You are on page 1of 22

Türk Edebiyatının Ölçütlere Ayrılmasındaki Ölçütler:

 Dil anlayışı/ dil oğrafyası


 Din anlayışı
 Kültürel farklılıklar
 Sanat anlayışı

Türk Edebiyatının Dönemleri:

İslamiyet öncesi T.E


 Sözlü edebiyat
 Yazılı edebiyat

İslami Dönem T.E


 Anonim halk edebiyatı
 Aşık tarzı halk edebiyatı
 Dini ve tasavvufi edebiyatı

Batı Etkisinde Gelişen T.E


 Tanzimat edebiyatı
 Servetifunun edebiyatı
 Feriati edebiyatı
 Milli edebiyat
 Cumhuriyet edebiyatı

Tükçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri ve Gelişimi:


Yapı bakımından diller: Türkçe, yapı bakımından sondan eklemeli dil grubundadır.

Köken bakımından diller: türkçe, köken bakımından ‘’ Ural-Altay’’ dil grubunun ‘’Altay’’ grubuna dahil.
Türkçeye en yakın dil Moğolca.

Türklerin Kulandığı Alfabeler:


 Kök Türkçe
 Uygurca
 Arapça
 Kiril
 Latin

Dede Korkut Hikâyeleri:

 15.yy yazıya geçirilen, yazarı belli olmayan destansı hikâyelerdir.


 12 hikâyeden oluşan Dede Korkut, son bulunan 2 hikâyeyle 14 ulaşmıştır.
 Dresden ve Vatikan olmak üzere iki nüshası bulunur.
 Hikâyelerinde, kahramanlık, töre ve gelenek, kadının toplumdaki eşit rolu, aşk, sadakat,
doğruluk, erdem gibi konuları işlemişlerdir.
 İsamiyet öncesi unsurlar da bulunur.
 Olağanüstü olaylar ve gerçekler iç içedir.
 Hikâyeler hem destan hem de halk hikâyesi özelliği göserir. Eser, destan geleneğinden halk
hikâyeciliğine geçiş özelliği taşır.
 Eser, şiir ve düzyazı karışık olması yönüyle halk hikâyelerine benzemektedir.
 Hikâyelerdeki olaylar Oğuz ilinde geçmektedir.
 Hikâyelerin ortaya çıkş ve yazıya geçiş dönemleri aynı değil. 9-11 yy mücadeleler konu
edinilir. Olaylar farklı zamanlarda geçmektedir.
 Nazım-nesir karışık
 Eski Anadolu Türkçesiyle yazılmıştır.
 Aliterasyonlara, secilere, kafiye ve rediflere yer verilmiştir.
 Konuşmalar direk kahramanın ağzından söylenir.
 Feodal bir devlet düzeni var.
 Kişilerin bir kısmı olağanüstü güçlere sahip.
 Dede Korkut;
 Hikayelerin yazarı değil, ozanı simgeleyen bir bilgedir.
 Ad koyma
 Bilicilik
 Olağanüstü güçlere sahip
 Türk milletinin ortak dehasını ve zevkinin eserdir.
 Alp ve yiğit kavramlarını ön palana tutar.
 Türkiye’deki ilk çalışmayı Kilisli Rıfat yapar.
 Muharrem Ergin iki nüshayı karşılaştırır.

HALK HİKÂYESİ:

Göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk mahsullerinden olup aşk, kahramanlık gibi konuları işleyen;
kaynağı Türk, Arap-İslam ve Hint-İran olan, büyük ölçüde âşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan
nazım-nesir karışımı anlatılardır. Hikâyelere sonradan eklenen hikayelere karaveli denir. İçinde
manzum parçası olmayan halk Hikayesine Kara hikaye denir.

 Hikayelerin girişinde kalıplaşmış sözler var .


 Halk hikâyelerinin bölümleri:
 Fasıl:
 Döşeme:
 Olay:
 Dua:
 Efsane:

 Konuları aşk ve kahramanlıktır.


 Olaylar gerçek ya da gerçeğe yakındır.
 Kahramanlar tek ve çoğunlukla olağanüstü doğarlar.
 Kahramanlar genellikle 4 şekilde aşık olurlar.
 Bade içerek:
 Hazırlık safhası:
 Rüya:
 Uyanış:
 İlk deyiş:
 Aynı evde büyüyen kahramanlar
 Resme bakarak aşık olma
 İlk görüşte aşık olma
 Halk hikâyelerinin özel anlatıcıları vardır.
 Kahramanın en büyük yardımcısı Hazreti Hızır’dır.
 Kahramanlar, bazen insan dışındaki varlıklarla konuşurlar.
 Halk hikâyeleri çoğunlukla mutlu sonla biter ama (Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Tahir ile
Zühre, Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı) kahramanlar bir araya geldikleri anda ölürler.
 Dulalar kabul olur.

CENKNAME:

İslam dinini yayma ve İslam büyüklerini tanıtma maksadıyla yazılmış olan destansı,tasavvufi ve
didaktik özelliklere sahip olan eserlerdir.

 Cenkname adlı eserlerin içindeki her bir hikâyeye veya anlatmaya cenk adı verilir.
 Genellikle din ve kahramanlık teması üzerine kurulmuştur.
 Din-tarihi destanlar içerisinde kahramanlık yönü ağır basan, islamı duygular ve dünya
görüşleri ile Türk destan geleneğini de devam ettirerek yeniden şekillenen ‘’dini-tarih
destanlar’’ ın ilk örenekleri.

MESNEVİ:

 Aslı Arapçadır. Edebiyat terimi olarak ilk kez İran edb kullanılan öesnevi, Türk edb İran edb
geçmiştir. Kelime anlamı ikişer, ikilidir.
 Her beyiti kendi arasında kafiyelidir. Aa,bb,cc,dd…
 Bütün beyitler mussara özelliği taşır.
 Beyit sayısı sınırsız.
 Bölümleri:
 Giriş:
 Agâz-ı Destan
 Hatime
 Konu sınırlaması yoktur.
 Olaylar abartılarak anlatılır. Bu sebeple masallara benzetilir.
 Zaman belli değildir.
 Kahramanlar padişah, kral, şehzade, sultan vb
 Mekan olarak saraylar, şehirler, avlanma yerleri… Mekanlar çoğunlukla hayalidir.

