You are on page 1of 120

İNGİLİZCE B1 SEVİYESİ

KONULARI
Bu çalışma Birol Çakır tarafından hazırlanmıştır. İzni olmadan
dağıtılması, satılması veya yayınlanması yasaktır. Türk patent ve
marka kurumu tarafından tüm hakları korunmaktadır.

Bu dersimizde, Present perfect tense konusunu işleyeceğiz. Dilimiz'de


böyle bir zaman tam manası ile olmadığı için İngilizce öğrenenirken en çok
zorlandığımız zaman Present perfect tense'dir. Yapmamız gereken şey, bu
zamanın kullanımını çok iyi öğrenmek ve mantığını iyi kavramaktır. En önemli
özelliği, hem geçmişi hem de şimdiyi içermesidir. Adındaki present sözcüğünden
ve perfect sözcüğünden, hem geçmişte tamamlanmış hemde şimdiki zaman ile
ilişkili olduğunu unutmamamız gerekir.

Şimdi hem geçmiş hem şimdiki zaman ile ilişkili bir örnekle, üstte ne demek
istediğimi açıklamaya çalışayım.

She can’t go to the party because She has broken her leg.
Bacağını kırdığı için partiye gidemiyor.

Bacağının kırılması geçmişte olmuş ama etkisi hala devam ediyor, burada önemli olan
bacağın şu anda kırık olmasıdır. Yani geçmiş ile bu zamanda buluşmaktadır.

Bu cümleyi aşağıdaki şekilde Past simple ile kuramayız.

She can’t go to the party because She broke her leg.

Formül:
I You We They + Have + VERB3 – Yani fillerin 3. hali Past Participle
He She It Birol Zeynep + Has + VERB3 - Yani fillerin 3. hali Past Participle

Olumlu cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil Fiilin 3. Hali
(past participle)
I Have finished
You Have
He /She /It Birol /Zeynep Has
We
You have
They
He has finished his project – Projesini bitirdi.

Olumsuz cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil NOT Fiilin 3. Hali
(past participle)
I have not (‘ve not)
You have not (‘ve not)
He /She /It Birol /Zeynep has not (‘s not)
finished
We
You have not (‘ve not)
They
They have not finished their project – Projelerini bitirmediler.
Soru cümle yapısı
Yardımcı Fiil Özne Fiilin 3. Hali
(past participle)
Have I
Have You
He /She /It Birol
Has
/Zeynep finished
We
Have You
They
Has Zeynep finished ? Zeynep bitirmedi mi?

Zaman İfadeleri:

Bu zamanla birlikte kullanılan zaman zarflarına çok dikkat etmek lazımdır. Hala
devam eden eylemlerden bahsederken, geçmiş zamana ait zaman ifadeleri
kullanırsak cümlemiz yanlıştır.

Örnek:

last year. ( bitmiştir )

last week. ( bitmiştir )

last yesterday. ( bitmiştir )


last a second ago. ( bir saniye önce dahi bitmiştir )

Görüldüğü gibi yukarıdaki zaman ifadeleri bitmiştir ve konuşma anıyla bağlantıları


yoktur. Dolayısıyla geçmişte kalan zaman zarfıyla konuşma anıyla alakası olmak
zorunda olan bir zaman ( tense ) kullanılmaz. Fakat devam eden bir zaman zarfı ne
kadar uzun olursa olsun Present Perfect ile kullanılır.

Örnek:

today. (bitmemiş devam ediyor.)

this morning. (bitmemiş devam ediyor.)

this month. (bitmemiş devam ediyor.)

this century. (bu yüzyıl bile bitmemiş devam ediyor.)

Ve diğer zaman ifadeleri: Since,For,Up to the present, so far, till now ….,just,
already, recently,lately,yet,ever, never

Konunun detaylı açıklamasını, formüllerini,cümle yapılarını ve zaman ifadelerini


gördükten sonra, kullanım alanlarını örnek cümlelerle işleyerek konuyu
pekiştirelim.

Geçmişte başlamasına rağmen geçerliliğini sürdüren eylemlerimizde bu zamanı


kullanırız.

They have known each other for a long time.

Birbirlerini uzun zamandır tanıyorlar. Uzun zaman önce tanışmışlar ve hâlâ


tanışıyor/görüşüyorlar..

This school has been empty for 10 years.

Bu okul on yıldır boş.Okul on yıl önce boşaltıldı ve hâlâ boş.

Zeynep has always walked to school .

Zeynep okula hep yürüyerek gitmiştir.Eskiden de yürüyerek giderdi şimdi de.

He has always been good to me.

Bana hep iyi davranmıştır.Hâlâ da iyi davranıyor.

Geçmişte olmasına rağmen şu anda sonucunu gördüğümüz durumlarda bu


zamanı kullanırız.
My niece has cleaned the kicthen.

Kız yeğenim mutfağı temizledi.Mutfak şu anda temiz durumda.

I have lost my keys

Anahtarlarımı kaybettim.Şu anda bisikletim kayıp.

Zeynep ! Have you washed your hands?

Zeynep ellerini yıkadın mı? Şu anda ellerin temiz mi?

Zaman içeren cümlelerde, eğer belirtilen zaman hâlâ bitmemişse bu zamanı


kullanırız.

I have read two books this month.

Bu ay iki kitap okudum.

Cümlemizde bu ay henüz bitmedi. Eğer bitseydi Simple past tense kullanılırdık.

I read two books last month.

Geçen ay iki kitap okudum. Okudum ve geçen bitti.

Geçmişte bir zaman verilmediği sürece, haberleri sunarken, spikerler çoğunlukla


bu zaman kullanırlar.

The minister of economy has said that the government’s economic policies are
successful.

Ekonomi bakanı, hükûmetin ekonomik politikalarının başarılı olduğunu söyledi.

There has been an explosion in street.

Sokakta bir patlama oldu.

Ancak cümlemizde zaman verecek olursak o zaman cümlemizde geçmiş zaman


kullanılırız.

There was an explosion in street 2 hours ago.

İki saat önce sokakta bir patlama oldu.

Bu zaman ile yapılan cümlelerin çoğunda ‘hayatında bugüne kadar’ anlamı vardır.
Have you ever driven a bus?

Sen hiç otobüs kullandın mı? Ömrü ayatında bugüne kadar?

My grandfather has never apologized for anything in his life.

Büyük babam hayatında hiçbir şey için özür dilememiştir. Bugüne kadar

Cümlede kullanılan zamana göre cümlenin anlamı değişir.

My brother has done a lot for me.

Erkek kardeşim benim için çok şey yapmıştır. Erkek kardeşim hayatta.

My best friend did a lot for me.

En iyi arkadaşım benim için çok şey yaptı. En iyi arkadaşım hayatta değil.

Bu zamanı ‘This is the first – second - third’ … gibi ifadelerle kullanırız.

This is the first time that I have lost my key.

Bu, anahtarımı ilk kaybedişim.

This is the fourth freşa you have drunk this evening.

Bu, bu akşamki içtiğin dördüncü freşa.

Bu zamanla ,sıfatların en üstünlük (superlative) derecelerini kullanılırız.

You are the most beautiful girl I have ever met.

Sen, hayatımda tanıdığım en güzel kızsın. (yalan tabi  cümle kurmak için yazdım)

This is the highest building they have ever seen.

Bu, hayatlarında gördükleri en yüksek bina.

for/since

Dersin başında ‘Zaman İfadeleri’ açıklamasında da belirttiğim gibi. bu zaman ile


yaygın olarak just, ever, already, yet, never, recently, lately, up to now, so far, for,
since, since then gibi zaman zarfları kullanılır. Ancak bu sözcüklerden bazıları
başka zamanlarla da kullanılmaktadır. Bu sözcükler söz konusu olduğunda,
kullanılacak zaman sadece present perfect olmayabilir. Bunlar içinde kullanımı en
çok karıştırılan for ve since’i inceleyelim. Eğer geçen süre söz konusu ise for,
sürenin başlangıcı belli ise since kullanılır. Örneğin, for 6 months dendiğinde,
geçen süre söz konusudur ancak bu sürenin ne zaman başladığı belli değildir.
Since last year dendiğinde ise, geçen süre belli olmayıp sürenin ne zaman
başladığı bellidir. İkisinden hangisinin kullanılması gerektiği ile ilgili ipuçlarını
vericem.

Dilimizde hem ‘-den beri’ hem de ‘-dir, -dır’ olarak çevrilebilen durumlarda for,
yalnızca ‘-den beri’ olarak çevrilebilen durumlarda ise since kullanılır:

I’ve been working for this company for 8 years.

8 yıldır/yıldan beri bu şirkette çalışıyorum.

I’ve been working for this company since October.

Ekim ayından beri bu şirkette çalışıyorum.

ÖNEMLİ NOT: Konunun başında, ‘Bu zaman Türkçemizde yok’ dedim ancak
şöyle bir durum var. İstanbul Türkçesinde bu zamanın tam karşılığını
bulamayabiliriz. Fakat Anadolu Türkçesinde karşılığı vardır. Mesela hayatında hiç
hamsi yememiş bir kişi şöyle der: ‘Benim hamsi yemişliğim yoktur’. Bu ifade
aslında Present perfect tense ifadesidir. Geçmişte de yemedim, şimdi de
yemedim. Bu zamanı konuşma esnasında kullanırken veya sınavda test çözerken
bu cümle ile hatırlamaya çalışın. Bu açıklama ve kaynak ile yola çıkarsanız, az çok
bağlantı kurup mantık oluşturabilirsiniz.

Yine dersimin başında ‘Geçmişte başlamış ve hâlâ devam eden durumları


anlatırken bu zaman kullanılırız’ dedim. Ancak bazı farklı zamanlarla da bu eylemi
ifade edebiliyoruz. Örneğin ‘I live in Istanbul’ cümlesi geniş zamanla yazılmıştır ve
içinde ‘geçmişte başlamış ve hâlâ devam eder’ ifadesi vardır. ‘We are watching
TV’ cümlesi şimdiki zamanla yazılmıştır ve aynı ifade bu cümlede de vardır. Şunu
demeye çalışıyorum, ‘biz eğitimcilerin bu zamanı öğretirken ‘geçmişte başlamış
ve hâlâ devam eder’ ifadesi kullanılırken çok dikkatli olması gerekiyor.

Bir diğer önemli not ise, içinde her for, since, just, yet, already, before, ever geçen
cümleler sadece bu zamanla yapılmaz. Aşağıdaki açıklama ile konuya açıklık
getirmeye çalışacağım.

Mesela eskiden, İstanbul’da 25 yıl oturduk ve bunu ifade etmek istiyoruz: ‘We
lived in Istanbul for twenty five years.’ demeliyiz.

Mesela 8 saat uyuyacağımı anlatmak istiyorum: ‘I’m going to sleep for eight
hours.’ demeliyiz.

Mesela arabamız var ve evliyiz. Arabayı aldığımızda 10 yıllık evli olduğumuzu


anlatmak
Gördüğünüz gibi for sözcüğünü Present perfect tense’den başka üç ayrı zamanla
ilede kullanıldığını gördük.

Ever ile ilgili örnekler verelim.

Diyelim ki siz sabahları hep 9’da kalkan birisiniz. Ben size ‘Hiç 5’te kalktığınız olur
mu?’ diye sormak istiyorum: ‘Do you ever get up at 5?’

Diyelim ki yurtdışına tatile gidip döndünüz ve arkadaşlarınıza her sabah 10’da


kaldırıldığınızı anlatıyorsunuz. Arkadaşlarınızdan birisi size ‘Hiç 3’te kalktığınız
oldu mu?’ diye sormak istiyor: ‘Did you ever get up at 3?’

go/been to

Türkçede ‘gitmek’ diye ifade ettiğimiz her durum, İngilizcede yalnızca go fiili ile
ifade edilmez. Eğer bir yere gidilmiş ve geri dönülmüşse been to kullanılmalıdır.
Kişi, söz konusu yere gitmek üzere yolda ya da oradaysa, yani daha dönmemişse
o zaman cümlelerimizde go fiili kullanırız.

Birol has gone to London.

Birol Londroya gitti. Şu anda ya yolda ya da orada.

She has been to Giresun.

Giresun’a gitti. Gitti ve geri döndü; şu anda burada.

Yani birisine bir yere gidip gitmediğini soracaksak cümlelerimizde been to


kullanmalıyız.

Have you ever been to Istanbul?

İstanbul’a hiç gittin mi? Have you ever gone to Istanbul? Cümlesi yanlış olur.

been to/been in

Ben şu anda İstanbul’dayım ve daha önce İngiltere’ye gittiğimi anlatmak


istiyorum.

I have been to England.

İngiltere'ye gittim. Gittim ve döndüm; şu anda İstanbul’dayım.

İstanbul’dayım ve doğduğumdan beri burada olduğumu anlatmak istiyorum.

I have been in Istanbul since I was born.


Doğduğumdan beri İstanbul’dayım. Zaten İstanbul’dayım.

Not: Bu dersimiz ile ilgili zaman ifadeleri ile kurulmuş cümleleri ve daha fazla
örnek cümleleri, aşağıdaki karekod uygulamasını kullanarak online erişmeye
çalışın. İnternetiniz kısıtlı veya yok ise, set dvd içinde konu ile ilgili cümlelerin
dosyasını bulup çalışınız.

Türkçe’de karşılığı olmayan Present perfect continuous tense’in mantığı


Present Perfect Tense ile aynıdır. Her ikisi de yakın geçmişte yapılmış olan ve
etkilerini şimdiki zamanda da devam ettiren eylemler için kullanılır.

Present Perfect Continuous Tense cümle çevirilerinde, bir çok kaynakta,


yapıyorum, yaşıyorum gibi çeviriler ile karşılaşacaksınız. Tam çevirisi
yapmaktayım, yaşamaktayım’dır ancak ilk verdiğim çevirilerde doğrudur. O zaman
soracaksınız, ‘e hocam Present continuous neden var o zaman’ ? diye. Haklı bir
soru, bende öğrenci iken soruyordum. O şekilde çeviri görseniz dahi iki zaman
arasındaki şu farkı aklınızda bulunduracaksınız. Present continuous şu anki
zaman devam eden eylemlerimiz, Present perfect continuous tense ise, geçmişte
başlayıp etkisi hala devam eden eylemlerimizdir. Bu önemli detayı bilirseniz, bir
hoca yapıyorum diye çevirmiş, bir diğeri yapmaktayım diye çevirmiş, bunlar sizi
öğrenim sürecinde etkilemez.

FORMÜL: I we you they + have been + VERBing – Fillerin ing almış hali
He She It Birol Zeynep + has been + VERBing - Fillerin ing almış hali

Olumlu cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil Fiil + ing takısı
I Have been
You Have been
He /She /It Has been
Birol/Zeynep working in İstanbul
We
You Have been
They
I have been working in Istanbul- İstanbulda çalışmaktayım.

Olumsuz cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiilin Fiil + ing takısı
arasına Not eklenir
I have not been
(‘ve not been)
You have not been
(‘ve not been)
He /She /It has not been working in İstanbul
Birol/Zeynep (‘s not been)
We
have not been
You
(‘ve not been)
They
I have not been working in Istanbul- İstanbulda çalışmamaktayım.

Soru cümle yapısı


Yardımcı Fiil Özne + been Fiil + ing takısı
Have I been
Have You been
Has He /She /It Birol/Zeynep been
lworking in İstanbul
We been
Have You been
They been
Have I been working in İstanbul? İstanbuldamı çalışmaktayım?

Zaman İfadeleri: Daha önce Present Perfect Tense’te kullandığımız zaman


ifadelerinin çoğu Present Perfect Progressive ile de kullanılırlar. Bunlar :

so far : şimdiye kadar

up to now : şimdiye kadar

until now : şimdiye kadar

till now : şimdiye kadar

recently / lately : son zamanlarda

today, this year, this term gibi tamamlanmamış zaman ifadeleri

Yukarıda belirttiğimiz zaman ifadeleri normal düzende cümle sonunda bulunurlar.


Ancak istenildiğinde zamana vurgu yapmak için cümle başında da
kullanılabilirler.

∗since ….. : …..den beri


∗for……… : ….. dır/dir

Konuyu, detayları, formül ve cümle yapılarıyle işledikten sonra, örnek cümleler ile
kullanım alanlarınıda çalışarak pekiştirelim.

Geçmişte başlamasına rağmen geçerliliğini sürdüren durumlarda bu zamanı


kullanırız.

It has been raining for 6 hours.

Altı saattir yağmur yağıyor.

Eğer cümlede for six hours ifadesi olmasaydı, cümle şimdiki zamanla kurulurdu
(= It is raining). Ancak burada önemli olan, yağmurun altı saat önce başlamış ve
altı saattir de hâlâ yağıyor olmasıdır.

İngilizce cümlelerimizde bir eylemin ne kadar zamandır yapılmakta olduğunu


sormak için de şimdiki zaman değil, present perfect continuous (progressive)
kullanırız.

How long have you been watching ?

Ne zamandan beri izlemektesin? How long are you watching ? doğru olmaz.

Cümlelerimizde g eçmişte başlayıp yeni bitmiş eylemlerimizi anlatmaktada bu


zamanı kullanırız. Yapılan işin etkisi sürmektedir.

You are out of breath. Have you been running?

Nefes nefese kalmışsın. Koşuyor muydun? Koşu henüz bitmiş ve biz kişinin nefes
nefese oluşunu, yani olayın etkisini görüyoruz.

My throat is dry because I have been talking too much.

Çok fazla konuştuğum için boğazım kurudu.

Present perfect continuous tense ile, bir şeyin ne kadar sürdüğünü anlatırız

Birol has been writing essay all day.

Birol bütün gün makale yazmaktaydı.

I have been living in Trabzon for five years.

Beş yıldır Trabzon'da oturmaktayım.


İngilizcedeki duyu, iyelik, düşünce fiilleri ile bazı başka fiillerin sürekli biçimleri
yoktur, yani sonlarına –ing takısı almazlar. Bu konuyu ‘Non progressive ing
almayan fiiller ‘ dersimizden, hem kitabımızdan hemde set içindeki video dersin
bakabilirsiniz.Bu tür fiilleri, yalnızca Present perfect tense ile kullanırız.

I've known Birol since we were at school together.

Birol’u okulda birlikte olduğumuzdan beri tanırım. I’ve been knowing … olmaz.

She has always hated speaking in public.

Toplum içinde konuşmaktan hep nefret etmiştir. She has always been hating …
olmaz.

Hâlâ süregelen ya da yarım kalmış eylemlerimizi anlatırken Present perfect


continuous tense kullanılırız.

I have been reading your book.

Kitabını okumaktayım. Bitirmedim.

Eylül has been learning irregular verbs.

Eylül düzensiz fiilleri öğrenmekte. Henüz öğrenemedi.

Bu dersimizde, When ve How long yapılarını işleyeceğiz. When?: Soru kalıbı


cümlelerimize “Ne zaman?” sorusu anlamı katar ve Simple past tense’de (di-li
basit geçmiiş zaman ile) kullanılır. Cümlede olayın başlangıç ve eylem zamanını
sorar.

Örnek: - When did it start snowing? Kar yağışı/Kar yağmaya ne zaman başladı?

ÖNEMLİ NOT: Daha önce işlediğimiz When bağlacı (dığı diği zaman bağlacı) dersi
ile, şu an işlediğimiz When soru kalıbı dersinin anlamları ve kullanım yerleri
farklıdır. Lütfen bu ikisini karıştırmayın.

When I saw him, he was playing tennis.

Onu gördüğümde/gördüğüm zaman tenis oynuyordu.


Bu cümledeki when- diği dığı zaman anlamı katar ve bağlaçtır.

When did she tell him the truth?


Ona gerçeği ne zaman söyledi?

Bu cümledeki when ise soru kalıbıdır ve cümleye ne zaman anlamı katar.

How long?: Soru kalıbı cümlelerimize “ne kadar zamandır? Sorusu anlamını tkatar
ve Present perfect tense ile kullanılır. Cümlede olayın başlagıç – bitiş zamanı yada
başlangıç – son durum arasındaki geçen zamanın (ne kadar devam ettiğini) sorar.

Örnek: How long has it been snowing? Ne kadar zamandır kar yağıyor?

Şimdi iki soru kalıbı ile örnek cümleler işleyerek konuyu pekiştirelim.

When örnek cümleleri:

When did it start raining?

Yağmur ne zaman yağmaya başladı?

When have you finished your homework?

Ödevini ne zaman bitirdin?

When have the family diner?

Aile ne zaman akşam yemeği yer?

When did the phone ring?

Telefon ne zaman çaldı?

When did you eat lunch?

Ne zaman öğle yemeği yedin?

When does the bus reach Giresun?

Otobüs Giresun’a ne zaman varır?

When did you work in İstanbul?

İstanbulda ne zaman çalıştın?

How long örnek cümleleri:


How long is it from Giresun to Trabzon? It is 2 hours.

Giresun’dan Trabzon’a gitmek ne kadar sürer? 2 saat sürer.

How long did you work in this company? I worked for 2 years.

Bu şirkette ne kadar çalıştın? 2 sene çalıştım.

How long do you sleep a night? I sleep for 5 hours.

Bir gecede ne kadar uyursun? 5 saat uyurum.

How long have you known Birol? I have known him for 10 years.

Birol’u ne zamandır tanıyorsun? Onu 10 senedir tanıyorum.

How long will it take to go to school? It will take 30 minutes.

Okula gitmek kaç dakika alacak? 30 dakika alacak.

Bu dersimizde, Past Perfect Tense konusunu işleyeceğiz. Past Perfect Tense


Türkçe'de "miş"li geçmiş zamanın karşılığıdır. Bu zamanı, geçmişteki bir
eylemden daha önce gerçekleşen eylemleri ifade ederken kullanırız.

FORMÜL: Tüm özneler + had + verb3 - fillerin 3. hali (past participle)

Olumlu cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil Fiilin 3. Hali
(past participle)
I had
You had
He /She /It Birol had
/Zeynep studied English
We
You had
They

Olumsuz cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil + NOT Fiilin 3. Hali
(past participle)
I had not (hadn’t)
You had not (hadn’t)
He /She /It Birol had not (hadn’t)
/Zeynep studied English
We
You had not (hadn’t)
They

Soru cümle yapısı


Yardımcı Fiil Özne Fiilin 3. Hali
(past participle)
Had I
Had You
Had He /She /It Birol /Zeynep
studied english
We
Had You
They

Zaman İfadeleri:

already : çoktan

never : hiç

before….. : …..önce

after ……. : …..sonra

when……. : -ince / -diğinde

by the time… : -diğinde

until…….. : -e kadar Zaman zarfları:

as soon as …………. en kısa sürede


Şimdi konuyu fomüllü ve detaylı şekilde gördükten sonra, örnek cümleleri
kullanım alanları ile çalışarak,konuyu pekiştirelim.

