You are on page 1of 541

Sadece Okumak İçindir

Ücreti Yoktur
İnceledikten Sonra Siliniz ve Bulursanız Satın Alınız.

Levent Şahverdi Arşivi


Mehmet Ali Öz
Sivas doğumlu Mehmet Ali Öz, 1978'de Sivas İmam Hatip Lise­
sinden mezun oldu. Yaklaşık 19 yıl Diyanet İşleri Başkanlığı bün­
yesinde Sivas'a bağlı çeşitli ilçe ve köylerinde imam olarak görev
yaptı. 9 yıl Sağlık Bakanlığı bünyesinde memur olarak çalıştı. Pek
çok yerel gazetede araştırma yazıları ve makaleler kaleme aldı,
söyleşiler yaptı. 2003-2004 Sivas Tarih ve Kültür Araştırma Mer­
kezi'nin koordinesini sağlamak üzere görevlendirildi.
Din, tarih, halk edebiyatı ve halk kültürü konusunda inceleme
ve araştırmalarda bulundu, Sivas yöresine ait folklorik- kültürel ve
tarihsel nitelikli kaynakları araştırıp tarayarak, belgelendirdi ve
akademisyenlerin, araştırmacıların çalışmalarına katkıda bulundu.
Osmanlıca uzmanı olan araştırmacı-yazar ayrıca Arapça ve İngi­
lizce bilmektedir.
Evli ve 5 çocuk babasıdır.

Levent Şahverdi Arşivi


Asi Kitap: 46
Araştırma: 31

Atatürk' ün Ailesi
Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre
Atatürk'ün Soykütüğü
Mehmet Ali ôz

© Guru Yap ım Prod . Ltd. Şti.

G enel Yayın Yönetmeni


Gürkıın Hacır

Sayfa Tasarım
Meryem Yardımcı

Kapak Tasanın
Volkan Karakaş

T.C. Kültür Bakanlığı Yayıncı Sertifika No: 31593


ISBN: 978-605-9331-43-2

Baskı ve Cilt
İnkılap Kitabevi Matbaacılık A.Ş.
Çobançeşme Mah. Altay Sok. No. 8
B ahçeliev ler / İstanb u l Tel : 0212 496 1 1 11
Matbaa Sertifika No. 10614

1. Baskı, Şubat 201 7 - İstanbul

ASİ KİTAP
GURU YAPIM PRODÜKSİYON LTD. ŞTİ.
Caferağa Mahallesi Sakız Sokak Park Palas Apt.
B Blok No: 1 2 /16 Kadıköy - İstanbul
Tel & Faks: 0216 418 61 64
www.asikitap.com, www.kitapfilesi.com

Levent Şahverdi Arşivi


ATATÜRK'ÜN
AİLESİ
Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre
Atatürk'ün Soykütüğü

Mehmet Ali Öz

6
ASİ.,, KiTAP

Levent Şahverdi Arşivi


İçindekiler

Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13
Bu kitap, ATATÜRK'ün Soyunu Anlahr . .............. .19
Atatürk'e Yapılan İftiralara Belgelerle Cevap Verdik .....31
Habertürktv'de "Tarihin Arka Odası Programına" Konuk
Olarak Kahldık ................... ............. .....39
Türklerin Balkanlarda İskanı ... ... .................. .41
Kocacık Yörükleri arasında Sofular Cemaati Bulunuyor ..84
Osmanlı Döneminde Balkanlarda Türklerin
İskanı (1326) .................. ......... .......... ...88
Geri Dönüş Viyana Bozgunuyla Başladı ...............101
Selanik Vilayeti ...... ..............................102
XIX. Yüzyılda Selanik'teki Müslüman Mahalleleri ... ..123
Mustafa Kemal Atatürk'ün Annesinin Soyu
(Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre ) ...................125
(Sofuzadeler-Nakibzadeler-Kapucuzadeler) ......... ..125
Mustafa Kemal Atatürk'ün Annesi Zübeyde
Hanım'ın Soyu ............. ... ...... ..............125
Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım
(Selanik/ 1859?-İzmir/ 15.01.1923) ............ .......131
Sofuzadeler Ailesi ...................... ............133
Hacı Sofu Ailesinin Menşei Hakkında ................136
Kazasker Seyyid Feyzullah Efendi (Şeyhü'lİslam) .... ..141
Feyzullahzadeler ile Köprülüzadeler Akrabadır ........142
Hacı Sofu Ailesinin Arşiv Kayıtlan ..... ..............150
Hacı Sofu Ailesi ve Çocukları .......... ..............152
Hacı Sofu Ailesi - Sofuzadeler- ......... .............155
Hacı Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan) ve Çocukları ....159
A-Molla Hasan (Hacı Sofu / Şeyh Hasan) Oğlu Ali Ağa
ve Çocukları .......................................160
B-Hacı Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan) Oğlu
Meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi ve Çocukları .....160
A-Hacı Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan) Oğlu Ali Ağa
ve Çocukları ....... ................................161
1-Ali Ağa Oğlu Mehmet Efendi
(Nakıbü'l Eşraf (1755?-1798) ............ .............161

5
Levent Şahverdi Arşivi
2-Ali Ağa oğlu Hacı Hasan Ağa (1778-1843) ........... 161
3-Ali Ağa (1800?-?) oğlu Mustafa Ağa (1832-?) .........161
Hao Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan) Oğlu Ali Ağa
ve Oğlu Mustafa Ağa ............................... 161
Hacı Sofu oğlu Ali oğlu Mustafa (Ali Paşa' Mahallesi) .. 163
Hacı Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan) Oğlu Ali'nin
Oğlu Hao Hasan ve Çocukları .......................165
Hao Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan) Oğlu Ali Ağa
Oğlu Hacı Hasan Ağa ........................ ...... 166
Ali (veya Abdullah) Oğlu Hao Hasan Ağa
( Muid Alaaddin Mahallesi) ........ .................. 169
Hacı Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan) Oğlu Ali Ağanın
Oğlu Mehmet Ağanın Çocukları .....................169
Ali oğlu Mehmet Efendi (Nakıbü'l Eşraf (1755?-1798) ... 169
Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım'ın Akrabaları ...... 170
Sofuzadeler ve Nakibzadeler ile Kapucuzadeler
Akrabadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 171
Nakibzadelere ait bir El Yazması Kitap (Hasan
Savaş'ın Oğlu Kamil Ali Savaş Özel Arşivinden) ....... 172
Langaza ve Gelemeriye Nahiyesi Çiftlikleri .......... ..178
Selanikli Nakibzadeler Sülalesi ...................... 181
Nakibzade Mehmet Efendi ve Çocukları .............. 181
Mehmet oğlu Nakibzade Seyyid Hao Abdullah Hami
ve Çocukları....................................... 184
Abdullah oğlu Mehmet Ağa ve Çocukları ...... ....... 184
Yorgani oğlu Ailesi ................................. 192
Mehmet oğlu İbrahim Yorgani oğlu Feyzullah
(Pintihasan Mahallesi) .............................. 192
İbrahim Ağa ve Eşi Emetullah Hanım................. 196
Osmanlı Arşivi Belgelerinde Sofuzade Feyzullah Ağa
(Nüfus ve Temettuat Defteri Kayıtları) ................ 198
İbrahim Oğlu Feyzullah (Subaşı)
(Pintihasan Mahallesi) ..............................200
Feyzullah Ağanın Eşleri ve Çocukları ............ ... ..203
Feyzullah Ağa'nın İlk Eşi
(Abdullah Kızı Fatihan Hanım) ..... .................203

Levent Şahverdi Arşivi


Feyzullah Ağa'nın İkinci Eşi .........................204
Sofuzade Feyzullah Ağanın Üçüncü Eşi Ayşe Hanım ...204
Sofuzade Feyzullah Ağa'nın Kızı Zübeyde Hanım ......205
Feyzullah Oğlu Hüseyin Ağa ........................205
Feyzullah Oğlu Hasan (1838-?).......................205
Yorgani Ailesi Şeceresi ..............................208
Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin Evlenmeleri
(Selanik/ 1870/71) .................................209
Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin Çocukları ...... 214
Fatma İsmet Hanım (1871/72-Selanik 1875)............215
Ahmet Efendi (1874-Selanik/ 1883)...................215
Ömer Efendi (1875-Selanik/ 1883) ....................215
Makbule (Boysan-Atadan)
(Selanik/ 1885-Ank.18.01.1956).......................215
Naciye Hanım
(Selanik/1886-Lankaza Rapla Çiftliği/ 1901) ...........217
Mustafa Kemal Atatürk'ün Doğduğu Ev ..............218
Mustafa Kemal Atatürk (Selanik/ 1877-İstanbul
Dolmabahçe/ 10 Kasım 1938) ........................ 225
Zübeyde Harum'ın İkinci Evliliği.....................249
Zübeyde Hanım'ın İstanbul'a Göç Etmesi .............253
Yorgani Ailesi Şeceresi ..............................264
Zübeyde Harum'a yapılan iftiraya cevap ..............264
Müslüman, Kendisine Arzulamadığını
Başkasına İsteyemez! ...............................279
Mustafa Kemal Paşa, Dindar Bir Ailenin Çocuğudur ....280
Mustafa Kemal Atatürk' ün Annesi Zübeyde Hanım
Efendi'nin Vasiyetnamesi ...........................294
Atatürk'ün Baba Tarafı Soyu.........................299
B-Molla Hasan (Hacı Sofu / Şeyh Hasan (1590?-1690?)
Oğlu Meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi
(1690-1791?) .................. .....................299
Molla Hasan (Hacı Sofu / Şeyh Hasan'ın oğlu Ahmet'in
(Sofuzade) Oğlu Rs-Seyyid Mehmet Sadık (1795-?) ve
Çocukları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 299

Levent Şahverdi Arşivi


Molla Hasan Nanu Diğer Şeyh Hasan'ın Oğlu Ahmet'in
(Sofuzade) Oğlu Es-Seyyid Mehmet
Sadık ve Çocukları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 300
Sofuzade Es-Seyyid Mehmed Sadık Efendi
(Hayreddincik Mah.) . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . 300
.

Atatürk'ün Babası Ali Rıza Ef. (1841-23 Mayıs 1886) ....303


Mevlevilik ve Balkanlar'daki Mevlevihaneler . . . . . . . . . . 317
Mevlevilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 321
Mevlevihaneler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .323
Selanik ve Çevresinde Tekke ve Zaviyeler,
Mevlevihaneler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 324
Selanik Mevlevihanesi ve Banisi Ekmekçizade
Ahmet Paşa' . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..326
Rumeli'de (Balkanlar) Mevlevihaneler . . . . . . . . . . . . . . . .336
Yenişehir Mevlevihanesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 341
.

Selanik Mevlevihanesi ve
Banisi Ekmekçizade Ahmet Paşa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 343
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan (1591 ?-1691)
(Atatürk'ün Dedesinin Dedesinin Dedesi) . . . . . . . . . . . . . 350
Mevlevi Postnişini Şeyh Hasan'ın oğlu Şeyh Ahmet
Efendi (?-1791) ve Oğulları
(Atatürk'ün Dedesinin Dedesinin babası) . . . . . . . . . . . . . 355
Şeyh Hasan'ın Oğlu Meşayıytan Şeyh Ahmet Efendi
(İlgili belgeler) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 358
Şeyh Ahmet Efendi ve Çocukları (Nüfus Defteri Kayıtlan)
Şeyh Mehmet Ali Efendi (Mevlevihane Postnişini) ve
Çocuktan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 360
Şeyh Ahmet Oğlu Şeyh Yakub Efendi Efendi
(Mevlevihane Postnişini) (1856-1858) .................365
Şeyh Ahmet Efendi Oğlu Şeyh İbrahim Ethem Efendi
(1788?-1269 / 1853) (Mevlevihane Postnişini /
Muid Alaaddin Mahallesi) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . 366
Şeyh İbrahim Ethem Efendi (Nüfus kayıtlan) . . . . . . . . . . 369
Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Temethıat Defterindeki
Kayıtları (1845Yılı) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 372
Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Selanik Mevlevihanesi
Postnişinliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 374

Levent Şahverdi Arşivi


Şeyh İbrahim Ethem Efendi Oğlu Hafız Mehmet Emin
Efendi (1818-? )............ .............. ...........381
Hafız Mehmet Emin Efendi, Ali Rıza Efendi'nin Kardeşi
Değil Amcazadesidir ...............................383
Hafız Mehmet Emin Efendi Oğlu Salih Efendi (Erbatur)
(1265 Selanik/ 1265 / 1849-? ) ........................394
Salih Erbatur'un Eşi Müberra Kerime Molla'run
Şeceresi ....... ....... ... . .......................397
. .

Abdulllah Oğlu Mehmet Necib Oğlu Eşref Ali Dede


(1257 /M.1841 ?) ...................................406
-

Ali Eşref Efendi'nin Çocukları .... ......... .........408


.

Ali Eşref Efendi'nin Kızı Müberra Hanım ve Çocuklan..409


Meşayıhtan Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi
(Atatürk'ün Dedesinin Dedesi) (Halveti tarikatı Şeyhi,
Kocakasım Paşa Mahallesi Camii İmamı ......... .. ...410
Şeyh Ali Rıza Efendi (Atatürk'ün Dedesinin Dedesi)
Nüfus Kayıtları . ..........
. . . ........ ...... ..... .417
. .

Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin Çocukları ..............418


Şeyh Ali Rıza Oğlu Mehmet Nuri Efendi (1811?-1876? ) ..418
Mehmet Nuri Efendi'nin Kızları (Rukiye ve Nimetullah
Hanımlar) ....... .. ............. .. . ........... .... .. ..
Mehmet Nuri Oğlu Hacı Hafız Ahmet Efendi (Ahmet Bbni
Mehmet) ( 1823?-? ) .................................421
Hafız Ahmet Efendi'nin Eşi Ayşe Hanım (18??-18?? ) ....425
Hacı Hafız Ahmet Efendi oğlu Mustafa ...............426
Hafız Ahmet Efendi Kızı Hatice Hanım ..... .. .......426
.

Hafız Ahmet Efendi Kızı Niğmetullah (Niğmeti)


Hanım ( 18??-19?? )............ .............. ........427
Nimetullah Hanım Şeceresi (Soykütüğü) ....... .......428
Mustafa Kemal Atatürk'ün Halası Emine Hanım
( 18?-19?? ) .. .. ............ ................... ......429
Hafız Ahmet Efendi'nin Oğlu Ali Rıza Efendi
(1841-23 Mayıs 1886 ) .............................. .430
Atatürk, Babası Ali Rıza Efendi Hakkında Araştırma
Yaptırmıştır ............ .. .............. ... ......441
. .

Selanik Evkaf Muhasebecisi Es-Seyyid Ali Rıza Efendi .. 447

9
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Çayağzı ve Papas Köprüsü Rüsumat Memuru
Ali Rıza Efendi ..... ...............................455
Atatürk'ün Babası Ali Rıza Efendi'nin Vefatı
(Selanik/ 1841-Selanik / 23 Mayıs 1886), ............. .458
Atatürk'ün Babası Ali Rıza Efendi'nin Emekliliği ....... 460
Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesine
Tanzim Olunan Hesap Tezkiresi........................ .

Hizmet Cetveli (1286/ M.1870)-1296 / M.1880).........463


Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası Ali Rıza
Efendi'nin Emeklilik Belgesi .........................465
Ali Rıza Efendi'nin Doğum ve Ölüm Tarihi
(Selanik / 1841-Selanik 23 Mayıs 1886) ............... .473
Ali Rıza Efendinin Şeceresi (Soyağacı) ................480
Ali Rıza Efendi Tarafı Şeceresi (Soykütüğü) ............481
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün babası Ali Rıza Efendi
Tarafı Şeceresi (Soykütüğü)..........................482
Son Söz Olarak; Ata'mızı Tanımak ve Bilmek
Mecburiyetindeyiz .................................483
Kaynaklar . . . . . . . . . 507
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İnceleme ve Araştırmalar ........................... 513


Dipnotlar .........................................521

Levent Şahverdi Arşivi


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Soykütüğü
(Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre)

Kurtuluş Savaşı önderimiz, Cumhuriyetimizin kurucusu,


ilk cumhurbaşkanımız ve İlk Meclis Başkanımız Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ü, O'nun silah arkadaşlarını ve onların şah­
sında bu aziz milletin milyonlarca şehit ve gazilerini rahmet,
minnet ve saygıyla anıyor, yirmi yıla yakın bir süre içerisinde
büyük emek ve çaba ile hazırlamış olduğumuz bu çalışmayı
aziz ruhlarına ithaf ediyorum.
"Ne mutlu Türküm diyene!"

Levent Şahverdi Arşivi


Levent Şahverdi Arşivi
Önsöz

Her tarihi şahsiyet kendi toplumu içinde doğar, liderlik vas­


fını kendi toplumu içinde kazanır. Kazandığı liderlik vasfıyla,
toplumun kendisine en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda, zor
şartların adamı olarak ortaya çıkar, mensubu bulunduğu mil­
lete önderlik eder. Bu yüzden her milletin kahramanı, kendi
halkının içinden çıkmışhr.
Büyük Türk milletinin kahramanları, hep zor zamanlarda
sıradan insanları arasından çıkmışhr. Selçuk Bey ve oğulları
Tuğrul, Arslan Yabgu ve İbrahim Yınal ve Çağrı Beyler, Oğuz
Türkmenleri arasında çıkmıştır.
1071'de Malazgirt zaferiyle birlikte Türklerin Atayurdu
Anadolu'yu yeniden fethederek Türklerin ebedi yurdu haline
getiren Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan, 1302' de
Yalova' da Bizans'a karşı yaptığı Bafeus Savaşı'yla (Zaferi) Os­
manlı devletini ku ran Süleyman Şah oğlu Ertuğrul oğlu
Osman Bey, 1453'te İstanbul'u fethederek Türk - İslam alemine
hediye eden Fatih Sultan Mehmet Han, Türk milletinin öncüsü
ve önderidir.
Fethinden 465 yıl sonra (13 Kasım 1918 tarihinde) emper­
yalistlerce işgal edilen İstanbul'u 6 Ekim 1923 tarihinde müt­
tefik ordularının elinden alıp yeniden fethederek Türk
milletine kazandıran Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de Türk
milletinin öncüsü ve önderidir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, emperyalist işgalci devlet­
lere karşı Türk milletinin öncüsü olarak ortaya çıkmış. Men­
subu bulunmakla her zaman övünüp gurur duyduğu Türk
milletine önderlik ederek Anadolu'da ki Milli Mücadele'yi baş­
latmışhr.
Mustafa Kemal Paşa', işgalci güçlere karşı Türk milletine
önderlik edip, Türk İstiklal Savaşı'nı kazanmış ve kendi des­
tanını yazmıştır. Emperyalist ülkeler tarafından toprakları
paylaşılmış ve yıkılmak üzere olan Osmanlı İmparatorlu­
ğu'nun enkazı arasında yeni çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'ni kurmuştur.

13

Levent Şahverdi Arşivi


Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk milletidir, onun irade­
sidir. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de bu milli iradenin tem­
silcisidir.
Her tarihi şahsiyet gibi o da tarihe intikal etmiştir. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk; hayatı gereği gibi belgelendirileme­
yen, detaylı bir şekilde araştırılamayan büyük bir insandır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun (1 877 yılı)
üzerinden yüz otuz yedi sene (neredeyse bir buçuk asra yakın
bir zaman) ve ölümünün (10 Kasım 1938) ardından yetmiş
sekiz yıl geçmesine rağmen, halen Atatürk gibi milli bir kahra­
manın ailesi hakkında belgelere ve birinci el kaynaklara dayalı
detaylı bir biyografi kitabı hazırlanamamıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Harp Okulu'ndaki künye
kaydından ve aile fertlerinin anlattıklarından başka ailesiyle
ilgili olarak Osmanlı dönemine ait bugüne kadar herhangi bir
belge yayımlanmamıştır.
Türk milletinin Ulusal Önderi ATATÜRK' ün ailesiyle ilgili
olan arşiv belgeleri gün yüzüne çıkarılarak Türk toplumu ile
paylaşılamamış olması, bizzat Atatürk' ün ve Türkiye Cumhu­
riyeti'nin düşmanları tarafından istismar edilerek, onun aley­
hinde kullanılmaya çalışılmıştır. Onların bu düşmanlıkları,
Atatürk'ü ve Türk milletine yapmış olduğu hizmetleri küçük
ve önemsiz göstermek, onun çok sevdiği milletinin gözünden
düşürmek için bir takım karalama faaliyetlerine başvurmuşlar,
başta annesi Zübeyde Hanım olmak üzere ailesine çeşitli, ger­
çek olmayan ve dayanağı bulunmayan iftiraları yapmaya ça­
lışmışlardır. Türk milletinin gönlündeki Mustafa Kemal
Atatürk sevgisini yok etmek isteyenler tarafından bu iftira ve
kötüleme hareketleri maksatlı olarak kamuoyunda bugün de
halen sürdürülmektedir.
Bu sebeple biz, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün ailesine ya­
pılan iftiralara cevap vermek, onu Türk milletinin gözünde ve
gönlünde düşürmek isteyenlere karşı Atatürk'ün annesi Zü­
beyde H arum'ın ailesi ile Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin
ailesi hakkında Türkiye ve Yunanistan' daki Osmanlı arşivle­
rinde uzun yıllar yapmış olduğumuz araştırmalarımız netice­
sinde tespit ettiğimiz belgeleri kitap haline getirip siz değerli
okuyucularımızın hizmetine sunmaya çalıştık.

14
Levent Şahverdi Arşivi
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal ATA­
TÜRK hakkında çok sayıda araştırma yapılmasına rağmen
yine de onun araştırılmaya konu edilecek pek çok yönleri var.
Biz, "Atatürk'ün Ailesi"ni, ailesinin geçmişini, arşivlerde
tespit ettiğimiz soyu ile ilgili belgeleri, tarihi kayıtları incele­
meyi konu olarak ele aldık. Dolayısıyla, bu kitap Ulusal Ön­
der' in anne ve baba tarafı soyuna ait Osmanlı arşivinde
bulunan tapu tahrir defterleri, nüfus defterleri, temettuat def­
terleri gibi birinci derecedeki kaynaklardan tespit ettiğimiz çok
sayıdaki belgenin önemli bir kısmı ile bu belgelerin yorumun­
dan oluşmaktadır.
Hazırladığımız bu kitap, Mustafa Kemal Atatürk'ün anne
ve babası tarafı ailesinin geçmişine, şahsi tarihine ait belgeleri
ve bilgileri aktarmaktadır. Atatürk ailesinin bilinmeyen so­
yunu, şeceresini belgeleriyle ortaya çıkarmaktadır.
Osmanlı arşivinde yapmış olduğumuz araştırmalarımızda
nüfus defterleri, temettuat defterleri, tapu tahrir defterleri ve
maliyeden müdevver defterler, sicilli ahval defterleri ve diğer
belgelerden oluşmak üzere çok sayıda belgeler tespit ettik.
Bu kitapta yer alan belgeler ve bilgiler, Mustafa Kemal Ata­
türk'ün soyu hakkında bilinmeyen pek çok hususun aydınlan­
masını sağlayacak, günümüze değin onun ve ailesinin
hakkında yapılan uydurulmuş yalan haberlere ve iftiralara
büyük ölçüde cevap verebilecektir. Bu konudaki eksiklikleri
giderecek, var olan boşluğu büyük ölçüde dolduracaktır.
Osmanlı arşivinde uzun yıllar araştırma yaparak tespit et­
tiğimiz çok sayıdaki belgeleri kendi çabalarımızla, "Osmanlı
arşivi Belgelerine Göre Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün
Soykütüğü" adıyla kitap olarak yayımladık.
Atatürk gibi milli bir kahramanın kendisine karşı yapılan
vefasızlık ve haksızlıklara, uydurulmuş yalan haberlere, yanlış
bilgilere, onu ve ailesini kötüleyerek iftira atanlara arşiv bel­
geleriyle cevap vermek istedik. Bu gaye ile çeşitli kütüphane­
lerde ve arşivlerde özellikle Osmanlı arşivinde yapmış
olduğumuz araştırmalarımız neticesinde tespit ettiğimiz bu­
güne kadar hiçbir yerde yayımlanmamış Osmanlı arşivi bel­
gelerini, Atatürk ve Ailesi (annesi ve babası tarafı) ile ilgili
tespit ettiğimiz 200 den fazla belgenin mühim bir kısmını "Os­
manlı arşivi Belgelerine Göre Gazi Mustafa Kemal ATA-

15
Levent Şahverdi Arşivi
TÜRK'ün Soykütüğü" adıyla 4 Eylül 2014 tarihinde Sivas'ta
yayımladık. Kendi imkanlarımızla yayımladığımız kitabımı­
zın birinci baskısı (3000 adet) ve ikinci baskısı (5000 adet) ta­
nıtım ve dağıtım konusundaki zorluklara rağmen okuyucu­
suyla buluştu ve kısa bir sürede bitti.
Bugün bizler, Mustafa Kemal ATATÜRK' ün hem annesi Zü­
beyde Hanım tarafı sülalesini, hem de babası Ali Rıza Efendi
tarafı sülalesinin aile fertlerini 7 nesil öteye biliyor, geçmişi
hakkında yedi göbek dedelerine ait nüfus kayıtlarını ihtiva
eden belgelere sahip bulunuyoruz. Bu belgeler Osmanlı arşi­
vinde mevcut olup, tarafımızdan tespit edilerek "Osmanlı ar­
şivi Belgelerine Göre Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün
Soykütüğü" adıyla kitaplaştırılmıştır.
Elinizdeki bu kitap, yoğun bir emek ve çaba sarf edilerek
yirmi yılda hazırlandı. Atatürk ve ailesi ile ilgili kayıtları tespit
edebilmek için, yüzlerce defteri, binlerce belgeyi incelemek
gözden geçirmek gerekiyordu. Bu yüzden yaklaşık on yılımız
Osmanlı arşivlerinde belge aramak ve tespit etmekle geçmiş­
tir.
Mustafa Kemal ATATÜRK' ün ailesini ve soyunu anlatan bu
kitap, 4 bölümden oluşmaktadır: Birinci bölüm; önsöz ve Bal­
kanlar' da Türklerin yerleşmeleri tarihiyle ilgili olarak kısa ve
özet bilgiler yer alıyor. Selanik Vilayeti hakkında kısa bilgiler
içeriyor.
İkinci bölümde, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım ve
onun ailesi hakkında, soyu ve akrabaları hakkında, belgelerle
Selanik vilayetinde nerede yaşamış olduklarıyla ilgili bilgiler
vermektedir. Yine bu bölümde, Zübeyde Hanım' a iftira etmek
için hazırlanan düzmece belgesinin sahte olduğu hakkında
bilgi veriliyor. İftiranın İslam dininde affedilmez bir vebal, en
büyük günahlardan olduğu belirtilerek, bu konudaki Ayet-i
kerimeler ve Hadis-i şerifler delil olarak sunuluyor. Zübeyde
Hanım'ın Darüşşafaka'ya yapmış olduğu büyük yardımın, va­
kıfnamenin belgesi yer alıyor.
Üçüncü bölümde, ATATÜRK' ün babası Ali Rıza Efendi ile
ailesini, soyunu ve akrabaları hakkında bilgiler vermektedir.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini olan Atatürk'ün dedeleri
Şeyh Hasan Efendi ve oğulları Ali Ağa ve meşayıhtan Şeyh
Ahmed Efendi ve oğullan; Meluned Sadık, Şeyh Yakup, Şeyh

16
Levent Şahverdi Arşivi
Mehmet Ali, Şeyh İbrahim Ethem ve Şeyh Hacı Ali Rıza efen­
diler ile ilgili belgeler ve bu belgelerde verilen bilgiler yer alı­
yor. Atatürk'ün Dedesi Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin dedesi
Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi'den Mustafa Kemal Ata­
türk'e gelinceye kadar olan aile fertlerinin isimlerini belgeler
ışığında inceleyerek bilgiler vermektedir.
Dördüncü bölümde, Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin
vakıflarda çalıştığı. yıllara ait belgeler ve almış olduğu takdir
belgesi yer alıyor. Ali Rıza Efendi'nin Rüsumat memurluğu
yaptığı yıllara ait h izmet cetveli ve emeklilik belgeleri; Zü­
beyde Hanım ve çocukları Mustafa Kemal (Atatürk), Makbule
ve Naciye hanımlara bağlanan emeklilik maaşıyla ilgili belge­
ler yer alıyor.
Atatürk, emperyalist güçlere karşı bir milletin nasıl kurtu­
luş mücadelesi verebileceğini, dört bir yanı işgal edilmiş kutsal
vatan toprağının nasıl kurtulabileceğini, çağdaş ve demokratik
bir devletin nasıl kurulabileceğini dünyaya göstermiştir. Böyle
bir milli kahramana sahip olmanın gururunu milletçe yaşa­
malı, O'nun emanetlerine hep birlikte sahip çıkmalı, Türkiye
Cumhuriyetini canımız pahasına da olsa korumalıyız . . .
Bu duygu ve düşüncelerle, Kurtuluş Savaşı önderimiz,
Cumhuriyetimizin Kurucusu, ilk cumhurbaşkanımız ve ilk
Meclis Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, O'nun silah
arkadaşlarını ve onların şahsında bu aziz milletin milyonlarca
şehit ve gazilerini rahmet, minne t ve saygıyla anıyor, bu çalış­
mayı aziz ruhlarına ithaf ediyorum. "Ne mutlu Türküm di­
yene!"
Mehmet Ali Öz
İstanbul 201 6

Levent Şahverdi Arşivi


Levent Şahverdi Arşivi
Bu kitap, ATATÜRK'ün Soyunu Anlatır

Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bugüne kadar yayımlanan


kitaplar arasında, Atatürk ve ailesi hakkında en detaylı bilgiler
veren kitap, Merhum Şevket Süreyya Aydemir'in iki ciltlik
"Tek Adam ATATÜRK" adlı kitabıdır.
Şevket Süreyya Bey' den sonra Atatürk ve ailesi hakkında
çok sayıda kitaplar yazılmıştır. Buna rağmen bugüne kadar ne
Ali Rıza Efendi'nin doğum ve ölüm tarihi ne de hangi yılda
nerede hangi görevde bulunduğu konusunda, Atatürk' ün
büyük dedelerinin kimler olduğu hakkında hiçbir resmi belge
yayımlanmamıştır. Keza Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım
ve ailesi ile ilgili olarak da henüz resmi bir belge yayımlanma­
mıştır.
Şevket Süreyya Aydemir, kitabının birinci cildinin önsö­
zünde şöyle diyor:
" . . . Atatürk ile ilgili anlatılanlar da yazılanlar da, Mustafa
Kemal Atatürk'ün yaşamıyla ve ailesiyle ilgili olarak gerekli
ve detaylı bilgileri vermiyor. Bu konuda ihtiyaca cevap vere­
bilecek arşiv belgelerine dayalı, tutarlı, net ve kesin bilgileri
ihtiva eden bir araştırma kitabı bulunmamaktadır . . .
Atatürk konusunda biz, ya kelime Atatürkçülüğü ya hafıza
ve hatıra nakli Atatürkçülüğü ya heyecan Atatürkçülüğü di­
yebileceğimiz yollarda bölünmüşüzdür. Ama belge ve araş­
tırma Atatürkçülüğü bahsinde övünülecek bir gayretimiz ne
yazık ki yoktur. Bunun içindir ki, onun ancak belirli bir devri
içine alan ve henüz bilginin işlemediği büyük nutku ile Ana­
fartalar mücadelesine, savaş ve mütarekedeki bazı olaylara ait
kısa ve tam manasıyla kitaplaştırılmamış bazı dağınık hatıra
nakilleri ile demeçlerinden başka onun deyimi kendi kalemin­
den ve dilinden veren belge ve anılar çok azdır . . .
Atatürk hakkında yazılan kitaplarda ailesiyle ilgili bilgiler
pek azdır. Ali Rıza Efendi'nin ailesini de bir kuşak öteye kadar
takip etmek kabil olmaktadır...
Her tarihi şahsiyetin lider olarak zuhur ettiği döneme ait
şartlar ve olaylarla belgeler, bir büyük adamın hayatını anlat­
mak için çok büyük önem arz eder ve büyük rol oynarlar. Ata-

19

Levent Şahverdi Arşivi


türk'ün Samsun'a çıkışı ile başlayıp, bu savaşın hatta Lozan
Antlaşması ile sonuçlanan dönemi hakkında yabancı kaynak­
lar ve özellikle İngiliz Dışişleri arşivleri o kadar çok ve zengin
belgelerle doludur. Bu konuda yapılabilecek en önemli şey,
şimdiye kadar bildiklerimizin üzerine Atatürk hakkında var
olan fakat bilinmeyen belgeleri ortaya çıkarmak ve bu bilgileri
diğerlerine ilave etmektir. Ancak bunu yaparken de malze­
meyi doğru olarak işlemek, olayları doğru ve objektif olarak
değerlendirmek ve bu suretle de Atatürk'e ve Atatürk döne­
mine, özellikle tarihimize faydalı olmaktan ibarettir.
Bugünkü Türk aydınlarının, tarihçilerinin ve araştırmacıla­
rının en önemli görevlerinden birisi de, Atatürk ve dönemiyle
ilgili olarak anlatılan, fakat gerçeklerle uyuşmayan ve belge­
lere dayanmayan, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan, basit, uydu­
ruk, değersiz nakil ve anılardan ve yalan ve iftiraya dayalı,
kasıtlı yayımlardan, söylentilerden, Atatürk'ü ve hatırasını
kurtarmaktır. Bu kitap, Mustafa Kemal'in kendi öz hayatının
hikayesidir. Bu hikayeyi yarın daha tam, daha etraflı ve daha
değerli işleyecek olanların talihine, şimdiden gıpta ediyorum."
Şevket Süreyya Aydemir, kitabında işte böyle diyor. Mer­
hum Şevket Süreyya Aydemir' in bu anekdotuna gazeteci, TV
programcısı, tarihçi, araştırmacı yazar Sayın Murat Bardakçı,
Habertürk TV' de 13 Eylül 2014 Cumartesi günü, "Tarihin Arka
Odası Programı"nda şöyle cevap veriyordu: " . . . Bu konularda,
bugüne kadar yapılan en doğru çalışma Şevket Süreyya Ay­
demir' e aittir. Doksan bir sene oldu devlet kurulalı. Bu devlet
kurucusunun kendisi ve ailesi hakkında, doksan bir senedir
akademik dünyamız Şevket Süreyya Aydemir' in yazdığından
bir adım ileriye götürmedi. Şevket Süreyya'run Tek Adam'ın­
daki aile şeceresi, onun sonundaki şecereyi bir adım ileriye gö­
türmek Mehmet Ali Öz'e nasip olmuştur. Hocam çok
teşekkürler . . . "1
Yine aynı programda, bu konuda Sayın Prof. Dr. Erhan Af­
yoncu, düşüncelerini açıklayarak şöyle diyordu: " ... Atatürk'ün
babası meselesi, Atatürk'e çamur atmak için yapılıyordu. Özel­
likle bu konu bazı çevrelerde bilinmiyor olabilir. Ama, bazı
çevrelerde çok yoğun olarak olumsuz olarak açıklanıyordu
Mehmet Ali Bey, bu açıdan önemli bir iş yaptı. Bu açıdan
önemlidir. İnatla üzerine düşmüş, üzerine düşen görevi yap­
mıştır . . . Atatürk' ün annesi ve babasının evlendiğine dair hiç-

20
Levent Şahverdi Arşivi
bir belge yoktur. Doğru, Ali Rıza Efendi' ye dair şimdiye kadar
sözlü anlahmların haricinde hiçbir belge çıkmamışh. Kitapta
ilk defa bu belge bu kitapta çıktı. Bana göre kitapta en önemli
belge budur.
Bu belge, şu açıdan önemlidir. Bu belge, günümüzdeki Da­
nıştay' ın karşılığı olan "Şura-yı Devlet Tekaüd Mülkiye İdare­
sinde" emeklilik işlerine bakan kısmın evrakı. Atatürk'ün
babasının hizmet cetveli çıkarılmış. Bu, şu açıdan önemli: Ata­
türk'ün annesine, Mustafa Kemal Atatürk'e, kız kardeşi Mak­
bule Hanım ve küçük yaşta ölen kız kardeşi Naciye Harum'a
çıkarılan maaş bağlanmasına dair belge. Burada, belge şunu
gösteriyor: Zübeyde Hanım'ın eşi Ali Rıza Efendi' den çocuk­
larıyla birlikte maaş aldığını gösteren 1894 tarihli bir belge. Ve
burada tabii ki şu var. Ali Rıza Efendi belli bir süre Aynaroz' da,
Çayağzı rüsumatına kadar 1870 ile 1880 yılları arasında çalış­
tığı hizmetleri tek tek döküyor. Burada tamamı var. Ali Rıza
Efendi nerede çalışmış, kaç yıl çalışmış, mesela doğum ve
ölüm tarihi, mesela 1841' de doğmuş olduğu, 23 Mayıs 1886 ta­
rihinde 45 yaşında vefat etmiş olduğu ortaya çıkıyor. Daha
önce şimdiye kadar askeri okul kayıtlarında Ali Rıza Efen­
di'nin ismine rastlıyorduk. Ama burada, ilk defa maaş kaydı
dolayısıyla Ali Rıza Efendi, Zübeyde Hanım ve Mustafa
Kemal ve kardeşleriyle birlikte bağlantı kurulmuş oluyor. Bu
belgeler, "Evlilik kaydı var mı, Zübeyde Hanım ile Ali Rıza
Efendi'nin ne ilgisi var" diyenlere şamar gibi cevaptır . . . "2
Bugüne kadar Atatürk ve ailesinin soyu hakkında detaylı
bir araştırma yapılamamıştır. Bundan dolayı yapılan araştır­
malardaki verilen bilgiler yetersiz kalmıştır. Atatürk'ün ne an­
nesi ne de Atatürk' ün babası tarafı soyu ile ilgili tutulmuş olan
Osmanlı dönemine ait başta tapu tahrir defterleri, temettuat
defterleri, nüfus defterleri, sicilli ahval gibi daha çok sayıdaki
tarihi kayıtlar, belgeler tespit edilerek ortaya çıkarılıp konula­
mamıştır. Bu sebeple de maalesef, Mustafa Kemal Atatürk'ün
ailesine ait belgelere dayalı gerçek bilgileri ihtiva eden, Atatürk
ve ailesini gerçek kimliğiyle anlatan bir kitap yazılamamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk ve ailesi hakkında, babası Ali Rıza
EfP.n d i ' n i n doğu m ve ölüm tarihleri, Mustafa Kemal'in doğ­
duğu ev, doğum tarihi, ailenin geçmişine ait bilgilerin mühim
bir kısmı kamuoyu tarafından ya eksik ya da yanlış olarak bi­
liniyordu.

21
Levent Şahverdi Arşivi
2014 yılında kamuoyunda paylaştığımız ve bu tarihte ya­
yımladığımız kitabımızda yer alan Osmanlı arşivlerinde tespit
ettiğimiz yeni belgeler sayesinde Mustafa Kemal Atatürk'ün
hem annesi Zübeyde Hanım hem de babası Ali Rıza Efendi'nin
aileleriyle ilgili olarak arhk bilinmeyen hiçbir yön kalmamış,
tarafımızdan Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin mensup
bulundukları ailelerin her iki ailenin de geçmişleri tarihi ka­
yıtlara ve belgelere dayalı olarak en az yedi ced (yedi nesil)
ileri bir tarihe götürülebilmiştir.
Ulusal önderin anne ve baba tarafı soyu ile ilgili bu kitap,
Atatürk' ün ailesine ait Osmanlı arşivinde bulunan tapu tahrir
defterleri, nüfus defterleri, temettuat defterleri gibi birinci de­
recedeki kaynaklar ve diğer belgelerden oluşmaktadır. Dola­
yısıyla elinizdeki bu kitap, Şevket Süreyya Aydemir'in kita­
bında belirtmiş olduğu gibi; Ulusal Önderimiz Gazi Mustafa
Kemal Paşa'run (ATATÜRK) annesi ve babası tarafı soyunu an­
lahr.
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun çökü­
şüne ve Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşuna tanıklık etmiş
günlerin çalkanhlı siyasi sahnesine damgasını vuran insandır.
Onun etrafında birçok dava arkadaşı ve rakip vardı. İşte bu
yüzden Selanik, Manastır, İstanbul, Ankara ve daha birçok
farklı mekanın yanı sıra ailesi, dostları, yoldaşları ve rakipleri
de Atatürk'ün yaşamında yer almışlardır.
Atatürk'ün kendisi değişik rollerde çıkacak karşımıza; ön­
celeri asker ve kendisini ulusal iradenin cisimleşmiş hali olarak
gören bir siyaset adamı sıfahyla, daha sonralan ise dini ve dili,
hukuku ve tarih anlayışını, kılık kıyafeti ve müziği derinden
değiştirmek isteyen bir kültür devrimcisi olarak. Onun içindir
ki, belgelerle anlattığımız hikaye aynı zamanda eğitime susa­
mış bir subaydan Türk modernitesinin kuruculuğuna uzanan
şahsi bir yolun da öyküsüdür.
Tarih, gerçek tarihi belgelerle yazılarak ortaya çıkarılır. Biz,
Türkiye ve Yunanistan arşivlerinde bulunan Osmanlı döne­
mine ait yüzlerce defteri ve binlerce evrak ve belgeyi araşhrıp
tespit ederek bu kitapta hem belgelerin orijinali n i hem de gü­
nümüz ifadesiyle belgelerde yer alan bilgileri sunmaya çalış­
hk. Bu yönüyle çalışmamız, Mustafa Kemal Atatürk'ün soyu

22
Levent Şahverdi Arşivi
hakkında bilinmeyen pek çok hususun bilinmesini sağlayacak,
bu konudaki eksikliği giderecek bir kitap özelliğini taşımak­
tadır. Bir Türk yazar olarak ulusal görevimi yerine getirdiğime
inanıyorum.
Bu konuda tarihçi, gazeteci ve yazar Sayın Murat Bardakçı
şunları yazıyor: "Atatürk' ün Soykütüğüne dair, yeteri kadar
bilgilere sahip bulunamadığımızı, bunun bizim için büyük bir
eksiklik olduğunu bilmemize rağmen itiraf etmek zorundayız.
Bize göre; bu büyük bir eksikliktir.
Arşivlerimizde, Atatürk'ün anne ve babası tarafı sülalesiyle
ilgili Atatürk' ün şeceresini (soyağacını) en iyi ve net bir şekilde
ortaya çıkarabilecek, bu konuda katkı sağlayacak çok sayıda
belge bulunuyor ama ailelerin bazı mensupları hakkında hala
hiçbir bilgiye sahip değiliz. Türkiye'deki üniversitelerde
bugün inkılap tarihi bölümleri var.
Atatürk Araşhrma Merkezleri, Atatürk' ün kurmuş olduğu
Türk Tarih Kurumu gibi, Atatürk ile ilgili pek çok sivil ve
resmi kurumlar bulunmasına rağmen Cumhuriyet'in kurul­
masından bu yana ve Atatürk' ün ölümünden bu yana bunca
seneler geçmiş olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin ku­
rucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün tam anlamıyla detaylı
bir soyağacını çıkaramadık ve ailesi hakkında net bilgilere
sahip değiliz. Bu olumsuzluğu tarih bakımından bizim için
çok büyük bir eksikliktir diye düşünüyorum. Sözü edilen bu
eksikliği giderecek konuyu aydınlatacak belgelerin var olabi­
leceği kayıtların nerede olduğu ve hangi bilgileri içerdiği ko­
nusunda ihtiyaç duyulan bu bilgilerin en büyük kaynağı
şüphe yok ki Osmanlı arşivi kayıtlarıdır. Burhan Göksel, "Ata­
türk' ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma" adlı kitabını 1987 yı­
lında yayımladı.
"Atatürk' ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma" adlı kita­
bında Burhan Göksel şunları dile getirmektedir: Atatürk'ün
bugüne kadar yayımlanmış ama gene de tam olmayan, en et­
raflı Atatürk biyografisini "Tek Adam"ın yazarı Şevket Sü­
reyya Aydemir çıkarmıştı. Şevket Süreyya Aydemir' in eserinin
ilk cildinin sonunda yer alan bu soyağacında, Atatürk' ün hem
anne hem baba tarafından akrabaları yer alıyordu. Ancak, ya­
yında Zübeyde Hanım'ın ailesinin eksik olmasının yanı sıra,
baba tarafından da bazı hatalar vardı. .. " diyor.

23
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk' ün annesi ve babası ile ilgili olarak çok sayıda kitap
ve makale yayımlanmıştır. Yayımlanan bu kitaplarda ve ma­
kalelerde değişik şekilde birçok "şecereler" yayımlanmıştır.
Yayımlanan bu kitaplar arasında verilen bu şecerelerin maa­
lesef hiçbirisi de tam olarak detaylı bilgiler verememektedir.
Günümüze değin yayımlanan bu şecerelerin hemen hepsi de
büyük eksiklikler içermektedir. Bunun sebebi belge ve bu bel­
gelere dayalı bilgilerin eksikliğidir.
Atatürk hakkında binlerce araştırma yapılmış, yüzlerce ki­
taplar yazılmış olmasına rağmen, Mustafa Kemal Atatürk' ün
hem annesi Zübeyde Harum tarafı, hem de Atatürk' ün babası
Ali Rıza Efendi'nin ailesi hakkında detaylı bilgiler veren bel­
gelere dayalı bir kitap zaten ortada yoktur. Bu sebeple, Mus­
tafa Kemal' in bütün yönleriyle, toplu, temel, gerçek ve az çok
objektif bir hayat hikayesi henüz ortaya konulmuş değildir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal' in doğ­
duğu tarihten günümüze bir asırdan fazla zaman geçmesine
rağmen bugüne kadar, Atatürk ailesi hakkında belgelere da­
yalı, ayrıntılı olarak Atatürk' ün ailesine ait belgeleri be bilgileri
açıklayarak anlatan bir kitap ortaya konulamamıştır. Buna
maalesef " Atatürkçüler" de dahildir. Bugüne kadar yayımlan­
mış kitapların hepsi de birbirinin aynı olan bilgileri tekrar et­
miştir. Atatürk ile ilgili anlatılanlar da yazılanlar da, Mustafa
Kemal Atatürk'ün yaşamıyla ve ailesiyle ilgili olarak gerekli
ve detaylı bilgileri vermiyor. Zübeyde Hanım ve ailesi hak­
kında verilen bilgiler de Ali Rıza Efendi'nin ailesi hakkında
verilen bilgiler gibi kısıtlı derecede azdır.
Onun hakkında hazırlanmış pek çok araştırma kitabı olma­
sına rağmen, eleştirmek için söylemiyorum, maalesef hiçbirisi
Mustafa Kemal Paşa'nın annesinin Zübeyde Harum, babasının
Ali Rıza Efendi olduğuna dair bir belge yayımlamamışlardır.
Kitaplarda aile fertlerinin anlatılan ve aileyi tanıyan bazı isim­
lerin rivayetleri yer alır. Atatürk'ün annesi Zübeyde Harum ve
ailesi hakkında bilgi kaynaklarından birisi kuşkusuz Ata­
türk'ün annesi ve ablası Makbule Hanım'ın bizzat anlattıkla­
rıdır.
Atatürk v e ailesi hakkındaki bilgilerin bir kısmı da aileyi
yakından tanıyanların değişik zamanlarda araştırmacı ve ya­
zarlara anlatmış oldu klan ifadeler ile beyanlardan oluşmakta­
dır. Onunla ilgili bulunan ve kitaplarda kullanılan Osmanlı

24
Levent Şahverdi Arşivi
dönemine ait sadece tek bir belge vardır. O da 1 Mart 1315 (13
Mart 1899) tarihi taşıyan Harp Okulu Künye Kaydı' dır. Doç.
Dr. Sayın Ali Güler' in Atatürk ile ilgili hazırladığı kitaplarda
kullandığı bu belgede ise "Selanik'te Koca Kasım Paşa Ma­
halleli Gümrük Memurlarından Müteveffa Ali Rıza
Efendi'nin mahdumu (oğlu) uzun boylu beyaz benizli Mus­
tafa Kemal Efendi. Selanik-96 (H.1296 / M. 1880)" bilgileri yer
alır.
Bu belgede görüldüğü üzere sadece babası Ali Rıza
Efendi'nin ismi vardır. Annesi Zübeyde Hanım'ın adı yer
almaz. Atatürk ile ilgili olarak, askeri okullardaki ders notları
gibi kayıtları hariç, diğer belgelerin tümü Cumhuriyet döne­
minde ihdas edilip düzenlenmiştir.
Bu gerçek, onun bahtsızlığı, bizim de milletçe kendi değer­
lerimize sahip çıkmadığımızın bir delili, milli kahramanları­
mıza karşı yaphğımız vefasızlığımızın bir örneğidir.
Bize göre; bu büyük bir eksikliktir ve bu eksikliğin birden
çok sebepleri bulunmaktadır. Bu eksikliklerden birisi, Mustafa
Kemal Atatürk' ün doğduğu Selanik şehrinin Yunanların eline
geçmiş olmasıdır. Selanik'teki Osmanlı dönemine ait pek çok
resmi belge ve defterin, resmi kayıtların Balkan Savaşı'ndan
sonra Yunanlarca ele geçirilip, akıbetinin ne olduğunun bilin­
memesidir. Çeşitli nedenlerden dolayı, şu veya bu şekilde
yurtdışına çıkarılmış Osmanlı dönemine ait belgeleri, arşiv
kaynaklarıru da buna dahil etmek gerekir.
Başka bir eksiklik 500 senelik Türk yurdu olan Selanik Vi­
layeti'nin unutulmuş olmasıdır. Bir Türk şehri olan Selanik Vi­
layeti'nde de Anadolu'daki diğer kentler gibi, Türklüğün ve
İslamlığın yaşanmış ve yaşahlmış olduğunun Türk araşhrma­
cıları tarafından maalesef göz ardı edilmesidir. Tespit ettiğimiz
bir diğer eksiklik ise, Atatürk hakkında araşhrma yapanların
maalesef bu konuda gerekli araştırmayı ve yeterli çalışmayı
yapmamış olmalardır.
Atatürk ve ajlesi ile ilgili belgelerin sadece doğmuş olduğu
Selanik'te bulunabileceği düşüncesiyle Türkiye' deki Osmanlı
arşivindeki kayıtların göz ardı edilmiş olması ya da detaylı
araştırma yapılmamış olmasıdır. Örneğin Mustafa Kemal ha­
yatta iken çevresindekilere, Babası Ali Rıza Efendi ile ilgili bir
araştırma yapmalarını istemiş. Bu istek ve emir üzerine yapı­
hın araştırmada yeterli bir bilgi ve gerekli sonuç alınamamıştır.

25
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk' ün bu isteği maalesef onun ölümünden sonra da ye­
rine getirilememiştir. Biz, Atatürk'ün bu vasiyetini yerine ge­
tirmeye, üzerimize düşen bir vazife ve sorumluluğunun
omuzlarımızda bir yük olduğunun bilincinde olarak, bunu dü­
şünerek, ona olan vefa duygumuzu ve minne t ifadelerimizi bu
şekilde yerine getirmeye çalışhk.
Mustafa Kemal Atatürk konusuna eğilen ve bu konuda ob­
jektif bir eser hazırlamak isteyen her ciddi araşhrmacının kar­
şılaşmış olduğu en büyük zorluk, Atatürk ve ailesi hakkında
var olan fakat bilinmeyen belgelerin bulunamayışıdır. Bu se­
beple Atatürk ve ailesinin geçmişini aydınlatacak yaklaşık bir
asırdan beri çok sayıda akademisyen ve araştırmacının bir
türlü bulamadığı, arşiv kayıtlan ve belgelerin bir şekilde bu­
lunup tespit edilmesi gerekiyordu. Atatürk ve ailesine ait ka­
yıtları ve belgeleri tespit edebilmek için, yüzlerce defteri,
binlerce belgeyi incelemek gözden geçirmek gerekiyordu. Biz
de büyük emek ve çaba isteyen bu zor olan işi başarmaya ça­
lıştık.
Osmanlı arşivinde yapmış olduğumuz on yıllık bir çalış­
mayla, hemen her gün arşive giderek, onlarca defteri yüzlerce
belgeyi gözden geçirmek suretiyle büyük çaba sarf ettik. Ni­
hayetinde, Atatürk ve ailesine ait çok sayıda belgeleri tespit
ederek, kitap haline getirip yayımlayarak kamuoyu ile paylaş­
tık.
Osmanlı arşivinde Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zü­
beyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi'nin ailesiyle ilgili ola­
rak tespit ettiğimiz Osmanlı dönemine (XIX. yüzyılın ortalan)
ait nüfus defterlerindeki kayıtlara göre aile hakkında anlatılan
rivayetlerin hemen hepsi de çok az bilgi vermektedir. Osmanlı
arşivinde kayıtlı Atatürk'ün hem annesi hem babası tarafı ai­
lesine ait çok sayıda belge bulunmasına rağmen, araştırılıp tes­
pit edilerek kamuoyu , ile paylaşılmadığından Türk milleti,
dünya kamuoyu arşivdeki Atatürk ile ilgili belgelerden ve bu
belgelerde yer alan bilgilerden haberdar değildir.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım ve Atatürk'ün babası
Ali Rıza Efendi tarafı ailesi hakkında yazılanlar ve verilen bil­
giler ve şecerelerin hemen hepsinde yanlışlıklar ve e!Q;iklikler
mevcuttur. Biz bu eksiklikleri ve yanlışlıkları saymak yerine,
belgelere dayalı yeni doğru ve net bilgileri okuyucuyla payla­
şacağız. Fakat burada şu gerçeğin de altını çizmek mecburiye-

26
Levent Şahverdi Arşivi
tindeyiz. Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili hazırlanmış çok sa­
yıdaki kitap ve makalelerde Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi
ve babası tarafı ailelerine ait verilen bilgilerin büyük bir kısmı
ve bütün şecereler hem eksik hem de çok sayıda yanlışlıklarla
doludur. Bunun muhterem okuyucularımız tarafından bilin­
mesi gerekir.
Mevcut şecerelerde, Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zü­
beyde Hanım'ın dedesi İbrahim Ağa olarak gösteriliyor. Sözü
edilen İbrahim Ağa, Feyzullah'ın babasıdır. Mustafa Kemal
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin dedesinin dedesi Şeyh
Hacı Ali Rıza Efendi'nin kardeşinin adı İbrahim Ethem' dir. Kı­
sacası, Atatürk'ün her iki tarafı ailesinden iki "İbrahim" adı
söz konusudur. Yani Atatürk' ün ailesinden her iki tarafta (Ata­
türk'ün annesi ve babası tarafının) da İbrahim ismi bulunuyor.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi tarafının bilinen ilk ismi Se­
lanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'dir. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım tarafı aile­
sinin bilinen ilk ismi, Atatürk' ün Süleyman Sırrı Bey ile hazır­
ladığı şecereye göre Molla Hasan' dır. Sözü edilen Molla
Hasan, Osmanlı arşivindeki kayıtlara göre Selanik Mevleviha­
nesi Postnişini (dervişi) Şeyh Hasan Efendi' dir. Hem Zübeyde
Hanım tarafının hem Ali Rıza Efendi tarafının bilinen ilk ismi
Şeyh Hasan, namı diğer Molla Hasan' dır. Bu zat ise yukarıda
belirtildiği üzere Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan
Efendi'dir. Şeyh Hasan Efendi'nin Ali Ağa ve meşayıhtan Şeyh
Ahmed Efendi adında iki oğlu bulunuyor. Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın tarafı ailesinin
atası Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Ali Ağa (veya (Hacı Abdul­
lah)'ya dayanıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali
Rıza Efendi tarafı ailesinin atası Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu
meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmed Efendi' ye dayanıyor. Kısacası
her iki ailenin de şeceresi Şeyh Hasan'dan birleşiyor. Şeyh
Hasan Efendi'nin oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi'nin
oğlu Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'dir
(1788-1852?). Şeyh İbrahim Ethem Efendi', Atatürk'ün babası
Ali Rıza Efendi'nin dedesinin dedesi Şeyh Haa Ali Rıza Efen­
di'nin kardeşidir.
Atatürk' ün ailesiyle ilgili olarak Osmanlı tapu tahrir defteri,
temettuat defteri ve nüfus defteri kayıtlarında tespit ettiğim
yeni belgeler ışığında hangi isim hangi aileye mensuptur, bunu

27
Levent Şahverdi Arşivi
tespit etmek mümkün olabilmiştir. Bir başka anlabmla, Ata­
türk ile ilgili olarak bugüne kadar kitaplarda yazılan ve riva­
yetlerde anlablan pek çok hususun, buna isimler dahil,
birbiriyle karıştırılmış olduğu tespit ettiğimiz bu yeni belgeler
sayesinde ortaya çıkarılmıştır.
Belgelerde yer alan kayıtlardan, Atatürk'ün hem annesi
hem de babası tarafı ailelerde aynı isimde yaşları farklı insan­
ların adlarının birbiriyle karışhrılmış olduğu kesin olarak an­
laşılıyor. Halveti dergahı postnişini Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi'nin adının, Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi ile karış­
tırılmış olması gibi; Ali Rıza Efendi'nin babası Hacı Hafız
Ahmet Efendi'nin adı Atatürk'ün büyük dedelerinden olan,
Şeyh Ali Rıza'nın babası meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet
Efendi'nin adıyla kanşhrılmışhr. Aile fertleri arasından büyük
dededen toruna kadar eskilerin ifadesiyle asıldan fürua kadar
olan kişiler arasında aynı adla farklı kişiler bulunmasından do­
layı, isimler birbirleriyle karışhrılmışhr. Atatürk hakkında an­
latılan rivayetlerdeki tutarsızlıklar ve birbirleriyle çelişmesi,
isimlerin birbirleriyle karışhrılması bundandır. Ailedeki isim­
lerin birbirine karıştırılması Atatürk'ün hem annesi tarafı ailesi
hem de babası tarafı ailesi için geçerli bir durumdur.
Bunun sebebi bugüne kadar konunun detaylı olarak araş­
hnlmaması ve aydınlatıcı belgelerin bulunamayışı ve bilgilerin
yetersiz oluşudur. Bu yüzden isimlerin pek çoğu bilinmiyor,
bilinenler de diğerleriyle karıştırılıyordu. Atatürk'ün babası
Ali Rıza Efendi'nin isminin, büyük dedesi diğer Ali Rıza (Hal­
veti Şeyhi Ali Rıza) Efendi'nin adıyla karıştırılmış olduğu
gibi . . .
Atatürk'ün hazırladığı şecerede ailenin ilk ismi Molla
Hasan, Molla Hasan' dan sonra İbrahim Ağa, İbrahim Ağadan
sonra da Feyzullah Ağa ve daha sonra da Zübeyde Hanım ve
Ali Rıza Bey ile Mustafa Kemal adları sıralanıyor. Halbuki ri­
vayetler de, nüfus defteri kayıtları ve temettuat defterlerindeki
kayıtlar da Feyzullah Ağanın babasının İbrahim Ağa, İbrahim
Ağanın babasının da Hacı Abdullah Ağa olduğunu söylüyor.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım tarafından hem Hacı
Hasan Ağa, hem Hacı Abd ullah Ağa, hem de İbrahim Ağa
isimleri bulunuyor.
Aynı isimler, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım tarafında
olduğu gibi, Atatürk'ün babası Ali Rıza tarafında da bulunu-

28
Levent Şahverdi Arşivi
yor. Örneğin Zübeyde Hanım tarafında Molla Hasan adı bili­
niyor. Aynı şekilde Mustafa Keınal'in babası Ali Rıza Efendi
tarafındaki ailenin bilinen ilk ismi Şeyh Hasan' dır. Selanik
Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan'ın iki oğlu bulunuyor.
Şeyh Hasan'ın oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi.
Şeyh Ahmet'in oğulları; Mehmet Sadık, Şeyh İbrahim
Ethem, Şeyh Hacı Ali Rıza ve Şeyh Mehmet Ali ve Şeyh Yakub
efendiler. Buradaki İbrahim Ethem ile Zübeyde Hanım aile­
sindeki Hacı Abdullah Ağanın oğlu İbrahim Ağa ile karıştırıl­
dığı gibi, hem anne tarafında hem de baba tarafında bulunan
Hasan isimleri birbiriyle karıştırılmıştır. Atatürk'ün hazırladığı
şecerede adı geçen Molla Hasan' dan sonra gelen İbrahim Ağa,
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağa­
nın babasıdır.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin babası tarafı ailesin­
deki İbrahim Ağa ise, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim
Ethem Efendi' <lir. Şeyh İbrahim Ethem Efendi, Şeyh Hasan
Efendi'nin oğlu meşayıhtan Ahmet Efendi'nin oğludur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ailesi ile ilgili olarak Os­
manlı arşivinde bulunan nüfus defterleri, temettuat defterleri
ve çeşitli tapu ve tahrir defterlerindeki kayıtlar ile diğer bazı
evraklardan tespit ettiğimiz üçyüze yakın belgelere göre, Mus­
tafa Kemal ATATÜRK' ün annesi Zübeyde Hanım tarafı ailesi
ile, Mustafa Kemal ATATÜRK' ün babası Ali Rıza Efendi'nin
ailesi tarafının Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan
Efendi namı diğer Molla Hasan Efendi'den birleştiğini göster­
mektedir. Dolayısıyla hem Zübeyde Hanım hem Ali Rıza Efen­
di' nin Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
torunu olduklarını ortaya çıkarmaktadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım,
Selanik Mevlevihanesi Postnişini (dergah yöneticisi, dervişi)
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Ali Ağa'nın Sofu Mustafa, Seyyid
Hacı Hasan ve Mehmed Ağa adındaki oğullarından Mehmed
Ağa'nın oğlu İbrahim Ağa'nın oğlu Feyzullah Ağa'nın kızıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, Se­
lanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendsi'nin oğlu
meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmed Efendi'nin oğlu Şeyh Hacı Ali
Rıza (Halveti şeyhi) Efendi'nin oğlu Mehmed Nuri Efendi'nin
oğlu Hacı Hafız Ahmed Efendi'nin oğludur. Selanik Mevlevi­
hanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi, Gazi Mustafa Kemal Ata-

29
Levent Şahverdi Arşivi
türk'ün dedesinin dedesinin dedesidir. Dolayısıyla Gazi Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün annesi ve babası tarafı ailesi Şeyh Ha­
san' dan birleşmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, Selanik Mevlevihanesi Postnişini
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efen­
di'nin oğlu Halveti Şeyhi Kocakasım Paşa Mahallesi Camii
İmamı Hacı Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri Efendi'nin
oğlu Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu Ali Rıza Efendi'nin oğlu­
dur.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin adını almış olduğu
Selanik Kocakasım Paşa Mahallesi Cami İmamı Halveti Şeyhi
Ali Rıza Efendi, Atatürk'ün dedesinin dedesidir. Atatürk'ün
dedesi (büyükbabası) Hacı Ahmet Efendi'nin dedesi olan Şeyh
Hacı Ali Rıza Efendi ile Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
İbrahim Ethem Efendi kardeştir.
Şeyh İbrahim Ethem Efendi, "Kırmızı Hafız" olarak bilinen
Hafız Mehmet Emin Efendi'nin babasıdır. Dolayısıyla Salih Er­
batur' un babası olan Hafız Mehmet Emin Efendi ile Ata­
türk'ün babası Ali Rıza Efendi ve onun babası Hacı Ahmet
Efendi amcazadedirler.
Bazı kitaplarda ve anlatılarda yer alan Hafız Ahmet Efendi
ile Hafız Mehmet Emin Efendi'nin birbiriyle baba-oğul veya
kardeş oldukları bilgisi belgelere göre kesinlikle doğru değil,
yanlıştır. Belgelere göre doğru olanı Hafız Hacı Ahmet Efendi
ile Hafız Mehmet Emin Efendi'nin amcazade olduklarıdır.
Osmanlı Arşivlerinde tespit ettiğimiz kayıtlarda verilen bil­
gilere göre, Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi ile Kırmızı Hafız
adıyla bilinen Şeyh Hafız Mehmet Emin Efendi kardeş değil,
birbirleriyle amcazadedirler.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün babası Ali Rıza Efendi, Sela­
nik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin torunu
Halveti Şeyhi ve Selanik Kocakasım Paşa Camii İmamı Hacı
Ali Rıza Efendi'nin sulbünden geliyor. Kırnuzı Hafız Mehmed
Emin Efendi ise, Şeyh Hasan Efendi'nin torunu Mevlevi şeyhi
Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin oğludur. Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin adını taşımış olduğu büyük dedesi Halveti
şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi ile Şeyh İbrahim Ethem Efendi kar­
deştir.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi'nin oğullarından Şeyh

30
Levent Şahverdi Arşivi
İbrahim Ethem Efendi, Kırmızı Hafız diye bilinen Mehmet
Emin Efendi'nin babasıdır. Atatürk'ün soyu ile ilgili hazırlan­
mış kitaplarda ve mevcut şecerelerde Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi ile Hafız Mehmet Emin Efendi'nin Hacı Hafız
Ahmet Efendi'nin oğlu olarak gösterildiği gibi, bazıları da
Mehmet Emin Efendi ile Atatürk' ün dedesi Hacı Hafız Ahmet
Efendi'yi kardeş olarak göstermişlerdir. Hacı Hafız Ahmet
Efendi ile Kırmızı Hafız Mehmet Emin Efendi kardeş değil,
birbirleriyle amcazade olmaktadırlar. Yine aynı şekilde bu ki­
taplarda ve şecerelerde Hafız Mehmet Emin Efendi'nin oğlu
Salih Erbatur'un Mustafa Kemal'in amcasının oğlu olduğunu
yazmaktadırlar. Mustafa Kemal Atatürk'ün amcası yoktur.
Atatürk'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin amcazadeleri
vardır.
Şeyh İbrahim Efendi ve oğlu Mehmet Emin ve onun oğlu
Salih Erbatur, Atatürk' ün dedesi Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin
amcazadesidirler. Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin oğlu Meh­
met Emin Efendi, Mustafa Kemal Atatürk' ün babası Ali Rıza
Efendi ile amcazadedir.
Atatürk' ün kız kardeşi Makbule Hanım ve annesi Zübeyde
Hanım'ın anlattıklarına göre; Ali Rıza Efendi'nin kardeşi Mus­
tafa'yı (Mustafa Kemal Paşa onun adıru taşıyordu) küçük yaş­
larda salıncakta sallarken düşürüyor. Bebek Mustafa,
salıncakta düşmesi sonucunda küçük yaşta vefat ediyor. Onun
adıru da Ali Rıza Efendi'nin kendi çocuğuna (Mustafa Kemal )
isim olarak veriyor.

Atatürk' e Yapılan İftiralara Belgelerle Cevap Verdik


Ülkemizde, maalesef pek çok mevhum istismar edilmekte­
dir. "Din" adının etrafında kümeleşmiş, din adını kullanarak
istismar edenler olduğu gibi, "Atatürkçülük" adı altında "Ata­
türk'ü" istismar edenler de bulunmaktadır.
Nasıl ki "dini söylemlerle, dini motifler kullanılarak" din­
dar ve mütedeyyin insanlar, din adına kullanılıp sömürülü­
yorsa; Atatürk de " Atatürkçü görünerek" şahsi çıkarlanru "her
�eyin üstünde" görenler tarafından istismar edilmektedir. Ata­
türk' ün istismar edilmesi, O'nun ölümünden sonra da maale­
sef devam ettirilmiştir. Aslında Atatürk' ü sevmeyen ve
J\ tatürkçülük adına Atatürk'ü istismar eden sözde Atatürkçü­
k·rdir.

31
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk' ün hatırasını taşıyan her mevhum, bu istismarlann
başında geliyor. Türkiye' de bazı kişiler ya da sosyal gruplar
tarafından şahsi çıkarları uğruna " Atatürk" ya da "Atatürkçü­
lük" kavramlarının arkasına sığınarak, maalesef istismar edi­
lerek sömürülmüştür Bazı menfaat grupları tarafından halen
.

bu büyük insanın adı istismar edilmektedir.


