You are on page 1of 245

1

1
1
1

,�
1

- '

ı. -·.

�BiR
z
-

iKADIN
....

'icREVİ
.,,

FERYAL SAYCILICİL
Feryal Saygılıgil, sosyolog. Kainatta Bir Nokta (İstanbul
Kültür Üniversitesi Yayınları, 201 O) ilk kitabıdır. Gü­
liz Sağlam'la birlikte "Kafesteki Kuş Gibiydik" Desa
Direnişinde Kadmlar (2009), Bölge (201 O) ve Kadm­
lar Grevde (201 O) isimli belgeselleri çekti. Beyhan
Uygun Aytemiz'le beraber "Gülebilir miyiz Dersin?"
Tezer Özlü Kitabı'nı (İletişim Yayınları, 2016) yayına
hazırladı. Toplumsal Cinsiyet Tarttşmalan (Dipnot,
2016) ve Kadmlar Hep Vardı (Dipnot, 2017) isimli
derleme kitapları da bulunmaktadır. Duvar Dergisi
yayın kurulu üyesidir.
BİR KAB IN GREVİ
Serbest Bölge'de Kadın İşçi Olmak

Feryal Saygıhgll

�al.ıan,ıtc:ı1.
CJYAYINLARIV
BİR KADIN GREVİ

Serbest Bölge'de Kadın İşçi Olmak

© Güldünya Yayınları, 2018

Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında

yayıncının yasal izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

1. Basım: 2018, İstanbul


ISBN 978-605-83000-6-4

Yayına hazırlayan: Beril Eyüboğlu, Beyhan Demir

Fotoğraflar: Petrol-İş Arşivi, Nilgün Yurdalan, Güliz Sağlam, Filiz Karakuş

Kapak uygulama ve kitap tasarım: Minife Yıldızhan

Baskı: Ceylan Matbaa

Maltepe Mah. Davutpaşa Cad. Baha İş Merkezi

No: 87/317/18/19 - Zeytinburnu - İstanbul

Sertifika No: 23352

c.tal.tan,11�
CJYAYINURIV
Güldünya Yayınları

Kadın Kültür ve İletişim Vakfı İktisadi İşletmesi

Perpa İş Merkezi, B Blok, No: 1418, Okmeydanı, Şişli - İstanbul

www.guldunyayayinlari.com

editor@guldunyayayinlari.com

Sertifika No: 30339


İÇİNDEKİLER

Sunuş 9
Giriş 17
Çalışmanın Amacı 25
Kavramsal Arka Plan 29
Patriyarkaya Yaklaşım 29
Sınıf Analizinin ve Deneyiminin Önemi 35
Emek, Görünmeyen Emek 43
Sermaye ile Patriyarka Birlikteliği 53
Feminist Araştırma Yöntemi: Habitus, Alan,
Öykülerin Önemi 58
Sahada Olmak 67
Türkiye'de Kadın Emeği 77
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın İşçilerin Durumu
ve Direniş Stratejilerinden Örnekler 77
Günümüzde Türkiye'de Kadının İşgücü
Piyasasındaki Durumu 82
Serbest Bölgede Kadın Emeği 97
İstisnai Bir Mekan: Serbest Bölge 97
Serbest Bölgede Kadın Emeği 105
Dünyada Serbest Bölgelerde Çalışan Kadınların
Örgütlenme Deneyimleri ve Direniş Stratejileri 112
Maquiladoras İşçileri Örneği 113
MEC (Maria Elena Cuadra) Örneği 114
Türkiye'deki Serbest Bölgelerden
Kadın İşçilere İlişkin Notlar 122
Serbest Bölgede Çalışma Deneyimi 124
Sendikalarıyla İlişkileri ve Beklentileri 126
Fabrikada Kadın Olmak 126
İşyerinde Genel Olarak Rastlanan Meslek Hastalıkları 127
Vardiyalı Çalışmak 127
"Biz Bir Aileyiz" 127
İşçilerin Hayallerindeki Meslekler 127
Ücretsiz Aile İşçisi Olmak 128
Kazandıkları Paranın Üzerinde Söz Sahibi Değiller 128
Kadınların Çoğu Erkek Şiddetine Maruz Kalmakta 129
Antalya Serbest Bölgesi'nde Bir Grev Deneyimi 133
Novamedli Kadın İşçiler 133
İşyerinde Sağlık Koşulları 136
İşyerinde Vasıf Tartışması 139
Eğitimli İşçi Olmak 140
İşyerinde Patriyarkanın İşleyişi 141
Greve Giden Süreç 144
Grevi Destekleyenler 151
Toplu İş Sözleşmesi ve Sonrası 155
Grevin Düşündürdükleri 161
Grev Deneyiminin ve
Çalışmanın Kadınlar Açısından Sonuçları 161
Örgütlenme Deneyimi 161
Kadınların Patriyarkaya Karşı Bilinçlenmesi 163
Kadın İşçi Olmak 163
Kadın İşçi Sendika İlişkisi 166
İdeolojik Denetim Mekanizması Sonucu Dönüşümler 168
Geleceğe Yönelik Beklentiler 169
Kamusal Alan Olarak Novamed Grevi'ni
Yeniden Düşünmek 175
"Annelik" ve Kamusal Alan İlişkisi 175
Kamusal Alan Olarak Novamed Grevi'nin Önemi 182
Sonuç 187
Sonsöz 195
Ek: "Serbest Bölgede Ç alışmak" 205

Kaynaklar 229
Hayatın her alanında direnen kadınlara...
Novamedli kadın işçilerin ve onları destekleyenlerin yürüyüşü(ı)

( 1 ) Fotoğraflar Nilgün Yurdalan ve Necla Akgökçe tarafından çekilmiştir. Film kare­


si şeklindeki fabrika içindeki görüntüler Bölge filminden alınmıştır.
SUNUŞ

"Feminist bir araştırmanın amacı kadınların du­


rumunu açıklamaktır. Bu durum ezilme olarak tanım­
landığında bu kavramı içermeyen, dışlayan teorik öner­
meler, tutarsızlığa düşme riski olmadan kullanılmaz
hale gelmiştir. "
Christine Delphy,
Baş Düşman, SafYayınları, s.154.

Antalya Serbest Bölgede Petrol-İş Sendikası üyesi 83


kadın işçi, kadın olarak maruz kaldıkları saldırıları bertaraf
etmek, sendikalaşma haklarını savunmak için 26 Eylül 2006
tarihinde 1 yıl 2 ay 23 gün sürecek greve çıktı. Bu deneyim
bütün kadınlar için gelecek kuşaklara direniş ve örgütlenme
deneyimlerini, hak arama mücadelelerini anlatmak, aktarmak
açısından çok önemliydi. Petrol-İş Kadın Dergis i' nde<ıı Necla
Akgökçe ve Selgin Zırhlı-Kaplan'ın Novamed'de çalışan ka­
dınlarla yaptığı bir röportaj çıkmıştı. Ben o dönemde Filmmor
Kadın Kooperatifı'nde yer almaktaydım ve kamerayla oraya
giderek grevdeki işçilerin deneyimlerini belgelemeyi(2) onlarla
sohbet etmeyi çok istiyordum. Güliz'le (Sağlam) birlikte ilk

(1) Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı:21 , Kasım 2006


(2) Marie Mies'e göre, "Feminist araştırmacılar, kadınlara kendi kampanya ve müca­
delelerini nasıl belgeleyebileceklerini gösterebilirler. Kadınların ke!}di mücadelelerini
analiz etmelerine ve geçmiş yanlışlar ve başarılardan ders çıkarmalarına ve böylece
uzun dönemde kendiliğinden aktivizmden daha kalıcı stratejilere geçiş yapmalarına
yardımcı olabilirler." Bkz. Mies, "Feminist Araştırmalar İçin Bir Metodolojiye Doğ­
"
ru , Kadın Araştırmalarında Yöntem, Sel Yayıncılık, İstanbul, 1995, s.55.

9
olarak 13 Şubat 2007 tarihinde grevdeki Fresenius Medical
Care isimli Almanya merkezli çokuluslu şirkete bağlı Nova­
med fabrikasının işçileriyle görüşmek için Antalya Serbest
Bölgesi'ne gittik. Grevin 141 . günüydü ve iki gün boyunca
grevdeki kadınlarla sohbet ettik, çekim yaptık. İşçiler, daha
sonraki gidişlerimizde son derece heyecanlı ve coşkuluydular.
Bu çekimlerden on iki dakikalık, Novamed işçilerinin kendi
hikayelerini anlattıkları Novamed Direnişi isimli belgesel bir
film hazırladık. Novamedli grevci kadınların deneyimini dok­
tora tezim olarak belirlemem de bu sürece dayanmakta. Böy­
lece hem yazılı hem de görsel olarak Antalya Serbest Bölge'de
yaşanan bu önemli deneyimi aktarabilecektim.
Bu arada Türkiye'deki diğer Serbest Bölgelerde yaşanan­
ları, çalışma koşullarını da merak etmeye başlamıştım. Bu böl­
geler yaşamımızın içinde olmayan, çok temas etmediğimiz/
edemediğimiz yerlerdi. Sözkonusu grev Serbest Bölge'deydi ve
tezim için Türkiye'deki diğer Serbest Bölgelerdeki çalışma ko­
şullarıyla ilgili bilgi edinmem gerekiyordu. Dünyadaki Serbest
Bölgelerdeki özellikle Güneydoğu Asya ve Meksika örnekle­
rinde Serbest Bölgelerdeki vahşi çalışma koşullarını literatür­
den, izlediğim belgesellerden biliyordum. Serbest bölgelerde
çoğunlukla kadın işçilerin çalıştırıldığını, yedek işgücü ordusu,
ucuz işgücü olarak görüldüklerini, dünyadaki pek çok yerde
Serbest Bölgelerde işgücünün kadınlaştığından haberdardım.
Acaba Türkiye'de nasıldı, neler yaşanıyordu, çalışma koşulları
ne durumdaydı, kadın işçilerin deneyimlerinden ne sonuçlar
çıkarabilirdim? İşte ilk bu sorularla çalışmaya başladım.
Sorularımın peşi sıra giderek Serbest Bölge'de yaşanan
uzun soluklu bir grev deneyimi olarak Novamed grevini an­
lamlandırabilmek, çalışmalarımı doktora tezi olarak yazabil­
mek için alan araştırması yapmaya başladım. Bu süreçte Güliz
ile bu konu üzerine daha kapsamlı bir belgesel yapmaya karar
verdik. Böylece bir yandan saha araştırması yapmak, diğer yan­
dan da Novamed grevi ile Serbest Bölgelerdeki kadın emeğini

10
belgelemek ve de belgesellerini yapmak için yollara düştük.
Novamed greviyle ilgili Kadınlar Grevde (2010) ve Serbest
Bölgelerdeki kadın emeğine ışık tutan Bölge (2010) isimli bel­
gesellerimizi tamamladık. Tüm bunların arasında da kendi im­
kanlarımızla daha doğrusu imkansızlıklarımızla Desa direni­
şiyle ilgili Kafesteki Kuş Gibiydik (Desa Direnişinde Kadınlarj{JJ
(2009) belgeselini çektik.
Yeri gelmişken belgesel sinemaya bakışımla ilgili birkaç
söz söylemek isterim<4>: Bizim yaptığımız belgesellerin öznele­
ri kadınlar; Desa Direnişinde, Serbest Bölge'de, Novamed gre­
vinde yer alan kadınlar. Belgesel film, kolektif bellek oluştur­
manın yollarından biri. Dil olarak belgeseli seçmemizin temel
nedeni "sessiz kalabalıkların'', sesleri duyulmayanların seslerini
duyurmak, kıyıdaki insanların merkeze çekilmesi için bir kanal
açabilmek ve buradan hareketle kadınlar arasındaki dayanışma
ve duygudaşlığı da hedefleyen, çekilen cefaların, direnç me­
kanizmalarının aktarıldığı kolektif bilinç oluşumuna katkıda
bulunacak bir alan yaratabilmekti.
Belgeselin önemli yanlarından birisi alternatif bir medya
olarak, anaakım televizyon ve sinemanın dışında bir sözünün
olması ve kimi zaman tek başına muhalefet yapabilmesidir. <5>

(3) Bu belgesel, sendikalı oldukları için Desa firmasının Sefaköy fabrikasında işten
çıkartılan Emine Arslan' ın ve Düzce fabrikasındaki kadın işçilerin bir yıllık direniş­
lerinin öyküsünü anlatmakta. Bu direniş öyküsü aynı zamanda kadın işçilerin çalış­
ma koşullarını, örgütlenme deneyimlerini, direnişin işçilere katkısını, kadın işçilerin
sendikayla ilişkisini, beklentilerini ve Desa Direnişiyle Dayanışma İstanbul Kadın
Platformu'nun kuruluş ve direnişe desteğini gözler önüne sermektedir.
(4) Oskay'a göre, "işbölümünün aşırılaşması ile olguların işleyişinin, oluşum süreçlerinin
bir bütünlük içinde algılanamayışı bizleri, anlaşılması zormuş, olanaksızmış gibi görü­
nen bir dünya ya da hayat ile karşı karşıya bırakırken belgesel sinemacılar, bizim elimiz­
den tutmak, gerçekliğin kopuk kopuk görebildiğimiz parçalarını yeniden biraraya geti­
rebilmemize yardımcı olmak ve kabullenilmesi gereken, kabullenilmesi akla uygunmuş
gibi gösterilen bugünkü hayat tarzımızın, bugünkü dünyamızın yetinilmeye, kabullenil­
meye layık olmayan 'eksik ve yanlış' bir hayat olduğunu fark etmemize yardımcı olurlar"
(Aktaran, Kutay, Uğur, Gerçeği Öldüren Kamera, Es Yayınları, Mayıs 2009, s. 140).
(5) Genç, Seray, "Belgesel Filmlerde Yol Ayrımı: "Vicdan", "Tanıklık" ve "Muhale­
fet", Yeni Film, sayı:l8, Ekim-Aralık 2009, s.67.

11
Belgeselleri "gerçeğin gerçek olmayan yüzü" olarak tanımlar
Varda. Varda'ya hak vermemek elde değil: Çünkü kameranın
ve yönetmenin başlı başına bakışı mevcut.<6> Saha çalışmasında
ya da insan odaklı belgesel film çekerken insani ilişkiler kur­
mak çok önemli. Ortak bir dil, bir duruş, bir üslup da oluş­
turmak gerekiyor. Özellikle insanı temel alan belgesellerde ise
etkilenen ve etkileyen bir durum söz konusu. Biz hem Desa
direnişinde hem Novamed grevinde durumun bir parçasıydık
aynı zamanda. "İçinde ve dışında olmak"tı bizim konumumuz.
Desa Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu ve Novamedli
Kadın İşçilere Destek Kadın Platformu'nun içindeydik ama
aynı zamanda belgeselci kadınlar olarak dışındaydık da. Çün­
kü bu direniş ve grevle ilgili bütün eylemleri görüntülerken
eylemlerin içinde de yer aldık. Bu da bize içeriden bir bakış
açısı olanağı sağladı. Nilgün Yurdalan'ın dediği gibi kadınların
direnişi sadece dayanışma değil, bizim de direnişimizdi. Bir
bakıma kendi öykümüzü kuruyor ve çekiyorduk. Derdimiz or­
taktı. Desa Direnişinde, Deri-İş Sendikası'ndan sendikalı ol­
duğu için "hata yapıyor" diyerek işten çıkarılan, tek başına yaz
kış demeden bir minibüsün içinde firmanın önünde direnen
Emine Aslan'ın duruşu, gücü, dönüşümü hepimizi güçlendir­
miş, dönüştürmüştü.
Kadınların birlikte iş yapması, üretmesi, paylaşımı için
kadın olmalarının yetmediğini düşünüyorum. Kadın olmak
başlı başına birçok iş yükünü barındırdığı için iki ya da daha
çok kadın birlikte üretimde bulunduklarında bütün bu iş yükü­
nün göz önünde bulundurulması zorunlu. Doğrudan doğruya
patriyarkal sistemin özelliği olan iktidar, hiyerarşi, hegemonya
gibi kavramların öncelikle bu ilişkilerde her an sorgulanması
gerekiyor. Aksi takdirde içinde yaşadığımız ve de içselleştirdi­
ğimiz sistemin tuzağına düşebiliriz. Lacan'a göre, "kadın oluş"
kadının bir göstereni olmadığından özgürlüğünü kullanmak

(6) Belgeselin gerçekle olan ilişkisiyle ilgili kayda değer bir çalışma için Bkz. Kutay,
Uğur, Gerçeği Öldüren Kamera, Es Yayınları, Mayıs 2009.

12
için bir artıdır (özgürlüktür.)<7l Bu özgürlüğün farkına varıp,
ilişkilerimizin de sınırlarını zorlamak, sorgulamak, kendimizle
ve karşımızdakiyle hesaplaşmak algılarımızın genişlemesine,
kendimizi tanımamıza, benliğimizi oluşturmamıza yarar.
Bu çalışma bana üzerinde çalıştığım, kafa yorduğum teo­
rik yaklaşımları kendi yaşantım üzerinde deneyimleme, sorgu­
lama olanağı verdi.
Hem benim için yepyeni bir durum olan anne olmaya
alışmaya çalışırken hem de eski yaşantımı koruma mücadelem
içinde en büyük desteği kadınlardan (ve eşimden) gördüm. Bu
kadınlar başta annem olmak üzere, kadın arkadaşlarım ve an­
nemin komşularıydı. Annem bebeğimin bakım işini komşu­
larıyla paylaşırken kadın arkadaşlarım bana moral verdi. Film
yapma sürecinde Güliz hem bebekli olmamın getirdiği zorluk­
ları, bocalamamı ve zamanımın kısıtlılığını dikkate almak hem
de belgeselimizi düşünmek zorundaydı. Birlikte çalışma süre­
cimiz karşılıklı terapi gibiydi. Öncelikle birbirimizi anlama­
ya çalıştık: Geçmiş ilişkilerimiz, beklentilerimiz, isteklerimiz,
zaaflarımız, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz üzerine günlerce

(7) Lacan'a göre "kadın oluş" ne cinsellik ne de toplumsal cinsiyet anlamına gelir.
Kadının simgesel alanda yani dilde yeri olmadığından, konuşulan dile yabancı ol­
duğundan kendini ait hissetmediği, içkinleştiremediği dili aşması, sınırlarını ihlal
etmesi; daha da ileri giderek özgürleşmesi daha kolaydır. Yani "kadın oluş" kadının
bir göstereni olmadığından özgürlüğünü kullanmak için bir artıdır (özgürlüktür).
"Lacan'ın cinsel kimlik edinme kuramında, kadınsı olanın tamamen fallik olanla be­
lirlenmediği ve bu yüzden kadının erkekten daha bir özne olduğu öngörüsü vardır.
Yaşanan deneyim, 'bir durum olarak bedenden bir şeyler yapma mücadelesidir." De­
leuze psikanalize karşı çıktığından, özne olmanın, kapanmanın, tikel olmanın öte­
sine geçer; "kadın oluş"u belirlenmiş, majör erkek öznenin ötesinde bir "başka oluş"
olarak ele alır. Erkek oluş olamaz çünkü erkek öznedir; "tüm diğer varlıkların veya
oluşların varsayımsal olarak belirlendiği bakış açısı veya temeldir. . . Her türlü varlık
erkek ölçütünde içerilir. "Kadın oluş" ise erkeğin ötekisi olmak değil, varlıktan başka
oluş; özneden başka oluş, erkekten başka oluştur. Dil de Deleuze'e göre bir eylem,
bir deneyim olduğundan, sözcükler farklılığı inceltip zenginleştirmek için kullanıla­
bileceğinden, yani dil her an dönüşüme açık bir alan olarak kabul edilebileceğinden
kadın olanın/oluş halinde olanın erkeğe göre, sabitlenmiş özneye göre, dili dönüştür­
me imkanı daha fazladır. Bkz. Elizabeth Wright, Lacan ve Postfeminiz.m, Çev.: Ebru
Kılıç, Everest Yayınları, Nisan 2002; Claire Colebrook, Gilles Deleuze, Çev. : Cem
Soydemir, Bağımsız Kitaplar, Nisan 2004.

13
konuştuk. Birbirimize sevdiğimiz kitapları verdik, sevdiğimiz
müzikleri, filmleri önerdik. Çoğu zaman çok eğlendik, gül­
dük, kimi zaman gerildik. Böylece birbirimizi tanıdık ve çok
yakın dost olduk. Öncelik birbirimiz ve ilişkimizin korunma­
sıydı. Zor zamanları birlikte atlatmaktı. Gergin anlar yaşasak
da ki bu kaçınılmazdı, konuşabilmeyi başardık. Filmlerimizi
yaparken bol bol tartıştık, konuştuk, birbirimizi dinledik, bir­
birimizin dediğini önemsedik, üzerinde düşündük. Birimizin
motivasyonu azaldığında diğeri imdadına yetişti.
201 1 yılında hazırladığım doktora tezimden dönüştürdü­
ğüm bu kitapta başta grevdeki Novamed işçileri olmak üzere,
bu çalışmanın düşünme, kaynak toplama, yazım sürecinde pek
çok kişinin emeği var: Öncelikle danışmanım Yıldırım Şen­
türk desteğini hiç esirgemeden varlığını hep hissettirdi. Metni
birçok kez titizlikle okudu ve her defasında çok önemli kat­
kılarda bulundu. Meral Özbek hem konunun seçiminde hem
de ne yapmam gerektiği üzerine sadece yönlendirmeyip yü­
reklendirerek de bu çalışmaya başlamama vesile oldu. Asuman
Türkün başım sıkıştığında hep güç verdi. Üç hocam da gülen
yüzleriyle ve verdikleri moralle hep yanımda oldular; bilenler
bilir yazım sürecinin gerginlik olmadan tamamlanması için bu
çok önemlidir. Üçüne de çok teşekkür ederim. Arkadaşlarım,
yoldaşlarım, Gülnur Acar-Savran, Necla Akgökçe, Yelda Yü­
cel yoğunluklarına rağmen tezi titizlikle okudular, eleştirilerini
dile getirdiler. Yine dostlarım Beril Eyüboğlu ve Minu İnka­
ya'nın manevi varlığı, destekleri bana hep güç vermiştir. Ayrıca
Şemsa Özar'ın desteğini hep yanımda hissettim. Hepsine çok
teşekkür ederim. Tüm sorularımı sabırla yanıtlayan Petrol-İş
Sendikası Uzmanı Gün Bulut'a, aynı sendikanın kütüpha­
nesindeki yardımlarından dolayı Dış İlişkiler Uzmanı Rıza
Köse'ye, yine aynı sendikadan Av. Serap Özdemir'e, Petrol-İş
Antalya Temsilcilik bürosundan Adil Alaybeyoğlu ve Cemal
Sert'e , benimle tanıklıklarını paylaşan Şebnem Şahin'e çok
teşekkür ederim. Sibel Yardımcı tezimi makale halindeyken

14
okudu, adeta bir editör gibi öneriler getirdi. Onun eleştirile­
rinin tezime çok yararı oldu. Asena Günal çok ihtiyacım olan
bir kaynağı bizzat bana ulaştırdı. Kendisine müteşekkirim.
Sakine Yalçın son dönemde Novamedli kadınlarla yeniden
bağlantı kurmamda çok yardımcı oldu. Sağolsun. Araştırma
ve yazım sürecinde beni dinleyen, dertlerime ortak olan, bilgi­
lerini paylaşan dostlarımın hakkını ödeyemem. Sevgili Doğan,
annem, babam olmasa bu tez gerçekten bitemezdi. Onlar için
ne desem az. Umarım büyüdüğünde Güneyciğimle sancılı fa­
kat bir o kadar da zevkli bu süreci konuşur, paylaşabilirim. Ve
Gülizciğim sen olmasan zaten eksik olurdu birçok şey. . .
Ekim 201 7, Teşvikiye

15
Grevdeki Novamed işçileri fabrika önünde direnişte
GİRİŞ

'51.sli olan direniştir. "(JJ

Almanya merkezli Fresenius Medical Care (FMC), Avru­


pa'da on iki tesisi bulunan, tüm dünyada kırk beş ülkeye dağılmış
faaliyetleriyle küresel piyasaya kronik böbrek hastaları için hem
diyaliz ürünleri hem de diyaliz tedavi hizmetleri sunan çoku­
luslu bir şirket.<2ı Dünyanın diyaliz ürünleri sağlayan en büyük
şirketi olan FMC 1996'dan beri Türkiye'de faaliyet gösteriyor.
Türkiye hem diyaliz bakımının sağlandığı hem de diyaliz ürün­
lerinin üretildiği ve pazarlandığı, dünyadaki birkaç ülkeden biri.
Novamed GMBH, FMC'ye bağlı, diyaliz hastaları için
yılda yaklaşık 8.000.000 adet diyaliz kan seti üreten (hasta
ile diyaliz makinesi arasındaki bağlantıyı sağlayan ince plas­
tik boru sistemi) 2000 yılından beri Antalya Serbest Bölge'de
üretim faaliyetini sürdüren,<3l üretim, dağıtım ve pazarlama

( 1 ) Hardt-Negri, Çokluk; İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, Çev. : Barış Yıl­


dırım, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, s. 82.
(2) Çokuluslu şirket: "Kar oranlarını yükseltmek hedefiyle birden fazla ülkede eko­
nomik faaliyet gösteren, yönetim merkezinin gelişmiş bir ülkede ve üretim sahala­
rının da ucuz emeğin bulunduğu az gelişmiş ülkelerde olduğu bir işletimdir. Bkz.
Aykaç, Aslıhan, Yeni İşler, Yeni İşçiler, İletişim Yayınları, 2009, s.38.
(3) Antalya Serbest Bölgesi 6 Haziran 1 985 tarih ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanunu'nun verdiği yetkiye dayanılarak Bakanlar Kurulu Kararı ile yer ve sınırları
tespit edilip Türkiye'de ilk kurulan iki Serbest Bölge'den biri olma özelliğini taşımak­
tadır. 14 Kasım 1987 tarihinde hizmete giren bölgede, lüks tekne üretimi, medikal,
tarımda uygulanan bitki çoğaltım tekniği kullanılarak yapılan üretim, tekstil, tarım,
maden-ahşap, elektrik-elektronik ve kiralama gibi faaliyetler ile ülkenin ihtiyacını
karşılayan malların alım satımı gerçekleştirilmektedir. Bkz.ASBAS broşürü.

17
yapan (entegre tesis) bir fabrika.<4) Üretim süreci, bantta üre­
tim, paketleme, kolileme, streç paketleme, sterilizasyon, de­
polama kategorilerini içermekte. Bant üretimi, paketleme ve
kolileme kadın işçiler tarafından, üretim sonrası streç paketle­
me, sterilizasyon ve depolama işlemleri erkek işçiler tarafından
yapılmakta, cinsiyetlerarası işbölümü uygulanmaktadır. Üreti­
mine tek hat ve tek vardiya olarak başlayan fabrika, 2006 yılına
gelindiğinde iki hat, üç vardiyaya, Temmuz 2006'dan sonra da
üç hat, üç vardiyaya çıkmıştır.
26 Eylül 2006-18 Aralık 2007 tarihleri arasında bu işye­
rinde bir grey(S) yapıldı ve üç yüz on beş kişinin çalıştığı işyerin­
de grevi yapan seksen beş işçinin seksen üçü kadındı. İtirazlar
hem düşük ücrete hem de ileride ayrıntısıyla değinilecek olan
insanlık dışı çalışma koşullarınaydı. Dört yüz kırk sekiz gün
süren grev üç yıllık toplu iş sözleşmesi imzalanarak sonlandı.
Novamed grevinin önemi, Türkiye'deki Serbest Bölge­
lerde başarıya ulaşan ve toplu iş sözleşmesi imzalanan ikinci
grev<6) olmasıdır. Bu grevi ayrıcalıklı kılan bir diğer özelliği
ise "kadınların grevi" olması; Türkiye'den ve dünyadan birçok

(4) "Fabrikada İtalya ve Almanya'dan gelen hammaddeler Clean Room'da !ine olarak
ifade edilen bant üretim sistemi aracılığıyla işlenerek Arter Ven Set haline getiril­
mekte. Şirketin ademi merkezi yapısı nakliye giderlerini önemli ölçüde düşürmekte.
Sözgelimi ABD'de satılan ürünlerin birçoğu orada üretilmekte. Küresel piyasadaki
diyaliz filtresi üretiminin yüzde kırkından fazlası FMC'ye ait. Üretimdeki artış talep
artışını da yansıtmakta. Şirketin portföyü çeşitlilik gösteriyor: Ürünler Kuzey Ame­
rika, Avrupa, Latin Amerika, Asya ve Avustralya'daki tesislerde üretiliyor. Türkiye
FMC'nin Güney Avrupa'daki en önemli piyasalarından biri. Diyaliz aygıtlarında
piyasa payı yüzde kırk dolaylarında." Bütün bu bilgiler Novamed Kupür Kitabı'ndan
derlendi. Bkz. Novamed Grevi; Küresel Sermayeye Karşı Kadın Dayanışması.
(5) 321 8 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu geçici birinci maddesinde Serbest Böl­
gelerde, kuruldukları andan itibaren on yıl süreyle 2822 sayılı Kanunun grev, lokavt
ve arabuluculuk hükümlerinin uygulanmayacağı hükme bağlanmıştı. Birçok Serbest
Bölgenin kuruluş tarihi dikkate alındığında bir bakıma geçerliliğini yitirmiş olan
bu hüküm, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmaları kapsamında 4771 sayılı
kanunla 2002 yılında ilga edilmiştir.
(6) İlk grev, İzmir/Ege Serbest Bölgesi'nde, FT Bestaş işyerinde 28 Nisan 2005 tari­
hinde başlayan 28 gün süren, toplu iş sözleşmesiyle sonuçlanan grevdir.

18
kadın örgütünün, feministlerin, sendikaların, konfederasyon­
ların, siyasi partilerin bu greve destek vermesidir.
Üretimde çalışan kadınları greve götüren çalışma koşul­
larını kısaca özetlersek: Ücretleri FMC'nin diğer fabrikalarına
göre çok düşüktü. Petrol-İş'in de üyesi bulunduğu Uluslararası
Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçi Sendikaları Federasyo­
nu'ndan (ICEM) Michael Wolters'ın da belirttiği üzere, "Eğer
Türkiye'deki kadınlar Almanya'daki FMC'de çalışıyor olsalardı
saat başı ücret olarak 11,92 ile 12,72 Avro arasında değişen bir
ücret alacaklardı."(7l Oysa Türkiye'de saat başı olarak yaklaşık
2 Avro almaktaydılar. Hamilelik bir takvime bağlanarak sıra­
ya konmuştu. Aynı üretim hattında çalışan kadınlara hamile­
lik sırası iki ayda bir geliyordu. Tuvalete gitmek önce yasaktı
sonra dakikalara bağlandı. Kadınların aybaşı dönemlerinde bu
önemli bir sorun oluyordu. Çalışma saatlerinde on beş dakika
dinlenme arası, yirmi beş dakika da yemek molası veriliyordu.
Yemekler kötüydü; çorba ve poğaça ile geçiştiriliyordu. Çalışan
iki kadın yanyana geldiğinde birbirleriyle konuşması sadece
çalışma saatlerinde değil, servis araçlarında işe gidip gelirken
bile yasaktı. Servis araçlarının sayısı çok sınırlı olduğu için
servisten faydalanamayan bazı işçilerin üç dört saati yolda ge­
çiyordu. Tehlikeli kimyasallarla çalıştıkları halde maske altın­
dan konuşup örgütlenmesinler diye onlara maske verilmiyor­
du. Akort çalışma nedeniyle pek çok kadında "Karpal-Tunel"
Sendromu, (SJ zehirli solüsyonlar soludukları için solunum yolu
hastalıkları gibi meslek hastalıkları oluşmuştu. Kadınların iş
dışındaki yaşamları da işveren tarafından düzenleniyordu. İş
saatleri dışında birbirleriyle görüşmemeleri, evlerine misafir
kabul etmemeleri hatta eşleriyle bile oturup konuşmamaları
tavsiye ediliyor, "Ertesi gün işe geleceksiniz, yemeğinizi yiyip

(7) 28 Eylül 2007 tarihli yazışma.


(8) Karpal-Tunel sendromu el bileğinde görülen bir hastalıktır. Arazları geceleri
ortaya çıkar; uykudan uyandıracak kadar ağrılı/sancılı olabilir. En sık oluşma nedeni
aşırı kullanmaya bağlı bant kalınlaşmasıdır. Özellikle bileğine yük vererek çalışanlar­
da görülür. Örneğin, örgü ören ve ev işleri yapan ev kadınlarında sık rastlanır.

19
yatın," deniliyordu. Kadın işçilerin evlenmek için işverenden
izin alması gerekiyordu.
FMC şirketinin internet sitesindeki bilgilere göre,
FMC'nin çalışanları için ölçütleri çalışan odaklı, onları moti­
ve ederek destekleyen, işyerinin gerektirdiği sağlık ve güvenlik
koşullarını yerine getiren, insan hakları ve adalete duyarlı bir
anlayıştır. <9l Şirketin çalışanları için ayrıntılarıyla yayımlamış
olduğu bu ilkelerin uygulanıp uygulanmadığı, yalnızca bir grup
çalışan için mi bu ilkelerin geçerli olduğu, eğer öyleyse dışarıda
bırakılanların kimlerden oluştuğu ve bunun nedenlerini sorun­
sallaştırmak bu çalışmanın temel eksenini belirlemekte. Femi­
nizmin özgüllüğüne, emek-sermaye çelişkisinin yanı sıra top­
lumsal cinsiyete dayalı egemenlik ilişkisinin de belirleyiciliğine
(patriyarkaya) yer açan bir tarihsel maddeci görüşü benimseyen
dolayısıyla patriyarkal kapitalizmin eleştirisine dayalı bir analiz
çerçevesi yaklaşımımızın esasını oluşturmakta.
Çalışmanın amaçlarından birisi, "vasıfsız", "niteliksiz'',
"ucuz" işgücü olarak görülen, imalat ya da hizmet sektörünün en
alt kademelerinde güvensiz koşullarda çalışan, adeta görünmez

(9) "Çalışanların hedef odaklı ve verimli biçimde çalışmasını sağlamak için dinamik
girişimcilik felsefesini desteklemek; çalışanları motive etmek ve şirkete bağlamak
için kişisel ve profesyonel gelişimi desteklemek, sağlık ve güvenlik koşullarını gö­
zeten görevler sunmak; Çalışma ilkeleri ve yasal koşullara uyarak şirket, çalışanlar,
müşteriler, çevre, ortaklar ve hastalar için riskleri minimuma indirmek." İş güvenliği
ve işçi sağlığıyla ilgili görüşleri ise: "Tüm fabrikalarımızda, diyaliz kliniklerimizde ve
hizmet alanlarımızda öncelikle tüm çalışanlarımıza ve iş görenlerimize ergonomik,
can ve mal güvenliğini sağlayan ortamlar yaratmak öncelikli hedefimizdir. Ayrıca tüm
çalışanlarımızın görevlerine binaen serolojik (kan muayenesi) kontrolleri yapılmakta,
salgın hastalıklar için toplu aşılama ve eğitim programları sürmektedir." Çalışanlarına
yaklaşım tarzları: "FMC, insan haklarını, insanlara diğer insanlar, ulusal ve uluslararası
politik kuruluşlar tarafından nasıl davranılması gerektiğinin günümüzde anlaşılması
için vazgeçilmezdirler. FMC, insan haklarının, her insan için en düşük seviyede iyi
davranışa yön veren ahlaki teminatın en iyi düşüncesi olduğuna; herkes için ve her
yerde geçerli olan bir adaletin mevcut olduğuna inanır." Çalışma Prensipleri:
"Kalitenin sürekli geliştirilmesi ile daha iyi hasta sonuçlarına ve ürün performansına
ulaşmak; Müşterilerimizin beklentilerini karşılayacak imkanları araştırmak, kanun­
lara ve sözleşme hükümlerine uymak, çalışanlara saygıyla yaklaşmak ve kariyer geliş­
tirme fırsatı tanımak, şirket varlıklarını, verimli ve sorumlu bir şekilde kullanmak."

20
kılınan kadın çalışanların durumunu gündeme getirip, alanda
kadın işçilerle yapılan görüşmelerden toparlanan bilgilerden ve
kuramdan yararlanarak tartışmak, dönüştürmenin yollarını ara­
mak.<10)
Diğer bir amaç ise tartışmanın özneleri olan, var olan ya­
pıyı dönüştürmek için biraraya gelip direnenlere, mücadeleyi
seçenlere sözü vererek onları görünür kılmak. Başka bir deyişle,
bütün anlatılanların başoyuncularının pasif değil, şu andaki ve
gelecekteki durumlarıyla ilgili söz söyleyen, kendileriyle ilgili
karar veren kolektif birer özne<11) olduklarını açığa çıkarmak:
"Bir süredir grevdeyiz. Yasal haklarımız teminat altında
olmadığı, çalışma ortamı çok kötü olduğu, sosyal haklarımız
verilmediği için grev yapıyoruz. Aslında biz greve gitmek is­
temedik, onlar zorladılar. Şu anda buradayız, onurlu mücade­
lemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Amacımız sendikayı buraya
getirmek ... Çok yoruluyoruz ama hiç yılmadık, pes etmeyece­
ğiz... Biz çok güçlendik bu süreçte. Özgüven kazandık. . . İş­
yerinin en neşeli insanları biziz. İşyeri şimdi çok neşesiz... Bu
grevi başarıyla sonuçlandırdığımız zaman içeride çok önemli
değişikliklerin olacağını düşünüyoruz."02)
Tüm dünyada 1970'lerde keskinleşen krize yanıt olarak
ortaya çıkan neoliberal politikalarla birlikte yeni bir ekonomik
kriz başgösterir: Bu dönemde "piyasa doğaüstü, mistik bir var­
lık katına yükseltilir, siyaseti dolayısıyla demokrasiyi depolitize

(10) Şükrü Argın'ın şu sözlerini çok anlamlı ve yol gösterici buluyorum: "Gerçek
fabrikaların gözle görünmez olup, buna mukabil bütün toplumun devasa mecazi bir
fabrika haline gelmesi, antikapitalist mücadelenin önüne asla yeni bir ufuk açmaz."
Bkz. Argın, Krizden Önce, Krizden Sonra: Yaşlanan İnsanlık, Gençleşen Kapitalizm,
Söyleşi: Osman Akınhay, Agora Yayınları, 2009, s.13.
(11) Badiou'ya göre özne bir hakikatin sürecinin taşıyıcısıdır. Yani özne hiçbir su­
rette süreçten önce varolmaz. Olaydan "önce" durum içinde kesinlikle yoktur. (Bkz.
Badiou, Etik; Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme, Çev. Tuncay Birkan, Metis Ya­
yınları, 2004, s. 52.). Dolayısıyla Novamed'deki grev yapan kadın işçilerin mücadele
sonucunda özne olmaları Badiou'nun özne kavramına karşılık gelmektedir.
( 12) Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı:2 1 , Kasım 2006.

21
eden bir politika hayata geçirilir. Temel liberal değerlerin piyasa
değerleri ile tanımlanması, özgürlüğün tercihe, bireyin girişimci­
ye indirgenmesi, bir tür insansızlaşmaya yol açar. Bu politikalar
devletin kamusal yükümlülüklerinden kurtulmasına neden olur.
Ulus-devlet'in işlevleri yeniden organize edilir ve küresel eko­
nominin yörüngesine oturtulur."03> Uygulamaya konulan serbest
piyasa ekonomisi ve özelleştirme uygulamalarıyla sermaye, işgü­
cü maliyetinin düşürülmesine yönelir. Üretim sürecinde ve işgücü
piyasasında esnekleşme önem kazanır. Yarı zamanlı, sözleşmeli,
geçici, fason çalışma geçerli duruma gelir. Esnek ve ucuz işçi ça­
lıştırmak için çokuluslu şirketler Fordist kitle üretim sistemlerini
ülke dışına çıkarır. Üretim sürecinin esnek uzmanlaşmayla bir­
likte küçük parçalara ayrılması, serbest ticaret bölgelerinde pat­
lama yaratır.04> Esnek ve ucuz işgücü "kadın işçiler", "işgücünün
kadınlaştırılması" (yani kadın işçi sayısının artması) anlamını ta­
şır. (lS) Uzak Doğu Asya ülkelerinin başı çektiği bu sanayileşme
programına akademik yazında "yeni uluslararası işbölümü" adı
verilir. 06> Endüstriyel üretimin dünya çapında yaygınlaşması hem
bu üretime katılan ülkeler arasındaki farklılıkları ortaya çıkarır ve
beslerken hem de üretimin kendi yapısında esneklik boyutunu
arttır. ( 17>
1980 sonrasında, Türkiye' nin de etkisi altına girdiği küre­
sel kapitalizmle birlikte ihracatı artırmanın teşvik edilmesiyle
mümkün olduğu kadar emeğe dayalı ve emeğin ucuz olduğu

(13) Argın, a.g.e., 2009, s. 136, 137, 156, 1 64, 165, 1 80, 1 82.
(14) Aykaç, Yeni İşler, Yeni İşçiler: Turizm Sektöründe Emek, İletişim Yayınları, 2009, s.39.
(15) "Kadınların geleneksel olarak işgücü piyasasıyla esnek bir ilişki içinde bulun­
maları bu tür standart dışı çalışma biçimlerinde istihdam edilmelerini hızlandırmış
ve ihracata dayalı sanayileşme programları uygulayan birçok ülkede kadın çalışanla­
rın sayısı hızla artmıştır. Bu süreç 'emeğin kadınlaşması' olarak açıklanır." Aktaran,
Şemsa Özar; Fuat Ercan, "Emek Piyasaları: Uyumsuzluk mu Bütünleşme mi?", Neo­
liberalizmin Tahribatı; 2000'li Yıllarda Türkiye 2, Metis Yayınları, 2004, s.20 1 .
(16) Frobel, 1980, Aktaran, Dedeoğlu, "Dünya Ekonomisi v e Hayatta Kalmanın
Feminizasyonu: Toplumsal Cinsiyet, Kalkınma ve Küreselleşme", Kalkınma ve Küre­
selleşme, Bağlam Yayınları, 2004, s. 94.
(17) Dedeoğlu, a.g.m., s. 94.

22
ürünler satılmaya başlanır. İşveren kendi karını düşürmek yeri­
ne mümkün olduğu kadar ücretten tasarruf eder. Bu da kadın,
çocuk, göçmen, azınlık emeği anlamına gelir. Bu insanlar güven­
cesiz koşullarda çalıştırılır; kadınlar yoğun çalışma temposuna
dayanıklı, itaatkar, sabırlı, hünerli işgücü olarak görüldüğünden
tercih edilir. Sermaye toplumsal cinsiyet farklarını, cinsiyetçi
ideolojiyi, etnik farklılıkları işine yaradığı için besler, canlı tut­
maya çalışır.
Bütün bunlara işaret etmek gerekli ancak, özellikle Tür­
kiye'de kadınlar arasında kutuplaşma yaratıldığını, belli sınıf­
tan kadınlara karşı pozitif ayrımcılık yapıldığını görmekteyiz.
Şöyle ki, AB'nin toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik ayrımcı­
lık karşıtı politikası çerçevesinde kadın istihdamı tartışılırken
daha çok nitelikli, eğitimli, yönetici olmaya aday konumundaki
kadınların ön plana çıkartıldığını gözlemliyoruzY8l Bu politi­
kaların hitap ettiği kadınların "meslek sahibi, beyaz, genç ya da
orta yaşlı, evdeki bakım işlerinde yardım alma ya da çocukların
bakımı için çeşitli kurumlardan yararlanma imkanına sahip
olan kadınlar... Oysa hizmet sektörünün en alt basamaklarında
niteliksiz işlerde çalışanlar, göçmenler, yalnız anneler, siyahlar
vb. ile diğer kadınlar arasında (Örneğin beyaz yakalı kadınlar)
giderek derinleşen bir kutuplaşmadan söz etmek mümkün."09)
T İSK'in 2006 yılında düzenlediği "Kadın İstihdamı Zirvesi" -
nin sonuç bildirgesi de benzer bir yaklaşımı barındırmaktadır.
Bazı tespitler şöyledir:
"-Kadınların istihdama katılımını engelleyen ve sos­
yal dışlanmaya neden olan önemli unsurlarından biri yetersiz
eğitim düzeyi ve mesleksizliktir. Her beş kadından biri okuma
yazma bilmemektedir. Kadınların mesleki ilerlemeyi sağlayan

( 1 8) Zaten serbest piyasa düzeninin pazarlık ortamı, yaratabildiği işgücü eğitimli ve


vasıflıdır. Bkz. Özdemir, "Üretimin Söylemlerindeki Dönüşüm, Kolektif Hak Kav­
ramı ve Emeğin Hukuku'', Çalışma ve Toplum, 2, 2006.
(19) Acar-Savran, "AB'nin Toplumsal Cinsiyet Politikaları" Birikim, sayı:204, 2006,
s. 42.

23
ileri seviyede öğretime katılımı düşüktür.- Ülkemizde kadınla­
rın işgücüne katılım ve istihdam oranları çağdaş ülkelere göre
çok düşüktür( ... ) kadınların çalışma yaşamına katılımı sağlana­
mamış, çağdaş anlamda ücretli çalışma yaygınlaşamamıştır."<20)
Amaç, tam da neoliberal politikanın, sermayenin ve de
ataerkil zihniyetin işine gelecek şekilde kolektif özne<21) yerine
bireylere yatırım yapması<ıı) yani, "tek tek kadınların güçlen­
dirilerek istihdam alanına katılması"dır. <23) Bu durum kadınlar
arasında kutuplaşmaya, rekabete, sınıf ayrımına yol açar. As­
lında işçi sınıfı açısından da bu durum doğrulanır. <24) "Emeğin
kendi kendisini tahayyül etmesini sağlayacak araçları, emeğin
toplumun kurucu unsuru olmaktan çıkarılması süreci içerisin­
de elinden alınır, genel emek/işçi kategorisi vasıflı işçi, vasıfsız
işçi, beyaz yakalı çalışan gibi, milliyetçi, Müslüman, orta sınıf
mensubu türünden üretim dışı kimlikler de aynı bölük pörçük
etme işleminin içerinde yer bulur. . . 'Emeğin kolektif hakları'
kavramı anlamını yitirir, bireysel haklar manzumesine dönüş­
türülür/çevrilir. Bu yeni dil içerisinde 'kolektif hak' diye bir şey
yoktur." Öte yandan, "şirket toplumuna"<25) geçişle birlikte, orta
sınıf beyaz yakalı işçiler zenginleştikçe, işçiler silikleşir.

(20) Kadın İstihdam Zirvesi, 2006, s. 266.


(2 1) Burada kolektif özneden kastımız, ortak amaçlar ve yükümlülüklerin, belli top­
lumsal koşullar ve deneyimler üzerine kurulabileceği koşulundan hareketle bir ara­
ya gelen, belli ortak ereklere ulaşmayı hedefleyen bir birlik ilkesiyle örgütlü özneler
kolektivitesi.
(22) Fraser bu durumu (Fraser, İhtiyaçlar Mücadelesi;Geç Kapitalizmin Siyasal Kül­
türünün Sosyalist-Feminist Açıdan Eleştirisi, Çev. Aykut Tunç Kılıç, Agora Kitaplığı,
2006), refah politikaları içinde "ihtiyaçlar hakkındaki söylemler" vurgusunda belirt­
tiği gibi, toplumsal muhalif grupların siyasal taleplerinin egemen gruplar tarafın­
dan soğurulması, içinin boşaltılması, yok edilmesi örneğinde, kadın bağımsızlığının
toplumsal ve ekonomik ön koşullarına ilişkin dayanıklı ve etkili taleplerinin yerini,
kadınların tek tek kendilerine saygı duyması olarak dar bir alanın aldığını belirtir.
(23) Acar-Savran, a.g.m., s. 53.
(24) Yücesan-Özdemir, Sermayenin Adaleti: Türkiye'de Emek ve Sosyal Politika, Dip­
not Yayınları, 2008, s. 1 79.
(25) Akay, Michel Foucault'da İktidar ve Direnme Odakları, Bağlam Yayıncılık, 1 995,
s.146.

24
Çalışmanın Amacı
Bu çalışmada, ücretli kadın emeğinin boyutları, ağırlıklı
olarak kadınların çalıştırıldığı Serbest Bölge'deki bir fabrika­
da (Novamed'de), fabrikanın çalışma koşullarından, kadın iş­
çilerin greve gitme nedenlerinden, direniş pratiklerinden, ör­
gütlenme deneyimlerinden yola çıkılarak sorunsallaştırılmaya
çalışılacaktır.
Çalışmanın birinci bölümünde öncelikle kavramsal çer­
çeve işlenecektir: Patriyarkal analiz için esas olarak, Hartman,
Delphy, Connell, Bourdieu ve Kandiyoti gibi düşünürlerden
yararlanılacaktır. Patriyarka tahlili için üretim, yeniden üretim,
toplumsallaşma/iktidar ve cinsellik alanlarının önemi belirti­
lecek; sınıf analizinin önemi vurgulanarak Callinicos, Wood
ve Thompson'ın sınıfa yaklaşımı, habitus, deneyim, tecrübe ve
bunların proleter kamusal alan oluşturma bilgisi gibi kavramla­
rın sınıfsal güzergahta rollerine değinilip çalışmanın kavram­
sal haritası çizilmeye çalışılacaktır. Görünmeyen emek bölü­
münde ise ev işleri, bakım emeği, duygusal emek ele alınarak
kadınların yalnızca işgücü piyasasında değil evde de üretim
yaptıkları gösterilecektir. Bütün bu kavramsal arka plandan
sonra, kapitalizm patriyarka ilişkisine değinilerek, kadın emeği
ücretli işgücü piyasasında tartışılacaktır. Daha sonra alan araş­
tırması sırasında izlediğim ve kavramsal harita için izlenecek
yöntemin kavramsal arka planı Bourdieu, Riot-Sarcey, Varikas,
Mies, Harding, Scott, Wolf, Harraway ve Kümbetoğlu gibi
araştırmacılardan yola çıkılarak ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
İkinci bölümde ise Turkiye'de kadın emeği, öncelikle Os­
manlı ve Cumhuriyet döneminde kadın işçilerin durumu ve dire­
niş stratejileri üzerinden ardından da günümüzde kadının işgücü
piyasasındaki konumlanışı bağlamında tartışılmaya çalışılacaktır.
Üçüncü bölümde, çalışmanın alanını da oluşturan,
Agamben'e atıfla istisnai mekan olarak da adlandırabileceği­
miz Serbest Bölge'ye ve bölgedeki çalışma koşullarına, işleyişe,

25
Serbest Bölge'deki kadın emeğine yakından bakılacaktır. Dün­
yadaki Serbest Bölgelerde çalışan kadınların örgütlenme de­
neyimleri ve direniş stratejileri özellikle Nikaragua'da bağımsız
bir örgüt olarak kurulan MEC örneği üzerinden incelendikten
sonra Türkiye'deki Serbest Bölgelerdeki kadın işçilerin tanık­
lıklarından yola çıkılarak kadın ve işçi olarak yaşadıklarına yer
verilecektir.
Dördüncü bölümde, Serbest Bölge'deki fabrikanın çalış­
ma koşulları, çalışmanın aktörü olan kadın işçilerin örgütlen­
me ve grev deneyimi, grev sonrası yaşananlar, kadın işçilerin
dönüşme ya da dönüşememe hikayeleri ele alınacaktır.
Beşinci bölümde, grev deneyimi ve çalışmanın kadınlar
açısından sonuçları, geleceğe yönelik beklentileri kadınların
aktarımıyla, onlarla yapılan görüşmelerde söylediklerinden
yola çıkarak tartışılacaktır.
Altıncı bölümde ise kadınların kamusal alanla ilişkisi ele
alınacak; kamusal alanda varoluşlarını belirleyen koşullardan
birisi olan ''Annelik" tartışmasına yer verilecek, Novamedli
kadın grevcilerin mücadele alanları üzerinden düşünmemize
olanak sağlayan Proleter Kamusal Alan kavramlaştırmasından
yola çıkılarak Novamed Grevi değerlendirilecektir.
Bu çalışma, Türkiye'de bir Serbest Bölge'de kadınlar ta­
rafından yaşanan/deneyimlendirilen bir grevin anlamlandırıl­
masına biraz da olsa katkıda bulunursa ne mutlu bana . . .

26
Montaj hattı
KAVRAMSAL ARKA PLAN

Patriyarkaya Yaklaşım
Cinsiyet ilişkilerine yakından bakmak eşit olmayan bir
dizi belgenin içine girmek ve tahakküm ilişkilerinin dinami­
ğini analiz etmek demektir. Kadınlık/annelik, erkeklik/baba­
lık kimliklerinin bütün bu tahakküm ilişkilerinin kökeninde
olduğunu anlamak, bu kimlikleri sorgulamak, kırabilmek çok
yönlü bir bakış açısını gerektirmekte. Patriyarkanın analizi için
tarihsel, sosyolojik ve psikanalitik bakış açısının bir arada ol­
masının kaçınılmaz olduğunu söyler Marie-Josephe Dhaver­
nas:O> Bunlar birbirlerini tamamladıkları ya da biri diğerinin
yetersiz kaldığı yerde telafi ettiği için değil, her biri diğerinin
açtığı yarığı doldurduğu için.
Delphy patriyarkayı ayrı bir yapı olarak ele alır. Kadın
emeğinin de sınıfsal bir sömürüye ait olduğunu ileri sürerek
kapitalizm dışında bağımsız başka bir üretim biçiminin daha
olduğunu söyler. Bu patriyarkal üretim tarzıdır. Delphy, kadın­
larla erkekler arasındaki üretim ilişkisini araştırır: Kapitalist
üretim tarzından ayrı olarak erkekler kadınların emeğine el
koyar. "Delphy'ye göre, kadınlara ev emeği için ücret verilme­
mesinin nedeni, eviçindeki üretim faaliyetinin yalnızca kulla­
nım değerleri üretmesi, bu ürünlerin değişim değerleri olarak
piyasada dolaşıma girmemesi değildir. Bu emeğin karşılıksız
oluşu faaliyetin ya da üretilen ürünlerin niteliğinden değil,
kadınlarla erkekler arasındaki özgül üretim ilişkisinden kay­
naklanır. Aslında bir iş sözleşmesi olan evlilik sözleşmesiyle

(1) Marie-Josephe, Necessite de la Psychanalyse? Futur Antirieur Suppliment Femi­


nismes au Prisent, I:Harmattan, 1993, s. 138.

29
birlikte, kadınlar belirli üretim ilişkisi içine girer. . . Bütün evli
kadınları aynı üretim ilişkisinin bir tarafı haline getiren ve evli
olmayan kadınlar için de belirleyici olan bu sömürü ilişkisi, ka­
dınları erkekler karşısında bir sınıf olarak tanımlar. Bu sömürü
biçimi kadınların ortak, özgül ve birincil ezilme biçimidir. "(l)
Bu sömürü biçimini Delphy Patriyarkal Sömürü olarak adlan­
dırır. Delphy, özellikle ilk yapıtlarında tarımdaki ve kentlerde­
ki aile ilişkilerini inceler: İş ve ev ayrımının net olmadığı aile
işletmelerinde kadınların yaptıkları işler karşılıksızdır ve eve iş
alan kadınların ücreti de kocası tarafından denetlenir.
Delphy'nin kuramına dahil olmayan taraf ise kadınların
piyasada iş gücü olarak çalıştığında da ücretlerine kocaları ta­
rafından el konulmasıdır. Wichterich'in örneği bu anlamda
oldukça çarpıcı: "Kadınların kazandıkları parayı her zaman
kendilerinin kullandıkları hiç de doğru değildir. Honduras'taki
kadın sanayi işçileri, ücretlerin ödendiği gün kocalarının fabrika
kapısında ücretlerini almak için beklediklerini belirtmektedirler.
Hatta bazı erkekler, karıları para kazanmaya başlayınca çalış­
mayı bırakmışlardır. Bangkok'taki Eden'de çalışan kadınların
çoğu açıkça aynı şekilde kullanılıyorlardı; işsiz kalıp da ailelerine
bakamaz olunca kocaları onları terk etmektedir. "(3) Delphy'nin
kuramının zaafı sadece bununla kalmaz. Delphy kadınların
hepsinin aynı sömürü ilişkisinin tarafı olduğunu söyler. Yani
hem kapitalizmle eklemlenmiş üretim tarzında hem de ev-içi
üretim tarzı içinde kadınlar aynı sömürüye maruz kalmakta­
dır. Ev dışında ücret karşılığı çalışan kadın da, ücret karşılığı
çalışıp ayrıca kocasının sekreterlik işlerini üstlenen kadın da,
eve iş alan kadın da aynı sömürüye tabidir. Her şeyden önce
bu yapı tarihsel olarak mümkün değildir. "Tarihsel çeşitliliği
tek bir üretim ilişkisi içinde ifade etmeye çalışmak kadınların

(2) Acar-Savran, Beden Emek Tarih; Diyalektik. Bir Feminizm İçin, Kanat Yayınları,
2004, s.47.
(3) Wichterich, Küreselleş{tirilen) Kadın; Eşitsizliğin Geleceğinden Raporlar, Türk
Sosyal Bilimler Derneği, 2004, s. 56

30
aslında bölünmüşlüklerinden kaynaklanan farklı önceliklerini
de gözardı etmeyi beraberinde getirir."(4) Chris Beasley'in de
ifade ettiği gibi, "piyasa ekonomisi için başka, ev-içi ekonomi
için başka emek anlayışlarına ve farklı ekonomi-politik yakla­
şımlara ihtiyaç vardır."(S) Ayrıca Delphy'nin kadınları erkekler
karşısında bir sınıf olarak tanımlayan patriyarkal sömürü kav­
ramı, kadınların (ya da erkeklerin) kendi aralarında yaşanan
iktidar ilişkilerini gözden kaçırmamıza yol açabilir.
Patriyarkal analiz için, patriyarkanın mekanizmalarını
açıklayan ve onun tarihsel niteliğini de göz ardı etmeyen, R.W.
Connell'ın Juliet Mitchell'den yararlanarak oluşturduğu top­
lumsal cinsiyet ilişkilerini dört ayrı yapıda inceleyen kavram­
sallaştırması yararlı görünmektedir: "Üretim, yeniden üretim,
toplumsallaşma ve cinsellik. "(6) Bu yapılar ayrı gibi ele alınsalar
da her zaman iç içe geçerler. Ancak, tarihsel yörünge olarak
farklı olabilirler ve erkekliğin biçimlenmesinde farklı etkiler
taşıyabilirler.
Kadınların ezilmelerinin özgüllüğünü, erkek egemenliği­
nin ve cinsiyetçiliğin sistematik ve nesnel niteliğini vurgula­
mak için 1970'lerden itibaren kullanılan bir kavram patriyar­
ka. Hartmann ise patriyarkayı ''faydacı bir biçimde, maddi temeli
olan ve hiyerarşik olsa da erkekler arasında, onların kadınlara ege­
men olmalarını sağlayan bir karşılıklı bağımlılık ve dayanışma
kuran ya da yaratan erkekler arası toplumsal ilişkiler dizisi" biçi­
minde tanımlar(7) ve çok önemli bir vurgu yaparak patriyarka­
nın dayandığı maddi temelin, erkeklerin kadınların emek gücü
Üzerlerindeki denetimlerinde yattığını dile getirir.<sı Yapılardan

(4) Acar-Savran, a.g.e., 2004, s. 5 4


(5) A.g.e., s. 52
(6) Connell, Toplumsal Cinsiyet ve İktidar; Toplum, Kişi ve Cinsel Politika, Çev. : Cem
Soydemir, Ayrıntı Yayınları,1998, s . 1 37.
(7) Hartman, Marksiz.m'le Feminizm'in Mutsuz Evliliği, Çev: Gülşad Aygen, Agora
Kitaplığı, 2006, s. 29.
(8) A.g.e., s. 30.

31
birincisi işbölümüyle ilgilidir. Ev işleri ve bakım işlerinin ör­
gütlenmesi: Erkek egemenliğinin temelini salt patriyarkal üre­
tim ilişkisine dayandıran Delphy'nin kadınların ortak ve özgül
ezilmişliğini vurgulamak için kullandığı patriyarkal sömürü
kavramının politik perspektiflerinden olan "kadınların çalış­
ma imkanlarının bile aile yükümlülüklerinin öncelikli olarak
yerine getirilmesi koşuluna bağlı olması ya da dışarıda çalış­
tıkları işlerde bile aile yükümlülüklerinin önlerine birer engel
ve bahane olarak dikilmesi"<9) olguları, ev emeği ve bakım me­
selesinin patriyarkanın tarihsel sürekliliğini kavramak açısın­
dan kilit öneme sahip olduğunu gösterir. Bunun dışında emek
piyasasındaki ayrımcılık gibi süreçler patriyarkal analizde üre­
timin ve yeniden üretimin tahlilini gerektirir. Yeniden üretim­
den kastımız, evde yapılan işlerin toplumsal üretim içindeki
konumu, işçiler için emek gücünün yeniden üretilmesi ve mülk
sahibi sınıflar içinse soyun yeniden üretimidir.0°)
Patriyarkanın incelenmesi gereken diğer boyutu toplum­
sallaşma ise bir dizi iktidar ilişkisi ile ilgilidir. Ancak toplumsal
iktidar birleşik, merkezi, tutarlı değil; toplumsal güç alanlarında
söylemsel olarak kurulan eşitsiz ilişkiler olarak "otorite, dene­
tim, baskı, gözetim" gibi bir dizi ilişkiyi içerir. Foucault, iktida­
rın yalnızca devlet aygıtı tarafından uygulanmadığı, bireysel ya
da kolektif ilişkiler arasından geçen bir mekanizma olduğunu
söylerken iktidarın diğerlerinin üzerinde direk, hemen etkisini
gösteren bir eylem olmadığını ama diğerlerinin eylemleri üze­
rine olduğunu ve onları içerdiğini de ekler:<ıı)

(9) Delphy, Baş Düşman; Patriyarkanın Ekonomi Politiği, Çev. : Handan Öz-Lale
Aykent Tunçman, Saf Yayınları, 1 999, s.47.
(10) Patriyarkayı kapitalizmden türeten Mies ise şöyle sınıflandırır yeniden üretimi:
"1) Marx'ın Kapital'de tahlil ettiği biçimiyle kapitalist üretim çevriminin her seferin­
de yeniden üretimi ya da genişletilmiş yeniden üretimi ya da birikimi 2) İşgücünün
yeniden üretimi." Bkz. Mies, "Cinsiyete Dayalı İşbölümünün Toplumsal Kökenle­
ri", Son Sömürge Kadınlar, Maria Mies; Veronika Bennholdt-Thomsen; Claudia Von
Werlhof, Çev. : Y ıldız Temürtürkan, İletişim Yayınları, 2008, s.49.
( 1 1 ) Riot-Sarcey, "Pouvoir'', Dictionnaire Critique du Feminizme, Puf, 2000, s . 1 53.

32
"İktidar, ilişkilerdir. Birinin diğerini yönlendirdiği veya diğeri­
nin hareketlerini belirlediği iki kişi arasındaki ilişkidir. Bazı amaç­
ları gönüllü olarak içerir. İktidar, bir şeyi icra etme, yönetmedir.
Bir toplumu, aileyi ya da grubu ... Birisini yönetmek, onun bazı
taktikleri kullanarak bir stratejiye göre idare etmek demektir."( 12ı
Dolayısıyla Kandiyoti'nin kadınlar tarafından/üzerinden
sürdürülen iktidar ilişkilerini açıklayan "patriyarkal pazarlık"
kavramını da tartışmaya dahil etmek anlamlı gözüküyor. "Pat­
riyarkal pazarlık'', kadınların sınıf, kast ve etnik kimliğe göre
çeşitlilik gösteren bir dizi somut kısıtlama altında saptadıkları
stratejilerin adlandırılması anlamına gelir.03) Bu pazarlık biçi­
mini Kandiyoti, kadınların toplumsal cinsiyete dayalı öznellik­
lerinin biçimlenmesinde güçlü bir etkisi olduğunu varsayar ve
kadınların yaşam döngülerinin farklı noktalarında belirli pat­
riyarkal senaryolara nasıl katlandıklarını ya da ne şekilde di­
rendiklerini çözümlemeye çalışır. Kandiyoti'ye göre, patriyarkal
pazarlıklar tarih dışı ya da sabit değildirler; toplumsal cinsiyet
ilişkilerinin yeniden müzakeresi ya da mücadele için yeni alan­
lar açan tarihsel dönüşüme açıktırlar.<14l Başka bir deyişle, "ik­
tidar hiçbir zaman tek yönlü bir etki değildir, çift yönlü işleyen
bir mekanizmadır. İktidar sahipleri ile üzerinde iktidar kuru­
lanlar arasında yeniden ve yeniden müzakere edilen, değişen,
bozulan, yeniden kurulan bir uzlaşma durumunu gerektirir."05J
Dördüncü boyut, "insanların birbirleriyle duygusal bağlar
kurma biçimleri, duygusal ilişkilerin gündelik yönetimi"06l gibi
psikanalizi de ilgilendiren; kadın ve erkek kimliklerinin derinlik­
lerini görebilmeyi, onlarla yüzleşebilmeyi, ebeveynlik biçimlerini

(12) Riot-Sarcey, "Les sources de pouvoir: l'evenement en question", "Entretien avec


M. Foucault", Les Cahiers du Grif, le Genre de l'Histoire, , 1988, Editions Tierce, s.13.
(13) Kandiyoti, Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar, Metis Yayınları, 1 997, s. 183-1 84.
(14) A.g.e., s. 1 14.
(15) Bora, "Kamusal Alan Sahiden 'Kamusal mı'?" KamusalAlan, Ed. : Meral Özbek,
Hil Yayınları, 2004, s. 533.
(16) Connell, a.g.e., s.139.

33
ve cinsiyete dayalı işbölümünü dönüştürebilmeyi; heteroseksü­
elliğin, cinsiyetçi ideolojinin boyutlarını kavrayabilmek için psi­
kanalizin toplumsal cinsiyetin oluşturulmasındaki ve çözülme­
sindeki boyutunu da sorunsallaştıran, kavrayan cinsellik tahlili
de gerekiyor. Ancak bir yandan da feminist eleştiriden ortaya
çıkan genel cinsiyet kuramını cinselliğin evrensel olmadığı, top­
lumsal, ilişkilere dayalı, iktidarı oluşturan ve onun tarafından
oluşturulan bir kavram(ı7ı olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
A. MacKinnon'a göre, "feminizmin ışığı altınd a cinsellik, daha
önceden var olan toplumsal bölünmelerin ortaya çıkarıldığı veya
çıkarılmadığı, gizli bir karşılıklı duygu, his veya davranış orta­
mı değildir. Toplumsal yaşamın bütününü etkileyen yaygın bir
boyuttur, ona paralel olarak toplumsal cinsiyet ortaya çıkar ve
oluşturulur. Bu boyutla birlikte ırk ve sınıf gibi diğer toplumsal
bölünmeler de kendini gösterir."osı Örneğin kadınların yaşadığı
cinsel taciz, tecavüz gibi her türlü şiddet biçimi cinselleştirile­
rek normalleştirilir. Bu yolla şiddet de normalleşir. Böylece özel
ile kamusal arasındaki ilişki de bu iktidar üzerinden belirlenir.
Modem devletin iktidar ilişkilerini koruyup düzenleme konu­
sundaki özel alanı (mahremiyet) kapsayan tarihsel düzenleme
potansiyeli kurulmuş olur.
Bourdieu'ye göre, kadınların gerçek kurtuluşu, ancak iç­
selleştirilmiş yapılar ile nesnel yapılar arasındaki doğrudan
uyumu pratikte koparmayı hedefleyen kolektif bir eylemle ger­
çekleşebilir.<19l Burada kurtuluştan anladığımız ise erkekler ta­
rafından özgül ve sistematik olarak ezilmeye maruz kalan ka­
dınların bu eşitsiz ilişki biçiminin doğadan kaynaklanmadığı
kabulüyle birlikte ezme-ezilme, egemenlik-iktidar ilişkisinin
dönüştürülmesi, değiştirilmesi imkanıdır. Kadınların kurtu­
luşu kendilerini baskı altına alan düzeni algılamaları, farkına

( 1 7) A. Mac Kinnon, Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru, Çev.: Türkan Yöney;
Sabir Yücesoy, Metis Yayınları, 2003, s. 1 76.
( 1 8) A. g.e., s.153.
( 19) A.g.e., 2003, s. 1 74.

34
varmaları, politik olarak tanımlamaları ve ona karşı mücadele
yöntemleri geliştirmeleri ile mümkün olabilir. <20ı
Yani, Serbest Bölge'de grev yapan Novamedli kadınlar
için de maddi temelini üretim ilişkilerinin oluşturduğu ancak
toplumsal olan bütün ilişkilerde yansımasını bulan, öznel ola­
rak da içselleştirilmiş patriyarkanın temellerinin aşındırılması,
cinsiyetçi tahakküm ilişkilerinin sorunsallaştırılması gerekiyor.
Bunu yapacak olan da cinsiyetçi ilişki biçimlerine maruz kal­
mış olan N ovamedli kadın işçiler. Düşük ücret almaları, hamile
kalmanın sırayla olması, tuvalette kalış süresinin belirlenmesi,
şefler tarafından horlanmaları ve aşağılanmaları, ev yaşamları­
nın, cinselliklerinin denetim altında tutulması kadın işçilerin
bedenlerinin, emeklerinin ve kimliklerinin tahakküm altına
alınması anlamını taşır. Bütün bunlar bize fabrikada patriyar­
kanın varlık bulma biçimlerini gösterir. Novamedli işçilerin
bu dezavantajlı, eşitsiz ilişki biçimini fark etmeleri, algılama­
ları, başkaldırmaları ise kurtuluşlarına giden mücadelelerinde
oldukça yol aldıklarının işaretidir. Ancak, kurtuluşun gerçek­
leşmesi için bir bütün olarak ilişki biçimlerinin sorgulanması,
dönüşüme tabi tutulması gerekli olmaktadır. Örneğin Nova­
medli kadın işçiler açısından evdeki cinsiyetçi işbölümünün ne
ölçüde dönüşüme tabi tutulduğu ve bu dönüşümün sürekliliği
ileriki bölümlerde tartışılacaktır.

Sınıf Analizinin ve Deneyiminin Önemi


'Tnsanları toplumsal değişim içinde yeterince izlersek, ilişki­
lerinde, düşüncelerinde ve kurumlarında düzenlilik görürüz. Sınıj
insanların kendi tarihlerini yaşarken kendilerinin tanımladığı bir
şeydir ve sonuçta sınıfın nihai tanımlaması da budur. "(ıı)

(20) Bkz. Çakır, "Feminizm: Ataerkil İktidarın Eleştirisi", 1 9. Yüzyıldan 20. Yüzyıla
Modern Siyasal İdeolojiler, Der.: H. Birsen Örs, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, s. 416.
(21 ) E.P. Thopmson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, Çev.: Uygur Kocabaşoğlu, Biri­
kim Yayınları, 2004, s. 42

35
Kadınların ezilmesini, bunun patriyarkaya dayanan, ka­
dınlar üzerinde egemenlik, tahakküm kuran, maddi ve cinsellik
temelleri olan, erkekler arası toplumsal ilişkiler dizisi olduğu­
nu saptadıktan sonra bu bölümde sınıfın oluşum deneyiminin
önemi üzerinde duracağız.
Marx'a göre kişilerin sınıfları üretim araçlarına sahip olup
olmadıklarıyla belirlenir/tayin edilir. Callinicos'a göre, işçi sı­
nıfı hiçbir zaman sabit bir yapı olmamıştır. Sermaye biriki­
minin ihtiyaçları değiştikçe bu yapı da değişir. Marksist sınıf
anlayışında, sınıf bir ilişki (antagonistik bir ilişki) olarak ele
alınır. Sınıf, tarihsel süreçlerin etkili olduğu, dinamik bir yapı­
dır. Aykaç, "işçi sınıfının oluşum sürecini, deneyim, küreselleş­
me ve küresel endüstriyel yapıdaki değişiklikler kadar yaşanan
bölgenin politik, ekonomik ve kültürel iç dinamiklerinin de"
şekillendirdiğini vurgular. <22 ı
Kapitalizmin yeniden birikim süreçleriqde neoliberal po­
litikalarla birlikte hak arayan, kolektif bir özne olan işçinin ye­
rini birey alır. Sosyal devletten beklenen, onun sorumluluğunda
olan sağlık hakkı, eğitim hakkı, yaşlılıkta bakım gibi kamusal
hizmetlerin sorumluluğu bireye yüklenir. <23ı Günümüzde eğreti
istihdamın başat olduğu yani kayıtlı ve yarı kayıtlı çalışmanın
bu tanıma dahil olabileceği, <24ı sınıfı parçalayan, sınıf içinde hi­
yerarşi oluşmasına, katmanlaşmaya yol açan, sınıfın silikleşme­
sini, bulanıklaşmasını şöyle anlatır Sennett:<25ı
"Sınıfsız toplum görüntüsü, ortak bir konuşma, giyinme
ve hayata bakış biçimi, derindeki farklılıkların gizlenmesini

(22) Aykaç, a.g.e., s. 59.


(23) "Hak yerine bireysel olarak satın alınabilecek hak kavramı geçirilmeye çalışı­
lır." Bkz. (Özdemir, "Üretimin Söylemlerindeki Dönüşüm, Kolektif Hak Kavramı ve
Emeğin Hukuku", Çalışma ve Toplum, 2, 2006, s. 54)
(24) Aziz Çelik'in, Eğreti İstihdamı ayrıntılandırımış biçimde anlatan makalesi son
derece ufuk açıcı. Bkz. Çelik, "Eğreti Emek-Parçalanan Sınıf", Birikim, 217, Mayıs
2007, s.122-133.
(25) Sennett, Karakter Aşınması; Yeni Kapitalizmin İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri,
Çev. : Barış Yıldırım, Ayrıntı Yayınları 2002, s. 78.

