You are on page 1of 11

MİDHAT PAŞA HAKKINDA YENİ YAYINLAR

YE GÖRÜŞLER
Prof. Dr. Bekir Sıtkı B A Y K A L

Ü s t a d İsmail H a k k ı Uzunçarşılı, 1946 yılında yayınladığı Midlıal


ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dair Vesikalar ve 1950 de çıkardığı Mid-
hat Paşa ve Taif Mahkûmları adlı k i t a p l a r d a n sonra şimdi de Midhat
Paşa ve Yıldız Mahkemesi başlığını t a ş ı y a n cildi y a y ı m alanına k o y m a k l a
bu k o n u üzerindeki çalışmalarını t a m a m l a m ı ş görünmektedir. Böylece,
her ne k a d a r üzerlerinde cilt n u m a r a l a r ı yoksa da, gerçekte birbirini
t a m a m l a y a n üç ciltlik bir eser m e y d a n a gelmiş b u l u n m a k t a d ı r . B u r a d a
b u eserin her üç cildi h a k k ı n d a kısaca bilgi vereceğiz. Amacımız, eseri
t a n ı t m a k ve b u vesile ile bâzı düşüncelerimizi söylemekten ibarettir.

Midhat ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dair Vesikalar


(Türk Tarih K u r u m u yayınları, V I I . Seri. No. 13, A n k a r a 1946) adlı
k i t a p , bu eserin kronoloji b a k ı m ı n d a n birinci cildini teşkil etmektedir.
K i t a p 179 sahife metinle, kişi ve yer adları ayrı ayrı olmak üzere iki
endeks ve sonuna eklenen 15 levha içinde çeşitli vesika fotokopileri ile
Midhat ve R ü ş t ü Paşalara ve bu Paşaların sorgularını y a p a n Savcı Ab-
dülâtif Bey ile Başsavcı Lebib Efendiye ait beş fotoğraftan ibarettir.
179 sahifelik metin iki a n a bölüme ayrılmış olup b u n u n 100 sahi-
fesi Midhat P a ş a ile, geri kalan kısmı ise R ü ş t ü P a ş a ile ilgili bilgi ve bel-
geleri k a p s a m a k t a d ı r . Birinci b ö l ü m d e yazar, Midhat P a ş a n ı n A v r u p a -
da uzunca süren bir sürgün h a y a t ı n d a n sonra y u r d a d ö n ü ş ü n ü , birbiri
a r d ı n d a n Suriye ve Aydın valiliklerine t â y i n edilişini kısaca hikâye et-
m e k t e , m ü t e â k i b e n de Yıldız sarayında P a d i ş a h Sultan A b d ü l h a m i d ' -
in emri ile, Sultan Abdülaziz'in ö l ü m ü n d e n suçlu t u t u l a n kimseler meya-
n ı n d a Midhat P a ş a n ı n da tevkif edilmesi kararının nasıl verildiğini ve
b u kararın ne şekilde u y g u l a m a alanına k o n d u ğ u n u a n l a t m a k t a d ı r .
U y g u l a m a sırasında Midhat P a ş a n ı n Vali b u l u n d u ğ u İ z m i r ' d e cereyan
250 BEKİR SITKI BAYKAL

eden olaylar, İ s t a n b u l ' d a n sırf b u işe m e m u r edilerek gönderil-


miş olan Y a v e r Binbaşı H ü s n ü Beyin faaliyetleri, Midhat P a ş a n ı n F r a n s a
Konsoloshanesine sığınması, b u olaydan çıkan sorunlar ve n i h a y e t Mid-
h a t P a ş a n ı n , Padişah ve h ü k ü m e t i n adaletine ve m a h k e m e n i n alenî
olacağına dair kendisine verilen t e m i n a t a güvenerek, h ü k ü m e t e teslim
olması hadiseleri oldukça etraflı olarak hikâye edilmektedir. B u n d a n son-
ra, İ s t a n b u l v a p u r u ile b a ş k e n t e doğru yola çıkarılan Midhat P a ş a n ı n ,
o v a k t i n Adliye N â z ı n A h m e t Cevdet P a ş a başkanlığında özel olarak
İzmir'e gelmiş olan bir heyet tarafından sorgusu b a ş l a m a k t a d ı r . Tek-
rar t e k r a r yapılan b u sorguların aynen verilen t u t a n a k l a r ı n d a n Midhat
Paşanın, Sultan Abdülaziz'in son z a m a n l a r ı n d a memleketin genel
d u r u m u n a , P a d i ş a h ı n davranışları ve aleyhindeki cereyanlara, ayrıca
da kendisinin İ z m i r ' d e tevkifine dair etraflı v e dikkate değer bilgiler
veren ifadeleri o k u n m a k t a d ı r . B ö l ü m ü n s o n u n d a sıra ile, Midhat P a ş a n ı n
tevkifi h a k k ı n d a Y a v e r H ü s n ü Beyin ve İzmir K u m a n d a n ı Hilmi P a -
şanın raporları, bâzı y a b a n c ı gazetelerin b u k o n u ile ilgili olarak yayın-
ladıkları yazılar ve n i h a y e t Sorgu heyetinin t e r t i p ettiği fezleke yer al-
m a k t a d ı r . (s. 63-100).
İkinci bölümde, Sultan Abdülaziz'in t a h t t a n indirilişi sırasında
Sadrâzamlık mevkiini işgal e t m e k t e olan Mehmet R ü ş t ü P a ş a ele alın-
m a k t a d ı r . Bu b ö l ü m d e de esas itibariyle aynı usul t â k i p o l u n m u ş t u r .
Yalnız fazla olarak Mehmet R ü ş t ü P a ş a n ı n k a r a k t e r i h a k k ı n d a , m e v c u t
k a y n a k l a r a d a y a n a n etraflı bilgi verilmektedir.