Atatürk döneminde veya onun ölümünden sonra konulan
yasaklar ve uygulamalar, Atatürk ve Atatürkçülük adına ya­
pılmışbr. Cumhuriyet döneminde uygulanan birçok yasaklar
yine Atatürk adına yapıldığı söylenerek konulmuştur. Aslında
dine ve dindarlara karşı yapılan bu tür faaliyetler aslında din
karşıtı olanların kendi düşüncelerini Atatürk adına topluma
dayatmak istemelerinden ileri geliyor. Atatürk'ü din düşmanı
olarak görmeye ve göstermeye alışmış olanlar, bu konuda
büyük ölçüde amaçlarına ulaşmışlardır. Nitekim Atatürk
adına yapılan bu baskılardan oluşan tepkiler Atatürk adına ve
aleyhine gelişmiş ya da bu durum kasıtlı olarak oluşturulmuş­
tur.
Mustafa Kemal Atatürk' ün yaşamına ilişkin yazılan kitap­
lar ve hazırlanan yayınlar geniş halk kitlelerine tam anlamıyla
ulaştırılamamıştır. Atatürk'ün annesi ve babası tarafının soyu
hakkında gerektiği şekilde ve detaylı olarak yeterli araşbrma
yapılamamış olması, Atatürk ile çok sevdiği Türk toplumu
arasında büyük bir boşluk oluştu rmuştur.
Atatürk düşmanları, bu boşluktan faydalanarak O'nu de­
vamlı olarak kötülemek yoluna gitmişlerdir. O'nun bir insan
olarak yaşamında yapmış olduğu hata ve yanlışlıkları istismar
edenler tarafından aamasızca ve sinsice kullanılarak manevi
şahsiyeti ve ailesi yıpratılmaya çalışılmışbr.
Maalesef okullarımızda ve hazırlanan kitaplarda Mustafa
Kemal Atatürk, doğru ve net bilgilerle anlatılmadığı gibi ge­
rektiği gibi tanıtılamamıştır. Ne yazık ki yükseköğretim ku­
rumlarında bile Atatürk'ün düşündüğü gibi, ne Cumhuriyet
tarihi ne de Cumhu riyet'in kazanımları hakkında Cumhuri­
yet'in özüne ve ruhuna uygun olarak onun istediği doğrultuda
eğitim verilip öğretilememiştir.
Atatürk'ü se vm eyenl er, hatta ona düşman o lanl a r dahi
bugün sorduğunuz zaman, kendini "Atatü rkçüyüm" diye
göstermeye çalışır. Maalesef, Atatürkçü geçinenlerin mühim
bir kısmı da dahil olmak üzere Atatürk' e dil uzatanların büyük

32
Levent Şahverdi Arşivi
çoğunluğu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili iki veya
üç kitap, hatta bir kitap bile okumamışlardır.
Anadolu'yu Türksüzleştirmek, milyonlarca şehit ve Gazi­
lerimizin al kanlarıyla ve canlarıyla bizlere emanet ettikleri
cennet misali güzel yurdumuzu sömürü haline getirmek iste­
yen, Atatürk üzerinden, Türk Devletini yıkmaya çalışan, kök­
leri dışarıda uzantıları içeride olan hain örgütlerin, emperyalist
devletlerin planıdır. Dünya şer güçleri tarafından düşünülerek
içerideki ihanet şebekeleri tarafından uygulanmaya çalışılan
bu kötü ve çirkin olduğu kadar haince plan, Mustafa Kemal
Atatürk'ün dediği gibi "dahili ve harici bedhahların" işidir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hakkında pek çok kitaplar ya­
zılmasına rağmen, O'nun doğduğu yer (Selanik Vilayeti) ve
soyu ile ilgili olarak ortaya ahlmış, mesnetsiz bazı iddialar bu­
lunuyor. Ortaya atılan bu iddiaların çoğunluğu muallakta
kalan, bilgiye ve belgeye dayanmayan, indi görüşler ve tarihi
gerçeklerden uzak, pek çoğu "çamuru duvara at, yapışmazsa
da izi kalır" düşüncesiyle Atatürk'ü kötülemeye yönelik id­
dialardır.
Türk ve Müslüman aleyhtarlığını, Atatürk düşmanlığını bir
devlet siyaseti haline getiren bahlı yazarlar dahi O'nun büyük
bir deha olduğunu, O'na saygı duyulması gerektiğini ifade et­
mişlerken, Atatürk' e en ağır iftiralar ve hakaretler kendi ülke­
sinde yapılmışhr. Atatürk'ün kendisinin soyu sopu belli
olmayan bir kimse olduğu söylenmiş, O'na ve ailesine iftira
edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi; "Tarih yazmak,
tarih yapmak kadar mühimdir: Yazan yapana sadık kalmazsa,
değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hal alır." Bu sözü
sanki Atatürk, kendisi ve yaşamı hakkında söylemiştir. Yakla­
şık bir asırdan beri, Atatürk'ü milletinin gözünden düşürmek
isteyenlerce hep Atatürk'ün yaşamının bilinmeyen yönleri,
daha doğrusu yeterince araştırılmayıp ihmal edilen konuları
istismar edilmeye çalışılarak göz önüne getirilmiştir.
"Atatürk, birilerinin görmek istedikleri gibi ne kusursuz bir
adam ne de topluma sunmaya çalış1ldığı gibi kutsanmış bir
kişi değildir. Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptıkları ve eserleri
ölümsüz olduğu kadar kendisi de ölümlü bir fanidir. Hataları
v e günahlarıyla birlikte nihayetinde, o da bir insandır. Bir

33
Levent Şahverdi Arşivi
insan olarak tabii ki; onun da güçlü yönleri ve zayıf yönleri
olacaktı.
Atatürk, ömrünü cephede ve savaşlarda geçirmiş, askeri
dehasıyla savaş meydanlarında büyük ve başarılı bir kuman­
dan olduğunu kazandığı zaferlerle yedi düvele göstermiştir.
Türk milletinin onuru, haysiyet ve şerefini korumak için
tam 17 yıl o cepheden bu cepheye koşmuş, istiklal ve bağım­
sızlık savaşımızın öncülüğünü ve önderliğini yapmıştır.
Nihayetinde o da bir insandır. Her insan gibi, o da mensubu
bulunduğu Türk milletinin diğer milli kahramanları gibi, ya­
şamış ve kendi destanı yazmış, ebediyete göçmüş büyük bir
liderdir. Askeri dehasında ve siyasi liderliğinde pek mümtaz
bir insan olduğunu dost düşman tüm dünya ülke liderleri ta­
rafından kabul ve tasdik edilmiş büyük bir devlet adamıdır.
Bu sebeple, bazılarının bu büyük insanı gözden düşürmek
için karalayıp kötülemeleri, ailesine ve kendisine iftira etmeleri
onu sevmeyenlerin ve çekemeyenlerin, Türk milletinin birlik
ve beraberlik duygularının hara olmasından dolayı bir türlü
kabullenemeyişlerinden kaynaklanmaktadır.
Atatürk ve ailesine yapılan iftiraların hepsi de dayanağı ol­
mayan ind i görüşler ve sırf kötülemek ve Türk toplumunun
gözünden ve gönlünden düşürmek isteyen ihanet çevrelerinin
kasıtlı olarak uydurmuş olduklarından ibarettir. Atatürk'e ya­
pılan bu iftiraların dini bakımdan büyük bir günah olduğunu
ve büyük bir vebali gerektirdiğini insanların kesinlikle bilmesi
gerekiyor.
Tarihi gerçekler bu kadar açık ve net iken birilerinin hala
ısrarla Atatürk' ün soyu belli değildir demesi bedhah olanların
işidir.
Özellikle dindar görünüp dindar olan insanları yanıltmaya
ve aldatmaya çalışmak acizliğin ve paydası düşük insanların
işidir. Değil Atatürk'ü, herhangi bir insanı bile kötülemek ve
karalamak, kendisine ve ailesine iftira atmak İslam dininin hü­
kümlerine göre hem bu dünyada hem de uhrevi alemde
maddi ve manevi cezayı gerektirir.
Yüce dinimiz İslam'ın hükümlerine göre bu günahı irtikap
edenlerin müfteri durumuna düştüklerini kesinlikle bilmeleri
gerekir.
Müslüman olan iftira etmez. Allah'ın yasakladığıyla amel
etmez. İftira etmek Müslüman olanın yapacağı bir iş değildir.
İfti ra etmek hem edepsizlik, hem ahlaksızlıktır.

34
Levent Şahverdi Arşivi
"Zübeyde Hanım gibi mümine bir hanıma, namazında ni­
yazında olan bir Müslüman ve hayırsever kadına iftira atanlar,
bilmem nerde çalışıyor diye düzmece belge dağıtanlar, şunu
çok iyi bilsinler ki, dünyada da ahirette de sizlerin Cenab-ı
Hak indinde asla yeriniz yoktur, yüzünüz de asla ak olmaya­
caktır. Bu işi yapanlar, hem Müslümanım diyorlar hem dinda­
rım diye geçiniyorlar. Bir Müslüman kadına zina iftirasında
bulunuyorlar. Bir zinadan da öte, fahişelik ithamında bulunu­
yorlar, bilmem nerde çalışıyor diye. Bu işi yapan herifler, hiç
bunun dini müeyyideyi cezası nedir, bunun karşılığını düşün­
düler mi? En azından karıları boş düşer, bu konuda fetva var.3
Yayımladığımız bu belgelerle birlikte anlatılanların eksik,
yalan ve yanlış olduğunu, iftira olduğunu belgeleriyle ortaya
koymuş bulunuyoruz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü şu veya bu şekilde eleştiren­
ler, O'nun soyu hakkında ileri-geri konuşanlar; her şeyden önce
kendilerinin geçmişine dair bir araşbrma yapsınlar. Kendilerine
lider olarak benimseyip seçtikleri kişilerin soyunu sopunu,
hangi millete mensup olduklarını araştırıp öğrendikten sonra
dönüp Mustafa Kemal' in soyu hakkında konuşabilsinler.
Yalan haberin ve iftiranın İslam' da yeri yoktur. En büyük
günahlardandır. Müslüman olan iftira yapmaz, yapamaz. Her­
hangi bir Müslüman haksız ve suçsuz olduğu halde, bilmediği
tanımadığı halde herhangi bir kimseye iftirada bulunursa,
onun yeri ahirette ebedi cehennemde kalmaktır.
İslam fıkhına (hukukuna) göre; dünyada iken onun tanık­
lığı dahi kabul edilmez. İftira dil ile yapılan toplumsal bir ci­
nayettir.
Hz. Peygamberimizin (s.a.v. ) muhterem eşi Hz. Ayşe'ye
(r.a.) Yahudiler iftira etmişlerdi. Bir Müslümana iftira etmek,
Hz. Peygamberimizin muhterem eşi Hz. Ayşe' ye iftira etmek
gibidir.
Bizdeki temel sorunun kaynağı; inand ıklarımızın yaşamaya
bir türlü dönüştürülememiş olmasıdır. İnana ayn, hayatı ayrı
algılıyoruz. Bu yüzden çifte standartlı anlayış ve algılayış çiz­
gimiz var. Toplumdaki bu hastalıkların çaresi İslam'ın özüne
dönmektir. İslam'ın emir ve yasaklarına uyarak gerçek İslam'ı
hayatımızda yaşamaktır. Bunu başarabilmek için, Yüce dini­
mizi çok iyi anlamak ve algılamak gerekiyor.

35
Levent Şahverdi Arşivi
İslam dini, falanın dediği filanın anlattığı değildir. Bizzat
Allah elçilerinin yaşadığı, alemlere rahmet en son peygamber
Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a.v. ) hayatına uyguladığı ilahi
ve sosyal prensiplerdir. İslamiyet, bizzat Allah'ın insan fıtra­
tına uygun olarak peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği, bu­
günün evrensel değerleriyle ölçüşen hususlann pek çoğudur.
Günümüz insanının en önemli problemi, bil meden dindar­
lık ve bilmeden din karşıtlığıdır. Yan lış bilgileri düzeltmek,
doğru bilgiyi doğru kaynaktan alarak insanlara ulaştırmak en
başta gelen görevlerimizdendir.
Günümüz Müslümanlarının pek çoğu bilerek veya bilmeye­
rek inandıkları dinin gerektirdiği şekilde yaşamıyor, maalesef
hayatına uygulamıyor, uygulayamıyor. Kendi bildiklerini, duy­
duklarını, hatta kendi inandıklarını din olarak algılıyor, bunları
yaşamında uygulamaya çalışıyor. İslam'ın kesin olarak emret­
tiği ve üzerinde durduğu, olmazsa olmazları olan hususları
doğru sözlü olmak, yalan söylememek, iftira etmemek, kul
hakkı yememek, hiçbir kimseye, hiçbir şeye zarar vermemek,
hatır gönül kırmamak, herkese yardımcı olmak, herkese iyilik
etmek, bütün kötülüklerden kaçınmak gibi ilahi prensiplere sıkı
sıkıya bağlanacağı, bu idealleri yaşamında uygulayacağı yerde
şekilcilikten öteye geçmeyen katı, kurala ve sığ görüşler üzerine
bina edilmiş, İslam'ın özüne uymayan bir yaşam sürüyor.
İslamiyet' in özüne uymayan kesinlikle yasaklamış olduğu
hususlardan birisi de yalan haber üretmek, hakkında hiçbir
bilgisi olmadığı halde bunları dile getirmek ve taşımak, baş­
kalarına iftira etmek gibi günahlardır. Türk ve İslam düşman­
ları tarafından, fitne ve fesat çıkarmak maksadıyla ortaya
atılan mesnetsiz yalan haberler, suizanları, uydurulmuş yalan­
lan araştırıp sormadan, okuyup öğrenmeden, bilmeden, hiçbir
şekilde kendisini tanımadığı hakkında iyi veya kötü hiçbir şey
bilmediği izzetli ve masun insanlara iftira yapmaktadırlar.
Bunlar, İslam'ın bunca yasaklarına ve kesin hükümlerine rağ­
men Allah'tan korkmadan, vatan, millet uğruna h ayatlarını
feda eden, canlarını veren Gazilerimi zden ve şehitlerimizden
utanmadan yalan haber üretmeye, dedikodu, gıybet ve iftira­
larını sürdürmeye devam ediyorlar.
Kuvva-yı Milliyemizin temsilcisi ilk Cumhurbaşkanı mız
medarı iftiharımız merhum Mustafa Kemal ATATÜRK ve ai­
lesine olmadık iftira lar atmaktadırlar.

36
Levent Şahverdi Arşivi
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ailesine iftira atanlar, yü­
reğinde vatan sevgisi, kalbinde Allah korkusu olmayanlardır.
Helal nedir, haram nedir, bilmeyenlerdir. İftira İslam' da yasak
mıdır, günah mıdır değil midir bilmeyen, dinin hükümlerin­
den bihaber ya da hiçe sayan, kendisini dindar sanan kindar­
lardır.
Artık, Türkiye' de ve Yunanistan' daki Osmanlı arşivlerinde
tespit ettiğimiz belgelerle Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK' ün
sülalesi, soyu - sopu kesin ve net olarak yedi nesil biliniyor ve
artık tarafımızdan arşiv belgeleriyle ispat edilmiştir. Ata­
türk'ün soyu sopu bellidir ve belgelere dayalı olarak tam 7
nesil ileri bir tarihe ATATÜRK' ün Soykütüğünü götürebiliyo­
ruz. Arhk Mustafa Kemal Paşa'nın annesi ve babası tarafı ai­
lesinin tüm bilgilerine sahip bulunuyoruz. İlla da biz kimsenin
soyunu sopunu araştırmaya meraklı değiliz. Ancak, hiç kimse
kusura bakmasın!
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük devlet adamı
Atatürk' e ve ailesine iftira etmek ve suizanda bulunm ak gibi
bir pervasızlığa ve haksızlığa hiçbir kimsenin hakkı yoktur. İf­
tira atanlara karşı birilerinin mutlaka gerçekleri ortaya çıkarıp,
müfterilerin yüzlerine belgelerle iftira etıniş olduklarını hay­
kırması ve yaklaşık yüz yıldır yapılan bu karalamalara, kötü­
lemelere ve iftiralara karşı cevap vermesi gerekiyordu.
Bana bazıları soruyor ki; neden Atatürk' ün soyunu sopunu
yazıp ortaya çıkardın? İyi ama bu ortadaki bu yalanları, sui­
zanları, iftiraları kim cevaplayacak? Bunlara tarihi belgeler ışı­
ğında nasıl cevap verilmelidir? İşte ben bunu yapmaya
çalıştım. Allahü Teala'run (c.c.) yardımıyla arşiv belgeleriyle
cevap vermek işi bize de nasip oldu. İftiracılara karşı, belgeleri,
tarihi gerçekleri dilimizin döndüğü ve nefesimizin yettiği
kadar anlatmaya devam edeceğiz.
Atatürk ve ailesine iftira atanlar, buna sebep olanlar, bu if­
tiraların peşinden bilerek veya bilmeyerek gidenler, internet
ortamında paylaşanlar, bunların hepsi de önce kendilerine
sonra da bu yalanlara inanarak, bu istismara bilerek veya bil­
meyerek alet edilen insanlara yazık ediyorlar. Bunun vebalini
ahirette Yüce Tanrı'ya nasıl verecekler?
17 yıl bu ülke için savaşmış milli bir kahramanı n yüzüne,
onun silah arkadaşlarırun, binlerce milyonlarca şehit ve gazi­
lerimizin yüzüne nasıl bakacakl a r? A ta tü r k bu güzel ülkeyi,

37
Levent Şahverdi Arşivi
bu cennet vatanı düşmanlarımızdan Allah'ın izniyle ve ruhsa­
tıyla ve nusratıyla, Türk milletinin vermiş olduğu desteğiyle
bir destan yazarak kurtardı. Ben de büyük Atatürk ve ailesinin
maneviyatını, müfterilerin iftiralarından kurtarmaya çalıştım.
Ey müfteriler, elinizi vicdanınıza koyunuz. Sizden biriniz
kendinize, kendi eşinize, annenize, kızınıza veya iftira edilme­
sine gönlünüz razı olur mu? Müslüman odur ki; elinden be­
linden dilinden başkalarının emin olduğu, güvende bulun­
duğu kimsedir.
Bir mümin, bir Müslüman kendisi için istemediğini nasıl
bir başkası için isteyebilir. Önce herkes kendine baksın. Kendi
gözünün önündeki çöpü görmeye çalışsın. Önce kendi ayıbını
aramaya, yaptığı günahlardan tevbe etmeye çalışsın. Önce her­
kes eline bir ayna alıp önce kendine bakmalıdır . . .
Müslümanım deyip hem de İslam'ın en büyük günahlar­
dan saydığı iftirayı, Zübeyde Hanım gibi dini bütün mümine
bir kadına yapmak, kesinlikle bir Müslümana yakışmaz. Müs­
lümanlığa sığmaz. Müslümanım diyen de zaten iftira etmez.
İslam Dini'nde iftiranın yeri yoktur ve yasaklanmıştır.
Kur'an-ı Kerim' de ayetlerle, Hazreti Muhammed (s.a.v.) hadis­
i şerifleriyle kesinlikle yasaklanmıştır. İslam Dini'nin ilahi hü­
kümlerinin dayanağı olan bu iki büyük kaynağa göre, Allah'a
ortak koşmaktan sonra ikinci büyük günah insanlara iftira et­
mektir.
Hz. Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde, iftira eden kişi­
nin ölünceye kadar mahkemelerde şahadetinin kabul edilmez
olduğu. Öldükten sonra da ebedi cehennemde kalmak gibi bir
cezasının bulunduğu vurgulanmıştı r. Dolayısıyla, İslam Di­
ni'ne göre bunun delillerini kitabımızda vermeye çalıştık. Ona
karşı vefa borcumuzu bu şekilde ödemek, sevgimizi ve minnet
duygumuzu ifade edebilmek için, onun yolunda olduğumuzu
ve hiçbir zaman onu unutmadığımızı ve unutmayacağımızı
dile getirmek maksadıyla bu kitabı hazırladık. Dolayısıyla, Bir
Türk çocuğu ve bir Türk yazar olarak ulusal görevimi yerine
getirdiğime inanıyorum.
Bu kitap, Atatü rk ve ailesi hakkında söylenen, yazılan tüm
yalanlara, yapılan iftiralara ve kötülemelere karşı Osmanlı dö­
neminde (il. Abdülhamid zamanında) Atatürk ve ailesi hak­
kında devletin en üst düzey kurumları ve yöneticilerinin

38
Levent Şahverdi Arşivi
imzasıyla düzenlenmiş resmi evrakların, orijinal belgeleriyle
cevap vermek için kaleme alınışhr.
Bu kitabın yazarı, 1 974- 1978'de Sivas İmam Hatip Lise­
si'nde okumuş, daha sonra üniversite tahsilini yapmışhr. Do­
layısıyla yazar, din eğitimi almış ve dindar bir aileden gelmiş
birisi olarak, kitabın ilgili bölümlerinde kitabın konusu gereği
bazı dini konulardan da bahsetmek gereği duymuştur. Yazar,
bu kitapta asla hiç kimsenin kalbini ya da gönlünü kırmak, ki­
şilik hakl a rına saldırmak gibi bir amaç asla gütmemiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün dediği gibi; ta rih yap­
mak, tarih yazmak kadar mühimdir; yazan yapana sadık kal­
mazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hal alır.
Yakın tarihimizin bazı noktalarını adeta cımbızlayarak bir
takım kelime oyunları ve sahte belge dü zenlemek suretiyle
Atatürk'ün annesi ve babası üzerinden Atatürk'e yapılan ifti­
ralara, "Evlilik kaydı var mı? Zübeyde Hanım ile Ali Rıza
Efendi'nin ne i l gisi var", Ali Rıza Efendi, Atatürk' ün babası
değildir diyenlere karşı tarihi hakikatleri ortaya koymak sure­
tiyle yalan tarih yazanlara, iftira ederek tarihi gerçekleri ters
yüz etmek isteyenlere şamar gibi cevap vermek için hazırlan­
mıştı r".
Dolayısıyla bu kitabı n amacı, tarihi belgeleri ve gerçekleri
konuşturmak suretiyle Atatürk' ün ailesine yapılan iftiraların,
kötülemelerin yalan olduğunu belgelerle ortaya koymaktadır.

Habertürktv'de "Tarihin Arka Odası Programına"


Konuk Olarak Katıldık
Mustafa Kemal ATATÜRK ve ailesi ile ilgili Osmanlı arşiv­
lerinde yeni tespit ettiğimiz bu belgelerin önemine binaen
Sayın Mu rat Bardakçı ve Erhan Afyoncu tarafından Habertürk
TV' de her hafta cu ma rtesi günleri yayımlanan, "Tarih in Arka
Odası" programına davet edilerek konu k olarak kahldık5. Ha­
bertürk TV'de ga zeteci, tarihçi ve yazar Sayın M u rat Bar­
dakçı'run, Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve Prof. Dr. Nurhan
Atasoy ile bi rlikte sundukları bu seçkin programa davet etme­
leri şüphesiz bizi onurlandırmışhr.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün annesi (Zübeyde Hanım) ve
babası (Ali Rıza Efendi) ailesinin geçm işine dair (dedesinin de­
desinin dedesine kadar) Osmanlı arşivinde tespit ettiğim iz çok

39
Levent Şahverdi Arşivi
sayıda belgeler; dedelerine ait nüfus kayıtlan, temettuat defteri
kayıtları, tapu tahrir defteri kayıtlan, sicilli ahval dosyalarına
ait kayıtlar, Şura-yı Devlet evrakları, emeklilik dosyalarını ih­
tiva eden çok sayıdaki belgeler Habertürk TV' de sayın Murat
Bardakçı'nın hazırlayıp sunduğu "Tarihin Arka Odası" prog­
ramında ilk defa kamuoyuna duyurularak açıklandı.
Sayın Murat Bardakçı ve sayın Erhan Afyoncu tarafından
kitabımız ve yeni tespit ettiğimiz Atatürk ailesiyle ilgili belge­
ler hakkında detaylı bilgiler verilerek, kamuoyuna duyuruldu.
Atatürk'ün ailesiyle ilgili olarak kamuoyunda oluşturulan
iftiraların özellikle Ali Rıza Efendi'nin emeklilik ve sicil dos­
yasındaki bilgiler ile çürütülmüş olduğunu dile getirdiler.
Atatürk'ün, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan
ve Halveti şeyhi ve Kocakasım Paşa Mahallesi Cami imamı
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin torunu olduğunun belgelerle is­
patlandığını, maksatlı olarak ortaya atılmış kirli bilgilerin yer­
siz ve dayanaksızlığının kesin olarak ortaya çıkmış olduğunu
ifade ettiler.
Böylece Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ailesi ile ilgili yap­
mış olduğumuz bu çalışma "Tarihin Arka Odası" programıyla
kamuoyunun gündemine getirilmiş oldu. 13 Eylül 2014 tari­
hinde saat 23.lS'te başlayan ve Türk kamuoyu tarafından dik­
katle izlenen ve yoğun ilgi gören program, sabah saat 04.57' de
bitti. Ertesi günü gazetelerde ve televizyonlarda yer alarak bir
kez daha haber olarak verilerek kamuoyunun günceline ta­
şındı.
Yayımladığımız kitabın, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve
Ailesi ile ilgili olması, Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz bel­
gelerin ilk defa kamuoyuna açıklanmış olması büyük ilgi
görmüştür. Atatürk ve ailesi ile ilgili yapmış olduğumuz bu
özverili çalışmadan dolayı programdan sonra çok sayıda te­
şekkür ve tebrik telefonları aldım.
Telefonla arayanların arasında Büyük Atatürk'ün değerli
akrabaları da bulunuyordu. Bunlardan birisi de Atatürk'ün
dayızadelerinden Ali Kamil (Kamil Ali Savaş) Bey idi. Prog­
ramdan sonra bizi telefonla arayarak tebrik ve teşekkür eden
Sayın Kamil Ali Savaş Bey, yaptığımız bu çal ışmadan, Ata­
türk'ün yaşamına dair karanlıkta kalmış noktaların ortaya
kesin ve net olarak ortaya çıkarılmasından dolayı teşekkür et-

40
Levent Şahverdi Arşivi
tiler. Kendisinin Zübeyde Hanım'ın kardeşi Hasan (Ata­
türk'ün dayısı) Ağanın kızı Hatice Sümer'in (Selanik/ 1898 /
99-Bursa / 2002) torunu olduğunu belirtti.
Artık bundan böyle bu kitap sayesinde iftiraların bu çalış­
mayla son bulmuş olacağını ve Atatürk'ün akrabaları olarak
en çok kendilerini sevindirip mutlu ettiğini söylediler. Sayın
Kamil Ali Savaş Bey' in şahsında Ata' mızın tüm akrabalarına
sevgi ve selamlarımı, teşekkürlerimi sunuyorum.
Netice itibariyle, Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük bir li­
derin yaşamına dair karanlıkta kalmış pek çok konuyu özel­
likle hem annesi hem babası tarafı soyu ile bilinmeyenleri
belgeleriyle aydınlığa kavuşturmamız, kesin ve net olarak bel­
gelerle ortaya konulmuş olması Türk kamuoyu tarafından
yoğun ilgi gördü ve memnuniyetle karşılandı. Bu vesile ile
Sayın Murat Bardakçı'ya, Sayın Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve
Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu'ya katkılarından dolayı çok te­
şekkür ediyorum.

Türklerin Balkanlar' da İskanı


Tarih kitaplarında Türklerin fetih amacıyla Rumeli'ye ilk
geçişlerinin 1356 yılında olduğu yazılıdır. Bu tarih, Türklerin
Osmanlı döneminde Balkanlar'a geçiş tarihidir.
Balkanlar ilk olarak, Asya kökenli, Ön Türk tarihinin
önemli kültür taşıyıcıları Turani kavimler tarafından iskan
olunmuştur. Bu yüzden, Türklerin Balkanlar'a ve Orta Avru­
pa'ya ilk gelişleri tarih öncesi çağlara dayanır. Balkanlar'a Os­
manlıdan daha önceleri gelerek yerleşen Türk kavimleri
sırasıyla; Kimmerler (M.ô: 3000-1000)6, İskitler (M. Ô: 700-
400 )7, Avarlar8, Hunlar9, Kumanlar, Oğuzlar, Peçenekler ve Bul­
garlardır.10 Balkanlar'a ilk olarak gelip yerleşen Türk kavim­
lerin ilk göçleri Karadeniz'in kuzeyinden gerçekleşmiştir.
Sonra, Balkanlar'a, Karadeniz'in kuzeyinden "Peçenekler,
Oğuzlar, Kumanlar, Kıpçaklar" geldi. . .
X . yüzyıldan itibaren Peçenekler, Gagavuzlar ve Kumanlar
(Kıpçak) Balkanlar'a göç ettiler. Peçenekler, Oğuzlar, Kuman­
lar kuzey yoluyla, Tuna'nın güneyine geçerek çeşitli yerlere
iskan edilmişlerdir. X. asırda Bizans imparatorları tarafından
çeşitli zamanlarda Türk grupları Rumeli'ye yerleştirilmiştir.
Bunlar genelde Hıristiyanlığı kabul ettiler.

41
Levent Şahverdi Arşivi
Balkanlar' da Tü rk boylarının iskanı konusunda Osmanlı
kaynaklarının tama mı incelendiğinde, Balkanlar'da yaşayan
Tü rklerin sadece Anadolu' dan gönderilen Türklerden olma­
dığı açıkça görülmektedir. Osmanlı kayıtları bunu göstermek­
ted i r. Dolayısıyla, Balkanlar'd aki Türk v arlığını sırf Anado­
lu' dan giden Türkler olarak değerlendirmek yanlış olur.
Rumeli ve Makedonya ve Balkanlar denilince, Anadolu' dan
Balkanlar 'a göç ettirilerek iskan edilen Türklerden oluşmuyor.
Balkanlar'da aynı zamanda bahya göç eden ve kuzeyden ge­
lerek Avrupa'ya yerleşen Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları,
U z-Peçenek Türkleri ve Kuman-Kıpçak Türk boyları da bu­
lunmaktadır.
Balkanlar'ın (Rumeli) hızla fethedilmesinde en büyük etken
bölgede Osmanlılar gitmeden önce burada yaşayan halkların
pek çoğunun değişik Türk boylarından olmasından, tarihi ve
kültürel yakınlıkları ve bağlarının bulunm asından dolayıdır.
Macarlar, Bulgarlar, Kumanlar, Hunlar gibi değişik dönem­
lerde bölgede iskan olunan Türk boylarını örnek vermek
m ü mkündür.
X. asırdan itibaren Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar ku zey
yoluyla, Tuna' dan geçerek, muhtel if zamanlarda gelmiş ve
muhtelif yerlerde iskan edilmişlerdir.
Kaynaklar daha IX. asır sonlarında, Theophilactus zama­
nında 14 bin kişilik bir Türk topluluğunun "Vardar ve Struma"
arasında yerleştirildiğini yazar. Eski "Hun-Bulgar" geleneğini
devam ettiren ve çoğunlukta XI. yüzyılda toplanan ku zeyden
gelen Türk akınları, Dobruca-Deliorman üzerinden nihayet en
fazla Trakya'yı etkiliyordu; ama "Peçenek, Oğuz ve Kıpçak"
birlikleri kimi zaman daha küçük ölçekte Makedonya' ya kadar
da ulaşıyordu . Trakya ve Makedonya'ya gelen Peçenekler 1122
yılında Bizanslılara yenilmişlerdi.
Peçeneklere yenilip Bizans' a sığınan Oğuzların bir kısmı
Yukarı Vardar vadisine yerleştirilmiştir. Oğuzlardan kurulu 15
bin kişilik bir birlik, Bizans ordusu saflarından 1071 'de Malaz­
girt' e gitmiş, aileleri Makedonya'da olduğu halde, buradaki
büyük savaşta soyd aşları olan Selçukluların tara fına geçmiş­
lerdir. Bunlar daha ön ce Hıristiyanlığı kabul etmekle birlikte,
bu kişilerin Osmanlı zamanında Müslüman oldukları anlaşı­
lıyor; çünkü onların yerleştiği Vardar ovası, Balkanlar 'da
Tü rklüğün en fazla tutunduğu yerlerden biridir.

42
Levent Şahverdi Arşivi
Bir diğer iskan ise, Moğollardan kaçan Kumanların bir kıs­
mının Ioannes Vatatzas (1222-1254) zamanında Makedonya'nın
kuzeyine yerleştirilmesiyle gerçekleşmiştir. Üsküp'ün kuze­
yinde bulunan Makedonya'nın en önemli kentlerinden Kuma­
novo'nun ismi bunlardan gelmektedir. Daha sonra Kuman
Türkleri, 1389 yılında yapılan I. Kosova Meydan Muharebe­
sinde Osmanlı Türklerine her yönden öncülük, artçılık ve keşif
kollarında çok yararlılıklar göstermiş olduklarından kendile­
rine "yardımcı" anlamına gelen "poma / pomag / Pomak" adı
verilmiştir. Rodoplardaki bazı Kuman Türklerine Pomak (yar­
dımcı), Pirin ve Vardar Makedonya'dakilere ise Torbeş ve
Goran (Dağlı), Filibe, Stanimaka çevresindekilere de "Şop"
(yardıma) isimleri verilmiştir. Makedonya'ya kuzeyden gelen
Türklerin yerleşimi daha sonra da sürmüş, daha 1. Murad za­
manından itibaren buraya Tatarlar gelip yerleşmişlerdir.
Rumelililer, çeşitli Türk kavimleri Kuzey Karadeniz steple­
rinden gelip daha VI. yüzyıldan başlayarak Balkan Yarımada­
sına yerleşmişlerdir. Fakat Bizans'ın dini baskısı ve daha önce
yerleşik hayata geçmiş olan Slavlarla kanşmaları sonucu orta­
dan kaybolmuşlardır.
VII. yüzyılda gelenler askeri egemen sınıf olarak Kuzey­
Doğu Balkanlar' da güçlü devletler kurmuşlardır. Bunlann ara­
sında Türk boyu olan Kutrigurların kurmuş olduğu Bulgar
hanlığı önemlidir. Bulgar hanları, IX-XI. yüzyılda Balkanlar 'da
MS 1018 Yılında kadar, Bizans İmparatorluğu'nun yerini al­
mışlardır.
Bulgar Türkleri ile ilk temas, Osmanlıların Rumeli' ye geçip,
Edirne ve Filibe'yi almaları ile başlamıştır11• Bugünkü Bulga­
ristan'a asıl Osmanlı fütuhatı Sultan I. Murat zamanında baş­
ladı. Edime'nin fethi sırasında, Meriç vadisine hakim Çirmen
kalesi alındı. Ardından Timurtaş Paşa Yanbolu'yu, Lala Şahin
Paşa Zağra ve civarını fethetti. Fethedilen yerlere Anadolu' dan
aşiretler göçürülerek Müslüman Türk nüfusu yerleştirildi. Çir­
men, Hasköy, Çırpan, Akçakızanlık, Yeni Zağra, Eynepazar ve
Tekirdağ'ı içine alan Çirmen Sancağı kuruldu12•
Balkanlar'ın fethedilmesi ve Türkleşmesi Anadolu'nun
doğu kesiminden daha önceki tarihlerde olmuştur. Make­
donya bölgesi, 1371' de, Selanik 1387 yılında, Kosova 1389 yı­
lında fethedildi, Trabzon ancak 1461 yılında, Erzurum ancak
1518 yılında fethedildi.

43
Levent Şahverdi Arşivi
Öteden beri Balkan Yarımadası üzerinde yerleşmiş olan
milletlerin başlıcaları Bulgarlar, Sırplar, Rumlar, Arnavutlar ve
Ulahlardı. Bunlardan başka, Bizanslıların göç ettirerek yerleş­
tirdiği bir miktar da Türk vardı. Sonradan, Osmanlı İmpara­
torluğu döneminde, büyükçe topluluklar halinde çeşitli
bölgelere yerleşmiş Müslüman Türkler, Bosna Hersek'in asıl
sakinlerini teşkil eden Müslüman Boşnaklar, Hıristiyan unsur­
lar arasına karışmış bir halde yaşamaktaydılar.
Osmanlı döneminde Rumeli'ye göç ettirilerek iskan edilen
Balkan Türkleri, Anadolu' dan gönderilmiş Türklerdir. Balkan­
lar'a zorunlu iskan edilen Anadolu'daki Türkler ile Balkan­
lar'a çeşitli dönemlerde yerleşmiş olan Türk boylan arasında
soy bağı bulunuyor. Anadolu' da yerleşen çeşitli isimlerdeki
Türkmen oba ve aşiretlerinden bir kısmı bunların ahfadından­
dır. Milattan sonraki yıllarda da Anadolu'ya çok çeşitli Türk
boy ve toplulu klan gelmişlerdir. Bunlar arasında özellikle Hun
Türklerini zikretmek gerekmektedir.
XIV. yüzyılda Anadolu üzerinden gelen Türk boylan ile bu­
rada buluştular. Bugün Rumeli' de Peçeneklerin pek bir izi kal­
mamıştır. Gagavuz (Gökoğuzlar) denilen Hıristiyan Türkler
ise Moldavya, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde yaşa­
maktadırlar. Rodoplar, Plevne ve Batı Trakya' da yaşayan Müs­
lüman Pomakların ise Kuman Türklerinin soyundan geldikleri
kabul edilir. Ruslar Kumanlara "sarışınlar" anlamında "Polo­
vestler" demişlerdir.
Gerek Selçuklu ve Osmanlı döneminde Balkanlar'ın değişik
bölgelerine iskan edilmiş olan Türkler ise 1071 de Malazgirt
zaferi ve öncesinde Anadolu'ya gelen Oğuz boylarına men­
supturlar. XI. ve XII. yüzyılda Peçenek, Kuman ve Uz Türkleri
Balkanlar'a göç etmiştir. Bizanslılar 900' den 1204' e kadar böl­
gede hakimiyetini devam ettirmiştir.
Milattan sonraki yıllarda da Anadolu'ya çok çeşitli Türk
boy ve toplulukları gelmişlerdir. Bunlar arasında özellikle Hun
Türklerini zikretmek gerekmektedir.
Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra batıya
göç eden Hunların bir kolu 395 yılında Erzurum üzerinden
Anadolu'ya gelmiş, 45 1 yılında bunları Akhunlar takip etmiş­
lerdir. Büyük bir göç dalgası da 466 yılında gerçekleşmiş, Av­
rupa Hunlarına bağlı Ağaçeri Türk boyları Anadolu'ya
gelmişler ve yerleşmişlerdir.

44
Levent Şahverdi Arşivi
Anadolu'ya iki Türk göçü de 558 ve 575 yıllarında cereyan
etmiş; Güney Kafkasya' da Hazar İmparatorluğu'nun temelini
oluşturan Sabir (Sabar) Türk Toplulukları yoğun bir şekilde
Anadolu'ya gelmişlerdir. Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları,
Uz-Peçenek Türkleri ve Kuman-Kıpçak Türk boylan; Anado­
lu'ya gelen ve yerleşen Türk boylan arasında bulunmaktadır.
Bu boylar arasında özell ikle Balkanlar 'dan Anadolu'ya
gelen Bulgar Türkleri ile Kafkaslardan gelerek yerleşen
Kuman-Kıpçak Türkleri, Anadolu'nun Türkleşmesinde çok
önemli bir yere sahiptir. Ön Asya'da büyük bir hakimiyet
kuran Sakaların bu dönemde sınırlan Anadolu'ya kadar uza­
nıyordu. Phasian / Pasinler ve onların alt kollan olan Orbetler,
Pasanlar, Gagavanlar, Kurmançlar, Sahatlar, Çavdarlar ve Şor­
lar Türkiye'nin doğusunda yerleşmişlerdir.
Doğu Karadeniz bölgesine Kimmerlerden sonra gelen İs­
kitler gelmiş ve bunların hakimiyetleri yarım yüz yıl kadar
sürmüştür.
MÔ 63-MS 395 yılları arasında Doğu Roma İmparator­
luğu'nun, MS 394-1 204 yıllan arasında da Bizans İmparator­
luğu'nun yönetiminde kalmıştır. Bu dönemdeki bölgede en
önemli hadiselerden birisi 530 yılında Bizanslılar tarafından
bozguna uğratılan Bulgar Türklerinin bir bölümünün Trabzon
havalisine yerleştirilmeleridir.
Diğer bir hadise ise; XII. yüzyılda 40.000 Kuman ailesinin
Gürcistan'a inerek Hıristiyan olmaları ve buradan Doğu Ka­
radeniz'e ve Doğu Anadolu' ya gelmeleridir.
Şebinkarahisar, MS 391 'de Orta Asya' dan gelen Peçenekler
ile Koman Türklerinin eline geçmiştir. Peçenekler ve Koman
Türkleri bölgede 60 yıl kadar kalmışlardır. Bu süre içerisinde
Hıristiyanlık dini ile tanışmışlardır. Kayadibi Meryem Ana Ki­
lisesi Türkler tarafından inşa edilmiştir. Bu dönemde Şebinka­
rahisar bölgesi sıklıkla el değiştirmek zorunda kalmıştır.
Anadolu' daki Türk varlığı MÖ 4000 yıllarına kadar götü­
rülmektedir. Prof. Dr. Osman Nedim Tuna ise, Sümerler ve Sü­
merce ile ilgili yaptığı araştırmaların sonucuna dayanarak
"Türklerin en az Mô 3500'lerde Anadolu'nun Doğu bölge­
sinde yerleşmiş olduklarını göstermekte" demektedir13•
Bu durum, Türklerin daha Selçuklu çağından çok önceleri
Anadolu'ya geldiklerini ortaya koymaktadır. Anadolu' daki si-

45
Levent Şahverdi Arşivi
yasi faaliyetlerini tarihi belge ve bilgilere göre takip edebildi­
ğimiz en eski Türk kitleleri veya toplulukları "Kimmerler" ile
"İskitler" (Sakalar) dir. Her iki Türk topluluğu da Karadeniz'in
kuzeyinde, Hazar' dan Tuna Nehri'ne kadar geniş bir alanda
yaşıyorlardı ve Kafkaslardan Anadolu'ya girerek, Doğu Ana­
dolu esas olmak üzere burada hakimiyet kurmuşlardı. İskitle­
rin yurtlarından oynattığı konar-göçer Kimmerler, büyük bir
göç hareketiyle MÖ VII. asır başlarında özellikle Doğu Ana­
dolu'ya yerleştiler. Kısa sürede Anadolu' da yayılan Kimmer­
lerin sınırları, Diyarbakır'dan Ereğli, Karaman'a kadar
uzanıyordu. Kimmerler, Asur, Firikya, Lidya ve Tobal Devlet­
lerine de komşu idiler14•
Bilim adamları tarafından, Kimmerlerle birli kte "Proto­
Türk" olarak kabul edilen iki kavimden diğeri olan İskitler ise;
MÖ 680 yılından itibaren, Kimmerlerin ardında Kafkasları do­
ğudan dolaşarak, Hazar Denizi kıyısını takip eden Derbent­
Demirkapı geçitleri üzerinden Azerbaycan'a, İran' a ve
Anadolu'ya gelmişlerdir. Kimmerleri Güneye süren İskitler,
Medlerin hakimiyetine de son vererek Anadolu'ya yayılırlar
ve burada yirmi sekiz yıl hüküm sürerler.
Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları, Uz-Peçenek Tü rkleri ve
Kuman-Kıpçak Türk boyları; Anadolu'ya gelen ve yerleşen
Türk boyları arasında bulunmaktadır. Bu boylar arasında özel­
likle Balkanlar' dan Anadolu' ya gelen Bulgar Türkleri ile Kaf­
kaslardan gelerek yerleşen Kuman-Kıpçak Türkleri, Anado­
lu'nun Türkleşmesinde çok önemli bir vere sahiptir.
MS 530 yılında henüz Hıristiyanlığı kabul etmeden Bizans
ordusu tarafından bozguna uğratılan Bulgar Türklerinin bir
kısmı Anadolu' ya getirilmiş ve Trabzon havalisi, Çoruh ve Yu­
karı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir.
Bizans Devleti VI. yüzyılda Hıristiyanlaşhrmaya, bir yandan
da askerlik görevlerinde kullanarak Anadolu'ya iskan etmeye
çalışmıştır. Bu yerleştirme ve askere alma işi; Ermenilere, İranlı­
lara ve Araplara karşı yapılmıştır. Bulgar Türkleri, 755 ve 947 yıl­
larında Adana, Niğde, Aksaray, Bursa, Antalya ve Milas ta­
raflarına yerleştirilmişler ise de; en yoğun ve büyük yerleştirme
Trabzon ve çevresi ile Karaman-Tarsus arasındaki bölgede ol­
muştur. Bugün Toroslardaki Balkan Dağının asıl adı Bulgar Da­
ğıdır. Burada yaşayan Yörükler bu dağa "Bulgar Dağı" de­
mektedirler. Trabzon'daki dağın adı ise bugün unutulmuştur15•

46
Levent Şahverdi Arşivi
Kuman-Kıpçakların Anadolu' ya gelişleri ise i ki yoldan ol­
muştur. Kafkasların Türkleşmesinde önemli rolü olan bölgenin
Kuman-Kıpçak Türk boylan16, Gürcistan üzerinden güneye in­
mişler, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'e yerleşmişlerdir.
Doğu Karadeniz Bölgesine yerleşen Kuman-Kıpçaklar, Müs­
lüman Türkle rle, Oğuz boylarından gelen Çepnilerle kayna­
şarak Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bugün Doğu Karadeniz
Bölgesinde bulunan "Borçka Kazası"nın adı bir Kuman oyma­
ğının adıdır.
Kuman-Kıpçaklar ikinci olarak, Bizans tarafından Balkan­
lar 'dan getirilerek Anadolu'ya yerleştirilmişlerdir. Kuman­
Kıpçakların Anadolu'ya göçleri sonraki yıllarda da büyük
tarihi olaylara bağlı olarak devam etmiş; Cengiz Han Moğol­
larının Kafkasya'yı istilaları ve yöneticileri ile dayandığı unsur
bakımından hemen hemen tamamı Kıpçak olan Mısır Mem­
luklerinin Anadolu'ya yönelik hareketleri sonucunda da Kıp­
çaklar yoğun olarak Anadolu' ya gelmişlerdir.
Balkan Türklerinin önemli bölümünün Karamanoğulları
kökenli olduğu ve Karamanoğulları Beyliği zamanında Bal­
kanlar'a göç etmiş oldukları biliniyor. Anadolu' dan Balkan­
lar 'a gönderilen en önemli Türk gruplarından birisi Karaman
Türkleridir. Karaman Türklerinin mühim bir kısmı Hıristi­
yan'dır. Karamanoğulları Türkmenlerinden mühim bir kısmı­
nın Karamanoğullan beyliği döneminde göç ederek Rumeli' de
iskan edilmiş olduğu bilgisi doğru olmakla birlikte Karama­
noğullan Türklerinin Balkanlar'a yerleşmesi, çoğunlukla Cem
Sultan olayı ile birlikte gündeme gelmiştir. Karamanoğulları
Cem Sultan olayı nedeniyle zorla iskan ettirilmiş Türkmenler­
den oluşuyor.
Karamanoğulları, Bahailiği büyük ölçüde benimseyen Ka­
ramanoğulları Beyliğine tabi bulunan Türkmenler büyük öl­
çüde Balkan Yarımadasına göç ederek Balkanlar' da Bektaşiliğin
yayılmasına vesile olmuşlardır. Karamanoğlu İbrahim Bey, il.
Kosova Savaşı'nda (1448) Osmanlı'ya yardım gönderdi. Rume­
li' de yerleşen Türkmenler, çoğunlukla derviş kültürüyle yaşa­
yan göçerlerdi. Babailik'ten beslenen bir inanışları vardı. İran
üzerinden geçtikleri için Şiiliğin de inanç sistemlerinde izleri
vardır. Bu nedenle gerek Rumeli Türkleri arasında, gerekse son­
radan Müslüman olan Arnavut, Boşnak ve Pomaklarda Babai­
lik'ten gelişen bir inanç sistemi olan Bektaşiliğin önemli etkisi

47
Levent Şahverdi Arşivi
bulunur. Çünkü büyük çoğunluğunu Türkmen zümrelerinin
oluşturduğu, sosyal-siyasi bir hareket olan Babailik; Vefailik,
Kalenderilik, Haydarilik ve Yesevilik gibi tarikatlardan Bekta­
şiliğin türediği söylenebilir. Mesela, Alevilik, Haydarilik, Ka­
lenderilik, Kızılbaşlık, Tahtacılık üzerinde tesirleri görülen
Babailik sonuç olarak Bektaşilik içinde erimiştir.
Konya Karamanoğullan Türkmenlerinin mühim bir kısnu­
nın Balkanlar 'da göç ettirilerek iskan olunduklanru biliyoruz.
Karamanoğullan Beyliğinin kurucusu Nı1reddin Bey'in tarihi
kayıtlarda adının "Nı1re Sofi" olarak geçmiş olduğunu görü­
yoruz. Karamanoğullan Beyliği, Nureddin Sofi önderliğinde
Sivas dolaylarından toplanıp getirilen göçebe Türkmenlerden
oluşan bir Türkmen beyliğidir. Dolayısıyla Anadolu' dan Bal­
kanlar'a gönderilen en önemli Türk gruplarından birisi Kara­
man Türkleridir. Atatürk'ün ailesinin mensubu bulunduğu
Türkmen aşiret ve cemaatinin Karamanoğulları Türkmenlerin­
den olması ve "Nuri Sofu" ailesinin mensubu bulunduğu bu
Türkmenlerden olduğunu göz ardı etmememiz gerekmektedir.
Dolayısıyla Atatürk ailesinin "Sofu-Sofuzadeler" olarak
anıldığı, Selanik Mevlevihanesi'nin ilk şeyhinin Karamanlı
Abdülkerim Dede (Kerimüddin Dede) olduğu biliniyor. Sela­
nik Mevlevihanesi'nin ilk postnişininin Kerimüddin dede ol­
ması, Konya Karamanoğullan beyliğinin kurucusu Nı1reddin
Bey' den (Nure Sufi) sonra Karaman aşiret beyi olan oğlu Ke­
rimüddin'in adını taşımış olması, Karamanoğulları Beyliği'nin
kurucusunun "Nure Sofi" unvanını taşımış olması. Bütün bu
bağlanhlann Sofu-Sofuzadeler ailesiyle bir ilgisinin bulundu­
ğunu göz ardı etmememiz gerekiyor.
Zira Selanik ve çevresindeki Türklerin Konya' dan gelmiş ol­
duklanrıı göz önünde bulundurduğumuzda bu bağlanhnın
kuvvetle muhtemel olduğu, "ailenin "Sofu - Sofuzadeler" adı­
nın nereden gelmiş olduğunu anlamamıza yardıma olmakta­
dır. Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım, anılarında bu
konuda şunlan söylemiştir: "Annemden sık sık şunları dinle­
mişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük' tür. Buralara Konya-Ka­
raman çevresinden gelmişiz . . . Dedem Feyzullah Efendi'nin
büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş,
orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak . . . Annem her zaman
Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e "Yörük nedir?"
diye sordum. Ağabeyim de bana "Yürüyen Türklerdir" dedi"17•

48
Levent Şahverdi Arşivi
Bilindiği gibi, Karaman Türklerinin mühim bir kısmı Hıris­
tiyan' dır. Karamanoğulları Beyliği, NOreddin Sofi önderli­
ğinde Sivas dolaylarından toplanıp getirilen göçebe
Türkmenlerden oluşan bir Türkmen beyliğidir. Karamanoğul­
lan henüz beylik olarak teşkilatlanmadan önce, XII. yüzyılın
sonunda ve XIII. yüzyılın başlarında Anadolu'ya on bin çadır
(oba) olarak geldiklerinde başlarında Sadeddin Bey bulunu­
yordu. Beyliğinin kuruluşu aşamasında; Karamanoğullan yaz­
lan Sivas yöresine gelip, kışları da İran taraflarına giderek
konar-göçer bir yaşanb sürdürüyorlardı. Sadeddin Bey ölünce,
yerine oğlu tarihi kayıtlarda "Nure Sofi" adıyla geçen Nured­
din' i Karamanoğullanna bey seçtiler.
Nureddin Bey (Nure Sofi) ilk olarak Ermeniler elinde olan
Konya havalisindeki Ereğli kalesini aldı. Sonra Selçuklu sul­
tanına asi olan Sivas beyi Haa Bahadır'ın elinden Sivas kale­
sini de aldıktan sonra, kendisine bağlılık mektubuyla birlikte
kalenin anahtarını Sultan Alaeddin Keykubat'a göndererek
bağlılığını bildirdi. Bundan çok memnun olan sultan; o sıralar
Ermenek ve Mut yöresinde yaşayan Türk obalarının kaleler­
deki Ermenilerden şikayet etmeleri üzerine Nureddin Bey'e
bir mektup yazıp, asker çekip buralara gelmesini, kaleleri Er­
menilerden almasını, alabildiği kaleleri kendisine vereceğini
bildirdi.
Nureddin Bey, sultanın emrine uyarak askerlerini toplayıp
1227 yılı sonlarında Ermenek yakınında Kamış yaylasına
kondu. İlk olarak Ermenek kalesini alıp kışı orada geçiren Nu­
reddin Bey, ilkbaharda Mut üzerine yürüdü. Kale dışında
(şimdi Mut öreni) oturan Mutlularla birleşip kaleyi kuşathlar.
Kırk gün kuşatmadan sonra kaledeki Ermenilerin Kız Kalesine
kaçmaları ile boşalan kaleye, kale dışında oturan Mutluların
yerleşmeleriyle kale artık "Mut Kalesi" adını aldı. Daha sonra
Gülnar ve Mara kalelerini de alan Nureddin Bey, aldığı kale­
lerin anahtarlarını sultana gönderdi.
Sultan Alaeddin Keykubat çok memnun oldu, devlet gös­
tergesi olan hilat, kılıç, tabi ve alem gönderip aldığı kaleleri de
Nureddin Bey'e bağışladı. Böylelikle Karamanoğulları Bey­
liği'nin temeli ahlmış oldu. Nureddin Bey zapt ettiği ve sulta­
nın izni ile egemen olduğu bu bölgede asayişi sağladıktan
sonra buradaki kuvvetlerin başına oğlu Karaman Bey'i bırakıp
kendisi Sivas'ta olan obasının başına döndü. Orada Babai

49
Levent Şahverdi Arşivi
şeyhi Şeyh İlyas adında bir şeyhle tanışb. Ona mürit oldu, yedi
yıl mağaralarda yaşadı "sofi" oldu.
Şeyh İlyas'ın halifesi (vekili) olarak buralara tekrar geldi.
Kuvvetlerinin başına geçti. 1256 yılında Silifke kalesini de al­
dıktan sonra artık yaşlanıp seferlere çıkmaya gücü yetmeyince
bütün yetkilerini oğlu Karaman Bey'e bırakıp kendisi Mut'un
Yalnızcabağ köyü yakınındaki Değirmenlik yaylasına çekilip
1264 yılında ölünceye kadar orada oturdu.
Öldükten sonra çok sevdiği bu yerde, Değirmenlik'te bir
buruna defnedildi, üzerine bir türbe yaptırıld ı. Türbe, çevre­
deki insanlar tarafından devamlı ziyaret edilmektedir. Türbe­
nin gelir getiren epeyce bir vakfı vardı. N Cı re Sofi'nin hangi
tarihte öldüğü konusunda kesin tarih bilinmemektedir.
Nure Sufi' den sonra oğlu Kenmüddin Karaman, aşiret beyi
oldu . Bu sıralarda Türkiye Selçukluları Devleti, Moğol-İlhan­
lıların kontrolüne girmişti. Karaman Bey; Ermenek, Mut, Gül­
nar, Mer'a ve Silifke kalelerini muhasara etti . Ermenek' i ele
geçirdi. Sahip olduğu topraklarda, serbestçe hareket ediyordu.
Bundan dolayı Türkiye Selçuklu sultanı Dördüncü Kılıç
Arslan, Karaman Bey' in hadise çıkarmasından çekinerek ona,
Larende (bugünkü Karaman) Kalesini ikta olarak verdi. Aynı
zamanda kardeşi Bunsuz da, Selçuklu sultanının sarayında
"candar" yani muhafız olarak görevlendirildi. Fakat, uç bey­
lerinden bazılarının cezalandırılmasından endişelenen ve bir
gün sıranın kendilerine geleceğini düşünen Karaman Bey, be­
raberinde kardeşi Zeynül-Hac ve Bunsuz olduğu halde, 20.000
kişilik bir kuvvetle Konya üzerine yürüdü.
Arıcak, Gevele Kalesi önünde yapılan muharebede Selçuklu
veziri Muinüddin Pervane, Karamanlıları mağlup etti. Kara­
man Bey'in kardeşleri Zeynül-Hac ve Bunsuz yakalanarak
Konya' da idam edildi. Karaman Bey, Antalya'yı ele geçirip
anah tarlarını Konya'ya Payitahta gönderdi. Ancak bu gün­
lerde bir ihanete uğrayarak zehirlendi ve hayabnı kaybetti. Ka­
raman Bey'in naaşını tabuta koyup Ermenek civarında
Balkusan (Balasagun) köyünde defnettiler (1263). Halen Kara­
man Bey' in türbesi oradadır.
Karaman bölgesinde "Türkmen" veya "Yörük" adıyla is­
kan olunan Türk oymak, aşiret ve cemaatleri içerisinde özel­
likle "Kızıl Oğuzlar" veya "Kocacık Yörükleri" dikkat çekmiş-

50
Levent Şahverdi Arşivi
lerdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulundukları Sivas­
Amasya ve Tokat taraflarında Dulkadirli Türkmenleri ile bir­
likte hareket ederek Konya ve Karaman yöresine çeşitl i
saldırılar düzenlemeleri sebebiyle (Timurtaş Paşa ve Yörgüç
Paşa'nın Amasya valiliği sırasında) önce Karaman ve Deniz­
li'ye kadar olan bölgelere gönderilerek yerleştirilmiş. Daha
sonra da Balkanlar 'a iskan olunmuşlardır.
Bozulus, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri arasında yer al­
dığı bilinen Kızıloğuz Türkmenlerinin, Halep ve Musul san­
caklarında, Antakya (Hatay) bölgesinde bir süre yaşadıktan
sonra, Sivas ve Tokat havalisine, buradan (Timurtaş Paşa ve
Yörgüç Paşa'nın Amasya valiliği sırasında) Konya ve Karaman
yöresine, Denizli vs. bölgelerine, buralardan da Balkanlar 'a
gönderilerek iskan edild iği bilinmektedir.
Anadolu'nun pek çok yöresinde olduğu gibi Balkanlar 'da,
Suriye ve Irak'ta Kızıl, Kızıllar, Kızıllı, Kızılca, Kızılcalı, Kızı­
lalili, Kızılkocalı, Kızılbayırlı, Kızılavretli, Kızılhasanlı gibi
isimlerle anılan köyler ve mezralar kurmuşlardır. Bugün Ana­
dolu'nun pek çok yöresinde olduğu gibi Sivas, Yozgat, Çankırı,
Çorum, Amasya ve Tokat çevresinde de adının hem önünde
hem de sonunda "kızıl" kelimesi bulunan çok sayıdaki köyler
Kızıloğuzlar, nam-ı diğer Saruoğuzlar tarafından kurulmuş ya
da iskan edilmiştir.
Karamanlılar ve Karaman Türkmenleri genel bir istika­
metle Güney-Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye yolu ile Malatya,
Kayseri ve Sivas mıntıkasına gelmişlerdir. Buradan 1230'1erde,
Kilikya mıntıkasına iskan edilirken, aynı kabilelerle yakından
veya uzaktan akraba olan diğer kabileler de 1 230-1243 ara­
sında Orta Anadolu'ya iskan edilmişlerdir. Kilikya ve Orta
Anadolu' ya yerleştirilen bu Oğuz kabileleri, hem birbirleri ile
akraba idiler, hem de Oğuz geleneklerine ve töresine göre,
devlet kurma ve idare etme yetenek ve gücüne sahip olan Yıl­
dız Han'ın soyundan gelen kabilelerdi. Keza bu kabileler şu­
urlu bir şekilde politik bir düşünce ile Kilikya ve Orta
Anadolu'ya iskan edilmişler yahut ettirilmişlerdi.
Karamanlılar ve Karaman Türkmenleri genel bir istika­
metle Güney-Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye yolu ile Malatya,
Kayseri ve Sivas mıntıkasına gelmişlerdir. Buradan 1 230'larda,
Kilikya mıntıkasına iskan edilirken, aynı kabilelerle yakından
veya uzaktan akraba olan diğer kabileler de 1230 - 1243 ara-

51
Levent Şahverdi Arşivi
sında Orta Anadolu'ya iskan edilmişlerdir. Kilikya ve Orta
Anadolu'ya yerleştirilen bu Oğuz kabileleri, hem birbirleri ile
akraba idiler, hem de Oğuz geleneklerine ve töresine göre,
devlet kurma ve idare etme yetenek ve gücüne sahip olan Yıl­
dız Han'ın soyundan gelen kabilelerdi. Keza bu kabileler şu­
urlu bir şekilde politik bir düşünce ile Kilikya ve Orta
Anadolu'ya iskan edilmişler yahut ettirilmişlerdi.
Karamanoğulları devletini kuran Türkmen kabilelerinin bir
kısmının beğ'lerinin isimleri, Şikari tarihinde yazılmışbr. Adı
geçen beylerin mensup olduğu kabilelerin, Yıldız Han'ın oğul­
ları (veya kabileleri ) "Avşarlar", "Kızıklar", "Karkınlar" ve
"Beydillilerdir"; yahut bu soylardan gelen kabilelerdir. Bun­
larla yakından akraba olanlar Ay Han neslinden gelen
"Döğer", Dağ Han neslinden gelen "Eymür", "Salur", Gök
Han neslinden geçen "Çavuldur", Deniz Han neslinden gelen
"Yiğdir-Yiğittir" . Nasıl, Osmanlı Devleti'ni yalnız başına
"Kayı" kabilesi, Selçuklu Devletini yalnız "Kınık", Akkoyunlu
Devletini yalnız "Akkoyunlu" kabileleri kurmamışsa, Kara­
man Devleti'ni de, yalnız "Karaman" kabilesi kurmanuşbr18•
Başlarında Karaman kabilesi (yani Avşarlar) olmak üzere,
Kızık, Karkın, Beydili, hatta yakın akrabaları olan Salurlar vs.
kabilelerle beraber ve birlikte kurmuşlardır. Karaman Dev­
leti' nin kurulmasında, bütün bu kabilelerin hizmetleri ve him­
metleri vardır. Nitekim, Karaman Türkmenler, isimleri geçen
veya isimleri zikredilmeyen diğer kabilelerle beraber, "As­
ya' da Ceyhun nehrinin orta yataklarında otururlarken,
880'lerde, İslamiyet'i kabul etmişlerdir. İsmini tespit edemedi­
ğimiz bir emirin idaresinde yaşarlarken bu emirin, 1000 kişilik
Silvan kuvveti ve Kutlu Bey, Kazan Bey ve Karaman Bey is­
minde üç oğlu vardı. Sonraki senelerde ve büyük Selçuklu
Devleti kurulmadan önce 1010 - 1040 tarihleri arasında Hora­
san' dan geçerek batıya, Azerbaycan ve Şirvan mıntıkasına
gelip yerleştikleri, bunların arasında Avşarların, Kızıkların,
Karkınların, Beydillilerin, Salurların vs. kabilelerin bulunduğu
başlarında Dede Korkut Kitabında isminden hürmetle muhab­
betle ve itaatle bahsedilen Salur-Kazan Han'ın bulunduğu" an­
laşılıyor.
Oğuz kabilelerinin 1010' dan itibaren, Azerbaycan ve Şirvan
mıntıkalarına gelmeye başladıkları buralarda 1010 - 1040 ara­
sında yaşadıktan sonra 1071' den itibaren, Anadolu' ya girmeye

52
Levent Şahverdi Arşivi
başladıkları ve 1216, 1243, 1400 tarihlerinde bu göçlerin çoğal­
dığı bilinmektedir.
Meşhur Türkolog A. Vambery, seyahatnamesinde, "Batı As­
ya' da ve Azerbaycan' da Salurları 10.000, Er Sarılar 'ı 50.000,
Sarıklılar'ı 10.000, Tekelileri 60.000, Yamutlar 'ı 40. 000 çadır"
olarak tespit etmiştir. Toplam olarak 1 70.000 çadır, 5 kişilik ai­
leden 1 milyon Türk nüfusu, Bizans'ın doğu sınırına 1040'tan
evvel gelmiş, toplanmış demektir. Bu, 1040 - 1041 arasında ku­
rulmuş olan köprüden kolayca Anadolu'ya girmek demektir.
Oğuz boyları oymaklar halinde Anadolu kapılarının açıl­
masından sonra, büyük bir hareketlilik içinde Anadolu içlerine
doğudan batıya doğru adeta bir sel gibi akıp gelmişler. Kilikya,
Orta Anadolu' dan, Antalya'ya kadar olan geniş mıntıkalara,
iskan edilmişlerdir.
Şikfiri Tarihi'nde, Karamanoğullan Anadolu' daki silsilelerini
"Oğuz Han neslinden Şirvan Han, Kel Han, Alpaslan, İbrahim
Han, Saadeddin Bey, Nureddin Bey (Nfıre Sofi) ve Karaman
Bey' den gelir" diyerek, Karamanoğullannın Oğuz Han neslin­
den geldiğini söyler.
Tarihçi Ayni de bunu teyit ederek, "Hanedan adını vermiş
olan Karaman Bey'in, Oğuz Han adında bir kardeşi vardı. Yani
Nureddin Bey' in (Nfıre Sofi'nin) Karaman, Oğuz Han, Timur
Han adında üç oğlu vardı. Karaman Bey'i, Ermenek'te yerine
bıraktı. Oğuz Hanı Alaiye kalesinin emirliğine gönderdi.
Timur Han da Şam' da idi" diyor. Karaman Sultanı Alaaddin
Ali'nin de "asi Ermenek dizdarını affettiğini, Silifke'ye Emir
tayin ettiğini, adını da Oğuz Han koyduğunu" biliyoruz.
Osmanlı tarihçilerinden Yazıcıoğlu, "Karamanoğullan,
Oğuz Han'ın oğlu Yıldız Han adındaki üçüncü oğlundan gelen
Avşarlar neslindendir. Avşarlar Bozok kabilesine dahildir" de­
mektedir. F. Sümer' in, Oğuzlar adlı kitabının ortasına konulmuş
olan kabileler şeceresi tetkik edilirse, "Avşar, Kızık, Karkın ve
Beydili'nin" Oğuz Kağan'ın altın yay bulan oğullarından, Yıl­
dız Han'ın oğulları olduk.lan, bu dört oğuldan, dört kabilenin
geldikleri görülür. Aynca Avşar; "çevik-çaylak, mücahit, ölüm­
den korkmaz, vahşi hayvan avası, silahşor" demektir.
Kızık: "kuvvetli, yenilmez, savaşçı; fakat törelere bağlı" de­
mektir. Beydili; "büyük, ulu, aziz ve okuyan-yazan ve münev­
ver" demektir.

53
Levent Şahverdi Arşivi
Karkın; "eli açık, misafirperver, aç doyuran, işsize iş bulan"
demektir. Aşağıda ayrıca izah edileceği gibi, bütün bunlar ve
bu karakter ve vasıflar, Karamanoğullarırun, Yıldız Harun dört
oğlundan veya bu kabilelerden türeyip geldiklerini açıklamak­
tadır.
Karamanoğulları'nın etnik kökeni:19 Karamanoğulları
Avşar boyundan olup IX. yüzyılda Mankışlak'tan (üst yurt)
göç ettikten sonra bir kısmı Azerbaycan'a yerleşmiştir. 1220' de
başlayan Moğol istilasıyla bunların bir bölümü Anadolu'ya
göç etmişlerdir. Sultan 1 . Alaeddin tarafından 1228'de Kilikya
havalisinde yerleştirilmişlerdir. 1250'1i yıllarda beylik kurma
sürecinde giren bu beylik ancak 1335 - 1399 arası 64 yıl bağım­
sız yaşamış bunun dışında Selçuklulara İlhanilere, Timurlulara
ve Osmanoğulları'na bağlı olarak yaşamışlar; nihayet 1483'te
Osmanoğulları tarafından yıkılmışlardır.
Karamanoğulları'nın Oğuzların Afşar boyundan mı, yoksa
Salur boyundan mı geldikleri hala tartışma konusudur. Faruk
Sümer, "Hazar ötesi Türkmenleri'nin büyük toplulukları ve
bunların kolları ile obaları gibi adlar taşıyan oymaklar Türki­
ye' de pek az veya nadiren görülebiliyor.
Türkiye' de Karaman ve Teke İli (Antalya bölgesinin eski
adı) adlarındaki Karaman ve Teke'nin şahıslarından geldiği bi­
lindiği halde bu yer adlarıyla Hazar ötesi Türkmenlerindeki
Salur'un Karaman obası
ve Teke topluluğu ara­
sında bir münasebet ol­
duğu düşünülmüş ve
hatta Karamanoğulla­
rı' run Salur' dan çıktı klan
,--- --ı. ----� . ihtimalini ortaya atmış-
.-2 . •· .. '·
._,_

tır" demekted ir.


·•

...:.z_; � ..
-e.._ -El_
,.
·�"\! Ayrıca Konya Bölgesi
_;;�
.. •.

J;� � e,,t. •\N. (ki, Karaman bunun


.. .. ..
� � � -:tt .!3t"
..
�J -b ti:.
.. ,j,

� -...s :: '5 Hicri 1 046 / Miladi 1 636 tarihli


lıDFEd 92 Nolu Tahrir Defteri
.. .. ..
� � � � � »
-..
(Selanik Yörükan), s. 1 -3· Okuz
(Oğuz) Obasının kayıtları görü­
'\. • .. . · �- --��
� lüyor.

54
Levent Şahverdi Arşivi
içinde yer almaktadır) Salur yer adlaruun en çok bulunduğu
bölgelerden birisidir. Vambery de Salurlann 8.000 çadır olduk­
larını söylerken, bunların Yalvaç, Ana Böleği ve Karaman adlı
üç obadan meydana geldiğini ifade etmektedir. Zeki Velidi
Togan ise, Doğu Anadolu'ya yerleşen Salur Uruğu'nun da İl­
hanlılar zamanında gelen Uruğlardan olduklarını belirtmek­
tedir.
Karamanoğulları'nın da aynı zamanlarda Anad olu'ya göç
ettiklerini göz önünde bulundurursak Salur' dan olma ihtima­
linin daha da ağırlık kazandığını ifade edebiliriz.
"Karamanoğulları Tarihi" adlı eserin yazan Tahsin Ünal da
Karamanoğulları'nın Salu r' dan oldukları iddiasını savunmak­
tadır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise, Ka ramanoğulları'nın
Oğuzların Afşar boyund an olduklarını savunmaktadır. Kara­
manoğulları'nın Oğuzların hangi boyundan geldiklerini or­
taya çıkarmak, esasında
başlı başına bir araştırma ko­
nusudur. Bu derin tartışma
bizim konumuz dışında kal­
maktad ır.
Biz Ka ramanoğull arı'nın
Salur boyundan geldikleri ;,. � .;il- � � • • -�
kanaatindeyiz. Bunun se- �� � ;,;_ ..;..·
�r� � � � --'-"-
� �e-f(.
beplerinden biri Karaman ve � :w":l. .. ..
•• ••

i\� � •t\· ----...


� ,..._
•· ·

· � � � la:::l
,.. ... • ..
Çevresinde Salur isminde
b ırço
. k yer ad ının b u1unma-
� ��
.,..
••

.1\ � -
•• ••

1 �\:. ..:...
.·�... �
·

·. · . ••
·

-.:...1 � .� ..-..;ı �
••
I
sıdır.
•• ••
·�
-= � >#".. �
A.DFE.d 92 nolu Hicri � � .... �
� �
•• �
•• . . ..

1 046, Miladi 1636 tarihli Tah- "':


� ·A- � ·:
� �� ·� � . �
-· ••

rir (Selanik Yörükan) defte- :


rinde Selanik Vilayeti Nefsi � �- :_ �· : � - . .. ...
;;p .,;::; --
Eğribucak kazasına tabi Sa- ...-.ı 'ı'it· � __,,_
-a.J..
•• •• •
" "". __,...
rıgöl nahiyesi ve civarında,
Cemaati Hacı Hasanlu, Du- � �
�� �
�. -· �� ��. -� •• ••

raklu, Divanlu, Mihmatlu,


-� �
.. � c.---==lı: �· -
.. �
·�
,.. .. -·

.._.;
. � ..ı...
�$ � · �
A . DfE.d. 121 Nolu Hicri 1 073, / ••
•• . ..
�-=it �
. ••

-- � .
_ı,_, _ .. · �

Miladi 1 657 Yılına ait Selanik Yö- �"ri-. �ı.! •• ••

rüklerinin tahrir defteri.s. 1 .-Langaza


--ıı..
•• ��

.•
nahiyesi ve köyleri ı • . .

