You are on page 1of 9

Konularına Göre Şiir Türleri

Şiir türleri ilk kez Aristoteles’in Poetika adlı eserinde belirtilmiştir. Bugün de bu
eserdeki tanımlara göre ayrım yapılır.

Lirik Şiir

Yunanca “lyrikos” kökünden gelmektedir. Kelime olarak coşkun ve esinle


dolu anlamı taşır. İçten gelen her çeşit özlem, aşk, ölüm, ayrılık acısı, özlem,
dilek ve hayal gibi duyguların coşkulu bir dille anlatıldığı şiirdir. Eski Yunanda
şairlerin şiirlerini telli bir saz olan “lir” ile söylemelerinden kaynaklı olarak
böyle adlandırılmışlardır. Lirik şiir, duyguların dilidir; ancak lirik şiir için kesin ve
değişmez kuralları olduğunu söylemek de mümkün değildir. Günümüzde
eleştirmenler, lirik şiir tespitinde yapıdan çok içeriğe yönelirler. Türk
edebiyatında çok yaygın olarak kullanılan bu türde pek çok şair güzel örnekler
vermişlerdir.

Rindlerin Akşamı

Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;


Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

(Yahya Kemal Beyatlı)


Epik Şiir

Yunanca “epos” kökünden gelen epik, daha çok destan türünde kullanılan
şiire işaret eder. Konularını olağanüstü kahramanlıklardan, ulusların yaşamını
derinden etkileyen savaş, göç, kahramanlık, yiğitlik, yurt sevgisi gibi tarihsel ve
toplumsal olaylardan alır. Bu olaylar, daha çok milletlerin tarihi ve psikolojik
özelliklerinin oluşumlarında belirleyici rol oynayan önemli ögelerdir.

Epik şiirler, hem yaşanmış olaylara hem de birtakım söylencelere dayanır. Bu


tür şiirler, sadece tarihi ve psikolojik ögeler taşımakla kalmaz, ait oldukları
toplumun gelenekleri, hayatı anlamlandırma yaklaşımlarını ve yaşam biçimlerini
de yansıtır. Epik şiir konusunu tarihten alır ve destanlar ilk epik şiirler olarak
bilir. Epik şiirler tıpkı destanlar gibi doğal ve yapay olmak üzere iki başlık altında
incelenir.

Doğal epik şiirlerin ortaya çıkışının tarihi çok eskiye dayanır. Bunlar kimler
tarafından söylendiği unutulmuş, zaman içerisinde eklemeler, değişiklikler
yapılmıştır metinlerdir. Kırgız Türklerine ait Manas Destanı bunların en çok
bilinenidir. Yapay olanların tarihi daha yakın dönemlere aittir. Çağdaş epik diye
adlandırılabilecek bu tür, uzun ve konulu şiirdir.

Olağanüstülüğün yerini, toplumsal gerçeklik ve insan yaşantısı almıştır. Bu türde


de doğaya ait ögeler görülmektedir. Zengin bir destan geleneğine sahip olan
Türk şiirinde Alper Tunga Destanı, Manas Destanı, Ergenekon Destanı, Oğuz
Kağan Destanı, Saka Destanı ve Battal Gazi Destanı gibi destanlar vardır. Yakın
dönemlerde destan kurallarına uygun olarak şairler tarafından yazılmış destan
örnekleri de çoktur. Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı, Fazıl Hüsnü
Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı, Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan
Savaşı, Cahit Külebi’nin Atatürk Kurtuluş Savaşında adlı destanları gibi.
Pastoral Şiir

Doğayı, doğa güzelliklerini, çoban yaşamını, aşk, macera konularını da


barındırarak anlatan şiir çeşididir. Kaynağını Eski Yunan’dan alır. Bugün, tam
anlamıyla pastoral şiir yazılabilmesi, sanayi ve teknolojinin hâkim olduğu bir
çağda yaşanılması nedeniyle; mümkün olamamaktadır. Bu durum, pastoral
şiirin tanımını genişletilerek çözülmüştür. Bugün, doğa sevgisinin yoğunlukla
işlendiği, doğaya yönelimin ön plana çıktığı şiirlere de pastoral şiir
denilmektedir.

Kır Şarkısı

Tam otların sarardığı zamanlar


Yere yüzükoyun uzanıyorum.
Toprakta bir telaş, bir telaş
Karıncalar öteden beri dostum.
Ellerime hanımböcekleri konuyor,
Ne şeker şey onlar!

