Professional Documents
Culture Documents
TURK DILI
. Türk Dil Kurumu Bülteni
TURK DILI
nin
SAMI dillerle münasebeti
Naim Hâzım Onat
Değerli arkadaşlarım,
Dünya dilleri arasında ayn bir bölük olarak tanınan semitik diller,
gerek eskidenberi doğu bilginleri, gerek son asırlarda bati dilcileri
tarafından çok incelenmiş ve bu dillerden hele arapça İçin sayilamiyacak
kadar çok eser yazılmıştır.
Bununla beraber bu dil bölüğünün tarihini ve mahiyetini açacak
clap şu üç düğüm şimdiye kadar bir türlü çözülememiştir:
1 — Sami kavimlerin birleşik anayurdu neresiydi ?
2 — Sami dillere kaynak olan anadil nasıl bir dildi ?
.3 — Yaşıyan samî dillerden hangisi anadile daha yakindir?
Bu düğümleri çözmek İçin ortaya atılan düşünceler ve görüşler o
kadar aykırıdır ki bunlan İlmî bir belirtiden ziyade düz bir oranlama
saymak daha doğru olur samnm.
Semitizanlardan Noeldeke, Renan, Lidzbarsky, Brochelmann, Delitzch,
Littmann gibi bir çok bilginlerin biribirini bozan görüşlerini burada
sayıp dökmeği ne faydah, ne de davamızı tanıklamağa yardımcı gör-
müyorum. Tarihten önceki devirlere dayanan bu karanhk noktalan iyice
aydınlatacak İlmî ve kestirme bir hakikate kavuşmak pek kolay sayılamaz.
3
Bazi müsteşriklere göre İbranî, bazılarına göre arapça ve bir takı-
mma göre de Babil - Asur dili Prasemit dile daha yâkındır. Bunların
İçinde semitik bir dil olan Habeş Ca’zî dilinin hiçbir samî dilde izi
göruiemiyen çok eski sami unsurları şaklamış olmasına bakarak bu dilin
prasemit dile daha yakm olduğu düşüncesini taşıyanlar da vardır.
Bununla beraber Noeldeke’nin dediği gibi samîlerin ırkî hususiyet-
lerini belirtmek nekadar güç bir mesele ise sami dillerin hususiyetlerini
aydınlatmak ta o kadar kolay olmıyan bir İştir.
Arkadaşlar,
Şimdi Türk kök ve kelimelerinin Arap dilinde nasıl tasrifileştiklerini
nisalleriyle arzedeceğim; yalnız eski arapçanm kelimelerini burada gös-
ermeden evvel, yeni Arapların, Osmanii hâkimiyeti altında kaldıkları
amanki tasriflerine dair bazı örnekler vereceğim. Bu vereceğim örnekleri
10
Reşit Atiyye’nin ( )الدك از أرادف ابعاى والدخيلadh eseriyle Berufta basılan
وسانعوام.قا١ adh kitaptan Suriye ve Mısırda çıkan mecmua ve gazetelerde
gördüklerimden ahyorum. Bunlar, sayısız denilecek kadar çoktur. Bu
kelimelerin arapçaya türkçeden geçtiğini yalnız ben değil araplar da
söylüyorlar. Ve dillerine yabancı olduğu İçin kullanılmamasını istiyor ve
fasihini gösteriyorlar.
Ben, yenPiasrif ile, arapçamn ta eski zamanlardaki tasriflerini, hatta
sumerlerden kelime aldıkları zamanki tasriflerini mukayese ederek hep-
sinin ayni şekilde olduklarım gördüm. Demek ki semitik dillerin bir
kolu olan arapça basit te olsa, diğer eşleri gibi çok eskiden bir tas: if
karakterine malik İmiş. Arap diii çok eski zamanlarda kelimeleri nasıl
kendine maletmiş, onlan kenen tasrif makanizmasiyie nasıl ezmiş ve boz-
muşsa dün de onu yapmış ve bugün de onu yapıp durmaktadır.
Ben size yeni arapçadan bunların avamca konuşulmakla beraber
yarim edebi dile dahi geçmiş oianianndan bazılarım soyliyeyim. Mesela:
: با فن- bâza): Bozuldu demektir. (Boz) kökünün nasıl bu şekli aldığını
biraz sonra izah edecigim. Araplar çok eski zamanlarda bu kökümüzden
ve bunun müştaklarından birçok kelimeler almışlardır. ) مذر، فسق، خف،ساد: ا
kelimeleri (bozut, bozuk, bozu )؛sözlerimizin eski arapçaya geçmişinin
birkaç örneğidir. Arapçada (222 فع- ٤)ة: Bozmak demektir. Yine biraz
sonra anlatacağım üzere mazi birinci şahıslarda fiillerin baş harfi malum
sigalannda üstün okunur; bunun İçin (i, o, u) gibi vokallerle başhyan
köklerimizin sesi değişir, fakat asil ses, çok kere muzarilerde kendini
gösterir. ( )فضkelimesinin muzarii malûmunuz olduğu üzere ( ةض- ye -
fuzz) dur. Baştaki zait harf kalkmca Turk kökünün kendi vokaliyle söy-
lendigi anlaşılır.
(طاش- ٤)ع؟ة: Düştü demektir. Bu da ( )باظgibi ortadaki seslinin çe-
'kilrr bir ha:f haline getirilmesiyle tasrif olunmuş yeni arap kelimelerin-
dendir. Araplar, çok eskidendberi iki konsonlu Türk kökünü tasrif eder-
ken, çok kere onu muzaaf yapar, yani son harfini çiftleştirirler.
İşte bugün sekmek’ten ( سكsekk), kaçmaktan: (جه٠hece) diye kul-
!andıkları kelimeler de böyle yapılmıştır.
خ أ- bahh) : Pislemek. ( ) غ اذبب: Sinek pisledi demektir. Bu kökün-
de hangi kelimeden alındığım söylemeğe lüzum görmüyorum. Bu telaffuzu
çirkin olan kelimenin kökünü eski aiaplar da birçok kelimeler, halinde
dillerine almışlardır. Gene yeni kelimelerden(; ؟- caara) : Çağırdı demek-
tir. Gûya bu kelime fasih değilmiş. Fasihi:( )جأن وجدينimi؟. Bunlardan ge-
rek yenisinin, gerek eskilerinin hep bizim (çağır) kökünden alındığında
şüphe var mıdır? Ceh en demek çağırarak demektir. Gene bunun gibi
ayni manalarda basmaktan (بصم-basame), tepmek, tepelemekten (دبك-
debeke), ( دبك- debbeke), tıkmaktan : ( دعق- deaka ), çıkmaktan: ( شقل-
şakale) beyledir.
