Professional Documents
Culture Documents
o
�
o
-
o
....
.
-·
c.
tD
;f Sosyolojide
3
tD
-
.,
-·
�
-·
.,
-
tD
.,
Yayına Hazırlayan:
Ü m itTatlıc a n - Gü l h a n D e m i riz
,,
,, SENTEZ
MARTIN SLATIERY
Martin Slattery
Key ldeas in Sociology
Nelson Thornes Ltd.
ı. Edition 1 99 1 , 2. Edition 2003
B. Basım
i stanbul Aralık 201 5
Kapak ve iç Düzen
Sentez
Baskı- Cilt
KAYHAN MATBAACILIK
Merkezefendi Mah. Fazılpaşa Cad. No:S/2
Zeytinburnu- Topkapı 1 i stanbul
Tel: O. 2 1 2. 576 Ol 36 Faks: 0.2 1 2. 61 2 31 85
Sertifika No: 1 2 1 56
SENTEZ
YAYlN VE DAG ITIM EGi Ti M ve
ÖG RETi M KURUMLARI Ti C.ve SAN. A.Ş.
Cumhuriyet cad. Eski Tahıl i çi No:S BURSA
Tel: (O 224) 225 ll 80 (pbx) Faks: (O 224) 225 02 00
bilgi@sentezdagitim.com.tr
Sertifika No: 14399
MARTIN SLATTERY
Sosyolojide
Temel Fikirler
Yayına Hazırlayan:
Ü mit Tatl ıcan - G ü l han Dem iriz
Çeviri:
Özlem Balkız
Gülhan Dem i riz
Hacer Harlak
Cevdet Özdemir
Şebnem Özkan
Ü m it Tatlıcan
SENTEZYAYINCI Ll K
içindekiler
An o mi Emi/e Durkheim 33
Bürokrasi MaxWeber 40
Formel Sosyoloji George Simme 51
Gemeinschaft/Gesellschaft Ferdinand Tönnies ss
Oligarşinin Tunç Yasası RobertMiche/s 64
Pozitivizm Auguste Comte 71
Protestan Ah lakı MaxWeber 79
Seçkinler Teorisi* Pareta veMosca 87
Sosyal Darvinizm Herbert Spencer 93
Tarihsel Materyalizm Marx ve Engels 1 01
Toplumsal Dayanışma Emi/e Durkheim 114
Yabancılaşma Kar/Marx 1 23
Modern Dönem 1 35
Ataerkillik Feminizm 1 37
Bağımlılık Teorisi Andre Gunder Frank 1 53
Bilim Sosyolojisi* RobertMerton 1 61
Bilimsel Yönetim F.W. Taylor 1 70
Burjuvalaşma* Go/dthorpe, Lockwood vd 1 76
Çatışma Teorisi Raif Oahrendorf 1 81
Damga Erving Goffman 1 88
Dilsel Kodlar Basil Bernstein 1 95
Eleştirel Teori Frankfurt Okulu 203
Etiketierne Kuramı Howard Becker 214
Etnometodoloji Harold Garfinkel 223
Fenomenoloji Husserl ve Schutz 230
Hegemonya Antonio Gramsci 240
ideoloji KarlMannheim 248
iktidar Seçkinleri C. W.Mil/s 254
insan Ekolojisi* Robert Park 261
insan ilişkileri Kuramı E/tonMaya 268
Kendini Doğrulayan Kehanet* Rosenthal ve Jacobson 274
Kent idareciliği* Raymond E. Pah/ 280
Kentleş me Louis Wirth 285
Kollektif Tüketim* Manuel Castel/s 290
Korporatizm* Pah/ ve Winkler 295
Uiikleşme Bryan Wilson 302
Modernleşme Teorisi W.W. Rostow 310
Oku ls uzlaşma* Ivan Jlli ch 318
Paradigmalar ThomasKuhn 325
Sembolik Etkileşimeilik G.H.Mead 333
Toplumsal Cinsiyet Feminizm 341
Vasıfsızlaşma Harry Braverman 353
Yakınlaşma Tezi* Clark Kerr vd. 362
Yanlışlama ve Varsayım Karl Popper 369
Yapısal-işlevselcilik Talcott Parsons 375
Yerleşim-Temelli Sınıflar* Rex veMoore 384
Yoksulluk Kültürü* OscarLewis 390
Kaynakça soo
Dizin 522
Bir Giriş ve Merhaba
Ith af
Sosyo/ojide Temel Fikirler'in bu baskısını oğluma, kızı ma ve to runlarım
Ben, Rachel ve Owen'a ithaf ediyoru m
Açi klamalar
Bu çalışma Sosyo/ojide Temel Fikirler1n i ki nci baskısıdır. Bu baskıda
coşkus u ve bu kitabı g ü ncelleştirme ve gen işletme konusundaki
teşvikleri için Nelson Thornes'tan Rick Jackma n'a ve ayrı ntılar konu
sundaki d i kkatleri nedeniyle, editörler ve onun çalışma arkadaşları
Tracy ve Elaine'e teşekkürü borç bilirim.
Ayrıca, Jacquel ine'in sevgi dolu desteği ve teşvikleri ol masaydı bu
çalışmayı tamamlanamayacaktı.
Martin Slattery
•
Ü ç ü de top l u m u başlı başına bir varlık olarak görür.
•
Ü ç ü d e ekonomik, siyasal ve ideolojik faktörleri topl umsal dü
zen ve değişme için temel önemde unsurlar olara k görür, ancak
onlar hangi faktörün veya fa ktörlerin en önemli olduğu konu
sunda tamamen farkl ı düşüncelere sahiplerdir.
Ü ç ü de sorunlardan en kom p leksini, ya n i insan ve toplum ara
sındaki il işkiyi ortaya koymaya çalışmıştır -to p l u m kendi üyele
rinin topla m ı ndan daha fazla bir şey mid ir? Top l u m kendi başı
na bağımsız bir gerçekliğe ve kendi yapısı içinde yer alanların
yaşantıları ve kaderlerin i kontrol yeteneğine sa h i p bir şey mi
d i r? Aksine insan, top l u m u ve kendi geleceğini kontrol ve bel ir
leme yeteneğine sa h i p özgür bir fa il mid ir?
(en azından beyazla r için) insan hakla rın ı n sağlanmasına i htiyaç var
d ı . 1 920'1erde Amerika için temel sorun tarihsel değişme değil, birey
ci bir orta mda düzenin sağlanması, kendi içkin rahatsızl ı kları ve
olumsuzlu kianna rağmen ka pitalizm i n sürd ü rü lmesiyd i. B u yüzden
aşağıdaki sosyologlar Amerikan sosyolojisinin cazibe kaynaklarıydı:
OKUMA ÖNERiLERi
Aşağıdaki metinler sosyolojik teori hakkında ileri düzey Lisans öğrencilerinin
daha kolay ulaşabilecekleri değerli ve güncel i ncelemeler içermektedir.
CUFF, E.C., SHARROCK, W.W. AND FRANCIS, D. W. ( 1 998), Perspectives in Socio-
logy, 4'h edition, Routledge, London -sosyolojik teoriye güncel bir Lisans
düzeyinde giriş kitabı (Sosyolojide Perspektif/er, Paradigma Yayınları, Çev.
Ü mit Tatlıcan, Baskıdal
HAM ILTON, P. Key Sociologists and Key Idea s series, Tavistock, London -kısa,
kolay okunabilir ve anlaşılır bir kitap dizisi
D'ONNELL, M. (2001 ), Classical and Contemporary Sociology: Theory and ls
sues, Hodder & Stoughten, London -bir ders kitabı yazarının Lisans dü
zeyindeki hararetle tavsiye edilebilecek bir çalışması.
PAMPEL, F.C. {2000), Sociological Lives and ldeas: An Introduction to the Classi
cal Theorists, Macmillan Basingstoke -Marx, Durkheim, Weber, Simmel ve
George Herbert Mead hakkında, onların temel fikirleri ni dönemleri ve et
kilendikleri kişiler bağlamında ele alan değerli ve kolay okunabilir bir te
mel metin.
RITZER, G. (1 996), Sociological Theory, McGraw2-Hill, New2 York, 4'h edition
sosyolojik teori hakkında bu alanda otorite birinin klasik dönemden mo
dern döneme çok kapsamlı ve ayrıntılı bir i ncelemesi. Bu çal ışma kalbi
30 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
zayıf biri ni n baş edebileceği bir ders kitabı değildir ve daha ziyade okul
kütü phaneleri ve bu alanda kendilerini yenilerneye çalışan hocalar için
uygundur.
STONES, R. {ED.) {1 998), Key Sociological Thinkers, Macmillan, Basingstoke
Marx ve Durkheim'den Foucault ve Giddens'a kadar sosyolojideki en et
kili 21 düşünürün ele alı ndığı, her böl ümün bu alanın önde gelen bir kişi
si tarafından yazıldığı ciddi bir çal ışma. Bölüm bölüm d ikkatlice okunma
sı gereken değerli bir temel kitap ve kaynak.
KLAS I K D O N E M
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
An o mi
Emile Durkheim
ü retti ve yeni 'topl u m bilimi' hakkında bilgi edin meye hevesli birçok
öneml i öğrencisi oldu. Durkheim 1 902'de Paris'e davet edildi ve
sonradan Sorbon ne Ü n iversitesi'ne Eğitim ve Sosyal Bilimler Profesö
rü olara k ata ndı ve sosyoloj ide i l k kürsü sahibi kişi oldu. Uzun süre
L'Annie Sociologie dergisinin editörlüğünü yaptı: dergi bu yeni d isip
linin a kadem ik statüsünü yükselten ve geliştiren sosyologların temel
yazılarından o luşan y ı l l ı k bir derlemeydi.
Du rkheim tek oğl u n u Birinci Dünya Savaşı'nda kaybetti ve acısı
kuşkusuz 1 5 Kasım 1 9 1 7'de e l l i beş yaşında bir kal p krizinden ölme
sinde etki l i oldu.
Du rkheim'ın temel çalışmaları:
FiKiR
Karl Marx günü müz kitle toplu mu nda çoğu insanın yaşadığı soyut
lanmışlık ve kenara itil mişlik, g ü çsüzlük ve engellenmişlik d uygusunu
açıklarken, Fransız sosyolog ve eğitimci Emile Durkheim da bili nme
yen, görünmeyen, görülemez bir anomi kavram ı geliştirdi -'anonim'i
çağrıştıra n bu kavram g ü n ü m üz modern kent topl um u nda çoğu
bireyin kitlele rin ortasında h issettiğ i anonimlik d uygusunu yansıtır.
Marx'tan oldukça farklı bir bakış açısından -pozitivist bir perspektif
ten- yazan Du rkheim, işlevselci bir teori, topl u m u birbirinden ba
ğ ı m sız bireyler topluluğu olarak deği l, bizzat bir kend i l i k olara k gö
ren işlevselci bir toplum teorisi geliştirir. Toplum, bağımsız bir parça
lar sisteminden o l uşan d iğer organizmalar gibi işler: a ncak ekonomi,
a ile, yönetim vb.nden o l uşan bu parçaları bir a rada tuta n şey, merke
zi b i r s i n i r sistemi deği l, temel bir değerler sistemi, ya ni temel bir
ahlaki konsensüs veya kollektif bil ince dayanan, normlar adı verilen
bir toplumsal kılavuzdur. Bu normlar topluma sadece genel bir çer
çeve kazandırı p istikrar kaynağı oluşturmakla kal mazlar, ayrıca top
l u m u n kendi bi reyleri n i kontrol altına a l ı p yönlendirmesi açısından
d a hayati bir öneme sahiplerdir. Durkheim'a göre, insanın istekleri
sınırsız ve dayurulması i m kansız olduğu için, bir toplumsal düzen
veya uygarlık biçimi var olabilmek için bunları kontrol altına almak
zorundadır. Kısacası, bireyin, kendi kişisel m utl uluğu için bu tutku la
rını kontrol altına almaya, a h l a ki rehberliğe i htiyacı vardır, aksi tak-
ANOMi 35
KAVRAMSAL GELiŞiM
Anomi kavram ı çok fa rklı biçimlerde uyariandı ve yeniden yoru mlan
d ı. Bazıları, kavramı çocuk suçluluğunu, gelişmiş sanayi toplumların
da suç ve toplumsal karışıklıkların a rtışını, hatta 1 960'Iarda Ameri
ka'da ve 1 980'1erde Britanya'da yaşanan ayaklanmaları açıklamakta
kullandı. Onlar bu çalışmaları, ya yetersiz sosyalleşmeyi, an ne
babaların kendi çocuklarını uygu n biçi mde yetiştirme başarısızlıkları
nı göstermek için ya da daha kesin kontrol sağlama gereğini ve -aile
ve kil ise aracıl ığıyla- geleneksel ahlaki değerlerin önem ini vurgula
mak için yaptılar. Başkaları, kavram ı toplumsal konsensüsün çökme
sini ve böylece Kuzey i rianda'da ve Ortadoğu ülkelerindeki yaşanan
düzensizliği açıklamakta kul landıla r.
Ancak Amerikan sosyolog Robert Merton, modern Amerika'da
yüksek suç, sapma ve kargaşa oranının temeli olarak norm çatışma
sını vurguladı. Onun analizine göre, Amerika'daki tüm gençlerin
içinde sosyalleştiği Amerika n rüyasının sınır tan ımaz tutkuları ile
zenginlik ve ün sağlayacak sı nırlı fırsatlar arasında büyük bir uygun
suzlu k vardır. Onların h iç biri milyoner veya Başkan olamaz ve Siyah
lar gibi bazı g ru plar için bu fırsatların ortaya çıkma ihtimali söz konu
su bile değildir. Böyle durumlarda, insanlar bu başarısızlığa nasıl
uyum sağlarlar? Merton, dördü bir ölçüde sapınayla ilgili beş uyum
biçimi belirler. Ü st kon umlara çok az kişi yasal yollarla -yükselerek,
şans veya beceriyle- ulaşı rken, diğerleri bunu suça başvurarak, yasa-
38 SOSYOLOJiDE TEMEL FIKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• YABANCILAŞMA -Karl Marx'ın bu çağdaş problem üzerine teorisi
olarak
• TOPLUMSAL DAYANIŞMA -bu fikre zemin oluşturan teori olarak
OKUMA ÖNERiLERi
GIDDENS, A. (1 978), Durkheim, Fontana
THOMPSON, K. (1 982), Emi/e Durkheim, Tavistock
PAMPEL, F.C. (2000), E m i le Durkheim and the Problem of Social Order', Ch. ll,
'
SINAV SORUSU
'lşbölümün artan karmaşıklığı' terimiyle ne aniatılmak istenmektedir? Karşı
l.ıştırmalı örnekler kullanarak, bunun temel nedenlerini veya temel sonuçla
rını değerlendiriniz (London U niversity, Haziran 1 988)
FiKiR
Max Weber'in bürokrasi a raştırması genellikle sosyolojik bir klasik
olarak a l ı n ı r ve o g ünden beri modern organizasyonlar üzerine araş
tırmaların temeli n i oluşturmuştur. Yüzyı l ı n başında yazan Weber
( 1 864- 1 920), modern sanayi topl u m u n u n temel özell iklerini belirle
meye ve Batı kapita l izmi n i n temel ruhu ve dinamiğini kavramaya
çal ışır. Bu yüzden, Max Weber'in bir 'ideal tip' olarak klasikleşmiş
bürokrasi analizi gelişmiş sanayi topl u mlarının karakteri ve sosyolojik
araştırma n ı n doğası kon u s u ndaki üç temel görüşünün somut bir
uyg u lamasıd ır.
• Kapita list -ve kom ü nist- sanayi topl u m ları n ı n temel özelliği
olara k rasyonelleşme eğilimi, ya ni mantıklı, rasyonel ve hesa plı
düşü nce, eylem ve planlama biçimlerinin gelişimi. Bürokratik
leşme sanayileşmiş güce, örgütlü bir topluma doğru bu genel
gelişme eğ i l iminin klasik bir örneğidir. Amerikan sosyolog Ami
tai Etzioni'nin ( 1 964) ifadesiyle,
Biz organizasyonlar içinde doğmakta, organ izasyonlar içinde
eğitil mekte ve çoğ u m uz hayatımızın büyük bir kıs m ı n ı organi
zasyonlar için çalışarak geçirmekteyiz. Boş zamanlarımızın ço-
42 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
G ü n ü müzde hepimiz M a x Weber'in temel özel l ikleri n i ana-hatla rıyla
açıkladığı organizasyonlarla birlikte yaşamakta, hizmetlerinden ya
ra rlanmakta ve muhtemelen onlarla birl i kte çalışmaktayız. Bürokrasi,
tıpkı kam usal etkililik ve etki nlik kazan maya çalışan kam usal ve özel
ala ndaki tüm organ izasyonlar g ibi, modern top l u m u n te mel bir bo
yutudu r. Büyük bürokrasilerden bir böl ü m ü kam u sektöründedir
(Kamu H izmeti, Sağl ı k ve Eğitim H izmetleri, Silahlı Kuvvetler ve hatta
Kilise). Ancak halk kitlesinin tüketim ihtiyaçlarını karşıla maya ve kar
ları n ı yeterince a rtırabilmek için mal iyetleri düşürmeye çalışan özel
sektör bile büyük ölçüde bürokratikleşmiştir. Bürokrasi modern haya
tın bir gerçeği, ister kapital ist isterse merkezi planlamacı olsun, kitle
top l u m u n u n organ izasyonunda gerekli bir öze l l i ktir. Weber'in ideal
tip büro kras isi modern bürokrasinin temel özell iklerin i bel i rlemek ve
açıklamak için tasa rla n m ı ştır. B u n u n la beraber, o çoğu kez bir 'ideal'
veya örgütsel etki lilik modeli olara k a l ı n m ı ş ve bu yüzden, gerçek
hayattaki bürokrasilerin Weber'in iddia eder göründüğü kadar etkil i
BÜROKRASi 45
Bürokratik etkililik
Weber'in bürokrasinin teknik açıdan en üstün organizasyon biçimi
olduğu iddiasına karşı, birçok yazar bu idea l tipin idari zayıfl ı klarını
vurg u lamıştır. Robert Merton ( 1 957). bürokrasinin 'olu msuz işlev'i
olduğunu düşündüğü -örgütsel hedeflere u laşılmasını bile engel le
yebilen- öze l l i klerine, bilhassa bürokratların kurallar ve d üzenleme
lere kölece bağ l ı l ıkları, tutuculukla rı, değişme korkulan, soğuklukla rı,
vatandaşiara karşı resmi tutu mianna işaret eder. Çoğu i nsan 'kırtasi
yecilik'ten, 'yüz-süz' bürokratla r tarafından d ikkate alınmamaktan
şikayetçidir. B ü rokrasiler yen i koşullara, yeni i n isiyatiflere hızlı ayak
uyd u rabilme yetersizlikleriyle dile d üşmüşlerdir. Bradley ve Wilkie
( 1 974) klasik bir bürokratik felç örneği verir.
ve yeni piyasa koş u l larının yaratacağı tehl i kelere karşı h ızlı karşı l ı k
verebil mede pratik değil lerd i r.
AYRlCA BAKINIZ
• OLiGARŞiNiN TUNÇ YASASI
• SÖYLEM -post-modern modern devlet gücü anlayışı için
OKUMA ÖNERiLERi
MACRAE, D. ( 1 974), Weber, Fontana
PAMPEL, F.C. (2000), 'Max Weber and the Spread of Rationality', Ch. 3, Pam
pel, F.C., Sociologica/ /deas and Lives: An Introduction to the Classical Theo-
so SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SINAV SORULARI
1 . "Modern dü nyadaki bütün kuru m lar g iderek daha fazla bürokratik
leşmektedir." Tartışınız. (Ca m bridge Yerel Sınavlar Komisyonu, Hazi
ran 1 987)
2. '"Ö rgütler üzerine sonraki araştırmaların çoğu Weber'le bir tartışma
olarak görülebilir. Ö rgütsel araştırmalar yapanlar onun görüşlerini ra
fine etmiş, açmış ve eleştirmişlerdir." (Haralambos: Sociology, T hemes
and Perspectives). Bu araştırmalardan bir örnek seçiniz ve örgütleri
anlamamıza katkılarını değerlendiriniz. (AEB, Haziran 1 982)
3. "Bürokrasinin en verim l i örgütlenme biçimi olduğuna dair çok az
örnek vardır." Tartışınız. (Oxford Sınav Komisyonu, Mayıs 1 986)
4. Bürokratik örg ütlenmeler verimliyseler, sınai bir çatışmada bir silah
olara k "kuralı nasıl işletebiliriz?" (Cambridge Yerel Sınavlar Komisyo
nu, Haziran 1 986)
5. "Organ i k örgütsel sistemler yenil ikçi yüksek teknoloj i l i firmalarda
verim l i olabilir; onların büyük-ölçekli imalat sanayinde verim l i olmala
rı m ü m kün değildir." Tartışın ız. (Oxford Sınav Komisyonu, Mayıs 1 986)
6. i nformel toplu msal süreçlerin örgütlerin veri m l i l i klerini etkileme
derecesini değerlend irin iz. (AEB, Kasım 1 989)
FiKiR
Formel sosyoloji fikri veya sosyolojiyi daha anal itik, bilimsel ve ma
temati kçiler ve dilbil imcilerinkine benzer biçimde akademi k açıdan
daha formel kılma düşüncesi A l man filozof Georg Simmel'in yazıları-
sı SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
Sim mel ayrıca sosyal hayatı n biçimi ve içeriği a rasında bir ayrı m
ya par. Sosyal etki leşim biçimleri toplumsal hayatın, o l d u kça farklı
durumlarda gözlenebi len (devlet, send ika veya aile gibi) sabit, ka l ı p
laşmış ya nlarını a nlatırken, içeriği sosyal etkileşimi n, belirli bir d u rum
la ilgili bireylerin çıkarlar ve istekleri gibi farkl ı yanları n ı a n l atır. For
mel sosyolojinin a macı sosyal etki leşim biçimleri n i toplu msal bağ
lamla rından soyutlayarak a n a l iz etmek ve böylece bağlamdaki
önem l i değişikl iklere rağmen, fa rkl ı topl umsal organizasyon biçimle
rinde ortaya çıkan düzen lilikleri betimleyebilecek sosyolojik yasa l a rı
bulmaktır. Dolayısıyla örneği n, oldukça farklı sosyal ve tarihsel bağ
larnlara rağ men, onsekizinci yüzyıl i ngi lteresi'ndeki bir zanaatkar ve
bir lord a rasındaki i l işki yirminci yüzyıl Amerikası ndaki bir köylüyle
toprak sahibi a rası ndaki i l işki özünde benzerdir, ya n i patronaj ilişkisi
d ir.
Geometrik analojiler
Çoğu benzetmelerinde geometriyi bir temel o l a ra k kullanan Sim
mel'e göre, örneğ in sosyal d urumlar, doğaları ve tü rleri bakım ı ndan,
ilgili i nsanların sayısına göre değişirler. i ki veya daha fazla insa n ı
54 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
içeren bir sosyal d u ru m yüzl erce insanı içerenden kökten farkl ıdır.
Ayn ı şekilde, i ki veya üç i nsanı içeren bir sosyal d u ru m iki veya üç
m i l let a rasındaki durumla biçim ve ilişki ba kım ından özü nde aynıdır.
Sayı sadece grup organ izasyo n u n u n belirleyicisi olmakla kalmaz,
aynı za manda toplu msal çatışma olası lığı ve biçimini de etkiler -
örneğ in on-onbeş kişi a rası ndaki siyasal bir tartışmayı ka laba l ı k bir
insan kitlesiyle karşılaştırın. Bir kişi yal n ızlık içinde yaşarken ve bir çift
oldukça mahrem, eşit ve derin il işkiler geliştirebilirken; üç kişi d iğer
ikisinin üçüncü kişiye karşı birleşmesine yol açabilen yen i bölün meler
yarata bilir. Evl i l i k sayı n ı n e n mahrem i lişkilerin bile doğasını kökten
değiştirme biçim inin klasik bir örneğ idir. Tekeşl i l i kte evl i bir çift sa
dece birbirin i d i kkate almak zoru ndadır ve böylece onlar genellikle
birbirlerine oldukça ya kınla rdır, ta ki bu ikili i l işkiyi kökten değiştiren
üçü ncü bir kişi, i l k çocukları gelene kadar. Benzer şekilde, çokeşlilik
tekeşl i l i k gibi bir evl ilik biçimi olsa bile, onların içerikleri, il işkileri
tamamen farkl ıdır. Simmel, özellikle üçlü formla veya üçüncü kişinin,
i ki birey, iki grup veya iki ü l ke arası ndaki bir ilişkiyi fa rkl ı roller (m ütte
fik, bilirkişi veya a lçak rolü) oynayarak önemli ölçüde değiştirebilme
biçimiyle ilgilenm iştir.
Bütün bu rakamsal analizin temel amacı, Sim mel'in özel ve nispe
ten özerk formların toplumsal bağlamdan bağı msız olarak varolduk
larını; sosyal veya tarihsel d u ru m ne o l u rsa olsun, insa n l a r, g ruplar
veya m i lletler üçlüsünün benzer davra n ış tipleri ürettikleri ni göster
mektir. Bu nedenle Simmel, bir a nlamda, bir top l u msal formlar geo
metrisi olara k düşünü lebilecek bir formel sosyoloji önerir.
Sosyal tipler
Simmel, bel irl i sosyal tipierin tarih boyunca ve birçok fa rklı sosyal
d u ru mda oluşma ve yeniden-oluşma, a ncak yine de özü nde ayn ı
formu temsil etme ve aynı tepkiyi yaratma biçimine ışık tutmuştur.
Ya bancı ve serüvenci, ister kabile Afrikası'nda isterse Modern Avru
pa'da olsun, büyük ölçüde aynı şekilde etiketlenen ve tepki verilen
bu türden iki tiptir.
Bu yüzden Simmel, çatışma, farklılaşma ve güç gibi anahtar kav
ramları toplumsal bağlamlarından soyutlayarak, o n ları tıpkı bileşikleri
analiz eden bir kimyacı veya atomları ana liz eden bir fizikçi gibi, bi
l imsel olara k a n a l ize çalışm ı ştır. O, sosyal içeriğin sosyolojik yorum
için temel önemde olduğunu, a ncak sosyoloji bilimi kuru lacaksa,
biçim ve içerik arasında açık bir ayrım ı n her zaman sürdürülmesi
gerektiğini vu rgular. Bireysel güdüler, tutkular, d uygular ve h ırslar
FORMEL SOSYOLOJi 55
hayati önemde olsa lar bi le, sadece özel ilişkiler ağı, özel formlar için
de somutlaşır, madd ileşi rler. Bizzat gü ndel i k hayat -çal ışma, yemek,
sosyal etki n l i kler g i bi- bir topl umsal fo rmla r silsilesini içerir. Formdan
yoks u n hiçbir toplum yoktu r. Simmel'in ifadesiyle, "Bilinen her top
l umda bizi bir arada tutan, yani sosya l leştiren birçok fa rkl ı form var
dır ... h içbir formu n olmadığı düşünüldüğünde top l u m varolma
yacaktır" (Frisby, 1 984). Sosyoloji, bu yüzden, toplumsal formları,
onların sadece topl u m u oluşturmakla kalmayıp, bizzat toplum olduk
larını anlamak için, soyutlayarak a na liz eden bilimdir.
Bil imsel soyutlamaya bu vurgu, yine de Sim mel'i toplu m u şeyleş
tirmeye, onu üyelerinin üzerinde ve ötesinde bir 'form' olarak gör
meye itmez. Daha ziyade, toplum i nsa n ürü n ü bir yaratıdır, çünkü "o
sadece birçok birey etkileşi rnde b u l u nduğunda varolu r".
'Topl um eğer sadece . . . somut gerçeklikler olan bir bireyler toplu
luğu ise, bireyler ve davranışları bilimin gerçek nesnesini oluştu
rur ve toplum kavramı buharlaşır... Açıkça var olan şey asl ında sa
dece tek tek insanlar ve onların koşulları ve etkinlikleridir: Bu yüz
den, görev sadece onları anlamak olabilir, oysa toplumun -
sadece ideal bir sentezle ortaya konabii en ve asla kavranamayan
özü fikri gerçekliğin araştırılmasına yönelen bir düşünme nesne
sini biçimlend irmemelidir" (Frisby, 1 984).
Bundan dolayı, Simmel'in formel sosyolojisi, toplumsal hayatın
hem biçimi hem de içeriğini açıklayacak bir temel olarak, felsefi ana
l iz ve sosyal psikolojiyi birleştirme çabasıdır. lmmanuel Kant'ın bilgi
felsefesini ku llanan Sim mel'in biçimler düşü ncesi, bilg i n in basitçe
somut ve nesnel bir dış gerçekliği n gözlenmesi ve s ı n ıfland ırılmasına
daya n madığını, daha ziyade toplu m u n, bireyler ve g rupların -sosyal
eylem ve sosyal hayatın biçimleri veya kategorileriyle il intili ortak ve
üzerinde birleşilen bir kavra msal çerçeve gel iştirmek a macıyla- yo
rumla maya ve a n la maya çalıştıkları öznel bir deneyim olduğu fikrine
daya nı r. Aile ve hukuk gibi toplumsal kuru mlar, sevgi ve ya bancı laş
ma gibi kavramlar i nsanların onlara yükledi kleri a n l a mlardan bağ ım
sız olara k varol mazlar. Bu yüzden, belirli bir kü ltür veya çevrede ya
şayan birey g ruplarının gündelik hayatları ve toplu msal etkileşimle
rinden bağımsız top l u m diye bir şey yoktur.
Biçim/form kavramı, Simmel'in, kurumlar ve toplumsal süreçleri
nesnel bir biçimde analiz ederken aktif insan özne düşüncesini
alıkoyması n ı sağlamıştır... Form lar olmadan toplum olmaz. Sade
ce Simmel'in 'büyük formlar' olarak adlandırd ığı şey sayesinde in
san toplumunun kompleks gerçekliği anlaşılabilir (Swinglewood,
2000: 84)
56 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Georg Simmel, formel sosyolojisi nedeniyle, sosyal psikoloji v e sem
bol ik etkileşi meilikle ya kından i lişkilid i r. S immel, küçük grup dinam ik
leri ve il işkileri konusundaki çalışmalarla büyük ölçüde özdeşleştiril
miştir. Sosyal il işkilerin ayrıntıl arı ve karmaşık yanlarını deneme tü
ründen yazı larla ya kalama yeteneği çal ışmaları n ı n temel bir karakte
ristiği olsa da, S i m mel, sosyal yapı, sosyal fa rklılaşma, d i n, para ve
sosyolojinin doğası hakkında da kapsamlı olara k yazmıştır. Onun
sosyolojiye katkısı psikoloj i k olduğu kadar felsefidir. Simmel formel
sosyolojiyi, kendi sosyoloj i k analizinin temeli olarak, sosyoloj i n in bir
bilim olma iddiasına destek olma aracı ve onu diğer sosyal bilimler
den ayıran bir araç olara k kullanır. Ancak Simmel bu anlayışı toplumu
genel d üzeyde a n a l iz edebilecek geniş kapsamlı ve sistematik bir
sosyolojik kurama dönüştürememiştir. G erçekte 1 9 1 3'te onun sosyo
lojiye i lgisi aza l mıştı. Onun çalışmalarını yeniden canlandırmaya,
rafin e etme ve geliştirmeye yönelik daha sonraki g irişi mler fazla ba
şarı l ı olamamıştır, bunlardan e n kayda değer olanı Leopold von Wie
se'ın g irişi m idir. Simmel'in görüşleri n i n bölük pörçük, dağ ınık ve
birbirinden kopuk yapısı, empirik ka nıtlardan çok i mgeler kullanması,
maka leleri n i n üsiCıbu, çalışmalarını oldukça kişisel ve neredeyse tek
ran olana ksız kılmıştır. Sosyolojinin -devlet, sınıf, refah gibi- daha
makro sorunlarından ziyade, gündelik hayatın i nce ayrıntılarına,
sosyal i lişkilerin mahrem ya n la rına odaklanma yeteneği, onun hem
güçlü hem de zayıf yanı, modern sosyoloji üzerindeki etkisinin hem
sınırlı hem de dalaylı olmasının nedenidir. Sosyal analizinin -kadın
hakları ndan modern Metropole, Goethe'den Rambrandt'a kadar
yayılan- zenginliği ve çeşitliliği ve sürekl ilikten uzak görüşleri, Sim
mel'in okuyucularını çoğu kez ayd ı n l attığı kadar engellemiştir.
Her zaman diğer öncüler üzerinde Simmel'e uygun bir köşe sağ
layan şey çalışmasının mikro-sosyolojik karakteridir. O insan ilişki
sinin küçük ve mahrem unsurlarını küçümsemez, ne de insanlara,
somut bireylere kendi kurumlar analizinde öncelik tanımaktan
vazgeçer (Nisbet, 1 966: 480).
Georg Si mmel'in yaklaşımı oldukça özg ün ve bireyseldir, bu yak
laşım 1 960'1ara dek modern sosyolojide baskın ve yönlendirici ko
numda olan Comte, Spencer ve Durkheim'in pozitivist perspektifine
açık bir alternatiftir. Pek çok i nceleme yazısında hakkında yorumlar
yapılan Simmel'in çalışma ları tekrar okumayı, ca nlandırılmayı ve
yeniden değerlendirilmeyi hak etmektedir. Bryan Turner'in ( 1 985)
FORMEL SOSYOLOJi 57
AYRlCA BAKINIZ
• POZiTiViZM -sosyoloji ve topl u m a i l işkin karşıt b i r bakış açısı için
• POST-MODERNiZM ve S i mmel'in bazı fikirleri n i n yen iden can la n ışı
OKUMA ÖNERiSi
FRISBY, D. ( 1 984), Georg Simmel, Tavistock
PAMPEL, F.C. (2000), 'Geo rg Simmel and Forms of Social lnteraction', Ch. 4,
Pampel, F.C., Sociological Lives and ldeas: An In troduction to Classical The
orists, Macmi l lan, Basingstoke
FiKiR
Eski geleneksel ve tarımcı hayat tarzını yeni modern ve kentsel hayat
tarzıyla hem ideal tipler hem de farklı ve karşıt topl umsal ilişkiler ve
hayat tarzları bağlamınd a karşılaştırmayı ve a radaki farklılıkları o rtaya
koymayı a maçlayan Gemeinschaft/Gesellschaft kavram çifti ce
maat/topluluk sosyolojisinin kurucu ba ba larından Ferd inand Tön
nies'in yazılarına kadar götürü lebilir.
Yakın dostları ve çağdaşları -Weber, Durkheim ve Georg Simmel
gibi 1 800'1erin sonlarında yazan Ferd inand Tönnies, Avrupa ve Ame
rika'yı baştan aşağı değiştiren büyük toplumsal, ekonomik ve siyasal
dönüşümleri, özel l ikle sanayileşme, kentleşme ve bizzat ta n ı k olduğu
geçmişle köklü kopuşları anlamaya çal ıştı. Tönnies, temel çalışması
Gemeinschaft-Gesel/schaft'ta geçmişteki topl u m lar ile giril mekte olan
sanayi çağı Avrupası arasındaki temel farkl ı l ı kları, özel l ikle toplumsal
il işkilerdeki değişimin doğası ve kapsamını kavramaya çalışır.
Gemeinschfat terimi genel likle 'topluluk'/'cemaat' olara k çevrilir.
Terim geçmişin uyum ve istikrar çağı n ı n romantik anılarını çağrıştırır.
Fakat Tönnies teri mi daha özel anlamda, büyük ölçüde kişisel, ya kın
ve sürekli insan il işkilerini anlatmakta ku llanm ıştır: bu i lişkiler içindeki
bireyler, tıpkı a ilede olduğu g i bi, ta mamen değilse de, büyük ölçüde
gerçek dostlar g ru buna veya sıkıca b i rbirine bağlı bir gruba katılmak
tadırlar. Tönnies, bu komünal bağları, herkesin yerini bildiğ i, statü
nün atfed ildiği, toplumsal ve coğrafi ha reketl i l iğin s ı n ı rl ı olduğu ve
tüm hayat tarzının homojen bir kültüre, örgütlü d ine dayandığı ve iki
temel sosyal kontrol birim i -a ile ve kilise- tarafından desteklenen
kesin bir değerler ve ahlak kura l ları tarafı ndan düzenlendiği gelenek
sel köy topluluklarıyla ilişkilendirmeye çalışır. Bu küçük top l u m larda
60 SOSVOLOJiDE TEMEL FIKIRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Gemeinschaft ve gesel/schaft kavram çifti Tönnies'in sosyoloji ta rihi
kita plarına küçük topluluk a raştırmaları n ı n ve kent sosyolojisinin
kurucu babası olara k geçmesini sağladı. Onun kitabı 1 930'1ara kadar
yayg ı n olara k okunmasa da, her toplum tipin i, topluluk/cemaat haya
tının her yön ü n ü a raştıran pek çok araştırmaya (örneğin, Du rkheim
ve Simmel'in çalışma ları) i l ha m kaynağı oldu ve 1 900'1er Ameri
ka'sında ü n l ü Chicago Okulu'nun kent araştırmal a rı n ı ö nemli ölçüde
etki ledi. Robert Redfield ( 1 930) ve Louis Wirth gibi sosyal bil imciler
kırsal-kentsel sürekl ilik teorisi geliştird i ler: söz konusu ça lışmalarda,
"tü m insan yerl eşimlerinin birbirleri n i yıkma eğil i m i nden söz edile-
62 SOSVOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
rek", özel likle kırsal ve kentsel hayat tarzları 'iki kutup' olarak birbiri
nin karşı sına kondu. Başka deyişle, nastl yaşadığınızı yaşadığ ınız yer
belirler. Ancak, böyle bir 'topl uluk' araştırması akademisyen l erle
s ı n ı rlı değildir. O, 60'1arın 'hippi' komün lerine, -kasaba planlamacıla
rın ve kentsel orta s ı nıfın kentte çalışıp banliyölerde oturan kesimle
rinin (comm uters) gözdesi olan- yen i kasaba lar ve bahçe-kentler gibi
fa rklı hareketlere ilham kaynağı olmuştur.
Ö nceden açıklandığı üzere, Tön nies'in topl u luk/cemaat analizi
yukarıdakinden daha incelikli ve daha komplekstir. Toplu l u k/cemaat
araştırmaları geleneği, onu özel bir yerle sınırlandırarak, gemein
schaft/ gesel/schaft'ın dar, hatta çarpıtıl m ış bir türünü ü retti ve (Yo
ung ve Wilmot'un Bethnal G reen araştı rmasında olduğu g ibi, 1 982)
kent içindeki birbirine sıkıca bağlı topl ulukların varl ığ ı n ı veya (Ray
Pahl'ın ban l iyö-köyler a raştırmasında olduğu g ibi, 1 965) kırsa l 'sınıf
çatışması'nın varl ı ğ ı n ı göstermek amacıyla a raştırmalar başlatı ldığın
da, kı rsal-kentsel sürekl i l ik teorisi h ızlı bir gelişme kaydetti. Raymond
Wil l iams'ın ( 1 973) geleneksel topluluğu sadece 'bastırılanın ka rşılıkl ı
lığı' olarak, Ortaçağ köyl ülerinin acımasız hayat koşu llarına tepkileri
ve orta sınıfın zul ü m ve baskısı olara k a n a l izi bu miti daha da bozgu
na uğratm ıştır. Son olarak, Tönnies'in gemeinschaft! gese/lschaft yo
rumunda bile 1 960'1arda Amerika'da patlak veren ırksal ayaklanmala
rı açıklayabilecek hiçbir şey yoktu; ve daha genç, daha radikal kent
sosyologları modern kentin biçi m i n i n ve onun sakinleri n i n davranış
ları n ı n belirlenmesinde güç ve sınıf çatışmasının etkisini aydınlata
bilmek için Marx ve Weber'in teorilerine döndüler.
Bugün Tönnies, -Durkheim, Marx ve Weber'in aksine- modern
sosyoloj iye ilham kaynağı ol maktan çok sosyoloji tarihi kita plarında
yer alan biridir. Ancak, 'topl u l u k araştırmaları' insa n la ra ilham kayna
ğı ol maya devam ettiğ i sürece gemeinschaft-gesellschaft kavramları
bu çalışmalarda hayat bulmaya devam edecektir.
AYRlCA BAKINIZ
• iNSAN EKOLOJiSi ve KENTLEŞME
OKUMA ÖNERiSi
SLATIERY, M. (1 985), Urban Sociology, Causeway Press
GEMEINSCHAFT-GESELLSCHAFT 63
SINAV SORULARI
"Kırsal ve kentsel hayatın karakterlerindeki farklılıklar, uyg u n şekilde,
topluluk/cemaat ve birlikler arasındaki karşıtlıkta özetlenebili r" iddia
sını tartışınız. (WJEC Haziran 1 987)
2 "Sanayi-öncesi toplumları daha ziyade yakın kişisel ilişkiler, sanayi
toplumlarını da kişisel-olmayan ilişkiler karakterize eder." Tartışınız.
(Cambridge Yerel Sınavlar Komisyonu, Haziran 1 987)
3 Topluluk/cemaat duygusu modern toplumlarda kaybolmuştur.' Bu
tezi destekleyen ve karşı düşen kanıtları tartışınız. (Cambridge Yerel
Sınavlar Komisyonu, Haziran 1 986)
4 Küçük topluluk araştırmaları sosyolojisinin paradoksu, sürekli olarak,
topluluk/cemaat ilişkilerinin yıkıldığını öngören bir teorik yapı ile on
ları varlıklarını sürdüklerini düşünen ve bunu olumlu karşılayan empi
rik araştırmalar topluluğunun mevcudiyetinde yatar. (Abra m s: Work,
Urbanism and lnequality.) Açıklayıp tartışınız. (AEB Haziran 1 983, s. 1 )
5 "Kasabalara göç 'gelişmiş' veya 'gelişmekte olan' toplumlarda topluluk!
cemaat bağlarında kopmaya yol açar" görüşünü tartışınız. (Cambrid
ge Yerel Sınavlar Komisyonu, Haziran 1 987)
6 Kentleşme kaçınılmaz olarak 'topluluğun kaybıyla sonuçlanır' görüşü
nü ta rtışın ız. (AEB, Kasım 1 989)
FiKiR
Oligarşinin t u n ç yasası teorisi yirm inci yüzyıl başında v e Biri nci Dü nya
Savaşı'ndan ve onu izleyen yoğun siyasal, ekonomik ve toplumsal
değişimlerden sonra yazan siyaset bilimci Robert Michels'ın gel iştir
diği bir fikirdir. Başlangıçta aktif bir sosyal ist ve Alman Sosyal Demok
rat Partisi'nin bir üyesi olan Michels za manla rad ikal politikalar ve
özellikle devrimci örgütlenmelerden uzaklaşmaya, sosyalizm ve
Ma rksizm'i sert bir şekilde eleştirmeye başladı ve sonunda devrimci
eyleme ve kitlelere inancını kaybederek faşizmin bir savunucusuna
dönüştü.
Demokrasi ve radikal eylemden bu sağuma onun oligarşi teori
sinde ve 1 9 1 1 'de yayın lanan temel çalışması Siyasal Partiler'de açık
OLiGARŞiNiN TUNÇ YASASI 65
ı . kaç ı n ı l maz
olara k 'kendine has bir hayat tarzı' geliştire n örgüt
sel bir makinenin kurulması ve sürdürülmesiyle ilgili tekn ik fak
törler;
2. örgütsel l iderlik psikolojisi ve l iderlerin tü m bedel leri göze ala
rak güç kazanma mücadeleleri;
3 . kitle psikolojisi, güçlü lideriere ihtiyaç d uyan astlar, ne yapılma
sı gerektiğ i n i n söylenmesi i htiyacı.
Ö rgütü n çoğu kez rad ika l veya idealist i l k hedeflerinin yerine ör
gütü sürd ü rme ve l ideri güçlü konumda tutma hedefleri n i n geçtiği
bir 'hedef kayması' süreci yaşanır. Demokrasi bastı rıl ı r, üyeler d ışlan ı r
v e örgütün hedefleri v e ihtiyaçları v e l ider kadrosu onun temsil ettiği
halkın hedefleri ve i htiyaçlarına baskın çıkar. Sonuçta, bazı devrimci
l iderlerin "Parti benim" düşü ncesine i n a n maya başlamalarıyla Parti ı .
öncel ik haline gelir
Michels tezin i desteklemek için, ı 900'Ierde rad ikal politikalar ve
gerçek demokrasinin somut örneği olarak görünen Alman Sosyal
Demokrat Partisi ve send i ka hareketi örgütlenmeleri n i n ayrıntılı bir
a na l izin i ( ı 93 ı ) yapar. Onlar kitle demokrasisini uyguladıkları idd ia
sındad ı rlar: işçi s ı n ıfın ı temsil etti kleri ni öne sürer, kapital izmi devirip
yerine sosya l izmi kurmak için tasa rlanmış örgütler old uklarını iddia
OLiGARŞiNiN TUNÇ YASASI 67
KAVRAMSAL GELiŞiM
Örgütsel güç konusundaki araştırmaların büyük çoğu n l u ğ u Mic
hels'in tezin i desteklemektedir:
' New Deal: 1 930'1u yıllarda ABD'de halka iş sağlamak, toplum sal ve ti cari durumu
geliştirmek, iyileştirmek için hükümet tarafından çıkarılmış yasalar ve uygulamaya
konulmuş önlemler paketi (Longman -Metro, Büyük ing i l izce-Türkçe-Türkçe Sözl ü k,
Longman Group Uk Limited ve Metro Kitap Yayın Pazarlama Şirketi, istanbul 1 993.
[Ü. T.]
68 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• BÜROKRASi -Max Weber'in sanayi toplumunda güç anlayışı olarak
• GÖRELi ÖZERKLiK
• iKTiDAR SEÇKiNLERi -C.W. Mills'ın savaş-sonrası Amerika'da güç
hakkındaki görüşü olarak
• SEÇKiNLER TEORiSi
• SÖYLEM -yirminci yüzyıl sonunda güç konusunda post-modern bir
açıklama olarak
OKUMA ÖNERiLERi
THE CROWTHER HUNT REPORT ( 1 980), (bkz. Kellner and Crowther Hunt
Bibliyografyası)
MCKENZIE, R. (1 964), British Political Parties, Mercury Books
SEDGEMORE, B. (1 980), Seeret Constitution, Hodder & Stoughton, -
günümüzden bir örnek
SINAV SORULARI
Farklı toplum tipleri üzerine araştırmalar "toplumda güç daima bir
azınlığın ellerinde olacaktır" tezini hangi ölçüde desteklemektedir?
(London U niversity, Haziran 1 986)
2 "Her kim örgütten söz ediyorsa, oligarşiyi kastetmektedir." Michels'ın
70 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
FiKiR
Pozitivizm tek geçerl i veya doğru
bilgi biçi m i nin empirik bilimin
ortaya çıkardığı bilgiler olduğunu
savunan felsefi bir görüş olara k
tanımlanabil ir. Empirik bilim ve
bili msel metodoloji sayesinde do
ğa yasalarının keşfini ve fizik, kim
ya ve biyolojide doğa g üçlerinin
etkileri nin ortaya konu l masını
örnek alan pozitivistler, topl umun
nasıl gel iştiğini açıklamak ve sosyal
değişmenin temel nedenleri ve
sonuçlarını o rtaya koymak için
aynı metodolojiyi sosyal bilim iere
uyg ularlar. Pozitivizm, sosyal dün
yanın doğa d ünyasıyla özünde aynı old uğu, ikisinin de en iyi şekilde
doğa bil imciler tarafından gel iştirilen 'bilimsel yöntem' kullanılarak
araştırılabilecek nesnel bir gerçekl iğe sahip oldukları kabu l ü n e daya
nır. Pozitivist bir perspektifte öznel duygular, yorumlar ve h isiere yer
yoktur: bunun nedeni en azından, onların gözlemlenip ölçü lememesi
değil, özellikle nesnel bir analizi çarpıta bilmeleri ihtima l id ir. Böyle bir
perspektif -mantıksal çıkarım, sınanabilir h ipotezler, sebep-sonuç
ilişkileri ve nihayetinde fizikçi, kimyacı ve biyologların keşfettikleri
doğa yasalarına denk nedensellik ve evrim yasa larından h a reketle
somut olguların gözlemi, s ı n ıfland ırılması ve ölçümü lehine- soyut
felsefi spekülasyonları, doğaüstü güçler üzerine metafizik inceleme
leri reddeder: b u rada doğa bilim lerinde Charles Darwin ve Al bert
72 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
Comte'a göre, her tür insan bilgisi bu evre lerden geçerek gel işir,
ancak eşza man l ı o l a ra k değil. E n altta, temel bil i mler, pozitivist a raş
tırma ru h u n u i l k o l a rak benimseyen bilimler yer a l ı r. Ard ı ndan daha
üst düzeyde, daha kompleks d isiplinler gelişir, zira onlar kendi geli
şimleri için alt d üzey temel bilimlerdeki çal ışmalara bağ ı m lıdırlar. Bu
yüzden, astronomi ve matematik, önce kimya n ı n, a rd ı ndan biyoloji
nin ve son olara k sosyolojinin tem e l i n i oluştura n fizikten önce o rtaya
çıka r. Kimya ve daha alt d üzey b i l i m l e r 'anal itik' disiplin leri o luşturur
lar, çünkü onlar en temel yasalarla ve d oğal fenomenlerin en temel
bileşenleriyle ilgilenirler. Comte biyoloji ve sosyolojiyi 'sentetik' bi
limler olarak görür, zira o n l a r tüm organ izmayla meşgul olur ve genel
bir resim sunmaya ça lışırlar.
Ayrıca, bu o l d u kça farklı bilimsel disipl i n ler, genellikten karmaşık
lığa, özerkl ikten bağ ı m l ılığa yükselen, insani ve topl u m sal g e l işmenin
en m ü kemmel açıklaması o l a rak sosyoloji içinde nihayet bulan doğal
bir hiyerarşiye sahi plerdi r.
Comte'un tezine göre, insa n topl u m la rı benzer evri m basamakla
rından geçer ve her evre belirl i bir d üşünce biçim iyle ilişki içindedir
(o, daha sonra, her yen i evreyi, geleneksel ve ilerlemeci fikirler ara
sında bir m ücadelenin ortaya çıkışı olarak açıklamaya ça lışırken bu
fikrini değiştirir). Comte, orga nik bir analojiye başvurarak, top l u m u n
işbölümü a racıl ığıyla d a h a kom p leks, farklılaşmış v e uzmanlaşmış
hale geldiğini öne sürer. Toplumsal d ayanışma, temel bir konsensüs
ve bu konsensüsü oluştura n ku rucu u n s u rların ka rş ı l ı kl ı bağ ı m l ı l ı ğ ı
temelinde evrim geçirm iştir: bu karş ı l ı k l ı unsurlar ai le, eğitim v e sos
ya l sistem i meydana getiren diğer tüm kuru m l a r ile kültür ve d i l i n bu
sistem i n dokusunu oluşturan tüm görünüşleri olara k s ı ralanabilir.
Sosyolojinin rol ü, genel bir bakış açısı sağlamak, hem sosyal statiği
(topl u msal d üzeni sağ laya n yasa ları) hem de sosyal dinamiği (top
l umsal değişmeyi d üzenleyen yasaları) a naliz etmektir.
Comte'un sosyolojisi, giderek, topl umsal düzen ve değişmenin il
kelerinin a raştırılması haline gelir ve 'bilim', 'reform' ve devrim -karşıtı
'geleneksel m uhafazaka r m u halefet' ile bilim ve sanayiye daya l ı yen i
altın çağa köktenci inanç a rasındaki temel geri l i m i ya nsıtmaya başlar.
Comte giderek temel ortak ah l a ki değerleri gerektiren m u hafazaka r
topl umsal d üzen a nlayışına yakı n l ı k d uymaya başlar. Geleneksel d i n
zayıflayıp d evrimci felsefe l e r ortaya çıksa bile, Avru pa'nın sosyal
74 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
olduğu kadar a h laki bir kriz içinde de olduğunu da kab u l eden Com
te, pozitivizmi, kendi yeni toplumsal düzeninin, ve hatta -daha da
ileri giderek- yeni bir insan l ı k dininin temelini oluştu ran yeni bir
a h laki konsensüs yaratacak bir a ra ç olara k sun maya ça lışır.
Comte'un değerlere karşı bu i lgisi, aynı şekilde, onun sosyal teori
ve a raştırma a nlayışı n ı n da temelini o l uştu rur. O saf empirizmi, sade
ce topl u msal olgular toplama ve ö lçme a n layışını reddeder. Sonra ki
pek çok pozitivistten fa rklı olarak, olgular ve teori a rasında karş ı l ı klı
i l işkiler bulunduğunu öne sü rer. Comte, aynı şekilde, sosyal araştır
manın doğa bili mlerinin yöntemlerini aynen taklit edemeyeceği n i,
sadece deneylerle bu işin yapılamayacağını da ka b u l eder. Yine de o,
dalaylı veya doğal sosyal deneyler yapmayı önerir ve gözlem, analiz
ve öze l l i kle karşı l aştı rma gibi bilimsel i l keleri kendi yeni top l u m b i l i
minin temelleri olara k benimser. O, aynı şekilde, pozitivizmin s ı n ı rlı
l ı klarını, m utla k hakikat iddiasında bulu namayaca ğ ı n ı, olguların sa
dece kısmi ve geçici bilgisine ulaşılabileceğ ini ka bul eder.
N ihayetinde, pozitif evrede, mutlak hakikate ulaşmanın imkansız
l ığını kabul eden insan zihni evrenin kökeni ve gizli nedenleri
arayışından ve olguların son nedenlerini aramaktan vazgeçer. O
artık sadece, akıl ve gözlem i çok iyi bir biçimde birleştirerek, olgu
ların gerçek yasalarını -başka deyişle, onlar arasındaki değişmez
ardışıkl ı k ve benzerlik ilkelerini-ortaya çıkarmaya çalışır (a ktaran,
Callinicos, 1 999).
Yine de, Comte n i hayetinde "sosyal evrenin d i kkatli bir biçimde
veri ler toplanara k smanabil ecek soyut doğa yasa ları geliştirmeye
elverişli old u ğu"na inan ıyordu (Turner, 1 985). Onun gel iştirmeyi
önerdiği şey bir 'topl u msal gelişme bilim i'ydi.
Gerçi, Comte'un sosyal gelişmenin temel ka nunları n ı a rama ça ba
sı -toplumun nasıl gel iştiğ ini anlamamızı sağiasa da, onu değiştir
menin m ü m kü n olmaması anlamında- ta rihsel kaderci bir yakla ş ı m ı
ima etse bile, onun asıl hedefi, toplumsal koş u l la rı iyileştirecek b i l g i
v e düşüncelere sahip siyaset-yapıcılar yaratmaktır. Nasıl ki, bili msel
yöntem doğayı anlamak kadar ona egemen olacak a raçlara sa h i p
d o ğ a b i l imciler sağl ıyorsa, Comte'a göre, pozitivist sosyoloji de i n
sanların kendi politik v e sosyal yazgıları n ı n efend ileri o l maları n ı sağ
layacaktır. Comte, bu yüzden, aslında değişime karşı çıkmaz, daha
ziyade o n u pozitivist aşa manın bir sonucu olara k görür ve onayl a r.
Ancak onun korktuğu ve karşı çıktığı şey, toplumun doğal evri m i n i
teh d it eden v e bu yüzden ondokuzuncu yüzyılda Avrupa'da bizzat
yaşanan kaos ve düzensizl iğe yol açacak doğal ol maya n, insan ürünü
veya devrimci bir değişimdir. O d ü zen içinde i lerlemenin 'pozitif'
POZiTiViZM 75
KAVRAMSAL GELiŞiM
Comte'un pozitivizm anlayışı felsefe ve sosyoloji üzerinde büyük bir
etki yarattı. B u a nlayış, J.S. M ill ve Herbert Spencer gibi i ngiliz felsefe
cileri etkileyen ve 1 920'1erdeki Mantıkçı Pozitivist Viyana Okul u'na
öncül ü k eden Fransız pozitivist felsefe geleneğ inin temel lerini ol uş
turdu. Pozitivist düşünce Avrupa, Latin Amerika ve ABD'de büyük bir
i lgiyle karşılandı. Comte'un parolası, 'Düzen ve i lerleme' Brezilya milli
bayrağında göklerde dalgalandı. O, günümüzde hala etkili ol mayı
sürdüren pozitif ekonomi fikrine kaynak teşkil etti.
Comte'un sosyolojideki etkisi daha köklü oldu. Kurucusu olduğu
pozitivist gelenek i ngiliz, Amerika ve Avrupa sosyoloj isinde büyük
ölçüde egemen bir konumdadır. Emile Durkheim ve Amerika n ya pı
sal-işlevselciler tarafından ilan edilen işlevsekiliğin temelinde Com
te'un organik analoji kullanımı, topl u msal konsensüs ve sosyal statik
gibi kavra mları yatar. Onun bilimsel yöntem üzerine vurgusu sosyo
lojik ve a ntropolojik araştırmalarda hala etkisini sürd ürmektedi r.
Onun daha akılcı, adil ve güçlü bir toplum için bilimsel bilgiye d uy
duğu inanç pek çok modern sanayi-ötesi toplum teorisinden önce
sahnede yerini alm ıştır.
Bununla beraber, onun ideal bir toplum tasla ğ ı ol uştu rmaya yö
nelik g i rişimleri daha az başarı l ı, hatta saçmadı r. Comte bir 'sos
yokrasi', sosyologlar tarafından yönetilen bir toplum ve sosyolatri -
insanlık d i n i ne sayg ı l ı bir d izi yortu- tasa rlad ı. Ancak o, bu tür aşırılık
lar sonucunda pek çok destekçisini kaybetti, hatta Du rkheim bile bir
pozitivist olara k onu reddetti.
1 960'Iarın sonlarında pozitivizmin Batı sosyolojisindeki egemen
liğine karşı saldırılar a rtmaya başladı. Marksistler onu muhafazakar
eği l i m i nedeniyle ve kapitalist topl umun temelinde yatan sın ıfsal
çelişkileri kabul etmediği için eleştirdiler. Fenomonologlar daha da
ileri gid ip, o n u n yaklaş ımının asıl temel lerine; sosyal gerçekliğin bi
reyler grubun u n üstünde ve ötesinde olduğu i nancına; sosyal yapıyı,
toplumsa l değişme ve insan davra nışlarını d üzenleyen temel kanun
ların bilimsel yöntem ve nesnel analizle ortaya çıka rtılabileceği inan
cına saldırdılar. Aksine fenomenologlar, sosyal gerçekliğin doğal
gerçeklikten tamamen fa rklı olduğunu, bu gerçekliğin insanların
gündelik hayattaki yorumlardan ve olaylar ve nesnelere yükledikleri
anlamlardan öte bir şey olmadığını öne s ü rd ü ler. Böyle bir bakış
76 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• YAPISAL-iŞLEVSELCiLiK -Comte'un sosyolojisinin daha modern bir
yorumu olarak ve o n u n bütün yaklaşırnma sonraki eleştiriler olarak
• FENOMENOLOJi, ETNOMETODOLOJi ve SEMBOLiK ETKiLEŞiMCi-
LiK -pozitivizmin ve onun bilimsel kesinlik teorisinin eleştirileri olarak
• PARADiGMALAR, YANLlŞLAMA VE VARSAYlM
• ELEŞTiREL TEORi
• POST-MODERNiZM
OKUMA ÖNERiLERi
BRYANT, C. ( 1 986), 'What is positivism?, Social Studies Review
PETTIT, P. The Philosophies ofSocial Science, Anderson, R.J. and Sharrock,
W.W., Teaching Papers, Longman
SI NAV SORULARI
1 Doğa bilimleri n i n mantık ve yöntemi n i n insan toplumları n ı n i n celen
mesinde uygulanabileceği iddiasını değerlendirin.
2 Sosyolojide kabul edilen temel yaklaşımlardan biri olan pozitivizm,
sosyal d ü nyan ı n nesnel incelenmesinin mümkü n ve arzu ed i l i r olduğu
varsayım ı üzerine kurulmuştur. Onun en önemli yaygın araştırma tek
niği, nedensel ilişkiler kurmak amacıyla, istatistiksel olarak kontrol ed i
lebilir değişkenlerden büyük ölçekte nicelleştirilebilir veriler sağlayan
sosyal sörveylerdir. Bu şekilde oluştu rulan açıklamalar ve teorilere
eleştiriler, sörveylerin gerçekleştirilmesiyle il işkili tekniklerin güvenir
liğine ve onlardan elde edilen veri tipinin geçerl i l iğine yoğ u n laşmak
tad ı r
(a) aşağıdaki terimleri kısaca tanımlayınız.
(i) nesnel
(ii) nicelleştirilebilir veri
(iii) nedensel ilişki
(b) B ildiğiniz en az bir araştırmadan yararlanarak, sosyal sörveylerin
78 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
FiKi R
'Protestan ahlakı' en ü n l ü sosyo l oglardan ve kuşkusuz sosyolojinin
kurucu baba larından biri olan Max Weber'in ( 1 864-1 920) temel fikir
lerinden biridir. O önde gelen bir Alman a kademisyen ve 1 902'de
ku rulan Alman Sosyoloji Derneği'nin ortak kurucu larından biridir.
Onun geniş ve kapsamlı karşılaştırm a l ı araştı rmalarının ürünü olan
temalarından biri 'modern çağ ın ruhu' a rayışı, modern toplumu
geçmişteki topl umlardan ayıran temel dinamiğin ve temel bir özel li
ğin a raştırıl masıyd ı. Weber bu temel özelliğin rasyonalite olduğuna
inan ıyordu: yan i, sürekli etkinlik ve etkililik arayışı içindeki, kendi
insanları ve kurumlarını organize ve kontrol etmeyi amaçlayan mo
dern toplumu karakterize eden şey, rasyonel ve mantıklı düşünme ve
organizasyon biçimidir. Ö nceki toplumlar din, gelenek veya kişisel
karizma gibi i rrasyonel inançlar veya d üşü nce sistem lerine dayanır
la rken, modern toplum mantığa ve kendi d ü şü nce ve ö rg ütlenme
sisteminin asıl temeli olarak akla başvurmaya dayanır. Modern bilim
ve teknoloji, modern h u kuk ve iş hayatı rasyona l itenin, onun geliş
meyi sağlayacak biçimde ve h ızda modern topluma uygulanma bi
çiminin klasik örnekleridir. B u tema Weber'in din, bürokrasi ve özel
likle kapitalizm üzerine a raştırmalarının temelini o luşturur ve onun
temel çalışması Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu'nun ( 1 930) ana
tezid i r.
Ondokuzuncu yüzyıl sonundaki d iğer yazarlar, özelde Marx Batı
Avrupa'yı büyük ölçüde etkileyen Sanayi Devri mini ekonomik temel
de açıklamaya çalışırken, Weber fikirlerin, özellikle d insel fikirler ve
değerlerin bu muazzam tari hsel değişim üzerindeki etkisini göster
meye çalıştı. Weber, geçmişte ve günümüzdeki uygarl ıklar ve d inler
üzerine oldukça kapsa mlı karşılaştırmalı analizinde, bel i rl i dinlerin
80 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
Weber, bu karş ılaştı rmalardan hareketle, ideal-tip kapital ist ile id
eal-tip Protestan arasında benzerl ikler buldu: bireycilikleri ve kazanca
büyü k saygıları, 'Pü ritenlikleri', başanya u laşma azi mleri ve içsel
inançları ya da kendine güvenleri -bunlara 'meslekler'in i yürütmek
için gerekli riskleri a l maları da dahildir.
Weber'in Protestan a hlakı d ü şü ncesi, bu nedenle, büyüye daya l ı
veya çileciliği öven yahut Protesta n l ı k gibi öte d ü nyacı d i n lerden
farkl ı ola rak, Protesta nların kurtuluşunun nihayetinde bireysel davra
nışa ve bu d ünyada, bir başkasında değil bu a lemde Tanrı'yla i letişim
kurmaya dayandığı d üşüncesin e daya n ı r. Bu kurtu luş Ka lvi nizmde
olduğu gibi ya alınyazısıdı r ya da d iğer Protestan mezheplerde oldu
ğu gibi sıkı çal ışarak ve H ıristiyan davra nışla rla kazanıl ı r. Protestanlar
için de Ta nrı'nın inayetini kazanmak yoğ u n kişisel bir süreçtir ve Kil ise
ve papazlık kurumu yard ımcı olabi lse de, n ihayetinde o inana n ı n
el inded ir. Ebedi lanetlenme korkusu, Tan rı'n ı n hizmetinde d u rmadan
ve tutu m l u bir biçimde çalışma gereği, Weber'e göre, Protestan
inançları Katoliklikten ve ku rtu luşun kil ise ve rahiplerin yard ı m ıyla
mümkün olabileceğini savu n a n d iğer büyük d i nlerden ayırır.
Weber, bu neden le, i ki ideal tip bel i rler ve onları karşılaştırır -John
Ca lvin'in kişiliğinde ve Kalvinistlerde cisimleşen Protesta n Ahlakı ve
Genç Tüccara Bir Tavsiye (1 748) adlı kitabın yazarı Amerika l ı kapita list
Benjamin Fra nklin'in hayat hikayesinde görülebilen kapitalist ruh.
Protestan a h la kı, Weber'e göre, zaten mevcut servet biriki m i n i n -
savurgan bir tutu m içi nde kişisel ve gösterişçi hayat tarziarına har
camak yerine, tasarruflar ve karı n yen iden yatırıma dönüştü rülmesiy
le- modern kapita l izmin gelişimi için gerekli sermaye biriki m ine dö
n üştürü l mesine yardı mcı olmuştur.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Weber'in tezi n i n değeri, toplu msal değişme (ve d üzen) açıklamasın
da düşüncelerin önemini öne çıkarması ve ekonomik determi n izme
82 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
gereken, Seçi l m işler arasında bir yer edin mek ve ebedl la nete
mahkum olmak istemiyorsa, bireyi n her g ü n sıkı çal ışarak elde
etmesi gereken bir şeydi r.
Bu yüzden, Weber'in tezine göre, Protestan a hlakı modern
kapitalizmi, ka r arayışı ve sermaye birikimini -uzman laşma, iş
bölümü, kitlesel üretim ve d iğer rasyonalizasyon biçimlerini
destekleyen ve artıran iş ve örgütlenme pratiklerini ü retmeye
yard ı mcı olmuştur. Ancak bel irl i b i r noktaya u laşıldığında, mo
dern kapitalizm Protestan güdüye ve ruha artık ihtiyaç duymaz
ve laikleşmeyle birl ikte d i n giderek bir kenara iti l ir. Protestan
a h lakı feodal izmden ka pita l izme geçişe ya rdı mcı olmuştur. Ge
leneksel dinler rasyonal izasyon ve ekonomik ilerl emeyi zorlaştı
m ve engellerken, Protestan l ı k kolaylaştırmıştır. Bununla bera
AYRlCA BAKINIZ
• BiLGi/BiLiŞiM TOPLUMU
• KÜRESELLEŞME, MODERNLEŞME TEORiSi ve BAGIMLILIK TEORiSi
• LAiKLEŞME -din sosyolojisi içinde bir başka geleneğin gel işimi olarak
• TARiHSEL MATERYALilM -Weber'in şiddetle eleştirdiği Marksist
sınallekonomik değişme tezi olarak
86 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
OKUMA ÖN ERiLERi
MACRAE. (1 974), Weber, Fontana
PARKI N, F. (1 982), Max Weber, Tavistock -Weber'in hayatı ve çalışması üzeri
ne kısa ancak kullanışlı bir özet.
PAMPEL, F.C: (2000), 'Max Weber', Ch. 3, Pampel, F.C., SociologicalLives and
ldeas: An Introduction to the Classica/ Theorists, Macmillan, Basingstoke
SINAV SORULARI
1 . 'Weber'in sosyolojiye özel katkısı fikirlerin toplumsal değişmede ne
dense! faktör olabileceği n i öne sürmesidir' i d d iasını tartışınız (WJEC,
Haziran 1 988)
2. 'Dinsel i na nçlar toplumsal değişmeyi h ızlan d ı rmada rol oynayabilirler'
görüşünü değerlendiriniz. (AEB, Haziran 1 988)
• Akli ve Toplum ( 1 9 1 6)
FiKiR
Vilfredo Pareta v e Gaeta no Mosca, kısmen d ü şünceleri klasik v e mo
dern seçki n ler teorisi arasında bir köprü görevi yüklendiği için, kıs
men de siyasal güç a n a l izleri nin benzerl iği nedeniyle, genel l i kle mo
dern seçkinler teorisinin kurucuları olara k görül ü r. Bağı msız çalışmış
olsa l a r da, i kisi de siyaset seçkinlerini -örneğin, Marksist analizlerde
o l d u ğ u gibi güç ya pısına göre değil- daha ziyade kişisel n itel iklere
göre analiz etmiştir. Gerçekte, iki teori de, Marx'ın geleceğ i n toplu
m unda herkesin eşit olacağı ve artık yöneticiler ve yöneti len ler ayrı
m ı n ı n ortadan ka l kacağı öngörüs ü n ü n redd i olara k gelişmiştir. Gerek
Pareta gerek Mosca, seçkinler -az ı n l ı k- yöneti minin bütün topl u m
larda kaç ı n ı l maz old u ğ u n u ; h epimizin, bir ölçüde, y a yönetici y a da
yandaş olara k doğ d u ğ u nu; devrimin sadece bir seçkinler grubunu n
yeri ne bir başkasını getirdiğini öne sürer. Onlara göre, seçki nler yö
neti m i n i n temelini -kitlelerin parça l a n m ış l ı ğ ı, dağınıklığı ve d uyarsız-
SEÇKiNLER TEORiSi 89
KAVRAMSAL GELiŞiM
Pareto'n un'ın fikirleri 1 930'1arda oldukça popülerdi ve onun denge
kavram ı Talcott Parsons gibi önde gelen sosyologları bile etkiledi.
Onun seçkinler yönetimi üzerine psikolojik analizi Robert Mich els'in
'oligarşinin tunç yasası' ve C.W. Mills'ın 'iktidar seçkinleri' kavram la
rında açı kça yer almaktayd ı. Pareta'nun beti m lediği seçkinler dola
şımı süreci özellikle Sovyetler Birliği gibi tek partili devletlerde hala
oldukça yaygınd ır. Bununla beraber, onun teorisinin bunun d ış ı ndaki
böl ümünün büyük ölçüde modası nın geçtiği düşünül mektedi r. O,
basitçe, bütün siyasal sistem tiplerin i, hatta Batı demokrasilerine ve
Doğu d iktatörlüklerine benzemeyen yönetimleri bile "ayn ı kategori
ye dahil eder". Pareto için, onlar sadece farklı seçkinler yönetimi bi
çimlerid ir. Ayrıca, o n için aslanlar ve tilkilerin doğal olarak a lttaki
kitlelerden üstün oldu kları konusunda bir açıklama getirememiştir.
