You are on page 1of 3

GELİBOLULU MUSTAFA ÂLİ’NİN KÜNHÜ’L-AHBÂR ADLI ESERİNDE HACI

BEKTAŞ VELİ TÜRBESİ’NİN İMARINA İLİŞKİN BİR AÇIKLAMA

Gelibolulu Âli Mustafa olarak da bilinen Mustafa Âli, 28 Nisan 1541'de Gelibolu'da
doğmuştur. Tarih ve edebiyat alanında birçok eser yazmıştır. Mustafa Âli'nin ilk hocası,
Habib-i Hamidi'dir. Daha sonra yine Gelibolu'dan hemşehrisi olan Sururi'den tefsir ve fıkıh
dersleri almıştır. Öğrenimini İstanbul'da Rüstempaşa, Haseki ve Selimiye Medreselerinde
tamamlamıştır. Tahsilini bitirdikten sonra divan katipliği ve defterdarlık görevlerinde
bulundu. Pek çok Osmanlı şehrini gezmiştir. Son olarak Cidde sancakbeyi iken 1008/1600'da
vefat etti. Divan Edebiyatı'nın her dalında eserler veren Mustafa Ali Bey, 17. yüzyılın en
büyük şairlerinden biridir. 4 ciltlik "Künh-ül-Ahbar" en büyük eseridir.

Gelibolu Mustafa Âli’nin başlıca eserleri şunlardır (İsen, 1994:12-18):

A. Tarihî Eserleri: Menâkıb-I Hünerverân, Hâlâtü’l Kâhire mine’l-Âdâti’z-Zahire,


Füsûlü’l-Hallü ve’l-Akd fi Usûli’l-Harcı ve’n-Nakd, Nusretnâme, Fursatnâme, Nadirü’l-
Meharib, Heft-Meclis, Zübdetü’t-Tevarih, Câmiü’l Buhûr der-Mecâlis-i Sûr, Mirkkatü’l-
Cihad, Mir’âtü’l-Avâlim, Müşkât.

B. Edebî Eserleri: Divan, Farsça Divan, Mihr ü Vefâ, Tuhfetü’l-Uşşâk, Riyazü’s-Sâlikîn,

C. Sosyal Hayatla İlgili Eserleri: Nushatü’s-Selâtîn, Mevâidü’n-Nefâis fî Kavâidi’l-


Mecalis, Mehâsinü’l-Âdab, Hülâsâtü’l-Ahvâ der-Letâfet-I Mevâiz-i Sahîh-I Hâl, Tuhfetü’s-
Sulehâ, Hakâyıku’l-Ekâlim, Meâyibü’l-Erzâl, Sad Kıssa, Sad Hisse.

D. Diğer Konulardaki Eserleri: Nevâdirü’l-Hikem, Hakâyıku’l-Ekâlim, Menşeü’l-İnşâ,


Münşeât.

Âli’nin en önemli eseri Künhü’l-Ahbâr, Türkçe bir genel tarihtir.


Âli, daha önce belirtildiği gibi,
Arap ve Fars edebiyatlarındaki örneklere benzer tarzda bir tareih meydana getirmiştir.
Eser uzun bir mukaddime ve yazarın Rükn adını verdiği dört bölümden meydana gelmiştir.
Bu devirdeki benzer eserlerin umûmi çizgilerini izleyerek şiirler, âyetler, hadisler ve kelâm-
ı kibarlarla süslediği mukaddimede yazar, hamdele ve salveleden sonra önceki yazarların,
önemli kişilerin hayatlarını ve padişahların gazâlarını yazıp “ölüleri diriltiklerini” belirtir.
Daha sonra eserin yazılış sebebi izah edilmiştir. Âli’ye göre Künhü’l Ahbâr,
daha önce yazılmış tarih kitaplarının tümüne şâmil olmak iddiasındadır.
Bu özelliğinden dolayı da Ümmü’l Kitap veya Ebu’l Maarif adıyla anılmalıdır (İsen, 1994).

Künhü’l-Ahbâr’ın Rükn’leri de şu konuları ihtiva etmektedir:

I. Rükn : Dünyanın yaradılışından, Hz. Adem’in ortaya çıkışına kadar geçen zaman;
bütün yaratıkların ortaya çıkması, hayvanlar, dağlar, denizler, nehirler, göller,
adalar ve iklimler ele alınmıştır.
II. Rükn : Hz. Adem’den başlayarak peygamberler, Arap ırkı, Hz. Peygamber,
mucizeleri, Emevîler, Abbâsiler, Arap emirleri, bilginleri, şeyhleri anlatır.

III. Rükn : Türk ve Tatar kavimleri ile hakanlarından söz eder.

IV. Rükn : Osmanlıların ortaya çıkışından 1007 (1598-


99) yılına kadar olup biten olaylardan, devrin devlet adamlarından, bilginlerden, şeyhlerden ve
şairlerden bahseder (İsen, 1994).

Künhü’l-Ahbâr’da olaylar, padişahların saltanat süreleri esas alınarak sıralanmıştır.