(Tik) kökümüzün bugünkü avam arapçasmda ( )دعقolmasının eski
arapçada da sayısız eşleri vardır٠ Bunları da.aynca örnekleriyle goste-
recegim. Gene arzedeceğim üzere ta eskiden beri araplar bizim son
ekleri, çok kere, başa, az olarak ta ortaya alırlar. Meselâ (dağlamak)
fiilindeki (dağla) arapçaya (100323 - )لدغve daha başka şekillerde geç-
miştir. Bugünkü araplar ise bunu ( )لطعyaptıklarından gûya bu fasih de-
ğilmiş, onun yerinde ( ) لدغşekli eski ve doğru olduğundan bu kullanıl-
mal İmiş, yani türkçe asima daha uygun olan]„.
Eskiler gibi yeni araplar bizim köklerden rubai denilen dörtlü sîga*
lan da çıkarmışlardır. (رلكه-س-ا]عع٢ع1•(: 5]نز٤ت0ع1ر01(ترسلك)اع: ملاتاورتا؟
olmaktır.
Bu kelimeler herhalde Abdülhamit devrinde uydurulmuş sözlerden
olsa gerektir.
( دعباه- da’bele ) de boyledir ki toplamak demektir.
(وزنه-- 036٧2)ع•م: Düzen vermek, akort yapmak. (1٦220 دوزان٠ 0)ل.
Akort demektir.
Arapların çok eski devirlerden beri yaptıkları kelimeyi ters çevirme
şekliyle, ki buna (kalb) adını verir ve dilin inkişaf âmillerinden biri
sayarlar, alınmış yeni örneklerinden de bir ikisini söyliyeyim:
/دنكزء-4ع11٤ع2)ع: (Gizlenmek ), bazı turk lehçelerinde (gizdenmek)-
tir. Eskiden araplar bunu ( دنقسه- denkase): Diye almışlardır; gûya fasi-
hi de bu İmiş. Bugün araplarm kullandıkları kışkırmak sözümüzden al-
diklari ( )جركثde boyledir ki bunların bizdeki ikinci heceleri bunlarda
birinci olarak başa geçmiştir.
Bugünkü araplarm avam kısmı, okur yazarlardan birçoğu da,
( başladı) yerinde: ( راشbelleşe), ( اثش- ibteleşe) derler. Bunun fasihi de
بارش- bâşara) olduğundan fasih olmiyan şeklin kullanılmaması tavsiye
olunmaktadır. Halbuki ( ابارسki mastarı (mübaşeret)tir, (başla) kökü-
müze daha yakm ve ondan alındığında şüphe yoktur. Eski arap lügat-
?ileri ( ا مبارشةkelimesini derinin dış yüzü demek oian ارشهden sana-
ak uzun külfetlerle kelimenin etimolojisini yapmağa çalışırlar. (Beşere)
le ilgili olan (mübaşeret) gene ayndir.
Bugünkü arapçada bu kelime gibi mezit fiiller halinde söylenen şu
.elimelere de dikkat edelim :
2
(— بثط başşata): Bağdaş kurdu ;
( — زبكzeyyeke) : Gezdi ;
( — شلحşelleha) : Çaldı أ
) قنق- kannaka) : Konukladı, misafir etti;
( — يسقyassaka) : Yasak etti ;
( — يبطفyattaka): Yatakladi, ikamet etti ;
( — زكنzekkene) : Ati tizginledi. [baştaki (t) ] düşmüştür. Tizgin ye٠
rinde bugünkü araplar, ( ركن- tezkin ) derler.
(روس- revvese): Kalemi sivriledi. [Sivri sözümüz tamamiyle tersine
çevrilmiştir],
(د اكث dâkeşe) : Demişti ( )تداكثsigasi da bu manadadır. (Değiş>
sözümüz bu şekilde alındığı gibi (tokuş) da:
( سسذافسdâkasa): Yumurta tokuşturdu şeklinde kullanılmaktadır ve
bunu okur yazarlar dahi böyle konuşurlar.
Size garip bir kelime daha söyliyeyim. Bizde bir (sebeplendi) sözü
vardır ki uclandi, menfaat gördü demektir. Esasen yakutça ip demek
ol n (sibbe, sebbe) den alınmış bir kelime olan (sebep) bizde mecazi
manada kullanılarak sebeblenmek olduğu gibi arapçada hiç bu manaya
gelmediği halde ( تسبسب- tesebbüb) diye yeni bir kelime uydurulmuştur ki
sebeblenmek demektir.
Çok eski devirlerde olduğu gibi bugün dahi araplar bizden aldık-
lan kelimelerin harekelerini değiştirmişlerdir:
( — قشهkamşe) : Kamçı.
( — رحمbirgf) : Burgu.
(شوبك- şevbek) : Çubuk.
( — دبdeyne): Kulak (dinle) sözümüzden.
.طبنجه) ع- سtubence) : Tabanca,
( — كرزkerez) : Kiraz.
( قالوز- kalavüz) : Kılavuz.
Eski araplar baştaki (ka - hl) seslerini incelterek nasıl hemze veya
( )عve (* ) haline koyarlarsa bugünkü araplar da böyle yapmışlardır :
( — استخاهHastahane).
( اشكني- aşkîn) : Kaçkın
( — ازمهazme) : Kazma.
Arap dilinin dün yaptığı bu tasrifler bugün de tekerrür edip dur-
maktadır. Mesela (istif) sözünü kullanmak lâzım. Derhal kahp haz»:
( — ستفsettefe) : istif etti.
13
سوك؛ — sevkere)‘. Sigortaladı.
Sigorta, araplarda olmiyan yeni bir mefhumdur. Araplar bunu der-
hal, bu kilikja diline alıvermiş ve bunu istediği gibi tasrif etmişlerdir.
(اكتاب املسوكر٤) sigortalı تتtaahhütlü mektup demektir.
(Bolşeviklik) on beş yirmi senelik yeni bir sözdür. Bunu arap kendi
dilinde bulamayınca:.
( — بلغفbel şefe) diye derhal bir fiil yapıvermiştir.
)Filozof)tan ) (غلسغه وفالسفه٦لgibi (bolşevik)ten de•3 ٤٤81) إلثفه، تبلشف،بلثفه
diye kelimeler uydurmakta güçlük çekmiyor. Bu yeni arapçadan muka-
yeseye yardim eder diye bazı örnekler gösterdim. Yoksa bunların bence
bir değeri yoktur. Mısır, Suriye ve Irakta seyahat edenler, bir çok söz-
!erimizin nasıl arapçalaştığını bilirler. Bir arkadaşım söylüyordu. Arap
onbaşı, askerlere kumanda ediyormuş: ( كرثوا- keşşîroo..) bu, ne demek
diye sormuş. Meğer İkişer olun diye emrediyormuş.
Bir at ahş verişinde satıcı arap, ısrar ediyormuş () ال واس قرق. Bu
( قرق- karrik ) sözünden ne demek istediğini yanındaki bir bilenden sor-
muş, meğer, aşağı vermem, kirk ver, kirk liraya iblâğ et demek isti-
yormuş. İşte bugünkü araplar, bir çok türkçe kelimeleri, terkipleri böyle
kolaylıkla tasrif ediyor, sigaya çekiyorlar.
