Professional Documents
Culture Documents
Sınıfı : Hazırlık D
Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi.
Ötekini ise dedesi anlatmıştı ona. Sonra ikisi de yok olup gitti. Şimdi biz
ROMAN İNCELEME
Kaynakça: https://tr.wikipedia.org/wiki/Cengiz_Aytmatov
Cengiz Aytmatov komünist Rusya döneminde büyümüştür.Beyaz Gemi kitabında, Rusya’nın benimsediği bu yönetim
biçiminin topluma olan etkilerinden eleştirerek bahsetmiştir. Sistemin topluma uyguladığı baskıdan dolayı içinde
bulunduğu sistemin doğruluğunu apaçık bir şekilde kınayamayacağından o dönemdeki bir çok yazar gibi semboller,
temsili unsurlar kullanmıştır,
Bu unsurlara bakarsak: Orozkul, Aytmatov’un hayatındaki otoriter, doyumsuz, materyalistik (tek gerçeğin fiziksel
madde olduğunu savunan) rejimi, sistem de yer alan üst makamları temsil eder.
Bekey teyze’ye bakarsak toplumun bu rejimin altında ne hale geleceğini, özgüvenini kaybedip ezildikten sonra nasıl bir
köleden farkının kalmayacağını, tek idealinin sisteme istediğini vermeye dönüştüğüne şahit olmaktayız.
Mümin dede ise komünist sistemde ezilen, kendi gerçeğini geleceğe ulaştırmaya çalışan ama zaman geçtikçe tek
gerçeğin sisteme ayak uydurmak olduğunu fark edip kötü tarafa geçmekten başka şansı kalmayan kesimi temsil eder. Bu
baskıcı yönetim insanları kötülüğe karşı kayıtsız ve umarsız bir bireye dönüştürdüğünden, kitapta iyilik timsali olarak
görünen Mümin dedenin aslında sadece, diğerlerine kıyasla içindeki kıvılcımı daha uzun süre muhafaza etmeyi
Aytmatov, romanda geyik hayvanının Kırgızlarda totemleştiğini belirtir. Mümin Dede karakterinin sürekli geyik
hayvanından bahsetmesi, Kırgızların soyunun geyik soyuna dayandığı inancı ve tüm bu türden anlatıların Sovyet
masalının mekânsal organizasyonunun mitolojik kökenine, yani yeraltında veya su altında bulunan ölülerin krallığı
fikrine geri getiriyor. V.Y. Propp, bir balığa dönüşmenin evrensel nedenine dikkat çekiyor. Hikâyenin kahramanının
babası onun için ölmüş gibi görünüyor, bu nedenle, ölen babayı bulmak, mitolojik olarak düşünmek, sadece bir balığa
dönüşmeniz gereken ölülerin (göl) krallığında mümkündür. Çocuğun mitolojik düşünceyle ilişkisini de hesaba katarak,
kahramanın balık olma hayalinin görüntülerinin kökeninin bilinçaltı doğasından bahsedebiliriz”. Cengiz Aytmatov’un öz
yaşam öyküsünü bilen herkesin aklına gelen tek şey onun, bu çocuğun suretinde kendi hayat hikayesinden kesitler
sunduğudur. Çok küçük yaşta babasını kaybettiği, bu sebeple de ölü bir babaya kavuşabilmenin mitolojik olarak
düşünüldüğünde sadece balık olarak gerçekleşebileceğinin farkında olduğu için bilinçaltında oluşan bu isteğini romanın
kahramanı çocuğun suretinde yansıtmaktadır. Bu bakımdan “Beyaz Gemi” Cengiz Aytmatov’un çocukluğunu anlattığı
otobiyografik bir eserdir.
3.Romanın yazıldığı dönem, romanda anlatılan olayların geçtiği dönem (sosyal olaylar, siyasal
olaylar, yaşam koşulları, ekonomik durum vb.) hakkında araştırma yapınız.(kaynakçanızı belirtiniz.)
Kaynakça: https://ungo.com.tr/2022/09/buyuk-petrodan-putine-tarihi-sekillendiren-rus-
yoneticiler/
B) KURGU/YAPI İNCELEMESİ ve İÇERİK:
KESİTLER:
-I-
5 Bekey-Orozkul İlişkisi
-II-
ÖZET:
San Taş Vadisi;boğazların,yamaçların arasında ormana doğru uzanan bir bölgedir. Hemen
yakınında Isık Gölü vardır. Vadide, orman koruculuğu yapan üç aile oturmaktadır. Orozkul ve
karısı Bekey, Gülcemal ve kocası Seydahmet, Mümin Dede, nene ve onlarla beraber henüz
yedi yaşına yeni girmiş küçük bir erkek çocuğu. Mümin Dede’nin her işe koşan, kimseye
itiraz etmeyen bir kişiliği vardır. Çok iyi huylu olmasından dolayı çevresindekiler tarafından
pek sayılmamaktadır. İlk karısı ölmüş ve tekrar evlenmiştir. Kendisi Buğu aşiretindendir,
bununla övünmektedir.