36
sağlıyor; herkesin eşit göründüğü bir düzlem var ama insanlar
bu yüzeyi kırabilecek bilgiye sahip değiller. İnsanların kendi­
leri hakkında sadece en kolay ulaşılabilen gerçekleri bildiği bir
toplumda bu zaten mümkün olamaz."
Postmarksistler tarafından modası geçmiş olarak görülen
sınıf analizinin önemini gündeme taşıyan E.M. Wood,<26ı Sı­
nıftan Kaçış isimli kitabında demokrasi, liberalizm, halk ittifakı,
yurttaşlık, refah devleti, kolektif özne gibi kavramların ne an­
lama geldiğini sorgular. "Radikal demokrasi"deki demokrasinin
muğlaklığını, antidemokratikliğini, söylem analizi çerçevesinin
dışına çıkmadığını;<27l en ideal biçimdeki liberalizmden farklı
olarak, demokraside ekonomi ve siyaset arasındaki karşıtlığın
aşılması ve devletin sivil toplum üzerine empoze edilmesinin
kaldırılması gerektiğini . . . Liberalizm ile demokrasinin eşleşti­
rilmesinin yanıltıcı olabilmesi gibi, sosyalizm ile demokrasinin
de birleştirilmesinin gereksiz olduğunu dile getirir. <2sı
Althusser'den Poulantzas'a, Laclau ve Mouffe'a uzanan
çizgiyi "Yeni Hakiki Sosyalizm" olarak tanımlayan Wood'a
göre, hareketin en önemli özelliği ideolojiyi ve politikayı her
türlü toplumsal temelden, özellikle de her türlü sınıfsal daya­
naktan kopararak özerkleştirmesidir. <29ı Oya Köymen'in söyle­
şisinde(3o) Wood, yeni liberal politikalar ve muhalif yeni top­
lumsal hareketler bağlamında ulus-devletin gücünü yitirdiğine
ilişkin endişesini şöyle dile getirir:
"Kapitalizmin bütünsel mantığını bir kenara atarak birçok
baskı biçimini tanımlamaya çalışırken, sonunda kapitalizmin

(26) Wood feminist olmayan bir Marksist; dolayısıyla onun sınıf analizi açısından
çok önemsediğim yaklaşımını yalnızca sınıf bağlamıyla sınırlandırmayı uygun gö­
rüyorum.
(27) Wood, Sınıftan Kaçış; Yeni Hakiki Sosyalizm, Çev: Şükrü Alpagut, Yordam Ki­
tap 2006, s.15.
(28) A.g.e., s. 223 .
(29) A.g.e., s. 20.
(30) Radikal 2, 11 Mart 2007.

37
zaferini kabul edip kapitalizm karşıtı muhalefeti -modern libe­
ral demokratik devlette gücün hiçbir alanda yoğunlaşmadığını
savunan eski moda liberalizmin yaptığı gibi- silahsızlandırı­
yorlar. Günümüzde küreselleşmenin bazı kavramsalla ştırmala­
rında bu fikrin yeni bir türünü görüyoruz. Bize söylediklerine
göre, artık sermayenin gücü hiçbir devlette yoğunlaşmadığı
için, belirli coğrafi alanlarda sınırları olan devletler önemini
yitirmiştir; bu nedenle devletler muhalif mücadelelerin hedefi
olamaz. Negri ve Hardt'ın fikirlerinde de bunu görebiliriz. Pek
çok radikal genç, onların antikapitalist mücadeleye, gücü halk
yığınlarında görerek, herkesi ve çok değişik muhalefet güçleri­
ni kapsayan, iyimser bir bakış açısı getirdiğini düşünüyor. Ama
bana göre, onların düşünceleri iyimserliğin tam tersi. "
Wood, kolektif özne olarak devrimci işçi sınıfını gördüğü
kitabında, politika ile işçi sınıfı arasındaki bağın, sınıfın yakın
maddi çıkarlarının ötesindeki toplumsal konuları, barış, cinsi­
yet, çevre ve kültür politikasını kapsayacak şekilde genişleti­
lebileceğini vurgular. Bütün bunlar sınıf politikasının ötesine
geçmemelidir; fakat kolektif emekçinin yaşamsal çıkarları,
sosyalizmi kurmayı amaçlayan her toplumsal hareketin yol
göstericisi olmaya devam etmesi gerekir. ( Jl) Dolayısıyla Wo­
od' a göre temel çelişki emek-sermayedir. Wood'un kitapların­
da gördüğümüz, sınıf analizini, üretim ilişkilerini, emek-ser­
maye çelişkisini gözden kaçıran günümüzdeki her saptama
bir sonraki adımı ezilenler, sömürülenler açısından güçleştirir.
Bütün iktisat teorileri krizler zamanında açığa çıkar (Wood
klasik ekonomi politiğin ideolojik olduğunu belirtir) . Herke­
sin sermayedar olabileceği, işsizlerin tembel olduğu iddiasın­
dadırlar. Teoriler gerçekleri açıklamadığında ise yeni teoriler
oluşturulur. Piyasaların özgürleşmesi askeri darbelerle olur;
modernleşme, ilerleme kapitalizmle eş anlamlı olarak kullanı­
lır, esas çelişki gözden kaçırılarak tarım/sanayi, akıl/akıldışılık,
laik/antilaik, kır/kent gibi yapay ikilikler üretilir. Wood'a göre

(3 1 ) Wood, a.g.e., s. 264.

38
sınıf analizi kuramsal olarak iki biçimde yapılabilir: Birincisi,
klasik sosyolojiye göre, tabakalandırma kuramı esas alınarak,
mülk sahipleri ile üreticiler arasındaki doğrudan toplumsal
ilişkiler değil, görece avantaj veya eşitsizlik ekseninde tartışan,
sınıfı yapısal bir konum olarak gören yaklaşım. İkincisi ise, üre­
tim araçlarına ilişkin bir ilişki olarak esası gören, Marksizm'e
özgü, sınıfı tarihsel süreç olarak ele alan yaklaşımdır. <3 2ı
Sınıf özsel olarak teleolojik, özcü, mutlak bir kavram
değildir. Chakrabarty, saf bir sınıf bilinci fikrinin oluşturulup
dil, kültür, din gibi farklılıkların bu saflıkla karşıtlık içinde ele
alınmasına karşıdır.(33l Bu çalışmada sınıf, E.P. Thompson'ın da
yaklaşımı olan sınıfa özsel bir rol a priori olarak atfetmeyen, sı­
nıfı oluşturulmuş bir kategori olarak değil, belirli bir süreç için­
de kavranabilme özelliği olan oluşum şeklinde tartışılacaktır.
Wood'a göre Thompson'ın önemi, "çalışma biçimleri
arasındaki apaçık farklılar bulunmasına karşın, farklı işçi ka­
tegorilerinin, döneme damgasını vuran aynı kapitalist mülk­
süzleştirme ve bunun sonucunda yoğunlaşan aynı sömürü
mantığına tabi olduklarını, bu durumun ise sermayeye bağımlı
işçiler arasında ortak sınıfsal çıkarlar ve ortak deneyimler ya­
rattığını"04l dile getirmesidir. Yani, işçilerin kolektif bir özne
oluşturabilmeleri, tabi oldukları aynı sömürü ilişkisinin ürü­
nüdür. Thompson'ın diğer bir önemi, "herhangi bir üretim bi­
çimindeki 'iktisadi' ve 'kültürel' ifadelerin eşzamanlılığı ile ilgili
görüşlerinde iki ayrılmaz ve eşit derecede önemli yön bulma­
sıdır."(3sı Thompson'a göre, "ezilen sınıfların gelenekleri, tören­
leri ve değerlerinin, egemen kültür açısından olmadığı ölçüde,
genellikle üretim biçiminin özünde yer aldığı görülür. Çünkü

(32) Wood, Kapitalizm Demokrasiye Karşı; Tarihsel Maddeciliğin Yeniden Yorumlan­


ması, Çev. : Şahin Artan, İletişim Yayınları, 2003, s. 95.
(33) Aktaran, Aytekin, Tarlalardan Ocaklara, Sefaletten Mücadeleye; Zonguldak-E­
reğli Kömür Havzası İşçileri 1 848-1 922, Yordam Kitap, 2007, s. 17.
(34) Wood, a.g.e., 2006, s. 126.
(35) Wood, a.g.e., 2003, s. 79.

39
bu gelenek, tören ve değerler, hayatın yeniden üretilmesi sü­
reçlerinin ve bunun maddi şartlarının bir parçasıdır."(36l Başka
bir deyişle Thompson, popüler geleneklerin, kültürün değişen
toplumsal yapı içindeki anlamını, bunun sınıf deneyimine et­
kilerini izlemeyi önemser.
E.P. Thompson'un İngiliz İşçi Sınıfı Tarihi isimli kitabı
sınıfı bir şey olarak gören yapısalcı yaklaşıma eleştiriydi. Ya­
pısalcı yaklaşım, sınıf bilincinin varlığını ya da yokluğunu, işçi
sınıfı bilincini tarihselliği dışarıda bırakarak doğrudan nesnel
koşullar tarafından belirlendiğini varsayar. Thompson, yapı ile
tarihi karşı karşıya getiren ikilikleri önemsemez. İşçi sınıfının
deneyiminin üzerinde durur. Tarihsel süreçlerin yapısallığını
görür. (37ı "Sınıf konumu, yani üretim ilişkilerinin insanı yerleş­
tirdiği 'yer' deneyimi belirlese de bu ortak terimin kültürel te­
rimlerle ifadesi, yani sınıf bilinci, üretim ilişkilerinde belirlen­
mez. "(3sı Sınıf, sınıf bilincinden önce varolmaz. Sınıf bir ilişki
ve süreç olduğundan sınıf oluşumu ancak tarihsel ve ampirik
olarak kavranabilir. Thompson sınıfı bir oluşum olarak görür.
Mücadele sürecinde insanlar deneyim kazanır, bu deneyimle
birlikte sınıf bilinci keşfedilir ve sınıf oluşmaya başlar. Bu an­
lamda sınıf mücadelesi sınıftan önce gelir. Thompson sınıf anla­
yışını süreçle ilişkilendirdiğinden dinamiktir. "Sınıf ile üretim
ilişkileri arasındaki ilişki sabit değildir."(39l Kapitalist toplumun
mantığının yalnızca sermayeden ibaret olmadığını, toplumun
tüm faaliyetlerinde ifadesini bulduğunu ve bu mantığın toplu­
mun gelişimi ile biçimlenişi üzerinde belirleyici bir baskı uy­
guladığını belirtir. (4oı Bu da bizi Deleuze'ün denetim toplumu
kavramına götürür: Deleuze'e göre, günümüz kapitalizminde
üretim, hegemonik biçimde yalnızca fabrikalarda olup bitmez,

(36) Wood, a.g.e., 2003 , s. 82.


(37) Wood, a.g.e., 2003 , s. 99.
(38) Aktaran, Aytekin, a.g.e., s.23.
(39) E.P. Thompson, a.g.e., 2004, s.40.
(40) Wood, a.g.e., 2003 , s.74.

40
gündelik hayatın geneline yayılıp onu kuşatarak, toplumsal
ilişkilerin içine sızıp bu ilişkileri örgütleyerek yürütülür. Kapi­
talizm böylece ilişkileri düzenleyerek, maddi üretimden ziyade
yeni emek ve değer biçimleri üretmeye yönelir.
Wood'a göre Thompson'un vurgusu, "Marx'ınki gibi bir
tür soyut 'madde' ya da 'hareket halindeki madde' kavramı
yerine 'duyguları olan insan etkinliği, pratiği' üzerindedir."<41>
Sınıfsal oluşumu şöyle ele alır Thompson:<42> "Toplumsal ilişki­
lerin tümünün içinde 'erkekler ve kadınlar üretken ilişkilerini
ve belirlenmiş durumlarının deneyimini yaşarken, devraldıkla­
rı kültür ve beklentileriyle birlikte, yaşadıkları bu deneyimleri
kültürel biçimlerinde yoğururken ortaya çıkar ve gelişir."
İlişki olarak sınıf ise sadece sınıflar arası ilişkiyi kapsa­
maz. Sınıfın üyeleri arasındaki ilişkiler de önemlidir. Sınıf,
"doğrudan üretim sürecini ve sömürüyü, belirli üretim ve sömürü
birimlerini aşan, daha geniş bir ilişkidir. "<43> Thompson insanla­
rın istemleri dışında girdikleri "belirli üretim ilişkileri" nden,
"sınıfsal ilişkiler"den ve bu ilişkilerin insanların deneyimini
oluşturduğundan söz eder. Bu da bizi Bourdieu'nün habitus
kavramına götürür. Bourdieu'ye göre "deneyimin arkasında iç­
selleştirilmiş yapılar, ilişkiler, etkileşimler vardır ve deneyim eyle­
me ile birlikte gerçekleşir. " <44> Yapı ve süreç arasındaki bağlantıyı
kavramak, nesnellik ve öznellik arasındaki geçişliliği görmek,
bireysel olanın toplumsallığa yatkınlığını görmek açısından
yararlı bir kavramdır habitus.
Thompson sınıf oluşumunda "tecrübe" ve "deneyim" kav­
ramları üzerinde sıklıkla durur. Ona göre, heterojen grupları
bir sınıf olarak birleştiren "tecrübe"dir. Bu bağlamda tecrübe,

(41 ) Wood, a.g.e., 2003, s. 83.


(42) Wood, a.g.e., 2003, s. 101 .
(43) E.P., Thompson, 2004, s. 4 1 .
(44) Öztimur, "Feminist Teoride Pierre Bourdieu Tartışmaları", Ocak ve Zanaat;
Pierre Bourdieu Derlemesi, Der. : Güney Çeğin, Emrah Göker, Alim Arlı, Ümit Tatlı­
can, İletişim Yayınları, 2007, s. 593.

41
nesnel belirlenimlerin, üretim ilişkileri ve sınıf sömürüsünün
etkileriyle ilişkilidir. İnsanların yapılanmış süreçlerin belirli
baskılarıyla başa çıkma biçimleri deneyim kavramıyla açıkla­
nır. Özbek<45) Tecrübe'nin (Erfahrung) dolayımlayıcı bir kav­
ram olduğundan söz açar; ona göre Tecrübe "toplumsal yapı ve
süreçler ile düşünce, duygu, edim ve eylemlerimiz arasındaki
diyalektik ilişkiyi kurar, bu ilişkiyi dolayımlar. Maddi yapı ve
koşulları yaşantılama süreci, tabii ki ancak bir ifadeye bürün­
dürülerek kamusal düzeyde temsil edilir. Bireysel ve kolektif
tecrübe her zaman, bedenselden sözlü, yazılı, görsel ve işitse­
le dek çeşitli doğal ve teknolojik dil biçimleri aracılığıyla, ka­
musal etkileşim ortamında başkalarına yönelik olarak ifade ve
temsil edildiğinde görünür hale gelir."
Böylece tecrübe bireysel idrak ve kolektif deneyim ufuk­
larını dolayımlayan matris olarak ortaya çıkar. <46) Thompson'da
tecrübeyi<47) "toplumsal varlık'' ile "toplumsal bilinç" arasın­
da gereken ara bir kavram olarak görür.<4s) Dolayısıyla sınıf,
toplumsal ilişkiler içinde mücadeleler birikimi, bunları ya­
şantılama tecrübesi (geçmişle gelecek ilişkisi, insanın üretici
kapasitelerinin tümünün birden örgütlenmesi<49) biçiminde),
oluşumu olarak dinamik bir oluşumdur. "Sınıfsal aidiyet ve
sınıflar arasındaki sınırlar mücadele ve müzakere konusudur
ve sürekli yeniden kurulur."<5o) Sınıfı bu şekilde tanımlamak ve
içinde deneyime yer açmak, Negt-Kluge'nin proleter kamusal
alan tanımını düşünmemize de olanak verir. <5ı)

(45) Özbek, Kamusa/Alan, Hil Yayınlan, 2004, s. 447.


(46) Özbek, a.g.e., 483.
(47) Burada Negt-Kluge'nin proleter tecrübe kavramı kullanılabilir.
(48) Wood, a.g.e., 2003, s. 1 19.
(49) Özbek, a.g.e., s.487.
(50) Bora, a.g.e., 2008, s.1 87.
(51) Ne.�-Kluge, "K�usal Alan ve Deneyim; Burjuva ve Proleter Kamusal Alan­
larının Orgütlenmesi Uzerine", Çev. : Ahmet Doğukan, Defter, 16, Nisan-Temmuz
1991, s. 65-78; Negt-Kluge, Kamusal Alan, Hil Yayınları, 2004.

42
"Söz konusu olan, işçi sınıfının pratik-politik deneyimidir.
Burjuva kamusal alanıyla nasıl başa çıkacağını, oradan kendisine
gelebilecek zararları bilmeli ama kendi deneyimlerini bu kamu­
sal alanın sınırlı deneyim ufkuyla bağımlı tutmamalıdır."<52)
Dolayısıyla sınıfı bu biçimde ele aldığımızda bu birikim
ve "yaşantılama tecrübesi" içinde toplumsal cinsiyet, iktidar,
cinsellik ilişkilerini de barındırır. Bu türden ilişkiler de "erkek
egemenliği"ni içeren kavramlardır. Patriyarka ise yine "erkek
egemenliği" ni anlatan ancak toplumsal cinsiyet ilişkilerine
göre daha kapsamlı, sisteme işaret eden terimlerden birisidir.
Bora, bir sınıfın kendini özne olarak ortaya koymasının "is­
ter toplumsal ister cinsel, etnik ya da başka bir kategori olsun,
ancak kendini onun adına konuşmaya ve eylemeye yetkili oldu­
ğunu kabul ettiren ve bu sınıfın üyeleri olduklarını kabul eden
temsilcilerin varlığına"<53) bağlı olduğunu belirtir. Bu deneyimde
temsilciler Novamedli kadınlardır. Novamed grevi de her şeyden
önce bir sınıf mücadelesidir. Novamedli kadınların yaşantılama
tecrübesi içinde proleter kamusal alan oluşturabilme koşullarını/
güçlerini çalışmanın ilerleyen sayfalarında tartışacağız.

Emek, Görünmeyen Emek


''Mez;bele, kadının terine ve gözyaşlarına rağmen, hala mezbe­
ledir. Yeryüzünde hiçbir şey, onu hoş hale getiremez. Kadın tümenleri
kire karşı herhangi bir zafer kazanmadan bu bitip tükenmez müca­
deleyi sürdürürler. Pek az iş Sisyphus'un işkencesine sonsuzca tekrar­
lanan ev işleri kadar benzer. Temiz olan kirlenir, kirlenen temizlenir,
tekrar ve tekrar, gün be gün. Ev kadını, zamanın dışındadır: O hiçbir
şey yapmaz; sadece şimdiyi sürükler. ''(54J

(52) Negt-Kluge, a.g.m., 1991, s. 69.


(53) Bora, "Cinsiyet ve Sınıf: Kimlikten Politik Özne Çıkar mı?", Cinsiyet Halleri;
Türkiye'de Toplumsa/ Cinsiyetin Kesişim Sınırları, Der. : Nil Mutluer, Varlık Yayınları,
2008, s. 1 82.
(54) Beauvoir, İkinci Cinsiyet, 1989, s. 47. Aktaran Bora, "Rüyası Ömrümüzün Çün­
kü Eşyaya Siner'', Cins Cins Mekan, Der. : Ayten Alkan, Varlık Yayınları, 2009, s.67.

43
Marx' ın emek tanımı ikili bir yapı içerir: İnsan ile doğa
arasındaki edim ve bunun belirlenmiş toplumsal koşullar için­
de gerçekleşmesi. Yani insan/doğa, insan/insan ilişkisi. Ancak
"Zanaatçılık koşulları içinde mi, kölelik koşulları içinde mi,
yoksa ücretli emek koşullarında mı? .. Ücretli emek kavramı,
ancak bu yeniden yorumlamadan hareketle ileri sürülebilir.
Ücretli emekçi, emeğin ürününün ait olduğu kapitalistin de­
netimi altında çalışır."<55ı
Toplumun kurucu unsuru olan emek kavramı, "toplumsal
üretimin ve tarihsel değişimin içkin ve yaratıcı gücüdür. "<56l Hardt
ve Negri Dionysos'un Emeğfode emeği hem değer yaratan bir
faaliyet (pratik) hem de özneyi oluşturan toplumsal üretim ve
tarihsel değişime içkin güç olarak görürler. Emek hem tabi olma
hem de özneleşmedir. Emek kavramının kendisinin değişken
bir kavram olduğunu, bir rekabet, çatışma sürecinde tarihsel ola­
rak belirlendiğini dile getirirler. Marx'ın emek tanımı cinsiyetsiz
bir emek modelinden hareket ettiği için yetersizdir. Emeğin öz­
nesi olan insan evrensel diye sunulmaktadır; gerçekte ise, evren­
sel olarak kurulan erkektir.<57l Hardt ve Negri yine Dionysos'un
Emeğfode üretken, üretken olmayan, maddi, maddi olmayan
bütün emek süreçlerinin gözden geçirilmesi gereğinin üstünde
dururlar. Onlara göre üretken emek ev emeğini de kapsayacak
biçimde genişleyebilir. <5sı Örneğin "yeniden üretimin bir emek
harcama süreci, bir üretim olduğunun ortaya koyulmasıyla"<59ı
kadın emeğinin önemi, ağırlığı ortaya çıkar.

(55) Cattaneo-Hırata, "Esneklik", Eleştire/ Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz.: He­


lena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele Senotier, Çev. : Gülnur
Acar-Savran, Kanat Yayınları, 2009, s. 130.
(56) Weeks, "Feminist Bir Bakış İçin Özne", Çev.: Hakan Gür, Marksizmin Ötesinde
Marksizm; Yay. Haz. : Yavuz Alogan, İmge Yayınları,2005, s. 163.
(57) Cattaneo-Hırata, a.g.m., 2009, s. 1 3 1 .
(58) Hardt-Negri, Dionysos'un Emeği; Devlet Biçiminin Bir Eleştirisi, Çev. : Ertuğrul
Başer, İletişim Yayınları, 2003, s. 209.
(59) Günal, "Gülnur Acar-S avran ve Aksu Bora'yla Yeniden Üretim Üzerine", Biri­
kim, 217, Mayıs 2007, s. 80.

44
1 970'lerin başından itibaren emek tahlillerine cinsiyet bo­
yutu da katılır. Daniele Kergoat ve başka araştırmacılar emeğin
yeniden kavramsallaştırılmış biçimini önerirler. Toplumsal cin­
siyet ve ev emeği de emek kavramına dahil edilir. <60) Christine
Delphy gibi maddeci feministler tarafından aile içinde kadın­
lar tarafından yerine getirilen "ev işi"nin<6n ekonomik boyutu
ve evlilik kurumu tarafından kadının emeğinin sömürülmesi
ya da emeğine el koyulması dile getirilir. Delphy, Fransa'daki
ilk feminist yayınlardan birinde, ev emeğinin bütün kadınların
durumunu belirlediğini gösterir. <62 ) Kadınlar evin dışında üc­
retli bir işte çalışsalar bile bakım, çocuk yetiştirmek gibi işleri
de kapsayan "ev işi" kadınların görev tanımlarına dahil edil­
miştir. Ev emeği, aile içinde görünmez kılınır; emek ve üretim
olarak adlandırılmaz. "Toplumsal sınıfları ve bunların üretim
ilişkilerini öne çıkaran Marksist kuramda, kadın emeği ayrı
bir kategori olarak tanımlanmamıştır. Emek piyasasını üretim
alanı, evi de yeniden üretim ve tüketim mekanı olarak tanımla­
yarak kadınların evde yaptıkları işleri üretim çerçevesinden so­
yutladığı görülmektedir."<63) Patriyarkanın yönettiği aile üretim
tarzı, cinsel ilişkileri, çocukların eğitimini, eviçi hizmetlerini ve
bazı metaların küçük meta üretimi çerçevesinde üretilmesini
düzenler.<64) "Delphy'ye göre, kadınlara emeği için ücret veril­
memesinin nedeni, eviçindeki üretim faaliyetinin yalnızca kul­
lanım değerleri üretmesi, bu ürünlerin değişim değerleri olarak
piyasada dolaşıma girmemesi değildir. Bu emeğin karşılıksız

(60) Cattaneo-Hırata, a.g.m., s. 133.


(61) 1 975 yılında Ann Oakley'in yazdığı makalede ev işi, "daha çok kadınlar tara­
fından yapılan, parasal karşılığı olmayan bir emek süreci . . . " olarak tanımlanır. Akta­
ran (Kalaycıoğlu-Rittersberger-Tılıç, Evimizdeki Gündelikçi Kadınlar, Su Yayınları,
200 1 , s. 35)
(62) Fougeyrollas-Schwebwl, "Feminist Hareketler", Eleştirel Feminizm Sözlüğü,
Yayına Haz. : Helena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele Senotier,
Çev. : Gülnur Acar-Savran, Kanat Yayınları 2009, s. 160.
(63) Eraydın-Türkün, "Cinsiyet Ayrımcılığının Sürdüğü Bir Toplumda Kadın Ol­
mak'', Cumhuriyet Döneminde Kadın ve Mimarlık, TMMOB, 2005, s.4
(64) Fougeyrollas-Schwebwl, a.g.m., 2009, s . 1 60.

45
oluşu, faaliyetin ya da üretilen ürünlerin niteliğinden değil, ka­
dınlarla erkekler arasındaki özgül üretim ilişkisinden kaynak­
lanır. Monique Haicault'nun 1 984'de geliştirdiği "zihinselyük"
kavramı, ev emeğinin yalnızca edime indirgenmesi karşısında
onun zihinsel ve duygusal boyutunu da altını çizer.<65l
Kadınların bir kısmı evde doğrudan gelir getirici işlerle
uğraşmaya başlamakta {ev eksenli üretim), ama kayıtlara yine
de "ev kadını" olarak geçmektedirler.<66l "Böylece emek kavra­
mı ücretsiz, karşılıksız, meta olamayan, enformel emeğe doğru
genişletilir. Mesleki emek, ev emeği, üretim, yeniden üretim,
ücretliler ve aile, toplumsal sınıf ve toplumsal cinsiyet birbirin­
den koparılamaz kategoriler olarak ele alınır."<67ı
Marx'ın emek kuramı kabaca, "doğrudan artıkdeğer üre­
ten ve toplumsal iş bölümünün parçası olan üretken emek ile
doğrudan artıkdeğer üretmeyen, ücreti kapitalistin üretken
emeğin sonucunda oluşan artıkdeğere el koymasıyla edindi­
ği karla karşılanan üretken olmayan emek olmak üzere ikiye
ayrılabilir. "<68l Marx' ın verdiği başlıca üretken olmayan emek
örneği, "Victoria dönemi İngiltere'sinin en geniş işçi kategori­
sini oluşturan, orta ve üst sınıftan insanların kendi gelirleriyle
çalıştırdıkları ev hizmetçileridir."<69l Yani, doğrudan meta üre­
ten ücretli işçiler "üretken emek" olarak görülür. Ücretlendi­
rilmemiş olduğundan daha önce emek kategorisine girmeyen,
yeniden üretim süreçlerine dahil edilen ev işi, yuva işi, bakım
gibi emek süreçleri kapitalizmin bu süreçleri ekonomik üre­
tim sürecinin parçası haline getirmesiyle birlikte üretken ol­
mayan emek biçimlerine dahil edilir. Böylece bu emek türleri

(65) A.g.m., s.161.


(66) Eraydın-Tıirkün, a.g.m. ,2005 , s.9.
(67) Cattaneo-Hırata, a.g.m., 2009, s. 134.
(68) Marx, Grundrisse 1-2, Çev. : Arif Gelen, Sol Yayınları, 1 999, s.217.
(69) Calli nicos- Harman, Neo-Libera/izm ve Sın ıf, Çev. : Osman Akınhay, Salyan­
goz Yayınları, 2006, s.33.

46
"doğal" etkinlik kılıfına büründürülür. Ancak, Mies'in kavram­
sallaştırmasında hayatın üretilmesine harcanan emeğe, genel
anlamda insan ihtiyaçlarının karşılanması için kullanım de­
ğeri üretmesi açısından "üretken emek" adı verilir. <70> "Böylece
"emek üretkenliği" kavramının dar anlamda tanımı reddedilir;
emek üretkenliğinin (artıdeğer üretmesi anlamında) gerçek­
leştirilebilmesinin ancak, kadınlar tarafından yerine getirilen
ve büyük ölçüde ücretsiz emek olan maddi yaşamın üretimi ya
da geçimlik üretim için harcanan emeğin sızdırılması, çıkarılıp
alınması, sömürülmesi ve ele geçirilmesi koşuluyla<71) mümkün
olabileceği gösterilir. Maddi yaşamın üretimi iş olarak tanım­
lanır. Faaliyetin üretken olup olmaması sermaye çevrimindeki
konumuyla değil sermaye çevrimi için işlevselliği üzerinden
tanımlanır. <72l
Leonore Davidoff' a göre, ev işleri ne evrensel ne de do­
ğaldır, kültürel ve tarihsel bakımdan özgüldürler. Ev işi, fizik­
sel, psikolojik ve toplumsal boyutları bulunan bir iş olarak de­
ğerlendirilebilir.<73> "Ev işi" kavramının kendisi kültürel olarak
kurulmuştur. <74> Zamana ve mekana göre yeniden kurulur ve
dönüştürülür.
Kadınların görünmeyen emeği, cinsiyete dayalı işbölümü
ve toplumsal cinsiyet ilişkileri çerçevesinde harcanan bir emek
biçimidir ve erkek egemen sistem yapısının en temel daya­
naklarından birisini oluşturur. Bu emek görünmeyen emektir;
"fiziksel görünmezlik aynı zamanda toplumsal görünmezlik­
tir"<75ı ve kadınlar sistemli olarak sosyolojik ve diğer inceleme­
ler dışında bırakılmıştır. Görünmeyen emek doğallaştırılmış

(70) Mies, a.g.m., s. 107.


(71) A.g.m., s. 106.
(72) Karahanoğulları, "Marksist İktisatta Üretken Emek/ Üretken Olmayan Emek
Tartışmasına Dair Bir Değerlendirme" Mülkiye Dergisi, cilt: :XXX, sayı. 250, 2006, s. 86.
(73) Davidoff, Feminist Tarih Yazımında Sınıfve Cinsiyet, İletişim Yayınlan, 2002, s.144.
(74) A.g.e., s.147.
(75) A.g.e., s. 155.

47
emektir. <76l Eviçi, aile ve bu alandaki cinsiyetçi işbölümü, pat­
riyarkanın modern biçimi olan kapitalist patriyarka çerçeve­
sinde, kamusal olmayan özel bir alan olarak inşa edilir. Özel
olarak tariflenen bu yer/mekan tüm güç ve tahakküm ilişki­
lerinin uzağına yerleştirilir ancak farklı dönemlerde devletin
farklı politikalarla düzenlemeye çalıştığı bir alan olarak kar­
şımıza çıkar. Bu alandaki ilişkiler ve pratikler doğallaştırılır,
kadınların yaptığı işler kadın bedeninin bir uzantısı, onun bir
parçası, kadınların doğal yatkınlıkları/yapabilirlikleri olarak
sunulur; emek harcama, iş değil, davranış biçimleridir bunlar.
Görünmeyen emek kavramı, "patriyarkal-kapitalizmin tanım­
ladığı "doğal" ilişkiler içinde, fiziksel, cinsel, duygusal, zihinsel
emek harcadığını ortaya koymanın kavramsal aracını sunar."<77l
Acar-Savran-Tura'ya göre, bu emeğin görünmeyen emek ol­
masının ikinci nedeni, onun ne ölçüde/ne kadar yapıldığını
gizleyen eviçi çalışma düzenidir: Miktarın belirsizliğidir. Evi­
çinde yapılan işlerin belirlenmiş mesai saatleri yoktur. Her saat
çalışılabilir. Böyle bir çalışma düzeni içinde neyin ne kadar ne
sıklıkta yapıldığı bilinemez, karşılıksızdır; sevgi, bakım emeği,
duygusal ilişki, gönül bağı, şiddet kolayca birbirinin yerine ge­
çebilir. Yine Acar-Savran-Tura'ya göre üçüncü neden, kadınlar
ücret karşılığı başka bir işte çalışsalar da tam zamanlı ev ka­
dınlığı yapsalar da çocukları, kocaları ve kocalarının yakınları
için harcadıkları bu emek karşılıksız emektir. "Ücret karşılı­
ğı çalışan kadınların ayrıca aile içinde harcadıkları karşılıksız
emek, "çifte mesai" adı altında, genellikle belirli bir tanınmışlık
kazanmıştır; bu deyimde bir ifşa vardır. Ancak ücretli bir işte
çalışan kadınların da evde yaptıkları işlerin büyük bir bölümü,
görünmez kalmaya devam eder."<7sı Tam zamanlı ev kadınları
söz konusu olduğunda ise bu kadınların evde "oturan'' kadınlar
olduğu yolundaki söylem çok güçlüdür.

(76) Acar-Savran-Tura, Kadının Görünmeyen Emeği, Yordam Kitap, 2008, s. 1 1 .


(77) A.g.e., s . 1 1
(78) A.g.e., s. 1 1 .

48
2006 yılında TÜİK'in Zaman Kullanım Anketi'ne göre
ev işlerine ve bakım emeğine erkekler günde 51 dakika ka­
dınlar ise 5 saat 17 dakika harcamaktadırlar. 2014-2015 yılı
verilerine göre ise bu oran erkeklerde değişmemekle birlikte
kadınlarda 4 saat 17 dakika olarak belirtilmektedir. Yaşamları­
nı kocalarının kazancıyla idame ettirdikleri ölçüde, kadınların
harcadıkları ev emeğinin karşılıksız olmadığı ileri sürülür. An­
cak, yaşamı idame ettirecek kadar karşılık almanın bir "karşı­
lık'' sayılması köle emeğinin tanımında içkindir. (79ı Dolayısıyla
da bu argümanda bir itirafvardır. Ama karşılıksızlığı belirleyen
temel etken, gelirin kimin denetiminde olduğu ve nasıl bölüşül­
düğüdür. Bu noktada ise durum oldukça açıktır: Hangi sınıftan
olursa olsun erkeklerin kendi tüketimlerine harcadıkları para
kadınların harcadığından daha fazladır. Ayrıca, kadınların har­
cadıkları karşılıksız emek sayesinde, ailedeki erkekler işyerinde
ya da kamusal alanda ilerler, başarı kazanır. Erkekler iş dışı boş
zamanlarını istedikleri gibi kullanma hakkına kadınlar ile kar­
şılaştırılamayacak kadar çok sahiptir. Ve nihayet, bu karşılıksız
emek erkekler tarafından el koyulanrsoJ bir emektir. Bu emek
sayesinde erkekler güç kazanır, kadınlardan daha iyi işlerde ça­
lışır, politikaya, sendikal faaliyete katılır, sınıfına göre sermaye
biriktirirler. Buna karşılık kadınlar evde karşılıksız emek har­
cadıkça güç yitirir, politikadan, kültürden dışlanır; düşük üc­
retli, güvencesiz işlere razı olmak zorunda kalırlar. Dolayısıyla
karşılıksız emek, kadınların ekonomik olarak özgürleşmesinin
önünde bir engel oluşturur; onları evlilik ilişkisine tabi kılar.
Acar-Savran-Tura'ya göre yeniden üretim kavramı, karşılıksız
ev emeğinin toplumun bütünüyle bağlantısını kurmakta, bu
emeğin toplumsal bütün açısından taşıdığı ağırlığı çeşitli bo­
yutlarıyla ortaya koymaktadır: Mevcut haliyle toplumsal yapı,
kadınların karşılıksız emeği üzerinde yükselmektedir."(Sl)

(79) A.g.m., s.13.


(80) Delphy, a.g.e., s. 17.
(81) Acar-Savran-Tura, a.g.e., 2008, s.16.

49
Kas, kemik ve eklem ağrıları, omurga sorunları ev işlerini
yüklenen kadınlarda görülen başlıca hastalıklar olarak önümü­
ze çıkar. (82l Sonuçta, kadınlar harcadıkları karşılıksız emeğin
bedelini kas, kemik ve eklem ağrıları gibi hastalıklarla ya da
yüksek tansiyon, kalp rahatsızlıkları gibi daha ağır hastalıklarla
ödeyebilmektedir.
Mies, "ücretli emek sömürüsünün ancak ücretsiz emek­
çilerin (kadınlar, sömürgeler, köylüler) süpersömürüsü halinde
mümkün olduğunu ve kapitalist üretim sürecinin her ikisini
birden içeren bir süreç olduğunu" ileri sürer ve maruz kaldıkla­
rı sömürüyü "ek sömürü" olarak tanımlar:(83l
"Ek sömürü, gerekli emek zamanından başka zaman ve
emeğe artık emeğe yani, (sermayedarın) el koymasına değil,
insanların hayatlarını sürdürmeleri ve geçimlik üretimleri için
gerekli zaman ve emeğe el koyulmasına dayanır. Emekçinin
yeniden üretimi için 'gerekli' maliyetler üzerinden hesaplanan
bir ücretle karşılığı ödenmez."(84l
Piyasada cinsiyete dayalı bir işbölümü bulunur: Bunun
Kergoat'ya göre iki düzenleyicisi bulunmaktadır: Ayrılma il­
kesi (erkek ve kadın işleri vardır) ve hiyerarşi ilkesi (erkek işleri
kadın işlerinden daha değerlidir) .(8sı Kadın işleri, hemşirelik,
öğretmenlik, diyetisyenlik, sekreterlik, satış elemanlığı, temiz­
lik işçiliği gibi işlerdir. Kadının ev emeğinin görünmezliği pi­
yasadaki emeğin niteliğini de belirler. Evde ise ev işi, yuva işi

(82) Bütün bunların yanında 13 kadın ve erkek üzerinde gerçekleştirilen bir araş­
tırmanın sonuçlarına göre, her ikisi de çalışan çiftlerde, ev işlerinin yükünü üstlenen
tarafın tansiyonunun daha yüksek olduğu görülür. Bir gazetenin haberine göre, uz­
manlar, yüksek tansiyona ve kalp hastalıklarına neden olanın, ev işlerinin kendisi de­
ğil, yarattığı stres olduğunu belirtir. Yüksek tansiyona en çok neden olan ev işlerinin,
temizlik, yemek pişirme ve alışveriş olduğu, bunları tamir işleri ve fanıra ödemenin
takip ettiği belirtilir Bkz. Habertürk, 15 Ocak 201 1 .
(83) Mies, a.g.e., 2008, s.108.
(84) Mies, a.g.e . . , 2008, s. 108.
(85) Kergoat, "Cinsiyete Dayalı İşbölümü ve Toplumsal Cinsiyet İlişkileri", Eleştire/
Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz.: Helena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare,
Daniele Senotier, Çev. : Gülnur Acar-Savran, Kanat Yayınları, 2009, s. 95.

50
ve çocuk ya da hasta bakımıyla iş yükleri, emeklerinin boyutu
çok daha fazla artmaktadır. Bütün bunlara görünmeyen emek
adı verilir.
Bennholdt-Thomsen'e göre kadınlar işgüçlerini erkekler
gibi meta olarak özgürce satamazlar. Onların işgüçleri beden­
leri ve cinsellikleri ile satılır. <86l Diğer bir deyişle, ücretli işgücü
olarak piyasada çalışan kadınlar, maddi emeğin yanı sıra fab­
rikada şefe güleryüz göstermek, itaat etmek, duygularını belli
etmemek gibi duygusal emek<87l de harcamaktadırlar. Hizmet
sektörü kadınların duygusal emek harcadıkları başlıca sektör­
lerden biridir. Bu sektörün kadınlaşması gibi bir durumdan
da söz edilebilir. Yine Bennholdt-Thomsen'e göre, "görünmez
olan yalnızca kadınların eviçi emeği değil (bugün evrensel ola­
rak bütün yayınlarda ve kalkınma politikalarında iddia edildiği
gibi), aynı zamanda ücretli çalışmasıdır da."<8 8 l
Görünmeyen emek kadınlar tarafından üstlenilen eviçin­
deki işleri, evde bakımı (hasta, yaşlı ya da çocuk bakımı),< 89l ko­
casının, babasının ya da abisinin işinde çalışmayı, görünmeyen
emek ilişkilerini, sevgi ilişkilerini, doğal ilişkileri kapsar (duy­
gusal emek) . Kadınlar emekle sevgiyi birbirine karıştırabilirler.
Bunun en belirgin örneği "annelik'' kategorisidir.<9oı

(86) Bennholdt-Thomsen, "Neden Üçüncü Dünya'da da Hila Ev Kadınları Yaratı­


lıyor?'', Son Sömürge Kadınlar, Maria Mies; Veronika Bennholdt-Thomsen; Claudia
Von Werlhof, Çev.: Yıldız Temürtürkan, İletişim Yayınları, 2008, s. 1 79- 1 80, 1 89.
(87) Duygusal emek ilk olarak Hochschild tarafından 1983 yılında ortaya atıldı.
Hochschild duygusal emeği şöyle tanımlar: "Müşterilere iyi hizmet vermek için ça­
lışanların müşterilerle etkileşim içindeyken, duygularını yönetmeleri ve bu yönetme
sırasında gösterdikleri emek." Daha ayrıntılı bilgi için Bkz. Ünlüer Öz, Duygusal
Emek Davranışlarının Çalışanların İş Sonuçlarına Etkisi, Beta Yayınları, 2007.
(88) Bennholdt-Thomsen, a.g.m., 2008, s. 252.
(89) Şenay Gökbayrak'ın refah devletinin yeniden yapılanması sürecinde göçmen
kadınlarla ilgili bakım emeğini anlattığı makalesi için Bkz. Gökbayrak, "Refah Dev­
letinin Dönüşümü ve Bakım Hizmetlerinin Görünmez Emekçileri Göçmen Kadın­
lar", Ç alışma ve Toplum 2, 2009, s. 55-8 1 .
(90) "Annelik" hakkında daha ayrıntılı bilgi için Bkz. Saygılıgil, "Annelik Artık Bir
Pazar!", Mesele Dergisi, 53, Mayıs 201 1 , s. 30--32.

51
İktidar ilişkilerinin boyutunu anlamakta gorunmeyen
emeğin rolü çok büyüktür. Sevgi ve mahremiyet ilişkisi görün­
meyen emeğin üstünü örtebilir. Bu öznel duygular ve ilişkiler
bakım emeğini diğer piyasalaşmış, ücretlendirilmiş emek kate­
gorilerinden ayırır. "Feminist literatürdeki üçüncü kişi kriteri,
belirli bir iş yapması için bir başkasına ödeme yapma kapasi­
tesidir. Bu ölçüt 'duygusal ekonomi'nin zaman, etkinlik ve ve­
rimlilik açısından ölçülmesini engeller. (9ıı
Duygusal emek üreten kadınların yaptıkları işler kısmen
metalaşmış -çünkü Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu
tür işlerin tümüyle metalaştığını ya da toplumsallaştığını söy­
lemek doğru olmaz. Koçak'ın(92l 1988-2005 yıllarını kapsayan
araştırmasına göre işgücüne dahil olmayan kategorisinde ev
kadınları dönem boyunca sayıca en fazla kalabalıklaşmış kitle
durumunda olsa da kadın işi olarak düşük statülü (hemşirelik,
hastabakıcılığı, gündelikçilik örnek olarak verilebilir) görüldü­
ğünden ücreti piyasadaki diğer ücretlendirilmiş, vasıflı işlere
göre düşüktür.
"Erkekler benciller, bütün yük bizim üzerimizde, kaç yıldır
ilaç kullanıyorum. Doktor, ''Birikim" dedi. . . Biz hiç oturmayız,
sabahtan akşama kadar ayaktayız, hiç karşılık beklemeden, bekle­
diğimiz bir güleryüz . . . " Görünmeyen emek, günün her saatini
içermektedir. Mesai saati yoktur. Karşılıksızdır. Çoğu zaman
boğaz tokluğunadır. Koca, ağabey ya da baba kadının karşı­
lıksız emeği sayesinde işyerinde ya da kamusal alanda ilerler,
başarı kazanır. Eve bitkin dönen erkekler karılarını çok ihtiyaç
duydukları duygusal yardımı sağlayan biri olarak görür. (93ı Bu

(91) Özkaplan, "Duygusal Emek ve Kadın İşi/Erkek İşi", Çalışma ve Toplum, 2,


2009, s. 17.
(92) Koçak, "Tıirkiye'de 1988-2003 İstihdam Eğilimlerine Genel Bakış", Praksis,
16, Güz 2007, s . 1 78.
(93) Lupton, Duygusal Yaşantı; Sosyo-Kültüre/ Bir İnceleme, Çev. : Mustafa Cemal,
Ayrıntı Yayınları 2002, s. 1 9 1 .

52
konuda Werlhof'un iddiası ise son derece düşündürücüdür:<94l
"Sadece ücretli emek değil, kapitalist birikim sisteminin tama­
mı kadın emeğinin maliyetsiz üretimine ve ele geçirilmesine
d ayanır. "

Sermaye ile Patriyarka Birlikteliği


Patriyarka, '"erkek egemenliği' ya da kadınların ezilmesi
ile neredeyse eş anlamlı bir sözcüktür. . . Ancak bu deyimlerin
yanında bu terimin iki özelliği vardır: Bir yandan onu kullana­
nın zihninde, kişisel ilişkileri ya da bir zihinsel durumu değil
bir sistemi ifade eder; öte yandan da feministler bu konuda
düşünür ve akıl yürütürken 'patriyarka' ile 'kapitalizm' karşı
karşıya getirilmiştir: İlki ikincisinden farklıdır ve ikincisine
indirgenemez."<95l "Patriyarka kapitalist ilişkilerin bir sonucu
olarak ortaya çıkmamıştır. Nitekim Hartmann'nın da belirttiği
gibi, devletli toplumlarda patriyarka ilk kez kurumlaştığında,
yükselmekte olan yöneticilerin, erkekleri, bazı kabile kaynak­
larını bu yeni yöneticilere devretmeleri karşılığında (karıları
ve çocukları üzerindeki denetimlerini dayatarak) düpedüz ai­
lelerinin reisi yaptıklarını düşündürebilecek bulgular vardır.(%)
"Tarihsel olarak kapitalizm tarafından devralınmış, dönüştü­
rülmüş ve onun maddi temelleriyle eklemlenmiş olan patriyar­
kanın özgül iç dinamiklerini ve bunların kapitalizmle ilişkisini
Hennessy/Ingraham'dan alınan şu pasaj çok iyi anlatır:<97l
"Mülk sahibi kapitalist sınıf tarihsel olarak patriarkal top­
lumsal yapıları devralmış ve bunlardan yararlanmıştır, ancak bu
yapıların hepsi kapitalizm için gerekli olmayabilir. Açıktır ki,

(94) Von Werlhof, Kadın Emeği: Ekonomi Politiğin Eleştirisindeki Kör Nokta, Son
Sömürge Kadınlar, Maria Mies; Veronika Bennholdt-Thomsen; Claudia Von Werl­
hof, Çev. : Yıldız Temürtürkan, İletişim Yayınları 2008, s. 276.
(95) Dephy, a.g.e., 1999, s . 278, 28 1 .
(96) Hartman, a.g.e., 2006, s . 30.
(97) Aktaran, Acar-Savran, a.g.e., 2004, s. 409.

53
( . . . ) tecavüz, dayak, klitoris sünneti ve başka cinsel şiddet biçim­
leri ( . . . ) kapitalizme özgü değildir. Ancak bu pratiklerin bürün­
düğü tarihsel biçimler ve bunların günümüz dünyasında birçok
kadına karşı kullanılması da kapitalizmden bağımsız değildir."
Sermaye son derece esnektir; sermaye birikimi daha önce­
den var olan toplumsal formlarla yüzleşir; onları hem yok eder
hem de onlara uyarlanır. "Sermayenin uyarlanması, bu daha
önceden var olan formların, yeni ortamlarda varlığını sürdür­
mek üzere gösterdiği güçlülüğün yansımasıdır."<9sı Acar-Sav­
ran'ın da belirttiği gibi "ücretli emeğin ortaya çıkışının tarihsel
koşullarından birisi de yeniden üretim sürecini üstlenecek belirli
öznelerin varlığıdır. Patriyarka, toplumsal cinsiyeti belirli olan
bu öznelerin tarihsel kuruluşunu sağlamıştır."<99ı
Mies'e göre, "sermaye birikimi hiçbir şekilde formel üc­
retli emek piyasası içine çekilmeyecek, bileşenleri yapısal ba­
kımdan ücretsiz emekçi kalacak ve geçimlik üretimin çeşitli
biçimleriyle kendi hayatını sürdürmek zorunda olan, sürekli
artan nispi nüfus fazlası yığınlar yaratır. Bu geçimlik üreticiler,
marjinalleştirilmiş insanlar havuzunu oluşturur." O OO) Yazarın bu
insanlardan kastı eviçi emektir. "Bunun anlamı, ikili bir biri­
kim sürecinin işliyor olmasıdır: Bir yanda, doğrudan şiddet ve
sömürüye dayalı, yazarların "sürekli ilkel birikim" adını verdiği
süreç, yani bir nevi kapitalizmin dışındaymış gibi görünen iliş­
kiler ağı; diğer yanda ücretli işçiler üzerinden işleyen "kapitalist
birikim." Kadınlar ve doğa birinci yapının asli unsurlarıdır. "<1 01ı
Hartmann' a göre ise sermaye ile patriyarkanın ortaklı -
ğı kaçınılmaz. "Aile ücretirıoı) de patriyarka ile sermayenin bu

(98) Hartman, a.g.e., 2006, s. 53.


(99) Acar-Savran, a.g.e., 2004, s. 29.
(100) Mies, a.g.e., 2008, s.49.
(101) Yücel, "Hindistan'dan Çin'e Neoliberal Dönüşüm ve Kadın Emeği", Mesele
Dergisi, sayı: 18, 2008.
(102) Aile ücretinin ortaya çıkması da ülkeden ülkeye ve döneme göre değişen birçok
faktörün sonucudur. Bunlardan bazıları: Kadınların fabrikalarda çok kötü koşullarda

54
ortaklığını sağlamlaştırır."<1 03ı Aile ücretinin gelişmesi, erkek
egemenliğinin maddi temelini iki yolla garanti eder:<1 04ı Birin­
cisi, kadın işçilerin, kadın işi olarak görülen, vasıfsız, erkeklerin
yaptığı işlere göre ikincil, emek yoğun, monoton işlerde çalış­
tığı sistemde "kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret farklılığı
kadının emek gücü üzerindeki erkek denetimini sürdürmede
giderek daha etkili olur. (ıosı İkincisi, kadınlar evdeki işleri yap­
maya devam ederler ve evle ilgili sorumlulukları işgücü piyasa­
sındaki aşağı konumlarını pekiştirir.
Cinsiyete dayalı işbölümünü, erkeklerin kadınlar üzerin­
deki iktidarını ifade ettiğini göstererek, ona ilk kez yeni bir
içerik veren kadın antropologlar olur. Öncesinde ise etnologlar
tarafından bu kavram erkekler ile kadınlar arasındaki "tamam­
layıcı" işbölümünü belirtmek üzere kullanılmaktadır.<106ı Ka­
dınlar biyolojik olarak cinsiyetlerinden dolayı erkeklere göre
daha zayıftır; dolayısıyla bazı işler kadınlar için daha uygun­
dur. Bu ayrım kadınların işgücü piyasasındaki durumlarını da
etkiler.
Başlangıçta ev emeği evin ve ailenin bir uzantısıdır. Cin­
siyetçi işbölümü belirgin değildir. Ev işleri ve geçimlik işler aile
üyeleri tarafından yerine getirilir. Ev işleri o denli değersiz gö­
rülmez. Kadın ve erkek yan yana yorucu bir biçimde çalışırlar.
Sanayileşmeyle birlikte işgücüne duyulan ihtiyaç, beraberinde
özel ve kamusal alan ayrımını getirir ve iş yaşamıyla ev birbi­
rinden ayrıldığında kadının payına ev emeği düşer. Mekanların
özgülleşmesi evlilikteki eşitliği bozar; kadını hizmetçi konuma

çalışması, artan bebek ve çocuk ölümleri, teknolojik gelişmeler, daha iyi eğitilmiş işçi
sınıfına olan gereksinim ve böylece çocukların anneye duydukları gereksinimin uzama­
sı, erkeklerin ailesini geçindirmek için çalışması gerektiğini, kadınların da ev işlerinden
sorumlu olduğunu savunan ideoloji. Bkz. Ecevit, Üretim ve Yeniden Üretim Sürecinde
Ücretli Kadın Emeği, www.egitimsenistanbul7.org/notice/1274048637.pM.
(103) Hartmann, a.g.e., s. 53.
(104) Hartmann, a.g.e., 47.
(105) Hartman, a.g.e .. , 55.
(106) Kergoat, a.g.m., s. 94

55
getirir.0°7> Sanayi Devrimi'nin başlangıcından bu yana kadının
işgücü içindeki konumu erkek işgücüne göre tartışılır. oosı Erke­
ğin maaşlı emeği saygınlık kazanır ve evdeki kadın erkeğin hiz­
metçisine dönüşür. Erkek ve kadın arasındaki ilişki efendi-uşak
ilişkisi biçimini alır. Kadının yalnızca ev emeğinden sorumlu
olması orta sınıf kadınlar için söz konusudur. Yoksul ailelerde
ise kadınlar ucuz işgücü olarak görülür. Hem evde hem işye­
rinde çalışmaları onların iş yüklerini artırır. Kadınların emek
piyasasında yer almalarına patriyarkal çıkarlar doğrultusunda
bir çözüm olarak ailenin çalışan tüm fertlerine tek ücret öden­
mesinin sözkonusu olduğu aile ücretleri getirilir. İlk fabrikalarda
neredeyse yalnızca çocuk ve kadın emeği kullanılır:0°9>
"Londra'da hazır elbise yapan atölyelerde, sözde yemek
yiyen ve uyuyan, çoğunlukla kırsal bölgelerden gelen ve bu yüz­
den de işverenlerin tamamen köleleri haline gelen, sayılarının
toplam 15.000 kadar olduğu tahmin edilen genç kız çalışmak­
tadır. Aşağı yukarı dört ay süren moda mevsimlerinde çalışma
saatleri on beş-on sekiz saat arasında değişmektedir. . . Çalış­
malarına konulan tek sınırlama, artık bir dakika dahi ellerinde
iğne tutamayacak hale gelmeleri yani fiziki yetersizlikleridir.
Bu zavallıların dokuz gün ve gece üstlerindeki elbiseleri hiç çı­
karmadıkları, ancak bir iki dakika şurada dinlenebildikleri ve
mümkün olduğu kadar az zamanda çiğnemeleri için çok küçük
parçalara ayrılmış yemekler yediklerine sık sık rastlanıyor. . . " ( l l O)
Marx Kapitalde 19. yüzyıl Londra'sında çalışan işçi ka­
dınları şöyle anlatır:011>

(107) Prost, "Aile ve Birey", Özel Hayatın Tarihi 5; Birinci Dünya Savaşından Gü­
nümüze, Çev.: Şehsuvar Aktaş, Yapı Kredi Yayınları, 2010: 43 .
(108) Marksist Düşünce Sözlüğü, 2005 : 105. Daha ayrıntılı bilgi için Hartmann'ı
kitabına bakılabilir.
(109) Hartmann, a.g.e., 2006, s. 41.
(1 10) Engels, İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu, Sosyalist Yayınlar, çev.: Oktay
Emre, Ekim 1994, s. 260.
( 1 1 1 ) Erçel, "Terhaneler: Emeğin 'Oryantal' Halleri", Birikim,2 1 7, 2007, s.26.

56
"Kadın işçiler arasında öyleleri var ki birkaç gün dışında
ard arda birçok hafta, iki saatten az bir yemek paydosu ile sa­
bah altıdan gece yarısına çalıştırılmaktadır; böylece haftanın 5
gününde kendilerine ancak eve gidip gelmek ve yatmak için
(24 saatten) 6 saat kalmaktadır."
Aile ücreti zamanla sistematik bir hal alır ve kadınların
emek gücü piyasasındaki emeklerinin değeri patriyarkal çıkar­
lar doğrultusunda azalır. Kadınların piyasada çalışması erkek
otoritesinin sarsılmasını kısmen etkilese de özellikle evli ka­
dınların yedek işgücü ordusu olarak görülmesi ve ücretlerine ko­
caları tarafından el koyulması patriyarka ile kapitalizmin bir­
birini pekiştirecek, besleyecek biçimde eklemlendiğini gösterir.
Kapitalizm toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kişisel
bağımsızlığı ve özel girişim yeteneğini vurgular; mübadele de­
ğeri üretmeyen kadın işi olarak görülen ev işi, bakım işi gibi
işler küçümsenir. James'in de çok yerinde olarak belirttiği gibi,
"Marx'dan beri sermayenin ücret üzerinden hüküm sür­
düğü ve geliştiği açıkça ortaya kondu; yani kapitalist toplumun
temelinin ücretli emek, işçi ve onun doğrudan sömürülmesi
olduğu gösterildi. İşçi sınıfı hareketlerinin örgütleri tarafından
anlaşılmayan ve kabul edilmeyen şey ise, tam da ücret üzerin­
den ücretsiz emekçilerin sömürüsünün de örgütlendiğiydi. Bu
sömürü çok daha etkili olmuştur, çünkü ücretin yokluğu sö­
mürüyü gizler. . . Kadınların emeği, sermayenin dışında kişisel
bir hizmet kisvesine büründürülür. "(l 12)
Aile ücretlerinin gelişmesi, erkeklerin işgücü piyasasın­
da daha nitelikli işlerinin olmasının ve daha yüksek ücret al­
masının yolunu açar. Erkek ücreti aile ücreti olarak görülünce
ailesini geçindirmek anlamına geldiğinden bunun piyasadaki
karşılığı düşük kadın ücretidir. Kadın ücreti erkek ücretinin
tamamlayıcısı olarak görülür. Kadının kazandığı aileye katkı

(1 12) James, Cinsiyet, Irk, Sınıf; Kadınlardan Yeni Bir Perspektif, Çev.: Ayten Sön­
mez, Nilgün Ilgıcıoğlu, Sezin Gündoğan, bgst Yayınları, 2010, s. 91.

57
olarak görülür. Bu durum kadınların erkeğe bağımlı olması­
nı da beraberinde getirir. Ayrıca kadınlar yukarıdaki durumu
pekiştirecek biçimde evde ev işleri, çocuk bakımı, eviçi üretim
gibi işleri de üstlenir. Böylece kadın emeğinin işgücü piyasa­
sında nasıl kullanacağı meselesi patriyarkal kapitalist çıkarla­
rın lehine bir çözümle sonlanır.
Serbest bölgede çalışan Novamedli işçi kadınlar da sö­
mürüye açık, istismara dayalı bir iş yaşamının içinde bulun­
makta. Kısacası, kadınların büyük çoğunluğu için, kapitaliz­
min günümüzdeki neoliberal politikaları daha çok şiddet, daha
çok karşılıksız ev ve bakım emeği, aileye ve kocaya daha çok
bağımlılık anlamına gelmekte. Bu nedenle kapitalizmle bir­
likte hareket eden cinsiyetçi ideolojiyi, patriyarkal kapitalizmi
sorunsallaştırmak kaçınılmaz.

Feminist Araştırma Yöntemi: Habitus, Alan,


Öykülerin Önemi
"Hiçbir şey yaşanmış deneyimler kadar değerli değildir. Ku­
ramsal bir kitap yazmak ne bana yardım eder ne de cesaret verir.
Kuramsal çalışma benim diğerlerindeki bazı davranışları anlama­
ma yardım eder. "013l
Bu çalışmada kuramsal bir çerçeve ampirik verilerle bir ara­
da ele alınmaya çalışılacaktır. Birinin diğerine göre önceliği söz
konusu değildir. Ampirik veriden kastımız alan araştırmasına
dayalı niteliksel araştırma teknikleri sonucu elde edilen verilerdir.
Bourdieu "ihtiyacımız olan şeyin örneğine çok az rastla­
dığımız bir yapısal tarih olduğunu söyler: İncelenen yapının
birbirini izleyen bütün hallerini hem o yapıyı sürdürmek ve dö­
nüştürmek için daha önce yapılmış mücadelelerin ürünü olarak
hem de o yapıyı oluşturan iktidar ilişkileri, gerilimler ve çeliş­
kiler yoluyla buradan çıkan dönüşümlerin ilkesi olarak ortaya

(113) Schwarzer, Alice, Simone de Beauvoir aujourd'hui; six entretiens, Mercure de


France, Paris, 1 984.

58
çıkaracak bir tarih."0 14ı Bourdieu, sosyal bilimler için öne sür­
düğü düşünümselliği anlatırken, "sosyolojinin çok soyut ve çok
biçimci bir düzeyde kaldığı sürece bir işe yaramayacağını", sos­
yolojinin hedefinin ötekileri teşhir etmek, nesneleştirmekten
çok, eyleyicinin tutumunu bütünüyle anlamak, hangi gereklilik
içinde davrandığını anlamak olduğunu belirtir. <115ı
Bu çalışmada bizim eyleyicilerimiz ise belli bir fabrika­
da imalat sektöründe işçi olarak çalışan kadınlar (yani kadın
işçiler) . Türkiye'de tarihsel süreçte pek de örneğine rastlama­
dığımız grev deneyimi geçirmekte olan kadın işçiler. Kendi
adlarına konuşan, gelecek nesillere direniş, örgütlenme dene­
yimlerinin, hak arama mücadelelerinin, dönüşüm öykülerinin
aktarılması gereken bir kesim.
Kolektif bir özne oluşturan kadın işçilerin kolektiflik dene­
yimlerini, toplumsal olanın belirleyiciliğini, öznellikleriyle birlikte
kavramak için Bourdieu'den ilham alarak kullandığımız habitus
kavramı son derece yararlı. Kadın işçilerin hem işçi hem de ka­
dın olma deneyimlerini anlamak için önemli bir aygıt. Habitus,
"kendi üretimimizin toplumsal koşullarını 'üretmemizi' sağlayan
dönüştürücü bir makineyi andıran, sonsuza dek belirlenmiş bir
kader, bir tür tarih dışı öz değildir. Habitus geçmiş tecrübelere
dayalı strateji üretici bir ilkedir ve faillere çeşitli görevleri yerine
getirmek ve değişen durumların üstesinden gelebilmek için belirli
mizaç ve eğilim kazandırır."< 116ı Yani, habitus bir kişinin neler is­
tediği ve kişiler arası ilişkilerde neler sağlayabileceği konusundaki
beklentilerini besleyen eğilimler toplamı/117l eğilimler sistemidir.
Bourdieu, habitus kavramıyla, bireysel olanla toplumsal olana

( 1 1 4) Bourdieu-Wacquat, Dü,ıünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar, Çev.: Nazlı Ök­


ten, İletişim Yayınları, 2003, s. 75.
(1 15) A.g.e., s. 199-200.
(1 16) Tatlıcan-Çeğin, "Bourdieu ve Giddens: Habitus veya Yapının İkiliği", Ocak
ve Zanaat; Pierre Bourdieu Derlemesi, Der. : Güney Çeğin, Emrah Göker, Alim Arlı,
Ümit Tatlıcan, İletişim Yayınları, 2007, s. 3 1 7.
( 1 1 7) Tatlıcan-Çeğin, a.g.m., s. 363.

59
atıfta bulunur. Özne toplumun dışında değildir; tarih, kurumlar
biçiminde toplumda nesnelleşmiştir, kristalize olmuştur. Bireyde
nesnelleşmiş tarihe habitus denir: Bireyin öznelliğinin sosyal ya­
pıları. Yatkınlıkları değerlendirme biçimi de habitus'u belirleyen
şeydir. Habitus, edinilmiş, bir yerden bir yere taşınabilen yatkın­
lıklar sistemidir. Bireylerin yatkınlıkları, sosyal güzergahlarının
ürünü ve dirençleri nedeniyle kalıcıdır. Bourdieu'ye göre, "kişisel
davranış, 'bir grup ya da sınıfın kolektif tarihinin belirli bir öz­
gülleşmesi'nden başka bir şey değildir." Habitus, alanlar, yatkınlık­
lar kendi ortamında görünmezdir; ortamı dışına çıktıktan sonra
görünürleşir. Bourdieu'nün alan kavramına da kısaca bakmakta
yarar var: Bourdieu alana çok katmanlı konumlar ve öznelerin bu
konumlara yerleşmesi biçiminde bakar. "Çözümleyici açıdan alan,
konumlar arasındaki nesnel bağıntıların konfıgürasyonu ya da ağı
olarak tanımlanabilir. Bu konumlar, varoluşları ve kendilerini işgal
edenlere, eyleyicilere ya da kurumlara dayattıkları belirlenimler
açısından, farklı iktidar (ya da sermaye) türlerinin dağılım yapı­
sındaki mevcut ve potansiyel durumlarıyla (situs), ayrıca diğer
konumlara nesnel bağıntılarıyla (tahakküm, itaat, benzeşme vb.)
nesnel olarak tanımlanır."<ıısı Alanda her zaman çatışma ve mü­
cadele söz konusudur. Bir alanı sadece anlam ilişkileri oluşturmaz.
Güç ilişkileri ve bu ilişkileri değiştirmek isteyen mücadeleler de
alanın oluşumunda etkindir. Dolayısıyla, alan dinamiktir ve deği­
şime her zaman açıktır. Her alt-alanın kendi mantığı, kuralları ve
özgül düzenlilikleri vardır. Alandan bir alt-alana geçiş (örneğin;
edebiyat alanından roman alt-alanına geçiş) niteliksel bir değişim
meydana getirir. Her alan, nihai sınırları alanın içindeki mücade­
lelerin konusu olan dinamik sınırlardan oluşan potansiyel olarak
açık bir oyun mekanını oluşturur. Alan, hiç kimsenin icat etme­
diği, bütün oyunlardan daha akışkan ve karmaşık bir oyundur.019ı
Alandaki bireyler arasında da ortak bir çıkar vardır: Minimum
ortaklık. Alanın alan olmasına içkindir bu ve alanın varlığına dair

( 1 1 8) Bourdieu-Wacquant, a.g.e. 2003, s. 8 1 .


(1 19) A.g.e., s. 89.

60
inanca karşılık gelir. İnceleyeceğimiz alanda işçilerin çalışma or­
tamları ve grev deneyimleri minimum ortaklıktır.
"Nietzsche dilin tarih tarafından, koşullar tarafından, ve­
rili bir anda dili kullanan birey tarafından, konuşmacının te­
rimleri tarafından tamamen belirlendiğini düşünüyordu."020>
Lacan' a göre öznenin kuruluşunda temel olan dildir. Diğer bir
deyişle dil düşünceleri ifade etmeye yarayan bir araç değil; öz­
neyi oluşturandır. Toplumun kadınlara dayattığı ve onlardan
beklediği normlar dışında kendi davranışından sorumlu olan,
eyleyen bir özne021> oluşturmak, her şeyden önce sözü, başkala­
rının söylemi tarafından algılanmış olanlara vermek yeni sosyal
bilim yazınının temel meselesini oluşturmakta. Ramazanoğlu,
"kadınların baskı altına alınma durumlarının inanılmayacak
kadar karmaşık ve değişken olduğuna dikkat etmenin'' çok
önemli olduğunu dile getirir. < 122 > "Bireyi tarihin öznesi yapma
sorunsalı saygı duyulması/uyulması gereken kurallar ile diledi­
ğince yaşamak arasında, yükümlülükleri ile var oluşu arasında
yalnızca kadınlar tarafından yaşanan gerilimlerin anlaşılması­
na izin verir. Bu gerilimler birçok alanda, yurttaş olma talebi
ile kutsal annelik arasında, sevilme arzusu ile değişen toplum
ideali arasında, sıradan yaşam ile sevme arzusu arasında, yazın
ile yaşam arasında görülür. Bütün bu karşıtlıklar, eşitsizlikler
üzerine kurulmuş sorunlu toplumun varlığına işaret eder."< 123>

(1 20) Aktaran, Said, Kış Ruhu, Çev. : Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2000,
s.235.
(121) Burada Özne "kendi kendinden hoşnut olmak ya da kendinin kendi üzerin­
den boyunduruğu altına girmek" anlamında kullanılıyor. Foucault'ya göre özne bu
anlamını da taşımakla birlikte iki anlamı vardır: "Denetim ve bağımlılık yoluyla baş­
kasına tabi olan özne ve vicdan ya da özbilgi yoluyla kendi kimliğine bağlanmış olan
özne. Sözcüğün her iki anlamı da boyun eğdiren ve tabi kılan bir iktidar biçimini
telkin ediyor." Foucault, Özne ve İktidar, Çev. : Işık Ergüden-Osman Akınhay, Yayı­
ma Haz. : Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, 2000, s.l 9.
(122) Ramazanoğlu, Feminizm ve Ezilmenin Çelişkileri, Çev.: Mefkure Bayatlı, Yayı­
na Haz.: Fatmagül Berktay, Pencere Yayınları, 1 998, s. 67.
(123) Riot- Sarcey, "Les sources de pouvoir: l'evenement en question", Le Genre de
l'histoire: Les Cahiers Du Grif, Paris, 1 988, s.36.

61
Kadınları özneler olarak tarih içine yeniden dahil etmek bakış
açılarının çoğalmasını sağlar. Ancak bu bireyleri tarihe ekle­
mek değil birçok öznenin bir araya geldiği tarihi yeniden yaz­
mak anlamına gelir. Feminist tarihçi Michele Riot-Sarcey'e
göre, feminizmin tarihi, kategori olarak kadınların dışlanmış­
lığını görmemize katkıda bulunur. Sessizlik, suskunluk tari­
hin düzenidir; bunu fark etmemizi ve tekilliği düşünmemizi
mümkün kılar.
Toplumsal cinsiyetin birbiriyle ilişkili dört öğesinden söz
eder Scott:0 24ı Birincisi, kadınlık ve erkeklik oluşturulurken
hangi simgesel temsillere başvurulmakta olduğunun incelen­
mesi. İkincisi, başvurulan bu ikiliklerin sabit yapısının bozul­
ması; esas doğasının, tarihsel süreç içinde belirleyiciliğinin
sorusallaştırılması. Üçüncüsü, toplumsal cinsiyet kuruluşunda
akrabalık önem taşısa da buna indirgenemeyeceğinin, bu iliş­
kiden bağımsız işleyen ekonomi ve siyasetin içinde de etkin
olduğunun gösterilmesi. Dördüncü olarak da öznel kimlikle­
rin kuruluşunun, tarihselliğinin önemi üzerinde durur. Yaşam
anlatıları, öznelliğin oluşumunda çok önemli rol oynar; tarihin
aktristi olarak bireye itibarının yeniden kazandırılmasını sağ­
lar. Kadınların sosyal olayları, geçmişi nasıl yaşadıkları sosyal
bilim yazınında yer almaz. Yeni bir sosyal bilim anlayışında
"kadınların gündelik yaşamlarının ne biçimde evrildiği, sosyal
ilişkilerin nasıl yaşandığı" sorularını sormak gerekir. Biyogra­
fik yaklaşımların çoğalmasının feminist araştırmalardaki ya da
kadınlar üzerindeki önemi böyle açıklanabilir. (ı 25ı
Yaşam tarihlerinin araştırılması, otobiyografik kaynakla­
rın tercihi, kişisel tanıklıklar, kadınların sosyal deneyimlerini
kategorik bir analize indirgemek değil, sosyal deneyimlerinden

(124) Scott, Toplumsal Cinsiyet: Faydalı. Bir Tarihsel Analiz Kategorisi, Çev. : Aykut
Tunç Kılıç, Agora Kitaplığı, 2007, s. 3 8-42.
(125) İpek Çalışlar'ın Latife Hanım ve Halide Edip biyografileri, Feryal Saygılıgil'in
Kainatta Bir Nokta: Nüzhet Gökdoğan, Mediha Esene!, Geç Kalmış Bir Kitap, Mina
Urgan, Bir Dinozorun Anıları örneklerden sadece bir kaçıdır.

62
yola çıkarak kategoriler oluşturmaktır. Feminist teori içeriden
bakışın, içeriden bilginin önemine dikkat çeker. Bu içeriden
bakış, feminist yöntemin kurallarını belirleyen en önem­
li özelliğidir.0 26l Feminist araştırmanın ikinci yönü, kadınları
(erkekleri de) bilimsel incelemenin nesnesi durumuna getiren
ve araştırmacı özne tarafından istediği gibi düzenlenen bütün
bilimsel yöntemleri eleştiriye tabi tutmaktır. Bu eleştiri biçi­
mi kadınlar tarafından icat edilmedi. Uzun süredir etnoloji ve
antropoloji alanlarında da tartışılmakta. Ancak kadınlar tara­
fından dillendirilmesinin nedeni, kadınların bilimsel görüşün
normatif yaklaşımı tarafından sosyal bir grup olarak adlandı­
rılmalarıdır; feministler bu araştırma nesnesinin tam anlamıy­
la/tümüyle özne olarak tanınması gerektiğini savunurlar. Bu
yaklaşım sömürü ilişkisinin önüne geçer ve araştırılan-araş­
tıran arasında bir ilişki doğmasına yol açar. Bu yöntem saha
araştırmalarında çok önemlidir ve araştırmanın sorunsalını
teşkil eder. Ayrıca "araştırmanın hiyerarşik yapısını bozguna
uğrattığı için etik, özgürleştirici bir hedefle birlikte götürül­
mesi gerektiğinden de politik bir kuraldır."0 27ı "Araştırma süre­
ci hem 'araştırma özneleri' (sosyal bilimciler) hem de 'araştırma
nesneleri' (hedef gruplar olarak kadınlar) için bir bilinçlenme
süreci olarak yaşanır ( . . . ) Geçmiş mücadelelerin, çekilen cefa­
ların, düşlerin, kendi tarihlerinin öznel olarak sahiplenilmesi,
kolektif kadın bilincine (sınıf bilincine benzer) yol açacaktır.
Bu olmadan hiçbir kurtuluş mücadelesi başarılı olmaz."02sı
S andra Harding feminist araştırmanın ayırt edici özelliklerin­
den birinin sorunlarını kadın deneyimleri açısından ele alması
olduğunu söyler ve ekler: "aynı zamanda bu deneyimleri, kabul
görmüş varsayımlara karşı 'gerçeklik'in önemli bir göstergesi

(126) Kümbetoğlu, Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma, Bağ­


lam Yayınlan, İstanbul, 2005, s.53.
( 1 27) Varikas, "Approche biographique dans l'histoire des femmes", Le Genre de
/'histoire: Les Cahiers Du Grif, Paris, 1988, s.47-48.
(128) Mies, a.g.m.,1996, s. 55.

63
olarak kullanmasıdır (. . . ) Ayrıca, kadın deneyimlerinin anla­
mını açıklayabilecek kimselerin ilk defa kadınlar olması gerek­
tiği vurgulanmalıdır."(ıı9ı Harding'e göre bizim toplumsal cin­
siyetimizle ilgili deneyimlerimiz, yalnızca kültürel kategorilere
göre farklılık göstermez. Aynı zamanda bunlar, sık sık tek bir
bireyin deneyimleriyle de çelişebilir. Örneğin anne ve profesör
olarak deneyimler birbirine aykırı olabilir. 03oı Bu deneyimlerin
bir tek kişinin kişiliğinde değerlendirmesi kimliklerin bir ara -
da ele alınması gerekir. Feminist Epistemoloji bu işlevi yerine
getirir: Kadınların kendi ifadeleriyle kendi sesinden deneyim­
lerinin dinlenilmesi ve sonuçlarına onlarla birlikte karar veril­
mesi önemlidir.
Yaşam anlatıları, kadınların deneyimlerini doğalcı bakış
açısıyla geleneksel rollere kapatan rol ve görev anlayışını kır­
mamızı/bozguna uğratmamızı, üretim/yeniden üretim, kamu -
sal/ özel, dişilik/ erillik gibi dikotomilere temkinli yaklaşmamıza
neden olur. Bireylerin kendi yaşamlarının öznesi olmalarının
yolunu açar.
Feminist tarihçilerden Joan Scott, "deneyimlerin oluşturul­
masının yeni bir sosyal bilim kavrayışında payı nedir? Özneler
farklı nasıl kurulabilir? Bireyin görüşü dil ve tarih üzerinde na­
sıl biçimlenir?" sorularıyla tarihin ve tarihsel öznelerin yeniden
kurulmasının kapısını aralayacak anahtarlar sunar. Riot-Sarcey,
kadınların hayat hikayelerinin, günlüklerinin, yaşam tanıklıkla­
rının değerlendirilmesiyle artık başka bir siyasi tarih yazılması
gerektiğini dile getirir. Birbirinin peşi sıra gelen olaylar, kişilerin
yığınlar halinde davrandığı milletler ve sınıfların tarihlerinin ele
alındığı tarih anlayışının dışında bir tarihtir sözü edilen. Başka
bir deyişle, karşılaşılan pratiklerin işleyişini, düşünceleri kavra­
mak için siyasi tarihe başka türlü göz atmak gerekecektir.