Şehrengiz: bir şehir ve o şehrin güzelliklerinin anlattıldığı eserlerdir.

Gazavatname: din düşmanlarıyla yapılan savaşları konu edilen eserler.

Hamse: bir sanatçının yazdığı 5 mesneviye hamse adı verilir. Türk edb ilk hamse sahibi Ali Şir
Nevai’dir.

Mesnevi örnekleri.

Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacib (Türk edb ilk mesnevi örneği)

Risaletü’n- Nushiyye: Yunus Emre

Kitabu Evsaf-ı Mesacidi’ş Şerife: Ahmet Fakih

Mesnevi: Mevlana

Varka vü Gülşah: Yusuf Meddah

Huridname: Şehoğlu Mustafa


Yusuf u Züliha: Şeyyad Hamza

Süheyl ü Nevbahar: Hoca Mesut

İskendername: Ahmedi

Cemşid u Hurşid: Ahmedi

Garipname: Aşık Paşa

Mantıku’t Tayr: Gülşehri

Harname: Şeyhi

Hüsrev ü Şirin. Şeyhi

Vesiletü’n Necat: Süleyman Çelebi

Çengname: Ahmedi Dai

Şah u Geda: Taşlıcalı Yahya

Leyla vü Mecnun: Fuzuli

Beng ü Bade: fuzuli

Şems ü Pervane: Zati

Hayriyye: Nabi

Hayrabad: Nabi

Hüsn ü Aşk: Şeyh Galip

Mihnet Keşan: Keçeçcizade İzzet Molla

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadar Türk Halk Hikâyesinin Gelişimi:

Tanzimat Dönemi: roman kavramınayabanı olan toplumumuzda hikaye kavramı, halk hikayeleri ve
mesnevilerle bir tutulmuş; bir bakıma halk hikayeleri ve mesnevi Batıdaki roman ve hikayenin yerini
tutmuştur. Olay hikayeleri yazılır. Yazar için önemli olan okuyucuya ilginç, şaşırtıcı ve ibret verici
olaylar anlatmaktır. Yazarın amacı öykü üretmek değil, öykü aracılığıyla bir şeyler telkin etmektir.
Daha çok sosyal konular ele alınmıştır. Evlilik sorunları, aile hayatı, gelenek ve töreler, batıl inançlar,
eğitim, yanlış batılılaşma, esaret gibi konular işlenir. Kişiler daha çok küçük kişilerdir. Memurlar, miras
yediler, genç aşıklar, hizmetçiler ve çocuklardır. Olayların geçtiği mekan İstanbull’a sınırlıdır. Evler,
köşkler, konaklar vb

Sanatçılar:

Ahmet Mithat Efendi: Türk edb ilk hikaye örn olan Letaif-i Rivayât adlı eseri yazmıştır. Dönemin en
önemli hikaye yazarıdır. O kadar çok eser yazmıştır ki, kendisine Yazı Makinası denir. Fakat hikayeleri
teknik açıdan kusurludur, akışı kestiği için. Halkı eğitmek amacıyla edb bir araç olarak görür.

Emin Nihat Bey: edb ilk hikaye kitaplarından olan Müsameratname’yi yazmıştır.

Samipaşazade Sezai: Türk edb Batılı anlamda ilk Hikayesi Küçük Şeyler adlı öykü.
Servetifünün Döneminde hikaye: hikayede teknik yönden gelişme gözlenir. Hikaye hacim bakımında
kısalır. Realizim etkisi vardır. Belli oranda orta hali ve yoksul insanlar konu edinilir. İstanbul dışına
çıkılmıştır Halit Ziya’yla. Azda olsa Anadolu anlatılmıştır. Hikayelerde sanatçı ruhlu, piyano çalan,
yabancı dil bilen mürebbiye, dadı, mirasyedi, çapkın insanlar anlatılır. Yazarlar, karamsar, ümütsiz,
sert ve katı gerçekler dünyasından hayal dünyasına sığınma isteği, hastalık vb bireysel konular
işlenmiştri. Toplumsal ve sisyasal konular pek ele alınmamıştır. Hikayede sanat yapma kaygısı vardır.

SANATÇILAR:

Hüseyin Rahmi Gürpınar: Kadınlar Vazi, Katil Buse, Melek Sanmışım Şeytanı vb

Mehmet Ruaf: Kadın İsterse, Hanımlar Arasında vb

Halit Ziya Uşaklıgil: Solgun Demet, Heyhat vb

Hüseyin Cahit Yalçın: Hayat-ı Muhayel, Niçin Aldatırlarmış,

Milli Mücadele döneminde hikaye: hikayenin konu haritası genişlemiş, her kesimden insan özellikle
köylerde ve taşrada yaşayan insanlar konu alınmış, Anadolu mekan olarak seçilmiştir. Yurdun her
yöresinde yaşanmış olay ve kişiler konu alınmıştır. Köy gerçeği hikayede ele alınmıştır. Refik Halit
Karay’ın Memleket Hikayesi adlı öyküsü Anadolu gerçeğini anlatan en iyi öykülerdendir. Meşrutiyet
ve hürriyet övgüsü, çeşitli fikir akımlar, Milli Mücadel vb konular işlenmiştir. Toplumsal konulara
yönelmişlerdir. Halk doğru ilkesiyle hareket edilmiştir. Memleket ve memleket gerçekleri anlatılmıştır.
Teknik yönden başarılıdır. Hikayeller genellikler Maupassant tarzıyla yazılmıştır.

Sanatçılar:

Ömer Seyfettin. Milli edb ve moder edb en büyük hikaye yazarıdır. ‘’Yeni Lisan’’ makalesiyle Milli EDB
başlatmışlardır. (Ali Canip) hikayelerinin konusu çoğunlukla gerçek hayatan alınmıştır. Hikayelerinde
milli bilinci oluşturmak istemiştir. Maupassant tarzın en başarılı temsilcisidir. Falaka, Yüksek Ökçeler,
Bomba, Ant, Kaşağa vb.