Geçmişte olmuş bir olaydan daha önce olmuş bir başka olayı anlatırken bu
zamanı kullanırız.

Birol explained that he had made an important discovery.

Birol, önemli bir buluş yaptığını açıkladı.

Yukarıdaki cümlede iki eylem vardır: ‘açıklamak’ ve ‘buluş yapmak’. Bunlardan


‘buluş yapmak, ‘açıklamak’tan daha önce olduğu için the past perfect tense ile
kurulmuştur. Yani, Birol önce buluş yaptı, sonra açıkladı.

I understood that Zeynep had eaten nothing for a day.

Zeyneb’in bütün gün hiçbir şey yemediğini anladım.

I realized that my car had been stolen.

Arabamın çalındığını farkettim.

Dolaylı anlatımlı cümlelerimizde (reported speech) simple past tense ile present
perfect tense yerine kullanılırız.

Yağmur said ‘I broke the statue.’

Yağmur said that she had broken the statue.

Yağmur, heykeli kırdığını söyledi.

Birol said ‘I have read the book.’

Birol said that he had read the book.

Birol, kitabı okuduğunu söyledi.

ÖNEMLİ NOT: read = okuma düzensiz fiildir. 1. read- riid diye okunur, 2. ve 3.
halleri ise red diye okunur.

Gerçekleşmemiş niyet ve durumlarımızda kullanırız. Bu gibi kullanımda had


vurgulu söylenir.

I HAD intented to call her , but I ran out of time.

Onu aramaya niyetlenmiştim ama zamanım kalmadı.


If, I wish, if only, would rather, as if gibi kalıplarla kullanılırız.

If the doctor hadn't arrived, I don't know what I would have done with this injured
animal.

Doktor gelmeseydi, bu yaralı hayvanla ne yapardım bilmiyorum.

I wish I hadn't eaten so much.

Keşke bu kadar çok yemek yemeseydim.

If only she hadn't told the police, everything would have been all right.

Polise anlatmasaydı herşey düzelecekti.

I'd rather you hadn't done that.

Onu yapmasaydın daha iyi olurdu.

Zaman ifadeleri bölümününde de belirtmiş olduğum, Before, after, by the time,


when, as soon as gibi zaman bağlaçlarıyla sıkça kullanılırız.

After I had drunk the water, I got my pill.

Suyu içtikten sonra hapımı aldım.

As soon as they had cleaned the car, their sister arrived.

Arabayı temizler temizlemez kız kardeşleri geldi.

By the time Birol married, he had written two English lessons books.

Birol evlendiğinde/evleninceye kadar iki İngilizce ders kitabı yazmıştı.

Once the visitors had left, we went to the party.

Misafirler gider gitmez partiye gittik.

Söz konusu iki olay arasındaki zaman aralığı fazla değilse, yani iki olay peşpeşe
olmuşsa, bu gibi cümlelerimizde past perfect kullanılmamız gerekmez.

As soon as I put down the phone, it rang again.

Telefonu kapatır kapatmaz yeniden çaldı.


Önce telefonu kapattım, sonra yeniden çaldı ama iki olay arasındaki zaman o
kadar az ki past perfect kullanmaya gerek yok.

When Yağmur opened the window, her canary flew out.

Yağmur pencereyi açınca kanarya kuşu uçtu gitt. Önce pencere açıldı, kanarya kuşu
uçup gitti ama iki olay arasındaki zaman çok az.

Bu dersimizde, Past perfect Continuous tense konusunu işleyeceğiz. Bu zaman


geçmişte yapılmakta olan bir işin sürekliliğini anlatır. Söz konusu eylem/iş,
geçmişte belli bir andan yine geçmişte başka bir ana kadar sürekli yapılmıştır.

FORMÜL:

Tüm Özneler + had + been + VERBing (yani fillerin ing almış halleri)

Olumlu cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil Fiil + ing takısı
I Had been
You Had been
He /She /It /Birol /Zeynep Had been
working
We
You Had been
They
I had been working – Çalışmaktaydım/Çalışıyordum

Olumsuz cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil NOT Fiil + ing takısı
I had not been
(hadn’t been)
You had not been
(hadn’t been) working
He /She /It / Birol /Zeynep had not been
(hadn’t been)
We had not been
You (hadn’t been)
They
I hadn't been working - Çalışmamaktaydım/Çalışmıyordum

Olumsuz cümle yapısı


Yardımcı Fiil Özne + been Fiil + ing takısı
Had I been
Had You been
He /She /It Ali / Birol
Had
/Zeynep been working
We been
Had You been
They been
Had I been working? - Çalışmaktamıydım/Çalışıyor muydum?

Zaman İfadeleri:

For – Şu kadar zaman süre içinde dahilinde anlamı vardır bu yapı ile.
Since – Şu zamandan beri, şu tarihten beri.
The whole…. - Bütün gün/ay/yıl.
All day – Bütün gün.

Konunun içeriğini, formül ve cümle yapılarını gördükten sonra, bu zamanın


kullanım alanlarını, örnek cümlelerimizle çalışarak,konuyu pekiştirelim.

Geçmişte yapılmakta olan bir işin sürekliliğini bu zaman ile anlatırız. Söz konusu
eylem, geçmişte belli bir andan yine geçmişte başka bir ana kadar sürekli
yapılmıştır.

They had been working hard by the time they saved enough money.

Yeterli para biriktirinceye kadar sıkı çalışmaktaydılar.

Yağmur had been waiting at the bus stop for two hours when the bus finally
came.

Yağmur otobüs sonunda geldiğinde iki saattir durakta beklemekteydi.

I had been playing PlayStation game when my mom called me.

Annem beni çağırdığında PlayStation oynamaktaydım.

She went to the doctor as she hadn’t been feeling well for a long time.
Doktora gitti çünkü uzun zamandır iyi hissetmiyordu/hissetmemekteydi.

Zeynep couldn’t answer the teacher. She hadn’t been listening.

Zeynep öğretmene cevap veremedi. Dinlemiyordu/dinlememekteydi.

Had you been waiting long when she arrived?

O geldiğinde uzun zamandır bekliyor muydun/beklemektemiydin?

Had she been working hard by the time she saved money?

Para biriktirene kadar sıkı çalışıyor muydu/çalışmaktamıydı.

Dolaylı anlatımda (reported speech) past continuous tense ile present perfect
continuous tense yerine kullanılır.

Birol said ‘I have been living here for ten years’.


Birol said that he had been living there for ten years.
Birol, on yıldır orada oturduğunu söyledi.

Non-Progressive Verbs (ing takısı almayan fiiler) ile birlikte kullanılmaz.

They had believed him; but in fact, he was a big liar.


Onlar ona inanmışlardı, fakat gerçekte o büyük bir yalancıydı.

Bu dersimizde, Future Continuous Tense konusunu işleyeceğiz. Future


Continuous Tense’i cümlelerimizde, gelecekte devam edecek olan eylemleri ifade
etmek için kullanılırız. Türkçe'ye "yapıyor olacağım/olacak" şeklinde çevririz.

I will be playing tennis at this time tomorrow.


Yarın bu saatlerde tenis oynuyor olacağım.

ÖNEMLİ NOT: Bu zamanla sadece will değil, be going to da kullanılabilir.

I’m going to be working all day tomorrow.


Yarın bütün gün çalışıyor olacağım.

FORMÜL: Tüm özneler + will be + verb-ing (fiilerin ing almış hali)

Olumlu cümle yapısı


Özne Yardımcı Fiil Ana fiil
I
He
She
It will be working
We
You
They
Olumsuz cümle yapısı
Özne Yardımcı Fiil Ana fiil
I
He
She
It
We Will not be/ won’t be working
You
They
Soru cümle yapısı
Yardımcı Fiil Özne Yardımcı fiil Ana fiil
I
He
She
Will It be working
We
You
They

Zaman zarfları:

At this time – Bu zamanlarda

By 2050 - 2050’ye kadar

By this time tomorrow - Yarın bu zamana kadar

By this time next week - Gelecek hafta bu zamana kadar

By next january - Önümüzdeki ocağa kadar

Konunun detayını formül ve cümle yapılarını gördükten sonra, örnek cümleleri


kullanım alanları ile işleyerek,konuyu pekiştirelim.

Gelecekte belli bir zaman aralığında sürecek olan eylemlerimizi anlatırken


kullanırız.
Birol will be flying to Giresun tomorrow.

Birol yarın Giresun’a uçuyor olacak.

The girls will be playing game at 11 tomorrow.

Kızlar yarın saat 11’de oyun oynuyor olacaklar.

She will be working at the hospital next year.

Gelecek yıl hastanede çalışıyor olacak.

İleriye dönük düşünülen niyetlerimizi anlatırken kullanırız.

After the meal we are having coffee, and then we’ll be having at the party.

Yemekten sonra kahve içeceğiz ve daha sonra da partide olacağız.

I will be helping Zeynep tomorrow.

Yarın Zeyneb’e yardım ediyor olacağım.

Kibarca sorulan sorularda kullanırız.

Will you be staying at this hotel?

Bu otelde mi kalacaksınız?/kalıyor olacaksınız?

Bu zaman ‘Future continuous tense’ bazı kullanım yönleri ile ‘Present continuous
tense’e benzese de aralarında anlam farklılıkları vardır.

She is seeing Birol tomorrow. (Present Continuous)

She will be seeing Birol tomorrow. (Future Continuous Tense)

Yarın Birol’u görecek.

Birinci örnekten, kişinin Birol ile önceden randevulaştığı ve onu göreceği


anlaşılmaktadır. İkinci örnekte ise, kişilerin birbirlerini görmek için
randevulaşmadıkları ve büyük ihtimalle de aynı iş yerinde/okulda vs
çalıştıklarından/okuduklarından zaten birbirlerini görecekleri gibi bir anlam
çıkmaktadır.

Future continuous ile will arasındaki fark şu şekildedir.


Will ile geleceği anlatırken bir ‘niyet’ ifade ederiz. Ama future continuous ile böyle
bir niyet içermeden geleceği anlatırız.

I’ll write to Birol and tell him about my new book.

Birol’a yazıp ona yeni kitabımdan söz edeceğim.

Kişi, geleceğe yönelik kendi niyetini ortaya koyuyor.

I’ll be writing to Birol and I’ll tell him about my new book.

Birol’a yazıp ona yeni kitabımdan söz edeceğim.

Kişi, bir niyet ifade etmemektedir. Yazılacak mektup, büyük bir olasılıkla yapılması
gereken bir iştir.

ÖNELİ NOT: İngilizcede gelecek zamandaki eylemlerimizi diğer bazı zamanlarlada


ifade edebiliyoruz. O yüzden bu bölümü lütfen çok dikkatli çalışın.

Simple Present Tense – Geniş Zaman

Simple Present Tense ile, her zaman yapılan işlerimizi ifade etsekte, geleceğe ait
bir zaman ifadesiyle kullanılarak gelecek zamanı da ifade ederiz. Özellikle okul ve
gezi programları ile otobüs, uçak vb. tariflerde kullanırız.

The children start school on Monday.

Çocuklar pazartesi günü okula başlayacaklar.

We leave at 9 and arrive in Istanbul at 11.

9'da yola çıkıp 11'de İstanbul'a varacağız.

Present Continuous Tense – Şimdiki Zaman

Present Continuous Tense ile, konuşulan anda yapılan işlerimizi anlatmada


kullansakta, gelecek zamanı da ifade ederiz.

I am selling my old car because I am buying a new one.

Yenisini alıyor olduğum için eski arabamı satacağım/satıyorum.

Yağmur is driving me to the airport tonight.

Yağmur, bu gece beni havalimanına bırakacak.


Be to – (Am is are + to)

They are to be married in July.

Temmuzda evlenecekler.

The journey is to start in a week’s time.

Gezi, bir hafta içinde başlayacak.

The president is to make a statement tomorrow.

Başkan yarın bir demeç verecek.

Be about to

We are about to start.

Başlamak üzereyiz.

Don’t go out now. We are about to have lunch.

Şimdi dışarı çıkma. Yemek yemek üzereyiz/yemek yiyeceğiz.

Be on the point of …

They are on the point of falling asleep.

Uykuya dalmak üzereler.

Bu dersimizde Future Perfect Tense konusunu işleyeceğiz. Bu zamanı,


gelecekteki belirli bir zamana kadar yapılıp tamamlanacak olan eylemleri ifade
etmek için cümlelerimizde kullanılırız. Cümlelerimize -mış olacak anlamını katar.

FORMÜL:
Tüm özneler için- will have + VERB 3 – Yani fillerin 3. halleri.
Düzensiz fillerin 3 hali ve düzenli fiillerin ed eki almış hali.

Örnek:
Düzenli fill ile kurulmuş cümle

I will have finished my homework by the time my mother arrives home.

Annem eve gelene kadar ödevlerimi bitirmiş olacağım.

Düzensiz fill ile kurulmuş örnek cümle

We will have eaten our dinner before the meeting.

Toplantıdan önce akşam yemeğini yemiş olacağız.

Olumlu cümle yapısı

Özne Yardımcı Fiil Ana fiil


I
He
She
It will have worked
We
You
They

Olumsuz cümle yapısı

Özne Yardımcı Fiil Ana fiil


I
He
She
It
We Will not / won’t worked
You
They

Soru cümle yapısı

Yardımcı Fiil Özne Yardımcı fiil Ana fiil


I
He
She
Will It have worked
We
You
They
Zaman zarfları:

before, by, by then, in a few years’ time, by the time, when.

Konunun içeriğini ve formülünü gördükten sonra örnek cümleleri kullanım


alanları ile işleyerek, konuyu pekiştirelim.

Bu zaman, gelecekte belli bir zamana kadar yapılacağını, bitirileceğini,


tamamlanacağını ifade eden eylemleri için kullanılır.

By noon, we will have finished our work.

Öğlene kadar işlerimizi bitirmiş olacağız.

Minister will have answered all the questions by 3 o’clock.

Bakan, saat 3’ kadar tüm sorular cevaplamış olacak.

Birol will have arrived by the time you finish your cooking.

Sen yemeği yapana kadar Birol gelmiş olacak.

I hope I’ll have sold ten books by the end of this week.

Umarım bu hafta sonunda on kitap satmış olurum.

Yağmur will have been a teacher for 10 years next June.

Yağmur gelecek Haziran 10 yıldır öğretmen olacak.

They won’t have come here by 4.

4’e kadar gelmiş olmayacaklar.

She won’t have learnt a lot by the end of the course.

Kursun sonunda çok şey öğrenmiş olmayacak.

Will they have gone to Giresun?

Giresun’a gitmiş olacaklar mı?

Will he have found a nice rent home by June?


Hazirana kadar güzel bir kiralık ev bulmuş olacak mı?

Future perfect continiuous tense, bir eylemin gelecekte belli bir zamana kadar
ne süreyle yapıldığını anlatmakta kullanılır. Yani bu zamanda anlatılmak istenen,
gelecek zamanda devam edecek bir eylemdir. Yapılan işin gelecek zamanda belli
bir süre devam edeceğini ve yapılmaya devam edileceğini belirtir.

FORMÜL:

Tüm özneler için


will/shall + have + been + VERB –ing.
Shall günümüz İngilizcesinde artık fazla tercih edilmemektedir.

Birol will have been teaching for five years by the end of next month.

Birol gelecek ayın sonunda 5 yıldır öğretmenlik yapmakta/yapıyor olacak.

I, we NORMAL
she, he, it, you, will
OLUMLU they
have been working
HALİ
I, she, he, it, you, KISALTILMIŞ
we, they ’ll

I, we
NORMAL
she, he, it, you,
will not
they
OLUMSUZ
have been working
HALİ
I, we
KISALTILMIŞ
she, he, it, you,
won’t
they
SORU I, she, he, it, you,
Will have been working?
we, they

OLUMSUZ I, she, he, it, you,


Won’t have been working?
SORU we, they

(I will have been working - Çalışıyor olacağım)

Zaman İfadeleri:

Future Perfect Continuous ile özellikle “for”, “by” ve “since, next year, next week,
next month ” zaman zarflarının kullanımları yaygındır ancak “before,when, until”
gibi devamında cümle getirebileceğimiz yapılarla da kullanabiliriz.

Konunun içeriğini, formülünü ve zaman zarflarınıda açıkladıktan sonra, kullanım


alanlarını örnek cümleler ile çalışarak,konuyu pekiştirelim.

Bu zamanı bir eylemin gelecekte belli bir zamana kadar ne süreyle yapıldığını
belirtmek istediğimiz durumlarda kullanırız.

By the end of this month, I will have been working for the company for five years.

Bu ay sonuna kadar, şirkette beş yıldır çalışıyor olacağım.

At 8 o’clock, my brother will have been sleeping for three hours.

Saat 8’de, erkek kardeşim üç saattir uyuyor olacak.

I will have been dating her for 2 years.

Onunla 2 yıldır görüşüyor olacağım.

They will have been working on the project by 6 pm.

Saat 6 ya kadar proje üzerinde çalışıyor olacaklar.

I’m afraid that we will have been trying to fix the tap for days when you finally
decide to call a plumber.

Korkarım ki sen sonunda bir muslukçu çağırmaya karar verdiğinde biz günlerdir
musluğu tamir etmekle uğraşıyor olacağız.

Future Perfect Continuous’u neden-sonuç ilişkisi kurmak için de cümlelerimizde


kullanılabiliriz.
You will be really fit before the school starts. Because you will have been doing
gym for more than 5 months then.

Okul başlamadan önce gerçekten fit olacaksın. Çünkü o zaman 5 aydır spor yapıyor
olacaksın.

We will be very tired as we will have been working very hard all day tomorrow.

Yarın tüm gün çok çalışıyor olacağımız için çok yorgun olacağız.

ÖNEMLİ NOT: Non-Action Verbs yani “-ing” eki alamayan fiiller hiç bir continuous
zamanda kullanılmadığı gibi Future Perfect Continuous Tense ile de
kullanılamazlar. Bunun yerine cümle Future Perfect Tense ile oluşturulur.

Türkçe'deki "değil mi, -de/-da, tamam mı" gibi ifadelerin karşılığı olan Tag
Questions’lar yada diğer adıyla Reply Questions’lar, diğer dillerde fazla bir
öneme sahip olmamasına karşın İngilizce dilinde önemli bir yere sahiptir. En
önemli kuralı ‘’ Eğer cümle olumlu ise soru takısı olumsuz, cümle olumsuz ise
soru takısı olumlu yapılır ’’

Yani şu şekilde:

He is at home, isn’t he? (olumlu cümle ile başladım, Olumsuz ile tamamladım)

O evde, değil mi?

He isn’t at home, is he? (olumsuz cümle ile başladım, olumlu ile tamamladım)

O evde yok, değil mi?


Şimdi konu içeriğini ve formülü de gördükten sonra, konuyu örnek cümleler ve
kullanım alanları ile çalışarak pekiştirelim.

Zamanlara ve Modallara göre çekimlenmiş hallerini görelim.

Birol is a teacher, isn’t he?

Birol öğretmen, değil mi?

Birol isn’t a teacher, is he?

Birol öğretmen değil, değil mi?

Birol was a translator, wasn’t he?

Birol çevirmendi, değil mi?

Birol wasn’t a translator was he?

Birol çeğirmen değildi, değil mi?

Yağmur knows English, doesn’t she?

Yağmur İngilizce biliyor, değil mi?

Yağmur doesn’t know Engish, does she?

Yağmur İngilizce bilmiyor, değil mi?

Birol is teaching English now, isn’t he?

Birol şu anda İngilizce öğretiyor, değil mi?

Birol isn’t teaching English now, is he?

Birol şu anda İngilizce öğretmiyor, değil mi?

Zeynep answered your question, didn’t she?

Zeynep sorunu cevapladı, değil mi?

Zeynep didn’t answer your question, did she?

Zeynep sorunu cevaplamadı, değil mi?

Eylül was listening, wasn’t she?


Eylül dinliyordu, değil mi?

Eylül wasn’t listening, was she?

Eylül dinlemiyordu, değil mi?

Ümmiye has cleaned the house, hasn’t she?

Ümmiye evi temizledi, değil mi?

Ümmiye hasn’t cleaned the house, has she?

Ümmiye evi temizlemedi, değil mi?

Ali Naci has been sleeping, hasn’t he?

Ali Naci uyuyor, değil mi?

Ali Naci hasn’t been sleeping, has he?

Ali Naci uyumuyor, değil mi?

Tuba had aired the room, hadn’t she?

Tuba odayı havalandırmıştı, değil mi?

Tuba hadn’t aired the room, had she?

Susan odayı havalandırmamıştı, değil mi?

Birol had been working, hadn’t he?

Birol çalışıyordu, değil mi?

Birol hadn’t been working, had he?

Birol çalışmıyordu, değil mi?

Eylül will phone tomorrow, won’t she?

Eylül yarın telefon edecek, değil mi?

Eylül won’t phone tomorrow, will she?

Eylül yarın telefon etmeyecek, değil mi?


Zeynep will be working, won’t she?

Zeynep çalışıyor olacak, değil mi?

Zeynep won’t be working, will she?

Zeynep çalışıyor olmayacak, değil mi?

Ali will have eaten lunch by 12, won’t he?

Ali 12’ye kadar yemek yemiş olacak, değil mi?

Ali won’t have eaten lunch by 12, will he?

Ali 12’ye kadar yemek yemiş olmayacak, değil mi?

They will have been running, won’t they?

Onlar koşuyor olacak, değil mi?

They won’t have been running, will they?

Onlar koşuyor olmayacak, değil mi?

She can learn Japanese, can’t she?

O Japonca öğrenebilir, değil mi?

She can’t learn Japanese, can she?

O Japonca öğrenemez, değil mi?

Birol must be careful, mustn’t he?

Birol dikkatli olmalı, değil mi?

Birol mustn’t go to work, must he?

Birol işe gitmemeli, değil mi?

Önemli Not: Olumlu emir cümlelerinde will you?, won’t you?, would you?, can
you?, can’t you?, could you? kullanılabilir. Eğer cümle olumsuz emir cümlesi ise,
yalnızca will you kullanılırız.

Open the window, will you?


Camı aç, olur mu?

Be careful, won’t you?

Dikkatli ol, emi?

Don’t drink much, will you?

Çok içme, olur mu?

