Professional Documents
Culture Documents
ĠSTANBUL ÜNĠVERSĠTESĠ
EZGĠ KAPLAN
2501131252
TEZ DANIġMANI
DOÇ. DR. PELĠN PINAR ÖZDEN
ĠSTANBUL 2016
KENT HAKKI BOYUTUYLA YENĠ KENTSEL TOPLUMSAL
HAREKETLER:
EZGĠ KAPLAN
ÖZ
Kent kimi kent bilimcilerce bir sanat eseri (oeuvre) olarak yorumlanabildiği gibi
kullanım değerinin değiĢim değerine göre göz ardı edildiği ve söz konusu “sanat
eseri” nin tahrip edildiği alanlar olarak da ifade edilebilmektedir. Henri Lefebvre
tarafından ilk kez kullanılan “Kent Hakkı” kavramı ile kentsel hakları sermayenin ve
devletin elinden alarak kent sakinlerine sunulmaktadır.
iii
NEW CITY RIGHT SIZE WĠTH URBAN SOCĠAL
MOVEMENTS:
City several cities scientists an art work (oeuvre) as compared to the exchange value
to use value can be interpreted as negligible and said "work of art" can be expressed
as the area of the destroyed. Henri with the concept first used by the hands of the
Right to the City by Lefebvre urban rights are offered to residents of the city and the
state capital.
In our country occurred in the recent past when we look at the struggle right to the
city Gezi Park comes to mind actions. The new urban social movements can be
assessed in terms of properties owned by the said actions, some spots due to the
decomposition can be found in a different location.
In this study Gezi Park activism of the movement more visible not started parking
forums in space, solidarity, such initiatives will be analyzed by interviewing different
strata of society with work and to set out the common denominator is their invention.
To be held in this context in interviews with answers will be taken to the questions of
the residents who participated in the forum "contributions" from "public" to "urban
movements" and then say "right to the city" of what to do and they understand the
issues that will be studied to how revealing they thought an urban.
Keywords: Right to the City, New Urban / Social Movements, Partitipation, Gezi
Park, Istanbul Park Forums
iv
ÖNSÖZ
Nasıl ki denizlerde balık sürüleri muhteşem bir ahenkle yüzerlerken bir lider ile
idare edilmiyorlarsa ve nasıl ki gökyüzündeki kuş sürüleri lidersiz göç ediyorlarsa
Gezi Parkı‟ndaki direniş de benzersiz bir birliktelikti
bir liderin yokluğunda.
1968 yılında ilk kez Henri Lefebvre‟nin telaffuz ettiği Kent Hakkı kavramının
irdelenmesi ile baĢlayan bu çalıĢma, 1980 sonrasında literatürde yer bulan yeni
kentsel toplumsal hareketlerin kent hakkı ile olan iliĢki biçiminin ortaya konulmaya
çalıĢılmasıyla devam etmektedir. Alan çalıĢmasında ise Gezi Parkı eylemliliği
sonrasında kentsel mekanda daha çok yer bulmaya baĢlayan park forumlarında
katılımcıların çalıĢmada tartıĢılan kavramlar çerçevesinde incelenen farklı sivil
inisiyatiflerin özellikleri ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır.
v
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖZ...............................................................................................................................iii
ABSTRACT…………………………………………………………………………iv
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………v
TABLOLAR LĠSTESĠ……………………………………………………………...x
GRAFĠKLER LĠSTESĠ…………………………………………………………….xi
FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ……………………………………………………….xii
KISALTMALAR………………………………………………………………….xiv
GĠRĠġ………………………………………………………………………………...1
1. BÖLÜM
vi
2. BÖLÜM
DENEYĠMLERĠ
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
FORUM DENEYĠMĠ
viii
4.2.7. Forumlar Üzerine EleĢtiriler……………………………………………219
4.3. Gezi Parkı Eylemliliğinin Ġstanbul Forum Deneyimleri ile ĠliĢkisi Üzerine
Bir Değerlendirme……..........................................................................................236
5. SONUÇ................................................................................................................246
KAYNAKÇA……………………………………………………………………...255
EKLER…………………………………………………………………………....265
ix
TABLOLAR LĠSTESĠ
x
GRAFĠKLER LĠSTESĠ
xi
FOTOĞRAFLAR LĠSTESĠ
xii
Fotoğraf 26: Caferağa DayanıĢması………………………………………………..99
Fotoğraf 27: Caferağa DayanıĢma Evi……………………………………………..99
Fotoğraf 28: Abbasağa Parkı……………………………………………………...119
Fotoğraf 29: Abbasağa Forumu…………………………………………………...119
Fotoğraf 30: Yoğurtçu Parkı Forumu……………………………………………..145
Fotoğraf 31: Forumda Müzik Dinletisi……………………………………………145
Fotoğraf 32: Validebağ Gönüllüleri………………………………………………179
Fotoğraf 33: Validebağ DayanıĢmasına Destek…………………………………..179
xiii
KISALTMALAR LĠSTESĠ
YY : Yüzyıl
xiv
GĠRĠġ
Lefebvre tarafından ilk kez 1968‟de kullanılan Kent Hakkı kavramının bugün
birçok farklı kesim tarafından kullanılan bir kavram haline geldiğini belirtmek
gerekir. “Lefebvre‟ye göre kentsel hak, kentin sosyal, politik, ekonomik ilişkilerinin
yeniden yapılandırılmasıdır. Kentsel haklar karar vermeyi devletten uzaklaştırıp
kentsel mekânın bir ürünü olmaya yaklaştıracak şekilde yeniden düzenlemektedir.
Demokratik müzakerenin sadece devlet kararları ile sınırlı tutulması yerine, kentsel
mekânın üretimine katkı sağlayacak tüm kararlarda uygulanması gerektiğini
belirtmektedir. Kentsel hak, kentle ilgili kararlarda kontrolü tümüyle sermaye ve
devletten kent sakinlerine kaydıracak, kentsel mekânın üretiminin temelini oluşturan
güç ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ihtiyacı üzerinde durmaktadır” (Purcell,
2002).
Bugün kent hakkı kentsel mekanda hayat bulmaktadır ve toplumsal olarak üretim
süreci devam etmektedir. Kent hakkı, sadece kentsel hizmetlere ulaĢılabilirlik boyutu
ile sınırlandırılmamalı, tüm insani ihtiyaçlara, kentsel hizmet dıĢında yer alan tüm
bileĢenlere de ulaĢabilmeyi hedeflemektedir. Mayıs 2013‟te Gezi Parkı eylemliliği
ile baĢlayan süreç kendisini kentin diğer parklarındaki forumlarda, meydanlarda,
dayanıĢmalarda sürdürmeye devam etmektedir. Kent hakkı kendini toplumsal olarak
yeniden ve yeniden var etmeye devam etmektedir.
Lefebvre, kenti kullananların kentten kar edenlere karĢı organize olup toplumsal
mücadele ile kent haklarını almaları gerektiğini iddia etmiĢti. David Harvey, Peter
Marcuse gibi güncel radikal kentsel kuramcılar ise Lefebvre'nin kent hakkı
kavramının Ģehrin mevcut kaynaklarına ulaĢım hakkına indirgenmemesi gerektiğini,
bu hakların daha ziyade Ģehri yeniden üreten siyasi iktisadi süreçlere müdahale eden,
1
Ģehrin daha adil Ģekillerde yeniden üretilmesi üzerine geliĢtirilen toplumsal haklar
olarak algılanması gerekliliğinin altını çizmektedirler.
Kent hakkı kavramının 1980 sonrasında mekanda görünür olmaya baĢlayan yeni
kentsel toplumsal hareketleri besleyen ve alanını geniĢleten bir kavram olarak vücut
bulduğunu söyleyebilmekteyiz. Bugün kent hakkı pek çok akademik çalıĢmanın yanı
sıra, toplumsal hareketlere ve sivil toplum örgütlerine ilham kaynağı olması
bakımından da dikkate değerdir.
Kent Hakkı nedir? Kentli Hakları nedir? Kent Hakkı Ġnsan Haklarından ve kentli
haklarından hangi yönleriyle farklılık gösterir? Kent Hakkı kavramının yeni kentsel
toplumsal hareketlerin oluĢumunda nasıl bir katkısı vardır? Kent forumlarında
2
yapılacak mülakatlardan hareketle kent hakkı hareketi kent hakkı kavramını nasıl bir
kapsamda kullanıyor? Yapılan bu forumlar kent hakkı kavramının daha çok
benimsenmesini sağlamıĢ mıdır?
Tez kapsamında yapılacak mülakatların amacı ise Gezi Parkı sürecine dahil olan ve
forumlara katılan insanların “katılım” dan, “kamusal alan” dan, “kentsel hareketler”
den ve “kent hakkı” ndan ne anladıkları ve bu baĢlıklarda nasıl kentlilik
düĢündüklerini ortaya çıkarmaktır. Böylelikle aĢağıdaki iddialarımın doğrulanıp
doğrulanmayacağı da açıklık kazanacaktır;
- Siyasal bir örgütlenmeye dahil olmak sivil inisiyatiflere yönelik ilgiyi artırdı
- Forum deneyimleri yeni kentsel hareketler ile organik bir iliĢki içindedir
Mekan Sınırı: Bu çalıĢmada Gezi Parkı süreci öncesinde varlık gösteren ya da süreç
sonrasında kentsel alanlarda yeni görmeye alıĢtığımız BeĢiktaĢ, ġiĢli ve Kadıköy
ilçelerindeki forumlar ele alınmaktadır.
3
alan çalıĢmamı yapmak istediğim Ġstanbul kent forumlarındaki mülakatlarımı ise
2015 yılının Ekim, Kasım ve Aralık ayları zaman sınırımı oluĢturmaktadır.
Yöntemi: Tez çalıĢması kapsamında çok yönlü bir ön hazırlık evresi geçirilmiĢtir.
ÇalıĢmanın her bölümü için farklı evrelerde kavramsal ve kuramsal yaklaĢımları ele
alma adına daha önce yazılmıĢ tezlerden, akademik makalelerden faydalanılmıĢtır.
Farklı üniversite kütüphanelerinde konuya iliĢkin bilimsel kaynaklar incelenmiĢ ve
önemli bölümleri derlenerek kuramsal bir altlık hazırlanmıĢtır.
Üçüncü bölümde sivil inisiyatifler yasa ile kurulup kurulmamaları bakımından ele
alınıp Gezi Parkı sürecinde bireysel eylemliliğin, ve eylemlerde mizahın önemine
vurgu yapılarak hafızalara kazınan örneklere yer verilecektir. Dördüncü ve son
bölümde ise Gezi Parkı eylemliliği sürecinden önce varlık gösteren ve sonrasında da
4
daha sık görmeye baĢladığımız Ġstanbul park forumları bu çalıĢma ekseninde kent
hakkı, kentsel toplumsal hareketler, kamusal alan, nasıl bir kentlilik? gibi
perspektiflerden ele alınacaktır. Bu amaçla Ġstanbul‟un parklarında, farklı
mekanlarında devamlılık gösteren forumlarda, tez konusu ile iliĢkili olarak
mülakatlar yapılacaktır. ÇalıĢmada katılımcı gözlem baĢta olmak üzere etnografik
araĢtırma yöntemlerinden, eĢ zamanlı ve art zamanlı okumalardan yararlanılmıĢtır.
5
1. BÖLÜM
“İnsanın içinde yaşadığı dünyayı daha çok gönlüne göre yeniden yapmada en
başarılı girişimidir. Ama eğer kent insanın yarattığı dünyaysa bundan böyle orada
yaşamaya mahkûm olduğu dünyadır da. Böylece dolaylı yoldan ve görevinin
doğasına dair hiçbir açık algısı olmadan kenti yaparak insan kendini yeniden
yapmıştır.” (Park, 2013).
6
1.1. Lefebvre’nin Kent Hakkı
“ġehir ölmüĢ olabilir” der gibidir Lefebvre, ama “yaĢasın Ģehir!”. Böyle der David
Harvey “Asi Şehirler” adlı kitabında.
Henri Lefebvre tarafından ilk kez 1968‟de kullanıldığı bilinegelen Kent Hakkı
kavramı bugün birçok aktörün kullanabildiği ve anlamını geliĢtirebildiği bir içeriğe
sahiptir.
“Lefebvre‟ye göre kentsel hak, kentin sosyal, politik, ekonomik ilişkilerinin yeniden
yapılandırılmasıdır. Kentsel haklar karar vermeyi devletten uzaklaştırıp kentsel
mekânın bir ürünü olmaya yaklaştıracak şekilde yeniden düzenlemektedir.
Demokratik müzakerenin sadece devlet kararları ile sınırlı tutulması yerine, kentsel
mekânın üretimine katkı sağlayacak tüm kararlarda uygulanması gerektiğini
belirtmektedir. Kentsel hak, kentle ilgili kararlarda kontrolü tümüyle sermaye ve
devletten kent sakinlerine kaydıracak, kentsel mekânın üretiminin temelini oluşturan
güç ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ihtiyacı üzerinde durmaktadır” (Purcell,
2002).
Lefebvre kent hakkı kavramını katılım hakkı ve iĢgal hakkı olmak üzere iki temel
perspektiften tartıĢmaktadır. Katılım hakkı, kent sakinlerinin kentsel mekânın
üretiminde her türlü kararın oluĢum sürecine katılımı ifade ederken, iĢgal hakkı ise
mekâna eriĢimi, kentlilerin kenti istekleri doğrultusunda yaratımlarını ve yeniden
üretimi iĢaret etmektedir.
7
aynı zamanda sosyal hayatın tamamlayıcı bir unsurunu temsil etmektedir. Bu
nedenle, sosyal ilişkiler ve yaşanılan mekân günlük hayatta kaçınılmaz bir şekilde
birbirine bağlıdır. Lefebvre‟ye göre kentsel mekânın üretimi, zorunlu olarak ona
bağlı olan sosyal ilişkilerin yeniden üretimini de içermekte ve bu bağlamda kentsel
mekânın üretimi, kentin sadece fiziksel mekânının planlamasından daha fazla olarak
kent hayatının tüm yönlerinin üretimi ve yeniden üretimini içermektedir” (Lefebvre,
2002).
Lefebvre kentsel mekanın üretimini tarif ederken salt fiziksel bir mekan
örüntüsünden bahsetmemektedir. O, mekanın üretimini çözümlerken sosyal iliĢkileri
de sürece dahil etmektedir.
Kent hakkı kavramı hayat bulurken farklı düĢünürler için baĢkaca yönler ön plana
alınmaktadır. Lefebvre‟de de ütopik bir kent arayıĢı önem kazanmaktadır.
“Bir kenti kent yapan binaları değil de insanları ise, gittiklerinde ne olur?”. Yanıt
acıdır: “Kentin ruhu ölür” (Zukin, 2011). Kentler orada yaĢayan insanları
biçimlendirirken, aslında kentte yaĢayanlar da kentini biçimlendirmektedir. KarĢılıklı
etkileĢimin var olduğunu kabul ettiğimiz söz konusu iliĢkide insanları etkileĢimin
dıĢında tuttuğumuz vakit kentin ruhunu öldürmeye meyletmiĢ oluruz, farkında ve
yahut farkında olmadan…
Lefebvre‟ye göre kentte yaĢayanların kent haklarını alma yolu, kentten kar edenlere
karĢı bir araya gelmek ve mücadele etmek biçiminde ifade edilmiĢtir. David
Harvey, Peter Marcuse gibi güncel radikal kentsel kuramcılar ise Lefebvre'nin kent
hakkı kavramının Ģehrin mevcut kaynaklarına ulaĢım hakkına indirgenmemesi
gerektiğini, bu hakların daha ziyade Ģehri yeniden üreten siyasi iktisadi süreçlere
müdahale eden, Ģehrin daha adil Ģekillerde yeniden üretilmesi üzerine geliĢtirilen
toplumsal haklar olarak algılanması gerekliliğinin altını çizmektedirler.
9
Marcuse, kent hakkını gerçekleĢtirmek için üç adımdan oluĢan eleĢtirel planlama
yaklaĢımını çözüm olarak sunar:
“De Souza‟ya göre Kent Hakkı “kapitalist kent ve kapitalist toplum bağlamında ve
iyileĢtirilip geliĢtirilmiĢ temsili demokrasi temelinde daha iyi daha insani bir yaĢam
hakkından ibaret olmamalıdır. Nitekim Lefebvre temsili demokrasiden değil
özyönetimden söz etmektedir. De Souza‟nın sözünü ettiği ve yozlaĢtırılmamıĢ
Lefebvre‟ci Kent Hakkı kavramı, sistem içinde bir mücadele veren ve sistemin içinde
görece kazanımlarla yetinen bir mücadeleden ziyade, devlete rağmen ve devlete karĢı
bir genel siyaseti temsil etmektedir” (Strutz, ÇavuĢoğlu, 2011: de Souza, 2009).
„Kent‟, bir çerçeveden çok, sürekli bir akıĢ içinde bulunan bir toplumsal pratiği
ifade etmektedir.” der Castells (1997). Ayrıca Castells kenti tanımlarken kolektif
tüketim alanını öne çıkarmaktadır. Kentsel değiĢmenin ana belirleyicisi ise gene ona
göre kentsel toplumsal hareketlerdir.
10
“ … Öyleyse şehir hakkı, şehrin barındırdığı kaynaklara bireysel ve kollektif
erişim hakkından çok daha öte bir şeydir: Şehri gönlümüze göre değiştirme
ve yeniden icat etme hakkıdır bu. Dahası, bireysel değil kolektif bir haktır,
çünkü şehri yeniden icat etmek kaçınılmaz olarak kentleşme süreçleri
üzerinde kolektif bir gücün uygulanmasına bağlıdır. ” (Harvey, 2013)
Kent hakkını talep etmek, kentin inĢa sürecinde, kentlerimizin aldığı biçim üzerinde
bir tür belirleyici güç elde etmeyi istemek ve bunu temelden ve radikal bir biçimde
yapmaktır. Kentler bir artı ürünün toplumsal ve coğrafi olarak yoğunlaĢmasından
doğmuĢtur. Dolayısıyla kentleĢme daima sınıfsal bir olgu olagelmiĢtir.
Baysal‟a göre mekâna yapılan her müdahale, salt fiziki bir müdahaleden öteye gider
çünkü toplumsal iliĢkileri ve gündelik yaĢamı da etkiler; dolayısıyla, müdahalenin
yönüne göre, sosyal adalet kadar adaletsizlikler de üretebilir; güç iliĢkilerini yeniden
11
kurabilir ama dağıtabilir de; toplumsal sınıfların iktidarla aralarındaki mesafelerin
tayininde de etkili olur (Baysal, 2011).
2001 yılında Porto Alegre‟de yapılan ilk Dünya Sosyal Forumu‟nda kent hakkı
kavramı ifade bulmuĢtur. Türkiye‟de ise uzunca bir süre ilgili platformlarda,
sözleĢmelerde vs. yer bulamayan bu kavram gündeme geldiğinde ise kentli olma
halinden ileri gelen kentsel hizmetlere eriĢim hakkına indirgenebilmektedir.
12
maddelik bir deklarasyon ve kentsel geliĢmenin farklı boyutlarına iliĢkin açıklamalı
paragraflarla desteklenen 13 maddelik kısa ve anlamı net ilkelerden oluĢmaktadır.
Kentliler temel olarak edinmiĢ oldukları insan haklarının yanı sıra kente dair söz
söyleme ve ona biçim verebilme özgürlüğünü saklı tutan bir takım haklara da
sahiptirler. ĠĢte bu hakları kentli hakları olarak betimleyebiliriz. Ġnsan hakları ulusal
ve uluslararası hukuki metinlerde sınırları çizilmiĢ ve güvence altına alınmıĢ haklar
iken kentli hakları benzer geliĢim sürecini geçirmemiĢlerdir.
Ġnsan Hakları olarak nitelediğimiz söz konusu haklar belirli bir süreç içerisinde
geliĢimini gerçekleĢtirmiĢ ve halen değiĢmeye ve geliĢmeye devam etmektedir.
Buradan bakıĢla; Birinci kuĢak haklar kiĢi ve siyasal haklar olarak akla gelecektir.
KiĢisel ve siyasal haklar bir taraftan kiĢinin temel hak ve özgürlüklerini güvence
altına alırken diğer taraftan kiĢiyi devlete karĢı da korumaktadır. Ġkinci Dünya
SavaĢı‟ndan sonra ekonomik ve sosyal hakların geliĢtiğini söyleyebiliriz. Ayrıca söz
konusu haklar BirleĢmiĢ Milletlerin Ekonomik ve Sosyal Haklar ġartı‟nda da yer
almaktadır. Üçüncü kuĢak haklar olarak da çevre hakkı, insanlığın ortak varlığından
faydalanma, uluslararası bir barıĢ ortamında yaĢama Ģeklinde sıralayıp
arttırabileceğimiz dayanıĢma hakları yer almaktadır.
Kentsel mekânı ve insanı kucaklayan kentli hakları ile insan haklarının birinci
kuĢak haklar baĢlığı altındaki mülkiyet hakkı ve benzerleri tezat bir duruĢ
sergilemektedir. Kentli hakların vücut bulması adına birinci kuĢak haklar yeniden
yorumlanabilir. Bu aĢamada kuĢkusuz devlete de önemli görevler düĢecektir.
“Katılım konusuna Avrupa Kentsel Şartları perspektifinden bakarsak Avrupa
Kentsel Şartları‟nda, hakları ve taşınmazları kent yönetiminin yasal ve yönetsel
tasarruflarından etkilenecek kişilere bunların duyurulması, görüşlerinin alınması ve
karar alma süreçlerine faal olarak katılabilmeleri öngörülmektedir. Türkiye‟de
ilgililerin bu tip tasarruflara ilişkin bilgilendirilmesi söz konusu olmasına rağmen,
alınacak kararlarda “kamu yararı” ölçütü esas alınmakta ve çoğu kez kendilerinden
fikir alınmadığı gibi karar alma süreçlerine de faal olarak katılabilmeleri mümkün
olamamaktadır” (PektaĢ ve Akın, 2012).
13
1.5. Kentlilik ve Kamusallık Kavramları Üzerine
Kamu (public) esasen hukuki bir kavram olup, “herkese açık” anlamını içerir.
Nitekim Habermas da kavramın bu anlamı üzerine vurgu yaparak Ģöyle der: “Kamu
kendisini, özel alandan ayrı bir alan olarak ortaya koyar. Bazen de kendisini çok basit
düzeyde, kamu gücünün karĢıtı olarak, kamuoyu alanı görünümünde sunar. Duruma
göre kimi kez devlet organları, kimi kez de halkın iletiĢimine hizmet eden basın gibi
medya unsurları kamusal organlar sayılır” (Habermas, 1997).
14
Fotoğraf 1: Gezi Parkı’da Kesilmesi Planlanan Ağaçlar Süslenirken
Kaynak: Adem Altan v.d.: 2013, Gazeteci Gözüyle DireniĢ -21 Foto Muhabirinin Gezi
Fotoğrafları, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ġstanbul.
- Politik olan ile özdeş değildir, toplumsalı eksen alan bir büyüklüktedir ve bu
açıdan da bir arada yaşamanın sınırlarını, moral kodlarını ve doğrultusunu
inşa etme sürecidir” (Kahraman, Keyman ve Sarıbay, 1999).
“Kamusal mekân tanımı gereği kentli olması gereken mekândır: ancak kent mekânı
farklı insanların / yabancıların karĢılaĢabilmesi ve kolektif deneyim ya da eylemi
oluĢturabilmeleri için imkân sağlar. Kentli mekân farklılığı, karĢılaĢmayı ve
politikayı mümkün kılar. Her ne kadar kamusal mekânların tanımı gereği herkesin
ulaĢımına açık olması gerekse de, ekonomik ve politik gücü ellerinde bulunduranlar
kamusal mekân ve kültürü de kontrol etmektedirler” (Zukin, 1995).
Her ne kadar Lefebvre doğrudan kentlilik üzerine yazmamıĢ olsa da, onun mekân
teorisi kentliliği düĢünmeye yeniden imkân vermektedir. Lefebvre‟nin mekânın
üretimini tartıĢmaya açtığı kent teorisi, kentsel kültürü oeuvre/eser olarak
kutlamaktadır. Ona göre kentler basitçe maddi yapılar olmaktan ziyade sanat
eseridirler (oeuvre) (1996:101). Oeuvre metalaĢmanın inadına kenti kutlama ve
Ģenlik amaçlı, üretim gayesi olmadan zevk için kullanımıdır, sokakların ve
meydanların artı değer üretim ihtiyacı dıĢında kullanım değeri ile
15
değerlendirilmesidir (a.g.e.:117). Dolayısıyla oeuvre niteliği taĢıyan kent mekânı
olmadan “kentli” bir toplumdan bahsetmek mümkün değildir diyebiliriz. Lefebvre‟ye
göre kentin bir eser olarak ortaya çıkması ancak bu vatandaĢların katımıyla
mümkündür. Kentliliğin beslediği kent kültürü, o kentin vatandaĢlarının kenti
“kullanması”dır.
Geldiğimiz nokta itibariyle kent hakkı salt kentte dolaĢma hakkı olarak
betimlenemez, kent hakkı kent hayatında ve merkezinde var olma hakkına iĢaret
etmektedir. Kent merkezinde bir araya gelmek ayrıcalıklı grupların gönüllü
gettolarından ya da “diğerleri”nin zorunlu gettolarına sıkıĢıp kalmaktan kurtuluĢudur
(Kofman ve Lebas, 1996).
16
2. BÖLÜM
Sivil toplum, devlet yapılanması dıĢında, çeĢitli sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel
faaliyetleri sürdüren gönüllü kuruluĢlardır. Gönüllülük sivil toplum için önem arz
eden kavramlardan biridir.
“Sivil toplum, bireylerin kendi arzularıyla oluşturdukları ortak yaşam alanını ifade
etmektedir” (Çaha 2006). Sivil örgütlenmenin esasında dostluk, arkadaşlık, birlikte
bir şeyler başarma duygusu, kollektiflik ve insanların gönüllü olarak bir araya gelip
bir şeyler yapmaya çalışması gibi etkenler vardır. Bir sinerji ve güç birliği
duygusunu içeren “sivil toplum, insanların tek tek yapamadıkları şeyleri beraber
yapması anlamına gelen bir şey. O anlamda, sivil toplum, bir birlikteliği,
gönüllülüğü, dayanışmayı temsil ediyor” (Keyman 2004).
Sivil toplumu Hegelci kökenine bağlı olarak tanımlayacak olursak, devlet ile aile
arasındaki etik bir alandır.; devlet ile aile ile ilgili olamayan bütün sosyal unsurları
kapsar. Devleti ise, sınırlama ve düzenleme güdüsünün beslediği bir iktidar ve
tahakküm odağı olarak tanımlayabiliriz (Kahraman, Keyman ve Sarıbay, 1999).
17
“Sivil toplum ile ilgili yaklaşımları üç gruba ayırmak mümkündür. Birincisi, Larry
Diamon‟a ait olan ve sivil toplumu devletten ayrı olarak vatandaşın kendi özgür
iradesiyle tesis edilmiş bir düzen olarak izah eden bir görüştür. İkincisi, Ernest
Gellner‟in yaklaşımıdır. Bu, daha geniş bir alanı içerisinde barındıran bir anlayıştır.
Bu teze göre, sivil toplum, aile ya da birey ile devlet arasında mevcut olan boşluğu
dolduran bir yapı olma özelliğine sahiptir. Sivil toplum, bu görüşe göre, daha çok
sendikalar, siyasal partiler, dinsel örgütlenmeler, baskı grupları ve dernekler gibi
ara kurumlardan oluşan bir sistem olmaktadır. Üçüncü örnek ise, sol liberal
kesimden John Keane‟nin yaklaşımıdır. Buna göre, sivil toplum, üyelerinin
oluşturduğu devlet dışı faaliyetlerle, devlet kurumları üzerinde baskı ve denetim
uygulayarak kendi kimliklerini koruyan ve dönüştüren örgütlenmelerdir” (Çulhaoğlu
2001).
Sivil toplum kuruluĢlarının teorik olarak nasıl ele alındığına baktıktan sonra
kavramın fonksiyonlarına da değinmek faydalı olacaktır. Sivil toplum kuruluĢlarının
belirlenmiĢ iĢlevleri Ģu Ģekilde sıralanabilir:
“1. Kamuoyu oluşturmak yolu ile, bireylerin taleplerinin dile getirilmesine yardımcı
olmak,
Toplum içerisinde tek baĢına bir sorunun üstesinden gelemeyeceğini fark eden
kimselerin bir araya gelerek oluĢturdukları organizasyonlardır sivil toplum
kuruluĢları. Bir arada olma duygusu ve bilinciyle insanlar, dernek, vakıf, oda,
inisiyatifler Ģeklinde örgütlenmektedirler.
18
2.2. Yasa ile Kurulan Sivil Ġnisiyatifler
Türkiye‟de sivil inisiyatifi temsil eden hareketler çerçevesinde değerlendirilebilecek
pek çok STK mevcuttur. Bunları aĢağıdaki gibi gruplandırmak mümkündür (AB
Uyum Süreci ve STK‟lar 2004: 39): “1.Ticaret birlikleri, 2. Sendikalar, 3. ĠĢveren
kuruluĢları/profesyonel federasyonlar, 4. Hükümet dıĢı kuruluĢlar (NGO) 5. Hizmet
ve üretim birlikleri, 6. Yerel idarelerin birlikleri, 7. Politik ilgi grupları, 8. Dinsel ilgi
grupları, 9. Diğer gruplar (Talas: 2011). Yukarıda sayılan sivil inisiyatiflerin kimileri
yasa ile kurulurken kimileri böylesi bir hukuksal düzleme oturtulamayabilmektedir.
“ Çağdaş demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından olan STK‟lar, (Yıldız,
2007:58) Türkiye‟de yasal olarak biçimsellik kazanan, işçi sendikaları, odalar ve
barolar gibi serbest meslek örgütleri, siyasal partiler, spor kulüpleri, çeşitli amaçlar
güden vakıflar ve derneklerden oluşmaktadır. Bunların dışında, bazen süreklilikleri
olmasa da alternatif, platform, inisiyatif (girişim) gibi çeşitli adlarda resmileşmemiş
gruplar da mevcuttur” ( Aslan, S, 2010; Tunçay, 2009; Keyman, 2009).
Ticaret birlikleri, sendikalar, ĠĢveren kuruluĢları, hükümet dıĢı kuruluĢlar, hizmet ve
üretim birlikleri, yerel idarelerin birlikleri ilgili kanunların belirlenmiĢ yasalarında
yer alan hükümler doğrultusunda kurulurken kimi inisiyatifler böylesi bir oluĢum
süreci sonrasında vücut bulmamaktadır.
Türkiye‟de 80-2000 döneminde toplumsal hareketlerin temel gündemi sivil toplum
meselesidir. Sivil toplum kuruluĢları bu sürecin örgütlü halini oluĢturmuĢlardır.
Darbe sonrası dönemde yeniden demokratikleĢme sürecinde demokratik kitle
örgütünden sivil toplum kuruluĢlarına doğru değiĢen söylem ve pratikler, Türkiye‟de
toplumsal hareketin geçirdiği dönüĢümü simgeler (Yıldırım, 2012).
19
“STK‟lar, devletle dört tip ilişki içine girebilirler; devletle eklemlenip, rant dağıtma
mekanizmasından daha fazla pay almaya çalışabilirler, devletle temas halinde
olmakla birlikte ondan bağımsız hareket edebilirler, devletin karşısında yer alıp
mücadele edebilirler, son olarak da devleti görmezden gelerek, ilişki kurmadan
varlıklarını devam ettirebilirler. Türkiye‟de açısından STK‟larla devlet arasında bu
dört ilişki biçimini de gözlemlemek mümkündür” (Tosun, 2005).
Türkiye‟de sivil toplum kavramı sadece ilgili devlet kurumlarda kaydı bulunan
mekanizmalar olması bakımından dar bir çerçevede değerlendirilebilmektedir. Gezi
Parkı eylemliliği sonrasında sivil toplum kavramının da anlamsal açıdan yeni bir
boyut kazandığını söyleyebilmekteyiz.
“Modern dünyanın siyasi pratiği içinde NGO (hükümet dışı örgütlenmeler) olarak
anlam kazanan sivil toplum örgütleri hükümet dışı ve bir örgüt yapısına sahip olmak
üzere iki boyutludur. Fakat Türkiye‟de STK kavramı, sivil toplumu “kuruluşlarla”
sınırlı tutmaktadır. “Kuruluş” ise Emniyette kaydı bulunan resmi kurumlara işaret
eder. Dolayısıyla devlet sivil toplum kavramını kendi sivil toplumuyla
sınırlandırmaktadır. Emniyette kaydı bulunmayan, dernek, sendika ya da vakıf
hüviyetine sahip olmayan oluşumlar sivil toplum olamaz. Bu da dini cemaatlerin,
tarikatların, etnik varlıkların, mezhep gruplarının, arkadaşlık gruplarının, sosyal
hareketlerin ve spontane sosyal oluşumların sivil toplum dışına çıkması anlamına
gelir” (Çaha, 2005).
Haziran 2013‟de Gezi Parkı‟nda baĢlayıp sonrasında Türkiye‟nin birçok kentinde
de görmeye alıĢtığımız eylemleri ve protesto biçimleri bugün inisiyatifler olarak
varlık göstermeye devam etmektedirler. Yurdun çeĢitli bölgelerinde ve Ġstanbul‟da
da varlığı bir süre devam eden ya da halen devam etmekte olan park forumları,
dayanıĢmalar, mahalle evleri örgütlenmeleri bunun örneklerindendir. Gezi DireniĢi
Taksim Gezi Parkı‟nda baĢlamıĢ olmakla birlikte sosyal, siyasal ve mekânsal talepler
farklı alanlarda da vücut bulmuĢtur. Gezi Parkı ile sınırlı kalmayan bu eylemler
kamusal alanlarda toplanan kent sakinlerinin yaĢadıkları sokağa, mahalleye, kente
sahip çıkmaları teması etrafında ĢekillenmiĢtir.
20
Avrupa'da 60'lı yıllardan beri var olan iĢgal evleri, Türkiye'de ilk olarak Gezi
sürecinden sonra ortaya çıkabilmiĢtir. Almanca‟da “Hausbesetzung”, Ġngilizcede
“Squatting” olarak adlandırılan evler, sahibi olmayan ve uzun yıllardır boĢ duran
evlerin kentlerin orta yerinde ortak yaĢam alanlarına dönüĢtürülmesi anlamını
barındırmaktadır. Türkiye‟deki ilk iĢgal evi DonkiĢot‟tur ve yaĢam alanlarını “sosyal
merkez” olarak betimlemekte, Caferağa DayanıĢması ise “mahalle evi”
adlandırmasını tercih etmektedirler
21
Fotoğraf 4: Gezikondu
Kaynak: http://viraverita.org/
22
2.4. Bireysel Eylem Biçimleri
23
Fotoğraf 6: Gezi’den Bireysel Eylemlilik
Kaynak: gorselweb.com
Kaynak: forum.shiftdelete.net
24
Fotoğraf 8: Park ve Sanat
Kaynak: www.dw.com
25
3. BÖLÜM
26
• DemokratikleĢme toplumsal hareketlerin oluĢumunu olumlu yönde etkiler.
• Toplumsal hareketler halkın egemenliğini kabul eder.
• Toplumsal hareketler siyasi giriĢimcilere bağlıdır.
• Toplumsal hareketler model alma, iĢbirliği ve iletiĢim kanalları ile farklı ortamlarda
da yerleĢir.
• Toplumsal hareketlerin yapıları, personeli ve iddialar› tarihsel olarak değiĢir ve
evrilir.
• Ġcat edilmiĢ bir kurum olan bir toplumsal hareket ortadan kalkabilir ya da çok farklı
bir politika biçimine dönüĢebilir (Kartal ve Kümbetoğlu, 2012).
Toplumsal hareketleri yeni bir yaĢam düzeni kurmak için gerekli kolektif Ģirketler
olarak gören Blumer (1951)‟e karĢı, Kornhouser (1959), bu hareketlerin, mevcut
sisteme yabancılaĢmıĢ, kurulu düzenin meĢruiyetine inanmayan ve bu nedenle de bu
sistemi yok etmeye çalıĢanların hareketi olduğunu iddia eder. Turner ve Killian
(1987) toplumsal hareketleri, kurumsal ve örgütsel davranıĢlara karĢı olan kolektif
davranıĢların tuhaf bir türü olarak tanımlarlar. Onlara göre toplumsal hareket, dahil
olduğu bir toplumda veya bir örgütlenme içinde yer alan bir değiĢikliği tetiklemek ya
da ona karĢı durmak üzere yapılan, sürekliliği olan kolektif bir harekettir. Tarrow
(1994)‟a göre toplumsal hareketleri aĢırılık, Ģiddet ve yoksunluk ifadesi olarak
görmek yerine, ortak amaç ve sosyal dayanıĢmaya dayalı, daha iyi elitler, rakipler ve
yetkililer ile sürekli etkileĢim içinde bulunan kolektif hareketler olarak görmek
gerekir. Giddens (2010), toplumsal hareketleri yerleĢik alanın dıĢındaki kolektif
eylemlerle, ortak bir çıkarı korumak ya da ortak bir hedefe ulaĢabilmek üzere
giriĢilen kolektif çaba olarak yorumlar. Diani (2011) ise toplumsal hareketleri,
paylaĢılan kolektif kimliklerin temelinde, siyasi ve kültürel açıdan çatıĢan çok
sayıdaki bireyler, gruplar ve / veya kuruluĢlar arasında gayri resmi etkileĢim ağları
olarak tanımlar. Arslanoğlu (2012)‟na göre toplumsal hareketler, “insan özerkliğinin
geniĢleyen alanları ve post-endüstriyel geliĢim içerisinde oluĢan yeni düzenleme
arasındaki gerilimi ifade eder.” DeğiĢen zaman ve mekân paralelinde, bu iliĢki
ağlarının çeĢitlenmesi ve geliĢmesi, toplumsal hareketlerin unsurları arasındaki
dengeleri değiĢtirebilir (Cengiz ve Özden, 2013).
27
Castells‟in ağ kuramında toplumsal hareketlerin boyutları ve nitelikleri Ģöyle
sıralanmıĢtır:
• Toplumsal hareketler öz bilinçlidir, Bir analiz sunar, üyeleri ile ve dıĢarıdakilerle
iliĢkilerini tanımlar ve kolektif davranıĢ için strateji belirler.
• Toplumsal hareketler otantik ve özerktir. GeniĢ toplumsal bağlamla sınırlandırılır,
ancak sınırlandırmalarla kendi mantık ve değerlerini yansıtarak yaratıcı biçimde baĢa
çıkar.
• Toplumsal hareketler için birincil öncelik baĢarı ya da baĢarısızlık değildir, var
olmaktır.
• Toplumsal hareketler toplumsal yapıda doğrudan ya da dolaylı olarak değiĢiklik
meydana getirmeyi amaçlar.
• Toplumsal hareketler çatıĢmacı ya da muhaliftir (Kartal ve Kümbetoğlu, 2012).
Yeni toplumsal hareketler Türkiye‟de küreselleĢme karĢıtı hareketler ile iliĢkili bir
biçimde düĢünülebilmektedir ancak söz konusu iki hareket her koĢulda birbirini
etkilemeye de bilmektedir. Türkiye‟nin siyasi tarihine on yıllık dilimleri dikkate alıp
kırılma noktalarını göz önünde bulundurarak dönemsel bir değerlendirmeye gitmek
yapılacak analiz için doğru bir tercih olacağı kanaatindeyim.
28
Türkiye‟de 1950‟li yıllardan sonra öğrenci hareketleri, toplumsal düzenden çok
siyasi konulara yönelmiĢ ve eğitime yönelik bir hareketlenme olarak ortaya
çıkmamıĢtı (Bulut, 2011). 1950‟ler, aynı zamanda Türkiye‟nin kentleĢme tarihinin de
baĢlangıcı olarak bilinir. Kentsel mekana müdahale her ne kadar bu döneme özgü bir
eylem olmasa da, kentleĢme hızının ve imar faaliyetlerinin hız kazanması 1950‟lerin
izini taĢır. Ancak kentsel mekana müdahale, bu dönemde henüz bir toplumsal hareket
konusu değildi. Mekan hızla değiĢse de kentsel ve çevresel konular toplum nezdinde
bir baĢkaldırıyı hak etmiyordu (Cengiz ve Özden, 2013).
“Dünya klasik ve yeni sosyal hareketleri tartıĢıp yeni sosyal hareketlerin etkin
oluĢunun miladını 70‟li yılların baĢına taĢırken, Türkiye‟de farklı geliĢmeler
yaĢanıyordu. 70‟li yıllar Türkiye için klasik sosyal hareketlerin kitleselleĢtiği,
dolayısıyla, kimlik hareketlerinin ve yeni sosyal hareketlerin ideolojik ve politik
olarak uzun zaman ikinci planda kalacağı bir milattı ancak. Bu hareketler, ancak 12
Eylül 1980 darbesi ile Türkiye‟de adlarından söz ettirebileceklerdi” (Sunal, 2004).
Türkiye‟de yeni sosyal hareketlerin yükseliĢi, 90‟lı yıllarla birlikte baĢladı. Klasik
sosyal hareketlerin ideolojik ve politik açmazları, yeni sosyal hareketlerin daha çok
taraftar bulmasına neden olurken, klasik sosyal hareketlerde aradığını bulamayan
29
siyasi aktörlerin de katılımıyla, bu alanda yükselen bir ivme yaĢandı. Özellikle
küreselleĢme karĢıtı hareketlerin Dünya ölçeğinde yaygınlaĢması, internet
ortamlarının bu hareketlerin iĢbirliğini ve yaygınlığını arttırması da Türkiye‟deki
geliĢmelere olumlu katkılarda bulundu (Sunal, 2004).
30
hedef alan toplumsal hareketler 1980‟lerin sonundan itibaren argümanlarını mekân
üzerinden oluĢturmaya baĢlamıĢtır.
31
3. Katı, sınırları çizilmiĢ örgütlenme modelleri yerini esnek ve heterojen
yapılara bırakmaktadır.
4. Yeni iletiĢim teknolojileri hareketlerin örgütlenme biçiminde önem
kazanmaktadır.
5. Dünya üzerindeki birçok toplumsal hareket iletiĢim halindedir.
6. Eylemcilerin profili de değiĢmektedir, yeni kentsel toplumsal hareketlerin
öznesi eski hareketlerdekinden farklı bir kimlik kazanmaktadır. (dünyalı,
çevreci, feminist, LGBT bireyi vb.) (Ertan, 2014: Gallagher-Laver-Mair,
2001)
Sosyal bilimler alanında bir kavramı, olay ya da olguyu açıklamak için kullanılan
tablo yöntemi kimi zaman kimi bilgileri ve farklı bakıĢ açılarını dıĢarıda
tutabilmektedir. Bu durum yöntem itibariyle bir tür kısıtlılığa sebebiyet
verebilmektedir. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle “eski paradigma” olarak
adlandırabileceğimiz geleneksel toplumsal hareketler ve “yeni paradigma” olarak
adlandırabileceğimiz yeni toplumsal hareketler ele aldığımız özellikleri göz önünde
bulundurularak aktörleri, temaları, değerleri ve hareket biçimleri bakımdan bir
sınıflandırılmaya tabii tutulmuĢtur:
32
toplumsal kontrol
“YTH içinde yer alanlar arasında her şeyi politik açıdan değerlendirenlerin yanı
sıra politikayı bütün olarak reddedenler de söz konusudur. Eski ve yeni toplumsal
hareketlerin temel farklılıkları dayandıkları paradigmalardan kaynaklanmaktadır.
Eski ve yeni paradigmaları, toplumsal hareketlerin temel unsurları olan aktörler,
konular, değerler ve hareket biçimleri açısından karşılaştırdığımızda bu farklılıklar
daha iyi anlaşılacaktır. Tablo‟da görüldüğü üzere iki paradigma arasında önemli
farklılıklar bulunmaktadır.” (Kartal ve Kümbetoğlu, 2012) “Bu hareketleri de
“yeni” yapan ortaya çıktıkları koşullar içinde farklı bir örgütlenme ve işleyiş
mekanizması oluşturmalarıdır. Yeni sosyal hareketlerin ortaya çıkışı sosyal
hareketler ve siyasal yapı arasındaki dönüşümü simgelemektedir. Yeni toplumsal
hareketler, yaşanan dönüşüm sonucu sivil alan içerisinde siyasal erk talebi olmayan
ve devleti kontrol etme amacı olmayan bir yapılanma ortaya koydukları için yenidir”
(Çayır, 1999).
33
hareketlere yeni bir perspektiften bakabiliriz. Örneğin katılım meselesi artık bir
sınıfla sınırlandırılmamakta ve talep birçok sesten yükselmektedir. Yeni toplumsal
hareketlerde metot olarak devrim yerine reform tercih edilmiĢtir; metot değiĢikliği
dikkat çekicidir. Böylelikle toplumsal hareketler artık hem devrim hem de muhafaza
fikrini eleĢtirir duruma gelmiĢtir. Ayrıca hareketler sınıf çatıĢmasıyla beslenirken
bugün yerini çoğunlukla kimlik temelli hareketlere bırakmıĢtır.
Kent Hakkı kavramı farklı anlamlar barındıran ara yüzleriyle farklı coğrafyalarda
yükseliĢini devam ettirmektedir. “Kent hakkı hareketi”, “Kent hakkı mücadelesi”
Ģeklinde literatürde yer bulan kavramlar ise yeni kentsel toplumsal hareketleri akla
getirmektedir.
34
örneğin işçi sınıfı hareketinden, ayrı düşünmek gerektiği iddia edilir” (Melucci
1994).
Toplumsal muhalefet olarak da adlandırabileceğimiz kentsel hareketler çoğu zaman
küreselleĢme ve onun dayattığı, sınırlarını belirlediği yaĢam biçimlerine karĢı olarak
ortaya çıkmıĢtır. 1980 sonrası dönemden itibaren, bu muhalefet söyleminin yükseliĢi
ağırlıklı olarak mekân üzerinden gerçekleĢmiĢtir. Mekânın küresel sermayenin
talepleri doğrultusunda dönüĢümü 80‟lerde baĢlayarak tüm dünyada ivme
kazanmıĢtır.
35
“1970‟li yıllarda yükselen yeni toplumsal hareketler, kimi coğrafyalarda ortaklaşan
belli unsurlara sahiptiler. Bu dönemde Avrupa‟daki hareketlerin çoğu “Şehri
alalım!” (Lotta, 1972) söyleminden etkilenmişken, daha pragmatik bir saikle
ilerleyen Kuzey Amerika‟daki hareketlerin büyük çoğunluğunda yaygın olarak
slogan “Mahallene sahip çık” idi (Faintein ve Fainstein, 1974). Avrupa‟daki
hareketlere çoğunlukla gençler, öğrenciler ve göçmenler öncülük ederken, ABD‟deki
isyanlarda başı çekenler Fordist zenginlikten hiç pay alamayanlar, özellikle de Afro-
Amerikanlardı. Tüm bu kentlerdeki hareketlerin odağında “yeniden üretim alanı”
(sınıf mücadelesi fabrikadan mahalleye kaymıştı) ve ortak tüketim” yer alıyordu”
(Mayer, 2011).
“Dünyanın çeĢitli yerlerindeki yeni toplumsal hareketler ile gezi parkı eylemleri
arasında hem benzerlikler hem de farklılıklar bulunmaktadır. KüreselleĢmenin
toplumsal hareketleri ve isyanları bile aynılaĢtırması, isyanların bile küresel olarak
pazarlanması sürecini üretmektedir” (Bayhan, 2014).
Her coğrafya kendi dönüĢüm serüvenini yaĢarken her ne kadar dıĢarıdaki etkenler
belirleyiciliğini korusa da kendi iç dinamikleri, kendine özgü sosyal, siyasal, kültürel
özellikler kimi zaman baĢat faktörlerden olabilmektedir.
36
3.4.1. Brezilya Örneği
Kaynak: bianet.org
Kaynak: kaosgl.org
38
3.4.3. ABD Örneği
Adanalı, ABD, neoliberal sistem içinde kurumsal siyasetin ve muhalefetin dar
sınırlarına karĢı sivil itaatsizlik eylemlerini Kent Hakkı mücadelesi için bir rota
olarak ortaya koyduğunu belirtmektedir (Adanalı, 2011).
Amerika BirleĢik Devletleri‟nde kentsel mücadelelerden bahsederken özellikle
çoğunluğunu Siyahların ve Asyalıların oluĢturduğu Kent Hakkı Ġttifakı‟na
değinmeliyiz. Ġttifak ulusal ölçekte varlık gösteren, daha çok etnik grupların yaĢadığı
iĢçi sınıfı mahallerinde örgütlüdür. Ġttifak kendini yerel örgütlenmeyi güçlendirme,
kent toprağının kentlilerin talepleri doğrultusunda kullanılması destekleme, bölgesel
dayanıĢma gibi alanlarda sorumlu görmektedir. Bu bakımdan değerlendirildiğinde
ittifak kent hakkının içeriğini de doldurmuĢ olmaktadırlar.
Fotoğraf 13: ABD’de Wall Street Hareketi
Kaynak: www.dunyabulteni.net
39
3.4.4. Hindistan Örneği
Hindistan ve Dominik Cumhuriyeti örnekleri kent yoksullarının barınma hakkı
mücadelesinin kent hakkı mücadelesine evrimine iĢaret eder (Adanalı, 2011).
Dünya‟nın en yüksek nüfusuna sahip ülkelerden olan Hindistan‟da oldukça yoğun
bir nüfus gecekondularda yaĢamaktadır. Sınıflı bir toplumsal sistemin bulunduğu
ülkede enformel konut alanları da çeĢitlenmektedir. Hindistan ve dünyada
milyonlarca yoksulu örgütlemiĢ iki büyük kitle kuruluĢu mevcut: National Slum
Dwellers Federation (Ulusal Gecekondu‟da YaĢayanlar Federasyonu) ve Mahila
Milan (Kadınların Birlikteliği)…Bu halk örgütlenmelerinin birlikte çalıĢtığı, daha
teknik konular üzerine yoğunlaĢan bir sivil toplum ağı da mevcuttur: SPARC (Saha
Bilgi Merkezleri‟ni YaygınlaĢtırma Topluluğu) (Adanalı, 2011).
SPARC çalıĢmalarını kent yoksulları ve barınma hakkı mücadelesi üzerinden
gerçekleĢtirmektedir. Söz konusu oluĢumlar mücadelelerini sürdürürlerken sisteme
dahil olma amacı da içerdiklerinden salt bir “Kent Hakkı Mücadelesi” olarak okumak
doğru olmayabilir.
Kaynak: devrimciproleterya.net
40
3.5. Türkiye’de Yeni Kentsel Toplumsal Hareketler ve Gezi Parkı
Eylemliliği
Yeni kentsel toplumsal hareketleri her ne kadar küreselleĢme karĢıtı hareket ile
bağlantılı yönleri olduğunu söyleyebilsek de Türkiye‟nin mevcut siyasal ve sosyal
arka planına baktığımızda söz konusu bağlantının ortadan kalktığı durumları
görebilmek mümkün olabilmektedir.
“Türkiye‟de 80-2000 döneminde toplumsal hareketlerin temel gündemi sivil toplum
meselesidir. Sivil toplum kuruluĢları bu sürecin örgütlü halini oluĢturmuĢlardır.
Darbe sonrası dönemde yeniden demokratikleĢme sürecinde demokratik kitle
örgütünden sivil toplum kuruluĢlarına doğru değiĢen söylem ve pratikler, Türkiye‟de
toplumsal hareketin geçirdiği dönüĢümü simgeler” (Yıldırım, 2012).
Kaynak: www.evrensel.net
41
gerçek bir eyleme dönüĢen örnek mücadeledir. Munzur Vadisi‟nin baraj olmaması
için 2002 yılında 30 bin imza toplanan giriĢim, nükleer santraller yatırımlarına ve
ardından Fırtına Vadisi, Rize Ġkizdere örneği gibi, hidroelektrik santrallere (HES)
karĢı yürütülen mücadeleler, Ulla Gemisi, Asbestli Otoban Gemisi, MaraĢ‟taki
çimento fabrikaları, Trakya‟daki plansız sanayileĢmeye karĢı yürütülen eylemler ve
80 sonrası baĢlayıp yakın dönemlerde güçlenen feminist hareketler, kimlik üzerinden
örgütlenen eylemler, yakın dönemin önemli toplumsal hareketleri arasında
sayılabilir. Ġktidar, siyaset, sivil toplum ve mekan arası iliĢkilerin giderek iç içe
girdiği ve karmaĢık bir iliĢki ağına dönüĢtüğü bu dönem, öncekilerden hedef ve tema
açısından farklılaĢmıĢtır (Cengiz ve Özden, 2013). Ayrıca 3. Köprü inĢaatının
ekosisteme verdiği zararı vurgulamak için köprü ayaklarının dikildiği Garipçe
köyüne “Buralar eskiden hep dutluktu” sloganıyla düzenlenen kitleleri bir araya
getiren bir bisiklet eylemi ile baĢlayan Kuzey Ormanları Savunması, Trakya‟daki
plansız sanayileĢmeye karĢı yürütülen eylemler, Maltepe BaĢıbüyük mahallesi
dayanıĢması, Gülsuyu Gülensuyu Halk Cephesi, YeĢil yol mücadelesi ve benzer
dayanıĢma örnekleri eklenebilir.
Kaynak: www.evrensel.net
Kaynak: www.birgun.net
42
3.5.1. Yeni Kentsel Toplumsal Hareketlerim Muhalefet Alanları
Yeni kentsel toplumsal hareketlerin mekanda tezahürleri; korular (Validebağı
örneği), parklar (Gezi Parkı ve park forumları gibi), dereler (HES mücadeleleri),
ormanlar (Kuzey Ormanları Savunması), meydanlar (Taksim Meydanı), mahalleler
(Maltepe BaĢıbüyük Mahallesi, Sarıyer‟de Derbent Mahallesi gibi), fabrikalar (iĢçi
direniĢleri), tren istasyonları (HaydarpaĢa Garı), üniversiteler (ODTÜ, ĠÜ vs) gibi
alanlarda oluĢabilmektedir.