Mosca'nın tezi, yine de, modern seçkinler teorilerinin en uzun
ömürl üsü, en açık biçimde 'ku rucu bir basamak' olduğunu ispatladı:
kesinlikle, basit psikolojik bir analizin ötesine geçme riskine g ird iği
için. Yönetici Sm1f Mosca'yı i talyan siyaset biliminin kurucu babası
konumuna yükseltti, hatta faşizmi Makyavelist tarzda meşru laştırd ığ ı
suçlamasına rağ men. Mosca gerçekte Mussolini ve H itler'i büyük
ölçüde eleştirmekteyd i. Mosca'nın seçkinler yönetiminin uygarlaştırı
cı etkileri kad a r ahlaki l iderliğine ina ncı da, d i ktatörlükten ziyade
92 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• OLiGARŞiNiN TUNÇ YASASI, iKTiDAR SEÇKiNLERi
• KORPORATiZM
• GÖRELi ÖZERKLiK
• HEGEMONYA ve
• MEŞRUiYET KRiZi -bu klasik teorilerin çok daha yeni bir analizi için
OKUMA ÖNERiSi
MEISEL, J. H. (1 965). Pareta andMosca, Prentice Hall
FiKiR
Sosyal Darvi nizm fikrinin kaynağı Charles Darwin'in düşü ncesini
sosyal b i l i miere uyarla maya çalışan Viktorya dönemi yazar ve düşü
n ü rlerinden Herbert Spencer'd ir. Herbert Spencer, tıpkı doğa gibi
top l u mların da doğal ayı klanma, hayatta kal m a ve adaptasyon süre
ciyle ilişkili belirli temel yasalara göre gel iştiklerini öne s ü rer. Spen
cer'a göre, biyolojik organizmalar gibi top l u m l a r da basit yap ı l a rdan
ka rmaşık yapıla ra doğru gelişir, bir içsel fa rkl ılaşma ve bütü nleşme
sü reciyle çevrelerine uyum sağl a r ve homoje n l i kten heterojenliğe
doğru ilerlerl er. i nsan topl u l u kları, ya l ı n ve homojen i l kel ka bile grup
larından, gelişmiş, bütünleşmiş ve fa rkl ılaşmış modern sosyal sistem
lere doğru evrimleşmişlerd i r.
Darwin gibi Spencer da açıklamasının temeline 'organ izma'yı yer
leştirir. O top l u m u b i rçok bakımdan organ izmaya benzetir:
•
i kisinin de büyüklüğü artar ve i kisi de daha karmaş ı k, farkl ılaş
mış yapılara doğru evrim leşir.
•
i kisi de farkl ılaşır ve giderek uzman laşır. Tıpkı beynin kontrol ve
karar a l mayla ilgili bir biyolojik mekanizma olara k evri m leşmesi
gibi, yönetim de aynı görevi yüklenen temel toplu msal bir ku
rum olara k ortaya ç ı km ıştır.
•
i kisi de evrim leşi r -top l u m l a r ve organ izmalar varo l m a m ü cade
lelerinde çevreye uyu m u ve ada ptasyonu öğreni rler.
• doğal ayı kla nma veya Spencer'ın deyi m iyle 'en uygunun hayat
ta ka l ması';
• her sosyal sistemin doğasına içkin istikrarsızl ı k.
naklan ır. Bir istikrar döneminin ard ı ndan yen i bir topl umsal d üzen,
yeni bir denge, yeni bir ahlaki konsensüs ortaya ç ı kar ve giderek
farklılaşan toplumsa l parçalar a ra s ında yeni bir ilişki oluşur.
Böylece Spencer, doğadaki türler g i bi insan topluluklarının d a ya
lın kabile biri m l erinden g ü n ü m üzün karmaşık yapıları na doğru ev
ri mleştikleri ni öne s ü rer. Uyu m sağ laya mayanlar, uyg u n o l mayanlar
daha gelişmiş ve saldırgan top l u l u kların rekabeti ka rşısında yavaş
yavaş ortadan kaybolurlar. Böylece, mağara adamı kabile üyesi ve
çiftçi karşısında yok olacaktır. Bu yüzden, Roma, H int ve Çin i m para
torlukları da i ngiltere, i spanya ve Almanya gibi Avru pal ı güçlerin
gerisinde kalaca klard ı r. Bu 'toplu msal orman' yasası yüzünden sade
ce en uyg u n topl umlar hayatta kal ı r; insan topl um ları bu topl u msal
evrim yasası sayesinde 'ilerlem işlerdir'.
i nsanlar arasındaki savaş, tıpkı hayvanlar arasındaki savaş gibi,
onların daha üst organizasyon biçimlerine ulaşmalarında büyük
bir paya sahip olmuştur (Spencer, 1 873).
Fakat bütün toplumlar aynı o randa veya biçimde evrimleşmezler.
Doğadaki gibi, evrim farklılık ve çeşitli l i k ü retir. Farklı top l umlar kendi
özel çevre koşu l la rına, komş u l u k i l işkilerine ve ırksal veya kültürel
nitelikteki özel niteliklerine göre fa rkl ı biçimlerde evri m leşebilirler.
Buna karşın, hepsi, aynı toplumsa l evrim yasasına bağlıdır; aynı evrim
süreçlerinden geçer veya o rtadan kal ka rlar. Spencer b u noktada
farkl ı evrim düzeylerinde iki topl u m tipi ayırt eder:
KAVRAMSAL GELiŞiM
Herbert Spencer modern sosyoloj inin gelişiminde öneml i bir kişilikti.
Sosyal Darvin izm ilk dönem sosyol ojiye doğa bilimlerindeki gelişme
lerden yararlanara k güçlü bir kura msal temel ve yayg ın bir a kademik
statü kazandırdı. Comte gibi Spencer da, bel i rl i temel doğa yasaları
n ı n doğal dü nyayı olduğu g ibi sosyal d ü nyayı da yönettiği inancın
daydı. Spencer'a göre bu temel yasa evrimdi.
Toplumsal düzen ve değ işmenin i l kelerini ortaya koyma yönün
deki i l k girişim lerden biri o l a rak Spencer'ın kura m ı 1 9. y.y. toplum
felsefesinde önemli bir etkiye sahip olm uştur. B u kura rn işlevseki
yaklaşımlardan önce tari h sahnesine çıkmış ve onları güçlü bir bi
çimde etkilemiş, William James ve W.G. Sum ner a racı lığıyla, 20. y.y.
başlarında Amerika n sosyolojisine büyük bir katkıda bulunmuştur. O
Viktorya dönemi görüş ve tutumların klasik bir örneğ idir, temel kav
ramlarının çoğu günü müzde halen popüler ve etkileyicidir: piyasa
i l kelerine Thatchercı i na nç, devlet müdahalesine karşı çıkma ve en
uygun olanın va rlığını sürd ü rmesi örneklerden birkaçıdır.
Bununla bera ber, 1 9. y.y. sonlarında Sosyal Darvinizm ve bu yak
laşımın temel insan ve topl u m anlayışları yoğun eleştiriye uğramıştır:
iyinin zararına iyi olmayan bir şeyi beslemek oldu kça acımasız bir
davranıştır. Bu gelecek kuşakları bil inçl i olarak yoksu lluğa
mahkum etmektir. Gelecek kuşaklara sayıları giderek artan embe
siller, aptallar veya suçlular miras bırakmaktan daha lanet bir şey
yoktur . . . Doğanın tüm çabası bunlardan kurtulmak, onları dün
yadan temizlemek ve dünyayı daha iyi bir yer yapmaktır . . . Onlar
yaşamak için yeteri nce tam değillerse öldürülmeleri gerekir ve as
lında en iyisi on ların ölmesidir" (Spencer, aktaran Abrams, 1 968:
74).
Spencer'ın evrimci bir m ücadelenin gerekli l iği, aşağı ve üstün
ırklar düşünceleri, hem topl u mda hem de ırklar içinde en iyile
rin hayatta ka lma gerektiği fikri bazı ı rkçı ve aşırı g ru pların felse
feleri ne, öze l l ikle Alman Nazilerinin ı rkçı teorileri ve pratiklerine
temel oluşturmuştur. Kaç ı n ı l maz ola rak, bu tür toplumların ve
onların toplum felsefelerinin çöküşü sosyal Darvinizmin teorik
ve etik değerini zayıflatmıştır.
• Sosyal Darvinizm, mevcut d üzeni ve eşitsizlikleri doğal ve haklı
sayarak meşrulaştırd ığ ı için, çoğu kez m u hafazakar, hatta gerici
bir felsefe olarak görülür.
•
i ngil iz i m paratorl uğunun d üşüşü, i ngi ltere'nin bir d ü nya gücü
olarak Almanya ve Amerika n ı n gerisinde kal ması Sosyal Darvi
nizme desteği azaltmıştır. Merkezi planlamaya daya l ı komü n ist
topl umların yükselişi Spencer'ın piyasa güçleri aracılığıyla evrim
teziyle çelişir. Ayrıca, yüzyıl başında, gelişmiş sanayi toplumla
rında ekonom i n i n devlet eliyle planlanması i lkesinin benim
sen mesi, sosyal devlet hükümleri ve sosyal demokrasi de bu te
zin geçerliliğini giderek zayıflatmıştır.
1 . Onun bireyci insan anlayışı ile bir orga nizma olara k topl u m an
layışı a rası ndaki içkin çatışma. Bencillik ve çıkarcılık tek başına
istikrarlı ve ilerleyen bir toplu m u n bağlayıcı g üçleri olamaz.
2. Ahlaki natü ra lizm fikri -hayatta ka l mayı başaranların doğal ola
rak üstün oldukları düşüncesi- ciddi eleştiriler a l m ış ve ırkçılık
suçlamalarına maruz kal m ıştır.
3. Sosyal ve kültürel gelişmeyi analiz etmek için 'doğal ayıklanma'
ve 'en iyinin hayatta kal ması' gibi biyolojik kavram ları kullanan
bu kavra msal ve metodolaj i k ya klaşımın pratik o l madığı gide-
SOSYAL DARViNiZM 99
AYRlCA BAKIN IZ
• YAPISAL iŞLEVSELCiLiK -Spencer'ın temel düşüncelerinin modern
bir yorumu olarak
• MODERNLEŞME TEORiSi -Darvinci küresel evrim düşüncelerini
kul lanan bir dünya gelişimi teorisi olarak
•
BAGIMLILIK TEORiSi -evrimci dünya gelişimi teorisine sert bir eleşti
ri olarak
OKUMA ÖNERiSi
PEEL, J.D.Y. ( 1 97 1 ), Herbert Spencer: The Evalutian of a Sociologist, Heine
mann, London
SINAV SORULARI
1 Organik analoj i sosyal sistemleri anlamak için n e kadar yararlıdır?
(WJEC-Haziran 1 986)
2 Topl u m ile biyoloj ik bir organizma arasındaki analojinin yararlılığını
özetleyip değerlendirin.(AEB Haziran 1 988-2. Sınav)
FiKiR
Ta rihsel materyal izm sosyal bilimler ve d ünya tarihindeki en büyük
ve en etkil i fikirlerden birid ir. Bu fikir Marksist ekonomik, siyasal ve
topl umsal gelişme teorisinin ve ayrıca yirminci yüzyılda komünizmin
Doğu Avrupa ve G ü ney-Doğu Asya'da yayılmasının temelini oluş
turmuştur. O kom pleks bir fikir, tarihsel ve toplumsal gelişme hak-
TARiHSEL MATERYALilM 1 03
üretim a racı o larak toprağa daya lı feodal izm haki mdi. Kapita l ist
toplumda sanayi ve ticaret hakim konumdadır. Marx sosyal iz
min yan ı s ıra, dört temel ü retim tarzı belirler: Asya tipi, Antik,
Feodal izm ve Ka pitalizm. Her temel üreti m tarzı insanlığın sos
ya l izme doğru ilerleyişinde i leri bir adımd ır. Bu i lerlemeci top
lumsal değişmenin temel mekan izmaları şunlardır:
- Ekonomik a ltyapı içindeki temel çelişkiler: bu çel işkilerin kay
nağı, yen i ekonomik yöntemler topl u msal ve hukuki yapıla
rından daha h ızlı büyümeye başlarken, sözgelimi feoda l izm
sanayi ve ticarete dar gelirken, üretici g üçler ve üretim il işki
leri a rası nda g iderek artan çatışma ve uyumsuzl uklardır.
- Ü retim a raçları nın sa h ipleri ayrıca l ıkları ve karlarını s ü rd ü re
bilmek a macıyla işgücünü sömürülerini a rtırmaya çalışırken
sınıf çatışmalarının artışı. Sosyal sınıfların kaynağı, Marksistler
için, basitçe, ü reti m a raçlarına sahip olup olmamad ır: bu il iş
ki, sömü rüye ve eşitsiz servet dağ ı l ı m ı na bağ l ı olması nede
niyle, ister feodal lord l a r ve serfler a rasında isterse kapitalist
lerle işçiler arasında olsun, özünde antagonist (uzlaşmaz) bir
il işkid ir.
Kapitalizm
Kapitalist topl u mda temel üretim güçleri sanayi ve ticaret, fabrika ve
imalathane, temel üretim ilişkileri burjuva lar ve proleterler a rası ndaki
üretim ilişki:erid ir. Ü retim güçleri piyasa güçleri tarafından ve arz
ta lep i l işkisine göre bel irlenir; ve kapitalist sürekli ka r ve yatı rım pe
şinde koşarken, kapitalist ve işçi a rasındaki ü reti m ilişkisinin bağlayıcı
unsuru kişisel l i kten-uzak ve sadece 'para eksenli' bireysel çıka ra yö
nelik çaba la rd ı r, yan i kapitalist işçiyi sadece kar sağlayacak bir araç
olarak kullanır ve böylece gerektiğinde onu ku llanır veya işten atar.
Kapitalist ü stya pı bu altyapıya sağlıklı ve disiplinli işçiler üreten aile
ve eğitim sistemi aracılığıyla h izmet eder ve böylece onu meşrulaştı
rırken; devlet, h ukuk sistemi ve medya da kitlelerin hem fiziksel hem
de ideolojik kontrolünü sağ lar: ideolojik kontrol sayesinde işçi sınıfı
1 06 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Ta rihsel materya l izm, bu yüzden, sadece a kademik bir teori olarak
değil, aynı zamanda bir eylem program ı olara k, sosyal teorisyenler ve
tarihçiler kadar devrimler için de 'yol gösterici bir düşünme tarzı'
olara k tasarla n m ıştır. Engels bu yaklaşı m ı -on un sadece tarihin bir
yorum u değil aynı zamanda bilimse l bir yasa olduğunu da ilan ede
rek- sosyal istler için yol gösterici bir meşaleye dön üştürdü . Engels
Marx'ın meza rına şöyle yazd ı rdı: "Tıpkı Darwin'in orga n i k doğanın
gelişim yasalarını keşfetmesi g i bi, Marx da insa n l ı k tarihinin gelişme
yasasını keşfetm iştir".
Engels'in tarihte sömü rü, baskı ve eşitsizlik üzerine radi kal analizi
ve ütopik gelecek tasavvuru tüm dü nyada kom ü n ist devrim iere il-
TARIHSEL MATERYALiZM 1 07
Ekonomik determinizm
Halen hararetle tartışılan önemli bir konu, tarihsel materyal izm i n
temel unsurunu o l uşturan ekonomik determ inizmidir. Bu teorinin
kaba yorumlarına göre:
Devletin rolü
Gelişmiş kapitalist ülkelerde, özellikle sosya list toplumlarda, devlet
ortadan ka l kmak yeri ne büyü müş ve müdahalelerini artırmıştı r. Ka pi
talizmde devlet, ekonomiyi d üzenleyen ve fiziksel egemenlikle kal
mayıp ideolojik egemenliği de sağlayan temel siyasa l bir güç haline
gelmiştir. Ekonominin bu s iyasal egemenliği merkezi-plancı ekono
milerde çok daha kapsamlıdır; ve a ksi yöndeki ideolojik iddialara
rağmen, devlet insan hakları nı geliştirmekten çok baskı a ltına alan
baskıcı tota l iter bir g ücü ol uşturur. Marx ve Engels'in devlet konu
sundaki ve onun ya yönetici sınıfın sağ eli ya da basitçe özel bir sını
fın çı karlarından ziyade sistemin çıkarlarını koruyan bir a rabulucu
olara k rol ü hakkındaki görüşl eri savaş sonrası Marksizm'de, özell ikle
G ramsci, Poulantzas ve M iliband'ın yazı larında görebileceğ i m iz kap
sam l ı bir tartışmaya yol açm ıştır.
Üretim tarzları
Bir tarihsel gelişme ana l izi olara k üreti m tarzı fikrin i gerçek topl umla
ra düşünüldüğü şekliyle uygulamak kolay değildir. B u şemaya çok az
toplum tamamıyla uyar. Çok azı kelimenin gerçek anlamında kapita
list veya sosyalist olarak nitelendirilebil i r. Bu problemi Marx bile ka
bul etmiş ve karma ekonomilerden ve hatta bazı topl u m ların "büyük
bir adım atarak Sosya lizme g iden ara evreyi atlamaları" ihtimalinden
söz etmiştir. Yirm inci yüzyıl ı n Komünist top l u m larının ne sınıfsız ne
de özgürleştirici oldukları, aksine her za man görülen acımasız ve
otoriter bazı rejimiere yol açtıkları görü l müştür. 1 980'1erde Doğu
Avrupa'da sosyal izmin çöküşü Marksist ideolojinin yetersizliğini ve
Batı kapitalizm i n i n üstü nlüğünü gösterir gibi görün müştür.
110 SOSYOLOJIDE TEMEL FIKIRLER
kinden çok daha kompl eks olduğunu ve hatta burjuvazin i n asla bir
leşik, bütü nleşmiş ve örgütlü bir s ınıf olmayıp, bizzat iç bölü nmeler
ve parçalanmalar yaşadığını tamamen ka bul eder.
Sınıf mücadelesi ve devrimci değişim Marx'ın siyasal analizinin
anahtar temaları olsa da, o hayatı n ı n sonlarına doğru Hol landa, i ngil
tere ve A B D g i bi gelişmiş demokrasilerde işçi sınıfının parla menter
araçlarla iktidara gelebileceğ i n i kabul etmiştir.
Bununla beraber, teori ve pratikteki yetersizlikleri her ne o l u rsa
olsun, tarihsel materyalizm Marksist teorinin temelini ol uşturmuş ve
dünyan ı n her yerinde sosyal bilimcileri (ve devrimcileri) harekete
geçiren bir güç haline gel m iştir. Hatta o yüzyıl son ra bile ta rtışmalar
ve araştı rmaların esin kaynağını ve milyonlarca insanın daha özgü r,
daha rasyonel ve daha adil topl u m özlemini ol uştu rmaktadır. Çok az
sosyolojik d üş ünce böyle bir etkiye sahip olmuştu r ve i ngil iz biyogra
fi yazarlarından Terrel l Carver ( 1 98 1 ) şu yargıya varır: "Materyalist
tarih yorum u Engels'in bize bıraktığı entellektüel m i rasın temel unsu
rud u r". Ne yazık ki, günü müzde, "bu ünlü tarih anlayışına ait, tü m
Marksistlerin üzerinde birleştiği tek bir yorum yoktur. Materyalist
ta rih yorumu daha ziyade paylaşılan fikir ayrılıklarını temsil etmekte
dir" (Carver, 1 98 1 ).
Eşitsizl ik problemi -nedenleri, etkileri ve potansiyel çözüm leri
Marx ve Engels'in a n a l izleri ve devrimci polemiklerinin itici g ü cüyd ü .
B u çatışma v e bu devrimci ideoloji yirminci yüzyılda i k i b ü y ü k siyasal
öğretiye, Marx'ın adına yaratılan topl u mlar ve rejim iere ve neredeyse
insanlığı yıkıma götürecek ideolojik Soğuk Savaşa yol açtı. Marx ve
Engels Hegel'in d üşüncelerin tarihi dönüştürme gücü anlayışını red
detti, ancak onlar ve onların fikirleri bildiğimiz kadarıyla daha önce
veya o günden beri tanıdığı m ız düşünürler, tarihçiler veya iktisatçı
lardan çok daha fazla toplu m u değiştirmiştir.
Doğu Avrupa komünizmi yıkılmadan ve 1 989-1 991 yılları arasın
da Sovyetler Birliği çözül meden önce, dü nyadaki insanların üçte
birinden fazlası Marx'ın teorilerini uygulama niyetinde olduklarını
iddia eden rejimler altında yaşıyordu (1\!lanson, 2000: 30).
Yaşadığı dönemdeki sınırlı etkisine rağmen, Marx'ın düşünceleri
yirminci yüzyıla egemen oldu. 1 9 1 7 Rusya Devrimiyle, ll. Dü nya Sava
şından sonra Doğu Avrupa'nı n kontrolünün kom ünizme geçmesiyle,
1 949 Çin Devri m iyle dünya nüfusunun büyük bir kısmı nda fa rkl ı
Marksizm biçimleri benimsendi. Bu gelişmeler Marx'ı total iter topl u m
sistemleriyle ve devlet bürokrasilerinin kontrolündeki b i r ekonomiyle
i l işkilendird i -Marx'ın insan özg ürlüğü hedefiyle uyuşmayan sonuç-
112 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• YAPISAL MARKSiZM, GÖRELi ÖZERKLiK, HEGEMONYA v e ELEŞTi
REL TEORi -bu tezin modern ve post-modern yoru mları n ı n karşılaştı
rılması için
• TOPLUMSAL DAYANIŞMA, SOSYAL DARViNiZM ve YAPISAL iŞ
LEVSELCi LiK -oldu kça farkl ı toplu msal değişme teorileri olara k
OKUMA ÖNERiLERi
Marx ve Engels'in temel fikirleriyle ilgili okumaya değer kitaplar:
CALLINICOUS, A. ( 1 983), The Revolutionary Ideas of Karl Marx, Pluto Press
CAREW HUNT, R.N. ( 1 950), The Theory and Practice of Communism, Penguin
HOFFMAN, J. (1 985), 'The Life and Idea s of Karl Marx', Social Studies Review,
vol. 1 , no. 2, November 1 985
MARX, K. AND ENGELS F. ( 1 967), Manifesto of the Communist Party, ed. A. J. P.
Taylor, Penguin [Komünist Manifesto, Çeviren: Muzaffer i l han Erdost, Sol
Yayı nları, Ankara, 1 998]
RUIS, ( 1 986), Marx for Beginners, U nwin Paperbacks
SIMON, R. (1 986), lntroducing Marxism, Fairlegh Press
JESSOP, B. (1 998), 'Karl Marx', Ch. 1, Stones, R. (ed.), Key Sociologica/ Thinkers,
Macmi l lan, Basingstoke
MARX, K. AND ENGELS, F. ( 1 967), Manifesto of Communist Party, Taylor, A:J:P:
(ed), Penguin, Harmondsworth
SCHMITT, R. (1 997), In troduction toMarx and Engels: A Critica/ Reconstruction,
Westview, Boulder, CO.
STEGER, M. B. AND CARVER, T. (EDS.) (1 999), Engels afterMarx, Manchester
Un iversity Press, Manchester
SI NAV SORULARI
'Marx'ın s ı n ıf kavram ı ondokuzuncu yüzyıl sanayi kapita l izmini a nla
makta yeterli olabilir, a ncak çağdaş sanayi topl u m u n kavra m a k için
uygun değildir.' sözün ü tartışınız. (WJEC, Haziran 1 986)
2 Marx ne kadar uygun bir toplumsal değişme açıkla ması ortaya koy
m u ştur? Tartışınız. (WJEC, Haziran 1 987)
3 'Marksist iki temel uzlaşmaz/antagonistik sınıf açıklaması öne m l i bazı
h ususlard a sosyolojik açıdan yetersizd ir' (Anderson and S h arrock,
(eds.) Applied Sociological Perspectives). Bu görüşü eleştirel gözle de
ğerlendiriniz. (AEB, Kasım 1 985)
4 Bazı çatışma teorisi taraftariarına göre, toplu msal tabaka laşma bir
topl u m u n ekonomik il işkilerinden kaynaklanır ve sömürü, tahakküm
ve ça ttşmayla son uçlanır. Bu yüzden, toplu m u n birbiriyle uzlaşmazl ık
içinde olan iki temel sınıfa ayrıl abileceği öne sürü l m ü ştür.
(a) Yukarda italik olarak yazı l m ış üç terimi kısaca tanımlayımz.
(b) Bir topl u m seçiniz ve bu terimierin nasıl uygulana bileceğini
gösteri niz
(c) Çatışma yaklaşım ından a l ı nan, sosyal tabakalaşmanın doğası ve
son uçlarını ortaya koyacak diğer iki kavram ı a nlatıp açıklayın ız.
(d) Kanıtlar sanayi toplu m la rının g ü n ü müzde i ki temel sın ıfa bölü
nebileceği görüşünü destekiernekte mid ir? Tartışınız. (JM B, Haziran
1 986)
Fi KiR
Sosyolojiyi g ü n ü m üzde ve geçmişte uğraştıran temel sorunlardan
biri toplu msal d üzen -veya Durkheim'ın deyimiyle, 'to p l u msal daya
nışma'- problemidir -Toplum d üzen i nasıl sürdürür? Toplumdaki
m ilyonlarca insanın ortasında, gündelik hayatta içinde yer a ld ığımız
birçok etkinlikten top lumsal düzen nasıl ortaya çıka r ve oldukça kar
maşıkl ığı içinde toplum nasıl birliği sağlar ve değişir? Yüzyıl başında
Avru pa'n ın, özel likle Fransa'nın yaşadığı siyasal karışıkl ıklar ve sı
nal/kentsel ayakla nmaların tam ortasında yaşayan Durkheim için bu
öze l l ikle temel bir sorudur.
D urkheim toplumsal d üzen p robleminin önemin i n son derece
farkı ndaydı ve tüm a kademik kariyerini bu problemi analize ve açık�
lamaya adadı. O toplumsal dayanışmayı kendi işlevsekilik teorisi n i n
v e Sorbonne Ü n iversitesi v e Fransa'da i l a n ettiği yeni b i l i m i n temel
kavram ı kıldı. Özelde Durkheim, toplumsal d üzenin nasıl kurulduğu
ve varlığını nasıl sürdürdüğünü, özell ikle yoğu n ve hızlı bir değişme
döneminin ardından nasıl yeniden kurulduğunu, geleneksel toplum
ların modern toplumlara, kırsal top l u l u kların kitlesel sanayi-kent
toplumları na doğru nasıl evrim leştiklerini ana liz etmeye çal ıştı. Özel
de, bütün bu geçiş koşullarıyla ilgili değişimierin ortasında, büyük
ölçüde gelişmiş sanayi toplu m larına özgü bireysel hak ve özgürl ükler
kitle toplumunun toplumsal d üzen ve denetim ihtiyacı karşısında
nasıl geliştirilmekte ve korunmaktadır? Cevap, Durkheim'a göre,
"işbölümünün giderek gelişmesi sonucunda toplu msal dayan ışma
nın dönüşüme uğraması"nda yatar.
Du rkheim i l k temel eseri Toplumda işbölümü'nü ( 1 893) toplumsal
daya nışma konusuna ayırd ı. Du rkheim, geleneksel toplumların basit
sosyal yapılarını modern toplumların karmaşık işbölümüyle karşılaş-
TOPLUMSAL DAYANIŞMA 115
•
Özg ürlüğünü veya hayatını kaybetmek gibi ceza ve acı içeren
cezalandırıcı yaptırımlar!
• Yurttaşlık h u ku ku ve genel h ukukta olduğu gibi, cezadan ziya
de yen iden-uyumu içeren, meseleleri ihlal edil meden önceki
hallerine getirmeyi hedefleyen iade edici ya ptırımlar.
netici sınıfın ekonomik yapı üzerindeki gücünü sürd ü rmek için da
yattığı bir şeydi. B u durum adaletsiz bir toplumsal eşitsizl i kler düzeni
yarattı ve böylece toplu msal çatışmanın a rtmasına ve çoğ u ondoku
zuncu yüzyıl Avrupa ü l kesindeki ne benzer devri miere yol açtı.
Durkheim'a g ö re, sosyal bilimlerin rolü bu problemleri tespit et
mek ve etkin çözümler ve sosyal politika l a r önererek top l u msal ge
çişle ilgili sorunları aşmaya yardımcı olmaktır. Ancak o ayrıca, Top
lumda işbölümü'nün sonunda, artan işbö l ü m ü son ucunda organik
dayanışmanın otomatik olara k ortaya çıkma ihtimali konusundaki
kuşkularını belirtir. Du rkheim bu oluşumun d oğrudan planlama ve
kontro l ü gerektirebileceğ ini kabul eder.
Mekanik ve organik daya nışma, bu yüzden, Durkheim'ın kendi
toplumsal d üzen ve değişme teorisini bilimsel olarak açıklamak için
kullandığı i ki ideal tiptir. Bununla beraber, o, eski işböl ü mü nden
yenisine, geleneksel topl umdan modern topluma doğru bu geçişin
yarattığı doğal problem ierin ve potansiyel çatışma kaynaklarının
g iderek daha fazla farkına varmıştır.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Toplumsal daya n ışma kavra mı, topl umsal düzen ve evrim kon ularına
karşı ilgi Durkheim sonrası işlevselci yazıların ana temalarıdır. Du rk
heim'ın top l u msal düzenin başarıl ı bir temeli olara k ahlak ve toplum
sal konsensüse vurgusu modern sosyolojinin merkezi bir temasını
ol uşturmayı sürd ü rü rken, onun toplumsal değişmeyi -nedenleri,
etkileri ve kaynakl arını- bili msel olarak analiz etme ve gözlemlerne
girişi m i sosyoloji içindeki tüm pozitivist geleneğin bir özlemini oluş
turdu ve a nomi, intihar ve din üzerine birçok araştırmaya ilham kay
nağı oldu. Durkheim'ın toplumsal dayan ışma ve anomi analizinin
somut örneği intihar üzerine klasik çalışması d ı r ve ona göre, intihar
ora nları toplumsal dayanışmayla ters orantılıdır -topl u msal daya
nışma d üzeyi d ü ştükçe intihar oranları yükselir.
Du rkhei m'ın a nalizleri nin çoğu Auguste Comte ve Herbert Spen
cer tarafından gel iştirilen evrimci bir çerçeve içinde yer a l ı r ve belir
gin biçimde biyolojik analojiler ve kavramlar ku llanılır. Sağlıkl ı bir
top l u m dayan ışm a n ı n yüksek olduğu ve hastalıklı bir toplum da
anominin kargaşaya yol açtığı ve topl umsal d üzenin işleyişinin bo
zulduğu toplumdur. Ona göre, devlet görevli lerinin rol ü dektorunki
ne benzer: "iyi h ijyen koşu l ları sağlayara k hastalığın ortaya çıkma s ı n ı
engellemek veya hasta l ı k ortaya ç ı ktığında o n u tedavi etmeye çal ış
mak". Bu yüzden, Du rkheim'ın yaklaşımının temel bir hedefi, sosyolo-
TOPLUMSAL DAYANIŞMA 119
jik d üşü nceleri beden pol iti kasına, özellikle ondokuzuncu yüzyıl
sonunda Fransa ve Avrupa'daki geri l i m ler, krizler ve çıkmazia ra pratik
olarak uygulamaktır. Özelde o dinin ve geleneksel düzen in zayıfla
ması karşısında ahlaki bir reform gel işti rmeye çalışmıştır.
Durkheim esasen yapıya ve toplu msal düzenin işleyişine değil,
toplumun temel ahlaki d üzenine, bireysel davra nışı belirleyen (doğru
ve yan lış) kurallar sistem ine oda kla nır O ilk temel çalışması Toplum
.
• Durkhei m'ı n organik bir analoji kullan ması ve bütün topl u m la
rın ayn ı evrimci yol u izleyecekleri ne inancı toplumsal ve tarihsel
bakımdan geçersizdir. Du rkheim, kend i n i savun urken analitik
açıdan kul l anışlı ideal tiplerden yararlandı, ancak bunu bir zo
ru n l u l u k olarak görmedi. O, bütün topl umların bu modeliere
m utlaka uyg u n düşmesi gerekmediğini ve fa rkl ı biçimlerde ev
rimleşebi lecekleri ni kesinlikle kabul eder.
• Topl umsal dayan ışma kavra mı topl u msal d üzeni analiz etmek
için temel bir çerçeve sağiasa bile, toplumsal değişme ve ça
tışmayı açıklayacak derinl ikten yoksundur. Toplumsal daya
n ışma' a n i devrimci değişim leri değil kademeli evrimci gel işim
leri açıklayabil ir. O, değişmeyi topl u msal uyarlan mal adaptas
yon ve dengenin yeniden kurulmasına göre açı klar, ancak sınıf
sal ve siyasal çatışmaya (anomi kavramında yaptığ ı gibi) bir
sosyal problem olması dışında çok az açıklama getirir. Aksine,
Ma rksistler ve daha rad ika l yazarlar sınıf mücadelesini topl u m
sal gelişme teori leri n i n merkezine otu rtmuşlard ı r. Du rkheim, sı
n ıf çatışmasını, basitçe, zoru n l u bir işbölümünün ve mevcut
toplumsal eşitsizliklerin devam etmesi nin yarattığı to plumsal
geri l i m i n bir bel irtisi olara k düşünür. Aslında o sosya l ist düşün
celere ya kı n l ı k duyar ve tıpkı Saint-Simon gibi organik daya
nışmaya ve fırsat eşitl iğine daya l ı sın ıfsız bir topl u m u n o rtaya
çıkacağını d üşünür. Böylesi gelişmiş bir toplumun kendiliğin
den ortaya ç ı kamayacağ ını kabul eden Durkheim, daha rasyo
nel bir işbölümü, daha eşitlikçi bir sosyal ada let sistemi yarat
mak için devlet planlaması fi krini destekler.
AYRlCA BAKINIZ
• YAPISAL-iŞLEVSELCiLiK -Durkheim'ın fikirlerinin genişletilmiş hali
olarak
• TARiHSEL MATERYALiZM -farklı bir toplumsal düzen ve toplumsal
değişme teorisi olarak
• ANOMi -Durkheim'ın toplumsal dayanışmanın ortadan kalkmasın ı n
toplum ve birey üzerindeki etkisiyle ilgili tamamlayıcı tezi olarak
1 22 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
OKUMA ÖNERiLERi
GIDDENS, A. ( 1 978), Durkheim, Fontana
PAMPEL, F.C. (2000), 'Em ile Durkheim and Moral ity in Modern Societies', Ch.
2, Pampel, F.C., Sociologica/ Lives and ldeas: An Introduction to the Classical
Theorists, Macmillan, Basingstoke
PARKI N, F. ( 1 992), Durkheim, Oxford U niversity Press, Oxford
THOMPSON, K. ( 1 982), Emi/e Durkheim, Tavistock
Durkheim'ın hayatı, çalışmaları ve fikirleri konusunda kısa ve öz, okumaya
değer ve yetkin tasvirler için bu kitaplardan herhangi biri okunabilir.
Kenneth Thompson'ın kitabı özel likle onun toplumsal dayanışma üzerine
görüşleri konusunda iyidir.
SINAV SORUSU
'Geleneksel' ve 'modern' ayrımı sosyologun toplu mları sı nıfland ırma
biçi m i açısından ne kadar geçerli ve kullanışlıdır? (WJEC, Hazira n
1 987)
Fi KiR
Hiç kendinizi 'yabancı' veya
'yabancı laşmış' h issettiniz mi?
Herkesin size karşı olduğ u n u,
evinizde, ü l kenizde bir yabancı
olduğunuzu h issettiniz mi,
kimsenin s ızı anlamadığını
d üşündüğünüz ve etrafı nızdaki
insanlar -ebeveynlerin iz, a i le
niz, arkadaşlarınız veya yerel
topluluğunuz ya hut kasaban ız
daki insanlar- tarafından soyut
lanm ış, reddedi l m iş olduğunuz
d uygusuna kapıldığınız zaman
lar oldu mu? Artık bir yere ait
olmadığınızı hissediyorsunuz
ve bu yüzden derin ve büyük bir öfke ve engellenmişlik duygusu
içindesiniz. Kuşkusuz, küçük güçlü duygu lar bir yanda kendinizi ye
tersiz, aşağı ve istenmeyen biri olara k hissetmenize yol açıyor ve öte
yandan büyük bir öfke, kızgınlık içindesiniz ve insanlara yaniışı gös
termeye ve ait olduğu nuz grup, top l u m veya top l u l u k içindeki doğru
yerinizi yeniden bel irlemeye kara rlısı nız. Bu d uygular, bu tutkular sizi
ya kaderciliğe, ya ba ncılaşmayı, aşağılan mışlığı ve yerinden edilmişli
ği, hatta 'evsizliği' kabul etmeye ya da d u rumu, d ünyayı değiştirmeye
ve onu daha dostça, insani ve çekici kılma yönü nde gayretli, tutkulu
ve hatta rad ika l bir kararl ı l ığa teşvik edebi l i r.
Sosyoloj i k ve siyasa l bir bakış açısından, bu sözcüklerde, bir yan
dan, dünyanın nasıl bir şey olduğu konusunda radikal, hatta devrimci
1 24 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
bir teorin i n toh umlarını (zira insanlar onu olduğu gibi kab u l ederler)
ve öte ya ndan, insanlar onu gel iştirmeye niyetlendikleri ve değiştir
meye, daha i nsani, daha dostça ve uyg u n bir yer yapmaya çal ı ştıkları
takdirde d ünyanın nasıl bir şeye benzeyebileceği üzerin e b i r teorinin
toh umlarını görebil i rsin iz. Bu, gerçe kte yoğun ve yaygın bir değişme
döneminde, ya n i onsekizinci ve ondokuzu ncu yüzyı l larda Avrupa'yı
etkisine alan Devrimler Çağında yaşayan genç bir rad ika l olara k
Marx'ın özlemiydi. Bu devrimler şöyle sıralanabil ir:
•
i şçinin kendi ü rünleri üzerindeki kontrolünü yitirmesi. i şçi bir
şey ü rettiğ inde, ister masa isterse sandalye, artık o şey kendine
değil işverene aittir.
• Modern fabrikalarda, ayrı ntılı bir işböl ü m ü yüzü nden, işçinin ar
tık ü reti m süreciyle bağlantısı ol madığ ı n ı hissetmesi. O sadece
'çarkın bir dişlisi'dir, onu güdüleyen işin sağladığı iç doyu m de
ğil, hafta sonunda a lacağı ücretin verdiği geçici doyu mdur.
•
i şçiler arasındaki il işkilerin iş arkadaşları il işkisinden çok ra kipler
arasındaki bir ilişkiye dönüş mesi, onların iş, prim ve terfi için ya
rışa n kişiler haline gelmeleri. i şverenle işçi arasındaki i l işkiler
1 26 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
sağ ladığı bolluk ortasında, 'komün ist' insan artı k geçimini sağlamak
için çalışmak zoru nda olmayacak, kendi yeteneklerini ifade etme
dışında uzmaniaş mayacak -sabah ba l ığa, öğlen ava ve a kşam da
görüşlerin i tartışmaya gidecektir. Cinsiyet, ırk, kasaba ve ü l ke, beyin
ve kas kaynaklı bütün toplu msal ayrım l a r eşit bireyler toplumunda
ortadan kal kacaktır.
i nsan lar toplu m sa l dünyayı kendi etkinlikleriyle yaratsalar bile,
kapitalist d ünya insanları n ya bancılaşma ve ezi lmişliği yaşadıkları bir
dünya, ilişkilerin kişisel olarak deği l şeyler olara k yaşandığı bir dün
yadır. "Ekonomi politik bir insan olara k proleterle değil, a ksine bir
koşum atı olarak, i htiyaçları kesinl ikle bedensel ihtiyaçlarıyla sınırlı bir
hayvan olarak ilgilenir" (Marx, 1 963). M arx'a göre, proletarya asl ında
kapitalist top l u mda en yabancılaşmış sınıf olsa da, aslında kapital ist
ler de kar a rayışlarında yabancılaşmış b i r d ünya içinde yaşarlar. Zen
gin ve refah içindekiler arasında bile iş ve i l işkiler insani olmaktan
uzaktır ve i ş insan yaratıcı l ı ğ ı n ı n bir ifadesi olmaktan ziyade, insani
potansiyelin yadsınmasıdır ve gerçek bir insan toplumu ku rmanın
önünde bir engeldir. i nsan ve işi kapital ist toplum larda işbölümü ve
mülkiyet ayrışması gibi temel nedenlerle birbirinden kopuktur. Ka pi
ta l ist topl u m ta n ı m gereği ya bancılaşmış bir emeğe daya n ı rken,
kapital istler işçileri sömürmeye, ürettikleri artı-değeri kar ve sermaye
olarak ellerinden a l maya ça l ışırlar. i şçiler kendi emekleri nin ürünleri
ne yabancılaşm ışlardır.
Marx sonraki yazılarında insanı daha ed ilgin bir biçimde tasvir
eden daha determi nist bir ya klaşım geliştirir. Örneği n o, Gründrisse'
de (1 973) şöyle yazar.
Toplumsal servet emeğin karşısına giderek daha yabancı ve daha
egemen bir güç olarak çıkar . . . toplumsal emek sayesinde yaratı
lan muazzam nesnel güç işçiye değil, aksine . . . sermayeye aittir.
Sermaye birikimi a rtarken, böylece, emek hep daha ucuz bir meta
haline gelir, değeri d üşer ve insanilikten uzaklaşır -insanların özgür
bir biçimde sözleşme i lişkileri içine g i riyor görü n meleri son ucu değiş
tirmez. Bu yüzden, Swinglewood'a göre (2000), yabancılaşma M a rx'ı n
Gründrisse g i bi sonraki yazılarında ortadan kaybolmaz, sadece ifade
biçimi değişir ve daha teorik bir kavrama dön üşür.
Bu yüzden Ma rx'a göre, insanlık tarihi insa nın doğa üzerindeki
kontrolünün giderek a rtması olarak görü nse de, bu duru m ironik
olarak özel likle ka pital ist toplumlarda ya bancılaşmada bir artışa kar
şılık geli r. i nsa n l a r a rtık kendilerini kendi işlerinde, kendi toplu mla
rında hissetmezler. Onlar kendileri n i işte ya bancı lar olarak, toplumda
1 28 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Yabancı laşma insanlık d ışı davranıldığ ında, yerlerinden edild iklerin
de veya ittiraya uğradıklarında insanlarda şiddetli öfke yaratan bir
durumu a n latır. Bu sözcük rad ikal düşü n ü rler kadar fil m ü reticileri ve
senaryo yaza ria rına da ilham kaynağı olacak denli tatsız, soğ uk ve
tehditkardır. Ancak Marx tarafından kapita l izmin insanlık dışı ve sö
mürücü doğas ı n ı açıklamakta kullanılan bu olgu şiddetli öfkeye ve
devrimci eaşku lara yol açmıştır. Kavra m, sosyolojik ve siyasa l g ücü,
1 30 SOSVOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SI NAV SORULARI
ı Sosyologların sanayi toplumlarında ya bancılaşmayla ilgili farklı açıkla
maları n ı değerlendiriniz. (AEB, Haziran 1 988)
2 'Yabancılaşma yapıların ü r ü nüdür, yoksa bireylerin değil.' Tartışın ız.
(Cam bridg e Local Exa m inations Syndicate, Haziran 1 987)
3 'işteki yabancı laşma n ı n en önemli kaynağı bizzat işin tasarım ve kont
rol biçim idir.' (G. Salama n: Class and Corporation) . Açıklayıp tartışı n ız
4 Marx'ın yabancılaşma teorisini daha sonraki iş üzerine a raştırmalar
ışığ ında değerlendirin iz. (AEB, Kasım 1 989)
M O D E RN D O N E M
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
Ataerkilli k
Feminizm
için oldukça sını rl ıdır. Fem i n izmin ya ptığı şey, kad ı nları ikincil kon u m
ları hakkı nda, hakları ve geniş a n la mda cinsiyet eşitli ğ i için evde, işte
ve topl umda her zaman için mücadele etmeleri gerektiği ko nusunda
bilin çlendi rmektir.
Feminist Ha reket içinde, her biri eşitsizlik, ataerkillik ve cins iyet
ayrı mları konusu nda fa rklı nedenlerden söz eden ve fa rkl ı çözü mler
öneren geniş bir teorik görüşler yelpazesi görülebi lir. Bunlardan
bazıları aşağıda tartışılacaktır.
FiKiR
Ataerki lliğin ta m karşılığı 'babanın (veya aile reisinin) yönetimi' olsa
da, femin istler tarafından erkeklerin kadınlar üzerindeki her tür fizik
sel, politik ve ideolojik hakimiyetin i a nlatmak için kullanılmıştır. Bu
kavra m özelde erkek egemen to plum larda kadınları baskı altında
tutan ve gü çsüz kıl a n sosyal ve politik yapılar, kültürel kurumlar ve
güçleri ifade etmektedir.
Ataerki l l i k i ncil'e, 'Tanrı erkektir" ka bulüne ve Yaradılış Kita
bı'ndaki Cennet Bahçesinde Havva'nın yasak meyveyi yemesinden
sonra Tan rı'nın onu ve bütün kadı n l ığ ı erkeğe tabi olmaya mahkum
ettiğ i "onlar çocukları d ünyaya getirirken acı çekecekler, erkeğe ihti
yaç duyacaklar ve erkekler onlara h ü kmedecektir" sözün e kadar gö
türülebil ir. Bilinen her topl u m erkekler tarafından yönetilmektedir ve
kad ı n eşitl iğ inin söz konusu olduğu örnekler verilebilmekle birlikte
(örneğin Yeni Gine'n in Tchambuli ka bilesi), kad ı n egemenliğine
(anaerkillik) dair bilinen hiçbir örnek yoktur.
Ancak femin ist yazarlar ataerkilliğin kaçın ılmaz veya doğal bir şey
olduğu fikrin i kesin l i kle reddederler. Onlar, a ksine, ataerkil l iğ i n erkek
ürünü olduğunu, erkeklerin kad ı n ları oldukları yerde tuta b i i rnek için
kullandıkları fiziksel ve ideolojik bir güç olduğunu göstermek için
farkl ı teoriler geliştirmişlerd i r. Ataerkil lik kavra m ı feminizme cinsel
eşitsizl ik ve baskıyı tan ı m la mak, açıklamak ve değiştirmek için ve
kadın ları kelimenin tam ve en özgü r anlamı nda kad ı n olmaya teşvik
etmek için öneml i bir kavra msal silah sağlamıştır. Bununla beraber,
fem i n ist hareket içinde her biri ataerkil l ikle ilgili farkl ı neden ler belir
leyen ve farklı çözü m ler sunan birçok farklı teori ortaya çıkmıştır.
*
(örneğin, '3. Sayfa' ) değil, sosyal leşme süreciyle de desteklenir ve
hatta gündelik konuşmaları mıza kadar ya nsır. Kızlar pasif ve kad ınsı
olarak yetiştirilir. Tarih ve insan/tk gibi anahtar terimler erkek ege
menliğini yansıtır. Gerçekte bu nların kad ınları da içerd i ğ i varsayılır.
Bu cinsiyet rollerinden sapa n l a r çoğu kez, gerek ded ikoduyla top
l u mdan soyutlanarak, gerekse erkek fatma, bekar anne veya hayat
kad ı n ı şeklinde da mgalanarak top l u m tarafından acımasızca ceza
landırıl ır. Dolayısıyla bu yayg ı n ataerkil ideoloji neredeyse hiç eleşti
ril mez ve pek çok kad ı n sorg u lamadan ona itaat eder!
Liberal fem inizm i n itici gücünü fırsat eşitliği, kad ı n hakları müca
delesi ve erkeklerle aynı fırsatla rı n sağlanması talepleri oluşturmuş
tur. Burada da onlar büyük başarı sağlamışlardır. Fırsat eşitliği artık
önde gelen Batıl ı toplumları n h ukuk sistemlerine g i rmiştir ve toplu
mu her tür eşitsizl ik, ayrı mcılık ve baskıdan kurtaracak ve bu konu
larda iyileşmeler sağ layacak temel bir kavram olarak ka bul edil mek
tedir. Cinsel ayrımcılık artık h u ku ken yasadışıdır, fakat modern araş
tırmaların gösterdiği gibi, ha len alttan alta varlığını sürd ü rmektedir.
Cinsel şiddet a raştı rmalarında geleneksel kavra mlar ve fahişelik,
pornografi ve cinsel taciz gibi cinsiyet i l işkileri üzerine farkl ı ve birçok
düşünce yeniden tan ı m lanmaya çal ı ş ı l m ıştır. Kad ı n ı n dövül mesi,
ensest ve cinsel istismar kon usundaki a raştırmalar, örneğ i n, erkekle
rin uyguladığı şiddete ışık tutmuş ve cinsel şiddeti daha görü n ü r,
toplumun gözü nde kötü bir davranış haline getirmiş ve ilgili h u kuki
yaptı rımların giderek artmasına yardımcı olmuştu r -buna işyerindeki
taciz de dahildir.
Bu araştırmalar aynı zamanda kad ınlar kadar erkeklere, istismara
uğrayan, dayak yiyen ve taciz gören -ve bizzat cinsel i ktidarın kurba
nı olan- erkeklere odaklan mıştır. Bununla beraber, ideolojik m ücade
le kaza nılm ışsa da, her alanda, her yerde kad ı n lara erkeklerle eşit
fı rsatlar sağlanması kam pa nyasında, özellikle politika, siyaset ve
ekonom inin en üst d üzeylerinde bel irli bir yol a l ı nması gerekmekte
dir. Erkekler hala nihai güç konu m la rı n ı ellerinde tutmakta ve sosyal
kontrolü ve siyasal yönetimin gündemini kontrol etmekted irler.
Marksist feminizm
Buna karşılık, Marksist fem i n istler daha geniş, daha teorik bir bakışa
sahiplerd ir. Onlar ataerki l l iğ i basitçe kapitalist ü reti m tarzının ortaya
çıkard ı ğ ı sömürü ve baskı n ı n daha i leri bir evresi ve şekli olarak gö-
Page 3: The Sun gazetesinin üstsüz modellerin resi mlerinin yer aldığı sayfası (G. D.).
1 42 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
rürler. Karl Marx'ın ömür boyu destekçisi o l a n Fried rich Engels'e göre
( 1 884), sosyal s ı n ıf gibi ataerkil l iğin temelinde de özel m ü lkiyet yatar;
tekeşli evlilik erkek ve kadı n ı evlilik saadetinde birleştirmek için değil,
özel m ü lkiyeti korumak amacıyla gel iştirilm iştir.
Tekeşl i evlilik büyük bir servetin tek bir kişinin -bir erkeğin- elin
de toplanması ve bu serveti sadece kendi çocuklarına bırakması
arzusundan doğmuştur.
Bu yüzden, erkekler kad ı n ları kontrol altında tutabiirne k ve 'tar
tışmasız ba ba l ı k' konumlarını sürd ü rebil mek için evliliği ku llanma
gereği duymuşl a rd ır. Engels'e göre erkek egemen liği, bu yüzden,
ekonomik egemenl iğe daya n ı r; o n u n ortadan kaldırılmasıyla ataerkil
lik de ortadan kalkacaktır. Marx ve E ngels, sadece m ü l kiyetin ortak
olduğu sosyal ist toplumlarda gerçek anlamda cinsiyet eşitliğinin
mümkün olabileceğini savunmakla birlikte, kapital izmi n bazı unsur
l a rı n ı n ilerlemeye açık olduğunu görmüşlerd i r. Marx ve Engels kadın
işgücüne olan talebin kad ı n l a rı evin dışına taşıyacağını, onlara b i rta
kım ekonomik bağ ı msızlıklar sağlayacağını ve kad ı nları, sosya l istler
olara k sömürü ve eşitsizlik bilinci taşıyan ve sömürü ve eşitsizliğe
karşı birleşen erkek işçilerle bir araya getireceğ ini savu nmuştur.
Ma rksistler ve sosya list feministler kad ı n ların ve özell ikle evl i kad ı nla
rın, bir sosyal kontrol biçimi ve yedek işgücü ordusu gibi davrana rak,
kapita lizmin daha etkin işlemesine h izmet ettiklerinin altını çizerek
bu fikre katı l m ış veya onu yeniden a na l iz etmişlerdir. Kad ı nlar şu
yol larla kapita l izmin daha etkin işleyişine katkıda bulunmaktad ı rlar:
menl i ğ i n i beni mseyen, kad ının yeri ni evi olarak gören, erkeklik ve
ka dınlık gibi cinsiyet ayrımlarını pekiştiren, normal olanın heterosek
süel li k olduğu n u varsayan ve 'doğal' normlardan sapan kadınları
(bekar anneler, lezbiyenler, kariyer yapmak isteyen kadınları) ceza
landıran yayg ı n bir ataerkil ideoloji tarafından pasif olarak yetiştirilir
ler. Bazı rad ikal fem inistler daha da il eri g ider ve ataerkil l i ğ i n kökenini
biyolojiye daya n d ı rı rlar. Örneğin Schulasmith Firestone'a göre
( 1 972), cinsel s ı n ıf, "ekonomik s ı nıfta n fa rkl ı olara k, doğrudan biyolo
jik bir gerçeklikten kaynaklanır". Zira kadınlar çocuk dağurdukları için
erkeklere fiziksel ve ekonomik açıdan bağ ı m l ıd ı rlar. Erkekler kadınlar
üzerinde güce sahiplerdir ve böylece tahakkü mlerini topl u msal ya
pının her yerinde sağlamlaştı rırla r. Ona göre, bu cinsiyete daya l ı s ı nıf
sistemi, aslında sadece kad ınlar en temel biyolojik rol lerinden, ya n i
çocuk s a h i b i olmaktan kurtarı ldı klarında ortadan kal kabilir v e doğum
kontrol teknikleri bu yönde bir adım olsa bile, gerçek bağı msızl ı k
sadece bebekler yapay ü remeyle ra him d1şmda doğdukları nda
m ü m kü n olabi l i r.
Bu yüzden, rad ikal fem inistler ataerkil l iğ i, Marksist feministlere
göre, sosyal tabaka laşma nın çok daha deri n bir biçimi olarak görür
ler, dolayısıyla onun kökünün kazınması konusunda fazla iyimser
değillerdir. Onlara göre, toplum, sosyal grup ve hatta toplumsal du
rum ne o l u rsa olsun, örneği n en basit konuşmalarda bile erkekler
kad ı n la ra baskı n la rd ı r ve kad ı n l a r ancak bilinçleri n i (ve erkeklerin
bil incin i) yü kselterek bağ ımsızlıklarını kazanmaya başlaya bili rler.
Bu tür anal izler g iderek ataerkil l iğin daha derin kökl erini, çok
yüzlü tabakalarını ortaya çıka rd ı ve sadece bütün toplumsal kurumla
rın (hemşirelik ve ebel ik gibi alanlarda bile) erkek egemen olma de
recelerini değil, kad ı nların görünmez, güçsüz kılındıklarını da serg ile
yerek, erkeksi ön-kabullerin d i l imiz ve bil incimizin gerisinde yatma
derecesini ortaya koyd u. Bazı aşırı femin istler, işi, gerçek bağ ı msızlı
ğın a ncak sadece kadınlardan o luşan bir topl u mda mümkün ola bile
ceği n i; lezbiyenliğin cinsiyet özg ü rlüğünün tek gerçek yo l u olduğu
nu savunmaya kadar götü rmüşlerdir.
ve Ü çüncü Dü nya'daki siyah işçi sın ıfı kad ı nların deneyi mleri orta
sınıf ü niversitelerindeki beyaz kardeşlerinin deneyimlerden uzaktır.
Baskı ve eşitsizl i k siyah kad ın için çoğu kez, ı rk ve s ı n ıf kadar toplum
sa l cinsiyeti de yansıtan çok katmanlı ve çok yüzl ü bir şeydir. Ayrıca
bu boyutlar, fem i n izmi böldüğü ve ayrıştırd ı ğ ı kadar, siyah fem in ist
leri beyaz feministlerin, ya ni bir parçası o l d u kları yol arkadaşlarının
ı rkçı güç ya pısından kurtarmak için bir araya geti rebilir. Siyah femi
nistler 'feminist teoride ırkçı bir temayül' belirlemişlerd i r ve onlar için
beyaz yönetimden kurtulmak kapita l izmin ataerkilliğinden kurtul
mak kadar önem l id ir.
Post-modern feminizm
Daha yakın dönemde bazı fem i n ist yazarlar Marksizm'e ve ataerkillik
kavram ına daya l ı ya pısal analizlerden uzaklaşmışlar ve post
modernizmi, Ba rrett ve P h i l i ps'in ( 1 992) 'teorinin ta ht ı n ı n sarsı lması'
olara k ta n ı m ladıkları bir süreci beni msemişl er, başlang ıçta erkekler
tarafından geliştirilen ve b u arada fem i n ist kon ulara da uygulanan,
her şeyi kapsamaya ça l ışan Marksizm g i bi teorileri reddetmişlerd i r.
Ayrıca, çoğu modern femin ist yayg ı n bir ka bule, fem i n izmin amacı
nın ci nsel bakı mdan daha eşit bir topl u m yaratmak olduğu d üşü nce
sine karşı çıkmışlard ı r. Daha ziyade onlar, daha olumlu, hatta iddialı
bir yaklaşımı beni msem iş ve sadece kadınlar ve erkekler arasındaki
fa rkl ılıkları değil, ayn ı zamanda kad ınsılığın daha üstün nitel iklerini
vurgula maya ça lışm ışla rdır. Post-modern a raştırma çerçeveleri ve
yaklaşımları, açı kça gündelik hayatlarında kadı n ların d u ru muyla ilgili
daha kad ınsı, daha d uyarlı bir araştırma yaklaşımı geliştirme fırsatı
sunmaktad ır.
Post-modern fem i n izmde, kad ı n ların konu m u n u bütün yö nleriyle
açıkladığını iddia eden toplum teorileri redded il i r. Hatta b u rada özel
bir kad ı n fikrine karşı çıkıl ı r. Gerçekte, her kadın d iğerlerinden fa rkl ı
d ı r, onlar çok fa rkl ı hayatlar sürd ü rürl er ve bu yüzden tek bir kal ı p
yarg ı n ı n veya özel bir teorik çerçevenin sınırlarını aşarlar. Onlar -
örneğin, akl ı n ı ku llan mak ve adalet gibi düşü nceler türünden- erkek
yaklaşımlar ve kavra mları reddederler; hatta onlar geleneksel femi
nist düşünceyi, erkeksi düşü nceler tarafından kirleti l memiş olsa bile,
bu düşünce biçimleri bulaştığı için reddederler. Onların gerçek post
modern tarzdaki ilgi odakları, dili ve erkeksi dil ve d ü nya görüşünü
yapı-bozumuna uğratmaktır. Geçmişte erkeksi dil ve algıla r sorgu
lanmaz ve norm a l olarak algılanırken, post-modern fem i n istler bu
d ünya görüşünü, kafa l a rd aki b u bilinçd ışı temayü l veya hegemonya-
1 46 SOSYOLOJiDE TEMEL FIKIRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Ataerki l l i k kavra m ı femin ist an layış ve analizierin merkezini o luştu r
muştur. Bu kavram ev içinde olduğu kadar toplumun genel inde de
erkeklerin egemenliklerine ve gücüne açıkça ışık tutar. Ataerkil l i k
düşü ncesi erkeğ in otorite konu m u n u n babal ığın korunması gereğiy
le il işkisi n i ortaya koya r ve böylece kadınların ikincil kon umunun
nasıl fiziksel ve d uygusal güç i l işkileri kada r baskıya dayandığını da
ayd ınlatır.
Ancak yuka rıdaki kısa incelemeden de açıkça görülebileceği gibi,
bu kavram aynı za manda birçok fa rkl ı tanım ve teoriye ilham kaynağı
olm uştur -bazı fem i n istler 'cinsiyet-topl umsal cinsiyet sistemi', 'cinsi
yetçi sistem' ve basitçe 'cinsiyetçil i k' gibi alternatif kavra mlar önere
rek bu terimin 'Feminist Bir Sözlük'ten çıka rtılmasını talep etmişlerd ir.
Bu kavra m ı n kullanımı 1 970'Ierin sonlarında feminizm içinde şiddetli
tartışmalara yol açm ıştır, çünkü onun birçok şey ortaya koymanın
yanı s ı ra bazı şeyleri gözlerden gizlediği görülmüştür. Ataerkil l i k
terimi, erkeğin egemen konumunun evrensel v e tek nedeni olduğu
nu (yani, ona sadece biyoloji veya kapita l izmin yol açtığını) ifade
ettiğ i için, g ü n ü m üzde ve eski topl u mlarda yürürl ü kte olan kadına
yönelik birçok baskı biçiminin görü l mesini engellemiştir. Ayrıca bu
rada to plumsal cins iyet kavramı sorgula nmaz ve onun aslında bir
1 48 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
özel ve kişisel b i r sorun olara k görür, sadece eşit ücrete ve fırsat eşit
liğine odaklanmak yerine, aile tipleri ve kadı n biçi mleri çeşitliliğini
olumlu karşılarlar. Susan Faludi ( 1 992) gibi yazarlar, daha ileri g ide
rek, feminizm ve kad ı n özgürlüğü hareketinin aşı rı l ı kianna karşı muh
temel tepkiler konusunda uyarılarda b u l u n muşlard ır. Kad ı n evde ve
işte daha özgü rd ü r ancak daha m utlu değildir. Boşa nmadan a na rak
siyaya kadar, modern hayatın stres ve geril i m leri her zamankinden
daha büyük görünmektedir; ve çoğu kad ı n kadar çoğu erkek de,
fem i n izm i, cin siyet-il işkili rahatsızl ıklar ve depresyo n u n gelişimiyle
ilgili aşırı iddiaları neden iyle suçlamaktadır ve Kad ı n Özgü rlüğü Ha
reketi de aile hayatı içinde erkekler ve kadınların geleneksel rolleri ve
soru mlulukları n ı zayıflatmakla suçlanmıştır.
Sosyoloji içinde, ataerkil l i k kavra m ı tamamen yen i bir paradigma,
tamamen yen i bir sosyolojik soru nlar seti ve yeni bir a n a l iz g ü ndemi
yaratmıştır. Ma rksizm g ibi, ataerkil l i k de sosyolojik teori ve toplu msal
pratikte devrim yaratan bir kavram d ı r, zira o güç yap ı s ı n ı ayd ı n latm ış
ve 'aşağı s ı n ıfa toplumsal yapıya pratikte olduğu kadar teorik olarak
da itiraz edecek ve onu değiştirecek bir temel sunmuştur. Kad ınlar
bugün fem i n ist düşünceler ve kampanya l a r sayesinde daha özgür
lerdir. Fırsat eşitliği Batıl ı toplu mlard a politikacılar ve işverenlerin bile
onayla dıkları itici bir g üçtür. Batı'da kadı n la r kendileri hakkında daha
bilinçli ve kendine güvenen kadınsı ve dişi varlıklard ır ve erkek ege
menliğini fiziksel, toplu msal ve ideolojik olara k kabul etmeye daha az
hazırlardı r. B u n u n l a beraber, femi nizmin Ü çüncü Dü nya'daki etkisi
henüz ilk evrelerindedir, hala u l usal ve küresel top l u msal, ci nsel ve
ırksa l özgürlük ve eşitlik mücadelesinin bir parçasıd ı r.
OKUMA ÖNERiLERi
ABBOT, P. AND WALLACE, C. ( 1 997), An Introduction to Sociology: Feminist
Perspectives, Routledge
BARRATT, M. (1 980), Women's Oppression Taday, New Left Books
CHARVER, J. (1 982}, Feminism, J. M. De nt & Sons
GREER, G. ( 1 97 1 ), The Female Eunuch, Paladi n, London
GREER, G. (2000}, The Whole Woman, Anehor Books
MAYNARD, M. (1 987) 'Current Trends in Feminist Theory', Social Studies
ATAERKiLLi K 151
rumsa llaştı rılmasıd ır" görüşü n ü tartışın ız. (WJEC Haziran 1 987)
5 Herhangi iki top l u mda ren k ya da cinsiyet temel l i ayrı mcılığı destekie
rnekte kul la n ı lan ideolojiler arasındaki fa rklılık ve benzerlikleri bel ide
yip tan ı m iayın ız. (London University, Ocak 1 987)
6 "Hangi toplum tipi olu rsa ol sun, ev içi rollere yerleştirildikleri sü rece,
kadınlar erkeklerden daha d üşük statüye sahip olmaya devam ede
ceklerdir." Bu düşüneeye ne kadar katıl ıyorsunuz? (London U niversity,
Ocak 1 988, Paper. 3)
FiKiR
Bağımlılık teorisi Ü çüncü Dü nya'da gelişme ve azgelişmişlik sosyolo
iisinin anahtar bir temasıdır. Batı'nın zeng in ü l kelerinde Ü çüncü
Dünya'nın bağ ı mlılığıyla ilgili birçok farklı teori geliştiriise de, Andre
Gunder Frank bağ ı m l ı l ı k teorisinin önde gelen temsilcisi olarak görü
lür. Bu yazıda onun yaklaşımı ana hatlarıyla aktarılacak ve tartışılacak
tır.
Geleneksel olarak, e konomik gelişme, her ü l kenin bir sanayi top
lumu olmak için gerekli 'kalkış'ı yapmak ve Ü çüncü Dünyanın Yoksul
luğundan Birinci Dünyanın zengi n l iğine ulaşmak için geçmesi gere-
1 54 SOSYOLOJiDE TEMEL FIKIRLER
lerin kontro l ü er geç yen iden ele geçireceklerine i nanan Frank olduk
ça kara msard ı r. Ona göre, Ü çüncü Dünyanın en fakir ü l keleri, kesinlik
le, geçmişte ana ülkeyle çok sıkı bağları olan, fakat artık ekono mik
açıdan faydalı olmadıkları için 'ıskartaya çıkartılm ış' ü l kelerdir (örne
ğin kuzey-doğu Brezilya).
Bu yüzden, A.G. Fra nk için, gelişme ve azgelişmişlik, Biri nci Dün
ya nın Ü çüncü Dü nya pahasına gel işti ğ i d ü nya çapındaki bir s ü recin
iki ayrı boyutud ur. Bu fa kir ü l keler, kaçmaları neredeyse imkansız bir
biçimde sisteme kilitlenmişlerdir.
KAVRAMSAL GELiŞiM
W.W. Rostow gibi Batı l ı yaza rların modernleşme teorisi ne a lternatif
olara k geliştirilen bu radikal gelişme açı klaması Ü çüncü Dünya lider
leri kuşağ ına ilham kaynağı oldu. O Batı tarzı modernleşme teorisin
den kökten fa rkl ı d ı r. Bu yakl aşım Ü çüncü Dünya ü lkeleri n i n sömü
rülme ve bastırılma biçimlerinin oldukça detayl ı bir analizi n i ya pmış
ve zincirdeki her bir bağia ntıyı tasvir ederken, aynı za manda b u zin
cirleri kırabilme umud u yaratmıştır. Sonraki araştı rmaların büyük bir
çoğunl uğu nda Fra n k'ın tezini destekleyecek güçlü del iller bulun
muştur. Ö rneği n Barnet ve Mül ler'in çokuluslu şirketler a raştırması
( 1 974) ın ve Genera l Motors g i bi şi rketlerin, Ü çüncü Dünyaya iş ve
teknoloji götürmek bir yana, yerel yatırım sermayesi n i gerçekte 'ya
vaş yavaş nasıl kuruttu kları'nı ortaya çıkartır. Teresa Hayter'in eko
nomik yard ı m araştırması ( 1 97 1 ), ödünç verilen parala rın Ü çüncü
Dünya ü l kelerine maliyetin i n ne kadar büyük olduğunu ve Batı tek
nolojisinin (ve silahları n), gelişmeye temel oluşturmaktan çok, baskıcı
diktatörlükleri destekiernekte nasıl kullanıldığını açığa çıkartmıştır.
Yeni hasta neler, havaalanla rı ve otel ler, sadece Ü çüncü Dünyanın
sıradan köylüleri için faydasız olmakla ka l mayıp, gerçekte onların
ekonomilerini bozar ve borçlu u l uslar d urumuna dönüştü rür. Dünya
Bankasına göre, Ü çüncü Dünya ü l keleri g ü n ü m üzde aldıkları yar
dımdan 21 m ilyar dolar daha fazlasını borç ödemesine ayırmakta d ı r
lar.
Hayter, ayrıca, Ü çüncü Dünya ekonomilerinin nasıl bozuld uğu,
fakir ü l kelerin hemen nakde dönüştürülmesi gereken s ı nı rlı sayıda
ü rü n lere bağ ı m l ı l ı klarının Batının ucuz g ıda ihtiyacının ka rşılan ması
na nasıl h izmet ettiğ i, ancak onların kendi i nsanlarını nasıl kıtlığa terk
ettikleri konusunda deliller sunar. Burada kil it önemde olan husus
Batının d ü nya gıda fiyatlarını düşük, teknolojinin fiyatını yüksek tut
masıdır. 800 m ilyon kada r insan tamamen mutlak yoks u l l u k sınırı
BAGIMLILIK TEORiSi 1 57
içinde ve açlığa yakın düzeyde yaşama ktayken, Batı aşırı beslen me
den mustariptir. Ka rdinal Arns'ın 1 985 Roma U l uslara rası Gelişme
Konferans ı'nda vurguladığı g ibi, Amerika Birleşik Devletleri ne zaman
faiz ora nlarını yükseltse, "sağlık hizmetleri ve gıda için kullanılabile
cek para d ışarı g itti ğ i için Ü çüncü D ünyada binlerce i nsan ölmekte
dir". Üçüncü Dünya h ü kümetleri ne zaman Batı kontrolünden kur
tulma girişimi nde bulunsalar, mali kontroller daha da sıkılaştı rılmakta
ve sonunda CIA veya Amerikan ordusu (Domuzlar Körfezi, Şili, El
Salvador, N i ka ragua örneklerinde olduğu gibi) 'düzeni' yeniden sağ
lamak üzere oraya gönderilmektedir. Pek çok Latin Amerikalı bilim
adamı kendi hükü metlerinin Batıyla daha iyi ticari i l işkiler kurabil me
lerini ve hatta OPEC gibi kendi ihracat fiyatları nın kontro l ü n ü el lerin
de tuta bil melerini sağlayacak ekonomik politikalar gel iştirmeye ça
lışmışlard ı r.
Bunlara rağmen, Frank'ın tezi hem sağ hem de sol kanat yazarlar
dan yoğun eleştiriler a l m ı ştır. Frank'ın metropol-uydu bağımlılığı gibi
teorik kavra mları oldukça belirsiz ve hatta bir kısır döngü içi nded ir,
zira mevcut u l uslararası sistem Ü çüncü Dünya ü l kelerini Birinci Dün
yaya bağ ı m l ı kıldığı g ibi, B i rinci Dü nyayı da onlara bağ ı m l ı kılmakta
dır.
Modernleşme teorisyenleri, hem 1 970'1erde Brezilya ve Meksi
ka'nın 'ekonomik mucizeleri'ni ( 1 980'1erde ikisi de iflas etmiştir), hem
de Tayvan ve Güney Kore gibi yeni gelişen ü l keleri, 'Asya Ka planla
rı'n ın sağlad ı kları ilerlemeleri örnek göstererek, çoku l uslu şirketlerin
ve Batı yardımının bu ve benzeri ü l kelere kayda değer avantajlar
sağlad ı ğ ı n ı öne sürerler.
Benzer şekilde, John Goldthorpe ( 1 980) gibi liberal yazarlar ve
Brandt Komisyonu ( 1 980) Frank'ın fikirlerinin büyük ölçüde rad ika l ve
Marksist olduğuna inan ırlar: sömü rgeleştirme pek çok fa kir ü l keye
faydalı olmuştur ve Birinci Dünya n ı n yen i yatırım ve yeni pazar kay
nakları olara k Ü çüncü Dünya ü l kelerinin gelişmesine ve sanayileşme
sine ihtiyaç va rd ı r. Brandt Raporuna göre, yapı l ması gereken şey,
d ünya ekonomik ve mali sistemini ortadan kald ırmak değil, aksine
bunları Güneyin lehine 'yeniden d üzenlemektir'.