Şimdi bu örnekleri gördükten sonra eski arapçamn nasıl tasriflermiş
bir türkçe olduğunu göstermek istiyorum. Müsaade ederseniz tahtada
göstereyim. Gözle görülürse daha kolay anlaşılır.
Türkçe kelimelerimizin tasrifileştirmekte aldığı şekillerin başhcalanm
buraya birer remz ile İşaret edeyim :
1
62
3
4
5
6
8
9
10
— ال ث
مهلى مل
جلا تط
()2
حض — بطح ،فطح
— لف فر
بم -ولحي
قت — غت
قز -نقزرصقص ،ركز( اختلج
' نقل —■ت قال ( رفع ) 3ل
كك -بكت
:هب حب
-قهز قن
()3
٠ق -يعج
— فرق فق
متث — *ن
قض — قرط بت — بلت == بتر < بر
3ص — قرص تب — تلب
3ض — قرض — دهق دق
شق — رشق ،شلف
()4
قظ — قطل ،قطع ، — امج اج
' كتغ كت ال — الب
كم م كيف جذ ■■■■ جذم،جذز،جذف
كد ---كدح ،كدت جد-جرم
— ٠لك ٢ :ل — سلج
ىععخر
-مقر قشا حزا — حزر
-قفر قفا ذرى— ذر
—مكر ماك زجا — زجر
نمجا-مجر جسا ~ جسر
هذى حذر ثائ -دحو
()6
ضغا — ضغب
صب ععا ٠ رج -د جب
كظا — كب
جشا لل جشب ،جشن( حن ن )
— ب با
رى“ رصب
)7
وذح -ذوح
ورخ — خور = رحو
وطد -----طود وط و بطط —
* هد٠
٠**
( أج- ece) - acı : Su, acı oldu. [ ( آجن- acin) de pis, acı su.]
(— يدك ye’dükk) ٠ dok : Döker [ölünün üzerine toprak dökmek, yeri
toprakla düzeltmek.]
(در-٧ع1*تامل٣•( - ٤ع]ت: 1ت٣ع٤, çoğalır [ (3( •ذريتbundandır.]
)ذر- ye'zü r)-sür :Sürer [ot İçin.[
(— يزر ye'zürr) - sür : Sürer [tardetmek manasında, ayni kök (zor) ke-
limesinden de almarak zorlamak manasma da gelir■]
( يصخ- ya’suhh) - sok: sokar. [Kuş gagasını devenin yarasma sokmak.]
(هيش- ye’hüşş) - uç : Sevinçten uçar.
( يسح - ye’buhh) - boğ : Sesi boğulur.
( يعق — ya’ukk) - ok : [Okmak : Çağatayca fırlatmak, atmak demektir.
Bu kök arapçada da oku göğe fırlatmak manasına gelir.
(نس-ness) - son : sonda gitti [ön gibi son kelimesi de arapçaya bir
çok kelime halinde girmiştir. ( نص- nass) da her şeyin sonu
demektir. Bu kökten gelen fiilin muzarii de (ya’nuss) tur.
( ) ذنابالىشئbir şeyin sonu demektir. ( 2( ناسson demektir.]
(رب- rabb) " bir : birledi = topladı, [bir = bur sözümüz de arapça
( ص- merr ) =(٠ )مع-farsçada (bâr) kelimesi gibi - ( فور- fevr) :
her şeyin önü, birincisi ( ٦٧1فريه-٤(ع]ا:•ع, (bir) türkçede de
nevi anlatır : bir ağaç vardır ki = bir nevi ağaç vardır ki...].
( —رحrahh)-kar:kardı = karıştırdı [doğru alınmış şeklî (2*1-)[[قر
ve ()قرفdır. (kuru) kelimesinin gene böyle tersine alınmış
şekli (٤,j-ruhh)dur.]
)جع- سacc)-çağ :çağırdı, [bu kökün )دعا،جهت،جأز، (جهرşekillerinde
alınmış doğru kökleri de vardır.]
(فز- kazz) - sik : sıkıldı, sek:sekdi. sak :sakindi, [(^-kezz) kökü
de gene (sik) kökümüzden alınmıştır ki adımlan Siklamak,
eli sıkı ve sik == kati şey manalarına gelir. Gene bunun gibi
( ^كزمzm) kökü (sik) sözümüzden alınmıştır. (كثا-kess):
35
) كتل،كزكمث،(كتف maddeleri de boyledir ki bir şeyin sik ت
çok olmasıdır.
سب — tebb) - bit : bitti, mahvoldu, [sumercede (bad) da : bitmek, ol-
mek demektir, arapçaya bu kökten de bir çok kelimeler gir-
miştir. Şu fiiller ondan alınmıştır: ( 0( هات٤ فاد٤ فات، •بادfiiller hep
öldü demektir. [Bunlardan başka şeklî azçok değişmiş bir-
takım kökler daha vardır ki burada saymığa lüzum gör-
muyorum,]
ض — cebb) - biç : biçti, kesti [doğru şekli olan (،٠-becc)de bu
manayadır]
( — دفdeff)-bit٠. İş bitti, hazır oldu.
( —لكtekk)-kötü :kötüledi, [anadoluda bu fiil hem birisini terzil
etti, hem de zayıfladı manalarında kullanılır ki arapçasmda da
bu mana ortaklığı görülmektedir.
( — خزhazz) - sok : süngü soktu [muzarii ( خبز- ya’huz) dur. Nasıl ki
( )تكfiilinin muzari şekli de (1يتك-ر٧٤"٤ )اتاolduğu gibi.]
( — زخzahh) - kız, hız : kızdı, hiddet etti, deveyi hızlandırdı, ateş kızardı.
( — سدsedd) - düz, tüs:düz olmak. Yolunu tusmek. Türdü ecel yo-
lunu tüstü atamın. I Mahdum Kulu-
[Bu kök ( —ز- setr-sütre) kökü gibi tilevutçe örtmek manasına
gelen (sudurlamak) tan da doğrudan doğruya alınmış olabilir.
Gene bu lehçede (suder) :( خه- sutre) demektir.]
(سك-5اع٢1٤(-1=ة5:1>ة5٤تا. [kapının arkasına bir şey kösmek = ağaç
dayamak, muzarii ( يسك٠ ye’sukk) tür. Ayni kökün (kesmek) kö-
künden de alındığı görülür ki bir adamm kulağını kesmek
demektir.]![ ) مداكت، (متsözleri de (para kesmek) tabirinden
alınmadır. Arap fonetiğinde (z, s) gibi diş harflerinden önce
gelen (k,ka) harfleri çokluk, tersine dönmektedir.]
( —تşebb)- baş: başoldu, yükseldi. [(1(2شبا- •طع؟bunun ayni
manada başka alınmış şeklidir. ( فيث- feyş) maddesi de ki mazisi
(fâş) şeklindedir. Başlık iddiasında bulunarak tefahur etmek,
kurulmaktır. Ayni köke bağlı ( فياش- feyyaş) : Bir kavmin ulu-
su,başı (فيشه-٤وع٥) : başın tepesi demektir.]
