Professional Documents
Culture Documents
Çok partili sistemin beraberinde getirdiği sosyal ve siyasi değişimler, olaylar romanın
şekillenmesinde etkili olmuştur.
Yazarlar bireysel eğilimleri, ideolojileri, dünya görüşleri doğrultusunda hareket etmiştir.
İdeolojik yaklaşımlar ön plana çıkmıştır.
1050’li yıllarda yazarlar, aydın kimliği ile halkı aydınlatma amacıyla eserler kaleme alınmıştır.
1960’lı yıllardan itibaren “insan”ı da tanımaya çalışmışlar.
Hem konu/tema hem de roman anlayışı bakımından çeşitlilik gözlemlenir.
Önceki dönemlerde olduğu gibi romanlarda Batılılaşma, Doğu-Batı çatışması, aşk konuları
işlenmeye devam eder.
Bu yıllarda yazılan romanların başlıca konuları şunlardır:
Köy yaşantısı ve köy insanının yaşadığı sıkıntılar
Gelir dağılımındaki dengesizlik
İç ve dış göçün beraberinde getirdiği toplumsal sorunlar
Kadınların yaşamları, sorunları ve sosyal hayatta karşılaştıkları zorluklar.
Bireyin iç çatışmaları
Dini, milli duyarlılıklar
1950-1980 arasında roman türü farklı eğilimlerle gelişimini sürdürmüştür. Bu eğilimler şu
şekildedir:
Toplumcu Gerçekçi Roman
Bireyin İç Dünyasını Ele Alan Roman
Millî – Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Roman
Modernist Roman
Postmodernist Roman
Bereketli Topraklar Üzerinde romanında yazar köyden Çukurova’ya iş bulmak için göç eden
İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali’nin fabrika ve Çukurova’da başına gelenleri
anlatır.
ROMAN:
Babaevi, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Avare Yıllar, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde,
Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Devlet Kuşu, Vukuat Var, Gâvurun Kızı, Suçlu, Sokakların Çocuğu,
Kanlı Topraklar, Dünya Evi, El Kızı, Yalancı Dünya, Müfettişler Müfettişi, Tersine Dünya,
Sokaklarda Bir Kız, Arkadaş Islıkları
KEMAL TAHİR
Yazdığı köy romanları ile tanınan ve Cumhuriyet döneminin sosyal gerçekçi
anlayışla eserler veren sanatçısıdır.
Yazdığı romanları; konularını Çankırı, Çorum dolayları başta olmak üzere
Orta Anadolu’nun köy ve kasabalarını anlattığı romanlar ile Meşrutiyet ve
Mütareke yıllarından başlayarak 1930’lu yıllara kadarki konuları ve kişileri,
kişilerin yaşadığı şehirleri anlattığı siyaset romanları olarak iki ana çizgiye ayırmak
mümkündür.
Kemal Tahir sosyal gerçekçi romancılar arasında özellikle bilimsel bir metotla köy gerçeklerini
anlatmasıyla ön plana çıkmıştır. Romanlarında köyü, köy insanını, hapishane yaşamını,
Cumhuriyet Döneminin siyasal özelliklerini, ağalık, ırgatlık, yarıcılık, gurbet, eşkıyalık gibi
konuları işlemiştir.
Kemal Tahir’in romanları genellikle birbirinin devamı “nehir roman”niteliğindedir.
Roman kişilerini yörelerinin ağzıyla konuşturur.
“Sağırdere, Körduman, Köyün Kamburu”romanlarında köy ve köylü sorunlarını işlemiştir.
“Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası”nda ağalık ve eşkıyalık olgusunu dile getirmiştir.
“Kurt Kanunu’nda Atatürk’e düzenlenen İzmir suikastını anlatmıştır.
“Devlet Ana”da kuruluş sürecindeki Osmanlının yönetim sistemini anlatmış, Osmanlı
toplum yapısının kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine
kurulduğunu savunmuştur.