Refik Halit Karay: hikayelerinde Anadoluya açılmıştır. Memleket Hikayesi

Ahmet Hikmet Müftüoğlu: Servetifunun hikayecilerindendir. Haristan ve Gülistan, Çağlayanlar

Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Bir Serencan vb

Halide Edip Adıvar: Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler

Aka Gündüz. Türk Kalbi, Türk’ün Kitabı

Reşat Nuri Güntekin: Eski Ahbap, Sönmüş Yıldızlar,

FİİLİMSİLER:

İsim-fiil: -ma, -iş, -mak

Sıfat-fiil: -an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş

Zarf-fill: -ınca, -madan, -dıkça, -a…, -alı, -arak, -ıp, -ken, -maksızın, -dığında
Türk şiirinde nazım biçimleri:

İslamiyet öncesi Türk şiiri:

 Koşuk
 Sagu
 Sav
 Destan

İslamiyet etkisinde gelişen Türk şiiri:

Halk Şiiri:

Anonim Halk Şiiri:

 Türkü
 Mani

Âşık Tarzı Halk Şiiri:

 Koşma
 Semai
 Varsağı
 Destan

Divan Şiiri:

Beyitlerle kurulanlar:

 Gazel
 Kaside
 Mesnevi
 Kıt’a
 Müstezat

Bentlerle kurulanlar:

 Muhammes
 Terkibibent
 Tercibent
 Müsedes
 Müsebba
 Müsemmen

Dörtlüklerle kurulanlar:

 Şarkı
 Rubai
 Tuyuğ
 Murabba

Batı etkisinde gelişen Türk şiiri:

 Sone
 Terzarima
 Triyole
 Balad
 Serbest Müstezat

Türk şiirinde nazım türleri:

Divan şiiri:

 Mersiye
 Methiye
 Hicviye
 Münacat
 Naat

Halk Şiiri:

Âşık tarzı halk şiiri:

 Koçaklama
 Taşlama
 Güzelleme
 Ağıt

Tekke edebiyatı şiiri:

 İlahi
 Nefes
 Nutuk
 Deme
 Şathiye
 Devriye

Batı etkisinde Türk edebiyatının şiir türleri:

 Epik
 Lirik
 Didaktik
 Satirik
 Dramatik
 Pastoral

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı:

İ. Öncesi T. Edb destan, sözlü ve yazılı dönem olmak üzere 3 koldan ilerlemiştir. Öz ve biçim
bakımından milli nitelikler taşır. Ürünler dini törenlerde doğmuştur. Şiirler şölen/toy, sığır, yuğ adı
verilen törenlerde söylenmiştir.

Yuğ: cenaze töreni

Sığır: öküzün belli dönemlerde avlanması için düzenlenen törenlerdir.

Şölen: toplu ziyafetler, eğlence töreni.

Kopuz: müzik aleti

Ozan, baksı, kam, oyun, şaman

 Ürünler çoğunlukla şiir biçimindedir.


 Şiirler anonimdir.
 Şiirler hece ölçüsüyle yazılmıştır. 7’li, 8’li ve 11’li
 Kafiye ve redife yer verilmiş, daha çok yarım kafiye kullanılmıştır.
 Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.
 Uyak düzeni aaab/cccb/dddb
 Koşuk, sav ve sagu ilk örn DLT görürüz.

Koşuk:

 şiir anlamına gelir.


 Aşk, yiğitlik, tabiat gibi konularda söylenen şiirlerdir.
 7 ve 8’li hece ölçüsü var.
 Nazım birimi dörtlüktür.
 Kafiye düzeni aaab, cccb, dddb…
 Dini kökenli şiirlerdir. Sığır ve şölen adı verilen törenlerde kopuz eşliğinde söylenir.

Örnek:

Kar buz kamug erişti


taglar suvı akıştı
kökşin bulıt örişti
kaygu bolup egrişür

Keldi esin esneyü


kadga tükel üzneyü
kirdi budun kasnayu
kara bolıt kükreşür

Nazım türü : pastoral


nazım biçimi: koşuk
nazım birimi: dörtlük
uyak düzeni aaab, cccb,
redif: -üşti, işti
uyak: -r yarım uyak 2)
Redif: -eyü, -ayü
uyak: -sn tam uyak

Hece ölçüsü:7

Sagu:

 Halk şiirinde karşılığı ağıt


 Divan şiirinde karşılığı mersiye
 Sagularda ölen kişinin yüğitliği, cömertliği, faziletleri işlenir.
 Yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunur.
 Kopuz eşliğinde
 Aaab, cccb, dddb…
 Nazım birimi dörtlük
 7 8’li hece ölçüsüyle yazılır.

Örnek:

alp er tunga öldi mi


isiz ajun kaldı mu
ödlek öçin aldı mu
emdi yürek yırtılur

ulşıp eren börleyü


yıttıp yaku urlayu
sikrıp üni yırlayu
sıgtap közi örtülür

nazım biçimi: sagu


nazım birimi: dörtlük
kafiye şeması: aaab,cccb
redif: -di mü /mu
uyak: -i yarım uyak

2)

Redif: -leyü
uyak: -r yarım uyak
hece ölçüsü: 7

Sav: atasözünün karşılığıdır.

Geçiş dönemi Türk şiiri:

Türk edebiyatını 11 ve 12 yy islam öncesinden islamiyet’e geçiş özelliği taşır.

 İslam öncesi kültür ile islami kültür iç içe devam etmiştir.


 İsalamiyeti öğretmeyi amaçlayan eserlerdir.
 Didaktik eserlerdir.
 İnsanlar, hırs, bencillik, kin gibi kötülüklerden arındırıp onlara sabır, cömertlik, doğruluk gibi
güzel davranışlar kazandırılmaya çalışılmıştır.
 Doğu Türkçesiyle yazılmıştır.
 Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar kullanılmıştır.
 Sade bir dil kullanmışlardır.
 11. Yy itibaren Arap alfabesi kullanılmaya başlanmış fakat bazı eserler Uygur alfabesiyle
yazılmıştır.

Kutadgu Bilig: 11. Yy 1069 yılında Yusuf Has Hacip tarafından Kaşgar’da yazılmış ve Karahanlı
hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. KB kelime anlamı mutluluk veren bilgi anlamına gelir.

6645 beyştlik manzum eserde, 173 dörtlük var. Ölçü olarak feû lün/ fe ûlün/ fe ûl kalıbıyla yazılmıştır.
Genellikle yarım kafiye kullanılmıştır. Eser, Karahanlı Türkçesiyle yazılmıştır. Günümüze ılaşan 3
nüshası var.