(129) Harding, "Feminist Yöntem Diye Bir Şey Var mı?", Farklı Feminizmler Açısın­
dan Kadın Araştırmalarında Yöntem, Yayına Hazırlayanlar: Serpil Çakır, Necla Ak­
gökçe, Sel Yayınları, 1996, s . 40.
(1 30) A.g.m., s . 40.

64
Feminist araştırmacılar, "araştırmanın amacını yalnız­
ca neden sonuç ilişkisini açıklamak olarak değil, sosyal yaşa­
mın, gündelik deneyimlerin, ilişkilerin anlamını derinlemesine
kavramak ve tanımlamak olarak kabul ederek, bu amaca en
iyi hizmet edecek olan derinlemesine görüşme ( . . . ) tekniğine
dayanan niteliksel yöntemi tercih ederler."(l31) Bu görüşmenin
sonunda görüşmeci de görüşülen de güçlenerek çıkar. Otorite
ve hiyerarşik kalıplar altüst edilir. Görüşülen kişiye araştırma
nesnesi gibi davranılmaktan kaçınılmaya çalışılır. Genelleşti­
rilmiş öteki yerine somut öteki (birey) yaratılır. Görüşme sıra­
sında aslolan ilişkidir. Anlatılmak istenen anlatılır. "Geleneksel
araştırma yöntemlerinde önemi vurgulanan 'nesnellik' ilkesi,
kadın araştırmalarında yerini 'öznel deneyimlere' ve bu dene­
yimin önemine bırakır. Araştırmacılar sadece nesnel bilgi top­
layan, analiz eden sosyal bilimci rolünden ve kadınları sadece
veri sağlayan denekler olarak görmek yerine karşılıklı yakınlığa
dayalı bir ilişki başlatan, bunu araştırma süresince ve sonra­
sında devam ettiren bir konumu seçerler."03ı) "Feminist bakış
açısı kuramına göre, araştırmacının kadın olarak konumlanışı,
öteki kadınlardan bilgi edinmek ve onları anlamak için hayati
önem taşır. Marksist teoriye yaslanan Nancy Hartsock (1987),
kadının cinsiyetçi işbölümü ve genel olarak da cinsiyetçi ezme/
ezilme içindeki konumu sayesinde, kadınların öteki kadınların
hayatlarına araştırmacılar olarak daha güçlü içbakışlar yönel­
tebileceklerini savunmuştur."033) Görüşmecinin araştırma ze­
minine yönelik düşünümsellik bilinci olmalıdır. John Tosh'a
göre034) (öznenin) yaşam anlatısı sürecinde iki tarafın da bir­
birinden etkilenmesi; diğer bir sorun ise bugünden geçmişe

( 1 3 1 ) Kümbetoğlu, a.g.e., s. 58.


(1 32) A.g.e. s. 63.
(133) Wolf, "Saha Çalışmasında Feminist İkilemler", Methodos: Kuram ve Yöntem
Kenarından, Ed.: Dilek Hattatoğlu; Gökçen Ertuğrul, Çev.: D. Hattatoğlu, Anahtar
Kitaplar Yayınevi, 2009, s. 390.
(1 34) Tosh, Tarihin Peşinde, Çev.: Özden Arıkan, Yayına Haz. : Ayşen Anadol, Tan­
sel Demirel, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997, s. 195-196.

65
bakmanın dolaysız, saf bir bakış olmayacağının kabulüdür.
Dona Harraway'in "konumlandırılmış bilgiler" kavramı femi­
nist araştırma yöntemi açısından yol açıcıdır: ''Araştırmacının
cinsiyetinin, sınıfının, ırkının ve milliyetinin çeşitli kategorile­
rini yansıtan 'bilinç haritalarını' üreten 'işaretlenmiş bilgiler'dir.
Bunlar belirli bir konumu diğerine göre imtiyazlı hale getir­
meksizin, her zaman bulunduğumuz yerin dinamiklerinin ba­
kış açımızı ve bilgi üretimini etkilediğini kabul ederek, bizim
yer alışımızı (tarihsel, ulusal, nesle ilişkin) ve konumlanışımızı
(ırk, toplumsal cinsiyet, sınıf, milliyet, cinsellik) yansıtırlar. Ko­
numlanışımız sabit değil ilişkiseldir, 'değerlerin yorumlandığı
ve inşa edildiği gerçekliğimizi ve yeri oluşturan sürekli değişen
bir bağlamdır."035ı Bu yaklaşım araştırmacının kendi konumla­
nış zeminini sorgulamasının ötesinde diğeriyle ilişkiye geçme­
den önce bunu yapmayı zorunlu kılar. Bu argümanları akılda
tutarak yapılacak değerlendirmenin çok daha sağlıklı olacağı
kuşku götürmez.
Bu çalışmada yukarıda değinilen yaklaşımlar akılda tu­
tularak etkileşimci yöntem 036J olarak adlandırılabilecek "araş­
tırmacı araştırılan arasındaki ayrımın ortadan kaldırılması ile
araştırmacıyı kontrol etme duygusundan uzaklaştırarak, açık­
lık, karşılıklı alışveriş, karşılıklı paylaşabilme değerlerine da­
yanan" yani araştırılanı, araştırma sürecinin önemli bir öğesi
kılmayı hedefleyen, araştırmayı kolektif bir çaba olarak gören,
"toplanan sosyal olguların (verilerin) sayılara dökülmesinden
çok, araştırmacı ve araştırılanın birbirlerini ve bir diğerinin
yaşamını, farklılığını, çeşitliliğini kabul edip anlama çabasına
göre belirlenen,"(137) dinamik, kadınların görünmez kılınmış
öznel yaşam deneyimlerinin ve bilgilerinin keşfedilmesini ön­
gören, görüşme sürecinde ve sonunda karşılıklı dönüşümün,
güçlenmenin beklendiği niteliksel bir yöntem olan açık uçlu

(135) Wolf, a.g.m., s . 392.


(136) Kümbetoğlu, a.g.e., 58.
(137) A.g.e., s. 61.

66
sorulara, dinlemeye, cevapların kaydedilmesine dayalı derin­
lemesine mülakat yönteminden yararlanıldı. Yerine göre de­
rinlemesine görüşme tekniklerinden "enformel sohbet tarzı
görüşme" kullanıldı. <13sı
Kadın işçilerin genel bir profilini çıkarabilmek, demog­
rafik bazı bilgiler elde edebilmek için anket yöntemi de uy­
gulanacaktı. Ancak çoğu kadın anketi doldurmak istemedi.
Dolayısıyla söyleşi sırasında yeri geldiğinde anketteki sorulara
da değinildi.
Niteliksel araştırmada gerek ön araştırma aşamasında
gerekse araştırma süresi boyunca ikincil veri kaynakları ola­
rak belgelerden de yararlanıldı. Bu belgeler, kişisel ve kamusal
olarak sınıflandırılabilir. (ı39l Kişisel olanlar: İşçi kadınların ve
araştırmacının notları, fotoğraflar, filmler. Kamusal olanlar:
İşçi kadınların sosyal etkinliklere ilişkin kayıtları, sağlık rapor
ve kayıtları, mahkeme kayıtları, gazete, sendika, sivil toplum ve
televizyon arşivleri, istihdama, ekonomiye, sendikalara, işveren
kuruluşlarına ilişkin istatistikler ve süreli yayınlar olarak sınıf­
landırılabilir.

Sahada Olmak
Bu çalışma için saha araştırması ve de belgeselin çekimi sı­
rasında neler yaptığımıza gelince, öncelikle Bölge filmi için Çor­
lu, Bursa, Tuzla, İzmir, Antalya ve Mersin'deki Serbest Bölgelere
gidildi ve oralardaki farklı işkollarından kadın işçilere ulaşılma -
ya çalışıldı. Bu kadınlar içinde sendikalı, sendikasız, sendikalı
olduğu için işten atılanlar vardı. Ben ayrıca Antalya Serbest
Bölge'sine Novamed işçileriyle konuşmak için TÜBİTAK pro­
jesi kapsamında, MSGSÜ Sosyoloji Bölümü'nde "Neoliberal
Pratiklerden Kesitler" başlığında gerçekleştirdiğimiz araştırma

(138) Bu görüşme biçimlerinin ayrıntıları için Bkz. Kümbetoğlu, a.g.e., s . 73-1 15.
(139) Kümbetoğlu, a.g.e., s . 150.

67
çerçevesinde,040> Kasım 2007 tarihinde de gittim ve yirmi gün
kadar Novamed işçileriyle vakit geçirdim; söyleşiler yaptım. Bu
süreçte işverenle de görüşmek istedim. Ancak, işveren, 2 Ka­
sım 2007 tarihli projeyle ilgili görüşme talebime 13 Kasım 2007
tarihinde "işlerinin yoğunluğu nedeniyle görüşemeyeceği" biçi­
minde bir yanıt verdi. Çekimler için kadın işçilere ancak üye
oldukları sendika ya da siyasi parti kanalıyla ulaşılabildi. Bazıları
da sendika arada olsa bile konuşmaya çekindi. İşçilerle başlangıç
olarak bir ön görüşme ve bilgilendirme yapıldı, daha sonra ka­
bul edenlerle çekim yapıldı. Etmeyenlerle ise kamera olmadan
sohbet edildi, sohbeti bölmemek için çoğu zaman not alınması
sonraya bırakıldı. Partili ya da sendikalı kadınları çekime ikna
etmek daha kolay oldu. Hatta biz onlardan daha endişeliydik,
işlerini kaybedebilirler mi diye. Bu sefer de onlar bizi ikna etti.
"Bir işe kalkışmışsak birlikte bir bedel ödemek gerekir. Rahat
olun. Duygusal olmayın. Biz göze alıyoruz," diyerek onlar bizi
yatıştırdılar. Özellikle Mersin'deki kadınlar bunun kişisel bir şey
olmadığını, çalışma koşullarının artık herkes tarafından bilin­
mesi gerektiğini, bir an önce örgütlenme faaliyetlerinin başlatıl­
masının kaçınılmaz olduğunu söylüyorlardı.
Çok bezmişlerdi zaten: "Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok!"
dediler. Kadınların hepsi çalışmak istiyordu. Yaptığı işi sevdi­
ğini söyleyen tek kadın otomotiv sektöründe çalışmaktaydı.
Onun da sıkıntısı terfi edememekti. "Ben çocuk doğurduğum
için terfi edemiyorum, üç yıldır çalışan adam yükseliyor ben­
se yedi yıldır durduğum yerdeyim," deyiverdi pat diye. Niye
olmadığının farkındaydı. Kadınların ucuz işgücü olmalarının
nedenlerinin hepsini, örneğin ellerinin küçük olması, sabır ge­
rektiren, monoton işlerde daha dikkatli, daha sabırlı oldukları­
nı kendileri söyledi.
Kimi yerlerde örneğin Tuzla'da gecenin bir yarısı, bir ma­
halle sakininin eşliğinde kapı kapı dolaşarak Serbest Bölge'de

(140) Bkz. Hacıyatmazı Devirmek; Neoliberal Pratiklere Karşı Kolektivite, Ed. : Yıldı­
rım Şentürk-Sibel Yardımcı, Kalkedon Yayınları, Eylül 2010.

68
çalışan tanıdıkları olup olmadığını sorduk (Metnin içinde sözü
geçen Serbest Bölgelerde çalışan işçilerin kimler olduğu ve ta­
nıklıkları yer almaktadır). İşçilerle çok fazla değil ama yoğun
vakit geçirdik. Hemen hepsinin evlerinde çayını içip, yemeğini
paylaştık, birkaçı hariç ki onların da koşulları uygun olmadığın­
dan. Bize evlerini açtılar hatta gece de orada kalmamız için ısrar
ettiler. Kadın başımıza niye otelde kalacaktık ki. Biz ise çoğu
zaman otele dönmeyi tercih ediyorduk, dinlenip, ertesi güne
zinde başlayabilmek için. Bir de otelde günün değerlendirmesi­
ni, ertesi günün planını yapıyorduk. Tanıştığımız, çekimini yap­
tığımız çoğu kadınla arkadaş olduk. Birbirimizden hiç de uzak
olmadığımızı fark ettik. Birbirimizin kahve falına bakıp, birlikte
pazara çıktık. Çoğunun çocuğu vardı. Bu benim için bulunmaz
bir fırsattı. Çocuklarımız hakkında konuşup, birbirimize dene­
yimlerimizi aktardık. Kısacası dost olmayı başardık. . .U41l
İşçiler dışında Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Musta­
fa Öztaşkın ve Petrol-İş Sendikası'nın avukatlarıyla, sendika­
nın örgütlenme uzmanlarıyla, dış ilişkiler uzmanıyla, Petrol-İş
Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve yakın arkadaşım
Necla Akgökçe'yle görüştük. Onlarla Novamed'deki örgütlen­
me sürecini, grev sürecini, bugünkü gelinen durumu konuştuk,
sendikalardaki kadın meselesiyle ilgili söyleşiler yaptık.
Birleşik Metal-İş İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek ile Ser­
best Bölge'deki örgütlenme deneyimi, grev deneyimi, kadın
işçilerle iletişimlerini, kadınların sendikayla ilişkileri üzerine
söyleşi yaptık.
Avrupa Serbest Bölge Müdürü Eyyüp Daşkın'la Avrupa
Serbest Bölgesi ve Türkiye'deki Serbest Bölgeler üzerine, Antal­
ya Serbest Bölge İşleticisi ASBAŞ Genel Müdürü Zeki Gürses
(141) Ancak, Wolf'un kendi saha deneyiminden aktardığı gibi, "empati ve mahremiyet
için gösterilen çabaların, arkadaşlıkla karıştırılmaması gerektiği savunulur. . . Uzun dö­
nemli ilişkiler içinde bir dönüşüm gerçekleşebilir ve bunlar arkadaşlıkla sonuçlanabilir
fakat bu norm olmaktan ziyade istisnadır. Gerçekte mesafe ve zaman nedeniyle sahada
doğan pek çok arkadaşlık kısa ömürlüdür." (Wolf, a.g.m., s. 399). Zira bu ilişkilerin
uzun ömürlü olmasını beklemem pek de yerinde olmaz; zaman gösterecek.

69
ile Antalya Serbest Bölgesi'nin avantajları ve sorunları üzerine,
Mersin Serbest Bölge İşleticisi MESBAŞ Genel Müdürü Ed­
var Mum ile Mersin Serbest Bölgesi'nin avantajları, sorunları
ve çözüm önerileri üzerine röportaj yaptık. Mersin Serbest Böl­
ge'de bir tanıdık aracılığıyla bir fabrikanın işvereniyle görüştük.
Serbest Bölge içinde ve fabrika içinde çekim yapabildik. İşveren
de bize aslında Serbest Bölge'nin koşullarından memnun ol­
madığını belirtti. Enerjinin çok pahalı olduğunu, vergi muafi­
yetinin gerçekte olmadığını dile getirdi. Şu anda direndiklerini,
fabrikayı başka yere taşıyabileceklerini vurguladı.
Sosyalist Feminist Kolektif'ten Filiz Karakuş ile Nova­
medli Kadın İşçilere Destek Kadın Platformu'yla ilgili görüş­
tük. İktisatçı, feminist Yelda Yücel ile Serbest Bölgelerdeki ka­
dın emeği, krizin kadın emeğine etkisi, grevdeki kadın işçiler,
sendika ve kadın ilişkisi üzerine söyleşi yaptık. Antalya Serbest
Bölgesi'nde çalışmış bir mühendis olan Şebnem Şahin, bize
beyaz yakalı bir çalışan olarak kendi deneyimlerini aktardı.
Bu görüşmelerin dışında İstanbul, İzmir, Antalya ve Mer­
sinde Serbest Bölge üzerine birçok sokak görüşmesi gerçekleş­
tirdik. Bu röportajlarda kadına yönelik şiddetin, erkek şiddetinin
çok yaygın bir şekilde yaşandığı gerçeğini gördük. Kadınlar ka­
meraya söyleyemeseler bile kamerayı kapattıktan sonra çoğu za­
man gözleri doluyor ve mutsuzluklarını anlatmaya başlıyorlardı.
Genellikle uzun sohbetlere dönüşüyordu bizim sokak röportaj­
ları. Tanıdık bir avukata yönlendirmeyle son bulabiliyordu ya da
bir de bakmışız ki dükkanın önünde saatler geçmiş ve biz hala
konuşmaktayız. Bu röportajların birinde geçmişte Novamed'de
çalışmış bir tezgahtar kadına rastladık. Novamed'de şartlar kötü
olduğu için ancak bir yıl dayanabildiğini söyledi. Sokak röpor­
tajlarından özellikle tekstil sektöründe koşulların ağır olduğunu,
işçilerin ortalama 1 8 saat çalıştırıldığını öğrendik.
Zorluklara gelince, öncelikle bağımsız iki kadın olarak
böyle bir fılm yapma isteğimize üst düzey yönetici konumunda
erkekleri ikna etmemiz; bu konunun doktora tezim olduğunu

70
söylememe, Kültür Bakanlığı'ndan aldığımız desteğe rağmen
çok zor oldu. Nereye bağlı olduğumuz, bu işten çıkarımızın ne
olduğu, piyasada bu fılmi nasıl satacağımız gibi sorularla çok
sık karşılaştık. "Yalnızca çalışma koşullarını merak ediyoruz,"
yanıtımız onlar için pek de ikna edici olmadı. Kültür Bakanlı­
ğı'ndan aldığımız destek olmasaydı geri çevrilmemiz de pekala
mümkündü.
Ege Serbest Bölgesi'nde çekim yapmak oldukça güçtü.
Serbest Bölge Müdürlüğü ile ESBAŞ arasında gidip geldik. İki
saatlik bir uğraştan sonra içeri girmeyi başardık. Serbest Böl­
ge Müdürü Vuslat Bey bizi röportaj veremeyeceğini söyleyerek
ES BAŞ' a yönlendirdi. ESBAŞ'da da herhangi biriyle kamerayla
konuşmayı başaramadık. Kamera olmadan bizi işleyiş konu­
sunda epeyce bilgilendirdiler. Ertesi gün çekim yapabileceğimiz
konusunda söz verdiler ancak sözlerinde durmadılar. Diretme­
lerimiz sonucunda ESBAŞ kiralama bölümünden Nesrin Ha­
nım bizi otomobille bölgenin içinde gezdirdi. Az da olsa bölge
hakkında fikir edinebildik: Ege Serbest Bölgesi son derece steril
bir ortamdı. Bölge içinde dolaşan kimseyi göremedik. Kreş ve
hastane önünde çekim yapmamıza izin verildi. Ancak, genel çe­
kim ve fabrikaların dıştan çekimini yapmamıza izin yoktu. Daha
sonra bölgenin kapısını, giren çıkan araçları çekmemize izin
verdiler. Birçok sokak röportajı yapıldı. İzmir'de çalışan kadınlar
Serbest Bölge'nin ne olduğunu gayet iyi biliyorlardı.
Antalya Serbest Bölge Müdürü izinde olduğundan vekili
S alim Bey'le görüştük. Röportajı devlet memuru olduğu için o
da kabul etmedi. Ama epey bir sohbet ettik: ''Antalya'da daha
çok yerli sermaye hakim. Tekstil sektörü gücünü yitiriyor. Birkaç
fabrika kaldı. Biz hem işçi hem de işveren tarafındayız. İşçilerin
haklarını da gözetmek durumundayız. Her ay birkaç fabrikayı
denetliyoruz. Mardin Serbest Bölgesi terör olayları nedeniyle
kapanmak üzere. Yatırım yok," biçiminde görüşlerini aktardı.
Grev sonrasında Antalya'ya gittiğimizde ise grev yapan
Novamedli kadın işçilerde aynı cesaret, aynı şevk yoktu. Aysel

71
eşi izin vermez diyerek görüşmek istemedi. Samime, Derya,
Ümran ve daha birçok kadın önce görüşmeyi kabul etti. Son­
ra reddettiler. Eski işyeri temsilcisi Fatma telefonumuza yanıt
vermedi. Biz oradayken Münewer Demir işten henüz çıkar­
tılmıştı. Benzer bir olumsuzlukla karşılaşmamak için işçilerin
o günlerde bizimle görüşmek istemedikleri yorumunu yaptık.
Sendikalı olmayan kadın işçilere ise ulaşılamadı.
AS BAŞ Genel Müdürü Zeki Gürses ile görüştük. Novamed
greviyle ilgili pek bir şeyden haberi yoktu. İçeride maske takılma­
dığını, vardiya usulü çalışıldığını bilmiyordu. Novamed'in çalışma
koşullarını söylediğimizde hiç haberinin olmadığını söyledi.
Mersin'de Serbest Bölge Müdürü Edvar Mum ile görüştük.
Mersin Serbest Bölge'ye giriş rahattı. Kafeteryaya gideceğimizi
söyleyerek kapıdan rahatlıkla geçtik. Kafeteryada bölgede işçi
olarak çalışan iki kızını bekleyen Zarife ile sohbet ettik. Kızla­
rının çalışma koşullarını öğrendik. Medikal ürünler üreten fab­
rika sahibi Barış G. bize Serbest Bölge ile ilgili sıkıntılarından
söz etti; Serbest Bölge'de yatırım koşullarına ilişkin işverenin de
birtakım sıkıntıları olduğunu öğrenmiş olduk: "Bölgeden mem­
nun değilim. Vergilerden şikayetçim. Bölge dışına beş yıldan
fazla ömrü olan makineyi çıkartamıyorsun. Kapıda kaçakçılığa
göz yumuluyor. Burada fuhuş da çok yaygın" biçiminde görüş­
lerini dile getirdi. Aynı gün öğleden sonra yirmi yıllık Palmiye
Tekstil'in patronu Harun Bey'le görüştük: O da memnun olma­
dığını dile getirdi. Enerjinin bölge içinde çok pahalı olduğunu,
vergi muafiyetinin gerçekte olmadığını, işçiler açısından tehdit
anlamına gelen Suriye'de bir fabrikalarının daha olduğunu, ora­
daki giderlerin çok daha ucuz olduğunu söyledi. Krizden işçi
çıkarmasalar da etkilenmişlerdi. Mevzuatın Türkiye'de Serbest
Bölge'deki yatırımcıya hiçbir avantaj sağlamadığını düşünüyor­
lardı. Şu anda direniyorlardı ve fabrikayı her an için başka bir
ülkeye taşıyabilirlerdi. Türkiye için Singapur örnek alınabilirdi.
İstikrar ve güven teminatının öneminden söz edildi. Yine aynı
gün personel şefi Mehmet Bey ile de görüştük. İşçilerin tuvalete

72
molalarda gitmeleri gerektiğini düşünüyordu. Bunun haricinde
gitmenin manasız ve dikkat çekici olacağını vurguladı.
Mersin Serbest Bölge'de öğle tatilinde işçiler Bölge için­
de dolaşıp kendi paralarıyla kafeteryada yemek yiyebiliyordu.
Diğer Bölgelerde böyle bir durumla karşılaşmadık. Cuma na­
mazı için servislerle ya da yürüyerek Bölgenin camisine giden
pek çok erkeğin olduğunu gözlemledik. Sokak röportajlarında
hemen herkesin Bölge hakkında fikrinin olduğunu gördük.
Herkesin ailesinden bir kişi orada çalışmış ya da çalışıyordu.
Mersin Serbest Bölge kadınlar için çalışmaya uygun bir yer
olarak görülmüyordu. Çok uzun çalışma saatleri ve sigortanın
geç yapıldığı da söylenenler arasında. Kadınlar çok küçük yaşta
evlendirildiklerini ve şiddet gördüklerini aktardılar.
Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek'e
göre, Serbest Bölgeler ucuz emek cennetiydi. Serbest Bölge'de
göçmen işçi sayısının fazla olduğunu ve Bölge'de örgütlendikleri
firmanın sendika olmasın diye sektör değiştirdiğini ifade etti.
İki buçuk yıl kadar süren çekimler bittiğinde elimizde
yetmiş saatlik malzeme birikmişti. Bu malzemeden 40 daki­
kalık Bölg/142) ve 25 dakikalık Kadınlar Grevd/143) belgeselleri
yapıldı. Böylece Serbest Bölgelerde yaşananlar, kadın işçilerin

(142) Yedi kadın işçi. Türkiye'nin dört ayrı şehrinde dört ayrı Serbest Bölge. Etrafı­
nı çeviren yüksek duvar veya tel örgülerle bir çalışma kampını andıran bölgeler. Bu
belgeselde, Türkiye'nin çeşitli Serbest Bölgelerinde çalışan kadın işçilerin çalışma
koşullarına ilişkin tanıklıkları, deneyimleri, yaşamla ilgili beklentileri yer alıyor. Yal­
nızca bölgenin etrafındaki değil, kadın ve kadın işçi olmanın etrafını çepeçevre ku­
şattığı tel örgüleri de belirginleştiriyor. Öyle ki, Bölge' nin sınırlarının nerede kalktığı,
neresinin içeri neresinin dışarısı olduğu muğlaklaşıyor.
(143) 1 987 yılında ilk açılan Serbest Bölgelerden biri olan Antalya Serbest Bölge­
si'nde Eylül 2006 ile Aralık 2007 tarihleri arasında bir grev gerçekleşti. Bu grevle bir­
likte patriyarkal kapitalizm sömürüsünün boyutlarının dünyanın çoğu yerinde aynı
olduğunu, bu duruma ancak örgütlenerek direnilebileceğini, kadın dayanışmasının
önemini bir kez daha kavradık. Novamed Grevi'nin en önemli özelliği "kadınların
grevi" olması; Türkiye'den ve dünyadan birçok kadın örgütünün, feministlerin, sen­
dikaların, konfederasyonların, siyasi partilerin bu greve destek vermesiydi. Belgesel,
Novamedli grevci kadınların örgütlenme deneyimlerini, örgütlenmenin koşullarını,
hak arama mücadelelerini gözler önüne seriyor.

73
çalışma koşulları ve bir direniş stratejisi olarak grev deneyimi
ile ilgili farklı bir Türkiye panoraması ortaya çıkmış oldu.
Resmi verilere göre, 2006 yılı itibarıyla Türkiye'de bulu­
nan yirmi Serbest Bölge'de toplam çalışan sayısı 45, 149. An­
cak, kadın ve erkek işçi sayısını belirten, Serbest Bölgelerde
çalışan işçiler için cins ayrımı yapan bir istatistik mevcut de­
ğil. Yaptığımız görüşmeler sonucunda, Türkiye'deki Serbest
Bölgelerin birbirinden çok farklı olduğu, sektöre göre çalış­
ma koşullarının çok değiştiği gibi bir genel izlenim edindik.
Her yerde farklı mağduriyetler yaşanıyordu. Örneğin, erkek­
lerin ağırlıkta olduğu yerlerde çalışan kadınlar tacizden şika­
yet ediyor ve kadınlarla birlikte çalışmak istediklerini söylü­
yorlardı. Kadınların ağırlıklı olduğu yerlerde çalışan kadınlar
ise kadın-erkek bir arada çalışmanın daha iyi olabileceğini dile
getiriyordu. Filmin teması Serbest Bölge'de çalışmaktı ama
kadınlar karşılıksız emek harcayarak aynı zamanda evde de
çalışıyordu. Biz bunu yansıtmaya gayret ettik. Evlerde çekim
yapıp çocukları, ev hallerini olduğu gibi göstermeye çalıştık.
Bu çalışmada da benzer şekilde kadınların eviçi emeklerini
vurgulamaya çalıştım.

74
Montaj hattında çalışan işçiler
TÜRKİYE'DE KADIN EMEG İ

Novamedli grevci kadınların öncüleri yani büyükanneleri de


bu coğrafyada varolmuştu. Yani, Novamed grevi bu topraklarda
bir tarihsellik taşımaktaydı. Bu hikayeye de bakmakta fayda var.

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın İşçilerin


Durumu ve Direniş Stratejilerinden Örnekler
Kadınların sanayi işkollarında yoğun olarak yer alması Os-
manlı'nın son dönemine rastlar. Ücretsiz aile işçisi konumunda
evde ve tarlada çalışan kadınlar sanayide çalışmaya başlayınca
ücretli ucuz işgücü olma gerçeğiyle yüz yüze gelirler.Ol Savaşlar
yüzünden erkeklerin cepheye gitmesi işçi gereksinimini doğurur,
bu durum kadınların sanayide istihdam edilmesine yol açar. Ka­
dınların sanayi sektörüne girmesi her ne kadar 19. yüzyıla rastla­
sa da 1 7. ve 18. yüzyıllarda da evlerde halı dokuma tezgahlarında
çalıştıklarını bilmekteyiz. Bu alanda kadınlar düğüm başına ücret
alır ve diğer sanayi alanlarına göre ücretleri çok düşüktür.
Erkek işçilerin 1 895'ten başlayarak örgütlenmesine rağ­
men kadınların örgütlenmesi ve sendika kurması elbette olası
değildir. Tanı tersine kadınları yapabilecekleri işe yönlendir­
mek, "namuslu ve iffetli" çalışmalarını sağlamak amacıyla sade­
ce erkekler tarafından kurulan "Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i
İslamiyesi"<2ı gibi dernekler vardır; ayrıca çocukları da sanayide
çalıştırmak için kurslar düzenlenmektedir. Çok ağır koşullarda

( 1 ) Saygılıgil, "Kadınların Tıp Fakültesine Kabul Edilmeleri", Pazartesi, sayı: 33,


Aralık, 1997, s. 22- 23.
(2) Oktar, Osmanlı Toplumunda Kadının Çalışma Yaşamı; Osmanlı Kadınları Çalış­
tırma Cemiyet-i İsldmiyesi, Bilim Teknik Yayınevi, 1 998, s. 103 .

77
rutubetli, havasız, karanlık, ahır gibi yerlerde çalıştırılan kadın
ve çocuk işçiler pek çok meslek hastalığına yakalanmaktadır:
"İstanbul tütün fabrikasında çalışan kadınların yüzde 60'ı
veremden ölmüştü, önemli bir kısmı sarılıktan rahatsızdı, ze­
hirlenen ve zayıf düşenler vardı. Küçük yaşta işe girenlerin adet
görmeleri ya 20 yaşında başlıyor ya da hiç görmüyorlardı."<3l
Dokuma sektöründe çoğunlukla kadın işçiler çalıştırıl­
makta ve erkekler bu işi "kadın işi" olarak gördüklerinden pek
de fazla rağbet etmemekteydi. Kadınların 20. yüzyıl başında
çalıştığı işkolları: Dokuma, gıda, tütün, kimya, sektörleridir.
1 908'e gelindiğinde ülkedeki 250 bin sanayi işçisinin 70-75
bin kadarının kadın olduğu tahmin edilmektedir.<4l
Dokuma işkolunda makineleşme başlayınca, işlerinden
olma korkusuyla, kadınların makine kırma eylemlerine ka­
tıldıkları ve taleplerinin karşılandığı görülür: "1851'de Sama­
kov'da kurulmuş olan mekanik tarağa karşı girişilen hareket­
te özellikle kadın işçilerin kürek, balta ve sopalarla dokuma
atölyesine saldırdıkları görülmüştü. Kendilerine bu mekanik
tarağın bir daha kullanılmayacağı sözü verildikten sonra tarağı
kırmaktan ve atölyeyi tahripten vazgeçtiler."<5ı
Kadınların 1 839- 1 8 70 arası dönemde fabrikalarda hakla­
rını almak için bazı direniş stratejileri geliştirdiğini görüyoruz.
4 Ocak 1 867 tarihli Levand Heraldda yer alan bir haber aynen
şöyledir:<6ı
"Geçen salı günü maliyeden 20-30 parayı geçmeyen ala­
cakları bulunan bir küme kadın, tekrar ücretlerinin ödenmesi
isteğinde bulundular. Cevap olarak "para yok'' sözünü işiten ka­
dınlar gittikçe daha fazla şamata yapmaya başladılar ve ancak

(3) Kurnaz, 11. Meşrutiyet Döneminde Türk Kadını, Milli Eğitim Bakanlığı Yayın­
ları, 1 996, s. 32.
(4) Güzel, Türkiye'de İşçi Hareketi 1 908-1984, Kaynak Yayınları, 1 996, s.41.
(5) A.g.e., s. 35.
(6) Sencer, Oya, Türkiye'de İşçi Sınıfı; Doğuşu ve Yapısı, Habora Kitabevi, 1 969, s. 103.

78
dışarıdan müdahale ile sustular. Çıkan kargaşada kadınların
birçoğunun itilip kakıldığı söylenmektedir."
23 Mayıs 1876 tarihli tersane grevine işçilerin eşleri de ka­
tılır. Gazeteler ise bundan "eli sopalı hanım birlikleri"nin Tersa­
ne'nin kapısında durup çalışmaya yeltenen işçilere sopa yağdır­
dıkları biçiminde söz eder.(?) Kimi zaman da erkekler kadınları
protesto için kullanır. Bunlardan bir örnek vermek gerekirse,
19. yüzyılda kadınlar valinin evinin önünde toplanıp, halkın is­
temediği bir kararın geri alınmasını talep ederler; yumruklarını
havaya kaldırıp bağırıp sonra geri çekilirler.(s) Açlık, yoksullar
için her zaman en geçerli protesto nedeniydi. Bundan en çok
etkilenen kadınlar ve çocuklar olduğundan kadınlar ekmek bu­
lamadıklarını her fırsatta dile getirir ve bu nedenle eylem yapar.
1 908'd en sonra hem meslek hastalıklarının önlenmesi hem
de çalışma şartlarının düzeltilmesi için çeşitli sanayi dallarında
grevler baş gösterir. Bu grevlerin dağılımında, 40 kadarının ka­
dınların yoğun olarak çalıştığı tütün, dokuma gibi işkollarında
olması ilgi çekicidir. Örneğin Kavala ve Drama'daki tütün işçi­
lerinin grevinde kadınlar grev komitelerinde yer alır. (9J
Bu tür grevler ve isyanları önlemek için devlet ilk ola­
rak, Hereke Fabrikası' nda çalışmak için dışarıdan gelen kadın
işçilere yönelik geçici konaklama yerleri, lojmanlar açar, Türk
ve Rum kızlarını milliyetlerine göre barındırır. Ayrıca çalışma
süresi de 1 1 saatle sınırlandırılır. Her işçinin yılda bir ay üc­
retli izin alabilmesi kararı verilir. Daha sonra 1915 yılında ise
kadınlar için zorunlu hizmet kanunu yayınlanır ve ardından
Adana ve çevresinde Kadın Amele Taburları oluşturulur. Savaş
yıllarında Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiy­
yesi kurulur (1914).0°J Karakışla'ya göre, bu cemiyetin amacı

(7) Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 3, 1994, s. 424.


(8) Goodwin, Osmanlı Kadınının Özel Dünyası, çev.: Sinem Gül, Sabah Yay., 1998, s. 70.
(9) Güzel, a.g.e. s. 42.
(10) Toprak, "Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Kadın Askerler ve Milli
Aile", Tarih ve Toplum, Mart 1988.

79
kadınların açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalması karşısında
kadınlar için istihdam yaratmaktırYıı Başka bir deyişle, bu ce­
miyet kadınlara çalışma alanı açmayı amaç edinir. Ayrıca bu
cemiyet aracılığıyla kadınlar gönüllü olarak askere alınır. Ay­
rıca bu cemiyet, devletin ilk kez gündeme getirdiği özendirici
nüfus politikasının yürütülmesini üstlenir. Aile hayatının çö­
küşünü önlemek amacıyla bünyesinde çalışan memur ve işçiler
için zorunlu evlilik ilkesini getirir. Bu cemiyetin aldığı kararla
erkeklerden en geç 25, kadınlardan ise 20 yaşında evlenmeleri
beklenir.
Savaşlarla birlikte kadınların çalışma yaşamında, özellikle
devlet dairelerinde erkeklerin yerlerini doldurmaya başladığını
görüyoruz. Bu savaşlar sırasında kadınlar göreceli olarak bazı
haklar elde eder; fab t savaş bitip de erkekler dönünce çalışma
yaşamındaki yerlerini sessizce erkeklere bırakmak zorunda ka­
lırlar. Bu yıllar bir anlamda suskunluk dönemidir ve kadınların
herhangi bir toplu halde isyanına rastlanmaz.
1 964 tarihli Berec grevine gelinceye kadar yukarıda da
değinildiği gibi kadınların aktif rol aldığı grevlerden pek de
söz edemeyiz. Berec grevinden ise kadın grevi diye söz etmek
yerinde olur. Petrol-İş Sendikası'nın ilk grevi olarak tarihe ge­
çen ve pil üreten Berec fabrikasında 41 gün süren grevde 1018
işçiden 790'ı kadındır.<12> Kadın işçiler grev çadırında nöbet tu­
tup grev komitesinde yer alır. Kadın emek tarihi açısından çok
önem taşıyan bu grev dönemi itibariyle kadınların sokağa çık­
ması, kendi seslerini duyurması, sendikal deneyim kazanmaları
açısından çok önemlidir. Nitekim Fikriye Odaman isimli bir
kadın işçi sendikal bilgi ve görgüsünü artırmak için ABD'ye
altı haftalığına eğitime gönderilir.
Ancak yukarıda adı geçen direniş ve grev örneklerinin

(11) Karakışla, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, İletişim Yayınları, s. 240.


(12) Yici, Kırkbir Uzun Gün; BEREC GREVİ, Yayına Haz.: M. Hakan Koçak, Sos­
yal Tarih Yayınları İşçi Hareketi Dizisi:4 TÜSTAV, İstanbul 2010, s.25.

80
kadınların yaşamında dönüşüm yaratıp yaratmadığını bilemi­
yoruz.(13) Yaratmış olsa bile bu birikimler kolektif mücadeleye
dönüşememiş, kadın tarihi açısından katkı sağlamaktan öteye
gidememiş, kadınların işçi hareketi içinde kendi taleplerini du­
yurmasının, özne olabilmelerinin yolunu açamamıştır. Nitekim
kadınlar, her ne kadar işçi kadınların sorunlarıyla ilgili yazı yaz­
salar da bu ses getirecek kadar değildir. Kadınların katılmış ol­
duğu grevler, kadın basınında pek ses getirmemiş, destekleyici
haberler çıkmamıştır. Osmanlı kadın dergileri veya dernekleri
için "çalışmak'', "emek'' anlamını taşımaz. Kastettikleri esas ola­
rak kadınların kendi işyerlerini açıp başkalarını kendileri adına
çalıştırmalarıdır. Kadın dergilerinde yazan kadınlar daha çok
"işveren" olmayı arzu eder. Bunun dışında da "terzilik'', "öğret­
menlik", "hemşirelik'' gibi "kadınlara uygun" meslekleri olmasını
önemserler. Örneğin, Kadınlar Dünyası dergisinde yazan kadın­
ların kurduğu Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti
de kadınların çalışması için "terzi evi" açar.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başı
Osmanlı kadınlarının kendi seslerini duyurmaya başladığı, batı­
lı kızkardeşlerinden ilham aldıkları dönemdir. Kadın işçilerin de
aynı dönemde seslerini duymaya başlamamız şüphesiz üzerine
düşünülmesi gereken bir konudur. Cumhuriyet sonrası kadınların
bütün hakları verilmiş söylemi yaratılarak evlere kapanmaları, ka­
musal alanda belli sınırlar/kimlikler (eğitimli/mesleklerinde öncü
kadınlar ya da annelik kimliği) içinde yer almaları, kadın işçilerin
de görünürlüklerinin azalması tesadüf olmasa gerek. Ancak, kesin­
tilerle olsa da geçmişte kadınların mücadelesinin varlığını öğren­
mek, kadın işçilerin tarihin öznesi olarak çaba göstermiş olmaları
ve isyanlarının olduğunu bilmek Türkiye'de kadın işçilerin tarihi­
nin yeniden yazılması gerektiğine dair isteğimizi artırmaktadır.

(13) Akgökçe, Necla, Petrol-İş Kadın, sayı: 38, Şubat 201 1, s.15. Akgökçe'nin burada
sorduğu sorular kadınların kendi tarihlerine sahip çıkmaları, ortak bellek oluşturma­
ları açısından çok anlamlı: "Kadınların hayatları değişti mi? Bu işçilerin kaçı tem­
silci oldu veya içlerinden hiç şube yöneticisi seçilen oldu mu?" Bu soruların üzerine
düşünmek bize bugünkü araştırma ve mücadelelerimiz açısından rehber olacaktır.

81
Günümüzde Türkiye'de Kadının İşgücü
Piyasasındaki Durumu
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 23:(14) "1.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalış­
ma şartlarına ve işsizlikten korunmaya ihtiyacı vardır. 2. Herke­
sin, hiçbirfark gözetmeksizin, eşit çalışma karşılığında eşit ücrete
hakkı vardır. 3. Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insan­
lık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü
sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir
ücrete hakkı vardır. 4. Herkesin, menfaatlerinin korunması için
sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır. "
İstihdam, toplumun işleyişini yapılandıran, diğer toplumsal
çatışma konularının anlamını tanımlayan öğelerden biridir. osı
İstihdam edilmiş olmak, iş veya ücrete sahip olmanın yanı sıra
statü sahibi olma anlamına da gelir. Ancak bir önceki bölümde
değinilen erkek ve kadın işlerinin farklılığı yani istihdamın cin­
siyete göre bölünmesinin geçerliliği farklı istihdam düzeylerini,
biçimlerini, toplumsal ve mesleki konumları oluşturur. Örneğin
Gülay Toksöz'ün belirttiğine göre, "Türkiye'de imalat sanayinin
çok ayrışmış bir yapısı vardır. Sanayi kadın için uygun görülen
bir yer değildir. Ancak çok çaresizse tekstil ya da konfeksiyonla
ilgili bir işletmede çalışabilir."(16ı Dışarıda, piyasada ücretli işgü­
cü olarak çalışmak her ne kadar kadınların iş yüklerini artırsa
da kadınların refahı, "kadınların bağımsız gelir kazanma, ev dı­
şında iş bulma, mülkiyet hakkına sahip olma, okur-yazar olma,
aile içindeki ve dışındaki kararların bilinçli katılımcısı olma gibi

(14) Kadın Hakları Uluslararası Hukuk ve Uygulama, Ed. Gökçiçek Ayata- Dilek
Sevinç Eryılmaz - Bertil Emrah Oder, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Aralık
2010, s. 449.
(15) Maruani, "İstihdam", Eleştirel Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz. : Helena Hırata,
Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele Senotier, Çev.: Gülnur Acar-Savran,
Kanat Yayınları, 2009, s. 215.
(16) Toksöz, Gülay, "İşgücünün Değişen Yapısı ve İşsizlik", İktisat Dergisi, sayı:
51 1-512, Ocak-Haziran 2010, s. 106-108.

82
değişkenlere bağlıdır."<17ı Birçok araştırmaya göre çalışmanın
kadınlara "karar vermede özgürleşmeleri, sosyalleşme, özgüven
gelişimi, ekonomik özgürlük, yaşamla ilgili beklentilerinin deği­
şimi (olumlu anlamda), ailedeki güç ilişkilerinin değişimi, yeni
kimlik arayışı" gibi etkileri olmaktadır. cısı
Türkiye'de kadın nüfusun istihdam oranı 1990'lı yılların
ortalarında %3 1 civarında iken, bu tarihten sonra sürekli ge­
rileyerek 2006 yılında %22,3'e düşmüştür.<19l Bir önceki yıla
göre, TÜİK'in istatistiklerinde<20ı 2010 yılı Mart döneminde,
erkeklerde işgücüne katılma oranı 0,8 puanlık artışla %70,3
kadınlarda ise 2,4 puanlık artışla %26,8'dir. Bu dönemde istih­
dam edilenlerin; %71 ,9'u erkek nüfustur. 2014 yılının verileri­
ne göre ise, on beş ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde ist­
hdam oranı %45,5 olup, bu oran erkeklerde %64,8, kadınlarda
ise %26,7'dir. Türkiye, BM ülkeleri arasında kadınların işgücü­
ne katılımında dünyada en düşük oranlara sahip on ülkeden
biridir. <21ı Kentlerde yetişkin her yüz kadından sadece yirmisi
işgücüne katılmakta, işgücünde kalan kadınların %62'si bunun
nedeninin ev emeği olduğunu ileri sürmektedirler. (22)
Dünya gazetesinin 19 Nisan 2010 tarihindeki sayısında
Alaattin Aktaş'ın köşesinde şöyle bir başlık yer almaktadır: "Her
dört kadından biri değil de ikisi çalışmak istese işsizlik %33'ü

( 1 7) Toksöz, "Neoliberal Piyasa ve Muhafazakar Aile Kıskacında Türkiye'de Kadın


Emeği", Küreselleşme, Kriz ve Türkiye'de Neoliberal Dönüşüm, Der. : Nergis Mütevelli­
oğlu; Sinan Sönmez, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, s. 207.
(18) Eraydın-Toksöz ve arkadaşları, Yeni Üretim Süreçleri ve Kadın Emeği: Dış Pazara
Açılan Konfeksiyon Sanayinde Yeni Üretim Süreçleri ve Kadın İşgücünün Bu Sürece Ka­
tılma Biçimleri, TC. Başbakanlık Kadın Statü ve Sorunları Genel Müdürlüğü. 1 999.
(19) CEDAW Komitesi'nin 46. Oturumu için hazırlanan rapor, Temmuz 2010: 14
(20) www. tüik.gov.tr
(2 1 ) CEDAW Komitesi'nin 46. Oturumu için hazırlanan rapor, Temmuz 2010: 1 4
(22) CEDAW Komitesi'nin 46. Oturumu için hazırlanan rapor, Temmuz 2010: 15;
Yaman-Öztürk, "Ücretli İş ve Ücretsiz Bakım Hizmeti Ekseninde Kadın Emeği",
Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeği Türkiye Örneği, Der. : Saniye Dedeoğlu; Mel­
da Yaman-Öztürk, Sosyal Araştırmalar Vakfı, İstanbul, 2010, s . 50.
bulacaktı. " Haber şöyledir: "Ocak ayı verilerine göre erkek nü­
fusta yaklaşık %70 olan işgücüne katılım oranı kadın nüfusta
%26'ya ancak ulaşıyor. [ . . . ] 15 ve daha yukarı yaşta 26,5 milyon
kadın nüfus mevcut. Bu nüfusun [ . . . ] 6,9 milyonu işgücüne
katılıyor. Yani neredeyse dört kadından yalnızca biri çalışmak
istiyor, diğer üçü çeşitli nedenlerle evde oturmayı tercih ediyor.
Çalışmak istemeyen kadınların önemli bir bölümü ev kadınları.
Ama bir bölümü de iş bulamayacağını artık kabullenmiş lise
dengi eğitimli genç kızlar. İşgücüne katılan 6,9 milyon kadına,
bir o kadar daha eklense, yani kadınların işgücüne katılma oranı
%26'dan %52'ye çıkmış olsaydı, ocak ayında %14,5 olan işsizlik
oranı bir anda %33'e fırlardı."
Aslında Aktaş'ın haberi Özge İzdeş'in söyledikleriyle
örtüşür niteliktedir. İzdeş'e göre, Türkiye'de ümidi kırık kadın
işçileri, yani zaten iş bulamam diyenleri de dahil ettiğimizde
kentlerde kadınların işsizlik oranı %40 civarındadır. Kadınla­
rın işgücüne katılma kararını ücret değil, sınıfı ve çocuklarının
bakımı yani erkeklerle olan ilişkileri belirler. c23ı "2006 yılında
TÜİK tarafından yapılan bir araştırma, 0-5 yaş arasındaki ço­
cukların bakımının %92,1 gibi çok büyük bir oranla anneler
tarafından yerine getirildiğini, bu yaş grubundaki çocukların
bakımında 'kreş ya da anaokulunun payının ise % O, 9 gibi çok
düşük bir düzeye sahip olduğunu gösterir." C24ı
Aktaş'a göre, din olgusu, eğitim düzeyinin düşüklüğü, ge­
lenek ve görenekler kadınların eve bağlanmasının nedenleridir.
Aktaş yazısında kırsal kesimde kadınların işgücüne daha çok
katıldığını, kentlerde üniversite eğitimi alamayan genç kadın­
ların ise o eğitim düzeyiyle iş bulma şansına pek de sahip ol­
madıkları için ister istemez "ev kızı" olmayı kabullendiğini ve
işgücü piyasasına girmediğini dile getirmekte.

(23) Petrol-İş Kadın, sayı: 33, Aralık 2009, Evrensel, 4 Nisan 2010.
(24) Urhan, "Kadınlar: Ümidi Kırık İşsizler", Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 38, Şu­
bat 201 1 , s. 13.

84
Bu yazıda sözü geçmeyen ise, bir yanda evde harcanan ev ve
bakım emeği, diğer yanda ev eksenli üretim yaparak emek gücünü
harcayan ya da tarımda veya aile işletmelerinde çalışan aile işçisi
kadınlardır. Üstelik tarımda çalışan kadınların ürünlerinin kont­
rolü erkektedir. Genellikle pazara erkek götürür ve parayı o harcar.
Bu ikinci gruptaki kadınlar zaten kayıt dışı istihdama dahil edilir­
ler. İlk grup ise görünmeyen emektir. Yani eviçinde yaptıkları işler,
bakım emeği, ev eksenli yaptıkları üretim ve duygusal emektir.
Türkiye'de 1475 sayılı eski İş Kanunu yerine 22 Mayıs
2003'de kabul edilen ve hala yürürlükte olan 4857 numaralı İş
Kanunu'nun beşinci maddesi olarak adı geçen Eşit Davranma
İlkesi'ne göre:
"İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi
inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım ya­
pılamaz. İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler
zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında,
şartlarının oluşturulmasında, uygulamasında ve sona erme­
sinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan ya da dolaylı
farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet
nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılmaz. İşçinin cinsiyeti
nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük
ücretin uygulanmasını haklı kılmaz."
Yeni İş Yasası üç temel ilkeye dayanmaktadır; bunlar iş
güvencesi, esnek çalışma ve AB yönergelerine uyumdur. <25ı
Türkiye BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'ne,<26ı Avrupa

(25) Türkün, "Ev Eksenli Kadın Emeği ve İşçileşme Bilinci", İşçi Sınıfının Deği­
şen Yapısı ve SınıfHareketinde Arayışlar, Deneyimler; Sempozyum Bildiriler Kitabı,
Eylül 2005, s.278.
(26) Ttirkiye BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'rıi 15.08.2000 tarihinde imzala­
mıştır. Sözleşme 04.06.2003 tarih ve 4868 sayılı Kanunla onaylanmış ve 1 8.06.2003 tarih
25142 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Sözleşmesi'ni 15.08.2000 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme 04.06.2003 tarih 6867 sayılı
Kanun'la onaylanmış ve 18.06.2003 tarih ve 25 142 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.

85
İnsan Hakları Sözleşmesi'ne<2 7ı Avrupa Sosyal Şartı'na,<2 sı BM
Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
(CEDAW)<29ı ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'nün 87
Sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korun­
ması Sözleşmesi ve 98 Sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık
Hakkı Sözleşmesi'ne taraftır.<3oı ILO'nun Eylül 1 999 itibariy­
le 1 82 sözleşmesi, 1 90 tavsiye kararı arasında kadınlarla ilgili
olanlar ve Türkiye tarafından da onaylanmış olanlar bulunmak­
tadır. Örneğin "eşit değerde iş için eşit ücret", "iş ve meslek ba­
kımından ayrım hakkında sözleşme" bunlardan bazılarıdır. (31)
Avrupa Komisyonu İlerleme Raporları'nda da Türkiye'nin iş­
gücü piyasasında ve ücretlendirmede toplumsal cinsiyet temelli
ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve kadının işgücü piyasasına
erişim imkanlarının artırılmasının gerekliliğine vurgu yapıl­
maktadır. Türkiye'de kadınların işgücüne katılmalarını sağla­
mak için daha fazla kreş ve anaokulu açılması yönünde tavsiye­
lerde bulunulmaktadır. Hükümet, AB üye ülkelerinde olduğu

(27) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Türkiye tarafından 20.03 . 1 952 tarihinde
imzalanmıştır. Sözleşme 10.03 . 1 954 tarih ve 6366 sayılı Kanun ile onaylanmış ve
19 .03 . 1 954 tarih 8662 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.
(28) Avrupa Sosyal Şartı Türkiye tarafından 1 8 . 10.1961 tarihinde imzalanmıştır.
Sözleşme 16.06. 1989 tarih ve 3581 sayılı Kanun ile onaylanmış ve 1 4 . 1 0 . 1 989 tarih
20215 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Türkiye Gözden Geçirilmiş Avrupa
Sosyal Şartı'nın onaylanmasını ise 27.9.2006 tarih ve 5547 sayılı kanun ile uygun
bulmuştur (Resmi Gazete, 3. 10.2006, No:26308).
(29) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni Türkiye
20. 12.1 985 tarihinde imzalamış, Sözleşmenin onaylanması 1 1 .6. 1985 tarih ve 3232
Sayılı Kanunla uygun bulunmuş, Bakanlar Kurulunca 24. 7.1 985 tarihinde 85/9722
sayılı kararla onaylanmış ve 14 Ekim 1 985 tarih ve 18898 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanmıştır.
(30) ILO'nun 87 sayılı Sözleşmesi'nin onaylanması 25 Kasım 1 992 tarih ve 3847
Sayılı Kanunla uygun bulunmuş, Bakanlar Kurulunca 8 Ocak 1 993 tarihinde 93-
3967 sayılı kararla onaylanmış ve 25 Şubat 1 993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gaze­
te'de yayımlanmıştır. UÇÖ'nün 98 sayılı Sözleşmesi Türkiye tarafından 8 Ağustos
1951 tarihinde 5834 sayılı kanunla onaylanmış ve 14.8.1951 tarih ve 7884 sayılı
Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.
(3 1) Süral, Çalışma Yaşamında Kadın ve Erkek Eşitliği. "Avrupa Birliğinin İstihdam
ve Sosyal Politikası." 2005, s. 124- 166.

86
gibi, kadın ve istihdam ile ilgili ulusal eylem planı yapmaya ve
uygulamaya çağrılmaktadır. <32ı
Ancak bütün bu yasal yaptırımların, sözleşmelerin, rapor­
ların kadınların işgücü piyasasına eşit bireyler olarak katılma­
sını sağlayacak dönüşümü yaratamamaktadır.
Germaine Tillion, Ortadoğu toplumlarındaki akraba ev­
liliği, kan davası, namus cinayeti, kadınların mirastan mahrum
edilmesi ve başörtüsü gibi patriyarka biçiminin özgüllükleri­
nin tüm Akdeniz havzasında geçerli olan toplumsal cinsiyet
düzeninden kaynaklandığını ileri sürer. <33ı Kadınların yaşadığı
patriyarkal baskının büyük bir bölümü hem bu Akdeniz hav­
zasının özgüllüğünden hem de Müslüman toplumun kendine
özgü yapısından kaynaklanmaktadır. Türkiye gibi Akdenizli
ve Müslüman olan bir toplumda geleneksel işbölümün, feodal
ilişkilerin ağırlıklı olarak devam ettiği, "namus", "töre", "ayıp"
gibi sözcüklerin telaffuz edildiği toplumlarda işgücü piyasasın­
da emeğin kadınlaştığını söylemek pek doğru olmaz. <34l Ancak,
(32) Ecevit, "'.Ayrımcılık' ve 'Korumacılık' Tartışmalarına Sıkışmış Bir Feminist
Politika Konusu Olarak Kadın İstihdamı", Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları
Konferansı: Eşitsizlikler, Mücadeleler Kazanımlar, 2008, s . 1 93.
(33) Tillion, Harem ve Kuzenler, Çev. : Şirin Tekeli ve Nükhet Sirman, Yayına Haz. :
Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yayınları, 2006.
(34) Yücel, 2000 sonrası dönemde kadın istihdamının artmaması; bununla birlikte
kadının işgücüne katılımındaki düşüşü kadınların işgücü piyasasından dışlandığının
göstergesi olarak yorumluyor. Yücel'e göre, kadınların işgücü piyasasındaki durumlarını
doğrudan etkileyen faktörlerden biri de Tıirkiye'de artan uluslararası rekabet nedeniyle
kadın istihdamının en yoğun olduğu tekstil ve giyim eıwası sektörlerinin küçülmesidir.
Bkz. (Yücel, Yelda, "2000'li Yıllarda Ekonomi ve Kadınlar Cephesinden Görünüm",
Pazartesi Kitaplığı 5, Şubat-Mart 2007, s. 73). Eraydın ve arkadaşlarının 1999 yılında
İstanbul Giyim Sanayi'nde kadın işçiler üzerine yaptıkları bir araştırmaya göre, ikinci
nesil kadın işgücünü ne marjinal ne de yedek sanayi ordusu şeklinde tanımlamanın artık
yetmeyeceğini dile getirirler. "Konfeksiyonda sağlanan esnek üretim ve emek örgütlen­
mesi çoğunlukla İstanbul'daki ikinci nesil göçmen kadınların ucuz işgücüyle sağlanır. Bu
kadınlar şimdi daha savunmasız ve sömürüye açıklar." (Eraydın-Tıirkün, "Konfeksiyon
Sanayinde Yeniden Yapılanma Süreci, Değişen Koşullar ve Kadın Emeği: Ne Kazan­
dılar Ne Kaybettiler?" İktisat Dergisi, sayı: 430, Ekim 2002, s. 26). Onaran da kadın
istihdamının Tıirkiye'de düşük olduğunu, krizle birlikte kadınların işe girdiklerini belir­
tir (Onaran, Özlem, İstihdam Politikaları ve Türkiye Emek Piyasaları", İktisat'ın Dama
Taşlan, 2003, s. 64).

87
kadınlar hem tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi konumunda
bulunmaları hem de neoliberal politikalarla yaygınlaşan esnek
üretim tarzına (örneğin, ev eksenli üretim, fason üretim) en
yoğun biçimde maruz kalmaları nedeniyle kayıt dışı istihdama
dahil olmaktadırlar. Hasta, çocuk ve yaşlı bakımının ve de evi­
çi hizmetlerin kadınlara yüklenmesi bu durumun hem nedeni
hem de sonucudur. Kreş ve yuvaların yeterli sayıda olmama­
sı, işverenin işyerinde çalışan sayısına göre değil, çalışan kadın
sayısına göre kreş açma yükümlülüğü de (ve yine de o sayıya
göre de açmaması) yani "bakım sorunu"nun da hala kadınların
üzerinden tanımlanması ve bireysel bir soruna indirgenmesi
istihdam edilmeme ya da esnek istihdamın (ev eksenli çalış­
ma, taşeron şirketlere bağlı çalışma, çağrıya bağlı çalışma, ge­
çici düzensiz işçilik, terleme atölyeleri gibi) nedenlerinden bir
diğeridir. Yeniden üretimin aile içinde gerçekleşmesi, sermaye
için emek maliyetinin düşürülmesi açısından da oldukça önem­
lidir.<35l Bu nedenle esnek çalışma biçimlerinin sürekliliğinin
sağlanması sermayenin işine gelir. Ayrıca 2008 yılında kabul
edilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Ya­
sası, kadınları sosyal güvenlik sistemi dışına iten düzenlemeler
getirmiştir. Örneğin: İş güvencesi uygulanacak işyerinde çalı­
şan sayısı zorunluluğu 10'dan 30'a çıkarılır (böylelikle genellikle
küçük atölyelerde çalışan kadınlar yasa dışında kalmıştır). Prim
ödemesi için gereken gün sayısı artırılmıştır. Boşanan kadınlar
eşlerinden dolayı elde ettikleri sosyal güvenlik hakkını kaybe­
der. Emeklilik yaşı her iki cins için de yükseltilir. Gündelikçi
kadınlar, göçmen kadınlar bu yasa dışında bırakılır. Dul eşin
ölüm aylığı %75'den %50'ye düşürülür. Bu yasaya göre bakım
hizmeti yok sayılayarak kadınlar babaları ya da kocaları üzerin­
den tanımlanır. Kadınların sosyal güvenlikten yararlanabilme­
lerini babalarına ya da kocalarına bağımlı hale getirir. <36)

(35) Ansal, "Yeni Teknolojiler ve Kadın İstihdamı", Kadın Araştırmaları Dergisi, İstanbul
Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, sayı: 4, 1 996, s.55-72.
(36) Daha ayrıntı için Bkz KEİG dokümanı. www.keig.org.

88
Türkiye'de geleneksel toplum değerlerinin sürdüğü kesim­
lerde, kadınların dışarıda çalışması genellikle pek hoş karşılan­
maz:<m "Kadınlar arasında üretime katılmamak statü göstergesi
haline gelmiştir. Eraydın ve Erendil'in konfeksiyon sanayiinde
çalışan kadınlar üzerine yaptıkları araştırmanın bulgularına
göre koca izni kadınların çalışmasını etkileyen faktörlerden bi­
ridir.<38l Demirel ve diğerlerinin çalışması da benzer sonuçla­
rı vermektedir. Eraydın ve Erendil'in çalışmasında görüşülen
kadınların %78,8'i çalıştıkları işyerinde ya aileden ya da tanı­
dıklardan birilerinin olduğunu belirtirler. <39l Demirel ve diğer­
lerinin Türkiye'de kadın istihdamıyla ilgili çalışma bulgularında
ise çalışılan ücretli işlerin bulunmasında en önemli kanal "tanı -
dıklar"dır. Böylece kadının ev dışında da denetim altında tutul­
ması ve aile içindeki güç ilişkilerin işyerinde de devam etmesi
söz konusu olmaktadır. Eve gelir getirenin erkek olduğu düşü­
nülür. <4oı Ev kadını olmak kamu kesiminde çalışan kadınların
çifte iş yükünden dolayı tercih edilen bir durumdur."<4 1 l Kadın
kendini geçindirebilecek birisiyle evlendiğinde işten ayrılır ve
ev kadını rolüne geri döner. Diğer yandan, kadınlar evlendiği
ya da çocuk sahibi olduğu için işten çıkartılabilir ya da bakım
emeği yüzünden kendi isteğiyle istihdamdan çekilir. İşveren
ücretsiz izin ve hamilelik izni vermek istemediğinden kadını

(37) Bu nedenle ev eksenli çalışma rağbet görür; aile bütçesine katkı olarak düşü­
nülür.
(38) Ayrıca Bkz. Gündelik yaşamın mekansal sınırlarının erkekler tarafından be­
lirlenip belirlenmediğini görmek için (Demirel ve diğerleri, Çalışmaya Hazır İşgücü
Olarak Kentli Kadın ve Değişimi, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü, 1999, s. 203.); Özar, IMF'ye Hayır, Pazartesi Kitaplığı, 5, Şu­
bat-Mart 2007, s. 1 14.
(39) Eraydın ve Erendi!, "New Production Process in Export-Oriented Garment
lndustry and Different Ways of Participation of Female Labour to This Process",
Turkish Social Science Association, 1 996, s. 282.
(40) Bkz. Bora-Üstün, "Sıcak Aile Ortamı"; Demokratikleşme Sürecinde Kadın ve Er­
kekler, Tesev Yayınları, 2005, s. 77-80.
(41) Özbay, "Kadınların Eviçi ve Evdışı Uğraşlarındaki Değişme", 1 980'1er Türki­
ye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Yay. Haz.: Şirin Tekeli, İletişim Yayınları,
1 993, s. 1 46.

89
istifaya zorlar. Diğer bir deyişle "kadının ev dışında çalışması
katlanılması gereken bir durumdur."<42 ı
İşverenler, "kadın çalıştırmanın yasalardan kaynaklanan
doğum izni, doğum sonrası izin, kreş açma yükümlülüğü gibi
maliyetlere yol açması, kadınların iş ve aile yaşamını dengele­
mede zorluk çekmesi gibi nedenlerle' erkek işçi"<43l istihdam
etmeyi tercih eder. Kadınlar eğer istihdam edilmişse kendi
dillerinin oluşmadığı, patriyarkarkal dilin egemen olduğu or­
tamlarda kendilerini güvende hissetmezler. Türkiye'de kadın­
lar "sevgilin var mı, nişanlı mısın, evli misin, çocukların var
mı, hamile misin, hamile kalmayı düşünüyor musun, evlene­
cek misin" gibi sorulara her zaman maruz kalır, izlenirler; dul
olmaları cinsel içerikli suistimale daha fazla maruz kalmaları
anlamına gelir. İşyerinde cinsel taciz çok yaygındır. Bu konu­
da herhangi bir kanuni yaptırım bulunmamaktadır. Türk Ceza
Kanunu yalnızca, kadının cinsiyet temelli ayrımcılık nedeniyle
işe alınmadığını kanıtlaması halinde hapis cezası öngörür. Ka­
dınlar erkeklerle eşit iş yaptıklarında dahi eşit ücret almazlar.
"Eşit değerde işe eşit ücret" söz konusu değildir.<44l Terfilerde
erkeklere öncelik tanınır. Sendikalarda kadının işgücü piyasa­
sındaki yerini sağlamlaştırıcı, kadınlara güven veren yapı henüz
gelişmemiştir.<45ı Anne olmak çalışma yaşamında da kadınlar
açısından başlı başına birçok zorluk anlamına gelir:<46l "Dam­
galanma sürecini" yaşamamak için hamile olduğunu işyerinde
saklamak zorunda kalan, hamile olduğu öğrenildikten sonra

( 42) Türkün, "Ev Eksenli Kadın Emeği ve İşçileşme Bilinci'', İşçi Sınıfının Değişen
Yapısı ve SınıfHareketinde Arayışlar, Deneyimler; Sempozyum Bildiriler Kitabı, Eylül,
2005 , s . 1 92.
(43) Urhan, "Kadınlar: Ümidi Kırık İşsizler", Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 38, Şu­
bat: 201 1 , s. 13.
(44) "Türkiye'de kadınlar erkeklerin kazancının yaklaşık %46'sını kazanmaktadırlar"
bkz. CEDAW Tıirkiye 6. Gözden Geçirilmiş Devlet Raporu, Madde l l ( l )d: 43.
(45) Bkz. Kadriye Bakırcı, www. bianet.org/bianetlemek/121640.
(46) Necla Akgökçe röportajı, Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 38, Şubat 201 1 , s. 22-
24.

90
işyerinde ayrımcı davranışlara maruz kalan, anne olduktan
sonra "ücret ayrımcılığı", işe alım sürecinde ayrımcılık, kariyer
ilerlemesinde ayrımcılık yaşayan ve çalışan annelerin çalışma
yaşamı içinde bulundukları için "iyi annelik" yargılamasında
her koşulda çalışmayan annelere göre daha düşük düzeyde de­
ğerlendirilmesiyle başa çıkmak zorunda kalan hep işgücü pi­
yasasında çalışan ve anne olan kadınlar.
Ev kadınlığının meslek sayılmadığı, esnek üretim koşu­
larının hakim olduğu koşullarda Aktaş'ın yazısında sözü edi­
len kadınların çalışma oranı yalnızca istatistiklere yansıyanı
(TÜİK göstergeleri). Oysa kadınlar evde ev ve bakım işlerinde
ve ev eksenli üretimde zaten çalışmakta. (Dışarıda kayıt dışın­
da çalışanlar TÜİK verilerinde var: Nüfus sayımlarındaki be­
yanları temel alınıyor kadınların) . Güvenceli, kayıtlı koşullarda
ise iş bulmaları ya da çalışmaları yukarıda bir kısmına değini­
len nedenlerden dolayı kadınların önemli bir bölümü için çok
da mümkün gözükmemekte. Üstelik krizlerde ilk işten çıkartı­
lan kimi durumlarda üretim bandında çalışan kadınlarC47l; (yan
kollarda çalışan kadınlar görece korunmaktaC4S)) olmakta: Bir
fabrika yöneticisinin kadın işçilere yönelik görüşü şöyledir:C49l
"Toyota Otomotiv Genel Müdürü ve Üst Yöneticisi
(CEO) Tamer Ünlü, iki yıl öncesine kadar üretim hat­
tında hiç kadın işçi düşünmediklerini belirterek, deneme
için aldıkları kadın çalışanlardan çok memnun kaldıkları
için kriz geçince 20 değil 200 tane alacaklarını söyledi.

(47) Yücel'e göre, kadınlar "eve asıl ekmek getiren" kişi olarak görülmediklerinden
işten ilk çıkarılanlar arasındadır, Bkz. Yücel, Yelda, "Kapitalizmin Krizleri, Küresel
İşbölümü ve Kadınlar", Birikim, Ocak 2009. Ayrıca yine adı geçen makalede kadın­
ların krizler sırasında harcadıkları görünmeyen emeğin arttığını; bunun nedeninin
kadınlara hayatta kalma yönünde stateji üretme anlamında baskıların yoğunlaştığı
dile getirilir. Yücel'e göre, "kadınlar hem en kötü koşullara razı olacak şekilde çalış­
maya itilirler hem de ailelerinin ayakta kalabilmesi için çareler üretmeye zorlanırlar.
Bu da krizin yükünü kadınların çok daha fazla yüklenmesi anlamına gelir."
( 48) İzdeş, Sosyalist Feminist Kolektif'te yapılan söyleşi.
(49) Sabah Gazetesi, 10 Mayıs 2010.

91
'Dünyadaki Toyota fabrikalarının hepsinde var. Ame­
rika'd a, J aponya'da çok yaygın. Sakarya muhafazakar bir
bölge. Bizim vardiyalarımız var. Gece vakti gelecek kız
buraya, gece üçte evine gidecek falan . . . Onun için yıllarca
hiç düşünmedik. Bir gün kafama saksı düşmüş gibi 'yahu
niye düşünmüyoruz' dedim. 'Geçici olarak 20-30 tane
alın' dedim. 24 tane aldık. Bazıları girer girmez çıktı ama
çoğu güzelce çalıştı. Montaj gibi hafif işler yapıyorlardı.
Mükemmel çalıştılar. Geçici olarak alındıkları için kriz
çıkınca maalesef çıkardık. İnsan kaynaklarına tembih et­
tim, kriz geçince, alım başlayınca önce kızlar gelecek ve
bu defa 20 de değil 200 tane gelecek."
İstihdam denilince ilk akla gelen erkekler, onların çalış­
masının önceliği olmaktadır. Çoğu kadın çalışma süresinin
sonlanması için evleneceği zamanı hedefler. Evli kadın işgücü
bekara göre daha azdır. 2006'da kentte işgücüne katılım oran­
ları evli kadınlar için %15,5, bekar kadınlar için %35 ve boşan­
mış kadınlarda %43,2 olmaktadır.<5oı
Kadınların sanayileşmeyle birlikte işgücüne katılmaları
yukarıda da belirtildiği "kadın işi" olarak tanımlanan işlerde
istihdam edilmeleriyle gelişir. Bu "vasıfsız iş" anlamını da ta­
şır. "İşverenlerce kadınlara uygun görülen işler temel olarak
iki öğeye dayandırılır: Kadınlar fiziksel güçsüzlükleri ve/veya
teknik bilgisizliklerinden dolayı erkek işi yapamazlar. İkincisi,
kadınların bazı işleri yapması ahlaki açıdan uygun değildir. "<5ıı
Beechy'e göre, vasıf kavramı, emek sürecinin denetimini, mes­
leki statünün geleneksel tanımlarını ifade eder. Vasfın sınırları
statik değil, toplumsal cinsiyete ve ırka bağlı olarak yeniden
ve yeniden tanımlanır.<5 2 ı Ecevit'e göre fabrikalarda yatay ve

(50) TÜİK Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, 2006: 37.


(5 1) Ansal, "Türk Sanayiinde Ücretli Kadın Emeğinin Değişen Konumu'', Toplum
ve Bilim, sayı: 66, Bahar 1995, s. 18.

(52) Beechy, "Some Notes on Female Wage Labour in Capitalist Production'', Ca­
pital and Class, Sayı 3, 1 977.

92
dikey olmak üzere iki tür bölünme söz konusudur. Yatay bö­
lünme erkek ve kadınlar arasındaki meslek ayrımına karşılık
gelir. Dikey bölünme ise fabrika hiyerarşisi içinde kadın ve er­
keklerin pozisyonlarını tarif eder. Kadınlar genellikle vasıfsız
işgücü olarak en alt konumda yer alırlar. Vasıflı iş ise makine
kullanımı anlamını taşır. Vasıf ile otorite arasında da doğru­
dan bir bağlantı vardır.<53ı İşte kullanılan makineler toplum­
sal cinsiyetle bağlantılı ve bütünleşmiş durumdadır. Kadınlar
ve erkeklerin makinelerle farklı ilişkiler kurmaları beklenir. <54ı
Kadınların vasıfsız işlerden vasıflı işlere geçmelerini beklemek
pek mümkün değildir.
Kadınların meslek sahibi olduğu yadsınarak birçok fabri­
kada -bizim de (Güliz'le) gözlemlediğimiz kadarıyla- yapma­
ları gereken işi bitirip boş kaldıkları anda iş tanımları içinde yer
almasa da yardıma ihtiyacı olanın işini üstlenmek, tuvalet ya da
etrafı temizlemek, çay servisi yapmak gibi işler yükümlülük­
leri altında gözükmektedir.<55l Oysa erkekler boş kaldıklarında
sigara ya da sohbet molası verir. Nichols ve Suğur'un Bursa'da
iki tekstil fabrikasında yaptıkları araştırmanın sonuçlarına göre
fabrikalarda mekanlar da cinsiyete göre ayrılır. Bu durum ka­
dınların daha rahat çalışmasına imkan sağlar. Ancak bir yandan
da işlerin cinsiyetlere göre ayrılmasına, cinsiyetçiliğe yol açar:
" . . . Kadınlara sıkıcı, monoton ve tekrara dayanan işler uy­
gun görülür. Buna göre, edilgenlik, sabır, el hüneri ve titizlik

(53) Aktaran, Özuğurlu, Anadolu'da Küresel Fabrikanın Doğuşu; Yeni İşçilik Örün­
tülerinin Sosyolojisi, Halkevleri Bilimsel Çalışmaları Merkezi Bilimsel Yayınlar: 1 ,
2005, s. 204.
(54) Beechy, a.g.m., s. 41.
(55) Örneğin, yara bandı, serum bandı, serum pedi gibi medikal ürünler üretilen bir
fabrikada çalışan kadın işçi çalışma koşullarını şöyle dile getirmektedir: " . . . Biz maki­
nelerin tamirini bile yapıyoruz. Bakımını da yapıyoruz, en ufak şeyde 'usta gel, tamir
et' demiyoruz. Vasıfsız bir eleman gibi değerlendiriliyoruz ama yine de. Daha önce
mutfak işini de biz yapıyorduk. Sendikadan sonra bir mutfakçı alındı . . . Ayrıca işveren
bir erkekten masasının üzerini toplamasını, temiz bırakmasını istemiyor ama bir kadın
aynı şeyi yaptığında 'sen kadınsın niye dağınık bırakıyorsun, evinizde de mi böylesiniz?'
diyebiliyor. "Biz her şeye varız", Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 40, Eylül 201 1 , s. 12.