“Yorgun Savaşçı”da Kemal Tahir, Millî Mücadele döneminin 1919-1920’li yıllarını, tüm olumlu
veya olumsuz yanlarıyla, gerçekçi ve tarafsız bir şekilde yansıtma eğilimindedir. Bu bakımdan
da romanda anlatılanlar, hâkim bakış açısı, diğer bir ifadeyle yazar-anlatıcı dikkatiyle
okuyucuya sunulmuştur.
ROMAN:
Sağırdere, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Köyün Kamburu, Yedi Çınar Yaylası, Kurt Kanunu,
Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Yol Ayrımı, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu,
Kelleci Mehmet, Bozkırdaki Çiçek, Büyük Mal, Namusçular, Karılar Koğuşu
YAŞAR KEMAL
Asıl adı Kemal Sadık Göğçeli’dir. Eserlerinde Anadolu’yu özellikle de
Çukurova’yı Anadolu insanının yaşamını destansı bir dille anlatmıştır.
Yapıtlarında Torosları, Çukurova insanının acı yaşamını, sömürülüşünü,
ezilişini, ağalık ile toprak sorununu, kan davasını tarımda makineleşmenin
ve rant savaşının yoksul köylü üzerindeki etkisini işlemiştir.
Yapıtlarında destanlardan, efsanelerden, masallardan, ağıtlardan, halk
hikâyelerinden yararlanmıştır.
Yazarın zengin bir söz dağarcığı vardır. Kısa cümleler kullanmıştır. Yerel sözcükler, deyimler,
atasözlerine sıkça yer vermiştir. Yaşar Kemal bütün öykülerini Sarı Sıcak adlı eserde toplamıştır.
Röportaj tekniğini bazı romanlarına uygulamıştır. Yazarın güçlü bir gözlem yeteneği vardır.
“İnce Memed”adlı romanıyla uluslararası bir üne kavuşmuştur, bu eser birçok dile
çevrilmiştir. Romanda haksızlığa karşı dağa çıkan bir gencin öyküsünü anlatmıştır.
Eser dört ciltten oluşmaktadır.
Anadolu halkının geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı, köy hayatının
sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hâkim olmasını anlatan
“İnce Memed”in konusu, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında
geçer. Toroslarda Değirmenoluk Köyü’nde yaşayan yoksul ve yetim
bir köylü çocuğu olan İnce Memed, Abdi Ağa’nın baskısına
dayanamaz, onun yeğenini öldürür ve dağa çıkıp eşkıya olur. Yapıt
rengiyle, yapısıyla, doğasıyla bir Çukurova öyküsüdür. İnce Memed
romanı, yazarı uluslararası bir üne kavuşturmuştur. Yazar eserini otuz iki yılda tamamlamıştır.
Roman: İnce Memed, Yılanı Öldürseler, Çakırcalı Efe, Deniz Küstü, Kuşlar da Gitti,
Yağmurcuk Kuşu, Algözüm Seyreyle Salih
Bazı romanları seri haldedir:
Dağın Öte Yüzü Serisi: Orta Direk, Ölmez Otu, Yer Demir Gök Bakır
Bir Ada Hikâyesi Serisi: Fırat Suyu Kan Ağlıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları
Akçasızın Ağaları Serisi: Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf
Kimsecik Serisi: Yağmur Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sisi
Efsane Derlemeleri-romanlar: Ağrı Dağı Efsanesi, Üç Anadolu Efsanesi, Binboğalar Efsanesi
FAKİR BAYKURT
Birçok türde onlarca eser veren yazar özellikle hikâye ve roman türünde
başarılı olmuştur. Romanlarında halk söyleyişlerini ve deyimlerini sık
kullanmıştır.
Edebiyatımızda köy sorunlarını toplumcu gerçekçi bir görüşle anlatarak
1950-1970 yılları arasında görülen köy edebiyatının en popüler yazarı
olmuştur.
Baykurt’un romanlarında anlattığı konular genellikle ezilen, geri
bırakılmış köylülerdir. Köylüleri devrimci ve halkçı bir bakış açısı ile kaleme almıştır.
Hemen hemen bütün eserlerinde ideolojiyi ön plana çıkarması, düşüncelerinin sanatının önüne
geçmesi ve eserlerinde özellikle imamlar ile öğretmenlerin çatıştırılması en çok eleştirilen
yönüdür.
