You are on page 1of 8

‫اب َأ َّن‬

َ ‫وا ِإ ْذ يَ َروْ نَ ْال َع َذ‬


ْ ‫وا َأ َش ُّد ُحبّا ً هّلِّل ِ َولَوْ يَ َرى الَّ ِذينَ ظَلَ ُم‬
ْ ُ‫اس َمن يَتَّ ِخ ُذ ِمن دُو ِن هّللا ِ َأندَاداً يُ ِحبُّونَهُْ*م َكحُبِّ هّللا ِ َوالَّ ِذينَ آ َمن‬ ِ َّ‫َو ِمنَ الن‬
ِ ‫القُ َّوةَ هّلِل ِ َج ِميعا ً َوَأ َّن هّللا َ َش ِدي ُد ْال َع َذا‬:
‫ب‬ ْ

: َ‫َض فِي هَّللا ِ َوَأ ْعطَى هَّلِل ِ َو َمنَ َع هَّلِل ِ فَقَ ِد ا ْستَ ْك َم َل اِإل ي َمان‬
َ ‫َم ْن َأ َحبَّ فِي هَّللا ِ َوَأ ْبغ‬
َ‫ َولَكَ ْال َح ْم ُد َأ ْنت‬،‫ض َو َم ْن فِي ِه َّن‬ ِ ْ‫ت َواَألر‬ ِ ‫ َولَكَ ْال َح ْم ُد َأ ْنتَ قَيِّ ُم ال َّس َما َوا‬،‫ض َو َم ْن فِي ِه َّن‬ ِ ْ‫ت َواَألر‬ ِ ‫اوا‬ َ ‫ك ْال َح ْم ُد َأ ْنتَ نُو ُر ال َّس َم‬ َ َ‫اللَّهُ َّم ل‬
َ َ‫ اللَّهُ َّم ل‬،‫ق‬
‫ك‬ ٌّ ‫ َو ُم َح َّم ٌد َح‬،‫ق‬ ٌّ ‫ َوالنَّبِيُّونَ َح‬،‫ق‬ٌّ ‫ َوالسَّا َعةُ َح‬،‫ق‬ ٌّ ‫ َوالنَّا ُر َح‬،‫ق‬ ٌّ ‫ َو ْال َجنَّةُ َح‬،‫ق‬
ٌّ ‫ َولِقَاُؤ كَ َح‬،‫ق‬ ُّ ‫ َوقَوْ لُكَ ْال َح‬،‫ق‬ ُّ ‫ك ْال َح‬ َ ‫ َو َو ْع ُد‬،‫ق‬ ُّ ‫ْال َح‬
ُ ْ‫ َو َما َأ ْس َرر‬،‫ت‬
‫ت‬ ُ ْ‫ت َو َما َأ َّخر‬ ُ ‫ فَا ْغفِرْ لِي َما قَ َّد ْم‬،‫ت‬ ُ ‫ك َحا َك ْم‬ َ ‫ َوِإلَ ْي‬،‫ت‬ ُ ‫خَاص ْم‬
َ َ‫ َوبِك‬،‫ْت‬ُ ‫ َوِإلَ ْيكَ َأنَب‬،‫ت‬ ُ ‫ َوبِكَ آ َم ْن‬،‫ت‬ ُ ‫ َو َعلَ ْيكَ ت ََو َّك ْل‬،‫ت‬ ُ ‫َأ ْسلَ ْم‬
َ‫ت َأ ْنتَ ْال ُمقَ ِّد ُم َوَأ ْنتَ ْال ُمَؤ ِّخ ُر ال ِإلَهَ ِإال َأ ْنتَ َوال ِإلَهَ َغ ْيرُك‬ ُ ‫» َو َما َأ ْعلَ ْن‬
، ِ ‫ وَأ ْن يُ ِحبَّ ال َمرْ َء ال يُ ِحبُّهُ ِإالَّ هَّلل‬، *‫ ِسواهُما‬، ‫ َأ ْن يَ ُكونَ هَّللا ُ َو َرسُولُهُ َأ َحبَّ ِإلَ ْي ِه ِم َّما‬: ‫ان‬ ِ ‫الث َم ْن ُك َّن فِي ِه َو َج َد بِ ِه َّن َحالَ َوةَ اِإل يَ َم‬ ٌ َ‫ث‬
ِ َّ‫ َك َما يَ ْك َرهُ َأ ْن يُ ْق َذفَ في الن‬،ُ‫» َوَأ ْن يَ ْك َره َأ ْن يَعُو َد في ال ُك ْف ِر بَ ْع َد َأ ْن َأ ْنقَ َذهُ هَّللا ُ ِم ْنه‬
‫ار‬