Çocuğun okul çağı geldiği için dedesi ona güzel bir okul çantası almıştır. Çocuğun annesi
ve babası ayrılmışlar ayrıca vadiden şehre gitmişlerdir. Annesi Mümin’in küçük kızıdır.
Büyük kızı Bekey’dir.
Seydahmet söz dinler bir adamdır. Hiçbir şeye karışmayan, kimseyle tartışmayan bir
kişiliği vardır. Güçlü kuvvetli olsa da tembel bir insandır.
Orozkul iyi bir insan değildir. İçki içtiği zaman çocuğu olmadığı için karısı Bekey’i çok
ağır döver, ve Bekey bu durumu kısırlılığının bedeli olarak gördüğü için karşı koymaz.
Ailede, çocuk, dedesi hariç pek fazla sevilmemektedir. O’nun varlığından, yokluğundan çoğu
zaman haberleri bile yoktur. Çocuk da onlara aldırış etmemektedir zaten. Sadece dedesine
üzülmektedir. Çünkü, diğerleri O’na saygı göstermemektedir. Özellikle Orozkul O yokmuş
gibi davranmakta, çoğu zaman da azarlamaktadır.Çocuğun içinde kendine ait bir dünyası
vardır. O’na göre nehir kenarındaki büyük kayaların kimisi tank kimisi kurttur. Dedesi
yüzebilmesi için küçük bir gölet yapmıştır ve o göleti çok sever.İki arkadaşı, can dostu
vardır.Birisi dedesinin ona aldığı çanta ve diğeri de dürbünüdür. Onlarla konuşup, onlarla
sohbet etmektedir. Dürbünüyle dağları, ovaları, ormanı, gölü gözetlemeyi sevmektedir. Ama
en çok beyaz gemiye ilgi duymaktadır. Hani şu gölde dolaşan, babasının çalıştığı gemiye. O
öyle düşünür ve buna inanmaktadır. . Birgün balık olup o gemiye gideceğini hayal etmektedir.
Dedesi Maral efsanesini O’na da anlatmıştır. Ama dede ve çocuk haricinde diğerleri bu
efsaneye aldırış etmemektedirler.
KİŞİLER:
Karakterler
Mümin Dede: Çok iyi kalpli, çalışkan,yardımsever ve muhafazâkar bir dededir. Buğu aşiretinden olan Mümin, kendi
aşiretinden olan herkese yardım etmeyi bir borç bilerek “Biz bunun için Buğu yaratıldık. Boynuzlu Maral Ana soyundanız
biz. O kutsal Maral Ana, yaşayanlarımıza da ölenlerimize de dost olmamızı istedi bizden” diyerek yaptığı iyiliği soydaşlığın
gereği olarak görse de ne yazık ki iyiliğinin karşılığını hiçbir zaman görmez, “yaşlılar da gençler de ona “sen” diye hitap
ederler.Romanda geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir karakter olarak görülür. Olaylar karşısında yapıcı bir tutum benimser.
Doğayı sever ve onun değerini çevresine iletmeye çalışır.
Baskıcı dönemdeki, kötü tarafa geçmeden hala kendi savaşını devam ettiren kesimi temsil eder.
Çocuk: Hayalci ve neşeli bir çocuktur. Masal“Onun iki masalı vardı. Biri kendisinindi ve başka kimse bilmezdi. Ötekini ise
dedesi anlatmıştı ona” diye başlar roman. Sözlü halk edebiyatının en önemli unsurlarından biri olan “masalın kaynağı ve
çıkış noktası her şeyden önce masal anlatıcısının sınırsız hayal gücüdür”. Eserde de çocuğun sınırsız hayal gücünü
kullanarak kendi masalına yön verdiği açıkça görülmektedir. Çocuk etrafında bulunan kayalara, bitkilere çeşitli isimler
verip bulutlarla oyunlar oynayarak onlara insanî birtakım özellikler yüklemektedir. Kayalara “Yatan Deve”, “Eyer”, “Kurt”,
“Tank” gibi isimler verir, hatta bunlardan başka “kötü”, “iyi”, “kurnaz”, “aptal” diye isimlendirdiği kayaları da vardı
çocuğun. “Bitkiler de çeşit çeşittiler: “Sevimlileri”, “cesurları”, “korkakları”, “zararlıları” ve daha birçokları”. Bulutlar da
onun mutsuz olduğunu anlar ve onu mutlu etmek için kılıktan kılığa girerlerdi. Çocuğun yapması gereken tek şey onların
şekillerini tahmin etmekti. Romanda tüm bu nesneler yazar tarafından “yalnızlığını yenmeye çalışan, iletişim ve sevgi
arayan yalnız ve terk edilmiş bir çocuğun zihinsel durumunu aktarmak” için kullanılır.
Kitapta geçen çocuk karakteri hayatın gerçekleriyle yüzleşmeden önce hala masumiyetini koruyabilmiş çocukları
temsil eder.
Orozkul: Herkese tepeden bakar.soyut inaçları zayıflık olarak görür, tek gerçeğin fiziksel madde olduğunu savunur. Egolu,
doyumsuz ve yıkıcı bir kişiliğe sahiptir. Doğadan kopuk kaosun yaratığı insan tipidir.