55
Levent Şahverdi Arşivi
Oğuz (Ökuz) Obası, Armutlu (Ermudlu) Obası, Samanlu
Obası, Karacalu Obası gibi Yörük obaları gibi çok sayıda Türk­
men obalarının Yörükan-ı Selanik, Eşkünlü olarak yazılmış ol­
dukları ve Sarıgöl ve çevresine iskan edildikleri görülüyor.
Osmanlı arşivinde bulunan 24 sayfadan oluşan A.DFE.d.
121 nolu Hicri 1073, Miladi 1 657 Yılına ait Avrathisarı, Lan­
kaza, Gelemeriye, Karadağ, Pravişte, Silistre, Şumnu, Uzun­
caabad-ı Hasköy, Çirmen, Zağra-i Atik nahiyelerindeki Selanik
Yörüklerinin tahrir defterinde çok sayıda Anadolu' dan göç et­
tirilerek Balkanlar' da iskan ettirilmiş Türkmen - Yörük aşiret
ve cemaatlerine mensup gruplar Selanik Yörükleri arasında
yer alıyordu.
Bu cemaatlerden bazılarının adları şöyle; Öksüzlü, Em­
rudlu, Balabanlu, Kocaömerlü, Usundulu, Çelebilü, Hisarlu,
Turhasanlu, Kasablu, Karaahmetlü, Hasanlu, Hacı Mehmedlü
(Hacı Mihmadlu), Hacı İlyaslı, Şahinoğulları, Fettahoğlu, Bah­
şayışlı, İshaklı, Dedeşlü, Köseömerlü, İlyaslı, Kasımlı, Dede­
balı, Karaali, Bostancalu, Ademlü, Uzuncalu, Karahüseyinlü,
Bayram Dede, Uğurlu Hacı vb. gibi.
Karamanoğulları kurulurken, Ermenek, Mut ve Gülnar'ın
ele geçirilmesi sırasında 10 bin kadar asker bulunuyordu. Kısa
bir süre sonra bu sayı 70 bine ulaşmıştır. Osmanlı kayıtlarında
Karamanoğlu topraklarından diyar-ı Rum diye bahsedilir.
Selçuklu ve Osmanlıların devletin iskan politikası olarak
mecburi göçleri veya sürgünleri bir metot olarak seçtiği bilin­
mektedir. Kızıloğuzlara mensup pek çok aşiret ve cemaatler
zorunlu göç ve belirli bölgelerde iskana zorlanmışlardır.
Selçuklular zamanında Anadolu' da özellikle Sivas, Tokat,
Amasya, Çorum ve Bozok yörelerinde bulunan pek çok Türk­
men aşiret ve cemaatleri Konya ve Aydın, Balıkesir, Bursa, De­
nizli, Çanakkale taraflarına göçürülmüşlerdi. Daha sonra bu
Türkmen grupları, Osmanlı döneminde Balkanlar' a zorunlu
göçe tabi tutulmak suretiyle bölgenin fethi için aktanlrnışlardır.
Anadolu'daki aşiretlerin Rumeli'ye geçmeleri, Osmanlıla­
rın Balkan Yarımadasını fethetmesiyle başlamıştır. İlk olarak
sınır boylarına akıncı birlikleri yerleştirilmiştir. Değerli bilim
adamımız Tayyip Gökbilgin Balka n lar'd a iskan olu n a n Türk
aşiretlerini 1-Konyarlar, 2-Yörükler, 3-Tatarlar olmak üzere üç
grupta incelemiştir.

56
Levent Şahverdi Arşivi
Konyarlar: X. asırda Bizans imparatorları çeşitli zamanlarda
Türk grupları Rumeli'ye yerleştirilmiştir.
Peçenekler, Kumanlar, Oğuzlar Tuna'nın güneyine geçerek
çeşitli yerlere iskan edilmişlerdir.
"Vardarlı Türkler" diye adlandınlan Türk gruplarının daha
IX. yüzyılda Selanik civarına yerleştirildiğini, Bizanslı tarihçi
Anna Comnena "Alexiad" isimli eserinde söyler.
A.N. Kubat, Attaliates'i kaynak göstererek 1065 yılında
Oğuzların Rumeli'ye iskan olunduğunu belirtiyor.
Anadolu' dan Balkanlar 'a geçen ilk Türk aşireti Konya ci­
varından olmuştur. Bu nedenle bu aşirete Konyarlar denir. Le­
jean' a göre Bizans imparatorları, Bulgarların saldırısını
engellemek için Konya civarından bir kısım halkı Balkanlar'a
göçürerek, sınırlarına yerleştirmişlerdir.
Selanik, Teselya ve Rodoplar civarında alan çalışması yapan
Jirecek, halkın Konya civarından geldiğini, halen Konya çev­
resi ile ilişkileri olduğunu tespit etmiştir. Osmanlı Devleti ku­
rulmadan önce Selçuklular zamanında Anadolu' dan getirilen
aşiretler Makedonya, Yama, Teselya ve Yenişehir' e yerleştiril­
mişlerdir.
Konya civarından aşiretlerin, Balkanlar'a büyük kitleler ha­
linde gönderilmesi Sultan il. Murat zamanında başlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet, Karaman Beyliği'ni ortadan kaldırdıktan
sonra buradan kalabalık aşiret gruplarını Balkanlar'a sürmüş­
tür.
Anadolu' dan yarımadaya geçip yerleşen ilk Türk halkı
olmak üzere, Selçuki merkezi Konya'ya mensup oldukların­
dan dolayı bu suretle ad alan Konyarlar gösterilir.
Lejean'ın bir kaydına göre, bunlar, ya Bizans imparatorları
tarafından Makedonya'yı kalabalıklaştırmak için çağırılmış ve
yerleştirilmiş veya XIV. asırda ilk Türk istilasıyla gelmiş ola­
bilirler. Selanik, Teselya ve Rodoplar civarında alan çalışması
yapan Jirecek, halkın Konya civarından geldiğini, halen Konya
çevresi ile ilişkileri olduğunu tespit etmiştir.
Konyarlann Konya' dan geldiklerini Gervinus da kabul edi­
yor. Jireeek ise, bu kelimeyi Rodop sakinlerinin Türkçe
"koyun" ve Bulgarca "at" manasına gelen "kon" kelimesiyle
izah ettiklerini kayıttan sonra, Selanik ve Teselya Konyarları­
nın, bizzat, kendilerini Konya ile münasebettar gördüklerini,

57
Levent Şahverdi Arşivi
buraya muhtelif zamanlarda, bir kısmının 200 sene evvel gel­
diklerini anlathklarını bildiriyor.
Herzberg, bunları, Konya ile münasebettar gördüğü gibi
Turhan Bey (Turchan) zamanında olduğunu söylemek sure­
tiyle zamanını da tesbit etmiştir.
Turna, Yörüklerin Konyarla rdan ve fatihandan ayrı oldu­
ğunu söylediği gibi, Konyarların XVI. asrın başında Mogle­
na'ya hicret ettiklerini, halbuki fatihanın uzun zamandan beri
bulunduklarını ve bunların Makedonya'yı fetheden Fatihan
ordularının ahfatlarından başka kimseler olmayacağını izaha
çalışmıştır.
Cvijic, Konyarları Yörüklerden tamamen ayırmakla beraber
onlar gibi Anadolu' dan Konya civarından geldiklerini tesbit
etmiş. Franchet d'Espery de Revue du Monde Musulman' da yaz­
dığı bir makalede, bunların Konya' dan gelen bir Türk halkı ol­
duğunu, XII. asırda Bizans imparatorları tarafından Bulgarlara
karşı çağırıldıklarını bildirmiştir.
Konyarlardan Ivanof ve Hoppe de bahsetmişlerdir. Ancak
Konyarlar hakkında ayrı ve oldukça ayrınblı araştırma ve in­
celeme yapan Traeger 'dir. Bu müellif, Konyarların Makedon­
ya' da yaşadıklarını ve Anadolu' dan buraya gelmiş olduklarını
söyledikten sonra, nereden aldığını bildirmeksizin 1390 tari­
hinde Makedonya' ya hicret ettiklerini kaydeden Boue'nin ver­
diği bilgilere işaret etmiş, daha bazı tafsilat vermiştir.
Oberhummer, daha Osmanlı İmparatorl uğu'nun kuru lu­
şundan ve genişlemesinden önce, bazı Türk kabilelerinin ya­
rımadaya yerleştiklerini söylerken, Konyar namı alan Selçuk
Türklerinin X. asırdan itibaren Makedonya' da, Vama' da ve Te­
selya ovasında Yenişehir ' de (Larissa) yerleştiklerini bildiriyor
ve 1065'te Oğuzların da Makedonya'ya gelerek bu mınbkala­
rın Grek hakimiyetine geçişine kadar kaldıklarını ve sonradan

büyük bir kısmının buradan hicret ettiğini ilave ediyor.


Görüldüğü üzere, bu konuyla ilgilenenleri n hemen hepsi
Konyarları, bazen Yörükler ve evlad-ı fatihanla karıştırmakla
birlikte, Konya' dan gelerek yerleşmiş veya yerleştiri lmiş gös­
termektedirler. Fakat tarihini, ya Bizans imparatorları tarafın­
dan XII. asırda ve daha evvel çağırılmak veya ilk Osmanlı
istilası ile gelip yerleşmek suretinde olmak üzere, tespit et­
mekte ihtilafa düşmektedirler. Böylece, Teselya' da, Serfiçe ha-

58
Levent Şahverdi Arşivi
valisinde yaşayan Türkler arasında kendilerinin Konya' dan
geldikleri hakkında bir anane mevcuthır ve bu, bugün de ya­
şamaktadır.
"Konyar" sözü, Jirecek'in başka türlü izah tarzını da gös­
termesine rağmen, menşe'ini açıkça bildiriyor. Konya' dan ve
civarından bu nunhkaya, pek o kadar bahsedilen tarihlerde ol­
mamakla beraber, Türk gruplarının gelip yerleşmesi ise tarihi
bir vakıadır.
Ancak bunun Osmanlılardan önce mi yoksa Osmanlı İm­
paratorluğu'nun kuruluş devirlerinde veya her iki devirde de
mi olduğunu tespit etmek önemlidir. Öncelikle şunu kaydet­
mek icap eder ki, Oberhummer'in, daha Anadolu' da Selçuk
Türklerinin bulunmadığı, X. asırdan itibaren Konyarlann gel­
mesini işaret etmesi, Jirecek'in Konyarlann 200 sene öncesin­
den itibaren gelmeye başladıkları, Tuma'nın, XVI. asır başında
Moglena'ya hicret ettikleri hakkında verdikleri bilgileri pek
ciddi olarak kabul edilemezler.
Bunlar, Konyarları, daha sonra Evlad-ı Fatihan şeklinde
isimlendirilen Yörüklerle karışhnyor, ihtimal bunlarla ilgili ve­
sikaları ve bunların ihtiva ettiği bilgileri, Konyarlara izafe edi­
yorlar. Oberhummer 'e göre, Osmanlı Devleti kurulmadan
önce Selçuklular zamanında Anadolu' dan getirilen aşiretler
Makedonya, Yama, Teselya ve Yenişehir 'e yerleştirilmişlerdir.
Konya civarından aşiretlerin, Balkanlar'a büyük kitleler ha­
linde gönderilmesi Sultan il. Murat zamanında başlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet, Karaman Beyliğini ortadan kaldırdıktan
sonra buradan kalabalık aşiret gruplarını Balkanlar 'a sürmüş­
tür. Orta çağın ikinci kısmında Balkan Yarımadası' na muhtelif
dalgalar halinde gelip de Bizans imparatorları tarafından bu­
rada yerleştirilen birçok Türk halkı bulunduğu bilinmektedir.
Tarihi kaynaklarımızda Konyar adına ve ne Selçuki dev­
rinde ne de Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk ku ruluş zamanla­
rında yani XlV. asırda Konya' dan sözü edilen bölgeye, sürgün
veya tehcir (göç ettirilmek) suretiyle, büyük Türk aşiret ve ce­
maat gruplarının yerleştirildiği, bunlara "Konyar" adı verilmiş
olduğu hakkında herhangi bir detaya tesadüf edilmemektedir.
Franchet d'Esperey'in, bunların, XII. asırda Bizans impara­
torları tarafından, Bulgarlara karşı çağırıldıkları ve yerleştiril­
dikleri yolundaki iddiasının bulunduğunu da burada
belirtmememiz gereklidir.

59
Levent Şahverdi Arşivi
Boue'nin kaydettiği 1390 senesinde ise, kroniklerimizde,
yine Konyarlara ait olan bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak,
biraz aşağıda Yörükler bahsinde temas edeceğimiz gibi,
1385'te (787) Serez tarafına Saruhan' dan Yörükler sürülmüş ve
orada iskan edilmiştir. Eğer Boue Konyarlarla Yörükleri aynı
kabul etmişse bu doğrudur.
XIV. asrın ilk yansında Aydın havalisinde, Umur Bey' in ida­
resinde bir kısım Türk kuvvetlerinin, Kantakuzen'in müttefiki
sıfatıyla, Selanik' e çıktığını, o ha valide ve Teselya' da bulun­
duğu tarihen müsbet ise de, ne bunların orada yerleştiklerine
dair bir kayıt mevcuttur, ne de esasen bunların Konyarlarla
herhangi bir derecede ilişkili bulundukları biliniyor.
Sonuncu ve nispeten kabule şayan olabilecek ihtimal bun­
ların il. Murad, fakat bilhassa Fatih zamanlarında, Karamano­
ğullan ile mücadeleler sırasında ve bundan sonra, Karaman,
Konya ve Ankara civarından Türk aşiretlerinin bu mıntıkalara
iskan edildiğidir. O civarın etnik bakımdan yabancı halkına,
menşeleri dolayısıyla, bu surette isimlendirildikleri ve bu ad
komşuları arasında yaşamış, kendilerinde ise, menşeleri hak­
kında bir malumat, şifahi bir anane halinde devam edip gel­
miştir.
Arşiv ve kütüphanelerimizde buna dair daha tatminkar ve­
sikalar elde edilinceye kadar bunu bu şekilde kabul etmenin
daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Diğer taraftan, evvela
nomad (göçebe) olmakla beraber, sonradan tamamen sedanter
(yerleşik) bir hayata geçen ve aralarında etnografya tetkikleri
yapan seyyahların da tespit ettiği gibi, Yörükler ve artık pek
az benzerlikleri bulunan ve Yörüklerle Tatarlar için tanzim
edilmiş hukuki statülerin dışında kalan Konyarlar üzerinde
daha fazla durmaya ihtiyaç yoktur.
Yalnız şu kadar kaydedelim ki, Konyarların en yoğun bir
halde bulundukları yer Teselya'da Kozan ve bunun kuze­
yinde; Sarıgöl de tabir edilen Kayalar ve Selanik'in kuzeydoğu
(şimali şarkı) bölgesi idi. Bununla birlikte sonralan daha ku­
zeyde de yayılmışlardır. Sayı ve miktarca Yörüklerden daha
az oldukları, yan nomad bir halde yaşadıkları, mübadele mer­
kezlerinin daha çok Yanya olduğu ve halılarının hususi şek­
linden dolayı (konyaren figüren) bütün havalide meşhur
olduğu sözü edilen yazılarda kayıt, aynı zamanda daha demo-

60
Levent Şahverdi Arşivi
kratik bir halde yaşadıkları, neşeli ve hareketli kimseler bu­
lundukları ilave edilmektedir.
Selçuklu Sultanı il. İzzettin Keykavus; kardeşi Rükned­
din'in ve Moğol İmparatoru Hülagu'nun baskılarından dolayı
1262' de kalabalık maiyeti ile birlikte Bizans' a sığınır ve Kos­
tantinopolis' e gider. Ancak tutsak muamelesi görür. Bir müd­
det sonra Kırun Hanı Berke'nin kuvvetleri tarafından buradan
alınarak Dobruca bölgesine götürülür. Karadeniz'in batı kıyı­
larında yaşamasına izin verilir. Kırım (Altınordu) Hanı Ber­
ke'nin kız kardeşi ile evlenerek buralarda yaşamını sürer.
1 280'de vefat eder.
Yine Selçuklular zamanında "Sarı Saltuk" adında bir Müs­
lüman Türk derviş, kalabalık çevresi ile Rumeli'ye geçerek,
Dobruca ile Deliorman taraflarında İslami- yet'i yaymaya ça­
lışır.
Tarihi kaynaklardan anlaşılacağı gibi Osmanlı Türkleri
henüz daha Rumeli' ye geçmeden çok önce buralarda hatırı sa­
yılır bir Türk ve Tatar nüfus barınıyordu!
Kendilerine yöresel ifa­
deyle "Konyalisso" adı veri­
len "Kocacık Türkleri",
�· Anadolu Selçuklu Sultanı Gı-
_...çı·:, · yaseddin Keyhüsrev zama-
nında Balkanlar'daki
huzursuzlukların önlenmesi
amacıyla Bizans İmparatoru
Mikhail Palaiologos'un da­
veti üzerine Konya' dan Lap­
seki' ye, oradan da
· m� Gelibolu'ya geçerek Ru­
...... .. . . meli'ye ulaşmışlardır.
"

Anadolu' dan, Balkanlar'a


geçen ilk Türk aşireti Konya
civarından olmuştur. Bu ne­
denle bu aşirete "Konyarlar"
denir. Lejean' a göre Bizans

TTd 222-M. 1 543-Kocacık Yörükleri­


Evladı Fatihan yerleşkeleri-1 -s. 1 .

61
Levent Şahverdi Arşivi
imparatorları, Bulgarların saldırısını engellemek için Konya
civarından bir kısım halkı Balkanlar'a göçürerek, sınırlarına
yerleştirmişlerdir. Selanik, Teselya ve Rodoplar civarında alan
çalışması yapan Jirecek, halkın Konya civarından geldiğini,
halen Konya çevresi ile ilişkileri olduğunu tespit etmiştir.
Oberhummer, "Osmanlı Devleti kurulmadan önce Selçuk­
lular zamanında Anadolu' dan getirilen aşiretler Makedonya,
Varna, Teselya ve Yenişehir'e yerleştirilmişlerdir" der. Sözü
edilen bu Türkmenlerin ilk ulaşhkları yer Çimpe kalesi olmuş­
tur. Bizanslıların "Konyarlar" dedikleri bu Türklerin bir kısmı
Makedonya' ya, bir bölümü Rodoplara, bir bölümü de Selanik
yöresine yerleşmiştir.
Bazılanna göre; Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım ile
babası Ali Rıza Efendi'nin mensup bulundukları aileleri
daha o dönemlerde Selanik vilayetine bağlı Manastır ve
Debre sancağına iskan olunmuşlardı.
Yörükler ilk defa planlı olarak 1385 / 87 tarihleri arasında
Saruhan' dan Serez'e ve Vardar Ovasına sürülerek iskan edil­
mişlerdir. Yörüklerin Rumeli'ye geçmeleri Osmanlıların Bal­
kanlar'ı fethi ve orada yerleşmeleriyle başlamışhr. Yörükler,
nomad hayvan besleme tarzındaki yaşayışı kabul ve kısmen
bugün de bunu devam ettiren Türkmen gruplarıdır20• Yörük­
ler, Asya' da Türkmenler gibi aşiret hayatı yaşayan, Trakya ve
Makedonya'da yerleştikten sonra ise bu yaşam tarzını terk
ederek yerleşik düzene geçmiş Türkmenlerdir.
Türklerin nomad ve çoban hayatı yaşayan ırkdaşlarına,
"yürüyen, gezen" anlamına gelen "Yörük" adını vermişlerdir.
"Göçebe" ve "göçmen" adının "göç" fiilinden yapılması gibi;
Türkmen adı da "yürüyen Türk" anlamında "Yörük" şeklinde
adlandırılmıştı r.
Yörük ve Moğol arasında bir münasebeti muhtemel gördü­
ğünü söyleyenler olduğu gibi, Anadolu' ya temiz Moğol kanını
yalnız Nogay Tatarlarının getirdiğini söyleyenler ve bu kanın
Türkmenler ve Yörükler arasında da bulunduğunu söyleyen­
ler de bulunmaktadır.
Yörükler, Türkmenler Rumeli'ye geçen fatih Türklerin, doğ­
rudan doğruya ahfadı olup, bunların büyük bir kısmı göçebe­
likten sedanter hayata geçmekle beraber, hem Anadolu hem
Rumeli' de bu yaşayış tarzını devam ettirmişlerdir.

62
Levent Şahverdi Arşivi
Yörükler, Orta Asya'daki Türkmenlerin ahfadı ve bazı ba­
kımlardan İran' daki Türkleri ve Azerileri de hatı rlattıkları bir
gerçektir. Köprülü, Oğuzların henüz göçebelik şeklini muha­
faza eden aşiretlere yani Yörüklere Türkmen denildiğini bi l­
dirmek suretiyle bu üç kelimeyi (aşiret, Yörük, Türkmen) aynı
manada kabul etmiştir.
Dolayısıyla Türk topluluklarının köken itibariyle Oğuz
boylarından olduğu, Türklerin İslamiyet'i kabulden sonra
Türkmen lakabını aldıkları, Osmanlı İmparatorluğu'nun ku­
ruluş devri hakkında en eski malumatı veren XV. yüzyıla ait
kaynaklardan "bu Oğuz taifesi göçküncü Yörükler idi" şek­
linde geçen ifadede olduğu gibi "Yörük/ Yörük" olarak isim­
lendirilmiş oldukları açıkça anlaşılmaktadrr.
Bütün bu açıklamalardan Oğuz, Türkmen ve Yörük etnik
gruplarının hemen tamamen aynı şeyler olduğu ve aynı etnik
kökenden gelmiş olan Türk kavminin unsurlarını i fade etmiş
olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir Türkmen aşireti reisinin Yörük
adını taşımasından, kabilesinin de şu veya bu zamanda, şu
veya bu müddetle, bu adla tanınmış olacağı neticesini çıkarı­
yoruz. Bu kelime iki parçadan teşekkül etmiş bir terkiptir:
"Yörük" ve "Er" . İkinci kelime Türk halk isimlerinin teşkilinde
büyük bir rol oynamaktadır. En eski Türk halk isimlerinden
olup da Bizans kaynaklarında zikredilen ağaç-eri, Houts­
ma'nın zikrettikleri arasında kom eri, Türk eri, Rum eri ve biz­
zat bizim Yörüklerde tesadüf ettiği göç-eri gibi isimler buna
örnek gösterilebilir.
Her Türkmen aşireti veya Yörük taifesi aynı dili konuşan,
aynı hayat tarzını ve aşağı yukarı aynı örf ve adetleri devam
etti ren ve yabancı unsurlarla en az bir derecede karışan temiz
bir Türk etnik grubudurlar. Hepsi de Oğuz kavminin değerli
ve tarihi süreç içerisinde kendi aidiyetini oluşturmuş Türkmen
gruplarıdır.
Yıldırım Bayezid zamanında bu bölgeden Karakeçili Yö­
rükleri Balkanlar 'a gönderilmiştir. Aşıkpaşazade Yörüklerin
daha 1355 yılında Karesi (Balıkesir) vilayetinden Rumeli'ye ge­
çirildiğini ve iskan olduğunu söyler.
XIV. yüzyılın ilk yarısında Aydın civarından Umur Bey ida­
resinde bir kısım Türk kuvvetleri Kantakuzen'in müttefiki ola­
rak Selanik'e çıkıp, Teselya'ya yayılmışlardır.

63
Levent Şahverdi Arşivi
Evliya Çelebi, Rumeli'ye yaptığı gezide XVII. yüzyılın
ikinci yarısında Eğribucak Yörüklerinden bahseder. Ayrıca
Dobruca civarını gezer, buralara Tatarların yanı sıra Yıldırım
Bayezid zamanında Anadolu' dan gelen aşiretlerin yerleştiril­
diğini söyler. Osmanlı idaresinde bugünkü Bulgaristan'ın top­
rakları Rumeli Eyaleti içinde yer alıyordu.
Söfya, Vidin, Silistre, Niğbolu, Çirmen, Vize ve Köstendil
bu eyaletin sancaklandır. Şehirde ve köylerde yaşayan nüfu­
sun büyük bölümü Yörük adı altında geçiyor.
Bunlardan Tanrıdağı (Karagöz) Yörükleri 1 543'ten 1642 yı­
lına kadar olan dönemde; Bulgaristan'ın Çırpan, Karaakdağı,
Eski Zağra, Akçakızanlık, Karinabad, Filibe, Hatuneli, Rus
Kasrı, Havas-ı Mahmut Paşa, Ahyolu, Yeni Zağra, Yama, Hır­
sova, Silistre, Şurnnu, Pravadi, Niğbolu, Çemova, Tımova ve
Razgart şehir ve kasabalarına dağıtılmışlardır.
Naldöken Yörükleri de 1543'ten 1609'a kadar; İhtiman, İz­
ladi, Tatarpazarcığı, Filibe, Çirmen,Yanbolu, Ahyolu, Şumnu,
Varna, Pravadi, Hırsova, Silistre, Aydos, Çernova, Tırnova,
Lofça, Niğbolu, Hasköy, Çırpan, Kızanlık, Cisr-i Mustafa Paşa,
Yenice Zağra ve Eski Zağra'ya kadar yayılmışlardır.
Selanik Yörüklerinin büyük bir kısmı bütün Makedonya ve
Teselya' da dağınık ve az olarak da Bulgaristan ve Dobruca' da
yaşarlardı.
Ofçabolu Yörükleri de Manastır ve Kosova vilayetinde, az
miktarda da Güney Bulgaristan ve Dobruca'ya yerleşmişlerdir.
Vize Yörükleri Kırklareli, Edime, Dimetoka, Hasköy'e iskan
olmuşlardır.
Kocaak Yörükleri 1543-1584 yıllarında Hırşova, Vama, Pra­
vadi, Aydos, Rus Kasrı, Ahyolu, Karinabad, Şumnu, Burgaz,
Kızılağaç, Yanbolu, Filibe, Silistre, Haaoğlupazarcığı, Akkir­
manlı ve Bender Kili'ye yerleştirilmişlerdir.
Yörüklerin Rumeli'ye geçmeleri Osmanlıların Balkanlar 'ı
fethi ve orada yerleşmeleriyle başlamıştır. Yörüklerin ilk olarak
Rumeli'ye geçirilmeleri, Avrupalı tarihçilerce, genellikle Beya­
zıd 1. devrinde kabul edilir. Leunclavius, Muhiddin' den aldı­
ğını söylediği bir kaydında Hıristiyanların Türklerden
korktu kları için firar ettiklerini ve bu sebepten Anadolu' dan
getirilen Türkmen-Yörük gruplarının Saruhan civarından
Serez havalisine ve Vardar ovasına sürüldüğünü belirtmiştir.

64
Levent Şahverdi Arşivi
Wilhelmy, ilk defa Yörüklerin Beyazıd 1. devrinde Lid­
ya' dan (Ege bölgesi) Filibe tarafına sürüldüğünü söylerken
onun verdiği bilgilere dayanan Jirecek de, bu göçlerin daha
sonra devam ettiğini ekleyerek, aynı kaynağı zikretmiştir. Aynı
şekilde Oberhummer, Jirecek ve Louschan' e atfen, Yörüklerin
Rumeli' de ilk yerleşmelerinin yine Beyazıd 1. devrinde ve söz
konusu olan yerde olduğunu kayıt, F. Bayraktarevic de mez­
kur makalesinde bu malumah tekrar ve evvela Filibe havali­
sine gelen Yörüklerin daha sonra, birçok yer isimlerinin işaret
ettiği gibi, Trakya ve Makedonya' ya yayıldıklarını ilave etmiş­
tir. Gerçekte Yörüklerin Rumeli'ye geçişleri, imparatorluk kuv­
vetlerinin Balkanlar'a ayak basmalarıyla başlamışhr. Doğudan
devamlı olarak gelip bahya doğru yayılmak ihtiyaç ve zorun­
luluğunda kalan bu genç devletin batı sınırlarında, yeni yurt­
lar tesis etmek isteyen muhtelif Oğuz kabilelerinin daha XIV.
Asır ortalarında Rumeli'ye geçirildikleri bir gerçektir.
Nitekim Aşık Paşazade, "Yörük" adını zikretmemekle be­
raber, 1356'da (758) Karesi vilayetine gelen Rumeli' ye geçiril­
diğini, bunların bir müddet Gelibolu civarında iskan
edildiklerini belirterek, Hayrabolu'ya giderek iskan oldukla­
rını ilave etmektedir. Evliya Çelebi de XVII. asrın ikinci yarı­
sında Makedonya'da yaptığı seyahat esnasında, Eğribucak
Yörüklerinden bahsederken bunların göçüşlerini konu etmek­
tedir21.
Fakat Yörüklerin göçüşleri hakkındaki ilk sarih kayıt
Murad 1. zamanına aittir. Buna göre 1385'te (787) Saruhan' dan
Serez taraflarına nakledilmişlerdir.
Aşık Paşazade ve Lütfi Paşa'nın, Oruç Bey'in ise doğrudan
doğruya, zikrettiği Yörüklerin iskanında iki gaye takip edildiği
anlaşılıyor.
Lütfi Paşa' nın işaret ettiği gibi, evvela, bulundukları yerde
rahatsızlık verdikleri için tedip edilmiş oluyorlar. Sonra da
yeni zapt edilen yerlerde, yabancı unsurlar arasında bir daya­
nak noktası, gelecekteki fetihlerde veya id ari ve iktisadi ilişki­
lerde güvenilecek bir kuvvet teşkil etmiş bulunuyorlardı.
Leunclavius'un temas ettiği nokta, yani, yeni fethedilen yer­
lerdeki halkın ilk şaşkınlık anlarında memleketlerini bırakarak
kaçmalarıyla bu yerlere Türk unsurlarının yerleştirilmesi za­
ruretinin de hesaba katılması gerekir. Zaten Yörüklerin Rume-

65
Levent Şahverdi Arşivi
li'ye göçlerini, devlet tarafından, yeni fethedilen yerlerin iskanı
hususunda, takip edilen genel prensibin çerçevesi içinde mü­
talaa etmek lüzumu vardır.
Anadolu'daki Türk asalet sınıflarına mensup birçok ailele­
rin Rumeli' de kendilerine verilen zengin topraklar üzerinde
yerleşmeleri, Anadolu' dan Rumeli'ye muhacereti teşvik için,
bütün akraba ve taallukahyla geçecek olanlara, yurtluk, top­
rak, timar ve imtiyazlar verilmesi fetihleri teşvik arzulan kadar
memleketin iskanı ve şenlendirilmesi gayesiyle de Anadolu' da
henüz yerleşik hayata geçmemiş Türkmen kabilelerinin yaşam
tarzlarına aynı derecede uygun yerler olan Rumeli' ye göç et­
melerini kolaylaşhrmıştır.
Birçok batılı ilim adamlarının ilk olarak gösterdikleri kayıt
ise 1. Bayezid'in o sıralarda tuz yasağını kabul etmeyen Saru­
han İli'nin göçer halkını Filibe havalisine göndermesine aittir.
l. Bayezid'in Rumeli'nin iskanı ve bilhassa Türkleştirilmesi yo­
lunda çok gayret sarf ettiği muhakkaktır, Gibbons'un Saded­
din'e atfen söylediğine göre, Bayezid, Üsküp ile Niş arasındaki
araziye Müslüman ahaliyi devamlı ve kalıcı olarak yerleştir­
mişti. Bunların bu zamanda tamamen Türk olduklarına şüphe
edi lemez. Zira ilk fetihler doğrudan doğruya Anadolu' daki
Türk kuvveti tarafından yapılıyor ve ilk imparatorluk teşkilah
da temiz Türk unsurları tarafından vücuda getiriliyordu. Ba­
yezid'in kısa süren saltanah esnasında aynı suretle, kroniklerin
ve muasır kroniklerin söz etmemiş olabileceği ve bizim bile­
mediğimiz, daha bazı nakil ve iskanların gerçekleşmiş oldu­
ğunu, bu konuda Yörüklerin de Rumeli'ye geçirilmelerine
devam edildiğinde kuşku yoktur.
Evliya Çelebi, l. Bayezıid'in Dobruca'yı Bulgarlar ve Ulah­
lardan aldıktan sonra, burayı Karadeniz' in kuzeyinden çağır­
dığı Tatarlar, Anadolu' dan sevk ettiği Türkler (Yörükler) ile
iskan ettiğini kaydeder ki, bu bilgileri gerçeğin tam bir ifadesi
olarak kabul etmemek için hiçbir sebep yoktur. Söz konusu
olan yerlerde Serez, Filibe havalisinde ve Üsküp civarında,
yoğun bir halde bulunan Yörüklerin ilk gelişlerini XIV. asrın
sonlarına doğru gördüğümüz için, yine yoğunluk arz eden
diğer bölgelerin de, hemt:n hemen, bu kad ar eski bir tarihten
itibaren mevcut olmaya başladıklarını bir faraziye olarak ileri
sürmek mümkündür.

66
Levent Şahverdi Arşivi
Timur istilasını takip edip de 1413'e kadar süren taht mü­
cadelesi ve saltanat kavgası sırasında Türkmen ve diğer adları
ile Yörüklerin Rumeli'ye gelmeleri durmuş değildir. Os­
manlı'nın kuruluşundan bir müddet sonra meydana gelen fet­
ret devri ve şehzadeler arasında baş gösteren kardeşler
arasındaki taht mücadeleleri; kendilerine daha fazla taraftar
kazanmak hususunda, bu nomad fakat kuvvetli ve nüfuzlu
Türk unsuruna da mü racaatı ve onları Rumeli'ye daveti icap
ettirmektedir. Musa Çelebi'nin takibinden kurtulmak isteyen
Emir Süleyman'a bir Türkmen'in delil olduğunu biliyoruz.
Bunun o vakit, sonradan olduğu gibi, henüz teşkilata rapte­
dilmemiş olan ve o havalide çok rastlayacağımız Yörüklerden
biri olması imkansız değildir.
Tarihi kayıtlar sırasıyla, bundan sonra, Çelebi Mehmed'in
Samsun'u aldıktan sonra dönerken İskilip'te birçok Tatarları
Filibe ve Konuşhisarı yöresine sürdüğünden, XV. asır ikinci
yarısında (H. 964 / M. 1460) Gedik Ahmed Paşa'nın Sinop ve
Kastamonu'yu zapt etmesinden sonra, İsmail Bey'in, ihtimal
aralarında nomad bir hayat yaşayan Yörüklerin de bulun­
duğu, cemaatiyle gelip Filibe mıntıkasına yerleştiğinden bah­
sederler.
Dulkadiroğulları'ndan Budak Bey, Şam'daki tutsaklığından
bir şekilde kurtulmayı başardıktan sonra, Osmanlılara iltica
ederek kendisine Vize sancağı verilmiştir. Bunun, yakınlarını
birlikte getirdiği gibi, taraftarları arasında mevcudiyetleri şüp­
hesiz olan birçok Yörük kabilelerinin de, daha sonra Yörük­
lerce merkez olacak ve bunlara adını verecek kadar ehemmiyet
alan, Vize havalisine gelmelerine önayak olduğu büyük bir ih­
timal dahilindedir.
XIV. asırda Rumeli' ye geçen ilk Türk grupları arasında, her­
hangi bir derecede, Tatarların da bulunduğu muhakkaktır.
Çünkü Aşık Paşazade'nin Süleyman Şah'la birlikte Anado­
lu'ya geldiğini bildirmesi ve kendi zamanı hakkında da de­
mesi sebebiyle, birlikte gelen aşiretlerden şu veya bu kısmının
yine beraberce Rumeli'ye, aynı zamanda veya az tarih farkları
ile geçip yerleştikleri kolayca kabul edilebilir.
Rumeli'ye ait en eski tahrir defterlerinde "Türkman der
şimdiki halde Rum' da olan Tatar ve Türkman ol taifedendir"
demek suretiyle Yörüklerle birlikte Tatarların da zikredilmesi,
bunların şu veya bu kısmının birlikte gelen aşiretlerden bera-

67
Levent Şahverdi Arşivi
berce Rumeli'ye, aynı zamanda veya az bir tarh farkları ile
geçip yerleştikleri anlaşılıyor.
Rumeli'ye ait en eski tahrir defterlerinde Yörüklerle birlikte
Tatarların da zikredilmesi ve "Tataranı nev... " diyerek bunların
hala gelmekte olduğunu belirtmesi buna delildir. Çelebi Sultan
Mehmet, Samsun ve çevresini aldıktan sonra, İskilip ve civa­
rındaki Tatarları, Filibe ve Konurhisar'a sürmüştür. 1460 tari­
hinde Gedik Ahmet Paşa tarafından Sinop ve Kastamonu
alınmış, buradaki bir kısım halkı Filibe civarına iskan etmiştir.
İskan olunan diğer bir bu yerin adı da Tatarpazarcığı'dır.
Rumeli' ye ilk geçen Türk aşiretleri arasında Tatarlar da var­
dır. Rumeli' ye ait en eski tahrir defterlerinde Tatarlardan bah­
sedilir. Bulgaristan'a Tatar grupları çoğunlukla kuzeyden
gelmişlerdir. Timur istilası (1400) sırasında Kıpçak hükümdarı
Aktay Han zamanında Eflak ve Tuna boylarına kadar inmişler
Edirne ve Filibe civarını mekan tutmuşlardır.
Rumeli'ye gelen ehemmiyetli bir Tatar grubu olarak da,
Timur istilası sıralarında (1400), Kıpçak ümerasından Aktay
Han'ın, Eflak ve Tuna üzerinden gelerek, Edirne'ye ve Filibe
havalisine yerleştirilen yüz bine yakın halkı gösterilir. Aşağıda
bahis mevzuu edeceğimiz bu adama göre adlanmışlardır. Tah­
rirlerde adı geçen Tatarlar "Tataranı Aktav" ismi sebebiyle bu
Tatar Emirinin adıyla isimlendirilmişlerdir.
"Naldöken Yörükleri" ile bir arada kaydedildikleri 223 nu­
maralı defterde "mezkurlar Aktav neslinden olmağın Aba an
ced bu vechile elli nefer yamağa mutasarrıf olup benöbet hiz­
met ederler imiş ber mucebü defteri atik . . . " deniliyor.
Böylece, uzun müddettir devam eden harpler ve karışıklık­
lar neticesinde ahalisi azalan, Rumeli'yi Türk kolonileriyle
iskan etmek ve Türkleştirmek yolunda alınacak teşebbüslerin
başında şimal Türklerinin ve bir kısım Tatarların celbi geli­
yordu.
Çünkü Anadolu' dan mütemadiyen büyük mikyasta Türk
unsuru getirmek güç ve uzun bir işti. Gerçi devlet, Rumeli' de,
gerek İslam nüfusunun çoğalması ve dolayısıyl a, aralarında
heterodoks mezheplerin ve bilhassa bogomilizmin fazla mik­
yasta yayıldığı Arnavutluk ve Bosna ahalisinin İslamiyet' e so­
kulması, gerek Anadolu'nun muhtelif mahallerinden Yörük,
Türkmen aşiret ve kabilelerinin bu kıtaya nakledilerek Dob-

68
Levent Şahverdi Arşivi
ruca ve Selanik taraflarında iskanı yolunda çezri tedbirler alı­
yor ve bunları tatbik ediyordu.
Fakat, buradaki acil ihtiyaçları karşılamak hususunda, bu
tedbir kafi gelmiyor ve imparatorluğa artık yakın bulunan ve
kısmen de ilhak edilen diğer Türk memleketlerinden Tatarla­
rın getirilmesi ve buralarda Türk hakimiyetinin istinat edebi­
leceği emin esasların, sağlam temellerin atılması icap
ediyordu. Bu sebeple Osmanlı İmparatorluğu Kırım' daki Ta­
tarlardan da bir haylisini getirerek bunları Dobruca ve Bulga­
ristan' a iskan etmişti.
Dobruca'nın Türklüğü hakkında ayrı olarak yazdığı ve ya­
kınlarda Köstence' de neşrettiği bir eserinde Mustacib Fazıl, bu
meseleye oldukça geniş bir yer tahsis ettiği gibi, Romen kay­
naklarına müracaat ederek, bu hususta ve XVI. asra ait, bir
hayli malumat vermekledir.
Bu müellif, 1512 ve 1514 senelerinde Kerson'dan Dobru­
ca'ya getirilip yerleştirilmiş ve 1593-1595' te de Kırım' dan ve
bilhassa Bucak' tan (Besarabya) gelerek bu mıntıkanın boş yer­
lerini doldurmuş, Tatarların mevcut olduğunu bildirmiştir.
Neşri'ye atfedilen bir yazma tarih de bu hususta dikkate şayan
bilgiler verilmektedir: Eserin, 1525 (931) senesinde meydana
gelen olaylan anlattığı kısmında Sinop'tan ve Samsun'dan gel­
mişlerle Rumeli'ye geçen ve "Dobruca Kırı" denilen mahalde
"Saruhan Saltuk Sultan"ın yanına toplanan Türk kuvvetlerin­
den bahsettiği gibi, Mohaç harbi öncesinde Kıpçak hanı Bere­
ket Han'ın ümerasından Berkuk' un Eflak'tan geçmek ve
Balkan'ı aşmak suretiyle Macaristan'a akın ettiğini de kayde­
diyor. Hakikatte, gemiler ile gelen Türk unsurunun bahsi
geçen yerlerde iskan edilmesi daha eski tarihlerden başlar.
1468 (873) sıralarına ait bir tahrir defterinde23 Yanbolu'da
bir köyün sakinlerinin "Tataranı nev" olduğu söylendikten
sonra "gemi ile gelen yeni Tatarlardır" diye bir not da ilave
edilmiştir.
Bu tarihte Kırım henüz zapt edilmediği için (zaptı 880 =

1475 / 1476) bu yeni gelen Tatarlar, herhalde Neşri'nin bahset­


tiği yerlerden olacaktır. Bunun, birkaç sene sonraki, Kırım'ın
ilhakından sonra artmış olacağı düşünülebilir. 1526 sıralarında
Eflak' tan ve Balkanlar'dan geçerek Macaristan'a giden Tatar­
lara gelince, bunlardan da bir kısmının yine Rumeli'de kati
olarak yerleşmiş oldukları ve bilahare veya bu sırada vaziyet-

69
Levent Şahverdi Arşivi
leri ve statüleri tespit edilen Tataran grubundan addedildikleri
de kuvvetli bir ihtimal gibi kabul edilebilir.
Aktav Han ile geldikleri söylenen Tatarların yüz bin kişi
kabul edilmesinin, Mehmet Tevfik' in, yapılan devamlı iskan­
laştırma ve İslamlaştırma politikası sayesinde 80-90 sene zar­
fında 3,5 milyon Osmanlı'nın Rumeli' de yerleştirilmiş olduğu,
Anadolu'nun Konya, Karaman ve sair yerlerinden Rumeli'nin
muhtelif noktalarına 100.000 den fazla nüfus Türkmen aşire­
tinin nakil ve iskan edildiği kaynaklarda verilmektedir.
Selçuklu Devleti'nin "iskan" politikaları çerçevesinde
Tokat, Amasya, Konya, Karaman, Ankara, Aydın, Isparta, Ba­
lıkesir, Bolu, Kastamonu ve Sinop illerine yerleştirildiler.
Selçuklu Devleti'nin kuruluşundan sonra Tuğrul Bey'e
bağlı olan Kızıl Oğuz Türkmenleri, başlarında Mansur, Gök­
Taş, Buka, Cız Oğlu, Mansur, Dana ve Anası-Oğlu (Enesoğlu)
gibi beyler olduğu halde Anadolu' ya yapılan akınlarda aktif
rol aldılar.
Sultan Alp Arslan ve Sultan Melikşah dönemlerinde Alp
Arslan'ın yeğeni Saadettin Bey' in emrine giren Kızıl Oğuzlar,
1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve Zaferi'nden sonra Kars,
Erzurum, Erzincan ve Sivas illerine doğru akınlara başlayarak
Sivas ve Tokat arasındaki Kelkit Vadisi'ni ele geçirdiler.
Bugün Sivas'ın kuzeydoğusundaki Suşehri, Refahiye, İm­
ranlı arasındaki Kızıldağlar ile Anadolu'nun iç bölümünü kap­
sayan Kızılırmak'a kendi adını veren Türkmenler, Anadolu
Beylikleri zamanında Kızıldağlar ile Yeşilırmak suyunun ilk
çıktığı Tozanlı Vadisi ve Kelkit Vadisi'nde yaşamaya başladılar.
Kızıl Oğuz Türkmenleri; 1410'da Reşadiye ve Mesudiye
arasındaki "Kızıl Özenllier Yurdu" olarak anılan (bugünkü Re­
şadiye-Kızıl Ören Köyü civarı) bölgede "Kızıl Ahmetliler"
isimli bir de beylik kurdular. Beyliğe adını veren Kızıl-Oğlu
Ahmet Bey ve kardeşleri, Amasya, Tokat, Çorum ve Sivas,
Ordu, Samsun, Giresun ile Şebinkarahisar'ı ele geçirdiler. Kı­
zılırmak ve Yeşilırmak bölgesine hakim oldular.
1424 yılında Sultan il. Murat'ın emri ile Amasya Valisi Yör­
güç Paşa, Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve diğer ileri gelenleri
Amasya Kalesi'ne davet ederek ortadan kaldırdı. Kızıl Oğuz
Türkmenleri de Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağıtıldılar. Kızıl
Oğuz Türkmenlerinin büyük bir bölümü, Fatih Sultan Meh-

70
Levent Şahverdi Arşivi
met zamanında Evrenosoğlu Ali Bey komutasında Rumeli' de
fethedilen Selanik, Manashr ve Yanya illerine yerleştirildiler.
Yıldırım Bayezid devrine ait ilk iskan kaydı, 1400-1401 yıl­
larında "tuz yasağı"nı kabul etmeyen Menemen Ovasında kış­
layan aşiretlerden "Göçerevliler"e ait olup, Filibe taraflarına
sürülmüşlerdir. Oğlu Çelebi Mehmet zamanında ise, isyanları
Yörgüç Paşa tarafından bastırılan Tatarlar da, Dobruca hava­
lisine yerleştirilmişlerdir.
1397'de Mora' da Argos'un alınmasından sonra, bu radan
30.000 kişi Anadolu'ya, Anadolu' dan da Üsküp ve Teselya böl­
gelerine Türkmen ve Tatar aşiretleri nakledilmişlerdir. Çelebi
Sultan 1. Mehmet, Samsun ve çevresini aldıktan sonra, İskilip
ve civarındaki Tatarları, Filibe ve Konuşhisar'a sürmüştür.
1460 tarihinde Gedik Ahmet Paşa tarafından Sinop ve Kas­
tamonu alınmış, buradaki bir kısım halkı Filibe civarına iskan
etmiştir.
İskan olunan diğer bir yer Tatarpazarcığı bölgesidir. Rume­
li' ye ilk geçen Türk aşiretleri arasında Tatarlar da vardır. Ru­
meli'ye ait en eski tahrir defterlerinde Tatarlardan bahsedilir.
Bulgaristan'a Tatar grupları çoğunlukla kuzeyden gelmişler­
dir. Timur istilası (1400) sırasında Kıpçak Hükümdarı Aktay
Han zamanında Eflak ve Tuna boylarına kadar inmişler Edirne
ve Filibe civarını mekan tutmuşlardır. Arşiv kayıtları bize Ru­
meli'ye nakledilen nüfusun, sadece Anadolu beyliklerine men­
sup Türkler arasından olmayıp, Tatarların da kitle halinde
buraya göç ettirilerek Rumeli'nin muhtelif yerlerine yerleşti­
rilmiş olduğunu gösteriyor. Örneğin, Yanbolu vilayetine ait
hmar kayıtlarını ihtiva eden hicri 860 (M. 1456) tarihli Rumeli
tahrir defteri bu tür iskanlarla ilgilidir.
Anadolu' dan Rumeli'ye Türkmenlerin iskan edilmesi işi,
il. Bayezid'in saltanahnın sonuna kadar devam etmiştir. il. Ba­
yezid, Anadolu'daki bir kısım Kızılbaş Türkmenlerin İran'daki
Safevi hükümdarı Şah İsmail' in yanına gitmek istemeleri üze­
rine, bunları Rumeli' ye sürmüştür.
il. Murat ve oğlu Fatih Sultan Mehmet Han dönemlerinde
Anadolu'nun pek çok bölgesinde, Rumeli' de (Balkanlar'da)
Saruoğuz, namı diğer Kızıloğuz Tükmenleri iskan edilmiştir.
Kızıl Oğuz Türkmenleri'nin büyük bir bölümü, Fatih Sultan
Mehmet zamanında Evrenos-Oğlu Ali Bey komutasında Ru-

71
Levent Şahverdi Arşivi
meli'nde fethedilen Selanik, Manastır ve Yanya illerine yerleş­
tirildiler. Konya civarından aşiretlerin, Balkanlar'a büyük kit­
leler halinde gönderilmesi Sultan il. Murat zamanında
başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet Karaman Beyliğini ortadan
kaldırdıktan sonra buradan kalabalık aşiret gruplarını Balkan­
lar'a sürmüştür.
XV-XVI. yüzyıla ait olan Tapu Tahrir Defterlerindeki kayıt­
larda Kızılkocalu, Kocacık, Kızıl, Kızıllı, Kızılca, Kızılcalı, Kı­
zılcabölük, Kızılalilü namı diğer Yiğitler gibi isimler altında
kaydedildiği görülen Kızıloğuz boy, oymak aşiret ve cemaat­
lerinin, Anadolu'da olduğu gibi Balkanlar'ın Türkleşmesi ve
İslamlaşmasında çok büyük rol üstlenmiş oldukları anlaşılıyor.
Osmanlı Devleti zamanında idarecilerin, yeni fethettikleri
topraklarda, boş alanlarda iskan yerleri oluşturarak yeni köy­
ler ve kasabalar kurmak suretiyle imar edip buraları mülk,
vakıf veya ıkta şeklinde, tımar ve
-·0ww� ��·, zeamet erbabından olan birçok
kimselere tımar olarak verilmiş-
." tir.
Osmanlı arşivindeki XIV­
XVII. yüzyıllara ait Rumeli ile il­
gili Tapu Tahrir Defterlerinde
Balkanlar' da kurulmuş Türk­
men-Yörük aşiret, oba ve oymak­
ların adlarını taşıyan pek çok köy
ve kasaba adlarını görmekteyiz.
Anadolu'nun değişik yörele­
rinde iskan edilmiş Türkmen aşi­
ret oba, oymak ve boylarının
adlannı taşımış olması, Türkmen
aşiret ve cemaatlerinin Rume­
li' den günümü- ze geçmişten
kalan hatıralarıdır.
Balkanlar'a iskan için gönde­
rilen bu grupların başında "Ulu
Yörükler" gelmektedir. Yörükler

TTd 222-M.1 543-Kocacık Yöriikleri-Ev­


ladı Fatihan

72
Levent Şahverdi Arşivi
ilk defa planlı olarak 1 385 / 87 tarihleri arasında Saruhan' dan
Serez'e ve Vardar Ovasına sürülerek iskan edilmişlerdir. Zo­
runlu göçlerin Selçuklular döneminde olduğu gibi, Osmanlı
döneminde de sürdüğünü ve zorunlu iskana tabi tutulan bir­
çok Danişmentli Türkmenlerinin, Balkanlar 'a kadar yerleştiril­
miş oldukları, Atatürk' ün soyunun da Balkanlar'da iskan
edilen Türkmen aşiret ve cemaatleri arasında bulunduğu anla­
şılmaktadır.
Aşıkpaşazade Yörüklerin daha 1355 yılında Karesi (Balıke­
sir) vilayetinden Rumeli'ye geçirildiğini ve iskan olduğunu
söyler. XIV. yüzyılın ilk yarısında Aydın civarından Umur Bey
idaresinde bir kısım Türk kuv-
vetleri Kantakuzen'in müttefiki
...:.
olarak Selanik' e çıkıp, Tesel­ ..
J-· ••

ya'ya yayılmışlardır.
Evliya Çelebi, Rumeli'ye
yaptığı gezide XVII. yüzyılın . .. -.

ikinci yarısında Eğribucak Yö­


rüklerinden bahseder. Ayrıca
Dobruca civarını gezer, buralara
Tatarların yanı sıra Yıldırım Ba­
yezid zamanında Anadolu' dan
gelen aşiretlerin yerleştirildiğini
söyler.
Bugünkü Bulgaristan'ın top- :�� -�'ıı,,�·... �
rakları Osmanlı idaresinde Ru- r:... "'" '"-. -.,.. �.:.
meıi Eya1eti içinde yer a1 ıyord u. � � �-.. �Af ....,.�1
�, "1r.� ,::,. .,�
Sofya, Vidin, Silistre, Niğbolu, � .-�·· :· ·...-.,
1� __jfJl
·•

Çirmen, Vize ve Köstendil bu �·-. "'i.: �:!'�� ��:. -< 4J.


..ıat- �- �f ....&� ��
.•

eyaletin sancaklarıydı. Şehirde


ve köylerde yaşayan nüfusun �� ,..._ i\t. �!'; �. .•

büyük bölümü Yörük adı al- � .,., �� -i<t :l:#ı ·"Wt


� � ":. �� "'-':.� "'.1...
'\ -:,·. ·�·· ·�···
.
tınd a geçıyor. •·• •

Bunlardan Tanrıdağı (Kara- ...;Jr: ,


·� •••
r..
� ....._ c •...
...c:-. ....o;
....
göz) Yörükleri 1543'ten 1 642 yı- ....J.if
� � � ·�
ima kadar olan dönemde;
Bulgaristan'ın Çırpan, Karacık-
dağı, Eski Zağra, Akça kızanlık, Hicri 992 M. 1584 tarihli 614 Nolu
Karinabad, Filibe, Hatuneli, ITd Kocacık Yörükleri Defteri-ilk
Rus Kasrı, Havas-ı Mahmut sayfa

73
Levent Şahverdi Arşivi
Paşa, Ahyolu, Yeni Zağra, Yama, Hırsova, Silistre, Şumnu, Pra­
vadi, Niğbolu, Çemova, Tırnova ve Razgrat şehir ve kasaba­
larına dağıtılmışlardır.
Naldöken Yörükleri de 1543'ten 1 609'a kadar; İhtiman, İz­
ladi, Tatarpazarcığı, Filibe, Çirmen, Yanbolu, Ahyolu, Şum- nu,
Yama, Pravadi, Hırsova, Silistre, Aydos, Çernova, Tırnova,
Lofça, Niğbolu, Hasköy, Çırpan, Kızanlık, Cisr-i Mustafa Paşa,
Yenice Zağra ve Eski Zağra'ya kadar yayılmışlardır.
Selanik Yörüklerinin bü- yük bir kısmı bütün Makedonya
ve Teselya'da dağınık ve az olarak da Bulgaristan ve Dob­
ruca'da yaşarlardı. Ofçabolu Yörükleri de Manashr ve Kosova
vilayetinde, az miktarda da Güney Bulgaristan ve Dobruca'ya
yerleşmişlerdir.
Vize Yörükleri Kırklareli, Edime, Dimetoka Hasköy'e iskan
olmuşlardır. Kocacık Yörükleri 1543-1584 yıllarında Hırsova,
Yama, Pravadi, Ay-dos,
-i­ Rus Kasn, Ahyolu, Karina­
bad, Şumnu, Burgaz, Kızıl­
.,ı.�.).,) 4�t.ı�Y.
� Jj'��c ��Y. �51 ;U , ağaç, Yanbolu, Filibe,
Silistre, Hacıoğlupazarcığı,
Akkirmanh ve Bender
....'.: t 1 Kili'ye yerleştirilmişlerdir.
Balkanlar'a ait Tapu
Tahrir ve Maliyeden Mü­
devver (MAD) ve Ruz­
namçe defterlerinde, çok
sayıdaki hatt-ı hümayun­
larda, Temettuat Defterleri
-\ · lı v e Nüfus Defterlerindeki
... "'ç,,
� �brr � kayıtlardan xvıı . yüzyıla

., •• ..... - ait Evlad-ı Fatihan ve


...
·li=. � � �""
.. .. �,
Hicri1 046 / Miladi 1 636 tarilıli
':;;ti . ,,.
,.ı ...
� A DFEd 92 Nolu Talırir Defteri (Se­
.. •• laııik Yörükaıı) defteri, s.1-3-Hacı
"'b
* ·a;;
·�

Hasanlı Obasının kayıtları görülü­
yor. Atatürk'ün Dedesinin Dedesi
olan Selanik Mevlevihanesi Postni­
şini Şeyh Hacı Hasan'ın "Hacı Ha­
sanlı Türkmen Cemaatinden olması
kuvııel/e muhtemel görünmektedir.

74
Levent Şahverdi Arşivi
Yörük tahrir defterleri incelendiğinde Rumeli'ndeki Yörükle­
rin büyük bir kısmının yerleşik hayata geçtiği, az bir kısmının
konar-göçer yaşadığı görülmektedir. 1691 / 1102 tarihinde Pa­
dişah bir hath hümayun yayımlayarak Yörük taifesini Evlad­
ı Fatihan adı alhnda Rumeli'nin sağ, sol ve orta kolunda olmak
üzere yeniden teşkilatlandırdı. Evlad-ı Fatihan Teşkilatı XIX.
Asır başlarında mevcuttu. 1837 tarihinde yeniden düzenlendi.
Rumeli Yörüklerine bir takım muafiyetler tanındı. Rumeli' deki
Türkleri kucaklayan bir teşkilat olmuştur.
Evlad-ı Fatihan'dan Arşiv kayıtlan övgüyle söz ehnektedir.
Bunların yiğitlik ve şecaatlerinden dolayı "Evlad-ı Fatihan"
adını almış oldukları belirtilerek şöyle denilmektedir: "Evlad­
ı Fatihan taifesi öteden beri Devlet-i Aliye'nin güzide ve cen­
gaver, itaatli ferman dinleyen askerlerinden olup, eski
seferlerde küffar ile yapılan harplerde kendilerinden nice ya­
rarlılık ve yüz aklan zuhur etmiş ve bu sebeple bu taife (Yö­
rükler, Tatarlar) Evlad-ı Fatihan tesmiye ve ıtlak olunmuştur."
Sultan Murat Hüdavendigar zamanında başlamak üzere,
Rumeli'yi Balkanlar'a büyük çoğunluğu Oğuz Türkleri, "Müs­
lüman Oğuzların Yörük Türkmen boylarından" olan aileler
gönderilmiştir. Müslüman Oğuzların, Tanrıdağı ve Karagöz
Yörüklerinden olup, Konya ve Aydın yöresinde Sivas ve Tokat
ve Bozok bölgelerinde yaşayanlar çeşitli zamanlarda Ana­
dolu' dan Balkanlar'a göç ettirilerek yerleştirilmişlerdir.
Anadolu'da ve Balkanlar'da iskan edilen Türkmen aşiret
ve cemaatlerinin pek çoğu gibi Halep (Antakya) bölgesinden
gelerek Bozok (Yozgat), Sivas, Amasya, Tokat, Niksar, Çorum,
Osmanak, Konya ve Karaman gibi yerlere iskan olunmuştur.
Daha sonraki yıllarda da Balkanlar'a göç ettirilerek yerleştiril­
mişlerdir.
Sivas-Amasya-Tokat-Niksar-Çorum-Osmancık-Konya ve
Karaman, Aydın, Balıkesir ve Çanakkale ve daha birçok böl­
gedeki Kızıl, Kızıllı, Kızıllar, Kızılca, Kızıkalı, Kızıkakışla, Kı­
zılalili, Kızıldeli, Kızıldonlu gibi adlarla anılmışlar hem de önü
ve sonu "kızıl" ile biten mezralar ve köyler kurmuşlardır.
Arşiv kaynaklarında Tapu Tahrir Defterlerinde "Saruoğuz
namı diğer Kızıloğuz" adıyla köyler kurmuş oldukları da ka­
yıtlıdır. Danişmendiyye Vilayetiyle de bilinen Sivas-Amasya­
Tokat-Niksar-Çorum-Osmancık-Konya ve Karaman gibi
bölgelerden gönderilerek Makedonya'ya iskan edilen Türk-

75
Levent Şahverdi Arşivi
men grupları burada da kendi adlarını taşıyan köyler ve şe­
hirler kurdular. Adını Rumeli'de iskan edilen Türkmenlerin
adından almış olan Kızıl, Kızıllı, Kızılali, Kızali, Kızıldoğan,
"Kızıl" adıyla bilinen bu köylerin isimleri yakın tarihe kadar
varlığını sürdürmüştür.
Kızıllar Aşireti, Bozok, Kayseri, Sivas, Akdağ, Adana,
Maraş, Teke, Hamid, Bolu, Tarsus, içel, Karaman, Afyonkara­
hisar, Bolvadin-Dinar Şark-i Karaağaç, Karaman, Çerkeş, Gü­
mükine, Dimetoka, Kavala Üsküp, Hezargrad (Niğbolu),
Vardar, Selanik, Silistre, Usturga, Ohrı, Manastır gibi Anadolu
ve Rumeli'de, XVII. yüzyıldan itibaren, uzun savaşlar sebe­
biyle meydana gelen iktisadi buhranlar, isyanlar ve eşkıyalık
olayları nedeniyle göç edenlerin bırakmış oldukları boş alan­
lara, yeni gelir kaynakları elde etmek, boş topraklara sahip
olmak maksadıyla devlet tarafından yeni iskan bölgeleri oluş­
turulmuştur.
Anadolu' daki oymak adları ve yer adlarında da görüldüğü
üzere, Kızıl Oğuz Türkmenleri' ne "Kızıl-Kocalu, Kızıl-Kocalı,
Kocaaklılar, Kocaaklar, Kocacık Türkmenleri, Kocacık Yörük­
leri" gibi isimler de verilmektir. Örneğin Kızıl adıyla kaynak­
larda adı geçen Türkmen aşiret ve cemaatlerinde olduğu gibi,
Kızıl Oğuz Türkmenleri'nin de Tapu Tahrir Defterlerinde
(TTD), Maliyeden Müdevver (MAD), (MLVRDTMT) ve diğer
kaynaklarda, bu defterlere "Kızıl-Kocalu, Kızıl-Kocalı" (Bozok
ve havalisi), "Kocacıklılar, Kocacıklar, Kocacık Türkmenleri
(Sivas ve çevresi), Kocacık Yörükleri (Balkanlar­
Rumeli)"adıyla kaydedilmişlerdir. Rumeli'ye iskan edilen
"Kocacık Yörükleri" ile ilgili olarak "XVl-XVII. yüzyıllara ait
Tapu Tahrir Defterleri hazırlanan alh Yörük grubundan biri­
sidir.
Osmanlı Arşivlerinde doğrudan Rumeli' deki Kocacık Yö­
rükleri ile ilgili olan ve yaklaşık bir asırdan fazla bir zamanı
(1543-1666) gösteren dört adet defter bulunmaktadır. Bunlar­
dan ikisi tam ve müstakil teşkilahn henüz kuvvetli olduğu za­
manlara (1 543 ve 1584) aittir.
1 642 ve 1666 senelerinin durumunu bildiren diğer ikisi
eksik ve diğer defterlerin içinde bulunmaktadır. Bunlar, teşki­
lahn bozulmaya başladığı döneme aittir.
BOA' da yer alan TTd 770 Nolu H. 1051 / Miladi 1641 Tarihli
Defter; Tfd 7 Nolu Hicri 883 / Miladi 1478 Yılına ait Kocacık

76
Levent Şahverdi Arşivi
Yörükleri Defteri; TTd 222 Nolu Miladi 1543 Tarihli Kocacık
Yörükleri-Evladı Fatihan yerleşkeleri-Defteri; TTd 614 Nolu
Hicri 992 Miladi 1584 tarihli Kocacık Yörükleri Defteri, tahrir
defterinin başında Kanunname ve tuğra bulunuyor23•
XVI. yüzyıl Tapu Tahrir Defteri kayıtlarına göre Balkanlar
(Rumeli) bölgesine Tanndağı Yörükleri de iskan edilen cema­
atler arasındadır. Osmanlı Devleti'nin resmi kayıtlarından
geçen ve adlarına "tahrirler" yapılan, Rumeli'ye iskan edilen
Yörükler şunlardır: "Naldöken Yörükleri, Tanrıdağı (Karagöz)
Yörükleri, Selanik Yörükleri, Ofçabolu Yörükleri, Vize Yörük­
leri ve Kocacık Yörükleri".
Bu Yörük grupları içinde o bölgede yaşayan, Konyarlar, Ko­
cacıklar vb. gibi Yörük grupları da bulunmaktadır. Bunların
"Koca Hamza Yörükleri" adıyla kayda geçirilmiş olması, baş­
larındaki idarecilerinin (Kethüda veya beğ) isminden kaynak­
lanmaktadır. Önceleri Koca Hamza Yörükleri adıyla anılan bu
Türkmenlerin sonradan "Kocaaklar" olarak anıldığını belirt­
mek gerekmektedir. "Cemaati Hamza Kocalu" kaydıyla bu ce­
maatin Bozok sancağında iskan olunduğu ve Kızılkocalu
aşiretine mensup olması ve bağlı olduğu oba beğinin adını al­
dığı ortaya çıkmış olmaktadır.
Örneğin Kızıl adıyla kaynaklarda adı geçen Türkmen aşiret
ve cemaatlerinde olduğu gibi, Kızıl Oğuz Türkmenleri de
Tapu Tahrir Defterlerinde (TTD), Maliyeden Müdevver
(MAD), (MLVRDTMT) ve diğer kaynaklarda, "Kızıl-Kocalu,
Kızıl-Kocalı" (Bozok ve havalisi), "Kocacıklılar, Kocaak.lar, Ko­
cacık Türkmenleri (Sivas ve çevresi), Kocacık Yörükleri (Bal­
kanlar-Rumeli)" adıyla kaydedilmişlerdir.
Tayip Gökbilgin'in Rumeli'de Yörükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fa­
tihan adlı eserinde, "Kocacık Yörükleri" adını, Rumeli' de iskan
edilmiş ve tahrir defterlerinde adı geçen "Yörük Koca
Hamza"dan almış olduğunu söylemektedir. Bu kelimenin,
Ahmed Refik'in işaret ettiği gibi, Yörük ve Tatarlara birer mer­
kez olan Selanik, Yanbolu, Ofcabolu, Tırhala mahiyeti nde ve
onlar gibi bir Yörük ve Tatar grubuna merkez olarak tanınan
bir mahal adı olabileceği hahra geliyorsa da, bu taifenin kala­
balık olarak bulunduğu, hatta, küçük ölçekk bir veya birkaç
ocak halinde yaşadık.lan havalide böyle bir yer tanımıyoruz.
Künhülahbar' da, Arnavut vilayetinde, "Kocacık Hisan"nın bu­
lunduğunu öğreniyoruz24•

77
Levent Şahverdi Arşivi
Tıicü 't-Tevıirih'te Hoca Sadedin "Koca-Kocacık Yörüklerin­
den", "Koca, Koça," şeklinde bahsetmektedir. Yine Tıicü 't-Te­
vıirih'te "Kocacık Kalesinin, 1506' da, Osmanlı topraklarının
batı hududunda Üç-kapı yaylasının öte yanında ve Aladağ ci­
varında bulunduğu belirtiliyor25•
Evliya Çelebi şehrinin Hersek vilayetinde bulunduğunu
söyler26• Tayip Gökbilgin'in Rumeli' de Yörükler, Tatarlar ve
Evlad-ı Fatihan adlı eserinde, Kocacık hisarının, Ankara civa­
rındaki Kocacık Yörüklerinden Murad il. zamanında buraya
tehcir yapıldığı (göç ettirildiği) için, bu adı aldığı ve burada
yine nomad halde yaşayan Arnavut halkın da aslen bu Koca­
cık Yörüklerinin ahfadı bulunduğu, fakat daha sonraki dö­
nemde Arnavutlaştığı yolunda bir anane bulunduğunu
belirtmekle birlikte, "bizim Yörüklerden Hersek'te veya Arna­
vutluk'ta bulunanlar yoktur. Gerçi, buralarda bizim Yörükler­
den tek-tük bulunanlar olmuşsa bile, kendilerine yakın oturan
Ofçabolu ve Selanik Yörükleri ile alakadardırlar. Ve bunları o
grupların içerisinde aramak icap eder.
Ankara'daki Kocacık Yörüklerinden bir kısmının, Rume­
li'nin iskanı yolunda hayli gayret sarf edildiği, XV. asırda,
bizim xvı. ve xvıı. asırlarda rastladığımız yerlere gelip yer­
leşmiş olması ve bu sebepten bu namı taşımış bulunması ihti­
mali vardır. Fakat, müsbet ve sarih bir kayıt ele geçinceye
kadar bunu da sadece, bir hipotez olarak kabule mecburuz"
demektedir.
Evliya Çelebi, "Koca beyi" derken bunun bir şahsa mı
yoksa bir mahalleye mi izafe edildiğini söylemediği gibi, Ayni
Ali, Koçi Bey, Netayicül-vukuıit müellifi de bu hususta hiçbir
ipucu vermemektedirler.
Koca Hamza Yörüklerine izafeten bu adı almış olabilirler.
Yoksa esasen böyle bir mahal olup da Kocacık Yörükleri ona
göre adlanmış değillerdir. Bir Türkmen aşiretinin ve bir Yörük
taifesinin başlarında bulunan kimseye göre adlandırılmaları
hemen umumi bir adet olduğunun bilinmesine ve bilhassa eski
kayıtlarda "Yörük Koca Hamza" diye bir cemaate rastlanma­
sına nazaran bu grup Yörüklerinin vaktiyle Koca Hamza'ya
göre adlanmışlar iken, sonradan, izahını yukarıda yaptığımız
ve birkaç misalini verdiğimiz, Kocacık Yörükleri olarak tanın­
dıklarını kabul etmek akla çok yakındır. Bunun böyle olmadı­
ğını gösterecek ortada hiçbir sebep yoktur. Tahrir defterlerinde,

78
Levent Şahverdi Arşivi
1456 yılında "Yörük Koca Hamza" olarak yoğun olarak bulun­
dukları görülen köylerde mesela "Koca Musa" 1543'te Kocacık
Yörüklerini yine fazla miktarda görmekteyiz.
Selanik Yörükleri: Rumeli' de Yörüklerin en yoğun bir halde
bulundukları yerin Selanik ve havalisi olduğu, hatta, Anadolu
Yörükleri beyinin İstanbul' da oturduğu halde, Rumeli Yörük­
leri beyinin kesinlikle XVIII, asır başlarındaki düzenlemeden
ve hepsinin birden evladı fatihan adını almasından sonra-Se­
lanik'te oturduğu biliniyor.
Balkanlar'ın fethedilmesinden itibaren Makedonya ve Te­
selya'nın nomad hayat tarzına müsait yaylak ve kışlaklarına
göçen Yörük kabileleri daha XVI. asrın birinci yarısında bile
diğer mıntakalarda bulunanlardan daha kalabalık bir kütle teş­
kil ediyorlar, büyük bir merkez şehrine izafetle bir teşkilata
bağlandıktan sonra da, bütün Yörük grupları içinde, sayıca ve
özellik bakımından, en önemlisi sayılıyorlardı.
XVII. asırda bu havaliyı tamamen dolaşan Evliya Çelebi,
yer-yer, hangi teşkilata mensup olduklarını belirtmeksizin, Yö­
rüklerden, bahis ve bunların buralarda büyük bir sayıda bu­
lunduklarını kaydetmektedir:
Örneğin, Evliye Çelebi, Seyahatname' de Usturumca şehrine
tahsis; ettiği kısmında "ve yeku­
nesi halkın bir alayı Oğuz Taife­
sindendir ve sulehayı ümidten
ehli sünnet ve cemaat hal sahibi
ademleri vardur. Eğribucak mın­
tıkasında Çarşanba Pazarı içinde
Vilayeti Yörükan" (VIII, s.187)
demektedir.
Bundan başka, Sarıgöl kazası­
nın merkezi Kayalardan geçer­
ken ahalinin bir yere toplanıp
kendilerine bir münasebetle " . . .
Bu kaza Fatma Sultan hassıdır.
Cümlemiz ordu seferinde top
çekmeğe memur olup ... " dedik­
lerini nakleder27 • Sakinlerinin

TTd 222-M. 1 543-Kocacık Yörükleri-Ev­


ladı Fatihan yerleşkeleri-1 -s. 1 .