Her iyiliğin başı Allah’ı sevmektir. Dünyadaki mutlu hayat, Ahirette cennetin sonsuz nimetleri bu sevgi
sayesinde elde edilir. Allah’ı sevmek, O’nu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Çünkü insan, ancak tanıdığını ve
bildiğini sever. Bir İslam büyüğü olan Hasan-ı Basri’nin: “Rabbini bilen O’nu sever.” sözü ne güzeldir.
Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’de belirtilen sıfatları ile tanınır. O, âlemlerin Rabbidir, bütün âlemleri yaratan
ve yaşatan O’dur. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Her şeyi gören ve bilendir. Yerde ve göklerde O’na saklı hiçbir
şey yoktur. Her şeyi görür ve işitir. Hatta gönüllerde saklı olan şeyleri de bilir. Rahman’dır, Rahim’dir,
insanlara ve bütün canlılara sonsuz şefkat ve merhameti vardır.
Yarattığı insanlardan O’na inanmayanları da yedirip içirmekte ve doyurmaktadır. İnsanları öldürüp
diriltecek ve huzurunda sorgulayacak olan O’dur. Emirlerine uyup yasaklarından sakınmış olanları cennetle ve
cennetin nimetleriyle mükafatlandıracak olan O’dur. Her şeye gücü yeter. Kâinatta olan her şeyi, güneşi de, ayı
da, denizleri ve nehirleri de hepsini insanoğlunun hizmetine veren ve emrine amade kılan O’dur.
Bu sıfatlar, Allah’tan başka kimde bulunabilir? Hiç kimsede bulunamaz. En üstün yaratık olan insandaki
yetenekleri insana veren O’dur. Bunun için insanoğlu yalnız O’na ibadet etmek ve her şeyden daha çok O’nu
sevmek durumundadır.
Her şeyde bize örnek olan Peygamberimiz (SAV) Allah’ı sevmede de bize en güzel örnektir. O’nun hayatını
inceleyenler, O’nun Allah’ı ne kadar çok sevdiğini göreceklerdir. Allah’ı sevmede, O’na güvenip dayanmada
tek örnek alınacak insan Peygamberimiz (SAV)’dir.
Allah sevgisi insanı Allah’a yaklaştırır ve O’nun rızasını kazanmasına vesile olur.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Davut (AS)’ın dualarından birisi şöyle idi: Allah’ım, senden senin
sevgini ve seni sevmeye ve senin sevgine beni ulaştıracak amelleri dilerim. Allah’ım, senin sevgini bana
nefsimden, çoluk çocuğumdan ve soğuk sudan daha sevimli kıl.”
Peygamberimiz (SAV), Allah’ı candan sever ve O’na ibadet etmekten büyük haz duyardı. Hadis kitapları,
Peygamberimiz (SAV)’in gece namazında ayakları şişinceye kadar ayakta durduğunu haber veriyorlar.
Kendisine: Ey Allah’ın Rasülü, yüce Allah seni bağışlamışken bu kadar zahmete neden katlanıyorsun?
Dediklerinde, O: “Niçin Allah’a şükreden kul olmayayım?” diye cevap veriyordu. Bu cevap, O’nun, Allah
korkusu endişesiyle değil, Allah’a olan sevgisi ve derin saygısı sebebiyle ibadet ettiğini gösteriyordu.
Peygamberimiz (SAV)’in şu yalvarışı, O’nun Allah’a olan sevgisini gösterir
İbni Abbas (RA) Anlatıyor: Peygamberimiz (SAV) gece yarısı namaza kalktığında şöyle yalvarırdı: “Allah’ım,
hamd sana mahsustur. Göklerin ve yerin nuru, nur vereni sensin. Hamd sana mahsustur. Göklerin, yerin,
göklerdekilerin, yerlerdekilerin Rabbi sensin. Sen haksın, vaadin haktır. Sözün hak, sana kavuşmak haktır.
Allah’ım, ben sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim, sana sığınıyorum. Sana güvenerek mücadele
ediyorum. Düşmanımla aramızda ancak senin hakemliğine başvurdum. Benim gerek evvelce işlediğim ve
gerekse bundan sonra işlemem muhtemel bulunan günahlarımla, gizli ve aşikâr yaptıklarımı bağışla. Benim
ilahım sensin, senden başka hiçbir ilah yoktur.”
Görülüyor ki, Peygamberimiz (SAV) gece uyku ve istirahatını terk ederek kalkıyor ve o sessizlik içinde
namaz kılıyor ve sonunda Allah’a el açarak yalvarıyor. Bu davranışı, O’nun Allah’ı nasıl sevdiğini
göstermektedir. Esasen Allah’a yapılan ibadetin makbul olanı budur. Severek, isteyerek ve saygı duyarak
yapılan ibadet en makbul ibadettir.