This, that, these, those gibi işaret zamirleri, cümle içerisinde eğer özne
durumunda iseler, soru takısı olarak it ya da they kullanılırız.

This is your dog, isn’t it?

Bu senin köpeğin, değil mi?

Those are your books, aren’t they?

Bunlar senin kitapların, değil mi?

Bir kaç cümleden oluşan yapılarda, soru takısında kullanılacak yardımcı fiil, ana
cümleye göre oluşturulur.

You didn’t tell me that you had visited Birol, did you?

Birol’u ziyaret ettiğini bana söylemedin, değil mi?

A woman who is rich can’t live in such a place, can she?

Zengin birisi böyle bir yerde yaşayamaz, değil mi?

Cümlelerimizde, ‘nothing, nobody, never, rarely, seldom, barely, scarcely, hardly’


gibi olumsuzluk anlamı içeren sözcükler varsa, cümle olumsuzdur ve dolayısıyla
soru takısı olumlu yapılır.

ÖNEMLİ NOT: Indefınıte Pronouns (Belgesiz Zamirler) ‘nothing, nobody, never,


rarely, seldom, barely, scarcely, hardly’ tekil kuralı ile kullanılırlar ancal geri
cevaplarda çoğul olarak karşılık bulurlar. Eğer konuyu tam kavrayamadıysanız,
gramer kitabından konuyu yeniden gözden geçirip set içinde konu ile ilgili video
dersi yeniden çalışınız.

Nothing can stop you now, can it?

Şimdi seni hiçbir şey durduramaz, değil mi?


Birol seldom goes to the cinema, does he?

Birol nadiren sinemaya gider, değil mi?

The new born baby can hardly walk, can she?

Yeni doğan bebek zorlukla yürüyebiliyor, değil mi?

Cümlelerimizde birden çok yardımcı fiil varsa, ilk yardımcı fiil’i soru takısı olarak
kullanılırız.

They have been studying, haven’t they?

Ders çalışıyorlar, değil mi?

There ile başlayan cümlelerimizi yine soru takısı olarak there ile tamamlarız.

There is something wrong, isn’t there?

Bir hata var, değil mi?

There won’t be any trouble, will there?

Hiçbir sorun olmayacak, değil mi?

Somebody, someone, everybody, everyone, anybody, anyone Indefınıte Pronouns


(Belgesiz Zamirler) için soru takılarında zamir olarak they kullanılırız.

Someone saw you, didn’t they?

Biri seni gördü, değil mi?

Dare ve need sözcüklerini, soru takılarında aynen olduğu gibi kullanılırlarız.

This shopping needn’t cost much, need it?

Bu alışveriş çok para tutması gerekmiyor, değil mi?

Zeynep daren’t lie to her mother, dare she?

Zeynep annesine yalan söylemeye cesaret edemez, değil mi?

Bazı durumlarda, cümle olumlu olduğu halde soru takısı da olumlu olarak verilir.
Bu durum, cümlede, kızgınlık, şaşkınlık ya da memnuniyet gibi anlamlar içerir.

She has passed the test, has she?


Testi geçti, dimi? (= memnuniyet)

He thinks that he can beat me, does he?

Beni dövebileceğini sanıyor ha? (= şaşkınlık)

You think you are clever, do you?

Kendini akıllı sanıyorsun öyle mi? (= kızgınlık)

Bu dersimizde Modal Verbs konuları olan Can, could, may, might, will, would,
shall, should, must ve ought to kalıplarını işleyeceğiz. Daha sonaki konularda ise
bu verbs leri tek tek başlıkları ile inceleyeceğiz. Üstte belirttiğim verbs lerin yanı
sıra, tam modal olmamakla birlikte aynı başlık altına sokulan başka sözcükler de
vardır (need, have to, had to). Modal’ların görevi, birlikte kullanıldıkları fiillerin
anlamlarına zorunluluk, olasılık, kararlılık, izin verme, izin isteme, akıl yürütme,
öneride bulunma gibi anlamlar katmaktır. Modal’ların ortak özellikleri şunlardır:

1. Üçüncü tekil şahıslarda (he, she, it) modal’lara –s konmaz. Ayrıca –ing ya da –
ed almazlar

He may know my phone number.

Telefon numaramı bilebilir. (= He mays … denmez)

2. Soru ve olumsuz cümlelerde söz konusu modal başa getirilir ya da kendisinden


sonra not eklenir. Do, did gibi yardımcı fiiller kullanılmaz. Bu kural, gerçek
modal’lar (can, could, should …) için geçerlidir. Gerçek modal olmayıp modal’a
benzeyenler (have to, had to …) ise do, did yardımcı fiilleriyle soru ya da olumsuz
yapılırlar. Soru takıları ve kısa cevaplar için de durum aynıdır:

Can you ski?

Kayak yapabiliyor musun?

You shouldn’t smoke.

Sigara içmemen gerekir.

Did you have to wait?

Beklemek zorunda mı kaldın?

You should get up early tomorrow, shouldn’t you?

Yarın erken kalkman lazım, değil mi?


3. Modal’lardan sonra fiilin yalın biçimi gelir:

I must water the plants today.

Bugün çiçekleri sulamam gerek.

Yalnızca will, shall ve would özneyle kaynaşabilir. Diğerleri ayrı ayrı yazılmalıdır:

I’ll call you soon.

Seni yakında ararım. (= I will …)

James said he’d never forgive his wife.

James, karısını hiç affetmeyeceğini söyledi. (= he would …)

4. İki modal bir arada kullanılmaz.

I will can drive denmez. Onun yerine ya ‘I will drive’ ya da ‘I can drive’ denmelidir.

CAN
Türkçeye “-ebilir” ya da “-ebiliyor” olarak çevrilebilen can’i yeteneklerimizden
bahsederken kullanılırız. Geniş, şimdiki ve gelecek zamanları anlatır.

FORMÜL:
Olumlu cümle yapısı
Özne Yardımcı fiil (Can) Fiil isim
I
You
He,she,it Can Speak French
We
They
Olumsuz cümle yapısı
Özne Yardımcı fiil (Can not / Fiil isim
Can’t)
I
You Can not =Can’t Speak French
He,she,it
We
They
Soru cümlesi
Yardımcı fiil (Can) Özne Fiil isim
I
You
Can He, she, it Speak French
We
They

Konu açıklamasını ve formülü gördükten sonra, örnek cümleleri kullanım alanları


ile birlikte işleyerek konuyu pekiştirelim.

Bir işi yapabilme becerisi olma yetenek ya da gücü yetme durumlarında.

She can run fast.

Hızlı koşabilir/koşabiliyor.

Can you read this paper without glasses?

Bu kağıdı gözlüksüz okuyabilir misin?

Olasılıklarda kullanırız.

Too much sugar can be very dangerous.

Aşırı şeker çok tehlikeli olabilir.

Pet feeding can be quite a problem when you’re living in a flat.

Apartman dairesinde oturuyorsanız/yaşıyorsanız, evcil hayvan beslemek büyük bir


sorun olabilir.

Önemli Not: “Belki” anlamında bir cümle kuruyorsak, can yerine may
kullanmamız gramer olarak daha uygun olacaktır.

Yağmur may go shopping this afternoon.

Yağmur bu öğleden sonra belki alışverişe gider. = Yağmur can go … olmaz.

Çok önemli not : Can ve may anlam bakımından birbirlerinden farklıdırlar ve


‘Olumsuz cümlelerde’ birbirlerinin yerine kullanılmazlar.

Birol may not be at school.


Birol okulda olmayabilir. “Belki okulda değildir.”

Birol cannot be at school.

Birol okulda olamaz. “Kesinlikle okulda değildir.”

(Can’t modalının tam kullanım amacını ve alanını Modal Can konu anlatımı başlığı
altında inceleyiniz.)

Rica ve tekliflerlerde kullanırız.

Can I use your phone?

Telefonunuzu kullanabilir miyim?

Can I help you with those bags?

Bu çantaları taşımanıza yardım edebilir miyim?

İzin alma eylemlerinde kullanırız.

Can I smoke here?

Burada sigara içebilir miyim?

She can’t wear jeans at work.

İşte blucin giyemez.

Tahminlerimizde kullanırız.

Birol can’t be rich. He hasn't even a car.

Birol zengin olamaz. Bir arabası bile yok.

Şu anki zaman ile ilgili bir tahmin yapıyorsak can(’t) be + ing kalıbını kullanırız.

Yağmur: Don’t make so much noise. Uncle Birol is studying in the next room.

Bu kadar gürültü yapma. Birol amca yan odada ders çalışıyor.

Zeynep: No, he can’t be studying in the next room. I saw him in the garden
playing with his dogs.

Hayır, yan odada ders çalışıyor olamaz/çalışmıyordur. Bahçede köpekleri oynarken


gördüm.
BE ABLE TO
Türkçeye ‘-ebilir’ olarak çevrilen bu yapı, kimi yönlerden ayrılsa da can yapısına
benzer.

FORMÜL

Özne + be + able + infinitive (mastar)

be able
özne esas fiil sıfat mastar
Olumlu Cümle I am able to swim.
is not
Olumsuz Cümle She able to swim.
isn't
Sorum Cümlesi Are you able to swim?

Aşağıdaki tabloya bakarak, zamanlara göre çekimlerini görelim.

Konunun içeriğini,formülünü ve zamanlara göre çekimlerini gördükten sonra,


örnek cümleler ile kullanım alanlarınıda çalışarak konuyu pekiştirelim.

Cümlelerimizde eğer gelecekten söz ediyorsal will be able to kullanılır.

I will be able to speak English in another few weeks.

Birkaç hafta sonra İngilizce konuşabileceğim.


Will they be able to cope with that?

Bununla baş edebilecekler mi?

Geçmiş zamanda ise, was/were able to olarak kullanılırız.

He was able to sing like a real singer when he was a kid.

Çocukken gerçek bir şarkıcı gibi şarkı söyleyebiliyordu.

I'm sorry that I wasn't able to phone you yesterday.

Dün sana telefon edemediğim için kusura bakma.

Bir işin nasıl yapılacağını bilmek anlamında be able to yerine cümlelerimizde ‘can’
tercih ederiz.

Can you cook?

Yemek pişirebiliyor musun? = Are you able to cook? Doğru ancak İngilizcede az tercih
edilir.

Not: Ayrıca ‘be able to’ edilgen mastar (passive infinitive) ile kullanılmaz.

The teacher can’t be understood.

Öğretmen anlaşılamıyor. ‘The teacher is not able to be understood olmaz.’

COULD
Could öncelikle Can’nin geçmiş zaman halidir ama sadece anlamı veya kullanım
alanı bu değildir “Rica, öneri, izin” gibi anlamlarda geniş, şimdiki ve gelecek
zamanda da kullanılır. Could aynı zamanda herhangi bir şeyin şimdi veya
gelecekte muhtemel olduğunu vurgulamak içinde kullanılır. Could’un birkaç farklı
şekilde kullanım alanı vardır. Bu kullanım alanlarını örnek cümleler ile görerek
konuyu pekiştirelim.

Rica ve izinlerde kullanırız.

Could I speak to the teacher, please?


Öğretmenle konuşabilir miyim lütfen?

İzin isteyen birine verilen cevapta could yerine can kullanırız

Yağmur: Could I ask you something?

Size bir şey sorabilir miyim?

Zeynep: Yes, of course you can.

Evet, elbette sorabilirsiniz.

Olasılıklarda kullanırız.

Professor Aziz Sancar's method could be an important step in fight against


cancer.

Profösör Aziz Sancar’ın methodu, kanserle mücadelede önemli bir adım olabilir.

Önerilerde kullanırız.

We could go for a walk after school tomorrow, if you like.

İstersen yarın okuldan sonra yürüyüşe gidebiliriz.

Yapmadığı bir şeyden dolayı karşı tarafı eleştirirken kullanırız.

You could ask before you take my book.

Kitabımı almadan önce sorabilirsin. = “Niye sormuyorsun?”

Şu anki zaman ile ilgili tahminde bulunurken could(n’t) be + ing yapısı kullanılırız.

Yağmur: Look! Eylül is going out. Where could she be going?

Baksana! Eylül dışarı çıkıyor. Nereye gidiyor olabilir?

Zeynep: She could be going to uncle Birol

Birol amcaya gidiyor olabilir.

Yağmur: No, she couldn’t be going to uncle Birol, because uncle Birol in England
right now.

Hayır, Birol amcaya gidiyor olamaz, çünkü Birol amca şu an İngilterede.


Geçmişte geniş bir zaman diliminde geçerli olan yeteneklerimizi anlatmak için
kullanılırız.

When we were younger, We could stay up all night, but we can’t do it now.

Gençken bütün gece uyumazdık, ama artık öyle yapamıyoruz.

Geçmişte tek bir durumdan söz edilen olumlu cümlelerde could yerine ‘was/were
able to, managed to ya da succeeded in’ kullanılırız. Olumsuz cümlelerde, her iki
anlamda da couldn’t kullanılabiliriz.

The dog managed to survive the fire yesterday.

Köpek, dün yangından sağ kurtulabildi.) = The dog could survive … olmaz

How many books were you able to get?

Kaç kitap alabildin?= … could you get? Olmaz.

After eight hours’ climbing, Birol succeeded in reaching the top of the mountain.

Sekiz saatlik tırmanıştan sonra Birol dağın tepesine ulaşabildi. = …Birol could reach …
olmaz.

Ancak bu kural, ‘see, hear, taste, feel, smell, understand, remember, guess’ fiilleri
için geçerli değildir. Yani bu fiilleri, could ile her iki anlamda da kullanabiliriz.

I could understand everything the teacher said.

Öğretmenin dediği her şeyi anlayabildim.

From the our village we could see the Giresun Mountains

Köyümüzden Giresun dağlarını görebiliyorduk.

Dolaylı anlatımda (reported speech) can yerine could kullanırız.

He says “I can swim”. = He said he could swim.

Yüzebildiğiniz söyledi.

COULD HAVE + PAST PARTICIPLE – DONE

Could ile could have done arasında anlam olarak fark vardır. Aşağıdaki örnekleri
inceleyiniz.
I'm so tired. I could sleep for a month.

O kadar yorgunum ki. Bir ay uyuyabilirim. -Şimdi

I was so tired. I could have slept for a month..

O kadar yorgundum ki. Bir ay uyuyabilirdim. – Geçmiş

Aralarındaki farkı gördükten sonra Could have done yapısını, kullanım alanları ile
birlikte, örnek cümleler ile işleyerek konuyu pekiştirelim.

Geçmişte gerçekleşmemiş ya da mümkün olamayan durumları anlatırken


kullanılır.

The pharmacy was closed yesterday. I couldn’t have bought medicine.

Eczane dün kapalıydı. İlaç alamazdım/İlaç almam olanaksızdı.

Birol was sick all last week. He couldn’t have come to work.

Birol geçtiğimiz hafta boyunca hastaydı. İşe gelemezdi.

Karşımızdakileri bir şey yapmadıkları için eleştirmekte kullanılırız.

She could have helped me ; why did she just sit and watch?

Bana yardım edebilirdi; niye sadece oturup seyretti?

Olmayacağını baştan kabullendiğimiz yani sonucunu %95 bildiğimiz durumlarda


kullanılırız.

They couldn’t have won, so They didn’t participate in the race

Kazanamazdılar, bu yüzden de yarışmaya katılmadılar.

Geçmişte bir anda sürmekte olan eylemleri anlatmak için could have been + ing
yapısı kullanılırız. Yani eylem geçmişte başlıyor/devam ediyor/ve bitiyor.

Birol’s room’s light was still on. I didn’t see what he was doing, but he could have
been reading a book.

Birol’un odasının ışığı hâlâ yanıyordu. Ne yaptığını görmedim ama muhtemelen kitap
okuyordu.
Konuya başlamadan önce, bu dersimizde işleyeceğimiz ‘Must’ bir
zorunluluk anlamı içermez, Buradaki anlamı konuşmalarımızda bir şeyin doğru
olduğuna dair kesin bir fikre sahipsek bunu cümlelerimizde ‘Must’ ile ifade ederiz.
Derslerimizin ilerleyen bölümlerinde ‘Must ve Have to’ yapılarını çalışacaksınız.
Oradaki ‘Must’ kişinin kendinden kaynaklanan zorunluluğunu ifade etmekte
kullanılan yapıdır. Bu şekilde açıklamayı yaptıkdan sonra, Must ve Can’t
modalarımızı örnek cümle ve kullanım alanları ile işleyerek konuyu öğrenelim.

Bir şeyin/konunun/olayın doğru olduğuna dair kesin fikre/bilgiye


sahipsek, cümlelerimizde ‘must’ kullanırız.

Our teacher has got a brand new car. He must be very rich.
Öğretmenimizin yepyeni bir arabası var. Çok zengin olmalı.

Yağmur is studying her lessons very hard. She must have very good marks.
Yağmur derslerine çok çalışıyor. Notların çok iyi olmalı.

There is a loud ring on the door bell. It must be someone in a hurry.


Kapı zili acı acı çalıyor. Acelesi olan birisi olmalı.

They have been working all day. They must be tired.


Sabahtan beri çalışıyorlar. Yorgun olmalılar.

Zeynep: I changed my job. İşimi değiştirdim.


Ümmiye: What? You must be kidding. Ne? Şaka yapıyor olmalısın.

Bir şeyin/konunun/olayın mümkün olmadığına dair kesin bir fikrimiz/bilgimiz


varsa ise, cümlelerimizde can't kullanırız.

They can't have that much money. They are poor.


Bu kadar çok paraları olamaz. Çok fakirler.

The tire can't be flat. I have just mended it and blown it up.
Teker patlak olamaz. Daha demin tamir ettim ve şişirdim.

Yusuf can't be against Islam. His father was a Muslim.


Yusuf islamiyete karşı olamaz. Babası müslümandı.

Zeynep has eaten 2 bagels . She can't be hungry.


Zeynep 2 tane yedi. Aç olamaz.
Birol can’t say such a words. He is an honest man.
Birol böyle bir şey söylemez/söyleyemez. O dürüst bir adamdır

Eğer yukarıda verilen cümleleri geçmiş zamanda kullanmak istersek ‘must have
done’ ve ‘can't have done’ kullanılır.

My sister is coughing. She must have caught cold.


Kız kardeşim öksürüyor. Üşütmüş olmalı.

The ground is wet. It must have rained during the night.


Yerler ıslak. Gece yağmur yağmış olsa gerek.

The phone rang but she didn't hear. She must have been asleep.
Telefon çalmış ama duymamış. Uyumuş olmalıyım.

I can't find my car’s key. I must have left them at home.


Arabamın anahtarını bulamıyorum. Evde bırakmış olmalıyım.

Eylül walked past me without speaking. She can't have seen me.
Eylül konuşmadan yanımdan geçti. Beni görmüş olamaz.

Can't have done yerine couldn't have done da kullanılabilir.

She couldn't have cleaned her room. Everything was in a mess


Odasını temizlemiş olamaz. Herşey karmakarışıktı/darmadağındı.

Birol was sure that his mother couldn't have left his father, because she loved
him much.
Birol lkesinlikle emindi ki annesi babasını terk etmiş olamazdı, çünkü onu çok seviyordu.

Anlamı “...a/e bilmek; ...ması/mesi mümkün olmak” “ izin vermek/müsaade


etmek; izin istemek; ricada bulunmak” olan may şimdiki zamanda veya gelecekle
ilgili olasılık bildirmek için kullanılabilir. May, ‘might ve could’ dan daha fazla
eminlik ifade eder.Mayn’t olarak olumsuz biçimi olsa da bunun yerine may not
daha çok kullanılır. Ayrıca May – mayıs ayı olan May ile karıştırılmamalıdır. Cümle
içinde size may kullanıldığında siz o May’in Mayıs ayı olan May’mi yoksa e-bilir
anlamında olasalık veya izin bildiren May’mi olduğunu
cümlenin/konuşmanın/yazının içeriğinden anlayacaksınız.

FORMÜL:
Olumlu Cümle
Özne Yardımcı fiil (May) Fiillerin yalın hali isim
I
You
He,she,it May go to Giresun
We
They
Olumsuz Cümle
Özne Yardımcı fiil ( May Fiillerin yalın hali isim
not)
I
You
He,she,it May not go to Giresun
We
They
Soru Cümlesi
Yardımcı fiil ( May) Özne Fiillerin yalın hali isim
I
You
May He, she, it go to Giresun ?
We
They

Konunun içeriğini ve formülü çalıştıktan sonra, kullanım alanlarını örnek cümleler


ile çalışarak konuyu pekiştirelim.

Kibarca izin istemelerde, izin vermelerde, ricada bulunmalarda.

May I come in? İçeri girebilir miyim?

You may come if you wish. İstersen gelebilirsin.

Olasılıklarda, ihtimallerde.

That book may be Birol’s. Şu kitap Birol’un olabilir/Şu kitap beklide Birol’undur.)

This pill may cure your sickness. (Bu hap hastalığına iyi gelebilir/Bu hap belki
hastalığına iyi gelir.)

Birine/Birilerine bir işi yapma ihtimali olup olmadığını soracağımız zaman, may
yerine başka yapılar kullanılırız.
Are you likely to go fishing?

Balığa gitme ihtimalin var mı?)

May you go fishing …? olmaz

Ama, do you think gibi bir ifadenin ardından may kullanılabiliriz.

Do you think you may go on holiday this weekend?

Bu hafta sonu sence tatile gitme ihtimalin var mı?

Bu hafta sonu tatile gidebileceğini düşünüyor musun?

İstekler, dualar, beddualar vs gibi durumlarda kullanırız.

May you be very happy!

Çok mutlu ol inşallah!

May God be with you.

Allah seninle olsun.

May Allah forgive us.

Rabbim bizi affetsin.

May be + ing, şu anki zaman ile ilgili tahminlerimizi anlatır.

Birol: Where do you think Yağmur is going?

Sence Yağmur nereye gidiyor?

Ümmiye: I don’t know. She may be going to the shopping.

Bilmiyorum. Alışverişe gidiyor olabilir.

May not, izin vermeme ya da yasaklama anlamında must not gibi de kullanılabilir.

Zeynep: May I borrow the bike? Bisikleti alabilir miyim?

Eylül: No, I am afraid you may not. Hayır, maalesef alamazsın.

Workers may not use the managers toilet.


İşçiler, Müdürlerin tuvaletini kullanamazlar.

Kural yasa ve kanunların bizlere tanıdığı izinler ve özgürlükler için, may yerine
can ya da be allowed to kullanımı daha doğru olur.

Today's youth can/are allowed to do whatever they like.