“Geçmişte olduğu gibi kent meydanlarında agora gibi kent devletine özgü
toplanmalar, konuşmalar ve politik eylemler yapılmasa da, günümüzde de
meydanların protesto, politik eylem ve konuşma alanı olarak politik kimliğini bir
şekilde devam ettirdiği söylenebilir (Bıyık, 2011, 18). Siyasi iktidar açısından
meydanlar, güçlerini sergiledikleri, denetim ve gözetim altında tutmaya çalıştıkları
kentsel mekânlardır ve tarih boyunca egemenler meydanları kendi otoritelerini
güçlendirmek için kullanmışlardır. Bir kentin yönetimini ele geçiren iktidarlar kamu
mekânlarına kendi yönetimlerini işlerler. İktidarların kent meydanlarını
denetlemekteki amaçları giriş çıkışı kısıtlamak, içerideki davranışları disipline
etmektir. Onun için tarih boyunca meydanlar halk hareketlerine ve iktidarların
mutlak denetim isteklerini gerçekleştirmeye dönük isteklerine, şiddetine sahne
olmuştur” (Boysan, 1996).
43
Fotoğraf 18: Hrant Dink’i Anma YürüyüĢü Fotoğraf 19: HaydarpaĢa DayanıĢması
“1960‟ların öğrenci, yeni sol ve sivil haklar hareketleri; 1970 ve 1980‟lerin LGBT,
çevre, kadın, barış ve insan hakları hareketleri; 1990‟ların ve 2000‟lerin „küresel
adalet hareketi‟ birbirinin ardı sıra ortaya çıkmış ve gittikçe genişlemiştir.
Toplumsal düzlemde yaşanan bu değişimler toplumsal hareketlerin ortaya çıkış
nedenlerini, katılımcılarının özelliklerini, hedeflerini ve hareket biçimlerini de
değişikliğe uğratmıştır. Böylece, kimliğe dayalı yaklaşımların yoğunluk kazandığı,
meselelerin çeşitlendiği ve ilk bakışta sınıf temelli olmadığı izlenimini yaratan
toplumsal hareket türleri ortaya çıkmıştır. Yeni orta sınıfların belirgin olarak
katılımının arttığı, iktidarı ele geçirerek dönüştürmeyi hedeflemeyen, özellikle
kültürel alanın değişimini hedef olarak alan ve kimlik yöneliminin ağır bastığı bu
„yeni‟ toplumsal hareketlerle beraber, bu hareketleri inceleyen toplumsal hareketler
teorilerinde de yenilikler meydana gelmiştir” (Demiroğlu, 2014).
44
“Yeni toplumsal hareketlerin aktörleri homojen bir görünüm sergilememektedir;
farklı sosyal, ekonomik ve kültürel geçmişten gelmekte olan aktörler olarak
değerlendirilmektedirler. Hareketlere katılanların kimler olduğu yönündeki bilinen
öngörü hizmet sektöründe çalışan ve yeni oluşan yeni orta sınıfların olduğu
yönündedir. Yeni sosyal hareketler, liderlik anlayışı ve bir kahraman önderliğinde
birleşme yerine, gönüllülük esası ile süreçte eşit yönetim hakkına sahip aktivist
birliktelikleri olarak ortaya çıkmıştır” (Çopuroğlu ve Çetin, 2010).
Çopuroğlu ve Çetin‟in ifadelerinde dikkati çeken bir baĢka nokta yeni sosyal
hareketlerin bir lider eĢliğinde ortaya çıkmıyor ve baĢkaca mekanizmalar ile
sürdürülüyor oluĢudur.
Geleneksel bakıĢ açısının aksine “yeni” olarak ele alınan toplumsal hareketler
doğduğu sosyoekonomik koĢullar dolayısıyla üzerine eğildiği konular da farklılık
göstermektedir. Yeni kentsel toplumsal hareketler küreselleĢmeye paralel olarak
ortaya çıkmıĢtır. Yeni hareketlerin odağındaki konular, ekoloji, barıĢ, etnisite, kimlik,
cinsel kimlik gibi konulardır.
45
3.5.4. Gezi Parkı Deneyimi
Ġstanbul‟un Beyoğlu ilçesi sınırları içinde bulunan Taksim Gezi Parkı ve çevresi
birçok tarihsel öğenin izlerini barındırmaktadır.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/23465831.asp
46
Fotoğraf 21: Henri Prost’un Planında Gezi Parkı
Kaynak: www.arkitera.com
Henri Prost‟un 1940‟da hazırladığı proje doğrultusunda 1940‟ta Gezi Parkı inĢa
edilmeye baĢlanmıĢtır.
Cumhuriyet‟in sembolü olarak görülen Cumhuriyet Anıtı 1960‟lardan bugüne değin
yaĢanan siyasal geliĢmeler ile Cumhuriyet‟in sembolü olmak anlamının dıĢında
toplumsal mücadelenin varlık bulabildiği bir mekan olma iĢlevini de kazanmaya
baĢlamıĢtır. Kamusal alanlar toplumsal mücadeleye ev sahipliği yapmak gibi önemli
bir iĢlevin hayat bulmasına olanak sağlamaktadır. Taksim Meydanı bugün önemli
toplumsal olaylara tanıklık etmesi itibariyle dikkat çeken, siyasal ve toplumsal
belleği içinde barındıran bir mekandır. 1969‟da Kanlı Pazar, 1977‟de kanlı 1
Mayıs… Mayıs 2013‟de ise Gezi Parkı Eylemleri…
“Kentler, her sınıftan ve her türden insanın müĢterek bir yaĢantıyı ürettiği ve
sürdürdüğü mekânlardır. Kentte ortak bir yaĢantıdan bahsedildiğinde çoğunlukla
gündelik yaĢama dikkat çekilir ki, bu yaĢam genellikle iktidarın egemenliğinin inĢa
edildiği ve derinleĢtirildiği alanlarda gerçekleĢir. YaĢadığımız kentler bu mekânlar
sayesinde her birimiz için farklı anlamlarla yüklüdür. Ancak, büyük kentsel
projelerle kenti Ģekillendiren ve yeniden Ģekillendiren iktidar ve sermaye kesimi için
bu mekânların hiçbir anlamı yoktur ve genellikle kent hakkı dikkate alınmadan
planlama yapılır” (Baysal, 2011).
47
“Avrupa kaynaklı yeni toplumsal hareketler teorisine göre, hareketler çevre ve
savaş karşıtlığı gibi öncelikle maddi çıkar içermemekte, daha çok belirli bir yaşam
tarzının sürdürülmesi üzerine yoğunlaşmaktadır. Gezi eylemleri, maddi çıkardan
daha çok yaşam tarzının sürdürülmesi üzerine yoğunlaştığı için yeni toplumsal
hareketler teorisine daha çok uymaktadır. Gösterilere medyatik isimlerin destek
vermesi ile bir fedakârlıktan daha çok bir kutlama ve eğlence havasına sokulması
katılımı artırmıştır” (Uysal, 2013).
48
Ġçinde bir sürü unsuru barındıran, günlük yaĢamın içerisinden, kendiliğindenliğiyle
ortaya çıkmıĢ, farklı bir yurttaĢlık algısıyla bütünleĢebilecek kentselliği, yeni bir
zaman ve mekân yaratabilme fikriyle fiĢekleyen bir keĢif (Ġplikçi, 2013).
49
çevrecilik kapsamında kalmak kaydıyla, yeni toplumsal hareketin ideolojisine
uygundur. Gezi Parkı hareketi yeni toplumsal hareketlerin eylem tanımına uyan
görüntüler sergilenmiştir. Gezi Parkı eylemleri sadece meydanlarda
gerçekleşmemiştir. Yeni toplumsal hareketlerin genel örgütlenme biçimleri; siyasal
partilerden öte, hareketlerin hedefleri doğrultusunda kamuoyu ve medya desteği
sağlamaya çalışan bir örgütlenme biçimi izlemektedir. Gezi Parkı direnişinin bir
lideri bulunmamaktadır. Olayların arkasında siyasi parti yoktur. Sosyal medya
platformları üzerinden örgütlenen halk hükümetin tutumuna ve polis şiddetine isyan
etmiştir. Yaşananlar çevre hareketinden yola çıkarak farklı bir boyuta ulaşmıştır. Bu
nedenle Gezi Parkı hareketi yeni toplumsal hareketler içerisinden
değerlendirilmelidir” (Furuncu, 2014).
50
Tablo 2: KONDA – Gezi Parkı Anketi
- Olayları ilk kez sosyal medyadan öğrendiğini söyleyenlerin yaĢ ortalaması 26‟dır.
52
- Öne çıkan talepler, "polis Ģiddetinin durması” (%96,7) ve “bundan sonra
özgürlüklere saygı gösterilmesi” (% 96,1) olmuĢtur.
Gezi Parkı direniĢi, Noam Chomsky gibi aydınlar destekte bulunmuĢtur. Chomsky
“Önde gelen yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler ve diğer
entelektüellerin cesaret ve dürüstlükle kendilerini ortaya koydukları, baskıyı ve
Ģiddeti ortadan kaldırmak için sivil itaatsizliğin de ötesinde yollarla mücadele
ettikleri baĢka bir ülke bilmiyorum” ifadesini dile getirmiĢtir.
Dünya‟da birçok farklı ülkede Gezi Parkı eylemlerinin haklılığını savunmak, destek
vermek için eylemler düzenlenmiĢtir. Yüzlerce akademisyen, aydın, düĢünür Gezi ile
ilgili olarak düzenlenen imza kampanyasına katılım sağlamıĢlardır. Aloin Badiou,
Slavoj Zizek, Antonio Negri, Etienne Balibar, Philip Armstrong, Bernard Stiegler bu
düĢünürlerden bazılardır.
Dünya basınında ise birçok farklı gazete Gezi Parkı eylemlerine farklı Ģekillerde yer
vermiĢlerdir. Bunlardan bazılarına değinmemiz gerekirse;
53
“ Independent: İslamlaşma kaygısı artıyor
Independent gazetesi de başyazısında Türkiye'deki protestoların Arap
Baharı'nın başlangıcında Tunus ve Kahire'deki ayaklanmalara
benzetilemeyeceğini belirtti.”
54
“Guardian: Birleşen muhalefet
Guardian muhabiri Constanze Letsch, gösterilerin ve kutlamaların Türkiye
toplumunun birçok kesimini birleştirdiğini, solcu grupların, sendikaların,
milliyetçilerin, Kemalistlerin ve eşcinsel ve transseksüel toplulukların
protestolarda bir araya geldiğini yazıyor.”
Guardian “birleĢen muhalefet” baĢlığı ile yeni toplumsal hareketlerin birçok farklı
sınıftan, ideolojiden, cinsiyetten insanı bir araya getirdiğini akla getirmektedir. Gezi
Parkı eylemlerinde öznelerin farklılaĢan kimlikleri, bu hareketi yeni kentsel
toplumsal hareketler içerisinde değerlendirebileceğimizin ipuçlarını vermektedir.
Gazete, Gezi Parkı eylemlerini “rejim karĢıtı” olması bakımından ele almaktadır.
BaĢbakan Erdoğan daha fazla otoriterleĢmekle suçlanırken olaylardan gerilim
yaratmak için faydalanıldığı da ifade bulmaktadır.
55
Haberde baĢbakanın göstericilere orantısız güç uygulayan polisi meydandan
uzaklaĢtırdığını söylerken, gene baĢbakanın ifadelerinde yer bulan “göstericilerin
sadece bir “azınlığı” temsil ettiği” vurgusunu da taĢımaktadır.
Taksim'de baĢlayan ve Türkiye'de birçok ile bölgeye yayılan Gezi Parkı eylemleri
dünya medyasının da dikkatini çekmiĢtir. Dünya basınından çok sayıda gazete Gezi
Parkı eylemlerine geniĢ yer vermiĢtir.
57
hareketler bölgesel nitelik kazanmaya baĢlamıĢtır. Yeni toplumsal hareketler kendi
tarihsel geliĢimi içerisinde değerlendirilmesi, çoğulcu olma, merkezsiz olma gibi
özellikleri dolayısıyla post-modern bir algı ile değerlendirilebilmektedir. Buradan
hareketle Gezi Parkı DireniĢi de kimi özellikleri ile yeni kentsel toplumsal hareketler
içerisinde değerlendirilebilmektedir.
Kaynak: everywheretaksim.net
1970‟lerden sonra yeni toplumsal hareketler; çevreci, eĢcinsel, kadın gibi çok farklı
perspektiflerden geliĢmiĢtir. Bu toplumsal hareketler baĢka bir kamusallık, baĢka
türlü öznelik tanımlarına ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarmıĢtır. Toplumsal hareketlerin
mekân olarak kenti seçmiĢ olması kentlerin önemi açısından belirleyicidir. Duru ve
Alkan‟ın (2002) belirttiğine göre; “Gerçekte, gerek Lefebvre ile Castells‟in gerek
Harvey‟in 1960‟ların sonlarıyla 1970‟lerin baĢlarında kent sorunsalına yeni bir
58
yaklaĢım geliĢtirmelerinin öncüllüğünü yapmalarında, o dönemin kentsel yerel
topluluk temelli hareketleri etkili olmuĢtur.” Gezi bir yönüyle yerel karar alma
meselesidir. Gezi ile teoride yer bulan mekânsal ve sosyal süreçlerin birbirine
eklemlenmiĢ biçimde ortaya çıktığına tanıklık ettik ve bugün kentsel mekânda
görmeye alıĢtığımız dayanıĢmalar, park forumları ve farklı mücadelelerle farkındalık
sürecini devam ettirmekteyiz.
Gezi Parkı DireniĢi, kentte yaĢayan farklı kesimlerin, yaĢadığı yerin kent olduğunu
ve kentine sahip çıkması gerektiğini öğrendiği bir sürecin miladı olmuĢtur. Gezi,
liberalleri, sosyalistleri, milliyetçileri, eĢcinselleri (LGBT bireyleri), doğa
gönüllülerini, meslek örgütlerini, sivil toplum örgütlerini, siyasal partileri aynı
mekânda, aynı amaç için bir araya getirmiĢtir.
“Ne olursa olsun orada bir aradaydılar ve bu da her Ģeyin baĢı ve kendisi demekti.
Birbirlerine benzeme zorunluluğu duymadan bir arada olabilmek gerçeğiyle
neredeyse ilk kez karĢılaĢıyorlardı. Hemen hepsi kendisi olarak direniĢe gitmiĢ ve bu
halleriyle diğerlerini, diğerlerinin farklılığı, benzersizliğiyle karĢılaĢmıĢ, onları
görmüĢ, keĢfetmiĢ ve anlamıĢtı. Belki de ilk kez öğretilerin dıĢında gerçek hayallerini
görmüĢlerdi kendilerinin. Makyajsız, markasız, ezbersiz, sadece kendileri olmuĢlar
59
ve benzersizliklerini de bu surette keĢfetmiĢlerdi. Nereden geldikleri ve kim oldukları
bu yüzden çok önemli değildi artık.” (Ġplikçi, 2013).
Türkiye‟de yeni kentsel toplumsal hareketlere bakıldığı vakit bazı önemli ayrım
noktaları dikkat çekicidir. CoĢkun Türkiye‟deki Yeni Kentsel Toplumsal Hareketleri
Ģöyle değerlendirmektedir:
“Nitekim elde edilen veriler göz önüne alındığında Türkiye'deki YTH'lere ilişkin bir
kaç nokta önem kazanmaktadır. Bunlardan birincisi, YTH'lerin kendi aralarında
yapı, katılımcılar, ideoloji ve amaçlar açısından önemli farklılıklar taşıyor olmasıdır.
Bu nedenle YTH'leri "yeni" yapan temel özelliklerin bu ölçütlerden yola çıkılarak
anlaşılabileceğini söylemek tamamen olanaklı değildir. (benzer sonuçlar için bkz.
PICHARDO, 1997; KITSCHELT, 1986; ROCHON, 1990). İkincisi, bu "yeni"
hareketlerin birçoğu, katılımcılar, yapı ve amaçlar açısından eski hareketler olarak
adlandırılan işçi ve emekçi hareketleriyle önemli benzerlikler gösterirken, bir kısmı
ise farklı niteliklere sahiptir. Bu iki özelliğe bağlı olarak söylendiğinde üçüncü bir
60
özellik daha ortaya çıkmaktadır ki, o da, Türkiye'deki YTH'lerin başka toplumlardaki
(özellikle Batı ve Doğu Avrupa'daki) hareketlerden önemli farklılıklar içermesidir.
Bu anlamda, YTH'lerin konjonktürel olduğundan ve her toplumda kendilerine özgü
biçimlerle ortaya çıktığından bahsetmek olanaklıdır … Türkiye'deki YTH'ler söz
konusu olduğunda bu belirlenimler, azgelişmişlik ve geç kapitalistleşmiş olmak,
sürekli olarak yaşanan ekonomik krizler, yarı feodal nitelikler taşımak, azgelişmiş
bir demokrasi, sivil toplum ve siyasal yapıya sahip olmak, devletçi-seçkinciler eliyle
kurulmuş bir modernizm, bu modernizmin Kemalizm dolayımıyla kurulmuş olması,
nüfusunun Müslüman olması vb. özellikler bağlamında ortaya çıkar” (CoĢkun,
2006).
Bu çalıĢmada da YTH‟nin çeĢitliliklerini öne çıkararak keskin ayrımlar oluĢturmak
hedeflenmemektedir. Nitekim böylesi ayrımlar detayda görebileceğimiz birçok
bilgiyi de göz ardı etmemizi zorunlu kıldığını unutmamak gerekir.
Türkiye'de eski ve yeni kentsel toplumsal hareketler arasına net ayrım noktaları
konulamamaktadır. Bu durumise salt Türkiye'deki YTH'lere özgü olarak
düĢünülemez. “Nitekim, bazı Güney ve Latin Amerika ülkelerinde yapılan
araştırmalarda benzer sonuçlara ulaşılmıştır” (HELLMAN, 1994; HILGERS,
2003). Söz konusu ülkeler, özellikle ülkedeki ekonomik sorunlar, devlet otoritesinin
merkezileĢmesi, otoritenin sivil inisiyatifler üzerinde belirleyici olması gibi özellikler
bariz bir biçimde fark edilir olduğunda Türkiye'dekinden çok da farklı durumları
deneyimlemiĢ olmamaktadır (CoĢkun, 2006).
61
4.BÖLÜM
KENT HAKKI - YENĠ KENTSEL TOPLUMSAL HAREKETLER
ve GEZĠ PARKI EYLEMLĠLĠĞĠ BAĞLAMINDA ĠSTANBUL
FORUM DENEYĠMĠ
Alan çalıĢmasında detaylı olarak ele alınan mülakatlar Ekim - Aralık 2015 tarihleri
arasında Ġstanbul‟da çeĢitli park forumlarında gerçekleĢtirilmiĢtir. Mülakatlar;
Abbasağa, Caferağa, Maçka, Yoğurtçu Parkı Forumları ile Kuzey Ormanları
Savunması ve Validebağ Gönüllüleri oluĢumlarından elli kiĢinin katılımıyla
gerçekleĢtirilmiĢtir. Katılımcı sayısı belirlenirken mevcut inisiyatiflere, forumlara
düzenli olarak katılan kiĢi sayısı gözetilerek seçim gerçekleĢtirilmiĢtir. GörüĢmeler
yapılırken her bir platform için katılımcı sayısı dengeli bir biçimde oluĢturulmaya
çalıĢılmıĢtır. Ayrıca benzer olarak katılımcılar seçilirken kadın ve erkek oranının
dengeli olmasına özen gösterilmiĢtir. Mülakatın amacı eylemlere ve forumlara
katılan insanların “katılım” dan, “kamusal alan” dan, “kentsel hareketler” den ve
“kent hakkı” ndan ne anladıkları ve bu baĢlıklarda incelenen alanların birbirinden
ayrıĢan özelliklerini ve benzerliklerini ortaya çıkarmaktır.
Alan çalıĢması oluĢturulurken nitel araĢtırma yöntemlerinden mülakat yönteminin
tercih edilmesinin sebebi, yöntemin nicel araĢtırmada “ne kadar?” “ne miktarda?”
gibi soruların yanıtlarının peĢine düĢmek yerine “niçin?” ve “nasıl?” lar ile alandan
veriler toplamaktır. Böylesi bir tercihin çalıĢma konuma daha uygun olduğunu ve
araĢtırma sorularım perpektifinde daha aydınlatıcı varıĢ noktalarına ulaĢılmasını
sağlayacağını düĢünmekteyim. Mülakat yöntemlerinden ise yapılandırılmıĢ mülakat
tercih edilmiĢtir. YapılandırılmıĢ mülakatta sorular önceden en ince ayrıntısına kadar
planlanmaktadır. Mülakatı yapan kiĢi özel bir soru seti hazırlamaktadır. Mülakat
yapılan kiĢinin verdiği cevaplara bağlı olarak konuyu aydınlatması ve geniĢletmesi
için ilave sorular sorabilmektedir. Mülakat sorularının hepsi açık uçludur. Özellikleri
açıklanmıĢ olan yapılandırılmıĢ mülakat yönetiminin tez çalıĢması kapsamında ileri
sürülen iddiaların doğrulanması ve yahut yanlıĢlanması aĢamasında daha belirleyici
olabilecektir. Bu nedenle yapılandırılmıĢ mülakat yöntemi tercih edilmiĢtir.
62
YapılandırılmamıĢ mülakat ise önceden planlanmamıĢ, iyice dizayn edilmemiĢ
mülakattır. AraĢtırmacının kafasında sadece genel bir hedef, konu vardır. GörüĢme
sırasında ayrıntıya girmeden bu konu hakkında sorular sorulur. Mülakatı yapan kiĢi
bir çerçeve çizmekte, konuĢma bu çerçevede gerçekleĢmektedir. YapılandırılmamıĢ
mülakatta görüĢmede sık olarak konu dağılabilmekte ve konu bütünlüğünü sağlamak
güçleĢebilmektedir.
AĢağıda yer alan iddialar görüĢmelerde sorulan sorulara alınacak cevaplar
yardımıyla doğrulanmaya ve yahut yanlıĢlanmaya çalıĢılacaktır. Sorulara alınan
yanıtları analiz edebilmek amacıyla kümeleme yöntemi kullanılmıĢtır. Ġddiaların
yanında yer alan sorular ilgili kümeyi oluĢturmaktadır:
Ġddia 1
Gezi direniĢi, sivil hareketleri güçlendirdi / artırdı (1, 2, 3, 5)
Ġddia 2:
Sivil inisiyatif içinde bulunmak Gezi Parkı‟na yönelik ilgiyi artırdı (7, 8)
- Gezi Parkı‟nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi‟ye çeken
neydi?
- Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri paylaĢabilir
misiniz?
Ġddia 3:
Siyasal bir örgütlenmeye dahil olmak sivil inisiyatiflere yönelik ilgiyi artırdı
(6)
- Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
63
Ġddia 4:
Sivil inisiyatif içinde yer almak kente bakıĢı değiĢtirdi (10, 12, 13, 14)
Ġddia 5:
Forum deneyimleri yeni kentsel hareketler ile organik bir iliĢki içindedir (4, 9,
11, 15)
64
4.1. Ġstanbul Forum Deneyimine BakıĢ
Mayıs 2013‟te baĢlayan Gezi Parkı eylemliliği sürecinde ilk adımları atılan
forumlar eylemlilik süreci sonrasında da Ġstanbul‟un farklı semtlerindeki parklarda
varlık göstermeye baĢlamıĢlardır. Forumlarda farklı bir iletiĢim, farklı bir kentlilik
hali görünür olmuĢtur. Forumlarda genel olarak iletiĢim biçiminden bahsedecek
olursak; beğenilen öneriler, kolları havaya kaldırıp el sallayarak “alkıĢlanmaktadır.”
Reddetmek için, eller çapraz biçimde yumruk yapılmaktadır. Mikrofonu eline
aldığında sözü gereksiz yere uzatanlar için ise, kolları birbirinin etrafında, çark
edercesine çevirmek gibi bir formül bulunmuĢ olup bu hareket, konunun anlaĢıldığı
ve artık toparlaması istendiği anlamına gelmektedir. Moderasyonu ise her gün baĢka
birinin üstlenmesine ve de özellikle bu sıranın bir akĢam bir erkek, bir akĢam bir
kadın olmasına özen gösterilmiĢtir.
“Türkiye Sol Hareketi tarihinde forumlar deyince akla 1968 yılında üniversitelerde
oluşturulan forumlar deneyimi gelir. O zaman tüm üniversitelerde öğrencinin öz
örgütü Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) öncülüğünde bir örgütlenme modeli
geliştirilirken, katılım ve karar almada sadece FKF üyelerini değil, FKF dışında
kalan tüm öğrenci yapılanmaların ve bireylerin sözünü söyleyeceği ve karar almada
ağırlığını koyacağı forumlar önemi bir işlev görmekteydi. FKF dışında kalan tüm
örgütsel yapıları ve bireyleri sınıflardan yükselen, bölümlere, oradan fakültelere ve
nihayet tüm üniversiteyi kapsayan forum deneyimi, ortak hareket etme, ortak karar
alma ve katılım sağlamada dönemin ihtiyaçlarına yanıt vermiş ve kitlesellik
açısından da öğrenci örgütlenmelerinin karar almada en yaygın modelini yaratmıştı.
65
Aradan geçen 40 yıla rağmen bir daha üniversitelerde (1970‟lerdeki ODTÜ-OTK
hariç) böyle bir model geliştirilememiş, hoş bir seda olarak anılarda, hafızalarda,
kitaplarda kalmıştı ki taa Gezi ayaklanmasına kadar. Forumlar Gezi pratiğinde
küllerinden yeniden doğdu” (Uyguner, 2013).
Gezi eylemliliği sona erdikten sonra neredeyse her mahalleye yayılan park
forumları bugün kentsel muhalefetin öncü aktörlerinden biri olma rolünü
üstlenmiĢtir. Her forumun özü gereği örgütleniĢ biçiminin, faaliyetlerinin farklılıklar
gösterebildiğini gözlemleyebiliyoruz ancak ortaklaĢtığı noktalar itibariyle hemen
hepsinin kentte son kalmıĢ yeĢil alanlara sahip çıktığını ve hukuk dıĢı kentsel
dönüĢüm projelerine karĢı mücadele verdiğini söyleyebiliriz. Forumlar kent
sakinlerine alternatif yaĢam alanları da sunmakta; takas Ģenlikleri, bostanlar, mahalle
evleri, sanat atölyeleri bunlardan bazıları. Katılıma baktığımızda ise Gezi Deneyimi
sürecindeki gibi yoğun bir katılımın varlığından söz edebilmek bugün mümkün
olmasa da meclislerde belirli bir kadronun oluĢtuğunu ve bu kiĢilerin iĢlerine sıkı
sıkıya sarıldıklarını gözlemleyebiliyoruz. Ana akım medyada sık olarak yer almamıĢ
olmalarına karĢılık Twitter ve Facebook gibi sosyal medya araçları üzerinden
bilinirliklerini arttırmaya ve gündemlerini yaygınlaĢtırmaya çalıĢmaktadırlar.
66
Forumlar, Gezi Parkı eylemliliği süreci sonrasında özellikle parklarda görerek
varlıklarına Ģahit olduğumuz farklı bir deneyim olması sebebiyle araĢtırılmaya değer
bir alan olarak görülmüĢtür. Kuzey Ormanları Savunması gene Gezi Parkı eylemleri
sonrasında oluĢmuĢ, forumlardan farklı olarak daha merkezi bir yerde durması ve
katılımcılarının profili bakımından farklılık arz etmesi dikkat çekicidir. Validebağ
Gönüllüleri ise her iki oluĢumdan da farklı olarak Gezi Parkı eylemlerinden çok daha
önce vücut bulmuĢ bir platform olması bakımından ve karĢılaĢtırmalı bir bakıĢ açısı
sunabileceği düĢünülerek görüĢmeler yapılmak üzere seçilmiĢtir.
Gezi direniĢinin ardından hayat bulan forumlardan biri de Maçka Parkı Forumu‟dur.
(T.B, YaĢ: 40, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Sünni, Meslek:
ĠĢletmeci)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Maçka ve Heybeliada forumu. Öncesinde Gezi‟den baĢlamalıyım aslında… TD‟nin
Ģöyle bir açıklaması oldu; herkes deprem toplanma alanlarında bir araya gelebilir. Bu
çok pasifist bir çağrı olarak algılanabilirdi. ÇarĢı da deyince biz de BeĢiktaĢ‟ta
çarĢının oradaki parkta toplanıyoruz, iĢte o zaman anlaĢıldı iyice. 18 PerĢembe
Maçka parkında 400-450 kiĢi toplandık. BaĢladı forum… Herkes coĢuyor, herkes
konuĢmak istiyor! Herkes böyle empatik, burada AKP‟liler olmalı falan. 15-20 kiĢi
not tutuyor. Hemen birileri Twitter, Facebook hesapları açmıĢlar, hemen bir
komiteler kuruluyor falan. Aaaa ve her bir bir eylem, her gün bir cenaze, duruĢma,
gözaltı, toplanma çağrısı yapılıyor. Bu süreçte forum baĢladı. Her gün gıdım gıdım
forum erimeye baĢladı. Çok coĢkulu çok atıp tutmalar ve ilk defa tanık olduğumuz
67
arenalar, mahalle birlikleri. Hatırlıyorum, Ahmet Hakan geldi. Mahalleli iĢte Ahmet
Hakan da. Moderasyonu hemen ben yapayım modundaydılar 2 arkadaĢ, ya egolar ya
partizan egolar hemen kendini gösterdi. Ya örgütler mikrofonu aldı, ya bireyler
mikrofonu aldı ve bırakmadılar. Veya bu ikisinden nefret eden bir Ģey var, bir
lümpen, bohem bir bir grup oluĢtu. Bu üç grup forumların köĢelerini tuttu. Böyle çok
muğlak ifade ediyorum ama forumları bilen insanlar nezdinde bu anlaĢılır. Ġsim isim
hangi forum bu üç gruptan hangisiyle ilerledi ve çöktü tek tek isim verebilirim,
söyleyeceğim. Örneğin Ahmet Hakan‟a o moderasyon verilebilirdi. Mahalleli,
mahalleden bir gazeteci. Ben ilk gün söz almaya çalıĢtım, aldım. Herkes hoĢgeldi,
örgütler hoĢgeldi, yoldaĢlar hoĢgeldi, sivil polisler hepiniz hoĢgeldiniz. Burada hep
beraberiz, gönlümüzde kinimizde ne varsa ortaya koyalım. Her seferinde dedim ki bu
güzel günler geçer, böyle küçük küçük görev dağılımları, tanımlar yapalım.
“Yaparız, yaparız” dendi. Klasik tüzük, klasik örgüt denildi, bu yeni bir Ģey, eskiyi
mi getiriyorsun dendi, böyle bir ithamla karĢılaĢtım. Fiili olarak iki forumun da
kurulmasında da yer aldım. Hem Heybeliada Forumu hem de Maçka Forumu.
68
olmaz. Ben çıktığımdan beri forum ne bir e-posta topladı, ne bir telefon tuttu, tüm
kullanılan arĢiv devlet giriyor, polis giriyor siliyor ve bizim arkadaĢlar ses
çıkarmıyorlar. Böyle bir lakaytlıkla doğal erime süreci yaĢandı. “Aman bunu
koruyalım” demek, Ġngiltere‟deki kraliyet ailesi gibi, suni olur.
3. Gezi’den önce bu tarz bir tecrübeniz oldu mu?
Liseyle birlikte politik yaĢam baĢladı. ÇeĢitli siyasetlerde çalıĢtım. Gezi‟den önce de
politiktim.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Halkevleri mahalle evleri, dayanıĢma evleri, mülteci dayanıĢma ağları yeni kentin
yeni sosyal merkezleri. Olmaya aday yerlerden bahsediyoruz. Bugün benim gücüm
yetse, bunu Ģuan biri yapıyor, Balat‟ta AĢıklar ve Abdallar Kahvesi diye. Suriyeli
mültecilere burada kendi yordamıyla yemek verilmeye çalıĢılıyor, giydirmeye
çalıĢıyor, toplamaya çalıĢıyor. Böyle bir amme hizmeti yapıyor. Ben burada böyle bir
Ģey yapsam NiĢantaĢı‟nın beyaz Türkleri tefe koyarlar bana. Sen buraya hırsız,
Suriyelileri topladın diye. Onun için öyle temelli bir Ģey yapmamız lazım ki, o
devrimimizi öyle yaĢamamız lazım ki ne dostlar alıĢveriĢte görsün ne de
büyümemize engel teĢkil edecek unsurları göz ardı edelim.
74
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
NiĢantaĢı ile Fulya arasında çocukluğum geçti tamamıyla bir sokak çocuğuydum. En
büyük zevkim mahallede çadır yapmaktı. O zaman çete kavramı öğreniliyordu,
kovboyculuk filmlerinden. En büyük mahallenin ortasında yaptığımız ortak ağaçtan
bir ev en büyük ütopyamdı. Çocukluğumun en can alıcı Ģeyiydi bu. Yuvada da
çocuklarla ağaç ev yapıyorum ve o komünal evin insanın içinde değiĢik hissiyatlar
oluĢturabildiğini anlayabiliyorsunuz. Ġnsanın evinden bir Ģeyler taĢıyabileceği maddi
manevi bir biriktirme yeri orası. Ağaç evi yaparken de çocuklar coĢuyorlar, beraber
yapıyoruz. Normal içerde oyun oynadıkları gibi oynamıyorlar o ağaç evde. Ağaç ev
baĢka bir Ģey yani! DıĢarda olmak, sokakta olmak… Gökyüzünün altındaki o derme
çatma yaĢam bir sürü Ģeyi müĢterekleĢtiriyor
76
(E.K, YaĢ: 25, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Alevi, Meslek:
Öğrenci)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Gezi‟den sonra oluĢan forumlardan olan Maçka Forumu‟na katıldım. Foruma ilk
zamanlar hafta içi her akĢam geliyordum. Sonra haftada belirli günlere sabitledik.
Aslında Maçka Forumu‟nun iki ayağı olduğunu söyleyebilirim; birincisi forum,
ikincisi de dernek örgütlenmesi, KomĢu Kapısı Derneği. Belki de Maçka
Forumu‟nun az katılımcıyla da olsa bugün devam etmesinin en büyük nedenlerinden
biridir dernek yapısının oluĢturulmuĢ olması. KomĢu Kapısı‟nda yürütülen bazı
atölyeler, kurslar var mesela, çocuklara, aslında her yaĢtan kimseye uygun. KomĢu
Kapısı bence burada birçok noktada farkındalığın oluĢmasına da katkı sundu.
Birbirinin varlığından bi haber bizler tekrardan kaynaĢmaya, birbirimizi tanımaya,
daha hoĢgörülü olmaya baĢladık.
77
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye
çeken neydi?
Evet bulundum. Gezi‟ye gittim çünkü orantısız polis Ģiddetine karĢı o insanların
yanında olmak istedim. Elbette baĢlangıçta ağaçların kesilmesi de bir itiraz
sebebimdi ama genel olarak polis Ģiddetine karĢı daha kalabalık olmalıyız dedim ve
gittim. Bu kadar masumca olan bir talebim karĢılığı gazlar, mermiler olmamalıydı.
Ġnsanlar hayatlarından oldu ya, hem de gayet hakları için oradayken. Her zaman için
haksızlığın karĢısında olmaya çaba sarf ettim, bu hep de böyle olacak.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Ġnsanın yaĢadığı Ģehirde değiĢtirebildiği, gönlünce oluĢturabildiği alanlar olması kent
hakkı mücadelesinin varlığına iĢarettir. ĠĢgal evleri de buna örnektir.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Evimden çıkıp ben saat Ģehir içinde sırf trafikte kaybettiğim bir kent nasıl hayaller
kurdurabilir ki insana! Ama iĢte kent karĢı ve insanlara karĢı suçların iĢlenmediği
hakça bir kent özlemim var.
(E.C, YaĢ: 33, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Ermeni-Kürt,
Meslek: Akademisyen)
Öncelikle sağlık forumlarına katıldım. Daha sonra Maçka forumunu takip etmeye
baĢladım.
79
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
YaĢama müdahale sorunuyla bir araya geldik… Daha güzel bir dünya için...
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Gezi Parkında değil fakat o süreçte baĢka bir Ģehirde destek için alanda bulundum.
YaĢamıma müdahale sorunuydu bu.
Bi çok kimlikten insanla omuz omuza yaĢamı tekrar var etme çabası.
Kamu denilen Ģey her türlü iktidar demektir ve ama asıl olması gereken kamu
halkındır.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
80
13. Sokakla olan iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız? Mahalle kültürü ile mi
büyüdünüz?
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
(G.Ç, YaĢ: 27, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Anne Laz, Baba Kürt,
Meslek: ĠĢsiz)
Gezi'den önce üç-dört kez katılmıĢtım. Gezi'yle beraber daha çok önemsemeye
baĢladım. Fakat kesintisiz olarak katılmadım.
Evet.
Genellikle ayni fikirleri paylasan insanların bir araya gelip fikirsel tatminlerini
gerçekleĢtirdikleri toplantılar olarak görürdüm. Gezi'nin hazırlığı evresinde de böyle
düĢünmekteydim. Ta kii Gezi'ye kadar...
Teorinin, pratiğe geçmedikçe bir önemi yoktur. Ama pratiğe geçirebilmek için
öncelikle teoriyi bilmek gerek. Forumlara katılan birçok insan hem fikirsel alıĢveriĢ
yapabilmekte hem de kentlerindeki olaylardan haberdar olabilmekte ve kentleri için
yapılmak istenenlere karĢı birlikte hareket etme bilincini taĢımaktadır.
81
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Hayır yok.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Evet. Taksimi yayalaĢtırma ve kıĢla projesini zaten biliyorduk. Geziden önce birçok
toplantı yapılmıĢtı bu konu hakkında. Hatta çoğu kez Gezi de toplanılmıĢtı. En son
Gezi'ye belediyenin kesim araçları gelmeden birkaç gün önce acık hava konseri
düzenlenmiĢti. O zaman da çağrı yapılmıĢtı zaten.
Özel mülkiyet dıĢındaki tüm alanlar, devlet kuruluĢları da dahil, kamuya ait alanlardır.
Yollar, kaldırımlar, plajlar, belediye otobüsü, park, mahkeme salonu, üniversite gibi...
82
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Soğuk bir cam var aramızda... Canlı enerjik bir dinamik var karsımızda fakat bir o
kadar resmi ve samimiyetsiz...
Mahalle kültürleriyle büyüdüm. Babam memur olduğu için üç yılda bir Ģehir
değiĢtirirdik. Gittiğimiz Ģehirlerde hemen herkes birbirini tanırdı. Herkes birbirini
bildiği için samimiyeti ve sıcaklığı daha fazla olurdu. Annemin her Ġstanbul‟a
geldiğinde, oturduğum apartmandakilerin birbirine selam vermemesini hala
anlayamaması bundandır.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
83
(F.B, YaĢ: 51, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: Avukat)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
2013 Haziranından 2014 sonuna kadar 1,5 yıl yaklaĢık düzenli olarak gittim. Merkez
Mahallesi forumlarına dönem dönem gidiyorum.
Geziden önce kimsenin böyle bir tecrübesi olama. Türkiye sosyal tarihinin en hesaba
katılmaz, en kitlesel eylemi. Belki 15-16 Haziran 70 ile karĢılaĢtırılabilir ama o da
daha sınırlı bir sınıf hareketiydi ama gezi gibi büyük olmamakla birlikte evet
toplumsal muhalefetin farklı ölçekleri içinde yer aldım.
ġöyle söyleyeyim. BaĢka yerlerde de söyledim. Forumlar eĢit konuĢma, eĢit hissetme
ruh halinin tezahürü olarak yaĢandık çünkü çok hiyerarĢik bir toplumda yaĢıyoruz
aile, ev, iĢ yeri, devlet her Ģey hiyerarĢik. Gezinin kendisi ve forumlar onun devamı
olan forumlar birbirine benzemezlerin yaĢ, cinsiyet, kültürel farklılık gözetmeksizin
eĢit söz söyleme Ģansını yakaladığı bir yerdi. Her yerde baĢarılı olamadı çünkü
kodlamalarımız kötü, hızla hiyerarĢiğe dönen, kimi fikirlerin egemen haline geldiği
forumlar oldu. KeĢke daha uzun süre ve kalıcı olabilseydik yani benim için en büyük
deneyim eĢit söz hakkı ve kim olduğunuzdan bağımsız olarak tarihimizden bağımsız
olarak karĢınızda kim varsa onu ikna etmek zorundasınız. Ben filancayım demek
yetmiyor. Niye o fikri savunduğunuzu gerekçeleriyle ikna etmek zorundasınız.
Gezinin boĢaltılmasından sonra böyle bir doğal hareketlilik hali yani geziden gittik
peki ne olacak? Biz oraya bir Ģey için gitmiĢtik. Her gidenin gerekçesi aynı değildi
oraya turistik gezi için gelende vardı, devrim bekleyende vardı. Böyle geniĢ bir
profildi. Ama geziden çıkartıldıktan sonra kimsenin de kuzu kuzu evine dönmeye
niyeti yoktu, bir Ģey yapmak gerekirdi ve gezi fikriyatına uygun olarak parklarda
toplanmak gezinin bir yansıması olarak akıllıcaydı. Ben ilk gün duymadığım için
birkaç gün sonra duydum mahallemizde de böyle bir forum toplanıyor diye
mahallede bir Ģey varsa, insanların hakları için bir Ģeyler yapılıyorsa bunun dıĢında
durmak benim için tercih edilir bir durum değildi.
84
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati
duyuyor musunuz?
ġu anda HDP üyesiyim. Ama gezide HDP üyesi değildim. Gezi sırasında HDP üyesi
değildim. Gezi sırasında YeĢiller ve Sol Gelecek Partisi‟ne üye oldum. Ama bu yani
siyasetle yeni tanıĢan biri olduğum için söylemiyorum. Daha önce ÖDP‟liydim. ÖDP
den istifa etmiĢtim siyasi nedenlerle ve bir dönem aktif siyaset yapmıyordum. Gezi
aslında benim gibi tırnak içinde „eski solcuların‟ umudu kesmemek gerektiğine
yönelik bir iĢareti sayılabilir. O nedenle ama Maçka DayanıĢmasının Ģöyle bir
özelliği vardı: Belki ilerde soracaksınız ama Ģimdi yeri gelmiĢken söyleyeyim. Ben
onları çok önemserdim. Ġlk defa ömründe 30 yaĢ civarında arkadaĢlar vardı ve
ömürlerinde ilk defa devlete karĢı sokağa çıkmıĢlardı ve asıl olarak da büyük
beklentileri yoktu. Sadece ben insanım beni dikkate al beklentisi vardı ama orda iĢte
bizim gibi biçimde solculuk yapmıĢ, solun değiĢik versiyonları olan Kürt
kökenli(Kürt kökenli lafı kötü oldu tabi ) Kürt arkadaĢların da parçası olduğu
ulusalcı Türklerinde bir parçası olduğu bir sürecin parçası olduk. Bu arkadaĢların
deneyimleri bizimkilerden daha önemlidir beklide çünkü siyaseten sokağa çıkmakla
yaĢam için sokağa çıkmak derin farklar taĢır. Onlar çok daha sahiciydi yani eylem
için eyleme gelmemiĢlerdi yani bir Ģey istiyorlardı ve bunun için sokağa çıkmıĢlardı.
Evet. ġöyle bir Ģans iĢyerim nedeniyle kapının önüne çıkınca zaten eyleme katılmıĢ
oluyordum. Evimde kurtuluĢta orda da çıkınca sokağa eyleme katılmıĢ oluyordum.
ġöyle diyeyim 27 Hazirandır gezinin ilk eylemi. Ben Ġstanbul da değildim.29
Haziran ÇarĢamba günü gittiğimi hatırlıyorum dönem, aslında gezi parkı direniĢi o
zaman baĢlamadı. Ondan önce baĢlamıĢ, dönem dönem sayısal katılımı az olan ama
imza toplamak, ağaçlara isim vermek, ağaçlara sarılma eylemi gibi daha dar kimi
zaman aydın eylemi olan süren bir eylemin devamıydı. Devlette bu kadar
büyüyeceğini hesaplamadı büyük olasılıkla. Daha çok bir çevre hareketi olarak
baĢladı. Benim için park Ģöyle bir Ģey değil yaĢamın parçası yani eve giderken,
gelirken, içinde oturduğum, çay içtiğim bir yerdi. Ġstanbul‟un her gün yeĢil alanının
azaldığı, katliama uğradığı ve kent olarak çok severim Ġstanbul‟u ve bu kadar kötü
davranmamıza rağmen insanlar olarak hala direnen bir kent olduğunu da düĢünürüm
yani o nedenle benim için kente sahip çıkmaktı asıl olarak ve kendimi onun parçası
yaparken de „ben biliyorum‟ dan çok insanlar bir Ģey istiyorlar ben de buranın bir
parçası olma ihtiyacıyla ordaydım ve öğrenmek daha baskın bir duyguydu benim
için.
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri
paylaĢabilir misiniz?
Ġstanbul‟da benim tarihsel yaĢanmıĢlıklarım parçalı yani 3 ayrı dönem yaĢadım ben
Ġstanbul da Ģu yaĢadığım dönem 5 yıl falandır Ġstanbul‟dayım ama ondan önce
öğrencilik nedeniyle bir 3 yıl bir de ayrıca 4 yıl birbirinden bağımsız olarak yaĢadım.
Ġstanbul kentine iliĢkin duygum var. ġöyle bir Ģeyim var bir ölçüme dayanmayan
85
ama Ġstanbul‟da yaĢayan insanların Ġstanbul‟u sevmediklerini en azından bir kısmının
Ġstanbul‟u sevmediğini sevecek zamanlarının da olmadığını çünkü kendilerini buralı
hissetmediklerini düĢünürüm. Bunu da bir kent için çok büyük kayıp sayarım. O
kenti sevenler olsa o kente daha çok sahip çıkarlardı. ĠĢte o zaman diyelim ki geziye
ya da 3.köprüye, Kanal Ġstanbul Projesine o kenti sevenler izin vermezlerdi. Ama
yeterince sevmiyorlar. Ben Ġstanbul‟un iki imparatorluğa baĢkentlik yapmıĢ hem
Bizans hem Osmanlıya muhteĢem bir kent olduğunu düĢünüyorum. Bir kaç büyük
baĢka kentte gördüm yani çok iddialı değilim ama herhalde Ġstanbul‟un doğru tırnak
içerisinde „doğru tasarlandığında „ herhalde dünyanın en keyifli kentlerinden biri
olacağını söyleyebilirim.
Kamusal alan… ĠĢgal evi kamusal alan mıdır çok emin değilim. Aslında iĢgal evi bir
daha sınırlı alandır ama kamusal alan dediğimde benim aklıma gelen ortak, Türkiye
cumhuriyeti yurttaĢı da o alanı ortak kullandığımız bütün canlılarla birlikte tasavvur
edilebilecek alan. Kamusal alan bu yani diğerlerinin de, ben olmayanlarının da içinde
yer alması benim kadar hakkı olan alanlar kamusal alan diye tarif edilebilir.
Bilmiyorum kitaplara ne kadar uyar ama. Kamusal alan tartıĢmasını baĢörtüsü
tartıĢmalarından hatırlıyorum. Neresi kamusal alandır? Falan.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
ĠĢgal evi meselesi… Türkiye de yaĢanan iki örnek var galiba. Bir yel değirmeni bir
tane daha var Kadıköy de çok pratik nedenlerle doğduğunu düĢünüyorum. Bildiğim
kadarıyla Londra‟da iĢgal evleri çok daha yaygın ve kamu mülkiyetine yönelik
olarak bizdekiler ikisi de özel mülkiyetti, fiili bir durumdu ama kent hakkından
kastınız yani kentin insanlardan bağımsız olarak kent olarak bir hakkının olmasıysa.
86
Yani Ģöyle düĢünülebilir insanların yaĢadıkları yerde tabi benim açımdan
yaĢadığımız yere hükmeden yani insan merkezli çok severiz önce insan lafını ama
insan merkezli bir kent tasarımı benim için sorunlu bir tasarım. Kent ya da dünya
insanlarla birlikte yaĢayan diğer canlıların diyelim ki otoyol yapıldığında oradan
karĢıdan karĢıya geçemez hale gelen hayvanların türlerinin yok olmasına yol açıyor
ya da yüzyıllık ağacı kesip yerine lale dikerek çevreci olamıyorsunuz falan yani kenti
düĢünürken sadece insan merkezli değil diğer canlılarında varlığını sürdürebildiği bir
alan olarak tasarlamak ve insanın da müdahalesinin bunu gözeterek yapılması
gerektiğini düĢünüyorum.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ben Ģöyle bir Ģeye inanırım yani üst üste koyarak ilerliyor hayat yani bizim ortak
hafızamızda yer ediyor. Bu nedenle gezi deneyiminin her ne kadar ilk 3-4 aydan
sonra hükümet tarafından baĢka bir tasarımla, baĢka bir kurguyla kendi seçmenine
özellikle sunularak, baĢka türlü bir hikaye anlatıldı ve bence baĢarılı oldular kendi
tabanları açısından hatta geziye katılmıĢ kimi insanların kafasının karıĢtığını
düĢünüyorum ama yine de ortak hafızamızda bir baĢarabiliriz ruh halinin arka planı
olarak yer alacağını düĢünüyorum. Buradan kendimi solcu saydığım içi sol örgütlere
da laf edeyim. Böyle büyük bir devasa Ģeyden bu kadar az Ģey öğrenerek çıkmıĢ
olmasının da kayıp olduğunu düĢünüyorum.
(N.V, YaĢ: 25, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: ġehir
Plancısı)
Gezi‟den sonra oluĢan forumlardan biriydi Maçka Forumu. Ben de birçok insan gibi,
Gezi‟den sonra forum hikayem baĢladı.
Nadiren.
Evet.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Gezi olaylarında baĢka bir Ģehirde yaĢıyordum. Gezi parkında olamadım. Sözde
kalkınma, ekonomik büyüme amaçlı olarak planlanan aĢağı yukarı tüm imar
faaliyetlerine itirazım var.
Yol detayları, bina detayları, meydanlar, parklar vs. sanatla ve tarihle ne kadar
bütünleĢik olduğu gezdiğim, yaĢadığım tüm kentlerde hep ilgimi çeken konulardır.
Barcelona kentinde, kaldırım taĢlarından sokak lambası ve banklarına kadar Gaudi nin
çalıĢmalarından esinlenilerek tasarlanmıĢ olması beni çok etkilemiĢti.
Kentsel hareket olarak Geziyi ülkemizde çok mucizevi bir durum olarak
değerlendiriyorum. Gittiğim kent formlarının aĢağı yukarı etkinlik düzeyinde
kalmasını üzücü buluyorum.
Özel mülkiyetin dıĢındaki tüm alanlar kamusal alandır. Parklar emeğin yeniden
üretildiği alanlardır. Mahalle evlerinin kent arazisindeki etkinliğinin park kadar etkili
olduğunu düĢünmüyorum.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Kent hakkındaki egemen uygulama pratiği kamuya ait olmadıkça kent hakkı, bence
sadece mücadele mekanları oluĢturacak.
89
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Aidiyet oluĢturan bir yer. Her açıdan kendimi geliĢtirebileceğim bir araç.
Sokak, kentsel dönüĢüm süreci sebebiyle Ģuan benim için büyük bir Ģantiye alanı.
Hayır.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Modern, tasarım ve estetik unsurların bir arada olduğu, tarihi kent dokusunun
korunduğu ve buna göre tasarladığı bir kent.
Daha önce de belirttiğim gibi etkinlik çerçevesinde kaldığı müddetçe gündelik yaĢama
katkısı olacak gibi gözükmüyor.
(P.B, YaĢ:22, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Arap Alevi, Meslek:
Öğrenci)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Hayır.
90
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
Evet. Doğa ve insan katliamına dur demek, özgür bir dünya ütopyası
YaĢım gereği gördüğüm tek toplumsal ayaklanma Gezi DireniĢi, onun dıĢında pek
bir deneyimim olduğu söylenemez.
Toplumsal bir fayda kaygısı güden yerlerdir kamusal alanlar… Parklar tamamen her
sınıftan insana nefes aldıran yerlerdir keza mahalle evleri mahallelilerin görüĢlerini
tartıĢtığı kamusal alanlar olması açısından önemlidir…
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
ġehri kullananların Ģehirden kar edenlere karĢı baĢlattığı direniĢ alanları olarak
görüyorum bu alanları…
91
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Kent benim çocuğum gibi, hem öğreniyorum hem öğretiyorum, birlikte büyüyoruz
iĢte. Okuduğum bölüm gereği öyle bir bağım var
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Endüstriyel toplumun sıçanı gibi hissetmediğim bir kent tahayyülü içerisindeyim.
Toplumsal ve çevresel farkındalığın geliĢtiği, daha politize olmuĢ bir yaĢam getirisi
gibi yansımalar olabilir.
(S.A, YaĢ:29, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
DanıĢman)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
2014 bahar aylarında katıldım, bu tarihten beri düzenli olarak katılmaya çalıĢıyorum.
Hayır.
92
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
Siyaset bilimi mezunu olduğum için beni fpruma getiren ilk sebep merak ve
gözlemleme arzusuydu. Ġkinci olarak da aynı mahellede yaĢadığım insanları tanımak
ve bir bağ kurmak bana değerli geliyor.
Parti üyeliğim yok. Oy kullanmak dıĢında herhangi bir siyasi parti ile bağım yok.
Ġstanbullu bir aileden geliyorum. Dedemin memur olduğu bina artık yok, dedem ile
babaannemin evlendikleri evlendirme dairesi, gencliklerinde flort ettikleri parklar ve
çay bahçeleri artık yok. Babam Bebek ve KalamıĢ sahilinde kumluk yerler olduğunu,
ordan denize girip midye çıkardıklarını anlatınca inanamıyorum. Çocukluğumda
oyun oynadığım Validebağ korusu minik bir park kadar kalmıĢ durumda ve hala
tahrip ediliyor. Ailemle bağlarımızı kuvvetlendiren, beni tiyatro sinema ile ilk
tanıĢtırdıkları binalar yok veya yok olmak üzere. Özetle talan edilmiĢ bir kent
hafızam var.
Hayır, sokak veya mahalle kültürü ile büyümedim. Fakat çocukluk çağlarımda
komĢuluk iliĢkileri daha sıkıydı ve esnaf kültürü vardı. Bu durum, aynı yerde yaĢama
ve bu yaĢam alanını paylaĢma/sahip çıkma halini besliyordu.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Sosyal ve kültürel hayatın, alıĢ-veriĢ ve tüketim kültüründen daha görünür olduğu bir
kent özlemi içindeyim. YeĢil alanların, kuĢaklar boyu aynı iĢi sürdüren küçük esnafın
olduğu ve yerelliğin korunduğu bir Ģehirde daha mutlu olacağımı düĢünüyorum.
Kentliliğin ise sonradan görmelikten, gösteriĢten uzak, mütevazi ve saygılı bireyler
tarafından tanımlandığını düĢünüyorum. Ayrıca Ġstanbul gibi uzun bir geçmiĢi olan
Ģehirlerin tarihini yansıtan sembol binaları olması gerektiğini düĢünüyorum.
