You are on page 1of 1

Hani bir ırmağa düşen insan sureti nasıl bulanıksa öyle bulanıktı

yüzlerimiz. Gözlerimiz birer siyah tesbih tanesi gibi sabırla çekiyordu


günleri..
Fasla kadının diri gövdesinde bir başka can daha göveriyordu.
Belli ki bir lanet tutmuştu. Adaklarım boşa çıkıyordu. Yüreğimde bir
kara kin, beni gün günden sarıyordu. Deprem görmüş ağaç gibiydinm;
Titriyordum. Oğlum elden gidiyordu.
Günlerin yaprağı dokuz ayı bir bir devirdi. Gün mızrak boyu yükseldi
ovanın üzerinde.
Ben dokuz ay tütsü yaktım tekkelerde, yatırlarda. Onca şeyhin
eteğine yüz sürdüm. Adak çaputları bağladım dilek ağaçlarına.
Onca efsuncuya akıl danıştım. Hikmet yazdırdım oncasına. Oğlumu
benden çalacak bir oğul vermesin diye uğursuz rahmi Fasla Kadının,
binbir cindar hocaya muska bozdurdum. Yetmedi hiçbiri. Yetmedi hiç
kimse. Kendim baktım yıldızların, suların falına.
Aşikar olsun diye yazgımızın menzili; göztaşları bıraktım körlüğün
kuyusuna.
Cümle uluları, bilge kişileri, efsuncuları dolaştım. Hocaların, şeyhlerin
eşiğinde konakladım. Yüreğinin hukukunu çözemeyen Bedirhan’ın
erliği çözülsün istedim. Bir oğula hasret, bir oğuldan ırak kalsın bir
zaman. Vaktaki Fasla’nın sevdası yüreğinde efsununu çözene dek
erliği kilit altında kalsın istedim.
Tutmadı dileklerim! Tutmadı lanetim! Ya şimdi yüreğimdeki bu kara
kini ben nasıl çözeyim?

You might also like