You are on page 1of 70

TKD 104-100

TÜRK DİLİ II

GENEL HATLARIYLA TÜRK


EDEBİYATI TARİHİ

Sunumu hazırlayan ve sunan:


Öğr. Gör. Dr. M. Gül ULUĞTEKİN
NELER ÖĞRENECEĞİZ?

Bu ünitenin sonunda;

1) Edebiyat tarihi bilgisinin önemini kavrayacak,


2) Türk edebiyatının farklı dönemleri hakkında bilgi edinecek,
3) Farklı edebî türlerin tarihsel gelişimine dair bilgi edinecek,
4) Türk edebiyatına eserleriyle katkıda bulunan şair ve yazarlar hakkında bilgi
edinecek,
5) Türk edebiyatının tarihsel gelişimine dair bakış açısı geliştireceksiniz.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Edebiyat tarihi
Edebî eser
İnşâ
Mesnevî
Sebk-i Hindî
Nazire
Mahallîleşme akımı
Mazmun
Tardiye
Anjambman
Mensur şiir
GİRİŞ

Edebiyat, duyguları kapsayacak genişlikte, toplumsal hayatı yansıtan sanat


koludur.

Edebî eserler, şahıslar ve akımları temel alarak edebiyatın tarihî gelişimini


ortaya koyan bilim dalına edebiyat tarihi denir.

Edebî eserler sanat eseri ve yazıldıkları zamanı canlandıran birer belgedir.


GİRİŞ

Edebiyat tarihi, bir ulusun çağlar boyunca meydana getirdiği edebî eserleri
incelemesi bakımından uygarlık tarihinin önemli bir koludur.

Edebiyat bir toplumun özel diliyle yaratıldığı ve onun duygu ve düşüncelerini


ilettiği için ulusal bir kimlik taşır.

Çeviri sayesinde ulusallığı oranında


evrensel niteliğe de kavuşur.
GİRİŞ

Orta Türkçe terimi, 11-14. yüzyıllarda Müslüman Türklerin kullandığı varyantların


hepsini kapsar.

Batı Orta Türkçe: Volga Bulgarcası ve erken Kıpçakça varyantlar.


XIV. yüzyılın başında Codex Cumanicus: sözlük, gramatikal bilgiler, dinî metinler ve
bilmeceler.

Doğu Orta Türkçe: Türkistan’daki Müslüman Türkler. Karahanlı veya Hakaniye


Türkçesi, Eski Uygurcanın son dönemine benzer.
1069/1070 Balasagunlu Yusuf Has Hacip'in yazdığı Kutadgu Bilig.
1072/1073 Divan-i Lugati’t-Türk.
Harezm Türkçesi: Altın Ordu ve Mısır Memlukluları, XIII. yüzyıl.
Eski Uygurcaya yakın, Oğuzca ve Kıpçakça özellikleri var.

Selçuklu Türkçesi olarak anılan Eski Anadolu Oğuzcası, Osmanlı


İmparatorluğu’nun kurulmasından önce Anadolu'da yazılan belgelerin
dilidir.

Batı Türkçesi XIII. yüzyıldan itibaren Doğu Türkçesi geleneğinden


bağımsız gelişmiştir.
Eski Anadolu Türkçesi, 13. yüzyılın hemen başında Osmanlı Devleti’nin
kurulmasından sonra gelişen Osmanlı Türkçesinin ilk basamağıdır.
Batı Oğuzcasının batı ve doğu varyantları arasındaki bölünmesiyle
Osmanlı ve Azeri Türkçelerinin birbirinden ayrılması, daha sonraki
gelişmelerin sonucudur.

Eski Uygurcadan, Karahanlıca ve Harezmce aracılığıyla Çağataycaya


uzanan bir gelenek zinciri vardır.
Çağatayca; yaklaşık yüz yıl öncesine kadar Oğuzlar dışındaki bütün
Türklerin edebî dili olmuştur.
Türk tarihinde iki önemli dönüm noktası, İslam dininin kabulü ile
Batı’ya dönüş hareketidir.

Türk edebiyatı, Türk toplumunun geçirdiği uygarlık değişimleriyle üç


büyük çağa ayrılır:

1) İslamiyet’in kabulüne dek Türk edebiyatı


2) İslam uygarlığı etkisinde Türk edebiyatı
3) Batı uygarlığı etkisinde Türk edebiyatı
İSLAMİYET’İN KABULÜNE DEK TÜRK EDEBİYATI

İslamiyet öncesi Türk edebiyatının,


X. yüzyıla kadar sürdüğü kabul edilir.

Bu dönemin en önemli eserleri Runik harflerin


kullanıldığı Orhun Yazıtları’dır.

(Tablonun alındığı kaynak: Talât Tekin, Orhon Yazıtları, s. XV)


Kültigin Anıtı- 732, Bilge Kağan Anıtı- 735.
3.75 metre yüksekliğinde, dört tarafı yazılı, baş taraflarında Çince bölüm bulunan
dikili taşlar.
Moğolistan’da Orhon ırmağı yakınlarında.

Yazıtlar, Kül Tigin’in yeğeni Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır.


İkisi de Bilge Kağan ağzından kısa bir tarih özetiyle başlayarak çağın savaşlarını
anlatan ve ulusa yönelik öğüt ve dilekler sıralayan bir söylev niteliğinde.
Bin civarında sözcükten oluşmasına karşın dilde güçlü bir anlatım yatkınlığı vardır.