Ayasofya, Topkapı, Sultanahmet gibi yapıların yanı sıra tarihi tren garları, AKM gibi
yakın geçmiĢe ait binaların da korunmasını ve kamuya açık olarak kullanılmasını
isterim.
Bunu öngörmek oldukça zor, Avrupa benzer deneyimlerin siyasi partilere evrildiği
örnekler var. Böyle bir olasılık ilerleyen zamanda gerçekleĢebilir. Veya forumlar
mahalle örgütlenmeleri olarak kalıp yerelde etkili olabilirler. ġu anda görebildiğimiz
kesin etkisi bir haberleĢme ve iletiĢim ağı olarak semt insanlarının birbirine yakın
olmasını sağlamak.
94
(Z.K, YaĢ: 39, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: T.C, Meslek:
Tasarımcı)
Gezi direniĢi sonrası oluĢan forumlardan Maçka Forumu Maçka Parkında toplanan
dengeli bir siyasi görüĢ dağılımı ve pragmatik yaklaĢımı ile uzun soluklu forumlardan
oldu. Haftanın her günü toplanma ile baĢlayıp son dönemde haftada bir gün ile devam
etmekte. Ġçinden doğan bir dernek halen yerelde çalıĢmaya devam ediyor.
Gezi sonrası yerelde parklarda toplanan forumlardan ilk gün Abbasağa forumuna
katıldıktan sonra ikinci gece gittiğim Maçka forumunu kendime daha uygun buldum.
O günden beri devam etmekteyim. Arada zaman zaman iĢ ve özel nedenlerden dolayı
aksatsam da istikrarlı bir Ģekilde devam ettiğim söylenebilir.
Farklı görüĢlerden ve geçmiĢlerden, farklı karakterde yeni insanlar ile tanıĢma fırsatı
buldum. Hayata dair her Ģeyin politik olduğunu derinden kavrayarak, bunları
derinlemesine konuĢma fırsatı buldum. Dinlemeyi, sabretmeyi ve empati kurmayı
öğrendim ve pratik ettim. Topluluk olarak bir Ģeyler hem konuĢabilmek hem de
uygulamak için adap, sistem oluĢturmanın önemini kavradım. BaĢkalarının hayatına
dokunmanın, ortaklaĢa iĢler yapmanın, aynı fikirde olmadığım insanlarla ortak bir
düzlem bulmanın, ufak da olsa bir değiĢimin parçası olmanın manevi tatminini
yaĢadım. Sivil toplum olmak yolunda çalıĢmanın önemini kavradım. Hala çalıĢmaya
devam ediyorum.
95
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Parti üyeliğim yok. Sol eğilimli olduğum söylenebilir. Ama özel sempati duyduğum
söylenemez.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Evet. Baskıcı bir toplumda yaĢamanın, demokrasi özlemi ve biriken negatif enerjinin
patlaması bir arada oldu. Birlikte direnmenin yükseltici gücü her seferinde gitmek için
sebep oldu. Ayrıca Gezi'de hissettiğim pozitif enerji, yapıcı güç geleceğe umutla
bakmama sebep oldu.
Mimarlık eğitimi aldığım için kentsel hafızamın iyi olduğunu söyleyebilirim. Hem
eğitimim hem de görsel hafızamın güçlü olmasından kaynaklı pratiğim var.
Forumlar kentsel hareketin bir paçası ve Gezi sonrası sönmeyen enerjinin kanalize
olması ile çok önemli bir misyonları oldu. Misyonlarını tamamlamakta ya da
değiĢmekte olduklarını söyleyebiliriz. Ama sivil toplumun temel taĢlarını oluĢturacak
bir birikim yarattıklarını, birlikte eĢit ve huzurlu yaĢamak için usul oluĢturduklarını
düĢünüyorum.
Kamusal alan bireysel mülkiyetin olmadığı, toplumun sahibi olduğu ve söz hakkı
olması gereken alandır. Parklar, mahalleler, sahiller bunun bir parçası. Bireyler olarak
eĢit söz hakkımızın olması gereken, bir kiĢi, grup veya gücün azınlıklara dahi
hükmedemediği kamusal alanlara ihtiyaç var.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Hassas bir denge söz konusu bu noktada. Bir yandan bireysel hakları ihlal etmeden
toplumsal eĢitsizliğin de dengeye kavuĢması için araç olabilirler. Doğru Ģartlarda
verimli ve yerelde faydalı çözümler oluĢturabilirler. Kendine has bir azınlık gücü
oluĢturmamasına dikkat etmek lazım.
96
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Kent benim bir parçam, ben ise kendin milyon parçasından biriyim. Önemli olan bu
parçaların eĢit sesleri olması. Temel olarak sevgi ve nefret iliĢkisi diyebiliriz, Ġstanbul
özelinde.
Tam anlamıyla değil ama ucundan dokunduğum bir çocukluk dönemim oldu. Parkta
sokakta arkadaĢlarımla oynadığım kenti yaĢadığım dönem oldu. Benden önceki
nesillere göre daha az olmasına rağmen sonrakilere oranla çok yaĢadım.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Forumda yazdığımız bir kent manifestosu içinde emeğim çok. Onu inceleyebilirsiniz.
Temelde eĢitlikçi, demokratik, azınlık ve güçsüz durumdakileri gözeten yerinde
pozitif ayrımcı, insan temel haklarını gözeten, sürdürülebilir bir sisteme sahip, doğayı
tahrip etmeyen bir kent.
(Z.Ö, YaĢ: 28, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Türk-Arnavut,
Meslek: Dijital Pazarlama Uzmanı)
Gezi sonrası kurulan ilk forumlardan ve halen devam eden Maçka Forumunda
özellikle alanında uzman konukların ağırlanması ve eğitim sorunları ile ilgili
konularla ilgili sorumluluklar aldım.
Hayır.
97
Kendim gibi insanlarla bir araya gelerek çevreme dokunma fırsatı buldum.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Forumlar mahalli açıdan önemli bir direniĢ unsuru ancak kent bazındaki direniĢlere
sadece destekçi.
Halkın bir araya gelerek etkileĢim kurabildiği fiziksel alanlar aklıma geliyor. Sadece
parklar ve mahalle evleri değil, evden dıĢarıya adım atıldığında ayak basılan her yer
kamusal alandır.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Her Ģeyin olabildiğince hukuk ile çözülmesinden yanayım ancak hukuki sınırlar
içinde bir araya gelme imkanı tanınmamıĢ insanların sosyalleĢmek için atıl bir mekanı
iĢgal etmesine sempatik yaklaĢıyorum.
98
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
YaĢadığım alan benim de kimliğimi temsil ediyor. Sahip olduğum tüm değerler ve
sınırlar bu alanda bulunmalı, ruhani olarak nefes alma ihtiyacımı tatmin edebilmeli.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Forumlar deĢarj olmak ve örgütlenmek için iyi birer araç. ġu an azalmıĢ olsalar da
gerektiğinde tekrar uyanacaklardır.
99
Caferağa DayanıĢması‟na iliĢkin olarak dokuz kiĢiyle mülakat yapılmıĢtır.
Katılımcıların beĢi kadın, dördü erkektir ve yaĢları 29 ile 66 arasında değiĢiklik
göstermektedir. GörüĢmeler ses kayıt cihazı ile kayıt edilmiĢ olup sonrasında
deĢifreler yapılmıĢtır. Katılımcıların adlarının ve soyadlarının baĢ harfleri açıklama
kısmında bulunmaktadır. Ġlgili mülakatlara aĢağıda yer verilmiĢtir.
(B.Y, YaĢ: 37, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: KarıĢık, Meslek:
Çevirmen)
Daha farklı politik çevrelerde yer aldım ama forum tipi bir yapıda yer almamıĢtım.
Benim gibi bir dizi arkadaĢ aslen eski politik aidiyetlerinin bir devamı/dönüĢümü
olarak forumlara katılırken, pek çok mahalle sakini yerel düzeydeki somut
sorunlar nedeniyle forumlara katıldı - kentsel dönüĢüm ve talan baĢta olmak üzere.
100
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Yok.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Evet, bulundum, açıkçası bütün politik arka plandan önce Gezi Parkı gibi kiĢisel
olarak bağlı olduğum bir yeĢil alanın talanı beni öfkelendirmiĢti. Ama elbette
otoriter politik düzene karĢı bir ses çıkarma ihtiyacı da hissetmiĢtim.
Forumlar ve kent savunmaları (KOS, ĠKS, BKS...) paralel bir geliĢme sergiledi;
savunmalar daha çok aktivizm ve hukuk desteği sağlarken, forumlar muhalefetin
yerelleĢmesi noktasında katkı sunabiliyor.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
101
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Çok genel bir soru :) Ama kırda yaĢayamayacak kadar kente ve onun getirdiği
karmaĢık iliĢkilere / yalnızlığa bağımlı bir insanım.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Aslında forumların önemli bir kısmı 2013 kıĢ / 2014 baharında ortadan kayboldu.
Geriye kalanlarda son bir yıl içinde. Forumların tekrar ortaya çıkması için Gezi
benzeri bir kentsel muhalefet patlamasının yaĢanması gerektiğini düĢünüyorum.
Daha uzunca bir süre forumlar canlanmayacak bence; kent savunmaları gibi daha
dar ve aktivist ekipler kentsel muhalefeti sırtlayacak.
(D.K, YaĢ: 66, Eğitim Durumu: Lise, Etnik Kimlik: Kürt, Meslek: Emekli
Memur)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Caferağa forumuna katılıyordum. Gezi‟den sonra bir ses olabilme, kendimizi ifade
etme, dayanıĢma ihtiyacından ötürü oradaydım.
Gezi‟den hemen sonra katılmaya baĢladım. Elbette her hafta katılamadığım zamanlar
olmuĢtur ama genellikle düzenli olarak gittim.
Tabii ki oldu. Çünkü ben tüm sosyal-sen in KESK in, tüm SOSYALSEN‟in
baĢkanlığını yaptım. Ayrıca insan hakları derneğinde iç Anadolu bölge
sorumlusuydum.
102
4. Forumlarda yaĢadığınız deneyimleri biraz dinlemek isterim.
Forumlar benim ömrümde tanık olduğum özel bir Ģeydi. Tabii Gezi de hiç Ģüphesiz
öyle. Forumda insanlar birbirini dinlemeyi, birlikte tartıĢabilmeyi, konuĢabilmeyi
öğrendi. Belki biraz benzeri oluĢumlarda daha önceden de bulundum ama kenti,
yaĢamı böylesine kucaklayan inanılmaz bir deneyimdi benim için. Ben 66
yaĢındayım ve bu süreci gördüğüm için kendimi çok Ģanslı hissediyorum.
Kamusal alan parklar, oturulan yemek yenilen yerler, caddeleri kamusal alan olarak
görüyorum. Ve herkese açık olması lazım. Hiçbir kıstas getirilmemesi lazım diye
düĢünüyorum. ġehirdeki her oluĢum da kamusal alanın devamıdır, mahalle evleri
gibi. Buna katılıyorum, tabii ki katılıyorum.
103
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Evet bence hiç Ģüphesiz aralarında bir iliĢki var. ĠĢgal evleri de kent hakkı
mücadelesi doğrultusunda birlikte var edilmiĢ yerler olarak düĢünüyorum.
Çoğalmalılar.
ġuanki kent yapısını hiç olumlamıyorum. Çünkü griden, betondan baĢka hiçbir Ģey
görmüyorum. Ve bu çok kötü bir Ģey. ġöyle bir Ģey olması lazım, her evin önünde bir
bahçe, bir yeĢil alan, ağaç olması lazım. Hem tabiatın dengesi için bu lazım, hem de
görsel olarak lazım ama maalesef bunların hiçbirini göremiyorum. Geldiğimiz yerde
tünele girmiĢ gibi bir gri gri gri! Toplu taĢıma aracını kullanıyorum. Trafik çok
yoğun. Ha özellikle Ġstanbul‟da ama Ankara‟da Ģimdi böyle olmuĢ. Buna bir çözüm
bulunması lazım ama zannetmiyorum çünkü her evde en az üç tane araba var ve
insanlar hala fakirlikten yakınıyor.
Ġstiklal caddesinde yürüyerek iĢe geliyorum. ġimdi Ġstiklal caddesinin profili çok
değiĢti. Özellikle bu mis sokağın Bekar sokağın oralardaki masaların kaldırılması ve
çok kısır bir döngü yarattı. Artı Ġstiklalde Türk ya da Kürt ya da alevi ya da farklı
insanları görmek çok zor bütün Suriyeli ve Arap oldu. Artı eski potansiyeli kalmadı.
Eskiden çok daha nezih insanlar gelirdi. Kızıma gelip gittikçe biliyorum insanlar
Ġstiklale çıktıklarında kravat takar, takım elbise giyer, hanımlar gayet Ģık, sanki bir
yere misafirliğe gidiyor gibiydiler. Ama Ģimdi maalesef inanın ben Ġstiklal ‟de
çalıĢmama rağmen burada dolaĢmayı sevmiyorum.
Erzincan‟da doğdum. Dersim göçmeniyim. 5 yaĢında Ankara‟ya geldim. Mahalle
kültürüyle büyüdüm. Biz komün yaĢamayı o dönemde öğrendik. Hepimiz birbirimize
yardım ederdik, örneğin birini kömürü gelse herkes gider taĢırdı, odunu gelse gider
taĢırdı. Ama Ģimdi bakıyorum ki ne komĢuluk kalmıĢ ne bir Ģey. Ankara gibi bir
yerde bile çok farklılıklar var. Çok farklı, ben öyle bir yaĢam tarzı tahayyül
etmiyordum. Herkesin birbirine merhaba diyeceği, yardım edeceği, baĢı sıkıĢtığı
zaman gidebileceği bir kapının olmasını çok isterdim, eskiden böyleydi. Ama 15
senedir maalesef, maalesef hiçbiri kalmadı.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Benim kent ütopyam bir defa asla dört katın üstünde bina olmayan, her evin bir
bahçesinin olduğu, küçücük de olsa, parkının olması çocukların oynayabileceği,
gidebileceği, komĢuluk iliĢkilerinin olduğu ve küçük esnafın çok olduğu bir yer.
Çünkü AVM ler hem küçük esnafı batırdı hem insanların algısını değiĢtirdi. Sırf
104
AVM ye gidiyor alıĢveriĢ yapıyor olmak için bile boĢ yere alıĢveriĢ yapan bir sürü
insan tanıyorum. Ġyi ki ben onlardan değilim.
Yani olmasını çok bekledik. Çok da tahayyül ettik, inĢallah olur dedik. Sonucunda
sol bir parti çıkar dedik ama ne yazık ki bu olmadı çünkü korku imparatorluğu
yaratıldı. En büyük nedeni budur. Yoksa Gezi zihniyeti, Geziye katılan insanlar çok
özveriliydi. Bakın kaç gün sürdü Gezi. Ne bir hırsızlık, ne bir taciz, bir Ģey olmadı ve
komün yaĢam, komün kütüphane, her Ģey o kadar güzeldi ki! Orda olmaktan büyük
bir zevk alıyorduk. Özellikle destek vermekten. Zaten karar alınmıĢtı gece 1‟de.
Bütün inisiyatifler bir araya gelmiĢ, gücümüzü gösterdik, sabah davullarla zurnalarla
bu olayı bitiricez denmiĢti. Ki benim oğlum da kızım da bunun içinde. Ancak sabah
4‟de maalesef çadırları yaktılar, insanları darp ettiler dolayısıyla bir dağılma oldu.
Ondan sonra gene birleĢildi. Ama ben isterdim ki bugün de herhangi bir toplumsal
olayda gene aynı kalabalık olsun. Ama dediğim gibi korku imparatorluğu her Ģeyi
bitirdi. Ama yine bu insanlar var tabii ki, yoktur demiyorum. Umut her zaman
olmalı, ben 66 yaĢındayım, mümkün değil umutsuz yaĢanmaz yani.
(A.H.E, YaĢ: 30, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Uzman)
Kesintili katildim
Olmadı.
105
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Partileri sevmem.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Bulunmadım
DayanıĢma ve güvenin öncelikli olduğu bir kent hafızam vardı. Simdi her Ģey fırsat
Kamusal Ģehrin tamamını içerir ve ondan özel mülkiyeti çıkardığınızda her yer
kamuya aittir ve kamusallık atfeder. Mahalle evleri bu kamusallık tüm mahalle
sakinlerine açık olduğum da kamudaki. Oysa hızla eski alıĢkanlıklar profesyonel
siyasetçilik bas gösterdi. Ve kamudan alınıp özel mülkiyete geçti (su partinin yeri)
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Bunlarda eğer sakinin kendisi varsa bu kente dair farkındalığı yüksektir. Ama bizde
de olsun diye varsa ki böyle de oldu sadece taklitçilik. Kenti bırak kendisine dönük de
otistik olur
Benim yaĢamımı ve kendimi var ettiğim bir bütünlük. UzlaĢı ve empati birliği. Oysa
yaĢanan bir kısım insanın sığındığı diğerlerinin tüm keyfini aldığı bir mekan.
106
13. Sokakla olan iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız? Mahalle kültürü ile mi
büyüdünüz?
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ütopyam yok. O bir yanılsama insanların birbirlerini gördüğü empati kurduğu bir kent
Ġyi bir yönteme sahipler ancak, katılanların ağırlığı bu yeni yöntemden değil buradaki
beĢeri kaynağı kendi profesyonel siyasetine dahil etmek istediğinden fiilen forum olsa
da ruh ve içerik olarak köhnemiĢ hiyerarĢik partilerden farkı kalmayacaktır
(A.Ġ, YaĢ: 56, Eğitim Durumu: Lise, Etnik Kimlik: Etnik olarak kendimi yalnızca
insan olarak tanımlıyorum. Ama aileden gelen Sünni bir anne babanın çocuğuyum,
Türk kökenliyim o kadar. Meslek: ĠĢsizim)
Geziden önce gezi bambaĢka bir Ģey yani ben 78 kuĢağıyım, benim çocukluğum hep
kavgayla gürültüyle geçti. Ama o kavgalar gürültüler böylesi bir Ģey değildi. Yani
benim gençliğimde neler vardı geziyle ilgili bağdaĢtıracağım korsan mitinglerimiz
olurdu bizim. Korsan mitinglerimizde de polisler bu kadar donanımlı ve çok değildi.
Ama gezi bambaĢka bir Ģey daha barıĢçıl yani isyanını duyurmaya çalıĢan insanların,
isyanı vardı bir Ģeyi vardı eylemi vardı orda. Polisin Ģiddetiyle bastırılmaya
çalıĢılıyordu. Dolayısıyla da Ģiddet Ģiddeti doğurur.
107
4. Forumlarda yaĢadığınız deneyimleri biraz dinlemek isterim.
O kadar çok Ģey var ki, Gezi ve forumlar bambaĢka bir deneyimdi. Yeri geldikçe
anlatayım olur mu?
Siyasi parti üyeliğim yok. Sempati duymanın dıĢında iĢte bu seçimlere katılmasıyla
HDP‟ye destek verdim. Bugün Türkiye‟de ki Ģu anda ki durum HDP‟nin
desteklenmesi gereken bir Ģeydi. Yani bu demokrasi adına yapılması gereken bir
Ģeydi. Çok çok büyük umutlar falan filan değil yani benim ütopyamdaki bir yere
taĢıyacak bir siyasi parti falan değil ama neticede en azından ülkenin son geldiği
dönemde gırtlağımıza bir el yapıĢtı bu el boğazımızı sıkıyor en azından HDP‟nin iĢte
barajı aĢması, meclise girmesiyle ne kadar güçlü olursa o kadar boğazımızdaki o
basan parmağı gevĢeteceğine inandım çok fazla da abartmıyorum aslında.
Gezi parkı eylemlerinde demek gerekiyor çünkü ben Ankara „da yaĢıyorum. Gezi
parkı eylemleri Ankara‟da Kuğulu Parkta baĢladı zaten yani Ġstanbul‟da baĢladı,
ertesi gün Ankara‟da bunu protesto edecek, iĢte Kuğulu Parkta toplanan insanlar
oldu, Kızılay‟da toplanan Kuğulu Parka gelen insanlar oldu sonra Kuğulu Parktan
toplu olarak Kızılay‟a geliĢ baĢladı, Kızılay‟a varıldığı noktada polisin saldırısıyla
karĢılaĢtık.
Ne tür taleple geliyor değil, Ġstanbul gezi olaylarının yani 31 Mayısta baĢlamasına ve
o Ģiddetin baĢlamasıyla birlikte Ankara bunu protesto etmek için yani Ġstanbul gezi
parkındaki insanlar neden toplandıysa neden saldırıya uğradıysa aynı nedenlerle,
Ankara‟da ki insanlar onlara destek vermek için toplandılar.
Benim gözlemim, ben bu tür forumları falan pek ciddiye almadım. Çünkü
Ankara‟dan biliyorum, Ankara da forum düzenleyen insanlar iĢte A noktası, B
noktası, C noktasındaki insanlar belli siyasi grupların bir araya gelip toplandığı kendi
kendilerine hükümsel mastürbasyon yaptığı gruplar, forumlar oldu bunlar yani onun
için ben ciddiye almadım bunları yani bir bütün bir Ģey değil. Bu eylemlerin, bu
olayların heyecanıyla iĢte genç insanların, zaten var olan genç insanların yanına yeni
bir takım insanlarda geldi yani daha önce daha apolitik olan insanlar bu gezi
olaylarının heyecanıyla onlara katıldı ve son alanda pek büyük bir yumak falan
oluĢturduklarını sanmıyorum bir süre sonra soğudu, olaylar soğuduktan sonra o
insanlar geri çekildi, yine o iĢte 50 kiĢilik,100 kiĢilik o gruplar zaten var olan gruplar
yine varlar. Pek anlamlı Ģey bir Ģey yok yani böyle bilimsel anlamda geliĢtirecekleri
tez falan yok burada aslında.
109
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Dediğiniz Ģeyi bilmiyorum ben bir bilgim yok Ankara‟da o tarz bir çalıĢma yok
zaten. Ankara‟da bu konuyla ilgili yani yakını olan Ģeyler zaten var olan bir takım
duyarlı dernek, parti, siyasi örgüt gibi yapılar zaten vardı, devam ediyorlar yani
adlarına Ģu duyarlılık diye bir isim koyarak yapmaları da pek bir anlam taĢımıyor.
Ben kentle olan iliĢkimi evde oturmak olarak tanımlıyorum. Ben kentime küskünüm
çünkü. Keyif almıyorum ben dıĢarı çıkmaktan.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Benim kent ütopyam kenti yöneten insanların nitelikli olması. Kenti yöneten
insanların Ģeyi bırakın bir sosyalistin iĢte yok mahalle meclisleri falan filan bir takım
ütopyalarım vardır da bu ancak biz sosyalizmi yaparsak bu tür meclisleri falan
kurabiliriz. Ama bu sistem içinde en azından bir belediye baĢkanının, belediye meclis
üyelerinin o kentte bir Ģey yapılacağı zaman en azından ….. Gibi, iĢte… Gibi bir
yerden görüĢ almadan hiçbir yere kazma vurmaması gerekiyor. Kazma vurmaması
gerekiyor yani biz öyle bir belediye baĢkanının elindeyiz ki o küçücük aklıyla,
küçücük aklıyla belediyede çalıĢan çok fazla geliĢmemiĢ mühendislerin aklıyla iĢte
kendi aklıyla daha doğrusu Ģuraya Ģunu yapalım buraya bunu yapalım gibi Ģeyler
söylüyor o yetersiz sandığım mühendislerinde „evet baĢkanım „, „ haklısınız
baĢkanım „ ,‟doğru dediniz baĢkanımla „ kafasına göre Ģeyler yapıyor o da kenti
bozuyor.
Ġlk baĢlarda çok umutluydum yani hiçbir Ģey artık eskisi gibi olmayacak diye
düĢünüyordum ama bir Ģey var ki her Ģey eskisinden daha kötü yani neticede bu gezi
direniĢinde karĢı çıktığımız Ģeyler, ve bu insanlar daha fütur uzlaĢtılar yani bu
kalkıĢmanın, bu isyanın ,bu tepki göstermenin Ģiddetini gördüler ,Ģiddetin nereye
kadar olacağını gördüler ve bunu karĢılayacak önlemleri aldılar iĢte 100 bin tane
daha polis alarak, bilmem bir Ģey alarak iste onları teĢkilatlandırarak, olası yerlere
tayinlerini çıkartarak herhangi bir Ģey olursa saf tutmak için ellerinden gelen her Ģeyi
110
düzenlediler. Bundan sonrada gezi direniĢi gibi bir direniĢ, büyük bir direniĢe izin
vereceklerini hiç sanmıyorum. Hiç sanmıyorum, çok acımasızca bastıracaklardır.
(B.A, YaĢ: 58, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Kürt, Meslek: Pilot)
Geziden sonra Caferağa DayanıĢması olarak oluĢtu. Bir iĢgal evi ile güçlendi evin
kapatılmasından sonra bir süre daha devam etti. ġimdi fiilen dağıldı.
Çok uzun Ģeyler anlatabilirim ama kısaca orada tekrardan kent sakinleri olduğumuzu
hatırladık.
DayanıĢma ihtiyacı.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Evet HDP.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
111
9. Kentsel hareketi nasıl tarif ediyorsunuz? Forumları kentsel hareketin
içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir yere koyuyorsunuz?
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Bütün bunlar demokratik hak olarak kitlelerce önce arzu edilmeli ve sonra gücünü
kendi var ederek gerçekleĢmeli.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Kendi bedenini arayıp bulacak bir ruh bu. Kısmen HDP bunu kucaklıyor.
(M.C.O, YaĢ: 58, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Öğretmen)
Elbette sosyal duyarlılık. Doğa bilinci. Ġstanbul'da az kalmıĢ nefes alınacak yerlerin
varlığının devamı ve bunu korumaya yönelik ortak sosyal tepkinin yanında yer almak.
112
2. Forumlara ne zamandır katılıyorsunuz? Kesintisiz olarak katıldınız mı?
Üniversite öğrencilimden beri zaman zaman haklı olan bu tür çabaların yanında yer
aldım.
Bu kadar büyüğü elbette Gezi. Ama bu denli sosyal birikimli bir tecrübem eminim
çok kiĢi gibi daha önce olmadı. Olanlar daha dar alanlıydı.
Aklıma ġeyh Bedrettin Destanı geldi. Doğa için bir Ģeyler söylemek isteyen insanlar
ırk, din, mezhep ayrımı gözetmeden hep bir aradaydılar. Bir yerde sol söylemciler, öte
yanda namaz kılanları çembere almıĢ özgürlüklerini yaĢamasını sağlıyorlardı.
Türbanlı genç kızlar, küpeli gençlere helva dağıtıyordu
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Ben Ġstanbul'a 1975'te üniversite eğitimi için gelmiĢtim. Elbette etkilenmiĢtim. Kent
henüz beton değildi. Önceleri daha da güzel olmalıydı. Zaman geçtikçe, insanlarda
eğitim ve bilinç artınca ne gariptir her Ģey tersine döndü. Zaman ileri, düĢünce geri.
Eskiden köyden gelenler bile kente saygı duyardı. ġimdi yöneticiler sadece “oy”a
saygı duyuyor yazık ki...
113
9. Kentsel hareketi nasıl tarif ediyorsunuz? Forumları kentsel hareketin
içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Yeni bir kentsel tarifim yok. Medeni Kanun kabul edildiğinde örneğimiz ve
zamanımız yoktu. Biz de geliĢmiĢ Ġsviçre örneğini aldık. Önerim aynen böyle,
yöneticiler doğa bilinci olan geliĢmiĢ ülkelere gitsin ve onları örnek alsın. Forumlar
da bu bağlamda olmalı. Onlar sadece uyarıcı. Unutulmasın, kentleri bu hale
getirenlerin torunları da bu kentlerde yaĢamaya çalıĢacak.
Kamusal alanın yasal bir tarifi var elbet. Ama bu, devletin ceberrut sert yüzü yerine,
devleti oluĢturan insanların insanca yaĢayabileceği alanlar yaratması Ģeklinde
anlaĢılmalı. Bu, devlete sahip halkların kendilerini her yerde özgür ve mutlu yaĢadığı
yerler Ģeklinde algılanmalı. Parklar vs. bu konuda sadece dar anlamda yorumlanmalı.
Yani en resmisinden bir kamusal kurumu bile vatandaĢ, özgürce nefes alabileceği bir
alan olarak görebilmeli.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Kocaman bir muamma. Çok seversiniz ve ondan korkarsınız. Ben bu kente, cesaretimi
ancak çok toparlarsam girebiliyorum.
Anadolu'da eskiden samimiyet vardı (ġimdi orada da yazık ki gerilim var). Eski Türk
filmlerinde evlerinden sardunya sarkan dar sokaklı kentler görürdük. Kadınlar iĢ
bitimlerinde ev önlerinde toplaĢır, sohbet eder. Erkekler sokaktaki herkesi tanır ve
onlarla selamlaĢır. Çocuklar, sokak aralarında neĢeyle koĢuĢturur. Hah, iĢte böyle
olmalı kentim diye düĢünürüm. Bu benim özlemim değil sadece, çocukluğum ve
gençliğim...
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
13. maddede bu soruyu da yanıtlamıĢım ben. Tek eklentim, kentler yukarıya doğru
büyüdükçe, insanlar aĢağıda çok küçük kalıyor. GüneĢ alan sokaklarda yaĢamak,
ütopya olmamalı.
114
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
Yöneticiler halkını severse forumlar elbette ki azalır. Ama iyinin güzelin sınırı yok.
Ġstekler daha iyisi için devam etmeli. Sadece saygı sınırları aĢılmadan. Forumlar
amacından saptırılmadan. Forumu düzenleyicileri, amaçlarını saptıranlara müsamaha
göstermeden. Yoksa siyasal, sosyal iyiye giden yol, bir bakmıĢsın kötücülerin
ekmeğine yağ sürmüĢ. Hedef, sadece yaĢanılır güzel ülke... Forumların en önemli
yansıması; toplumsal bilinç oluĢturması olur. YaĢadığımız kente farkındalığımızın
artması yaĢanabilir kentler oluĢması için çok önemli.
(E.K, YaĢ: 35, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Alevi, Meslek:
Bilgisayar Mühendisi)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Gezi Parkı DireniĢi, Gezi baĢlangıç oldu. Daha sonra da forumlarda bulduk
kendimizi.
Farklı yaĢ grupları, farklı dünya görüĢlerine sahip insanlar bir aradaydılar. Gezi ve
forumlar bizi bir araya getirdi.
Var, ancak gezide hangi partiden oluĢumuz önemli değildi. Bunu bırakıp öyle
oradaydık.
115
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye
çeken neydi?
YeĢilin olduğu, insanların katletmediği bir doğa, yaĢayabiliriz ama çevreye de saygılı
olmalıyız.
Kamuya ait olan alanlar. Parklar kente ait kentlilere aittir. Bu yönetenler tarafından
verilen bir lütuf değil, gereksinimdir.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Bu tarz yerler bizi yaĢadığımız kente ait olmamızı daha çok sağlıyor.
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Ġstanbul‟da yaĢıyorum. Çok büyük bir metropol. Ġstanbul eskiden daha çok yeĢildi.
Bina yığını oldu. Kentimi sevdiğim için bu denli yeĢilin talan edilmesi beni üzüyor.
Daha yeĢil bir kentte yaĢamak isteğim.
Çocukken sokakta futbol oynardık, sokakta büyüdük. Sonra kentler büyüdü biz
büyüdük. Sokak kavramı ortadan kalktı maalesef.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
YeĢil bir kent, trafiğin olmadığı, misafir değil de ev sahibi gibi yaĢayacağımız bir
kent dileğim.
116
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
(G.O, YaĢ: 29, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Alevi Türk Kürt,
Meslek: Reklam ve Pazarlama Müdürü)
Hayır
Tek baĢıma olduğum düĢündüğüm çok konuda yalnız olmadığımı anladığım yerler.
Bazen sadece görmek, bazen hak sahibi olabilmek, bazen sadece laf olsun diye.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
117
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri paylaĢabilir
misiniz?
Umuma acık alan, bireylerin eĢit kullanım hakkına sahip olduğu alan.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Doğru yönetilmedikçe bizim ülkemizde çok sorunlara dönebilir yapı. Kent hakki
demokrasinin hazmedildiği toplunlar bireyler için mükemmeldir.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
118
4.2.3. Abbasağa Parkı Forumu
Toplanmaya baĢladığı ilk zamanları göz önünde bulundurur isek Abbasağa Parkı
Forumu‟nun diğer parklara göre daha kalabalık olduğunu söyleyebilmekteyiz.
ÇarĢı Gezi‟de alınan kararlar yerine gelene kadar Abbasağa‟da durma kararı almıĢtı.
Bu süreçte forum baĢladı. Ġnsanlar bundan sonra ne yapmalıyız demeye baĢladı.
Tabii ilk baĢta kitleseldi, onları getiren bir heyecan vardı. Çünkü apolitik insanalar da
vardı orada. Daha sonra forumda gruplar ortaya çıkamaya baĢladı; siyaset çalıĢmaları
grubu, barıĢ grubu gibi. Ama barıĢ grubunun ortaya çıkması milliyetçi bir önyargının
varlığını hatırlattı bizlere. Çünkü orada barıĢ annelerini getirirken Ģehit anneleri de
getirilsin denilebilirdi. Ama sanki Kürtler bu toprakların evlatları değil. Forumlar bu
noktada ayrıĢmaya baĢladı. Ayrıca ikinci bir ayrılma nedeni vardı; solun kendi
kurum kimliğini kapının önünde bırakmayıĢı. Solun çok büyük bir hatası bu.
Ben olağanüstü hal dönemini yaĢayan bir insanım. Ben 90 larda üç gün üç gece
elektriksiz, susuz, ekmeksiz dıĢarı çıkamadığımızı çok iyi biliyorum. Kürt
mücadelesi yılmayan bir mücadele ama Batı hep kaybetmeye mahkum. ĠĢte bu
yüzden Kürdistan‟da olduğu gibi halk meclisleri Batıya lazım.
Bizim hayata geçirmek istediğimiz bir Ģey vardı siyaset çalıĢma grubunda, bunu
baĢaramadık, Ģuydu; seçim barajının kaldırılması. AraĢtırdık, 1960‟lı yıllarda barajın
olmadığını öğrendik. Böyle olmasını çok istedik, çok uğraĢtık. Hatta Gezi‟nin
içerisinden birini milletvekili adayı, belediye baĢkanı adayı yapalım dedik ama
baĢaramadık. Ġkinci olarak da barıĢ anneleriyle asker annelerini bir araya getirmeye
çalıĢtık, barıĢ anneleri getirildi foruma. Ama bizim amacımız her iki kesimi bir araya
getirerek kolektif bir yapı oluĢturmaktı. Maalesef baĢarılı olamadık.
Foruma götüren tüm halkların ortak yaĢam alanı mücadelesi. Halkların sınırı olmaz,
ülkelerin sınırı olur, bu düĢünceyle oradaydım ben. Ama zamanla dediğim gibi,
milliyetçi önyargıların yıkılmayıĢı, Türk solunun havadan bakıĢı, kendi kurum
kimliklerinin dıĢarıda bırakılmayıĢı forumu zayıflamaya götüren sebepler oldu.
120
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri
paylaĢabilir misiniz?
Kamusal alan parklardır, bahçelerdir. Bu evlerin olması gerekiyor. Birçok boĢ ev var.
Sokaklarda kalan birçok insan var. Kirasını ödeyemeyen birçok insan var. En
azından bu insanlar yararlanabilirler. BeĢiktaĢ Belediyesi‟nin çorba dağıtım ekibi var.
Ben birkaç defa çıktım ekiple, o kadar çok insan var ki sokaklarda kalan, periĢan
durumdalar. Bu insanları düĢündüğün zaman evet bu insanların olması gerekiyor. Bu
boĢ evlerin değerlendirilmesi gerektiğini düĢünüyorum ben.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Barınma olarak da, mücadele olarak da tamamen elimizden alınmıĢ bir kent ve
kısıtlanmıĢ bir hayatımız var.
Ben köy kültürüyle büyüdüm. Orada dayanıĢma vardı, komĢuluk vardı, yaĢam hakkı
vardı. Ġnsanlar birbirine gidip gelirdi, sohbetler vardı. Ama kentte bunlar yok.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ben elimde olsa bugün kenti terk ederim. Bu ortamda, böyle bir sistemin içinde hiç
yaĢamak istemiyorum. Ütopyamı gerçekleĢtirmek istersem bir köy evine ya da daha
kırsal bir alana gitmek isterim.
121
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
En azından bir deneyim oldu oradaki insanlar için. Ama dediğim gibi deneyimlerin
ileri aktarılabilmesi için solun o kurumsal kimliğini biraz daha kenara bırakması
gerekiyor. O bütünleĢtirici ortamı sağlamak için kendini yenilemesi gerekiyor.
(D.Ö, YaĢ:25, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: ġehir
Plancısı)
Geziden sonra sürdürülen Abbasağa Forumu'na katıldım, daha sonra sürekli olamadı
ama ara ara gitmeye deva ettim.
Hayır.
Kamusal alanın aktif bir Ģekilde kullanılıyor olmasından etkilendim. Ayrıca dinleme
kültürünün de yaygınlaĢıyor olması benim için önemliydi.
Ġlk kez YurttaĢ Gazeteciliği toplantısı için gelmiĢtim, sonrasında foruma dinleyici
olarak katıldım. Sonrasında da bu böyle devam etti.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
122
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri paylaĢabilir
misiniz?
Hafızaya önem veren biri değilim. Ama kiĢisel hafızaya tabii. Kentsel hafızayı
korumayı baĢarabilsek keĢke.
Forumlar kentsel hareket içinde önemli bir yere sahip olmakla birlikte aslında bu
hareketin çok da küçük bir parçası. Uzun tartıĢmaların, konuĢmaların harekete
geçememesi ya da zaman içinde sönümlenmesi büyük bir sorun bana göre. Fakat kent
üzerine düĢünmeye baĢlamak, birlik olmak, dayanıĢarak çözüm aramak da çok önemli
bir adım aynı zamanda.
Kamusal alan, herhangi bir kıstas, Ģart gözetmeksizin dileyenin gelip vakit
geçirebildiği ya da yürüyüp geçebildiği tanımlı ya da tanımsız alandır, diyebiliriz.
Ġçinde bulunmak için herhangi bir özelliğe, ayrıcalığa, koĢula sahip olmanın
gerekmediği bu mekanların tanımlılığı, Ģahıslar arasındaki etkileĢimin niteliğine veya
niceliğine bağlıdır. Mesela kentsel unsurlar arasındaki eriĢimi sağlayan sokaklar,
kullanıcıların pratiklerine bağlı olarak farklı ve önceden öngörülemeyen mekanlar
haline gelebilir. Benzer Ģekilde, yeĢil ve rekreatif alan olarak düĢünülen parklar kimi
zaman tanımsız, boĢ kent parçaları haline gelebilir. Mahalle evlerinin bir sokak ya da
park kadar kamuya açık alanlar olduğunu düĢünmüyorum. Mahalle evinin kamusallığı
da o mekânları kullanan topluluklara ve doğal olarak Ģahıslar arasındaki etkileĢime
bağlı olarak zaman zaman yarı kamusal alan özelliği de gösterebilmektedir.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
123
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
DeğiĢken! Kamusallık ve Ģeffaflıktan yana mücadele etsem de Ġstanbul gibi bir kentin
kaotik ortamı beni zaman zaman yine kendimle baĢ baĢa kalabileceğim mekânlar
aramaya itiyor. Hem müĢterek, hem de müstakil bir mekân yaratma arayıĢında
olduğum için değiĢken diye tanımlayabilirim :)
Mahalle kültürü ile büyüyen son jenerasyonum sanırım. 11-12 yaĢına kadar
sokaklarda, civar mahallelerde özgürce dolaĢabildim fakat sonradan "lojman" olgusu
ile tanıĢtım. Ergenliğim sırasında Ġstanbul'da Ġller Bankası'nın lojmanları ile merkez
arasında toplu taĢıma yoktu; uzun ve tek tük aracın geçtiği ıssız bir yolu yürümek
durumunda kaldım uzun yıllar. Ġlk sözlü tacizi de o yolda deneyimledim, "araba
altında kalmak"tan da o yolda kurtuldum ilk kez. Belki de bu yüzden, sokakta var
olmayı çoğu zaman politik bir Ģekilde, yalnızca sokakta "kadın" olmak üzerinden
kuruyorum. Araçların yoğun olarak geçtiği bir sokaksa, çoğunlukla Ģoförlerle
inatlaĢarak hareket ediyorum. Issız ve karanlık bir sokaksa yine o ıssızlıkla inatlaĢarak
adımlarımı yavaĢlatarak yürüyorum; bunun gibi bir iliĢkim var her gün kullandığım
sokaklar ile.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Benim hayatımda ilk defa yaĢadığım bir Ģeydi bu. Aslında çok da eylemlere falan
katılan da bir insan değildim. Ülkeye dair sadece haberleri takip ederdim o da
akĢamları malum ailece. Sonra nasıl oldu bunu ben de kestiremiyorum hala, içimdeki
mücadeleci ruh kendini Gezi‟de buldu. Hiç Ģaka yapmıyorum. Yani demek ki böyle
bir imkan hiç sunulmamıĢ demek. Liseden yakın arkadaĢlarımla Gezi‟de neredeyse
her gün oradaydık. Evimiz Ortaköy‟deydi. Orada kalmadık ama neredeyse hep gittik.
124
Ben hayatımda ilk kez biber gazı yedim. Ġlk defa polise karĢı slogan attım… Sonra
zaten iĢte Gezi sonrası oluĢan forumlar… Ben de Abbasağa‟ya katıldım.
Gezi‟den sonra katılmaya baĢladım. Ġlk zamanlar daha yoğun gidiyordum sonra iĢe de
baĢlamamla beraber pek sık gidemedim.
Hayır olmadı.
Benim gibi ilk defa sokakta, sokağı yaĢayan insanlar oradaydı. Ben bunu yirmi beĢ
yaĢında yaĢamıĢtım. Orada kırklı yaĢlarında hatta yaĢça daha büyük insanlar ilk defa
toplumsal bir muhalefet içinde olduklarını paylaĢtıklarında çok farklı hissetmiĢtim.
Kendi kendime demiĢtim kaç kuĢak aslında muhalefetin dıĢında kalmıĢ hep.
Gezi‟ye kadar kendimi hiç özgür hissetmemiĢim. Sokakta olmak, haykırmak, duvara
belki bazen saçma da olsa bir Ģeyler yazabilmek, bilmiyorum çok değiĢikti. Ben ilk
defa genç olduğumu hissettim. Bu hislerle de foruma gitmeye devam ettim.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Hayır.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Beni geziye çeken Ģey insanların kolektif bir biçimde hareket etmeleriydi. Daha
huzurlu güvenli barıĢçıl bir ortamda yasamak için mücadele etmeleriydi.
Benim okulum sahildeydi. Gerçi evim de sahile yakın bir yerde. O yüzden deniz
benim için çok önemli. Ama maalesef denize eriĢmek de güçleĢiyor artık, kıyılar bazı
kimselere Ģirketlere satılıyor. Benim hafızam bu kente dair mavi ama ona da setler
çekiliyor artık.
125
9. Kentsel hareketi nasıl tarif ediyorsunuz? Forumları kentsel hareketin
içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Forumların insanların fikirlerini paylaĢtığı, artistiği, bir Ģeyler ürettiği bir alan
olduğunu düĢünüyorum ve forumların bu hareketlilik içerisinde önemli bir yerde
olduğunu düĢünüyorum.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Özel ve sosyal hayatimi sürdürmeye çalıĢtığım yer olarak görüyorum yasadığım kenti.
Mahalle kültürüyle pek büyüyemediğim için sokakla aramda bir bağ olduğunu
söyleyemem ama mahalle kültürü denen Ģey bazen sıcak ve samimi iliĢkilerin olduğu
yer bazen de dedikodu ve baskının olduğu bir yer olabiliyor.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ġnsanların birbirinin hayatına müdahale etmediği, barıĢ ve huzur dolu bir kentte
yasama özlemim var.
126
(E.K, YaĢ:29, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: Memur)
Hayır.
Tek baĢına bir Ģey yapamayacağını gören insanların bir araya gelip beraberlik
duygusunu hissettiği yerlerdi benim için forumlar. Forumun havası beni etkilemiĢti
ancak o dönem bir parti üyeliğim vardı ve bu tür bir araya gelip tartıĢma ve beraber
karar alma mekanizması partide de iĢlediği için özel bir ihtiyaç duymamıĢtım bir daha
forumlara katılmak için.
Teyzem ve eniĢtem Abbasağa forumlarına benden daha ilgiliydiler. Bir gün ben de
onlarla gittim. Benim gitme nedenim meraktı. Bana göre birlikte olmanın,
dayanıĢmanın güzelliğini orada yakalayabildikleri için insanlar forumlara gidiyor.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
ġu anda herhangi bir partiye karĢı sempatim yok. Gezi forumuna katıldığım dönem ve
daha öncesinde TKP'ye üyeliğim vardı.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Bulundum. Ġnsana, hayvana, doğaya yapılan korkunç muameleye, her Ģeye itirazım
vardı. Gezi'deki dayanıĢma duygusuydu beni çeken.
127
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri paylaĢabilir
misiniz?
Talan projelerine maruz kalan kent sakinlerinin bir araya gelme, ortak karar alma ve
karar doğrultusunda beraber mücadele etme hali.. Kentsel dönüĢüm kararı üzerine
yapılan bir foruma hiç katılmadım ama bana göre forumlar bu hareketlerin organize
ve sürekli olmasını sağlar.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Kent sakinlerinin kendilerini yaĢadıkları yere ait hissedebilmeleri, istedikleri gibi bir
kente sahip olabilmeleri için bu yaĢam alanları artmalı diye düĢünüyorum..
Kentin sahibiymiĢim gibi hissetmem, kente sadece anılarla bağlanırım. Kentte benim
adıma karar verilmesine alıĢmıĢım ve en fazla bir Ģeyleri talep etmeyi bilirim.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
(Ġ.N.Z, YaĢ: 58, Eğitim Durumu: Kuleli Askeri Lisesi, Etnik Kimlik: Türk
Meslek: Emekli Devlet Memuru)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Gezi‟den sonra baĢlayan forumlara katıldık. DireniĢ ve mücadele. Gerek ağaç, gerek
insan, hayvan… Hakkımızı savunmaya, birey hakkımızı savunmaya gittik Gezi‟ye ve
forumlara.
Bir ara altmıĢ iki gün ara vermiĢtim Abbasağa Forumu‟na. Benim annem de
hastaydı, ağır hastaydı, yatalaktı, bir yandan da onun yanındaydım. Forumda bazı
tartıĢmalar da vardı iĢte altmıĢ iki gün sonra da devam ettik.
Valla oraya baĢtaki diktatöre karĢı, yaptığı haksızlığa karĢı gittik. Orada her kesime
karĢı yaptığı diktatörlükten toplanan kiĢiler kendi partilerine, düĢüncelerine, ne
dersek… Ben söyleyemem yani, taraf olurum söylersem. Ben mesela birinde
Silivri‟deki duruĢmalara, haksız yere içeri atılan, asker, gazeteci, sanatçı, kadın,
erkek kim varsa onlar için duruĢmaya gidilsin dediğimde protesto yedi öbür gruptan
129
diyebilirim. Ertesi forumda Abbasağa‟da kalabalığın yarı yarıya azaldığını gördüm.
YanlıĢ bir ayrıĢmaydı.
Var. Ġlk defa bu Mayıs ayında 7 Haziran seçimlerinden önce geç veya erken onu
bilemem, Vatan Partisi‟ne üye oldum. ġuanda ordayım ama orada da tartıĢmalar var.
ġuan istediğim net bir parti yok yani. Her yerde eksik var, birleĢemiyoruz. Devrimci
halk cephesi olarak ortak paydalarda birleĢemiyoruz. KarĢı tarafı istememe, öteleme
gibi yanlıĢlar hala devam ediyor.
Doğma büyüme BeĢiktaĢlıyım. Annem de burada doğdu, büyüdü, öldü. Kentte bir
fakirlik vardı. Ġstanbullu da hemen hemen Anadolu köylüsü gibiydi, belirli bir zümre
kesimi hariç diyelim. Ama yardımlaĢma vardı iĢte. O zaman su kesilse tulumbası,
kuyusu olanlar birbirine verirdi. Burada para konuĢulmazdı yani. Ama 70‟li yıllardan
itibaren diyebiliriz, çocukluğumdan itibaren, bu apartmanlara geçiĢten sonra iĢte
iĢsizlikten Almanya‟ya gidiĢler, ülkenin durumu, siyasi kavgalar, değiĢik yerlerde
varoĢlarda bana göre yakın hemĢerilerin oturması da yanlıĢ. Hep birlikte oturmayı
öğrenemedik. Sağ-sol gibi ayrılmalar iĢte. Türk-Kürt gibi ayrılmaya çalıĢtıkları gibi
ayrılmalar devam ediyor. Ġstanbul‟un denizi bitti, yeĢili bitti, deniz ulaĢımı bitti.
Toplu taĢıma gene bana göre çözüm değil. On beĢ köprü olsa gene karĢıyım, çözüm
değil, rant için yapılıyor köprü. Fatih Sultan Mehmet‟i öve öve anlatan arkadaĢ, Fatih
Sultan Mehmet‟in bir ağaç kesenin kellesini kopardığını iyi bilsin.
130
10. Kamusal alan deyince ne anlıyorsunuz? Parkların, mahalle evlerinin
temsil ettiği kamusallık nedir sizce, tarif edebilir misiniz?
Kamusal alan iĢte herkesin ortak… Deniz kıyısı hepimizin ortak malıdır ama belirli
kiĢilere eski yıllardan beri peĢkeĢ çekiliyor. Bütün deniz kıyısı her vatandaĢın ortak
yeri. Meydanlar ortak, parklarımız var tabii, olmalı, nefes alınacak yerler. Mahalle
evlerine girmedim ben, evsizlere ev amacı olursa iyi tabii. Ama bu öncelikle iktidarın
görevi, yapmalı yani.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Genelde pek otobüse binmemeye çalıĢır yürürüm. Atletim zaten, koĢuyorum. Günde
en az yedi kere evden çıkar yürürüm. Toplu taĢımadan Ģikayetçiyim. Boğaziçi‟nde bu
denizin kullanılmaması yanlıĢ. Avrupa‟da Hollanda gibi Ģehirlerde kanal kullanılıyor
ulaĢımda. Ama burada hala dördüncü beĢinci köprü gibi rant peĢinde oluyor
idareciler. Onlara oy vermiyorum, verenlere de kırgınım, protestodayım onlara karĢı.
BeĢiktaĢ sokakları son kalan yerler; Kadıköy, Yedikule, Kuzguncuk gibi. KeĢke
kalsalar… buralarda herhalde toplu alıĢveriĢ merkezleriyle, altları da garaj olacak
büyük hisselerle oluĢturulmaya çalıĢılıyor herhalde. Biz ona karĢıyız. Sokak, sokak
olarak kalmalı, içki içeniyle, köpeği, kedisi kuĢu, her Ģeyiyle… Sağcısı, solcusu tüm
insanıyla. BeĢiktaĢ bunun son üç kalesinden biri gibi görünüyor, gelen sağ olsun
öğrencileriyle de, çevresi okulla dolu. BeĢiktaĢlıyız, ÇarĢı‟yız aynı zamanda.
Haksızlığa karĢı, ÇarĢı faĢizme karĢı!
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Oksijeni bol olacak bir kentin, ağacı kesilmeyecek. GeniĢ alanları olan, deprem afet
her türlü Ģeye karĢı, suyu, elektriği kesilmeyen, sokaklarda evsizin yatmadığı, iĢten
eve evden iĢe öyle makine gibi insanların gitmediği, komĢuluk iliĢkilerinin olduğu,
halkın böcek gibi ilaçlanmadığı, gaz sıkılmadığı bir toplum (polis çocuğu olarak
söylüyorum bunu, babamız polisti böyle değildi.), bir kent istiyorum.
131
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
(M.Ç, YaĢ:26, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Kürt, Meslek: Öğrenci)
Evet.
Herhangi bir konuda birçok farklı görüĢü ve bakıĢ açısını görüyorsunuz. Tekçi ve
kendini dayatan bir mekanizmadan uzak ama bazen moderatör ya da yönlendirme
olabiliyor en nihayetinde birbirine yakın ya da aynı politik tepki sahibi insanların bir
arada olduğu oluĢumdur.
Ortak bir sorunu ortaklaĢa çözmek. Ġnsanlar kendileri gibi düĢünen insanların olduğu
tartıĢabileceği, konuĢabileceği insanlar olduğu için geliyor.
132
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Gezi parkında bulundum. Ġtirazım kamusal mekânların kamusal alanlar gibi iktidarın
denetimine girmesi, halka ait mekânların sermayenin kendini yeniden ürettiği alanlara
çevrilmesi. ayrımcılık, ırkçılık homofobi, milliyetçilik gibi toplumu birbirinden
ayrıĢtıran tekçiliği savunan güçlere karĢı oluĢan politik tepkiler için oradaydım.
Mekânın bir belleği vardır, yaĢadığım kenti bende yarattığı imgelerle hatırlatırım.
Kırsaldaki kentlerin, dağlara yakın yerleĢmelerin hissettirdikleri ile denize kıyısı olan
kentlerin hissettirdikleri çok farklı. Sınırsızlıklardan sınırlılıklara geçiĢ diyebiliriz;
mesela köyde devlet çok az varken, her Ģeyinizi siz üretiyorken kentte her Ģeye
bağımlısınız.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Ġnsanların kendi yaĢam alanlarını kendileri üretme hakkına sahip olmaları gerektiğine
inanıyorum.
133
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Mahalle kültürü hatta köyde büyüdüm diyebilirim. Sokaklar nefes aldığım yerdir,
sürekli yürümek isterim sokaklarda. Ama bazı sokaklardan geçerken de gözlerle taciz
edilmek kötü.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Engelsiz, bol yeĢil, mahalle ve sokağın olduğu dayanıĢma içerisinde bir kent.
(S.Ç, YaĢ:28, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Türkiye, Meslek: MüĢteri
Temsilcisi)
Birçok insan gibi ben de Gezi‟den sonra oturduğum yere yakın bir park forumuna
gitmeyi tercih ettim ve böyle devam ettim.
Hayır, olmadı.
Farklı insanlar, farklı kültürlerle tanıĢma ; farklı fikirleri tanıma imkanı buldum.