Yıldız sarayında, Sultan Abdülaziz'in t a h t t a n indirilişi ve ölümü


ile ilgili kişilerin tevkif edilmelerine k a r a r verildiği sıralarda Mehmet
R ü ş t ü P a ş a Manisa'da b u l u n u y o r d u ve ağırca h a s t a idi. B u n a r a ğ m e n
kendisi İzmir'e k a d a r getirilmiş, sorgusu yapılmış, fakat sonra hekim
raporlarına u y u l a r a k y a r g ı l a n m a s ı n d a n şimdilik kaydiyle vazgeçilip
Manisa'ya geri gönderilmiştir. Beş defa y a p ı l a n sorgusuna ait t u t a n a k
ile neticede kaleme alınan fezleke de kitabın sonuna k o n m u ş b u l u n m a k -
tadır.
Eserin m e t i n kısmının son iki sahifesi, Midhat v e M e h m e t R ü ş t ü
Paşaların tevkif ve sorguya çekilmelerinde rol almış olan belli başlı ki-
şilerin, y â n i A h m e t Cevdet Paşa, Hüseyin H ü s n ü Bey (Paşa), Abdüllâtif
Bey, Lebib Efendi ve hekim İ s a k Beyin kısa hal tercümelerine ayrılmıştır.
Yazar, eserde m e v c u t vesikalar dışındaki bilgileri, Midhat ve Rüş-
t ü Paşalara dair bilinen k a y n a k l a r a d a y a n a r a k özet halinde v e r m e k -
MİDHAT PAŞA HAKKINDA GÖRÜŞLER 251

tedir. Vesikaların kendilerini ise bâzen özetlemiş, bâzen de aynen koy-


muş, fakat bunları y o r u m l a m a k t a n ve b u n l a r a d a y a n a r a k her hangi bir
h ü k m e v a r m a k t a n titizlikle kaçınmıştır. H ü k ü m l e r v e r m e k işini, ayni
vesikaları inceleyecek olanlara bırakmağı tercih etmiştir. Önsözünde
kendisi a y n e n şöyle d e m e k t e d i r :

" B u eseri y a z a r k e n sağa v e y a sola k a p ı l m a d a n , hissiyâta t â b i '


o l m a y a r a k vesikaları kısaca hulâsa etmekle iktifa e t t i m ve bu h u s u s t a
esaslı h ü k ü m l e r i t a r i h i n bu kısmını tahlil edeceklere b ı r a k t ı m . Suret-
lerini k o y d u ğ u m vesikaların mütalâası, o tarihlerdeki havayı, riyakâr-
lıkları, jurnalcilik faaliyetlerini ve bâzı ricâlin karakterlerini göstermek
itibariyle de mucib-i i b r e t t i r . "

Gerçekte yazar, böyle çekingen ve son derece ihtiyatlı d a v r a n m a k


ihtiyacını d u y m a k t a d ı r . Çünkü meselenin iç y ü z ü n ü deşecek vesikalar
henüz elinde y o k t u r ve meselenin t ü m ü h a k k ı n d a tanı bir t e r e d d ü t
içindedir. Şüphesiz ki b u d u r u m içinde bir ilim a d a m ı n ı n başka türlü
h a r e k e t etmesi düşünülemez.

II

Aynı y a z a r tarafından y a y ı n l a n a n "Midhat Paşa ve Taif Mahkûm-


ları (Türk Tarih K u r u m u Yayınları V I I . Seri . No, 18. A n k a r a 1950),
kronoloji b a k ı m ı n d a n Midhat Paşa h a k k ı n d a k i eserin üçüncü cildini
teşkil etmektedir. 219 sahife t u t a n metin kısmı sekiz bölüme ayrılmıştır.
B a ş t a Midhat P a ş a ve kendisiyle birlikte h ü k ü m giyen arkadaşlarının,
Sultan Abdülaziz'in lcaatilleri olarak suçlandırılmaları için girişilen faali-
yetlere kısaca t e m a s edildikten sonra bunların Taif'e nasıl gönderildikleri
ve b u r a d a k i çile dolu sürgün h a y a t l a r ı tasvir o l u n m a k t a d ı r . Midhat ve
D a m a t M a h m u d Celâleddin Paşaların Taif zindanında şehit edilmeleri
olayına özel bir bölüm ayrılmıştır. (Bl. IV). Facianın hazırlanması,
sahneye konuşu ve b u a r a d a b ü t ü n olup bitenler ayrıntılı bir şekilde bu
b ö l ü m d e a n l a t ı l m a k t a d ı r . Yine ayrı bir bölümde (Bl. VI) Taif m a h k û m -
l a r ı n d a n 12 kişinin (Midhat Paşa, D a m a d M a h m u d Celâleddin Paşa,
D a m a d Nuri Paşa, H a s a n H a y r u l l a h Efendi, Mâbeyinci F a h r i Bey,
Seyyit A h m e t Bey, i z z e t Bey, Necip Bey, N a m ı k P a ş a zade Ali Bey,
Pehlivan Mustafa , Hacı Mehmed ve Cezayirli Mustafa) kısa hâl tercü-
meleri verilmektedir. Son bölümde ise bâzı önemli vesiklar ve m e k t u p -
lar yer a l m a k t a d ı r .
252 BEKİR SITKI BAYKAL