Dikkati çeken düşünceler: Kağanın Tanrı soyundan gelmesi, savaşta elde edilen
zaferler, Çin’e fazla yaklaşmanın ve Ötüken bölgesinden ayrılmanın bağımsızlığı
yitirmeye yol açacağı uyarısı, Türk tanrısının Türk ilini koruduğu inancı vb.

Tonyukuk Yazıtı (725) ise Vezir Tonyukuk’un ağzından kısa hayat hikâyesini ve Çin’e
karşı bağımsızlık savaşını anlatır.
Çin ve Moğol kaynakları
Yenisey mezar taşları
VIII. yüzyıldan kalma Türkçe yazıtlar
Mani-Burkan (Buda) çevrelerine ait Uygurca metin parçaları
XI. yüzyıla ait Divan-ı Lügati’t-Türk’te eski Türk boylarına ilişkin verilen bilgiler
Oğuz Kağan destanının mensur özeti Oğuzname
Etnografya çalışmaları

sığır (av törenleri), şölen (ziyafetler), yuğ (yas törenleri)


İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI

XI-XIII. YÜZYILLAR

Maveraünnehir, Doğu Türkçesi, XI. yüzyıl:


Kutadgubilik, Atabetü’l-Hakayık, Divan-ı Lügati’t-Türk.

Kutadgu Bilig (1069-1070) İslam uygarlığı etkisindeki Türkçenin en eski eseri


olarak kabul edilir. Karahanlılar sahasında “Has Hacib”lik rütbesiyle anılan
Yusuf’un, aruz vezniyle mesnevî şeklinde yazdığı, didaktik özellikte, ahlak, siyaset,
felsefe düşüncelerini işleyen manzum eser.
Divan-ı Lügati’t-Türk, XI. yüzyıl

Kaşgarlı Mahmud’un 1072’de başlayıp 1074’te bitirdiğini söylediği eser,


dönemin Türkçesi hakkında bilgi vermenin yanında içindeki eski örnekler
sayesinde Orta Asya Türk edebiyatının yazılı tek kaynağı olmuştur.
7500 civarında kelime.
“Başındaki harita, Türk boylarının dağılış ve yerleşme yerleri üzerine verdiği
bilgi, lehçeler ayrımı konusundaki yargıları, Türkçenin geleceği üzerindeki
umutlu yorumları, savlardan, koşuklardan, eski destan parçalarından
verdiği örneklerle elimizde bulunan en değerli dil ve edebiyat kaynağı ve
belgesi” (Mutluay, s. 35).
Aydım angar sewük Ona dedim (ki): (Ey) sevgili!
Bizim taraflara nasıl (gelebildin)?
Bizni tapa nelük
Geniş ovaları nasıl geçebildin?
Keçting yazı kerig Yüksek ve büyük tepeleri nasıl (aşabildin)?
Kırlar ediz bedük
(Sevgilimin hayali bana) dedi (ki): Senin ardın sıra
(Gelebilmek için) çok zahmet ve sıkıntı çektim.
Aydı sening udu Sarp ve yalçın dağlar, dereler yumuşadı (ve bana yol
Emgek telim idu verdiler);
Yumşar katıg ödi (Çünkü) gönlüm sana (bir an önce varmak için) yürük
(olmuştu)!
Könglüm sanga yügrük
Onun gözleri büyüleyicidir, (âşıklarını onlarla avlar);
Yelwin anı(n)g közi Kendisi (böylece gönlümün) konuğu (oldu).
Yelkin anı(n)g özi Onun yüzü dolunay gibidir;
(Güzelliği ve bakışları ile) beni kalbimden vurdu ve
Tolun ayın yüzi yaraladı.
Yardı mening yürek
Atabetü’l- Hakayık (Gerçekler Eşiği), Yüknekli Edip Ahmet.
Aruz vezniyle, dörtlüklerle yazılmış öğüt ve hikmet şiirleri.

Divân-ı Hikmet ise Özbek Türklerinin ilk mutasavvıflarından Ahmet


Yesevi’nin eseri olarak bilinir.

XIII. yüzyıl Türkçenin bağımsızlığını bulduğu bir dönem olarak önemlidir.


Anadolu sahasında bilinen en eski Türkçe divan sahibi Yunus’un eseri,
gazellerden ve ilahilerden oluşur. Şiirlerin çoğu heceyle yazılmıştır.
Eski Türk edebiyatında gerek şiir gerek inşa (sanatlı nesir) alanında çok sayıda tür
olmakla birlikte edebî eser dendiğinde akla divanlar ve mesnevîler gelir.
Gelenekte şairliğin temel şartı divan sahibi olmaktır.
Mesnevî yazmak, şairlere sanat dünyasında saygınlık kazandırır.
Eskiler, divan sahibi olmayı ev yapmaya, mesnevi yazmayı ise şehir kurmaya
benzetmiştir.
Beş mesnevî ile hamse sahibi olan şairler pek az sayıdadır.

Mesnevî: Kafiye kolaylığı, duygu ve düşünceleri ifade etmeye elverişliliği sebebiyle


aşk hikâyeleri ve dinî-tasavvufî eserlerde mesnevî şekli tercih edilmiştir. Manzum
mesnevîlerin yanında mensur mesnevîler de vardır.
XIV. YÜZYIL

Âşık Paşa: Garipnâme mesnevîsiyle Anadolu’da oluşan Türkçenin temsilcisi.