134
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
Tamamen merak ettiğim için katıldım, özel bir amacım yoktu. Ġnsanların kendilerini
özgürce ifade edebilme imkanı buldukları için bu forumlara katıldıklarını
düĢünüyorum.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Ġstanbul‟da doğup büyüdüm. Yakın zamanda evlenip Ġzmir‟e taĢındım. Ġki kenti
karĢılaĢtıracak olursam; Ġstanbul için zamanın hızlı aktığını, Ġzmir içinse burada
yaĢayan insanların yasamaktan zevk aldığını söyleyebilirim. Ġstanbul denilince akla -
benim için geçerli bu durum- öncelikle Ģehrin olumsuz yönleri geliyor. Trafik ve
Ģehrin kalabalık oluĢu ön planda. Bu durumun doğurduğu yan aktörleri saymakla
bitmeyeceği için bahsini hiç açmıyorum. Burası eskiden de çok kalabalıktı fakat, en
azından insanların ruhu vardı. Zamanla yaĢanan göçlerle hem Ģehrin kimliği değiĢti
hem de artan nüfus yoğunluğu ile birlikte yaĢamdan zevk almak imkansız hale geldi.
Ġnsanların inatla Ġstanbul gibi sorunlu metropollerde yaĢamalarına anlam
veremiyorum. Eskiye kıyasla son dönemlerde kent adına yaĢanan tek olumlu
geliĢmenin toplu taĢımada yaĢanan iyileĢtirmeler olduğunu düĢünüyorum. Tabi bu
durum toplu taĢımayı kullananlar için geçerli. Özel araç sahipleri içinse durum aksi
yönde ilerliyor.
Bence herkes köyüne dönmeli :) Forumları kentsel hareket içinde ateĢe su taĢıyan
karınca olarak değerlendiriyorum.
135
10. Kamusal alan deyince ne anlıyorsunuz? Parkların, mahalle evlerinin temsil
ettiği kamusallık nedir sizce, tarif edebilir misiniz?
Bir insanın özel mülkiyeti dıĢında kalan tüm alanlar kamusal alandır.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Mahalle kültürü ile büyüdüm, çocukluğum sokakta geçti. Bence her çocuk mahalle
kültürü ile büyümeli. Fakat malum kentsel dönüĢüm dalgasıyla birlikte bizim
çocuklarımız bundan bîhaber olarak büyüyecekler diye düĢünüyorum.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
(S.C, YaĢ: 26, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: Bankacı)
Gezi‟den sonra bir süre düzenli olmakla birlikte sonrasında çok nadiren katılıyordum.
136
3. Gezi’den önce bu tarz bir tecrübeniz oldu mu?
Hayır
Ġlk defa sokaktaydım, en baĢta her yerden ilçeden insanlar, sonrasındaysa kendi
muhitimde insanları tanımak bir araya gelmek hoĢ anılar bıraktı bende. Hala daha
görüĢtüğüm, edindiğim dostlar var.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Çocukluğumun ilk yılları 90 li yılların çok tipik bir Ġstanbul mahallesindeydi ama
ilkokul sonrası küçük bir Ģehre taĢındığımızdan kentten çok kırsala dair diyebiliriz
hatıralarım.
Bütün olarak kenti kapsayan hareketler olmalı. Ancak forumlar bütün bir kenti
kapsamıyor, sadece o parkın vs. nin olduğu alanı ilgilendiriyor.
Ortak yasam alanı olarak tanımlayabilir basit olarak. kamusal alan biraz da modern
hayatla ortaya çıkmıĢ bir kavram kamusal alan varsa özel alanda vardır ki asıl
tanımlanması gereken budur bence.
137
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Çoğu kentte iç içe bir yapı içerisindeyken son yıllarda özellikle kentsel donuĢum adı
altında kalın çizgilerle ayrıĢır hale geldiler.
Kent yasamı Ġstanbul gibi bir kentte çok daha farklı hale geliyor. Birçok yıpratıcı
uyaran olması nedeniyle yoran bir yapılanma ve sosyal bi çok ihtiyacımın karĢılandığı
alan.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Sosyal ve kültürel olanakların yani sıra kendimi daha doğayla iç içe hissedebileceğim
bir kent istediğim. Hem merkezi hem biraz kasaba hayatinin harmanlandığı bir kent.
(ġ.D, YaĢ: 21, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Öğrenci)
138
3. Gezi’den önce bu tarz bir tecrübeniz oldu mu?
Hayır olmadı.
Gezi parkından sonra ortaya çıkan sorunların kavramların tartıĢıldığı bir forumdu.
Oldukça kalabalık bir katılım olmuĢtu.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Halkın ortak kullanım alanı olan kamusal alan dediğimiz paylaĢım mekanini rant
uğruna feda etmek göz yumulacak bir durum değil benim için.
Kent sürekli bir değiĢim içinde. Büyük kentsel değiĢimler meydana geldiğinde fark
edilmemesi imkansiz oluyor. Ya da o yer ile bağlantı daha kuvvetli olduğunda ufak
değiĢimler bile fark edilebiliyor.
Kentsel hareket benim için karĢı konulamaz bir durumu ifade ediyor. Kent sürekli bir
hareket bir oluĢum bir karmaĢa içinde. Kentsel hareketlilik, kentin doğurduğu ya da
kenti var eden bir olgudur. Bence kentsel forumlar da ayni döngü içinde bulunuyor.
Kamusal alan toplumun ortak kullanabildiği özgürlük alanlarıdır. Parkı tüm çocuklar
kullanabiliyorsa kamusal alan diyebiliriz. Ancak özel bir yere bağlı olarak sadece
müĢterilerine hizmet veren bir alandaysa kamusallıktan uzaklaĢmıĢ olur. Mahalle
139
evleri tam kamusal alan diyebilmek çok mümkün değil. Her evin kendine özel
kullanıcı mevcut.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Kentte var olmaktan keyif duyuyorum. Her ne kadar bazı sorunlar ile karĢılaĢılsa da
kentin imkânlarını olabildiğince kullanmaya çalıĢıyorum.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Her Ģeyin bir yerde toplanıp tek merkezler olması yerine eĢit dağılımın, dağıtımın
yapıldığı kentler olabilir. Doğayı kemirmeden tüketmeden betonun yeĢile oranla yenik
kaldığı kentler olsa güzel olur.
(M.P, YaĢ: 50 Eğitim Durumu: Ġlkokul, Etnik Kimlik: Dünya Ġnsanı, Meslek:
Erkek Kuaförü)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
140
ki. Ama maalesef ki bizdeki forumlarda içimize döndüğümüz zaman birbirimizle
mücadele etmeye baĢladık. Yani çeliĢkilerimizle. Hatta ben bir konuĢmamda dedim
ki bakın arkadaĢlar Gezi mücadelesi bizim sözlülük dönemimizdi galiba. Kötü
yönlerimizi görmeden hani baskı hepimize bir eĢit geldiği için kötü yönlerimizi
görmeden birbirimize yaslandık. Forumlarsa evlenme süreci gibi oldu, kavgalarımız
baĢladı birbirimizle. He biz burada evlendik ama mutlu olamadık. Çünkü mutluluğu
beceremedik. Gibicesine böyle bir tanımım olmuĢtu. Ha iĢin aslı da bu zaten. Sistem
de diyor ki zaten kendince, bu solcular bir araya geldiği zaman bir arada olamazlar.
Ben öyle görüyorum, öyle gözlemiĢlerdir mutlaka. Çünkü bizde de sol kesimde,
gelin isterseniz bu soldan önce tepeden baĢlamayalım de Gezi mücadelesini ele alıp
devam edersek daha sağlıklı olur. Gezi mücadelesi neydi? Bir devrim mücadelesi
değildi. Yani devrim için ayaklanma değildi. Haksızlıklar ve yaĢam alanlarına
müdahaleden dolayı bir baĢkaldırı idi. Birçok arkadaĢımız bunu devrim mücadelesi
gibi gördüğü için asıl sıkıntı ordaydı. Çünkü bizler orda kötü gidiĢhata karĢı bir duruĢ
sergilemek istedik. Herkes oradaydı. Mesela eĢcinsel, karĢı cinsten arkadaĢlarımız,
neden gezide oldu? Bu hayatın içinde biz de varız diye. Doğru mu? Bizim
hayatımıza da karıĢma, biz de yaĢıyoruz. Bunun için siyasal güçler de biz de varız
dediler. Dediğim gibi devrim veya sonuç beklemediğim bir eylem, hareket, uzun
sürdükçe o harekete zarar verir, karĢısındakine avantaj sağlar. Bizim Gezi
mücadelesi de biraz uzun sürünce bize biraz dezavantaj sağladı galiba. Talepleri dile
getirdikten sonra oturup değerlendirme yapmak gerekirdi.
Forumlara bir yıl kadar kesintisiz katıldım. Hala ben forum sözcüsüyüm hali hazırda
fakat bir müddettir özellikle haziran hareketinin ortaya koymuĢ olduğu refleks zaten
forum bileĢenlerini de aynı kiĢilerden oluĢturduğu için aĢağı yukarı, haziran
hareketiyle pek Ģeyi kalmadığı için. Bir de forumun sürekli devam etmesi iyi bir Ģey
değil. Forum bir, Gezi‟den sonra da ilk defa yaĢadığımız için formu, forumun da
Ģeyini anlayamadık, anladık ta, belki çoğunun iĢine gelmedi. Öyle ki forum bütün
düĢünceleri bir çatı altında toplayan ve haksızlığa karĢı refleks verebilen bir hareket
olarak düĢünün, öyle olması da gerekir. Gelen arkadaĢlardan bazıları yok dedi ben
ulusalcıyla yan yana gelmem, yok Ģununla yan yana gelmem, gir gide birbirlerinden
uzaklaĢtırdı.
141
4. Forumlarda yaĢadığınız deneyimleri biraz dinlemek isterim.
Forumlar Ģunu öğretti bize. Aslında uzun vadeli düĢündüğümüz zaman forumlar
demeyelim de Gezi mücadelesi aslında Türkiye‟nin belki de bir baĢlangıcıydı. Yani
ee unutulmuĢ birçok değere sahip çıkmanın temel noktasıydı. Yani bugün
Karadeniz‟de ağacı için mücadele veren, Kırca‟da iĢte zeytini için mücadele veren,
yani kendi bulunduğu yerde, Sivas‟ın köylülerinin iĢte mücadelesi, bunların ana
çıkıĢında gezi mücadelesi öğretti insanlara. Bulunduğu yerlerdeki kendilerinin ortak
yaĢamı olan alanları kaybetmemeleri gerektiğini bu mücadeleyle kazanılabileceğinin
inancını yarattı. Bu bir baĢlangıç ama baĢlangıcın devamında Taksim‟de baĢlayıp
Taksim‟de biten bir mesele değil. Bu bir sosyalist devrim mücadelesi de değil, bak
bunu üzerine basarak söylüyorum. Bu tür mücadele zaten vardı ama bir ivme
kazandırdı Gezi mücadelesi. Forumlar kendi kentsel alanlarında yapılacak yanlıĢ
adımlara karĢı çıkmak, halkın duyarlılığını hissettirmek, bunu bilgilendirmek halkı.
Sonuçta toplum neyi yaĢamak isterse onu yaĢar. Topluma zorla baĢka bir yaĢantı da
yapamazsın. Kendi doğrumuzun bedelini de her zaman ödüyoruz, bugün kitapları aç,
Ömer Hayyam‟ından Buruni‟sine… Devrimcilik bir kazanım değil ki, topluma
kazandırılacak bir Ģeyin daha ilerini görmektir. Ġleriyi yaĢatmaktır topluma. Yirmi
sene sonra bakıyorsun, aa doğruymuĢ ya deniyor. O zaman diyorsun ki keĢke sen de
yirmi sene önce böyle düĢünebilseydin.
Beni foruma götüren sebep zaten benim destek olduğum bir hareketin devamı
olmasındandı.
Aslında Ģimdi iktidarın attığı birçok adıma karĢı olduğumuz için. Biz rahat
mücadelemizi Cumhuriyete borçluyuz. Fakat Ģimdi Gezi Parkı Topçu kıĢlası, sanki
bir rövanĢ alma durumuna girdiği için iktidarın, itirazımız bundan. Tunceli‟ye 1
milyon ağaç diktim burada eksik olsun kavramı mantıksız mantıksız Ģeyler.
Taksim‟deki ağaç Taksim‟e lazım. Daha sonra ben Gezi mücadelesinden sonra
142
Taksim‟e gittim hatta bir de kitap yazdım onda da geçiyor. Türbanlısı da çocuğuyla
eĢiyle geziyor, yani AKP lidir belki, ya dedim ki çocuklar canını kaybetti bu insanlar
burada yaĢasın rahat dolaĢsın diye. Belki mücadele verenlerin hiç biri orda
dolaĢmıyor bile. Gene bizim insanımız gidiyor oraya. Topluma ait biĢeylerin toplum
için var olması doğrultusunda düĢündük aslında.
ġimdi bizim ülkemizde özellikle her gelen gün geçen günden daha kötü oluyor.
Herkesin dilinde bir geçmiĢ, eskidendi meselesi var. Aynı biz de parkta olduğu gibi
neyi kaybettiğimizi bilmeden. ġimdi Ġstanbul‟da bir Ġstanbul kültürü diye bir Ģey
dolaĢır kulaklarımızda. Hani tadı damağımızda kalmıĢtır ama bize yaĢam fırsatı
olmadı. Aslında bu Ġstanbul kültürünü gene bizler 1957 li yıllar sopalarla kovaladık.
Ġçimizden uzaklaĢtırdık. Ve aslında bizim kültürümüz değildi o. Gayrimüslimlerin
kültürüydü Ġstanbul‟un kültürü. ġehri temiz tutan, Ģehri yaĢanır kılan, Ģehrin
kurallarına uyan kültür, gayrimüslimlerin kültürüydü. Biz bunları göndermek için
elimizden geleni yaptık. Onların yerine biz gelince iĢte bu kültür doğdu. Kültürümüz
burada görüyorsunuz. Yani gözümüzün içinde elbette yaĢanılana dair bir Ģehir
beliriyor. Fakat bunun sorumlu tamamıyla siyasi hareketler. Belediyelerdir, siyasi
yapılardır, Ģudur, budur… Bir ülkeyi yaĢanmaz hale getirenler o ülkeyi yönetenlerdir.
ġimdi biz zaten bir avuç insanız. Çok azız duyarlı insanlar olarak. YetiĢemiyoruz
aslında. YetiĢmeye çalıĢıyor. Ülkede rantsal dönüĢümden vazgeçilmediği sürece,
para mı? Hayat mı? dediğin zaman; hayat diyen toplum olmadığı sürece para diyen
toplum çok olacak, biz bir Ģeyleri değiĢtiremeyeceğiz zaten kolay kolay. ġuan çark
daha çok kazanma üzerine dönüyor. Ġçinde yaĢanılır mı yaĢanılmaz mı, onun
hesabını yapmıyorlar.
Kamusal alan dediğin zaman vatandaĢın ortak kullandığı, devlet denetiminde olan
kaldırım, park, devletin kontrolünde ama bir isim koymuĢ Ģurası park demiĢ Ģurası
kaldırım demiĢ, Ģurası yeĢil alan demiĢ… Kamusal alan dediğimiz zaman toplumun
rahatça kullanabileceği fakat denetimi kamuda olan alanlardır yani. VatandaĢ bu
alanları kullanamıyor çünkü devlet bu alanları kiraya vermeye baĢladı. Bir kentin,
toplumun idarecileri bir kentin yaĢam alanlarını yok ediyor. Siyaseti bahsetmiyorum
Ģuanda, siyaseti boĢ ver. YaĢamdan bahsediyorum ben. YaĢamı paraya değiĢen bir
idari yapı var.
143
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Ben trafiğe girmiyorum ev buraya yakın olduğu için. ġunu öğrenmemiz gerekiyor;
bu ülke bizim, bu kent bizim. Bende öyle tipik bir Ģey var ki, ben elimdeki çöpü
hiçbir zaman bir tarafa atmam. Ben görüyorum bazen yolda adamın ayağına takılıyor
bu kesme taĢlar, ayağına ne takıldığına dahi bakmayan insanlar görüyorum. Ben o
taĢı o çukuruna geri koymadan geçmem ordan çünkü o taĢı çukuruna koymadığın
zaman, bütün taĢlar yerinden oynayacaktır ve orası bozulacaktır. Sonuçta bu Ģehir
bizim Ģehrimiz!
Bizim iki tane bakkalımız vardı, biz ikisinden de alıĢveriĢ yapardık, gönül meselesi
biraz da. Hala çıktığım zaman yanlarına uğrarım. Aile ve arkadaĢ apartmanı
diyebilirim oturduğumuz apartman. Bizim o bütüün sokakla iliĢkimiz var. 26 senedir
BeĢiktaĢ‟tayız herkesi tanırız, herkes de bizi tanır. Biz Hatay‟dan geldik, orası da çok
kültürlü bir Ģehrimiz olduğu için burada bir adaptasyon sorunu yaĢamadık. Bugün de
mahalle kültürünü aĢılamaya çalıĢıyoruz, elimizden geldiğince.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Bizler aslında çağın, bizim ülkemizin çok ilerisinde düĢündüğümüz için kafamızda
bir ütopya değil de model olarak yani olmasını istediğimiz Ģeyleri düĢündüğümüz
zaman; ben 17 yaĢındayken ceza evinde yatıyorduk, bizden daha büyük arkadaĢımız
vardı bir tane o anlatmıĢtı: oturdu böyle “biz devrim devrim diyoh da dedi yarın
devrim olur da bütüün fabrikalar otomasyona geçerse iĢçiler ne yapacak ki” dedi.
Yani biz Ģunu istiyoruz bakın, insanların kendini ifade edip kendini yaĢayabileceği
ama doğruları gösteren bir dünyada yaĢamak isterim. ġurada bir kız çocuğu türban
takmak istiyorsa taksın ama dini eğitimini almıĢ ve ben bu Ģekilde yaĢamak
istiyorum diyorsa. Ama babasıyla anasıyla, çevresinin baskısıyla bu olmamalı. Bizim
ülkemizde doğan çocukların çoğu tecavüz çocuğudur. Neden biliyor musunuz?
Çünkü annesi kocasıyla isteyerek iliĢkiye girmiĢ insan değil. Bunların da kafasında
sürekli tecavüz vardır. AĢk çocukları olsa zaten çok farklı güller açar onlardan. En
büyük sıkıntımız burada bizim. Bu sebeple bizim mutlu olmamıza ihtimal yok. Hep
bir baĢkası, Ģu ne der, bu ne der… BaĢkasını yaĢıyoruz, kendimizi hiç yaĢamıyoruz.
144
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
Forum yeni bir kavram gibi girdi hayatımıza fakat bizim iĢte asıl amacı da formun
farklı düĢünceleri bir arada tutabilme refleksini verebilmesiydi. Türkiye‟de Ģey
sorunumuz var bizim, sosyalist kesimin çok bilir çok konuĢur ama hiçbir zaman
toplumun önüne bir alternatif sunamamıĢ olmasından bunaldım. Türkiye‟de bir
devrimci insanın hırsızlık, yolsuzluk dosyası yoktur. Ama bunu makbul
görmüyorum. Neden görmüyorum? Toplumun önüne belki de bir alternatif
sunamadığımızdan. Bizim toplumumuzun da hırsızlığa müsaitliği vardır. Ben
berberim bak bi dönem gelenlerin çoğu nerdeyse hepsi Ģunu söylerdi; “Ecevit dürüst
adam.” Ama seçim olur, Ecevit değil de Özal kazanır. Herkesin hırsız dediği, ben
demem de öyle bir Ģey. ġimdi bakıyorsun demek ki insanlarda var bir sorun.
Forumlardaki ana sorun da o bir araya gelip de karĢı duruĢtan daha ziyade sen ben
algısını üstünden atamadığı sürece bazı gruplar diğer yapının eylemine bile
katılmıyor mesela. Toplumumuza Ģunu alıĢtıramadık yani, haksızlığa karĢı çıkmayı.
145
Ġlgili mülakatlara aĢağıda yer verilmiĢtir.
(Ü.U, YaĢ: 61, Eğitim Durumu: Yüksek Öğrenim, Etnik Kimlik: Ġnsan ve
YurttaĢ Meslek: Makina Mühendisi)
Gezi ile baĢlayan hikaye, gezi parkında yapılan forumlar sonunda, alınan karar gereği,
park veya semtlerde yani yerelde de forumlar oluĢturuldu. Yoğurtçu formu da bu
anlayıĢla oluĢtu.
Forumlar, geziden sonra oluĢan yeni bir deneyimdi. Ġçinde bulunduğum Demokratik
Meslek örgütünde buna benzer deneyimler oldu.
Forumlar, gezi sonrası heyecanla yeni bir baĢkaldırı olarak görüldü. Zamanla foruma
katılan örgütlü yapıların bir kısmının egemen olma gibi eğilimleri oldu, geziyi
içselleĢtirmiĢ olan bağımsız insanlar ve böyle olmamasını isteyen bazı örgütlü
yapıların çabasıyla devam ettirilmeye çalıĢıldı ama oluĢan algı ve geliĢen konjöktürel
genel politika forumların devamlılığını olumsuz yönde etkiledi.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Parti üyesi olmadım, sosyalist dünya görüĢüne sahibim. Var olan siyasi partilerin
[Sosyalist ve sosyal demokrat]hiç birisi tam olarak görüĢlerime uygun olmadığından
tekil bir sempatim olmadı, ancak uyguladıkları politikarın görüĢüme uygun olması
durumunda destek verdim.
146
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Hemen her gün bulundum. Sorunuzu 4,5 .ci maddelerde yanıtladığımı sanıyorum.
GeniĢ perspektifli bir soru. Kent hafızam 6 yaĢında Bakırköy e gelmekle baĢladı. Eski
Rum ve ermeni evleri, geniĢ ağaçlıklı alanlar arsalar, ermeni Rum sorunsuz mahalle
yaĢamı gibi. Hatırladığım deneyim derken bunları kastediyorsunuz sanıyorum.
147
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Mahalle evleri, Mahallerde oturan insanların bir araya gelerek mülkiyetine sahip
olmadan kendi kaynakları ile ortaklaĢa finanse ediliyorsa mümkün olabilir. Devletin
veya belediyenin sunumu ile kamulaĢtırılmıĢ evler o anlayıĢların güdümünde olursa
iĢleyebilir. Aksi ise Devletin veya belediyenim mülkü olan bir yerin fiili iĢgali ile
mümkün olabilir. Yani mülkiyeti bir vatandaĢa ait olan bir evi fiilen kamulaĢtırmak
doğru olmamakla birlikte, sürdürülebilirliği ve meĢrutiyeti de olmaz.
YurttaĢ olarak, verilmesi gereken Kamusal hizmetin adil, eĢit olarak sağlanması için
mücadele eden bir yerde olmak Ģeklinde tanımlayabilirim.
Mahalle kültürü ile büyüdüm, sokakla olan iliĢkide yolları, meydanları, parkları,
sokak hayvanları, esnafı, komĢuları, binaları, Kafe ve barları ile birlikte bütün olarak
değerlendiriyorum. Liberal ekonominin, tüketim ekonomisinin insanlar ve kentler
üzerindeki etkisini doğru değerlendirmek gerektiğini düĢünüyorum. Buradan yola
çıkarak çocukluğumuzda yaĢadığımız Mahalle kültürünü bu gün yaĢamamız mümkün
değil ama Organize bir bütünlüğü olan Kent yönetiminden, kamusal alanların
kullanımı ve hizmetlerin kamu çıkarları yanında olması açısından yeniden tarif
edilmesi doğrultusunda mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Kamu alanları yaygınlaĢmıĢ, Kamusal hizmetleri yoğunlaĢmıĢ, kiĢi baĢına düĢen yeĢil
alanın 10-15 m2 ye ulaĢtığı, Planlı ve estetik, ulaĢım problemi olmayan, toplu
ulaĢımın yaygın olduğu, deniz ulaĢımının yoğun olduğu, bir kent. Enerjisini
yenilebilir kaynaklardan sağlayansam lirin olmadığı bir Kent.
148
(S.E, YaĢ: 21, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: ġehir
Plancısı)
19.06.2013 tarihinde Gezi sürecinde yaklaĢık 2000 kiĢinin katılımı ile oluĢmuĢ bir
forumdu. Ayrıca bu foruma bağlı Yoğurtçu Kadın Forumu da bulunmakta. Ben buna
daha çok katıldım.
Hayır.
ÇeĢitli insanların katılımıyla, çeĢitli düĢüncede, inanıĢta insanlar, çok renkli ve değerli
paylaĢımlar yapılıyor. Çoğu zaman konuĢmacılar da geliyor. Özellikle kadınlar
arasında sıkı bir dayanıĢma var ve çok azimliler.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Evet. Ġnsanların ortak bir paylaĢım alanına devletin baskıyla egemen olma isteği
birçok insanı ayağa kaldırmıĢtır. Son yıllarda doğaya verilen zarar çoktan sınırı
aĢmıĢtır. Doğal olarak Gezi'de insanların sabrı son noktaya ulaĢtı ve çok farklı
kesimlerden insanlar sahip oldukları değere sahip çıktı ve belli bir amaç için bütünlük
oluĢturdular. Bu da oldukça değerli bir hareketti.
149
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri paylaĢabilir
misiniz?
Kent dediğimiz Ģey planda kesin sınırlarla çizilen ve katı bir çerçevede bulunan bir
olgu değildir. Sürekli değiĢmekte ve geliĢmektedir. Ġnsan kenti oluĢturan ve
yönlendiren en önemli unsurdur; dolayısıyla kent dediğimiz Ģey içinde yaĢayan
insanla bir bütündür ve kentler oluĢurken öncelikle insanlara hizmet etmek amacıyla
kurulmuĢtur. Ancak bu kurulum sırasında doğal değerleri bilinçsizce tüketmek ve 'her
Ģey insan için' mantığıyla tüketim topluma evrilmek oldukça yanlıĢtır.
Kamusal alan; halkın herhangi bir izne ihtiyaç duymadan kullanabileceği, çeĢitli
etkinlikler için toplanabileceği alanlardır. Parklar da önemli rekreasyon
alanlarındandır ve kamusal mekanların önemli bir kısmını oluĢtururlar. Mahalle evleri
de halkın katılım yapacağı ve yerel ölçekte paylaĢımda bulanabileceği yerdir.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Bu yaĢam alanları daha önce de belirttiğim gibi çoğunlukla mahalle (yerel) ölçeğinde
oluĢmuĢ alanlardır. Çoğunlukla toplumsa ve çevresel sorunlara çözüm bulmaya
çalıĢırlar. YaĢadıkları kent de bu konuların arasındadır. Dolayısıyla yaĢadıkları kent
hakkında söz sahibi olacakları bir alandır.
150
13. Sokakla olan iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız? Mahalle kültürü ile mi
büyüdünüz?
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ġstediğim kente her geçen gün uzaklaĢıyorum. Maalesef Ġstanbul her geçen gün siyasi
kaygılar nedeniyle yağmalanıyor, yeĢilleri yok oluyor ve her yeri uzun gökdelenler
kaplıyor. Kent insanlar içinse, insanları neden binaların içine hapsediyorlar, kentlileri
neden bir araya getirmekten çok yalnızlaĢmaya sürüklüyorlar anlamak zor.
2013 Eylül‟ünde katılmaya baĢladım, fakat düzenli olarak katılamadım. Daha çok
kolektif bir iĢ olduğunda, bir eylem ya da dayanıĢma gerektiren bir durum olduğunda
orada bulundum.
151
3. Gezi’den önce bu tarz bir tecrübeniz oldu mu?
Evet, okuduğum okulun siyasal bilimler alanında olması itibariyle fakültem zaten
oldukça politikti. 2008 itibariyle Beyazıt Gastesi adlı yatay örgütlenmeli, öz
yönetime sahip ve öğrenci öz-örgütü olan bir topluluğun içerisinde yer aldım.
Topluluk ile birlikte zaman zaman paneller, seminerler, film gösterimleri,
gerektirdiğinde de öğrenci forumları düzenliyorduk.
ÇeĢitli atölye çalıĢmalarına katıldım, hem örgütsel hem bireysel dayanıĢma ağlarının
geniĢlemesi ve güçlenmesi adına önemli bir deneyimdi bu forumlar. Gezi
kalkıĢmasının bitmediğinin, sadece biçim değiĢtirdiğinin göstergesiydi.
En son katıldığım forum Levent‟de Umut-Sen, Plaza Eylem Platformu, içlerinde
Beyazıt Gastesi‟nin de bulunduğu; Boğaziçi Üni., Marmara Üni., ĠTÜ, Yıldız Teknik
ve MGSÜ öğrencilerinden oluĢan Bağımsız Öğrenci Hareketi‟nin katıldığı, bunun
dıĢında bazı park forumlarının da destek verdiği Soma forumuydu. Facia henüz
gerçekleĢmiĢti. ĠnĢaat ĠĢçileri Sendikası‟ndan arkadaĢlar vardı, o sıralarda BeĢiktaĢ
Belediyesi iĢçileri de grevdeydi onlara yaptığımız ziyaret neticesinde onlardan da
temsilen birkaç arkadaĢ forumumuza gelmiĢti. Daha önce hayatını kaybeden maden
iĢçilerinin yakınları da bulunmaktaydı, “Soma için ne yapabiliriz?” “nasıl
örgütleyebiliriz” soruları çerçevesinde çeĢitli fikirler tartıĢıldı, deneyimler aktarıldı.
Bağımsız bir ekip olarak Soma‟ya gittiğimiz bir grup arkadaĢımızla çektiğimiz
röportaj videoları ve madenci köylerine dair izlenimlerimizi aktardık, Soma
yerelinde tarım kooperatifi kurarak önümüzdeki dönemlerde örgitlenmesi muhtemel
bir grevde grev sandığının oluĢturulması için çeĢitli yöntemler aradık. O forumda
tanıĢtığım bazı arkadaĢlarla halen daha görüĢmekteyim. DireniĢte, itirazlarımızda
yalnız olmadığımızı, bizim gibi düĢünen ve mücadele eden/etmeye hazır pek çok
arkadaĢın olduğunu fark ettim, bu bağlamda genel olarak forumların önemli bir
deneyim olduğunu düĢünüyorum.
Hükümetin baskısı her geçen gün giderek daha da artarken, Gezi iĢe baĢlayan bir
değiĢim umudunun kaybedilmemesi, bir Ģekilde sürdürülmesi için gittim foruma.
Meydanlarda sokaklarda polis Ģiddeti giderek artarken, tek bir slogan atılmasına,
yürüyüĢ yapılmasına izin verilmezken, direniĢi bir Ģekilde sürdürebilme fırsatı ile
katıldım.
Bir çok talep olduğunu düĢünüyorum. Ama öncelikle yerel ölçekli planların yerelin,
oranın insanının insiyatif ve iradesinden bağımsız olmaması gerektiği fikri ile
insanların forumlara katıldığını düĢünüyorum. Makro siyasette merkezi idarenin
ulusal çapta yürüttüğü politikalar her ne kadar önemli bir yer tutsa da, forumlar yerel
siyasetin yürütülüĢ biçimine karĢı bir itirazdı bence. “Burası bizim mahallemiz, evet
ev kira olabilir ancak semt bizim” diyen insanlar vardı orada, “bizim mahallemizde
yapılacak Ģeyleri biz mahalleliler kararlaĢtırmalıyız” talebi ile yerel kimlikler daha da
152
karakterize oldu. Her forum birbirinden farklı bir karaktere sahipti, o semtin
demografik özelliği ile de alakalı olarak. Ayrıca zaman zaman çeĢitli güç
çekiĢmelerine de tanık oldum. Örneğin Yoğurtçu Parkı Forumu‟ndaki EMEP‟liler,
ESP‟liler ve “Kemalistler” arasında zaman zaman gerginlikler yaĢanıyordu.
Hiçbir siyasi parti üyeliğim bulunmamakla birlikte son genel seçimlerde HDP
çalıĢmalarına gönüllü olarak katıldım. Ancak bundan sonra parlamenter sistem
üzerinde örgütlenen ve bu sistemi doğrudan ya da dolaylı olarak besleyecek hiçbir
siyasi örgütlenmenin içerisinde bulunmamayı düĢünüyorum.
Kentsel hareketin, bir kentte, bir yerelde; orada yapılacak tüm amme hizmetleri, idari
hizmetler, merkezi vesayetin etkisi ile dönüĢtürülen/uygulanan ideolojik faaliyetlerin
tamamının, o kentin demokrafik ve mimari yapısına, iĢleyiĢine, görünümüne, etki
edecek tüm kararların yalnızca seçilmiĢ ve atanmıĢ bir avuç insan ve çıkar odakları
ve ittifaklarının insiyatif ve iradesiyle yapılmasına karĢı çıkan; oralı olan, o yerelden
olan, kentlinin bizzat kendisinin yaĢadığı yerin nasıl bir yer olacağına karar verme
hakkı ile oluĢan kolektif bir eylemlilik hali olduğunu düĢünüyorum. Bir avuç insanın
“kamu yararı” adı altında yürüttüğü ve son derece kapalı, izole faaliyetlerin reddi ve
kamu yararı yerine “ortak iyi” anlayıĢıyla ilerleyen bir süreç olduğunu düĢünüyorum.
Gezi ile baĢlayan bir farkındalığın yükselerek arttığını, toplumsal muhalefetin yerel
üzerindeki etkilerinin de güçlendiğini düĢünüyorum. Yerel siyasete katılım
mekanizmaları toplum eliyle güçlendiriliyor. Demokrasinin seçimle sınırlı
olamayacağı artık biraz daha anlaĢılıyor. Bu bağlamda forumların yerel
siyaset/muhalefet olarak gezi direniĢinin boyut değiĢtirmiĢ, Ģartlarla evrilmiĢ ve biraz
daha yerele odaklanmıĢ bir biçimi olduğunu düĢünüyorum. Bunun içeriğinde hem
ekoloji hareketi var, hem kentsel bir muhalefet hem feminist kareket, iĢçi hakları bir
çok mücadele alanı var.
Kamusal alanı ben iki bölümde düĢünüyorum; birincisi yurttaĢların vergileri ile
yürütülen her türlü idari iĢlerin yürütüldüğü hizmet yerleri. Bize öğretilen teorik
olarak; vergiler sayesinde toplumsal gelir bölüĢümünün hizmetler aracılığıyla
dengelenerek gelir adaletsizliklerinin minimize edilmesi. Bu bağlamda kamu kurum
ve kuruluĢları bir önem arz ediyor. Öte yandan bu bağlamda kamusal olan aslında
devleti temsil ediyor. Pratik yansımalarına baktığımızda ise adaletsizliğin ve
sermayedarların yegane iĢbirlikçisi ve garantörü durumunda. Üstelik teorik olarak
“yurttaĢa” “hizmet” vermesi gereken kurum ve kuruluĢlar özel sektöre
devredilmekte, “kamusal hizmetler” yararlanmak durumunda olan yurttaĢları
“müĢterileĢtirmekte.”
Diğer bir kamusal alan ise devletin eli değmese dahi toplumun ortak yaĢam olanı
olarak gördüğü ve bu Ģekilde değerlendirdiği, sosyalleĢtiği, iĢbirliği ve dayanıĢma
ağlarının güçlendiği, ortak kararların alındığı yerler olarak görüyorum. Örneğin
Yoğurtçu Parkı‟nın düzenlenmesi kamusal bir hizmet olarak belediyenin elinde
olabilir, orada yapılacak bir kültür merkezi kamusal bir alan olabilir ancak ikinci
bölümde tarif ettiğim “kamusal alan”; o parkta gerçekleĢen forumdur. ĠĢgal evleridir.
154
Öte yandan, kamusal alan politikanın üretildiği yegane yer değildir; özel alanın da
politik olduğunu ve özel alanın ve yaĢam biçiminin de zaten kamusaldan bağımsız
Ģekillenemediğini düĢünüyorum. Dolayısıyla “mahalle” yerelin kimliğinin önemli bir
unsuru. Mahalle evleri, sokakların geniĢliği, evlerin mimari özellikleri, kaç katlı
oldukları, bahçelerinin olup olmaması gibi Ģeyler o yerelin kendine has niteliklerinin
saklandığı detaylar.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
ĠĢgal evleri deyince, mülkiyet sorunları geliyor aklıma. Gezi sürecinde yazılan
onlarca duvar yazısından birisinde Ģöyle diyordu: “semt bizim, ev kira”. Atıl
durumda bulunan boĢ yapıların halk insiyatifi ile toplumsal kullanıma açılması, orada
yeni yaĢanmıĢlıkların ruhunu da yaratıyor. O yerele özgü bir karakter kazanıyor.
Kent hakkından kasıt “kente hak” mı yoksa kentli hakkı mı bilemedim. Ancak her
halukarda yerel insiyatif temsilcilerin siyasetine nazaran kentin ruhunun korunması
ve iyileĢtirilmesinde tek irade olduğu düĢüncesindeyim. YaĢayan bir Ģeydir kent; o
kenti yaĢatan da oranın insanlarıdır. Her gün oranın yollarından geçen, orada
toplumsal iliĢkiler kuran ve hayatını sürdüren insanlardır. Yöneticiler değil.
Her Ģeyden önce karakterime etki ettiğini düĢünüyorum. Ġstanbul gibi bir
metropolitanda yaĢamak, karar alma davranıĢlarımı, tutumlu olma, tetikte olma
alıĢkanlıkları geliĢtirmeme neden oldu. Kalabalıklar içerisinde yalnız olma kliĢesi
kent merkezine gittikçe daha da bir gerçek oluyor. Öte yandan mahalle baskısının
daha az olması gibi olumlu bir yönü de var. Ġstanbul‟da kendimi daha özgür
hissediyorum.
Bence bir kenti en iyi yürüyerek, sokaklarını dolaĢarak tanıyabiliriz. Ayrıca sokaklar
yalnızca ulaĢım güzergahı değildir. Sokaklarda müzikler yapılır, sanat icra edilir,
pazarlar kurulur, seyyar satıcılar bulunur. Kentin, semtin, mahallenin parmak izi
gibidir.
Ailem memur olduğu için “memleketsiz” bir insanım. Sürekli farklı yerlerde kaldım.
Bu nedenle 11 yıl bilfiil yaĢadığım Silivri‟de dahi her zaman kendimi ve ailemi
mahalleliye yabancı hissettim. Evet mahalle kültürü vardı, fakat biz yabancı idik,
etnik kimliğimiz mahalleli ile bütünleĢebilmemize pek olanak sağlamıyordu.
KomĢuluk iliĢkileri ne kadar güçlü olursa olsun, biz biraz bilerek temkinli davrandık
biraz da dıĢına itildik diyebilirim.
155
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Yerel özerkliğin hem siyasal hem mali özerklik ile beslendiği bir kentte yaĢamak
isterim. Reklam panolarının yasaklandığı, mülkiyetin ortaklaĢtığı, toplumsal
dayanıĢmanın ve iĢ bölümünün, yaĢamın her alanında kendini gösterdiği tarım ve
üretim kooperatiflerinin bulunduğu biraz Terzi Fikri Fatsa‟sı ama daha çok Porto
Allegre deneyimi gibi bir kent özlemi içerisindeyim. Ülke Ģartlarında her ne kadar
“ütopik” görünse de pratik uygulamalar mevcut.
Kent hareketi içerisinde ortak bir karar alma ve dayanıĢma pratiği olarak önemli bir
toplumsal deneyimdi. Güzeldi… Fakat çok büyük etkilerinin olacağını
düĢünmüyorum.
(H.D.Ç, YaĢ: 20, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Öğrenci)
Aslında belli bir hikâyesi yok. Gezi‟den sonra gitmek istedim ve gittim.
Hayır olmadı
Forumlarda farklı tarafların tavrını, taleplerini görmek benim için oldukça faydalı
oldu.
156
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Parti üyeliğim yok ancak belli bir partiye duyduğum bir sempati var.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Sınav haftam olduğu için bulunamadım ancak olayları yakından takip ettim gerek
haberler gerek sosyal medyadan.
Forumlar da sosyal hareketlerin bir ayağıdır bence. Ama maalesef ilk zamanlardaki
coĢkusunu devam ettiremediler.
Kamusal alan halka ait olan her yer bence. Parkların evlerin temsil ettiği kamusallık
insanların baĢkalarının hakkını kısıtlamadan özgürce yaĢaması benim için.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Kent göründüğü kadar küçük değil. Her yerinde bir olay var.
157
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ġnsanların kendilerini ifade etme hakları baskın bir biçimde ortaya çıktı ve bence bu
ortaya çıkıĢ güçlenerek kente varlığını göstermeye devam edecek.
(E.Ö, YaĢ: 25, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Öğrenci)
Gezi‟den sonra, o özgür ortamın kaçmasını hiç istemiyordum. Böylesi bir arzuyla
Yoğurtçu forumuna gelmeye baĢladım.
Olmadı.
Aynı yerde yaĢayan insanların birbirlerini tanımalarına ve kentleri için ortak karar
almalarına imkan sağladı forumlar.
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya geliyor?
Hakları için mücadele eden insanlara destek olmak istedim. Bireysel özgürlüklerini ve
doğayı korumak talebiyle.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
158
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken neydi?
KiĢisel özgürlüklere karĢı uzun zamandır süren müdahaleler ve protestolara karĢı polisin
saldırgan tavrı.
Gezi'den önceye dair en azından Ġstanbul‟la ilgili kent hafızam neredeyse yok. Ġstanbul
benim için her zaman gereksiz kaotik bir Ģehirdi.
Forumlar aynı semtte yaĢayan insanlar arasında bir iletiĢim kurdu ve bize yalnız
olmadığımızı gösterdi.
Devlet-halk ortak kullanımının olduğu yerleri kamusal alan olarak görüyorum. Parklar
daha çok bireysel kullanım alanlarıyken mahalle evleri toplu kullanım alanları olarak
temsil ettikleri kamusallık daha fazla.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Atıl duran binaların mahalleli yararına kullanılması kent hakkının bir uzantısıdır.
13. Sokakla olan iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız? Mahalle kültürü ile mi büyüdünüz?
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız var?
Bireysel özgürlüklere saygılı, neĢeli, sanatın ön planda olduğu, hayatın sokakta aktığı bir
Ģehir.
159
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
(E.D, YaĢ: 24, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Ġnsanım, Meslek:
Öğrenci, Aktivist)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Ben birkaç siyasi örgüte girdim. CHP deneyimim oldu vs. ama yapamıyorum. Oldu
ama aslında Gezi‟den sonra oldu benim tecrübem, herkesin, çoğu kiĢinin öyle oldu.
160
düĢmesiyle o da eridi. Çok güzel tartıĢmalar oldu, çok verimliydi. Bir ilkesi bir kuralı
yoktu ve bazı güçler forumları çok iyi kullanarak, bölerek etkisini azalttı. Ama
insanlarla yan yana gelmek, bir Ģeylerin farkında olmak çok güzeldi.
Ben zaten hep mücadele etmek isteyen bir insandım. O mücadele kanalları
bulamıyordum, gerçekten bulanamıyordu. Bir ıĢık yandı yani, bir Ģeyler yapmak
istiyorum. Gezi‟den sonra da durmadan bir Ģeyler yaptım. Ġnsanları getiren sebep de,
Gezi‟den çıkmıĢlar. Gerçi insanlar da ĢaĢkın bir vaziyetteydi. Bir ateĢ getirdi
insanları ama o ateĢ de saman alevi gibi çabuk söndü ne yazık ki.
161
9. Kentsel hareketi nasıl tarif ediyorsunuz? Forumları kentsel hareketin
içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Aslında Gezi‟yi alevleyen kentsel hareketti. Kentsel hareket aslında çok önemli. Çok
kapsayıcı bir Ģey, çok büyük bir zincirin parçası. Mücadele olarak, toplum olarak
kent önemli bir yerde. Gezi aslında bunun bir parçasıydı ama gene ben lafı solculara
getireceğim. Solcular kent mücadelesini, kenti kavrayamıyor. Aslında en temel sorun
Ģu: solcular halkın somut problemlerinden anlamıyor. Kent çok somut bir Ģey, yaĢam
çok somut bir Ģey. Kente, yaĢama dair dokunmak,,, solcular buna dokunmuyor. Çok
soyut kavramlar üzerinden gidiyor. Bence ne yapmak istediklerini kendileri de
bilmiyor.
Her yer kamusal alan. Meydan, otobüs durakları her yer kamusal alan. Ama özellikle
devlet gözü dönmüĢ bir kapitalizmin sürdüğü bir devlet kamusal alanları iyice
daraltmak istiyor. hastaneler de önemli bir kamusal alanlardır, eğitim özellikle. Bu
kamusal alanlarımızı daraltıyorlar ve özel sektöre aktarılıyor, devlet kendini
feshetmek istiyor. bütün iĢ gücünü atmak ve sadece bir yönetici olmak istiyor.
Kamusal alan hayata dair her Ģey. ĠĢgal evleri de kesinlikle kamusal alandır. Biri
özeldi biri de vakıf malıydı zaten. Onlar da çok önemli kamusal alanlardır, müĢterek
alanlardı aslında. Caferağa‟da güzel deneyimler oldu ama Don KiĢot kötü Ģekilde
bitti yani hiç kullanamadık neredeyse. ġey anlayıĢı var; “kamusallık = sınırsız
özgürlük”, mesela “kapıya kilit vurmayın”, “herkes girsin”. Yani Ģunu anlamaları
lazım. Yel değirmeni eyleminde de anarĢistler vardı, otonomcu arkadaĢlar, onlar
sınırsız özgürlüğü savunuyor. Yani sınırsız özgürlük ne kadar mümkün? Sokaklarda
çıplak dolaĢıp, birbirinin suratına yumruk atabilir misin? Orda da o deneyim oldu. O
evleri kurmadan bir müĢtereğimizi tartıĢmamız gerekirdi.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
On yedi milyonluk bir kentte nasıl bir iliĢki olabilir ki! kentsel hizmetlerden
yararlanamıyorsun, kamuya hizmet verilmiyor. Benim birçok hastalığım var mesela,
162
hastaneye gidemiyorum yani. Bir gidiyorsun, bi iki haftada muayene olabiliyorsun
ancak. Zaten onun da parasını fazlasıyla alıyorlar. Ben mesela Kadıköy‟e gelirken
Feneryolu üç durak, dün kırk beĢ dakikada geldim, üç durak yani. Ġki dakikalık yolu
kırk beĢ dakikada geldim. Kent seni boğuyor. O kadar akıl dıĢı, mantık dıĢı, plansız
bir kent var ki… benim kente bakıĢ açım; bu kent yıkılmalı! Bu kent olmamalı.
Bugün çıkarılan belediye kanunu ile kırlar yok ediliyor. Çoğu kiĢi evlerine getirdi
hayvanlarını. E evlerinde tarım yapamıyor. Benim köyüme TOKĠ‟yi sokmaya
çalıĢıyorlar. Benim köyüm Toroslar‟ın dibinde. Orada ne iĢi var TOKĠ‟nin?
Mahalle kültürü kentsel dönüĢümün talan projesi ile yok ediliyor. Moda‟nın çok
güzel bir dokusu vardır, Sahrayıcedit, Suadiye olsun. Kaç yıllık bir kent. Zaten
baktığımız zaten ev sahiplerine, hepsi yaĢlı. Çok güzel bir kültür var ama rantçılar,
talancılar depremi de bahane ederek bütün evlere tek tek girme planları var.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
On yedi milyonu olmayan bir kent hayalim var. On yedi milyon bir kent olmaz, bir
ülke olur. Planlı bir kent hayalim var. Apartman yaĢamı hiç bana göre değil. Ben
daha çok ev yaĢamı istiyorum. Bireysel, eski köĢk veya müĢterek evler, bir katlı, iki
katlı… Amerika‟da bunun örnekleri çok. Ama Türkiye‟de bu olamıyor. Hayvanlarım
da olmasını istiyorum. Ama öyle bir kent var ki cehennem burası. Bir kent istiyorsam
Ġstanbul gibi olmamasını isterim.
Bu konuda hep bir benim tezim vardır. Her mücadele kazanılmasa bile bir baĢarıdır.
Çünkü her mücadele bir insanın içinde mücadele ruhunu uyandırıyor. Ben çok küçük
alanlarda -mücadele verdiğim için, her alandan bir iki insan kazanıyoruz, bir Ģeyin
farkında oluyor. Veya mahalle arasından bir yerden geçerken insan bir Ģey fark
ediyor. Her mücadele çok önemli. Yani herkesin içinde bir parıltı bırakıyor. Ama
bunu sürekli hale getirmek gerekir. Sürekli hale getiremeyince de sönüyor. Ama biz
bunu sürekli hale getirmek için elimizden gelen her Ģeyi yapıyoruz. Çok kiĢiyi de
kazanıyoruz, çok mutlu oluyorum bundan. Bakıyorum o deneyimden, bu
deneyimden kazandırdığımız insanlar. Bu da bize güç veriyor.
163
(E.H, YaĢ: 25, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Pazarlama)
Bugün artık güvenlik endiĢem sebebiyle çoğunlukla sosyal medyadan takip etmeyi
tercih ediyorum.
Hayır. Geziyle birlikte ilk defa böylesine bir halk dayanıĢmasına Ģahit oldum.
Ġlk defa bu kadar farklı etnik kimliğe, sosyal ve ekonomik sınıfa mensup insanla bir
araya geldiğimi fark ettim. ÇeĢitliliğin verdiği zenginlik duygusunun yanında, bu
kadar yabancı olduğum bir ortamda provokasyon olma ihtimaline karĢı da tedirgin
olduğumu belirtmeliyim.
Forumlar; normal hayat akıĢında eksik kaldığımız sivil dayanıĢmanın oluĢtuğu, ortak
karar alma ve hareket etme motivasyonuyla bir araya gelen topluluklardır. Ġnsanlar
kendilerini temsil eden kiĢileri yetersiz buldukları takdirde, bu Ģekilde gruplar
oluĢturarak kendilerini ilgilendiren kararları grupça tartıĢarak almaktadırlar. Gezi
parkında oluĢan bu forumlar ise bu zamanlarda bizim en çok sivil dayanıĢmaya
ihtiyaç duyduğumuzu göstermektedir.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Üyeliğim yok ancak gönüllü olarak CHP gençlik kollarında görev alıyorum.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Halktan her kesimin, sosyal huzuru bozmadığı sürece özgür bir Ģekilde
barınabilmesini, kendini temsil edecek sivil dayanıĢmalara katılma hakkını
savunmaktayım.
Evet. Kendi sokağımla ilgili kararları ufak bir toplulukla alabiliyoruz. Birbirine
yabancılaĢan site sakinlerinden olmaktansa, mahallede oturmayı tercih ederim.
165
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
BeĢiktaĢ Belediyesi'nin Kadıköy Belediyesi kadar sosyal bir belediye haline gelmesini
diliyorum. BetonlaĢmıĢ alanlarla yeĢil alanların daha dengeli olduğu, nüfusla doğru
orantılı altyapıların sağlanabildiği bir kentleĢme diliyorum.
(E.Ç, YaĢ: 25, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Öğrenci)
Hayır
En küçük demokrasi üretim mekânı. Çok fazla deneyim yasamadığım için spesifik bir
yorumum yok özür dilerim
Ben bu soruya ailem özelinde cevap veriyorum, kentte söz hakkına sahip olmak ana
sebep. Kente dair yeni fikirler ve hayati kolaylaĢtıracak talepler.
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Hayır. Hayır.
166
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Gezi parkında değil de yasadığım Ģehirdeki gezi parkı eylemlerine katildim. Çok
kültürlü, çok sesli yapısı vardı ama her Ģeyden önce kent hakkim için oradaydım.
Yasadığım iki Ģehir de birbirinden farklı izler bıraktı. Ġstanbul ve EskiĢehir. Biri
kozmopolit, trafik ve hava kirliliğinin, kalabalıklığın baĢkenti; diğeri sakin, demokrasi
kültürüne sahip, halkın daha değerli olduğu bir kent.
Kamusal alan, özel hayatin dıĢında kamusal aktörlerle ve diğer bireylerle karĢılaĢılan
tüm alanlardır. Mahalle evlerinin içi kamusal alan değil, ancak parklar ve bu evlerin
dıĢı kamusal alan olarak tanımlanabilir, bu mekanlar ile ilgili verilecek kararlar yerel
katılımla gerçekleĢtirilmelidir
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Kent insanın kiĢiliğini oluĢturan ana unsurlardandır. Kentin gerçek anlamda kentli
yaptığı söylenebilir. YaĢadığım kent bakisi açım adına Ģans olarak değerlendirdiğim
bir yerdir. Tiyatro, opera gibi sanatsal değerlere ulaĢım kolaylığı bu noktada en önem
verdiğim kısımdır.
Kapalı sitelerden önce doğduğum için evet mahalle kültürü ile yetiĢtim, ötekileĢmenin
daha az olduğu daha fazla iletiĢim içinde olduğum bir kültür.
167
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Aslında Ģuan yaĢadığım kent Ġstanbul'da özlemini duyduğum bir kent. Halkın
birbirine saygı duyduğu, yeĢile verilen önemin insana ve kentsel ranta verilen
önemden fazla olduğu, tarihi dokunun korunabildiği ve halkın yönetimde söz sahibi
olduğu bir kent.
Daha demokratik olacağını söylemek isterim ancak Ģuan Türkiye‟de yerele gerçek
anlamda verilen söz hakki forumların iĢlerliği tartıĢmalıdır. Ebetteki yansımaları
olacaktır iyi anlamda daha katilimce demokrasiye katkı sağlayacaktır ancak bu
giriĢimlerin sonuçları görece daha yavaĢ olacaktır
(E.T, YaĢ: 20, Eğitim Durumu: Üniversite Öğrencisi, Etnik Kimlik: Alevi,
Meslek: Öğrenci)
Gezi DireniĢi sonrasında oluĢtu Yoğurtçu Parkı Forumu. Anadolu yakasında en çok
katılımcının olduğu forumlardan biriydi. Bu yaĢıma kadar, Gezi‟ye kadar neredeyse
hiçbir toplumsal olayda bulunmadım, Gezi beni onun için çok heyecanlandırdı.
Sonrasında da foruma katılmaya devam ettim.
YaklaĢık olarak 2 yıldır kesintisiz olarak bir foruma katılmıĢlığım yok ama Yoğurtçu
Parkı Forumuna daha sıkça katıldığımı söyleyebilirim.
Hayır.
Benim gibi birçok insan ilk defa iktidara karĢı ses çıkarmak için bir aradaydı. Ben ilk
defa bir kalabalığın içinde söz alarak kendimi ifade ettim. Bunu yapabilirmiĢim.
KiĢisel olarak edindiğim unutmayacağım ve ileride de bana çok Ģey katacak bir
deneyimdi. Sonrasında da forumda bazı atölyelerde güzel iĢler çıkardık.