Baskıcı dönemdeki sistemi temsil eder.
Bekey Teyze: Özgüven eksikliği vardır. Kendini Orozkul’a karşı ezdirir. Orozkul ve ona baskın olan kesimin istediklerini
yapar. Kısırdır sabırlı ve hoşgörülü bir kadındır.
Sistemin gücü karşısında özgüvenini ve gururunu kaybedip tek ideali olarak sistemi memnun etmeyi belirleyen kesimi
temsil eder.
Nine:Sinirli, huysuz bir kişiğe sahiptir. Bir bakıma geçmişini kaybettiği için, zorunluluktan dolayı orada bulunur. Sisteme
karşı tepkisini göstermeden ayak uydurmaya çalışır.
Sistemin gücü karşısında sesini kesip hizmet eden kesimi temsil eder.
Gülcemal: Seydahmet’in karısıdır. Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına bakmakla
geçirir.
İLİŞKİLER:
Orozkul, Bekey’e çocuk sahibi olamadıklarından dolayı kızar ve şiddet uygular. Bekey ise
özgüveni düşük bir birey olduğundan Orozkul’a karşı koymayıp o da çocuklarının olmamasını
kendi suçu olarak görür.
ÇATIŞMA:
Kadın-Erkek Çatışması
Eserde yer alan çatışmalarından biri kadın - erkek kutupluluğudur. Eserde iki kadın tipinin
olduğu görülmektedir. İlki Bekey hala ve çocuğun şehirdeki annesi gibi eşinden korkan, ona
bağımlı olan tiplerdir. İkincisi ise eşinin sakin biri olmasından faydalanıp baskın olmayı
başaran, her seferinde eşini ezmeye çalışan, Mümin dedenin eşi yaşlı nine gibi kadınlardır.
Eserde her iki kadın tipinin de bir güç göstergesi olarak saygı duyduğu ana unsur para olarak
gösterilir. Çünkü Bekey, Orozkul’a ona baktığı için katlanmaktadır. Nine ise Orozkul’a eşine iş
vermesinden dolayı büyük saygı ve minnet duymaktadır. Çocuğun annesi ise yeterli para
biriktirip daha geniş bir eve çıktıklarında eğer eşinin izni olursa çocuğunu yanına alabileceğini
Mümin dedeye söyler.
Orozkul eserde kibirli, sinirli, zorba biri olarak gösterilir. Çocuklarının olmamasını bahane
ederek karısı Bekey’e şiddet uygular. Ona “babasının yanında en ağır küfürleri savurmaktan hiç
çekinmez” ve sık sık şiddet uygular. Bekey ise çocuğunun olmamasını bir lanet olarak görerek
“ne yani benim günahımda böyle kısır bırakıldım!.. Vur vur gebereyim daha iyi” şeklinde
ifadeler kullanır. Bu durum toplum baskısının kadınları ne kadar olumsuz yönde
etkileyebileceğini göz önüne serer. Nitekim Bekey haksız yere şiddet görmesine rağmen suçlu
olarak kendisini görür. Eserde onun yaşadığı bu acziyet ona toplum tarafından biçilmiş bir rol
olarak yansıtılır.
Bekey’in içinde bulunduğu kötü durum çocuğun iç dünyasında da etkisini gösterir. Çocuğa
göre Bekey’in “beş para etmez kötü adamın biri” olan kocasına katlanmasına hiç gerek yoktur.
Çünkü “onsuz da pekâlâ geçinmeleri” mümkündür. Hatta çocuğun Orozkul’a karşı içinde
biriktirdiği nefret onu düş âleminde öç almaya yöneltir. Onun planına göre hepsinin aniden
“Orozkul’un üzerine çullanarak” onu çaya atmaları, yaşadıkları sorunlardan kurtulmalarının
tek yoludur. Çocuğun bu planı kurgulamasında sadece balıkların derede yüzebileceği, bir balık
olmayan Orozkul’un bu sebeple suda boğulacağı düşüncesi etkili olur.
Kendisini hiç sevmemesine ve ona çok kötü bir şekilde davranmasına karşın çocuk, ninesine
karşı içinde vefa duygusu barındırır. O, “ninesine karşı kendisine baktığı için minnet duyar”, bu
sebeple “yarına kadar iyileşip mutlaka okula gitmesi gerektiğini” düşünür.Bu durum yazarın
kadın-erkek çatışmasında çocuğu bir taraf olarak görmediğini ortaya koyar.
Eser boyunca yazarın, kadınların erkeklere bağımlı bir şekilde yaşamaya mahkûm edilişlerinde
toplumun etkisinin olduğunu düşündüğü söylenebilir. Maddi açıdan yetersiz olan bu kadınlar
yaşamın getirdiği bütün zorluklara katlanmak zorunda kalırlar. Yazarın bu toplumsal rolü
eleştirel bir bakış açısıyla yansıttığı görülür. Bu durum yazarın iyi - kötünün kadim
çatışmasında kadın-erkek ilişkilerini güç odaklı bir şekilde sorguladığını gösterir.
MEKAN:
Roman Isık Göl çevresindeki San Taş vadisinde geçmektedir. Belirli yerlerde şehir hayatına da atıfta bulunulur.