Gülşehrî: Feridüddin Attar’dan çevirdiği Mantıku’t-Tayr mesnevîsiyle tanınır.
Kadı Burhaneddin: Anadolu Türkçesine yakın Azeri Türkçesiyle yazmış, Türkçe
divan sahibi.
(Seyyid İmadeddin) Nesimî: Farsça ve Türkçe divan sahibi. Anadolu Türkçesine
yakın Azeri Türkçesiyle lehçesiyle yazmış, Bektaşi geleneğinde saygıyla
anılmıştır.
XIV-XV. YÜZYILLAR

Ahmedî: Divanı yanında İskendernâme ve Cemşid û Hurşid


mesnevileriyle meşhurdur. Klasik Divan şiirinin ilk ustası olarak kabul
edilir.
Hacı Bayram-ı Veli: XIV ve XV. yüzyıl halk şiir geleneği temsilcisidir.
Şeyhî: Kasidelerinin yanında Hârnâme adlı mesnevîsiyle ünlüdür.
Nizami’nin Hüsrev ü Şirin adlı eserini çevirmiştir.
Ahmet Paşa: Divan şiirinin XV. yüzyılda yaşamış ustalarından, yüksek
rütbeli bir aydındır.
Necatî: XV. yüzyılın özgün Divan şiiri. Gerçekçi, atasözlerini değerlendiren
ve Türkçeyi iyi kullanan ve çağında da önemsenmiş bir şair.
XV. YÜZYIL

XV. yüzyıl, Divan şiirinin kuruluş dönemini tamamlaması.


Mesihî, Mihrî Hatun, Tâcizade Cafer Çelebi, Hamdullah Hamdi, Ahmedî ve Şeyhî.
II. Murat’ın, Avnî mahlasıyla yazan Fatih Sultan Mehmet’in, Cem Sultan’ın, Adlî
mahlasıyla yazan II. Beyazıt’ın şiirleri kayda değerdir.
Süleyman Çelebi: Mevlid, peygamberin hayat hikâyesini konu alan mesnevîidir. Türkçe
yazılmış dinî şiir.
XV. yüzyılın tekke şiiri: Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram, Eşrefoğlu, Abdal Musa, Balım
Sultan ve Hasan Dede temsil eder.
XV. yüzyıl nesirinde Yazıcıoğlu Ahmet Bican’ın Muhammediye eseriyle Mercimek
Ahmet’in Kâbusnâme çevirisi dikkat çeker.
İnşaya örnek olarak Sinan Paşa’nın Tazarrûnâme adlı eseri gösterilebilir.
Dede Korkut

XV. yüzyılın sonları ile XVI. yüzyılın başlarında yazıya geçirildiği tahmin ediliyor.
Kitapta yer alan 12 hikâyede tek bir sanatçının üslubu ve anlatım ustalığı dikkat
çeker.

Bir hikâyede Azrail, diğerinde peri kızından doğma dev Tepegöz, İslam etkisine
yeni girmiş Türklerinin ilk dönemden taşıdıkları kavim özelliklerinin yanı sıra yeni
inanç sistemine uyarlanmalarının izlerini taşır. 1500-2000 kelimenin kullanıldığı dil,
yer yer tekrarlarla etkili bir şiirsel anlatıma sahiptir.
XVI. YÜZYILL

XVI. yüzyılda şiirde Nazmî, Figânî, Zâtî, Fazlî, Hayâlî, Yahya Bey, Fuzulî, Nev’î, Bakî,
Hakanî, Hüdai, Bağdatlı Ruhî, Taşlıcalı Yahya’nın yanı sıra Selimî mahlasını kullanan
Yavuz Sultan Selim, Muhibbî mahlasıyla Kanuni Sultan Süleyman, Muradî imzasıyla III.
Murad dikkati çeken şairlerdir.
Bakî kendi çağında “sultanü’ş-şuâra” diye
anılacak kadar tanınmıştır.

Aruzun Türkçeye uygunluğunda ilk


önemli adım, Bakî şiirinin dil ve deyiş
ustalığında görülür. Gazelleri ve
Kanuni’ye yazdığı terkib-i bent
mersiyesiyle değerlenen divanı en
önemli eserleridir.
Fuzûli; Arapça, Farsça ve Türkçe divanlarıyla tanınır.
Sonradan edebiyatımızın büyük lirik şairi olarak
değerlendirilmiştir.
Şekil mükemmelliği.
Leyla ve Mecnun mesnevîsi

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge


Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı.
Halk şiirinde XVI. yüzyılın önemli sanatçıları Hatayî (İsmail Safavî), Pir Sultan Abdal ve
Köroğlu’dur.

Bu yüzyılda Ali Şir Nevaî’den örnek alarak ilk tezkireyi yazan Sehî Bey iki yüz şairle ilgili
bilgi verir; Lâtifi, Âşık Çelebi, Kınalızade Hasan Çelebi yüzlerce divan şairiyle ilgili
değerlendirmeler yapar.

Seydî Ali Reis’in Mir’atü’l- memalik (1554) adlı eseri,


türünün ilk örneği olarak gezi gözlemleri ve
anılardan oluşur.
Tatavlalı Mahremî, Aydınlı Visalî, Edirneli Nazmî; Türkî-i Basit
Türkçeyi aruza uydurmaya, Arapça ve Farsça tamlamalar kullanmadan saf bir dille
şiirler yazmaya çalışma.