Bu k i t a p , şimdiye k a d a r bilinen k a y n a k l a r a ilâve olarak, b a ş t a n başa


arşiv malzemesine d a y a n m a k t a d ı r . B u itibarla, bükümlülerin İ s t a n b u l ' -
d a n hareketlerinden itibaren kendileri ile ilgili b ü t ü n resmî işlemler,
hareket, yolculuk, Taif'e varış, karşılanış, oradaki m a h b e s h a y a t ı ,
kendilerinin ve muhafazalarına m e m u r edilen kimselerin b ü t ü n davranış-
ları ve faaliyetleri resmî vesikalara d a y a n ı l a r a k etraflı bir şekilde tasvir
o l u n m a k t a d ı r . S u l t a n A n d ü l h a m i d ' i n Midhat P a ş a d a n ne k a d a r kuşkulan-
dığı, D a m a t M a h m u t Celaleddin P a ş a d a n ne k a d a r nefret ettiği, b u n l a r
h a y a t t a kaldıkça k u r u n t u ve vehimler içinde r a h a t ı n ı n kaçtığı gayet
açık bir şekilde o r t a y a k o n m a k t a d ı r . Bu sebeplerle her iki P a ş a n ı n da
bir a n evvel b u d ü n y a d a n göçmeleri için Padişahın giriştiği faaliyet ve
tertipler, zehirletme teşebbüsleri v. b., n i h a y e t gecenin birinde zindan-
daki hücrelerinde iki P a ş a n ı n a y n ı a n d a cellatların elinde boğularak can
vermeleri ve bunlarla ilgili hadiseler gayet canlı ve son derece ibret verici
bir şekilde gözlerimizin önüne serilmektedir.

Sahife 150-219 da yer alan vesikaların bir kısmını m a h k û m l a r ile ilgili


resmî muhabereler, diğer kısmını ise m a h k û m l a r ı n aileleri ve yakınları ile
yaptıkları yazışmalar teşkil etmektedir. B u vesile ile m a h k û m l a r ı n gizli
yollardan nasıl v e kimlerin aracılığı ile m u h a b e r e ettikleri de açıklan-
m a k t a d ı r . Birçok n o k t a l a r d a olduğu gibi, b u h u s u s t a verilen bilgiler de,
genel olarak, Midhat P a ş a n ı n oğlu Ali H a y d a r Midhat tarafından yayın-
l a n a n Tabsıra-i İbret ve Mir'at-ı Hayret başlıklı iki ciltlik eserdeki mâ-
l u m a t a u y g u n d ü ş m e k t e ve şüphesiz ki b u n u a ş m a k t a d ı r . Yazışmalar
arasında Midhat P a ş a n ı n ailesi v e yakınlarına gönderdiği m e k t u p l a r l a
b u n l a r ı n cevaplarını teşkil eden dokuz m e k t u p sureti b u l u n m a k t a d ı r .
Zevcesine yazdığı m e k t u p l a r d a Midhat P a ş a , yer yer zindandaki h a y a t ı
h a k k ı n d a son derece ilginç bilgüer vermektedir. Ayrıca D a m a t M a h m u t
Celâleddin Paşa, eski Şeyhülislâm H a s a n H a y r u l l a h Efendi, Sultan
Abdülaziz'in ikinci Mâbeyincisi F a h r i Bey, Seyyid B e y ve m a h k û m -
l a r d a n diğer bâzılaarmın m e k t u p l a r ı da b u m e y a n d a yer a l m a k t a d ı r . Böy-
lece m e k t u p l a r ı n sayısı yirmi üçü b u l m a k t a d ı r . B u vesikalar dikkatle
o k u n d u ğ u z a m a n yalnız m a h k û m l a r ı n zindan h a y a t ı n d a çektikleri ız-
t ı r a b l a r değil, fakat aynı z a m a n d a o devrin m e m u r v e devlet ricalinin
zihniyet ve t u t u m l a r ı gözlerimizin ö n ü n d e canlanır, çok kere içimiz
sızlar v e tüylerimiz ürperir.

K i t a b ı n sonuna şahıs ve yer adlarına ait olmak üzere iki endeks


k o n m u ş t u r ki b u n l a r , eserin kullanılışını kolaylaştırmaları b a k ı m ı n d a n
MİDHAT PAŞA HAKKINDA GÖRÜŞLER 253

elbette faydadan hali değildir. A r k a s ı n d a n gelen beş fotoğraftan biri


Midhat P a ş a y a , biri D a m a t M a h m u t Celaleddin P a ş a y a , ikisi D a m a t
N u r i P a ş a y a ve sonuncusu da Hicaz Vali v e K u m a n d a n ı O s m a n Nuri
P a ş a y a ait b u l u n m a k t a d ı r . Ayrıca y a z a r , özel önemde saydığı yirmi sekiz
t a n e arşiv vesikasının fotolopisiııi de k i t a b ı n sonuna eklemiş b u l u n m a k -
tadır.