79
Levent Şahverdi Arşivi
büyük bir kısmının Yörükler olduğunu bildiğimiz bu halkın
XVIII. asrın ikinci yarısında da, eskiden olduğu gibi, sefere ve
hizmete memur edildikleri, haslarda oturmakla beraber öte­
den beri mevcut olan askeri ve mali statüleri dahilinde yaşa­
dıkları anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebi, Yörük
defterlerinde tahrir
edildiklerini gördüğü­
müz, her yere uğradı­
ğında o kasabanın veya
o havalinin insanları
hakkında malumat ve­
rirken, Yörüklerden şu
veya bu şekilde bahset­
miş, yaşayışlarını anlat­
TTd 770-flicri 1 051 M. 1 641 tarihli 770 Nolu
mış, dokudukları şayak
TTd Kocacık Yöriikleri Defterinin son say­
fası,30.sayfadaki imza ve mühür ve latif abaları uzun
uzadıya övmüştür. Di­
ğer taraftan Selanik defterinde eşkincilerin hangi köylerde veya
kasabalarda oturdukları, hemen hiç kaydedilmediği halde Ka­
yalar köyünde ikamet eden birçok eşkinci gösterilmiştir. Bu ka­
saba ahalisinin mühim bir kısmının 1 643'te Yörüklerin tabi
olduğu mükellefiyeti ifaya mecbur bulunan, Yörüklerin ahfadı
addedilebileceklerini kabul etmek her halde yanlış olmaz.
Diğer taraftan, XIX. asır başında bunların vaziyetini anlatan bir
İngiliz yazarı da Selanik vilayetinde bulunan Yörüklerin bil­
hassa Gümülcüne, Drama, Nevrekop, Serez, Usturumca ve
diğer birkaç kazada oturduklarını ve bunların Selanik'te oturan
Yörük beğine tabi olduklarını bildirmektedir.
Selanik Yörükleri de madenlere, kale inşası veya tamirine
memur edilmekte, yol temizliği, suyolu tamiri gibi işlere gön­
derilmektedir. Mesela 1565'te nöbetli Yörük eşkincileri suyolu
tamirine tayin edildiği gibi, ikinci nöbetli Yörükler de Tatarlarla
(Tırhala) birlikte Selanik, muhafazası için vazifeye çağırılmak­
tadırlar. 1568'te diğer gruplarla birlikte Rudnik madeni hizme­
tine, 1573'te yine onlarla birlikte donanmada vazifeye memur
ediliyorlar. 1583'te ise nöbetli eşkinciler Şark Seferine gitmeğe
davet olunmuşlar ise de iktidarları olmadığı için gelemedikleri,
buna karşın bunlardan 60'ar akçe alınarak gönderilmesini
temin etmeleri Selanik Yörüklerinin bulundukları yerlerdeki

80
Levent Şahverdi Arşivi
kadılara bildirilmektedir. Kısacası, bunlar da kendileri için tes­
bit edilmiş statü dahilinde hareket ve faaliyette bulunur, diğer
grupların tabi olduğu şartlar dahilinde yaşarlardı.
XVI. yüzyıl Tapu Tahrir Defteri kayıtlarına göre Balkanlar
(Rumeli) bölgesine Tanrı dağı Yörükleri de iskan edilen cema­
atler arasındadır. Osmanlı Devleti'nin resmi kayıtlarından
geçen ve adlarına "tahrirler" yapılan, Rumeli'ye iskan edilen
Yörükler şunlardır: "Naldöken Yörükleri, Tanrıdağı (Karagöz)
Yörükleri, Selanik Yörükleri, Ofçabolu Yörükleri, Vize Yörük­
leri ve Kocacık Yörükleri." Bu Yörük grupları içinde o bölgede
yaşayan, Konyarlar, Kocacıklar vb. gibi Yörük grupları da bu­
lunmaktadır. Bunların "Koca Hamza Yörükleri" adıyla kayda
geçirilmiş olması, başlarındaki idarecilerinin (Kethüda veya
beğ) isminden dolayı verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Önce­
leri Koca Hamza Yörükleri adıyla anılan bu Türkmenlerin son­
radan "Kocacıklar" olarak anıldığını belirtmek gerekmektedir.
"Cemaati Hamza Kocalu28" kaydıyla bu cemaatin Bozok san­
cağında iskan olunduğu ve Kızılkocalu Aşiretine mensup ol­
ması ve bağlı olduğu oba beğinin adını aldığı ortaya çıkmış
olmaktadır.
Kocacık, Kızıl, Tanrıdağı Yörükleri, gibi aşiret ve cemaat ad­
larına Sivas' a ait Tapu Tahrir ve Temettuat Defterlerinde rast­
lamaktayız. "Koca" kelimesi, Türkçe'dir ve birden çok anlamı
bulunuyor. "Koca" kelimesi dilimizde, toplumun en küçük
birim olan ailede olduğu gibi Türkmen Aşiretler ve boylarda,
oba, oymak ve cemaatlerde "yönetici" anlamına gelir. "Er, Eş,
ailenin yaşça en büyüğü, İri, kocaman, Akıllı, tedbirli yiğit,
Yaşlı er, Yaşlı-ulu yiğit, korkmayan kişi, kahraman ve yiğit
kimse" demektir. Aynı zamanda "Büyük, Ulu, Yüce" anla­
mında da kullanılmıştır.
Geçtiğimiz yüzyılda Bulgaristan ve Makedonya nüfusunun
yarısına yakın Türk'tü. Anadolu'daki Türk oranı da çok farklı
değildi. Balkanlar, ancak kuzeyden gelenler sayesinde Anado­
lu' ya yakın bir Türklük oranına kavuşmuşlardır.
Türkler, milli kültürün bir parçası olarak gördükleri ve Orta
Asya' da yaşadıkları yerlerin adlarını, Anadolu ve Rumeli' deki
benzer yerl ere de isim olarak vermişlerdir. Cemaati Kızık, an
Türkman-ı Haleb isimlerinde yer alan kayıtlarda "Hamza
Koca veledi Mustafa" vb. gibi kayıtlar Koca Hamzalu Türk­
menlerinin Kızık Boyuna mensup olduğu anlaşılmaktadır. Do-

81
Levent Şahverdi Arşivi
!ayısıyla Haleb Vilayetinden Bozok sancağına, Balkanlara
kadar uzanan sahalarda iskan edilmiş Koca Hamzalu Türk­
men / Yörüklerin Kızık Boyundan olduğu anlaşılmaktadır.
Yağmur, Kızıl, Davut, Emir Ali, Şah Ali, Şah Veli, Piri veledi
Halil, Emir veledi İmirza, Pir kulu, Emir Ali veledi Bayram
Hoca gibi isimlerin büyük çoğunluğu İlbeğli Türkmenlerinde
ve Beğdili Türkmenlerindeki isimlere daha çok benzerlik ve
aynılık göstermesi de ayrı bir ilişkinin varlığını göstermesi ba­
kımından önemlidir. Bunların "Koca Hamza Yörükleri" adıyla
kayda geçirilmiş olması, başlarındaki idarecilerinin (Kethüda
veya beğ) isminden dolayı verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Önceleri Koca Hamza Yörükleri adıyla anılan bu Türkmenle­
rin sonradan "Kocacıklar" olarak anıldığını belirtmek gerek­
mektedir. "Cemaati Hamza Kocalu" kaydıyla bu cemaatin
Bozok sancağında iskan olunduğu ve Kızılkocalu Aşiretine
mensup olması ve bağlı olduğu oba beğinin adını aldığı ortaya
çıkmış olmaktadır.
Osmanlı arşivinde Tapu tahrir (TTD) ve Maliyeden Mü­
devver (MAD) defterlerde ve diğer kayıtlarda tespit edilen Kı­
zıloğuzların 200' e yakın alt grubu olan oba ve oymaklar vardır.
Oğuz Boyları / Sakar Türkleri arasında "Kızıllar Aşiret ve oy­
makları" yer almaktadır. Aynı şekilde bu oymakların alt grup­
ları içinde "Kızıllar, Çakırlar" gibi cemaatler bulunmaktadır.
Anadolu' da iskan olunan aşiretler ve cemaatlerin isimlerinin
hemen tamamına yakınını Anadolu'daki yerleşim yerlerinin
isimlerinden bulmak ve tespit etmek mümkündür.
Tarihi kaynaklarda, Osmanlı dönemine ait Tapu Tahrir Def­
terleri ve maliyeden müdevver defterler ile ruznamçe defter­
lerinde genel olarak "Saruoğuz namı diğer Kızıloğuz" adıyla
anılan bu Türkmen gruplarının yerleştikleri bölgelerde ismi­
nin önü ve sonu "kızıl" ile biten Kızıl, Kızıllı, Kızıllar, Kızılca,
Kızılcalı, Kızılcakışla, Kızılalili, Kızıldeli, Kızıldonlu gibi kur­
muş köyler oldukları kayıtlıdır.
Sözü edilen bu Türkmen grupları, daha sonraki yıllarda
Anadolu' dan göç ettirilerek Balkanlar'a yerleştirilmişlerdir.
Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden Makedonya'ya
gönderilerek iskan edilen Türkmen grupları burada da kendi
adlarını taşıyan köyler ve şehirler kurdular.
Kızıllar Aşireti, Bozok, Kayseri, Sivas, Akdağ, Adana,
Maraş, Teke, Hamid, Bolu, Tarsus, içe!, Karaman, Afyonkara-

82
Levent Şahverdi Arşivi
hisar, Bolvadin-Dinar Şark-i Karaağaç, Karaman, Çerkeş, Gü­
mülcinc, Dimetoka, Kavala Üsküp, Hezargrad (Niğbolu), Var­
dar, Selanik, Silistre, Usturga, Ohrı, Manastır gibi Anadolu ve
Rumeli' de, XVII. yüzyıldan itibaren, Uzun savaşlar sebebiyle
meydana gelen iktisadi buhranlar, isyanlar ve eşkıyalık olay­
ları nedeniyle göç edenlerin bırakmış oldukları boş alanlara
devlet yeni gelir kaynakları elde etmek, boş topraklara sahip
olmak maksadıyla devlet tarafından yeni iskan bölgeleri oluş­
turulmuştur.
Anadolu' daki oymak adları ve yer adlarında da görüldüğü
üzere, Kızıl Oğuz Türkmenleri' ne "Kızıl-Kocalu, Kızıl-Kocalı,
Kocacıklılar, Kocacıklar, Kocaak Türkmenleri, Kocacık Yörük­
leri" gibi isimler de verilmektir. Rumeli'ye iskan edilen "Ko­
cacık Yörükleri" ile ilgili olarak XVI-XVII. yüzyıllara ait Tapu
Tahrir Defterleri hazırlanan altı Yörük grubundan birisidir. Ar­
şivlerimizde doğrudan Rumeli'deki Kocaak Yörükleri ile ilgili
olan ve yaklaşık bir asırdan fazla bir zamanı (1543-1666) gös­
teren dört adet defter bulunmaktadır. Bunlardan ikisi tam ve
müstakil, teşkilatın henüz kuvvetli olduğu zamanlara (1543 ve
1584) mahsustur. 1642 ve 1666 senelerinin durumunu bildiren
diğer ikisi eksik ve diğer defterlerin içinde bulunmaktadır.
Bunlar, teşkilatın bozulmaya başladığı döneme aittir.
Kızıloğuzlann, BOA' da yer alan ve XV-XVI. yüzyıla ait olan
Tapu Tahrir Defterlerinde (kayıtlarında) Kızılkocalu, Kocacık,
Kızıl, Kızıllı, Kızılca, Kızılcalı, Kızı lcabölük, Kızılalilü namı
diğer Yiğitler, gibi isimler altında kaydedildiği görülmektedir.
Türkler, milli kültürün bir parçası olarak gördükleri ve Orta
Asya' da yaşadıkları yerlerin adlarını, Anadolu ve Rumeli' deki
benzer yerlere de isim olarak vermişlerdir.
Balkanlar'ın Osmanlı devletinin elinden çıkmasıyla ve bu­
radaki Müslüman nüfusun Anadolu'ya göçüyle birlikte bura­
daki köylerin isimleri de Yunanlar tarafından değiştirilmiştir.
Örneğin; Osmanlı döneminde "Kızali (Kızılalili) / Kizeli" ola­
rak bilinen köyün günümüzdeki adı "Partenion" olup Lankaza
/ Lanaza 'ya bağlıdır. Kızali / Kızılali / Kiseli şeklinde söylen­
mekte olan bu köy; Yunanistan' da Zangliveri yakınlarındadır.
Yunanistan' da "Kızıllı cemaatinin" adını taşıyan bir başka
iskan yeri ise Osmanlı döneminde Kızıllı. Bugünkü adı: "Kra­
nohorion" olup, Yunanistan Kavala'ya bağlıdır. "Kızeli", "Ki­
seli" aslında aynı adın değişik şekillerde (ağız ve şiveler

83
Levent Şahverdi Arşivi
vasıtasıyla) söyleniş biçimidir. Hem Oğuzeli anlamına gelmek­
tedir. Hem de "Kiseli" adıyla bir Türkmen cemaati bulunmak­
tadır. "Lı-li" eki aidiyet, mensubiyeti belirten bir ektir. Aynı
Ankaralı, Sivaslı, Konyalı gibi . . . Kızıl-Kızıllı; Kızıl + eli = Kızı­
leli / Kızılili'ne mensup oralı, oradan gelmiş anlamında kulla­
nılmaktadır. Kızıl, Kızıleli, Kızıili, Kızılali, Kızeli, Kiseli şeklinde
çoğu kaynaklarda geçmektedir. Kızıl ili (ülkesi) Oğuz boy ve
oymakları için kullanılmıştır.
Maraş livası cemaatleri arasında Kızıl, Kızıllı, Kızılalilü gibi
değişik adlar taşıyan bu cemaatlere Bozok sancağında da hem
cemaat ismi olarak hem de bu cemaatlerin iskan edilmiş ol­
dukları mezralar ve köylerin adı olarak rastlıyoruz. Kızıldeli
Sultana temlik edilen (H. 804) Dimetoka Büyükviran ve Tarı­
bükü köyleri, Dimetoka da Kızıl Veli Camii, Kızıl Deli tekkesi,
Kızıl (çevren). Kızıl-Ağaç (Elhova), Kızıl-Ağaç (Yenice, Kızıl­
yenice) gibi yerler bu konuda örnek teşkil etmektedir.

Kocacık Yörükleri Arasında Sofular Cemaati


Bulunuyor
XVI. yüzyıl Tahrir Defterleri'ne göre, XVI. yüzyılda Anado­
lu' daki Kızıl Oğuz Türkmenleri'ne bağlı "oymaklar", Ma­
raş' tan Ankara, Kayseri, Kırşehir' e kadar olan sahada yayılmış
durumdadır. "Dulkadırlı Eli"ne bağlı "Kızıllu" oymağı, Boz­
Ulus'un bir kolu olan "Diyarbekir Türkmenleri"ne bağlı
"Koca-Hacılu" oymağı, Boz-Ulus'un "Dulkadırlı" oymakla­
rından "Kızıl-Kocalu" oymağı, "Boz-Ok Eli" Bozok (Yozgad)
sancağına (Kızılkocalılar) ve Yozgat bölgesi'ne bağlı Kara­
Taş'ta, "Kızıl-Kocalu" , Ak-Dağ' da "Kızıl-Kocalu" , Sorgun'da
"Kızıl-Kocalu" oymakları, "Menteşe Eli'nde" (bugünkü Muğla
yöresi) "Kızılca-Yalınc" ve "Kızılca-Keçilu", Sivas, Amasya ve
Tokat çevresine (Kızıl, Kızıllı, Kızılalili, Kocacık-Kocacıklar ve
Tanrıdağı Yörükleri, İnallu (Eynallu ), Hatiblü, Sofular (Sofu­
yanlu) vd . . . , (Kızıl-Kızıllı, Kızılalili vd . . . ), Antalya ve Teke ha­
valisine yerleşmiş bulunuyordu.29
Sivas ve Tokat bölgesindeki Kızıloğuz Türkleri, başların­
daki beylerinin Yörgüç Paşa tarafından katledilmelerinden
sonra Sivas ve Tokat bölgesinden göç ettirilerek önce Konya
ve batı Anadolu' ya, buradan da Balkanlar'a gönderilmiş olun­
dukları bilgisi kayıtlarda yer alıyor.
Kızıllar Aşiretine tabi Sofuyanlı (Sofular) cemaatinin de Bal­
kanlar'a iskan edildiği BOA' da yer alan XVI. yüzyıla ait Tapu

84
Levent Şahverdi Arşivi
Tahrir Defterlerinde "Sofu / Sofuyan / Sofular cema' ati, Kızıllı
ta'ifesi, Yörükan-i Mar'aş, Mar'aş livası" kayıtlarından anlaşıl­
maktadır. Sofular, Sofuyan cemaati ve Hatipler cemaati gü­
neyde Adana, Antalya, İçel ve Anamur, Antakya, Halep ve
Humus sancaklarında iskan olunmuştur. Antalya'daki Sofular
Mahallesi ve camii buraya iskan olunan Sofular cemaati men­
supları tarafından yaphrılmışhr. Kızıllı Taifesi (Sofu Cemaati,
Kızıllı Taifesi), Yörükan-i Maraş, Maraş (Sofular cemaatinin
içinde Kızıllı taifesinin bulunduğu anlaşılmaktadır). Tapu tah­
rir kayıtlarında Anadolu'nun değişik yörelerine iskan olunmuş
Sofular cemaatleri şu şekildedir: Tapu Tahrir Defterlerinde, "Kı­
zıllar" ve "Sofular" (Kızıl, Kızıllı, Kızıloğlu, Kızılalili, Sofular,
Sofuoğlu, Soyiyan, Hatipler, Hatipoğullan gibi) cemaatlerinin
yoğun olarak iskan olunduğu illerimizden birisi de Sivas ve
çevresidir.
Sufiyanlu taifesi, an-Yörükan-ı Haleb, Haleb livası; Dulka­
dirli Ulusu arasında adına rastlanılan Sofular ve hatipler cema­
atleri Fatih döneminden itibaren Orta Anadolu ve Batı
Anadolu'ya kadar olan bölgelerde yerleşme imkanı bulmuştur.
Siverek'e bağlı Karakeçili köylerinden birisinin adı "Kızı­
lali" ve "Sofuca"dır. Sofular köyü (Darende-Malatya) Bir Türk­
men oymağının adıdır. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde 55 adet
Sofu, Sofular köyü vardır. Sofular cemaatinin, Avşar boyuna
tabi olanları bulunduğu gibi, Kızıllar Aşiretine mensup cema-
atler arasında yer al­
makta ve Bayad
boyuna tabi olanları
da bulunuyor. Ana­
1/J dolu' da genellikle
11:' Hatipler cemaatiyle
birlikte ya da birbi­
rine yakın yerlerde
iskan olundukları
dikkat çekmektedir.

":;t J
.
... ... ,1 tJ "

Se/anik Yörükan defteri


(ADFEd 627), s. 10. 1 1 -
Sofular cemaati

85
Levent Şahverdi Arşivi
Kızıllar Aşiretine tabi Sofuyanlı (Sofular) cemaatinin de Bal­
kanlar'a iskan edildiği BOA' da yer alan XVI. yüzyıla ait Tapu
Tahrir Defterlerinde "Sofu / Sofuyan / Sofular cema'ati, Kızıllı
ta'ifesi, Yörükan-i Mar'aş, Mar'aş livası" kayıtlarından anla­
şılmaktadır. Antalya' daki Sofular Mahallesi ve camii buraya
iskan olunan Sofular cemaati mensupları tarafından yaptırıl­
mışbr. Dolayısıyla Antalya bölgesi de Kızıl, Kızılali, Hatipler
ve sofular cemaatlerinin yoğun iskan olunduğu yerlerden bi­
risidir.
Sofular cemaatinin, Avşar boyuna tabi olanları bulunduğu
gibi, Kızıllar aşiretine mensup cemaatler arasında yer almakta
ve Bayad boyuna tabi olanları da bulunuyor.
Anadolu' da genellikle Hatipler cemaatiyle birlikte ya da
birbirine yakın yerlerde iskan olundukları dikkat çekmektedir.
Her iki cemaatin kökeni itibariyle aynı olduğu göze çarpmak­
tadır.
Anadolu'nun değişik yörelerine iskan olunan Hatipler ce­
maatleri, iskan olunduğu yerleşim birimlerine kendi isimlerini
vermiş olduklarından, günümüzde Hatipoğlu adıyla pek çok
yerleşim birimi mev­
---...,,...,".11.-11-"• cuttur. Hatipler Kö­
yü (Manisa); Hatip-
...J ��J> ler köyünde, "aklı
·�
f'6
"
kilim" adı verilen ci-
cimler yapılmakta-
dır. Karadere (yunt-
'Wi1W"" dağı) ve Arpade­
re' de (yuntdağı) ya­
şayanlar Karakeçili
gruplarına aittir. Sın-
dırgı taraflarından
geldiklerini söylü­
yorlar. Karatekeli,
Santekeli, Karakeçili
ayn gruplardır.
//

Selanik Yörükan defteri


(ADFEd 627), s. 1 0. 1 1 -
Sofular cemaati

86
Levent Şahverdi Arşivi
Sofular, Sofuyan cemaati ve Hatipler cemaati güneyde
Adana, Antalya, İçel ve Anamur, Antakya, Halep ve Humus
sancaklarında iskan olunmuştur. Siverek'e bağlı Karakeçili
köylerinden birisinin adı "Kızılali" ve "Sofuca" dır. Sofular
köyü (Darende-Malatya) Bir Türkmen oymağının adıdır. Tür­
kiye'nin çeşitli yerlerinde 55 adet Sofa, Sofular köyü vardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda, Anadolu'nun Bozok, Kayseri,
Sivas, Akdağ, Adana, Maraş, Teke, Hamid, Bolu, Tarsus, içel,
Karaman, Afyonkarahisar, Bolvadin-Dinar Şark-i Karaağaç,
Karaman vd. yörelerden göç ettirilerek Rumeli' de boş bölge­
lere yerleştirilmiştir. Gümülcine, Dimetoka, Kavala Ü sküp,
Hezargrad (Niğbolu), Vardar, Selanik, Silistre, Usturga, Ohrı,
Manashr gibi değişik yörelerde iskan edilmişlerdir. İskan edi­
len yerlerde genellikle bölgeye yerleşen Türkmen ve Yörük
aşiret ve cemaatlerin adıyla yeleşim yerleri, köyler ve kasaba­
lar kurmuşlardır.
Anadolu'daki oymak adları ve yer adlarında olduğu gibi,
Kızıl Oğuz Türkmenleri'ne "Kızıl-Kocalu, Kızıl-Kocalı, Koca­
cıklılar, Kocacıklar, Kocacık Türkmenleri, Kocacık Yörükleri"
gibi isimler Balkanlar'da da Türkmenler ve Yörükler, iskan
olundukları yerlere kendi oba, oymak ve aşiret ve cemaatleri­
nin adlarını vermişlerdir.
Örneğin; Eğri-Bucak Kazası; Turhanlı, Sofular, Evrenoslu,
Okçular, Eyrili, İshaklı, Çobanlı, İdil-obası, Şahinli, Leşli,
Öküz-obası, Emirhanlı, Gün-doğmaz, Rahmanlı, Evhad-obası,
Aydın-obası, Cinciler, Işıklu, Sinekli, Çakır-ı sağıyr, San-Mu­
salu, Çakırlı-i Kebir, Karamanlı, Karacalar, Buraklı, Tekye i
Hacı-Hasanlı, Topçular, Dağ ışıkları. Cuma-Pazarı Kazası;
Haydarlı, Koca Ahmetli, Tarakçılı, Durasılar, Timurhanlu, Bar­
çukuru, Kulalu, Erdoğmuşlu, Karaağaç, Donuk-kayalar, Şa­
hinler, Dedeler. Çarşanba Kazası; Milli, Davudlu, Hacı-İsalar,
Kulfallu, Hacılar, Yeniceler, Hacı-Ömerli, Karaçalı, Doğancalı,
Tekye-i kebir ve Tekye-i sağıyr, Keçili, Saltıklı, Meşeli. Sela­
nik' e bağlı "Lankaza Nahiyesinin tahririne göre cemaatleri,
köy ve mahalleleri ile "Yörük Piyadeleri; Bedirli, Hacı-Bay­
ramlı, Pir-dede, Değirmenciler, Köleli, Şuayblı, Umurlu mea'
Saraçlı, Değirmencili mea' Eyrilceli, Çokallı, Lotice, Osmanlı,
Yaylacık, Ayvalı-dere mea' Şah-Veli ve Salhklı, Çınarlı, Bu kalı,
Koçmar, Keruz, Lankaza, San yar, Yağlıca, Evrencik, vd. gibi. . .
Balkanlar'da da Türkmenler ve Yörükler, iskan olundukları

87
Levent Şahverdi Arşivi
yerlere kendi oba, oymak, aşiret ve cemaatlerinin adlarını ver­
mişlerdir.
Selanik Vilayeti Eğri-Bucak Kazası; Sarıgöl ve Langaza ve
Gelemeriye yörelerine iskan edilmiş olan Kocacık Türkmenleri
/ Yörükleri arasında, Sofular Cemaati de yer alıyor. Arşiv ka­
yıtlarına göre Selanik Vilayeti Gelemeri Nahiyesi Sofular kar­
yesi / çiftliği adını, Sofular cemaatinden almış olması kuvvetle
muhtemeldir. Sofular çiftliğinin mutasarrıfı Selanik Müftüsü
Abdullah Efendi oğlu Mustafa Necib Bey30 ve ortağı Mehmed
oğlu Nakibzade Abdurrahman idi.31

Osmanlı Döneminde Balkanlar' da


Türklerin İskanı (1326)
Balkanlar'ın Türklerle iskanı 1326 tarihinden itibaren baş­
larnışhr. Pirlepe, Manashr ve Karlı İli'nin fethi H. 784 (M. 1382
Miladi ) yılında, 1 . Murat Hüdavendigar'ın zamanında ünlü
komutanı Timurtaş Paşa tarafından gerçekleştirilmiş ve bir
müddet kuşatmadan sonra Manastır hisarını da fethetmiştir.
Arnavut diyarı H. 785 (M. 1383 Miladi) yılında, 1. Murat Hü­
davendigar ' ın, Arnavut memleketlerini fethetmek için
Edirne'ye bizzat kendisi gelerek ünlü emiri Timurtaş Paşa'yı,
akıncı ve eşkinci taifesiyle göndermiştir. Aynı sene içinde Sofya
kalesi de fethedilmiştir.
Selanik Vilayeti, 1380 yılında Osmanlı Türklerinin eline
geçti. Fakat kısa süreli olarak kaldı. Bizans İmparatorluğu'nun
eline tekrar geçti. Selanik, bir müddet Venediklilerin elinde
kaldıktan sonra, 1430 yılında Osmanlı Padişahı il. Murat şehri
fethetti. Bu tarihten itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun ha­
kimiyetinde kaldı. Şehre Yenice-i Vardar'dan gelen Türkler
iskan edildi. Selanik'in imarı için harekete geçen Osmanlı ida­
resi zamanında şehrin muhtelif yerlerine cami, hamam ve
diğer binalar yaptırıldı.
Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da yaptığı fetihlerde akıncı
beylerinin çok büyük katkısı vardır. Balkanlar'ın ilk olarak
fethi Osmanlı'nın kuruluşundan hemen sonra Lala Şahin
Paşa32, Hacı İlbeyi, Timurtaş Paşa33, Saruca Paşa34, Gazi Hacı
Evrenos Bey35, Kutlu Bey, Eyne Bey, Firuz Bey, Paşa Yiğit, Müs­
tecab Subaşı, Toyca Balaban, Yaralu Toğan, Kutlu Boğa ve İnce
Bey, Hacı İlbeyi, Turahan Bey ve Mihal Bey gibi Rumeli'nin en
önemli Osmanlı akıncı beyleri tarafından gerçekleştirilmiştir.

88
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlıların Rumeli' ye yerleşmeye başladığı ilk devirlerde
uyguladığı iskan uygulamalarının en bariz örneği, alperen
dervişlerin (tarikat şeyhi) veya ahilerin kurduğu zaviyelerin
etrafında oluşan nüfusun köyler teşkil etmesidir. Bu tür yer­
leşme yerlerinin toprakları, genellikle vakıf olarak vergi mua­
fiyetine sahip olduğundan, zaviye etrafında nüfus hızla
artmaktaydı. Bundan başka sürgün metodu da geniş ölçüde
ku llanılmış ve bu metotla konar-göçer aşiretlerin bilhassa Ru­
meli' deki köprü ve geçitlere yerleştirilmesi yoluna gidilmiştir.
Osmanlılar, fetihlerin ilk yüzyıllarında sürgünleri daha çok
askeri amaçlar için kullanmaktaydılar. Bu dönemde Ana­
dolu' da sürgün yoluyla Balkanlar'a çok sayıda Türkmen aşiret
ve cemaatleri gönderilerek bunlara özel bir askeri statü veri­
lerek sınır bölgelerine yerleştirilmişlerdir.
Bu tür iskanlaştırma sebebiyle "Yörük" adıyla pek çok
Türkmen toplulukları Balkanlar'a yollanmış ve askeri güç bi­
rimleri olarak düzenlenen bu Türkmenler genellikle, XIV. Yüz­
yılın ikinci yarısında fethedilen Trakya, Rodos ve Balkan
dağlarının güney yamaçlarında, Makedonya ve Dobruca' da
iskan edilmişlerdir.
Balkanlar'ın fethi sırasında Gazi komutanlardan Evrenos
Gazi, Seyit Ali Sultan'ın (Kızıldeli) yanında yer almıştı . Evre­
nos Bey' in işgal ettiği yerlere, yani Edirne, Dimetoka, Selanik,
Kırcali, Arnavutluk, Makedonya ve Macaristan bölgeleri, Kı­
zıldeli'ye bağlı "Bektaşilerin" yoğun olduğu Türk bölgeleridir.
Balkanlar'ın fethi sırasında Gazi komutanlardan Timurtaş
Paşa'nın işgal ettiği bölgeler, yani Edirne, Haskova, Kırcali,
Şumlu, Razgrad, Silistre ve Vama (Deliorman ve Dobruca) böl­
geleri ise San Salhk, Otman Baba ve Süceaddin Veli'ye bağlı
"Babai Bektaşilerin" yoğun olduğu bölgelerdir. Bugün bu böl­
gelerde yaşayan veya muhtelif tarihlerde Türkiye' ye göç etmiş
olan "Babai Bektaşiler, "Süceaddin Veli'ye bağlıdırlar.
Kızıl deli Türkmen topluluğu, Seyit Ali Sultan' a bağlıdır. Bi­
lindiği gibi Seyit Ali Sultan Hacı Bektaşi Veli'nin Suluca Karaca
Höyükteki dergahında aşçı postunda oturan ve aşçılık hizmet­
lerini yürüten bir mürşittir. Bir sabah görevinin başına geç
gelir. Ocağı yakıp kazanı ateşe koyar. Bu sırada Hacı Bektaşi
Veli'nin dergaha geldiğini görür. Fakat aş henüz pişmemişti r.
Seyit Ali Sultan hemen ayaklarını kazanın alhndaki ateşe sokar

89
Levent Şahverdi Arşivi
ve aş hemen kaynamağa başlar. Bu durumu gören Hacı Bektaş
Veli "Bir postta iki aslan oturmaz " der. Seyit Ali Sultanı Ru­
meli'ye irşad için gönderir.
Seyit Ali Sultan emir olunan yere gider ve dergahını Yuna­
nistan'ın Dimetoka yöresinde Kızıldeli nehri kıyısına yerleşir
ve bu yöreye kurar. Asıl adı İbrahim olup, babası tarafından
İbrahim Seydi diye çağrılan Seyit Ali Sultan (1310-1402), Ti­
murtaş ve Kızıldeli olarak da anılmaktadır. 1356 yılında Os­
manlı kuvvetlerinin Çanakkale Boğazından Rumeli'ye
geçmesinde Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa'nın yanında­
dır.
Trakya' da en kalabalık Türkmen cemaati olan Seyit Ali Sul­
tan' a bağlı Kızıldeli Türkmenleri zamanla o dönemin şartla­
rına göre bir kısmı Bulgaristan'ın Alvanar, Veledler ve
Küçükler köylerine yerleştirilmişler. Kayalar Türkmenleri,
Kızıl Deli Sultanlılar, Langazalılar, Sarı Keçeli Türkmenleridir­
ler.
Orhan Gazi tarafından Karesi Beyliğinin alınmasıyla bir­
likte Gazi Evrenos, Ece Yakup, Gazi Fazıl ve Hacı İlbeğ Os­
manlı Beyliği hizmetine girmişlerdi. Hacı İlBeyi, Karesi Beyi
tayin edilen Sultan Orhan'ın oğlu şehzade Süleyman Gazi'nin
(Süleyman Paşa) mahiyetine verilerek onunla birlikte Ru­
meli'nin fethine kablmıştır. Rumeli fütuhabrun başlangıcında
Konurhisar'ın fethiyle birlikte buranın muhafızı olmuştur. Böl­
geyi kendisine üs yaparak Malkara ve İpsala'yı almış. Hayra­
bolu ve Çorlu taraflarına akınlar yapmıştır. Bu akınların
ardından Lüleburgaz'ı ele geçirmiştir. Rumeli' de ilk fethedilen
yer (Orhan Bey zamanında) Çimpe kalesidir. Bugün Gelibolu
yakınlarında Bolayır'da bulunan bu kale bakımsızlıktan nere­
deyse harabeye dönmüştür. Rumeli' de ilk fethedilen yer olan
bu kalenin günümüzde harabe halinde ve sahipsiz kalmış ol­
ması tarihimiz açısından üzüntü vericidir. Süleyman Paşa, Ece
Bey, Gazi Fazıl, Hacı İlbeyi gibi komutanlar Rumeli'nin Fethi
ile görevlendirilmiştir.
Rumeli' de iskan olunan Kızılkocalu Türkmen Yörüklerinin
bir bölümü daha Süleyman Paşa tarafından Rumeli bölgesinin
fethine başlandığı yıllarda (1343) yerleşmişlerdir. Balkanlar'ın,
kaha olarak Türklerin eline geçmesi Osmanlılar döneminde
ve Gazi Süleyman Paşa'run gayretleriyle gerçekleştirilmiştir.

90
Levent Şahverdi Arşivi
Aşık Paşazade Ahmed Aşı ki, Tevar'ih-i Al-i Osman' da Süley-
man Paşa ile ilgili olarak şöyle der:
Süleyman geldi dünyaya Süleyman
Ki kô.fir devlerine vermez aman
Bırakdı velvele kô.fir eline
Ki Türkün oldı bu devr ü zaman

Gaziler geçdi kafir mülkine hoş


Nice kafir sarayın etdiler boş
Çün Rum Eline kim geçdi Süleyman
Gaziler ıbrığı hep oldı mücüş36

Rumeli' deki Osmanlı fetihlerinin öncüsü olup 6 yıl süreyle


gazalarda bulunan Süleyman Paşa, en faal olduğu devirde,
muhtemelen Osmanlı beyi olacağı bir sırada 1360 yılında Bo­
layır ile Seydikavağı arasında doğanla avlanırken atından dü­
şerek vefat etmiş; cenazesi vasiyeti gereği Bolayır' a getirilerek
imareti civarında yaptırmış olduğu türbeye defnedilmiştir.
Uzunçarşılı, Süleyman Paşa'run, vefat ettiğinde 43 yaşında ol­
duğunu bildirmektedir37•
Süleyman Paşa, Orhan Gazi'nin büyük oğludur. Süleyman
Paşa (Karacahisar 131 6-Bolayır 1357), Rumeli fatihi olup, me­
zarı Bola yır' dadır. Doğu Trakya (Paşa-Eli) adı onun ismini
taşır. Rumeli' deki bütün topraklar, 1354'te idaresine verilmiş­
tir. Çanakkale Savaşları (18 Mart 1915) sırasında "Rumeli Fa­
tihi" Süleyman Paşa'nın Bolayır' daki türbesi ile adına yapılmış
cami ve yakınındaki köy, ölümünden tam 559 yıl sonra İngi­
lizlerin "Agamemnon Zırlısı" tarafından, 29 Mart 1915 günü
bombalanmıştır.
İngiltere'nin, Uluslararası Hukuka, Lahey Sözleşmesi'ne ve
savaş öncesinde Osmanlı Devleti ile karşılıklı olarak imzala­
dığı anlaşmaya aykırı olarak, taraflarca mukaddes sayılan bir
mekanı bombalaması, Osmanlı Devleti tarafından şiddetle
protesto etmiştir. Konuyla ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı
Arşivleri'nde BOA, HR. SYS, 2098 / 10 fon koduyla kayıtlı bu­
lunan evrakta yer alan bilgiler şöyle38:

91
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Ordu-yı Hümayfınu
Başumandanlığı Vekaleti
Şube: 2
Numara: 799

Hulasa: İngilizlerin bombardıman ettikleri Şehzade Süley­


man Paşa Türbesi hakkında
Hariciye Nezaret-i Celi:lesi'ne
Ma' rfız-ı çaker-i kemineleridir

İngilizlerin Agamemnon Zırhlısı tarafından 29 Mart 331' de


icra edilen bombardımanla Bolayır karyesindeki Süleyman
Pasa merhumun bir küçük mescid ittisalinde bulunan türbe-i
mübarekeleri tahrib edilmişdir. Asar-ı tahribatın tedkikinden
mahall-i mübareğin İngiliz zırhlısı tarafından hedef ittihaz
edildiğine kanaat-ı kamile hasıl olmuşdur.
Türbe-i serife hiçbir maksad-ı askeri için kullanılmadığı gibi
oradaki karye de taht-ı işgalde olmadığı halde İngiltere Hü­
kfımeti'nin de iştirak ve ahkamına vaz'-ı imza eylediği Lahey
Sulh Konferansı mukarreratına ve ayrıca Harb-i Umumi esna­
sında Hükfımet-i Osmaniyye ile İngiltere arasında akdedilen
mukavele ahkamına nazaran ma'abid ve mukaddesat-ı dini­
yenin masuniyeti icab ederken mukarrerat-ı mezkfıreye tevfi­
kan üzerine işaret-i mahsusa vaz' edilmiş bir türbe-i şerifenin
hedef ittihaz edilmesi hükumet namını taşıyan bir hey' et için
şi'ar-ı medeniyet ve insaniyetle te'lif edilmek kabil değildir.
Buranın tahribi düşmanımızın ne derece mütecaviz ve
gayr-ı mu'temed olduğıınu bir kere daha meydan-ı vuzfıha çı­
karmakdadır. Balkan Harbi'nde Sırp ordusunun Meşhed-i Hü­
davendigar'ı muhafaza etmesine mukabil düvel-i muazzama
meyanında sayılan İngiltere Hükumeti'nin bu haksız muame­
lesi, mütecaviz İngiliz donanma ve ordusunun Sırplılardan kat
kat yabancı ve aşağı bir tıynette olduğunu isbat eylemekdedir.
Türbe-i mübarekenin tarih-i alem ve bütün Osmanlılarca
olan derece-i ehemmiyeti aşikar olmakla bu hfınharane mua­
melenin şiddetle protesto edilmesi menfıt-ı re'y-i hidivanele­
ridir. Ol babda emr u ferman hazret-i veliyyü'l-emrindir.
Fi 7 Nisan sene 331 / 20 Nisan 1 9 1 5
Başkumandan Vekili namına

92
Levent Şahverdi Arşivi
Gelibolu ve çevresi Süleyman Paşa tarafından alınarak Ru­
meli' deki akınlar için bir üs olarak kullanılmıştır. Daha sonra
Bolayır'a kadar bölge fethedilerek Rumeli' deki topraklara ilk
olarak Karesi tarafından getirilen Yörükleri iskan edilmişlerdi.
Trakya ve Makedonya tarafına yapılan fetihlerden sonra da
Anadolu'nun Aydın, Biga ve Karesi gibi yerleşim birimlerin­
den getirilen on bin kadar Tü rk buralara iskan edilmişlerdi.
Süleyman Paşa'nın vefahndan sonra Dimetoka'yı almıştır.
Lala Şahin'in maiyetinde olarak Edirne'nin, Zağra ve Fili­
be'nin fethinde, 1364'te yapılan Sırpsındığı (Meriç-Çirmen)
muharebesi'nde bulunmuştur.
Hacı İlbey'in 1 365'te vefatından sonra Hacı İlbey'in ailesi
1390 yılında Evrenos Gazi tarafından Kayalar Kırışma Bölge­
sine yerleşti rilmiştir. Günümüzde Balıkesir 'de bir mahalle
onun adını taşır. Hacı İlbey soyundan gelenler 1924 yılında
mübadele anlaşması ile Anadolu'ya gelerek yerleşmişlerdir.
Dolayısıyla, Balıkesir' de yaşayan Türk aşiretlerinden bir
grup 1357 tarihinde Rumeli'ye geçirilerek önce Gelibolu böl­
gesine, sonra da Hayrabolu'ya yerleştirildi. Fetihten sonra hic­
ret ettirilen ilk muhacir kafilesinin Süleyman Paşa zamanında,
Karesi vilayetinden getirildikleri (1356 / 57) görülüyor.
Sultan Murat 1. devrinde, Lala Şahin Paşa'nın Kavala,
Drama, Serez ve Karaferya havalisini almasını müteakip, Saru­
han' daki göçer Yörüklerin Serez tarafına getirildiklerini görü­
yoruz (1374 / 75). Bu göçler, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed
(1. Mehmet), Fatih Sultan Mehmet döneminde de devam etmiş­
tir. Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da idari olarak ilk teşkilat­
lanması, Rumeli Beylerbeyliği veya Eyaleti (daha sonraları
vilayeti) kurulması da 1370'li yıllardan sonra gerçekleşmiştir.
Beylerbeyi tarafından idare olunan Rumeli eyaletinin ilk
dönemlerdeki merkezi Edirne olmuştur. Gelibolu, Çirmen,
Vize, Sofya, Niğbolu livaları teşekkül etmiş ve bunlar Rumeli
beylerbeyliğine bağlanmıştı. Bölge Kanuni Sultan Süleyman
devri sonlarına kadar tek bir beylerbeylik olarak idare edilmiş,
ancak yeni ilhak edilen memleketler idari ve stratejik önemle­
rine göre, birer liva halinde teşkilatlandırılmıştır.
15. asrın başlarında ve bilhassa Fatih devrinden itibaren,
bazen bu beylerbeyliğinin doğrudan doğruya Vezir-i azamlık
(sadrazamlık) makamı ile birleştirildiği görülüyor. Rumeli

93
Levent Şahverdi Arşivi
Eyaleti, Mirliva veya sancak beyleri tarafından yönetilen ve
daha küçük mülki, siyasi ve askeri bir ünite olan sancak veya
livalardan müteşekkildi.
Balkanlar 'da zapt edilen toprakların çoğalmasına paralel
olarak sancakların da sayısı artmıştır. Livalar da ulema sını­
fından kadıların idaresinde bulunan kadılık veya kazalara, ka­
zalar da nahiyelere ayrılmıştır. İdari taksimattan önce, sınır
bölgelerinde fetih olunan yerlerde açık bir şekilde askeri özel­
likler taşıyan uçbeylikleri kurulup, uçbeyliği veya uç voyvo­
daları tarafından yönetildiği görülüyor.
Balkanlar' da da ilk uç beyleri, Selanik civarında kurulmuş
ve meşhur Osmanlı kumandanı Evrenos Bey tarafından idare
olunmuştur. Osmanlı devletinin ilk beylerbeyliği olan Rumeli
Beylerbeyiliği, diğer beylerbeyliğinden daha imtiyazlı idi. 14.-
15. asırlarda Rumeli beylerbeyleri umumiyetle merkezde bu­
lunurlar, vezirler gibi paşa unvanını taşımaktadırlar. Bunlar,
divan toplantılarındaki müzakerelere katılırlardı. Rumeli bey­
lerbeyi devletin tımarlı sipahilerinden mürekkep en mühim
ordusunu da kumanda ederdi.
154l'de Budin eyaleti kuruluncaya kadar Balkan Yarıma­
dasında ve Doğu Avrupa' da fethedilen ve eyalet haline getiri­
len bölgeler, Rumeli Beylerbeyliğine bağlanmıştır. 1475'te 17,
1507'de 25, 1521'de ise 32 sancak bulunuyordu.
Rumeli Beylerbeyliği sağ, sol ve orta kol olmak üzere Orta
Asya Türk devletleri teşkilatında görüldüğü şekilde üç kola ay­
rılrnışhr. Sağ kolda; vize, Kırkklise (Kırklareli), Silistre, Niğbolu,
Vidin, Kili, Bender, Akkirman. Orta kolda; Çirmen, Sofya, Ala­
cahisar, Semendire. Sol kolda ise Gelibolu, Serez, kostendil, Del­
vine, Manastır, Karlıili sancaktan yer alıyordu. 1475 tarihli bir
belgede Rumeli' de 17 sancak olduğu zikredilir.
Buna göre; 1 . İstanbul 2. Gelibolu 3. Edirne 4. Niğbolu ve
Zagora 5. Vidin 6. Sofya 7. Sırbiya (I) 8. Sırbiya (Despot il) 9.
Vardar (Gazi Evrenesoğulları) 10. Üsküp 11. Arnavut İli (İs­
kender Bey'e ait) 12. Arnavut ili (Araniti'ye ait) 13. Bosna (Kı­
rala ait) 14. Bosna (Stefan'a ait) 15. Arta, Zituni ve Atina 16.
Mora ve 17. Manastır' dır. Rumeli Beylerbeyi bu 1 7 sancaktan
takriben 22.000 asker getirirdi.
Sultan I. Murad ve Yıldırım Bayezid döneminde de Ru­
meli'nin Türkleşmesi amacıyla daha büyük ölçüde Türkmen

94
Levent Şahverdi Arşivi
ve Yörük grupları nakledilerek yerleştirilmiştir. Osmanlı Dev­
leti, Rumeli' de ilk fütuhata başladığı andan itibaren ele geçir­
diği şehi r ve köylerde "sistemli bir iskan politikası" takip
etmiştir.
Bu iskanlaştırma sırasında, devlet tarafından kendilerine
zengin topraklar verilerek, bütün akrabalarıyla göçecek olan­
lara yurtluk, toprak, hmar gibi imtiyazlar tanınmak suretiyle
muhaceret teşvik edilmiştir. Bu hakimiyet yıllarında, Türk ai­
lelerinin hepsi, istinasız Anadolu'dan seçilerek Balkanlar'a göç
ettirilmiştir. Osmanlıların Rumeli dediği Balkanlar, uzun yıllar
Müslüman Türklerin hakimiyeti albnda kalmışhr.
1360'lardan sonra ise, Osmanlı yönetimindeki Türkler bu
bölgeye yerleşmeye başlamışlardır. Derebey leri tarafından sö­
mürülen ve zulmedilen köylü ve şehirli halk nefes alabilmek
ve insanca yaşayabilmek için Osmanlının gelmesini dört gözle
beklemiş gibidir. Osmanlı fetihleri'nin Balkanlar'da hızla ger­
çekleşmesinin sebeplerinden birisi de bölgedeki despot kral­
ların halklarına yapmış oldukları baskı ve zulümlerden
dolayıdır.
Osmanlı istilası, bir yığın bağımsız kral, despot ve ufak
beyin kendi yerel çekişmelerinin çözümü için dış yardım ara­
makta tereddüt göstermediği, politik bir parçalanma döne­
mine denk gelmiştir. Balkanlar' da hüküm süren bu çözülüş
içinde yalnız Osmanlılar tutarlı bir politika izliyorlardı. Bunun
uygulanabilmesi için gerekli askeri güç ve merkezi yetki de
yalnız onlarda vardı.
Avrupa' nın ilk daimi ordusu yeniçeriler, Osmanlılara
büyük bir üstünlük sağlıyordu ve doğrudan doğruya sulata­
nın buyruğu alhnda idi. Bu dönemde Balkanlar'da hükümetin
adına vergi toplayan tahsildarlar, halka eziyet ediyor ve haksız
davranıyordu. Attika ve Mora' da dayanılmaz hale gelen Ka­
tolik Latinlerin zulmü sonucu, buraların halkı ve idarecileri
birçok kez Osmanlıları yardıma çağırmışlardır. Mora despotu
1. Teodora bile Latinlere karşı Osmanlılardan yardım istemişti.
Daha sonraki tarihlerde Mora ve Attika bu çağrılar sonucu
fethedilmiş ve Rum halkı Türkleri kurtarıcı olarak karşılamış­
tır. Aynı şekilde Arnavutlarda y erli beylerin ve Venediklilcrin
zulmüne karşı Türklerin ülkelerine gelmelerine, kurtuluşları
gözüyle bakmışlardır.

95
Levent Şahverdi Arşivi
1. Murat'ın 1383 tarihinde Kara Timurtaş Paşa'yı Arnavut­
luk seferine göndermesi Arnavut beylerinin Osmanlılara yak­
laşmalarından kaynaklanmaktadır. Daha sonraki yıllarda
bilindiği gibi Arnavutlar büyük kütleler halinde Müslümanlığı
kabul ederek, Balkanlar' da Türklerden sonra gelen ikinci en
büyük Müslüman kitleyi oluşturmuşlardır.
O tarihlerde Bosna ve Kuzey Makedonya' da yaşayan Bo­
gomiller de (Ortaçağda ortaya çıkan yeni bir Hıristiyan mez­
hebidir) kısa zamanda Türk idaresini kabul etmekle
kalmamışlar, toptan İslam dinine girerek bugünkü Bosna ve
Kuzey Makedonya' da (Goralılar) yaşayan Müslümanları mey­
dana getirmişlerdir.
Osmanlı Devleti, İstanbul'a girmeden ve Anadolu birliğini
sağlamadan Balkanlar'a yerleşmeye başlamıştır. Osmanlı Dev­
leti'nin kimi zaman cezalandırmak maksadıyla göç ettirip Ru­
meli'ye yerleştirdiği Türklerin bu zorunlu iskanı neticesinde
nüfusta etnik dengeler sağlanmış ve Rumeli daha süratli ola­
rak fethedilmişti.
Mesela bu sü rgünlerden biri olan Paşa Yiğit Bey' in de Ru­
meli' deki fetih ve iskan işlerinde rolü olmuştur. Rumeli'nin
Türkleştirilmesindeki en önemli etkenlerden bir diğeri de or­
duyla birlikte ya da daha sonra Rumeli'ye giden dervişlerin
ıssız yerlere kurdukları med rese ve zaviyelerde çevrelerine
topladıkları insanlarla iskan işine katkıda bulunmasıydı. Ana­
dolu'ya olduğu kadar Rumeli'ye de göçü teşvik ederek gö­
çürme, şenlendirme ve imar etmek hareketi ile fethedilen
toprakların güvenlik ve iktisadi gelişmesini sağlamayı hedef­
lemiştir.
Osmanlıların Gelibolu'ya yerleşmeye başlaması devletin
güçlenmesinde önemli yer tutar. Çünkü, boş ve zengin toprak
bulup yerleşmek maksadıyla, birçok göçebe unsurlar, fakir
köylüler, Rumeli'nin zengin tımarlarına sahip olmak isteyen
sipahiler, Orta Anadolu' dan, Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe
gibi sahil beyliklerinden Trakya'ya ve Makedonya' ya geldiler.
Devletin iskan maksadıyla naklettiği kitlelerden başka,
şahsi arzularıyla gelenlerin de her halde büyük bir yekun tut­
tuğu tahmin olunabilir. Sultan I. Murad zamanında devletin
sırurlan Vardar vadisine ulaştığı ve Selanik dahi feth olunduğu
zaman Anadolu'nun bazı yerlerinden gönüllü olarak Türkleri,
Rumeli'ye göç ettirmiştir.

96
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Devleti sistemli bir iskan politikası izlemiştir. Kır­
sal yörelerde yaşayan Hıristiyan halk Balkanlar'ın iç bölgeleri
ve dağlık kesimlerine hareket ettikçe onlardan boşalan yerlere
Anadolu' dan Türkmenler getirilmiştir. Bah Anadolu' da yeni
otlaklar aramak zorunda kalan göçebeler için de Balkanlar çe­
kici bir yer olmuştur. Göçebeler Vama' dan Tuna' ya, Üsküp'ten
Manashr'a uzanan Doğu Balkanlar'a yerleştiler. 1530'lu yıl­
larda Rumeli' de 50.000 Yörük ailesi iskan edilm işti39•
Çelebi 1. Mehmet ile il. Mehmet, Hıristiyan bölgelerinde
daha güçlü bir yerleşik Müslüman taban oluşturabilmek için
Yörüklerin Rumeli' ye tehcir ve iskan edilmesi yönünde çalış­
malar yapmışlardır. Bu bağlamda bazı topluluklar çiftçi olarak
iskan edilmiş, bazıları da kamu hizmetini yerine getirmekle
görevlendirilmiştir"°.
Sultan 1. Murad zamanında Kavala, Drama, Serez ve Kara­
ferye taraflarının fethedilmesi üzerine Saruhan'daki göçer Yö­
rükleri Serez taraflarına getirhniştir. Yıldırım Bayezid, Saruhan
halkından bazılarıru Filibe civarına sürmüştür. 1. Mehmet dö­
neminde, Samsun'un fethedilmesi üzerine dönüşte İskilip Ta­
tarlarını Filibe yakınlarındaki Konuş vadisine yerleştirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet devrinde Kastamonu ve Sinop fethedil­
dikten sonra İsfendiyaroğulları bütün cemaatiyle birlikte Filibe
taraflarına iskan edilmişlerdi.
Osmanlılar çeşitli sebeplerle boşalan araziler, köprüler, der­
bentler, menzil mahallerinin muhafazası ve emniyetini sağla­
mak amacıyla yeni köyler kurmuşlardı. Böylece Rumeli' deki
(özellikle XVI. yüzyılda olmak üzere) hakimiyet, bu göçler sa­
yesinde, Türkleşme ve İslam dininin yayılmasıyla her geçen
gün büyüyerek devam etmiştir41 •
Rumeli' ye b u tür metotlarla çok sayıda Türk yerleştirilmesi
yanında yapılan fetihlerden sonra Osmanlı idarecilerinin halka
iyi davranmaları ve adil idareleri neticesinde (istimalet politi­
kası) Balkanlar'daki kavimlerden olan Arnavut ve Boşnaklar
da kendi istekleriyle İslam dinini seçmişlerdi.
Bu kavimlerin İslamiyet'e girmeleriyle Balkanlar'daki Os­
manlı varlığı da sağlamlaşmış oldu. Osmanlı'nın Balkan­
lar' dan çıkışına kadar zaman zaman çeşitli isyanlar yaşansa
da günümüze kadar bu kavimlerle çoğunlukla birlikte iyi bir
şekilde yaşanmışhr.

97
Levent Şahverdi Arşivi
Arnavutlar, Türklerin baskıcı olmayan idarecilikleri saye­
sinde İslam dinine kolaylıkla girmişlerdir. Bunlardan İslam di­
nine ilk girenler ise tımar sahibi beyler olmuştur. Genellikle
sanıld ığının aksine tımar sahibi olabilmek için Müslüman
olma şarb yoktu. XV. yüzyılda Hıristiyanlara da bmar dağıb­
lıyordu.
İşte bu gibi politikalar neticesinde 1466 senesinde İlbasan,
Teselya, Yenişehri gibi merkezler kısa sürede Müslüman Ar­
navutların merkezleri haline gelmiştir.
Boşnakların İslam dinine girmelerindeki önemli sebepler­
den biri de kendilerinin Bogomil mezhebine tabi olmalarından
dolayı bölgedeki Katolik ve Ortodokslardan çok baskı görme­
leriydi. Ayrıca Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Bogomillik İs­
lamiyet'le çok benzerlikler gösteren bir inanıştır. İşte bu
yüzden Boşnakların önemli aileleri ve zaman içinde tamamı­
nın Müslümanlığı kabul etmeleri kolay olmuştur.
Osmanlı Türklerinin Balkanlar'da iskan ve fetih amacıyla
Rumeli'ye ilk geçişleri Orhan Gazi (1326-1361 ) zamanında, 1356
tarihinde Süleyman Paşa'run Rumeli bölgesinin fethine başla­
dığı yıllarda (1343) gerçekleşmiştir. "Rumeli Fatihi" denen ve
mezarı Gelibolu' da bulunan Osman Bey'in oğlu "Orhan Ga­
zi'nin" büyük oğlu ve Birinci Murad'ın ağabeyi Veliahd-Şeh­
zade Gazi Süleyman Paşa, 1353'te Gelibolu Yarımadasına fetih
maksadı ile geçerek Avrupa'ya ayakbasb. Balkanlar'ın gerçek
fatihi, "Gazi Süleyman Paşa'nın" ölümü üzerine veliaht ve az
sonra babası Orhan Gazi'nin ölümü ile Padişah olan (1362) "Bi­
rinci Sultan Murad Han' dır" (Süleyman Paşa'nın kardeşidir).
Temmuz 1362'de tahta geçer geçmez, Edirne'yi, Fi libe ve
Zağra'yı almış, Meriç vadisine hakim olmuştur.
1389'da Birinci Kosova Muharebesi'nde şehit düştüğünde,
Osmanlı yönetimi, Tuna'ya, Tuna deltasına, Adriyatik Deni­
zi'ne, Afrika Yarımadasına dayanmış bulunuyordu. Oğlu Yıl­
dırım Bayezid (1389-1402), Balkanlar'daki Türk hakimiyetini
kesinleştirdi. Bundan sonra, Hıristiyan Avrupa, Osmanlıya
karşı savunabilme amacıyla birleşik Haçlı kuvvetlerini oluş­
turdu.
Bizanslılar Selanik şehrine 1349' da yeniden hakim oldu. Bu
tarihten sonra Osmanlı Hükümd arı 1 . Murat Hüdavendigar
zamanında (1361 -1386) da Türklerin Balkanlar'a fetih amacıyla
geçişleri artarak devam etmiştir. Hicri 789 / M. 1387 baharında

98
Levent Şahverdi Arşivi
Çandarlı Hayreddin Paşa ve Gazi Evrenos kumandasındaki
birlikler uzun süren bir abluka neticesinde Selanik'i ele geçirdi.
XV. Yüzyıl tarihçilerinden Neşri ve Ducas'ın bazı ahfları, Se­
lanik halkının 1391 ya da 1394'te Türk idaresinden çıkhğı, Yıl­
dırım Bayezid'in şehri geri almak için buraya akın etmek
zorunda kaldığını gösteriyor.
Selanik başpiskoposları Isidoros Glabas (1380-1396) ve Gab­
riel' in (1397-1416) bugüne ulaşan vaaz kayıtları, Osmanlıların
şehirde tam bir idari kontrol kurmadıklanru, Yıldırım Bayezid
ile başpiskoposluğun ilişkilerinin iyi olduğuna işaret ederler.
Isidoros Glabas ve Gabriel'in her ikisi de şehir halkına karşı
ummadıkları kadar iyiliklerde bulunan sultan (Yıldırım Baye­
zid) ile yapılan bir görüşmeye atıfta bulunur.
Selanik ve çevresindeki şehirler, Osmanlı devleti tarafından
ilk olarak 1394 yılında Yıldırım Bayezid (1389-1402) tarafından
fethedildi. Osmanlı kuvvetleri, Selanik fethinin ardından akın­
larını durdurmayıp Batı Trakya'da süratle ilerleyerek, Yenişe­
hir'i (Larissa ) aldılar. Teselya'ya doğru yaptıkları akınlarla,
buradaki irili ufaklı şehirleri fethettiler. Yıldırım Bayezid, Se­
lanik karşısındaki bir tepeye Türk garnizonunun varlığını be­
lirten bir burç ya da kale yaptırdı.
Rumeli Fatihi olarak bilinen ve mezarı Gelibolu' da bulunan
Orhan Gazi'nin büyük oğlu Veliahd-Şehzade Gazi Süleyman
Paşa, 1353'te Gelibolu Yarımadasına geçerek Avrupa'ya ayak
bastı. Bu durum Türk tarihinin en mühim birkaç olayından bi­
ridir. Gerçi bu Süleyman Paşa'run karşı yakaya ilk geçişi de­
ğildir. Fakat fetih maksadıyla ilk geçiş 1353'te olmuş ve 1354'te
Gelibolu kale ve limanı Bizans' tan alınarak yanmada Osmanlı
hükümranlığına girmiştir.
1357' de Çorlu, Lüleburgaz, Tekirdağ, Şarköy, Malkara,
Keşan, İpsala alınmış, Meriç' e ulaşılmıştır. Rumeli' de ilk kez
kurulan Osmanlı şehirleri ise Cisr-i Ergene (Uzunköprü), Sa­
ruhan Beyli (Tatar Pazarı) ve Eski Zağra olmuştur.
Balkanlar'ın gerçek fatihi, Gazi Süleyman Paşa'run ölümü
üzerine veliaht ve daha sonra babası Orhan Gazi'nin ölümüyle
padişah olan (1362) Birinci Sultan Murad Han' dır. Süleyman
Paşa'run da kardeşidir. Yıldırım luzıyla Balkan fütuhatına baş­
lamıştır. Tahta geçer geçmez Edirne'yi (Temmuz 1362), aynı yıl
Meriç'i atlayarak, 1 363'te Filibe ve Zağra'yı almış, Meriç vadi­
sine hakim olmuştur.

99
Levent Şahverdi Arşivi
Türk nüfusu devamlı olarak Anadolu' dan Rumeli'ye göç
etmekteydi. Balkanlar'a geçişi kolaylaştı rmak için ve Balkan­
lar'da kalıcı olmak amacıyla 1368 yılında başşehir yapılmıştır.
Çünkü Osmanlılar sadece Anadolu'yu değil Rumeli'yi de
vatan saymıştır. Edirne'yi başkent yapmaları bu düşüncenin
neticesidir.
1. Murat'ın oğlu Yıldırım Bayezid (1 389-1 402), Balkan­
lar'daki Türk hakimiyetini kesinleştirdi. 1389'da öldüğü
zaman Osmanlı yönetimi Tuna'ya, Tuna deltasına, Ad riya De­
nizi' ne ve Attika Yarımadasına dayanmış bulunuyordu.
Osmanlıların, Avrupa kıtasında fetihlere başlamaları, Av­
rupa'yı telaşlandırdı. Osmanlı'ya karşı, onu Avrupa' dan, Bal­
kanlar' dan atmak için, birçok askeri koalisyon düzenlendi. Bu
birleşik Haçlı kuvvetlerine karşı 1. Murat, Yıldırım Bayezid ve
onun torunu II. Murat ile Sırpsındığı'nda (1364), Çirmen'de
(1371 ) zafer elde edildi.
Çirmen zaferi, Türklere Makedonya kapılarını açmış ve Batı
Trakya'yı ele geçirerek bölgede tam egemenlik kurmalarını
sağlamıştır. Daha sonra 1 . Kosova'da (1389), Niğbolu'da (1396),
Vama' da (1444), II. Kosova' da (1448), Haçlı ordusunu mağlup
ettiler. Balkanlar, Türklerden geri alınamadı. İkinci Kosova,
Osmanlı'yı Balkanlar' dan sürmek için Avrupa'nın son teşeb­
büsüdür. Ondan sonraki iki buçuk asırda Avrupa, Osmanlı'ya
karşı sadece savunma savaşı yapabildi. 1 683'e kadar bu süreç
devam etti.
Yıldırım Beyazıd, Eflak (Ulahya) denen Güney Romanya'yı
itaat altına alarak, Tuna'yı kuzeye doğru atlamıştı. Fatih Sultan
Mehmet (1451-1481 ), babasının yanında II. Kosova muharebe­
sine katılmış ve Avrupa koalisyonuna karşı Türk topraklarını
savunmuştur. Fatih, tek başına, müttefiksiz, Avrupa koalisyo­
nunun üyelerini yenerek, savaşlardan galip olarak çıktı .
Atina'ya, Bükreş' e girdi. Balkanlar'ın tek hakimi oldu. 1461' de
Mora ve kıta Yunanistan'ın da Osmanlı egemenliğini sağlamış­
tır.
Kanuni (1520-1566), ilk seferinde Orta Avrupa'run kilidi sa­
yılan Belgrad kalesini aldı {1521 ). Üçüncü seferinde Mohaç'ta
Macar ordusunu yok ederek, Macaristan Fatihi oldu (1526).
Macaristan'ın fethiyle artık Balkanlar, kuzeye doğru tam bir
müdafaa şeridiyle sarıldı. Balkan ülkeleri, Osmanlı'nın iç
memleketleri haline geldi. Osmanlı Rumeli' si, tam anlamıyla

100
Levent Şahverdi Arşivi
oluşturuldu. Çok sayıda Türk, Anadolu' dan Balkanlar'a geçti.
Buralarda çeşitli şehirler, köy ve kasabalar kuruldu .
Selanik vilayetinin Osmanlı idaresine geçtikten sonraki ilk
dönemde şehrin nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman
Türkler ve diğer Müslüman uluslara ait topluluklar ile Hıris­
tiyanlar oluşturuyordu . Fatih Sultan Mehmed Döneminden
itibaren bir zamanlar Endülüs Emevilerinin hüküm sürdüğü
İspanya ve Portekiz ülkelerinden 1492'den sonra, Almanya ve
diğer bazı ülkelerdeki Yahudiler Selanik' e getirildi. Bu göçler
ve yerleşmeler sonrasında şehrin nüfus yapısı önemli ölçüde
değişti. Hatta zamanla Selanik'te Yahudiler şehrin en fazla nü­
fusa sahip dini grubunu oluşturdular.
Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra, Selanik ticaret ve
kültür alanında büyük bir gelişme gösterdiği gibi, Batı' daki
Rönesans ve 1789 Fransız İhtilalinden sonra gelişen milliyet­
çilik fikir ve akımlarının da en yoğun etkilendiği bir şehir oldu.
Balkanlar'da yaşayan çeşitli ulusların tahrik ve propaganda­
ları nın en etkilendiği vilayetimiz Selanik olmuştur.
Yunanistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, Selanik taraf­
larına da tahrikçiler göndererek Osmanlı Devleti aleyhinde is­
yanlar çıkarmaya çalışıyordu. Şehrin ticari faaliyeti arttıkça
şehirdeki yabancıların ve Avrupa devletlerine ait konsolosluk­
ların sayıları da artmaktaydı. 1856'da kurulan Osmanlı Ban­
kası'nın ilk şubelerinden biri de Selanik'te açılmıştır. Bu
bankanın tavassutuyla 1872' de hazine eshamı çıkarıldığı
zaman, bilhassa Selanik Vilayeti gelirleri karşılık gösterilmiştir.

Geri Dönüş Viyana Bozgunuyla Başladı


Türklerin Anadolu'ya geri çekilme ve Balkanlar'dan geri
dönüşü, Viyana bozgunu ile başlar42• Merzifonlu Kara Mustafa
Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Viyana kuşatma­
sında bozguna uğraması tarihidir (1683 yılı).
Balkanlar' da, Rumeli Türklüğünün hakimiyeti 1683 yılında
Viyana bozgununun meydana gelmesiyle zayıflamaya başladı.
Bu tarihten sonra Osmanlı'nın Balkanlar'da çöküşü ve gerile­
mesi başlamıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı'nın Balkanlar'daki
nüfuzu gittikçe azalmaya başlamıştır. Osmanlıların Avru­
pa' daki nüfuzunun azalmasıyla birlikte Avrupa devletleri gö­
zünü yine İstanbul'a çevirmiştir.

101
Levent Şahverdi Arşivi
Türkler yaklaşık 500 yıl Balkan milletleriyle huzur içinde
yaşamışhr. Fransız ihtilali ve dış güçler bu huzur ortamını boz­
muştur. "Doksan Üç Muhacereti" olarak da tarihimize geçen
bu göç dalgası Balkanlar'dan Anadolu'ya ilk kitlesel göç ha­
reketidir.
Osmanlı-Rus Savaşı (1877 / 78) nam-ı diğer "93 Harbi" son­
rasında Müslüman Türk milletinin Balkanlar'daki varlığına
karşı uygulanan sürgün ve zorlamalar Balkanlar ' da Rusya
eliyle oluşturulan yeni devletlerin nüfus açısından çoğunlu­
ğunu sağlamak amacını gütmüştür. 93 harbi ile başlayan bu
süreç Osmanlı Devleti'nin 1. Balkan Savaşı'nda uğramış ol­
duğu ağır mağlubiyet sonrasında Avrupa'daki topraklarının
neredeyse tamamını kısa bir süre öncesine kadar hakimiyeti
altında olan devletlere kaphrmasıyla sonuçlanmıştır. Bu ka­
yıplar neticesinde diğer birçok Balkan şehirlerinde olduğu gibi
Selanik ve Yenişehir' de bulunan Müslüman Türk halkı da ça­
reyi Osmanlı Devleti'ne sığınmakta bularak göç yollarına
düşmüştür.
Doksan Üç Muharebesi'nin (1293 / 1877-78 Osmanlı-Rus Sa­
vaşı) ilk günlerinden başlamak üzere masum Türklere karşı
girişilen acımasız katliam, gayri insani bir zulüm ve soykırım
haline dönüşmüştür. Katliamlardan kurtulabilenler, işgal edil­
meyen bölgelere, Rumeli ve İstanbul istikametlerine doğru
mal ve mülkünü terk etmiş olarak sadece canlarını kurtarabil­
mek amacıyla göç etmeye başlamıştır. Doğu Rumeli' den Türk
askerinin çekilmesiyle birlikte Doğu Rumeli' deki Türkler de
bölgeden büyük ölçüde göç etmiştir. 93 Harbi'nden (1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı) beri Bulgaristan' dan Bursa'ya göç etmiş
binlerce aile var. Bunlar yüzlerce yıl önce Anadolu' dan o di­
yarlara gönderilmiş, eski Türkmen ve Yörüklerin geriye dönen
evlatlarıdır. Yani "Evlad-ı Fatihanlar"ın torunlarıdır.

Selanik Vilayeti
Selanik şehri, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk' ün ailesinin memleketidir. Atatürk, bu
kutlu şehirde doğmuş, bir süre yaşamıştır.
Balkanlar'ın en önemli kenti olması, çok sayıda tarihi hadi­
selerin gerçekleşmiş olmasıyla Selanik, Türk tarihi açısından
önemli bir şehirdir. Selanik'i Osmanlı coğrafyacıları "İstan­
bul'un bir parçası" olarak tanımlamışlardır.