San Taş Vadisi; boğazların, yamaçların arasından ormana doğru uzanan bir bölgedir. Hemen yakınında Isık Gölü vardır.
Vadide, orman koruculuğu yapan üç aile oturmaktadır. Vadide Mümin dedenin çocuğun yüzmesi için yaptığı bir göl vardır.
Mekan bir zamanlar Marallara ev sahipliği yapmıştır ama şu anda sadece insanlar bulunur.
Şehirden uzak olduğu için, her yer dağ bayır olduğu için, bir yere gidilmesi gerektiğinde kolayca gidilemez ve bir şeye
ihtiyaç duyulduğunda kolayca elde edilemez yani ulaşım ve ticaret zordur. Bu durum geçim sıkıntısını ortaya çıkarır.
Geçim sıkıntısı Dedeyi ve diğerlerini olumsuz yönde etkiler çünkü ihtiyaç duyulan konfora sahip olamazlar.
ZAMAN
▪ Dış zaman: Romanda anlatılan olaylar hangi dönemde geçmektedir?
▪ Dış zaman, kişilerin davranışlarını nasıl etkilemiştir?
▪ İç zaman: Romanın kendi içinde, anlatılan olayın gelişme süreci nedir?
▪ Romanda,
✓ Anlatılanlar bir noktadan başlayıp ileriye doğru mu gitmiş? (düz gelişme) Evet
✓ Anlatıcı, zaman zaman olayları özetleyerek mi geçmiş? (daraltma) Evet
✓ Romanda, anlatıcı geriye dönüşler yapıyor mu? Evet
2 İnsanları hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaç duyduklarının farkına vardırıp birbirlerine kenetlendirmiştir.
3 Günler geçip gitmektedir. Orozkul içince kendini kaybeder ,ortalığı darmadağın eder, herkesin huzurunu
kaçırırdı.Yine birisine ağaç sözü vermiştir.Ağacı keserler ama onu ormandan getirmek hiçte kolay değildir. Mümin dede
arkada, Orozkul önde ilerlemektedir. Ağaç bir an için kontrolden çıkar ve biraz yuvarlanır. O sırada Mümin yıllardır
bölgede görülmeyen Maralları görür.
1.
2.
Kitapta geçen Orozkul karakteri Cengiz Aytmatov’un hayatında neyi temsil eder? Açıklayınız.
3. O dönemin getirdiği yenilikler ve insanların kültürel değerlerinden uzaklaşması Mümin
dedeyi toplumda nasıl bir rol benimsemeye yöneltmiştir?
KESİTLER:
-III-
-IV-
ÖZET:
Çocuk Beyaz Gemi’ye gitmek ile gitmemek arasında karar vermeye çalışır.Çocuk vadiye inince
yaşananlardan dolayı gösterilecek cezadan korkar ve kendini çantası ile konuşarak
cesaretlendirir.Çocuk eve gittiği zaman evde bir sessizlik ile karşılaşır,bu sessizlik Orozkul ile Bekey
arasında gerçekleşen tartışmadan dolayıdır.
Mümin dedenin savaş sırasında ölen bir erkek çocuğu vardır ama Mümin dedeyi en çok üzen olay
iki kızının da pek talihsiz oluşudur.
Çocuk sessizce yemeğini yer ve düşünür: Bekey teyze niye dövüleceğini bilerek Orozkul’a içki
almaya devam eder yani onu niye her seferinde yeniden affeder ?
Çocuk Orozkul’u işe yaramaz bir adam olarak görür ve onsuz pekâlâ geçinebileceklerini düşünür.
Çocuk Orozkul’un hiçbir zaman balık olamayacağını söyler çünkü Orozkul çoktan kötü, yıkıcı tarafı
benimsemiş ve onu temsil eden bir unsur haline gelmiştir. Orozkul’un niçin çocuğu olmadığı
sorgulanır. Mümin dede Maral Ana hikayesini gerçek kabul etmiş ona inanmıştır yani iyiliğin
varlığına inanmıştır.
Yazar Maral Ana hikayesini anlatır: Bundan çok uzun zaman önce Orta Asya'da kırgız kavimleri ile
diğer kavimler yaşarmış. Bu kavimler birbirleri ile savaşırlar ara sıra da barış ortamı olurmuş.
Gel zaman git zaman bir gün düşman kavmi bütün gücü ile kırgız ülkesine saldırmış. Etrafta canlı
adına ne bulunduysa öldürülmüş, kılıçtan geçirilmiş.Düşman kavim büyük bir sevinç içinde geri
dönerken, orman içinden biri kız biri erkek iki çocuk köye gelmiş.
Bu iki çocuk ne olduğunu anlamamış ilk önce. bakmışlar ki herkes öldürülmüş. Büyük bir üzüntü
içerisinde düşmanın çıkardığı toz bulutunun arkasından gitmeye başlamışlar. Bir bakıma ateşin içine
atmışlar yani kendilerini.
Akşam olunca köye varmışlar. karınları çok acıkmış tabii. Gelen et kokularına dayanamayıp köy
halkının içine karışmışlar. Orada bulunanlar bu iki çocuğu görünce “siz kimsiniz?” diye sormuşlar.