III

U s t a d Uzunçarşılı'nın M i d h a t P a ş a ile ilgili yayınlarının en çok


ilgi çekici kısmı, şüphesiz ki son olarak yayınlandığı Midhat Paşa ve
Yıldız Mahkemesi (Türk Tarih K u r u m u Yayınları, V I I . Seri. No. 53.
A n k a r a 1967) başlığını t a ş ı y a n cilttir. Ayrıca yazarın, aslında eserinin
ikinci cildi olan b u kısmın y a y ı n l a n m a s ı için u z u n yıllar beklemesinin
nedenini de b u r a d a n öğrenmekteyiz: Y a z a r , S u l t a n Abdülaziz'in ölümü
meselesinde b u g ü n e k a d a r tereddütler içinde kalmış, y â n i bu ö l ü m ü n bir
i n t i h a r mı yoksa katil suretiyle mi v u k u b u l d u ğ u h u s u s u n d a her t ü r l ü
ş ü p h e d e n arınmış kesin bir h ü k m e v a r a m a m ı ş b u l u n u y o r d u . Kendi-
sinden önce a y n ı sorunu ele alan araştırmacılardan A b d u r r a h m a n
Şeref ve I b n ü l e m i n M a h m u t K e m a l (inal) Beyler de aynı d u r u m d a idi-
ler, y â n i b u n l a r da kesin bir sonuca v a r a m a m ı ş l a r d ı . B u n a karşılık Vak-
anüvis Lütfi Efendi, ö l ü m ü n katil suretiyle v u k u ' b u l d u ğ u kanısına
meyil göstermiş b u l u n u y o r d u . Uzunçarşılı da eskiden m ü t a l â a ettiği
eser v e vesikaların etkisi altında kalarak yıllarca d a h a ziyade bir katil
fiili ile karşı karşıya b u l u n u l d u ğ u sanısını beslemiş, fakat b u n u bir
h ü k ü m olarak destekliyecek kesin deliller elde edemediğinden ifade ede-
cek z a m a n ı n henüz gelmemiş olduğu k a n a a t i n i taşımıştı. A n c a k , son
yıllarda Yıldız sarayı arşivinin araştırıcılara açılması, meselenin b ü t ü n ü n e
bir ışık t u t m u ş t u r . Gerçekten de Yıldız evrakı arasında Sultan
A b d ü l h a m i t tarafından kendi şahsı için hazırlatılmış m ü k e m m e l bir
Yıldız Mahkemesi dosyası ele geçmiştir. Aynı d â v a n ı n Adliye arşivinde
b u l u n m a s ı gereken asıl dosyası d a h a önce y a n m ı ş b u l u n d u ğ u n d a n , bel-
ki de ebediyete k a d a r k a r a n l ı k t a k a l m a ğ a m a h k û m görünen b u "intihar
mı, yoksa katil mi?" meselesinde y a z a r , Yıldız evrakı arasındaki b u
dosyayı m ü t a l â a etmekle kesin bir h ü k m e v a r m a k imkânını b u l m u ş t u r .
Bunları inceledikten sonra Abdülaziz'in i n t i h a r ettiğine artık hiç bir şüp-
hesi kalmayınca da önemli eserini t a m a m l a m a k için b u son cildi y a -
yınlamıştır.
254 BEKİR SITKI BAYKAL

Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, 362 sahifelik metin, 19 sahifelik


endeks ve 58 sahife vesika fotokopilerinden teşekkül etmektedir. Ayrıca
kısa bir de bibliyografya eklenmiştir. Önsöz'den sonra b a ş l a y a n metin
yirmi bir bölüme ayrılmış b u l u n m a k t a d ı r . İlk altı bölüm, Sultan Abdü-
laziz'in h ü k ü m d a r l ı k devri, son z a m a n l a r ı n d a İ s t a n b u l ' u n d u r u m u ,
çeşitli cereyanlar, t a h t t a n indirilmesi ile ilgili faaliyetler ve nihayet b u
plânın uygulanması, hal'iden ölümüne k a d a r geçen olaylar, ölümü, eğer
ölmeseydi sağ bırakılır mıydı ? gibi konuların işlenmesine tahsis olun-
m u ş t u r . Kısaca Sultan M u r a d ' d a n b a h s edildikten sonra A b d ü l h a m i d ' -
in ilk s a l t a n a t yıllarına ve Sultan Abdülaziz'in ö l ü m ü n ü n h e m e n ar-
kasından resmen açıklanmış olan intiharı olayının şüpheli bir hale sokul-
ması, ölümün katil suretiyle v u k u ' b u l d u ğ u inancının yayılması ve o n u n
t a h t t a n indirilişinde rol almış olan kimselerin aranıp b u l u n m a s ı meseleleri
ele a l ı n m a k t a d ı r . Müteakiben t a h k i k a t , suçluların y a k a l a n m a s ı , dâva-
nın safhaları ile sonucu a n l a t ı l m a k t a d ı r . Son bölümde de Yıldız m a h -
kemesi B a ş k a n ı Ali Sururî Efendi ile ikinci Başkan Hristo Forides Efen-
dinin, aynı m a h k e m e üyeleri Hüseyin H a m i t ve Mehmet E m i n Beylerin,
Hacı E m i n , G a d b a n ve E m r u l l a h Efendilerin, Savcı Abdüllâtif ve Savcı
yardımcısı Mehmet Raşit Beylerin, M u s t a n t ı k Fıkdıklı'lı Mehmet Naz-
mi ve Hüseyin Sıtkı Efendilerin kısa hâl tercümeleri verilmektedir.
Bunları, " H e y e t - i i t h a m i y e " Reis ve azâlarının keza kısa hâl tercüme-
leri t a k i p etmektedir. Sanıkların sorguları ve yargılanmaları sıralarında
Sultan A b d ü l h a m i d ' i n âlet olarak kullandığı şahıslar sıfatiyle M a h m u t
Nedim, A h m e t Cevdet ve M a h m u t Celâleddin Paşalarla Mâbeyinci
Ragıb Beyin ve n i h a y e t m u h a k e m e sırasında sanıkların avukatlıklarını
y a p m a k üzere sarayca t â y i n olunan beş zatın kısa biyografilerine yer
verilmiştir.