Peygamberimiz (SAV) her vesile ile Allah’a olan derin sevgisini dile getirirdi. Ömer b. Hattab (RA)
anlatıyor: “Peygamberimiz (SAV)’in huzuruna Havazin kabilesinden bir takım esirler gelmişti. Bunların içinde
emzikli bir kadın vardı. Çocuğunu kaybetmişti. O.göğsüne biriken sütü esirler arasındaki çocuklara veriyor,
emziriyordu. Bu kadın esirler arasında kendi çocuğunu bulunca hemen onu alıp bağrına bastı ve derin bir sevgi
ile çocuğunu emzirmeye başladı. Bu yüksek şefkat ve sevgiyi görünce Peygamberimiz (SAV) bize: “Şu kadının
çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” buyurdu. Biz de: “Hayır, atmamaya gücü yettiği müddetçe
atmaz.” dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “İşte Allah Teala kullarına bu kadının çocuğuna olan
sevgi ve şefkatinden daha merhametli ve şefkatlidir.” buyurdu.

Bir kere Ashap’tan biri şöyle olay anlattı: “Bir çalılığın içinde birkaç kuş yavrusu gördüm. Onları aldım,
ihramımın içine koydum. Biraz sonra anneleri geldi. İhramımın etrafında döndü durdu. Ben ihramımı açar
açmaz o da yavrularının yanına girdi.” Peygamberimiz (SAV) anlatılanları dinledikten sonra: “Anneliğin
şefkatinden hayret mi ediyorsunuz? Beni gönderen Allah’a yemin ederim ki, Allah Teala kullarını, bir annenin
yavrularını sevmesinden daha fazla sever.” buyurdu.
ALLAH’I KİM SEVER?
Hiç şüphe yok ki Allah’ı, O’nu tanıyan, O’na inanan kimse sever. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyruluyo

َ ‫اب َأ َّن ْالقُ* َّوةَ هّلِل ِ َج ِميع*ا ً َوَأ َّن هّللا‬


َ ‫وا ِإ ْذ يَ َروْ نَ ْال َع َذ‬
ْ ‫ظلَ ُم‬
َ َ‫وا َأ َش ُّد ُحبّا ً هّلِّل ِ َولَوْ يَ َرى الَّ ِذين‬
ْ ُ‫اس َمن يَتَّ ِخ ُذ ِمن دُو ِن هّللا ِ َأندَاداً يُ ِحبُّونَهُ ْم َكحُبِّ هّللا ِ َوالَّ ِذينَ آ َمن‬
ِ َّ‫َو ِمنَ الن‬
ْ
ِ ‫ َش ِدي ُد ال َع َذا‬:
‫ب‬
Ancak müminlerden her şeyden daha çok Allah’ı severler, O’na yönelirler, O’ndan dilekte bulunurlar.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

، ِ ‫ وَأ ْن يُ ِحبَّ ال َمرْ َء ال يُ ِحبُّهُ ِإالَّ هَّلل‬، *‫ ِسواهُما‬، ‫ َأ ْن يَ ُكونَ هَّللا ُ َو َرسُولُهُ َأ َحبَّ ِإلَ ْي ِه ِم َّما‬: ‫ان‬
ِ ‫الث َم ْن ُك َّن فِي ِه َو َج َد بِ ِه َّن َحالَ َوةَ اِإل يَ َم‬ٌ َ‫ث‬
ِ َّ‫ َك َما يَ ْك َرهُ َأ ْن يُ ْق َذفَ في الن‬،ُ‫» َوَأ ْن يَ ْك َره َأ ْن يَعُو َد في ال ُك ْف ِر بَ ْع َد َأ ْن َأ ْنقَ َذهُ هَّللا ُ ِم ْنه‬
‫ار‬
“Bir kimsede (tam olarak) üç özellik bulunursa imanın tadını duyar: Allah ile Peygamberi kendisine
başkalarından daha sevgili olmak, sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmek, Allah onu küfürden kurtardıktan
sonra tekrar küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak.”
Allah’ı sevenler, O’nu her zaman anarlar. Bir insanın sevdiğini sık sık anmasından daha olağan ne olabilir?
Sevilen Allah olunca, bu anış insanın bütün varlığını kaplayan bir aşk haline dönüşür. Böyle olunca Sevgili
Peygamberimiz (SAV)’in buyurduğu gibi Allah Teala, o kimsenin işiten kulağı, gören gözü ve konuşan dili
olur.
Gönüllerinde Allah sevgisi yer etmiş olan kimseler her zaman ve her yerde Allah’ı anarlar. Kur’an-ı
Kerim’de şöyle buyruluyor:

ِ ْ‫ت َواَألر‬
ِ َ‫ض َربَّنَا َما خَ لَ ْقتَ هَذا ب‬
‫اطالً ُسب َْحانَكَ فَقِنَا‬ ِ ‫ى ُجنُوبِ ِه ْم َويَتَفَ َّكرُونَ فِي َخ ْل‬
ِ ‫ق ال َّس َما َوا‬ َ َ‫الَّ ِذينَ يَ ْذ ُكرُونَ هّللا َ قِيَاماً* َوقُعُوداً َو َعل‬
ِ َّ‫اب الن‬
‫ار‬ َ ‫ َع َذ‬:
Hz Aişe (RA) validemiz anlatıyor: Bir gün peygamberimiz (SAV) bir zatı bir askeri birliğin başına
göndermişti. O zat birliğe imam olduğunda namazı İHLÂS suresiyle kıldırdığı, uzun sure okumadığı için
Peygamberimiz (SAV)’e şikâyet edildi. Peygamberimiz (SAV): “Bunu ne maksatla yaptığını kendisine sorun.”
buyurdu. Sordular. O zat: “İhlâs suresi Allah’ın sıfatlarını ihtiva ettiğinden onu okumayı seviyorum. Onun için
namazı bu sure ile kıldırdım.” deyince Peygamberimiz (SAV): “Siz de ona müjdeleyin, Allah kendisini
seviyor.” buyurdu.

Bütün ibadetler, Allah’ı anmak ve daima onu hatırlamak içindir. Bu itibarla Allah’ı anmak en üstün ibadet
sayılmıştır. Nitekim Ebu’d Derda’nın anlattığına göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:

‫أال أنبئكم بخير أعمالكم و أزكاها عند مليلككم و أرفعها في درجاتكم* و خير لكم من إنفاق الذهب و الورق* و خير لكم من أن‬
‫ قال {ذكر هللا‬,‫تلقوا عدوكم فتضربوا* أعناقهم* و يضربوا* أعناقكم?قالوا بلى‬
“Size işlerin en hayırlısını, Allah katında en makbulünü, dereceleriniz bakımından en yükseğini, altın ve gümüş
dağıtmaktan daha üstününü, savaş alanlarında düşmanlarınızla karşılaşıp onları öldürmenizden daha hayırlı
olanını haber vereyim mi?” diye sordu. Ashap: “Evet ey Allah’ın Rasülü, haber ver.” dediler. Peygamberimiz
(SAV): “Allah’ı anmaktır.” buyurdu.
Allah’ı ananların Allah tarafından anılacaklarını ve O’nun tükenmek bilmeyen maddi ve manevi nimetlerine,
sayısız lütuflarına erecekleri Kur’an-ı Kerim’de müjdelenmiş ve şöyle buyrulmuştur
ْ ‫اذ ُك ُرونِي َأ ْذ ُك ْر ُك ْم َوا‬
‫ش ُك ُرو ْا لِي َوالَ تَ ْكفُ ُرو ِن‬ ْ َ‫ف‬:

“Siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin, Nankörlük etmeyin.” (BAKARA SURESİ – 152. AYET)
Bu ayet-i kerime şu tabirlerle açıklanmıştır:

1-) Siz beni bana dua ederek, ben de sizi duanızı kabul ederek anayım.

2-) Beni överek ve itaat ederek anın, ben de sizi nimetimi arttırarak anayım.

3-) Siz beni yerlerde anın, ben de sizi kırlarda ve çöllerde anayım.

4-) Siz beni refah ve rahat içindeyken anın, ben de sizi felaket ve musibete uğradığınız zaman anayım.

5-) Siz beni ibadetle anın, ben de sizi yardımımla anayım.

6-) Siz beni İslam’ı yaymak için anın, ben de sizi hidayetimle anayım.

7-) Siz beni “Allah’tan başka ilah yoktur.” diyerek anın, ben de sizi kulluğa kabul ederek anayım.

Görülüyor ki, Yüce Allah kulunun, kendi rızası için olan hiçbir davranışını karşılıksız bırakmıyor.

Ebu Hüreyre (RA) Peygamberimiz (SAV)’in şöyle buyurduğunu haber veriyor:


“Aziz ve Celil olan Allah buyurur ki: Ben kulumun beni sanısı yanındayım, beni nasıl sanırsa ben öyleyim.
Kulum beni andığı zaman muhakkak onunla beraberim. O, beni gönlünde gizlice anarsa ben de onu öyle
anarım. Eğer beni bir topluluk içinde anarsa ben de onu, içinde andığı topluluktan daha hayırlı bir topluluk
içinde anarım. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa
ben ona bir kulaç yaklaşırım.”
Bu hadis-i şerifte, Allah Teala’nın kuluna yakınlık derecesini anlatmak için kullanılan karış, arşın,
kulaç gibi gözle görülen şeylere ait ölçü aletlerinin Allah Teala hakkında kullanılması tamamıyla mecazi
tabirlerdir. Bunun gibi Allah hakkında koşmak tabiri de kulun isteğine ve duasına süratle icabet
etmekten kinayedir.