Çocukların cevap vermesiyle onların da kırgız olduğunu anlamışlar ve çok büyük bir öfkeyle ne
yapacaklarını aramaya koyulmuşlar. Hemen Han’larının yanına gidip durumu açmışlar. Han çok
hiddetlenmiş tabii. Hemen bu iki çocuğu orada bulunan yaşlı iyi kalpli kadına vermiş ve “git bunları
öldür” demiş.
Yaşlı kadın büyük üzüntü içerisinde almış çocukları getirmiş bir uçurum kenarına. Tam atacakken
arkadan bir geyik “bırak onları kadın” diye seslenmiş. Kadın şaşırmış tabii. Hiç geyik konuşur mu?
geyik “onları bana ver memem süt dolu onlar benim çocuğum olsun” demiş. Kadından almış bu iki
çocuğu ve çok uzaklara Isık Göl civarına götürmüş.
Oraya yerleşmiş ve çoğalmışlar. Çok mutlu hayat sürmüşler. Daha sonra yoldan çıkan insanlar
ölenlerin mezarına geyik boynuzu dikme adeti edinmişler. Bu onlara ayrı bir saygınlık katmış yani.
Karşı çıkan insanlar da olsa zamanla geyik avlama çoğalmış.
Gel zaman git zaman o kadar avlanma olmuş ki çok az geyik kalmış. Bunun üzerine ihanete
uğrayan ana geyik yaşlı gözlerle bu köye bakarak yanına aldığı birkaç geyik ile oralardan çekip gitmiş.
KİŞİLER:
Üçüncü bölüm ikinci bölümün kısa bir devamı niteliğinde olduğu için kişilerde değişiklik
yaşanmaz.
Dördüncü bölümde Maral ana hikayesi anlatıldığı için geçmişe dönüş yapılır.
İLİŞKİLER:
ÇATIŞMA:
Beyaz Gemi tema yönünden incelendiğinde iyilik ve kötülüğün mücadelesine geniş şekilde yer verildiği görülür.
Eserde iyi olarak sunulan karakterler Mümin dede ve çocuktur. Mümin dede iyilik yapmaktan çok hoşnut olan
biridir. Herkese yardım etmek onu mutlu etmeye yeter. Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte hayvan sürülerini getiren
göçebeleri dedeyle torun birlikte ziyarete giderler. Çocuk bu durumu şu şekilde ifade eder:
“... sonra dedemle birlikte ‘hoş geldin’e gideriz. Hepsinin elini sıkarız. Ben de sıkarım ellerini”
Mümin dede çok fakirdir ve maddi yönden Orozkul’a bağımlı durumdadır. Fakir olmasına rağmen
iyilikseverliğinden ve misafirperverliğinden asla ödün vermez. Dağ yolunda mahsur kalan şoförleri evinde konuk
eder ve durumu olmamasına rağmen “Onlar kalkmadan et hazır olmalı” diyerek tek mal varlığı olan beş koyunundan
birini keser . Ona kötülük yapmasına rağmen Orozkul’a elinden geldiğince yardım eder. Seydahmet’in işini ihmal
etmesinden dolayı hayvanların aç kalmasına dayanamaz ve otları biçerek Seydahmet’in ailesine yardımcı olur.
Beyaz Gemi’de Mümin dede torununa Maral ana efsanesini anlatırken insanların aç gözlülüğünün ve vefasızlığının
boyutlarının göz önüne serildiği görülür. Efsanede birbirine düşman iki toplumdan söz edilir. Düşmanların cenaze
töreninde hazırlıksız yakaladıkları Kırgızların hepsini nasıl öldürdükleri anlatılır. Öyle ki bu grup “kalleşliklerini
duyurmasın ve öç almaya kalkışmasın, törelere aykırı bu olay unutulup gitsin” diye düşmanlarının hepsini ortadan
kaldırırlar. Yazarın buradaki amacı geçmiş-şimdi bağlamında insanlardaki kötülük duygusunu anlatabilmektir.
Efsanede Kırgızlardan sağ kalan iki çocuğu Enesay’a atması için yaşlı kadın görevlendirilir. Onun Enesay nehrine şu
yalvarışı insanların merhametsizliğini ve aç gözlülüğünü ortaya koyar:
“Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı. Eğer balıklar insan olsa, nehirler ve denizler
onlara yetmezdi.” Bu sırada ortaya çıkan ana buğu (Maral) yaşlı kadına “Bekle ey ulu bilge kadın! Bu günahsız
yavruların canına kıyma!” diye seslenir. Bir hayvanın merhamet dolu bu sözleri, insanın kötülüğe yatkınlığından
onun habersiz oluşundan kaynaklanır. Nitekim o çocukların soyundan gelenler “Maral boynuzu bulamayanlara”,
ö“nemsiz, beceriksiz kişiler olarak” bakmaya başlar. Bu anlayış zamanla maralların soyunun tükenmesine sebep olur.