168
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Doğduğum yıldan beri yaĢanılamaz bir kentte yaĢıyorum ve bizi yönettiğini sananlara
daha fazla dayanamıyorum.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Forumlarla birlikte ortaya çıktı bu evler de. Forumlar gibi iĢgal evleri de kent hakkı
mücadelesidir. Örneğin o evlerin ortaya çıkıĢından, düzenlenmesinden, içerisinde
geliĢen atölyelere, sohbetlere kadar kısacası her Ģey oradaki sakinlerin üretimiydi.
KeĢke daha uzun yaĢasalardı, keĢke kentin daha fazla yerinde görebilseydik,
görebilsek.
169
13. Sokakla olan iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız? Mahalle kültürü ile mi
büyüdünüz?
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Herkesin karninin tok sağlıklı ve mutlu olduğu bir kent istiyorum mümkünse...
Olumlu olacak diye düĢünüyorum. Benim kiĢisel tecrübelerime dahi çok Ģey kattı
Gezi ve sonrasında forumlar. Eminim benim yaĢlardaki pek çok genç de benzer hisleri
taĢıyordur. Toplumsal olarak bakarsam, mesela forum o bölgede yaĢayan insanların
öncelikle birbirlerini tanımalarını ve beraber karar alabilecekleri, tartıĢabilecekleri,
yaĢadıkları semti sahiplenebilecekleri bir ortamı doğurdu. Belki siyasi hayata bugün
çok fazla değiĢikliği getirmedi ama bence etkilerini daha uzun zamanda göreceğiz.
(D.ġ, YaĢ: 19, Eğitim Durumu: Lise, Etnik Kimlik: Alevi, Meslek: Öğrenci)
Ġlk kez gezi olayları sonrasında bulundum. Evime yakın olduğundan Yoğurtçu
forumuna gidip gelir oldum, orada mücadelemi sürdürdüm.
Hayır olmamıĢtı.
Ġnsanların saygı çerçevesinde görüĢlerini birbirine aktardığı çok sıcak bir ortamdı.
170
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Evet, bulundum gezi bu zamana kadar yaĢananlar tüm haksızlıkların artık patlama
noktasına geldiği bir andı.
Çarpık kentleĢmeye esir olmuĢ bir Ġstanbul hatırlıyorum ayni zamanda bir tarafta
çatısı uçmuĢ gece kondular varken tam karĢısında da devasa katlı plazalar var.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Zor durumda bulunan yada muhtaç durumdaki insanlar için her zaman sığınacak bir
alan bulunması herkes için güven verici bir durumdur.
Doğup büyüdüğüm Ģehri bir taraftan çok sevip bir taraftan kalabalığı ve insanları
yüzünden bıkmıĢ durumdayım.
171
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Müstakil tek katli bahçeli ve muntazam düzen içinde sokaklar hayal ederim yeĢille
modernizemin iç içe olduğu caddeler...
Ġnsanlar daha bilgili olduğu için yanlıĢ karsısında durma cesareti gösterebilecek.
(A.Ö, YaĢ: 25, Eğitim Durumu: Lisans, Etnik Kimlik: Kimliksiz, Meslek:
Sanatçı)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Bir gün Kadıköy‟de sokak dinletisi yaptığımız sıralarda bir dinleyici Kadıköy
Yoğurtçu Parkı Forumuna davet etti. Canı yürekten katılacağımızı söyledik ve gittik.
Güzel bir forum oluĢturulmuĢtu. Hatta bir kaç eser çalıp söylemiĢtik…
Genelde gönüllü sanatçı olarak yer aldım. Bu sırada halkın taleplerini dinledim.
Ġnsanlar ulaĢım zammından, HES projeleri ve rant uğruna doğa katliamından,
172
ülkenin yönetim Ģeklinden ve yaĢam standartlarından fazlasıyla Ģikayetçi olduğunu,
bu koĢullarda yaĢanılmayacağını ve insanca bir yaĢam istediklerini her fırsatta dile
getiriyorlar. Ġnsanlarımızı kaybediyoruz, Gezi sürecinde kaç tane insanımız katledildi
ve bu cinayetlerin suçluları hiç bir Ģekilde yargılanmıyor. Doğal olarak da insanlar
sokağa çıkıyor, forumlarda birleĢiyor ve tepkilerini dile getiriyorlar. Siz olsanız ne
yapardınız?
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati
duyuyor musunuz?
Hiç bir sivil toplum örgütü yada siyasi partiyle bağım yoktur.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye
çeken neydi?
Önceden daha samimi bir düzen içerisinde daha mütevazi bir yapılaĢma ve Ģirin bir
kent görünümü vardı. Nüfusu kalabalık olmayan, genelde insanların birbirlerini
tanıdığı ve haberlerin tez duyulduğu yerleĢim yerleriydi.
9. Kentsel hareketi nasıl tarif ediyorsunuz? Forumları kentsel hareketin
içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Kentsel hareketi bir okul gibi düĢünürsek, forum bu okulun bir sınıfından baĢlayan
ve tüm okulu saran bir bilinç haline gelmesidir diyebilirim. Forumlar eğitir, öğretir
ve teorileri pratiğe aktarmayı hedefler. Daha sonra kentsel hareket baĢlar. Bu böyle
sürer gider…
173
10. Kamusal alan deyince ne anlıyorsunuz? Parkların, mahalle evlerinin
temsil ettiği kamusallık nedir sizce, tarif edebilir misiniz?
25 yıllık ömrümde hep gecekonduda yaĢadım. Özlemle andığım günler oluyor ara
sıra. Artık evimize sütçü bile gelmiyor yahu. Her Ģey o kadar metalaĢmıĢ ki
komĢuluk iliĢkileri bile bitmiĢ. Mahalle kültürü asimilasyona uğramıĢ, kimse sokağa
çıkmıyor. Bizi biz yapan değerlerin sokağın kaldırım taĢlarında yattığını
düĢünüyorum. Ġlk komĢunun kızına aĢık olmak, top oynayıp cam kırmak, ayda bir
ayakkabı yırtmak tabi o zamanlar ayakkabı da değil papuç denirdi. Tüm masum
duyguların yaĢandığı hemzemin sokağa çok Ģey borçluyuz. Güzel günler göreceğiz
elbet korkmayın! Bastığımız toprak ve paylaĢtığımız gökyüzü birleĢtiriyor bizleri..
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Masal gibi tıpkı… AhĢap evler, seyyar manavlar, sokakta top oynayan çocuklar,
sohbet eden teyzeler… Sokak düğünleri olurdu ve 3 gün sürerdi. ġenlik edasında
geçerdi. Bayramlarda herkes bayramlaĢır, çocuklar Ģeker toplardı. Masumdu iĢte
174
bildiğiniz gibi. Basit ama güzel. Teknoloji bu kadar ilerlememiĢti. Ġnsanlar mektup
yazarlardı, keĢke yine yazanlar olsa…
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
Daha bilinçli bir nesil yetiĢeceğini ümit ediyorum." Ümit " ediyorum çünkü insanlar
bireysel çıkarları uğruna muhteĢem hatalar yapabiliyorlar. Bu da güvenimizi sarsıyor
ama anlatılan değerlerin birazını olsun benimsemiĢ insanlar var ise bu halkın ayakları
toprağa daha sağlam basacaktır. Zulme karĢı boyun eğmeyen, adaleti sağlamak için
uğraĢan vicdanlı bir nesil yetiĢecektir.
(A.K, YaĢ: 62, Eğitim Durumu: Meslek Lisesi, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Denizci, Tercüman)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Asıl forum veya etkinliklere katılmazken Hava-iĢ in grevi, Turgut Özal zamanında
Hava-ĠĢ‟in greviyle beraber, DikilitaĢ‟ta oturuyorum, grev ile beraber, bir sendikal
hareketin içinde bulundum. Bu arada Silivri Balyoz Ergenekon eylemleri, o günkü
iĢçi partisiyle de Cumhuriyet Halk Partisiyle de gittim. Anıtkabir, cumhuriyet
etkinlikleri, ondan sonra Bakırköy Belediyesi‟yle Soma‟ya yardım götürdük. Bu
arada Gezi Parkı‟nı dolaĢıyordum, abilerimiz ablalarımız; çocuklar diyordu strateji
kurun, strateji sahibi olun, Gezi Parkını dolaĢırken baktım çok eksik bir strateji var.
Gezi Parkı‟nda yardımlar dağlar gibi yığılıyordu ve o günlerde her an için Gezi
Parkı‟na saldırı söz konusuydu. Gezi parkında hazır ol vaziyetinde veya çok az
zaiyetle kurtulunmasını isterdim ama hiçbir Ģekilde orda gecelemedim. O Ģekilde
kalmadım. Medyadan takip ediyordum gündüzleri geliyordum. O dağ gibi yardım
malzemelerini görünce polis bir basacak bunların hepsi talan olacak dedim ve
dediğim gibi oldu, kepçelerle dozerlerle hepsini Ġnönü stadının oraya taĢıdılar.
Geziden önce de yoğun bir Ģekilde Silivri‟de nöbet çadırında bulundum, ismim
yazılıdır. Ayrıca Silivri de ayrıca sorgulanabilir; neydi, ne değildi? Özellikle
duruĢmalara da giriyorduk. Orada Sen de Vardın belgeselinde ben de yer aldım.
Orda hareketin bir önderi olsun istedim ama ne Kocasakal baĢa geçti ne de
diğerleri… Gezi‟de de… Gerçi çıksaydı da içeri atarlardı.
Kadıköy Yoğurtçu Parkı‟nda yaz günü güzel bir eylem vardı, oradaydık. Orada
seyyar kütüphane, kütüphaneden kitap alıp eve götürüyorsunuz; canlı kitap.
Oradakiler herkes bir kitap. Mesela polis, itfaiyeci, madenci, ev kadını, denizci,
gardiyan ve hayat kadınları. Orada bir kitabı beĢ dakikada on dakikada bitirecek
haliniz yok, tanıĢma konuĢma ortamı. Denizci ise deniz yaĢantısını havacı ise hava
yaĢantısını, polisse polis yaĢantısını incelemek daha fazla konuĢmak için bir süre
arkadaĢlık yapma, ordan beraber çıkma olabiliyordu.
176
5. Sizi bu foruma getiren sebepler neler? Ġnsanlar ne tür taleplerle buraya
geliyor?
ġuanda kayıtlı herhangi bir parti üyeliğim yok. Çocukluğumdan itibaren, yürümeyi
öğrendiğimden itibaren babam beni camiye götürdü. Camilerde Kur‟an kurslarında
büyüdüm. Adnan Menderes hikayeleri dolanırdı halk içinde, kır atlı olan falan
hikayeleri. O ortamlarda Demokrat Partiye, Selamet Partisi‟ne oy atın denirdi.
DıĢarıda hocaya siyasi ortam değil mi hepsi yiyor ya deyince hoca “yiyorsa da öteki
meyhaneci, komünisti, alenen içki kumar, bari selametçisi melametçisi alenen
yapmıyor” derdi. Gezi ile beraber ondan da öncesi Silivri ile beraber özellikle Doğu
Perinçek‟in zindana düĢmesi ile beraber bi Ģekilde kendimi ĠĢçi Partisi içinde
bulundum, üye olmadım ama çalıĢmalarına katılıyorum. Yanı sıra Cumhuriyet Halk
Partisini de takip ediyorum. Vatan Partisi‟nin kuruluĢunda ben de vardım.
Kentsel dönüĢümle yok edilen bir çevre, yok edilen tarihi eserler, yok edilen tarihi
doku, mahallemin bir camisi, mahallemin bir okulu, mahallemin bir anıt ağacı,
mahallemin eski bir yapısı, hatta caddelerin, sokakların bile Ģeklinin bozulması…
Kentsel dönüĢümle adaya dönüĢtürecekler, bu kapalı adaya dönüĢtüğü zaman
caddeler, sokaklar da yok olacak. Doku tamamıyla bozulacak. Bu anlamda
trenlerimiz, demir yollarımız… Benim çocukluğumda kömürlü trenler vardı. Texas
Tombiks filmlerindeki gibi. Onların pencerelerinde buzlu camla Ayyıldız vardı.
Kesinlikle, kentsel hareketin içinde forumlar. Kentsel hareketi kente sahip olma,
kentli bilincin, kent dokusunun yürütme. Bu anlamda ulaĢım, yapı, eğitim, tüketici
hakları hepsi içinde olan bir oluĢum, hiçbir Ģeyden ayırmayarak. Forumlar daha çok
gençlerin takip ettiği, forum ortamında yaĢ olayı hemen hemen ortadan kalkmıĢtı.
177
Her yaĢtan her gruptan insan katılıyordu ama aktif olma bakımında gençlerin önü
çektiği bir ortam.
Kamusal alan sanırım öncelikle devlet yapıları artı okul, resmi daireler, belediye
kuruluĢları, efendim ibadethaneler, kamuya açık, topluma açık kültürel bir ortam
olması hasebiyle AVM ler otomatikman kamusal alandır. Mahalle evlerininse resmi
kamusal bir sıfatı olmadığı halde halkın bütünselleĢtiği bir yer. Ayrıca devlet
otoritesinin söz konusu olmadığı, her hangi bir ideolojinin söz konusu olmadığı
gerçek demokratik mekanlar olarak tanımlıyorum.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Resmi statüde yasallık söz konusu olmadığı halde tamamıyla yasal görüyorum ve
herhangi bir Ģekilde engellenmesi, önlenmesi durumunda park gibi forum alanları
gibi ormanlar gibi toplanılan görüĢülen mekanlar olduğu için kesinlikle savunulması,
ne pahasına olursa olsun savunulması gereken kale olarak düĢünüyorum.
Çocukken yatılı okul, meslek okulu, daha sonra askerlik, geldikten sonra gemi,
yurtdıĢı e mahallemden semtimden biraz kopuktum.
Her çocuk gibi mahalle kültürüyle büyümekle beraber e kız arkadaĢımın olmayıĢı,
çocukken top koĢturmanın ötesinde sokakla iliĢkim olmadı. Julvern‟i okuya okuya
onun peĢine düĢtüm, denizci oldum.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Benim doğduğum çevre adı konulmadığı halde üç kere kentsel dönüĢümü yaĢadı.
DikilitaĢ‟ta Sümerbank Ġlçe evleri, tek katlı villa tipi kooperatif eviydi. Evlerimiz o
Ģekildeydi. 1970‟lere doğru Ġstanbul‟un Bakırköy‟ün dolmasıyla beraber, müteahhit
furyasıyla beraber, e bizler de büyüdük artık evlenme çağına geldik konutlar arttı,
evimiz de kooperatif eviydi, kalitesi bozuktu deprem için, kat karĢılığı verdik
apartmanlar yapıldı ve Ģimdi o apartmanlar da tekrar yıkılıyor. Kentsel dönüĢüme
gidiyor ve mimarlar mühendisler odasının tespit ettiği bir gerçek, kentsel dönüĢüm
adı altında bugünkü yönetim tamamıyla hukuksuz, teknikten bilimden uzak
çalıĢmalar içinde. Toki evlerini su basıyor, tokinin evlerinde insanlar boğuldu,
insanlar ölüyor. Mimarlar mühendisler odalarının tespiti bunların yaptıkları binalarda
178
dört beĢ katta sekiz on santimlik sapmalar var. Malzemelerden çalıyorlar. Bugün
akademisyen yetiĢmiyor, ortaokul sınavları Ģaibeli, lise sınavları, üniversiteye giriĢler
Ģaibeli, KPSS zaten Allah‟a emanet. Kamu Hastaneleri Birlikleri adı altında
doktorlar hastanelerinde söz sahibi değil, hakim olmayan hukukçular, doktor
olmayan tıp adamları, diplomalar havalarda uçuĢuyor, geleceğimiz çok çok karanlık.
Çok kötü bir gelecek bizi bekliyor.
Türk gibi baĢla, Ġngiliz gibi bitir. Diye bir Ģeyler söylemiĢlerdi abilerim, hocalarım.
DemiĢlerdi ki biz Türk milleti bir Ģeye baĢlarken çok heyecanlı baĢlarız, ooo gümbür
gümbür bir Ģeyler olacak zannederiz. Bir süre sonra bu soğur. Oysa Ġngiliz hiç
isteksizmiĢ gibi gayet yavaĢ gayet sakin ama planlı programlı baĢlar ve disiplinli bir
Ģekilde sonuca ulaĢtırır. Bizim Gezi hareketimiz park forumlarımız soğumuĢ, dozu
azalmıĢ görünüyor. Bazı Ģeyler küllerinden doğar, eğer içinde bir kıvılcım kaldıysa,
bir tohum tanesi kaldı ise, o bitmez. Ve bugünkü ülkenin kötü yönetimi bir yerde
buna dur denilecek. Geçenlerde bir yerde bir Ģey söylendi, ülkemiz dedi veya toplum
bir top hareketi yaĢıyor. Top iner iner iner, topun en az indiği bir nokta vardır, o
noktaya indikten sonra zıplar. Ve Türkiye top olarak o en alt noktaya iniyor, bu en alt
noktadan zıplayacak.
4.2.5.Validebağ Gönüllüleri
Validebağ Gönüllüleri‟ne iliĢkin olarak üç kiĢiyle mülakat yapılmıĢtır.
Katılımcıların ikisi erkek, biri kadındır. GörüĢmeler ses kayıt cihazı ile kayıt edilmiĢ
olup sonrasında deĢifreler yapılmıĢtır. Katılımcıların adlarının ve soyadlarının baĢ
harfleri açıklama kısmında bulunmaktadır. AĢağıda Validebağ Gönüllülerine iliĢkin
görseller yer almaktadır;
179
Ġlgili mülakatlara aĢağıda yer verilmiĢtir;
(A.B, YaĢ: 58, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: Emekli
Bankacı)
Biz Gezi‟den çok önce vardık. 1995-96 yıllarında ortaya çıkan bir oluĢumdu
Validebağ Gönüllüleri. 98‟de daha geniĢ kapsamlı olarak ve artık adı Validebağ
Gönüllüleri olarak ortaya çıkmıĢtık. Validebağ Korusu‟nun birilerine peĢkeĢ
çekilmesine karĢı mahalle halkının yükselttiği bir direniĢtir. O zamandan beri ufak
tefek iniĢler çıkıĢlar olsa bile sonuçta biz hala varız. Bundan sonra var olmaya devam
edeceğiz. Onun dıĢında pek çok, yüzlerce olayımız var. Hepsini de anlatırsam özet
olmaktan çıkacak.
Deneyimler tabi çok fazla. Ben kiĢisel olarak çok fazla Ģey öğrendim bu oluĢuma
katılmakla. Ve bunu söyleyen çok kiĢi var. Hep birbirimizle öğrendik, demek ki
180
birbirimize bir Ģeyler öğretmiĢiz. Bu çok güzel bir Ģey. ġunu söyleyebilirim; bir kere
aramızda hiyerarĢi yok. Bizim bir liderimiz yok, yöneticimiz yok, baĢkanımız yok,
müdürümüz yok, hiçbir Ģey yok, herkes eĢit. Yani yeni gelen biri de eskiyle eĢittir.
Ha yani Ģu var yeni gelenleri biraz daha fazla dinlemesi, öğrenmek için gerekiyor. O
da biraz sabır gerektiriyor. Belki son bir yıldır o biraz karıĢtı birbirine. Yani yeni
gelenler heyecanlarıyla bir Ģeyleri hemen yapmak istediler, çok daha fazla Ģeyler
yapmak istediler. O biraz sıkıntılara yol açtı yeni gelenler ile eskiler arasında ama
bunlar aĢılıyor, aĢılacaktır, doğaldır. Ġkincisi, gene hiyerarĢinin olmamasından
kaynaklanan bir Ģey; herkes her Ģeyi yapıyor. Yani ben Ģunu yapamam ben bunu
yapamam diye bir Ģey yok ama tabi ki doğal olarak inĢanlar kendi yeteneklerine,
birikimlerine uygun Ģeyleri yapmayı tercih ederler ama yani ben on beĢ, yirmi yıl
önce kendimi bir mitingde slogan atarken düĢünemezdim. Hele hele slogan uydurup
bunu kitlelere benimsetmek, megafonla slogan baĢlatmak gibi bir Ģeyi hiçbir Ģekilde
hayal edemezdim. Veya bir televizyon kanalına çıkıp çatır çatır konuĢacağımı,
televizyonda canlı yayına katılacağımı düĢünemezdim. Büyük ihtimal iĢte dizlerim
titrer, gerilir, kızarır bozarırım oradan kaçarım falan diye düĢünüyordum. Zamanla
baktım ki oluyormuĢ… bunlar benim kazandığım kiĢisel Ģeyler… Toplantılarda
mesela bizim bir moderatörümüz olur ve moderatör her zaman değiĢir. Ve herkes
toplantı yönetme deneyimini kazanır. Bu da benim için değiĢik, ilginç bir Ģey oldu.
Bir baĢka öğrendiğim Ģey; mesela mücadele ettik ve kararı aldırttık ama olay orada
bitmiyor. Mücadelenin sürekli olması gerektiğini öğrendik hep beraber. Ve
mücadelenin tek baĢına olmayacağını, insanlarla beraber olacağını, insanlarla beraber
olmak için de onlara kendi samimiyetinizi göstermeniz gerektiğini… bu da çok basit
aslında. Gene öğrendiğim baĢka da bir Ģey, gene onunla da bağlantılı; biz her zaman
siyasetten tamamen bağımsız bir grubuz. Yani biz siyasi bir amaç gütmüyoruz. Tabii
ki aramızda siyasi bağlantıları olanlar var, aidiyeti olanlar var, onlar sürdürüyor bir
engel yok. Validebağ konuĢtuğumuz zaman siyaset de konuĢuyoruz ama biz
Valibağ‟ı korumak için bir araya gelmiĢ durumdayız, bunun içine siyaset
karıĢtırmıyoruz. Tabii ki bu koruma siyasetle iç içe olmayı gerektiriyor. Neden çünkü
iktidardaki partiye karĢı muhalefetteki partiden destek almak durumundasınız bir
yerde, mecburen. Onun için bu konularla ilgili iliĢkide olmayı gerektiriyor ama yani
biz onlara angaje değiliz. Angaje olmayacağımızı da baĢtan söylüyoruz, onlar da
bunu kabullenerek bize yardım ediyorlar, destek veriyorlar, onun dıĢında bir
bağlantımız yok. Bu da mahallelinin Validebağ Gönüllülerini sürekli desteklemesini
sağladı. ĠĢte o kiĢileri kazanmanın yolu bizim samimiyetimize inanmasıdır. Bizim
gerçekten siyasi bir amacımızın olmadığını görmesi gerekiyor, bu çok önemli. Ve
iĢte aynı zamanda lider yok, her Ģeyi tartıĢırız. Mesela 98‟de baĢladık, 2001‟de
dernek kurduk. E niye 99‟da kurmadık hemen? Çünkü o kadar uzuuun süre tartıĢtık
ki bunu. Hatta bu tartıĢma o kadar sert geçti ki, bazılarımız dernek kuruluyor diye
ayrıldı. Çünkü onların bazıları anarĢist görüĢlü insanlardı. Biz herhangi bir
yapılanmaya karĢıyız, erk iliĢkisidir, dernektir, dernekçilik yapılacak, iktidar
mücadelesi olacak diye korktular. Fakat dernek de Ģu açıdan gerekliydi; resmi
yazıĢma yapacaksınız, kiĢi ismi ile yaptığınızda kimse kaale almıyor. Ama Validebağ
Gönüllüleri Derneği adına yaptığınızda, birazcık daha ciddiye alıyorlar. Gerçi çok da
ciddiye aldıkları söylenemez, özellikle son yıllarda. BeĢ yıldır bu gerçekten vahim
boyutlara vardı. Sanki duvara konuĢuyormuĢuz gibi ya da suya yazı yazıyormuĢuz
181
gibi hissediyorum. Ama böyle bir gereklilik vardı. Mesela dava açmak… Dava
açmak için para toplamak lazım. Evet, dava açmak çok bir Ģey değil ama bilirkiĢi
ücretleri bizim çok canımızı yakıyor; binlerce lira, yani bunun için para toplamak
lazım. Toplamak için de dernek olmanız lazım. ĠĢte o dernek olma sürecinde de
yaĢadığımız tartıĢmalar da bize baĢka bir Ģey öğretti. Dernek hiçbir Ģey, gönüllülük
her Ģey!
Gönüllü olmaya iten sebep beni kiĢisel olarak Ģuydu; belki otuz yıl önce, kırk yıl
önce fark etmemiĢtim. Belki çoğumuz için geçerli, benim yaĢ grubum için
konuĢuyorum. Siz zaten çok gençsiniz, otuz yıl öncesini hatırlamazsınız, mümkün
değil yani, yoktunuz. Kırk yaĢ üstü için yirmi, yirmi beĢ yıl önce Ģu kaygı yoktu; “ya
bi dakka betonlaĢma o kadar çoğaldı ki artık nefes alacak yerimiz kalmadı, bir ağaca
dokunamıyoruz, bir çimenin üstüne oturamıyoruz, hayvanlar yok oluyor etrafımızda,
bitkilerin ve hayvanların türleri azalıyor, geleceğimiz ne olacak?” böylesi kaygılar
otuz yıl önce pek yoktu, çoğumuzda yoktu. YavaĢ yavaĢ oldu tabii, bir günden ertesi
güne olmuyor bunlar. Görüyorsunuz, duyuyorsunuz, dehĢete kapılıyorsunuz ve böyle
böyle benim de bir Ģey yapmam gerekiyor diyorsunuz. Ve gönüllülük böyle doğuyor,
kendiliğinden olan bir Ģey. EĢimle beraber bunu geliĢtirdik, eĢim Ģimdi pek
katılmıyor. Ġlk baĢta onunla bir baĢka gruba biz katılmıĢtık; “YeĢil KuĢak Çevre
Örgütü” diye. Ve orda iki üç yıl faaliyet gösterdik fakat oradaki o aĢırı bürokratik
hava, aĢırı hiyerarĢik hava bizi çok sıktı. BaĢkan var, baĢkan yardımcısı var, iĢte
baĢkan kendi kendine bir Ģey söylüyor, yapıyor. Herkesin ona uymasını istiyor.
bunlar bize çok ters geldi, ayrıldık oradan. Zaten çok büyük faaliyet de yoktu aslında.
Aslında iç içe de geliĢti; bir zaman sonra oradan bir arkadaĢla beraber Validebağ‟ın
ilk toplantısına geldik. Ben gazetede okudum o tarihte, Cumhuriyet Gazetesi‟nde;
“Validebağ Korusu‟nun 50.000 m2 si Marmara Üniversitesi yapmak üzere tahsis
edildi” diye. Birden bire benim kafam döndü, nasıl yaparlar diye. Orası 350-400.000
metrekare yeĢil alan olan, içinde tarihi binalar var, ağaçlar, anıt ağaçlar, hayvanlar,
kuĢlar, böcekler, bir zenginlik, doğa parçası, oraya nasıl bir hastane yaparlar? Çünkü
etrafta on kilometrelik alan içinde on dört tane hastane vardı, Ģimdi azaldı ama gene
de yeterli. On dört tane hastane varken on beĢinciye gerek yoktu. Ancak ve ancak
rantla açıklanabilecek bir Ģeydi.
Evet bulundum. Aynı Ģekilde Validebağ gibi Gezi Parkı da oranın çok daha küçük
olmakla beraber gene de yeĢil bir alandı, gene de ağaçlar var, çiçekler var, kuĢlar
182
var… yani onları, o kadarcık kalan bir Ģeyi bile yok etmeye çalıĢmaları tabii ki isyan
ettirdi. Tabii sadece Gezi Parkı da değildi. Tüm Taksim Meydanı Projesi de iğrenç
bir projeydi. Nitekim bir kısmı yapıldı. Gezi Parkı‟ndan önce aslında Taksim
DayanıĢması kuruldu. TD Taksim projesine karĢı kurulmuĢtu. 2012‟nin ġubat ayıydı
zannediyorum. Ġlk toplantıda ben de vardım, Validebağ Gönüllüleri adına katıldım.
Aynı zamanda bireysel olarak da katıldım ve ilk yapılan eylemlerden itibaren
tümünde bulundum. Ġlk eylemler ne yazık ki çok moral bozucuydu, çok hayal
kırıklığı yaratan cinstendi; elli kiĢi, altmıĢ kiĢi. Böyle böyle gitti. Bir ara 17 Mart‟ta
bi 2000-3000 civarında insanın katıldığı bir miting oldu ama günlerce hazırlandık. Ki
imzacılar arasında, TD‟nin katılımcıları arasında DĠSK, KESK, TMMOB, TTB var.
Buna rağmen gelen kiĢi sayısı 2000-3000 kiĢi oldu. Böyle giderken Kasım sonu gibi
Taksim Projesi baĢladı, engelleyemedik. Ondan sonra bir durum değerlendirmesi
yaptık kendi aramızda. Gezi Parkı baĢladı ve onun için özel bir imza kampanyası, o
da benim önerimdi, imza kampanyası baĢlattık. Kasım ayı ve Aralık ayı boyunca her
gün orda, Taksim‟de metro çıkıĢında biz imza topladık. Her gün sürdüremiyorduk.
Sonra Cumartesi 15.00-18.00 arası devam ettik. Ve ama çoğunluk kusura bakmayın
biz yapamayacağız dediler. Biz bu iĢi kaybettik dedik, Aralık 2012‟deki durum
buydu. Kabul edelim, boĢuna uğraĢmayın dediler bize. Biz beĢ, altı kiĢi, “çatlak”
kiĢiler “kafaya takmıĢ”, bu imza kampanyasını sürdürdük. Taa 31 Mayıs 2013‟e
kadar, olay patlayıncaya bütün Türkiye‟ye mal oluncaya kadar. Bu arada bizim
sayımız arttı, böyle beĢ altı kiĢi olarak kalmadık. Mart ayına gelinceye kadar 20-30
kiĢi olmuĢtuk imza toplayanlar olarak. Ġmza verenlerden bize katılanlar olmuĢtu ya
da TD‟de olup da bize siz de yapmayın artık diyenlerden katılanlar olmuĢtu. Beraber
imza topladığımız bir arkadaĢ dernek kuralım dedi. Taksim Gezi Parkı Koruma ve
GüzelleĢtirme Derneği‟ni kurduk Mart ayında. Tam bir ay sonra 12 Nisan‟da da bir
festival yapalım demiĢtik, bir Ģenlik, Gezi grupları, yirmi civarında falan grup,
Ģarkıcı geldi ve onlar sahneye çıktılar. Orada sunuĢ yapan arkadaĢlarımızdan biri
dedi ki:
- ArkadaĢlar buraya dozer girecek Gezi Parkı‟nı yok edecek, biliyorsunuz di
mi?
- Biliyoruz.
- Dozerler geldiğinde karĢı koyacak mısınız?
- Eveeeet.
Üç kere bu tekrarlatıldı. AĢağı yukarı 20000-25000 civarında insan gelmiĢti. O kadar
gençten bunu duymak bizim moralimizi çok düzeltti. Bayağı iyi bir motivasyon
kazandık. Ve gerçekten o Ģenliğe gelen kiĢilerden önemli bir bölümü gerçekten
dozerler geldiğinde karĢı çıktı. O bizim için çok önemli bir baĢarı. Yani zannedildiği
gibi Gezi Parkı Olayları, 1 Mayıs gecesi polisin çadırları ateĢe vermesiyle çıkmadı.
Yani o iĢin artık en son noktasıydı, balon ĢiĢmiĢ, iğne batırma kalmıĢ, iğne batırmalar
oldu. Balonu ĢiĢiren aylar boyunca hatta yıllar boyunca olaylar olmuĢtu. Mesela 1
Mayıs, 1 Mayıs‟ı engelledi hükümet. Bu da çok önemli bir birikim yarattı, bir
gerilim. Bir de bizim 120000 civarında topladığımız bir imza vardı, iki farklı
yöntemle, bu çok önemli bir sayıdır. Bu aĢağı yukarı beĢle çarpabilirsiniz, ailesi
vardır, çevresiyle birlikte bu da eder 600000 kiĢi çok önemli bir sayı, belki de bir
milyon kiĢi, daha da fazla kiĢiye söylemiĢ olabilir. Ayrıca imzayı toplayanlar hepsi
gençti. Ġçlerinde en yaĢlılarıydım ben. Gençlerle birlikte önemli bir iĢi baĢardığımızı
183
düĢünüyorum. Sonra Gezi Parkı patladı, onu herkes biliyor zaten… baĢından beri
Gezi Parkı‟nın içindeydim. Ve olayların bu hale gelmesinde az da olsa katkım
olduğu için çok çok mutluyum.
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri
paylaĢabilir misiniz?
Ben 51 yıldır aynı yerde oturuyorum, aynı evde oturuyorum. Dolayısıyla hafızamın
en önemli kısmını KoĢuyolu teĢkil ediyor. KoĢuyolu bir zamanlar orta halli
insanların oturduğu, yani gerçekten orta halli; ne zengin ne fakir, tek katlı ve iki katlı
evleri olan bir yerdi. Bir üst çarĢımız bir de alt çarĢımız vardı. ĠĢte aĢağı yukarı 500-
600 civarında ev. Her birinde üçer beĢer kiĢi otursa iĢte, 15000 civarında insanımızın
oturduğu bir yer, çok kalabalık değil. Herkesin birbirini tanıdığı selamlaĢtığı güzel
bir yerdi, yeĢil. Mayıs, Haziran aylarında sokaktan geçtiğiniz zaman ya leylak
kokusu, ya gül kokusu, ya hanımeli kokusu duyarsınız, o kadar güzel bir yer. Ve ben
bütün Ģehrin böyle olduğunu zannederdim çocukken. Sonra apartmanları görümce
çok yadırgadım, bunlar da ne falan diye. Sonra apartmanlarda yaĢayanların da burayı
yadırgadığını, buraya gelince ĢaĢırdığını fark ettim. Ya niye ĢaĢırıyorlar, normalde
insanlar bahçeli evde oturur, oturmamalılar. Hep böyle gördüm çünkü. 2 sene
Sivas‟ta babamın ölümü nedeniyle oturduğumuz bir apartman katı vardı ama yan
tarafta kocaman bir arsa vardı, arkadaĢlarla gider orada oynardık. Oyun oynayacak
yer sıkıntımız yoktu. Her Ģey geniĢ, ferah. Sokağa çıkıp sokakta da oynuyordum,
araba geçmiyordu ki! Yarım saatte bir tane, o da yavaĢ geçiyor. Böyle bir hafıza, hep
böyle yeĢil, sakinlik. ġimdi pencereyi açamıyorum, açtığım zaman kebap kokuları,
hatta kebap bile değil, yanık yağ kokuları içeriye doluyor, pencereyi açmaya
çekiniyorum. Oğlumu burada yetiĢtirdim ve sokağa bırakamadım, bahçede
oynuyordu. Oysa ben arkadaĢlarımla evimin bulunduğu bir kilometrelik alanda,
caddede çember çevirirdik, yarıĢ yapardık, koĢardık, koĢmaca yarıĢı yapardık,
birbirimizi yakalıcaz, ebelicez falan… veya topaç çevirirdik, cadde bomboĢtu.
Boğaz köprüsünden sonra buradaki trafik bayağı arttı. 73‟de hemen artmadı belki
ama 75-76‟da arttı. 1980 darbesinden sonra Kadıköy‟e atanan belediye baĢkanı cadde
üzerindeki iki katlı evlerin üç katlı olabileceğine karar verdi. Ve bozulma böyle
baĢladı. Böylece ticarileĢme baĢladı. ĠĢyerleri arttı sonra 99 depremi oldu. 99
depreminde buradaki ev fiyatları füze gibi arttı. korkunç bir artıĢ… %200 artıĢlar
yaĢandı. Yani evet belki bugün ben bazılarının gıpta ile baktığı bir evde oturuyorum,
pahalı ama satarsam pahalı. Ama benim satmaya niyetim yok ki! Ben bu evde
oturmak istiyorum. Ben bu evde doğmadım ama 7 yaĢımda geldim. Hala da
buradayım ve istiyorum ki daha yıllarca oturayım. Sürdürebildiğim kadar tabii. Çok
yaĢlanınca da müstakil bir evde oturmak zor. Bir de git gide burada oturmam
zorlanıyor. Burada iĢyerleri o kadar çoğaldı ki… Ġlk zamanlar ben bankada
müfettiĢlik yaparken eĢim evde kalırdı ve hiç de korkmazdı ama Ģimdi artık yaĢlı
insanlar olarak daha az korkması gerekirken artık yalnız kaldığında korkar hale geldi.
Yani artık KoĢuyolu‟nda yalnızlaĢma süreci yaĢıyoruz. Artık dört binadan biri ev,
diğerleri iĢyeri.
184
9. Kentsel hareketi nasıl tarif ediyorsunuz? Forumları kentsel hareketin
içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Kentsel hareket bana göre çok cılız. Cılız olmasını ben Ģuna bağlıyorum, iki sebebi
var bana göre. Bir, bu iĢ gençlerin iĢi aslında ama gençleri baĢka kaygıları var. Onları
da suçlamıyorum, haklılar. Okuyanlar okulum var diyor, çalıĢanlar gelecek
kaygısıyla çalıĢmaya ağırlık vermek zorunda. Yani “ben izin alayım da, gideyim Ģu
eyleme katılayım” olmaz. Bir kere yaparsınız bunu, ikincide kapının önüne koyarlar.
Onun için gençlerin olmadığı bir hareketin emeklilerle falan yürümesi zor.
Emeklilerin de her biri benim kadar inatçı olmuyor, kafaya takmıĢ olmuyor. Ben
resmen kafaya taktım yani. Validebağ‟ı nasıl alırlar! Gezi Parkı‟nı nasıl yok ederler
diye ben çıldırdım. Herkes aynı Ģekilde çıldırmayabiliyor. Birileri yapsın, ben de
alkıĢlayayım modundalar. Bu milletimizin genel özelliği benim gördüğüm. Ama bu
yetmiyor, takdir etmekle, alkıĢlamakla iĢler yürümüyor, elini taĢın altına koymak
gerekiyor. Bunu yaĢlılarda emeklilerde daha fazla görebiliyoruz çünkü ununu elemiĢ
eleğini asmıĢ, korkacak hiçbir Ģeyi kalmamıĢ. Ben bankadayken kendimi çok fazla
ön palan atmak istemedim, doğal olarak. Çünkü bankada bunun hesabı sorulabilir
diye düĢündüm. Bana bir Ģey sorulmadı ama tabi ben de o kadar ön planda değildim.
Ben yazılı iĢleri yapıyordum. Mailler gönderme, alma, iĢte açılan dava dilekçelerini
yazma gibi. Ġkinci neden, ne yazık ki bu iĢlere katılan arkadaĢlar Ģeyi karıĢtırıyor;
siyasetle, kent hakkı mücadelesini, yaĢam hakkı mücadelesini birbirine karıĢtırıyor.
Biz neden bunca yıldır varız, 18 yıldır varız? Çünkü iĢin içine siyaseti karıĢtırmadık.
Çünkü siyaseti karıĢtırınca iki tane olumsuz faktör gündeme geliyor; bir; kendi içinde
bölünüyorsunuz. Çünkü siz falanca siyaseti temsilen, ben falanca siyaseti temsilen
buradayım. Birbirimize rakip durumdayız. O zaman ne oluyor? Birbirimizi ezmeye
ya da ekarte etmeye çalıĢıyoruz, esas mücadele geride kalıyor. BaĢka Ģeylerin o
kapının dıĢında kalması lazım. Ġkincisi de insanlar bu sefer sizin samimiyetinize
inanmıyorlar. “Onlar siyasi mücadele veriyorlar, ben bunlara ait hissetmiyorum
kendimi” diyor ve dıĢarıda kalıyor, destek vermiyor. Bu da zayıf bırakıyor
mücadeleyi. O yüzden mümkün olduğunca siyasetin dıĢında kalmak çok önemli.
Bana bunu Validebağ tecrübesi çok yakından gösterdi. Çünkü bir ara ÖDP‟nin
ağırlıkta olduğu bir yapımız vardı. Biz öyle olmasak da bunlar ÖDP grubu diye
bilindik. Sonra bunu aĢtık, ki yani ortada ÖDP ile ilgili hiçbir Ģey yoktu ama
katılanların çoğu ÖDP‟li arkadaĢlar olduğu için. ġimdi de biraz CHP‟liymiĢiz gibi
görünüyor olabilir dıĢarıdan. Ama bu da hoĢ değil, bunu da engellemeye çalıĢıyoruz.
Mümkün olduğu kadar biz nötr kaldık, kalmaya da devam edeceğiz, kalmalıyız.
Bunu bütün diğer kent hareketleri, yaĢam hakkı savunucuları, bütün örgütlere, bütün
doğa örgütlerine tavsiye ediyorum. BaĢka türlü yaĢamıyor çünkü çok yakinen
gördüm. Bir sürü yerde, bir sürü olayda siyaseti ön plana çıkaran veya ön plana
çıkartmasa bile siyasetle birlikte mücadeleyi yürütmeye çalıĢanlarda yaĢam fazla
olmuyor.
185
10. Kamusal alan deyince ne anlıyorsunuz? Parkların, mahalle evlerinin
temsil ettiği kamusallık nedir sizce, tarif edebilir misiniz?
Kamusal alan herkesin kullanımına açık olan alanlar. Validebağ mesela öyledir.
Kamusal alan. Don KiĢot zannediyorum son olarak boĢaltıldı. Çünkü aslında orası
özel mülkiyet. Özel mülkiyet olunca kamusal alan olmuyor. Kamusal alan halinde bir
süre kullanıldı. Sahibi yoksa, ilgilenmiyorsa orası da kamusal alan olarak
kullanılabilir elbette. Don KiĢot bu anlamda iyi bir örnektir. Ben hiç gitmedim bu
arada Don KiĢot‟a ama çok yakından izledim baĢtan sonuna kadar. ġimdi kamusal
alanların gerçekten kamu tarafından kullanılması çok önemli. Yani eğer kullanılmaz
ise zaman sonra mutlaka ama mutlaka birilerine rant amacıyla peĢkeĢ çekiliyor, bu
çok açık. Kaldı ki HaydarpaĢa Garı gibi kamu tarafından çok yoğun olarak kullanılan
bir yer bile peĢkeĢ çekilmeye çalıĢılıyor. Durup dururken hiçbir sebep yokken tren
seferleri durduruldu. Bu niye belli değil. Veya iĢte Marmaray. tamam, da Marmaray
daha bitmemiĢti o tarihte. Üstelik de bitse bile devamının gelmesi lazımdı, gelmedi.
ġuan en fazla Ayrılık ÇeĢmesi‟ne kadar Marmaray geliyor. Onun devamı metro ile
bağlantılı olarak sağlanıyor, o da Kartal‟a kadar. Ama tren seferleri Pendik‟e kadar.
E aradaki mesafe ne olacak? Ġnsanlar ortada, kaldı. ġimdi kamusal hizmet, orası da
kamusal bir alan HaydarpaĢa Garı fakat yok edildi durup dururken. ġimdi kalkılıyor
orada düğünler, törenler, sergiler… evet, hiç kullanılmamasından iyidir ama amaç bu
değil. Orası bir gar olarak yapılmıĢ binadır ve kalması lazım. Kime ne zararı vardı
gar olarak hizmet vermesinin, hiç kimseye! Sadece faydası vardı. Yangın çıktı veya
çıkartıldı! Aradan beĢ yıl geçti ve hala hiçbir Ģey yapılmadı, oranın tamir iĢi. Neden?
Özel bir mülkiyete peĢkeĢ de çekilse gar olarak da devam etse, sergi salonu da olsa,
ne olursa olsun oranın tamir edilmesi lazım. Ve edilmiyor.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
ĠĢgal evleri özel mülkiyet olduğu zaman iĢ biraz değiĢiyor. Hukuki yönü çok
tartıĢmalı, Ģimdi ben hukukçu olduğum için. Yani çok doğru bir Ģey değil gibi
görünüyor. Ama dediğim gibi ilgilenmiyorsa mal sahibi, orada bir Ģeyler yapılır ama
dediğim gibi geçicidir. Bizim karĢımızda öyle metruk bir ev vardı. Mirasçılar belli
değil, karmakarıĢık, dağılmıĢlar dünyanın dört bir tarafına falan. On yıl falan öyle
bomboĢ, satılamıyor falan, artık yıkılmak üzere hale geldi. Ama sonra bir Ģekilde
mirasçılar bulundu falan halledildi. Ama birileri orayı kullansaydı örneğin ama
kamusal amaçlarla, örneğin Don KiĢot gibi, kullanılsa kullanılırdı. Çok da iyi olurdu.
Kullanılmadı. Geçici, yani bunlar bir Ģekilde hallediliyor. Onun için fazla kalıcı
yerler olarak bakmamak lazım. Bu arada bizim dernek yerimiz Altunizade
muhtarlığı, yer olarak orayı gösterdik. Çünkü kiralar ateĢ pahası ve kirayla da
kalmıyor bunun elektriği, suyu… falan bizim gücümüzü çok aĢıyor o yüzden kira ve
vergi vermeyeceğiz bir yer arayıĢındayız. Geçici dedik ama iĢte On dört senedir,
2001‟de kuruldu dernek, Altunizade muhtarlığını adres gösteriyoruz.
186
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Kent deyince insanın aklına ne geliyor? Kalabalık bir yer geliyor bir kere. O
kalabalığın da getirdiği bir örgütlenme vardır. Yani sineması vardır, tiyatrosu vardır,
konseri vardır. ĠĢte eğer deniz kıyısı ise kıyısı vardır. Onlardan yararlanabilmeniz
lazım. Trafik çok önemli bir problem biliyorsunuz o yüzden insanlar çok Ģeyden elini
eteğini çekmiĢ durumda e bir de hayat Ģartları… nispeten daha Ģanslı olan bizim
gibiler ise para bakımından belki sorunumuz yok ama ben trafikten çok fena tırsmıĢ
durumdayım. Trafik nedeniyle ödüm patlıyor bir yere gitmeye. Arabam var, arabamı
bir yere götüremiyorum. Kadıköy‟e, Üsküdar‟a arabayla inmiyorum, çok çok mecbur
kalmadıkça. Her türlü sizin bir yerden bir yere gitmeniz engellenmiĢ durumda. Bu
durumda kentten yararlanamama durumu oluyor. Kıyılar parsellenmiĢ, yalılar,
bilmem neler… özel restoranlar pahalı pahalı, herkes oraya gidemez. Bu durumda ne
oluyor 100 metrelik bir alan, bakıyorsunuz kalabalık… yakın uzak bir yerlerden
gelmiĢler ve orada piknik yapıyorlar. Ama iĢte bir Ģekilde oradan yararlanmaya
çalıĢıyorlar. Bu tabii hüzün verici bir Ģey. Aslında böyle olmamalı. Çok daha fazla
sahil Ģeridi kamuya açık olsa insanlar da 100 metrede 200 metrede birikmez. Daha
çok yayılabilir, kendine daha yakın bir yere gidebilir. O iĢte pek olmuyor. Kendimi
her ne kadar nispeten Ģanslı da bulsam yeteri kadar kentten yararlanabildiğimi
düĢünmüyorum. Bu yüzbinlerce, milyonlarca insan için daha da fazla geçerli.
Tabii mahalle kültürüyle büyüdüm. Sokak o anlamda çok bilinçli olarak düĢündüğüm
bir Ģey değildi. Sokak benim bu gönüllülük kavramıyla birlikte geliĢti. Sokağın ne
kadar önemli olduğunu fark ettim. Bir hak mücadelesi, sokakta baĢlıyor ve sokakta
bitiyor, bunu anladım. Yani hukuki düzlemde istediğinizi yapın, uygulanmıyorsa
kararlar bir anlamı yok ki uygulanmıyor. Ve yahut yazıĢmalarla falan çok zor. Sokak
ve sokak içinde kalabalık olmak lazım, bir kiĢinin ya da on kiĢinin çıkmasıyla hiçbir
Ģey olmuyor, binlerin sokağa çıkması lazım. Binlerin sokağa çıkması için de insanları
ikna etmek gerekiyor. Metronun giriĢinde insanlardan imza almaya çalıĢırken de
belki her bir kiĢiyi ikna edebilmek için on dakika, on beĢ dakika konuĢuyorduk. Ġmza
atarken de insanlar hep kaygılıydı. Onları tek tek ikna ettik, siyasi mücadele
yürütmediğimize ikna ettik. Sokağa on binlerin, yüz binlerin dökülmesi için de iĢte
bu siyaset iliĢkimiz olmadığını insanlara ikna etmeniz lazım. Samimi olduğunuzu
göstermeniz lazım. Gezi onun için baĢarılı olmuĢtur, ama Gezi gene onun için
baĢarısız olmuĢtur.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
188
Ne yazık ki solda sağdakinden daha fazla bireycilik var. Ġnsanlar kendilerine sağ
görüĢlülerden daha fazla önem veriyorlar, kendilerini daha önemsiyorlar. Yani “ben
olmasam bu hareket batar”, “ben var ya benn”, “ben” den vazgeçmedikçe çok bir Ģey
olmaz. Önce “ben”den vazgeçmemiz lazım. “Biz” derken de “bizim gurup, bizim
fraksiyon, bizim parti, bizim platform” değil, tüm Türkiye‟yi kapsayan bir anlayıĢla
“biz” demek lazım. O zaman baĢarılı olunacaktır. YavaĢ yavaĢ o tarafa doğru
gidiyoruz. Ben umutluyum her Ģeye rağmen.
(O.Ġ, YaĢ: 57, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: Bankacı)
Gönüllülerle benim sıcak temasım Gezi ile birlikte oldu. Gezi sürecinden bu yana
bütün eylemlere, faaliyetlere katılmaya devam ediyorum.
Özellikle 80 öncesinde toplumsal hareketler daha çok siyasi nitelikteydi, çevre baĢlı
baĢına bir mücadele noktası oluĢturmuyordu. 80 sonrasına bakarsam evet toplumsal
hareketlere ilgi duyuyordum öyle diyeyim.
Forumların bence en büyük katkısı bir defa mahalle kaynaĢmıĢ oldu. Aynı görüĢten
olmasa bile aynı amaç için insanlar bir araya gelmeyi öğrendiler. Belki bireysel
189
olarak baĢaramayacakları Ģeyleri hep beraber halledebilmeyi öğrendiler. Mahalleli
sivil toplum kuruluĢları ile temas kurabilecek insanları tanıdılar ve dolayısıyla kendi
çevresinde bulunan doğal ortama iliĢkin değerlere dair daha baĢarı elde
edebilecekleri bir ortama kavuĢtular.
Ben kendimi deli gibi hissediyorum. Bir sürü insan da öyle hissediyor. Deli olmasak,
entelektüel insanlarız, yapacağımız çok Ģey var; kitap okursun, tiyatroya gidersin.
Onları da yapıyoruz ama günümüzün çoğunu burası alıyor. Biraz gönül iĢi bu. Bu
koru gelecek kuĢaklara da kalsın istiyoruz. Bunu tabii herkes anlayamıyor. Oysaki
gençlerin çok daha iyi anlaması lazım. Gençler buraya sahip çıkmazsa burası yok
olur gider.
Yok. Partilere sempati pek duymuyorum. Daha çok sola yakın bir insanım
diyebilirim.
Gezi Parkı‟na gittim. Gittim saatlerce de orada kaldım. Gezi çok öngörülen bir Ģey
olmadı. Bir defa yapılan ağaç katliamı hemen dikkatimi çekti. Ġkincisi orada büyük
de bir haksızlık yaĢandı. Ġnsanlar oraya herkes için çıktılar. Onlara karĢı orantısız,
çok büyük bir güç kullanıldı; gazın ötesinde mermiler sıkıldı falan… Ġnsanlar
mağdur oldu, yerlerde sürüklendi. Bu kere insanı etkiliyor. Daha sonraki süreçlerde
baktınız ki bu bir siyasal karar. Burası sadece yok edilmekle kalmıyor, rant amaçlı
yapılabiliyor. Bunlar da insanları rahatsız edince oradaki kalabalıklar büyümeye
baĢladı. Oradaki mesele sadece ağaç meselesi de değildi, özgürlüklerin de
kısıtlanması özellikle gençleri çok etkiledi. Fazla sıktığınız zaman insanlar patlar,
bence oradaki patlama da öyleydi.
190
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri
paylaĢabilir misiniz?
Kentsel hareketler dediğimiz zaman kente dair, halkın kullanımında olan, kamuya ait
alanlara iliĢkin karar verici organların bir takım tasarrufları oluyor. Bunların bir
kısmı halkın yararına geliĢirken bir kısmı da halkın olanaklarını kısıtlıyor, yaĢam
alanlarını daha daraltıcı hale getiriyor. Validebağ da bugün bir çeĢit kent hareketi
yürütüyor. Kentin kullanımına açık bir alan burası, kamusal alan. Validebağ
Gönüllüleri sadece burası için iĢler de yapmıyor, örneğin HaydarpaĢa Garı için
verilen mücadelede Validebağ da yer aldı. Validebağ‟a yönelik bir saldırı, tehdit
olduğunda da Ġstanbul Kent Savunmasının da çeĢitli dayanıĢmaların da desteğini
hissediyoruz. Dolayısıyla aynı amaç içi birlikte hareket ediliyor. Yine o platformların
ilgi alanlarında bir Ģeyler geliĢtiği zaman Validebağ Gönüllüleri oraya da destek
veriyor. Aralarında bir korelasyon, bir iliĢki, bir güç birliği var. Parti gibi değil ama
belki bir konfederasyonlaĢmaya da gidilmeli. Çünkü bu bilgi akıĢlarının hızlı olması
lazım, karar vermenin hızlı olması lazım, bir takım materyallerin daha hızlı
üretilmesi lazım. Bunun olması için de bir iĢbirliği, bir örgütlenme olması lazım.
Kamusal alan deyince kamuya açık, insanların kullanımına açık yerler aklıma
geliyor. Parklar, korular elbette ki kamusal alan, insanların kullandığı yerler. Son
zamanlarda mahalle evleri oluĢtu, tarihi çok yeni buraların. Caferağa ve DonkiĢot
var, onlar da sönümlendi. Oralarda bilebildiğim kadarıyla mülkiyet sorunları çıktı.
Ġnsanlar aslında orada güzel faaliyetler de yapıyorlardı. Mahalleliyle kaynaĢma, iĢte
tohum ürettiler, tohum takas Ģenlikleri, resim çalıĢmaları, yitecek paylaĢımları vs.
çok kalıcı olmadı. Bizim burada da KoĢuyolu‟nda böyle yerler oluĢturabileceğimiz
küçük üniteler var. Resmi olarak talep ettik, olmaz dediler. Öyle kaldı. Gidip oralar
iĢgal edilip bir Ģeyler yapılabilir ama ben çok kalıcı olduğunu düĢünmüyorum.