(—خlecc)- gel: İşine geldi, devam etti (göl) de bu dilde tersine
dönerek خ- lücc) olmuştur. ( c = ge )
1 )؛Türkçede (sang) : ıa£ır da demektir. Bu manaya gore kok dofcru alınmış olur.
36
Arapçaya bu şekilde geçmiş isimlerde çoktur :
( — دكdekk ) - dek » denk [ bu kökün tersine alınmışı olan ( ند, nidd)
densiz) sözümüzdeki (den) in aynidir.]
(غ. — bahh ) - bek = beğ : bir kavmin ulusu, beği.
)حز-1ةkez: bir kez )22 ])٠٠٢،٠(ضde boyledir.[
( — رصsarr) - san: san bir kuş.
)فش-٤؟عboş : boş, ahmak adam [ bu kökten gelen -)5 ) فشوش٤ا؟م0(؟
mastarı da boş yere iftihar etmek demektir. 1
( — يرberr)- yer [ arapçada (b = y) değişmesi çoktur.
= باىغyağı, = بغسyağız, = بثyazmak = yaymak — Uygurca
kuran tercümesi — — برقbarak = yaruk, = بغتyağış, .. gibi
tül kçede de bunun eşleri vardır: obke = öyke ]
( — دبهdebbe)- tepe == kum yığını [ — طفtaff) da bu manayadır.]
( — رbirr) - bir: vergi [ şark lehçelerinde birmek = vermektir.
Arapçada bu kökün mastarı olan (z birr )de birmek, bol
vermektir.
( ال- ill) - il : aht. [Kuranda da ayni manada mevcut olan bu keli-
me divandada görüleceği üzere en eski turk kelimelerindendir.]
(كن- kinn) - kin [ ( مغدgimd) da kin demektir.]
( — حبhubb ) - küp [ ( )خابيهde bu manayadır. ]
( — قرkurr) kurbağa.
) شع-ا؟çöğ [çöğ: güneşin şuaı demektir ki eski türkçede de -)""0
(çovak, şovak) tir.]
(—اس-üss) öz.
( رض- zurr)- çor [Anadoluda hastalık, dert ve felakete (çor) denir.
Arapçada ( )ضharfi (k) ile değiştiği gibi (ç) ile de çokluk de-
ğişir ( )رضب: çarp, ( رضام- Ziram): çıra gibi.]
( — خثhuss)- koz : çörçöp [bak Divan (koz) - غثاءgusa) da boyledir.
(—حكkuhh): Kök, asil = halis [ ( حفkuhh ), (قبح-kuhah) da böy-
ledir. Arapçada (k = h) değişmesi pek çoktur.
( — حقhakk ) : ak bu kök, şimdi söylediğim gibi ( k — h ) değişmesiyle
kakmak manasına bir mastardır. Bir adamın başına veya başka
yerine kakmak, vurmak demektir. Ayni kök ihtiyaç kak = kati
olmak demektir. Türkçede kak تkağ = kat kökleri katilik
ifade eder.
Kak : Kurutulan kati meyva, gazap, hiddet.
37
Kaki :Haşin،
Kakaç» kakıt: Kadit,؛
Kakigkakim: gazap» tehevvür.
Kakız : Kahraman,
Kakımak : Gazap etmek, kahretmek, hiddet etmek.
Kakma : Defetme»
Arapçada ) عسكهحة، قث ء عت، قد؛ قس، قت، قه٠؛( لؤاharfleriyle başhyan köklerin
pek çoğu: Katilik ve bu mefhumdan doğan manalara gelmektedir, birkaç
örnek arzedeyim : Şimdi söylediğim ( حق- hakk ) kökü gibi ( ) اكحve bu-
nun tersi olan ( )حكve (٠كتمي٠) كب)كص, hep : Kakmak, itelemektir طب٠)خد
) م حلك، حك، حكش، م حكر، م حكأ، حقرkökleriyle ، قهل، حقل،٠ حقلز،. حقلبه حقفز، حقف،(حقط
Köklerin başlanna eklenen bu (f) harfleri (v) gibi çokluk, bir ekin
başa alınmışı veya bir vokalin konsonlaşmışdır. Gerek önce geçen bir
çok örnekleri gerek son şekilde aynca izah edeceğim misalleriyle bu
hususta daha çok aydınlayacağımızı sanıyorum. Bunun İçin burada başa
(v) harfi getirilerek doğan köklerden örnek getirmiyeceğim; yalmz (v) nin
değişmişi olan (b) ile başhyan birkaç misali göstereyim :
( جمرbahr)-yar: Yarmak [arapçada (ج-(ح1 •نbaşta olduğu gibi
sonda ve ortada da (y) nin değişmişi olduğunu söylemiştim.
Bak: Divan: ((يرتو,) رى-bery)de bu köktendir; yalmz (y) sona
geçmiştir.
( بعد- bu’d) - üt : Uzaklaşmak [ütmek : Geçmek, uzaklaşmaktır, (öte)
sözümüz de bundandır. Biraz evvel gösterdiğim (عدو-•٧
101٧20- )عد وا نkökü de bunun aynidir; bununla beraber bu kö-
kün Sumerce: Uzakta bulunmak manasına gelen (bad) kökü■-
den alınmış olması ihtimali de vardır. Bir vokalle başhyan
köklerdeki bu seslilerin (v) veya (b) ye tahavvül ederek başa
geçmesi vardır : Ermek = varmak = barmak gibi. Aba = ba-
ba, aş = baş, al = bal: Tann adlan da boyledir. Bizde (alu-
ahk kelimelerinin Yakut dilinde (bal) şekli de vardır ki ahmak-
hk, şaşkınlık manalarım anlatan birçok üremeleri vardır (baliy,
balmat) bunlardandır. Arapçada bu kökten gelen :
— بعلbaal )- alu : Alıkhk, şaşırma âciz kalma ((بعذلة- )بعلkelimeleri
gibi (٣1( بلحئبلهئ بالهةئ بلدئالدة1اةح1 عde şaşkınlık, ve hamakat ma-
nasmadır ki hep (bal) kökünden gelmiştir. Yakutça ahmak ma-
nasma: (Balmat) arapçaya (بلمت- )بادمşeklinde bir metatezle gir-
miştir. Yakutça (ba )؛kökü aciz ve alık olma manasında kulia-
nıldığı gibi gene türkçede bunun (b) siz şekli olan alu : Aciz
ve ahk manalarına gelmektedir, «al bastı» sözümüzde de anla-
şıldığına göre (ala, alu, alad) Sumercede de şer ve ateş tan-
nsı demektir, alıkoymak, aldamak al etmek sözleri hep bun-
42
dandir. Eski tann adlarından birçoğu hile, şer anlamlariyle
de alâkadardır. Alu ve ahk, aluğ sözlerimizin Arap diline türlü
türlü şekillerde geçtiği görülmektedir. Hile manasına olan (al)
gibi (alıkoymak) daki (al) ile de bağlılığı olan bu kok, arap-
çaya basit olarak (عال-٨ا. )عşeklinde geçmiştir ki aciz bıraktı,
alıkoydu demektir, ( عاله٠âle): Fakruihtiyaç. Bak ٠. )»اج العروس-). De-
min bu kökün hile manasında kullanıldığını da söylemiştim.
