tezkirelerin arkası kesilmek lâzım geldi.
Bu me’mûriyctte ahâsin-i ctızâr-ı hazret-i pâdişâlıîye mazhar
olarak dâima havâss-t vükelâdan mürekkeb encümenlerde bu­
lunur olduk. Cem’ ti te’lîf-ı Kıır’ûn hakkında bu sene arabiy-
yü’l - ibare olaı a kte'lif eylediğim flulâsatü'l - beyâtı f i te'lifi'l-
Kur'an nâm risale dahi tab’u ııeşr olundu.

Sene 1304
Lisân-ı osmânî üzere yazmış olduğum flilye-i ¡ıı'âdet bu
sene bilâl-i ramazân-ı şerlide tab‘ u neşr olundu ve kabûl-ı
ammeye mazhar oldu.
Dâhiliye nâzın Münir Paşa’nm riyasetinde utnûr-ı mâ-
liyyenin müzâkeresi için bir komisyon olup Dâhiliye nazırının
odasında mun’akid olurdu. Mâliye nâzın Zihni Paşa ve Nûfi’a
nazırı Zülıdi Paşa ve Hazînc-i hâssa nâzın Agop Paşa dahi bu
komisyona me’mür idiler. Muahharan Mâliye nezâreti Agop
Paşa uhdesine tevcih ve Hazînc-i hâssa nezâreti dahi uhdesinde
ibkaa olunup Zihni Paşa Nâfi’a nâzın ve Zülıdi Paşa Bursa valisi
oldu; ve Sadrâzam’m riyaseti tahtımla umum mâliyyc için hır
komisyon olup Dâhiliye nâzın, bu abd-i âciz ile Agop Paşa ve
Zihni Paşa dahi âzâlığına me’miır olduk. Evvelki umûr-ı nıâliyye
komisyonu dahi ilgaa olundu. Ba'dıiıû Mısır ve Bulgaristan
mes'eleleri ve şâir mesâil-i politikıyye için Sadrâzam ın talıt-ı ri­
yasetinde havâss-ı vükelâdan mürekkeb bir cncümen-i mahsûs
teşkil buyruldu. Âzası Şürây-i devlet reisi Arifi Paşa ve Hâriciye
nâzın Saîd Paşa ile abd-i fakîr’den ibarettir, Ba’debû M a’ârif
nâzın Münif Paşa dahi bu encümen âzâlığına ta’yin buyrul-
muştur. Muahharan Devlet-i aliyye’ce lâzım olan âsâr-ı nâfi’-
T E Z Â K İR -t CEVDET *45

anın icrası için ba’z-ı mevâddın müzâkeresi dalıi bu encümene


havale buyruldu ve buna mahsûs olan mesâilin müzâkeresi için
Nûfi'a nâzın Zilini Paça dalıi encümende bulunduruldu. Hilye-i
sa'âdct'i lab' edeıı Miralay Ali Bey uhdesine mirlivalık rütbesi
İhsan buyruldu.

Sene 1305

Ali Paça Ihlye-i sa’âdet’ i tekrar daha küçük kıt'ada fevka’l -


âde güzel surette tab’ etti.
4 safer sene 1305 ve 9 teşrîn-i evvel sene 1303 yevm-i cum’a
saltanat arabasiylc ve muhtasar alay ite Yıldız sarây-i hümâyü-
nu’na celb olunduk. Cum’ a namazından sonra Mâbeyn-ı hümâ­
yûn dâiresinde tertib olunan Divân-ı âlî’de huzûr-ı hümâyûna
dühûlümiizde Zât-ı çâhâne fakire Niçân-ı İmtiyaz ihsân bu­
yurdu. Şdykki, kıyam üzere bulunduktan hâlde niçân-ı hümâ­
yûnu yed-i müeyyedlerine alıp : "Pederime ve ammime güzel hizmet
ettin. Menim zamanımda da hiısn-i hizmetin görüldü, l ’mûr-ı adliyyece de
çok ittirin var. Bıııtlan iakdtren hu nijânı kendi elimle tana ta'Uk ediyo­
rumı” diyerek nişâıı-ı hümâyûnu bi’z - zât ta’lik buyurdu. Fakir
dalıi cevaben dedim ki : "Pederiniz cennet - mekân Sultan Abdülmecid
Han hazretlerine kemal-i sıdk u ihlâs ile hizmet eyledim. Hüsn-i tevec­
cühünü kazandım. Lâkin mükâfatım efendimizden aldım. Amm-i ekremi-
niz zamanında fıck mühim ve büyük ¡¡lerde bulundum. Anların mükâ­
fatını da efendimizden gördüm. Efendimize değerli bir hizmet edemedim.
Halbuki mitleıâliyen enva'-1 avâtf re eltâf-ı hümâyununuza mazhar
olup gidiyorum. J\‘ifâne-i teveccüh-i âli olan bu nijân-ı hümâyûnun
tefekkürü babında ise ne diyeceğimi bilemem. Lisânen olsun vazife-t
tefekkürü ifâ edecek elfâz-ı tefekkür bulamam." - Nutk-ı hümâyûn :
"Estagfirul/âfı. Senin hizmetini takdir ettiğim için bu nijânı ta’lik
ettim." — "Efendimizden nail olduğum eltâf ti iniydim btnde birinin
fiikrünü ifâya muktedir değilim. Fakat kifi acz u kusurunu bilmek de
bir nevi’ jükr - güzârlıktır. Kullarının da strmâye-i tefekkürüm bundan
ibarettir. Cenâb-ı ILakk'dan dilerim ki âhır-i vaktimde Velî - ni'met
efendimize az çok hizmete bu kullarını muvaffak buyursun ve eğerçi
lütf u atfet-i hümâyûnunuza göre hizmet edemez isem de hiç olmaz ise
Târih nazarında gereği gibi hizmet edemedikse de ifây-ı vazifeye çahflı
çabaladı hizmet yolunda bulundu dedirsin. Hemen Cenâb-t Hakk ömr ü
346 T EZ Â K lR -t CEVDET

şevket-İ hümâyûnlarını rûz - efzûn ve bi'l - cümle düşmanlarını miidem-


meru ser-nigûn buyursun âmiri." Ba’dclıû yine saltanat arabasiyte
ve alay ile Bebek’drki sahil - hanemize getirildik. Iha esnada
Sadrâzam ile diğer ba'z-ı vükelâ aleyhimizde sa’y ediyorlardı.
Anların sa’ylerine bu tcşrifnt-ı scniyye cevâb-ı şalı oldu.
Makaam-ı mu’allâv-i Meşihat - penâhî'ye Hunnvre'de
Baringirser sokağında lk; numaralı hanede mukim Sı humann
imzâsiyle irsal olunan mektubun terrümesidir .
Şark'da rıeşr-i emâr erinen neyyir-i islâmiyyctten uzak olarak
bir zulmet-i kesif içinde yaşadığım cihetle mes'ût-i kemletântmin is'âf
buyrulmasını recâ ederim. Dinsizler içinde kaldım. Her ne kadar bunlar
ismen hırislivan iseler de dinlen hakkında bir lâhza te'emmiıt ve mülâ­
haza edecek olsalar bunun butlanına kaatıi' olurlar. Luther’ in İslâhatı
gibi islâhât neye yarar. Akır bir toprak ¡izcinde bir çürük tohum hiç bir
¡ey hâsıl edemez, /¡te bu sebebe mebni bir çok merjıeblcr zuhur etti.
Yalnız din-ı mübin-i İslâm mu/ıâcemât-ı hârieiyyederı mütezelzil olmadı
ve Cenâb-t Hâkk'ın vaz’ eylediği işbu dini hiç bir ¡ey dûçdr-ı inhitat ede­
memiştir. Mahz-ı hakikat olan ditı-i mübin-i ıslama kabulümle kelime-i
¡ehâdeti zıkr edebileceğimi kaviyyen ümid eder ve beı'tlcmei kiiffâr ara­
sında kalmamaklığını için ¡eref-i İslâm ile müşerref olmak hususundaki
laleb-i âcizânemin hüsn-i telâkki buyrulmasını istiıhâm eylerim, ¡hırada
lisân-% türkîyi tahsilde müşkilât-t azimeye tesadüf olunduğunu ma'a’t •
teessüf arz He ccvâb-ı âli-i Meşihat - peıtâhilenne çâr - çeşni ile mun-
tazırım.

Mezkûr mektuba cevaben taraf-ı Şcyhülislâmi'den tahrîr


olunmak üzere kaleme alman mektûb müsevvedesi :
Efendi
Din-i İslâm ile müşerref olmak talebini hâvi gönderdiğiniz mcklûb-ı
mtıhıbbâııenız dest-i ıhlâsa vusul buldu. Mûeib-i memnûniyyet oldu ve ol
bâbelaki mutâlâ'âtınız hakîkaten takdir ü istihsâlin şâyaıı görüldü.
Şu kadar var ki sizin islâmınız bizim kabulümüze mu'âltak
değildir. 2ğirâ din-i islâmca Allah ile kul arasında silsile-i rehbâniyyet
gibi bir vâsıta yoktur. Bizim vazifemiz ancak nâsa telkin-i din etmek
bilmediklerini öğretmektir. Binâen - alâ - zâlik müslüman olmak ve
bir güne rüsum-t dfniyye icrasına yâhud kimesnenin kabulüne mu'allak
olmayıp mücerred ilikaad ve ikrar ile hâsıl olur.
TEZÂKİR-1 CEVDET a47

ŞÖyleki din-i islâmtn esâsı Allahtı le'âlâ hazretlerinin vahdâniyyeti-


tıe ve anın en sevgili kulu olan Muhammed f-j ti» hazretlerinin
nübüvvetine imân etmektir, Ta’ nt hutben tasdik ve lisânen ikrar eylemek­
tir kı Arabca -¿'Jj-j AsitliV ibaresiyle edâ olunur. Bu veçhile
(mân eden kim oluna olsun kımemenin kabulüne muhtâc olmaksızın
silk-t İslama dâhil olur.
Sız de mektubunuzda va'd eylediğiniz veçhile böylece imân etti­
ğiniz ya'nl -u* ‘-,l j ¿'N1 jl dediğiniz hâlde
bizim kabulümüze muhtâc olmaksızın ¡eref-i İslâm ile müşerref olmuş
olursunuz- Biz. de hidâyet-i rabbâniyyeye mazhar olduğunuzdan dolayı
sizi lisân-ı fahr u mesdr ile tebrik ü lehniyet eyleriz ve dünyâ vü âhrette
din karındaşımız olduğunuza şehâdet eyleriz, “ mü’minler hep karın­
daştır." İşle imânın ta.'rif-ı icmâlisı bundan ibarettir. Anı ber - uech-i
âti bir mertebe tafsil ii İzah edelim :
însân-ki akl u fikr ile sair hayvanlardan mümtazdır - kendisini
yoktan var eden 11İlık'ma ibâdet için yaratılmış bir mahlûktur. Bu
ibâdet ıkı sözle hülâsa olunur ki Allah’ ın emrine ta’zim ve mahli-
kaatına şafknttir. Bu iki ııev’-i ibâdet her şeri'atte meıcûddur. ibâ­
detin suıer-i ıcrâiyyestne gelince bu husûsda şerVatter vaz’ a hey’et ve
kıllet it kesret ve zaman u mekân ve şerait ü erkân hasebiyle muhteliftir.
Halbuki şân-ı ülûhiyyete şâyân olacak veçhile nasıl ibâdet ü ta’zim
olunmak lâzım geleceği aklen bilinmez. Binâen - alâ - zâlik Cenâb-ı Hak-
k'm nev'-i beşerden ba'zılarına mansıb-ı nübüvvet verip ve anlara melek
vâsıtasiyle valıy ve suhuf ü kütüb gönderip de ahkâm-ı şer'iyytyi bil­
dirmesi kulları hakkında pek büyük lûtf ıı ihsandır.
En sonra nazil olan kitâbu’l-lah Aur’ân-t kerim'dir. Ahkâmı
kıyamete dek hâkidir ve asr-ı evvelden beri suhuf-ı şerife ve mesâhif-ı
müııifede mastur ve her asırda nice bin hafızın zihinlerinde mahfuz u
mazbut olarak tahrif u tağyirden masundur. Enbiyânın evveli Adem ve
âhiri Muhammed aleyhimi’s-selâm'dır. Aralarında pek fok peygam­
berler gelip geçmiştir. Sayısını ancak Allaha te’âlâ hazretleri bilir.
Cümlesinin efdali Muhammed ve ba’dchû Isâ ve Musa ve İbrahim ve
ba'dehû Nûh ve Âdem aleyhimi’s-selâm'dır. Enbiyây-i izâm hazretleri
ümmetlerini hep yevm-i kıyamet ile inzâr buyurmuşlardır. Binâen-aleyh
hep ölüler dirilip ve dîvân-ı mahşerde cem' olunacaklarına ve muha­
sebeleri görülüp ehl-i cennetin cennete ve ehl-i cehennemin cehenneme
gönderileceklerine imân etmek lâzımdır. Herkes dünyâda ne işlemiş
ise ol gün birer birer muhasebesi görülecektir. Emr-i cihâd ile meşgul
948 TEZAKÎR-I CEVDET

olan askerin her hâl İl hareketleri hattâ uykuları hile ibâdet kabilinden
olduğu hâlde anlar dahi ol gün hısâb vermeğe mecburdur. Yalnız }ehidler
bu muhasebe kaydından âzâdedırler. Anlar bılâ - suâl ve cadb ddhıl-i
cennet olurlar.
Kegâlik hayr it şerr Allah'ın takdiriy le olduğuna inanmak ve
hayrın halikı Yezdan'dır ve ¡terin lıâlikı Ehremen'dır demek gibi bâtıl
(tikaadlardan sakınmak lâzımdır. Binâen - ala - zdhk mu mut olan
kimseye göre Allah'a ve meleklerine ve kıtâbla'.ııa ve peygamberlerine ve
kıyamet gününe ve hayr u ¡er Allah'ın takdir u irâden ile olduğuna
inandım demek lâzım gelir re böyle diyen kimse hakkan mü min olur.
Fakat mumin-i kâmil olmak ¡fin ferâızt eda ile Cenah-1 Hakk'a
ibâdet ve katl-i nefs ve sirkat ve zina ve livâta gibi menâhîden ictinâb
eylemek lâzım gelir.
Kelime-i ¡ehâdelten sonra bir şebarırûzda beş vakit namaz kılmak
ve sene başında bir kene malının zekâtını ıhrâc ile fukaraya vermek ve
ramazan ayında oruç tutmak ve ömründe bir kene hacc etmek Jarz-ı
ayn olur.
Bir mü'min ber-vech-i bâlâ Allaha te'âlâ hazretlerinin emirlerine
imtisal ve nehy ettiği ¡eylerden ictinâb etmez ise dinden çıkmaz. Lâkin
günahkâr ya’ni mumin-i fâsik ve âhnelte muvakkaten azaba müste-
hak olur re mışiyyetu'l-lahda kalır. Ya'ni Cenâb-t Ilakk dilerse anı
afi eder ve dilerse anı günâhı kadar cehennemde tutar, imân her günâhı
rr.ahv eder. Yeni mıislüman olan kimse henüz anasından doğmuş gün
bl- günâh olur ve andan sonra işlediği günâhlardan mes'ıîl olur.
Bir günahkâr işlediğine mitiur. olup da günâhlarından tevbe ııü
istiğfar re bi’ z-zât Cenâb-1 Hakk'a niyaz eyler ise afv-t ilahiye nail olur
ve günâhlarını afi ettirmek ipn bir reis-ı ruhaninin verâtctıne muhtaç
olmaz. Fakat kul hakkı müstesnadır. £irâ bir kul hakkını dünyâda
alamaz ise rûz-t kıyamette ister. Cenâb-1 Ilakk ise âdildir, mazlumun
hakkım zâlimden alıverir. Ber • vech-i bâlâ divân-1 mahşerde muhasebe
kaydından azade olan ¡ehidler bile kul hakkından mes'üldür. Her
hâldi hak sahibiyle halâllaşmak lâzımdır. Başka çâresi yoktur.
Buraları rchbâniyyct usulune alışmış olan milletlere pek garib
görünür. Binâen - aleyh bu bâbda sana biraz ma’ lûmât vereyim. Bir
hıristiyan çocuğu dünyâya gelir, inşân defterine geçmek için sıfat-ı
resmiyye-i rûhâniyyeyi hâiz olan papasın ta'midırıe muhtaç olur. Büyüyüp
teehhül edecek oldukta nikâhını kendisi akd edemeyip papasın akd eyle­
mesine muhtaç olur. Allah'a ibâdet için kiliseye varıp da papası bulmağa
1E7.ÂKİR-I CEVDET *49

Dt günâhlarını afi' ettirmek için papasa söylemeğe muhtardır. Fevt otsa


yırt gömülmek için papas lâzım olur.
Din-! idamda ise rehbâniyyet usulü olmadığından o misillû lekel-
lü/âl-ı resmiyyeye dînce ihtiyâç yoktur. Çocuk miislüman olduğu hâlde
doğar. Babası yâhud diğer ırlisı adım kor. Tıthhül edecek oldukta
erkek ve kan kendileri yâhud vekilleri iki ¡âhid huzurunda akd-i nikâh
ederler, Âhid ancak tarafeyndir. Başkası akde müdâhale ve müşareket
edemez. Bir rnüslüman dilediği yerde kendi kendiye ibâdet eyler. Günâh­
larını afi ettirmek için bi z - zât Allahu te'âla hazretlerine yalvarır.
Başkasına keşfi-i râg etmez ve etmemelidir. Fent oldukta dahi mahallesi
ve beldesi ahâlisinden olan müslümanlar anı teçhiz ü defin etmeğe mec-
bûrdurlar vc ha nıüsluman bu vazifeyi ifâ edebilir. Bir rels-ı ruhanînin
vücudu lâzım gelme.',. Elhâsıl bu misilli umûr-ı diniyyede Allah ile
kul arasında vâsıta yoktur. Hemen hazret-i Peygamber'm tarafi-l Bati­
den tebliğ buyurmuş olduğu ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenip de mucibiyle
amel etmek lâzım gelir. Fakat cuma ve bayram namazlarım kılmak
gibi ba'z-ı ahkâm-ı şer'ıyyemn icrası halifie-i Resûlullah olan sultdnü'l-
müslimlnın iznine mevkufidur. fiirâ şe'âir-i is/âmiyyenin ikaamesi anın
vazfie-i mukaddemidir ve anın emrine itâ'at eylemek en mühim bir
varjfe-i din:’.yedir. Vazifie-i dâ'iyâtıem ise anın tarafından tevdi' olu­
nan mesdlıh-ı dintyyeyi b il - vekâle rü'yet eylemekten ibarettir.
khl-ı İslama göre en ziyâde İtinâ edecek ¡eylerden biri de tehzib-i
ahlâkdır. hıhir le hod - binlik ve kod - pesendltk ve dil - ¡¡/.enlik gibi
ahlâk-1 gemime ehl-i ıslama kat'âyakışmaz. Büyüklere hürmet küçüklere
şefiekat şi’ âr-ı islâmdır.
• J-1*-* f i ' f i j* d' fi

Bâlâda b eyân olunduğu üzere nail olduğum Nişân-ı lm -


tiyâ?; ın tebrikine dâir İran Şchzâdcgânından olan Şeyh R eis
tarafından vürûd eden tebrik - nâmeye yazılmış olan cevâb -
nâmedir (arz şeved) :
Ü S A .s f i ^ fi f i -^ 3 -f i jtf* j .~ jl j - ' i fit

^ ■—■—*s-*4 j j *$ssj j ^ l -■
J'L-* f i ^-3 f i fi j l jJ J-IİJ jÜ -Jj J to -
f i ) J1! 7 Ü fi'r4 f i fi dİ*- ûT 1j jl-L» j
*4^ j f i j ouijl lj ı_rü^ i-y j£ —* «1-1 j* j j »Ij ( J:*-* d*
j> - jj v \j jU ÜLD f is f ij f / y «,
yi j «sCl ¿ı j t o f i* - f i - c ju fiü * f i i A f i f i j
250 TEZAKtR-t CEVDET

a oijUj ÛU- j ¿ > ı r u jı*- *r ^ı.u* *^u -


j c^*j .^u- ij , . ^ 3' ^ j
j J ^ o ¿>İj Ij ¿~i~r * L - ^ j j L _ 3 JLİ jj ü L^U c

i/.y *y-L - J*L«- J L a ir f i ıl ı i l J


jL a Jj IjI j 0 15 a 1 j \j -U jT jl> ; ü U^>^ îjıb j^ L^.«_,SC j c**' j* J - J
. |*15^j J U * j iİ j Uu- ^Ll

110 \r*c >.ljl

Bu sene Mahkeme-i Tcm yîz’e İstıd'â dâiresi nâmiyle bir


üçüncü dâire ilâve edildi. Pek çok fâidesi görüldü ve Mahkeme-i
temyiz şimdi tam Mahkeme-i temyiz oldu.
Muhtar Paşa’nm ilm-i hey'etten Riyâzül' - Muhtar nâm
kitabına takriz :

Nuhbe-i nevâdir-i âsâr ve hadika-ı bedâyı'ii’ l - esrnâr olan Rıyâzu'l -


Muhtar’w her kâbı bir deriçe-ı hakaayık - numâ ve her faslı bir tarh-ı
dil - nişin-1 dekaayık - intimâ olduğundan meşâgıl-i keiire arasında ihti­
las olunan sa/it anın mutâla asına hasr He fevâıd-i azirne ihtilâf olun­
dukça müellifinin nihâl-i hâme-i hakaayık - atâme-ı düstûrilerine lisân-1
teşekkür ve istihsân ile bank-Allah denilmektedir.
Mesâil-i dakika ve mebâhis-i arnikasının gavrine vâsıl olabilmek
için zihn-i hâli ve fıkr-ı âli ister. Fakirde ikisi yok. Sathice mutâla a
ile bahse kanjmak ise abesdir. Fakat bu fende noksan-ı bıdâ’am hasebiyle
esnây-ı mutâlâ’ada ukde-ı hâtır olan ba’z-ı ebhâs-ı müşkılenirı halli recâ-
siyle ber - ırch-i âti hallâl-i müşkılât olan müellifine murdca'at olunur.
Kitib-ı müstelâb-ı mezkûrun ıyy ve ¡Sı. maddelerinde fecr ve şafak
hakkında gerek müctehıdinin reyleri gerek ehl-i hey’etin kavilleri ber-
tafsil bast u beyân buyurtmuş. Tahkikaat-ı aliyyelerine teşekkürden başka
bir diyecek yok. Fakat bu bâbda öteden beri cây-i işkâl olan bir mes'e-
lenin hâiline dâir Riyâz-ı Muhtâr'da bir bahs bulurum zarın ederdim.
Aradım bulamadım.
Şöyleki gurûb-ı şemsde akşam nam azının ve şafaktn gaybûbetinde
y a tsı namazının vakitleri duhûl eder. Ş a fa k ise b a 'z - ı eimme indinde
gurûb-ı şemsden sonra u fk -1 garbide zuh ûr eden k ı z ı llı k ve Irndm-ı
A 'z a m hazretlerinin indinde ol k ız ıllığ ı ta 'k ib eden be y a zlık tır. S a b a h ­
leyin bunun aksine olarak u fk -ı şarkide ibtida sağ ve sola m ünteşir
olan beyazlık ve ba'dthû k ız ıllık zuhûr eder, iş t e o l b e y a zlık fe c r - i
sâdıktır k i anın tulu unda b i 'l - iltifa a k sabah ve sabah nam azının
T E Z Â K İR -1 CEVDET

vakti duhûl eder ve sâım için vakt-i imsak olur. Fakai müteahhirtn
liecli'l - ihtiyat iki dereceden ziyâdece temkin serip vakt-i imsaki fecr-i
sâdıktan evvelce itibâr etmijlerdir. Amma fecr-i sâdıktan evvelce ufk-l
şarkide zuhur eden mustalil ve kurt kuyruğuna miişâhih beyazlık -ki
ana fecr-i kâzib denilir - anın hükmü yoktur. İşte bu bahsin cihet-i
şer'iyyesi budur. Gelelim cihet-i hikemiyyesme
Ma'lûm-a havi her tarafda kııre-i arzı muhit olan bir cism-i
seyyâldir kı hararet ile mütehalhil ve burûdet ile mütekâsif olur ve yere
temas eden labaka-i sıifldsı ebhıre ile muhtelit olduğundan kesifdir ve
yukarı çıktıkça bi't - tedriç ebhıreden kurtulur. Binâen • aleyh alt tara­
fına ntsbetle iıst tarafı lâtifdir. fıyâ ise humret ü sufret ve hudtet ü
zurkat gılıt elvan-1 asliyyeden mürekkebdır ve şemsin ziyası havada
intişâr ite eevv-ı nesimde mun'atıf ve münkesır olarak bize vusul bulur;
ve kaa'ıde-i rnahrût-ı şu'â'inin hâvi olduğu kısm-ı hava müstenir ve
yere mun akis olur; ve mahrûl-ı şu’ â’ İ kaa'idesinin hâricinde kalan
kısm-ı haııd muzlim kalır.
Binâen - ald - zâlık şemsin gurubunda eşi'-’ası yer yüzünden
gaaıb olur ise de havada kalıp yere mun akis olur; ve şemsin ufk-1 gar­
biden inhılâltnda mahrût-ı şu'd1i kaa'idesinden hâne kalan cânıb-i
meşrıkı karanlık basar; ve ziya za'ifişemeğe başlayıp hâlbuki eşi'-'a-ı
inıkâsiyyenin ihtiiâfiyle elvân-ı şuâ'ıyye muhtelif olduğundan cânıb-i
ufk-t garbi kızarır. Ba'dehû sararır ve ba’dehu fecr-i sâdık gibi ağanp
şafak-ı ebyaz denilir; ve şemsin ufk-ı garbiden on sekiz derece inhitâ-
tırıda şafak-ı ebyaz gaaıb olup ufk-ı garbiyi dahi karanlık basar.
Nısf-ı leylden sonra şems irlıfâ'a başlar ve ufk-ı şarkiye yirmi bir inece
tekarrübünde zi)'âsı ufk-ı şarki üstündeki havây-ı muzlimin bir cüzüne
vâsıl ve bı't - tedriç müstenir olarak bir şekl-i müselles gibi olur ki mah-
rülun bir cüzüdür. Fakat yalnız re'sı havanın ebhıreden halis olan taba-
ka-ı ulyâsında bulunarak müstenir olur. Amma alt tarafındaki ebhire-t
kesife öyle za'if ziyanın ruyetine mâni’ olarak burası kara bulut gibi
görünür, İşte fecr-t kâzib budur ve ol karanlığa hatt-ı esved denir.
Ba'dehu şemsin on sekiz derece ufk-ı şarkiye lekarrubunda şu’â't kuvvet
bulur.' Ebhireye gaalib gelir ve ufk-ı şarkide mustatir ü münteşir olur.
İşte hatt-ı ebyaz budur kı re's-i müselles canibindeki ziyâ-i sâbtkı
basdırır ve sanki ziyâ-i sâbık arımyarımda muhtefi olur. Binâen - aleyh
ziyâ-i sabıka fecr-i kâzib denildiği gibi buna dahi fecr-i sâdık denir.
Elhâsıl ba'de'l - gurub zuhıir eden aidim-i semâviyye kable't - tulu' dahi
Zuhur eder. Fakat ber - vech-i bâlâ havi ve ziyâ hakkında serd olunan
253 TEZAK.IR-I CEVDET

mukaddemdim netâyic-i tabl'iyyesinden olmak üzere şafakda ibtidâ


kızıllık ve sonunda beyazlık görünüp fecirde ise bi’l-akis ibtidâ beyazlık
ne sonunda kızıllık nümâvân olur.
İşte esldf-ı hükemâdan bize vâsıl olan ma’lûmâttn fezlekesi budur.
Lâkin fecr-i kâzib var da ni(in anınla mütenazır olmak üzere şafak-t
kizîb yok. Ta'nl ¡emsin nfk-t şarkiyeyirmi bir derece tekarrubunda ufk-l
şarkide sanki bir kara bulut üzerinde re's-i müselles gibi bir aydınlık
görünüp de niçin ¡emsin ufk-ı garbiden yirmi bir derece inhitatında öyle
bir aydınlık görünmüyor. Acebâ bu bâbda ber-vech-i bâlâ serd olunan
edilirde bir fesâd mı var. Tâhud kurs-ı şenisin ıfk-ı garbiye nazır olan
tarafiyle ufk-ı şarkiye nazır otan tarafı beyninde bir fark mı var. Toksa
gündüzün küre-ı buharın iktisâb-ı harâret-i duhâniyye etmesiyle taraf-ı
¡arkinin ebhireden hâlis ve safi olması ve gecenin burûdetmden rutubet
almasiyle taraf-ı garbinin bulanık ve karanlık kalması gibi ba’z-1 esbâb-ı
tabl'iyyeden nâşlfecr-i sâdıkdan iki üç derece mukaddem ber - vech-i bâlâ
bir aydınlık görünür olduğu hâlde şafak-t ebyazdan iki üç derece soma
öyle bir aydınlık görünmüyor. Müellifi zû -funûnun bunca tahklkaat-ı
fâikalarına bir lahika olmak üzere bu müşkilin halli müstercâdır.
Kitâb-ı mezkûrun tjg. maddesinde hükemây-i islâmiyyenın ıh-
tira'âtından olan rub'-ı müceyyeb her. nevi' düstûrları hâil ü hisâba âlet
olup elyevm müsta'mel olan logaritma cedvellerinin sonradan arıa mu'âdil
olarak bulunup amn makaamma kaaim olduğu ve fakat bu misillû
ulûm u funûnun ol oakit usûl-i tedris ii tederrüsü lıendese-i resmivye ve
mu’âmelât-ı mu'âdelât gibi şimdiki vesâit-i burhâmyyenin ianesine
tamâmiyle mazhar olamadığı o zamandan kalma kütiib ü resâilin şimdi
mutâlâ'asiyle nümâvân olduğu ve rub'-ı müceyyebe dâir müellifin mıtta-
Iffa - ¿ü-iar-! sâmileri olan sekiz - on kıt’a kütüb ü resâilin hepsinde
mesâilin cümlesi lâfzan hâil ü istihraç edilmiş olduğundan mesail-i
mezkılrenin şimdiki hey'e t ve müsellesât düstûrlarından birer düstûr
olduğu yek nazarda te'akkul ve teferriis olunamadtğı ve ma'a - mâ -fili
Öklidıs (Euklidesyin usûl-i hendesesinin delâletiyle ihtira' olunmuş bir
âlet-i zl - kıymet olduğu beyân buymlmuş.
Bu mukaddemâttan şu netice çıkıyor ki anların hendese düstûrlarını
bilmedikten halde fıtri olarak muntazam şekiller yaptıktan gibi hüke­
mây-i islâmiyyt dahi mu'âdete ve müsellesât düstûrlarım bilmedikleri
halde miicerred usûl-i hendese delâletiyle rub'-ı müceyyebi tersim tâl­
ilermişler. Amma amn mu’âdele ve müsellesât düstûrlarını hâil ü lıisâba
âlet olduğuna vâkıf değiller imiş. Bu ise aklen pek müsteb'ad görünür.
TEZÂKİR-t CEVDET *53