Günümüz gençliği, istediklerini yapabiliyorlar.) = … Today's youth … tercih edilmez.

MIGHT

Anlamı ‘olasılık/ihtimal bildiren yardmıcı fiil; ...a/e bilir; olması mümkün’,


olabilir, olması muhtemeldir; olasılık dahilindedir’ olan Might, her zaman may’in
geçmiş hâli değildir. Daha çok ‘geniş, şimdiki ve gelecek zamanı’ anlatırken
kullanılır. Tek farkı, daha zayıf ihtimallerde may yerine tercih edilir. Sadece dolaylı
anlatımda (indirect speech) may’in geçmiş hâli gibi kullanılır.

FORMÜL:

Olumlu Cümle
Özne Yardımcı fiil (Might) Fiillerin yalın
hali
I
You
He,she,it Might see him
We
They

Olumsuz Cümle
Özne Yardımcı fiil (Might not) Fiillerin yalın
hali
I
You
He,she,it might not see him
We
They
Soru Cümlesi
Yardımcı fiil ( Might) Özne Fiillerin yalın isim
hali
I
You
Might see him
He, she, it
We
They

Konunun içeriğini ve formülü çalıştıktan sonra, kullanım alanlarını örnek cümleler


ile çalışarak konuyu pekiştirelim.

Olasılıklarda kullanırız ancak ‘May’e göre daha zayıf olasılık.

Birol might get there in time, but I can’t be sure.

Birol oraya zamanında varabilir ama emin olamıyorum.

They might come and visit you in Istanbul next year if they can save enough
money.

Yeterli para biriktirebilirlerse önümüzdeki yıl istanbu’a seni görmeye gelebilirler.

İzin istemelerde , rica etme durumlarında kullanırız ve ‘May’e göre daha nazik ve
resmîdir.

Might I make a suggestion?

Bir öneride bulunabilir miyim?

I wonder if I might borrow your book.

Kitabınızı ödünç alabilirmiyim acaba?

Dolaylı anlatımda (reported speech) may yerine kullanılır. (konunun tam içeriğini
‘Reported Speech’ dersimizde bulabilirsiniz.

She says “it may rain tomorrow”. = She said it might rain tomorrow.

Yarın yağmur yağabileceğini söyledi.

Might be + ing, şu anki zaman ile ilgili tahminlerimizi anlatmada


kullanabiliriz.(May yapısında olduğu gibi)

Eylül: Where do you think Zeynep is going?

Sence Zeynep nereye gidiyor?

Yağmur: I don’t know. She might be going to the shopping.

Bilmiyorum. Alışverişe gidiyor olabilir.


Must ve Have to, ikisi de zorunluluk ve gereklilik bildirir. Must ve have to
çoğu zaman birbirinin yerlerine kullanılabilirler. Aralarında kullanım açısından
bazı farklılıklar vardır.

Cümlede Must kullanıldığı zaman cümleyi söyleyen kişinin kendisinden


kaynaklanan zorunluluğu ortaya koyduğu ve kendi duygularını ve kişisel
görüşünü dile getirdiği anlaşılır.

Cümlede Have to kullanıldığı zaman ise, mecburiyetin cümleyi söyleyen kişiden


kaynaklanmadığı ve kendi duygularını dile getirmediği, kendi yetkisi dışından
kaynaklanan bir mecburiyetten kaynaklandığı anlaşılır. Yani kısa, Must kendi
zorunluluklarımızı ifade ederken kullandığımız yapıdır, Have to ise, irademiz
dışında bize uygulanan zorlamaları ifade ettiğimizde kullandığımız yapıdır. Tabi
bunların dışındada bazı farklılıkları vardır. Şimdi iki yapıyı kullanım alanları ve
farklılıkları ile beraber örnek cümlelerle pekiştirelim.

FORMÜL:

Olumlu cümle yapısı


Özne Yardımcı fiil (Must) Fiil
I
You
He,she,it Must study for the exam
We
They
Olumsuz cümle yapısı
Özne Yardımcı fiil ( Must Fiil
not=Musn’t)
I
You
He,she,it Must not /musn’t lie to others
We
They
Soru cümle yapısı
Yardımcı fiil ( Must) Özne Fiil
I
Must go to school
You
He, she, it
We
They

Must kalıbı ve kullanım alanı.

Gereklilik durumlarını ifade ederken.

She must take this pill every day.


Bu hapı her gün almalı.

Birol mustn’t work so hard. He’ll be ill.


Birol bu kadar çok çalışmamalı. Hasta olacak.

Konuştuğumuz karşı taraf için de iyi bir öneri olduğuna inanılan durumlarda.

They must come and stay with us.


Gelip bizimle kalmalılar.

We must meet somewhere and talk about this issue.


Bir yerde buluşup ve bu konu hakkında konuşmalıyız.

Akıl yürütme tahmin gibi durumlarda.

Yağmur must be tired after her long walk.


Yağmur uzun yürüyüşünden sonra yorulmuş olmalı.

She must have a problem. She is crying.


Bir sorunu var herhâlde. Ağlayor.

Aşağıda verdiğim akıl yürütme ve tahmin ifadeleri gibi cümlelerde, eğer cümle
soru ya da olumsuz ise must yerine can kullanılır.

There is somebody at the door. Who can it be?


Kapıda biri var. Kim ki?)
Who must it be? Olmaz

He can’t be Birol . He is in Giresun right now.


Birol olamaz. O şu an Giresunda.
It mustn’t be Birol … Olmaz

Buraya dikkat lütfen, must not, ayrı ayrı yazılırsa olumsuz tahminlerde kullanılır.

Yağmur: Look! Eylül hasn’t touched her ice cream .


Baksana! Eylül dondurmasına dokunmamış.

Zeynep: hmmm, she must not like ice cream.


hımmm, galiba dondurma sevmiyor.

Yasak ve yasa belirtilen durumlarda.

Cars must not park in front of the entrance.


Araçlar giriş önüne park yapamazlar/yapmaları yasaktır.

We mustn’t drink when we drive.


Araba kullanacağımız zaman içki içmemeliyiz.

Lütfen dikkat: Mustn’t, yapılması önemsiz ve gereksiz olan eylemleri anlatmada


kullanılmaz. Bunun için ‘don’t/doesn’t have to ya da don’t/doesn’t need to’
kullanılır. Bu konuyu ayrı başlıkta gramer kitabında ve viode derslerde
bulabilirsiniz.

You don’t need to/don’t have to get a visa to go to Indonesia.


Endonezya’ya gitmek için vize almanıza gerek yok.)
Bu gibi cümlelerde You mustn’t get … diyemeyiz.

Şu an/Şimdiki zaman ile ilgili tahminlerde bulunurken ‘Must be + ing’ yapısını


kullanırız.

ZEYNEP: Where is uncle Birol?


Birol amca nerede?

EYLÜL: I’m not sure, but he must be reading book in his room.
Emin değilim ama odasında kitap okuyordur.

HAVE TO: Dışardan gelen zorunluluk.

Konuya başlamadan öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Have to’nun sahip olmak
anlamında kullandığımız Have ile hiçbir alakası yoktur. Hemen iki net örnekle
olayı anlamaya çalışalım.

I have a car – Bir arabam var/Bir arabaya sahibim.


I have to work everyday – her gün çalışmalıyım/Çalışmak zorundayım

Üstteki iki örnek cümlede iki yapının kullanımını ve Türkçe anlamını kavrayarak
konuya geçiş yapın.

Have to, kişinin kendi elinde olmayıp, dışarıdan gelen zorunluluklarda


kullandığımız bir yapıdır. Mesela, ben bir okulda çalışıyorum ve her sabah saat
saat 10’da işe başlamak zorundayım. Benim saat 10’da işte olmam kendi kararım
veya istediğim bir şey değil, patronum ve iş yasalarının koyduğu bir kural, eğer
10’da gitmezsem işten atılma tehlikesi var, işte bu gibi durumlarda dışardan
kaynaklı bir zorlama olduğu için cümlelerimizde ‘Have to’ kullanırız.

Lütfen dikkat önemlidir: Have to’nun diğer modal’lardan farkı, soru ve olumsuz
yapılırken do ya da does ile yapılmasıdır. Olumsuz şekli “don’t have to” “doesn’t
have to” şeklindedir. Olumsuzu gerek yok, zorunda değil anlamı verir; ama
yasaklama belirtmez. Üçüncü tekil şahıslarda has to olarak kullanılır.

FORMÜL:
Olumlu Cümlelerde
+ özne Have to Fiil
+ I, You, We, They have to be quiet in a library
+ He, She, It has to be quiet in a library
Olumsuz Cümlelerde
– özne Don’t Have to Fiil
– I, You, We, They don’t have to finish your dinner
– He, She, It doesn’t have to finish your dinner
Soru Cümlelerinde
? Do özne Have to Fiil
? Do I, You, We, They have to go there
? Does he, she, it have to go there

Zamanlara Göre Have to Kullanımı

Zamanlar Özne Have to Fiil


Geniş Zaman You have to work for a salary
Geçmiş Zaman You had to work for a salary
Gelecek Zaman You will have to work for a salary
Perfect Zaman You have had to work for a salary

Şimdi kullanım alanlarını örnek cümleler ile çalışarak konuyu pekiştirelim.


Dış kaynaklı tüm zorunluluklarda.

You have to wear a uniform in this school.


Bu okulda üniforma giymek zorundasın.

You have to go to school.


Okula gitmek zorundasın/gitmelisin.

Does she have to stay at home tonight?


Bu gece evde kalmak zorunda mı/ kalması mı lazım?

You have to be here at 7 o’clock


Saat 7’de burada olmak zorundasın.

Akıl yürütmelerinde kullanırız.

This has to be part of the original manuscript.


Bu, orijinal yazının parçası herhâlde.

Şu anda meydana gelen geçici zorunluluklarda be having to kullanılır.

I’m having to study hard at the moment.


Şu anda çok ders çalışmak zorundayım.

Gelecekteki zorunluluklar için, have to kullanıldığı gibi will have to da kullanılır ve


will have to daha yaygın/doğru olanıdır.

I will have to work tomorrow.


Yarın çalışmam gerekecek.

They will have to be here at 10 o’clock


Saat 10’da burada olmaları gerekecek.

Lütfen Dikkat: Have to, olumsuz cümlelerde ‘yapmak zorunda değilsin’ anlamı
verir. O yüzden yasaklamaları Can’t ile yaparsak daha doğru olur. Mesela “Burada
sigara içemezsin.” cümlesini have to ile değil, Can’t ile yapmamız daha doğru
olacaktır.

You don’t have to smoke here.


Burada sigara içmene gerek yok. (Don’t have ile kullanırsak, sanki bir öneri veya niyet
gibi anlam verir ve yasaklama içermez.

You can’t smoke here.


Burada sigara içemezsin. (Bu gibi yasaklamalarda olumsuz hali can’t ile yapmalıyız, o
zaman cümlede anlam yasaklama olur.
‘’ SHOULD’’ Türkçeye “-meli, -malı“ ‘’…sa iyi olur” olarak çevrilir, must ve have
to kadar güçlü bir zorunluluk ifade etmez, daha çok bir şeyle ilgili tavsiye verirken
kullanılır. Sanıldığı gibi shall’in geçmiş hâli değildir. Olumsuz biçimi should not
olabileceği gibi shouldn’t olarak da kaynaştırma yapılabilir. Soru cümlelerinde
Should en başa getirilir.

FORMÜL:

OLUMLU - ÖZNE + SHOULD + VERB1

OLUMSUZ - ÖZNE + SHOULDN’T + VERB1

SORU - SHOULD + ÖZNE + VERB1

OLUMSUZ SORU - SHOULDN’T + ÖZNE + VERB1

Tüm cümle yapılarında formülünüde gördükten sonra, örnek cümleler ile kullanım
alanlarını çalışarak konuyu pekiştirelim.

Gereklilik, görev alanlarında.

The exam is tomorrow. You should study English.

Sınav yarın.İngilizce çalışmalısın.

Should I apologize to her?

Ondan özür dilemem gerekir mi?

Öğüt verme durumlarında.

Ali should stop smoking.


Ali sigarayı bıraksa iyi olur - Sigarayı bıraksın.

You should see my new car if you have free time.

Fırsatını bulursan/boş zamanın olursa yeni arabamı görmeni tavsiye ederim.

Beklenti, akıl yürütme, tahmin gibi durumlarda.

Birol is away, but he should be back soon.

Birol burada değil ama yakında dönmesi lazım.

Yağmur should get here soon; she left the office at 8.

Yağmurun yakında buraya gelmesi lazım; iş yerinden 8’de çıktı.

Like fiili ile birlikte “istemek” anlamında kullanılır.

I should like to make a phone call, if possible.

Mümkünse telefon etmek istiyorum.

Soru kelimeleriyle kullanılarak şaşırma durumarı ifade edilir.

I turned round on the metrobus and who should be sitting behind me but my ex-
girl friend.

Metrobüs’te arkama döndüm ki bir de ne göreyim eski kız arkadaşım arkamda oturuyor.

Soru kelimeleri ile kullanılarak “inanmama, ilgisizlik” gibi durumlar anlatılır.

Why should they think that?

Niye böyle düşünüyorlar ki?/düşünsünler ki?

Why shouldn’t Birol buy it if he can afford it?

Eğer Birol onu satın alabilecek durumdaysa neden almasın?

Should, geçmiş zamanı anlatmaz. Should have done yapısı, should’un geçmişi
değildir. Should’un geçmişi, was/were supposed to kalıbıdır.

I was supposed to tidy my room.

Odamı toplamam gerekiyordu.


He was supposed to be in the company.

Şirkette olması gerekiyordu.

‘’Ought to’’ Anlamında her ne kadar “zorunluluk” olsa da, daha çok tavsiye
vermek için kullanılır. Kullanımı anlamı açısından should ile aynıdır. Fiilin yalın
biçimini alır. Olumsuz biçimi ought not to olabildiği gibi, oughtn’t to olarak da
kaynaştırma yapılabilir.

FORMÜL: Bütün şahıslar için hiçbir değişikliğe uğramadan ought to kullanılır.


Soru yaparken ought özneden önce to ise hemen sonra kullanılır. Olumsuz
yaparken not eklenir. Kısaltılmış hali oughtn't dır. Daima fiillerin birinci halleri ile
kullanılır. Bu yapının soru hali yoktur. Normal hali ile present ve future için
kullanılır. Geçmişteki olaylar için ought to have ile fiillerin üçüncü hali kullanılır.

Şimdi örnek cümleleri kullanım alanları ile beraber görerek konuyu pekiştirelim.

Görev, gereklilik gibi durumlarda.

We ought to tidy up before we go home.

Eve gitmeden önce ortalığı toplamalıyız.

What time ought I to go there?

Oraya saat kaçta gitmem lazım?

Öğüt verme, önerme yapma gibi durumlarda.

You ought to improve your English before going to University.

Üniversite’ye gitmeden önce İngilizceni geliştirsen iyi olur.

Akıl yürütme, olasılık, beklenti gibi durumlarda.

Zeynep ought to be here soon; she left the Home at 5.

Zeyneb’in yakında burada olması lazım; ev’den 5’de çıktı.

Usually, always, often, never, really gibi sıklık zarfı veya yapılarda, ya özne ile
ought arasına ya da ought ile to arasına gelebilir.

You always ought to carry some money on you.

You ought always to carry some money on you.


Her zaman üzerinde biraz para taşıman lazım.

Ought to geçmiş ve gelecek zaman formlarında oldukça fazla değişkenlik gösterir.


Aşağıdaki tabloda zamanlara göre çekimlenmiş hallerini örnek cümleleri
inceleyerek çalışın.

Had better, İngilizcede bir kişiye tavsiye ya da öğüt verirken SHOULD yapısına
ek olarak kullanabileceğimiz bir yapıdır. Had better ile cümlelerin nasıl
kurulduğuna geçmeden önce İngilizcede had better hangi durumlarda kullanılır,
neleri anlatır bunları kısaca bir görelim.
İngilizcede had better, İçerisinde bulunulan an şimdiki ve gelecek zamana
yöneliktir ve tavsiye vermede kullanılır. Türkçeye çevirisi ise “…… olsa iyi
olur” şeklindedir.

Had better yapısında tavsiye dikkate alınmadığı takdirde olumsuz bir sonuçla
karşılaşabilme olasılığı vardır, bu sebeple ‘Had better‘daha kuvvetli bir ifadedir ve
daha çok uyarı havası vardır.

Tüm öznelerde çekimi aynıdır ve had better dan sonra fiil yalın haliyle yani Verb1
kullanılır. Should yapısından farkı “Had better” daha özel ve belirli durumlara
yönelik tavsiyelerde kullanılır. “Should” ise daha genel durumlarda kullanılır.

Şimdi örnek cümlelerle konuyu pekiştirelim.

Olumlu cümlelerde had better


ÖZNE + HAD BETTER+ FİİL

You had better sleep, or you will late. - Uyusan iyi olur yoksa geç kalacaksın.

You had better speak with your sister. – Kız kardeşinle konuşsan iyi olur.

Your brother had batter go to the doctor. – Erkek kardeşin doktora gitse iyi olur.

We had better leave here tomarrow. - Yarın buradan ayrılsak iyi olur.

Olumsuz cümlelerde had better


Olumsuz cümlelerde had better not kalıbı kullanılır.

ÖZNE + HAD BETTER NOT+ FİİL

You had better not to go. - Gitmesen iyi olur.

They had better not trouble you. Seni üzmeseler iyi olur.

My father had better not to smoke. - Babam sigara içmese iyi olur.

You had better not eat any more meat.- Daha fazla et yemesen iyi olur.

Soru cümlelerinde had better


HAD + ÖZNE + BETTER + FİİL (mastar halinde)
Had I better read the book before sleep? - Uyumadan önce kitap okusam iyi olur mu?

Had you better give gift him before go? - Gitmeden önce ona hediye versen olur mu?

Olumsuz soru cümlelerde had better


HAD NOT + ÖZNE + BETTER + FİİL (mastar halde)

Hadn’t you better sleep now? - Şimdi uyusan iyi olmaz mı?

Hadn’t she better write a letter? – Bir mektup yazsa iyi olmaz mı?

Hadn’t they better play handball? - Hentbol oynasalar iyi olmaz mı?

Hadn’t we better study English? - İngilizce çalışsak iyi olmaz mı?

Konuşma dilinde had better


Konuşma dilinde had çoğu zaman kullanılmaz.

You better be quite. - Sessiz olsan iyi olur.

We better study now. - Şimdi çalışsak iyi olur.

He better go out. Dışarı çıksa iyi olur.

It’s time cümlelerimize “... zamanı, zamanı geldi” anlamı katar. Konuşma
dilinde çok sık kullanılır. Eğer kullanım alanlarını ve yapısını iyi öğenebilirsek,
konuşma esnasında cümlelerimizde kullanabiliriz.

Şimdi kullanım alanlarını örnek cümlelerimizle görelim.

“... zamanı (geldi)” anlamındaki bu ifadeden sonra mastar kullanılır.

It's time to buy a new house. Yeni bir ev alma zamanı geldi.

Cümlemize kişi katmak istersek for + nesne + mastar yapısı kullanılırız.

It's time for her to buy a new dress. Yeni bir elbise almasının zamanı geldi.

It's time yapısını geçmiş zamanda da kullanabiliriz. Ancak anlamı geçmiş değil,
şimdiki zamandır.
It’s time Yağmur went to bed. Yağmurun yatma vakti geldi.

It's time you washed your dog. Köpeğini yıkama vakti geldi.

I'm getting tired. It's time I went home. Yorulmaya başladım. Eve gitme vaktim geldi.

Bir şeyin acil olduğunu anlatmak istediğimizde “... zamanı geldi de geçti bile”
anlamında, cümlelerimizde it's high time... ifadesini kullanılırız.

It's high time you got a new car. Yeni bir araba alma vaktin geldi de geçti bile.

It's high time they painted the house. Evi boyamalarının vakti geldi de geçiyor bile.

IN CASE
"In Case" yapısı, present tense, past tense ya da should ile kullanılır ve bir tedbir
durumunu izah eder. Türkçe'ye, bakarsın olur, …ır diye, şeklinde çevrilebilir.
Şimdi kullanım alanlarını örnek cümlelerimiz ile görelim.

Çoğunlukla önlemler, tedbirler vs. için kullanılır ve... - diye, ...diği takdirde -
anlamlarına gelir.

I always take an umbrella in case it rains.

Yağmur yağar diye yanıma hep şemsiye alırım.

Gelecekten söz etsek dahi in case’den sonra geniş zaman kullanılır.

Yağmur has bought a chicken in case your brother stays to lunch.

Yağmur, erkek kardeşin yemeğe kalır diye tavuk aldı.

In case’den sonra should + mastar yapısı da kullanılır. Bu kullanım cümleye -olur


da - .. anlamı katar.

I've bought a chicken in case your sister should stay to lunch.

Olur da kız kardeşin yemeğe kalır diye tavuk aldım.

Bu yapıyı geçmişle ilgili cümlelerde de kullanırız.


I wrote down his address in case I should forget it.

Unuturum diye adresini yazdım.

Olur da ... anlamı, should - happen to yapısı kullanılarak da verilir.

We took our swimming things in case we happened to find a pool.

Olur da havuz buluruz diye mayolarımızı yanımıza aldık.

We took our swimming things in case we should happen to find a pool.

Olur da havuz buluruz diye mayolarımızı yanımıza aldık.

AS IF
as if, ihtimali durumları ve hayali durumları izah etmek için kullanılır. İhtimali
durumlardaki cümle yapısı, normal cümle yapısı gibidir. Türkçe'ye "sanki"
şeklinde çevrilir. As if ile As though cümleye aynı anlamı katar.
Şimdi kullanım alanlarını örnek cümlelerimiz ile görelim.

As if ve as though “-mış gibi, -e benziyor, sanki” anlamlarına gelir.

It looks as if / as though it's going to rain.

Yağmur yağacakmış gibi./Yağmur yağacağa benziyor.

It sounds as if / as though Birol's going to change his job.

John işini değiştirecekmiş gibi.

I feel as if /as though I'm fainting. Sanki bayılacakmışım gibi.

As if ve as though ile kullanılan zamana göre cümlenin anlamı değişir.

Zeynep looks as if she is rich. Zeynep zengine benziyor.

They talk as if they were rich. Zenginmiş gibi konuşuyorlar.

You speak as though you know everything. her şeyi biliyormuş gibi konuşuyorsun.

Why is Eylül looking at me as though she knew me?

Eylül niye bana, beni tanıyormuş gibi bakıyor?