Kahramanları; Kün Toldı( hükümdar=adaleti), Ay Toldı ( vezir=saadeti), Ögdülmiş( vezirin oğlu=aklı) ve


Odgurmuş ( vezirin kardeşi=akıbet) olmak üzer 4 tane.

Divanu Lugâti’t-Türk: kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. 11yy ‘da yazılan ilk Türk sözlüktür. Eser,
Ebulkasm Abdullah’a sunulmuş. Eserin yazılma amacı, Araplara Türkçeyi öğretmek. Türkçenin ilk
köken bilgisi kitabı, ilk Türk ansiklopedisidir. Türkçenin ilk dil bilgisi kitabıdır.

Atabetü’l Hakayık: gerçeklerin eşiği anlamına geliyor. Eser, 12 yy Edip Ahmet Yükneki tarafından
yazılmıştır. Eser, Muhammet Dâd İspehsalar’a sunulmuştur. 13 bölümden oluşur, 101 dörtlük ve 484
dizeden oluşur. Aaxa şeklinde kafiyelenir. KB aynı aruz vezniyle yazılmıştır. Atabetül Hakayık, dini ve
ahlaki bir eserdir.

Divan-ı Hikmet: 12 yy Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır. Şiirlerini hikmet olarak okuduğu için, bu adı
vermiştir. Dini ve tasavvufi bir eserdir. Tekke edb ilk örneğidir.

Dini tasavvufi Halk Şiiri (Tekke Şiiri): İslamiyet’in temel ilkelerine dayanarak nefsi kötülüklerden
arındırıp ahlakı güzelleştirerek dini yaşama ve bu yolla Allah’a ulaşma düşüncesine tasavvuf denir.
Dini tasavvufi halk şiiri, tasavvuf kültürüyle yetişmiş aydınların oluşturduğu ve tekkelerde gelişmiş
edebşyattır. Zümre farkı gözermez. İnsanın her iki dünyada da mutlu olması istendiğinden birleştirici
ve hoşgörücü bir tavır sergiler. Bu edb ürün veren tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.
Sanatçılar, şiirlerinde her türlü bağnazlığa karşı çıkmış, hoşgörüyü ve katkısız Tanrı sevgisini
savunmuşlardır. Şiirleriyle Allah’a ve sevgisine ulaşmaya çalışmışlardır. Sade ve anlaşılır bir dil
kullanmışlardır. Hem aruz hem de hece ölçüsünü kullanmışlardır. Nazım birimi olarak dörtlük
kullanmışlardır. İlah, nefes, deme, şathiye, devriye, ve nutuk gibi nazım türleri var. Dini-tasavvufi
halk şiirinin ilk temsilcisi Ahmet Yesevi’dir.

İlahi: dini tasavvufi halk şiirinin en önemli nazım türüdür. Genellikle koşma nazım biçimiyle oluşur.
Allah’ı övmek, onun birliğini anlatmak, ona yalvarmak için söylenen şiirlerdir. Tarikat izlerini taşımaz.
Genellikle dörtlüklerle yazılır. 7 ve 8 ‘liveya 11 hece ölçüsü kullanılır. Beyitlerden oluşanlar ise 11 14
15 hee ölçülüdür. Aaab,bbbc,dddb … ilahiler tarikatlara göre farklı adlar alır: Mevleviler ayin,
Bektaşiler nefes, Gülşeniler tapuğ, Halvetiler durak, öteki tarikatlar cumhur ya da ilahi der. Bu türün
öncüsü Yunus Emre’dir.
Aşkın aldı beni benden
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirem
Ne yokluğa yerinirem
Aşkın ile öğünürem
Bana seni gerek seni

Nefes: tekke ozanları; ayinlerde, meclislerde nefesleri saz eşliğinde özel bir ezgiyle okur. Kutsal bir
ilhamla söylenir. Koşma nazım biçimiyle yazılır. 7 8 11’li hece ölçüsü kullanılır. Nefeslerde,
kalenderane, alçak gönüllülük ve biraz da alaycı bir üslup vardır. Kaygusuz Aptal ve Pir Sultan Abdal
nefesleriyle tanınır.

Nutuk: pirlerin ve mürşitlerin, tarikatlara yeni giren dervişlere, tarikat derecelerini ve tarikat adabını
öğretmek için söyledikleri şiirlerdir. Öğretici şiirlerdir ve hece ölçüsü kullanıllarak koşma nazım
şekliyle söylenir.

Edeptir Hakk’a yakın


Bilir isen Hak Hakk’ın
Edepsiz olma sakın
Var edep öğren edep

Devriye: evrenin ve insanın Allah’tan çıkıp tekrar Allah’qa dönmesi felsefesine göre
yazılan şiirlerdir.

Şathiye: alaylı söz anlamına gelir. Tasavvuf erinin kendisinden geçtiği sırada inançlardan
teklifsizce ve alaycı bir söz ederek yazdığı şiirlerdir. Kaygusuz Abdal türün ustasıdır.

Yeri göğü ins ü cinni yarattın


Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sâhibi rahşancı mısın

Tekke edb sanatçıları:

Hacı Bektaşı Veli: Bektaşi tarikatının kurucusudur. Makalat adlı eseri önemli.

Yunus Emre: Türk tasavvufi bir şairdir. Şiirlerinde erdemli olmayı nasihat eder. şiirlerinin kaynağı
gönüldür.

Kaygusuz Abdal: Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusudur. Hem aruz hem de hece ölçüsünü
kullanmıştır. Şathiyeleriyle ünlüdür. Budalaname, en ünlü eseri.

Pir Sultan Abdal: Alevi-Bektaşi şairler arasında en ünlüsüdür. Nefesleriyle tanınır.

Eşrefoğlu Rûmi: kadirilik tarikatının kurucusudur.

Niyazi-i Misri: Halveti tarikatının Niyazi ve Mısriyye kollunu kurmuştur.

Erzurumlu İbrahim Hakkı: Marifetname ve Kıyafetname adlı eserleri var.