93
kadınsı özellikler olmaktadır. . . Diğer yandan aktiflik, fiziksel
güç, teknik beceri gibi özellikler de erkekleri hareket, kas gücü
ve teknik bilgi isteyen işlere uygun kılmaktadır. Kadınlar sade­
ce hafif işlere uygun görülür. . . "<56)
İstanbul Gedikpaşa'da Ayakkabı Üretimi'nin Değişen
Yapısı üzerine yapılan çalışmanın sonuçlarına göre fabrikalar­
da kadınların çalıştırılmasının nedenlerini firma yöneticileri
şöyle açıklar:
"(Kadın işçilerin) tercih edilmesindeki sebep, (kadınların)
daha sabırlı çalışıyor olmasıdır. Kadın evi geçindirmek zorun­
da olmadığı için aldığı paradan tatmin olabiliyor. Eve katkıda
bulunduğu için memnun oluyor."<57)
Bir Serbest Bölge'd e üretim yapan Novamed fabrikasın­
da da cinsiyetçi işbölümü gözlemlenmektedir. Kadınlar sabır
ve dikkat gerektiren, tekrara dayalı, monoton işler(5s) tanımına
giren üretim hattında vasıfsız eleman olarak çalışmaktadır.
Novamed fabrikasında çalışan kadınların çalışma koşullarına
geçmeden önce grevin yeşerdiği coğrafi bölgeye ve N ovamedli
kadınların süreçlerine yakından bakmakta fayda var.

(56) Ansal, a.g.m.,l 995, s. 19.


(57) Güler-Müftüoğlu, Berna, "Gedikpaşa'da Ayakkabı Üretiminde Farklılaşan İş­
gücü", Toplum ve Bilim, sayı: 86, Güz 2000, s. 134.
(58) Üçüncü Reich zamanında, annelik yeteneğinin ve doğuştan mantıktan yoksun
oluşun, kadınları özellikle montaj hattında çalışmaya uygun hale getirdiği savunulur:
"Çabucak öğrenilecek işler. . . Kadınlar yaptıkları işlerle daha belirgin olarak çalışma­
larının anlamı arasında yakın ilişki kuramazlar. . . Çalışırken hayal güçlerinin anım­
sattığı imgelerden zevk alırlar; örneğin uğruna böyle çok çalıştıkları çocuklarının
gözündeki sevinç ışığı." Bkz. Benholtd -Thomsen, a.g.m., 2008, s. 197.

94
Montaj hattı detay
SERBEST BÖLGEDE KADI N EMEGİ

İstisnai bir Mekan: Serbest Bölge


"Kamp, istisnai durumun kurala dönüşmeye başladığı za­
man açılan mekandır. •rıJ
"SERBEST BÖLGENİN tanıtım filmleri hep aynı
şablona uyar. Atmosferin hemen dışından yerkürede tespit
edilen bir nokta zum/anır. Belli başlı şehirlere uçuş sürelerini
gösteren grafikler, her neresi olursa olsun, bu noktanın tüm
küresel etkinliğin merkezi olduğunu savunur. Bu filmlerin
düşük bütçeli versiyonlarının müzikleri televizyonda defa­
larca kullanılmış, teneke sesini andıran kısa bir trompet par­
çası olabilirken çoğunun prodüksiyon maliyetleri yüksektir.
Bir macerafilmine ya da western'e uygun düşecek olan coşkulu
müzik etnik bir uyarlamayla söz konusu kültüre uydurulmuş­
tur. Filmfragmanlarında duymaya alışık olduğumuz cinsten
tok bir ses gerekli altyapıyı tasvir eder. Zum devam ederken
bulutlar kenara çekilerek çok sayıda dijitalgüneş parlar ve ışıl
ışıl yeni bir gökdelen metropolü gözler önüne serilir. 'Y2J
Serbest İhracat Bölgeleri ya da Serbest Bölgeler (SB),
1 970 sonrası ihracata yönelik olarak çokuluslu şirketlerin, azge­
lişmiş ülkelerdeki ucuz işgücünden ya da doğal kaynaklarından
yararlanmayı amaçladığı bir uygulama. (3) Çokuluslu şirketlerin

(1) Agamben, Kutsal İnsan; Egemen İktidar ve Çıplak Hayat, Çev.: İsmail Türk­
men, Ayrıntı Yayınları, 2001, s. 220.
(2) Easterling, Dev!etdışı Güç, Metis Yayınları, 2017, s.27.
(3) Easterling'in adı geçen kitabında Serbest Bölgelerin 1970'lere kadar olan tari­
hinden ayrıntısıyla söz edilmektetir. Serbest bölgelerin 1 970'lerde katlanarak çoğal­
masında rol oynayan en önemli faktör Easterling'e göre, Birleşmiş Milletler Sanayi
Kalkınma Teşkilatı'nın (UNDO) açık desteğidir.

97
üretim depolarıdır bir anlamda. Bu durum şirketlerin gazete­
lere verdikleri ucuz işgücünün varlığıyla ilgili reklamlarda da
belirgindir. Filipinler Hükümeti'nin Times gazetesine verdiği ·

bir ilan şöyledir:(4l


"Çıkarlarınızın Filipinler'de olduğunu gösteren yedi ola­
ğanüstü neden var: Bizim işçilerimiz kendi dillerini konuşur,
ama elektronik sanayi olsun, giyim veya otomobil sanayi olsun
her dalda çalışabilirler. . . Hatta Hükümet'in sizler için özel ola­
rak yetiştirdiği işçilere bile sahip olabilirsiniz. " (vurgu bana ait)
Tayland Yatırımlar Dairesi'nin yayınladığı bir broşür ise
şöyledir: "Tayland'da yatırım yapmayı niçin mi tercih ediyor­
lar? İşte size on beş tane neden: Yatırımcıların bölgedeki ülke­
ler arasında Tayland'ı tercih etmelerinin başlıca nedenlerinden
biri, ucuz işgücünün bolluğudur. . . Taylandlı işçilerin el bece­
rileri yüksektir, yani bir üretim tekniğini çabucak öğrenirler,
yoğun dikkat, uyum yeteneği ve kişisel karar gerektiren her işi
becerirler. Taylandlı kadınlar ise her yönüyle erkekleri kadar
hünerlidir, çok dayanıklı ve sabırlı olmaları yüzünden tercih
edilirler. . . Taylandlı işçi-işveren arasındaki ilişki, uşakla işve­
ren arasındaki bir ilişkiden çok yetim ve velisi arasındaki ilişki
gibidir. Başka bir deyişle işçilerimize dostça ve nezaketle aav­
ranıldığı sürece onların bağlılığına güven duyabilirsiniz."
Uygulamanın en belirleyici özelliği ise "artıkdeğerin üre­
tildiği toplumsal bağlamla artıkdeğere el konulan toplumsal
bağlam arasındaki mekansal kopukluktur."(Sl Gary Gereffi'nin
Küresel Meta Zincirleri kuramına göre:
"Eski mal ve hizmet üreticisi dev ülkeler üretimden
birer birer vazgeçerek etkinlikliklerini küresel üretimin
planlaması, yönlendirilmesi, uluslararası marka tutundurma

(4) Fröbel-Heinrichs-Kreye, Uluslararası Yeni İşbölümü ve Serbest Bölgeler, Çev. : Yıl­


maz Öner, Yayına Haz. : Mustafa Sönmez, Belge Yayınları, 1 982, s. 125.
(5) Özuğurlu, "Küresel Fabrikanın Doğuşu ve Yükselişi", Petrol-İş 2000-2003,
Eylül 2003, s. 215, 213.

98
etkinlikleri ile ( . . . ) hizmetler sektörüne yönlendirmekte­
dirler. Bunun yerine eski hammadde ve yarı mamul mal
üreticisi çevre ülkeler ileri teknoloji ürünü mallar da dahil
olmak üzere dünya üretiminde daha etkin bir rol üstlen­
mektedirler. "<6>
Serbest Bölge ülkenin siyasi sınırları içerisinde olmakla
beraber, ülkenin diğer kısımlarından fiziki olarak ayrılmış; ti­
cari, endüstriyel ve hizmet faaliyetlerinin yapıldığı yer olarak
tanımlanır. Dış ticaret, vergi, gümrük mevzuatının uygulan­
ması bakımından gümrük hattı dışında sayılır; ülkede geçerli
ticari, mali, iktisadi alanlara ilişkin yasal düzenlemeler bura -
da uygulanmaz. Burada yapılan sanayi ve ticari faaliyetler için
daha geniş muafiyet ve teşvikler tanınır.
Serbest bölgeler ihracat için yatırım ve üretimi artırmak,
yabancı sermaye yatırımlarını ve teknoloji girişini sağlayarak
dış ticareti artırmak, dış finansman ve ticaret imkanlarından
daha fazla yararlanmak, yerli üreticilere dünya piyasalarında­
ki fiyattan ve düzenli şekilde girdi temin etmelerini sağlayarak
uluslararası rekabet güçlerine katkıda bulunmak, ihracata dö­
nük sanayilerin gelişmelerini teşvik etmek suretiyle ihracatı ar­
tırmak, döviz girişini artırmak, istihdam hacmini artırmak, tek­
noloji transferini hızlandırmak gibi temel amaçlarla kurulur. <7>
Türkiye, 1980'lerde IMF ve Dünya Bankası'nın talepleri
doğrultusunda ithal ikameci modelden vazgeçerek ihracata da­
yalı büyüme modelini ve Yapısal Uyum Politikalarını benimser.
Neoliberal politikalar çerçevesinde serbest piyasa ekonomisi ve
özelleştirmeler gündeme gelir. İlk kuruluş denemeleri cumhu­
riyet öncesi dönemde başlamış olmasına rağmen olumlu sonuç
alınamayan, bugün itibariyle sayıları yirmi biri bulan Serbest

(6) Dikmen, Küresel Üretim, Moda Ekonomileri ve Yeni Dünya Hiyerarşisi",


Toplum ve Bilim, sayı: 86, Güz 2000, s. 287-88 .
( 7 ) Özdoğan, Serbest Bölgeler, Siyasal Kitabevi, Ankara 2006; Ceyhan, . alo­
www

maliye.com/murat_ceyhan_serbest_bolgeler.htm 2004.

99
Bölge uygulamasına esas olarak ihracatı artırmanın teşvik edil­
mesi, ekonomik yatırımları maksimum hale getirmek gibi söy­
lemlerle 1 980'li yılların sonuna doğru geçilir. <sı
Serbest Bölgelerin kurulması, yönetilmesi ve işletilmesi
ile ilgili politika ve ilkeleri saptamaktan, planlama ve koordi­
nasyon faaliyetlerini yürütmekten Serbest Bölge Genel Mü­
dürlüğü sorumlu gözükmektedir. Genel Müdürlük Hazine ve
Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlıdır. Ayrıca her bölge için Böl­
ge Müdürleri bulunmaktadır. Serbest Bölgelerin yerli veya ya­
bancı yatırımcılara kamu ya da özel arazi üzerine kurulmasına,
işletilmesine Bakanlar Kurulunca izin verilir. Serbest Bölge'de
faaliyette bulunan kullanıcılar ile bunların yanında bir iş akdi­
ne göre çalışanlar hakkında yabancı uyruklular da dahil T.C.
çalışma mevzuatı ile sosyal güvenlik mevzuatı uygulanır. An­
cak Türkiye ile diğer ülkeler arasında sosyal güvenlik konusun­
da yapılan sözleşmeler varsa, bu sözleşme hükümleri uygulanır.
Serbest Bölge yasası ve yönetmeliği bu bölgelerin kurulması­
nı ve işletilmesini özel şirketlere verir. Serbest Bölge içindeki
fabrikalar geniş ölçüde yabancı firmaların kullanımına tahsis
edilse de yerli firmalar bölge içinde yer alabilir.
SB dahilinde bulunan firmaya, güvenli yatırım koşul­
ları, ücret maliyetlerinin düşüklüğü, koşulsuz ve sınırsız kar
transferi ve bunun ileriki yıllarda garantisi, gelir ve kurumlar
vergisinden bağışıklık, gümrük ve harçlardan tam bağışıklık,

(8) 2007 yılı itibariyle ticari faaliyette bulunan Serbest Bölgeler, faaliyete geçiş
yılları itibariyle şöyledir: "Mersin, Antalya (1 987), Ege, İstanbul Atatürk Havalimanı
(1 990), Trabzon (1992), İstanbul Deri ve Endüstri, Doğu Anadolu, Mardin (1 995),
İzmir Menemen Deri, Rize, S amsun, İstanbul Trakya, Kayseri (1 998), Avrupa, Gazi­
antep, Adana-Yumurtalık (1 999), Bursa, Denizli, Kocaeli (2001), Tubitak-Marmara
Araştırma Merkezi Teknoloji (2002), Sakarya İpek Yolu (2007)" (Erdoğan-Ener,
Küresel Pazarların Ekonomik Üsleri Serbest Bölgeler Teori, Uygulama ve Avrupa Bir­
liğine Uyum Sürecinde Türkiye'deki Gelişimi, Nobel Yayınları, Ankara, 2005 , s. 1 1 8) .
Antalya Serbest Bölgesi 14 Kasım 1 987 tarihinde hizmete girdi. İ l k kurulan Serbest
Bölgelerden biridir. Liman işletmesinin olması başlıca avantajlarından birisidir. An­
talya Serbest Bölgesinin özellikleri ve gerçekleştirilen faaliyetler için Bkz. (Erdo­
ğan-Ener, a.g.m., s. 1 1 8-1 1 9).

1 00
yatırım özendirici dolaysız vergiden bağışıklık, kısa, orta, uzun
vadeli kredi kullandırılması, ulaşım hizmeti için özel tarife,
arsa, bina ve tesislerde elverişli fiyatlar, elektrik, su, haberleşme
fiyatlarında indirimli tarife, işçi haklarını kısıtlayan ve ortadan
kaldıran düzenlemeler gibi çeşitli olanaklar tanınır.(9) Örneğin
Ege Serbest Bölge Kurucu ve İşletici (ESBAŞ) firması yatırım
yapan firmaya tüm altyapı ve gerekli üstyapı yatırımlarında,
enerji, su, telekomünikasyon, doğalgaz, yükleme, boşaltma,
nakliye, hamaliye ve 24 saat destek hizmetleri ile itfaiye, yemek
ve tüm belediyesel hizmetler konusunda destek vermektedir.
Ayrıca, yatırımcıyı çekebilmek için "kültürel, turistik, eğlence
yerlerinin yanıbaşındadır" gibi seçeneklerle bölge cazip göste­
rilmeye çalışılır. (ıo)
SB uygulaması, tüketim malları ve elektronik aletlerin
montajı gibi emek yoğun alanlarda yaygındır. Örneğin: Tek­
nik aletler, ev eşyaları, mobilya, metal işleme ve tekstil ürünleri
bunların arasında sayılabilir.Ol) Serbest Bölge uygulamasının
sonunda ulusal sermaye birikiminin üretim içindeki payı ge­
riletilir. Uluslararası sermaye birikiminin ivme kazanmasına
aracılık edilir. SB'de ithal edilen hammadde ya da ara girdiler
nihai ürüne dönüştürülür; ihracata hazır hale getirilir. İşgücü
piyasaları karşılıklı bağımlı hale gelir. Üretimin parçalanması
süreci Serbest Bölgelerde şöyle gerçekleşir: Örneğin, tasarımı
İtalya'da, üretimi Endonezya'da, nihai pazarlaması Almanya'da
yapılacak olan ürünün ulaşımı için Hong Kong deniz taşıma­
cılığı şirketi devreye girer. 2003 yılında İstanbul'da düzenlenen
WEPZA0 2 ) Serbest Bölge Konferansı'nda bu durum "bunu en

(9) Türk-İş Yıllığı, 99; Erdoğan-Ener, a.g.m., s. 44.


(10) Bkz. ASBAŞ broşürü.
( 1 1 ) Erdoğan-Ener, a.g.m., s. 35.
( 12) World lndustrial Free Zone Association (WEPZA). 4 Şubat 1978'de WEPZA
Manila'da yapılan toplantıya katılan 29 ülke tarafından kuruldu (Tekeli-İlkin, Dün­
yada ve Türkiye'de Serbest Üretim Bölgelerinin Doğuş ve Dönüşümü, Yurt Yayınları 16,
Ankara 1987, s. 62). Serbest bölgelerin uluslararası düzeyde örgütlenmesini amaç­
layan bir kuruluştur.

1 01
iyi yapan kişiler kazanıyor güreşi. Bunu yapamayanlar ikinci
sınıf oluyor, düşüyor, ligden diskalifiye oluyor" biçiminde ifade
edilmiştir. Serbest Bölgelerde rekabet ön plandadır:
"Teşvik tek bakış açısı olmamalı. Aslında, teşvik lafının
yerine zihinlerimize rekabet lafını koymalıyız . . . "<13>
Rekabetçi Serbest Bölgeler daha çok hizmet sunar ve firma
açısından daha yüksek kazanç sağlar."<14> Örneğin Antalya Ser­
best Bölge İşletici Firması (ASBAŞ) internet sitesinde misyo­
nunu şöyle dile getirir: "Hizmet kalitesini yükselterek azami ve­
rimliliğe ulaşmak. Deniz yolu taşımacılığını daha aktif yaparak
ucuz ve kaliteli hizmetle yatırımcının maliyetlerini düşürüp, dış
pazarlarda rekabet gücünü artırmak." Burada rekabet sözcüğü­
nün baş harfinin büyük yazılmış olması tesadüf olmasa gerek.
Rekabet ya da piyasada başkalarıyla yarış içinde olmak serbest
piyasa ekonomisinin bileşenlerinden biridir. Pazar payını artır­
mak, geliştirmekle piyasada tezahür eden rekabetçilik piyasada
satılan malın ucuza üretilmesi yani birim maliyetin düşürülme­
siyle mümkün olur. Bu da en kolay yol olarak işçi ücretlerinin
düşürülmesiyle elde edilir. Diğer şirket ise bunu yapamazsa pi­
yasada yerini alamaz. Ücretlerdeki düşüşün ve yaşam standardı­
nın belli bir düzeyin altına inmesinin yanısıra işçiler psikolojik
olarak da rekabetçi ortamdan etkilenir. Freud'un çağdaşı Alfred
Adler'e göre "serbest piyasa ekonomisinde rekabetçi deneyimler,
büyük ihtimalle yetişkin işçilerde utanca neden olur ve özgüven
kaybının kaynağı piyasa başarısızlığıdır."<15> Oysa genel olarak
işçilerin ne yaşadığı ya da ne hissettiği ile pek de ilgilenilmez.
Serbest Bölgelere Özel/Devlet/Kamu yararı açısından
baktığımızda: Serbest bölgelerin işgücü/emekçiler için ne gibi
sonuçlar doğurduğu irdelenmez. Çalışanlar için aslolan iyi ko­
şullarda çalışmaktır. Oysa firmalar açısından Serbest Bölgelerde

(13) WEPZA 2003 KONFERANSI, s.78.


(14) WEPZA 2003 KONFERANSI, s. 100.
(15) Sennett, Karakter Aşınması; Yeni Kapitalizmin İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri,
Çev. : Barış Yıldırım, Ayrıntı Yayınları, 2002, s.122.

1 02
belirleyici mantık daha fazla kar etmektir bu da firma açısından
üretim maliyetinin en aza indirilmesi(16l anlamını taşır. Örneğin
ABD Şirketi Walbro Serbest Bölge'ye giriş nedenlerini: "Viz­
yon, büyümek, en iyi maliyeti elde etmek, ucuz işgücü" olarak
açıklar.07l Örneğin Antalya'da 2007'de düzenlenen WEPZA
Serbest Bölge Konferansı'nda Türkiye'deki işgücüyle ilgili şu
düşünceler dile getirilir:
Türk işgücü de fena bir işgücü değil; son derece
esnek, dinamik, çalışkan, kendisine fırsat verildiğinde çok
iyi işler yapabilen, nitekim dışarı giden Türklerin hepsi
her konuda başarılı . . . "
Serbest Bölgelerin avantajı olarak WEPZA konferans­
larında08l bürokrasinin az olması,(ı9ı devletin olmaması, vasıflı
işgücünden söz edilir. Serbest Bölgeler yegane işgücü imkanı
olarak sunulur.
Devlet açısından ise, yabancı sermaye yatırımlarını ülke­
ye çekerek döviz girişini ve dış ticareti artırmak, çalışmanın
niteliğini önemsemeden istihdam olanakları yaratmaktır. Bu
anlayışta kamu/çalışanların yararı göz önüne alınmaz.
Ayrıca, Serbest Bölgeler hem ev sahibi hem de yatırımcı
firmaya birçok avantaj sağlamak için kurulmuşsa da işleyişte
bunun her zaman böyle olduğunu söylemek zor: Türkiye'deki
Serbest Bölgelerin faaliyetlerinin yaklaşık yarısını yerli firma­
lar gerçekleştirir. Oysa Serbest Bölge'nin avantajlarından birisi
olarak, 321 8 Sayılı Kanun'un 1. maddesinde " . . . yabancı serma­
ye ve teknoloji girişini hızlandırmak . . . " ifadesi yer almaktadır.

(16) Tekeli-İlkin, a.g.e., s.34; WEPZA 2003 Konferansı.


( 1 7) WEPZA 2003 Konferansı.
( 1 8 ) WEPZA 2003-2007.
( 1 9) Örneğin Antalya Serbest Bölge Yatırımcılar Derneği (ASDER), yaptığı hiz­
metleri şöyle anlatmaktadır: "Serbest bölgelerin gelişmesine ve ticaretin artırılmasına
yönelik çalışmaların yanı sıra ticaret ve üretimin önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik birçok çalışma yapılmış, kamu kurumları nezdinde yaptığı güvenilir ve çözü­
me yönelik çalışmalar ile önemli itibar sağlamıştır." Bkz. ASDER broşürü.

1 03
"Ülkemizde ticari faaliyetler ağırlık taşımaktadır. Türkiye'd eki
Serbest Bölgeler genellikle antrepo, ardiye şeklinde yerli fir­
maların ithalatını kolaylaştırmak için kullanılmaktadır."C20)
Ayrıca, Serbest Bölge'ye yabancı yatırımcı gelse bile No­
vamed örneğinde de görüldüğü gibi emek yoğun üretim alan­
ları için ülkeye gelir; yeni teknoloji için yatırım yapmaz. c2 ı)
Üretim araçları denilen teknik donanım yani makineler, alet­
ler, yarı ürünler ve hammaddeler üretim yerine üretici firma
tarafından getirilir. Ancak, Fröbel, Heinrichs ve Kreye'e göre
geri kalmış ülkelerin modern teknolojiye alıştırılması diye vur­
gulanan hedef Serbest Bölgelerde pek de amaçlanmışa benze­
mez. Yazarlara göre, bu bölgelerde karmaşık modern teknoloji
kullanılsa bile bu hiçbir zaman ilgili ülkenin yeni bir teknolo­
jiye alıştırılması veya açılması anlamını taşımaz. C22)
Ülkede coğrafi olarak tanımlanmış belli alan içinde bulu­
nan Serbest Bölge'de belli bir ekonomik faaliyetin yer alabilme­
si için, ülkenin diğer yerlerinde geçerli olan bazı kuralların ge­
çersiz kılınması gerekir kiC23) yatırımcı firmaya cazip gözüksün.
"Güçlü bir çıkar grubunun çıkarını gerçekleştirmek için sınırlı
bir alanda kura/dışılık yaratılır."C24) Agamben, kamptan "gerçek
ile hukuku, kural ile uygulamayı, istisna ile kuralı birbirinden
ayırmanın asla mümkün olmadığı, ama buna rağmen bu ikisi­
ni sürekli birbirinden ayıran mekan " olarak söz eder: "Normal
düzenin fiilen askıya alındığı bir mekanın sınırları çizilir; sı­
nırları çizilen masum görünüşlü bu mekanda, vahşetin yaşanıp
yaşanmaması, hukuka değil; oranın geçici egemeni olarak hare­
ket eden polislerin uygarlık ve etik anlayışlarına bağlıdır."C25 ) SB,
fiziki ve idari olarak gümrük işlemlerinin dışında kalır. Ancak

(20) Erdoğan-Ener, a.g.e., s. 147.


(21) Tekeli-İlkin, a.g.e., s. 154-1 55.
(22) Fröbel-Heinrichs-Kreye, a.g.e., s.157.
(23) Tekeli-İlkin, a.g.e., s. 1 1 .
(24) A.g.e., s. 1 1 .
(25) Agamben, a.g.e., s . 226-27.

1 04
siyasi yönden bulunduğu ülkenin yasalarına tabidir. Ülkenin di­
ğer kesimlerinden tecrit edilmiştir. Fröbel, Heinrichs ve Kreye'e
göre SB öbür üretim bölgelerinden ya da Bölge'nin çevresinden
kopuk bir sanayi adası görünümündedir.<26) Tel örgü ya da ka­
lın duvarlarla çevrilidir. Dolayısıyla içerisi dışarıdan yalıtılmış
gibidir. İçeride ne olup bittiğini dışarıdan görmemize pek de
olanak verilmez. (Agamben'in "Modern(liğ)in Nomos'u Ola­
rak Kamp" kavramlaştırması SB için de kullanılabilir. (ı7)) SB'de
güvenlik görevlileri dışında alan içinde ikametgaha izin veril­
mez. Bu görünümüyle de yine Fröbel, Heinrichs ve Kreye göre
çalışma kampı (vurgu bana ait) gibidir.

Serbest Bölge'de Kadın Emeği


Özuğurlu kitabında SB'leri de "Küresel Fabrikalar"(ıs)
şeklinde iktidar ilişkisi alanları olarak tanımlar. Çokuluslu
şirketlerin dışsallaştırdığı riskler, taşeron firmalar tarafından
içselleştirilir: Esnek İşgücü(ı9) ile üretim sürecinde ve işgücü
piyasasında esnekleşme önem kazanır. Yarı zamanlı, sözleşme­
li, geçici, fason çalışma geçerli duruma gelir.
SB'deki şirketler genellikle niteliksiz ya da yarı nitelikli
işçileri tercih eder ve bunları çok kısa bir eğitim döneminden

(26) Fröbel-Heinrichs-Kreye, a.g.e., s. 86.


(27) Agamben, dışarıda bırakılanın içerilmesi anlamında istisna durumu aracılığı
ile hukuk düzeninin ya da devlet nomosunun içine yerleştirilmesini, bir kuşatma,
disiplin ve gözetim düzeni ya da sıkıyönetim yasalarının uygulandığı yer olarak top­
lama kamplarında görür. Bu anlamda toplama kampı egemenin nomosunun uygu­
landığı ve olağan hukukun askıya alındığı yerdir. Agamben baskının ve baskı aracılığı
ile homojen bir toplum yaratma düşünün buralarda gerçekleştiğini varsayar.
(28) "Küreselfabrika dar anlamıyla, dünya pazarları için üretim yapılan, 'ihracat işlem
bölgeleri', 'sınır-boyu üretim bölgeleri', 'serbest üretim bölgeleri' vb. terimlerle de adlandırı­
lan üretim sitelerini ifade etmektedir. " Bkz. Özuğurlu, a.g.e., 2005, s.15.
(29) "Egemen işletme teorisine göre şirketler kendi 'asıl' işlerini tanımlayıp onun üzerinde
yoğunlaşır ve asıl işleri olmayan mal ve hizmetleri ise tedarikçifirmalardan alırlarsa daha
yalın ve zinde şirketler haline gelirler ve rekabet edebilirler. Bunun en uç Örneği Nikeficati­
on olarak adlandırılır. " Aziz Çelik'in Nikefication kavramsallaştırılması için Bkz. (Çe­
lik, Aziz, "Eğreti Emek-Parçalanan Sınıf", Birikim, sayı: 217, Mayıs 2007, s. 122-23).

1 05
geçirir. Ayrıca işçilik maliyetini düşürmek için çok sık işçi de­
ğiştirme yoluna giderler. Ana yönetim çoğunlukla şirketlerin
yurtdışından getirdiği elemanlarca yürütülür. Ancak teknik
kadrolarda ve ara yönetim kademelerinde yerli personele görev
verilir. <3oı Serbest Bölgelerdeki işletmelerin üretiminin örgüt­
lenmesinin en temel aktörlerinden birisi olan ucuz işgücü­
nün<3ıı yeni işçileri kadınlardır. Esnek ve ucuz işgücü "kadın
işçiler", "işgücünün kadınlaştırılması", yani kadın işçi sayısının
artması anlamını taşır. <32ı İhracata yönelik sanayileşme dene­
yiminde imalat sanayinde kadın emeği kullanımı gittikçe art­
maktadır.
Harvey'e göre "yeniden canlanmaya paralel olarak, çoku­
luslu sermayenin Fordist kitle üretimi sistemlerini ülke dışına
taşıma konusunda artan kapasitesi, orada son derece zayıf ko­
numda bulunan kadın işçilerin emek gücünün, aşırı derecede
düşük ücret ve hemen hemen hiçbir güvencesi olmayan çalış­
ma koşullarında sömürülmesini olanaklı kılar."<33ı
SB'lerde üç temel nedenden dolayı kadın işçi çalıştır­
mak tercih edilir:<34l "Kadınlara verilen ücret erkeklere göre
düşüktür. Kadın işçiler emek yoğun işlemlerin gerektirdiği
el becerisinde erkek işçilerden daha verimlidir. Genç kadın­
lar montaj işlemlerinin tekdüzeliğine erkeklerden daha kolay
uyum sağlar." Novamed işyerindeki tanıklıklar da bu durumu
doğrulamaktadır: "El becerileri yüksek olduğundan kadınları

(30) Erdoğan-Ener, a.g.e., s.42.


(3 1 ) Dikmen, a.g.m., s.286, 25.
(32) "Kadınların geleneksel olarak işgücü piyasasıyla esnek bir ilişki içinde bulun­
maları bu tür standart dışı çalışma biçimlerinde istihdam edilmelerini hızlandırmış
ve ihracata dayalı sanayileşme programları uygulayan birçok ülkede kadın çalışanla­
rın sayısı hızla artmıştır. Bu süreç 'emeğin kadınlaşması' olarak açıklanır." (Aktaran,
Özar-Ercan, "Emek Piyasaları: Uyumsuzluk mu Bütünleşme mi?", Neoliberalizmin
Tahribatı; 2000'/i Yıllarda Türkiye 2, Haz. : Neşecan Balkan, Sungur Savran, Metis
yayınları, 2004, s.201).
(33) Harvey, Postmodernliğin Durumu, Çev.: Sungur Savran, Metis Yayınları, 1 997,
s. 1 77.
(34) Erdoğan-Ener, a.g.e., s. 39.

1 06
işe alıyorlar. İşte kadınları daha kolay idare ederiz, daha kolay
yönetiriz diye düşünüyorlar." (G.P.)(35)
İhracata yönelik sanayileşme deneyiminde imalat sanayi­
inde kadın emeği kullanımının arttığı görülür: Dünyada SB'ler­
de çalışanların ortalama %70'ini kadınlar oluşturmaktadır (Sri
Lanka % 72, Kore %80, Meksika % 70). 1970 ile 1990 arasındaki
ihracatta en fazla artışı, en yüksek büyüme hızlarını gerçekleş­
tiren ülkelerin toplam işgücü içinde kadınların payı da yükselir:
"Örneğin Güneydoğu Asya'da %25'ten o/o44'e çıkar. Böylece ih­
racat için üretim ile serbest ticaret birlikte kadın istihdamının
motoru olur.06> Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine
göre, 2006 yılı itibariyle, dünyanın 130 ülkesindeki 3500 serbest
ticaret bölgede toplam 66 milyon işçi çalışmaktadır ve bu işçi­
lerin yarısından çoğu Çin'deki Serbest Bölgelerde bulunmakta­
dır.<37) Türkiye'de ise Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın verilerine göre
yaklaşık 5 1 bin kişi Serbest Bölgelerde çalışmaktadır.
Ancak, kadın işçilerin çalışması ile ilgili şu iki boyutu
gözden kaçırmamak gerek: Birincisi, yaptıkları işler "vasıfsız"
olarak görüldüğünden erkeklere göre düşük ücretle çalışmak­
tadırlar. İkincisi, toplumda var olan cinsiyete dayalı ayrım -
cılık ve işbölümü sonucu bu artış aslında kadınları üretimin
marjinal aktörleri olmaktan kurtaramaz. <3sı Türkiye'de Serbest
Bölgelerin Güneydoğu Asya ülkelerinde olduğu gibi etkinlik

(35) Farklı araştırmalar da Novamedli kadın işçilerle benzerlik taşımaktadır: " . . . Ka­
dınlara sıkıcı, monoton ve tekrara dayanan işler uygun görülür. Buna göre, edilgen­
lik, sabır, el hüneri ve titizlik kadınsı özellikler olmaktadır. . . Diğer yandan aktiflik,
fiziksel güç, teknik beceri gibi özellikler de erkekleri hareket, kas gücü ve teknik bilgi
isteyen işlere uygun kılmaktadır. Kadınlar sadece hafif işlere uygun görülür... " (Ansal,
_
a.g.m., s. 1 9) . Istanbul Gedikpaşa'da "Ayakkabı Uretimi in Değişen Yapısı" üzerine
yapılan çalışmanın sonuçları da benzerdir.
(36) " Wichterich, a.g.e., s. 24.
(37) Bkz. Milberg ve Amengual, "Economic development and working conditions
in export processing zones: a survey of trends" Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre
2008. s. 4. Aktaran Üstiibici, Birikim, sayı: 258, Ekim 2010, s. 48.
(38) Dedeoğlu, Saniye, "Sinderalla'nın Pazara Yolculuğu", Neoliberaliz.min Tahribatı;
2000 '/i Yıllarda Türkiye 2, Haz.: Neşecan Balkan, Sungur Savran, Metis Yayınları, s. 95.

1 07
kazanamaması, bu tür bölgelerde gözlenen yüksek oranlı kadın
işgücü talebinin ve istihdamının Türkiye'de ortaya çıkmama­
sında etkilidir. <39ı
Ulusötesi sermayenin uygulamaları sonucu ikilikler orta­
ya çıkar ve bu ikilikler hep yeniden üretilir ve sürdürülür: Er­
keklik/kadınlık, vasıflı/vasıfsız, yerli/yabancı gibi. <40l Toplumsal
cinsiyet farklarının ortadan kalkması, bazı işçileri diğerlerine
göre ikincil konuma indiren sosyal ilişkilerden sonuna kadar
yararlanmaya çalışan sermayenin çıkarlarına uygun değildir. Bu
nedenle de cinsiyetçi ideolojiyi canlı tutmaya çalışır. Örneğin,
çokuluslu şirketlerin Güney Doğu Asya'da bilinçli bir şekilde
geleneksel ataerkil egemenlik ilişkilerini sürdürmeye çalıştığı,
çalışan genç kadınların baba otoritesini kırmaya yönelmelerine
karşın bu otoriteyi güçlendirecek bir politika izledikleri görül­
mektedir. Ayrıca toplumsal cinsiyet farklılıklarını aktif olarak
besleme yönünde, kadın işçilerin 'kadınsı' yönlerini canlı tuta­
cak moda, güzellik, saç, cilt bakımı üzerine kurslar ve güzellik
yarışmaları düzenledikleri bilinen bir gerçektir. <41ı Paternalist
ilişki örgülerinin, etnik ve dini farklılıkların da küresel fabrika­
daki istihdamın örgütlenmesinde etkin olduğu Özuğurlu ta­
rafından dile getirilir: İşçilerin siyasal kontrolünde paternalist
endüstriyel ilişkiler etkin rol oynar; Güney Kore'de devlet ay­
gıtının kadın işçileri "endüstriyel asker" imgesi ile tanımlayan
söylemiyle birlikte kadın işgücü oranı yükselmiştir. <42 ı
Güneydoğu Asya ülkelerindeki SB'lerde sanayi için dü­
şünülen Doğulu kadın imgesi şöyledir:
"Doğulu kadınların el becerileri dünyaca ünlüdür. Elle­
ri küçüktür ve büyük bir dikkatle çok hızlı çalışırlar. O halde

(39) Toksöz, a.g.m., s. 2009, s. 216.


(40) Talpade-Mohanty, Sınır Tanımayan Feminizm; Teoriyi Sömürgeleştirmekten
Kurtarmak, Dayanışmayı Örmek, Çev. : Hatice Pınar Şenoğuz, Boğaziçi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul, 2005, s. 239.
(41) Ansal, Hacer, "Kapitalizm ve Cinsiyetçilik", 11. Tez, 9, Şubat 1 989, s. 2 1 .
(42) Özuğurlu, Metin, a.g.m., 2003, s. 216.

1 08
montaj hattının verimliliğine verimlilik katmakta doğası ve
genetik özellikleri nedeniyle kim Doğulu kadından daha uy­
gun olabilir."<43>
Bir Serbest Bölge örneği olarak İkiz Fabrikalar (Maqui­
ladora), 1970'li yıllarda ABD-Meksika sınırında kurulan fab­
rikalardır.<44> Buralarda ABD'd e yapılmış malların parçaları
gümrüksüz olarak Meksika'ya ithal edilir, Meksika'daki ucuz
işgücünden faydalanılarak mallar monte edilip ABD'ye ihraç
edilir. Buranın özelliği yapılan üretimin emek yoğun teknoloji
ile gerçekleştirilmesidir. Wichterich bu Serbest Bölgelerde ça­
lışan kadın işçilerin çalışma koşullarını şöyle anlatır:<45>
"Yılbaşı ikramiyesi ya da doğum izni sırasında ücret öde­
mek zorunda kalmamak için, kadın işçiler yılbaşından ve do­
ğumdan önce işten çıkarılır. Meksika'daki Maquilla fabrikala­
rında kadınlar, çalışabilmek için ne önkoşul olan gebelik testine
ne de cinsel hayatlarının, gebelikten nasıl korunduklarının ya da
aybaşı dönemlerinin sorgulanmasına karşı gelmeye cesaret ede­
bilirler ( . . . ) Birçok ülkede hastalık yardımının, sosyal güvenliğin
yasallaşmış olmasına karşılık, kadınlar gereksinim duydukların­
da, çalıştıkları şirketlerin ücretlerinden kestikleri payları yatır­
madığını görmektedir. Hastalanan kadın işçilerin doktora çıkma
isteği reddedilebilir (. .. ) Fabrikada kadınların geleneksel cinsiyet
rolleri değişmemiştir. Kadınlar üretimin emek-yoğun aşamala­
rında çabuk, dikkatle çalışırken, erkekler denetim ve makinelerin
bakımını yapmaktadır." Dominik Cumhuriyeti'nde doktorlar,
SB'lerdeki kadın işçilerin diğer işletmelerdekilere göre iki kat

(43) Ansal, Hacer, "Ekonomik Yeniden Yapılanma Sürecinde Kadın Emeği", Türk­
İş Yıllığı 97, 1 997, s. 168.
(44) Harvey esnek üretime geçişte kadınların işgücünün kullanılmasıyla ilgili örnek
verir: ''ABD'li yöneticilere ve sermayedarlara, Meksika'nın ABD sınırına yakın kuzey
bölgelerinde esas olarak genç kadınların çalıştırıldığı fabrikalar açarken sınırın kuze­
yinde kalma olanağı tanıyan Maquiladora Programı, azgelişmiş ya da yeni sanayile­
şen ülkelerin birçoğunda (Filipinler, Güney Kore, Brezilya, vb.) yaygınlaşmış olan bir
uygulamanın en çarpıcı örneklerinden biridir." (Harvey, a.g.e., s. 177) .
(45) Wichterich, a.g.e., s. 49-50,57.

1 09
düşük yaptıklarını, iki kat zayıf olduklarını, üç kat sakat çocuk
doğurduklarını belirtmektedir. (46)
Saul Landou 2000 yılında çektiği Maquila isimli belge­
selde Juares kentinde Serbest Bölge'de çalışan işçilerin tanık­
lıklarına yer vermiştir:
"Hava, çevre ve su kirliliği başlıca sorunlarımız. ( . . . )Köy­
lüler topraklarından koparılıp sınırdaki fabrikaya çalışmaya
getiriliyorlar. ( . . . ) Montaj hattında çalışmak demek kişiliksiz­
leştirmek demek. ( . . . ) Kadınlar makinenin parçası gibi görü­
lüyorlar. ( . . . ) Fiziksel ve zihinsel yorgunluk sonucu eve ancak
uyumaya gidebiliyoruz. Aile ve arkadaşlarla iletişimsizlik söz
konusu. ( . . . ) Fabrikaya girmeden önce hamilelik testi ve adet
bağlarını göstermeye zorluyorlar. ( . . . ) Son dört yılda 260 kadın
tecavüz sonucu cinayete kurban gitmiş. ( . . . ) 12 saat aç kalma­
mak için çalışılıyor. ( . . . ) Şef ve amirler kadınlara tokat atabili­
yor. ( . . . ) Grevlerden biri başarısızlıkla sonuçlandı ( . . . )"
1994 yılında Sandinistalar'dan ayrılan kadınlar tarafından
esas olarak Serbest Bölge'de çalışan kadın işçileri örgütlemek
ve Maquila fabrikalarındaki koşulları düzeltmek amacıyla ku­
rulan, Nikaragua'da faaliyet gösteren "Maria Elena Cuadra"
(MEC) isimli kadın örgütünün Serbest Bölgelerde kadın çalı­
şanlara ilişkin gözlemleri ise şöyle:
"Kadınlar dikiş makinelerinde günde 8-12 saat taburelerin­
de oturarak çalışıyor. Şeflerin sistemli kontrolü ve aşağılamalarına
maruz kalarak akort üretimi yapıyorlar. Günde iki kez tuvalete
gidiyorlar. Dikiş tozları nedeniyle kadınların çoğunda nefes alma
güçlüğü var. Düşük sayısı fazla ve sistemli cinsel tacize maruz ka­
lıyorlar. MEC kurucuları, üstleriyle cinsel ilişkiyi reddettikleri için
işten çıkarılan pek çok kadın işçiyle ilgili rapor tutmuştur. Ha­
milelik ve çocuk sahibi olmak da kadın işçiler için güçlüklere yol
açar. Hamile kaldıklarında ya da çocukları hastalandığında işe git­
meyince genellikle kovulurlar. İşçiler 10-15 saat gibi uzun çalışma

(46) A.g.e., s . 58.

110
saatlerinden ve kısa molalardan şikayetçidir. Genellikle parça başı
iş yaptıkları ve ona göre ücret aldıkları için öğlen yemeklerinden
bile feragat ederler. Ayrıca yemeklerin miktarı yetersiz, kalitesi ise
düşüktür. Fazla mesai ücreti yoktur. Aylık ücretlerinin de hakkıyla
ödenip ödenmediğini tam olarak bilemezler. Bordrolar patronun
anadili olan İngilizce ya da Çince olarak basıldığından kontrol
etmeleri imkansızdır. Hastalandıklarında sanki herkes aynı hasta­
lığa yakalanmış gibi hepsine aynı ilaçlar verilir.
Kazandıkları ücret ev geçindirmeye yetmediğinden
Maquila çalışanları genellikle kayıtdışı ikinci bir işte çalışırlar.
Ev işleriyle birlikte iş yükleri üç katına çıkar. Kimisi akşamları
ya da hafta sonları evde yapılmış meyve suyu gibi içecek ve
yiyecekler satar. Kimisi de mikro krediden yararlanarak küçük
girişimciliği tercih eder ya da Honduras'tan ucuz yiyecek ve
giysi satın alarak Serbest Bölge'nin dışında satar."
Bennholdt-Thomsen'in anlattıkları da yukarıdaki göz­
lemlerle bir benzerlik içermekte:
"SB'lerde çalışan kadınların potansiyel anneliğin ötesinde
fiili annelikle pek ilgileri yoktur. Bu tür bölgelerde çalışan işçile­
rin yaşları genellikle 16 ile 24 arasındadır; çocuk sahibi olmaları
durumunda çoğunlukla işten çıkarılırlar. . . Serbest bölgelerde
çalışan kadınlar çoğunlukla birinci dünya ülkelerinden gelen
erkek turistlere fahişelik yaparak hayatını kazanmaya zorlanır.
Özellikle Asya devletleri yatırım için müşteri çekmek, havayol­
larını pazarlamak ve turizmi teşvik etmek amacıyla kadınların
bedenlerini çekinmeksizin kullanır. Kadınlar tıpkı serbestçe elde
edilen doğal kaynaklar gibi arz edilir ve satılır."(47>
Çin'deki duruma örnek verecek olursak, Çin'de 1958 yı­
lından itibaren göçe engel olmak, devletin refahını sağlamak
amacıyla "Hükou" sistemi uygulanmaktadır. Bu sisteme göre,
vatandaşlar köylü ya da kentlidir ve kayıt dışı bölgelerde ça­
lışmalarına izin verilmez. 1984 yılında uygulanmaya başlayan

(47) "Bennholdt-Thomsen, a.g.m., s. 252.

111
serbest pazar ekonomisinden beri iki yüz milyon işçi "geçici
göçmen'' statüsünde oradan oraya göç etmekte ve sosyal hak­
lardan yararlanamamaktadır. Serbest bölgelerde çalışan işçile­
rin çoğunu da bu statüde olan işçiler oluşturmaktadır.c4sı Böl­
genin içindeki yatakhanelerde, balık istifi biçiminde kalırlar;
yemek ve barınma paraları da ücretlerinden kesilir.
Ancak Serbest Bölgelerde çalışmak, eğitim düzeyi ortala­
manın üzerindeki kadınlar için modern ücretli iş imkanı sun­
maktadır. Dolayısıyla, ihracatçı bir fabrikada çalışmanın tarım
sektöründe ya da ev eksenli çalışmaya göre her zaman geçer­
li olmasa da çoğunlukla kendi adına para kazanmak ve karar
alma imkanına kavuştukları için "fabrikalar formel sektör iş­
letmeleri olarak yasalara uymak zorunda kaldıkları ve kadınlar
sömürüye karşı bazı direniş stratejileri geliştirebildikleri için
kadın istihdamının diğer biçimlerinden daha elverişli"dir.C49l
Türkiye'de ise Serbest Bölge'de yer alan fabrikalar işçilerin si­
gortalarını genellikle ödemektedir.

Dünyada Serbest Bölgelerde Çalışan Kadınların


Örgütlenme Deneyimleri ve Direniş Stratejileri
"Ama bazen öyle olur ki sömürge halkı için bu şiddet,
tek işlerini oluşturduğu için, karakterlerini olumlu ve yaratıcı
özelliklerle donatır, şiddetpraksisi birleştiricidir. "C5oı
İşçiler arasındaki rekabeti ortadan kaldırıp sınıf daya­
nışmasını ikame eden, örgütlenmenin öznesi demek olan işçi
sendikaları, işçilerin dayanışma örgütü olarak yaşamsal önem

(48) "2000 yılı nüfus sayımına göre 120 milyon, başka araştırmalarda 100-200 mil­
yon arasında insanın göç halindeki işgücünü oluşturduğu söyleniyor. Kadınlar bu göç
halindeki işgücünün %40'ını, özel ekonomik bölgeler denen (SEZ) ihracata dönük
üretim alanlarında ve oyuncak ve teknoloji gibi sektörlerde istihdamın %70'inden
fazlasını oluşturuyorlar." Bkz. Yücel, a.g.m., 2008, s.25.
(49) Toksöz, a.g.m., 2009, s. 208.
(50) Wall erstein, a.g.e., 2009, s. 26.

112
taşımaktadır. "Sendikalar üyelerinin dayanışma ve kolektif gü­
cünden edindiği temsil kapasitesi ile toplumda baskı grubu
oluşturur ve işverenlerin gücünü dengeleyecek kolektif bir güç
sağlayabilir."<5ıı Ancak, sendikalardaki üye sayısı gitgide azal­
makta, kadın üye sayısı ise artmamaktadır. Kadınların sendika­
ya mesafeli yaklaşmasının nedenleri daha sonraki bölümlerde
tartışılacaktır. Dünyanın farklı bölgelerinde kadınlar sendikal
örgütlenme yerine enformel tarzda örgütlenmeyi tercih et­
mektedir. Serbest bölgede çalışan kadınların haklarının farkına
varması, örgütlenmelerini ve çeşitli direniş pratikleri geliştir­
melerini de beraberinde getirmektedir. Sendikal hareketin bu
deneyimlerden ders çıkararak örgütlenme için yeni stratejiler
belirlemesi işçi sınıfı dayanışması için bir gereklilik olarak gö­
rülmelidir.

Maquiladoras İşçileri Örneği<52>


Exportadora Mano de Obra şirketinin Tijuana'daki fab­
rikasından atılan doksan dokuz Maquiladora işçisi, Expor­
tadora'nın Amerikalı patronu National O-Ring of Downey
firmasına 1 995 yılında Los Angeles, California'da daha önce
görülmedik bir dava açar. İşçiler firmanın Meksika iş kanun­
larına uymaya zorlanmasını ve faaliyetin durduğu 1 994 Ka­
sım' ından sonra alamadıkları üç aylık ücreti talep eder. Bu
dava NAFTNnın<53l yasal sınırlarını zorlayan ilk dava özelli­
ğini taşımaktadır. Öte yandan, Maquiladora İşçilerine Yardım

(5 1 ) Urhan, "Esneklik ve Dayanışma", Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı:36, Ağustos,


2010, s.20.
(52) Bu örnek, Talpade Mohanty, Sınır Tanımayan Feminizm; Teoriyi Sömürgeleştir­
mekten Kurtarmak, Dayanışmayı Örmek, (s. 1 98-199) kitabından derlenmiştir.
(53) The North American Free Trade Agreement (NAFTA), Türkiye'de Kuzey
Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması olarak bilinen anlaşmadır. Bu anlaşma­
nın tarafları Kanada, ABD ve Meksika'dır. 1 Ocak 1 994'te yürürlüğe giren NAFTA
kapsamında, söz konusu üç ülke arasındaki ticaret ve yatırımlar liberalize edilmiş, ilk
kez yabancı şirketlere, anlaşma ülkelerini uluslararası tahkim kurullarında tek taraflı
olarak dava etme hakkı tanınmıştır. Bkz. Vikipedi. tr.wikipedia.org/ .. ./

113
Komitesi, şirketlerin ceza görmemesine karşı sınır aşırı örgüt­
lenmeyi teşvik etmektedir. San Diego merkezli sendikacıların
ve cemaat aktivistlerinin gönüllü çabasından oluşan bu komite,
Meksikalı işçilerle Amerikalı işçiler arasında özerk örgütlen­
meler oluşturarak bağ kurulmasını kolaylaştırmada işçilere
destek olur. Ayrıca Komite, Amerikalı vatandaşları Maquila­
dora işçilerinin hayat ve çalışma koşullarıyla değişim çabaları
hakkında eğitmeyi de görev edinir.
Diğer bir örnek ise, "Meksika'daki bir 'maquiladora'da
faaliyet gösteren Kore menşeli Kukdong tekstil fabrikasında
2001 yılında gerçekleşen ve dokuz ay süren kadın işçi ağırlık­
lı grevdir. Fabrikadaki çalışma şartlarını iyileştirmek amacıyla
örgütlenen işçilerin kovulmasını ve var olan işbirlikçi sendi­
kayı protesto etmek amacıyla başlayan grev, Kukdong'un ünlü
spor markası Nike'ın üretici firmalarından biri olmasının açığa
çıkmasıyla uluslararası bir boyut kazanır. Meksika'd aki üreti­
cilerle, Amerikan üniversite öğrencisi tüketicilerin bir araya
getirilmesiyle güçlenen kampanya, işçilerin zorla üye yapıldığı
işbirlikçi sendika yerine işçinin hakkını savunan, daha şeffaf,
kadın/erkek temsil eşitliğini savunan SİTEKİM Sendikası'nın
tanınmasıyla sonuçlanır. Bu grev de önemli bir direniş ve ulu­
sötesi örgütlenme örneği sunmaktadır."<54l

MEC (Maria Elena Cuad Cuadra) Örneği<551


Bağımsız bir örgüt olan MEC'de bir yandan kadınlara

(54) Kukdong grevi üzerine yapılan akademik çalışmalar için Bkz. Bandy, J. "Para­
doxes ofTransnational Civil Societies under Neoliberalism: The Coalition for Justice
in the Maquiladoras" Social Problems 51 (3), 2004, ss.410-43 1 . Carty, V. "New Social
Movements and the Struggle for Workers' Rights in Maquila lndustry Theory and
Science 2003 . http://theoryandscience.icaap.org/content/vol004. 002/02_carty. h tın!
Knight, G and Wells, D. "Bringing the Loca! Back ln: Trajectory of Contention and
the Union Struggle at Kukdong/Mexmode" Social Movement Studies 6(1), 2007, pp.
83- 103. Aktaran, Üstübiçi, Ayşen, Birik.im, sayı: 258, Ek.im 2010.
(55) Bu örgütle ilgili bilgiler esas olarak Jennifer Bickham Mendez'in From the
Revolution to the Maquiladoras kitabından derlenmiştir.

114
ne gibi hakları olduğu öğretilirken, işsiz kadınlara iş eğitimi
ve gelir yaratma olanakları da sağlanır; ayrıca eviçi şiddetin
ortadan kaldırılması ve kadın sağlığının korunmasıyla ilgili
toplumsal cinsiyet duyarlılığının geliştirilmesi için yeni bakış
açıları oluşturulur.
MEC, Serbest Bölgelerdeki çalışmalarında ulusal, böl­
gesel, uluslararası kamuoyunun dikkatini Maquila işçilerinin
durumlarına çekebilmek için mücadele eder. Maquila fabrika­
larının patronlarına insan haklarına ve emek haklarına uyma­
ları için lobiler kanalıyla baskı oluşturur. 1 994'den beri yedi bin
Maquila çalışanı kadın MEC'in programına katılır.<5 6) Serbest
Bölgelerde çalışan işçi sayısı kırk bin olsa da ülkedeki başka
hiçbir örgüt bu kadar erkek ya da kadın işçiye ulaşmayı başa­
ramaz.<57) MEC'in mücadelesinin amacı ulusal sınırları aşan
bir biçimde Maquila işçilerinin koşullarını düzeltmektir. Böl­
gedeki çeşitli ülkelerin fabrika patronları ve devlet dairelerinin
lobileriyle bölgesel bir ağ oluşturarak diğer Orta Amerika ka­
dın örgütleriyle eşgüdümlü örgütlenmeyi sağlar.
Nikaragua'daki Serbest Bölgelerde 1980'lerde tekstil
çalışanlarının %70'i kamuya ait fabrikalarda dikiş makinesi
operatörüdür ya da bakım işlerinde çalışmaktadır. Kadınların
ücreti erkeklere göre daha düşüktür. 1 990'da Sandinistler'in
seçimdeki yenilgisinden sonra kamuya ait tekstil endüstrisi­
nin %85'i Chamorro rejiminin<Ss) politik ve ekonomik gelişim

(56) 2002 yılında MEC örgütçüleri promotora/ann eğitim programına yaklaşık 500
kadının katıldığını ve 7 binden fazla işçinin ise MEC'in bir ya da birden fazla prog­
ramına dahil olduğunu tahmin ediyordu.
(57) Uluslararası emek örgütlerinin tahminine göre (2003) 42 milyon insan Serbest
Bölgelerde istihdam edilmekte ve bunun %90'ını kadınlar oluşnırmakta. Spivak'a
göre kadın işçilerin bu şekilde yığılmaya itilmesi uluslararası emek bölüşümünün
"paradigmatik bir sorunu"dur.
(58) 1990'da devrimci FSLN (Sandinista Ulusal Kurnıluş Cephesi) seçimleri kaybetti;
UNO kazandı ve muhafazakar Violeta Chamorro'nun başkanlığında neoliberal düzene
geçildi. Bu yeni dönem Nikaragua'nın ekonomi politikalarına dramatik bir değişim ge­
tirdi. Kamusal harcamalar kısıldı; özelleştirmelere öncelik verildi. 1991'de bir dizi kanun
çıkarıldı. Serbest bölgelerin kurulmasına öncelik veren kanun da burılar arasındaydı.

115
stratejisiyle tasfiye edilir. Büyük çoğunluğu kadın olmak üzere
on bin çalışan işsiz kalır. İşlerini kaybeden kadınlar umutlarını
Serbest Bölgelerdeki Maquila fabrikalarına bağlar; buralarda
çalışmak ise maliyeti düşürmek için itaatkar genç kadınların
çalıştırıldığı yerler anlamını taşımaktadır. Patronlar 1 990'larda
gazetelere verdikleri ilanlarda yaşları 16-20 arasında değişen
genç kadın işçiler talep eder. ILO ve MEC'in verilerine göre
( 1 996) Serbest Bölgelerin yapısı hızla değişir. %80-90 oranın­
da kadın çalışan işe alınır. ILO'nun 1 995'teki araştırmasına
göre, Serbest Bölgelerde çalışanların %57'sinin yaşları 15 - 25
arasındadır ve mülakat yapılanların %66'sının aktardığına göre,
onlara bağımlı olan, geçimlerini sağlamak zorunda oldukları
üçten fazla kişi bulunmaktadır.
MEC'in bileşenlerinden biri olan Managua Kolektif, (S9l
Serbest Bölgelerdeki Maquila fabrikalarında çalışan işçilere
programında geniş yer ayırmaktadır. Örgütsel çalışmanın bü­
tün parçalarına dahil olan Maquila işçileri için ulusal prog­
ram eğitim, gelir getirici geleneksel ya da geleneksel olmayan
meslek eğitim kurslarını içermektedir. Serbest bölge çevresin­
de politik bilinçlilik yaratmak, ulusötesi, bölgesel ya da ulu­
sal düzeyde örgütlülüğü sağlamak, devam ettirmek örgütün
kendini yeniden kurmasını ve politik stratejisini uyarlamasını
sağlamak anlamını taşır. MEC'li kadınlar Maquila işçilerinin
durumunu düzeltmek için çaba harcar. Maquila fabrikaların­
daki sorunlarla ilgili olarak MEC'in stratejisi hangi küresel
fırsatların ve mücadelelerin sosyal harekete katkı sunabilece­
ğini ortaya çıkarmaktır.

(59) MEC'in içinde üç ayrı kamp bulunmakta: Bunlardan birisi de Managua Kolek­
tif Bu kolektifi oluşturanlar kadınların kişisel ve iş yaşamı arasında bağlantı kura­
rak kadın işçilerin yaşamını kolaylaştıracak çeşitli atölye çalışmaları düzenliyorlardı.
Örgütleyenlerin Sandinist hareket içinde cinsiyetçiliği ve ayrımcılığı deneyimlemiş
olmaları onların feminist yönelimlerini belirlemekteydi. Maquila işçileri için hazır­
ladıkları yayınlar küresel sermayedeki patriyarkal sömürüye örnek oluşturmaktaydı.
Managua Kolektif'in feminist yapılanışında Nikaragua özerk kadın hareketinin ol­
duğu kadar ulusötesi feminist hareketin de etkisi yadsınamaz.

116
MEC kurucuları işini kaybetme korkusu olan kadın iş­
çilerin (ki çoğu geniş ailelerin geçimini sağlayan yegane kişiy­
di), Maquila işçilerinin iş koşullarını düzeltmeyi taahhüt eder.
Kadın işçilerin sözcükleriyle ifade edilirse: "Huzura ve saygıya
ihtiyacımız var. Bakmamız gereken dört çocuğumuz varken ve
zaten incinmişken bir de çocuklarımızı besleyememek daha da
yaralayıcı. Dolayısıyla huzuru bir kenara bırakıp çocuklarımızı
beslemenin yollarını arıyoruz." Defalarca kadın işçiler duygu­
larını MEC'li kadınlara böyle ifade ederler. MEC'in kurucu­
ları Serbest Bölge'deki kadınlara toplumsal cinsiyet stratejisi,
emek ve sosyal haklar için yeni tip örgütsel stratejiler geliş­
tirmekle yıllarını geçirirler. Bu alternatif pratikler hedeflerini
gerçekleştirmek için grevleri, gösterileri, eylemleri araç olarak
kullanmak yerine stratejilerine müzakereleri ve lobileri dahil
eder. Örgütçüler emekle ilgili yasaların değişimi ve talepleri
için kurumsal kanalları denerler. MEC'in yayınları yeni yö­
nelimlerini şöyle tanımlamaktadır: "MEC Serbest Bölgelerin
varlığına karşı değildir. Çünkü ülkemizde başka seçenekleri
olmayan binlerce kadın için istihdam yaratmaktadır. Bizim
hareketimizin içeriği, Serbest Bölgelerdeki kadın işçilerin
insanca, kurumsal ve emek hakları için en temel davranışın
ve olumlu etkinin ön plana çıkarılmasıdır." Örgütçüler grevi
birçok kez denediklerini ancak işe yaramadığını, hiçbir niyete
hizmet etmediğini, değişim yaratmak için yasal mekanizmaları
kullanmaya karar verdiklerini belirtirler.
1996 yılında MEC aşamalı olarak Maquila işçileri için
eğitim programına başlar. Katılımcıların önerileri ve gelişim­
leri doğrultusunda program sürekli gözden geçirilir. MEC'li
örgütçüler "bütünsel çalışma" kavramını geliştirirler: Tasar­
ladıkları program kadınların sadece işyerindeki değil, evdeki
ihtiyaçlarını ve ilgi alanlarını da kapsamaktadır. Maquila işçi­
leri için eğitsel unsurlar yalnızca ulusal emek yasası için atöl­
ye çalışmalarını değil, eviçi şiddet, özgüven gelişimi, sağlığın
korunması gibi programları da içerir. Daha sonra ev eksenli

117
eğitim için kredi programları da buna dahil edilir. İşçilerin
kızlarının katılacağı yetenek geliştirme için eğitim kursları
düzenlenir. Son olarak program katılımcılarının isteği üzerine
kendini savunma teknikleri ve tekvando da programa eklenir.
MEC'in özerk alanı modernist yaklaşımlar olan alanların ay­
rımına meydan okumakta, evde, toplum içinde, sokakta ve iş­
yerindeki kadınların durumu arasında bağlantılar kurmaktadır.
Başlangıçta bir dizi atölye çalışmasına katılan işçiler, git­
tikçe MEC'in bileşenleri haline gelir ve promotoras (öncü, hare­
kete geçiren) insan hakları yapısına katılabilirler. Promotora1arın
görevi, işçilerle yapılan birçok toplantı sonucunda gelişir ve ta­
nımlanır: İşçilerle hem işte hem evde konuşan, hareketi anlatan,
onlara destek veren bir yapı haline gelir. Promotora'lar Maquila
işçilerini evlerinde ziyaret eder ve zaten çoğunun aile üyelerinin
bir bölümü Serbest Bölgelerde çalışmaktadır. MEC kurucuları
Serbest Bölge'yi haftada iki kez ziyaret edip, girişte promoto­
ra'larla buluşmaktadır. Promotara'lar, MEC'le işçiler arasındaki
bağlantıyı sağlayan gruptur. Hareket ve ilişkiler (MEC progra­
mına katılan işçilerin) arasındaki köprüyü kurabilmek için daha
gelişmiş eğitimler alır. Bu sistem (promotora sistemi) sendikaya
alternatif oluşturur. Onların sorumluluğu diğer işçileri haftalık
etkinliklere, atölyelere davet etmek, fabrikalarda yaşanan in­
san ve emek haklarına yönelik şiddetin raporunu hazırlamak,
MEC'i Serbest Bölgelerde yaşanan herhangi bir değişim konu­
sunda uyarmak, işçiler için yeni eylemler planlamak ve örgütle­
mektir. (Birkaç yıl sonra promotora1ar Managua Kolektif'in üye­
si haline gelir ve örgütten maaş almaya başlarlar. 2000'li yıllarda
MEC'in yasal bürosu kurulduktan sonra promotora1arın esas
görevi şiddetten yakınan işçilere MEC'in avukatına danışmaları
konusunda yönlendirmek ve Çalışma Bakanlığı'nın toplantıla�
rına müfettiş ve işçilerle birlikte katılmaktır).
Promotora'lar MEC'in siyasi yönelimleri, bilgisi için te­
mel kaynaktır. Alternatif stratejileri sağlamak için MEC örgüt­
çüleri Serbest Bölgelerdeki çalışma koşulları hakkında somut

118
bilgilere ulaşmak zorundadır. Aynı Serbest Bölge içinde bir
fabrikanın koşulları diğerine göre çok farklı olabilir. MEC için
her fabrikayla ilişki kurmak kolay değildir. MEC gelişip büyü­
dükçe promotoro'lar da veri toplayıcıları olarak önem kazanır:
Çalışma koşullarının değişimini, işçilerin şikayetlerini, yöne­
tim pratikleri olan maaş bordrolarını, üretim kotalarını bile not
ederler. Aynı zamanda MEC'in bilgi-belge merkezinin arşivi
için işçilerin sosyal güvenlik belgelerini, ürettikleri ürünün eti­
ketlerini, maaş bordrolarını da toplarlar.
Maquila işçilerinin durumunu düzeltmek için 1 996-98
yılları arasında bir dizi kampanya düzenlenir. Bu kampanyala­
rın vurgusu fabrika yönetiminin etik yasalara, emek yasalarına
ve işçilerin insan haklarına saygılı olması için ulusal ve ulusla­
rarası lobiler aracılığıyla baskı yaratmaktır. Bu kampanyalarda
uluslararası kadın örgütlerinden de destek sağlanır.
Maquila işçileriyle dayanışma içinde olan Orta Ameri­
kalı Kadınlar Ağı Nikaragualı, El Salvadorlu, Guatemalalı,
Honduraslı kadınlardan oluşmaktadır. 1996'd a El Salvador'da
yaptıkları toplantıda amaçlarını şöyle ifade etmekteydiler:
"Küreselleşmenin sonucunda Maquila işçilerinin kadın ve işçi
olarak maruz kaldıkları ayrımcılık ve olağanüstü sömürü ko­
şullarını analiz etmek, incelemek ve Orta Amerika bölgesin­
deki kadın işçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesiyle ilgili
çaba harcamak öncelikli hedefimizdir." Çoğu Ağ örgütçüsü
kendi projelerini, feminist olanlara göre sınıf tabanlı olarak
görmektedir. Guatemalalı grubun ilgi alanı, çocuk işçi sorunla­
rına çözüm getirmektir. Çünkü 1 1-12 yaşlarında kız çocukları
fabrikalarda, sosyal güvencesiz, çok çetin koşullarda çalışma­
ya zorlanmaktadır. Yine Guatemalalı ve Honduraslı Maquila
işçilerine ise işe başlamadan önce -bazen fabrika patronunun
önünde- hamilelik testi yaptırma zorunluluğu getirilmiştir. Bu
bölgedeki örgütçüler, bu aşağılayıcı durumu açığa vurarak son
verilmesi için mücadele etmektedir.

119
Kadın dayanışma ağlarının bütün bunları duyurabilmek,
düzeltilmesini sağlamak üzere ulusal ve uluslararası kampan­
yalar düzenlemek için lobicilik faaliyetleriyle ilgili eğitime ih­
tiyacı olmaktadır. Her toplantıda kadınlar müzakere, lobicilik
ve medya teknikleri üzerine derinlemesine atölye çalışmaları
yapar; dili değiştirmek, duygusal olarak kendine hakim olma
gibi teknikler üzerinde çalışırlar.
Guatemala'daki ikinci toplantıda MEC'in de benimsedi­
ği aşağıdaki talepler üzerinde uzlaşılır:
Hamile kadınlara emek hakları kısıtlanmadan ve taciz­
*

kar davranışlara maruz bırakılmadan iş güvencesi.


Kadın Maquila işçileri için fazla mesai ücreti ve yasal
*

maaş güvencesi.
*Kadın Maquila işçileri için fiziksel, psikolojik, cinsel ya
da işle bağlantılı şiddete karşı güvence.
* İşçilere sosyal güvenlik sigortası güvencesi.
MEC'li kadınlar fabrika patronlarının bu etik sözleşmeyi
imzalaması ve fabrikadaki çalışma koşullarını iyileştirmesi için
yeni yöntemler denerler; medyadan yararlanırlar, çok çeşitli
kampanyalar düzenlerler. MEC Çalışma Bakanlığı ile görüş­
meyi başarır, böylelikle soruşturma olmadan Serbest Bölge'ye
girmelerine izin verilir. 1998'de Çalışma Bakanlığı etik söz­
leşmeyi imzalar. Ardından Serbest Bölgelerdeki patronlar da
imzalamayı kabul eder.
MEC ve diğer Orta Amerikalı dayanışma ağı üyeleri için
temel mesele, ulusal ve uluslararası yasaları Maquila fabrika -
lan için zorlayacak uygun mekanizmayı yaratmaktır. Tel ör­
güler arkasındaki fabrikalarda meydana gelen şiddetten devlet
doğrudan sorumlu olmasa bile MEC devlet kurumları üzerine
yoğunlaşır. Medya yoluyla kamusal sunuşlarında Maquila fab­
rikalarında insan hakları açısından yaşanan şiddeti gündeme
getirir ve devleti işçilerin haklarını koruması için ikna etme
yoluna gider.

1 20
MEC örgütü devletten bekar anneler için koruma, top­
lumsal cinsiyet ayrımını dikkate alan Serbest Bölge yönetimiy­
le müzakere koşullarını yaratma, sadece vatandaş ve işçi olarak
değil anne ve kadın olarak da kadınların haklarının güçlendi­
rilmesini talep eder.
MEC'li kadınlar kutsal annelik ve vatan ilişkisi, ailenin
ön plana çıkışı üzerine tartışır; özel alan/kamusal alan, sınıf/
toplumsal cinsiyet ve işçi/kadın ikiliklerini aşmaya çalışırlar.
MEC hem sınıf hem de toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri
üzerinde duran bağımsız bir kadın örgütüdür. Bütün talepleri ve
istekleri hem işçi hem de kadın olma deneyimi üzerindendir. Bu
hareket aslında sendikaya bir alternatiftir ve sendikal bir hareket
değildir. Onların hareketi kadınlar tarafından ve kadınlar içindir.
MEC örgütlenmesinin deneyimlerinden bir tanesi Serbest Böl­
gelerde Maquila işçileri için yaptıkları ise, bir diğeri de yerel ile
geniş bir ulusötesi süreç ilişkisi arasında yol gösterici olmasıdır.
Uluslararası sözleşmeler kadınları ayrımcılığa ve şiddete
karşı korumayı amaçladıkları halde, küreselleşmiş bir ölçüte
başvurulması, egemenlik altındaki kültürlerin kadınları "ses­
siz" kıldığından söz eder Spivak. (6oı MEC örgütlenmesi ise
bölgedeki kadın işçilerin sorunlarını anlamaya ve birlikte çö­
züm aramaya çalışmaları anlamında değerlidir. MEC dene­
yiminden çıkarabileceğimiz sonuçlar şöyledir: MEC Serbest
Bölgelerin varlığına karşı bir örgütlenme değildir. MEC'in
mücadelesinin amacı ulusal sınırları aşan bir biçimde Maquila
işçilerinin koşullarını düzeltmektir. MEC'li örgütçüler "bü­
tünsel çalışma" kavramını geliştirir: Tasarladıkları program
kadınların sadece işyerindeki değil, (evdeki ihtiyaçlarını ve ilgi
alanlarını da kapsamaktadır. MEC'li kadınlar Maquila işçile­
rinin durumunu düzeltmek için 1996-98 yılları arasında bir
dizi kampanya düzenler. Bu kampanyaların vurgusu fabrika

(60) Talahite, "Küreselleşme", Eleştirel Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz. : Helena Hı­
rata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Danii:le Senotier, Çev. : Gülnur Acar-Sav­
ran, Kanat Yayınları, İstanbul. 2009, 266.

1 21
yönetiminin etik yasalara, emek yasalarına ve işçilerin insan
haklarına saygılı olması için ulusal ve uluslararası lobiler aracı­
lığıyla baskı yaratmaktır. Bu kampanyalarda uluslararası kadın
örgütlerinden de destek sağlanır. MEC ulusal ve uluslararası
aktivizmden beslenen bir kadın örgütüdür.

Türkiye'deki Serbest Bölgelerden Kadın İşçilere


İlişkin Notlar
İçinde birçok anlam, derinlik barındıran "susmak" ya da
"sessizlik"; "iç ses" ya da "dilin köklerine inmek" hep yeni bir
dil kurmanın, benliği yeniden oluşturmanın çabasıdır. Düşün­
cenin özgürleşmesi ancak dilin özgürleşmesiyle, kendini ifade
edebilmekle mümkün. Kadının "özerk olması ancak, tanımı
gereği kısıtlayıcı olan grup normlarını ihlal ederek" mümkün
olabilir: "'Adlandırılan' birey ile 'kendini adlandıran sorumlu
birey' arasından, ben deme gücü aracılığıyla öznenin var olma­
sına izin veren özgürlük yolu geçer. Tabi özneden özgür özne­
ye geçiş, her bir birey üzerinde etkisi olan iktidar biçimlerinin
sorgulanmasını varsayar."<61ı "Oluş"un imkanlarının farkına va­
rarak oluşturulacak dil çabası, sınırların aşılması, yeni mekan­
lar, yeni bir kavrayış üretme çabasıdır. Bu dil elbette ki kuralsız
değildir; ancak cinsiyetçi, ırkçı, dayatmacı olmayan, bağımsız,
sorgulanmış, sınırları aşan bir dildir.
Yaşadığımız gibi dokunmak, dokunduğumuz gibi konuş­
mak, konuştuğumuz gibi yazmak, yazdığımız gibi düşünmek
için. Latife Tekin dediği gibi "kendi sesini kaybeden biri, başka­
sının sesini taşıyamaz. "<62ı
Serbest Bölge'de çalışan kadın işçilerin seslerinin akta­
rıldığı, içlerinden geldiği gibi konuştukları bir bölüm bu. Bu

(61) Riot-Sarcey, "İktidar(lar)", Eleştirel Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz. : He­


lena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele Senotier, Çev. : Gülnur
Acar-Savran, Kanat Yayınları, 2009, s. 2 1 1 .
(62) Tekin, Unutma Bahçesi, Everest Yayınları, 2004, s. 1 3 1 .