Formal İngilizcede yani resmî İngilizcede, was yerine were de kullanılabilir. Bu
kullanım, Amerikan İngilizcesinde çok yaygındır.

He talks as if he were rich. Zenginmiş gibi konuşuyor.

İngilizce’de tercihimizlerimizi ifade ederken yada bir tercihi başka bir


tercihle kıyaslarken “Prefer” ve “would rather” kalıplarını kullanırız. Prefer ve
would rather kalıplarını tercihlerimizden bahsederken kullanırız.

prefer fiilinden sonra isim kullanılabilir.

I prefer tea. Çayı tercih ederim.

I prefer fruit.

PREFER + NOUN + TO + NOUN

Bir şeyin başka bir şeye tercih edildiğini anlatmak için iki ismin arasında “to”
edatı kullanılır

I prefer tea to coffee. Çayı kahveye tercih ederim.

I prefer fruit to desserts.

PREFER + VERB+ing

prefer fiilinden sonra kullanılan fiile “ing” takısı eklenir.

I prefer drinking tea. Çay içmeyi tercih ederim.

I prefer eating fruit.


PREFER + VERB+ing + TO +VERB+ing

“to” edatı iki fiil arasında da kullanılabilir.

I prefer staying at home to going out.

Evde kalmayı dışarı çıkamaya tercih ederim.)

She prefers walking to doing exercise.

O, yürümeyi egzersiz yapmaya tercih eder.

PREFER + TO + VERB1

prefer fiilinden sonra “to” ve fiilin birinci hali kullanılabilir. Fakat buradaki “to”
mastar ekidir ve “to” edatıyla karıştırılmamalıdır.

She prefers to walk.

I prefer to stay at home.

PREFER + TO + VERB1 + RATHER THAN + VERB1

Bir işi yapmanın başka bir işi yapmaya tercih edildiğinin anlatmak için iki fiil
arasında “rather than” kalıbı kullanılır. İkinci fiilden önce “to” kullanılmaz.

She prefers to walk rather than do exercise.

Egzersiz yapmaktansa yürümeyi tercih eder.

I prefer to stay at home rather than go out.

Dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.

DON’T / DOESN’T PREFER

Tercihler genellikle Present Simple Tense (Geniş Zaman) ile anlatıldığında prefer
“don’t” ya da “doesn’t” yardımcı fiilleri ile olumsuz yapılır.

I don’t prefer studying lying down.

Uzanarak ders çalışmayı tercih etmem.

She doesn’t prefer studyin alone.

Tek başına ders çalışmayı tercih etmez.


“WOULD RATHER’’ kalıbı da tercih etmek anlamında kullanılır. Fakat “would
rather” kalıbından sonra her zaman fiilin birinci hali kullanılır.

WOULD RATHER + VERB1

A: Would you like to drink coffee? Kahve içmek ister misin?

B: No, I would rather drink tea. Hayır, Çay içmeyi tercih ederim.

Subject + ‘d rather + verb1

Would yerine ‘d kısaltması kullanılabilir.

We’d rather go to the cinema.

He’d rather play basketball.

WOULD RATHER + VERB1 + THAN + VERB1

Bir işin başka bir işe tercih edildiğini anlatmak için iki fiil arasında “than”
kullanılır. Fakat, birinci fiil ve ikinci fiil aynıysa ikinciyi tekrar etmeye gerek yoktur.

We would rather go to the cinema than do homework.

Ödev yapmaktansa sinemaya gitmeyi tercih ederiz.

He would rather play basketball than football.

Futboldansa basketbol oynamayı tercih eder.

WOULD RATHER + NOT + VERB1

“would rather” kalıbını olumsuz yapmak için sadece no kullanılır.

I’m very tired. I would rather not go out today.

Çok yorgunum. Bugün dışarı çıkmamayı tercih ederim.


İngilizce izin isteme ve izin verme cümlelerimizde Can, May, Could, be allowed
to, Let + someone, Could was/were allowed to, Allow permit, Let gibi yapıları
kullanırız.

Can - May - Could ifadeleri izin isteme için kullanılabilir.

Can I use your phone? Of course you can.

Telefonunuzu kullanabilir miyim? Tabiki

Could I go out right now? I’m afraid you can’t.

Şimdi dışarı çıkabilir miyim? Korkarım çıkamazsın.

May I come in,? Yes, of course.

Girebilir miyim? Tabiki

İzin verirken can, may kullanılır.

You can play with my toys.

Benim oyuncaklarımla oynayabilirsiniz

You may take photos during the trip.

Gezi sırasında fotoğraf çekebilirsiniz

Can - İzin isterken en sık kullanılan kip belirtecidir. Aynen”may” gibi


konuşmacının ikinci ve üçüncü şahıslara bir eylemi gerçekleştirmeleri için izin
verdiğini de belirtir. Ancak May kadar resmi ve kibar bir üslup değildir.

You can come and see me whenever you want.

Beni ne zaman istersen gelip görebilirsin.

You can eat anything you like.

istediğin herhangi bir şeyi yiyebilirsin.

You can apply for the job up to 8 May.

8 Mayısa kadar iş için müracaat edebilirsiniz.

Can’t – yasaklama- İzin isterken ya da izin verilmediğini, yasaklama yapıldığını


belirtirken”can’t” kullanabiliriz.
Can’t l listen to your conversation?

Konuşmanızı dinleyemez miyim?

Can’t join your trip?

Gezinize katılamaz mıyım?

You can’t borrow my car.

Arabam ödünç alamazsan.

You can’t sing my song in your album.

Albümünde benim şarkimi söyleyemezsin.

Could -izin -Can’den daha resmi ve kibar olsa da, bu yönden”may”den bir derece
alttadır.

You could use my car.

Arabamı kullanabilirsin.

You could go to whereever you want.

stediğin her yere gidebilirsin.

He could do whatever he wants.

O ne isterse yapabilir.

May not –yasaklama-Konuşmaca kendi yetkisini kullanarak bir eylemin


yapılmasına izin vermiyor ve bunu yasaklıyorsa may not kullanılır.

He may not ask me for money from now on.

Bundan böyle benden para isteyemez.

They may not come to our house one more time.

Evimize bir kez daha gelemezler

Resmi yasaklamalarda da “may not” ifadesiyle sıkça karşılaşılır.

Passengers may not smoke in the cabin.


Yolcular kabinde sigara içemezler.

Yolcuların kabinde sigara içmeleri yasaktır.

be allowed to, izin verilmek anlamında kullanılabilir. Can anlamında düşünebiliriz.

You are allowed to play in the front garden. Ön bahçede top oynayabilirsiniz

You are allowed to use a calculator during the exam. Sınav sırasında hesap
makinası kullanabilirsiniz

Let + someone + fiil yapısı izin vermek anlamında kullanılabilir.

My parents let me wear make up.

Anne babam benim makyaj yapmama izin verir

The teacher let the students go out before the bell rang.

Öğretmen öğrencilere zil çalmadan dışarı çıkarttı/çıkmalarına izin verdi

Could ve was/were allowed to, geçmişteki izin anlamında kullanılabilir.

When I was a kid, I could/was allowed to watch TV until late.

Ben çocukken, geç vakte kadar TV seyredebiliyordum

We could /were allowed to use computers last year. Geçen yıl bilgisayarları
kullanabiliyorduk

Geçmişteki tek bir eylem için izin verilip de yapıldığını was/were allowed to ile
ifade ederiz. Olumlu ifadelerde could kullanılmaz fakat olumsuz ve sorularda iki
yapı da kullanılabilir. Bu durum could ve was/were able to arasındaki fark gibidir.

I was allowed to use a calculator during the exam, and I did well.

Allow ve permit,Bu kelimelerin anlamları ve kullanımları birbirine benzer. Permit


daha resmîdir. Her iki kelimeden sonra nesne ve mastar fiil gelir:

We do not allow/permit people to smoke in the kitchen.

İnsanların mutfakta sigara içmesine izin vermiyoruz.

Eğer cümlemizde nesne yoksa, fiilin –ing hâli kullanılırız.

We do not allow/permit smoking in the kitchen.


Mutfakta sigara içilmesine izin vermiyoruz.

Edilgen (passive) yapılarla da kullanılırlar. Özne olarak kişi ya da fiilin –ing almış
hâli kullanılabilir.

People are not allowed/permitted to smoke in the kitchen.

İnsanların mutfakta sigara içmesine izin verilmez./İnsanlar mutfakta sigara içemezler.

Smoking is not allowed/permitted in the kitchen. Mutfakta sigara içilmesine izin


verilmez.

Edilgen yapıda it kullanılması sadece permit fiili ile mümkündür.

It is not permitted to smoke in the kitchen. Mutfakta sigara içilmesine izin verilmez.

Zarfçıklarla (adverb particles) allow kullanılır ama permit kullanılmaz.

She wouldn't allow me in. Beni içeri kabul etmez.

Mary isn't allowed out at night. Mary’nin geceleri dışarı çıkmasına izin verilmez.

Let, bu üç kelime arasında en samimi kullanıma sahiptir. Kendisinden sonra


nesne ve fiilin to almamış hâli gelir.

Please allow me to buy you a drink. Size içki ısmarlamama lütfen izin verin. (kibar ve
resmî)

Let me buy you a drink. Sana bir içki ısmarlayayım. (samimi ve teklifsiz)

Let, genellikle edilgen yapıda kullanılmaz. Onun yerine be allowed to kullanılır.

I wasn't allowed to pay for the drinks.

İçkilerin parasını ödememe izin verilmedi.

Let, zarfçıklarla kullanılabilir. Bu durumda edilgen cümle mümkün olur.

She wouldn't let me in. İçeri girmeme izin vermez.

I’ve been let down. Hayal kırıklığına uğradım.


Used To,Türkçeye ‘-erdi, -irdi’ olarak çevrilebilen bu yapı, “Used to + V1”
kalıbı, geçmişte yapılan fakat artık yapılmayan alışkanlıkları, tekrarlanan
eylemleri, durumları ya da şu anda yapmış olmaya alıştığımız eylemleri ifade eder.
Yani, eskiden yapılan ya da doğru olan ancak şu anda yapılmayan ya da geçerli
olmayan durumlarda kullanılır.

Birol used to smoke .

Birol eskiden sigara içerdi. (= ama şimdi içmiyor)

Aunt Zeynep used to live in France.

Zeynep Hala (eskiden) Fransa'da otururdu. (= ama artık orada oturmuyor)

She used to like dogs but one attacked her and she doesn't any more.

Eskiden köpekleri severdi ama kedinin biri ona saldırdı ve o da onları artık sevmiyor.

Olumsuz biçimi usedn’t to ya da used not to olarak varsa da günümüz


İngilizcesinde didn’t use to tercih edilir.

I didn't use to like dogs.

Köpekleri sevmezdim.

Eylül didn't use to like cream.

Eylül krema sevmezdin.

Soru biçiminde ise, ya used başa getirilir ya da did ile kullanılır.

Used you to play handball at school?

Did you use to play handball at school?

Okuldayken hentbol oynar mıydın?

Used you to work in finance sector?

Finans sektöründemi çalışıyordun?


Didn't he use to listen to the news on radio?

Radyoda haberleri dinlemez miydi?

Used to, geçmiş zamanı anlatsa da bütün geçmiş zaman cümlelerinde


kullanılamaz. Geçmişte belirli bir zamanda yapılanı, bunun ne kadar sürdüğünü ya
da kaç kez yapıldığını anlatırken kullanılmaz:

They worked very hard last year.

Geçen yıl çok çalıştılar. (= They used to work … denmez)

I lived in İstanbul for 35 years.

Otuz beş yıl İstanbulda oturdum/yaşadım. (= I used to live … denmez)

I went to Istanbul five times last year.

Geçen yıl beş kez İstanbula gittim. (= I used to go … denmez)

Get Used To:

get used to herhangi bir şeye veya olaya alışık olma durumlarını izah etmede
kullanılmaktadır. Bu kullanım, used to kalıbında olduğu gibi eskiden yapılan
alışkanlıkları ifade etmez. Şimdiki zamanda bir kişinin herhangi bir eyleme veya
duruma alışmış olduğunu ifade eder. Used to kalıbının başına am/is/are veya
diğer yardımcı fiiller gelir ve fiil -ing takısı alır.

Olumlu Cümle: Özne + yardımcı fiil + get used to + Ving/Noun


Soru Cümlesi : yardımcı fiil + Özne + get used to + Ving/Noun
Olumsuz Cümlesi : Özne + yardımcı fiil + get used to + Ving/Noun

"Get used to" yapısında, Ving (Speaking, Going, Dancing) kullanılır.


Ving yoksa, sadece isim (noun) kullanılabilir. (School, Kayseri, ...)Ancak, V1
kullanılmaz.

Aşağıda, "get" fiilinin çeşitli zamanlara çekim şekli verilmiştir.

Tenses get

Present Continuous Form am, is, are, getting


Past Continuous Form was were getting

Present Form get, gets

Past Form got

Present Perfect Form have got, has got

Past Perfect Form had got

Future Form will get

Future Form is going to get, are going to get

Future Form shall get

Can can get

May may get

Might might get

Must must get

Should should get

Ought to ought to get

Could could get

Would would get

Could could get

Bir şeye, yere, duruma yada eylemi yapmaya alışma sureci içinde olduğumuzu
anlatmak için kullanılır. "get" fiilini hangi zaman kalıbına çekimlersek, o
zamanda alışma sürecini/alışmakta olduğumuzu anlatırız.

Şu anda bir şeye alışmakta olduğumuzu anlatırken, "am, is, are getting used
to" kullanırız.
I'm getting used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışıyorum.
Are you getting used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışıyor
musun?
I'm not getting used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışımıyorum?
Gelecekte bir şeye alışacağımızı anlatırken, "will get used to" kullanırız.
I will get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışacağım.
Will you get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışacak mısın?
I will not get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışmayacağım

Modallarla, alışma sürecini anlatırken, "get" fiili, istenilen zamana çekimlenir.


I will get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışacağım.
I can get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışabilirim.
I may get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışabilirim.
I might get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışabilirim.
I should get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışmalıyım.
I ought to get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışmalıyım.
I must get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışmalıyım.
I have to get used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışmak
zorundayım.
I got used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alıştım.
I have got used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alıştım.
I had got used to living in Giresun .Giresun'da yaşamaya alışmıştım.
I was getting used to living in Giresun. Giresun'da yaşamaya alışıyordum.
I was getting used to Giresun. (Giresuna alışıyordum.) (cümlede eylem yerine,
bir (noun) isim de kullanılabilir.)
I got used to Giresun. (Giresuna alıştım.)
I will get used to Giresun. (Giresuna alışacağım.)
Dikkat ettiyseniz, cümlede sadece "get" fiilinin çekimi ve yardımcı fiil
değişmektedir.Cümlenin diğer kısımları aynen kalmaktadır.Soru yapılırken,
cümledeki "ilk yardımcı fiil" cümle başına alınır, diğer kelimeler yerlerinde kalır,
Olumsuz yapılırken ise, "ilk yardımcı fiile", "not" eki eklenir.
Bu kural tüm yardımcı fiiller için geçerlidir.
She can get used to swimming.
Can she get used to swimming?
She can't get used to swimming

Be used to: alışık olmak

Be used to alışkanlıklarımızdan bahsetmek için kullanılır. Bu yapıyı takiben fiil


kullanmak istersek fiillerimiz "-ing" takısı alır.

I'm used to getting up early. Erken kalkmaya alışığım.

People in İstanbul are used to the traffic. İstanbul' daki insanlar trafiğe alışkınlar.

You weren't used to working here. Burada çalışmaya alışık değildin.

You must be used to cooking. Yemek pişirmeye alışık olmalısın.

Would :

Eskiden yaptığımız alışkanlıklar ve tekrarlı eylemler için kullanılır.

When I lived in Istanbul, we would go swimming very often.

Bodrumda yaşarken çok sık yüzmeye giderdik.

I was a funny student. I would make my friends laugh during classes.

Eğlenceli bir öğrenciydim. Derslerde arkadaşlarımı güldürürdüm.

I would visit them.

Onları ziyaret ederdim.

We would always meet once a week.

Haftada bir kere mutlaka buluşurduk.


Olumlu ve olumsuz cümlelerde ben de, sen de, o da gibi anlamlar ifade etmek
istediğimiz zaman too, either, neither ve so yapılarını kullanılırız. Genel anlam
olarak karşı tarafı onaylamak için kullanılır.
ÖNEMLİ NOT: ŞİMDİ İŞLEYECEĞİMİZ Too yapısını, ‘çok fazla/epeyce gereğinden
fazla, çok aşırı’ anlamında işlemeyeceğiz. O anlamdaki yapısını set içinde video
ders ve gramer kitabımız içinde yazılı ders olarak ayrı başlıkta bulabileceksiniz.
Too - de, de,
Söylenen cümlelere karşılık olarak onaylamak gerektiğinde, diğer bir deyişle,
"ben de" denmesi icap ettiğinde, cümleyi aynen kullanıp sonuna too getirilir. Kısa
şekli kullanılmak istenirse önce özne, sonra cümlenin yardımcı fiili ve
arkasından too kullanılır.

My sister is a dentist. Kız kardeşim dişçidir.


I am a dentist, too. uzun şekli . Ben de dişçiyim.
I am, too. kısa şekli. Ben de.
They came late yesterday. Dün geç geldiler.
She came late yesterday too. uzun şekli . Dün o da geç geldi.
She did too. kısa şekli . O da.
I want to be a teacher. Öğretmen olmak istiyorum.
My sister wants to be a teacher too. uzun şekli. Kız kardeşim de öğretmen olmak
istiyor.
My sister does too. kısa şekli . Kız kardeşim de.

ÖNEMLİ NOT: ŞİMDİ İŞLEYECEĞİMİZ So yapısını, ‘yani, demek ki, desene, öyle,
öyle...ki, o kadar, bu kadar,vesaire,Yani?', 'Ne olmuş yani?' anlamında
işlemeyeceğiz. O anlamdaki yapısını set içinde video ders ve gramer kitabımız
içinde yazılı ders olarak ayrı başlıkta bulabileceksiniz.

So - biz de öyle; ben de öyle; benimki de öyle


Too'nun kısa şekliyle ifade edilen ben de, o da, vb. gibi cümleler, so kullanılarak
da ifade edilebilir. Önce so, sonra cümlenin zaman ( tense ) ve şahsa uygun
olan yardımcı fiil ve daha sonra da özne kullanılır.
My father is a teacher. Babam öğretmendir.
So am I. Ben de.
They came early yesterday. Dün erken geldiler.
So did we. Biz de.
I want to be a doctor. Doktor olmak istiyorum.
So does my brother. Kardeşim de.

I have been to England twice. İngiltere'de iki kez bulundum.


So has his sister. Onun- kız kardeşi de.
My cat can swim. Kedim yüzebilir.
So can mine. Benimki de.

ÖNEMLİ NOT: ŞİMDİ İŞLEYECEĞİMİZ EITHER ve NEITHER YAPILARINI

Either, iki şey için kullanılır ve "ikisinden biri" demek olan yapısı ile

Neither, iki şey için kullanılır ve "ikisinden hiçbir"i demek olan yapısı ile

karşılaştırmayalım. Bu yapıları set içinde video ders olarak ve gramer kitabımızın


içinde yazılı ders olarak ayrı başlıklarda bulabileceksiniz.

EITHER - “ben de, o da, onlar da ”

Bir kişi kendisinin veya bir başkasının yapmamış olduğu bir şeyden
bahsettiğinde, diğer bir kişinin, kendisi ya da bir başkasının da, aynı şeyi
yapmamış olduğunu kastetmek maksadıyla “ben de, o da, onlar da ” gibi cümleler
kullanması gerektiğinde; önce özneyi, sonra cümlenin zaman ( tense ) ve şahsına
uygun olan yardımcı fiillin olumsuz hali ve either kullanır.

My mother isn't a doctor. Annem bir doktor değildir.


I'm not either. Ben de değilim.
Birol didn't come early yesterday. Birol dün erken gelmedi.
We didn't either. Biz de gelmedik.
I don't want to be a teacher. Öğretmen olmak istemiyorum.
My sister doesn't either. Kız kardeşim de istemiyor.

NEITHER - ben de, o da ..


Either kullanılarak “ben de, o da ” vb gibi cümleler kullanıldığı zamanki durumlar
aynen neither kullanılarak da ifade edilebilir. Önce neither, sonra cümlenin
zaman ( tense ) ve şahsa uygun olan yardımcı fiil ve daha sonra da özne kullanılır.
My father isn't a teacher. Babam öğretmen değildir.
Neither am I. Ben de değilim.
They didn't come early yesterday. Dün erken gelmediler.
Neither did we. Biz de gelmedik.
I don't want to be a doctor. Doktor olmak istemiyorum.
Neither does my brother. Kardeşim de istemiyor.
My cat can't swim. Kedim yüzemez.
Neither can mine. Benimki de yüzemez.

İngilizcede at, in, on, for, with, by gibi sözcüklere edat denir İngilizcede edatların
çok değişik türlerde kullanımları vardır. Bu yüzden preposition'ların öğrenilmesi
için mutlaka örnekler üzerinden çalışılması gerekir. Çünkü her edatın birçok
kullanımı vardır. Edatları Türkçeleştirerek ezberlemek yanlış bir yoldur. Mesela,
‘Bana bak’, ‘Bana gel’ ve ‘Bana yardım et’ ifadelerinin hepsinde ‘bana’ dendiği
halde hepsinin İngilizcede edat kullanımı farklıdır.

Bana bak. Look at me.

Bana gel. Come to me.

Bana yardım et. Help me.

Look ‘at’ edatı ile, come ‘to’ edatı ile kullanıldığı hâlde help edat almadı.

Edatları iyi öğrenmek için izlenmesi gereken en iyi 3 yol/yöntem aşağıdaki gibidir.

1. Tek başlarına nerelerde kullanıldığını öğrenmek.

2. Fiillerin, adların, sıfatların birlikte kullanıldığı edatları ezberlemek.

3. Edat almayan fiilleri ezberlemek.

Bu kuralları açıkladıktan sonra İngilizcede en sık kullanılan edatları,kullanıldıkları


alanlarla beraber örnek cümlelerde görelim ve konuyu anlamaya çalışalım.

IN EDATININ KULLANIMI VE KULLANILDIĞI ALANLAR


Bina, oda, araç, kap, kutu, cep gibi sözcüklerde ‘içinde’ ya da ‘-de, -da’ anlamında.

She is in her office now.

Şu anda bürosunda.