191
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Orada tabii ki bir kent hakkı mücadelesi var. Mülkiyet sorunlarından dolayı
kalıcılıkta tıkanıp kalıyorsunuz. Oysaki insanların en doğal hakkıdır, paylaĢmak,
konuĢmak, bir takım deneyimler edinmek… Sadece burada bir devamlılık problemi
var.
Ben 76‟dan beri Ġstanbul‟dayım. Ve Ģehir bugün çok büyüdü, yeĢil çok azaldı.
Eskiden bildiğimiz parklar, korular, geniĢ alanlar daha çoktu. Bunlar giderek
azalıyor. Bir defa bu bir mutsuzluk getiriyor bana, benim özelimde. Artı insanların
yaĢayıĢ biçimleri değiĢti. Daha önceden barıĢçıl olan insanlar bugün böyle değil.
Ġnsanlar arasında bugün derin uçurumlar var. Zengin ve fakir arasındaki uçurum çok
net. Dolayısıyla bu insanlarda bir mutsuzluk yarattığını düĢünüyorum. Ben küçük
Ģeylerle de mutlu olabilirim, sabit bir gelirim var sonuçta, emekliyim. Çevremdeki
insanları mutsuz görmek beni çok etkiliyor. Genel olarak sıkıntım yeĢilin azalması,
doğal ortamın bozulması ve tarihin bozulması, tarihi yapılara gereken önemin
verilmemesi. Ben yakın tarihte Ġstanbul‟da artık olmayacağımı düĢünüyorum. Çünkü
daha sakin ortamlar, yeĢili bol olan yerlere gitme arzum var. Ġstanbul‟da ha ne var?
Burada herkes her an bütçesine göre yapabileceği bir Ģey bulabiliyor. Ancak
Ġstanbul‟da geniĢ çaplı sanatsal etkinlikler maalesef yok. Yazlık üç tane sineması
olan bir yerde doğdum ben. Hayatın pahalılaĢması beni etkilemiyor ancak yok oluĢ
beni etkiliyor.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Daha yeĢil, daha böyle insanların kaynaĢtığı, daha çok faaliyet yapabildikleri, buna
korular mahalle evleri de dahil, böyle yerlerin çoğalması lazım. Ġnsanların birbirlerini
tanımaları için ortamların sağlanması lazım. Ve insanların talep etmesi lazım. Çok
büyük hayalimse Ģu; bazı Avrupa Ģehirlerinde gördüm, Ġspanya‟da tarih muhteĢem
korunmuĢ örneğin. Hâlbuki biz on tane antik Ģehrimizi ortaya çıkarmıĢ dünyaya
göstermiĢ olsak bu kadar çevre kıyımına gerek kalmaz. Buradan çok fazla paralar
kazanılabilir. Tarihi biz Ģuanda bile layıkıyla otaya çıkarıp bunu dünyaya tanıtsak,
192
doğal ortamlarımızı, yeĢili, Ģelaleleri vs. tanıtsak ne kavga olur ne bu kaos ortamı
olur.
Öncelikle Gezi‟nin Ģöyle bir etkisi oldu. Burada yıllardır oturan belki yüz olarak
hatırladığımız ama tanımadığımız onlarca insanla kaynaĢma imkanımız oldu.
Buradaki mahalle kültürünü yeniden yaratan herhalde Gezi‟ydi diyebiliriz. O da
forumların kurulduğu yerlerde, belirli ilçelerde.
Forum süreçlerinin artık ben sönümlendiğini düĢünüyorum. Önemli birlik forumları
da çok bocalama geçiriyor. Bu oluĢumlarda da insansal olarak azalım görüyorum.
Ġlgi azaldı. Artık yerel dayanıĢmanın, yereldeki sorunlar nedeniyle bir araya gelen
yerel dayanıĢmaların daha etkin olabileceğini düĢünüyorum. Sadece kendi
bölgelerinde daha çok bağlı kalarak diğer mücadelelerle de iliĢki halinde
olduklarında daha kalıcı olacaklarını düĢünüyorum. Buralara katılan insanlar
partilerden biraz uzak duran insanlar. Çünkü partilerle çok bir Ģey olmadığını
görüyoruz. Benim gördüğüm o. Ama partilere baskı yapılabileceğini düĢünüyorum.
Siyasette dayanıĢmaların gücü belirleyici olacaktır diye düĢünüyorum. Ne kadar çok
dayanıĢmalarla kuvvetli olursa (hem entelektüel hem da sayıca) partiler de buna
uymak durumunda kalacaklardır.
(A.T, YaĢ: 47, Eğitim Durumu: Ġlkokul, Etnik Kimlik: Alevi, Meslek: ĠĢçi)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Ben emek sınıfından gelen bir insanım. Babadan atadan gördüğümüz onurlu
devrimci sosyalist bir. Tabii sosyalist derken Atatürk ilke ve devrimlerine sahip
çıkan Cumhuriyet‟in aydınlanmasından yana olan bir insanım. Kökenim, mezhebim
itibariyle de Kürdüm ve Aleviyim. Ondan kaynaklanan opsiyon bu; sokaktayım,
mücadele veriyorum.
193
Validebağ da Gezi‟den önce vardı. 1994‟lere değin uzanır. Birileri burada bu alanda
365.000 dönümlük alanda bir Ģey elde etmeye çalıĢıyorlar. Biz de önlemeye
çalıĢıyoruz, mücadele etmeye çalıĢıyoruz. Ne kadar baĢarılı olduk bilmiyoruz. Tabii
bu halk hareketidir. Halk ne kadar yanımızda olabilir? Bu da muamma. Bu bölgeler
kentsel dönüĢüme giriyor. Kentsel dönüĢüm adı altında kentsel cinayetler iĢleniyor.
ĠĢte paravanlar kurup ağaçları kesiyorlar. Ġnsanlar kandırılıyor. Bu civardaki sitelere
bakıldığı zaman iĢte çoğu zamanında memur emeklisi, senin dairen 500.000 TL, ben
yaparsam 2 milyon olacak mantığı ile insanların kafasına girip bir Ģeyler yapmaya
çalıĢıyorlar. Biz de insanları aydınlatmaya çalıĢıyoruz ama ne kadar baĢarılı oluruz
bilemiyorum. Davalar açıyoruz, davalar yiyoruz, gazlar yiyoruz, coplar yiyoruz,
yılıyor muyuz? Hayır.
4. Forumlarda yaĢadığınız deneyimleri biraz dinlemek isterim.
ġimdi bakın, Ģunu söylemek gerekiyorsa ben bu toplumun çocuğuyum. Beni hiçbir
Ģey itemez. Kendi kendimi ittim ben. Çünkü ezik bir toplumdan geliyoruz. Biz
Osmanlı faĢistinin de ezdiği insanız, Cumhuriyet döneminde de ezilen insanların
soyundanım ben. Biz türkülerimizde “Allah Allah” kelimesini kullandığımız halde
yakılan insanlarız. Biz ser verip sır vermeyen toplumlarız. Biz boynumuza ilmik
takıldığında bile türküler söyleyen insanlarız. O nedenle bizler faĢizme karĢı onurlu
mücadele içerisinde olduk ve olmaya da devam ediyoruz.
1995 il1 1999 arası, yanılmıyorsam, özür dilerim, Özgürlük ve DayanıĢma Partisi
üyeliği yaptım. Sonra ayrıldım.
194
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri
paylaĢabilir misiniz?
Yapılan Ģeyler güzel de, dar alanda yapılması kötü. Forumlar devreye girerken
TMMOB‟nin, TTB‟nin vs. nin de devreye girmesi lazım. Ġnsanlar korkmamalı. Ġlim
adamları, Bilim adamları korkmamalı, katılmalı forumlara. Fikirlerini üretmeliler.
Ama yok. Yalnızız. Bu mücadeleyi göremiyoruz. Ġnsanlar forumlarda çıkıp özgürce
konuĢabilmeli, fikirlerini üretebilmeli. Yetkililere anlatabilmeli. Ama öyle bir ortam
sağlanmalı.
Kamusal alanlar örneğin yeĢil alanlar. Mesela Ģuan oturduğumuz mahalle evi de bir
kamusal alan ama ticarethaneye çevrilmiĢ bir kamusal alan. ĠĢte bunlara karĢıyım.
Validebağ 1. derece sit alanı, ticarethane. Yazık. Ġnsanlar çay içiyor, 2,5 TL.
Belediye karĢılayabilir bunu. Yani bu çok zor bir Ģey değil, çayın kilosu ne kadar?
Hatta desin ki “arkadaĢ kendi çayını kendin yap”. Böyle bir Ģey dense çaydan
Ģekerden giremezsin buraya. Çünkü biz bunları forumlarda, eylemlerde görüyoruz.
Birileri kamuyu katlederken sessiz kalan insanlar… Can Yücel aklıma geliyor.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
195
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Kenti birileri sahiplenmiĢ. Biz mücadele verirken birileri geldi, din kisvesi adı altında
kenti bozdu. Kentten, doğadan faydalanmamızı engellediler. Sokakta yürüyemez hale
geldi kadınlar. Hı diyeceksin izin verecek misiniz? Vermeyeceğiz. Biz nasıl beden
ödemiĢsek gene bedel ödemeye de hazırız. Kentteki dayanıĢmacılar da, direniĢçiler
de bedel ödemekten korkarsa birilerini bir Ģeyleri teslim etmiĢ hale geliriz. Biz bunu
teslim etmeyeceğiz. Bilmiyorum ne kadar baĢarılı olabiliriz ama olmak zorundayız.
Ben dedim ya değerlerim ne kadar çoksa Marx gibi, Lenin gibi, Stalin gibi, Mao
gibi… Benim Mustafa Kemal‟im var. Mustafa Kemal Atatürk‟ün bizlere bırakmıĢ
olduğu bu mirası kimselere bırakmayız, biz bunu baĢaracağız. Ama devrim zor bir
Ģey. Ama önce insanlara Ģunu öğretmeliyiz. Demeliyiz ki ya da onlar bunu algılamalı
“devrimler mahallelerden baĢlar”. Önce mahallemizi örgütlemek zorundayız. Bizim
ülkemizde on beĢ kiloluk on altı yaĢında çocuk milyonları sokağa döktü. O yüzden
pes etmeyeceğiz.
Ben at arabacının oğluyum. Benim babam emekçi bir adamdı. Devrimci ve emekçi
bir adamdı. Ben baba mirasını yiyorum. Babam öğretti her Ģeyi bana. He benim
babam sosyalist bir adam değildi, Atatürkçüydü ama ben onu geliĢtirdim. Sokak
kültürünü çok iyi bilen bir insanım.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Hayal görüyorum. Burada seksen beĢ doksan yaĢında insanlarla sohbet ettiğim
zaman, Acıbadem‟de, KoĢuyolu‟nda tüylerim diken diken oluyor. Buranın bir doğal
güzelliği vardı, bunları hayal ediyorum. Çam ağaçları vardı buralarda. Buralarda
baharda çiçek kokularından yürüyemezdin, iğdelerin, erguvanların kokularından…
Onları hayal ediyorum. Ġnsanların birbirlerine verdiği, aldığı selamları özlüyorum.
Sabah iĢine giderken mutlu olan, yanındaki insanla sohbet eden insanları özlüyorum.
Sokakta aç hayvanlar istemiyorum. Sokak çocuklarının ellerinde tiner vs. ile
yürümelerini istemiyorum. Ben o çocukların gülmesini, bir Ģeyler elde edebilmesini
istiyorum. Onları topluma kazandırmayı hayal ediyorum. Ben hayal ediyorum ama
sadece hayalimle kalıyorum. Çünkü neticede bir babayım. Liseye giden bir kızım
var. Onun akıbetinden korkuyorum. Onun nasıl güzel bir yarın sağlayabilirim
kaygısındayım. Tüm çocuklar benim çocuklarım, onların özgür olmasını istiyorum.
Ġstanbul‟da kafasına göre çıkıp karĢıda gezmesini istiyorum. Benim kızım karĢıdaki
bir tiyatroda arkadaĢıyla birlikte o oyunu izleyebilmeli. Korkmadan. AkĢam da
minibüse binsin. Ne minibüs Ģoförü saldırsın, ne o minibüse binen aĢağılık insan
saldırsın! Ben böyle bir toplum, böyle bir kent hayal ediyorum. Her tarafı beton
içerisinde bir kent hayal etmiyorum. KentleĢme tehlikelileĢmeye baĢladı. Avrupalı
196
kentleĢiyor ama doğayı, tabiatı bozmuyor. Onun o güzelliğini yıpratmıyor,
incitmiyor. Ama biz ne yazık ki bir gece paravan kurup ağaçlarını kesiyoruz. Onu da
normal karĢılıyorum çünkü insanı kesiyoruz. Bugün bu kentte Gazi Mahallesi
yaĢanmadı mı? Bugün bu kentte alevi mahallelerinin evleri iĢaretlenmedi mi? Bugün
bu kentte Armutlu ‟da çocukları katletmediler mi? Bugün adına destanlar yazılmıĢ
Mustafa Kemal 1 Mayıs mahallesinde insanlar öldürülmedi mi? Ben böyle bir kent
istemiyorum. Ben özgür bir kent istiyorum. Özgür yaĢayacak bir kent istiyorum. Ben
bugün bir kadına “merhaba, bugün çok güzelsiniz” diyebilmeyi istiyorum. Ona “çok
güzelsiniz” derken cinsel anlamda değil, gerçekten güzel olduğunu söyleyebilmeyi
istiyorum. Söylemeliyim! Kadını o kadar korkutmuĢuz ki bugün ben böyle bir Ģey
yapsam çantayla beni döver. Ama iĢte bu doğru değil. Böyle bir kent yaĢantısı olmaz.
Bu hastanelere gidiyoruz, kuyruklar, sıralar bekliyoruz. Hiçbir Ģeye baĢ
kaldırmıyoruz. Biz bu kadar, on üç yıl önce böyle değildi. Anlattıklarım yoktu ama
bu kadar da değildi. Biz hipnoz edildik.
Bizler görevimizi yapıyoruz, sizler de öyle, gazeteciler de, tabi satılmıĢlar hariç. Biz
ne kadar yapabiliyoruz bunu? Biz çıkıyoruz diyoruz ki mahallede örgütlendik, eylem
yapacağız, insanlar gelmiyor. Ama biz insanlara ne verebildik ki alabilelim? Önemli
olan bu. Bunu elde etmek lazım. Biz ne yapabiliriz? Dedim ya devrimler
mahallelerden baĢlıyor. 12 Eylül‟ü ben çok iyi hatırlıyorum. 12 Eylül‟ü gördüm.
Benim babam bağda çalıĢırken eline kitap vermiĢlerdi. “Amca bu Marx, bunu oku”
diye. ġimdi benim babam ilkokulu bile bitirmemiĢ, benim babam Marx‟ı nereden
bilecek? Benim babama kendi değerleriyle yanaĢmadın. Aslında bu ülkeye en büyük
zarar Köy Enstitülerinin içi boĢaltılarak verildi.
DayanıĢmalar burada ne kadar baĢarılı olabilir? DayanıĢmalar Ģöyle baĢarılı olabilir;
eğer ki kafasında siyasi fikri yoksa herhangi bir partinin vagonu değilse, herhangi bir
çıkar iliĢkisi yoksa baĢarılı olur, dayanıĢmalar baĢarılı olur. Ama “partim varsa ben
de varım, partim yoksa ben de yokum” mantığı girerse o zaman hiçbir dayanıĢma
baĢarılı olamaz. Bugün 0,4 oy almıĢ bir sol parti bile zamanında dörde ayrılmıĢtır, sol
fraksiyonda bu maalesef böyle. O yüzden dayanıĢmalar ne yapabilir?
197
(O.A, YaĢ: 32, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Türk, Meslek: Serbest
Çevirmen)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
Malum Gezi ile Ģekillenen bir Ģey. Aslında KOS‟un Gezi‟den önceki kaynakları
diyebileceğimiz hareketlerden en önemlisi, belki de hareketin kendisi 3. Köprü ‟ye
KarĢı YaĢam Platformu oldu. 3. Köprü „ye KarĢı YaĢam Platformu KOS‟dan
zannediyorum 1 sene kadar daha önce oluĢmuĢ, baya bir etkinlik göstermiĢ, faaliyet
yapmıĢ, baya bir etkili olmuĢ bir oluĢum. Son zamanlarına doğru iĢte farklı biçim
arayıĢları gerçekleĢiyor, platformda dağılmalar oluyor, ardından çok yakın
zamanlarda zaten Gezi patlıyor, peĢine de Gezi‟nin kendi hareketlenmesiyle de
birlikte bilirsiniz zaten park forumları ortaya çıkmıĢtı. Doğrudan demokrasiyi
uygulamaya baĢladığımız araçlarımız ortaya çıkmıĢtı. Park forumlarında Gezi‟nin
kendi taleplerinden de olan bir takım, Havalimanını iptali, 3. Köprü‟nün iptali
taleplerinin ekolojik mücadele çerçevesinde olduğu yerler alan, sonrasında daha
örgütlü olarak gönüllü bireylerin katkılarıyla sürdürülen bir oluĢum. Forumlar
zamanında birçok farklı forumlara, Ġstanbul‟un Anadolu yakasındaki, Avrupa
yakasındaki forumlara, çeĢitli meslek odalarına, çeĢitli diğer örgütlere dayanıĢmalara
gidip KOS‟u anlattılar. YavaĢ yavaĢ bu vesileyle KOS Ģekillendi, oluĢtu. Ve önüne
Ġstanbul‟un kuzeyindeki orman hattını; bizim kuzey ormanları diye
isimlendirdiğimiz, bundan sonra taa Ahmet Davutoğlu arkadaĢımızın bile kullandığı,
bir yandan da kullanmak zorunda olduğu, KOS‟un, bu halk hareketinin bıraktığı bir
isimdi, bir ekosistem alanı belirlemiĢ olduk. Nedir orası iĢte, temel olarak köprü ve
havalimanı projelerinin tehdit ettiği Ġstanbul‟un Ģimdiye kadar Osmanlı
Ġmparatorluğu‟ndan bu zamana, Ġstanbul‟da yerleĢen tüm medeniyetlerin
dokunmadığı, hırpalamadığı o yüzden de olabildiğince tek parça kalabilmiĢ
ekosistem alanı. Ama Ģimdi neoliberal ekonomi politikalarının ve siyasi politikaları
uygulayan günümüz hükümetinin faaliyetleri burayı ĢehirleĢmeye açtığı için büyük
bir tahribat ve tehdit söz konusu. KOS bu alanı kendisine odak olarak seçti. ġöyle bir
Ģey oldu zaman içinde; kuzey ormanları dediğimiz hat bizim sadece Ġstanbul içindeki
bölgeyi kapsamıyor. Kuzey ormanları dediğimiz hat, Marmara‟nın kuzeybatı
sınırındaki Ġğne Ada‟dan Ġstanbul‟un Anadolu yakasındaki sınırlarına doğru ilerliyor;
Sapanca, Ağva, ġile tarafları… o orman ekosistem hattının tamamının adı. Ve KOS
biraz daha görünür oldukça, sesini duyurabilmeye baĢladıkça buralara doğru yöneldi
ve biz mücadeleyi daha çok Marmara Bölgesi‟ne taĢımıĢ olduk.
KOS tamamen özgür, gönüllü bireylerin bir araya geldiği bir oluĢum. Herhangi bir
siyasi partiye tabiiyeti yok, siyasi partilerden diğer örgütlerden gelen arkadaĢlarımız
da buraya kendi siyasi kimlikleriyle değil KOS‟çu kimliği ile burada olurlar. Birçok
değiĢik örgütle, oluĢumla, dayanıĢmayla bir araya gelmeye çalıĢırız. Mücadeleleri
daha çok ortaklaĢtırabileceğimiz zeminlere bakmaya çalıĢırız. Ġki senedir düzenli
olarak forumları sürdürüyoruz. Forumlarda eylemlere ya da baĢka aksiyonlara dair
aldığımız kararları tamamen birlikte alırız. Herhangi bir yönetim organı yoktur, bir
tek koordinasyon dediğimiz bir ekip var, sürekli değiĢir, yedi sekiz kiĢiden ibaret bir
grup. O da iĢte KOS‟un gündemi çok yoğun gerçekten, yetiĢmekte çok zorlanıyoruz,
bir çok Ģeye. Zaman içinde fark ettik ki bu tür acil durumlarda karar alma idaresini
198
gösterebilmemiz gerekiyor. Onun için de zaman içinde acil müdahale ekibi gibi bir
ekibin gerekli olduğunu düĢündük. Bu arkadaĢlarımız da bu tür acil durumlar ortaya
çıktığında karar verme yetkisine sahipler. Dediğim gibi; anti hiyerarĢik, emek
hiyerarĢisinin reddedildiği, tamamen Gezi‟nin bayrağı bu anlamda, Gezi‟nin karar
alma biçimini sürdüren bir özgür oluĢum KOS. Sadece Gezi DireniĢi‟nden sonra
Ģekillenen dayanıĢmalarla değil, meslek odalarıyla, siyasi partilerle, belediyelerle de
hem sıkı iliĢki içinde, hem onları alanlarında daha etkin faaliyetler sürdürmek üzere
motive etmeye çalıĢan bir oluĢum. Bir sinerji yarattı KOS‟a destek olan insanların
ortak çalıĢması ve emeği, o yüzden zaman içinde KOS MEDYA dediğimiz basın
organının da etkisiyle tüm Türkiye‟deki çevre mücadelelerinin, ekoloji
mücadelelerinin birlikte değerlendirebileceğimiz, daha doğrusu hepsinin nerde ne
oluyor bakıĢını sağlayabileceğimiz bir iĢlev de görmeye baĢladı zaman içinde KOS.
Bunu da kıymetli buluyoruz. KOS derken aslında bizim kastettiğimiz Ģu; geçen sene
7 Haziran‟da yaptığımız bir eylem vardı, Havalimanı projesinin temelinin atıldığı
gün. 7 Haziran‟da aynı anda bir eylem yapmalıyız. Madem onlar kırı, Ġstanbul‟un
kuzey ormanları bölgesini iĢgal etmeye baĢladılar. Biz de kentliyiz, ordayız, bur
olamıyoruz ama kentliyiz buradayız diyerek eylem gerçekleĢtirdik. O eylemin nasıl
devam ettirelim diye devam eden toplantılarında, yani eylemin inĢa aĢamasında,
Ģöyle bir motto ortaya çıkmıĢtı: “Kuzey ormanları senin, kuzey ormanları sensin”.
Yani Kuzey ormanları, KOS derken kastettiğimiz bu. Ġki senedir bizimle mücadele
eden, kendi mücadeleleri olan, köydeki insanlar… bu anlamda KOS bir mücadele
birikimi oluĢturmuĢ durumda. Bu anlamda ekoloji mücadelesine destek veren tüm
insanların bütünleĢtiği bir alan olarak bu alanın ortak çabası, ortak emeği, ortak
organıdır o anlamda KOS. Yani KOS derken böyle bir kapsamdan bahsediyor
oluyoruz.
Ben aslında uzak duruyordum. KOS beni bu bağlamda Ģimdiye kadar ortalama bir
örgütten beklediğim yapıyı bir anlamda sağladı. Geleneksel bir örgüt değil KOS. Bir
yönetim organı gibi vs. bir organı gibi bir Ģey yok. KOS‟un ortalama bir toplantısına
gelen insanla baĢından beri buluna insanın kararı biçimlendirme, değiĢtirme hakkı
eĢittir. O yüzden KOS herkesin deyip duruyoruz zaten. Öte yandan Gezi‟den önce de
ben muhalif bir insandım, çeĢitli eylemlere gidip gelirdim. BaĢından beri siyasi
yapılanmalardan bağımsız daha geniĢ tabanlı bir halk hareketinin gerekli olduğunu
düĢünürdüm. Bu anlamda KOS‟un bana hitap ettiğini söyleyebilirim. Gezi çıktı zaten
199
ortaya, Gezi bütün paradigmaları değiĢtirdi. KOS da Gezi üzerinden kendini inĢa
ettiği için o anlamda benim için gönül bağı oldu yani.
Çok var yani, nasıl söylenebilir… yani Ģöyle söyleyeyim, benim KOS‟la en çok
iliĢkilendiğim, KOS‟un da en büyük etkinliklerinden bir tanesi olan Kent Mitingini
belki ilk olarak. 2013‟ün Aralık‟ındaki bu kent mitingi tam da 17-25 aralık
skandalları sonrasında o tür bir zamana denk gelmiĢti, tarihinin daha önceden
koymuĢtuk fakat o iĢ patlayınca rengi değiĢti yani. Ve inanılmaz bir kalabalık oldu.
O zamana kadar yan yana durmakta rahatsız olabilecek birçok siyasi oluĢumun,
partilerden tutun da siyasetler dediğimiz yan örgütlere kadar, birçok yapının orda bir
araya geldiğini, seksen bin kiĢisinin tek bir Ģekilde, organize olduğunu, bir vücut
gördük orada. Seksen bin insanın ortak sözü söyleme becerisini, elbette bunu sadece
kent mitinginin kendisine mal etmek isabetli olmaz, ülke tarihinin çok büyük bir
belki bundan sonra da olabilecek en büyük skandalını yaĢadık yani. Sonra
olacaklardan da daha büyük bir skandalı yaĢadık. Bunun etkisinin toplumun tüm
muhalif kesimlerinin, toplumsal muhalefetin, yüksek siyasetin de buna karĢı
muhalefetini kanalize edebildiği bir oluĢum oldu, çok kıymetliydi, çok değerliydi.
Bunun ikincisi gene aynı Ģekilde bu sefer, bundan tam bir sene sonra Marmara Kent
ve Doğa Mitingini örgütledik. Kuzey Ormanları ve Ġstanbul Kent Savunması birlikte
örgütledi bunu. Orda da Marmara çapındaki tüm muhalefetlerin bir araya
gelebileceği bir zemin oluĢturduk. Bence bu ikisi örgütsel de bir deneyim fakat çok
böyle kritik hamleler oldu. Bunu biz Gezi DireniĢçileri olarak yani “istemezük”
çevresi olarak tanımlanıyoruz, malum. Bu yüzden toplumun birçok kesiminin daha
doğrusu Gezi kitlesine düĢman edilen kesiminin bizimle bir araya gelemeyeceği
gibisinden bir varsayım ürüyor, üremiĢ durumda. Ama biz bunu da kırıyoruz aslında.
Bana en kıymetli gelen Ģeylerden bir tanesi bu. Bununla ilgili bizim Diren Fatih
Ormanı dediğimiz bir oluĢumumuz daha var, inisiyatifimiz. Bu da Fatih
Ormanındaki müdahalelere karĢı mücadele ediyor, Sarıyer içindeki. Bu çizilen
kutuplaĢtırma iklimine rağmen ben Ģunu hatırlıyorum; eylemde pankartı açmıĢ
yürüyorduk ve bir abla geldi, tamamen çarĢaf içindeydi, pankartın en önüne geçti,
elinde, yanında torunu vardı. Ve hepimizden belki daha ısrarlı, daha ateĢli Ģekilde
slogan attı bizimle beraber. O kadın tam olarak ne yaptığını, tam olarak çok iyi
biliyordu. Ne dediğini çok iyi biliyordu. Çünkü orman gibi tüm insanların müĢteri ile
olan varlığın korumanın olabilecek en mantıklı en doğru Ģey olduğunun bilinceydi.
Bizi bu tür zeminler aslında bir araya getiriyor. Ben bunu gördüm yani Ġstanbul
dıĢında birçok farklı noktaya gittik, KOS‟u da anlattık, götürdük gittiğimiz yerlere.
Ve hep iyi karĢıladı insanlar. Çünkü destek olmaya gittik oraya biz. Kendi örgütüne
katma gibi bir amacı falan olmuyor, o anlamda çok Ģeffaf bir mücadele. Beni bu tür
Ģeyler mesela çok etkilemiĢti.
Mustafa abimiz var bizim, Yeniköy‟de. Yeniköy 3. Havalimanı projesinin çok ciddi
bir Ģekilde etkilediği bir köydü. Denize döküyorlardı Yeniköy‟ü yani o kadar
söyleyeyim. Etrafındaki tüm ormanlık araziyi kesmekle meĢguller, civardaki
Kulakçayır gölünü kuruttular. Yeniköy‟de 1920‟li yıllarda mübadele yoluyla
Selanik‟ten gelen insanlar var. Mustafa Abi de onlardan bir tanesi. Ve bir
200
eylemimizde Ģöyle bir söz söylemiĢti, hiç unutmuyorum: “benim babam, dedem,
babamın babası, onun babası bu ağaçların gölgesinde çocuklarını büyüttüler, ben ne
para ne pul, hiçbir Ģey istemiyorum. Ben hayatımı istiyorum.” DemiĢti. O mesela
beni çok etkiledi. Onu, o söylediği sözü hiç unutamıyorum. Çünkü bahsettiğimiz
orman diyorsun, su diyorsun, göl diyorsun, konuĢup geçiyorsun. Amma ve lakin
bizim aslında tüm yaĢantımızın dekorunu oluĢturuyor bu varlıklar. Ekosistem için,
yaĢamın ve gezegenin sürekliliği için vazgeçilmezliğinin bir yanında yaĢam
anlatılarımız. Çevre, doğa bizim karakterimiz, kiĢiliğimiz yani. Zaten bu saldırganlığı
buradan görüyorsunuz. Doğayla iliĢki koptuğu için tüm kiĢiliğini yitirmiĢ bir
saldırganlık var ortada. Günümüz siyasi iktidarının halleri bu. Kendilerinden sonra
gelecek, kendi çocuklarının yaĢamını zehirlemekle meĢguller yani… Fakat burada
bilmeleri gereken, bu mücadele o anlamda devam ediyor. Ġlerde bunu hep beraber
görücez. Biraz tabii ki sekteye uğratabilir ama toparlicaz her Ģeyi.
Yok, hayır.
Evet bulundum. Gezi‟den önceki ağırlıklı olarak belki üç dört yıla yayılan tüm
baskıcı, tüm ötekileĢtirici, tüm ırkçı, tüm otoriter, tüm merkezileĢtirici, tüm birey
201
karĢıtı, tüm halk kitlesi karĢıtı faaliyetlerin hepsi zaten benim Ģahsi olarak karĢı
durduğum olgular toplamıydı. Ve Gezi‟de aslında böyle bir Ģey vardı. Yani
çocukların hayatı mahvediliyordu, kadınların hayatı mahvediliyordu, farklı cinsel
yönelimlere sahip bireylerin, eĢcinsellerin, geylerin, lezbiyenlerin hepsinin hayatı dar
ediliyordu onlara. Toplumsal ötekileĢtirme mevcuttu. Ve bunda kendi tabanının diğer
muhalif kesimlere ya da muhalif bile değil hani, kendisi gibi olmayan tüm kitleyi
düĢmanlaĢtıran, ötekileĢtiren ve “yok edilmesi mubahtır” haline getiren bir iklimle
karĢı karĢıyaydık. Gezi‟de de temel itirazım buydu. Ve ötekileĢtirilen düĢman ilan
edilen “pis, kötü” yani Ģeytan ilan edilen tüm insanlara nasıl güzel bir yaĢam
verilebilir, bunu bizzat Gezi‟nin içinde gördük zaten. Aslında buna katlanamamıĢ
oldular bir yandan. Bizim burada karĢı çıktığımız her Ģeyin tam karĢıtını,
alternatifini, yaratabildiğimiz bir alan vardı. O da Gezi Parkı‟ydı. O anlamda iĢte hala
bir sembol olma ve yapabildiğimiz olma özelliğini korumakta. Hepsi orda
ĢekillenmiĢti, cisimleĢmiĢti.
Ġstanbul o kadar büyük bir Ģehir ki, kenti tanıyana anlayana kadar zaten insanın
seneleri geçiyor. BeĢ altı senelik bir zamana tekabül ediyor ama ben iĢte birkaç
senedir kent ve ekoloji mücadelesi içinde yer almaya çalıĢtığım için biraz daha hayli
hafızam oluĢtu. Fakat Ģunu görebiliyorum; kente dair ortak alanların yönetim
tarafından iĢgal edildiğini, örneğin bunda sadece belediyelerin ve merkezi idarenin
kent yönetimine dair değil politik kararların etkisinin olduğunu düĢünüyorum.
Mesela Beyoğlu‟nun, benim hatırladığım Beyoğlu, yani Ġstanbul‟a ilk yerleĢtiğim
dönemlerle Ģimdiyi karĢılaĢtırdığımda Beyoğlu çok daha fazla kalabalık, çok daha
fazla çirkin, bira daha kendi karakterinden yitirmiĢ, pis kokan ve Arap nüfusun daha
fazla, turizmle, saç ektirme turizmi gibi, insanlar arasında garip bir kutuplaĢtırma
yaratıldığı bir pilot alana dönüĢtü. Beyoğlu‟nun alametifarikalarından olan Rebul
Eczanesi, Ġnci Pastanesi, Emek Sineması, AKM, hepsi kapatıldı, yıkıldı. Ya iĢgal
edildi, bizim aslında yaĢam anlatımızdır bu. Aynı doğa bizim nasıl yaĢam
anlatımızsa, kent de bizim yaĢam anlatımızdır ve bunların ortadan kaldırıldığı,
Taksim Meydanı‟nın sürekli kapatıldığı, daha önce de yaĢadık Taksim Meydanı‟nın
1 Mayısa açıldığı ve kapatıldığı dönemleri, bunu yakından görme Ģansınız oldu. Yani
sürekli bir itme, sürekli bir kapatma, sürekli bir iĢgal etme ve bunların tamamı
gayrimeĢru iĢler. Bu süreçle birlikte Ġstanbul‟un aslında, Ġstanbul halkının
hafızasında bildiği, hatırladığı Ģekliyle ortadan kaldırılıĢına yönelik bir süreç
iĢletiliyor. Telem olarak böyle bir fark görüyorum. Baktığın zamanda kent tarafıyla
böyle ifade edebilirken, kır tarafıyla da bu Ģekilde ifade edebiliyoruz. Benim
özellikle havalimanı projesinin alanına yönelik olarak o anlamda hafızam daha sıcak,
daha üzücü aslına bakarsan. Çünkü hızlı çalıĢıyorlar, hızlı çalıĢmak zorundalar. Ve
havalimanı, köprü bölgesindeki tahribat, her geçen gün belli bir ormanlık alanı, su
alanını yok ediyorlar, bir hafta gittiğin bir yeri baĢka bir hafta göremiyorsun.
Ġstanbul‟un yöresel balıkçılarının gittiği bir göl vardı, Kulakçayır Gölü diye.
Kulakçayır gölü 960.000 metrekareydi, projenin toplam alanı 76.000 hektar, yani bir
hektar göl, projenin sadece 76 da biri o göldü. Yüzde birinden büyük bak, doğal
202
göl… Orası olduğu gibi su havzası. Onun yanında küçük baĢka göletler var,
medencilik faaliyetlerinden kalan çukurların zaman içinde yeraltı ve yerüstü sularıyla
dolduğu, yaĢamın baĢladığı, küçük organizmaların baĢladığı yerler mevcut. Buraların
hepsini, yaĢam veren toprağı kazıyorlar ve bu yaĢam veren toprağın üzerini
kapatarak, göllerin üzerini kapatarak büyük bir katliam yapıyorlar, büyük bir doğa
katliamı. Daha geçen sen orman olarak bildiğin araziler Ģimdi viyadük, kazılmıĢ,
biçilmiĢ, bildiğin beton olmuĢ, egzoz! Kentte olan Ģey köyde de kendi biçimiyle
sürüyor. Hafızaya darbeler indiriyorlar yani sürekli.
Öbek öbek etkilerimiz var. Yani Ģöyle ki Gezi‟den sonra toplumsal isyan, direniĢ
dalgası geri çekildi, normaldir. Yani sadece polis Ģiddetinden ötürü değil, bunun
sonuçta bir ivmesi var. Ama ve lakin bize forumları ĠKS‟yi KOS‟u bıraktı. Birçok
örgütün, dayanıĢmanın, yapının biraz daha farklı bakmasına, bazılarının da hiç
bakmamasına, bundan ders çıkarmamasına da sonuç oldu. Ama her Ģeyden önce
kentlinin, kentte yaĢayanın, kente sahip çıkması, kent hakkı ve kent suçu
kavramlarının artık hiç çıkmamacasına yerleĢtiği bir hadise üretti, Gezi ve özellikle
Gezi sonrasındaki forumlar, dayanıĢmalar, örgütler. Bunu resmen tabelaya çakar gibi
çaktı. Bu çok önemli. Kent suçu, kent hakkı dediğimiz mesele, Gezi‟den önce de
kent hareketleriyle ilgili oluĢum var, Gezi‟den belki üç, dört sene öncesi. ĠMECE
denen bir Toplumun ġehircilik Hareketi var, sürekli böyle hareketler vardı ancak
daha dar çevrelerde kalabiliyordu. Mesela Emek Sineması‟nın mücadelesi bu
anlamda önemlidir. Ama Gezi‟den sonra özellikle bu kent hakkı meselesini biz böyle
bir makro alan olarak tanımlayabildik. Gezi‟den sonraki forumların kent içi
mücadele eden forumların, en önemli kazanımlarından bir tanesi, bıraktığı
miraslardan diyelim, bir tanesi bu oldu. Bir diğer konu çok önemli. Meslek
odalarının ne anlam geldiğini öğrendik. Bu Mimarlar Odası ne yapar? Bu ġehir
Plancıları Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri, bu insanlar ne
yapar? Bu sorunun cevabını artık son derece net, bir Ģekilde biliyoruz. Atık özellikle
ġehir Plancıları ve Mimarlar Odası‟nın bu konuda çok aktif olduğunu biliyoruz.
Mühendis, meslekten arkadaĢlarımızla ne Ģekilde iliĢkilenebileceğimizi çok iyi
öğrendik. Bunun da çok önemli kazanımlardan bir diğeri olduğunu düĢünüyorum.
Daha az olabiliriz Gezi‟den sonra artık ama biraz daha örgütlüyüz, daha etkiniz.
Çünkü zaman içinde Gezi‟den sonra mücadeleyi sürdüren oluĢumlar, örgütler bu iĢin
yüksek siyaset noktasını da etkilemeye baĢladı. Yüksek siyasetin bu konulara duyarlı
olmasını, biraz daha güçlendirdik, sağlamıĢ olduk. Mecliste forumların, KOS‟un,
ĠKS‟nin dert edindiği problemleri meclise sokmaya baĢladık ki bu da baĢlı baĢına bir
sonuç oldu. Yüksek siyasetin de buraya biraz daha ilgilenmesini sağladık. Daha fazla
mücadele edilmesi gerektiğini de düĢünüyoruz. Ya ben düĢünüyorum Ģahsen bir
yandan. Ama bu konuda bir Ģekilde ortak zeminler aramaya yöneldik ve bu dilden
yani Gezi‟nin dilinden konuĢan siyasi hamleleri de yavaĢ yavaĢ görmeye baĢladık.
Bu da geleceğe yönelik olarak umut verici. Zaten biraz daha bu tarafa bakmaları
gerekiyor. Umut verici olan yerlere de bakmaları gerekiyor zaten.
203
10. Kamusal alan deyince ne anlıyorsunuz? Parkların, mahalle evlerinin
temsil ettiği kamusallık nedir sizce, tarif edebilir misiniz?
Kamusal alan deyince aklıma, kiĢisel olarak ben evden çıktıktan sonra gördüğüm,
sokaklar, ağaçlar, köprüler, köprüler derken bir garip oluyor değil mi? 3. Köprü‟ye
karĢı mücadele ediyorsun, Ģehrin sembolleri haline gelmiĢ artık çok delicesine kabul
edilmiĢ yapıların aslında Ģehri ne kadar tahrip ettiği bir gerçek var yani. Köprüler
bizim müĢtereklerimizin üstünde oturmuĢtu, Ģuan bütün insanların hayatını daha zor
hale getirecek Ģekilde nüfusu arttırmıĢtı. Sokağa çıktıktan sonra gördüğüm her Ģey
aslında Ģehirde yaĢayan insanların ortak varlığı olarak yaĢıyorum ben mesela. Ama
ve lakin burada Ģehir planları içinde tanımlanmıĢ bölgeler var; park bunlardan bir
tanesi. Bunu çocuk parkından da tut, Gezi Parkı gibi daha vakit geçirme yeri
parklarını da iĢin içine kat, bostanları kat, kent bostanlarını, insanların bireysel olarak
değil sadece kitlesel olarak da bir araya gelebildiği, mesela AKM, Emek Sineması
gibi alanlar, toplumsal hafıza üreten ve Ģehrin içinde sadece kendi baĢına, bireyiyle
değil, diğer baĢka bireylerle de bir araya gelebildiği, bütünleĢebildiği, Ģehre dair,
hayata dair birlikte var oluĢu gerçekleĢtirebildiği alanları ben kamusal alan olarak
kendimce tarif ediyorum. Bunun aĢağı yukarı teknik olarak böyle tariflenmese de, bu
tür tanımların sularında geziyor olması lazım diye düĢünüyorum. Yani orası
kimsenin, özellikle de yerel veya merkezi yönetimlerin, idarecilerin her hangi bir
Ģekilde oranın direkt kullanıcıları olan, direkt kullanıcısı değil de faydalanıcısı olan,
orayla birlikte var olan insanlara hiçbir Ģekilde sormadan hareket edemeyeceği
alanlar olarak, bir diğer karakteri olarak da görüyorum. E korular da dahildir, küçük
parklar da dahildir, aklınıza gelebilecek o anlamda her türlü bölgenin buna dahil
olduğunu düĢünüyorum.
Don KiĢot ve Caferağa DayanıĢma Evi bunlar bizim çok güzel hareketlerimiz. Orayı
biçimlendiren arkadaĢlarımız da Ģey demiĢti; Gezi‟de yarattığımız yaĢam biçimini
devam ettiriyoruz. Gezi bir iletiĢim biçimiydi, burada da biz bu yaĢam biçimini
sürdürüyoruz, böylesi alanlar üretmeye çalıĢıyoruz. Don KiĢot da böle bir yerdi,
kapısı açıktı. ġimdi yeniden kapatılması gibi Ģeyle söz konusu. Sahibinin yıktırma
kararı alması gibi duyumlar söz konusu. Caferağa DayanıĢma Evi ve Don KiĢot çok
önemli alanlar oldu, biz bunu kentsel kamusal alanlar olarak, ortak, kapısı açık,
kilitlenmeyen, bir otoritenin var olmadığı alanlar olarak tanımlayıp bu Ģekilde
kurguladığımız alanlar olması itibariyle ben bu deneyimi çok değerli buluyorum.
Özellikle Don KiĢot‟ta ve Caferağa‟ya da gittiğimde gördüğüm hep içinin, bu
evlerin, hem iç cephelerinin hem de dıĢ cephelerinin tamamıyla kent insanının hayal
gücüyle, vizyonuyla değiĢtirilip dönüĢtürülen baĢka yaĢam biçimleri sunan mekanlar
haline gelmesi çok büyüleyiciydi bence. BaĢka yerlerde görmemiz mümkün değil.
Yani ortalama bir belediyecinin devlet iĢi yapma kafasıyla becerebileceği yerler değil
oralar. Gidip orda kendimi gördüğüm, Gezi‟de de belki birlikte mücadele ettiğini
gördüğüm, Gezi‟den önce sonra hiç tanıĢmadığım ve belki de Don KiĢot Caferağa
gibi yerler olmasa tanıĢmayacağım insanlarla bir araya getirmesi gibi bir iĢlevi de
görmüĢtü mesela bu mahalle evleri. O yüzden çok kritikti, çok değerliydi. Ama tam
da zaten bu otoriter iktidar kafasının hoĢlanmadığı bir Ģey oldu ve o yüzden de Don
KiĢot belki biraz daha fazla yaĢadı ama Caferağa Mahalle Evi‟nin nasıl polislerce
iĢgal edildiğini hepimiz, ben de oradaydım zaten, gördük. Bunlara katlanamıyorlar.
204
Çünkü bu mülkiyet iliĢkilerini reddediyor, otoriter iliĢkileri reddediyor. Evet, belki
yüzde yüz belki her Ģeyi iyi ilerletemedik, kendi içindeki mücadelenin kendi içindeki
problemlerini çözmüĢ değiliz, yüzde yüz çözülmeyecektir de. Don KiĢot evinde
pürüzler çıktı mesela bunu da konuĢabilmemiz lazım. Birbirimizle ortak dili henüz
yüzde yüz konuĢmayı beceremedik galiba, baĢka içsel sorunlar da yaĢandı. Ama
bunların aĢılacağını ben düĢünüyorum, düĢünmek istiyorum. Çaba sarf etmenin
gerekli olduğunu düĢünüyorum. Ama bize geri dönüĢ olarak böyle tecrübeler bıraktı.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
ġeyi çok güzel yaptılar mesela, Don KiĢot ve Caferağa DayanıĢma Evi‟ni yapan
arkadaĢlarımız. Buralarda Ģu çok güzeldi; mahalleliyle önce konuĢtular. Bir anlamda
herkesin oluru alınarak ilerletilmiĢ bir Ģey. ĠĢte böylece orası mahallenin çocuğu
oldu. Ben direk orada yaĢamadım, çok gittim geldim, oradaki arkadaĢlarımda kaldım.
Oradaki her Ģey oy birliği gibi bir hadiseyle ilerledi. Don KiĢot‟ta daha sonrasında,
bizim mücadeleden yurt dıĢından dostlarımız var, Hama Ormanları‟nda mücadele
ederler. Onlar gelmiĢti, onlar bir sunum gerçekleĢtirdiler. Birçok konuya dair bir
arada buluĢma gerçekleĢtirildi. Ve böyle bir sosyal alan oluĢtu. Herkesin kimliğiyle
var olabildiği ve kendi baĢına bir var olma hakkını ürettiği ve fiziki olarak da
gerçekleĢtirdiği bir yere dönüĢtü bu evler. Bence orası çok kıymetliydi. Bir de Ģöyle
bir boyutu var. Buralar birilerine ait en nihayetinde. Ve buraya giren, mahalle
evlerini dönüĢtüren insanlar bunu bilerek girdiler. Günün birinde gelir de hak
sahipleri o evi baĢka Ģekilde kullanmak vs. gibi Ģey yapacaksa onlara böyle büyük
itirazlar falan da çıkmayacaktı. Ama önemi olan da bu geleneğin arttırılması.
Caferağa polis tarafından boĢaltılmasaydı mesela, Caferağa‟nın deneyiminin
varlığının baĢka evlere aktarılması bakımından bir deneyim sürebilecekti. Bu iĢgal
evleri Avrupa‟da da uzunca süredir var olan bir hadise. Ġstanbul‟da da ben bunun
sürebileceğine inanıyorum, sürebilir diye düĢünüyorum. Sadece uygun evlerin
bulunmasıyla alakalı. Hem mahallenin ve mahallelinin ortaklaĢa girdiği bir Ģey, hem
de gereksiz mülkiyet tartıĢmalarına olanak açmaya çalıĢmayan bir biçim. “kiminse
kimindir kardeĢim, gireriz biz buraya!” gibi bir Ģiarla değil, “geldiğinde çık dersen
çıkarız hani sorun da değil”. Senin bir zamandır kullanmadığın atıl kalan mülkün bak
ne Ģekle dönüĢebiliyor ve hep birlikte faydalanabiliyoruz, kullanılabiliniyor bu!
Mesajını vermiĢ olmamız bence çok kritik ve çok kıymetliydi.
Yani Ģöyle söyleyeyim, kentle iliĢkimi belirleyen Ģey bir kere kentsel tasarruflar
oluyor, yani bir Ģekilde etkileyen diyeyim. Ailem gelmiĢti ve onlarla beraber
Emirgan Korusu‟na gitmiĢtik. Mesela korunun kentsel yeĢil alanlardan olan korular
kıymetlidir, Validebağ Korusu gibi malum. Emirgan Korusu‟na gittiğimde ben
sadece dikilmiĢ on binlerce lale, kesilmiĢ ağaçlar, ağaçlar arasında çok muntazam,
çok güzel yollar, yürüyüĢ yolları, muntazamı burada ironik olarak kullanıyorum
tamamen, yani kendi ekosistem varlığından daha soyundurulup biraz daha peyzaj
mimarisi haline çevrilmiĢ, böyle bir paket model, maket haline dönüĢtürülmüĢ, yapı
205
görmüĢ oldum mesela. Bu sıkıntı vericiydi, üzücüydü. Bırak… yani bırak! Elinden
geldiğince o doğal varlığın kendi kurallarıyla yaĢamasına köstek olmayacak
Ģekillerde biçimlendir bu iĢi. Böyle bir Ģey yok, böyle bir Ģey yapmıyor yani. Bu tabii
ki kentsel hafızaya ve senin kentle kurduğun iliĢkiye yansıyor. Önceden Emirgan
Korusu‟na giden insanların dediği bir Ģey var: “biz ağaçlardan boğazı göremezdik”.
ġimdiyse boğazı görmek bir tarafa boğazın içinde milyonlarca yapı, bina falan
görüyorsun. Yani kentle kurduğun iliĢkiyi doğrudan senin hikayeni anlatan, kente
karĢı yabancılaĢtırılmanla bir yeni bir boyut katıyor. Örneğin mesela Ģimdi Bebek
sahilinde yapılmak istenen teknepark projesi ve Emirgan tarafında zannediyorum
sahil yolunun, kaldırımın denize doğru metrelerce uzatılması meselesi, Bebek‟te,
Bebek‟te… yani bunlar kirletici, betonlaĢtırıcı, insanların her gün kentle kurduğu
iliĢkiyi otoriter biçimlerle baĢtan tanımlayan bir süreç. Demirören ve Mis Sokağın
orda beyaz gene bir yapı var, bular bizim görsel hafızamızı da etkiliyor; sokakları
karıĢtırıyorsun. O sokağın duygusu değiĢiyor, o sokağın duygusu baĢkaydı mesela.
Ben mesela bir yer bulmaya çalıĢırken sokakların duygularını hatırlıyorum, bunu fark
ettim zaman içinde, ilginç geldi. Sokakların duyguları var, orada bir yaĢam var, bir
biçim var, bir Ģekil var, varlık var. Ve onun kendi kendine ürettiği bir duygu var, o
duyguyu mesela ortadan kaldırıyor bu tür inĢaatlar. Bırak… elleme kalsın! Yani
yürüyorsun, Beyoğlu‟nun sokaklarının artık çöp kokması, sürekli bir kazı hali
olması, sürekli bir Ģehir içinde gürültü olması… Ben ġiĢli tarafında yaĢıyorum, çok
acayip bir Ģey oldu orada. Tam Osmanbey Metro Ġstasyonu‟nun civarında yine iki üç
kattan yüksek olmayan binalar, dükkanların olduğu bir hat vardır, Halasgargazi‟nin
oralarda. Yine bir proje yeriydi orası. Ve baĢtan aĢağı yıkıldı oradaki binalar.
Arkadan bir tane kilise ortaya çıktı. Artık oradan o cepheye doğru baktığınızda bina
ĠĢhanı falan görmüyorsunuz, kilise görüyordunuz yani. Ama o da artık ortadan kalktı.
Kilise yerine, oraya artık hangi proje verildiyse, hiç abartmıyorum, elli altmıĢ metre
yüksekliğinde büyük panolarla kiliseyi kapattılar Ģu anda. Arkasında bir kültür var
onun, ama panolarla saklanıyor. Panolar kaldırılır da fakat oraya bir proje gelecek;
kimliksiz, 2015 betondan dünyasının kimliksiz elemanları olan projeler, binalar
yükselmeye baĢlayacak orada. Sürekli olarak böyle Ģeylerle karĢılaĢıyoruz. Rebul
Eczanesi benim arada gittiğim bir yerdi, ağrıkesici alırdım, nezle olurum ben mesela
gidip oradan soğuk algınlığına karĢı ilaçlar aldığım bir yerdi. ġimdi oranın baĢka bir
sokağa ittirilmiĢ, kaktırılmıĢ olması, Laterna Cafe‟nin yıkılmıĢ olması, bunlar hep
böyle parça parça, Narmanlı Han aynı Ģekilde hep böyle Ģehir hafızasını ve Ģehir
hakkını yok etmeye yönelik çabalarla yoğuruluyor bizim günlük kentle olan
iliĢkimiz.
Ben Ģöyle söyleyeyim; ben halen daha mahallelerde yaĢıyorum. Mahalle kültürünü
çok severim. Mahalleliyim nihayetinde ben ve onu sürdürüyorum. KomĢularımla
sokakta ben selamlaĢıyorum elimden geldiğince. Kedileri var mahallenin, her gün
kedileriyle konuĢurum mahallenin ben. Yani çok basit Ģeyler, basit bir konu hakkında
ayaküstü konuĢmak dediğimiz mahallelinin diyalog kurmasını sağlayan bir Ģey.
AlıĢveriĢ yaptığım bakkallarla sürekli sohbet halindeyimdir, zaman içinde arkadaĢım
206
olurlar. Böyle bir kültür, doku vardır mahallelerde, bir Ģekilde onun içinde büyüdüm.
Onu da çok kıymetli bulduğum için kendi hayatımda onu sürekli yaĢamaya devam
ediyorum. Kayda değer sürede kaldığım Ģimdiye kadar her evde, her sokakta,
mahallede bunu bir Ģekilde yaĢadım. YaĢamaya da devam edeceğimi düĢünüyorum.
Bu zaten kritiktir yani ortak bir arada yaĢama duygusunu pekiĢtiren Ģeyin mahalleli
olma duygusu ve bilincinin çok kıymetli olduğunu düĢünüyorum. Bu da kent için
vazgeçilmez olduğunu düĢünüyorum.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Kent ütopyam her halde, halihazırda gördüğünüz birçok ucube yapının yıkılması,
yıkmak ve yeniden yapmak aslında. Yeniden tanımlamak, yeniden yapmak ve saçma
sapan betonlarla, manasız, anlamsız betonlarla biriktirmemek, ihtiyacımız olmayan
gereksiz üretim araçlarına yönelik; üretim, satıĢ, onlardan aslında kurtulmak, daha
yeĢil ve daha yeĢil derken de aslında yeĢilin kentin doğal varlığı yemeye çalıĢtığı
değil kentin elden geldiğince, daha geniĢ bir perspektiften bakarsak, medeniyetin
sürdürülemiyor olması tartıĢması da bunun içine girer, bir kentte yaĢayan ve bunları
bir dakikada değiĢtiremeyecek bir insan olarak kent hakkını, doğal, yeĢil hakkını,
kent arazisi için bu doğal alan hakkını kente teslim eden bir kent düĢünürüm. Fiziki
olarak biraz böyle. Yapıların korunması, çok uzun zamandır tarihi dokunun, tarihin
söyleyicileri, konuĢucuları olarak yapıların korunmasını çok gerekli olduğunu
düĢünürüm. Kente dair kararların, belediye meclisleri böyle vs. gibi temsili
organizmalarla değil doğrudan halkın birlikte gerçekleĢtirdiği meclislerle doğru
bilgilendirmenin halkın oluĢturduğu meclislerle gerçekleĢtirilmesi gerektiğini
düĢünürüm. Az önce bahsettiğim bu ötekileĢtirmenin, düĢmanlaĢtırmanın
barınamayacağı bir komĢuluk iliĢkisinin inĢa edilmesi gerektiğini düĢünürüm.