Allah ve Peygamber sevgisi imandandır. Bu sevgiden yoksun olan kimsenin gerçek anlamda inanmış olduğu
söylenemez.
Nitekim Hz Ömer (RA): “Ey Allah’ın Rasülü! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim.” dedi.
Peygamberimiz (SAV): “Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, beni canından daha çok
sevmedikçe olgun mümin olamazsım.” buyurdu. Peygamberimiz (SAV)’i dikkatle dinleyen Hz Ömer (RA):
“Ey Allah’ın Rasülü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha fazla seviyorum.” deyince Peygamberimiz
(SAV): “Ya Ömer, işte şimdi olgun mümin oldun.” buyurdular.

Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Tela rahmetini yüz parça yaptı. Doksan dokuz parçasını
kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu parça rahmet sebebiyle bütün Yaratıklar
birbirleriyle sevişirler. Hatta kısrak, yavrusunu emzirirken dokunur korkusuyla bir ayağının tırnağını kaldırır.”

Evet, Peygamber sevgisi, Allah sevgisinden sonra gelir. O’nu seven ve sünnetine uyan, dünyada olduğu gibi
ahirette de mutlu olacak, O’nunla birlikte cennete girecektir. Enes b. Malik (RA) anlatıyor: “Bir defa
Peygamberimiz (SAV)’le birlikte mescidden çıkıyorduk. Mescidin kapısında bir adam karşımıza çıktı ve: “Ey
Allah’ın Rasülü, kıyamet ne zaman kıpacak?”diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Sen kıyamet için ne
hazırladın?” diye sordu. Adam: “Ey Allah’ın Rasülü, ben kıyamet için çok namaz, oruç ve sadaka
hazırlamadım, ancak ben Allah’ı ve peygamberi (SAV)’i severim.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz
(SAV): “O halde sen sevdiklerinle beraber olacaksın.” buyurdu.”

Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:


ً ‫صدِّيقِينَ َوال ُّشهَدَاء َوالصَّالِ ِحينَ َو َحسُنَ ُأولَـِئكَ َرفِيقا‬ َ ‫و َمن ي ُِط ِع هّللا َ َوال َّرسُو َل فَُأوْ لَـِئ‬:
ِّ ‫ك َم َع الَّ ِذينَ َأ ْن َع َم هّللا ُ َعلَ ْي ِهم ِّمنَ النَّبِيِّينَ َوال‬ َ

Allah ve peygamber sevgisinin imandan olduğunu söyledik. İnananların da birbirini sevmedikçe gerçek
anlamda mümin olamayacakları Peygamberimiz (SAV) tarafından bildirilmiş ve şöyle buyurmuştur: “Nefsimi
kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe
de olgun mümin olamazsınız. Size bir şey söyleyeyim, onu yaptığınız zaman sevişirsiniz: Aranızda selamı
yayınız.”

Müminler birbirlerini Allah için sevmelidirler. Allah için olmayan sevginin Allah katında bir değeri yoktur.
Birbirlerini Allah için değil de şahsi çıkar uğruna sevenlerin kıyamet günü birbirlerine düşman olacakları
Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir:
َ‫ْض َعد ٌُّو ِإاَّل ْال ُمتَّقِين‬ ُ ‫اَأْل ِخاَّل ء يَوْ َمِئ ٍذبَ ْع‬:
ٍ ‫ضهُ ْم لِبَع‬
Allah ve Peygamber sevgisi ile birbirini sevenler, birbirlerine saygılı davranırlar. Birbirlerine haksızlık
yapmaktan, birbirinin zararına olacak tutum ve davranışlardan kaçınırlar. Kendileri için arzu ettikleri iyilikleri
sevdikleri için de arzu ederler. Birbirlerine daima iyi ve yararlı öğütlerde bulunurlar. Felaket zamanlarında
birbirlerine yaklaşır, üzüntülerini paylaşırlar. Muhtaç iseler ellerinden gelen her türlü yardıma koşarlar.
Kıyamet günü en yüksek dereceyi, Allah sevgisi ile birbirlerini sevenlerin alacağı müjdelenmiştir. Muaz
(RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah Teala: Benim hoşnutluğum uğruna
sevişenler için, Peygamberlerin ve şehitlerin bile imrenecekleri derecede nurdan kürsüler vardır.”