Uç böcek, uç böcek diyorum,

Uçuyorlar.

Pan’ın teneffüsü bile

Ilık, okşamakta yüzü,

Devedikenleri, çalılıklar, vesaire,

Bir âlem bu toprakların üstü.

Tabiatla haşır neşir

Kırlarda geçen ikindi vakti,

Sakin, dinlenmiş, rahat,

Bir gün daha bitti. (Behçet Necatigil)


Didaktik Şiir

Yunanca “didaktikos”tan türemiştir. Bilgilendirme, bir düşünceyi açıklama,


öğüt verme amacı güden, kişisel duygulardan çok düşünceye yönelen ve
öğretme duygusunun ağır bastığı bir şiir türüdür. Din, ahlak, felsefe, sanat, bilim
gibi konularda okura öğüt ve bilgi verme, onu yönlendirme amacı güder.
İlkçağlardan itibaren kullanılmıştır. Manzum hikâyeler ve fabllarda kullanılır.

Didaktik şiir (fabl) örneği:

Yüksek, kocaman bir asmaydı geyiğin yurdu


Bu asmanın yaprakları arasına dalar,
Bütün düşmanlarından rahatça korunurdu.
Köpekleri yanıldı sanıp bir gün avcılar
Döndüler, bir felaketten kurtulmuştu yine.
Ama o nankörlük etti velinimetine!
Yemeye başladı yapraklarını asmanın.
Köpekler bu gürültüyü duyunca
Yetişip boğazladılar; budala hayvanın
Son sözü şu oldu: “Hakkımdır benim bu ceza.”
Avcılar ölümüne yetişmişlerdi ancak;
Ne ağlamak fayda etmişti, ne de sızlanmak
Bu güzel bir ders olmalı, barındığı yere
Hıyanetlik nankörlük edenlere.
Dramatik Şiir

Dramatik şiir, tiyatro türünün kaynağını oluşturur. Bu tür şiirde, yaşam değişik
boyutlarıyla verilirken olay ve eylem de dile getirilir. Dramatik şiir, kaynağını
epik şiirden almaktadır. Dramatik şiir eylemi kişileştirerek canlandıran şiirdir.

Dramatik şiirin iki temel eğilimi vardır: Ağlatı ve güldürü. Bu iki temel eğilim de
kaynağını ilkel çağlara dayanan dinsel törenlerden alır. Günümüzde
kullanılmayan bir tür olan dramatik şiir türü, yazıldığı dönemde de sahnede
sergilenme amacıyla kurgulanmıştır. Özellikle Batı’da görülen manzum tiyatro
eserleri bu şekildedir.

Kral Oidipus’tan bir parça:

(Oidipus’un başından geçenleri, koro dinleyiciye aktarır:)

Ey insanoğulları!
Ömrümüz bence bir hiç
Kim ermiş bu dünyada,
Özlenen mutluluğa?
Hayal, mutluluk denen;
O da sönüverince
Anlar gerçeği insan
Talihsiz Oidipus!
Gördükten sonra senin
Yaman alınyazını,
İnanma insanların
Mutluluğuna, artık...
Yükseklere nişan almış
İkbâle ermiş,
Mutluluk nedir tatmamıştı.
Satirik şiir

Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi ve bir durumu yermek için
yazılmış yazı veya söylenmiş söze denir. Kısaca yergi ve eleştiri içeren şiirlere
satirik şiir denir. Divan şiirinde hiciv, halk şiirinde taşlamanın karşılığı olarak
modern şiirde satirik şiir denilmektedir.

Bu çeşit şiirlerde bir kişi ya da olay iğneleyici sözlerle dile getirilir. Satirik
şiirlerde çeşitli uyarılara da yer verildiği için öğreticilik de söz konusudur. Divan
edebiyatında Nef’i, Halk edebiyatında Kaygusuz Abdal; Tanzimat sonrası
edebiyatta da Ziya Paşa, Şair Eşref ve Neyzen Tevfik satirik şiirin başarılı
örneklerini ortaya koymuş isimlerden bazılarıdır.

Zindandan Mehmet’e Mektup

(…)

Müdür bey dert dinler, bugün maruzat!


Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

(Necip Fazıl Kısakürek)


Serbest Şiir

Köklü bir geleneği olan Türk şiirinde esas olan vezinli, ölçülü şiir yazmaktır.
Ancak şiirde hece ölçüsü ya da aruz ölçüsü kullanılmadan serbest ölçüyle
(serbest vezin) yazılan şiirlere bu ad verilir. Uyağın kullanılıp kullanılmaması,
dizelerin uzunluğu ve kısalığı, şiirin belli bölümlere ayrılıp ayrılmaması şairin
isteğine bağlıdır. Serbest nazımda, şiirin dış ahenk öğeleri olan ölçü ve uyak bir
kenara itildiğinden sözcüklerin uyumuna dayalı olan iç ahenk önem kazanmıştır.
Serbest şiir demek, tamamen hiçbir kuralı olmayan, hiçbir esasa dayanmayan
şiir anlamına gelmemektedir. Serbest şiir kendi içerisinde vezinli kafiyeli,
vezinsiz kafiyeli ve veznsiz kafiyesiz serbest şiir şeklinde sınıflandırılabilir.

Kitabe-i Seng-i Mezar

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada


Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.

(Orhan Veli)
Mensur Şiir

Nesir (düz yazı) ve nazım (şiir) birbirinden farklı yazı stilidir. Düz yazı fikrin, şiir
duygunun dilidir. Şiir, düzyazının bittiği yerde başlar. Bir şiir düz yazıya çevrildiği
zaman şiir olmaktan çıkar ve başka bir anlam kazanır. Tanzimat sonrası Türk
edebiyatında pek çok türde olduğu gibi Batı şiiri örnek alınarak şiirle düzyazı
arasında farklı bir tür olarak mensur şiir ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatında
Halit Ziya Uşaklıgil tarafından ortaya atılan “mensur şiir”in daha önceki
örneklerde “nesr-i muhayyel”, nesr-i şairane”, mensure-i şairane” gibi
isimlerle anılmıştır. Mensur şiirin yaygınlaşmasından sonra, “mensure”,
fantezi” gibi isimler de kullanılmıştır.

Mensur şiirin öz tanımı şu şekilde yapılabilir: “Şairane bir konuyu, bir duyguyu
veya bir düşünceyi veyahut bir nükteyi, birkaç paragraftan birkaç sayfaya kadar
değişen bir hacimde, kısa çarpıcı, etkileyici ve yoğun bir surette, derli toplu
olarak, şairane bir eda ve üslupla anlatan müstakil bir edebi türdür”

Kısaca mensur şiir, sanatkârın şahsi his, hayal, düşünce ve intibalarının ahenkli
ve sanatlı bir dil ve üslupla ifade edildiği, vezinsiz, kafiyesiz, mısrasız büyük bir
duygu yoğunluğunun ortaya çıkardığı kısa nesirdir (Çetişli, 2007: 348). Başka bir
tanımla şeklen nesri andıran yani vezinsiz, kafiyesiz olarak düz yazı formatında
yazılan ancak şiirsel unsurlarla beslenen kısa metinlere mensur şiir denir.

İlk defa Servet-i Fünun edebiyatçıları tarafından denenen düzyazı şeklinde


kaleme aldıkları bu türe mensur şiir ya da mensure adı verilir. Fransız
edebiyatında Baudelaire, Rimbaud, Mallarme, Andre Gide, Marcel Proust; Türk
edebiyatında ilk örneklerini Halit Ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf gibi isimler
vermişlerdir.

Daha sonra Tahsin Nahit, Celal Sahir, Ali Canip, Ruşen Eşref Ünaydın ve Arif
Nihat Asya olmak üzere pek çok şair mensur şiir örnekleri vermişlerdir.

Benim Olsaydın

Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak
bir yere götürürdüm; öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız tabiatla kalırdık.
Denizle, sema ile sahra ile kalırdık… sade ikimiz kalırdık… Orada, yalnız,
ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir (öfkeli) rüzgârın, uzakta dalgalarla
döğünen medhuş (ürkütücü) denizin, gökte şimşekleriyle gürleyen haşin
yıldırımın sesiyle kalırdık… Sade ikimiz kalırdık…

Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan azade iki mevcud gibi
yaşardık, ilk insanlar gibi yaşardık. Benim olsaydın felaketlerine, merâretlerine
(acılarına), afetlerine tahammül için kuvvet bulur, hayatın sebebini anlardım,
benim olsaydın hayatı severdim.

(Mehmet Rauf, Siyah İnciler)

You might also like