XVI. yüzyıl Türk edebiyatında olgunluk çağı.


Bakî, Nev’î, Yahya, Celilî, Azerî gibi ustaların kaside, gazel ve mesnevî yolunda
kazandıkları başarı, Türk dili ve edebiyatını hızla geliştirmiş, sonraki kuşağa ortam
hazırlamıştır.
XVII. yüzyılda Sebk-i Hindî (Hint tarzı): mecazlı, belirsiz, yoğun ve sembolik şiirler
Nailî ve Neşatî

Nef’î kaside ve hiciv.


Kendini övdüğü fahriye bölümleri, divanındaki 59 kaside ve Siham-ı Kazâ
(mukadderat okları) adını verdiği hicivler derlemesiyle özgün bir şairdir.

Gökten nazire indi Siham-ı Kazâ’sına


Nef’î diliyle uğradı hakkın belâsına.
Nabî ise çağının gözlemlerinden yararlanarak eleştiri niteliği kazanan düşünce
şiirinden örnekler verir. Türkçe ve Farsça divanları, Sûrnâme adlı eseri ve Hayriye
mesnevîsiyle ünlüdür.

XVII. yüzyılın diğer önemli divan şairleri: Nev’izade Atayî, Niyazi-i Mısrî, Sabit,
Şeyhülislâm Yahya olarak sayılabilir.

Nazire: Bir şairin şiirine cevap olarak aynı vezin ve kafiyede bir benzerinin
yazılması, tanzir.
XVII. yüzyılda Nabi’nin hikemî manzumeleri.
Divan inşâsını son noktaya taşıyan Veysî ve Nergisî .
Şehnâmecilik geleneğinin yerini vakanüvisliğe bırakması.
Koçi Bey, Peçevi, Silâhdar, Naima ve Kâtip Çelebi.

Padişah IV. Murat’a sunulan risale, devlet


işleyişindeki aksaklıkları gösteren bir rapor
mahiyetindedir.
Evliya Çelebi (1611-1682) Seyahatnamesi,
tarih, biyografi, toplumbilim, folklor gibi
alanlarda değerli bilgiler vermesi yanında
özellikle dil yönünden değerlendirilmesi
gereken bir eser olmuştur.
Değeri ancak 19. yüzyılın ortalarında anlaşılır.

Seyyah-âlem ve nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-


riya.
(Dünya gezgini ve insanlığın yalansız dostu)
XVII. yüzyılın başlıca âşıkları arasında Âşık Ömer, Gevherî , Karacaoğlan, Kayıkçı
Kul Mustafa sayılabilir.

Edebiyatımızda kendi çağlarında da tanınan sanatçılar, kaside ve gazel tarzının


ustaları olarak Bâki ve Nâbi, nesirde ustalaşan Veysî ve Nergisî ile hamse sahibi
Hamdi, Yahya ve Atayî’dir.
XVIII. yüzyılın başında Nedim, döneminin özgün sesi.
Mahallîleşme akımı olarak adlandırılan bir gerçekçilikle şiir söyleme
çabasındadır.
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber, Nedim,
Bir peri-sûret görünmüş, bir hayâl olmuş sana.

Mazmun: Ortak mitos ve tasarı kaynaklarından gelen kalıplaşmış


benzetme ve mecazlar.

“ağzın küçüklüğü” mazmunları: hokka, gonca, hatem, zerre, mim, adem…


Nedim, murabba şeklinin Türk şiir geleneğine uygun düşen biçimini “şarkı”
hâline getirerek sonradan çok izlenecek bir yol açmış olur.
https://www.youtube.com/watch?v=I6z3EVZGvAM

XVIII. yüzyılın diğer önemli sanatçıları arasında Fitnat Hanım, Ragıp Paşa,
Sümbülzade Vehbi ve Şeyh Galip sayılabilir.

Son büyük divan şairi sayılan Şeyh Galip, genç yaşında divan düzenlemiş;
alegorik yapısıyla dikkati çeken Hüsn ü Aşk mesnevisini 26 yaşında
tamamlamıştır.
Tardiye: Muhammesin, mefûlü/mefâilün/faûlün kalıbıyla yazılan ve uyak düzeni
bbbba-cccca-dddda-eeeea olan özel bir biçimidir.
Şeyh Galip’in mesnevîsinden bir tardiye örneği:

Dil hayret-i gamla lâl kaldı


Galip gibi bîmecal kaldı
Gönderdiğim arz-ı hal kaldı
El’an bir ihtimal kaldı
İnsâfın o yerde nâmı yok mu

XVIII. yüzyılın nesir eserleri arasında Resmî Ahmed’in Sefâretnâmeleri ve Çelebi


Mehmet Sefâretnâmesi (Yirmisekiz Mehmet Çelebi) sayılabilir.
XIX. yüzyıla gelindiğinde Divan şiirinin son temsilcileri Keçecizade İzzet Molla,
Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet ve Leylâ Hanım dikkati
çeker.
Bu yüzyılın başında Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihnî, Dertli ve Seyrâni âşık
geleneğinin olanaklarını değerlendiren, çağlarının toplumsal temalarını işleyen
ve iki ayrı şiir dünyasının değerlerini birlikte kullanmak çabasına girişen etkili
sanatçılardır.
XIX. yüzyıldan itibaren klasik anlayış, nazımdan önce nesirde değişmeye başlar.
Sade, açık bir anlatım meziyet olarak görülmeye başlar ve nesir dilinin
konuşma diline yaklaşma süreci başlar.
Bu yüzyılda halk sanatçıları içinde Dadaloğlu’nun özel bir yeri vardır.