Anonim halk şiiri: Kim tarafından söylendiği bilinmeyen, halkın ortak malı olan edebi ürünlerdir. En
belirgin özelliği sözlü olmasıdır. Sadece hece ölçüsü kullanılmıştır. Nazım birimi dörtlük
kullanılmıştır. Sade ve açık bir dil kullanılmıştır. Genellikle yarım ve cinaslı uyaklar kullanılmıştır.
Ürünler, toplumun yaşayışını belirler. Toplumsal konuların yanında aşk, ayrılık, gurbet, ölüm gibi
konular işlenmiştir. Türkü, mani, ninni, ağıt bu edebiyatın şiir alanındaki türlerdir. Halk hikayesi,
efsane, masal, gölge oyunu, orta oyun, meddah nesir alanındaki türlerdir.
Türkü: ilk düzenleyecisi bilinmeyen, halkın sözlü geleneğinde oluşup gelişen, çağdan çağa ve yerden
yere içeriğinde olsun biçiminde olsun değişikliklere uğrayabilen ve her zaman bir ezgiyle söylenen
şiirlerdir. Türküler anonimdir ancak söyleyeni belli olan türkülerde vardır. Her konuda türkü
söylenebilir. Türküyü diğer halk edb ayıran en önemli özelliği ezgisidir. 7 , 8 ve 11’li hece ölçüsü
kullanılır.

Türk bentleri, yapı ve sözleri bakımından iki bölmden oluşur. Birinci bölüm türkünün asıl sözlerinin
bulunduğu bölümdür ki ‘’bent’’ adı verilir. İkinci bölüm ise her bendin sonunda yinelenen nakarattir.
Bu bölüme ‘’bağlama’’ ya da kavuştak adı verilir. Bent ve kavuştaklar kendi aralarında uyaklanır.

Türküler yapılarına, ezgilerine ve konularına göre türkülerdir.


Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun, a
Gördün güzelleri beni unuttun, a -tin redif -t yarım uyak 8 hece ölçüsü
Sılaya gelmeye yemin mi ettin. a

Gayri dayanacak özüm kalmadı, b kavuştak nazım birimi: bent nazım biçimi: türkü
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.b

Yârim sen gideli yedi yıl oldu,c


Diktiğin fidanlar meyveye döndü,c -du redif nazım türü: lirik
Seninle gidenler sılaya döndü.

Gayri dayanacak özüm kalmadı,b


Gençlik elden uçtu gitti, gelmene lüzum kalmadıb kavuştak

Mani: Tek dörtlükten oluşan ve kendine özgü bir ezgi ile söylenen şiirlerdir. 1 2 ve 4 dize uayaklı,
3 dize serbestir. Aaxa şeklinde kafiyelenir. 7’li hece ölçüsü ile kafiyelenir. Temel duygu ve
düşünce son dizede ortaya çıkar. Her türlü konu işlenir.

Yapı bakımından mâni çeşitleri:

Düz (tam) mâni: yedişer heceli dört dizeden oluşan manilere düz mâni denir. Şu dağlar
olmasaydı
Çiçeği solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı

Kesik(cinaslı): birinci dizesinin hece sayısı yediden az olan manilerdir. Dizeleri cinaslı uyaklarla
kurulur.

Karaca
Aldım aşkın tüfeğin
Vurdum birkaç karaca
Dünyada bir yâr sevdim
Kaşı gözü karaca
Yedekli mâni: düz manilerin sonuna iki dize eklenerek oluşturulan manilerdir.

Ağlarım çağlar gibi


Derdim var dağlar gibi
Ciğerden yaralıyım
Gülerim çağlar gibi
Her gelen bir gül ister
Sahipsiz bağlar gibi

Karşılıklı mâni: iki kişinin karşılıklı olarak söyledikleri manşlere deyiş adı verilir. Bir çeşit sazsız
atışmadır.

Adilem sen naçarsın


İnci mercan saçarsın
Dünya deniz olanda
Gönlüm nere kaçarsın

Ağam derim naçarım


İnci mercan saçarım
Dünya deniz olunca
Ben kuş olup kaçarım

Bilmece: lügaz ve muamma çeşitleri vardır.

Tekerleme:

Nini:

Ağıt:

Aşık tarzı halk şiiri: din dışı konuları işleyen âşık ya da saz şairi adıyla anılan ve söylediğni
saqzıyla dile getiren kişilerce oluşturulan halk edb koludur. Şiirler, sözlü gelenek içinde yaşar,
geleceğe aktarılır. Bu yönüyle anonim halk şiirinin birçok özelliğini taşır. Şiirlerin söyleneni bellidir.
Şiirler çoğunlukla doğaçlama söylenir. Şairle, şiirlerini bağlama adı verilen saz eşliğinde
söylemişlerdir. Sade ve yalın bir dil kullanmışlardır. Genel olarak hece ölçüsünü kullanmışlardır.
Ama aruz ölçüsünü kullanan şairlerde var. Naqzım birimi dörtlük, nazım biçimi olarak koşma,
semai destan ve varsağı; nazım türü olarakta güzelleme, taşlama, koçaklama ve ağıt
kullanılmıştır. Ozanlar son dörtlükte tapşırma adı verilen mahlaslarını kullanmışlardır. Ozanlar,
genellikle usta-çırak gelleneği içinde yetişmiştir. Aşıklar, ümmi âşıklar, okuma yazma bilen âşıklar
ve kalem şairleri olmak üzere 3 grupa ayrılır.

Ümmü şairler: okuma yazma bilmezler, h.ç öğrenim görmemişlerdir. Genellikle saz eşliğinde
şiirlerini söylerler.

Okuma yazma bilen âşıklar: okuma-yazma bilirler. Saz da çalarlar.

Kalem şuarası: saz çalmayıp, şiirlerini yazan şairler.


 j

aşık geleneğinde çeşitli gelenekler vardır.

 saz çalma
 mahlas alma
 rüya sonra âşık olma
 çırak yetiştirme
 nazire söyleme
 lebdeğmez
 aşık toplantıları

Aşık fasıllarında düzen:

 Hoşlama: merhabalaşmak. Aşıklar dinleyicileri karşılar, koşma söyler.