My sister is in the garden.

Kız kardeşim bahçede.

My daughter kept her toys in a little box.

Kızım oyuncaklarını küçük bir kutuda saklardı.

We were playing in the street.

Sokakta oynuyorduk.

Birol suddenly saw a woman standing in the corner of the room.

Birol birden odanın köşesinde duran bir kadın gördü.

Kentler, ülkeler, kasabalar, köyler ve coğrafi bölgelerde.

Yağmur has been teaching at a university in London.

Yağmur londora’da bir üniversitede öğretmenlik yapıyor.

They were in the Pacific Ocean.

Pasifik Okyanusu’ndaydılar.

Zeynep had a holiday in the mountains.

Zeynep tatilini dağlarda geçirdi.

There was not a cloud in the sky.

Gökyüzünde bulut yoktu.

Aylar, yıllar vb. zaman birimlerinde.

I saw her in May.

Onu mayısta gördüm.


Yağmur was born in 2009

Yağmur 2009 yılında doğdu.

We swim in the summer.

Yazın yüzeriz.

Can Eylül finish the work in an hour?

Yağmur işi bir saatte bitirebilir mi?

The woman is in her thirties.

Kadın otuzlarında.

Dillerde.

People were speaking in English.

İnsanlar İngilizce konuşuyorlardı.

Yalnızca cadde adı verilen adreslerde.

Birol found a job in Kirazlıtepe Street.

Birol, Kirazlıtepe Caddesi’nde bir iş buldu.

Amerikan İngilizcesinde on kullanılır.

Arthur lived on Penn Street.

Arthur Pen Caddesi’nde oturdu/yaşadı.

Türkçede ‘-e, -a’ anlamında olsa da bir şeyin içine doğru yapılan yönelimlerde.

Birol dipped his pen in the ink.

Birol kalemini mürekkebe batırdı.

Ali put his hands in his pockets.

Ali ellerini cebine soktu.


Giysilerde.

Yağmur was dressed in white.

Yağmur beyaz giymişti.

They were dressed in the height of fashion.

Son moda giyinmişlerdi.

She is in yellow shoes.

Sarı ayakkabı giymiş.

Hava koşulları ve çevreyle ilgili cümlelerde.

Yesterday she went out in the rain.

Dün yağmurda dışarı çıktı.

The girls were sitting in the sun.

Kızlar güneşin altında oturuyorlardı.

It was so hot that they slept in the open.

O kadar sıcaktı ki açık havada uyudular.

Biçim, düzen, dizi, grup vb. belirten durumlarda.

The wedding invitation cards were packed in bundles of ten.

Düğün davetiyesi kartları onar onar paketlenmişti.

The students were standing about in groups.

Öğrenciler gruplar hâlinde duruyorlardı.

The grammar lessons in a book are in alphabetical order.

Gramer dersleri kitapta alfabetik sıradadır.

Meslek, iş, aktivite belirtirken.

Birol is in the army.


Birol askerde.

My brother has been in recycle business for years.

Erkek kardeşim yıllardır geri dönüşüm işinde/ işleri yapıyor.

She is in politics.

Politika ile uğraşıyor.

Çeşitli durum ya da koşulları belirtirken.

The baby was in poor health.

Bebeğin sağlığı kötüydü.

Salih gave up the attempt in despair.

Salih umutsuzluk içinde girişimden vazgeçti.

The house is in ruins.

Ev harap durumda.

I am not in the mood today.

Bugün modumda değilim.

AT EDATININ KULLANIMI VE KULLANIM ALANLARI.

Küçük yerlerde, halka açık yerlerde.

He lives at Kartal.

Kartal’da oturuyor.

She waited at the bus stop for half an hour.

Yarım saat otobüs durağında bekledi.

The students have to be at the station by four o'clock.

Öğrencilerin saat dörde kadar istasyonda olmaları lazım.

Training plane landed at a small airport.


Eğitim uçağı küçük bir havalimanına indil.

My daughter is at Medical School.

Kızım tıp fakültesinde.

He is at work now.

Şu anda işte.

Saatlerde –de, -da anlamında

They arrived at 5 o'clock.

Saat beşte geldiler.

Yaş belirtirken.

In theory, men can have kid at the age of 65.

Teorik olarak erkekler 65 yaşında çocuk sahibi olabilirler.

Fiyatlarda.

They are on sale at 10 dollars 4 dozen.

4 düzinesi 10 dolara satılıyor.

I sold my cat at a loss.

Kedimi yok pahasına sattım.

Ev numarası belli olan adreslerde.

He lives at 45, Yorkshire Road.

Yorkshire yolu 45 numarada oturuyor/yaşıyor.

Başkasının evinden söz ederken.

I'll see you at Birol's house.

Birollarda görüşürüz.

She was at her uncle's last week.


Geçen hafta amcasındaydı.

Bottom, end, top, back gibi sözcüklerle çeşitli anlamlarda.

Notes are sometimes printed at the bottom of the page.

Kimi zaman notlar sayfanın alt kısmına basılır.

Her house is at the end of the street.

Evi, caddenin sonunda.

The school was at the top of the mountain.

Okul, dağın tepesindeydi.

There is a garden at the back of the house.

Evin arkasında bir bahçe var.

ON EDATI KULLANIMI VE KULLANIM ALANLARI.

‘Üzerinde, -de, -da, -ye, -ya’ anlamlarında ya da bir şeye değme durumlarında.

The book is on the table.

Kitap masanın üzerinde.

We could hang family picture on the wall.

Aile resmi duvara asabiliriz.

There is a fly on the ceiling.

Tavanda sinek var.

I sat down on the chair.

Sandalyeye oturdum.

Amerikan İngilizcesinde numara belirtilmeyen adreslerde.

Yağmur lives on McKinley Street.

Yağmur McKinley Caddesi’nde oturuyor/yaşıyor.


Bir şeyin bir yere yazıldığını, basıldığını, çizildiğini anlatan durumlarda.

Who drew that wonderful picture on the board?

Şu harika resmi tahtaya kim çizdi?

What's on the menu?

Menüde ne var?

‘... ile ilgili, ... hakkında, ... üzerine’ anlamlarında.

I watched a documentary on animals last week.

Geçen hafta hayvanlar üzerine bir belgesel izledim.

The President has refused to comment on the allegations.

Başkan, iddialarla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.

Bir şey için yapılan ödemelerle ilgili kullanılır.

I've spent a lot of money on this car.

Bu arabaya çok para döktüm.

How much interest are you paying on the loan?

Borç için ne kadar faiz ödüyorsun?

‘Bitişiğinde, yakınında, boyunca, üzerinde’ anlamlarında.

My University is on the River Kızılırmak.

Üniversitem, Kızılırmak Nehri üzerindedir.

Their new house is on the river.

Yeni evleri nehir kıyısında.

Günlerde, tarihlerde ve çeşitli zaman birimlerinde.

İn Suud Arabia, Many shops don't open on Fridays.

Suudi Arabistanda Birçok mağaza cumaları açmaz.


My birthday is on the 8th of May.

Doğumgünüm 8 Mayıstır.

Kimi ulaşım araçlarıyla kullanılır.

I love travelling on train trips.

Tren yolculuklarına/seyahetlerine bayılırım.

We went to Giresun on the ferry.

Giresun'a feribotla gittik.

Yiyecek, yakıt, ilaç gibi şeyleri belirtirken.

This tv runs on batteries.

Bu tv pille çalışır.

What do Rabbits live on?

Tavşanlar ne ile beslenir?

Mali destek ya da gelirle ilgili konuşurken.

He retired on a good salary from the company.

Şirketten iyi bir maaşla emekli oldu.

People on average salaries will be hit hardest by the tax increases.

Vasat maaş alan insanlar, vergi artışlarından dolayı çok mağdur olacaklar.

Bir grup ya da organizasyona üye olma durumunu anlatır.

Have you ever served on a committee?

Bir kurulda hiç görev aldın mı?

There are five women on the new group.

Yeni grupta beş kadın var.

Tekrarlamalarda kullanılır.
The opposition suffered defeat on defeat in the local elections.

Muhalefet, yerel seçimlerde yenilgi üstüne yenilgi aldı.

Wave on wave of refugees has crossed the border.

Mülteciler sınırı dalga dalga geçtiler.

Bir kimsenin üstünde taşıdığı bir şeyi anlatırken.

Have you got a spare money on you?

Üstünde fazla para var mı?

I thought I had my driving licence on me.

Ehliyetimi üstümde sanıyordum.

Bir şeyin parasını bir kimsenin ödediğini anlatırken.

This is on me.

Bu benden./Ben ısmarlıyorum.

Ulaşım araçlarıyla ‘ile’ anlamında by kullanılır ve by edadından sonra araya başka


sözcük gelmez.

Birol travelled across Europe by train/car.

Birol Trenle/arabayla Avrupa'yı gezdi.

He doesn't like travelling by plane.

Uçakla seyahat etmeyi sevmiyor.

I go to work by bicycle.

İşe bisikletle gidiyorum.

Ancak ‘yürüyerek, yaya olarak’ anlamında on foot kullanılır.

Eylül decided to go on foot.

Eylül yürüyerek gitmeye karar verdi.


Eğer ulaşım araçlarıyla birlikte belirleyici bir sözcük de (my, his, their, a, the ...)
kullanılıyorsa, o zaman by yerine başka edatlar (in, on ...) kullanılır:

I followed them in my car.

Arabamla onları izledim.

Why don't you come on the train with us to İstanbul’a?

Niye bizimle İstanbul’a trenle gelmiyorsun?

Ulaşım araçlarında neden kimi zaman on kimi zamansa in kullanıldığını örnekle


açıklayalım.

He was on the plane from İstanbul.

İstanbul'dan gelen uçaktaydı.

The passengers in the plane were beginning to panic.

Uçaktaki yolcular panik olmaya başlıyorlardı.

Birinci cümlede ‘uçak’ bir ulaşım aracı olarak düşünülmekte, ikinci cümlede ise
yolcuların fiziksel olarak bulundukları yer kastedilmektedir.

Buraya kadar, İngilizcede en sık kullanılan ON IN AT edatlarını gördük, bir çok


hoca veya İngilizce gramer kitabı bu edatlarla sınırlı kaldığı için, öğrenciler
edatları bunlardan ibaret sanıyorlar. Şimdi aşağıda konuşma dilinde ve sınavlarda
sık kullanılan/çıkan diğer edatları işleyelim.

YER
Across
Her house is across the street. Evi caddenin karşısındadır.
They live across the street from you. Sizin karşınızdaki caddede yaşarlar.

After
The first street after the bridge is our street. Köprüden sonraki ilk cadde bizimki.
Put a period after each sentence. Her cümleden sonra bir boşluk bırakın.

Against
His bicycle was leaning against the fence. Bisikleti çite dayanıyordu.
Don't lean against the stove. Sobaya doğru dayanma.

Among
The house is among pine trees. Ev çam ağaçlarının arasında.
The letter might be among those papers. Mektup bu kağıtların arasında olabilir.
Around
The shop is just around the corner. Dükkan hemen köşenin arkasında.
Let's take a walk around the park. Hadi parkın çevresinde yürüyüş yapalım.

At
She is at the store. O dükkanda.
She is a student at a small university. O küçük bir üniversitede öğrenci.

Before
I have your assignment before me now. Şu anda ödevin önümde duruyor.
In giving dates, place the month before the day. Randevu verirken günden önce ayı
yazın.

Behind
The garage is behind the house. araj evin arkasında.
There is something behind the tree. Ağacın arkasında birşey var.

Below
They live in the apartment below yours. Sizin apartmanın aşağısındaki apartmanda
yaşıyarlor.
This land is below sea level. Bu bölge deniz seviyesinin altında.

Above
This city is three thousand feet above sea level. Bu şehir deniz seviyesinin üç bin
fit üzerinde.
Your name is above mine on the list. Senin ismin listede benimkinin üstünde.

Between
His house is between the bank and the school. Onun evi bankayla
okulun arasındadır.
Helen is sitting between Jack and Tom. Helen Jack ile Tom arasında oturuyor.

By
The matches are over there by the cigarettes. Kibritler orada sigaraların yanında.
That house by the lake is her dream house. Gölün yanındaki bu ev onun hayalindeki
evdir.

In
She is sitting in a leather chair in the lobby. O lobide deri bir sandalyede oturuyor.
She was sleeping in an armchair. O bir koltukta uyuyordu.

In front of
The ball stopped in front of the car. Top arabanın önünde durdu.
There is a car parked in front of my house. Evimin önünde parketmiş bir araba var.
In back of
Helen is standing in back of Martha. Helen Martha'nın arkasında duruyor.

Inside
It is warmer inside the house. Evin içi daha sıcak.
These plants should be kept inside the house. Bu bitkiler evin içinde muhafaza
edilmelidir.

Beside
The napkin is placed beside the plate. Peçete tabağın yanına yerleştirilir.

Near
You shouldn't smoke near gasoline. Gazolinin yakınında sigara içmemelisin.
They are sitting near the window. Onlar camın yanında oturuyorlar.
On top of
- She wants whipped cream on top of her pie. Kekinin üzerine krema istiyor.
- The carpenter is on top of the house. Tamirci evin üzerinde.

Opposite
The school is opposite the park. Okul parkın karşısındadır.

Outside
There's a bird's nest outside my window. Penceremin dışında bir kuş yuvası var.
The flowers were left outside the house all night. Çiçekler tüm gece
evin dışında bırakıldı.

Over
The window is over the radiator. Pencere radyatörün üzerindedir.
A plane flew over the school at noon. Öğleyin okulun üzerinden bir uçak geçti.

To
Martha went to school today. Martha bugün okula gitti.
Attach the rope to the bumper of the car. İpi arabanın tamponunun üzerine bağla.

Under
The dog is under the desk. Köpek sıranın altındadır.
Put it under the table. (Masanın altına koy.

Underneath
The book is underneath the papers. Kitap kağıtların altında.

Up
I saw her walking up the street. Onu caddeden yukarıya yürürken gördüm.

Down
There is a small restaurant a mile down the road. Yolun bir mil aşağısında küçük bir
lokanta var.

Through
She took a walk through the park. Parkın içinden yürüdü.

YÖN
Across
I am going across the street to see my friend. Arkadaşımı görmek için
caddenin karşısındangidiyorum.

At
The child threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş attı.

By way of
Can we drive to Bursa by way of Eskisehir? Bursa'ya Eskişehir üzerinden gidebilir
miyiz?
You can go there by way of the Suez Canal. Oraya Suez
Kanalından geçerek gidebilirsin.

Into
We saw her going into the theater. Onu tiyatroya girerken gördük.
The dog ran into the room. Köpek odadan içeriye doğru koştu.

Down
We saw you walking down Oxford Street. Seni Oxford caddesinden aşağıya
doğru yürürken gördük.

Out of
She took some money out of her purse. Çantasından biraz para çıkardı.
The children ran out of the burning building. Çocuklar yanan binadan koşarak
çıktılar.

To
She went to the supermarket. O süpermarkete gitti.

Through
The bird flew through the open window. Kuş açık pencereden uçup gitti.

Towards
This road leads towards the sea. Bu yol denize doğru gidiyor.
He walked towards the post office. Postaneye doğru yürüdü.

Up
The fish were swimming up the river. Balık nehirden yukarıya doğru yüzüyordu.

AMAÇ, NEDEN

For
Take this medicine for your headache. Başının ağrısı için bu ilacı al.

Of
She died of a heart attack. Kalp krizinden öldü.

Due to
More people are using public transportation due to the fuel shortages. Yakıt
kaynaklarının azalmasına bağlı olarak birçok insan artık toplu ulaşım araçlarını
kullanıyor.

ZAMAN

About
I think she will be away about a week. Sanırım yaklaşık bir hafta uzakta olacak.

After
Would you please call after 9? Lütfen saat 9'dan sonra arar mısınız?

Around
I will get to my office around nine. Ofisime saat 9 civarında varacağım.

At
She told me to meet her at six o'clock. Saat 6'da onunla buluşmamı söyledi.

Before
You should take this medicine before mealtime. Bu ilacı yemek
vaktinden once almalısın.

By
She should be back by seven. Saat 7'ye kadar dönmeli.

During
I think I will go to İzmir during the winter.(Sanırım kış boyunca İzmir'de olacağım.

Until
I work from nine until five every day. Hergün saat 9'dan 5'e kadar çalışıyorum.
In
I can meet you in an hour. Bir saat içinde seninle buluşacağım.
She will graduate in 1989. 1989'da mezun olacak.

TARZ

By
I enjoy going there by bus. Oraya otobüsle gitmeyi seviyorum.

In
You can't go to school in jeans. Okula kotla gidemezsin.

Like
This boy is walking like a duck. Çocuk ördek gibi yürüyor.

With
She is writing with a pencil. O bir kalemle yazıyor.

Not: Edatlar listesini eğitim seti DVD içinde Kelimeler doyasında bulabilir ve
çıktısını alıp ezberlemek için çalışabilirsiniz.

Passive voice "edilgen" anlamındadır. Bir cümlenin Active kullanımında


yüklemi yapan bellidir ve özne olarak adlandırılır. Passive kullanımında ise özne
yüklemden etkilenir. Eylemi yapanın, yani öznenin bilinmediği veya önemli
olmadığı durumlarda passive voice kullanılır.

‘Edilgen’ cümlenin ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için önce ‘etken’ cümlenin
ne olduğunu bilmek gerekir:

People speak English all over the world.

özne fiil nesne yer

Dünya üzerinde insanlar İngilizce konuşur.


Cümledeki fiili kimin yaptığı bellidir. Yani ‘konuşmak’ fiilini ‘insanlar’ yapmaktadır.
İşte fiili kimin yaptığı belli olan böyle cümlelere ‘etken’ cümleler deriz. Ancak, kimi
cümlelerde ya özne bilinmez ya da öznenin bilinmesi çok önemli değildir.

English is spoken all over the world.

İngilizce bütün dünyada konuşuluyor.

Cümlede ‘konuşmak’ fiilini kimin yaptığı belli değildir. Bu tip cümlelere de


‘edilgen’ Passive voice cümleler denir.

Edilgen cümle yapmanın ilk koşulu, kullanılan fiilin geçişli, yani nesne alan bir fiil
olmasıdır. Nesne almayan geçişsiz fiillerle edilgen cümle yapılamaz. Örneğin,
break, see, find, clean, build gibi fiiller nesne alırlar. Go, die, sleep, come, run gibi
fiiller ise nesne almazlar. Bir fiilin nesne alıp almadığını anlamanın yolu, fiile ‘neyi,
neye, kimi, kime?’ sorularının sorulmasıdır. ‘Görmek’ fiiline ‘neyi gördün?’ ya da
‘kimi gördün?’ sorularını sorun, cevap alırsınız. Öyleyse ‘görmek’ fiili geçişli, yani
nesne alan bir fiildir ve edilgen çatıda kullanılabilir.

Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da bazı istisnalar vardır ve bunlar için kesin
kurallar yoktur. Bu tip istisnaların öğrenilmesi tecrübeyle, çok okuyarak, kafa
yorarak olacaktır. Mesela, yukarıda nesne almayan fiiller edilgen yapılamaz dedik.
Ama ‘durum bildiren’ fiiller (stative verbs = have, resemble, fit, suit, lack) nesne
almalarına rağmen edilgen olarak kullanılmazlar.

Fiilin geçişli geçişsiz olup olmaması nasıl anlaşılır?

Bir cümlede fiilin geçişli mi geçişsiz mi olup olmadığını anlamak kolaydır. Eylem
eğer bir nesneye yapılıyor ise yani eylem nesneye geçiyor ise fiil geçişli nesne
yoksa geçişsizdir. Nesneyi bulmak için kimi, kime, neyi, neye soruları sorulur.

I remember you: Seni hatırlıyorum

Kimi hatırlıyorsun- seni-Geçişli

Ali saw a dog: Ali bir köpek gördü.

Ali neyi gördü-bir köpeği-Geçişli

She fell: O düştü.

Nesne yok-Geçişsiz

I understand: Anlıyorum

Nesne yok-Geçişsiz
Geçişli fiiller/Verbs transtitive

Geçişli fiiller nesne alır ve nesneyi bulmak için fiillere neye, neyi, kime, kimi
soruları sorulur.

The manager canceled the meeting

Müdür toplantıyı iptal etti.

Müdür neyi iptal etti? Müdür toplantıyı iptal etti.

Geçişsiz fiiller/Verbs intranstitive

Geçişsiz fiillerde neye, neyi, kime, kimi gibi sorular sorulduğunda bir cevap
alınmaz. Geçişsiz fiiller nesne almadığından bir nesneye eylem yapma durumu
yoktur.

We live in İstanbul.

Biz İstanbul’da yaşarız.

My teacher come.

Öğretmenim geldi.

Not: Geçişsiz fiiller/Verbs intranstitive ve Geçişli fiiller/Verbs transtitive listesini


eğitim seti içinde kelimeler dosyası içinde TRANSITIVE INTRANSITIVE başlığı ile
bulabilirsiniz.

Konuyu formülleri ve detaylı açıklaması ile gördükten sonra, şimdi kullanım


alanları ve örnek cümleleri ile kalıcı şekilde öğrenmeye çalışalım.

The present continuous tense (özne+am/is/are+being+ past participle)

They are teaching English. = English is being taught.

Onlar İngilizce öğretiyorlar. = İngilizce öğretiliyor.

The present perfect tense (özne+have/has+been+ past participle)

They have taught English. = English has been taught.

Onlar İngilizce öğrettiler. = İngilizce öğretildi.

The present perfect continuous tense


They have been teaching English. (Bu zamanın edilgen biçimi yoktur.)

Onlar İngilizce öğretiyorlar.

The simple past tense (özne+was/were+ past participle)

They taught English. = English was taught.

Onlar İngilizce öğrettiler. = İngilizce öğretildi.

The past continuous tense (özne+was/were+being+ past participle)

They were teaching English. = English was being taught.

Onlar İngilizce öğretiyorlardı. = İngilizce öğretiliyordu.

The past perfect tense (özne+had+been+ past participle)

They had taught English. = English had been taught.

Onlar İngilizce öğretmişlerdi. = İngilizce öğretilmişti.

The past perfect continuous tense

They had been teaching English. (Bu zamanın edilgen biçimi yoktur.)

Onlar İngilizce öğretmekteydiler.

The future tense (özne+will/shall+be+ past participle ya da özne+am/is/are+going


to+be+ past participle)

They will teach English. = English will be taught.

They are going to teach English. = English is going to be taught.

Onlar İngilizce öğretecekler. = İngilizce öğretilecek.