Gene bu dile (أال- ela) şeklinde geçen bu kök te: Alikonul-
mak, âciz bırakılmak demektir ki mastarı ( ألو- elv, ülüw)
şekiilerindedir. Ayni kökün başına (r) eklenerek alman ( رعل-
raâ! ) de ahmaklık manasınadır. (Alu) kelimesinin (ahk : aluğ)
şekillerinde ekli olarak geçmişi de pek çoktur. Bunların bir
kısmını size gösterirsem arapçanm nekadar yapmacık ve uy-
dmma birdi! olduğunu anlatmağa yetişir. Bunlardan ashna en
yakm olarak alınmışı:
(عاله-aiih) dir. Arapçada (k — g)nin (h) ile değiştiği pek çok-
tur. ( أله- elih.e) fiili de ahk olmak manasınadır. Başına bir
(v) eklenerek kullanılan ( و اه- valih ) de boyledir. Lisanülarapta
görüleceği üzere (ألق- alk) ahk etmekcinnet ٧€) او'ق- ulika) fiili
de ahk olmak manasınadır. ( الوق٠ elvak ) , ( ولق- evlak), ( اليغ-
elyag), (اولع- evla’) başa bir (m)eklenerek ahnan (حل)«(مأرق١)م
Sifatlariyle ( ملع- mela’ ) fiili ve tersine ahnan (لعوق- leuk, لغعه-
lûkaa, لقاعه- lukkaa) kelimeleri hep ( ahk - aluğ ) dan alınmıştır.
قعه-lûkaa) kelimesinin başındaki ( لق- 1ام٤) harflerinin önüne
*ء a ) harfini getirirsek ne olur (عهلق- aluk) değil mi? Bunlar
Arap dilinde binlerce ve binlerce eşi bulunan tersine dönme-
lerdir ki bunlan daha kandıracak bir şekilde izah edeceğim.
Bu kelimenin daha tuhaf bir şekilde tersine çevrilmişi: ( بلك-
avkel ) dir ki : Ahmak = ahk demektir.. ( هوق- lahvak ) da bnnun
başka bir çeşididir. Alıklıktan dolayı sözü anhyamamak mana-
Sina galen (^؛-kalia) fiiii de gene bizim (alık) tan alındığında
şüphe yoktur. ((ولع, )(هلع.) )هعkökleri de ayni kelimemizden
alınmıştır. îürkçede (almak) fiili de dahil olduğu halde،sayısız
kelimeler doğuran bu İlâhî kelimenin (Alkmak) şeklinde de bir
fiili vardır ki mahv ve ifna etmek, berbat etmek demektir.
Alakmak : ihtilâf ve münazaa, allakbullak olmak. Altüst, kar
43
makarışık olmak, allak; Aldatan, güvenilmez hilekâr adam de-
mektir. Bu (alkmak -alakmak) fiillerinin arapçaya geçen bazı
şekillerini de gösterirsem iddiamm doğruluğunu daha kuvvetle
ispat etmiş olurum :
Arapçada (علق- )ة*زاةfiili bir adamm kanma girmek demektir.
(تتاه:(علقدمفالن, ) )علوق- aluk) : Ölüm ( عالته-alaka) ölüm, ( علق- alak):
Husumet (حلق-halk) yıl fena giderek halkı felakete uğratmak
(1 هلك- 1عإع٤) : Kurak yıl, (حاوقة٤ اتإة (حالقة11, )الك٨٤علاكء-1ع1ا٢)ة:
Ölüm, yok olma. ( ىط- hülük): ölüler = öuk. Bu kelimenin
(Ölük) ten gelmiş olması da muhtemeldir. Esasen (öl) ve (al)
kökleri biribirine bağlıdır. Arapçada ) ئلك٤ عالك، (هالكayni ma-
nayadir. ( )قلع: Kökünden sökmek, halkı zülüm ile berbat et-
mek. Hilekâr manasına gelen (allak) arapçada (قالع- kâllâ’)
olmuştur ki ayni manayı anlatmaktadır.
Doğu lehçelerinde (alkım) ve (alkum) arapça (121- )*حلقve
( حلفوم- hûlkum) kelimelerinin anasıdır. Onun da yiyecekleri
yeyip yok ettiğinden alınmış olması akla gelebilir, ölüm almak,
kuş almak, alıcı kuş, ağacın başını almak sözlerimizdeki al-
mak = yok etmek manasına yakm sözlerdir. Bu kelimenin
başka bir şekü olan (yolmak) ta otu sökmek ( )قلعetmektir.
Başın saçlerını tıraş etmek demek olan (yolug) da arapçada
)جنق، (حلقşeklindedir. Arapçada )عاذ (حلقوم0ن•*ذ0ة5عطع1٦••1ة-
şılmıyan bir ( مhalkame) fiili vardır ki adeta (alkıma) fiilinin
kendisidir. Bu fiil, bir şeyi yutmak manasınadır. Bu misallerle
değerli arkadaşlarıma daha fazla inan verebildiğimi sanıyorum.
Arapçada ( )عالقهkelimesi hem sevgi, hem de husumet manala-
rina geldiğinden bunu azdaddan addederler. Araplar böyle
manaca biribirine zıt kelimeleri tophyan birtakım diksiyoner de
yazılmışlardır ki bunlardan dört tanesi bir arada Beyrutta ba-
silmiştir. Bütün bu lügatlerde bu gelimenin zıt manaya gelme-
sinin sebebi izah olunamamıştır. Esasen (azdat) adi verilen
bu çeşit kelimelerin arapçada nasıl zuhûr ettiğini lûgatçilar bir
türlü anhyamamışlar, türlü türlü tahminlere kalkışmışlardır.
Bunların en basit İzahı: Ayni fonotikte bulunan ve başka baş-
ka manalara gelen iki Türk kökünün arapça bir kökte tasrif
edilmesidir.
Alakmak; Söylediğim üzere ihtilaf, münazaadır. Ihkmak ise
bugün Anadoluda da kullanıldığı üzere bir sevgiliye bağlanmak
44
ve tutulmaktır. İçim ılıktı demek : Ona baklandım demektir.
Esasen bugün (ilmek-ilik) şeklinde söylenen Türk kökü eski-
den (ılmak-ülk) şeklinde idi - Bak divan -.
İşte arapçada ilgi, sevgi, husumet manalarına gelen ( )علقmad-
desinden çıkan ( )عالقهmn bu üç manayı anlatması bundan ileri
gelmiştir.
Bunun uzum misallerini yazmakta olduğum kitaba bırakıyorum.
(— بقت bak- kat :Katmak, karıştırmak. [ ( )قتkökü de böyledir. Na-
sil ki bir adamı kötülemek yerinde hem ( )كتhem de ()بكت
kullanılmıştır. ()كنت-ket): Kötü demektir.