Romanlarında kullandığı dil, kahramanlarını yerel ağza göre konuşturması son derece başarılıdır.
“Yılanların Öcü” romanında Burdur’a bağlı Karataş köyündeki küçük çıkarlar çevresinde
çatışan insanların hayatından gözleme dayalı kesitler sunar.
“Amerikan Sargısı’nda bilinçlenen köylünün kendilerini sömürenlere direnişleri;
Kaplumbağalar’da bir eğitmenin gayretiyle çorak kamu arazisini ıslah eden Ankara
yakınlarındaki Tozak köylülerinin topraklarını ellerinden alan yönetime olan kırgınlıklarını
anlatır.
Yazarın en ünlü romanı filme de aktarılan Yılanların Öcü adlı romanıdır.
( Irazca Ana, Haceli, Kara Bayram)
Irazca’nın Dirliği romanı Yılanların Öcü romanının devamı niteliğindedir.
ROMAN:
Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Onuncu Köy, Amerikan Sargısı, Tırpan, Kaplumbağalar,
Köy göçüren, Keklik, Kara Ahmet Destanı, Yüksek Fırınlar, Yarım Ekmek, Koca Ren, Yayla
B. BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN ROMAN ANLAYIŞI
Psikolojik roman anlayışı benimsenmiştir.
Bu alanda eser veren yazarlar modern hayatın insan üzerindeki etkilerini belirlemek için
psikoloji biliminden ve Freud’un psikanaliz kuramından yararlanmışlardır.
Hikâyelerde ve romanlarda bireyin bunalımı, yabancılaşması, yalnızlığı, sıkıntısı, kendisiyle
hesaplaşması, bilinçaltı vb. konular ele alınmış; olay örgüsüne bağlı merak unsuru ikinci
planda kalmış, bireyin psikolojik durumu ve iç çatışmaları ruhsal tasvirlerle anlatılmıştır.
Birey-toplum, geçmiş-şimdi çatışmaları bu romanların temalarının ana kaynağıdır.
Eserlere hâkim olan duygu “özlem”dir. Yazarlar; mutlu çocukluk yıllarına, geçmişte kalmış
bireysel ve toplumsal değerlere özlem çeker.
Karakterlerin zihinlerinden nelerin geçtiğini aktarabilmek için bilinç akışı, iç monolog vb.
teknikler kullanılmıştır.
Olaylara sorgulayıcı bir bakış açısı ile yaklaşılmıştır. Varoluşçuluk akımından etkilenilmiştir.
Olay değil birey ön plandadır.
Olayın birey üzerinde bıraktığı etki konu olarak işlenir.
Olay önemsizleştirilip simge, durum ön plan çıkarılıp durum hikâyeleri ve romanlar
yazılmıştır.
İnsan karmaşık bir varlık olarak ele alınmış toplumdan kaçış, gelenekçi yapıya isyan
işlenmiştir.
ROMAN:
Küçük Ağa, Osmancık, Küçük Ağa Ankara’da, Siyah Kehribar, İbiş’in Rüyası, Firavun İmanı,
Dönemeçte, Yağmur Beklerken, Gençliğimin Eyvah, Yalnızlar
Hoca lakaplı Mehmet Reşit Efendi, padişah yanlısı propaganda yapması için
İstanbul’a gönderilmiştir. Hoca KuvayiMilliye’yi vatana ihanetle
suçlamaktadır. Bunun üzerine Ankara’da hoca için “vur emri” çıkartılır. Hoca
daha sonra gizlenmeye başlar. Kendini kıstırırlarsa da yine de kaçar. Onun
yakalanması görevi Arabistan cephesinde kolunu kaybeden Çolak Salih’e
verilir. Çolak Salih Hoca’yı yakalar ve onunla konuşur. Hoca, KuvayıMilliye’nin haklılığını anlar ve
saf değiştirerek Millî Mücadele hareketine destek verir.
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR
İstanbul’un yüksek tabakasına bağlı, geçim sıkıntısı yaşamamış bir aydın olan
Abdülhak Şinasi Hisar, “Boğaziçi medeniyeti” ifadesini edebiyatımıza getiren
kişi olmuştur.