Marksist yazarlar Frank'ın teorisini ve onun d ü nya kapitalist sis
teminin zincirlerini kıracak devrimci bir program ol uşturmadaki başa
rısızlığını eleştirmişlerd i r. Sa mir Amin ( 1 976) gibi yaza rlar Frank'ın
tarihsel anal izini fazla genel olmakla suçla m ışlard ır. O, Ü çüncü Dün
ya'daki gel işmenin, Etiyopya'nın tamamen geri kalmışl ığından Güney
Kore ve Tayvan'ın gelişen sanayi lerine kadar farkl ı l ıklar gösteren
'değişkenliğini' ortaya koyamamıştır. O, aynı şekilde, sadece Kuzey-
1 58 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
olarak gel işm iştir. Fra n k'ı n bağ ı m l ı l ı k teorisinde, l mmanuel Wal lers
tein'ın çalışması, özellikle Modern Dünya Sistemi ( 1 974) belirgin bi
çimde öne çıkar ve Wallerstein'ın merkez, yarı-çevre ve çevre d üşün
cesi, Fra n k'ın Batın ı n Ü çüncü Dünyayı d ünya ekonomisi üzerindeki
kendi kazançları ve iktidarı u ğ runa nasıl kontrol altına aldığı ve sö
mürdüğü konusu ndaki analizine benzer bir a n a l izdir. Wallerstein'ın
hem modern kapital ist e konominin hem de onun uzantısı olan dün
ya ekonomik sistemi n i n kökenieri ve temel il işkiler yapısı üzerine
ayrıntılı tarihsel a raştırması genç bir bilginler kuşağ ına ilham kaynağı
olmuş ve bizzat o n u savaş-sonrası Amerikan kapitalizminin gücü ve
haki miyeti n i a na l iz etmeye yöneltmiştir. O, modern d ü nya sistem inin
son SO yı l d ı r, Gü ney ya rımküredeki u l usları n Kuzeyle daha fazla eşitlik
talep ettikleri ve önde gelen çoku luslu şirketlerin kendi eko nomileri
ve yaşantıları üzerindeki etkilerin i en aza indirmeye çalıştıkları temel
bir yeniden yapılanma süreci içinde old uğunu düşünmektedir.
Fra n k ve Wal lerstien'ın d ü nya sistemi teorileri gerek l iberal gerek
se radikal yaza rlar tarafı ndan eleştiriise de, hem bu a naliz çerçevesi
nin uyg u n luğu, hem de onun Birinci ve Ü çüncü Dünyalar arasındaki
temel bağımlılık ve sömürü il işkilerini ve geçird iği değişim leri, d ü nya
ilişkilerin i a n a l iz edecek çok güçlü ve verimli bir a naliz olduğu kan ıt
lanmıştır -ve kanıtlanmaya devam etmekted ir.
AYRlCA BAKINIZ
• MODERNLEŞME TEORiSi -W.W. Rostow'un A.G. Frank tarafından sert
bir biçimde eleştirilen küresel gelişme tezi
BiLGi/BiLiŞiM TOPLUMU ve KÜRESELLEŞME -günümüzün geç
modern küresel gelişme teorileri
OKUMA ÖNERiLERi
BENNEIT, J. AND GEORGE, S. (1 987), The HungerMachine, Polity Press
B RANDT, W. et al. (1 980), North-South. A Programme for Surviva/, Pan
FOSTER-CARTER, A. (1 985), The Sociology of Development', Haralambos
(ed.), Sociology New Directions, Causeway Press
GEORGE, S. (1 972), How the Other Half Dies, Penguin
HARRISON, P. ( 1 981 ) , Inside the Third World, Penguin
HAYTER. T. (1 985), Aid: Rhetoric and Reality, Pl uto
HERTZ, N. (2002), The Silent Takeover: Global Capitalism and the Oeath of
Democracy, Arrow Books, London
RODNEY, W. (1 972), How Europe Underdeve/oped Africa, Bogle L'overture
1 60 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SINAV SORULARI
ı . Gelişmişlik ve azgelişmişlik kon u s u n d a ki modern leşme ve bağ ımlılık
teorilerinin nispeten geçerli ya nlarını değerlend iriniz. (AEB, Kasım
1 985)
2. Gelişmiş ve azgelişmiş toplumlar arasındaki belirgin eşitsizliklerin
varlığını sürdü rmesiyle ilgili sosyoloj i k açıklamaları inceleyiniz. (AEB,
Haziran 1 985)
3. "Üçüncü Dünyanın problemleri sadece modernleşme veya bağımlılık
teorisiyle değil, aksine ikisinden d e yararlanarak açıklanabilir veya çö
züme kavuşturulabilir." Ta rtışın ız. (AEB, Haziran 1 988)
4. Üçün cü D ü nyanın problemleri doğrudan gelişmiş u lusların geçmişteki
ve hal ihazır sömü rülerinin bir son ucudur.' Tartışınız.(AEB, Kasım 1 988)
5. "Gelişmiş u l uslar Üçüncü Dünya n ı n azgelişmişliğinden doğrudan çıkar
sağlarlar." Bu görüşü değerlendiriniz. (AEB, Kasım 1 989)
6. "Azgelişmiş ü l kelere yardım onların gelişmiş ülkelere bağıml ı l ı ğ ı n ı
h içbir şekilde azaltmaz.' B u görüşü değerlend iriniz. (AEB, Haziran
1 989)
FiKiR
Geleneksel ve akademik açıdan, onyedinci yüzyıldaki bili msel dev
rimden bu yan a bilimsel bilgi bizzat dü nya üzerine bir bilg iydi. Tan ı m
gereği, bilimsel bilginin, akademi k b i r disiplinin olmanın ötesinde, bir
derinlik ve güven irliğe sah i p olduğu düşünülüyordu. O 'gerçek' dün
yayla ilgil iydi; bili msel yöntemin olguları ortaya çıkartma ve değerleri
ölçme yeteneğinde olduğu ve o n lardan ü retilen teoriler ve yasa ların
da doğa d ünyası n ı açıklamakla kalmayıp, onun hakkı nda öngörüler
de bulunacak güce sahip olduğu kanıtlandı. Doğa bilimciler otorite
leri ve tarafsızlıkları sorgulan mayan a kademik ve toplumsal bir seç
kinler grubu oluştururlar. Robert Merton, bu modern 'büyücüler'in
'gizli kra l l ığı'nı anla maya, sosyolojik a n a lizi ni yapmaya, hatta doğa
bilimcilerin bile g ü ndelik yaşantılarımızda bizleri beli rg i n bir biçimde
yön lendiren topl u msal g üçl ere kayıtsız kal madıkları n ı göstermeye
çalışır. Merton bunu yaparken bilim sosyolojisinin temellerini atmış
tır.
BiLiM SOSYOLOJiSi 1 63
oldukça saf ve profesyonel bir grup, 'dü nyevi' ödüller ve kişisel ka
zançlar tarafından büyük ölçüde lekelenmemiş, oldu kça nesnel, ta
rafsız ve kam u n u n desteği ve derin saygısını kazanacak kadar top
l u msal açıdan hassas bir to pluluk olara k ortaya çıkmasıdır. Bunun
nedeni, bil imsel bilginin büyü k ölçüde ideal ancak o kadar da hakiki
ol ması, önem li ölçüde teorik anca k çok büyük parasal ve maddi kay
naklara -örneğ in, yeni tedaviler veya uzay yolcul uğu, yeni gıda mad
deleri veya tüp bebek a raştı rmalarına- komuta edebil ecek denli
pratik o l masıd ır.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Robert Merto n'dan çoğu kez bilim sosyolojisinin kurucusu olara k söz
edilir. O n u n a na l izi bil imsel araştırma n ı n 'gizli bahçe'si ni sosyoloj i k
incelemeye a ç m ı ş v e ayrıca bilgi sosyol ojisine ö n e m l i katkılarda b u
lunan yeni bir alt d i s i p l i n i n temelleri n i atm ıştır.
Merton'ın işlevseki modeli, 1 960'1arda, bili msel topl u l u k içinde
birçok araştırmayı teşvik etmiş, o n la rı n çalışmaları ve motivasyon ları
na ilham kaynağı olmuş ve Mertoncı bil imsel araştırma o ku l u n u n
temel i n i o luşturmuştur. A n c a k Merton'ın modeli i k i temel düzeyde
eleşti riye uğra m ı ştır.
•
Ö rneğ i n M ulkay ve Mitroff, Merton'ı n "kuru msa l normlara uy
mak modern bilimin temel bir özelliğid ir" fikrine itiraz eder. B u
yazarlar, dönemi n bil imsel ortodoksisine meydan okuyan yeni
buluşlar veya teorilerin rasyonel eleştiriye değil, aksine duygu
sal, hatta kişisel kötü muamelelere maruz kal d ı klarını gösteren
örnekler verirler. Onlar, ayrıca, ken d i a raştırmalarında aşırı mü
daha leci, ta rafl ı ve bilgis i n i saklayan bilim i nsanlarından örnek
ler suna rlar. i kisi de, bilim insa n larının Merton'ın sözünü ettiği
kurumsal yükü m l ü lü klere değil, aksine dönemin egemen bilim
sel o rtodoksisine, T.S. Kuhn'u n normal bilimsel 'parad igma'
adını verd iği şeye bağ l ı ka l d ı klarını öne sürer (bkz. Paradigma
lar).
• Ravetz ( 1 971 ) ve diğerleri tarafı ndan g ü n ü müz bili msel toplu
luğu h akkında yapılan araştırmalar -bilimin bir endüstri haline
geldiğini, modern bili msel projelerin giderek daha fazla h ü kü-
BiliM SOSYOLOJiSi 1 67
AYRlCA BAKINIZ
• PARADiGMALAR ve
• YANLlŞLAMA -bir bilim sosyolojisi alternatifi olarak
OKUMA ÖNERiLERi
CROTHERS, C. ( 1 987), Robert K. Merton, Tavistock -Merton'ın hayatı ve dü
şüncesine kışkırtıcı ve dikkatli bir bakış
CROTHERS, C. (1 989), 'Robert Merton', Social Studies Review, Vol. 4, No S, May
1 989, p. 1 89
SI NAV SORULARI
1 "Sosyolojinin bilimsel olup olmadığı seçtiğimiz bilim tanımına bağ lı
d ır." Açıklayıp tartışı n ız. (AEB, Haziran 1 988)
2 "Bir bilginin kullanılması, önemli ölçüde, sosyologu n d iğer bilim insan
ları g i bi kaçınamayacağı a h laki bir meseledir." B u söz ne a nlama gel
mektedir? B u görüş kabul edildiğinde sosyal a raştırma açısından ne
gibi sonuçla ra sah i p olacaktır? (Cambridge Yerel Sınavlar Sendikası,
1 987)
FiKiR
Bil imsel yönetim fikri nin kaynağı, endüstriyel ve örgütsel etkililik
konusundaki çalışmaları ondokuzuncu yüzyıl başında bir fa brika
sahipleri ve yönetim teorisyenleri kuşağı n ı etkileyen ve biçimlendi
ren Frederick Winslow Taylor'ın yazıları ve endüstriyel deneyimleri
dir.
Bilimsel yönetim Amerikan endüstriyel gelişim i n in özel bir dö
neminde ortaya çıkm ıştır. Yüzyıl başında sanayileşme Ameri ka'da
kitlesel ü retim tekniklerindeki gelişmeler ve büyü k firmal a rı n, hatta
çokuluslu şirketlerin ortaya çı kışıyla büyük ölçüde yayılmaktaydı.
Ancak işyeri ve fabrika içindeki ü retim faal iyetlerinin organizasyonu
ha len oldukça geleneksel ve plansızd ı ve işçiler g ü n l ü k iş rutinleri ve
iş h ızıyla i l g i l i kararlarda oldukça özgürlerdi. Ü cretli işçi çal ıştırma ve
işten çıkarma gibi stratejik kararlar ustabaşlarına bırakılm ıştı. Sonuç
büyük bir verimsizl ik ve ciddi bir kargaşaydı.
Dolayısıyla, Taylor'ın a macı tekn ik gel işmeleri firmalara uyariaya
cak ve ustabaşının gücünü sona erdirecek 'bir yönetim devrimi' ya
ratmaktı. Bu devrimin temeli:
Örgütsel
Atölye düzeyindeki değ işikl i kler, verim lilik ve üretimi maksi m u m a
çıkarmak i ç i n devreye sokulan her özel görevin 'bilimsel' ana l izlerine
daya n m a ktaydı; g ü n ü m üzde bu uyg u la mayı 'za man ve hareket ça
lışma ları' olarak adland ırmaktayız. En etkili araçları, bir görevin ya
pılma yol l a rını, d in le n me a ra l a rı ve uyg u n işçi gruplarını bulmak için
oldukça ayrıntılı deneyler ve süre-ölçme çalışmaları yürütülmüştür.
Ö rneğ in çukur kazma veya pik demir küreme gibi temel bazı görevle
ri analiz etmek, bir beli tutma ve onu ku l lanmanın en etkin yol u n u ve
bel in en uyg u n boyutlarını bulmak için Schm idt adında Hallandalı bir
işçiden yararl a n ı l mıştır. Görevler basitleştiri l i r ve işçiler en iyi uyu m
gösterebilecekleri ve yönetim tarafından yazı l ı hale geti rilmiş yöner
gelerdeki görevleri ta m anlamıyla yerin e getirebilecek şekilde eğitil
miş kişiler a rasından 'bilimsel' olarak seçilir. Ya pılan işin nitel ik ve
nicel iği 'sistematik bir denetim' sistemi ve 'fonksiyonel l iderlik' saye
sinde korunan bir disiplin le sürekli kontrol altındad ır.
i dari d üzeyde de işbölümü daha fazla özelleştiri l m iş ve karar alma
süreci daha merkezi hale getirilmiştir. H e m iş sürecinin hem de işgü
cünün kontro l ü yönetime d üşüyord u . Artık onlar ü retimi, istihda m ve
işten çıkarma ları planlama k, parçalara ayrı l m ı ş üretim hattın ı koord i
ne etmek zorundayd ı lar. Buradaki bazı yen i l i kler takımha neler ve
yöntemlerin standart hale getiri l mesini, yeni bir m u hasebe sistemini
ve özelde bağ ımsız bir plan lama biri m i n i n kuru l masını içeriyordu .
Güdüsel
Taylor, insa n ı işe güdü leyen birincil faktörün para olduğunu varsay
maktaydı; bu yüzden o, veri m l i l i k ve kaliteyi maksi m u ma çıkarmak ve
işçilerin ken d i uyg u ladığı yöntemlere karşı gösterilebilecekleri d i ren
ci aşabil mek için özellikle parça başı iş (yapılan işin miktarına göre
ödeme) gibi ücret farkl ı l ıkları yaratan teşvik şernaları kullandı.
ideolojik
Taylor ken d i yöntemlerinin endüstriyel veri m l i l iği ve dolayısıyla kar
ve ücretleri büyük ölçüde a rttıracağına inanıyordu. Böylece işçiler ve
yöneticiler ka rşılıklı yararları için işbirliği yapmayı öğrenecekler, o n u n
a d i l ücret siste m i n i n hakl ı l ığ ı n ı teslim edecekler, sonuçta end üstri n i n
i k i tarafı n ı n çatışma yerine işbirl iğini öğ rendiği 'zih insel' bir devri m
gerçekleşecektir. Bu yüzden o top l u sözleşmelere veya personel
çalışmasına çok az ihtiyaç duyulduğ u n u gördü.
BiLiMSEL YÖNETiM 1 73
KAVRAMSAL GELiŞiM
F.W. Taylor'ın endüstriyel o rganizasyonun rasyonelleştirilmesi dü
şü ncesi 1 900'1erde Amerika ve Avrupa'daki fabrikaları tama men
etkisi a ltına alan Bilimse l Yönetim Hareketi'nin felsefi temeli hal ine
geldi. Bu d üşünce, Henry Ford tarafından uygulamaya kon ulan mon
taj bandı üretim yöntemlerini bile etkiledi, hatta Len i n bu yönetim
tarzını sosyal ist bir toplum için gerekli zeng i n l iğin yaratıl masında en
önemli araç olara k ilan etti. Sadece birkaç fabrika yöneticisi Taylor'ın
sistemini bütünüyle uygulasa bile, onun zaman ve h a reket çalışmala
rı gibi bazı fikirleri tüm endüstriyel organizasyonları etkisi altına aldı
ve yönetime ü retim süreci üzerindeki kontrol ihtiyaçlarını yen iden
gündeme getirebil mesi için gerek d uyduğu 'bilimsel' bir gerekçe
sağladı. David Nelson'a göre ( 1 980), Taylor, "endü striyel yönetimi ve
daha sınırlı ölçüde 1 870'1er ve 1. Dünya Savaşı arasındaki sanayi top
lumunu dönüştürmeye yard ımcı olmuştur".
Bununla beraber, Taylor'ın sistem i iki temel d üzeyde kapsamlı ve
özell ikle keskin bir eleştiriye uğra mıştır:
ğ u nu, dolayısıyla işçiyi 'bir çarkı n dişlisi', maki nenin basit bir
uzantısı d üzeyine i n dirgediğini öne sü rer. Onun nazarında, böy
le bir sistemin temel özelliği (ve işveren ler açısından asıl cazibe
noktası), veri m l iliği a rttı rması değil, zih insel ve bedensel i şin,
yönetim kadernesi ve işçilerin, özellikle tasarım ve uyg u lamanın
birbirinden ayrı l masının yarattığı idari kontroldeki a rt ıştır. Yö
neti m artık emek s ü recinin toplam kontrolünü içeren uzman
laşmış (bel irli bir konuya oda klanmış) bir eylemdir, çünkü işçile
rin özel bir görevle (veya işle) i lişkili bütün bilgilere ulaşma im
kanları elleri nden a l ı nm ıştır. Bu yüzden, sıradan bir fabrika işçi
sinin a rtık s ü rekli kontrol a ltında tutulması ve kolaylıkla yer de
ğiştirebilmesi için sadece bi rkaç vasfa sa h ip olması yeterl id ir. i ş
çi vasıfs ızlaştırı lmış ve güçsüzleşti ril m i ştir. Bil imsel yönetim tek
n i klerinin tüm çalışma biçim lerine, ofisler ve atölyelere yayılma
sıyla, der Braverman, işçi sın ıfı genel l i kle makinenin gerçekleş
tird iğ i yoğ u n bir denetim, söm ü rü ve yer değiştirmeye daha
açık hale gelmiştir. Bu d urumda bilimsel yönetim, sın ıfsal kont
rolün bir aracı, kapital ist bir toplumun yönetim i ndeki en önemli
silahlardan biri ve 'bilim görüntüsü altında bir ha reket'tir.
AYRlCA BAKINIZ
• iNSAN iLiŞKiLERi
• VASIFSIZLAŞMA ve
• BÜROKRASi
SINAV SORULARI
1 . "Bilimsel Yönetim ve i nsan i lişkileri örgüt çalışmalarına iki farklı yakla
şımdır, ancak işgücün ü n kontrolü konusunda aynı amacı paylaşırlar."
Tartışınız. (AEB June 1 988 Pa per 1 )
2. Bilimsel Yönetim ve i nsan ilişkileri teorilerin i n işyerindeki sosyal il işki
ler örüntüsünü anlamamıza yaptıkları katkıları değerlendiriniz. (AEB
June 1 989 Paper 2)
Burjuvalaşma tezi bel irli bir yazara mal edilemez. Bu tezin kaynağı,
daha ziyade, 1 950'1eri n sonu ve 1 960'1a rın başlarında Clark Kerr, Jes
sie Bernard ve F. Zweig gibi sosyologlar, Richard Rose ve David Butler
gibi siyaset bili mciler ve Tony Crosland gibi pol itikacılardan oluşan
farkl ı yazarla r top l u l uğud ur. Hatta bu tez Werner Sambart ve Robert
Michels'in 20 yüzyıl ı n ilk yıl ları ndaki fikirlerine dayandırılabil ir; bu
düşünürlere göre, gelişmiş sanayi topl u mlarında işçi s ı n ıfı ve o rta
sınıflar, Karl Marx'ı n tahm i n lerinin aksine, çatışmaktan çok birbirleriy
le yakın laşma içinded i rler.
1 9SO'Ierin sonlarında, (başbaka n Harold Macmillan'ın "asla böyle
iyi bir d u rumda almad ı n ız" sözünde de ifadesini bulan) a rta n refa ha
paralel olara k, kitlesel üretimi yapılan tüketim mallarının yayg ı n laş
ması, yoksu l l u ğ u n açık bir biçimde giderilmesi, üçüncü! sanayiler
büyü rken birincil sanayilerin aza lması i n g i ltere'nin bir o rta sınıf top
lumu haline geldiğini ve bizlerin burj uva bir yaşam tarzını beni mse
diğimizi göstermektedir. Bu tez, özel l i kle Muhafaza kar Parti'nin Bri
tanya pol itikası üzerindeki s ü regelen hakimiyetini, buna ka rşın i şçi
Partisi'nin 1 959 seçimlerinde eski gücünü tekrar kazanamamasın ı
açıklamakta ku l l a n ı l m ıştır. ' i deolojiler öldü' ve 'yönetilmeye evet'
konsensüslerinin sağlandığı savaş sonrası 'l iberal' sın ıfsız toplum
rüyası gerçekleşmiş görün mektedi r. Proleter devrim Karl Marx'ın
hayal gücünün ü rü n ünden başka bir şey olara k görünmemekte, işçi
sın ıfı 'çözülmekte' ve kapitalizme karşı ayakl a n mamakta, a ksine kitle
ler bu sistemi kucaklar görün mektedi r.
Bu tez, John Goldthorpe, David Lockwood, Jenn ifer Platt ve Fra n k
Bechhofer tarafından 1 968 yılında yayımlanan 'zengin işçiler' a d l ı
ü nl ü b i r d izi çal ışmada sınanmış ve büyük ölçüde redded i lmiştir.
Goldthorpe ve Lockwood sosyal ta bakalaşma alanında ü n l ü simalar-
BURJUVALAŞMA 1 77
FiKiR
Goldthorpe ve Lockwood burjuvalaşma tezin i şöyle özetler:
bedenen çalışan işçi ler ve aileleri n ispeten yüksek gelir düzeyleri
ve hayat standartları içinde yer a l d ıkları için, ti pik ol a ra k onların
'orta sınıf' bir hayat tarzına sahip oldukları ve aslında kademeli
o larak orta sın ıfa d a h i l oldukları farz edilir (Goldthorpe & Lock
wood, ı 968).
1 950'1er ve 60'1arın bu tezi öze l l ikle 'üst' katman işçi sınıfına, yani yen i
sanayi dal larında yüksek ücretle çalışan vasıfl ı beden işçilerine odak
lanma eğilimindedir. Bu 'zengin' işçi leri n dört temel d üzeyde alt-orta
sınıfların bir parçası haline geldikleri görü l mektedi r:
Ekonomik faktörler
Bu zengin işçiler, yüksek ü cretlerine rağ men, bedensel-olarak çalış
mayan emsa l l eri kadar kazanama maktadı rlar. Bunla rı n kabarık bir
hesapları, emekli ayl ı kları yoktur veya ş irket a raçlarından yara rlana
mazlar. Diğerleriyle aynı iş güvencesine ve ücret 'sürekl i l iğ ine' sa h i p
değ i llerdir. Onlarla aynı terfi im ka n larından yoksu nla rd ı r v e ücret
yüksekl iği büyük ölçüde fazla mesa iden kaynaklanma kta d ı r.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Genel likle, Goldthorpe ve Lockwood'un a raştırması burjuva laşma
tezinin reddi olara k görü l ü r, zira birçok araştırma onun, modern işçi
sın ıfı daha özel leşmiş ve araçsal d ı r ve g ü n ü m üz s ınıf yapısı sanayi ve
hayat tarzları nın değişi m iyle 'parçalanmaktad ı r' düşü ncesini destek
lemiştir.
'Zengin i şçiler' araştırması ayrıca araştırma tarzı bakımından da
övgüye değer b u l u n m uştur. Onun yeni-Weberci 'eylem' yaklaşımı
hem büyük sörveylerin zayıf yanlarını hem de olgular ve rakamların
ya nı sıra 'yorumcu tutu mlar'ı kullanmanın avantajlarını göstermiştir.
i ronik olan, 1 970'1erde işsizlik ve sendikal mücadelelerin a rttığı bir
dönemde alternatif ve Marksist bir bedensel/bedensel-olmayan işler
'yakınlaşması' tezinin gel işmesi, a ncak bu kez, 'proleter' tutum ve
davra nışları ben imseyen alt orta sı nıfların ortaya çıkmasıdır -
Braverman'ın proleterleşme tezine bakın ız. Ancak bu tez de sonunda
1 80 SOSVOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
reddedilmiştir.
Bununla bera ber, Thatcher'ın 1 979 seçimlerini kazan ması ve 1 983
ve 1 987'de yeniden kaza nmasıyla b u rjuva laşma tezi yeniden ca nlan ır
gibi oldu. B u tez Güney Doğu i ngiltere'de yaşayan vasıflı işçilerden
kaynakl a n ı r görünen önem l i desteği açıklamakta ku l l a n ı l m ıştır. i şçi
Partisi, a ksi ne, sadece geleneksel merkezler Kuzey i ngi ltere, i skoçya
ve Wales bölgesinde yoğ u n laşan ve b u ralarda varlığını sürdüren işçi
sın ıfı için çekim gücü ol mayı sürd ü rü r görün mektedi r.
Kegan Paul
Fi KiR
To plumsal düzen ve değişmenin te melini konsensüsten ziyade ça
tışman ı n oluşturduğu fikri birçok farklı sosyolojik yaklaşımın, özellikle
Marx ve Weber'in teori lerinin anahtar bir öze l l iğidir. Raif Dahrendorf
çatışma teoris ini daha ileri götürür. Marx ve Weber gibi, o da sınıf
çatışma sını sanayi toplum larında sosyal değişmenin temel dinamiği
olara k tanımlar. Ancak o, Marx'ta n fa rklı olarak, analizin i ü retim a raç
larının mülkiyetine sahip olma ve olmama üzerine değil, g üce ve
özelde otorite kon u mlarına katılma ve bu konu mlardan d ışlanma
üzerine ku ra r. Bu yaklaşım, ayrıca, Talcott Parsons'ın ve işlevselci
sosyoloji okul unun konsensüs teorilerine doğrudan bir a lternatif
o larak geliştiri lmiştir. Onlar sosyolojik ana lizin toplumsal dayanışma
ve değer uzlaşmasına odaklanması gerektiğini öne sürerken, Dah
rendorf ana lizin değişme ve çatışmaya yoğunlaşması gerektiğini
belirtir.
Bir organizasyonda gücü elinde tutan, ka rarlar alan, ücret ve is
tihdamı belirleyen ve kayna kların dağılımını ya pan i nsanlar vardır. Bu
güç kişisel ol mayı p, onu elinde tutan kişi nin konumuna bağ lıdır. Bu
görevliler bir otoriteye -Weber'in deyimiyle 'meşru güce'- sahipler
dir. Güç sahipleri kendi konum, otorite ve kontrollerini sürd ü rme
peşindeyken, güç veya otoriteye sahip ol mayanlar onu elde etmeye
-veya en azından, güç ku l lanımına katı lmadıkları durumla rda d i renç
göstermeye- çalışırlar. Bu yüzden, istikrar içindeki demokratik top
lumlarda bile sürekli bir güç mücadelesi vardı r: otorite konumunda
bulunanlar -hatta o kul müdürleri veya başbakanlar bile- memur ve
öğrenci lerden ya da muhalif politikacılar ve seçmenlerden gelebile
cek sürekli bir d irenişle yüz yüzedir. Bu güç m ücadelesi, Bakanlar
Kuru l u ve Parlamentodan bölge tenis ku l ü bündeki -ve hatta evde
ki(!)- rekabet ve çatışmalara kadar, toplumun her düzeyinde gerçek
leşir:
Dahrendorf için, otorite bireylerde değil meşru güç konumlarında
bulunur; otorite kon u m ları bu konum ların sahiplerine güç sağ lar ve
tabi olanlardan onlara itaat etmeleri beklenir. Otorite, tabi konumda
kileri kontrole ve onları zorlayacak ya ptı rı m g ücüne ihtiyaç duyar.
Fakat otorite konumları sabit değildir ve kişi bel irli bir konu m veya
ÇATlŞMA TEORiSi 1 83
ilişkide egemen durumdayken, bir başkasında tab i kon umda olabil ir.
Ö rneğin, kendi ü l kesinde tü m gücünü elinde bulunduran bir siyasal
lider uluslararası bir m a h keme karşısında soykı rım suçlamala rıyla
veya insanlığa karşı işlenmiş suçla rla ilgili hesap verebilir.
Otorite dağ ı lı m ın yarattığ ı egemen ve tabi konu mlar düşü ncesi
Dahrendorf'u çı kar g ru pları ve çıkar il işkileri kavramlarını geliştirmeye
yöneltmiştir. Her ilişki veya organizasyonda otorite konumundakiler
statükolarını sürd ürmeye, ta bi konumdakiler de değiştirmeye çalışır
lar. Onların i l işkilerinin temelini sürekl i bir ç ı kar çatışması oluşturur
ve bazı d u ru mlarda bu il işkileri zayıflatır. Bu ç ı ka r çatışması çoğu kez
gizli olabilir, ancak otoritenin veya en azından otorite kon umundaki
kişinin meşru luğu sorg u lanmaya başlad ığında çatışma açık hale
gelebilir -hatta açık savaşa dönüşebilir. Dahrendorf üç grup tipi ayı
rır: yarı-g ruplar, çıka r grupları ve çatışma grupları. Bu grup tiplerini
ayrıca gevşek ilişkiler, ortak çıkarlar, toplumsal düzene fiilen meydan
okuyan gruplar biçim i nde yeniden sınıflandırır. Da hrendorf, Marx'ın
a ksine, 'lümpen proletarya'n ı n nihayetinde ve kaçınılmaz olarak bir
çatışma g rubuna veya devrimci bir s ı nıfa dönüşeceğine inan maz.
Koşulların elverişli o l ması gerekir.
Bu yüzden Dahrendorf'u n teorisinde, çatışma, sürekli bir güç
dengesi sayesinde statükonu n temelini oluşturu rken, aynı zamanda
toplumsal değişme ve gelişme yaratma potansiyeline sahiptir. Ça
tışmanın yoğun olduğu yer ve za manlarda değişim kökl ü olabilir;
anca k şiddet eşlik ettiğinde değişimin ani olması ihtimali yü ksektir.
Güç sahipleriyle ondan yoksun olanlar a rasındaki bu sonu gelme
yen mücadeleler, sadece bireyler kendi çıkarlarını korumanın ve
gel iştirmenin tek yol u n u n kollektif eylem olduğunu görd ü klerinde
sınıf çatışmasına yol açabilir. Bu sınıf çatışması fa rklı derecelerde
yaşanabilir ve g reve g iden sendika la rdan gösteri ya pan baskı g ru pla
rına kadar farkl ı biçimler kazanabil ir. Sadece en uç durumla rda kol
lektif eylem sınıf çatışması veya devrim biçiminde patla k verir. Ancak
Dahrendorf'a göre, bu tür bir sınıfsal dayanışma, benzer şekilde,
sözgelimi ekonomik refa h dönemlerinde bireysel ilerleme fırsatları
doğduğunda, bireyler a rası ndaki rekabet sonucunda bozulabil ir.
N itekim Marx kapitalist toplumlarda sanayileşmenin a rtışıyla birlikte
sınıf dayan ışması ve çatışmasının da artacağ ı n ı öngörürken, Dahren
dorf gelişmenin aksi yönde olacağını öne sürer: teknolojik gelişmeyle
birlikte işçi sınıfı giderek farklılaşacak ve bölünecek, "makineleşme
daha kompleks hale geldikçe vasıflı tasarımcılar, inşaatçılar, bakım ve
onarım elemaniarına ihtiyaç artacaktır". Bu artan uzman laşmayla
beraber, işçi sı nıfı ücret, statü ve beceril erdeki farkl ılaşmalar yüzün-
1 84 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
•
i l k ola rak, çatışma toplumu bir a rada tutar. Dahrendorf için,
topl u msal bütün l eşmenin temeli, Parsons'ın öne sürdüğü gibi
uzlaşma değil, a ksine baskı, ya ni otorite konu m unda kilerin kit
lelere boyun eğdirme gücüdür. Gerçi o n u n görüşünde toplum
sal çatışma bütün toplu m larda her zaman görülse bile, tarihin
büyükçe bir böl ü m ü nde, bu çatışma temel değerler ve kurum
lar üzerinde bir ölçüde fikir birliğiyle veya en azı ndan çatışmala
rın va rl ı ğ ı n ı n ka bu l üyle sınırlı ka l mıştır. Çatışma nadiren b ütün
topluma yayı l ı r, nadiren şiddetli bir devrimle son uçlanır. Ö rne
ğin, sendika la r ekonomik ve sınai a nlaşmazlıklarda g reve gider
ler; zira onların doğrudan siyasal arenaya girmeleri meşru bir
davranış olara k görülmeyecektir.
i kinci olara k, çatışma demokraside zorba lığı ve gücün kötüye
ku l l a n ı m ı n ı engel lemenin, bireysel haklar ve hu kukun gücünü
art ı rma n ı n ve g üce sahip olanlar üzerinde kontrolü sürd ürme
nin temel mekanizmasıdır. O otorite kon u munda olanları kont
rol a ltında tuta r ve sıradan vatandaşı güç konu m u ndaki leri sor
gula maya ve bazen onlara direnmeye teşvik eder.
KAVRAMSAL GELiŞiM
1 960'1ar v e 70'1erin yoğu n sosyal v e pol itik çatışmaları -öğrenci is
yanları, g revler, end üstriyel kargaşa ve kitlesel işsizlik- ortası nda,
Dahrendorf'un a na l izi, s ı nıfsa l ayakla nmalar ve muhtemel devri m ler
üzerine daha rad ikal ve Marksist ö ngörüler karşısında yetersiz gö
ründü. Hatta o gerici ol makla suçlandı. Ne var ki, 1 980'1er ve
90'1ardan dönüp geriye bakıldığı nda, Dahrendorf'un öngörülerinin
bazı açılardan neo-Marksistlerin daha radikal yaklaşımlarından daha
güçlü ve doğru olduğu görülmektedir.
1 970'1erin proleter devrim hazırlığı yapılan ve işçi sın ıfı n ı n yen i
teknoloji v e büyük sermaye karşısında işleri v e ücretlerini savunmak
için bir araya geldiği çatışma larından uzak olan i ngiliz i şçi S ı nıfı, son
on-onbeş yıldır bir ayrışma ve bölünme içine girmiştir. Hatta en klasik
işçi sınıfı mücadelelerinde, yan i madenciler m ücadelesinde (1 985) ve
6000'in üzerinde matbaa çal ışa n ı n ı n işsiz ka ldığı kriz döneminde
(Wapping, 1 985) bile, işçi s ı n ıfı birliği sağlaya madığı g i bi, sendikalar
da sürekli kan kaybetmişlerdir. Daha ziyade, güçlü muhafazakar h ü
kümetin desteğiyle kapitalizm yeniden ilerlerken, yeni makineler
kullan ıldı, isti hdam düşürüldü ve işçiler bozguna uğratı ldı, kapitalizm
ve Rupert Murdoch yen i bir güç kazandı.
Dahrendorf'un öngördüğü g ibi, 1 980'1erdeki refah dönemi hem
bireysel olarak hem de g rup d üzeyinde ilerleme konusu nda daha
büyük ekonomik ve topl u msal fırsatlar yarattı: bunun en çarpıcı ör
neği en üstlere doğru tırmanan sosyal yaratıklar Yuppie'lerdir. Gele
neksel sınıfsal formasyonlar çözül mektedir ve işçi sın ıfı, özellikle yeni
teknolojiler, end üstriyel h izmetlerin gelişimiyle ve n üfusun kuzeyden
güneye, iç-kentlerden (in ner-city) banl iyölere doğru kaymasıyla kü
çül mekte ve parça lanmaktad ı r. Yen i 'sın ıfsal' s ı n ırlar istihdam/işsizlik,
özel/kam usal konut, eğitim ve sağlık tüketim i ve özel m ü l kiyet ve
hissedarlık te melinde ol uşmaktadır.
Da hrendorf'un çatışma teorisi, bu yüzden, üretim a raçları m ü l ki
yetine sahip o l u p ol mamayla ilgili çatı şmalardan ziyade, yurttaşlık
hakları, çevre, iskan ve refahla ilgili meseleler, n ü kleer güç vb.ne
daya lı 'modern' çatışma lar konusunda daha fazla açıklama sunmak
tadır. Şimdilerde, büyük sermaye kadar bürokrasi de protestoların
hedefidir.
Dahrendorf'un yen i-Weberci ana l izi sadece bir sosyal çatışma ve
sosyal bölünme açıklaması sunar. Ancak bu ana liz şu konularda başa
rısız ka l m ıştır:
AYRlCA BAKINIZ
• YAPISAL-iŞLEVSELCiLiK ve TARiHSEL MATERYALilM (Dah rend orf'u
oldukça farklı yönlerden etkileyen iki temel fikir olarak)
• YERLEŞiM-TEMELLi SINIFLAR (kullanışlı bir çatışma teorisi örneği
olarak)
• YAPILAŞMA -Anthony Giddens'ın sosyal gelişme teorisinde eylem ve
yapıyı birleştirme girişim i olarak
OKUMA ÖNERiLERi
DAHRENDORF, R. (1 959), Class and Class Conflict in an Jndustria/ Society,
Routledge & Kegan Paul -zor fakat oku n maya değer bir ça lı şma.
DEGERLENDiRME SORUSU
Sosyologlar toplumsal değişme ve toplumsal çatışmayı nasıl açıklarlar?
(AEB June 1 985)
Fi KiR
Hiç damgalandınız m ı ? Hiç tuhaf, çirkin, fa rklı veya sapkın olara k
etiketiendiniz m i ? Kendinizi d ışlanmış, redded ilmiş olarak, fiziksel
özell ikleriniz veya davranışların ızdan dolayı topl uma ya ba ncı biri gibi
h issettiniz mi? O halde siz, sadece bu etiketiernen in kışkı rttığı yoğ u n
duygu ları değ i l, ç o k kolay b i r biçimde öfke v e hayal kırıkl ığına veya
daha kötüsü kendinden nefrete ve kendine öfkeye dön üşen u m ut
suzluk ve utan ç d uyg usunu da çok iyi tan ıyorsu nuzdur. O h alde,
DAMGA 1 89
KAVRAMSAL GELiŞiM
Erving Goffman'ın damga ( 1 964) ve ben l i k ( 1 956) kon usundaki yazı
ları dikkatle okunmalı ve değerlendirilmel idir. Bu yazılarda cezaevi
veya akıl hastanesi sakinleri nin normal top l u m tarafından damga-
1 92 SOSYO LOJIDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• ETiKETLEME TEORiSi ve SEMBOLiK ETKiLEŞiMeiLiK -bu fikri n ataları
olarak
• KENDiNi-DOGRULAYAN KEHANET -bu tip bir başka toplumsal etki
leşim örneği olarak
• SiMÜLASYONLAR -post-modern bir semboller ve imgelerin gücü
teorisi olarak
OKUMA ÖNERiLERi
BU RNS, T. (1 986), Erving Goffman, Tavistock -Goffman'ın hayatı ve çalışma
sıyla ilgili kısa ve okunmaya değer bir inceleme
1 94 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
FiKiR
Dilsel kod lar fi krin i n kaynağı Sosyoloji ve Eğitim Profesörü ve Londra
Eğiti m ve Sosyolojik Araştırma Kurum u Müdürü Basil Bernstein'ın
teorileri ve yazılarıdır.
Bernstein, 1 930'1arda Doğ u Londra'da bir işçi sınıfı ailenin üyesi
olara k yaşadığı deneyimlerinden ve Shored itch'teki öğretim dene
yimlerinden ya rarla nara k geliştirdiği sosyo-lingüistik kod lar teorisini
1 97 1 - 1 990 yılları a rasında dört ciltlik bir çalışmada yayınladı.
Onun düşü ncesinin özü Smıf, Kodlar ve Kontrol adlı dört ciltlik bu
ça l ışmasında yer a l ı r: konuşma biçimin iz, kullandığ ınız d ilsel kod sizin
i ngiliz sın ıfsal ya pısı içindeki konumu nuzu ya nsıtır ve güç, ayrıca l ıklar
ve servete u laşma imka n ı n ızı kontrol eder. Nasıl kon uştuğunuz kim
olduğunuzu ve ne alacağı nızı bel irler. Bernstein analizinde savaş
sonrası toplumda temel bilgi, g üç ve fırsat kaynağı olara k eğitime
odaklanır.
Bernstein sosyal s ı n ıfın sadece gelir ve mesleği bel irlemekle ka l
mayıp, aynı zamanda kültürel ve d ilsel bir olgu olduğunu öne sürer.
Konuşma örüntüleri sınıfı yansıtır ve Bernstein orta sınıf konuşma
örüntülerini işçi sınıfı n ı n kilerden ayırmak için gelişmiş veya sın ırlı
konuşma kodl a rı ayrımı ya par, fakat sonraki yazı larında bu ayrımı
formel veya kamusal konuşma kodları biçiminde kullanır.
oldukları yabancı bir o rta mda hissederler. Ayrıca, onların sınırlı ko
nuşma şekilleri sadece okul tipi bilginin -ya ni, ders kitapl arı ve öğ
retmenlerin akta rdı kları soyut kavramlar ve düşüncelerin- öğrenil
mesini engel lemekle kal maz, aynı za manda onları güç d uruma (ve
daha alt bir konu ma) düşürür. 'Argo' d i l leri öğretmenler tarafı ndan
küçümsenir ve teşvik edilmez. Hataları sürekli olarak d üzeltil i r ve
sınırlı kel ime d ağarcıkları cah i l l i k ve ka ba l ı k olara k yoru mlan ır. Bu
yüzden, onların etiketlenme ve cezalandırılmaları ihtima l i yüksektir.
Onlar öğretmenleriyle orta s ı nıftan çocuklar g i b i i letişim kuramazlar
ve öğ retmenler sadece otorite kişiler olarak görü l ü r. Bernstein'ın
ortaya koyduğu gibi, "bu, öğrenci ve öğretmen in birbirlerinin d ü nya
larını önemsemed ikleri ve iletişi m i n farkl ılıkları sergileme aracı haline
geldiği bir d u ruma yol açabilir". i şçi sınıfından çocuklar, bu yüzden,
muhtemelen daha fazla oranda alt d üzey konu mlarda ka lırlar, ta m
akademik bilgiden (ve u laşı lması gereken özel liklerden) dışlanır,
kendilerini aşağı h i sseder ve böylece gelecekteki işe uygun biçimde
sosyal leşirler.
Dilsel kod lar, bu yüzden, işçi sınıfın ı güç kon u m larından ve ayrıca
lıklardan d ı şlayan orta sınıf kimlik ve birliği yaratma ve sürdürme
a racı sağ layan sınıfsal yen iden-üreti m biçim i olara k h izmet eder.
Bernstein ve a rkadaşları, Lon dra Enstitüsü'nde, d i lsel kod ların çok
farkl ı bağlam la rda -örneğin, resimlerin tasviri, oyu nların oynanışı, bir
h ı rsızl ı k d u rumunda ve hatta orta sınıf ve işçi s ı nıfından annelerin
ku llandıkları farklı sosyal kontrol biçi mlerinde- nasıl işlediklerini ke
sin olara k ortaya çıka rmak ve belirlemek için birçok deney yaptılar.
Ancak Bernstein buradan temel bir sın ıfsal egemenlik ve yeniden
üreti m aracı olara k eğitsel bilgi analizine geçer. Okul m üfredatını
kontrol edenler sadece ona daha iyi ulaşmakla kalmaz, aynı za manda
bilgi olara k tanımlanan şeyi de kontrol ederler. Okullar ve öğretmen
ler, ona ulaşmak, bir sınav sisteminde iyi olmak ve böylece üst d üzey
iş kon u m larını elde edebilmek için gerekli a kademik bilginin gelişi
mine katkıda bulu n u rlar. Orta sın ıf, bu yüzden, hazır bir avantaja
sahipti r ve böylece onlar çocu klarının kendi mevcut sınıfsal egemen
liklerini sürd ü receklerinden emin olabilirler. Aynı şekilde, işçi s ı nıfın
dan çocuklar, Bernstein'ın i l k çalışmasında ima edildiği gibi, okul
sistemi içind eki yetersizlikleri nedeniyle, sınırl ı konuşma ve dil d üzey
leri yüzünden değil, a ksine sistem -orta sın ıftan çocukları orta sınıf
bilgi ve kon uşma kod ları temelinde seçerek- onları başarısız kı ldığı
için başarısız olu rlar. Bernstein ve ça lışma a rkadaşları, Sımf, Kodlar ve
Kontrol'de (Cilt 1 -4, 1 97 1 - 1 990), okul müfredatının sın ıfla ndırılma ve
öğretilme biçi m i n i ve o n u n ayrıca sınıflara-dayalı bir topl u mdaki
1 98 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Basil Bernstein'ın d ilsel kodlar a n layışı i ngiliz eğitim sosyolojisini
büyük ölçüde etkiledi. Bu anlayış birçok empiri k a raştırmaya esin
kaynağı oldu ve eğitimde başarı konusunda uzunca süred i r devam
eden tartışmalara yen i bir boyut kazandı rdı.
Bernstein'ın teorisi savaş-sonrası i n g i l iz eğitim sosyolojisindeki iki
ana gelenekten beslenir.
renmes ini engel l eyecek hiçbir şey olmadığ ı n ı öne s ü rer: o söz konu
su çocu kları eğiti m siste m i m izde fazla ava ntajsız kon uma sokmaz.
Bernstein, benzer şekilde, dilsel kodları bölgesel d iyalektlerden ayırır,
ancak ayrıca standart bir orta sınıf i n g i lizce'den ziyade Liverpool ağzı
ve Londra l ı aksa n ıyla kon uşmak çoğu kez bir hand i kap yarata bilir ve
bu özellik zeka düşüklüğü ve ilkel lik olarak da mgalanabilir.
Başka yazarlar, Bernstein'ın d i lsel kod lar tanımı ndaki bazı belirsiz
l ikleri, onun bu kodl a rı karşı uçlar olara k s u n masını eleştirmişlerd i r
(burada kon uşma, daha ziyade, argodan a kıcı v e d üzgün bir ifadeye
doğru bir sürekl i l i k çizgisi sergiler görü n mekted i r). Daha da önemlisi,
bu eleştirmenlere göre, onun deneyleri bu kod ların sosyal sınıf fark
l ıkla rı ve sın ıfsal i l işkiler açısı ndan temel olduğunu gösterecek kesin
ka nıtlar sağlayamamıştır. Arkadaşları, b u kavra m ı kendi deneylerinde
daha az kul l a n mışlard ı r ve hatta Bernstein a rtık 'kontrol biçimleri'ni
sosyo-leng üisti k kod l a rdan daha fazla vurg u lamaktad ır. Ayrıca, David
Harg reaves vd. gibi ( 1 975) benzer araştırmalar, oku l ların mutlaka
gelişmiş kod lar kullanma dıkları nı, a ksine onların -Bernste in'ın teori
sine göre- işçi s ı n ıfı ndan öğrencilerin kendilerini daha fazla evde
hissetmelerini sağla ması gereken (!), büyük ölçüde 'kapalı' anlamlar
ve kısa katı emi rlere dayand ıklarını göstermekted ir.
Rachel Sharpe gibi rad ikal yazarlar, Bernstein'ın çalışmasında da
ha yeni Marksist bir çerçeve kul l a n ı l masına rağmen, onu özünde
işlevselci ve Weberci olara k görürler. Onlara göre, Bernstein uyg u n
bir sınıf tan ı m ı veremez, d iyalektik a na lizi uyg u n biçimde kullanamaz
veya kapita l ist topl umdaki temel üretim i lişkileriyle bu kod l a rı n bağ
lantısını açıkça kuramaz. Pap ve Pleh'in a raştırması ( 1 974), gelişmiş ve
kısıtlı kodların Macaristan gibi görünüşte sın ıfsız toplu mlarda bile
b u l u nduğunu göstermekted i r. Karabel ve H a l sey'in ( 1 977) öne sür
düğü gibi, Bernstein'ın tezi Britanya gibi açıkça sın ıf-temelli bir top
l u mda a n l a m l ı olsa bile, onu örneğin Amerika veya Kom ü nist Çin'e
uygulamak zordur.
Bernstein ve arkadaşları, bu fıkrin ilk ortaya atıldığı 1 960'1ar ve
70'1er döneminde özellikle dilsel kodlar kavra m ı n ı ku l l a narak eğitsel
başarıyı açıklamaya çalış ırla rken, daha sonradan sınıf-temelli bir top
l u mdaki g ü ç yapıları ve s ü reçlerini açıklamaya yönelmişlerdir. Özelde
onlar, toplumdaki güç ve kontrolün büyük ölçüde kurumsal ve kişisel
düzeyde işlediği s ü reçleri bel irlemeye meraklıdırlar; yani, onlar kapi
talist bir topl umdaki sınıfsal i lişkilerin a i le içinde, oku l larda ve işte
dilsel kod lar a racılığıyla nasıl aktanldığı ve yeniden-üretil d iğini açığa
çıkarmaya çal ışırlar. Bernstein, dilsel kod lar kavramını daha kesin
olarak ta n ı m lamayı ve onların arkasındaki i l keleri ortaya çıka rmayı
DiLSEL KODLAR 201
AYRlCA BAKINIZ
o POST-MODERNiZM
o SÖYLEM ve
o SiMÜLASYONLAR p ost- m od er n dil ve sembollerin gücü teorileri
-
olarak
OKUMA ÖNERiLERi
BERNSTEIN, B.B. ( 1 970), 'A Sociolinguistic Approach to Social Learning',
Worsley P., Modern Sociology lntroductory Readings, Penguin -Bernstein
burada kendi görüşlerini özetler.
LABOW, W. (1 973), The Logic on non-Standard English', Keddie N., Tinker
Tailor ... The Myth of Cu/tura/ Deprivation, Penguin
202 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
ROSEN, H. ( 1 974), Language and Class, Fal l ing Wal l Press -ikisi de Bernstein'ın
görüşlerini eleştirir
SINAV SORUSU
Eğitsel başarıda sosyal sınıf fa rklılıkları n ı n açıklanmasında 'd ilsel kodlar'
ne kadar önem lidir? Tartışınız. (Oxford Sı nav Komisyonu, Mayıs 1 985)
FiKiR
'Eleştirel Teori' terim i n i n kaynağı Fra nkfu rt Ü niversitesi'nde 1 923'te
kurulan Fra n kfurt Sosyal Teori Okulunda birlikte çalışan bir gru p
Marksist akademisyenin ve ayrıca 1 980'1er v e 1 990'Iarda J ü rgen Ha
bermas ve arkadaşları n ı n yazıları ve yayın larıdır. Eleştirel Teori asla
tek bir düşünce oku l u olmasa, sürekli aynı üyelerden ol uşmasa bile,
onları birleştiren noktalar geleneksel Marksist d üşüncenin çağdaş
olaylar ışığında yeniden değerlendirilmesi ve özelde tota l itarizmden
nefret, Nazi Almanyası ve Sovyet kom ü n izm inin otoriter rej imlerinin
bireysel özgürlüklere ve insanlığa karşı yarattıkları tehditler ve savaş
sonrası kapitalizmin baskıcı ideolojisidi r. Oku l u n önde gelen temsilci
lerinin çoğu, özellikle Max Horkheimer, Erich Fromm, Herbert Marcu
se ve T.W. Adorno bizzat siyasal sığ ınmacıydı. Marksistler ve Yahudi
ler 1 930'1arda Nazi Almanya'sından göç etmek zorunda kaldılar ve
Enstitü 1 934'te Col u m bia Ü niversitesi'ne taşı ndı ve 1 949'a kadar
faaliyetlerini orada sürdürdü.
Savaş-sonrası dönemde Frankfu rt Okulu, onun neo-Marksist eleş
tirel teorisi, kapitalizm karşıtl ığı ve Amerika karşıtı polemikl eri, benzer
şekilde rad ikaller ve öğrencilere ilham kaynağı oldu ve Yen i Solun
öncüsü kon u m u na geldi. Asıl oku l u n faa liyetleri 1 973'te Adorno ve
Horkheimer'in ö l ü mleriyle d u rsa da, Jürgen Habermas'ın yazıları
eleştirel oku l u n çalışmaları ve fikirlerine ilg iyi yeniden ca nlandırdı.
Eleştirel teoriyi tek ve birleşik bir sosyoloj i k düşü nceler topluluğu
olarak s ı n ıfland ırmak zordu r. Daha ziyade o, teorik bir çerçeveyi,
Marksizm'i Freudcu kavram larla, felsefeyi psikanalizle, ekonomik
araştırmayı -aileden kitle i letişi m a raçlarına, ekonomi ve devlete
kadar birçok sosyolojik alanla i l işkili- tari h sel ve kültürel analizlerle
birleştirmeye çalışan d isiplinler-arası bir yaklaşımı temsil eder. Eleşti-
204 SOSYOLOJIDE TEMEL FiKiRLER
rel teori, otoriter bir devlet veya bir tüketi m topl u m u n u n ihtiyaç
duyd uğu ruh veya kişilik tipi ha kkı nda güçlü bir psikolojik a n a l iz
içerir. B u n u n ürünleri, Erich Fromm'un çalışmaları ve Theodore
Adamo'n u n Otoriteryan Kişilik ( 1 950) ve Herbert Marcuse'un Tek
Boyutlu insan ( 1 964) adlı eserleridir.
Bütün bunlara rağ men, eleştirel teorin i n ana hedefi modern top
l umdaki tüm egemenlik biçimlerinin 'eleştirel' bir analiziydi.
Bu özel ilgi Fra n kfurt Okulu teorisyenlerinin içinde yaşadıkları dö
nemin -total iter toplumların ortaya çıkışı, Nazi topla m a ka mpları ve
Sta l in'in tasfiye l erin in yarattığı korkular, otoriterya nizm ve bireysel
düşünce ve özgürlüğün bastırılmasının- bir yansımasıyd ı. Gelişmiş
kapitalizm ve Sovyet sosya lizmi, o döneme kadar i nsanlar tarafından
geliştiril miş, kalabalık tü m nüfuslarının i htiyaçlarını karşılayabilen,
ancak aynı zamanda i nsan ları kitlesel d üzeyde kontrol edip g ü d ü m
leyebilen -Orwell'in 1 984 adlı roma n ı ndaki bütün korku ları n ı gerçek
leştirir görünen- en güçlü sosyal sistemlerdi .
Yen i kom ü n ist devletler Marksizm'i kitleler üzerindeki ideolojik
hakim iyetleri n i n (buna fiziksel güç ve terör de dahildir) temeli olara k
kul lanırlarken, Batı ka pita l izmi Amerika, B ritanya v e Batı Avrupa'daki
emekçi sınıfları bir 'ya n l ış bilinç' ve maddi tatmi n duygusu içinde
etkisizleştirmek için tüketimeilik ve bireyci lik gibi daha i ncelikli ideo
l ojilere başvurma ktaydı . Eleştirel teori ta raftarları bu egemen ideolo
jileri ana liz etmeye ve yönetici sın ıfların gücünü veya devletin haki
miyeti n i -devri mler veya demokrasiyle- kırma g irişim lerinin niçin
başarısızlıkla son uçlandığını açıkla maya ça l ı ştılar.
Eleştirel teori, böylece, Marx'ın 'yabancılaşma', D u rkhei m'ın
'a nomi' ve Weber'in 'çelik kafes'iyle aynı gelenek içinde yer al ıyordu:
bu gelenek bürokrasi, teknoloji, medya ve devletin her yere sızan ve
baskıcı g üçleri ortasında boğ ulan bireyin özgürlük çığlığıydı. Onlara
göre, modern d ünya, bireyin maddi bol l u k ortasında anlam ve bilgi
arayışı ruh u n u ve teknik ilerleme, bürokrasi ve kitle kültürü n ü n yüzü
nü göstermeyen g ü çleri karşısında bireysel özg ürlük ve kontrol için
mücadele ru h u n u kaybettiği ma nevi bir çöldür. Fra nkfurt Oku l u teo
risyenleri, gerçek olmakta n çok uza k olan modern dünya n ı n yönetici
sın ıfı n gücü n ü gözlerden saklayan ve meşrulaştıra n ideolojik bir
çarpıtma olduğunu göstermeye çalıştılar. Onlara göre, rasyonel,
özgü r ve i lerlemeci olmaktan oldukça uzak mevcut toplum, temel
insani özgürlü kleri -seçme, ortaklaşa ve rasyonel kara rlar verme
yeteneğini- zayıflattığı veya yıktığı için, i rrasyonel ve baskıcıdır. Yap
tıkları propagandaları n aksine, bireysel özgürlüğün kaleleri olmakta n
uza k olan Batı l ı topl u m lar, la netleyip eleştird ikleri kom ü n ist toplum-
ELEŞTiREL TEORi 205
tarihsel biri mler olmaktan çıktıkla rını ö ne s ü rer. Haki m iyet a rtık
sın ıflarda değil, bilimsel-teknoloj i k rasyonaliten in kişisel
ol mayan g üçlerinin eli ndedir. i şçi s ı n ıfı kitlesel tüketim ve ras
yonel üretim sü reçleri tarafından asimile edi lirken, ortada hiçbir
muhalefet ka lmaz.
3. Kültür endüstrisi analizi. Kültür endüstrisi kitlesel yönlendi rme
ve aldatmanın temel bir biçimi olara k görü lü r: burada, bütün
kültür biçim leri sadece insanlık durumu hakkında n itel bir ifa
deden, bir toplu msal eleştiriden yoks u n bir eğlence tarzına ve
reklamcı l ı k sektörü a racılığıyla yeni bir tüketiciyi kontrol biçimi
ne dönüştü rül ü r. Adorno, özel l ikle bütün kültürel formları -
edebiyat, sanat ve müzik eserlerini- a naliz etmeye çalışır: bura
da a maç, geçmişteki büyü k çalışmaların aksine, modern kültü
rün artık g ü n ü m üzün eleştirel bir a na l izini yapmadığını veya bir
gelecek vizyonu sunmadığını göstermektir. Hatta bu eserler bi
reysel yetenek ve yaratıcılığı yansıtmaz, onlar piyasada satı l
mak, kitleleri eğlendirip kontrol altında tutmak amacıyla kitlesel
olara k üretilirler. Marcuse, kültür endüstrisinin tekelci sermaye
ye yeni pazarlar sağla ma, tü keti meilik ve maddiyatçıl ı ğ ı sür
d ürme ve kapital izme karşı eleştiri ve hoşnutsuzl u kları engel
leme aracı olarak 'ya n l ı ş ihtiyaçlar' yaratma ve bu ya n l ış ihtiyaç
ları dayurma biçimlerini aydınlatmaya çalışır. Modern i nsan haz
ve l ü ks ü devam ettirmeye özendirilir, seks a rtık sadece insa ni
yeniden-yeniden-üretim ve kişisel ilişki lerin bir kaynağı olma
yıp, aynı zamanda -ara ba lar ve magazin dergileri g i bi- temel
kitlesel tüketim mal larından biridi r. Bir noktada, Marcuse,
1 960'1arda öğrenci devri mlerinin bir tü r g u rusu haline gelirken,
cinsel özgürlüğe inancını bir karşı-kültüre ve daha özg ürleşmiş
bir toplumun temeline dönüştürür ( 1 955).
4. Modern toplumda bireyselliğin azalacağt korkusu. Horkheimer ve
a rkadaşları değer olara k bireysell iğe bağ lıydılar. Ancak onlar,
kitle topl u m u n u n artan gücü karşısında ve 'bireyin göreli özerk
liğinin bile neredeyse ortadan ka l kma eğilimi serg ilediği', 'ras
yonelleşmiş, otomatlaşmış, tamamen idare edilen bir d ü nya'
haline gelme eğilim inde olduğu bir çağda, bireyselliğin varlığı
nı sürdürebileceği konusunda daha karamsa r d üşünmeye baş
ladılar. Onlar psikanalizin kavra mlarını kullanarak, toplumun
itaati sağlamak için ürettiği özel bir trendin varl ığını belirledi ler.
Adorno vd.nin bu kon udaki klasikleşmiş a raştırma ları Otoriter
yan Kişilik ( 1 950), faşizm, saldırgan m i l l iyetçilik ve ırkçı önyargı-
208 SOSYOLOJIDE TEMEL FiKiRLER
seçim bir yanı lsama, kişilik bir ürün ve stil bir pazarlama stratejisid i r
onlar i maj, yanılsama ve Hol lywood rüyaları temelinde yaratılan bir
'sanal gerçeklik'; bireysel l i k ve bi reyciliğin bir kitlesel itaat ve stan
dartiaşma d ünyas ındaki yanı lsa malard ı r. N itekim işçi sınıfı, onlara
göre, savaş-sonrası kapitalizme katı l m ı ş ve kitlesel tü keti m i tercih
ederek tarihsel devrimci rolünden uzaklaşmıştır.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Eleştirel Teori ve Fran kfu rt Oku lu'nun yazıları, savaş-son rası Avrupa
ve Amerikasında, hem neo-Marksizm ve yeni sola, hem de öğrenci
hareketlerine i l h a m kaynağı oluşturan temel bir güç haline geldi. B u
okul madd iyatç ı l ı k, kültürel yozlaşma, i rrasyonal ite olgu larına ve
nükleer silahianma yarışı nedeniyle çok yakın bir yıkım i htimaline
ayna tutmaktayd ı. Bu okul savaş-sonrası t ü m kültür ve kontrol biçim
leri üzerine birçok eleştirel araştırma, hem eleştirel teorik çerçeve
hem de ideoloj i ve ideolojik kontrol olara k kültür (ve bilim) d üşü ncesi
etrafında zengin ve bir d izi analiz üretti. Bu a raştı rmalar, öze l l ikle
Adorno'nu n sanat üzerine ve itaat psikolojisi hakkındaki çalışmaları
halen modern hayatla ilgili zengin görüşler sunma ktad ır.
Kitle top l u m u n u n gelişimi, sosyal kontroller ve ideolojik şartlan
mada artış ve bireyselliğin zayıflaması onun ana konularıd ır. Bu o ku
lun tekelci ka pital izm, devlet, bilim ve teknoloj i n in rol ü üzerine eleş
tirileri Batı d ü nyası nın farklı yerlerindeki düşünce akımiarına yansımış
ve onun büyük şi rketler, büyük h ü kü met ve büyük birader karşısında
bireyin d u ru m uyla ilgili korkuları gençlerde ve hayal kırı kl ığına uğ
ramış d iğer insan g ru plarında bir yakınlık d uygusu yaratmıştır.
Fakat eleştirel teori ve teorisyenlere bazı eleştiriler yöneltil miştir:
Eleştirel teori aslında bireyselliğin bir savunu su, tekil bireyin kitle
topl u mu içinde ve modern sosyal teoride ele alın ması yönünde bir
savu n uyd u. Bu yaklaşı mda, öznellik savu n u l d u ve pozitivizm i n sosyo
loji ve Marksizm üzeri ndeki etkisine karşı sald ı rıya geçildi. O, modern
sosyal sisteme içkin uyumculuk ve rasyonalitenin ezici g üçleri orta
sındaki bireyin sesiydi. Fakat bu yaklaşım savaş-sonrasının sosyal
analizlerinden sadece biri, çok farkl ı Ma rksist yeniden-yoru mlama
çaba larından biriydi; ve başlang ıçta o l d u kça etkili olsa bile, artan
kötü mserliği ve teorik zayıfl ığı neden iyle, daha rad ika l teori ler ve -
Ü çüncü Dü nyadaki devrimler, 1 968 Mayıs öğrenci devrimi ve 'sis
tem'i bozma veya yı kmaya yönelik- başa rıl ı toplu msal hareketler
karşısında kendi ölümüne tan ı k oldu. Onun kültür ve felsefeye yo
ğunlaşması, Ma rksist düşüncedeki ekonomik, tarihsel ve s ı nıfsal ana
lizlere uyu mlu daha yen i gel işmelerle a rtık aşılm ıştır. i l k Fran kfu rt
Oku l u a rtık ölü olsa bile, ru h u Jürgen Habermas, Ciause Offe, Klaus
Eder, Al bert Wel l mer ve d iğerlerinin yeni-eleştirel yazı larında yaşa
maktadır.
Gerçekte, Fra n kfurt düşünürleri insa n ı n özünde rasyonel bir varl ı k
olduğuna, sadece rasyonel ve özgür bir toplu mda gerçekten i nsan
gibi yaşayabileceği ve nefes alabileceğine ina ndılar. Fakat onlar böy
le bir topl u m u n gerçekleşme ihtimaline inançlarını yitirdiler.
AYRlCA BAKINIZ
• TARiHSEL MATERYALilM -geleneksel Marksizm'in bu revizyonuyla
ilişkili kaynak teori olarak
• YABANCILAŞMA -Marx'ın ilk görüşlerinin hümanist eleştirel teorinin
temelini sağlayan bir düşünüş olarak
• YAPISAL MARKSiZM - Ü stadla ilişkili radikal alternatif bir yorum
olarak
• MEŞRUiYET KRiZi -Jürgen Habermas'ın 1 930'1arın Frankfurt Okulu
nun fikirlerini nasıl gen işletip d üzeitmeler yaptığını görmek için
ELEŞTiREL TEORi 213
OKUMA ÖNERiLERi
BOTIOMORE, T.B. (1 984), The Frankfurt School, Tavistock [Frankfurt Okulu,
Türkçesi: Ahmet Çiğ dem, Ara yayıncılık, istanbul 1 989; 2. Baskı, Vadi Ya
yınları, 1 994] -öz ve oku maya değer bir inceleme.
MCINTYRE, D. (1 970), Marcuse, Fontana, Glasgow
iLERi OKUMA ÖNERiLERi
ADORNO, T.W. ETAL. {1 950), The Authoritarian Personality, Harper [Otoritar
yen Kişilik Üstüne, Türkçesi: Doğan Şahiner, Om yayı nevi, 2003]
BERNSTEIN, J. (1 994), The Frankfurt School: Critica/ Assessments, Routledge,
London
BOWIE, A. (200 1 ), 'Theodor Adorno', Ch. 5, El liot, A. and Turner, B.S. (eds),
Profi/es in Contemporary Social Theory, Sage, London
BRONNER, S. E. (1 996), Of Critica/ Theory and its Theorists, Sa ge, London
HABERMAS, J . (1 973), Legitimation Crisis, Heinemann
HORKHEIMER, M. ( 1 937). Traditional and Critica/ Theory, Fischer, Frankfurt
[Geleneksel ve Eleştirel Kuram, Çeviri: Mustafa Tüzel, Yapı Kredi Yayınları,
Ağustos, 2005]
HORKHEIMER, M. (1 972), Critica/ Theory, Herder & Herder
HORKH EIMER, M. AND W. ADORNO, THEODOR. (1 995), Aydmlanmanm Diya
lektiği Üzerine Fragmanlar /, Çevi ri: Oğuz Özügül, Kabalcı Yayınevi
HORKHEIMER, M. AND W. ADORNO, THEODOR. (1 996), Aydtnlanmamn Diya
lektiği Üzerine Fragmanlar ll, Çeviri: Oğuz Özügül, Kabalcı Yayınevi
KELLNER, D. (2001 ), 'Herbert Marcuse', Ch. 4, Elli ot, A. and Turner, B .S. (eds),
Profi/es in Contemporary Social Theory, Sage, London
MARCUSE, H. (1 964), One Dimensional Man, Routledge & Kegan Paul [Tek
Boyutlu insan, Çeviren: A. Timuçin, T. Tunçdoğan, May Yayınları, istanbul,
1 973] -'eleştirel' fikirleri n popüler bir versiyonu
MARCUSE, H., ( 1 954), Reason and Revolution, H umanities Press [Us ve Devrim,
Çeviri: Aziz Yardım lı, idea Yayınları, 1 989]
MARCUSE, H. (1 955), Eros and Civilisation, Beacon Press [Eros ve Uygarlık,
Çeviri: Aziz Yardım lı, idea Yayınları, 1 985]
RAM SAY, A. (2000), The Frankfurt School, Ch. 1 O, Part ll, Andersen, H. and
Kaspersen, L.B. (ed s.), Classica/ and Modern Social Theory, Blackwell, Ox
ford
WIGGERHAUS, R. (1 994), The Frankfurt School: !ts History, Theories and Politica/
Significance, Polity Press, Cambridge
SINAV SORUSU
'Marx'ın s ı n ıf kavram ı ondokuzuncu yüzyıl sanayi kapita l izmini anlamak
ta yeterli olabilir, a n ca k çağdaş sanayi top l u m u n kavra mak için yeter
sizdir.' sözün ü tartışın. (WJ EC, Haziran 1 986)
FiKiR
Sapkın lık - topl umun normları ve değerlerini tehd it eden anti-sosyal
davranışlar veya suçluluk - toplumun yasa larını ihlal eden anti-sosyal
davranışlar: bütün bunlar doğ uştan getirilen özellikleri n sonuçları
mıdır, yoksa kişinin içinde d oğduğu veya yetiştiği sosyal çevrenin
ürettiği davranışlar m ıd ı r? i nsanlar sapkın olara k mı dünyaya gelirler?
Onlar suçlu olarak m ı doğa rlar, yoksa o n lara bu şekilde davranan ve
tepki veren topl u m m u onları anti-sosyal kılar?
Bu sapkınlık ve suç sosyolojisinin temel bir sorusudur ve bu ala
nın suç ve suçun nedenleriyle ilgili teorileri ve önermelerinin temel ini
ol uşturmuştur. Geleneksel olarak pozitivist sosyologlar sapkınlığı
belirli suçlu ya da a nti-sosyal tipierin içsel bir niteliği veya a ksine,
kötü bir aile geçmişi, çevre veya yan l ı ş sosya l leşmenin bir sonucu
olarak açıklama eğilimindeydiler. Fakat fenomenologlar, özelli kle
semboli k etkileşirnci bir çerçeve içinde çalışanlar anti-sosyal davranışı
çevrenin bir ü rünü, kişinin içinde doğduğu sosyal çevrenin ve 'önem
l i d iğerleri'nin, özell ikle anne-babalar, a rkadaşlar, öğretmenler ve
otorite konumu ndakilerin onlara ya klaş ı m biçiml erinin bir ya nsıması
olarak görme eği l i m indedirler. Bu perspektife göre, kimi insanlar
doğuştan suçlu ve ıslahı i m kansız kötü veya zararlı va rlıklar değ i l ler
d i r. Onlar daha ziyade d iğerlerinin kendilerine yaklaşım biçim lerinin
-veya en azından, bu yaklaşımı algılama biçimlerinin- bir sonucu
olara k anti-sosyal varl ıklara dönüşürler. Bu bakış açısından, sapkınlar
ve suçlular diğerlerin in uyg un yaklaşı mları ve tepkileriyle ıslah ve
hatta 'tedavi edilebilirler'.
1 9SO'Ier ve 60'Iarda sembol ik etkileşimeiliğin popülaritesi artar
ken, birçok farkl ı sosyolog, özellikle Chicago Ü niversitesi'ndekiler
'etiketleme kuramı' adı verilen bir yaklaşım, bireylerin doğ u m l a geti
rebilecekleri genetik özel l i klerden ziyade, bel irli insanlara uyguladı
ğımız 'toplu msal etiketler'i ve bu etiketiernenin a rdından onları sap
kınlığa iten ve sapkı nlığı artıran yaklaşım biçimlerim izi araştıran bir
teori geliştirmeye başladılar. Etiketierne teorisi hareketinin önde
gelenlerinden biri, Ch icago Ü niversitesi'nde okumuş ve daha sonra
Sosyoloji ve Kuzey-Batı l l l inois Ü niversitesi'nde Kentsel i l işkiler Profe
sörlüğü yapmış Howard Becker'dir.