Eser, genel olarak şimdiye k a d a r kullanılmamış olan arşiv malze-


mesine d a y a n m a k t a d ı r ve sırf b u b a k ı m d a n bile t a m a m i y l e orijinal bir
m a h i y e t arz etmektedir. K i t a b ı n m ü t a l â a s ı n d a n anlaşıldığına göre
Sultan A b d ü l h a m i d , amcası Sultan Abdülaziz'in başka kimseler tarafın-
d a n kati edilmiş olduğuna kendisi de i n a n m a m a k t a d ı r , fakat böyle bir
d â v a y ı tertip ile ve t a m a m i y l e sun'î olarak v ü c u d a getirmiştir. Padişahı
böyle d a v r a n m a ğ a sevk eden âmiller ve o n u n b u n d a n elde e t m e k istediği
başlıca gayeler şu şekilde sıralanabilir:

1— Sultan I I I . Selim'in t a h t t a n indirilip feci bir surette öldürül-


mesinden beri geçen yetmiş yıldır u n u t u l m u ş olan P a d i ş a h hal'i ve katli
MİDHAT PAŞA HAKKINDA GÖRÜŞLER 255

olayı, Sultan Abdülaziz ile Sultan V. Murad'ın birbiri a r k a s ı n d a n t a h t -


t a n indirilmeleri ile birden bire tazelenmiştir. Bu hâl, kendisinin de aynı
akıbete uğraması ihtimalini k u v v e t l e n d i r m e k t e ve b u sebeple Sultan
A b d ü l h a m i d i daimi bir k u r u n t u ve korku içinde y a ş a t m a k t a idi. İşte
böyle bir r u h haleti içinde idi ki P a d i ş a h , kendisine karşı b u gibi bir
hareketin t e k r a r l a n m a s ı n a m e y d a n v e r m e m e k amacı ile, son hal'i ve
ölüm suçlularını âleme ibret olacak ve her kesi sindirecek bir şekilde
şiddetli cezalara ç a r p t ı r m a k l ü z u m u n u d u y m a k t a idi.
2— Sultan V. M u r a d ' ı n c ü l u s u n d a n ü ç a y gibi kısa bir süre sonra
t a h t t a n indirilmesinin sebebi, o talihsiz h ü k ü m d a r ı n m ü b t e l a olduğu
akıl hastalığı idi. T e d a v i edilmesi imkânsız nevi'den olan aynı hastalık
hâla d e v a m e t m e k t e olmasına r a ğ m e n Sultan M u r a d ' ı n bir t a k ı m taraf-
tarları v a r d ı ki b u n l a r gün geçtikçe Sultan Abdüllıamid'in idaresinden
d a h a ziyade m e m n u n s u z l u k d u y m a k t a ve bu sebeple Sultan Murad'ı
yeniden t a h t a geçirmek için faaliyet göstermekte idiler. İ ş t e Abdül-
h a m i d , v e h i m v e endişe içinde b ü y ü k bir dikkatle t â k i p ettiği b u pro-
Murad faaliyetlere kesin surette bir son v e r m e k azmindedir ve b u gaye
ile t a s n i ' ederek y a r a t m ı ş olduğu d â v a y a Sultan Murad ile yakınlarını
da k a t m a k ve bunları sorumlu bir d u r u m a düşürerek, ağabeyisinin ken-
disi için teşkil ettiği tehlikeyi b ü s b ü t ü n o r t a d a n k a l d ı r m a k kararında-
dır.
3 - Sultan Abdülaziz'i ve Sultan V. Murad'ı t a h t t a n indirmekte
fiilî rol o y n a y a n devlet erkânının b ü y ü k bir kısmı hâla h a y a t t a idiler.
Gerçi Sultan A b d ü l h a m i d , 1877 - 1878 Osmanlı - R u s savaşında uğranılan
yenilgiden faydalanarak b u n l a r ı n bâzılarını zararsız hale getirmiş
b u l u n u y o r d u . B u m e y a n d a Sultan Abdülaziz'in hal'inde H a r b i y e ku-
m a n d a n ı olan v e b u okul öğrencilerini silâhlandırarak D o l m a b a h ç e
sarayını k u ş a t m ı ş b u l u n a n S ü l e y m a n P a ş a y ı B a ğ d a d ' a s ü r m ü ş t ü . Aynı
şekilde, Sultan Abdülaziz'in t a h t ' t a n indirilmesinin şer'an câiz olduğuna
dair fetva vermiş olan devrin Şeyhülislâmı H a s a n H a y r u l l a h Efendiyi
de Hicaz ' a nefy etmişti. F a k a t s a l t a n a t ı için en tehlikeli a d a m olarak
saydığı M i d h a t P a ş a ile Mehmed R ü ş t ü ve M a h m u d Celâleddin P a ş a l a r
halâ bir h e y u l a gibi o r t a d a dolaşıyorlardı. İşte b u n l a r a y a k t a d u r d u k ç a
r a h a t edemeyen P a d i ş a h , kendilerini kaatil ve cani d u r u m a d ü ş ü r m e k
suretiyle onlardan kesin olarak k u r t u l m a k için, amcası Sultan Ab-
dülaziz'in ö l ü m ü olayını elverişli bir vesile saymıştır. B u fırsattan fay-
dalanılarak onlar câni ve kaatil damgasını yemeli ve böylece ebediyen
m a h v edilmeli idiler.
256 BEKİR SITKI BAYKAL