Alışılmış romanlar dışında farklı bir teknik kullanan yazar, roman diye
nitelenen ancak roman tekniğine uymayan yapıtlarını belgesel bir nitelikle
yazmış, kimi araştırmacılar tarafından tahlil ve düşünce romanı yazdığı dile
getirilmiştir. Ruh ve madde tahlillerinde büyük bir ustalığı olan Abdülhak
Şinasi Hisar, edebiyatımızda izlenimci (empresyonist)romanın en güçlü örneklerini vermiştir.
Eserlerinde olay örgüsüne pek önem vermeyen yazar, eserlerini küçük ve karmaşık vakalarla
oluşturmuştur.
Karakter oluşturmakta son derece başarılı olan Abdülhak Şinasi Hisar, edebiyatımıza da
Fahim Bey gibi unutulmaz bir tip hediye etmiştir.
Abdülhak Şinasi Hisar romanlarında çevre olarak seksen yıl önceki İstanbul’u,
Adaları, Çamlıca’yı, Boğaziçi’ni, Rumelihisar’ı seçmiştir. Eserlerinde hep İstanbul’u
anlatmış, yazdığı eserlerin isimleri de İstanbul’dan bir parçayı içinde barındırmıştır
Eserlerinde sade, anlaşılır bir dil kullanmış; mecazlı, süslü, uzun ve dolaşık, şiirsel bir üslup
benimsemiştir.
Eserlerinde zaman olarak hep “geçmiş” üstünde durmuş; anılarla zenginleştirdiği, yaşamın
geçiciliğini anlattığı yapıtlar ortaya koymuştur. Romanlarında çocukluk yıllarını ve Boğaziçi’nde
geçen gençlik günlerini bulmak ve çevreyi bir müze gibi gezmek pek de zor değildir.
ROMAN:
Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği
FAHİM BEY VE BİZ: Bursa eşrafından bir tüccarın oğlu olan Fahim Bey, dürüst ve temiz bir
insandır. Babası İstanbul’a geldiğinde kendisinin maddi durumunun kötülüğünü anlamasın diye
büyük bir konak tutmuş ve konağın boş odalarında sabahları keman çalmaya başlamıştır. Londra
elçiliği üçüncü kâtibi olan Fahim Bey, orta halli bir kız olan Saffet Hanım ile evlenmiştir. II.
Meşrutiyetin ilanından sonra başlayan “teşebbüs-i şahsi” modasına uyarak Dışişlerinden ayrılmış
ve Bursa Ovası’nda pamuk yetiştirme planları kurmuştur. Ancak garip bir yaşamının olması ve
inandırıcılığının olmaması nedeniyle sermaye bulamamıştır. Uzun yıllar boyunca bir şirket kurup
zengin olmayı hayal etmiştir. Hatta bir idarehane açarak olmayan bir şirket kurar, hayali
alışverişler yapar. Bu yaşamından dolayı adı deliye çıkar ve hayatı gerçekleşmeyen hayalleriyle
son bulur.
SAMİHA AYVERDİ
Batılılaşma ile birlikte meydana gelen uygarlık değişimini ve bu değişimin
toplumda ve özellikle aile içinde sebep olduğu sorunları, çözülmeleri roman
kişilerinin iç dünyalarından takip ederek romanlaştırır.
Romanlarında tasavvufi mesajlar, şeyh, tekke, tarikat, cami, cemaat gibi
dinsel ögelerönemli yer tutar. Bu öğelerin odak noktasını aşk oluşturur. Eski
İstanbul kültürünü işleyen yazarlardandır.
Tarih, din ve tasavvuf yapıtlarında önemli yer tutar. Geleneksel konak,
köşk ve yalılar yapıtlarında önemli yer tutar.
Romanlarının yapısını geçmiş-şimdi çatışması üzerine kurmuştur.
“İbrahim Efendi Konağı”nda, kişisel anılarından yararlanarak konak hayatını anlatmıştır.