1 02
Levent Şahverdi Arşivi
Bir Kültür Merkezi Olarak Selanik43, verimli topraklarıyla,
deniziyle, dağları, ırmaklarıyla ve tarıma elverişli iklimiyle
Balkanlar'ın önemli kesişme noktalarından biridir. Hıristiyan­
lık tarihi açısından da kutsal sayılan şehir, bu özelliklerinden
dolayı tarih boyunca pek çok devletin ilgi odağı olmuştur.
Selanik şehri, "Makedonya kralı (Diadok) Kassander /
Kassandros tarafından, Makedonya Kralı 2. Philip'in kızı olan
karısı Thessalonike'nin adına milattan önce 316'da bir liman
kenti olarak kurulmuş. Makedonya'run yeni başşehri haline
getirilmek üzere, büyük İskender'in eşinin adı verilmiştir44."
Makedon Kralı tarafından planlaması yapılarak inşa edilen
bu yeni kent bir ticaret merkezi olarak düşünüldü. Geniş bir
agora, bir tiyatro ve bir hipodromla anıtsal yapılar inşa edildi
ve çevredeki yirmi altı küçük kasabadan toplanan nüfus bu­
raya yerleştirildi. Şehrin bu antik planı uzun asırlara rağmen
kısmen de olsa bugüne ulaşmışhr.
Milattan önce 168'de Roma İmparatorluğu'nun bir parçası
olan şehirde 50 yılında Aziz Pavlus bir Hıristiyan cemaat oluş­
turdu ve Hıristiyanlığı yaymaya başladı. Şehrin koruyucu
azizi Roma ordusu prokonsülü olup Ekim 303' te öldürülen
Demetrios idi ve 450 yılı civarında mezarının üzerine Balkan­
lar'ın en büyük kiliselerinden biri inşa edildi . iV. yüzyılın son
on yıllarına doğru İmparator Theodosios tarafından etrafı sur­
larla çevrildi.
Selanik, Makedonya krallığından sonra Roma İmparator­
luğu'nun hakimiyetine girmiştir. Şehir, Roma imparatorları ta­
rafından bina ve heykellerle süslenmiş, adeta bir sanat galerisi
haline getirilmiştir. Slavlar tarafından da kutsal kabul ed ilen
Selanik, tarihte pek çok defa Slavların taarruzuna maruz kal­
mışhr.
IX. yüzyılda, Bizans kaynaklarında "Vardarlı Türkler" diye
adlandırılan Türk gruplarının Selanik civarına yerleştirildiğini,
Bizanslı tarihçi Anna Comnena "Alexiad" isimli eserinde bah­
seder. Arma Commena'nın Ohri civarında yerleştirildiklerin­
den bahsettiği Türkleri, Lejean, 1065 tarihine doğru Makedon­
ya' ya iskan edilen ve şeflerine senatör rütbesi verilen Oğuz­
larla ilişkili görmektedir. A.N. Kubat, Attaliatcs'i kaynak gös­
tererek 1065 yılında Oğuzların Rumeli'ye iskan olduğunu
belirtir.

103
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik, Türk kökenli Avarlar tarafından 567 yılında civa­
rında ele geçirildi. Daha sonra Peçenek ve Uzlar gibi pek çok
Türk boyu kuzeyden Balkanlar'a gelerek iskan yerleşmişlerdir.
Sözü edişen bu Türk boylarından Uzlar, 1045 yılında Selanik' i
ele geçirmişilerdir. Uzlar, daha sonra Kekren Bey zamanında
Ortodokslaşıp, Peçeneklerle birlikte Bizans ordusunda paralı
asker olarak görev almışlardır. Böylece Selanik tekrar Bizans
kontrolüne geçiyor. Selanik şehrini 1185'te Normanlar ele ge­
çirip yağmalanmıştır. 1 204'te de Haçlı Seferi sırasında Avru­
palılar ele geçirdiler. Böylece Selanik Latin Devleti kuruldu,
yirmi yıl kadar devam etti.
Türklerin Selanik ile münasebetleri çok eski dönemlere
kadar uzanır. Tarihi kaynaklara göre, Anadolu' dan ilk Türk
nüfus nakli Osmanlılar döneminden önceye rastlamaktadır.
Nitekim Karadeniz' in kuzeyinden gelen Uz, Peçenek, Kuman­
lar dışında, Bizanslılar tarafından Anadolu' dan Konya civa­
rında yaşayan Karamanoğulları Beyliğine tabi Türkmenler,
Selanik, Teselya ve civar bölgelere iskan edilmişlerdir.
Selanik, Osmanlı zamanında 1. Murad Hüdavendigar ve
Yıldırım Bayezid dönemlerinde olmak üzere iki defa fethedil­
miştir. Daha sonra fetret döneminde Venediklere bırakılmış, ll.
Murad tarafından 1430'da tekrar Osmanlı topraklarına katıl­
mış ve yaklaşık beş asır kadar Türk idaresinde kalmıştır. Sela­
nik, "Osmanlı coğrafyacılarınca "İstanbul'un bir parçası",
Yahudiler tarafından "şehirlerin anası" olarak nitelendirilir45•
Şehir "yükselen bir tepenin yamacından deniz kıyısına uzanan
bir alanda kurulmuştur. Şehrin etrafı surlarla çevrilidir. Tepede
son derece muhkem bir kale bulunur46."
Evliya Çelebi, Seyahatndme'sinde Selanik kalesi ile ilgili şun­
ları söyler: "Bir kal' a-i vasi' dir kim leb-i deryada tfılu üç mildir.
Kara tarafında arzı iki mil mesafe-i haldedir. Şimal canibine
Hortaç Sultan dağları iç hisara havale-i ba'idedir kim asla top
ermez . 47"
. .

Özellikle 15. yüzyıldan itibaren Anadolu' dan getirilen


Türkmenlerin buraya yerleştirilmesi sonucunda Selanik'teki
Türk nüfusu önemli ölçüde artmıştır. "Rumeli' de Yörüklerin
çoğunlukta bulundukları yerin Selanik ve havalisi olduğu,
hatta Anadolu Yörükleri beyi İstanbul' da oturduğu halde, Ru­
meli Yörükleri beylerinin, bilhassa evlad-ı fatihan adını alma­
larından sonra, Selanik'te oturdukları bilinmektedir48."

104
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik şehri bu fethin ardından yaklaşık beş yüz yıl Türk
idaresinde kalrnışhr. Özellikle 15. yüzyıldan itibaren Anado­
lu' dan getirilen Türkmenlerin buraya yerleştirilmesi sonucun­
da Selanik'teki Türk nüfusu önemli ölçüde artmıştır. Rumeli' de
Yörüklerin en yoğun bir halde bulundukları Selanik ve havalisi
olduğu, hatta Anadolu Yörükleri beyi İstanbul' da oturduğu
halde, Rumeli Yörükleri beylerinin, bilhassa evlad-ı fatihan
adını almalarından sonra, Selanik'te oturdukları biliniyor.
Bu yönüyle Selanik, İstanbul'un bir parçası, Anadolu'daki
şehirlerin herhangi birisi gibi Türk kültür tarihinin yoğun ya­
şandığı bir kent olmuştur. Günümüzde unutulmuş, hüzünle
yad edilen bir Osmanlı şehri olarak görülüp, hahralarda yaşa­
tılıyorsa da. Asırlardan beri Anadolu'da; Sivas, Erzurum,
Konya, Bursa vilayetleri gibi özümüzün, sözümüzün yaşan­
dığı vatan toprağı, bir tarih ve kültür şehri olmuştur.
Selanik vilayetinin Osmanlı idaresine geçtikten sonraki ilk
dönemde şehrin nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman
Türkler ve diğer Müslüman uluslara ait topluluklar ile Hıris­
tiyanlar oluşturuyordu. Nitekim Karadeniz'in kuzeyinden
gelen Uz, Peçenek, Kumanlar dışında, Bizanslılar tarafından
Anadolu' dan Konya civarından Konyarlar, Selanik, Teselya ve
civar bölgelere iskan edilmişlerdi. Dolayısıyla, Anadolu' dan
Selanik ve çevresine ilk Türk nüfus nakli Osmanlılar dönemin­
den öncesine rastlar.
Selanik'in Osmanlıların hakimiyetine geçişi 1382'de Kara­
timurtaş Paşa eliyle gerçekleşti . Selanik, daha sonra bir ara
elden çıkh. 1395'te Candarlı Ali Paşa ve Evrenos Bey tarafın­
dan tekrar fethedildi. Bu fetihten sonra Bizans ile bir anlaşma
yapılarak şehir tekrar Bizans'a bırakıldı. I. Murad Hüdaven­
digar zamanında ve Yıldırım Bayezid tarafından ikinci defa
fethedilmiş olan Selanik ve çevresi, şehzadeler arası taht mü­
cadeleleri nedeniyle fetretdöneminde (1402-1412) bir süre ara
verilmiştir.
Konstantin Kostenets'in Sırbistan Kralı Stefan Lazarevic'in
hayahru anlathğı metne göre 1402 Ankara bozgunundan sonra
Bizans imparatoru 2. Manuel Paleiologos, Selanik'i alıp kaleyi
de yıkhrdı. Emir Süleyman Çelebi ile Bizanslılar arasında Ge­
libolu' da yapılan antlaşma uyarınca Selanik 1403'te resmen Bi­
zans idaresine geçti ve 1. Mehmet dönemi boyunca bu şekilde
kaldı.

105
Levent Şahverdi Arşivi
Sultan Orhan ve Yıldırım Bayezid tarafından Selanik ve
çevresindeki kalelerin fethedilmesinin ardından Anadolu' da
şehzadeler arasında taht mücadelesi başlayınca, bölge tekrar
Bizanslıların eline geçmiştir. Bu sebeple Selanik ve çevresi, il.
Murad tarafından 1430' da yeniden fethedilerek tekra r Os­
manlı topraklarına katılmıştır.
İkinci Murad tahta geçince Selanik'i abluka altına aldı. Bi­
zanslılar da koruyamadıkları Selanik'i Venedik'e sattı. Osman­
lılar buna itiraz etti ve Venedik'e karşı savaş açtı. Konstantin
Jirecek ve Apostolos Bakalopoulos gibi tarihçiler, Selanik'teki
Venedik idaresini (1423-1430) şehrin tarihinde görülen en ke­
derli dönem diye nitelemiştir. En son olarak Sultan il. Murat
Selanik'i 1430 yılında ele geçirdi. Selanik'in bütün çevresi,
daha doğrusu Makedonya bölgesi, il. Kosova Savaşı'ndan
sonra tamamen kontrol altına alındı. Bu bölgeye Anadolu' dan
Türkler getirilerek yerleştirildi.

Fotokopi ı Fcth·i Sultan Murad Han, Şchr·i Selinik Sene 833

Aheiropictos Kilisesinde bulunan kitabe.


(Vakalopoulos, Zur Gesch. der Acheiropoieıos, B Z 17(1 937)
Se/arıik şelırirıirı son olarak il. M u rad tarafında zaptedilmiş olduğuyla ilgili
kitabe-/ohamıis Anaognostıs, "Selanik'in Thessaloniki) Son Zaptı Hakkında Bir
Tarih ([]. Murat Dönemine ait bir Bizans Kaynağı), Çeviren: Melek Deli/başı,
Atatürk Kültür ve TT.K. Yay. Ankara-1 989

106
Levent Şahverdi Arşivi
Venedikliler büyük bir donanma göndermemiş, yeterli mik­
tarda asker yollamamış ve şehir halkına karşı zorbaca davran­
mıştır. Bir zamanların canlı, zengin ve nüfusu kalabalık tüccar
şehrinde bu dönemde açlık ve sefalet hüküm sürdü; halkın
çoğu şehri terk etti. il. Murad Hüdavendigar, savaşmadan tes­
lim olmaları halinde şehir halkına imtiyazlı bir statü sağlamayı
teklif etti, Rum halk bu teklife olumlu yaklaşbysa da Venedik
yönetimi 2. Murad'ın teklifini reddetti. 29 Mart 1430'da bir ay
süren şiddetli bir kuşatmanın ardından bizzat İkinci Murad
önderliğindeki Osmanlı birlikleri surları aştı. Johannes Anag­
nostos'un anlatımına göre kanlı bir çatışma vuku buldu ve
halktan birçok kişi esir edildi. Ancak daha sonra İkinci Murad
ve Sırp Despotu Durad Brankovic fidye karşılığı esirleri ser­
best bıraktı. İkinci Murad Venedikliler döneminde şehri terk
edenlere geri dönmeleri çağrısında bulundu ve bunlara önce­
den edindikleri mal ve mülklerini iade etti.
Aynı zamanda civardaki Osmanlı merkezi olan Yenice-i
Vardar'dan 1000 kadar Türk'ü Selanik'e yerleştirdi. Geç Bi­
zans döneminde Selanik'in nüfusu erken dönemlere göre daha
azdı. Selanik'in yukarı kesimlerine bulunan geniş araziler boş
kaldı. Bağ, manastır bahçeleri ya da bostanlarla doldu. Türkler
1 430'dan sonra geldiklerinde bu boş arazilere yerleşti.
Erken Hıristiyan döneminden kalma Achairopoietos / Aziz
Paraskevi Bazilikası'nı Eskicuma Camii diye anılacak olan bir
cuma camisine dönüştürdü. Diğer bazı kiliseler ya mescide
çevrildi ya da inşaat malzemesi kaynağı olarak kullanıldı. Ku­
şatma sırasında yukarı şehir kısmında bulunan Vlattadon Ma­
nastırı'nın keşişleri, yerel rivayetlere göre 2. Murad'a şehrin
su kaynağını nasıl keseceğini ve şehre en iyi nerelerden saldı­
rılabileceğini göstermişti. Bundan dolayı fethin ardından ma­
nasbra imtiyazlı bir statü verildi ve manastır birçok keşişiyle
şehrin en zengin yeri olmaya devam etti. Burasının Çavuş Ma­
nastırı adıyla anılması kentin ilk Osmanlı idarecisi olan Sungur
Çavuş Bey' den dolayıdır.
Yabancı kaynaklar, İkinci Murad'ı, şehirde dirlik ve düzeni
yeniden sağlayan hareketleri ve kesintiye uğrayan ticareti can­
landırmakta gösterdiği özenden dolayı övmüştür.
İkinci Murad, Selanik'in tam merkezinde büyük çifte bir
hamam ve tüccarlar için büyük bir han inşa ettirdi. Bu büyük
kervansaray 1920'lere kadar ayakta kaldı, bu tarihten sonra ye-

107
Levent Şahverdi Arşivi
rine bir otel yapıldı. Hamam ise günümüze ulaşb ve 1990'1arda
mükemmel şekilde restore edildi. Her iki yapı da bugüne
kadar Balkanlar'da inşa edilmiş en büyük bina sınıfındadır.
İkinci Murad aynı zamanda dedesine ait tepedeki kaleyi de
(Yedi Kule / Heptapyrgion) yeniden inşa ettirdi (1431 ). Yapılan
çalışmalar buranın Bizanslılar tarafından kurulduğu iddiala­
rının yanlışlığını gösterir. Hicri 883 / M. 1478 tarihli bir Os­
manlı tahririnde Selanik'te 864 Müslüman ve 994 Hıristiyan
hanesi kayıtlıdır. Bu rakamlara göre Müslümanların toplam
nüfusu 4000-4300, Hıristiyanların nüfusu 5000-6000 dolayın­
daydı. Hıristiyan mahallelerinin onundan dokuzu, iki dönem
arasında belirgin ölçüde devamlılığa işaret edercesine Bizans
devrindeki adlarını korumuştur.
Şehirde Yahudiler yoktu ve büyük ihtimalle fetihten sonra
Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'a yerleştirilmişlerdi.
Nitekim 1429'da Anagnostis, Selanik'teki Bizanslı Yahudiler­
den bahseder. Hicri 893'ten (M. 1488) kalma bir cizye defteri
Hıristiyan nüfusunun 1057 haneye kadar ulaşbğıru gösterir ve
hiçbir Yahudiden söz etmez.
Fatih Sultan Mehmet döneminde ve il. Bayezid döneminde
bir zamanlar Endülüs Emevilerirıin hüküm sürdüğü İspanya
ve Portekiz ülkelerinden 1492 den sonra, Almanya ve diğer
bazı ülkelerdeki Yahudiler Selanik'e getirildi.
İspanya kraliçesi İsabella'nın Hıristiyan kilise ile işbirliği
yaparak 31 Mart 1492 tarihinde ülkedeki bütün Yahudilerin, 2
Ağustos 1492 tarihine kadar ülkeyi terk etmeleri üzere ferman
çıkarması 300 bin kadar İspanya Yahudisirıi iyice zor durumda
bırakmıştı. İspanya Yahudileri bu ferman üzerine çeşitli Av­
rupa ülkelerinden sığınma hakkı istediler ama Osmanlı İmpa­
ratorluğu'nun dışında onlara sürekli kalmaları üzere kapıları
açan olmadı.
Yahudiler, XVI. yüzyılın başlarında İspanya' da ülkeden ko­
vulduklarında, o tarihte Osmanlı tahtında oturmakta olan II.
Bayezid, Yahudileri ülkesine davet edip getirterek Selanik ve
İstanbul' a yerleştirmiştir.
Osmanlı İmparatoru Sultan il. Bayezid'in kendilerine sı­
ğınma hakkı tanıması üzerine 150 bin kadar İspanya Yahudisi
Akdeniz yolu üzerinden doğrudan Osmanlı topraklarına
geldi. Diğerleri de Rusya üzerinden Osmanlı topraklarına gel-

108
Levent Şahverdi Arşivi
diler. Kendilerine "Sefarad Yahudileri" denilen İspanya Yahu­
dilerinin büyük çoğunluğu Selanik ve İstanbul'a yerleştirildi.
Yahu diler, sahip oldukları mal varlıklarının tamamını İs­
panya' da bırakmışlardı. Yanlarına almış oldukları mallan İtal­
yan limanları nda soyulan Sefarad Yahudileri Osmanlı
topraklarına eli boş ve canlarını zor kurtararak gelmişlerdi. Ya­
hudiler, Osmanlı devletinin kendilerine sağlamış olduğu im­
kanlarla kısa zamanda durumlarını düzelttiler. Bunların
bazıları ticari alanda ilerlerken, bazıları da devlet kademele­
rinde önemli mevkilere gelmişlerdir. Bu göçler ve yerleşmeler
sonrasında şehrin nüfus yapısı önemli ölçüde değişti. Hatta
zamanla Selanik'te Yahudiler şehrin en fazla nüfusa sahip dini
grubunu oluşturdular. Böylece Selanik şehri, aynı zamanda
Doğu Yahudiliğinin de en önemli merkezi haline geldi.
1 492'de İspanya'dan kovulan Müslüman ve Yahudilerin
çoğu Kuzey Afrika'ya, özellikle de Osmanlı topraklarına yer­
leştirildi. İspanya' dan kovulan Yahudiler Selanik' in sur içi kıs­
mına yerleştirilmişti. Burada küçük çaplı dokuma sanayi
kuruldu. Yahudiler, yerleştikten pek az bir zaman sonra kayda
değer bir bilimsel etkinlik içerisine girerek hukuk ve İbrani bil­
gini Rabbi Samuel de Medina'nın liderliğinde zengin kütüp­
hanesi olan bir bilim akademisi oluşturdular; xvı. yüzyılın
başında Selanik'te kitap basımını tanıttılar. Yahudiler "batıdan
gelen Musevi cemaati" diye kaydedilmişti. Altmış sekiz hane­
den oluşan Alman grubu ile İspanya' dan gelen 686 haneden
oluşan bir başka Musevi grubu vardı (toplam 2500 kişi). Yahu­
diler, İngilizlerin 1915'te Çanakkale Cephesi' ne gönderdikleri
"Ester Bölüğü" yahut "Yahudi Katır Birliği" denen ve Yahudi
gönüllülerden meydana gelen 1000 kişilik bir gönüllü birliği
1915'te Birinci Dünya Savaşı'nda bize karşı savaşmışlardır"9•
H. 925 (M. 1519) tarihli İcmal Tahrir Defteri'nin kayıtlarına
göre süregelen iç göçlerle Yahudi nüfusu artmış ve 3143 ha­
neye ulaşmıştır. Müslüman ve Hıristiyanlar sayıca azalmış (sı­
rasıyla 1 374 ve 1087 haneye gerilemiş), Müslümanlar toplam
nüfusun % 25'ini oluşturur duruma gelmiştir. Bütün bu ra­
kamlara göre toplam nüfus tahminen 28.000 civarındadır.
Selanik'te erken Hıristiyan döneminden kalma Aziz Demct­
rios Bazilikası camiye çevrildi ve Kasım ile Demetrios'u aynı
kişi olarak gören İslami inanış uyarınca Kasımiye adıyla anıldı.
2. Bayezid bu yeni camiye bir gelir bağladı. XVI. yüzyıl başla-

109
Levent Şahverdi Arşivi
nna ait bir icmal defterinde 2. Bayezid vakfına ait üç hamam­
dan (Kule Hamamı, Şengül Hamamı ve Hamam-ı Cedid), bir
kervansaraydan ve birçok dükkandan bahsedilir. Caminin
büyük kitabesinde Sultan Bayezid'in adı geçer ve camiye çev­
riliş tarihi 898 (1493) olarak verilir.
So fy a Milli Kütüphanesi'nde bulunan ve tahminen 1502 ta­
rihli olan bir defter parçası nüfusun radikal değişimiyle bir­
likte şehrin çok çabuk geliştiğini yansıhr. Buna göre Selanik'te
toplam 1 680 haneli otuz yedi Müslüman mahallesinde dört
cami ve otuz üç mescid bulurun aktaydı. Hıristiyanların on ma­
hallesi ve iki cemaatinde toplam 1237 hane mevcuttu.
H. 925 (M. 1519), H. 936 (M.1530) ve H. 976 (M. 1568 / 69) ta­
rihli tahrir kayıtlarının bir karşılaştırmasına göre 1478'de şehir
nüfusunun % 46'sı Müslüman'dı. 1502'de Selanik'in toplam
nüfusu 10.000'den 27.000'e çıktı ve Müslüman nüfus % 31 'de
kaldı. 1478'de olduğu gibi 1502 kayıtları da şehir nüfusunun
nasıl şekillendiği noktasında birçok ayrıntı verir. Her iki def­
terde Müslüman topluluk arasında birçok esnafın bulunduğu
dikkati çeker. 1502 defterine göre en geniş grubu Müslüman
Türk yünlü dokumacılar oluşturuyor.
XVI. yüzyılın ilk yıllarında daha önce mescid haline getiri­
len kiliselerden Aziz Katanni, Yakub Paşa tarafından camiye
dönüştü rüldü. Cami vakfiyesi 1510 yılına dayanır. Yaklaşık
aynı dönemde Selanik'in yerlisi olan Kadı İshak Çelebi eski
Aziz Panteleiman Kilisesi'ni İshakiye Camii' ne çevirdi.
H. 927' den (M. 1521) az bir zaman sonra Vezir Cezeri Kasım
Paşa, Selanik'e emekliliğe gönderilince buradaki 1314'ten
kalma Oniki Havari Kilisesi'ni camiye dönüştürdü, bu yapıya
bir imaret ve büyük bir hamam ekletti. 1519-1530 arasında Se­
lanik'te nüfus azalması oldu. Toplam 4587 haneyle 23.000 ki­
şiye düşen nüfusu oluşturan üç grup da küçüldü.
Müslümanlar bütün nüfusun % 27'sini teşkil ediyordu. 937
(1530) tarihli defterde Selanik'e yerleşen Musevilerin İspanya,
İtalya ve Portekiz'in bütün şehir ve kasabalarından, ayrıca
Fransa ve Almanya' dan (Apulia, Aragon, Gerona, İtalyan, Kas­
tilya, Katalan, Lisbon, Provençal, Saragosa, Sicilya ve diğer
yerlerden) gel d i kle ri kaydedilir. 1502' de şehirde otuz yedi
Müslüman mahallesi, dört cami ve otuz üç mescid adlarıyla
kaydedilmiştir. 1530'da nüfusun azalmasına karşılık mahalle
sayısı kırk sekize çıkmış, beş cami ve kırk üç mescidin varlığı

110
Levent Şahverdi Arşivi
tespit edilmiştir. Bunların birçoğu büyükçe binalardır. Yeni ku­
rulan cami, H. 927'de (M. 1521 ) devlet tarafından yerel bir an­
laşmazlık yüzünden el konulan Ayasafya Metropoliten
Kilisesi'nden bozmadır; bu yapının VII. yüzyıldan kalma çok
büyük bir kubbesi vardır. Bina H. 929'da (M. 1 523) Vezir-i
azam İbrahim Paşa tarafından camiye dönüştürüldü. Yapıya
parlak mermerden harikulade bir minber, ondan daha güzel
bir kürsü, sütunlu yüksek bir minare eklendi.
1580'lerde ucuz İngiliz yünlü mamullerinin Yahudilerce iş­
lenen Selanik yünlülerini pazar dışı bırakmasıyla ekonomik
zorluklar arttı. Birçok Yahudi şehri terk edip Manisa'ya veya
yeni gelişmekte olan İzmir'e yerleşti.
H. 1000 (M. 1592) yılından önceki birkaç yılda dünyanın so­
nuna yaklaşıldığına dair halk arasında yayılan korku, o za­
mana kadar Hıristiyanların elinde bulunan son büyük Selanik
kilisesinin de camiye tahviline sebep oldu. Bu yapı, bir Zeus
ya da Kabiryan tanrıları tapınağı olarak Roma imparatoru Ga­
lerius tarafından 300'1erde yapılmış, iV. yüzyılda İmparator
Theodosius tarafından kiliseye çevrilmişti. Yapının 24 m. ça­
pında bir kubbesi bulunmaktadır. H. 999 (M. 1591 ) yılında bina
Halveti Şeyhi Hortacı Süleyman vasıtasıyla camiye çevrildi.
Vezir-i azam Koca Sinan Paşa da yeni kurulan bu camiye va­
kıflar tahsis etti.
Selanik 500 yıl boyunca bir Osmanlı şehri olarak kaldı. Tan­
zimat Fermanı'nın ilanından sonra, Selanik ticaret ve kültür
alanında büyük bir gelişme gösterdi. Bah' daki Rönesans ve
1 789 Fransız İhtilalinden sonra gelişen milliyetçilik fikir ve
akımlarının, Balkanlar' da yaşayan çeşitli ulusların tahrik ve
propagandalarının en yoğun etkilendiği vilayetimiz Selanik
oldu. Selanik, Jön Türk hareketinin başlablmasında ve gelişme­
sinde ev sahipliği yapmıştır. Jön Türk hareketinin gelişmesine
ev sahipliği yapması, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi
olması, il. Abdülhamid'in tahttan indirildikten sonra sürgün
olarak buraya gönderilmesi, yayıncılık tarihinde Türkçe,
Rumca, İbranice, Bulgarca, Fransızca sayısız eserin basılması,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk' ün
doğduğu şehir olması gibi hadiselerin gerçekleştiği bir mekan
olması itibariyle önemlidir. Burası aynı zamanda Ziya Gökalp
ve Öıner Seyfettin50 gibi ünlü edebi şahsiyetlerle birlikte milli
edebiyatımızın yaşahldığı, çeşitli, çok kültürlü nüfusu ile bir-

111
Levent Şahverdi Arşivi
likte XIX. yüzyılda imparatorluğun en modem şehri olmuştur.
Osmanlı Devleti'nin hızlı nefes aldığı son on yıllarda impara­
torluğun çok az kenti 19. yüzyılın hızlı temposuna ayak uydur­
mayı başarabilmişti ve Selanik bu liman kentlerinden biriydi51•
1908 Anayasasının hazırlanmasında ve ilanında en büyük
pay yine Selanik şehrine aittir. Bu sebeple Selanik şehri, Türk­
lerin gönlünde özel bir yer teşkil eder. Yayıncılık tarihinde de
Türkçe, Rumca, İbranice, Bulgarca, Fransızca sayısız eserin ba­
sılması Selanik'te gerçekleştirilmiştir. Selanik, İzmirli bir Ya­
hudi olan Sabetay Sevi'nin 17. yüzyılda öncülüğünü ettiği
Sabetaycılık hareketiyle de adından çok söz ettirmiştir. Sabe­
tayolık, Yahudi nüfusun yoğunluğundan dolayı bu şehirde ol­
dukça etkili olmuştur.
Selanik sadece Atatürk'ü değil pek çok ünlü şair, yazar,
asker ve siyasetçi yetiştirmiştir. Fethi Bey Karaferyeli, Ali Fuat
Cebesoy Pirlepeli, annesi Buharalı bir Türk olan Mehmet Akif
de aslen İpekli'dir. Fakat, Selanik'ten hain de çıkmışhr. Örne­
ğin Selanik Belediye Başkanı Adil, 1908 yılında Osmanlı hima­
yesinde bir Balkan Federasyonu'ndan bahsedebihniştir.
Kel Hasan Tahsin Paşa, Selanik Belediye Başkanı Osman
Sait ile dönemin Selanik Valisi Mehmet Nazım Paşa 500 yıllık
Türk vatanı Selanik'i Yunanlara teslim etmişlerdir. Selanik'in
en üst düzey iki yöneticisinden birisi dönme (Avdeti ) olan Be­
lediye Başkanı Osman Sait Efendi, diğeri Selanik Valisi Meh­
met Nazım Paşa' dır.
Selanik Belediye Başkanı Osman Sait, ne hikmetse, Selanik
düştükten sonra, Yunanların eline geçmesinden sonra da be­
lediye başkanlığına 1916'ya kadar devam etmiştir. Selanik Va­
lisi Mehmet Nazım Paşa ise, İstanbul'a gelmiştir.52
Balkan Savaşları 2 yıl sürdü. Bugünkü Karadağ, Arnavut­
luk, Makedonya, Bosna Hersek, Kosova, Bulgaristan, Yunanis­
tan, hepsi kaybedildi. Balkanlar'ın, özellikle Selanik'in nasıl ki
fethedilmesinde büyük fedakarlıklar ve kahramanlıklar var
ise; düşüşünde de büyük ihanetler vardır: Balkanlar'ın kaybe­
dilişinde çok büyük gafletler ve ihanetler söz konusudur. Özel­
likle Selanik'in düşüşü, gafletten ziyade çok büyük bir ihanetin
sonucudur.
Yanya'da Esat Bülkat Paşa 2. Balkan Harbinde 5 ay diren­
miş ve sonunda 6 Mart 1913'te şehri Yunanlara teslim etmek

112
Levent Şahverdi Arşivi
zorunda kalmıştı. Yanya'yı Osmanlı topraklarına katan ise Esat
Paşa'nın Türkistan' dan gelen dedeleri idi. Kaderin cilvesine
bakın ki dedesi aldı ancak torunu cesurca direnerek vermek
zorunda kaldı. Böyle askere şapka çıkarhlır. Aynı şekilde Ar­
navutluk-İşkodra' da Hasan Rıza Paşa ve Edirne' de Şükrü Paşa
direnmişler ve tarihin sayfalarına adlarını şanla yazdırmışlar­
dır. Selanik'te ise binlerce asker bir kurşun atmadan teslim
olmuş ve tarihe kara leke olarak geçmişlerdir. Oysaki Osmanlı
vuruşarak çekilse idi şimdi Selanik de dahil Balkanlar'ın üçte
biri, Musul, Kerkük ve Kuzey Suriye elimizde kalabilirdi.
Balkan Savaşı'nda Selanik'i savunmakla Kel Hasan Tahsin
Paşa görevliydi. Kel Hasan Tahsin Paşa ( 1 845-1918), Birinci
Balkan Savaşı'nda görev almıştı. Messaria'da (günümüzde
Molista) doğmuş Arnavut kökenli bir Osmanlı subayıdır. Bul­
garların ve Yunanların Kel Hasan Tahsin Paşa'nın emrindeki
26.000 kişilik orduyu yenecek güçleri yoktu. Ancak, Selanik'i
savunmakla görevli Kel Hasan Tahsin Paşa'nın birkaç kese al­
tına 26 bin kişilik ordusunu teslim ehnesiyle düşmüştür53• Bal­
kan Savaşı'nda 8 Kasım 1912 tarihinde, emrindeki 26 bin
kişilik ordusuyla Selanik'i savunmakla görevl i olduğu halde
tek kurşun abnadan ordusuyla birlikte Selanik'i Yunanlara tes­
lim etmiştir.
Hasan Tahsin Paşa'nın (1845-Selanik / 1918) belki ihaneti ve
affedilmez gafleti yüzünden 500 yıllık Türk yurdu olan Selanik
Vilayeti, Osmanlı Devleti'nin elinden çıkmıştır. 26 Ekim
1912'de Selanik'in kayıtsız şartsız olarak Yunan ordularına tes­
lim eden Hasan Tahsin Paşa'nın, Yunanlardan rüşvet aldığı ve
direnmesi için İstanbul' dan verilen talimata uymadığı, o dö­
nemin büyük devletlerinin Selanik'teki konsoloslarının etkisi
albnda kalmış olduğu söylenir. Kel Hasan Tahsin Paşa'nın, 26
bin kişilik ordusuyla tek kurşun atmadan teslim edişinin ar­
dından Ata yadigarı şehir Selanik Yunanların eline geçti. Ar­
dından tüm Balkanlar'da işkenceler ve topluca katliamlar,
açlık ve yokluk, sürgün gibi felaketler yaşanmaya başladı.
Daha sonra mübadele olayı yaşandı . . .
İlk olarak 1382' de Hayreddin Paşa tarafından fethedilen ve
25 Mayıs 1391 'de tekrar Türklerin eline geçen, Emir Süley­
man'ın geri vermesi ile bir daha kaybedilmiş, 1423' te Bizanslı­
lar tarafından Venediklilere satılmış olan ve nihayet 29 Mart
1430'da 2. Murad tarafından yeniden fethedilmiş olan Selanik,

113
Levent Şahverdi Arşivi
beş asra yakın bir müddet Türk idaresinde kaldıktan sonra,
Balkan Harbi esnasında, Kel Hasan Tahsin Paşa tarafından hiç
muharebesiz teslim edilmiş ve 8 Kasım 1923'te Yunanlara geç­
miştir. 1 8-19 Ağustos 1917'de korkunç bir yangın afeti de atla­
tan Selanik İstiklal Harbi'nden sonra Müslüman ahalinin
mübadelesi ile tamamen bir Yunan şehri olmuştur.
Selanik, doğup büyüdükleri, acı tatlı pek çok hahraların ya­
şandığı, pek çok tarihi olayların gerçekleştiği, ecdadımızın bu
topraklar vatan olsun diye canlarını verdiği vatan toprağıydı.
Selanik, Tokat, Amasya, Sivas, Erzurum ve Konya gibi bir Türk
şehriydi. On binlerce Türk' ün vatanı idi.
Balkanlar ' da sanki Türkler hiç yokmuş, hiç yaşamamışlar
gibi can verdikleri, doğdukları, büyüdükleri, atalarını göm­
dükleri, gönül meyvesi evlatlarını büyüttükleri memleketi,
vatan bildikleri topraklardan binbir acıyla koparıldılar. Ektik­
leri tohum toprakta, sütünü sağdıkları hayvanları ahırda, pi­
şirdikleri aşları kazanlarda kaldı. Evlerinin kapısını
kilitleyemediler, aralık bıraktılar. Son kez dönüp arkalarına
bakmak istediler, yürekleri dayanamadı, yapamadılar. Tarihin
derinliklerinde unutmak istemeseler de unutulmak zorunda
bırakılan memleketleri Selanik'i . . .
Bu yüzden Selanik, Türk tarihinin en büyük, en acılı ve en
çileli zorunlu göçünü yaşayan milyonlarca Balkan Türklerinin
aasıru yaşar ve yaşahr!
Bugün Anadolu'nun değişik yerlerinde ancak katliamlar­
dan, zulüm ve işkencelerden çok az sayıda kurtulabilen, ken­
dilerine "mübadil", "göçmen" veya "muhacir" adı verilen
Balkan Türklerinin acı dolu hatıralarıyla birlikte, kendilerine
ait tarihi ve kültürel özellikleri, nesilden nesile anlahlıp akta­
rılmaya çalışılır. Çünkü Selanik ve Balkanlar'daki diğer Türk
ve Müslüman şehirlerinde ecdatlarına ait geçmişleri, yadigar­
ları kalmışhr! Mustafa Kemal Atatürk: "Muhacirler, kaybedil­
miş toprakların aziz hatıralarıdır, onlar evladı fatihandır"
demiştir.
Geçtiğimiz yüzyılda Bulgaristan ve Makedonya nüfusunun
yansına yakını Türk'tü. Anadolu'daki Türk oranı da çok farklı
değildi. Balkanlar, ancak kuzeyden gelenler sayesinde Anado­
lu' ya yakın bir Türklük oranına kavuşmuştur. Nihayet toplu
katliamlar ve işkencelerden, sürgün ve muhaceratı sırasında
üç milyon Türk'ün şehit olduğu bu felaketi yaşayan kentler-

114
Levent Şahverdi Arşivi
den birisi de Selanik şehri oldu. Osmanlı'nın İstanbul'dan
sonra ikinci en büyük şehri olan Selanik'te o zamanlar Yunan­
ların iki katı Türk yaşıyordu. Modern Türkiye Cumhuriye­
ti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk' ün de memleketiydi
Selanik.
Mustafa Kemal, ana-baba ocağı doğduğu şehir Selanik'in
ihanetle düşüşünden İstanbul' da, 1918 yılında kendisinin de
bağlantısı bulunan Minber gazetesinde yayımlanan makale­
sinde şitayişle bahsetmişti; iyi yönetilmeyen 1911'deki Os­
manlı tatbikatına, 1912 Bingazi'deki tatbikata ve sonunda
Balkan Savaşında yaşadıklarına değinerek, Osmanlı orduları­
nın Balkan Savaşında uğradıkları yenilgiden dolayı üstlerini
sorumlu tutuyor. İdarecilerin gaflet içinde olduklarını dile ge­
tirip şöyle diyordu:
" . . . Filhakika, bir gün, (Sirenayik / Cyrenaique) darü'lhare­
katından Balkan yangınına koşarken . . . Bir gün, Afrika sahilin­
den vatanıma ulaştıracak yolların kapanmış olduğunu
görürken... Bir gün, işittim ki, vatanım Selanik ve orada anam,
kardeşim, bütün akraba ve taallukahm-mahiyetlerini anlattı­
ğım için vatanımdan kovulduğunu zevat tarafından-düşmana
hibe edilmiştir. . . Bir gün duydum ki, Hortacı Süleyman Cami­
sinin minaresine çan taktırılmış ve orada yatan babamın ke­
mikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları altında çiğne­
tilmiştir."54
Mustafa Kemal Paşa'run, sözünü ettiği babası Ali Rıza Efen­
di'nin gömülü bulunduğu Hortacı Süleyman Camii, Selanik
şehrini süsleyen en güzel tarihi yapılardan birisidir. Ata­
türk'ün babası Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1 886'da vefat etti­
ğinde Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifi haziresine
defnedilmiştir.
Bizanslıların Ayios Georgios Kilisesi olan Hortacı Şeyh Sü­
leyman Efendi Camii, Rum mahallesinin ortasında, Geleme­
riye Kapısının yanında, Halveti dervişlerinin büyük tekkesinin
hemen yakınında bulunuyordu. Hortacı Süleyman Efendi
Camii şerifinin avlusunda Halveti tekkesine ait olan küçük bir
hazire vardı. Bu caminin de diğer cami ve mescidler gibi, ta­
mirine ve ihtiyaçlarına harcanmak üzere vakıf vesaire kurum­
ları vardı.
Caminin kubbeli ve türbe biçiminde yapısı sebebiyle Avru­
paWar camiye "Rotonda" diyorlardı. Türkler hiçbir İslami süs-

115
Levent Şahverdi Arşivi
leme eklemediklerinden fresk ve mozaiklerle süslü kalmış olan
bu yapı şehrin en çok ziyaret edilen yapısıdır.
Selanik, farklı etnik kökenli insan gruplarının bir arada ya­
şamasıyla zengin bir kül�r çeşitliliğine sahip bir şehirdir. Sos­
yal yapı olarak Selanik adeta bir mozaik görünümündedir.
Ortodoks Rumlar, Müslüman Türkler, Çerkesler, Arnavutlar,
Boşnaklar, Bulgarlar, Kıptiler, Yahudiler, Dönmeler, Sırplar,
Gregoryen Ermeniler, Çingeneler gibi çok çeşitli dini ve etnik
yapıyı içinde barındırmaktaydı.
Selanik, bir liman kenti olması ve verimli topraklara sahip
olması açısından da önem arz etmektedir. Şehirde, Türklerin
yanında bir hayli Yahudi ve Hıristiyan da bulunmaktaydı. Os­
manlı devletinin İspanya'dan kovulan Yahudilere kapılarını
açması sonucunda Selanik şehrine epey Yahudi yerleşmişti.
Şehirde, Türklerin yanında bir hayli Yahudi ve Hıristiyan da
bulunmaktaydı.
Osmanlı devletinin İspanya'dan kovulan Yahudilere kapı­
larını açması sonucunda Selanik şehrine epey Yahudi yerleş­
mişti . "Sosyal yapı olarak Selanik adeta bir mozaik görünü­
mündedir.
Ortodoks Rumlar, Müslüman Türkler, Dönmeler, Sırplar,
Bulgarlar, Gregoryen Ermeniler, Arnavutlar, Çingeneler gibi
çok çeşitli dini ve etnik yapıyı içinde barındıran Selanik daha
çok Sefarad Yahudilerinin ikamet ettiği bir şehirdi."55
Selanik, İzmirli bir Yahudi olan Sabetay Sevi'nin 17. yüz­
yılda öncülüğünü ettiği Sabetaycılık hareketiyle de adından
çok söz ettirmiştir. Sabetaycılık, Yahudi nüfusun yoğunluğun­
dan dolayı bu şehirde oldukça etkili olmuştur. 1885'te yapılan
bir tahrirde Selanik Vilayeti'nin (Siroz ve Drama Sancakları
dahil) genel nüfusu yaklaşık 1 milyon kadardı. Bu nüfusun ya­
rısına yakını Müslüman, geriye kalan kısmının yarısına yakını
Rum ve Bulgar, geri kalanı ise Yahudi nüfusu oluşturuyordu.
Farklı kültürlerin bir arada yaşamasıyla zengin bir kültür
çeşitliliğine sahip olan şehir, bir liman kenti olması ve verimli
topraklara sahip olması açısından da önem arz etmektedir. Ya­
hudilerin Osmanlı Devleti'nde yoğun olarak yaşadıkları en
önemli iki kent İstanbul ve Selanik'tir.
Selanik Yahudilerinin büyük bir bölümü ticaret ile uğra­
şırdı. Yahudi cemaati, kumaş ticareti, özellikle Selanik çukası

116
Levent Şahverdi Arşivi
ya da Selanik keçesi denilen keçenin imalab ile meşgul olurdu.
"XVII. asırda Yeniçeri Ocağı (80.000 Yeniçeri) için lazım olan
Selanik çuhası buradan temin ediliyordu. Bu devirde Selanik
ticareti İstanbul' dan fazla idi56."
XIX. yüzyılın sonlarına doğru Selanik, o zamanki Osmanlı
Avrupası'nın en büyük vilayet merkezi ve en önemli liman
kentiydi. Selanik şehri, coğrafi konumu ve tarihi itibariyle Hı­
ristiyanların, Yahudileri ve Müslümanlar, Bulgarlar, Ulahlar,
Kıptiler ve diğer uluslara mensup insanların yaşamış oldukları
büyük bir liman kenti ve kozmopolit bir yerleşim bölgesiydi.
Öyle ki, minareleri ve çan kuleleri iç içeydi. Müslüman ma­
hallesi en tepeden çevreyi kaplayan ortaçağ surlarından başlar,
dolambaçlı bir yol çizerek aşağılara kadar inerdi. Bu mahalle­
nin alt kısmında, Selanik nüfusunun mühim bir -kısmını oluş­
turan Yahudiler oturmaktaydılar.

Selanik'te bir Türk Mahallesi

Rum mahallesi ise şehrin merkezinde; Yahudi ve Müslü­


man Mahalleri arasında bulunuyordu. Deniz ve dağ arasın­
daki çeşitli kısımlarda Ermeni, Ulah, Bulgar ve Çingeneler
ikamet ederlerdi.
Şehrin en lüks yerlerinde ise Frenkler bulunurlardı. Bu
Frenkler; Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya ve Portekiz'in
varlıklı tüccarlarıyla, devlet ricalindeki konsoloslardan oluş­
maktaydılar.

117
Levent Şahverdi Arşivi
Bütün Osmanlı şehirleri gibi Selanik'te de Müslüman ve Hı­
ristiyan mahalleleri birbirlerinden ayrıydı. il. Abdülhamid
devrinde Selanik, imparatorluğun diğer şehirlerine göre, her
konuda büyük gelişme göstermiştir.
Osmanlı toplumunda Mahallenin toplumsal kontrolü, ev­
lerin ve dış hayatına kadar sokulurdu. Mahallede herkes, gö­
rünmeyen fakat yaşanan bir hiyerarşinin, tarifi kabil olmayan
bir kademesinde yer alırdı. Mahallenin yazılmamış kültürel
kanunları olan örf-adet ve gelenekler ile dini prensiplerin ege­
men olduğu kurallara ister istemez bağlı kalınırdı.
Selanik Osmanlı Avrupa'sında bir şehir ve Osmanlı Ru­
meli'sinin en ileri şehri olmakla beraber, şehrin den biraz uzak­
laşılınca, oradaki Müslüman mahallelerinde hayat, bütün bu
kaidelere bağlıydı. Orada da hayat, bütün Osmanlı şehirlerin­
deki Müslüman mahallelerinin hayatından de farklı değildi.
Osmanlı İmparatorluğunda, Anadolu' daki bir taşra kasabasın­
daki özelliklerin hemen aynısını Selanik'teki Müslüman ma­
hallerinde de aynı benzerlikleri görmek mümkündü.
Selanik'teki mahalleler de aynı Anadolu' daki kentler ve ka­
sabalarda olduğu gibi inşa edilen mescitlerin etrafında küme­
lenen ve gittikçe zaman içerisinde hane sayısının artmış
olduğu Anadolu taşrasındaki kasaba ve köylerin özelliğini
görmek mümkündü. Kısacası Anadolu'yu Selanik ve Rume­
li' den, Rumeli'yi de Anadolu' dan ayırmak mümkün değildi.
Osmanlı arşivinde araşhrma yaparken dikkatimi çeken ko­
nulardan birisi, hemen her konudaki yazışmaların en çok ve
sağlam tutulmuş (kaydedilmiş) olduğu üç şehirden birisi
Kudüs, diğerleri Adana ve Selanik şehirleridir.
Selanik şehri, Balkan Yarımadasının kara ve deniz stratejik
alanda en önemli ve en büyük metropol kentidir. il. Abdülha­
mid devrinde Selanik, İmparatorluğun diğer şehirlerine göre,
her konuda büyük gelişme gösterdi. Osmanlı arşivinde araş­
hrma yaparken dikkatimi çeken konulardan birisi en çok bel­
gesi ve kaydı en sağlam hemen her konudaki yazışmaların
tutulmuş (kaydedilmiş) olduğu üç şehirden birisi Kudüs, di­
ğeri Adana ve Selanik şehirleridir.
1871 'de Selanik'ten Vardar Vadisi boyunca demiryolu dö­
şenmesine başlandı ve 1888'de bu hat Üsküp'e bağlandı.
1894'te de Manasbr'a kadar uzahldı. 1 897-1903 yıllan arasında

118
Levent Şahverdi Arşivi
yeni liman tesisleri yapıldı. 1 865'te ilk vilayetler kanunu çıka­
rılınca, Selanik Vilayeti, Selanik Sancağı ile Tırhala, Siroz,
Drama Sancaklarına ayrılmıştır.
Selanik Hicri 1320 / 1902 tarihli Salnameye göre57, üç san­
caktan oluşuyordu. Bunlar Selanik, Siroz ve Drama sancakla­
rıdır. Selanik sancağı, Selanik kazası dahil 13 kazadan
oluşuyordu. Bunlar; Kessendire, Karaferya, Yenice-i Vardar,
Vodina, Lankaza, Gevgili, Avrethisarı, Toyran, Usturumcu,
Tikveş, Katerin Aynaroz.

- .

- Şei]JJltL
• • •

• •

� � ..,t,
'

,
.r�
'

TTd 7-H.883-M. 1 478-Kocacık Yörükleri, 269. s. 536-Selanik Vilayeti Hazreti


Kasım Paşa Mescidi Mahallesi

Siroz sancağı; Menlik, Zihne, Razlık, Petriç, Temürhisarı,


Cumay-ı Bala, Nevrekop. Drama sancağı; Kavala, Sarışaban,
Pravişte, Ropçoz.

119
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Vilayetinin 1 908'de kentin yüzölçümü 35. 000
km2'dir. Doğu sınırı, Bah Trakya ile Makedonya'yı ayıran Ka­
rasu Nehri. Bahda, Arnavutluk sınırına yakın Florina. Güneyi
Yenişehir (Larissa), Serfiçe ve Kozani ile çevrili. Eskiden Sela­
nik Vilayetine bağlı olan Ustrumca, Tikveş, Doyran ve Gevgili
bugün Yugoslav' dan ayrılan Makedonya' ya; Nevrokop, Petriç
ve Cumayı Bala ise Bulgaristan' a kaldı. Köprülü kazası evvelce
Selanik'e bağlı iken 1908'de ayrıldı58•
Vilayet 4 ayrı Sancak'tan oluşuyordu. Genç kuşaklar için
belirtelim; Sancak, o tarihte Vilayet ile Kaza (İlçe) arasındaki
ayrı bir yönetim birimi. Selanik Vilayetine bağlı Sancaklar: 1-
Selanik (Merkez) Sancağı. 2-Drama Sancağı. 3-Serez Sancağı.
4-Taşoz (Adası) Sancağı. Bunlara toplam 28 kaza, 53 nahiye
(belde) ve 1 954 köy bağlıydı. Kentin vilayet genelindeki top­
lam nüfusu 1 milyon 415 bin kişi. Sancaklara bağlı kazalar şun­
lar:
Selanik Sancağı: 1 -Selanik (merkez kaza), 2-Kesendire, 3-
Karaferye, 4-Yenice, 5-Vodina, 6-Langaza, 7-Gevgili, 8-Kılkış,
9-Doyran, 10-Usturumca, 11-Tikveş, 12-Katerin, 1 3-Aynaroz,
14-Karacaova.
Serez Sancağı: 1-Serez (merkez kaza), 2-Menlik, 3-Zihne, 4-
Razlık, 5-Petriç, 6-Demirhisar, 7-Nevrokop, 8-Cuma-i Bala.
Drama Sancağı: l-Drama (merkez kaza). 2-Kavala, 3-Sarı­
şaban, 4-Pravişte 5-Robçoz.
Taşoz Sancağı: Taşoz Adası. (merkez kaza).
Osmanlı'nın gelişmesini en iyi anlatan şehir olma özelliğine
sahiptir. 1 850 - 1920 yıllan arasında Selanik şehri, ekonomik
ve demografik, entelektüel ve toplumsal alanda çok önemli
sosyal gelişmeler yaşadı. Değişik etnik kökenli insan grupla­
rının yaşadığı bir şehir olması sebebiyle Selanik, bu dönemde
Balkanlar'daki farklı etnik toplulukların hemen her birinin bi­
ribriiryle bağımsızlık mücadelesine ve yarışına girmeleri ne­
deniyle askeri ve siyasi çatışmaların arenası haline gelmiştir.
Mevcut kaynakların hepsi Osmanlı döneminde Selanik halkı­
nın çoğunluğununun 20. yüzyılın sonlarına kadar Müslüman
ve Türk nüfusun oluştuğunu ortaya koyuyor.
Salname kayıtlarına göre, Abdülmecit döneminde Selanik
vilayetinin 32 mahalle, 2131 hanesi bulunuyordu. Toplam nü­
fusu 140 bindi. İki rüştiyesi, yedi idadisi, üç medresesi, dört

120
Levent Şahverdi Arşivi
tekkesi ve 40 tan fazla camisi vardı. Maalesef, günümüzde Se­
lanik' te tek bir cami kalmamıştır. Selanik' in çoğunluğu
Türk' tü . Selanik Vilayetinin genelinde 75 bini şehir merke­
zinde olmak üzere toplam 260 bin Türk bulunuyordu. Sela­
nik'te 10 bini şehir merkezinde olmak üzere toplam 160 bin
Rum bulunuyordu. Selanik merkezde 50 bin, vilayetin diğer
yerlerinde ise 5 bin olmak üzere 55 bin Yahudi yaşıyordu. Se­
lanik' te 10 bin kadar diğer Slav, Bulgar, Makedon vs. ve 11 bin
kadar da diğer topluluklardan insanlar yaşıyordu.
Evliya Çelebi Seyahatname' de Selanik'te 36 camii, 32 mes­
cit, 9 medrese ve 16 dergah ve tekke olduğunu yazılmıştır. İs­
tanbul' daki Başbakanlık Arşivlerinde Osmanlı dönemi Selanik
Vilayeti ile ilgili çok sayıda malzemenin varlığına rağmen,
üzülerek ifade edelim ki, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir de­
vamı olan Türkiye Cumhuriyeti tarihçileri ve araştırmacılar
tarafından bu arşiv malzemeleri kullanılarak detaylı olarak
araştırılmamıştır.
Selanik şehri, Türk tarihinin yaklaşık beş yüz yıllık döne­
minin hatıralarını ve izlerini taşır. Dolayısıyla, bu güzel vatan
toprağının tarihi kayıtlar ve belgeleriyle birlikte tarihi kimli­
ğini geçmişten günümüze taşıyan eserler çıkaramamışlardır.
Bu kadar önemli bir özelliği bulunan Selanik şehri ile ilgili ola­
rak Türkiye' de yayımlanmış Osmanlı İmparatorluğu'nun son
dönemlerine ait siyasi ve kültürel tarihiyle ilgili çalışmalarda
ancak Selanik'in adı­
. .. " "'
.. . " na sıklıkla rastla­
- Oi il
Nl'f ""''"'�
. . maktayız. Ancak,
1
Selanik şehrinin Os­
t iJ (#!i ..,, i:t
. . .
manlı dönemine ait
önemini vurgulaya­

1: 'it" � J_i:� 1' rak ortaya koyan,

�. ' i! · .ı. · ·
"
Selanik ve çevresin­
deki Türk varlığıyla

.
JJ/o.1
ı fn& ji "If :if .
.
>'

ve bunların sosyal
ve kültürel yaşantı­

� � . . .
ları ve varlıklarıyla
ilgili derinlikli ola­
ITd 7-H.883-M.1478-Kocacık Yörükleri, s. 267- rak etki yaratacak
s. 529-530-Cemaati Mescidi Hacı Müınin­
henüz bir eser yok­
Hacı Abdullah adı
tur.

1 21
Levent Şahverdi Arşivi
Tarihi kaynaklarda, Osmanlı Devleti'nin İstanbul' dan sonra
ikinci büyük şehri olan Selanik, 1912 yılında, Tahsin Paşa ko­
mutasındaki ordunun mukavemet göstermemesi sonucunda
Yunanistan topraklarına dahil olmuştur.
Geçmişte, sosyal ve iktisadi hayahmıza dair ne varsa olan
her şeyin hemen tamamına yakın bölümünü değişik isimler
adı altında çok sayıdaki defterlere kaydetme durumu, Os­
manlı Döneminde yapılan en iyi işlerden birisidir. Bu tarihi ka­
yıtların tutulduğu defterlerin başında Tapu defterleri, nüfus
ve Temettuat Defterleri gelmektedir.
BOA' da önemli kayıtlardan birisi olan Temettuat Defterle­
rinde (ML.VRD.TMT.d)
geçen isimlerin doğum
tarihleri belirtilmemekle
birlikte, BOA' da bulunan
ve yakın tarihlerde araş­
tırmacıların hizmetine
sunulan (NFS.d koduyla
verilen) Nüfus Defterle­
rinde adı geçen kişilerin
doğum tarihleri verilen
bilgiler çerçevesinde tes­
pit edilebilmektedir.
.M.'t:/
� "'" .
Osmanlı İmparatorlu-
ğu'nun hakimiyeti altın-
ITd 7-H.883-M. 1478-Kocacık Yörükleri, s. daki tüm şehir, kasaba ve
267- s. 529-531-Cemaati Mescidi Hacı köylerin, hatta yaylak ve
Hasan, Emir Yusuf Mahallesi kışlakların burada yaşa-
yanların adlarına ve
doğum tarihlerine, hangi işle meşgul olduklarına varıncaya
kadar hemen her şeyini yazarak kayda geçirmişlerdir. Anado­
lu' da, Balkanlar' da ve Ortadoğu' da kısacası Osmanlının
hüküm sürdüğü her yerleşim yerinin mutlaka kaydedilmiş ol­
duğu defterleri vardır. Selanik şehri de bunlardan birisidir.
Hatta Osmanlı Devleti'nde en çok belgesi ve kaydı yapılmış
şehirlerin başında Selanik, Beyrut, Kudüs, Kerkük, Halep,
Adana vb. gibi şehirler gelmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk' ün anne ve babasının yaşadığı Se­
lanik şehri de Osmanlı ülkesinin diğer şehirlerinde olduğu
gibi, Selanik merkezi ve bağlı sancak ve kazalar ile köylerdeki

122
Levent Şahverdi Arşivi
müslim ve gayri müslim özellikle Tapu Tahrir Defterlerine,
Nüfus ve Temettuat Defterlerine isim isim fert fert kaydedil­
mişlerdir. Hemen her yerleşim yerine ait Osmanlı arşivinde
mutlaka farklı tarihlerde yazılmış Nüfus Defterleri mevcuttur.

XIX. Yüzyılda Selanik'teki Müslüman Mahalleleri


Abdullah Kadı,
Ahmed Subaşı (Ha­
tuniye), Akça Mes­
cid, Ali Paşa,
Astarcı, Balat, Ce­
zari Kasım Paşa,
Debbağ Hayreddin,
Eski Saray (Saray-ı
Atik),Gülmezoğlu,
Hacı İsmail, Hacı
Hasan, Hacı İsken­
der, Hacı Mü'min
(Köşk), Hamza Beğ,
Hayreddincik, Hoca
Burhan, İki Şeri fe
(Gazi Hüseyin Bey),
İshak Paşa, Kale:
(Divan, Orta Mes­
cid, Eski Cami'i Şe­
rifi ya da Camii
Atik, Bubara), Kara
Selanik'te bir Türk Mahallesi Hacı, Kara Hacı-
oğlu, Kasımiye,
Katip Musliheddin, Kazzaz Hacı Musa (Yeni Kapı), Kazzaz
Hacı Mustafa (Horhor Su), Koca Kasım Paşa, Mes'ud Hasan,
Mu'id Alaaddin (Çınarlı), Musa Baba, Pinti Hasan, Porta Kapı,
Sarı Hatib, Sinan Paşa, Sinancık, Suluca, Sütü Paşa, Şehabed­
din, Tarakçı, Timurtaş, Yahya Balı, Yakub Paşa, Yılan Mermer.
Osmanlı şehirlerinin bütünün de olduğu gibi Selanik'te de,
Müslüman mahalleleri bir cami ve mescidin çevresinde me­
zarlık, türbe, çeşme ve bir küçük çeşme ve bir küçük çarşı bu
semtin merkezini teşkil ederdi. Bu çarşı içindeki kahve, bu si­
tenin gece gündüz kımıldanan, düşünen ve çevresine etkileri
olan beyni gibiydi. Müslüman mahallesi her yerde, bu işlek

123
Levent Şahverdi Arşivi
merkezin çevresinde nefes alırdı. Mahallenin sosyo-ekonomik
durumunun etkisine göre genişlerdi.
Mahallenin, mahalle halkı üstünde tam ve kesin manevi bir
kontrol mekanizması vardı. Bir bakışta pek belli olmasa da ma­
hallenin kotrol mekanizması, görünmez bir hiyerarşi içinde
tarif edilmesi kabil olmayan ama her birini birbiriyle kenetle­
yip arasındaki bağları pekiştiren sosyal yaşanhnın prensiple­
rini oluşturan pek çoğunu dini kuralların yaşanan canlı
gelenekselleşmiş normların hemen hepsiydi.
Mahallenin sosyal normları haline gelen bu kurallara ma­
halle sakinlerinin tümü de ister istemez bağlı kalırdı.
Selanik şehri, Osmanlı Avrupa'sında bir şehir ve Osmanlı
Rumeli' sinin en ileri şehri olmakla beraber, şehrin merkezin­
den biraz uzaklaşılınca, oradaki Müslüman mahallelerinde de
hayat, bütün bu kaidelere bağlıydı. Orada da hayat, bulun Os­
manlı şehirlerindeki Müslüman mahallelerinin hayatından
pek de farklı değildi.
Td 7 Nolu, Hicri 883 / Miladi 1478 yılına ait Kocacık Yö­
rükleri defterindeki (s.267-s.529. 531 ) kayıtlardan Selanik şeh­
rinin de Osmanlı döneminde, şehir mahalle- lerinin oluşması
Anadolu' daki şehirlerde olduğu gibi inşa edilen her mescidin
etrafından bir mahallenin teşkil ettiği, zamanla büyüme ve ge­
lişme gösterdiğini anlaşılıyor. Yeni teşkil edilen bu mahalleler,
burada inşa edilen mescidin banisi ya da bauda iskan olunan
Türkmen ya da Yörük cemaatinin adını alıyordu.
Tapu Tahrir Defteri kayıtlarında yer alan Selanik Vilayeti
Hacı Mü'min Mescidi cemaati, tabii Abdullah Kadı Mahallesi,
Hacı Hasan Mescidi Cemaati Emir Yusuf Mahallesi, Ali Paşa
Mescidi Mahallesi, Hazreti Cezeri Kasım Paşa Cemaati Mes­
cidi Mahallesi gibi isimler bunu göstermektedir.

124
Levent Şahverdi Arşivi
MUS TAFA KEM AL ATATÜRK'ÜN
ANNESİ TARAFI SOYU
(Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre)

Mustafa Kemal Atatürk'ün Annesinin Soyu


(Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre )
(Sofuzadeler-N akibzadeler-Kapucuzadeler)

Mustafa Kemal Atatürk'ün Annesi


Zübeyde Hanım'ın Soyu

Anadolu toprakları, Asya ile Avrupa arasında köprü niteli­


ğinde çok önemli stratejik bir konuma sahiptir. Bununla bir­
likte Anadolu'nun hem doğusu hem de batı kesimini
oluşturan Balkanlar (Osmanlı kayıtlarında Rumeli olarak ge­
çiyor), Asya' dan Avrupa'ya geçit noktasıdır. Bu özelliği sebe­
biyle Rumeli, Tarihi çağlardan günümüze değin çeşitli
milletlerin devamlı olarak hakimiyet kurma mücadelesi ver­
dikleri bir nüfuz bölgesi olmuştur. Değişik ulusların istilasına
uğramış, ancak büyük ve kudretli hükümda rların yönettiği
devletlerin hakimiyetinde kalmıştır.
Bilindiği gibi Türklerin Rumeli'yle tanışmaları MS iV. asra,
Hunların bölgeye yerleşmelerine kadar uzanmaktadır. Daha
sonra VI. asırda Avarlar, VII. asırda Bulgarlar, IX. asırda Ma­
carlar, IX-XI. asırlarda Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar bölgeye
yerleşen Türk boylarındandır. Selanik, Türk kökenli Avarlar
tarafından 567 yılında civarında ele geçirildi. Daha sonra pek
çok Türk boyu kuzeyden Balkanlar'a geldi . Uzlar (Oğuz), 1 045
yılında Selanik'i ele geçirdiler. Daha sonra Kekren Bey zama­
nında Ortodokslaşıyorlar ve Peçeneklerle birlikte Bizans or­
dusunda paralı asker olarak görev aldılar.
Bizanslı tarihçi Anna Comnena "Alexiad" isimli eserinde,
I X . yüzyılda "Vardarlı Türkler" diye adlandırılan Türk grup­
larının Selanik civarına yerleştirildiğinden bahseder. A.N.

125

Levent Şahverdi Arşivi


Kubat, Attaliates'i kaynak göstererek 1065 yılında Oğuzların
Rumeli'ye iskan olduğunu belirtir.
X. asırda Bizans imparatorları tarafından çeşitli zamanlarda
Türk grupları Rumeli' ye yerleştirilmiştir. Peçenekler, Kuman­
lar, Oğuzlar Tuna'nın güneyine geçerek çeşitli yerlere iskan
edilmişlerdir. Dolayısıyla, Balkanlar'da yaşayan Türklerin bir
kısmı X. yüzyıldan itibaren Balkanlar'a göç etmiş olan Peçe­
nek, Gagavuz (Gökoğuz) ve Kuman Türkleridir. Bunlar ge­
nelde Hıristiyanlığı kabul ettiler. XIV. yüzyılda Anadolu
üzerinden gelen Türk boylan ile burada buluştular. Bugün Ru­
meli' de Peçeneklerin pek bir izi kalmamışhr. Gagavuz (Göko­
ğuzlar) denilen Hıristiyan Türkler ise Moldavya, Romanya ve
Bulgaristan gibi ülkelerde yaşamaktadırlar. Rodoplar, Plevne
ve Batı Trakya' da yaşayan Müslüman Pomakların ise Kuman
Türklerinin soyundan geldikleri kabul edilir.
Balkanlar'a Türk iskanı, ilk olarak Kimmer, İskit, Avar ve
Hunlar zamanında gerçekleşmiştir. Attila döneminde Hunlar
Bah Avrupa'ya ve Balkanlar ' a tamamen egemen olmuştur.
Hun (Hunlar Hing-N u) tarafından Selanik ve Edirne'nin fethi
MS 448 yılında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Balkanlar'da ya­
şayan Türklerin bir kısmı bölgeye milattan önceki dönemlerde
yerleşmişlerdir. Bunlar, Kimmer, İskit, Avar Türklerinin soyun­
dan gelmektedirler.
Balkan Türklerinin bir kısmı da Attila döneminde, Balkan­
lar' dan Roma'ya kadar olan bölgeye yerleşen Hunların (Kon­
yar) soyundan gelen Türklerdir.
Gerek Selçuklu ve Osmanlı döneminde Balkanlar'ın değişik
bölgelerine iskan edilmiş olan Türkler ise 1071'de Malazgirt
zaferi ve öncesinde Anadolu'ya gelen Oğuz boylarına men­
supturlar.
Rumeli' deki Türk varlığı, bölgeye dini ve milli değerleri ta­
şıma açısından Hunlarla başlayan İslam öncesi dönem ve Ana­
dolu Selçuklularıyla başlayan Müslüman Türkler dönemi
şeklinde ya da Karadeniz' in kuzeyi yoluyla gelenler ve Ana­
dolu üzerinden gelenler şeklinde iki bölümde incelenebilir.
Gerçekten de Rumeli' ye Karadeni z' in kuzeyinden gelen Türk
boyları, bölgede kalıcı dini veya milli bir kimlik oluşturama­
mışlar ve büyük çoğunluğu zamanla yerli unsurlarla karışarak
asimile olmuşlardır. Ancak Anadolu üzerinden gelenler Ru-

126
Levent Şahverdi Arşivi
meli topraklarını İslam Dünyasına kazandırdıkları gibi böl­
geye milli değerleri de taşımışlardır. Rumeli'deki ilk Müslü­
man Türk varlığı, sığındıkları Bizans İmparatoru tarafından
1264 yılında Dobruca'ya yerleştirilen İzzettin il. Keykavus
(ö.1279) ve bazı taraftarlarıdır. Ayrıca aynı yıllarda, başlarında
Sarı Saltuk Baba'nın bulunduğu 10.000-12.000 kişilik bir Türk­
men topluluğunun da bölgede olduğu rivayet edilmektedir.
Selanik ve çevresinde kendilerine yöresel ifadeyle "Konya­
lisso" adı verilen "Kocacık Türkleri", Anadolu Selçuklu Sultanı
Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Balkanlar'daki huzursuz­
lukların önlenmesi amaayla Bizans İmparatoru Mikhail Pla­
iologos'un daveti üzerine Konya'dan Lapseki'ye, oradan da
Gelibolu'ya geçerek Rumeli'ye ulaşmışlardır. Tarihi kaynak­
lardan anlaşılacağı gibi Osmanlı Türkleri henüz daha Rume­
li'ye geçmeden çok önce buralarda hatırı sayılır bir Türk ve
Tatar nüfus barınıyordu!
Balkanlar'da, Makedonya' da ve diğer bölgelerde yaşayan
Türklerin, Selanik ve çevresinde yaşayan Türkler gibi, kendi­
lerine " Konyar" demiş olmalarının tarihi bakımdan iki anlamı
vardır. Bunlardan birincisi, gerek Selçuklu ve Osmanlı döne­
minden önce Balkanlar'a yerleşen Oğuz boylarına mensup
Türkler ve bunların soyundan gelenler, Hunlar (= Konyar) an­
lamında kullanılıyor. İkincisi de, Anadolu Selçukluları döne­
minde ve Osmanlı döneminde sürgün vb. gibi çeşitli
sebeplerle Balkanlar'da iskan olunan Türklerin soyundan ge­
lenler anlamında kullanılmaktadır.
Dolayısıyla, Balkanlar 'da iskan olunan Türklerden "Kon­
yarlar" şeklinde bahsedilirken tarihte çeşitli dönemlerde Bal­
kanlar'a yerleşen Türk boylarının soyundan gelmiş olanlar
i.lnlamında kullanılmış olduğunu bilmeliyiz.
Konyar denilen bu Yörükler, Balkanlar'ın ilk fethinden iti­
baren iskan edilmeye başlanılan, "Muradı Hüdavendigar" za­
manında "Fatih Sultan Mehmet" devrine kadar dönem dönem
Anadolu' dan getirilirek Rumeli' ye yerleştiril miş Türklerdir.
Yöresel ifadeyle Konya' dan gelen Yörük Türkmenlerine "Kon­
yalisso" demektedirler. Fetihnamelerde Konyarlara "Hudat
Gazileri" unvanı verilmektedir.
Anadolu' dan Selanik ve çevresine ilk Türk nüfus nakli, Os­
manlılar dönemi öncesine rastlar. Nitekim Karadeniz' in kuze-

127
Levent Şahverdi Arşivi
yinden gelen Uz, Peçenek, Kumanlar dışında, Bizanslılar tara­
fından Anadolu' dan Konya civarından Konyarlar, Selanik, Te­
selya ve civar bölgelere iskan edilmişlerdi.
Balkanlar'a Osmanlılar dönemindeki ilk yerleşmeler, Ru­
meli Fatihi Süleyman Paşa zamanında fetihler aracılığıyla baş­
lahlan "sürgün" metodu ile aşiretlerin Rumeli'ye "göçürüle­
rek", iskan edilmeleriyle başlamışhr.
Süleyman Paşa (Karacahisar 1316-Bolayır 1357), Osmanlı
hükümdarı Orhan Gazi ' nin (1326-1361 ) büyük oğludur. Ru­
meli fatihi olup, mezan Bolayır'dadır. Bir av esnasında attan
düşerek başını taşa çarpmak suretiyle vefat etmiştir. Doğu
Trakya (Paşa-Eli) adı onun ismini taşır. Rumeli'deki bütün top­
raklar, 1354' te onun idaresine verilmiştir.
Türklerin Balkanlar'a fetih amacıyla geçişleri, Osmanlı Hü­
kümdarı 1. Murat Hüdavendigar zamanında (1361-1386) da ar­
tarak devam etmiştir.
Selanik ve çevresindeki şehirler, Osmanlı devleti tarafından
ilk olarak 1 394 yılında Yıldırım Bayezid (1389-1402) tarafından
fethedildi. Osmanlı kuvvetleri, Selanik fethinin ardından akın­
larıru du rdurmayıp Bah Trakya' da süratle ilerleyerek Yenişe­
hir ' i (Larissa) aldılar. Teselya'ya doğru yaptıkları akınlarla,
buradaki irili ufaklı şehirleri fethettiler. Murad 1. Hüdavendi­
gar zamanında ve Yıldırım Bayezid zamanında iki defa fethe­
dilmiş olan Selanik ve çevresi, şehzadeler arası taht
mücadeleleri nedeniyle (fetret döneminde 1402-1412) bir süre
Venediklere bırakılmıştır.
Selanik ve çevresi, daha sonra il. Murad tarafından 1430'da
yeniden fethedilerek tekrar Osmanlı topraklarına katılmışhr.
Selanik şehri, bu fethin ardından yaklaşık beş yüz yıl Türk ida­
resinde kalmışhr.
Selanik vilayetinin Osmanlı idaresine geçtikten sonraki ilk
dönemde şehrin nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman
Türkler ve diğer Müslüman uluslara ait topluluklar ile Hıris­
tiyanlar oluşturuyordu.
Kocacık' ta yaşayanlar kendilerini, Konyarlar olarak tanım­
lamaktadırlar.
Atatürk'ün ataları Kocacık Yörükleri'ndendir. Bulgaris­
tan'ın Deliorman yöresindeki Şumnu İli' ne bağlı Kocacık diye
bir köy vardır. Bunların da aynı soydan geldikleri anlaşılıyor.