Dadaloğlu; göçebe Avşar boyunun, köylere yerleşmek istemeyen Türkmenlerin,


Fırka-i islâhiye ile savaşan yöresel güçlerin sözcüsü olmuştur:

https://www.youtube.com/watch?v=IGIH3DHfqp4
SIRA SİZDE

Köroğlu ve halk hikâyeleri hakkında neler söylenebilir?


XIII. yüzyılda, Selçuklular zamanında Anadolu’da ilk ürünlerini veren Türk
edebiyatı, XIV. yüzyılda gelişmeye başlar. XV. yüzyılda, özellikle Fatih’ten sonra her
alanda önemli kişileri yetiştirir. XVI. yüzyılda Baki ile olgunluk kazanır. XVII.
yüzyılda, üsluptaki sanatlı söyleyiş, son kerteye varmakla birlikte, bir durgunluk
belirir. Nabi’nin bilim gücüyle kaleme aldığı “hikemî” şiirler, yüzyılın sonlarında
sürüm kazanır. XVIII. yüzyılda, Lâle devrinin yüksek çevrelerde yarattığı hava
içinde, şairlerde günlük hayattan esin alma eğilimi görülür. 1730 ayaklanmasından
sonra, edebiyata da yeniden bir durgunluk çöker. Şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk’ı bu
edebiyatın son parlak ürünü sayılır. XIX. yüzyılın ilk yarısında, İzzet Molla divan
şiirinin başarılı bir temsilcisi olarak görülse de divan edebiyatı artık son sözünü
söylemiştir. Eski şiir geleneği, “bakıyyetü’s-selef” denilen son divan şairleriyle
Tanzimat devrinde de bir süre devam ettikten sonra yerini yeni edebiyata bırakır.
BATI ETKİSİNDE TÜRK EDEBİYATI

Batı etkisinde Türk edebiyatını Tanzimat Dönemi (1860-1895) ile başlatmak uygun
olur. Bu dönemdeki önemli ilkler:

Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr gibi ilk gazetelerin yayımlanması


Dilde sadeleşmenin önemsenmesi
Batı edebiyatından çevirilerin başlaması
Folklor derlemesi (Durûb-ı Emsal-i Osmaniye)
Batılı anlamda tiyatro oyunlarının yazılmaya başlanması (Şair Evlenmesi)
Roman türünde eserler verilmesi
Tanzimat Dönemi’nin önemli yazarları arasında Ahmet Cevdet Paşa, Ziya
Paşa, Sadullah Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Âli Bey, Abdülhak Hâmit
Bey, Recaizade Ekrem Bey, Sami Paşazade Sezai Bey, Namık Kemal Bey,
Şemsettin Sami Bey, Mehmet Murat Bey, İbrahim Şinasi Efendi, Ahmet
Mithat Efendi, Ali Suavi Efendi, Muallim Naci Efendi ve Nâbizade Nâzım
sayılabilir.
“Vatan ve Hürriyet şairi” Namık Kemal;
gazeteci, romancı, tiyatro yazarı, tarihçi,
biyografi yazarı, eleştirmen ve şair.

Bâis-i şekvâ bize hüzn-i umumidir Kemal


Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdına.

“Şair-i azâm” Abdülhak Hâmit Tarhan


1859’da Yusuf Kâmil Paşa inşa üslubuyla Fénélon’un Les Aventures de Télémaque romanını
Terceme-i Telemak adıyla çevirir.
Edebiyat tarihlerinde Şemsettin Sami’nin 1872 tarihli Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’ı genel olarak ilk
Türk romanı olarak kabul edilse de ilk roman olarak Vartan Paşa tarafından Ermeni harfleriyle
Türkçe yazılmış 1851 tarihli Akabi Hikâyesi’ni kabul eden araştırmacılar da vardır.
Namık Kemal – İntibah, Cezmi
Ahmet Mithat - Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Felsefe-i Zenân
Hüseyin Rahmi - Şık
Recaizade Ekrem - Araba Sevdası
Samipaşazade Sezai - Sergüzeşt
Fatma Aliye - Muhadarat
Mehmet Murat - Turfanda mı Yoksa Turfa mı?
Nâbizade Nâzım - Zehra
Hikâye türünde Sami Paşazade Sezai’nin 1892 tarihli Küçük Şeyler’i ve Nâbizade
Nâzım’ın Kara Bibik (1890) eserleri dikkate değerdir.

Tanzimat hikâye ve romanında ortaklaşan konular modernleşme sorunu


çerçevesinde ele alınabilir. Modernleşme sorunundan kasıt Batılılaşmanın
ölçüsünü belirleyebilme kaygısıdır. Tanzimat aydınlarının kadın-erkek ilişkilerine,
kölelik ve cariyelik kurumuna eleştirel bakışı dikkat çekicidir.
Tiyatro türünde ilk yerli eser, Şinasi’nin Şair Evlenmesi (1860)
olmuştur. Tercüman-ı Ahval’de noktalama işaretleri açıklanarak
ve “bilerek, isteyerek halk diliyle yazılmıştır” notu eklenerek
tefrika edilir.

İbrahim Şinasi (1826-1871)


Namık Kemal - Zavallı Çocuk (1873), Akif Bey (1874), Gülnihal (1875)
Recaizade Ekrem - Afife Anjelik (1870), Vuslat (1874), Çok Bilen Çok Yanılır (1914)
Ahmet Vefik Paşa, Molière çevirileri ve Bursa’daki tiyatro çalışmaları.