“Mesihpaşa İmamı”adlı romanı, her türlü sevgiden yoksun ya da sahip olduğu değerlerin
farkında olmayan bir insanın, bir din adamının her alanda kendini ne kadar kolay
harcayabileceğini; bağlı olduğu değerlerin çözülüşünü ve yıkılışını vurgular.
ROMAN:
Aşk Bu İmiş, Batmayan Gün, Mabette Bir Gece, Ateş Ağacı, Yaşayan Ölü, İnsan ve Şeytan,
Son Menzil, Yolcu Nereye Gidiyorsun, Mesihpaşa İmamı, İbrahim Efendi Konağı,
Bir Dünyadan Bir Dünyaya
C.MİLLÎ – DİNÎ DUYARLILIKLARI YANSITAN ROMAN ANLAYIŞI
Çok partili sisteme geçişle birlikte, 1950 sonrasında etkili olmaya başlayan roman
anlayışıdır. Asıl etkisini 1960 sonrasında göstermeye başlamıştır.
Millî – dinî ve ahlaki değerler önem verilmiştir.
Dinî duyarlılığı yansıtan yazarlar edebiyatı araç olarak kullanmışlar; kıssadan hisse vererek
mesaj vermeyi amaç edinmişlerdir.
Modernizmin getirdiği bilim, teknoloji akılcılık kavramlarına karşı bilinçaltı, metafizik, duygu,
sezgi, altıncı his vb. kavramlar ön plana çıkarılmıştır.
Doğu-Batı çatışması, Batılılaşmanın taklit boyutunda algılanması sonucu ortaya çıkan
kültürel yozlaşma konu olarak işlenir.
Konular milli, dini duyarlılıklar çerçevesinde ele alınır. Bireyin kendini sorgulaması
amaçlanır.
Anadolu insanının yaşam tarzı anlatılmış; yanlış Batılılaşmanın getirdiği ahlaki bozukluklar,
geri kalmış halk arasındaki hurafeler üzerinde durulmuştur.
Bireyin iç dünyasıyla toplumsal sorunlar birlikte işlenir.
Realist bir anlayışla olay ve durum hikâyeleri yazılmıştır.
Geçmişimizdeki kültürel zenginlikler, kahramanlıklar, dini hassasiyetler, İstanbul'un
geleneksel sosyal dokusundan kesitler işlenmiştir.
Milli kaynaklardan, Türk mitolojisinden, destanlardan etkilenerek idealize edilmiş
karakterlere yer verilmiştir.
Maupassant tarzı (olay hikayesi) yazılmıştır, merak unsuru ön plandadır.
Eserlerde sade, yalın, sıcak ve şiirsel bir üslup kullanılmıştır.
SEVİNÇ ÇOKUM
Eserlerinde çoğunlukla sosyal, tarihî konuları işledi. Kadın ve çocuk konuları
üzerinde durdu.
Eserlerinde geleneksel değerler, milli motifler ve ahlaki hassasiyetler ön
plandadır.
Hikâyelerine çoğunlukla bir mekân tanıtımı ve olayla başlar. Ortalama Türk
insanını belirli bir gelenek içerisinde işler. İstanbul'un yoksul kesimini ve
orta halli ailelerin dünyasını eserlerine taşır.
Kadın tiplerinin dünyalarını başarılı psikolojik tahlillerle yansıtır. Duygularını akıcı ve dokunaklı
bir dille tasvir eder. Hikâyelerinde sıcak, etkileyici ve cana yakın bir anlatıcı karakteri sergiler.
Süsten uzak, yalın, şiirsel anlatımı tercih eder
ROMAN:
Zor,Hilâl Görününce, Karanlığa Direnen Yıldız, Bizim Diyar, Çırpıntılar, Ağustos Başağı,
Deli Zamanlar,Gülyüzlüm,Gece Rüzgarları,Tren Burdan Geçmiyor
RASİM ÖZDENÖREN
Özellikle hikâye türünde yazan sanatçı hikâyelerinde genellikle toplumdaki
değişme ve çözülmenin sebep ve sonuçlarını ortaya koyan durumları
anlatmıştır.
