Professional Documents
Culture Documents
TÜRK DİLİ II
EDEBİ-KURGUSAL YAZILAR
Doç. Dr. Okan ALAY
Dersin Yürütücüsü
Doç. Dr. Okan ALAY
NELER ÖĞRENECEĞİZ
2. Kazanımlar
Bu dersin sonunda;
* Yazılı anlatım ve yazı türleri kavramlarını öğreneceksiniz.
* Edebî-kurgusal yazı türlerini tanıyacaksınız.
* Dilin edebî-kurgusal metinlerdeki kullanım özelliklerini kavrayacaksınız.
* Edebî-kurgusal bir metni diğer metinlerden ayırt edebilme becerisi
kazanacaksınız.
3. Anahtar kavramlar
6.2. Söz konusu bu iki başlık çerçevesinde farklı yazı türleri aslında insanın kendisini
ifade etme becerisinin birer yansıması olarak ortaya çıkar.
7.
7.1. EDEBÎ-KURGUSAL YAZILAR
Edebî ve estetik yönü baskın olan, öğretici olmaktan ziyade sanatsal bir kaygıyla
yazılan yazılardır.
7.2. 1. Şiir: Edebiyatın en eski türü olan şiir; duygu, düşünce ve izlenimlerin estetik
bir çerçevede dizeler halinde dile getirildiği söz sanatıdır.
Neredeyse her bir şairin, eleştirmeninin bir şiir tanımı vardır.
Ahmet Haşim şiiri; “nesre çevrilmesi mümkün olmayan tür”,
C. S. Tarancı; “sözcüklerle güzel şekiller kurmak sanatı”,
Salah Birsel, “doğrusu şiirin hiçbir anlamı olmaması değil, şiirin o anlamı bağırmaması
gerekir”,
Lamartine ise “büyük zekâların rüyaları” olarak tanımlamıştır.
8.
8.1. Şiir gerçeği imgelerle anlatarak her okuyanda farklı bir etki, izlenim ve
çağrışım yaratır.
8.2. Biçimsel olarak alt alta dizeler halinde yazılması, hepsinde olmasa da uyak,
ölçü gibi ses unsurlarına sahip olması, içerik ve anlatım olarak ise imge, duyu,
duygu ve çağrışımların önemli bir yer tutması, anlatım ve söyleyişinde kendine
özgü bir dil, müzikal bir ritminin olması onu diğer türlerden farklı kılar.
8.3. Tarihi çok eskilere dayanan şiir, önce sözlü halk şiiri olarak ortaya çıkmış,
sonra yazının bulunmasıyla yazılı metin haline bürünmüştür. Halk şiiri ve klasik şiir
olarak günümüze ulaşarak çağdaş şiir tarzıyla farklı konularda ve türlerde var olur.
9.
9.1. Türk halk şiirinin güçlü şairlerinden Yunus Emre
sekizli hece ölçüsüyle söylenen bir dörtlüğünde çağlar
ötesinden şöyle seslenir:
“Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni” derken klasik (divan) şiiri
şair Fuzulî ise aruz ölçüsüyle bir beyitte şöyle seslenir:
“Kamu bimârına canan deva-yı derd ider ihsan
Niçin kılmaz mana derman meni bimar sanmaz mı?”
12.2. Pastoral Şiir: Doğa güzelliklerini, kır yaşamını, çobanların yaşayışlarını anlatan
şiirlere pastoral şiir denir. Doğaya karşı içten bir sevgi ve imrenme içeren şiirlerdir.
13.
13.1. Bir örnek:
Akşamüstü Rüyası
Akşamüstü rüyası
Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sere serpedir.
Işıklı geceler, saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça...
-Uyan Turgut’um, garibim, uyan
Bura Terme'dir.
(Turgut Uyar)
Tamamı için bakınız:
https://www.siir.gen.tr/siir/t/turgut_uyar/aksam_ustu_ruyasi.htm
14.
14.1. Epik Şiir: Kahramanlık, savaş, yiğitlik, konuları işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik
duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Divan edebiyatında konusu savaş/yiğitlik olan
kasideler, halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri epik şiir özelliği gösterir.
14.2. Örnek: Ahmed Arif’in Anadolu şiirinden bir bölüm:
Nasıl severim bir bilsen. Bir bilsen,
Köroğlu'yu, Onlar beni nasıl severdi
Karayılanı, Bir bilsen Urfa’da kurşun atanı
Meçhul Askeri... Minareden, barikattan,
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini. Selvi dalından ölüme gülerdi
Sonra kalem yazmaz, Bilmeni mutlak isterim,
Bir nice sevda…. Duyuyor musun?
15.
15.1. Satirik Şiir: Bir kişi, durum veya olayı eleştiren, kimi
zaman iğneleyici tarzda, alaylı bir biçimde ele alan şiirlerdir.
Hiciv, taşlama, yergiyle ilintilidir.
15.2. «Kalk Gidelim» şiirinden bir bölüm:
Burada hayat kirli arzular sunağı Kalk gidelim
Baştan başa riya Günahlarımızı soyunduğumuz
Ve gök kırıldı kırılacak Merhamet sularına
Kimse görmüyor Bir yanda düşkün kullar tekkesi
Bir tutam açlığın aktığını Öbür yanda mağrur efendiler
Avuçlarına koca Afrika’nın. Ruhuma batıyor artık Linka
Şu yirmi birinci asrın kabalığı
Kalk gidelim…
(Okan Alay / Yanılgılar Evi)
16.