Arablar ilm-i hisâbı ihtida Hind'den aldılar. Sonra lisân-ı yûnâ-


nlden bi'l - cümle ulilm-ı riyaziye kitâblarını lisân-ı arabîyc tercüme
ederek bu ilimlere daldılar ve ba'dehû ilm-i cebr u mukaabeleyi ihtira’
ile hükemây-i yûnâniyyenin bilmediği düstûrları buldular ve ceyb ve
tamâm-t ceyb dakikalartna intikaal ite evlât yerinde cüyûbu isti’mâl eder
oldular. İşte o zamân rub'-ı müceyyebi icâd etmişlerdir. Eğer dekaayık-ı
ilm-i menâzın bilmeseler ve düslûrât-ı hey'et te müsellesâta vâkıf olma­
salar öyle zi-kıymet bir âlet câd edemezlerdi. Rub’ -ı müceyyeb Hârizm’de
İcâd olunduğu gibi ilm-i cebrde ibtidâ tahrik-i hâme-i te'Uf eden Ebü
Abdıllâlıi'l - idlirizmi’ dır.
Hükemây-i islâmiyye ulûm-t riyâziyyeye dâir nice âletler icâd ve pek
çok kilâblar te'Uf etmişlerdir. Lâkin çoğu bize vasıl olmamıştır. Çünki
bu misillû nâzik ve dakik fenn ü san’ atler medeniyetin derece-i kemâle
erdiği zaman zuhur eder ve medeniyyet zevale yüz tuttuğu gibi anlar da
mahv olup gider. Rub' tahtasının tersimâtına dâir Fergaani'nin kitabı
ehl-ifen beyninde meşhur olduğu hâlde şimdi nüshaları nâyâbdır. Amma
rub’ -ı müceyyeb hakkında mutâlâ'a - güzâr-ı müellif olan sekiz on kıt'a
kitâb ve risale ancak evkaat-ı salalı istihraç için mücerred rub’ tahtası­
nın kefiyyet-i isli'mâ/ıne dâir yapılmış muhtasarâtlır ki onlara ebhâs-ı
dakika-i riyâziyye sığmaz ve anlarda bu türlü bahislerin mercûd olma­
masından mûcid ve muhteri'¡erin dahi bu dekaayıkdan gaafil olmaları
lâzım gelmez. Vâki i kudemânın o misiltû dekaayıka dâir te'lifleri bu­
lunmamak garib görünür. Lâkin lârihde emsali çoktur.
zgr sene-i hicriyyesinde İbn Vahşiyye’nin kadim Süryâni lisânından
lisân-ı arabiye tercüme etmiş olduğu Felâhal-ı nabatiyye mutâlâ'a olunur
ise görülür ki o zaman Harran'da kadim Süryâni lisânı üzere yazıl­
mış kilâblar ile memlu eski zamandan kalma bir külübhâne ve anları
ta'lim ü tedrise muktedir bir de hâfız-l kütüb var imiş. Kilâblar nerede
şimdi kütübhânenin yeri belli değil ve ol kitâblardan biri ele geçse ne
okuyan var ne anlayan; ve eslâfın en kadim yadigârı olan Felâhat-i
nabatiyye tercümesinin şimdi âlemde ancak bir kaç nüshası car. Bir
müddet sonra anlar da mahv olup gidecek.
Âsâr-ı nabatiyye şöyle dursun felh-i islâmdan sonra Harrân'da te'sis
olunmuş olan âsâr-ı arabiyye dahi münderis olmuştur. Şöyleki arabların
Harrân'da binâ etmiş oldukları Câmi'-i Firdevsiyye’nin kubbesi mercûd
ise de âşiyâne-i bûm u gurâb olmuştur. Nice müellifler yetiştirmiş olan
medresesi ise bütün bütün harâb olmuştur; ve envâr-ı ulûm üfünûnun İrak-1
»54 TEZAKİR-I CEVDET

arab'dan Şark u Carb'a münteşir olduğu sırada i/m-İ (tbr ü mukaabtle


ihtira' o/unmuf ve ibtidâ altı mes’eleve münhasır olmak üzere birinci ve
ikinci derece mu'âdelclrri bulunmuş idi. İmâm Ştrefitddîn Ales'ûdi üçüncü
derece muadelelerini istinbât ile mesâil-i cebriyytyi yirmi beşe iblâğ
etmiştir. Ba'dehi asrının feylesûf-ı a'zan» olan Cemşid Gıyâsüddin bu
ilmin hurdelerini keşf ü istihraç ile mesâil-i !â - tuhsâyi hâvi düstûrlar
buldu; ve bunların sehlü't - tefehhüm olanlarını Uluğ Hey nâmına te’ lif ü
takdim eylediği Aliflâh nâm kitabında dkr ite sa'bü't - tefehhüm olan­
larını müstakil bir kitabında zikr edeceğini beyân etmiş ise de ol kitaba
dest-res olamadık. İbtidâ Bahriye mektebi'ne riyâziyyât kocası nasb olu­
nan meşhur Gelenbevt İsmail Efendi dahi bin iki yiiz üç sene-i hicriyye-
sinde ılın-i hisâb ü eebrdcn lisân-1 lürki üzere te’ lif ettiği kilâbında
Cemşid'in ol kitabına zafer - yâb olmadığını beyân etmiştir.
Garİbdir ki Gelenbevi’rıin bu kitabım yirmi bu kadar sene mukaddem
bir zâtten isti’âre ile mutâlâ'a etmiş idim. Şimdi tekrar mutâlâ’a etmek
üzere aradım bulamadım. Eğer hariklerde telef olmamış ise İstanbul'un
bir köşesinden çıkıp ele geçmesi me’mûldür. Gelenbevİ'nin ilnt-i mantık ve
ilm-i kelâm ve tefsire dâir pek çok te'lifâtı beyne’t - talebe mütedâvildir.
Eğer talebe-i ulûma elzem olmasa anların üzerlerinde dahi örümcekler
yuva yapardı. Amma ilm-i cebr ü hey’ete dâir olan le'ifâtı aransa bu­
lunamaz. Daha garibini söyliytyim, elbette müellif-i hakaayık - elifin
hatır - nişân-ı düstürileri olmak gerekdir ki Dersaâdet’de bulundukları
zaman meşkûr hatlât ve hezâr -fen Şeker - zâde'nin asarından olan
bir rub’ tahtası ki bir ucu ezilmiş olduğu hâlde reside-i dest-ı mehdret -
peyvest-i devletleri çlmağla ezik mahallinin ta'mirini irâde buyurmuş
otmalariyle bendelerine irâe olundukta rahne - dâr olan mahallini yaptır­
mak ve üzerindeki yazılarım yazdırmak münıkin ise de üzerine sürülecek
verniyi yapacak âdem bulunamadığından ol tahtayı hâli üzere kullanmak
evlâ olduğunu bi’l - vâsıta ihtar etmiş idim. Hâlbuki medreselerde irtifa'
tahtası yapıp yazılarını yazdıktan sonra üzerine Şeker - zade gibi verili
süren âdemlere yetiştim. Bu san’ati icra ettiklerini gördüm. Şimdi bu
san'atin erbabını bulamıyorum. Artık dekaayık-ı riyâgiyyeye dâir olan
âsâr-ı kadimenin bulunamadığına hiç te'accüb olunmamaltdır.
Tafsilât-ı sabıkadan anlaşılır ki müteahhirin meydân-ı cebr ü
mukaabelede ileri bir adım atmışlar ise de nereye basdıkları ve ne kadar
yol aldıkları gereği gibi ma'lûm olmamıştır. Fakat anların bıraktıkları
yerden Avrupa riyâziyyûnu bed' ile bu ilmi hadd-i kemâle tsâl etmiş
oldukları müsellemâttandır. Elhâsıl müteahhirin ulûm-1 riyâziyyeyi hayli
TEZÂKtR-t CEVDET *55

ilerilelmişler ise de eserleri henüz gereği gibi etrâfa münteşir olmadan


Şark'tn envâ'-ı ihtilâldi ile here ü merc olmasından nâjl ekseri maho
olup gitmiştir. l}le o sırada rub'-ı müctyytbe dâir olan bir ¡ok âsâr
dahi mahv olmuj olmak gerektir.
Cemşid Cıyâsüddin glc-i illıânl cedvellerini yeniden tanzim oe
müceddeden bir takım ztc cedvelleri vaz'etmiş ve eb'âd u ecrâm hakkında
mütekaddiminin uğradığı müşkildlı hâil için Süllem-i Semâ nâm risaleyi
ve veter u teybi ma'lûm olan kavsin sülüsünün veler ü ceybini istihraç ¡¡in
Veler ü Ceyb risalesini le’ llf ve keuâkibin lekaavlm ve uruz u eb'âdını
istihraç ifin tabaku'l - menâtık nâmında bir âlet îcâd eylemiştir; ve
daha nice âsârı vardır. Lâkin çoğu bize vâsıl olmamıştır. Ma'a - mâ -fih
miflâhı elde olmağla lede'l - mıtlâld’ a asrında riyâzıyyâlın ne mertebe
terakki eylemiş olduğu bir dereceye kadar ma’lûm olur. Asya -yi vustâ'da
ale'l - husus Scmerkand kütübhânesinde riyâziyyâta dâir haylice âsâr-ı
kadîmemn mevcûd olduğu mervi ise de oraların ahvâline gereği gibi
vukufumuz yoktur. Amma ümm-i dünyânın cüyûbu yoklama ve köşe ve
bucağı aransa ba’z-ı âsâr-ı kadime bulunmak me'mûldür, Sşy-' -i1 y- s.
¡rj2. maddede “ Arabca yevm lâfzının medlulü de nehâr ile bir
leylden mürekkeb şemsin yirmi dört saatte icrâ eylediği bir devr-ı tamdan
ibârei" deyu buyrulmuş. Hâlbuki Arabca yevmin mebdei fecr-i sâdıkm
ve nehârın mebdei şemsin tulu u olup ikisinin dahi müntehisi ve leylin
ihtidası gurtlb-ı şemstir. Leyi U nehârın mecmu una ehl-i hey'el şebanruz
derler, levmin bu ma'nâda istı’mâline dâir külüb-ı arabiyyedt bir
rivayet görmedim. Buna dâir bir nakl-i sahih var ise iş'âr buyrulma»
müstercâdır.
ıi/j. maddenin tavzih-ı mündericâlı için bir kaç söz ilâve edeceğim.
Şöyleki, ez - kadim arablar indinde mu'teber olan sene-i kameriyyenin on
ikinci ayt zi'l-hicce olup gurre-i muharrem sene ibtidâsı itibâr oluna-
gelmiştir. ömerü'l - Faruk hazretlerinin zamân-ı hilâfetinde
sene-i hicret mebde'-i lârlh-i İslâm ittihâz olunup sent başı dahi gurre-i
muharrem itibâr olundu. Çiinki ehl-i islâmın Mekke’den Medine'ye mu­
haceretleri muharremde başlamışi di ki ashâb-ı ktrâm muharrem ve sa-
fer aylarında bölük bölük Mekke’den Medine'ye muhaceret eylemişler idi.
Saferin son günlerinde Resûl-i ekrem l-ı û 1J-* hazretleri dahi Ebu-
Bekri’s - Sıddîk Ut birlikte Mekke-i Mükerreme'den çıkıp alt
tarafında ve Cebel Sevr'de vâki’ gaara vâsıl oldular ve üç gece orada kal­
dılar ve gurre-i rebİ’U’l-evvel olan perşembe gecesi gaardan çıkıp rebS'ü'l-eo-
velin on ikinci pazartesi günü Medine'ye bir saat mesafesi olan Kabâ
456 TEZÂKİR-I CEVDET

nâm karyeye vusûl buldular. Ba’dehû bir cuma günü Kabâ'dan hareket
ile nefs-i Medine'yi teşrif buyurdular. Medine-i Münevvere'ye duhûlleri
yevm-i i’tidâl-i karlfl olan Allgan burcunun birinci derecesine tesadüf
etmiştir.
refl. maddede sene-i mâliyyeye dâir serd olunan tafsilâta her - vech-i
âti ba’z-t ma’lûmâl-ı kaasıra ilâvesi münâsib görünmüştür.
Millet-i islâmiyyede mu'teber olan târfh-i hicretin sinin ii şühûru
kamer! olduğu hâlde httlefay-i abbâsiyyeden Tâyi'lillah zamanında trâd
u masrafın muvâzenesi için mevzu'-i bahs olan mezkûr sene-i mâliyye
naz’ ölünmüş ve her otuz sene-i kamcriyye takriben otuz sene-i şemsiyye
İtibâr kılınmış idi.
Evdil-i Devlel-i aliyye’de tSmâr u ze'âmet ashabı olan iyâlât
asâkirinin ve viizerâ ve mlrimlrân gibi mülkiye me’mûrlarıntn mııhas-
sesâtı mahâllerince idare oluna - geldiği cihelle Haz.ine-ı mâlı vye muvâ­
zenesinden hâriç tutulduğundan ve Dersaâdet'deki ocakların muhassesâ-
tına karşıltk ittihâz olunan vâridât dahi şuhûr-t kamerine itibariyle
istifa olunduğundan öyle bir sene-i mâliyye ittihâzına eğerçı hacet görül­
mezdi. Lâkin şuhûr-ı şemsiyye itibariyle istifi olunur ba'z-ı muka-
ata'ât olduğundan anların tevcihâlı senc-i şemsiyye itibariyle yürütü­
lür ve bedellerine tefivüt-i hasene nâmiyle birer mıkddr ¡ey zamm edi­
lir idi. İşte bu cihetle Devlet-i aliyye’ de dahi sene-i şemsiyye-r ı’tihâri
câri olmuştur. Bu sene-ı mâliyye ise bir emr-i i'tıbari olup zabıtası
medhal-i âzer kaa’idesidir ki şehr-ı martı her hangi sene-i hicrıyyede
vâki' olursa ana nisbet olunur ve her otuz üç senede bir sene atlanarak
tasklh kılınır idi. Ancak ıo8y senesinin siviş senesi olduğundan gaflet
olunarak atlanmayıp şuhûr-ı şemsiyye itibariyle der - uhde olunan miri
hizmetleri seksen yedi senesine mahsûb olunmak üzere tevcih olunmuş ve
çend mâh sonra bunun yanlış olduğu anlaşılarak BabIâli'den bi’l -
istizan tashih kılınmış idüğı Hazîne aklâmmda mukayyeddır. Ba’dehû
şuhûr-ı kamcriyye ile şuhûr-ı şemsiyyenin yek - diğere nisbetiyle bir
takım küsuratın terakümünden Hazine’nin hasar - dide olduğuna kesb-i
ittılâ' olunarak bu işe ehemmiyet verilir oldu. Hattâ 1205 sene-i hicriyye-
sinde esham-1 gümrük hakkında şuhûr-ı kameriyse şuhur-ı şemsiyyeye
tahvil olundu ve ber - vech-i bâlâ ba’z-ı mukaata'âta zamm olunan
tefâvüt-i hasene hisâbmda Hazine'nin hasar - dide olduğu görülmekle
¡2 0 9 senesinde bu hatâ dahi tashih kılındı.

Muahhatan ze’âmet ve tımar usûlü ilgaa ile vâridât-ı öşriyye ve


şâire doğrudan doğruya Hazine-İ edile'den istifa edilir ve ma’âşât ve ta’-
TEZÂKtR-t CEVDET 25 7

yînât hep şultûr-ı şemsiyye itibariyle verilir oldu. İşte bu sûretle mevzu -t
halis olan sene-i mâliyye tekarrür etmij ve her otuz ÜÇ senede bir kesre
tashih edile - gelmiştir. Hattâ 1254 senesi dahi atlanmıştır. Ba'dehû
Fuad Paşa zamanında konsolıd senedâtı tab’ u temsil olundukta 1288
senesinin mefkud olacağı tahattur olıınamadığından seksen yedi ve sek­
sen sekiz ve sekıen dokuz senesi deyu üç yüz bu kadar senesine değin
yürütülmüş olduğuna sonradan kesb-i vukuf olundu ve bu yanlışlığın
lüzıhn-t tashihi Bâbıâli'ye ihtar kılındı ve bunu isbât için Takvimü’ l -
edvar nâm risale kaleme alındı. Anın üzerine 1287 senesinde iaht-ı
riyâset-ı âcizide bir komisyon teşkil olundu ki âzası o zamân müneccim-
başı bulunan merhum Tâ/ıir Efendi ve Dlvân-ı ahkâm-ı adliyye âza­
sından mülevejfâ Vartan Paşa ve asrımızın birinci riyazilerinden ve
hâlâ fer ikan -ı kiramdan olup o zamâıı Mekteb-ı lıarbiyye-i şahane hoca­
larından bulunan Vıdin'li Tevfık Paşa hazretleri ve rassâd Kumbari
ve komisyonun mütercimi Şehbâz Efendi idi. Arız u amik müzâkerâttan
sonra mebdei 1ine sene-i hicretten mu'teber olmak üzere bir sene-i şemsiyye
vaz' olunmak üzere karâr verildi ve Müneccim - başı Tâhir Efendi
yevm-i hicretten akdem hulul elmiş olan şehr-i martın ibtiddsı ne gün
imiş ve devr-i şems itibariyle kaç sene olmuş buralarını berâhin-i adide
ile komisyonda isbât eyledikten başka sene-i hicretten Ijıy senesine
kadar her bir sene-i şemsiyyenin martı sene-i kameriyyenin kangı ayının
kaçıncı gününde dâhil olduğunu mübeyyin tanzim etmiş olduğu cedvel
dahi komisyonca tasdik olunmuş ve bu hususa dâir tanzim olunan
mazbataya leffen evrâk-ı şâire ıh btrâber makaam-ı Sadârel'e bi’t -
takdim tuh’ 11 neşri istizan kılınmış idi. Çifâide ki o zamân Babıdli’nın
ahvâl-i ma'lûmesi icâbıma tavsiye olunan sene-i şemsiyye vaz’tna
teşebbüs olunmak şöyle dursun I2yy tarihinde Hazîne de kâtıb bulunan
ba'z-ı zevat dahi o zamân hır sıvış senesi olduğunu hikâye ile bu kerte
dahi 128/ senesi atlanıp da sene-i mâliyyenin tashihini ihtar ettiler
ise de isgaa olunmadı ve sene-ı mâliyyemizin zabıtası olan medhâl-i
âzer kaa’ idesı terk olunmağla Devlet-i abbisiyyt zamanından beri
her otuz uç senede bir kerte tashih oluna - gelen sene-i mâliyye dahi
mahv edilmiş oldu.
Sonra Meclis-i ma'ârif-i askeri silifiCz - Z İkr sene-i şemsiyyeyi
hiç olmaz ise ilm-i târih için isti'mâl etmeğe karâr verip mezkûr mazbata
ile melfûfâtını istemişler. O zamân bendeniz Fanya valisi bulundu­
ğumdan telgraf ile sorulmuş idi. Nerede olduğunu telgraf ile bildirdim.
Aranmış bulunmuş ve meclis-i mezkûra (tâ kılınmış ise de oraca fı'len
Tnakit-i CVrdVf. 1j
358 TEZAKİR-1 CEVDET

bir ¡ey yapılarnayıp kaimidir. Sâriye valiliğinden avdetimde ol cedveli


tab' ettirmek üzere arattım bulduramadım. Erkân-1 harbiyyeden bir
zâtın yanında kaimi] olduğunu ¡¡ittim. Lâkin ele geçiremedim. Taht-ı
riyasetimde mün'akid komisyonca yapılımf cedveli bulamadığıma te’accüb
olunmaz ise yüzlerce sene mukaddem te'lif olunmuç kütüb ü resâılin
bulunamadığına hiç te'accüb olunmamahdır. Sari at-i tab' u temsil
olmasa asrımızın ekser-i âsân böyle mahv olup giderdi. J j»-1 J j* jU -.
jh k j p Lİ j U j* j -

Muhtar Paşa hazretleri tarafından cevaben vârid olan


tahrîrât :
Riyâzu't - Muhtar nâm eser-i âcizânemin mııtâlâ’a-i düstûr-1
ektemileri ¡erefıriı Hırâz etmekte olduğu zlver-i dcst-i tekrîm ü ibcâl
olan iltifat - nâme-i âll-i âsafâııeleri melfûfundan istidlâl ü islibşâr
olunarak cidden ve hakikaten teşekkür eyledim. Çünki hasbe'z - zaman
eser-i mezkûrun lihâze-i aliyye-i nezâret - penâhllerine mazhariyyeti
benim için âsâr-ı bahtiyâtidendir. Fakat bâb-ı sânintn tekmil mebâhisi
ve hiç olmaz ise kısm-ı sântnin fasl-ı râbi'i tamâm okunabilse idi
eslâf hakkında cehil veya tesadüfi bir ¡ey bulmuşlar gibi bir söz isnâd
edilmediği misillû sâdece eslâfımız iöyle âlim idi, böyle bilir idi. amma ne
çâre ki kitâblan elimize geçmedi, sözüyle kalınmayıp bi’l-'akis o gaaib
olan kitâblann ba’zı pek kıymet - dar muhteviyatı kendilerinin An’ »ı
eserlerinden bi'l - istidlâl müsbel olarak meydân-ı vuzuha konulduğu
velhâsıl kudemâmn derece-i ilminin iki kerre iki dört eder gibi isbâtcılığım
iltizâm ederek b i 'l- f i l meddahı olmuç olduğum anlaçılır idi. Her
ne ise varaka-i melfûfe üzerine terettüb eden mulâlâ'a-ı cevâbiyye-i
âcizânem ramazan akliyle tasvir olunur ¡eylerden olamayacağı cihetle
in^â - Allah ba'de'l-id anın dahi takdimiyle hâiz dest-mâye-i ibtilıâc
olurum. Ol bâbda. Gazi Ahmed Muhtar

Mühtedi Schumann’tn bâlâda mezkur mektubuna taraf-ı


Meşihat - penâhîden yazılmak üzere kaleme alınan mektubun
müsevvedesi:
9 fubat sene 88 târihiyle muverrahan j j j * nâm ¡ehirden gönder­
diğiniz mektûb vusul buldu. İslam ile mi^erref olduğunuz ma'lum oldu.
Böyle min- kıbeli'r - Rahman mazhar-t hidâyet olduğunuzdan dolayı
sizi tebrik eylerim ve sizin gibi ashâb-t ma'lûmâttan bir din karından
TEZAKİR-1 CEVDET =59

kazanmış olduğumdan dolayı Cenâb-ı Hakk'a Itfekkiir ederim ve ¡imdi


ba'z-t husûsât-ı dİniyyenin ber-veclı-i âti muhtasarcın beyân u ihtarını
fartze-i zimmet bilirim,
Evvelki mektubumda beyân ettiğim veçhile müslüman olduğunuz
gün geçmiş günâhlarınız maho olmuş ve ol günden Stibâren sizin hase-
nât u seyyiâltntz için yeni defterler açılmıştır. Arlık ferâiz u vâcibâtı
edâ ve menhiyyât u miinkcrâttan ittikaa ve tehzîb-i ahlâka itinâ etmeniz
lâzım gelir.
İslâm tır amüd ile evtâd-ı erba'a üzerine mebni çadıra benzer.
Amudu kelıme-i şehâdel ve evtâd-ı erba’ası namaz ve zekât ve oruç ve
hac dır. Siz bu çadırın amudunu ikaame etmiş olduğunuzdan tahtında
ber - vech-i matlüb sâyelenmek üzere artık evtâd-ı erba'astnı dahi ikaame
etmelisiniz.
Ehl-i İslama güre her şeyden emel tahâret ve nezâfel lâzımdır,
fin i namaza durabilmek için abdest almak ve cünüb ise gust etmek ue
bedeni ve elbisesi ve namaz mahâlli necasetten tâhir olmak şarttır. Yirmi
dört saatte beş vakit namaz kılmak farzdır. Bunların sünnetleri dahi
vardır, Ziyâde seıâb için fazla namaz kılanlar dahi çoktur. Bu fazla
namâzlara nevâfil denilir. Fasıl abdest almak naşı/ namaz kılmak lâzım
geleceği kıitüb-i fıkhiyyede mufassalan mastûrdur. Fakat nerede bir
müslüman bulursanız andan abdest ve namâzın usûlünü öğrenebilirsiniz.
Zekât - kı bir ıbâdet-i mâliyyedir - gani olan kimse mâlinin şer'an
mu’ ayyen olan mıkdânnı hasbeten-l'illah müslim-i fakire temlik et­
mektir. Meselâ yanında yıllanmış iki yüz dirhem gümüş nakdi otan
kimse sene âhirinde kırkla birini ya’ nt beş dirhemini vermek farzdır.
Fazla bir şey vermeğe mecbur değildir. Amma kendiliğinden fazla olarak
sadaka veren olursa ind’ Allah me’cör olur.
Oruç ramadan ayında her gün vaki-i fecirden gurûb-ı şemse dek
nefsini mc'kûlât u meşrûbâtlan ve cimâ'dan men' ü imsak etmektir.
Nefs böyle müştehiyyâttan men’ olundukça kırılır ve ser - ke¡ilkten
vaz geçip hakkı kaimle müste’ id olur.
Hacc Mtkke-i Mükerreme'ye gidip Fa'beyi ziyâret ve Arafâl'da
¡e’âir-i lâzimeyi ifâ etmektir. Istita’ât-ı seferiyyesi olan kimseye ömründe
bir kerre edası farzdır. Arafat'da her sene yüz binden ziyâde hüccâc müc-
temi’ olup hep birlikte olarak ol şe'âir-i islâmiyyi icrâ ve bir hatibin
hutbesini istimâ' ederler. Orada hutbe okumak ise haiijetü’l-müslimin ta­
rafından bir vekâlet-i mühimmedtr. Hulefây-i osmâniyye ¡*£1» âUl
bu manstb-ı cetili Mekke-i Müherreme mollalarına tevcih buyura-gel-
ü6o TEZA k IR-1 CEVDET

mişlerdir. Elhâsıl Arafât'da uhuvvet-i islâmiyyemn bir büyük numunen


görülür. Ehl-i İslama göre ömründe bir kene olsun [ Ka'be'yi] görmek
lâzım gelir.
A'mil-i mefrûzenin asi u ehemini namazdır. ftrâ namaz ibâdet-i
mâliyye vü bedeniyye vii kâlbiyyeyi câmi'dir. Çünki namazda seir-i avret
şarttır. Elbise tedâriki ise bir neni' masrafdır re insâıı namazda iken
dünyâ kelâmı söylemez ve sâim gibi kendisini müşlehiyyâttan men’ eder.
Hâlbuki namazda kıyâm u ku'ud ve rükû' u sücûd ve kıraat olmağla
hep âzası hareket eyler ve cismen Ka'be'ye müteveccih olduğu gibi kalben
dahi kemâl-i huşu’ u huzti' ile Cenâh-ı Hakk’a müteveccih ve sanki
bu âlemden bir başka âleme urûc ve sefer ederek kalbi dahi ibâdet ile
müştegil olur ve bu cihetle musallinin derûnu münevver ve küdûrat-ı
dünyeviyyeden mulalıhar olur, llesûl-i ekrem f j -ıJ* hazretleri ken­
disine bir keder arız oldukta derhâl namaza durur ve anınla gam u gussa
zamanım geçirir idi.
Biz bu misillû a'mâl-i dîniyytyi Cenâb-ı Hakk'ın eı'âmirini ifâ
ile sa'âdet-i uhremyyeyt nail olmak için edâ eyleriz. Lâkin nazar-t
im’ân ile bakılırsa görülür ki bunların zımnında sa'âdet-i dünyevi-,ye
dahi husule geliyor. Baksan-a namaz için iltizâm olunan taiıâret ve
nezâfet ilm-i tıbbın tavsiye ettiği esbâb-ı sıhhate tamâmiyle muvafıktır.
Bu misillû tevâfukaat-ı hasene hep mu'cizâl-1 nebeviyyeden add ulanmağa
şâyân keyfiyetlerdir.
Zekât bahsine gelince bu usûlün selâmet-İ cem'iyyet-i beşeriyse nokta-i
nazarınsa nt büyük ehemmiyeti hâiz olduğunu bihakkin ta'rif bir çok
tafsilâta mütevakkıftır. Bu usûl sayesinde fukara ağniyâyi kendileri­
ne hamt-i tabî'l bilir. Bundan başka fukaraya iane elıl-i İslâm için tabl'ı
ve icrâât-ıyevmiyyedm ma'dûd olarak zekâtlarından fazla sadaka veren­
ler çok bulunur-, rr fukara ağniyâ sofrasında oturur; vakt-i ta'âmda
gelen müsâfire buyrun denir, ikram olunur. Aç kalıp da ekmek isteyen
fakire kim olursa olsun bir parça ekmek verir. Anın için bone i - İslâm
açlıktan öten yoktur kelâmı darb-t meseldir. Hizmetkârlar efendilerinin
yediğinden yer. Fakat efendiler evvel yer; hizmetkârlar sonra yer. Emr-i
te’ayyüşce ağniyâ ile fukaranın hâlleri mütekaarib ve muteşâbihdir.
Câmi'-i şerifde ise müsâvât-ı tâmme ve hürriyyet-i kâmile vardır. Bu
cihetle beyne'l-islâm rû-nümâ olan teşekkülât-ı içtimâ'iyyece bu iki sınıf
arasında bir büyük mesafe görünmez ve düvel-i nasârâda olduğu gibi
fukarayı ağniyâdan tefrik eden hadd bir güne şiddet ü kat’ iyyeti muta-
zammın olmadığından iki sınıf ahâli arasında tefrika vü husumet âsân
TKZÂKİ R-l CEVDET 261

görülmez■ Binâen - ali - zâlik akdâm-ı islûmiyyede commune ve socialiste


ve nihiliste gibi firak-i ı'hzâliyyc yoktur. Müstakbelde dahi cem'iyyet-i
istâmiyye için o misillû fırkalardan tehlike hudûsu hâtıra gelmez• Dtn-i
islâmm her larafda sür’ atle tevessü’ ve intişârı ve akvâm-ı islâmiyyenin
bunca buhranlı zamanlarda ve müşkilât-ı azime arasında dinlerine sadâ­
katleri ve akidelerinde sebatları hep bu hakikatlerin levâzım ve âsâr-ı
labî’iyyesindendir.
Elhâsıl kavânîn-i islâmiyye hep hikmet ü maslahat üzerine mües­
sestir. Lâkin dtn-i İslama bigâne olanlardan ba'z-t kesân ba'z-ı kanâ'id-ı
islâmiyyeye itiraz ederler ve ba'z-ı ma’ lûmât-1 nakısa yâ kâzibe üzerine
en tabİ’ i olan şeyleri hitâf-ı hikmet u fıtrat gibi göstermek isterler.
Ez-cütnle din-i islâmda caiz olan usil-i tallik ile te'addüd-i zeocâtın
nasıl kııyıid u çürüt ile mukayyed olduğunu bilmedikleri cihetle bun­
lardan dolayı din-i İslama azv-i kusur ediyorlar. Amma millet-i islâ­
miyyenin ahvâl-i dâhıliyyesint muttali' olanlar bu iki kaa'idenin ne
mertebe âdâb ve hüsn-i ahlâkı muhafazaya esâs olduklarını bilerek keff-i
lisân-ı i'tırâz ederler. Bu bâbda ber-vech-i âti size ba’z-ı ma’ lûmât-ı
icmaline vereyim.
fit kâh zevç ile zevce arasında bir akiddir ve âkid kendileridir.
Fakat ıkı ¡âhid huzurunda olmak şarttır. Bu cihetle nikâh mu’ âmelâttan
ma'dûd ise de diğer cihetle dahi ibâdettir ; ve nefsini haramdan vikaaye ve
çocuk tevlid ii terbiye etmek niyyetiyle nikâh nevâfil-i ibâdâttan efdaldir
ve siinnet-i miiekkededir. Resûl-i ekrem «' J-» hazretleri buyur­
muştur ki ; “ Nikâh bizim sünnetlerimizdendir ve sizin en kötüleriniz be­
kârlarınızda ve mevtalarınızın en rezili bekârlannızdır” . Binâcn-alâ-
zâlik kuıwet-t bedeniyyt w mâliyyesi olan kimseye göre bekâr durmak
câiz değildir. Hele galebe-i şehvet ile zinâ gibi bir büyük günâha girmek
korkusu olursa nikah vâcib olur. Fakat hukuk-1 zecciyyete ri'âyet ve
zevceye cevr ıî te’addiden tevakki ve mücânebet dahi vâcibdır. Bu hususda
kendi hâlinden emin alamayıp da zevcesine cevr edeceğini bilen kimseye
göre dahi nikâh aslâ câiz olmaz, ffrâ ccvr ü te’addi ibâda mute’allık
bir ma’siyettir, âşinâdan sakınmak ise hukuk'ullahdandır ve iki hak
te'aruz ettikte hakk-ı abd mukaddemdir ve her hâlde nisaya mudârâ ve
hüsn-i mu'âmele etmek lâzımdır.
Akd-ı nikâh ile zevç zevcesinden sûret-i meşrû'ada istimtâ’ a mâlik
olur. Lâkin zevcenin hürriyetine aslâ halel gelmez. Zevcesi kendi mâlinde
dilediği gibi tasarruf eder, alır, satar, Zevci ana müdâhale edemez.
Zevç ise zevcesi için lâzım olan süknâ ve me’külât ve mclbtlsâtı tedârike
afiı TF.ZAKtR-1 CEVDET

mecburdur. Hattâ diyâr-ı ba' ideye gidecek otsa birlikte gitmek üzere
geççesine cebe edemez, Bununla beraber gececimin nafakasını k/ıt' edemez.
Bir insanın âzasından istinıtâ'a aklen ve hıkmeten kimesnenin
hakkı olamaz iken Ccndb-t Hakk anı nikâh ile meşru' kılmıştır. Binâen -
aleyh nikâhın meşru iyyetı bir ııi'mettir. Şu hâle göre talâk dahi kıifrân-t
ni'met demektir. Resûl-ı ekrem f-j »J* *1' J-* hazretleri : " I egevvüc edi­
niz hem dr tatlîk etmeyiniz, f f r i talâk ile Arş-i Rahman titrer” deru
buyurmuştur. Elhâsıl tnd'Allah talâk bir ernr-i mebgûzdur. Lâkin ba'z-ı
esbâb-t tabf’iyye vardır ki talâkı icâb eder ve şer'an medâr-ı i'tizâr
olur. Ez-cümle nikâhdan maksad-ı asli nefsini haramdan vtkaaye ve ço­
cuk tevlid ü terbiye etmek iken bu iki maksaddan biri hâsıl olmaz ise
çâresine bakmak umir-ı ta’ bi'iyyedendir. Şer'-i şerij ise her husûsda
(tidâl ve her hükümde adalet arar. Bu bahsi ırjh için size ha'z-‘ emsal
göstereyim.
ğ[evc He zevce arasında ahlakça mübiyenet olup da imtizaç ede-
miyerek beyinlerinde miinâferet ve münazaa [zuhuri etse ikilinin akra­
baları tarafından birer hakem nasb olunur. Anlar te'lif-i zâtul-beynt
muvaffak olurlar ise fe-hihâ. Olamazlar ise ne yapmalı. Madam ki
hüsn-i imtizaç edemiyecekleri cihetle hukuk-ı zemyyete ri'âvet ve evâmir-ı
ilâhiyyeyi ifâ edemiyecekler artık talakdan başka çâre bulunur mu.
Varsınlar böyle akd-i nikâh ile bağlı oldukları hâlde çekişe - dursunlar
demek muvâfık-ı hikmet u maslahat olur mu. .Vıkâhdan başlıca bir
maksad günâhdan tevakki iken tarafeyn beyninde adavetin devamına
sebeb ittihâz oluna bilir mi ve zevç irinin olduğu takdirde kadı tarafından
ana bir sene mühlet verilir. Bu müddet zarfında yine zevcesiyle ama
edemez ise kadı tarafından tefrik olunurlar. Madam ki akd-i nikâh ile
zevcenin başı bağlanmıştır ilâ-âhtri'l-ömr koca yanında kocasız dur­
sun demek muvâfık-ı hikmet olamaz ve ibâdete inhisar ile uzleti ihtiyar
eden kimse zevcesiyle musdhabeti terk etse ahyânen zevcesiyle musâhabel
eylemesi için kendisine emr olunur. Böyle tdrik-i dünyâ olan kimse hiç
olmaz ise dört gecede bir gece zevcesiyle musahabet eylemelidir. Dört
gecede bir gece zevcenin hakkıdır, Bı'l-akıs zevç eğer kesret-ı cımâ'a
mübtelâ olup da zevcesi bundan mutazarrır olsa zevcenin tâkatınden
ziyâde cima' etmemek için zevcine kadı tarafından emr olunur ve ana bir
hadd ta’yin kılınır. Bu surette zevç dahi nefsini zinadan vikaaye için
bir kan daha nikâh etmeğe mecbur olur. Lâkin pek güç bir hâle duçar
olur, ZJrâ süknâca ve elbise vü me’kûlâlca iki kanyı siyyân tutmak ve
bir gece birinin yanında yatarsa bir gece dahi öbürünün yanında yatmak
TEZÂK.tR -1 CEVDET 263

lâzım getir ve eğer bu veçhile müsavata rı'âyet eylemez ise günahkar


olur. Kezâiık zevcesinden çocuğu olmayan kimse ol veçhile müte'addıd
zevce alsa ana ne denilebilir,
¡¡te hu misilli! şebeklerden dolayı dörde kadar kan almak caiz olur
ise de miıte'addid .zevceler beyninde mtnudl-t meyrûtı üzere adalet ve
revirden miicânebet eylemek ve bir karının dört gecede bir gece hakkım
gözetmek ve bu veçhile adalet edcmiyeceğınden haıf eden kimse bir zevce
ile iktifa etmek lâcibdır, Bmâen-aleyh elıl-ı ıslâm içinde müte'addıd
zevcesi olanlar nâdir bulunur, Bu bahislerin nazariyyâtından geçelim de
bir kerte de âsâr-ı müterettibesme havâle-ı nazar-ı 1m'ân edelim.
Görüyoruz Aı Inristiyanlar içinde pek çok bekâr adamlar bulunu­
yor. Pek çök kızlar kocasız kalıyor. Amma chl-i İslâm içinde bekâr az
bulunur. Ki: çirkin ve fakir de olsa ekseriya kendiline bir koca bulur.
Ahâlisi sırf ehl-i İslâm olan beldelerde meyhane ı>e kumarhane olma­
dığı gibi kıhhâne dahi olmaz ve sanki cem'iyyel-i beçeriyyenin ıhtiyâ-
cât-ı tabi'işteşinden imiş gibi fuhjiyyât için tejkilât ve tertibat yap­
mak hâtıra gelmez ve fuhşiyyâtlan mütevellid ilel-i sâriye hadis olmaz.
f-.'.-'V ys je .
Tedb tr-i mülk ve ımr-i idare hakkında mevzi' olan kavâ'ıd ve
¡erâit-i islâmiyyeye nazar-1 im’ân ile bakılır ise görülür ki bu kavâ'ıd ü
¡erâite tamimiyle teıflk-i hareket eyleyen devlet bir tarafdarı adalet ü
hakkaaniyyete en muvafık veçhile hürriyet esâslarını müştemil ve diğer
tarafdan hukûmet-i mutlakaya mahsûs olan inzibat ve iktidar hususlarını
mülekeffil bir hükûmet-ı meşru a olarak siyâsiyyûndan hiç birinin tasavvur
edemediği uiretlr kudret u mihnetini te'mln elmiş olur.
h’azayây-i meşrûha güzelce tedkîk ü mutdlâ'a olunursa din-i
islâmın yalnız sa'âdd-i uhreviıyeyi değil belki sa'âdet-i dünyeviyyeyi
dahi miıntic olduğu nümayûn olur.
Mezkûr mektubunuzun cevâbı hundarı ziyâde tafsilâta mütehammil
değildir. Bu kadarcıkla iktifa muktezây-i hâle muvafıktır. Hemen
Cenâb-l Haklı sizi ve bizi teıfikaat-ı ilâhiyyesine mazhar buyura j4 min

İlin üç yüz dört [sene-i] lıicriyyesinde Mahkeme-i Temyiz


âzasından iken Mekke-i mükerreme mollası olan Abdiissettâr
Efendi - ki Mecelle-i ahkâm-ı adliyye'nin kavâ'id-i fıkhiyycsinden
on kaa’idesi üzerine yazdığı mufassal şerhini sene-i mezbfıre
şabanı evâilİnde fâzıl-ı yegâne ve a’lem ü efkah-ı zamane olan
264 TEZAKİR-I CEVDET

Şâm-ı şerif müflisi Malımııd Hamzâvi Efcndi'ye göndermiş idi.