Ġnsanları birlikte, ortaklaĢa karar vererek, kentin mahallenin kendi varlığı ile beraber
nefes alan insana bıraksan zaten birçok Ģeyi farklı yapar zaten bence. Çünkü o
doğrudan deneyim etmektedir. Onun rant gibi bir derdi yok. Kenti müĢteri gibi gören
bir biçim bunu asla getiremez, belki öncelikle bu yıkılmalıdır. Bir diğeri hayvanlar.
Bırakacaksın hayvanları. Kısırkaya Barınağını, Pendik Barınağını, Pendik‟i henüz
yapmadılar ama buraları yıkacaksın. Kent hayvanları kentte olmalıdır. Onların
hakkını koruyan bir biçim geliĢtirilmeli. Tüm canlı varlığın birlikte olabilmesine
yönelik kararlarla ilerletilmesi gerektiğini düĢünürüm. Benim ütopyam, yani kente
dair böyle bir Ģey. BaĢtan aĢağı her Ģeyin değiĢtiği bir Ģey yani.
Yansımaları zaten oluyor. ġöyle ki, mesela Gezi‟deki forumlar biraz Ģekil
değiĢtirdiler zaman içinde. Kimileri ortadan kalktı, kimileri buluĢmaya devam
ediyor. Fakat mahalle forumlarından, semt forumlarından değiĢip biraz daha ana
yapılara dönüĢtüler; mesela Sarıyer bölgesinde farklı farklı forumlar var, Yeniköy
Forumu, Büyükdere Forumu, Zekeriyaköy Forumu gibi. Bunlar mesela Sarıyer Kent
207
DayanıĢması adı altında mücadeleyi sürdüren insanlar yeniden birleĢti. Aynısı
Bakırköy için gerçekleĢti, Kadıköy için gerçekleĢti; Kadıköy Kent DayanıĢması,
Bakırköy Kent Savunması gibi. Ve parça parça, öbek öbek. Bebek‟te bir tane de var
mesela. Yeni yeni savunmalar ortaya çıktı. Bir kere bu savunmaların en büyük iĢlevi
Ģu oldu ve olacak; kentlinin kente dair tasarruf hakkını ve kenti sahiplenme, kenti
yaĢama hakkını bir kere bir mesele olarak ortaya koydu. Bize sormadan yapamazsın
konusunu koydu ortaya. Nihayetinde çok otoriter bir hükümetle, yerel yönetimle
anlayıĢı ile yaĢıyoruz. Buna rağmen birçok hukuksuzluğu, iĢgüzarlığı deĢifre etti.
Bununla ilgili meslek odalarını harekete geçirdi. Meclise taĢıdı, birçok değiĢik
etkileri oldu. Bu çerçevede bunu etkilerinin ben süreceğini düĢünüyorum, sürdürmek
zorunda zaten baĢka Ģansımız yok. Yani Ģöyle bir Ģey var; aslında bir gün hafta bir ay
içinde kentin içinde daha önce olmadı, daha önce olmayan bir Ģeyler görür ĢaĢırır
ederdik. Ama artık planlarını biliyoruz, bazı kararların belediye meclislerinden nasıl
geçtiğini, nasıl geçemeyeceğini biliyoruz. O konulara dair anlık haberler
alabiliyoruz. ġimdi biraz daha içindeyiz kent dayanıĢmaları, örgütleri sayesinde. Bu
iĢlere biraz daha müdahale etme Ģansımız oluyor. Bunun kuvvetlenerek sürmesini
bekliyorum, bu gidiĢle böyle olacağını düĢünüyorum, böyle olması gerektiğini
düĢünüyorum.
(M.T, YaĢ: 28, Eğitim Durumu: Üniversite, Etnik Kimlik: Arap, Meslek:
Veteriner Hekim)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
208
2. Forumlara ne zamandır katılıyorsunuz? Kesintisiz olarak katıldınız mı?
Gezi‟nin ardından baĢından beri içindeyim. Evet, büyük bir aksilik çıkmadıkça
KOS‟un Cuma günü olan toplantılarına düzenli olarak katılıyorum.
Oradaki kritik baĢlık tabii ki kuzey ormanları, ormanı koruma. Ormanı koruma ile
baĢlayan bir oluĢumdu ama nihayetinde merkezine de Gezi‟yi alan. Gezi‟de yine
açığa çıkan temel Ģey, yaĢam alanlarının korunması ve onunla birlikte özgürlük ve
eĢitlik talebiydi. O özgürlük ve eĢitlik talebini de Kuzey Ormanları Savunması aynı
minvalde devam ettirdi, pratiğini de oluĢturdu. Sadece eski çevreci hareketlerin
devamı değil Kuzey Ormanları Savunması. O yüzden Ģu açıdan da önemli KOS, eski
ekoloji mücadelesini de değiĢtirdi. Bu yüzden Kuzey Ormanları Savunması ile bazı
çevreci örgütler çok fazla uyuĢmadı. Çünkü tek baĢına bir ağaç meselesinin kapitalist
sitemin bir sorunu olduğunu çok net bir biçimde ifade ediyordu Kuzey Ormanları
Savunması.
209
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye
çeken neydi?
Gezi‟de bulundum tabii ki. Ġlk gün emekbizim taksim platformu içerisinde de
vardım. Orada aslında Emek Sineması‟ndan da baĢlayan Gezi Parkı‟nda da birleĢen
kentin yeniden tasarlanması, kentin yeniden dönüĢümüne bir karĢı duruĢtu bu. Çünkü
kurulan neoliberal ekonomi politikası asıl bizim artık elektriğimizi suyumuzu bitirip,
toprağımızı ve kentimizi yeniden para kazanılır hale dönüĢtürmeye çalıĢıyordu.
Kentin yeniden para kazanılır hale getirilmesi o kentte yaĢayan insanların da aslında
meta olarak satılması anlamına geliyordu; Sulukule‟deki gibi, Ankara Mamak,
Dikmen‟deki gibi… Onlara da bir değer biçmek anlamına geliyordu çünkü orada
yaĢayamamaları ve daha ucuz yerlere onların da gitmeleri anlamına geliyordu ki bu
en önemli nedenlerden bir tanesiydi; kentin yeniden parayla ölçülür hale gelmesi.
Benim için kentteki en kritik Ģey, deniz, denize ulaĢmak. Neredeysem deniz yönüne
gittiğim zaman o yönün açık olması gerek. ġuan böyle bir Ģeyi ne yazık ki
yaĢayamıyoruz. Sahil Ģeridinin aslında elli metresine kadar hiçbir Ģekilde imara
açılamazken Ģuan her Ģekilde sahil Ģeridinde bina yapıp orayı geçilmez hale
getiriyorlar. Benim için kent hafızası onun dıĢında meydanlardır, Kartal Heykeli‟dir,
Boğa‟dır, Taksim Meydanı‟dır ki Taksim Meydanı diye bir Ģey kalmadı ne yazık ki.
Bunun dıĢında büyüdüğüm sokaklardır. Büyüdüğüm sokaklarda bisiklet kullandım,
bisiklet kullanmayı oralarda öğrendim. Fren yoktu bisikletimde böyle lastiğe basarak
durdururdum… Benim için sokaklar çok önemli. Ama Ģuan yavaĢ yavaĢ
yabancılaĢıyor. Sokaklar Ģuan sadece beton kütlesi halinde.
Gezi‟den sonra geliĢti hepsi. Kent diye bahsettiğimiz Ģeyin aslında tek baĢına bir ev
ya da bir meydan, bir ağaç olmadığını aslında bunların bütününün teker teker bir
mücadele konusu olduğunun ve bunların bütününün korunması gerektiğini
düĢünmeye baĢladım. Çünkü tek baĢına çok baĢarılı olmadığını gördük, mesela
Validebağ‟da, BaĢakĢehir Göçmem Konutlarının olduğu yerde çok gördük. Bir
ağaçlık alan bir park var diyelim. Önce diyorlar ki “biz buraya okul yapacağız”.
Daha sonra o ağaçların kesilmesini meĢrulaĢtırıyorlar kendilerince. Ve daha sonra
buraya okul yapınca diyorlar ki “buraya okul yaptık ama buraya evleri lazım, ev
yapalım”. Daha fazla ağaç kesmeye baĢlıyorlar. Böyle böyle aslında kentin yeĢil
alan, kentsel dönüĢüm, toplumsal ortak alan, mekanlar, bunların hepsinin birlikte
mücadele edebilmesi ve birlikte savunulması gerekir, birbirlerinden ayrı mücadele
konuları değildir bunlar.
210
10. Kamusal alan deyince ne anlıyorsunuz? Parkların, mahalle evlerinin
temsil ettiği kamusallık nedir sizce, tarif edebilir misiniz?
Ġnsanın insanlaĢtığı her alan aslında kamusal alandır. Ġnsanın insanlar iliĢki kurduğu,
sosyalleĢtiği, hayata dair çalıĢma hayatının dıĢında da iliĢki kurabildiği, kendini
yeniden ürettiği, bir konuda konuĢtuğu, tartıĢtığı bütün alanlar kamusal alanlardır
aslında.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
DayanıĢma evlerindeki olay bence temel olarak Ģey; bir, örgütlenme noktası, bir
ikincisi de o kentin içerisinde bir duruĢ yani. Kentsel dönüĢümün olduğu bir yerde
evsizlerin de olduğunu ve bunların da barınma hakkının olduğunun teorikte ve
pratikte de bunun hayatta karĢılığının konulduğu ve dayanıĢma iliĢkilerinin
kurulduğu baĢka bir kültür. Neoliberal kültürün karĢısında dayanıĢma kültürünün
örgütlendiği yerler.
Benim için dedim ya hani sahiller önemlidir diye, benim için sahilde oturup kitap
okumak ve insanlarla sohbet etmek önemli bir Ģey. Bu da kentte olan bağımın en
önemli kısmı.
Mahalle kültürünün olduğu bir yerden aslında geliyorum. Mahalle kültürünü aslında
yeniden yaĢayabileceğim yerlerde oturmak istiyorum. KomĢuyla, esnafla iliĢki
kurduğum… Site tarzı bir kent benim kentim değil hakikaten.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
211
15. Forumların ilerleyen zamanlarda toplumsal, siyasal, gündelik yaĢama
yansımaları neler olacak dersiniz?
Siyasal yaĢama Ģöyle bir etkisi oldu zaten, eski sol toplulukların ve örgütlerin,
partilerin davranıĢ Ģekilleri bir miktar değiĢti. Hep bir partinin çağrısı ve onun
arkasından gelenlerden ziyade, forum çağrı yapar hiç örgütlü olmayan, hiç partili
olmayan insan da gelir, çok partili olan insan da gelir ve bunlar aslında bir
platformda kendi fikirlerini söyleyebildikleri ortak bir hareket biçimini oluĢtururlar
aslında, bu da yeni bir siyasallaĢma biçimi getirir bize. Kuzey Ormanları Savunması
biraz öyle bir Ģey. Ben bir derneğin üyesiyim ama ben bir derneğin üyesi olma
kimliğiyle gitmiyorum, ben Ģu derneğin atıyorum Ģu partinin temsilcisi olarak
geliyorum arkadaĢlar demiyorum. Evet, tamam benim Gezi‟den önce de bir politik
kimliğim vardı. Ama bu tarz örgütlenmeler herhangi bir parti, herhangi bir
topluluğun değil aslında toplumsal muhalefetin emeğiyle, kolektif emeğiyle
oluĢturulmuĢ oluĢumlar. Böylece Türkiye toplumsal muhalefetine önemli bir katkı
sağlamıĢ oldu, hala da o katkısını sürdürüyor diyebilirim.
(E.K, YaĢ: 30, Eğitim Durumu: Yüksek Lisans, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
ġehir Plancısı, Koruma Uzmanı)
Hayır.
Öncelikle katılım sıkıntısı yaĢıyoruz, belki de henüz Fatih Ormanı'na doğrudan bir
müdahalede bulunulmadığı için kamuoyunun dikkatini tam olarak çekemedik.
Fatih Ormanı'nın Ġstanbul içinde kalan son orman parçası olmasını önemsiyorum.
Holdingler ve patronların rantı uğruna gözden çıkarılması kabul edilemez.
212
6. Siyasi parti üyeliğiniz var mı ya da herhangi bir partiye karĢı sempati duyuyor
musunuz?
Hayır.
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye çeken
neydi?
Kentsel hareket istisnasız tüm kentlilerin yaĢam haklarını savunan bir güç veya
olmaya çalıĢıyor. Forumlar elbette bu hareketin öncelikli üretim, paylaĢım ve eylem
alanı.
Ortaklık ve temas. Park, sokak, iĢgal evi, mahalle evi, meydan, kıyı... kenti kent yapan
alanlar, buluĢma noktaları. Elimizde tuttuğumuz sürece kentte yaĢam hakkını da
muhafaza edebiliriz.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
213
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
(E.B, YaĢ: 32, Eğitim Durumu: Doktora Öğrencisi, Etnik Kimlik: Türk, Meslek:
Okutman, Sivil Toplum ÇalıĢanı)
1. Forumunuzun hikâyesini paylaĢabilir misiniz?
214
bir kısmı geri çekildi. Çok fazla örgütlü yapı geldi, gitti ama her zaman en sonda
kalan forum bir karar mekanizması olarak kaldı. Siyasi çeliĢmelerin KOS üzerine
çok fazla yaĢanmadığı, gelen arkadaĢlara da Ģey dendi; “burası bir platform değil,
Halkevci olabilirsin, TEMA‟dan geliyor olabilirsin ama buradaki mevzu müĢterek
bir konumuz var, kuzey ormanları ve aslında bir çevre hareketi, burada hepimiz biz
KOS‟çuyuz.” O yüzden de o ortak yapı, duygudaĢlık kurulabildi.
Ben ilk gidiĢim, 8 Temmuz 2013. Büyükdere Forumunda daha aktiftik arkadaĢlarla,
o günden bu güne kadar gidiyorum. ġöyle ki, her cuma foruma gitmek pek mümkün
olmayabiliyor. Ġlk defa üç haftadır gidemiyorum. ĠĢten, yoğunluktan, vs. den dolayı.
Ama bu Ģu demek değil yani, cumadan cumaya yaĢanan ve orada kararların alındığı
ve orada biten bir yapıdan bahsetmiyoruz. Sosyal medyayı ve haberleĢme araçlarını
çok aktif kullanan bir ekip. Bir Ģekilde haber akıĢı sağlanıyor, devam ediyor. Foruma
gitmesem bile, nasıl destek atabilirim? Ne yapabilirim, listeye haber mi girebilirim?
Bir KOS medya haberi mi yazabilirim? Bir ziyarete mi gidebilirim? Vs. Ģeklinde
sürekli iliĢki hali devam ediyor. Biraz yatıp kalkıp aslında Ģöyle diyeyim, forumlara
yirmi, otuz kiĢilik bir grup dönüĢümlü olarak katılıyor. Ama aĢağı yukarı yirmi kiĢi
oluyor zaman zaman daha az olsa da. Kırka çıktığı da oluyor. Ama böyle bir yirmi
kiĢinin hayatı KOS olmuĢ durumda.
Yine eylemlere, farklı ekoloji eylemleri de olabilir. Mesela 3. Köprü ile ilgili ilk
baĢta köprünün yapılma yeri farklıyken Köprü yerine yaĢam platformu vardı. Onların
düzenlediği eylemlere gitmiĢliğim olmuĢtur. Daha çok kent hakkı ile ilgili eylemlere
katılıyordum. Ama böyle çok böyle örgütlü bir yapım yoktu. Yani biraz KOS ile
birlikte bir Ģeyler değiĢti. Bu da haldır haldır eylemden eyleme giden gezgin bir
karakter olmadan da iĢte nasıl örgütleyebiliriz? Ne yapabiliriz? Orada da Gezi‟nin
etkisi çok büyük. Belki Kuzey Ormanları Savunması‟nın en büyük avantajı da o
oldu. Çünkü Gezi sürecinde kurulması ve hakikaten de bir sürü forum kuruldu
dağıldı, bir yerlerde ufak tefek bir Ģeyler devam etse de o yapıyı koruyabildi. O
yapıyla da devam ediyoruz.
Birincisi Ģey önemli bence, daha büyük resme bakmak için; ilk baĢtaki odak
noktamız 3. Köprü‟ydü. Daha sonra fark edildi ki, 3. Köprü de oluyor ama baĢka
mega projeler de geliyor. O zaman ne yapabiliriz, bunlara da biraz odaklanmaya
baĢlayalım. Bunlara odaklanınca Ģu fark edildi; havalimanı, köprü, Maslak 1453, iĢte
Fatih Ormanı‟ndaki proje, diğer talan projeleri vs. tamam bu talan projeleri var,
buradaki mesele sadece havalimanı, sadece köprü değil, bir kent kompleksi kurulmak
isteniyor buraya, yeni Ġstanbul adında. Ama bu çarkın da döndüğün yerin dıĢ çeperi
bütün Marmara. Trakya, Ġzmit, Bursa yani Ġstanbul öyle bir hale gelmiĢ ki taklalar
atmıĢ durumda ve bir ahtapot gibi kolları dört bir yana yayılıyor. O yüzden de aslında
215
birden Ģu fark edildi; evet ana alanı kuzey ormanları olmakla beraber çevre
mücadeleleri de dar çeperde kalan mücadeleleri de bir Ģekilde iletiĢime geçmeli, bir
dayanıĢmada olmalıyız. Bu Ģundan önemli uzun vadeli “birleĢe birleĢe kazanacağız”
denir ya hep, bunu bir formattan çıkarıp, bunun nüvelerini görebilecek, aslında
örgütlenme yapıları Ģu iki senedir dipten dibe çok yavaĢ olsa da ama talan çok hızlı
devam etse de bir Ģeyler yerinden oynuyor, değiĢiyor. Bunu ben aslında ekoloji
mücadelesi açısından bakınca, sadece KOS çerçevesinde değil, ama genel bakınca
ileriye yönelik bir kazanım olma potansiyeli görüyorum. Bunun dıĢında daha somut
olarak kazanımlardan bahsedersek, mega projeler haldır haldır devam ediyor ama
daha küçük ölçekte projeleri farkındalık yaratıp durdurabiliyoruz.
KOS‟a götüren sebep benim için çok basit; tamamen Gezi gazı, çok açık ve net.
Gezi‟de ortaya çıkmıĢ o enerji benim de kiĢisel hikayemde ayrı bir yeri var. Zaten
aktif olarak da “bir Ģeyler yapmalıyım” süreci baĢlamıĢtı. KOS‟un çok ılımlı da bir
yapısı var bir yandan, yeni katılımlara da açık bir yapı. “Gezi ruhu” gibi kelimeleri
kullanmayı pek sevmem ama hakikaten de hale Ģeyi görüyorsun, evet zaman zaman
çok ciddi tartıĢmaların yaĢandığı bir yapıdan bahsediyorsun, kırgınlıkların
olabileceği bir yapıdan bahsediyoruz çünkü kolektif bir yapı var, iki buçuk sene
boyunca insanların bir yapı ile yatıp kalkması zor bir olay, yıpratıcı bir olay. Ama
gerçekten de Gezi‟nin bakiyesi bir yapısı var KOS‟un. Gezi‟den gelen bir ruhu,
havayı, atmosferi gerçekten de tutuyor. O çok değerli bir yapı. Özellikle Ģuan
geçtiğimiz sert politik atmosferde aslında bir yandan da kiĢisel olarak ihtiyacımın da
olduğunu hissediyorum. ArkadaĢlarla bir araya gelmek, foruma gitmek, toplantıda
yer almak biraz içi de rahatlatan bir Ģey oluyor aslında. Yirmi sene sonra insanlar
baktığında, çok ciddi bir neoliberal talan vardı ama birileri de elinden geldiğince bir
Ģeyler yapmaya çalıĢıyordu deyip, geleceğe doneler bırakabilirsek evet baĢarılı olduk
diyemem ama en azından bir yerlere dokunmuĢuz demektir. O bizi rahatlatacak.
Yok hayır. Kategorik olarak HDP‟li değilim ama HDP‟ye Ģuanda oy veren biriyim.
KOS gibi örgütlenmeler daha yatay örgütlenmeler, parti tipi örgütlenmelerse daha
hiyerarĢik örgütlenmeler. Biraz bu esnek yapıdaki örgütlerin içine girince özellikle
partili arkadaĢların ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar özellikle seçim döneminde
bu tip yapılara bindirmelerini görünce insan biraz böyle bir soğuyor aslında. Seçim
dönemlerinde milletvekili adaylarının Ģov yaptığı bir atmosfere de dönüĢebiliyor.
Ama örgütlenmenin daha yatay, daha esnek olabileceğine inanan biriyim. Evet,
parlamenter mücadelenin de önemli olduğunu ama bir yandan da ama belirleyecek
olanın bu yerel direniĢler arasında bir ağ kurulabilirse Ģayet baĢarılı olunabileceğine
inanan biriyim. Bu yüzden da daha kalbim KOS gibi yatay örgütlenmelerden yana.
216
7. Gezi Parkı’nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi’ye
çeken neydi?
Ben daha önceden de kent hakkı mücadelelerinden gelen biri olarak çok açık ve net,
Gezi o yüzden “cuk” diye oturan bir Ģeydi. Tabii daha sonra burada polis Ģiddetinin
birikmesi de baĢka bir, benim kendi açımdan mücadeleyi zıplattı ama iĢte benim için
ana mesele kent meselesiydi.
Nostaljiye çok değer vermek istemiyorum. O çok aldatıcı olabiliyor ama bir yandan
da belli bir yaĢtan sonra Beyoğlu‟nda büyüdüm. SosyalleĢmem, ergenlik dönemim
hep Beyoğlu‟ndaydı. ĠliĢki ağlarımın örüldüğü yerdir Beyoğlu. Aslında o hafıza
mekanlarını çok iyi bilen biriydim. Örneğin Cihangir‟in soylulaĢtırma olayını,
Ġstiklal Caddesi üzerinde kalan Ġnci‟nin, Emek‟in, daha dıĢarıdaki AKM‟nin
dönüĢümü, TarlabaĢı‟nda gördüğüm süreç, bunun dıĢında Ayazma ‟ya yakından
Ģahitlik etmiĢ biriyim. Buradaki sert saldırı kent meselesini birazcık daha baĢka bir
yere taĢıdı. Benim ilk kız arkadaĢımla hayatımda Beyoğlu‟nda AKM önünde
buluĢur, Emek‟te sinemaya gider, çıkıĢta Ġnci‟de profiterol yerdik. Belki biraz orta
sınıf bir Ģeyden bahsediyorum ama buraların dönüĢümü insanı bir burkuyor yani.
Ben küçüklüğüme tecavüz ediliyor gibi hissediyorum. Böyle bir tarafı var hikayenin.
Öte yandan Gezi‟den bir gün önce, 27 Mayıs „ta Emeğe iniyorlardı sert bir eylemdi,
saldırdım polise, hiçbir Ģey gündeme gelmiyor medyada belki iĢte bir ağzımı
burnumu kırarlar da, “üniversitede çalıĢan akademisyene saldırdılar” diye haber olur
Ģeklinde. Eve gittim doluyum, ondan önce iĢte 1 Mayıs‟ta hayatımın gazını yemiĢim,
iĢte bir Ģey patlasa, bir Ģey patlasa derken iĢte Gezi Parkı‟na girdiler ve beraber ben
kendimi zaten Gezi‟de buldum. Böyle de bir durum, öyle de baĢladı.
KamusallaĢtırılmıĢ bir alan olarak evet görüyorum. Tabi burada iĢgal evinin nasıl
kullanıldığı, kamusallaĢtırıldığı da önemli. Kadıköy‟deki iĢte Don KiĢot iĢgal evi
örneği önemli bir örnektir. Ġlk baĢta herkese açık bir yapıdayken, daha sonrasında
birilerinin oraya gelip “bizim dediğimiz olacak” çılık baĢlayınca oranın baĢka bir
Ģeye dönmesi de ne kadar kamusaldır tartıĢmasına da getiren bir Ģey. “ĠĢgal ettik
bitti” değil iĢgalden sonra nasıl bir mekanizmanın kurulacağı çok daha önemli bir
yapı ve soru. Bu örnekler sürdürülemedi. Sanırım böyle bir yapı için belki daha
zaman var, belki de Türkiye özeline çok da böyle gitmeyen bir Ģey, bilemiyorum.
Kamusal alan deyince de aslında herkesin birbirine dokunduğu, bir Ģekilde özgürce
kendisini ifade ettiği, edebildiği bir alandan bahsediyoruz. Bu bakımdan kamusal
alan bir park da olabilir, bir meydan da olabilir, bir mitingin yapılabileceği bir alan
da olabilir. Ama günün sonunda bir Ģekilde sınırların devlet erki tarafından çizildiği
değil, kamusal alanda yer alan bireyler tarafından, gruplar tarafından Ģekillendirildiği
bir alandan bahsediyoruz.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Bu kent hakkını nasıl tanımladığınla ilgili bir Ģey. ġöyle diyeyim, Türkiye‟deki iĢgal
evleri pratiği pek oturamadı, pek olmadı. Burada gerçekten herkese mi dokunabilir
iĢgal evleri, yoksa belli bir zümrenin kontrolü altında mı kaldı? Ne kadar insanlar
birbirine dokunabildi? Ve ne kadar aslında kent içinde baĢka bir dünyayı mümkün
kılan alanlar oldu? Bu bence çok büyük soru iĢareti açıkçası. ĠĢgal evlerinin
pratiğinin bir enerjiyle baĢladığının ama onun götürülemediğine inanıyorum. Bu
yüzden de belki amaçta bir kent hakkı mücadelesine katılabilir, aslında bir Ģeyler
yapabilmek, bir yere dokunabilmek vardı ama o yapılamadığı için çok fazla Ģu anda
pratikte olan iĢgal evleriyle idealde olan kent hakkı meselesini bir araya
getiremiyorum ben açıkçası.
Öfkeli. Yani böyle… Ben biraz Beyoğlu‟nda büyümüĢ biriyim. Gezi‟den sonra
gerçek anlamda mahalleme, Büyükdere‟ye dokunmaya baĢladım. Artık Büyükdere
mahallesine karĢı bir aidiyetim var ve bu hem insanlara hem mekana dokunarak
oluĢmuĢ bir Ģey. Bunun altında bir Ģey, içten içe bir korku da var açıkçası. Sarıyer‟de
köprü ile birlikte fiyatların çok yükselmesiyle mesela on sene sonra Büyükdere‟yi
ben nasıl bulacağımı bilmiyorum.
218
13. Sokakla olan iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız? Mahalle kültürü ile mi
büyüdünüz?
Mahalle kültürü ile büyümedim. Ben tam olarak 80 dönemi apartman çocuğu olarak
büyüdüm.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Ütopyalar güzeldir… 2013‟te bir Kent Mitingi organize etmiĢtik, onun da ana baĢlığı
“bir Kent Ġstiyorum” iĢte nasıl bir kent istenildiğine dair. Tepeden inme kararlardan
azad edilmiĢ, mahallelinin, sokakta olanın, meydanlara tutunanların kararlarıyla
yoğrulan, dipten gelen etkiyle beraber dönüĢümünün sağlandığı, halkın bir Ģekilde
karar mekanizmalarına katılım gösterebildiği, herkesin de birbiriyle barıĢık olduğu
bir kent tahayyülüm var. Bugün bunun çok uzağındayız ama böyle.
Yani Ģimdi forumlara Gezi sonrası forumları diyorsun, Düzenli Büyükdere forumuna
katılıyorum ama forumlara gelmeden önce bizim 2010 senesinde kurduğumuz bir
kent hareketleri oluĢumu vardı. Tam Avrupa sosyal forumu öncesindeydi. Ve Ģöyle
219
bir Ģey 2007‟den itibaren mahalle yıkımları 2005 te iki yasa çıktı bildiğin gibi 5366
yenileme yasası bir de 5393 belediye yasasına eklenen kentsel dönüĢüm maddesi ve
Ģey baĢladı hem gecekondu bölgeleri hem kentin tarihi bölgelerinde yeni projeler ve
yıkımlar baĢladı. Burada mücadele sırasında Sulukule den Ayazma‟yı zaten
biliyordum tezim onun üzerine ama öncesinden biliyordum orda çocuklarla çalıĢma
yaptığım için. ĠĢte o dönem sulukule ile birlikteydim. O süreçte Ģehir plancılarının
mimarların iĢte bir sürü davalar var kent hakkı ihlallerini iĢte kamusal alanlara
yapılan projeleri tarihi alanlara yönelik vesaire Ģimdi 2010 da Ģöyle bir Ģey
düĢündük; herkes kendi alanında çabalıyor mahalleler dernekleĢiyor örgütleniyor
ama odalar açıyor dava ama ya burada bir toplumsallaĢma yok, mücadelenin bir
yanyana yürüyüĢü yok kopuk kopuk biz bu mücadeleyi nasıl ortaklaĢtırabiliriz dilini
nasıl ortaklaĢtırabiliriz, 2 gün 2010 da tam sosyal forum öncesinde biz bir çağrı
yaptık bütün iĢte ilgili kurumlara derneklere mahalle derneklerine falan ve 2 günlük
bir kent hareketleri forumu oldu. Hatta Mersin‟den oradaki Akdeniz Belediyesi üç
tane mahallesi büyükĢehir tarafından kentsel dönüĢüme alınmıĢ onlar da BDP li bir
belediyeydi o zaman Ģimdi HDP li belediye, bu yıkımlara karĢı mücadeledeydiler.
Oradaki belediye meclis üyeleri geldi, çok enteresandır, katıldılar foruma ve ilk
forum odur. Oradan Kent hareketleri çıktı iĢte. Sonra tabi Gezi sürecindeki bu
Taksim DayanıĢması bileĢenlerinden olduk. Yani o sürecin içinde olan
oluĢumlardandık. Sonra da forumlar baĢladı. Sonra ben düzenli olarak Büyükdere ve
Yeniköy Forumu‟na katıldım. Bir de Ģöyle söyleyeyim, bir sürü foruma da. ġimdi
kent ve mekan, kentsel dönüĢüme karĢı mücadeleyi Gezi öncesinde ne yapsak da
duyursak didinirken yazarken çizerken birdenbire geziden sonra bir talep patlaması
oldu. Ben Zeytinburnu Forumuna kadar davet edildim. Nereye gittim, Cennet
Mahallesine gittim dönüĢümü anlattım mesela oradaki forumda. Yani çok enteresan
bir Ģekilde hani düzenli katıldığım Büyükdere Forumu ama mahallem olduğu için
onun dıĢında bir sürü foruma da iĢte böyle Etiler‟deki o sanatçılar parkında toplanan
forumda sonra 1 Mayıs Mahallesinde yani Ģimdi ne kadar aklıma ilk gelenler bunlar
bir sürü yerde ben dönüĢümü anlattım ve yani Ģeyi de anlattım tecrübelerime de
dayanarak tezimdeki verilere de dayanarak TOKĠ yeniden iskan sürecinde
mahallelilerin baĢına neler geliyor? Direnmezlerse ama aynı zamanda hukuki
mücadeleyi örgütlü mücadeleyi süreklemezlerse neler olacağını. O süreçte evet
bayağı foruma katıldım. Bu vesileyle de katılmıĢ oldum.
Ara ara Ģöyle bir Ģey Büyükdere forumuna katıldım ama gene de kesintisiz katıldım
diyemem. Çünkü her hafta zordu, aaa iĢte onun için katıldım. Sonradan da Kuzey
Ormanları Savunması olsun Ġstanbul Kent Savunması olsun mümkün olduğunca
toplantılarına çünkü gerçekten Ģunu söyleyeyim; 2010 öncesinden zaten Toplumun
ġehircilik Hareketine giderim, ilk ĠMECE‟dir ilk kurulan kurumlardan,
oluĢumlardan. ġimdi baktığınız zaman bu ne zamana baĢlıyor, 2008‟den. Bir toplantı
yorgunluğu da Ģahsen açıkçası. Hani Ģimdi takipteyim. Düzenli her hafta gidiyor
musun desen Ģuanda gitmiyorum. Ama gerektiğinde eylem olsun etkinlik olsun veya
iĢte biĢey yapmak gerektiğinde ele taĢın altına, oradayım tabii ki.
220
3. Gezi’den önce bu tarz bir tecrübeniz oldu mu?
Evet, belirttim.
Herkesin söz alabilmesi, çok büyük bir samimiyetle beni o çok etkiledi. Toplum
karĢısında daha hiç konuĢmamıĢ ve çok heyecanlı insanlar vardı. “çok heyecanlıyım,
iĢte sesim titriyor kusura bakmayın ama ben bunu anlatmak zorundayım” bu Ģekilde.
Yani orada kullanılan dil o birliktelik, orda en ufak bir anlaĢamamazlık durumunda
iĢte ellerimizle alkıĢladık veya istemedik, iĢaretleĢtik, anlaĢılması, sorunun
tartıĢılması görünür edilebilmesi gerçekten etkileyici. O zamana kadar iĢte dediğim
gibi eee dönüĢüm olsun kentin üzerindeki bütün bu katil projeler ve politikalar olsun,
yani yaĢam alanlarımızı elimizden alan, kentin kullanım değerini yok eden, kenti
metalaĢtıran bütün bu politikaları iktidarı masaya yatırılıp birebir tartıĢılması,
farkındalık, ben bunu mahallemde mücadele var ama oraya bir konut geliyor iĢte,
yani orda değil Ģurda da aynı Ģey var. Bunun birbirine dokunması için tabii ki
forumlar çok önemliydi. Ha bugün forumlar devam etmiyor, bugün savunmaları
görüyoruz, dayanıĢmaları görüyoruz. Evrilerek sürecin bence, zaman akıĢında
karĢılaĢılan zorluklarla da, pratik zorluklar olsun, iktidarın bize yarattığı zorluklar,
güçlükler olsun onlara karĢı da sürecin evrilerek devam ettiğini yani Gezi sürecinin
hala bu Ģekilde devam ettiğini düĢünüyorum. Aksi takdirde iĢte bugün Ġstanbul Kent
Savunmasını konuĢamazdık, Kuzey Ormanları Savunmasını konuĢamazdık. Kuzey
Ormanları Savunmasının yarattığı çok önemlidir 3. Hava Limanı Raporunu,
yurtdıĢında da yankıları var, bunları konuĢamazdık. Bunların hepsinin o küçücük
forumlarda atılan adımlardan çıktığını söyleyebiliriz. Ġnsanlar birliktelikleri orda
kurdular. Radyoda ağırladığım konuklara soruyorum, nerde tanıĢtınız? Dediğim
zaman mesela biz Gezide forumlarda yanyana geldik, mahallelerde deniliyor. Gezi
bize bu olanağı da sağladı.
Daha adil bir kent için daha vicdanlı bir kent için onların değerini önceleyen bir kent
için. Yani bu kent alınır satılır bir meta değil, yaĢam alanlarımız spekülasyona açık
meta değil, yani biz nasıl bir kentte yaĢamak istiyoruz, nasıl bir kent bırakmak
istiyoruz. Ayrıca da gerçekten kullanım değerini bırak bu ucubelerle kentin kendisi
yok oluyor. Bugün bir 3. Hava limanının 3. Köprünün yaĢattığı yıkım ormanların
elimizden gitmesi su havzalarının bu su kıtlığında. Bunlara karĢı sen ben mücadele
etmezsek nasıl yapıcaz. Beni tabii ki ilk kent kent sorunlarına uyanmamı sağlayan
Ayazmadaki o 2005 senesinde ben ayazmayı tanıdım. Kondu bölgesinin iç göçle
yerinden edilmiĢ insanların orada ikinci kere yerlerinden zorla tahliyeyle yerinden
edilmeleri ve o süreci ben içinden yaĢadım. Gönüllü bir çocuk projesinde gönüllü
çalıĢıyordum, o mağduriyeti ve ihlalleri yaĢadıktan sonra hakketen bir vicdan varsa
mutlaka ve mutlaka vicdani bir sorumluluk. Ama Ģeyden de bakabiliriz, öte yandan
benim ve çocuklarımın torunlarımın nasıl bir kentte yaĢamak istediğinin benim
221
bugün buradaki kararımın ve tutumumun Ģöyle ya da bu Ģekilde değiĢtirebilir veya
değiĢtirmeyebilir. Yani nerede tavır alıcaz bu da çok önemli.
Tabii. Zaten Gezide dediğim gibi kent hareketleri gezinin bileĢeni olduğu için. Biz o
metronun baĢında imza toplama kampanyalarında Taksim DayanıĢmasının bütün
toplantılarında hep vardık. Çok önemli tabii ki. Gezi ve Taksim Meydanı bir Ģehrin
agorası nereden bakarsan bak. Kentler agoralarıyla yaĢarlar. Kamusal alanı olmayan
bir kent yani bizim oradan protestolarımızı politik taleplerimizi Ģikayetlerimizi
dillendiremediğimiz ve yahut sevinçlerimiz için çıkıp bağırıp çağıramadığımız ve
yahut ta iĢte ne biliym takımımız kandı Ģenlikti, 1 Mayıs emekçinin bayramında
emekçiler için, Cumhuriyet bayramlarında bütün kentliler için önemli bir kentsel
kamusal alanın yok edilmesi demek o kentin elden gitmesi demek zaten. Bir de tabii
ki Gezide onun yanı baĢında depreme karĢı insanların kaçacakları bir yer kalmazken
çok önemli bir kentsel mekanın yok edilmesi.. Tabii ki bunlarla en baĢından beri 28
Nisan öğleden saat 2‟den itibaren ordaydık. Ben sabahtan gidemedim, radyo için
gidecektim, Fikirtepe2de mülakatım vardı, Fikirtepe‟deydim. Çok enteresan bir Ģey
içinden yaĢadığımız bi süreçte böyle biĢeyin olabileceğini akıl hayal edememek…
Ama Ģuna bakıyorum, geriye dönüp baktığımda Ģunu fark ettik, mesela; her
müdahaleden sonra saat 6‟da akĢamın altısında gelenler biraz daha
kalabalıklaĢıyordu. Yani bakıyordum daha akan geliyordu falan. Bir de Ģu var ben
hep önceki yazılarımı radyo programlarımı falan bir gözden geçirdiğimde hep Ģey
yapmıĢım mesela, Kimin Kenti diye bir yazım var Radikal ekinde çıkan son yazım,
orada Ģey çağrısı yapmıĢım; eee Taksimi HaydarpaĢa‟yı elimizden alınan tüm kentsel
kamusal mekanları doldurmayaydı çağrısı. Yani Ģeyde de öyle radyo programlarımda
da keza bir Mücella Yapıcı‟nın böyle tüylerim diken diken olur, gezi sürecinde bir
eylem vardır, radyoda da kaydını vermiĢtik, Taksimdeki postane önünde biz bir
akĢam oturma eylemi yaptık, Orada TMMOB Ġstanbul Büyükkent ġubesi baĢkanı
Mücella Yapıcı aynı zamanda kendi bir kent hakkı aktivisti, her yerde mücadele eden
biri, anlatmama gerek yok, onun mesela kayda aldığım bir konuĢması var. Mücella
Ģunu söylüyor; “arkadaĢlar burası sizin değil mi? Burası sizin kamusal alanınız, o
zaman ne duruyorsunuz, bırakmayın, burayı tutun” diyor. Yani herkesin zihninin
köĢesinde aslında bu var. Geriye dönüp baktığımda diyorum ki kendimiz de bunu
arzu etmiĢiz, talep etmiĢiz. Ama aklımızın köĢesinden de bu olacağı geçememiĢ, çok
enteresan biĢey.
222
8. Nasıl bir kent hafızanız var? Önceden hatırladığınız deneyimleri
paylaĢabilir misiniz?
Forumlar belki Ģöyle bir Ģey olabilir, mahalle sorunlarının tartıĢılıp belli kararların
alındığı yerler. Ama tabii ki bunların forumlardan yürütme iĢi çıkması için birilerin
de yani oradan ne olursa olsun ne kadar süreç yatay olursa olsun bu da Harvey de
çok söylüyor, mesela Occupy hareketinin baĢarısızlığı için söylüyor. Gezide de biz
belki tamam yataydık eee Ģey değildik hiyerarĢik değildik örgütlenme biçimiz ama
belki içten bir yürütmenin olması gerekiyordu. Çünkü bugün baktığımızda yani
bugün süreçte de Kuzey Ormanları Savunması veya Ġstanbul Kent Savunması yeni
223
forumlar olarak tarif ediliyorlar, çağrıları da öyle; forumumuza katılın diye. Ama o
foruma katılından sonra sonuçta orda bir yürütme var ve mesela bir etkinlik
yapılacaksa eylem yapılacaksa ona hamaliye grubu diyoruz. Bunu belki iki aĢamalı
görmek lazım. Çok foruma döktüğünüz zaman çok yatay ve böyle hiyerarĢisi
olmayan biĢey. Dağıldığını da ben düĢünüyorum. Bazı forumlar dağıldı, yok oldu.
Ama bazılarının da bu Ģekilde örgütleĢerek iĢte Kuzey Ormanları Savunması olsun
Kent Savunması olsun, bir yürütme ayağı oluĢturarak bugün ben olursam yarın sen
oluyorsun. Sonuçta yine bu iĢi yükleyiciler var. Gezi‟de de vardı baktığımızda. Onun
için ben biraz ayrı tutuyorum.
Kamusal alan bir defa herkese açık olması gereken yerler. Mahalle evleri derken evet
açıktılar ama herkes girebildi mi? Mahallelinin düz insanı, esnafı ne kadar girebildi?
Ne kadar geri durdu? Nasıl baktı? Orda onu bilemiyorum açıkçası. Ama benim
kamusal alandan tarifim çekincesiz bir Ģekilde herkesin içinde yer alabildiği bir alan.
Yani burada herhangi bir ayrımcılık olmadan, sokak hayvanları da dahil olmak üzere,
bütün canlıların içinde var olabildiği bir alanı, yani daha geniĢ bakıyorum. Onun için
mahalle evleri evet kamusal alan, belki yarı kamusal alan sayılabilir diye
düĢünüyorum. Hani bugün AVM lere de kamusal alan denilebiliyor, bu alandaki
tanımlar o kadar çarpıklaĢtı ki! Yeni kamusal alanlar. SoylulaĢtırılmıĢ kentin,
emekçiden, yoksuldan azade kılınmıĢ, yok edildiği, olmadığı kentin kamusal alanları,
zenginlere yönelik kentin kamusal alanları. Benim tanımımdaki kamusal alan her
sınıftan, her etnik kökenden, elini kolunu sallayarak, sorgusuz sualsiz, çekincesiz
girebileceği, dünya üzerinde kamusal alanlar maalesef yavaĢ yavaĢ kaybediliyor. Bir
Ģey bizim Ġstanbul‟da gördüğümüz, AVM leĢtirme fonksiyonuyla elimizden alınan
kamusal alanlar, Gezi‟ye bir tane Topçu KıĢlasını diktiğin gibi ne oluyor, sen oraya
bir tüketim mekanı kuruyorsun. Tüketicilik Tapınağı diyorum AVM‟ye. Orası senin
protestolarının, çeĢitli siyasi taleplerinin söylendiği alanı neye çeviriyorsun? Tüketici
talepleri fonksiyonlu bir yere çeviriyorsun. Bu sinsi bir gidiĢat. Bu iktidarların
hoĢuna da gidiyor. ġimdi bu Ģekilde direniĢi de muhalefeti de kırıyor. Liberal
iktidarın çok sevdiği bir Ģey bu aslında.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Çok önemsiyorum. Çünkü burada da aynı Ģekilde kullanım değeri üzerinden, iĢte
paranın geçmediği, dayanıĢma üzerinden, birliktelik üzerinden kentin inĢası bunlar.
ġimdi kent Geziden sonra, kent bostanları olsun, iĢgal evleri olsun ve yahut da bir
sürü yapılan iĢte tohum takaslar, bir sürü etkinlik olsun veya iĢte bir ara devam
ediyordu hala var mı bilmiyorum, bombalar karĢı sofralar, vs. Bunların hepsinin bu
elimizden alınan tamamen metalaĢtırma kullanım değeri yitirilmek üzere olan kentin
geri alınması için çok çok önemli olduğunu düĢünüyorum. KeĢke daha çok olsalar,
daha da artsalar.
224
12. Kent ile olan iliĢkinizi tanımlar mısınız?
Küskün diym, küsmüĢ diyim.. Ben hep sokaklardaydım. Sokak benim çok sevdiğim
bir alandı. Gitgide sokaklar da elimizden alınıyor. Yani iĢte bu projeler geldiği gibi, o
sokak, o mahallenin sokağı artık senin sokağın olmuyor. Proje lüks bir projeyse onun
kapısına bi tane güvenlikçi konuyor, rahat gezemiyorsun. Yaya olarak yürüdüğümüz
birçok sokaklar, yaya yürümemiz engellenmiĢ vaziyette. Ġstanbul‟da özellikle…
DalıĢ tünelleri, kavĢaklar, vs. yürüyorsun yürüyorsun kalıyorsun. ġimdi bu yeni
ucube projeler, iĢte bu Kennedy caddesi, sahil yolunu geniĢletme projesi, Marmaray
ve boğaz asya tünelinden sonra ne olacak, karĢıya hop diye geçtiğim sahil,
Sirkeci‟den geçtim yürüdüm sahil kenarına iĢte Gülhane‟den parkın içinden geçtim,
en sevdiğim yer, çıktım aĢağı indim, sahilden yürüye yürüye ben geldim Karaköy‟e.
Burada gitgide Ģeylerle karĢılaĢıyosun; bloklarla, geçemediğin yerlerle. Burası sekiz
Ģeritli bir otoban olduğunda hiç geçemiceksin. Yani sokaklar elimizden alınıyor.
Gerçekten geri almak için.. Ben sokaklara küsmüĢ vaziyetteyim. Öyle diyeyim
Ģimdiki ruh halimle.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Bir defa özgür bir kent. Kadınların geceleri sokaklarında çok rahatlıkla gezdikleri bir
kent, çocuklara yönelik parkların olduğu, iĢte trafiğin ona göre düzenlendiği,
yayalara göre düzenlendiği, engellilere yönelik düzenlendiği, kentin kullanım
hakkının bütün gruplara açık olduğu bir kent, o kentte itirazlarımızın
protestolarımızın, yürüyüĢlerimizin, politik taleplerimizin rahatlıkla ifade
edilebildiği, biber gazıyla, polis Ģiddetiyle karĢılaĢmadan ifade edebildiğimiz, barıĢçıl
eylemlerin hepsinin, tüm gruplara eĢit mesafede duran, eĢitlikçi derken ben burada
üst gelir gruplarını kastetmiyorum, bunu David Harvey de söylüyor; kent hakkı Ģuan
yüzde birin elinde yüzde doksan dokuzu geri alın diyor. ĠĢte o yüzde doksan dokuzun
kentine açık bir kent diyeyim. Doğaya çevreye tabii ki saygılı bir kent, bol yeĢil alanı
olan bir kent, kamusal alanları olan bir kent, eee ilk aklıma gelenler bunlar.
Mahalleleri olan bir kent. Yöneticilerin de halkın içinden çıktığı bir kent.
Müteahhitlerden değil, inĢaat firmalarından değil, örneğin bir simitçinin belediye
baĢkanı olduğu bir kent belki…
Bence de artık biz bi galiba yol ayrımındayız. Son seçimlerden sonra da öyle
düĢünüyorum. ġahsen de Ģunu düĢünmeye baĢladık. Biz mahalle kent hareketlerini
225
kurduğumuzda, mahalle dernekleri ağırlıklı olduğundan, biz hep dilimize dikkat
ettik. Zaten yaptığımız eylemler, etkinlikler neyse zaten siyasi. Burada bir iktidara
karĢı mücadele. Zaten siyasi bir mücadelenin içindeyiz. Onun için bu dilin üstüne bir
daha bi siyasi dil koymaya gerek yok diye düĢündük. Ama acaba yanlıĢ mı yaptık?
Diye düĢünüyorum. Bu bağın örülmesi gerekli miydi? Diye düĢünüyorum. Gerçekten
çünkü Ģundan. Oy oranlarına baktığımız zaman mesela çok direniĢ veren kırsal
alanda HES mücadeleleri olsun, maden ocaklarından olsun, biz oradan iktidara oy
görüyoruz. Soma‟dan iktidara oy çıktı. O zaman dönüp önce oradaki halkı
eğitimsizdi, öyle böyle suçlamak yerine ilk önce kendimize dönüp neyi baĢaramadık
diye bakmak lazım. Bunu baĢaranlar yok mu var. ĠĢte Barselona ankomün diye bir
hareket çıktı, Barselona‟daki yerel yönetimleri onlar ele geçirdi. Belediye baĢkanı
Ģuan Adakolü bir kadın konut hakkı aktivistidir. Adakolü zamanında morgra
yasalarına insanların evlerinden atılmalarına karĢı direnmiĢ olan, polis Ģiddetiyle
karĢılaĢmıĢ olan bir kent hakkı aktivisti bugün geldi belediye baĢkanı oldu. ġimdi
nasıl oldu ve bu siyasi dil nasıl örüldü? Barselona ankomü bir parti değil, çok enteran
bir hareket bunun içinde Podemos gibi eee sol Ģeyler de var. Ama onun dıĢında bir
sürü siyasete açık. Ve onlar dediler ki biz yetti artık, kendi belediye baĢkanımızı
çıkartıcaz. Bunu biz yapamaz mıyız? Belki biraz ona bakmak lazım. Umut orada.
Yani dünyadaki örnekleri de bence incelememiz lazım diye düĢünüyorum.
(M.C.Y, YaĢ: 45, Eğitim Durumu: Doktora, Etnik Kimlik: Dünyalıyım, Meslek:
Akademisyen)
Benim hayatım tabii öyle geçti baktığın zaman. Ama Gezi gibi, forumlar gibi bir
deneyim de yaĢamadım. Yani ne yaĢıyorduk biz? DönüĢüm süreçleriyle karĢılaĢan
mahallelerde insanların bir araya geldiği mahalle bazlı forumlarda aslında yer
alıyorduk. O forumların bir Ģekilde yasal anlamda geçerliliğinin olması için,
dernekleĢme süreçlerine eĢlik ediyorduk. Biz onun adını “forum” olarak
kurmuyorduk; mahalle birliği, mahalle dayanıĢması vs. diyorduk. Ama onların kendi
içlerinde daha kapsayıcı, mahalleye yayılan bir hal aldığını, ortak hedeflerinin
mahallelerini korumak olduğunu… Bunu da ancak bir arada durarak, meselelerini
birlikte tartıĢarak gerçekleĢtirebileceklerine yönelik çalıĢmalar yapıyorduk diyelim.
KarĢılıklı öğrenilen yapıda gidiyordu bu iĢ. Biz de onlardan çok Ģey öğreniyorduk,
onlar da bizden öğreniyorlardı. Yani insanların mahallelerini sahiplenmeleri
konusunda çalıĢmaların içerisindeydik diyelim.
Yani Ģöyle bir Ģey diyebilirim; insanların yaĢadığı alanı sahiplenmesi, o alanda ne
olacağı konusunda da söz hakkı olması derdimiz bizim. ġimdi bunun örgütlenmesini
sağlamak lazım. Bunu da, hiçbir Ģey yokken ortada oldukça zor bir iĢ. Yani bir kere
bir problem olması lazım. Yani bir mahalle üzerine dönüĢüm planı hazırlanmıĢ veya
226
Validebağ örneğindeki gibi iĢte bir sitenin etrafında bir camii, onlara sorulmadan…
Ġstanbul kentinin bütününü düĢünürsek, 3. Köprü mesela kimseye sorulmadan
kurulmuĢ falan… Böyle akut bir problem olduğunda insanların bunun etrafında
örgütlenmesi kolaylaĢıyor. Bizim istediğimiz biraz bu akut problemden bağımsız
mahallesini, evini sahiplenen, komĢusunu sahiplenen topluluklara ulaĢmak.
Dolayısıyla hani deneyim olarak söylersem, problem; bu tür örgütlenmeler, bir
aradalıklar için çok gerekli duruyor. Akut problem üzerine neler yapılabileceği
konusunda da… Akut problemle karĢılaĢtın, karĢında iĢte bir dönüĢüm planı var,
bununla ilgili çeĢitli yöntemlerle tabii, buna karĢı çıkıĢlar geliĢtirilebiliyor; dava
süreçleri olabiliyor, eylemler olabiliyor, imza kampanyaları olabiliyor, basın
açıklamaları olabiliyor, ilgili kurumlarla görüĢmeler olabiliyor… Bütün bu süreç
aslında Ģöyle bir etki yaratıyor; insanlar bir arada durduklarında bir Ģeyi
durdurduklarını veya yavaĢlattıklarını, ya da etkileyebilmeye baĢladıklarını görmeye
baĢlıyorlar. Dolayısıyla bir arada duruĢ istekleri güçlenmeye baĢlıyor. Bir arada
durdukça insanlar baĢka problemler le de uğraĢmaya baĢlıyorlar mahallerindeki.
Yani boĢ duran bir arsanın mesela çocuklar için bir oyun alanına dönüĢmesini
istiyorlar. Ne bilim iĢte mahallenin kadınlarının yaptığı yufkanın belki kooperatif
hale gelip satıĢının sağlanmasını talep etmeye baĢlıyorlar. Bunu organize etmenin
yollarını aramaya baĢlıyorlar. Bir de tabii bunu bizlerle birlikte yaptıkları için, iĢte
çeĢitli uzmanlıklardan insanlar var etrafında, bunun nasıl yapılabileceğine dair
yöntemleri öğreniyorlar. Proje gerekiyorsa birlikte projeler geliĢtiriliyor; katılımcı
tasarım, katılımcı projelendirme… Bütün bunların deneyimini aslında hep birlikte
yaĢıyoruz bu mahallelerde. Bunun da insanların hayatında önemli etkisinin olduğunu
düĢünüyorum. Artık bu süreci üç sene, beĢ sene yaĢamıĢ bir mahalle mahallesine
yapılacak herhangi bir müdahalede çok hazırlıklı, nasıl karĢı çıkabileceğini böyle bir
projeye, müdahaleye bilen hatta Ģunu bile diyebilirim yani bu mahallelerin güçlü bir
örgütlenme yapısına kavuĢması mesela idarelerin müdahale düĢüncelerini de
azaltıyor. Yani mesela Sarıyer‟de çok aktif on dört on beĢ tane dernek var, mahalle
var. Ne Sarıyer Belediyesi ne BüyükĢehir Belediyesi Ģuanda o derneklerin bulunduğu
mahallelere herhangi bir proje dayatamıyor. Çünkü biliyorlar ki çok güçlü bir karĢı
çıkıĢ olacak. Dolayısıyla istiĢare süreçleri açılıyor. Sarıyer Belediyesi temsilciler
vasıtasıyla bu iĢleri yürütüyor. BüyükĢehir Belediyesi de yavaĢ yavaĢ giriyor bu yola.