128
Levent Şahverdi Arşivi
Kocacık Yörükleri ile ilgili özel olarak tutulmuş kayıt def­
terleri Osmanlı arşivinde bulunuyor. Selanik vilayeti Lankaza
Kayalar (Kocacık) kazası, Kocacık Yörüklerinin adını taşıyor.
Bölgede Kocacık Yörükleri, Tanrıdağ Yörükleri, Karagöz Yö­
rükleri, Kosova'ya doğru "Aktav" ve "Naldöken" Yörükleri
iskan ed ilmişlerdir. Bu Yörüklerin isimleri yapmış oldukları
faaliyetler 950 tarihli ve 82 numaralı defter ve 1051 tarihli 469
numaralı defterde kayıtlıdır. Hü kümet Kocacıklıların bir kıs­
mını Bursa civarındaki "Cerrah" köyüne yerleştirmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hem anne hem de baba tarafı
soyunun bu tarihlerden daha önce yöreye gelmiş oldukları an­
laşılıyor. Atatürk' ün annesi ve babasının mensup olduğu aile­
lerinin kayıtları da Balkanlar'da iskan edilen Türkmen aşiret
ve cemaatleri arasında yer almakta, Nüfus Defterleri, Temet­
tuat Defterleri gibi çok sayıdaki birinci el arşiv kaynaklarından
kayıtları bulunmaktadır.
Bize göre bu tarihlerden daha önce yöreye gelmiş olmaları
muhtemeldir. Çünkü Anadolu' dan Selanik ve çevresine ilk
Türk nüfus nakli, Osmanlılar döneminden önce, Bizanslılar ta­
rafından Anadolu' dan Konya civarından getirilen ve kendile­
rine "Konyarlar" adı verilen Selçuklu Türklerinden bir
bölümü, Selanik, Tcselya ve civar bölgelere iskan edilmişlerdi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hem anne hem de baba tarafı
soyunun, 1. Murat Hüdavendigar zamanında Rumeli' ye gele­
rek yerleşmiş Türkmenlerden olmaları daha kuvvetli bir ihti­
maldir. Mustafa Kemal Atatü rk' ün ailesi de (Atatürk' ün annesi
soyu), bu tarihlerde Anadolu' dan göç etmek suretiyle aynı böl­
geye Selanik ve çevresine yerleştirilmiş Türkmen-Yörüklerin­
dendir. Osmanlı arşivi kaynaklarına göre Mustafa Kemal
Atatürk' ün hem annesi hem de babasının atalarının, diğer
Türkmen Aşiret ve cemaatlerinde olduğu gibi, devlet tarafın­
dan Selanik ve çevresine yerleştirilmiş olduğu anlaşılıyor.
Osmanlı arşivinde yer alan tahrir defterleri, maliyeden mü­
devver defterler, Ruznamçe defterleri, Temettuat Defterleri ve
Nüfus Defterlerindeki kayıtlardan anlaşıldığına göre; Mustafa
Kemal' in annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi ta­
rafından soyu, Anadolu'nun ve Balkanlar 'ın Türkleşmesinde
önemli roller oynayan "Kızıl-Oğuz Türkmenleri"ndendir. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün hem baba, hem de anne tarafından
soyu "Evlad-ı Fatihan", yani Rumeli'nin fethinden sonra bu-

129
Levent Şahverdi Arşivi
ralann Türkleştirilmesi için Anadolu' dan göçülerek, iskan edi­
len "Yörük" ve "Türkmenler" dendir.
Vodina kazasının batısında Sarıgöl nahiyesi ve köyleri aha­
lisi, Makedonya ve Teselya'nın fethinden sonra Konya civarı
ahalisinden Osmanlı Hükümetinin sevk ve iskan ettiği Türk­
lerdendir. Yaklaşık beş yüz seneden beri bölgede yaşayan bu­
radaki Türkmenler, hayat tarzlarını, kılık ve kıyafetlerini hiç
değiştirmemişlerdir.
Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Selanik' in batı­
sında Arnavutluk sınırına yakın Manastır Vilayeti' nin Debreyi
Bala Sancağına bağlı, Selanik ile Manastır'ın arasında bulunan
"suyu bol olan yer" anlamına gelen Vodina Sancağı'nın "Sarı­
göl" bölgesinde "Kayalar" (diğer adı "Kocacık" ) nahiyesine
yerleştiler. Osmanlı arşivi kayıtlarında "Kapucular (Kapucu­
zadeler) karyesi" olarak da geçmektedir.
Andrew Mango, "Atatürk" adlı kitabında şöyle der: "Zü­
beyde H anım 'ın ailesi Selanik'in batısında Türklerin Makedon­
ya'yı ve Teselya'yı almalarından sonra Anadolu' dan gelen
Türkmenlerin yerleştikleri Arnavutluk'a doğru sert ve çıplak
dağların geniş donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden ge­
liyordu. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında Türk­
Yörük kabilelerinin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlarurdı."
Atatürk' ün annesi Zübeyde Harum'ın ataları, ahalisi tama­
men Türk olan Vodina Sancağı'nın Sarıgöl bölgesine yerleşi­
yor. Selanik yakınlarındaki Langaza'ya göç eden aile daha
sonra Selanik'e yerleşmişlerdir.
Bazı anlatılara göre; Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zü­
beyde Hanım Baraklı köyünde doğmuştur. Mustafa Kemal
Atatürk' ün annesi Zübeyde Harum'ın atalarının ve akrabala­
rının memleketi olan Selanik'in Kozana Vilayeti Kayalar / Ko­
cacık / Cuma ilçesi Baraklı köyü (köyün yerleşim alanı ve
çevresinde) günümüzde kömür çıktığından köy kaldırılmış
durumdadır. Karakeçili Aşiretine bağlı bir Türkmen cemaati
adı olan Baraklı köyü, Zübeyde Hanım'ın atalarının Sarıgöl ve
çevresinde iskan edilen Karakeçili ve Sankeçili Türkmenleri­
nin yerleştikleri köydür. Karakeçili Yörükleri Balkanlar'a Yıl­
dırım B a y e zid zamanınd a gönderilmiştir.
Selanik ve çevresindeki şehirler, Osmanlı devleti tarafından
ilk olarak 1394 yılında Yıldırım Bayezid (1389-1402) tarafından
fethedildi. Selanik fethinin ardından Batı Trakya' da irili ufaklı

130
Levent Şahverdi Arşivi
şehir ve kasabaları ele geçirip, Yenişehir'i (Larissa) aldılar. Te­
selya'ya doğru yaptıkları akınlarla, buradaki irili ufaklı şehir­
leri fethettiler. Fethedilen bu yerlere Türkler iskan olundular.
İkinci Murad, 29 Mart 1430' da Venediklilerin elindeki Sela­
nik şehrini fethetti. Venedikliler döneminde şehri terk edenlere
geri dönmeleri çağrısında bulundu ve bunlara önceden edin­
dikleri mal ve mülklerini iade etti. Aynı zamanda civardaki
Osmanlı merkezi olan Yenice-i Vardar'dan 1000 kadar
Türk'ü Selanik'e yerleştirdi. Geç Bizans döneminde Sela­
nik'in nüfusu erken dönemlere göre daha azdı. Selanik'in yu­
karı kesimlerine bulunan geniş araziler boş kaldı. Bağ,
manastır bahçeleri ya da bostanlarla doldu. Türkler 1430'dan
sonra geldiklerinde bu boş arazilere yerleşti.
Fatih Sultan Mehmet döneminde Karamanoğulları Beyliği­
nin 1 466 yılında Osmanlılara ilhak edilmesiyle birlikte, bölge­
deki Yörüklerden bir kısmı Rumeli'ye gönderilerek iskan
edilmiştir.
Atatürk'ün anne ve babası tarafı ailesinin soyunun bu iskan
dönemlerinde Balkanlar'a göç ettirilen aileler ile birlikte gel­
miş oldukları anlaşılıyor.
Bazılarına göre Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi tarafı
soyu, Aydın / Söke bölgesinden, annesi Zübeyde Hanım tarafı
soyu Fatih Sultan Mehmet döneminde Konya, Karaman civa­
rından Rumeli'ye göçürülüp, iskan edilen ve kendilerine
"Konyarlar" adı verilen Yörüklerdend ir.

Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım


(Selanik/ 1859?-İzmir/15.01.1923)
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım 1859 yı­
lında Selanik'te (muhtemelen Pintihasan Mahallesinde) doğ­
muştur. 15 Ocak 1923 tarihinde İzmir'de 64 yaşında vefat
ettiğinde İzmir Karşıyaka mezarlığında defnedilmiştir. Mezarı
İzmi r / Karşıyaka Ferik Hacı Osman Paşa Camii bahçesindedir.
Zübeyde Hanım'ın annesi Ayşe Hanım, babası Hacı Fey­
zullah Efendi' dir. Zübeyde Harum'ın annesi Ayşe Hanım riva­
yetlere göre, Hacı Feyzullah Efendi'nin üçüncü eşidir.
Rivayetlere göre Feyzu llah Ağa üç evlilik yapmıştır. Fey­
zullah Ağanın üçüncü Eşi, Emine ve Halil Ağanın kızı Ayşe
Hanım' dır.

131
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili olarak çeşitli tarihlerde ya­
yımlanan değişik şecerelerde Sofuzade Feyzullah Ağanın ba­
bası İbrahim Ağa, hem Molla Hasan'ın hem de Hacı
Abdullah'ın oğlu olarak gösteriliyor.
Mevcut şecerelerde Molla Hasan'ın çocukları; İbrahim,
Hacı Sofu, Mustafa (Gülsüm Dudu ile evli), Nefise Molla'nın
babası (veya annesi) olarak veriliyor. Bunların da çocukları bu­
lunuyor.
Hacı Abdullah'ın çocukları Gülsüm Dudu (Molla Hasan
Oğlu Hacı Sofu Mustafa ile evli), Hanife, Aloş, Yakup ve İbra­
him olarak veriliyor.
Mevcut şecerede hem Molla Hasan'ın hem de Hacı Abdul­
lah'ın oğlu olarak gösterilen İbrahim Ağanın eşin in adı Eme­
tullah Hanım, oğlunun adının Feyzullah olduğu görülüyor.
Atatürk' ün ann esi Zübeyde Hanım'ın Darüşşafaka'ya (Şef­
kat Yurdu ) 28 Ekim 1921 'de yapmış old uğu 20.000 kuruşluk
bağışın Şefkat Yurdu öğrencileri tarafından Kur'an-ı Kerim
hatmedilerek sevablarının bağışlanması istenen kişiler ara­
sında "Zübeyde Hanımefendinin pederleri Feyzullah Efendi
ve valideleri Ayşe Hanım ve zevci evvelileri Ali ve zevci mu­
ahharları Ragıb ve biraderleri Hüseyin Efendilerle teyzeleri
Fatma, büyük valideleri Emetullah, anneanneleri Emine, ka­
yınvalideleri Ayşe, görümceleri Hatice ve kerimeleri İ smet
ve Naciye, kerimey-i maneviyeleri Rabia Hanımlarla sağıyr
mahdumları Ömer, ve Ahmet'in de sayılmıştır."
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, Selanik Vilayeti Lan­
kaza'lı Hacı Sofu Ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Feyzul­
lah Efendi'nin kızı Zübeyde Harum'ın annesi Halil Efendi'nin
kızı Ayşe Hanım' dır. Halil Efendi'nin Ayşe ve Emine adında
iki kızı bulunuyordu. Ayşe Hanım'ın annesi Emine Hanım, ba­
bası Halil Efendi'dir. Ayşe Hanım'ın annesi Emine Hanım
"Molla Hanım" adıyla da biliniyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, işte bu
Ayşe Hanım' dan dünyaya gelmiştir. Ayşe Hanım Halil Ağa ile
Emine Hanım'ın evliliğinden doğmuş olan iki kız kardeşten
birisidir. Ayşe Hanım'ın kız kardeşinin adı Fatma Hanım, Zü­
beyde Hanım'ın teyzesidir. Atatürk'ün annesi Zübeyde Ha­
nım'ın annesi Ayşe Hanım, Feyzullah Efendi'nin üçüncü
eşidir.

132
Levent Şahverdi Arşivi
Sofuzade Feyzullah Ağanın eşi Ayşe Hanım, Atatürk' ün an­
nesi Zübeyde Hanım'ın annesi, Atatürk'ün anneannesidir.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın sülalesine Selanik'te
"Sofuzadeler" deniliyordu. Selanik ve Langaza'nın eşrafı olan
muhafazakar bir aile olarak biliniyordu. Osmanlı arşivi belge­
lerinde ve diğer bazı belgelerde, ailesinin Mevlevi tarikatına
mensup olduğu anlaşılıyor.
Zübeyde Hanım'ın ailesi dindar olduğu gibi, kendisi de
mümine bir kadındır. Dindar ve dini prensiplere her zaman
uyan ve dini vecibelerini yerine getiren, merhametli ve hayır­
sever bir insandır. Zübeyde Hanım, oğlu Mustafa Kemal'in
dini prensiplere uygun ve geleneklerine bağlı bir insan olarak
yetişmesi konusunda büyük çaba sarf etmiş, özen göstermiştir.
Oğlu Mustafa daha ilk mektebe başladığı andan itibaren, onun
din eğitimi almasını sağlamış, oğlunu mahalle mektebine gön­
dermiştir.
Makbule Hanım hatıralarında, annesi Zübeyde Hanım'ın
oğlu Mustafa'nın ya büyük bir din alimi olmasını ya da babası
gibi bir tüccar olmasını çok istemiş olduğunu anlatır. Zübeyde
Hanım, eşi Ali Rıza Efendi'nin vefatı üzerine oğlu Mustafa'nın
büyütülmesi, iyi bir eğitim alıp bilgili ve aydın bir insan olarak
yetişti rilmesi için elinden gelen bütün çabayı göstermiştir.
Mustafa Kemal Paşa'nın yetişmesinde annesi Zübeyde Ha­
nım'ın çok büyük katıkısı ve desteği vardır. Zübeyde Hanım
da her Türk annesi gibi evladının en iyi bir şekilde, vatanına
ve milletine hayırlı bir evlat olarak yetişmesini istemiştir.

Sofuzideler Ailesi
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk' ün kız kardeşi Makbule
Hanım'dan naklederek şunları anlatmışhr: "Babanız nerelidir"
diye sorduğum zaman "Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak Se­
laniklidi r. Kendisi Yörük sülalesindendir. Annem her zaman
Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk' e "Yörük nedir"
diye sordum. Ağabeyim de bana "Yürüyen Türkler" dedi."
Enver Behnan Şapolyo, söyle devam ediyor: "Bu malumatı
derinleştirmek için Atatürk' ün Selanik' teki mahalle ve mektep
a rkadaşı eski mebuslardan merhum Hacı Mehmet Bey'den
sordum; Atatürk' ün atalan Anadolu' dan gelerek Manastır vi­
layetinin Debre-i Bala sancağına bağlı "Kocacık" nahiyesine

133
Levent Şahverdi Arşivi
yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duy­
muştum. Kocacıkların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı
adamlardır. Bunların hepsi Yörüktür. Hayvanalıkla geçinirler,
sürüleri vardır. Bir kısmı da kerestecilik eder. Bunların kıya­
fetleri Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları hatta lehçeleri
aynıdır." Bu havalide oturan Türklere "Konyar" adı verilmek­
tedir.
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Ha­
nım' dan naklettiği habralarını şu şekilde aktarmaktadır: "Ata­
türk' ün babası Ali Rıza Zübeyde Hanım'la nasıl evlenmişler"
deyince; "Bir gün babam rüyasında aksakallı bir ihtiyar gör­
müş. Bu ihtiyar zatın yanında gayet güzel sarışın bir kız duru­
yormuş . . . Bu ihtiyar babama "Bu kız senin kısmetindir" deyip
kaybolmuş . . . Babam sabahleyin uyanınca rüyasını ablası Ha­
tice Hanım' a anlatmış sonra da ona "Bana sarışın bir kız bul. . .
Ben onunla evleneceğim" demiş. Halam, mahalle mahalle sa­
rışın kız aradıktan sonra nihayet annemi beğenmiş . . . Gelip
bunu da babama söylemiş. Bir müddet sonrada bu kızı babama
istemişler. Aile zengin olduğu için babamdan fazlaca ağırlık59
istemişler. Fakat araya dayım Hüseyin Ağa girerek babamla an­
nemi evlendirmiş . . . "
Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde
Hanım'ın babası Feyzullah Ağa hakkında şu bilgileri veriyor:
"Annemin babası üç çiftlik sahibi Feyzullah Efendi' dir. Büyük
pederim Feyzullah Selanik'e bir saat mesafedeki Lankaza Ka­
zasında oturuyormuş. Lankaza' nın yarısı iki kardeşe aitmiş.
Feyzullah Efendi üç kez evlenmiştir. Birinci karısından, Hüse­
yin ile Mediha . . . İkinci karısından Hasan ve Zehra . . . Üçüncü
karısından Ayşe Hanım olmuştur. Ayşe Hanım da annem Zü­
beyde Hanım'ı doğurmuştur. Ayşe Hanım bizim büyük anne­
mizdir. Büyük annemin annesi de "Molla Hanım" adında
birisi imiş. Çok okumuş ve sofu bir kadınmış. Bunları hep an­
nemden duymuştum. Zübeyde Hanım Lankaza' da doğmuştu.
Okuma ve yazma bildiğinden o zamanın tabirine göre kendi­
sine "Zübeyde Molla" derlerdi. Bir gün annem Zübeyde Ha­
nım'ın dadısı yorgan kaplarken, pek küçük olan annemin
ayağına iğne batmış. Tedavisi için Selanik'e nakle mecbur ol­
muşlar . . . Annem bir sene Selanik'te tedavide kalmış ... Bu ve­
sile ile Selanik'e yerleşmişler . . . "

134
Levent Şahverdi Arşivi
Şevket Süreyya Aydemir "Tek Adam" adlı kitabında " . . .
Atatürk yedi yaşında iken babasını kaybetmişti. Mustafa Ke­
mal'in çocuk yaşta iken babası Ali Rıza'run ölümü ailesinin du­
rumunu çok sarsmışh. Zübeyde Hanım iki çocuğunu (Mustafa
ile Makbule) alarak kardeşi Hüseyin Ağanın yanına gitmiştir.
O ise Selanik eşrafından Süleyman Bey'in Çalı çiftliğinde su­
başılık (kahyalık) etmekteydiler. Zübeyde Hanım'ın "Hasan
Ağa" ve "Hüseyin Ağa" adında iki erkek kardeşi vardı. Hasan
ağa Lankaza' da ticaret yapmakta idi. Hüseyin Ağa ise Selanik
civarında bulunan "Rapla" çiftliğini işletiyordu. Hüseyin Ağa
Atatürk'le Makbule Hanım'ı büyüten zathr . . . Bu zat Atatürk
Harbiye' de iken vefat etmiştir."
Zübeyde Hanım' a az para maaş bağlandığından Mustafa
ile Makbule'yi üvey kardeşi Hüseyin Ağanın Rapla çiftliğine
götürdü. Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz Ali Rıza Efen­
di' nin emekliliğiyle ilgili belgede Zübeyde Hanım'a eşi Ali
Rıza Efendi' den dolayı bağlanan emekli dul ve yetim aylığı
300 kuruş olarak belirtiliyor60• Hüseyin Ağa, Zübeyde Ha­
nım'ın üvey kardeşidir demektedir. Atatürk'ün ve Makbu le
Hanım'ın çocukluk anılarında bahsettikleri çiftlik burasıdır.
Rivayetlere göre, burada kargaları kovalayarak bekçilik yap­
mışlardı. Atatürk' ün Kız kardeşi Makbule Hanım, sözü edilen
çiftliğe yerleşmelerini şöyle anlahyor; "Dayım annemi ve bizi
Rapla çiftliğine götürdü . . . "
Atatürk bu çiftlik hayatı hakkında şunları anlatmıştır.
"Babam vefat ettikten sonra annemle birlikte dayımın yanına
yerleştim . . . " Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım da çiftlik
hayatına ilişkin şunları anlatmışhr: "Babam ölünce dayım Hü­
seyin Ağa Selanik' e gelerek "Bundan sonra size ben bakaca­
ğım, bu çocukları ben büyüteceğim" diyerek bizi Selanik
civarında Rapla çiftliğine götürdü . . . Ağabeyimin sünnet za­
manı geldi. Ağabeyimi çiftlikte sünnet ettirmeğe karar verdi­
ler. O gün on alh fakir çocuk da sünnet edildi . . . "
Enver Behnan Şapolyo'nun Mustafa Kemal Atatürk' ten ve
Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım' dan nakletmiş olduk­
ları bu bilgilere göre, "Hacı Sofu" ailesinden Feyzullah Efendi,
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ba­
basıdır. Selanik yakınlarındaki Sarıgöl bölgesinde Lankaza ka­
sabasına yerleşmiş olan Sofuzade Feyzullah Ağa, Selanik
şehrinin doğusunda kaplıcaları ile meşhur olan Küçük Lan-

135
Levent Şahverdi Arşivi
gaza kasabasında çiftçilik ve ticaret yaparak yaşamını sürdü­
rüyordu.

Hacı Sofu Ailesinin Menşei Hakkında


Halk arasında, "Sofuzadeler" olarak bilinen Zübeyde Ha­
nım' ın babası Feyzullah Ağanın ailesi, Selanik Nüfus Defter­
lerindeki kayıtlarda "Sofu-Sofuzadeler" adıyla veriliyor.
Dolayısıyla, Osmanlı arşivi kayıtlarında Zübeyde Hanım'ın
ailesinin mensubu olduğu, Selanikli "Sofuzadeler" ailesinin
kayıtları arşiv belgelerinde yer alıyor. Arşiv belgelerindeki ka­
yıtlar, "Sofuzadeler" ailesinin Selanik ve çevresinde büyük
saygınlığının bulunduğunu gösteriyor. Mustafa Kemal Ata­
türk'ün annesi Zübeyde Hanım, bu saygın ailenin kızıdır.
Arşiv kayıtlarına göre Sofular / Sofuzadeler ailesine men­
sup insanların, Selanik'in değişik semtlerinde ikamet ettikleri
anlaşılıyor. Örneğin, "Hacı Sofu oğlu Ali" ailesi, Selanik'te Ali
Paşa Mahallesi nüfusuna kayıtlıdır.
Diğer bir Sofuzade ailesi "Sofuzade Seyyid Mehmed
Efend i" ise Selanik'te Hayreddincik Mahallesi nüfus ve Temet­
tuat Defterlerinde kayıtlıdır.
Atatürk' ün Annesi Zübeyde Hanım tarafı ailesi, "Sofuza­
deler" olarak bilinmektedir. Sofuzadeler adının bir anlamı ol­
malıdır. Atatürk ailesinin fertleri ve aileyi yakından tanıyanlar
tarafından Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Efendi'nin Se­
lanik ve çevresinde "Sofuzade Feyzullah" adıyla tanındığı an­
labldığına göre, bu ibarenin Feyzullah Efendi'nin Sofuzadeler
ailesine mensup bulunduğu anlamında Sofular'ın ahfadından
olan, bu sülalenin evladı manasında kullanılmış olduğu anla­
şılır. Ailenin, "Sofuzadeler" lakabını (şöhret) sırf "dindar ve
sofu" olmalarından almadıkları anlaşılıyor. "Sofu-zade-Sofu­
zadeler", Sofu'nun ailesinden soyundan gelen, Sofular ailesine
mensubiyeti ifade ediyor. Sofuzadeler ailesinden geliyor de­
mektir.
Yaphğımız araşhrmalara göre, Zübeyde Hanım'ın mensup
bulunduğu Sofuzadeler ailesinin sahip bulundukları Sofu-So­
fular-Sofu zadeler şöhret / lakabını birden çok sebeplerden do­
layı almış olmaları mü mkündür. Bunlardan birisi ailenin
geçmişinde Mevlevi tarikatının müntesibi olmaları sebebiyle
bu adın verilmiş olmasının mümkün olduğudur.

136
Levent Şahverdi Arşivi
Şöyle ki; Mevleviliğin diğer tarikatlardan farklı olarak,
geniş tabanlı tasavvuf hayatı yerine, başından beri tasavvuf
kültürünün klasik boyutunu temsil etmesi, düşüncesi, edebi­
yatı, musikisi, irfanı, adab ve erkanı ile daha seçkin bir düzeye
hitap etmesi sebebiyle mevleviliği bazıları popüler "sofizm"
diye isimlendirmişlerdir.
Mevlevilik, İstanbul' a girmesiyle birlikte tarikatın yapısı ge­
reği başta padişahlar olmak üzere üst düzey yöneticilerden ve
entelektüel çevrelerden yüksek teveccüh görmüş ve İstanbul
tekkeleri bu kesimler tarafından sürekli görüp gözetilmiştir.
Mevleviliğe muhip olanlar ve intisap edenler, kadılardan,
divan katiplerinden, resmi memurlardan, valilerden, mevki
sahibi yüksek kişilerden, beylere varıncaya kadar uyan etba­
dan ibarettir. Bunlar arasında halk tabakasına mensup olanlar
pek az görülmektedir. Abdülbaki Gölpınarlı'nın ifadesiyle
"Mevlevilik XVII. yüzyıldan itibaren bir devlet müessesesidir."
Özellikle İstanbul'daki mevlevihanelere zaman zaman pa­
dişah ve vezirlerin ziyarete gelmeleri ve teveccühleri, eşrafın
da mevleviliğe karşı ilgisini artırmıştır. Genelde çeşitli tarikat­
lara mensup postnişin, şeyh ve derviş gibi kişilere, herhangi
bir tarkata mensup kişilere "Su fi" lakabı verilir. Herhangi bir
tarikata mensup şahsın adının önüne "Sufi" kelimesi getirile­
rek; Sı1fi Ahmed, Sufi Mehmed vb. gibi isimler verilir. Örneğin,
Osmanlı sadrazamlarından Sufi Mehmed Paşa (ö. 1059 / 1649)
Yenikapı mevlevi şeyhi Doğam Ahmed Dede'ye (ö.1050 / 1630)
mensuptur ve görevinden azledildikten sonra uzun bir süre
bu mevlevihanede kaldığı için "Sufi" lakabıyla anılmıştır.
Dolayısıyla, Anadolu' da ve Balkanlar'da "sufi" genel ola­
rak tüm tarikatlar için geçerli olan ve herhangi bir tarikatın
mensubu ve müdavimi olanlar için kullanılan bir isim olmuş­
tur. Bu durum Mevlevi tarikatına mensup kişiler için sıklıkla
kullanılan bir ifadedir. Dolayısıyla Atatürk' ün annesi Zübeyde
Hanım ailesinin "Sofular-Sofuzadeler" olarak anılması ailenin
öteden beri geçmişinde bir tarikat geleneği ve mevleviye tari­
katına mensup bulunma durumu sebebiyle bu adın verilmiş
olduğu da anlaşılıyor.
Balkanl ar'da da Türkmenler ve Yörükler, iskan olundukları
yerlere kendi oba, oymak, aşiret ve cemaatlerinin adlarını ver­
mişlerdir. Balkanlar' da yerleşen Türkmen - Yörük aşiret ve ce-

137
Levent Şahverdi Arşivi
maatlerden birisi de Sofular-Sufiyan cemaatleridir. Kocacık
Yörükleri arasında Sofular Cemaati bulunuyor.
Tahrir defterlerin­
deki "Sufiyanlu taifesi,
an-Yörükan-ı Haleb"
Giı)ı;'"ll' şeklindeki kayıtlar­
dan, "Sufi- yanlı - So­
fular Türkmen aşiret
ve cemaatlerinin Ha­
leb Livası Türkmenleri
arasında yer aldığını
gösteriyor. Dulkadirli
Ulusu arasında adına
// rastlanılan Sofular ve
hatipler cemaatleri,
Fatih döneminden iti­
baren Orta Anadolu
ve Batı Anadolu'ya
Selanik Yörükan defteri (ADFEd 627), s. ı o. ı ı - kadar olan bölgelerde
Sofular cemaati yerleşme imkaru bul-
muştur. Sivas, Amasya
ve Tokat çevresine (Kızıl, Kızıllı, Kızılalili, Kocaak-Kocacıklar
ve Tanrıdağı Yörükleri, İnallu (Eynallu), Hatiblü, Sofular (So­
fuyanlu) vd . . . , Kızıl-Kızıllı, Kızılalili vd . . . ) Antalya ve Teke ha­
valisine yerleşmiş bulunuyordu. Sofular, Sofuyan cemaati ve
Hatipler cemaati güneyde Adana, Antalya, İçel ve Anamur, An­
takya, Halep ve Humus sancaklarında iskan olunmuştur. An­
talya' daki Sofular Mahallesi ve camii buraya iskan olunan
Sofular cemaati mensupları tarafından yaptırılmıştır61 •
Sivas ve Tokat bölgesindeki Kızıloğuz Türkleri, başlarındaki
beylerinin Yörgüç Paşa tarafından katledilmelerinden sonra
Sivas ve Tokat bölgesinden göç ettirilerek önce Konya ve Batı
Anadolu'ya buradan da Balkanlar'a gönderilmiş olundukları
bilgisi kayıtlarda yer alıyor. Kızıllar aşiretine tabi Sofuyanlı (So­
fular) cemaatinin de Balkanlar'a iskan edildiği BOA' da yer alan
XVI. Yüzyıla ait Tapu Tahrir Defterlerinde "Sofu / Sofuyan /
Sofular cema'ati, Kızıllı ta'ifesi, Yörükan-i Mar'aş, Mar'aş li­
vası" kayıtlarından anlaşılmaktadır. Balkanlar' da da Türkmen­
ler ve Yörükler, iskan edildikleri yerlere kendi oba, oymak,
aşiret ve cemaatlerinin adlarını vermişlerdir.

138
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Vilayeti Eğri-Bucak Kazası; Sarıgöl ve Langaza ve
Gelemeriye yörelerine iskan edilmiş olan Kocacık Türkmenleri
/ Yörükleri arasında, Sofular Cemaati de yer alıyor"2•
Arşiv kayıtlarına göre Selanik Vilayeti Gelemeri Nahiyesi
Sofular karyesi / çiftliği adını, Sofular cemaatinden almış ol­
ması kuvvetle muhtemeldir. Sofular çiftliğinin mutasarrıfı Se­
lanik Müftüsü Abdullah Efendi oğlu Mustafa Necib Bey63 ve
ortağı Mehmed oğlu Nakibzade Abdurrahman idi64• Dolayı­
sıyla biz, Sofular ailesinin kökeninin Balkanlar' da iskan edilen
"Sofular" Türkmen aşiret ve cemaatinin adından almış olması
kuvvetle muhtemeldir.
"Sofular-Sofu-zadeler" ailesi adını, Karamanoğullan Bey­
liğinin kurucusu "Nfıre Sofi" adıyla bilinen Nureddin Bey'in
"Nil.re Sofi" lakabını aldığı gibi, ailenin manevi bir nüfuza
sahip bulunması, ailenin Mevlevilik, Halvetilik gibi tarikat­
larla intisaplı olmaları sebebiyle almış olması mümkündür.
Tarihi kayıtlara göre, Karamanoğulları henüz beylik olarak
teşkilatlanmadan önce, XII. yüzyılın sonunda ve XIII. yüzyılın
başlarında Anadolu' ya on bin çadır (oba) olarak geldiklerinde
başlarında Sadeddin Bey bulunuyordu. Beyliğinin kuruluşu
aşamasında; Karamanoğulları yaz aylarında Sivas yöresine
gelip, kışlan da İran taraflarına giderek konar-göçer bir yaşanh
sürdürüyorlardı. Karamanoğulları Beyliği, Nureddin Sofi ön­
derliğinde, Sivas dolaylarındaki bu göçebe Türkmen aşiret ve
cemaatlerinden oluşan bir Türkmen beyliğidir. Sadeddin
Bey'in ölümünün ardından, yerine tarihi kayıtlarda "Nfıre
Sofi" adıyla geçen oğlu Nı1reddin'i Karamanoğullarına bey
seçtiler.
Karamanoğulları Beyliğinin kurucusu Nfıreddin Bey' in ta­
rihi kayıtlarda adının "Nı1re Sofi" olarak geçmiş olduğunu gö­
rüyoruz. Konya Karamanoğulları Türkmenlerinin mühim bir
kısmının Balkanlar'da göç ettirilerek iskan olunduklanru bili­
yoruz. Balkanlar'a ilk gelerek yerleşen Türkmen oymakların­
dan birisi Karamanoğulları Beyliğine tabi Türkmen aşiret ve
cemaatleridir. Bunların mühim bir kısmı Hıristiyan Türklerden
oluşmaktaydı. Karamanoğulları Beyliği'ni Kurduktan sonra
kuvvetlerinin başına oğlu Karaman Bey'i bırakıp kendisi Si­
vas' ta olan obasının başına döndü. Orada Babai şeyhi Şeyh
İlyas adında bir şeyhle tanışh. Ona mürid oldu. Yedi yıl ma­
ğaralarda yaşadı, "sfıfr' oldu.

139
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh İlyas'ın halifesi (vekili) olarak buralara tekrar geldi.
Kuvvetlerinin başına geçti. 1256 yılında, Silifke kalesini de al­
dıktan sonra artık yaşlanıp seferlere çıkmaya gücü yetmeyince
bütün yetkilerini oğlu Karaman Bey'e bırakıp kendisi Mut' un
Yalnızcabağ köyü yakınındaki Değirmenlik yaylasına çekilip
1264 yılında ölünceye kadar orada oturdu. Öldükten sonra çok
sevdiği bu yerde, Değirmenlik'te bir buruna defnedildi, üze­
rine bir türbe yaphrıldı. Türbe, çevredeki insanlar tarafından
devamlı ziyaret edilmektedir. Türbenin gelir getiren epeyce bir
vakfı vardı. Nfıre Sufi'nin hangi tarihte öldüğü konusunda
kesin tarih bilinmemektedir.
"Sofular - Sofu-zadeler" ailesinin adını, Osmanlı döne­
minde idam edilen üç Şeyhülislamdan birisi olan Rumeli Ka­
zaskeri Şeyhülislam Erzurumlu Müftü Seyyid Hacı Feyzullah
Efendi' den almış olması muhtemeldir. Şeyhülislam Seyyid
Feyzullah Efendi, Halveti tarikahna intisap etmiş bir sufi idi.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın (Erzurum / 1690-Amid /
1728) adını taşımaktadır65•
Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağa da, Erzurumlu
Müftü Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi'nin ismini almış­
tır.
Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili yazılan kitaplarda ve şece­
relerde, sözlü anlahlardaki bilgilere göre Zübeyde Hanım'ın
babasının adı Feyzullah Ağa. Feyzullah Ağanın babasının adı
İbrahim'dir.
Osmanlı arşivi kayıtlarında Selanik merkez mahallelerine
ait Nüfus Defterlerinde otuzdan fazla Feyzullah adı bulunu­
yor. Tespit etiğimiz bu Feyzullah adlarından sadece ikisi Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün soyu ile ilgili olarak yayımlanmış
mevcut şecerelerde (Soykütüğü) yer alan isimleri ve anlahlan
rivayetleri doğrulayan iki kayıt bulunuyor. Bunlardan birisi
Kapucuzadelerden Mehmet oğlu Nakibzade Seyyid Hacı Ab­
dullah oğlu Feyzullah. Diğeri ise, Mehmet oğlu İbrahim Yor­
gani (yorgancı anlamında) oğlu Feyzullah. Mustafa Kemal
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Sofuzade Fey­
zullah Efendi (Feyzullah Ağa), sözü edilen bu Feyzullahlardan
birisidir.
Türklerde aile büyüklerinin adlarını yeni doğan çocuklara
vermek suretiyle devam ettirmek öteden beri gelen tarihi kö­
keni olan Türk gelenek ve töresidir. Ailede birden fazla Zü-

140
Levent Şahverdi Arşivi
beyde ve Feyzullah adının bulunması, dededen toruna, nesil­
den nesile bu isimlerin ad olarak verilerek devam ettirildiğini
gösteriyor.
Osmanlı arşivi kayıtlarına göre aile büyükleri arasından
erken tarihlere doğru gidildiğinde Abdullah, İbrahim, Feyzul­
lah, Zübeyde isimlerine sıklıkla rastlandığı görülüyor. Mustafa
Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Harum'ın kendisinden ön­
ceki Zübeyde adını taşıyan hanımların ismini almış olduğu an­
laşılıyor.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, kendisinden önceki
Zübeyde adını taşıyan hanımların ismini almış olduğu gibi,
babası Feyzullah Ağa da, kendisinden önceki aile büyüklerin­
den "Feyzullah" adını taşıyanların adını taşımış olduğu anla­
şılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın ba­
bası Feyzullah Ağa, Osmanlı döneminde idam edilen üç Şey­
hülislamdan birisi olan Rumeli Kazaskeri ve Şehzade Mustafa
ile Şehzade Ahmed'in hocaları olan Şeyhülislam Erzurumlu
Müftü Seyyid Feyzullah Efendi'nin (Erzurum / 1648-1 703)
adını taşımaktadır. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın adı
da, Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin kızı Zübeyde Hanım'ın
adını taşımaktadır.

Kazasker Seyyid Feyzullah Efendi (Şeyhü'l-İslam)


Osmanlı döneminde idam edilen üç Şeyhülislamdan birisi
olan Rumeli Kazaskeri Şeyhü lislam Feyzullah Efendi'nin (Er­
zurum / 1648-1 703) çocuklarından üç oğlunun ilmiye sınıfın­
dan olduğu biliniyor. Bunlardan birisi, büyük oğlu Nakibü'l
Eşraf Seyyid Feyzullah-Efendizade Fethullah Efendi. İkincisi,
Rumeli Kazaskeri Şeyhülislam Seyyid Feyzullah-Efendizade
Es-Seyyid Mustafa Efendi. Üçüncüsü Seyyid Şeyhülislam
Murtaza Efendi .
Ru meli Kazaskeri Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi,
Nakibü'leşraflık makamına uzun bir süre (iki defa) sahip bu­
lundu. Daha sonra Şeyhül-İslam Feyzullah Efendi'nin büyük
oğlu Nakibül-Eşraf Fethullah Efendi ile diğer oğlu Seyyid Fey­
zullah-Efendizade Es-Seyyid Mustafa Efendi ve Seyyid-Mur­
taza Efendi, bu makama getirilmişlerdi.
Rumeli Kazaskeri Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin çocuk­
larından büyük oğlu Nakibü'l Eşraf Fethullah Efendi'dir. Fey-

141
Levent Şahverdi Arşivi
zullah Efendi'nin oğlu Murtaza'nın oğlu Ahmet Efendi
(ölümü: 1733) Belgrad Müftüsü idi.
Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin oğlu Mustafa' nın oğlu
Müderris Mehmet Efendi'nin (ölümü: 1738) oğlu Abdullah'ın
(ölümü: 1770) oğlu Osman (ölümü: 1805) ve diğer çocukların­
dan olan ahfadı bulunuyor. Ailece Halvetiliğe müntesip olan
Feyzullah Efendi Osmanlı Devletinde yaklaşık 22 yıl gibi bir
süreyle Şeyhülislamlık makamını sürdürmüştür.
Hacı Feyzullah Efendi' den adını alan 59., 86., 92. şeyhülis­
lamların çıktığı aileye Feyzullahzadeler deniliyor66.
Seyyid Feyzullah Efendi'nin Nakibü' leşrafhk makamına
sahip olması ve çocuklarının (Şeyhül-İslam Feyzullah Efen­
di'nin büyük oğlu Nakibü'I Eşraf Fethullah Efendi, Seyyid
Feyzullah-Efendizade Es-Seyyid Mustafa Efendi ve Seyyid­
Murtaza Efendi) da bu makamı ellerinde bulundurması, aile­
nin nakibü'l eşraflık yapması dolayısıyla şöhret olarak
"Nakibzadeler" olarak da arulmışlardır. Nakıbü'leşraflık ma­
kamını ellerinde bulundurmaları hasebiyle kendilerinden
sonra gelen aile fertleri "Nakibzadeler" adıyla anılmışlardır.
Kazasker Seyyid Feyzullah Efendi'nin ahfadından bazıları,
Nakıbü'leşraflık yapan iki oğlundan dolayı "Nakibzadeler"
olarak biliniyor. Nakibzadelerin kökeni, Şems-i Tebrizi ahfa­
dından Erzurumlu Seyyid Feyzullah Efendi'ye (1048 / 1639-
1115 / 1 703) dayanıyor.
Selanikli Nakibzadelerin kökeni, Şems-i Tebrizi ahfadından
olan Erzurumlu Erzurum Müftüsü Şeyh-Mehmet ibni Pir­
Mehmet'in oğlu, meşhur Türk Milliyetçisi Yani-Mehmet Efen­
di'nin damadı, iV. Mehmet döneminin ordu vaizi, Şehzade
Mustafa ve Şehzade Ahmet'in hocaları olan Seyyid Hacı Fey­
zullah Efendi'ye (1048 / 1 639-1115 / 1703) dayanıyor. Erzu­
rumlu Seyyid Feyzullah Efendi', Şems-i Tebrizf ahfadındandır.
Dolayısıyla Nakibzadeler, Seyyid Feyzullah Efendi' den dolayı
Şemsi Tebrizi'nin ahfadından gelmiş olmaktadırlar.
Şems-i Tebrfzi'nin asıl adı, Mevlana Muhammed bin Ali' dir.
Tebrizli olup, Şemseddin, "dinin güneşi" lakabıyla meşhur ol­
muştur. Evliyanın büyüklerindendir. Ebu Bekr-i Kirmanl'den
ve Baba Kemal-i Cündl'den feyz almıştır. Şems-i Tebrizi,
"Benim bir serim (başım), bir de sırnm vardır. Başımı sana feda
ettim. Sırnmı da oğlu(rri) Sultan Veled'e verdim dermiştir. 645

142
Levent Şahverdi Arşivi
(m. 1247) senesinde Konya' da yedi kişi tarafından şehit edil­
miştir.
Şems-i Tebrizi'yi şehid edenler arasında, Mevlana'run oğlu
Alaeddin'in de bulunduğu rivayet edilir. Bu yedi kişinin her
birisi kısa bir süre sonra çeşitli belalara uğrayarak öldüler. Bir
gece Su ltan Veled, rüyasında Şems-i Tebnzi'nin cesedinin bir
kuyuya ahldığıru gördü. Uyanınca, yanına en yakın dostların­
dan birkaçını alarak, gördüğü kuyuya gittiler. Cesed hiç bo­
zulmamışh. Mevlana'nın medresesine defnettiler.

Feyzullahzadeler ile Köprülüzadeler Akrabadır


Şeyhu'l İslam Seyyid Feyzullah Efendi' nin oğullarından
şeyhülislamlık makamına yükselenler olmuştur. Şeyhülislam
Feyzullah Efendi, kızlarını da ünlü ulema ve vezir ailelerine
mensup kişilerle evlendirmiştir. Bilhassa Minkanzadeler ve
Köprülüzadeler ile akrabalık bağlan kurmuştur. Şeyhülislam
Haa Seyyid Feyzullah Efendi'nin kızlarından Zübeyde Hanım
(Erzurum / 1 690-Amid / 1 728), Köprülü-zade Abdullah Paşa
(1675-1735) ile evlenmiştir ( 1 701 ). Bu evlilikten çocukları ol­
muştur. Bu evlilikten 7 oğlu var. Abdullah Paşa'run kızlarının
adı bilinmiyor. Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin oğullarından
İbrahim Enveri (İstanbul / 1 684-Bursa / 1 709), Köprülüzade
Amcazade Sadrazam Hüseyin Paşa'nın kızı Rahmiye Hanım
(1685-1774) ile evlenmiştir. Bu evlilikten çocukları olmuştur.
Bu evliliklerden dolayı, Köprülüler sülalesiyle Şeyhülislam
Feyzullah ailesi hısım olmuşlardır. Bu evlilikten dolayı, Köp­
rülüler sülalesiyle Nakibzadeler hısım olmuşlardır. Nakibza­
deler sülalesi, Rumeli kazaskeri, Şeyhilislam Feyzu llah
Efendi'nin ahfadındandır. Nakibzadeler ile Köprülüler sülalesi
birbiriyle akrabadırlar. Arşiv kayıtlarında Nakibzadeler olarak
bahsedilen bu ailenin Köprülü Mehmet Paşa'nın ahfadından
gelen Köprülüzadeler ile akrabalıkları bulunuyor. Köprülüler
sülalesi ile Şeyhülislam Feyzullah Efendi ailesi hısım olmuş­
lardır.
Osmanlı arşivi kayıtlarında yer alan, Şeyhülislam Feyzullah
Efendi'nin oğulları Rumeli kazaskeri Şeyhülislam Feyzullah
Efcndi'nin ahfadından olan "Feyzullahzadeler / Nakibzade­
ler" ile Selanik Kazası Lankaza Nahiyesi Kayalar (Kocaak) kö­
yüne ait Temettuat Defteri ve Nüfus Defteri kayıtlarında adı
geçen "Kapucuzadeler" namı diğer "Nakibzadeler" ailesinin

143
Levent Şahverdi Arşivi
birbiriyle akraba olmaları muhtemeldir. Bu takdirde, Selanikli
Nakibzadeler ile Köprülüzadelerin birbiriyle kız alıp vermeleri
sebebiyle hısım olmaktadırlar.
Kocacık (Kayalar) köyünün mutasarrıfı olan Kapucuzade­
ler "Nakibzadeler" ile diğer Nakibzadeler (Feyzullahefendi­
zadeler) arasında bir hısımlık ya da sıhriyet bakımından bir
bağ bulunuyorsa (ki bize göre bulunuyor); bu takdirde her iki
ailenin de birbiriyle akraba oldukları anlaşılmış olur. Bu du­
rumda, Feyzullahzadeler (Nakibzadeler) ile Köprülüzadelerin
akrabalıkları vesilesiyle Kocacıklı Kapucuzadeler (Nakibzade­
ler) akraba olmaktadırlar.
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım tarafı­
nın Köprülüzadeler ile akraba olduğu görüşünün ileri sürül­
mesi buna dayanıyor olabilir.
Köprülü Mehmed Paşa'nın annesinin Türk, babasının Ar­
navut olduğu söyleniyor. Bu konunun merhum Yılmaz Ôztu­
na'nın dediği gibi detaylı olarak araştırılması gerekir.
Atatürk' ün Arnavut kökenl i olduğu yolundaki iddia ve görüş­
lerin temeli buna dayanmaktadır.
Salih Bozok, Atatürk' ün uzaktan akrabası olarak bilinir.
Atatürk'ün uzak bir akrabası ve sonraları yaver olan Salih Bo­
zok'un67 oğlu Cemil Bozok hem Ali Rıza hem de Zübeyde'nin
ailesiyle akraba olduklarını iddia etmiştir.
Atatürk'ün yaveri Salih Bozok'un oğlu Cemil Bozok'un bu
iddiasını BOA kayıtları da doğrular niteliktedir. Bunun anlamı
Atatürk'ün babasıyla annesinin aralarında da akrabalık bağları
olduğudur. Cemil Bozok, baba tarafından dedesi Sefer
Efendi'nin Arnavut kökenli olduğunu da söylemektedir.
Atatürk' ün akranı ve uzak akrabası Salih (Bozok) Kulekah­
veleri (Selanik sahilinde, Beyaz Kule yakınındaki kahveler)
semtindeki karısının ailesi tarafından sahn alınmış olan evler­
den birinde oturuyordu. Daha sonraları Atatürk' ün sadık ya­
verlerinden birisi olan Salih Bozok'un kuzeni Nfıri611 (Conker)
de kapı komşusuydu. Yine Atatürk'ün yakın arkadaşı ve aynı
zamanda Salih' in kayınbiraderi olan Fuat (Bulca} da Selanik'te
biiyümüştü69.
Annesinin Türk, babasının Arnavut olduğu söylenen Köp­
rülü Mehmed Paşa'nın kardeşi Mustafa Hasan Ağanın oğlu
A mcazade Hüseyin Paşa'nın kızı Hatice Rahmiye Hanım

144
Levent Şahverdi Arşivi
(1686?-1 774), Ru meli Kazaskeri Şeyhülislam Feyzullah
Efendi'nin oğlu İbrahim Enveri Efendi (1684-10,1709) ile ev­
lenmesiyle, Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin kızı Zübeyde
Hanım' ın da, Köprü lüzade Numan Paşa'nın oğlu Abdullah
Paşa (1675-1 735) ile evliliğinden dolayı Şems-i Tebrizi ahfadın­
dan olan Seyyid Feyzullah Efendi'nin ahfadından Nakibzade­
ler ailesi ile hısım olmuşlardır. Nakibzadeler ile Köprülülerin
akrabalığı bu evlilikten dolayıdır. Dolayısıyla Sofuzadeler ile
Köprülüler / Köprülüzadeler akrabadırlar.
Köprülüler, Köprülüzadeler, Osmanlı tarihinin en ünlü
vezir ailesidir. Tarihi kaynaklar, Köprülü Mehmet Paşa'nın an­
nesinin Türk, babasının Arnavut olduğunu yazar. Köprülü
Mehmet Paşa'nın babası Hüseyin Ağa, Güney-Doğu Arnavut­
luk' ta Berat (Arnavut Belgrad'ı) sancağında Rudnik köyünde
doğmuş, Türk asıllı bir hanımla evlenmiş ve anlaşıldığına göre
gene aynı köyde ölmüştür.
Köprülü Mehmet Paşa'nın bilinen tek erkek kardeşi olan
Mevlevi Amca Mustafa Hasan Ağadır. Güney-dc;>ğu Arnavut­
luk' ta Berat (Arnavut Belgrad'ı) sancağında 1590'a doğru Rud­
nik (Ruznik / Roşnik) köyünde doğmuştur. Mevlevi Amca
Mustafa Hasan (1590?-?) Ağanın neslinden gelenlere " Amca­
zadeler" denilmektedir.
Köprülü Mehmed Paşa'nın bilinen tek erkek kardeşi Mevl­
evi Amca Hasan Ağanın (1590?-?) tarihi kayıtlardan, "Hacı"
ve "Sofu" lakaplarıyla anılmış olduğunu öğreniyoruz.
Meşhur dört sadrazamın en yakın akrabası olan Amca
Hasan Ağanın uzun bir süre yaşadığı, kaynaklarda "Hacı",
"Sofu" gibi unvanlarla anılmış olduğu, birçok hayır ve hasenat
kurumları ihdas ederek vakfetmiş olduğu, dindar bir insan ol­
duğu ve sonradan Mevlevi tarikatına intisap ettiği anlaşılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım ailesi­
n i n, Köprülü Mehmet Paşa'nın kardeşi Sofu Hasan Ağa ile
olan ilgisinden, herhangi bir akrabalığından dolayı "Sofuza­
deler" adını almış olması muhtemeldir. Yani Zübeyde Ha­
rum'ın ailesinin, Köprülüzadeler ile bir akrabalığı bulunması
sebebiyle bu adı almış olabilir.
Dolayısıyla, Zübeyde Hanım ailesinin "Sofuzadeler" ol arak
anılmasının bir sebebi, Şeyhülislam Erzurumlu Feyzullah
Efendi' den dolayıdır. Şeyhü lislam Erzurumlu Feyzullah

145
Levent Şahverdi Arşivi
Efendi ve Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin kızı Zübeyde
Hanım, Köprülüzade Numan Paşa'nın oğlu Abdullah Paşa
(1675-1 735) ile evlidir. Bu aileden birden çok müderris, kadı ve
şeyhülislam yetişmiş olması sebebiyle bu adın verilmiş olduğu
anlaşılmakla birlikte, Selanikli ailelerden "Nakibzadeler" ile
akraba olan Sofuzadeler ailesinin öteden beri Mevlevi ve Hal­
veti tarikatına mensup bulunm aları, Selanik ve çevresinde din­
dar insanlar olarak tanınmış olmalarından dolayı,
"Sofuzadeler" adıyla anılmış olmaları da mümkündür.
Amca Hüseyin Paşa; Köprülü Mehmed Paşa'nın kardeşi
Mevlevi Mustafa (Hacı Sofu Mustafa Ağa) Hasan Ağanın oğ­
ludur. Amzacade Hüseyin Paşa da sonradan babası Hasan Ağa
gibi Mevlevi olmuştur. Günümüze kadar gelen ve ünlü üyesi
çağdaş büyük tarihçi Fuad Köprülü bu ailedendir.
Amca Hasan Ağanın doğum tarihi gibi, onun öldüğü tarih
hakkında da kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak onun 28
Nisan 1695'te (14 Ramazan 1106) vakfına görevli atamış ol­
ması, Amca Hasan Ağanın bu tarihte hayatta olduğunu gös­
termektedir. Mevlevi Amca Mustafa Hasan (1590?-?) Ağanın
neslinden gelenlere "Amcazadeler" denilmektedir.
Amcazade Hüseyin Paşa'nın Ayşe Hanım, Hatice Rahmiye
Hanım, Şerife Sulfüye Hanım adlarında üç kızı bulunuyor.
Amcazade Hüseyin Paşa kızı Hatice Rahmiye Hanım (1 686?-
1 774), Rumeli Kazaskeri Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin
oğlu İbrahim Enveri Efendi (1684-10,1709) ile evlenmiştir.
Oğlu Amcazade Hüseyin Paşa'nın 1698' de (H. 1110) Edime
Paşa Kapısı'nda yaphrdığı çeşmenin kitabesinde geçen "Rfıh­
ı pederi şad ola" ibaresi, onun bu tarihte hayatta olmadığını,
muhtemelen 1695 ile 1 698 yılları arasındaki bir tarihte vefat
etmiş olduğunu gösteriyor.
Amca Hasan Ağa Vakfı, 17. yüzyılın ikinci yarısında Köp­
rülü Mehmet Paşa'nın kardeşi Amca Hasan Ağa tarafından,
Prevadi'ye bağlı Yenipazar Kazası'nın köylerinden olan Koz­
luca' da kurulmuştur. Vakfa bağlı başlıca kurumlar Kozlu­
ca' daki cami, medrese, mektep, çeşme, dükkanlar, han,
hamam; Kara Hüseyin Köyü'ndeki cami; Varna' daki debbağ­
hane; Rusçuk ve Devne' deki değirmenlerdi. Vakfiyesi buluna­
madığından hangi şartlarda ve ne zaman kurulduğu
konusunda tarihi tam olarak tespit edilememektedir.

146
Levent Şahverdi Arşivi
Amcazade Hasan Ağa Vakfı, Osmanlı arşivinde bulunan
evkaf defterleri kayıtlarına göre tahmini 1695 (H. 1106) veya
bundan birkaç yıl öncesi bir tarihte kurulmuş olabilir. Çünkü
bu tarihte bizzat Hasan Ağa tarafından vakfa duağu atandı­
ğına göre vakıf ya bu tarihte ya da bundan daha önceki bir ta­
rihte kurulmuş olmalıdır. Vakfın tespit edilen ilk mütevellisi,
vakıfın (vakfı kuranın) Amca Hasan Ağanın damadı Enişte Ali
Bey (El-Hac Ali Bey / ölümü Kahire 1728) idi. Hicri 1137 /
M.1724) tarihli defterde "mütevelli Ali Ağa merkum" kaydı
bulunuyor. Ondan sonra vakfı, oğlu Amcazade Hüseyin Paşa
Vakfı mütevellileri yönetmeye başlamıştır. Böylece ilk müte­
velliden sonrakilerin hepsi vakıfın (vakıf kurucusunun) so­
yundan gelenler olmuştur. 19. yüzyılın ortalarından itibaren
vakıf iki mütevelli tarafından idare edilmeye başlanmıştır.
Köprülüler ailesinden çok sayıda vezir ve sadrazam vardır.
Köprülüler ve Köprülüzadeler özellikle cami, tekke ve zavi­
yelere ve vakıflara önem vermişlerdir. Köprülüler ve Köprü­
lüzadeler özellikle Mevlevihanelere özel olarak ilgi duymuş
ve yakınlık göstermişlerdir. Balkanlar ' da ve Girit Adası gibi
yerlerde Mevlevihanelerin kurulmasında destek olmuşlardır.
Hacı Damat Fazıl Numan Paşa, Selanik'te cami ve tekke yap­
tırdı. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın bile Giritli Mevlevihane
postnişini Derviş Ali Dede'ye ilgisi ve saygısı vardır. Nitekim
Ahmet Paşa Kandiye' den ayrılırken bizzat dergaha giderek
vedalaşmıştır. Girit tekkesi güzel bir vakıf gelirine ve iyi bir
idareye sahip bulunuyordu. Girit'te bulunan tarikatlar ve hiz­
met veren tekkelerin çoğunluğu Arnavutların, Arnavut kö­
kenli şeyh ve dervişlerin eliyle hizmet vermektedirler.
Balkanlar' da hizmet veren Mevlevihanelerin birçoğu Arna­
vu tların, Arnavut kökenli şeyh ve dervişlerin eliyle hizmet
vermektedirler. Selanik Mevlevihanesi'nin banisi (kurucusu)
olarak bilinen Edirne ayanından (ileri gelenlerinden) zengin
bir sipahinin oğlu olan Ekmekçizade Ahmet Paşa'nın Arnavut
asıllı olduğu söyleniyor. Ekmekçizade Ahmet Paşa (Başdefter­
dar, Edirne / ?-İstanbul / 1 618) aslen Edirnelidir. Bazı kaynaklar
Edirne doğumlu olan Ekmekçizade Ahmet Paşa'nın "Arna­
vut" olduğunu belirtmektedirler. Bazı kaynaklara göre kökleri
Şiraz' a dayanan Muhyi'-i Gülşeni (Muhyi Çelebi), Kahire' deki
Gülşeni topluluğunun bir üyesidir. 1528' de Edirne' de doğmuş,
1605'te Mısır' da vefat etmiştir. Gülşeniliğin tarihi ve Osmanlı

147
Levent Şahverdi Arşivi
şairleri arasında Gülşeniliğin yeri bakımından en dikkate
değer kişi, hiç şüphesiz Edirneli Muhyi'dir (1528-1604).
Edime' de Ekmekçizadeler diye arulan köklü bir aileye men­
sup ve ulemadan Fethullah Efendi'nin oğlu, Gülşeniliğin ileri
gelenlerinden Muhyi Gülşeni'nin kardeşi olan Ekmekçizade
Ahmet Paşa'run Selanik'te ihya ettiği Mevlevihanenin kurulu­
şunun hemen sonrasında dergahta hizmet veren meşihatın
(şeyhlerin) arasında Şeyh Hasan adının bulunması, O'nun
Köprülü Mehmet Paşa'nın tek erkek kardeşi olan Mevlevi
Amca Mustafa Hasan (1590?-?) Ağanın olduğunu akla getir­
mektedir.
Hasan Ağa ve oğlu Amcazade Hüseyin Paşa'nın yukarıda
belirtmiş olduğumuz gibi Mevlevi tarikatına intisap etmiş ol­
duklarını biliyoruz. Ancak yukarıda geniş bir şek.ilde bahset­
tiğimiz Amca Hasan Ağanın postnişin ya da derviş olduğuyla
ilgili herhangi bir kayıt yoktur.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
haricinde bir de duagu Şeyh Hasan bulunuyor. Burada sözü
edilen iki Hasan' dan birisi Sofu Mustafa Hasan Ağa ise diğer
Hasan kimdir? Dolayısıyla, Selanik Mevlevihanesi'ne Postni­
şini Şeyh Hasan Efendi'nin Sofu Mustafa Hasan Ağa oldu­
ğuyla ilgili mevsuk bir belge yoktur.
Dolayısıyla, 1663 yılına ait belgede Selanik Kalesi haricinde
Ekmekçioğlu Ahmet Paşa Mevlevihanesi'ndeki Şeyh Hasan
Efendi'nin Selanik Mevlevi-
hanesi'ne Postnişin olarak
atandığı belirtilen Mevlevi
Postnişini Şeyh Hasan Efen­
di' nin başka biri olduğu an­
laşılıyor. Ayrıca, Selanik
Mevlevihanesi Postnişini

:\.f I • Hicri1046 / Miladi 1 636 tarihli


'C: �1
-....__
.. .,,
... �.;' ô-� ADFEd 92 Nolu Tahrir Defteri (Se­

� � -ıw (11 . l
lanik Yörükarı) defteri, s. 1 -3-Hacı
--. ı Hasanlı Obas111111 kayıtları görülü­
.. .
yor. Atatürk'ürı Dedesinin Dedesi
,, ... .. �:
-;;t., _J\
oları Selanik Mevleviharıesi Postni­
t -' � �br, � şini Şeyh Hacı Hasan'111 "Hacı Ha­
.. .. .,,.
., sanlı Türkmen Cemaatinden olması
.l,;:_ ......�

� _,__ � � �... kuıroetle muhtemel görünmektedir.

1 48
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh Hasan Efendi'nin mevlevihaneye dua- gu olarak atanma­
sını istediği kişinin de adı belgelere göre Hasan Efendi' dir.
Aynı tarihlerde Selanik Mevlevihanesi'nde Hasan adıyla
görevl i iki ayrı kişi bulunmaktadır. Birisi Postnişin Şeyh Hasan
Efendi, diğeri Aşı'.'ırhan ve Dı'.'ıagı'.'ı Derviş Hasan Efendi.
Selanik' te Kocacık Yörüklerine ait Tapu Tahrir Defterlerinde
aynı Anadolu' daki şehirlerindeki mahalleler nasıl ki yeni inşa
edilen mescitlerin çevresinde ve buraya yerleşen Türkmen -
Yörük aşiret ve cemaatlerinin adıyla mahalleler teşkil edilerek
kurulmuş ise, Selanik vilayetindeki mahallelere de buraya yer­
leşen Türkmen - Yörük cemaatlerinin adları verilmiştir.
Selanik Vilayeti merkez mahalleleriyle ilgili Tapu Tahrir
Defterlerindeki kayıtlarda, Ali Paşa Mescidi Mahallesi, Hacı
Mümin Cemaati Mescidi, Hacı Hasanlu Cemaati Mescidi,
Emir Yusuf Mahallesi, Sofular cemaati gibi Türkmen Yörük
obalarının adları ve kayıtları bulunuyor70•
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
Tapu Tahrir Defterlerinde adı geçen Şeyh Hasanlı Obası ya da
Sofular Cemaatine mensup bulunmuş olması kuvvetle muh­
temeldir. Tapu Tahrir Defterlerindeki kayıtlarda Eğribucak ka­
zasında Selanik Yörüklerinden Hasanlu, Hacı Hasanlı
Obasının iskan edilmiş olduğu yazılıdır. Zaten anlatılarda da
Zübeyde Hanım ailesinin ilk olarak Eğribucak ve havalisine
iskan edilmesiyle ilgili bilgiler yer alıyor. Rivayetlerde anlatı­
lanlar ile kayıtlarda verilen bilgiler birbirini destekleyerek doğ­
rulamaktadır.
Burada sözü edilen Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
Hasan Efendi, Mustafa Kemal ATATÜRK' ün hem annesi Zü­
beyde Hanım hem Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi tarafın­
dan dedesinin dedesinin dedesidir.
Şöyleki; Mustafa Kemal ATATÜRK' ün annesi Zübeyde Ha­
nımefendi ile Mustafa Kemal ATATÜRK'ün babası Ali Rıza
Efendi'nin ailesi tarafının şeceresi Şeyh Hasan Efendi' den bir­
leşiyor.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi, Mus­
tafa Kemal ATATÜRK'ün annesi Zübeyde Hanım tarafından
dedesirıirı dedesinin dedesidir. Şöyle ki; Selanik Mevlevihanesi
Postnişini Şeyh Hasan, Şeyh Hasan'ın oğlu Ali Ağa (veya Ab­
dullah, nüfus defterlerindeki kayıtlar böyle), Ali Ağa'run oğlu

149
Levent Şahverdi Arşivi
Mehmed Ağa, Mehmed Ağa'nın oğlu İbrahim Ağa (İbrahim
Yorgani), İbrahim Ağa'nın oğlu Feyzullah Ağa, Feyzullah
Ağa'run Kızı Zübeyde Harum, Zübeyde Hanım'ın oğlu Mus­
tafa Kemal ATATÜRK.
Yine aynı şekilde Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
Hasan Efendi, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün babası Ali Rıza
Efendi tarahndan dedesinin dedesinin dedesidir.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
nüfus defterleri ve diğer bazı defterlerdeki kayıtlara göre Ali
Ağa (veya Abdullah) ve Şeyh Ahmed Efendi adında iki oğlu
bulunuyor.
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Ali Ağa'nın Sofu Mustafa, Sey­
yid Hacı Hasan Ağa ve Mehmed Ağa / efendi adında üç oğlu
bulunuyor.
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu meşayıhtan Hacı Ahmed Efen­
di'nin Seyyid Mehmed Sadık Efendi, Şeyh Yakup Efendi, Şeyh
Mehmed Ali Efendi, Şeyh İbrahim Edhem Efendi ve Şeyh Hacı
Ali Rıza Efendi adında beş oğlu bulunuyor.
Mustafa Kemal ATATÜRK' ün annesi Zübeyde Hnaırn'ın ai­
lesi tarafı Şeyh Hasan Efendi'nin oğullarından Ali Ağa (veya
Abdullah) tarafından geliyor.
Mustafa Kemal ATATÜRK' ün babası Ali Rıza Efendi'nin ta­
rafı ailesi Şeyh Hasan Efendi'nin oğullarından meşayıhtan
Şeyh Ahmed Efendi tarafından geliyor.
Selanik Vilayeti Nüfus defterleri, ternettuat defterleri, tapu
ve tahrir kayıtları gibi Osmanlı arşivinde bulunan ve Ata­
türk'ün ailesiyle ilgili olarak tespit ettiğimiz 300'e yakın kayıt­
larda yer alan belgeler bu bilgileri doğrulamaktadır.

Hacı Sofu Ailesinin Arşiv Kayıtlan


Osmanlı arşivinde, Sofuzadeler ailesine ait kayıtlar bulun­
maktadır. Bu kayıtlara göre, Sofuzadeler ailesinin Selanik vi­
layetinin değişik mahallerinde ikamet ettikleri anlaşılıyor.
Tahrir defterleri, Nüfus Defterleri, Temettuat Defterleri gibi
Selanik ve bağlı ilçe ve köylerine ait kayıtlarda bu aileye men­
sup insanların değişik yerlerde arazi ve mülklerinin, çiftlikle­
rinin olduğu anlaşılıyor.
Arşiv kayıtlan Sofuzadeler ailesi fertlerinden Selanik dışın­
daki şehirlerde değişik görevlerde bulunmuş olduklarını gös­
termektedir.

150
Levent Şahverdi Arşivi
- ., 1

ttJip � /,
/-t,;il &tt� . . .. .
� · "�
�. . * � �- · '. J,JU


,•

Jt u.-
.A,,rJ
. tJ}I � JJ a � ·�. ""
-�

JJ· ·
iJ)i �' -iıJ: t� ·IJJ# '1t:
" � •
-
,. ,:. · -;;:
• •
t; · -dl:- �
"- ., : ··
,.
·'

§
. .
.,.;;- , �,& � d &J.. .JS
Alff· �
iP
d l.J
(. . •

� �"'t" �".
TTd 7-H.883 / M. 1478-Kocacık Yöriikleri, 269.s. 534 - 535-
Selanik Vilayeti Ali Paşa mescidi Malta/lesi

Örneğin; Osmanlı arşivinde, Kale-i Sultaniye' de Sofuzade


Hacı Hasan Efendi'nin mutasarrıf olduğu arazilerinin bulun­
duğuna dair, Sofuzade Mehmed Efendi'nin, Selanik'e yarım
saat mesafedeki kışlanın suyolculuk hizmetinde görevli ol­
duğu, yine Sofuzade Mehmed Efendi'nin memleket mimarlı­
ğına tayin edildiğine dair kayıtlar bulunmaktadır. Sofuzadeler
ailesinden olan bu kişilerin Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi
Zübeyde Hanım ve Zübeyde Harum'ın babası Sofuzade Fey­
zullah Ağa ile akraba oldukları anlaşılıyor.
Selanikli "Sofuzadeler" ailesinin nüfus bilgileri, Selanik Vi­
layeti Ali Paşa Mahallesi'ne ait Nüfus Defterlerinde bulunu­
yor. 7 Numaralı Hicri 883 / M. 1478 tarihli Kocacık Yörükleri

1 51
Levent Şahverdi Arşivi
Defterinde (269.s. 534- 535)-Selanik Vilayeti merkez mahalle­
lerinden birisi Ali Paşa Mescidi Mahallesi'dir. Dolayısıyla, Ali
Paşa Mahallesi, XV. yüzyıla ait tapu tahrir defetrlerinde kayıt­
larına rastlıyoruz.
Ali Paşa Mahallesi'nin bu aileye ait mal varlıkları Selanik
Vilayeti Temettuat Defterlerinde yer alıyor. Arşivdeki kayıtla­
rına göre Sofuzade ailesinden "Hacı Sofu oğlu Ali", Selanik'te
Ali Paşa Mahallesi nüfusuna kayıtlı bulunmaktadır. Diğer bir
Sofuzade ailesi "Sofuzade Seyyid Mehmed Efendi" ise Sela­
nik' te Hayreddincik Mahallesi nüfus ve Temettuat Defterle­
rinde kayıtlıdır. Sofuzade Seyyid Mehmed Sadık Efendi, Şeyh
Hasan Efendi'nin oğlu meşayigtan şihg Ahmet Efendinin oğ­
ludur.