Becker sarsıcı kitabı Dtşandakiler'de ( 1 963), sistematik bir etiket
Ierne ve sapkı n l ı k teorisi gel iştirir. O asimda sapkı n l ı k diye bir şey
ol madığını öne sürer. Daha ziyade, bir davranış biçimi sadece başka
ları öyle tanımlad ığı için sapkın hale gelir:
Toplumsal gruplar sapkınlığı, ihlali sapkınlık 'oluşturan' kurallar
216 SOSYOLOJIOE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
i lgi odağ ı n ı bireyden topl u msal tepkiye ve sosyal kontrol birimlerine
kayd ıran böyle çarpıcı bir suç ve sapkın l ı k a n a l izi sapkı n l ı k sosyoloji
sini büyük ölçüde etki lemiştir. Böyle bir analiz, sadece kriminoloji
alanındaki çalışmalarda değil, tıp, ı rk, eğiti m ve fem i n izmle ilgili ça
lışma larda da etiketierne yaklaşımını bir ö lçüde değiştiren ve gen işle
ten zengin çalışmaları n yol unu açmıştır. Etiketierne kuramı, atası
sembolik etkileşimei l i k gibi, 1 960'1arın yeni sosyoloj i lerinden biri
haline gelmiş ve bir süre sapma sosyoloj isine egemen olmuştur.
Hatta o sosyal politikayı, örneğin akıl hastaneleri ve cezaevleri gibi
kurumlardaki uygulamaları etkilemiştir. O özelli kl e akıl hasta lığı ve
eğiti m araştırma larını kuvvetle etkilem iştir. Modern psikiyatri a landa
ki uzma nları hastaları çok erken evrede etiketiernenin teh l i keleri ve
son uçları kon usunda uyarırken, çok erken bir evrede öğrencileri
etiketierne veya yönlendirmenin etkisi üzerine eğitim a raştırmaları
da Avrupa ve Ameri ka'daki çok yönl ü okul s istemlerin in gelişimine
temel teşkil etmiştir.
Ancak etiketierne kura mı, aynı şekilde, kuramsal beli rsizliği ve
empirik bulgu eksikliği nedeniyle de büyük bir eleştiriye uğram ıştır:
AYRlCA BAKINIZ
• SEMBOLiK ETKiLEŞiMeiLiK -bu fikri n felsefi kaynağı olarak
• DAMGA -bu teorinin pratikte bir örneği olarak
• SiMÜLASYONLAR -post-modern bir güç imgeleri ve etiketleri an layı
şı olarak
SI NAV SORULARI
'Etiketleme teorisi' nedir? O n u n sosyolojik suç ve sapma an layışına
katkısını eleştirel gözle değerlendiriniz. (Cambridge Yerel Sınav Ko
misyonu, Haziran 1 987)
2 Etiketierne teorisinin suç etkinliği ve ona tepkiler konusundaki anlayı
şımıza katkısını a naliz ed iniz. (WJEC, Haziran 1 987)
3 "Sapkın davra n ı ş öyle etiketlenen davranıştır." B u görüş suçu veya akıl
hasta l ığını a n lama biçimi olarak n e kadar uygundur? (Cambridge Ye
rel Sınav Komisyonu, Haziran 1 986)
4 Etiketierne yaklaşım ının eğitsel başarıdaki farkl ılığı anlamamıza yaptığı
katkıyı değerlen d i rin iz. (AEB Kasım 1 985)
5 Sapmanın top l u msal önemini iki farklı toplumda ve iki farkl ı teorik
perspektiften karşı laştırın ız. (Londra Ü n iversitesi; Haziran 1 986)
doğru layacak- biçimde özel kan ıtlar seçmeye ve yorumla maya yö
neltir. Son olarak, Garfi n kel h içbir sözcük veya eylemin ilgili konuşma
veya durumun yer aldığı bağlam d ış ında bir a nlama sahip olmadığını
öne sürer. Bu bağla ma-gönderi m l i l ik, bazen, örneğ in, bir ha reket -
sözgelimi, bir davra n ış veya deyim- ya nlış a n laşıldığında 'düzeltil
mek' zorundadır. Ö rneği n, 'sen ö l üsün' ifadesinin bağlama, söyleyiş
tarzı na ve ses tonuna bağlı olarak insanlar tarafından nası l fa rkl ı bi
çimlerde yorumlanabileceğini düşünün.
N itekim Garfinkel ve çoğu etnometodolog için, dil ve bir 'etkinl i k'
olara k konuşma sadece d ünyayı a n lamakta değil, aynı za manda onu
'yaratmak'ta da ku llandığ ı m ız merkezi bir a raçtır. Sözcükler sadece
olan şeyi ifade eden semboller değil, aynı za manda şeyleri yapmanın,
toplumun işleyişinin temel araçlarıdı r. Bu kavram etnometodolog lar
için o kadar temeld i r ki, Harvey Sacks gibi yazarla r 'konuşma analizi'ni
bağ ımsız bir a lt-disipline dönüştürmeye çalışmışlard ı r.
Garfinkel öze l likle, geleneksel sosyolojin in, toplumsal düzenin
sokaktan insa nların görüşleri ve açıkla malarının ötesinde ve üzerinde
kendine ait bağ ı msız bir gerçekliğe sahip olduğ u ve sosyologların
hayata il işkin yoru mlarının topl umun sıradan üyelerinkinden daha
doğru ve bilimsel olduğu kabullerini çü rütmeye çalışır. Sıradan insan
lar sadece toplu m u n tal imatiarına uyan 'kültürel apta llar' o l m ayıp,
kendi yorumla rı, eylemleri ve açıkla malarıyla gerçekte onu 'yaratır'lar.
Bu yüzden, Garfinkel'e göre, sosyologların topl u m u anlama metotları
özünde sıradan insanlarınkinden fa rkl ı (ve kesi nlikle üstün) değildir.
Bu yüzden, sokaktaki insan bir an lamda sosyologdur. Böylece, sosyo
logun rol ü sadece insanların içinde yaşadıkları 'dünya'yı her gün nasıl
yarattıkları ve yeniden-yarattıklarını betimlemek ve açıklamaktır.
Bu yüzden, etnometodologların ana-akım sosyolojiye eleştirileri
önemlidir. Etnometodologlar, topl u msal düzeni veri l i olara k, toplum
sal davranışların üzerinde ve ötesinde bir şey olarak, toplumsal olgu
lar olara k a l m a k yerine, sosyal gerçekl iği sosyolojik araştırmanın
temel nesnesi kıl maya çalıştılar. Etnometodolojiye göre, geleneksel
sosyologlar, toplu msal d ü nyayı üyelerin bakış açısından görmeye
veya onların gerçekte nasıl davrandıklarını anlamaya çalışmaktan
çok, kendi topl u msal hayat an layışları ve yoru mlarını toplumsal dün
yaya empoze etmeye ça l ıştıl ar. Bu yüzden, onların algıları çarpıt ı l m ış
ve ya nlı olma eği l i m indedir. " i statistikler gerçek dünyanın za rafeti ve
ince ayrıntı larını basitçe a ktaramazlar" (Ritzer, 1 996, 393). Aktörler
sadece topl u m un kuralları ve düzenlemelerine tepki vermekle kal
maz, aynı za manda onları yaratır ve hatta gündelik hayatlarında ihlal
eder veya işletirler. Toplumsal kura llar, Garfinkel'e göre, Talcott Par-
226 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Etnometodoloji genel l ikle yorumcu sosyoloji geleneğinin b i r parçası
olarak görü l ü r. Bu yaklaşım, fenomenolojinin topl umların sadece
üyeleri tarafından algı landıkları sü rece varoldukları ka bul ü nden ha
reket eder. Bu yüzden toplumun nasıl işlediğini anlamanın en iyi
yolu, onu içerden, öznel ola rak, yani katılımcıların bakış açısından
araştırmaktır. Garfinkel'in temel amacı Alfred Schutz'un ve fenome
nolojinin fikirlerini uygulamak ve bir gündelik hayatın sosyolojisi
gel iştirmektir. Sosyolojik araştı rmanın temel nesnesi, Garfi n kel'e
göre, gündelik hayatın metod ik karakteri, insanların gündelik hayatı
etrafiarındaki süreçleri s ınıflandıra ra k ve tipleştirerek ve varsayılan
ortak anlayışlar veya bilgiler altında tasvir ederek anlama biçimlerid ir.
Gündel i k hayat gerçekliği ve doğru l uğ u sorgulanmaya n ortak bir
ka buller ve an layışlar ağı üzerine kuru l u r. Bu ka bulleri açığa çıkarma
nın tek yolu, Garfinkel'e göre, bir sosyolojik yöntem olarak provokas
yona başvurmak, gündelik hayatın normlarını metotlu ve bilinçli
olara k boza c a k ihlal deneyleri ya pma ktır. Yani, normal dışı davran
mak ve gündelik hayatın temel 'sorgulanmayan' kabullerini a n ında
gerçek halleriyle yüzeye çıkarmaktır, ç ü n kü onlar kendi leri ni meydan
okunduğu zama nlarda açığa vururlar -örneğin, kişinin cenaze töre
ninde ka hkahalar atması ve bir 'parti'nin propagandasını yapması,
kart oyun larında hile yapmak, öğrencilerin otobüsteki hamile bir
kad ı n ı oturd uğu yerden ka l kmaya zorlamaları.
ETNOMETODOLOJI 227
Yine de, Garfin kel ve öğrencileri, hayati önemde ve ihmal edilen bir
alanı -gündelik hayatı- ayd ı n l attılar ve genel ka bullere yeni bir ışık
tuttu lar. Ö rneğ in, bazıları onu gerçekte daha fazla bir şey sunmadan
"sosyolojik lambaya bir kibrit çakmak" olarak görürken, Benson ve
H ughes ( 1 983) gibi destekleyicileri "bütün bir geleneksel sosyal bilim
düşünce geleneğinden temel bir kopuş" ve alıkonması gereken bir
şey olara k görd ü ler. O halen modern düşüneeye yol göstermekted ir
ve Tim May'e ( 1 996) göre, bu yaklaşım Anthony Giddens gibi çağdaş
düşünürleri etkilemektedir. John Heritage'e göre, Garfi n kel'in fikirleri
228 SOSYOLOJIDE TEMEL FIKIRLER
AYRlCA BAKINIZ
• FENOMENOLOJi ve SEMBOLiK ETKiLEŞiMeiLiK -yorumcu sosyalo
jide bu eğ ilime kaynaklık eden teori ler olarak
• YAPILAŞMA -yapı ve eylemi birleştirmeyi amaçlayan 'geç modern'
bir girişim olarak
ETNOMETODOLOJi 229
OKUMA ÖNERiLERi
ATKI NSON, M. (1 971 ), 'Societal Reactions to Suicide: The Role of Coroners',
(ed.) S. Cohen, lmages ofDeviance, Penguin -bu kitap Atkinson'ın görüş
leri ni özet olarak sunmaktadır
ATKi NSON, M. (1 978), Oiscovering Suicide, Macmillan -günümüzden mü
kemmel bir etnometodolojik araştırma örneği
SHARROCK, W. W. AND ANDERSON, R. (1 986), The Ethnomethodologists,
Tavistock, London
SINAV SORULARI
1 "Toplumsal hayat daha ziyade insanların toplumsal d üzen tanımları ve
ona il işkin açıklamalarına bağ l ı d ı r." Bu iddiayı çeşitli örneklerle açıkla
yınız. Bu toplumsal düzen açıklaması n ı n uygunluğunu değerlendiri
n iz. (JMB, Haziran 1 987)
2 "Her bilgi görelid ir, zira sosyal olarak inşa edilmiştir." görüşünü tartışı
nız. (AEB, Kasım 1 988)
3 "Bir intihar olarak tanımlanan şey, ölümü araştıran görevlinin ne dü
şündüğünden ziyade ölen kişinin neye niyetlendiği meselesidir." Yeni
intihar araştırmaları çerçevesinde tartışı n ız. (AEB, Haziran 1 989)
• Mantik Araştirmalan ( 1 90 1 )
• Saf Bir Fenomeno/oji ve Fenomenolojik Felsefe için Düşünceler
( 1 9 1 3)
• Avrupa Bilimlerinin Krizi ve Transendentat Fenomenoloji ( 1 936)
FiKiR
Fenomenoloji Alman filozof Edmund H usserl tarafı ndan gel iştirilen
bir felsefi teoridir ve Alfred Schutz 1 960'1arın sonları ve 70'1erde Hus
serl'in d üşü nceleri n i Mead'inkilerle birleştirerek onu önde gelen bir
'yorumcu sosyoloji'ye dönüştürmüştü r.
Fenomen sözcüğ ü n ü n iki temel anlamı vardır. O bir algı nesnesi,
gördüğümüz, duyularımızla h issettiğimiz veya algıladığımız bir şey
dir. Anca k ikinci olara k, fenomen sıra dışı bir şey, henüz açıklayama
dığımız veya a n l aya madığımız normal d ışı bir şeydir -manevi bir güç,
bir duyular-üstü -al g ı, bir UFO.
i l k ta nım, dış dünya n ı n gerçekte va rolduğu ve bu dünya n ı n duyu
ları m ızla, özellikle gözlerimizle algı lanabilen kendine ait bir gerçekli-
232 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
ğe sah i p old uğu varsay ı m ı üzerine kuru l u bili msel, gündelik bir ta
nımdır. i kincisi 'yoru mcu' bir tan ı m d ı r; kendine has bağ ı msız bir ger
çekl iğe sa h i p o lmayan fizik d ünyayı duyularımız aracı lığ ıyla anlar ve
onu kendi yoru mları m ıza göre yeniden yaratırız. Feno menoloj iye
göre, örneğin gerçekte sandalye veya masa d iye bir şey yoktur; bun
lar sadece belirli işlevler ve anlamlar yüklediği miz ah şap formlard ı r.
Onlar bizim, a n layabilmek için i nsan eseri veya doğa ürünü olan
şeylere verdiğimiz isimler veya yapıştı rdı ğ ı m ız etiketlerdir. Fenome
noloji, bu yüzden, fizi k d ü nyanın asla değ işmeyen ve bütün insanlar
için aynı olan 'gerçek' bir d ü nya olmadığını savunur. Da ha ziyade, o
varoluşu için i nsanların yorumlarına veya ona yükledi ğ i anlamlara
bağl ı olan 'göre l i' b i r d ünyadır. Sözgel imi, bir bina veya eve yükledi
ği miz bütün zengin ve fa rklı anlamları düşünün -gerçekte, bir
apartman veya kral iyet sarayı olara k, bir bunga lov ve konut olara k
adlandı rd ığ ımız bütün bu nesneler tuğ lalardan örü l m ü ş bir binadan
başka bir şey değ i l lerdir.
Fenomeneloglar 'sosyal dünya'ya -fizik d ü nyaya göre- daha gö
rel i teri mler içinde bakarlar. Fizik d ü nyadaki nesneler (örneğin, ağaç
lar, dağlar), insa nların 'n itelendirmeler'ine bakmaksızın fiziksel olarak
varolsalar da, aynı şey sosyal dünyadaki olgular için söylenemez. Suç
ve aşk gibi kavram l a r tamamen insa nların yarattıkları şeylerdir, varo
l uşları tamamen insa n l a rın algıla rı na, onların yorumları ve yükledikle
ri anlam lara bağ l ı d ı r. Ö rneğin aslında suç diye bir şey yoktur; o ta
mamen bel irli bir durumdaki herhangi bir eylemin insanlar tarafın
dan yorumlanışına bağlıdır (sözgelimi, birini öldürmek cinayet ola
bildiği gibi, kendini savun ma, kaza veya ka h rama n l ı k da olabilir).
Dolayısıyla bütün insan bilgi leri görelid ir. Aynı şekilde, pozitivist
analizde betimlenenin a ksine, toplum, kendine ait bir varol uşa sahip
orada bir şey değil, aksine, gündelik yaşantı l a rı m ız sırası nda ruti n le
rim iz, etkileşimlerimiz ve diğerleriyle paylaştığı m ız ortak ka bu llerimiz
(common sensel a racı l ığıyla yarattığ ı m ız ve yeniden-yarattığımız bir
şeydir. Bu yorumlama ve iletişimin ana htarı dildir ve kendi toplu mu
muzun genel ka bullerini/sağduyusal bilgilerini sosya l leşme a racılı
ğıyla öğreniriz. Sosyal dünya d iğerleriyle birl i kte yaşanılan deneyim
lerle öğrenilen bir dünyad ı r.
Bu nedenle, fenomeno loji insan bilincinin ve insanların içinde ya
şadıkları dü nyayı yorumlama biçimlerinin a raştırı l masıd ı r. Edmund
Husserl'in amacı insa n ı n Yaşantı-Dünyası'n ın 'temellerine in mek' ve
onun özü n ü ortaya çıkarmaktır. Alfred Schutz bu d üşü nceleri toplu
mun araştırılmasına uyg ula maya ve özelde -bu kadar göreli, bu ka
dar değişken olan- sosyal dünyamızın bizleri gündelik temelde nasıl
FENOMENOLOJi 233
bağ ımsız bir şey değildir. Sosyal dünya bizim dünyam ız, bizim ilişkile
rimiz, eylemlerimizd ir ve sosyal d ünyayı sosyal d ü nya yapan şey
bizim anlayışlarım ızd ır. Bununla beraber, o tek ve ortak bir gerçekl ik
değildir, aksine Schutz'un bir 'çoğul gerçeklikler' topluluğu olara k
adlandırd ığı şeydir, bireyleri birbirine bağlayan v e sosyal düzenin
temel ini ol uşturan o rta k bir kültüre dayan ır. H usserl 'in teorisinde
ortak bir sosyal bilinç vardır. Bu yüzden, çocuklar, kadınlar, çiftçiler ve
yaşlılar d ünyayı fa rklı biçim lerde algılasa l a r ve fa rkl ı gerçeklikler,
hayat tarzları, alt kültürler içinde yaşasalar b ile, sosyal hayatta onları
bir topluluk, ulus veya tür olarak bi rbirine bağlayan orta k algılar ve
ortak kültürel öze l l i kler vard ır. Hepimiz kendi d ü nyamızda yaşarız,
ancak bu d ünyayı -ve d iğer birçok şeyi- d iğer insa n larla her gün
paylaşır ve bil incimiz ve empati sayesinde d ü nyayı onların gözüyle
benzer şekilde algılayabiliriz (özneler-arasılık). Bu anlamalar ne her
zaman doğrudu r, ne de her zaman uyu m l u d ur: i nsanlar yanlış anlar,
yan l ış yoru m larlar ve diğerleriyle il işkilerinde hata lar ya parlar. Yine
de onlar bu yanlış a n l a ma ları ve hataları kabul edebilir ve onarabilir,
düzen ve uyumu yen iden sağlayabilirler.
Yaşantı-dünyası ne benim özel dünyam, ne senin özel dünyandır,
ne de senin ve benim özel dünyamın basitçe bir araya gelmesidir,
aksine ortak deneyimler dünyamızdır (Schutz and Luckman,
1 979).
Schutz, i l k kez bir araya gelen ve araları ndaki i l işkileri gelecekte
sürdürebilecekleri ortak bir anlayış geliştirmeye çalışan ya bancılar
örneğini verir. Onu n geçmiş yaşantıları, Nazi ler yüzünden ü l kesi
Avustu rya'yı terk etmek ve isteği d ışında ABD'de yaşamak zorunda
kaldığı dikkate alın ırsa, Schutz, kültürler arası i letişimin güçlüklerinin
ve ortak bir dil kon uşulduğ u nda bile ortak an layışlar geliştirmenin ne
kadar zor olduğunun ve yan l ış anlamaların ve bu yüzden konsensüs
ten ziyade çatışmanın o rtaya çıkma ihtimalinin yüksekliğinin fazlasıy
la farkı ndad ı r. Bu yüzden gündelik bilgi miz asla sabit değildir. Sürekli
akış hali ndedir, hayatın tam anlam ıyla aktif ve bilinçl i bir biçi mde
yaşan ı rken yen iden yoru mlan ması, yaratılması ve onarılması gerekir.
Hayat üzerinde çalışılması gereken bir şeydir; o asla sabit ka l maz.
i l işkiler kırılgandır ve sürekli değişim halindedir; onların sürekl i bakı m
ve onarıma ihtiyacı vardır.
Alfred Sch utz yaşantı-d ünyası içinde farklı rasyonal ite biçimleri
olduğunu belirtir; en temel rasyonalite biçim i onun ortaklaşa paylaşı
lan bir şey olması, bir topl uma ve sosyal hayata bağ l ıl ı ktır, aksi tak
dirde hepimiz keşişler gibi ya şa rdı k ve top l u m diye bir şey olmazdı.
236 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞi M
Fenomenolojik sosyoloji, 1 960'1ardan itiba ren bilimsel sosyolojiye
ciddi bir itirazla, a na-akım sosyolojiyi derinden etkiledi. Bu yaklaşı m,
kendi sosyolojik okul u n u gel iştirmekten çok, etnometodoloji gibi
fa rklı 'yorumcu' a n layışlar doğ u rmuş ve Marksizm gibi mevcut 'sos
yolojiler'de yarumcu ve öznel unsurları (örneğin, Habermas'ın eleşti
rel teori a nlayışı) harekete geçirmiştir. Berger ve Luckman'ın ça l ışma
ları özelde H usserl ve Schutz'un kavram ları ve düşüncelerini bilinçli
olara k sürd ürme ve geliştirme çabasını yansıtır.
Fenomenoloji 'bilimsel' sosyolojiye i ki temel noktada iti raz eder:
Pozitivist veya bil imsel sosyoloji, topl u m u -tıpkı doğa d ünyası g ibi
bireyin üzerinde ve d ışında kendine ait gerçekliğe sahip bir şey ola
rak görme ve bireyi davra n ışları büyük ölçüde dış güçler tarafından
beli rlenen kukla benzeri bir şey olara k resmetme eğilimindedir. Pozi
tivizm, bu yüzden, doğa bil imlerinin yöntemlerinin fizik d ü nya kadar
sosyal d ü nyayı anlamak için de uyg u n olduğunu öne sü rer, zira ikisi
de özünde aynı doğaya sa hiptir ve benzer neden-sonuç g üçleri tara
fından yönlendirilir ve i nsan davra nışları h akkı nda ka nıtlanabi l i r tah
minler yapmayı sağlayan doğa yasaları ortaya konabil i r. Fenome
nologlar bu tür ana lizi tamamen reddederler. Onlara göre insan,
kendi sosyal d ü nyasını inşa edebilecek ve kontrolü altına alabilecek
güçte, bil inçli, özg ü r, bağımsız ve rasyonel bir va rl ı ktır. i nsa n ı n eylem
leri d ışardan belirlenmiş veya progra m l a n mamış değildir, a ksine
a maçlı ve güdülenmiştir. i nsan bir kukla değildir.
i nsanlar sadece sosyal gerçekler veya güçlerin etkisi altında değil
lerdir... onlar, kendi sosyal dünyalarını sürekli olarak diğerleriyle
etkileşim içerisinde biçimlendirir ve yaratırlar, [dolayısıyla] bu
benzersiz insani süreçleri araştırmak ve anlamak için özel yön
temlere gerek vard ır (Morris, 1 977).
Fenomenologlar, aynı nedenlerle, bilimse l yöntemi, o n u n her tür
nesnellik iddiası n ı bir toplumu veya sosyal durumu içerden, ilgili
sosyal a ktörlerin a n lam ve yorumları çerçevesinde anlamak için hiç
de uygun olmadığı gerekçesiyle reddederler. Sosyolog, ideal olarak,
sosyal d ü nyayı, o n u n temel ka b u l leri, kültürü ve tipleştirmelerin i
d iğer insa n ların a l g ı lad ıkları g i b i algılamak i ç i n , kend ini bu sosyal
d ünyadan uzak tutmayıp bizzat ona katılmal ıdır. Bu yüzden fena-
FENOMENOLOJi 237
perspektif olara k
OKUMA ÖNERiLERi
PIVCEVIC, E. (1 970), Husserl and Phenomenology, Hutchinson
FiKiR
Gramsci'nin kültür ve ideolojiye, kitle devrimine vurgusu, en iyi şekil
de, ilk kez Grekler döneminde kullanılan ve bir devlet ya da yönetici
nin bir başkasını hakim iyeti a ltına a l masını anlatan hegemonya kav
ra mı temelinde ifade edilebilir: G ra msci bu kavramı, daha sonra, bir
HEGEMONYA 241
sosyal sınıfın bir başka sosyal sınıf üzerindeki haki miyetini, onun
kendi d ünya görüşünü, ideolojisini kısmen zorl a ancak büyük ölçüde
i kna yoluyla veya en azından kabul lend irerek empoze etme yetene
ğini anlatacak biçimde genişletir.
Gramsci genellikle yi rminci yüzyıl ı n önde gelen Marksist teoris
yenlerden biri olara k kabul edilir. Onun amacı, alternatif bilimsel
Marksist bir yaklaşım, rad ikal sosya listler ve kitlelere -köylüler ve işçi
sın ıfına- devrimci değişimi sağlamada gerçek ve aktif bir rol tanıyan
hü manist bir ya klaşım gel iştirmekti. Sosyalist bir devrim, ona göre,
kendiliğinden olara k ortaya çıkmaz. Sosya l izm determinist tarihsel ve
ekonomik yasaların kaçınılmaz sonucu değildir, halkın katılımını ve
özel likle ahlaki ve ideoloj i k l iderliğin kitleleri a yd ı n latması ve yönlen
d i rmesini ve kollektif bir u l usal halk i radesi yaratmayı gerektirir.
Gramsci, bu nedenle, hegemonyayı askeri olduğu kadar ideolojik
bir yönetim olarak, ü retim a raçları kad a r egemen d üşü ncelerin de
kontrolü olarak tanımlar. Bu bakış açısı ndan, kapita lizmin yirminci
yüzyı ldaki gücü, onun sadece Batı dünyasındaki egemen ekonomik
sistem olara k gücü nden değil, aynı zamanda -işçiler, tüketiciler ve
yurttaşlar olarak- insanların düşünme ve davranış biçi mleri n i kontro
l ünden kaynaklanır.
Kapitalizm günümüzde ekonomik bir sistem olduğu kadar bir ya
şam biçimidir. Onun tica ret, tüketimeil i k ve kar a rayışı gibi fikirleri,
kültür ve spordan çal ışma hayatı ve boş za man faa l iyetlerine kadar,
hayatın her alanına n üfuz etmiştir. Para kazan ma, a l ışveriş tutkusu,
zengin ve ünlü hayat tarzia rına d uyulan özlem Batı toplumunun
temel değerleri ve güdü leridir ve Ford, Sony ve McDonald's gibi dev
şirketler bir ya ndan hepi mizi daha fazla satın al maya ve tüketmeye
ayartırken, öte yandan yeni piyasalar ve kar a rayışlarını sürdürürler.
i deolojik kontrol, Gramsci'ye göre, ne askeri güç ne de ekonomik
egemenliktir, gerçekte en üst hegemo nya biçimi zorlamadan ziyade
iknad ır -ve Batı l ı topl umlar günümüzde kapital izmi sadece kafa la
rında değil ka l plerinde de yaşatmaktadırlar ve on ları sosyal izmin en
iyi yaşam biçimi olacağına inandı rmak çok zaman a lacaktır.
Bununla beraber, 1 920'1erde, Batıl ı toplumların ekonomik kargaşa
içinde oldukları, i talya, Alma nya ve d iğer Avrupa ü l kelerindeki işçi
s ı nıflarının kitlesel işsizl ik, yüksek enflasyon ve 1. Dünya Savaşı sonra
sının yoksulluk, sömürü koşul larında devrimci bir ha rekete ka lkıştık
ları bir dönemde Gramsci'nin düşünceleri güçlü bir etki yarattı.
Ciramsci h içbir yönetici sın ıfın ekonomik kontrolle, hatta salt siyasal
qüce dayanarak hegemonya kuramayacağını öne sü rer. Bu tür çıplak
baskı sadece devrim i ere yol açacaktır. Ayrıca gerek d uyulan şey,
242 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Gramsci'n in hegemonya kavram ı Sovyet kom ü n izminin katı ortodoks
yaklaşımına temel bir a lternatif sunarak savaş-sonrası Ma rksizm'i
büyük ölçüde etkiledi. O gelişmiş ka pita lizmin kompleks yapısı ve
ayrıca özellikle Batı Avrupa'da 1 930'1arın faşist rejimleri a ltında bile
işçi sın ıfı arasında devrimci bilincin yokluğu gibi konularda yeni açık
lamalar getirdi. O ayrıca alternatif sosya l ist bir strateji sundu: bu stra
teji, gücü ele geçirmek ve s ü rdürmek için şiddet kullanmayı onayla
yan Bolşevik siyasal devrim modelinden ziyade, Batı l ı topl u mları n
l iberal reformları v e bireysel haklarına sa hip çı kmayı önermekteydi.
Gramsci'ye göre, işçi sınıfın ı n iktidarı ele geçirmeden önce yap
ması gereken şey, ken d i alternatif hegemonyası veya dünya görüşü
n ü ortaya koyarak, yani kapitalist kültürü sorgulamak ve yıkmakta,
kusurları, sömürüsü ve baskıcı doğasını teşhir etmekte ve böylece
yen i özg ür toplumsal düzen için bir temel sağlamakta kullanılabile
cek yeni bir sosya list 'sağduyu' -devrime götüren ve ardından işçile
rin gücünü sağ lamlaştıran ve meşrulaştıran bir karşı-hegemonya
geliştirerek, yönetici s ı n ıfın hegemonyasını yıkmaktır. Burj uva d ünya
görüşünün yerine gerçek s ı n ıf bilincini sağlayabilecek sosyalist bir
dü nya görüşünün geçiril mesi ne gerek vardır.
244 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
stil ve tarzda kü ltürel l iderli k sağ laya n bir praxis felsefesidir. Onun
Marksizm yoru m u kendi döneminin Marksizm'ine göre daha esnek,
iyimser ve özg ü r l ü kçü, çağdaş topluma çok daha ya kındır. Bu yüzden
G ramsci'n in cazibe g üc ü yüksektir.
Kaçınıl maz o l a rak, Gramsci'nin daha i nsa ni, açık ve kademeli sos
yalist stratej i analizi, daha ortodoks Marksistler tarafından fazlasıyla
l iberal olduğu, tarihsel materya l ist yasal arın tarihsel önem ini yadsı
dığı için eleştirili rken, Ko münist Parti tarafından proletaryan ı n d ev
rimci saflığını tehl ikeye atmakla suçlandı. Louis Althusser ve N icos
Poulantzas gibi yapısa kılar özellikle çok sert eleştirilerde bulund ular.
Yine de, bu kavra m Batılı Marksistlere gelişmiş kapital izmin kompleks
yapılarını ana liz edecek ve Avrupa işçi sınıfında devrimci ateşin yok
luğunu ve Britanya'da Thatcher'ın, Amerika'da Ronald Reagan ve
George Bush'unki gibi Yeni Sağ h ü kümetlerin başarılarının ve g ücü
el lerinde tutmaları nın nedenlerini açıklayacak temel bir araç sağladı.
Gramsci'n in düşü nceleri -Batı kapital izminin sömürü, baskı ve eşitsiz
l iği ni gözler önüne seren ve böylece radi ka l leri sosyal ist davaya ka
zandırarak barışçı bir devri me yol açan bir strateji sunarak- Batı Av
rupa'da Yen i Sola ve Avrupa-ko m ü n izmine i l h a m kaynağ ı oldu. i ron i k
olan, yönetici seçki n lerin hegemonya larını, yönetme hakkı n ı n a h laki
temelini yitird ikleri 'kansız devrim ler'in en iyi örneklerinden bir kıs
m ı n ı n Batı Avrupa'daki toplumlardan ziyade Doğu Avrupa ü l keleri
olmasıdır. Berlin d uvarının yıkılışı, Doğu Avrupa'daki kom ünist yöne
tim lerin çöküşü ve ya kınlarda Sı rbistan'da Slobadan Mi losevic'in
yönetimden çeki l mesi, hepsi yönetici sınıfın ideolojik gücünün çökü
şünün ve kitlelerin onların hegemonya la rını, a h laki ve fikri l iderl ikle
rini ka bul etmeyi s ü rd ürmeyi reddettiklerinin göstergesidir. Onlar
yönetme hakların ı yitirirken askeri güçlerini de yitirdiler ve savaş
sonrası d i ktatörlerin çoğu a h laki ve siyasal açıdan iflas etmiş rej i mleri
sürd ü rmeye çalışmakta n ziyade çeki lmeyi seçti.
Hegemonya kavra m ı radikal eylemler kadar akademik a raştırma
lara da ilham kayna ğ ı oldu. Hegemonya n ı n akademik a raştırma lar
üzerindeki etkisinin örneklerinden biri, i ngiltere, Birmingham Ü n iver
sitesi Çağdaş Kültür Araştı rmaları Merkezi'nin gençl i k kültürü ve
medyanın gücü üzerine anal izleridir.
Belki de onun en büyük mirası, ö l ü mü nden 1 O yıl sonra i talyan
Komü nist Partisi'ni n savaş-sonrası i talyan pol itikasının temel g ücü
olara k ortaya çıkmasıd ı r: G ramsci'ni n teori ve pratiği birleştirme a rzu
sunun fii l i bir yansıması.
HEGEMONYA 247
AYRlCA BAKINIZ
• YABANCILAŞMA ve i DEOLOJ i -Gramsci'nin teorileri için temel fikirler
olarak
• YAPISAL MARKSiZM, ELEŞTiREL TEORi, GÖRELi ÖZERKLiK ve MEŞ
RULAŞTlRMA KRiZi -bu temel Marksist düşüncenin dört farklı yoru
mu olarak
• SÖYLEM ve SiMÜLASYONLAR -fıkirlerin gücü üzerine post-yapısa lcı/
post-modern perspektifler olarak
Ideoloji
Karl Mannheim
Fi KiR
i deoloji terimi, genellikle insan doğası, top l u m ve hayatın nasıl o lma
sı gerektiği konusunda önceden belirlenmiş, hatta yanlı bir bakış
açısını a n latmakta ku l l a n ı l ır. i deolojiler komün izm ve faşizm gibi
oldukça yapılaşmış ya da sistematik düşünceler bütününü anlatabilir
veya g üç, siyaset ve sosyal düzen hakkı nda teme l duygular, hatta
önyarg ıları yansıtabilirler. i deolojiler genellikle mevcut topl u m u
anlamaya çalışır v e çoğu kez toplum v e hayatın nasıl olması veya
nasıl geliştirilmesi gerektiği kon usunda teoriler, inançlar veya politik
man ifestolar sunarlar. i deoloj i ler genel l ikle insanlığın doğası ha kkın
da özel bir görüşü ve çoğu kez ahlak ve sosyal adalet konusunda
güçlü ve samimi duyguları yansıtırlar. i deolojik perspektifler genell ik
le yan l ı bakış açı l a rı olarak, belirli bir ideolojiyi desteklemek veya bir
başka ideolojiye karşı çıkmak için olgular ve kişi lerin seçici biçimde
yorumlandığı özel, çoğu kez kısmi veya kapalı d ünya görüşleri olara k
görülür. Ö rneğin, b i r sosyalistin modern Britanya'da g e l i r dağılımı
veya suçun nedenleri, aile hayatının çökmesi gibi kon ulardaki yo
rum ları ve argümanları n ı bir muhafaza ka rınkilerle karşı laştı rın. Veya
bil imsel bir olgular ve raka mlar yaklaşımını ideolojik bir ya klaşımla
karşılaştırın. B i l imsel ya klaşım içindeki akadem isyenler ve bilim insan
ları olguları konuşturmak için tasarlanmış salt nesnel ve tarafsız bir
metodolojiyi benimserler. Öte yandan, ideologlar açı kça yanlıdırlar
ve çoğu kez olgular ve rakamları önceden belirlenmiş a rgümanlarını
desteklemek ve siyasa l karşıtları n ı zayıflatmak için seçici ve kısmi bir
biçimde kullanırlar.
Karl Mannheim ideoloji kavra mını tüm bilgilerin ideolojik oldu
ğunu anlatmak için kullan ır; matematik ve fizik gibi bel i rgin istisna lar
dışında her bilgi ideolojiktir, ya ni onlar modern toplumu ol uşturan
farklı sosyal grupların -mezhepler, kuşaklar, partiler ve özell ikle sos
yal sınıfların- değerleri, istekleri ve çıkarlarının basit birer yansıması
dır. "Olgular ve ra kamlar kendilerini anlatmazlar". Onlar kendileri
adına konuşa mazlar, aksine yorumlanmaları gerekir. Olgular ve ra-
250 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Mannheim'ın bilgi a nlayışı yoğun bir etki yaratmıştır ve Karl Marx'la
birl ikte genellikle bilgi sosyolojisinin kurucu babası o larak görü l ü r.
i kisi de bilgi ve fikirlerin bağ ı msız bir gerçekliğe sahip oldukları inan
cını yıkmışlard ı r. Onlar, daha ziyade, bilgi ve fikirlerin toplumsal kö
kenlerini ve fikirlerin insanların davra n ışları n ı etkileme ve kontrol
gücünü ayd ın latm ışlard ı r. Mannheim, Marx'tan büyük ölçüde etki
len mesine rağmen, s ı n ıfın ideolojinin tek temel i olduğu düşüncesine
karşı çıkar ve sın ıfsal ideolojinin çarpıtmaları n ı serg ileyecek ve ha
kikati ortaya koyacak 'bili msel' bir analizin m ü m kü n olmadığ ı n ı dü
şün ür.
Bununla beraber Mannheim d iğer uca yönelmemiştir. O ne röla
tivist bilgi a nlayışını ne de doğru ve nesnel bilginin mümkün olduğu
düşüncesini destekler. Daha ziyade, kendi tezin i rölativizmden kur
tarmaya çal ışır ve bu tezin hakikati ortaya çıkarma potansiyelini ar
tırmak için şu yol la ra başvurur:
AYRlCA BAKINIZ
• HEGEMONYA
• YAPISAL MARKSiZM
• ELEŞTiREL TEORi
• MEŞRUiYET KRiZi
• GÖRELi ÖZERKLiK
• SÖYLEM id eo l oj ik gücün modern yorumları olarak
-
OKUMA ÖNERiSi
KETLER, D. (1 986), Karl Mannheim, Tavistock -Tavistock temel sosyologlar
serisinde Mannheim'in hayatı ve çalışmalarına özet bir bakış
SINAV SORULARI
Aşağıdaki kavra m la rd a n ikisinin bilgi sosyoloj isi a n layışına nasıl katkı
da bulunabileceğini gösteri niz:
a) i deoloji
b) Sağd uyu bilgisi
c)Kollektif bil inç
2 iki fa rklı sosyal etkinlik alanını göz önüne alarak egemen ideoloji
kavramının sosyolojik açıdan kullanışlılığını değerlendirin iz. (London
U niversity, Haziran 1 986)
3 "H içbir bilgi m utlak o larak doğru değildir, çünkü bütün bilgiler sosyal
olara k inşa edilirler." Bu bakış açısını değerlendiriniz. (AEB, Haziran
1 989, s. 2)
I ktidar Seçkinleri
C. Wright M ills
Temel çalışmaları:
• Beyaz Yakalllar (1 95 1 )
• iktidar Seçkinleri (1 956)
• Toplumbilimsel Düşün (1 959)
• 3. Dünya Savaşmm Nedenleri ( 1 958)
• Dinle Yankee (1 960)
• Marksistler (1 962)
FiKiR
i ktidar seçkinleri araştırması siyasal sosyoloji tarihinde temel bir ana
liz konusu olmuştur. Kavra mın kökleri iki büyük filozof Aristoteles ve
Platon'a kad a r uzanır ve -Robert Michels ve Karl Marx aracılığıyla
Mosca'dan Pareta'ya kadar siyaset teorisyenlerinin ilgi merkezini
ol uşturmuştur. Ancak Mills'ın yorum u nda farkl ı olan yan, 'seçki n ler
iktidarı'nı bireylerden ziyade kurumlar temel inde analiz etmesi ve
yirminci yüzyılda demokrasi nin yuvası olarak görülen ve özellikle
1 950'1er ve 60'1arın Soğ u k Savaş ortam ı nda şer kom ü nist g ü çlere
karşı i n sa n l a rın mutluluğu için savaştığını ve özgü rl ü k mücadelesi
verdiğini iddia eden Amerika'da iktidar seçki nlerinin varlığını bel ir
lemesi ve analiz etmesidir. Özgürlük Anıtının yuvasının sorumsuz
iktidar seçkinleri tarafı ndan yönetildiğini iddia edebilmek sadece bir
256 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
cesaret işi değil, özel l ikle savaş-sonrası McCh a rtizm döneminde ol
d u kça tehl ike l i bir işti.
Rad ikal bir ruh ve doğaya sahip olan C. Wright Mills sadece Ame
rikan toplu m u n u eleştirmekle kalmaz, onun önde gelen bir demok
rasi olduğu iddiasını da sorgular. Mills, iktidar Seçkinleri'nde ( 1 956),
Amerikan topl u m u n u n halk tarafından d eğil, içinde ü ç temel kurumu
-büyü k şirketler, ordu ve federal hükü meti- barındıran bir i ktid a r
seçkinleri tarafı ndan yönetildiğini göstermeye çalışır. Ayrıca ona
göre, bu ü ç ayrı org a n izasyon u ol uşturan fa rkl ı seçkin gruplar, birbir
lerinden bağımsız gibi görünseler de, aslınd a gerçekte tek ve birl eşik
bir seçki nler g rubu, Amerika'yı kendi çıkarlarına göre yöneten ve
seçi mlerde hesap verme g ibi bir kayg ıları olmayan el it bir grup oluş
tururlar. Onun a n a l izine göre, bu seçki nler grubunun birliğinin temeli
'kurumsal yakı n l ı k'ları ve karş ı lıklı bağıml ı l ı klarıd ır. Siyasetçilerin ü l ke
savunması için orduya i htiyaçları vardır; ordu askeri bütçeye gerekl i
mali desteği sağlamak için siyasetçilere ihtiyaç d uya r ve büyü k ş irket
lerin askeri teknolojiler ve yeni silahlar geliştirerek karlarını büyük
ölçü de a rtı rmaları gerekir. Amerika n ordu bütçesinin bu kadar büyük
o l masının nedeni savaş sanayinin modern Amerikan ekonomisinin
temel unsurlarından biri olmasıd ır; bizzat büyük bir şirket 1 9SO'Ier ve
60'Ia rda Amerika'yı Sovyet Rusya'yla 'Soğuk Savaş'a sokacak ölçüde
etkili olmuştur. B u seçkinler gru bu, Mil ls'e göre, sadece 'işlerini sür
d ü rebil mek' için bi rbirlerine ihtiyaç d uymakla kalmaz, aynı za manda
benzer toplumsal ve eğitsel kökenierden gelirler, kend i aralarında
evlilikler yaparla r ve aynı sosyal çevrede ve üst d üzey işlerde yer
a l ı rlar. Ü st d üzey bir işada m ı n ı n ka bineye g i rmesi veya Dwight Ei
senhower gibi yüksek komuta kademesinden bir genera lin başkan
ol ması alışılmadık bir şey deği ldir. Amerika'nın mevcut başka n ı Ge
orge Bush büyük bir işadamıdır ve hukuk kökenlidir; hatta babası
daha önce başkanlık ya pmıştır ve kendi Devlet Sekreteri Colin Powe l l
da Körfez savaşının ö n d e gelen generallerinden biriydi.
Amerika'nın bir iktidar seçkinleri tarafından yöneti l mesi -veya
yönlendiril mesi- m utlaka anti demokratik yollarla gerçekleşmez,
çünkü h ükü mete seçimlerde hesap soru labilir ve o sahip olduğu
gücü kendi ayrıca l ı kları veya çıkarlarından ziyade Amerikan halkının
yararına kullanabil i r. Fakat, Mil ls'e göre, bu askeri-s ınai-siyasal komp
leks sadece sorum suz olmakla ka l mayıp, aynı za manda otokrati ktir
ve kendi çıka rlarına h izmet eder. Modern Amerika, ona göre, " i ktidar
Seçkinleri için, i ktidar Seçki nl eri tarafı ndan yönetilen bir i ktidar Seç
kinleri yönetim i"dir. O Amerikan kapita l izminin ve büyük Amerikan
şirketlerinin çıka rlarına h izmet ederken, kitleler genel l i kle iktidardan
iKTiDAR SEÇKiNLERi 257
KAVRAMSAL GELiŞiM
Amerikan halkı nı n Stal i n Rusyası imgesine uygun d üşen bu kitlesel
kontrol tasviri, insanlar ta rafı ndan kendi top l u mları hakkında ortaya
atılmış tuhaf bir iddia olara k algılanmış ve doğal olara k büyük bir
karşı saldırıya yol açm ışt ı r. Entel lektüel düzeyde, eleştirmenler
Mil ls'in fikrin i n sadece basit bir ayrıntı olduğunu öne sürmüşlerdir.
Ne böyle bir seçkinler grubunun va rl ığına, ne de Amerika'yı kendi
çıkarlarına göre yönenikierine dair bir kanıt vardı. Kişisel düzeyde,
Mills a kademik bir asi, Marksizm ve kom ü n izmin bir savun ucusuydu .
258 SOSYOLOJIDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• OLiGARŞiNiN TUNÇ YASASI, KORPORATiZM, SEÇKiNLER TEORiSi,
MEŞRUiYET KRiZi ve GÖRELi ÖZERKLiK
• SÖYLEM -günümüzde güç üzerine post-yapısaıcı bir perspektif
OKUMA ÖNERiLERi
ELDRIDGE, J.C. (1 983), Wright Mil/s, Tavistock -Mi lls'ın hayatı ve dönemi
üzerine kısa bir inceleme.
Ml LLS, C.W. (1 956), The Power Elite, OUP -eskise de hala oku n maya değer bir
çal ışma.
iLERi OKUMALAR
BOTIOMORE, T. AND BRYM, R. (EDS) ( 1 989), The Capitalist Class, Wheatsheaf
Press -Piüralist-Eiitist tartışması üzerine güncel bir çalışma.
DAH L, R. A. (1 96 1 ), Who Governs? Yale University Press
DYE, T. R. (1 979), Who's Running America?, Prentice-Hall
H EWITI C.J. (1 974), 'Eiitesand the Distribution of Power in British Society',
Stanworth P. and Giddens A. Efities and Power in British Society, CUP
Ml LLS, C.W. (1 95 1 ), White Co/lar, OUP
Ml LLS, C.W. (1 958), The Causes of World War lll, Simon & Schuster
Ml LLS, C.W. (1 959), The Sociologicaf lmagination, OUP (Toplumbilimse/ Düşün,
260 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SORULAR
1 . ' i ktidar seçkinleri' kavramı modern topl u mda siyaseti açıklamada ne
kadar kullanışi ıdır? (Londra Ü n iversitesi, Ocak 1 987)
2. 'Siyasal seçkinler' kavramı i ngi liz siyaset yapısının araştı rılmasıyla nasıl
bir il işki içinded ir? (Oxford Komisyonu, Mayıs 1 985)
3 Sosyal bil imciler arasında çağdaş Batılısanayi toplumlarında u l usal güç
yapısı hakkında uzun süren bir tartışma yaşanmıştır. Bu tartışmada
beni msenen temel yaklaşı mları değerlendiriniz. (AEB, Ocak 1 983, s. 1 )
4 Siyasal g ücün doğası ve yapısı konusundaki p l ü ra l ist teorilerin güçlü ve
zayıf yanları n ı ta rtışınız.
larını ve çok sayıdaki etn i k grup ve ırkı "Amerikan hayat tarzı" içinde
eriterek nasıl başa rıl ı bir şekilde geliştiklerini açıklam aya çalışırken,
kentin kaosu içi nde kaybolmadan, Durkheim, Darwin ve Simmel gibi
Avru palı düşünü rlerin fikirlerin i Amerikan sosyolojisine ta n ıttı. Öğ
rencilerini Chicago sokaklarına girmeye ve bir geçiş to plumunun
zengin ayrıntılarını görmeye yönlendirdi. Park'ın ayrı ntılı empirik
araştırmalara vurgusu yen i sosyolojik tekniklerde, katılmalı gözlernde
önemli bir gelişme yarattı; fikirleri çoğunlukla yapısal işlevselcil ikle
ilişkilendirilse de, Everett Hughes, Herbert Blumer ve Howard Becker
gibi önde gelen sembolik etkileşimcileri ayn ı ölçüde etkiledi. Park
Sosyoloji Bilimine Giriş ( 1 92 1 ) kitabı için Ernest B u rgess'le birlikte çal ış
tı. Fakat makaleler, derlemeler ve d iğer yazı ların ı n çoğu, sonradan
öğrencilerinden Everett Hughes tarafından üç ci lt halinde yayı nlandı.
FiKiR
Bir kentle veya büyük bir kentsel alanla ilgili çalışma yaptığın ızda
karşınıza bazı farklı iskan ve yerleşim örüntüleri çıka r. Çoğu kent, her
biri kendi alansal sın ırları, karakteri ve top l u l u k duygusuna sah i p
(veya bunlardan yoksun) mahalleler veya alanlara ayrı labilir: eski
kentin (inner-city) fa kir, köksüz ve etn ik g ruplarının yoksul mahal lele
ri ve gettoları, o rta sın ıfı n ağaçlıklı ba n l iyöleri ve zen g inlerin şehir
d ışındaki villaları. Bu tür mahalleler, çoğunl ukla kendi özel hayat
tarzları ve davra n ı ş kalıplarını 'özel olara k ü retir' görü nü rler. Bazıları
oldukça sabit, ötekilerse yeni insanlar taşındığı ve mevcut sakinler
yakın bir mahalle veya bölgeye taş ı n d ı kları için sürekli a kış halinde
g i bidir. Dolayısıyla modern kentler, karakterleri değiştiği ve sınırları
genişlediği için, ka rmaşık bir değişim ve istikra r, uyum ve evrim sü re
ci içinde görü n ü rler. Fakat böyle bir kentsel gelişimin sebepleri ve
yönleri nelerdir; böyle gözle görülür bir karmaşadan düzen nasıl
ortaya çıkmakta d ı r?
Park ve B u rgess bu soru ları cevaplandırmak için insan ekolojisi
kura m ı n ı geliştirmişlerdir. Onlar biyolojiden bitki ve hayvan yaşam
.
biçim leri nin çevreyle i l işkileri içinde incelen mesini, bel irl i bir alanda
dengeli ve birbirine bağıml ı bir yaşam biçi m i veya toplu l u k oluşturan
her özel tür tarafından yaratılan bir yaşam ağını veya ekasistemi
a nlatan ekoloji kavra m ı n ı ödünç a l m ışlard ı r. Zamanla bu doğal toplu
l u k, yerini alma (succession) adı verilen, her doğal yaşam orta m ı n ı n
yeni b i r t ü r tarafı ndan istila edildiği bir evreler dizisinden geçerek,
basitten karmaşığa doğru ilerleyen yaşam biçimleri ü retir. Çevreye
hakim baskın bir tür ortaya çı kıncaya kad a r bir dengesizlik veya deği-
iNSAN EKOLOJiSi 263
şim hali vard ı r ve bir sonra ki istilaya kadar yen i bir topl u l u k ve denge
çağı hüküm sürer. Park doğal ayıklanma, rekabet ve hayatta kalma
m ücadelesi gibi Darvinci il keleri Emile Durkheim'ın "toplumlar temel
kültürel ve ahlaki b i r konsensüs tarafından yönetilirler" düşü ncesiyle
ve bireyin özgürlük ihtiyacı ile topl u m u n sosyal kontrol ihtiyacı a ra
sı ndaki gerilimi anlatan an om i (bkz. Anomi) kavramıyla birleştirir. Bu
nedenle, insan ekologları, kenti, kend ine a it bir hayatı olan, insanların
sürekl i olara k karmaşık b i r hayat mücadelesi ve alansal rekabet süreci
içinde çevrelerine uyum sağladıkları, en güçlü olanın hakim olduğu,
en zayıf olanın kent merkezinin a rka ta raflarında kaldığı b i r 'sosyal
orman', bir tür organizma olara k düşün meye başlamışlard ır. Ancak
doğada olduğu gibi, a l a nsal bir rekabet dönemi bir kez hafiflediğin
de, insanlar da bitki ler g i bi belirli bir mahal leye yerleşir, kök salar ve
bir top l u l u k d uygusu geliştirirler. Yen i b i r istila ve yerini a l ma çağı
başlar, zira kent merkezi ndeki yen i gruplar yoks u l mahalleleri istila
eder ve en yakın mahalleyi istila etmek için, bütü n kente yayılan bir
dalga etkisiyle, mevcut sakin leri d ışa doğru iterler. Sonuçta yen i bir
kentsel yerleşim örüntüsü, yeni bir kentsel güç dengesi, yeni bir
denge ve uyum ortaya ç ı kar. Park'ın öğrencilerinden Rodrick McKen
zie bu kentsel evrim s ü recin i şöyle özetler:
Tıpkı doğada bir türün belirli bir alanda hakim bir yaşam biçimi
olarak diğerinin yerini alması gibi, insan topluluğunda da alan
kullanım örüntüsü, değişen çevre koşul larına mevcut kul lanıcı
lardan daha iyi uyum sağlayan yeni raki pierin bu alanı istilasıyla
değişir. Bu istila ve yerini alma süreci, insan topluluğunda, arazi
kullanım değerlerinde bir değişim olarak ve böylece, gözde yerler
için rekabet alanını ekonom ik açıdan daha güçlü rakipiere (örne
ğin bir işletmeye) bırakma, ekonomik açıdan daha zayıf mevcut
kullanıcıları (örneğin sakinleri) zorlama biçiminde kend ini göste
rir. Daha sonra başarılı bir istilanın ardından bir denge kurulur ve
yerini alma evresi tamamlanır (McKenzie, Sa unders 1 981 ) .
264 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
V
Zenginlerin bölgesi
KAVRAMSAL GELiŞiM
i nsan ekolojisi kura m ı yirminci yüzyılın başlarında Chicago'da ve
diğer bell i baş l ı Amerikan kentlerinde görülen b i rçok süreci açıkl ıyor
gibi görünmüştü r; özellikle:
sanların duyg usal neden lerle göç etmek için ne kadar gönü lsüz
olduklarını göstermiştir.
• Ancak bu ya klaşıma yönel i k başl ıca eleştiri, yaklaşımın kentsel
gelişmeyi doğal bir şey, bir şekilde adil ve kurallara u yg u n bir
iskan dağ ı l ı m ı yaratan kişisel olmayan piyasa güçleri n in bir so
nucu olara k resmetmesined i r. Dah a rad i kal yazariara göre, böy
le mu hafazakar bir analiz mevcut servet ve güç eşitsizliklerini
meşru laştı rmakta, özellikle belirli kilit grupların (işada m l a rı,
planlamacılar, pol itikacılar) h ayatımızı ve kentlerimizin gelece
ğini yatı rı m , istihdam ve iskan kon u s u ndaki kararlarıyla kontrol
edebil me güçlerin i göz a rdı etmekted ir. Hawley ( 1 950), Duncan
( 1 932), Schore ( 1 965) ve Mann ( 1 965) i nsan ekolojisi kura m ı n ı
geliştirmek i ç i n çeşitli g i rişimlerde bulunmuşlard ı r. Fakat
1 960'1a rın o rta larına doğru hem bu ya klaşım hem de kardeş
a raştırma geleneği olan top l u l u k a raştırmala rı, çatışma ve güç
teme l l i kurarnlar lehine redded ilm iştir. Bu kurarnlar kaynakla
rındaki paradigmalar g ibi, özünde muhafaza kar bir yapıya sa
hiplerdir; onlar toplumsal konsensüsü açıklamakta iyi, ancak
hızlı sosyal değ işmeyi ve çatışmaları açıklamakta zayıfl a rdır.
1 960'1a rda kentsel çevrede Siyah g üç, yu rttaşlık ve kad ın hakları
hareketleri, öğrenci isyanları patlak verirken, bu kurarnlar Batı
sanayi kentlerine yayılan kargaşalar ve isyanlarla ilgili hiç bir
açıklama getirememişlerdir. Kent sosyo l ojisi bir tür paradigma
devrimi yaşarken, Park ve Parsons'ın k u ramiarı yerin i Marx ve
Weber'in rad i ka l çatışma yaklaşımiarına b ı rakmıştır.
i nsan ekolojisi fikri, bugün gözden düşmüş olsa da, kent sosyolojisi
nin gelişiminde hala kurucu bir kurarn olara k görül mekte; Park'ın
katı l ma l ı gözlem ve 'olgu toplama' tekni kleri Gerald Suttles'ın Ch ica
go ( 1 968) ve Ken Pryce'nin St Paul, B ristol a raştırması ( 1 979) gibi iç
kentle ilgili etkili çağdaş çalışmalara esin kaynağı olmaya devam
etmekted i r.
AYRlCA BAKINIZ
• KENTLEŞME
• KOLLEKTiF TÜKETiM
• YERLEŞiM-TEMELLi SINIFLAR
• KENT iDARECiLiGi -Kentin nasıl yaşad ığı ve nefes aldığına yönelik
alternatif bakış açıları içi n
iNSAN EKOLOJiSi 267
OKUMA ÖNERiLERi
MATTHEWS, F.H. (1 977), 'Qest for an American Sociology: R.E. Park and the
Chicago School', Student Encyc/opedia ofSocio/ogy', Mcmillan
SLATTERY, M. (1 985), 'Urban Sociology', Sociology New Directions, (ed.) Har
alambos, Causeway Press -kent sosyolojisi için yararlı bir genel bakış
SMITH, D. (1 989), The Chicago School', Social Studies Review, vol. 4 no 4,
March, 1 989
SINAV SORULARI
1 . Ch icago Okulu'nun sosyolojik kurarn ve uygulamaya katkısını açıklayı
n ız. (WJEC Haziran 1 986)
2. Şehirlerin suç yaratabildiği gözlemini değerlendirin iz. (London Univer
sity, Ocak 1 987)
1 nsan I lişkileri
Elton Mayo
Fi KiR
' i nsan i l işkileri' fikri örgüt sosyolojisi ve personel yönetim i kura m ı ve
uygulaması üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Bu kavra m ı n kökeni
Mayo'nu n 1 927-1 930'1ar arasında Western Elektrik Şirketi'n in Chica
go'daki Hawthorne'daki fa brikasında endüstriyel i lişkiler ve verimlilik
konusunda yaptığı araştırmalardır.
Söz konusu dönemde bu alandaki hakim kuram F.W. Taylor'un bi
limsel yönetim anlayışıyd ı . Taylor'ın endüstriyel verimlilik kura m ı iki
iNSAN iLiŞKiLERi 269
KAVRAMSAL GELiŞiM
Maya'nun fikirleri, Endüstriyel i nsan i l işkileri Oku l u içinde ve hatta
Batı ka pitalizmi üzerinde derin etkiye sahip bir sosyal hareket içinde
yeşermiştir. Hatta bu düşü nceler sosyal ist toplumlarda personel
yönetimini etkilemiş ve personel araştı rmalarının modern yöneti m i n
b i r uzman l ı k a l a n ı olarak gel işmesine y o l açmış, büyük şi rketleri en
düstriyel i l işkilerinin temellerini kökten değişti rmeye itmiştir. B u
uyumluluk v e personele yönelik i l g i J o h n Lewis Partnership, Marks &
Spencers ve Sainsburys gibi önde gelen i ngi l iz şirketlerinde bir pren
sip haline gelmiştir. Çok sayıda endüstriyel örgüt ve kitlesel üretim
yapan fabrika, özellikle i skandinavya'da, örgütsel yapısını tamamen
yeniden değerlendirmeye, 'montaj hattı' ve katı iş koşu llarının yeri ne
ekip çalışması, iş rotasyon u ve zengin leştirme programla rı n ı, işçi
katılımını, sosyal klü p ler ve daha dostane, daha hoş orta mları geçir
meye başlam ıştır. i şçinin toplumsal ihtiyaçları -iş doyumu, iyi perso
nel il işkileri ve 'mutlu bir a i le' atmosferi- doğrudan kazançların önü
ne geçmeye başlamıştır.
Akademik açıdan, insan i l işkileri fikri g ru p d i na m i kleri sosyal psi
koloji, liderlik biçim leri ve sosyal faktörler gibi kon ularda, özel l ikle
Chicago Ü n iversitesi i nsan i l işkileri Oku l u nda, birçok deney ve araş
tı rmaya ilham kaynağı o l m uştur. Ancak bu ya klaşım büyük eleştirile
re de uğramıştır.
•
i nsan i lişkileri tekn iklerin in uyg u la n ması üzerine araştırmalar
birbirleriyle tutarsız sonuçlar o rtaya koymuştur. Coch ve
French'in (bir pijama fabrikasında) ya ptıkları yeni üretim yön
tem lerinin kullanıl ması ve pa rça başı ücret araştırması, işçilerin,
sadece bilgilendirilmek yerine çal ışma d üzenleri değiştirildi
ğinde, en az personel rahatsızlığıyla, verimlil iklerinin arttı ğ ı n ı
göstermiştir. Ancak benzer araştırmalarda farkl ı veya yetersiz
bulgulara ulaşıl mıştır.
Goldthorpe ve Lockwood ( 1 968), insan i l işkileri yaklaşım ını, fab
rika d ışındaki topluma fazla bakmadığı, işçilerin tutum ları ve
motivasyonlarını etki leyen faktörleri i h mal ettiği için eleşti rmiş
tir. Onların Luton'daki 'zengin işçiler' a raştırması (bkz. Burjuva
/aşma), işçilerin ihtiyaçlarının, işyerindeki koşullar kadar toplu
mun kültürüne ve bireyin sosyal yapı içerisindeki yerine göre de
değiştiği n i ve bunlara bağl ı olduğunu göstermiştir. Farklı işçile
rin farklı ihtiyaçları vardır. Bu zengi n işçileri motive eden esasen
parasal öd ü l lerdir. Onlar, ister grup daya n ışması isterse iş do
yumu biçiminde olsun, içsel bir doyumu n e ara m ı ş ne de bek-
272 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
lemişlerd i r; onlar Luton'a para kaza nmak için gelmişl erdir. Za
ten on ların toplumsal ihtiyaçları evde karşı lanm ıştır.
AYRlCA BAKINIZ
• Bi LiMSEL YÖNETiM -ironik olarak endüstriyel ilişkiler teorisinin olu
şumuna yol açan bir teori olarak
• VASIFSIZLAŞMA -bilimsel yönetim yaklaşımı ve endüstriyel ilişkiler
iNSAN iLiŞKiLERi 273
SINAV SORUSU
"Bilimse l Yönetim ve i nsan i l işkileri örgüt çal ışmalarına farklı yaklaşımlar
dır, ancak işgücünün kontrolü konusunda aynı a macı paylaşırlar" Tar
tışınız. (AEB J u n e 1 988 Paper 1 )
Fi KiR
Rosenthal ve Jacobson tezlerini yaygı n bir gözlemden, 'insanlar daha
ziyade kendilerinden beklenenleri yaparlar" düşüncesinden ha reket
le geliştirmişlerd i r. insanlar a rasında bu eğ ilim o kadar güçlüdür ki,
bir i nsanla daha önce hiç karşılaşmasanız bile, onun belirli bir du
rumda nasıl davranacağ ını tahmin etmeniz m ümkünd ü r. Ancak bu
tahminin doğru çıkma ihtimali onunla daha önceden karşılaşm ışsa
n ız artar; sadece onun hakkında daha çok şey bildiğiniz için değil,
ayn ı zamanda bu tür bilgi ona karşı davra nış biçimin izi etkilediği için
ve tam beklediğiniz davranışı yaratmanız a nlamında. Başka deyişle,
insanlara davra n ı ş biçiminizin sadece kend ini doğrulama etkisi yok
tur, bizzat kendini doğru layan bir kehanet de yarata bilir -George
Bernard Shaw'ın Pygmalion adlı oyunda gel iştirdiği bir fikir:
Gerçekte ve haklı olarak, bir kişinin kendinde toplaya bileceği
özellikler (giyinme ve uygun konuşma şekli vb.) bir yana, bir ha-
KENDiNi DOGRULAYAN KEHANET 275
KAVRAMSAL GELiŞiM
Açıkçası, öğretmen tutumları ve öğrenci başa rısı arasınd a ki ilişki
konusundaki bu çarpıcı bulgu eğitim a raştırmaları üzeri nde büyük
bir etki yaratmıştır. Bu bulgu birçok tekrar çal ışmasına ilham kaynağı
o l muştur ve Rosenthal bu çal ışmaların çoğunun b u l g u larını destek
lediğini iddia etse de, başka a raştırmacılar onun tezlerine ve ku llan
dığı yönteme daha kuşkuyla bakmışlard ı r:
AYRlCA BAKINIZ
• ETiKETLEME KURAMI
• DAMGA
OKUMA ÖNERiLERi
DOUGLAS, J.W.B. (1 964}, The Home and the School, MacGibbon & Kee, Pa nt
her, 1 968
HARGRAVES, D.H. ET AL. (1 975), Deviance in Classroom, Routledge & Kegan
Paul
KENDiNi DOGRULAYAN KEHANET 279
SINAV SORULARI
1 . Öğretmen beklentileri n i n öğre n cilerin eğitim pe rformansları üzerin
deki etkisiyle ilgili sosyolojik açıklamaları belirti n iz.
2. Eğitim başarısının oku l l a rdaki etiketierne süreçleri ve öğrenci alt kül
türlerinden ne ölçüde etkilendiğini bel irtiniz.
Kent ldareciliği
Raymond E. Pahl
FiKiR
1 960'1arın sonlarında Amerika ve Batı Avrupa kentleri zenciler, öğ
renciler, kad ı n g rupları, sosyal konutlardaki kiracılar ve çevreci grup
ların şiddet içeren protestoları ortasında çatışmalar ve yıkımiara sah
ne oldu. Bu tür güçlü baskı grubu faa l iyetleri nin, yoğun huzursuzlu
ğun temel inde Batı l ı kapitalist toplumların kent merkezleri ndeki güç
ve kaynak dağ ı l ı m ının yarattığı temel hoşnutsuzl u k yatıyord u. i nsan
lar kendilerini yabancılaşmış, soyutlanmış hissediyor, kentlerinin
yönetilme biçimini etkileyemedikleri n i düşünüyorlardı. H iç kimse
kontrole sahip değilmiş, onların soru nlarına kulak verecek hiçbir
KENT iDARECiLiGi 281
ku rum yokmuş gibi görün mekteydi. Sanki Batı kentleri sıradan va
tandaşların kontrolü dışındaki gizl i g üçler tarafı nd a n yönetiliyordu.
Kent sosyolojisindeki geleneksel teoriler bu tür h uzursuzl u kları, bu
tür g izli bir gücün varl ığını açı klayamadıkları i çin, pek çok kişi onların
yerine Marx ve Weber'in çatışma teorilerine yöneldi. Bu yönde önem
l i bir girişi m R.E. Pah l'ı n kent idareci liği teziydi.
Pahl, Max Weber'in gelişmiş sanayi toplu ml arı nda bürokrasinin
gücü tezinden yararlanarak, g ü nü m üz kentleri n i n gizli doğa güçleri
nin değil, 'yüz-süz' bürokratların kişisel-olmayan g ü çleri nin kontro
lünde olduğunu öne sürer. Bu 'kent idarecileri' ko nut ve eğitim g ibi
kent kaynakların ı n dağılımını kontrol ederler. Onlar kentlerimizi
planlar ve ulaşım sistemlerini düzenlerler. Toplanacak para n ı n ora n ı
ve bunların nereye harcanacağı, park ve oyun alanla rı n ı n, eğlence ve
alışveriş merkezleri n i n seçi mi gibi konularda kararı onlar verir. Şehir
ler büyüyü p karmaşıklaşt ı kça kent idareciliğ ine, bürokrasiye ihtiyaç
artar -ve bununla beraber, insanlarda ya ba ncılaşma, güçsüzl ük ve
çevrelerinin kontrolünü kaybettikleri duyguları a rtar. Yerel politikacı
lar ve siyasal partileri kentlerimizi yönetmeleri, politikalar oluşturma
ları ve önemli kararlar almaları için resmen seçsek de, uyg ulamada -
Weber'in de işaret ettiği g ibi- gerçek güç resmi görevlilerin, bilg iyi
kontrol eden, öneriler sunan ve temel düzeyde kaynakları kontrol
eden, kamu konutları veya okul alanları, oku l yemekleri veya a raba
park yeri alanları tahsisi yapan (veya kaynakları ellerinde tutan) 'yüz
süz' insanların elindedi r. Her a ilenin hayat tarzı ve çevresi n i ve gele
ceğini oldukça derinden her biri farkl ı şekillerde etkileyen işte bu
küçük idari kararlardır. Bu yetkililer, planlama kararlarıyla, ister şehir
içinde veya yeni yerleşimlerde, isterse varaşlar veya iskan bölgelerin
de, her tür topl u luğu yaratacak ve yok edecek güce sahiplerdir. On
lar, ka mu iskan bölgeleri veya kamu taşımacıl ığına ayrılan harcamala
rı arttırmak için, sözgelimi, ev sahiplerine uygulanan vergi ora n ı n ı
yükselterek kentsel zengin liğin dağı l ı m ı n ı değiştirme gücüne sah ip
lerdir. Benzer şekilde, yeni bir a lışveriş kompleksinin planlamasına
izin vererek büyük firmaları bu bölgeye çekmele ri, ayn ı zamanda
birçok küçük işyerin i ortadan kald ırarak şehir merkezinin görü nümü
ve yapısını tamamen değiştirmeleri mümkündür.