Üç n o k t a d a özetlediğimiz; b u sebeplerden dolayı Sultan A b d ü l h a -


mid, t a m a m i y l e sun'î olarak bir Sultan Aziz dâvası y a r a t m a k suretiyle
asıl amacına u l a ş m a k istemiştir. Yıldız Mahkemesinde gördürdüğü b u
düzmece dâva sırasında vehimli Padişah, gayesi u ğ r u n d a Makyavelist
ölçüleri de aşan davranışlarla her t ü r l ü v a s ı t a y a baş v u r m a k t a bir sakın-
ca görmemiştir. Y u r d u n dört b u c a ğ ı n d a n y a k a p a ç a toparlatılıp getirt-
tiği sanıkları önce birer birer önüne alarak sorular sormuş ve onlardan
kendi isteğine u y g u n cevaplar vermelerini talep etmiştir. Sözde suçlarını
itiraf e t m e m e k t e direnenlere fena halde hiddetlenmiş ve bunları t ü r l ü t ü r -
lü işkencelere t â b i t u t m u ş t u r . U y g u l a n a n işkenceleri bizzat idare e t m e k t e ,
h a t t a çoğunu kendi eliyle icra eylemektedir. B u m a k s a t l a sadece basit
birkaç zavallıyı v e y a şahsî kölelerini değil, fakat yüksek mevkiler işgal
e t m e k t e olan devlet e r k â n ı n d a n bâzılarını da âlet olarak k u l l a n m a k t a d ı r .
İşine yarıyabilecek zayıf karakterli insanları seçmekte eşsiz bir m a h a r e t
göstermektedir. Düzmece d â v a y ı k u r a b i l m e k için bu a d a m l a r ve P a d i ş a h
baş b a ş a verip bir p l â n t e r t i p etmişlerdir. B u n a göre Sultan Abdülaziz'-
in ölümü şöyle cereyan etmiş olmalı idi: Sultan V. Murat ile annesi,
Sultan Abdülaziz'in öldürülmesi için emir vermişlerdi ve b u irade, Mâ-
beyinci Seyyid Bey aracılığı ile D a m a t M a h m u d ve D a m a t Nuri Paşa-
lara iletilmişti. B u n u n üzerine D a m a t P a ş a l a r , Sultan Murad'ın a d a m -
larından Pehlivan Mustafa, Hacı Mehmet ve Cezayirli Mustafa adında üç
kişiyi eski P a d i ş a h ı n öldürülmesine m e m u r etmişlerdi. Aynı z a m a n d a
Sultan Abdülaziz'in y a n ı n d a bırakılmış olan ikinci Mâbeyincisi F a h r i
Beye b u yolda t â l i m a t vermişlerdi. Böylece F a h r i B e y bir sabah erken-
den b u üç kişiyi F e r ' i y y e dairesine gizlice almış, Pehlivan Mustafa'ya
beyaz sedef saplı bir çakı vererek yine kimse görmeden k u r b a n l ı k Abdü-
laziz'in odasına sokarak kendisi arkasından sıkıca onu k a v r a m ı ş , Hacı
Mehmet ile C e z a y i r l i Mustafa, dizlerine o t u r m u ş ve Pehlivan Mustafa
da m â h u d çakı ile eski h ü k ü m d a r ı n kollarını kesmiş idi. İçerde cinayet
işlenirken iki s u b a y kılıçlarını çekmiş oldukları halde oda kapısının önün-
de nöbet t u t m u ş l a r , dört H a r e m a ğ a s ı da b u n l a r a nezâret etmişlerdi. -
İşte sanıkların b u yolda ifade vermeleri isteniyordu. "Matlûb-ı ş a h â n e y e "
u y g u n söylemiyenler şiddetli işkencelere t â b i t u t u l u y o r l a r d ı .