***
Sekizinci şekil (,-)—) ortaya bir harf eklenmek yoliyle
tasrif edilen kökler ve kelimeler:Arapçada ortaya eklenmek
yoliyle yapılan tasrif daha azdır. Bunlardan bir kısmı biraz
sonra göstereceğim üzere türkçe son eklerin ortaya geçmesiyle
doğmuştur. Büyük bir kismida vokallerin konsoniaşmasiyle,
demin gösterdiğim boğaz sesleriyle yarim sesli sayılan (1 - r)
harflerinden birinin ortaya geçmesiyle olmuştur. Bunlar İçin de
baz، örnekler göstereyim:
(قعب-ka’b) : kap [ ( جعبه- ca;be ) de böyledir ].
( — زعقza'k) — sok: akrep sokmak■
) هير- yer[ ( ;;Jyerr) : kati ve sert olmak demektir:(yeh٢.[
( — عهدahd)- ada: adamak ( )وعدkelimesinin de böyle olduğunu söyle-
miştim. (عقد- akd ) kelimesi de birçok manalariyle beraber
( )عهدetmek manasınadır ki(adak) sözümüzün ،tersine don-
müştür.
, ) وجبت: ( عتقتا ملين هيلعsözündeki ) ( عتقmaddesi (adak) m ken
disidir.
( دحل--431 )ا- del: delmek, kuyuya bir delik açmak, delik ve oyuk.
( ث-د- )تdegişmesile doğan ve ayni "manaya دbağlı
تلغ ؛، ثلع، ثمل، ثلب، ح ثلkelimeleri de böyledir. Nitekim (top) ko-
kude ( ثب- sübe ) olmuştur.
(بعج-ba’c) <biç [ ( خ. - bec) de buTmanayadir. ل
)هبز- behz) - boz :düşmanı bozmak [( يزو- bezv : (düşmanı bozmak,
( زث- bezi ) : şarap küpünün ağzındaki çamuru bozmak ].
) دهق،دحك--4اع1 ( ا: döğ döğmek, sahk etmek [ döğmek fiilinin eski
45
şekli (tokmak) tir (دق- dakk) da bir şeyi dökmek, ufaltmaktır.
( 1 دح- امع:) kafaya vurmak demektir. ( — دمهقهdahmaka) :
tokmak fiilinin olduğu gibi alınmışıdır]
(31حجل-(ال•ع-ي: yere çalmak.
( — دهسdehs): düz.
(زهوق-2ماال+٤( ؛sik: ilik ve kemik sımsıkı olmak.
م١
***
Oltaya eklenenlerden:
(جلب--ع٥ )ا•إ- cabala - mak
(علط alt)-dağla-mak [ غ-]ع.
) جلع، جلح، جله، جىل، ( جلوaçıl - mak [ vokalin sona geçmesile[.
( ين زحلانzelehan ) - hızlan - mak.
(— طرalez ) - özle - mek = iştiyak - اقرب املوازد-.[Bu kelime, ayni
zamanda (ıhz) sözümüzden de gelir ki: Hasta, mustarip olmak,
acı ve ağrı duymak demektir. Anadoluda dermansız, zayıf ve
mustarip hastaya (ıhz) dedikleri gibi «karnim iliz iliz ağrıyor»
da derler. Bu kelimeden çıkan ( علوز- illevz ) de : karin ağ-
rısı demaktir.
Arap lûgatçileri hem (özle) hem de (iliz) dan çıkan bu keli-
menin manalarım biribi ine karıştırmış ve özlemek = iştiyak
mânâsının nereden geldiğini anhyamamışlardır. ]
( — قلومkulus) - kısalmak, mazisi ( تلص- kalasa)■
68
) - ahk = ahmak
(اليغ-elyag
) أزوح-ة2س (اس2اة: Gecikmek, arkada kalmak ) ىفاال.االبطا :( ازقلق
- Divan -
) سع- bedih( ٠ bed ak = büyük. ] باذخ مل، ( سوخde böyledir.[
( سري- seyr), bunun tersi olan ريس ا، ( روس, ;ق ا- ٠ sûra, رايت- - sirayet )
[Yakutça (sırtı): Gidiş, hareket, tabiat demektir ki arapçada ( يرة- siyret)
olmuştur, tbni Mühennada“?؛،٩٠ : „ السريdiye gösterilmiştir.[, ) جرى- ٤و]ع٧( ,
( 3•جريان- )وع]ععve bunun tersi olan ( رواج- ٣3٧2 )عmuzarii: Yerûc [Ba,
busta bunun ismi faili olon ( ج- را١ : Geçer akça diye tercüme edilmek-
tedir.[ ) رشى- ؟ery)- mazisi )رشى-]ع؟19٧(ع: Damarlara kan yürümek, at
fazla yürümek. Bundan gelen (٩؛-şeriyye)de: Siyret, tabiat: Gidişat
demektir. ( مهع،حرع-) kökleri de gene (yürük) kelimesinden alınmıştır.
Yürümek türkçemizde de sürat ifade eder: Yürük at, damar kesilince
kan yürüdü gibi.
Şu örnekler de (y) nin türlü harflerle değişmişleridir.
( عاغ- )عوة- yaşa: Yaşadı, [(yaşama)nin (aşamak) ile alâkası vardır.
Bu kökten gelen )اعاشه: Aşatmak demektir.]
( atik)-yetik: Yetişmiş kız.
( 9٧1-(عرم-م: Yirmek [( )عريkökü de boyledir.]
( 0علوب-ال1 )ل- yol: Yolmak,
( — عةوafv )-yap: Yapmak تKapamak [yapmak: Eskiden kapamak
manasınadır. ،‘Eski defterleri kapayalım, sözümüzde de bu
mananın yaşadığı görülür. Esasen(?) m muradifi olan ()غغر
kökü de kapamaktan gelir.]
( — عنann) - yan: Yan çevirmek دİ’raz etmek.
(— جبانcebban)-yaban: Sahra[Bak Divanüllûgat, -yabanğ].
( — جرcerr ) yar: Köşeğin dilini yarmak.
( ٧-(00جنب- ••عve yanmak = aşık olmak.
( — جشceşş) • yaş: Göz yaşarmak.
( ججر-••و•و (*عوع٣: Bahar mevsiminde yetişen sebze: Yeşillik.
(جلول-شاتاع1(-٧0ا: Yola gitmek. [Kazan ve Kırgız lehçelerinde baş-
taki (y) lerin çokluk, (c) olduğu malûmdur.]
( — حنكhanek) - yanak ٠ E idrak, [bunun tü kçede (enek)şekü de vardır.]
( — حدىhada ) -yat: Yatmak.] (ىكإ, )خبلkökleri de bundandır.]
( — حدوhadv) - yed :Yedmek.
( — حادhadd ) - yiti: Keskin - Elidrak
(—حلhail )-yelmek: Koşmak.
( — توnahv ) - yön [ortada.]
( رحئ--]؟ع11( -٧2[ة؟, yeşer: Yaşarmak, yeşermek, [sonda].