Fakat kentsel çevre ve kaynakların idaresi sadece kamu görevl ile
rin in kontrolünde değildir, özel kesimdeki yöneticiler de belirli bir
güce sahiptir. Yapı kredisinden soru mlu idareciler konut kredisi faiz
lerin i kontrol a ltında tutar ve ev sahibi ol mayı önemli ölçüde etkiler
ler; benzer şekilde banka yöneticileri borç politikaları ve faiz ora n la
rıyla müşteri harcamalarını ve tica ri yatırımları etkilerler. Pahl'a göre
282 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Kentsel kaynakların dağılımının bu tarz 'siyasal' bir analizi, piyasa n ı n
gizli eli veya kentsel evrimde doğal güçler a n layışını savu nan ekolojik
ve işlevseki teorilerle tamamen çel işir. Kent idareciliği tezi, bunun
yerine, kentlerimizi yöneten ve bir kentin nasıl olması gerektiği, han
gi g ruplara öncel ik ve kulak verileceği, hang ilerinin göz a rd ı edilebi
leceği konusundaki kararları ve temel değerleri/ideolojileriyle g ü nde
l i k kentsel hayatı mızı kontrol eden şa hısları, özell ikle yetkililer ve
bürokratları göz önüne sermeyi hedeflemiştir. Bu tez, aynı şekilde,
1 960'1arın sonlarında ve 70'1erde yayı lan kentli protesto hareketleri
nin yükselişini, bu kişisel-olmayan ka ra rla ra rağmen, kilit ka rarları
kimlerin ald ı klarını belirleyememenin yarattığı öfke ve hayal kırıklığı
nı açı klamaya çalışmıştır. Yerel politikacılar bu baskı grupların ı n açık
hedefi olsalar bile, Pahl gerçek gücün a rd ı nda, g ü n geçtikçe daha
karmaşı k bir görü nüme bürünen 'kentsel orman'ı kontrole çalışan,
KENT iDARECiLiGi 283
OKUMA ÖNERiLERi
PAHL, R. E. ( 1 975), Whose City? Penguin
S LATIERY, M. ( 1 985), 'Urban Sociol ogy, Seetion 2', Haralambos M. (ed.) Socio
logy New Directions, Causeway Press -kent sosyolojisinin bütün konuları
nın bir değerlendirmesi
SI NAV SORUSU
Kentsel alanlard a ki büyük mahrumiyet alanlarıyla ilgili sosyoloj i k açıkla
maları değerlendiriniz. (AEB Kasım 1 988)
Lou is Wirth ( 1 857-1 952) Almanya'nın bir köyünde zengin Yahudi bir
ailenin çocuğu olara k d ünyaya geldi. ancak o ondört yaşındayken
ailesi Amerika'ya göç etti. C hicago Üniversitesi'ni bitiren Wirth daha
sonra aynı ü niversitede Profesör olarak çalışmaya başladı ve
1 920'1erde ünlü Chicago Sosyal Bil i m Okul u'n un önde gelen şahsi
yetlerinden biri oldu. Yirm i nci yüzyıl başlarında Amerika n kent dev
ri minin ta m ortası nda yer alan Chicago 'vadedilen ü lke'ye sel gibi
aka n milyonlarca göçmen i m ı knatıs gibi kend i n e çekiyord u. Chicago
Okulu'nun Albion Smail'un önderliği ve teşviki altındaki R.E. Park,
Ernest B urgess, W.l. Thomas ve Louis Wirth gibi öğrencileri, bu kent
sel dü nyadan, onun görü n ü r kaosu ndan, düzensiz, mozaik yapısın
dan, etn ik toplulukları ve birbirinden ayrışmış komşuluklarından, suç
oranları ve kaynayan insan kütlesinin sürekli değişim halindeki yo
ğun canlılığından büyü lenmişlerdi. Ancak, bu kaosun, bu gelgitin
altında bazı doğal düzen biçimleri yatıyordu ve Ch icago Okulundan
sosyal bilimcilerin a macı bu g üçleri ortaya ç ı kartıp açıklamaktı.
Louis Wirth'ün katkısı teorik ve pratik d üzeyde idi. Onun amacı,
kentsel toplumu açıklamak ve ıslah etmekti ve büyük ölçüde sosyal
çalışma, iskan politikası, planlama ve ırk i lişkileriyle ilgileniyordu.
Onun temel ilgi alanı g ru p hayatı ve topl umsal d üzenin özü -
konsensüs- ve onun nasıl o luştuğu, varlığını nasıl sürdürdüğü ve
zamanla nasıl çöktüğ üydü.
Temel çalışmaları:
• Getto ( 1 928)
• Bir Yaşam Biçimi Olarak Kent ( 1 938)
Wirth'ün etkisi ondan i l ham alan öğ.renci kuşakları nda ve onun
Amerikan ve U l uslara rası Sosyoloji Dernekleri Başkanl ıklarında yan
sımasını bulur.
286 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
FiKiR
Kentleşme fikri, özel bir kentsel ya�am biçi m i -özell ikle kırdakinden
farklı bir yaşa m biçimi- düşüncesi ilk kez Amerika l ı sosyolog Louis
Wirth tarafından 1 920'1erde Chicago'da gel iştirilm iştir. Kentler heye
can verici ve ü rkütücü yerlerdir. H ayatın yoğ u n hızı, trafik, itiş ka kış ve
parlak ı ş ı klar büyü l eyici ve keyif vericidir. Ancak, kentler ayn ı zaman
da kasvetli meka n l a rd ır. Girdap gibi bir kalabal ı ğ ı n ortas ında kendini
zi çok ya lnız ve kaybolm uş, kızg ı n ve sinirli hissedebil irsiı:ıiz. Hiç kim
sen in başkasına ayıraca k zamanı yoktur; h erkes, kentteki 'keşmekeş'
içinde varolma mücadelesi verirken, tefeciler, taşra l ı lan aldatan �eh ir
düzenbazları ve �ehir kovboyları gibi vahşilerle mücadele ederek
ömrünü tamamlar görünür. Bu yabancı laştıncı ve yapay hayat tarzı
dostluktan, beraberl i k duyg usundan, huzu r ve kır hayatı n ı n saki n l i
ğinden uzak m i lyonlarca m i l l i k bir a l a n ı istila eder görü n ür; ancak
1 920'1erde Amerika lılar ü n ve fırsat peşinde bu kentsel ormaniara
sürüler halinde dalar görünmektedir.
Park ve Burgess g ibi öğrencileri kentsel hayatı insan ekolojisine
yani, Darvinci bir insa ni mücadele, adaptasyon ve hayatta kalma
teorisine- göre açı klamaya ça lışırken, Wirth kentsel hayatta üç temel
faktör bulunduğunu öne sü rerek, kültürel yan ı daha ağır basan bir
teori geliştirir. Bu fa ktörler şöyle sıralana bilir:
KAVRAMSAL GELiŞiM
Kentleşme ve kentsel-kırsal yapı otuz yıl boyunca d ünya genelinde
�ok sayıda topluluk araştırmasına ilham kaynağı oldu: bu çalışmalara
288 SOSVOLOJIDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• GEMENSCHAFT-GESELLSCHAFT
• iNSAN EKOLOJiSi
• KOLLEKTiF TÜKETiM
• KENT YÖNETiCiLiGi
• YERLEŞiM-TEMELli SINIFLAR
OKUMA ÖNERiSi
WIRTH, L. ( 1 968), 'Urbanism as a Way of Life', American Journal ofSociology,
vol. 44, 1 938, p. 1 -24,
PAHL, R., (1 968), Readings in Urban Sociology, Pergamon
SINAV SORULARI
1 "Kentsel yaşam biçi m i belirli özel ve evrensel özel liklere sahiptir" Tartı
şınız. (AEB, Haziran 1 988)
2 Kendine has bir kentsel yaşam biçi m i var m ıd ı r? Tartışınız. (Oxford
Sınav Komisyonu, Mayıs 1 987)
3 Sosyologları n kırsal ve kentsel topluluklar ayrım ı n e kadar kullanışlıd ır?
(Cambridge Bölge Sınav Kom isyonu, Haziran 1 986).
4 Bazı sosyologlar ken d i n e has bir kentsel yaşam biçimi olduğu n u öne
sürmüşlerd i r.
a) O n u n temel özell ikleri olarak alınan u nsuru ana hatlarıyla bel i rtin iz.
b) Artık, özellikle 'kentsel' ve kırsal' yaşam biçimlerinden söz etmenin
anlamlı olmadığı iddiaları n ı açı klayıp değerlendiriniz. (AEB, Haziran
1 982)
S "Kentsel a l a n larda yaşayan i n sa n l a r kırsal ala nlarda yaşayanlardan farklı
bir yaşam biçimine sa h ip lerdir." Bu görüşü değerlendirin iz. (AEB, Hazi
ran 1 989)
FiKiR
1 960'1arın sonlarında Amerika ve Batı Avrupa kentlerinde yoğ u n bir
şiddet, yıkım ve aya klanma yaşandı. Amerika l ı zenciler Amerikan
rüyasına u laşamam a n ı n yarattığı haya l kırı kl ı klarını, Harlem, Watts ve
Detroit gibi getto bölgelerindeki yoksu l l u k, yozlaşma ve ırkç ı l ı k karşı
sındaki kızg ı n l ı klarını d ışa vurdular; kad ı n lar, öğrenciler ve çevreci
gruplar Vietnam, sivil haklar ve kentsel çevrenin kirlenmesi gibi ko
nularda protesto yürüyüşleri d üzenlediler; şehir eylemcil eri s ı n ıf ve
ı rk savaşları n ı Batı Alma nya, Japonya ve ABD sokaklarına taş ı d ı la r.
Paris'te Mayıs 1 968'deki öğrenci ve işçi aya klanmaları Başka n Charl es
de Gaul le'ün istifasıyla doruğuna ulaştı. Kent bir odak noktası na,
KOLLEKTiF TÜKETiM 291
KAVRAMSAL GELiŞiM
Kol lektif tüketim kavra m ı ve kentsel çatışman ı n radikal yen iden a na
l izi, kent soru n u n u hem sosyolojide bir alt disiplin hem de neo
Marksizm için bir analiz kon usu olarak çarpıcı biçimde g ü ndeme
getirdi. Castel ls'in eleştirisi modern Ma rksistler'e kapita lizmin yıkıl
masına önemli bir katkıda bulu nacak bir kent a n layışı sundu ve on la
rın bütü n kentsel protesto biçimleri n i sınıf analizlerine dahil etmele
rini sağlad ı. Castells'in yazıları militan g rupların özel desteğini kazan
dı, çünkü onun yazıları hem bu g rupların eylemlerini meşrulaştırdı
hem de onlara gelecekleri için teorik i l keler sağladı.
Bununla beraber, Castells'in tezi yaygı n bir eleştiriyi de a levlen
d i rdi; eleştiri sadece Castells'in genel l ikle ka rmaşı k bir dil ku l l a n m ış
o l ması ve diğer kent teorilerini kibirl i bir tavı rla reddetmiş olmasıyla
sınırlı değ i ld i; aynı zamanda onun kavramlarının bütün kapitalist
KOLLEKTiF TÜKETiM 293
AYRlCA BAKINIZ
Diğer farklı kentsel gelişme teo rile r i Castells'i hem kızdırmış hem d e
teşvik etmiştir:
• KENTLEŞME
• iNSAN EKOLOJiSi
• YERLEŞiM-TEMELLi SINIFLAR
• KENT iDARECiLiGi
OKUMA ÖNERiLERi
CASTELLS, M. ( 1 983), The City and the Grassroots, Edward Arnold -Castells'in
en son ve okumaya değer çalışmasıdır. Ek okuma önerilerinde verilen di
ğer çalışmaları son derece yoğun ve oku n ması zordur.
SAUNDERS, P. (1 979), Urban Politics, Penguin
SAUNDERS, P. ( 1 95 1 ) , Social Theory and the Urban Question, Hutchinson
kentsel siyaset ve sosyolojiye ilişkin çok iyi iki özet
SLATIERY, M. ( 1 985), 'Urban Sociology', Haralambos, M. (ed.) Sociology New
Directories, Causeway Press -kent sosyolojisine ilişkin kısa bir bakış
SINAV SORULARI
Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde kentleşmeyle ilgili sosyal
problemler nelerdir? (Ca mbridge Yerel S ı navlar Komisyonu Haziran
1 986)
2 i n g iliz kentlerinin ye rl eşi m bölgeleri bakım ından ayrışm a sında sosyal
sınıflar ne ölçüde b e li rl eyi cidi r ? (Oxford Komisyonu Mayıs 1 985, p. 2)
FiKiR
Liberal d emokratik kapitalist topl umlarda siyasal v e ekonomik karar
a l ma ve deneti m süreçleri birbirinden bağımsızd ır. Siyasa l karar a l m a
sü reci seçiml er, baskı grupları v e parlamento a racıl ığıyla; ekonomik
karar alma süreci ise 'piyasa güçleri' ve özel sı nai m ü l kiyet tarafı ndan
düzen lenir. Sosyal ist ve komü n ist topl u m l a rda, siyasal ve ekonom i k
karar a l ma s ü reçleri merkezi plan lamacı b i r hükü met v e tek parti
diktatörlüğü aracılığıyla birleştiri l m iştir. Korporatizm, Jack Winkler'e
göre [Scase R. (ed.) 1 977], kapitalizm ve komü nizmden unsurları bir
a raya getiren alternatif bir sistemdir:
Korporatizm, devletin özel mülk sahipliğine dayalı şirketleri bü
yük ölçüde dört i lkeye -birlik, düzen, mill iyetçilik ve başarı ilkele
rine- göre yönettiği ve kontrol altında tuttuğu ekonomik bir sis
temdir.
Bu dört temel i l ke korporatizmin temel felsefesini temsil eder: bu
temel felsefeye göre, toplum aslı nda her parçan ı n diğerleriyle karşı
lıklı bağ ımlılık içinde olduğu organik bir beden veya 'bütün'dür; her
toplum u n, en iyi şekilde -rekabetten ziyade- işbirl iğiyle sağlanabile
cek temel u lusal bir çıkarı vardır; toplumsal ve ekonomik d üzen sa
dece ulusal refaha götürecek yol değil, aynı zamanda a h laki bir yü
kü m l ü l ü ktür. işçi çal ışmak, işveren istihdam yaratmakla yükümlüdür;
devletin rol ü de bu ekonomik disipl i n i, gerektiğinde bireysel haklar
ve hukuki yönetim pahasına güçlendirmektir. Korporatizm bu yüz
den diktatörl ü k, ateşl i bir milliyetçilik ve devlet gücünün yayıl masıyla
il işki içinded ir. Bütü n bu sı nırlamalar ekonomik başarı hedefiyle ve
u l usal çıkarın bireysel özgü rl ükler veya kaza nçlardan önce geldiği
fikriyle meşrulaştırılır. P iyasa ekonomisi savurg a n ve istikrarsız olarak,
merkezi planlamacı ekonomi de bürokratik ve esneklikten yoksun
olara k görü l ü r.
Bu yüzden Win kler'e göre, kapitalist bir devletin ekonomi k rol ü ile
korporatist bir devletin rol ü arasındaki te mel fark, ekonom iyi 'destek
lemek'ten onu yönetmeye, özel sermayeyi sadece teşvik etmek ve
yönlendirmekten gerçekte ona 'yapması gerekenleri ve yapamaya
cakları n ı' söylemeye d oğ ru bel irgin bir kayıştır. Devlet ulusal hedefle
ri belirler, kaynakları n ta hsisini kontrol eder, temel sanayileri koordi
ne eder ve gelir dağılımını düzenler. Bu devletin kontrol derecesi
farklılık gösterebilir, ancak o esasında, kapital ist patranlar ve yöneti
cilerin mevcut seçimlerine sınırlamalar getirerek, 'özel sermayenin iç
kara r-alma meka n izmaları üzerinde kontrol kurma'yı gerektirir.
Benzer şekilde, kom ü n ist bir diktatörl ü k ile korporatist bir devle-
KORPORATiZM 297
tin siyasal rolü arasındaki temel fark, ikincilerin e konomiyi çok daha
esnek ve bürokratik olmayan bir tarzda yönetmeleri ve kontrol altın
da tutmalarıdır. Devlet, şirketleri istediği tarafa yönlendirmek için
keyfi yasalara, gönü l l ü uzlaşmalar ve mali teşvikiere başvurur. O,
bağıms ız gibi görünen, fakat gerçekte (örneğ in, Ba nk of England ve
BBC g ibi) bağımsız olmayan yarı-idari örgütlerin arkasına saklanır. Bu
yüzden, kararlar nadiren hükümete geri döner. O ma hkemeleri kulla
nır ve sanayide disi plini yerleştirmek ve sı nai an laşmazlıkları a ktif
olara k bağıtlamak için ACAS gibi yarı-adli organlar oluşturur. O, piya
sadaki küçük firmalara rekabet serbestisi sağlayarak, kontrolünü
modern sanayi ekonomilerinin tekelci kesim i üzerinde yoğunlaştırır;
ve tekelci sektörlerin ol madığı yerlerde devlet onları milli sanayiler
veya karteller biçiminde kendi yaratır. Enflasyonu ve ücretleri kontrol
altına almak için fiyat ve gelir pol itikaları devreye soku lur. Ancak,
ekonomik d üzen ve işbirliğini yerleştirmenin temel yöntemi, sanayi
nin her iki tarafı a rasında uzlaşman ı n sağlan masıd ı r. CBI, TUC gibi
temel organlar ve meslekler fiyatlar, ücretler ve yatırımlar gibi temel
konularda politikalar gel iştirmek için hükümete katıl maya davet
edil irler. Bunun karşıl ığ ında, bu temel organlardan gönüllü uzlaşma
lara yardımcı olmaları ve üyelerini d üzen a ltına a l m a la rı beklenir.
Korporatist karar-a lma süreci oldukça demokratik görünse de,
d u ru m gerçekte farkl ıdır. Parlamento ve seçilmiş ka rar organları dev
re dışı bırakılır, örgütlü emek ve büyük sermayeyi içeren, fakat tüm
diğerlerini dışarıda bırakan hiyerarşik bir güç ya pısı yaratılır. Wink
ler'in belirttiği g ibi, bu özel katılım biçi m i, i ronik olarak, sermaye ve
emeğin kontrol eden konumda olduklarını (ve böylece ka munun
eleştiri merkezi olduklarını) düşündükl eri, ancak gerçek gücün hala
devlette olduğu bir yönlendirme biçimidir: "katı l ı m her zaman kur
naz yöneticilerin sosyal kontrol biçi m i -insa n l a rı kendi kendilerini
yönenikierine inandırman ın yolu- olmuştur" (Wi n kl er, 1 977). N ihaye
tinde, aslında düzeni yerleştirmekte başarısız kalsa bile, bu sistemi
sağlamlaştırmak için pol isin gücü artırılaca ktır. Bu yüzden, Winkler'e
göre, "korporatizm bürokratik bir sistem değil, aksine bir pazarlık
sistemi", doğrudan kontrolden ziyade oldukça esnek bir müzakere ve
gönüllü uzlaşı mlar sistem idir. Bununla bera ber, devletin ekonomiyi
kontrolü kaçın ı l maz olarak genişler ve hem 'serbest girişim' hem de
'serbest toplu pazarlık' azal maya yüz tutarken, aynı şekilde devletin
rolü de destekleyici olmaktan yönlendiricilik çizgisine çeki l i r. Böylece
yeni bir ekonomik sistem biçi m i kuru lur: korporatizm.
298 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
1 970'1erd e Britanya
Winkler genel tezine kanıt olarak savaş-sonrası Britanya örneğ i n i
verir. Britanya'daki i l k sanayi devrimi asg a ri düzeyde devlet m üdaha
lesi gerektirmekteydi, a ncak yirminci yüzyı l ı n başında, gelişmiş kapi
ta lizm kendini d üzenleme kabiliyetini ispatlaya madığında h ü küme
tin ro l ü artmaya başladı. Dev tekeller ve güçlü send ika ları n gelişim i,
iki Dünya Savaşı, Büyük Çöküntü ve gerek refah devleti gerekse ta m
istihdam sağlama soru m l u l u ğ u modern h ü kü metleri daha doğrudan
rol a lmaya zorladı. Başlang ıçta bu John Maynard Keynes'in fikirleri ve
teknikleri ku llanıl arak, ekonomi dalaylı yoldan yönlendirilerek sağ
landı, ancak 1 960'1 arın sonlarında ve 70'1erde, ekonomi krize g i rd i
ğind e bu yöntem açıkçası yetersiz kal maya başladı. Winkler Britan
ya'daki korporatizm eğilimini 1 960'1ara kadar (ancak, Keith Middle
mas gibi d iğerleri çok daha geriye, 1 920'1ere) götürür. 1 960'da Muha
faza kar h ü kü met U l usal Ekonom ik Gelişme Örgütü n ü ku rdu ve daha
sonra hem 1 960-70 ve 1 974-79 işçi Partisi Hükümetleri hem de Ted
Heath'ın Muhafazakar yönetimi, büyük şirketler ve örgütlü emeği
birçok fa rkl ı a raca başvurara k kendi ekonomik yönetim uygu lamaları
içinde 'birleştirme'ye çalıştı l a r. Harold Wilson Ekonom ik i l işkiler De
partma nı ve NEDC'yi, Teknoloji Baka n l ı ğ ı ve Sınai Reorgan izasyon
Heyeti'ni kurdu. Onun yöneti mi gelir pol itikalarını, 1 968 Sınai Geniş
leme Yasası gibi yasaları ve 1 968-69 Savaş Meydanm da Beyaz Sayfayı
uygula maya soktu. H ü kü met, sanayi ve sendikalar arasında, üçlü
kararlar almak için U lusal Planlar ya pıldı. Heath Hükü meti, 'serbest
piyasa' güçlerine dönme yönündeki ilk g irişimin a rd ından, sanayiyi
rasyonelleştirmek, yatırı mları yeniden d üzenlemek ve hasta veya
'topal ördek' firmalara destek sağlamak için 1 972 Sanayi Yasasını
çıkard ığında, ortak yönetime 'U Dönüşü' ya ptı . S ı nai i lişkileri ve istih
damı gel iştirmek için ACAS ve i nsan Gücü Hizmetleri Komisyonu
kuruldu ve 1 972-73'te kapsa mlı bir gelir politikası uyg u l amaya ko
nuldu.
1 974-79 işçi Partisi Hü kümeti, ücretleri kısıtlamak için 'Toplumsal
Sözleşme' uyg u lamasını ve fiyatları kontrol amacıyla Fiyat Komisyo
nunu devreye sokarak, bu politikaları doruğuna çıka rdı. Böylece,
1 960'1ar ve 70'1erde ekonomik kontroller, yarı-hükü met kurumları ağı
ve Parlamento dtşmda -gerçekte büyük şirketler ve örgütlü emeği
devlet makinesine katar görünen- yeni "üçlü ekonomik pol itika
oluşturacak bir ya pı" gel iştirildi. Bu eğil imler o kadar güçl üydü ki,
Pahl ve Winkler 1 980'1erde tam bir korparatizm kurulacağını düşünü-
·
yorlardı.
KORPORATiZM 299
KAVRAMSAL GELiŞiM
Leo Panitch'in ( 1 980) vurguladığı g ibi, korporatizm kavra mı, fa rkl ı
konularda yazan kişiler tarafı ndan, 'sın ai büyü me tezi' olarak s ı n ıflan
d ırı la bilecek genel bir tez a ltında gel iştiri Idi. 1 970'1erin ilerleyen yılla
rında, bu tez hem M u hafazaka r Parti hem de işçi Partisi H ükümetleri
nin Britanya'da izledikleri yol u n geçerli bir a nalizi o l a rak göründü.
Bununla beraber, 1 970'1erin son ları ve 80'1erin başlarında, bütün
bu fikirler ve özel l ikle onun James Winkler yoru mu giderek daha fazla
saldı rıya uğradı.
Korporatizm neyd i?
Leo Panitch'in öne sürdüğü gibi, "korporatizm kavra m ı n ı n gerçekte
neyi anlattığı konusu nda tam bir fikir birliği" yoktur. Bazı yazarlar
sadece ekonomik gelişmelere, kimileri devletin yapısı ve rol üne
odakla nırken, başkaları da onu farklı tipte baskı g rubu etkinlikleri n i
ortaya koymak amacıyla ku l l anmıştır.
Thatcher'ın seçilmesi
Korporatizmin tabutuna son çivinin çakıldığı, hatta Wi nkler ve Pahl'ın
tezleri ve tahminlerinin çöktüğü tek olay 1 979'da Bayan Thatcher'ın
seçil mesidir. O, korporatist devleti genişletmek bir yana, gücünü ona
karşı hoşnutsuzl u k dalgası üzerine kurdu ve temel görevi o günden
beri b u uygula mayı tamamen ortadan kal d ı rmak oldu. Thatcher,
ondokuzuncu yüzyıl kapita lizminin btraktntz yapsmlar ' yönetimine
'
dönmeye, devletin ekonomiye ve özgü r 'piyasa güçleri'ne müdahale
ve kontrolüne son vermeye ça lıştı. O, h ü kümetin g ücünü artırırken
sendikaların gücü n ü katı yöntemlerle azaltmaya çalıştı, hükümet
yard ı mlarını kesti ve "bırakalım topal ördekler ölsün" slogan ıyla re
kabeti teşvik etti ve kitlesel işsizliği işgücünü terbiye etmekte kullan
dı.
Nitekim, Panitch'in ( 1 980) öne sürdüğü gibi, korporatizm modern
ingiliz h ü kü meti n i n s ü rekli değil, geçici bir özelliğiydi. Winkler'in tezi
yeni bir siyaset yapma biçimi, Parla mento dışmda belirli ekonomik
g üçlerin a rtışı kon usunda düşünceler sağladı, a ncak o çok saf ve
'
laissez-faire ( Ü .T.)
KORPORATIZM 301
AYRlCA BAKINIZ
• i KTiDAR SEÇKiNLERi ve
• GÖRELi ÖZERKLiK -modern güç ya p ı l a rı devletin rolü üzerine alter
natif görüşler hakkında
OKUMA ÖNERiLERi
PAHL, R. E. AND WINKLER, J . (1 974), 'The Coming Corporatism', New Society,
1 O October, 1 974
WINKLER, J. ( 1 977), 'Corporatism', lndustrial Society: Class, Cleavage and Cont
rol, (ed.) R. Scase, Alen & Unwin
FiKiR
Laikleşme yen i bir kavram değildir. Kavram ı n kökleri klasik sosyoloji
ye, özellikle Auguste Comte ve Emile Durkheim'in çalışma l a rı na, Karl
Marx ve Max Weber'in toplumsal gelişme teorilerine dayanır. Bunun
la beraber, 1 960'1arda yazıları yayınlanan -ingiliz Akademisyen
B ryan Wilson, Laik Bir Toplumda Din ( 1 966) a d l ı çalışmasıyla, Britanya
ve diğer Batı l ı toplumlar yen i bir 'zenginlik çağ ı'na, 'hareketli 60'1ar
dönemine girerken dinin önem i n i kaybettiğ i ve modern toplumda
ortadan kal km a teh l i kesi içinde olduğu iddialarıyla bu tartışmayı
yeniden alevlendi rdi.
B ryan Wilson, laikliği kısaca "dinsel düşünceler., pratikler ve kurum
ları n önemini yiti rmesi süreci" olara k tanımlar. La ikleşme tezi toplum
ların sanayiieşirken daha rasyonel, b i l imsel ve uzmanlaşmış toplum
lar haline geld ikleri, bu yüzden geleneksel değerler, inançla r ve pra
tikleri n zayıfladığı teorisine dayanır. Sanayi top l u mları artık hayatın
anlamını açıklamak için dine ihtiyaç duymazla r; onlar bilim ve mantı
ğa, rasyonal ite ve bürokrasilere sahiplerdir. Tanrı ve Kilise a rtık top-
LAiKLEŞME 303
• Gelişmiş sanayi topl umlarında dinsel pratikl ere katıl ımda bir
azalma vardır. Bu azalma esas olarak kiliseye gitme ve kilise
üyeliği istatistikleri ne bakılara k ölçülür. Örneğ i n günüm üz ingil
tere'sinde yetişkin nüfusun sadece altıda biri H ı ristiyan kil isesi
ne üyedir ve sadece yaklaşı k % 1 0-1 5'i Pazar ayinleri için düzen l i
olarak Kiliseye gitmektedir. 1 998/99 Birleşik Krallık Araştırma El
kita bı'na bakıld ığında, kilise üyeliği, kiliseye gitme ve ayin lere
katılma gibi hemen her alanda, özellikle H ı ristiyan mezhepler
arasında sürekli bir azalma olduğu görü l ü r. Kil iseye gitme oranı,
örneğin % 1 0.2'den ( 1 980) % 8.1 'e ( 1 995) düşmüştür ve a raş
tırmada bu ora n ı n 2000 yılında o/o 7.7'ye düşeceği tahmin edil
mektedir.
• Dinsel inançlarda bir zayıflama yaşanmıştır. Wilson'ın öne sür
düğü g ibi, "d i nsel düşünme belki de en çarpıcı değişimlere şa
hit olan bir aland ır. insanlar dinsel güdü lerden g iderek daha az
etkilenmekte, dü nyayı empirik ve rasyonel terimler çerçevesin
de değerlendirmektedirler." Bu rasyonalizmin kaynağında Pro
testan ahlak, büyük rasyonel organizasyon ların gelişimi, akla
daya l ı bil imsel bilginin gelişimi ve hepsi de pratik çözümler su
nan ve öl ümden sonrasına i nanç ve ödül lerden çok mantığa
başvuran akılcı ideolojilerin ortaya çıkışı yatar.
• Temel toplumsal ve siyasa l kurum bir olarak kilisen in statüsün
de düşüş ve işlevlerinde aza lma yaşan m ıştır. Ortaçağdaki ege
men rolüyle karşı laştı rıldığında, Batı toplumlarında kilisenin
'üye kaybı'na uğradığı görü l ü r. Kil isenin geleneksel işlevlerin i
laik organizasyonlar üstlen meye başlamıştır. B i l i m a rtık açıkla
namazları açıklamaktad ı r ve hatta g ü n ü müz insa n ı sadece doğa
üzerinde değil, tüp bebeklerin oluşturu l masıyla birlikte, bizzat
hayatın yaratılması üzerinde de kontrol gücüne sahiptir. Refah
devleti artık ihtiyacı olanlara bakı p çocuklarımızı eğitirken, kitle
iletişim a raçları yen i bir maddeci inanç telkin etmekted ir. Her
ne kadar Kard i nal Wolsey kendi döneminde VIII. Henry h ü kü
metini yönetmiş olsa bi le, bugünkü Canterbury Piskoposu n u n
devlet işlerinde ç o k a z sözü geçmektedir.
• Kil ise içinde de bir l aikleşme süreci yaşanmıştır. Günümüzde ki-
304 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
U�ikleşme tezi yayg ı n b i r destek kazandı v e Peter Berger ( 1 969) ve
Will Herberg ( 1 960) dahil, birçok yazar ta rafından gel iştirildL Bu tez
sosyolojik teoride ve din sosyolojisinde büyük bir etki yarattı ve -
Ü çüncü Dünyanın hala büyük ölçüde dinsel toplumla rından ziyade
Batı toplumlarının tutumları ve değerlerindeki önemli değişimler
konusunda temel bir açıklama sunar göründü. Hatta bu fikirler örg üt
lü dinin insa nların ka l pleri ve ruhların ı -koro ayinleri veya TV d i n i
gi bi- modern yöntem lerle e l e geçirme g irişimlerini b i l e etki ledi.
Ancak bu teze ve i l g i l i beş a rgümana ciddi itirazl ar yüksel meye
başladı:
ilk olarak, Wilson ve diğerlerinin kullandıkları kil iseye devam ista
tistikleri nin güvenirl i kten yoksun ve m u htemelen geçersiz oldukları
LAiKLEŞME 305
i l işkili olanlar fa rklı şeylerden söz etm işlerd i r; ve örgütlü dinin güç
kaybettiği söylenebilse de, bireysel inanç ve manevi a n lam ihtiyacı
her zama n güçlü o l muştur. Post-modernistler, örneğin, bilim ve ras
yonalitenin cazibes i n i yitirmesi ve koruyucul u k görevini yerine geti
remernesi yüzünden, insanların yeniden irrasyonel ve manevi a la nla
ra yöneldiklerini öne sürerler. Din -ister örgütlü olara k ister kült ben
zeri biçimde- yeniden canlanacak ve gençleşecektir. Örneğ in G i ll es
Kepel ( 1 994), büyük dinleri n -islam, H ı ristiya n l ı k ve Yahudilik- mo
dern toplumun anonim ve kişisell i kten-uzak doğasına karşı bir tepki
olara k ca nlandıkları n ı belirler. Hatta en modern ve en kapita list bir
toplum olan Amerika'da bile dinsel katılım hızla % 40'1ara sıçramış
görünmektedir.
Bu tartışmanın sonuçları nereye varırsa varsın, Bryan Wilson'ın fik
ri son yirmi yılda din sosyolojisindeki temel tartışmalardan birini
başlatmıştır. La i kleşme tezi ne doğ rulan mış ne de çürütü l m üştür.
Ortaya atıldıktan 30 yıldan fazla bir zaman sonra bile, Wilson'un laik
leşme teorisinden ya rarlanılma kta, tartışma ve a raştırmaları yönlen
dirmektedir. Bu teori, fa rklı toplu m l a rdaki farklı deneyimlere, özell ikle
dinin yeniden canlandığı toplumlara, m i l liyetçi hareketlere veya -
modernleşmeye ve Batıl ı teknolojiler ve iş yöntemlerinin yarattığı
tüketi mciliğe bağ lı olara k- toplu luğun ve a hlaki değerlerin ortadan
kal kmasını engellemek için dinsel değerleri kullananlara yoğunlaşa
rak, daha konu odaklı ve analitik hale gelmiştir. Her kadar sınırlı olsa
da, dinin etkisi ve önemi en modern toplumlarda bile gücünü sür
d ü rmekted ir.
AYRlCA BAKINIZ
• PROTESTAN AHLAKI -Max Weber'in dinsel fikirlerin sınai gelişme
üzerindeki gücü tezi
• POST-MODERNiZM ve Jean François Lyotard'ın gelecekle ilgili korku
ları
OKUMA ÖNERiLERi
MARTi N, D.A. (1 978), A General Theory of Secularisation, Blackwell -bir Wi l s o n
eleştirisi.
THOMPSON, 1. (1 969), The Sociology of Religion, Penguin
WILSON, B. ( 1 966). Religion in a Seeu/ar Society, Watts
LAiKLEŞME 309
S INAV SORULARI
ı "Batılı sanayi topl u mları b i r laikleşme sürecinden geçmektedir." Açıkla
yıp tartışınız. (AEB, Haziran 1 983)
2 "Dinsel kurum la r her ne kadar g üçlerini yitirse l er de, dinsel inançl a r
gücünü korumaktadır" görüşünü tartışın ız. (AEB, Haziran 1 988)
3 Din çağdaş sanayi topl u mlarında hala önem l i iş l evlere sahip m id ir?
Tartışınız. (Cambridge Yerel Sınavlar Komitesi, Haziran 1 987)
4 "Kavra m sal karışıklık ve aksi yönde kanıtl a r laikleşmeyi çağdaş bir m it
haline getirmiştir." Tartışınız. (London U niversity, Hazira n 1 986)
5 "Son yüzyı lda çoğu Avrupa ülkesinde kurumsal dine katılımın aza lma
sıyla ilgili önemli kanıtlar olsa da, bu sürecin nasıl yorum lanacağı ko
nusunda büyü k fikir ayrılığı vardır." Açıklayıp tartışın ız. (AEB, Haziran
1 982)
6 " i statistiksel kan ıtlar, B ritanya'nın a rtık laik bir top l u m olduğunu gös
termektedir." i nceleyiniz. (AEB, Kasım 1 989)
FiKiR
Walt Whitman Rostow modernleşme teorisi o larak adlandırılan bir
gelişme teorisinin önde gelen savunucularından biri olarak görü l ü r.
Ancak, modern leşme teorisi bir kişinin d üşü ncelerinden ibaret o l ma
yıp, toplumların nasıl gelişip ilerledikleri konusunda ortaya atılan
çeşitli fikirlerin bir karışımıdır. Bu yaklaşım, özellikle Emile Durkheim
ve Talcott Parsons'ın işlevseki teorilerinden, onların "toplumlar, tıpkı
doğal organizmalar, hatta insanlar g ibi, bir tür iç dinamikle, olgun
laşma evrelerine benzer biçimde -bebeklikten çocukluğa ve oradan
yetişkinliğe doğru- kademeli olarak ilerlerler" tezinden etkilenmiştir.
Gerçek olgunl u k, a ncak fiziksel (veya toplum örneğinde ekonomik)
gelişme uygu n psikolojik (veya kültürel) gelişmeye eşlik ettiği takd ir
de m ümkündür. Çoğu kez, zihinsel gelişimi fiziksel gelişimine u yg u n
MODERNLEŞME TEORiSi 311
KAVRAMSAL GELiŞiM
Walt Rostow kendi gelişme teorisini uygulamaya geçirebil me bakı
mından oldukça nadi r bir kon uma sah i pti. 1 960'1ar ve 70'1erde Ame
rikan d ı ş politikası ve yard ı m progra mları Vietnam savaşının a rdından
ve daha yakınlarda Latin A merika'daki Amerikan 'emperya lizm'i suç
lamalarından sonra nasıl giderek kötü bir şöhret kazanmışsa, aynısı
Rostow'un fikirleri nin başına gelmiştir. Onun tezleri i ki temel noktada
eleştirilm iştir:
AYRlCA BAKINIZ
• PROTESTAN AHLAKI -Max Weber'in ka p i tal i zm i n kal kış için gerek
duyduğu ru h' l a ilgili özg ü n düşüncesi olarak.
'
OKUMA ÖNERiLERi
FOSTER-CARTER, A. ( 1 985), 'The Sociology of Development', Haralambos
(ed.) Sociology: New Directions, Causeway Press
GOLDTHORPE, J.E. (1 984), The Sociology of the Third World, CUP
HARRIS, N. (1 986), The End of the Third World, Penguin
316 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SINAV SORULARI
1 . Bat ı l ı sanayileşmiş topl u m la rı n ' Ü çüncü Dünya' toplumları n ı n gelecek
l erinin bir görüntüsünü oluşturdu kları düşüncesine katılıyor musu
n uz? (Cambridge Yerel Sınavlar Kom itesi, Haziran 1 987)
2. Hangi toplu msal değişme teorisi gelişmekte o l an toplumlardaki top
l u msal değişmeyi en iyi şekilde açıklar? ( Londra Ü niversitesi, Ocak
1 988)
3. Aşağ ıdaki özet m etni okuyup soru ları cevaplandırınız:
Toplumsal değişmeyi tartışırken pek çok sosyolog farklı evrimci teori
lerden yara rla n mıştır. Bu tarz yaklaşımlardan b i ri Ü çüncü Dünyadaki
toplumsal değişmeyi açıklamak için geliştirilen modernleşme teori
sidir.
M odernleşme teorisinin bir öze ll iği, 'modernleşmeyi' ölçmeye çalış
ması ve d ü nya u l uslarını, bir uçta en gel enekse l tam karşı u çta en m o
dern topl u m la r o l m a k üzere, bir 'modern l ik' ölçeğ ine yerleştirmesidir.
En katıksız h a l iyl e modernleşme teorisi, bazen, zaman içinde ve gele
neksel kültürel engel l er ortadan kalktığında yerli top l u m l arın bir g ü n
modern Amerika'ya benzeyeceklerin i varsayarak, örneğin, Avustralya
yerlilerini bir uca Birleşik Devletleri diğer uca yerleştirerek, bütün top
l u m la rı tek-doğrultu lu bir ölçeğe 'sokmaya' çalışm ıştır.
Tamamen gelişmiş bir ekonomi 'modern' siyasal, h u ku k ve eğitim
kuru m larına ve böylece ekonomik gelişmeye hizmet eden bir değerler
sistemine daya nır. Ekon omik gelişmenin başiayabil mesi için, yerli kül
türün modernleşme sürecine engel ol uşturabilecek geleneksel yanları
(örneğin, uygu n ol mayan dinsel törenler, adet ve gelenekler, akraba
lık bağları) ortadan kaldırı l ma lıd ır. Böylece, Ü çüncü Dünya ü l kelerinin
problemlerinin büyük ölçüde geriliklerinden kaynaklandığı öne sürü
lür; bu problemierin 'gelişmiş' u l usları n davra n ışlarıyla bağlantılı ola
bileceği ihtimali asla göz önüne alınmaz.
MODERNLEŞME TEORiSi 317
Yayın la rı:
FiKiR
lllich'in tezine göre, gelişmiş sanayi toplumlarında oku l l a r kelimenin
en genel a nlamında insanları eğitememekted ir ve öğrenmeyi özgür
leştirmeni n tek çözümü geleneksel eğitim kuru m l a rı n ı kaldırmak -
topl umu okulsuzlaştırmaktır. Oku llar ve dolayısıyla onlarla ilgili insan
lar krizdedir:
Okullar eski sorgulan mayan eğitsel meşruiyetlerini kaybetmişler
dir. Onları eleştirenierin çoğu hala meşakkatli ve köklü bir reform
talep etmektedir, ancak hızla genişleyen bir azınlık devam zorun
lu luğunu ve akademik sertifikaları kaldırmaktan öte bir şey yap
mayacaktır . . .
Ancak, ilgi okula odaklanırken çok daha derin bir konuyu kolayca
gözden kaçırabiliriz: öğren meye nasıl bakılması gerektiğ i. i nsan
lar öğrenmeye bir meta olarak -yeni kurumsal düzenlemeler sağ
landığında daha çok insan tarafı ndan daha etkin biçimde üretile
bi lecek ve tüketilebilecek bir meta olarak- bakmaya devam ede
cekler midir? Yoksa, sadece öğrenenin özerkliğini koruyan ku
rumsal düzenlemeleri mi -yani, kişiye neyi öğreneceğine karar
verme inisiyatifi ve birine yararlı olmaktan ziyade kendi hoşlana
cağı şeyleri öğrenme hakkını mı- sağlayacağız? Biz, giderek daha
verimli bir topluma uygun verimli insanlar yetiştirecek bir eğitim
ile eğitimin bazı özel birimlerin görevi olmaktan çıktığı yeni bir
toplum arasında seçim yapmak zorundayız.
l l l ich için gerçek eğitim şu öze l l ikleri içerir:
KAVRAMSAL GELiŞiM
Ivan l l l ich'in okulsuzl aş ma fikri modern kitle eğiti minin en güçlü
eleştirilerinden biri olduğunu kanıtlam ıştır. l l l ich aşağıdaki gelenek
sel kabulleri sorg u l a r:
OKUMA ÖNERiLERi
I LLICH, 1 . ( 1 973), Deschool/ing Society, Penguin [Okulsuz Toplum, Tercüme:
Mehmet Özay, Benseno Yayınları, Ekim 2002]
I LLICH, 1. ( 1 977), Limits to Medicine, Penguin -olgular ve rakamlarla dolu,
ancak biraz çaba gerektiren bir çalışma.
LAND, P. ( 1 978), Ivan Illi ch and His Antics, SLO
FiKiR
'Pa rad igma' terimi toplum veya doğa n ı n nası l işlediğine dair bir dü
şünceler setini, teorik b i r çerçeve veya modeli a nlatır. Hemen her
akadem ik veya b i l imsel d isiplin özel bir paradig mayla çalışır veya
rakip para d ig malar a rasında toplumun doğas ıyla ilgili veya fizik d ü n
yada ya da doğa d ünyasında ki temel güçlerle i l g i l i tartışmalar yer a l ı r.
Temel paradigma örnekleri olarak fizikte Al bert Einstein'ın görel i l i k
teorisi v e biyoloj ide Charles Darwin'in evrim teorisi, rakip paradigma
örnekleri olarak sosyolojide Ma rksizm ve ya pısal işlevselcil ik ve psiko
lojide davra n ışçılık ve Geşta l tçılık veri lebilir.
Thomas Kuhn temel çalışması Bilimsel Devrimterin Yap/SI'nda pa
radigmalar kavram ı nı bilimsel ve a kademik araştırman ı n gelişimini
açı klamak için değil, yayg ı n bilimi a n layışı na itiraz etmek için ku l l a n
mıştır: bu yayg ı n bil im a nlayışına göre, bilim ve bilimsel bilgi birikimi
kademeli, evrimci bir süreçtir ve bu a raştırma süreci b i l im i nsanları ve
a kademisyen lerin gerçeğin araştırılması ve olguların keşfi kon usunda
üzerinde birleştikleri nesnel ve tarafsız bir analize daya n ı r. Aksine
Ku hn, paradigmalar kavra m ı n ı, gerçekte modern bilimin tari h i n i n
kademeli v e biriki m l i bir süreç ol mayıp, daha ziyade, yeni teorilerin
eskileri yıktığı ve yen i akademik düşünce alanlarının o rtaya çıktığı,
kabul gören düşünme biçi m i n i n ve o n u n l a çalışan profesörlerin etki
sini yitirdiği düşü nce devrimlerinden biri olduğunu öne süren rad i kal
ve oldukça devrimci bir tez öne sü rer. Ona göre, akademik dünya
tüm topl u l uğ u kucaklamaktan uzaktır ve bu d ünya son raki büyük
buluş için ya rışan, kendi özel disiplinleri veya bilimlerindeki a kade
mik teorilerin ayağını kaydı rmaya ve onları hakimiyeti altına almaya
çalışan ken d i içine kapalı bir rakip teoriler ve toplu l u klar d ü nyasın
dan oluşur. Bilim ta ri h i, Kuhn'a göre, geleneksel teoriler ve pratikler
a niden yıkı l ı p bir ken a ra atıl ı rken, bel irli bir bilim topl u l uğunu kont
rol ü a ltına alan ve bu topluluğun a raştı rmalarını doğa d ü nyası n ı n
neye benzed iği konusunda tamamen fa rkl ı b i r görüşe yöneiten yen i
b i r paradigma veya s ü per-teorinin o rtaya çıktığı b i r 'devrimler' tari
h id i r. Ayrıca ona göre, bilim insanları, ister fizik, ister kimya veya biyo
loji isterse bir başka a landa olsun, açık-zihinlilikten ve nesnellikten
uzak bir biçimde, büyük ölçüde kendi bilim a l a n larının temelini ol uş
turan özel bir paradig maya bağlıdırlar.
Kuhn, paradig maları "belirli bir dönemde bir uzma nlar topl u l u
ğuna model problemler ve çözümler sağlayan genel kabul gören
bilimsel başarılar" olara k ta nımlar. Bir paradigma bi rleşik ve kendi
PARADiGMALAR 327
içinde tutarlı bir çerçeve, özel bir bilim alanının -evrenle ve evrenin
işleyiş biçimiyle ilgili- d üşü nme biçimidir. O, bilim insanına belirli
problemlerde yol gösterir ve b i rçok çözüm sağlar; onları n araştırma
progra m larını yönlendirir ve zamanla kendi içinden ç ı kan teori ler
tarafında n giderek daha fazla zorlanmaya başla r. O bir bul macaya
benzer. Oyunun kural ları n ı koyar ve her yen i bilim i nsanları kuşağını
açıklamalar yapmaya zorla r; amacı ortaya koyduğu problem leri çöz
mek ve doğan ın tam resmini elde etmek için gerekli eksik parçaları
bulmaktır. O, yen i keşiflerin ilan edilmesi veya reddedil mesini sağla
yacak sta ndartlar o rtaya koyar. O, özel bir bi limsel disiplin içindeki,
neyin bilim olduğuna dair kabul gören bir görüştür ve her bil imsel
topluluğun üyeleri ona büyük ölçüde sadık ka l ı r, onu sorgu lamadan
benimserler, bu yüzden, egemen paradigma nad iren sorg u lanır veya
eleştiril ir. Modern paradigmaya örnek olara k fizikte Einstein'ı n göreli
lik teorisi veya biyolojide Darwin'in evrim teorisi verilebi l i r. Yen i genç
bilim kuşakları, hocaları tarafından ve ders kitaplarıyla paradigmanın
temel teorisi ve a raştırma yöntemleri içinde sosya l l eştiril i rler. Bu
insa n la ra sadece paradigmanın temel i l keleri ve teorileri öğretil ir ve
onlar a lternatif parad igmalarla nadiren karşılaşırlar. Öğ renciler, kendi
deneylerinde beklenen sonuçları ü reterek, egemen pa radigmanın
ilkeleri çerçevesinde profesörlerin hazı rladıkları sınavlardan geçerek
ve bu parad igman ı n problemlerine yönelik a raştırma projeleri ? luş
turarak 'bilimsel topl u l uğa' g iriş hakkı kazan ı rl a r. Kuhn'un bu modern
bilim tasviri, her biri daha ka palı, hatta dogmatik bir gerçekl ik anlayışı
üzerine kurulu birbirine sıkıca bağlı bir d izi akademik to pluluk görün
tüsü s u nar: bu a kademik topluluklarda farklı yaklaşımlar kesinlikle
dışlanır ve yargı standard ı nesnel gerçeklik değil, aksine kişinin em
salleri n i n öznel değerlendirmeleridiL
Ku h n bilimin gel işi m i n i üç evreye ayırır:
1. Paradigma-öncesi evre: özel bir disipl i n içi nde genel bir konsen
süsü n veya genel ka bul gören teorik bir çerçeven i n ol madığı,
aksine i nceleme-alanlarının doğası, uygu n a raştırma metodolo
jisi ve çözülmesi gereken problem tipleri konusunda birçok ra
kip teorinin yer aldığı bir durum.
2. Normal bilim: özel bir bilimsel top l u l uğun bel irli bir paradigma
üzerinde birleştiği, bu parad igma n ı n başa rılarını ve araştırma
konusundaki rehberl iğini kabul ettiği olg u n evre. Genel amaç,
yenilikler yapmaktan ziyade bul macayı ta mamlamak ve düş
manı 'yenmek'tir. Parad igma içinde anemaliler olsa bile bunlar
mevcut çerçeveye sıkıştı rılmaya çal ışılır ve ilgili bilim insanı ye-
328 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
tersizlikle suçlanır.
3. Paradigma devrimi: anca k zam a n la anamal iler çoğ a l ı r, dolayı
sıyla egemen paradigma n ı n ceva pla n d ı ra madığı ve açı klaya
madığı soru lar ve yen i olgular giderek a rtarken, disipl i n i n 'önde
gelen pırıltılar'ı nın bile kend ilerini rahatsız hissedecekleri bir
noktada bir kriz gelişmeye başlar. Ard ından, temeller konusun
da hararetli bir tartışma dönemi başlar; ve buna bağlı olara k,
mevcut paradigma içinde yeni bir gelişim sağlayarak veya yen i
bir doğa a n l ayışına sahip yen i bir paradigma ve çözülecek yeni
bir bul maca oluştura rak bir şeyler yapma yön ünde a n i bir istek
lilik başlar. Bu devri mci ev red e disiplin gelenekçiler ve radi ka l l e r
arasında böl ünme eğilimi gösterir v e bir güç v e ittifa klar savaşı
gelişi r. Bu süreç i ki d üzeyde gerçekleşir: teorik ve siyasal. Kade
meli olarak, yen i paradigmaya daha fazla bili msel top l u l u k ka
zandırıl ır, a ncak akıl sayesinde değ i l -zira başlangıçta o, temel
kan ıtlardan yoksundur ve tan ı m gereğ i eski yöntemlerle sına
na maz- a ksine 'ikna' yoluyla bir inanç sıçraması yaratarak,
Kuhn'un 'Gestaltç1 değişim' adını verd iği şeyle, yeni paradigma
n ı n sunduğu ani yen i bilgel iklerle: 'Lavoisier ... i lahi derin bir ha
va boşluğunun görüldüğü, ancak başka larının bir şey görmedi
ği yerde oksijeni gördü' -ve bir kez düşü nceler değiştiğinde,
sadece eski doğa a n layışına geri dönmek i m kansız olmakla
kalmadı, aynı anda iki paradigma düşüncesine dönmek de
i m kansızlaştı, çünkü fa rklı teorilere inanan i nsanlar "farkl ı şeyler
görürler ve o n larda fa rkl ı i l işkiler görü rler". Bir parad igma dev
riminden son ra, bilim insanla rı fa rkl ı bir d ünya görmeye başlar
ve böylece ona farklı tepkiler verirler. Kuhn bu paradigmalar
uyuşmazl ığına 'karşılaştırılamazlık' adını verir.
yan yeni bir kuşak gel iştiği için zafer kazanır (Kuhn, 1 970).
Kuhn temel bilimsel d evrim örnekleri olarak Kopernik, Newton,
Lavoisier ve Einstei n'ı n adıyla il işkil i gelişmeleri verir: tümü bir dö
nemin gözde bil imsel topl u l uğ u n u yı kmaya ve ye rine bir başkası n ı
geçirmeye ça lışmış; hepsi araştırmayla ilgili problem lerde ve onların
çözüm lerinin değerlendirileceği standartlarda bir değişme yaratmış
tır; hepsi bil imsel tasavvuru bil imsel çal ışma d ü nyası n ı dönüştü recek
biçimde değişti rmiştir.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Kuhn'un parad igmalar düşü ncesi bilim v e bilimsel bilgi anlayış ı m ızı
devri mci bir dönüşüme uğratmıştır. O, temel bilimsel gel işmelerle
ilgili zengin ayrıntılı araştırmalara ilham kayna ğ ı oldu, bil im ve bilgi
sosyolojileri ne öneml i bir katkıda bulundu: Hcllinger ( 1 980) tarihte;
Serle ( 1 972), Fai k ve Zhao ( 1 990) dilbili mde; Stanfield ( 1 974) ekono
mide ve Fried richc ( 1 970) sosyolojide bu kavra mdan yararlandılar. Bu
düşü nce, ayrıca, bir tartışma fırtınası ve Kuhn'la Karl Popper a rasında
önem l i bir tartışma yarattı, zira o modern bilimin temellerine bir itiraz
olarak ortaya çıktı. Kuhn, kita b ı n ı n ikinci baskısında ( 1 970), kendine
yapılan eleştirileri cevapland ırır, ancak bunu yaparken i l k tezin i bü
yük ölçüde değiştirir: bu yüzden, g ü n ümüzde çoğ u yazar erken ve
geç dönem Kuhn ayrımı yapar.
Kuhn'un fikrine temel eleştiri ler (ve onun karşı ceva pla rı) şöyle sı
ralanabilir:
AYRlCA BAKINIZ
• BiLiM SOSYOLOJiSi -bilim dünyasının erken dönem işlevselci bir
anal izi i çi n
• YANLlŞLAMA VE VARSAYlM - i ki bilim felsefecisi, Popper ve Kuhn
arasında süregelen tartışma için
OKUMA ÖNERiSi
BARNES, B. (1 982), T.S. Kuh n and Social Sciences, Macmillan -Kuhn'un çalış
ması ve sosyal bilimiere katkısına genel bir bakış
SI NAV SORULARI
1 "Bilgi sosyal olara k inşa edilir ve bu yüzden yere ve zamana göre deği
şir." Açı klayıp tartışı n ız. {AEB H azira n 1 988 Sayfa 2)
2 Sosyolojiye ve en azından bir başka sosyal bilime refera nsla, sosyal
bilim d isiplinleri n i n kendilerine a it teori k yapılara, araştırma teknikleri
ve uzmanlaşmış inceleme alanına sah i p olma dereceleri n i tartışın ız.
{JMB Haziran 1 987)
3 "Bilgi bir kez toplumsal bir ürün olara k görüldüğünde tam rölativist bir
kon umdan kaçmak zorl aşır." Bu ifadeyi açıklayıp tart ışınız. (AEB Kasım
1 984)
FiKiR
Geleneksel sosyoloji toplu m u yapısına ve bu yapıların toplumsal
davranışı -belirleme biçimine göre değilse de- etkileme biçimine
göre açıklamaya ve ana l iz etmeye çalışmıştır. Emile Du rkheim ve
Talcott Parsons'ın işlevseki teorileri topl umu kendine ait bağı msız bir
hayata sahip organik veya yapılaşmış bir varl ı k olara k a l ı rken, bilimsel
Marksizm sınıf mücadelesini toplumsal değişme a na l izinin merkezine
ye ri eşti ri r.
Sembolik etkileşimeilik a ksine topl umun mi kro boyutlarına, gün
delik yaşantılarım ıza, içinde yaşadığımız gündelik d ü nyaya ve insan-
334 SOSVOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
Bu yüzden, Mead'e göre, insa n öze l l ikle sosyal bir varlıktır ve top
lum da insa n ı n kendi etrafı nda yarattığ ı süre kli bir akış, sürekli bir
yaratma ve yeniden-yaratma, yoru m la ma, müzakere ve ta nımlama
süreci içeren bir d ünya d ı r. B izler hem bireyler hem de sosyal varl ıkla
rız. Hem toplu m u biçimlendirmekte hem d e onun tarafından biçim
lend i rilmekteyiz. Hepimiz birçok farkl ı minyatür 'dü nya' içinde -
evden işe, golf ku lübünden bara geçerek- yaşarız. Ancak, aynı za
manda, bu m inyatür d ü nyalar daha genel ve paylaşılan bir kültürün
bir parçasıdır. Bu 'd ünyalar' ı n her biri temel bir yapıya sahiptir, anca k
onlar çoğ u kez, örneğin, b i r fabrika ka pandığ ında veya eşler boşa n
dığında değişir veya çökerler.
Bu yüzden, Mead'in ana lizi n i n merkezi nde sınıf mücadelesi veya
işbö l ü m ü değil, bi rey ve o n u n zi h n i, i letişim kurma ve yoru m l a ma
yeteneği yer a l ır. Sembolik etkileşi meil ik gerçek bir to p l u m tasavvu
runda n büyük ölçüde yoksundur; a ksine, daha çok bir grup etkileşimi
ve psikolojisine, genel top l u msal trendlerden ziyade insan toplumsal
davra n ı ş ı n ı n 'iç' dinami kleriyl e ilgili bir yoruma sahiptir.
Mead'e göre, insan d ü şü ncesi, deneyim l eri ve eylemleri özünde
toplumsa l d ı r (ya ni, d iğer i nsan ları gerektirir) ve her topl u msal etkile
şimin temeli sembolik etkileşim, anlam ların sembol ler, özell ikle d i l
aracıl ığıyla paylaşıl masıdır. Hiçbir nesne, ister bir sanda lye, ister bir
ev, sevgili veya tutku olsun, i letişim içindeki insa n ları n ona yüklediği
anlam dışında hiçbir a n la ma sa hip değildir. Paylaşılan anlamlar ol
madan, semboller o l madan ne bir insa n etki leşimi ne de bir i nsan
toplu m u va r olacaktır. Toplumsal hayat ve iletişim, sadece sembolle
rin anlamları top l u m u n üyeleri tarafı ndan Mead'in 'rol a l ma' a d ı n ı
verd iği şey v e özel b i r sembolün -bir ha reket, sözcük veya görüşün
yoru mu sayesinde büyük ölçüde payiaşıidığı sürece m ü m künd ür.
Bireyler 'rol al ma' süreci a racıl ığıyla bir ben lik anlayışı ve d iğerlerinin
algılarına i lişkin bir a n layış, hem 'ferdi ben' hem de 'sosyal ben' olma
yeteneği, bilinçli olma ve bir benlik a lgısına sa hip olma yeteneği
gel iştirirler. Ben lik algısı doğuştan ol mayıp, çocukl uk dönemi ndeki
bireysel ve kollektif oyu n l a rla ve hayat boyu s ü rd ü rülen 'iç ko nuşma
lar' sayesinde öğrenil ir.
B i l inçli düşü nce insanların d iğerlerinin bakış açılarını g Ö rebil mele
rini ve böylece d iğerleriyle onların kendileri hakkındaki düşünceleri
temelinde işbirliği ya pmalarını mü mkün kılar. Bu yüzden, bireyin
içinde yer aldığı toplum veya topl u l u k kendi üyelerinin davranışları
üzerinde kontrol kurarken, bireyler de d iğerlerinin beklentil eri ni -
algılan mış beklentileri- anla maya ve yorumlamaya çalışırlar. Aslında
kültür, rol ler ve sosyal kontrolün va rlığına rağ men, Mead'e göre,
SEMBOLiK ETKiLEŞiMeiLiK 337
KAVRAMSAL GELiŞiM
Mead'in sembolik etki leşirnci d üşü ncesi, psikoloji ve felsefenin ya n ı
sıra, birçok sosyal b i l i m l e r a l a n ı n ı etkiledi. Sosyoloj ide sembolik etki
leşimcilik, yani bireyi bir toplumsal varlık olarak a raştırma girişimi
1 920'Ierde Amerika'da Chicago Oku l u n u n yaptığı birçok öneml i
araştırmaya kaynakl ı k etti; bu vurgu 1 960'1ar ve 70'1erde, yapısal
işlevselcil iğin determi nizmi n i n -toplumun sıradan insanların üzerin
de ve ötesinde bir şey olara k tasviri nin, bireyin bir kukla olarak be
timlenmesinin; bu teorinin soyut teori ve kavra m l a rı n ı n- bir eleştirisi
olarak yeniden ortaya çıktı. Sembolik etkileşi mei l i k zengin ayrıntı ve
kapsamda empirik anal izlere meraklı, genç suçlular ve akıl hastaları
gibi sapkın grupların 'yera ltı ndaki dü nya lar' ı na karşı özel ilgi göste
ren önemli bir gelenek yaratmıştır. O, etiketierne teorisi, etnome
todoloji, fenomenoloji ve dramaturgi g ibi birçok fil iz vermiş; sosyal
leşme, 'rol oynama' ve topl u msal bilginin doğasıyla i l g i l i tartışmalara
önem l i katkılarda b u l u n m uştur. Mead ( 1 934) için, zihin ve benlik
gündelik hayatın topl umsal yaratılarıd ır. "Bildiği miz kadarıyla, zihin
ve ben l i k ol masaydı i nsan toplumu da ol mayacaktı". Zihin ve benl i k
338 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
bir ben l i k bilinci yaratır; zihin ve benlik sadece d iğerleriyle i l işki için
de var olur. Ben l i k bilincin nesnesi ve öznesid i r, bir insan olarak ferd i
ben ve sosyal ben hem kendisi üzerinde düşünür hem de d iğerleriyle
ve 'genelleştirilm iş d i ğeri' veya 'önem l i diğerleri'yle etkileşim kurar.
Çocuklar diğerlerini oyunlar s ı rası nda, rol ü oynayarak, onların dün
yayı nasıl görd ü klerini tasavvur ederek tan ı r. 'Genelleşti rilmiş d iğeri'
sayesinde birey bir anla mda toplumu kafasının içinde taşır. Mead'in
yazı larında b i reyin aktif ve yaratıcı potansiyeli vurgulanır ve uyumcu
lu k, edilginlik, zorla ma ve çatışma gibi faktörler göz a rdı ed ilir.
Ancak, sembolik etkil eşimcil ik, bireysel davranışların ve küçük
g rupların d avranışlarının a na l izinin ötesine geçemediği, genelde bir
toplum resmi veya teorisi ortaya koyamadığı, büyük ö lçekli topl um
sal değişmeleri veya güç ve zenginliğin d a ğ ı l ı m ı n ı açıklayamadığı
için eleştiri lmiştir. O bazen to plumu sadece insanların zihinlerinde bir
şey olarak betimler. O, aslında bireyin özgürlüğünü ve topl u m u n
s ı n ı rl ı rol ü n ü vurgu laya n 'Amerikan' b i r görüştür. Sembolik etkileşim
cilik bi rey a ktöre odaklanır, toplumsal yapıların insan davranış ları
üzerindeki etkisini i h mal etme ve bu yüzden toplumu sadece birçok
bağımsız ve köksüz bireyin etki n l i kleri ve etkileşimlerini içeren, 'yapı
dan yoksun' bir şey olara k tasvir etme eğiliminded i r. Sın ıf, h ü kü met,
h u kuk vb.nin bireyler üzerindeki etkisi genel likle sadece bir sonuç
o l a ra k al ınır. Sembol i k etkil eşirnci paradigmanın problemlerinden
ikisi özel l i kle bel irgin biçi mde vurgu lanır: (i) i nsan duyg u la rını fazla
d i kkate a l mama ve (ii) toplumsal yapıyla sın ırlı ölçüde ilgi lenme.
Gerçekte, bu yetersizl iklerden ilki sembol i k etkileşimin tam anlamıyla
psikolojik olmadığını, ikincisi de sembo l i k etki leşimin tam anlamıyla
sosyolojik olmadığını ima eder (Meltzer et al, 1 975: 1 20).
Sembolik etkileşimcil iğe eleştiriler şöyle sıra lanabil ir:
•
i nsanlar a rası etki leşimini bağlama, toplumsal veya tarihsel
bağ lama yerleştirerne ve bu yüzden, bazen bir uğraklar (episo
des), karşı laşmalar ve du ru mlar a raştırmasından fazla bir şey
olarak görü nmeme.
• Büyük ölçüde bireysel seçimler ve özg ürlükleri vurgulayarak,
insan davranışları üzerinde kısıtl a ma la rı ayd ın latamama.
• Anlamı daha ziyade bel irli bir du rumda kend iliğinden, etkileşim
sırasında ortaya çıkan bir şey olara k resmettiği, etkileşimin ko
numlandığı temel toplumsal bağ i a rn ı d i kkate almadığı için, an
lamın kaynaklarını ortaya koya mama.
olduğunu kabul etmiş, ancak onları n insan davranışını bel irled ikleri
iddiasına karşı çıkmıştır.
i kinci olarak, tanım gereğ i, sembolik etki leşimei l i k insanları n yo
rumlarıyla yaratılanın ötesinde bir toplumsal gerçeklik görmez ve bu
yüzden toplumu daha genel d üzeyde açıkla mayı reddeder.
Ü çüncü olarak, her zaman açıkça ifade edilmese de, güç kavra mı
bu analizierin tamamlayıcı özel liğidir. Güç, insan etkileşiminin, belirli
bir d u ru m u n nasıl 'ta n ımlandığı'nı bir dereceye kadar kontrol yete
n eğ i n i n temel bir parçası d ı r. Gerçekte, bu yazarlar çoğunlukl a, top
l u mda güçlünün sesi her zaman işitildiği için, a raştı rmacıların toplu
mun 'kaybeden ler'i ne (underdogs) yoğ u n laştıkları n ı öne sürerler.
1 970'1erden bu yana, yine de, sembolik etki leşi meilik dinamizmini
kaybetm iş ve Marksizm gibi daha g üçlü ve eleştirel perspektifler öne
çıkıp egemen konuma geli rken, birçok farkl ı yöne dağılmış görün
mektedir. Sembolik etkileşi mei l i k günümüzde Fine'ın ( 1 992) 'post
B i u merci' çağ olarak adlandırdığı bir döneme girm iştir. Bu bir ya ndan
Blumer'in ça lışması n ı ma kro düzeyde yen iden ele al mayı, öte yandan
sembo l i k etkileşimciliği etnometodoloji, alışveriş teorisi ve fenome
noloji gibi teorilerle mikro düzeyde ve Parsons, Weber, Marx ve Du rk
heim'in düşünceleri kadar post modernizm ve fem i nizm gibi teoriler
le makro düzeyde harmanla mayı gerektirmekted ir. Bu yeni sem bolik
etkileşimeilik Mead ve B l u mer dönemindekinden çok daha farkl ı ve
sentetik bir perspektiftir.
John Baldwin ( 1 986) gibi yaza rlar daha i leri giderek Mead'in fiki r
lerini tam kapsa m l ı ve bütüncül sosyolojik bir teori içinde birleştir
meye çalışırla rken, Maines ve Morrione ( 1 990) Blu mer'in çal ışmasının,
özellikle onun yayımlanmamış çalışması 'Bir Topl u msal Değişme
Faktörü Olara k Sanayileşme'nin, öznel olduğu kadar nesnel ve makro
bir perspektife de sa h i p olduğunu göstermeye çalışm ıştır. Stryker
( 1 980) gibi yazarlar g üç, statü ve sınıf kavramlarını modern etkileşim
cil iğe sokmaya çalışı rken, Narman Denzin ( 1 992) onun perspektifini
post-modern bir kültür ve medya araştırmasına genişletmeye ça lış
mıştır. Sembol ik etkileşimeilik g ü nü müzde 1 920'Ier ve 30'Iarda oldu
ğu kad a r can l ı ve dinamiktir. Gary Fi ne'n ı n ( 1 980) belirttiği gibi, o
parçalanmış ve genişletil m iş olabilir, d iğer teorik perspektifiere dahil
edilmiş ve hatta onlar tarafından ben imsenmiş olabilir, fakat o hala
özeldir, hala sosyolojik d üşü nce ve yöntemi biçimlendirebi lecek ve
sorgulayabilecek kapasiteye sahiptir.
340 SOSYOLOJiDE TEME L FiKiRLER
m i n e örnekler olara k
• YAPILAŞMA TEORiSi -toplu msal yapı ve bi reysel eylem i bir araya
getirmeye çalışan 'geç modern' bi r g irişim olara k
SINAV SORULARI
1 M ead'in benliğin doğası ve gelişimi hakkındaki anlayışımıza katkılarını
değerlendirin iz. (WJEC, Haziran 1 987)
2 "Etkileşimci perspektifin temel yetersizl iği toplumsal yapıyı i h mal et
mesid ir." Bu iddiayı sosyoloj i k bir araştırma alanı bağlam ında tartışı
n ız. (London University, Haziran 1 987)
3 "Sosyoloj i k teoride temel problem, toplu msal yapı ve eylem arasındaki
karşılıklı ilişkilerin açıklanmasıdır." Bu görüşü açıklayıp değerlendiri
niz. (Oxford Delegay, Mayıs 1 987)
FiKiR
'Toplu msa l cinsiyet' terimi genellikle, basitçe, erkekler ve kad ınlar
arasındaki fiziksel ve toplumsal farkl ı l ı kları anlatmak için kul la n ı l ır.
Fakat sosyologlar ve özellikle feministler onu daha kesi n olara k ta
nımlamaya ve cinsiyet davranışının ne kadar doğal ve doğuştan veya
toplumsal ve 'erkek' icadı olduğunu a n lamaya ve belirlemeye çalışır
lar.
Sosyologlar, bu yüzden,
Doğacı argüman
Dağacı a rg üman, toplu m içinde iki cinsiyet arasındaki sosyal farklı lık
ların doğrudan biyolojik farkl ı l ı kların bir yansıması olduğu kabulüne
daya n ı r. Erkekler kadın lardan fiziksel olara k daha güçlü old ukları için
toplu m u organize ederlerken, kadınlar çocuk dağurdukları için pasif,
çocuk bakı m ıyla i l g i l i ve bağ ı m l ı o l ma yönü nde doğal bir annelik
içgüdüsü taşırlar. B u yüzden, erkeklerin işte, kad ınların evde olduğu
mevcut toplumsal ci nsel işbölümü, her biri en iyi oldukları ala nlarda
uzmanlaştıkları için, doğal ve topl umsal açıdan verimlidir. Sigmund
Freud'a göre 'Anatom i kaderd i r' (bkz. 'Sex a n d Gender', Society To
day, 1 2 May 1 983) ve bu tezi desteklemek için birçok biyolojik, gene
tik, psikolojik ve sosyolojik kanıt ü retilmiştir: sözgelimi, Tiger ve
Fax'un ( 1 972) insa n ı n biyolojik grameri kavra m ı. Kavram, bugünkü
terimlerle, erkeklerin 'erkeksi' ve kad ınların kad ınsı genetik yatkın l ı k
lara sahip olduklarını ima eder. Benzer şekilde, zeka testleri ve sınav
l a rda erkek çocukların özel l i kle matematik ve fen b i l i m leri g i bi empi
rik ve ma ntıksal alanlarda kız çocuklarını geçme, böylece 'görü nüşte'
topl u m içinde otorite ve karar-alma konumlarını büyük ölçüde elde
etme eği l i m i nde oldukları görül mekted ir.
Gelişmed argüman
Gelişmeci a rgüman, a ksine, cinsiyet rol lerinin biyolojik olara k değil,
kültürel olara k belirlendiği ve sosyal olara k inşa edildiği inancına
daya n ı r. Gelişmeci argüman, insan davranışını büyük ölçüde çocu
ğ u n içinde yetiştiği toplumsal ve kültürel çevrenin bir yansıması
olara k görür. Ann Oakley'nin 1 970'1erin başlarında ( 1 972) öne sürdü
ğ ü g ibi, cinsiyete daya l ı iş böl ü m ü ne evrenseld i r ne de biyolojik ola
rak önceden belirlenm iştir. Gelişmed argümanın delilleri şu nlard ı r:
KAVRAMSAL GELiŞiM
Toplumsal cinsiyet kavra mı, insan topl umları ve sosyal tabakalaşma
daki temel unsurlardan birini aydın latma kta çok önemli bir role sah i p
TOPLUMSAL CiNSiYET 345
sürülmüştür.