Kültürel yabancılaşma, aile çözülmeleri ve bunalımlar onun eserlerindeki
önemli kavramlardır.
Özdenören, eserlerinde temel öğe olarak insan ve insan ruhunu almıştır.
Genelde çözülmüş ve çökmüş bir toplumun kişilerini anlatan sanatçı “Denize
Açılan Kapı”adlı hikâyesinden itibaren tasavvufi bir duyarlılığı okuyucusuna
yansıtmıştır.
Bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını, kuşak çatışmasını, modernliği, gelenek gibi konularını
işlemiştir.Kültür şokuna karşı kişinin tasavvufa yönelmesini ister.
Yazarın Gül Yetiştiren Adam adlı romanında Doğu Batı ikileminde kalan insanların
davranışları ve yaşanan değişimlerin yeni gelen kuşaklara yansımasını gözler önüne serer.
D. MODERNİST ROMAN ANLAYIŞI
Modernizm
19.yy.ın ikinci yarısından itibaren etkili olmaya başlamıştır.
Edebiyat, mimari gibi farklı sanat dallarında etkisini göstermiştir.
Edebiyat, kültür, sanat gibi pek çok alanda geleneğe karşı çıkar.
Geçmişe karşı bugünün yüceltilmesini ifade eder.
“Birey” merkezli bir akımdır.
Temeli “varoluşçuluk” akımına dayanır.
Bireyin sıkıntılarını, toplumla, toplumun değerleriyle çatışmasını ve buna bağlı olarak
yalnızlaşmasını konu edinir.
Dil ve anlatım bakımından geleneksel anlatıların dışına çıkılır.
İç konuşma, geriye dönüş, bilinç akışı gibi anlatım teknikleri kullanılır.
Geleneksel metinlerdeki kronolojik zaman akışı modernist eserlerde kırılır.
Zaman; kişinin de algısına bağlı olarak geçmiş, an ve geleceğin iç içe geçtiği bir anlatımla
sunulur.
Anlatımda semboller ve mitolojik unsurlar kullanılır.
Çağrışım değeri yüksek bir anlatım benimsenir.
MODERNİST ROMANLAR
Modernizm, geleneksel olanı yeni olana tabi kılma, yerleşik ve alışılmış olanı yeni ortaya
çıkana uydurma eğilimi olarak tanımlanabilir. Postmodernizm ise modern sonrası demektir.
Son dönem eserlerde modern ile postmodern unsurlar bir arada görülmüştür.
Dünyada modernizm 1914-1960 yıllarında görülürken bizde 1923-1970 yılları arasında
görülmüştür.
Olaylara sorgulayıcı bir bakışla yaklaşılmış, yaşamın çok boyutlu ve kavranması zor
gerçeklerden oluştuğu, gerçeklerin göründükleri gibi olmadığı savunulmuştur.
Anlatıcı birey düşüncesinden hareket ederek kendi "ben"ini öne çıkarmıştır.
Topluma ait değerleri yansıtma amacı yoktur.
Kişilerin psikolojik özellikleri ön plandadır.
Modernist eserlerde toplumdaki değer çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hali,
yerleşik değerlere isyan, şiire özgü söyleyişlerden de yararlanarak, çağrışımlara açık bir
biçimde sembollerle anlatılır.
Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında arayışlara gidilir. Geleneksel anlatım ve yapı
reddedilmiştir.
Anlatımda şiirsel dil, soyut kavramlar, mecazlı, sembolik ifadeler kullanılır. Alegorik
(simgesel) anlatıma önem verilir.
Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal dünyayı yalın bir biçimde anlatmaktan kaçınırlar.
Modernizmi esas alan hikâyelerde olay olmakla birlikte esas olan, olayın birey üzerindeki
etkisini anlatmaktır.
Modernizmi esas alan eserlerde yalnızlık, toplumdan kaçış, toplumla çatışması, bireyin
bunalımı, geleneksel değerlere başkaldırı gibi konular işlenir.
Yılgınlık, bıkkınlık, umutsuzluk modernist romandaki bireylerin başlıca özellikleridir.
Eserlerde olay, zaman, mekân unsurları önemsizdir.