 Hatırlatma: aşıklar, bu bölümde kendilerinden önce yaşamış ve sevilen âşıkların değişlerini
söylerler.
 Tekkellüm: iki aşık şiirleriyle hünerlerini gösterirler.
a) Ayak açma: en yaşlı ve ev sahibi olan aşık, ‘’geniş ayak’’ denilen kafiyeyi sağlayacak
kelimelerin bol olduğu bir ayakla değişmeyi açar.
b) Öğütleme: iki aşık nasihatlarla birbirlerine yol gösterir.
c) Sicilleme: yenen aşık, yenilen aşığı hicveder.
d) Yalanlama:
e) Taşlama: aşıklar birbirini eleştirir.
f) Uğurlama: aşıkların birbirini övüp bu bölüme son vermeleridir.

Koşma: halk şiirinin en sevilen ve yaygın biçimidir. Hece ölçüsü 11/ abab cccd kafiyelenir. Son
dörtlükte şairin mahlası vardır.

Güzelleme: daha çok sevgi, sevda, aşk, ayrılık, hasret gibi konular üzerine söylenen şiirlerdir. En ünlü
şairi Karacaoğlan’dır.

Koçaklama: yiğitliği, yiğitleri öven, kahramanlık ve savaş konulu şiirlerdir. En başarılı sanatçısı
Dadaloğlu’dur.

Taşlama: yeren, kötüleyen ve alay eden şiirlerdir. Taşlamanın ünlü ozanları Ruhsati ve Seyrani’dir.

Ağıt: ölüm ve doğal afetler üzerine özel bir ezgiyle söylenen şiirlerdir.

Semai: bir kuralla bağlı kalmadan işitilerek öğrenilen demektir. Halk şiirinde hece ve aruz ölçüsüyle
söylenir. Hece ölçüsüyle yazılan semailer, koşma türüne benzer. Dörtlük sayısı 3 5 arası. Kendine özgü
bir ezgisi vardir. 8 hece ölçüsü kulnılır.

Varsağa: özel bir ezgisi vardır. Uyak düzeni kolma ve semai ile aynıdır. Yiğitçe, mertçe söylenen
şiirlerdir. Behey, bre, hey gibi ünlemler kullanılır. En çok varsağı Karacaoğlan söyler.

Destan: Aşıkların temel özelliği olay, düşünce, durum, kanaat ve inanç anlatmaya dayalı hikâye kimliği
taşıyan şiirlerdir. Dörtlük sayısı 100 geçebilir. 11’li hece ölçüsüyle yazılır. Uyak düzeni baba ccca
ddda… Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.
Aruz ölçüsüne dayalı halk şiiri nazım şekilleri:

 Divan
 Semai
 Kalenderi
 Selis
 Santranç
 Vezn-i aher

Aşık edb sanatçıları:

Kayıkçı Kul Mustafa: Genç Osman Destanı

Karacaoğlan:

Köroğlu:

Aşık Ömer: şairname

Ercişli Emrah:

Gevheri:

Dertli:

Bayburtlu Zihni:

Levni:

Ruhsati:

Dadaloğlu:

Erzurumlu Emrah:

Seyrani:

Sümmani:

Aşık Şenlik:

Divan şiiri:

Türkler’in İslamiyet’i kabul ettikten sonra oluşturdukları ve yeni Türk ede başlangıcı olan Tanzimat
edb dönemi’ne kadar olan edebbiyattır. Divan edb, klasik edb, saray edb, yüksek zümre edb ve
osmanlı edb olarak adlandırılmıştır. Şiir ağırlıklı bir edebiyat olan eski Türk edb, şiirler divan adı
verilen kitaplarda toplandığı için divan edb olarak adlandırılmıştır. Divan edb adlandırmasını ilk kez
Ömer Seyfettin ve Ali Canip tarafından kullanılmıştır.

 Şiir ön plandadır, düz yazı ikinci plana attıldı.


 Arap ve Fars edb etkisi var.
 Şiirde biçim önemsenmiştir.
 Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
 Nazım birimi beyit, şair düşüncelerini iki beyite sığdırmak zorunda.
 Nazım biriminin yanında dörtlük ve bent de kullanılmıştır.
 Genellikle tam ve zengin uyak kullanılmış, rediften yararlanmıştır.
 Göz için kafiye anlayışı esas alınır.
 Nazım biçimlerinin kuralı var.
 Sanatçılar, son dörtlükte mahlas söylerler.
 Konu değil konunun işlenişi önemsenmiştir, bütün güzelliği değil, parça güzelliğine önem
verilmiştir. Her beyite farklı konular işlenir.
 Şiirler çoğunlukla soyuttur.
 Sanat için sanat anlayışını benimsemişlerdir.
 Daha çok bireysel konular işlenmiştir.
 Halktan kopuk bir edebiyattır.
 Dil Osmanlı Türkçesiyle yazılır eserler.

Nazirecilik: kelime anlamı benzer demektir. Bir sanatçının başka bir sanatçının şiirini alıp ona aynı
ölçü, kafiye düzeni ve nazım biçimine benzer şiir yazmasına nazire adı verilir. Alaycı biçimde yazılan
nazirelere hezl veya tehzil adı verilir.

Divan şiiri nazım biçimleri:

Beyitlerle kurulan nazım biçimleri:

 Gazal
 Kaside
 Mesnevi
 Kıt’a
 Müstezat

Bentlerle kurulan nazım biçimi:

 Muhammes
 Terkibibent
 Terciibent
 Müseddes
 Müsebba
 Müsemmen

Dörtlüklerle kurulan nazım biçimleri:

 Şarkı
 Rubai
 Tuyuğ
 Murabba

Beyitten oluşan nazım biçimleri:

Gazel: arap edb ortaya çıkmıştır. Kelime anlamı kadınlar içim söylenen güzel sözler demek. Divan edb
en yaygın nazım biçimidir. Beyit sayısı 5 -15 arasıdır, beyit sayısı 5-15 çok gazellerde var, Bu gazellere
gazel-i mutavvel adı verilir. Gazeller aa ba ca da kafiyelenir. Gazellin ilk iki dıza kendi arasında
kafiyelenirse, bu gazellere musarra/ mukaffa gazel denir. İlk beyite matla, son beyite makta denir.
Matla beyitinden sonra gelen beyte hüsnümatla denir. Maktadan önceki beyte hüsnümakta adı
verilir. Şairin mahlas kullanmasına tahallüs etme denir. Mahlas genellikle makta beyitinde yer alır.
gazellin en güzel beyitine şah-beyt ya da beytü’l gazel denir. Konu bütünlüğü olan gazellere yek-
ahenk gazeL ; bütün beyitlerin aynı güzellikte söylenmesine ise yek-âvaz gazel denir.
Dize ortalarında iç uyak bulunan gazellere mussammat gazel denir. Arapça, Farsça ve Türkçe gibi
ikiden fazla dille yazılan gazellere mülemma gazel denir. İki şairin birlikte yazdığı gazellere müşterek
gazel denir. Karşılıklı konuşma biçiminde dedi-dedim biçiminde yazılan gazellere müraca gazel denir.