Mahmud Efendi tarafından o) şerh üzerine yazılan takrizin
hâtiıııcs.nde:
s 1-lII «ü* Jî— Lf j ^ 1 j üLi-l j j u ÜjL. ûl JUt üu-l
Jf-Dl fsU ljla ; > y l J Lj-UI j .1J il jut , l > J
■ f i —^ .k—'i .¿ E ı S J İ J * d j » j * ij j üLi rüifc1' j _i -

deyu yazılmış ve bu takriz setıe-i mezbûre şevvalinin cvâsıtın-


da Dersaâdet’e iâde edilmiş idi. Müte’âkıben Settir Efendi
Mekkc-i Mükerreme’yc gitti ve zi’l-lıiccenin on altıncı gecesi
orada vefat elti. Bir ay mürur etmeden ya’nî işbu [biıı üç yüz)
beş senesi aşer-i muharreminde Mahmud Efendi dahi Şam’da
azm-i dâr-i ııkbâ eyledi. Takrizlerde böyle hiisn-i hatimeye dâir
söz yazılmak mu’tâd değil iken Mahmud Efendi’nin ol veçhile
takrizi keramet değil ise garâib-i ittifâkıyyâttandır.

sene 1306
Riyazii’l-Atuhtâr’a takriz yolunda takdim edilmiş olan
lâyiha-i âcizi üzerine Muhtar Paşa hazretleri tarafından irsal
buyrulan 25 şevval sene 1305 tarihli lâyiha-i ccvâbiyye hakkında
ba’zı mülâhazât-ı âcizane ve kaasıranedir:
Jİâdire-i rüzgâr alan Riyâzü'l-Muhtâr’ın her tarh-ı dil-güşâsını
tedkik u ta mika bidâ'a-i fenniyyem kafi olmadığı gibi ariz 11 amik
mulâlâ’asına dahi vakit müsavi olmadığından ¡öylece bir kuj bakımı
nazar-t mutâlâ’adan imrâr ile dâne-çin-i feuâid belki mâıde-pirây-ı avdid
alarak anı takriz yolunda sahibini alkışlamak üzere bir lâyiha takdim
olunmuş ve bu lâyiha sâde-diline denilecek derece bi-tekellufâne kaleme
alınmış idi. Hâlbuki ana bir mübâhase-i hasmine ve takrize ta'rig-i
harf-girânt nazariyle bakılmış ve hâtır-ı kaasıra gelmedik ma’ndlar veril­
miş olduğuna teessüf etmek lâzım gelirse de müsbet ü menfi efkâr u
efhâmtn lesidümünden nice bevârik-ı hakaayık zuhûra gelip Riyâzü’t-
Muhtir'a lâhika-ifaika alan bir lâyıha-i cevâbiyyeye nail olarak memnun
ve müteşekkir kaldım. Ma'â-mâ-fîh her türlü yanlışlığı def ’ ü ref' ipin
bervech-i ât! tahrir-i murada mecbûr oldum.
Fecir ve şafak hakkında olan suâl-i Scizânem bir suâl-i istifsar!
olup bu bâbda iti buyrulan ma'lûmâta azim teşekkürden başka bir
diyeceğimyok. Şu kadar var ki inlihây-i şafak ile ibtidây-ı fecrin beyânı
hakkında: "Ol vakit şems tahte'l-ufk bize göre on dokuz ve ekseri Avrupa
TEZÂKİR-1 CEVDET 265

râsid!arına göre on sekiz derece münhat bulunur" deyu buyrulmuş. Fil'vâki'


Ebü'l-Vefâ ve Ebü'r-Reyhan ve Tûsî ve Ebu't-T ahin' l-M ardînî gibi
muhakkıkîn-i müleahhirîn on dokuz dereceyi kabul etmişlerdir. Amma
erbâb-ı crsâdın miilekaddimini tulü'-\ fecr ile magtb-i şafak şemsin ufuk-
dan on sekiz derece inhitâtındadır derlerdi. Şimdi Avrupa râsidlartnın
re'yi dahi anların kavline muvafık düşmüştür. Ala'a-mâ-fİh mütekaddi-
minin muradı merkez-i şemsin ve müteahlıirinin muradı hâcib-i a'lâsının
inhitatı olmak ihtimâli vârid-i hâtu^ı kaasır oluyor.
Riyâzü'l-Muhtar'ı ber-vech-ı bâlâ sathice mütalaa ettiğimde en
Ziyâde nazar-1 dikkat-t âcizânemi celb eden köşesi rub'-ı müceyyeb bahsi
idi. Çiınki arablar yûnânİlerden ahz ettikleri ulûm-ı riyâzıyytde teuaggul
ederek îlm-i cebri ifıtırâ' ettikleri sırada rub'-t müceyyebi dahi Uâd ey­
lemişler idi. Lâkin anın ne veçhile ihtira' ve nasıl dakik fikirler üzerine
imâl olunmuş idüğine dâir izâhât-ı kâfiye ve tafsilât-ı lâzimeye dest-res
olamadık. Bir aralık ser-âmedâıı-t riyâzıyyûndan ba'ztları bunun sırr-t
hakikatim keşf ile ba'zt te'lifâta kıyam etmişler ise de eserleri görü­
lemedi. Bu kerre Riyâzü'l-Muhtar' da bu bahisleri görünce fevka'l-âde
memnun olmuş idim. Lâkin 153. maddesinin siyak u sibâk-l ifâdesini
cây-ı i'tirâz gördüğümden bi-hasebi'l-ihlâs ihtara ibtidâr etmiş idim.
Şöyleki 133. maddede "Rub'-ı müceyyeb her nev'i düstûrları hâil
ü hisûba âlet olduğu ve fakat bu misilİû ulûm ufününün usul ve teder-
rüsü hendese-i resmiyye ve mu'âmetâi-t mu'âdelât gibi şimdiki oesâit-i
burhâniyyenin ianesine mazhar olamadığı o zamandan kalma kütüb ü
resâilin mutâlâ'asiyle niimâyân olduğu" münderic bulunmuştur. Hâlbuki
eslâfin bu misilli} dakik finn ü sanâ'atleri mücmel ve muhtasar yazmak
âdetleri olup ju -J' «1 y J . J 1 İ diyerek remz ü imâ ile geliverirlerdi.
Eski vakitlerde şimdiki tafsilât ve teşkilât yok idi. Ma'a-mâ-fih eslâfin
bir çok âsârı eyâdİ-i rûzgâr-ı zûr-kârda telef olmuştur. Binâen-aleyh
elde olan muhtasarâitan o zamanın usûl-i tedris u Udertüsü lâyıkıyia
tefehhüm olunamaz.
Ba'dehâ yine madde-i mezkûrede : “ Rub'-ı müceyyebe dâir mutâlâ-
'a-güzâr-ı sâmileri olan sekiz-on kıt'a kütüb-i resâilin hepsinde mesâilin
cümlesi lâfzan hail ü utıhrâc edilmiş olduğu;** muharrerdir. (Lâfzan)
ta'bin ise (ma'nen) mukaabiti olduğundan itirazcı mahâll olduğu
müsellemdir. Bu lâyiha-i cevâbiyyelerinde arabların vaz' etmiş oldukları
istilâhûta mukaabil şimdiki riyâziyyûnun isti'mâl ettikleri işârâtin ne
mertebe mûcib-i teşkilât olduğu İzah u beyân buyrulmağla (lâfzan)
ta'btri hurûf u işârât mukaabili olarak isti'mâl olunmuş olduğu anlaşılıp
a66 T EZ A K İR -I CEVDET

bunda ise ta'kld olduğundan mu’teriz olan kimse ma'zur olur. Bu la'ktd-i
ma'neıd ise bir mühim bahsin hâil u izahına badi olmuştur, ğ^irâ ilm-i
cebrin mûcidi arablar ve mükemmili Avrupa Ular olduğu müsellemâtlan
bulunduğu hâlde evvel ne idi ne oldu, burasının bir mahalde ta'rifi görül­
medi. Bu kerte kaletn-i hakaayık-rakam-ı devletleri bu rnes'eleyi güzelce
izah etmekle ana göre ¡imdi ilm-i cebrin bir tarihçesi yazılabilir. Ma'a—
mâ-fih cezir alâmeti kiitüb-i arâbiyvede - olup sonra / ve daha sonra ~V
lekline girmiş olduğunu riyâzıyyûn-ı asırdan ba'zılart tahkik e/miftir. Âlâ­
mat ve işârdt-ı şâire hakkında taharrıyyatımız tamâm değildir. ) ine mad-
de-i mezkıirede: "Rub’-ı müceyyebin öklidis'in usul-i hendesen delâletiyle
ihtira' dunmuş bir âlet olduğu” muharrerdir. Hâlbuki mutâlâ'a-i âcizîye
göre hükemây-i islâmiyye ilm-i cebri ihtira've hendesese tatbik ve usul-i
müsellesâtı istikmâl ile nice dtkâayik-i riyâzıyyen istihraç ettikleri
sırada rub'-ı müceyvebi icâd eylemişlerdir, koksayalnız tısül-i hendesenin
delâleti kâfi değil idi demek isleyip tenvir-1 sened makaamında ba'zt
mahfûzâttmı tahrir edivermışdim. haldıkı anlar nice rub'-ı müceyyeb
gibi nice âldt-ı dakika-i riyâziyye icâd eylemişindir kı şimdi çoğunun adı
bile unutulmuştur. Binâen-aleyh mütekaddiminin hisâbları dakikalara
münhasır iken Uluğ Bey zlclerinde sânne lusâblan ilâve olunmuştur.
O tafsilâttan bir maksad-ı zımni dahi Mısır'da ba'z-t âsâr-ı kudemâ
bulunmak me'mûl olduğundan zât-i devletlerini taharriyyâta leşlik idi;
ve bir de Cemşid'ın Mflâh'ı zât-i âlilerime görülmesi /âzım bir eser-ı
celi! olduğundan bir kerte manzûr-t devletleri elmastın âr.yi ederek ana
dâir hayli şeyler yazmış idim. Şimdi de o arzudayım. Sızın ifâdenizden
arablar hisâb ve cebir bilmiyorlardı demek manâsı çıkıyor demedim
ve öyle bir şey hatırıma gelmedi. Bu ma'nâ nereden istihraç olundu anlaya­
madım. Arablar hisâb ve hendeseyi tahsil ettikten sonra ıhıl-t cebri ıhtırd'
ettikleri sırada rub'-ı muceyyeh icâd eylemişlerdir demekten rub'-ı
müetyyebi cebrin ianesiyle icâd etmişlerdir demek ma'nâsı çıkabilir.
Başka ma'nâ çıkmaz.
Gelelimyevm lâfzının ma'nâstna. Riyâzii'I-Muhtar’ da: "Arabcayevm
lâfsıvın medlulü de nehâr ile bir teylden mürekkeb şemsin yirmi dört saatte
icra eylediği devr-i tamdan ibaret olduğu" munderic olmağla me'haztnın
beyânı rtcâ olunmuş idi. Çunki kutub-i lugaat-ı arabiyyeye müraca at
olundukla görülürki yevmin mıkdân şemsin yâhud fecr-i sâdıkın tulu un­
dan gurub-ı şemse kadar olan müddettir ve ekser-i ulemâ şıkk-ı ahir
ıstılah-ı şer tdir derler, Ebu'l-Bckaa kuUiyyâtında beyân olunduğuna
göre ytvm lâfzı asl-ı lügatle ıakt-ı mutlaka mevzi'dur ; ve orfen şemsin
TF.ZAKİR-I CEVDET 267

fevka'l-arz bulunduğu müddettir; dî şer'tın tulü'-) fccr-ı sadıklan gurûb-t


¡eıruf kadar olan zamandır. Nehâr ise şemsin tulu undan gurubuna kadar
mümted olan zamandır, ve Tercemt-i Kaamus'da ytvm-ı ma'rıl/lur ki
gün la'bir olunur. Müellif'in Besâir' de beyanına göreyevm tulu'-1 fecrden
gurûb-1 şemse kadar ve nehân tulû'-ı şemsden mu’teberdir deyu mu­
harrerdir.
Elhâsıl arabcayevm mutlakaa vakit demektir. Fakat tulü'-1fecrden
yâhud tulû'-ı ¡enirden gurûb-t ¡emse kadar olan müddete dahi itlik olu­
nur ; ve virme dört saatden ibaret olan bir devr-i tâmma Arabca yevm ıtlak
olunduğuna dair kutub-i arabiyyede bir nakl-t sahihe tesadüf olunmamııtır.
Bu makatımda araklar (yevm ve leyle) yâkud (yevm bi leyle) derler.
Eski gk ve her et kitâblarında dahi bu veçhile istı'mâl oluna-gelmiştir.
Müteahhirin-i ehl-i zieden ba’ztlar teıâhül ve tesâmüh yolunda ba’zan
(ve leyle) lafzını tayy ile yalnız (yevm) dendiler ise de şâirleri bu
makaamda (¡ebaıuâz) lâfzını isti'mâl etmişlerdir. Amma şimdi beyne'n-
mis yevm lâfzının şebanrûz ma'nâsında isli mil olunduğunu bilmiyorum.
Ba'z-ı kutub-i şer'iyyeden ahz u irâd olunan nakiller ise isbât-t müdde'âya
medar olamaz. Belki mudde'dmn nakizını ısbât eyler, fir i kutub-ı şer'iy-
yede yevm denildikte tulû'-ı fecrden gurub-ı ¡emse kadar olan vakit de­
mek olur. Fakat ba'zan delâlet-! iltizâmıyye tarikiyle geceyi istil­
zam eder, Nıteki leyi dahi ha'zan bu veçhile yemi istilzam eder. Bu
bâbda delâlet-1 muldbıkiyye ile dtlilel-i illizâmiyyeyi fark etmelidir.
Meselâ *V ¿J1) denildikte burada üç gün ıkaamet eyledim de­
mek olur. Fakat üç giiniin arasında iki de gece lıulunmağla kaalin
bi-tarSkı’ l-ıstilzâm orada ıkı gece dahi ıkaamet eylemiş olduğu anlaşılır.
Amma üç gün uç gece ikaamet ma’ nâsı müstefid olmaz. M teki (L*
i j ’J i/HÎj denildikle burada üç gece ikaamet eyledim demek olur. Fakat
aradaki iki gün dahi dâhil olur ammâ uç gece ve üç gün ikaamet ma'nâsı
müstefâd olmaz, hezâlik geceleyin -Sâ-â deyu yemin etse yemin
vakt-ı tekellümden mu'teber olmagla ol gecenin bakıyyesi dâhil veferdası
gurüh.1 şemse kadar olan müddeti muştemd olur. Lakın bundan yevm
lâfzının bir şebanrûza itlâk olunmuş olması lâzım gelmez. Nitekim
gündüzün (UJ «J&Y) deyu yemin etse ol günün bakıyyesi tebe'an yemin­
de dâhi! ve ferdisi tulû'-ı şemse kadar olan müddeti müşlemil olur.
Lâkin bundan leyle lâfzının bir şebanrûza itlâk olunmu; olması lâzım
gelmez. Tevmin Türkçesi olan gün dahi gece mukaabili olan vakit demek
olup bir devr-i tâmma gün itlâk olunmaz ve henüz erbâb-ı fenn beyninde
öylebir islilâh dahi olmadığından şimdi lisân-rtürki ürere yarılan kitâb-
îtiö TEZAKİR-t CEVDET

tarda şebânrâz denilmek lâzım getir, iakat yevm gibi gün lâfzı dalıi
dılâlet-i iltizâmiyye tarikiyle geceyi müstelzim olur; ve hu ay otuz
gündür denümekde bu ayda tam otuz gun bulunur demek olur. Lâkın
delâlet-i ıItızâmiyye tarikiyle İm günlerin geceleri dahi hâtıra gelir.
Yoksa gün lâfzt ¡ebâıırûz manâsına olmak lâğım gelmez.
Eyyam-1 hicret hakkında muhaddısin ve müverrihinin rivâyâlı
pek muhteliftir, Sahih-i BuhârVde bu hususa dâir olan rivayetler Resul-i
ekrem ¡t-j hazretlerinin Kabaya tejrfleri rehi'ü'l-tvvelde
pazartesi günü olduğu ve orada üç günden on güne kadar ihtimâli olan
bir müddet ve alâ-rivâyetin on dört gece ikaamet buyurduğu be­
yânından ibâret olup ol pazartesi rehi'ülevvelin kaçıncı günü olduğu
tasrih hıyrulmamıçtır. Ol gün alâ-rivâyetin rebi'ü'(-evvelin birinci giinü
idi ve alâ-rivâyetin iki gece geçmiş idi. Ihı rivayet Sahih-i Müslim'de
miindericdir ve ba’z-t muhaddısin rebi'ü'l-enelden on iki gece ıc ba’ztlan
on üç gece geçmiş idi deyip Sahih-i Buhâri ¡¡¡illilerinden Hafız bin Hacer
mâyet-i hilâlde ihtilâfa hami ile hu iki rivayetin beynim cem ıı teıflk
etmiştir; ve alâ-rivâyetin rebi'ü'l-rvvelin nısfında ve alâ-rivâyetin yedisinde
ve alâ-rivâyetin sekizinde idi. Kahâ'ya teşrifi nebevinin cuma günü ıdüği
rivayeti dahi vardır; ve ba'ztlar Kabâ'da ikaamet-i nebevinenm müddeti
dört gece, ba'zılaıyirmi iki gün idi, dediler. Resûl-i (kremin Mekke'den
hurucu dahi muhtelcfun-fihdır. İbn İshak ve Sâhib-i Megan.-i rebi-
'ü'l-evvelin birinci günü olduğunu tasrih ettiler. Anlara göre perşembe
günü çıkmış olması lâzım gelir. Hâkim ise kurucu pazartesi günü
olduğu gibi Medine'ye vusulü dahi pazartesi idüğmden rivayetler müte-
z â t i t ılır dedi.

Muhammed bin Mûse'l-Hârizmi ise Mekke'den perşembe gunıı


çıkmış idi deyu rivayet elti. Hafız bin Hacer dahi Mekke'den hurucu
perşembe giinüve gaardan hurucu pazartesi gecesi idi deyıı bu iki riva­
yetin beyni cem' ütevfik olunur dedi. İbn Abbâs j hazretlerin­
den rivayet olunduğuna göre Resul-i ekrem pazartesi günü doğmuş ve
pazartesi günü nübüvvet ile meb’ıh olmuş ve pazartesi günü Hacer-i
Esved’ i tef' etmiş ve pazartesi günü hicret buyurmuştur. Müverrihin­
den ba'zıları Resit-i ekrem’in cuma gecesi gaara duhûl ve alâ-rivâyetin on
gim ve kavt-i esahh üzere uç gün tevakkuf ne pazartesi gecesi mağaradan
huruç ile rebt’ü'l-evvelin on ikinci pazartesi günü Kahâ'ya vâsıl olduğunu
ve dört gün Kabâ'da ikaamelten sonra cuma giinü nefs-i Medine'ye
teşrif buyurduklarım beyân ettiler. İbn Haldun ise Kabâ'yt rebi'ü'l-
TEZAKİR-t CEVDF.T a6g

evvelin on ikimi pazartesi günü teşriflerini beyân ile ikiıfâ edip diğer
ebhdsa taarruz etmemiştir.
Bu kadar ihlild/âtın içme dalıp da sıhhate akreb olan rivayeti
temyiz etmek hayli mujkil bir içtir. Hele eyyam u ¡uhûrun ta'yini pek
müshildir. Mahmud Felekt anı fıisdb-l ric'i ile bulmuş olduğunu tahrir
etmiç ise de lıisâb cedvelıni meydana komamıs■ Mırhüm Münecetm-baft
Tıilıir Ifendi burumla yıllarca uğrajip eğerçi tanzim ettiği cedveli
lâyiha-i mutekaddıme-i ¿ciride beyân olunduğu veçhile komisyona vermiş
ıdt. Lâkın o da hâlâ gaıbdir. Şimdi bu misillû tbhds ile uğraşmağa
hâl ti zaman müsâ'id değil. Tanımızda Tâbir Efendi gibi bir muhâsib-i
mahir de yok. Bundan ziyâde arz-ı mutalâ'aya vakit dahi musâ'ıd
değildir. Baki emr ü ferman.

Muhtar Paşa hazretlerinden vârid olan mekıub


Hulul eden sene-1 cedide straunda deydene-i kadime-i kavmiyyemiz
veçhile mülakatlar uuku'iyle resm-i bıhin-i tehniyenin bTl-müjâfehe
icrasına kayiulet eden düri-i sâri o vazft-i mubtehicenın ifâsiyçun
tavsit-t arizeye mecburiyyet verdi. Bahs-i rasin-ı ihtisas ve musâdakat-ı
çakerânemle tesvîd-i evraka lüzum goremem. ğğira kalb-i âdıi-ı hıdiv-ı
ekremileri mahdsin-i matiûbe-ı bejeriyyenin enfüs ü âfâktnt muhtevi
olduğu mahâll-i tereddüd değildir.
Gelelim afaki bahsine, ğ^iyây-i mantıki denilen fecr-i kâzibin
ağustosun yirmi üçündenberi salâha karsı alafranga saat ikiden bed' ile
fecr-ı sâdıkın hululüne kadar İskenderiye'den simdi rü’yei olunmakta
ve bu hâl rûz-ı kasıma kadar devam edeceği anlaşılmaktadır. Şu kadar
ki ¡imdi rü'yet-i mehtâb mâni' olmağa başladı. Maksadım jimdi IstanbuV•
da dahi cuku'-t hâlin taht-1 nazar-1 dikkate alınması idi. Lâkın ne
çâre ki mehtâb mâni’ olacak ire de hij olmaz ise işbu şehr-i muharrem
mehtabı geçtikten sonra olsun dikkat olunması mümkırıdir. Hâsılı me-
dâreynin hâricindeki bılâdda senede ancak iki ay müddet görülecek olan
fecr-i kâzibin vakt-i ruyeti hulul ettiği gibi ¡afak-l kâzibin kânün-ı
sdniden bed' ile senede dört ay görüleceği vakit dahi tekarrüb etmektedir.
Mücerred arz u ıhbâr-ı hâl ile istizâde-i teoeeeühât-ı ma’ âll-gaayât-ı
rnh.jirâneterine ictisâr kılındı. Fi ts Muharrem Sene ¡06

Ba’dchû Muhtar Paşa'dan 26 muharrem sene 1306 vc 2


eylül sene 1304 tarihli bir mufassal mcktûb ile yevm-i hicretin
kangı gün olduğuna dâir bir hisâb puslası geldi.
270 TEZAKİR-I CEVDET

Cczâir-i garb kardinali Lavigerie Avrupa'nın ba’zı şehir­


lerinde dolaşıp esaret usûlünün devamı diıı-i islâmın mııktezayâ-
tmdaıı olduğu bcyâniyle Avrupa'nın efkâr-ı tımûmiyyesini
millei-i istâmiyyc aleyhine düşürmek 11zere nutuklar irûd
eylemekte olduğuna mebııi Ali Sedâd Bey taralından yazılmış
olan cevâb-nâmc Tarik gazetesinin 1630 numaralı nüshasında
münderictir

Bakiyyc-i Vckaayi’-i sene-i hicviyye 1306


Bu esnada Viyana ve Roma ve lıa dalın Rımıanya gazete­
lerinde bir takım hezeyanlar yazıldı. Kimi divor ki: " Hâne/lân-t
Osmanl'yi hükümetten ıhrâc timdi” Kimi divor ki : “ JeJt şimdiki
hâl de bütün Hanedan’tn ılgııası muvâfık-ı hâl değildi). 1 ahu.' şimdiki
pâdişâhın hal' 1 kâfidir ve bu husûsun icrası düvd-i Avrupa'ya güre
bir borçtur. İstanbul'da dahi bu efkâra iane edecek kinedir şoktur”
jçjd p-1* âd-J . Hıınıııı üzerine bıı-irâde-i seııiyve bir lâvilıa
tanzim u takdimi emr olıınmağla kaleme alman lâyiha ber-
vech-i âti kayd olunur :
Bazı ecnebi gazetelerinde Hanedan-1 şet ket-nişân-ı Osmani ve
bi'l-hassa yât-i Hılâfel-smât-ı hazrel-i cihân-bâni aleyhine neşr olunan
makaalât-ı hezeyân-âmizin esbabı hakkında malûmat ve keşfindi-t
fakiranemi mutazammın bir lâvilıa takdimi ismet Bey kullun vânta-
siyle emr ti ferman buyrulmuş olduğundan vârid-i hâlır-t kaasır olan
mutalâ'ât-1 ubeydânem ber-vech-i âti arz olunur şaylekı :
Gerek AüAıîmrf-i mutlaka olsun gerek hükûmet-i meşruta olsun bi’l-
cümle düvel-i mütemeddmede hükümdarların her /tetir ¡'¡nazdan salim ve
herhalde mukaddes olmalan ın/izâm-ı devlet ve iklidâr-ı hükümetçe
gayet mühim bir esâs olup fâl-ı şevkel-simât-ı hazret-i pâdişâhİleri gibi
Saltanat ve Hildfet’ i cami' olan bir hükümdar hakkında bu esâsın ne
mertebe kesb-i ehemmiyyet ve mukaddesiyyet elliğinin tafsiline hacet
görülmez. Bu esâsa nazaran her devlette ale't-lıusûs Devlet-1 aliyyc'le-
nndc vükelây-i devletin her güne leşebbüsât ve mu'âmelâtı ve her türlü
ifâdât ve icrââtı yâ t-i kudsiyyıt-âyât-ı hazret-ı pâdişâhi'yi her nevi'
ftirâz ve muahezeden beri tutacak yalda olmak farlze-i zimmettir; ve
devletçe icrâsı lâzım ve fakat itirazdan gayr-t salım husüsâta tesadüf
olundukla dahilen ve haricen vuku' bulacak itirâzata göğüs gerip1

1 Y irm in ci d e fter b u r a d a b ilm e k te d ir.


TEZA k !R-1 CEVDET 271

kendilerini siper etmeleri veelbe-i ubûdıjyeltır; ve devletin ruhu mesabesin-


de olan esrarı gaayet mektûm tutulmak lâğım gelip hattâ ba’ ı-t mehâm-t
umura müsteşarların bile âgâlt edilmesi tecviz olunmaz. Hele Mâbeyn-i
hümâyûn ile Dâbıâlt'lerı arasında cereyan eden muamelât-1 husû-
siyyeye hâricden kimesnenin vukufu asta caiz olmaz- Kulları hızmet-i
devlete girdiğim zamandan ben eslâfdan gördüğüm usûl ü muamelât
ve târihinde tahkik ettiğim vuku ât iktizâsınla seldmet-i mülk ıt devletin
bu yolda olduğum derk u ifân eylemiş olduğumdan her husûsda ve her
mu amelede bu dakikanın hüsn-i muhafazasına siy u gayretle kusur
etmemişim zaııederim.
Ilır müddetten heri Devlet-i aliyye'Itrinde bu hakaaytkın hilâfına
olarak inan kutlanılmak ve her hususun ırâdâl-ı seniyyeye ma’tûf oldu­
ğunu işâ'a ile taraf-ı Saltanat'a itiraz celbinden sakınmamak âdel oldu.
Ale'l-husth şimdi tahkikaat-ı vâki'a ve emârât-ı zahireye nazaran BabI­
âli'nin muamelâtı bu bakaayıkm icâbaİnle mutendsib olmadığı anlaşılır.
O'liyâ şunun bunun ftirâzâtma uğrayan muamelâtın mes'ûliyyet-ı ma'ne-
vivyesinden vareste olmak ve ba'z-ı ecânibın şikâyetlerine karşı mudâfa’a
etmek üzere reddi l.aabıl olmayan irâdât-ı semyye-i husûsıyye-t hazret-i
pâdişâhın teıfik-i mu âmele etmek mecbûriyyeü makaam-ı i'lızârda
der-miyân olunmakta ut iezkire-i senıyye-i hususiyseler elden ele dolaşmak­
ta imiş. Bu tavr u harekelin râbıta-ı hükümeti dûçâr-ı tehlüke edeceği
ise vâreste-i tereddüd ve ıştibâhdır. Akvam-1 islâmiyyenîn selâmetim
Saltanat-t osmııniyye’ nin bekaasında araşan bendegân-1 ihlâs-nişdna gö­
re hu hallere teessüf etmemek kaabil değildir, fîrâ bir hükümdarın
ber-vech-i bâlâ itirazdan masumiyeti hükumet-i mutlaka ¡öyle dursun
hukûmet-i meşrütalarda bile idâre-i umûr-ı devlete müdâhale etmemek
mu'vâsim tazammun etmeyip ancak vükelây-i devlet metbû'-ı mufahham-
lan olan hükümdarların evâmirini asla sıfat-1 hükümdâriye nakise iris
etmeyecek sûret-i hakimdnede icra etmeleri ve ot emirlerin icrasından
dolayı bi-hasebi’l-hâl vuku'a gelecek ihracâta kendilerini siper eylemeleri
mrrbûriyyetiııden ibaret olduğu kaa'ide-i düvele âşinâ olanlar indinde
miisellemâttarıdır,
foksa vükelây-i devletten biri icrâsına me'mûr olduğu irâdât-1
hükümdarının kendisince muvâfık-t maslahat olmadığını hiss ettirirse
şirâze-i hükümete halel getirmiş olacağı der-kârdır. Şimdi ise ber-vech-i
bâlâ her hususun ırâdât-ı seniyyeye ma’tûf olduğunu işâ’ a ile enzâr-1
tcâuibde kendilerini ma’zûr gösterenler bulunduğu söylenmektedir. Bu
misillû sözler yukarıdan aşağı nâsın her tabakasında şâyi' olarak rıihâ-
s 7a TEZÀKÎR-1 CEVDET

yet gazetecilere sermâye olmağa başlamış ve bu keyfiyet Devlet-i aliy-


ye’lerini kendi garazlarına muvafık bir Itırika siılûk ettirmek için düvel-i
ecnebiyye ellerinde âlet ittihâz olunmak isti’ dâdlarım hâsıl eylemi ¡lir.
/¡te kullarınca neşriyyâl-t ma’ lûrnenin esâsı re menşei bundan ibaret
olarak bi’t-tabı' düvel-i ecnebiyye ne anların âlâtı olan gazeteciler sırası
geldikçe kendilerine imâ edilmiş olan ma'lümâtı kendi garazlarına mu-
vâfık surette sû-i ıstı'mûl etmektedirler. İşle bu kabilden olarak geçen
sene bir İngiliz gazetesinde bir çok hezeyanlar yazılmış uh. Sonra Lllı-
ot'un tahrirât-l garazkûranesi meydana çıktı ve bu kerre Ï yana Corres­
pondance de l'Est gazetesinde ve ba'dehû Roma İtalya gazetesinde bir
takım hezeyanlar yazıldı ve bu neşriyat Rumanya gazetesine kadar sira­
yet ettirildi. Bundan garaz ise zann-i ubeyddneme göre Deı let-i alıyye'It­
rini Ittıfâk-ı sulâsiye tdhâl edebilmek üzrre i^ât-ı hümâyûn-ı hagreti
pâdişâhileriııi teshir edebilmek garazına militent olmak gerektir.
Butun vaktini ve fikr ü himmetini Devlet-i aliyye’¡erinin selâmetine
ve mülk ütebe'alarmın sa'âdetine vakf buyurmuş olan fot-ı hakaayık-iklt-
nâh-t hazret-i cihân-dârileri gibi bir pâdtşâh-ı âlem-penâh hakkında
minvâl-i meşrûh üzere i'tirâzât-ı ecânibe vesile olacak veçhile lisân kul­
lanmak büyük hıyanet ve Devlct-i aliyye'terine icrây-i husûmet demek
olur. Bu gibi mesâil-i mühimine ve esâsiyyede elbette bir takım agrâz-ı
şahsiyse ve husdsiyyenin dahi medltali olabilir. Bu bâbda esaslı bir tedbir
ittihâzı lâzım gelir ve şu hâlde Devlet-i aliyye'¡erince Avrupa’nın ahvâl-ı
hâzırasma göre ne meslek ittihâz eylemek lâzım geleceği mes'elesi ehemmi­
yettendir tutulmamak şartiyle idâre-i devletçe kavâ'id-i esâsiyyeye daha
muvafık bir yola gidilmesi ve vükelânın mesâlih-i muhimmeyi dâire-i tnek-
tûmiyyette tutarak mahremiyeti te min edecek yolda davranmaları kulla­
rınca ağyarın bu gibi sû-i istı'mâiâtına karşı birinci tedbirdir.
Devlet-i aliyye lttıfaak-ı sülâsî'ye mı dâhil almalı yâhud Rusya
ile mi iitifaak etmeli, toksa bi-taraf mı durmalı. Burası en dakik
ve nâzik bir bahis olup bu artzacığın ana tahammülü yoktur. Mezkur
gazetelerdeki neşriyyât hakkında şimdi ne tedbir ittihâz olunmak münâsib
olcağı baksine gelince neşriyyât-ı vâki'a külliyyen ehemmiyyetten âridir
denilemez ise de bunlara zâlıiren ehemmiyet vermek ve adem-i vuku'unu
te’ min yolunda sarfiyyâta girişmek bir çâre olmadıktan başka belki
nâşirlerınin şımarmasına ve İşın daha ziyâde kesb-i ehemmiyyet eylemesine
badi olacağından kemâl-i vekaar ile gayet gizli olarak taahkikat ve ta'kt-
bâtlan ve tedâbir-i lâzime ittihâzından geri durulmaksıztn bunlara bir
güne ehemmiyet Derilmiyor gibi gösterilmelidir. îoksa nakden ba'zı
TEZAKİR-I CEVDET Z73

ftdâ-kârlık icrâsivle yûhud başka suretle bu neşriyyitm önii alınmak


istenilirse kapanması muşkıt bir kapı açılmış ve maksadın hilâfına hiz­
met edilmiş olur.
Kullarınca haklkat-i hâl deyi bilmen ahvâl-i maruza kemâl-i
sıdk ıı ihlâs ile arz olunup Veli-ni'met-i bi-minnetimiz Pâdijâ'hımtz efen­
dimiz hazretlerinin bekatı ve muhâfaza-ı ¡ân u şevketinden başka bir
maksad tı garaz olmadığını bunca senelerden beri kemâl-1 sıdk u ihlâs
ile vâki’ olan hizmet ve emeklerim nâmına arz ederim. Her hâlde emr ü
fer mân 1.