Tanzimat edebiyatının önemi, Batılı yeni türleri çeviri ve özgün eserlerle


üretmesinin yanı sıra dil ve anlatımdaki sadeleşme çabalarında yatar.
Edebiyat-ı Cedide Dönemi (1896-1901)

Servet-i Fünûn topluluğu: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Siret, Hüseyin Suat,
Ali Ekrem, Ahmet Reşit, Süleyman Nazif, Süleyman Nesip, Faik Âli, Celâl Sahir.
Nesir yazarları: Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet Müftüoğlu,
Saffeti Ziya, Ahmet Şuayıp’tır.

Topluluğun etkili temsilcileri, şiirde Cenap Şahabettin ve Tevfik Fikret; hikâye ve


romanda ise Halit Ziya ve Mehmet Rauf’tur.
Dergi, 1901’de sansür tarafından kapatılmıştır.
http://www.servetifunundergisi.com/sayilar/
Tevfik Fikret (1867-1915)

Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl


Kendi cevvim, kendi eflâkimde, kendim tâirim
İnhina, tavk-ı esaretten girândır boynuma
Fikri hür, irfânı hür, vicdanı hür bir şâirim.

Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Şermin,


Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru, Rübabın Cevabı.

Milletim nev’-î beşerdir, vatanım rûy-ı zemin.


Cenap Şahabattin, topluluğun lirik ve sembolist şairidir.
Elem-i mâteminden ayrılamam
Mâtemin en azîz hissimdir!
Seni yok unutmam artık ben
Sevdiğim şimdi hicr ü ye’simdir.

Halit Ziya, 1897 tarihli Mai ve Siyah ve 1900 tarihli Aşk-ı Memnû ile meşhurdur.
Kırık Hayatlar kitap olarak 1924’te yayımlanır.
Romanları dışında kalan eserleri arasında Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye
sayılabilir.

Mehmet Rauf’un başarılı psikolojik romanı Eylül, 1900’de yayımlanır.


Servet-i Fünûn kuşağından yazarlarla yaşıt olmalarına karşın Hüseyin Rahmi Gürpınar
(1864-1944), Ahmet Rasim (1864-1932) ve Ahmet Mithat bu akımın dışında kalan
yazarlardır.

Hüseyin Rahmi’nin bu dönemde verdiği eserler arasında Mürebbiye (1897), Şıpsevdi


(1900), Gulyabani (1912) sayılabilir.

Hüseyin Rahmi yanlış modernleşmenin getirdiği toplum sarsıntılarını, toplumsal


aksaklıkların ortaya çıkardığı düzenbaz tipleri karamsar bir eleştiriyle sunar.
Kelime ve tamlamalarda duyulmamışlık aramak.
Şiir bütünlüğünü sağlama ilkesine yönelmek.
Fransız şiirinden alınan sone ve terzarima şekilleri ile anjambman.

Anjambman: Eski nazım sentaksı yerine anlamın mısra ve beyit düzeninin dışına
taşırılarak sonraki mısralarda tamamlanması.

Dergicilik bu dönemde teknik, nicelik ve okur rağbeti bakımından gelişmiştir. Yurt


dışında yayımlanan Jön Türk gazetelerinin güçlenmesi, 1908’deki Meşrutiyet’in
düşünce temeline katkıda bulunmuştur.
Fecr-i Âti topluluğu (1909-1912) yayımladığı Beyanname’de Servet-i Fünun dergisini
yayın organı olarak seçtiğini belirtmiştir.
Celâl Sahir, Ahmet Haşim, Emin Bülend Serdaroğlu, Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi,
Refik Halit, Şahabettin Süleyman, İzzet Melih, Yakup Kadri.
Batı edebiyatıyla daha sıkı ilgi kurmak ve sanatı “şahsi ve muhterem” saymak ilkelerine
dayalı bu topluluk, dünya görüşleri birbirinden farklı gençlerden oluşmuştur, kısa süre
sonra dağılır.
Fecr-î Âtî Dönemi’nde şiirde kelimelerin bölünmesi, bu kelimelerin ayraç içinde
kullanılması ve bölümden bölüme uzayan anjambmanlarla kafiye elde etme gibi
yenilikler; serbest şiire geçmeye yöneliktir.
Tamlamalar hâlinde istiareler ve alışılmadık tamlamalar Edebiyat-ı Cedide ile ortaklaşan
özelliklerdendir.
“Şairâne nesir” olarak anılan mensur şiir (poème en prose) adını ilk kez Baudelaire
kullanılır.
Türk edebiyatında ise Halit Ziya’nın “mensur şiir” adını vermesinden sonra kullanımı
yaygınlaşmıştır.

Mensur şiir: Yapı ve ahenkte şiirsel özellikler taşıdığı hâlde vezne ve kafiyeye bağlı
olmayan, şairane bir konuyu süslü bir üslûpla anlatan düz yazı.

Servet-i Fünuncuların hikâye ve romanlarında geliştirdikleri mensur şiir yahut


şairane nesri ayrı bir “janr” hâline getirdikleri söylenebilir.
Mensur şiir, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti şairleriyle özdeşlemiştir.
Millî Edebiyat akımının başlangıcında Mehmet Emin Yurdakul’un 1897 Türk-Yunan
Savaşının sürdüğü ve Servet-i Fünûn anlayışının gündemde olduğu bir dönemde
yazdığı Türkçe Şiirler vardır. Bu şiirler, hece ölçüsünün ve yalın Türkçenin kullanımıyla
yurtseverlik konularına dikkat çekmiştir.