1 22
seslerden ve çığlıklardan yola çıkarak, yaşam deneyimlerimi­
zi aktarak kendi anlatılarımızı oluşturabiliriz. "İnsanın öfkesi­
ni dile getirmesine, hatta içindeki öfkeyi açıkça kabul etmesine
izin verilmezse, bunun doğal sonucu olarak gerek iktidar gerekse
denetim elinden alınmış olur. . . " (s. 10) diyen Carolyn G. Heilb­
run, yazarken öfkenin önemine dikkat çeker. Serbest Bölge'de
çalışan işçi kadınların da öfkesi büyüktü. Hem onları tanıma­
mız hem de Serbest Bölge'de çalışmanın ne anlama geldiğini
kavrayabilmemiz için onlara kulak vermenin yararlı olacağını
düşünmekteyim. Bu bölümde iki buçuk yıl kadar süren araş­
tırma sürecinde kadın işçilerle yaptığım görüşmeler sonucunda
onların yaşamlarını ortak kesen ana tematikleri çıkararak genel
bir çerçeve oluşturmaya çalıştım. Bütünlüklü yaşam öykülerini
ise onların seslerini kaybetmemek için ekte (EKl) vermeyi ter­
cih ettim. Ekteki anlatıda kimi yerde çekime, ses kaydına izin
vermedikleri ya da o an konuşmanın bütünlüğünü bozabileceği
için gerekmedikçe araya girmeyi tercih etmediğimden sonradan
aldığım notlara dayanan bir anlatım tarzı ortaya çıktı.
İşçilerin anlatılarındaki ortak ekseni aşağıda görülebile­
ceği gibi işgücü piyasasında ve evde kadınların varolmasının,
ayakta kalabilmesinin zorlukları oluşturmaktadır.
- "Kamp gibiydi. " (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- "Dil bilmediğinizde adeta sağırsınız. Türkçe bilmediği-
mizden okula da geç verildik. " (Tuzla Serbest Bölge İşçisi)
- "Robot gibi çalıştırıyorlar. " (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- "Oğlum grev sürecinde Novamed'de çalışıyorum diye ha-
vaalanında işe alınmadı. " (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- "Çok yorgunum . . . " (Mersin Serbest Bölge işçisi)
- "Üç vardiya çalıştığım için ev işi, dışarı işi yüküm iki-
ye katlanıyordu. Bir de çocuk ilgi, sevgi istiyor. Dolayısıyla üç
parçaya bölünmek yıpratıcıydı." (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- '1leriyi düşünemiyorum . " (Mersin Serbest Bölge işçisi)
. .

1 23
- "Sinirden hap bile kullandım, kafesteki kuş gibiydim.
Bundan sonra başıma gelmedik kalmadı, erkeklere satmaya bile
kalktılar. . . Çocuk bakıcılığı, hizmetçilik yaptım. Bu arada anne­
min sürekli dayak yediği haberleri geliyordu. . . Geleceğim yok işte.
İşçisin işçisin . . . " (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- "Kazandığımı ailemle paylaştım. Onlar benim adıma bi­
riktirdiler. . " (İzmir Serbest Bölge işçisi)
.

- "Çocuklarım kendi hayallerinin peşinden koşsunlar istiyo­


rum. Evim olsun yeter. Koca kahrı da çekmek istemiyorum. " (An­
talya Serbest Bölge işçisi)
- "Sendikalı olmak çok önemli. Evlilik yerine iş güvencesi
daha önemli. " (İzmir Serbest Bölge işçisi)
- ''Avrupa'da çalışanlar sendikalı oluyor, istediğini söylüyor.
Oysa bizi ciddiye almıyorlar, köpek gibi davranıyorlar. Onlardan ne
farkımız var, biz insan değil miyiz?" (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- "Orada hamilelik geçirenlerin sağlıklı çocukları yok. Stres çok
fazla bir kere her şeyden önemlisi . . " (Antalya Serbest Bölge işçisi)
.

- "Grevde, ,hastanede, postanede, okulda kadınların aynı


dili konuştuklarını gördüm. Kadınlar her yerde eziliyorlar. Ön­
cesinde sınıffarkı olduğunu düşünürdüm. Şimdi kadınların aynı
olduğunu düşünüyorum. " (Antalya Serbest Bölge işçisi)
- "Kürt olduğum için bizi düşman gibi görüyorlar. " (Mer­
sin Serbest Bölge işçisi)
- "Sen ve makine. Yalnızlık ve zil sesi. " (Mersin Serbest
Bölge işçisi)
- "Bölgenin kendisi cumhuriyettir. " (Mersin Serbest Bölge
işçisi)

Serbest Bölge'de Çalışma Deneyimi


Serbest bölgede çokuluslu bir firmada çalışma deneyimi
birçok işçi açısından sigortalarının ödenmemesi, öğle yemeği

1 24
molalarına uyulmaması anlamında benzerlikler içermekte.
Ancak bazı işçilerin mecazi anlamda kullandığı ve pek çok
işçi açısından Serbest Bölge'd e çalışmanın AB'ye girmek an­
lamına gelmesi ilgi çekici. Genel olarak kadın işçiler yabancı
müdürlerle çalışmaktan daha memnunlar. Onları dinledikle­
rini ve konuştuklarını, daha adil davrandıklarını düşünüyorlar.
Mersin Serbest Bölgesi'nde yerli bir firmada tekstil sektörün­
de çalışan işçilerin dile getirdiği ise işten çıkış saatinin belli
olmadığı yani uzun çalışma saatleri, tuvaletlerin kirli, yemekle­
rin kötü olması, patronlara ve yöneticilere ayrı yemek çıkması,
işçiler arasında rekabetin yaşanmasının da işten atılma korku­
suna ve işçiler arasında dayanışmanın eksilmesine yol açtığıdır.
Örneğin Seher bu durumu şöyle dile getirdi: "Sen ve makine.
Yalnızlık ve zil sesi . . . " Novamed işyerinde olduğu gibi işçilerin
ev yaşamına da işveren tarafından müdahale edilir. Yarım saat
geç kaldığında ücretlerine müdahale edilir, örgütlenme şansı
az, konuşmak yasaktır. Sigorta girişi işe giriş tarihinden çok
sonra yapılmaktadır. İşyerinde genellikle baskıya ve hakarete
maruz kalırlar. Cinsel taciz yaşanmaktadır. Hamile kalan işçi
işten çıkartılabilir. Krizde işten ilk atılanlar kadınlar olmakta­
dır. (Yapay ayıklanma) Kadınların işyerinde hamilelik süreciyle
birlikte, ayrımcı davranışlara maruz kalmaya başladığı, hamile­
liğin işteki kimlik ve statü açısından tehdit oluşturan bir kusur
olabileceği, damgalanma anlamına gelebileceği araştırmacılar
tarafından da ileri sürülür. (63) Kadınların terfi alması da pek söz
konusu değildir. Hülya bu durumu şöyle dile getiriyor: "Ka­
dınlar doğurganlık özelliklerinden dolayı yükselemiyor. Yedi
yıldır aynı işi yaptığım halde terfi alamıyorum . . . " Kadınların
işyerinde karşılaştığı ayrımcılık nedeniyle terfi alamaması ilk
üç sırada yer almakta. (64) Kürt ya da Alevi olmak da bölgede
başlı başına bir sorundur. Ramazan'da oruç tutmayanlar için
öğlen yemeği çıkmaz. Yemek yiyenlere düşman gözüyle bakılır.

(63) Akgökçe, Necla, Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 38, Şubat 201 1 , s. 22.
(64) A.g.m., s. 25.

1 25
İşçiler kendi aralarında Kürtçe konuşamaz. Türban takanlara
saygı duyulur. Cuma namazı için erkek işçiler servislerle Mer­
sin Serbest Bölgesi dışındaki camiye taşınır.
Bir işçinin deyimiyle "bölgenin kendisi cumhuriyettir za­
ten . . . "

Sendikalarıyla İlişkileri ve Beklentileri


Kadınlar, işyerinde sendikayı önemsemelerine rağmen
sendikalarda kadın komisyonu kurulmamasını, kadınlara yö­
nelik hiçbir programın olmayışını, grev zamanında önde vitrin
olarak pankartın kadınlar tarafından taşınmasını eleştirmekte­
dir: "Erkekler için sendikada birçok aktivite var. Kadınlar için
hiçbir şey yok. İşyeri temsilcisi oldum iki kadın arkadaşla bir­
likte, erkekler istemediği için düşürüldük."

Fabrikada Kadın Olmak


Fabrikaya alınan kadınlarda dış görünüş genel olarak çok
önem taşır. Erkeklerin bakışları, dedikodu yakınılan konular
arasındadır. Dikkat çekmesin diye uzun önlük giymek zorunda
kalmaktadırlar. "Kolsuz bir bluzla işyerine gidemezsin, bu işye­
rinin görünmez yasası"dır. İşyerinde "dul kadın olmak" "ikinci
e!' anlamını taşır. Boşanmış kadınlar, çok daha fazla cinsel sö­
mürüye maruz kalma tehdidi altındadır. Dul olmak ya da yal­
nız yaşamak işçi kadınlar için baş edilmesi zor bir durumdur:
"Dul olunca hiçbir yere gidemiyorsun, herkes sana karışıyor.
Sendika toplantılarına, eyleme bile gitmen hoş karşılanmıyor.
Bu nedenle evlenmek istiyorum." Yalnız yaşayan kadın işçi­
lerden de hep hesap vermeleri beklenir, cinsel olarak istismara
her zaman açık görülürler; herkesin gözü onların üzerinde­
dir. Bazı Serbest Bölgelerde çalışmak kadınlar için iyi anlama
gelmez. "Orada" çalışmak damgalanmaktır. Aileler kızlarının
"orada" çalışmasına izin vermez.

1 26
İşyerinde Genel Olarak Rastlanan Meslek
Hastalıkları
Astım, boyun, bel fıtığı, kronik yorgunluk, psikolojik ra­
hatsızlıklar, el, kol ağrısı, görme duyusunun yitirilmesidir.

Vardiyalı Çalışmak
İşçilerden biri, "Robot gibi çalıştırıyorlar. Kendimi garip
ve mazlum hissediyorum gece vardiyasından sonra. Kulaklıkla
yatıyorum uyuyabilmek için, sonra da sinirli oluyorum," söz­
leriyle dile getirir vardiyanın zorluklarını. Vardiyalı sistemde
zaman geçtikçe beden yorgunluğu taşıyamaz, ağırlaşır, hep
uyumak ister insan. Vardiyalı çalışmak uykusuzluk, düzen bo­
zukluğu anlamına gelir. Gündüz uykusu gece uykusuna ben­
zemez. Vardiyalı çalışmak evle bağlarını ve sosyalliğini azaltır.
"Geleceğim yok işte, işçisin işçisin. İşçi olmak beni rahatsız et­
miyor ama gelişmek istiyorum; oysa vardiyalı sistem hayatımı
bitiriyor... " İşçilerin görüşüne göre vardiyalı çalışmak dış dün­
yayla ilişkileri azaltan bir çalışma sistemidir.

"Biz Bir Aileyiz"


İşveren tarafından son dönemde sıkça kullanılan "biz bir
aileyiz" şiarı altında "fabrika içinde sevilmek" işçiler tarafından
da telaffuz edilmektedir. Örneğin sendika üyesi bir işçinin şe­
finin, sendikalı olmanın işçinin en doğal hakkı olduğunu gör­
mezden gelerek "ben seni seviyorum sen nasıl sendikaya üye
olursun" söylemi aslında kendi sınıfına da nasıl yabancılaştığını
gösterir.

İşçilerin Hayallerindeki Meslekler


Herkesin hayalindeki meslek farklıdır; kadınlar fabrika iş­
çisi olmaktan mutlu değildir. Kadın işçilerin öğretmenlik, hem­
şirelik, desinatörlük, kuaförlük yapmak gibi hayalleri vardır.

1 27
Ücretsiz Aile İşçisi Olmak
Kadınlar Serbest Bölge'de ücretli işe girmeden önce tarla­
da, serada ya da halı, kilim dokuyarak ücretsiz aile işçisi olarak
çalışır:
"Okuldan gelip hava kararıncaya kadar pamuk toplardık.
Birlikte hiç kahvaltı yapamadık. En büyük hayalim annemin
bize kahvaltı hazırlamasıydı. Tarladan gelince hamur yapar,
sonra da çamaşır yıkardık. Çocukluğumuz böyle geçti. Annem
de bundan öldü. Yorgunluk ve çok çalışmaktan. Biz de bundan
okuyamadık. . . "
Yine başka bir işçi ücretsiz aile işçisi olarak çalışmasını
şöyle dile getirir: "İlkokulu bitirdikten sonra babam okutmadı.
Sonra annemin desteğiyle ortaokulu bitirdim. Antalya Turizm
Meslek Lisesi'ni kazandım. Para vermeleri gerekiyordu. Gön­
dermediler. Ben de liseyi dışarıdan bitirdim. İlkokuldan itiba­
ren tarlada, serada çalıştım. Çok zor bir çocukluk geçirdim.
Ağır paketleri filan hep ben taşırdım."
Kadınlar çocukluklarında halı dokumaktan, serada, tar­
lada çalışmaya kadar her işte çalışırlar. Onların kazandıkları
parayla babaya araba alınır ya da ev yapılır. İşçi olarak çalış­
maya başladıktan sonra evdeki iş yükü de artar: Ev işleri, ço­
cuk bakımı ve duygusal emekle iş yükleri dörde katlanır. Ka­
dınların deyimiyle "dört parçaya bölünmek" yıpratıcıdır. Çoğu
kadın fabrikadaki sıkıntılarını ailesiyle paylaşamaz, içine atar.
Zaten yaşadıklarını anlatmaya hep yetiştirilmesi gereken işler
yüzünden vakit de bulamaz. Bu durum sıkıntılarının artması­
na neden olur.

Kazandıkları Paranın Üzerinde Söz Sahibi Değiller


Kazandıklarını aileleriyle paylaşıyor ya da çeyiz parası
olarak biriktiriyorlar. Evlenmek dışında evden ayrılıp yalnız
yaşamak, özgür olmak gibi bir düşünceleri ya da hayalleri bu­
lunmuyor. Boşanmış olanların bu tür hayalleri olabilir. Ancak

1 28
onlar da "dul" olmak damgası yüzünden tekrar evlenmeyi dü­
şünmüyor. Kadınların evlenme nedenleri genel olarak mutsuz
olan aile evinden ayrılmak. Evlendikten sonra "işyeri temsilci­
si" gibi sorumluluk isteyen, sözü dinlenir bir pozisyonda olsalar
da kocalarının sözünden dışarı çıkamadıkları için görevlerinin
gereğini yerine getiremiyor veya görevden vazgeçebiliyorlar.

Kadınların Çoğu Erkek Şiddetine Maruz Kalmakta


Erkek işçilerle birlikte çalışan kadınlar dikkat çekmemek
için uzun önlük giyer. Evde de babalarının ya da kocalarının
fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz kalırlar:
"Eşim beni birçok defa aldattı. Kayınpederim sapıktı,
beni taciz ederdi. Çok şiddet gördüm. Eşim içki içer, beni dö­
verdi . . . 12 yıl gidecek yerim olmadığı için dayandım. Kocam
çalışmama başta karıştı. Onun ailesinde kadın çalışmazmış.
Boşanma yasakmış. Ben direttim. Çalışmaya başlayınca da ben
ona baktım, paramı yedi. Şimdi de dul kadına kötü gözle ba­
kıldığı, rahat bırakılmadığı için evlenmeyi düşünüyorum."
İşyerinde taciz yaşanmakta. Tuvalete molalar dışında git­
mek söz konusu değil. Fabrikada hakaret ve baskı normal ka­
bul edilmekte.
"Şeften nefret ettim. Öldürecektim adamı. Genellikle er­
kekler şeftir. Kadınlar nadiren şef olur. . . Gece yatakta uyurken
bile dikiş dikiyordum. Cinsel yaşamına kadar karışıyorlar. Tuvalet
saatleri bile sistemli, saatli, programlı, fazlasıyla sömürü var. Ken­
di hatalarını da işçilere yüklüyorlar. Makineciydim. Ayakçının
yaptığı işi de yapıyorduk. SB'nin dışında da tekstil atölyesinde
çalıştım. Çalışma koşulları açısından çok fark yok. Dışarıda daha
az ücret alıyorsun, sigorta yok, yol parasını cepten veriyorsun.
En kötüsü iğrenç müzik. Walkman dinlemek yasak. Mas­
ke istersen takabilirsin. Kumaştaki zehirden arınmak için bol
bol yoğurt yiyorduk. Doğumdan sonra çok kötüleştim ve işten
ayrılmak zorunda kaldım. Hamileyken doğuma on dokuz gün

1 29
kalıncaya kadar çalıştım. Kocam elli yaşında bir kadınla kaçtı.
Eve makine aldım. Dikiş dikmeye başladım . . . "
Antalya Serbest Bölgesi'nde tekstil firmasında çalışmış
bir kadın mühendisin aktardığına göre hamile kadınlar hemen
işten çıkarılır. Zaten ilgi çekici olan işyerlerinde hamile kadına
rastlanmamasıdır. Üstelik kadın erkek birlikte çalıştıklarından
cinsel taciz de söz konusudur:
"Fabrikaya giriyorsun hamile kadın yok. Toplu işten çıkarı­
lanların listesine bakıyorsun otuz kadından on beşi hamile. Çün­
kü hamile kadın sermayenin işine gelmiyor. Çalıştığım fabrikada
iki yüz kadar çalışan vardı. Kadın işçiler çoğu zaman sabahla­
ra kadar mesai yapardı. Bu durum ailelerin işine de geliyordu
eve daha fazla gelir getirsin diye. İşçiler sabaha karşı beş civarı
yerlerde, kesim masalarının ya da kumaş balyalarının üzerinde
uyuyordu. Yüzleri bembeyaz zombiler gibi dolaşıyorlardı. Birkaç
ay sonra fazla çalışmaktan hastalanınca işten ayrılıp bir ay kadar
evde dinleniyor sonra yine aynı koşullarda başka bir fabrikada ça­
lışmaya başlıyorlardı. Evleninceye kadar bu tempo devam ediyor.
Yaş ortalamaları 17-22 ... Tuvalete sabah onda, öğlen bir de ak­
şam saat dörtte gidebiliyorlar. Bu saatler dışında tuvalet kilitli ve
anahtarı da bant şeflerinde. Bant şefi kadınsa sorunsuz gönderi­
yor tuvalete, idare ediyor en azından ... Özellikle ürün yetişmiyor­
sa aşağılanma ve azarlanma var... Cinsel taciz de yaşanıyor. Ben
birine tanık oldum. Tacizciyle birlikte tacize uğrayanı da işten çı­
kardı patron. Orada çalıştığım sürece Çalışma Bakanlığı'nın mü­
fettişleri gelmedi firmaya ... İşçilerin hayalleri sadece evlenmek ve
işten kurtulmak... O kadar yoruluyorlar ki aralarında herhangi
bir kaynaşma, dayanışma olamıyor."
Dört günlük iş bırakma eylemi yapan Mersin Serbest
Bölgesi'ndeki tekstil işçilerinin "ücretli kölelik düzeni" dedik­
leri Serbest Bölge'de çalışmaya ilişkin tanıklıkları da benzer
biçimde:<65>

(65) Cumhuriyet Gazetesi, 23 Mart 2007, s. 6.

1 30
"Sabah 07.30'dan gece 23.30'a kadar kesintisiz çalışıyo­
ruz. Bazen sabaha kadar çalışıyoruz, yarım saat dinlenip güne
yeniden başlıyoruz. Lavabo izni iki dakika; başka işçilerle ko­
nuşmak yasak. İşveren bir gün izin verir; üç günlük yevmiye
keser. Mesainin bitmesine beş dakika kala fazla mesaiye kala­
cak işçileri seçer. . . "

1 31
Montaj hattı detay
ANTALYA SERBEST BÖLGESİ'NDE BİR GREV
DENEYİM İ

"Biz sizi makinenin bir parçası olarak görüyoruz.


İnsan olarak görmüyoruz. ''r'1J
"Fourier,fabrikalara 'ıslah edilmiş zindanlar' der­
ken haksız mıdır?''r'2J

Novamedli Kadın İşçiler


Serbest bölgeler "ekonomik kamp" görünümündedir. Agam­
ben'e göre egemen olan yalnızca hukuksal bir sistem kurma değil,
aynı zamanda onu askıya alma gücüne de sahiptir. Böylece hu­
kuksuzluk istisnai olmaktan çıkar; kural haline gelir. Agamben,
hukukun askıya alındığı olağandışı hale örnek olarak Nazilerin
toplama kampını verir. Bu kamp ülke toprağı içinde yer alır ama
Serbest Bölgeler gibiOl ülkenin geri kalan bölümünden tecrit edil­
miştir. Keyfiliğin hüküm sürdüğü, bireysel yaşamın çıplak fiziksel
varoluşa indirgendiği kamp olağandışı halin cisimleşmiş ömeği­
dir.<4l Ayrıca, Serbest Bölgelerin tel veya duvarlarla çevrilmiş ol­
ması da onları çalışma kampı görünümüne sokar.<5l

( 1 ) Novamed işvereninin işçilere seslenişinden. Aktaran, Novamed İşçisi.


(2) Marx, 1844 El Yazmaları, Çev. : Murat Belge, Birikim Yayınları, 2005, s. 1 77.
(3) Serbest bölge, fiziki ve idari olarak gümrük işlemlerinin dışında kalır. Ancak si­
yasi yönden bulunduğu ülkenin yasalarına tabidir. Ülkenin diğer kesimlerinden tecrit
edilmiştir.
(4) Çabuklu, Yaşar, "Olağandışı Hal: İstisnadan Sürekliliğe", Virgül Dergisi, sayı:
67, Kasım 2003 , s. 15.
(5) Örneğin, Mersin Serbest Bölgesi hizmete girmeden önce ilk olarak bölgenin
çevresi tel çitle çevrilir ve gözetleme kuleleri yerleştirilir. (Tekeli-İlkin, a.g.e., s. 14 7)
Serbest Bölge'de, güvenlik görevlileri dışında alan içinde ikametgaha izin verilmez.

1 33
Bu kapalılık, bölge içinde neler yaşandığının bilinmesine
olanak tanımaz: Serbest Bölgedeki çalışma koşulları Novamedli
birçok işçi tarafından daha önceden bilinmez; ki biz de Antal­
ya'da yaptığımız sokak röportajlarında Serbest Bölgenin adını
duymayan, ne amaçla kurulduğunu bilmeyen insanlara rastladık:
"Böyle bir yerde çalışacağımı bilmiyordum. Serbest Böl­
ge'de serum fabrikası olduğu bilinirdi ama Serbest Bölgelerin
çalışma koşulları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Satış Müdürü
olan tanıdığımızdı, 'hep bayan çalışır, gel dene,' dedi. Nasıl bir
iş olduğunu, ortamı soramadım. Sınav günü öğrendim. Zaten
labirent gibi bir yerdi. 'Saatlerinizi, küpelerinizi, kolye, yüzükle­
rinizi çıkarın, bonelerinizi giyin, acele edin,' diyerek bizi aşağı­
ya indirdiler. Değişik bir dünya, uzay mekiği gibi geliyor insana
ilk gördüğünde. 'Öyle yapacaksın, böyle yapacaksın, yere düşeni
almayacaksın, sağa sola bakmayacaksın, karşılık vermeyeceksin,
oturduğun yerden kalkmayacaksın' diye komutlar veriyorlardı.
Şef tanıdıktı. Saçım çıkmış, geldi yanıma: 'Gülüm, saçını düzelt,
elini yıka, öyle gel' dedi. Dediğini yaptım. Geri dönüyorum. Kapı­
nın kolu yok, direk anahtara yüklendim. Meğerse aşağıda buton
varmış bilmiyordum. Yanımda müdür varmış, "Sen ne yaptığını
zannediyorsun?' diye bağırdı. 'Saçımı düzelttim,' dedim. Ayağıy­
la butona bir bastı. 'O öyle açılmaz. böyle açılır,' dedi. Sanki ka­
fama bastı. Oysa nereden bilebilirdim ki daha yeni görmüştüm.
Bu şekilde işe başlamış oldum ... İlk işe girdiğinde yapıştırmaya
alıyorlar; sonra cap-cland a sonra !ine'a veriyorlar. Elinin hızına
göre line'a geçiş uzun ya da kısa olabiliyor. Ama hep başında­
lar. Elin ağırsa, karşılık veriyorsan, kendini sevdirmiyorsan sorun
oluyor; zıtlaşıyorlar ya da laf taşımanı istiyorlar." (Ş.D.)
Novamed'deki fabrika ortamın da çalışma kampını andır­
masının nedenlerinden birisi işçilerin numaralı olması, isimle­
riyle değil, numaralarıyla çağırılmalarıdır. Bu onları görünmez
kılar. Fabrikada kadınların kimlikleri yoktur. Onlar Ayşe, Fatma,
Zehra değil; 1 14, 135, 63 numaradırlar. Birey olarak kabul edil­
mezler. Adeta makinenin parçası gibidirler.

1 34
"İçeride beyaz kıyafet giydirip<6 ) numaralandırıyorlar. Kı­
yafetler aynı olduğundan kimse kimseyi tanımıyor. Ayırt ede­
miyor. Kimlik yok. İçeride numaralar var. Numara ayakkabıda
ve formada yazılı." (Ş.C.)
Diğer Serbest Bölgelerdeki şirketlerde görüldüğü gibi
Novamed işyerinde de eğitim söz konusudur ve İtalyan müdür ta­
rafından verilir.
"İşin önemine ilişkin eğitimi, kuralları, hareket etmenin,
konuşmanın yasak olduğu, partikül saçıldığı, insan hayatının
söz konusu olduğu konusundaki eğitimi İtalyan müdürler ve­
rirdi." (Ş.C.)
Marx, işçinin aynı tip emek aletlerinin devinimine tek­
nik bağımlılığının ve her cinsiyetten ve her yaştan oluşan ça­
lışanlar gövdesinin özel bileşiminin işçiler arasında gözetleme
işini geliştiren bir kışla disiplinine yol açtığından söz eder.(?)
Novamed'in fabrika ortamında da benzer biçimde askeri düzen
uygulanır (G.D.).
Novamed'deki fabrikada çalışma koşulları oldukça çetindir;
işçiler adeta kadın olmanın bedelini ödemektedir, G .P. isimli işçi
kendisine "çevreden bu işi yapamazsın dedirtmemek için'' ça­
lıştığını dile getirir:
"Paraya ihtiyacım var deyip işin zorluğuna katlandık
hepimiz . . . Sekiz saat boyunca 5 saniyede bir montaj yapmak
yüzünden belde, ellerde, boyunda fıtık oluyor. Doğum sıra­
sı vardı bir de. Maske yoktu. Deride ufacık bir yara olsa ve
o madde girse daha çok acıyor ve yakıyordu. Sendikalaşınca
koşullar düzeldi. . . Çalışırken karşıdaki saate bile bakamıyor­
dunuz. Boynunuz tutuluyordu. Saate bir kez baktım diye azar
işitmiştim . . . " (G.P.)

( 6) Başka bir fabrikada çalışan kadın işçi i s e beyaz giymenin kadınların özel günle­
rinde hijyen açısından sorun oluşturduğunu dile getiriyor. "Biz her şeye varız", Pet­
rol-İş Kadın Dergisi, sayı: 40, s.13.
(7) Marx, a.g.e., s. 2005 , s. 1 76.

1 35
İşçiler arasında güvensizlik ve rekabet söz konusudur:
''Arkadaşlarla aramızda tam güvenimiz yoktu birbirimize.
Sigara içtiğimizi saklıyorduk. Greve çıktığımızda sigara içtiği­
miz belli oldu . . . " (V.J.) "İçeride rekabet ortamı vardı. Zamanla
yarıştığımız için hızlı yapmak zorundasın. Şefler bizi denemek
için hatalı mal koyarlardı hatta. Görmezsek azar işitirdik. İspi­
yonlama ve dedikodu vardı içeride. . . " (A.B.)
Vardiyalı çalışmanın güçlüğü birçok işçi tarafından dile ge­
tirilir:
İşçi sağlığını etkileyen stres nedenleri arasında gösterilir
vardiyalı çalışma. Bu tür strese bağlı bozukluklar ise: "Hor­
monal dengesizlikler, dikkat ve reaksiyon sürelerinin değişmesi
sonucu hatalı işlemler, kazalarda artma, isteksizlik, gizli uyu­
malar" olarak literatürde yer alır.<8l
"İlk zamanlar 05. lO'da servise biniyor 06.00'da işbaşı ya­
pıyorduk. İşin başında uyumamak için zor duruyorduk. Rama­
zan'da 04.00'de servise binip 05.00'te işbaşı yapıyorduk. Son­
radan ilk vardiya 07.00'ye alındı. Vardiyalı işte uykusuzluk hep
var. Soluduğumuz kimyasallar da uykumuzu getiriyor. Kahvaltı
yapmazsak bulantı oluyor, mahvoluyorduk. Uyku tatlı geldiğin­
den gece vakti de kahvaltı yapmaya halimiz olmuyordu . . . " (Ş.C)
Makinelerin gürültüsü işçilerin şikayetleri arasında yer al­
maktadır:
"Makinelerin gürültüsü yorucu. Evdeki tahammülünüz
azalıyor, devamlı yorgunsunuz . . . " (N.L.) "Müziğin sesiyle gü-
rültüyü bastırmaya çalışıyoruz . . . " (B.N)

İşyerinde Sağltk Koşulları


"Alain Cottereau ( 1983) sosyal-tarih temelli bir yakla­
şımla, iki farklı erken yıpranma biçiminden söz eder: Birincisi

(8) Elmacı-Oto, "Vardiyalı Çalışan Kadınların İş Sorunları ve Aile İlişkileri", Ka­


dın Gerçeklikleri, Yay. Haz. : Necla Arat, Say Yayınları, 1 996, s. 74.

1 36
-eril olanı- daha çok, tehlikeli ve sağlığa zararlı çalışma koşul­
larıyla bağlantılıdır ve bunun sonuçları özellikle de iş kazala­
rı olgusu biçimi altında toplumsal görünürlük kazanır. Yazar
diğerini-dişil olanı- aşırı zaman baskısı altında yapılan tekra­
ra dayalı işlerle de bağlantılı olarak ortaya çıkan 'sürmenaj 'la
ilişkilendirir. Bunun sonuçları ise görünmezlik taşımaktadır."(9l
Beş saniyede bir set geçirmek zorunda kalan Novamed işçile­
rinin çoğu bunun güçlüğünü dile getirir. . . "Daha çok kadın­
ları vuran meslek hastalıkları olan, biteviye efor harcamaktan
kaynaklanan lezyonlar ya da kas ve kemik sorunlarında bütün
dünyada yaşanan patlama, birçok uzman tarafından işin cinsi­
yetli örgütlenme biçimiyle ilişkilendirilir."O OJ
Yine aynı makalede Avrupa'da sağlık önlemlerinin sosyal
hukuk açısından eleştirel okunuşuna ilişkin çalışması olan La­
urent Vogel'in (1 994) kadın emeğinin görünmezliğine ve bu­
nun sağlık açısından sonuçlarına ilişkin görüşlerine yer verilir:
Vogel, "Mesleki güzergahların farklı kuruluşunu, kadınların
üretim, yeniden üretim alanlarındaki çifte çalışma yüklerine
bağlı olarak sağlıklarının bozulmasının ve yıpranmasının özel
biçimlerini -üremeye bağlı olan boyutların (gebelik, annelik)
dışında- hesaba katmayan egemen yaklaşımı eleştirir."
4857 sayılı İş Kanunu'nun Beşinci Bölümü İş Sağlığı
ve Güvenliği başlığı altındadır. "İşçi sağlığı" yerine "İş sağlı­
ğı" denmesi bile oldukça manidar gözükmektedir. Bu yasada
yer alan 77. maddeye göre, "İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak,
araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve
güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yüküm -
lüdürler. . . " yazılsa da işçilerin tanıklıklarına göre Novamed iş­
yerinde iş kazaları önemsenmez, hasta olmaya izin verilmez,

(9) Thebeaud-Mony, "İş sağlığı", Eleştirel Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz. : He­
lena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele Senotier, Çev. : Gülnur
Acar-Savran, Kanat Yayınları, 2009, s. 230.
(10) A.g.m., s. 233.

1 37
iş yaparken soludukları solüsyonun zararlarıyla ilgili bir rapor
alıp astıklarında hemen yok edilir.
"Hasta olduğumda beni işten çıkartmakla tehdit ettiler.
Doktor raporu aldığım için suçlandım. Karşı geldiğimde müdü­
re şikayet ettiler. Müdür beni çağırdı. 'Hasta olduğum için şefim
bana kızıyor,' dedim. 'O senin iyiliğin için' dedi . . . Kolumda ve
boynumda ağrılar var. Bu işyerinde on yıldan daha uzun süreli
çalışılmaz." (Ş.C.) "Tansiyonum on yediye çıktı. Bir iki saat din­
lendikten sonra indim aşağıya tekrar çalıştım yavaş da olsa. Eve
gitmeme izin vermediler. 'İyisin, alışmış olman gerekir tansiyon
yüksekliğine' dediler. El, ayak titriyor, ağlama krizine tutuluyor­
sun ama yine de çalışıyorsun." (N.L.) "Çalışırken solüsyon gözü­
ne kaçtığında kıpkırmızı oluyor, acı çekiyorsun. Kör olma riskin
var. Gözünü yıkamak için lavaboya gittiğinde niye geç kaldığı­
nın hesabını soruyorlar." (G.D.) "Hamile kadınlara yapmaması
gereken işleri yaptırıyorlardı. İş kanunlarını bilmediğimiz için
ses çıkaramıyorduk." (Z.C.) "Bir pozisyonda arkadaşın parmağı
kanıyor, su toplamış sete niye kan bulaştırdın diye azarlanıyor.
Nazi işkencesi gibiydi." (Ş.C.) "Ellerimdeki kaslarım ağrıyordu;
bilekliğe izin vermediler. Solüsyondan dolayı gözümüzün yaş­
lanmasına yasak dediler." (V.J.) "İçeride sürekli grip hali vardı.
Burnum hep akardı." (A.D.) "Gözüme Tetramak kaçtı. Yıkama­
ma izin vermediler. Tetramak gözümde kalınca uzağı göremiyo­
rum. Kuruluk var. Gözümü kapatıp açtıkça acı hissediyorum."
(Ş.C.) "Migreni olanları solüsyon çok etkiledi. Örneğin beni.
(V.J .). "Belim ağrıyor. Bacağım çekiyor. İşyeri doktoruna çıkmı­
yordum. Güvenmiyordum. Yalnızca iğne oluyordum. Hastaneye
gidip serum aldığımda bile sorun çıkarıyorlardı. Oysa doktor
raporum vardı." (N.C.) "Çok hasta olduğumuzda bile rapor ver­
mezdi işyeri doktoru. Örneğin zatüre olmuştum. Çalışacak ha­
lim yok; ateşim vardı. Doktora gittim rapor için müdürü arayıp
onayını aldıktan sonra rapor verdi."<11ı

( 1 1 ) Oysa işyeri hekimi "gerek teknik gerek moral bakımından işçilerden ve işverenden
bağımsız olmalı; görevini yerine getirirken hiçbir müdahale ile karşılaşmamalıdır. İşyeri

1 38
İşyerinde Vasıf Tartışması
Braverman'a göre kapitalizme içkin bir yapısal eğilim
olan, sermayenin emek sürecini denetim mekanizmalarından
biri olarak devreye soktuğu vasıf tartışması ya da "vasıfsız­
laşma"02l, kadınların aleyhine yürür gözükmektedir. Vasıflı iş,
teknik beceri, ustalık daha çok erkeklerle ve erkek işiyle ilişki­
lendirilmiştir. Bunu Fransa'da yapılmış bir araştırma da doğ­
rulamaktadır: " . . . Teknik değişim 'işin yeniden cinsiyetlendi­
rilmesi' ni büyük ölçüde kolaylaştırmakla birlikte, kadınlaşma,
makineleşme ve proleterleşme arasındaki bağlantının tahlili,
vasıflılığın her zaman toplumsal cinsiyet dolayımından geçen
toplumsal bir inşa olduğunu göz önünde tutmak zorunda­
dır . . . Teknik kültür, eril ki.mliğin kurucu öğelerinden biridir.
Kadınlar, erkeklerin 'teknik' yaptığı mesleklerden ve yerlerden
erkekler tarafından dışlanırlar, ama bu alanlardan ayrıca orada
erkeklik yapıldığı için de dışlanırlar."<13)
Bu çalışmadaki sorunsallarımızdan birisi de erkek işçile­
rin "vasıflı" olarak görülmesi, kadın işçilere göre daha yüksek
ücret almalarıydı. Sendika tutanağına göre, bant üretiminde
çalışan kadın işçilerin ücretleri 335 Avro iken kalite kontrol
teknisyenliği gibi belirli bir düzeyde uzmanlaşmaya dayanan
işlerde çalışan erkek işçilerin ücretleri ise 426-450 Avrodur.
Fabrikada makineleri denetleme, bakımını yapma, çalıştırma

hekiminin görevi hem işçinin hem işin kontrolüdür. İş çevresini tanımak, donanımı,
makineleri, işçinin çalıştığı malzemeyi, çalışma saatlerini, temposunu, yükünü bilmek
zorundadır (...) Asıl işlevi işçilerin ve çalışma ortamının sağlık denetimi ve koruyucu
sağlık hizmetinin gerçekleştirilmesidir. İşyeri hekimi işçilerin sa�lığından sorumludur
( ... ) Hekim tıbbi muayeneleri en iyi biçimde yapmalıdır... " Bkz. lşyeri Sağlık Birimleri
ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Resmi Gazete Tarih: 16 Aralık 2003, Sayı: 253 18.
( 12) Braverman, Emek ve Tekelci Sermaye; Yirminci Yüzyılda Çalışmanın Değersizleş­
tirilmesi, Çev. : Çiğdem Çidamlı, Kalkedon Yayınları, 2008. Ayrıca Bkz. Ansal, a.g.e.,
1995. Yücesan-Özdemir, a.g.e. Urhan, a.g.m. 2009.
(13) Chabaud-Rychter, "Teknikler ve Toplumsal Cinsiyet", Eleştirel Feminizm
Sözlüğü, Yayına Haz. : Helena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele
S enotier, Çev. : Gülnur Acar-Savran, Kanat Yayınları, 2009, s. 326, 328.

1 39
gibi teknik servis, laboratuar, sterilizasyon, paketleme bölüm­
lerinde on beş kadar erkek işçi çalışmaktadır. Kadın işçilere
yönelttiğimiz "aynı işleri kadınlar yapamaz mı?", "erkekler ka­
dınların işini yapamaz mı?" ya da "erkeklerin işinin fiziksel ola­
rak daha ağır olup olmadığı" sorularına karşılık olarak kadınlar
ve erkeklerin aynı işleri yapabileceklerini, kendi yaptıkları işin
daha da ağır olduğunu içeren yanıtlar aldık.U4> Novamed işye­
rindeki işbölümü başta da belirtildiği gibi cinsiyetçi işbölümü­
ne dayanmaktadır.

Eğitimli İşçi Olmak


Novamedli kadın işçilerin aktardıklarına göre, çoğu, kız
meslek lisesi ya da lise mezunudur. Küçük bir bölümü ilkokul
mezunudur. Hatta bir bölümü Açıköğetim'e de devam etmek­
tedir. Aldıkları eğitimle yaptıkları iş birbirine uymamaktadır.
Başka bir deyişle, üretim hattında çalışmak için böyle bir eği­
time ihtiyaç bulunmaz. Dolayısıyla, işçilerin vasıf düzeyi ile iş­
lerin gereksindiği vasıf aynı değildir. İşçiler, işlerin gerektirdi­
ğinden daha fazla eğitimli veya vasıflı ise buna "eksik istihdam"
(underemployment} denir.<15> Novamed işvereni esas olarak lise
mezunu olanları işe almayı tercih eder. Bu durumu Braverman
şöyle ele alır:
"Profesyonel olmayan emek kategorilerine verilen kitlesel
eğitimin sürekli daha da yaygınlaşması ile meslek ve ihtiyaçlar
arasındaki ilişki giderek ortadan kalkmaktadır. Aynı zamanda,
toplumsal ve ekonomik yapı içindeki konumu da iş eğitimi ve
dar anlamdaki diğer eğitim ihtiyaçları ile ya çok az ilişki içinde

(14) Aynı örnek, Darıca'da plastik kapak üreten Alman merkezli, çokuluslu Bericap
firmasının işçileri için de geçerlidir. Oradaki kadın işçiler günde 3,5 ton yük kaldı­
rıp, 1 metre 65 cm üstündeki palete yani, boylarından büyük bir yere kolileri atmak
zorundadırlar. Bu da fiziksel olarak kadın işçilerin ağır yük kaldıramaması ve bunun
da erkek işi olma durumu üzerine tartışmaya yol açmaktadır. Bkz. : Petrol-İş Kadın
Dergisi, sayı: 38, Aralık 201 1 .
( 1 5 ) Dikmen, a.g.m., 201 1 , s. 243.

1 40
olan ya da hiç olmayan işlevler tarafından giderek daha sıkı
sıkıya garanti altına alınmaktadır . "06) . .

Bu noktadan hareketle, eğitimle işin içeriği arasında yay­


gın biçimde kurulmakta olan bağlantılar giderek azalır. Okula
devam edilen yıllar boyunca işe hazırlanmak açısından ne ka­
dar şey elde edildiği ve bu işlerin eğitim boyunca ne kadar az
hazırlık gerektirdiği ortadadır. Yine Braverman'a göre, "kapi­
talist üretim tarzında, içi görülmemiş ölçüde boşaltılan 'eğitim'
süresinin uzamasına emeğin basit ve ihmal edilebilir görevlere
indirgenmesinin eşlik etmesi, eğitimde geçen yılların israfını
ve aslında insanlığın israfını temsil eder."07l

İşyerinde Patriyarkanın İşleyişi


Novamed işyerinde kadın şefler tarafından işçilere uygu­
lanan baskı ve şiddet için "patriyarkal pazarlık" kavramı kulla­
nılabilir.<18l Yani, şef pozisyonundaki kadınlar erkeklerden dev­
raldıkları sistematik ezme biçimlerini kadın işçilerin üzerinde
uygulamaktadır. Bunun da en görünür olanı işçi kadınların
üzerinde denetim mekanizmasının oluşumudur.
Marx'a göre kapitalist, bireysel işçileri ve işçi gruplarını
denetleme ve sürekli gözetleme işini özel türden bir ücretli
emekçiye devreder.(ı9ı Novamed işyerinde bu ücretli emekçinin
karşılığı şeftir. Kadınların en çok yakındıkları, sıkıntı duyduk­
ları uygulamalardan birisi psikolojik şiddet de diyebileceğimiz
fabrika içinde hatta kimi zaman dışında da telefonda, yolda,

(16) Braverman, a.g.e., s. 398.


( 1 7) A.g.e., s. 403 .
( 1 8 ) "Patriyarkal pazarlık" kavramıyla ilgili feministler arasında tartışma yaşanmak­
ta. Bir kısım feminist, kadınlar tarafından sürdürülen baskı ve şiddet biçimlerinin de
patriyarkayla açıklanması gerektiğini patriyarkanın tam da böyle bir şey olduğunu
savunuyor. Bu görüşe de yakın olmakla birlikte patriyarkal pazarlık kavramının bir
açılım sağladığını düşünmekteyim.
(19) Marx, a.g.e., 2005, s. 142.

1 41
serviste devam eden aşağılamalar, bağırmalar, hakaretler, duy­
gusal baskılardır. Bu da şefler aracılığıyla gerçekleştirilmekte­
dir. İşçileri denetleme ve gözetleme görevi kendileri de emekçi
olmasına rağmen hiyerarşik olarak işçilerden yüksek statüde
olan şeflerdedir:
"Sendika olmadan önce bizi 3{}-40 dakika önce alıyorlardı
evden. Heparin sarıyorduk. 6.30'da işbaşı yapıyorduk ama sayıl­
mıyordu mesai olarak. Şef kapıda durur, aşağıya kimin geç kimin
erken indiğini kontrol ederdi. Eğer geç iniyorsa, mesai saatinin
bitimine kadar burnundan getirirdi. Koştura koştura inerdik. .. "
(E.J .) ''Arkadaşımıza bağırmaları bizi üzüyordu. Arkadaşımı
oturtmuş yeni öğretiyor. Bir personelin yetişmesi en az altı ay.
Püf noktalarını göstereceğine bağırıyordu. 'Neden yapamıyor­
sun? Beceriksiz!' diye. Zaten eli ayağı titriyor. Hiç yapamıyor­
du ... " {V.J .) "Bir de çok yalan söylüyorlardı. Hiç unutmam; bir
kız işe başlamıştı biz greve çıkmadan birkaç ay önce. Kız 'yapa­
mıyorum, beceremiyorum,' diyordu. Şef kıza bağırdı: 'Yapamı­
yorsan, beceremiyorsan ne işin var burada,' diye. Oysa kızı işe
başlar başlamaz !ine'a oturtmuştu. Hemen yukarı müdüre telefon
açtı: 'Bana hakaret ediyor, karşı geliyor, bağırıyor' diye aktardı.
Oysa kız kesinlikle hakaret etmemişti. O gün işten çıktı, haka­
retlere dayanamadı. Personeli hiç dinlemiyorlardı, sözü dinlenen
şefti. Müdürler şefi ben seçtim, benim şefim, o ne derse doğru­
dur derlerdi . . . " (E.J.) "Birlikte çalıştığım insan şef oldu ve bana
taktı. Eve dönünce sinirimden eşime, çocuklarıma patlıyordum.
Sabah kalkınca işe gitmek istemiyordum ama mecburdum, ihti­
yacım vardı. Dua ediyordum hastalansa ya da hamile kalsa da işe
gelmese diye. Müdürler şefleri maşa olarak kullanıyorlardı ama
şefler de bunun farkında değildi." (V.J.) "Eline kına yakmış olan
bir işçinin elini şef yukarı kaldırarak, 'bu arkadaşınızın utancı,'
diye herkesin önünde aşağıladı." {N .P) "Serviste de istediğimiz
gibi konuşamıyorduk. Şefler önde oturur, uyarırlardı. İşyerindeki
baskılar eve kadar devam ediyordu. Öğle yemeğinde hep aynı in­
sanlarla yemeğe çıkmamızı istemiyorlardı. .. Üretim hattında bir

1 42
şey yetiştiremediğimizde, 'örümcek kafalılar, geri zekalılar,' diye
hakaret ediyorlardı . . . Müdür bir kez bana öyle bir bağırdı ki son­
rasında nodüllerinden ameliyat oldu. Bağıramayınca da megafon
aldı . . . " (Ş.C.)
Novamed GMBH fabrikasına alınanlar genelde tanıdık,
akraba aracılığıyla işe alınır;(ıo) bunun dışında yalnızca girişte
yapılan sınavın sonucuna göre alınana pek rastlanmaz. O.C'nin
aktardığına göre, baskı kurabilmek için işveren tanıdıkları al­
mayı tercih eder. "Minnettarlık ilişkilerine girmek, iktidar ve
güç ilişkilerini içerir. . . İktidar yalnızca bireyler arasında değil,
onları taşıyan toplumsal ağ zincirleri arasındaki ilişkilerin de bir
ürünü olması nedeniyle sürekli yaratılan bir süreçtir. Bu yüzden
borçlar devreye sokulduğunda (ya da biriktiğinde) ağ içindeki
diğer borçlar aynı anda yaratılır. Toplumsal ağ aynı zamanda
hem iktidarı inşa eder hem de bu ağ kanalıyla elde edilebilecek
iktidarın kullanılmasının sınırlarını koyar. İnsanlar hem ege­
menlik hem de hayatta kalma için birbirlerine bağlıdırlar."<21ı
White bunu "borcun gücü" olarak kavramsallaştırır.
"Novamed'e ilk girdim. Herkes beyaz boneli. Kimseyi ta­
nımıyorsun, konuşamıyorsun, 'partikül saçarsın, yasak' diyorlar.
Tırnaklarını keseceksin . . . Çok zorlandım . . . Bağırmalar. . . Baskı
içine girmiş oldum. Ayrılmayı çok düşündüm ama tanıdık ak­
raba aracılığıyla girdiğimden ayıp olur diyerek sabrettim. Gir­
mek çok zordu Novamed'e. Herkes torpille giriyordu. Sınavlar
fasa fiso idi. Hakimiyet kurmak için bu yolu tercih ediyorlar­
dı . . . " (G.P.)
Paternalist ilişkilerin yaşandığı fabrika ortamında dostluk,
akrabalık, tanıdıklık bağları üzerinden kurulan ilişkiler işçiler
(20) Yine farklı araştırmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiştir: Eraydın ve Eren­
dil'in çalışmasında görüşülen kadınların %78,8'i çalıştıkları işyerinde ya aileden ya da
tanıdıklardan birilerinin olduğunu belirtirler. (Eraydın-Erendil, a.g.m., 1 996, s. 82)
Demirel ve diğerlerinin Türkiye'de kadın istihdamıyla ilgili çalışma bulgularında ise
çalışılan ücretli işlerin bulunmasında en önemli kanal "tanıdıklar"dır.
(21 ) White, Para İle Akraba; Kentsel Türk.iye'de Kadın Emeği, Çev.: Aksu Bora, İle­
tişim Yayınları, 1 999, s. 146, 15 1-152.

1 43
üzerinde adı konulmayan bir hiyerarşinin kurulmasına yol açar.
Ailelerin veya eşin kadının bu fabrikada çalışmasına (kendile­
rinin deyimiyle) izin vermesinin temel nedeni de firmanın gü­
venilir olması, servisin kapının önünden alıp kapıya bırakması
ve üretim hattında hep kadınların çalışmasıdır. (Hep kadınların
çalıştığı ortamda çalışmanın daha rahat olduğunu işçiler ken­
dileri de dile getirdi). Evde başlayan patriyarkal ilişkiler fabrika
ortamında da devam eder; şefler tarafından yeniden üretilir, sa­
hiplenme, işçiler adına karar alma, duygusal, psikolojik baskı ya
da şiddet gibi patriyarkal sistemin özelliklerini barındırır. Kadı­
nın ev dışında da denetim altında tutulması ve aile içindeki güç
ilişkilerinin işyerinde de devam etmesi söz konusu olur.
Novamedli kadın işçilerin kendilerini işçi, hatta daha çok
anne ve ev kadını ol:ırak tanımlamaları patriyarka kavramını
pekiştirir niteliktedir. Hem işyerindeki çalışma hem ev işleri ve
hem de çocuk bakımı iş yüklerini iyice artırır.
"Üç vardiya çalıştığımız için bir de ev işleri, çocuk bakı­
mı derken yükümüz artıyordu. Çocuk sevgi istiyor, ilgi istiyor;
ona halimiz kalmıyordu. Dolayısıyla üç parçaya bölünmek çok
yıpratıcıydı . . . " (T.C.)

Greve Giden Süreç


Örgütlenme çalışmaları greve çıkılan 26 Eylül 2006 tari­
hinden iki yıl önce başlar.
Kötü çalışma koşulları 2004 yılının son çeyreğinde çalışan­
ların arayış içine girmesine neden olur. Fabrikada teknik kad­
rolarda çalışan sendika deneyimi olan iki erkek işçinin girişimi
ile işkolunda örgütlü olan Petrol-İş Sendikası'yla görüşmeye
karar verilir. Görüşme yaptığımız, bu iki işçiden birisi olan N .P.
örgütlenme sürecinde sendikalı olduğunun anlaşılması üzerine
kendisine iftira edildiğini, çalışmak istemediği bir pozisyonda
çalışmaya zorlandığını, sonrasında da işten atıldığını dile getirdi.
N .P.'nin işten atılması üzerine kadın işçiler yemek boykotu yapar.

1 44
Kısa bir süre sonra bu iki işçinin öncülüğünde Petrol-İş
Sendikası Mersin Şubesi'yle temasa geçilir. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile yazışmalar yapılarak, 21 Mart 2005'te
ilk üye kayıtlarına başlanır. Ardından işyerinde çalışanların tü­
müyle görüşmeler yapılır, üye olmak isteyenlerin üyelikleri, no­
ter aracılığıyla tasdiklenerek kabul edilir. Nisan 2005 itibariyle
264 işçinin 158'i sendikalı olur. Sendikaya ilk üye olanlardan
eski işyeri temsilcisi G .P. sendikayla birlikte iş kanunlarını, ne
yapabileceklerini, kendilerini ezdirmemeyi, birlikte hareket et­
meyi öğrendiklerini belirtiyor:
"Bir kişiye bağırılınca hepimiz ayağa kalkıyorduk. Örgüt­
lenmede sadece biz biliyorduk kimin üye olduğunu; yan yana
çalışan iki arkadaş üye olduklarını bilmiyorlardı. Şefler öğre­
nip baskı yapmasın diye gizli tuttuk. Bizim grubu saklamadık;
korkumuz yoktu. Maske altında çaktırmadan konuşur, motive
ederdik birbirimizi, fıkralar anlatırdık. Şarkılar armağan eder­
dik birbirimize. Uyumamamız lazımdı. Özellikle gece vardiya­
sında dalıyorsun, yanlış yapabilirsin . . . "
Sendikayla birlikte işçiler arasındaki ilişki biçimi de deği­
şir. Birbirlerine güvenmeyi öğrenirler:
"İşyerinde yakın arkadaşım olmadı. Sendikadan sonra oldu.
Güvenimiz yoktu birbirimize. Düşman gibiydik. Rekabet içinde
çalışıyorduk. Birbirimizden hızlı yapmaktı amacımız." (P.Z.)
Yine sendikalaşma sürecinden sonra işyerinde yiyecekler
iyileşir, öğle yemeği olarak verilen poğaça yerine yemek çıkma­
ya başlar, sıralı hamilelik kalkar. Kısaca içeride birçok şey dü­
zelmeye, dönüşmeye başlar. Bu durumu greve çıkan işçilerden
birisi "Eziyeti biz çektik kaymağını başkaları yiyor," diyerek
dile getirir: (Ş.C.)
Sendikalaşma süreci ile birlikte kadınlar üzerindeki bas­
kının şekli değişir. İşveren vekilleri, üretim vardiya şefi ve hat
şefleri; üye olduğunu düşündükleri kişilerle tek tek görüşerek
sendikadan vazgeçmeleri konusunda baskı yapmaya başlar:

1 45
"Sendikalaştıktan sonra beni işe alan düşman oldu. 'Yediğin
ekmeğe ihanet ediyorsun,' şeklinde laflar işittim. Çoğu arkada­
şımızı evden aradılar. 'Kuran'a el bas' filan şeklinde baskı uygu­
ladılar sendikadan ayrılsın diye. Gece yarıları sorguya çektiler
arkadaşları. 'Çekemezsiniz sorguya, bu suçtur' diyerek itiraz ettik.
'Haklısınız' diyerek alttan aldılar. Dostlukla, akrabalıkla işe girdi­
ğimizden bunu çok kullandılar; sendikalı sendikasız işçi ayrımını
çok yaptılar. Bizi birbirimize kırdırdılar... " (G.P) "Yemeklerde
sendikalılarla sendikasızları ayırırlardı. Doğum günleri bile sen­
dikalılarla sendikasızların ayrı kutlanırdı. Benim doğum günümü
sendikasız arkadaşım kutlayamazdı ... " (Ş.D.) "Sendikaya girdi­
ğimi duyunca 'emeklerim haram olsun, seni kızım gibi görmeye
başlamıştım, terbiyesizlik yaptın' diye şef baskı yaptı." (B.C.)
Dördüncü ayın sonunda pakete kadar her işi yaptım.
Arkadaşlarım tepki verdiler, cephe aldılar 'Bu kız kim? Her
iş ona öğretiliyor' diye. Oysa benim el becerim çok iyiydi. Şef
beni kendi yanına çekmek istedi. Şef yardımcısı olmak için
ikiyüzlü olmak gerekiyor. Bunu yapmak, arkadaşlarımla kötü
olmak istemedim. O aralar sendika çıktı. Beni çekip sendikayı
örgütleyen 'B.'yle ve G .'yle konuşma, sendika iyi bir şey değil,
zararlı, para kesilecek senden' diye sendikayı kötülemeye başla­
dılar. Oysa B. ve G. benim arkadaşımdı. Onlarla ilişkim devam
ettikçe şef hatalarımı bulmaya, kötü davranmaya başladı. 'Sen­
dikaya üye değilim, bana böyle davranıyorsunuz' dedim. Ona
inat gittim üye oldum. Beni hep zor pozisyonlara oturtmaya,
lavaboya çıkartmamaya başladılar. Kırk kişi için beş tuvalet var.
On beş dakika molada yetiştirilemiyordu . . . " (Ş.D.) Karakter­
siz, sahtekar diye hakaret edildiği de oldu.''
Bu süreçte ortaya çıkan baskı biçimlerinden biri de zehirli
solüsyon kullandıkları için maske takmak zorunda olan kadın­
ların maske takmasını engellemek olur.
"Sendikalıyız diye maske alındı elimizden. Ama yurtdı­
şından buraya kalite kontrol amaçlı yetkililer geldiğinde, gözlük

1 46
kullanıyor, maske takıyorlardı. Demek ki çok kısa bir süre için
bile olsa bu maddeleri solumak sağlığa zararlıydı. Ama bize sa­
atlerce çalıştığımız halde maske kullandırtmıyorlardı. 'Ölçüm­
ler iyi,' diyorlardı. Fakat aslında çok ciddi bir tehlikeyle karşı
karşıyayız. Özellikle çok etkili solüsyon var, çamaşır suyundan
daha şiddetli bir kokusu var." (V.J.)
Kadınlar maske altından birbirleriyle konuşmaktaydılar
ve bu sendikal örgütlenme sürecini hızlandırabilirdi. Haftada
bir paketleme işine çıkması gereken kadınlar, sendika üyesi ol­
dukları için haftanın altı işgünü de paketleme işine çıkarılır.
Trafik kazası geçiren ve ayağında dikiş olan bir kadın işçi, şef­
ler bu durumu bildiği halde sendika üyesi olduğu için paketle­
me servisinde çalıştırılır. Serviste hep ayakta durması gerekir.
Tüm bunlara rağmen kadınlar sendikaya üye olmaya de­
vam eder. Petrol-İş Sendikası, Novamed çalışanları adına 1 1
Mayıs 2005 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı­
ğı' na başvuruda bulunarak işyerinde Petrol-İş'in yasanın ara­
dığı çoğunluğa haiz olup olmadığına dair yetki tespiti ister.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Petrol-İş'in işyerinde
yeterli çoğunluğa sahip olduğuna dair yetki yazısını 8 Haziran
2006 tarihinde taraflara gönderir. Bu yazıya göre, toplam çalı­
şan sayısı 265, üye sayısı 138'dir. Yetki yazısı Novamed GMBH
adlı işyerine 1 Temmuz 2006 tarihinde tebliğ edilir.
Sendika yetki almıştır. Ancak işveren bu yetkiye itiraz
eder. İşyeri ile sendika arasında 19 Nisan 2006 tarihinde Toplu
İş Sözlemesi (TİS) süreci başlar. Yapılan görüşmelerde idari
maddelerle bir şekilde anlaşma sağlanabileceği öngörüsü orta­
ya çıkmakla birlikte sözleşmenin parasal düzenlemeler içeren
maddelerinde, işyeri yetkililerinin bu düzenlemeleri tümüyle
reddetme tutumu nedeniyle anlaşmaya varılamaz. Bu süreçte,
işyeri yetkilileri tarafından sendikalı işçilere istifa etmeleri ve
üye olmayanlara da üye olmamaları yönünde baskı yapılır ve
sendikalı işçi sayısı 100'lere iner.

1 47
Yetkiye itiraz sürecinde grev olasılığını düşünen işveren
hazırlıklarını yaparak bir üretim hattı daha açar ve buraya 60
işçi alarak onları eğitmeye başlar. Yasal olmayan bir tehdit me­
kanizması işin içine girer. Grevci kadınlardan biri hattın kuru­
luşunun ilk aşamalarını şöyle anlatır:
"Beyaz hat açıldı. Orada çalışanların hiçbir uzmanlığı
yok. Sendikaya üye olmayacaklarına dair imza atarak girmiş­
ler. Çok deneyimsiz oldukları için ürettikleri setler geri gelmiş
duyduğumuza göre. Bizim yaptığımız iş kolay bir iş değil. En
azından altı ay öğrenme süreci gerekiyor."
TİS görüşmeleri olumsuz sonuçlandığından 1 1 Ağustos
2006 tarihinde sendika grev kararı alır. Petrol-İş Sendikası Yük­
sek Hakem Kurulu'nda anlaşmanın çözüleceğini düşünmektedir.
Bu nedenle sendika üyesi işçilerin grev oylamasında "hayır" oyu
kullanmasını ister. Fakat işveren iddialara göre çalışanlarını grev
için "evet" oyu kullanmaları yönünde ikna etmek üzere çay partisi
düzenler ve yüzde beş zam vaat ederek isteği yönünde oy kullan­
malarını talep eder. İşveren, oylamadan greve "evet" oyu çıkarsa,
uzun sürecek greve işçilerin dayanamayacağını böylelikle grevin
kendiliğinden sonlanacağını, sendikanın yetkisinin düşeceğini ve
sendikanın tamamen ortadan kalkacağını düşünmektedir:
"İşveren greve evet dendiği takdirde yüzde beş ücret zam­
mı yapacağı vaadinde bulundu ve greve evet denmesi gerektiği
propagandasını yaptı. Sendikamıza üye işçilerin tamamı greve
hayır, sendikaya üye olmayanların tamamı ise maalesef greve
evet oyu kullandığı için işveren greve çıkmamızı bir yerde zo­
runlu kıldı. İşveren, greve çıkan 85 üyemizle, bu sayımızla bu
grevin yürümeyeceğini, 85 çalışanın kısa bir süre sonra dağılaca­
ğını tahmin ediyordu. Böylelikle grevin kendiliğinden sona ere­
ceğini, kendiliğinden sona eren bir grevde de sözleşme imzalan­
madığı için yetkinin düşeceğini, böylelikle sendikanın tamamen
ortadan kalkacağını planladı ve bu doğrultuda politika izledi."<22ı

(22) Novamed Grevi Kupür Kitabı, 2008, s. 16

1 48
"İşveren sendikasız işçilere çay partisi düzenledi ve kan­
.dırdı; greve gitmek için oy kullandırdı. Bizim bu kadar sayıyla
greve çıkacağımızı düşünmediler; üç-beş kişi çıkacağımızı ve
sendikayı temizleyeceklerini sandılar. . . " (Z.C.)
Bunun üzerine oylamaya "evet" diyenler çalışmaya de­
vam ederken, greve "hayır" diyen sendika üyesi 1 1 7 sendikalı
işçiden 85'i greve çıkar. Bunların 83'ü bant üretiminde çalışan
kadın işçilerdir. Diğerleri grevin başarısız olacağı ya da yasal
olarak tanımlanmış olan greve katılmama haklarını kullanarak
greve katılmaz.
Grev yapan işçilerin itirazlarının temel eksenini kadın
bedenine yönelik denetim ve baskı oluşturur.
"Evet' oyu verenler inkar ettiler. Çaresiz greve gittik. Üç
gün içinde grev için insanları örgütledik. Greve çıkmamış ol­
saydık sendikanın burada yetkisi düşecekti. Toplu iş sözleşmesi
ortadan kalkacaktı. .. " (Z.C.)
İşveren, şefi.er ya da müdürler aracılığıyla greve çıkan işçi­
lerin evlerine telefon açarak ya da cep telefonlarına mesaj yol­
layarak işe dönmeleri için ikna etmeye çalışır. Bu kimi zaman
tatlı dille, kimi zaman tehditle, baskıyla, para ya da çocukla­
rının tedavi masraflarını karşılamayı teklif etme yoluyla olur.
"Grevdeyken işveren beni aradı. İşe dönmem için yüzde
on beş zam ve bireysel sözleşme teklif edildi. Başka arkadaşları
da aramışlar. Hiçbirimiz tekliflerini kabul etmedik. . . " (0.D.)
Türkiye piyasasının yüzde kırkını ele geçirmiş olan işve­
ren grev sözünü duyduğunda hemen "Novamed'in geleceğiyle
oynuyorsunuz" diyerek işçileri tehdit eder; işyerini Mısır'a ya
da Tunus'a taşımak en büyük silahıdırY3) Bu tehditle grevdeki

(23) Benzer bir tehdit, Ege Serbest Bölgesi'nde faaliyette bulunan Alman Mahle
Mopisan Yedek Par. San. ve Tic. fabrikasında yaşandı. Birleşik Metal-İş Sendikası'na
üye olan işçiler işveren baskısı ile sendikalarından istifaya zorlandı. İşveren, işçileri
Türk Metal Sendikası'na üye olmazlarsa fabrikayı Türkiye'den taşımakla tehdit etti.
Bkz. Cumhuriyet, 18 Mart 2010, s. 6.

1 49
ve grevde olmayan işçileri de birbirine düşürür. Greve çıkma­
yan işçiler grevdeki işçilere, "Gelin çalışın, sizin yüzünüzden
ekmeğimizden olacağız," demektedir. Ancak, şirketin Türkiye
pazarında hızla büyümesi, piyasanın çoğunluğunu ele geçir­
miş olması fabrikayı taşımakla ilgili tehditlerin inandırıcılığına
gölge düşürmektedir. Yine de şirketi Mısır'a taşımayı her fır­
satta vurgular. <24ı
Novamed yöneticileri sendikanın kampanyasını karala­
yıcı olarak görür, şirket hakkındaki iddiaların hiçbirini kabul
etmez. Sendikaya yazdıkları 14 Eylül 2007 tarihli mektupta
bunu dile getirirlerken görüşme için de kapıyı açık tutarlar.
" . . . Doğruluğu su götürür iddialarla şirketimizin Türki­
ye'deki güvenilirliğini sarsmaya yönelik girişimleriniz bizi hala
kaygılandırıyor ve sinirlendiriyor. İddialarınızı uluslararası
düzeye taşıyarak tırmandırma kararınızı, kuruluşumuz, ülke
dışındaki saygınlığımızı da sarsamaya yönelik kabul edilemez
bir girişim olarak görüyoruz . . . Bu nedenle, bizlerin ve şirket
merkezimizin yukarıda özetlenen ilkelerini dikkate alarak, söz
konusu asılsız suçlamaları yalanlama konusunda makul bir
yaklaşım geliştirmeniz gerekiyor. . . Böyle bir yalanlama gö­
rüşmelerin ilerlemesine yapıcı bir hava katmakla kalmayacak,
gelecekte sizlerle yapacağımız herhangi bir görüşmeyi sürdür­
memize olanak sağlamak açısından zorunlu olacaktır. Ayrıca,
güvenilirliğimize yönelteceğiniz her türlü saldırı girişiminin
gelecekte devam etmeyeceğini umuyoruz . . . "
FMC Türkiye Başkanı Şenol Taşdelen 27 Ekim 2007
tarihinde Referans Gazetesi' ne yaptığı açıklamada, grevden
dolayı Novamed'in maddi zarara uğramadığını ancak mane­
vi boyutta kendilerini üzdüğünü dile getirir. Gereğinden fazla
uzayan konuyu çözme kararı aldıklarını 30 Ekim'de sendika ile
ilk toplantıyı yapacaklarını dile getirir. Tarafların kısa bir süre
içinde el sıkışacağını düşündüğünü vurgular.

(24) Radikal, 28 Mayıs 2007, s . l .

1 50
Grevi Destekleyenler
Grevci kadınlardan üç temsilci 8 Mart 2007 tarihinde
Dünya Kadınlar Günü kutlaması için İstanbul Çağlayan'a gelir.
Kutlamadaki sloganlardan birisi de "Bursa'da yandık, Ceylanpı­
nar'da boğulduk, Novamed'de direnişteyiz" olur. Konuşmalarını;
"Bedenimiz üzerinde patronumuz nasıl söz sahibi olur? Nova­
med'de çiğnenen kadının insan haklarıdır" teması çerçevesinde
yaparlar ve "Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadın Dayanışması", "Be­
denimiz, Kimliğimiz, Emeğimiz Bizimdir", "Yaşasın 8 Mart,
Yaşasın kadın işçilerin Novamed direnişi" sloganlarıyla bitirir­
ler. Kutlamanın sonunda yürüyüşe de katılan grevciler, açtıkla­
rı stantta gelenleri grev hakkında bilgilendirir, dayanışma için
sendika tarafından yaptırılan kalemleri satarlar. Bu katılım ve
sesleniş Kadın Hareketi'nin(zsı ivmesi olur. İlk kez Kadın Ha­
reketi'nden kadınlar Novamedli grevci kadınlarla dayanışmak
için ne yapabileceklerini bu vesileyle düşünmeye başlar. Bir ara­
ya gelinip tartışmalar yapılır, diğer yandan eylemler plarılanır.
Hareketin temel itirazı patriyarkal kapitalizmedir. Novamedli
grevci kadınlar feministleri, çeşitli kadın gruplarını, sendikalı
ve partili kadınları bir araya getirir. (z6ı Kadın grevcileri görünür
kılmak, TİS sürecini başlatmak ve imzalanmasını sağlamak gibi
saiklerle Novamed Greviyle Dayanışma Kadın Platformu kurulur.
15 Eylül'den 1 8 Aralık'a kadar Novamed Greviyle Daya­
nışma Kadın Platformu geniş katılımlı kampanyalar örgütler.

(25) Kadın Hareketi dediğimizde kastedilen, kadınların erkek egemen sistem içinde
ezildiği, sömürüldüğü noktasından hareket ederek özgürlük ve hak arama mücadele­
lerini dile getiren politik bir harekettir.
(26) Novamed Greviyle Dayanışma Kadın Platformu'nun bileşenleri: Akıllara Zarar,
Amargi Kadın Kooperatifi, Bağımsız Feministler, Demokratik Özgür Kadın Hare­
keti, Emekçi Kadınlar Birliği, Feminist Kadın Çevresi, Filmmor, Gökkuşağı Kadın
Derneği, İmece Kadın Kooperatifi, Mor Çatılı Kadınlar, Kadın Mühendisler, Pazar­
tesı"den Kadınlar, Sosyalist Feminist Kolektif, KEİG Platformu, KESK'li Kadınlar,
Hava İş'li Kadınlar, TMMOB İ KK Kadın Komisyonu, TTB'li Kadın Hekimler ve
Kadın Sağlık Kolu, Devrimci Sağlık İş'ten Kadınlar, Genel İş-Konut İş Şubesi'nden
Kadınlar, DİSK'li Kadınlar, Sosyal Haklar Derneği'nden Kadınlar, Halkevleri'nden
Kadınlar, Tüm İGD'li Kadınlar, Çağrı Gazetesi'nden Kadınlar, DTP'li Kadınlar,
EHP'li Kadınlar, EMEP'li Kadınlar, ÖDP'li Kadınlar, SDP'li Kadınlar.

1 51
Bu kampanyalardan bazıları şöyle: Kamu Emekçileri Sendi­
kası (KESK) tarafından uluslararası sendikal bağlantı sağlanır.
Sendikaya destek ve işverene protesto mesajları gönderilir. 15
Eylül 2007 tarihinde Novamed Şirketi'nin İstanbul'daki Tür­
kiye temsilciliğinin bulunduğu binanın önünde "Novamed
Greviyle Kadın Dayanışması" pankartı açılarak yaklaşık 100
kadının katıldığı ilk sokak eylemi yapılır. "Biz kadınlar, kadın
emeği ve kadın bedeni üzerindeki kapitalist ve erkek egemen
sömürüye karşı çıkmak ve Novamed'de direnen kadınları des­
teklemek için grevin ilk yılında sokaklardayız," içerikli basın
açıklaması okunur. "Novamedli Kadınlar bir yıldır grevdeler
biliyor muydunuz?" başlıklı bildiriler dağıtılır. Ayrıca poster­
ler ve kartlar hazırlanır. Novamedli kadın işçilerle dayanışma
amacıyla imza metni hazırlanır. Toplanan dayanışma imzala­
rı TBMM Başkanlığı'na ve Novamed Türkiye Temsilciliği'ne
gönderilir. Basın komitesi kurularak grevin anaakım medyada
görünür olması sağlanır, İstanbul'un Beyoğlu, Kadıköy gibi
çeşitli yerlerinde standlar açılarak grevdeki kadın işçilerle il­
gili hazırlanan bildiriler dağıtılır. İstanbul'da 22 Eylül 2007'de
Makina Mühendisleri Odası'nda neoliberal politikaların ka­
dınlar üzerindeki olumsuz etkisi ve grevin önemi üzerine bir
forum yapılır. Öte yandan İzmir'deki, Adana'daki, Ankara'daki
platform bileşenleri de kampanya örgütler. Ayrıca İstanbul,
İzmir, Adana, Bursa, Ankara, Eskişehir, İzmit gibi şehirlerde
dayanışma eylemleri düzenlenir. Platform'd an kadınlar çeşit­
li şehirlerden bir araya gelerek grevin birinci yıldönümünde
grevdeki işçilere destek vermek amacıyla Antalya'ya gider. An­
talya Petrol-iş Temsilciliği'nde buluşan kadınlar hep birlikte
Antalya Serbest Bölge'ye kadar yürür.
Yıldönümünün ardından kampanya devam eder. Plat­
form, İstanbul'da grevdeki görüntülerin yer aldığı gezici bir
fotoğraf sergisi açar. Ayrıca F. Saygılıgil ve G. Sağlam imzalı
Novamed Direnişi belgeseli birçok şehirde gösterilir. TİS süre­
cine kadar bu etkinlikler ve kampanya devam eder.

1 52
Novamedli kadınların bir yıllık direnişi, feminizmin
Türkiye'deki ilk şiarları arasında sayılan "emeğime, bedenime,
kimliğime dokunma" sloganının somut olarak vücut bulması­
na olanak sağlamasının yanı sıra hem kadın işçilerin hem de
kadın hareketinden kadınların bir araya gelerek ortak bir ka­
musallıkta yer almasına, birlikte söz üretmesine, eylemelerine,
tartışma zemini yaratılmasına neden olur. Platformu örgütle­
yenlerden sosyalist feminist, aktivist Filiz Karakuş, platformun
oluşumunu şöyle anlatır:(27l
"Bir kere bu dayanışma platformu çok somut hedefler
üzerine inşa edildi. Novamed grevindeki kadın işçilerin somut
olarak yaşadığı sıkıntıların paylaşılmasına, teşhir edilmesine
ve kadın, sınıf dayanışmasının yükseltilmesine yönelik olarak
oluştu. Hiçbir sıkıntı yaşamadık. Her şeyi birlikte planladık.
Mesela basın metni yazılıyor, herkesin görüşü alınarak son
şekli veriliyor. Gerçek bir işbölümü yaptık. Çalışma komisyon­
ları oluşturduk, basın komisyonu, şenlik komisyonu. . . Ayrıca
forumlarda herkesin katılımıyla kararlar alıyoruz."
Karakuş, kampanyanın önemini ise şöyle dile getirir:<2sı
"Kadın kurtuluş hareketi ilk kez bu kampanyayla kadın
emeği meselesini gündemine aldı. Bu kampanyada, patriyarka
ve kapitalizmin işbirliği, neoliberal kapitalist politikaların kadın
emek ve beden sömürüsünün boyutları Novamed örneği ile teş­
hir edildi. Novamed grevi başarı ile bitti. Bu başarıda Novamed
Greviyle Dayanışma Kadın Platformu'nun grevin görünür kı­
lınması için verdiği desteğin küçük de olsa etkisi reddedilemez.
Novamed direnişi ve kazanımları, patriyarkal kapitalizme karşı
kadın ve sınıf dayanışmasının politik öneminin ortaya çıkarıl­
dığı bir deneyim olarak tarihte yerini aldı diye düşünüyorum."
Novamed grevi hem cinsiyetçiliğin hem de sömürünün
cisimleşmesine verilen bir tepkidir. Başka kampanyalarda da

(27) Birgün, 30 Ekim 2007, s.89.