Mecelle-i ahkâm-ı adlıyye'yv ijir fihrist olmak itzcre Rehber-i


tâlibân-i Mecelle nâm risalenin müellifi Mehmed .-Mi Bey’e
tezkire:
Mecelle-i ahkâm-1 adlıyye'de münderic ıstılâlıât-l fıkkiyyeyi yek na­
zarda mir vii tefhim etmek üzere Rehber nâmiyle te'lîfine ¡uru buyurmuş
oldukları kitâb-ı fti'tîid'nisabın mukaddimesi görüldü. Mukaddimeden
maksad ne olduğu ve ne netice hâsıl olacağı anlaşıldı. Şöyle ki ıstıldhât-ı
Jikhiyyenirı ta’rlf-i mdhiyyâlı için Mecelle'nin ebvâb u fusulünü dem ü
taharri tekcllufunJen vareste edeceği cihetle ale'l-umim talebeye bir
merci’-ı mu'teber hele mubtedilere sahihen rehber velhâsıl cümleye
fdıdeiı bı> güzel eser olacağı m:r'dt-ı ıhtıedcda ru-nümd oldu. Sâlik-i
meslek-i hiikkâm olmadıkları hâlde hükkâma rehberlik etmek büyük
fazilel ve fazla bir şeref ü meziyyellir. Bundan dolayt zât-ı âlilerini
tebrik ederim efendim.

İşkodra'nııı ahvâline ve Arnavudluk’da bir nevi' yerli


asker tanzimine dâir bir kıt a lâyiha tanzimi şifahen eııır ü
ferman buyrulnıuş olduğundan bu kerre nsâle kılıklı bir lâyiha
kaleme alınarak hıızûr-ı hümâyûna takdim kılınmıştır. Sureti
evraak idinde mahfuzdur.

Sene 1307
Kısas-ı enbiyâ’nm altıncı cildi tamâm olarak tab’ına nıübâşcret
olunmuş idi. Bu kerre yedinci cildi dahi hitâm bulmuştur.

' Bıı satırlardan sonra: “ Muhtar Paşa'dan gelen 18 salta sene 306
tarihli mcktûb ve mclfılfu buraya kayd olunacaktır” ibaresi yazılmış fakat
muktubla nıclfûfu mevcud bulunmamıştır.
Tttnkır-i C tcA l. 16
TF.ZÂKİR-t CEVDET
2W

Anıtı tab'ı hitâm bulduktan sonra yedinci cüz ünün dahi hilâl-i
ramazânda tab’ına başlandı.
Rumanya devleti tarafından fakire bir kıt’a nişan verilmiş
idi. Bu kerre ta’ likine nıiisa'âde-i scnivyeyc rızan buyrııl-
muştur.
Ümerây-i ekıâddan Muş'lu Kurd Mûsâ Bev aleyhinde
Ermeni patrikhanesinin şikâyâtı üzerine Ingiliz selâreti anın
cezalandırılmasını iltizâm etmekle bi’l-akıs taral-ı hümâyûndan
dahi ecânibiıı agrâzına hizmet yolunda lebe'asınm magdüriv-
yeti tecviz olunamadıgından Mûsâ Bey Dersaâdet’e celb ile
muhakemesinin burada icrası eınr olundu. Patrikhane ve Sefaret
[tarafından] dahi her nasıl olursa olsun Mûsâ Bey mahkûm edilsin
diyerek türlü entrikalara teşebbüs olundu. Dâima İngiliz poli­
tikasının hadimi olan Sadrâzam Kâmil Paşa dahi İngiliz, el­
çisinden ziyâde İngiliz olduğundan bİ2İ de bıı yola bâdım
etmek istedi. Fakir ise bi-hasebi’l-hamiyye anın zıddına gittik.
Binâen-aleyh bir kaç aydan beri azlime çalışıyordu; çâre bula­
mıyordu. Muahharan Almanya tebe’asmdaıı bir şâb-ı emred
hakkında Galata’da Yoyvoda-konağı denilen karakol-lıânede
fi’l-i şeni’ icrâ olunmuş deyu bir da’vû zuhur elti. Gittikçe
kesb-i ehemmiyyet eyledi. Dersaâdet’e nakl olundu. Hey’et-i
ittihâmiyyede ittihâm kılındı. Lâkin Malıkeme-i cinâyet’de
ekseriyyctle berâat-i zimmetine karâr verildi. Bundan Almanya
sefareti şikâyet eyledi. Almanya elçisi isti’fâ edip gideceğini
beyân etti. İşte Sadrâzam bunu dahi ilkaât-ı sabıkasına ilâve
ve âdeta Zât-i şâlıâne’yi tehdid edercesine azlimizi iltizâm
etmekle Zât-i şahane dahi muvafakate mecbur olarak bu tevcî-
hâtı icrâ eyledi.
Şöyleki ramazân-ı şerifin yirmi birinci cumartesi günü uh-
de-i âcizîye mecâlis-i âliye me’mûriyyeti bi’t-tcvcîh Adliye ne­
zareti Evkâf-ı hümâyûn nazırı Rızâ Paşa’ya ve E\'kaf-t hümâyûn
nezâreti Nâfi’a nâzın Zihnî Paşa’ya ve N âfi’a nezâreti Rüsûınât
nâzın Râif Paşa’ya ve Rüsûmât nezâreti Haşan Fehmi Paşa’ya
tevcih buyruldu. Yine merkum şâb-ı emred işinden dolayı
Beyoğlu mutasarrıfı Emrullah Efendi ile Şehremaneti mektûbcu-
[su ] Nâzım Bey’in becâyiş-i mc’mûriyyetleri icrâ edildi. Ferdası
pazar günü akşamı li-ecli’l-iftâr Mâbeyn-î hümâyûn’a gittim.
Ba’de’t-terâvîh huzûr-ı hümâyûna kabûl ile dâire-i mahre-
TEZAKİR-I CEVDET 375

m i y y e t t c fcvka'l-âde iltifât-ı hümâyuna mazhar buyruldum; ve


vukelâlıga mahsûs olan otuz bin [kuruş] ma’âşdan farda olarak
cryb-i hümâyûndan dahi mahiye iki yüz akın tahsis buyruldu,
Geçen s e n e Girid'dc vuku’ bulan ihtilâl sevk-i askerle bas-
tınlıp ulâre-i . m u v a k k a t c s i için ba'2-1 ta’dîlâtı hâvi bir fermin-t
âli k a l e m e a l ı n m a s ı içirt riyâsrl-ı âcizi tahtında bir komisyon
t e ş k i l o l u n m u ş idi. K a l e m e alınalı icrmân-ı âli mucibince hareket
o l u n a r a k Gind'de s ü k û n e t peyda olmağla taraf-ı pâdişâhiden
iiıtiıâ’ o l u n a n m a d a l y a n ı n bir altın kırası dahi 1308 senesi
r e c e b i n i n c m dördünde fakire ihsan buyruldu.

Husûsi olarak arz tezkiresi


Hıristiyanların millet-i İslâmî})e hakkında irâd eyledikleri bajlıca
itirazları esaret re talâk re teselliır-i msâ ve te'addüd-i zetıcâl bahisleri
olup müsdfeıeten çâker-hârıeleriııe gelen Avrupa madamtarıyle çâker-zâde-
lerı elliye câriyeleri aralarında bu mesâi/e dâirpek çok mübdhaseler cereyan
eylemi! olduğundan geçen sene Aliye câriyeleri bunlardan en mühim
olanlarım rem’ederek .Visvâıı-ı İslâm nâmiyle bir risale kaleme almtç
ıdiıği geçende bı'l-münâsebe arz olunmuç idi. Ol esnada ise Aliye câriye-
lerııun pereıtârân-ı Harem-i hümâyûn sırasına geçirilmiş olduğu tebjir
buyrulmağla arlık anın âsâr-ı kalemtyyesinin tab'ına teçebbusden evvel
müsevvedesinin Atebe-i ulyâ'ya arz u takdimi mütehattım-i zimmet-i rik-
kıyyti görüldüğünden risâle-i mezkûtenin bir suretini istinsah ile Südde-i
seniyyeye arz u takdimini istirham ile her ne kadar bir nem’ güslâhlık
ise de afi ü merhamet-i seniyyeye iğtirâren takdimine ciir'et kılındığı
kemâl-ı ıhlâs ile ma’ rûzdur.
F i zt'l-ka'dt um 1308 ıe 10 hatıratı 1307

İzmir Bidayet hukuk reîs-i evveli faziletlü Es'ad


Efendi’ye cevaben tahrîrât
Usûl-i lıadîsden te'lifine muvaffak olduktan risâle-i lâtifinin
bir nüshası bir kıt'a iltifdt-nâmeleriyle beraber dest-i ihlisa vusul buldu.
Sahiben mıkıb-i fahr ii mesâr-i azîm oldu.
Fünûn-ı çettâda mehâret-i behiyyeleri müsellem olduğu gibi bu
diyarda garib kaimii olan usûl-i hadîsi dahi selîsü't-ifâde ve sehlü'l-
istijâde bir surette te'lîfe muvaffakıyyet-i vâldlanndan dolayı zât-ı âlîle­
rini lisân-t iftihar ile tebrike ibtidâr eylerim. Bu eser-i âlîlerini okudukça
376 TEZAKtR-1 CEVDET

Zevk-yâb oldum. Beyânat ve medlulâlını pek mükemmel buldum. Lâkin


bâdi-i nazarda göze çarpan ba'z-ı ta'birâtım istizaha liizûm gördüm,
Şöyleki risâle-i mezkûrenin üçüncü sahfesinde (dâhi) lâfzı isti’mâl
buyrulma;. Bu ise muhlislerine garib göründü. f_ird lisdn-ı arabide dâ­
hiye cin fikirli makaammda muşta’mel olup tâsı dâhi mübalâğa içindir,
te'nis için değildir. Cemi duhât gelir ki lisânımızda dahi miısta’ meldir
ve arabm Dühât-ı erba’ası meşhurdur. Kutüb-i iiigaat-ı arabiyyede dâhi
lafzı var ise de beyne’l-üdebâ zebân-zed değildir. Risâle-i mezkûrenin
85 ve 109. sahiftlerinde dahi zuhur yerinde tezahür demimiş, Hâlbu­
ki lisân-1 arabide tezahür lâfzı olmadığı gibi lisânımızda dahi asla
müsia’mel değil iken karibu l-ahdde hadis olmaş bir galat-ı fâhi;tir.
In-şâ-Allahu te’âlâ risalenin lab'-ı sânisinde anın yerine zuhur yazıla­
rak tashih buyrulur.
Risâle-i mezkûrenin 39. maddesinde: “ Rivayet iki türlü olur. Biri
dedi ve rivayet etti gibi mâzİ-i şühtidi sigasiyle olur. Siga-i mezkûre
cezm ifâde ettiğinden nakli mevsuk olan yerlerde isti'mâl olunur. Diğeri
denildi rivâyet edildi gibi marj-i nakli sigasiyle olur. Siga-i mezkûre
temriz ifâde ettiğinden z a 'f yerlerde kullanılır'' denilmiş. Bu cümlele­
rin ma’âıdsini anlayamadım, flrâ lisânımızda fi'l-ı mazi şiihûdi ve
nakli deyu iki kısma münkasımdir. Amma lisân-1 arabide fi'l-i mâzf
böyle iki kısma miinkasim olmayıp iki surette da/ıi bir sigeî isti'mâl
olunur ve ¡ühûdi veya nakil olması karine ile bilinir. Meselâ filân geldi
dediğimizde geldiğini gördüm demek olur ve gelmi; dediğimizde işittim
ki filân gelmiş demek olur ve görmeden geldi denilirse galat olur. Am­
ma lisân-ı arabide ikisi de (>U) sigasiyle ifâde olunur ve [ö-*? j J'.i> .U)
denildikte filân geldi bizimle sohbet eyledi deyu tercüme olunur ve
(.U jî jîü ¿1 denıldikde işittim ki filân gelmiş deyu tercüme olunur.
Kezâlik Türkçe filân geldi dediğimizde bi'z-zât bana söyledi demek olur
ve demiş denilirse işittim ki demiş demek olur ve demiş makaammda dedi
denilirse kizb olur. Amma lisân-1 arabide iki sinette dahi ( J lî) lâfzı
kullanılır ve makaam karinesiyle dedi yâhud demiş deyu tercüme olun­
mak lâzım gelir. Binâcn-aleyh râviler anın mâzi-i şühûdi olduğunu
ta’yin için {Jli ¿1 O* ) derler. Risâle-i behiyyelerinin 48. mad­
desine atf-ı nazar-ı dikkat olunursa mes'ele pek güzel multazih olur.
Risâle-i mezkûrenin 81. maddesinde beyân olunan tedlis fı'l-hadis
bahsi de bu mes'tleden münbe'is olur. Meselâ bir râlinin şeyhi sika
olmayıp da şeyhinin şeyhi sika olduğu hâlde rivayetine kuvvet vermek için
kendi şeyhini tayy ve şeyhinin şeyhine isnâd ile (¿16 JU) diyerek gûya
TEZÂKİR-1 CEVDET 277

bi’z-zât şeyhinin şeyhinden işitmiş olduğunu iham ederse hadis müdel-


les ve râvi dahi ledlis ile mat'un olur-, ve böyle şeyhinin şeyhine isnâd
ile (j'A* J:->) dedikte filân dedi yahut demiş ma'nâlanna muhtemel ol-
mağla ant nasıl tercüme edeceğimizi bilmenp tahkike muhtâc oluruz.
Amma Türkçe mâzi-i şuhûdi ve mâzi-i nakli başka başka sığalar ile
ifâde olunduğundan lisânımız bu veçhile tedlise müsâ’ td değildir.
Hadis-1 mürsellerde dahi bu dakikaları gözetmek ve ana göre
terciıme etmek vdcib olur. Şöyleki bir sahibi ( -i'J— -1' J>-j ¿t
JLî ol f j ol* ) dedikte mâzi-i şuhûdi ma’nâstnda sarih olmağla
Resûl-i ekrcm'den işittim şöyle dedi deyu tercüme olunur. Amma (¿-j -)
demeyip de yalnız {¿AŞj - j J**) derse dedi ve demiş ma’nâlanna
muhtemel olur. Fakat mürseldt-ı sahibe mu teber olduğundan bu ihtimâl
ol hadisin sıhhatine halel vermez. Zira kendisi bi’z-zât Resûl-i ekrem'-
derı işitmiş yâhud andan işiten diğer bir sahâbîden işitmiş demek
olur. Ashâb-ı kiram ise hep udûldür.
Şu kadar var ki biz buradaki (JJ) yi dedi diye mi tercüme edelim
yoksa demi; diye mi, burasını bilmek için tahkike muhtâc oluruz.
Meselâ kin-i bed’-i vahyde Kur'ânu azimi'ş-şan nâzıl olurken Resû-
lullah l-j hazretleri duçâr-ı şiddet olarak mübarek dudaklarım
tahrik buyururmuş. Sahih-i Buhâri'nin birinci babında buna dâir Ibm
Abbâs ‘u- hazretlerinden (o^ü ii f j olt ¿1 Jj - j olT) deyu
rivayet olunan cümleyi Resûl-i ekrem dudaklarını tahrik edermiş deyu
tercüme etmek lâzım gelir. Z 1™ hln-i bed'-i vahyde Abdullah bin
Abbâs henüz doğmamış idüğinden o hâli bi'z-zât görmüş olmayıp diğer
bir sahâblnden işitmiş olduğu muhakkaktır. Amrnâ tâbi’ inden biri
( f j olc ¿U_Kj Jli) dedikte mâzî-ı şuhûdi ihtimâli olmadığından
Resûl-i ekrem demiş deyu tercüme olunmak tabl’ idir. Dedi deyu tercüme
olumuS û yanlış olur.
Vâkl'a müverrihlerimiz çok defa vekaayi’-ı sâlifeyi hikâye ederken
mâzl-i nakil yerinde vıtku'u muhakkak olduğunu imâ için mâzl-i şuhûdi
isti’mâl ederler. Lâkin bunda karine-i mâni’a olduğundan lisânımıza mah­
sûs bir isli’âre-i tebe'iyye olur ve makaam-ı hilâblye yakışır. Amma
rivâyet-i hadis gibi eiddiyyâtta bilâ-karlne iki ma'nâya muhtemel olup
da tedlise mahmul olabilecek slga ıstı’mâli caiz olmaz.
Elhâsıl denildi sığasına mâzl-i nakil demeğe bir vecih bulamadım.
Dedi ve denildi ikisi de mâzi-i şuhûdi olup anların mâzl-i naklileri
demiş ve denilmiş ilgalarıdır. Lisân-t arablde (Jj ) ta’blrine slga-i
temriz denilmiş olması bahsine gelince risdle-i behiyyelerinin 109.
078 TEZAKlR-1 CEVDET

sahfesine miirâea'atle bunun vahi ma'tüm olur ki râotmn mechıl-


tü'l-hâl olman mıicib-i iştibâh olduğu hâlde isminin zikrinden iğrılz
olunarak mechûl ¡(gaşiyle (JJ) denilince riuâyetinin za'ftna detil otur.
Yoksa (Jj ) sfgası dahi ştıhâdl ue nakliye muhtemel olupyerine göre
denildi yâhud denilmiş deyu tercüme olunmak lâzım gelir. Bir lisânın
diğer lisâna lâyıkı veçhile nakl ü tercümesi ne kadar güç bir iş
olduğu cbhâs-ı sabıka ile de ra’ııâ ma'lûm oe mutavazzıh olur.
Bir ramazân-1 frrıfde merhum Hafız Seyyid Efendi'dm ıısût-i
hadis okurken hadls-i müdelles bahsine gelince (Jlt) ye dedi ma'nâst
verdikten sonra anın bi'z-zâl yâ bi'l-oâsıta istimâ'a şâmil itibâr
olunmasına aklım ermedi. £irâ lisânımızda dedi la'blri bi’ z-lât işittim
makaammda müsta'meldir. Bunu bir kaç giin düşündüm, hayrette kal­
dım, Nihâyetü'l-eınr demiş ta'biri lisânımızda mazinin bir kısmı
olup (JÜ) sigarı icâbına göre dedi yâhud demiş deyu tercüme olunmak
lâzım geldiğine güç hâl ile zihnim intikaal edebildi. İşte o zaman bana
lisânımızın kavâ’idini zabt 11 talın'r edip de lisân-ı arabl ile tatbikaatım
icrâ etmek ârzâsu geldi ve bir müddet sonra Cenâb-ı Ihıkk bu arzunun
husûlünu müyesser kıldı. ¡1U ü»4llj fL E-ü -ui'.
Fİ 24 Zi’l-ka’dt sene rşoS.

Serasker Ali Sâib Paşa’ııın vefatı üzerine Mabeyn-i hümâ­


yûn müşiri Gazi Osman Paşa serasker olmuş idi. 1309 senesi
muharreminin yirmi dokuzuncu ve 1307 senesi ağustosunun
yirmi ikinci günü tebeddül-i vükelâ vuku’buldu. Sadrâzam
Kâmil Paşa ve Şeyhülislâm Bodrumlu Ömer Efendi ve Şûrây-i
devlet reisi Arifi Paşa ve henüz serasker olan Osman Paşa ve
Dâhiliye nazırı Münir Paşa ve Evkaf-ı hümâyûn nâzın Zihni
Paşa ve Nâfi’a ve Ticâret nazırı Râif Paşa ve Ma’ûrif-i umûmiyye
nâzın Münif Paşa azl vc Bahriye nazırı Haşan Paşa ibkaa
ve Hâriciye nâzın Said Paşa nezârette ibkaa ile beraber Şûrây-i
devlet riyaset vekâleti dahi ana havale ve Mâliye nazırı Nazif
Efendi kezâlik ibkaa ve Osman Paşa yalnız Seraskerlik1den
azl ile Mâbeyn-i hümâyûn müşirliğinde ibkaa kılındı ve Girid
fırka-i askeriyyesi kumandanı ve Girid vali vekili Müşir Cevad
Paşa Sadrâzam ve şeyhülislâm mektûbcusu Cemâl Efendi
şeyhülislâm vc Yıldız kumandam Ferik Rtza Paşa bâ-rütbe-i
miişîrî serasker oldu ve Tophane Seraskerlik’dcn tefrik ile Mckâ-
tib-i askcriyye nâzın Ferik Zeki Paşa’ya bâ-rütbc-ı miişîrî
TEZÂKİR-t CEVDET *79

ilâve-i me’mûıiyyet olmak üzere tevcih olundu vc İzmir valisi


Rif’at Paşa Dâhiliye vc Selanik vâlisi Galip Paşa Evkaf-ı hümâyûn
ve Bursa vâlisi Mahmud Cclâlcddin Paşa Nâfî’a ve Ticâret
vc Zühdi Paşa M a’ârif nâzın oldu.
Sarâzam Girid’dc bulunmakla anın vürûduna kadar Ad­
liye [nazırı} Rıza Paşa kaymakam nasb olundu. İki gün Sonra
da Ccvad Paşa geldi. Tekrar lıatt-ı hümâyûn ile Bâbıâlî’ye gön­
derildi. Çend rûz sonra Mahmud Paşa Girid valiliğine mc’mûr
olarak yerine Ferik meşhur Vidin’ li Tcvfik Paşa Nâfi’a ve Ticâ­
ret nazırı oldu.
Zeki Paşa gördüğü alayda nerede duracağını suâl etmiş,
Teşrîfâtî-i askerî tarafından kendisine Bahriye nâzırı’nın alt
tarafında durması tabî'i olduğu cevâbı verilmiş. Ammâ Meclis-i
vükclâ’da teşrifatça ihtilâf zuhur etmiştir. Şöylcki öteden beri
vükelâ sağlı sollu sadrâzamın iki tarafında sırasiyie otururlardı.
Bu kerre Sadrâzam'ın sağında ber-kaa’ide Şeyhülislâm oturup
andan sonra askerî takımı ve anların karşılarında ve Sadrâzam’ın
solunda diğer vükelâ oturmak vc miimkin mertebe kıdeme
itibâr olunmak için Sadrâzam’a şifahen Ser-kurenâ vâsıtasiyle
bir irâde tebliğ olundu. O dahi ibtidâ Hâriciye nazırı ile mü­
zâkere ederek Hâricişrc nazırından sonra bu abd-i âciz ve
ba’dehû Dâhiliye nâzın vc ba'dohû sâır nuzzâr oturmak ve
Adliye nâzın iki günlük kaymakamlığına mebnî mazbata tem­
hirinde Scrasker’e tekaddüm etmek üzere bir karâr vermişler
ise de Serasker buna îtirâz etmiş ve iş keşâkeşde kalmış. Eski
zamanlarda sadrâzamlar serdâr-ı ekremlik ile ordularda bu­
lunduğu zamanlar İstanbul’da bir kaymakam bulunurdu ve
makaam-ı Sadâret e âid umıırıı görürdü. Bu cihetle sadrâzam
gibi şâir vükelâya bi’t-tabı’ tekaddüm ederdi. Sonra Şefik Paşa
kaymakam olup Sadrâzam’ın vürîıdundaki seyerinde durmuş idi.
lfayreddin Paşa Sadâret’dcn istı’fâ ettikte on gün kadar
bi’l-vekâle Sadâret sandalyasında oturup üç dört defa Meclis-i
vükclâ’da riyâset eylemiş idim. Ba’dehû Hayreddin Paşa’nın
azliyle yerine diğeri nasb olundukta bu vekâlet hasebiyle diğer
vükelâya takaddümümüz husûsu o zamân mcvzû’-ı babs olmuş
iken ben gidip eski yerimde durdum. Bahis de kapandı. Rıza
Paşa ise iki gün kaymakamlıkta bulunmuş ise de bu iki gün
zarfında Meclis-İ vükelâ olmadı. Bu cihetle Mcclis’de riyâseti
a8o TEZÂKlR-1 CEVDET

vuku’ bulmadı. Şu hâlde Scrasker’c tckaddümü münâsib olur


mu diyerek ba’zılar Serasker’e hak veriyorlardı. Ben ise henüz
Meclis-i vükelâ’ya devam edemiyordum. Zîrâ tebeddiılât-ı
vükelâya dâir sâdır olan lıatt-ı hümâyûnda azl ü ıbkaa ve nasb
olunan vükelânın isimleri hep mezkûr olduğu hâlde bize dâir
bir söz olmadığından "Meclis-i hdss-t vükela ya ¡¡ideyim mi” deyu
hâk-i pây-i hümâyûndan sordum. Meclis-i mahsûs-ı vükelâ mc’-
müriyyeti uhdemizde olııp ancak bir miiddeteik devâm olunma­
ması lüzumu anlatıldı. Teveccüh-i pâdişâhı ise hakk-ı âcizidc
ber-kemâl idi. Vükclâtığa mahsı'ıs olan ma’âşımı Hazînc-i celîle’-
den almakta olduğum hâlde Ceyb-İ hümâyûn’dan ıııuhasscs olan
mahiye iki yüz altım dahi alıyordum. Elhâsıl Devlet-i aliyye’ye
sebk eden hizmet ve emeğimin mükâfâtını anrak Zât-i hazret-i
pâdişâhiden görüp Ccnâb-ı Hakk'a teşekkür etmekte idim.

Mukaddema Mekteb-i hamidiyyc müdirliği taralından bir


ilm-i hâl te'lif olunması iltimas olunmuş idi, Ledc'l-ınutâlâ’a ıne-
kâtib-i ibtidâiyyc için bir ilm-i hâl yapılıp da rüşdiyeler için
daha mufassal risaleler yazılmak lâzım geleceği cihetle evvel-i
emrde mekteb-i ibtidâiyyc için bu kerre bir ilm-i bâl müsevvedesi
kaleme ahnarak mekteb-i mezkûr ıııüdirliğine gönderilmiş idi.
Ana dâir mekteb-İ mezkûr müdİri Ferik Şükri Paşa tarafından
gelen tezkirenin suretidir:

â/a’rıle-ı (âktr-i kemineleridir ki

¿2 îr-1 himâye-i /ıazret-i çehriyâri ile mubâhi olan Mektebimizin


Jtîrif-i tıdnsıyyesince lüzumu görünüp va'd buyrulan sagir ü kebir iki
aded ilm-i hâlden saglrinin müsevvedesi bu kerre Mektebimiz mual­
limlerinden Mehmed Hilmi Efendi yediyle . . . ilh.

Arîze-i hususiyyc
Mekteb-i hamidiyyc için bir muhtasar ilm-i hâl yazılıp da ba'dehû
rüşdiye sınıfı için daha mufassal risaleler te'lif olunmak jifâhen
kerâmet-efzdy-i sudur olan irâdâl-1 seniyye-i hazret-i Hilâfet-penâhi
(edb-l celilinden olmağla ba'dehû ariz u amik düjünulerek ve hükm-i
zamânm Icâbâtı gözedilerek riijdiye ve idadiye sınıfları için akaa’idden
ve ilm-i fıkhın ibâdât kısmından risâleler te'lif olunmak üzere eııvet
TEZÂKİR-l CEVDET 3«l

be-evvel mekdtib-i ibtıdâiyyede okunacak muhtasar bir ilm-i hâl kaleme


alındı ve sûret-i mübeyyezesi leffen arz-ı huzur-t âli kılındı. j\ezd-ı
hakaaytk-vefd-i hazret-i ^ıllu'ilahi'de tensik buyrulduğu hâlde lah'ıt tem­
sili için Ma’ ârtf-i umûmiyye nezâreti'ne mürâca'at olunacağı ma ruzdur.

Diğer aıizc
Mektcb-i hamîdiyye için kaleme alınıp leffen arz-ı kuçir-ı âli-i
Hilâfel-penâhi kılınan ilm-i hâl'm tab' u temsiline müsâ’ade buyrul­
duğu hâlde zarın ederim ki diğer mekâtib-i ibtidâiyyeye dahi ta'mim
olunur ve Şu hâlde bu ilrn-ı hâl'in tab’iyyesinden epeyce vâridât husule
çelir ve tab'-t Mekteb-i hamîdiyye idaresine terk olunursa imtiyazı
Mektcb-i mezkurun masârif-ı müteferrikasına medar olur. Ol bâbda emr ü
ferman velivyu l-emn-ve l-ihsâıı veii-ni'met-i bl-imtinân efendimizindir.

A te b c i uiyay-’ı mülııkâneye arizc-i hıısûsiyye

Bıı tabib-i yunâninin Mekke hacılığı ıımâniyle garaz-kârâne


tahrir ıı ilân etmiş olduğu risaleye reddiye olmak üzere Haydar-Paşa
hastahânesi atibbâsından Kaymakam fakir Bey bendelerinin kaleme
aldığı kıtâb-ı hikmet-nisâbı-ber-mûcib-i fermân-ı hümâyûn mutâlâ'a
ettim. Pek çok nıa’lûmâtı cami' bir güzel eserdir. Pek güzel müdâfa'a
eylemijtir. Tıinânî hakkında ¡iddetli lisân kullanmış ise de hakkı vardır.
Anın garaz-kârâne ve müstehziyâne ifâdâtma hüsn-i mukaabele etmiştir.
Fakat ziyâdece hırslanarak bir iki mahalde tabib-i yûnâııİnin âyin
ü mezhebine ta'arruz eylemiştir. Bu sözleri de pek doğrudur. Lâkin
hedef-i ı'tirâzı tabib-i yunâninin şahsı iken hıristiyan dinine dokunur
bahislere girişilince nice bin esâkıfe ve kulisinin müdâfa'aya kıydın
etmelerine sebebiyyet verilmiş ve bu cihetle saded-i asliden çıkılmış olur.
Ez-cümle kitâb-1 mezkûrun mukaddimesinin beşinci salıifesinde teslis
den halis olunuyor. Hâlbuki teslis itikaadı ulûm-ı müte'drifiye münâfi
olduğu cihetle hikmet mekteblerine giren kıt il lıyaniar bunu red eylemeğe
mecbur olduklarından bu itikaadın butlanı zâlıir olarak kendi kendine
çürümüş bir bahistir ve Hıristiyanların müdâfa'a edemiyecekleri bir mes-
'eledir. Lâkin burası o bahsin yeri değildir. Bnıâcn-aleyh mezkur sahİ-
fedeki: “ Teslis gibi temelinden çiiriik ve akl-i selimce merdud olan ve hele
âyin ve tesâviri ise küllü-yevmin gözümüzün önünde duran bir mezhebe
mensûb olan” ibaresinin tayy olunması İcâb-ı hâle muvafık görünür.
262 T EZ Â K İR -t CEVDET

Ktzâlik asl-t kitabın 51 sahifesînin âhirinde “ burada sızın


tesâvir-i in ü âne. . .ilh" fıkrasına dahi tüzüm yoktur. Üst tarafındaki
müdSfa'alar kâfidir. Kaldıki atıbbây-ı nûsârâtnn ekseri kuyûd-ı dlııiy-
yeden âzâde oldukları cihetle bu tabib-i yûnâni dahi ben bizim papaslann
itrâ ettikleri âyinlere inanmam ki makaam-ı mudâfa'ada bana bu sözleri
söylüyorsun diyebilir; ve kezâlik 54. sahıfesindeki: “ Ayâ sizin pir ü
bemânız ve ziikûr u iflâsınız.. -Hh" fıkrası dahi bu kabildendir.
Üst ve alt tarafındaki müdâfa'a ve mukaabeleler o kadar kuvvetli ve
müskiltir ki sadedden çıkıp da tabib-i yûnâninin milletine dokunmağa
lüzum yoktur.
Yine asl-ı kitabın 15. sahifesinin zeylinde muhaner haşiyede:
"Kanlı çömleğe dâir izahatı Kur'ân-1 azimü'ş-şanı fransız lisânına
yalan yanlış tercüme eyleyen Aazimirskt nâm mütercim dibacesinin
yedinci sahifesinde yazdı” fıkrasındaki "yalan yanlış" kaydı cây-i
bahs ü tedkikdir.
Şöyleki Kazimirski sahihen ashâb-ı ma'lûmâllan bir âdemdir.
Kur'-ân-ı kerim'i güzel ve bi-tarafâne fransız lisânına tercüme ve
tefâsir-i arabiyyede münderic ba'z-ı ebhâst güzel hulâsa etmiştir ve
.U"l u'l jlî â j- j 1y -- âyet-i kerimesinin tercümesinde Incil-i
Yohanna'daki Paraklil kelimesinin Periklıt'den muharref olduğu bahsini
meydana koyup din-i İslama nusret eylemiştir. Anın tercümesini mutâlâ'a
ederek müslüman olan hıristiyanlar var. Kendisinin de kalben müsliiman
olduğuna kaa'il olanlar var. Tercümesinin diğer ba'z-ı mahallerine
dahi mürâca'at olundukta hep böyle hakimane ve bi-tarafâne tercüme
eylediği görülmüştür. Lâkin yukarıdan a;ağa kamilen mutâlâ'a rü tedkik
olunmamış idüğinden hiç de galat u hatâsı yoktur denilemez.
Karibü'l-ahdde Kazimirski tercümesinin memâlık-i Devlet-i aliyye'ye
duhûlü men' olunmuş. Lâkin ne sebebe men' olunduğu ma’ lûm değildir.
Ba’zılar, içinde muzir sözler var imiş diyor ve ba’zılar da, hırislıyan
me'mûrlar bir takım muzir kîtâbların men'i sırasında anı da li-garazin
men' ettirmişler diyorlar. Şâkir Bey ber-vech-i bâlâ yalan yanlış tercüme
diyor. Eğer ol tercümeyi tamimiyle mutâlâ'a edip de içinde sahı'/ıenyalan
yanlış şeyler olduğuna vâkıf olmuş ise buralarını öğrenmek kullarınca
pek mühim bir mes’eledir. Fakat buraları henüz tahakkuk eylememiş
olduğundan şimdiki hâlde Kazimirski’uin tercümesine atf-ı kelâm edil­
dikte (yalan yalmş) terkibinin tayy olunması münâsib gibi vârid-i hâtır
olduğu lisân-ı ihlâs-beyân ile ma'rûzdur.
T E Z A K İR -1 CEVDET 283

Hamîdiyc mektebi idâresinden vuku’ bulan taleb üzerine


mekâtib-i ibtidâiyye de okunmak üzere Eser-i ahd-i hamldi un-
vâniyle nıu’anven olarak kalemeahnmış olan ilm-i hâlin tab’ı
1309 ramazanında hitâm bulmuştur.
1309 senesi evâhlrine [doğru] vükclây-ı fihâma birer kıı’a
altın liyâkat madalyası ihsân buyrulduğu sırada fakire dahi
bir kıt’ası ihsân buyruldu.
1310 senesi evâilinde Zât-i şâhânc cş’âr-ı âcizâncmin
cem'iyle bir nüshasının takdimini emr ü ferman buyurdu.
Fakir ise şâ’irliği terk edeli otuz seneyi tecâvüz etmiş idi. Hei­
ne ise evrâk-ı perişanı karışdırarak eş’ârımı bir dîvânçe şeklinde
tertib ile bir nüshasını huzûr-ı hümâyûna arz eltim, Müte’âkıbcn
bir kıt’a sanâyi’-i nefise iftihar madalyası ihsân buyruldu.
Vükelânın muhasses olan otuzar bin kuruş ma’âşlarına onar
bin kuruş zamm olunduğu sırada ma’âş-ı âcizîye dahi ol veçhile
on bin kuruş zamm olunduğuna dâir makaam-ı Sadâret’den
25 safer sene 1310 vc 4 eylül sene 1308 târihiyle müverrah bir
kıt’a tezkire vürûd eyledi. Ceyb-i hümâvûn’dan muhasses olan
mahiye iki yüz altın dahi başkaca alınmakta idi.