B ü t ü n b u tertipler ve tasni'ler sayesinde Sultan A b d ü l h a m i d ,


cehennemi bir işkence sistemine d a y a n a m a y ı p n i h a y e t kendisine öğretil-
diği şekilde " S u l t a n Abdülaziz'i falan ve filanın da yardımiyle ben öl-
d ü r d ü m " diye güya itirafta b u l u n a n Pehlivan Mustafa adında cahil
MİDHAT PAŞA HAKKINDA GÖRÜŞLER 257

ve saf bir zavallıyı bulabilmiş ve b ü t ü n dâvasını b u biçârenin ifadesi


üzerine bina etmeğe muvaffak olmuştur. D o ğ r u d a n doğruya gözlerinin
ö n ü n d e ve şahsî denetimi altında y ü r ü t t ü ğ ü m a h k e m e bir adalet cihazı
o l m a k t a n çok bir sahne o y u n u n u a n d ı r m a k t a d ı r . Yargıçlar h ü k ü m -
lerini, efendilerinin istekleri istikametinde peşin olarak vermiş b u l u n m a k -
tadırlar. Z a m a n ı n Adliye N â z ı n b u l u n a n A h m e t Cevdet P a ş a çapında
bir insan bile b u t ü y l e r ürpertici t r a j e d i d e P a d i ş a h ı n körü körüne bir
âleti olarak karşımızda d u r m a k t a d ı r . H a k i m l e r olsun, P a d i ş a h ı n diğer
yardakçıları olsun, sanıklara karşı, haklı veya haksız yere eskiden beri
içlerinde birikmiş kin ve i n t i k a m duygularına kapılıp sürüklenen kimse-
lerdir. Örneğin, m a h k e m e n i n Başkanı Sururî Efendi-ki emellerine yaptığı
hizmetlere mükâfat olarak P a d i ş a h , ö l ü m ü n d e n sonra ona bir t ü r b e
yaptırmıştır- u y g u n s u z davranışları y ü z ü n d e n T u n a valisi Midhat
P a ş a tarafından vilayetinden k o v u l m u ş bir yargıçtır. B u n u n gibi d a h a
birçoklarının içinde sanıklara karşı garez k a y n a m a k t a d ı r . Hâsılı y a r a n -
m a k , göze girerek kolay tarafından yükselmek ve bir mevki k a p m a k ya-
rışı, d a l k a v u k l u k ve şahsî menfaat ihtirası gözleri k a r a r t m ı ş , kulakları
sağır kılmıştır. Kafalar d u r m u ş , m a n t ı k işlemez olmuştur. Aklı başında
sanıkların vekarla y a p t ı k l a r ı s a v u n m a l a r , o r t a y a k o y d u k l a r ı aklî ve
k a n u n î deliller asla dikkate alınmamıştır. H a t t a d a h a da ileri gidilerek,
resmî sıfat ve mevkiin sağladığı y e t k i ve otorite ile, sanıklar "zülf-i
y â r e " d o k u n a c a k gibi olunca, derhal sözleri kesilmiş, k o n u ş m a k t a n m e n '
olunmuşlardır. Mahkemenin alenî olacağı ilan ve t e m i n edildiği halde
alınan son derece sıkı tedbirlerle gayet sınırlı sayıda dinleyici içeriye
bırakılmıştır. Böyle bir h a v a içinde y ü r ü t ü l e n yargılamanın sonucunu ön-
ceden kestirmek hiç de güç değildir: Cinayetle i t h a m olunarak m a h k e m e -
ye sevk olunan on bir s a n ı k t a n yalnız ikisi onar yıl ağır hapis v e geri
k a l a n dokuzu da i d a m cezalarına çarptırılmışlardır. B u n u n l a beraber
P a d i ş a h , b u kararları, t e m y i z m a h k e m e s i tarafından da t a s d i k edilmiş
olmalarına r a ğ m e n infaz e t m e k cesaretini gösterememiştir. Temyizden
sonra önce Meclis-i vükelâ'da, sonra da eski Sadrâzamlar, Nâzırlar,
Müşirler ve Feriklerden oluşan yirmi beş kişilik özel bir mecliste aynı ka-
rarları u z u n u z u n t e t k i k ettirmiştir. Ayrıca u l e m â d a n m ü r e k k e p bir
meclis daha t o p l a y a r a k bilhassa Sultan Murad ile validesinin "âmir-i
m ü c b i r " sayılıp sayılamıyacağı meselesini inceletmiştir. Son olarak top-
l a n a n özel mecliste meseleyi saatlerce inceleyen üyelerin çoğu cezaların
a y n e n infaz edilmesine, azınlıkta kalan diğer kısmı ise cezaların hafif-
letilmesine t a r a f t a r olmuşlar ve oylarını, m a z b a t a ' y a kendi el yazıları ile
258 BEKİR SITKI BAYKAL