The future continuous tense

They will be teaching English. (Bu zamanın edilgen biçimi yoktur.)

Onlar İngilizce öğretiyor olacaklar.

The future perfect tense (özne+will/shall+have+been+ past participle)


They will have taught English. = English will have been taught.

Onlar İngilizce öğretmiş olacaklar. = İngilizce öğretilmiş olacak.

The future perfect continuous tense

They will have been teaching English. (Bu zamanın edilgen biçimi yoktur.)

Onlar İngilizce öğretmekte olacaklar.

Modals (özne+modal+be+ past participle)

They can teach English. = English can be taught.

İngilizce öğretebilirler. = İngilizce öğretilebilir.

They must teach English. = English must be taught.

İngilizce öğretmeliler. = İngilizce öğretilmeli.

They have to teach English. = English has to be taught.

İngilizce öğretmek zorundalar. = İngilizce öğretilmek zorunda.

They should teach English. = English should be taught.

İngilizce öğretmeleri lazım. = İngilizce öğretilmesi lazım.

They may teach English. = English may be taught.

İngilizce öğretebilirler. = İngilizce öğretilebilir.

Daha önce de belirtildiği gibi edilgen cümleler aslında yalnızca geçişli fiillerle
kurulur. Ancak kimi fiiller (sit, sleep, run, walk, arrive, come) kendileriyle
kullanılan edatları (preposition) alarak edilgen çatıda kullanılabilirler.

The members came to no conclusion. = No conclusion was come to.

Üyeler bir sonuca varmadı. = Bir sonuca varılmadı.

I haven't slept in my bed. = My bed hasn't been slept in.

Yatağımda uyumadım. = Yatağımda uyunmadı.

Birol sat on my hat. = My hat was sat on.


Birol şapkamın üzerine oturdu. = Şapkamın üzerine oturuldu.

İki nesneli fiillerin edilgen yapılması

İngilizcede kimi fiillerin iki nesnesi vardır: dolaysız nesne (direct object) ve dolaylı
nesne (indirect object):

The company has given me a car.

Şirket bana bir araba verdi.

me: dolaylı nesne (indirect object)

a car: dolaysız nesne (direct object)

Bu tür etken cümleler iki biçimde edilgen yapılır:

Cümlenin dolaylı nesnesinin özne biçimi (me=I, you=you, us=we, them=they,


him=he, her=she, it=it) edilgen cümlenin başına getirilir ve edilgen cümle yapma
kuralları uygulanır.

I have been given a car.

Bana bir araba verildi.

Cümlenin dolaysız nesnesi ( a car), edilgen cümlenin başına getirilir ve edilgen


cümle yapma kuralları uygulanır.

A car has been given to me.

Bana bir araba verildi.

Ancak kimi fiiller vardır ki, iki nesnesi varmış gibi gözükse de, yalnızca bir tek
biçimde edilgen yapılabilir.

They have called the twins Yağmur and Zeynep. = The twins have been called
Yağmur and Zeynep.

İkizlere Yağmur ve Zeynep adlarını verdiler. = İkizlere Yağmur ve Zeynep adları verildi.

We will call our dog ‘Suzi.’ = Our dog will be called ‘Suzi.’

Köpeğimize ‘Suzi’ adını koyacağız. = Köpeğimize ‘Suzi’ adı konacak.

Sıfatlarla kullanılan kimi fiiller de tek bir biçimde edilgen yapılırlar.


The boy made his shoes muddy. = His shoes were made muddy.

Çocuk, ayakkabılarını çamurladı. = Ayakkabıları çamurlandı.

They painted the walls yellow. = The walls were painted yellow.

Duvarları sarıya boyadılar. = Duvarlar sarıya boyandı.

Etken cümlede belirtilen nesnenin yaptığı fiili anlatan cümleler edilgen yapılırken
to eklenir. Bu kuralın tek istisnası let fiilidir.

They made her tell them everything. = She was made to tell them everything.

Ona her şeyi anlattırdılar. = Ona her şey anlattırıldı.

We saw the soldier car stop. = The soldier car was seen to stop.

Asker arabasının durduğunu gördük. = Asker arabasının durduğu görüldü.

We haven't heard Birol tell a lie. = Birol hasn't been heard to tell a lie.

Birol’un yalan söylediğini duymadık. = Birol’un yalan söylediği duyulmadı.

They let their son buy a car. = Their son was let buy a car.

Oğullarına araba almasına izin verdiler. = Oğullarının araba almasına izin verildi.

Yukarıdaki cümle her ne kadar gramatik olarak doğru ise de, kullanımda pek
tercih edilmez. Çünkü let sözcüğü, edilgen yapıda pek kullanılmaz. Onun yerine
be allowed to tercih edilir. Their son was allowed to buy a car.

Emir cümlelerinin edilgen yapılması.

Emir cümleleri edilgen yapılırken, etken cümledeki hangi sözcük nesne olarak
kullanılacaksa, edilgen çatı ona göre biçim alır.

They wanted me to clean the house. = I was wanted to clean the house.

Evi temizlememi benden istediler. = Evi temizlemem benden istendi.

They wanted me to clean the house. = They wanted the house to be cleaned.

Benden evi temizlememi istediler. = Evin temizlenmesini istediler.

The teacher told me to be silent. = I was told to be silent.


Öğretmen sessiz olmamı istedi. = Sessiz olmam istendi.

Gerund’ların edilgen yapılması.

Girls enjoy being given presents.

Kızlar, kendilerine armağan verilmesinden hoşlanırlar.

The kid resents having been punished for nothing.

Çocuk, yok yere cezalandırılmış olmaktan üzüntü duyuyor.

Eylül likes being taken out to dinner.

Yemeğe çıkarılmak Eylül’ün hoşuna gidiyor.

İngilizcede bazı fiiller etken cümle yapısında olmalarına karşın edilgen anlam
taşırlar.

My otorcycles drives comfortably.

Motorsikletimin kullanımı rahattır.

The offee shop closes at 12 p.m.

Bar kahvehane 12’de kapanır.

His new book is selling badly.

Yeni kitabı kötü satıyor.

Need, require, want eylemlerinden sonra gelen fiil -ing almışsa cümle edilgen
anlam kazanır.

The dog wants washing.

Köpeğin yıkanması gerek.

The car requires cleaning.

Arabanın temizlenmesi lazım.

The wooden table needs polishing.

Tahta masanın cilalanması gerekiyor.


Edilgen çatıda be fiili yerine genellikle get kullanılır. Her iki cümlenin de
çevirisinde anlam aynıdır.

The police caught the burglar. = The burglar was caught. = The burglar got
caught.

Polis hırsızı yakaladı. = Hırsız yakalandı.

People, everybody, one, someone gibi öznelerle kurulan cümleler vardır. Kim
olduğu kesin olarak belli olmayan bu tür öznelerle kurulan cümleler, edilgen
çatıyla başlayabilir.

People know that Birol wrote the book. = It is known that Birol wrote the book.

İnsanlar, kitabı Birol’un yazdığını biliyorlar. = Kitabı Birol’un yazdığı biliniyor.

Everybody assumes that Yağmur is innocent. = It is assumed that Yağmur is


innocent.

Herkes Yağmur’un masum olduğunu varsayıyor. = Masum olduğu varsayılıyor.

It is reported that another earth satellite has been put into orbit.

Bir başka uydunun daha yörüngeye sokulduğu bildiriliyor.

It is rumoured that he escaped to France.

Fransa’ya kaçtığı söyleniyor.

It is known that he is an honest man.

Dürüst bir adam olduğu biliniyor.

It is supposed that is true.

Doğru olduğu sanılıyor.

Bu eylemler içinde iki türlü edilgen yapı vardır.- admit, claim, believe, mean, say,
see, understand, expect, fear, think, state, presume, consider.

People think that she is afraid of cats.

İnsanlar, onun kedilerden korktuğunu sanıyor.

It is thought that she is afraid of cats.


She is thought to be afraid of cats.

Kedilerden korktuğu sanılıyor./Kedilerden korkuyormuş.

They say that Birol married a poor young woman.

Birolun genç ve fakir bir kadınla evlendiğini söylüyorlar.

It is said that Birol married a poor young woman.

Birol is said to have married a poor young woman.

Birolun Fakir genç bir kadınla evlendiği söyleniyor./Fakir genç bir kadınla evlenmiş.

Genellikle konuşma dilinde kullanılan bu cümleler herhangi bir kişinin yada


birilerinin söylediklerini aktarmada kullanılır. Bu aktarma cümleleri ikiye ayrılır ve
“Indirect Speech” yada ‘Reported speech’ diye adlandırılır, Aktarma cümlesinin
eylemi geçmiş zamana ait ise kurulan cümle de geçmiş zaman ile yapılır. Ancak
genellikle eylem cümlesi aktarma cümlesinden önceki zamana aittir.

İki kişi arasında geçen bir konuşma üçüncü bir kişiye iki biçimde aktarılabilir.

Kişinin dedikleri, hiçbir değişiklik yapılmadan üçüncü kişiye aktarılabilir. Buna


‘dolaysız anlatım’ (direct speech) denir.

He said ‘I am a teacher.’‘Ben öğretmenim.’ dedi.

Birinci kişinin söylediği tırnak içinde verilmiştir. İkinci kişi ise bunu hiç bozmadan
üçüncü kişiye aktarmıştır. Buna ‘dolaysız anlatım’ (direct speech)
denir.Dolayısıyla bu gibi durumlarda ne kişilerde ne de cümlenin zamanında
(tense) bir değişikliğe gerek yoktur.

Aynı cümlenin şöyle aktarıldığını varsayalım

He said (that) he was a teacher. Öğretmen olduğunu söyledi.

Şimdi her iki cümle arasındaki farklılıklara bakalım

says, said olmuş


ilk cümlede that yokken ikincisinde that var

ilk cümle tırnak içinde iken ikinci cümlede tırnak kaldırılmış

tırnak içindeki cümlede özne I iken, ikinci cümlede I öznesi he olarak değişmiş

tırnak içindeki cümlede fiil is iken, ikinci cümlede bu fiil was olarak değişmiş

Yukarıda anlatılmaya çalışıldığı gibi, bir konuşma üçüncü kişilere aktarılırken bu


gibi değişikliklerle aktarılıyorsa buna dolaylı anlatım (indirect speech ya da
reported speech) denir. Cümleden that atılsa da anlamda bir değişme
olmayacağından parantez içinde verilmiştir.

Dolaylı anlatımın en önemli özelliklerinden birisi, ana cümledeki giriş fiilidir - said

He said (that) he was a teacher.

Bu giriş fiilinin hangi zamanda (tense) olduğu büyük önem taşımaktadır. Eğer
giriş fiili aşağıdaki zamanlardan birindeyse, dolaylı anlatımda herhangi bir zaman
değişikliği yapılmaz:

He says/he is saying/ he will say/he is going to say/he has said/he has been
saying

Ancak giriş fiili eğer simple past tense ya da diğer geçmiş zamanlardan herhangi
biriyle (past continuous tense = he was saying; past perfect tense = he had said)
ile ifade ediliyorsa, o zaman aşağıdaki zaman değişiklikleri yapılır:

He said ‘I swim.’ = He said (that) he swam.

‘Yüzerim.’ dedi. = Yüzdüğünü söyledi.

He said ‘I am swimming.’ = He said (that) he was swimming.

‘Yüzüyorum.’ dedi. = Yüzdüğünü söyledi.

He said ‘I swam.’ = He said (that) he had swum.

‘Yüzdüm.’ dedi. = Yüzdüğünü/Yüzmüş olduğunu söyledi.

He said ‘I have swum.’ = He said (that) he had swum.

‘Yüzdüm.’ dedi. = Yüzdüğünü/Yüzmüş olduğunu söyledi.

He said ‘I have been swimming.’ = He said (that) he had been swimming.


‘Yüzüyorum.’ dedi. = Yüzdüğünü/Yüzmekte olduğunu söyledi.

He said ‘I will swim.’ = He said (that) he would swim.

‘Yüzeceğim.’ dedi. = Yüzeceğini söyledi

He said ‘I will be swimming.’ = He said (that) he would be swimming.

‘Yüzmekte olacağım.’ dedi. = Yüzmekte olacağını söyledi

He said ‘I will have swum.’ = He said (that) he would have swum.

‘Yüzmüş olacağım.’ dedi. = Yüzmüş olacağını söyledi

He said ‘I am going to swim.’ = He said (that) he was going to swim.

‘Yüzeceğim.’ dedi. = Yüzeceğini söyledi.

He said ‘I was swimming.’ = He said (that) he had been swimming.

‘Yüzüyordum.’ dedi. = Yüzdüğünü/Yüzmekte olduğunu söyledi

He said ‘I had swum.’ = He said (that) he had swum.

‘Yüzmüştüm.’ dedi. = Yüzmüş olduğunu söyledi.

He said ‘I had been swimming.’ = He said (that) he had been swimming.

‘Yüzmekteydim.’ dedi. = Yüzmekte olduğunu söyledi.

Ayrıca, giriş eylemi yine simple past tense olmak kaydıyla, aşağıdaki durumlarda
da değişiklik yapılır.

He said ‘I can swim.’ = He said (that) he could swim.

‘Yüzebiliyorum.’ dedi. = Yüzebildiğini söyledi.

He said ‘I may swim.’ = He said (that) he might swim.

‘Yüzebilirim.’ dedi. = Yüzebileceğini söyledi.

He said ‘I have to swim.’ = He said (that) he had to swim.

‘Yüzmem gerekiyor.’ dedi. = Yüzmesi gerektiğini söyledi.

He said ‘I shall swim.’ = He said (that) he would swim.


‘Yüzeceğim.’ dedi. = Yüzeceğini söyledi.

Bunlardan başka, dolaylı anlatımda değişime uğramayan yapılar da vardır

He said ‘I should swim.’ = He said (that) he should swim.

‘Yüzmem lazım.’ dedi. = Yüzmesi gerektiğini söyledi.

He said ‘I might swim.’ = He said (that) he might swim.

‘Yüzebilirim.’ dedi. = Yüzebileceğini söyledi.

He said ‘I ought to swim.’ = He said (that) he ought to swim.

‘Yüzmem lazım.’ dedi. = Yüzmesi gerektiğini söyledi.

He said ‘I needn’t swim.’ = He said (that) he needn’t swim.

‘Yüzmeme gerek yok.’ dedi. = Yüzmesine gerek olmadığını söyledi.

He said ‘I had better swim.’ = He said (that) he had better swim.

‘Yüzsem iyi olur.’ dedi. = Yüzmesinin iyi olacağını söyledi.

He said ‘I used to swim.’ = He said (that) he used to swim.

‘Eskiden yüzerdim.’ dedi. = Eskiden yüzdüğünü söyledi.

He said ‘I wish I could swim.’ = He said (that) he wished he could swim.

‘Keşke yüzebilsem.’ dedi. = Yüzebilmeyi arzu ettiğini söyledi.

He said ‘I’d rather you swam.’ = He said (that) he’d rather I swam.

‘Yüzmeni tercih ederim.’ dedi. = Yüzmemi tercih ettiğini söyledi.

He said ‘It is time you swam.’ = He said (that) it is time I swam.

‘Senin yüzme zamanın geldi.’ dedi. = Yüzme zamanımın geldiğini söyledi.

Zaman ve yer sözcüklerinin değişmesi

Dolaylı anlatımda now, tomorrow, here gibi sözcüklerin başka sözcüklerle


değiştirilmesi mantık çerçevesinde yapılmalıdır. Her cümlede bu tür sözcüklerin
mutlaka değiştirilmesi gerekmeyebilir. Normal koşullarda hangi sözcüklerin hangi
sözcüklerle değiştirilmesi gerektiği aşağıda liste olarak verilmiştir. Ancak listenin
altındaki açıklama ve örnekleri de mutlaka okuyun:

tomorrow = the following day, the next day, the day after

today = that day, the same day

tonight = that night

yesterday = the day before, the previous day

last week/month/year = the previous week/month/year//the week/month/year before

next week/month/year = the following week/month/year//the week/month/year after

the day before yesterday = two days before

ago = before, previously

the day after tomorrow = in two days’ time

here = there

this, these = that, those

now = then

Şimdi işin mantığına bakalım. Örneğin, kişi yesterday demişse ve bu cümle


üçüncü kişilere aynı gün içinde aktarılıyorsa, yesterday’in ve cümlenin zamanının
değişmesine gerek yoktur.

Birol said ‘I went to the cinema yesterday.’ = Birol said (that) he went to the
cinema yesterday.

Birol ‘Dün sinemaya gittim.’ dedi. = Birol, dün sinemaya gittiğini söyledi.

Oysa aynı cümle bir sonraki gün söylenmiş olsaydı, aktarılırken gerekli
değişiklikler yapılmalıydı.

Birol said (that) he had gone to the cinema the previous day.

Birol, önceki gün sinemaya gittiğini söyledi.

Bu yüzden, dolaylı anlatımda, kişinin sözü ne zaman söylediği ve aktarma işinin


ne zaman yapıldığı önem taşımaktadır.
Zaman değişikliğine gerek olmayan durumlar

Aktarılan cümle eğer içinde bulunulan anda da hâlâ geçerli ise, zaman değişikliği
yapılmasa da olur.

Yağmur said ‘I live in Istanbul.’ = Yağmur said (that) she lives in Istanbul.

Yağmur, İstanbul’da yaşadığını söyledi.

Cümlenin giriş eylemi geçmiş zamanda (said) olmasına rağmen, aktarılan kısımda
(… she lives in Istanbul) değişiklik yapılmamıştır. Çünkü, her iki cümlenin
söylenmesi sırasında Yağmur İstanbul’da yaşamaktadır.

Be fiili her zaman past perfect tense’e dönüşmeyebilir.

He said ‘I was at home.’ = He said (that) he was at home.

Evde olduğunu söyledi.

Koşul cümleciklerinin (if clauses) 2. ve 3. türleri (type II & III), zaman değişikliğine
uğramazlar.

He said ‘If I were rich, I would buy that car.’ = He said that if he were rich he would
buy that car.

Zengin olsa o arabayı alacağını söyledi.

Simple past tense ile anlatılan, özellikle tarihte yaşanmış olaylar, dolaylı
anlatımda zaman değişikliğine uğramazlar.

The teacher said ‘The Second World War broke out in 1939.’ = The teacher said
(that) the Second World War broke out in 1939.

Öğretmen, İkinci Dünya Savaşının 1939’da çıktığını söyledi.

Atasözleri, ünlü kişilere ait özdeyişler ya da değişmeyen gerçekler zaman


değişikliğine uğramazlar.

Everybody said ‘A good education is important.’ = Everybody said (that) a good


education is important.

Herkes, iyi bir eğitimin önemli olduğunu söyledi.

The scientist said ‘People cannot live without oxygen.’ = The scientist said (that)
People cannot live without oxygen.
Bilim insanı, insanların oksijensiz yaşayamayacağını söyledi.

Simple past tense ve past continuous tense ile kurulmuş cümlelerde eğer when
ya da while ile bağlanmış cümlecikler varsa, bu cümleler zaman değişikliğine
uğramazlar.

He said ‘I was having breakfast when you phoned me.’ = He said that he was
having breakfast when I phoned him.

Ona telefon ettiğimde kahvaltı ettiğini söyledi

say/tell fiillerinin kullanımı

Dolaylı anlatımda en sık kullanılan iki fiil say ve tell fiilleridir. Eğer konuştuğumuz
kişiyi cümlede belirtiyorsak tell, belirtmiyorsak say kullanılır.

He told me that he would come soon.

Yakında geleceğini bana söyledi. (= "Bana" söylediği belirtiliyor.)

He said that he would come soon.

Yakında geleceğini söyledi. (= Kime söylediği belirtilmiyor.)

Say fiili, cümlede kişi belirtilince kullanılabilir. Ancak bu durumda to almalıdır.

He said to me that he would come soon.

Yakında geleceğini bana söyledi.

that bağlacının kullanımı

Dolaylı anlatımda that bağlacı, say, tell, think gibi birçok fiilden sonra ister
kullanılır ister kullanılmaz:

He said (that) he had enough money.

Yeterli parası olduğunu söyledi.

Ancak reply, shout fiillerinden ve isimlerden sonra mutlaka kullanılmalıdır.

I replied that I didn’t intend to break her heart.

Onun kalbini kırmak niyetinde olmadığım cevabını verdim.

The boss shouted that he was very busy.


Patron, çok meşgul olduğunu haykırdı.

what/who/which + be kullanımı

What, who ve which soru sözcükleri ve be fiili ile yapılan cümlelerde, be fiilinin
yeri özneden önce ya da sonra olabilir.

‘Who is the best footballer?’ = He asked me who was the best footballer. ya da He
asked me who the best footballer was.

En iyi futbolcunun kim olduğunu bana sordu.

‘What is the problem?’ = He asked what was the problem. ya da He asked what
the problem was.

Sorunun ne olduğunu sordu.

‘Which is my ticket?’ = He wondered which was his ticket. ya da He wondered


which his ticket was.

Biletinin hangisi olduğunu merak etti.

Dolaylı anlatımda ricalar, emirler, öğütler, öneriler vb.

‘Rica, emir, öğüt, öneri, uyarı’ vb. ifade eden cümleler, dolaylı anlatımda çeşitli
biçimlerde bağlanır. Bunların en yaygını, olumlu cümleleri to ile, olumsuz
cümleleri not to ile bağlamaktır. Bazı fiiller ise that ile bağlanır. Hangi fiilin
kullanılması gerektiği, cümlenin anlamına bağlıdır:

He said ‘Be careful.’ = He told me to be careful.

Bana dikkatli olmamı söyledi.

He said ‘Don’t go.’ = He told me not to go.

Bana gitmememi söyledi.

The doctor said ‘Stay in bed.’ = The doctor ordered me to stay in bed.

Doktor yataktan kalkmamamı emretti.

He said ‘Come again.’ = He asked me to come again.

Benden yine gelmemi rica etti.

They said ‘Don’t punish us.’ = They begged us not to punish them.
Onları cezalandırmamamız için bize yalvardılar.

He said ‘Don’t go to that party.’ = He warned me not to go to that party.

O partiye gitmemem konusunda beni uyardı.

He said ‘Do come in, please!’ = He invited me to come in.

Beni içeri davet etti.

He said ‘Let’s have a walk.’ = He suggested having a walk./He suggested that we


should have a walk.

Yürüyüş yapmayı önerdi.

He said ‘Shall we have dinner?’ = He suggested having dinner./He suggested that


we should have dinner.

Yemek yemeyi önerdi.