Saz şiiri geleneğinin müziğe dayalı etkisini geliştiren Rıza Tevfik sayesinde aruz
karşısında hece, Osmanlı Türkçesi yerine konuşma Türkçesi savunulabilir değerler
olarak ortaya çıkar.

Millî Edebiyat Dönemi’nin 1911-1923 arasında sürdüğü kabul edilir.


1911- Selanik- Genç Kalemler
Genç Kalemler, yabancı dil kurallarının kullanılmaması, dile girmiş kelimelerin kurallara
göre değil kullanımlarına göre değerlendirilmesi, konuşma dilinin edebiyat dili hâline
getirilmesi, edebiyat konularının yerli hayattan alınması önerilerini getirmiştir.
Yeni Lisan: Ulusallaşmanın önce dilde başlaması.
Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem.
Millî Edebiyat: “Hecenin beş şairi” olarak anılan Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri
Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon.
Ziya Gökalp: Kızıl Elma (1915), Yeni Hayat (1918), Altın Işık (1923), Türkçülüğün Esasları
(1923).
Cumhuriyet Dönemi’nde Şiir
Ahmet Haşim (1884?-1933)
Göl Saatleri (1921), Piyale (1926)
“Şair ne bir gerçeği haber verir, ne parlak ve etkili konuşmaya çalışır, ne de bir yasa
yazıcısıdır. Şairin dili, musiki ile söz arasında sözden çok musikiye yakın ortalama bir
dildir.”

Seyreyledim eşkâl-i hayatı


Ben havz-ı hayâlin sularında
Bir aks-i mülevvendir anınçün
Arzın bana ahcâr ü nebatı.
Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)

Divan edebiyatına ve eski musikiye tutkundur, yaşayan


Türkçeyi bulmaya çalışmıştır. Hece ölçüsüyle yazdığı Ok
şiiri dışındaki tüm eserlerini aruzla yazmıştır.

Ölümünden sonra şiirleri Kendi Gök Kubbemiz (1961),


Eski Şiirin Rüzgâriyle (1962), Rubaîler (1963) kitaplarında
toplanmıştır.
Modern Türk şiirini hem içerik hem tarih temelinde Nâzım Hikmet ve Necip
Fazıl ile başlatan eleştirmen Memet Fuat’a göre Türk şiirinde 1940’lara kadar iki
ana koldan söz edilebilir:

1) Nedim-Yahya Kemal-Nâzım Hikmet-Orhan Veli (dışa dönük, maddeci,


toplumsal şiir anlayışı)
2) Şeyh Galip- Ahmet Haşim- Necip Fazıl- Fazıl Hüsnü (içe dönük, maneviyatçı,
bireysel şiir anlayışı)

1940’larda ise Garip şairleri ve Toplumcu Gerçekçiler eserlerini verir.


Garip Akımı: Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday.
Kanık, Rifat ve Anday, Varlık dergisinde 1937’de şiirler yayımladıktan sonra 1940’ta
ortak kitap Garip’i yayımladılar. Garip şiirinin belli başlı özellikleri şunlardır:
• Şiirsel söyleyişte konuşma dilinin doğallığından yararlanma
• Günlük yaşamın, sıradan insanın sorunlarını dile getirme
• Yaşama sevincini ve yaşama hakkını işleme
• Süslü, söz oyunlarına dayalı bir dil yerine yalın bir dili yeğleme
• Ölçü, uyak gibi biçimsel kalıpları kırma ve gelenekten kopma
• Espri ve şaşırtmadan yararlanma

http://siir.me/kitabe-i-seng-i-mezar
Toplumcu Gerçekçiler, sanata toplumsal bir işlev yüklemişler ve gerçekçiliği
benimsemişlerdir. Bu şairler, sanatçının haksızlıklar karşısında siyasal bir tavrı
olmasından yanadır. Şiirin biçimi, özünü en iyi yansıtabilecek şekilde olmalıdır.

Nâzım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, A. Kadir, Enver Gökçe, Ömer Faruk Toprak,
Mehmet Kemal, Arif Damar, Ahmet Arif, Attilâ İlhan, Hasan Hüseyin, Şükran
Kurdakul…

Akımların dışında kalan şairlere ise Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca,
Ahmet Muhip Dıranas gibi isimler örnek verilebilir.
Perçemli Sokak (1956) adlı kitabıyla Oktay Rifat İkinci Yeni’nin ilk şairlerinden
olmuştur. Şairler, söyleyişteki rahatlığın yerine şiir dilini zorlamayı, anlaşılırlık yerine
anlamca kapalılığı, somut olan yerine soyutlamayı getirmişlerdir. Bu anlayıştaki kimi
şairler, sözcüğün kendinden değerliliği ile anlamdan bağımsız önemini (lettirisme)
savunmuşlardır.

İlhan Berk, Edip Cansever, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Ülkü
Tamer, Kemal Özer…
1960-1970 sonrası Türk şiirinde “çok seslilik” egemendir. Yirminci yüzyılın son
çeyreğinde siyasal yaşamdaki demokratik kesintiler, yazın alanını da etkiler. Ekonomik
dışa açılma ve küreselleşme gibi çeşitli etkenler, hem bireyci hem de toplumcu ögeler
içeren bir “bireşim” şiirinin yaratılmasına ortam hazırlar.