Takriz
Beyâna hacet yoktur ki mevzun söz söylemeğe dinlemeğe insanda
bir meyl-i tabi'i vardır. Evzân-ı tisine ise birbirine uymaz. Her lisânın
vezni kendi seciyye ve ficesine göredir, Ej'âr-ı arabiyye ve fârıiyyede
sükun ve harekece tevazün aranır ve harf-i med bir harf-i sakin itibâr
olunur. Ma'a-lıâzâ ikisinin vezinleri birbirine muvafık değildir-, vefâni­
ninfenn-i aruzu ıstılâhât-ı arabiyye üzere tedvin olunmuş ise de haklkat-i
hâlde fenn-i aruz-1 arablden başka bir fenn-i müstakildir. Ammâ asl-ı
lisâh-ı türklde med yoktur. Harf-i med olan elif yâ vav alâmet-i hareke
olarak kullanılır. Vezinlerinde dahi sakine İtibâr olunmaynp ancak
karekenin sayısına itibâr kılınır.
Müessis-i Devlet-i osmâniyyt olan Sultan Osman Gazi hazretleri
asrında Türkçenin kabası alınmış ve peyda olan lisân-ı azbü'i-beyân-İ
osmântnin eş'ârında ibtidâları evzân-ı Turkiyye isti'mâl olunmuş idi.
Hattâ Osman Gazi hazretlerinin vezn-i türkl üzere kendi ulüvo-ı ef­
kârını mutazammm bir güzel manzumesi vardır ki müellifin şevâhi-
dinden biri odur. Miiteahhirİn-i üdebây-i osmâniyyt ise evzân-ı fârsiyyeye
2U4 T E Z Â K İR -1 C E V D E T

itibâr ve e lfâ z -ı arabıyre ve fir s iy y e y i o k a d a r kesret iizere ıstı m âl


etmişlerdir k i eş'âr-t osmâniyyeye bütün bütün e f â r -ı fâ r s ty y e ta rz ın a
dökülmüştür. D a h a sonraları b a 'z - 1 şu 'a r d y -i Rûm r ız d n - ı türkiyye
üzere eş'âr söylem işler ise de anlardan eld e p e k a z e ş 'a r k a lm ıştır . B u
ktrre a srım ı' erbâb-ı m a 'â rifin in m ü m ta z ü ser-biilen dı I-dık B ey efen d i
eş'âr-ı türkiyyeyitetebbu' ve e ezâ n -ı m iista 'm eley işev â h id iy le b en iber rem '
ederek bu risa le-i letâ if-is d ley i t e ' l i f ile fe r ın - i a r ü z -ı tu r k ly i cncitm en-i
İidebây-i asta i/ıdâ etm iştir. j ^..CCIL..

Zcbf relıû
Fİ 5 Şaban rji2 A iimf.d C e v d e t 1

Son

Yirmi birinci Defler burada nihayet hıılur.


İ N D E K S

AV)bis, Hazret-i Peygamber’ în anırası Abdtılkerim Paşa, Scrdâr-ı ekrem


Abbas ibnı Abdı’ l-Multalıb, 86. Çırpan’lı Abdulkerim Nâdir Pa­
Abbâs Paşa, Kavala’ lı Mchmcd AJi şa (Dîvin-ı harbin ithamına ver­
Paşa’nın torunu ve I osun Paşa’ nın diği revâb için bk. mad. Ali
oğlu, Mısır valisi, 58-60. Nizami Paşa), 176-178.
Abdullah ilini Cud'ân, Kureyş ahâ­ Abdulmecid, osmanlı pâdişâhı Sul­
lisinden, 116 tan Abdiilmccid Han, 5, 17, 25,
Abdurrahman Efendi, Mektcb-i mul- 57, 61, 62, 66, 7Ö, 80, 82, n o ,
kıyyc ve Sultanî mudiri, vak’a- 230, 245; Zât-i şâhâne, 48, 51, 52,
ııuvîs, devirt adamı, Abdurrah­ 56, 81; Pâdişâh, 52, 56, 63,
man Şeref Efendi, (vefatı, 1924; Velî-ni’ met, 55, 65.
■ JJ7 . Abdussrltâr Efendi, Mecelle cem’ -
Abdurrahman Nüruddin Paya, Baş­ iyyeli âzasından, (Mahkcme-i
vekil.. \ d l ı v e nazırı ü t5. temyîz’de uye iken Mekke mol­
Abdulazız, osmanlı pâdişâhı Sultan lası olmuş 1887 de orada vefat
Abdulazız Han, 82, 83, 95, 122, etmiştir; Mecel!c-i ahkâm-ı adliy-
124, 130, 131, 151, 174,-160, ye’ nin kavâ’ ıd-i fıkhiyyesinden
209, 212, 213, / ât-i şahine v.b., onu üzerine mufassal şerh yaz­
84, 90, 164; Pâdişâh, 91-93, mıştır), 174, 263, 264.
120, 121, 132, 152; Şehriyâr, Abidin Paşa, Sivas valisi Mesnevi
ta t; Velıııi’met, 127. şârihi, vezîr, (son vazifesi Cczâ-
ir-i Balır-i sefîd valiliği olup
Abdulganı Ağa, Harem ağası, (Ab-
vefatı 1908 dedir), 228, 235, 236.
dulhamıd !I devrinde Dârü’s-
Acem, tran, 30.
sa’âde ağalığında bulunan zât
olmalıdır), 132. Adnlı-ı ScdJd, Cevdet Faşa’ nın sıbyân
mektcbleri için yazdığı fenn-i
Abdulhak Efendi, Hckim-başı, sudıir-
âdâbdan risale, 126.
dan, Mcclıs-i ma’ ârif-i uımı-
Adana, 174, 175, 205, 208, 2og.
miyye reisi, 37, 40, 45, 71.
Adem, ilk insan, peygamber, 149
Abdulhamid, osmanlı pâdişâhı Sul­
242, 243, 247.
tan Abdülhamid Han II, 161,
170, 197; Zâı-i şâhâne (v.b.), Adliye nezâreti, 146, 151, 194-196.
1G8, 173, 198, aro, 213, 214, Afif Beyefendi, Beylikci, Sadâret müs­
243, 270, 274, 280, 284; Pâdişâh, teşarı, Mcclis-i vâlâ âzası, hâlâ
ricalinden İsmail A fif Beyefendi,
193 , "9 4 , 272. 3 7 3 -
Abdulhamid Hân-ı evvel türbesi, (vefatı, 1872), 71.
İstanbul’da Bağçckapı’ da, 6. A fif Efendi, hattat (vefatı, 1704), 129
Abdütkerim Efendi, Amasya’ h, tale- Agop, Hoca, Mösyö, Ta’ltm-nâmi-i
bc-i ulumdan, müderris, (son­ har(r adlı risâlenin müellifi olup,
radan İstanbul pâyeli, Meclis-i Mustafa Rcşid Paşa ma'iyyetinde
ma’ârif âzası), 10. baş-tercüman sifa tiyle Paris’e gi-
s86 TEZÂKlR-1 CEVDET

den ve bir süre mnsluhat-güzâr Ahmed Hulusi Efendi, Şİrvânî-zâdc


olarak orada kalan Agop Gır- Scyyid, (Rüşdi Paşa biraderi),
çikyan Erendi, 25, 68. ulemâdan, Mecelle cem'iyycti
Agop Paşa, Hazine-i hassa nâzın, âzasından, Meclis-i tedkîkât-ı
daha sonra M.ihye nazırı olan, şer’iyyc ve Meclis-i intihâb-ı
ıflgı de attan düşerek ülen Agop hükkâm reisi, (vefâtı, ı88g),
Kazazsan Paşa, 244. «4* »37-
Ah/tSm-ı Sultan!, İmâm Mâverdi’nin Ahmed Midlıat Efendi, gazeteci,
el-AUâmü’s-iultâniyrt adlı eseri, muharrir, romancı, (vefatı 38
85 - aralık, 191a), 236, 244.
Ahmed-i silis, osmanlı pâdişâhı, ıag. Ahtamar, Van gölünde, içinde ermeni
Ahmed Ağa, Yular-kıran, I.ofça patriklerinden birinin makarr
müflisi İsmail Efendi’nin babası; edindiği bir manastır ve kilise
(Kırkkilise ahâlisinden bir ser- bulunan ada, 202, 204, 208.
kerde olup. Baltacı Mehmed Akademi, Academ ie françaisc, 46.
Paya ile Prut seferinde bulunmuş,
Akademi jurnali, 21. cildinde Târih-i
sonra Lofça’da tevattun etmiş
Cevdet cild III hakkında Müver­
idi), 3.
rih J. von Hammcr’in bir ma­
Ahmed Ağa, Yular-kıran oğlu, Cev­ kalesi bulunan, Viyana Akade­
det Paşa’mn büyük babası Ali misi jurnali, 74.
Efendi’nin babası, 3.
Akdeniz, 8.
Ahmed Paşa, 1B77 osmanlı-rus sefe­
Akif Efendi, 1296 senesinde Adana
rinde liva kumandanlarından,
vali vekili, 207, 208.
187, 188.
Akif Paşa, Rcîsülküttâb Hâriciye vc
Ahmed Paşa, Kozan oğlu, Fırka-i
Dâhiliye nazırı, Tabure adı oser'ın
islâhiyyc tarafından İstanbul’a
müellifi şâir vc münşi (vefâtı,
aldırılan ve kendisine mir-i ıııı-
1845), 118, 203.
ranlık verilen Ahmed Paşa (tek­
rar Kozan dağlarına gelerek Akşehir’i i Ömer Efendi, İstanbul’ un
isyân çıkarmıştı, Adana satnâ- buyuk müderrislerinden, Dcrs-
tnrji, UM rjoS, s. 20), 174, 173. \ ek ili, Hâcc-i şehriyâri (Mabe­
Ahmed Atâ Bey, Tayyar-zâde, En­ yin hocası), vefâtı ¡831 dedir, 8.
derun Târihi müellifi bâlâ rica­ Aleksandre, Battcnberg hânedânın-
linden, (vefâtı, 1879), ıag, 130. dan, 1879 dan 1B86 ya kadar
Ahmed Cevdet (Paşa), Tezâkir'in Bulgaristan prensi, (sükûtundan
müellifi, bk. Cevdet Paşa, 76-78 sonra comte de Hartenau adıyla
117, lig, tao, 130, 174, 223, yaşamıştır), 226-228.
237 , 284. Âl! Paşa, Mehmed Emin (1814-1871),
Ahmed Eyyub Paşa, Tuna umûm Sadrâzam, Hâriciye nâzın, at,
kumandanı, müşir, vefatı, 1893, 23, 28, 38, 40, 41, 53, 56, 57,
(vâliliklerde ve ordu müşirlik­ 61-65, 67, 69-75, 79. Ö3 , 84, 91,
lerinde bulunmuştur; son vazi­ 93-97, 109, n o , 118, 123.
fesi Sclâmiık resmine me’müri- Ali, Hazret-i Pcygambcr’in amca­
yet idi), 179, 182, 183, 186, zadesi, Hulcfây-J râşidin’in dör­
188 190. düncüsü Ali bin Ebi-Tâlib, 162.
İND EK S 3 8 7

Ali Afta, Bcrber-başı, (Mahmud II mevleviyyetlcrdc bulunmuş, İs­


zamanında) 217. tanbul ve Anadolu payelerini
Ali Bey Nâmık Paşa-zâde, Sultan ihrâz elmiş fudalâdan, (vefatı,
AbdüJaziz vak’asında kâtil-i mu- 1270 (1855/1836) 63.
şârik olmakla suçlu, 210 213. Ali Sâib Paşa, Serasker, müşir, (ve­
Ali Efendi, Arnavud, Girid’ i! Süley­ fatı, 1891), 228, 278.
man Efcııdi’nin talebesinden olan Ali Sedad Bey, Cevdet Paşa’nın oğlu,
ve Cevılet Efendi (Paşa)’ye bir mantık ilmine dâir bir kaç eser
sure fcnıı-i aruz vc âdâb okutan sahibi {vefâtı, 1900), 270.
âtim müderris 9. Aliye, Cevdet Paşa’nın büyük kızı,
Ali Efendi, Elhac, Cevdet Paşa’ mn muhtelif eserler sâhibi, muharrir
büyük babası, 3. Fa ma Aliye Hanım (1864-1924),
Ali Paya, Örfi Paşa-zâde, sâbık Şü- 275 -
rây-ı devlet reisi, İzmir valisi, Almanya, 274.
210, 211. Almanya elçisi, 1889 da Almanya’nın
Ali Cemâli Efendi, Şeyhülislâm Zen- İstanbul büyük elçisi M. de
billi Ali Efendi, 165, Rndovvilz, 274.
Ali Fethi Efendi, Ruscuk’ lu, müder­ Âlûsî-zâdc Seyyid Mahmud Efendi
ris, Meclis-i ma’ ârif âzasından, (Ebü's-Scnâ’ Şihâbi'd-dîn, sabık
jeolojise dâir bir eserin müter­ Bnğdâd muftisi, (MtjUtiû'yjûmii
cimi, 73. f i ’i-scftri ilâ Islamhul, Bağdad,
1jg ı ve Ncjvttifl-mud&m fi'l-tttdi
Ali Gâlib Beyfendi (Paya) Rcşid
ilâ Mcdinıli’s-Sclâm,Bağdad, 1293
Paşa-zâde (denizde boğularak
adlı ikİ seyâhat-nimenin müelli­
vefâtı, ı ö-jö), 27, 6o, C8 71.
fi), ulemâdan, 41.
Ali Hamdi Bey, Miralay, 1877 os-
Anadolu, 82, 148, 171, 176, 192.
manlı-rııs seferine katılmış üme­
Ankaravî İsmail Efendi, Mesnevi
râdan, 186.
şârihi 229, 231-234, 236.
Ali Nizamî Paşa, Gercde’ li Doğancı-
Antakya, 175.
zâdc, Müddc’ î-i umumî-i askerî,
Antakya’ lı Sa’ıd Efendi, İstanbul
ferik, sonra müşir, (Alı Nizami
müderrislerinin en ileri gelenlerin
Paşa’mn lâydıasiyle, Abdulkcrîm
den, müfessir ve muhaddis. Rauf
Nâdir Paşa’nın cevâb-nâmesi
Paşa kitabcısı, Anadolu piyeli,
için ayrıca bk, Mahmud Celâ-
(vefatı, 1854), 8.
leddin Paşa, A/ir'ıîM haklini,
İstanbul, 1326, 183-184, Antonio ai-, Avusturya’da (¿Jjl
183-198), 176. G 0. 184. da mukîm biri, 166.
Ali Râik Efendi, Meşreb-zâdc Ab- Arabistan, 70, 225.
durratıman Efendi’nin oğlu, su- Arafat, Mekke’de dağ, 259, 260.
dûrdan ve Meclis-i ma’ârif-i Arif Efendi, sudûrdan Meşreb Efendi
umıjmiyye âzasından, vefatı, hafidi, Meclis-i vâlâ müftisi,
1276 (1839/1860), 63. Şeyhülislâm, (veiatı, 1858), 24,
Ali Râtib Bey, Kara vezir Mehmed 66, 67.
Paşa biraderi Şeyhü'l-vüzerâ Arif Paşa, Tuna kumandanı, 179, 181.
Mustafa Paşa-zâde Abdülkerim Arif Hikmet Beyefendi, (1786-1859),
Bcy’in oğlu, müderrislikte vc Râif İsmail Paşa-zâde sudûrdan
»«a T E Z Â K İ R - l C E V IïF.T

İbrahim İsmet Bryrfrndı'mn Avusturya'nın İzmir konsolosu, Alî


oğlu, Şeyhülislâm, divân sahibi PaşaVı şikâyet ederek İzmir va­
şâir, âliın, kilàb meraklısı, 1R-20, liliğinden azl ettiren. Steindl de
3 4 » 33 » 37 . 4 °. 4 b 4 3 » 14 » Plrssenet olma İlilir (bk. ,4 /hnû-
Ö5-Ö7 ; Şeyhülislâm, 57* naeh de (»ıytha. 1855) 6^.
Arifi Paja, (1819-1895) Şrkıb Paşa- Ayİntab, Gaziantep, 206
2Ade Ahmed Arifi Paya Tercü­ Aziz Bey, Tıbbiye mektebi hocaların­
man-! Dîvân-ı hümâyûn, Şıırây-i dan ve l ıb İstılahlarını hazır­
devlet reisi, Başvekil, 194, 244, layanlardan Aziz tdrıs Bey (1840
278. r8 7B . 126.
Aristo, Yunan fcylcsûf-ı şrhîn p> Aziz Paşa, 1877 seferinde fırka ku­
Amavudluk, 273. mandam, f8y.
Asaf Paşa, 1877 de Osmanlı ordusu
erkânından, müşir, Boğazlar ıs- Bâ binli, 20, 41. 40, çb. f , B 73, 82,
lihkâmâtı müfettişi, 190. 84, 96» lO j, 108, Ilıı, IİJ, | 20,
Jjım TanAi, Yık'a-nuvîs Asım FlVn- 122. 12b, r i<3 , 13*!, j 11, 138,
di'nın «eri, 71. 145, 14b. 17 ı, t 33, i fxjr 180-182,
Asyâ-y» vustâ, Oria-Asya, 277. j 9 2, 201-207, 221, 227, 2 *jb,
Atik Divanhane. l opkapı sarasında 27,7* ¿71 . - 7 9 *
rnu'âyedc esnasında ilmiye rica­ P>âb-t F e t v a , Şevindi*!.on k.ıpısı, Me­
linin durdukları yer, yo. şihat dâiresi, 84, 12b.
Augsburg, BavyeraVla şehir, ıhı. Bâb-ı hümâyûn, Topkapı sar.ı\ inin
Augsburg, gazete, {La gazette d'Augsburg, \\asolya tarafındaki kapısı, tbt,
veya. La gaz*tu unnerselle, Ali-
J73
gemeinc ."Vitung ), 1ti 1.
Bâb-ı seraskeri. Seraskerlik dâiresi,
Auguste Mıchclot, değil , geçen
7 7 - 154 ' 15 7 ı IÓ9 . 17 *
asırda Achille Meissis adlı bırıv le
Bağıl ad, 94, 120, 160, 23 y.
beraber, dalıa ziyâde coğrafyaya
Bahriye mektebi, 254.
âid ınekteb kitâblan yazan
Bahriye nezâreti, 18o, ıhı.
müellif {Catalogue general des lares
imprimés de la Bibliothèque natto~ Balkan (dağları', 176, 177. 18 5. 185,
nale, Paris, 1932, cild 1 t 4. mad. 186, 188-190, 192.
Michclot), 119. Baltacı vezir, Birinci Pctro'yu Prul’da
Aràrml, Birgivi Mchmed Efcndi’nin muhasara eden Balıact Mehmed
îlm-i nahivden bir risàlesi, 63. Paşa, 3.
Avrupa, 23, 25, 26, 28, 29, 39, 41, Baltalimanı, Boğaziçi'nin Rumeli sa­
44, 46, 65, «4, 94. 95, 102, 106, hilinde sayfiye ve mesire, 31.
122, 138, 147, 148, 162, 168, Baraguey d’ Hilliers, Fransa'nın Istan-
217. 220, 221,228, 235, 239, 241, bul elçisi,, 70 71
242, 254, *64, 265, 270. 272, 275. Bariııgırsır,' sokağı, Hanovrc
Avusturya, 24, 28, 29, 65, 138, 184, şehrinde bir sokak, 24b.
227. Baj-kilıb Sultan Abdijlaziz zamanın­
Avusturya imparatoru, François-Jo­ da (I293 de) Mabeyin Haş
seph (1830-1916), 29. kâtibi Atıf Bey, 152.
İNDEKS 289

Bai-kurfunlu, l'âtih Sahrı-ı semân BrrriyyetuVŞâm, Şam hıitasının Ce-


medresesinin Akdeni* tarafındaki ziretu’l-arab'a bitişik olan yerleri
bbliımlcrintlrn b ri, B, 150.
Baş-mâbryııııı, Sultan Abdut»2u*in
Btrrü'ş-Şâm, Sevâhil-ı Şamiy'ye, 150
Bas-mâbrymı İsı Hafız Mehmed
Bey ıbk, Sır-kurcnâı, 153. Bndırf Fîruzâbâdi'nİn Besdtrû zeri’ t-
lenıyfz f î U tâ ifV t-K itab i* l- a z ( z adlı
Bai-vekâlrt, 194, 3117, J i r>.
flâyr/id. Büyük mutasavvıf, Baycaıd tefsir nev'ındeıı eseri, 367.
BıMânıî 232. Besarabya, 171.
Bâvrzıd meydântf İstanbul'da Iiaye- Besim Beyefendi, Kıbrıslı Mchmed
z kİ C ûtth'İ önündeki meşhur Paşa’ nın kayını (yeğeni değil b
mrvdan, huiçun Hurnvet Mey­ Buğdad valisi Ali Rıza Paşa’mn
danı, 6a. 160, oğlu; Amcdi hulefasından iken
Bav kara. Sollan ! Iu$ey m, Timur sülâ­ ula sân isi rütbesiyle Hâriciye
lesinden, Horasan hükümdarı, mektubeu.su olmuş, sonra De'âvi
Ho, 1y.| ınu'âvinliğindc bulunmuş, 1892
Bebek. Boğaz ıçı’ mn Rumeli vakasın­ de vefat etmiştir, 69, 70.
da semt. ¿46. Beşiktaş, Boğaziçi'nin Rumeli tarafnı-
Bediili u M u s t a f a R e ş i t Be^ in da semt, 66.
mııiıtalıabat kitabı (İstanbul,
Brvânu'l-unıûn, medreselerde okunan
l'İOJ, 1 I49, 15i), 222, 224.
kıtâblann hıube ve dîbâceleriiıe
Beİtiçat-i oivıdr.nvt, Cevdet Paşa'nın
dâir olmak üzere Cevdet Paşa’ -
Mikteb 1 hukuk talebesine oku­
tun talebelik zamanında yazdığı
turu d ' - r v l e n n hulâsası olarak
Türkçe risale (Osmaniye mat-
yazdığı e s e r ; ilk baskısı, 1299,
ba’ası 1299), 7.
başlıca kas nağı, S.ı’duddîn Tef*
tâzân Pııitı Muhtasara m/'ani şer­ Beylerbeyi, Boğaziçi'nin Anadolu ya­
kasında semt, 155.
hi', 214, 2ly,
Belen (y 'i:1), Artuınos dalları uzc- Beylerbeyi sarâv-ı hümâyûnu, 155.
rinde kasaba (bk. indeks c¿İd Beyrut, 8u, 174, 175.
İ M ) , *7 j -
Bîdil, meşhur Iran şâirlerinden, 233.
Bcni-ümcyy e, Emcvi hanedanı, 86. Bilâd-ı srlâse, Eyüp, Çatala, Üsküdar,
Berim alıid-nâmrsı, 1877-1878 os- 172
manh-rus savaşından sonra Ber­ Binâ, sarfdan muhtasar kitâb, 8.
imde akd-olunaıı muâhcdc-nâme BtographU Didot, meşhur tâbi* Amb-
226, 227. roisc-Firmin Didot tarafından
Bernard, Charles Amhroisc (1808- çıkarılmış olan ,KoueHe Btograpfıie
1844), Malıııuıd II tarafından gtntraU, 235.
Mekteb-i tıbbiyyc’nin idaresine Birgivî Şâkir Elendi, ıılüm-ı ara-
rnr’rnur edilen hekim, (JUf bains biyyc vc mantikda yed-i tulâ
de Iirousse adlı fraıısızca eserinin sahibi olup Mekke ve İstanbul
tercümesi, habluca risalesi t İstan­ pâyrlcrini ihraz etmiş olan mü­
bul’da Mekteb-i tıbbiyyc litog­ derris (Cevdet Paşa bu zâuen
rafya matba'asmda 1265 de icâzet almıştır, vefatı mart 1881
basılmıştır), 42. dedir), 8, 10.
Tuaku-i Cfft/fl,
190 TEZAKİK-1 C E V D E T

Birün, Enderun (lamdaki muhilleri Cami, Mevlânâ Abdurralımaıı Câml'-


ifâde elmek için kullanılmış hır nin Kâfiyi şer İh olup kısara
tâbir, 133, 1)0, 170. .1 hala Cami ve Cârni diye anılan

Blum Paşa kîh Bjb-ı ser-askeri ders kitabı, 30,


topçu dâiresi âzasından, ıstih- Câııu’-i Fatih. 223 (bk, Fâtih Câmi'i).
kâm dâiresinde tnufediş. Muhen- Câmi’-ı Fırdrvsiyve, aralılar tara­
dıshâne istihkâm s e Târıh-i harh fından Harran’da inşâ edilmiş
mualtimi, mirliva ( Mehmed olaıı camı’, 233.
Es’ad, Mir'il-t Muhendishânt^i Cebel-1 Bereket, Gâvur-dağı, 83, 120,
htrn'-ı hûmdvûn. İstanbul, 1 3 u , ticbel-i Kafkas, Kafkas dağı, 74.
s. 370; Sdlnâmt, ımı 1192, s. Cebel-i Kozan, I’oros dağlarının K o­
43; Sâlnirru-i fljâert ¡er.t 1282, zan havâi isindeki kısmı, 120.
S. sBo; Sâlndme, ıtne 1301, s. Gebel-ı I ubııan, Suriye sahilleri Ikv,
Ijo), 182. yurtea uzanan Lübnan dağları,
Bodrum’lu Ömer (Lülfi) Efendi, ijey- 74
Cebel-ı Sevr, Mekke civarında dağ,
huhslâın, (vefatı, ı8gfr, 278.
Boğaziçi, 17, 20, 26, 44, 45, 59, ıfo. 2 33
Celâluddin Devvâni, kelam, rnate-
Boğaz, 174
mank ve felsefeye dâir Aralıca
Boğaz koyu, Çernavoda, Dohruca'nm
ve Farsça bir çok eserler yazan,
Mecidiye kazasında nâhivc,iMu-
L'zun Hasan'ın oğlu âa'küb ve
ftİH} Mıhmıd A!ı Bey rapvtu, İs-
Murad zarnâınııda Fars cvâ-
tanbul, 1334, s. 31), 182, 183.
leli kadılığında bulunan Iran'lı
Bolgrad gölü, Bogdaıı tarafında bulu­
âlim, 83, 90, gı,
nan ve aşağı luna’ya munsab
Celâluddin Melıkşâh, Huyuk Selçuklu
olan gol, 171.
hükümdarı, 113,
Bosna, 83, 140, 142, 147, 178.
Celâluddin Riımi. Mevlânâ, 228, 233.
Bourie, P, Fransa’nın İstanbul se­
Cem, İran’ ın hurafe ile karıcık eski
firi. 9 4 . 93
Bulgaristan, 148, 131, 169, ¡84, 192, târihine göre hükümdarlardan
biri, şarâbı ıcâd eden, Cemşîd,
226, 227, 244.
Burhdn-ı Geltnbtvt, Gelenbevi İsmail 25 . 3 3 . 4 4 - 199 -
Efcndı’nin mannk’dan eseri (bur­ Cemâl Efendi, Abdullıamid 11 za­
han, mantık ilminin yakini manında uzun müddet Meşihat’*
muntic olan ktyâsdan bahis dr bulunan Mehmed Cemâlüd-
kısnııı, 11. (bk. Gelenbevi Bur­ din Efendi ‘ Kazasker Ahmed
hanı) Flâhd Efendi mahdumu. Kazas­
Bursa, 26, 42, 45, 152, 153, 159. ker ijeyh Yusuf lvfendı torunu;
Bükreş, 24, 26-29. mart 1264 de İstanbul'da doğ­
Byela, Bulgaristan'da Tımova-Rus- muş, nisan 1333 de Mısır'da
cuk yolu Üzerine Yantra suyu vefat etmiştir) 278.
boylarında karye, 177, 184, 183, Cemşîd Gıyâsudditı (bin Mcs’ üdi’l-
188. Kâşi), Uluğ Bey zamânımıı ta­
nınmış matematik ve astronomi
Caesar, Caius tulius, Roma dik­ âlimi olan, Kadı-zâde-i Rûmî
tatörü (Kayser), 240, 241. ve Ali Kuşçu ile berâber Semer-
İN D F.K S agt

kaini rasadlıâncsinde araşlırma- nazırlıklarında, Divân-ı muhase­


lar yapan * zât (vefllı, tjıçj — bat rrislııîinde bulunan, Fransız-
13>3), 234-236. cadan Kıtâb-\ ma/ıiıâ’ı tercüme
Ccnib-ı âlî-ı Meşihat-penâhi, Şeyhül­ eden zât (vcfâtı, 1882), 77.
islâm L ry âni-zâdc I:.s’aıl Efendi, Çanat, tarîk-ı kazanın (Rumeli ka­
24(1. leminde), en kuçuk rüıltesi M a­
Ctıide-i haıâdti, İstanbul’da yıkan caristan’da kasaba, 18.
Türkçe gazete, 37. Çarşamba-pazarı, İstanbul'da Fâtih
Cevad Paşa, Sadrâzam , C irid frv- civarında semt, 5, 6, 9, 13, tg.
ka’ I-âde kumandanı müşir .\fı- Ç e r k e ş Haşan, Mekteb-ı harbiyye’ den

mc<l O v ad Paşa ¡Byo-igoo), mc’zûn kolağası, Sultan Abdul-


27*', 27 lı aziz’ ın ikinci kadınının kardeşi
Cevdet F.fcndı, Paşa 1 1822-1893) On- (Memduh Paşa, .lirr’ûi-l müridi,
ılokuzuncu asrın buvuk tıırk İzmir, 1328, s. y6), Mıdhat
alimi, müverrih, I rzdhır müel­ Paşa konanında Serasker Hüse­
lifi, vâlıltk ve muhtelif nazırlık* yin Avni ve Hâriciye nâzın
Urda bulunmuş vezir, (bk. Ah- Kaşid Paşa’ larla Mıdhat Paşa'-
ıned (a vdeti, ¡4, 22, 25, 27, 1 1, nın bir abasını öldüren, Ka-
pudân-ı derya Kaysen'li Ahmcd
3 4 . 3 b. 4 °> 4 3 . 4 4 1 5 7 .
<*>. 6 4 ,
79- 123. t J3* 1 7 3 . 223, 230, Paşa ile iki eri yaralayan zabit),
Cevdet Efendi Tâ'ihı, 74 bk Tâ- 159, 160.
’ ih-ı Ciltlet 1. Çırığan-sarayı, Boğaziçi’ nin Rumeli
Cevdet Puşa’ nın haremi, 91, 92. yakasında, Beşiktaş ile Ortakov
Ceyb-i hümâyûn. Pâdişâhın hususî arasında saray, 136,
bin İr esi, 2Ü0. 283.
Cezayir, 220, Dağıstan, 61.
C ezayir’i) Mustafa, Sultan Abdııl- Dâhiliye nezâreti, tbfl, 173
aziz’ m katili olmakla suçlu goril­ D.îmâd M alım cd Paşa, Fethi Paşa­
im bekçi, 21 j zade, Sultan AtMİutmecid’ in ke­
Ceziretu’ l-arab, Arab-yarmıadası, 130 rimelerinden Cemile Sultan'ın
Cidde, Mekke’nin iskelesi, 214. kocası, Tophane ve Mabeyin
Cırı ıs, nebilerden biri, lıırislıyanların müşiri, 170, 173, 210, 213, 214-
Saınt Ceorges dedikleri azız, 209. Dâmâd Nûrî Paşa Sultan Abdul-
Cisr-Şugûı, Halcb şehrinin güney­ mecid’ iıı kerîmelerinden Kâtıma
batısında kasaba, Haleb vilâ­ Sultan’ ın kocası, Mabeyin mü­
yetinin bir kazası, 173. şiri, 213.
Cotftipondamt de l'Est, Viyana’da Dârâ, İran hükümdarı, 25.
çıkan bir gazele, 272, Darbhâne, İstanbul Darbhânesi, 135.
Cunda, Bulgaristan'da Osman-paza- Darbhâne-meydant, İstanbul'da Top-
rı’nın kuzey-batısındaki Eski- kapı-sarayı civarında bulunan
Currı’a kasabası, ıg ı. Darbhâne'nin önündeki mey­
dan, 173.
Ç an ıiç O hannes Efendi, Bâb-ı seras­ Dâru’ l-fUrıûn, Sultan Abdulmecid za-
ker i’de m ütercim , Bank-ı osmânî mânında yapıdan yüksek tahsil
ınuhâscbccisi, T icâret ve N afi’a muciscscsi, 38, 39, 4 1, 48, 49, 5a.
393 TEZÂKlR-1 CEVDET