Görülüyor ki Allah sevgisi, dünya ve ahiret mutluluğunun vesilesidir. Allah sevgisi etrafında birleşmemiz ve
bu sevgi ile birbirimizi sevmemiz, Allah’ı razı edecek bir davranış olacaktır.
ALLAH’I SEVMENİN BELİRTİSİ NEDİR?
Allah’ı sevmek O’nun gönderdiği son Peygamber Hz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimize uymakla olur.
Peygamberimiz (SAV)’i örnek almayan, onun sünnetini uygulamayan kimsenin Allah’ı seviyorum demesinin
bir anlamı yoktur.
Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle diyor:

ِ ‫قُلْ ِإن ُكنتُ ْم تُ ِحبُّونَ هّللا َ فَاتَّبِعُونِي* يُحْ بِ ْب ُك ُم هّللا ُ َويَ ْغفِرْ لَ ُك ْم ُذنُوبَ ُك ْم َوهّللا ُ َغفُو ٌر ر‬:
‫َّحي ٌم‬
Evet, insanın sadece Allah’ı seviyorum demesinden bir şey çıkmaz. Kişinin sözünden çok işine bakılır.
Allah’ı sevmek demek, O’nun Peygamberini de sevmek demektir. Peygamberi sevmek demek ise onun izinden
gitmek ve her işte O’nu örnek almaktır. Allah’ı seveni, Allah’a itaat edeni Allah da sever, başkalarına da
sevdirir. Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Teala bir kulunu
sevdiği zaman, Cebrail (AS)’a: “Allah filanı seviyor, onu sen de sev.” diye emreder. Cebrail (AS) da onu sever
ve gök ehline: “Allah filanı seviyor, siz de seviniz.” diye seslenir. Bunu üzerine göktekiler de o kimseyi
severler. Sonra da yeryüzünde onun sevgisi kalplerde yerleşir.”

Görmediğimiz İslam âlimlerine duyduğumuz sevgi ve saygının sebebi bu hadiste açıklanıyor.

Son olarak şunu söyleyelim ki, Allah’ı seven O’nun Peygamberini de Allah’ın sevdiklerini de sever. Ne
mutlu Allah sevgisi gönlünde yer etmiş olanlara ve yine ne mutlu Allah için, O’nun rızasını kazanmak için
birbirlerini sevenlere. Bir hadis-i şerif’le konumuzu bitirelim: Ebu Hüreyre (RA) rivayet ediyor:
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Allah Teala kıyamet gününde: Benim için sevişenler nerededir?
Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arşımın gölgesinde gölgelendireceğim. Der.”

Peygamber efendimiz bir hadis i şerifinde şöyle buyuruyor.


َ‫َض فِي هَّللا ِ َوَأ ْعطَى هَّلِل ِ َو َمنَ َع هَّلِل ِ فَقَ ِد ا ْستَ ْك َم َل اِإل ي َمان‬
َ ‫ َم ْن َأ َحبَّ فِي هَّللا ِ َوَأ ْبغ‬: ‫صلَّى هَّللا ُ َعلَ ْي ِه َو َسلَّ َم‬
َ ِ ‫قَا َل َرسُو ُل هَّللا‬

“Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir, Allah için vermezse imanı kemale erdirmiştir.”
(Ebu Davud, sünnet, 16)
Başka bir hadis i şerifte efendimiz buyuruyor ki:
‫ َأ ْينَ ال ُمتَ َحابُّونَ بِ َجاللِي ؟ ْاليَوْ َم ُأ ِظلُّهُ ْم في ِظلِّي يَو َم ال ِظ َّل ِإالَّ ِظلِّي‬: ‫إن هَّللا تعالى يقو ُل يَوْ َم ْالقِيَام ِة‬
Hadis i şeriflerden de anlaşılıyor ki Allah için sevmek Hakkın ikramına ermenin ve olgun iman sahibi olmanın
bir göstergesidir.