Özdemir Asaf, Can Yücel, Gülten Akın, Hasan Hüseyin, Özdemir İnce, Ahmet Oktay,
Hilmi Yavuz, Ali Yüce, Refik Durbaş, Ataol Behramoğlu, Egemen Berköz, Metin Altıok,
Ahmet Telli, Ahmet Erhan, Hüseyin Ferhat, Ali Cengizkan, Turgay Fişekçi, Behçet Aysan,
Sennur Sezer, İsmet Özel, Eray Canberk…

Son yıllarda dikkat çeken şairler arasında Birhan Keskin, Didem Madak, Bejan Matur
sayılabilir.
https://www.youtube.com/watch?v=SSkFDIxvM0w (Telli Telli)
Modern Türk romanı, Aşk-ı Memnu ile başlar. Millî Edebiyat ve Cumhuriyet
Dönemi’nin önemli roman yazarları arasında Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri,
Refik Halit, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Kemal Tahir,
Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Tarık Dursun K., Mehmet Seyda
sayılabilir.
1970’li yıllarda Türk romanı biçim ve içerik bakımından önemli bir dönüşüm geçirir.
Oğuz Atay, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Vedat Türkali, Füruzan, Pınar Kür, Emine
Işınsu, Leyla Erbil, Yusuf Atılgan, Selim İleri; 1980’lerden itibaren Latife Tekin, Nazlı
Eray, Bilge Karasu, İnci Aral, Ayla Kutlu, İhsan Oktay Anar, Hasan Ali Toptaş, Orhan
Pamuk…
Ömer Seyfettin, Sait Faik, Memduh Şevket Esendal ile başlayan modern öykü,
1950’lerden itibaren Orhan Kemal, Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Vüs’at O. Bener, Ferit
Edgü, Demir Özlü, Onat Kutlar, Necati Cumalı, Haldun Taner, Fakir Baykurt, Aziz Nesin,
Muzaffer İzgü gibi isimlerle devam eder. Öyküde 50 kuşağı dil ve biçim bakımından
edebiyata çeşitli yenilikler getirir.
1970’lerden itibaren Füruzan, Sevinç Çokum, Yusuf Atılgan, Tomris Uyar, Ayhan
Bozfırat, Selçuk Baran’dan söz edilebilir.
Son yıllarda Cemil Kavukçu, Fadime Uslu, Sibel K. Türker, Barış Bıçakçı, Murat Gülsoy,
Ayfer Tunç, Pelin Buzluk, Sine Ergün, Neslihan Önderoğlu gibi isimler dikkati çekiyor.
Haldun Taner: Fazilet Eczanesi; Sersem Kocanın Kurnaz Karısı; Keşanlı Ali Destanı;
Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım.

https://www.youtube.com/watch?v=626nipsTQD0 (Keşanlı Ali Destanı)

1960’larda Oktay Rifat, Yağmur Sıkıntısı; Adalet Ağaoğlu; Tombala; Orhan Kemal,
Bekçi Murtaza; Melih Cevdet Anday, Mikadonun Çöpleri…
1970’te Vasıf Öngören, Asiye Nasıl Kurtulur?
1982’de Oktay Arayıcı, Rumuz Goncagül
1990’larda Memet Baydur’un Tensing (1993), Murathan Mungan’ın Mahmud ile
Yezida; Taziye; Geyikler Lanetler üçlemesi.
Refik Erduran, Başar Sabuncu, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı…
SIRA SİZDE CEVAP ANAHTARI

Anadolu’da yaygınlık ve etkisi en güçlü hikâyeler, beye ve devlete baş kaldırıp öç mitosu
çevresinde hak arayan Köroğlu’nun, 24 ayrı varyant olarak derlenen, yarı tarihsel yarı
kurmaca serüvenleridir. XVI. ve XVII. yüzyıllarda hemen her bölgede benzerlerine
rastlanan Celâlî isyanlarının ve bazı kahramanlarının bu hikâyelerde açık izleri vardır.
Halk ruhunda umutsuzluk yaratmamak için kahramanların yenilgileri ve ölümleri konu
edilmez. “Delik demir çıktı, mertlik bozuldu.” dizesinin belirlediği bir değerler
değişiminde Köroğlu “kırklara” karışarak sır olur.

Kirman Şah, Emrah ile Selvi Han, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Âşık Garip, Şah İsmail,
Bey Böyrek gibi halk hikâyeleri; aşk, ayrılık, uzun arayış yılları ve nefs hesaplaşmalarını
konu edinen roman öncesi eserler olarak görülebilir.
ÖNERİLEN KAYNAKLAR
Agâh Sırrı Levend. Türk Edebiyatı Tarihi I. Cilt. TTK Basımevi: Ankara, 1984.
Akyüz, Kenan. Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923). Ankara
Üniversitesi Basımevi: Ankara, 1979.
Halman, Talât Sait (Ed.) Türk Edebiyatı Tarihi I, II, III, IV. T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı: Ankara, 2019.
Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış I, II, III. İletişim Yayınları, İstanbul,
2002.
Mutluay, Rauf. 100 Soruda Türk Edebiyatı. Gerçek Yayınevi: İstanbul, 1978.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi. Çağlayan Kitabevi:
İstanbul, 1988.
TEŞEKKÜRLER

Öğr. Gör. Dr. M. Gül Uluğtekin

ulugtekin@hacettepe.edu.tr

You might also like