Dini l-ma’ârif. üâru l-funûn’a talebe müddet yaşamıştır; Cevdet Paşa*


yetiştirmek için te’sis edilen mek- nın en çok ıstılâde ettiği hocadır;
trb, (Hezrn-i Alem Valide Sultan vefatı, 21 ağustos lüjU'drtlir),
tararından, Sultan Mahmud tür­ 8, 9. 40; 6C.
besi yakınında yaptırılmıştır!. Dcrsaâtlet (bk. İstanbul), 4-6, 28, 29,
39- 5 b, 57 - 37» 4 1»4 a» 58. bv>» 64. 65, 71
Dârü’l-Mcsncvî, Mesnevi okutmak 7 9 » 82-84. 1 0 1. 109, 130 ,
üzere, İstanbul'da Çarşamba-pa- 128-130. *3 1 » «3 7 » 1 3 9 .
zarı semtinde Murat! Molla şeyhi 142 . ' 4 7 » «4«. *5 », 15 4 »
Şeyh Murad Efendi tarafından 159, 168, 1I19, 172, 173, r 75. 177,
yaptırılıp 9 muharrem 1360 (30 179, [80. ıHb, 188-193, 19b, 199,
ocak 1849) günU açılan ve açılı} 2ot, 202, 205-209, 312, 227, 230,
merasiminde Sultan Abdülmccid 235. 2 5 4 - 2»i.] , 274
de hâzır bulunan müessese, t 7, Drrvış Paşa. I.ofça’lı İbrahim, (1817-
330.
1896), Fııka-i islâhiyyc kuman­
Dâru'l-mu'allimin, Sultan Abdülmc­ danı, Dâr*ı şıirâv-i asker i reisi,
cid zamanında Katilı civarında Hassa müşiri, Scraskrr, son tne’-
açılan öğretmen cıkulu, 37-39, mıiriyyeti Rumeli f-vka'l-âde
41, 46.
kumandanlığıdır!, 147, 178
Davud Paşa, Cebel Lübnan mutasar­
Devlet-i abbâsiyye, 182, 2 r, 7-
rıfı, Nâfi’a nazırı vezir Garabet
Dcvlet-i alîyye, (Osmanlı devleti)
Artın Davud Paya (Y. Çark,
2j, 26. 2İÎ, 2'j. .jU, 49, ;|2. CG,
Türk Drtlfli hiznırtinde ttmtltltr.
67, 74- 81, 82, 9*', tut. to2,
İstanbul, 1953, s. 168 vdd.),
104-108,113, [21. 124. 129, 130,
(vefatı, 1B73) 38. 94. 95.
137-139, 147, I;,l. 1(18, 199, 171,
Davud Payı mektebi, İstanbul’da
176, 178, 179, 183, 184. 193, [97,
Mckteb-ı ruşdiyye hâline getiri­
201, 203, 217-220, 238, 339, 244,
len sıbyân mektebi, 38.
25b, 270-272, 380. 382.
Dede Paya, Selanik valisi, lbtisâb
nâzın, Meclıs-i Tanzimat âza­ Dcvlcl-i osmâniyye, bk. Devlet-i aüy-
sından Hıfzı Paya (Lûtfi, T drıh, yc 47, 50, 183, 187.
İstanbul, 1338, V III, 33, 72. Devlcl-i rumıyyr-i garbiyye, Halı
Deftcr-i hakan!, 135, 137, 138, 14ü; Roma imparatorluğu, 272.
Defıerhâne, 140-142. Dilâver Paşa, 1 una idâre-i nchriyye
Deli Mufıi, l.ofça’nın esbak müflisi, reisi mirliva, sonra liman reisi
ulemâdan, 5. ferik, (Sadrâzam Salih Paşa’nuı
Deli Osman, hattat, A fif Efendi babası, Tasvir-i Ejkit, 28 ıcm-
dâmâdı (vefatı, 1210 (1785/ ınuı), ıgog vefatı, 1899, 179, 180.
1796). 129. Dîvân-ı ahkâm-ı adliyye, 84, 85, 90,
Denızli’li Yalıya Efendi, İstanbul mü* 9 5 » 9 Ö, 1 ' 9 . I2°. ‘ 9 5 -
derrislerin en ilimlerden, Saray Divân-ı def'-i mezâlim (veyâ kısaca
hocası, Dâru’l-mu'allimin’de bi­ Divân-ı mezâlim), İslâm dev­
rinci hoca, Ders-vekili, (ihtiyâr-ı letlerinde zulunı görenleri koru­
lekâud elmiş, ömrünü, okumak mak, zulmu önlemek üzere teş­
ve ibldet etmekle geçirmiş, uzun kil olunan müessese, 86-90.
İN D EK S *93

Duan dtj 'ı misâlini ruâlen, Celâluddin Ebıi-Süfyân, Kurevj kabilesi reis­
Dcvvâni tarafından yazılmış bir lerinden biri, Mu’âviyc’nin ba­
eser, 85. bası, 8b.
Di:,'ifi-ı Sâth, Mrylüır İran jü r i Sâıb-i Ebü-T âhtrı’l-Mârdini, Islâm riyâ-
Tebriz i’ nm Divânı, 24, ziye ve hey’el âlımı (vrfâtı, 902)
265.
Dobruca, 17i!, 182-184, 1H7.
Ebu'l-Vefâ, Islâm riyaziye ve hey’ct
Doktor jwuUj 'j -'j , Auguıburg gazrUn
âlimi ¡vefatı, 998), 285.
muharriri, 161. Ebû Yûsuf, hanefi mezhebi imam­
Dolmabağçc, Boğaziçi'nde Beşiktaş larından , Bağdad kadı’ i-kudatı,
ıh- Kabata; arasında yer, 154, 87, thg,
211, 21a. Eçmiyazin, Erivan yakınında ermeni
Dolmabağçr-sarayı, 155 katoğıkosların oturduğu manas­
Doyran'h M- hmed Efendi, İstan­ tır, 202, 303, 203-209.
bul'da Fitili Câmi’ uıde ders Ivdhem Pasa, Mahmud.DâmâdMch-
okutan bir müderris, 9. med Ali Pasa’ mn oğlu, Refi'a
Dr ağman boğazı (Dragonsan!, Sofya’­ Suhan'ın kocası, Rıkâb-ı humâ-
nın kuzcy-balısında, Nişava suyu yün’a me’mûr ferik, sonra Mec-
üzerinde sarp g e ç i t , 227. lis-i âlt-i Tanzimat âzasından,
âyândan, vezir, (vefâtı, 1886), 72,
Drama, Selanik vilâyetinde kasaba, 7 <
Edhem Pa$a, Sadrâzam Sakız’lı İb­
Duhât-ı erb,a’a, arablar arasında en
rahim Edhem Pasa (1818-1893),
zeki dört kimse: Mu’âvıye,
168, 173; Sidrâzam, 170,
Amru’bni'l V s , Müşire bin Şu’ -
br, Ziyâd lı Ebih, 276. Edirne, 120, 148, 151, 173, 177,
178, 186, 190, 192, 228, 239.
Dülger-oğlıı Câtni’ i İstanbul'da Sa-
Edirne Musâlâhası, 1827-1829 osman-
rachânc tivârmda, ¡0, 12.
!ı-rus savasına son veren musâlâ-
Dutr-i Muhtar htıjiyrsi, Muhamıned ha, 220.
Tahtâvi'mn Ttmirü'l-ebjâr şer- Eflâk, 24, 27, 171.
hine yazdığı hâsive, 139. Eğrikapı’h Râsim Efendi, meşhur hat­
Dmtûr, Osmanlı kavâııîn ve nizâmât tat, (Eğrikapı’lı Çelebi diye anı­
mccrou'ası, 74, 100. lan Mehmed Râsim Efendi,divân
sahibi şâir ve münşidir) vefatı,
Kini - Abdillahı’ l-Hârizmî, İslâm ma­ 1169=1735/1756 dııdır, 129.
tematikçisi, Cebir hakkında ilk Ekrem Bey, (1846-1913) tanmmı}
defa te’ lifâtıa bulunan, 233. Türk edibi, Şûrây-i devlet âlâ­
hbiı'l-Bekâ âıiiıiyyiü, Muhibbuddîn sından Rccâi-zâdc Mahmud Ek­
Eyyüb Kcfevi’nin, ansiklopedik rem Bey, 314, 215.
esri 26b. Elliot, Sir Henry, İngiltere'nin tsıan-
Ebû-Bekri’s-Sıddik, Hulelay-ı râsidî- bul sefiri, 272.
nîn birincisi, 255. Emin Efendi, Mrclis-i vâlâ bas-kâlibi,
Ebû-Hanîfe, imâm a’zam, 87. (sonra aynı meclis âzâlığı. Mâliye
Ebu'r-Reyhin, İslâm âleminin en müfellisliği, Üîvâıı-ı muhâsebât
büyük âlimlerinden Binini (vc- reisliği gibi vazifelerde bulunmuş
fâlı, 1048), 265. 1868 de ölmü}tür), 69.
T E ZA K İR -I C E V D E l
^ 4

E m n ılta h E fen di, B e y o ğ lu m u ta s a r r ıfı Eyyûb-ı Ensârî, İstanbul'un Eyyub


»74-
Sultan semti, 13.
Emsilt, s a r f d a fiil ç e k i m i î r i n i Rhstr- Eyvııb Sabrı Pasa, Bahriye Mirlivası,
ren risAIe, 8. Mır'âtii'l-Hiirttrısyrt rmıelbfı (vefatı
E ncuınen-i dan ış, S u lta n A b d u l m c c i d 1890i, 224
devrin e fran sız a k a d e m is i tırıv-
$ in d r k u ru la n İlm î teşekkül, 47-
Fahri Bey, Sultan Abdıılaziz'in kurr-
4 9 > 5 1' 53 * 55 -57 , 7 *. aıfl, nâsından, 210, 213.
14a.
hahrüdd¡11 Razı, İslam ulemâsının
E nderûn. U sm aıılı saray m u h i t i , (>y
en büyüklerinden biri, Eirdrü't-
123, 130, 17 0 .
Enderûn-i hümâyûn fûriAl , "I a y v a r - z . î d r
tfnzil tt Eni'dru't-tr'ıil atili buyuk
A t i B c y ’in e s e r i, 1 2 9 , 130.
tefsirin sahibi vefalı, 12119i, 87.
E n ve ri, tan ın m ış İran şâiri. 19 . lâik Bey (Manastırdı Sâlılı lâik
Füm eni p atrikı, Nerses E fen d i, 2114. Bey), 1825-1899, on dokuzuncu
E ızu ru m , 18 2 . asır şâtrleı inden olup ba'/ı mıı*
E s 'ad E fen d i, S ah h a flar şeyh ı-zâd e, mutasarrıflıklarda bulunduktan
su d ü rd a n . V a k 'a -n ııv is , I a k ı inı- sonra Istinye’de olmuştur; Türkçe
hâne n âtırı, M eclis-i n ı a ’ ârif-ı .briç atili kuçuk risalesi Cevat
l u n û m i y v c reisi, (v e fa tı, 1 8 4 8 1 ,3 7 . Paşa nın ve Y ak’a-nüvis Eûtfi
Es’ a d E fen d i, İzm ir h id âyet m ah­ Uendi'nin takr izler iv le 1314 dc
kem esi h u k u k rrîs-i e v v e li, 1la- İstanbul'da basılmıştır, 284.
zîne-i m âlıyyc hukuk m ü şaviri, l âlıh, İstanbul'un meşhur semti, b,
D efeter-ı hâkâni n âzın S eyd ı- 10, 11, 1j T 15, 16, 38, b2.
şehri M ahm ud E s'a d E fendi
Fât ıh C im di, İstanbul'un meşhur
(ı8 5 7 -i9 !7 ), 273.
camı'i, 5 ,8 -12 , 152
E s'a d Paya, Sadrâzam , m ü şir Sa-
Fatin Eîendı, l tdhmtltı'l-e^dT atili
k ız'lt A h m e d E s’a d Paşa, 122,
şu’arâ tezkiresinin ıntırllıfı. Di­
>*3 » 139 . M5 - 14 7 » *4Ö- vân sahibi şâir, 7#*,
Eıer-ı ahd-t hamidir C e v d e t P a ş a ’ n ı n
ıb tıd â i m ck îcb lerı için ya zd ığı Frhim-i kadim. onşfdtnri aşırın de­
ılm -ı h âl (İstan b u l, 1309), 283. ğerli turk şâırlı rintlcn, 14,
Eşref Paşa M ustafa, Bursalı, m üşir, hchim Efendi, Süleyman, Ie/nir-i
şâir, (valiliklerd e, osm an lı-rııs Mtıdktb sahibi İsmail I erruh
savaşın d a Tuna ciheti kum an­ Elcnddnın yetiştirmesi, gayet iyi
d a n lığ ın d a b u lu n m u ş, sonra Farca bilen, Karaguınrıık'dc ikâ­
bu h arb in m csV ıllrri arasında met eden şâir, 13, 14. 22, 24.
sayılara k, M id illi’ye sürülm üş, Felâtıın, Yunan feylesnlu Eflâtun,
daha sonra afved ilıp S e lâ m lık 3 3 , 36 -
rcsm -ı âlisin e m t ’ m û r e d ilm iştir, Fenârî, buyuk turk âlimi Mcvlânâ
v e f a t ı, 18 9 4 d e d i r ) 188, 18 9 , ı g ı , Şemsuddın Muhamrned, akli ve
E vkâf-ı hüm âyûn n ezâreti, 38, 122, nakli ilimlerde asrının en ileri
*33 , *59 » »73 , gelenlerinden bin, (vefatı, 1430),
E vliyâ Ç e le b i, tanınm ış turk sey­ burada Fenâri'den kasd edilen,
ya h ı, 237. hagöti jcrhi olmalıdır 11,
İN D E K S *93

Fergâni, Abbasi halifesi Mc'mûn Fransa, 28, 70, 102, 103, 107, 109,
zarnânmria şöhret bulan vc bir ı tg, (28, 194, 195, 210, 219.
çok eserler yazan astronomi Fransa kânün-nâmest, 9 3 '
âlimi Ahmcd b. Kuseyri’l-Fcr- Fransız elçisi, Fransa’nın İstanbul
gani; (vefatı, 8401, ¿53. elçisi Mösyö Charles J issot [Al-
Feridun, İran'ın hurafe ile karışık manaeh de Cotka rSAr), 211.
eski târihindeki Vur hükümdar, Fransız konsolosu, Fransa'nın İzmir
199 ■ konsolosu Mösyö PtMissier 210.
I rr’ ıvye dâiresi, C^hrağan sarayı müş­ l-’ııad Efendi, Paşa, Sadrâzam Keçecı-
temilâtından olarak şehzadelere zâde Mehmed Fuad Paya (vefatı,
lahsisen inşâ edilmiş olan saray [868:, 21, 23, 24, 26-30, 41-43,
dâireleri 157. 4 3 , 4 7 , 5 9 -8 i , 64, 67-69, 70-75.
Ferrııh Efendi İsmail, Tefsir-1 ,\teıâkib 79, 80. 82, 84. 93, 94, 118,
(Hüseyin Y â'iz'in el-.V/riâAf- 123. 257-
bu't-nhyve ad! tefsirinin terrıı-
mesidir sahibi, M ^nevi’nın ye­ Galata, 73. 221, 274.
llini i cildi olduğu ba'zdarınea Galata Mevlevi - hanesi, Galata'da
iddi'â edilen manzumeyi Turk- Kulekapısı nâm mahalde bu­
çeve çeviren Tersane anbar- lunan Mevlevi tekyesi, 17.
emini, Londra sefiri, Ijıkk-ı sâlis Galip Paya, Abdullah, Selanik valisi,
defterdarı, vefatı, 125b 1 iftarı), Evkaf nâzın, (vefatı, 1903),
13« 241. 279
Fethi Ahmcd Paşa, Radosi-zâde, Da- Gavriyel Paşa, Rumeli-i Şarki valisi
mâd (At ive Sultamın zevci), vezir, (Salname, sent 1306', s. 44
Paris vc Londra sefiri, Tophane de harekeli) 226,
müşiri, 1 irâret nazırı, (vefatı Gâvurdaki, 175.
1837: , ^8, b ı . 64. üdftlü'l-bnân, Cevdet Paşa’mn Ş,i-
Fetva-hâne, hetvâ-emâneti, i j . fijte-i ibni Hâcıb üzerine talebelik
Tılâhat-ı nabutme, Îbni-Yahşiyye'mn zamanında yazdığı ta’ likattan
murekkeb risale, 7.
yazdığı ve Survânıcedeıı tercüme
Ctltnbtıİ Burhâm, mantıkin burhan
ettiği i d d i a m d a bulu nduğu eser
bahsi üzerine Gelenbevî İsmail
httıîbu füdkatı'TMir ve*s-sagir
Efendi’nin vardığı risale, 12.
25 3 * Gelenbevî İsmail Efendi, matematik
Filibe, Rumeh-ı Şarkî vilâyetinin
vc mantık âlimi, (1730-1790),
merkezi, 148 226, 227.
23 4 -
Fılortin ( Cç' j ), T u n a üzerinde Gerdan-kıran Ömer Efendi, Rumeli
V id in 'in kuzeyinde koy, (metinde pâychılerindcn Giımüşhâne'li ö -
yanlış olara k Florina ( ) ıııer Hulusi Efendi, Şehzadeler
Şeklinde), 1B9. hocası, bir ara Mecelle cem’iy-
Fir'avn, Eski M ısır hukümdarlarıııuı veti reisi, (vefalı, 1875), 96.
ıınvâm, 234 Girid, 233, 275, 279.
Fırka-t islâhiyyc, Konan dağlarında Girid'li Hoca, katar şeyhlerinden ve
İslâhat yapmak üzere Derviş Fâtih ders-i âmlarından Ciridi
Paşa ile Cevdet Efendi idaresinde Süleyman F.fcndi, (asnnın büyük
gönderilen kuvvet, 83, 205. bir âlimi olup Fâtih Cimi'inde
ag(i TEZAKİR'1 CEVDET

Mutam! okutan bu zât müderris­ Paşa olmalıdır, (Melımcd Es'ad,


lik tankına girmemiş, Şclıhzftde, .Un’ıii-ı Mrkleb-ı hûrbiyyt, İstan­
Valide, Lâleli, Sultan Selim vc bul, 1310, s. 73), 128, 129, 245.
Eyyub-Sultan câmi’lerinde vâ’ ız- Hafız b, ilaçt ı, Suhİh’ i Huhtiri şârih-
Iıkdr bulunmuştur; {Takvim-ı I e- leriııı.hu, 2G8,
( ¡ ¿ y i ’ 18 zi’ l-hicce, iti cumâde’i- liâtız Nlehmed Efendi, Hafız Ömer
ûli, 125a, 28 şaban 19 zı’l-hiece Efcndi'nin vitrine Lofça muftisi
1254), 8, 9. olan ve Cevdet Paşa’ya çocuklu­
Girid’h Mustafa (Naili) başa. Sad­ ğunda ders gösteren zât, 4.
râzam, (vefatı, 1871), 64. Hâliz Osman Elendi, meşhur hattat,
Goto®, Yatıya vilâyetinin Tırhala san­ (vefatı, 1698), 128.
cağında kazâ merkezi kasaba Hafız Ömer Efendi, Pofça müflisi,
(aynı isimdeki körfezde) 194. Cevdet Paşa'yı çocukluğunda
Güdova (?) metinde Gulova (?), Ar a be ava başlatan hoca, .4
Lom suyu üzerinde koy (Bulga­ Hâliz Seyyid Elendi, zamanının bıi-
ristan'da), 189. büyuk müderrislerinden, Çar-
Gümüşsüyü, Bursa'da mesire, 43, şamba-pazaı ı'ndaki İsmail Efen­
Gürçeşme, (veya Golpmar) Ruscuk’- di Medresesi’ !11îe münzevî yaşa­
un güneyinde vc Bycla’nın, do­ yan. ta’îil aylarında dahi ders
ğusunda köy, 188. okutan hoca, îi, 9, iş, <6, 278.
Hâliz Pcvfik Efendi, Murat! Molla
Hacerü’l-esved, Ka’be’nin dm atın­ şeyhi Mehmet! Mıırad Efendi’tıin
daki mııbârek siyah taş, 268, en kıdemli şâgirdı, O.ıtü’l-mual-
Hacı Ali Efendi, Cevdet Paşa’mu lımın Farsça hocası, Encumcn-i
babasının babası, 4, 26. dâniş âzası 14, 15, ılı,
Hacı Dcsun-zâdc Hacı Abdullah Hakkâri, Doğu-Anadotu’da kasaba,
Efendi, Redd-i Aiısdrâ hakkındakt
: 99-
risalenin müellifi, 78.
Hacı Karandok Bey, ösmanh-rus Haleb, 83, 9!, 202, 206-209.
savaşında Rumeli harekâtına ka­ Halebi, Muhammed bin İbrahim el-
tılan çerkes suvârilcrinin kuman­ Halebİ'rıin Multekd jethi, 4.
danı, 190. Halet Efendi, Sultan Mahmııd 11
Haçadur Râhıb, Ahtamar Katoği- zamanında Nişancı bulunan
kosıı, 204, Mehmed Sa'İtl Halet Efendi, 217.
Hafız Efendi, on dokuzuncu asırda Hal d Paşa, Kapudân-ı derya muş İr
İstanbul'da yetişen büyük mü­ İbrahim Halil Paşa, 69.
derrislerin ileri gelenlerinden bi­ Hama, Suriye’de şehir, 173.
ri, Hâssa ordusu muftisi, Sultan Hamîd Efendi, Hekim, ondokuzuncu
Abdulmectd’in mu’ allimi, mah­ asrın ileri gelen müderrislerinden
reç pâycli Şehrî Hafız Emin E- (Pâtih’dc ders okutur, aynı za­
fendi (vefatı, 18G7}, 8. manda hekimlik eder, iyilik sever
Hafız Ali Efendi, Bey, Paşa, kolağası, bir zât idi), 8, 12.
miralay, mîrlivâ hur'dn-ı Kerim’ - Hamîdiyc medresesi, Sultan Abdul-
in ve Hilye-i la’ âdıi'in tab’ını ıe’- hnmid 1 tarafından İstanbul’da
min eden bu zât tahsilini Paris’- Bagçckapı’da te’sis edilen med­
de tamamlıyan ressam Hafız Ali rese, 18, Ga,
İND E K S 297

Hamidiye mektebi, Sultan Abdüllıa- r/âlinuttft-if'âft Fatin Efendinin yaz­


mid 11 tarafından Beşiktaş’da dığı şu’arâ tezkiresi, 7<i-
te’sis «dilen mekteb, 283. Hâtım, comerdliğiyle meşhur arab
Hâmjmrr, tanınmış târihti J. von şâir ve re »si,44.
Hammer-Purgsıall, 74 Hauscn Almanya şehirler­
den biri 258,
Hanedan-1 Al-i Osman, 270.
Haydar-Paşa hasta-hânesi, 281.
Hânnlân-ı Saltanat, Osnıanlı hane­
Hayreddin Paşa, Tunıu1lu, Sultan
danı, 193.
Abdulharnıd II devrinde Şurây-i
Hanovr«-, Mm.mya’da şehir, 24b. devlet reisi ve Sadrâzam, vefatı,
Hansan, CialataMa t/ıcir {İstanbul' ¡307 {1 8 8 9 ,1 8 9 0 ), 194, İ7 9 .
da açılan orııkincİ ecnrbi ticârct- Hayrullah Efendi, Hckim-başı Ab-
hâın'siniıı sahibi ( '.baríes Hansan dulhak Efendi’nin oğlu, Meclis-i
(veyâ llamom), Iiûz*ıâmı-i Çeri- rua'anf âzasından, Encumcn-i
tie-l IfaıâJU, 23 cumâde’ l-ûlâ, danış rcis-i sânisı, tarihçi, (vefatı,
127O; \ Ç a r k , ayıt, r \ c r , S. 242 ,
10 6 6 .., 47, 50, :,2, .57. ?!•
211. ilaysun Mısır’da Fuad ve
Ha rem-i hümâyûn, 1j>8, 27 j. O vd cl Efendi’lerin nnisâfir edil­
Hârizm, Hazar denizi ile Aral götü dikleri saray, 59.
ve Aıııudt ryâ arasında kıı’a, 253. Hazîne, Haziııe-i mâliyye, ilh. 20,
Hâriciye nezâreti, b ı, 64, 139, 207. 63, 1 10, 111, 114, 1 ıG, 144, ar,6,
i lariri,Ebû’l-kâsım Haşan, b. Ali, 257, 280.
.Wuúkámút muellifi i velan, 1122, Hendcse-hâne-i berriyyc, 7.
19, 119. Hersek, 147. 169-
Harran, L rfaıı’m gııney-doğusunda Hezargrad, Şumnu’nun kuzcy-batı-
kadîm hır belde, 253. smda ve bununla Rusçuk ara­
HârûnuT-R»->îd Meşhur Abbasî ha­ sında şehir, 190.
lifesi. 87. 163. Hidiviyyet, Mısır sililiği için kul­
Hasarı, Haz re t-i Ali’nin oğlu imâm lanılan unvan, to8, ıug.
Haşan. 162. Hılafet-i islâmiyye, 127, 195, 217.
Hasaıı Bey, Sultan ibniVSuItan Ha­ 270, 281.
şan Bey Bahâdır Han, Akkovunlu Hilmi Efendi (Cevdet Paşa’mn huku­
hükümdarı Uzun Haşan, 87* ki bir mrs'ele için meku'ıb yaz­
Haşan Çelebi, Ayçı-zâde, AfiUtuvel dığı Hilmi Efendi’nin Mecelle
muhaşşisi, 8. cem’ıy-yeıı’ndeki iki Hılnıi F.fcn-
Masan Fehmi Efendi, Paşa, Nâft’a dı’dcıı hangisi olduğu açıkça
nâzın (vefatı, 1910b 19ü, 274). belirtilmemiştir. Ancak bâzı kari­
Haşan Husni Paşa, Bahriye nazırı neler, kendisine meklûb yazılan
(Bozcaada*!] Patrona Hüseyin zâtın buruk lıir lıukûk ilimi
Paşa’ nın oğlu), 278, 279. olmakla muşıcbir (bk. metin s.
Hasarı Hayrullah Efendi, Hafız, 84i, Anadolu payeti, Mecelle
İmâm-ı evvel-i hazret-i şehriyâri cem'iyyeti’nde iken Mahkcme-i
Şeyhülislâm, (sürgün olarak gön­ temyiz ikinci reisi, Kastamonu'-
derildiği TâtPdc ölmüştür 1898}, hı Es-seyyid Ahmed Hilmi Efen­
di (vefâtı, ıBİJB) olduğuna deli-
153 » ! 54
298 TE ZÂ K İR -l CEVDET

let edebilir. Aynı cem’iyycltc Hoca Husıâttıüddîn Efendi, Koca


bulunan Ömer Hilmi Efendi ise, Mustafa Paşa’da sonra Eyyııb’da
Karinâbâdi Abdurrahman Ef. yasamış, mazınnerlen, meşhur
di’nin oğlu olup, Müfettiş-i Ev- Mesnevi-han, vefatı, 1285 (1868/
k if uıusteşjı ı idi. Sonra 1869). 13, 230.
Mahkeme-i temyiz hukuk dâ­ Hokand, MâvcrâunnebirMe l crgaııa
iresi reisi olmuştur; vefatı, 1889 havâlisinde şehir, 61.
dadır, 136, 139. Hukuk mektebi, 19b.
Hilmi, Mchmed Efendi, Mekteb-i ha- Humus, Suriye'de kasaba, 173.
mîdiyye muallimlerinden; bu Hulefay-i abbâsivye, 86.
mektebin ders nâzın Mchmed Huiefâv-i Riştdin, (erba'a;, 8b, 162.
Hilmi Bey olmalı); EilVt Tırhala, Hüdâvendigâr, (Bursa vilâyeti), 67,
İstanbul, 1314. s. 14, 280, 281 70, 72, 96, 152, 159-
Hûlâsatu'l-bfrâ» f> te'Îifı’l-hur'ân, Cev­
Hilmi Paya, ferik, İzmir kumandam,
det Paşa’ mıı matbu’ arabıa
vâli-vekili 210; Kumandan Paya
risalesi 228, 244.
211,
fiulâjatû'l-lıiıâb, Ömer Hayyâm’ın ri­
Hilyt-i sa'idtl, Cevdet Paşa’nın bir yaziyeden bir eseri, 223.
eseri, 2.44, 245, Hümâyûn, yüksek, kudretli, uğurlu
Hind, 59, 253. gibi mânâlara gelip, padişahlar
Hirsch, Baron de, Rumeli dcnıir-yolu için kullanılan bu ta'bir, aynı
imtiyazım alan Avusturya']) mû- zamanda, Hind hükümdarı, Bâ-
sevî maliyeci (1831-1896', 94. bur’un oğlu ve halefinin adıdır,
Hîve, Harizm’de bir hanlığın mer­ 199
kezi. (rusların istilâsına uğra­ Ijıe.ıın Efendi, İstanbul pâyelı, Mee-
mıştır), 61. Iıs-i ma’âıif-i ıımûmiyye âzasın­
Hiibü'l-bohr, Şeyh Nıırtıddin Ebi’l- dan, lânh-şiııâs, sudûrdan Celâl
Hasan Aliyyi’ş-Şizilî'nin, terıih Efendi hafidi Ömer Husâmiiddin
ettiği du’â, 17. Efendi, Şeyhülislâm, (vefatı,
Hoca Boğos, Paris'de tahsil eden. 1870, 63.
Mekteb-i lıbbiyyc-i adliyyc’de Husânıu’d-Dcvle, İran şahı Nasırüd-
sınıf-ı sânı muallimi olarak uzun din’in ammt-zâdesi, 199, 200.
zaman Fransızca okutan ve, Husâmuddin, â/etrıeı/'nin yedinci
Augusıe Michelot’dan coğrafya cılrlı olduğu, bazılarınca ileri
ve kozmografya kitâblan çeviren sürülen, eserin yazarı olması
Bcşiktâşî Tiryâki-oğlu Boğos E- muhtemel şahıs, 234.
fendi (Dr. Rıza Tahsin, Miı'&i-ı Husâmuddin Çelebi, Mevlâııa'nın
Mtkleb-\ Tıbbiyyt, İstanbul, 1328, bulefâsından olup, vefatında me-
I, 4-9; Boğos Tiryâki-oğlu, j\Îe- $Biatine geçen zât, 232.
bidl-i ftnn-i Coğrafya, İstanbul, Hüseyin Bey, Bczm-i Alem Vâlidc
Mekteb-i tıbbiyyc litağrafya mat- Sultan’ m kethüdası, 39.
ba’ası, 1262; aynı müellif, Coğ­ Hüseyin Paşa, Tuna kumandanı, fe­
rafya, İstanbul, aynı matba’a, rik, 179, ıhı,
1263; aynı müellif, Risnlt-i koz- Hüseyin Avni Paşa, Serasker, Sadrâ­
moğrafya, İstanbul, 1274), 119. zam, (vefatı, 1876)117, 118, 123-
İND E K S *99

135, 130-13*, 139, >4 '- Ma . İblidâiye, N’tır-ı Osmâni Câmi’i cıva­
153-155, 158-160, 170; Sadrâ­ lımda sıbyin mekteblerine nu­
zam, 133; mune olarak açılan mrkteb, 136,
Husni Bey, yâverân-ı Hazrct-i fchti- Ignaıief. Rusya’ nın İstanbul sefiri
yârîdrn, binbaşı sonra kayma­ Général Comte Nikola Pavloviç
kam, fdaha sonra mirlivalığa Ignaticf, 146, 147; Rus elçisi,
kadar yükselmiş, Mrşrntıyyet’in 151 1G1, 169.
ilânından sonra menküb olmuş­ İmâm-ı a’zam, Ehü-Hanife, 250.
tur), 2 tt, 3 1 * İmâm Mâlik, 88.
Hu-snı Pasa, Hüseyin. Zaptiye musiri İmâm Şâfi’ i, 87
Mora’da Sultan ç ıfrl ıg t nâzın tmâm Şerefuddin Mes’ ûdi, matema­
Mchmed Ffendi’nin oğlu, vali­ tik âlimi. 254.
liklerdi* bulunmuştur, dîvân sa­ Iıııâm-zâde F.s’ad Efendi, en değerli
hibi şâirdir, vefatı 1877 dedir, müderrislerden ve sudürdan,
133. (vefatı, 1850). 8, 10.
Hüsrcv Pasa, Koca, Sadrâzam, (vefalı İmru’u’l-Kays, câhiliye devri arab
1855 dedir). 33o. şâirlerinin en büyüklerinden,
Mu'allekâl-ı seba’dan birinin sa­
Ibnı Kemâl, Osmanlı âtım ve mü­ hibi, 223.
verrihi, Şeyhülislâm (1468-1534), tneil’-i Ttıiıanna havarilrrden Yuhan-
‘ 39 na’mn yazdığı Incil, 282.
lbııi Abbâs, Hazret Peygamber’ in İngiliz elçisi ([876 da), Sir Henry
amcası Abbas’ ın oğlu Abdullah, Elliot, 154.
268, 3-7,
İngiliz elçisi (1881 de), Mösyö Ge­
orge Gcrschen, 214.
lbııi Abllilmelik, l’ mevî Halifesi \ e-
İngiliz elçisi, {1890 da) Sir William
lid ıbni Abdilmetik, 86.
Withe, 214,
t biri Haldun, tanınmış arab tarihçisi,
İngiltere, ¡02, 103, 107, 108, 219, 227.
239. 368. Ingiltere Kraliçesi, Viktoria, 227.
İhın Haldun Zercrmesr, 80. İpek böceği risalesi (bk. Ta’ lim-nâme-1
Ibni Havyam, meşhur İran sairi, 30, lıarir), 65.
** 5 - İrâk-ı arab, 253.
Ibni Ishak, .Siyer sâlııbi Ebü-Abdiltah Iran, 199, 201, 203.
Muhammed b. Ishak, 248. İran sahi, Nâsırüddın Şâh, 119.
Ibni Siııâ, tanınmış İslâm âlimi, 239. Isâ, peygamber, 113 , 164, 167, 240,
Ibni Vahşiyyc, Filâhat-ı nabalıyye mü­ 241, 247.
ellifi, 253. Isağoci, mantıkdan ki(âb-ı Furlürius
Ibni Yemin, Emir Fahruddın Mah- ( Porphyrios)'ıın muhtasan, ta-
mud, İrin şâiri, Mukatla’âl sa­ savvurât’ın mebâdîsi olan kul-
hibi, 225. liyât-ı hanıs bahisleri, (hagoci
İbrahim, Peygamber, 243, 247. önce bu bahislerin ismi olduğu
İbrahim Paşa Câmi’ i, İstanbul’da hâlde sonra butun manlık’a
Şchiâde Câmi’i civarında Ncv- alem olmuştur), 64.
şchır’ti İbrahim Pasa tarafından Ishak Bey, İstanbul vapıır-ı hümâ­
yaptırılan câmi'i, 8. yûnu tabibi, 211.
300 TE/AKİK-1 CEVDET

lshak Efendi, Hoca, büyük osmanlı İzmir telgraf me’müru, 211.