Diyalog ve hikâye etmeye yer verilmez.
İç konuşma, bilinç akışı, geriye dönüş teknikleri kullanılır.
Modernizmi esas alan eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında insan
psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır.
Modernizmi esas alan eserler, varoluşçuluk akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre,
dünyadaki diğer varlıklardan farklı olarak önce var olan sonra ne olduğu belirlenen birey
kendi özünü arar, kendisi olmaya çabalar, bu bakımdan birey yaşadığı toplumla da çatışma
içindedir.
Varoluşçuluk akımından etkilenerek aydının ruhsal bunalımlarını işlemişlerdir, bu yüzden
"bunalım edebiyatı" olarak da anılmıştır.
NOT: Modernist roman ile bireyin iç dünyasını esas alan esas alan roman arasında insanın
psikolojik yönünüele almaları yönünden benzerlik vardır.
ROMAN:
Aylak Adam, Anayurt Oteli, Canistan
FERİT EDGÜ
Romancıdan çok öykücü-denemeci sayılması gereken bir sanatçıdır.
Ferit Edgü eserlerinde çevresiyle uyum sağlayamayan bireyin sorunlarına
eğilmişti
Eserlerinde; topluma yabancılaşan karamsar, mutsuz, bunalımlı insanların
yaşamlarını ve psikolojik çatışmalarını anlatmıştır.
Bilinçaltı yöntemine ve alegorik anlatıma yer veren yazar, özenli bir dil kullanmış ve hikâyenin
kurgusuna önem vermiştir. Yaşamından, gözlemlerinden yola çıkarak değişik dil ve anlatım
biçimlerini denemiştir.
Toplumsal-bireysel gerçekleri, psikolojik derinlikleri araştırmıştır. Aydın kesimin uyumsuzluğunu,
yalnızlığını anlatan hikâye ve romanlarıyla tanınmıştır.
O adlı romanı Hakkaride Bir Mevsim adıyla filme aktarılmış ve ödüller almıştır. Eser bir
öğretmenin Hakkari’de yaşadıklarını anlatır.
ROMAN:
Kimse, O (Hakkari’de Bir Mevsim
OĞUZ ATAY
Postmodernizme kadar uzanan yeni roman anlayışının öncülerindendir.
Yazdığı romanlarda genellikle kimliğini kaybedip aramakta olan bir
toplumda dengesiz, kopuk aydınları anlatmıştır.(Toplum kurallarıyla
çatışan aydınların iç dünyası)
İroni, eserlerinin en önemli silahıdır. Burjuva toplumu dediği çevresini,
geleneksel ne varsa çok şeyi alaycı bir tavırla eleştirmiştir. Eserleri hiciv,
yergi, alay ve eğlenmelerle doludur.
Yaşadığı dönemde yazılan ideoloji tipi romanlar Oğuz Atay için alay
konusudur. İdeolojiler ona göre burjuva aydınlarının kendilerini ördükleri kara korkunç
duvarlardır.
Yaşarken unutulduğunu dile getiren sanatçı, öldükten sonra anlaşılanlardan olmuştur.
Eserlerinde diyalog, söyleşme, iç konuşma, mektup türünden her çeşit anlatıya başvurmuştur.
Romanın akışını istediği yerde kesmiş ve değişik konulardaki düşüncelerini, aklına gelenleri,
söylemek istediklerini okuyucusu ile paylaşmış; akıcı roman zihniyetine karşı çıkmıştır. Bu tutum
klasik olan şeylere karşı olmasından kaynaklanmaktadır.
Öykülerinde yalnızlık, isyan, intihar, iletişimsizlik, hayatın anlamsızlığı, yabancılaşma, toplum
eleştirisi, aydın eleştirisi gibi konuları ele almıştır.
“Tutunamayanlar”romanı ele aldığı konu, konuyu işleyiş tarzı ve iç monolog, bilinç akışı,
alıntı gibi yeni anlatım tekniklerini kullanması bakımından dikkate değerdir. Birbirlerine zıt
dünya görüşlerine sahip iki zümrenin, “tutunanlar”la “tutunamayanlar”ın romanıdır.