Her padisahın tahta çıkışı ile yeni bölümler başlar ;
önce padişahın doğum tarihi yazılır, bahşiş, hediye ve ihsanlarrı belirtilerek, meziyetleri,
seciyesi ve idarî kabiliyeti ile çocukları anlatılır.
Ardından padişahın saltanat süresi içinde başından sonuna kadar meydana gelen
olaylar “birinci, ikinci, üçüncü hâdise “diye kısımlara ayrılarak verilir.
Padişahın ölümü ve defin merâsimi ile siyasi kısım denebilecek bu bölüm tamamlanır.
Bu siyasi bilgilerden sonra Künhü’l-
Ahbâr’ı başka benzeri örneklerden farklı kılan kısmı,
devrin kültürel olaylarının anlatımı gelir. Bu ikinci bölümde yazar,
padişahın yaptığı hayır ve hasetten başlayarak her padişah döneminde yetişen devlet a
damları ile ( sadrazamlar, vezirler, beyler, üst derecedeki memurlar ) bilginler, şeyhler,
şâirler gibi kültür erlerinin biyografilerini verir (İsen, 1994).

Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü’l Ahbâr’ın 1. cildinin “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan


Fatih Sultan Mehmed’in Vefatına Kadar” olan bölümünde (Uğur vd., 1997) “Ve Mine’l-
Meşâyih fi Zamânih” başlığı altında Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin bilgiler vermiştir. Burada
öncelikle Hacı Bektaş Veli’nin soyundan, hocası Lokman Perende ile ilişkisinden,
Anadolu’ya gönderilişinden, halifelerinden ve kerâmetlerinden bahsetmiştir. Daha sonra Hacı
Bektaş Veli’nin türbesinin imarıyla ilgili şu bilgilere yer vermiştir:

“...Ve bi’l-cümle Hacı Bektâş-i Velinin kerâmâtına nihâyet yoktur.


Fi zamanınâ dervişânı nâmındaki âbdâlân bi-ser ü pâ ve şalât * ve vuzû, belki âb-
ı rû kaydından müberrâ, mezhepleri nâ-
peydâ ibn vakt oldukları hüveydâ bir bölük seyyâhindir.+Müşârun ileyh Hazretleri’ne intisâpları,
takavvül cihetindendir, ef’âl u a’mâl ve ictikât haysiyyetinden değildir. Kezâlik ol veliyy-i zi-
şânın nefes avlâdı nâmındaki azîzler dahi hem hal olamamışlardır. Bu hakir, yanî nâzım-ı dürer-
i gurer-i bî-nazîr sene-i hams elf (1005/1596 )’de ki ol âsitânei ziyâret-i dil-pezîr kıldım,
evlâd nâmındaki şöhre bendelerden (22a ) İskender Çelebî bin Abdullâh’dır ve İbn Hudâ-
dâd bin Cârullah bin Resûl bin Hıdr Balım İskender ile muşâhabet ittim. Hasb-
i hâllerini kemâliyle tahkikâ ir-gördüm. Mezbûrdan mesmûcumuzdur ki veliyy-i büzürg-
vârın künbed-i merkadini ol aşrdaki ümerâi Tatar’dan birinin bir duhteri dürüst-ictikât imiş,
ol bünyâd eylemiş,
ammâ kurşunlanmasını bade zamân Şeytân Murâd dimekle mülakkab bir mîr-i mîrân-
ı pesendîde-edeb, hâlis mâliyle îcâd eylemiş. Ol târîhde mezâr-ı mehbit-ı envâr olan veliyy-
i nâmdar civârında Kayseriyyi Sancağı Beği imiş. Badehh anların âlem-i rûhâniyyetinden yümn-
i himmetleri ile Beğlerbeği olmuş. Tafşîl-
i tercemesi Sultân Süleymân aşrında ümerâ faşlında yazılmıştır.”

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ

“...Hacı Bektaş Veli’nin kerametleri o kadar çoktur ki saymakla bitmez. Ne yazık ki zamanımızda
dervişleri, başıboş bir şekilde dolaşmakta, namaz ve abdest ve belki de yüzünü yıkamaktan uzak,
gittikleri yolları belirsiz, zamanın heveslerine boyun eğen bir grup gezgin olarak karşımıza
çıkmaktadırlar. Bunlar Hacı Bektaş Veli Hazretlerine sözle bağlanmışlardır. Yoksa amel ve inanç
yönüyle ondan ne kadar uzaktadırlar. Bunun gibi, o yüce velinin nefes evladı kişilerin birçoğu da onun
haliyle hallenememişlerdir. Bendeniz 1005/1596 yılında O yüce velinin dergâhını ziyaret etme
şerefine eriştim. Bu esnada evlatlarından İskender Çelebi b. Abdullah ve İbn-i Huda ile görüştüm,
sohbet ettim. Bu iki kişiden duyduğuma göre, bu büyük velinin türbesi, o asırdaki Tatar Beylerinden
birinin, O’na inanan ve bağlanan kızı tarafından yapılmıştır. Daha sonra Şeytan Murat lakabıyla bilinen
ve Kayseri Beylerbeyi olan bir kişi tarafından türbenin kubbesinin üzeri kurşunla kaplanmıştır.
Rivayete göre bu kişinin, bu yüce pirin manevî himmetiyle beylerbeyi olduğu ve O’na vefa borcunu
ödemek üzere türbeyi kurşunla kaplattığı ve restore ettirdiği söylenir.”

KAYNAKÇA

İsen, Mustafa (1994). Künhü'l Ahbar'ın Tezkire Kısmı. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yay.

Uğur, Ahmet- Ahmet Gül- Mustafa Çuhadar-İbrahim Hakkı Çuhadar (1997). Kayseri Raşid
Efendi Kütüphanesi’ndeki 901 ve 920 No.lu Nüshalara Göre Kitâbü’t-Târih-i Künhü’l Ahbâr
Gelibolulu Âli Efendi (I. Cilt I. Kısım), Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yay.

You might also like