Aşıkâne gazel: aşka dair mutluluk, acı gibi duyguları işler. Aşkın verdiği mutluluk, sıkıntı anlatan
gazellerdir. Temsilcisi Fuzul’i.

Rindâne gazel: geniş hoşgörü sahibi, görünüşü sade, dünya ve hayata karşı kayıtsız, içkiye düşkün,
yaşamaktan zevk alan, aynı zamanda aşık ve irfan sahibi bir tiptir. Temsilcisi Baki.

Şuhân gazel: kadını ve aşkın zevklerini konu alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenen şiirlerdir.
Temsilcisi Nedim.

Hakimane gazel: öğretici konular işlenir. Ahlakla ilgili öğütler verilir. Temsilcisi Nabi.

Sofiyâne gazel: mutasavvıf şairlerin dini ve tasavvufi konularda yazdıkları gazellerdir.

15 yy şaireleri:

 Şeyhi
 Ahmet Paşa
 Ali Şir Nevai
 Necati Bey

16 yy şairleri:

 Zati
 Fuzuli
 Baki
 Taşlıcalı Yahya

17 yy şairleri:

 Nabi
 Nef’i

18 yy şairleri:

 Nedim
 Şeyh Galip

19 yy şairleri:

 Enderunlu Fazıl
 Enderunlu Vasıf
 Yenişehirli Avni

Meni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı


Felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân
Niçün kılmaz mana dermân meni bîmâr sanmaz mı
Müstezat: arapça ziyade kökünden türetilen kelimedir. Gazelden türemiştir. Bir uzun bir kısa beyitten
oluşan nazım biçimidir. Uzun dizeler mef ulü/ mefailü/ mefailü/feulün kalıbıyla, kısa dizeleri ise
mef’ulü/ feulün ile yazılır. Eklenen kısa dizelere ziyade denir.

yetişir bağrımı hun etti figanın

Z Bülbül abt eyle dehanın

Hançer gibi deldi ciğerim tığ-ı zebanın

Te'sir-i lisanın

Kaside: arapça bir sözcük olan kaside, kastetmek anlamına gelir. Özellikle din ve devlet büyüklerine
övmek için yazılır. Beyit sayısı 33-99 arası değişir; 33-99 fazla olan gazellerde var. Aa ba ca da şeklinde
kafiyelenir. İlk beyitine matla, son beyitine makta denir. Kasidenin en güzel beyitine şah beyit ya da
beytü’l gazel denir. Şairin mahlasının geçtiği beyte taç beyti denir.

Kasidelerin bölümleri:

Nesib/teşbih= kasidenin giriş bölmü.

Girizgah: bu bölümde methiyeye yani asıl konuyla geçeceğini haber verir.

Methiye: kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü yer. Asıl bölümdür.

Tegazzül: üsluba canlılık kazandırmak amacıyla şairin gazel söylediği bölüm.

Fahriye: şairin kendini övdüğ bölüm.

Dua: kasidenin son beyitidir. Kimi övdüyse ona dua eder.

Kıt’a: divan edb iki veya daha çok beyitten oluşan nazım biçimidir. Beyit sayısı 2-12 beyit arasındadır.
İki beyitten fazla olanlara kıta-ı kebire adı verilir. Ab cb biçiminde kafiyelenir. Genellikle mahlas
kullanılmaz. Aruzun her kalıbıyla yazılır. Kıt’a nazım biçimiyle tarih, lügaz ve hicviye yazılır.

İlm kesbiyle pâye-i rif’at


Ârzû-yı muhâl imiş ancak
Aşk imiş her ne var âlemde
ilm bir kîl ü kâl imiş ancak (Fuzulî)

Dörtlüklerle yazılan nazım biçimleri:

Şarkı: bestelenmek için yazılan bir nazım biçimidir. Bent sayısı 3-5 arasındadır. Şarkılarda her bendin
ilk dizesine zemin, üçüncü dizeye miyan ya da her bendin sonunda tekrarlanan dizeye ise nakarat adı
verilir. Son dörtlükte mahlas var. Aruzun her kalıbıyla yazılır. İlk şarkı yazan Naili Kadim, en güzel
şarkı yazarı Nedi ve en çok şarkı yazan ise Enderunlu Vasıf.
Rubai: fars edb gelmiştir. Sözlükte dörtlü, dörtlük anlamına gelir. Rubai, kendisine özgü aruz
kalıplarıyla yazılan dört mısralık bir nazım biçimidir. Kendisine özgü aruz kalıplarıyla yazılan dört
mısralık bir nazım biçimidir. Rubai, aruzun Hezec bahrinin özel 24 kalıbıyla yazılır. Kafiye düzeni aaxa
biçimlenir. Genelde mahlas kullanılmaz. Aaaa şeklinde kafiyelenen rubailere terane denir. Rubaide;
tasavvuf, felsefi, dini konular, hiciv ve nükteli bir biçimdir. En önemli temsilcisi Azmizâde Haleti.

Tuyuğ: türk edb Türklerin kazandırdığı nazım biçimidir. Tek dörtlükten oluşur aaxa şeklinde
kafiyelenir. Aruzun fâilâtün/fâilatün/fâilün kalıbıyla yazılır. 11’li hece yazılır. İlk örneklerini Kadı
Burhaneddin vermiştir. En başarılı ise Seyyid Nesimi vermiştir.

Dilberün işi itâb u nâz olur


Çeşmi câdû gamzesi gammâz olur
Ey gönül sabr it tahammül kıl ona
Yâra irişmek işi az az olur
Kadı Burhaneddin

Murabba: kelime olarak dörtlü anlamına gelir. Dört dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir. En çok
aaaA bbbA cccA şeklinde kafiyelenir. Son dizeleri aynen tekrarlanır. Bent sayıları 2-27 arasındadır. En
çok aşk konusu işlenir. İlk murabba yazarı Nesimi’dir.