83
— niyyet) - yönet.
يت مل
(٠— خلhayl)٠ yılkı: At sürüsü.
( زغ-2اع٧2( - ٧32اكس. [az:nak, yazmak (yanmak) gibi yoldan çıkmak
ve meyletmek demektir.]
(—دينdîn)-yanud. [(yanud) eski kaynaklarda görüldüğüne göre:
ceza, cevap, ivaz, ücret manalanndadır. (Yanmak): Geri don-
mek demektir. (Yana, yine, gene) bundandır, (yanku) geri
dönen ses. Bu kökten sayısız kelimeler çıkmıştır.
Yapılan iyilik veya fenalığın insana gerek dünyada gerek ahrette
geri dönmesi itikadı bir çok dinlerin esasini teşkil eder. Bunun İçin eski
kuran tercümelerinde (yanmak) kökünden gelen (yanut = yanud): Muka-
bele, mükafat, mucazat, sevap, günah, muhasebe karşılığı olarak gös-
terilmektedir.
Evkaf müzesindeki eski kuran tercümesinde ((ومالدين5ة2“ تاyanud günü٣
diye türkçeye çevrilmektedir.
Şu kelimeleri de bir gözden geçirelim: Yanlış, yanlık, yamr; Hata;
yanut, hediye Karayim lehçesinde-; yanmak; tehdit etmek, yangara: Al-
tay ve Aladağ türkçesi lügatinde: (erlik) tanrmin âyin öğrettiği ilk şaman.
Bir çok lehçelerde geri dönmek manasına gelen (yanmak) şor, sagay,
koybal, Kaç lehçelerinde (nanmak) olmuştur. (Nanmak) Kırgız lehçesin-
sinde de: inanmak demektir. Esasen (yan) Altay lehçelerinde; Din ve
akide demektir. Ayni kelime Uygurca: örf, adet, usul yerinde kullanıl-
mıştır. Kelimeler arasındaki bu uygunluklar (yanud) sözünün diğer eşleri
gibi ) ديانة، (دينşekillerine girdiğini pek açık olarak göstermektedir,
Bunu daha ziyade aydınlatacak bir delil de (din) ve (yanud) kelime-
lerinin anlattığı manalar biribirinin ayni olmasıdır: (din) arapçada:
mukabele, ceza, günah, sevap, usul, adet, hal, ahlak manalarına gelmek-
tedir. Ayni köke bağlı olan < دن- deyn) de gene boyledir ki geri
verilecek borç demektir. Bunun başka bir şekli de ( دنه- dîne) dir.
( دين- deyn) : Hem borç ile birşey vermek hem mukabelede bulunmak =
birşeye karşılık vermek, hem de bir dine girmek demektir. Yakut
dilinde baştaki (y) leri (s) şeklinde görüyoruz. Başka lehçelerde (yan) da
bu dilde san olmuştur ki: Akil, tefekkür, vicdan, ahlak demektir.
. Pekarski -,
Arapçada sevap, günah, ölüm gibi manalar anlatan birtakım keli-
meler vardır ki bunlarda (yanut) sözünün başka başka şekillerde
alınmışı olarak görülmektedir. Bunlan burada uzun boylu anlatmağa
vakit müsait değildir.
85
birleştirir ve bunlardan bir tek kok çıkarır ve bunlan bir tek kok gibi
tasrif ederler. Bu ameliye, Arap dilcilerince yalnız dörtlü köklerde ola,
bilir sanılırdı. Onlar, ûçlu kökler arasında böylesinin bulunduğunu göre-
miyor ve böyle bir şeyi sanmıyorlardı. Bunu ilk önce sezen Corci Zey-
dan olmuştur. Bu zat, böyle bir sezinti ve tahminde bulunmakla beraber
Arap dilinin türkçe ile münasebetini bilmediği İçin tahminleri, kuru bir
düşünce ve hayal sahasını geçmemiştir. Araplar, Türklerle temaslarında
ağızlarından işittikleri kelimeleri türlü türlü şekillerde aldıkları gibi bir
mütememmim ve meful ile birleşmiş fiilleri de bir kelime sanarak bir
kök halinde dillerine sokmuşlardır. Bunların mürekkep ve ayn ayn iki
kelimenin birleşmişi olduğundan haberleri olmamıştır, ve bugün dahi
yoktur.
Arap diline en çok gecen kelimelerden biri (su تsup) kelimeleri-
dir. Arapçada bu kökle bağlılığı olan yüzlerce kök - kelime değil - türe-
miştir. Bunlar ya yalnız ( su = sup ) kelimelerinin kendisi, yahutta başka
bir kökle birleşmişidir. (Su) ve bunun eski şekli olan (sup) sözümüzün
arapçaya düz olarak geçmişlerinden :
(مرب-sir): Su ( صائر ه- saire ) : Yağmur (امعه- ؛: Su kaynaği. Ça-
gatayca (siri): Memba demektir,
(صله- suie ) : Su artığı.
( صوله-عاتاع, صالله- sulal ) : Su ile temizlenmiş buğday vesaire. [Bunlar
(sulamak) kelimesinden çıkmıştır. Fiil( صل- sell )müzarii(^. -
ya.sull): Bir şeyisulamak = su ile temizlemek. ( صوث- savvele)
fiili de bir şeyi su il yıkayıp tozunu taprağını çıkarmak mana-
sma gelen ( ) تصوءياmastanndandir. ( مصول- musul ) da peynir
veya sütten suyun ayrılması veya bunlan ayırmak. (ص-mess):
Vücude su dokunmak = sıvışma, ( مسوس- mesûs ) : Su de-
mektir.]
( حبه- — suhbe, حسا ه- suhabe, حيبه- - suheybe ) : Havuz veya derenin
dibinde kalan su, ( صبه- subbe, صباه- subabe, صفوم- sifve)
٠ L’sanülarap [ ( sup ) ksiimeleri de bu manayadır.
( يب- — sîyb ) : Su mecrası. ( ى- sube ) : Havuzun ortası.
(صفن sufn ) : Su - Lisanülarap - [(sup) kelimesinin sonuna bir (n)
eklenmiştir. ]
(5-)*•ثعب: Akan su, su akan yer.
( — ثغبانsugban ) : Su akan yerler,
(٠0•5-)سعب: Kivamli akan her şey ( ) انسعاب. Su akmak.
94
(Akmak) kökü düz olarak bu dile bu şekillerde girdiği gibi (su) ile
kaynaşarak ta birçok kökler doğurmuştur :
(1حسق-5•)**ا: Bir şeyin üzerine su akıtmak suretile ıslatmak I Lisa-
nülarap-.
(^-zahh): Su akmak. نضح) ا. ) نضخkökleri de böyledir.]
( شق-•ع0إ٤): Irmaktan su harıl hani akmak.
(^-sa,): Su şiddetli akmak-اهرب الوارد-] ) )ى'عfiili de su akti
demektir.حدث5 ااتاةحاع.