16.1. Dramatik Şiir: Tiyatroda kullanılan bir şiir türü olup kökeni antik Yunan edebiyatında
oyuncuların sahnede söyledikleri sözleri şiir haline getirip ezberletilmesi esasına dayanır.
Türk edebiyatında örnekleri ancak Batıya açıldığımız Tanzimat dönemine görülmeye
başlanmıştır.
16.2. Örnek:
Gelinlik Kızın Ölümü
Salâ verilirken kalktık kahveden Aldık cenazeyi sarsmadan iğreti
Kızın babası yanımızda, boyu uzun Ve hafif, gözlerimiz yerde,
Zayıf, ağzı mırıltılar. Kayıp bir tayın izini süreriz sanki.
On köylü, iki subay, bir tezkereci er, (Melih Cevdet Anday)
Sıralandık ahşap meclisin avlusunda,
*Tamamı için bakınız: https://www.siir.gen.tr/siir/m/melih_cevdet_anday/gelinlik_kizin_olumu.htm
17.
17.1. DESTAN
Milletlerin hayatını derinden etkileyen savaş, doğal afet, göç gibi olayları olağanüstü bir
çerçevede ve olağanüstü kişilerle dile getiren sözlü veya yazılı edebî eserlere destan denir.
Çoğunlukla manzum şekilde olsa da düzyazı biçiminde de olabilir.
17.2. Mitolojiyle olduğu kadar efsane ve tarihle de ilintilidir. Çok eski dönemlerden
itibaren sözlü olarak anlatılan destanlar daha sonra yazıya geçirilmiştir. Bu süreçte bir
destan önce doğuş sonra yayılma ve en son derleme aşamasında yazıya aktarılarak
oluşumunu tamamlar.
17.3. Destanlar doğal ve yapay olarak ikiye ayrılır. Doğal destanlar toplumun ortak
ürünleri olup birtakım olaylar sonucu kendiliğinden oluşan ve sonra yazıya geçirilen
destanlardır. “Gılgameş Destanı” (M.Ö. 3 bin Mezopotamya) en eski doğal destandır. Oğuz
Kağan, Ergenekon, Göç, Manas gibi Türk destanları birer doğal destandır.
18.
18.1. Yapay destanlar ise bir şairin toplumu etkileyen
herhangi bir olayı doğal destanlara benzeterek coşkulu bir
dille söylemesidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Üç Şehitler
Destanı”, Gülten Akın’ın “Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı” buna
örnektir.
18.3. Dünya edebiyatında;“İlyada ve Odysseia” (Yunan),
“Şehname” (İran), “İgor”(Rus), “Kalevela” (Fin); Türk
edebiyatında ise Sakalara ait “Alp Er Tunga Destanı”, “Şu
Destanı”; Hunlara ait “Oğuz Kağan Destanı”, Göktürklere ait
“Bozkurt Destanı”, “Ergenekon Destanı” ve Uygurlara ait olan
“Göç Destanı” ve “Türeyiş Destanı” başlıca doğal destanlardır.
27.1. Dünya edebiyatında öykü türünün ilk ciddi örneği Rönesans sonrasında
(16. yy.) İtalyan yazar Giovanni Boccacio’nun yazdığı “Decameron” adlı kitaptır.
Türk edebiyatında ise ilk örneğini Tanzimat Dönemi yazarlarından Ahmet
Mithat Efendi (Letaif-i Rivayet) verirken, öyküde ciddi anlamda çığır açan iki
önemli isim; Ömer Seyfettin ve Sait Faik Abasıyanık’tır.
27.2. Cumhuriyet Döneminden günümüze öykü türünde bu iki ismin yanı sıra
öne çıkan diğer yazarlar şunlardır: Memduh Şevket Esandal, Refik Halit Karay,
Sabahattin Ali, Halikarnas Balıkçısı, Tarık Buğra, Haldun Taner, Bilge Karasu,
Sevinç Çokum, Tomris Uyar, Tezer Özlü, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören,
Ayfer Tunç, Ferit Edgü…
28.
28.1. Rasim Özdenören’in «Sabah» adlı durum öyküsünden bir bölüm:
“Gözlerini açar gibi olunca rüyasından artakalan bir boşluğu yokladı
parmaklarıyla. Uzayıp giden, uzayıp gittikçe parmaklarını da uzatıp götüren,
zaptedilmez bir yumuşaklıkla içini bir sonsuzluğa sürdüren bir çizginin üzerinde,
güneşin tereddütler içinde bir türlü aydınlatamadığı eşyayı yalayıp geçirten,
derin, idraki güç bir mistiklik merdivenini kayarcasına aşırtan gizli bir kuvvetle
itildiğini duymuştu. Gözlerini açmamıştı henüz. Bir çizginin üstünde mi, bir
merdivenin basamağında mı bilemiyordu. Penceresi, tabiatın, içinde deniz med
ve cezirlerinin boğuştuğu bir köşesini çerçevelemişti. Oraya mı gitmek, burada
mı kalmak? Burası nereydi? (…)
29. Sıra Sizde
29.1. Edebî veya kurgusal metinlerden hangisi mitolojiyle
ilintili olup millî yönü daha belirgin olan bir türdür?
okanalay@hacettepe.edu.tr