'Zayıf Karakter' gibi 'cinsiyetç i l iğe-karşı erkek' g rupları ol uştu rmak
için g i rişimlerde bulunulmuş, fakat şu ana kadar çok az başarı sağ
l a n m ıştır. Kad ınlar baskıya karşı öfke ve hiddet içindeyken, erkekler
sadece suçluluk hissedebilirler. Fransız yazar Emmanuel Reynaud'un
( 1 98 1 ) bel irttiğ i gibi,
Bir erkek kendini hayatının anlamsızlığı içinde boğulmuş halde
bulduğu nda ve ataerkil gücüne son noktayı koymak için çaba
gösterd iğinde, düşmanı bulmak için fazla uzağa gitmesine gerek
yoktur. Mücadele her şeyden önce kendi içinde başlamak zorun
dadır. Kendi içinde gömü lü 'erkek'ten kurtulmak, bir erkeğin bü
tün güçlerden kurtulmaya giden yola girmesi için atması gereken
ilk adımdır.
Sosyoloj ide öze l l ikle erkeklerin gerçekleşti rdiği 'erkeksil i k' araştırma
ları vard ı r. Kayda değer bir istisna, Corrigan, Connel l ve Lee'nin
( 1 985), erkek özgürlükçü ya klaşımı eleşti rerek, bunun yerine 'hege
monik erkeklik' olara k da a d landırılan daha d inamik bir analiz öner
diği makaled i r. 'Hegemonik erkeklik' sadece erkeklerin kad ınlar üze
rindeki hakim imajlarının a n a l izini değil, aynı za manda erkek kal ıp
yargısına göre yaşamayı başaramayan -genç, işsiz ve özell ikle eşcin
sel- erkeklerin toplu m u n d ışına nasıl itildikleri ve sindirildiklerin i
gösteren b i r kavramdır. A rtık medya bile 'erkekliğin krizde oldu
ğu'nu, erkeklerin kad ınlar karşısı nda, modern hayatın ve özellikle
işsizl iğin tehdidi altında o l d u klarını ve toplu msal cinsiyet imgelerin
de değişmeler yaşandığını yaygın olarak kabul etmekted ir.
Britanya'da son yirm i yıldır ... erkekl ik konusundaki sosyal tutum
ve imgeler yumuşamaya başlamıştır. Erkeklerden modaya, çocuk
doğumuna, kendi çocuklarına daha fazla ilgi göstermeleri bek
lenmekte, duygularını ifade etmeleri ve kad ınların ihtiyaçları ko
nusunda daha duyarlı olmaları istenmektedir. Yumuşak huyl u ve
kibar bir erkek artık çok nadir görülen bir yaratık değildir (Segel,
1 981 ).
David Gilmore ( 1 990) ve Victor Seidler (1 994) gibi araştırmacıları n
gerçekleşti rd ikleri y e n i araştı rmalar erkeksilik araştırmaları potansiye
linin varl ı ğ ı n ı göstermekted ir. Ancak yine de, bu azgelişmiş toplum
sal cinsiyet a raştırması alanı m u hte melen erkek sosyologların kendi
lerini inceleme konusundaki d uygularını yansıtmaktadı r. Erkeksilik
araştırma ları çok s ı n ı rlı ve fem i n izme karşıtlıktan uzak olsa da, Bob
Con nell'ın ( 1 995) analizinde toplumsal cinsiyet araştırmaları bir adım
daha i leri götü rül meye ça l ışılır. O biyolojik ve kültürel determi n izmi
348 SOSVOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
ve pol itik yaklaşımda bir devri m gibi farkl ı gelişmeler yaşandı. Erkek
lerin a raştırmaları ve onların erkeksi liğe ve kadınlara karşı değişen
tutumları toplumsal cinsiyet ve ataerkillik ko nusundaki mevcut tar
tışmaya kapsam ve çeşitl ilik kazandırdı. Bu tartışmanın zenginliği ve
post-modern d üşüncenin ortaya ç ı kışı toplu msal cinsiyet ve ataerkil
lik gibi kavramların tartışma ve eylemi yönlendirmedeki güçlü yan la
rını yansıtmaktadı r. Onların yirmibirinci yüzyı lda tartışmayı hangi
ölçüde biçimlendirecekleri henüz bel l i değildir.
Dolayısıyla, top l u msal cinsiyet kavram ı , en genel a nlamda, sosyo
lojinin kıyısında kalmaktan kurtulup a na-akıma girme pota nsiyeline,
önemsiz bir kon u olmaktan çıkıp sosyal tabakalaşma, ideoloji ve bilgi
analizinde a nahtar bir kavram o larak 'sınıf'ın yanında yer a l ma yete
neğine sahiptir. Kavra m, gerçek a nlamda özgü rleşmiş bir topluma,
sadece sınıfsal böl ü n melerden değil, (toplumsal) cinsiyet rolleri ve
kalıp-yarg ılardan da kurtulmuş bir topluma işaret etmektedir. O sınıf
sız olduğu kadar iki-cinsli bir toplum olmalıdır. Fakat feministler ve
gayler bu kavra m ı n analitik değerine sıkıca sarıl ı rken, çoğu erkek
sosyolog -mu htemelen erkek kimliklerine ve itiba riarına zarar vere
ceği korkusuyla- hala bu ısırgan otu ndan korkmuş görü nmektedir
ler. Ayrıca, kavramın geleceği tartışıl maktadır. Toplumsal cinsiyet
kavram ı bütün sabit toplumsal rollerin g iderek anla msızlaştığı h ızla
değişen topl u mlarda halen bir öneme sahip m idir?
AYRlCA BAKINIZ
• ATAERKiLLiK -toplumsal cinsiyet ve güç/i ktida r konusunda anahtar
bir fikir olarak
OKUMA ÖNERiLERi
CLARKE, E. AND LAWSON, T. (1 985), Gender: An lntroduction, University Tuta
rial Press, Slough
GARRETT, S. (1 987), Gender, Tavistock, London -tüm konuya kadınsı bir
perspektiften kullanışlı bir bakış.
GRAY, J. (1 992), Men are from Mars, Women are From Venus, Thorsons
LLOYD, B. AND ARCHER, J. (1 982), Sex and Gender, Penguin, Harmondsworth
-birçok biyolojik ve sosyolojik delilin özet ve değerlendirmeleri
MACCOBY, E. E. AND JACKLIN, C.N. (1 974), The Psychology of Sex Differences,
Stanford University Press, Stanford
352 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SINAV SORUSU
Sanayi topl u mlarında aslında sınıf değil topl u m sa l cinsiyet en önemli
toplumsal böl ün medir görüşünü değerl endirin iz. (AEB, Hazira n 1 988)
FiKiR
Modern sanayi gelişir ve yen i üretim yöntemleri ku llanıma soku l u r
ken, çoğu yazar yen i endüstriyel teknolojilerin modern işçiyi beden-
354 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
işgücü ve Tekelci Sermaye bir klasik, Marksist sınıf ve emek süreci a na
lizlerinde önemli bir gelişme olara k değerlendirilmiştir: "eser son on
yıldır Marksist ekonomi politik a lanında i ngilizce yayımianmış en
öneml i iki çalışmadan biridir" (Rowthorn, 1 976). B u kitap, modern iş
tekniklerinin iş deneyi m i n i zenginleştirdiğini ve ona yeni vasıflar
kazandırd ığını savunan yayg ı n libera l iddialara radikal, güçlü ve şid
detli bir eleştirid ir ve bu tekn ikleri n özellikle işçi sınıfını böldüğünü ve
etkisizleştirdiğini vu rgular. O, her düzey ve meslekteki iş süreciyle
ilgili birçok a raştı rmaya ilham kaynağı olmuştur. Kitap emek süreciyle
ilgili tartışmaların odak noktasını ol uşturmuş ve hatta Graeme Sala
man'ın ( 1 986) 'Bravermania' adını verdiği bir tutkuya yol açmıştır.
Yeni, bedensel-olmayan birçok meslekle ilgi l i ya pılan araştırmalar
vasıf, kontrol ve iş doyum u d üzeylerinde çok az ilerleme olduğunu
gösterir: "Kimya teknisyenine atomasyanun büyük önemi tekrar
tekrar hatırlatıl ır. .. ancak onların çok azı ibre okumayı öğrenmenin
saatin kaç olduğunu söylemekten daha zor olup olmadığını düşün
mekten vazgeçmiştir" (Braverman 1 974). Braverman'ın tezi, en azın
dan 1 985 matbaacılar uyuşmazl ığına kadar, farkl ı işçilerin vasıfsız
laşmaya d i renme g i rişim leri konusunda temel teorik bir açıklama
sağlamıştır. Bu tez Marksist sınıfsal formasyon ve sınıf il işkileri anal iz
lerini canlandırmış ve o n u yeniden radikal analizierin merkezine
yerleştirmiştir.
Ancak, akademik çevrelerin yoğun ilgisi ve sol kanattaki coşku
zamanla sönmüş ve vasıfsızlaşma tezine eleştiriler başlamıştır.
Tanımlar
i l k olarak, vasıf terimi muğlaktır. O, bilgi ve/veya el becerisiyle ilgili
gerçek nitelikleri n yan sıra, yöneticiler ya da işçilerin belirli bir işi
yüceltmek veya aşağılamakta ku llandıkları etiketleri an latabilir. Vasıf
lar teknik ya da kişisel olabilir ve çoğu kez bir meslek, içerdiği iş ve
görevler büyük ölçüde vasıfsız olsa bile 'vasıfl ı' olara k etiketlenebil ir.
358 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
iş stratejileri
Braverman, kapital istlerin işgücünü kontrol etmek ve vasıfsızlaştır
mak için sahip oldukları bilgi ve kaynakları, onları n böyle bir stratejiyi
ısrarla sürdürme iradeleri n i fazlaca abarttığı, buna rağmen, birçok
çalışma grubunun böyle bir sürece d irenme kapasitesini küçümsedi
ğ i için eleştiril m iştir. Bazı yöneticiler iş koşul l arını, sözgel imi, iş rotas
yonu ve insan i lişkileri yaklaşım ıyla gel iştirmeyi hedeflerken, d iğer
bazıları da işgücünü kontrol etmek için Taylorizm ve vasıfsızlaştırma
gibi alternatif stratej ilere başvurmuşlard ı r. Ta rihsel araştı rmalar bir
çok sendikanın, özel likle teknik elemanlar sendikalarının başarılı bir
biçimde direnç gösterd i ğ i n i veya en azından vasıfsızlaşma girişimle
rini yön lendirdiğini göstermiştir. Sadece bilimsel yönetime odakla
nan Braverman, fa rkl ı yönetim stratejilerini ve örneğin i sveç'tekine
benzer farkl ı end üstri i l işkileri n i göz ardı etmiştir. Graham Winch
( 1 983) ve David Knights vd. nin ( 1 985) öne sürdüğü gibi, işverenler
basitçe kendi işçilerini kontrol arzusuyla motive olmazlar. Onlar rakip
firmaları n s ı kı rekabetiyle karşı karşıyad ırlar ve aya kta ka labilmek için
yeni teknolojileri benimsernek zorundadı rlar.
Daha yakı n la rda, Micheal Piore (1 986) ve John Atkinson ( 1 985)
gibi yazarlar, 1 980'1er ve 90'1ardaki post-Ford ist çağda, esnek uzman
Iaşmaya yönelik bir eği l i m i, çalışanlara yüksek düzeyde özerklik,
kontrol ve soru m l u l u k tan ıya n bir yönetim yapısı içinde oldukça
eğit i m l i uzma n l a r ekibiyle işleyen 'Esnek Firma yönündeki hareketi
ortaya koymaya çalışmışlard ı r. Yüksek endüstriyel rekabet d üzeyleri
ve yeni teknolojilerin yoğ u n gelişimi firmaları aya kta kalabi l mek için
daha esnek ve daha işçi yönel i m l i olmaya zorlamaktadı r. Çok
vasıfl ı l ı k, özel-sözleşmeler ve ratasyon modern yönetimin sloganları
d ı r. i şçi kontrolü ve yöneti m i g ü n ü müzde Braverman'ın 1 970'Ierde
d üşündüğünden çok daha farklı ve çeşitl idir. Internet, e-ticaretle
birl i kte beceri uzmaniaşması ve idari kontrole bir başka devrimci
boyut daha eklen mektedir.
VASIFSIZLAŞMA 359
Marksist eleştiriler
Marksist yazarlar, Braverman'ın sınıf analizini, ilk olarak, modern işçi
sınıfı n ı sınıfsal konum kadar sınıf bil incine göre de anal iz etmediği,
ikinci olarak, bu analizi daha genel bir siyasal tahakküm ve sınıf mü
cadelesi biçimleri analizi çerçevesine yerleşti rmediği için eleştirmiş
lerdir. Modern işçi sınıfı nı 'kendisi için' bir sınıf olara k değil, sadece
'kendi içinde' bir sınıf olarak analiz eden Braverman, sınıf bilinciyle
ilgili bütün öznel uns u rları göz ardı eder ve işçi sınıfını üzerindeki
kontrole direnmekten aciz pasif bir sınıf olarak resmeder. Bu deter
minist resim sınıf mücadelesi ve sınıf çatışmasını Marksist analizin
merkezine yerleştiremez ve kontrol amaçlı temel diyalektik süreçler
ve m ücadelelere dikkat bile çekmez.
Feminist eleştiriler
Feministler Braverman'ı analizine kadın emeğini dahil ettiği için över
ler, zira Braverman, tekelci kapitalizmde erkek işgücünün yerine
ikame edebilmek ve böylece çoğu işin statü, vasıf ve maliyetini dü
şürmek için kad ınların yedek işgücü ordusu olarak kullanıldıklarını
göstermiştir. En azından, cinsiyete-daya l ı tabakalaşma sınıf analizle
rinde kullanılm ıştır. Yine de feministler Braverman'ı, geniş bir pers-
360 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
pektiften bakmadığı, emek s ü reci anal izinde ev içi işbö l ümü, aile
içinde kadı nın ücretsiz ça lı şması ve ev işinin değersizleşmesi gibi
kon u la ra yeteri nce deği nmediği için eleştirmişlerdir. Ayn ı şekilde,
Braverman'ı n s ı n ıf a na lizi nde işçi s ı n ıfı içindeki cinsiyet farkl ılaşmaları
ve böl ü n melere d iğerleri kadar yer veri lmem iştir.
Tarihçilerin eleştirileri
Tarihçiler Braverman'ın açıkl a masın ı şu gerekçelerle eleştirirler:
OKUMA ÖN ERiLERi
BRAVERMAN, H. ( 1 974), Labour and Monopoly Capital, Monthly Review Press
-Braverman'ın bu çalışması verilen emeğe değecektir
WOOD, S. (ED.) (1 982), The Degradation of Work? Ski//, Deskil/ing and Labour
Process, Hutchinson, London
SINAV SORULARI
1 'Teknoloj i k değişimin en önemli etkisi, çoğu işte vasıf düzeyi düşerken
az sayıda işte vasfın y ü ksel mesid i r." Ta rtışın ız (Oxford Komitesi, Mayıs
1 985)
2 Teknoloj i k değişme kaçınıl maz olarak işlerin 'vasıfsızlaşma'sıyla sonuç
lanır mı? (Oxford Komitesi, M a yıs 1 986)
3 Gel işmiş sanayi topl u m la rında teknoloji ve iş doyumu a rasındaki ilişkiyi
inceleyiniz. (AEB, Haziran 1 983)
4 "Memurların ve vasıflı beden emekçilerinin sınıfsa l kon umları a rtık
hemen hemen ayn ıd ı r." Tartışınız (AEB Haziran 1 988)
5 "Gelişmiş sanayi toplumları kendi işçilerinden vasıflarını sürekli a rtırma
larını isterler" düşü ncesini tartışınız. (AEB Kasım 1 984)
6 "Beyaz yaka l ı işçilerin kon u m u g iderek beden işçilerin kon u m u n u a n
d ı rmaktadır!" Bu görüşü ve beyaz yaka l ı işçiler açısından sonuçlarını
tartışınız. (AEB Haziran 1 989)
Yakınlaşma tezi ortak bir emeğin ürünü olmakla birlikte, Clark Kerr
genelde bu fikrin asıl sahibi olarak kabul edilir. Pensilvanya, Stoney
Creek'te doğan Clark Kerr ( 1 91 1 - ) Swartmore Koleji, Sta nford Ü n i
versitesi ve Kaliforn iya Ü n iversitelerinde okumuş, akademik kariyeri
s ı rasında ayrıca 32 şeref payesi kazan mıştır. Antioch Koleji, Kaliforni
ya ve Stanford Ü niversiteleri nde dersler vermiş ve araştı rmalar yü
rütmüştür. 1 940-45 yılları a rasında Washington Ü n iversitesinde öğre
tim üyeliği yapan Kerr, sonraki 30 yıl içerisinde Endüstriyel i lişkiler
M ü d ü rl ü ğ ünden ü niversite rektörlüğüne ve Kaliforn iya Ü n iversite
si'nde Endüstriyel i l işkiler Başka n l ığ ı ve Profesörlüğüne kadar yük
selmiştir. Kerr 1 974- 1 979 yıl ları a rasında Yüksek Eğitimde Pol itika
Çal ışmaları Carnegie Konseyinde başka n olara k görev yapmıştır.
U l usal Savaş i şgücü Heyeti, Liman i şverenleri, U l uslararası Gemi Yük
leme ve Boşaltma i şçileri ve Ambar i şçileri Sendikaları, Hü kümetler
Arası i l işkiler Başka n l ı k Komisyonları nda ve U lusal Hedefler ve eğitim
le ilgili birçok komisyonda fa rkl ı danışma n l ı k görevlerinde bul u n
m uştur. Gazete, uçak, kon serve yapımı ve petrol endüstrileri gibi
alanlarda hakemlik yapmış, Britanya, Gana ve Kenya gibi ya bancı
ü l kelerde dersler vermiştir.
Yakınlaşma tezi nin tek savu nucusu Clark Kerr ve arkadaşları J.T. Dun
lop, F. H. Harl�ison ve C.A. Myers değildi -Daniel Beli, Raif Dahrendorf
ve bazı diğer yazarlar da benzer tezler öne sürmüşlerdir, fakat Kerr ve
arkadaşları Sanayileşmeci/ik ve Endüstriyel insan isi mli kitaplarında bu
temel fikri n önemli ve en detaylı yorumunu gelişti rdiler.
FiKiR
Bazı yazarlar, sanayileşmen i n yayg ı n laşarak d ünya genelinde top
l u mların hakim bir özelliği haline gelmesiyle, B i rinci ve Ü çüncü Dün
ya ü l keleri, Doğu ve Batı a rasındaki ekonomik, politik ve toplu msal
açıdan büyük farkl ı l ıkla ra rağmen, sonuçta bütün topl umların eşit
düzeye geleceklerini öne sürmüşlerdir. Onların hepsi benzer ekono
mik, siyasal ve sosyal sistemlere sahip tekbiçi mli belirli bir sanayi
toplumuna doğru yakınlaşacaklardır. Bu yolla, söz konusu yazarlar
ul uslararası farkl ı l ı klar ve eşitsizliklerin ortadan kal d ı rı lacağı, daha
barışçı l ve istikrarlı bir bol l u k, birlik ve kardeşlik d ünyası n ı n gel işeceği
kehan etinde bulunmuşlardır. Herbert Spencer gibi yazarlar toplum
sal evrimin temel yasa l a rına, Marx ve Rostow ekonomik gelişme
evrelerine d ikkat çekerken, Clark Kerr ve arkadaşları sınai i lerlemenin
itici gücünü 'sa nayileşmenin iç mantığ ı'nın o l uştu rduğunu düşünür
ler. Onlara göre, sınai yakınlaşmanın a rdındaki temel dinamik tekno
lojidir. i leri sanayi topl u mları, kaçınılmaz olara k son teknolojiler için
ya rışmak ve bu teknolojileri ku llanmak zoru nda old ukları gibi, yine
kaçınılmaz olara k ekonomik, sosyal ve politik yapıları da benzer özel
liklere uyum sağlamak zorundadır. 'Çelikte, tekstilde ve hava u laşı
mında aynı teknoloj i d ü nya genelinde aynı tü r bir mesleki yapıyı
gerekli kılmaktadır' (C. Kerr vd., 1 962). Benzer şekilde modern sanayi,
gerek kapitalist Batıda gerekse komü nist Doğuda, benzer beceri,
vasıf ve ücret ya pılarına sahip benzer bir işçi tipini gerektirecektir.
Dolayısıyla, meslek ve ücret sistemlerindeki fa rklıl ıklar giderek azalır
ken, kapital ist ve ko münist toplumların tabakalaşma sistemleri birbi
rine yakınlaşacaktır.
Kerr vd. tezlerini açıklamak için devrin görü n ü rdeki en muhalif i ki
topl umu Amerika ve Rusya'yı karşı laştırırlar. Bu yazarlar, i ngiliz Sanayi
Devri m i neticede -Amerika Birleşik Devletlerindeki 'serbest piyasa'
modeli ve Britanya ve Batı Avrupa'daki karma ekonomilerden,
S.S.C.B. ve Çin'deki merkezi planlamacı sistemlere kadar- b irçok farkl ı
sanayi toplumu yaratsa bile, bütün sanayi topl u m larının bazı kesin
ortak öze l l i klere sahip olduklarını göstermeye çal ışı rlar.
364 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Yakınlaşma tezi geleceği n endüstriyel d ünyasının çok iyi mser bir
yorum u d u r. Hedeflerinde oldukça Amerika n d ı r ve 1 960'1arın başın
daki u mut ve idealizmin tipik bir ürünüdür. O ortak, istikrarlı ve barış
çı bir d ünya toplumuna doğru kademeli bir evri m i savu nan işlevseki
bir düş ü ncedir ve bu yaklaşımın tezleri n i destekleyecek pek çok delil
vard ı r. Modern Amerika, Rusya ve Batı Avrupa pek çok ortak yana
sahi ptir. On lar g iderek daha benzer teknolojiler ku llanmakta (ve
teknoloji alışverişi yapmakta), sosyal ve politik sistemleri -Batı n ı n
makro ekonomik planla maya kayması v e ko münist ü l kelerde piyasa
güçleri ve tü ketimeiliğin geli şmesiyle- birbirlerine ya kınlaşır görün
mektedir. G üney Kore, Hong Kong ve Singapur gibi yen i sanayileşen
ülkeler de sanayileşip batılllaştıkça eski kültürel değerlerini kaybedi
yor görünmektedirler.
Fakat bu tür benzerlikler ve yakınlaşma u nsurları gerçek olmaktan
çok yüzeyseldir ve bu tezle ilgili detaylı araştı rmalar, hem Clark'ı n
teorisinin h e m de onun, yakın laşman ı n kaçı nıl maz o l d u ğ u v e b i r i ç
teknolojik mantık tarafından kontrol edildiği tezi nin öne m l i zayıfl ı klar
içerd iği ni göstermiştir:
AYRlCA BAKINIZ
• SANAYi-ÖTESi TOPLUM
OKUMA ÖNERiSi
KERR, C. ET AL. ( 1 962), l ndustrialism and lndustrial Man, Heinemann
SCASE, R. (1 989), 'How Do Societies Compare?', Social Studies Review, Vol 4,
No 4, March 1 989
KERR, C . ET AL. (1 969), Marshall, Marx and Modern Times, Harvard University
P ress, 1 969
KERR, C. ET AL. (1 983), The Future of the lndustrial Society: Con vergen ce and
Continued Oiversity, Harvard University Press
MATTH EWS, M. ( 1 978), Privilege in the Soviet Union, Al ien & Unwin
SINAV SORULARI
Kapital ist ve komü nist toplumların benzer eşitsizlik örüntüleri sergile
d i klerin e dair kanıtlar var mıdır? Tartışınız. (Ca m bridge Local Exami
nations Syndicate, Ocak 1 987)
2 Kapital ist ve komünist toplumlar ortak bir tabakalaşma sistemine m i
sahiplerdir? Tartışınız. (Cam b ridge Local Exa m inations Syndicate,
Ocak 1 986)
• Tarihsiciliğin Sefaleti ( 1 95 7)
• Varsayımfar ve Çürütmeler ( 1 963)
• Nesnel Bilgi ( 1 9 72)
FiKiR
Geleneksel bilimsel buluş ve bilgi a nlayışı bir doğrulama s ü reci a n la
yışı d ı r. Bu geleneksel an layışa göre, bilim insanı, bel irli bir madde
tipi nin davranışı hakkında gelişti rd iği bir fikir, hipotez veya teoriyi
kan ıtlama k için dikkatli kontrol l ü deneyler ve gözlemler yapar. B i l i m
insanı, i l g i l i h ipotezi doğru layacak ka nıtlar b u l ma k i ç i n birçok deney
yapar; girişimleri başarı l ı olduğu nda, bu h i potez onun ve başka araş
tırmacıların doğa olayları h a kkında daha fazla bilgi toplaması n ı sağ
la makla kalmayıp, söz konusu maddenin davranışını da fi ilen 'öngö
rebilecek' bili msel bir teori veya yasa değeri kaza n ır. Bu yeni bilgi
topla ma süreci, gözlem ve deneylerle bu sürekli yeni fikirler arayışı
tümevarım olara k bilinir ve bu yöntem bilimsel bilgiyi bili msel
ol maya n bilgi lerden ayırma nın yolu olara k görül ür.
Karl Popper Bilimsel Keşfin Mantığı'nda geleneksel bilimsel yön
tem ve bilgi a nl ayışının iki temel noktada kusurlu olduğunu öne
s ü rer:
lama olamaz, aksine ya nlışla madır ve öyle o l m ası gerekir. iyi bir bilim
(bi l i m insanları n ın gözü pek yeni fikirler ve hipotezler geliştirmeye ve
böyl elikle testler ve deneyler yapmaya teşvik edilecekleri, onların bu
fikirler veya h ipotezlerin doğru l uklarını kan ıtla maya değil, aksine
çürütmeye veya yan l ışlamaya özendirilecekleri) bir deneme-ya n ılma
veya varsayım-çürütme sürecini içerir. Bu sayede, zayıf ve yetersiz
teoriler hızla ayıklanacak ve sadece en güçlü fikirler gelecekte sı
nanmak üzere ka lacak ve bilimsel bilgi ve an layıştaki bazı geçici ge
l işmelere temel o l u ştu raca klardır.
Bu yüzden Popper için, iyi bir bil imsel teori, yan l ışlanabilir olan,
doğa d ünyası ve topl u m sa l d ü nya hakkında smanabilecek iddialar ve
öngörüler gel iştiren bir teoridir. N ewton'un yerçekimi teorisi, yüzyıl
dır sınavlardan başarıyla geçen birçok fa rklı, büyü k ölçüde sınana bilir
tezler gel iştirerek ve böylece bil imsel bilgideki önem l i gelişimierin
temelini o l uşturarak, bu ölçütü karşılamıştır. Fakat yanl ışlama onun
otoritesini za manla yıkar ve Einstein'ın -şimdiye kadar yirm inci yüzyı
lın bütün testlerinden başarıyla geçmiş- mu hteşem ve göz kamaştı
rıcı görel ilik teorisinin yol u n u açar. Kötü bir bil imsel teori, empirik
veya rasyonel olara k sınanamayan, h içbir sınamayla tanımlanamaya
cak denli genel ve kapsam l ı olan veya destekleyicilerinin eleştirileri
göz a rd ı ettikleri ve öngörü leri ya n l ış çıktığ ında sadece d üzeltmekle
yetindikleri bir teoridir. Popper burada özellikle, sözde veya 'sınana
maz' bilimler olara k gördüğü Ma rksizm'e ve psikanal ize yüklenir.
i lk formülasyonlarından bazılarında, [Marksist] öngörüler sınana
bilir ve gerçekte yanlışlanabilir bir yapıdaydı. Ancak Marx'ın izle
yicileri, çürütmeleri kabullenmek yerine, hem teori hem de kanıt
lar üzerinde fikir birliği sağlayabilmek amacıyla onu yeniden yo
rumladılar (Popper, 1 963).
Bu yüzden, Popper için, bilimi bilim-ol mayandan ayıran şey, bi
l i msel düşünceler ve bilgi lerin ya n l ışlanabilirliğidir; bu d u rum bilim
sel bir teoriyi asla tüm üyle ka n ıtlayamayaca ğ ı m ız a n lamına gelse
bile, bu sürekli sınamalar bizi hakikate kademeli olarak daha da yak
laştıracak, yavaş yavaş gerçekliğin birçok katmanı üzerindeki örtüyü
ka l d ı racaktır. Daha önemlisi, halihazırda onun bize sağladığı pratik
amaçlar ku llandığı mız teknolojiler ve sosyal politikalarımızın temel ini
oluşturacak 'nispeten' sağlam bir zemin, ancak daha rad ika l yazarla
rın önerdikleri türden kapsamlı bir toplumsal m ühend islik için değil,
a ksine kademeli bir sosyal reform için yeterince sağ l a m bir zemin
yaratacaktır. Popper, bu yüzden, sosyal bilimlerin kendisinin önerdiği
bilimsel varsayım ve çürütme ya klaşımını benimsedikleri takdirde
'bilimsel' olabileceklerine inanır. Bunu nla beraber o, sosyolojik teori
372 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Popper'ın doğ rulamadan ziyade bir sü reç olara k bilim an layışı, bilim
insa n larının gerçekte yaptıkları ve yapmaları gereken şeyin doğru bir
açı klaması olarak yayg ı n kabul gördü. Böyle bir tez, hem son derece
rasyonel ve nesnel bir faal iyet olara k popüler bili msel yöntem an layı
şını, hem de, din ve mistisizm gibi 'disipl inler'in sınan ması imkansız
iddialarının aksine, deneylenen, sınanan ve doğru bir şey olarak bi
l i msel bilgi a n layışını destekler. Ta nınmış matematikçi ve gökbil imci
Sir Herman Bondi'n i n sözleriyle: "Bilim için kendi yönteminden başka
bir şeyi ve kendi yöntemi için de Popper'ın söyledikleri nden başka bir
şeyi yoktur" (Magee, 1 973).
Bununla beraber, Popper'ı n bilimsel buluş modeli şiddetle eleşti
ril miştir. i l k olara k, pratikte bir teoriyi ya nlışlamak oldukça zordur.
Gerçekte, özel bir deney bir h ipotezi birçok kez çürütse bile, hipote
zin sahibi hakl ı olara k fikrin değil deneyin hata l ı olduğ unu, farkl ı
koş u l lar altında hipotezin sürdürülebileceğ ini iddia edebilir. Daha
YALlNLAŞMA VE VARSAYlM 373
önemlisi, bir teori şimdi l i k yanlış gibi görünse bile, daha elverişli
bilimsel tekn iklerin gel işim iyle gelecekte onun doğru olduğu gösteri
lebilir. A.F. Chalmers'ın ( 1 982) beli rttiği gi bi, eğer yanlışlama kesin
olara k en tan ınmış bazı bilimsel teorilere bağl ı l ı k a n l a mına gelseydi,
Newton'un yerçekimi yasası ve Bohr'un atom teorisi dahil h içbir bi
l i msel teori gel işemeyecekti.
i kinci olarak, Kuhn ( 1 962) ve Feyera bend ( 1 975) gibi yazariara gö
re, aslında bil imsel buluş süreci rasyonel, eleştirel ve açık fikirli bir
araştırma süreci olmaktan uzaktır. Aksine, bilim insanları gerçekte
dışardan eleştiriye karşı oldukça ka palı ve muhafazakar bir topluluk
oluştururlar. Feyerabend modern bil i msel yöntemi özensizlik, gizl i li
ğe eğ ilimlilik ve hayal gücünden yoksunl ukla eleşti rir ve daha bir
spekülatif ve 'terk edelim' yaklaşımını ta lep eder. T.S. Kuhn, bilim
insanlarının 'normal' bilim dönemlerinde doğ ruluğu sorg u la nmayan
ve alternatif fikirlerin dışlandığı veya reddedildiği belli bir teori veya
paradig maya kilitlend iklerini öne sürer. Sadece bu hakim pa rad igma
bir 'kriz' noktasına u laştığı nda, ona karşı ka n ıtlar a rtı k göz a rdı edile
meyecek denli buna ltıcı olduğunda bir 'bili msel devrim' yaşanır ve
yeni bir paradigma tüm mevcut bilimsel bilgiyi kontrolü altına alır ve
onları yeniden a nal iz eder. Bu yüzden Popper, mevcut bilginin göreli
ve geçici olduğunu kabul etmesine rağmen, ni hayetinde nesnel
gerçeklik ve hakikate u laşacağı mıza inanır. B u n unla beraber, Kuhn
gibi yazarlar için, bilgi ve hatta bilimsel bilgi görelidir; mevcud iyeti ve
anlamı içinde yorumlandığı teorik çerçeveye bağlıd ır.
Bu eleştirilere rağmen, Popper'ın yan l ışlama tezi bilim felsefesin
de önemli bir gelişme sağlam ıştır ve popü la ritesi hala yü ksektir: fakat
bunun nedeni, en azından, insanın a n la ma yetisinin sınırlı lıkları ve
yanılma payın ı ka bul etmesi değil, her şeyi açıklad ığını iddia eden
daha az titiz bazı teorilerin yerine, insan bilgisinde ve topl u mda ka
demeli ve eleştirel bir ilerlemeyi ö nermesidir.
AYRlCA BAKINIZ
• POZiTiViZM, PARADiGMALAR VE BiLiM SOSYOLOJiSi -bir bilim
olarak sosyoloji hakkındaki tartışmanın bir parçasını oluşturan üç fikir
olarak
OKUMA ÖNERiSi
MAGEE, B. ( 1 973), Karl Popper, Fontana
374 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
SINAV SORULARI
1 "Sosyologlar doğa bil i m lerinin yöntemlerini kullanamazlar; ancak yine
de sosyoloj i bilimsel olabilir." Tartışınız. (Oxford Komisyonu, Mayıs
1 985)
2 Sosyoloji ve doğa bilim leri arasındaki benzerl i k ve farkl ı l ı kları inceleyi
n iz. (AEB, Kası m 1 988)
Yap1sal-lşlevselcilik
Talcott Parsons
FiKiR
Ya pısal-işlevseki düşü ncenin kaynağı Talcott Parsons'ın yazılarıdır.
Ya pısal-işlevselcilik tüm bir sosyologlar kuşağ ına ilham kaynağı oldu
ve 1 930'1u ve 70'1i yıllar a rasında Amerika ve Batı Avrupa'daki sosyo
lojik düşünceyi hakimiyeti a ltına aldı ve sonuçta h içbir alternatif teori
veya yaklaşı m ı n itiraz ederneyeceği tek 'sosyoloji' hal ine geldi. Ancak
'işlevselcil ik' olara k bilinen sosyolojik perspektifin kaynağı Parsons
değildir -bu yaklaş ı m Comte ve Spencer'a ve özel l ikle Darwin'e götü
rülebil ir. Parsons'ın yaptığı şey işlevselciliğe 'yapı'yı getirmesi, top
l u m u n kendi üyelerinin üstünde ve ötesinde kendine ait bir hayata
ve yapıya sahip ca n l ı bir varl ık olduğu d üşü ncesini teorik ve bilim sel
bir önerme hal i ne getirmesidir. i şlevseki yazarların topl umun işleyiş
biçi mini açıklamakta kulland ıkları genel benzetme, sürekli değişen
bir çevrede varl ığını sürd ü rebilmek için ada pte o l maya ve evrimleş
meye, 'denge'si n i korumaya ve kendi bedeninin her parçası n ı n d üz
gün şekilde işlerliğ i n i sağlamaya çalışan bir organizma benzetmesidir
(bkz. Anomi).
Parsons bu benzetmenin yanı sıra bir sistem ler yaklaşı m ı kullan ı r.
O, tü m topl umları, oldukça farklı a lt-sistemlerden oluşan, hepsi karşı
l ı kl ı i l işki ve bağı m l ı l ı k içindeki bağı msız ve kendine-yeten sistemler
olarak görür. N itekim örneğ in, ekonomik sistem vasıflı işçiler için
eğitim sistemine, okullar gelecekteki öğrenci leri için a ileye bağ ı m lı
dır. Bu alt-sistem lerin her bi ri, bir toplu m u n varl ı ğ ı n ı sürdürebil mek
için yerine getirmesi gereken dört temel zaruretin veya temel ihtiya
cın karşılanmasına katkıda bulunur. Bunlar i ngil izce'de dört temel
kavra m ı n baş harflerinden kısaltılarak kısaca 'A.G.I.L.' biçiminde ifade
edil ir. [A = Adaptasyon; G = Amaca Ulaşma (goal attainment); 1 =
B ütünleşme (integration); L = Va rlığını sürd ü rme (latency) - C. Ö .]
cukları toplumun kültürü n ü n içine akıtı lacağı içi boş kovalar olarak
gö rmeye iter ve o böylece i nsan davra nışı ve kişi l iğini ödü l ve ceza,
sevgi ve şefkat a racılığ ıyla, çocuklara top l u ma uygun biçimde nasıl
davra nmaları gerektiği öğretilerek özell ikle anne babaların şekillen
d irmesine açık bir şey o larak görür. Sapkın davranış, böylece, esasen
yetersiz sosya lleş meye göre açıklan ır: burada sağl ı ksız ve anti-sosyal
davranışı s ınırland ırmak veya tecrit etmek için sosyal kontrol kuru m
larına (pol is ve m a h kemelere) gerek vardır
Parsons, toplumsal norm lar ve değerleri iki temel kategoriye ayı-
rır:
KAVRAMSAL GELiŞi M
Talcott Parsons tutarlı bir sosyolojik iradeci ana l it i k toplumsal eylem
teorisi geliştirmek ister. O insa n eylemini otomatik, zora daya l ı veya
salt bencil tepkiler o larak beti m l eyen davran ışçı teorilere karşı çıkar.
Parsons, daha ziyade Durkheim ve Weber'in çalışmalarından yararla
narak, sistematik sosyal sistem a na l izini bir sosyal eylem teorisiyle
birleştiren bir sosyal siste mler yaklaşı m ı geliştirmeye ve böylece
bütün bir bireysel ve grupsal etkin l ikler kaosundan bir sosyal düze
nin nasıl ortaya çıktığ ı n ı ve va rlığ ı n ı sürd ü rdüğünü ve bireyi to plumla
nasıl bütünleştird iğini açıkl a maya çalışır.
Parsons bu çerçeveden hareketle, örneğin, çekirdek aile ve hasta
lık rol ü kon usunda m ü ke m mel empirik araştırmalar üretmiştir. O
Davis ve Moore'un ( 1 976) sosyal tabakalaşma ana lizi gibi işlevselci bir
araştırmalar kuşağına esin kaynağı oldu; g ü n ü m üzde bile işlevselci
düşünceler sosyolojik d üşüncenin temel bir kaynağını oluşturmakta
dır.
Ancak, 1 960'1arın sonları nda, Amerikan topl u m u ndaki konsensüs
Siya h ların aya klanmaları, Vietnam Savaşı ve yurttaşlık hakları nede
niyle bozul urken, yapısal işlevselciliğe karşı eleştiriler de arttı:
AYRlCA BAKINIZ
• POZiTiViZM
• SOSYAL DARViNiZM ve Durkheim'in işlevsekiliğin bu modern yo
rumu için temel materyal olarak TOPLUMSAL DAYANIŞMA konu
su ndaki görüşleri
• FENOMENOLOJi ve SEMBOLiK ETKiLEŞiMeiLiK -çok farklı toplum
sal yapı ve değişme yoru mları için
• TARiHSEL MATERYALiZM ve türleri
• YAPISAL MARKSiZM ve ELEŞTiREL TEORi -konsensüsten ziyade
çatışma üzerine kurulu bir başka alternatif için
• YAPILAŞMA -topl umsal yapı ve bireysel eylemi bir araya getirmeye
çalışan 'geç modern' bir girişim olarak
382 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
OKUMA ÖNERiSi
HAMILTON, P. (1 983), Talcott Parsons, Tavistock -bir giriş ve i n celeme.
SI NAV SORULARI
1 "Sosyoloj i n i n temel bir görevi topl u m u n işleyişini açıklamak ve parça
lar ve bütün a rasındaki ve bizzat parça lar arasındaki il işkileri a raştır
m a ktır." Tarış ı p açım layın ız. (WJEC, Ocak 1 987)
2 "Gerçekte i ki sosyoloji olduğu" öne sürü l müştür: "bir sosyal sistem
sosyolojisi ve bir sosyal eylem sosyolojisi. Bir sosyoloji a nlayışı eyle
min kaynağı n ı sistem olara k görürken, d iğer sosyal sistem a n layışları
topl u msal etkileşimler olara k görür." Bild iğin iz b i r sosyoloji a l a n ı nd a n
YAPISAL-iŞLEVSELCiLIK 383
FiKiR
1 9SO'Ierin sonu ve 60'1arın başı 'ırk ilişkileri'nin sosyal bilimlerde te
mel sosyal problem alanı olara k gelişimine ta nık oldu. Amerika ve
Avrupa'daki Siyahlar ve etn i k g ruplar yoksulluk, ayrı mcılık ve önyar-
YERLEŞiM-TEMELLi SINIFLAR 385
Park ve Burgess gibi (bkz. insan Ekolojisi) Rex ve Moore da, kentin
d ışa doğru sürekli geliş i m i n i, bütün sı nıfları n banl iyöde bir ev idea l i
ne ulaşmaya ça l ışması gibi, bir tür 'kentsel sıçra ma' olara k görür.
Geçiş bölgesi dışında kal d ı kları nda, konut birl ikleri ve i mar- i skan
Baka n l ı ğ ı tarafından ihmal edildiklerinde, göçmen lerin tek yerleşim
YERLEŞIM-TEMELLi SINIFLAR 387
KAVRAMSAL GELiŞiM
Rex ve Moore'un yerleşim-temel l i sın ıflar teorisi, g ü n ü m üz kentlerin
deki konut dağılımının temelini o l uşturan gerçek güçlerin ve ayrıca
bu temel güç ve servet kaynağı n ı n dağılım biçiminin toplu msal eşit
sizlik ve ırkçı çatışmalarla bağlantısı n ı n parlak ve özg ü n bir açıklama
sıd ır. Bu teori, doğal 'piyasa güçleri'nden ziyade konutlaşmadan
soru m l u görevlilerin pol itika ve uyg u la maları n ı n nasıl konut yetersiz
liği ve iç-kent gettoları yarattıkları n ı ve Britanya'da ABD'de olduğu
gibi ırkçı ayaklanmaları n temel lerini nasıl o l u şturd u kları n ı ayd ı n lat
mıştır. 1 980 ayaklanmaları, aslında, onların öngörüleri nin ne kadar
doğru olduğunu, i l kin St. Pau l ve Bristol, ard ı ndan Brixton, Toxteth
örneklerinde ve daha son ra Birm ingham, Handsworth bölgesindeki
şiddet ve yıkımla göstermiştir. Onların tezi Britanya'daki d iğer iç
kentlerin ve yerel oteritelerin yerleşim pol itikalarıyla ilişkili bir d izi
araştırmaya i l ha m kaynağı oldu. Londra Hackney Konseyi'nin yeni bir
a raştırması, örneğ in, ırkçı önyarg ı ların çoğu kez konseyin konut tah
sisi nin temel i n i nasıl ol uşturduğunu açıkça ortaya koyar.
Bu a raştı rmalar, ironik olara k, Rex ve Moore'un tezindeki ciddi bir
yetersizliği ortaya çıka rd ı . Rex'in de sonradan ka bul ettiğ i g ibi,
Sparkbrook tipik bir iç-kent göçmen alanı değildi. Komşu Hands
worth H i ntliler, Asya l ı lar ve yoksu l beyaz, aslen yaşlı sakin leriyle çok
daha iyi bir örnekti. i kinci olara k, yerleşim-temel l i s ı n ıflar kavram ı
388 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• KOLLEKTiF TÜKETiM
• iNSAN EKOLOJiSi
• KENTLEŞME
• KENT iDARECiLiG i
OKUMA ÖNERiLERi
REX, J. AND MOORE, R., (1 967), Race, Community and Conflict, OUP
SLATIERY, M. ( 1 985), 'Urban Society', Haralambos (ed.) Sociology New Direc
tions, Causeway Press -konu hakkında kısa bir bakış sağlar)
SINAV SORULARI
1 . "!rkçılık sanayi toplumlarındaki etnik azınlıkların yaşadıkları olumsuz
l u kların temel açıklamasıdır." Açıklayıp tartışınız. (AEB, Kasım 1 988)
2. Kentsel alanla rdaki büyük yoksu n l u k bölgeleri h a kkındaki sosyolojik
açıklamaları tartışınız. (AEB, Kasım 1 988)
FiKiR
Osca r Lewis, 1 950'1erde Puerto Rico ve Mexico'da kent ve kır yoksul
luğu üzerine yaptığı iki çalışmasından hareketle, yoksul ların bir yok
s u l l u k (alt)-kültüründe yaşadıkları ve bu kültürün onları toplu m u n
geri ka lan kesi m inden ayırmakla kal mayıp, yoks u l l uğa m a h ku m ettiği
tezin i geliştirdi. Ta rımcı köyler, gecekondular ve iç-kentlerde toplu
mun diğer kesimlerinden ayrışmış halde b u l u na n yoks u l lar, problem-
YOKSULLUK KÜL TÜRÜ 391
• Bireysel d üzeyde;
KAVRAMSAL GELiŞiM
Yoks u l l u k kültürü kavra m ı h e m yoks u l l u k teorileri h e m de 1 960'1ı
yıllarda hükümetlerin yoks u l l u k problemini çözmek için tasarlad ıkları
politika la r üzerinde -özel l ikle 'yoks u l l u k döng ü s ü ' fikriyle harmanla
na rak- önemli bir etkide bul undu. Zira bu kavram 'döngü'nün nasıl
sürekl ilik kaza ndığına cidd i bir açıklama getird i . Ö rneği n Michael
Ha rrington, Öteki Amerika'da ( 1 963) Amerikan Yoks u l l uğu üzerine
anal izinde, bir 'dil'den ve bir 'yoksul l u k psikolojisi'nden söz eder. B u
tez, 1 960'1ardaki refah döneminde, Amerika'nın 'Yoks u l l u kla Sa
vaş'ı nın ve çeşitli i ngiliz yoks u l l u k programlarının temel ini ol uştu rdu .
i ş Kuru l l a rı, Gençlik-Komşul u k Kurulları v e özel likle Headstart gibi
programlar a racılığıyla ve bu kadercilik ve örgütsüzlük alt-kültürünü
genel olara k ortadan ka ldırmak için Amerikan gettolarına milyarlarca
dolar a kıtıldı. Genç insanlar ve öğretmenlerden o luşan ekipler, toplu
luk ruhu ve faa l iyetl eri n i yeniden canlandırmak; yoksullara kendileri
ne nasıl yardı m edebi leceklerin i öğretmek; -Amerikan Rüyası için
rekabete teşvik ederek ve eğitim aracıl ığ ıyla getto dışına çıkmaları
için bir yol bulmalarını sağlayara k- gençleri temel değerler etrafında
yeniden-sosyal leştirmek için gönderild iler. Ayrıca, çok daha az pol itik
desteğe ve çok daha az pa raya (!) rağ men, Eğitsel Olara k Öncelikli
Alanlar ve özellikle Top l u l u k Gel iştirme Projesi gibi i ngiliz progra m la
rın arkasında, yoks u l l u k bölgelerini belirleme ve yoks ulları topl u l u k
faa liyetleri v e bireysel kendine yard ı m ideal lerine çekmek için 'mis
yonerler' gönderme yön ü ndeki b u tür bir 'kültürel' yaklaşım yatar.
B u n u n l a beraber, hem yoks u l l u k kültürü tezi hem de yoks u l l u k
prog ra mları 1 970'1erde artan saldırılara maruz kal m ıştı r:
AYRlCA BAKINIZ
• ETiKEYLEME KURAMI
• KENDiNi DOGRULAYAN KEHANET
OKUMA ÖNERiLERi
COMMUNITY DEVELOPMENT PROJECT ( 1 977), Building the Ghetto, CDP In
terproject Editorial Team -politikacılar ve sosyal hizmet uzmanları bu
düşünceyi 1 970'1erde Topluluk Gel iştirme Projesi'yle iç-kentlere uygula
maya çalıştıklarında yaşananlara mükemmel bir örnek.
LEWIS, O. (1 968), La Vida, Secker & Warburg
LEWIS O. ( 1 964), Children ofSanchez, Pengu i n [Sançezin Çocukları, E Yayıne
vi]
SINAV SORULARI
1 . "Sanayi topl u m l a rında yoksulluğu azaltma g irişimlerine rağmen, yok
s u l l u k hala direnç göstermekte ve yakın zamanlarda g iderek artmak
tadır." Tartışınız. (AEB, Haziran 1 988)
2. "Yoksul l u k üzerine sosyoloj i k açıklamalar giderek yoksul u n kültürel
özelliklerinden ziyade yapılaşmış toplumsal eşitsizl i klere yoğunlaş
maktad ır." Özel bir top l u m bağla mında açıklayıp ta rtışınız. (AEB, Hazi
ran 1 985)
3. 'Yoks u l l u k Kültürü' tezin i ana hatlarıyla ortaya koyup, yapılan temel
e l eştirileri tartışınız. (AEB, Kasım ı 988)
4. Sosyolojik yoks u l l u k açıkl a maları 1 980'lerde i ngiltere'deki yoksulluğu
anlama konusunda bize ne hangi ölçüde yardımcı olabilir? Tartışın ız.
(AEB, Kasım 1 989)
G E Ç M O D E RN D O N E M
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
Bilgi/Bilişim Toplumu
Manuel Castells
FiKiR
Hepimiz bir bilgi çağ ında yaşıyoruz; hepimiz bir bilgi topl umunun
parçalarıyız. Bilgi yeni bir zenginlik ve güç kaynağı, bilgi teknolojisi
de yeni üretim araod ı r. Son 1 0- 1 5 yıldır yaza rlar ve dü nya l iderleri
bilgi teknolojisinin küresel bir toplum ve d ünya ekonomisi üzerinde
ki etkilerini a n layabil mek için büyük çaba harca mışlard ır. Bu alanın
önde gelen yazarlarından biri, kent sosyolojisi, modern kent konula
rında çalışmaları olan ve yakınlarda küresel kapitalizm üzerine yazıları
yayınlanan i spanyol sosyolog ve radikal teorisyen Manuel Castel l s'tir.
Castel ls'e göre, post-modern toplumun tanımlayıcı karakteristikleri
bilg i teknolojisi, I nternet ve hepimizi kuşatan bilişim topl umudur -
Castells'in Bilgi Çağt adlı üç ciltl ik devasa eserinde ( 1 996- 1 998) ayrın
tılarıyla sergilerneye çalıştığı bir senaryo.
Bilgi ve iletişim önceki bütün topl umlarının merkezi bir unsuruy
du ve onların ekonomik, topl u msal ve siyasal gel işim leri açısından
kritik öneme sahipti. Antik d ü nyada ve Ortaçağ'da seyahat ve iletişim
sınırl ıydı, hatta devlet kendi nüfusu hakkında sınırlı bilgilere sahipti.
Ancak Sanayi Devri m i taşımacı l ı k ve iletişimde bir devrim yarattı.
Demi ryolları, buharlı makineler, arabalar ve nihayetinde uçağın ica
dıyla d ünya çok küçük bir yer haline geldi ve u l uslararası iletişim
telefon, telgraf, radyo ve televizyonun icadıyla h ızla gelişti. Yirminci
yüzyıl sonu, sadece uydu teknolojisiyle kitlesel iletişim bakımından
değil, kişisel iletişim ve bilgiye u laşma bakı m ı ndan da bir i letişimler
Devri mi dönemi olarak görü l d ü . Kişisel bilgisaya r, mobil telefon ve
Internet ulaşımı gibi faktörler bilginin yayg ı n olarak kullanıldığ ı bilgi
top l u mlarını -bilgi teknolojisinin bir yaşam biçim i, işyeri kadar evin
de temel bir özelliği hal ine geldiği küresel iletişim ve ekonomik et
kinlik a ğ ı n ı n bir parçası olan- bilişim toplumlarına dönüştürdü. Bilgi
400 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
Castells'e göre, yen i bir modern kapitalizm biçi m i, bir bilişim kapita
lizmi sundu ve yarattı. Savaş-so n rası kapitalizm Keynesci ekonomik
gelişme modeline (bu model 1 970'1eri n dizginlenemeyen enflasyon
ortamında çökmüştür) ve sanayi malları ü retimine dayanırken, bili
şim kapital izmi (yeni piyasalar, yen i karlar ve yen i sermaye biçim l eri
arayışı içinde) ağlar, teknoloj i k yen i l i kler ve d ü nya n ı n her yerine h ızlı
ve sürekli bilgi, enfo rmasyon ve finans aktarı m ı ve birikimine daya n ı r.
Modern veya post-modern kapitalizm, bu yüzden, Sanayi Devrimiyle
birlikte ve i kinci Dü nya Savaşı'ndan sonra ortaya çıka n kapital izm
biçimlerinden kökten farkl ı d ı r. O sanayi m a l la rı üreti mine değil, d ü n
ya çapında kumarha n e veya para makinesi türü nde bir küresel ser
maye akışını m ü mkün kılan küresel ağiara daya n ı r. Bu birikim l er,
hepsi yen i piyasalara yatırım ya pma ve en az riskle kaza nç arayışı
içindeki bireysel yatı rımcılar sayesinde, Mafya ve terörist gruplar
aracıl ığ ıyla, büyük şirketler, ban kalar ve hükü metler olara k bağımsız
gruplar tarafından yaratı lmıştır. Mal ve hizmetlerin üreti m i, ister Bi
rinci isterse Ü çüncü Dü nyada olsun, basitçe bir yatırım ve kar kayna
ğıd ır. Ve , yen i sistemin özü, anında bilgi sağlayacak hızlı ve etkil i bir
ağ ve oluşturulan birikimlerin bir piyasadan diğerine, bir şirketten
ötekine h ızla (hatta modern borsalar ve para piyasalarına uyg u n
biçim ve hızda) aktarılmasıd ı r. Bu yüzden, yen i teknolojiler yen i bir
kapitalizm biçimi, yen i bir kapital ist sistem ve -toplumsal kökenle
veya başka ayırt edici bir öze l l ikle değil, aksine ilgili aktörlerin global
ağ ları "sonsuz bir para için para arayışı" içinde kullan ı mları ve kont
rol leriyle bağlantılı- yen i bir kapitalist s ı n ıf yaratmıştır. O hemen
hemen katıksız bir kapitalizm, sadece iç mantığa, küresel ekonom i n i n
i n iş çıkışiarına bağlı b i r kapita lizmdir; hatta d ü nya kapita l izminde
üzerinde hiçbir s ı n ıf veya g rubun egemen o lmadığ ı, özel piyasaları
kontrol eden tekeller, ol ipogol ler (örneğin, petrol kartel leri) vard ı r. O
kar arayışı tarafından yönlendirilen ve ne zaman, ne de mekan, ü l ke
veya kıtayla sı n ı rl ı olan d ünya çapında kapitalist bir ağdır.
Kapitalizm hala yönetmekte, kapitalistler hala belirli bir plana
dahil olmadan vücut bulmakta ve kapitalist sınıflar dünyanın -
iradesini bilgisayar ekran larından bütün dü nyaya saçılan görüş
lerde ve gelecek yönelik ta hminlerde sergileyen güçlü bir kasır
ganın eklentileri olarak serpilip geliştikieri - belirli özel alanlarıyla
sınırlı ka lmaktad ır (Castel ls, 1 996: 505).
Aslında sermaye ve yöneti m yen i ekonomide küresel ve merkezi
leşmiş bir d üzeyde işlerken, emek yereldir ve merkezileşmemiştir,
parça l ı d ı r ve bireyselleşmiştir. Sermaye zaman ve mekandan bağ ı m
sız "sa nal küresel ağlar içindeki saraylarında otu ra n küçük bir beyinler
402 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Man uel Castel ls, Bilgi Çağt'nda ( 1 996-1 998), post-modern topl um ve
ekonominin temel özellikleri olara k gördüğü şeyleri ortaya koymaya,
betim l emeye ve ana l iz etmeye ça lışır. Ü ç ciltte bu ortak konular ele
a l ı n ı r. Birinci cilt ( 1 996) lnternet'e ve 'ağ topl umu'nun ekonomik
sonuçlarına odaklanır. i kinci cilt ( 1 997) geleneksel kim l i k kaynakları,
aile ve u l u s-devletin a rtık önemsiz göründüğü bir ağ topl umu çağın
da benlik, kişisel ve topl umsal kiml ikle ilgili konulara yoğun laşır.
Ü çüncü ciltte, bütü n bu eğilimle r ve trendler bir araya getirilmeye,
teori ve gözlemler geleceğin top l u munun doğası ve biçimi hakkın
daki genel bulgularla birleştirilmeye çalışılır.
O büyük haci m l i bir çal ışmad ı r ve açıkça günü müzün temel özel
l i kleri ve gelişme çizgilerine, yeni teknolojilerin, I nternet, küresel
ekonomi ve yeni ağ toplu m u d ünyasının ortaya ç ı kartır göründüğü
görünür kişisel, kültürel ve u lusal kiml i k kaybına odaklanır. Castells'e
göre, yeni küresel ekonomi, piyasaları birleştirme ve bilgi ve para
akışı sağlama bakım ı ndan teoride m ü kemmel olsa da, bir otomasyon
sürecine, kendine a it zihni olan bir yaratığa, hiç kimsen in, hiçbir hü
kümetin, hiçbir şi rket veya organ izasyonun kontrol edemediğ i acı
masız bir mantığa dönüşmüştür. Onun sözleriyle, "insanlığın büyü k
kabusu, makinelerin dünya m ızı a rtık kontrolü altına aldığı kabusu
neredeyse bir gerçekl iğe dönüşmeye başlamıştır. Ancak bu kabus
işlerimizi eli mizden alan robotlar veya yaşantılarım ızı kontrol eden
h ü kü met bilg isayarları biçiminde değil, (küresel bir piyasa karşısında
herkesi yard ı msız bıra kan) elektronik olarak tesis ed i l m iş mali işlem
ler sistemi biçim inde" yaşanmaktadır ( 1 996: 56).
Castel l s'in, insanların artık istedikleri gibi biçimlendiremeyecekleri
404 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
•
Özgür bir akış içindeki bir ağ toplumu d ü nya ekonom isi, geçmi
şin sanayi ekonomi lerinde rastlanmayan ölçüde, büyük şirketle
rin ya nı sıra bireysel g i rişimiere de açıktır.
Dünya Çapında Bir Ağ temel ağlar veya çokuluslu şirketlere ol
d uğu kadar bireyler ve küçük g ruplar ya da topluluklara da
açıktır. O engelleri ortadan kal d ı rabil ir, d ünya ça pında i l etişi m i
önceden haya l b i l e edilemeyecek d üzeyde mümkün kılabilir. O,
a l ternatif bilgilerle veya g ru pların işbirliğiyle güce meydan
o kumakta, benzer şekilde yeni topluluklar, klüpler veya toplum
lar yaratmakta kullanılabilir. Kişisel-kim l i k a rtık tartışmaya çok
daha açıktır; a rtık doğum, köken, aile veya ulusa bağlı değildir,
ne de geleneksel roller veya kimliklerle s ı nırlıd ır. Erkekler ve ka
dınlar, çocuklar ve büyükler a rtık kendi kim l i kleri ni yaratabilirler
ve kendilerine dayatı lan kim l i klere mu htemelen daha az sah i p
lerdir.
AYRlCA BAKINIZ
• SANAYi-ÖTESi TOPLUM -geleceğin toplumuyla il işkili ilk fi kirler için
BiLGi 1 BiLiŞiM TOPLUMU 405
• RiSK TOPLUMU ve
• SiMÜLASYONLAR -yarının dünyası hakkında yeni düşünceler için
Göreli Ozerklik
Nicos Poulantzas
tan'a döndü. Vincen nes ve Sosyal Bilim lerde i leri Araştırmalar Oku
lu'nda l isansüstü dersler verdi; Yunan istan ve Fransa'daki sol kanat
politikalara katılmayı sürd ü rdü. Ekim 1 979'da 43 yaşındayken bek
lenmedik bir intiharla hayatın a son verdi.
Poulantzas genellikle 1 970'1erin önde gelen Marksist ayd ı nların-
dan biri olara k görülür.
Temel çalışmal a rı:
FiKiR
Siyasa l sosyolojide temel tartışma konularından biri gelişmiş kapita
l ist topl umlarda devletin rolüdür. Devlet (hükümet, sivi l bürokrasi,
pol is ve ordu) demokrasinin gerçek a nlamında halkı temsil etmekte
mid i r ve ona güven ilebilir mi? Yoksa o bir sınıfsa l kontrol aracı, yöne
tici sınıfın -propagandayla veya güç kullanarak- kendi i radesini in
sanlara dayatmak, güç ve ayrıcal ı klarını sürdürmek ve korumak için
ku l landığı bir araç mıd ır? Libera l ve daha radikal yazarlar arasındaki
bu tartışma, yani çoğu lcul uk-seçkincilik tartışması (bkz. iktidar Seçkin
leri), Ma rksist çevrelerde süregelen modern devletin bir sınıfsal kont
rol a racı o l u p olmadığı -bu görüş Marksist yazılarda sorgulanmaz
veya a ksine, onun nasil yönettiği ve bu sınıfsal kontro l ü n nasıl uygu
landığı tartışmasının bir parçası o l m uştur. Geleneksel olarak, Marksist
yaza rlar bugün bile devletin esasen kapital ist sı nıfı n kontrol ünde
olduğunu öne sürerler. Çünkü onlara göre, basitçe, kapitalist sınıfın -
'
üst orta sınıf kökenierden gelen, devlet oku l l a rında ve Oxbridge'de'
eğitim görmüş- üyeleri hükümet, sivil bürokrasi, yargı ve orduda üst
kademeleri işgal ederler ve kendi sın ıfsal çıka rla rı n ı koruyan ortak bir
kod ve kültüre göre hareket ederler. Bu tür bir anal izin iyi örnekleri
olarak Sam Aaronovitch ( 1 96 1 ) ve Ral ph Mil iband'ın ( 1 969) çalışmala
rı verilebi l i r.
N icos Poulantzas 1 970'1erde yönetici sınıfın yöntemleri ve taktik
leri hakkında, doğrudan sın ıfsal kontrolden ziyade göreli özerklik
kavram ı temelinde çok farkl ı bir tez gel iştirdi. Poulantzas, Ralph Mili-
geçmişte olduğu gibi güç kul lanmaktan ziyade, i kna ile yönetebi l i r.
Bu ideolojik kontrol askeri güç ve çıplak baskıdan çok daha etkilidir.
B u yüzden, Poulantzas devletin baskıcı aygıtları ve ideolojik ayg ıtları
ayrı mı yapar; baskıcı kontrol ayg ıtları polis, ordu ve hükü meti, ideolo
jik kontrol aygıtları ise kilise ve oku l u, hatta a ileyi içerir.
Fakat bu hassas denge nasıl sağlanacaktır? Devlet sermaye ve
emek arası ndaki sürekli değişen güç dengesine ne zaman ve hangi
şeki l lerde tepki göstereceğini nasıl bilecektir? Poula ntzas için, temel
mekanizma her zaman devlet aygıtı -parlamento, hükümet, kamu
hizmeti vb.- içinde işçiler ve kapita l istler arasında bir güç dengesi
olara k yansıyan ve taraflardan biri n in gücü artar veya yükselirken,
diğerinin zayıfladığı veya güçsüz düştüğü 's ı n ıf mücadelesi'd ir. Ör
neğin, 1 970'1erin başlarında i ngiltere'de olduğu gibi, sendikalar güç
lüyken hükümet ücret artışları sağlayacak, yoksullara yard ı m la r yapa
cak ve toprak sahip leri veya işverenler aleyhi ne yeni yasa lar çıkarta
caktır. Ancak işçi sın ıfı zayıfladığında ya da dağıldığında veya kapita
lizmin temel çıkarları tehdit a ltında olduğunda, hükümet - 1 980'1erde
olduğu gibi- sendikalar üzerinde baskı kuracak, ücretiere sınırlamalar
getirecek, vergi kesintileri ya paca k ve işlerden ziyade karlara destek
olacaktır. Bu sırada hangi partinin hükü mette olduğu önemli değil
*
dir. Hem monetarizm , hem de sendikalar üzerindeki kısıtlamalar
(aslında bunlar Muhafazakar Thatcher H ü kü meti'nin temel pol itikala
rıd ı r), ilk olara k 1 960'1arın sonları ve 70'1erde i şçi Partisi hükümetleri
tarafından uygulamaya soku lmuştur.
Poulantzas için, üst kademelerdeki pol itikacılar, ya rg ıçlar vb.nin
sın ıfsal kökenieri önem l i değ i ldir. Esas olan kapita l ist toplumun ya pı
sının devleti, iktidar koltuğunda kim oturu rsa otu rsun, kapitalizmin
uzun vadeli çıkarlarına göre davranmaya zorlamasıd ı r. Yine de, onun
özerkliği her zaman göreli ve s ı n ı rl ı d ı r. Devlet asla kapital izmi yıkmak
veya zayıftatmak için ku llanılamaz: öyle ki, Batıl ı kapitalist bir top
lumda sosyal i st bir partinin iktida rı demokratik yol la rla ele geçirmesi
ve sosyalizme barışçı yoldan geçmesi potansiyeli oldukça sınırl ı d ır.
Bu sın ıfsal kontrol, ister askeri yönetim, ister faşizm, isterse liberal
demokrasi biçimini alsın, özel u l usal siyasal gelişmelere bağlıdır,
ancak bu yönetim biçimi kıl ı k değiştirdikçe daha iyi görü n ü r.
Bu yüzden, kapitalist toplumda devletin rolü istikrarı sağlamak ve
kapita l izmin filizleneceği koşu l la rı yaratmaktır. O kapital ist üstyapının
bir pa rçasıdır ve bu yüzden nihayetinde -devletin üst konumlarını
yönetici sınıfla r işgal etmese bile- yönetici sınıfın çıka rlarına hizmet
eder. Gerçekte, devlet yönetici sınıflardan özg ürleşir göründükçe,
hem burjuvazinin bütün kesimleri ve çıkarlarını temsil etme, hem de
ken d i yönetimini meşrulaştırmak ve kam u n u n rızasını kaza nmak için
ihtiyaç duyduğu bağı msızlık mitini sürd ürme ba kı m ından daha iyi
kon u mda olur. O gerçek rolünü, kapital izmi n gerçek çı ka rları n ı temsil
ettiğini gizlemek zorundadı r. B u -yönetimin varlığı gözlerden saklan
d ı kça topl u m daha kolay yönetilir.
Kapitalist devlet kapitalist sınıfın çıkarlarına, en iyi şekilde sadece
bu sın ıfın üyeleri doğrudan devlet aygıtı içinde yer almadıkların
da, başka deyişle Yönetici Sınıf siyasal açıdan yönetici sınıf konu
munda olmadığında hizmet eder (Poulantzas, 1 973).
KAVRAMSAL GELiŞiM
B iyog rafisini yazan l a rdan Bob Jessop'a ( 1 985) göre, "Poulantzas'ın
savaş sonrası dönemde en öneml i ve en etkili Marksist devlet ve
siyaset teorisyeni ola ra k kal dığını söylemek abartma değildir". Alt
husser'in fikirleri Latin Amerika ve i skandinavya gibi uzak ü l kelerde
bile etkil i olmuştur. Ayrıca, onun göreli özerkl ik kavra mı modern
kapital ist toplum teori ve pratiği ni, yönetici sınıfın yönetimini nasıl
sürdürdüğünü ve yönetim in, kapitalist sın ıfın devlet içindeki farklı
kesimleri a rasındaki mücadeleleri teşvik kadar, işçi sınıfı n ı devrimden
uza k tutma stratej i lerini de anlamaya katkısını sürd ü rmektedir.
Ancak, göreli özerklik kavra mı hala hem bel irsizliği neden iyle
hem de işlerliği yönünde kan ıt bulma güçlüğü yüzünden ciddi eleşti
rilere uğra ma ktad ı r. Kesin olarak, göreli ne kadar göreli özerkliktir?
Devlet ne kadar özerktir, ne kadar sınırlandırılm ıştır? Dearlove ve
Saunders ( 1 984) Poula ntzas'ın teorisinde dört temel zayıf ya n bel i r
ler:
AYRlCA BAKINIZ
• HEGEMONYA ve YAPISAL MARKSiZM -farklı teorik temellere sahip
olsa da bu fikre kaynakl ık eden teori olarak
• MEŞRUiYET KRiZi -Jürgen Habermas'ın geç modern kapitalist top
lumlarda devletin rolü ve gücü teorisi olarak
• SÖYLEM -günümüzün post-modern/post-yapısaler bir güç ve devlet
anlayışı olarak
412 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
OKUMA ÖNERiLERi
JESSOP, B. (1 985), Nicos Pou/antzas, Macmillan -Poulantzas'ın hayatı ve
çalışmalarına genel bir bakış
LUKES, S. ( 1 974), Power: A Radical View, Macmillan -günüm üzde güç/iktidar
üzerine tüm tartışmanın zengin bir özeti ve geli şi m i
URRY, J. A N D WAKEFORD, J., EDS. ( 1 9 73), Power in Britain, Heinemann
Mil iband-Poulantzas tartışmasının özeti.
SINAV SORULARI
"Artan sosyal hareketliliğe ve eğitim sistemindeki genişlemeye rağ
men, i ngiltere'deki g ü ç yapısı ondokuzu ncu yüzyıldan beri değişme
miştir." Tartışınız. (Cam bridg e Yerel Sınavlar Kom isyonu, Haziran
1 986)
2 "Sosyologlar gel işmiş sanayi toplumlarında devletin rolü olarak neleri
tespit etmişlerd ir?" (AEB, Haziran 1 985)
FiKiR
1 970'1er ve 80'1erde yeni, daha post-modern sosyologlar klasik sosyo
lojinin temel kavram ı sınıf terim ine itiraz ettiler ve sınıf yerine genç
lik, toplumsal cinsiyet ve etnisite gibi sın ıfsal-olmaya n konularla ilgili
yaşam biçimlerine ve toplu msal kimliklere yoğunlaştı lar. Yeni bir
sosyoloji, kültür ve modern hayat a raştı rmalarına daya l ı sosyolojik bir
anlayış gelişti. B u yeni düşünce oku l u n u n başında Birmingham Ü n i
versitesi Çağdaş Kültür Araştırmaları Merkezi'nden (CCCS) Stuart Hall
ve arkadaşları vard ı: bu merkez 1 964-79 döneminde ü rettiği yoğ u n
v e nitelikl i akademik çalışma larla u l uslararası b i r ü n kaza ndı. Kültür
araştırmaları sosyal teori ve siyaset teorisinden gençlik kültürü, kitle
iletişim araçları, sınıf çatışması ve popüler kültür a raştırmaları g i bi
birçok fa rkl ı alana kadar uza nan, hepsi de Thatcher'ı n Yen i Sağ hü
kümetiyle ilgili kapsa mlı ve oldukça eleştirel tartışmalar içeren sol
kanat, neo-Marksist bir perspektifin -ve 1 970'1erin sonlarındaki femi
nist ve s iya h yazarların- etkisi ndeki bağ ımsız bir a kademik disipl in
olara k ortaya çıktı. Kü ltür araştırmaları ve CCCS bu dönemdeki Yen i
S o l hareketin ön safları nda yer al ıyordu.
Birçok farklı Avrupa geleneğ inden beslenen kültür araştırmaları
60'1arın sonu ve 70'1erdeki toplumsal, siyasal ve kültürel 'devrimler'
ortasında gelişti. 1 968 Paris öğrenci ayakla n maları, Amerika'daki
savaş karşıtı gösteriler, i ngiltere'deki n ü kleer güç karşıtı yürüyüşler ve
1 950'1erde Elvis Presley ve Beatles, Rolling Stones, Bob Oyla n ve son
raki on yılda onları izleyenierin önderliğindeki Kültür Devrimiyle,
savaş sonrası toplumda gençler ve radikaller neredeyse bir devrim
yaratmak üzereydi. Yeni hareketlerin idealizmi ve romantik enerjisi
gençlerden bazılarını savaş-son rası toplumu yargılamaya ve değiş
tirmeye, bazıların ı da uyuşturucu kullanarak veya a lternatif, komünal
41 4 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
b i r parçasıydı.