Hacı Sofu Ailesi ve Çocukları


Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'ın " . . . Zübeyde
Hanım Lankaza'da doğmuştu. Okuma ve yazma bildiğinden
o zamanın tabirine göre kendisine "Zübeyde Molla" derlerdi"
ifadesinden, Zübeyde Hanım'ın mensup olduğu "Sofuzade­
ler" ailesi fertlerinden "Molla" olarak da bahsedilmiş olduğu
anlaşılıyor.
Osmanlı arşivinde bulunan kayıtlarda yer alan bilgilere
göre, Zübeyde Hanım ailesinin bir kolunun Molla Ali, Molla
Hasan, Molla Ahmet gibi adlarla bilinmesi, bir başka ifadeyle
"Molla" veya "Mollalar" sülalesi olarak anılmış olmasından
dolayı kendisine "Zübeyde Molla" denilmiş olduğu anlaşılı­
yor.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım tarafı ailesinin şecere­
sinde dip dedesi olarak gösterilen "Molla Hasan" hakkında
yapmış olduğumuz araştırma neticesine göre Arşiv belgele­
rindeki kayıtlardan, Selanik ve çevresinde sıklıkla rastlanılan
isimlerin başında "Molla Ali, Mol l a Ahmet, Molla Hasan" gibi
isimler geliyor. Mol l a Hasan zevcesi Ümmühan oğlu Ali ve
Receb ve kerimeleri Emine ve Ayşe, Sülüce Mahallesi'ndc ka­
yıtlan bulunuyor. Örneğin; Molla Hasan oğlu Ali, Molla Hasan
kızı Emine, Molla Hasan kızı Ayşe, Molla Hasan oğlu Recep,
Molla Hasan ze v ceı;i Ümmühan, oğlu Ali ve Receb ve kerime­
leri Emine ve Ayşe, Molla Hasan bin Ferhad Hoca, Ferhad
Hoca bin Yusuf, Molla Ahmet bin Ali Beğ ve karındaşı Mehmet
ve Ahmet ve Şaban ve Ali, Moll a Ahmet zevcesi Fatihan

1 52
Levent Şahverdi Arşivi
Hanım, Molla Ali'nin oğulları; Molla Ahmet bin Ali Beğ ve ka­
rındaşı Mehmet ve Ahmet ve Şaban ve Ali, Molla Halil ve İb­
rahim ve Salih ve Yunus benune Hacı Hasan, Molla Hasan bin
Hacı İsmail, Molla İsmail bin Hasan Efendi, Molla İsmail oğlu
İbrahim ve Mustafa Ağalar (İbrahim ve Mustafa Ağalar ebnanı
Molla İsmail), Molla Mehmet oğlu Ali ve Mehmet, Molla Mus­
tafa bin Ferhad Hoca, Molla Mustafa bin Hacı Numan, Molla
Mustafa bin Hacı Süleyman, Molla Mustafa, Langaza nahiyesi
Karacaköy, Molla Osman bin Hasan, Molla Salih bin Abdullah,
Molla Salih bin Kurt Ali.
Sıdıka bintü Yorgani Şerif İsmail Ağa ve validesi Zeynoş
Molla bintü Ali, Ali Ağa zevcesi Ayşe Hatun, Emine ve Hasan
ve Şevki ve Ahmet Efendiler ve Niğmetullah ve Sıdıka ve Ha­
tice H anımlar ebnanı Ali Ağa, Kadri Efendi ve İzzet Efendi eb­
nanı Halil Efendi, İsa Ağa bin El Hac Kadri Ağa, Melek Hatun,
Mustafa Ağa bin İsmail Ağa ve diğerlerinin kayıtları bulunu­
yor.
Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım tarafı ailesinin soyu ile
ilgili olarak yayımlanmış diğer bir şecerede ailenin ilk dedesi
Molla Hasan olarak gösteriliyor.
Genelkurmay ATASE Başkanlığı arşivinde bulunan, daire
şeklindeki Osmanlıca olarak hazırlanmış, üzerinde tarih bu­
lunmayan ve kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen, Süley­
man Sırrı Bey'deki şecereyle büyük benzerlik gösteren bu
şecerede ailenin bilinen ilk ismi (dip dedesi) olarak soyağacı
Molla Hasan' dan başlamaktadır. Molla Hasan'ın İbrahim Ağa
(Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağanın babası ), Hacı
Sofu, Mustafa Ağa ve Nefise Molla'nın babası Hacı Abdullah
ile birlikte toplam dört çocuğu görülmektedir. Mevcut şece­
rede verilen Molla Hasan'ın babasının adı belirtilmiyor.
Selanik Vilayetine ait 1 845 tarihli Temettuat Defterleri ve
1 831-1843 yılları arasında yapılmış olan nüfus sayımlarını
(erkek nüfus yer alıyor) içeren toplam her mahalleye ait beş
defter üzerinde yapmış olduğumuz araştırmaya göre, Langaza
ve Gelemeriye nahiyelerine bağlandığı anlaşılan Kapucular71
köyünde çiftlik sahibi olarak iki ayrı "Ali oğlu Hasan" kaydı
bulunuyor.
"Ali oğlu Hasan" kayıtlarından birisi "Ali oğlu Molla
Hasan" olup, Selanik Merkez Musa Baba Mahallesi'nde ika­
met ettiği belirtiliyor. Diğeri ise, "Ali Ağa oğlu Hacı Hasan

153
Levent Şahverdi Arşivi
Ağa" olup Selanik Merkez Muid Alaaddin Mahallesi'nde ika­
met ettiği belirtiliyor. Ayrıca Hicri 1247 / Miladi 1831 tarihli
Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterinde yer alan Yorgancı
Molla Hasan oğlu Salih (1825-?) ve Ömer (1827-?) kaydından
Muid Alaaddin Mahallesi'nde ikamet eden bir Molla Hasan
bulunduğunu öğreniyoruz. Ancak burada sözü edilen Molla
Hasan'ın baba adı belirtilmiyor.
Dolayısıyla arşiv kayıtlarında "Mola Hasan" adıyla geçen
iki isme rastlıyoruz. Musa baba Mahallesi'nde ikamet eden
"Ali oğlu Molla Hasan", diğeri ise Muid Aladdin Mahallesi
Nüfus Defterinde adı geçen Salih ve Ömer'in babaları olan
"Yorgancı Molla Hasan" . Yine Muid Alaaddin Mahallesi
Nüfus Defterinde kayıtlı olan ve aynı mahallede ikamet eden
"Ali Ağa oğlu Hacı Hasan Ağa" adını bunlara ilave etmemiz
gerekiyor. Bu isimleri sırasıyla Nüfus Defterlerindeki kayıtla­
rına göre incelemeye çalışalım:
Selanik Vilayeti merkez mahallelerine ait nüfus ve Temet­
tuat Defterlerinin tamamı üzerinde yapmış olduğumuz ince­
lemede, Selanik merkezde "Ahmet oğlu Ali, Mehmet oğlu Ali"
gibi çok sayıda "Ali" adına rastlanıyor. Bununla birlikte arşiv
belgelerinde, Selanik Vilayeti merkez mahallelerinde birden
fazla "Ali oğlu Hasan" adıyla isim kayıtlı bulunuyor.
Osmanlı arşivinde bulunan Selanik Vilayeti Nüfus Defteri
kayıtları üzerinde yaphğımız araşhrmada, Hicri 1247 / Miladi
1831 tarihli Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterinde, Yor­
gancı Molla Hasan oğlu Salih (1825-?) ve Ömer (1827-?) kay­
dından Muid Alaaddin Mahallesi'nde ikamet eden bir Molla
Hasan bulunduğunu öğreniyoruz.
Selanik Vilayeti merkez mahalleleri genelinde kayıtlarda
yer alan "Ali oğlu Hasan" isimleri şöyle: Kazaz Hacı Musa Ma­
hallesi'nde 6 adet, Musa Baba Mahallesi'nde 3, Yukarı Kale Or­
tamescidler Mahallesi'nde 1, Pintihasan Mahallesi'nde 1,
Timurtaş Mahallesi'nde 1, Muid Alaaddin Mahallesi'nde 4
adet olmak üzere, toplam 16 adet "Ali oğlu Hasan" kaydı bu­
lunuyor. Selanik Merkez Musa Baba Mahallesi'nde ikamet
eden Ali oğlu Molla Hasan' ın, Kapucular köyündeki çiftliğine
ait arazi ve Temettuat Defteri kayıtları bulunuyor72•
1845 tarihli Kazaz Hacı Musa Mahallesi Temettuat Defteri
kayıtlarında birisi "Ali oğlu Hacı Hasan" olmak üzere 3 ayrı
"Ali oğlu Hasan" adı bulunuyor. Kayıtlarda adı geçen "Ali

154
Levent Şahverdi Arşivi
oğlu Hasan"lardan birisinin Kapucular köyünde çiftliği bulu­
nan "Ali oğlu Molla Hasan" olduğu anlaşılıyor. Ancak, Mer­
hum Atatürk'ün sağlığında yapmış olduğu söylenen mevcut
şecerede adı geçen ve ilk isim olarak verilen Molla Hasan'ın
İbrahim Ağa (Zübeyde Hanım'ın dedesi), Hacı Sofu, Mustafa
Ağa adında çocukları görülüyor.
Fakat Musa Baba Mahallesi nüfus kayıtlarında tespit etti­
ğimiz üç adet "Ali oğlu Hasan' dan hiçbirisinin çocukları ara­
sında mevcut şecerede verilen Molla Hasan'ın çocuklarından
İbrahim, Hacı Sofu, Mustafa gibi isimlere rastlanmıyor. Dola­
yısıyla, Lankaza nahiyesi Kapucular köyü çiftliğinde mutasar­
rıf olan ve Temettuat Defterinde Musa Baba Mahallesi'nde
ikamet ettiği belirtilen " Ali oğlu Molla Hasan'ın", mevcut şe­
cerede adı geçen " Ali oğlu Molla Hasan" olmadığı anlaşılıyor.
O halde burada yani mevcut şecerede Atatürk' ün bahset­
miş olduğu "Molla Hasan" ailenin en dip dedesi olarak yazıl­
mışbr. Bu isim, 1830-1 843 yılları arasında yapılan nüfus
sayımlarında Nüfus Defterlerine kaydedilen " Ali oğlu Hasan"
ya da "Ali oğlu Molla Hasan" şeklinde kaydedilmiş isimlerden
hiçbirisi değildir. Yine aynı şekilde 1845 tarihli Temettuat Def­
terinde adı geçen " Ali oğlu Molla Hasan" da mevcut şecerede
bahsedilen "Molla Hasan" olmadığı; nüfus ve Temettuat Def­
terlerindeki bu isimlerin mevcut şecerede adı geçen "Molla
Hasan" dan daha sonraki yıllan kapsamış olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla mevcut şecerede adı geçen "Molla Hasan" adının
Osmanlı arşivinde kayıtları bulunan Selanik Mevlevihanesi
postnişini Şeyh Hasan olduğu, gerek Nüfus Defterleri ve Te­
mettuat Defterlerinde isimleri zikredilen şahıslara ait bilgiler
ile uyumlu olduğu ve mevcut şecerede işaret edilen kişilere ait
olduğu anlaşılmaktadır73•

Hacı Sofu Ailesi - Sofuzideler


Osmanlı arşivi kayıtlarında verilen bilgilere göre, Haa Sofu
Ailesi, aynı zamanda "Sofuzadeler" olarak bilinen ailedir.
Ailenin en dip dedesi, Tapu Tahrir Defterlerinde ve Nüfus
Defterleri ile Temettuat Defterlerinden Hacı Sofu olarak adı
geçen zal, mevcut şecerelerde (Atatürk'ün hazırladığı söyle­
nen şecerede) Molla Hasan olarak sözü edilen, Selanik Nüfus
Defterlerinde ve Selanik Mevlevihanesi kayıtlarında adı geçen
ve postnişin olarsak görev yapan Şeyh Hasan Efendi' dir.

155
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı arşivinde bu­
lunan Selanik Yörükle­
rine ait Tapu Tahrir
Defterlerindeki kayıtlara
göre; Selanik Vilayeti da­
hilinde Avrathisarı, Lan­
kaza, Gelemeriye, Kara­
dağ, Pravişte, Silistre,
Şumnu, Uzuncaabad-ı
Hasköy, Çirmen, Zağra-i
Atik nahiyelerindeki
"Öksüzlü, Emrudlu, Ba­
labanlu, Kocaömerlü,
Selanik Yörüklerinden Hacı Hasanlı Cemaa­ Usundulu, Çelebilü, Hi­
tine ait kayıtlar (ADFEd 92 Nolu Selanik Yö­ sarlu, Turhasanlu, Ka­
rükan Tahrir Defteri Defteri) sablu, Karaahmetlü, Ha­
sanlu, Hacı Mehmedlü
(Hacı Mihmadlu), Hacı İlyaslı, Şahinoğulları, Fettahoğlu, Bah­
şayışlı, İshaklı, Dedeşlü, Köseömerlü, İlyaslı, Kasımlı, Dede­
balı, Karaali, Bostancalu, Ademlü, Uzuncalu, Karahüseyinlü,
Bayram Dede, Uğurlu Hacı, Hacı Hasanlı vb. gibi isimler taşı­
yan çok sayıda Anadolu' dan göç ettirilerek Balkanlar' da iskan
ettirilmiş Türkmen - Yörük aşiret ve cemaatlerine mensup
gruplar Selanik Yörükleri arasında yer alıyordu74•
Selanik Yörüklerine ait tahrir defterlerindeki kayıtlara göre
bunlardan bir kısmı, Cemaati Hacı Hasanlu, Duraklu, Divanlu,
Mihmatlu, Oğuz (Ökuz) Obası, Armutlu (Ermudlu) Obası, Sa­
manlu Obası, Karacalu Obası gibi çok sayıda Türkmen ve
Yörük obalarının Yörükan-ı Selanik, Eşkünlü olarak yazılmış
oldukları, Selanik Vilayeti Nefsi Eğribucak kazasına tabi Sarı­
göl nahiyesi ve çevresine iskan edildikleri görülüyor75•
Hicri 1046 / Miladi 1636 tarihli ADFEd 92 Nolu Tahrir Def­
teri Selanik Yörükan Defterinde (s.1-3) yer alan Hacı Hasanlı
Obasının adını, Koca Hamzalı, Hacı Hamzalı Yörük cemaat­
lerinin adlarını başlarındaki aşiret ve oba beylerinden aldığı
gibi Sarıgöl ve Eğribucak bölgesinde iskan edilen Hacı Hasanlı
Türkmen Cemaatinin de adını, kendi boy beyi Hacı Hasan'dan
almış olmalıdır.
Dolayısıyla, Osmanlı arşivi kayıtlarına göre Atatürk' ün De­
desinin Dedesi olan Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh

156
Levent Şahverdi Arşivi
Hacı Hasan'ın, Hacı Hasanlı Türkmen Cemaatine mensup bu­
lunması, kuvvetle muhtemel görünmektedir.
Selanik Hayreddincik Mahallesi Nüfus Defterinde76 Sofu­
zade Mehmet Sadık Efendi'nin nüfus kayıtları yer alıyor.
"Uzunboylu karasakallı, imam, Sofuzade Es-Seyyid Mehmed
Sadık Efendi, yaşı 43 (1796 doğumlu-?)" şeklinde bilgi veriliyor.
Bu kayıtta Seyyit Mehmet Sadık'ın babasının adı belirtilmi­
yor. Kendisinden "Sofuzade Mehmet Sadık Efendi" şeklinde
bahsediliyor. 1840 yılına ait Nüfus Defteri kayıtlarında77 ise,
"Ahmet oğlu Mehmed Sadık Efendi" şeklinde kaydedilerek
babasının adının "Ahmet" olduğu belirtilmiştir.
1839 tarihli Nüfus Defterinde "Sofuzade Mehmet Sadık"ın
"Sofuzade" olarak bahsedilmesi, dedesinin (babasının babası)
"Hacı Sofu" olarak bilindiğini veya anılmış olduğunu göste­
riyor. Nüfus Defterinde verilen bu bilgilere göre, burada söz
konusu olan şahıslardan "Hacı Sofu", Sofuzade Ahmed' in ba­
basıdır.
Mevcut şecerede "Molla Hasan" olarak adı geçen ve Arşiv
kayıtlarında Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh Hasan
Efendi olarak zikredilen zattır. Bu bilgiler ışığında, Sofuzade
Seyyid Mehmed Efendi'nin babasının adı " Ahmet" (Sofuzade
olan) olup, kayıtlarda "Sofuzade" olarak geçmektedir. Dolayı­
sıyla Sofuzade Mehmet Sadık Efendi'nin "Sofuzadeler" aile­
sinden olduğu anlaşıyor.
Nüfus Defterlerindeki kayıtlara göre silsile şöyledir; Hacı
Sofu (Molla Hasan) namı diğer şeyh Hasan, Şeyh Hasan Efen­
di'nin oğlu meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi (Sofuzade),
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Es-Seyyid Mehmet Sadık Efendi
(1 795 doğumlu, Hayreddincik Mahallesi İmamı), Mehmet Sa­
dık'ın oğulları Hasan (1825 doğumlu) ve Hüseyin (1827 do­
ğumlu).
Selanik Ali Paşa Mahallesi' ne ait H.1255 Za 29 / M. 1 839 ta­
rihli Nüfus Defterinde78 "Ortaboylu karasakallı Hacı Sofu oğlu
Ali, yaşı 39 (1800 doğumlu-?), Balat Mescidi İmamı" şeklinde
bilgi verilmektedir. Burada sözü edilen Hacı Sofu, 1590-1690
yı l ları arasında Selanik Mevlevihanesi Postnişinliğini yürüten
Mevlevi Şeyhi, Şeyh Hasan Efendi' dir. Bu isim Mustafa Kemal
ATATÜRK tarafından hazırlanan mevcut şecerede ailenin en
dip dedesi olarak gösterilen ve adının "Molla Hasan" olduğu
belirtilen kişidir.

157
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk'ün Süleyman Sırrı ile birlikte yapmış oldukları
mevcut şecerede adı geçen "Molla Hasan", arşiv kayıtlarında
"Şeyh Hasan" adıyla geçen zattır. Atatürk tarafından hazırlan­
dığı söylenen mevcut şecerelerde Hacı Sofu Ailesinin en dip
dedesi olarak gösterilen "Molla Hasan", Osmanlı arşivi kayıt­
larında "Şeyh Hasan" olarak bahsedilen ve Selanik Mevlevi­
hanesi postnişini Şeyh Hasan olduğunu gösteriyor.
Nüfus Defterlerindeki ve Temettuat Defterlerindeki kayıtlar
bu görüşümüzü desteklemekte, mevcut şeceredeki "Molla
Hasan" adını işaret etmekte ve Selanik Mevlevihanesi Postni­
şini Şeyh Hasan Efendi olduğunu doğrulamaktadır.
Dolayısıyla merhum Mustafa Kemal Atatürk'ün Süleyman
Sırrı ile hazırladığı rivayet edilen şecerede adı geçen Molla
Hasan, bizim Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Selanik Mevl­
evihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'ye atıf yapılmış ol­
duğu anlaşılıyor. Bütün bu belgelerden verilen bilgiler ışığında
Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh Hasan Efendi, Atatürk
ailesi fertleri tarafından "Molla Hasan" olarak tarif ve tasvir
edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Belki de çevresindekilerce de
bu şekilde anılmış olabilir.
Arşiv kayıtlarında tespit ettiğimiz belgeler, verilen bilgiler
bunu desteklemektedir. Buna göre Şeyh Hasan mevcut şece­
rede adı geçen Molla Hasan' dır.
Molla Hasan aynı zamanda belgelerde "Haa Sofu" adıyla
bahsedilen kişidir. Haa Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer
Şeyh Hasan'ın, Selanik Nüfus Defterlerindeki kayıtlara göre
"Ali" ve "Ahmet" adıyla iki oğlunun bulunuyor.
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali, Selanik Ali Paşa Mahallesi' ne ait Nüfus Defterinde
kayıtlı79: Ali Ağadır (büyük ihtimalle Selanik Kalesi Topçu Bin­
başısı). Ali Ağanın 1-Mustafa, 2-Hacı Hasan Ağa, 3-Mehmet
Ağa adında çocukları bulunuyor.
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Mustafa'nın çocukları; Mustafa Kemal
Atatürk'ün kuzeni olan Süleyman Sırrı ailesinin devam ettiği
koldur.
Haa Sofu' nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan' ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Hacı Hasan'ın çocukları Muid Alaaddin
Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlıdır. Seyyid Hacı Hasan Ağa

158
Levent Şahverdi Arşivi
(1778-1 843)+(H. Esad Kızı Hafize / ?-1861 )+(Hatice Hn. 2. Eşi);
Hacı Ali Beğ (1813-?), İbrahim Beğ (1820-?), Ahmed Beğ (1829-
?), Süleyman Beğ (1834-?), Abdurrahman (?-?), Salih (1837-?),
Fahmatüz-Zehra Hanım.
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Mehmet Ağanın çocukları, Nakibzadeler
Ailesi. Hacı Abdullah Hami (1777-1843) ve çocukları ile İbra­
him Yorgani ve çocuklarıdır. Hacı Abdullah Hami'nin babası
Hacı Mehmet Ağa (muhtemelen kayıtlarda adı geçen nakibü'l
eşraf kaymakamı).
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ahmet'in (Sofuzade) oğlu Es-Seyyid Mehmet Sadık
Efendi (1795 / 6 doğumlu-?) ailesinin devam ettiği kol.
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
(Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi / 1590?-
1690?) oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi (1690?-1 790?) ve
oğulları; Şeyh Hacı Al i Rıza Efendi (1797 / 1 800-?)+ Halveti
şeyhi), Şeyh Mehmet Ali Efendi (Mevlevi şeyhi), Şeyh İbrahim
Ethem Efendi ( 1 787 / 1 788-1852 / 1853 / Mevlevi şeyhi), Şeyh
Yakup Efendi (Mevlevi şeyhi).
Arşiv kayıtlarında yer alan belgelerde verilen bilgilere göre
Mustafa Kemal ATATÜRK' ün babası Ali Rıza Efendi ile Ata­
türk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın ailesinin akraba olduğu ve
aynı sülaleden oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Ata­
türk'ün yaveri Salih Bozok'un oğlu Cemil Bozok'un Atatürk'ün
babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Hanım'ın aralarında
akrabalık bağları olduğu ve her iki ailenin de birbiriyle akraba
olduğu iddiasını BOA kayıtlan doğrulamaktadır.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi (1841-23 Mayıs 1886),
Şeyh Hasan Efendi'nin ahfadından Halveti şeyhi Hacı Ali Rıza
Efendi'nin (1 797 / 1 800-?) torununun torunudur. Zübeyde
Hanım (1859-1923), Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Ali'nin oğlu
Mehmed Ağa'nın oğlu, İbrahim Ağa'nın oğlu, Feyzullah
Ağa'nın kızıdır.

Hacı Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan) ve Çocukları


Mo ll a Hasan, belgelerde "Hacı Sofu" adıyla bahsedilen ki­
şidir. Hacı Sofu, aynı zamanda Selanik Mevlevihanesi Postni­
şini Şeyh Hasan Efendi' dir. Selanik vilayetine ait Osmanlı

159
Levent Şahverdi Arşivi
arşivinde bulunan kayıtlara göre, Hacı Sofu'nun yani Molla
Hasan namı diğer Şeyh Hasan Efendi'nin "Ali" ve "Ahmet"
adıyla iki oğlu bulunuyor.
Osmanlı arşivinde bulunan kayıtlarda tespit ettiğimiz Hacı
Sofu (Sofuzadeler) Ailesi ile ilgili belgelerde yer alan bilgiler
ışığında isimleri incelemeye çalışalım.
Hacı Sofu (Sofuzadeler) Ailesini, 1 -Molla Hasan (Şeyh
Hasan) namı diğer Şeyh Hasan oğlu Meşayıhtan Şeyh Hacı
Ahmet Efendi ve oğulları ve 2-Molla Hasan (Şeyh Hasan) oğlu
Ali Ağa ve çocukları olmak üzere iki başlık alhnda inceleye­
ceğiz.

A- Molla Hasan (Hacı Sofu / Şeyh Hasan)


Oğlu Ali Ağa ve Çocukları
Molla Hasan (Hacı Sofu ) namı diğer Şeyh Hasan oğlu Ali
Ağa (büyük ihtimalle Selanik Kalesi Topçu Binbaşısı). Selanikli
Nakibzadeler Ailesi ile Yorgani Ailesi Hacı Sofu oğlu Ali Ağa­
nın oğlu Mehmet'ten devam etmiştir. Selanik'in nüfuzlu aile­
lerinden ve eşrafından olan Nakibzadeler Sülalesi ve Yorgani
Sülalesi, Hacı Sofu'nun oğlu Ali Ağanın oğlu Nakıbü'l eşraf
Mehmet Efendi' den (1755?-1 798) devam etmiştir.

B- Hacı Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan) Oğlu


Meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi ve Çocukları
Hao Sofu oğlu Ahmet (1 690?-1790?), Selanik Mevlevihanesi
postnişini ve meşayıhtan Hacı Ahmet Efendi olarak bilinen
zathr. Selanik Mevlevihanesi postnişinleri, "Mevlevizadeler"
adıyla bilinen Selanik'in nüfuzlu ailelerinden ve eşrafından
olan bu sülale yanı zamanda "Şeyhzadeler" olarak da bilini­
yor.
Hacı Sofu'nun oğlu Ali Ağanın Hacı Hasan, Mustafa ve
Mehmet adında üç oğlu bulunuyor.
Hacı Sofu'nun oğlu Ahmet' in (1 690?-1790?) Es-Seyyid Meh­
met Sadık Efendi (1796-?), Şeyh İbrahim Ethem Efendi
(1 787 / 88-1852 / 53), Şeyh Mehmet Ali Efendi (?-?), Şeyh Yakup
Efendi (?-?) ve Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi (1797 / 1800?-?) adıyla
beş oğlu bulunuyor.

160
Levent Şahverdi Arşivi
A- Hacı Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan) oğlu Ali Ağa ve
Çocukları
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali, Selanik Ali Paşa Mahallesi'ne ait Nüfus Defterinde
kayıtlıdır8°: Ali Ağadır (büyük ihtimalle Selanik Kalesi Topçu
Binbaşısı ). Ali Ağanın 1-Mustafa, 2-Hacı Hasan Ağa, 3-Meh­
met Ağa adında çocukları bulunuyor.

1- Ali Ağa Oğlu Mehmet Efendi


(Nakıbü'l Eşraf (1755?-1798)
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Hacı Hasan Ağa ve çocukları Muid Ala­
addin Mahallesi'nde ikamet etmekte olup, Muid Alaaddin Ma­
hallesi Nüfus Defterinde kayıtları bulunuyor.

2- Ali Ağa Oğlu Hacı Hasan Ağa (1778-1843)


Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Mehmet Efendi'nin çocukları, Nakibza­
deler Ailesi. Hacı Abdullah Hami ve çocukları ile İbrahim Yor­
gani ve çocuklarıdır. Hacı Abdullah Hami'nin babası Hacı
Mehmet Ağa (muhtemelen kayıtlarda adı geçen nakibü'l eşraf
kaymakamıdır).

3- Ali Ağa (1800?-?) Oğlu Mustafa Ağa (1832-?)


Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Mustafa'nın çocuklandır. Ali Ağa ve oğlu
Mustafa Ağa, Selanik'te Ali Paşa Mahallesi'nde ikamet ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Nafia Bakanı ve Atatürk' ün ku­
zeni olan Süleyman Sırrı'nın ailesinin devam ettiği sülaledir.

Hacı Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan)


Oğlu Ali Ağa ve Oğlu Mustafa Ağa
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali, Selanik Ali Paşa Mahallesi'ne ait Nüfus Defterinde
kayıtlı81 : Ali Ağadır (büyük ihtimalle Selanik Kalesi Topçu Bin­
başısı). Ali Ağanın 1-Mustafa, 2-Hacı Hasan Ağa, 3-Mehmet
adında çocukları bulunuyor. Mustafa Ağa, Ali Ağanın arşiv
kayıtlarında adı geçen bu üç çocuğundan birisidir.

161
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Ali Paşa Mahalle­
si' ne ait H.1255 Za 29 / M. 1839
tarihli Nüfus Defterinde "Orta­
boylu karasakallı Hacı Sofu
oğlu Ali, yaşı 39 (1800 do­
ğumlu-?), Balat Mescidi İma­
mı" şeklinde bilgi verilmekte­
dir. Burada sözü edilen Hacı
Sofu, 1590-1 690 yılları arasında
Selanik Mevlevihanesi Postni­
şinliğini yürüten Mevlevi
Şeyhi, Şeyh Hasan Efendi'dir.
Bu isim Mustafa Kemal ATA­
TÜRK tarafından hazırlanan
mevcut şecerede ailenin en dip
dedesi olarak gösterilen ve adı­
nın "Molla Hasan" olduğu be­
Ali Paşa Mahallesi-NFSd 4970
- lirtilen kişidir.
1 256/1 840-s. 52-Hanc 1 3 . 14-Hacı Atatürk'ün Süleyman Sırn
Sofu oğlıı Ali ve oğlıı Mustafa
ile birlikte yapmış oldukları
mevcut şecerede adı geçen
"Molla Hasan", arşiv kayıtlarında "Şeyh Hasan" adıyla geçen
zathr. Atatürk tarafından hazırlandığı söylenen mevcut şece­
relerde Hacı Sofu Ailesinin en dip dedesi olarak gösterilen
"Molla Hasan", Osmanlı arşivi kayıtlarında "Şeyh Hasan" ola­
rak bahsedilen ve Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh
Hasan olduğunu gösteriyor.
Nüfus Defterlerindeki ve Temettuat Defterlerindeki kayıtlar
bu görüşümüzü desteklemekte, mevcut şeceredeki "Molla
Hasan" adını işaret etmekte ve Selanik Mevlevihanesi Postni­
şini Şeyh Hasan Efendi olduğunu doğrulamaktadır.
Dolayısıyla merhum Mustafa Kemal Atatürk' ün Süleyman
Sırrı ile hazırladığı rivayet edilen şecerede adı geçen Molla
Hasan bizim, Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Selanik Mevl­
evihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'ye atıf yapılmış ol­
duğu anlaşılıyor. Bütün bu belgelerden verilen bilgiler ışığında
Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh Hasan Efendi, Atatürk
ailesi fertleri tarafından "Molla Hasan" olarak tarif ve tasvir
edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Belki de çevresindekilerce de
bu şekilde anılmış olabilir.

162
Levent Şahverdi Arşivi
Arşiv kayıtlarında tespit ettiğimiz belgeler, verilen bilgiler
bunu desteklemektedir. Buna göre şeyh Hasan mevcut şece­
rede adı geçen Molla Hasan' dır.
Molla Hasan aynı zamanda belgelerde "Hacı Sofu" adıyla
bahsedilen kişidir. Haa Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer
Şeyh Hasan'ın, Selanik Nüfus Defterlerindeki kayıtlara göre
"Ali" ve "Ahmet" adıyla iki oğlunun bulunduğu anlaşılıyor.
Haa Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali, Selanik Ali Paşa Mahallesi'ne ait Nüfus Defterinde
kayıtlı82: Ali Ağadır (büyük ihtimalle Selanik Kalesi Topçu Bin­
başısı). Ali Ağanın 1-Mustafa, 2-Hacı Hasan Ağa, 3-Mehmet
Ağa adında çocukları bulunuyor.
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Mustafa'nın çocukları; Mustafa Kemal
Atatürk' ün kuzeni olan Süleyman Sırrı Ailesinin devam ettiği
koldur.
Haa Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağanın oğlu Mustafa'nın çocukları; Mustafa Kemal
Atatürk'ün kuzeni olan Süleyman Sırrı Ailesinin devam ettiği
koldur. Ali Ağanın oğlu Mustafa 1832 yılı doğumlu olup, Hacı
Abdullah'ın kızı Gülsüm Dudu ile evlidir. Bu evlilikten 1-
Emine Molla (Ali ile evlidir. Emine Harum'ın bu evlilikten oğlu
Kerim Ağadır), 2-Nefise Molla (Yusuf ile evlidir ve Nefise Ha­
nım'ın bu evlilikten Ahmet Efendi adında bir oğlu var), 3-Ali
(Aluş) Ağa adında üç çocuğu var. Aluş Ağanın ilk eşi Ayşe
Dudu Hanım' dır. İkinci Eşi Emine Mola Hanım' dır.
Ali Ağanın oğlu Mustafa'nın oğlu Ali (Aluş) Ağanın 1 -
Ümmü Gülsüm Molla (Yüzbaşı Hüseyin Ağa ile evli), 2-Mus­
tafa Efendi, 3-Hacı Şükrü (Emine Harum ile evli), 4-Ayşe Dudu
(Mustafa Efendi ile evlidir. Ayşe, İlhan Molla adında çocukları
var), 5-Zehra Molla (Müderris Yusuf Efendi ile evlidir. Bu ev­
lilikten Azize ve Süleyman Sırrı (1874-1 4.12.1925 / Ankara)
adında çocukları bulunuyor) adıyla beş çocuğu bulunuyor.

Hacı Sofu Oğlu Ali Oğlu Mustafa


(Ali Paşa Mahallesi)
Osmanlı arşivindeki Selanik Vilayeti Nüfus Defteri kayıtla­
rında Hacı Sofu oğlu Ali ve Ali'nin oğlu Mustafa'nın kayıtla­
rına rastlamaktayız.

163
Levent Şahverdi Arşivi
H. 1255 Za 29 / M. 1839 tarihli Selanik Vilayeti Ali Paşa Ma­
hallesi Nüfus Defterinde bulunan kayıtları şöyle: Ortaboylu
karasakalh Hacı Sofu oğlu Ali, sinni 39. Balat Mescidi İmamı.
Oğlu Mustafa, sinni 6. Günümüz ifadesiyle; "Ortaboylu kara­
sakallı Hacı Sofu oğlu Ali, yaşı 39 (1 800 doğumlu-?), Balat Mes­
cidi İmamı. Oğlu Mustafa, yaşı 6 (1833 doğumlu-?) .

-"v-: �- A
' ,,.. -­

J'_,.,,J'...,.,";;�('11 1
.,, ,
....
....,. ., � '.,,!; I

Selanik Balat Malıallesi, imamı Hacı Sofu o,�lıı Ali Efendi,


az kara bıyıklı, yaşı 34 (1 801 dogum/u)

Hacı Sofu ailesine ait nüfus kayıtları, Hicri 1256 / M.1840


tarihli Selanik Vilayeti Ali Paşa Mahallesi Nüfus Defterinde
şöyle yer alıyor: Ali Paşa Mahallesi Nüfus Defterinde (NFSd
4970-1256 / 1840-s. 52. Hane 13.14) Hacı Sofu ve oğlu Ali (Aluş
Ağa) ile ilgili kayıt şöyledir: "Ortaboylu karabıyıkh Ali ibni
Hacı Sofu, sinni 41. oğlu Mustafa, sinni 8."
Günümüz ifadesiyle; Ortaboylu karabıyıklı, Haa Sofu oğlu
Ali, yaşı 41 (1799-?). Oğlu Mustafa, yaşı 8 (1832 yılı doğumlu).
Osmanlı arşivinde bulunan Hicri 1250 / Miladi 1834 tarihli bir
deftere göre Hacı Sofu oğlu Ali Efendi'nin Selanik Vilayeti
merkez mahallelerinden Balat Mahallesi'nin İmamı olduğu be­
lirtiliyor.
H. 1250 L 22 / 1 Şubat 1835 tarihli defterde yer alan kayıtlar
şöyle: "Mahalley-i Balat; İmam Ali Efendi ibni Hacı Sofu, az

1 64
Levent Şahverdi Arşivi
karasakallı, sinni 34." Günümüz ifadesiyle; "Balat Mahallesi,
imamı Haa Sofu oğlu Ali Efendi, az kara bıyıklı, yaşı 34" (1801
doğumlu).
Osmanlı arşivinde bulunan Selanik Vilayeti Nüfus Defter­
leri ve Temettuat Defterlerindeki kayıtlarda yer alan Haa Sofu
ailesinin nüfus kayıtlarında adı geçen isimler, Atatürk tarafın­
dan Süleyman Sırrı ile birlikte hazırladıkları söylenen mevcut
şecere ile uygunluk göstermektedir.
Hacı Sofu (Şeyh Hasan Efendi / Mevlevi Şeyhi / Postnişin)
l_ Ali (1 799 doğumlu-?)
1
,. Sofu Mustafa (1832 doğumlu-?)

T:
1 Aluş Ağa+(Emine)
,.
Zeh<a Hanım+ (Müderri< Yu•uf Efendi)
Süleyman Sırrı (1874-15.12. 1925)

Hacı Sofu (Molla Hasan / Şeyh Hasan)


Oğlu Ali'nin Oğlu Hacı Hasan ve Çocukları
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağa'nın oğlu Hacı Hasan ve oğulları Muid Alaaddin
Mahallesi'nde ikamet etmekte olup, Muid Alaaddin Mahallesi
Nüfus Defterinde kayıtları bulunuyor. Nüfus Defteri kayıtla­
rında Ali Ağa'nın oğlu Seyyid Hacı Hasan Ağa şeklinde kayıtlı
olup 1778 yılında doğmuş olduğu ve 1843 tarihinde vefat ettiği
anlaşılıyor. Hacı Hasan Ağa iki evlidir. Eşlerinden birisi Hacı
Esad Kızı Hafize Hanım (?-1 861 ). Diğer eşi ise Hatice Ha­
nım'dır. Ali Ağa'nın oğlu Hacı Hasan Ağa'nın Nüfus Defteri
kayıtlarına göre yedi çocuğu bulunuyor.
Hacı Sofu'nun oğlu Ali Ağa'nın oğlu Hacı Hasan'ın çocuk­
ları Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlıdır. Bu
kayıltlara göre Seyyid Hacı Hasan Ağa'nın (1 778-1843)+(H.
Esad Kızı Hafize / ?-1 861 )+(Hatice Hn. 2. Eşi) 1-Hacı Ali Beğ
(1813-?), 2-İbrahim Beğ (1820-?), 3-Ahmed Beğ (1829-?), 4-Sü­
leyman Beğ (1834-?), 5-Abdurrahman {?-?), 6-Salih (1837-?), 7-
Fatımatüz-Zehra Hanım.
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağa'nın oğlu Hacı Hasan'ın çocukları Muid Alaaddin
Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlıdır. Seyyid Haa Hasan Ağa

165
Levent Şahverdi Arşivi
(1778-1843)+(H. Esad Kızı Hafize / ?-1861 )+(Hatice Hn. 2. Eşi);
Haa Ali Beğ (1813-?), İbrahim Beğ (1820-?), Ahmed Beğ (1829-
?), Süleyman Beğ (1 834-?), Abdurrahman (?-?), Salih (1 837-?),
Fahmatüz-Zehra Hanım.

Hacı Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan)


Oğlu Ali Ağa Oğlu Hacı Hasan Ağa
Selanik Vilayeti Muid Alaaddin Mahallesi'ne ait 5 adet
Nüfus Defteri kayıtları üzerinde yaphğımız araştırmada, bu
mahallede Musa Baba Mahallesi Nüfus Defterinde olduğu gibi
birden fazla (4 tane) "Ali oğlu Hasan" kaydı bulunuyor.
Nüfus Defte-
rinde kayıtlı olan bu
isimlerin her birinin
aynı mahallede otu­
ran farklı kişiler ol­
dukları anlaşılmak­
tadır. Muid Alaad­
din Mahallesi Nü­
fus Defterinde ka­
yıtlı, Kapucular kö­
yü çiftliğinde muta­
sarrıf olan ve Te­
mettuat Defterinde
Muid Alaaddin Ma-
hallesi'nde ikamet Muid Alaaddin Mahallesi NFSd 4966-H.1 255 Za
29-M. 1 839/Sayfa 142, hane numarası 12-1 7-
ettiği belirtilen "Ali
Abdu//ah oğlu Hacı Hasan Ağa ve çocuklarının
oğlu Hasan'ın", kayıtları.
Muid Alaaddin Ma­
hallesi Nüfus Defterinde kaydı bulunan "Ali / Abdullah oğlu
Haa Hasan Ağa" olduğu anlaşılıyor.
Muid Alaaddin Mahallesi NFSd 4966-H.1255 Za 29-M.
1839 / Sayfa 142, hane numarası 12-17-"Uzunboylu kırsakalı
Hacı Hasan Ağa ibni Abdullah (Abdul lah oğlu Hacı Hasan
Ağa) yaşı 55 (1783 / 4-?), Oğlu uzunboylu karabıyıklı Hasan
Ağa'nın oğlu Hacı Ali Bey, yaşı 27 (1812 / 13-?) (Kudattan),
diğer oğlu İbrahim Bey, yaşı 17 (1822-?) (Kudattan), diğer oğlu
Ahmed Bey, yaşı 11 (1828-?) (Kudattan), diğer oğlu Süleyman
Bey, yaşı 6 (1833-?), diğer oğlu Salih, 1 yaşında (1838-?), diğer
oğlu Abdurrahman (?-?).

1 66
Levent Şahverdi Arşivi
Ali (veya) Abdullah oğlu Seyyid Hacı Hasan Ağa ve çocuk­
larının Muid Alaaddin Mahallesi (NFSd 4962-1250-M 1 834-
Hane sıra no: 13-17 ve NFSd 4970-1 256-M 1 840-Hane 18-23)
tarihli Nüfus Defteri kayıtları şöyle:
"Uzunboylu kırsakalı
Hacı Hasan Ağa bin Ab­ · ..�
dullah (Abdullah oğlu
Hacı Hasan Ağa) yaşı 57
(1783-?), Oğlu uzunboylu
karabıyıklı Hasan Ağa' -
nın oğlu Hacı Ali Bey,
yaşı 27 (1813-?) (Kudat­

..�.
tan), Haa Hasan Ağa'nın
' '

diğer oğlu İbrahim Bey,
/
yaşı 20 (1820-?), 20 (Ku­
dattan), Hasan Ağa'nın
diğer oğlu Ahmed Bey,
yaşı 11 (1829-? ) (Kudat­
tan), diğeri Süleyman, 6,
Hasan Ağa'nın diğer Alaaddin Mahallesi Nüfus Defteri (NFSd
oğlu Süleyman Bey, yaşı 4970-1 256-M 1840)-Hane 18-23-(NFSd
6 (1834-?), Hasan Ağa'nın 4970-1 256-M 1 840)-Abdullalı oglu Hacı
bir diğer oğlu Abdurrah- Hasan Aga ve çocuklarının kayıtları
man (?-?), Hasan Ağa'nın
diğer oğlu Salih, yaşı 3 (1837-?), Abdullah oğlu Hacı Hasan
Ağa'nın Fatımatüz-Zehra adında kızı var." Arşiv kayıtlarına
göre yedi çocuğu bulunuyor.
Selanik Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterinde kayıt­
ları bulunan ve aynı mahallede ikamet eden "Ali Ağa oğlu
Hacı Hasan Ağa'nın" Gelemeriye Nahiyesi Kapucular çiftliği
köyünde çiftliği bulunuyordu.
Ali Ağa oğlu Hacı Hasan Ağa'nın Muid Alaaddin Mahal­
lesi' ne ait 1834 yılı Nüfus Defteri kayıtlarında babası adı " Ali"
yazıldığı halde, 1 840 nüfus kayıtlarında babası adı "Abdullah"
olarak kayıtlıdır. Yani, 1834 tarihli Selanik Nüfus Defterindeki
"Ali oğlu Hacı Hasan" şeklindeki kayıt, 1839, 1 840 ve 1 843 ta­
rihli aynı mahalleye ait Nüfus Defterlerinde "Abdullah oğlu
Hacı Hasan" olarak kaydedilmiştir. Burada ya sehven veya
farkında olmadan bir yanlışlık yapılması muhtemeldir.

167
Levent Şahverdi Arşivi
Arşiv kayıtlarındaki bu bilgilere göre her iki nüfus sayımın­
daki kişilerin "Ali" ve " Abdullah" adlarının aynı kişiyi tanım­
l adıkları açıkça görülüyor. Bu kayıtlara göre, Hacı Hasan'ın
Muid Alaaddin Mahallesi'nde ikamet ettiği ve 1783 yılında
doğduğu, 13 Safer 1274 / 03 Ekim 1857 / Rumi 21 Eylül 1273
tarihinde vefat etmiş olduğu anlaşılıyor.
Arşiv kayıtlarına göre, Nakibzadeler ve Sofuzadeler ile aynı
aileden oldukları anlaşılıyor. Selanikli Hacı Hasan Ağa'nın
zevcesi Hatice Hanım ile oğlu İbrahim vesairenin Selanik
Memlehası Başkatibi Emin Efendi ile olan anlaşmazlıklarına
dair olan belgede Selanikli Hacı Hasan Ağa'nın (1778-1843 /
1858?) Hatice Hanım (?-?) ve Hacı Esad Ağa'nın kızı Hafize (?-
1861) Hanım ile evli olduğu anlaşılıyor.
Selanikli müteveffa Hacı Hasan Ağa ve Hacı Hasan Ağa'nın
zevceleri (Hafize ve Hatice Hanımlar) ile çocuklarından Sela­
nikli müteveffa Hacı Hasan Ağazade İbrahim Bey, Ahm ed, Sü­
leyman, Abdurrahman ve Hacı Ali Bey Beğler ve Fatımatüz -
Zehra Hanım'ın pederlerinden müntakil arazinin taksimi ko­
nusuyla ilgili belgelerden Hacı Hasan'ın çocuklarının adlarını
ve mutasarrıf oldukları çiftlik ve arazilerin hakkında bilgi sa­
hibi oluyoruz.
Belgelere göre, Abdullah oğlu Hacı Hasan Ağa, belgelerde
Hacı Hasan Ağa, 1 783 yılı doğumludur. Nüfus Defterine göre
Abdullah oğlu Hacı Hasan'ın birden fazla gulamı ve hizmet­
çisi bulunuyor.
Hasan Ağa'nın çocuklarından Hacı Ali Beğ, İbrahim Beğ ve
Ahmed Beğ, 11 (1829-?), "kadı'ul kudat" idiler.
Hasan Ağa'nın oğlu İbrahim 1 820 doğumludur. Hasan
Efendizade İbrahim Efendi ve zevcesi Ayşe Hanım bintü Yüz­
başı Mehmed Ağa'nın Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi'nde ka­
yıtlan bulunuyor. Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz kayıtlarda
Ali oğlu Hacı Hasan Ağa'nın (1 783-13 Safer 1274 / 03 Ekim
1 857) Gelemeriye nahiyesi Kapucular çiftliğinde mutasarrıf ol­
duğu arazilerinin bulunduğu belirtilmektedir.
Hicri 1281 B 08 / M. 29 Kasım 1 864 tarihli belgede Hasan
Ağa' dan intikal eden yirmi beş bin dönümü geçkin Şeremetli
Çiftlikleri arazisinin çocukları arasınd a taksimiyle ilgili olarak
Selanik Vilayeti İdare Meclisi üyelerinin imzalarını taşıyan ve
Babali'ye gönderilen yazıdan anlaşılmaktadır.

168
Levent Şahverdi Arşivi
Ali (veya Abdullah) Oğlu Hacı Hasan Ağa
(Muid Alaaddin Mahallesi)
Seyyid H.Hasan Ağa(1 778-1843)
+(H.EsadKızıHafize / ?-1861 )+(Hatice Hn.2.Eşi)

Hacı Ali Beğ (1813-?)


İbrahim Beğ (1 820-?)
Ahmed Beğ (1829-?)
Süleyman Beğ (1834-?)
Abdurrahman (?-?)
Salih (1 837-?)

Fahmatüz-Zehra Hn. )

Hasan Ağa'nın 3 Ekim 1857 tarihinde vefahyla intikal eden


25.000 dönümü geçkin Şeremetli Çiftlikleri arazisinin taksi­
miyle ilgili olarak Selanik Vilayeti İdare Meclisi üyelerinin im­
zalarını taşıyan Babaliye gönderilen yazıda, Meclis azaları
arasında "Es-Seyyid" unvanıyla yazılmış olan üyelerin isimleri
dikkat çekiyor: "tahrirat katibi Es-Seyyid Mahmud Nazım" ve
"Katib-i Meclis Es-Seyyid Ali Rıza Efendi."
Arşivde bulunan Ali Rıza Efendi ile ilgili yapmış olduğu­
muz araşhrmalanmızda tespit ettiğimiz belgelere göre, burada
adı geçen Ali Rıza'run Mustafa Kemal Atatürk'ün babası "Ali
Rıza Efendi" olduğu anlaşılıyor. Çünkü belgenin düzenlendiği
1864 tarihinde, Ali Rıza Efendi henüz gümrük rüsumat me­
murluğuna geçmemiş, meclis katibi olarak çalışıyordu. Ali
Rıza Efendi, 29 yaşında olduğu halde rüsumat memurluğuna
1870 yılında girmiştir. İlk görev yeri ise Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik belgesinde Aynoroz olduğu belirtiliyor.

Hacı Sofu (Molla Hasan/ Şeyh Hasan)


Oğlu Ali Ağa'nın oğlu Mehmet Ağa'nın Çocukları

Ali Oğlu Mehmet Efendi (Nakıbü'l Eşraf (1755?-1798)


Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ali Ağa'nın oğlu Mehmet Ağa'run çocukları, Nakibzade-

1 69
Levent Şahverdi Arşivi
ler Ailesi. Hacı Abdullah
Hami ve çocukları ile İbra­
him Yorgani ve çocukları­
dır. Hacı Abdu llah
Hami'nin babası Hacı
Mehmet Ağa (muhteme­
len kayıtlarda adı geçen
'( nakibü'l eşraf kayma­
kamı).
�..,(,
v
- ·

/
NFSd 4962 - 13 - 82 - Hayreddincik Ma­
hallesi imamı (A/ımed oğlu) (Sofuzade) Es­
Seyyid (Hacı) Mehmed (Sadık) Efendi ve
oğulları Hasan ile Hüseyin.

Atatürk'ün Annesi Zübeyde Hanım'ın Akrabaları


Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Ha­
nım'ın Selanik'in birçok semtinde akrabaları vardı. Selanik Vi­
layetine ait nüfus ve Temettuat Defterleri kayıtlarına göre, Aile
fertlerinin Selanik'in değişik semtlerinden ikamet ettikleri an­
laşılmaktadır.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Ha­
nım'ın Selanik Vilayetinin değişik semtlerinde oturan akraba­
ları vardı. Bunların çoğu ashabı ulufeden ve Selanik ve
havalisinde çiftlik sahibi olan insanlardır.
Selanik Vilayetine ait nüfus ve Temettuat Defterleri kayıt­
larına göre, Atatürk' ün annesi ve babası tarafı ailesine mensup
insanların Selanik'in değişik semtlerinden ikamet ettikleri an­
laşılmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün anne ve babası tarafı ailelerinin
genellikle Ahmed Subaşı, Hayreddincik, Hacı İsmail, Sarıha­
ti p, Kocakasımpaşa, Sülüce, Muid Alaaddin, Pintihasan, Sarı­
hatip gibi değişik mahallelerde ikamet ettikleri görülüyor.
Kapucuzadeler ailesinin kayıtlan Osmanlı arşivinde yer alı­
yor. Selanik Vilayeti Langaza ve Kayalar nahiyesinin mu tasa r­
rıfı "Kapucuzadeler" ailesi, Atatürk'ün annesi Zübeyde
Hanım'ın akrabalarıdır.

1 70
Levent Şahverdi Arşivi
Sofuzade Haa Feyzullah Ağa aynı sülaledendir. Selanik Vi­
layetinin Gelemeriye nahiyesi "Kapucular karyesi (köyü) Ka­
pucuzadeler ailesinin adını taşıyordu. Atatürk'ün annesi
Zübeyde Hanım'ın kardeşi Hüseyin Ağa (Feyzullahağazade
Hüseyin Ağa), Selanik Gelemeriye nahiyesinde Kapucular kar­
yesinde bir çiftliğin mutasarrıfı olup, Selanik'te Kazaz Hacı
Mustafa Mahallesi'nde ikamet ediyordu.
Mustafa Kemal Atatürk' ün Annesi Zübeyde Hanım'ın ak­
rabası Kapucuzadeler, arşiv kayıtlarında "Nak.ibzadeler"
adıyla da geçmektedir. Dolayısıyla, Osmanlı arşivi belgele­
rinde "Selanikli Nak.ibzadeler" adına rastlanmaktadır. "Nakib­
zadeler" adıyla arşiv kayıtlarında sözü edilen "Kapucuza­
deler" ailesinin adına rastlıyoruz.
Selanik Kazası Lankaza Nahiyesi Kayalar (Kocaak) köyüne
ait Temettuat Defteri ve Nüfus Defteri kayıtlarında "Kapucu­
cuzadeler" ailesi fertlerinden aynı zamanda "Nak.ibzadeler"
şeklinde de söz ediliyor. Dolayısıyla, Selanik Kazası Lankaza
Nahiyesi Kayalar (Kocacık) köyüne ait Temettuat Defteri ve
Nüfus Defteri kayıtlarına göre Selanikli "Nakibzadeler" ile
"Sofuzadeler" ailesinin akraba oldukları anlaşıyor. Nakibza­
deler" ailesi fertleri arasında birçok müderris, kadı ve şeyhü­
lislam yetişmiş olması sebebiyle ve "Nakibü'I eşraflık"
müessesinde görevli bulunmuş olmalarından dolayı bu adın
verilmiş olduğu anlaşılıyor.

Sofuzadeler ve Nakibzadeler ile Kapucuzadeler


Akrabadır
Osmanlı arşivi Belgelerinde "Nak.ibzadeler" ve "Kapucu­
zadeler" adıyla geçen bu iki ailenin "Haa Sofu-Sofuzadeler"
ailesi ile akraba oldukları anlaşılıyor. Dolayısıyla, Gazi Mus­
tafa Kemal ATATÜRK' ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası So­
fuzade Feyzullah Ağa'nın mensubu bulunduğu "Sofu-Sofu­
zadeler" ailesi ile diğer ailelerden hangisinin akraba oldukla­
rını anlatmak maksadıyla bu ailelerin Osmanlı arşivinde bu­
lunan kayıtlarından bahsederek "Sofu-Sofuzadeler -Nak.ibza­
deler- Yorgani" aileleriyle ilgili özet olarak bilgiler vermeye ça­
lışacağız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım ta­
rafı sülalesi, "Sofuzadeler" olarak biliniyor. Selanikli ailelerden

1 71
Levent Şahverdi Arşivi
"Nakibzadeler" ile "Sofuzadeler" ailesinin akraba oldukları
anlaşıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Ha­
nım'ın babası (Atatürk' ün dedesi) Feyzullah Ağa'nın oğlu Ha­
san'ın Kızı Hatice Sümer'in (Selanik / 131 5 / 1898 / 99-Bursa /
2002) oğlu Hasan Savaş'ın oğlu Kamil Ali Savaş, babaannesi
merhum Hatice Sümer Harum'ın mensup olduğu Sofuzadele­
rin Nakibzadeler ile akraba olduklarını söylemiştir.
Sayın Kamil Ali Savaş, ailesine ait bazı belgeler ile akraba
oldukl arını söylediği Nakibzadelere ait (kendi dedelerinden
kaldığını söylediği} Arabi lisanla ve el yazması dua kitabının
bir kopyasını dijital ortamda yayımlamak üzere, hazırladığı­
mız kitapta yer alması ve bahsedilmesi için bize verdiler. Bu
katkısından olayı Kamil Ali Savaş' a teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla Kamil Ali Savaş'ın verdiği bilgi ve belgeler, Na­
kibzadeler ile Sofuzadeler ailesinin akraba olduklarını göster­
mektedir.

Nakibzadelere ait bir El Yazması Kitap


(Hasan Savaş'ın Oğlu Kamil Ali Savaş
Özel Arşivinden)

Mustafa Kemdi Paşa'nın dedelerinden hıitırıi kalan el yazması kitap. Kadiri


tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Şeyh Abdülkadir Geylani'ye ait
"evrad-zikri" havi bu dua kitabı 30 sayfadan oluşuyor. Kaynak: Zübeyde
Hanım'ın kardeşi Hasan Efendi'nin Kızı Hatice Sümer (Selanik/ 1898/ 99 -
Bursa/ 2002) Hanmı 'ın oğlu Hatice Sümer Hanım 'ın oğlu Hasan Savaş 'ın oğlu
Kıimil Ali Savaş 'ın özel arşivinden. Bize bu belgeyi yayınlanmak üzere vermiştir.
Kendisine katkısından dolayı teşekkür ediyoruz.

172
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk'ün kardeşi
Makbule Hamm'ın ailesi
hakkında verdiği malu­
mat da "Annemin babası
üç çiftlik sahibi Feyzul­
lah Efendi'dir. Büyük pe­
derim Feyzullah Sela­
nik' e bir saat mesafedeki
Lankaza Kazasında otu­
ruyormuş. Lankaza'nın
yansı iki kardeşe aitmiş"
şeklinde vermiş olduğu
bilgide yer alan bu iki
kişi, Hacı Abdullah oğlu
Mehmet Said Efendi ve
biraderi Feyzullah Ağa
MLVRDTMTd. 1 7653-Selanik Vilayeti'nin ailesine uygun düşmek­
Se/anik Kazası 'na baglı Laııgaza Nahiyesi Ka­ tedir. Burada sözü edilen
yalar kayesi çiftligi-Kapııcuzıide Mehmet Said
Mehmet Said Efendi ve
Aganın yetimleri
biraderi Feyzullah Ağa
"Kapucuzadeler" olarak
bilinen aileye mensupturlar. Yine aynı şekilde Pintihasan Ma­
hallesi nüfus ve Temettuat Defterlerindeki kayıtlarda yer alan
Mehmet oğlu İbrahim' in oğulları Feyzullah ve Mustafa isim­
leri de "Makbule Hamm'ın "iki kişi" tarifine uymaktadır.
Osmanlı arşivi belgelerinde Nüfus Defterleri (1834 ve 1840)
ve 1260 / 1845 yılına ait Temettuat Defterlerinde aile reislerinin
isimlerine ve sahip oldukları arazi, mal varl ıkları ve senelik
gel irleri belirtilmiştir. Bu aile Osmanlı arşivi kayıtlarında "Ka­
pucuzadeler" olarak geçmektedir. Selanik ve çevresinde "Ka­
pucuzadeler" olarak bilindikleri anlaşılıyor. Selanikli
Kapucuzadeler ile ilgili Osmanlı arşivinde çok sayıda belge
bulunuyor. Arşivdeki belgelerde Kapucuzadelerin Kocacık /
Kayalar Nüfus Defteri ve Temettuat Defterlerinde kayıtları bu­
lunuyor.
Selanik Kazaz Hacı Musa Mahallesi (MLVRDTMT 11487)
Defteri'nde, Mustafa yetimleri Halil ve İbrahim (Lan kaza na­
hiyesinde kain Saraçlu karyesinde emmizadesi Salih ile müş­
terek çiftliği olduğu). İbrahim oğlu yetim Mustafa (yetim
merkume 13 yaşında emmisi vasilik eder). Kapucuzade Meh-

173
Levent Şahverdi Arşivi
met Said Ağanın eytamı (yetimleri) Abdülkerim ve Mustafa
ve Raşid. Mümaileyhin Karahacı Mahallesi'nde mukim ol­
dukları . Vasiyi mezbureleri Türkoğlu (Torunoğlu) kerimesi
Emine Hatun. Oğlu Şakir, Mümaileyhim çiftlikte subaşı ol­
duğu, merkum karye-i mezburede ahaliyi defterinde mukay­
yed olduğu belirtiliyor.
Selanik Vilayeti Langaza ve Kayalar nahiyesinin mutasarrıfı
olan bir başka saygın aile "Kapucuzadeler" olarak bilinen ai­
lenin elinde bulunuyordu. Selanik Lankaza Nahiyesi Kayalar
karyesinde vaki bir çiftliğin mutasarrıfları Kapucuzade Meh­
met Said Ağa'nın yetimleri Abdülkerim ve Mustafa ve Raşid
idi. Bunlar, Selanik'te Karahacı Mahallesi'nde ikamet etmek­
teydi. Vasileri de Türkoğlu (Torunoğlu) kerimesi Emine Hatun
bulunuyordu. Oğlu Şakir ise sözü edilen çiftlikte subaşılık edi­
yordu.
Selanik Vilayeti Langaza ve Kayalar nahiyesinin mutasarrıfı
"Kapucuzadeler" ailesi, Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın
akrabalarıdır. Sofuzade Hacı Feyzullah Ağa aynı sülaledendir.
Selanik Vilayetinin Gelmeriye nahiyesi "Kapucular karyesi
(köyü) Kapucuzadeler ailesinin adını taşıyordu. Atatürk'ün
annesi Zübeyde Hanım'ın kardeşi Hüseyin Ağa (Feyzullaha­
ğazade Hüseyin Ağa), Selanik Gelemeriye nahiyesinde Kapu­
cular karyesinde bir çiftliğin mutasarrıfı olup, Selanik'te Kazaz
Hacı Mustafa Mahallcsi'nde ikamet ediyordu.
Kapıcılar Köyü ve Kapıcılar Çiftliği mutasarrıflarından ba­
zılarının isimleri şöyle: Hacı Abdullah, Hacı Abdullah oğlu
Said Ağa (Said bin Abdullah), Musa Baba Mahallesi ve Kayalar
köyünde kayıtları bulunuyor.
Hacı Ahmet Ağa, Hacı Ahmet Ağazadeler, Hacı Ali, Hacı
Arif oğulları, Hacı Emin Efendi bin Ali Ağa, Hacı Hafız Efendi,
Hacı Hafız Mehmet Efendi, Hacı Hasan Ağa bin Ali, Hacı
Hasan Ağa bin İbrahim Ağa, Hacı Hasan Ağa, Hacı Hasan
Ağazadeler, Hacı Hasan Ağazade İbrahim Beğ, Hacı İbrahim
Ağa ve Mehmet ve Hüseyin Efendi, Hacı İbrahim, Hafız
Hasan bin Hacı Kurt Ali, Hafız Mehmet, Hasan Ağa zevcesi
Zübeyde ve Zeliha Molla ve hemşiresi Rukiye, Hasan Ağa,
Hasan Efendi bin Mustafa Efendi, Hasan Efendi ve zevcesi Ab­
dullah kızı Rukiye Hatun, Hasan Efendi zevcesi Hatice Molla
bintü İbrahim, Hasan Efendizade İbrahim Efendi ve zevcesi
Ayşe Hanım bintü Yüzbaşı Mehmet Ağa, Hüseyin ve Ernin ve

1 74
Levent Şahverdi Arşivi
Feyzullah, İbrahim Beğ bin Hacı Hasan Ağa, İbrahim bin Mus­
tafa Efendi, Langaza Nahiyesi Yarukköy, Gelemeri Nahiyesi
Kapıcılar köyü, Vadareyn Anbarlı köyü Kayalar köyünün mu­
tasarnfıydılar. Bir kısmının ashab-ı ulufeden oldukları kayıt­
larda belirtilen bu insanlar, Selanik vilayeti merkezde Muid
Alaaddin Mahallesi Acıçeşme Sokağı Hacı Hasan Mahallesi,
Hacı İsmail Mahallesi, Hacı İskender Mahallesi, Kazaz Hacı
Mustafa Mahallesi gibi mahallelerde ikamet ediyorlardı.
Kayalar köyü mutasamfları: Hasan Ağa, Hacı Ahmet Ağa,
Ömer Efendi ve Halil ve Hüseyin ve Hatice ve Habibe benune
Mustafa Yazıcı, babalan Mustafa, Hacı Mehmet Ağa ve hem­
şiresi Fatıma ebnatı Said Ağa ve valideleri Hatice, Muid Ala­
addin Mahallesi Acıçeşme Sokağında ikamet ediyordu. Abduş
Efendi, Ahmet Ağa, Arif Ağa, Bekir Efendi, Hacı Ahmet Ağa,
Hasan Ağa, Kerim, Mehmet Paşa, Motuş Ağa ve Yusuf Paşa,
Mustafa, Said Ağa, Ömer Efendi ve Halil ve Hüseyin ve Hatice
ve Habibe benune Mustafa Yazıcı, babaları Mustafa, Yusuf
Paşa, Kayalar köyünde ikamet ediyorlardı.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Ha­
nım'ın Selanik Vilayetinin değişik semtlerinde oturan akraba­
ları vardı. Bunların çoğu ashabı
ulufeden ve Selanik ve havali­
;;:. ,_,
sinde çiftlik sahibi olan insan­
lardı. Bunların kayıtları
�ı ...
""'"' .i�: Osmanlı arşivinde bulunuyor.
.. Bu kayıtlardan bazılarıyla il­
· --
-:;;. �: J ·- -·-�-:;;� -' �
J �.
-,,,:.
:::JG;J
gili olanları şöyle: Ali Beyoğlu
Abdullah (Karahacı Mahallesi
Temettuat Defteri); Ashabı çift­
likattan olduğu. Mü maileyh
·- .-.J� , , .)· --ı:� .) · ---:u;:: J Siroz kazalarından Temürhisan
'(.,._,r,i...:
-u : , , ,r
1 kazası sakinlerinden olup Vali­
desiyle Selanik Gelemeri ve Ti­
murhisarı kazalarında olan
çiftlikleri mahallerinde deftere
kaydolunduğu belirtiliyor.
Ali Paşa Mahallesi-NFSd
4970-1256 / 1 840-0rtaboylu kır­
Selanik Yörükan defteri (ADFEd
627), s. 7-9.Langaza Nahiyesi
sakallı Ağuş ibni Hacı Abdul­
lah, sinni 48 (1795-?). Oğlu

1 75
Levent Şahverdi Arşivi
Abdullatif, sinni 4 (1839-?). diğeri Ahmed, sinni 4 (1 839-?). Gü­
nümüz ifadesiyle; ortaboylu kırsakallı Hacı Abdullah oğlu
Ağuş, yaşı 48 (1795-?). oğlu Abdullatif, yaşı 4 (1839-?). diğer
oğlu Ahmed, yaşı 4 (1839-?).
Abdullah oğlu Ahmed Vardar nahiyesinde Rapla Çiftli­
ğinde subaşılık eder. Merkum Ahmed Bey hanesinde sakin
üvey oğlu Ağuş Beyzade Mehmed Akif, Siroz sancağında
Berec Kazasında tabi Bilbağda namı bir kıta çiftlik nısfı hissesi
mutasarıf olarak mahallinde kaydolunacağı ve Merkum
Ahmed hanesinde sakin Rukiye Hatun ve merkum Rukiye
Hatun hemşiresi Fatıma. Merkumelerin valideleri Zeynoş
Hatun. Abdullah + (Zeynoş Hatun) oğlu Ahmed Bey, Ahmed
Bey'in hanesinde ikamet eden Rukiye Hatun ve Rukiye

.>)J
�Jk. ııJ� � -.)��
�,/:
tl .
i� �f �.�r
..J

. ..

.J.

TI'd 7-Hicri 883 / Miladi 1478 Yılına ait Kocacık Yörükleri


Defteri-101 . s. 198- 1 99- Lankaza Saraçlı karyesi.

1 76
Levent Şahverdi Arşivi
Hatun' un hemşiresi (kız kardeşi) Fatma Haıum. Ahmed Bey' in
üvey oğlu Ağuş Beyzade Mehmed Akif.
Pintihasan Mahallesi Temettuat Defteri kayıtlarında ma­
halle sakinlerinden aile reislerinden bazılarının Temettuat Def­
terindeki kayıtları şöyle: Hane 24-Hacı Kadri oğlu Mehmed
Ali, Vardar nahiyesinde Pınarca karyesinde çiftliği olup ma­
hallinde defterinde kayıtlı olduğu belirtiliyor. Hane 29.30-Hacı
Emin oğlu Mustafa, ticaret erbabından olup, Gelemeriye na­
hiyesinde Bişon Köyünde mutasarrıf oldukları bir kıta çiftliğin
defterde kaydolunduğu ve kardeşi Ahmed' in de ashabı ulufe­
den olduğu ve birlikte sözü edilen çiftliği işletmiş oldukları
belirtil iyor.
Hane 45-0sman oğlu Hasan Efendi, Gelemeriye nahiye­
sinde Mismer köyünde yerinde defterde kayıtlı olduğu belirti­
liyor.
Hane 55-Mustafa oğlu Selim Ağa, ashabı ulufeden olduğu
ve Langaza nahiyesinde Gözne Köyünde bir kıta çiftliği karde­
şiyle müşterek olarak işletmiş oldukları ve ikamet edilen yerde
deftere kaydedildiği belirtiliyor.
Hane 56-Mustafa oğlu Salih, ashabı ulufeden olduğu. Hane
66-Abduş oğlu Halil Ağa, ashabı ulufeden olduğu ve Avrethi­
sarı kazasında ulufesi olup mahalli defterinde mukayyed ol­
duğu.
Hane 73-Ali oğlu Abdi, ashabı ulufeden olduğu, Bazargah
nahiyesinde Zağallı karyesinde ulufesi olduğu mahalli defte­
rinde kayıtlı olduğu belirtiliyor.
Hane 79-Hacı Abdullah oğlu İbrahim Ağa, ashabı ulufeden
olduğu, Langaza ve Gelemeriye nahiyesinde ulufesi çiftlikleri
olduğu ve mahallinde defterde kayıtlı olduğu . Eşi Derviş Kızı
Hüsne Haıum (Hane 80) olduğu.
Hane 81-İbrahim oğlu Feyzullah'ın subaşılık işiyle meşgul
olduğu belirtiliyor.
Hane 82-Abdullah oğlu Ali Bey, ashabı ulufeden olduğu,
Tırhala kazasında olan çiftliği mahalli defterinde kayıtlı ol­
duğu.
Hane 83-Abdullah oğlu Hasan Efendi, ashabı ulufeden ol­
duğu.
Hane 84-Abdullah oğlu Hurşit Ağa'nın hizmetkarlık yap­
hğı.

1 77
Levent Şahverdi Arşivi
Hane 85-Abdulah oğlu Hasan Bey, erbabı ticaretten olduğu.
Hane 86-Hasan Bey'in zevcesi Hasan kızı Emine (Emine
binti Hasan) olduğu.
Hane 87-0sman oğlu Ali, Gelemeriye nahiyesinde Turhanlı
Mahallesi defterinde kayıtlı olduğu.
Hane 88-Mehmed oğlu Mustafa, hizmetkarlık ettiği.
Hane 89-Hacı Mustafa oğlu İbrahim, çiftlik idaresiyle uğraş­
hğı, Bazargah nahiyesinde Kırmıç Karyesinde bir kıta çiftliği
mahallinde kayıtlı olduğu belirtiliyor.