matematikçisi, Muhendislıâııe İznik meclisi, 320 senesinde Iznik’de
hocası, Tcreumân-ı Divân-ı hü­ Arius’u mahkûm eden konsü,
mâyûn, dört cildlik Kullıyyâl-ı 163, 240, 241.
ulûm-t lijfdzijyt müellifi 7. tzzeddin, Midhat Paja’vı sürgüne
İskenderiye, 269. götüren vapur-ı hümâyûn, 214,
İskenderun, 83. İzzet Bev, kaymakam, Sultan Abdul-
Istımyc, Filibe'nin kuzey-doğusunda aziz vak’asıııda katıl yardımcısı
kasaba, 190. olmakla zan altında bulunan­
İsmail Ağa.Elhaç,I-ofça vucühundan. lardan, 2 13, 2 i4.
Meçti» ¿¿.İsından. Istabl-ı âmire İzzet Molla, Keçccı-zâr.le, İstanbul
pâyclılerinden, Cevdet Paşa’nın pâyelj, meşhur şâir, iveSâtı, 1245
babası, 3, 4. 1829 1O30 . 14
İsmail Efendi, Lofça müflisi, Cevdet İzzet Paşa, Mehmed, müşir, eski
Paşa’ıun büyük babasının buvuk seraskerlerden, son zamanında
babası, 3. Selamlık resm-i âlisine rne’mûr
ismet Bey, Sultan Abdtılhatnid II
) 7 4 . H â­
nin süt kardeşi ve csvâbcı-başısı, iz 7 r t Mustafa Efendi, battal, bes­
(vefatı, 1906i, 270-
tekâr, reî>.1 'ulemâ, Rumeli ka­
Istanbul, 4-9, 12, 13, 17, 18, a6-j8,
zaskeri, Yeiâri-zâde ( vefalı,
4 E 4 5 . 6 9 - 60. 7°> 7 4 - 'b , B6,
1849’ , 12<|
941 120, 131. 134, 135, 132-154.
]6o, 169, 172, 174-177. ‘ İH,
2Ü2-204, 2°6> 2o8, 210, 2IS, 22!, Kabâ, Medine’ye bir saat mesafede
222, 239, 254, 265, 2711, 279 dağ, karye, 248, 253. 256.
(bk, Dcrsa’âdct). K â ’br, Mekke’de muslümanların kıb­
İstanbul, Cevdet Paşa’nın İzmir’e lesi otan mukaddes yapı, 259,
gitmek üzere bindiği vapur-ı 260.
hümâyûn, 211. Kabûli l’aşa. Mehmet!, muhtelif ne.
Işkodrn, 8a, 273, zârel ve sefaretlerde bulunmuş
İtalya gazetesi, Ronıa’da intişâr eden vezirlerden Hâriciye nâzın, (ve­
İtalyan gazetesi (Gionıale d1İlaha fatı, 18771. 94-
olabilir), 272. Kııdt Bevzdvt tefsiri, Ueyzâvi’niıı En-
İtalya konsolosu İtalya’nın İzmir vând t-tenziî re Esrâtfı't-te'ıil adlı
konsolosu H. de Gubcrnatis tefsiri, 5.
[Golha, 1881; Devlet j t;İıtdmes1, Kadı karyesi (Kadıköyü), I'otrakan
ttfjS), 210, 211. yakıtımda köy, 190.
İttifak-1 »ulâsİ, Almanya, Avusturya- Kâdi Mir, Huîdıc üzerine şerhi olan
Macaristan vc İtalya’dan mü­ İslâm ulemâsından Hüseyin Kâdi
teşekkil Uçlu ittifak, 272, Mir, (burada kasti edilen Ilıdıi-
lîmir, 60. 64, 65, 210-213. yc jerhi’ diı), 7, 12.
İzmir Dâirc-İ belediye tabibi, 211. Kâdi Şureyh, Hulefây-ı RAşidîn dev­
İzmir müdde-i umumisi, 1298 de rinde kadı, 162.
Aydın vilâyeti müddei-i umu­ Kadı-zâdeliler, Birgivi Mehmed F.fen-
misi Mihâil Efendi [Snlmîmı di’nın Tarikat-ı Muhammediyyt'-
1268) 210. sinde ifâdesini bulan din an-
İN D EK S 30!

anlayışının müfrit tarafdarları; Kav&id-İ osmartİY)* Cevdet Paşa’nın


onyedinei asrın meşhur bir vâ'izi, Bursa’da yazıp eksiklerini İstan­
Halveti ve Mevlevi tarikatlarının bul’da tamamladığı Türkçe ka-
şiddet!«“ iTuıVırızı bulunan Katlı- vâ’ id kitabı, 43, 57, 216,
zade Mrhmcd Efendi'ye bağlı Kfirâ'id-i Türkiyye, Cevdet Paşa’mn
nıülr’assıb züınrı\ 229, 231- sıbyâiı mcktebleri için yazdığı
Kadri lk‘y, P;ıja, İstanbul şehrenun- Türkçe- kavâ’ id risalesi, 126.
liğinde, nâ/ırfık vc valiliklerde KayserPü Alımcd Paşa, Kapudân-ı
bulundııkdan sonra 1880 dr Baş­ derya, Tuna valisi (vefatı, 1876),
vekil olaıı Mctımed Kadri Paşa, *53» 180; Kapudan Paşa, 154,
(vefan, ı8My. \ 2. 19b; Başvekil, «59
*97 Kâzım Bey, Kcçcci-zâde Fuad Paya’-
Kâmil Bc\, Hâriciye teşrifatı iâi, Fuad nın oğlu, miralay, 122.
Paşa bacanağı, ^vefatı, 1878), 160. Kazimirskı, Kur'an*i Fransızeaya çe­
Kâmil Paşa, Sadrâzam Mı&ır'h Yusuf viren, 282.
Kâmil Paşa 18^-1876), 48, 80, Kazzaz Anin, Mahrnud i l devrinde
82, 94. 118, 124, 13u, 133, 146. Ccyb-i hümâyûn vc Darbhâne
Kâmil Paşa, '■ v-d ra zam Kıbrıs’ tı Meh­ sarrafı, paraya âid işlerin tedvi­
met! Kamd Paşa (1832-1913), rine me’mûr, Anın Bezeiyan
27 i , 278; Sadrâzam, 224, 24b. (vefatı, 1843), 203, 208,
Karıber, Ha/ret-i Mı’nin azadh ku­ Kelam-ı Kadimf Kur’ân-1 Kerim, 129.
lesi, 162. Kemâl Bey, meşhur cdib Nâmık Ke­
tıdnûn-ı esasit 167, ıGÖ. mâl Bey, 157, 222.
Kara llalıl Efendi. Amasya’ lı mü­ Kemâl Efendi, Paşa, Ahmed, Mekâ-
derris, Ders-vekili, Hâce-i şeb- tib-i umûmiyyc nâzın, ( vefatı,
riyâri, Mecelle ccm’ ıyyeli vc >886). 22, 37-4!, 46, 155.
Dîvân-ı alıkâm-ı adlivyc âzasın­ Kerim Bey, Mustafa Reşid Paşa’mn
dan, Ecivâ-cmînı, Şeyhülislâm, küçük yaşla ölen lorunu, 70, 7!,
(vefatı, 1880), 9. i î . 84, 136, 137, Kcyânî, İran'ın Kcyâniyân sülâlesine
rnensûb, 199
«5 4 -
Kara Mustafa, Bursa’da kaplıca, 42. Kcziıbi Haşan Efendi, müderris, Sul­
Karabet Kâhib, Erzurum’ lu, Alıta- tan Abdülaziz’in şehzadelik za­
ma r*da ma rhasa, kat oğ ikas, 204. manında hocası, Ders-vekîli, Hâ-
Karadağ, 169, 171, 184, ee-i şehriyâri, Şryhülislâm Akşe-
Karadeniz, 176, hir'lî Haşan Fehmi Efendi (Me­
Karagumruk İstanbul’da semt, 13, 15 dine’de cefân, 1681), 9, ı ı , 95,
Karmctlis? , Augsburg’da so­ 9ti.
kak, 161. Kıbrıali Mehmcd Emin l’aia, Sad­
Kas ide-i Aur’r, Şeyh Şercfuddin Mu* râzam, (vefâtı, 1371), 67, 69,
hammed Bûsirî’nin kas ide-i mî- 7». 79 -
m idesi, 17. Kırım muharebesi, 39, 171.
Kâtib Çelebi, onyedinci asrın büyük Kırkkilisc, Kırklarcli, 3.
türk âlim ve müverrihi, 239, Auuj-ı enbiyâ ıc 7 Vı|âriâ-i hultfâ, Cev­
Kâtib Kalfa, Pertcv-Niyâl Vâlide det Paşa’ mn tanınmış eseri, 136,
Suliaıı’ın kâtibesi, 91, 92* 127, 9 3 6 , 328, 373.
302 T E Z A K İR -t C E V D E T

Kiragos Efendi, Sis katoğikosu (Luka Kuradalı İbrahim Efendi, ondoku-


Açabahyan), vefalı, 18115, 2oj. z u i k u asrın büyük mutasavvıf ve

Kirken Lusavuriç, ermemleri Hıris­ Alimi, Halveti tarîkatinin îja'bâ-


tiyanlığa sokan ve onların ilk 11iy ye şu'besi meşâyih inden,
patriği olan aziz, 2og. (vefatı, 1846), 15.
A'tbU-ı munlut, Çanıiç Ohannes Elen- Ku çu k - M us tafa - Paya, İstanbul’da
di’nin Türkçeyc çevirdiği man­ senit, 13.
tık kitabı, 77. Kııçuksu, Boğaziçi'nde Anadolu ya­
Ailâbû'l-emândl, Mcctlk'nin altıncı ki- kasında dere ve mesire, 69.
lâbt, 97. Kıikurdlu, Dursa’da kaplıca, 42.
KUâtü'l-icâre (ve yâ itarat}, M ittik' nin Kürdistan, aoz, 209.
ikinci kitabı, 110.
I.arıştan, Güney İran’da. Pars eyâ­
Ktiibu'i-ttdi'a, Mittik'nin altıncı kiıâbı
letine dâhil bir bölge olup mer­
olmak üzere yazılıp neşr edil­
kezi Lar şehridir, 85, 87.
diği hâlde hatalı olduğu anlatı­
lınca toplattırılan kitâb, 97. Lavig^rie, Cezayir-i garb ruhani reisi,
Cardinal Charles Martial La-
Koca-Mustafa-Paşa Dergâhı, İstan­
vigğrie (1825-18921. 270.
bul'da Koca-Mustafa-P.ışa sem­
tindeki “ Sünbülî (Sunbül Efendi) Lebib Efendi, Mahkeıne-i temyiz
Tekycsi, (Ahmed Münib, Mtc- ceza rrisi, 212, 213.
mû'û-i ItkâyS, İstanbul, 1307, s. 4; Lesscps, Vicomte Ferdınand de, Sü­
AsUaıtt-i aliyyt'dt ve Bilâd-ı Seltîje’- veyş kanalını açdırarı ve Pana­
ık kâin mevcûd vt muhittik tekireler, ma kanalının açılmasına teşebbüs
İstanbul, 1258,4. 2.) 17. eden fransız diploman, 106, 108,
Konya, 231. 109.
Koska caddesi, İstanbul'da Bâyczid Lofça (Lovaç), Tuna vilâyetinde,
ile Lâleli arasındaki cadde, 135. Osma suyu üzerinde kasaba,
Kozan, Kozan-oğullarmııı vaktiyle (Cevdet Paşa’ nın doğduğu yer),
hüküm sürdükleri sahalar, 83, 3 -5 1 7 ı ' 4 . ^6, 27. Lofça’lı, Cev-
174, 175, 202, 204-207, 209. dcl Efendi, 1 1.
Köstence, 182. Londra, 29, 105, 169,
Kubbe-altı, Topkapı sarayı’nda Di- Lulher, Martin, Batı hıristiyanlığında
vân-ı hümâyûu’ un toplandığı sa­ reform yapan ve protestan mez­
lon, Divan-ycri, 90, 161. hebinin çıkmasına yol açan din
Kuds-i şerir, 208, adamı, 246.
Kuınbari, (Arıstidis Kumpariş) Efen­ ¿jr j j ) Avusturya nevâhîsinden,
di, İstanbul’da Rasıd-hâne mü- 166.
düri, ülâ sânisi, (Sâlnâmt, ısg2,
s. 60), 111, 117, 257. Mâbcyn-i hümâyûn, 38, 63, 70, 72,
A’ur'iin, Eczây-i Kur'âniyye, 86, 12B, 96, 122, 151, 156-158, 170, 173,
149, 164, sa8, 234, 235, 244, 190, 196, 210, 212, 245, 271,
247, 282. 274.
Kurcyj, Hazrct-i Peygamber’in men- Ma’ârir nezâreti, 123, 126, 139, 153.
sûb olduğu arab kabilesi, 86. 164,
İN D EK S 303

Macaristan, 24, 2b. Margaliç Yanya vilâyetinin


Maçitı, lbrâil’ in doğusunda kasaba, Preveze sancağında, Parga'nm
* 79- kuzeyinde kazâ merkezi kasaba,
Mağnisa, 210, 211. (Margariti), 137.
Mahmud I osmaıılı pâdişâhı, lay. Matba’a-i âmire, Devlet matbaası,
Mahmud II osmaıılı pâdişâhı, 5, 128, 231.
217, 2acı. Mâverdî, İmâm Ebu’l-Hasan, >l-Ah-
Mahmud Beyefendi, Divâtı-ı ahkâm-ı kârnu'¡-sutlâniyye müellifi, büyük
adlişye âaâMiıdan ve Yusuf Kâ­ ıslâm âlimi, 8g
mil Paşa’ m11 bvass-ı mensü- Sitbâni'l-in¡â, Mıışir Süleyman Paşa’-
bânından, 133. nın edebiyata dâir eseri, (İstan­
bul 1289) 117, 126, 148.
Mahmud Paşa, osmnııh-rus savaşın­
Mtctllr-i ahkâm-ı adliryt, bir mukad­
da Erkân-ı harbiyyo reisi, ferik,
dime, ve onaltı kitâbdan mürek­
Dâr-ı Şürây-i askeri Nizâın da­ keb Os manlI medeni kânunu,
iresi reis vekili, ıbk. Süleyman 95,97, 120, 126, 161, 174, 198,
Paşa, U m J e tû 'l-h a k â y ık , İstanbul, 2G3, 273.
ıyjü , V I, 405), 183, 192. Mecelle cem’iyyrti, rı, 9C, 97, ¡20,
Mahmud Paşa, Kapudân-ı derşâ 173 , 193- 197 *
(Topcı-başı zâde, vefatı, 1857),63. Alete.U, muhtevi olduğu mukaddime
Mahmud Cclâluddin Paşa, Ticâret ve otıaltı kitâb: Büyü', icarâl, Ke­
vc Nafi’a nâzın, AJir’af-ı hakikat file, H a t i k , Rehin, Emânil, H tbt,
adlı üçcildlik bir tarihin yazarı, C a ıb te itlaf, Hacr te İkrah M Şüf'a,

zamanının sayılı münşilerinden, S ırk/1, Vekile, Sulh ve İbra, üa'-


şâir ve bestekâr, (vefatı, 18991,279. ti, Btyyinât ve Tahlif, Kaza, 95-
Mahmud Feleki, riyaziye ve hey’et 97, 120, 126, 131, 161.
âlimi, Mısır’da rasadlıâne mu- Mecidiye nişanı, Suttan Abdulmecid
diri ve Ma’ârif nâzın Mahmud tarafından ihdas olunan nişan,
Paşa el-Felckî, (vefatı, 1885), 269, Öı , 83.
Mahmud Hamzâvi Efendi, ¡jam müf­ Mcclis-i âli-i hazâin, 83.
lisi, zamanının en büyük fuka- Meclis-i âlî-i Tanzlmât, 72-74, 82.
h asından, (vefatı, 1887), 264. Meclis-i ma’ârif-i umûmiyye, 37, 40,
Mahmud Nedim Paşa (Necib Paşa­ 4*. 45-5*, 63, 72, 119, 257.
zade), Sadrâzam, (vefatı, 1881), Meclis-i vâlâv-i ahkâm-ı adiiyye, 24,
94, 97, 120, 122, 125, 143, 146, 38,46, 58, 72, 82, 84, 90 221.
148, 151-154. Mecîis-i umûmî, Meclis-i meb’ûsân,
Makimât-ı Hariri, nevâdir, letâif, me- 169, 178, 194.
vâ'iz gibi konulara dâir 50 ma- Atıcmu'a-ifânin, Münif Paşa’mn neşr­
karneden mürekkeb olmak üzere ettiği mccmüa-ı mevkute, 110.
Hariri’nin te’ lif ettiği eser, 119. [ Mecmû’a-i} ulûm-ı riyâdyye, tshak
Malta karakolhâncsi, Yıldız sarayı Efendi’nin dört cildlik ma’rılf
bağçesinin Ortaköy cihetinde eseri, 7.
bulunan karakol binası, 213, 214. Mecmû’alû’ l-rnühendiıto, uzun zaman
M a 'lû m â t-t n â fi'a , Cevdet Paşa’ nm Mühendishâne’dc Baş-hoca ola­
Mekâlib-i rüşdiyyede okutulmak rak ders okutan ve 1616 da
Üzere yazdığı Türkçe risâle (mat- Medine’de velât eden matema­
bû’ ), 39. tik âlimi Hüseyin Rıfkî Efendi’­
Maraş, 202, 206-209, 120, 121. nin matbû eseri, 7.
T EZ Â K İR -t C E V D E T
304

Meçva {r_y^f Melschwa, Die Volker Mckteb-i hukuk, 197, 214, 215;
des asmanınken Reiches, A. Riıter Hukuk mektebi, 196,
zur Helle von Samo. Wien, Mckteb-ı mülkiyye-i şahane, m ı, 122,
1877, 5. 47), Yatıya vilâyetinin 197
merke! karasunla nahiye mer­ Mekteb-t Sultanî, Galata-sarayı'nda
Sultan Abdulazîz 2.i mâlımda
kezi Mctsovo (Meçova) kasabası,
açılan lise derecesindeki mekteb,
133 - 172, 19G.
Medhal-i kaıâ'id, Cevdet Paşa'nm
Mekteb-i tıbbiyyc, 100: (bk. Tıbbiy-
Mckâtib-i rüşdiyycde okunmak
yc-ı mulkiyye).
üzere yazdığı risale, 45.
Mcmlckeleyıt, Eflâk ve Boğdatı, 24,
Medine-i münevvere, 116, 129, 22j
28, 29, ¡71. 184.
256, 268.
Me’mûıı, Abbasî halifesi, 87.
Medrese-i Hamidiyye, İstanbul’da Mcmâiik-i osmâııiyye, Mcmâiik-i
Bağçckapı'daki Abdulhamid I tııahrûse, 37, go, 109, 138.
Medresesi, 6. Mcııçtkof, Rusya tarafından 1832
Mehd i ulyâ, Stılıan Abdülâziz’ in an­ senevinde fevkalâde elçi olarak
nesi Pertev-Niy.il Valide Sultan İstanbul’a gönder»'en Amiral
121. Erince Aleksandre Sergieviç
Mehdi, Abbasi Halifesi, 37. Menşikof, 64.
Mclıtned, Sultan Abdülazfz’ in katili Mersin, 174
olmakla zanlı bekçi, 213. Mesih, Hazret-i İsa, 32.
Mehmed Bey, Mektcb-i lıarbtyye Mesnevi, Hazret-i Mevlânâ’nın meş­
müdiri 126. hur eseri, 13, 17, 228-231, 233-
Mehmed Ali Bey, Rehber-1 tâlıbân-ı ■ 236.
Mecelle müellifi, 273. Meşihat, Şeyhülislâmlık, it, 79, 82,
Mehmed Ali Paya, Dâmâd, Kapu- 95, 96, 123, 246, 238.
dân-ı derya, Sadrâzam, Adile Meln-i metin, llm-i fıkh’ııı mu’âmelât
Sultan’ ın zevci, (vefatı, 1868:, kısmına âiı olmak üzere herkesin
63, 64, 66, 67, 69, 72, 220. anlayabileceği bir ifâde ile lıazır-
Mehmed Celâlüddin, hattat, vefatı, lanmağa başlanan ve bitirileme­
1829 (Habib, Hal ve Hatldtdn, yen eser, 73.
İstanbul, 1305 s. 166 da Mah­ Mevkib-i hümâyûn askeri, osmanlı-
mud Celâlüddin), 129. rus savaşı sırasında Pây-ı taht
Mekâıib-Î umûmiyye nezâreti, 37. muhafazası için, İstanbul’un 20-
Mekke hacılığı, yunanlı bir hekimin 40 yaşlan arasındaki ahâlisinden
yazdığı risale, 281. teşkil olunan ve Dâhiliye nazırı
Mekke-i Mükcrrcme, 86, 19g, 248, Cevdet Paşa’ nın nezâretinde bu­
*55 . 359^ 264. lunan yardımcı asker, 172, ¡73.
Mekkî-zâde Âsim, (Mustafa) Efendi, Mevlânâ Celâlüddin Rûm î, 230-234
Şeyhülislâm, (vefatı, 1848), 18. (bk. Celâlüddin Rûmî).
Mekteb-i hamidiyye, Sultan Abdul- Moorsom, gemilerin istîlâb hacmini
hamid II tarafından Bcşiklaş'da la’yîn için bir metod bulan İngi­
le’sis edilen mekteb, 280, 281 liz mühendisi Mcıorson
Mektcb-i harbiyye-î şâhâne, 4, ıG, veyâ Moorsom, Raftport . . . .de
>54» ' 59- de la Comrnıssian intemalianale pour
İN D E K S 305

U Umnage, fl'oraılounghian, lif, 268, 277; Seyyidü'l-enbiyâ, 127,


351-3G5) lo 5 > 107 -1oçı. 196; liabîb-i rkrctn, 91, 92;
Midhat Paşa, Sadrâzam, $ûrây-i dev­ Hâıemü’ l-enbiyâ, 78, Hazrei-i
let reisi, İzmir vâlısi, 84, 94, Peygamber, 162.
izo, iza- iz",, 146, 151, 153, Mubammed bin Hasanı’ş-Şeybânî,
154, 158-160, 167, 168, 170, 175, Harun Reşid zamanında Dîvân-ı
210. 214; (Midhat Erendi, Mec­ mezâlim hâkimi, 37.
lis-! vâlâ ikinci kâtibi, 69). Mııhammed ibni Mûse’ I-Hârizmi,
Miftâh, Oiyâsüddin O m şid'in Ulug Islâm matematikçisi, 268.
Bey’e takdim etliği M'ftóhal-hlsáb Muhtar Paşa, Gâzî Ahmrd. meşhur
ad 11 ese r , 254, 266 osmarılı kumandanı. Sadrâzam,
Mir’ âıiı'i-Horarjyn, Eyytıb Sabri Paşa* matematikçi, (vefatı, 1918), 230,
nın tarih eseri, 224, 225. 238, 260, 264, 269, 273.
Mi'yât-t sedâtl, Cevdet Paşa’nın sıbyân ■lirdil/jjnr-ı SaMuddtn Tefıâ-
M a 'û n i ,
mektebimi için yazdığı mantık Telhîsü'l-Mıftâh jtrhi
z â n i’nitı
rizileşi ¡birinci baskı, 1293. ikinci (Mtıhlasarü’ l-Ma’âni) 7.
baskı, 1303), 126. 184.
Muhtasar usul-i fıkh, Şirvâni Ahmed
Mıgırdiç, Reşid Paşa’nın sarraft, İs­
Hamdı Efendı’nin Türkçe risa­
tanbul'un en zengin sırrafların-
lesi (İstanbul, 1302), 225.
Mtgırdiı, ( ezâyırli-oğlu rCezâ-
Muhteşem, îrân şâir-î meşhuru Muh­
yirliyan, 1801-1861, V. Çark
teşem Kâşinî, 19, 225.
aynı rerr. s. 47, 201), 63.
Mıgırdiç, Patrikhanemin Sıs’c katoği- Muhyid’duı ibni Arabi, Bucuk İslâm
kos nasb ettiği Mıgırdiç Keyfsiz- mutasavvıfı, 16 (bk. Şeyh-i
\an, 206-209. Ekber).
Mıgırdiç, Patrikhânc’ee Sis’e katoği- Mukaddinu-i ibni Holdün, 79, 239 -
kos kaymakamı ta’ yîn edilen ve Mttkatis'ât-t İbni Yemin (b. bk), 225.
halk tarafından kabul edilmediği Murad V, osmatıh pâdişâhı, 154-15B,
için Ayintab’a çekilen ve pro­ 160, 161, 161, 17a, 213; Zâı-i
testan olan marhasa, 206. şahane, 159, 168; Padişah, 136.
Mısır, 42, 59. 60, 75, 80, 130, 149. Murad v’itı validesi (Şcckcfzâ Valide
150, 215, 220, 2İ2: 323, 231, Sultan), 213,
232, 244, 266. Murad Efendi, El-hac Mehmcd,
Miîir-ı Kahire, (Kahire şehri), 8. İstanbul’da Çarşamba pazan'n-
M ısı r’ lı Melımed Ali Paşa, Kavala'lı, daki Nakşbendiyyc’den Murad
Mısır valisi 59. Molla Dergâhı post-nijini, Sul­
Muallâka, lm ru'u’ l-Kays’ ın kasidc-i tan Ahmed cami'i va’ izi, katar
ımı’allakası, 224. şeyhlerinden, Mesnevihan, vefatı
Mufassal, Ahıııed Midhat Efcndi’nin 1848), (Fatin, Tezkire, İstanbul,
Târih-i umumíi’i, 237, 239, 241, 1271 s. 374), (çoğu defa Şeyh
242. E f, 13, 15-17. 230
Mııhammed, 163, 164, 167, 247; Murad Molla Dergâhı, Tekycsi, İs­
Mustafa, 86; Peygamber, 249; tanbul’da Çarşamba-pazarındaki
Risâtet-penâh efendimi*, 85, 89; NakşbencU dergâhı, 13, 17,223.
Resûl-i ekrem, 159, 255, 260-262, Mûsâ, Peygamber, 234, 247.
T iğiiti'i Cftdrt, »
306
T E Z Â K tR -t CE V D E T

M u ih a f-ı ¡eti/, iumn-l kerim , 12B, Nâmık Paşa, Mchmed, elçilik valilik,
ıag. ordu müşirliği, nazırlık, seras­
Mustafa Reşid Bey, şâir, edib, jVu- kerlik, Şüriy-ı devlet reisliği gibi
müne-i infâ müellifi (notta), ¿ 2 2 , buşuk marısıbtarda bulunan Şey-
224- hulvuzcrâ, (vefalı, 1892), 134,
Mıuurus Paşa, osmanlı ricalinden 188-190.
v e âlândan vezir, Londra bııyuk A un u Hali d Şeyh Bahauddin Amülî'-
elçisi Kosıâkı Mıuurus Paşa nin tasavvufdan eseri, 78.
(vefatı, 1891), 169. Narda, Yaııya vilâyetinin Prevcze
Muş’lu Kurd M usa Bcv, Kurd Bey­ sancağı dâhilinde, aynı isimdeki
lerinden, 234. su üzerinde kasaba (Arla, Amb-
M u la ıre t, Sa’duddîn Teftâzuni’nin, rakıya), 68.
ma'Ani ilminden t t - M u lm ıe ! a le 'l- Nâsırtıddîn, Kaçar sülalesinden trân
Ttİhİs adlı eseri, 8, 10. şâhı (kaili, 1896), 199.
Müellif, (iâmûi müellifi Eirûzâbâdi, Nâsruddîn Hoca, fıkralarıyle meşhur
267. halk lılosufu, 5.
Muhtedi (Bı’tiâh Muhammedj Abba­ Nasûh Efendi, pek çok talebe yetiş­
si halifesi), 87. tirmiş Mekke payesine kadar
Mülukû, İmâm İbrahim Hatebi’nın ruıbe almış doksan yaşını geç-
furû’-ı hanefiyyeden Multeka’l- gın olarak 1890 da vefat elmiş
ıbhuT adlı eseri, 4. Uşşak'lı müderris ve ders-i 5 m,
Muneccim-başı Efendi, Hacı Ahmed (ayan reisi Muştala Asım Efcn-
Tâhir Efendi, sudûrdaıı, riya­ di’nin babası) 9, 11.
ziye ve hey’el âlimi, Mcclis-i Nazif Efendi, Paşa, Ahmed, Mâliye
ma’ârif reis-i sânısı 112, 116, nâzın, (vefalı, 1903) 278.
269, Nâzım Bey, Şehremaneti mrktûbcusu,
Müncccim-başı, «¡inanlı âlim ve mü­ 274.
verrihi, Sahâıfu'l-ahbâr J i Vekâı'i'i Necib Bey, binbaşı, Sultan Abdulaziz
a 'ifa müellifi Şeyh Ahmed Dede vak’asında katil yardımcısı ola­
Efendi, (vefatı, 1702), 239. rak zan altında bulunanlardan,
Münif Paya, Ma’ârif nâzın Melımed 210, 213.
Tâhir Münif Paya, (vefatı, 19 10), Necib Paşa, Muhcndıshint'den mc'-
zun Belçika'da ilkınâl-i tahsil
'96. 2441 278-
Münir Paya, Dâhiliye nâzın, (Bursa etmiş ferik, (Mösyö Necib Paşa)
valisi iken 1897 de velât eden 186.
Ahmed Münir Paya), 244, 278. Nedim, meşhur şâir, 239.
Ncf’ i meşhur şâir, 223.
Nahifi, Mesnevî’yi nazmen tercü­ Nrş'et Efendi, 1B54 de vefat eden
me eden Şıkk-ı sâni defterdarı, Mcclis-i muhâsebe reisi, ülâ rüt­
Şâir Süleyman Nahifi Efendi besi ashabından Neş’ct Efendi
(vefâtı, 1738), 229, 231, olabilir ( Sicill-i 01mân/, IV, 55S;
Nailî Bey, Vak’ a-nüvis, Takvim- Sâlntimt 1269, s. 50 ), 68.
hâne nâzın, Meclis-i vâlâ âza­ Nıtâyicü'l-eJkâT usul-i fıkk’dan Menâ-
sından, Akif Paşa-zâdc Mchmcd ti'l-tmir' a Azmi’zâdc H â ld i’*
Nâilî Bey (vefâtı, 1271), 72, nin haşiyesi, 8.
İN D E K S 307

Nevrim (Nevesinje), Hersek’dc kaza Oktanı m ilat, Hoca tshak Efrndi’nin,


merkezi kasaba, 147. oktant âletinin ta’ rifıni ve kul­
Nığbolıı, Tuna üzerinde kalaba (Nı- lanılışını gösteren eseri, 7.
grbtılu, i! Mostra*, Ditliannairt Orta-kapu, Topkapı-ıarayı’nda birin­
çfoi’ Tiilıhiıjiır de l'EmptTt otlaman, ci avlu ile ikinci avlu arasındaki
St. Pilersbourg, 1B73, s. 176), Bâbu’s-Selâm, 173.
177, 183, 1B3, 1Ü7. Ortaköy, Boğaziçi’nin Rumeli yaka­
Nigoğos Efendi, (Piskopos), Kirağos sında Beşiktaş ile Kuruçeşme
Efendi'nin ölümünden sonra Sis arasında yer, 213.
katoğikosluğuna serildiği hâlde Osman Efrndi, Yenikapı Mcvlevî-
Ermeni patrikhanesi tarafından hânesi şeyhi olup 1304 (ı886;-
kabul olunmayan Nigoğos Gllle- 1887) de vefât eden Osman
senyart Efendi 205, 206. Salihüddîn Dede, 13,
Nıkşik, Hersek sancağında kasaba, 163
Osman G izi, Oîmanlı devletinin
Nit, 60, 232. nıuessisi, 283.
Xiıı:m-t istâm, Cevdet Paya kerimesi
Osman Paşa, Plcvne kakı ramanı, Bos­
Kâtıma Aliye Hanım'ın bâzı ıslâm na feriki, Mabeyin müşiri, Se­
âdetleri hakkında uç muhavereyi rasker Gâzi Osman Nûri Paşa,
hâvi kitabı, (İstanbul, 1309) 275,
(vefatı, 1897), 148, 188, 189,
Niş, Sırbistan’da şehir. 142, ıgt, 278.
Nijiptir, İran’da şehir, 3G.
Osnıan-pazarı, Tuna vilâyetinde ka­
Nişancı Câmi’ i, İstanbul’da Fâtih
saba, 188-191.
civarında eâmı; to,
Nıyân.) Inıtiyiz. Sultan Abdülhamid Osman Sâib Efendi, Müneccim-haşı
II tarafından ihdas edilen nişan, İstanbul pâyeli, Tulumhacıbaşı
konağında açılan Mektrb-i tıb-
24 S* 249
Ntşân-i Osmaniye, Sultan Abdulaziz biyye’de mu'allım (veiâü, 18641,7
tarafından ihdas edilen nişin, 83,
85. Ok) idis, m. ö- III. asırda İskenderi­
Nıih, Peygamber, 242, 243, 247. ye’de yaşamış grek matematikçisi
Nûr-ı Osmâni Câmi’i, 126, Euklides, 232, 266.
Nuri Bey, Hrndesc-hâne hocası mira­ Ömer Paşa, Bukrcş’de bulunan os-
lay, (Ingiltere’de tahsil elmiş manlı askerinin kumandanı fe­
olan Nuri Paşa Doieetü'l-Ma' rik sonra müşir (Serdâr-ı ekrem
arif, I, 859) 7- Ömer Lutfi Paşa); aslen Hırvat
Nûri Paşa, Murad V zamanında ve adı Michet Eattas olup,
Mabeyin müşiri. Suttan Abdül- Avusturya ordusunda subay iken
aziz’ in katliyle maznun, 158, Türkiye’ye ilticâ ederek müslü-
170, 210. man olmuştur; (vefatı, 18711,27,
Ömer b. Abdilaziz, Etnevl halifesi, 86.
Ohan Râhib, Ahtamar katoğikosu, Ömeru’l-Fânlk, Hulefây-i Raşidin’ in
204. İkincisi, 162, 255.
Okeu-zâde, meşkûr münşi Mehmcd
ŞâhîBey (vefatı, 1039-1629/1630) Papas-oğlu medresesi, İstanbul'da
223. Çarşamba-pazan’nda 5, 7. 15.
308 TEZÂKİR-1 CEVDET