(28) "Feminist Parti mi Kursak? Bianet, 3 1 Aralık 2007.

1 53
etkisi olur; örneğin Bursa'da yanan kadın işçilerin mahkeme­
sinde platform bir arada hareket eder. Platformun grevin sona
ermesinden sonra yapmış olduğu değerlendirme toplantısında
ise kampanyaya ve greve ilişkin şöyle saptamalar yapılır:
"Kampanya gerilim taşımadan yaşama geçti. Sorunlar esa­
sa ve öze ilişkin değildi. Birçok sol örgütten kadınlar eyleme
destek verdi. Feminist olan ve olmayan kadınlar bu grev vesile­
siyle bir araya geldi. Kadınların kadın işçi olmalarından dolayı
greve gidilmişti. Feminist analizler bu kampanya içinde yer aldı.
Hem feminist hareket hem kadın hareketi açısından sistemi
karşısına almadan bir şeyler yapılamayacağı görüldü . . . Sendi­
kanın tıkandığı noktada kadın hareketi devreye girdi. Sendika
kadın hareketinin önemini kavradı. Sendikalar erkek örgütleri;
kadın meselesi, feminist söylem tepkiyle karşılanıyordu. Patri­
yarka ve kapitalizm diyerek tabana sesimizi duyurmuş olduk.
Kampanya sürecinde çok iş yapıp az tartıştık. Şimdiye kadar
sendikada hep sınıf temelli kampanyalarda yer alırdık. Çeşitli
kampanyalar yapıp sonuç alamazdık. Ölçülü, düzeyli, seviye­
li kampanyaların olacağını bize Novamed gösterdi. Hem sınıf
hem kadın sorununun dile getirilmesi önemliydi. Hava-İş'ten
pilotlar, hostesler maddi yardımda bulundular. Kabin memur­
ları ise kendilerinin de maruz kaldıkları hamilelikle ilgili yasağa
tepki duyup greve ilgi gösterdiler. . . Uluslararası dayanışmanın
kanalları tıkanmıştı. O da kadın hareketi sayesinde açıldı . . . Ser-
best bölgelerde kapitalizmden çok patriyarkal sömürü var. . . Fe-
minist hareket açısından kampanyalar ve bir araya gelme çok
önemliydi . . . Novamed grevinin aynı zamanda içeride üretim
devam ederken kazanılan ilk grev olma özelliği var. . . "
Grev başladıktan sonra Novamedli kadınlarla dayanışma
gösteren tek tek feministlerin dışında, kadın hareketinin N o­
vamed greviyle ilişkilenmesi 8 Mart 2007 tarihinde yani yak­
laşık grev başladıktan beş ay sonra gerçekleşir. Oysa Petrol-İş
Kadın Dergisi'nin Kasım 2006 tarihli sayısında Novamed'de­
ki grevci kadınlarla yapılmış bir söyleşi yayımlanır. Söyleşide,

1 54
Novamedli kadınlar yaşadıkları baskılardan, sömürüden, des­
teğe ihtiyaç duyduklarından söz etmektedirler.<29> Bu durumda
kadın hareketinin ilk adımları ve greve yakınlıkları oldukça geç
olarak düşünülebilir. Bu çekimser, geç kalan yaklaşım üzerine
tartışmak gerekir. Kadın hareketinin kadın emeği meselesine
ilişkin yeterli deneyimi biriktirmemiş olması ele alınması ge­
reken argümanlardan birisi olabilir. Yaşanan süreçte ise coğrafi
uzaklık, gündemin yoğunluğu gibi nedenlerle kadın hareketi
Novamedli işçilerle grev sürecinde kurduğu bağlarını yitirir.
İlişki devam ettirilemez.
Greve ayrıca Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu
(ITUC), Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC), Pet­
rol-İş'in üyesi bulunduğu Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve
Genel İşçi Sendikaları Federasyonu (ICEM), Alman Göçmen
Kadınlar Birliği gibi çok çeşitli uluslararası sendikalardan, sen­
dikaların kadın komitelerinden, sivil toplum kuruluşlarından,
Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grubu'ndan destek gelir.<30>

Toplu İş Sözleşmesi ve Sonrası


Novamed işyeri üzerinde uluslararası imaj zedeleme nok­
tasında oluşturulan baskı çok etkili olur. İşyeri toplu iş sözleş­
mesi imzalamayı grevin firma üzerinde yarattığı ekonomik etki
nedeniyle değil; firmanın olumsuz imajının düzelmesi amacıy­
la kabul eder.Ol) Gazeteler grevin bitişini "Novamed'de Mutlu

(29) Necla Akgökçe-Selgin Zırhlı Kaplan, "Novamed'de Kızlar Grevde: İçerideki AI­
kadaşları da Yanımıza Çağırıyoruz", Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 21, Kasım 2006, s.5.
(30) Desteklerin ayrıntılı bilgisi için Bkz. Novamed Grevi Kupür Kitabı, 2008, ss.148-
149. Ayrıca, sol örgütlerin, sendikaların ve kadın örgütlerinin greve desteğindeki söy­
lem farkı ise gözden kaçmamakta: Sendikalar, AP Sosyalist Grubu ve sol örgütlerin
söylemlerinde "işçi olmanın" üzerine vurgu yapılırken, feministler ve kadın örgütleri
"patriyarka ve kadın olmayı" vurgulamaktadır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Bkz. Üs­
tübici, 2010: 46-52. Ayrıca yine küresel dayanışmayla ilgili önemli tespitleri için Kur­
toğlu-Fougner, "Ulusötesi Dayanışma ve Sendikal (Yeniden) Canlanma", Birikim, sayı:
258, Ekim 2010, s. 32-38.
(31) Taşdelen, Şenol, Referans, 27 Ekim 2007.

1 55
Son'', "Kadınların Zaferi'', "Kadının Fendi Patronu Yendi" baş­
lıkları altında verirler. O güne dek görünmeyen kadınlar, yaşa­
dıkları haksızlıklarla, eylemleriyle, direnişleriyle, hak arama mü­
cadeleleriyle gazetelerde ve ana akım medyada kendilerinden
söz ettirir olurlar.
18 Aralık 2007 tarihinde 448 gün süren grev üç yıllık
toplu iş sözleşmesi imzalanarak sonlanır. Yapılan sözleşmeye
göre, grevden önce aylık, ortalama 350 Avro olan ücretler yüz­
de 9 .20 oranında artırılarak ortalama 383 Avroya çıkarılır. 1
Ocak 2008 tarihinden itibaren ise ücretler yıllık olarak Avro
üzerinden yüzde beş oranında artırılır. Artış oranları 2009 yı -
lında yüzde dört, 201 0 yılında da yüzde dört oranında olur,
yılda 100 AVRO da sosyal paket ödemesi yapılır. İşe devam
şartına bağlı yıllık 100 AVRO devam primi ve yine üretime
bağlı olarak yıllık 100 AVRO üretim primi ödenmesine karar
verilir. Hamilelik sırası ve tuvalete ilişkin uygulamalar greve çı­
kıldıktan bir süre sonra büyük ölçüde düzeltilir. Hamile kalan
işçinin yerine sözleşmeli olarak işçi alınmaya başlanır. Mes­
lek hastalıklarının tanımlanmasına ve kadın işçilerin yukarıda
anlatılan kadın işçi olmalarından kaynaklı sorunlarına ilişkin
çözümler sözleşmede yer almaz. Bu konuda bir kazanım söz
konusu değildir. Bu da feminist söylemin toplu iş sözleşmesi
sırasında sesinin kısılmasının, sürecin örgütlenmesine katkı­
da bulunan Petrol-İş Kadın Dergis i' nin sözleşme imzalanırken
masada bulunmamasının eksikliği olarak yorumlanabilir.
Grevci kadınlar sonuçtan mutludur. İşyerinden grev pan­
kartı indirilir. 18 Aralık günü son olarak Serap ve Nuriye ta­
rafından grev çadırında nöbet tutulur. 2 Ocak 2008'de işbaşı
yapacak olan grevdeki işçiler için Novamed GMBH Fabrika­
sı'nda yeni bir dönem başlamaktadır. Önce sendikada toplanı­
lır, saat 10.00 itibariyle davullarla, zurnalarla fabrikada işbaşı
yapar 70 kadın işçi. Öğle yemeğinden sonra Üretim Müdürü
işyeri temsilcilerini yanına çağırır: "Sendikalı sendikasız fark
etmez; hepiniz bizim için aynısınız," der. Şefler grevden dönen

1 56
işçilere nasıl davranacaklarını bilemezler. İlk gün sorunsuz,
gerginlik yaşanmadan geçer. Hemen işe adapte olurlar. (32)
Çalışma şartlarının Mayıs 2008 itibariyle düzeldiğini be­
lirten grevdeki işçilerden N.C., grevde olmayıp içeride çalışmayı
sürdüren işçilerle aralarının başlangıçta kötü olduğunu belirtir:
"Bizimle konuşmuyorlar, oturduğumuz yere oturmuyor­
lardı, biz oturduğumuzda kalkıyorlardı. Yavaş yavaş mesafe kı­
rılmaya başlandı. Aynı işyerinde saatlerce birlikte oluyorsunuz
sonuçta. Biz hoşgörülüyüz, pozitif yaklaşıyoruz çevremize, bir­
likte çalıştığımızın bilincindeyiz. Konuşmaya sohbet etmeye
başladık ufak ufak. Ortam ılıman olmaya başladı. Ama birbiri­
mize alışmak için zamana ihtiyacımız var."<33ı
Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Ak­
gökçe'ye göre ise, "Mücadele bitti diye düşünemeyiz. Sendikal
örgütlenmeyi artırmak gerekir. Aksi takdirde kadın emeğiyle
yükselen Serbest Bölgelerde koşullar her an geri dönebilir."<34l
Sendikalı işçilerin belirttiğine göre, işe döndükten sonra
farklı bir vardiyaya alınarak sendikasız işçilerle iletişim ola­
nakları ortadan kaldırılır. Artık sendikalı işçiler sendikasızlara
nazaran çok daha rahat çalışmakta ve hakları ihlal edildiğinde
itiraz edebilmektedir. Sendikasız işçiler üzerinde ise baskılar
devam etmektedir. İşyerine yeni işçi alındığında "biz büyük bir
aileyiz" söylemiyle sözleşmede olmasa da sözlü olarak sendi­
kalı olunmaması konusunda adayın kendisinden söz alınır. Bu
konuda işçilere üstü kapalı ikazlarda bulunulur. Münevver De­
mir'in Temmuz 2009 tarihinde hata yaptığı bahanesiyle (sen­
dikaya üye olduğu için) işine son verilir: Demir, grevden sonra
sendikaya ilk üye olan kadınlar arasındadır. Üç yıldır üretim­
de çalışan Demir, arkadaşları arasında sevilen, saygı duyulan,

(32) Eski İşyeri Temsilcisi Fatma, kendisiyle yapılan telefon görüşmesinde, "Bekle­
riz. Mücadele bundan sonra başlıyor," derken heyecanlı ve keyiflidir.
(33) Petrol-İş Kadın, 2008, s. 12.
(34) Birgün Gazetesi, 5 Temmuz 2008, s. 4.

1 57
"abla" yerine konulan birisidir. Sendikalı olduğu öğrenildiği
gün şefi Demir'i yanına çağırır ve sendikalı olma nedeniyle
ilgili sorguya çeker. Demir bu konuşmadan kısa bir süre sonra
montaj sırasında yaptığı iddia edilen bir hatadan dolayı işten
atılır:
"Normalde, işyerimizde ihtarname alırsınız, savunmanızı
yaparsınız, imzalarsınız, üç kereden sonra ancak işten çıkarır­
lar. Benim ilk hatamda ihtar verilmeden çıkışım verildi. . . Be­
nim içim rahat. Sendikalılara gözdağı vermek için çıkarıldığı­
mı düşünüyorum . . . "
Münevver Demir işten atıldıktan sonra sendikaya yeni üye
olan işçilere istifa etmeleri konusunda işverenden tehditler gel­
meye başlar. Sendikadan istifa etmemelerinin bedeli işlerinden
olmalarıdır. Yine eski taktikler devreye sokulur: Sendikalı işçi­
lerin eşleri, babaları aranır. Ailesi yoluyla sendikalı kadın işçilere
baskı yaptırılır. Demir'in durumuna ise üyesi olduğu Petrol-İş
Sendikası hemen müdahale eder. İşe iade davası açılır.

1 58
Beyaz boneli, maskesiz Novamed işçisi
GREVİN DÜŞÜNDÜRDÜ KLERİ

Grev Deneyiminin ve Çalışmanın Kadınlar Açı­


sından Sonuçları
Yapılan görüşmelerden, kadınların duruşlarından ve söy­
lemlerinden gözlemlediğimiz kadarıyla grev ve çalışma dene­
yimiyle ilgili şu saptamalarda bulunabiliriz:

Örgütlenme Deneyimi
Novamedli kadınların örgütlenme deneyimleri, örgütlen­
menin koşulları, yolları bağlamında birçok ipucu barındırmak­
ta: Çünkü kadınların örgütlenmesi için sadece onların ikna
edilmesi, bilgilendirilmesi yetmiyor; eşlerin, babaların, ağabey­
lerin de ikna edilmesi bunun için de ev ziyaretleri gerekiyor.
İşyeri temsilcisi G.P. şöyle anlatıyor ilk zamanları:
"Bazı arkadaşlarımızın eşleri, 'greve katılma' diyordu. İç­
lerinden bazıları 'katılırsan senden boşanırım' bile demişler.
Eşleri tarafından bu şekilde zorlanan arkadaşlarla konuştuk.
Önce onlara bilgi verdik, özgüven kazandırmaya çalıştık. Öz­
güvenleri geldiğinde kadınlar eşlerine anlatmaya başladı ve
ikna edebildiler. Biz de eşleri ikna etmek için ev ziyaretleri
yaptık. Yalnızca eşler değildi ikna etmek zorunda oldukları­
mız, babalar, nişanlılar, sevgililer bile engelleyebiliyordu ka­
dınları. Kadınların sendikaya üye olmaları için herkesten izin
alması gerekiyor, koca, baba, ağabey. Bir arkadaşımızın nişanlı­
sı Avustralya'dan müdahale ediyordu. 'Eyleme gitmeyeceksin,'
diye. Deli oldum. 'Çıkar at o nişanı,' dedim . . . "
Kadınlar örgütlenme süreçlerini, işyerinde çalışırken uy­
gulanan konuşma yasağından adeta öç alırcasına birbirleriyle

161
bol bol konuşarak, sık sık bir araya gelerek, alışverişe, denize
giderek geçirdiklerini, grev sürecinde birbirlerini tanıdıklarını
aktarıyorlar. Hepsi fabrika içinde beyaz giydiğinden adeta gö­
rünmez olmuşlardı; çoğaldıklarını, sosyalle ştiklerini, mücadele
etmeyi, hak aramayı, dayanışmayı öğrendiklerini belirtiyorlar.
Örneğin eşi çalışmasına izin vermeyen bir kadını, eşine bo­
yun eğmeyerek çalışmaya nasıl ikna ettiklerini anlattılar. Kadın
hareketi bünyesindeki bilinç yükseltme grupları benzeri grev
çadırı da onlar için bir araya geldikleri, sorunları için çözüm
ürettikleri, ortak duygularını paylaştıkları, onların deyimiy­
le "terapi" yeri haline geliyor. Burada birbirlerinin dertlerini
dinleyip, özel hayatlarına ilişkin sorunlarını paylaşıyorlar. Bu
süreçte deneyimlerini birbirlerine aktararak güçleniyorlar. Öz­
güven kazanıp kendilerini ifade etmeyi öğreniyorlar. Örneğin,
"Kocan izin vermeseydi de yine sendikaya girip greve çıkar
mıydın?" diye bir soru yönelttiğimiz kadın işçiden, "Orada ben
çalışıyorum, sıkıntıyı ben çekiyorum ne kocamı ne de kızımı
ilgilendirir," yanıtını aldık:
"Grev sürecinde, sendikalaşmada kendimizi savunmayı,
ifade etmeyi öğrendik. Çok eziliyorduk. Şef ne derse onu ya­
pıyorduk. Hakkımızı aramayı öğrendik. Evdeki durumumuz
da değişti. Kocaları tarafından çok ezilenler vardı, kendilerini
ezdirmiyorlar şimdi. Biz seksen kişiyiz diye tehdit ediyorlar.
Özgüven kazandık. Her işi yaparız diye düşünmeye başla­
dık. .. " (G.P.) "Kadınların fabrikada verdikleri mücadele eve de
yansıyor. Bak işte grevdeyim. Evde de grev yaparım diyorum . . . "
(O.U.) "Her yerde sendikalarda erkeklerin üstünlüğü var. Sesi­
mizi duyurmak istiyoruz. Bize ne kadar destek olunursa, grev
ne kadar duyulursa bizim gücümüz o kadar artacak. . . " (B.B.)
"Ben madem ekmek yiyorum deyip işimi yapardım. Olup bi­
tenlerle ilgilenmezdim. Bir gün yanımda çalışan arkadaşım
bayıldı. Yan gözle bakabiliyordum. Bir şey yapamıyordum. İl­
gilenmek yasaktı. Bundan çok etkilendim. Öyle çok haksızlık
vardı ki sendikaya üye oldum. Ben eskiden az konuşurdum.

1 62
Ama greve çıktığımdan beri çok konuşuyorum. Herkese grevi
anlatıyorum. Her konuda anlatacağım şeyler var artık. . . " (A.L.)

Kadınların Patriyarkaya Karşı Bilinçlenmesi


"Toplum içinde zaten erkekler tarafından baskılanan, ikin­
ci plana atılan bizleriz. Bir de fabrikada aynı durumu yaşamak
çok üzücü." Çalışmanın ve grevin sonuçlarından birisi kadınların
büyük ölçüde özgürleşmesi, güçlenmesi, özgüven kazanmasıdır.
V.D'nin aktardıkları örnek verilebilir: "Grev süresinde çok şey
öğrendim, güçlendim ve bunları çocuklarıma aktarabiliyorum.
Ailem bana 'çok değiştin, kendi kararlarını kendin veriyorsun,
bizi saymıyorsun' diyor. Bir diğer örnek ise, işçilerden birinin
grevden hemen sonra ve grevin bitimine yakın söylemindeki
değişikliktir: İlk görüşmemizde kocasıyla ilgili olumsuz hiçbir
yakınmada bulunmayan A.B. sonraki görüşmelerimizde grevle
birlikte ilişkisini de sorguladığını belirterek, kocasının davranış­
larındaki olumsuz bulduğu tarafları bizimle paylaştı. Yine grev­
deki işçilerin aile içinde saygınlıklarının arttığı da söylenebilir.

Kadın İşçi Olmak


Serbest bölgede çalışan Novamedli işçi kadınlar kendi­
lerini güvensiz, güvencesiz, şiddet, istismar ve aşağılanmayla
örülü bir iş yaşamının içinde bulur. Kadın oldukları için doğ­
rudan bedenlerine yönelik baskıları yaşamak zorunda kalırlar.
Hamilelik sözleşmesi ya da tuvalet izni bunlardan bazılarıdır.
Yine kadın oldukları için baskı ve denetimin işyeri ortamında
da kurulması söz konusudur. Grev sürecinde de kadın oldukları
için çevreleri onları eleştirme hakkını kendinde görür. "Sen ka­
dınsın, niye kadın eliyle böyle işlere kalkıştınız, yapamazsınız"
biçiminde azarlanırlar; "kadın başına iş bulmak'' ve "sigortalı
bir işte çalışmak'' her türlü sömürüye maruz kalmayı adeta ha­
fifletici nedenlerdir. Kadınların piyasada çalışması erkek oto­
ritesinin sarsılmasını kısmen etkilese de özellikle evli kadınlar

1 63
yedek işgücü ordusu olarak görülür. Kadınların kazandıkları "ai­
leye katkı", eve esas para getiren ise erkek olarak kabul edildi­
ğinden "kadın oldukları" ve "çalışmak zorunda olmadıkları için
grevi sürdürebildikleri" gibi bir yaklaşım da Novamedli kadın
işçilerin çevrelerinde söz konusu olur. Kadın oldukları için yal­
nızca işyeri tarafından değil çevreleri tarafından da denetim,
baskı, kontrole maruz kalırlar. Buna bir başka çarpıcı örnek de
işyerine girişin tanıdıklar üzerinden olmasıdır. Böylece patri­
yarkanın evdeki işleyişi işyerinde de devam edebilir, şeflerin,
yöneticilerin kadınları ·azarlaması, aşağılaması hiyerarşik ilişki­
ler üzerinden normalleştirilir. Cinsiyetçi işbölümünden dolayı
kadınların evdeki iş yükü de artar: Ev işleri, çocuk bakımı ve
duygusal emekle iş yükleri dörde katlanır. Evdeki rol modelleri
işyerinde de devam eder0ı "Biz bir aileyiz" söylemi bunu en iyi
biçimde yansıtmaktadır. Bütün bunlar evde ve işyerinde patri­
yarkanın işleyiş biçimini bize gösterir.
Hem kadın hem işçi olmanın zorlukları pek çok kadın
tarafından dile getirilir. Grevden sonra evdeki cinsiyetçi işbö­
lümü değişmemiştir. Eviçi emekten yine kadınlar sorumludur.
Grev sürecinde telaffuz ettikleri, "Özgürleştim, özgüven ka­
zandım, evdeki ilişkilerim de değişti" söylemi evdeki işbölümü
anlamında bir dönüşüm yaratamamıştır.
Novamedli kadın işçiler kadın oldukları için grev sürecin­
de olumlu olduğu kadar olumsuz tepkiler de alırlar çevrelerin­
den. Ancak, "kadın" olmaları grevi sürdürmeleri açısından kimi
zaman bir avantaja da dönüşür:
"Kadın olduğumuz için grevin uzadığını, erkekler olsa kı­
rıp dökerek, servislerin önünü keserek grevi sonlandıracağı biçi­
minde söylentiler çıktı. Biz arkadaşları sakinleştiriyorduk. Kadın
olduğumuz için hor görüldük. .. " (G.P.) "Hep 'kadın olduğu­
nuz için dayandınız, erkek olsaydınız dayanamazdınız' diyorlar.
Ailelerimizin yanında kaldığımızdan grevi sürdürdüğümüzü

( 1 ) Davidoff, a.g.e . ., s. 57.

1 64
söylüyorlar. Erkek aileye bakmakla sorumlu, oysa bizi öyle gör­
müyorlar. Oysa şu anda çok zor durumda olan arkadaşlarımız
var. Hepimizin sıkıntıları var. . . " (V.J.)" "Çevreden, 'sen kadınsın,
niye kadın eliyle böyle işlere kalkıştınız, yapamazsınız,' diyor­
lardı. Ama biz bunu yapamayız, bu iş olmaz demedik. .. " (E.J.)
''Annem babam işe dönmem için baskı yapıyor. Dul kadınsın
diyerek hayatımla ilgili de baskı yapıyorlar. Onlar da yoksul. Ev
küçük. Ben grevi anlatmıyorum onlara. Anlamıyorlar çünkü.
'Kadın başına iş bulmuşsun, sigortan da var. Daha ne istiyorsun?
Neymiş grev?'diyorlar. Bir türlü insan gibi yaşamak istediğimi
anlamıyorlar... " (V.D.) "Kızıma ilkokulda öğretmeni Telekom
greviyle ilgili soru sormuş. Kızım da epey bir bilgi vermiş. 'Senin
baban da mı grevde?' sorusu üzerine 'hayır annem' yanıtını alın­
ca oldukça şaşırmış. Kadın olarak düşünemiyorlar işte . . . " (E.J.)
Başka çalışmalarda da benzer sonuçlar edinildiği gibi, (ı)
kadınlar çok çalışmaktan değil, yapılan işin niteliğinden şika­
yet etmektedir. Çalışmanın kazanımı ise kadınların mekanı
dönüştürme güçleridir: "Bildiğimizi okur, çeşitli muziplikler
yapardık. Güzeldi aslında yaşadıklarımız, eğlenir, gülerdik, ça­
lışmayı neşeli hale getirirdik. .. " ( V.D.) "Konuşmak yasak oldu­
ğundan, hayal kurardık. Hayal gücümüz genişledi. Kendimizi
sorgulamaya bol vaktimiz oluyordu . . . " (N.L.)
Novamedli kadın işçilerin çoğu için işçi olmak amele ol­
maktır ve düşük statüde bir meslek grubunda sayılmaktır. İşçi­
sin İşçi Kal) örneğindeki gibi çocuklarına eğitim görmelerini,
kendileri gibi işçi olmamalarını salık verirler. İşyerinde statüye
önem verirler. Kendilerinden daha az eğitim -ilkokul- görmüş
olan şeflerden emir almayı uygun görmezler.
Kadın işçilerin işyerinden beklentilerinde maddiyat hep
ikinci plandadır. Esas olarak kendilerine saygı duyulmasını, in­
sanca davranılmasını, çalışma ortamının düzelmesini beklerler.

(2) Eraydın, Küresel PazarAçısından Kadın Emeği ve İstihdamındaki Değişimler; Türki­


ye Örneği, Yay. Haz. : Ferhunde Özbay, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, 1998, s. 136.

1 65
Bu durum genel olarak neoliberal pratiklerle gündeme gelen "in­
san onuru" açısından değersizleştirme, vasıfsızlaştırma, hiçleştir­
me" politikaları çerçevesinde düşünülebilir. Kendini değerli his­
setme duygusu daha önce de verilen örneklerden görüldüğü gibi
vazgeçilmezdir. "Çevreme bu işi yapamazsın dedirtmemek için
çalıştım ... " söyleminde de vurgulandığı üzere çevre ve aile baskısı
kadınların işten ayrılmalarını güçleştirmektedir, yani bir anlam­
da ekonomik ihtiyaç çalışmak için temel belirleyen değildir.
İşçilerin belirli bir politik görüşü yoktur; diğer Serbest
Bölgelerdeki işçilerde de olduğu gibi "Türk olmak" ön plan­
dadır. Birçoğunda milliyetçi bir söylem göze çarpmaktadır. Ya­
bancı bir firmada "Türk işçi" olarak çalışmak, "Türk işçi" ola­
rak ülkelerini iyi temsil etmek önemlidir. İşverenin "iyi çalışan
Türk işçilerine" haksızlık yaptığını düşünmektedirler.

Kadın İşçi-Sendika İlişkisi


Sendikaların kadın üyelerle olan ilişkisi başlı başına bir
sorun teşkil eder. Türkiye'de bu konuda yapılmış bir elin par­
maklarını pek de geçmeyecek çalışmada bu sorun enine bo­
yuna tartışılır.Ol ICFTU'nun 2001 yılında yaptırdığı "Bir İşçi
Kadına Soralım" araştırmasının sonuçlarına göre, kadınların
sendikaya katılmamalarının beş nedeni bulunmaktadır: "1)
Sendikaların onlara neler sağlayacağını bilmiyorlar 2) Evdeki
işlerinden dolayı zamanları yok 3) Sendikadan onlarla kimse
ilişki kurmamış 4) Sendikalar hakkında olumsuz fikirlerinin
olması 5) Sendikaların ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini dü­
şünüyorlar."(4) Bu nedenler konusunda pek de haksız sayılmaz
kadınlar. Çocuk bakımı, cinsel taciz, eşit değerde işe eşit üc­
ret, iş güvenliği, işyerinde ayrımcılık gibi sorunlar geleneksel
sendikal anlayışın dışında marjinal talepler olarak kalmakta­
dır. Çoğu sendikada kadın komisyonu yoktur. Ayrıca evdeki iş

(3) Bkz. Gülay Toksöz ve Betül Urhan'ın çalışmaları.


(4) Urhan, a.g.e., 2009, s. 90.

1 66
yüklerinden dolayı sendikal örgütlenmeye zamanları kalmaz.
Mekan konusunda ise Novamed örgütlenme örneğinde de
gördüğümüz gibi kadınların bir arada olabileceği, pastaneler
ya da evler kullanılmamaktadır.
Sendikal örgütlenmenin kapitalizmin değişen yüzüne
yeterince uyum sağladığı ve dönüşüm gösterdiği söylenemez.
Eski geleneksel politikalarını ve yapılarını sürdürmekte ısrar­
lıdırlar. Sendikaların varolan sendikal anlayışın eksikliklerini
saptayıp, yeni gelişen politikaların değişim hızına uygun bir
yapılanma süreci geliştirmesi gerekmekte. Özellikle kadınlar
için sendikal anlayışın sorgulanması kaçınılmaz. Urhan'a göre,
"Sendikal örgütlenmelerde, kadınlar için zamansızlık ve fikir­
lerine değer verilmemesi sorunu var. Kadınlar temsilci olarak
seçilemiyor. . . Sendika binaları bile kadınların gelmesini en­
gelleyecek biçimde düzenlenmiş . . . Kadın toplantıya gelecek,
çocuğunu bırakacağı yer yok. .. Son dönemlerde özellikle en­
formel sektörün gelişmesi, sendikalara burada görünmez olan
kadın emeğini görünür kılma görevini de yüklüyor."(S) Tam za­
manlı, düzenli fabrika işçiliği yerini, parçalanmış bir iş ve işçi
kitlesine bırakıyor. Sendikaların, bu tür işlerde ağırlıklı olarak
çalışan kadınları farklı örgütlenmeler içinde ya da kendi yapı­
ları içinde örgütlemesi gerekiyor. Urhan'ın dediği gibi "sendika
işi erkek işi anlayışı yıkılmalı; bu tür cinsiyetçi yaklaşım terk
edilerek, kadınların ve diğer zayıf işçi gruplarının temsiline
olanak sağlayacak yapılar oluşturulmalıdır."
İşyeri temsilcilerinin kadın olması erkek örgütlerinde ka­
dın olmakla, azınlık olmakla, egemenlerin erkek olduğu patri­
yarkal ortamda kendi söylemini kurmakla ilgili birçok deneyimi
barındırır. Kadınlar arasında kurulan ortak dilde anlayış, empati,
yumuşaklık, saygı duyma hakim olurken, bir erkek bile kadınla­
rın arasında yer aldığında dil hemen farklılaşmaktadır. Nitekim
işyeri temsilcilerinden birinin erkek olması, görüşmelerimizde

(5) Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı: 17, Aralık 2005 , s. 2 1 .

1 67
diğer iki kadın adına konuşmak, onlar adına karar vermek is­
temesi, arkadaşlarıyla konuşurken, tartışırken hem vücut dili­
nin hem de sözcüklerinin şiddet içerikli, tehditkar olması hatta
temsilci arkadaşlarına fiziksel şiddet uygulamak istemesi örnek
verilebilir. Bu kullanılan dil patriyarkal dilin özelliklerindendir.
İktidar, otorite kurmakla ilişkilendirilebilir:
"Erkek sendika temsilcisi arkadaşımız çok baskıcı oldu.
Diğer arkadaşımla benim en küçük bir sorunumuz, tartışma­
mız olmadı. Anlayış, saygı var aramızda. Erkekle anlaşamadık.
Bizi bastırıp, bizim adımıza konuşup lider olmak istedi ama
olmadı. Kazanan kadınlar oldu . . . " (B.B.) "Diyaloga girmiyor;
direkt saldırıyor. Grevdeki arkadaşlara bağırarak halletmeye
çalışıyordu. Biz hep yatıştırıyor, konuşmaya çalışıyorduk. Başta
sustuk, idare ettik; herkesi birbirine düşürmeye başladı. Onun
üzerine biz de konuşmaya başladık. Sendikaya durumu bildir­
dik. Temsilcilikten ayrılmasını bekliyoruz . . . " (G.P.)
Kadın sendikacı olmak Novamedli işyeri temsilcileri için
güzel ama yıpratıcı bir deneyimdir:
"Herkesin suyuna gitmeye, kimseyi kırmamaya çalışıyo­
ruz. Deneyimimiz de az, el yordamıyla doğruyu bulmak için
çabalıyoruz . . . Temsilciler kurulunda çok zorluk yaşadık. Her­
kes erkek, biz üç dört kadındık. Sendika toplantılarında ise ka­
dın olarak havayı yumuşatıyoruz."

İdeolojik Denetim Mekanizması Sonucu


Dönüşümler
Grev kırıcılığı yapmış olan T.U.'nun söyleminde ya da
işverenin işçilere yönelik psikolojik baskı uygulamalarında yer
alan "sevgi, sadakat, yakınlık'' sözcüklerini içeren bir dil kullan­
dığına rastlıyoruz. Şubat ayında bölgeye ilk gidişimizde bizimle
görüşüp, en bilgilendirici verileri aktaran, "Serbest Bölge: Yasak
bölge" deyimini kullanan, içeride en çok sıkıntı çekmiş işçiler­
den birisi olan T.U. , grev kırıcılığı yaparak Ağustos ayından

1 68
itibaren fabrikada çalışmaya başladı. İşverenin internet üzerin­
den açtığı blog'da T.U.'nun greve çıkmadan önceki söylemini
tamamen yadsıyan bir söylem geliştirdiğini görüyoruz. İşveren
T.U.'nun borcunu ödemek gibi oluşturduğu ideolojik denetim
mekanizması sonucu aşağıdaki söylemin oluştuğunu düşün­
mekteyiz:
"Ben sendikalıydım. Şimdi değilim. Bir süre önce tek­
rar işime geri döndüm. Çünkü sadece maaş konusuydu, ama
olaylar saptırıldı. Şu an çalıştığım işyerinde hiç yaşanmamış
olaylar söylendi. Yöneticilerime ve arkadaşlarıma hiç de hoş
karşılanmayan kelimeler sarfedilerek ağır ithamlarda bulunul­
du. Daha fazla orada kalmam mümkün değildi. Kendi rızam
ile geri döndüm, daha önce yapmadığıma pişman oldum. Şir­
ketimi ve arkadaşlarımı çok seviyorum. Eminim onlar da beni
seviyorlardır."

Geleceğe Yönelik Beklentiler


Novamed işyeriyle Petrol-İş Sendikası'nın imzaladığı
Toplu İş Sözleşmesi 3 1 Aralık 2010 tarihinde sonlandı. 201 1
yılı itibariyle işçi sayısı ise dört yüz kadar ve sendikanın yet­
kisinin devam etmesi için işyerinde üye sayısının çalışanların
yarısından bir fazla olması gerekiyor. Sendikalı üye sayısı ise
yetmiş civarında. Dolayısıyla sendikanın yetkisi düşmüş du -
romda. Sendikalı işçilerin aktardığına göre, işveren örgütlen­
meye engel olmak için baskılara ve kötü muameleye devam
etmekte. Maske yine takılmamakta, şefler sistemli bir biçimde
mobbing uygulamakta, tuvalete gidiş gelişlerde yine sorun ya­
şanmakta. Sendikalı ve sendikasız işçiler örgütlenmeye engel
olmak için ayrı bantlarda çalıştırılmaktadır. Aynı zamanda
işçilerin çok ciddi sağlık sorunları sürmekte; kol ağrıları, bel
ya da boyun fıtığı, kas yırtılması gibi rahatsızlıklar devam et­
mektedir. İşçilerin birçoğu boyunluk ya da kol bandajlarıyla
çalıştıklarını, çocuklarını bile kucaklarına alamadıklarını ifade
etmekte.

1 69
İşçiler vardiyalı çalışmaktan memnun olmadıklarını, iş
kazasına çok uygun bir işyeri olduğundan 24 saat doktor is­
tediklerini, sendikasız işçilere baskıların daha çok yapıldığını
belirtmekteler.
"Gözüme yapıştırıcı bir madde kaçtı, gözüm kızardı, kan­
landı ve açamaz haldeydim. 3- 10 vardiyasında çalışıyordum ve
olay 20.30 civarında oldu. Bu şekilde çalışamayacağım dedim.
Hastaneye gönderin beni dedim. Araba yok dediler. Bu iş ka­
zası, beni göndermeniz gerek dedim. Dışarıdan servis çağır­
dılar. Oysa bu iş için bir araba olması lazım. 24 saat doktor
olması lazım, o da yok . . . Kreş istiyorduk, o da olmadı. . . "
Sendikalı işçiler sendikal eğitimin daha çok yapılması
konusunda hemfikirler. Daha çok mücadele edilmesi gerek­
tiği, bir araya gelmek gerektiğini vurgulamaktalar. Gelecekten
umutlular. . . Sendikal örgütlenmeye devam edilmesi gerektiği­
ne inanıyor ve sendikalarına güveniyorlar.
İşçiler sendikaya üye olmama nedenleri olarak işverene
"minnet borcu" taşıdıklarını ifade etmekteler.(6l White'ın "bor­
cun gücü" kavramsallaştırmasının burada da geçerli olduğunu
görüyoruz. Çünkü işveren sendikasız işçilerin borçlarını öde­
mekte ya da çocuklarını tedavi ettirmektedir.
Sendika, örgütlenme çalışması olarak yaz aylarında No­
vamed işçilerine birer mektup yollar (Bkz. Ek 2) ve Antalya'da
bir eğitim çalışması yapar. Ekim 2010 ile Şubat 201 1 tarihle­
ri arasında da iki kadın örgütlenme uzmanını Antalya'da gö­
revlendirir. Sonrasında ise, Çalışma Bakanlığı'ndan işyerinde
sendikalı-sendikasız ayrımı yapılmasının engellenmesi gerek­
tiğine dair ve çalışmadan kaynaklı sağlık sorunlarına dikkat
çekmek üzere bu konularla ilgili durum tespiti için işyerine
müfettiş göndermesini talep eder. <7ı

(6) Antalya'da işçileri sendikaya üye yapmak için çalışan Sakine Yalçınla 19 Aralık
2010'da yapılan görüşme.
(7) Petrol-İş Sendikası'nın Novamed İşçileri için çıkardığı Bülten, Aralık 2010.

1 70
Bu kitabın hazırlanma sürecinde işçilere tekrar ulaşmayı
ve güncel durum hakkında bilgi almayı istedim. Ancak hem
yoğun iş temposundan hem de işçilerin anlaşılabilir çekince­
lerinden dolayı çok az işçiyle temasım olabildi. 2017 Haziran
ayı itibarıyla durum kısaca şöyle: İçeride 980 kişi çalışmakta.
İşçiler sendikaya üyeliklerinin devam edip etmediğini bile bil­
miyorlar. Sendikaya olan ilgileri oldukça azalmış. Haberleşme
söz konusu değil. Sendikal kazanımın çok önemli olduğunu
her konuda rahatlama olduğunu belirttiler. "Baskı yok, iş gü­
venliği var; maske kullanılıyor içerdeki hava temizleniyor, filt­
releme getirildi. Hamilelik sırası kalktı. Şeflerden baskı yaşan­
mıyor. Her konuda eğitim veriliyor ve eğitimler güncelleniyor.
İşyerinde gece vardiyası hariç tüm vardiyalarda doktor var."
Ancak, meslek hastalıkları devam etmekte. Bel fıtığı, boyun,
bilek ve ellerde yırtılmalar söz konusu hatta bu yüzden işten
ayrılmak zorunda kalınıyor. Bir sorunları olduğu zaman mü­
dürle görüşebildiklerini dile getirdiler.
Grevci işçilerin sendikalı olmaya ilişkin bugünkü düşün­
celeri şöyle:
"İşyerinde diğer sendikalı arkadaşlarla görüşemiyorum.
Şahsen kendi adıma bu ilişkilerim kopuk. Vardiyam farklı ve
özel hayatım yoğun, sorumluluklarım da. Son olarak işyerinde
çok hızlı bir çalışma temposu var. Büyüme ve üretim çok fazla.
Ücretler çok düşük Allah yardımcımız olsun."
"Sendikaya üye oldum ve çok zor bir süreçten ve baskı­
lardan sonra greve çıkardılar istemimiz dışında. İyi de oldu,
nefes aldık. Kendimize geldik. 1 ,5 yıl nasıl geçti anlamadık.
Artık işler iş kanuna göre işliyor, bunlar sendikanın getirileri . . .
Sendikanın iyi bir şey olduğunu her zaman anlatmaya çalıştık
işçilere ama işten çıkarılma korkusuyla kimseyi ikna edemedik.
Sendika bitti içeride, sadece sendikaya üyeyiz ama sendikayla
bağlantımız yok. Sendikalı sayımız on beşi geçmiyor, işten ay­
rıldı arkadaşlarımız. Sendika bana çok güzel anılar, mücadele
gücü, dostİuğu, hakkımızı savunmayı öğretti. Hayatımda güzel

1 71
bir anım var artık.. . Genel olarak istediğimiz keşke sendika
olsa . . . Yönetimde hala sendika çekintisi var. Yani artık sendika
konuşulmuyor, ortam çok farklı, çok kalabalığız. Dokuz sene
oldu bizim için çok önemli bir anı diyebiliriz keşke daha fazla
örgütlenebilseydik, sendikalı çalışabilseydik ama sistemi baş­
tan değiştirmek lazım. İşçinin hakkı daha fazla olması gere­
kiyor. Hele de çalışan bir kadınsa. Sendikalı sendikasız diye
ayrılmıyor ve ben kendi adıma söyleyebilirim ki ben sendika­
lılardanım diye söylüyorum her zaman için. Savunduğum dü­
şüncenin arkasındayım asla hiç pişmanlığım olmadı sendika
konusunda."

1 72
Yürüyüş
KAMUSAL ALAN OLARAK NOVAMED GREVİ ' N İ
YENİDEN DÜŞÜNMEK

Novamed Grevi grevci kadınların eviçi yaşamında neyi


değiştirdi ya da değiştirmedi, rollerde ve ataerkil pazarlıkta bir
dönüşüm yaşandı mı? Bu soruları yanıtlamadan önce kadın­
ların kamusal alanda tanımlanış biçimlerinde belirleyici rol
oynayan Novamedli kadınlar açısından işçi kimliklerinin kimi
zaman önüne geçebilen/geçen "annelik" meselesini tartışmakta
yarar olduğunu düşünüyorum.

"Annelik" ve Kamusal Alan İlişkisi


Aydınlanma dönemi ile birlikte "anne sevgisi" Rousse­
au'nun önemle üzerinde durduğu bir konu olur. Emile (1762)
adlı romanında anneliği göklere çıkarır ve yeni bir ideolojik
dönemin başlamasının da önünü açar. Rousseau, çocuğun ye­
tiştirilmesi ve eğitimi konusunda o güne kadar hiç ele alınma­
mış teoriler ileri sürer. Roman kahramanı Emile'in ağzından,
kadının toplumdaki ve aile içerisindeki rolünü çizer. Rousse­
au'ya göre doğa yasalarının temelinde, çocuk yetiştirmenin ilk
aşaması olan bebekleri emzirmek, bakımlarını ve de eğitimle­
rini üstlenmek gibi babadan çok anneye düşen görevler vardır.
Daha sonra "Bütün erkekler annelerine itaat eder. Anneleri öl­
dükten sonra da bu durum devam eder," diyen 19. yüzyıl Fran­
sız tarihçisi Michelet de anneliği yüceltir.
Aynı yüzyılın başlangıcında çok sayıda insan bu fenomen­
le uğraşır. Anne sevgisine övgüler yağdırma bütün bir yüzyıl
boyunca devam ederken dönemin erkekleri bu sevginin muci­
zevi gücünü politik ideallerine hizmet etsin diye ele geçirmek

1 75
isterler. Böylece iktidar gibi algılanan annelik sevgisi özel alanı
aşar ve kamusal alana katılır.
Fransız devrimi ile birlikte kadınlara, onların "gelecek
neslin anneleri" olduğu tekrar edilir. Bundan böyle kadınlar
geleceğin vatandaşlarını yetiştirmekle yükümlüdürler. Annelik
özgürlük kültü içinde telaffuz edilir. Eğer erkekler, kadınların
politik ve sivil haklardan yararlanmasını reddetmişlerse tabii
ki bunun haklı nedenleri mevcuttur; kadınların yaşamlarını
adayacakları çok daha önemli bir görevi vardır: Çocukların
eğitimi.
"Bütün insan topluluklarında olduğu gibi, kamusal yaşam
erkeklere aittir ve kadınların varoluşu yuva için kaçınılmazdır.
Bu doğal farklılık silinmekten çok uzaktır." Ol
"Kadınlar erkekler üzerinde değil; kendileri üzerinde güç
sahibi olsun"<2ı diyen 19. yüzyıl kadın hareketinin öncüle­
rinden Mary Wollstonecraft da 1 792'de kaleme aldığı Kadın
Haklarının Gerekçelendirilmesi isimli kitabında kadın özgür­
lüğünü "annelik'' üzerinden tasarlar. Erkeklerden bağımsız ol­
manın kadınların erdemli olmasındaki önemi üzerinde duran,
erdemli olmak için eğitilmek gerektiğini söyleyen, akılla de­
netlenmeyen her işin monoton ve sıkıcı olduğunu dile getiren
Wollstonecraft, kitabında iyi bir annenin akıllı ve bağımsız ol­
masının altını çizer.
Kısacası anne vatandaş olmak, vatandaş olmamayı tela­
fi eder. 19. yüzyılın kadın hakları savunucuları dahi anneliğin
haklarını savunur ve yüceltir.
Kadınlar çocuğun yetiştirilmesi misyonuyla baş başa bı­
rakılır. İleri bir toplum düzeninin kurulabilmesinin iyi yetiş­
miş nesillerle olabileceği düşüncesinden hareketle erkekler ta­
rafından yüceltilen ve kadınlar tarafından hiç sorgulanmadan

(1) Comte, Discours sur l'ensemble du pozitivizm, Paris, Jüillet 1 848, s. 205.
(2) Wollstonecraft, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, çev. Deniz Hakyemez,
İş Bankası Kültür Yayınları, 2007, s. 98.

1 76
coşkuyla kabul edilen annelik olgusu, kadınlar için bir çeşit
keşif ve ek bir kimlik(3l haline gelir.
Aslında çocuk eğitiminin ön plana çıkmasıyla "anneliğin
icadı" arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır:
"Çocuğun eğitilmesi ve ilgi gösterilmesi gereken bir var­
lık olarak ortaya çıkması, çocukluk süresinin uzamasına koşut
olarak küçüklerin aile içinde geçirdikleri zamanın artması ve
erkeklerin eviçindeki yaşam üzerinde doğrudan denetim kur­
dukları sürenin kısalması modern anneliği tarihsel olarak ola­
naklı kılan koşullar olmuştur."<4l
Gelecek nesli yetiştirmekle ilgili kaygıların hep annelikle
ilgili tartışılması, anne sütünün önem kazanması on dokuzun­
cu yüzyıla kadar uzanır. "İyi annenin emziren anne olması",
"doğumdan hemen sonra emzirmenin çocukla yaratılan olum­
lu bağ" meselesi günümüzde de kadınlığı "iyi" annelik üzerin­
den tanımlayan yaklaşımlardır.
Kadın sorunu, Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren entelektüeller tarafından ele alınır; genel­
likle kadının durumunu iyileştirmek, "gelecek nesli yetiştiren­
ler" ve "annelik" bağlamında tartışılır. Örneğin, Namık Kemal
1 867'de yazmış olduğu bir makalede çocukların kötü yetişti­
rilmesini annelerin cahil olmasına bağlar. Gelişmenin düzeyi
toplumdaki kadınların gelişme düzeyiyle bir görülür. Namık
Kemal'd en Mizancı Murat'a kadar bütün romancıların üzerin­
de anlaştığı ideal kadın tipi: "Müslüman-Türk cemiyetinin de
tercihlerini aksettirir mahiyettedir. Güzel, zarif, terbiyeli, gör­
gülü, kültürlü, hususiyle edebiyattan, musikiden anlayan, güzel
konuşan, ev idaresinde, çocuk terbiyesinde bilgili ve başarılı,
evine ve ailesine bağlı, kocasına sadık, iffet ve haysiyetine düş­
kün, vakur, ciddi, marifetli, saadeti evinin dört duvarı içinde

(3) Knibiehler, "Meres, Pouvoirs", Femmes, pouvoirs, Kime, Paris, 1 993.


(4) Aytaç, Ailenin Serencamı; Türkiye'de Modern Ailenin oluşması, Dipnot Yayınları,
2007, s.89.

1 77
arayan ve bulabilen, kendinden ziyade ailesi için yaşayan, fe­
dakar, feragatkar kadın."C5ı II. Meşrutiyet'ten sonra artan milli ­
yetçilik akımlarıyla birlikte kadının bu sayılan özelliklerine bir
de vatan sevgisi eklenir.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti kadınları "vazife" anlayışıyla
biçimlendirir. Tam da bu noktada bir bellek tazelemesi yapa­
cak olursak, Türkiye'de Cumhuriyet'in inşasında, resmi ideo­
loji çerçevesinde mesleğinde öncü, seçkin, eğitimli kadınlara
kamusal alanda yer almalarınınC6l önü açılır ise de bunun yanı
sıra toplumun onlara biçtiği "iyi anne, iyi eş, iyi ev kadını" gö­
revlerini de yerine getirmeleri uygun görülür. Şirin Tekeli, ka­
dınlara erkeklerle birlikte eşit olarak kamusal alana çıkma hak­
kı verilmesini "devlet feminizmi"C7l olarak adlandırır ve bunu
inşa edilen yeni Cumhuriyet'in kendini diğer devletler arasın­
da meşrulaştırma çabasından ileri geldiğini belirtir. Yalnızca
erkekler değil kadınlar tarafından da eğitimli kadınlara verilen
görevler değerli görülür; onlar yeni kurulan Cumhuriyet'te ka­
dınlara görevlerini, nasıl davranmaları gerektiğini her fırsatta
hatırlatır: Trabzon Türk Ocağı'nda Trabzon'un ilk kadın kon­
feransçısı Süreyya Hulusi Hanım, 1 926 yılında yaptığı konuş­
mada Türk Kadınının vazifelerini şöyle tanımlar:csı "Kadının
muasır cemiyetlerdeki mühim mevkileri hakkında bir takım
nazariyat veya iddialarda bulunmak istemiyorum. Yalnız Türk
kadının bugünkü vaziyetlerini anlatmak için, onun vazifeleri­
ni hatırlatmak istiyorum ve bu vazifeleri şöyle tasnif ediyo­
rum: 1 -Türk kadını ailede, 2-Türk kadını iktisadiyatta, 3-Türk
kadını siyasiyatta." Tezer Ağaoğlu (Taşkıran) da yine aynı yıl

(5) Has-Er, Tanzimat Devri Romanında Kadın Kahramanlar, Atatürk Kültür


Merkezi Başbakanlığı Yayınları, 2000, s.41 1 .
( 6 ) Kamusal alanda derken, Ayşe Durakbaşa'nın, Halide Edip; Turk Modernleşme­
si ve Feminizm ve Yaprak Zihnioğlu'nun, Kadınsız İnkılap; Nezihe Muhiddin, Ka­
dınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği kitapları kadın tarihi açısından biyografi yazımında
çok önem taşıyan çalışmalardır.
(7) Tekeli, Şirin. Bkz. 1986;1 994
(8) Süreyya Hulusi, 1 926, s. 457-460.

1 78
kaleme aldığı makalesinde<9> Türk kadınının cemiyetin ondan
beklediği vazifeleri yerine getirip getirmeyeceği konusundaki
endişelerini dile getirir ve Türk kadını için görev tanımı yapar:
" . . . Münevver Ttirk kadınlarına düşen pek mühim vazifeler var­
dır. Her yerde olduğu gibi bizde de yeni Türk kadını içtimai bir
amil ve nazım rolünü oynamakla mükelleftir. Ailenin esası odur.
Çocukları yani nesli terbiye eden ve bu nesle hak, vazife, fazilet
hakkında ilk fikirleri telkin eden anadır. İçtimai hayatta da erkek­
lerle, mahviyet ve tevazu, şefkat ve terahhum, itidal, diğerkamlık
ve nezahet gibi hisleri de telkin eden kadındır. Binaenaleyh mü­
nevver ve kendini bilen Ttirk kadınına yalnız gelecek nesli terbiye
değil, nesl-i hazırın da iktisadi ve içtimai hayatta vaki olan taş­
kınlıklarını tadil ve bertaraf ettirmek vazifesi düşüyor. Ailesine,
cemiyetine bir hassasiyetle merbut olan Ttirk kadınının bu mü­
him vazifeleri idrak ve ifada gecikmeyeceğinden eminiz. Biz Ttirk
kadınına terettüb eden bu vazifeleri üç sahada görüyoruz: Aile,
millet, beşeriyet" Kadınlar siyasi sahnede ise yine yeni rejimin ku­
ralları çerçevesinde, onun izin verdiği ölçüde yer alabilirler. (!o)
1940 yılında dönemin ünlü hekimlerinden Tevfik Remzi
Kazancıgil Üniversite'de verdiği bir konferansta toplumda kadı­
nın rolünü hizmet/vazife anlayışı çerçevesinde çizer: "Cemiyet
fertten, nizam, çalışma ve randıman bekler. İşbölümünde yerin­
de ve tam mahsı11 ister. Kadın bu sahalarda, cemiyette birinci
derecede rol oynar. Kadın cemiyetin maddi bekasını çocuk do­
ğurarak temin eder; ferdi istifayı, sıhhatli ve gürbüz çocuklar ile
temin eder. Cemiyetin manevi tekemmülünün ilk merhalesi ana
kucağıdır. Çocuk orada ilk terbiye ve fazileti öğrenir! Kadının bu
mühim işleri başarabilmesi için cemiyetin ruhunu kendi içinde
duymalıdır ( . . . ) hizmet etmeyi şeref bilen bir nesle muhtacız."0 1>

(9) Ağaoğlu, 1 926, s. 26-27.


(10) Nezihe Muhittin ve birkaç kadının siyasette yer almak isteyip, parti kurma
taleplerini dile getirdiklerinde nasıl sindirilip, tarihsel süreçte yok sayıldıklarını gös­
termesi açısından Yaprak Zihnioğlu'nun kitabı son derece ufuk açıcıdır.
( 1 1 ) Üniversite Konferansları, 1940.

1 79
Cumhuriyet'in modernleşme politikaları içinde yaratıl­
mak istenen "cumhuriyet kadını" nın profili dönemin dergile­
rinde de ayrıntılarıyla çizilmiştir. 1 933-1950 yılları arasında
Sedat Simavi tarafından yayımlanan Yedigün Dergisi'nde bi­
linçli bir politikayla ideal kadın, evinin kadını, fedakar anne,
eşinin daima yanında sadık eş kimlikleriyle temsil edilir. Ayrı­
ca meslekler cinsiyetçi bir yaklaşımla kadın ve erkek meslekleri
olarak ayrı ayrı tanımlanır. oıı
Atatürk İzmir Konuşması'nda " ... Bizim toplumumuz için
ilim ve fen lazım ise bunları aynı derecede hem erkek hem de ka­
dınlarımızın kazanmaları lazımdır. ( ... ) Bilinmektedir ki, her saf­
hada olduğu gibi toplum hayatında dahi görev bölümü vardır. Bu
genel görev bölümü arasında kadınlar kendilerine ait olan görev­
leri yapacakları gibi aynı zamanda toplumun refahı, saadeti için
gerekli konulara da dahil olacaklardır,"<13l sözleriyle kadınların
hem özel hem de kamusal alandaki yükümlülüklerini vurgular.
Joan Scott'a göre, "Kadınlar tarihin gölgesidirler, hare­
ket etmeyen; fakat uzun süreçlerdeki günlük yaşamda her an
hazırdır. Kritik süreçlerin yüzeyinde yer alırlar. Sadece sosyal
çalkanışların kısa zaman aralıklarında ortaya çıkarlar."04l Ka­
dınların bu rol modellerini, pek de sorgulamadan, böylesine
bir temsiliyeti kabullenişlerini anlamak "toplumsal cinsiyet"in
kuruluşunu açıklayabilmek açısından önemli. Kadınlar ancak
"mesleki kimlikleriyle" ve/veya onlara biçilen "annelik" gibi
rollerle kamusal yaşamda varolabilir, kendilerini tanımlayabilir.
Arzu Çur, kadın olmanın ne anlama geldiğini şöyle dile ge­
tirir: "Küçük bir kent ya da kasabada doğan ve orada yaşayacağı
kesin olan bir kadınsanız, yaşamınızın az buçuk nasıl şekille ne­
ceğini baştan bilebilirsiniz. Doğduğunuz günden itibaren gele­
cekte yapacağınız evliliğe hazırlanmak üzere eğitilir, bir kadının

(12) Saygılıgil, "Yedigün Dergisi'nde İdeal Eş ve Anne Olarak Kadın", Toplumsal


Tarih, sayı: 87, Mart 2001, s. 30-34.
(13) Bkz. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri'nin Konular İndeksi, s. 59.
(14) Riot-Sarcey, a.g. m . . 1988, s . 26.

1 80
en büyük ayıbının evde kalmak olduğunu bilir, uygun kısmetleri
hevesle bekler, evlendikten sonra da düzeninizin bozulmama­
sı için elinizden geleni yaparsınız. Düzenin gerçek kurbanının
kendiniz olduğunu sezseniz de başka bir yaşam için donanımlı
olmadığınızdan elinizde olana sarılmaktan başka çareniz yok­
tur. Zincirlerini sevmek bu demektir işte. Tüm hayat, gelenek ve
inanışlar da desteklenerek size bir klişe sunmuştur: Eğer karşı
çıkmazsan hayat güzeldir. Kim istemez bu mutlu yuvayı?"05l
Benhabib'e göre, Batı politik düşünce geleneğinde ve gü­
nümüze gelinceye dek, kamusal ve özel alanlar arasına çekilen
ayırım çizgisi, kadınların ev işi, yeniden üretim, çocukların, has­
taların ve yaşlıların beslenmesi ve bakımı gibi tipik olarak ka­
dınlara düşen faaliyet alanlarının "özel" bölgeyle sınırlandırılma­
larına hizmet etti.<16l Bu alanlar doğal ve değiştirilemez alanlar
olarak görüldü. Habermascı kamusal alanın kadınları dışlayan
yönüyle liberal burjuva kamusal alan olarak tanımlanması femi­
nist eleştirmenlerce dile getirildi. <17> "Yeniden üretim" in kamusal
hale büründüğü, tartışıldığı, müzakere edildiği, dönüştürüldüğü
bir kamusal alan modeli feminist yazarlarca ele alındı. osı
Novamedli kadınlar özel alanda kendilerinden bekle­
nenleri/beklediklerini de yerine getirerek, bu alanda dönüşüm
yaratmadan, buraya dokunmadan, politikleştirmeden "annelik,
ev kadınlığı, iyi eş" kalıplarını yeniden üreterek erkeklerin alanı
olarak görülen evin dışında politik olarak varoldular. Mücade­
lelerini evin dışında gerçekleştirdiler ancak evde örgütlendik­
lerinden dolayı da ev içlerini görünür hale getirdiler. Burayı bir
(15) Çur, "Kadınlar: Taşranın Yurtsuzları", Taşraya Bakmak, Der. Tanı! Bora, İleti­
şim Yay. , 2005, s. 124.
(16) Benhabib, Modernizm, Evrensellik ve Birey; Çağdaş Ah/dk Felsefesine Katkılar,
Çev. : Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, 1 999, s. 152.
( 1 7) Fraser, "Kamusal Alanı Yeniden Düşünmek: Gerçekte Varolan Demokrasinin
Eleştirisine Bir Katkı", KamusalAlan, Ed.: Meral Özbek, Hil Yayınları, 2004, s. 1 13-
132.
(18) Benhabib, a.g.e., 1 999; Fraser, a.g.e., 2004; Young, "İletişim ve Öteki: Müza­
kereci Demokrasinin Ötesinde", Demokrasi ve Farklılık, Siyasal Düzenin Sınırlarının
Tartışmaya Açılması, Ed. : Seyla Benhabib, Demokrasi Kitaplığı, 1 999.

1 81
biçimde mücadele alanı kılmayı başardılar. Bunu hiç de kü­
çümsenmeyecek bir adım olarak görmek gerekir. Novamedli
kadınların kamusallık yaratmaları açısından ve dönüşümün bir
aracı olarak önemlidir.

Kamusal Alan Olarak Novamed Grevi'nin Önemi


''Küreselleşmenin öbür yüzü bir dışlanma sürecidir, bu dış­
lanmayla bir sürü halkın e nformel' ve 'hukuk dışı ' alanda bastırıl­
mış olanfaaliyeti tanınmamış olur. "09J
Castells'e göre toplumsal hareketler, sonucu başarı ya da
başarısızlık da olsa toplumun farklı hedeflere, farklı kurumlara
doğru değişmesini sağlayan kilit önemde mekanizmalardır. (2oı
Özellikle kadın kurtuluş hareketine ve tabandan örgütlen­
menin önemini vurgulayarak sendikal örgütlenmeye yaptığı
katkılar nedeniyle Novamed Grevi, toplumsal hareket olarak
düşünülmeye değer bulunmaktadır. Bu hareketler en çok top­
lumun ezilen kesimlerinde ortaya çıkar. Daniele Kergoat, 1 992
yılında hemşire koordinasyonu üzerine yapılmış bir araştır­
ması çerçevesinde, "hemşirelerin mesleki olarak tanınma ta­
leplerinin, bu yeni, nitelikli, ücretli kadın kesiminin toplumsal
cinsiyete dayalı işbölümü içindeki madun konumuna ışık tut­
tuğunu gösterir."(2 ıı
Negt ve Kluge'nin kamusal alan yaklaşımı, burjuva ka­
musal alanının dışarıda bıraktığı, kapitalist ekonomik sistemin
sömürüp parçaladığı toplumsal emek gücünün tecrübelerinin
yeniden güçlendirilmesinin yaratacağı bir devrimci potansiyel
olduğu anlayışına dayanır. "Üretim", "emek'', "sınıf mücadele­
si" kavramlarının, sadece metaların maddi üretim süreçlerinde

(19) Talahite, a.g.m., s. 266.


(20) Castells-lnce, Manuel Caste!ls'le Söyleşiler, Çev.: Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üni­
versitesi Yayınları, 2006, s. 73.
(2 1 ) Trat, "Toplumsal Hareketler", Eleştirel Feminizm Sözlüğü, Yayına Haz. : He­
lena Hırata, Françoise Laboire, Helene le Doare, Daniele Senotier, Çev. : Gülnur
Acar- Savran, Kanat Yayınları 2009, s. 343.

1 82
değil, tüm yaşam bağlamındaki toplumsal üretim süreçlerinde
de geçerli olduğu için yeniden dolaşıma sokulmasını önerir.
Bu nedenle kamusal alanı devlet ve toplum arasındaki bir ara
alan olarak ele almayıp, kamusal alan analizini maddi ve top­
lumsal yeniden üretim zemininden yola çıkarak kavramsallaş­
tırır. <22 ) Fraser'in "makul" kamusal alan kavrayışı, "burjuva erkek
egemen ideolojisinin 'özel' yaftasını yapıştırarak konuşma dışı
bıraktığı meselelerin ve çıkarların içerilmesi gerektiği"ni de sa­
vunur.<23l Fraser'a göre pek çok farklı kamuoyu barındıran bir
toplum olacak, bu kamulardan bir tanesi de kamuların fark­
lılıklarını ortak kesen çizgilerde herkesi ilgilendiren siyasalar
üzerinde müzakerelerde bulunabilecekleri bir ortak kamu ola­
caktır. Dolayısıyla ihtiyaç duyulan, patriyarkal kapitalizm tara­
fından sömürülen, ezilen, ötekileştirilen, sesleri çıkmayanların
"farklı kamular arasında bir arada oluşturacakları kapsayıcı,
genel bir kamusal alanın varlığıdır."<24ı Young, "iletişimse! de­
mokrasi" olarak önerdiği eleştirel düşüncesinin yerine getiril­
mesinde "selamlaşma, retorik ve öykü anlatma" öğelerinin bu­
lunması gerektiğini ileri sürer. Ona göre bu iletişim biçimleri
ortak anlayışların yokluğunda farklılıklar üzerinden konuşma
yolları sağlar.<25l İnsanın sesinin duyulmasına olanak tanır. Bü­
tün bu öğeler farklı kesimler arasında duygudaşlık yaratabilir.
Öykü anlatma, "o toplumsal konumun bakış açısından bütün­
sel toplumsal bilgiyi açığa vurur." Dolayısıyla, deneyimi sergi­
lemenin ve tecrübenin bu toplumsal bilgiyi paylaşmakla ilgisi
olduğu ileri sürülebilir.
Negt ve Kluge'nin burjuva kamusal alanına karşı-kavram
olarak geliştirmiş oldukları proleter kamusal alan "tecrübe" ile
yakından ilişkilidir. Ancak bu tecrübe, tecrübe eden öznelerin

(22) Özbek, a.g.m., s. 37.


(23) Fraser, a.g.m., s.131.
(24) Coşkun, Demokrasi Teorileri ve Toplumsal Hareketler, Dipnot Yayınları, Ankara,
2007, s. 163.
(2 Ş) Young, a.g.m., s. 190.

1 83
kendi yaşam bağlamlarından yola çıkılarak oluşturulmuş bir
tecrübedir. <26l Öznelerin varolma mücadelesi ise "emek güçleri"
ile birlikte ele alınır. Negt ve Kluge başvurdukları emek gücü,
"bir yandan sadece tarihsel ayrılma süreciyle, yani ilkel birikim,
işbölümü, metalaşma, yabancılaşma, şeyleşmeyle birlikte düşü­
nülebilir. Öte yandan emek gücü, bir meta olarak gerçekleşme­
sinin ötesine geçen yetenek ve enerjileri içerir ve yeniden üretir:
Üretim araçlarından ayrılmaya karşı direnme, inat, irade gücü,
kendini düzenleme, işbirliği, kapitalist değerlenmeden arta ka­
lan beceri ve duygular. Negt ve Kluge sadece kapitalist üretimin
insan bedeni ve duyguları üzerindeki etkisini incelemekle kal­
maz ama aynı zamanda emek gücü modelini fizyolojik, cinsel,
toplumsal ve ulusal ilişkiler alanına doğru genişletir."<27ı
Hansen'in incelemesine göre, Negt ve Kluge Kamusal
Alan ve Tecrübe isimli eserlerinde "toplumsal üretim" kavrayışı
üzerinde durur. Toplumsal üretimin maddi üretim dışındaki
alanları olan, toplumsallaşma süreçleri, dil, libidinal yapılar,
mahremiyetin yaratılması, tecrübe, toplumsal etkileşim yapı­
ları ve kamusallık kapitalist değerlendirme çıkarı tarafından
hiçbir zaman tam olarak kapsanamaz. <2sı Dolayısıyla başta
belirttiğimiz kadınların öznel kimliklerinin kuruluş sürecinde
Lacan' ın "oluş" imkanını göz önünde bulundurarak, kadınların
konuşmaya, kendi seslerini duyurmaya başlamaları, toplumsal
üretim süreçleri içinde çatlaklar ve çelişkiler oluşturan tecrü­
be'ye olanak veren dinamik bir oluşumdur.
Lefebvre, "mekanın yaşanılan, biriktirilen bir deneyim" ol­
duğunu söyler.<29l "Kamusal alan ancak içinde toplumsal deneyim

(26) Hansen, "Yirmi Yılın Ardından Negt ve Kluge'nin Kamusal Alan ve Tecrübe'si:
Değişken Karışımlar ve Genişlemiş Alanlar", Kamusal Alan, Çev.: Meral Özbek,
Ed.: Meral Özbek, Hil Yayınları 2004, s. 165.
(27) A.g.m., s. 167.
(28) A.g.m., s. 167-168.
(29) Lefebvre, Production de l'Espace, s.24'de yapılan üretim sürecine dikkat etmek
gerektiğini söyler.

1 84
örgütlenebildiği takdirde kullanım değerine sahiptir."<3oı Dolayı­
sıyla mekan içinde yaşanan güç ilişkilerini, iktidar mücadelesini
tecrübeden bağımsız düşünmek zor gözüküyor. Eğer ele geçi­
rilen mekanın üretimi gerçekleşmiyorsa bir anlam ifade etmez.
Lefebvre'in mekan kuramı bir kurtuluş stratejisi önerir. Mekanı
ele geçirmek ve onu üretmek. Grevdeki Novamed işçileri için de
mekan çok önemlidir. Çalıştıkları mekanı dönüştürmenin yanısı­
ra örgütlenmek için: Örneğin özel alan olarak görülebilecek "ev"
geleneksel örgütlenme mekanları olarak görülebilecek kahveha­
nelerin yerine örgütlenmek için önemli bir mekan haline gelir ve
adeta kamusal bir mekana dönüşür. Bu anlamda içerisi/dışarısı
muğlaklaşır. Ev içleri görünür hale gelir. Evleri sendikal örgüt­
lenme stratejisi olarak örgütlenme mekanları olarak kullanmak
"ev"in mahremiyet kimliğinde de zamanla dönüşüme yol açar.
Ev içinde yaşanan cinsiyetçi işbölümünde zamanla kırılmaların
oluşmasına olanak sağlar.
Mekan olarak eviçindeki ilişkileri de dönüştürme kapasi­
tesini içeren, E.P. Thompson'ın sınıfsal oluşumuyla da benzer­
lik taşıyan, "kendine hedef olarak karşılıklı ilişkileri içinde in­
san duyularını alan, toplumsal ve kolektif üretim süreci"<31ı olan
proleter kamusal alan seçeneği kadınların örgütlenme, direnme,
dönüşme tecrübeleri eyleyen kolektif özne olma süreçlerinde
bir imkan olarak görülebilir.
Novamed örneğinde tam da kadın işçilerin örgütlenme
ve grev deneyimlerinden hareketle bulundukları mekanı dö­
nüştürme güçleri, proleter kamusal alan oluşturabilme imkanı
anlamında umut vaat etmektedir. . .

(30) Negt- Kluge, "Kamusal Alan ve Deneyim", Defler, Nisan-Temmuz 1991, s. 73.
(31) Hansen, a.g.m., s. 169.

1 85
Grevciler ve feministler
SONUÇ

Serbest Bölgelerde çalışan kadın işçilerin durumlarına


ilişkin literatürde kadınların hem işçi hem de kız kardeş ya da
eş olarak ezildiklerine vurgu yapılır. Bu bölgelerde genellikle
genç, bekar, gelişmemiş ülkelerden kadınların çalıştırıldığı dile
getirilir. Bu kadınların ucuz, itaatkar, uysal işgücü olarak görül­
dükleri(ll ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yoğunluğu ön pla­
na çıkarılır. Bu kadınlar genel bir kategori olarak ele alınır ve
aslında kim oldukları, kendilerinin ne istediği, talepleri, özne
olarak varoluşları pek önemsenmez.(2 ) Bu çalışmada ise bizzat
olayın aktörü olan, olayı deneyimlemiş kadınların tanıklıkla­
rından ve yine olayı besleyen yan aktörlerle-aktivistler, sendika
yetkilileri, Serbest Bölge yetkilileri- konuşarak bir çerçeve çı­
karılmaya çalışıldı. Başta da belirtildiği gibi greve katılmayan
işçilerle konuşamamak çalışmanın zaafıdır.
Sermaye toplumsal cinsiyet farklarını, cinsiyetçi ideolo­
jiyi işine yaradığı için besler, canlı tutmaya çalışır. Patriyarkal
ilişkiler sadece özel alanda değil, çalışma ortamında da devam
eder. Üretim sürecinde mekan bu ilişkiler üzerinden yeniden
üretilir. Kadınlar kazandıkları paranın üzerinde denetim sahibi

(1) Elson ve Pearson, "Nible Fingers Make Cheap Workers: An Analysis of Wo­
men's Employment in the Third World Export Manufacnıring", Feminist Review
7 (1), 1981, s. 93.; Mies, Patriarchy andAccumu/ation on a Wor/d Scale: Women in the
Internationa/ Division ofLabour, London: Zed Books, 1 986, s. 1 1 7 , Tiano, Patriarchy
.

on the Line: Labor, Gender and Ideology in the Mexican Maqui/a lndustry, Philadelphia,
Temple University, 1984, s. 44.
(2) Üstübici, Export-Processing Zones and Gendering the Resistance: "Womens Strike"
in Antalya Free Zone in Turkey, London School of Economics, Gender İnstinıte, Ed.:
Wendy Sigle-Rushton, Yüksek lisans tezi, 2009, s. 6.

1 87
değildir; çoğu zaman ücretlerine kocaları tarafından el konur.
Eve gelir getirenin erkek olduğu düşünüldüğünden kazandık­
ları "aile bütçesine katkı" olarak görülür. Ev işleri ve bakım da
kadınların yükümlülüğünde olduğundan iş yükleri artar/katla­
nır. Patriyarkal kapitalist sistem içinde kadınları ezenler belirli
toplumsal ilişkiler içinde konumlanmış özneler, yani erkek­
lerdir. Erkekler egemen toplumsal grubu oluşturmaktadır. Bu
egemenlikten çok somut, maddi, çeşitli çıkarlar sağlarlar.
Novamedli kadın işçiler örneğinde de olduğu gibi geçir­
dikleri deneyim ne olursa olsun eviçi ve bakım emeği gibi işler
onların yükümlülüğündedir. Bu anlamda çok az bir dönüşüm
yaşandığı kaydedilmiştir. Sonuç olarak kadınlar, işgücü piya­
sasında erkek çalışanlara göre düşük ücretle, güvencesiz, baş­
kaları tarafından kontrol altında tutularak, piyasada pazarlık
yapma şansları ellerinden alınarak, bedenleri de meta olarak
satılarak, gerekçesiz işten çıkarılarak, evde ise karşılığı öden­
meyerek çalış( tırıl)ır.
Patriyarkal kapitalist sömürünün tecrit edilmiş kapalı bir
mekanda gerçekleşmesi, başka yerlerde benzer sömürü biçim­
leri yaşansa da "kuraldışılık" nedeniyle bu sömürünün haklı
gerekçelerinin yaratılması (düşük maliyet nedeniyle yabancı
yatırımcıya cazip hale getirmek böylece ülkeye döviz girişini
artırmak gibi) bütün Serbest Bölgeleri ortak kılmakta ve kapa­
lı alanda neler yaşandığının bilinmesini zorlaştırmaktadır. Var­
lıkları meşrulaştırılan Serbest Bölgeler işgücünün ve özellikle
kadın işgücünün temel haklarının yok sayıldığı mekanlardır.
Novamed örneği güvencesizleştirmenin bugün vardığı nok­
tada birçok işyerinde çalışanlara karşı, insan onuruna aykırı,
kişi hak ve özgürlüklerini ihlal eden muamelenin bir çalışma
yeri pratiğidir ve üretim sürecinin düzenleme şekli olarak ku­
rumsallaştığını göstermektedir. Buradaki çalışma koşulları ve
sendika faaliyetlerini engelleyici baskı Türkiye devletinin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmektedir. Bu
uygulamalar Türkiye'nin başta Anayasa, İş Yasası ve Sendikalar

1 88
Yasası olmak üzere ulusal mevzuatında belirlenmiş olan sendi­
kal hakların yanı sıra kişi temel hak ve hürriyetleri korumaya
yönelik hükümlere de aykırılık taşımaktadır. <3>
Yukarıda sözü edilen şartlar/gelinen ortam itibarıyla,
Novamed deneyiminde grev yapan Novamedli kadın işçiler
aracılığıyla, kapitalist patriyarkal sömürüye karşı tek tek ya da
sendikalardan, partilerden, kolektifi.erden kadınların ortak bir
kadınlık durumunda bir araya gelip kolektif özne yaratarak
kamusallık oluşturabileceğini gördük. Bu grevi, aşındırılan de­
ğerlerin oluşturduğu bir ortama/dünyaya meydan okuma ola­
rak okumak mümkün. Yine bu deneyimde, örgütlenme modeli
olarak tabandan örgütlenmenin ve kullanılan dilin önemini;
sohbet etme yetisinin (muhabbet) terapi yerine geçtiğini, ka­
dınlar için açılımlar sağladığını; kadınların her koşulda zor­
luklarla baş edebilme, mekanı dönüştürebilme güçlerini, ör­
gütlenme deneyiminin özgüvenlerini artırdığını, dostluğun/
kız kardeşliğin hala söz edilebilir olduğunu öğrendik. .. Bu de­
neyimden yola çıkarak aktarabileceklerimiz kısaca şunlardır:
"Kuraldışı" mekan olarak tecrit edilmiş Serbest Bölgelerdeki
çalışma koşulları gözden geçirilip, işçi hakları, çalışanlardan
yana çalışma koşulları yasalarla güvence altına alınabilir. Bu
bölgelerin yapısal farklılıkları göz önüne alınıp N ovamed grevi
deneyiminden yola çıkılarak sendikal örgütlenmede bölgeye
özgü farklı stratejiler denenebilir. Geleneksel sendikal anlayış
terk edilerek kadınların özgül sorunlarını, "vasıfsızlık" tartış­
masını dile getirebilecekleri, hiyerarşi içermeyen, esnek ve yatay
yapılanmanın geçerli olduğu bir sendikal anlayış gerekmekte­
dir. <4> Bu da 1980'li yıllarda tartışılmaya başlanan Toplumsal

(3) Novamed grevi ve Desa Direnişi'nde insan hakları söyleminin kullanılmasının


sorunsallaştırılması açısından ufuk açıcı bir makale için Bkz. Kıvılcım, "İnsan Hak­
ları ve Karşı Hegemonya", Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt: XIII, sayı:
1-2, Haziran-Aralık 2009, s. 21 7-240.
(4) Örneğin kadın işçiler, geleneksel sendika anlayışında temsilci olarak görülmek
istenmiyor. Kadın işçilerin sorunları küçümseniyor ve önemsenmiyor. Bkz. , "Biz her
şeye varız", Petrol-İş Kadın Dergisi, sayı:40, Eylül 201 1 , s.13.