Çağdaş Kültür Araştırmaları Merkezi'n in kültür araştırmaları yakla
şımı ve özel likle onun neo Marksist çerçevesi 1 970'1erin sonlarında
diğer siyah yazarların, özellikle feministlerin itirazlarıyla karşılaşsa da,
Merkez'in yaptığı şey, kültür kavram ı n ı sosyolojik analiz ve tartışma
nın merkezine taşımak ve bunu sadece radikal Marksist bir eleştiriyle
değil, Batı Avrupa'nın başka yerlerinde gelişti rilen post modern gö
rüşlerle, yan i stil, davran ı ş biçi m i ve kimliğin yan ı sıra sınıf ve grup
çatışmasına odaklanan görüşlerle harmanlamaktı.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Kültür araştırmaları, bu yaklaşımın kavra m ları ve kura msal perspektif
leri artık modern sosyolojinin kabul gören bir parçasıdır ve pek çok
ü niversitede a kademik bir d isiplini temsil etmektedir. Bu kabul ve
bütün leşmenin kaynağı büyük ö lçüde Stuart Hal l ve arkadaşlarının
Çağdaş Kültür Araştırmaları Merkezi'ndeki öncü çalışmalarıdır. Ancak
yine de, kültür araştı rmaları kavram ve uygulama konusunda eleştiri
lere u ğ ra mıştır.
Redhead ( 1 990) ve Bennett ( 1 999), örneğin, onun 'alt kültür' anla
yışını, çok katı ve esneklikten yoksun olmakla eleştirir. Bennett'e
göre, gençler, "sadece bir toplumda veya bu toplu m u n alt kültürle
rinden birinde yaşa mazlar". Dah a ziyade, çoğu genç ev veya iş hayatı
ile bir alt kültürün yaşam biçi mi, g iyim veya müzik çevresine yoğun
laşmış 'toplumsal yaşantı lar' -hafta sonu rock grupla rı, mini etekli
kütüphaneciler veya punkçular- a rasında gelip g ider. 1 960'1ar ve
70'1erin en sert günlerinde bile gençlerin sadece çok küçük bir yüz
desi devrimciler veya profesyonel hippiler haline gelmiştir.
i kinci olarak, CCCS modeli alt kültürleri temelde modern kapita
lizme ve onun kültü rel egemenliğine karşı direniş biçimleri olara k a l ı r
görünür. Ancak, bizzat Hall v e J efferson'ın da ka bul ettiği g ibi, alt
kültürler işçi sın ıfının yüz yüze olduğu düşük ücret, işsizli k ve eğitim
deki başarısızlık gibi sorunları çözemezler. Onlar, olsa olsa, otoriteye
isyan ve bir tür kaçış yoludurlar ve devrime temel o l uşturmazlar.
Mike O'Donnel l'a göre, bu d urum, siyah gençliğe ve o n ların fiziksel
şiddete yatkınlıkları ve ayaklanmaya istekl iliklerine uygulama d ışın
da, 'a lt kültürel direniş' kavram ı n ı gereksiz kılar görü nmektedir. Bir
başka duru mda, beyaz alt kültü r direnişi, en iyisinden otorite karşıtı
ve en kötüsünden ırkçı ve yabancı d üşmanıd ı r. 1 990'1arda ekonomi
gelişir ve istihdam artarken, işçi sınıfı gençler tam istihdam ve göreli
bir refah düzeyine ulaşırken, beyaz a lt kültürler, ta mamen o lmasa da,
41 6 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
büyük ölçüde ortadan kalkm ıştır. 1 950'1er ve ?O'I erin işçi sınıfı 'deli
ka nlıları' -rokçılar ve punklar- artık i ngiliz toplumsal tarihinin bir
parçasıdır. Savaş-sonrası dönem gençliği, yaş l ı kuşağın a ksine, sınıfsal
bir devri min önderleri olma ktan çok, genç ki mlikler ol uşturmaya
ça lışıyordu ve hatta daha m i l ita n ve radika l orta s ı n ıf gençlik üniversi
teden çıkıp kapitalist 'koşuşturma'ya katıld ığ ı nda d u ruma çok çabuk
ayak uydurdu. Bunları n b i r böl ü m ü kap ita l izmin kaptanları kon u m u
na geldiler; Rich a rd B ranson bunlara klasik bir örnektir.
Son olarak, CCCS model i n i n gençl ik davra n ı ş ı n ı tasviri çok katıd ır.
Avrupalı görüşler ve yapısal Marksizm'in bu çalışmalara girmesi kül
tür araştırm a larına oldukça rad ikal ve post modern bir çerçeve ka
za n d ı rmış olsa bi le, bu a n a lizler çok soyut ve determ in istti. Bu dö
nemde gençl iğin davra nışı çoğu kez radikal, hatta devrimci eylemin
ö ncüsü olara k yoru mlandı; oysa prati kte gençlerin çoğu sadece yeni
özgürlükler, yen i zenginl ikler ve yeni fırsatiara sah iplerd i ve toplumu
büyük ö lçüde değişti rmeye çalışmaktan ziyade, yen i yaşa m biçimleri
ve yen i kim l ikler deniyorla rd ı . Pek çoğu daha fazla özgürl ük ve yurt
taşlık hakları için protesto yürüyüşleri yapmaya hazır olsa bile, pek azı
kendisini bir s ı n ıf savaşı n a girişen uzun soluklu b i r devrimci olara k
görmüştür.
Daha yeni kültür araştırmaları geleneğinde, özell ikle Paul Willis
( 1 990) ve Angela McRobbie ( 1 994), sınıf ve yaş, etnisite ve toplumsal
cinsiyet gibi faktörler a rasında daha açık bir denge kurmaya çalışmış
tır. Daha önemlisi, bu tür yaza rlar, gençl ere, davra n ı şlarının nedenleri
konusu nda daha üst bir kuramsal bir çerçeve sunmaktan ziyade,
kendilerini ifade fırsatı sağla maya ça lışmışlardır. Özel l i kle, McRob
bie'nin 'Farklı Gençl i k Öznel l i kleri' adlı yazısında, yaş, etn isite, cinsiyet
ve s ı n ıf gibi faktörlerin etkileşim içinde oldukları ve bu etki leşim in bir
kiş i n i n hayatın ı n farkl ı evrelerine göre değiştiği kabul edi lerek, çok
nede n l i bir a na liz kullanılır. McRobbie'ninkine benzer çalışmalar 'top
l umsal a ktör' düşü ncesine doğru bir kaymayı, gencin sadece kendi
döneminin bir ürünü olmadığını, aynı zama nda, gençlerin ve onların
alt kültürlerinin modern ve popüler kültürü bi reysel ve kollektif ola
ra k -belirl emese bile- etkilediğini, yeni ve önceden kestirilemez bir
yön kaza nabileceğ ini kabul etmeye doğru bir yönel i m i yansıtır görü
n ü r.
Kültür a raştırmaları rüştü n ü büyük ölçüde ispatl a mıştır. Artık,
kendi müfredatı ve yön d uygusuna sahip bir disiplin olarak daha
yaygı n kabul görmektedir. Bu, Stu a rt H a l l 'u n ve onun Çağdaş Kültür
Araştırmaları Merkezi'nde birl ikte çalıştığı arkadaşları n ı n bir m irasıd ı r.
Bu, ayn ı za manda, kendini en açık haliyle, i ng iliz toplumunu büyük
KÜLTÜR ARA$TIRMALARI 417
OKUMA ÖNERiLERi
Kültür araştırmaları alanındaki yazıları okumak kolay değildir. Yine de on lar
Stuart Hall ve arkadaşlarının 1 970'1er ve BO'Ierde geliştirdikleri tarz ve
yaklaşımı anlama çabalarında önemlidir.
HALL, S. AND JEFFERSON, T. (EDS.) (1 976), Resistance through Rituals: Youth
Cu/tures in Modern Britain, H utchinson, London
HALL, S., CRITCHER, C., J EFFERSON, T., CLARKE, J., AND ROBERTS B. ( 1 978),
Policing the Crisis: Mugging, the State, and Law and Order, Macmillan Press
HALL, S. ET AL. (1 982) The Empire Strikes Back, Hutchinson, London
FiKiR
G ü n ümüzde, tüm d ü nyaya mal ve hizmetler sağlayan küresel bir
piyasaya daya l ı kü resel bir ekonom ide yaşad ığımız fikri yaygınd ı r.
Ayrıca, Marshall Mc Luhan'ın -dünya n ı n d iğer taraflarında neler olup
bittiğini bil mekle kalmayıp, onları bizzat olurken izleyebileceğimiz
'küresel. bir köy' olara k d ü nya fikri de bir gerçekliktir. Modern küresel
iletişim araçları ve Internet sayesinde d ün yanın her yerind eki insa n l a r
- e n azı ndan monitörler a racılı ğıyla- yüz-yüze konuşabil mekted ir.
Küresel d ünya şu an içinde yaşadığımız d ü nyad ı r ve hayatın her ya nı,
toplum ve kültür, 'küreselleşme' tarafından yen iden bel irlen mese
bile, ondan etkilenmektedir. Siyasal d ünya bile a rtık gerçekte küre
seldir. i ki Dünya Savaşı, Soğ uk Savaş, Körfez Savaşı, Balka n savaşları
ve -New York Dünya Ticaret Merkezi'nin 2001 yı l ında bombalanma
s ı n ı n a rd ı ndan- Terörizmle Savaş bütün d ü nya açısından etkilere
sahiptir.
Savaş-sonrası dönemde Amerika ve Sovyetler Birliği a rası nda as
keri, ekonomik ve siyasal hakimiyet m ücadelesi verilirken, komün iz
m i n çöküşüyle Amerika ve küresel kapita l izm 1 990'Iar d ü nyasına
egemen o lmaya başladı. Ancak Amerika'nın bu gücü itirazsız sürüp
gitmedi ve bugün Amerika sadece çevreciler ve Ü çüncü Dü nya ü l ke
lerinden gelen meydan okuma l a rla değil, kimlikleri ve inançları n ı n
küresel kapital izmin v e Batılı tüketim tarzı n ı n etkisi a ltında yok ola
cağı kayg ısı n ı taşıyan d insel ve kültürel h a reketlerden gelen dire n iş
lerle de karşı karşıyad ı r. Küreselleşmenin doğası, nedenleri, sonuçları
ve gelecekteki gelişme eğilimleri yirminci yüzyıldaki sosyologları
büyüledi ve kaçınılmaz olarak küreselleşmenin sebepleri ve sonuçları
hakkı nda fa rkl ı teoriler ve perspektifler üretildi.
M i ke O'Donnell (200 1 ) küreselleşme teorisyen lerini iki genel
KÜRESELLEŞME 419
kampa ayırır:
< juggernaut: kasıp kavurucu güç; ezip geçen nesne; önüne çıkan her şeyi mahveden
büyük bir kuvvet; cehennem kamyonu, uzun mesafelere yük taşıyan, trafik prob
lemlerine yol açtığı düşünülen çok büyük yük kamyonu, TIR (Longman·Metro, Bü
yük ingilizce-Türkçe Türkçe Sözlük, istanbul 1 993) [Ö.B.]
420 SOSYOLOJIDE TEMEL FiKiRLER
Giddens bu beş fa ktörün karşı l ı klı il işkil i, ancak aynı öl çüde bağ ı msız
old u klarını düşünür. Ayrıca bu fa ktörler, gerçekte modern kapital iz
min tezahü rleri olsala r da, Batı E m peryalizmini güçlend irmenin ya nı
sıra, ona karşı ku l l a n ı labil irler. Sözgelimi Güney Kore, Hong Kong ve
Singapur gibi Asya toplu m l a rı Batı n ı n endüstriyel teknolojisini be
n imsem işler ve kendilerine adapte etmişler ve onu Batı'yla rekabet
edebilecek kendi çoku luslu firmalarını yaratmakta kullanmışlard ı r.
Benzer biçimde, terörist g ruplar da Amerika'ya ve onun bütün taraf
tariarına saldırmak için modern telekomünikasyon sistem lerini ve
savaş silahları n ı ku llan mışlard ı r.
Giddens, küreselleşmenin olu msuz yanlarını, en azından u l usal
kültürler ve kimliklere yönelik tehditlerin i ve çevre üzerindeki etkile
rini ka bul ederken, küreselleşme ya pıcı ve i nsani bir biçimde düzen
lendiği takdirde nispeten iyimser bir geleceğin ortaya çıkacağ ını
düşünür. Giddens, Üçüncü Yol'da ( 1 998), kozmopol it bir dünya, ortak
bir hoşgörü ve insan hakları çerçevesi içinde kültürel farklılıkları ku
caklayan ve teşvik eden ortak bir hümanite önerir. G id dens'a göre
küresel leşmenin üç temel boyutu şun lardan oluşur:
ne geti rmek için kafa yaracakları ve bunun için çalışaca kları bir
ortam sağl ayaca ğına inan ır. Fakat U l rich Beck gibi G iddens da,
bir 'risk toplum u'nda yaşa d ı ğ ı m ız ve i nsan ı n -çoğu niyetlenil
meyen sonuçlara yol açabilecek- a ptalca veya kötü kararla r ka
dar, akıllı ve i nsanca kara rlar da verebilecekleri gerçeğine du
yarl ıdır.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Giddens'ın küresel leşme perspektifi ayd ınlanmacı l i bera l geleneğe
sı kıca bağlıdır ve Giddens insanların çatışma ve kendi lerini yok etme
eğil i m lerine rağmen, sonuçta a kıl ve bilgeliğin hakim olacağ ın ı, barış
ve uyu m u n çatış m a ve kaosa üstün geleceğ ini umut eder. Malcolm
Waters ( 1 995) ve Roland Robertson (1 992) gibi yazarlar da benzer
biçimde umutlud ur. Ö rneği n Robertson'a gore, küresel leşmenin
kökleri 1 9. yüzyı lda kapita l izmin gelişimi nden öncesine, hatta Röne
sans ve 1 5. ve 1 6. yüzyıl lardaki keşiflere kadar uza n ı r. Robertson in
san hakları ve ortak bir hüma nite d uygusuna daya l ı bir 'kü resel bilin
cin' gel işeceğine inanır. Malcolm Waters, bir ya ndan 1 930'1arda Mil
letler Cemiyeti ve günü müzde Birleşmiş Mil letler gibi organ izasyon
ların yetersizliklerini ka bul ederken, öte ya ndan daha ziyade küresel
d üzeni ve çatışmaların çözümünü sağlayacak küresel bir yönetim ve
u l uslara rası hukuk d üzenine odakla nır.
Ancak Marksist yazarlar bu tür l i beral a rzuları özünde paylaşmaz
lar. Marksistlere göre, post-modern küreselleşme modern kapital iz
min, onun acı masız kar güdüsünün ve küresel bir ekonomi sayesi nde
ya ratılan yeni piyasalar ve küresel tü keti meiliğin kaçı n ı l maz sonucu
d u r. l mmanuel Wal lerstein ( 1 989) 'kapita list d ü nya sistem i'nin ortaya
çıkışını u l u s devletin gelişimine ve 1 6. ve 1 7. yüzyıllarda i ngiltere,
Fra nsa ve i spanya gibi i m paratorl ukların yayı l macı keşiflerine bağ lar.
Wal lerstein ve diğer rad ikal yazarlar, Giddens ve Robertson'ın aksine,
değişim potansiye l i konusunda derin bir kötü mserl ik içindedi rler.
KÜRESELLEŞME 423
dü nya n üfusuyla birl i kte, kriz her geçen g ü n büyümekted ir -ve dün
ya g üçleri, başta Amerika, o n yıl önce Rio'da ya pılan d ü nya zirvesi nde
olduğu g i bi, bu sorunları giderecek bir eylem planı üzerinde anlaş
mak için bir araya gelmekted ir. Giddens ve Hertz pragmatizm, sağ
duyu ve hatta çıkarcı l ı ğ ı n hakim olaca ğ ı n ı ümit ede rken, günümüzde
küresel kriziere karşı koordine bir tepki n i n kan ıtına rastlanmamakta
dır. Yine de kürese lleşme kon usundaki tartışmalara katkısı Giddens'a
u l uslararası bir ün kaza n d ırm ıştır, ancak M i ke O'Do nnell'ın da (200 1 )
belirttiği g ibi,
(Anthony) Giddens'ın 'geç modernite' çağında yerküredeki top
l umsal hayatı bir ba şka sosyologdan daha iyi açıklad ığı veya açık
lamaya çalışt ı ğ ı iddiası tartışma lıdır.
AYRlCA BAKINIZ
• BAGIMLILIK TEORiSi ve
• MODERNLEŞME TEORiSi -dünya toplumu ve küresel gelişme konu
sundaki daha önceki düşünceler için
• BiLGi/BiLiŞiM TOPLUMU ve
RiSK TOPLUMU -geleceğin topl umu üzerine çağdaş düşünceler
olarak
OKUMA ÖN ERiSi
Günümüzde küreselleşme konusunda mükemmel, güncel ve rahat okunabi
lir bir giriş yazısı için, bkz.
NOREENA, HERTZ, (2002), The Silent Takeover: Global Capitalism and the
Death of Democracy, 2"d Edition, Arrow Books
yonel ve daha adil bir topluma, 'keyfi g üçten ziyade ortak ihtiyaçlara
yö nelik bir topluma' götüren bir araçtır (Pusey, 1 987).
Habermas genelde yeni-eleştirel teorinin önde gelen temsilcisi
olara k görü l ü r, a ncak onun çalışması sadece Adorno dönemi Frank
furt Okulu'nun ana tema larının genişletilmiş bir h a l i değil, aynı za
manda onlardan bir kopuştur. Habermas da tıpkı onlar gi bi, hem
mevcut sosyal teoriye karşı çıkıp onu yen iden inşa edebilecek, hem
de geleceğin toplumuna ilişkin yen i ve -onu n örneğinde- pozitif bir
vizyon sunabilecek bir 'eleştirel' teori geliştirmeyi hedefler. Tıpkı
onlar g ibi, çağdaş tarihsel olaylardan, Rus Devriminin Stal i nizm'e
doğru yozlaşmasından, Batıda halk devrim leri tahminlerinin tutma
ması ve proleter sınıf bilincinin zayıflaması ndan, -geç kapitalizmin
geliştiği ve kitlesel kontrol gücünün arttığı, bürokrasi, devlet gücü,
tekelci sermaye ve kitle iletişim a raçları n ı n yayg ın laşmasıyla g üç
kaza ndığ ı bir dönemde- a rt.an sorun-temel l i protesto hareketlerin
den oldukça etkilen m iştir. Ka pita list sistemin özellikle ekonomik
karışıkl ı k ve siyasal meşru iyet gibi yeni kriz biçimleriyle yüz yüze
geldiği bir dönemde, toplumsal eleştiri ve muhalefet bastırılmış,
bireysel haklar ve özgürl ü kler kısıtlanmıştır.
Habermas'ı n mevcut çalışmalarının ana temaları kısaca şöyle
özetlenebil i r:
Bütün bunların ötesinde, onun asıl a macı, 'akl ın' i nsan tarih indeki
ilerleyişini, onun geçmişte hata l a r, batıl i nançlar, mitolojiler ve zulme
karşı bir silah olara k ku l l a n ı l ışını, g ü n ü m üzde gelişmiş kapitalizm in
ideolojik egemenliğine hizmet ederek yarattığı tah ri batı, geç kapita
l izmde bürokrasi, teknik rasyonalite ve bilimciliğin yayıl masıyla tü m
eleştiri leri boğan bir baskı a racına dönüşünü açıklamaktır. Habermas,
pozitivizmi ve bu araçsal akılcılığı zayıflatacak ve i nsanlar a rası ileti
şimi özgürleştirebilecek yeni bir bilgi teorisinin geliştiril mesiyle bir
kez daha rasyonel d üş ü ncen i n egemen olacağını ve böylece adil ve
özgü r bir topl u m u n ortaya çıkacağını ü mit eder. Bu sosyal teori ve
ana l iz, onun en yen i ça l ış masında, sosyal bil imler ve felsefedeki
önem l i düşünürlerin tartışıldığı iki ciltlik haci m l i iletişimsel Eylem
428 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
Fi KiR
Meşruiyet krizleri fikri, Alman filozof ve sosyolog J ü rgen Habermas
tarafından, daha büyük ve gel işen bir projen in bir parçası olara k ve
ilk kez Frankfurt Sosyoloji Okulundaki a rkadaşlarının ortaya koyd uk
ları- eleştirel teorinin daha yeni ve daha gü ncel bir yorumu olarak
gelişti ril miştir.
'Meşru laştırma' terim i, bir yönetimin veya sosyal sistemin kendi
varlığı ve gücünü haklı çıkarmaya çalışma biçimini an latır. Bütün
yöneticiler kendi yönetimlerini meşrulaştırma, yönetme haklarını
haklı gösterme ve otoritelerini halkın desteğini a l ma veya en azından
rızası n ı kazanma aracı olara k ku llanma ihtiyacı duyarlar: zira bunu
ya pma d ı kl a rında büyük ihtimalle çökeceklerdir. Geleneksel topl u m
lar yönetimlerini meşrulaştırmak için mitoloji ve büyüye, Tanrı otori
tesine başvurmuşlardır. Modern yönetimler ise, seçim sonuçlarına ve
yazıl ı a nayasaya ya nsıya n halk iradesini temsil ettiklerini iddia eder
ler. 'Kriz', topl umdaki geri l im lerin sosyal sistemin baş ederneyeceği
bir noktaya u laştığı ve yakın bir yıkılma tehlikesi içeren bir durumu
ifade eder. Bu yüzden, meşruiyet krizi günümüz h ü kü metlerinin yö
netimi anarşiye ve kaosa iten geril i mler ve ataklar yaşadıkları b i r
dönemi ifade eder.
Habermas, Meşruiyet Krizi nde ( 1 973), gelişmiş ka pital ist toplum
'
KAVRAMSAL GELiŞiM
Meşrulaştırma krizi kavra mı Habermas'ın siyaset sosyoloj isi ve tarih
sel materyalizm i n i n bir parçasıdır. O, modern topl u m l a rda rasyonali
zasyon sürecin i ve gelişi m i n i analiz eden yeniden-ca nlandırılmış bir
eleştirel teorinin temeli olara k, felsefe ve sosyolojiyi birleştirmeyi
a maçlar. O, eleştirel teori ve modern Marksizm'i canlandırmaya ve
yeniden inşaya çalışır. Habermas, e konomik a ltyapının önceliğini
vurg u layan klasik Marksizm'i n a ksi ne, siyasal ve kültürel faktörlerin -
meşruiyet krizi tezinde ya ptığı g ibi- bağ ımsız bir güce ve hatta bizzat
kendi lerine ait bir iç mantığa sahip oldukları n ı öne sürer. Ekonomik
faktörler erken kapitalist dönemde belirleyici bir etkiye sahip olsalar
da, ideolojik güçlerin açı kça büyük bir öneme sahip olduğu geç kapi
talizmdeki gel işmeler sadece bu faktörlere göre açıklanamaz. Marx'ın
ekonomizmi Habermas'ı n tarihsel materya lizmi nde ağırlığını korusa
da, Habermas bu teoriye ayrıca Hegel, Parsons ve Freud'u, özellikle
Weber'in rasyonalite a na l izini ve insanlık tarih inde aklın ilerleyişi
fikrini katar. Onun fikirleri Frankfurt ve Max Planck Enstitü lerindeki
meslektaşlarını da teşvik etmiştir. Claus Offe, örneğ in, geç kapita
l izmde birleşik devlet iktida rı düşüncesini ve gelişmiş kapitalist top
l u m larda temel bir meşrulaştırma ilkesi olara k 'başarı il kesi'ni araş
tırmalarında kullanm ıştır.
Meşru iyet krizi fikrinin Habermas'ın çalışmaları ndaki kaynağı, "bi
limsel ve teknik bilginin gelişimi, toplumun devlet planlaması ve
kontro l ü a racı lığıyla rasyonelleş mesi üretkenliğe karşı işler" düşü nce
sidir; o (örneğin, sağl ı k ve zenginlik konusunda) dayurulması
i m ka nsız beklentileri sürekli artı rır. Bu d u rum kam u n u n ina ncın ı zayıf
latır ve bir meşru iyet krizi kapitalizmin daha iyi bir hayat sağlama
434 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKIRLER
yönü ndeki yan lış vaatleri karşısında halkın gözünün açılmasını sağlar.
Aksine, gelişmiş iletişim biç i m le ri, rasyona litenin artması ve teknolo
jinin ilerlemesiyle gelişe n yeni formlar kitlelerin devleti eleştirmesine
ve ilgili soru nlarla bağlantı lı tartışmalar başlatmalarına ya rdı mcı olur.
Bu yüzden rasyonalite, Weber'e göre, modern ka pita lizmin temel bir
çelişkisidir. O hem iş üzerindeki hem de hayatın ekonomik yanları
üzerindeki kontro l l eri a rtırı r, ancak ayn ı zamanda konuşma özgürlü
ğ ü ve açık tartışma için daha büyük fırsatlar sağlar. Gündelik hayat
tan uzak olan büro krasinin, teknik uzma nlar ve planlamacıların geli
şimi kişisellikten old ukça uza k ve 'ru h-suz' bir dü nyaya, Habermas'ın
deyimiyle 'yaşantı-dünyası'n ı n kolonileşmesine yol açar. B u n u n la
beraber, modern iletişi m a raçları sayesinde yen i sosyal hareketler
ortaya çıkabilir, onlar gerek nükleer silahlar gerekse d oğanın katle
dilmesi gibi kon u larda görüşlerini iletebilir ve protestolar geliştirebi
l irler. Onlar tartışma, res m i perspektifin sorgulanmasını talep ederler
ve alternatif, kapita list-olmayan değerlere d aya lı farklı bir ideoloj i
veya hayat tarzı önerirler. Bu yüzden, kapitalizmin meşru iyeti t a m b i r
toplum s u n ma iddia l a rı, b i r tü ketimeilik ütopyası, s ü rekli itirazlarla
karşılaşır ve süregelen bir tartışma konusudur. O n u n ideolojik dü
zeydeki egemenl iği, 'yaşantı-d ü nyası'nın kolonileşmes i bundan do
layı asla ta m deği ldir. O sürekli kriz içi nded ir ve meşru iyet kriziyle yüz
yüzedir. Habermas'ın ilerleme ve özg ü rleşmenin temel kaynağı ola
ra k akla inancının kökleri kesi n l ikle Batı Ayd ı n lanmasında yatar.
Habermas Marx'ın i l k dönem çal ışmalarında ki hümanist ve öznel
u n surları yeniden canlandırmaya çalışırken Fra n kfurt Okul u n u n izi n
den gider. Fakat bunu yaparken, Parsons'a benzer biçi mde, aktör ve
eylem perspektifin i -sadece geleneksel Marksizm'i değil, yapısal
işlevselcilik, Webereilik ve fenomenoloji gibi Ma rksist-ol mayan teori
leri, ayrıca d iğer sosyal biliml erin, özel likle psikolojinin ya klaşımlarını
da kucaklayan- yapısal bir a n a l izle birleştirmeye çalışır: devasa ansik
lopedik bir proje. H abermas için, Fra n kfurt Oku l u n u n ya klaşı mı çok
dardır, onlar ekonomik altyapıyı ve gündelik hayattaki m ücadeleler
ve realiteleri ihmal ederek kültürel üstyapıya odaklanmışlard ı r. Ha
bermas Talcott Parsons'ın sistemler teorisini Weber, Mead ve
Schutz'un eylem teorileriyle, Hegel'in felsefesini Freud'un psikoloji
siyle birleştirerek ve böylece 'sistem' bütü nleşmes i n i topl umsal bü
tün leşmeyle ve sistem i bizzat onun temelini ol uşturan 'yaşantı
d ünyaları'yla, yani büyük ölçüde toplu m ve o n u n içindeki üyelerle
i l işkilendirerek, Marksizm'i yen iden fo rmüle etmemiz gerektiğini öne
sürer. Ona göre, bu iki d üzey arasında sürekli bir geri l i m vardır: sis
tem gündelik hayat üzerinde güç sağlamaya ve onu kolonileştirmeye
MEŞRUiYET KRiZi 435
Marksist eleştiriler
Marksist yaza rlar onun çalışmasını, tıpkı ilk Fra n kfu rt Oku l u gi bi, mo
dern topluma çok fazla yoğ u n laştığı, ideolojik g üçleri gereğinden
fazla vurguladığı ve tarihsel değişme, özellikle gelişmiş kapitalizmin
ekonomik o rganizasyonu ha kkında detaylı bir ana l iz yapmadığı ge
rekçesiyle eleştirirler. O nlara göre, Habermas geç kapitalist dönemde
kültürel g üçlerin önemini gereği nden fazla vurgular ve ekonomik
krizin tek başına ka pitalizm i yıkma i htimaline gereken önemi vermez.
Özelde bu yaza rlar, Habermas'ın, aslında göz ardı etmese de, sosyal
değişmenin temel dinamiği olara k sınıf çatışmasına gereken önemi
vermediğini, a ksine aklın gücünü ve kapitalist sistem i n içkin çelişkile
rin i vurg u ladığını öne sürerler. Fakat H a bermas'ın meşru iyet kavra
mında s ı n ıflar modern polit i kada aktif bir güçten ziyade bir gizilgüç
olara k görül mesine rağmen, onun tezi Barış Hareketi ve Kad ı nların
Bağımsızlığı gibi 'sistem'i protesto eden ve daha rasyonel bir toplum
çağrısı ya pan parlamento d ışı yeni politik eylem kaynaklarını gele
neksel Marksizm'den daha iyi açıklar:
MEŞRUiYET KRiZi 437
Post-modern eleştiriler
Jean François Lyotard g i bi post-modernistler H a bermas'ın modern
toplum anlayış ı n ı büyük ölçüde Avrupa l ı olmakla eleştirir, modern
dünyanı n çok-kültürlü l ü ğ ü n ü dikkate a l m a ma kla suçlarlar. Ayrıca,
onun rasyonel konsensüs düşüncesi çatışan değerler ve yaşam bi
çimleri çeşitliliği ve uyuşmazlığını göz ardı eder görün ü r. Rasyonel bir
konsensüse daya l ı evrensel bir a h laki l i k d ü şüncesi ciddi olara k tartı
şı lmaktad ı r.
Analitik eleştiriler
Onun meşru iyet krizi teorisi fa rkl ı a lt-sistemlerin ka rşıl ıklı il işkileriyle
ilgili mekanizmaları veya, sözgel imi, ekonomik krizin bir rasyonalite
veya meşruiyet krizine dönüşm e mekanizmalarını detaylı o larak
resmetme konusunda başarısızdır. Ayrıca, determinist neden-sonuç
iddialarına bilinçli bir itiraz olan Habermas'ın analizinin çok genel
yapısı da çoğu okuyucuyu hayal kırıkl ı ğ ı na uğratır: zira o, kapital izmi
yıkacak 'krizler zinciri'ni detaylarıyla açıkla maktan kaçınır. O radikal
bir değişim bekler, eleştirel düşünmenin "akl ı n bastı rılmış izlerini"
özg ür kılacağ ını düşü n ü r, a ncak sistemin krizlerle başedebilme ve
irrasyonal iteyi daha fazla derinleştirme gücünü de kabul eder. O,
Doğu Avrupa'da karşılaşılan topl u m m ühendisliği biçimine yukardan
dayatılan yen i bir egemenlik ve irrasyonalite biçimi yaratacağı dü
şüncesiyle karşı çıkar. H abermas tam demokrasiye ve özgü r iletişi me,
eleştirel düşünce ve rasyonel söyleme inanır.
Habermas Meşruiyet Krizi'nin ( 1 973) yayın ı ndan sonra, hayatı n ı
kapsa m l ı bir modern toplumun gelişi m i teorisi geliştirmeye adadı.
Habermas'ın genel teorik çerçevesi, yirminci yüzyıldaki Durkheim'
den Parsons'a, Marx'tan Weber'e önceki tüm teorilerden yararlan ma
ya ve kendi düşü nceleri nin rasyonel eleştirilerini di kkate al maya
çalışan tam kapsa m l ı çerçevelerden biridir. Onun çerçevesi hem
m ikro 'yaşantı-dünyası' d üzeyinde hem makro 'sosyal sistem' d üze
yinde işler; o iradecilik ve d etermi n izmi insanların belirli koşullarda
özgürce davranabilecekleri kadar kontrol de edi lebilecekleri varsa
yımı a ltında birleştirir. Onunki Frankfu rt teorisyenlerinkinden daha
iyimser bir geleceğ in topl u m u an layışıdır ve Habermas, Ayd ı n l a n ma
cı düşünürlerin a ksine, aklın ve rasyona l itenin gelişimine tahakküm
ve baskı kaynakları kadar iyi ve özgürleştirici güçler olara k da bakar.
438 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• YABANClLAŞMA.
• TARiHSEL MATERYALiZM, HEGEMONYA, ELEŞTiREL TEORi, YAPI
SAL MARKSiZM ve GÖRELi ÖZERKLiK -gücün değ işen doğası ve ge
l işmi ş kapitalist toplumlarda devletin rolü kon us u nd a süregelen tar
tışmaların arka-plan fikirleri olara k
OKUMA ÖNERiLERi
PUSEY, M. (1 987), Jürgen Habermas, Tavistock -Habermas'ın fikirlerine en iyi
özet giriş
WILBY, P. ( 1 979), 'Habermas and the Language of the Modern State', New
Society
1 997]
HABERMAS, J. ( 1 970), Towards a Rational Society, Heinemann [Rasyonel Bir
Topluma Doğru, Çeviren : A. Çiğdem, M. Küçük, Ankara 1 992]
HABERMAS, J. ( 1 973), Legitimation Crisis, Heinernan n
HABERMAS, J. ( 1 979), Communication and the Evalutian ofSociety, Heine
rnan n
HABERMAS, J. ( 1 982), The Theory ofCommunicative Action, Suhrkamp, Frank
furt [iletişimsel Eylem Teorisi, Çeviren: Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, is
tanbul 200 1 ]
QUTHWAITE, W. (1 996), Habermas: A Criticaf lntroduction, Po l ity Press, Cam
bridge
QUTHWAITE, W. (1 998), 'Jürgen Habermas', Ch. 1 5, Part ll, Stones, R. (ed.), Key
Sociologica/ Thinkers, Macmi llan, Basingstoke
FiKiR
Post-Fordizm kavra mı belirli bir yazara atfedilemez. O, daha ziyade,
modern endüstriyel organizasyon u n ve onun ü retim yöntemlerin i n
ayırt edici özel l iklerini bel irl emeye ve onları sanayi tarihinin daha
önceki bir evresinde kul l a n ılanlardan ayırmaya çalışan farklı yaza rlar
dan kaynaklanan bir kavramdır. Post-Fordist yaza rla r endüstriyel
ü retim i n g ü nümüzde tamamen yeni bir çalışma tarzı ve tamamen
yeni bir post-modern çalışma hayatı ol uşturacak denli farkl ı olduğu
na inan ırlar.
'Post-Fordizm' teriminin i l k kullanımlarından biri Michael Piore ve
C. Sabel'in ( 1 984) yazılarında ve onların 1 980'1erde Kuzey i talya'da
ka rşıl aştıkları yen i esnek ü reti m ve ağ tarzı örgütlenmelere i l işkin
tasvirlerinde karşımıza çıka r. Fakat bu terim aynı ölçüde, Bob Jessop
( 1 994), Lash ve U rry ( 1 987) gibi Marksist yaza rla r tarafından post
modern kapita l izmi tan ımlamak ve Robin M urray (1 989) tarafından
ideal 'esnek firma' tipi n i n karakteristiklerin i ortaya koymak için kulla
n ı l mıştır.
Bununla beraber, 'post-Ford izm' terimi büyük bir yayg ı n l ı k ka
zanmış ve aynı ölçüde h izmet sektörü ve kamu h izmetlerini, hatta
bizzat post-modern sanayi toplumunu betimleyen analitik bir a raç
o l a ra k kul l a n ı l mıştır.
'Post-Fordizm burada genelde yeni bir toplumsal organ izasyon
biçimini anlatır; o, yeni post-endüstriyel emek tarzlarının (esasen
hizmet sektörü ve beyaz-yakalı işlerin) gelişimine işaret ederken,
geleneksel mavi-yakalı işgücü ve ona bağlı eski sınıf sistemi için
sonun başlangıcını temsil eder. Bu değişimierin merkezinde üre
tim süreçlerindeki muazzam teknolojik yenil ikler yatar. Bunlar sa
dece modern iş pratikleri ve endüstriyel ilişkilerin doğasını dö-
POST-FORDiZM 441
KAVRAMSAL GELiŞiM
N itekim, post-Fordizm yeni b i r sanayi üretimi ve endüstriyel i l işkiler
çağ ı olara k görünmektedir; esnek firma hem modern işçinin hem de
modern tü keticinin i htiyaçlarına h izmet eden 'esnek dost' haline
gelm iştir. i şçiler ve yöneticiler kal ite ve m üşteri ihtiyaçlarını karşıla
mak a mac ıyla ortaklaşa çal ıştıkları için, çatışma n ı n yerin i uyum alm ış
tır. Henry Ford'un kitlesel üreti m uygulamaları n ı n yerin i Japonlar,
i sveçliler ve Almanların devrimci fikirleri almış ve modern kapitalist
sistem dünya çapı nda müşterilerin i n ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan
BMW, Toshiba ve Coca-Col a gibi dev u l uslara rası şirketlere ayak uy
durm uştur.
Bunu nla bera ber, post-Fordizm hem bir kavram olara k hem de
post-modern küresel kapita lizmin bir savunusu olara k eleştirilere
maruz kalmıştır.
i l k olarak, onun bazı savunucu ları n ı n iddiaları n ın aksine, bir kav
ram olarak, analitik bir araç olara k açık bir modern ve post-modern
kapitalizm ayrı m ı yapmak o kadar kolay değildir. Eleştirmenlere göre,
post-modern toplum ve endüstriyi -günü müzde sanayin in geçmiş
tekinden tamamen farklı yeni bir post-endüstriyel çağa g i rmiş oldu
ğunu iddia edebilecek düzeyde- daha önceki toplu mdan kesin çizgi
lerle ayırmak mümkün deği l dir. Daha ziyade, Anna Pol l ert ( 1 988) gibi
yazarlar, günü müzde endüstriyel pratiğin çoğu temel özelliğinin
Ford izmin 1 920'1er ve SO'Ierdeki a ltın çağı na, özellikle bu dönemin
yiyecek, içecek ve oyuncak ü retiminde ku llanılan küçük ölçekli üre
tim tekniklerine dayandığını öne sürerler.
i kinci olarak, post-Fordist yazarların övgüler düzdüğü post
modern ü retim teknikleri çok pahalıdır ve sadece büyük fi rmaların -
veya çok yeni, genç firmaların- g üçleri n i n yetebileceği veya uygula
maya sokmaya cesaret edebi lecekleri m uazzam bir yeniden ya pı
lanmayı gerektirir. Günümüzde h içbir firma yen i teknolojiler ve yeni
dinam ikler lehine geleneksel yöntemleri tamamen gözden çıka rt
maz. Çoğu evri mi devrime tercih eder.
Ü çüncü olarak, kısa dönem li sözleşmelerle işçi çalıştırmak yeni bir
uyg u lama değ i ldir. Henry Ford ve çağdaşları her za man kriz dönem
leri için erkek ve kadınla rdan o l uşan bir 'yedek işgücü ordusu'nu
ellerinin a ltında tutmuşlar ve tersa neci l i k gibi geleneksel sanayi dal
ları büyük ölçüde geçici işçilere dayanmıştır.
Son olarak, post-modern, post-endüstriyel du rum, değişken ve
rekabetçi olmanın ya nı sıra, endüstriyel ka pitalizmin herhangi bir
444 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
SANAYi-ÖTESi TOPLUM -sanayi toplumunun doğası üzerine ilk
fikirler olarak
• VASIFSIZLAŞMA,
446 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKIRLER
OKUMA ÖN ERiLERi
DEX, S. AND MC CULLOCK, A. ( 1 997), Flexible Employment: The Future of
Britain's Jobs, Macmillan
PIORE, M. AND SABEL, C. (1 984), The Second lndustrial Divide, Basic Books,
New York
RITZER, G. ( 1 993), The Mc Donaldization of Society, Thousand Oaks, CA [Top
lumun Mcdonaldlaştırılması, Çeviren: Şen Süer Kaya, Ayrıntı Yayınları,
Haziran 1 998]
FiKiR
'Modern' terimi hepi m izin bildiği ve rahatça kullandığı bir terimdir.
O, içinde yaşadığımız d ünyayı, günümüz topl umunun hayat tarzını
ve bugünkü hayatı geçmişteki toplumlardan ayırdığını d üşündüğü
m üz farkl ılık ve değişmeleri a nlatır. Post-modern ifadesi, gelecekteki
hayatı ve toplumu, modern toplumdan sonraki dönemi, g ün ü m üzde
ve gelecekteki yaşam biçimlerinin ll. Dü nya Savaşı'ndan sonraki Batı
topl u m ları ndaki lerden tamamen farkl ı olduğunu anlatmak için kul
lanıl ı r. Post-modernizm ve bu nedenle post-modern topl um terimle
ri, 1 980'1er ve 90'1arın, özell ikle yeni binyılın top l u m la rı hakkında
geleneksel ve hatta modern sosyolojide sunulanlardan çok farklı ve
ta mamen radikal bir görüş ortaya koymaya çalışan bir dizi düşünür
ve yazarı kapsayacak biçimde kul la n ı lmıştır. Onlar, post-modern
d ü nyanın çok fa rklı bir yer olacağ ı na, kavramın hem yirminci yüzyıl ı n
sanayi topl u mlarından h e m de savaş-sonrası dönemin modern top
l u mlarından köklü bir farklılığı an lattığına inanırlar.
Jean Fra nçois Lyotard ve (simülasyonlar üzerine d ü şü n celeri bu
kitapta açıklanan) Jean Baudrillard gibi yazarlar post-modernizmi
içinde yaşadığımız toplumla ilgili bağımsız ve yeni bir perspektif
olara k su n maya çal ıştıl a r: bu perspektifte, bir yandan klasik ve mo
dern sosyolojik teorileri g ü ncel leştirme g irişimi reddedilirken, öte
yandan söz konusu yaza rların yirminci yüzyıl sonunda ortaya çıktığını
düşündükleri yeni toplum tipini, yani 'post-modern d ü nyayı, özellikle
yeni ve daha öncekilerden kökten farkl ı bir d ü nyayı betimleyebilecek
geçerli ve doğru bir teorik çerçeve gel iştiril meye çalışıl ır.
448 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Lyota rd'ın büyük boy teori ve bil imsel gelenek eleştirisi post-modern
ruhta önemli bir etki yaratmıştır. i nsanlar bugün, modern teknolojik
gel işmeleri, daha ziyade korkuyla değil de, merakla izlemektedirl er.
Onlar bu gelişmelerin aşırılıkları ve çevremiz üzerindeki etkilerinin
g iderek daha fazla fa rkı ndadırlar. Modern teknoloji kontrolden çık
mıştır ve insanlığın ihtiyaçlarından çok 'yüz-süz' şirketler ve görün
meyen bürokratların h izmetinde görünmektedir. Batı kapitalizmin i n
aşırı l ı kları v e sömürüsü kom ü nizm gibi d ü nya ideoloj ileri nin başarı
sızlıkları kadar aşika rdır. Küresel kapitalizm artık Berlin Duvarı yıkıld ık
ta n ( 1 989) sonra ve SSCB'n i n ö l ü m ü n ü n ard ı ndan daha fa rkl ı, daha
çoğ ulcu ve insan hakları ve fırsat eşitliğine karşı daha d uyarlı görün
mektedir. Fakat bu gelişmeler Lyota rd'ın tezini desteklediği kadar
çü rütmüştür de. On u n savu nduğu çeşitlilik ve hümanizm daha açık
bir biçimde gözlenirken, önerdiği a h laki göreli l i k temel veya asıl
hakikat arayışının yerin i a l m ış görünmemektedir. New York'a l l Eyl ül
sald ı rısı Amerika'n ın ekonomik ve askeri gücüne olduğu kadar bizzat
Amerika'ya ve ka pita lizmin öl ümsüzlük iddiasına, Amerika n yaşam
biçimine olduğu kadar d insel hakikatler adına da bir saldırıdır.
Lyota rd 'ın modern bilime sald ırısı ve onun nesnellikten veya
ahlaki d ürüstlükten yoksun olduğu tezi bilimsel _topluluğun şiddetli
protestal a rma yol açmıştır. Soka l ve Bricmont ( 1 997), Lyotard ve
d iğer post-modern ist yazarları yererek, sığ ve geçersiz post-modern
bilimsel yöntem tasvirlerinin gerçek yüzün ü göstermeye çal ıştı. Baş
ka ları tarafından da benzer eleştiriler ya pıldı. Onun genel iemeleri
d uygusal bir çekiciliğe sah i p olsa da, çoğu kez abartılı, temelsiz ve
entellektüel bir derinlikten yoksundur. Lyota rd'ın ahlaki bir tavırdan
veya özelde bir ahlak standardından yoksun l uğu, o n u n rölativist
452 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
AYRlCA BAKINIZ
• BiLGi/BiLiŞiM TOPLUMU
• RiSK TOPLUMU
• SÖYLEM
• SiMULASYONLAR -günümüz geç modern/post-modern toplumun
doğası ve karakteri hakkında alternatif perspektifler olarak
POST-MODERNiZM 1 POST-MODERNITE 453
FiKiR
Modern topl umlar risklerle dolud u r. Her g ü n geçmişte topl umların
karşı karşıya ka l d ı klarından çok daha büyük ça pta kaza, hasta l ı k ve
büyük felaketler riskiyle yüz yüzeyiz -örneğin AIDS, n ü kleer savaş,
küresel ısınma ve l l Eylü l 200 1 'den son ra büyük ticari ve askeri kuru
luşlar kadar sıradan vata ndaşları da ağır bir biçimde vurabilen u l usla
rarası terörizm.
Farklı yazarlar risk kavra m ı n ı post-modern topl u m u n ta n ı mlayıcı
özelliği olara k ku llanmaya ve bu çerçevede bir sosyal ve siyasal de
ğişme teorisi geliştirmeye çalışmışlard ır. Bu a landa önde gelen şahsi
yetlerden biri, Londra, Card iff ve Berlin'de okuyan ve A l m a n h ü kü me
ti Gelecek Kom i syonu'nda çalışan Alman akademisyen Ulrich Beck'tir.
Beck'in en ü n l ü yayını Risk Toplumu: Yeni Bir Moderniteye Doğru
(1 992) Sovyetler Birliği'ndeki Çernobil felaketinden hemen sonra
1 986 yılında yayı nlandı. Beck bu kitapta, post-modern topl umu an
lamakta kullan ılacak bir çerçeve, bir taraftan neo-Marksizm'i aşmaya
ve l i bera l topl umsal değişme teorilerini canland ırmaya çalışırken, öte
taraftan görünüşte b irbirleriyle bağlantısız ve i l işkisiz bir d izi olay ve
faal iyeti -Çernobil ve BSE, HIV ve Ü çüncü Dünya borçları gibi büyü k
çapta olayları- femin izm, kitlesel tüketim ve sınıf m ücadelesinin
gücünü yitirmesi gibi sosyal ve siyasal hareketlerle i l işkilend irmeye
çalışan yeni bir teorik çerçeve gel iştirir.
U l rich Beck için risk post-modern toplumun tan ı m layıcı özell iği
d i r. Bizler bir risk topl u m unda yaşıyoruz. Beck riski "Modernleşmenin
yo l açtığı ve yarattığı tehl ikeler ve güvensizl iklerle sistematik bir ilişki
içinde olmak" biçiminde ta nımlar.
Bu neden le Beck, modern toplumu risk bağla m ı nda tanımlar ve
riskierin g ü n ü m üzde büyük ölçüde insan ürünü ve küresel olg ular
RiSK TOPLUMU 455
varl ı ğ ı n ı be l irler: toplum olara k yeni bir sosyal leşme biçi mi gençleri
geleceğ in risklerine hazı rlamaktad ı r. Sın ıf-teme l l i topl umlarda amaç
refah ve mutluluğu sağlamaya çalışma kken, risk toplum unda temel
hedef sadece h ayatta kalabilmektir. Güvenlik ve istikrarı sağlama
çabası kar elde etme çabası n ı n yerine geçmiştir. Günü müzde riskin
yol açtığı ta hribat bütün topl u mları, bütün topl u l ukla rı, bütün sınıfla
rı etkilemektedir. Hiç kimse m uhtemel bir HIV, BSE veya biyolojik
savaş riskinden tamamen kaçamaz. Riskle başetmek a rtık sosyal ol
duğu kadar bireysel bir ikilemdir. Bireyin hiç olmadığı kadar özgü r
göründüğü bir çağda insa n la r, i ronik olara k, maddi, psiko l ojik ve
ruhsal bakımdan daha aciz ve çaresiz, kendi hayatları n ı n ve çevrele
rindeki d ü nyanın kontro l ü ne daha az sahiplerdir. Hayatta kalmak için
i nsanlar daha 'self-refleksif, daha disiplinli ve daha kontro l l ü' hale
gel mek zorundadırl a r. Onlar, kendi hayatları ve hayat tarzları nın
kontrolünü daha fazla ele geçirmeyi öğrenmelidirler. i nsanlar, riski
nasıl değerl endireceklerini ve onunla nasıl başedecekl erini ve hayat
ta ka lmak ve m utlu olmak istiyorla rsa eylemlerinin soru m l u l uğunu
nasıl a lacakla rını öğren melid irler. Bu nedenle kişisel karar-alma top
l u msal karar a l ma n ı n temeli haline gelir. Politikacılar ve otorite sah ip
leri modern bir demokraside insanlara a rtık ne yapaca kları nı söyle
yemezler; karşılaşabilecekleri riskler konusunda onlara bilgi vermel i
v e itaati sağlamak yerine onları teşvik etmelidirler. G ü n ü m üzün açık
ve fırsatlar içeren toplu m l a rında geleceği belirleyecek olan şey, bi
reysel karar a l ma, yaşam tarzıyla, kişisel alışkan l ı klar ve kişisel adetler
le ilgili kararlar almaktır; örneğin, sigara ve uyuşturucu kullanma ile
ilgili kararlar, kanser veya HIV'nin yayılmasını artıracak veya ortadan
kaldı racak cinsel alışka n lıklarla ilgili kararlar ve kişisel ilişkilerle ilgili
kararlar.
Dünya nın büyük ölçüde kontrol dışı ve ta ma mıyla öngörülemez
göründüğü günü müzde kişisel kararlar artı k u l uslararası sonuçlara
sah i ptir. Bu nedenle bizl er, Beck'e göre, post-modern bir dünyaya
değil, riskin ve risk idaresinin tan ı m layıcı özell ikleri olduğu bir 'ikinci
moderniteye', bütün eylemlerin her düzeyde -bireysel, sosyal veya
u l uslar a rası d üzeylerde- önceden bilin meyen tesadüfi sonuçlara
sa hip olduğu bir 'refl eksif modernl eşme' çağına geçtik. Modern bilim
ve teknoloji sayesinde daha fazla bilgi edind ikçe ve küresel iletişim
araçla rı ve Internet sayesinde daha fazla iletişim kurd u kça, daha az
kontrole sahip olmaktayız. Yediğimiz yiyecekler, aldığımız ilaçlar,
bindiğ im iz uçaklar ha kkında daha korku dolu, daha risk bilinçli ve
daha güven liği a rzulayan varlıklar haline gel iriz. Aynı şekilde, daha
kaderci, hatta kayg ısız ve vurd u md uymaz biri hal ine de gelebil iriz.
RiSK TOPLUMU 457
Yarı n ı n ne getireceği n i hiç kimse bil mezken neden bugü n için yaşa
mayalım?
Daha yen i yazılarında Beck, kişisel ve toplumsal d üzeylerden ge
nelde toplumun doğası problemine yönelir. Ona göre sadece kü resel
bir toplumda değil, 'dünya risk toplu m unda', ya ni ilerlemenin sağla
namayacağ ı ve her gelişmenin kendi riskleri, tehlikeleri ve karanlık
yanını ürettiği bir modern i te döneminde yaşamaktayız. Her yeni tıbbi
müdahale, her yeni teknoloj i k gelişme başarıs ızl ı k ihtimal ine, yan
etkilere, sadece zaman içinde, hatta gelecek kuşaklar üzerinde kendi
sini gösterecek küresel ısınma ve radyasyon gibi etkilere sahiptir.
Artık uzmanlara güvenmiyor; politikacı larımız, bilim insan la rı m ız ve
doktorl arımızın verd i kleri kararlara itibar etm iyoruz. Riskierin hayatın
her adımında varolduğunu bil iyor ve onları n açıkl a n masını, değer
lendirilmesini ve kend imize yönelik riskleri kişisel olarak değerlendi
rebilmek için bilgilendirilmeyi talep ediyoruz. Geleneksel ve kurum
sal karar-alma meka n izmaları, geleneksel karar-alma süreci halkın
incelemesine ve tartışmaya artık daha fazla açıktır. Yen i gel işmeler
yen i tartışmalara ve yeri geldiğinde karar-a lma g ü ndemiyle ilgili
mücadelelere yol açmaktadır; bu mücadeleler kitlesel protesto hare
ketleri nin a rtışına yansımıştır -çevreyle ilgili, genetik mü hendisliği ve
küresel kapital izmle ilgili protestolar; d ünya genelinde kitle iletişimi
ve i nternet ya rd ı m ıyla yankılanan protestola r vb. Daha çok bildi kçe
daha çok korkuyoruz. Doğa siyasallaştı rılmıştı r ve ona müdahale
edilmesinin getird iği riskler çok daha iyi kavranmaktad ı r. Beck'e göre,
g ü nümüzde doğa ve topl u m iç içe geçmiştir; "doğa toplum, toplum
da doğadı r" (1 992).
Yen i risk kaynakları tespit eden ve -ister petrol devlerinin ta nker
leri, isterse ilaç şirketlerin i n bilimsel la boratuarları olsun- bu risk
kaynaklarına karşı doğrudan harekete geçmeye hazırlanan yeni alt
politikalar, protesto g rupları a rtık u lusal h ükü metleri fazla d i kkate
almamaktadır.
Riskler modern hayatın bir özelliğidir. Modern hayat bu riskler
üzerinde 'düşü nme' ve onları değerlendirebilme kapasitesi ve bilin
cine, uyg u n bireysel kararlar alma yeteneği ne sah ip yen i bir sosyal
vatandaş türü yaratmaktadır. Risk ve sosyal s ı n ıf a rtık doğrudan bağ
lantılı ol masa bile, risk ve servet arasında ters bir ilişki va rdı r. Fakirler
ve topl umsal ölçeğin en altındakiler risk karşısında özellikl e aciz ko
numdadırlar; en üsttekiler, her ne kadar risklerden kaça masalar da,
en azından "riskten güvenlik ve özg ürlük satın alabilirler" (Beck
1 992). B u tarz bir i lişki, riske bu tarz bir ma ruz kalış aynı şekilde Birinci
ile Ü çüncü Dü nya ü l keleri a rasındaki i l işkiye de uygulanabilir. H IV,
458 SOSYOLOJiDE TEMEL FIKIRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
U l rich Beck'in risk tezi v e o n u n "post-modern toplum b i r risk toplu
mudur" düşüncesi g ü n ü m üzde toplumun doğasıyla ilgili ve ona
temel teşkil eden kültür kon usundaki tartışmalara önemli bir katkı
sağlam ıştır. Ken d i risk kavram ı sadece yazılarının gel işimini biçim
lendirmekle kalmamış, Anthony Giddens gibi ü n l ü yazarların d üşün
celeri ve teorilerin i de etkilemiştir. Toplumun bir özelliği ve modern
i nsan üzerinde bel irleyici bir etki olarak risk kavram ı da l l Eylü l 2001
olayları, New York ve Pentagon'a terörist sal d ı rılarla birlikte popüler
düşü ncenin ön sıralarına yükselm iştir. Dü nya genelinde insa nlar
kendi hayat tarzlarını ve bunlarla bağlantılı riskleri yen iden gözden
geçird ikçe risk bilinci ve risk konusundaki düşü nceler g ü ndemin ön
sıralarına taşı n m ıştır. i nsa nlar seyahat etme, iletişim kurma ve hatta
mektuplarını açma riskini yen iden gözden geçird ikleri için, güvenlik
gündemin üst s ı ralarında yer almaktad ı r. Beck'in betim lediği 'alt
politikalar' yen i boyutlar kazan ı rken, yoksulluğu protesto grupları
seyahat teknolojilerini kitlesel yıkım silahlarına dönüştürmüşlerdir.
Bug ü n ü n dünyası d ü n ü n d ü nyasından daha riskli görün mektedir.
Yeni oluşa n uluslararası siyaset d ü nyasında hiçbir şey kutsal, hiçbir
şey g üvence a ltında değildir. Kişi sadece riskleri göz önünde bulun
d u rabilir ve kişisel tercihler yapa bilir.
Terörizmin yen i pol itikaları da Beck'in, aslı nda yeni b i r d ü nya dü
zenine, ikinci bir modernite dönemine doğru ilerlesek de henüz ona
u laşamadığı mız iddiasını aynı ölçüde desteklemektedir. Sanayi top
lumundan bir risk toplumuna geçmekteyiz, ancak geçmişin pek çok
öze l l iği, sanayi çağının yarattığı riskler halen öneml i ölçüde varl ığını
sürdürmektedir. Dünyanın en büyük ve en modern toplumu Ameri
ka'nın Eyl ü l 2001 'de i slam'ı temsil ettikleri ni iddia eden teröristler,
daha doğrusu en geleneksel ve en fundamenta l ist hareketlerden biri
tarafı ndan -modernleşmeye ve Batılı kontrole bir d i reniş biçimi ola
rak- teslim a l ındığını görmek ne büyük bir çelişkid ir.
Klasik modernitede temel sorun zenginliğ i n yaratılması ve dağı
lım ıyd ı. Beck'e göre, post-modern topl umun temel özell iği risk, riskin
RiSK TOPlUMU 459
AYRlCA BAKINIZ
• KÜRESELLEŞME ve
• BiLGi/BiLiŞiM TOPLUMU -alternatif 'geç' modern dü nya gelişimi
görüşü olarak
460 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
• POST-MODERNiZM ve
• GÖSTERGE -günümüz topl u m u n u n doğasına ilişkin post-modern
perspektifler olara k
Sanayi-Otesi Toplum
Daniel Beli
Dan iel Beli ( 1 9 1 9- ) New York doğumludur ve eğiti mini New York
City College'ta ve Kolombiya Ü niversitesinde tamamlamıştır. Aslında
New York The New Leader'da gazetecilik ya pan Beli, daha sonra
Comman Sense'in yönetici editörü ve Fortune Magazine' n in çalışma
editörü olarak görev ya pm ıştır. Beli. Ch icago Ü n iversitesi'nde asistan
olara k başladığı akademik kariyerini, önce Kolombiya ( 1 969-80),
ardından Harvard Ü n iversitesi'nde sosyal bilimler öğretim üyesi ve
profesörü olara k devam etti rm iştir.
Beli'in sosyolojisinin ana hedefi sanayi-sonrası topl u m u n temel
özel liklerini beli rlemek ve açıkla maktır. Beli. örneği n ideolojinin So
nu nda ( 1 960), kapitalist ve sosyalist topl u m la r a rasındaki ideolojik
'
FiKiR
Ondokuzuncu ve yirmi n ci yüzyıllardaki Birinci ve i kinci Sanayi Dev
rimlerinin a rdından sanayi-ötesi top l u m evresine geçildiği düşüncesi
i kinci Dünya Savaşı'ndan beri sosyo logları büyük ölçüde etkilem işti r.
Birçok yazar geleceği tah m i ne çalışmış ve bu g i rişimler özel l ikle So
ğuk Savaş yılları nda çok keskin i ki alternatif a rasında kalındığı bir
dönemde ya pıl mıştır -bir yanda A B D'nin önerdiği l i beral kapitalizm,
öte yandan Sovyetler Birliği'nin vaat ettiği devletçi sosya lizm ve ko
m ü n izm ütopyası, Asya ve Çin'de ortaya çıkan sosya list devletler.
Dü nya iki kutba mı bölü necektir veya aksi ne bir ' Ü çüncü Yol', nihaye
tinde bu ideoloj i k ayrı m ları aşabilecek ve hepi m izi geleceğin yeni
m ü reffeh ve uyu m l u topl u m u n a götürecek bir yol m u bulunacaktır?
Da niel Beli sanayi-ötesi top l u m kavra m ı n ı n önde gelen temsilcile
rinden biri olara k görü l ü r. Sanayi-ötesi te rimi i l k kez David Riesman
tarafından kullanıl mıştır ve 1 890'1arda yazan Wil l iam Morris'in izleyi
cisi Arthu r Penty'ye atfed i l i r.
Bel i Sanayi-Ötesi Toplumun Gelişi nde ( 1 974) bu toplum tipinin
'
sel güç yapısına meydan okuyabilecek yeni bir bilgi Sinifı n ı n ya
rat ı l ması.
• Kültürel aÇidan i lerlemenin ve politika-ol uştu rma n ı n asıl kay
-
KAVRAMSAL GELiŞiM
Sanayi-ötesi topl u m kavra m ı savaş-sonrası sosyoloji üzerinde esaslı
bir etkiye sahipti. Alain Tou ra i ne ( 1 971 ) ve Krishan Kuma r (1 978) gibi
yaza rlar bu kavra m ı n fa rklı yorumlarını geliştirseler de, en büyük
etkiyi m u htemelen Daniel Beli'in yorumu yapmıştır. O, ideal-tip bir
'geleceğin topl u m u ' portresi çizer: gerçekte bilinen bütün toplu m l a rı
d ikkate almayan bu ideal tip, Weber'in bürokrasi kavram ı nda olduğu
gi bi, modern gelişmenin temel özell iklerini içerir. O, sanayi-ötesi
top l u m kavra m ı üzerindeki tartışma ve araştırmaları teşvik etmek için
tasarlanmış 'mantıksal bir i nşa', bir iskelet taslaktır.
sanayi-ötesi toplum kavramı özel veya somut bir toplumun tasviri
değil, analitik bir kurgudur. Bu kavram, gelişmiş Batı toplumların
daki sosyal tabakalaşma yapısı ve top lumsal düzenin yeni eksen
lerini tan ımlayan bir paradigma veya toplumsal çerçevedir. Top
l umsal yapılar bir gecede dönüşmezler ve tam bir devrimin ger
çekleşmesi çoğu kez yüzyıllık bir dönemi alır.
Bazı o kuyucu ların d üşündüklerinin aksi ne, o bütün gelişmiş sanayi
top l u mlarını detaylı olara k ta nımlama g irişimi değild ir.
Bu tür bir fütürolojik g i rişim kaçı n ı l maz olara k birçok yo rum ve
eleştiriye yol açmıştır. i l k olara k, Beli'in ekonomik ve endüstriyel a na
l izine fa rklı itirazlar yap ı l m ıştır.
AYRlCA BAKINIZ
• KÜRESELLEŞME ve BiLGi/BiLiŞiM TOPLUMU -sanayi-ötesi toplu
m u n gelişimi üzerine geç-modern görüşler
• POST-FORDiZM
• YAKlNLAŞMA TEZi -sınai gelişmede gelecekteki eğilim ler hakkında
bir öngörü o la rak
• KORPORATiZM -birbirine 'yakınlaşan' po l itik eğilim lerin bir örneği
olarak
OKUMA ÖNERiLERi
BELL, D. (1 987), 'Future Society', New Society, 1 8 December 1 987 -bu yazı
onun genel sınai ve toplumsal eğilim ler konusundaki en yeni düşüncesi
ni yansıtır
SANAYi-ÖTESi TOPLUMU 469
SINAV SORUSU
'Sanayi-ötesi toplu m ' teriminden ne anlıyorsunuz? (WJEC, Haziran 1 986)
FiKiR
'Sim ü lasyon' terim i genel likle gerçek bir şeyin takl idi veya tems i l i n i
a nlatma kta kulla n ı lır. G ü n ümüzde modern bilgisayarlar ta mamlan
mış bir nesneyi kopya/amada veya, ister yen i bir araba, ister elektrik
süpü rgesi, isterse motosiklet olsun, bu nesnenin yeteneklerini s ına
yan ü rü nler tasarla mada öndedi rler. Çoğu insan bir uçak veya gemi
nin simü latörün ü bir eğlence parkı nda veya havacılık sergisinde
uçuracak yetenek ve heyecana sahiptir -büyük bir haz yaşan ı r, a ncak
uçma korku ları ve teh l i kelerinden hiçbiri 'gerçek' değ i l d i r. Simülas
yon "-mış g ibi" bir deneyim, gerçek şeyin bir takl ididir -o çoğu kez
a radaki farkı söylemeyi zorlaştıracak kadar gerçektir.
Radikal Fransız düşünür Jean Baudri llard bu kavra mı, Simülasyon
lar ( 1 983) adlı kitabında, g ü n ü müz post-modern d ünyasının gerçek
bir topl u m değil, "-mış gibi yapılan" bir şey, semboller ve imajların
gerçek ve somutun yeri n i aldığı sanal bir gerçeklik olduğunu göster
mek için kullanmıştır. Biz, mal ve hizmetlerden ziyade semboller ve
imaj l a r a l ı p satıyoruz; gerçek maddi ihtiyaçları doyurmaktan ziyade
ihtiyaçlar ve arzuların psikoloj i k doyumunu sağla maya çalışıyoruz.
G ü n ü m üzde giyim sanayi Baudrillard'ın a rg ü manının klasik örneği
d i r. i nsanları sıcak ve kuru tutmayı amaçlayan g iyim ihtiyacının yeri ni
en son, yüksek statülü tasarı mcıların etiketlerine arzu a l mıştır. Marks
& Spencer veya British Home Stores'un katları ve spor ayakkabıları
Levis ve N i ke'ınkiler kadar iyi d i r, ancak bu moda bilinci çağ ında hangi
genç 'onlardaki çı kmazı' görecektir? Gucci, Add idas ve Rebook i maj
geliştirmekte ve günüm üzün insanları birbirleri n i kişi o larak değil
g iyd i kleri elbiselerin etiketlerine göre değerlendirmektedir. i maj her
şeydir ve d ü nyanın her yerindeki i ma latçılar imajın geçici olara k sağ
ladığı kendini-tatm i nden, ister ayakkabı veya araba, isterse yaz tati l i
SIMÜLASYONLAR 471
ve ev biçiminde olsun, görü nü şte old u kça benzer ürü nleri gel iştir
mek ve satmak için yararlanmaktadır.
Baudrillard, bu temel gözlemden ha reketle, post-modern toplu
mun doğası hakkında rad ika l b i r teori, göstergelerin gücü temel inde
bir teori gel iştirmeye çalışır. Baudrillard'a göre, insan kültüründe
göstergeler dört temel evrede gelişm iştir.
•
i l k evre gerçekliğin bir yansıması olara k göstergelerin (kelimeler
ve imgelerin) gelişimini içerir.
•
i kinci evrede, göstergeler hakikati süslemeye, abartmaya veya
çarpıtmaya başlar, ancak genelde hala gerçekliği yansıtır ve
simgelerler.
•
Ü çüncü ve dörd ü ncü evrelerde, göstergeler ve simü lasyon ger
çekliğin yerin i alır ve nihayetinde sembolik bir toplu ma, sem
boller ve göstergelerin gerçek şeylerle hiçbir i l işkisinin bulun
madığı ve hatta insa n ilişkileri n i n salt sembol ik olduğu katıksız
bir 'simülakrum' top l u m u na geçil ir. Bu yüzden Baudri l la rd için,
post-modern top l u m önceki topl u m lardan daha farklı değildir.
O aslında bir imajlar ve serbest dolaşımda ki göstergeler dü nya
sı, ü retim tarzının yerini üretim kodunun aldığı bi r toplumdur.
Baudrillard bu argümanı desteklemek için Las Vegas ve
Hollywood'dan, Batı toplu m u n hayal dü nyaları Disneyland'dan
müke m mel simülakrum örnekleri verir.
ve h atta video tekra rla rı, yayına hazırla n m ış yüksek ışıklar ve sürekli
yorumlarla yeniden tasarl a n ı r. Ki mi zaman, harcanan paraların, tele
vizyo nun spora ayırdığı saatierin ve onu kışkırttığı tutkuların ortasın
da, aslında sporun gerçek o l madığını a n ı msamak zord ur; spor gü
n ü m üzün genç gladyatörlerine yetenekleri ni icra etmeleri için yapay
olara k yaratılan bir savaş a l a n ı d ı r. Boris Becker'in Wimbledon'da kay
bettiğinde ya ptığı ünlü yo rumda olduğu g ib i, "o sadece bir oyun
d ur".
Günü müzde her şey, hatta haberler ve hava durumu bile amba
lajlanabilecek bir meta, bir hayal d ü nyasında statü sembolleri ve
imajlar ku llanılarak satı lan bir üründür. Onların gerçekl iklerinden -
çevre üzerindeki etkileri, Ü çüncü Dü nya'da çocuk emeğinin sömü
rülmesi gibi konulardan- nad iren söz edilir.
Baud ril lard'a göre, modern kültür kapsa m l ı ve felaket türü nden
bir devrim geçirmektedir. Kitleler duyarsızlaşmakta ve insa n l ı ktan
uzaklaşmakta ve ticari televizyon u n yarattığı 'mariıala rla' beslenen
pasif izleyiciler haline gelmekted irler. Baudrillard için, devrim, özellik
le Karl Marx'ın vaat ettiği devrim ve komünizm ütopyası ölüdür ve
çağdaş post-modern top l u m hayat ve a n lamdan yoksun 'öl ü bir
kültür', hiçbir geçmiş ve geleceği, hiçbir amacı ol mayan, kitlelerin
gerçekdışı ve ulaşılamaz iyi bir hayatın sembolleri ve gösterileriyle
dayuru lduğu ve kand ırıldığı bir tüketim kültü rüd ür. Görü nenin öte
sinde h içbir şey yoktur, çünkü görünüş sahip olduğumuz her şeydir.
Hayat, dünyada neler olup bittiği (haberler hakkındaki gösterge
ler), hangi tür kimliğin yansıtılmak istendiği (benlik hakkındaki
göstergeler), kişinin konumu (statü ve itibar göstergeleri), binala
rın hangi amaçlara hizmet edeceği (mimari göstergeler), estetik
tercihler (duvarlar, masalar, mutfak büfeleri üzerindeki gösterge
ler), vb. hakkında sonu gelmez bir göstergeler döngüsü içinde
sürdürülür.
Artık h içbir gerçekl ik yoktu r; h içbir geçmiş yoktu r -hatta medya tarihi
yen iden yaratmaktadır -hiçbir gelecek yoktur, hiçbir anlam yoktur.