Kuru seydâda yiler bîser ü bîpay gönül

Gül yüzünde göreli zülf-i semensây gönül

Demedim ben sana dolaşma ana hây gönül

Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

Bizi hâk etdi hevâ yoluna sevdâ n’idelim

Pâymâl eyledi bu zülf-i semensâ n’idelim

Kul edinmezdi güzeller bizi illâ n’idelim

Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül

Ben demezdim ki hevâ yoluna serbâz gelem

Ney-i aşkınla gamın çengine demsâz gelem

Der idim aşk kopuzun uşadam vâz gelem

Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vây gönül


Bentten oluşan nazım biçimi: bentlerden oluşan nazım biçimine mussammat adı verilir. Musammatı
sözlük anlamı inci dizisidir. Her bent sonundaki mısra ilk bent ile kafiyelenirse müzdevic musammat,
bent sonlarında aynı mısra tekrarlanırsa mütekeriri musammat denir.

Terkibibent: 8-20 dizelik bentlerin birleşmesiyle oluşur. Terkibibentte bendlere hane ya da terkibhane
bendleri birleştiren beyitlere vasıta yada bendiye adı verilir. Son bendte mahlas var. Aa xa xa ….VV bb
xb xb … bendleri birbirine bağlayan bende vasıta beyt denir. Aruzun çoğunlukla mef ulü/ fa ilatü/mefa
ilü / fa ilün kalıbıyla yazılır. En ünlü terkibibent Bahdatlı R uhi’nindir. En başarılısı Ziya Paşa’nın
terkibibbendidir.

Saki getir ol badeyi kim mâye-i candır


Arâm-dih-i akl-ı melâmet-zedegândır
Ol mey ki olur saykal-ı dil ehl-i kemâle
Nâ-puhtelerin aklına bâdî-i ziyandır
Bir câm ile yap hatırı zîrâ dil-i vîrân
Mehcûr-ı hârâbat olalı hayli zamandır
Sâkî içelim aşkına rindân-ı huda’nın
Rindân-ı huda vâkıf-ı esrâr-ı nihândır
Sâkî içelim rağmına süfi-ı harisin
Kim maksadı kevser emeli hıır-i cinândır
Aşk olsun o pîr-ı mey-perverde-i aşka
Kim badesi sad-sâle vü sâkîsi civandır
Pîr-i meye sor mes’elede var ise şüphen
Vaizlerin efsaneleri hep hezeyandır
Ben anladığım çarh ise bu çarh-ı çep-endâz
Yahşi görünür sureti amma ki yamandır
Benzer felek ol çenber-i fânûs-ı hayâle
Kim nakş-ı temâsîli serîü’l-cereyândır
Sâkî bize mey sun ki dil-i tecribet-âmûz
Endişe-i encam ile vakf-ı halecândır
İç bade güzel sev var ise akl u şuurun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umurun

II.Bent
Yetmez mi bu kasrîreviş-iağreb-i âlem
Bir menzile ermez mi aceb kevkeb-i âlem
Şimdi uyuyanlar ö zamanda uyanırlar
Bir subha resîde olur âhır şeb-i âlem
Pâmâl eder encam kimin üstüne dönse
Agâz edeli devre budur meşreb-i âlem
Bin böyle cihan zer ü sîm olsa yetişmez
Mümkün mü ki is’af oluna matlab-ı âlem
Hâriçten eğer olsa temaşasına imkân
Müdhiş görünür heykel-i müsta’ceb-i âlem
Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz
Bir zerre dahi kaldıramaz merkeb-i âlem
Ebnâ-yı beşerde kalacak mı bu muâdât
Bilmem ne zaman doğrulacak mezheb-i âlem
Her safhada bir şekl-i hakikat eder ibraz
Her gün çevirir bir varaka makleb-i âlem
Bin ders-i maârif okunur her varakında
Yârab ne güzel mekteb olur mekteb-i âlem
Bu cism-i kesifin neresi merkez-i kuvvet
Yârab ne matıyyeyle gezer kâlib-i âlem
Subhâneke yâ men ḫalaka’l-ḫalka ve sevvâ
Subhâneke subhâneke subhâneke elfâ
Ziya Paşa
Terciibent: teribendin aynı vezniyle 8-20 dizelik bentlerin birleşmesiyle
oluşur. Vasıta beyti bu bendin sonunda aynıdır, değişmez. Mahlas sonda
söylenir.

Kabul eyler mi yâ Rab zahm-ı pür-nâsûrumuz bih-bûd


Kalır mı yoksa bu âteşle dâğ-ı dil gibi pür-dûd
Alırsa pençeye yasak beni ‘bu baht-ı nâ-mes’ûd
Kıyamet kopsa gevher «tutsa âlem olmayam hoşnûd
Ferah nâmın dahi yâd edemez bu cân-ı zehr-âlûd
Rızâdır çâresi her ne dilerse hazret-i Ma’bûd
Belâ mevc-âver-i gird-âb-ı hayret nâ-hudâ nâ-bûd
Adem sahillerin tuttu dirîgâ bang-i nâ-mevcûd
2
Düşüp dâm-ı hevâya nasret-i gül-zâr kaldım ben
Gidip nefh-i Mesîhâ-veş sabâ bîmâr kaldım ben
Gül-i ümmîd soldu mübtelâ-yı hâr kaldım ben
Bu gül-şen külhan oldu çeşmime nâ-çâr kaldım ben
Şarâb-ı ye’se düştüm teşneni dîdâr kaldım ben
Başımdan aştı seyl-âb-ı keder bîzâr kaldım ben
Belâ mevc-âver-i gird-âb-ı hayret nâ-hudâ nâ-bûd
Adem sahillerin tuttu dirîgâ bang-i nâ-mevcûd
Divan edb sanatçıları:
 Hoca Dehhani
 Kadı Burhaneddin
 Şeyhi
 Mevlana
 Ahmet Paşa
 Necati
 Hayali
 Bağdatlı Ruhi
 Ali Şir Nevai
 Süleyman Çelebi
 Fuzuli
 Baki
 Nef’i
 Nabi
 Neşati
 Nail-i Kadim
 Şeyhülislam Yahya
 Nedim
 Şeyh Galip








You might also like