(Turgut Özben, Selim Işık )
Tutunamayanlar romanı ile postmodern romanın yolunu açmıştır.
Yazar Bir Bilim Adamının Romanı adlı eserinde Üniversiteden hocası Prof.Dr. Mustafa
İnan’ın hayatını anlatır. Eser biyografik roman türümüzün en seçkin örneklerinden birisidir.
Turgut Özben, Selim İleri’nin intihar etmesini kabullenemez ve neden
hayatına son verdiğini anlamaya çalışır. Oğuz Atay’ın eseri olan
Tutunamayanlar özeti Turgut Özben’in Selim İleri’yi anlama çabaları
üzerine kurgulanmış olan bir romandır.
Selim İleri çok iyi bir insan ve dosttur. Turgut Özben onu intihara
sürükleyen nedenleri bulmak için arkadaşlarına Selim İleri’yi sormaya
başlar. Arkadaşları Selim İleri’yi farklı kişiliklerde anlatınca ortaya
herkese farklı davrandığı çıkar. Selim İleri hiçbir zaman kendi olmamış
hep karşısındaki insanları olmasını istediği kişi olmuştur. Oysa son
derece verici bir insan olan Selim İleri’nin isteği herkesin kendisini olduğu gibi kabul etmesidir.
Turgut Özben Selim İleri’nin özünde çok mutsuz bir insan olduğunu anlar.Turgut Özben bunu
fark ettiğinde Selim İleri’ye karşı duyduğu özlem daha da artar ve ona çok ihtiyaç duyar. Selim
İleri, Turgut Özben’in kendisini sorgulamasını ve tutunduğu sandığı hayata aslında
tutunamadığını anlamasını sağlar. Çevresindeki insanların sahteliği Turgut Özben’in sonunda
kendisiyle konuşmasına neden olur ve ortaya Olric karakteri çıkar. Olric Turgut Özben’in iç
sesidir. Oğuz Ata’ın insanın içi dünyasını ve aslında hiç kimsenin göründüğü gibi olmadığını
anlattığı Tutunamayanlar özeti insanın duygusal çalkantılarına da parmak basmaktadır.
ROMAN:
Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adamının Romanı
ADALET AĞAOĞLU
Radyo ve sahne oyunları, roman, öykü, anı, deneme türünde eserler
vermiştir.
Yazdığı eserler birçok ödüle layık görülmüştür.
Adalet Ağaoğlu eserlerinde toplumun çalkantılı dönemlerini ve bu
dönemlerin bireyler üzerindeki etkilerini incelemiştir.
Eserlerinin biçimsel yönündeki başarısı da son derece dikkate değerdir. Özellikle ayrıntıları
değerlendirişi, geriye dönüşler ve iç monologlar gibi değişik tekniklerden yararlanması
anlatımının en önemli yönleridir.
Yazarın ilk romanı “Ölmeye Yatmak”tır. Bu roman 1973’te basılmıştır.
Adalet Ağaoğlu doğa, toplum, zaman ilişkilerinin insanın iç dünyasındaki yansımalarını, düşünce
üretebilecek boyutlarda irdelemiş ve bu yönüyle dikkat çekmiştir.
Romalarının kahramanları genellikle aydınlardır. Bu bakımdan anlaşmazlık gibi görünen
konularda, ifadelerde yazar aydınları dolaylı yönden eleştirir. Romanlarında kişiler roman
kurgusuyla iç içe verilmiştir.
Korku, ölüm, erkek-kadın ilişkileri, özveri, aşk- cinsellik, yaşlılık, gençlik, başkaldırı, özgürlük vb.
evrensel temalar güncel kaygılarla, dünyaya bakışıyla, toplumsal gelişmelerle iç içe verilmiştir.
Yazarın Fikrimin İnce Gülü romanı ‘’Sarı Mercedes’’ adıyla filme dönüştürülmüştür.
Yazarın bir diğer önemli romanı Bir Düğün Gecesi’dir. Eserde Fitnat Hanım’ın torunu
Ayşen’in düğününde yaşananlar ve arka planda gelişen Türkiye gerçekleri anlatılmaktadır.