Eserde geçen bu masalda ihtiyar kadının uyarılarına Maral’ın inanmaması yazarın bakış açısını ortaya koyar. Ona
göre insan doğası tüketmeye, yok etmeye yatkındır. Aç gözlülüğü insanın yavaş yavaş çevresini ve sonunda kendisini
tüketmesine sebep olmaktadır.
MEKAN:
Dördüncü bölümde Maral ana hikayesi anlatılır ve hikâye Sibiryada bulunan Enesay nehrinin
çevresinde geçer.
ZAMAN
Üçüncü zaman akışı olarak ilk iki bölümün devamı niteliğindedir, bu yüzden zaman değişmez.
Dördüncü bölümde Maral ana hikayesi anlatıldığı için geçmişe dönüş yapılır. Enesay boyları birlikte Enesay deresinin
çevresinde yaşarken bir boyun kırgızlara ihanet edip tüm kırgız soyuna son verdiği dönemi anlatır.
Maral ana hikayesinde geçen insanların Maral anaya-yani bir nevi anaları olan varlığa- ihanet
etmesi insanların hangi özelliğini gösterir ?
2.
3.
Topal nine neden çocukları Maral anaya teslim ederken ondan dikkatli olmasını istemiştir ?
KESİTLER:
-V-
-VI-
-VII-
ÖZET:
Günler geçip gitmektedir. Orozkul içince kendini kaybeder ,ortalığı darmadağın eder, herkesin
huzurunu kaçırırdı.Yine birisine ağaç sözü vermiştir.Ağacı keserler ama onu ormandan getirmek hiçte
kolay değildir. Mümin dede arkada, Orozkul önde ilerlemektedir. Ağaç bir an için kontrolden çıkar ve
biraz yuvarlanır. O sırada Mümin yıllardır bölgede görülmeyen Maralları görür.
Geri döndüklerine inanır.
Hava soğuktur ve ağacın yola
indirilmesi gerekmektedir.
Çünkü, sahipleri akşama
almaya gelecektir. Ama ağacı
nehirden geçirirken ağaç
sıkışır ve onu oradan
çıkaramazlar. Ağacı alacak
adamalar akşam olunca
gelmişlerdir. Orozkul onları
kendi evinde misafir eder.
Sabaha hep birlikte ağacı
çıkarmaya giderler. Bu işi
yaparlarken Maralları görürler.
Yabancılardan biri avlanmayı
teklif edince, Orozkul bunu
kabul eder. Mümin dede ava
engel olmak istemesine
rağmen kimseye söz
geçiremez.
KİŞİLER:
Orozkul: Orozkul’un kitabın başından sonuna kadar olaylar karşısında sergilediği tepki aynıdır.
Yazarda onu baştan sona kadar olumsuz bir bakış açısıyla ele alır.
Kitabın son bölümünde geçen “Orozkul vahşi bir kin ve kudurganlıkla mırıldanıyordu:
simgesel değeri olan Maral anayı ve onun şahsında bulunan her türlü olumlu değeri tahrip etmeye
kalkıştığını görürüz. Kendisi doğadan kopuk, kaosun yarattığı insan tipidir.
Mümin dede: Son bölümde Mümin dede, bütün mücadelesine ve iyi kalbine rağmen çevresinin
baskılarına yenilir. Bu durum bireylerin davranışlarının şekillenmesinde toplumun rolünü ortaya
koyar. Toplum bireylerin davranışları üzerinde doğrudan etkide bulunabilmektedir. Eserde de
Mümin dede çevresinin etkisinde kalarak geyiği avlamaktan çekinmez.
Çocuk: Son bölümde, saflığın ve masumiyetin timsali olan çocuk topluma uyum sağlayıp insani
değerlerini kaybederek bozulmaktansa kendi inandığı yoldan devam etmeyi tercih eder yani
çevresinin onu yönelttiği yolu reddeder çünkü bu yol onun yaşında bir çocuğun fıtratına uymaz.
Koketay: Geyiğin avlanmasının onlara güzel bir ziyafet için yeteceğini söylemesi de onun doğaya
karşı olumsuz bakış açısını yansıtır.
Kulubeg: Kulubeg doğayı sever, korur ve onun kutsallığına inanır. Çocuğun, hayalinde Kulubeğin
Boynuzlu Maral Ana’yı öldürdüğü için Orozkul’u öldüreceğini söylediğini hayal etmesi çocuğun,
kulubeği çevresindeki olumsuzlukları yok edecek bir kurtarıcı olarak gördüğünün kanıtıdır.
İLİŞKİLER:
ÇATIŞMA:
Eser incelendiğinde ana temanın doğa-insan çatışması, ana değerin ise doğa sevgisi olduğu
görülmektedir. Doğa sevgisi eserde hayvan, orman vb. sevgisinin ana başlığı olarak ele
alınmıştır.
Mümin dedenin ve torununun eserde doğa sevgisini daima içlerinde barındırdıkları görülür.
Sadece eserin sonunda Mümin dede, dramatik bir şekilde, savunduğu değerlere ihanet etmek
zorunda kalır. Bu durum onda vicdan azabına neden olsa da eserin sonundaki davranışları
kendisi ile çelişmesine sebep olur.