1 89
Hareket Sendikacılığının tartışılması anlamını taşır.<5ı Toplu
İş Sözleşmesi (TİS) sürecinde- maalesef Novamed sürecinde
yaşanamayan- toplumsal cinsiyetle ilgili taleplere yer verilmesi
için işverene baskı kurulabilir. Bunun için de sendikada "kadın
sözüne" yer verilmesi ve sendika tüzüklerinde toplumsal cin­
siyetle ilgili taleplerin yer alması için çalışılabilir. Ayrıca işyeri
ile sınırlı bir sendikal örgütlenme yerini evdeki cinsiyetçi iş­
bölümünü dönüştürmeye yönelik ve "mahalle bağlantılarını da
içeren"<6> bir biçime bırakmasının koşulları aranabilir.
Bir diğer sorunsal, meslek hastalıklarının tanımlanması, ka­
dın işçilerin fiziksel ve duygusal olarak maruz kaldığı yıpranma­
ların bedelinin nasıl ve kimler tarafından ödeneceğinin<7l tartı­
şılmasıdır. Örneğin hamileyken çalışanların doğan çocuklarının
çoğunun sorunlu olması, fabrika içinin soğuk olması nedeniyle
yüz felci geçirmeleri, aynı pozisyonda sürekli çalışmaktan dolayı
böbrek ve sırt ağrısı, kol ağrısı, bel fıtığı, kas ağrısı, solüsyondan
dolayı göz ağrısı, gözde yaşlanma, göz kuruluğu, burun akıntısı,
burun tıkanıklığı gibi. Nitekim son dönemde işyerinde işveren­
ce verilen "İş Sağlığı ve Güvenliği" eğitimlerinde işçilere boyun
fıtığı, bel fıtığını gibi hastalıkların ne olduğu ve bunların çalışma
koşullarından kaynaklanan meslek hastalıkları olmadığı anlatılır.
Vardiya usulü çalışmanın zorluklarının aşılabilmesi bir di­
ğer sorundur. Nitekim vardiyalı çalışma, "insan organizmasının

(5) Toplumsal Hareket Sendikacılığı hakkında daha ayrıntılı bilgi için Bkz. : Akkaya
"Toplumsal Hareket Sendikacılığı: Ne Kadar Eski Ne Kadar Yeni ", http:I/ sendika.
orglyazi.php?yazi. no=l214.
(6) Urhan, a.g.m., 2009, s. 108.
(7) İşyeri sağlık biriminin (Bu ekibin değişmez iki meslek grubu 'işyeri hekimi' ve 'işyeri
hemşiresiCiir. görevleri Tıirk-İş ve ILO'nun ortaklaşa hazırladığı Kadın Emeği ve Sağ­
lık Komisyon Raporu'na göre (Kadın Emeği Platformu Komisyon Raporları, 2005, s.
75-76) "İşyerine uyumun sağlanması, işyeri ortamının izlenerek risklerinin belirlenmesi,
işverenin işyeri riskleri konusunda bilgilendirilmesi, sağlık risklerini değerlendirmek için
ölçümlerin yapılması, çalışanın sağlığının izlenmesi (işe giriş, periyodik ve işe dönüş
muayenesi), koruyucu uygulamaların yapılması, ilk yardım hizmetleri ve acil durumlara
hazırlık, genel sağlık hizmetlerinin verilmesi, rehabilitasyon, risk gruplarının korunması
(kadınlar, çocuklar, yaşlılar, sakatlar. . . ), kayıtlar ve istatistik, sağlık eğitimi, araştırmalar.

1 90
biyoritmine uymayan iş saatlerini kapsayan bir çalışma biçimi­
dir. İş sağlığı literatüründe işçi sağlığını etkileyen stres etkenle­
ri arasında gösterilmektedir. Bu tür strese bağlı bozukluklar ise
daha önce de değinildiği gibi, hormonal dengesizlikler, dikkat ve
reaksiyon sürelerinin değişmesi sonucu hatalı işlemler, kazalarda
artma, isteksizlik, gizli uyumalar türü disiplin dışı davranışlarda
artış . . . "<sı olarak sıralanabilir.
İşverenin, M. D. örneğinde görüldüğü gibi, sendikaya üye
olan işçileri işten çıkarması, yine sendikaya üye olan işçilere aile­
leri aracılığıyla baskı yapması ya da üye olmayan işçiler üzerinde
psikolojik baskı gibi çeşitli biçimlerde denetimler uygulaması, ak­
rabalık ya da hemşerilik ilişkilerinin kullanılarak sendikalaşma­
nın işverene ihanet anlamına geldiğinin ileri sürülmesi sendikal
hak ihlalinin uygulama biçimlerini gösterir.<9l Bu yasalara aykırı
bir durumdur ve teşhir edilebilir. İşyerinde cinsel ayrımcılığa, cin­
sel tacize, şiddete karşı ciddi yaptırımlar uygulanması için baskı
mekanizmaları oluşturulabilir. Boşanmış, evli ya da bekar olan­
lar farklı davranış biçimlerine maruz kalmamalıdır. Novamed
grevinin başarısı ve MEC örgütlenme deneyiminden hareketle,
yerel ile geniş bir ulusötesi süreç ilişkisi arasında kurdukları ba­
ğın önemidir. Novamedli grevci kadınların TİS imzalanarak içeri
girmeleri, sendikanın ve grevci kadınların küresel dayanışmay­
la ve Ttirkiye'den feministlerle, partilerle, STK'larla, örgütlerle
yaptığı işbirliği sonucudur. Diğer bir deyişle, bu grev örneğinde
yeni siyaset biçimleri gelişti ve küresel ağlar kullanıldı. Ulusal bir
grev uluslararası platforma taşındı. Ayşen Üstübici'nin deyimiyle,
"direniş bedenden çıkarak'' kadınlar siyaseti dönüştürmüş oldu­
lar. Burada altını çizmek istediğimiz nokta, bütün bu destekler
olmadan yapılan mücadelenin pek de sonuç getirmeyeceğidir. . .
Novamedli kadınlar için hiyerarşi ve statü hala önemini
korumaktadır. Patriyarkal kapitalizmin buna yol açtığı, işçilerin

(8) Elmacı-Oto, a.g.m., s. 73-74.


(9) Bkz. Köse, "ITUC Raporları Çerçevesinde 2000'lerde Sendikal Hak İhlalleri",
Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu il Bildiriler, Ekim 2010, s. 395.

1 91
bunu içselleştirdiğini düşünmekteyiz. Kadınlar üzerindeki de­
netim mekanizmalarının, kadın bedeninin, kimliğinin üzerin­
deki iktidar biçimlerinden biri olan ve ezelden beri devam eden
"iyi anne, iyi eş, iyi ev kadını" anlayışının değişmesi, kadınların
Üzerlerine dikilmiş elbise gibi bu yakıştırmaları taşımalarının
önüne geçilmesi için onların başkaları tarafından görülen ve ta­
nımlanan değil, gören ve tanımlayan olmalarını sağlayacak bir
dönüşüme ihtiyaç var. Bu rol modellerini kadınlar için tekrar
tekrar kullanmak, var olanın/gelenekselin, ikiliklerin yeniden
üretilmesine yarar. Baskılanan kimlik sürekli değişir. Baskılayan
ve baskılanan ilişkisi değiştikçe kimlikler de değişir. Novamed
işçileri örneğinde, grevdeki işçiler grev sonrasında farklı kim­
liklerle ve değişmiş/dönüşmüş olarak fabrikaya çalışmak üzere
girdiler. Ancak bu kimliklerdeki dönüşümün devam etmesi için
grev deneyiminde oluşan örgütlü hareket etme halinin devam
etmesi ve yeni eyleme biçimlerini üretmek gerekirdi diye dü­
şünüyorum. Nitekim sendikalı işçiler grev günlerini ve örgüt­
lenme deneyimini güzel bir "anı" olararak hatırlamakta. Fabrika
içindeki kazanımların 2006-2007'de yapılan grevin sonucunda
gerçekleştiğini bugün ancak on beş işçi anımsamakta. Bu de­
neyimi canlı tutmanın yollarını aramak gerek. Bunun için hem
sendikal ve emek örgütlerine hem de kadın örgütlerine bir hayli
iş düşmekte. Süreci ve gelinen noktayı tekrar gözden geçirmek
kaçınılmaz ve bir o kadar da acil. Örneğin, direniş süresi boyun­
ca kadınlarda bilinç dönüşümüne yol açabilecek eğitimlerin ya­
pılmaması büyük bir eksikliktir. Oysa geçmişte grev çadırları bir
okul gibi düşünülmekteydi. Sadece Novamed Grevi'nde değil
son dönemde yapılan hiçbir grevde böyle bir anlayışa rastlamak
söz konusu değildir.
Yapıyı dönüştürmenin yollarından birisi ve en önemlisi
mücadele etmek. Başka bir deyişle, bütün anlatılanların baş ak­
törleri olan kadınların pasif değil, şu andaki ve gelecekteki du­
rumlarıyla ilgili söz söyleyen, kendileriyle ilgili karar veren aktif
birer özne olduklarını kabullenmek gerekiyor hiç kuşkusuz.

1 92
Katı olarak görülen güç ve üretim ilişkilerinin esnekleştirildiği,
dayanışma ruhunun eksildiği, sosyal devletin gittikçe geri plana
çekildiği kapitalizmin yeniden yapılanma sürecinde olduğu bu­
günlerde örgütlenmenin önemi gittikçe artıyor.
Foucault'nun yaptığı iktidar tanımı, Bourdieu'nün güç
ilişkilerini kavramsallaştırması, iktidarı tek yönlü bir ilişki
değil ilişkiler yumağı biçiminde tanımlaması, Hartmann ve
Delphy'nin erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünün<1 0ı
bir bölümünü anlatan patriyarka kavramı bize sistemin iç di­
namiklerinin işleme biçimlerini daha iyi kavramamızı sağlar.
Arendt için "eylemek, inisiyatif almak, başlamak, ön ayak ol­
mak ve nihayet hakim olmak bir şeyleri harekete geçirmek"<11ı
demektir. Eylem ile sözün birbiriyle olan yakın ilişkisinden
söz açar. İnsanların konuşmasının önemi üzerinde durur. Bu
anlamda Novamedli grevci kadınlarla feministlerin, parti ve
sendikalardaki, sivil toplum örgütlerindeki kadınların bir ara­
ya gelerek Badio'nun deyimiyle "hakikati arama süreçlerinde"
yani özne olma yolunda kendi dönüşüm, değişim, bilgilenme
dinamikleri içinde kendi adlarına konuşan, gelecek nesillere
direniş, örgütlenme, kolektiflik deneyimlerini, hak arama mü­
cadelelerini aktaracak olan, kendi sözlerini üreten eyleyiciler
olarak ortak bir kamusallık oluşturmak için biriktirdikleri de­
neyim içinde ezilenlere, kıyıda kalanlara, sesi çıkmayanlara,
kadınlara söyledikleri/paylaştıkları ve söyleyecekleri/paylaşa­
cakları bir toplumsal hareket olarak çok şeyleri bulunmaktadır.
Riot-Sarcey'in sözleri geleceğe umutla bakmamızı, düş
gücümüzü yitirmememizi salık veriyor: "Ütopya ile kuramın

(10) İktidarın yadsınamaz biçimlerinden biri "tahakküm" olarak kendini gösterir:


Tahakküm 1921 yılında Weber tarafından sosyolojik analiz çerçevesinde ele alınır.
Tahakkümün meşrulaştırılmış biçimlerini şöyle tanımlar: 1) Töreler ve gelenekler
(geleneksel tahakküm) 2) Anayasa (yasal tahakküm) 3) Kişisel değerler ve başta bu­
lunan kişinin olağanüstü yetenekleri (karizmatik tahakküm). Bkz. Apfelbaum, "Do­
mination", Dictionnaire Critique du Feminizme, Puf, 2000, s.122.
( 1 1 ) Arendt, İnsanlık Durumu, Çev.: Bahadır Sina Şener, İletişim Yayınları, 2003,
s. 260.

1 93
tamamlayıcı rollerini düşündüğümüz zaman, akıl yürütme ile
hayal gücü arasındaki karşıtlık anlamını yitirir. Çünkü olanı
yadsımak için, olabilecek olan şeye ilişkin bir fikre sahip olmak
gerekir: görünüşte en kuru kuramı geliştirmek için bile hayal
gücü gerekir ve karşılık olarak daha başka bir dünya, bizim­
kinin eksiklerinin çözümlenmesinden yola çıkılmadıkça hayal
edilemez"Cl 2l . . . Sözün özü, başka bir dünya mümkün ve bizim
elimizde . . .
Sonsöz olarak güvencesiz, kuraldışı, tecrit edilmiş mekan­
larda çalışmaya zorlansalar da kadınların yaşama tutunma
güçlerine, direniş stratejilerine vurgu yapmalı, yine onların ses­
lerine kulak vermeli, unutmamalı ve unutturmamalıyız: "Biz
Fatma'nın grubundaydık. Otuz beş kişiydik. Hepimiz greve
çıktık. Arkadaşlardan birine bağırdıklarında Üzerlerine yürür­
dük, çalışmazdık, en belalı grup bizdik . . . "

(12) Riot-Sarcey, Thomas Bouchet, Antoine Picon, Ütopyalar Sözlüğü, çev.: Turhan
Ilgaz, Sel Yayıncılık, Aralık 2003, s. 88.

1 94
SONSÖZ

Necla Akgökçe

Kadınlar Grevde, 26 Eylül 2006 tarihiyle 1 8 Aralık 2007


tarihleri arasında Antalya Serbest Bölge'de Novamed işyerinde
çalışan işçi kadınların grev ve direniş mücadelesini anlatıyor.
448 gün süren grev, kazanımla sonuçlandı.
Petrol-İş Sendikası şirketle üç yıllık toplu sözleşme imza­
ladı. 2008 yılının 1 Ocak' ında grevci kadınlar davullu zurnalı
bir törenle işlerine geri döndü. Novamed Grevi sırasında kuru­
lan Türkiye'de feministlerin, uluslararası planda da sendikala­
rın kadın yapılarının öncülük ettiği kadın dayanışması, grevin
kazanımla sonuçlanmasında önemli bir rol oynadı.
O dönemde aynı odada çalıştığım ve baştan itibaren
uluslararası sendikalarla temasları yürüten, yazışmaları yapan
sendikanın dış ilişkiler uzmanı Gün Abi (Bulut) kadın da­
yanışması ile ilgili, "Sendikanın ve uluslararası dayanışmanın
tıkandığı bir noktada kadın hareketi devreye girdi ve direni­
şin yönü değişti," değerlendirmesini yapmıştı. Aradan geçen
yıllara rağmen bu sözler hala kulaklarımda. Sendika, patriyar­
kal bürokratik yapıların hepsinde gözlemlediğimiz, hiyerarşi
temelli erkekler arası iç çatışma ve çekişme-uzlaşı kültürü ne­
deniyle bu üç yıllık süreyi örgütlenmeyi genişletmek için kul­
lanamadı. Bunda, "kadınlardan öğrenmeyi" zül sayan, örgütsel
yapı içinde kendi kadın çalışmasını bile ikincil gören zihniyet
biçiminin de önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Novamed Grevi, yurt içinde ve yurtdışında pek çok araş­
tırmaya konu oldu, makaleler yazıldı. Feryal'in araştırması,
grevle ilgili yapılan en kapsamlı çalışma, çalışmanın bir başka

1 95
özelliği ise araştırmacının grev sürecindeki, kadın eylemleri­
ne bizzat katılması, eylemlilik sürecinde yararlandığımız iki
belgesel filmin çekiminde de yer alması, panellerde konuyu
anlatması yani eylerken mücadelenin bilgilerini kayıt etmesi,
yorumu bu bilgilerin süzgecinden geçirerek yazmasında yatı­
yor. Grevci işçi kadınların doğrudan tanıklığının, deneyimleri­
nin, her şeyden önemlisi gel-giderinin, sendikanın kadınlarla,
kadınların sendikayla, üye kadınların, feministlerle arasındaki
ilişki ve çelişkilerin sıcağı sıcağına yaşandığı, özne-nesne ayrı­
mının netleşmediği, hatta bunların çoğu zaman yer değiştirdi­
ği süreçte ortaya çıkan bu araştırma, grevin kazanılmasında rol
oynayan feministlerin yol göstericiliğiyle bir araya gelen kadın
destek (dayanışma) grubunun, politik hedefleriyle de uygun­
luk teşkil eden bir metodolojiye sahip. Bir eylem bilgisi olan
feminist araştırma, gündelik yaşam kesitlerinde, üretilen cinsi­
yetçi pratiklerin tespiti, teşhirinin yanı sıra onlara karşı müca­
dele deneyimlerinin biriktirilmesine yardımcı olur. Üretimde
ve sendikal örgütlenme sürecinde, grev esnasında benzer cin­
siyetçi ezilme pratikleriyle karşı karşıya kalan kadın işçilerin
mücadelesi için bir başlangıç noktası. Dinamik ve karşılıklı bir
öğrenme süreci bu, anının bilgisini formüle edenin aynı za­
manda eylemci olması Mies'in feminist araştırma yönteminde
araştırmacı kadının izlemesi gereken "bilinçli taraflılık"Ol ilke­
sinin, zeminini de hazırlayıp genişlettiği gibi feminist araştıran
ve araştırılan kadın arasındaki mesafeyi de ortadan kaldırıp,
onları "kadın olma, çalışan kadın olma, direnen kadın olma"
ekseni etrafında birleştirerek aynı toplumsal grubun (sınıfın)
parçası haline getirir.
Tüm bu nedenlerle, feminist araştırmanın hedefleri açı­
sından grevin kazanılmasından sonra Novamed'in kamuoyun­
da oluşturduğu hava nedeniyle direnişçi kadınların akademik

(1) Mies Maria, "Feminist Araştırmalar İçin Bir Metodolojiye Doğru'', Farklı Femi­
nizmler Açısından Kadın Araştırmalarında Yöntem içinde, s. 53, Yayına Hazırlayan
Serpil Çakır-Necla Akgökçe, Sel Yayınları, 2000, İstanbul.

1 96
araştırmanın konusu olarak hedef grup seçilmesinin ardından
ortaya çıkan araştırmalardan- önemlerini yadsımamakla bir­
likte- farklı bir yere koyuyorum önünüzdeki çalışmayı.
İşçilerin kolektif eylem biçimlerinden olan grevlerin, te­
mel aktörleri bir yanda sendikalar ve sendikalı işçiler diğer yan­
da ise patronlardır. Her grevde bir de eylemi destekleyen grup­
lar bulunur. Solun yükseldiği 1970'li yılların ikinci yarısında bir
hayli güçlü olan öğrenci hareketi, grevde olmayan sendikaların
işçileri, sol partiler grevlerin doğal müttefikleriydi. Dayanışma
grupları grevde bulunan işçilere kitlesel destek ziyaretlerinde
bulunur, grev yerini şenlendirip, grev alanı dışında da direnen
işçilerin görünürlük kazanmasını sağlar, kendi yayın organla­
rında grevin haberlerine yer verirdi. Şimdilerde bu tür dayanış­
malar olmuyor değil fakat daha az, kitlesel olmayan destekler
biçiminde sürüyor grev dayanışmaları ve dayanışanların bile­
şimi ve destek gruplarının kamuoyu oluşturma araçları değiş­
miş durumda. İşgücünün feminizasyonuna bağlı olarak kadın
yoğunluklu işyerlerinde grevler ve direnişler artarken Türkiye
gibi feministlerin, kadın hareketinin güçlü olduğu yerlerde bir
dayanışma grubu olarak kadın hareketi öne çıkıyor. Değişen,
çeşitlenen medya ve iletişim teknolojisi ve sosyal medya saye­
sinde eskiye göre işçi eylemleri, grev ve direnişler artık daha
çabuk duyuluyor, yaygınlaştırılıyor, genellikle grev alanı dışında
örgütlenen dayanışma eylemleri sosyal medya aracılığıyla ör­
gütlenip grevin görünürlüğüne katkıda bulunuyor.
Novamed Grevi esnasında kadın dayanışmasının doğru
şekilde kurulmasını birbirinden bağımsız bir dizi durum, kişi ve
etkenin bir araya gelmesiyle mümkün olduğunu düşünüyorum.
Başlangıçta ya da ilerleyen süreçlerde kimilerinin kafası
karışsa da kadın işçilerin, kazanma konusundaki ciddi inadını
öncelikle göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Kadın örgütleriyle bağlantı bağımsız kadın hareketi üze­
rinden kuruldu, dayanışmanın ilerleyen aşamalarında bunun

1 97
ne kadar yerinde bir ilişki kurma biçimi olduğunu hep beraber
gördük. Filiz Karakuş'un 2007 yılının yaz sonunda sendikaya
gelip bir kadın kampanyası örgütlemeyi önermesi ve hiç vakit
geçirmeden, hemen ilk toplantıyı örgütleme çalışmalarına baş­
laması tayin edici oldu. Mor Çatı'daki ilk toplantıya gelenlerin
bir-iki sosyalist parti ya da grup dışında bağımsız feministlerden
oluşması daha sonraki eylemlerin seyrini de etkiledi. Örgüt fla­
ma ve simgelerinin kullanılmaması, kendilerini sınıf örgütü diye
tanımlayan bazı sol grupların tutum değiştirmelerine, dışarıda
kalmalarına sebep oldu. Ama grevci kadınlarla, başka yerlerde
ve işlerde çalışan kadınların, kadın ezilme ve sömürüsüne karşı
birlikte mücadele etmelerinin de yolunu açtı. Fırsat buldukların­
da örgütlerinin şapka ve bayraklarını kullanan küçük grupçuklar
olmadı değil fakat zaman içinde onlar da kampanyanın ortak
eylem biçimlerine, söylemlerine ve hedeflerine sahip çıktılar.
Türkiye'de merkez yönetiminin onun içinde de genel baş­
kanların sendikal politikaların hayata geçirilmesinde tayin edi­
ci bir rolü vardır. O anda sendika başkanı olan Mustafa Öz­
taşkın' ın grevin bir aşamasında kurulan kadın dayanışmasının
olayların seyrini değiştirebileceğini görmesi, dayanışma grubu
olarak kadınların rolünü kavraması, memleketteki klasik sen­
dika yöneticisi tutumu dışına çıkması da grevin başarısını et­
kileyen nedenler arasındaydı. Feminist hareket daha işin içine
girmeden, Hürriyet Gazetesı"nden feminist arkadaşımız, Emel
Armutçu, sendikayı arayarak Antalya'ya gidip haber yaptıracak­
larını söylemişti, iletişim bilgileri istedi, sevinçle verdik. İki hafta
sonra Şermin Terzi'nin, Hürriyet Pazar ekinde grevci kadınlarla
yapılan çok geniş bir söyleşisi yayımlandı, söyleşide habercilik
gereği, işveren temsilcisinden de görüş alınmıştı. Turkiye'nin en
büyük gazetesinde bu haberin çıkması o zamana kadar sendika­
nın bütün çabalarına rağmen konuşmaktan kaçınan patronların,
sendikayı aramasıyla sonuçlandı. Habere ateş püsküren patron
temsilcileri, konuşma sırasında sendikayı işyerini başka bir ül­
keye taşımakla tehdit etmişti. O haftaki sendika yönetim kurulu
toplantısına beni de çağırdılar, ne yalan söyleyeyim, haberden
dolayı takdir bekliyordum. Toplantıya girer girmez, zamanın
sendika mali sekreteri Adnan Özcan bağırıp çağırmaya başladı,
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Fabrikayı kapattırmak mı istiyor­
sunuz siz?" o azarlıyor, diğerleri ses çıkarmıyordu. Sendikanın
erkek yüzünü orada bir kere daha görüyordunuz. Kendimi zor
tuttum, ağlayacağım. Birkaç saat sonra Genel Başkan çağırdı
odasına, "Üzülme, devam edin, kadın grubu üzerinden devam
edin, bu bir başarı. Adamlar kaç aydır ilk kez bizi aradılar," dedi.
Üçüncü bir etken, o sıralarda belli sendikalarda kadınların
karar mekanizmalarında, yönetici pozisyonda olmasıydı. Ey­
lem Ateş Hava-İş Sendikası'nda Başkan Yardımcısıydı, KESK
yönetiminde ise Sevgi Göyçe vardı. Eylem Ateş, fiili olarak
dayanışma içinde yer almasının yanı sıra mali sorunların çö­
zümünde sendikalarının olanaklarından yararlanmamızı sağ­
ladı. Sevgi ise dayanışma toplantılarının hemen hemen hepsi­
ne katıldı, küresel memur sendikalarıyla, uluslararası sendikal
örgütlenmelerle, iletişimin kurulmasını sağladı, oradaki kadın
yapıları aracılığıyla Avrupa'da ve dünya sendikalarında bir bas­
kı grubu oluştu. Yine aynı dönemde Ankara'da Türk- İş Kadın
Sekreteri olarak görev yapan Şule Özkuzukıran Avrupa Par­
lamentosu kadın lobisi üzerinden, grevin Avrupa Parlamento­
su'nda ele alınmasını sağladı. Almanya'da Göçmen Kadınlar
Birliği'nden Pelin Şener vasıtası ile sektör sendikaları dışında­
ki sendikalarla iletişim kurularak, dayanışmaya onlar da dahil
edildi.
Kadınlar bu ağı örerken sendika tarafında neler oluyordu?
Sendika bürokrasisi, erkek egemendir, sendikalar kurumsallaş­
tıkları oranda erkek egemenliği de pekişir, güçlenir. Genellikle
erkek uzmanların çalıştığı, örgütlenme, eğitim, hukuk, basın
gibi temel uzmanlık departmanları bu patriyarkal bürokrasinin
güçlenmesine, yeniden üretimine yardım eder. O sıralarda sen­
dikanın Dış İlişkiler Departmanı'nda Gün Bulut vardı, onun­
la Kadın Dergisi olarak aynı odayı paylaşıyorduk. Sendikanın

1 99
ve Mersin Şubesi'nin uluslararası sektör sendikası ile yazışma
ve ilişkilerini yürütüyordu, sendikaların uzmanlık alanlarında
çokça yapıldığının aksine bizden bilgi saklamadı. Örgütlenme
departmanında çalışan Sinan Metin'in de bu benim işim, ör­
gütlenmenin işi, Kadın Dergisi karışmasın, şeklinde bir tutumu
yoktu. İlerleyen süreçlerde hastalığı nedeniyle sendikaya gele­
medi. Bugünden baktığımda örgütlenme dairesinin, sendika­
ların erkek egemen örgütlenme kültürü içinde "inisiyatifsizlik"
olarak tanımlanan bu tutumunun, daha sonra serviste oluşan
boşluğun, Kadın Dergisi' nin özgürce çalışmasına uygun zemini
hazırladığını düşünüyorum.
Sendikalarda, direniş ve grev yapan işçilerle yapmayanlar
arasındaki dayanışma genellikle genel merkez aracılığıyla şu­
beler üzerinden yürütülür. Petrol-İş Sendikası'nın Antalya'da
şubesi yoktu, dolayısıyla Adil Bey'in (Alaybeyoğlu) o dönem
şube başkanlığı yaptığı Mersin Şubesi üzerinden yürütüldü
çalışmalar. Adil Bey, sürecin bir noktasında kadın dayanışma
grubunun grevin görünürlüğünü artırması konusundaki öne­
mini anladı ve rekabet yerine işbirliği yapmaya başladı.
12 Kasım 2006 yılında Petrol-İş 25. Dönem Temsilciler
Kurulu Novamed Grevi'ni desteklemek amacıyla Antalya'da
yapılmıştı. Dolayısıyla şube yönetimleri ve temsilcilerden olu­
şan geniş bir kesim Antalya'da basın açıklaması yaptı. 2007
yılında Trakya Şubesi'ne bağlı Sanovel işyerinde de grev var­
dı, Türkiye'ye dayanışma için gelen o dönemin ICEM Genel
Sekreteri Manfred Warda'nın konuşması ardından Sanovel
işçileri Novamed'le dayanışma mesajları verdiler. İki şube iş­
çilerinin bu dayanışması dönemin gazetelerine da yansımıştı.
Kadın Dayanışma Grubu'nun eylemlerine doğrudan des­
tek veren, stantlarda durup, bildiri dağıtan, konuşan Mustafa
Özgen'in Başkanlığını yaptığı Ankara Şubesi'ydi. Biz sendika­
yız, dayanışma bizim çevremizde kurulur, şeklinde bir tutum­
ları olmadı, dayanışma grubunun eylemlerine destek verdiler.

200
Şube kentteki sendikalarla da işbirliği halinde çeşitli eylemler
örgütlerken, konuyla ilgili bir de fotoğraf sergisi açmıştı. (ı)
Eylem koşuşturması içinde, farkına varamamıştım. Daha
sonraları şubelerin geri kalmalarının ardında, tüm sendikalar­
da görülen şubeler arası çatışmaların, rekabetin yattığını, bazı
şubelerin sendikanın, olanaklarının Novamed Grevi'ne akıtıl­
masından şikayetçi olduğunu işittim. Oysa bir yıl süren grevin
sendikaya yüklediği maddi külfet dışında (ki bu her grev için
geçerlidir), pek ciddi bir harcama yoktu. Kadın örgütleri daya­
nışma için sendikanın imkanlarını kullanmanın etik olmadığı­
nı düşünüyordu, görünürlüğü tümüyle medyada bulunan arka­
daşlarla iletişim üzerinden sağladık, broşür, bildiri vs için ortak
para toplanıyor, sendika işin içine katılmamaya çalışılıyordu.
Petrol-İş'in uluslararası partneri olan, (Uluslararası Kim­
ya, Enerji, Maden ve Genel İşçi Sendikaları Federasyonu)
ICEM'de Kadın Bölümü Sekreteri Carol Bruce'tu. Carol, baş­
langıçtan itibaren grevcileri ziyaret edip, ICEM kadınlarını
bilgilendirdi ve onların harekete geçmesini sağladı. ICEM'de o
dönemde Alman sendikacılar yönetimdeydi. Türkiye'den Ke­
mal Özkan' ın kimya bölümünün sekreter yardımcılığına yeni
getirilmiş olması, ciddi gayreti, ICEM'le ilişkilerin doğru bir
yerden kurulmasını sağladı.
Objektifliği bilimsel çalışmanın şiarı olarak görenlere
olayları tek tek kişilerin varlığı, tutum ve davranışlarını gö­
zeterek anlatmam yadırgayıcı gelebilir, fakat kadın yazımının
ve araştırmalarının objektif olma gibi bir derdi yoktur ve ger­
çekten de maddi koşulların yanı sıra o insanlar, orada, o tutum
içinde olmasalardı, Novamed Grevi başarıyla sonuçlanamazdı.
Bugün olsaydı mesela aynı sonucu alamazdık.
Novamed Grevi daha sonra DESA ve Emine Aslan müca­
delesine de öncülük etti, orada da kadınlar tarafından yürütülen

(2) Novamed Grevi, Küresel Sermayeye Karşı Küresel Kadın Dayanışması, s. 60-61-
62 Petrol-İş Yayınları, Mart 2008, İstanbul

201
grevin, kazanımla sonuçlanmasında Türkiye' nin en aktif muhalif
hareketi olan feminist hareketin grevci kadınlarla dayanışması
önemli rol oynadı. Mesela daha 2012'de Hava-İş Grevi'nde işten
çıkarılanların 82'sini kadın kabin memurları oluşturuyordu, grev
sırasında en aktif grup olan kadınların çalışma koşulları, beden­
lerinde ciddi tahribatlara yol açmıştı, ağır sağlık sorunları yaşı­
yorlardı. Fakat sendika yönetiminin kadın dayanışma grubunun
eylemlerini sendika politikasının güdümüne almaya çalışması,
dayanışma gruplarının bir grevde ne tür işlevler yürüttüğünü
fark edememesi, orada tayin edici bir kadın dayanışmasının ku­
rulamaması ile sonuçlandı, grevin başarısızlığında başka bir dizi
başka etkenin yanı sıra bu da etkili oldu sanıyorum . . .
Novamed grevi başarıyla sonuçlandıktan sonra sendika ge­
nel merkezinde herkes kendi odasına çekildi, sendika rutinleri­
ne geri dönüldü. Toplu sözleşme masasında, mücadele sırasında
ileri sürülen toplumsal cinsiyet temelli sorunlar ve taleplerin pek
çoğu hatta hiçbiri yansıtılmadı. Süreci baştan sona bilen ve for­
müle edebilecek olan Kadın Dergisi, bütünüyle toplu sözleşme
süreci dışında kaldı, toplu sözleşme departmanı ayrıydı ve ha­
kim sendikal işleyişte bu işlerin yürütülmesinden onlar sorum­
luydu. Grev süresince söylemi kuran kadın bölümü ile işbirliği
yapılabileceği akla gelmedi, açıkçası, hiyerarşide bizden daha üst
konumda olan bir departmandan ya da yönetimden bu tür bir
istekte bulunmak, bizim de aklımıza gelmedi. Gelse de o koşul­
larda cesaret edebilir miydik, bilemiyorum. Toplu iş sözleşmesi
ücretin, sosyal hak ve sorumlulukların karşılıklı olarak tanımlan­
dığı klasik toplu sözleşme şablonu çerçevesinde şekillendirildi.
Hatta patron temsilcilerinin, grev sürecinde ileri sürdüğünüz
toplumsal cinsiyet temelli talepleri yansıtmadığından hareket­
le sitem ettiği söylendi sonraları. Kadın çalışması bir sendikada
tüm departmanları kesen disiplinlerarası bir çalışmaydı oysa.
Bunun kavranılamaması grevci işçiler işbaşı yaptıktan sonra
oradaki çalışmanın şubeler arası rekabet, sendikal iç çekişmeler
nedeniyle durması, üç yıllık toplu sözleşme imzalanan işyerinde,

202
bu üç yılın yeteri kadar değerlendirilememesi sonucunu doğur­
du. Son anda birkaç aylığına alınan kadın örgütçülerin çabaları
durumu toparlamaya yetmedi. Onca çabayla kazanılan işyerinde
sendikanın yetkisi düştü.
Novamed, greve çıkan sendika üyelerinin sayısının çalı­
şanlardan daha az olmasına rağmen grevin kazanımla, toplu
sözleşmeyle sonuçlandığı nadir örneklerden biriydi. Kadın
kurtuluş hareketi ile sendikal hareket bu örnekte karşılaş­
tı, birbirlerinden öğrendiler, krizin doğurduğu bu karşılaşma
sendikal hareket lehine bir öğrenme imkanıydı, kriz durumu
ortadan kalktıktan sonra süreç klasik erkek egemen bürokrasi
ve örgütlenme modelleri engellerine takıldı.
Feryal'in çalışması, grev sürecinde sendikalarla, kadınla­
rın ve feminist hareketin işbirliğinden neler doğabileceğinin
bilgisini sunuyor bizlere. Feministlerin, şu veya bu sendika­
da kadın üye olarak çalışan kadınların, kadın çalışması yapan
kadınların inanıyorum ki çok çok işine yarayacak. Bir kısmı
sendikal süreçlerin artık dışına çıkmış, bir kısmı da sendika
yöneticisi olarak varlığını sürdüren erkekler bu kitabı okuyup,
şurada hata yapmışız, diyebilecekler mi acaba? Ama umut ede­
lim yine de.

203
EK: "SERBEST BÖLGEDE ÇALIŞMAK"

Aşağıdaki bilgiler 2006-2008 yılları arasında ya­


pılan çeşitli söyleşilerden derlenmiştir.
Tuzla Serbest Bölgesi'nde çalışan F.İ . , 1976 doğumlu.
Tuncelili. Alevi- Kürt. Yedi kardeşler. Annesi ev kadını. Babası
deri işçisi. Beş yaşındayken İstanbul' a gelirler. Köy baskınları,
işkenceler çocukluğunun belleğinde yer etmiş en derin acıları.
Türkçeyi beş yaşından sonra öğrenir. "Dil bilmediğinizde ade­
ta sağırsınız. Türkçe bilmediğimizden okula da geç verildik."
Ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirir. Tuzla Aydınlı mahallesinde
aile apartmanında yaşıyor. Evli ve dört yaşında bir oğlu var.
Eşiyle birbirlerini sevseler de evlenmeyi düşünmezler. Ailesi­
nin zoruyla evlenir. On iki yaşından beri çalışmakta. İlk işçilik
deneyimi seramik fabrikasında. Sonra hep tekstil sektöründe
çalışıyor. Tekstile geçtiğinde bir yandan da kuaförde çalışır,
kalfalığa kadar yükselir. Sağlıkçı olmayı istiyormuş.
F.İ., Emek Partili. Serbest bölgede çalışmaya başlama­
dan önce küçük atölyelerde, firmalarda çok sıkıntılar yaşamış.
Şimdi çalıştığı yerdeki esas sıkıntının ise sendikal örgütlenme
olduğunu düşünüyor.
Tuzla'da erkeğe dair her şeyin üretildiği bir İtalyan fir­
masında üç yıldır çalışmakta. 350 işçinin 200'ü kadın. Mesaisi
yok. Tatillerini istedikleri gibi kullanabiliyorlar. Sigortaları dü­
zenli yatıyor.
"Serbest bölgede işe girmek AB'ye girmek demekti.
Yasalara uyuyorlar. Yabancı genel müdür daha iyi. Bizi din­
liyor ve konuşuyorlar. 06:50 ile 16.50 arası çalışılır. Cumar­
tesi-Pazar tatil. İşyerinde onar dakikadan iki çay molası ve

205
kırk dakikalık bir öğlen molası var. Çalışırken giydiğimiz
iş önlüklerinin rengi yaptığımız işin kalitesine göre deği­
şir. İşyerinde performans ücreti var. Düzenli işe geldiğinde,
istenilen miktarda ürün ürettiğinde 20 Avro performans
ücreti alıyorsun. İşe alırken kadınlara bekarsalar iki yıl ev­
lenmeyeceksin, nişanlanmayacaksın, evliyseler 2 yıl çocuk
yapmayacaksın diye sözleşme imzalatıyorlar. Aksi durum­
da ihtar veriyorlar. Yeni giren işçilere kötü davranıyorlar.
Ustabaşları erkek (sadece bir kadın var) ve baskı uyguluyor.
Ustabaşı olma teklifi aldım. Arkadaşlarımla aram açılması
diye kabul etmedim. İşçiler birbirine güvensiz. Kendilerini
işçi olarak görmüyorlar. Tekstil-İş örgütlenmeye çalıştı iş­
yerinde ancak kısa sürede çözüldü ... Firmaya alınan kadın
elemanda dış görünüş çok önemli. Kadın işçiler çalıştığım
yerde manken gibi, makyajlı, bakımlı. Erkek işçiler sade ve
doğallar. Kadın işçiler kendilerini teşhir ediyorlar. . . Meslek
hastalıkları, astım başlangıcı ve çok oturmaktan kaynakla­
nan rahatsızlıklar mevcut ... Kriz sürecinde yaklaşık 50 kişi
işten çıkarıldı. Tazminatları verildi. Fabrikada örgütlenmek
zor, diğer işçilerle bir araya gelmek kolay değil. Diğer işyer­
lerinde piknik yapıp, birlikte zaman geçiriyorduk . . .
Anne ve kadın işçi olmak çok zor. Evde hep yardım
eden kişisiniz. Evi geçindiren değilsiniz. Yapılan zamlar
kadınlara hep daha az. Fabrikada ilk işten atılan, sindiri­
len kadınlar oluyor.
Çalışmak sosyalleşme, mücadele, ihanet, güçlenme
demek. .. Yaşadığım mahallede kadınlarla çok şey pay­
laşmaya başladık. Beş yıl önce böyle değildi. İlişkilerimiz
çok değişti, dönüştü . . . "
F.İ. kazanılmış bir hakla değil, mücadele ederek örgütlen­
mek, sendikalaşmak istiyor. Emine Aslan gibi mücadele ver­
mek istediğini vurguluyor.
Tuzla Serbest Bölgesi'nde çalışmış S.A. , 28 yaşında. Evli,

206
altı aylık bir oğlu var. Tuzla Aydınlı Mahallesi'nde yaşıyor.
Serbest Bölge'de sendika olmadığından şikayetçi. Ağustos
2000-Haziran 2003 arası Serbest Bölge'de bir tekstil firmasın­
da çalışır. Ayrılma nedeni, işten bunalma. Firmanın Bursa'ya
taşınması da ayrılmasının nedenlerinden biri. Ücret de azmış,
200 dolar kadar. Sigorta ise asgari ücretten. Serbest bölgeden
sonra çalıştığı yerlerin koşulları daha ağırdır. Bağırma ve aşa­
ğılama vardır, bir keresinde ustabaşı üstüne yürür. . .
İzmir Ege Serbest Bölgesi'nde çalışan F.A., 38 yaşında.
Bekar. Annesiyle yaşıyor. Kozmetik ürünlere çok düşkün; titiz.
Cumhuriyet mitinglerine gidiyor. Beş vakit namaz kılıp, oruç
tutuyor. Şarap da içiyor.
Daha önce büro işlerinde çalışmış. Şimdi dizel motorla­
rın yedek parçalarını ürettikleri bir Amerikan firmasında altı
yıldır çalışmakta. Kriz nedeniyle altı aylığına işten çıkarılır.
Fabrika üç vardiya. Erkeklerin ağırlıklı olarak çalıştığı bir fab­
rika. Erkeklerin bakışları, dedikodu yakındığı konular arasın­
da. Erkekler dul kadınlara "ikinci el" diyormuş. İş yerinde dört
yıldır sendika bulunmakta. Kadın komisyonlarının kurulma­
sını istiyor. Patronun üslubu çok iyi ona göre. Avrupa eğitimi
almış. Çalıştığı fabrikada meslek hastalığı olarak en çok boyun
ve bel fıtığı görülmekte. En büyük sıkıntısı vardiyalı çalışmak.
Kadınların çok daha çalışkan olduğunu belirttiyor.
İzmir Ege Serbest Bölgesi'nde çalışan Y.A. , 1977 Ağrı
doğumlu. Bekar. Annesiyle yaşıyor. 1994 yılında İzmir'e gel­
mişler. 1 999 yılından beri F.A.'yla aynı fabrikada çalışıyor. O
da kriz nedeniyle altı aylığına işten çıkarılır. Altı kardeşin en
küçüğü. Lise mezunu. Serbest Bölge'de daha önce tekstil fir­
masında çalışmış. Ayakta durmaktan ayakları ağrıyormuş. 42
saat çalışmış hiç durmadan. Beş yıldır sendikalı. Ailesinden
gizli sendikalı olmuş.
"Fabrikada ilişkilerim çok iyi, sevildiğime de inanı­
yorum ama işe dönmek istemiyorum. Robot gibi çalıştı -
rıyorlar. Vardiya sistemi kötü. Kendimi garip ve mazlum

207
hissediyorum gece vardiyasından sonra. Kulaklıkla yatı­
yorum uyuyabilmek için sonra da sinirli oluyorum."
Meslek hastalığı olarak parmak ve boyun ağrısı var. Üc-
reti: 1. 150 TL. Krizde giderleri kısmak için yoğurdu kaldırmış
fabrika 3-4 kadın itiraz etmişler.
İzmir Ege Serbest Bölgesi'nde çalışan H.Ü., 29 yaşında.
Manisalı. Evli. 5 yaşında bir oğlu var. Buca'da aile apartmanın­
da yaşıyor. Bütün kredi kartları ve banka kartlarını kocasına
vermiş. Evliliğinde mutlu değil. Kız Meslek Lisesi mezunu.
Uçak bağlantı elemanı yapan bir fabrikada çalışıyor. Er­
kek ağırlıklı bir firma. Dikkat çekmesin diye uzun önlük giyi­
yor. Kadınlar ona göre daha becerikli, dikkatli, küçük parçaları
daha iyi yapabiliyorlar.
"Kadınlar doğurganlık özelliklerinden dolayı yükse­
lemiyor. 7 yıldır aynı işi yapıyorum terfi alamıyorum. Şef­
ler erkek. Erkeklerle çalışmak çok kötü. Vardiyalı çalışmak
çok zor, sosyallik yok. Evle ilişkin yok. Gece vardiyasında
iyice kopuyoruz. . . 2004'de sendikalı oldum. Zam alamı­
yorduk. İstediklerine zam yapıyorlardı. Sendikanın ne ol­
duğunu bilmiyordum. Kadın hakları ile ilgili eğitim verdi
sendika. Erkekler için sendikada birçok aktivite var. Ka­
dınlar için hiçbir şey yok. İşyeri temsilcisi oldum iki kadın
arkadaşla birlikte, erkekler istemediği için düşürüldük."
Ücreti: 1 .200 TL. Fabrikada meslek hastalığı olarak bel,
boyun fıtığı, bilek rahatsızlığı olduğunu belirtti. Tatil günü pazar.
İzmir Ege Serbest Bölgesi'nde çalışan A.K.. Denizli
doğumlu. 1 992'de İzmir'e gelmiş. Boşanmış. 14 yaşında olan
kızıyla yaşıyor. On yıl esnaflıktan sonra fabrikada çalışmaya
başlamış. Ona göre, fabrika yaşamında hırs ve rekabet var. Ü ni­
versiteyi kazanmış ancak bitirememiş. H.Ü. ile aynı fabrikada
5 yıldır çalışıyor. Fabrikadaki sorunlar ona göre, çalışanlar ara­
sındaki iletişim yokluğu ve vardiyalı çalışmak. Meslek hasta­
lıkları: ayak ve belde rahatsızlıklar, baş ağrısı, yorgunluk.

208
"Kadınlar köle gibi hem evde hem de işte çalışıyor.
Doğurganlıklarından dolayı terfi alamıyorlar. Sendika­
da kadın ağırlığı yok. 2004 yılında 28 gün greve çıktık.
Grevde önde pankartı taşıyan kadınlardı . . . Kriz nedeniyle
20-25 kişi tazminatları verilip çıkarıldı. Üretimin düştü­
ğü söyleniyor Fabrikada bir iki kişi hariç herkes sendikalı.
Onların da eşleri izin vermiyormuş."
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
N .A., 1 960 Konya Ereğli doğumlu. Ticaret Lisesi mezunu.
Evli. Bir kızı, bir oğlu var. 1 982 yılından beri Antalya'da. Ba­
bası işçi emeklisi. Annesi ev kadını. 2001 Aralık ayından beri
Novamed'de çalışıyor.
"1984-1990 yılları arasında Orman İşletmeleri Mü­
dürlüğü'nde Muhasebe Bölümü Sosyal İşler Şefüği'nde
sendika temsilcisi olarak çalıştım. 1990'da kızım dünyaya
geldikten sonra ayrıldım. Yedi yıl ara verdim sonra mecbur
kalınca bir su böreği atölyesinde üretim şefi olarak dört yıl
çalıştım. En çok bankacı olmak isterdim ama olmadı. Evin
en büyüğü bendim ve kardeşlerime de bakmak zorunda
kaldım. Annem rahatsızdı. Hevesim içimde kaldı. Evlen­
dikten sonra çalışmaya başladım. Ailemin durumu iyiydi.
Tarlalarımız, dükkanımız, evimiz vardı. Grev sırasındaki
sıkıntılı durumumuzda bize çok destek oldular. Babam
sol düşünceye sahipti. Ezilme, baskı evde konuşulurdu.
Babam da sendikalıydı. İkisi de grevde beni desteklediler.
Annem, 'sendikalı ol, arkanda kuvvet olur' dedi. Eşim de
benim hep arkamda oldu. Çalışmak bana güven kazan -
dırdı. Toplum içindeki konuşmalar insan ilişkilerinde çok
önemli . . . Eşim çalışmıyor, evde; ev işlerini ben yapıyorum.
Bütçemiz ortak. Ben para biriktiririm o biriktirmez.
Grevde yaşı en büyük olan benim. Novamed'e tanı­
dık aracılığıyla girdim. Temizlik elemanı olarak girdim.
Sendikaya üye olduktan sonra evrak dosyası çalmakla
suçladılar beni. İşten çıkarmakla tehdit ettiler. Üstlerine

209
gıttım, ışın peşini bırakmadım. Mahkemeye vermekle
tehdit ettim. Telaşlandılar; beni özür olarak üretim hattı­
na aldılar. İstemediğimi söylediğimde dinlemediler. İtiraz
hakkı tanımadılar. Oysa temizlik işinden çok memnun­
dum. Üretime geçince eve döndüğümde yorgunluktan
bayılıp kalıyordum, kulaklarım tıkanıyor, başım ağrıyor­
du. Faranjitim içeride azdı. Bana sadece iki gün eğitim
verilmişti. İşimi yine de en iyi biçimde yapmaya çalışı -
yordum. Yeni oturulan bir işte üç gün acemilik çekilir.
Bir yıldır o pozisyonda çalışan biriyle şef beni kıyaslayıp
bağırıp çağırıyordu . . . Grevden sonra rahat ve huzurlu bir
çalışma ortamı elde ettik. Haklarımızın çoğunu elde ede­
medik. Grev bittikten sonra kadın dayanışması da bitti.
Bağlar çözülüyor. Dedikodu çok. İşyeri temsilcisi aktif
değil. Sendikanın içeri gireceğinden umutlu değilim . . .
Oğlum Novamed'de çalışıyorum diye havaalanında işe
alınmadı . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
M.Ü., 1966 doğumlu. Antalya Korkuteli'nden. Evli. Çerkez.
Kaçarak evlenmiş. Bir kızı, bir oğlu var. Yüksekokul mezunu.
Sekreter olmak istiyormuş. Babası ambar şefi. Annesi ev kadını.
"Büro işinde çalışıyordum. Evlenip hamile kalınca,
düşük tehlikesi yüzünden ayrıldım. 2003'den beri Nova­
med'de çalışıyorum. Eşimin tanıdığı aracılığıyla girdim.
Özellikle gece vardiyası çok ağır geliyordu. Gece vardi­
yasından geldikten sonra tansiyonum çıkmaya başladı . . .
Köyden yiyecek desteği her zaman gelir. Ailemden hiç
kimse sendikalı olmadı; benim de olmamı istemediler.
İçeride düşüncelerinizi kaybediyorsunuz, düşünemiyor­
sunuz . . . Grevden sonra içeri girdik ama ne kadar çalışa­
bilirim bilemem. Çok yorgunum . . . Yine işverenin dediği
oluyor. Sendikanın yeterlilik alacağından tereddütlüyüm."
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalı-
şan N.U. , Evli, beş yaşında bir kızı var. 1 980 doğumlu. İşyeri

21 0
temsilcisi. Komşusu aracılığıyla Novamed'e girmiş. Örgüt­
lenmeyle ilgili sendikal eğitime ihtiyaçları var. İşverenin ken­
dilerini ciddiye almadığını söyledi. Üretim hızının yavaşlatıl­
masını, mola sürelerinin yetmediğini dile getirdi. Sendikasız
işçilerin korktuklarını üyelik için hep süre istediklerini söyle­
di. İşveren sık sık toplantı yapıyormuş. Kalitenin düştüğünü,
çalışırken konuşmamaları gerektiğini söylüyormuş.
Antalya Serbest Bölgesi'nde Novamed fabrikasından işten
atılan M.V., 39 yaşında. Evli. 20 yaşında bir oğlu var. Eylül 2006
tarihinde Novamed'de çalışmaya başlamış. Ağustos 2009 tari­
hinde sendikalı olduğu için hatası bahane edilerek işten atılmış.
"İşyerinde sendikalılarla sendikasızlara davranışları
çok farklı. Sendikalı olmak isteyen bir kadını kocası öl­
dürmekle tehdit etmiş. Üç ay önce sendikalı oldum. İşe
girerken işveren sendikaya girmemeleri konusunda işçi­
lerden söz alıyor. . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
eski işyeri temsilcisi F.A . . 1980 doğumlu. Evli. Konya Bozkırlı.
Bir yaşındayken Antalya'ya gelmiş. İki abisi var. Lise mezunu.
"Bir evin tek kızıyım. Nazlı büyüdüm. İlkokuldan
itibaren basketbol oynadım. Sosyal ilişkilerim bu neden­
le güçlü. Biyoloji okumak istiyordum; sınavda kaydırma
yaptım, kazanamadım. Çalışmaya karar verdim. Bir giyim
mağazasında tezgahtar olarak çalışmaya başladım. Yılın
personeli seçildim. Çok değişik insanlarla tanışıyordum;
travesti filan da. Herkes derdini anlatıyordu. Novamed'e
tanıdık aracılığıyla girdim. Amcalarım öğretmen. Bizim
sülalede iki taraf da var, sağcısı da solcusu da. Ama ben
politikaya uzak kaldım, ilgilenmedim. Yaz tatillerinde
boşken dantel, ev işi filan yaparım. Çalışmaya başladıktan
sonra evdeki baskı kalktı, özgürleştim. Eskiden bir gün
sokağa çıkarken, sonra her gün ya da istediğim zaman­
larda çıkmaya başladım. Kazandığım paranın hakimi de

21 1
bendim. İlk işe girdiğimde babama araba aldık ağabeyim­
le, taksidini de ödedik."
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
S.E., 1 977 doğumlu. Ankara, Sincanlı. İşçi kökenli bir aileden.
Kardeşleri de işçi. Ailece sağcılar. Önce MHP'ye yakınlarmış.
Şimdi daha orta sağ bir partiye. Evli. Kız Meslek Lisesi Ço­
cuk Gelişimi mezunu. Novamed'e eniştesi aracılığıyla girmiş.
Sendikaya üye olduktan sonra eniştesi kendisiyle görüşmüyor.
"İlk alınan altı işçiden biriyim. Kadınlarla çalışmak
izin verilirse rahat. Üç vardiya çalıştığım için ev işi, dışarı
işi yüküm ikiye katlanıyordu. Bir de çocuk ilgi, sevgi isti­
yor. Dolayısıyla üç parçaya bölünmek yıpratıcıydı. Eşim­
le de işyerindeki sıkıntıları paylaşamıyorum. Dolayısıyla
içime çok attım. Bu da sıkıntımı artırdı. Eşim sendikayı
da istemedi. Ben de ona sormadım . . . Erkeklerin çalışma
koşulları içeride daha iyi. Baş temsilcinin kadın olması da
iyi oldu. Kadın kadının halinden daha iyi anlar. . . Nova­
med'de çalışmayı düşünüyorum. Çünkü Antalya turizm
bölgesi ve iş bulmam çok zor. . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
A.R., 24 yaşında. Bekar. Burdurlu. Ortaokul mezunu. 15 yaşın­
dan beri çalışıyor. Novamed'e ilk girenlerden. Torpille girmiş.
"Aileme sormadan sendikaya girdim. Onlar da karış­
madılar, desteklediler zaten. İşyeri koşulları çok kötüydü.
Bir süre psikolojik tedavi gördüm, ilaç kullandım. İlaç da
işyerinde uyku yaptı . . . İşyerinde grevden sonra çalışmak
istiyorum . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
N.E., bekar. Lise mezunu. Novamed ilk işi ve 2002 yılında ta­
nıdık aracılığıyla girmiş.
"Ben işe başladığımda lise mezunu eleman arıyorlar­
dı. Talep çoğalmıştı çünkü. Hem dikkat hem beceri sınavı
yaptılar. Haksızlığa tahammül edemediğim için sendikaya

21 2
girdim. Çalışma koşullarından dolayı sinir oluyordu, el, kol
ağrısı oluyordu. Ailem de beni grev ve sendika konusunda
çok destekledi . . . Türbana saygı gösteriyorlardı işyerinde.
Babam zaten Serbest Bölge'de çalışıyordu ve Serbest Böl­
ge hakkında bilgim vardı."
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
Ö.Z., Kayserili. Antalya'da doğmuş. İki abisi var. Biri yurtdı­
şında politik mülteci. Evli. Politik bir aileden geliyor.
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
A.L., esas mesleği öğretmenlik. Antalyalı. Eşinin mesleği po­
lislik olduğundan çok fazla kendisiyle ilgili konuşmak isteme­
di. İş yerine girer girmez sendikalı olmuş.
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
N.U., Antalya, Elmalı. 1977 doğumlu. Babası şoför. Boşanmış,
bir kızı var. Kız Meslek Lisesi Nakış Bölümü mezunu. İlk işi
Novamed firması. Novamed'e orada güvenlik görevlisi olarak
çalışan eski eşinin aracılığıyla girmiş. Aile içi şiddet yaşamış.
Parasına el koyulmuş.
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
D.Ö., Antalyalı. 1972 doğumlu. Orta 2'den terk. Evli, iki ço­
cuğu var. Babası şoför ama aynı zamanda çiftçilik de yapmış.
Annesi, ev kadını. Babasının çocukken çok sert olduğunu,
ondan çok korktuğu söyledi. Evde politika konuşulmadığını
ama ailesinin Ecevitçi olduğunu belirtti. Kendisinin de öyle
olduğunu söyledi. Evde şiddet yaşanıyormuş. Annesinin çok
ezildiğini, sıkıntı çektiğini vurguladı. Şu anda hayatta değil.
Eşi başta çalışmasını istememiş, maddi sıkıntıları olunca, abla­
sı Novamed'de çalıştığı için izin vermiş.
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
Ü.M . Antalyalı. Döndü'nün ablası. Bir oğlan bir kız çocuğu
.

var. Eşinden ayrılmış. Kız Meslek Lisesi Kuaförlük Bölümü


mezunu. Çok kısa bir süre eşiyle birlikte kuaförlük yapmış. Bir

21 3
müteahhitin yanında bir ay kadar çalıştıktan sonra çevreden de­
dikodu olunca ayrılmış. Çocuklukları tarlada geçmiş. Altı yaşla­
rından itibaren kardeşiyle pamuk tarlasında çalışmaya başlamış.
"Okuldan gelip hava kararıncaya kadar pamuk top­
lardık. Birlikte sofraya oturup kahvaltı hiç yapamadık.
En büyük hayalim annemin bize kahvaltı hazırlamasıydı.
Tarladan gelince hamur yapar, sonra da çamaşır yıkardık.
Çocukluğumuz böyle geçti. Annem de bundan öldü. Yor­
gunluk ve çok çalışmaktan. Biz de bundan okuyamadık."
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
M.E., Antalyalı. 1 977 doğumlu. Bir oğlu var. Boşanmış. Orta
2'den terk. Annesi Bağ-Kur'dan emekli ve Novamed çalışanı.
Babası öğretmen emeklisi.
"Babam da annem de okulda çalışıyordu ve okuldan
nefret gelmişti. Maddi durumumuz iyiydi. Çocukluğum
çok rahat geçti. Sonra dükkanımız battı, çok borçlandık.
Her şeyimizi sattık. O yüzden annem de çalışmak zorun­
da kaldı. Şu sırada annem 52 yaşında (2008), açık öğre­
tim mezunu. Çalışırken bitirdi. Ailem okumam için baskı
yapmadı; ben asiydim. 1 7 yaşımda evlendim. Novamed ilk
işim . . . Evlenmem için ailemde bazı sorunlar vardı. Ba­
bam içiyordu. Evdeki huzursuzluktan dolayı kendimden
yedi yaş büyük biriyle pek de sevmeden evlendim . 1 1 yıl
evli kaldım. Beni çalıştırmadı, çok kıskançtı, çok dayak ye­
dim. Annemlere bile gitmeme izin vermiyordu. Elime hiç
para geçmezdi. Novamed'e ilk annem girmişti. 2002 yılın­
da ben de ekonomik özgürlüğüm için çalışmak istedim.
Çalışırken evliliğim daha da kötüye gitti. Hep kadınlar ça­
lıştığı ve annem de orada olduğu için ses çıkarmadı. Ama
ben çalışmaya başlayınca evle hiç ilgilenmemeye başladı.
Gittikçe kötüleşti, kirayı, yiyeceği, her şeyi ben karşılıyor­
dum. Çocuğa babaannesi bakıyordu. Gece üç dört civarı
eve geliyordu . . . Evliliğin ilk gününden beri şiddet vardı.
Sonunda boşanmaya karar verdim. Çalışmak özgüven

21 4
kazandırdı bana. Evi geçindirmeye başladıktan sonra bu
adamı çekmek zorunda olmadığımı anladım. İşe gözü
mor gidiyor, yalan söylüyordum. Keşke önceden çalışma­
ya başlasaydım, bu kadar yıpranmazdım. İşyerinde başta
susuyordum. Şefler bağırıp çağırınca sesimi çıkartmıyor­
dum. Boşandıktan sonra asileştim, takmamaya başladım.
Cevabını veriyordum. Haklıydım. Şefle kaç kez kapıştım,
cevabını veriyordum. Kendimi kocama ezdirmedim, onla­
ra niye ezdireyim . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
D.E., M.E.'nin annesi. 1957 doğumlu. Emekli. On bir yıl Mil­
li Eğitim'de çalışmış. Kendini yaşlı görüyor. Evde oturmaktan
sıkıldığı için çalıştığını söyledi.
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
Ö.Z., 1983 doğumlu. Antalya Gazipaşalı. Bekar. Yalnız yaşıyor.
"İlkokulu bitirdikten sonra babam okutmadı. Sonra
annemin desteğiyle ortaokulu bitirdim. Antalya Turizm
Meslek Lisesi'ni kazandım. Para vermeleri gerekiyordu.
Göndermediler. Ben de liseyi dışarıdan bitirdim. İlkokul­
dan itibaren tarlada, serada çalıştım. Çok zor bir çocukluk
geçirdim. Ağır paketleri filan hep ben taşırdım. Babamın
başka biriyle ilişkisi oldu. Annemin okuma yazması bile
olmadığından bu ilişkiye dayandı. Küçükken öğretmenlik
ya da hemşirelik hayalimdi. Bu yıl dışarıdan lise mezu­
nu oldum. Babamla diyaloğum yoktu. Şiddet uygulardı.
Annemi dövdüğü zaman ben de karşı geldiğim için beni
de döverdi. Şimdi ilişkim düzeldi çünkü şimdi güçlüyüm.
İlk ücretli işim ilçede sekreterlik. Patron beni sözle taciz
etmeye başladı. Sekreter-patron ilişkisini ima ediyordu.
Bu durumu babam beni döver diye ailemle paylaşama­
dım. İki hafta çalıştım, maaşımı alamadan ayrıldım. İki
hafta işe gider gibi evden çıktım. Bir gün babamın şid­
detine dayanamadım, İstanbul'a teyzemin yanına kaçtım.
Ama orada da bir ay kalmama izin verdiler. Sonra geri

215
döndüm ve yine dayak yedim. Artık dayanamıyordum,
yine kaçtım bir arkadaşımın evine sığındım. Sinirden hap
bile kullandım, kafesteki kuş gibiydim. Bundan sonra başı­
ma gelmedik kalmadı, erkeklere satmaya bile kalktılar. . .
Çocuk bakıcılığı, hizmetçilik yaptım. Bu arada annemin
sürekli dayak yediği haberleri geliyordu. 2003'de Nova­
med'e girdim. Girdiğim gün ev aramaya, yalnız yaşamaya
başladım . . . Bir kadının yalnız yaşaması, çalışması iyi algı­
lanmıyor. Ben de Novamed'e torpille girdim. İşimi sevi­
yorum. Ben fabrika köşelerinde harcanacak kız değilim.
Sürekli bir şeyler öğrenmek istiyorum. Bilgisayar öğrenip,
sekreter olmak istiyorum. Grevden sonra içeri gireceğim
ama iş aramaya da devam edeceğim. Geleceğim yok işte,
işçisin işçisin. İşçi olmak beni rahatsız etmiyor ama ge­
lişmek istiyorum; oysa vardiyalı sistem hayatımı bitiriyor.
Dış yaşamdan kopmadan çalışmak istiyorum . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
S.A. , 1985 doğumlu. Konya Aksekili. Bekar. Lise terk. Babası,
işçi. Annesi, ev kadını. Dayısı MHP'li. Ancak güncel politika­
nın evde hiç konuşulmadığını belirtti.
"2003'd e çırak olarak kuaförlüğe başladım. 17 ya­
şımdan sonra çıraklık çok ağır geldi. Çok ezildim, sesimi
çıkaramadım. Yemek, bulaşık, temizlik her işi yapıyor­
dum . . . Ayrıldım ve torpille Novamed'e başvurdum. Satış
Müdürünü tanıyordum. 2004 Şubat ayında işe başladım.
Çalışmak tecrübe kazandırdı bana. Kazandığımı ailemle
paylaştım. Onlar benim adıma biriktirdiler. . . Gazete fi­
lan okumam. Annem sinir hastası. Evde üç televizyon var,
dizileri ve kadın programlarını izliyorum . . . Özel güven­
lik kurslarına gittim. Rahat bir iş imkanı. Artık her yerde,
eczanelerde bile var. Sertifikamı aldım . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
Ü.L., 1971 doğumlu. Afyonlu. Boşanmış. Bir oğlu ve bir kızı
var. Ailesinin yanında yaşıyor. Babası inşaat ustası. Annesi ev

21 6
kadını. İlkokul mezunu. Okumak istememiş. Desinatörlük ha­
yali varmış.
"Çalışmaya başlamadan önce annemle dışarıda halı
dokurduk. 14-15 yaşlarında bir doktorun yanında çalışma­
ya başladım. Daha sonra başka işlerde. Otelde eşimle tanış­
tım ve evlendim. Eşim beni birçok defa aldattı. Kayınpede­
rim sapıktı, beni taciz etti. Çok şiddet gördüm. Eşim içki
içer, beni döverdi. . . 12 yıl gidecek yerim olmadığı için evli
kaldım . . . Kocam çalışmama başta karıştı. Onun ailesinde
kadın çalışmazmış. Boşanma yasakmış. Ben direttim. Son­
ra çalışmaya başlayınca ben ona baktım, paramı yedi. Şimdi
de dul kadına kötü gözle baktıklarından evlenmeyi düşü­
nüyorum. Gazete eve girmez. Bir yıldır Kuran' a gidiyorum.
Bir arkadaşımla ayrı eve çıkmayı düşünüyoruz ama şu an
altından kalkamam. Grev bana yaradı. Dikiş, nakış kursuna
gittim. Kazak örüyorum . . . Novamed'e 2002 yılında torpil­
le, parası için girdim. Bir de sigortası var. . . Çocuğum hasta
diye aldılar. 29-30 yaşlarındaydım ve yaşım tutmuyordu.
25 yaşından gün almaman gerekiyordu işe başlaman için.
Ellerim patladı, kemiklerimde rahatsızlık oldu. Mecburen
çalıştım. Bileklik kullandım, içeriye uygun değil diye izin
vermediler. . . İçeride de çok sıkıntı çektim . . . Çocuklarım
kendi hayallerinin peşinden koşsunlar istiyorum. Evim
olsun yeter. Koca kahrı da çekmek istemiyorum. Grevden
sonra içeri girip çalışacağım, bu yaştan sonra yeni iş bul­
mam zor. Eşimle ayrılmadan sendikalıydım. Bana 'girme'
dedi. Ben direttim. Hiç bana destek olmadı. . . Feminizmi
hiç duymadım. Novamedli kadınlarla dayanışma kadın
platformundan haberim yok. İlgilenmiyorum da . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
Z.E., 1 976 doğumlu. Burdur'un Yeşilova ilçesinden. Evli iki
kızı var. Lise mezunu. Babası belediyede işçi olduğundan sen­
dika konusunda bilgili. CHP üyesiymiş. Ailesi greve destek
vermiş. Annesi ev kadını, okuma yazması yok.

21 7
"İlk başta babam çalışmamı istemedi. Zorla ikna et­
tik. Güvenilir bir yer bulmak zor. İlk olarak bir ay kadar
tezgahtar olarak çalıştım. İlaç kokusunu sevdiğim için ec­
zanede çalışmayı tercih ettim. Evlenene kadar iki yıl çalış­
tım orada. Eşimle görücü usulü 20 yaşımdayken evlendim.
Evlendikten sonra tanıdık birbirimizi. Babam üzerime tit­
rer, 'başımı eğdirtecek bir şey yapma,' derdi. Alkol de alırdı.
Biraz evin durumu karışıktı. Ondan ben evlenmek iste­
dim. Öğretmen olmayı çok isterdim. Olmadı işte . . . Çok
kapalıydım. Kendime güvenim yoktu. Konuşamazdım
kimseyle . . . Maaşımı aldıktan sonra televizyonun üzerine
koyardım, babam da öyle yapardı. Ayrım yoktu. İhtiyaçla­
rımı annem ya da babam karşılardı. Küçük yerde özel bir
şey olmaz ki zaten. Bir yerlere gitme yoktu. En fazla eve
çağırma vardı. Şimdi oraya gidince sıkılıyorum. Antalya'yı
çok seviyorum. Büyükşehir cazip geliyordu. Evliliğe karar
vermemde bu da etkili oldu. İlk evlendiğimizde eşim çalış­
mamı istemedi. Sonra ikna oldu . . . Ben çalışırken çocuğa
komşular baktı. Kayınpederler de maddi destek verdi. . .
Eve gazete pek girmez . . . 1 8 yaşımda çalışmaya başladım.
Evde durunca canım sıkılıyor. Eczanede çalışmak daha
zevkliydi insanlarla diyalog anlamında filan. Novamed'de
hep ev iş . . . 2004'de Novamed'de işe başladım. Benim de
akrabam çalışıyordu içeride. Zorluklarını bilerek girdim.
Sigortası için girdim. Eczane sigorta yapmıyordu . . . Gü­
venilir olduğu, hep kadın çalıştığı için eşim tercih etti No­
vamed'i. . . Çoğu kişi suç işlemişiz gibi greve bakıyor. Oysa
tek amacımız işyerine sendikayı getirmek. Hiçbir şey sihirli
değnekle olmuyor. . . Yavaş yavaş . . . Eşim karşı da gelse yine
sendikaya üye olurdum. Doğru bildiğimi yapardım. Çalış­
mak önemli, itibarın artıyor. Karşı komşunun eşini ikna et­
tik, çocuğuna ben baktım, şimdi çalışıyor ve çok mutlu . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
eski işyeri temsilcisi A.Y. , 1 983 doğumlu. Antalya Merkez

21 8
Köyü' nden. Ticaret Lisesi mezunu. Açıköğretim'de okuyor.
Evli. Babası Belediye'de işçi. Annesi ev kadını.
"Ben 3-4 yaşımdayken Antalya'ya gelmişiz. Gece­
kondu yapmışlar. Babam hamallık yapmış, inşaatta çalış­
mış sonra Belediye'ye girmiş. Annem halı dokurdu. Ben
de ev işleri ve halı dokumada yardım ederdim. Annemin
dokuduğu halıların parasıyla araba almışlardı. Köye zey­
tin, ekin toplamaya giderdik. Hemşire ya da öğretmen
olmak istiyordum. Babam da sendikalıydı ama evde po­
litika konuşulmazdı. Rahat yetiştim ben. Her istediğim
yapılırdı; gezmeme izin verilirdi. Novamed ilk işim. Ma­
aşı iyi diye duymuştum. Tanıdık aracılığıyla girdim. Evde
dantel, çeyiz yapıyordum. Çalışmak daha iyi oldu. Eşimle
görücü usulü ile evlendik. . . Eşim, 'evlenene kadar git gez
ama evlendikten sonra şehir dışına çıkamazsın. Seni yal­
nız göndermem,' dedi. Ben de onu kabul ederek evlen­
dim. Yatılı kalmamı istemiyor. Her evlilikte böyle şeyler
olabilir. Anlaşmazlığımız yok . . . İşyeri temsilciliği çok zor.
İnsanlar yaptıklarımızı beğenmiyorlar, eleştiriyorlar. Eşim
de, 'temsilciliği bırak, ben senin bu stresli ortamı çekmeni
istemiyorum. İşe döndüğünde de stresli bir ortam varsa
çalışmayacaksın' diyor. Ama insanları tanıdım. Hala da ta­
nımaya devam ediyorum. Erkekler karşısında mücadeleyi,
eğilmemeyi öğretti temsilcilik bana. Rahat ve güvenli bir
ortamda çalışmak istiyorum ama üç vardiya evliyken çok
zor. Evlendiğim için tazminat almaya hakkım var. Bir süre
çalışıp, onu aldıktan sonra başka bir yerde çalışmak istiyo­
rum. Gazete almıyoruz. Televizyonda dizileri seyrediyo­
ruz. Novamed başta okul gibi gelmişti. Vardiya da yoktu.
Bağırmalar çağırmalar vardı ama ben işimi yapıyordum. El
becerim de vardı, kurallara da uyuyordum ama yanımdaki­
ne bağırdıkları zaman çok gücüme gidiyordu. İşten eve gel­
dikten sonra akşam bulaşık yıkıyordum. Vardiyaya geçtik­
ten sonra alışamadım; yorgun oluyordum. Zaman geçtikçe

21 9
vücut yorgunluğu taşıyamıyor, ağırlaşıyordu. Hep uyumak
istiyordum. Kadınların belli günlerinde çekilmez oluyordu
işyeri. Hep oturarak çalışıyorduk. Saatlerce oturduğunuzu
düşünün. İşyeri kalabalıklaştıkça zorlaştı, sendika gelince
baskılar arttı. İşveren sendikayı duyunca her gruptan tem­
silci seçti. O temsilciler her ay müdürün odasında toplantı
yapıyor, sıkıntılarını dile getiriyordu. Bizim grupta sendikalı
çoktu. Ben de iyi konuşurdum. Aday olmamı arkadaşlarım
istedi. Böylelikle grup sözcüsü oldum . . . Şefim sendikalı
olmamdan çok rahatsız oldu. 'Ben seni seviyorum, sen na­
sıl sendikaya üye olursun,' dedi. Üye olanlar gruplaşıp daha
samimi oluyordu. Bu da fark ediliyordu . . . Eğer işyerine
sendika giremezse hiçbir iş güvencesi olmaz . . . Ben içeride
çalışmayı düşünmüyorum ama sendika umarım hep devam
eder. Eşim çocuğumu benim yetiştirmemi istiyor, kreş, ba­
kıcı, anneanne filan istemiyor. . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
D.E., 1981 doğumlu. Bekar. Sivaslı. İzmir'de büyümüş. Babası­
nın işlerinden dolayı Antalya'ya gelmişler. Babası aşçı, annesi ev
kadını. İlkokul mezunu. Ortaokulu dışarıdan bitirmeye çalışıyor.
13 yaşımdan beri çalışıyorum. Babam iflas etti, oku­
yamadım. Tezgahtarlık ilk işimdi. Sonra avukatlık büro­
sunda çalıştım. Babam Novamed'e yemek veriyordu. On­
dan dolayı beni işe aldılar. . . Evde herkes istediği partiye
oy verir. Kimse kimseye baskı yapmaz. Evde kimse bana
hesap sormaz. Öğretmen olmak ya da bir şirkette genel
sekreter olmak isterdim. Bir yerleri yönetme konusunda
yeteneğim var. Eve her gün annem Hürriyet gazetesi alır.
Televizyonda da dizileri izleriz . . . Novamed'e ilk girenler­
denim. 14 Kasım 2000'de girdim. Ağustos'ta fabrika açıl­
dı. O zamana kadar denendi, iş öğretildi. Kasım sonunda
üretim başladı. İlk müdür çok iyiydi. Hep işçiden yanaydı.
Bizi korudu. Yılbaşında zam istedik, yaptılar. 250 Mark
alıyorduk ilk işe girdiğimizde sonra Avro'ya geçtik . . .