k o y d u k l a r ı ve altını imzaladıkları şerhlerde belirtmişlerdir. Mazbata-


daki oyların oranı 10 /15 dir. Cezaların hafifletilmesi için oy kullananlar
içinde en açık ve kesin ifade, eski S a d r â z a m l a r d a n T u n u s ' l u H a y r e d d i n
P a ş a n ı n yazısıdır. Ötekiler ise esas fikirlerini açığa v u r m a k t a n sakın-
mışlar v e â d e t a ağızlarında gevelemişlerdir. B u d u r u m karşısında Padi-
şah, ölüm cezalarını m ü e b b e d hapse ve sürgüne çevirmekte çıkar yolu
b u l d u ğ u inancına v a r m ı ş görünmektedir.Böyle davranışı için ileri s ü r d ü ğ ü
gerekçe " m e r h a m e t - i ş a h â n e " d i r . B u gerekçe belki birkaç zavallı hakkın-
da doğru olabilir. F a k a t esasında onu böyle hareket etmeğe esevk eden
asıl âmil b a ş k a d ı r : i d a m cezalarının infazı halinde memleket ve d ü n y a
k a m u o y u n d a gösterilecek m u h t e m e l t e p k i d e n d u y d u ğ u k o r k u d u r . Ger-
çekten de memleket içinde y a p ı l a n m a h k e m e n i n iç y ü z ü n ü bilenlerin
sayısı az değildir. Diğer t a r a f t a n i s t a n b u l ' d a k i y a b a n c ı devlet temsilci-
leri Sultan A b d ü l h a m i d ' e cezaların affı için m ü r a c a a t t a b u l u n m u ş ol-
dukları gibi İngiliz P a r l â m e n t o s u n d a ve genel olarak A v r u p a gazete-
lerinde Yıldız Mahkemesi ve kararları üzerinde t a r t ı ş m a l a r sürüp gidi-
y o r d u . B ü t ü n b u haberler t e r c ü m e edilerek P a d i ş a h a d u y u r u l u y o r d u .
İşte b u şartlar altında idi ki Sultan A b d ü l h a m i d uzunca bir t e r e d d ü t
devresi geçirerek Yıldız Mahkemesinin m â h u d h ü k m ü n d e n a n c a k üç
hafta sonra cezaları hafifletmeğe k a r a r verdi. B u n u n l a beraber Sultan
A b d ü l h a m i d , kendi mevkiini ve h a y a t ı n ı k o r u m a k için vücudlarını y o k
etmeğe k a r a r verdiği tehlikeli şahısların öldürülmelerinden vazgeçmiş
değildi; b u işi sadece elverişli bir fırsat çıkıncaya k a d a r ertelemiş b u l u n u -
y o r d u . N i t e k i m o, y u k a r ı d a sözünü ettiğimiz "Midhat Paşa ve Taif
Mahkûmları" cildinde b ü t ü n ayrıntıları ile anlatılmış olduğu gibi, üç
yıl k a d a r bir süre sonra y â n i 7 /8 Mayıs 1884 te, m a h k û m l a r içinde en
tehlikeli gördüğü Midhat ve M a h m u t Celâleddin Paşaları , sürgün bu-
lundukları Taif zindanında cellatlarına b o ğ d u r t m a k suretiyle n i h a y e t
huzura kavuşmuştur.

İşte Uzunçarşılı üstadımız, Midhat P a ş a ve z a m a n ı k o n u s u n d a k i


eserini ikinci cilt olarak t a m a m l a y a n Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi
başlıklı k i t a b ı n d a b u t r a j i k olayın hikâyesini vermektedir. Kullanduğı
vesikalardaki deliller, vardığı h ü k ü m l e r h a k k ı n d a her h a n g i bir şüpheye
y e r b ı r a k m a y a c a k k a d a r açık ve kesindir. Öyle görünüyor ki bu eser ile,
S u l t a n Abdülaziz'in ölümü üzerinde öteden beri beslenen şüphe, y â n i
" i n t i h a r mı, katil m i ? " sorunu, artık çözümlenmiş, b u k o n u d a yıllardır
d e v a m eden t a r t ı ş m a l a r sona ermiş ve son söz söylenmiş b u l u n m a k t a -
dır. Sultan Abdülaziz'in i n t i h a r ettiği, Yıldız Mahkemesinin belli bir
MİDHAT PAŞA HAKKINDA GÖRÜŞLER 259

t a k ı m emellerin gerçekleştirilmesi amacı ile t a s n i ' edildiği sabit ol-


muştur
Eser teknik b a k ı m ı n d a n m ü k e m m e l denebilecek bir nefasette
basılmış olmakla beraber içinde düzeltilmemiş veya yanlış geçmiş bâzı
sözlere de r a s t l a n m a k t a d ı r . Tertip b a k ı m ı n d a n göze çarpan cihetlerden
biri, eserde kullanılmış olan çok sayıda vesikalardan bâzılarının doğru-
d a n doğruya m e t i n içinde, h a t t a çok kere özetlendikten sonra aynen ve
ve bâzen m e t i n arasında, bâzen de altnotlarda olmak üzere; bâzılarının
ise metin b i t t i k t e n sonra arka a r k a y a dizilerek verilmiş olmalarıdır.
Gerek bu b a k ı m d a n , gerekse daha bâzı ayrıntılar b a k ı m ı n d a n ciltler
arasında görülen ayrılıklar, ciltlerin y a y ı n l a n m a tarihleri arasında mev-
cut b u l u n a n u z u n yıllarla izah olunabilir. M u h a k k a k ki eserin b ü t ü n ü
aynı z a m a n d a , yazılıp y a y ı n l a n m a k m ü m k ü olsaydı b u hâl o r t a d a n kal-
k a r ve ciltler arasında d a h a sağlam bir bağlantı k u r u l m u ş olurdu.

') Bu vesile ile bir noktaya işaret etmek her halde yerinde olur: elimizde, bizi aym sonuca gö-
türecek çok önemli ve fakat şimdiye kadr ortaya konmamış başka bir vesika daha vardır. Bu da,
Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilişinden ölümüne kadar yanından hiç ayrılmamış olan ve dola-
yısiyle bu padişahın ölümüne yakından şahit olmuş bulunan ikinci Mabeyincisi Fahri Beyin
Hatıratıdır. Fahri Beyin kendi el yazısı ile bir nüshası elimize geçmiş olan bu Hatırat'ı, daha başka
bâzı vesikalarla birlikte tarafımdan yayına hazırlanmış olup Türk Tarih Kurumunca basıl-
mıştır.

You might also like