“Orozkul hep öldürmek isterdi o köpeği” ifadesinde görüldüğü üzere Orozkul karakteri
çıkarları uğruna gayet kolay bir şekilde vahşet sergilemektedir. Onun eşine çocuğu
olamamasından dolayı şiddet uygulaması bu özelliğinin sadece hayvanlara yönelik değil,
insanlara da yönelik olduğunu gösterir. Eserin son bölümlerinde Maral ananın Mümin dede
tarafından avlanması sebebiyle Orozkul’un evinde ziyafet verilir. Bu sırada Orozkul’un
davranışları onun içindeki vahşet duygusunu ortaya çıkarır:
Seydahmet de doğada nadir bulunan bu geyiklere bir avcı gözüyle bakar. “Ah şimdi bir tüfek
olsaydı! En az iki yüz kilo et çıkardı.” diyerek içinden geçenleri dışa vurur. Ayrıca nehirdeki
taşa takılan tomruğu kurtarmak için gelen adamlarda geyiğin avlanmasının onlara güzel bir
ziyafet için yeteceğini söylemesi de onun doğaya karşı olumsuz bakış açısını yansıtır. Bütün bu
olumsuz karakterlerle Mümin dede tek başına mücadele etmeye çalışır. Torunun maralları
(geyikleri) yani doğayı sevmesinde, onun masallarının etkisi yadsınamaz boyuttadır. Ayrıca o,
son ana kadar üzerine vazife saydığı doğa sevgisini içinde tutmaya çalışır. Komşusu
Seydahmet’in yukarıda yer verilen sözleri üzerine Mümin dede:
“Delirdin mi sen? Onları vurmak yasak!” diyerek ona tepki gösterir. Ancak Orozkul, Mümin
dedeyi sık sık etrafındakilere kültüründen, geçmişinden koparılmaya çalışılan bir milletin
atalarını hatırlatan tarihî masallar anlattığından dolayı görevlilere şikâyet etmekle tehdit eder.
Mümin dede hem şikâyet edilme korkusu hem de kızı Bekey’in yeniden eşinin yani Orozkul’un
evine dönebilmesi için fedakârlık etmesi gerektiği düşüncesinden dolayı savunduğu değerlerle
çelişir ve Maral anayı vurur. Onun Orozkul’a olan şu yalvarışı içinde olduğu vaziyeti özetler
niteliktedir:
Haydi, unut dün olanları. Bağışla. Sen de benim yabancım değilsin. Senin ve kızının mutluluğunu istemiyor muyum
sanıyorsun?(...) Tek sizin çocuğunuz olsun da Allah canımı alacaksa alsın. Ama ne olur kızımı bırakma, beni de
bağışla. Bütün işleri yaparım ben... Yeter ki sen iste, sen emret!..
Eserin son bölümünde bütün karakterler gibi Mümin dede de sarhoştur. O kadar sarhoştur
ki “çocuk onu tanıyamaz.” Çünkü onun bu sarhoş hali “görülmüş şey değildir”. “Ayrıca onun
gözü yanıyordu kıpkırmızıydı” ifadesinde de görüldüğü gibi yazar dedeyi gerçekçi
betimlemelerle okuyucuya sunar. Yazar bu ifadelerle onu aciz, zavallı biri olarak yansıtmaya
çalışır. Yaşadığı utanç dedeyi bu aciz duruma düşürür. Torunu ile yüzleşmekten çekinmesi onun
kendi vicdanında da ne kadar yanlış bir davranış yaptığının göstergesidir.
Yazar eserin sonunda insanların mal edinme hırslarını Orozkul’un evinde düzenlenen av
partisi ile ortaya koyar. Yukarıda yer verildiği gibi karakterler gerçekçi bir bakış açısıyla
okuyucuya sunulur. Yazarın karakterlerle ilgili şu açıklamalarına dikkat edildiğinde kişilerin
olumsuz bir bakış açısıyla tasvir edildikleri görülür. “Seydahmet böyle derken yere tükürdü ve
evine doğru yürüdü.” ifadesinde görüldüğü üzere karakterler olumsuz bir şekilde
anlatılmaktadır. Aynı durum Bekey halada da bulunur. Onun kocasına yaranabilmek için
düştüğü aciz durumu yazar eleştirel bir bakış açısıyla okuyucuya sunar. Çünkü Bekey hala
“gülünç bir şekilde giyinip süslenmiştir, yüzü gözü Orozkul’dan yediği dayağın morartılarıyla
dolu”dur ve “çok zayıf” olan vücudu üzerine giydiği bu kıyafet ile çok mutlu olduğu izlenimi
uyandırmaya çalışması onun aciz halini ortaya koymaya yetmektedir. Onun bu “yersiz neşesi”
çocuğun da dikkatini çeker ve ona üzgün bir şekilde bakar. Eser boyunca olumsuz özellikleri ile
anlatılan Orozkul da son bölümde aynı şekilde olumsuz bakış açısıyla tasvir edilir:
Beyaz Gemi’de tek masum kişi olarak sunulan çocuk, doğaya, tarihe, yani Maral anaya
yapılanların hesabını yine kendi hayal dünyasında sorgulamaya çalışır. Çünkü gerçekte çocuk
“Boynuzlu Maral anayı öldüren bu insanlara hiçbir şey yapamaması” yüzünden kendisinin
güçsüz olduğunun farkına varır. Eserde işlenen vahşetin baş sorumlusu olarak gösterilen
Orozkul’un çocuğun hayalî kahramanı olan Kulubeg tarafından cezalandırılması bu düşsel
kurgunun yansımasıdır. Nitekim çocuk kendi hayal dünyasında Kulubeg’e “peki öyleyse, onu
öldürmeliyim, dedi. Ama buradan defolup gitsin ve bir daha hiç görünmesin. Onun gibi bir
adamın hiç işi yok burada.” diyerek suçlulardan hayalî bir şekilde öç almaya çalışır.