220
Sendikayı, grevi burada duydum. Daha önce hayatımda
yoktu böyle şeyler. . . Kadınlar çalışmalı, kendini savuna­
bilmeli. Ben hep çalıştım, babamdan para istemedim, ben
verdim. Eşimden hiç isteyemem. Novamed'de çalışmayı
düşünüyorum. Gittiğimiz yere kadar gider . . . Hayattaki
en önemli şey aile. Bana hep destek oldular. Annem de
okuyan birisi olduğundan her şeyin farkında. Babam da
12 Eylül'ü bildiği ve yaşadığı için benden daha çok far­
kında. Şeflerle ilişkilerimde ben her zaman dişliyim. 'Çı­
kar çıkartabiliyorsan' dediğim zamanlar oldu . . . Sendikalı
olmak çok önemli. İş güvencesi evlilikten daha önemli."
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
E.R., 1 976 doğumlu. Evli. Babası Konyalı, annesi Antalyalı.
Kendisi Antalya doğumlu. Babası ziraatçı, annesi memur. Lise
mezunu. Açıköğretime devam ediyor.
"Novamed'de yönetimin bana verdiği zaman içinde
hamile kalmam mümkün olmadı. Eşim çok tepkili . . . Açı­
köğretimden mezun olduktan sonra eşimin şirketinde çalı­
şacağım. Novamed'den önce de başka bir fabrikada işçi ola­
rak çalışıyordum. Politika evde çok az konuşulurdu. Mesut
Yılmaz'ı da, Ecevit'i de severlerdi. Kazandığım parayı evde
kendime harcardım. Çeyizimi hazırladım. Eşim sendikalı
olmamı istemedi. O yönetici beni anlayamaz, beni ancak
bir işçi anlayabilir. 'Girme' dedi. Kesinlikle dinlemedim.
Annem, kardeşlerim hep yanımdaydı. Annem eylemlere
bile geldi. Bütçemiz ortak. Ben hep biriktirdiklerimi eşime
verdim. Şirket kurması için harcadım. O zaman da ezildi.
Eve her gün Sabah gazetesi alırız. Köşe yazarlarını okurum.
Evde işler bana ait. Eşim canı istediği zaman ızgara yapar.
Novamed'e girişim bir tanıdık aracılığıyla oldu. 2002'de gir­
dim. Sendikaya ilk girenler arasındayım. Benden eski ar­
kadaşlarımı dinledim, onlara inandım ve sendikaya girdim.
Grevde de büyük bir dayanışma yaşadık. İçeri girince onların
yeri ayrı olacak. Yoldaşım diyorum ben onlara. Nöbette yeri

221
geliyor ekmeğimizi paylaşıyoruz. Evde de daha güçlüyüm.
Düşüncelerimi, sıkıntımı rahatlıkla söylüyorum. TİS'de ilk
amacımız, daha insanca bir ortamda çalışmak. Artık susmak
istemiyoruz. Yönetim beni çıkartana kadar çalışacağım, mü­
cadelemi sürdüreceğim. Avnıpa'da çalışanlar sendikalı olu­
yor, istediğini söylüyor. Oysa bizi ciddiye almıyorlar, köpek
gibi davranıyorlar. Onlardan ne farkımız var, biz insan değil
miyiz? Bir çocuğum olsun istiyorum. Onu çok iyi yetiştir­
mek istiyorum. İstediği gibi okutmak istiyorum . . . Ben gaze­
tecilik ya da hukuk okumak istiyordum, olmadı. . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
Z.E., bekar. 1 975 doğumlu. Antalya Elmalı ilçesinden. İlko­
kula köyde devam etmiş. Ortaokul ve liseyi Elmalı'da okumuş.
1 999 yılında Antalya'ya gelmiş. Ailesi çiftçi. Erkek kardeşinin
yanında kalıyor. Ailesi genel olarak sol eğilimli. Novamed'e gi­
rinceye kadar muhasebecide çalışmış. 2001'de tanıdık aracılı­
ğıyla Novamed'e girmiş. Açıköğretim'de okuyor ve bitirdikten
sonra mali müşavirlik yapmak istiyor.
"Kardeşimin yanında kalmak sorun olmuyor. Köyde
kalıp ne yapacaksın, hayat yok ki . . . Evdeki masrafı birlik­
te karşılıyoruz. Fırsat buldukça internetten gazete okurum.
Bilgisayar kursuna gittim. Çalışmak istiyorum ama Nova­
med'de değil. Orası benden her şeyimi aldı, götürdü. En
önemlisi sağlığım gitti. Boynumda sinir sıkışması var. Tetra­
mak kokusundan bademciklerim ve kulaklarım etkileniyor.
Vardiyalı çalışmak uykusuzluk, düzen bozukluğu yapıyor.
Gece uykusu gündüz uykusuna benzemiyor. Grevden sonra
içeride çalışacağım. Huzurlu bir ortam olsun. Bu sinir sıkış­
ması sendikalı olduktan sonra zor pozisyonlara oturttukları
için oldu. Boyunlukla bile beni zor pozisyonlarda çalıştırdı­
lar. Şimdi bir havucu bile rendeleyemiyorum. Elimi havaya
kaldıramıyorum, ağrıyor. Kardeşimin eşi de Novamed'de
çalışıyordu. Hamile kalınca biz istemedik çalışmasını. Ak­
şama kadar kapalı bir ortamdasın. Oksijen yok, tetramak

222
kokusu kötü. Orada hamilelik geçirenlerin sağlıklı çocukları
yok. Stres çok fazla bir kere her şeyden önemlisi . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan
N .U. , 1 9 8 1 doğumlu. Bekar. Afyonlu. Babası emekli. Annesi
ev kadını. Burdur Meslek Yüksekokulu Yapı Ressamlığı Bö­
lümü mezunu. Açıköğretim'e devam ediyor. Öğretmen olmak
istiyor. Maaşıyla eve katkıda bulunuyor. Çeyizini hazırlıyor.
Ailesi sağ partilere eğilimli. Kendisi kadın kolları bulunduğu
için CHP'ye oy veriyor.
"1 997 yılından beri çalışıyorum. Greve bir tek an­
nem destek vermedi. İçerideki müdürlerden biriyle
arası çok iyi. Yüz yüze bakacağız bir gün diye işveren­
den yana oldu. Bir arkadaşımın aracılığıyla Novamed'de
form doldurdum. İlk girenlerdenim. Sendikayı önceden
çok iyi bilmiyordum. Grevden sonra bana içeri girip ça­
lışmamı teklif ettiler. İşveren, 'Bu kapıdan çıkarsan bir
daha grevden sonra geri gelmeyeceksin, önce aileni dü­
şün, arkadaşların sonra gelir,' dedi. Grevden sonra içeri
girmeyi bir süreliğine düşünüyorum. Solüsyondan dola­
yı sesim değişti . . . Grevde hastanede, postanede, okulda
kadınların aynı dili konuştuklarını gördüm. Kadınlar her
yerde eziliyor. Öncesinde sınıf farkı olduğunu düşünür­
düm. Şimdi kadınların aynı olduğunu düşünüyorum. Her
an aynı yerde değiliz ama birlikte hareket edebiliyoruz.
Bunu öğrenmek güzel . . . Resim yapmayı çok seviyordum
ama Novamed'de el becerisine dayalı işte çalıştığım için
ellerim, kollarım, gözlerim çok yoruluyordu. Bu işe zaten
annemin baskısı ile hep kadın çalışıyor diye girdim . . . Eve
günlük gazete girmez. İnançlarımı güçlendirecek kitaplar
okurum. Arkadaşlarımla paylaşırım okuduklarımı . . . "
Antalya Serbest Bölgesi Novamed fabrikasında çalışan A.Y.,
1 982 doğumlu. Bekar. Konyalı. Annesi yeni ölmüş. Babası yeni­
den evlenip Burdur'a yerleşmiş. Abisiyle oturuyor. Lise mezunu.

223
Novamed ilk işi ve 2001 yılında torpille girmiş. Sendikaya girmesi
konusunda babası teşvik etmiş. "Yasal hakkın," demiş.
Mersin Serbest Bölgesi'nde çalışan H.A.. 8 yaşındaki oğlu
ve annesiyle yaşıyor. Boşanmış. Tuncelili. 17-18 yıldır bölgede
çalışıyor. Lise 2'den terk. Komşu kızları aracılığıyla bölgede iş
bulmuş. Konfeksiyon fabrikasında çalışıyor.
"Sabah 08.00'de işbaşı yapıyoruz. Çıkacağımız saat
belli değil. Tuvalet izinle ve kirli. 5 dakikadan fazla ka­
lınamıyor. 1 O gün sabahladığımı, iki gün hiç uyumadan
çalıştığımı bilirim . . . Şefler genellikle erkek ve istedikleri­
ne bağırıyorlar. Dul, bakımlı ve güzelseniz sorun yaşıyor­
sunuz, şefi yanınıza çağıramıyorsunuz, dedikodu oluyor.
Rekabet var çalışma ortamında. Taciz yaşanıyor. Müzik
olarak Ahmet Kaya yasak. Hep onların dinlediği müzik­
ler olmak zorunda . . . İçerisi çok sıcak oluyor. . . "
Ücreti: Mesailerle birlikte 700-800 TL.
Mersin Serbest Bölgesi'nde çalışan N.E., 1 979 doğumlu.
Tahtacı. Alevi. Ticaret Lisesi mezunu. Evli. 5 yaşında bir oğlu
var. Aile apartmanında yaşıyor. Bölgenin parası iyi ona göre. O
da tekstilde çalışıyor.
"Günde 12 saat çalışmak normal geliyor. Hep iş ye­
tiştirme ve sendika olmadığından işten atılma korkusu
vardır. Mesaiye kalmak zorundasın. Kolsuz bluzla işyerine
gidemezsin. Bu işyerinin görünmez yasası. Haftada beş
gün kırk beş saat çalışmak zorundasın. Bu saati tamamla­
mak gerek yoksa hafta sonu çalışarak açık kapatılır. Rama­
zanda yemek vermiyorlar. Yemek yiyene ise suçlu gözüyle
bakıyorlar. Psikolojik baskı uyguluyorlar. İnancım yok on­
ların gözünde. Alevi çalışan çok az. Olanlar da saklıyor. . . "
Mersin Serbest Bölgesi'nde çalışan E.Z., 23 yaşında. İl-
kokul mezunu. Batmanlı. Kürt. 12 kardeş. Maddi sıkıntıdan
okuyamamış. 14 yaşından beri çalışıyor. Mahallede küçük
atölyelerde çalışmış sonra bölgeye geçmiş.

224
"Atölyelerin çalışma sistemi daha iyiydi ancak sos­
yal güvencesi yoktu. Serbest Bölge'de çalışma şartları ağır.
Baskı uygulanıyor. Bağırarak iş tarif ediyorlar. 38 saat hiç
uyumadan çalıştığım oldu. İşyeri hekimi de yok. Yorgun­
luktan bayılanlar oluyor. . . Erkeklerle çalışmak istemem.
Kürt olduğum için bizi düşman gibi görüyorlar. SB'd en
kötü bahsedildiği için ailem orada çalışmamı istemedi.
Türbanlı olduğum için hiçbir ayrımcılık yaşamadım. Na­
maz da kılabiliyorum . . . İleriyi düşünemiyorum."
Ücreti: Mesailerle birlikte 800 TL. Annesiyle Kürtçe ko­
nuşuyor. Onun dışında ana dilini kullanamıyor.
Mersin Serbest Bölgesi'nde kızları çalışan Z.A. : Kafeter­
yada diğer işçileri beklerken öğle yemeği için iki kızına kebap
yaptıran Z.A. ile görüştük. 40 yaşında. Kızları tekstil fabrika­
sında çalışıyor. Gece 23.00'e kadar çalıştıklarından onları çok
özlüyor. Kızları tanıdık aracılığıyla Serbest Bölge'ye girmiş. Si­
gortaları var. Tuvalete molalar dışında gitmek pek de mümkün
değilmiş. Z.A. da tekstil işçisiymiş. Gözleri bozulduğundan
şimdi çocuk bakıyor. İlk evliliğini 13 ikincisini 18 yaşında yap­
mış. Çok dayak yemiş. İkinci kocası başka bir kadınla kaçmış.
İlk evliliğinden bir oğlu, bir kızı, ikinci evliliğinden üç kızı var.
Kızlarının işlerini kaybetme korkusuyla bizimle konuşmak is­
temeyeceğini belirtti. İçeride klima olmadığını, iş yetiştirme
telaşından işçilerin baskı gördüğünü söyledi.
Mersin Serbest Bölgesi'nde çalışan S.H., 35 yaşında. Kürt.
Mardin Derikli. Boşanmış, bir oğlu var. İlkokul mezunu. Orta­
okulu dışarıdan bitiriyor. Mersin Bağımsız Kadın Derneği'nde
çalışıyor. İki yıla yakın SB.'de çalışmış. Mesleğine aşık. Sevdiği
için tekstile girmiş. Ancak SB.'ye girdikten sonra nefret etmiş.
Gece 03 .00'de çıktığı günler oluyormuş. "Sen ve makine. Yal­
nızlık, zil sesi. Yemekler iğrenç.'' Arkadaşı aracılığıyla girmiş.
"Şeften nefret ettim. Öldürecektim adamı. Genellik­
le erkekler şeftir. Kadınlar nadiren şef olur. SB.'de depoda

225
bir kadın öldürüldü. Çalıştığım yerin servisi rahattı. Ücreti
dışarıya göre daha iyiydi. Gece yatakta uyurken bile dikiş
dikiyordum. Cinsel yaşamına kadar karışıyorlar. Tuvalet
saatleri bile sistemli, saatli, programlı, fazlasıyla sömürü
var. Kendi hatalarını da işçilere yüklüyorlar. Makineciy­
dim. Ayakçının yaptığı işi de yapıyorduk. SB.'nin dışında
da tekstil atölyesinde çalıştım. Çalışma koşulları açısından
çok fark yok. Dışarıda daha az ücret alıyorsun, sigorta yok,
yol parasını cepten veriyorsun. En kötüsü iğrenç müzik.
Walkman dinlemek yasak. Maske istersen takabilirsin. Ku­
maştaki zehirden arınmak için bol bol yoğurt yiyiyorduk.
Doğumdan sonra çok kötüleştim ve işten ayrılmak zorun­
da kaldım. Hamileyken doğuma 19 gün kalıncaya kadar
çalıştım. Kocam elli yaşında bir kadınla kaçtı. Eve makine
aldım. Dikiş dikmeye başladım . . .''
Mersin Serbest Bölgesi'nde çalışan M.A.. 1975 doğum­
lu. Siirtli. Bekar. 7 kardeş. Şu anda çalışmıyor. DTP Kadın
Kolu'nda görevli.
"Tekstil fabrikasında çalışıyordum. Koşullar, baskı­
lar yüzünden ayrıldım. Sigortalıydım. Düzensiz yatıyor­
du. Maaşlarımızı alamıyorduk. İşe form doldurarak baş­
vurdum. Kabul edildim. Referans, tanıdık yoktu. Direniş
zamanında oradaydım. Fazla mesai ücretini 1 ,S'dan l'e
düşürdüler. Patronu ikna edemedik, iş bıraktık. 3-4 gün
eyleme katıldık. Patron bizi muhatap almadı, kamuoyu da
yanımızda yer almadı ve işe dönmek zorunda kaldık, mesai
ücretleri de düzelmedi, yemekler kötüydü, sebze, meyve,
et çıkmıyordu. Mola dışında tuvalete gittiğimizde azarla­
nıyorduk. Molalarda da çok kuyruk oluyordu. Ustabaşları
erkekti. Taciz de vardı. Bölgede fazla politik kadın yoktu.
08.00'de işbaşı yapıyorsun ne zaman çıkacağın belli değil.
Bir hafta eve gelmediğimi bilirim. 1-2 saat kumaş parça­
larının üzerinde yatıyorduk. SB dışında çalışmadım. İstan­
bul'da 8 ay tekstil atölyesinde çalıştım. Merdivenaltı atöl-

226
yesiydi. Koşulları ağır değildi. Aile ortamı gibiydi. Sigorta
yoktu. Mesai de yoktu. Yemek vermiyorlardı. Bölgede hafta
sonu da çalışıyordum. 2008 Eylül'de ayrıldım. Hala ala­
madığım maaşım var içeride. Patronla muhatap olmadık.
Şefi.erdi muhatabımız. Patronların birliği vardı. Sendikayı
bile satın aldılar. Bölge'nin kendisi cumhuriyettir. Örgüt­
lenme şansın az. Çünkü öğle tatilinde bile zaman kısıtlı.
Politikleştikten sonra Bölge'den nefret etmeye başladım.
Sorunları ve sıkıntıları fark etmeye başladım. Kart sistemi
vardı. Yarım saat geç kalsan ücretinden kesiliyordu. Cenaze
izninde bile ücretinden kesiliyordu. Bantlar arasında reka­
bet vardı. Randıman düşükse maaşından kesiliyordu. Ko­
nuşmak yasaktı. Arkadaşımla konuştuğum için maaşımdan
kesilmişti. Kamp gibiydi. Küfürler, hakaret vardı. Boynum­
da kireçlenme var, görmem %2 oranında düştü. Psikolojim
bozuldu. Bölgeden korkuyorum şimdi. Kürt olduğum için
çok ezildim. İşyerinde Ahmet Kaya, Ferhat Tunç dinle­
mek yasaktı. Hijyen yoktu. Tuvaletler çok pisti. Tifo oldum
pislikten. Patronun kendi mutfağı ayrıydı. Denetim yoktu.
İşçiye insan olarak bakılmıyordu. Sigorta işe girişten 6 ay
sonra yapılıyordu. Ortaokul öğrencileri vardı çalışan ve dü­
şük ücretle çalıştırılıyordu."

227
KAYNAKLAR

Kitaplar:

ACAR-SAVRAN, Gülnur. (2004), AYKAÇ, Aslıhan. (2009), Yeni İşler,


Beden Emek Tarih; Diyalektik Yeni İşçiler: Turizm Sektöründe
Bir Feminizm İçin, Kanat Ya­ Emek, İletişim Yayınları, İs­
yınları, İstanbul. tanbul.
ACAR-SAVRAN, Gülnur. (2006), AYTAÇ, Ahmet Murat. (2007), Aile­
Özne-Yapı Gerilimi; Maddeci nin Serencamı; Türkiye'de Mo­
Bir Bakış, Kanat Yayınları, dern Ailenin Oluşması, Dipnot
İstanbul. Yayınları, Ankara.
ACAR-SAVRAN, Gülnur; TURA, AYTEKİN, Eç Attila. (2006), Tarla­
Nesrin. (2008), Kadının Görün­ lardan Ocaklara, Sefaletten Mü­
meyen Emeği, Yordam Kitap, cadeleye; Zonguldak-Ereğli Kö­
İstanbul. mür Havzası İşçileri 1848-1 922,
Yordam Kitap, İstanbul.
AGAMBEN, Giorgio. (2001), Kutsal
İnsan; Egemen İktidar ve Çıplak
BADIOU, Alain. (2004), Etik; Kötü­
lük Kavrayışı Üzerine Bir Dene­
Hayat, Çev.: İsmail Türkmen,
me, Çev.: Tuncay Birkan, Metis
Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Yayınları, İstanbul.
ANDERSON, Perry. (2004), Batı
BALIBAR-WALLERSTEIN.,
Marksizmi Üzerine Düşünceler,
(2000), Irk Uluf Sınıf; Belirsiz
Çev.: Bülent Aksoy, Birikim
Kimlikler, Çev.: Nazlı Ökten,
Yayınları, İstanbul. Metis Yayınları, İstanbul.
AKAY, Ali. (1995), Michel Foucault; BENHABİB, Seyla. (1999), Moder­
İktidar ve Direnme Odakları, nizm, Evrensellik ve Birey; Çağ­
Bağlam Yayınları, İstanbul. daş Ah/tik Felsefesine Katkılar,
ARENDT, Hannah. (2003), İnsanlık Çev.: Mehmet Küçük, Ayrıntı
Durumu, Çev.: Bahadır Sina Yayınları, İstanbul.
Şener, İletişim Yayınları, İs­ BORA, Aksu. (2005), Kadınların Sı­
tanbul. rz..ıfi; Ücretli E� Emeği ve Kadın
ARGIN, Şükrü. (2009), Krizden Oznelliğinin Inşası, iletişim
Önce, Krizden Sonra: Yaşlanan Yayınları, İstanbul.
İnsanlık, Gençleşen Kapitalizm, BORA, Aksu; ÜSTÜN, İlknur.
Söyleşi: Osman Akınhay, Ago­ (2005), "Sıcak Aile Ortamı "; De­
ra Yayınları, İstanbul. mokratikleşme Sürecinde Kadın

229
ve Erkekler, Tesev Yayınları, Kuramı; Tarihsel Bir Bakış, Çev.:
İstanbul. Yasemin Tezgiden, İletişim
BORATAV, Korkut. (2004), İstanbul Yayınları, İstanbul.
ve Anadolu'dan SınıfProfilleri, CASTELLS, Manuel-INCE, Mar­
İmge Yayınları, İstanbul. tin. (2006 ) , Manuel Castells'le
BOURDIEU, Pierre-WACQUAT, Söyleşiler, Çev.: Ebru Kılıç,
].D., Loic. (2003). Düşümsel İstanbul Bilgi Üniversitesi
Bir Antropoloji İçin Cevaplar, Yayınları, İstanbul.
Çev.: Nazlı Ökten, İletişim CIXOUS, Helene. (1 976), DesJem­
Yayınları, İstanbul. mes, Gallimard, Paris.
BOURDIEU, Pierre. (2006), Sanatın COLEBROOK, Claire. (2004), Gilles
Kuralları, Çev. : Necmettin Deleuze, Çev.: Cem Soydemir,
Kamil Sevil, Yapı Kredi Yayın­ Bağımsız Kitaplar, Ankara.
ları, İstanbul. COMTE, August. (1848), Discours sur
BOURDIEU, Pierre. (2006), Pratik L'Ensemble du Positivizm, Paris.
Nedenler, Çev.: Hülya Uğur CONNELL, R.W. ( 1 998), Toplumsal
Tanrıöver, Hil Yayınları, İs­ Cinsiyet ve İktidar; Toplum, Kişi
tanbul. ve Cinsel Politika, Çev.: Cem
BRAVERMAN, Harry. (2008), Emek Soydemir, Ayrıntı Yayınları,
ve Tekelci Sermaye; Yirminci İstanbul.
Yüzyılda Çalışmanın Değer­ COŞKUN, Mustafa Kemal. (2007),
sizleştirilmesi, Çev. : Çiğdem Demokrasi Teorileri ve Toplum­
Çidamlı, Kalkedon Yayınları, sal Hareketler, Dipnot Yayınları,
İstanbul. Ankara.
BUTLER, Judith. (2005), Kırılgan ÇAKIR, Serpil-AKGÖKÇE, Necla
Hayat; Yasın ve Şiddetin Gücü, (Der.). Farklı Feminizmler Açı­
Çev: Başak Ertür, Metis Yayın­ sından Kadın Araştırmalarında
ları, İstanbul. Yöntem, (1 996) Sel Yayınları,
BUTLER, Judith. (2005), İktidarın İstanbul.
Psişik Yaşamı, Çev: Fatma DAVİDOFF, Leonore. (2002), Fe­
Tıitüncü, Ayrıntı Yayınları, minist Tarih Yazımında Sınıfve
İstanbul. Cinsiyet, Çev.: Zerrin Ataşer­
BUTLER, Judith, (2007), Taklit Selda Somuncuoğlu, İletişim
ve Toplumsal Cinsiyet e Karşı Yayınları, İstanbul.
Durma, Çev: Osman Akınhay, ECEVİT, Yıldız. (2007), Türkiye'de
Agora Kitaplığı, İstanbul. Kadın Girişimciliğine Eleştirel
CALLİNİCOS, Alex-HARMAN, Bir Yaklaşım, Uluslararası Ça­
Chris. (2006), Neo-Liberalizm lışma Örgütü Yayını, Ankara.
ve Sınıf, Çev.: Osman Akınhay, DELPHY, Christine. ( 1 999), Baş
Salyangoz Yayınları, İstanbul. Düşman; Patriyarkanın Eko­
CALLİNİCOS, Alex. (2005), Toplum nomi Politiği, Çev.: Handan

230
Öz-Lale Aykent Tunçman, Saf EVSİLE, Mehmet. (1999), Ata­
Yayınlan, İstanbul. türk'ün Söylev ve Demerlerinin
DEMIREL, Ahmet ve diğerleri. Konular İndeksi, Atatürk Araş­
(1999), Çalışmaya Hazır İşgücü tırma Merkezi, Ankara.
Olarak Kentli Kadın ve Değişi­ FRÖBEL, Folker; HEİNRİCHS,
mi, T.C. Başbakanlık Kadının Jürgen; KREYE, Otto. (1982),
Statüsü ve Sorunları Genel Uluslararası Yeni İşbölümü ve
Müdürlüğü, Ankara . Serbest Bölgeler, Çev.: Yılmaz
DİKMEN, Ahmet Alpay. (2011), Öner, Yayına Haz.: Mustafa
Makine, İş, Kapitalizm ve İnsan, Sönmez, Belge Yayınları, İs­
Tan Yayınlan, Ankara. tanbul.

DUBEN, Alan. (2002), Kent, Aile, FOUCAULT, Michel. (2000), Özne


ve İktidar, Çev.: Işık Ergü­
Tarih, İletişim Yayınları, Çev.:
Leyla Şimşek, İstanbul. den-Osman Akınhay-Ferda
Keskin, Ayrıntı Yayınları,
EASTERLİNG, Keller (2017), Dev­ İstanbul.
letdışı Gür; Altyapı Mekanı ve
İktidar, Metis Yayınları, Çev.: FOUCAULT, Michel. (2003), Cinsel­
liğin Tarihi, Çev.: Hülya Uğur
Şahika Tokel, İstanbul.
Tanrıöver, Ayrıntı Yayınları,
ENGELS, Friedrich. (1994), İngilte­ İstanbul.
re'de Emekfi Sınifların Durumu,
Sosyalist Yayınlar, Çev.: Oktay FOUCAULT, Michel. (2005), Entelek­
Emre, Ankara .
tüelin Siyasi İşlevi; Seçme Yazılar
1, Çev.: Işık Ergüden-Osman
ERAYDIN, Ayda-TOKSÖZ, Gülay Akınhay-Ferda Keskin, Ayrıntı
ve arkadaşları. (1999), Yeni Üre­
Yayınlan, İstanbul.
tim Sürer/eri ve Kadın Emeği:
Dış Pazara Aplan Koefeksiyon FRASER, Nancy. (2006), İhtiyarlar
Sanayinde Yeni Üretim Sürefleri Mücadelesi; Ger Kapitalizmin
ve Kadın İşgücünün Bu Sürece
Siyasal Kültürünün Sosya­
Kahlma Bifimleri, Ankara, T.C. list-Feminist Arıdan Eleştirisi,
Başbakanlık Kadın Statü ve Çev.: Aykut Tunç Kılıç, Agora
Sorunları Genel Müdürlüğü. Kitaplığı, İstanbul.

ERDOÔAN, Engin-ENER, Medi­ GOODWİN, Godfrey. (1998), Os­


ha. (2005), Küresel Pazarların manlı Kadınının Özel Dünyası,
Ekonomik Üsleri Serbest Bölgeler Çev.: Sinem Gül, Sabah Yayın­
Teori, Uygulama ve Avrupa ları, İstanbul.
Birliğine Uyum Sürecinde Tür­ GÜRBİLEK, Nurdan. (2004), Kör
kiye'deki Gelqimi, Nobel Yayın­ Ayna, Kayıp Şark; Edebiyat ve
lan, Ankara. Endişe, Metis Yayınlan, İstanbul.
ERDUT, Zeki. (2003), Uluslararası GÜZEL, M. Şehmuz. (1996), Tür­
Sosyal Politika ve Türkiye, Do­ kiye'de İŞfi Hareketi 1 908-1 984,
kuz Eylül Yayınlan, İzmir. Kaynak Yayınları, İstanbul.

231
HARDT, Michael- NEGRI, Anto­ JESSOP, Bob. (2005), Hegemonya,
nio. (2003), Dionysos'un Emeği; Post-Fordizm ve Küreselleşme
Devlet Biriminin Bir Eleştirisi, Ekseninde Kapitalist Devlet,
Çev.: Ertuğrul Başer, İletişim Der.: Betül Yarar-Alev Özka­
Yayınları, İstanbul. zanç, İletişim Yayınlan, İstanbul.
HARDT, Michael- NEG RI, Anto­ Kadın Hakları Uluslararası Hukuk ve
nio. (2004), Çokluk; İmparator­ Uygulama. (2010)Gökçiçek
luk Çağında Savaş ve Demokra­ Ayata; Sevinç Eryılmaz, Bertil
si, Çev.: Barış Yıldırım, Ayrıntı Emrah Oder, İstanbul Bilgi
Yayınları, İstanbul. Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
HARVEY, David. ( 1997), Postmoder­ Kadın İstihdamı Zirvesi, 10-1 1 Şubat
nliğin Durumu, Çev.: Sungur 2006.
Savran, Metis Yayınlan, İstanbul. KALAYCIOGLU, Sibel; RITTERS­
HARTMANN, Heidi. (2006), Mark­ BERG-TILIÇ, Helga. (2001),
sizm'le Feminizm'in Mutsuz Evimizdeki Gündelikfi Kadınlar,
Evliliği, Çev: Gülşad Aygen, Su Yayınları, İstanbul.
Agora Kitaplığı, İstanbul. KANDİYOTİ, Deniz. (1997), Cari­
HAS-ER, Melin. (2000), Tanzi­ yeler, Bacılar, Yurttaşlar, Metis
mat Devri Romanında Kadın Yayınları, İstanbul.
Kahramanlar, Atatürk Kültür KARAKIŞLA, Yavuz Selim (2015),
Merkezi Başbakanlığı Yayınla­ Kadınları Çalıştırma Cemiyeti
rı, Ankara. {1 916-1 923}; Osmanlı İmpa­
HOBSBAWN, Eric. (2003), Devrim ratorluğu'nda Savaş Yılları ve
Çağı; 1 789-1848, Çev.: Bahadır Çalışan Kadınlar, İletişim Ya­
Sina Şener, Dost Yayınları, yınları, İstanbul.
Ankara. KERGOAT, Daniele. (1982), Les
ICFTU (2007), Kadınlara Sendika­ Ouvrieres, Le Sycomore.
lar, Sendikalara Kadınlar, Çev. : KURNAZ, Şefika. (1996), II Meş­
Beril Eyüboğlu, Petrol-İş Yayı­ rutiye Döneminde Türk Kadını,
nı, İstanbul. Milli Eğitim Bakanlığı Yayına­
IŞIK, Emre. (1998), Beden ve Toplum ları, Ankara.
Kuramı, Bağlam Yayınları, KUTAY, Uğur. (2009), Gerçeği Öl­
İstanbul. düren Kamera, Es Yayınları,
İşçi Öyküleri; Kadın İşçiler. {2007), İstanbul.
Haz. : Tuncer Uçarol, Genel-İş KÜMBETOGLU, Belkıs. (2005),
Sendikası Yayınları. Sosyolojide ve Antropolojide
JAMES, Selma. (2010), Cinsiyet, Irk, Niteliksel Yöntem ve Araştırma,
Sınıf; Kadınlardan Yeni Bir Bağlam Yayınları, İstanbul.
Perspektif, Çev.: Ayten Sönmez, LEFEBVRE, Henri. (2000) , Produ­
Nilgün Ilgıcıoğlu, Sezin Gün­ ction de l'Espace, Anthropos,
doğan, bgst Yayınları, İstanbul. Paris.

232
Les Cahiers du Grif; le Genre de l'His­ NICHOLS, Theo; SUGUR, Nadir.
toire. (1988), "Entretien avec (2005), Global İşletme, Yerel
M. Foucault", Editions Tierce. Emek; Türkiye'de İşriler ve Mo­
dern Fabrika, İletişim Yayınları,
LUPTON, Deborah. (2002), Duygu­
İstanbul.
sal Yaşantı; Sosyo-Kültürel Bir
İnceleme, Çev. : Mustafa Cemal, Novamed Grevi; Küresel Sermayeye
Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Karşı Küresel Kadın Dayanışması,
Novamed İşrilerinin 448 Günlük
MARX, Karl- ENGELS, F. (1992),
Direnişlerinin Yankıları. (2008),
Alman İdeolojisi, Çev.: Sevim
Petrol-İş Dergisi Eki, İstanbul.
Belli, Sol Yayınları, Ankara.
OKTAR, Tiğinçe. ( 1998), Osmanlı
MARX, Karl. (1 997), Kapital Cilt 1,
Toplumunda Kadının Çalışma
Çev.: Alaattin Bilgi, Sol Yayın­
Yaşamı; Osmanlı Kadınları
ları, Ankara.
Çalıştırma Cemiyet-i İslıimiyesi,
MARX, Karl. (1 999), Grundrisse 1-2, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul.
Çev.: Arif Gelen, Sol Yayınları,
ÖZB EK, Meral. (Der.) (2004),
Ankara. 1999. Kamusal Alan, Hil Yayınları,
MARX, Karl. (2005), 1844 El Yaz­ İstanbul.
maları, Çev.: Murat Belge, ÖZDOGAN, F. Bahar (2006), Ser­
Birikim Yayınları, İstanbul. best Bölgeler, Siyasal Kitabevi,
Marksist Düşünce Sözlüğü. (2005), Ya­ Ankara.
yın Yönetmeni: Tom Bottomo­ ÖZUGURLU, Metin. (2005), Ana­
re, İletişim Yayınları, İstanbul. dolu'da Küresel Fabrikanın Do­
MACKINNON, Catharine A. ğuşu; Yeni İşçilik Örüntülerinin
(2003), Feminist Bir Devlet Sosyolojisi, Halkevleri Bilimsel
Kuramına Doğru, Çev. : Türkan Çalışmaları Merkezi Bilimsel
Yöney; Sabir Yücesoy, Metis Yayınlar: 1.
Yayınları, İstanbul. RAMAZANOGLU, Caroline.
MEDA, Dominique. (2004), Emek; (1 99 8), Feminizm ve Ezilme­
Kaybolma Yolunda Bir Değer nin Çelişkileri, Çev.: Mefkure
mi?, Çev.: Işık Ergüden, İleti­ Bayatlı, Pencere Yayınları,
şim Yayınları, İstanbul. İstanbul.

MENDEZ, Jennifer Bickham. REVEL,Judith. (2005), Michel Fou­


(2005), From the Revolution to cault; Güncelliğin Bir Ontolojisi,
the Maquiladoras, Duke Uni­ Çev. : Kemal Atakay, Otonom
versity Press. Yayınları, İstanbul.

MIES, Maria. (1 986), Patriarchy and SAİD, Edward. (2000), Kış Ruhu,
Accumulation on a World Scale: Çev. : Tuncay Birkan, Metis
Women in the International Yayınları, İstanbul.
Division ofLabour, London: SALZINGER, Leslie. (2003), Gen­
Zed Books. ders in Production; Making

233
Workers in Mexico's Global Fac­ ve Görenek, Birikim Yayınları,
tories, University of California İstanbul.
Press, London. THOMPSON, Paul. (1999), Geç­
SASSEN, Sassia. (1998), Globalizati­ mişin Sesi: Sözlü Tarih, Çev.:
on and Its Discontents, The New Şehnaz Layıkel, Yayına Haz. :
York Press. Ayşen Anadol, Tarih Vakfı
SCHWARZER, Alice. (1 984), Simo­ Yurt Yayınları, İstanbul.
ne de Beauvoir Aujourd'hui; Six TIANO, Susan. (1984), Patriarchy
Entretiens, Mercure de France, on the Line: Labor, Gender and
Paris. Ideology in the Mexican Maquila
SCOTT, Joan W., (2007), Toplumsal Industry, Philadelphia, Temple
Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel University.
Analiz Kategorisi, Çev. : Aykut TILLION, Germain. (2006), Harem
Tunç Kılıç, Agora Kitaplığı. ve Kuzenler, Çev. : Şirin Tekeli
SENCER, Oya (1969), Türkiye'de ve Nükhet Sirman, Metis Ya­
İşçi Sınıji; Doğuşu ve Yapısı, yınları, İstanbul.
Habora Kitabevi, İstanbul. TİMUR, Taner. (2007), Marksizm,
SENNETT, Richard. (2002), Karak­ İnsan ve Toplum, Yordam Kitap,
ter Aşınması; Yeni Kapitalizmin İstanbul.
İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri, TOSH, John. (1 997), Tarihin Peşinde,
Çev.: Barış Yıldırım, Ayrıntı Çev.: Özden Arıkan, Yayına
Yayınları, İstanbul. Haz. : Ayşen Anadol, Tansel
TALPADE-MOHANTY, Chandra. Demirel, Tarih Vakfı Yurt
(2009), Sınır Tanımayan Femi­ Yayınları, İstanbul.
nizm; Teoriyi Sömürgeleştirmek­ Türk-İş Yıllığı 99.
/en Kurtarmak, Dayanışmayı URHAN, Betül. (2005), Sendikal
Örmek, Çev. : Hatice Pınar Örgütlenme Bunalımı ve Türki­
Şenoğuz, Boğaziçi Üniversitesi ye'deki Durum, Petrol-İş Yayın­
Yayınları, İstanbul. ları: 97, İstanbul.
TEKELİ, İlhan; İLKİN, Selim. Üniversite Konferansları, 1 939- 1 940,
(1 987), Dünyada ve Türkiye'de İstanbul Üniversitesi Yayınları,
Serbest Üretim Bölgelerinin 1940.
Doğuş ve Dönüşümü, Yurt Ya­
yınları 16, Ankara. ÜNLÜER-ÖZ, Ela. (2007), Duygu­
sal Emek Davranışlarının Ça­
TEKİN, Latife. (2004), Unutma Bah­ lışanların İş Sonuçlarına Etkisi,
çesi, Everest Yayınları, İstanbul. Beta Yayınları, İstanbul.
THOMPSON, E.P. (2004), İngiliz ÜSTÜBİCİ, Ayşen. (2009), Export­
İşçi Sınıjinın Oluşumu, Çev.: Processing Zones and Gendering
Uygur Kocabaşoğlu, Birikim the Resistance: "Women's Strike"
Yayınları, İstanbul. in Antalya Free Zone in Turkey,
THOMPSON, E.P. (2006), Avam London School efEconomics,

234
Gender lnstitute, Ed.: Wendy WOOD, Ellen Meiksins. (2003),
Sigle-Rushton, yayınlanmamış Kapitalizm Demokrasiye Karşı;
yüksek lisans tezi. Tarihsel Maddeciliğin Yeniden
Yorumlanması, Çev.: Şahin Ar­
WEDEL, Heidi. (2001), Siyaset ve
tan, İletişim Yayınları, İstanbul.
Cinsiyet; İstanbul Gecekondula­
rında Kadınların Siyasal Katılı­ WOOD, Ellen Meiksins. (2006),
mı, Metis Yayınları, İstanbul. Sınıftan Kaçış; Yeni Hakiki
Sosyalizm, Çev: Şükrü Alpagut,
WICHTERICH, Christa. (2004), Yordam Kitap, İstanbul.
Küreselleş(tirilen) Kadın; Eşit­
WOOD, Ellen Meiksins. (2007),
sizliğin Geleceğinden Raporlar,
Marx'a Dönüş, Çev: Elif
Türk Sosyal Bilimler Derneği,
Dinçer, Kalkeodon Yayınları,
Ankara.
İstanbul.
WHITE, Jenny B. (1994), Para İle WRIGHT, Elizabeth. (2002), Lacan
Akraba; Kentsel Türkiye'de Ka­ ve Postfeminizm, Çev.: Ebru Kı­
dın Emeği, Çev. : Aksu Bora, lıç, Everest Yayınları, İstanbul.
İletişim Yayınları, İstanbul.
YİCİ, Özkal. (2010), Kırkbir Uzun
WILLIAMS, Raymond. (2005), Gün; BEREC GREVİ, Yayına
Anahtar Sözcükler, Çev.: Savaş Haz.: M. Hakan Koçak, Sosyal
Kılıç, İletişim Yayınları, İstan­ Tarih Yayınları İşçi Hareketi
bul. Dizisi:4 TÜSTAV, İstanbul.
WOLLSTONECRAFT, Mary. YÜCESAN, Gamze-ÖZDEMİR,
(2007), Kadın Haklarının Ge­ Ali Murat. (2008), Sermayenin
rekçelendirilmesi, Çev.: Deniz Adaleti: Türkiye'de Emek ve Sos­
Hakyemez, İş Bankası Kültür yal Politika, Dipnot Yayınları,
Yayınları, İstanbul. Ankara.

Makaleler:

1) ACAR-SAVRAN, Gülnur. (2006), Hayat, cilt: 1, sayı: 2, 9 Kanun-ı


"AB'nin Toplumsal Cinsiyet evvel 1926.
Politikaları", Birikim, 204, 4) AKGÖKÇE, Necla (20 1 1 ) , Pet­
Nisan: 40-54. rol-İş Kadın Dergisi, sayı: 38,
2) AKAY, Ali. (2005), "Şirket Toplu­ Şubat 201 1 .
mu-Denetim Toplumu Üzeri­ 5) ANSAL, Hacer (1997), "Ekono­
ne", Gilles Deleuze'de Toplum mik Yeniden Yapılanma Süre­
ve Denetim, Yayına Haz. ve cinde Kadın Emeği", Türk-İş
Çev.: Barış Başaran, Bağlam Yıllığı 97.
Yayınları, İstanbul.
6) ANSAL, Hacer. (1989), "Kapita­
3) AGAOGLU (TAŞKIRAN), lizm ve Cinsiyetçilik", 1 1 . Tez,
Tezer. (1926), "Bizde Kadın", 9, Şubat:8-23.

235
7) ANSAL, Hacer (1995), "Türk Sa­ 14) BORA, Aksu. (2008), "Cinsiyet
nayiinde Ücretli Kadın Emeği­ ve Sınıf: Kimlikten Politik
nin Değişen Konumu", Toplum Özne Çıkar mı?", Cinsiyet Hal­
ve Bilim,66, Bahar: 17-28. leri; Türkiye'de Toplumsal Cin­
8) APFELBAUM, Erika (2000), siyetin Kesişim Sınırları, Der. :
"Domination", Dictionnaire Nil Mutluer, Varlık Yayınları,
Critique du Feminizme, Puf. İstanbul.

9) BEECHEY, Veronice. (1977), 15) BORA, Aksu. (2009), "Rüyası


"Some Notes on Female Wage Ömrümüzün Çünkü Eşyaya
Labour in Capitalist Producti­ Siner", Cins Cins Mekan, Der.:
on", Capitaland Class., Sayı 3. Ayten Alkan, Varlık Yayınları,
İstanbul.
10) BENHABİB, Seyla. (1999), "De­
mokratik Moment ve Farklılık 16) CATTANEO, Nathalie- HIRA­
Sorunu", Demokrasi ve Farklı­ TA, Helena. (2009), "Esneklik'',
lık; Siyasal Düzenin Sınırları­ Eleştirel Feminizm Sözlüğü,
nın Tartışmaya Açılması, Çev. : Yayına Haz. : Helena Hırata,
Zeynep Gürata; Cem Gürsel, Françoise Laboire, Helene le
Yayına Haz. : Seyla Benhabib, Doare, Daniele Senotier, Çev. :
Dünya Yerel Yönetim ve De­ Gülnur Acar-Savran, Kanat
mokrasi Akademisi (WALD) Yayınları, İstanbul.
Yayını, İstanbul. 17)CEYHAN, Murat.(2004),www.
1 1 ) BENNHOLDT-THOMSEN, alomaliye.com/murat_ceyhan_
Veronika. (2008), "Neden serbest_bolgeler.htm.
Üçüncü Dünya'da da Ev Hala 18) CHABAUD- RYCHTER, Da­
Ev Kadınları Yaratılıyor?", Son nielle-GARDEY, Delphine.
Sömürge Kadınlar, Maria Mies; (2009), "Teknikler ve Toplumsal
Veronika Bennholdt-Thomsen; Cinsiyet", Eleştirel Feminizm
Claudia Von Werlhof, Çev.: Sözlüğü, Yayına Haz.: Helena
Yıldız Temürtürkan, İletişim Hırata, Françoise Laboire,
Yayınları, İstanbul. Helene le Doare, Daniele Seno­
12) BERİK, Günseli. (1993), "Tür­ tier, Çev. : Gülnur Acar-Savran,
kiye'de Kırsal Kesimde Halı Kanat Yayınları, İstanbul.
Dokumacılığı ve Kadının 19) ÇABUKLU, Yaşar. (2003),
Ezilmişliği: Karşılaştırmalı Bir "Olağandışı Hal: İstisnadan
Tartışma", 1 980'ler Türkiye'sin­ Sürekliliğe", Virgül Dergisi 67,
de Kadın Bakış Açısından Ka­ Kasım.
dınlar, Yay. Haz.: Şirin Tekeli, 20) ÇAKIR, Serpil. (2009), "Femi­
İletişim Yayınları, İstanbul. nizm: Ataerkil İktidarın Eleş­
13) BORA, Aksu. (2004), "Kamusal tirisi", 1 9. Yüzyıldan 20. Yüzyıla
Alan Sahiden 'Kamusal mı'?" Modern Siyasal İdeolojiler, Der. :
Kamusal Alan, Der. : Meral H .Birsen Örs, Bilgi Üniversi­
Özbek, Hil Yayınları, İstanbul. tesi Yayınları, İstanbul.

236
21) ÇELlK, Aziz. (2007), "Eğreti 29) DHAVERNAS, Marie-Joseph.
Emek-Parçalanan Sınıf", Biri­ (1993), "Necessite de la Ps­
kim, 2 1 7, Mayıs: 122-133. ychanalyse", Futur Anterieur
22) ÇUR, Arzu. (2005), "Kadınlar: Supplement Feminismes au Pre­
Taşranın Yurtsuzları", Taşraya sent, L'Harmattan, Paris.
Bakmak, Der.: Tanıl Bora, İleti­ 30) Dünden Bugüne İstanbul Ansik­
şim Yayınları, İstanbul. lopedisi. (1994), cilt: 3, İstanbul.
23) DEDEOGLU, Saniye. (2000), 3 1 ) DİKMEN, Ahmet Alpay. (2000),
"Toplumsal Cinsiyet Rolleri "Küresel Üretim, Moda Eko­
Açısından Tıirkiye'de Aile ve nomileri ve Yeni Dünya Hiye­
Kadın Emeği", Toplum ve rarşisi", Toplum ve Bilim, 86,
Bilim, 86, Güz: 139-1 70. Güz: 281-302.
24) DEDEOGLU, Saniye. (2002), 32) ECEVİT, Yıldız. (1993). "Kent­
"Strategic Struggles for Power sel Üretim Sürecinde Kadın
in the Domestic Sphere: Gen­ Emeğinin Konumu ve Değişen
der ldeologies and Relations Biçimleri", 1 980'ler Türkiye'sin­
in Turkey", Boğaziçi Journal, de Kadın Bakış Açısından Ka­
volume:l6, 1 . dınlar, Yay. Haz. : Şirin Tekeli,
25) DEDEOGLU, Saniye. (2004), İletişim Yayınları, İstanbul.
"Sinderalla'nın Pazara Yolcu­ 33) ECEVİT, Yıldız. (2008), " 'Ay­
luğu", Neoliberalizmin Tahri­ rımcılık' ve 'Korumacılık' Tar­
batı; 2000'li Yıllarda Türkiye 2, tışmalarına Sıkışmış Bir Fe­
Yayına Haz.: Neşecan Balkan, minist Politika Konusu Olarak
Sungur Savran, Metis Yayınla­ Kadın İstihdamı", Ttirkiye'de
n, İstanbul. Toplumsal Cinsiyet Çalışma­
26) DEDEOGLU, Saniye. (2004), ları Konferansı: Eşitsizlikler,
"Dünya Ekonomisi ve Hayatta Mücadeleler Kazanımlar. "
Kalmanın Feminizasyonu: 34) ELMACI, N.- OTO, R. (1 996),
Toplumsal Cinsiyet, Kalkınma "Vardiyalı Çalışan Kadınların
ve Küreselleşme", Kalkınma ve İş Sorunları ve Aile İlişkileri",
Küreselleşme, Yayına Haz. : Sa­ Kadın Gerçeklikleri, Yayına
niye Dedeoğlu, Turan Subaşat, Haz.: Necla Arat, Say Yayınla­
Bağlam Yayınları, İstanbul. rı, İstanbul.
27) DELPHY, Christine. (1 992), 35) ELSON, Diane-PEARSON,
"Baş Düşman", Kadının Gö­ Ruth. (1981), "Nible Fingers
rünmeyen Emeği; Maddeci Bir Make Cheap Workers: An
Feminizm Üzerine, Der.: Gül­ Analysis ofWomen's Emp­
nur Savran, Nesrin Tura, Kar­ loyment in the Third World
delen Yayınları, İstanbul. Export Manufacturing", Femi­
28) DEVREUX, Anne-Marie. nist Review 7 (1).
(2000), "Famille", Dictionnaire 36) ERYADIN, Ayda. (1998), Küresel
Critique du Feminizme, Puf. Pazar Açısından Kadın Emeği

237
ve İstihdamındaki Değişimler; Acar-Savran, Kanat Yayınları,
Tıirkiye Örneği, Yayına Haz.: İstanbul.
Ferhunde Özbay, İnsan Kayna­ 43) FRASER, Nancy. (2004), "Ka­
ğını Geliştirme Vakfı, İstanbul. musal Alanı Yeniden Dü­
37) ERAYDIN, Ayda- TÜRKÜN, şünmek: Gerçekte Varolan
Asuman. (2005), "Cinsiyet Demokrasinin Eleştirisine Bir
Ayrımcılığının Sürdüğü Bir Katkı", KamusalAlan, Der. :
Toplumda Kadın Olmak", Meral Özbek, Hil Yayınları,
Cumhuriyet Döneminde Kadın İstanbul.
ve Mimarlık, TMMOB, Ocak. 44) GEN Ç , Seray. (2009), "Belgesel
38) ERAYDIN, Ayda-ERENDİL Fılmlerde Yol Ayrımı: "Vicdan",
Asuman. (2002), "Konfeksiyon "Tanıklık" ve "Muhalefet", Yeni
Sanayinde Yeniden Yapılanma Fılm, 18, Ekim-Aralık:67-71 .
Süreci, Değişen Koşullar ve 45) GÖKBAYRAK, Şenay. (2009),
Kadın Emeği: Ne Kazandılar "Refah Devletinin Dönüşümü ve
Ne Kaybettiler?" İktisat Dergi­ Bakım Hizmetlerinin Görürımez
si, 430, Ekim: 24-40. Emekçileri Göçmen Kadınlar",
39) ERAYDIN, Ayda-ERENDİL, Çalışma ve Toplum 2: 55-83.
Asuman. (1 996), "New Pro­ 46) GÜLER-MÜFTÜOGLU, Ber­
duction Process in Export-0- na. (2006), "AB'de ve Tıirkiye'de
riented Garment Industry and Kadın Olmak: Eşitsizliğin
Different Ways of Participation Gölgesindeki Eşitlik!", İktisat
of Female Labour to This Pro­ Dergisi, 469, Ocak: 8-17.
cess", Turkish Social Science
47) GÜLER-MÜFTÜOGLU,
Association, İstanbul.
Berna. (2000), "Gedikpaşa'da
40) ERÇEL, Kenan. (2007), "Terha­ Ayakkabı Üretiminde Farklıla­
neler: Emeğin 'Oryantal' Halle ­ şan İşgücü", Toplum ve Bilim,
ri", Birikim,217 Mayıs: 23-30. 86, Güz: 1 1 8-138.
41) ERGÜN, Ergül. (2002), "Un­ 48) GÜNAL, Asena. (2007), "Gülnur
derstanding the Integration of Acar-Savran ve Aksu Bora'yla
Istanbul's Peripheral Neigh­ Yeniden Üretim Üzerine",
borhoods into the World Mar­ Birikim, 2 1 7, Mayıs:79-95.
ket: A Disclosure ofWomen's 49) HANSEN, Miriam. (2004),
Labor in 'Secure' Places", Bo­ "Yirmi Yılın Ardından Negt
ğaziçi Journal, volume: 16, 1 . ve Kluge'nin Kamusa/Alan ve
42) FOUGEYROLLAS-SCHWE­ Tecrübe'si: Değişken Karışımlar
BEL, Dominique. (2009), ve Genişlemiş Alanlar", Kamu­
"Feminist Hareketler'', Eleştirel salAlan, Der.: Meral Özbek,
Feminizm Sözlüğü, Yayına Hil Yayınları, İstanbul.
H az. : Helena Hırata, Franço­ 50) HARDING, Sandra. (1996),
ise Laboire, Helene le Doarc, "Feminist Yontem Diye Bir Şey
Danie!e Senotier, Çev.: Gülnur Var mı?",Farklı Feminizmler

238
Açısından Kadın Araştırmaların­ Eleştirel Feminizm Sözlüğü,
da Yöntem, Yayına Hazırlayan­ Yayına Haz.: Helena Hırata,
lar: Serpil Çakır, Necla Akgök­ Françoise Laboire, Helene le
çe, Sel Yayınlan, İstanbul. Doare, Daniele Senotier, Çev.:
51) HARDT, Michael. (2005), "Sivil Gülnur Acar-Savran, Kanat
Toplumun Çözülüşü", Gilles Yayınları, İstanbul.
Deleuze'de Toplum ve Denetim, 59) KIVILCIM, Zeynep. (2009),
Yayına Haz. ve Çev.: Barış "İnsan Hakları ve Karşı He­
Başaran, Bağlam Yayınları. gemonya", Gazi Üniversitesi
52) İLKARACAN İpek; İlkaracan Hukuk Fakültesi Dergisi, XIII,
Pınar. (1999), "1990'lar Tıir­ 1-2, Haziran-Aralık: .217-240.
kiye"sinde Kadın ve Göç", 75 60) KOÇAK, Hakan. (2007), "Tıir­
Yılda Köylerden Şehirlere, Tarih kiye'de 1988-2003 İstihdam
Vakfı Yayınları, İstanbul. Eğilimlerine Genel Bakış",
53) İLYADA, Nebil. (2005), "Avcılar Praksis, 16, Güz:l 71-194.
Kadın Kooperatifi", İşçi Sınıfı­ 61) KÖSE, Sevda. (2010), "ITUC
nın Değişen Yapısı ve SınıfHa­ Raporları Çerçevesinde
reketinde Arayışlar, Deneyimler; 2000'lerde Sendikal Hak İh­
Sempozyum Bildiriler Kitabı. lalleri", Sosyal Haklar Ulusal
54) KARABABA, Pınar. (2005), Sempozyumu il Bildiriler,
"Kadınların Gizli Tarihi", Var­ Ekim: 379-406.
lık, 1 169, Şubat: 12-15. 62) KURTOGLU, Ayça- FOUG­
55) KARAHANOGULLARI, Yiğit NER, Tore. (2010), Ulus Ötesi
(2006), "Marksist İktisatta Dayanışma ve Sendikal (Yeni­
Üretken Emek/ Üretken Ol­ den) Canlanma, Birikim, 258,
mayan Emek Tartışmasına Ekim:32-38.
Dair Bir Değerlendirme" Mül­ 63) KÜMBETOGLU, Belkıs. (1995),
kiye Dergisi, XXX, 250. "Gizli İşçiler: Kadınlar ve Bir
56) KAYA, Ali. (2007), "Pierre Bour­ Alan Araştırması", Farklı Femi­
dieu'nün Pratik Kuramının nizmler Açısından Kadın Araş­
Kilidi: Alan kavramı", Ocak ve tırmalarında Yöntem, Yayına
Zanaat; Pierre Bourdieu Derle­ Haz.: Serpil Çakır, Necla Ak­
mesi, Der.: Güney Çeğin, Emrah gökçe, Sel Yayıncılık, İstanbul.
Göker, Alim Arlı, Ümit Tatlıcan, 64) MARDANI, Margaret. (2009),
İletişim Yayınları, İstanbul. "İstihdam", Eleştirel Feminizm
57) KAYASÜ, Serap. (2005), "Kadın­ Sözlüğü, Yayına Haz.: Helena
ların Kentleri, Kentlerin Ka­ Hırata, Françoise Laboire,
dınları", Cumhuriyet Döneminde Helene le Doare, Daniele Se­
Kadın ve Mimarlık, TMMOB. notier, Çev. : Gülnur Acar-Sav­
58) KERGOAT, Daniele (2009), ran, Kanat Yayınları, İstanbul.
"Cinsiyete Dayalı İşbölümü ve 65) MIES, Marie. (1996), "Femi­
Toplumsal Cinsiyet İlişkileri", nist Araştırmalar İçin Bir

239
Metodolojiye Doğru", Farklı 72) ÖZBAY, Ferhunde. (1993), "Ka­
Feminizmler Açısından Kadın dınların Eviçi ve Evdışı Uğraş­
Araştırmalarında Yöntem, Yayı­ larındaki Değişme", 1980'ler
na Haz.: Serpil Çakır- Necla Türkiye'sinde Kadın Bakış Açı­
Akgökçe, Sel Yayıncılık, İs­ sından Kadınlar, Yayına Haz.:
tanbul. Şirin Tekeli, İletişim Yayınları,
66) MIES, Marie. (2008), "Cin­ İstanbul.
siyete Dayalı İşbölümünün 73) ÖZBEK, Meral. (2004), "Giriş:
Toplumsal Kökenleri", Son Kamusal Alanın Sınırları",
Sömürge Kadınlar, Maria Mies; KamusalAlan, Der.: Meral
Veronika Bennholdt-Thomsen; Özbek, Hil Yayınları, İstanbul,
Claudia Von Werlhof, Çev.: s. 19-30.
Yıldız Temürtürkan, İletişim 74) ÖZBEK, Meral. (2004), "Gi­
Yayınları, İstanbul. riş: Politik Kamusal Alan ve
67) NEGT, Oskar-KLUGE Alexan­ Kolektif Yaratıcılık", Kamusal
der (1991), "Kamusal Alan ve Alan, Der.: Meral Özbek, Hil
Deneyim; Burjuva ve Proleter Yayınları, İstanbul, s. 181-232.
Kamusal Alanlarının Örgüt­ 75) ÖZBEK, Meral. (2004), "Giriş:
lenmesi Üzerine", çev.: Ahmet Kamusal Özel Alan, Kültür ve
Doğukan, Defter, 16, Ni­ Tecrübe", KamusalAlan, Der.:
san-Temmuz: 65-78. Meral Özbek, Hil Yayınları,
68) NEGT, Oskar-KLUGE Alexan­ İstanbul, s. 443-500.
der (2004), "Kamusal Alan ve 76) ÖZDEMİR, Ali Murat. (2006),
Tecrübeye Giriş", Kamusal "Üretimin Söylemlerindeki
Alan, Der.: Meral Özbek, Hil Dönüşüm, Kolektif Hak Kav­
Yayınları, İstanbul. ramı ve Emeğin Hukuku",
69) ONARAN, Özlem. (2003), "İs­ Çalışma ve Toplum, 2: 5ü-62.
tihdam Politikaları ve Türkiye 77) ÖZGÜN, Aras. (2007), "Kılçıksız
Emek Piyasaları", İktisat'ın Emek, Yağsız Sermaye: Gay­
Dama Taşları, İktisat Dergisi ri-maddi Emek Tartışması",
Yayınları. Birikim, 217, Mayıs:31-45 .
70) ÖZAR Şemsa; Ercan, Fuat, 78) ÖZKAPLAN, Nurcan. (2009),
"Emek Piyasaları: Uyumsuzluk "Duygusal Emek ve Kadın İşi/
mu Bütünleşme mi?", Neoli­ Erkek İşi", Çalışma ve Toplum,
beralizmin Tahribatı; 2000'1i 2: 15-24.
Yıllarda Türkiye 2, Yayına
79) ÖZTİMUR, Neşe. (2007) "Fe­
Haz.: Neşecan Balkan, Sungur
minist Teoride Pierre Bourdieu
Savran, Metis Yayınları, Mayıs
Tartışmaları", Ocak ve Zanaat;
2004.
Pierre Bourdieu Derlemesi, Der.:
71) ÖZAR Şemsa. (2007), "IMF'ye Güney Çeğin, Emrah Göker,
Hayır", Pazartesi Kitaplığı, 5, Alim Arlı, Ümit Tatlıcan, İleti­
Şubat-Mart: 174-177. şim Yay., İstanbul.

240
80) ÖZUGURLU, Metin (2002), Kabul Edilmeleri", Pazartesi,
"Sınıf Çözümlemesinin Temel 33, Aralık: 22- 23.
Sorunsalları", Prakis, 8, Güz: 93) SAYGILIGİL, Feryal. (2001),
29-50. "Yedigün Dergisi'nde İdeal Eş
81) ÖZUGURLU, Metin (2003), ve Anne Olarak Kadın", Top­
"Küresel Fabrikanın Doğuşu lumsal Tarih, 87, Mart: 30-34.
ve Yükselişi", Petrol-İş 2000- 94) SAYGILIGİL, Feryal. (2011),
2003, Eylül. "Annelik Artık Bir Pazar!", Me­
82) Petrol-İş Kadın (2005), 17, Aralık. sele Dergisi, 53, Mayıs: 30-32.
83) Petrol-İş Kadın (2006), 21, Kasım. 95) SİRMAN, Nükhet, (2000),
84) Petrol-İş Kadın (2009), 33, Aralık. "Writing The Usual Love
Story; The Fashioning of Con­
85) Petrol-İş Kadın (2011), 38, Şubat. jugal and National Subject in
86) Petrol-İş Kadın (2011), 40, Eylül. Turkey", Gender, Agency and
87) PROST, Antoine. (2010), "Aile ve Change içinde der.: V.A. God­
Birey", Özel Hayatın Tarihi 5; dard, Routledge, Londra.
Birinci Dünya Savaşından Gü­ 96) SÜRAL, Nurhan. (2005), Çalış­
nümüze, Çev.: Şehsuvar Aktaş, ma Yaşamında Kadın ve Erkek
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Eşitliği. "Avrupa Birliğinin
88) RIOT-SARCEY, Michele. İstihdam ve Sosyal Politikası."
(1988), "Les sources de pou­ 97) SÜREYYA HULUSİ; "Konfe­
voir: l'evenement en question", rans" Türk Yurdu, cilt: 3, sayı:
Le Genre de l'histoire: Les 16, Şubat 1926.
Cahiers Du Grif, Paris. 98) TAŞDELEN, Şenol. (27 Ekim
89) RIOT-SARCEY, Michele. 2007), Referans Gazetesi.
(2000), "Pouvoir", Dictionnaire 99) TALAHITE, Fatiha. (2009),
Critique du Feminizme, Pu(
"Küreselleşme", Eleştirel Fe­
90) RIOT-SARCEY, Michele; minizm Sözlüğü, Yayına Haz.:
BOUCHET, Thomas; PICON, Helena Hırata, Françoise
Antoine. (2003), Ütopyalar Laboire, Helene le Doare,
Sözlüğü, çev.: Turhan Ilgaz, Sel Daniele Senotier, Çev.: Gülnur
Yayıncılık, İstanbul, Aralık. Acar-Savran, Kanat Yayınları,
91) RIOT-SARCEY, Michele. (2009), İstanbul.
"İktidar(lar)", Eleştirel Feminizm 100) TEKELİ, Şirin. (1994), "Les
Sözlüğü, Yayına Haz.: Helena Femmes, vecteur de la moder­
Hırata, Françoise Laboire, Hele­ nisation", Les Turcs, Orient et
ne le Doare, Daniele Senotier, Occident, Islam et Laicite; Autre­
Çev.: Gülnur Acar-Savran, Ka­ ment, Der.: St. Yerasimos, sayı:
nat Yayınları, İstanbul. 76, Eylül.
92) SAYGILIGİL, Feryal. (1997), 101) THEBEAUD-MONY, Annie.
"Kadınların Tıp Fakültesine (2009), "İş Sağlığı", Eleştirel

24 1
Feminizm Sözlüğü, Yayına Cemiyeti, Kadın Asker ve Milli
Haz.: Helena Hırata, Franço­ Aile", Tarih ve Toplum, 5 1 .
ise Laboire, Helene le Doare,
108) TURHANLI, Halil, ( 5 Şubat
Daniele Senotier, Çev.: Gülnur
2006), "İktidarsız Yazı", Birgün
Acar-Savran, Kanat Yayınları,
Pazar Eki.
İstanbul.
109) TÜRKÜN, Asuman. (2005),
102) TRAT, Josette. (2009), "Top­
"Ev Eksenli Kadın Emeği ve
lumsal Hareketler", Eleştirel
Feminizm Sözlüğü, Yayına
İşçileşme Bilinci", İşçi Sınıfının
Haz.: Helena Hırata, Franço­ Değişen Yapısı ve Sınıf Hare­
ise Laboire, Helene le Doare, ketinde Arayışlar, Deneyimler;
Daniele Senotier, Çev.: Gülnur Sempozyum Bildiriler Kitabı,
Acar-Savran, Kanat Yayınları, Eylül.
İstanbul. 1 10) URHAN, Betül. (2009), "Gö­
103) TATLICAN, Ümit- ÇEGIN, rünmezlerin Görünür Olma
Güney, (2007), "Bourdieu ve Mücadeleleri: Çalışan Kadın
Giddens: Habitus veya Yapı­ Örgütlenmeleri", Çalışma Ve
nın İkiliği", Ocak ·ve Zanaat; Toplum, 2: 83-1 10.
Pierre Bourdieu Derlemesi, Der.: 1 1 1) URHAN, Betül, (201 1), "Ka­
Güney Çeğin, Emrah Göker, dınlar: Ümidi Kırık İşsizler",
Alim Arlı, Ümit Tatlıcan, İleti­ Petrol-İş Kadın Dergisi, 38,
şim Yayınları, İstanbul. Şubat: 7-9.
104) TOKSÖZ, Gülay. (2008), "Top­ 1 12) ÜSTÜBİCİ, Ayşen. (2010), "Ser­
lumsal Cinsiyet Perspektifin­ best Bölgeler ve Örgütlenme:
den İşgücü Piyasalarında Mev­ Novarned "Kadın Grevi" Örne­
cut Durum ve Örgütlenme
ği", Birikim, 258, Ekim: 46-51 .
Sorunları", Emek Tartışmaları
1, DİSK Yayını, 56: 46-262. 1 1 3) VARIKAS, Eleni. (1988) ''Ap­
proche biographique dans l'his­
105) TOKSÖZ, Gülay. (2009), "Ne­
toire des femmes", Le Genre
oliberal Piyasa ve Muhafazakar
de l'histoire: Les Cahiers Du
Aile Kıskacında Turkiye'de
Kadın Emeği", Küreselleşme, Grif, Paris.
Kriz ve Türkiye'de Neoliberal 1 1 4) VON WERLHOF, Claudia
Dönüşüm, Der.: Nergis Müte­ (2008), "Kadın Emeği: Eko­
vellioğlu; Sinan Sönmez, İstan­ nomi Politiğin Eleştirisindeki
bul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Kör Nokta", Son Sömürge
İstanbul. Kadınlar, Maria Mies; Ve­
106) TOKSÖZ, Gülay. (2010), "İşgü­ ronika Bennholdt-Thomsen;
cünün Değişen Yapısı ve İşsiz­ Claudia Von Werlhof, Çev.:
lik", İktisat Dergisi, 5 1 1-512, Yıldız Temürtürkan, İletişim
Ocak-Haziran: 106-108. Yayınları, İstanbul.
107) TOPRAK, Zafer. (1988), "Os­ 1 1 5) WEEKS, Kathi, (2005), "Femi­
manlı Kadınları Çalıştırma nist Bir B akış İçin Özne", Çev.:

242
Hakan Gür, Marksizmin Öte­ Demokrasinin Ötesinde", De­
sinde Marksizm, Yayına Haz.: mokrasi ve Farklılık, Siyasal Dü­
Yavuz Alogan, İmge Yayınları, zenin Sınırlarının Tartışmaya
Eylül. Açılması, Ed.: Seyla Benhabib,
Demokrasi Kitaplığı, Mart.
1 16) WOLF, Diana, L. (2009), "Saha
Çalışmasında Feminist İki­ 1 19) YÜCEL, Yelda, (2007), "AB ve
lemler", Methodos: Kuram ve Kadın Siyaseti", Pazartesi Ki­
Yöntem Kenarından, Der.: Dilek taplığı 5, Şubat-Mart:214-218.
Hattatoğlu; Gökçen Ertuğrul, 120) YÜCEL, Yelda. (2007), "2000'li
Çev.: D. Hattatoğlu, Anahtar Yıllarda Ekonomi ve Kadın­
Kitaplar Yayınevi, İstanbul. lar Cephesinden Görünüm",
1 1 7) YAMAN-ÖZTÜRK, Melda. Pazartesi Kitaplığı 5, Şu­
(2010), "Ücretli İş ve Ücretsiz bat-Mart:70-73.
Bakım Hizmeti Ekseninde Ka­ 121) YÜCEL, Yelda. (2008), "Hin­
dın Emeği", Kapitalizm, Ata­ distan'dan Çin'e Neoliberal
erkillik ve Kadın Emeği Türkiye Dönüşüm ve Kadın Emeği",
Örneği, Der.: Saniye Dedeoğlu; Mesele Dergisi, 18: 24-26.
Melda Yaman-Öztürk, Sosyal
122) YÜCEL, Yelda. (2009), "Kapi­
Araştırmalar Vakfı, İstanbul.
talizm Krizleri, Küresel İşbö­
1 1 8) YOUNG, Iris Marion, (1999), lümü ve Kadınlar", Birikim,
"İletişim ve Öteki: Müzakereci 236-237, Ocak:62-67.

243
Novamed Grevi:
Sınıf mücadelesiyle kadın mücadelesinin birleştiği an

Grevin sınıf mücadelesi açısı ndan b i r okul addedilmesi gerektiği kla­


sikleşmiş bir görüştür. Gerçekten de işçiler ortak çıkarlara sahip ol­
duklarını, birlikte hareket ettiklerinde patronları geriletebildiklerin i grev
sürecinde çok bariz biçimde görürler. Kenetlenmeden bir grevin ba­
şarıya ulaşması imkansızdır. Ama grev aynı zamanda işçilerin patron­
ların da bir sınıf olduğunu ve on lar arasında da bir çıkar birliği olduğu­
nu fark etmeleri ni sağlar. Normal koşullarda işçileri koruduğu, tarafsız
olduğu söylenen devletin ve iş yasalarının kimin çıkarlarını savunduğu
da direniş ve grev süreçlerinde açıkça görülür. İşçi grev çadırını onlara
rağmen, onlarla mücadelede kurar ve devam ettirir.
Novarned işçisi kad ınların anlattıkları, bize kadınların kadın oldukları
içi n ciddi sorunlarla yüz yüze geldiği için çıktığı, kadın kurtuluş hare­
keti i le kadın işçilerin zaman zaman karşılaşma yaşadığı ve kadın da­
yanışması ile seyri değişen bir grevde, kadınların cinsiyet olarak ortak
çıkarlara sahip olduklarını fark etme süreçlerini gösteriyor. Birbirlerin­
den öğrenen kadınlar birlikte hareket ettiklerinde yaln ızca patronları
değil evde babalar, kocalar, erkek kardeşler tarafından sürdürülen
erkek egemenliğini de geriletebileceklerinin de bilincine varıyorlar. Bu
bilgi, erkek işçilerle alakası olmayan kadın işçiye ait bir eylem bilgisi­
dir. "Evlilik yerine iş güvencesi daha önemli" diyen kadın işçiden işin
öznesi olarak sadece erkeği gören sendikaları n ya da bu alanda çalı­
şan siyasi örgütlerin öğrenecekleri çok şey vardır.

"Grevde hastanede, postanede, okulda kadınlann aynı dili konuştukları­


nı gördüm. Kadınlar her yerde eziliyor. Öncesinde sınıf farkı olduğunu
düşünürdüm. Şimdi kadınların aynı olduğunu düşünüyorum. Her an aynı
yerde değiliz ama birlikte hareket edebiliyoruz. Bunu öğrenmek güzel. "
"Sendikayı,grevi burada duydum. Daha önce hayatımda yoktu böyle
şeyler. . . Kadınlar çalışmalı, kendini savunabilmeli. Ben hep çalıştım,
babamdan para istemedim, ben verdim. Eşimden hiç isteyemem . . . . "

Kitaptan

ISBN 978-605-83000-6-4

9 RJll ,OO�J

You might also like