Paruklit, Yııhanna’nın lncili'ndc (14. Prem Aleksandr’ ın kardeşi, Bulgaris­


26, 16, I3)de. bulunan bu ismin tan Prrnsı’nm kuyuk kardeşi,
anlamı hakkında, 282. Ingiltere Kralıçc’sinin damadı
Parga, Yanya vilâyetinde ve Ad riya Prens lirin i, 227,
denizi sahilinde şehir, 139-142, Prııt vak’ası. Baltacı Mehmed Paşa*-
'+ 1. H 5- 11ın birinc i Pctro'yu kuşatması 3.
Paris. 25, İİÇ), 4G, 107, 135, a n .
Pad ik, 1289 senesinde İstanbul Er- Râif Efendi, Mcclis-i vâlâ âzasından
mriii-p.itriki (Mıgırdic Kjrımyaıı trvkl'i El-hac Mehmed Râif
Efendi), 30b. Efendi, {vefatı, 1879), (18,
Patrikhane, İstanbul Ermeni paııik- Râif Paşa, Nâfı'a ve 'ticâret nazırı,
hânesi, 201, 203-207 Meşruıiyyet’dcn sonra ¡jürây-ı
Payas, İskenderun korleri sahilinde devlet reisi, Girid’i i Mehmed
kasaba, 175. Râif Paşa Köse) vefatı, 1911 de­
Pây-i taht, İstanbul (b.bk,), 173, 177. dir, 274, 278.
Pehlivan Mustafa, Sultan Abdülaziz’ Râşıd Paşa, Drama’lı Haşan Paşa’ nın
in kâtili olarak suçlandırılanlar- oğlu olarak Kâlıire’dc doğmuş,
dan biri, 213. Hıdiv İsmail Paşa ile ParU’dc
Pertev Paya, Sultan Mahmud II tahsil görmüş, tnutcaddıd vali­
zamanında Rcisulkultâblıkda ve liklerde, elçiliklerde ve rıâzırhk-
Mıilkiye nezâretinde bulunan, larda buhuıdukdan soııra Hari­
Tabura müellifi Akif Paşa’nın ciye nazırı iken Çerkeş Hasarı
si’âyetiylc Edirne'de öldürülen taralından oldurulmuş olan Mch-
Mehnıcd Satd Pertev Paşa, (di­ med Râşid Paşa, ıtig.
vân sâhıbi şâirdir, vefalı, 183b Rauf Beyefendi, Sadık R ıfa t Paşa­
dadır), 220. zade, ijurây-ı devlet âzasından,
Pcla (^i), Narda’nın kuz.cy-doğusun- Başvekâlet müsteşarı, ölümün­
d.ı ve yakınında köy, G8. den bir sene ünce vezir olan,
Fetersburg, çathk Rusya'sının mer­ Mehmed Rauf Paşa (velâtı,
kezi, 29, ıbg. 1883), 139,141, 144.
I’ctro, Rus çarı birinci Petro, atg, 220. Rauf Paşa, Mehmed Emin, Sadrâzam
Pınarbaşı, Bursa'da mesire, 43. (vefatı 1839), 18, 38.
Plevne, Yidiıı sancağında kaza mer­ Rauf Paşa, Çerkeş Abdi Paşa-zâde,
kezi kasaba, 1Bg. Hassa müşiri, bir ara serasker
Pop Jarko, Piva nahiyesi voyvodası, (vefatı, 19081, ıgo.
■ 47- Recâî Efendi, Mebıncd Meciîs-i ma1-
Potbaşı, İbrail ile Kalas arasında ârif-i umûmiyyc âzasından, Tak-
kuy (Barboşi), 179. vîm-hâne nâzın, Vak’a-nüvîs,
Frenledi, Yanya vilâyetinin Ergiri şâir ve münşi, tanınmış edib
(Argyrokasıron) sancağında kaza Mahmud Ekrem Bey’in babası,
merkezi kasaba, 18. (vefatı, 1874) 48, 72.
I’revr/c, Yanya vilâyetinin bir san­ Rtdd-i nasârâ, Hacı Destân-zâde Hacı
cağı ve onun Narda körfezi Abdullah Efendi’nin Risâlt f i
mcdhalinde bulunan merkezi, ndd\'n-nas&râ iv adım-i jıMdi-i
•39- endtil-i trba'a adlı eseri 78.
İN D E K S

R.ıdif Paşa, Mchmcd, Serasker, 1^4, 250, 238, 264*266,


15(1, 170, 171, 175, 188-190. Roma, 167, 233, 270.
Refik, Mchmcd, Efendi, Fdlıar, mu- Romanya, 270, 272, 274.
derris, kadı, İ civâ-f rnîııı, Şeyhü- Rum, 30, 284.
1İslâm, (vrfâtı, 1R7 l) . 66, Rumeli, 18, 26, 79, 82. 94, 143, 148,
Kthbrt-t tdlibân-ı Mecelle, Nlehmed Alı 150, 151, 165, 171, 174, 176,
ilry ’ iıı eseri, 273 179. 1H4, 192.
Reşid Paşa , Mustafa, S.adrâ za m , H â - Rumrli-i şarkî, 226-228.
riciye nazırı, (1799 -1837), 18-21, Rusçuk, Tuna vilâyetinde sancak,
r j - 2 5 . 27-29, 32, 3 3 , 4 *. 4*1 T u n a nehri üzerinde Şehir, 27,
56-67, 69, 70, 72 -75, 82, 115; 177, 180, 182, 183, 183, 187, ıE8,
Sadr-ı kere m-kâr, 30, 60,
190192.
Revan (Er jvanı, 202. 203, 208,
Rusya, 24, 27-29, 42, 64-67, 102,
Rıza Beyefendi, Paşa, H ıısı ı in. Rama-
zan okullarından Isrnet Paşa- 146*148, 151, 168-171, >73”179-
zâde. N b h k t nır-ı Tcmyiz reîs-i 182-183, 189, 192. 199, 203,
rv vc h İzmİT. JLîLİTÎ1a ve Selanik 217-219, 226, 227, 272,
valisi. E v k a f ve /killiye nâzın. Rusya elçisi, 1877 de Rusya’nın
vezir, aaB. 278. Londra’daki büyük elçisi General
R iz a P;ı.ja,, Serasker, {sekiz k'-re bu corote de Schouuaioıv, (Ştıvalof),
makâma grimış ve Cihan Srraş- 169.
keri diye an ilmili ir) vefalı 1877 Rusya imparatoru, 1muitçe iler mes’e-
dedir, 67. lesi sırasında) Nikola I, 29; os-
Rıza Paşa, Yıldı/ kumandanı vc ferik maulı-rus muharebesi sırasında:
iken, musir rütbesiyle Serasker* Aleksandre 11, 169, 173, 1H4;
lige tâyin olunan Mchmcd Rıza 1883 senesinde: Aleksandre III,
Paşa (vefat 1 1911) 278; Serasker, 227.
279. 2B0. Rusya’nın İstanbul sefareti Baş-tercü-
R if’at Pasa, Sâdık, Hâriciye nazırı, manı {Akif Paşa’nııı RcUul-
Meclis*i vâlâ reisi, (vefatı, 1836), kütlâblıği esnasında), 203.
b4, 73.
Rusya vclıahdi, 1876-1877 savaşı
R i f at Paşa, 93 savaşında ordu erkân-ı
sırasında Çarcviç granduk Aleksi
harhtyyr reisi, mirlivâ (sonra
(müstakbel Aleksandre III) 184.
ferik ve 1878) 186.
Ruşdi Efendi, tlif-bd risalen müellifi,
R ıfa t Paya, İzmir valiliğinden Dâhi-
üye nezâretine getirilen ve sonra 77 -
Sadrâzam olan Halil R ıfat Ruşdi Molla Efendi, Sâlih-zâdr Meh-
Paşa, (vefatı, 1903) 279, med, Şeyhülislâm Es’ad Efcııdi’-
Risdlelû'l-veffi, Cevdet Paşa’mn vefa ve nin oğlu, Dâr-ı şûra, Mcçlis-i
istiglâl hakkında Arahra olarak vâlâ, Meclis-i Tanzim At müflisi.
kaleme aldığı risale (nüshası Y'e- Rumeli kazaskeri, (vefatı, 1839),
liyyuddin Efendi kıılubhancsin- 63, 72 -
d e d i r ) , 133-137- Ruşdi Paşa, Mütercim, Mchmcd,
Rirâzü’l-Muhtâr, Gazi Ahıned Muh­ Sadrâzam, Serasker, Hassa mü­
tar Paşa’mn astronomi ve takvi­ şiri (v. b.), vefalı, ıSSj’dcdir,
me dâir, Ri\âzû'!-Muhtar Mir'd- 46, 61 , 64, 70, 72, 75, 122,
lul-mikât u'l-e<hât adlı eseri, 152-154, 157-161, 168, 210-213.
310 TEZAKİR-1 CEVDET

Sadâret, 23, 25, 38, 61, 63, 69. 74, ıztloMr Dahiliye kâtibi, lilâ ev­
82, 122-125, !3°! ' 45 - 147 , 153- veli, vefâtı, 1895, {Sinil-i onr.âni.
154, 159, 168, 194,216, 257, 279, IH, ¡85, v.d.) 80.
283, Sâib Efendi \hmed, /abtiye meclisi
Sâdık Paşa, Mehmed, Tuna valisi. baş-kâıibi, Aon rı Halın) müter­
Mâliye nâzın, Başvekil, (vefalı, cimi, vefatı, 1846), 78.
¡901) 94, 124. 133, 134, 182. Said Beyefendi. Kemâl Pilfa-zâde,
Sadrüddtn Konevi, buvtık tıırk mu­ osmanlı mıılıarrirlerinden ve ıi-
tasavvıf ve âlimi (vefalı, 1272), câldeıı, (vefatı, 1921i, 237.
230.
-Said Paya, Mehmed, Başvekil, Sad­
Sa'dullah Beyefendi, Paşa, Ma’ârif-ı râzam, Âyân reisi (vefâtı, 1914),
umûmiyyr nezâreti müsteşarı, ¡94, 19ü, 215, 21I).
Defter-i hâkânî nâzın, Mâbeyn-i S.ıîd Paşa, Sülcymûıüyc'lı Iluııılan-
hümâyûn baş-kâıibı \ ivana sefi­ zâde, mîrimirân Hüseyin Paşa­
ri, (Muft.i-zâdc Es’ad Muhlis I’a- nın, oğlu Hâriciye tıâzırı, Şurây-i
şa’ mn oğlu, vefatı ıBgo'datlır), devlet reisi), 244, 279.
126, 133, 152, 137. ıbo, 21b, 218. Said Paşa, Dâmâd-ı sebrıvâri, M.in­
Sa'düddin Efendi, Sevyid Mehıned, sime Seraskeri, Kopudân-ı derya,
Şeyhülislâm (vefatı, 1866), 79. (Milırümâlı Sultan’ ııı zevci,
Safveı Efendi. Paşa, Melınıed Fls’ad, vefâtı, 1868 dedir), 1 ,, 23.
Mâbeyn-i hümâyûn ikinci kâtibi. Said Paşa, Mekteb-i balıriyye hoca­
Hâriciye nâzın, Paris sefiri. larından, yedi sene IngiltcrcMc
Sadrâzam (vefalı, 1883), 72, 130, tahsil görmüş matematikçi, An­
146, 154, 169, kara, Konş'a, Kastamonu, Hateb
Safvet Efendi, Mustafa, Tersane ruz- vâliklerinde, R.ısudh ine mudi! li­
nâmçecısi, Karatttine ikinci kâti­ finde bulunmuş müşir, 126,208.
bi şâir (vefatı, 1869), 13. Sâik-ı Şâdi, Fuad ve Cevdet Elenti i’-
Safvet Paya, osmanlı-rus seferinde İrrin Mısır’a gittikler 1 firkateyn
liva kumandanı, 188-190. vapLir-ı hümâyûn, 59.
Sâhib Efendi, Pirî-zâdc Mehmed, Salim, Mirzâ-zâde, kazasker, bir
Şeyhülislâm, Muhaddinti-i îkni- şu’ai'â tezkeresi müellifi, şâir, 76.
Haldun mütercimi, şâir (vefalı, Sâlim Paşa, 93 harbi başladığı sırada
174®)» 79 - Tuna ordusu birinci piyade fır­
Sâhib-ı Megâzi, Vâkidî, 268. ka kumandanı mirliva, 191.
Sahih-i Buhari, İmam Buharı in ha­ Saltanai-ı osmâniyye, 371.
dis mccmû'ası 248. Saltanat-ı seııiyse. 47, 50, ;,6, 63,
Sahih-i Müslim, İmâm Müslim'in ha­ 8ı, 92, 176, 178, 184, 213, 219,
dis mecmü'ası 248. 220, 270.
Sami, Vak’a-nuvîs ve şâir, Arpa­
Sahn-ı Semân, Fâtih Sultan Melı-
cın in ı-zâde Mustafa Sâmî Bey,
med’in İstanbul’da le’sîs ettiği (vefatı, 1146 — 1733/1734), 76,
medrese, Mcdâris-i scmâmye, 8 223.
Sâib, on yedinci asrın büyük İran •Samsun, 235.
îâiri, 30, 44.
Saraçhane, İstanbul’da semt, to.
Sâib Bey, Mektûbî-i Hâriciye mu­ Sarây-ı hümâyûn, 90, 91, 146, 154,
avini {Sdlnamt, ¡278, s, 50), ' 55 . ' 5 7 . 159 . 2 ' 4 -
İN D E K S 3"

Sardcnya, 29. Scyyid Bey, Sultan Murad V ’ in


Sârim Faşa, İbrahim, Sadrâzam, kurmasından, Sultan Abdülazİz
(munaddıd vâlıliktrrde ve nazır­ vakıasında katil yardımcısı olarak
lıklarda bulunmuş 1H54 ıtr vrfât sulandırılanlardan, 213, 214.
etmiştir , 23. Sırbistan, Sırbiyr, 147, 169, 171, 183,
Schumann. Jslâmiyeıi kabul ederek 184, 227.
Osmanlı hükümetine baş vuran Sırbistan Prensi, Kral Milan Obrr-
Hanmrc’lı bir alman, 24b, 238. noviç, 227.
Srddulbahır, Ç anakkale boğazı med- Sin Jy* ), Çin, 49.
halinde müstahkem mevki, 212. Sifr*i Tekvin, J evrâı’ın Tekvin Kitabı,
Selanik, 7, 72, 152, f 3 9 * ¿43
Sclvi i Servi 1, buna vilâyetinde Lofça Silişire. Tuna nehri üzerinde müstah­
vakınında kasaba, 183. *gn- kem şehir, 183.
Sernerkaııd, Türkistan'da şehir, 235. Sipchsâlâr, Mevlânâ asrı ricalinden
Ser-kıırenâ, Sultan Abdülaziz’ in Ser- ve orıa bir mcnâkıb-nârne yazan
kurenâsı 1 lâf:z Mehmed Bey, zât 230.
U nlar, ıku'l-hcyân f i hakkı Sultan Sis, eski Kozan sancağının merkezi,
AbdulazU Han adlı vr İstanbul’da şimdi adı Kozan olan kasaba
1421de matbu’ , bir tarihçenin 201-209.
müellifi. t *,2; Sultan-Abdıilha- Sıyeı-i enbiyâ (Kısas-i enbiyâ), Cevdet
mid’ in 1298 de Scr-kurenâsı, Paşa’nın sıbyân mektcblcri için
Nlahmtıd Hamdı Paşa, 212; Sul­ yazdığı Peygamberler târihi, 126.
tan Abdullıamid’ in 130g da Scr- Sofya, 148, 178, 226, 227.
kurenâsı İlacı Mi Bey (Faşa), 2 79. Sohum Kafkasya’nın Karadeniz sâhi-
Srr-vûver, Sultan Abdulhamıd II’ nin lindc kasaba, 192.
1293 de Sr-r-yâveri erkân-ı har- Sûk t. kâz, lslâmıyclLen ünce Hicaz’da
biyye mirlivası Mehmed Paşa,190. Tâif ile Nahle arasında şâir vc
Scret köprüsü, Tuııa’ mn kollarından haıİblcrin edebi mubâhase vc
Servi suyu üzerinde köprü, 180. müsabakalarda bulundukları pa­
Serez (Siroz), Selanik vilâyetinde ka­ zar mahalli. 224.
saba, 7.
Sultan Selim, İstanbul’da semt, 13.
Server Paşa, Adliye nazırı (Hâ­
Sultan Vclcd, Mcvlâna’nm oğlu, 230,
riciye, NâlYa, Dâhiliye vc Ticâret
231, 236.
nazırlıklarında» Parts, Viyana, St.
Süleyman, Peygamber, 86.
Pı-icrsburg şerirliklerinde bulun­
Süleyman Bey, Paşa, askerlik, politika,
muş, 1886 da vefat etmiştir) -244,
ilm ve ma’ârif sahalarında gös­
Scyfüddtn Efendi, talebe-i ulumdan,
terdiği faaliyetle, târihe, edebi­
müderris, Şûrây-ı devlet ve Dî-
yata dâir eserleriyle tanınan,
vân-ı ahkâm-t adliyye âzasından
osmanlı-rus savaşında Tuna ve
Mecelle ccm’ işycti reisi, suclûr-
dan Harput’ lu İsmail Seyİtiddin umûm Rumeli harb orduları
kumandam olan müşir Süleyman
Efendi, (vefâtı, 1882), 10, 137.
Hıisni Paşa, 117, J18, 126, 148-
Scyvid Bargaş ^-Oi Zengibar
hükümdarı (Zambaur, Manuel de 150, 154» »o8» *92-
généalogie... * Hanovre, 1927, Süleyman Paşa, İran şehzadesi Hü-
s ıag), 195- sâmüd’-dcvle’ye terfik olunarak
312 T EZ Â K İR -I C E V D E T

Şâlı’a fiâme-ı hümâyûn götüren lerde bulunmuş, ölümünden bir


miriîvâ, 199. sene evvel vezir olmuştur), vefan
Suleym âniye, tslanbulM a semt, 153 185*1 dedir, 67.
Suleymâniye Câmi’ i, İstanbul’un mrş Şemsır Hafız, meşhur hattat, vefatı
hür câmi’ı, 8, 152, 151- 1236 { 1825 1824) d.vhr; Hatt
Sûllrm-i im i, Cemşııl Gıyâsuddiıv'ın lc ffattiitıin. s. 164 de Hafız
astronomiden eseri, a5 Cemşir), 129.
Sürevyâ Bey, Paya. Mâbevn-i humâ- Şcm’ i, Mesnevi şânhı Şeni’ i Çelebi,
vûn ikinci kâtibi. Ser-kâtıb-> haz- vefatı, 1005 139b 1597 - 230.
ıct-i şehfiyârî, (vefalı, 1894 . Şerh-1 akâ'td-ı adudnu denilen akâ’td
şerhi olmalı B
196, 197.
Şerif F.fendı, Ebu*tshak İsmail Efen-
Sâriye, 79 82, i « , 124, 151-154. di’nin torunu Aıâullult Etendi-
173-175. 258. zâde, Kmumcn-ı danış rcîs-i ev­
Süveyj kanalı, 59, 103-107, 109
veli Mctiis-ma\ırıl-i umumiyse
âzasından ve sudurdan 1,vefatı,
$â/ive-i İbni-Hâıib, İslâm âlimi tbni-
1860) 47, 49, 50, 5-’
Hâcib'in sarf ilminden ma’ rûf
Şerif Elendi, Eski-/, liralı, ta lebe-i
eseti, 7.
ulûmdan, müderris, 9. 11
Şâkir Bcv, Haydar-Paya h.vsl.ı-hinesi Şerif Abdulmuttalıb Elendi. UtanlmP
etıbbasından kavmakan, 282 da ikâmete me’mûr edilen eski
Şâkır Efendi, Bırgi’li, İstanbul pâseli Mekke em iri, 134, 139.
müderris,(Cevdet Paşa’nm ieâzc! Şevket, İran şâiri Ştvkeı Buhar İ. 13.
aldığı büyıık âlimi, vefalı. t88o,
30» 225*
dedir, 10, 1 1 Şeyh Hamdullah Ayalı E l e n d i , Şeyh
Şâm-ı şerif, 175, 177. 264, diye anıları meşhur Amasva’ lı
Şefik Paşa, Alî, Mâliye nâzın, Sadâ­ hattat (vefatı, 1520), 128, 129.
ret kaymakaftu, Merlis-i vâlâ Şeyh Muhammcd Bahâudtlîn Amulî
reisi vc Evkaf nazırı (vefatı, buyuk mutasavvıf. Ad« w Haînî
1867), 279. müellifi, 78.
Şchbazvan Efendi, Kayseri’ lî, hukuk Şeyh-i Ekbrr, Muhyı'ddîn Arabi*
âlimi, Dîvân-ı ahkâm-ı adliyye 229, 234.
âzasından, Hukuk ve Mülkiye Şeyh Reis, ondokuzuncu asrr Irân
mekteblerinde Hukûk-ı düvel ve şehzâdclerındrn, 249.
Ticâret mu’aÜimi, Temyiz âzâsı, Şırket-i hayriyyc, Boğaziçi’nde vapur
bâlâ ricâlimlcn (ihtida ederek işletmek için kurulan b>r kum­
Ali Şchbâz Efrndı ismini taşı­ panya, 45.
mıştır), ır ı , 117, 237. Şirvânî Ahmed Hamdı Efendi, Maka-
Şehirköyü (Pirot), Niş sancağında mât-t Hatifi mütercimi, Muhtasar
kasaba, 227, usûl-i fıkh müellifi, Encumen-i
Şehzide Cân^’i, İstanbul’da, 8. teftiş ve mu’âyene reisi, Mcclis-i
Şeker-zâde, hatlât, hezâr-ren Şeker- maârif âzasından, Hindistan ve
ci-zâde Seyyid Mclımed Efendi, Sıat vt Afganistan seyahat-nârncsı
(vefatı, 1753), 120, 129, 254, (İstanbul, 1300) yazarı, Hare­
Şekib Efendi, Paşa, Meclis-i vâlâ reisi meyn payesi ashabından (vefatı*
(muhtelif nâzırlıklar ve sefirlik­ 1890)4 119, 22>
İND E K S 3 '3

Şirvânî-zidc Mrhrncd Ruşdı Paşa, cümesi (Maıba’a-i âmire litog­


Sadrâzam, (vcfâtı, 1874), 79. 80, rafya dest-gâhı, 1269), 34.
84, 94, 119, 122-125, i'jo, 159. Tanzlrrıât-ı hayriyye, 4, 5, 102.
Şıımnu {Şıınına, Şomla), Trına vilâ­ Ta’ rifü't-irlifâ’ , Cevdet Paşa’mn tale­
yetinde kasaba, 179, 180, 182, be! ık zamanında yazdığı irtifâ’
¡83, 185, 188-191. risalesi, 7,
Târih, StıhâifûT-ahbât, 239.
Şûrây-i devlet, 84, 94, 98. 9 7 ı *°9 *
130, 131, ¡40, 153, 187. 168, 194. Târth-i âlem, Mckâlib-i askeriyse
nâzın ve MtbâniT-infİ müellifi
Şüeâ'ııddm, t dam ulemâsından, cebir
Süleyman Pışa’ıun umûmî târihi
ılmımrı ınuhteri’ ı 1l-bu-Kâmıl
148-150, 349.
Şucû’ b Eslrm olmalı). 149
TûnA-ı Aıâ, A’ndrrtât-ı hümâyûn târihi
Şuknj ifaya, Mektrh-i ham İd iy ye mu- (b. bk.) 129, 130.
diri, İnik, aöo.
/ ânh‘ i Ctrdtl, Ttzdkır müellifı’nin
i î rild üzere yazdığı meşhur
Tacile, [alin tarihçisi IVıcitus, J1fi.
eser, 3, 58, 71, 74, 96, 128. 134,
Ta'dil-i mrbânı'itnjâ, Cevdet Paşa’- 216, 218, 222, 223, 239.
mn Afefroıtj’/-ın/d’ yı tcnkidtn yaz­
Tarih, İstanbul’da çıkan Türkçe ga­
dığı risale. ı r8.
zete, 270.
1 âhır Paşa iserhoş), tahsilini Paris’de
Tarsus, 121.
tamamlayan, Plevne'de levftk
Paşa’dan önce Erkân-ı harbiyse Tâyi’ h’llah, Abbasî halîfesi {974-991),
reisi bulunan, sonra İkinci ordu 256.
(Edirne) müşiri olan kumandan, Teferruc, Bursa’da mesire, 43,
228. Tefı ir-i Kâdi BeyzScl, Enıârû't-Ten-
Tahtâv i, Muhııııırııed, Mısır’da hanefi z<l, 5-
fakîhlcrıııııı ileri geleni, l)ûrr~ı Tefsİr-i Mevâkıb, (bk. Ferruh Efendi)
.V/uAtıîr’a hâşıye yazan âlim (ve­ >3 '
fatı 95 j dedir., 139. Tcftâzânî, Sa’duddin Teftâzânî, 80.
T iT , Hicâz’de şehir, j ■ 4. Tehzib, (Tcftâzânİ’nin Tehzibû’t-man-
Takvim-lıânc-ı âmire, 46, 72. tık ıe'1-kelâm adlı eseri olmalı), 11.
Takılm-ı İrfan', resmi gazete, 50, 57. I emimi Efendi, Şeyh Muhanvmcd,
Mısır ulemâsından, 42, 71.
Takvtmu'l-edcâr, Cevdet Paşa’mn tak­
vime dâir risâlesı, (birinci baskısı Tnceme-ı Kâmûı, A y ın tâb l Asım Efen-
İstanbul, 1287), ı ı o-tı z, 357. d i'n ııı tl-Ukyânûifi rzfzroztı* l-fiâ,
mus adiyle F lrü zâb âd i'd cn çevir­
Ta'llm-t Edebiyyât, Kccâi-zöde Mah-
diği lügat kitabı, 267.
mud F.krenı Bey’ m tanınmış
eseri (İstanbul, 1299), a<4, 215. Tersâııe, 109.
Ta’l(m-nâme-i harir, Türkiye’de ipek Teşrîfâtı-i askeri (muharrem 1309 da
sanâyi’ ini geliştirmek üzere Agop müşir Haşan Paşa) 279.
Uırçikyan Efendi’ nin yazdığı Er­ Tecırâl-l feri/, 149, 242, 243.
menice eserin Cevdet Efendi Tezkire-i Sulun, M irzâ-zâd c Sâlim
(Paşa) yurdımiyle Türkçcyc ter­ Efendi’ nin fu a ra Tezkiresi, 78*
3>4 T EZ Â K İR -t C E V D E T

Thucydide, yunan (arilıcîsî, 2 ıfi. Vâdt-i Tür, 34.


Ttbbiyye-i müikiyye, 17.1, Vahan Efendi, Adliye müstcyârı, bâlâ
Tırlıala, Yatıya vilâyetinde sancak rirâlinden (Sultan Abdtilharnid
merkezi kasaba ( Trikala], fiy, II devril, tyfi.
134- \ ak’a-ı hayriyye. Sultan Mahmııd 11
Tırnova ( ), Tıtna vilâyetinde tarafından Yeııiyeri uçağının kal­
sancak, ve merkezi olu]) Yantra dırılması {1826), 130, 218, 220,
sııyu üzerinde bulunan kasaba 223.
177. 184-ıÖfi. ıgn, 22b. Vak’a-nüvis Efendi, Ahmed Eütfi
Tırnova Mutasarrıfı (osmanlt-nıs lıar- Efendi, 218, 223.
bı sıralarında, Rumeli-beylcrbeyi
Vakit, İstanbul’da çıkan Türkçe ıta-
rütbesinde Rauf Paya. SSbmvif zete. 212-
>¡>9 3 ). ifD- Vâlide-hanı, İstanbul’da Çakmakr dar
Ticâret nezâreti, I14, 175, 17b.
yokuşunda meşhıir han. 128.
Timok, Tuna nehrinin Vidin çivâ-
rıııda aldığı tâbi, t8g. Valide Sultan, Sultan Ahdulıııcrid’ ın
Timur Hafız, rcis-i hulTâz (Sultan annesi Bezm-i Alem Sultan, 39,
Abdıilaziz zamâmnda), 129. =,6; Sultan Abdülazaz’ in annesi
Tophane-i âmire. 126, 170. Pertcv-Niyâl Sultan, 91-93, 120,
Topkapı-Sarayı > 15 5 » » 1 5 9 . 121, 123, ¡afi, 127, 13-1 «â- -
Tristcııik Ruscuk’uıı güneyinde, Ziş- ] 54 ' 157> ’ 5® '
tova’mn doğusunda koy, 189, Vâlidc-Sultan mektebi. Sultan Abdü 1-
Tulça ( ), Tuna vilâyetinde mecid'in annesi Bczm-i Alem
sancak merkezi kasaba, 179. Sultan’ın yapdırdığı DaruTma-
Tuna, 84, ¡05, 109, 17», 176, ¡77, ’ârif (b. bk.), 39,
¡79-186, iH8, 191. Van, 199. 202. 209.
Tunus, fit. Varna, Tuna vilâyetinde sancak, ka-
Turla, Dnester nehri, 171, 265. radeniz sahilinde kasaba t ■,
Tûsi, ınatemauk ve astronomi âlimi 182, 183.
Nasîruddîn Tûsî (1201-1274), Varlan Paça, Divân-ı adli s ye âza­
afij. sından, muharrir ve gazeteci
liıtrakan, Tuna üzerinde Silbıre- ( )seb Vartanvaıı Paşa, Irk. â.
Rustuk arasında kasaba, 183, Çark, ayrıt e.,er, s, 173s 287S
töfi, 190. t 11, 117, 237.
Vassaf, Iran'lı meşhur münşi ve
müverrih, 27, 30, 44.
L’lteydullah Efendi, Yan ve Hakkâri t ac'çyvc-ı ¡ıâm, âdâb kitabı, Isâmüd-
tarafında Hâl idi şeyhi, ısg. din Isferâini’nın eseri, ıt.
f.lalı-Boğdan, Eflak-Boğdan, 184- Vefik Paşa, Ahmed, Başvekil, (vcfStr,
Ulu Câmi’ , Bursa’da, 43. 1891), 216, 237.
IJluğ Bey, Timur’un Torunu ve Vehbi, Cevdet Paşa’ nın ilk mahlası,
Şâhrutı’un oğlu, Türkistan ve 14.
Horasan hükümdarı, 154, 266. Vehbi M olla, Mustafa, Mekâtib-i
Urfi, büyük Iran şâiri, 13, 19. umıımiyye nazır mtt’âvini, Ana-
İN D EK S 3*5

dolu kazaskeri (vefatı, 1894), Yedikulc’ İ! Seyyid Abdullah Efendi,


37 -4 1 -
(Yedikule’ li Emir Efendi diye
Vesîm Paşa, H an Ahmed, Tuna m ı’rûf haıtâl, vefatı, 1144 (I731/
bahriye kumandam, Kapudân-ı 1732), 128, 129.
derya, Bahriye ııâzırı, Şcyhu'i- Yemen, 61.
vüzerâ (vt-fûtı, ıgto), îHB, Yeni Cami’ , İstanbul'da Eminönu’ n-
l'eUr ü f>>7>, C’.cmşîd GıyâsüddiıPin deki Vâlide Cânıi’ı, 6.
RisAtetu'l-octrr ue'l-enb adlı eseri, Ycnikapı Mcvlevi-hânesi, İstanbul’da
*5 5 ’ Ycnikapı damdaki Mevlevi tek-
Veysî, lurk şâir ve* münşin, (vefatı, y™ , 13-
1628), ¿7, 223. Yenişehir, (Larîssa), Tcsalva’da, 134,
Vidin, Tuna nehri üzerimle şehir, 75, 140.
1yB, 183, iöjî, 189, 191, J27. Yıldız kasr-ı hümâyûnu, sarayı, 2 in,
\ ıdıu’ li Hoca Mustafa Efendi, on- 213-214, 24.İ
dokuzuncu asnn huvuk müderris Yularkıran - oğulları, Cevdet Paşa’-
lerinden, lıâmise-i süleyrnâniyyc nın bıivuk dedesi olup Kırkkilise
rütbesinde, (vefatı, 1855), 8-12, ahâlisinden iken Lofça’ya yer­
leyim Ahmed Ağa’nın evlâdına
Yidiıı’li levlik Bey, Paşa, lurk
vc torunlarına verilen lâkab, 3,
matematik âlimi ve devlet adamı*
Harbîye mektebinde hoca, Mâli­ Yunan, Yunanistan, 67, 138, >39,
ye nâzın, Divân-ı muhasebat 222, 235.
reisi. Vaşington sel iri, müşir, Yusuf, Peygamber, 59, 8b.
vefalı, 190i , 111, 117, 257? 279. Yusuf Paya, Sultan Abdulaziz devrin­
Viyana, 74. 218, 270. de Mâliye nâzın, {vefatı, 1881J,
146.
Voyvoda konalı, G alalarla karakol-
h i n e , 274-
Yusuf Izzeddin Efendi, Sultan Ab-
dûlaziz’ in buyuk oğlu, Î1O37'
Ya'kûb Bt v Han. Akkoyuniu hüküm­
dün, U zu n Haşan Bey’ in oğlu, 1913). 9 ‘ -
87.
Yâkut-ı M usta 'sım i, A bb asî halifesi Zeki Paşa, Mustafa, MekıUih-i aske-
Musta'sım’ m kölelerinden, meş­ riyye nâzın, Tcıphânc-i amire
hur hattat 128. muşîrı, 278, 279.
Yantra, I una nehri tabilerinden, 185. Zengibar, 195.
Yarıya, Rumeli'de osrrtanh vilâyeti vc Zeynel’âbidin Efendi, fukafıâdan vc
o vilâyetin merkezi, 67, 68, 131 malırcc mevâlisinden, 13b 139;
Yanya naibi, {Salname, 123/1,
*3 3 . 13 3 ? 13*b 138-14°* *4 3 -
1 2 g j, I2 $ 2 ), 137.
14/ 153 257 -
Yanya müflisi, ^Yatıya Meclis-i tem­ Zeytvm, Maraş’m kuzey-batrsında
yiz reisi kibâr-ı müderrisinden kaza merkezi kasaba, 209.
Mir Ahmed Âsim Efendi olmalı. Zilini Paşa, Mustafa, Evkaf, Ticâret
Salname, 1230, ¡231, 1232), 137. ve Mâliye nâzırhklarında,Şûrây-İ
Yavuz Sultan Selim, 163. devlet riyasetinde bulunmuş vü-
T E Z A K İR -t C E V D E T
316

icradan, (vcfâtı, 19 * •)> a4 4 , 24 3 - Zübcyr ibni’l-Avvâm, asbûbdan ve


aşere-i mübcşşercden, 86,
374, 378-
Ziştova ( j . ^ j ) . T u n a Hicrinde şehir, Zuhdi Paya, Ahmed, N âfı’a ve M aârif
nâzın (vcfâtı, 1902), 34,}, 270.
177) i 83. 187-189.
Ziyâ Bey, Paya, liosna müfettişi, Zıllcyhâ, Fir'avn’un vezirinin zevcesi,
meşhur şâir, 93, 157 - 86 .

Not.: Takvimi ıslâh etmek üzere lâzım geldiği, Cevdet Paşa'nın


tenkil edilen komisyonca hazır­ ismi, reise mahsûs mahalde, yâni
lanan mazbatanın reis ve âzâya başda bulunması ir âb ettiği hâkle
mahsûs imzâ yerlerinde (s. 117) imzalar her nasılsa aslının tama­
üzücü bir hatâ yapılmış, komis­ men aksi bir tertibde gösteril­
yonda bulunanların teşrifat sırası miştir.
s. 111 deki şekle uygun olması
91. 06. Y . 0152-262

0 0 0 2 1 1 6

You might also like