( — مقسmaks ) : Su akmak. [Ak, öz, az gibi köklerdeki seslilerin düşe-
rek yerine ek harflerinden birinin geldiğini birinci şekilde
misalleriyle göstermiştim. (Su بİç) te ( )ذجل لذجolduğu gibi
(su بak)ta da ( )مقصolmuştur.
ikinci şekilde gösterdiğim üzere gene böyle bir sesliyle başlı-
yan tek konsonlu kelimeleiden vokal düşerek konsonun İkileş-
tirilmesi ve vokal yerine bir ek harfinin ilâvesilye kökler
9ö
)(عقر Eşek b؛r şeyi yemek. [ Bunun tersiue dönmüşü olan ) قعر- *)•٨](
da yemek demertir. Lûg،؛tç؛lerin bu kökü dip manasına gelen
( )قعرdan sanarak tiridi dibinden yemek manasına almalan
sayısız örneklerinde görüldüğü üzere İndî bir te’vilden başka
degiidir. ) قأب، قبأ، قعر، عقر،ق. ( غhep: Yemek manasına ve
ayni göktendir. ]
(هذم-hakim): Çok yiyip çok açıkan - لسان العرب-
Sumer dilinde bir vokalle başhyan basit köklerden pek çoğunun bu
vokalleri konsandan sonra da geldiği halde ayni mana anlatlr Türk kök-
lerinde de birçok örneklerini gösterdiğim üzere baştaki vokalin hemze
veya bir boğaz sesi halinde sona geçmiş şekillerinden :
)اكر- ke’r) : yemek اىن يصيب مهناما اخذًا: انيك ر الرجل من الطعام: * والك ر
»- ج ب االخاظ٠ واما الكا
(1٦٧٤•1-٠ )قهوGereği gibi tokluk. («٠"‘-kihe): Süt, kahve):
şarap. Bu kelimelerin fiili olan (ı/|؛-akha) devamlı şarap İçti
demektir].
(٠٥-kah): Yemeğe çağrılınca derhal koşmak: Acıkmak.
Başa harf eklenerek :
(^-nehk): Adam akıllı yemek [mastarı: (جتاكه-nehake)dir].
( نأج-••٠٥): Kuvvetsiz yemek, (c = k).
( — فاكههfakihe ) : Meyvenin envai ٠ yemiş.
Sumerce : (uşu) : gün batması, (usan) : Akşam demektir. Bu kelime-
lerde arapçaya :
) عفاء-*و3٠ عىخ- اصيل) و (وونوج-ىة11, اسيالن-د3او30, اصبالل-0537٧131(,
( سعو - sa’v, سعو- si’v, سعواء٠ si’vâ’, سوا ع- suva* ) şekillerinde gir-
miştir. (55مساء-]1ع٠) kelimesi (usan) sözünün tersine dönüşü-
dür. Nasıl ki türkçede (usan) fiili de ( سأم-رععع, سا م- seâm )
olmuştur ki: Bıkmak, usanmak demektir.
Sumercede (ur) : aslan da demektir. Bu kelimede arapçaya birçok
şekiller de geçmiştir :
(— مhurr), (^^؛-hurahir), ( ٠عرو-]م٢٧(ع, ) عارن-(مز]ج, )مهه-
herime).
Bizdeki (aslan) kelimesi de sayısız kökler halinde geçtiği gibi:
( — هرسheris, اس. ه- herras, عرس- aris, عرزم- arzem ) hep (ars - arslan)
kelimelerinden çıkmıştır.
Türkçede olduğu gibi Sumerce köklere de birer ek harfi İlâve olu-
nar ak tasrif olunmuşlardır:
-101
(ناس-•••)- as: Sumerce: Adam.
( ور-nevr)-ur :Sumerce: Çiçek.
(ننم-neam)-am: Sumerce: Sığır.
( — محسnahs ) - as : Sumerce lanet, şeamet [ ( حساس- h usas ) da bu ma-
nayadir. Nasil ki Sumerce uyku demek olan (usa) da hem*.
( ناس- naus ) hem de : ( حات٠ hisas ) şeklinde arapçaya gir-
rayan bir adamı sabra davet İçin söylenen sözler. ( ٠صا٠ aza’)
da boyledir ki turkçesi (aza) dır.
(آسى —âsi): Hekim, [ eskiden şair, kâhin, hekim hep ayni adamlardı.]
(22-)عوض: And İçme İçin kullanılan bir kelime - Lisanülarap-, bir
put adi.
ض 102 —
(210ءازم-)ه: Efsuncu. ( )رن: Efsun. (عتمه-ه2•)ع: Tahh hakla-
nndan birisi ()عضاث: Tannnm farz kıldığı şeyler.
(عاسل-45)ل:Tannnm buyruklarına yarar İş yapan» halkça büyük
tanınan, methü sena edilen.
(221-)عنر: Birini kınamak, din buymklanm öğretmek. [Bu kelime,
Yakutça şerir ruh manasina gelen (aza) ile ilgilidir. Turkçede
azarlamak, farsçada (âzar), arapça (tazir şir’i) bundandır ki
mazisi ( برر-azzara) dır. Şeytânın adi olan ( )عزازيلile insani
aldatan şeytanlar demek olan ( ازاز- uzzaz) ve şeytan bir adamı
azdırmak manasına gelen ( أز- م22(4 عbundandır. Din ulula-
rinin bir vazifesi de dinin emrine uymayanları azarlamaktı. ]
Oğuzlann eskiden din ulusu yerinde kullandiklan (ozan) da türlü
şekillerde bu dile geçmiştir. (Ozan) eski zamanlarda din ulusunun adi
iken gitgide şair, geveze, yalancı gibi manalarda de kullamlmıştir.
Türkün diniyat tarihinde hayır İlâhlarının, şer tannsi ve iyi ruhların şerir
ruhlar yetinde kullanıldığı da görülmektedir. Bunların burada İzahı uzun
sürecek olan birçok sebepleri vardır. (Ozan)m muhtelif manalarında
alınmış şekillerinden de bir kaçmı sayahm ;
(— غنونızûn): Kuranda ( )طهnm cemi sayılan ve ( طين-ızîn) şek-
linde manası iyice anlaşılmıyan kelimelerdendir ki tefsircilerden birkismi
bunu :Sihir, efsane manasında gösterirler. Ankara kütüphanesindeki eski
kuran tercbesinde (ozancı) kalimesiyle gösterilmesi kelimenin aslim bize
anlatmaktadır. (Ozan) türkçe de hem: Şair hem de masal, destan ma٠
nalannda kullandır. Tercümede (ozancı) şejdinin görülmesi de bunun
sihir ve efsun manasına da geldiğini'gösterir.
( اذان-ع2)•م: Ozan. Bu kelime islâmdan önce cahiliyet şairlerinin
( اذن- ezen): Bir şey hoşa gidip onu dinlemek. ( ايذان- izan):
Dinî telkinlerde bulunmak. ( ) تأذن: Bir kavmin ulusu, halkı teh-
dit ve fenahktan menetmek.
(عنطوان -،unzuvan): Halkı teşhir ile biribirine düşören adam.