Uzun, sabırlı bir sürecin sonunda aslında istenen yönde kentine, mahallesine,
komĢusuna sahip çıkan topluluklar oluĢmaya baĢlayabiliyor.
Tabii bireysel deneyim olarak; benim mahallelerde çok etkilendiğim insanlar vardır;
Ġlhami Amca vardı Gülsuyu‟nda. Bana Ġmar Hukuku‟nu öyle bir anlatmıĢtı ki yani
eve dönüp Ġmar Hukuku kitaplarını çıkarıp yeniden okuma ihtiyacı duymuĢtum. Bu
süreçlerin içerisinde olan insanlar aslında öğreniyorlar. Bunu çok kıymetli
buluyorum, öğrenmeyi, bir de karĢılaĢmayı. Hem öğreniyorlar, hem de karĢılaĢtıkları
insanlar üzerinden farklı olana ve belki onlardan üstün saydıklarına o güne kadar
davranma biçimleri değiĢmeye baĢlıyor. Ne demek istiyorum? Farklı olan dediğim,
gayet muhafazakar bir mahalleye bizim üniversiteden yeni mezun arkadaĢlar
hızmalarıyla giriyorlar mesela. Normalde onların içerisinde hızmalı bir kızcağız olsa
oldukça tepki görebilecekken bunu bizimle olduğu için baĢka bir ortamda bulunduğu
için kabul eder hale geliyor ve zamanla da alıĢıyor. Yani karĢılaĢmanın kıymeti
227
orada. Bir yandan a iĢte ne bileyim üniversite hocası olarak, profesör olarak ben
geçiyorum karĢılarına mesela, ben onlara iktidar kuran bir dil geliĢtirmediğim için,
gayet eĢit bir dil kurmaya özen gösterdiğim için veya bir avukat arkadaĢımız onların
karĢısında eĢit bir dil kurmaya özen gösterdiği için bu diyalog karĢılıklı, sahici bir
diyalog haline geliyor. Ve iki taraf için de öğretici bir diyalog haline geliyor. Yine
benzer Ģekilde belediye yetkilileriyle, idarecilerle hatta muhtarla iliĢkiler değiĢmeye
baĢlıyor. Yani o güne kadar tek baĢına gidip iĢini halletmeye alıĢan insanlar artık
topluluk hukuku diye bir Ģey tarif ediyorlar. Topluluk adına gidip bir Ģeyler istemeye
çalıĢıyorlar. Dolayısıyla bireysel çıkarın önüne topluluk çıkarı, toplumsal fayda gibi
Ģeyler geçmeye baĢlıyor.
Üç kent hakkı mücadelesi, üçünün de ortak özelliği bence merkezde yer alıyor
olması. “Merkezde yer alıyor” demekle ne diyorum?” Yani Kuzey Ormanları
Savunması dediğimiz Ģey aslında daha çok beyaz yakalı, iĢte üniversite mezunu,
aktivist kimlikli insanların oluĢturduğu bir Ģey. Forum dediğin Ģey, çeĢitli forumlar
olsa da bunların süreklileri olarak Abbasağa ile Caferağa‟yı söyleyebiliriz herhalde,
bu ikisinin de yapısı gene çok benzer bir yapı. Yani kendini aktivist olarak
tanımlayan, hemen hepsi üniversite mezunu, yaĢ aralığı 20-40 arası 35 arası
genellikle bir grup. Aynı Ģekilde bu gruplarca da sahiplenilen lokal ama bir orta-üst
gelir grubuna ait bir sitenin dalayıĢıyla eğitim seviyesi yüksek, belli bir bilince ve
söze sahip olan insanların kent hakkı mücadelesi. Benim Gezi sürecindeki ve
sonrasındaki forumlara büyük bir hayranlığım var ki o ayrı konu ama o hayranlığa
ilaveten eleĢtirim de var. Kentin merkezinin dıĢında kalan, demin saydığım
özelliklere sahip insanlar dıĢına açılamadılar. Benim anlattığım bu merkezdeki
mücadelenin dıĢında kalan diğer lokal mücadeleler olarak düĢünebilirsin.
Soruyla bağlantılı olarak en baĢ itirazımız Ģuydu zaten; insanların sosyo ekonomik
koĢulları nedeniyle hem eğitim durumları, hem iĢ durumları, hem gelir durumları,
hem gecekondu mahallesi çoğu dayanıĢma içerisinde olduğumuz mahalleler
dolayısıyla mülkiyet meselesindeki hukuki anlamda da örgütlenme kapasitesi çok
düĢük dolayısıyla kendi sözünü üretmekte sıkıntı yaĢayan, kendi sözünü duyulur
kılamayan kesimlerin sözünün duyulur hale gelmesiydi beni en baĢta en çok rahatsız
eden Ģey. Devlet, yerel yönetim ya da Ģu ya da bu bir proje geliĢtirip bu insanların
mahalleri üzerine bir müdahalede bulunurken bu insanların sözlerini söyleyebilecek
olanaklarının olmaması, sözlerini oluĢturabilecek olanaklarının dahi olmaması yani,
oturup tartıĢabilecekleri alanların imkanların vs. oluĢturulmaması… Bizim de
yapmak istediğimiz baĢtan itibaren onların sözlerini duyulur kılmak. Onları sözlerini
oluĢturmak önce, ondan sonra duyulur kılmak Ģeklinde bir Ģey diyebiliriz. Burada
kolaylaĢtırıcılık yapıyoruz aslına bakarsan. Tabii yani bunun daha ötesinde Ģöyle bir
sıkıntı var; kente yapılan her müdahalenin aslında kent insanı tarafından bir Ģekilde
228
tartıĢılır olması. Önce bilinir olması, ondan sonra konuĢulur, tartıĢılır hale gelmesi,
Ģeffaf süreçlerde iĢletilmesi yönünde bir gereklilik olduğunu düĢünüyorum yani
demokrasilerde. Kent hakkını sağlamanın da en temel koĢulunun bu olduğunu
düĢünüyorum. Yani baĢka türlü bir kent hakkı oluĢturmak bana göre değil zaten.
ġöyle bir Ģey olabilir yani olamaz mı? ; sosyalist bir hükümet gelir “kent hakkını ben
sizin yerinize kuruveriyorum” der. Öyle bir kent hakkı tarifi bana göre değil.
Dolayısıyla ne tür mücadele geliĢtiriyorsam açık, tartıĢılabilir ve ortamda
geliĢtirilmesidir esas olan.
Bulundum tabii ki. Ġlk itirazım aslında bir parkı korumaya çalıĢan insanların polisin
sert müdahale etmesiydi. Yani oraya gidiĢ sebebim oydu. O arkadaĢları orada yalnız
bırakmamaktı. Ġkinci itirazım gene bir kent parçasına, gayet kapalı, tartıĢmaya kapalı,
Ģeffaf olamayan yollarla müdahale edilmesiydi orada. Üçüncü itirazım genel
anlamda kentin ötesinde Türkiye‟nin yönetim biçimineydi. Giderek otoriterleĢtiğini
düĢündüğüm bir yönetim modelinin oluĢu oldu.
Yani aslında benim çok önem vermediğim bir Ģeydir hafıza. Onun için biraz
zorlanıyorum bu soruyu yanıtlarken. Tamam, hafıza bize çeĢitli nostaljik Ģeyler
yaratabilir. Ve o hafızanın belli Ģekillerde korunması da hoĢtur. Mesela ben,
BeĢiktaĢ‟ta bu çay bahçeleri vardı, yapılan otelin hemen yanında, baĢbakanlık
binasının yanında. O çay bahçeleri oradan kaldırıldığında bir yazı yazmıĢtım. Yazıda
“ben aĢık oldum bu çay bahçesinde, siz nasıl kaldırırsınız bu çay bahçesini?” gibi bir
Ģey demiĢtim. Tabii ki bu çok öznel, bireysel bir karĢı çıkıĢtır oraya yapılan
müdahaleye. Onun için bu öznel hafızalar karĢı çıkıĢ için bir araç olarak kullanılabilir
ama bence kenti Ģöyle algılamak, anlamak daha doğru; kent sürekli değiĢen bir Ģey
zaten, hiçbir zaman yerinde durmayan, dolayısıyla da hani hafızasını zenginleĢtiren
de bir Ģey. Kentin değiĢimine karĢı çıkacak bir hafızaya çok sıcak bakmıyorum
açıkçası Ģahsen. Kentin değiĢimi karĢıtı hafıza olmamalı. Kenti değiĢimi aslında
hafızaya saygıyla, kendi içerisinde kriterleri içerisine alarak aslında olagelen bir Ģey
olmalı diye bakmak gerektiğini düĢünüyorum. Öyle baktığımda da bu nasıl olabilir?
Bireysel hafıza üzerinden gidilebilir bir Ģey değil. Toplumsal hafıza, bellek üzerinden
gitmek gerekir. Ne bilim ben, iĢte “1 Mayıs Meydanı” diye bir yer olmalı bu Ģehirde.
Taksim Meydanı‟nın adı 1 Mayıs Meydanı olmalı çünkü orada canlar ölmüĢ. Büyük
bir katliam yaĢanmıĢ… Toplumsal olarak yaĢadığı Ģeyler üzerinden hafızanın
229
korunmasını kıymetli buluyorum. Tabii bu da tartıĢılır bir Ģey; hangi toplumsal
hafıza? Sorusunu sorabilirsin. 1 Mayıs Meydanı dediğin Ģey bir grubun hafızasında
bir Ģeye karĢılık geliyorken baĢka bir grubun hafızasında ise baĢka bir Ģeye karĢılık
geliyor, bir daha anımsanmaması gereken bir Ģey. Bütün bunların da iĢte aslında
Ģeffaf süreçlerle, tartıĢılabilir ortamlarda yer alabilmesi gerektiğini düĢünüyorum.
Ġnsanların bir kısmı “burası 1 Mayıs Meydanı olsun” dediğinde insanların bir kısmı
bunun böyle olmamasını, hakikaten baĢka bir Ģey olmasını istiyorsa onların da
isteyebildiği, talep edebildiği bir ortam oluĢmalı. Her konuda anlaĢmak mümkün
değil, zaten hiçbir konuda anlaĢmak mümkün değil bu kadar büyük bir Ģehirde, ama
herkesin her konuda sözünü söyleyebildiği bir ortamda kararların oluĢması mühim.
Kararı gene verecek merciler, yetkililer belli ama bütün sözleri duyduktan sonra
kararlarını vermeleri kıymetli diyorum. Dolayısıyla o bütün sözlerin içinde
muhakkak hafıza yer alacaktır, yer almalıdır zaten. Ama sadece hafıza üzerinden bir
yere varabileceğimizi de düĢünmüyorum. Hafızaya eleĢtirim bu.
Yani kamusallığın karĢılığı bende hakikaten olabildiğince çok sayıda farklı insanın,
dolayısıyla farklı görüĢün bir arada kamusal olana dair her Ģeyi özgürce tartıĢabildiği,
konuĢabildiği ve ortak bir Ģekilde kararların oluĢabildiği veya oluĢamadığı alan
benim için kamusal alan. Dolayısıyla bu örneklerin çoğu bu saikle baĢlamıĢ örnekler.
Hee, iĢleyiĢlerinin bazılarında sıkıntılar olduğunu duydum, okudum ama bununla
baĢlamıĢ örnekler dolayısıyla da bence hepsi de çok kıymetli deneyimlerdir diye
bakmak lazım. Onun dıĢında kamusal alan bütün o farklılıkları bünyesinde barındıran
alan benim için. Kent hareketleri bağlamında düĢündüğümde biz mesela o kamusal
alanı aslında kent hareketleri çerçevesinde kuramıyor gibiyiz. Bir tarafta
entelektüeller, aktivistler dediğimiz kısım, diğer tarafta mahalle savunucuları
dediğim kısım olunca, bunların arasında hiçbir bağ olmayınca bu karĢılaĢmalar az
sayıda kalıyor. Bu karĢılaĢmaların artması mesela kent hareketleri bağlamında
kamusallığı arttıracak, güçlendirecek, bu da kent hareketlerini güçlendirecek Ģeklinde
bir düĢüncem var. Ama tabii bunu deneyimleyemedik henüz. Gezi‟de mesela o
mahalleler gelmediler. Bunu düĢünmek lazım, niye gelmediler?
ĠĢgal evi sembolik olarak çok özel anlamlar içeren bir yer. Yani tam da böyle,
mülksüzleĢtirerek el koymanın falan yaygınlaĢtığı bir dönemde insanların bir Ģekilde
birlikte deneyimler edindiği, yararlanan kesimlerin dezavantajlı kesimler olduğu
dönemde iĢgal dediğin Ģey ayrıca kıymetli hale gelir. Çünkü iĢgali yapanlar aslında
bütün bu süreçlerin karĢısında durmaya çalıĢan, ya yoksullardır, aktivistlerdir vs.
Aslında gecekonduyu da baĢlı baĢına bir iĢgal olarak göstermek, okumak mümkün
bana göre dolayısıyla kıymetlidir kapitalizm karĢıtı mücadelede de kıymetlidir,
kamusal alan yaratmada da kıymetlidir. Bütün bu iĢgaller kendi kamusallıklarını da
yaratarak gerçekleĢirler zaten. Gecekondu mahallelerinde de öyledir, bu tip iĢgallerde
de böyledir. Dolayısıyla bunun bir kent hareketi olarak doğduğu da söylenebilir.
232
Otomatikman bir kent hareketidir zaten diye düĢünülebilir. Ama yani iĢleyiĢine
bakmak, orasını görmek vs. üzerinden değerlendirdiğimizde iĢte gecekondu hareketi
80 Darbesi ile sönümlenmiĢtir. Gecekondu bölgesi sol olması gereken ve beklenen
bir yerken giderek muhafazakar bir hale dönüĢmüĢtür. Diğer Caferağa falan gibi
örneklerine baktığımda yine kurulan ideale yakın bir kamusal alandan giderek o
kamusal alanda iktidar kurmaya çalıĢan belli kesimleri kavgaları falan üzerinden
dağılmalara karĢılık gelir. Kuruldukları anda kamusallıkları ve kent hareketleri
çerçevesi hiç sorgulanmaması gereken bir Ģeyken iĢgal evleri, ama sonrasında bu
özelliklerini kaybederler, kaybettiler diye düĢünüyorum. Veya en azından tamamen
kaybetmeseler bile sorgulanabilir çok yönleri oluĢtu.
Bu konuda Ģikayet edebilecek son insanlardan biriyim ben. Kentin her yerine
gidiyorum, her yerini görüyorum, geziyorum. Halim vaktim yerinde olmasa da nasıl
diyeyim, kazanma potansiyelim yüksek olduğu için rahat rahat harcıyorum,
sömürüyorum. Dolayısıyla bir sıkıntım yok kenti kullanmak bağbında. Bir sürü faklı
bağlamlarda baĢka bir sürü Ģey anlatabilirim ama genel anlamda böyle, memnunum
hayatımdan. Ama herhangi bir kentte memnun olurum zaten, Ġstanbul üzerinden
konuĢmuyorum.
Ben hep mahallede büyüdüm, çocukluğum falan mahallede geçti. Bugün de aslında
bir sokakta yaĢıyorum. Esnafımla aramdaki iliĢki iyi filan. Ama genel anlamda hani
o mahalle kültürü esnafla iliĢkilerim falan yok olduğunu da görüyorum tabii yani.
Ben yine Ģanslı gruptanım diye düĢünüyorum. Mahalle kültürü ve sokakla iliĢki
konusunda iki tane düĢüncem var. Ben çoğu çalıĢmamda mahalle kültürünü, sokağı
desteklerdim. Çünkü belli mahalleleri korumak kurtarmak gibi hedef var, amaç var.
Ama bir yandan da kentin özellikle de metropolitan bir kentin bütün farklılıkları
içerisinde barındırması gerektiğini düĢünüyorum ve insanların içinde kendi izlerini
yok edebilecekleri özgürce davranabileceği alanlar olması gerektiğini düĢünüyorum.
ĠĢte sokakla mahalle buna bazen izin vermeyen alanlar, özgür olamazsınız. Yani
dıĢarıda, çok basitçe yani, mini etek giyen bir kadın mahalleye gelmeden mini eteğini
çıkarıp pantolon giymek zorunda kalabilir. Dolayısıyla hani, mahalleyi sokağı bir
nostalji öğesi olarak kullanmanın veya bir savunma mekanizması haline getirmenin
önünde bazı Ģeyler de var. Bu tip özgürlük alanlarını daraltıcı meseleler var, dikkatli
kullanılması gerektiğini düĢünüyorum ondan hep. Yani benim idealimdeki mahalle,
sokak karĢılaĢmaların olağanın çok üzerine çıktığı, farklılıkların olağanın çok üzerine
çıktığı bir mahalle, sokak anlayıĢı. Hani bu mesela Ġngiltere‟de Londra‟da
yaĢayabildiğim bir Ģeydir, Berlin‟de, New York‟ta yaĢayabildiğim bir Ģeydir. Henüz
bunu burada yaĢayamıyorsun. Ġstanbul‟da hani çok merkezi yer dıĢında, BeĢiktaĢ,
Kadıköy gibi. Ki orada da belirli kesimler var, hani belirli kesimler de yok.
ÇeĢitliliği, çokluğu, farklılığı göremeyince otomatikman kendi değerlerine odaklanan
dolayısıyla da giderek muhafazakarlaĢan bir topluluk olma eğilimi de yükseliyor
233
mahalle dediğimiz Ģeyin. Mahalle ve sokak içinde yaĢayan topluluktan bağımsız
düĢülemeyeceği için hep topluluk, insan üzerinden gidiyorum, anlatıyorum. Böyle
bir sıkıntı var. Evet, yani herkesin birbirini tanıdığı, kolladığı, dayanıĢma gösterdiği
mahalle harika bir Ģey ama bir yandan da yer yer kısıtlayıcı bir Ģey. O kısıtlayıcılık
nasıl aĢılır? ĠĢte çeĢitlilikte, farklılıkta, barıĢma halinde aĢılır bir Ģey. Bunun için de
insanların karĢılaĢma anlarını arttırmak çok önemli bir Ģey. Mesela demin
bahsettiğim türden bir kent hareketi karĢılaĢmaları çok arttıracak bir Ģeydir. Kimse
mini etekli bir kadına laf edemez hale gelir. Çünkü o toplantılarda da mini etekli
kadınlar mahallelerine geliyordur veya dıĢarıya onun yanına gidiliyordur.
KarĢılaĢmalar mühim.
12. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
Anlattım aslında. Bir Ģey eklemek istiyorum. ġunu çok kıymetli buluyorum; birisi bir
Ģeyi mesele ettiği zaman o meseleye hakkını verip, düĢünmek. Dolayısıyla bir
meseleye hakkını verip düĢünebilmek için de bu kentteki yaĢamın biraz yavaĢlaması
lazım aslına bakarsan. Bu kadar hızlı yaĢarken biz, her Ģeye bu kadar zor yetiĢirken
hakkını vererek hiçbir Ģeyi düĢünemiyoruz, üzerine gidemiyoruz. Dolayısıyla
yavaĢlamak diyebilirim ilaveten. Kent hakkının hakkını verebilmek için bira daha
yavaĢ bir kent!
235
4.3. Gezi Parkı Eylemliliğinin Ġstanbul Forum Deneyimleri ile
ĠliĢkisi Üzerine Bir Değerlendirme
Mayıs 2013‟te baĢlayan Gezi Parkı eylemleri sonrasında özellikle Ġstanbul‟un çeĢitli
parklarında birliktelik ihtiyacından doğan forumlar, eylemlilik sürecinde olduğu
üzere sosyal hareketlerden beslenen, komün ruhunu canlı tutan ortak bir zemin olma
özelliği göstermektedir.
Gezi Parkı eylemleri, forumların ortaya çıkıĢında ve uzun süreli oluĢlarında önemli
bir rol üstlenmiĢtir. ÇalıĢma kapsamında yapılan mülakatlar da bu ifadeyi doğrulayan
yönde sonuçlar barındırmaktadır. Forumlara katılım göstermiĢ olan elli katılımcının
kırk dördü Gezi Parkı eylemlerine katıldığını belirtmekle beraber kalan altı kiĢi ise
katılamamıĢ olmalarını mücbir sebepleri ile dile getirmektedirler. AĢağıdaki pasta
grafikte Gezi Parkı eylemlerine katılan kiĢi sayısını mavi dilim ifade etmektedir.
12%
Evet
Hayır
88%
236
Gezi Parkı eylemlerinde atılan sloganlarda, duvar yazılarında, eylem biçimlerinde ve
birçok Ģekilde görmeye alıĢtığımız yaratıcılık halinin tezahürleri kendini forum
süreçlerinde belki aynı coĢku ve heyecan yakalanamamıĢ olsa dahi yansıtmaya
devam etmiĢtir, kent bostanları, tohum takas Ģenlikleri, yaratıcı atölyeler, bombalara
karĢı sofralar böylesi bir halin öne çıkan bazı örnekleridir.
Kentsel mekanlar Pierre Nora‟nın bir kitabının da ismi olan Hafıza Mekanları nı
canlandırmaktadır. Bir ailenin yeni bir Ģehre “merhaba!” dediği tren garının ve yahut
bir çocuğun birlikte büyüdüğü ağaçların yer almakta olduğu bir parkın anlamı
kapitalizm için, siyasal erk için benzer bir anlam ifade etmiyor olabilir. Gezi Parkı
birçok insan için geçmiĢte bir yere denk gelmesiyle birlikte kent hakkı mücadelesinin
baĢlaması için salt böylesi bir hafızanın oluĢmuĢ olması da zorunluluk arz
etmemektedir. Gezi Parkı eylemliliği baĢlarken Ģehrin ortasında kalmıĢ son yeĢil
alanlardan biri olan bu alanda bazı ağaçların kesilmesi ve yerine Topçu KıĢlası
Projesi‟nin yapılmasına tepki olarak baĢlamıĢtır.
Gezi ile baĢlayan, forumlarla devam eden yeni örgütlenme çabaları sivil
hareketlerin güç kazanmasına katkı sağlamıĢtır. Yapılan mülakatlara katılan
katılımcıların büyük bir çoğunluğu Gezi Parkı eylemlerine katıldığını belirtmiĢlerdir.
Forumlara katılmıĢ olmalarını Geziye katılmıĢ olmalarından ileri geldiğini öne
sürmüĢlerdir. Mülakatta yer bulan ve ilgili küme içerisinde yer alan aĢağıdaki
sorularda katılımcıların hepsi Gezi ile iliĢkiler kurarak ve Gezi DireniĢi‟nin
kendilerine kazandırdığı özgüven ve birliktelik duygusunun bir sonraki adımda sivil
hareketleri güçlendirdiğini doğrular nitelikte ifadelerde bulunmuĢlardır.
“Aslında forumların önemli bir kısmı 2013 kış / 2014 baharında ortadan
kayboldu. Geriye kalanlarda son bir yıl içinde. Forumların tekrar ortaya çıkması
için Gezi benzeri bir kentsel muhalefet patlamasının yaşanması gerektiğini
düşünüyorum. Daha uzunca bir süre forumlar canlanmayacak bence; kent
savunmaları gibi daha dar ve aktivist ekipler kentsel muhalefeti sırtlayacak.”
Sivil inisiyatif içinde bulunmak Gezi Parkı’na yönelik ilgiyi artırdı (7, 8)
Forumlara katılan katılımcıların büyük bir çoğunluğu bugün sivil bir hareket
içerisinde çalıĢmalarını sürdürmeye devam ettiklerini belirtmekteler. Gezi Parkı‟nda
bulunmuĢ olmanın böylesi bir yaĢama Ģeklini tercih etmelerinde önemli bir rol
üstlendiğini ve çift taraflı olarak bunun da Gezi Parkı‟na olan ilgiyi arttırdığını
söyleyebiliriz. Ġlgili iddia karĢılığında incelen sorulara aĢağıda yer verilmiĢtir.
1. Gezi Parkı‟nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi‟ye çeken
neydi?
“Tabii. Zaten Gezide dediğim gibi kent hareketleri gezinin bileşeni olduğu için. Biz o
metronun başında imza toplama kampanyalarında Taksim Dayanışmasının bütün
toplantılarında hep vardık. Çok önemli tabii ki. Gezi ve Taksim Meydanı bir şehrin
agorası nereden bakarsan bak. Kentler agoralarıyla yaşarlar. Kamusal alanı
olmayan bir kent yani bizim oradan protestolarımızı politik taleplerimizi
şikayetlerimizi dillendiremediğimiz ve yahut sevinçlerimiz için çıkıp bağırıp
çağıramadığımız ve yahut ta işte ne biliym takımımız kandı şenlikti, 1 Mayıs
emekçinin bayramında emekçiler için, Cumhuriyet bayramlarında bütün kentliler
239
için önemli bir kentsel kamusal alanın yok edilmesi demek o kentin elden gitmesi
demek zaten.”
Taksim DayanıĢması içerisinde yer alan bir kiĢi Gezi‟nin kendisi ve bir kent için
taĢıdığı anlamı böyle anlatmakta. Sivil inisiyatif içerisinde yer almak Gezi‟ye olan
ilginin de doğrudan artmasına yol açmıĢtır. Ġlk defa Gezi‟de kendini sokakta bulan
birçok yaĢ grubundan da dikkat çeken bir çoğunluk da gene Gezi sonrasında çeĢitli
sivil oluĢumlar içerinde bulunmayı tercih etmiĢlerdir.
Siyasal bir örgütlenmeye dahil olmak sivil inisiyatiflere yönelik ilgiyi artırdı (6)
14%
Üyeliği olanlar
Sempati duyanlar
28%
Hiçbir ilişki
kurmayanlar
58%
“Oy kullanmak dışında herhangi bir siyasi parti ile bağım yok.” S.A
240
“Üyeliğim yok. Stratejik oy veriyorum.” Z.Ö
Sivil inisiyatif içinde yer almak kente bakıĢı değiĢtirdi (10, 12, 13, 14)
Yapılan çalıĢma ekseninde sivil inisiyatif içerisinde yer almanın kente bakıĢı
değiĢtirdiğini söyleyebilmekteyiz. Katılımcılar sivil inisiyatif içerisinde olmanın
verdiği farkında olma haliyle daha özgür, daha yeĢil, daha çok sesli, daha hakça bir
kent özlemi içerisinde olduklarını belirtiyor ve bunlar için mücadele içerisinde yer
aldıklarına vurgu yapıyorlar.
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
“İnsanların birbirinin hayatına müdahale etmediği, barış ve huzur dolu bir kentte
yasama özlemim var.” (D.E.C)
241
“Mahalle denilebilecek bir sitede büyüdüm. Şu anda bulunduğum mahallede
kedileri besliyoruz, en azından bu bilinci geliştirdik.” (E.K)
“Engelsiz, bol yeşil, mahalle ve sokağın olduğu dayanışma içerisinde bir kent”.
(M.Ç)
“Şuanki kent yapısını hiç olumlamıyorum. Çünkü griden, betondan başka hiçbir
şey görmüyorum. Ve bu çok kötü bir şey. Şöyle bir şey olması lazım, her evin
önünde bir bahçe, bir yeşil alan, ağaç olması lazım. Hem tabiatın dengesi için bu
lazım, hem de görsel olarak lazım ama maalesef bunların hiçbirini göremiyorum.
Geldiğimiz yerde tünele girmiş gibi bir gri gri gri!” (D.K)
“Küskün diym, küsmüş diyim.. Ben hep sokaklardaydım. Sokak benim çok
sevdiğim bir alandı. Gitgide sokaklar da elimizden alınıyor. Yani işte bu projeler
geldiği gibi, o sokak, o mahallenin sokağı artık senin sokağın olmuyor. Proje lüks
bir projeyse onun kapısına bi tane güvenlikçi konuyor, rahat gezemiyorsun. Yaya
olarak yürüdüğümüz birçok sokaklar, yaya yürümemiz engellenmiş vaziyette.
İstanbul‟da özellikle…” (C.U.B)
“Ütopyalar güzeldir… 2013‟te bir Kent Mitingi organize etmiştik, onun da ana
başlığı “bir Kent İstiyorum” işte nasıl bir kent istenildiğine dair. Tepeden inme
kararlardan azad edilmiş, mahallelinin, sokakta olanın, meydanlara tutunanların
kararlarıyla yoğrulan, dipten gelen etkiyle beraber dönüşümünün sağlandığı, halkın
bir şekilde karar mekanizmalarına katılım gösterebildiği, herkesin de birbiriyle
barışık olduğu bir kent tahayyülüm var. Bugün bunun çok uzağındayız ama böyle.”
(E.B)
“Mahallemde sokağımda büyüdüm. Sokak yoksa ses de yok, renk de..” (E.K)
“Don Kişot ve Caferağa Dayanışma Evi bunlar bizim çok güzel hareketlerimiz.
Orayı biçimlendiren arkadaşlarımız da şey demişti; Gezi‟de yarattığımız yaşam
biçimini devam ettiriyoruz. Gezi bir iletişim biçimiydi, burada da biz bu yaşam
biçimini sürdürüyoruz, böylesi alanlar üretmeye çalışıyoruz.” (O.A)
Forum deneyimleri yeni kentsel hareketler ile organik bir iliĢki içindedir (4, 9,
11, 15)
243
kentsel toplumsal hareketler ile organik bir iliĢki içerisinde olduğunu
söyleyebilmekteyiz.
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
Mülakatlarda edinilen bu konuya iliĢkin olarak aĢağıda kimi ifadelere yer verilmiĢtir;
“iyi bir yönteme sahipler ancak, katılanların ağırlığı bu yeni yöntemden değil
buradaki beşeri kaynağı kendi profesyonel siyasetine dahil etmek istediğinden
fiilen forum olsa da ruh ve içerik olarak köhnemiş hiyerarşik partilerden farkı
kalmayacaktır.” (A.H.E)
“Forumlar ve kent savunmaları (KOS, İKS, BKS...) paralel bir gelişme sergiledi;
savunmalar daha çok aktivizm ve hukuk desteği sağlarken, forumlar muhalefetin
yerelleşmesi noktasında katkı sunabiliyor.” (B.Y)
“Yani şöyle ki Gezi‟den sonra toplumsal isyan, direniş dalgası geri çekildi,
normaldir. Yani sadece polis şiddetinden ötürü değil, bunun sonuçta bir ivmesi
var. Ama ve lakin bize forumları İKS‟yi KOS‟u bıraktı. Birçok örgütün,
dayanışmanın, yapının biraz daha farklı bakmasına, bazılarının da hiç
bakmamasına, bundan ders çıkarmamasına da sonuç oldu. Ama her şeyden önce
kentlinin, kentte yaşayanın, kente sahip çıkması, kent hakkı ve kent suçu
kavramlarının artık hiç çıkmamacasına yerleştiği bir hadise üretti, Gezi ve
özellikle Gezi sonrasındaki forumlar, dayanışmalar, örgütler. Bunu resmen
tabelaya çakar gibi çaktı. Bu çok önemli.”(O.A)
Gelinen nokta itibariyle alanda yapılmıĢ olan mülakatların tezin kapsamı içerisinde
yer alan iddiaların doğrulanması bakımından ne yönde etki edeceği, ilgili iddia
kümelerinde yer alan sorulara alınmıĢ olan cevapların genel olarak değerlendirilmesi
ve özelde dikkat çekici kimi ayrıntılara yer verilmesi Ģeklinde değerlendirilmiĢtir.
245
5. SONUÇ
Kent salt fiziksel yönünden baĢka toplumsal bir iliĢkiler ağıdır. Zaten kentlerin
ortaya çıkıĢ süreci de böylesi bir anlama iĢaret etmektedir; kentler yüzyıllar
öncesinde ortaya çıkarken de yapılarla değil insanların ihtiyaçları doğrultusunda
ĢekillenmiĢtir. Hardt ve Negri‟nin de ifadelerinde yer aldığı gibi “kent müĢterek
olanın üretildiği bir fabrika” olarak görülmelidir. Böylesi bir iĢlevi üstlenen kent,
kentliler için yaĢanılır bir yer olma anlamını kazanacaktır.
“ġehir ölmüĢ olabilir” der iken Lefebvre, ama “yaĢasın Ģehir!” der David Harvey.
Bir Ģehir neden ölür, nasıl yaĢar? “Lefebvre‟ye göre kentsel hak, kentin sosyal,
politik, ekonomik ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasıdır. Kentsel haklar karar
vermeyi devletten uzaklaştırıp kentsel mekânın bir ürünü olmaya yaklaştıracak
şekilde yeniden düzenlemektedir. Demokratik müzakerenin sadece devlet kararları
ile sınırlı tutulması yerine, kentsel mekânın üretimine katkı sağlayacak tüm
kararlarda uygulanması gerektiğini belirtmektedir. Kentsel hak, kentle ilgili
kararlarda kontrolü tümüyle sermaye ve devletten kent sakinlerine kaydıracak,
kentsel mekânın üretiminin temelini oluşturan güç ilişkilerinin yeniden
yapılandırılması ihtiyacı üzerinde durmaktadır” (Purcell, 2002). “Lefebvre‟ye göre
kentsel mekânın üretimi, zorunlu olarak ona bağlı olan sosyal ilişkilerin yeniden
üretimini de içermekte ve bu bağlamda kentsel mekânın üretimi, kentin sadece
fiziksel mekânının planlamasından daha fazla olarak kent hayatının tüm yönlerinin
üretimi ve yeniden üretimini içermektedir” (Lefebvre, 2002). Kent yaĢamını
Ģekillendirme sürecinde kentlilerin belirgin bir söz hakkına sahip olmadığı,
demokratik müzakarenin iĢlerlik kazanmadığı bir kent hayatı toplumsal iliĢkilerin de
zarar görmesine ve hatta “Ģehrin ölmesi” ne değin sonuçlar ortaya koyabilmektedir.
Bu nokta itibariyle kent hakkının iĢlerlik kazanması “yaĢayan” bir kente ve kent
yaĢamına doğru götürecektir bizleri.
ÇalıĢmada kent hakkının kuramsal çerçevede nasıl ele alındığını bakacak olursak;
Lefebvre, kenti kullananların kentten maddi çıkar güdüsü ile hareket edenlere karĢı
bir araya gelerek mücadele etmeleri gerektiğini vurgulamıĢtır. David Harvey, Peter
246
Marcuse gibi güncel radikal kentsel kuramcılar ise Lefebvre'nin kent hakkı
kavramının Ģehrin mevcut kaynaklarına ulaĢım hakkına indirgenmemesi gerektiğini,
bu hakların daha ziyade Ģehri yeniden üreten siyasi iktisadi süreçlere müdahale eden,
Ģehrin daha adil Ģekillerde yeniden üretilmesi üzerine geliĢtirilen toplumsal haklar
olarak algılanması gerekliliğinin altını çizmektedirler.
Nasıl ki neoliberal sistem kendini mekân üzerinden üreterek var etmeyi tercih
ettiyse sisteme karĢı çıkıĢ da benzer bir pratikten hareketle gene mekân üzerinden
mümkün olabilmektedir. Kent hakkını kurmak belirli yaĢam alıĢkanlıklarının,
siyasal, sosyal tercihlerin ötesinde gerçekleĢmektedir. Kentsel kapitalizm kendisini
mülksüzleĢtirme ve yerinden etme süreçleriyle güçlendirmektedir. MüĢterek bir
yaĢam biçimini gerekli kılan kentlerin sadece kent ütopyalarımızın yeĢerdiği alanlar
değil bu ütopyaların vücut bulduğu alanlar olarak görmek istiyor isek her kesimden,
sınıftan insan ile yan yana gelerek mücadele etmeliyiz.
“Geldiğimiz nokta itibariyle kent hakkı salt kentte dolaĢma hakkı olarak
betimlenemez, kent hakkı kent hayatında ve merkezinde var olma hakkına iĢaret
etmektedir. Kent merkezinde bir araya gelmek ayrıcalıklı grupların gönüllü
gettolarından ya da “diğerleri”nin zorunlu gettolarına sıkıĢıp kalmaktan
kurtuluĢudur” (Kofman ve Lebas, 1996).
Her ne kadar hukuki bir yaptırım ya da sistemlilik içermiyor olsa da bugün kent
hakkı demokratik bir kent arayıĢında kentlilerin bir araya gelmesi ve neoliberalizmin
kentler üzerinde kurduğu baskıyı hafifletebilmeleri açısından yol gösterici
niteliktedir.
247
bulunduğu, savunduğu değerler arasında kiĢisel özerklik ve kimliğin dikkat çektiği
özellikler göstermektedir.
“Bu hareketleri de “yeni” yapan ortaya çıktıkları koşullar içinde farklı bir
örgütlenme ve işleyiş mekanizması oluşturmalarıdır. Yeni sosyal hareketlerin ortaya
çıkışı sosyal hareketler ve siyasal yapı arasındaki dönüşümü simgelemektedir. Yeni
toplumsal hareketler, yaşanan dönüşüm sonucu sivil alan içerisinde siyasal erk
talebi olmayan ve devleti kontrol etme amacı olmayan bir yapılanma ortaya
koydukları için yenidir” (Çayır, 1999). Kent hakkı da kentsel mekanlar için karar
alma sürecini devletten uzaklaĢtırarak kentlilere sunarken siyasal erk karar alma
mekanizmasında baskın bir rol alma görevinden uzaklaĢtırılmaktadır. Yeni kentsel
toplumsal hareketlerde katılım meselesi bir sınıfla sınırlandırılmamakta ve talep
birçok sesten yükseldiği gibi kent hakkı mücadelesinde de birçok kesimden, sınıftan,
ideolojiden sıyrılarak demokratik ve hakça bir kent hayatı için bir araya
gelmektedirler. Bu bağlamda kent hakkı kavramının sahip olduğu içerik bakımından
yeni kentsel toplumsal hareketlerin mekanda daha çok insanın katılımıyla daha çok
görünür olmasında etkili bir unsur olduğunu düĢünmekteyim. Belki alanlarda
insanlar hislerini bu Ģekilde, bir kavrama vurgu yaparak aktarmıyor olsalar bile
aslında kent hakkının bizlere sunduğu perspektiften haykırıyor oldukları
kanaatindeyim. Yeni kentsel toplumsal hareketlerin mekanda tezahürleri; korular,
parklar, dereler, ormanlar, meydanlar, mahalleler, fabrikalar, tren istasyonları,
üniversiteler gibi alanlarda oluĢabilmektedir.
248
Forumlar, kentin farklı alanlarında ortak bir direniĢin, Gezi eylemlerinin ardından
varlık göstermeye baĢlamıĢ sivil inisiyatiflerdir. Forumlar toplanmaya baĢladıkları ilk
zamanlar önemli bir kalabalığı bir araya getirirlerken ilerleyen aĢamada katılımcı
sayısında önemli bir düĢüĢ yaĢamıĢ ve sonrasında doğal bir dönüĢüm süreci ile yerini
savunmalara, dayanıĢmalara bırakmıĢlardır. Bugün Ġstanbul‟da toplanmaya devam
eden forum sayısı yok denecek kadar azdır. “Tek başına bir şey yapamayacağını
gören insanların bir araya gelip beraberlik duygusunu hissettiği yerler” olarak da
tarif edilen forumlar toplanmaya baĢladıktan kısa bir süre sonra bazıları için
ayrıĢmalar ve ayrılmalar söz konusu olmuĢtur. Yıkılamayan bazı ön yargılar böylesi
bir ayrıĢmayı ve forumların daha kısa süreli oluĢunu beraberinde getirmiĢtir. Kimi
forumlarda milliyetçi önyargılar, “sol” un birbirinden farklı örgüt kimliklerinin
forumlara empoze edilmeye çalıĢılması, uzun tartıĢmaların, konuĢmaların harekete
geçiĢ noktasında pasif kalması forumlara olan ilginin azalmasına neden olmuĢtur.
Maçka Forumu az sayıda bir katılımcı ile de olsa bugün Ġstanbul‟da düzenli olarak
toplanmaya devam eden tek forumdur. Bu durumu Maçka Forumuna katılmaya
devam eden bir katılımcı Ģöyle değerlendiriyor; “Gezi direnişi sonrası oluşan
forumlardan Maçka Forumu Maçka Parkında toplanan dengeli bir siyasi görüş
dağılımı ve pragmatik yaklaşımı ile uzun soluklu forumlardan oldu.”
Kimi zamansa forumların içerisinde yer alan insanların forumları kentte yaĢam
alanlarına müdahalelerden ileri gelen bir mücadele biçiminden çok bir “devrim
mücadelesi” olarak algılayıĢı forumları amacından uzaklaĢtırmıĢ ve uzun soluklu
oluĢunu engellemiĢtir. Genel olarak forumlar ve kent savunmaları (KOS, ĠKS,
BKS...) paralel bir geliĢme sergilemiĢ; savunmalar daha çok aktivizm ve hukuk
desteği sağlarken, forumlar muhalefetin yerelleĢmesi noktasında katkı sunabilmiĢtir.
249
“Forumlar belki şöyle bir şey olabilir, mahalle sorunlarının tartışılıp belli
kararların alındığı yerler. Ama tabii ki bunların forumlardan yürütme işi
çıkması için birilerin de yani oradan ne olursa olsun ne kadar süreç yatay
olursa olsun bu da Harvey de çok söylüyor, mesela Occupy hareketinin
başarısızlığı için söylüyor. Gezide de biz belki tamam yataydık, hiyerarşik
değildik örgütlenme biçimimiz ama belki içten bir yürütmenin olması
gerekiyordu. Çünkü bugün baktığımızda yani bugün süreçte de Kuzey Ormanları
Savunması veya İstanbul Kent Savunması yeni forumlar olarak tarif ediliyorlar,
çağrıları da öyle; “forumumuza katılın” diye. Ama o foruma katılından sonra
sonuçta orda bir yürütme var ve mesela bir etkinlik yapılacaksa eylem
yapılacaksa ona hamaliye grubu diyoruz. Bunu belki iki aşamalı görmek lazım.
Çok foruma döktüğünüz zaman çok yatay ve böyle hiyerarşisi olmayan bişey.
Dağıldığını da ben düşünüyorum. Bazı forumlar dağıldı, yok oldu. Ama
bazılarının da bu şekilde örgütleşerek işte Kuzey Ormanları Savunması olsun
Kent Savunması olsun, bir yürütme ayağı oluşturarak bugün ben olursam yarın
sen oluyorsun. Sonuçta yine bu işi yükleyiciler var. Gezi‟de de vardı
baktığımızda.”
Park forumları bugün mekanda varlık göstermeye devam etmemektedir. Pek çok
forum ilgili “kent savunması” adı altında internet ortamında çağrılarına ve
bilgilendirmelerine devam etmektedir. Sosyal ve siyasal değiĢimin varlığını kabul
ettiğimiz durumda böylesi bir durum gayet doğal bir biçimde karĢılanacaktır.
Katılımcıları ile mülakatlar yapılan forumlardan daha örgütlü bir biçimde varlık
gösterenlerin diğerlerine göre daha uzun soluklu olduğu sonucuna varabilmekteyiz.
Bu durum uzun soluklu olmalarının belirleyici tek nedeni olmamakla birlikte dikkat
çekici bir neden olarak karĢımıza çıkmaktadır. Hemen hemen incelenen tüm
forumlarda benzer bir katılımcı profilinin varlığı mevcuttur. Katılımcıların büyük bir
çoğunluğu, Gezi Parkı eylemleri sonrasında yeni yeni toplanmaya baĢlayan
forumlardaki sosyal ve siyasal atmosferi uzunca bir dönem özlemle anacaklarını
farklı Ģekillerde ifade etmiĢlerdir. Söz konusu zaman dilimine duyulan “özlem”
250
aslında insanların demokratik bir biçimde kendilerini farklı kanallar vasıtası ile ifade
edebilme hal ve uslubuna olan “özlem” olarak da betimlenebilir.
Tez çalıĢmasında yer verilen sivil inisiyatiflerin temelde yatay bir hiyerarĢi biçimini
benimsediğini söyleyebilmekteyiz. Özellikle forumlar ve KOS bu tarz bir örgütlenme
modeliyle daha fazla öne çıkmaktadırlar. Ancak forumlardan Maçka Parkı forumu
kendi içerisinden bir mahalle derneği çıkarabilmiĢ olması bakımından farklılık
göstermektedir. Maçka Parkı Forumunun kentteki birçok park forumuna göre çok
daha uzunca bir süre devam etmiĢ olmasında söz konusu dernek yapısının (KomĢu
Kapısı Derneği) varlığı da sorgulanabilir. Ayrıca hatırlamak gerekir ki Validebağ
Gönüllüleri‟nin kuruluĢunun ardından yıllarca süren bir tartıĢma neticesinde bir
dernek oluĢumunda da karar kılmıĢ olmaları (ki karar nedeniyle gönüllü çatısı
251
altından ayrılanların olduğu da ilgili görüĢmelerde belirtilmektedir.) ve bu yapıyla da
bugünlere değin ulaĢmıĢ olmaları sivil inisiyatiflerin varlığının sürdürülebilir olması
ile dernekleĢme süreci arasındaki sorgulama sürecini geniĢletebilmektedir.
Bir kent hareketi toplumsal bir karĢılığı olması bakımından toplumsal hareket
olarak değerlendirilmektedir. Böylesi bir bakıĢ açısından hareketle Gezi Parkı
DireniĢi‟nin bir kent hareketi olduğunu söyleyebilmekteyiz. Eylemlerin kentle iliĢkisi
ile mevcut iktidarla olan iliĢkisi tartıĢmalı dahi olsa eylemler çıkıĢı itibariyle kentsel
toplumsal hareketler kategorisine girebilir. Benzer bir bakıĢ açısından hareketle
252
forumlar da belirli bir dönem için böylesi bir iĢlev yüklenmiĢlerdir. AyrıĢtığı nokta
itibariye forumlar daha lokal olarak düĢünülebilecek oluĢumlar iken Gezi daha kent
bütününü etkisi altına alan bir hareket olarak değerlendirilebilmektedir. Mahalli
düzeyde kalan hareketler bir kent hareketine dönüĢmediği sürece sadece kendi
mahallemizdeki, semtimizdeki direniĢi kaybetmemek için mücadele vermekteyiz,
böylesi bir durumda, Gramsci bir bakıĢla, “siper mücadeleleri” vermenin ötesine
geçememiĢ oluyoruz. Ancak hiç Ģüphesiz ki mahalli boyutta kalan mücadelemizi
kazansak da kaybetsek de önemli dersler edinerek o mücadeleyi tamamlıyoruz.
Gezi Parkı eylemleri, forum deneyimleri, dayanıĢmalar ve savunmalar uzun vadede
değerlendirildiğinde bu oluĢumlara katılan insanların üzerinde bu sürecin etkilerini
yaĢamları boyunca kalacağı öngörülmektedir. Sürecin sosyal hayata olduğu gibi
siyasete de etkileri apaçık ortadır, bugün siyasetçiler kente iliĢkin olarak karar
verirlerken daha endiĢeli bir biçimde karar verme yolunu seçmektedirler. Örneğin
M.C.Y görüĢmede Ģöyle bir örneğe yer veriyor;
“Geldiler şuraya, Fındıklı Parkı‟na inşaat şeylerini çaktılar. Bir küçük eylem
oldu, pat diye tası tarağı topladılar, gittiler. O toplumsal tepkinin büyümesinden
hep çekiniyorlar, çekinmeye de devam edecekler. Bir tarafında böyle bir şey var,
bu iyi bir şey. Yani siyasetçinin veya kent yöneticisinin, kente müdahalesindeki
sınırları arttıran bir şey. Dolayısıyla da bir müdahale geliştirmeden önce
eskiden iki kere düşünürlerken şimdi beş kere düşünecekler. Ki zaten Gezi‟den
beridir ben böyle olduğunu düşünüyorum. Öyle öncesinde alınmış kararların
uygulanması gibi bir durum var, sonrasında alınan, çok toplumsal tepki çeken
öyle bir şey yok. Daha küçük küçük, parsel bazlı şeyler her zaman var ama daha
büyük hepimizi etkileyecek, büyük projeler yok.”
Sonuç olarak kent hakkını, kent mücadelelerini, kentsel toplumsal hareketleri belirli
bir tanım, ulaĢılması gereken bir hedef olarak düĢünmemeliyiz. Böylesi mücadeleler
kendisini sürekli olarak yenileyen, devingen bir ruh haline ve kimliğine sahip
olmaları bakımından dikkat çekmektedir. Kent hakkı bizim içimizde yaĢarken ve o
yönde bir hak talebimiz olduğu anda ortaya çıkacak bir “Ģey” olmalıdır. Kentsel
toplumsal hareket dediğimizde de zaten bu hakkın ortaya çıkabileceği ortamları
253
oluĢturacak, sürekli kendini yenileyecek bir oluĢumdan bahsetmiĢ olmaktayız.
Bahsettiğimiz yaĢama halini bir kentte ne kadar çok insan yaĢarsa kent hakkı o kente
özgü biçimde Ģekil almaya baĢlayacaktır. Ve her bir Ģehirde farklı taleplerle,
devingenlikle farklı görüngüler kazanacaktır.
254
KAYNAKÇA
255
Toplum Dergisi, Sayı: 36 Cilt:9 s.31-55.
CASTELLS, M: 1997 Kent Sınıf Ġktidar, Çev: Asuman Erendil, Ankara, Bilim ve
Sanat Yayınları.
256
CHOMSKY, N: 2013 Occupy / ĠĢgal Et, Agora Kitaplığı, Ġstanbul.
ÇAHA, Ö: 2005 Sivil Toplum Üstüne, (Editör: Lütfi Sunar), Sivil Toplum
ve Demokrasi, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul, s. 9-10.
257
DEMĠROĞLU,E: 2014 “Yeni Kentsel Toplumsal Hareketler: Bir Literatür
Taraması” Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler
Dergisi, Cilt 2, Sayı:1, s.133-144
DURU, B. VE ALKAN, A: “20. Yüzyılda Kent ve Kentsel DüĢünce”, 20. Yüzyıl Kenti,
2002 (Der. Bülent Duru ve Ayten Alkan), Ġmge Kitabevi, Ankara,
s. 20.
GĠDDENS, A: 2000 Sosyoloji (yay. haz: Hüseyin Özel ve Cemal Güzel), Ayraç
Yay. Ankara.
258
(Çevrimiçi)
http: //www.sonbaski.com/sayi7siviltoplum.htm (son eriĢim
tarihi 20.05.2008). s. 5,
HARVEY, D: 2013 Asi ġehirler, çev: AyĢe Deniz Temiz, Ġstanbul, Metis
Yayınları.
HOLM, A: 2011 “Das Recht Auf Die Stadt.” Blatter Für Deutsche Und
Internationale Politic, s.8:89-97.
259
KARTAL B., Yeni Kentsel Toplumsal Hareketler, EskiĢehir: Açık
KÜMBETOĞLU B. (DER): Öğretim Fakültesi Yayınları, s.68.
2012
KORNHAUSER, W: 1959 The Politics of Mass Society, New York: The Free Press
LEFEBVRE, H: 2002 The Right to the City, Gary Bridge, Sophıe Watson (eds.),
The Blackwell City Reader (Oxford UK: Blackwell
Publishing), s.367-375.
260
MARCUSE, P: 2012 The Right to the City, (Çevrimiçi),
http://vimeo.com/29290292, 17.08.2014.
ORTĠZ, E: 2010 “The Contruction Process towards the Right to the City:
Progress Made and Challanges Pending,” Sugranyes, A.
/Mathivet, C. (Der.), Cities for All: Proposals and
Experiences towards the Right to the City (Santiago,
Chile: Habitat International Coalition).
PARK, R: 2013 “On Social Control and Collective Behavior”, ġikago 1967,
s.3. (http://www.sendika.org/2013/05/kent-hakki-david-
harvey/ „dan alınmıĢtır.) 10.11.2015
261
PEKTAġ, E,K. VE AKIN, F: “Avrupa Kentsel ġartları Perspektifinde Bir Kentli Hakkı
2012 Olarak Katılım Hakkı ve Türkiye”, (Çevrimiçi),
http://www.iibfdergi.aku.edu.tr/pdf/12_2/2.pdf 27.09.2015
PURCELL, M: 2002 “Excavating Lefebvre: The Right to the City and its Urban
Politics of the Inhabitant”, (Çevrimiçi),
http://www.springerlink.com/content/m1856v64454767j9/fu
lltext.pdf, 22.01.2010, s.102.
ROCHON, T. R. (1990), "The West European Peace Movement and the Theory of
New Social Movements," Dalton, R.J. i Kuechler,M. (Der.),
Challenging the Political Order: New Social and Political
Movements in Western Democracies (New York: Oxford
University Press).
262
SUNAL, B: 2004 Sosyal Hareketler ve Türkiye, (Çevrimiçi),
http://www.ekoloji.org/dergi/sayi4/te04_sol%20hareketler%
20ve%20turkiye.pdf, 29.10.2015
UNESCO/UN- Urban Policies and the Right to the City, Public Debate,
HABITAT/ISSCISS :2005 Discussion Paper, 18.03.2005, Paris.
263
UYGUNER, B: 2013 “Forumlardan Mahalle Meclislerine Sıçramak”, Bianet,
(Çevrimiçi), https://bianet.org/bianet/siyaset/149070-
forumlardan-mahalle-meclislerine-sicramak, eriĢim tarihi:
30.10.2015.
ZUKĠN, S: 2011 Naked City the Death and Life of Authentic Urban
Places New York: Oxford University Press.
264
EKLER
Ek 1: Mülakat Soruları
(Adı Soyadı, YaĢı, Eğitim Durumu, Etnik Kimliği, Mesleği )
(Adı ve soyadı sadece adın ve soyadın baĢ harfleri Ģeklinde belirtilecektir.)
7. Gezi Parkı‟nda bulundunuz mu? Neye itirazınız vardı? Sizi Gezi‟ye çeken
neydi?
11. “ĠĢgal evleri”, “mahalle evleri” ya da “sosyal merkez”; söz konusu yaĢam
alanları ile kent hakkı arasında nasıl bir iliĢki kuruyorsunuz?
14. Nasıl bir kent ve kentlilik özlemi içerisindesiniz? Nasıl bir kent ütopyanız
var?
265