KAVRAMSAL GELiŞiM
Baudrillard'ın 'sim üle edilen topl um' i mgesi ve bu toplu m u n değerle
ri ve yüzeyselliğine yöneli k eleştirileri, kitle iletişim araçları n ı n bildi
ğ imiz ve gördüğü müz her şeyi kontrol eder görünecek denli kuvvetli
olduğu ve her yere sızdığı topl umlarda güçlü ve çarpıcı bir etki ya
ratm ıştır. Sem bolün g ücü, modern reklamcı lığın g ücü hayatlarımızın
her yanına nüfuz etmektedir. Ü ç yaşındaki her çocuk, ister Peru or-
474 SOSYOLOJiDE TEMEL FIKIRLER
manlarında isterse Man hatta n'ın çatı katlarında olsun, Coca Colla ve
McDonald'ı tanımaktad ı r.
B u n u n l a bera ber, Baudri l lard'ın arg ü m a n ı n ı sunuş biçimi eleşti
ri l mektedir:
AYRlCA BAKINIZ
• SÖYLEM
• POST-MODERNiZM
OKUMA VE i LERi OKUMA ÖNERiLERi
Jean Baudri llard'ın aşağıda sıralanan kitaplarını kabaca gözden geçirmek
bile, onun post-modern toplum eleştirisini bilerne isteğini ve bu eleştirisinin
476 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
FiKiR
Oxford Popu/ar Dictionary söylemi 'konuşma, ders veya bilimsel tez,
düşünceleri iletmenin bir yolu' olara k tanımlar. Ancak Fransız d üşü
nür Michel Foucault bu terim i kendi güç/iktidar ve topl u msal yapı
teorisinin temeli olara k kullanır. Fouca u lt için güç ve bilgi yakı ndan
i l işkili olmakla kal mayıp, birbirinden ayrılması imkansız olgu lardır.
Bilgi sadece güç/iktidar değildir, ayn ı zamanda g ücü el lerinde tutan
lar bilgiyi de kontrol ederler.
Belirli bir insani faaliyet alanında güç sahibi olanlar kendi kontrol
a la n ları içinde bilgiyi tan ımlama ve kontrol ve böylece diğerlerini
-ister bir profesör, bir doktor, isterse bir general olsun- kendi yö
netimlerine tabi kılma kapasitesine sahiplerdir; bir bilgi alanının
oluşumuyl a bağlantılı olmayan hiçbir güç il işkisi yoktur, ne de
aynı zamanda güç ilişkileri gerektirmeyen ve oluşturmayan bir
bilgi va rdı r (Foucau lt, 1 980).
Bu ilişki, Fouca ult'ya göre, özel l ikle modern devletin doğasında açık
tır. Devlet, gücü artarken, kendi sınırları içindeki top lu msal grupları
tanımlamak, kontrol etmek ve sayı larını planlamak için yeni bilgi
tipleri, yeni söylem biçim leri gel iştirmeye çal ışır.
Foucault, bir d izi fa rkl ı ve kapsa m l ı araştırmada bu temayı ve
onun a rd ındaki teoriyi geliştirmeye çal ışm ıştı r. Örneğin o Delililiğin
Tarihi nde ( 1 965), toplu m u n yoksul ve işsizi, hasta ve deliyi nasıl ta
'
ceza politikası biçi m i nde olsun, tüm çağdaş insan ve top l u m bilimle
rinin ortak genel eğili m i ve tan ımlayıcı özell iğidir. Bu 'disip l inler'
ayrıca yeni teknolojileri, yen i kontrol biçi mleri n i besler; sadece uz
manın gücünü a rtırmakla kal maz, n i hayetinde kurban veya hastan ı n
normal hayata dönmek veya norm a lleşrnek için ken d i üzerinde kont
rol ku rmasına da yol açar. Hasta, deli veya tutuklu bizzat kendini
tedaviye çalışır veya tedavi olmak için, normalliğe yeniden dönmenin
ve normal toplu m a yen iden g i rmenin bir yolu olarak, ken d i iradesiyle
hastaneye, akıl hastanesine yatmayı veya gözaltına a l ı n mayı ka b u l
eder. Foucault bu süreçleri ayd ı nlatmak için Panaptikon veya cezaevi
gözetierne kulesiyle ilgili oldukça ayrıntı lı bir araştırma yapar. Bu
kontrol sayes i nde gardiya n l a r bütün mahku mları her an gözetleyebi
l i rler. Mahku mlar, görü lebil ecekleri ve ceza landırılacakları korkusuyla,
örnek biçimde davra n ı r ve hatta kendilerini disiplin a ltına a l ı r ve
güdülerler. Bu yüzden, Foucault için, Panaptike n modern toplumu ve
modern disiplin ve ceza sistemlerini kara kterize eden her şeyin sim
gesidi r. 'Büyük B i rader'i n kura l ları, tehd itkar bir kontrol ve ceza kadar,
kendini disiplin a ltına almayı da onaylar.
Bu yüzden güç, Fouca u lt için, her zaman olu msuz veya tehditkar
değildir. O ayn ı şekilde olum lu, hatta -kapatma veya ceza tehdid i
a ltında bile- özgürleştirici, i nsanları kendi yaşantı ları ve eylem lerinin
kontrol ve soru m l u l uğunu a l maya 'teşvik eden' bir şey olabilir. Ayn ı
şekilde, g ü ç tek yönl ü bir i l işki değild ir. En kötü koşul l a rda bile hasta
veya mahkum d i renebi l i r, tedaviyi reddedebilir, güç konu mundakile
rin otoritesine meydan okuyabilir -hasta ikinci bir görüş isteyerek
veya a lternatif tedavi arayarak, mahkum avukat isteyerek veya üst bir
mahkemeye başvurarak bunu yapabilir. G üç, Foucault için, bu ne
denle, ni hayeti nde sosyal ya pılar veya sistemlerde değil; kişisel i lişki
lerde yatar ve hayatın her yan ı na sızmıştır.
Bu yüzden modern toplum, Fouca u lt için, çok disiplinli bir top
lum, sosyal kontrollerin a rttığı ve keyfi olara k değ i l, a ksine teknoloji
nin yayı l ması ve teknolojik bilgiyle ve onlara temel teşkil eden ve
ilerlemelerini sağlayan mantık ve i lişkilerle gelişmesin i sürd ü ren bir
toplumdu r. Modern topl um, ya kalanma ve ceza landırılma korkusu
nun kendin i-kontrolü ve -gözetleme kameraları, hız tuzakları ve veri
ban kalarıyla her şeyi gören, her şeyi bilen devlete- uyumu artırdığı
ve kendini disipline eden bir top l u md u r. Fakat bu tam kontrol hassas
bir denge d u ru m ud u r. i nsa n l a r aynı şekilde, elverişli koş u l l a rda 'Bü
yük Birader'e d i ren me, kayta rma, özel hayatları ve hakları tehdit al
tında olduğunda açık isyan kapasitesine sahiplerdir. Modern toplu
m u n görü n ü r sükO neti ve kontro l ü n ü n a rd ı nda, h ükü met, polis veya
480 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Michel Foucault'n un çal ışması post-yapısaıcı geleneğin kurucu araş
tırması olarak övg ü ler a l mıştır. O, g ücü hem topl u msal bilgi biçimi
hem de toplumsal ilişki biçimi olarak analiz ederek, d ikkati yeniden
klasik ve modern a raştırmalara ve onların toplumsal yapıla r ve top
lumsal konumlara olan ilgisine yöneltmiştir. P l ü ral istler karar alma
mekanizmasına ve Marksistler yönetici s ı n ıfla r veya iktidar seçki n leri
ne yönel irken, Foucault gücün toplumsal doğası ve onun g ü ndelik
söylemdeki önemi kadar g ü ç a l a n la rına da ışık tutmuştur; o toplu
mun mikro-politikaları kada r siyasal analizin makro yapılarına da
odaklanmıştır.
Fouca u lt'nun çalışması, ayn ı ö lçüde, birçok farkl ı teori ve kavramı
bir araya getirerek ve onları etkil i bir biçimde hiçbir teori veya pers
pektifin hakim o l mayacağı rad ikal yen i bir çerçeve içinde sentezleye
rek post-yapısaıcı geleneğe örnek teşkil etmiş ve onu biçimlendir
miştir. O Nietzsche ve Freud kadar Marx ve Weber'in d ü şü ncelerin
den de yararlan m ış, a ncak bu düşü nceleri özümsed iği kadar tü münü
reddetm iştir:
. . . asla bir Freudcu olmadım, asla bir Marksist olmadım ve asla bir
yapısaıcı olmadım (Aktaran, Swinglewood, 2000: 1 04).
Ona göre, modern top l u m l i bera l evrim geleneğinin, insanın aydın
lanma, hakikat ve özg ü rleşme yön ü nde i lerlemesinin bir parçası
değildir. O, daha ziyade, bir başka tahakküm ve d isiplin biçimi, bir
baş ka güç il işkileri ve güç/bilgi örneğidir. Ona göre, tarih s ü rekli bir
değişim süreci değildir, aksine görünen düzen ve kontrolün altında
yatan d üzensiz güç mücadeleleri nin, kaos ve çatışma n ı n hikayes idir.
Onun i l k dönem radika lizmi ve komünist ütopyaya inancı bir kapita-
482 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKi RLER
AYRlCA BAKINIZ
Klasik ve modern gü ç teorileri olarak:
BÜROKRASi,
OLiGARŞiNiN TUNÇ YASASI,
ÇATlŞMA TEORiSi.
HEGEMONYA ve
• iKTiDAR SEÇKiNLERi kl a s ik ve modern güç teorileri olara k
-
OKUMA ÖNERiSi
FILLINGHAM, L. A. ( 1 993), Foucault for Beginners
FiKiR
Sosyologlar uzunca bir s ü re sosyal teo
rinin temel soru nuyla, birey ve onun
içinde yaşadığı toplum arasındaki il iş
kiyle meşgul oldular. i çinde yaşadığımız
toplumun ü rü nleri m iyiz, yoksa etrafı
m ızdaki d ünyayı o rtaklaşa ve bi reysel
olara k mı yaratıyoruz? Birey özg ür ve
hayatının kontrolünü elinde tutan biri
midir, yoksa hepimiz sadece içinde
doğduğumuz topl u m u n özneleri, ipleri
zengi n ve güçlünün elinde olan kukla
lar, her hamlenin kontro l ü m üz ve kav
rayış ı m ız d ışındaki siyasal ve sosyolojik
güçlerin deneti minde olduğu dev bir
satranç oyu nu içindeki piyonlar mıyız?
Büyük Siraderin yöneti mine evet mi? Bu tartışma, sosyoloji tarih i nde,
yapısal işlevselci ve yapısal Ma rksistlerin determinist görüşleri ile
fenomenoloji, sembolik etkileşimeilik gibi farkl ı yaklaşımlar ve bireyin
hak ve özg ü rl ü klerine inanan geniş bir kitleyi karşı karşıya getiren bir
Kutsal Savaş başlatm ıştır.
i ngiliz sosyolog Anthony G iddens, daha önce Weber'in yaptığı
g ibi, yapısalcılık ve bireyciliğin dogmatizmine karşı çıkmış ve onun
yerine yapılaşma düşü ncesini önermiştir; bu düşü nce, topl u msal
ya pılar içinde bireyin kendini ifade edecek ve za manla bu yapıları
daha iyileriyle değiştirebilecek g üce ve özgü rlüğe sa h i p olduğunu
anlat ı r. Ona göre, ne toplum ne de birey tam güçlü bir kon umdad ı r.
Onlar daha ziyade aynı paranın i ki yüzü gibidirler. Toplumsal yapılar
YAPILAŞMA TEORiSi 487
-aile, topluluk, iş- bir ya ndan i nsa n eyl emi ta rafı ndan yaratılırken,
öte yandan insan davranışını ve toplu msal hayatı tanımlar ve belirler.
"Ya pının eylemi veya eylemin yapıyı bel irlediğinden söz etmek an
lamsızdır" (Giddens, 1 984: 2 1 9). Toplumsa l yapılar ve insan eylemi
birbirlerinden bağ ımsız olara k varolmazlar; daha ziyade, bi rbirlerine
karşılıklı bağı m l ıd ı rlar ve iç içe geçmişlerdir. Giddens'ın 1 976'da açık
ladığı gibi, topl umsal hayat 'aktif özneler'in ürünüdür; top l u m orada,
her hareketimizi kontrol eden dışarıda bir şey değil, daha ziyade özel
bağlamlar veya yapilar içinde yer alan beceri/i, bilgili ve refleksif failierin
ürünüdür (Swin g lewood, 2000). Giddens kendi argüm a n ı n ı ka n ıtla
mak için kon uşma ve dil örneğ ini verir. Bütün diller, ortak bir a n l ayışa
veya a n lama ulaşabil mek için nasıl konuşacağım ız, yazacağ ı m ız ve
iletişim kuracağ ı m ızı belirleyen bir dizi kural tarafından düzenlen ir.
Bu kurallar dilin nasıl öğrenil eceği ve kullan ılacağını bel irler ve h içbir
birey bağımsız olarak ve kendi isteğiyle -ciddi bir karışıkl ı k ve yanlış
anlamaya yol açmadan- bu kuralları değiştiremez. Fakat d i l, yeni
düşünceler ve kavramlar ortaya çıkarken -alt gruplara a it yeni dü
şü nceler ve bir söylem ortaya çıkar ve yeni teknolojiler a na-akıma
dahil olurken- zamanla değişir ve evrimleşir. Gençler özelde eski
anlayışı dışlayan yeni sözcükler icat etmeyi severler -'kötü' ve 'uygun'
sözcükleri gençler için a n ne baba la rına geçmişte a n i attıkl arından çok
farkl ı a n l a mlar ifade eder ve 1 950'1erde 'bilgisayara girmek' bırakı n ız
fii l i, bir sözcük bile değildi.
Bu yüzden G iddens, toplumsal yapıların hem i nsani failiikten (ve
ya eylemden) meydana geldiğini hem de onu yarattığını a n latan
'ya p ı n ı n ikiliği' fikri ni savu n u r. Yapı ve fa illik Giddens'ın teorisinin
merkezi u nsurlarıd ı r.
Toplumsal yapılar
Toplumsal yapıları n merkezini kurallar ve kaynaklar o l uşturur. Onlar
topl umsal düzenin ve düzen l i i nsan davra n ı ş ı n ı n temelleridir. Kural
lar resmi veya resmi o lmayan, gerekli veya beklenen davra n ışlardır.
i ster bir yasaya uymak isterse bir kuyruğa 'düzgün' biçimde girmek
biçim inde olsun, onlara uyulması beklenir. Kaynaklar mal ve hizmet
lerin üretiminde kullanılan materyal ler ve araçları (ta hsis kaynakları)
ve insanların ü retim sürecini gerçekleştirmek için sahip oldu kları
beceriler ve g üçleri anlatır.
Aktörler olarak, özell ikle l iderler ve yöneticiler olarak bi reyler, top
l umsal, ekonomik ve siyasal yapıları insanlar ve materyalleri insanlı
ğ ı n hizmetine sunmayı ve organize etmeyi sağlayacak bir araç o larak
488 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
insani fa i Ilik
Giddens için, i nsan davra n ı ş ı n ı n ana htarı ne g üd ü ler ne de bencillik
tir. Daha ziyade, insa n ı n beli rl i b i r durumda 'nasıl davranacağı'nı
bilmesi ve davra nışlarını d u ru m u n gereklerine uyarlaya bil mesid ir.
i nsan fa rkı nda veya bilinçli davra n ma kapasitesine sahiptir ve Gid
dens bu düşünme sü reci nin bir h iyerarşi içerdiğini bel irler:
Bu yüzden, top l u msal yapılar ve insani fa ili ik a rasında yakın bir i l işki
vard ı r: i nsan eylemi toplumsal ya pı ları yaratır, ancak bu yapılar, bir
kez yaratı ldıklarında -evri m sonucunda veya devri mler, kollektif
eylemlerle değiştirilineeye veya yıkıl ıncaya kadar va rlıklarını sürdüren
ve insan davranışını kontrol eden- süregelen bir 'yapılaşma' s üreci
veya ya pılaşmış eylemle i l işki içindedi rler. G ündelik toplumsal hayat,
bir düzen ve öngörülebilirlik d uygusu kazandı ran, söze dökül meyen,
gerçekliği sorgulanmayan ku ra l la r ve ruti nler, kabuller ve beklentiler,
yasalar ve meşrulaştırma lara dayanır. Bütün bunlar olmadığında,
gerek al ışveriş kuyru kları nda, gerek trafikte, gerekse yasalara itaat
konusunda bir kaos hükü m s ü recektir. i ngiltere'de a rabaları n a niden
sağdan gitmeye başladığını veya m ü şterilerin ald ıkları malların para
sını ödemeden mağazadan ayrıldıklarını düşünün.
Anca k insan lar yukardan yönetilen robotlar değill erdir. On lar, ref
leksif düş ünce ve kol lektif eylemle üretken, hatta kontro l l ü değişme
ler sağlayabilen yaratıcı ve bilinçli varl ı klardır. i nsanlar gündelik ha
yatlarında etrafiarındaki top l u m hakkında düşünür ve buna göre
davranırlar (örneğin onlar, demiryol u grevi nedeniyle işe tren yerine
arabayla g idebilir veya baskıcı bir yönetimi protesto için sokağa dö
külebilirler). Giddens, bu yüzden, o l u m l u ve çok iyimser bir insan
davranışı a n layışına sah iptir ve bu a nlayış onun 'insani fai l l i k' anlayı
şına yansır. i nsanlar özg ü r va rlıklard ı r, ancak sadece kendi yarattıkları
kurallar ve yapılar içinde. i nsanlar sadece çok özel d u rumlarda ta
mamen özgü r veya tamamen kısıtlanmış d urumdadırlar. Seçim çoğu
kez kısıtl ı olsa bile her za man bir seçim i m kanı vard ı r ve bu kısıtl a ma
nın a rd ında güç, yani bazı bireylerin toplumu, bir toplumsal ya pı
veya sosyal sistemi d iğerleri a d ına veya onların desteğiyle değiştirme
ve dönüştü rme kapasitesi ve yeteneği yatar. Modern hükümetler ve
şirketler ne kadar güçlü görünseler de, nihayetinde onların eylemleri
de kısıtl ı d ı r ve yönettikleri insanların (örneğin, seçmenler, tüketiciler
veya yurttaşlarını desteğine bağ lıdır; n ihayetinde, onlar da yasalara
tabidir (örneğ in, başlarda çok itiba rlı olan, ancak 2002'de büyük mali
bir dolandırıcılıkla suçlanan u l u slararası şi rket Enron veya onun de
netleyen firma Arthur Anderson'ın d u ru m u).
G iddens'ın yapılaşma teorisi bu yüzden çok pratik bir tezdir. O
farklı sosyolojik teorileri bütünleştirmeye, birey ve toplum arasındaki
ilişkiyi topl u m u gel iştirmek için tasarlanmış kam u politikalarını biçim
lendirecek bir a raç olara k kavramaya çalışır. Hem bi reysel yaratıcılık
hem de toplumsal d üzen modern dünya ve modern hayatın temel
unsurları d ı r. Değişim ve onun önceden görülemeyen sonuçları gü
nümüz hayatının merkezinde yer alır ve bazen toplum kontrol d ışı
490 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKIRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Ya pı laşma teorisi çatışan y a p ı ve eylem anlayışları, makro v e mikro
sosyoloji, determ i ni st ve iradeci insan ve top l u m anlayışları arasında
ki eski gerilimi g iderme ve çözüme kavuşturmanın gerçek ve oldukça
pratik bir yolunu sunar görünmektedir. G iddens'ın tezi derinlik ve
genişlik bakı mından "sosyal bilim topluluğunun imge/emini eline ge
çirmiştir" (May, 1 996: 1 1 8).
Ya pılaşma teorisi Giddens'ın modern ite ve küresel leşme konu
sundaki görüşlerinden önce gelişti ri l m iştir, fakat onun bütün düşün
celerinde insani fa ill ik, toplu msal ya pı ve refleksivite kavra mları her
zaman nettir. Bu kavra mlar gündelik hayatın ve toplumsa l düzenin
ince ayrıntı larını genel insan tarihiyle birleşti ri r ve özelde Giddens'ın
teorisi toplumsal il işkilerde ve toplumsal d üzende gücü n önemine
ışık tutar. Ya pılaşma teorisi siyasal güç konumunda olanlar ve tabi
konu mdakiler arası ndaki ilişkiyi bel irlerken, aynı ölçüde toplumsal
cinsiyet veya etnik i l işkilere ve bu 'güç' i l işkilerinin za man içinde
insani fai l l ikle ortaya ç ı kış biçi m ine de uygulanabil ir. Ö rneğ in, hukuki
fırsat eşitlikleri ve i nsan Hakları Yasası'nın hem erkekler ve kadınlar
hem de azı n l ı k ve çoğunluk etn ik gruplar a rasındaki il işkileri nasıl
değiştird i ğ i n i ve daha eşitlikçi bir toplumsal d üzen ve kültürün gel i
şimine nasıl yol açtığ ı n ı hatırlayın. Giddens'ın 1 98 1 'de öne sürdüğü
gibi, "zay1f ... her zaman kaynaklan güç/üye karş1 dönüştürebilecek baz1
kapasitelere sahiptir" -bu örnekte, azınlık g ru plar, hukuku toplumsal
reformlar yapmak, kendi konumları ve fırsatlarını daha iyi bir hayat
tarzı ve hayat standardına kavuşturmak için ku l lanmışlard ı r.
Ya pılaşma teorisi kaçını lmaz olarak -özellikle sosyolojide- eleştiri
ler a l m ı ştır; görünüşte uzlaştı rılamaz sosyolojik teorileri uzlaştırmaya
çalışan bir tez doğal olara k saldırıla ra açıktır.
Margaret Areher ( 1 982). örneğin, G iddens'ı fa i l l ik ve yapıyı çok
yakından bir araya getirmediği için eleştirmiştir. Ona göre, kolay
uzlaştırılamayacak, öz olara k farklı iki düşünce vardı r. i nsan özg ü r
i radeye sahipken n a s ı l a y n ı zamanda kısıtl ı l ığ ı seçebilir; insanlar top
l u m u değ iştirmekte ne kadar özgürlerdir? Ona göre, insanın toplumu
değiştirme yeteneği oldukça sınırl ı d ı r. Gerçek toplumsal devrim na
dir bir oluşumdur. Ayrıca Archer, Giddens'ın toplumsal d üzen ve
YAPILAŞMA TEORiSi 491
natif olara k, bir yanda n sosyal reformlar ve fırsat eşitl iğine ba ğlılığı
yansıta n, a ncak dogmatik değ i l pragmatik o l mayı a m açlayan bir
g i rişim olara k gelişti rmeye çal ışm ıştır. Anthony E l l iot'a göre (200 1 ) ,
AYRlCA BAKINIZ
• YAPISAL-iŞLEVSELCiLiK -toplumsa l yapı ve bireysel eylemi birleş
tirmeye çalışan pozitivist bir yaklaşım olarak
• ETNOMETODOLOJi ve SEMBOLiK ETKiLEŞiMeiLiK -bireysel eylem
ve toplumsal yapıyı fenomenolojik bir perspektiften birleştirme giri
şimleri olarak
OKUMA ÖNERiLERi
GI DDENS, A. ( 1 984), Constitution of Society: Outline of the Theory of Structu
ration, Pol ity Press, Cambridge
GIDDENS, A. ( 1 998), The Third Way: The Renewal of Social Democracy, Polity
Press, Cambridge
GIDDENS, A. (2000), The Th ird Way and its Critics, Polity Press, Cambridge.
Göreli Özerklik
Geleneksel Marksizm her zaman sanayi topl u m u n u n biçim ve yön
kaza n masında ekonomik fa ktö rlerin önem i n i vurgularken, Althusser
devrimci etkinliğin gelişiminde siyasal ve ideolojik faktörlerin etkisi
ve önemi n i de kabul eder; bu nun nedeni bir ölçüde, Sovyet Rusya'da
değişime yol açan siyasal devrim ve onun yazd ığı dönemde Paris'te
öğrencilerin ilham verdiği siyasal etkinliklerdir. Bu yüzden Althusser,
n i h ayetinde 'son örnekte' ekonomik yapı öne çıksa bile, modern
toplumdaki siyasal ve ideoloj i k 'formasyonlar'ın göreli etkiye -veya
kendi deyimiyle, göre l i özerkliğe- sahip o l d u kları düşüncesini geliş
tirm iştir.
Üst-Belirlenim
Althusser sadece e konomik, siyasal ve ideolojik ya pıları n göreli
özerkliğe sahip ol makla ve birbirleriyle kompleks il işkiler içinde bu
l u n makla kalmayıp, ayn ı za manda iç çelişkiler ve çatışmalara sahip
oldukları n ı ka bul eder. Örneği n, toprak sahibi sınıfların çıkarları ve
ihtiyaçları n ı sanayiciler ve fi nans kesim inkilerle veya küçük burjuva
lar, yöneticiler, m uhasebeciler ve benzeri şekilde kapita l ist efendile
rine hizmet eden a ncak aynı ölçüde kendine has çıkariara sahip olan
kesimleri n kilerle karşı laştırın. Benzer bir işçi s ınıfları analizi de prole
tarya arasında yüksek düzeyde bir iç s ı nıfsal çatışma ve bölünmenin
varlığını gösterecektir; örneğin, vasıflı ve vasıfsız işçiler arasındaki
veya sendikalar ve onların dışında kalanlar a rasındaki çatışmalar. Bu
iç çatışmalar, Althusser'e göre, kişi nin (sadece sosyal sın ıflar arasın
daki değ i l aynı za manda kendi içlerindeki) barışı koru mak ve açık
savaşı önlemek için bir bilirkişi veya polis, yarg ıç ve jüri o larak dav
ra nmak zorunda ka l ması a n la m ı na gelir.
Althusser, devletin kapitalist sınıftan bir ölçüde bağ ımsız veya gö
reli özerk bir biçim kaza n ma kla kal mayıp, kim i durumlarda, sınıf ça
tışması nı ve ta m bir devrim i önleyebil me k için büyük firmalar karşı
sında işçilerin tarafı n ı tutabi leceğini öne sürerek, daha i ncelikli bir
modern devlet yorumu gel iştirmiştir. Modern kapitalist devlet, daha
etkin biçi mde yönetebi l m ek, gücünü s ü rd ü rmek, kitleler tarafından
yen iden seçilmek ve güce başvurmak zorunda ka lmamak istiyorsa,
a raya 'ideolojik mesafe' koymak zorundadır. O kapita lizmin 'sözcüsü'
olarak anlaşıla maz, aksi takd irde otoritesi ve g üveni lirliğini yitirecek
ve bizzat devri m i n odağı hal ine gelecek ve yıkılacaktır. Bu neden le,
Althusser için, modern devlet güç kullanarak yönetmez -ancak son
analizde g üce başvurm a k zorundadır. O 'ideolojik olarak' yönetir. O,
kapitalizm, kapita l ist değerler ve tüketirnci hayat tarzının normal,
doğal ve nihayetinde a hlaken ka bul edilebil i r olara k görüldüğü ideo
lojik ve kültürel bir i kl i m yaratarak yönetir; burada sosyalist veya
kom ü n ist alternatifiere karşı mücadele etmek ve gerektiğinde bu
mücadele uğrunda ölmek kutsal d ı r. Althusser'in devlet anlayışı, bu
nedenle, ka m u hizmetleri, mahkemeler, pol is ve ord u yönetim i ola
rak geleneksel devlet aygıtı a n layışından çok daha gen iştir. Onun
devlet anlayışı ideolojik ve kültürel aygıtı, kilise, medya, eğitim siste
mi, hukuk ve hatta aileyi, kapita l ist düşünceler ve değerleri iletmeye
ve yaymaya yard ı mcı olan bütün kurumları kapsar.
Öznenin Ölümü
Althusser'in Marksizm yorumu, bu nedenle, oldukça gelişkin, büyük
ölçüde yapısa ldır. Bu yaklaşım neredeyse ta mamen kapitalist toplu
mun temel ya pılarına, ekonomik, siyasal ve ideolojik formasyonlar
arasındaki i l işkilere ve özelde modern kapitalist devletin sınıf çatış
masını -sadece sınıflar a rası ndaki değil, sınıflar içindeki çatışmaları
da- çözme ve azaltmadaki rol ü ne odaklanır. Onun analizinde, bu
yüzden, bireyin rolü veya etkisi bir kenara bırakılır ve dikkate a l ı n maz.
Marx'ın erken dönem bazı yazı ların ı n aksine, Althusser hepim izin
tarihsel materya l izmin ürü nleri olduğumuz görüşüne sıkıca bağ l ı d ı r.
Yaşantılarımızı değ iştirebileceği m izi düşünebilir, tarihi değiştirebile
ceğ i m ize inanabil i riz -aslında bu bir yan ı lsama, kapitalist bir yan ı l
samadır. D a h a ziyade, hepimiz sınıfsal konu m u muzun yüklediği rol
ler ve soru m l u l u kları yerine geti ren, tarihsel yazg ı n ı n iplerinin ucun
daki kuklalarız. Althusser için, bu neden le, özell ikle Fransa'da radikal
siyasal eylemi teşvik etmek m ü m kün olsa da, nihayetinde bu tü r bir
eylem tarihsel değişme üzerinde sadece 'göreli' bir etkiye sah i p ola
caktır.
496 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
KAVRAMSAL GELiŞiM
Althusser'in yapısaıcı Marksizm i 1 960'1a rın sonları ve 70'1erde hem
o rtodoks hem de hümanist Marksizm'e te mel bir itiraz olara k ul usla
rarası yayg ı n kabul ve ilgi gördü. Althu sser'in yaklaşı mı çoğ u Batı l ı
ayd ı n ı ve özellikle Marksistleri ortodoks Ma rksizm'in katı determi
n izminden 'kurtardı' ve onların alternatif Marksist bir çerçevenin bir
parçası olara k, ekonomik-olmayan ve özellikle siyasal ve kültü rel
gel işmeler üzerine anal izlerine bir meşru iyet kazandırd ı. Ya pısal
Ma rksizm, topl u m u n temel köklerin i n değişim talep ettiği 1 960'1ar ve
70'1erde, Yeşil Sol Hareketten fem i n ist kad ı n hareketlerine kadar bir
protesto hareketleri patlamasına toplu m u n gözünde bir meşruiyet
kazan d ı rd ı ve bu gelişi m i ere ışı k tuttu. O Atla ntiğin iki yakasındaki
aydınlar ve öğrencilere i l h a m kaynağı oldu ve sosyal bilimler içinde
ve dışında öneml i empirik a raştı rmalara yol açtı. Althusser'in çalışma
sı Marksizm'e içkin temel bir paradoksu, yan i tarihsel değişmen in
n ihai itici gücü n ü n kişisel-olmayan temel ekono m i k güçler mi, yoksa
sosyal sın ıflar o larak bir araya gelmiş sömü rülen ve bastı rılan i nsan la
rın devrimci eylemi m i olduğu paradoksunu çözme girişimiydi. Alt
h usser'in sofistike bil imsel Marksizm a nal izi kesi nl ikle ilk görüş lehine
gelişir, fakat geç kapitalist evrede, öğrenciler, devrimciler ve Komü
n ist Parti'n i n çağdaş siyasal eylemleri anca k siyasal düzeyin 'haki m'
ol masıyla m ü mkün o l m uştur. Onun Marx'ın 'erken' ve 'geç' dönem
yazıları ayrı m ı ve özel l i kle 'ü reti m tarzı', 'devletin ideolojik aygıtları'
ve 'öznenin ölümü' gibi temel kavramları yoğun tartışmalar ve araş
tırmalara yol açmıştır; ve yapısalcılık Britanya'da Paul H i rst ve Ba rry
Hindess ve Fransa'da P ierre Bourdieau'yü de içeren uluslararası bir
harekete dönüşmüştür.
Althusser'in temel arg ümanına göre, Marx'ın yabancılaşma ve
toplu msal aktör üzerine erken dönem yazıları onun d ü ş üncelerinin
gelişiminde özel ve gelişmemiş bir evreyi temsil eder ve Marx ancak
1 845'ten sonra epistemolojik kopuşu gerçekleştirmiş, tarih ve kapita
lizmin analizi için kendi doğru çerçevesini, yen i ve bili msel bir sorun
sal gel iştirm iştir. Althusser, insa n ı n tek başına tarihi değiştirebileceği
düşüncesine karşı çıkması anlamı nda hümanizme karşıydı; daha
ziyade insanlar tarih içinde değişirler ve değişmenin temel güçleri
ekonomi ve üstyapı içindedir. B u n u n la beraber Althusser, 'ekonomik
determinizm\ toplu m u n ekonomik temelinin d iğer şeyi bel irlediği
düşüncesini reddeder ve onun yerine daha kompleks ve çok
değişkenli bir anlayışı, ideolojik, siyasal ve teorik/bili msel a l a nları n da
V APlSAL MARKSiZM 497
rol aynadıkları düşü ncesini geçirir. Onlar ka rşı lıklı il işki içindedirler ve
kendi iç çelişkileri ve dina miklerine sahiplerdir. Ona göre, Marx'ın
kendi üstyapı teorisini geliştirecek zamanı yoktu. Modern Mark
sizm'in rolü bu olacaktır. Ancak Althusser, siyaset ve ideoloj i n i n eko
nom ik temel ile eşit a ğ ı rl ığa sahip olduğunu öne s ü rmez -sadece
onlar 'göreli özerkliğe' ve göreli ağırlığa sahipl e rd ir. N i hayetinde, tüm
toplumsal ya pı ekonomik a ltyapıya bağl ıdır ve onunla karşılıklı ilişki
içindedir ve bu 'nedense! ağırlık' nihayeti nde ekonom ik değişi mde
d ir.
Bununla beraber, Althusser'in çal ışması yoğun, çoğu kez keskin,
hatta kişisel eleştiriler a l m ıştı r. Bunun nedeni sadece onun yazı larının
oldukça kom pleks ve okun ması çok zor bir yapıda ol ması değil, ayrı
ca başkalarına karşı kendini beğenmiş tavrı ve hoşgörüsüzlüğüdür. O
sadece Marksizm'i yoru mladığını belirtmekle kal maz, aynı za manda
onun adına konuştuğu n u iddia eder ve a na-akım sosyolojiye ve ken
disini eleştirmeye ve itiraza yeltenenlere karşı o l d u kça kı rıcı d ı r.
Ona yöneltilen eleştirilerin bir kısmı felsefi', bir kısmı da ideolojik
tir. Felsefi bir d üzeyde, o n u n göreli özerklik kavra m ı ve s ı n ıf çatışması
a nlayışı modern kapital izmin rea liteleri hakkında daha sofistike bir
analiz ortaya koysa da, o n u n analizlerinden hareketle b u il işkilerin
gerçekte nasıl işlediklerini, ekonom i k, siyasal ve ideolojik yapı n ı n
n a s ı l karşılıklı i l işkiler içinde olduğunu, s ı n ı f çatışması nın gerçekte
nasıl ortaya çıktığ ı n ı, bireyi n ona nasıl uyum sağladığını açıklamak
oldukça zordur.
B u eleştiri ideolojik bir eleşti riye, 'özne'n in terk ed ilip insan eyle
m i n i n dikkate a l ı n madığı eleşti risine yol açmış, bu yüzden Althusser
topl umsal değişmenin d i namiğinin kaynağ ı n ı açıklamak için müca
dele vermiştir. Eğer değişmenin temel gücü onu sağla maya ve sür
d ü rmeye çalışan tekil bireyler değilse, o halde nedir? i nsanlar itici güç
değillerse, kapital ist sistem kendi sistemsel dinamiğini nasıl geliştire
bilir? Ve bu Althusser'in modelinin temel eleştirisi haline gelmiştir: o
oldukça yapısal ve mekaniktir. Onun iç içe geçen sistemler düşü nce
sinde sistem insandışı ve mekanik bir şey olara k görü n ü r. O insan
faktöründen ve Ma rksizm'in 'hüman ist' yorumlarının cazi besinden
yoksund u r.
Nitekim, o n u n bili msel bir tarih ve bilgi teorisi olara k yapısalcılık
iddiası kendin i-yıkımla sonuçlanı r. "Her teori kendisinin yargıcıdır"
tezinden hareket eden Althusser, "bütün teori ler ve düşüncelerin
nihai' testi gerçek dü nyadır" fikrine karşı ç ı kar; her teori kendine ait
bir d üşünce çerçevesine (onun deyimiyle, bir soru nsala) sahiptir ve
bu yüzden sadece ken d i koşu l ları içinde değerlendirilebilir. Teorilerin
498 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKIRLER
çekmiştir.
O kendi za m a n ı n ı n kesin likle en etkili Marksist düşünürü ve belirli
bir gelenek içinde çalışan e n etkili sosyal teorisyenlerden biriyd i.
OKUMA ÖNERiSi
Callinicos, A. Althusser's Marxism, Pluto Press, 1 976
SINAV SORULARI
1 . "Marx'ın sınıf kavramı ondokuzuncu yüzyıl sanayi kapita l izmini a n la
makta yeterli olabilse de, çağdaş sanayi toplu m u n u a n lamak için uy
gun değildir." Tartışın ız. (WJEC Haziran 1 986)
2. Sosyologlar gelişmiş sanayi toplumlarında devletin rol ünü nasıl tanım
larlar? (AEB Haziran 1 985)
BENTO N, T (2000) 'Louis Althusser', Ch. 1 4, Part ll, ANDERS EN AND KASPER-
SEN (eds.) (2000).
BENTO N, T. (1 984) The Rise and Fa ll of Structural Marxism, Ma cm illa n.
BENTON, T. (1 998) Louis Althusser, Ch. 1 4 in Stones (ed.) (1 998).
BERGER, P. AND LUCKMAN, T. (1 967) The Social Construction of Reality, Pen
g ui n, Harmon dsworth.
BERGER, P. AND LUCKMANN, T. (1 969) 'The Sociology of Religion and Sociol
ogy of Knowledge', ROBERTSON, R. (ed.), The Sociology ofReligion, Pen
g uin, Harmondsworth.
BERNSTEIN, B. B. (1 96 1 ) 'Social Class and Linguistic Development - A Theory
of Social Learn ing', HALSEY, A.H, FLOUD, J. AND ANDERSON, C.A. (eds.),
Education, Economy and Society, Free Press, New York.
BERNSTEIN, B. B. (1 970) 'A Sociolinguistic Approach to Social Learning",
WORSLEY, P. (ed.), Modern Sociology lntroductory Readings, Pengu in,
Harmondsworth.
BERNSTEIN, B. B. (1 97 1 ) 'Education Cannot Compensate for Society', DOGIN,
B.R., DALE, I.R., ESLAND, G.M. AND SWIFT, D.F. (eds.), School and Society,
Routledge & Kegan Paul, London.
BERNSTEIN, B.B. ( 1 97 1 -90) Class, Codes and Control, Vol s 1 -4, Routledge &
Kegan Paul, London.
BERNSTEIN, J. (1 994) The Frankfurt School Critica i Assessments, Routledge.
BETTERTON, R. ( 1 987) Looking On, Pandora, London. BIRKE, L. (1 986) Women,
Feminism and Biology, Wheatsheaf, Brighton.
BIRKE, L. (1 986) Women, Feminism and Biology, Wheatsheaf, Brighton.
BLAU, P.M. (1 963) The Dynamics of Bureaucracy, University of Chicago Press,
Ch icago.
BLAUNER, R. (1 964) Alienation and Freedom, University of Chicago Press,
Ch icago.
BOCOCK, R. (1 986) Hegemony, Tavistock, London.
BODEN, D. (1 990) 'People are Talking: Conversational Analysis and Symbolic
lnteraction', BECKER, H. AND MCCA LL, M. (eds.), Symbolic lnteractionism
and Cu/tura/ Studies, Chicago U niversity Press, Chicago.
BO DEN, D. AND ZIMMERMAN, D. (EDS.) ( 1 99 1 ) Talk and Social Structure:
Studies in Ethnomethodology and Conversation Analysis, Polity Press,
Cambridge.
BOTTOMORE, T. AND BRYM, R. (EDS.) (1 989) The Capitalist Class, Wheatsheaf.
BOTTOMORE, T.B. (1 965) Classes in Modern Society, Penguin, Harmonds-
worth.
BOTTOMORE, T.B. (1 966) Elites and Society, Penguin, Harmondsworth.
BOTTOMORE, T.B. (1 984) The Frankfurt School, Tavistock, London.
BOTTOMORE, T.B. AND RUBEL, M. (eds.) (1 96 1 ) Karl Marx: Selected Writings,
Penguin, Harmondsworth.
BOUCHIER, D. (1 983) The Feminist Chal/enge, Macmi llan.
BOWLES, S. AND GINTIS, H. (1 976) Schooling in Capitalist America, Routledge
&C Kegan Paul, London.
KAYNAKÇA 503
Jersey
MEL TZER, B., PETRAS, J. AND REYNOLDS, L. ( 1 975) Symbolic lnteractionism:
Genesis, Varieties and Criticisms, Routledge & Kegan Paul, London.
MERTON, R.K. (1 938) Science, Technology and Society in England, Harper Row,
New York [1 9701 .
MERTON, R.K. (1 949) Social Theory and Sociai Structure, Free Press, New York
MERTON, R.K. ( 1 952) A Reader in Bureaucracy, Free Press, New York.
MERTON, R.K. ( 1 957) 'Bureaucratic Structure and Personality', Social Theory
and Social Structure, 2nd ed n.
MERTON, R.K. (1 973) The Sociology of Science, University of Chicago Press
Un iversity, Chicago.
MERTON, R.K. AND NISBET R. (EDS.) ( 1 976) Contemporary Social Problems, 4th
ed., Harcaurt Brace Jovanovich, New York.
MEYER, A.G. (1 965) The Soviet Political System, Randam House, New York.
MICHELS, R. ( 1 91 1 ) Political Parties, Free Press, New York.
M I LES, S. (2001 ) Social Theory in the Real World, Sa ge, London.
MILIBAND, R. ( 1 969) The State in Capitalist Society, Weidenfeld &Nicolson,
London.
M I LLER, D.L. ( 1 973) George Herbert Mead, U niversity of Texas Press, Austin.
MILLETT, K. ( 1 97 1 ) Sexual Politics, Aba c us Books, London.
Ml LLS, C.W. ( 1 95 1 ) White Co/lar, Oxford U niversity Press, Oxford.
Ml LLS, C.W. ( 1 956) The Power Elite, Oxford U niversity Press, Oxford.
MILLS, C.W. ( 1 958) The Causes of World War /11, Simon & Schuster, New York.
MILLS, C.W. ( 1 959) The Sociological /magination, Oxford University Press, New
York.
Ml LLS, C.W. (1 960) Listen Yankee: The Revolution in Cuba, McGraw-Hill, New
York.
Ml LLS, C.W. ( 1 962) The Marxists, Deli, New York.
MI NTZ, S.W. ( 1 985) Sweetness and Power: The Place of Sugar in Modern
History, Viking.
MITCHELL, J. AND OAKLEY, A. (EDS.) ( 1 976) The Rights and Wrongs of Women,
Penguin, Harmondsworth.
MITZMAN, A. ( 1 969) The lron Cage: An Historical l nterpretation of Max We
ber, Gnosset & Dunlop, New York.
MOMMSEN, W. ( 1 974) The Age of Bureaucracy: Perspectives on the Political
Sociology of Max Weber, Blackwell, Oxford.
MOORE, R. AND REX, J. ( 1 967) Race Community and Conflict, OUP, London.
MOORE, R. AND REX, J. ( 1 974) ( 1 982) The Sociallmpact ofOi/ -The Case of
Peterhead, Routledge & Kegan Paul, London.
MOORE, R. AND REX, J. ( 1 974a) Pitmen, Preachers and Politics, C U P, Cam
bridge.
MOORE, R. AND REX, J. (1 974b) Racism and Black Resistance in Britain, Lon
don.
MORGAN, D.H. (1 986) Gender, BURGESS, R. (ED.), Key Variab/es in Social lnves
tigation, Routledge & Kegan Paul, London.
KAYNAKÇA 51 5
PARSONS, T. AND SHI LS, E.A. (EDS.) (1 977) The Evalutian of Societies, Prentice
Hall, Englewood Cliffs, NJ.
PARSONS, T. AND SHJLS, E.A. (EDS.) 1 97 1 ) The System of Modern Societies, Free
Press, New York.
PARSONS, T. A N D, SH lLS, E.A. (EDS.) ( 1 95 1 ) Towards a General Theory ofAc
tion, Harvard U niversity Press, Cambridge, MA.
PEEL, J.D.Y. (1 971 ) Herbert Spencer: The Evalutian of a Sociologist, Heine
mann, London.
PICKERJNG, M. ( 1 993) Auguste Com te: An Inte/leetual Biography, Cambridge
U niversity Press, Cam bridge.
PIORE, M. ( 1 986) 'Perspectives on Labour Market Flexibility', lndustriaf Rela-
tions, 45 (2).
PIORE, M. AND SABEL, C. ( 1 984) The Second lndustrial Divide, Basic Books.
PIVCEVIC, E. (1 970) Husserl and Phenomenology, Hutchinson, London.
PLUMMER, K. (1 975) Sexual Stigma, Routledge & Kegan Paul, London.
POLLERT, A. ( 1 988) Dismantling Flexibility, Capital & Class No.34-
POLLNER, M. ( 1 99 1 ) 'Leh of Ethnomethodology: The Ri se and Decline of
Ra di cal Reflexivity', American Sociologica/ Review, 56, 376-80.
PONTING, C. ( 1 986) Whitehall Tragedy and Farce: The Inside Story of How
Whitehall Really Works, Sphere Books. POPPER, K. (1 934) The Logic of
Scientific Discovery, Hutchinson, London.
POPPER, K. ( 1 945) The Open Society and its Enemies, Routledge & Kegan Paul,
London.
POPPER, K. ( 1 957) The Poverty of Historicism, Routledge & Kegan Paul, Lon
don.
POP PER, K. ( 1 963) Conjectures and Refutations, The Growth of Scientific
Knowledge, Routledge & Kegan Paul, London. POPPER, K. ( 1 972) Objec
tive Knowledge: An Evolutionary Approach, Ciarendon Press, Oxford.
POU LANTZAS, N. ( 1 973) Po/itical Power and Social Classes, New Leh Books,
New York.
POULANTZAS, N. (1 974) Fascism and Dictatorship, New Leh Books, New York.
POU LANTZAS, N. ( 1 975a) Classes in Contemporary Capitalism, New Leh
Books, New York.
POU LANTZAS, N. ( 1 975b) The Crisis ofDictatorships, New Leh Books, New
York.
POU LANTZAS, N. ( 1 978) State, Power and Socialism, New Leh Books, New
York.
PRYCE, K. ( 1 979) Endless Pressure, Penguin, Harmondsworth.
PUSEY, M. (1 987) Jiirgen Hahermas, Tavistock, London.
RAVETZ, J.R. ( 1 97 1 ) Scientific Knowledge and its Social Problems, OUP, Ox
ford.
RAY, L. AND REED, M. ( 1 994) Organizing Modernity: New Weberian Perspec
tives on Work Organization and Society, Roudedge, London.
REDFIELD, R. ( 1 930) Tepotzlan, a Mexican Vii/age: A Study ofFolk Life, Universi
ty of Chicago Press, Chicago.
KAYNAKÇA 517
REDHEAD, S . (1 990) The End ofthe Century Party; Youth and Pop Towards 2000,
Manchester University Press, Manchester.
REX, J. AND MOORE, R. ( 1 967) Race, Community and Conflict, OUP, London.
REX, J. AND MOORE, R. ( 1 970) Race Relations in Sociological Theory, Wei
denfeld & Nicolson, London.
REX, J. AND MOORE, R. (1 973) Race, Colonialism and the City, Routledge &C
Kegan Paul, London.
REX, J. AND TOMLINSON, S, ( 1 979) Coloniaf lmmigrants in a British City,
Routledge &Kegan Paul, London.
REYNAUD, E. ( 1 98 1 ) La Sainte Virilite, quoted in Achilles Hee/ Nos 6 and 7, p.
62.
RITZER, G. (1 993) The McDonaldization of Society, Pine Forge Press, Thousand
Oaks, CA.
RITZER. G. (1 996) Sociologica/ Theory, 4th edn, McGraw-Hill, New York.
ROBERTSON, R. ( 1 992) Globa/isation, Sage.
ROBERTSON, R. AND TURN ER. B.S. (EDS.) (1 991 ) Ta/cott Parsons: Theoris t of
Modernity, Sage.
ROCK, P. (1 979) The Making of Symbolic lnteractionism, Macmillan, London.
RODNEY, W. ( 1 972) How Europe Underdeveloped Africa, Bogle L'Overture,
London.
ROETHLISBERGER. F.J., DICKSON, W.J. AND WRIGHT, H.A. (1 939) Management
and the Worker, Harvard University Press, Cambridge, MA.
ROOF, W.C. AND MCKiNNA Y, W. (1 987) American Mainline Religion. Rutgers
U niversity-Press, New Brunswick.
ROSE, A. (1 967) The Power Structure, Oxford University Press, New York.
ROSE, D. AND MARSHALL, G. (1 988), HARALAMBOS, M. (ED.) Devetopments in
Sociology, Vol. 4, Causeway Press, Ormskirk.
ROSEN, H. (1 974) Language and Class, Fallingwall Press, Bristol.
ROSENFELD, E. (1 974) Social Stratification in a Classless Society, LOPREATO,
J. AND LEWIS, L.S. (EDS.), Social Stratification: A Reader, Harper & Row, New
York.
ROSENTHAL, R. (1 966) Experimenter Effects, Century Books, New York.
ROSENTHAL, R. AND JACOBSON, L. (1 968) Pygmalion in the Classroom, Holt,
Rinehart & Winston, New York.
ROSTOW, W.W. (1 960) The Stages of Economic Growth: A Non-Communist
Manifesto, Cambridge University Press, Cambridge.
ROWBOTHAM, S. ( 1 979) The Trouble with Patriarchy', New Statesman
RUIS (1 986) Marx for Beginners, U nwin Paperbacks, London.
SACKS, H. ( 1 965) 'Sociological Description', Berke/ey Journal of Sociology, 8,1 -
1 6.
SALAMAN, G. ( 1 986) Work, Tavistock, London.
SAUNDERS, P. ( 1 979) Urban Politics, Penguin, Harmondsworth.
SAUNDERS, P. (1 981 ) Social Theory and the Urban Question. Hutchinson,
London.
SAUNDERS, P. AND DEARLOVE, J. ( 1 984) Introduction to British Politics, Black-
518 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
well, Oxford. SCASE, R. (ED.) (1 977) lndustrial Society: Class, Cleavage and
Control, Alien &c Unwin, London
SCHEFF, T.J. ( 1 984) Being Mental Iy lll: A Sociological Theory, Ald ine.
SCHMITI, R. ( 1 997) Introduction to Marx a nd Engels: A Critica i Reconstruc
tion, Westview Press.
SCHUMACHER, E.E. ( 1 973) Smail is Beautiful, Abacus Books, London.
SCHUTZ, A. ( 1 972) The Phenomenology of the Social World, Heinernan n,
London.
SCHUTZ, A. AND LUCKMANN, T. (1 974) The Structures of the Lifeworld, Heine-
mann, London.
SCOTI, J. (1 991 ) Who Rules Britain, Polity Press, Cambridge.
SEAGER, J. AND OLSON, A. (1 986) Women in the World, Pan Books, London.
SEDGEMORE, B. ( 1 980) Seeret Constitution, Hadder & Stoughton, London.
SEEMAN, M. ( 1 959} 'On the Meaning of Alienation', American Sociology Re-
view, 33, 46-62.
SEGEL, L. ( 1 98 1 ) ls the Future Fema le? Virago, London.
SEI DLER, V.J. (1 994) U n reasonable Men: Masculinity and Social Theory,
Routledge, London.
SEIDMAN, S. ( 1 996) Queer Theory, Blackwell, Oxford.
SEIDMAN, S. AND ALEXANDER, J.C. (EDS.) (200 1 ) The New Social Theory Read
er: Contemporary Debates, Routledge.
SELZNICK, P. (1 966} TVA and the Grassroots, Harper, New York.
SER LE, J. ( 1 972) Chomsky's Revolution in Linguistics, New York Review of
Books, 1 8, 1 6-24.
SHARPE, R. (1 980) Knowledge, ldeology and the Politics of School ing, Roud
edge & Kegan Paul, London.
SHARROCK, W.W. AND ANDERSON, R. ( 1 986) The Ethnomethodologists,
Tavistock, London.
SHIP MAN, M.D. (1 972) The Limitations of Social Research, Longman, London.
SI MM EL, G. (1 892) The Problems ofthe Philosophy of History, Free Press, New
York, [1 977].
SIM M EL, G. ( 1 900} The Philosophy of Money, Routledge &C Kegan Paul, Lon
don [1 978].
SI MM EL, G. (1 950) The Sociology of Georg Simme/, Free Press, Glencoe, lllinois.
SIMMEL, G. ( 1 955} Conflict and the Web of Group Affiliations, Free Press,
New York.
SIM M EL, G. { 1 97 1 ) The Metropolis and Mental Life, in Levi ne, D. (ed.), Georg
Simmel [1 903]. Ch icago University Press, Chicago.
SIMON, R. (1 986) lntroducing Marxism, Fairleigh Press, Watford.
SLATIERY, M. (1 985a) The ABC ofSociofogy, Macmillan, London.
SLATIERY, M. (1 985b) Urban Sociology, Causeway Press, Ormskirk.
SMITH, A. (1 976) The Body, Penguin, Harmondsworth.
SMITH, D. E. (1 993) Texts, Facts and Femi nity: Exploring the Relations of Rul
i ng, Routledge, London.
SMITH, G. ( 1 988) The Sociology of Erving Goffman, Social Studies Review,
KAVNAKÇA 519
January.
SMITH, S. (1 984) Reading Althusser, Connel l University Press.
SOKAL, A. AND BRICMONT, J. (1 997) lntellectual lmpostures: Post Modern
Philosophers' Ab use of Science, P rofile Books, London.
SOUHAMI, D. (1 986) A Woman's Place, Penguin, Harmondsworth.
SPENCER, H. ( 1 850) Social Statics, D. Appleton, New York.
SPENCER, H. ( 1 873) The Study ofSociology, King, London.
SPENCER, H. (1 873-1 934) Descriptive Socio/ogy, Wil liams & Norgate, London.
SPENCER, H. ( 1 893-96) The Principles ofSociology, Vol. 1 , Williams & Norgate,
London.
STANFIELD, R. ( 1 974) 'Kuhnian Scientific Revolutions and the Keynesian
Revolution', Journal of Economic /ssues, 8, 97-1 09.
STANWORTH, M. (1 983) Genderand Schooling, Hutchinson, London.
STEGER, M. B. AND CARVER, T. (EDS.) ( 1 999) Engeb after Marx, Manchester
U niversity Press, Manchester.
STONES, R. (ED.) ( 1 998) Key Socio/ogical Thinkers, Macmillan, Basingstoke.
STRYKER, S. (1 980) Symbolic lnteractionism: A Social Structural Version, Benja
min/Cummings, Menlo Park, CA.
SUTTLES, G. (1 968) The Social Order of the Stum, Chicago University-Press,
Chicago.
SWINGLEWOOD, A. (2000) A Short History ofSociologica/ Thought, 3rd ed n,
Macmillan, Basingstoke.
SZTOMPKA, P. (1 986) Robert K. Merton. An lntellectual Profıle, Macmillan,
London.,
TAYLOR, F.W. (1 964) Principles ofScientific Management [ 1 9 1 1 ], Harper, New
York.
TAYLOR, J. ( 1 979) From Modernisation to Modes of Production, Macmillan,
Basingstoke.
THOMPSON, J.B. ( 1 984) 'The Theory of Structuration: An Assessment of the
Contribution of Anthony GIDDENS', THOMPSON, J.B., Studies in the Theo
ry of ldeology, Polity Press, Cambridge.
THOMPSON, K. ( 1 982) Emi/e Durkheim, Tavistock, London.
THOMSEN, J.P.E AND AN DERSEN, H. (2000) Neo-Marxist Theories, Ch. 1 1 Part
ll, AN DERSEN AND KASPERSEN (EDS.) {2000).
TIGER, L. AND FOX, R. (1 972) The lmperial Kingdom, Seeker & Warburg, Lon-
don.
TOLSON, A. ( 1 977) The Limits ofMasculinity, Tavistock, London.
TONNIES, F. ( 1 95 1 ) Community and Society [1 887], Harper Row, New York.
TOURAINE, A. ( 1 97 1 ) The Post lndustrial Society, Random House, New York.
TU RN ER, B.S. ( 1 985) Georg Simmel, in Thinkers of the Twentieth Century, Fire-
thorn Press, London.
TURN ER, B.S. (1 992), Max Weber; From History to Modern ity, Routledge.
TURNER, R. (ED.) Ethnomethodology, Penguin, Harmondsworth.
URRY, J. AND WAKEFORD J. (EDS) (1 973) Power in Britain, Heinemann, Lon
don.
520 SOSYOLOJ iDE TEMEL FiKiRLER
D IZI N
b u rjuva la şma, 177, ı78, 179, 180 dilsel kodlar, 17, 198, 200, 201, 202
B ü ro işi, 359 din, 41, 56, 58, 73, 79, 85, 104, 1 15,
b ürokrasi, 41, 43, 47, 48, 49, 52, 79, 118, 131, 302, 304, 305, 306, 307,
162, 185, 204, 206, 2 1 1, 283, 323, 308, 372, 377
386, 407, 427, 431, 464 disiplin er matriks, 329
Bürokratik etkililik, 45 disiplinler, 36, 73, 198, 203, 372, 478
Büyük Birader, 26, 76, 479 diyalektik teori, 206
dağacı argüman, 345
c Dağacı argüman, 342
Castells, M., 18, 23, 25, 26, 290, 291, doğal ayıklan ma, 94, 97, 98, 263
292, 293, 294, 399, 400, 401, 402, doğal irade, 60
403, 404 doğrulama, 274, 370, 371
ceza, 1 17, 216, 378, 478, 479, 483 dokümanter metot, 224, 226
Chicago Okulu, 17, 18, 21, 61, 267, dramaturgi, 337
285, 288 Durkheim, E., 12, 13, 14, 15, 17, 19,
cinsel devrim, 208, 345, 346 21, 29, 30, 33, 34, 35, 36, 37, 38,
cinsel kalıp-ya rgılar, 344 39, 56, 58, 59, 60, 61, 62, 75, 1 14,
cinsel şiddet, 482 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121,
Cinsel şiddet, 141 122, 132, 196, 198, 204, 223, 262,
cinsiyetçi lik, 147 263, 270, 302, 310, 333, 339, 375,
cinsiyet-top l u msa l cinsiyet sistemi, 147 377, 378, 379, 381, 419, 437, 448,
Comte, A., 12, 14, 16, 52, 56, 71, 72, 507, 5 1 1, 515, 5 19
73, 74, 75, 76, 77, 94, 97, 118, 302, d ü nya toplumu, 424, 466
376, 504, 5 16
E
ç egeme n l i k, 44, 197, 201, 204, 206,
çatışma teorisi, 18, 11 3, 181, 185, 186, 242, 243, 313, 348, 437, 450
187 eğitim sosyolojisi, 199
çelik kafes, 14, 15, 52, 204, 209 ekonomik determinizm, 20, 108, 110,
çıkar çatışması, 183, 272 496
çokuluslu şirketler, 82, 156, 466 ekonomik gelişim, 132, 3 14
çürütme, 371 ekonomik güçler, 103, 107, 496
ekonomik yapı, 118, 494
D
eleştirel teori, 20, 131, 210, 231, 236,
Dah rendorf, R., 18, 181, 182, 183, 184,
426, 433
185, 186, 187, 363
empirik bilim, 71
damga, 189, 190, 191, 193
emp irizm, 205
Darvinizm, 93, 94, 96, 97, 98, 99
en uygunun h ayatta kalması, 2 1, 94
Darwin, C, 71, 94, 96, 106, 262, 326,
endüstriyel il işkiler, 268, 272, 443
327, 376, 449
Engels, F., 14, 19, 20, 36, 46, 101, 102,
Demokratik hesap verebilme, 46
103, 104, 105, 106, 107, 108, 109,
devletin ideolojik aygıtları, 496
110, l l l, 112, 113, 125, 126, 132,
devletin rolü, 26, 296, 297, 301, 406,
133, 142, 291, 499, 503, 513, 5 18
408, 409, 411, 412, 438
esnek firma, 440, 442, 443
devrimler, 13, 68, 101, 103, 106, 124,
esnek uzmanlaşma, 358
131, 168, 185, 204, 212, 223, 245,
eşci nsel l i k, 189, 346, 348, 350
246, 326, 329, 413, 480, 489
eşitlikçi toplum, 128, 350, 419, 490
dil oyunları, 449, 450
etiketleme, 19, 191, 214, 215, 216,
524 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
2 17, 2 18, 2 19, 220, 221, 278, 279, 179, 271, 359, 366
337 göreli özerklik, 27, 407, 408, 410, 411,
etnometodoloji, 19, 227, 228, 2 3 1, 497
236, 337, 3 3 9 göstergeler, 471, 473
evrim, 71, 73, 94, 9 S , 9 6 , 9 8 , 9 9 , 118, Gözetim sistemleri, 420
262, 263, 26S, 326, 327, 379, 380, G ramsci, A., 20, 23, 109, 240, 241, 242,
448, 449, 481, 489 243, 244, 24S, 246, 247, 406, 414,
evrimci sosyoloji, 2 1 S lO
grup tipleri, 183
F gücün doğası, 92, 260
faşizm, 20, 64, 207, 209, 249, 409 g ü ç/iktidar, 92, 323, 3Sl, 412, 477
feminizm, 23, 138, 139, 141, 143, 144, gündelik hayat, 23, S2, SS, 2 34, 434
14S, 147, 1S0, 339, 348, 3S0, 411,
4S4 H
fenomenoloji, 232, 237, 337, 339, 434, Habermas, J., 20, 23, 24, 26, 203, 212,
486 236, 381, 411, 426, 427, 428, 429,
fırsat eşitliği, 27, 141, 198 431, 432, 433, 434, 43S, 436, 437,
Fordizm, 174, 440, 441, 443, 444, 44S 438, 439, 492, 499, S01, S04, S l S,
formel sosyoloji, S2, S4 S20
Foucau lt, M., 24, 26, 30, 476, 477, 478, H a l l, S., 26, 413, 414, 41S, 416
479, 480, 481, 482, 483, 484, 48S, Hegel, W. F., 14, 104, l ll, 209, 426,
S06 433, 434
F rank, A. G., 18, 19, 1S3, 1S4, 1S6, Hegemonik erkeklik', 347
1S7, 1S8, 314 hegemonya, 142, 147, 240, 241, 242,
Frankfurt Okulu, 17, 18, 20, 23, 107, 243, 244, 24S, 247, 414
1 10, 203, 204, 20S, 206, 208, 209, heterojenlik, 97, 287
210, 2 11, 212, 2 13, 426, 427, 43S, hizmet sektörü, 440, 46S
436 Horkheimer, M ., 203, 20S, 206, 207,
F romm, E., 203, 204 208
Husserl, E., S 1, 230, 231, 232, 23S,
G 236, 238, S l 6
Garfinkel, H ., 23, 223, 224, 22S, 226, hümanistler, 131
227, 228, 229, 37S
geç modern ite, 24, 424
Gel işmed argüman, 342 l l lich, 1., 318, 319, 320, 321, 322, 323,
Gemeinschaft, 16, S8, S9, 61 3 24, S l l
gençlik kültürü, 246, 302, 413, 414 Internet, 28, 30, 3S8, 360, 399, 400,
genelleştirilmiş diğeri, 338 403, 404, 418, 436, 4S0, 4Sl, 4S6,
Geometrik an a lojiler, S3 468
Gese//schaft, 16, S8, S9, 60 ırkçı l ı k, 98, 144, 2S8, 290, 380, 387
Giddens, A., 24, 2S, 26, 27, 30, 37, 187,
227, 2S9, 3S0, 418, 419, 420, 421,
422, 423, 424, 4S8, 46S, 466, 486, ideoloji, 67, 89, lll, 1 3 1, 141, 142,
487, 488, 489, 490, 491, 492 144, 190, 20S, 210, 243, 24S, 247,
Goffman, E., 188, 189, 190, 191, 192, 249, 2S0, 2S3, 3 S l , 431, 434, 463,
Goldthorpe, J., 1S7, 176, 177, 178, ihtiyaçlar, 116, 207, 470, 488
KAYNAKÇA s ıs
244, 245, 292, 360, 385, 409, 4ı4, Lewis, O, 69, 271, 288, 380, 390, 391,
işlevselcilik, ı8, 22, 52, 99, ıı4, ı86, lezbiyenlik, 144, 350
326, 376, 38ı, 434, 49ı Lockwood, D., 176, 177, 178, 179, 271,
ıo6, ıo7, ııo, ı24, ı2S, ı28, ı3o, 252, 510, 511
13ı, ı43, ı49, ıs8, ı8s, 203, 204, M a rcuse, H., 13ı, 203, 204, 205, 206,
209, 2ı0, 2Sı, 296, 298, 399, 40ı, 207, 208, 209, 2 1 1, 213, 513
4ı4, 4ı8, 4ı9, 428, 429, 435, 436, Marksizm, 19, 22, 23, 27, 52, 64, 101,
443, 444, 445, 4Sı, 462, 467, 482, 102, 107, 108, 109, lll, 132, 145,
karşılaştırı lamazlık, 328, 330 210, 2 1 1, 212, 236, 243, 245, 257,
karşılıklı konuşma, 228 291, 293, 326, 339, 369, 37ı, 372,
kaynaklar, 282, 386, 442, 460, 487 406, 411, 426, 427, 428, 433, 434,
kent idareciliği, ı 7, 28ı, 282, 283 436, 448, 454, 482, 493, 494, 495,
kent sosyolojisi, ı9, 26ı, 267, 399 496, 497, 498, 499
kentleşme, 35, 52, 59, 288 Marx, K., 12, 13, 14, 15, 17, 18, 19, 20,
kentsel yaşam, 2ı, 286, 288, 289 21, 23, 26, 29, 30, 34, 36, 38, 41,
Kerr, C., 176, 362, 363, 365 43, 46, 48, 52, 62, 79, 83, 88, 101,
kitle iletişim sistemleri, 436 102, 103, 104, 105, 106, 107, ı08,
kitlesel üretim, 85, 171, 271, 441, 443 109, 110, lll, 112, 113, 119, ı23,
kollektif bili nç, 1 15, 1 16, 117, 1 2 1 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130,
kollektif tüketim, 2 9 1 , 293 13ı, 132, 133, 142, 163, 176, 182,
526 SOSYOLOJiDE TEMEL FiKiRLER
183, 186,204, 205, 212, 2 13, 223, otorite, 20, 28, 29, 42, 43, 45, 48, 49,
244, 247, 251, 255, 266, 281, 291, 102, 1 15, 116, 147, 151, 164, 182,
302, 333, 339, 360, 362, 363, 368, 183, 184, 185, 196, 197, 215, 2 16,
371, 380, 385, 4 19, 433, 434, 437, 304, 321, 322, 323, 328, 342, 359,
448, 449, 473, 475, 481, 493, 495, 386, 387, 400, 415, 430, 439, 456,
496, 497, 499, 500, 502, 503, 510, 478
513, 517, 518, 519, 5 2 1
Mayo, E., 1 7 3 , 268, 269, 270, 2 7 1 , 272 ö
Mead, G . H., 16, 2 1, 29, 189, 198, 214, öğrenci devri m i, 2 1 2
2 3 1, 333, 334, 335, 336, 337, 338, önemli diğerleri, 215, 338
339, 340, 343, 434, 501, 504, 509,. örgütlü toplum, 41, 393
Nazizm, 21, 209, 252, 380 post-modern, 9, 15, 23, 24, 25, 26, 49,
neo-Marksizm, 19, 22, 23, 205, 210, 69, 112, 132, 145, 147, 193, 201,
292, 293, 426, 454 222, 238, 247, 273, 339, 349, 350,
nüfus kitlesi, 257, 483 422, 423, 440, 442, 443, 444, 445,
447, 449, 450, 451, 452, 454, 455,
o 456, 458, 459, 460, 470, 471, 472,
okulsuzlaşma, 322, 3 2 3 473, 474, 475, 498
oligarşinin t u nç yasası, 4 6 , 64, 91 post-modernizm, 452, 475
orga ni k dayanışma, 118, 196, 378 Pou lantzas, N., 23, 27, 109, 246, 406,
organizasyon, 14, 42, 43, 44, 45, 48, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 499,
53, 79, 95, 184, 2 1 8, 268, 304, 350, 510
440, 446 pozitif ayrımcılık, 38
organizma olarak toplum, 98 pozitivizm, 72, 75, 76, 77, 205, 208
ortak bilinç, 1 15 proleterleşme, 179, 180, 355
otomasyon, 206, 355, 403, 465 Protestan a h l a kı, 79, 80, 81, 82, 83, 85,
KAYNAKÇA 527
490 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 57,
toplumsal yapılar, 60, 481, 486, 488, 58, 59, 60, 62, 64, 69, 79, 80, 81,
489 82, 83, 84, 85, 86, 107, 163, 182,
top l u m u n yapısı, 2 5 204, 205, 206, 209, 223, 248, 252,
totalitarizm, 381, 450 255, 266, 281, 291, 302, 304, 308,
Tönnies, F., 16, 36, 57, 58, 59, 60, 61, 3 1 1, 315, 339, 3 75, 379, 380, 385,
62, 63 419, 431, 433, 434, 435, 437, 438,
transseksüeller, 346 448, 464, 481, 486, 5 1 1, 512, 514,
tüketimcilik, 26, 27, 35, 204, 207, 208, 515, 5 1 9
241, 434 Wilson, B., 1 9 , 298, 3 0 2 , 303, 304, 305,
tümevarım, 370 308
Win kler, J., 295, 296, 297, 298, 299,
u 300
uydu ü l ke, 154, 158, 3 14 Wirth, L., 61, 265, 285, 286, 287, 288
ü V
Üç Hal Yasası, 7 2 yabancılaşma, 14, 26, 28, 55, 125, 126,
Üçün c ü Dünya, 1 8 , 1 9 , 2 3 , 2 7 , 8 2 , 109, 127, 130, 1 3 1, 132, 133, 174, 204,
145, 150, 153, 154, 155, 156, 157, 209, 281, 288, 3 2 1, 387, 404, 430,
158, 257, 307, 3 1 1, 313, 314, 316, 449, 496
322, 363, 392, 400, 418, 423, 436, yakınlaşma tezi, 367
454, 457, 459, 465, 466, 472, 473 yanlış bili nç, 106, 131, 204
Üçüncü Yol, 421, 424, 430, 462, 491 yanlışlama, 371, 372, 373
ü retici güçler, 105 yapılaşma, 26, 486, 489, 491
ü retim i l işkileri, 104, 105, 158, 356 yapısal Marksizm, 416
üretim tarzı, 104, 105, 106, 109, 125, Yapısal Marksizm, 496
129, 158, 354, 496, 498 yapısalcılar, 131, 246
üretim yöntemleri, 104, 353, 441 yapısal-işlevselcilik, 186
üst-anlatı, 449 yaptırımlar, 117, 216
Üst-Be l irlenim, 494 yaşantı-dünyası, 235, 434, 435, 437
Yeni işçi Partisi, 27, 430, 491
V
Yeni Sağ, 17, 246, 306, 413, 491
varsayım, 234, 3 7 1
Yeni Sol, 413, 482
vasıfsızlaşma, 3 5 5 , 3 5 7 , 3 5 8 , 360, 361,
yeni-Webercilik, 19, 179, 185
445
yerleşim-tem e l l i sı nıflar, 385, 388
Sosyolojide
I S B N 978-975-01 164-8-3
,,
SENTEZYAYl N C i l l K