Sadece kul mu Allah’ı sever? Allah kulu sevmez mi? Allah “Vedüd” dür. Sever hem de öyle sever
ki “Vehhab” ismi şerifiyle yarattıklarına karşılıksız ikramda bulunur. Peygamber göndermiş olması da Allah'ın
sevgisinin bir tezahürüdür.
Peygamber efendimiz de Allah’a olan sevgisini O’nun kullarına olan sevgisi ve merhametiyle
göstermiştir. Kendisine ve yakınlarına zulmedenlere, kendisini taşlayanlara Allah tan hidayet dilemiştir.
Kul Allah’ı her şeyden fazla sevmeli, O’nun dışındaki sevdiklerini de Allah rızasına ulaşmak için sevmelidir.
Yine Allah için O’nun sevmediklerinden nefret etmelidir.
Allah aşkını baş tacı etmiş, Peygamber efendimizin manevi terbiyesiyle yetişmiş nice gönül
erleri Allah için sevmenin en güzel örneklerini sergilemişlerdir. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş’ı
Veli bunlardan bazılarıdır. Örneğin Mevlana’nın “Yaratılanı sev Yaratandan ötürü” sözü tüm insanlığa
ilahi sevgi iksiri olmuştur.
Hz. Ali’nin savaş meydanında savaştığı müşrik yüzüne tükürünce onunla savaşmaktan
vazgeçmesi Allah için sevmenin Allah için nefret etmenin en zirve örneğidir.
Seherlerde uykudan vazgeçmek, seccadeyi sevmek, tesbihi sevmek hep Allah için değil midir?
Mekkeli muhacirler yurtlarını niçin terk etti? , Ensar muhacirlere neden kapısını açtı,
lokmasını paylaştı?
Müslüman'ın dünya nimetlerine olan mesafesini de Allah’a olan bağlılığı belirleyecektir. Allah en
sevilen ise O’nun dışında ki sevgi ve nefret ona göre şekillenmelidir. İslam ahlakı sevgi ve nefretin yüce bir
gayeyle anlamlandırılmasını gerektirir. Her şeyi ilahi sevgi temelinde sevmek demek gerektiğinde onları o’nun
için terk etmek demektir.
Allah(cc)ile irtibatımızı engelleyen her şey kalbimizi kemiren habis bir ur gibidir. Dünya elbette ki
vazgeçilmez bir gerçektir. Ahireti kazanmanın yolu dünyadan geçer. O halde dünya nimetlerini hayatımızdan
söküp atamayız.
Müslüman'ın manevi hayatında dünyanın yerini en güzel şu gemi su ilişkisi anlatır. Gemi için su
şarttır. Su olmazsa gemi olmaz. Fakat gemiyi batıran da sudur. Gemide ki en ufak bir delik içeri su girmesine
sebep olur ve felaket gelir. Dünya yürekten seven de dibi delik gemiye benzer. Kalbe giren dünya sevgisi de
zamanla kalbi karartır ve kişinin Allah’tan uzaklaşmasına sebep olur.

Şu örneklerle de bunu destekleyebiliriz. Kabe duvarına yüzünü kapatmış ağlayan bir genç düşünün… Şekil
itibariyle mükemmel bir durum, niyetinin halis olduğunu düşünürsünüz. Ya dünyalık bir istek için Allah’a
yalvarıyorsa!
Tam tersi durum da olabilir. Dükkânında elinde bir tomar para ve iştahla onları sayan bir adam.
Aklınızdan ne geçer? İşi gücü fikri niyeti dünyalık olan bir adam zannedersiniz. Peki o kişinin zihninde Allah
düşüncesi kalbinde Allah sevgisi olamaz mı? Elbette olabilir.

Demek ki ne ibadetleri dünyevi gayelere alet etmeliyiz, ne de dünya nimetlerinin bizleri Allah’tan
uzaklaştırmasına müsaade etmeliyiz. Allah u Teala ayetinde
Mümin makul ve meşru olan her şeye sevgi muhabbet besleyebilir. Fakat bu sevgi ölçüsüz
olmamalıdır. Mümin Rabbini her şeyden fazla sevmelidir. O’nun hoşnutluğunu kazanmak ana gayesi olmalı ve
bunun için Allah’ın razı olduğu işlerle meşgul olmalıdır. Müminin Allah’a olan sevgisine O’nun dışında ki
hiçbir sevgi ulaşamaz.

Sevgi bazen nefreti de gerektirir. “Dostumun düşmanı benim de düşmanımdır” mantığı gereği kişi sevdiğine
yapılan haksızlığa razı gelmez, ona yapılan eziyeti kendine yapılmış kabul eder. Allah’ı her şeyden fazla seven
kişi O’nun düşmanlarına karşı da düşmanlık beslemek durumundadır. Sevgi bedel ister. Sevdiğin için
gerektiğinde değerli olan şeylerden vazgeçilebilmelidir. Kendisi için en büyük bedeli ödemeye layık sevgi
Allah sevgisidir. Bu konuda ayeti kerime manidardır.

َ ‫اَل ت َِج ُد قَوْ ًما يُْؤ ِمنُونَ بِاهَّلل ِ َو ْاليَوْ ِم اآْل ِخ ِر ي َُوا ُّدونَ َم ْن َحا َّد هَّللا َ َو َرسُولَهُ َولَوْ َكانُوا آبَاءهُ ْم َأوْ َأ ْبنَاءهُ ْم َأوْ ِإ ْخ َوانَهُ ْم َأوْ ع َِش‬
‫يرتَهُْ*م‬
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi aşiretleri olsa
bile, Allah’a ve Peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin….” (Mücadele 58/22)

Kişinin en fazla sevdiği canıdır. Gerektiğinde Allah için canından da geçebilmelidir.