Yazar eserin sonunda masum tek kişi olarak okuyucuya sunduğu çocuğu zalimlerle dolu olan
dünyadan dramatik bir şekilde kurtarır. Çocuğun nehirde boğulmasına kadar giden süreçte
yazar masalsı unsurları ve kültürel öğeleri bir arada kullanmayı tercih eder. Çocuğun bir balık
gibi yüzeceğini zannetmesi ve bu amaçla kendisini dereye atıp Isık Gölü’ndeki Beyaz Gemi’ye
ulaşma arzusu sonucunda boğulması yazarın şu ifadeleri ile okuyucuya aktarılır:
“Hiçbir zaman balık olamayacağını biliyor muydun? Isık Göl’e kadar yüzemeyeceğini, Beyaz gemiyi
göremeyeceğini ve ona ‘selam Beyaz Gemi, ben geldim, ben! ’diyemeyeceğini biliyor muydun?”
Eser boyunca yazar tarafından çocuğa yüklenen karakter özellikleri ile çocuğun başına gelen
olumsuzluklar ele alındığında Beyaz Gemi’nin ismi ile özel bir anlam ve değer taşıdığı
söylenebilir. Çocuk için Beyaz Gemi umudu, hayalleri temsil etmektedir. Çünkü tepenin başında
dedesinin dürbünü ile Isık Göl’deki beyaz gemiyi gözlerken aynı zamanda hayallere de dalan
çocuk, hiç görmediği annesine ve babasına bu vasıtayla ulaşabileceğini düşünür.
Nemutlu, Mümin Dede’nin torununa anlattığı “Parmak Çocuk Çıbalak” masalının taşıdığı
evrensel nitelikler sebebiyle yazarın görüşlerini aktarmada bir araç olarak kullanıldığını tespit
eder. Bu masalla yazar hayvanların gereksiz yere avlanmasının ne gibi sonuçlar doğuracağını
okuyucuya sezdirmeye çalışır. Kurdun masalın sonunda hırsının kurbanı olarak mevcut
durumunu arayacak hale gelmesi ve tabiatına aykırı olarak köpek gibi davranması, doğa-insan
ilişkisine yazarın bakış açısını ortaya koyması yönünden önemlidir.
Eserin sonunda yazar doğa-insan çatışmasında içinde Maral ananın, küçük çocuğun da yer
aldığı doğanın mağlup olmasına rağmen eninde sonunda hakikatin ve doğruluğun kazanacağını
belirtir. Onun “çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşamadığı her şeyi reddettin. İşte beni
teselli eden de budur. Bir şimşek gibi yaşadın sen. Bir defa çaktın ve söndün. Şimşeği çaktıran
göktür. Ve gök edebidir” sözleri bakış açısını yansıtır niteliktedir. Eserde insan-doğa çatışması
bağlamında vicdan, hak, adalet, iyilik değerlerinin işlendiği görülmektedir. Nitekim yazar
eserinde dramatik bir sonla olsa da masum olan çocuğu topluma uyum sağlamaktan yani insani
değerleri kaybedip bozulmaktan kurtarır.
MEKAN:
Şehirden uzak olduğu için, her yer dağ bayır olduğu için, bir yere gidilmesi gerektiğinde kolayca
gidilemez ve bir şeye ihtiyaç duyulduğunda kolayca elde edilemez yani ulaşım ve ticaret zordur. Bu
durum geçim sıkıntısını ortaya çıkarır. Geçim sıkıntısı Dedeyi ve diğerlerini olumsuz yönde etkiler
çünkü ihtiyaç duyulan konfora sahip olamazlar.
ZAMAN
2 İnsanları hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaç duyduklarının farkına vardırıp birbirlerine
kenetlendirmiştir.
3 Günler geçip gitmektedir. Orozkul içince kendini kaybeder ,ortalığı darmadağın eder, herkesin
huzurunu kaçırırdı.Yine birisine ağaç sözü vermiştir.Ağacı keserler ama onu ormandan getirmek
hiçte kolay değildir. Mümin dede arkada, Orozkul önde ilerlemektedir. Ağaç bir an için kontrolden
çıkar ve biraz yuvarlanır. O sırada Mümin yıllardır bölgede görülmeyen Maralları görür.
2.
Çocuk neden babasına özellikle bir balık suretinde yüzmek istiyor, örneğin neden bir teknede
değil?