He said ‘You’d better buy the car.’ = He advised me to buy the car.

Arabayı almamı tavsiye etti.

He said ‘Shall I make you some coffee?’ = He offered to make me some coffee.

Bana kahve yapmayı teklif etti.

They said ‘Give us the money or we will kill the hostages.’ = They threatened to
kill the hostages.

Rehineleri öldürmekle tehdit ettiler.

He said ‘I’ll write to you soon.’ = He promised to write to me soon.

Bana yakında yazmaya söz verdi.

He said ‘Sorry, I can’t help you.’ = He refused to help me.

Bana yardım etmeyi reddetti.

My friend said ‘Hi! I haven't seen you for a long time.’ = My friend greeted me and
said (that) he hadn't seen me for a long time.

Arkadaşım bana selam verip epeydir beni görmediğini söyledi.


Dolaylı anlatımda soru cümleleri

İki çeşit soru vardır

Cevabı ‘evet’ ya da ‘hayır’ olan sorular. İngilizcede bu tür sorular, cümlenin


yardımcı fiili başa getirilerek yapılır.

Do you like chicken? Tavuk sever misin?

Yes, I do. Evet severim.

No, I don't. Hayır sevmem.

Soru sözcükleriyle sorulan sorular. Bu tür sorular ise, when, why, where, when,
which, who, what, how gibi soru sözcükleriyle yapılır.

When did you go there?

Oraya ne zaman gittin?

Şimdi bu iki çeşit türünün dolaylı anlatımda nasıl biçimlendiğini görelim.

Cevabı ‘evet’ ya da ‘hayır’ olan sorular, dolaylı anlatımda aktarılırken if ya da


whether kullanılır ve soru düz cümleye çevrilir.

Peter asked ‘Is Paul going to eat at home?’ = Peter asked if/whether Paul was
going to eat at home.

Peter, Paul'ün evde yemek yiyip yemeyeceğini sordu.

I asked the doctor ‘Can you cure my disease?’ = I asked the doctor if/whether he
could cure my disease.

Doktora, hastalığımı tedavi edip edemeyeceğini sordum.

Soru sözcükleriyle sorulan sorularda ise, soru sözcüğü bağlaç olarak kullanılır ve
cümle yine soru yapısından düz cümleye çevrilir.

Dave asked the writer ‘When did you write your first novel?’ = Dave asked the
writer when he had written his first novel.

Dave, yazara ilk romanını ne zaman yazdığını sordu.

Aşağıdaki tabloda, geçmiş zamanda dolaylı anlatımda zaman değişiklikleri


gösterilmiştir. Dikkat ettiğiniz gibi, doğrudan anlatımda kullanılan zaman, dolaylı
anlatımda bir adım geri gitmektedir.

Direct Speech Indirect Speech


He said, "I live in Paris." He said he lived in Paris.
“ Paris' te yaşıyorum.”, dedi. ”Paris'te yaşadığını söyledi.”
He said, "I am cooking dinner." He said he was cooking dinner.
“Akşam yemeğini pişiriyorum”, dedi ”Akşam yemeğini pişirdiğini söyledi.”
He said, "I have visited London twice." He said he had visited London twice.”
“Londrayı iki kez ziyaret ettim”, dedi. Londrayı iki kez ziyaret ettiğini söyledi.”
He said, "I went to New York last week." He said he had gone to New York the week
“ Geçen hafta New York'a gittim”, dedi. before.” Geçen hafta New york'a gittiğini söyledi.”
He said, "I had already eaten." He said he had already eaten.”
Ben yemeğimi çoktan yedim”, dedi. Yemeğini çoktan yediğini söyledi.”
He said, "I am going to find a new job." He said he was going to find a new job.
“ Yeni bir iş bulacağım “, dedi. ”Yeni bir iş bulacağını söyledi.”
He said, "I will give Jack a call." He said he would give Jack a call.
Jack'i arayacağım”, dedi. ”Jack'i arayacağını söyledi.”
He said, "I have been working on that project He said he had been working on that project
for over two weeks." “İki haftadan daha uzun for over two weeks. ”İki haftadan daha uzun bir
bir süredir bu proje üzerinde çalışıyorum. “, dedi. süredir bu proje üzerinde çalıştığını söyledi.”
He said, "I can come tonight." He said he could come that night.
“Bu akşam gelebilirim”, dedi. ”Bu akşam gelebileceğini söyledi.”
He said, "I may buy a new car." He said he might buy a new car.
“Yeni bir araba satın alabilirim”, dedi. ”Yeni bir araba alabileceğini söyledi.”
He said, "I might go to Denver." He said he might go to Denver.
“Denver'a gidebilirim”, dedi. ”Denver'a gidebileceğini söyledi.”
He said, "I must give Ken a call." He said he had to give Ken a call.
”Ken'i aramalıyım,” dedi. ”Ken'ı araması gerektiğini söyledi.”
He said, "I have to give Ken a call." He said he had to give Ken a call.
“Ken' i aramam gerekiyor”, dedi. ”Kevin'ı araması gerektiğini söyledi.”
* He said, "I should see a doctor" He said he should see a doctor.
“Doktara görünmeliyim”, dedi. ”Doktara görünmesi gerektiğini söyledi.”

İngilizcede “If clause” veya “Conditional” olarak adlandırılan şart cümleleri


Type 0, Type 1, Type 2, Type 3 ve Mixed Type olmak üzere 5 başlık altında
toplanmaktadır. Koşul cümleleri, ancak bir koşul söz konusu olduğunda ortaya
çıkarlar. Şartla birlikte bir eylemin durumun nasıl gerçekleşeceğini anlatan yan
cümlelerdir.Koşul cümlecikleri ana cümleden önce virgülle ayrılır fakat; ana
cümleden sonra yazıldığındaysa virgül kullanılmaz.Birbirine bağlı olan olayları
(yani birinin olması, diğerinin olmasına bağlıysa) ifade etmek için İngilizce'de
Conditional sentences (şart veya koşul cümleleri) dediğimiz bu yapı türü
kullanılır.Şart cümleleri iki cümle ya da cümlecikten oluşur. Birisi if kelimesiyle
başlayan cümleciktir ki buna if clause ( if cümleciği ) denir. Diğeri ise if
cümleciğinin tesirinde ortaya çıkan cümleciktir ki buna da Main clause ( ana
cümlecik ) denir.Cümleye if clause ya da main clause ile başlanabilir. Eğer
cümleye if clause ile başlanırsa, if clause ile main clause arasına virgül konur.

Şimdi bu 5 type Condidionals – Koşullu cümle yapılarını sırasıyla inceliyelim.

IF CLAUSE TYPE 0

Type 0’da if’li cümlede ve temel cümlede present simple (geniş zaman) kullanılır.
Bir koşula bağlı olarak, her zaman gerçekleşen durumları veya bilimsel
gerçekleri/doğruları ifade etmek için kullanılır.

If you boil water, it evaporates. Suyu kaynatırsanız, buharlaşır.


Suyun kaynatıldığında buharlaşması bilimsel bir gerçektir. Genel geçerliliği olan
bir durum olduğu için hem if clause hem de temel cümle present simple ile ifade
edilmiştir. Bu gibi koşullar, type 0 olarak adlandırdığımız bu cümle yapısıyla ifade
edilir.

If people eat too much, they get fat. İnsanlar çok fazla yemek yerse, şişmanlar.
Çok fazla yemek yemenin kilo sorununa neden olması herkes için geçerli olan bir
durumdur. Bahsedilen durum her zaman için geçerli olduğundan type 0 ile ifade
edilmiştir.

IF CLAUSE TYPE 1

Type 1 cümlede if’li cümlede present simple, temel cümlede future simple
(will) veya can, may, must gibi modal kullanılabilir. Type 1 cümleler, bir koşulun
sağlanması durumunda gerçekleşecek durumları veya gerçekleşmesi muhtemel
olayları ifade etmek için kullanılır.

If it doesn’t rain, I will go out. Yağmur yağmazsa, dışarı çıkacağım.


Dışarı çıkma eylemi, yağmurun yağmamasına bağlıdır. Cümleyi söyleyen kişi bir
eylemi gerçekleştirmek için bir koşulun gerçekleşmesi gerektiğini dile
getirmektedir.

If you do the washing, I will iron the clothes.

Çamaşırları yıkarsan, giysileri ütüleyeceğim.


Giysileri ütüleme eylemi, diğer kişinin çamaşırları yıkamasına bağlı.

If Birol earns more money, he will buy a home in Giresun.

Birol daha fazla para kazanırsa, Giresun’da bir ev alacak.


Birol’un gelecekte ev alabilmesi için çok para kazanması gerekmektedir. Ev alma
eylemi, koşula (çok para kazanma eylemine) bağlı bir cümledir.

If you practise too much, you can learn English successfully.

Çok fazla pratik yaparsan, başarılı bir şekilde İngilizceyi öğrenebilirsin.


İngilizceyi başarılı bir şekilde öğrenebilmesi, çok fazla pratik yapmasına bağlıdır.

IF CLAUSE TYPE 2

Type 2’de if’li cümlede past simple, temel cümlede would, could veya might gibi
modal ifadeler kullanılabilir. Gerçekte olmayan durumların koşul olarak
belirtilmesi durumunda if clause type 2 cümle yapısı kullanılır. Cümlede belirtilen
koşul, gerçekte olmayıp şuan için hayali olan bir durumdur. Bu yüzden if’li
cümlede past simple kullanılır. Diğer bir ifadeyle type 2, “şöyle olsaydı, böyle
olurdu” biçiminde bir ifade tarzıdır. Bu nedenle temel cümlede de would, could
veya might kullanılır.

If Birol won the lottery, He would buy a car.

Birol piyango kazansaydı, araba alırdı.)


Birol’un piyango kazanma ihtimali çok düşük olduğundan, şuan ile ilgili hayali bir
durumdur. Muhtemelen piyango kazanamayacak, ama kazanırsa araba almayı
hayal ediyor.

If I had Yağmur address, I would send her this gift.

Yağumurun adresi bende olsa, ona bu hediyeyi gönderirim.


Bu cümleyi söyleyen kişide şuan Yağmur’un adresi yok. Bu yüzden olmayan bir
durum söz konusudur.

If I were the president, I would decrease taxes.

Başkan olsam, vergileri düşürürdüm.


Bu cümleyi söyleyen kişi şuan başbakan değil ve olma ihtimali de yok denecek
kadar az. Bu bir hayal. Başbakan olsa, yapabileceklerini hayal ediyor. Gerçekte
olmayan bir durum söz konusudur.

Not: If’li cümlede her türlü özneyle birlikte was yerine genellikle were kullanılır.
If she were the minister of education, she would improve the system of
education.
O, milli eğitim bakanı olsa, eğitim sistemini geliştirir.Şuan milli eğitim bakanı değil.

IF CLAUSE TYPE 3

Type 3’de if’li tümcede past perfect tense, temel cümlede modal
perfect(would/could/might+have+v3) kullanılır. Geçmişte kalmış ve artık
değiştirilmesi imkansız olan ifadeleri dile getirirken if clause type 3 kullanılır. Bu
tarz cümleler pişmanlık ifadesidir.

If you had studied enough, you would have passed the exam.

Yeteri kadar çalışsaydın, sınavı geçerdin.


Olay çoktan yaşanmış ve bitmiştir. Yeteri kadar çalışmamıştır ve sınavı da
geçememiştir. Artık değiştirilmesi imkansız olan bir durum söz konusudur.

If Eylül had driven the car carefully, the accident wouldn’t have happened.

Eylül arabayı dikkatli sürseydi, bu kaza olmazdı.


Eylül, arabayı dikkatsiz sürdüğü için kaza yapmıştır. Artık geçmişte kalmış bir
olaydır.

If Zeynep had gone to medical faculty, She would have become a doctor.

Zeynep Tıp fakültesine gitseydi, doktor olacaktı.


Bu cümlede bahsedilen kişi, tıp fakültesini geçmişte kazandığı halde gitmemiştir.
Şuan muhtemelen bir pişmanlık olduğu için bu şekilde söylenmiştir. Geçmişe
dayalı pişmanlıklar ifade edilirken type 3 kullanılabilir.

MIXED TYPE 1

Mixed conditional 1 veya mixed type 1 cümlelerde if’li cümle past perfect tense,
ana cümle ise would veya could olur. Şuan mevcut olan bir durumun geçmişte
yaşanmış bir olaya bağlı olması nedeniyle kullanılır. Mixed type 1 cümlelerde
eskiden yaşanmış bir eylemin şuana etkisi söz konusudur. “Şunu
yapmış olsaydım, şuan şöyle olurdu” tarzında bir cümle kuracaksak mixed type 1
kullanılır. Geçmiş ve günümüz arasında bağlantı kurulur.

If they had looked at the map, they wouldn’t get lost now.

Haritaya bakmış olsalardı, şuan kaybolmazlardı.


Yola çıkmadan önce haritaya bakmadıkları için şuan kaybolmuşlardır. If’li kısımda
geçmişte olan bir olay ve temel cümlede şuan gerçekleşen bir olay söz
konusudur.

If you had fed the baby, she wouldn’t cry now.


Bebeği doyursaydın, şuan ağlamazdı.
Annesi bebeği doyurmamıştır. Bu yüzden bebek şuan ağlamaktadır. Geçmişle
günümüzdeki iki eylem birbiriyle bağlantılıdır.

MIXED TYPE 2

Mixed conditional 2 veya mixed type 2 cümlelerde if’li tümcede past tense veya past
continuous, temel tümcede ise modal perfect (would/could+have+v3) kullanılır. Bu
defa geçmişte yaşanan olay temel tümcede yer alır, şartlı tümce ise günümüzle
ilgilidir.

If you weren’t afraid of dogs, you wouldn’t have run away.

Köpeklerden korkmasaydın, kaçmazdın.


If’li cümle past tense’tir. Ancak şuanki durumla ilgilidir. Bahsi geçen kişinin
köpeklerden korktuğunu belirtmektedir. Temel cümle ise geçmişte yaşanmış bir
durumla ilgilidir. Söz konusu kişinin köpeklerden kaçmasıyla alakalıdır.
Köpeklerden korktuğu için kaçmıştır. Köpeklerden korkması sadece geçmişte
değil, şuan da söz konusu olduğundan past perfect yerine past tense ile kullanılır.

If Birol were wealthy enough, he would have bought the laptop which we
saw yesterday.

Birol yeteri kadar varlıklı olsa, dün gördüğümüz dizüstü bilgisayarı satın alırdı.
Birol’un yeteri kadar parası olmadığından dün gördüğü bilgisayarı alamamıştır.
Birol’un sadece dün değil, şuan da parası yoktur. If’li cümlede past
tense kullanılsa da şuanki durumu (parasının olmamasını) ifade etmektedir. Dün
gördüğü bilgisayarı satın alamamış olması, geçmişte kalmış bir eylem
olduğundan modal perfect kullanılmıştır.

Asıl anlamı ‘istemek, arzu etmek’ olan wish fiili, esas itibarıyla I wish ... yapısında
‘keşke’ anlamında kullanılır. Bu yapıda hangi zamanın hangi anlamda
kullanıldığını bilmek önemlidir. Eğer wish’ten sonra simple past tense geliyorsa
cümle geniş zaman (present) anlamındadır.

I wish I spoke English

Keşke İngilizce konuşsam.


Dikkat edin lütfen cümlenin zaman yapısı,geçmiş zaman olsa da söylenmek
istenen aslında şu an ya da her zamandır.

I wish I had a job

Keşke bir işim olsa.

Do you ever wish you lived abroad?

Hiç yurt dışında yaşamak istediğin oldu mu?

Bu yapıda was yerine were de sıkça kullanılır.

I wish I were rich.

Keşke zengin olsam.

Eğer wish’ten sonra past perfect tense geliyorsa cümle geçmiş zaman (past)
anlamındadır.

I wish I had gone to university.

Keşke üniversiteye gitseydim. (= ama gidemedim)

I wish I had never gone to that holiday.

Keşke o tatile hiç gitmeseydim.

I wish I had listened to the teacher more carefully.

Keşke öğretmeni daha dikkatli dinleseydim.

Would ile kullanılırsa, kişilerin memnuniyetsizlikleri, isteksizlikleri, pişmanlıkları,


ısrarları, sabırsızlıkları ya da kızgınlıkları anlatılmış olur.

I wish you would go home.

Keşke eve gitsen.

I wish you would stop smoking.

Keşke sigarayı bıraksan.

I wish you wouldn’t work at weekends.

Hafta sonları çalışmasan.


I wish … would kalıbı, bir şeyin değişmesini istediğimizde ya da bir başkasının bir
şey yapmasını istediğimizde kullanılır. Bu yüzden I wish I would … gibi, öznelerin
aynı olduğu durumlarda kullanılmaz.

WISH … WOULDN'T & WISH … DIDN'T

I wish you wouldn’t drive so fast.

Keşke bu kadar hızlı araba kullanmasan.

Bu kadar hızlı araba kullanma.” ya da “Bu kadar hızlı araba kullanmanı istemiyorum
anlamı katar cümlemize.

I wish you didn’t drive so fast.

Keşke bu kadar hızlı araba kullanmasan.

Ne yazık ki çok hızlı araba kullanıyorsun anlamı içerir.

I wish you wouldn’t work on Fridays.

Keşke cumarları çalışmasan. Cumaları çalışmanı istemiyorum

I wish you didn’t work on Fridays

Keşke cumaları çalışmasan.Ne yazık ki cumartesileri çalışıyorsun

If only...! ifadesi I wish ... ile aynı olup “keşke ..., ah bir ...” anlamındadır.

Şimdiki zamanı anlatmak için geçmiş zaman kullanılır.

If only I knew less people!

Keşke daha az insan tanısam!

If only I was rich!

Keşke daha zengin olsam!

Was yerine were de kullanılabilir

If only your brother were here!

Keşke erkek burada olsa!/Ah bir baban burada olsa!

Would + mastar ifadesi gelecekten söz etmek için kullanılır.


If only it would stop raining, we could go out.

Yağmur dinse de dışarı çıksak.

If only my mother would smile!

Keşke annem gülümsese.

Geçmişten söz etmek için past perfect kullanılır.

If only Birol hadn't told the police, everything would have been all right.

Keşke Birol polise söylemeseydi de her şey yolunda olsaydı.

Unless - medikçe, madıkça

Olumlu cümleler içinde kullanılır ve olumsuz mana verir. Verdiği olumsuz mana if
+ olumsuz'a denktir. Eğer if cümleciği olumsuz yapılmak istenirse, if … not yerine
unless kullanılabilir. Unless’den sonraki cümle olumlu kurulur ama anlam
olumsuzdur:

I won't come unless they come.


Onlar gelmedikçe gelmem/gelmeyeceğim.

You can’t pass the exam unless you study hard.


Çok çalışmazsan sınavı geçemezsin.

Punish them unless they apologize for their fault.


Hatalarından dolayı özür dilemezlerse cezalandırın onları.

I’ll accept the job unless the pay is too low.


Ücret çok düşük değilse işi kabul edeceğim.

Suppose / Supposing - eğer, ya, diyelim ki, farzedelim ki

I suppose that Birol will let me drive his car.


Birol’un, arabasını kullanmama izin vereceğini sanıyorum.

Suppose he phones tonight. What should I say?


Bu gece telefon ettiğini varsayalım. Ne söylemeliyim?
Be supposed to - gerekmek, beklenmek; ...ması/mesi lazım; ...acak/ecek olmak

Be supposed to yapısından sonra fiilin yalın hâli kullanılır ve “…mesi gerekir,


…mesi beklenir” anlamına gelir:

You are supposed to make a copy of the contract before you mail it.

Göndermeden önce sözleşmenin bir kopyasını alman gerekir.

We're supposed to pay the Council Tax at the beginning of the month.

Belediye vergisini ay başında ödememiz gerekiyor.

Beklenenin aksi çıkan durumlarda kullanılır.

Birol was supposed to come to lunch. What's happened?

Birol yemeğe gelecekti/yemeğe gelmesi gerekiyordu. Ne oldu?

Cats are supposed to be afraid of dogs, but ours isn't.

Kediler köpeklerden aslında korkar ama bizimki korkmuyor.

Bu yapı sorularda kullanıldığında ortada bir sorun var demektir.

The train's already left. What are we supposed to do now?

Tren çoktan gitmiş. Şimdi ne yapacağız?

How am I supposed to finish all this work by 5 o'clock?

Bütün bu işleri saat 5’e kadar nasıl bitireceğim?

Am I supposed to be at the meeting on Friday?

Cuma günkü toplantıda olmam mı gerekiyor?

Yapı ayrıca genel olarak beklenilen/inanılan durumlar için kullanılır.

This restaurant is supposed to make excellent salads.

Bu lokanta harika salatalar yapıyormuş.

Provided - Providing - eğer, yeter ki; ...mak/mek şartıyla


You can borrow any book from my library provided / providing you return it on
time.
Zamanında geri getirmek şartıyla, kütüphanemden istediğin kitabı alabilirsin.

They can listen to music provided / providing they disturb nobody.


Kimseyi rahatsız etmemek kaydıyla müzik dinleyebilirler.

On condition that - … şartıyla

They'll fix your car on condition that you pay cash.


Peşin ödeme şartıyla arabanı tamir edecekler.

As long as - …dığı müddetçe

You can share my room as long as you share the rent too.
Kiraya da ortak olduğun müddetçe odamı paylaşabilirsin.

As long as they promise not to give any harm, they can play in garden.
Zarar vermemeye söz verdikleri müddetçe bahçede oynayabilirler.

Otherwise - aksi halde, aksi takdirde, ...nın/nini dışında, ...dan/den farklı

We must hurry; otherwise we'll miss the rain.


Acele etmeliyiz; aksi halde treni kaçıracağız.

She hurt her arm in the accident, otherwise she was fine.
Kazada kolunu incitti, onun dışında iyi.

If it wasn’t/weren't for - olmasaydı, eğer olmasaydı

If it wasn’t/weren’t for his wife’s money, he’d never have such a factory.

Eşinin parası olmasa/olmasaydı böyle bir fabrikaya asla sahip olamazdı.

If it wasn’t/weren’t for your help, I could never complete the project.

Yardımın olmasa/olmasaydı projeyi asla bitiremezdim.

But for - olmasaydı

Hem if it weren't for hem de if it hadn't for yerine kullanılır.

But for your help, I would be unemployed now.


Senin yardımın olmasaydı şimdi işsiz olacaktım.
But for the taxi driver, I would have been late.
Taksi şöförü olmasaydı geç kalacaktı.

You might also like