Bunun zirve noktasını sahabe hayatında görüyoruz.
Allah’a inandığı için çölün kızgın zeminine yatırılıp üzerine büyük kayalar konarak güneş altında bırakılan
Bilal’i Habeşi(Hz), Yine müşriklerle yapılan savaşlarda Peygamber efendimiz zarar görmesin diye O’nun
etrafında etten duvar ören canı pahasına efendimizi koruyan nice Sahabe efendilerimiz Allah ve Rasülü için
canlarını hiçe saydılar.
Yine o savaşlarda babalarına, oğullarına, yakın akrabalarına karşı savaşan Müslümanlar vardı. Onlar Allah’a
düşman olan herkese düşmandı. Onlar serden geçmişlerdi, yardan da geçebilirlerdi.
Allah’a Peygambere uymayan hayatı ellerinin tersiyle ittiler.
Necip Fazıl Kısakürek ne güzel diyor.

“Efendim, müjdecim, Peygamberim,


Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim”

Bu örnekten de anlaşıldığı gibi bizler ibadetlerimizi biraz cehennem korkusu biraz da cennet beklentisiyle
yapıyoruz. Fakat Allah’ın dostuna dost, düşmanına düşman olmak biraz daha samimi ve içten bir haldir.

Sevgi fedakârlıktır. Sevginin yüceliği fedakârlığın boyutunu artırır. Bu fedakârlık mallarımızdan infak yolu ile
de olabilir. Vermek kolay bir şey değildir. Nice zorluklarla elde ettiğimiz kazancımızı bir çırpıda karşılıksız
vermek zordur. Bunu daha da zorlaştıran durumlar vardır. Mal sevgisi mülkiyet hırsı gibi şeytanın kurduğu
tuzaklar bu yolda birer engeldir.
Allah u teala ayeti kerimesinde
‫لَن تَنَالُو ْا ا ْلبِ َّر َحتَّى تُنفِقُو ْا ِم َّما تُ ِحبُّونَ َو َما تُنفِقُو ْا ِمن ش َْي ٍء فَِإنَّ هّللا َ بِ ِه َعلِي ٌم‬
Ayette ki apaçık mesajı alan mümin zor da olsa önünde ki yüce gayeyi daha üstün görür ve bütün zorluklar o
yüce gayenin önünde yok olup gider. İşte infak etmek te Allah için sevmenin, Allah’ın sevdiklerini
sevindirmenin en güzel örneklerindendir.

İnsanları amellerinde ki niyetlerine göre abid, zahid, arif diye sınıflandırabiliriz. Dinin zahiri yönüyle
ilgilenenler abid ve zahidlerdir. İbadetlerini yaparlar, tıpkı Peygamberimiz gibi dünya nimetlerinden
olabildiğince uzak yaşarlar. Böyle yaparak Allah’ın cennetine talip olurlar. Cehenneminden korkarlar. Bu
düşüncelerde bir problem yoktur. Riyaya düşmedikleri sürece inşallah muratlarına ererler.

Bir gurup insan da vardır k bunlar sevgi denince cenneti algılamazlar. Bunlar yaptıkları işlerde Allah’tan somut
bir karşılık beklemezler. O’nun sevgisiyle yoğrulmak isterler. Başka hiçbir gaye gütmezler.
Yunus Emre diyor ya;
“Cennet cennet dedikleri birkaç köşk birkaç huri
İsteyene ver anları bana seni gerek seni.”

Allah için sevmek ve Allah için buğzetmenin en güzel örneklerinden biri de Allah yolunda cihattır.
Bu riyanın da karışmayacağı bir ameldir. Çünkü insan canı pahasına gösteriş yapamaz. Bir mümin dini, vatanı,
canı, namusu, malı için savaşır. Sırf Allah emrettiği için kutsal değerler uğrunda savaşır ve bu uğurda ölümü
göze alır.
Sınır boylarında nöbet tutan Mehmetçik vatana namahrem eli değmesin, vatandaşları huzur içinde yaşasın diye
gece uykudan taviz veriyor, cephede canından geçiyor.

Allah’ın nefret ettiği kâfirleri, müşrikleri sevmemek, onlardan nefret etmekte Allah’a olan sevgimizin
samimiyetini gösterir. Rabbimiz şöyle buyuruyor “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost
edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudur. İçinizden onları dost tutanlar onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler
topluluğuna yol göstermez.” (Maide 51)

Biz Müslümanlar da şahsi hayatımızda, ailevi yaşantımızda, toplumsal münasebetlerimizde bize kasıtlı olarak
empoze edilen, çoğu zaman farkında olmadığımız ve imanımıza da aykırı olan fikirlere, kültürel faaliyetlere
karşı dikkatli olmalıyız. Bunların başında yılbaşı kutlamaları gelmektedir. Tamamıyla Hristiyan âdeti olmasına
rağmen eğlence adı altında toplumumuzda da kutlanmaktadır, Noel baba kıyafetleri giyilmekte ve çam
süslenmektedir. Onların dini inançlarını kutlamak onları dost edinmekten başka bir şey değildir.

You might also like