Langaza ve Gelemeriye Nahiyesi Çiftlikleri


Arşiv belgelerindeki
kayıtlarda Selanik Vila­
yetine bağlı Vardareyn,
Yenişehir, Vodina, Gele­
meriye ve Langaza gibi
kaza ve nahiyelerdeki
çok sayıdaki köy, mezra
ve çiftlikler bölgenin
saygın ve sayılı aileleri­
nin tasarrufunda bulu­
nuyordu.
Selanik'te Şeyh İbra­
him Ağazadeler, Na­
kibzadeler, Sofuzadeler
MLVRDTMT 1 1 678-Selanik Vilayeti Selanik ve Kapucuzadeler, bu
nefsi Langaza nahiyesinde Abdullah oğlu Ali nüfuzlu ve saygın aile-
lerden bazılarıdır. Lan­
gaza Nahiyesine bağlı Koçana köyü ve çiftliği, Hacıbayramlı
köyü ve çiftliği, Osmanlı Köyü ve çiftliği, Çokallı köyü ve çift­
liği, Disvane köyü ve çiftliği, Yaruk köyü ve çiftliği, Keben
köyü ve çiftliği, Gözene köyü ve çiftliği, Esenler köyü ve çift­
liği, Bahçeli köyü ve çiftliği, Ahıbalı köyü ve çiftliği, Gelemeri
Nahiyesi Kerkelli köyü ve çiftliği, Vardar Nahiyesi Pınarca
köyü ve çiftlikleri, Vardar Nahiyesi Anbarlı köyü ve çiftliği,
Langaza Nahiyesi Sarıyar köyü ve çiftliği, Gelemeri Nahiyesi
Toramanlı köyü ve çiftliği, Kapıcılar Köyü ve çiftliği, Kapucu­
zadeler, Sofuzadeler ve Şeyh İbrahim Ağazadeler ve diğer sa­
yılı ve Babıalice saygın ve ashabı ulufeden olduklarından

178
Levent Şahverdi Arşivi
dolayı buradaki tarım arazileri sözü edilen aileler tarafından
işletiliyordu.
Langaza ve Gelemeriye nahiyelerine bağlı olan köylerin bir
kısmı Selanik Mevlevihanesi şeyhi Şeyh İbrahim Ethem Efendi
ve çocukları ve ailesi tarafından işletiliyordu. Örneğin, Yanık­
köy Çiftliği bu ailenin tasarrufunda bulunuyordu.
Ömer ve Mahmud ve Tahir Efendiler benune Şeyh Hacı Ali
Efendi ve zevcesi Rukiye Molla bintü Ahmet Ağa, pederleri ve
zevci Şeyh Ali Efendi, Ömer ve Mahmud ve Tahir Efendiler
ve valideleri Rukiye Molla, pederleri ve zevci Şeyh Hacı Ali
Rıza Efendi, Ömer ve Mahmud ve Tahir Efendiler ve Hatice
Molla bintü Şeyh Hacı Ali Efendi ve zevcesi Rukiye Molla
bintü Ahmet, Yanıkköy ve Virlance ve Pınarca ve Anbarlı kö­
yünün mutasarrıfıydılar.
Selanik Eyaleti dahilinde kain bizzat idare olunan Selanik
Sancağı kazalarından nefsi Selanik kazası nevahisinden Lan­
gaza nahiyesine tabi Vareste tabir olunan çiftliğin mutasarrıfı
Çavuşzade Müderrisini Kiramdan Mehmet Ataullah Bey. Mü­
maileyhin Selanik ma­
10 hallahndan Tarakçı
.. .w..... .... .... ,;; .....,..:,._.
Mahallesi'nden mukim
olup, çiftliğin ortağı Ab-
dullah oğlu Ömer, su­
başılık yapıyordu.
Selanik Langaza na­
hiyesine tabi Lanpet
tabir olunan çiftliğin
mutasarrıfı Abdurrah­
manzade Es-Seyyid
Mehmet Es'ad Efendi
ve Es-Seyyid Mehmet
Raşid Efendi olup Sela­
nik mahallelerinden
Camii Atik Mahalle­
si'nden ikamet edi­
Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi Temettuat Def­ yordu.
teri kayıtları (MLVRDTMTd 1 1 654-38-1261 Z
29)-Hane 2-Feyzullalı oğl u Hüseyin Aga. As­ Selanik Vi layeti Ge­
habı ulu/eden oldugu Langaza Nahiyesinde Ge­ lemeri Nahiyesi Sofular
lemeriye Nahiyesinde Kapucu/ar çiftlikleri çiftliğinin mutasarrıfı
mahallinde kaydolundugu belirtiliyor. Müderrisi kiramdan Se-

179
Levent Şahverdi Arşivi
lanik Müftüsü Abdullah Efendi oğlu Mustafa Necib Bey olup,
Selanik' te Ali Paşa Mahallesi' nde ikamet ediyordu83• Şeriki Ab­
durrahman ibni Mehmed (Mehmed oğlu Abdurrahman).Mer­
kumun çiftliki mezburede emlak ve arazisi olmayıp, subaşılık
ile meşgul olduğu ve şeriki hissesi olduğu84•
Selanik Langaza nahiyesine tabi Selvi tabir olunan çiftliğin
mutasarrıfı Abdurrahman Ağazade Mehmet Ağa olup, Lan­
gaza nahiyesinde ikamet ediyordu. Mehmet Ağa, subaşılık ya­
pıyordu .
Selanik Langaza nahiyesine tabi Saraçlı tabir olunan çiftli­
ğin mutasarrıfları Osman oğlu Hasan'ın yetimi Salih 5 yaşın­
dadır. Müteveffa Mustafa oğlu yetimleri Halil 12 ve İbrahim 8
yaşında olup Selanik Kazaz Hacı Musa Mahallesi'nde ikamet
ediyorlardı. Bunların vasileri (koruyucuları) büyük valideleri
Fatihan Hanım idi.
Selanik Langaza nahiyesine tabi Balakçı tabir olunan kar­
yenin Çiftliğin mutasarrıfı Yusuf Muhlis Paşa oğullan Mustafa
Mazhar Paşa, Osman Paşa, Hüseyin Bey ve Mehmet bey ve
Ferid Bey ve İbrahim Bey ve Abdullah Bey (Mustafa Mazhar
Paşa, Osman Paşa, Hüseyin Bey ve Mehmet Bey ve Ferid Bey
ve İbrahim Bey ve Abdullah Beyler, Siroz' da ikamet ediyor­
lardı. Ortakları Abdullah oğlu Hu rşid idi.
Selanik Langaza nahiyesine tabi Yanıkköy çiftliğinin muta­
sarrıfı Osman Ağa oğlu İsmail Ağa (İsmail Ağa ibni Osman
Ağa) olup, Selanik Sarıhatip Mahallesi'nde ikamet ediyordu.
Selanik Langaza nahiyesine tabi Langaza çiftliğin mutasar­
rıfı Ahmet oğlu İbrahim Yazıcı olup, Selanik'te kazaz Hacı
Mustafa Mahallesi'nde ikamet ediyordu. Çiftliğin ortağı Su­
başı Abdullah oğlu Süleyman, subaşılık yapıyordu.
Selanik Langaza nahiyesine tabi Gözene köyünde bulunan
çiftliklerden birisi Mustafa Ağa oğlu Selim Ağa ulufesi idi.
Yine aynı çiftlik te bir başka ulufeci Toptop oğlu Ahmet Ağa
idi. Selanik Langaza nahiyesine tabi Tuba çiftliğin mutasarrıfı
merhum Abdurrahman Ağa oğlu Mustafa Ağa olup, Selanik
Cezeri Kasım Paşa Mahallesi'nde ikamet ediyordu.
Selanik Langaza nahiyesine tabi Gözene köyünde bulunan
çiftliklerden birisi Mustafa Ağa oğlu Selim Ağa ulufesi idi.
Yine aynı çiftlik te bir başka ulufeci Toptop oğlu Ahmed Ağa
idi.

180
Levent Şahverdi Arşivi
"Selanik nefsi Langaza nahiyesinde Abdullah oğlu Ali, ba
berah ali karye-i mezbur imamı" . Yani, (padişah berah / fer­
manı ile) Larıkaza nahiyesi Lankaza köyü camiinin imamı ol­
duğu, Lankaza Karyesinde arazi ve çifliği bulunduğu
belirtiliyor.
Osmanlı arşivi kaynaklarına göre; Sofuzadeler ailesinin yö­
rede birden fazla çiftlikleri ve işlettikleri tanın arazileri bulu­
nuyordu. Arşiv kayıtlarına göre, Gelemeri Nahiyesine bağlı
Kapıcılar karyesi kapıcılar çiftliğinde Sofuzadelerin mutasarrıf
oldukları mülkleri bulunuyordu. Osmanlı arşivinde Feyzulah
Ağa'nın mukatalarıyla ve çiftlikleriyle ilgili kayıtlar bulunu­
yor.
Örneğin; Hicri 1268 / Miladi 1852 tarihli bir başka belgede
Eynebeyler çiftliğinin sahibinin Hacı Feyzullah Ağa olduğu
belirtiliyor. Feyzullah Ağa, Selanik'e bir saat mesafede bulu­
nan Langaza'da çiftlik sahibi idi. Feyzullah Ağa'nın oğlu Hü­
seyin Ağa da Langaza yakınında bir çiftlik işletiyordu.
Sofuzadelerin Kapucular Köyü ve çiftliğinde tasarrufunda bu­
lunan arazi ve mülkleri vardı.
Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi Temettuat Defteri kayıtları
(MLVRDTMTd 11654-38-1261 Z 29)-Hane 2-Hüseyin Ağa ibni
Feyzullah (Feyzullah oğlu Hüseyin Ağa ) Ashabı ulufeden ol­
duğu Langaza Nahiyesinde Gelemeriye Nahiyesinde Kapu­
cular çiftlikleri mahallinde kaydolunduğu belirtiliyor.
Feyzullah oğlu Hüseyin Ağa, Atatürk'ün annesi Zübeyde
Hanım'ın kardeşidir. Mustafa Kemal Atatürk, babası Ali Rıza
Efendi'nin vefahrun ardından bir süre Feyzul lah Ağa'nın oğlu
Hüseyin Ağa'nın çiftliğinden kalmışlardır. O tarihlerde küçük
yaşlarda olan Mutafa Kemal, bir süre köy hayahnı burada ya­
şamış, dayısı Hüseyin Ağa'ya köy ve çiftlik işlerinde yardım
etmiştir.

Selanikli Nakibzideler Sülalesi

Nakibzide Mehmet Efendi ve Çocukları


Arşiv kayıtlarına göre ailenin büyüğü Nakibzade Ahmet
Efendi, müderris, molla ve sonra Edirne mollası, 1211 'de
(1796 / 97) Mekke mollası, Cemaziye'lahir 1212'de (Kasım-Ara­
lık 1 797) İstanbul kadısı oldu. 1213'te (1798 / 989) azledilmiş ve
sonra vefat etmiştir.

181
Levent Şahverdi Arşivi
Arşiv kayıtlarına göre
Ahmet Efendi'nin oğlu
Nakibzade Abdurrahman
,i}I , :i l Efendi' dir. 1250' de
.;
:..,.1
:::re
,.
(1834 / 35) Bosna Mollası
. '/
olup, çeşitli yerlerde naip­
liklerde bulunduktan
sonra vefat etmiştir. Sicilli
Osmani' de babası Ahmet
NFSd 4958-1 6/s.31-32-1 247/M. 1 83 1 -Camii
olarak bahsediliyor. Sela­
A tik Maha/lesi-Nakibzıide Abdurrahman nik Nüfus Defterlerindeki
Efendi ve ailesinin nüfus kayıtları kayıtlarda babası adı Meh­
met olarak kaydedilmiştir.
Osmanlı arşivindeki bulunan Sicilli ahval, Temettuat Def­
terleri ve Nüfus Defterleri gibi çeşitli kaynaklarda yer alan ka­
yıtlardan anlaşıldığına göre, Seyyid Mehmet Efendi yaşı
(1801-?), Eski Bosna mollası Nakibzade Seyyid Abdurrahman
Efendi'nin oğludur. Abdurrahman Efendi (Nakibzade Abdur­
rahman Efendi), Ahmet Efendi'nin oğludur.
Selanik Vilayeti Gelemeri Nahiyesi Sofular karyesi / Sofular
çiftliğinin mutasarrıfı Selanik Müftüsü Abdullah Efendi oğlu
Mustafa Necib Bey olup, Selanik'te Ali Paşa Mahallesi'nde ika­
met ediyordu85• Ortağı ise Nakibzade Mehmed oğlu Abdur­
rahman Efendi idi. Langaza nahiyesinde ikamet ediyordu86•
Selanik Merkez mahallelerinden "Mahalley-i Cami-i Atik"
Mahallesi Nüfus Defte­
ri'nde (NFSd 4958-
H. 1 247-M . l 83l ),
Nakibzade Abdurrah­
man' a ait nüfus kayıtlan
yer alıyor. Bu nüfus bil­
gileri şöyledir: Nakib­
zade Abdurrahman
Efendi, sinni 45; Oğlu
Seyyid Mehmet Efendi,
sinni 30; Diğer oğlu Lüt­
fullah, sinni 28; Diğer
oğlu Mehmet Raşid,
NFSd 4970-1256 Z 29-M 1 840-s. 53- sinni 17; Oğlunun oğlu
Nakibzıide Abdurrahman Süleyman, sinni 3.

182
Levent Şahverdi Arşivi
Günümüz ifadesiyle; Nakib­
zade Mehmet Efendi'nin (1755?-
1798) oğlu Nakibzade Abdur­
rahman Efendi, yaşı 45 (1786-19
Nisan 1843), oğlu Seyyid Meh­
met Efendi yaşı 30 (1801-?) do­
.$..-
ğumlu, diğer oğlu Lütfullah 28
<i�J�, �! \• '"
yaşında (1804-?) doğumlu, diğer
�.I oğlu Mehmet Raşid 17 yaşında
(1814-?), Nakıbade Abdurrah­
man Efendi'nin oğlu Seyyid
Camii Atik NFSd 4971 1 259 Z 29-
1843-Nakibıade Abdurrahman Aile­ Mehmet Efendi'nin oğlu Süley­
sinin n üfus kayıtları man Efendi 3 yaşında (1828-?).

Nakıbu'leşraf kaymakamı Mehmet Efendi (1755?-1 798)


Abdurrahman Ef.(1777? / 1 786?-19 Nisan 1843)+(?)
Seyyid Mehmet Efendi (1801-?)+(?)
Süleyman (1811-?)
Mustafa (1833-?)
Lütfullah (1804-?)
Raşid Efendi (1814-?)+(?)

1840 tarihli Selanik merkez Camiy-i Atik Mahallesi Nüfus


Defterinde Nakibzade Seyyid Abdurrahman Efendi'nin nüfus
kayıtları şöyledir:
Mevaliy-i kiramdan uzunboylu karasakallı Seyyid Abdur­
rahman Efendi ibni Mehmet Efendi, sinni (yaşı) 66, fiy 19
Rebi'ülevvel 1259 / 19 Nisan 1843) da fevt olmuş. Oğlu uzun­
boylu karasakallı Seyyid Mehmet Efendi, sinni 41, Diğer oğlu
ortaboylu karasakallı Raşid Efendi, sinni 32, Mehmet Efen­
di'nin oğlu Süleyman, sinni 12, diğeri Mustafa Efendi, sinni 11.
Günümüz ifadesiyle; Seçkin kişilerden uzunboylu Mehmet
Efendi oğlu Seyyid Abdurrahman Efendi yaşı 66 (1 777-19 Re­
bi'ülevvel 1259 / 19 Nisan 1843), oğlu uzunboylu karasakallı
Seyyid Mehmet Efendi yaşı 41 (1802-?), diğer oğlu ortaboylu
karasakallı Raşid Efendi yaşı 32 (1811-?), Mehmet Efendi'nin
oğlu Süleyman yaşı 12 (1931-?), diğer oğlu Mustafa İzzet, yaşı
11 (1832-?).

183
Levent Şahverdi Arşivi
NFSd 4962-ll. 1 2SO/M . 1 834-43-Balat Malıallesi-Nakibzılde Seyyid Abdullah
Hami Efendi ve oğulları Melımct Said ve Fcyzulla/ı Ağa

Mehmet Oğlu Nakibzade Seyyid


Hacı Abdullah Hami ve Çocukları
Abdullah Oğlu Mehmet Ağa ve Çocukları
Balat Mahallesi' ne ait 1260 / 1845 tarihli Temettuat Defte­
rinde (MLVRDTMTd.11487-26-s.78), Feyzullah Ağa'nın çiftlik
sahibi ve ashabı ulufeden olduğu mümaileyhin biraderiyle
(Mehmet Said Efendi / 1 802-?) müşterek Selanik nevahisinden
Gelemeri nahiyesinde Mismer, Vardar-ı Sağıyr nahiyesinde Pı­
narca ve Langaza nahiyesinde Lanped Çiftlikab olup mahal­
linde kaydolunduğu belirtilmektedir.
Selanik Kazaz Hacı Musa Mahallesi (MLVRDTMT 11487)
Defterinde, Mustafa yetimleri Halil ve İbrahim (Lankaza na­
hiyesinde kain Saraçlu karyesinde emmizadesi Salih ile müş­
terek çiftliği olduğu). İbrahim oğlu yetim Mustafa (yetim
merkume 13 yaşında emmisi vasilik eder).
Kapucuzade Mehmet Said Ağa'nın eytamı (yetimleri) Abd­
ülkerim ve Mustafa ve Raşid. Mümaileyhin Karahacı Mahal­
lesi'nde mukim oldukları. Vasiyi mezbureleri Türkoğlu

1 84
Levent Şahverdi Arşivi
(Torunoğlu) kerimesi Emine Hatun. Oğlu Şakir, mümaileyhim
çiftlikte subaşı olduğu, merkum karye-i mezbu rede ahaliyi
defterinde mukayyed olduğu belirtiliyor.
Balat Mahallesi Temettuat Defterinde (MLVRDTMT
d.11487), Abdullah oğlu Said Efendi'nin ashabı ulufeden ol­
duğu ve müma ileyhin biraderiyle (Feyzullah Ağa) müşterek
Selanik nevahisinden Gelemeriye nahiyesinde Mismer, Var­
dar-ı Sağıyr nahiyesinde Pınarca ve Langaza nahiyesinde Lan­
ped Çiftlikatı olup mahallinde kaydolunduğu beli rtiliyor.
Yine aynı defterde Abdullah oğlu Said'in Biraderi Feyzul­
lah'ın (Ağa) ashabı ulufeden olduğu, ulufelerin idaresiyle
(meluf olduğu) meşgul olduğu (merkumun amcazadeleriyle
müşterek Gelemeri nahiyesinde Senceli namı çiftliği olup ma­
hallinde kaydolduğu) belirtilmektedir. Burada sözü edilen
Said Efendi bir başka belgede "Mehmet Said" olarak adı geç­
mektedir. Mehmet Said
Efendi ile Feyzullah
Ağa'nın babalarının adı
Balat Mahallesi'ne ait bir
başka belgede "Abdullah
Hami Efendi" olarak söz
edilmektedir:
Selanik Merkez Alaad­
din Mahallesi'ne ait Nü­
fus Defterinde verilen bi­
lgilere göre Mehmet'in
oğlu Hacı Abdullah, Sela­
nikli şairlerden olan Na­
kibzade Seyyid Ha- cı
Abdullah (Şair Hami)
Efendi' dir. Bilindiği gibi
Selanikli Mevlevi şairler­
den bazıları N- akibzade­
ler ailesindendir. Abdur­
rahim Şerif Efendi, Şair
Es' ad Efendi ve Şair Hacı
Seyyid Abdullah Hami
Efendi, bu şairlerden bazı­ Feyzullah Ağa ve Kardeşiyle ilgili temettuat
larıdır. Bosna mollası Na­ kayıtları-Selanik Balat Mahallesi
kibzade Mehmet Efen- MLVRDTMT

1 85
Levent Şahverdi Arşivi
di'nin (1755?-1 798) oğlu Nakibzade Abdurrahman Efendi
(1786-19 Nisan 1843). Abdurrahman Efendi'nin oğlu Seyyid
Mehmet Efendi (1801-?) ve oğulları da Nakibzadelerdendir.


�·
(
\. .

Balat Ma/ıallesi NFSd 4966-H. 1255 Za 29-M. 1 839/ Sayfa 71 lıane numarası 1 -6,
Nakibzıide ortaboylu kırsakal/ı sı:yyid Abdul/a/ı Hami Efendi ibni Mehmet, sinni
60, oğlu ortaboylu karasakal/ı Mehmet Said Efendi, sinni 36, Diğer oğlu orta­
boylu karabıyıklı Feyzullah, sinni 26, Mehmet Said Efendinin o,i{lu Mustafa, sinni
1 0, Diğer oğlu Numan, sinni 8, Diğer oğlu Süleyman, sinni 6
Nakibzade Abdurrahman Efendi, Nakibzade Mehmet Efen­
di' nin oğludur. 1250'de (1834 / 35) Bosna Mollası olup, çeşitli
yerlerde naiplik.lerde bulunduktan sonra vefat etmiştir.
1831 yılına ait Balat Mahallesi Nüfus Defterindeki kayıtları
şöyle; Seyyid Abdullah ve-led-i Mehmet, sinni 52. Oğlu küttap­
tan Seyyid Mehmet Said, sinni 29. Diğeri Seyyid Feyzullah,
sinni 18. Diğeri Seyyid Ali Rıza, sinni 11. Diğer oğlu Seyyid
Mustafa İsmet, sinni 4. Diğer oğlu Numan, sinni 1 .
Günümüz ifadesiyle; Mehmet oğlu Seyyid Abdullah, yaşı
52 (1779 doğumlu). Oğlu katipler- den Seyyid Mehmet Said,
yaşı 29 (1802 doğumlu). Diğer oğlu Seyyid Feyzullah, yaşı 1 8
(1813 doğumlu). Diğer oğlu Seyyid Ali Rıza, yaşı 11 (1822 do­
ğumlu). Diğer oğlu Seyyid Mustafa İsmet, yaşı 4 (1827 do­
ğumlu). Diğer oğlu Nfıman, yaşı 1 (1830 doğumlu).
BOA kayıtlarına göre; Nakibzade Hacı Seyyid Abdullah
Hami (1777 / 79-1843) Efendi'nin Seyyid Mehmet Said, Seyyid
Feyzullah ve Seyyid Ali Rıza adıyla oğullan bulunuyor. Seyyid
Mehmet Said Efendi (i802-?)+ (Torunoğlu) kızı Emine Hanım
ile evli, Seyyid Feyzullah (1813-?) ve Seyyid Ali Rıza (1819-

186
Levent Şahverdi Arşivi
1836), Mustafa İsmet (1827-?), Numan (1830-? ), Süleyman
(1832-?), Abdülkerim (?-?), Mustafa (?-?), Raşid (?-?) adında
çocukları bulunuyor.

Balat Mahallesi Nüfus NFSd 4958-H. 1247-M.1831-g.31 .s.61 -Hane 1-6- Mehmet
oğlu Seyyid Abdullah, yaşı 52 (1 779 dogumlu). Oğlu

Hacı Abdullah'ın diğer oğlu Feyzullah 1813 yılı doğumlu.


Hacı Abdullah'ın bir diğer oğlu Ali Rıza (1819-1836) nüfus ka­
yıtlarına göre 17 yaşında iken vefat etmiş olduğu anlaşılıyor.
Selanikli Şair Hacı Abdullah Hami Efendi'nin mensubu bu­
lunduğu aile, Osmanlı belgelerinde Nüfus Defterleri ve Temet­
tuat Defterlerinde "Nakibzadeler" olarak kaydedilmişlerdir.
Osmanlı Arşiv belgelerinde verilen bilgilere göre; Abdullah
veya Ali'nin oğlu Mehmet Ağa'nın; Hacı Seyyid Abdullah
Hami ve Mehmet adında iki çocuğu var. Hacı Abdullah'ın ba­
bası Nakibü'l Eşraf kaymakamı Mehmet Ağa. O'nun babası da
büyük bir ihtimalle Selanik kalesi topçu askerinin binbaşısı
olan Ali Ağa' dır.
Nüfus Defteri kaydında Mehmet oğlu Nakibzade Hacı Sey­
yid Abdullah Hami adının bulunması ve bu tarihlerde Sela­
nik'te nakibü'l eşraflık kaymakamı olarak Mehmet Ağa
ismiyle birisinin bulunması. Hacı Abdullah Hami Efendi'nin
nakibü'l eşraf kaymakamı Mehmet Ağa'nın oğlu olduğunu
akla getirmektedir.

187
Levent Şahverdi Arşivi
NFSd 4970 - 33 - s.46 - Selanik Balat Hacı Abdullah Hami Efendi ı>e çocukları
Mehmet Said, Feyzullah ile Mehmet Said'in o:{ulları Numan ı>e Süleyman

Selanik'te Balat Mahallesi'ne ait Hicri 1256 (M.1840) tarihli


Nüfus Defterinde (BOA. NFSd 4970-33-s.46) Hacı Abdullah
Hami Efendi ile ilgili kayıtlar şu şekildedir:
"Ortaboylu kırcasakallı Abdullah Hami Efendi ibni Meh­
met, yaşı 63 (vefatı 1259). Mehmet oğlu Abdullah Hami Efendi,
vefatı 1259, yaşı 63." 1834 tarihli Nüfus Defterinde "nakibzade
ve Seyyid" isimleri kullanılırken; Hicri 1256 (M.1840) tarihli
N ü fus Defterinde sadece "Nakibzade" ismi kullanılmıştır.
Mehmet Ağa'nın oğlu, Nakibzade Hacı Seyyid Abdullah
Hami Efendi (1777-1 843). Selanik Nakibü'l Eşraf kaymakamı
Mehmet Efendi'nin oğlu olduğu anlaşılan Nakibzade Seyyid
Abdullah Hami, vezirlerin divan katipliğini yapmıştır. Sela­
nikli şair Ahmet Meşhuri, Selanikli olan ve kendi döneminde
yaşamış eşraftan bazı kimselerin doğum ve ölüm tarihlerine
kıta / şiir düşürmüştür. Selanikli Şair Ahmet MeşhOri'nin Se­
lanik şairlerinden yakın arkadaşı Abdullah Hami ile şakalaş­
tığı belirtilmektedir. Vefatı nedeniyle şiir düşürdüğü tarihler
arasında Selanikli şairlerden Mehmet oğlu Nakibzade Hacı
Abdullah Hami Efendi'nin vefat tarihi de bulunuyor.

188
Levent Şahverdi Arşivi
Meşhfıri'nin çağdaşı şairlerden Selanikli Akif' in vefat tarihi
1 245 / 1829-30'dur. Eski Bosna mollası Seyyid Abdurrahman
Nakibzade Efendi'nin vefah da H.1 260 / 1844'tür. Meşhfıri'nin
çağdaşı ve Selanik eşrafından şair Abdullah Hami Efendi'nin
vefatı H.1260 / 1844'tür. Nakibzade Seyyid Abdullah Hami,
vezirlerin divan katipliğini yapmışhr.
Selanikli önemli şairlerden olan Abdullah Hami Efendi
1777 yılında Selanik'te dünyaya gelmiş, 1843 tarihinde Sela­
nik'te vefat etmiştir. Selanik Nakibü'l Eşraf kaymakamı Meh­
met Efendi'nin oğlu old uğu · anlaşılan Nakibzade Seyyid
Abdullah Hami, vezirlerin divan katipliğini yapmışhr.
Meşhfıri'nin İstanbul Üni. Ktp., 2828 numaradaki divanının
başında, kişiliğine dair bilgiler vardır. Buna göre şair hoş soh­
bet, latifeci bir ihtiyardır; Selanik şairlerinden yakın arkadaşı
Abdullah Hami ile şakalaşbğı belirtiliyor.
Şairin rind-meşrep olduğunu belirten İbnülemin, bu latife­
lerden iki örnek kaydeder. Selanikli Şair Abdullah Hami'nin
güzel Farsça şiirleri vardır.

"Sevdiğimde hüsn ü an olsun direm meşreb bu ya


Nev-reside nev-cüvan olsun direm meşreb bu ya
Pertev-i mihr-i ruhu düşdükçe zerrat-ı dile
Ebr-i zülfü sayeban olsun direm meşreb bu ya
Yağmalansın kaJe-i ümmid-i sfık-ı masiva
Sfıd-ı amalim ziyan olsun direm meşreb bu ya
Kec-revişle Hamiya şebdiz-i kilk-i zaika
Esb-i tab'ım hem-inan olsun direm meşreb bu ya"

BOA kayıtlarından anlaşıldığına göre; Nakibü'l Eşraf Meh­


met Ağa büyük bir ihtimalle Nakibzade Seyyid Haa Abdullah
Hami (1 777-1843) Efendi'nin babasıdır. Hacı Abdullah Hami
Efendi, Nakibü'I Eşraf Mehmet Ağa'nın oğludur. Hacı Abdul­
lah Hami'nin çocukları yaş sırasına göre şöyledir: Mehmet
Said Efendi (1802-?) + (Torunoğlu) kızı Emine Hanım ile evli)
, Feyzullah (1813-?) , Ali Rıza (1819-1836).

1 89
Levent Şahverdi Arşivi
Kayıtlara göre Hacı Abdullah Hami Efendi'rıin oğlu Meh­
met Said Efendi (ortaboylu karasakallı) 1840 yılında 38 yaşın­
dadır. Buna göre Mehmet Said Efendi 1 802 yılında doğmuştur.
Abdullah Hami'rıin oğlu Mehmet Said Efendi (ortaboylu ka­
rasakallı, yaşı 38, 1 799 doğumlu). Diğer oğlu Feyzullah (orta­
boylu karabıyıklı yaşı 27). Mehmet Said Efendi'nin oğulları
Mustafa İsmet (1827 doğumlu, 1 840 da 13 yaşında), diğer oğlu
Numan 1830 doğumlu, 1840 yılında 10 yaşında, diğer oğlu Sü­
leyman 1832 doğumlu, 1 840 da 8 yaşındadır.
Abdullah Hami'nin diğer oğlu ortaboylu karabıyıklı Fey­
zullah, 1 840 da 27 yaşındadır ve 1813 Yılında doğmuştur. Haa
Abdullah'ın diğer oğlu Ali Rıza (1819-1836) nüfus kayıtlarına
göre 17 yaşında iken vefat etmiş olduğu anlaşılıyor. Bu kayıt­
lara göre Feyzullah'ın babası Mehmet oğlu Nakibzade Hacı
Seyyid Abdullah Hami Efendi (1777-1 843), onun babası da
Mehmet. Abdullah Hami (1 777-1843) oğlu Mehmet Said
Efendi (1802-?) ve biraderi Feyzullah (1813-?), Osmanlı arşi­
vinde bulunan Selarıik Nüfus Defteri ve Temettuat Defterleri
kayıtlarında yer alıyor. Selanik Temettuat Defteri kayıtları
şöyle:
1-Abdullah oğlu Said Efendi ve biraderi Feyzullah. Ashabı
ulufeden olduğu ve müma ileyhin biraderiyle (Feyzullah)
müşterek Selanik nevahisinden Gelemeri nahiyesinde Mismer,
Vardar-ı Sağıyr nahiyesinde Pınarca ve Langaza nahiyesinde
Lanped Çiftlikatı olup mahallinde kaydolunduğu belirtiliyor.
2-Biraderi Feyzullah (Ağa) ashabı ulufeden olduğu, ulufe­
lerin idaresiyle (meluf olduğu) meşgul olduğu merkumun
(sözü edilen kişinin) amcazadeleriyle müşterek Gelemeri na­
hiyesinde Senceli namı çiftliği olup mahallinde kaydolunduğu
belirtiliyor. Burada sözü edilen Mehmet Said Efendi ile Fey­
zullah Ağa'nın babalarının adı Abdullah Hami Efendi olarak
belirtilmiştir.
Nakibzadeler Ailesinden olan Hacı Seyyid Abdullah Hami
Efendi'nin kardeşleri ve oğullarının Selanik'in değişik semtle­
rin de ikamet etmiş oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Sey­
yid Hacı Abdullah Hami'nin yakınlarının ikamet ettikleri
mahallelerin Nüfus Defterlerine ve Temettuat Defterlerine
kaydedilmiş oldukları görülmektedir.

1 90
Levent Şahverdi Arşivi
Nakibzadeler Ailesi Şeceresi

A i Ağa oğlu Nakıbüleşraf kym Mehmet Efendi ( l 755?- 1 798)


akibzade Abdurrahman Efendi( l 777- 1 9 . 04. 1 843)+(?)
Seyyid Mehmet Efendi ( 1 80 1 12-?)+(?)
üleyman ( 1 8 1 1 -?)
ustafa ( l 8 3 3 -?)
Lütfullah ( 1 804-?)
ehınet Raşid Efendi ( 1 8 1 4-?)+(?)
Nakibzade Seyyid Abdullah Hami ( 1 777- 1 843)
1--__.� e yyid Mehmet Said Efendi ( 1 799-?)
usta fa İsmet ( 1 827-?)
uman ( 1 829-?)
�li ( 1 83 1 -?)
üleyman ( 183 2-?)
Seyyid Feyzullah Receb ( 1 8 1 3-?)
eyyid Ali Rıza ( l 8 1 9 - 1 83 6)
MehınetoğluY organi İbrahim( 1 782-?)+(Emetullah Hn)
ustafa ( l 829 -?)
__,___,. eyzullah ( 1 8 1 3 -?)+(3 .Eşi, Halil Ağa kızı Ayşe)
ı--.--.n asan ( 1 83 7 -?) (2.Eşinden?)
atice Sümer (Selanik/ 1 898/99 - Bursa/ 2002)
asan Savaş
il.mil Ali Savaş ( l 95 1 - . . . )
ehmet Ali Savaş
li Can Savaş
üseyin Savaş

bdurrahman Aldırma
ünüre
Hüseyin (?-?)
übeyde( l 859- 1 5 . 0 l . l 923)+A.Rıza( l 84 1 -2 3 . 5 . 1 886)
atma İsmet ( 1 87 1 172 - 1 875)
Ahmet ( 1 874 - 1 883)
·· mer ( 1 875 - 1 8 8 3 )
ustafa Kemii.1( 1 8 7 7- 1 0. l l . 1 93 8)+(Latife Hn)
akbule (Boysan Atadan)( 1 885- 1 8 Ocak 1 956)
aciye ( 1 886 - 1 90 1 )

191
Levent Şahverdi Arşivi
Yorgani Oğlu Ailesi

Mehmet Oğlu İbrahim Yorgani Oğlu Feyzullah


(Pintihasan Mahallesi)
Selanik Vilayeti merkez mahallelerine ait nüfus ve Temet­
tuat Defterlerinin tamamı üzerinde yapmış olduğumuz ince­
lemede Selanik merkezde "Ahmet oğlu İbrahim, Mehmet oğlu
İbrahim" gibi çok sayıda "Abdullah ve İbrahim" adına rastla­
nıyor. Arşiv belgelerinde, Selanik Vilayeti merkez mahallele­
rinde birden fazla " Abdullah oğlu İbrahim" adıyla isim kayıtlı
bulunuyor. Selanik Vilayeti merkez Pintihasan Mahallesi'nde
3 adet, Kocakasım Paşa Mahallesi'nde 1, Timurtaş Mahalle­
si'nde 1, Sülüce Mahallesi'nde 1 adet olmak üzere, toplam 6
adet " Abdullah oğlu İbrahim" kaydı bulunuyor.

Piıı tilıasan Mahal/esi-NFSd 4958-H. 1 247-M . 1 83 1 -s.3 7-Abdu/lalı oğlu Asııkir-i


Mmısureden ihraç ibralı im 30 yaşında ( 1 801 doğumlu) ve Abdullah oğlu
Siiit'ynıaıı 25 yaşında (1 806 doğumlu) Asakir-i Mmısureden.

Bu isimler sırasıyla şöyle; Pintihasan Mahallesi'nde Abdul­


lah oğlu Asakir-i Mansureden ihraç İbrahim (1801 doğumlu)
ve Abdullah oğlu Aşçı İbrahim (1799 doğumlu). Hacı Abdul­
lah oğlu İbrahim Ağa" ve eşi Derviş kızı Hüsne Hanım" . Ab­
dullah oğlu Kavas İbrahim (1 784 doğumlu) Kocakasım Paşa
Mahallesi. Abdullah oğlu İbrahim (1805 doğumlu), Mansure
askeriye tekaüdü, Timurtaş Mahallesi. İbrahim oğlu Muhtar
Abdullah'ın (1788 doğumlu) oğlu İbrahim (1833 doğumlu) Sü­
lüce Mahallesi.

192
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı arşivi kayıtlarına göre, Selanik Merkez Mahalle­
rine ait Temettuat Defterlerinde Pintihasan Mahallesi'nde
"Hacı Abdullah oğlu İbrahim Ağa" ve eşi "Derviş kızı Hüsne
Hanım" kaydı bulunuyor.
Pintihasan Mahal-
lesi'ne ait Nüfus Defterle­
rinde, Abdullah oğlu
Asakir-i Mansureden ih­
raç İbrahim (1801 do­
ğumlu) ve Abdullah oğlu
Aşçı İbrahim (1 799 do­
ğumlu) adıyla iki İbra­
him adı bulunuyor. Bu
her iki İbrahim'in de
Pintilıasan Malıallesi Temelluat Defteri nüfus kayıtlarına göre
(MLVRDTMT 1 1 487 - s. 1 1 7-40-Hane no 75,
Feyzullah adıyla çocuk­
sıra ııo 82-83.)-Hacı Abdullah oğlu İbralıim
Ağa ve Eşi Derviş kızı Hüsne Hanım
ları bulunmuyor. 1845 ta­
rihli Pintihasan Mahallesi
Temettuat Defteri kayıtla­
rında, "Hacı Abdullah oğlu İbrahim Ağa'run zevcesi adı Derviş
kızı Hüsen Hatun" olduğu belirtiliyor . . .
Pintihasan Mahallesi Temettuat ve Nüfus Defterinde Meh­
met oğlu İbrahim Yorgani'nin (1782 doğumlu) oğlu Feyzullah
(1813 doğumlu) ve Mustafa (1 829 doğumlu) ile Feyzullah'ın
oğlu Hasan'ın kaydı bulunuyor. Dolayısıyla Pintihasan Mahal­
lesi nüfus kayıtlarında adı geçen Mehmet oğlu İbrahim Yorgani
oğlu Feyzullah ile Feyzullah'ın oğlu Hasan'ın Atatürk'ün an­
nesi Zübeyde Hanım'ın akrabası olduğu anlaşılıyor.
Nüfus Defterindeki kayda göre Feyzullah'ın Hasan adıyla
1837 doğumlu bir oğlunun kaydı bulunuyor. Zübeyde Ha­
nım'ın Hasan ve Hüseyin adında iki kardeşinin olduğunu bili­
yoruz. Zübeyde Hanım'ın kardeşi Hüseyin'in nüfus kaydında
yer almamış olması onun 1840 tarihinden sonra doğmuş oldu­
ğunü gösteriyor.
Osmanlı arşivi kayıtlarına göre aile büyükleri arasından
erken tarihlere doğru gidildiğinde Abdullah, İbrahim, Feyzul­
lah ve Zübeyde isimlerine sıklıkla rastlandığı görü l üyor.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Ha-mm, kendisinden önceki
Zübeyde Hanım veya hanımların adını almış olduğu gibi; ba-

193
Levent Şahverdi Arşivi
bası Feyzullah Ağa da, kendisinden
önceki aile büyüklerinden Feyzul­
lah adına sahip insanların ismini ta­
şımış olduğu anlaşılmaktadır.
Yorgani İbrahim Efendi, Gelme­
riye Nahiyesi Kapucular karye­
si'nde arazi ve çiftliği ve mülkü
vardı. Arşiv belgelerine göre; Ata­
tü rk'ün Annesi Zübeyde Hanım'ın
babası, Pintihasan mahalesinde Nü­
fus Defteri ve Temettuat Defteri ka­
Piııtilıasaıı Malıallesi Temettuat
Defteri (MLVRDTMT 1 1 487 - yıtları bulunan Mehmet oğlu İbra­
s. 1 1 7-40-Haııe No 76, sıra 110 him Yorgani'nin oğlu Feyzullah'tır.
84)-İbrahim oglu Feyzullah "Yorgani" adındaki "i" harfi Arna­
(Subaşılık eder) vutça' da "oğul / oğlu" anlamına ge-
liyor. Türkçede ise "Sivasi" adındaki
"i" harfi "li / lı veya lü / lu" anlamında kullanılıyor. Sivasi, "Si­
vaslı" anlamında kullanılırken; "Yorgani adındaki "i" harfi
"Yorgan oğlu;' anlamında kullanılmaktadır.
Osmanlı arşivi kayıtlarına göre; Osmanlı arşivi kayıtlarında
adı geçen Karadağ-nam-ı diğer-Değirmenderesi maktuasın­
dan el-Hac İbrahim Yorgani Ağa ile Selanik'in değişik semtle­
rinde ikamet eden "Yorgani" ailesi mensuplarının akraba
oldukları anlaşı lıyor. "Yorgani / Yorgancı" ailesi mensupları
Selanik'in merkezinde değişik mahallelerde ikamet ediyor­
lardı. Bu ailelerden bazılarının isimleri şöyle: "Yorgani İbrahim
Efendi, Saray-ı Atik Mahallesi, Halil oğlu Yorgani Mustafa
(1 787-?) doğumlu, Kasımıye Mahallesi. Ali oğlu Yorgani Mus­
tafa (1806-?) doğumlu, Tarakçı Mahallesi. İbrahim oğlu Yor­
gancı Osman (1791-?) doğumlu, Tarakçı Mahallesi . İbrahim
oğlu Yorgani Hüseyin (1813-?) doğumlu, Hayreddincik Ma­
hallesi. Mehmet oğlu Yorgani Abdu llah (1 804-?) doğumlu,
Kazaz Hacı Mahallesi. Hacı Ali oğlu Yorgani Hüseyin (1817-
?), Pintihasan Mahallesi. Yorgancı Molla Hasan oğlu Salih
(1825-?) ve Ömer (1827-?). Mui dalaaddin Mahallesi . Yusuf
oğlu Yorgani Süleyman (1 789-1255 / 18539) ve oğlu Mehmed
(1 831 -?) ile diğer oğlu İbrahim, (1 836 doğumlu) Pintihasan Ma­
hallesi. Mehmed oğlu Yorgancı İbrahim (1 786-?) ve oğulları
Feyzullah (1811-?) ile Mustafa (1829-?). İbrahim oğlu Feyzul­
lah'ın oğulları Hasan ve Hüseyin."

194
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik'te değişik mahallelerinde ikamet eden "Yorgani /
Yorgancı" şeklinde kayıtlarda adı geçen aileler, birbirleriyle ak­
rabadır. Aynı zamanda "Yorgani / Yorgancı" aileleri, Mustafa
Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım ailesi ile akraba ol­
dukları anlaşılıyor.
Cumhuriyet arşivinde Selanik bölgesinden Türkiye'ye
gelen Yorgancıoğlu Ailesine ait kayıtlar yer alıyor. Bu kayıtlar­
dan bazıları şu şekildedir:
1-14.02.1923 / 24111-1-Manasbr Vilayeti Kozana livası Nasliç
kazasından gelip İzmir ilinde iskan edilen amele Yorgancı
Ethem oğlu Salih'e ait tasfiye talepnamesi. 2-04.07.1926 / 379-
Selanik Vilayetinden gelip, Balıkesir Gönen kazasında iskan
edilen Yorgancı İbrahim oğlu Ali'ye ait tasfiye talepnamesi. 3-
24.04.1924 / 14800-Selanik Vilayetinden gelen Yorgancı Hafız
Ethem oğlu Hafız Ahmet ile kızı Mürşide'ye ait tasfiye talep­
namesi. 4-11 .12. 1926 / 360-Selanik Vilayetinden gelip, Balıkesir
İli Gönen kazasında iskan edilen Yorgancı Aziz oğlu Hakkı' ya
ait tasfiye talepnamesi. 5-12.08.1925 / 40357-Selanik Vilayetin­
den gelip, İzmir İli Bergama ilçesi Enverpaşa nahiyesinde
iskan edilen Yorgancı Mehmet Ali oğlu Mehmet'e ait tasfiye
talepnamesi. 6-14.06.1 926 / 41283-Selanik Vilayetinden gelip
Denizli ilinde iskan edilen Yorgancı Süleyman' a ait tasfiye ta­
lepnamesi. 7-14.06.1924 / 28107-Selanik Vilayeti Kılkış kazası
Sarıgöl köyünden gelen Yorgancı Hasan oğlu Mehmet'e ait tas­
fiye talepnamesi.
Osmanlı arşivinde yer alan Selanik vilayeti Pintihasan Ma­
hallesi Nüfus Defterindeki kayıtlara göre; Zübeyde Hanım'ın
babası Mehmet oğlu Yorgani İbrahim Ağa'nın oğlu Feyzul­
lah'br. Nüfus kayıtlarına göre; "Mehmet oğlu İbrahim Yorgani,
yaşı 45 (1786-?) doğumlu, oğlu Feyzullah, 20 yaşında (1811-?)
doğumlu ve diğer oğlu Mustafa, 2 yaşında (1829-?) doğumlu."
İbrahim' in oğlu Feyzullah'ın oğlu Hasan'ın ise 1837 tarihinde
doğmuş olduğu kayıtlarda yer alıyor. Arşiv belgelerindeki ka­
yıtlara göre; sözü edilen bu aileler, Selanik'te ikamet etmekle
birlikte, Selanik'e bağlı Gelemeriye ve Lankaza nahiyelerine
bağlı köylerde arazi ve çiftlikleri bulunuyordu.

195
Levent Şahverdi Arşivi
Mehmet oğlu Yorgani İbrahim (Mevcut Şecere liste)
A i Ağa oğlu Nakıbülcşraf kym Mehmet Efendi ( 1 7 5 5 ?- l 798)
MchmetoğluY organi İbrahim( 1 782-?)+(Emetullah Hn)
Mustafa ( 1 829 -?)
---..ı· eyzullah ( 1 8 1 3 -?)+(3 .Eşi, Halil Ağa kızı Ayşe)
,____cıasan ( 1 8 3 7 -?) (2.Eşinden?)
Hatice Sümer (Selanik/ 1 898/99 - Bursa/ 2002)
asan Savaş
amil Ali Savaş ( 1 95 1 - . . . )
ehmet Ali Savaş
li Can Savaş
üseyin Savaş
Ayşenur
Nilüfer
Abdurrahman Aldırma
Münüre
Hüseyin (?-?)
Zübeyde Hn( l 8 59- 1 5 .0 1 . 1 92 3 )+A.Rıza( l 84 1 -2 3 . 5 . 1 8 86)
atma İsmet ( 1 8 7 1 172 - 1 875)
Ahmet ( 1 874 - 1 8 83)
mer ( 1 875 - 1 8 8 3 )
M . Kemal(Atatürk)( 1 877- 1 O. 1 ı . l 93 8)+(Laıi fe Hn)
Makbule (Boysan Atadan)( l 88 5 - 1 8 Ocak 1 956)
Naciye ( 1 8 8 6 - 1 90 1 )

İbrahim Ağa ve Eşi Emetullah Hanım


Arşiv kayıtlarına göre Selanik'te Abdullah kızı Emetullah
Hanım, Ahmed Subaşı Mahal lesi, Mehmed kızı Emetullah,
Kazaz Haa Mustafa Mahallesi, Hüseyin kızı Emetullah Hatun,
Yakup Paşa Mahallesi, Osman Akif Ağa'nın hemşirezadesi
Emetullah Hatun, Gördüs Muhafızı Mustafa Paşa' nın Keri­
mesi Emetullah Hanım, Vezir Ahmed Paşa'nın karısı Emetul­
lah Hanım, Hacı İbrahim Efendi'nin halilesi Hace Emetullah
Hanım, Sofuzade Feyzullah Efendi'nin annesi Emetullah
Hanım (İbrahim Ağa'nın eşi) gibi, birden çok "Emetullah" ismi
bulunuyor.
Örneğin, "Emetullah ve Gübüın haıumların tasarrufunda
olan çiftlik arazisi dahilindeki ormana komşu çiftlik tarafından
yapılan müdahalenin menedilmesi ile ilgili H.19 / Ş
/ 1275 / M.1858 tarihli yazı. Mektubi-i sadaret hulefasından

196
Levent Şahverdi Arşivi
Nasib Bey'e büyük Valideleri Emetullah ve Rukiye hanımlar­
dan intikal eden değirmen vesairenin sicillerinin kontrol edi­
lerek hisselerinin tesviyesi ile ilgil i H. 17 /C / 1276 / M. 1 860
tarihli belge. Mektubi-i Sadaret Hulefasından Nesib Bey'in
ölen büyük annesi Emetullah ve Rukiye hanımların terekesi
ile ilgili davanın mahallinde rüyeti hakkında H. 02 / Z / 1277 /
M . 1861 tarihli yazı . Selanik'in Vardarin nahiyesinden Ayşe
Hanım'ın çiftlikat münazaasına dair arzuhali" gibi kayıtları
bulunuyor.
Dolayısıyla Zübeyde Hanım'ın büyük valideleri Emetullah
Hanım'ın kayıtlarına rastlanıyor. Zübeyde Hanım'ın babası
Sofuzade Feyzullah Ağa'nın babası İbrahim Ağa'nın Eşi Eme­
tullah Hanım'dır. Zübeyde Hanım'ın Darü'ş-Şafaka'ya (Şefkat
Yurdu ) 28 Ekim 1921'de yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağı­
şın Şefkat Yurdu öğrencileri tarafından Kur' an-ı Kerim hatme­
dilerek sevablarının bağışlanması istenen kişiler arasında
Zübeyde Hanım'ın "Büyükvalideleri Emetullah Hanım" da
sayılmışhr. Bu bilgilere göre Zübeyde Hanım'ın büyükbabası
İbrahim Ağa'nın eşlerinden birisinin adının Emetullah Hanım
olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla İbrahim Ağa Zübeyde Hanım'ın büyükbabası,
Emetullah Hanım da büyükanesidir. Emetullah Hanım ile İb­
rahim Ağa' nın oğlu Feyzullah, Halil Ağa ve Emine Hanım'ın
kızı Ayşe Hanım ile evlenmiştir. Halil Ağa kızı Ayşe Hanım,
Feyzullah Ağa'nın üçüncü eşidir. Zübeyde Hanım'ın Feyzul­
lah Ağa'nın bu üçüncü eşi Ayşe Hanım' dan doğmuştur.
Yunanistan ve Türkiye arşivlerinde incelediğimiz çeşitli
defterlerdeki Hacı Ali Ağa Zevcesi Halime Hatun ve oğlu Fey­
zullah, Koca Kasım Paşa Mahallesi, Hanife Hatun bintü Ab­
dullah, Muid Alaaddin Mahallesi'nde ikamet ed iyordu.
Kamile bintü Ahmed Efendi' den, İbrahim bin Abdullah'a in­
tikal, nefs-i Langaza. Yorgani İbrahim Efendi' den, ondört se­
himi Hacı Selim Ağa' ya dokuz sehimi Zübeyde Hanım bintü
Ayşe Hanım'a. Pederleri Aluş Ağa'nın 1291 (1875) ölümü ile
Mustafa ve Şükrü Efendiler ve Zehra Hanım ve Ümmügülsüm
hanımlara ait miras kayıtları bu kişilerin birbirleri olduğunu
göstermektedir.
Zübeyde Hanım Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesidir. Atatürk' ün Annesi Zü­
beyde Hanım, 1 859 yılında Selanik'te doğmuştur. Zübeyde

197
Levent Şahverdi Arşivi
Hanım (Selanik / 1 859-14 Ocak 1923), 1 870 / 71 yılında Hafız
Hacı Ahmet Efendi'nin oğlu Ali Rıza Efendi (1841-23 Mayıs
1886) ile evlenmiştir. Bu evlilikten Fatma İsmet, Ahmet, Ömer,
Makbule, Naciye ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk dünyaya
gelmiştir.

Osmanlı Arşivi Belgelerinde Sofuzade Feyzullah


Ağa (Nüfus ve Temettuat Defteri Kayıtlan)
Zübeyde Hanım'ın Darü'ş-Şafaka'ya (Şefkat Yurdu) 28
Ekim 1 92l'de yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat
Yurdu öğrencileri tarafından Kur' an-ı Kerim hatmedilerek se­
vaplarının bağışlanması istenen kişiler arasında Zübeyde Ha­
nım' ın "Pederleri Feyzullah Efendi" de sayılmışhr.
Osmanlı arşivinde bulunan Selanik Vilayeti merkez mahal­
lelerine ait Nüfus Defterleri, Temettuat Defterleri gibi 1 700-
1850 yılları arasına ışık tutabilecek nüfus bilgileri ve kayıtları
bulundu rması nedeniyle bu defterler üzerinde yaphğımız
araşhrmalarımızda otuz adet Feyzullah adı tespit ettik.
Selanik Vilayeti merkez mahallelerinde; Akçamescid Mahal­
lesi'nde 1 adet, Tarakçı Mahallesi'nde 3 adet, Portakapı Mahal­
lesi'nde 1 adet, Karahacı Mahallesi'nde 1 adet, Karahacıoğlu
Mahallesi'nde 1 adet, Sülüce Mahallesi'nde 3 adet, Kocakasım­
paşa Mahallesi'nde 2 adet, Hacı İsmail Mahallesi'nde 1 adet,
Ahmet Subaşı Mahallesi'nde 1 adet, Cezeri Kasımpaşa Mahal­
lesi'nde 2 adet, Balat Mahallesi'ndc 1 adet, Sarıhatip Mahal­
lesi'nde 4 adet, Muid Alaaddin Mahallesi'nde 1 adet, Hayred­
dincik Mahallesi'nde 1 adet, Burmalı Camii Mahallesi'nde 1
adet, Pintihasan Mahallesi'nde 1 adet, İshak Paşa Mahalle­
si'nde 1 adet, Sarayıatik Mahallesi'nde 1 adet, İkişerefiyeli Ma­
hallesi'nde 1 adet, Mesud Hasan Mahallesi 2 adet olmak üzere
30 adet Feyzullah adı bulunuyor.
Tespit ettiğimiz bu Feyzullah'lar arasında Pintihasan Ma­
hallesi nüfus ve Temettuat Defterlerinde kayıtları bulunan ve
babası İbrahim olan sadece bir Feyzullah bulunuyor.
Selanik Vilayeti Merkez mahallelerine ait nüfus ve Temet­
tuat Defterleri üzerinde yapmış olduğumuz araşhrmada, bu
defterlerde yer alanlar: "Abdullah oğlu İbrahim (1786-?) do­
ğumlu, Kocakasım Paşa Mahallesi. Abdullah oğlu İbrahim,
yaşı 35 (1808-?) doğumlu, Timurtaş Mahallesi. Abdullah oğlu

1 98
Levent Şahverdi Arşivi
İbrahim, yaşı 27 (1816-?) doğumlu, Sülüce Mahallesi. Abdullah
oğlu Aşçı İbrahim, yaşı 40 (1791-?) doğumlu, Pintihasan Ma­
hallesi. Mehmed oğlu Yorgani Abdullah, 39 yaşında (1804-?)
doğumlu, Kazazhacı Mahallesi. Mehmet oğlu Yorgani'nin İb­
rahim (1782-?) oğlu Feyzullah (1813 doğumlu) ve diğer oğlu
Mustafa 2 yaşında (1 829-?) doğumlu, Pintihasan Mahallesi."
Arşiv kayıtlarında verilen bu bilgilerden Pintihasan Mahal­
lesi'nde birden çok "Abdullah oğlu İbrahim" adı bulunuyor.
Ancak bu isimler arasında Atatürk ile ilgili mevcut şecerede
bahsedilen "Feyzullah'ın babası İbrahim, İbrahim'in babası
Feyzullah" kaydına ve silsilesine ne Nüfus Defterlerinde ne
de Temettuat Defterlerinde "Abdullah oğlu İbrahim ve İbra­
him' in oğlu Feyzullah" kaydı yer almamaktadır.
Osmanlı arşivi kayıtlarında Selanik merkez mahallelerine
ait Nüfus Defterlerinde ismine rastladığımız otuzdan fazla
Feyzullah'tan Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde
Hanım tarafı ailesi ile ilgili olarak yayımlanmış mevcut şece­
relerde (Soykütüğü) yer alan isimlere ve anlatılan rivayetleri
doğrulayan iki kayıt bulunuyor. Bunlardan birisi Selanik'te
Balat Mahallesi Nüfus Defterinde ve Balat Mahallesi Temet­
tuat Defterinde yer alan Mehmed oğlu Nakibzade Hacı Seyyid
Abdullah Hami (1777-1843) oğlu Feyzullah (1813-?) doğumlu.
Diğeri Pintihasan Mahallesi Nüfus Defteri ve Temettuat Def­
terinde kayıtlı bulunan Mehmed oğlu Yorgani İbrahim oğlu
Feyzullah ve Mustafa bilgisi yer alıyor. Feyzullah'ın Hasan
adında bir oğlu var.
Arşiv belgelerine göre; Atatürk'ün Annesi Zübeyde
Harum'ın babasının sözü edilen bu iki Feyzullah' tan birisinin
olması gerekir. Pinti Hasan Mahallesi Temettuat Defteri kayıt­
larında adı geçen Mehmet oğlu İbrahim oğlu Feyzullah'ın Zü­
beyde Hanım'ın babası olduğu anlaşılıyor. Zübeyde Harum'ın
babasının, Mehmet oğlu Yorgani İbrahim Ağa'nın oğlu subaşı
Feyzullah olması daha kuvvetli bir ihtimal olarak görünmek­
tedir. Ancak Balat Mahallesi Nüfus kayıtlarında yer alan Meh­
met oğlu Seyyid Hacı Abdullah Hami (1 777-1 843) Efendi'nin
oğlu Feyzul lah'ın (1813-?) da Zübeyde Hanım'ın babası olması
ihtimali vardır.
Pintihasan Nüfus Defteri kayıtlarında adı geçen Mehmet
oğlu İbrahim Yorgani'nin oğlu Feyzullah: Osmanlı arşivinde
bulunan Selanik merkez Pirıtihasan Mahallesi'ne ait 1834, 1 839

1 99
Levent Şahverdi Arşivi
ve 1840 tarihli Nüfus Defterlerindeki kayıtlarına göre; Mehmet
oğlu Yorgani İbrahim'in oğlu Feyzullah, müezzinlik yapıyor.
Selanik'te Pintihasan Mahallesi'nde 1834 tarihli Nüfus Defte­
rindeki kayıtlara göre; Abdullah'ın oğlu Mehmet'in oğlu Yor­
gani İbrahim'in Feyzullah ve Mustafa adında iki oğlu var.
Mehmet' in oğlu Yorgani İbrahim' in (1782-?) oğlu Feyzullah'ın
(1813-?) Müezzin olduğu yazılıdır. İbrahim oğlu Feyzullah'ın
da Hasan (1 837-?) adıyla bir oğlu bulunuyor. Sözü edilen Fey­
zullah oğlu Hasan Nüfus Defterinde verilen bilgilere göre
Ahmet Subaşı Mahallesi'nde ikamet etmektedir. Kendisi orta­
boylu kumralbıyıklı, sinni (yaşı) 37 yani (1806-?) doğumlu ol­
duğu belirtiliyor.

İbrahim Oğlu Feyzullah (Subaşı)


(Pintihasan Mahallesi)
Nüfus tahrirlerinde adına rastladığımız İbrahim oğlu Fey­
zullah'ın Pintihasan Mahallesi'ne ait 1260 / 1844-45 tarihli Te­
mettuat Defteri kayıtlarında Subaşı olduğu, kendi hanesinden
başka bir şeyi olmadığı ve senede 250 akçelik vergisi bulun­
duğu belirtiliyor.
Pintihasan Mahal le­
si'ne ait H. 1247 / miladi
1831 tarihli (NFSd 4958-
H.1 247-M.1 831) numaralı
Nüfus Defterinde Meh­
met oğlu İbrahim Yor­
gani, yaşı 45 (1786-?) do­
ğumlu, oğlu Feyzullah, 20
yaşında (1811-?) doğumlu
NFSd 4958-H. 1 247-M. 1 83 1 - Pin tihasaıı Ma- ve diğer oğlu Mustafa 2
hal /es i (Sayfa 33.34-35)-Yo r,'{an c ı İbrahim ve-
yaşın da (1829-?) do-
ledi Mehmet, sini 45, (Mehmet oğlu Yorgancı .

İbrahim, yaşı 45), Oğlu Feyzullah, sin ni 20 ğumlu. lbrahim Yorga-


(Topçu!, Diğer oğlıı Mustafa, sinni 2 ni'nin oğlu Feyzullah-'ın
topçu olduğu belirtiliyor.
Pintihasan Mahallesi' ne Nüfus Defterinde yer alan bilgiler
şöyle: 1 834 tarihli (1250 Z 29) Selanik Merkez Pintihasan Ma­
hallesi Nüfus Defterinde, Mehmet oğlu İbrahim Yorgani kır­
sakallı, yaşı 49 (1784-?) ve oğlu Feyzullah (karasakallı), yaşı 24
(1810-?) doğumlu.

200
Levent Şahverdi Arşivi
Pintihasan NFSd
4966-H.1255 Za 29-M. �
---· ·· � ---
- --·-· - · - ·-- ·- -- ...

1839 / s. 38 / Hane 14-15-


\\.
1 6. yer alan bilgiler şöyle:
"Ortaboylu kırsakallı
Yorgani İbrahim bin
Mehmet, sinni 55, Orta­
boylu karasakallı oğlu
Feyzullah, sinni 25 (mü- Pin tihasan Malıal/esi-NFSd 4962 -1 250 Z29-
ezzin), Diğer oğlu Mus- M 1 834-Hane 1 3 9 . 1 40-Melımet oğlu Yorgan i
tafa, sinni 9, Merkum ibrahim ve oğlu Feyzullah.
Feyzul lah'ın oğlu Hasan,
sinni 1, Hizmetkarı İskender ibni Veli, sinni 1 1 " .
Günümüz ifadesiyle; Ortaboylu kırsakallı Mehmet oğlu
Yorgani İbrahim yaşı 55 (1 784-?) doğumlu, ortaboylu karasa­
kallı oğlu Feyzullah, 25 yaşında (1814-?) doğumlu, müezzin.
İbrahim Yorgani'nin diğer oğlu Mustafa, 9 yaşında (1830-?) do­
ğumlu, İbrahim Yorgani'nin oğlu Feyzullah'ın oğlu Hasan, 1
yaşında (1838-?) doğumlu. Hizmetkarı Veli'nin oğlu İskender
11 yaşındadır."
Mehmet oğlu İbrahim
oğlu Feyzul lah'ın 1256 /
1840 tarihli Pintihasan \
Maha l lesi Nüfus Defte­
rindeki kayıtları şöyle;
Mehmet oğlu İbrahim,
ortaboylu kırsakallı, 58
yaşında ( 1 782-?) do­
ğumlu olduğu, oğlu Fey­
zullah' ın ortaboylu .:J:J.-

1:JI

kumralsakallı, 27 ya­ �­
,,
�--
'
şında . (1813-?) yılı do-
ğumlu ve müezzin Pintihasan NFSd 4966-H. 1 255 Za 29-M.
olduğu belirtiliyor. "Ma- 1 839/s .38/Hane 14-15-1 6-Mehmet oğlu Yor­
halle-yi Pintihasan, Hane gani İbrahim oğlu fryzullalı ve Mustafa
27, Ortaboylu kırsakalh
Yorgani İbrahim ibni Mehmet, sinni 57, Oğlu ortaboyhı kum­
ralsakallı Feyzullah, sinni 27, diğeri Mustafa, sinni 11, Feyzul­
lah' ın oğlu Hasan, sinni 3, Kapı hizmetkarı Matoş ibni
Abdullah, sinni 12."

201
Levent Şahverdi Arşivi
Günümüz ifadesiyle;
Ortaboylu kırsakalalı
Mehmet oğlu İbrahim
Yorgani, yaşı 57 (1786-?)
doğumlu, oğlu ortaboylu
kumralsakallı Feyzullah,
yaşı 27 (1816-?) doğumlu,
Feyzullah' ın oğlu Hasan,
.. yaşı 3 (1840-?) doğumlu .
Kapı hizmetkarı Abdul­
lah oğlu Motuş, yaşı 12.
Pintihasan Mahal-
lesi'ne ait 1845 tarihli Te-
Pintihasan Mahallesi-NFSd 4970-1256 z 29- mettuat Defterinde
M 1 840-s.88-Yor�ani İbrahim bin Mehmet ve (MLVRDTMT 11487-
oğulları Feyzullah ve Mustafa. Feyzullah 'ın s.117. Hane 76, Sıra no 84)
oglu Hasan sinni 3. İbrahim oğlu Feyzul­
lah'ın kaydı bulunuyor.
Pintihasan Mahallesi Nüfus Defterinde Mehmet oğlu İbra­
him Yorgani'nin oğlu Feyzullah'ın 1 831 tarihli (NFSd 4958-
H.1247-M. 1831 ) Nüfus Defterinde müezzin olduğu yazılmış
olduğu görülüyor. 1840 tarihli Nüfus Defterinde ise İbrahim
oğlu Feyzullah'ın Topçu olduğu belirtiliyor.
1845 tarihli Pintihasan Mahallesi
Temettuat Defterinde ise İbra­
him' in oğlu Feyzullah'ın subaşılık
yaphğı belirtilmiştir. Burada söz
konusu Feyzullah'ın farklı tarih­
lerde değişik işler yapmış olduğu
anlaşılıyor. Temettuat Defterlerin­
deki kayıtlardan anlaşıldığına göre
herhangi bir başka mahallede ika­
met etmiş olduğu halde diğer bir
mahallede mal varlığı bulunması
ve Temettuat Defterine kaydedil­
mesi mümkündür. Nüfus Defterle­
Pintihasan Malıallesi Temel l uat
rinde de aynı kişinin değişik
Defteri (MLVRDTMT 1 1 487 -
s.11 7-40-Hane No 76, sıra no
zamanlarda çeşitli işler yapmış ol­
84)-İbrahim oglu Feyzullah (Su­ duğu çoğu zaman kaydedilmiş ola­
başılık eder) rak görü lüyor.

202
Levent Şahverdi Arşivi
Yukarıda yer alan Osmanlı arşivinde tespi t ettiğimiz Pinti­
hasan Mahallesi' ne ait Nüfus ve Temettuat Defterlerindeki ka­
yıtlardan anlaşıldığına göre, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
muhterem anneleri Zübeyde Hanımefendi, Mehmet oğlu İb­
rahim oğlu Feyzullah'ın kızıdır.

Feyzullah Ağa'nın Eşleri ve Çocukları


Feyzullah Ağa'nın İlk Eşi
(Abdullah Kızı Fatihan Hanım)
Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili yazılan kitaplarda ve sözlü
anlahlarda ortak görüş: Sofuzade Feyzullah Efendi, Mustafa
Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah
Ağa' dır. Atatürk ile ilgili kitaplarda Sofuzade Feyzullah Efen­
di'nin üç evlilik yaptığı belirtilmektedir. Atatürk'ün hazırla­
dığı söylenen mevcut şecerede, Hacı Abdullah oğlu İbrahim'in
oğlu çocukları da Feyzullah, Mustafa, Ayşe, Emine ve Nimeti
olarak gösteriliyor. Fakat arşiv kayıtlarına göre Feyzullah Efen­
di'nin bilinenlerin haricinde de çocuklarının olduğu anlaşılı­
yor. Feyzullah oğlu Hasan Ağa, Langaza Saraçlar karyesinde
arazisi ve mülkü vardı.
Arşiv kayıtlarına göre, ilk evliliğini Abdullah Kızı Fatihan
Hanım ile yapmışhr. Feyzullah Ağa'nın ilk eşinden (Feyzul­
lah zevcesi Abdullah kızı Fatihan Hanım), Hüseyin Ağa ve
Hatice Hanım doğmuştur. Feyzullah kızı Hatice Hanım,
Ahmed Subaşı Mahallesi'nde ikamet ediyordu. Feyzullah kızı
Fatıma, Ahmed Subaşı Mahallesi'nde ikamet ediyordu.
Feyzullah Ağa'nın ilk evliliğinden doğmuş olan Hüseyin
Ağa, Langaza nahiyesi Rapla çiftliğini işletiyordu. Feyzullah
Ağa'nın ilk eşinden doğduğu belirtilen Hatice Hanım'ın adı,
Enver Behnan Şapolyo'nun çalışmasında "Mediha" olarak ve­
riliyor.
Feyzullah Ağa'nın ilk eşinden doğan Hüseyin Ağa'nın 1845
tarihli Kazaz Haa Mustafa Mahallesi Temettuat Defteri kayıt­
larında ashabı ulufeden olduğu Langaza Nahiyesinde Gele­
meriye Nahiyesinde Kapucular çiftlikleri bulunduğu,
Selanik'te Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi'nde ikamet etmiş ol­
duğu belirtiliyor.
Feyzullah Ağa'nın oğlu Hüseyin, Langaza nahiyesi Rapla
çiftliğini de işlettiği bazı kitaplarda bilgi olarak yer alıyor. Fey-

203
Levent Şahverdi Arşivi
zullah oğlu Hüseyin Ağa'nın (Hüseyin Ağa ibni Feyzullah),
Ahmed Subaşı Mahallesi'nde arazi ve mülkü bulu nuyordu.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886 tarihinde Se­
lanik'te vefat etmişti. Ali Rıza Efendi'nin vefatının ardından
Mustafa Kemal, kız kardeşleri Makbule ve Naciye, anneleri
Zübeyde Hanım ile birlikte dayıları Hüseyin Ağa'nın yanına
gitmişler ve bir süre bu rada kalmışlardı. Zübeyde Hanım'ın
Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurd u) 28 Ekim 1921 'de yapmış ol­
duğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat Yurdu öğrencileri tarafın­
dan Kur 'an-ı Kerim hatmedilerek sevablarının bağışlanması
istenen kişiler arasında Zübeyde Hanım'ın "Kardeşi Hüseyin
Efendi" de sayılmıştır.

Feyzullah Ağa'nın İkinci Eşi


Feyzullah Ağa'nın ikinci eşinin kim olduğu konusunda
kesin bir isim tespit edemedik. Feyzullah Ağa'nın ikinci hanı­
mından Hasan Ağa ve Zehra Hanım adında çocukları bilini­
yor.
Feyzul lah Ağa'nın oğlu Hasan Ağa'nın ise, Abdurrahman,
Münüre ve Hatice Sümer (1898-2002) adında üç çocuğu bulu­
nuyor. Feyzu llah Efendi'nin ikinci eşinden Zehra ve Hasan
adında iki çocuğu bulunuyor. Sofuzade Feyzullah Efendi'nin
oğlu Hasan Ağa (Atatü rk' ün dayısı Hasan Ağa), Lankaza'da
ticaret ile uğraşıyordu.
Zübeyde Hanım'ın iki kardeşinin birisi olan Hasan, Lanka­
za' da aşçılık ve kahyalık yapmıştı, tica retle uğraşmaktaydı.
Diğer kardeşi Hüseyin Efendi ise, Langaza nahiyesine bağlı
Kapıcılar köyü çiftliğinin mutasarrıfı olup, diğer yerlerdeki
çiftliklerde subaşılık yaptığı biliniyor. Hasan Efendi'nin Hatice
Sümer (Selanik/ 1898 / 99-Bursa / 2002) ve Abdurrahman (?-?)
ve Münüre (?-?) adında üç çocuğu bulunuyor.

Sofuzade Feyzullah Ağa'nın Üçüncü Eşi Ayşe Hanım


Feyzullah Ağa'nın üçüncü Eşi Ayşe Hanım, Mustafa Kemal
Atatürk' ün Annesi Zübeyde Hanım'ın annesidir. Halil Ağa'nın
kızı Ay:;; e Hanım' dır. Zübeyde Hanım'ın annesi Ayşe Hanım,
Pintihasan Mahal lesi'nden Emine Hanım ile Halil Ağa'nın kı­
zıdır.

204
Levent Şahverdi Arşivi
Sofuzade Feyzullah Ağa'nın Kızı Zübeyde Hanım

Feyzullah Ağa'nın üçüncü eşi Ayşe Hanım ile olan ev­


liliğinden Zübeyde Molla Hanım doğmuştur.
Atatü rk'ün annesi Zübeyde Hanım, Feyzullah Efendi'nin
üçüncü eşi Ayşe Hanım ile olan evliliğinden doğmuştur.
Zübeyde Hanım'ın anlathklarına göre; 1859'da Lankaza'da
doğmuş, çocukluğu ve ilk gençlik yılları burada ailesi ile bir­
likte geçmiştir. Zübeyde Hanım, sarışın, beyaz tenli, açık mavi
gözlü, güzel bir kadın idi. Arşiv kayıtlarında, Feyzullah kızı
Zübeyde Hanım (Zübeyde Hanım bintü Feyzullah) şeklinde
bahsed ilmektedir. Mehmet Nfıri Efendi oğlu Hafız Hacı
Ahmet Efend i'nin oğlu Ali Rıza Efendi (Ali Rıza Efendi ibni
Ahmet) ile evlenmiştir. Genç yaşında evlendiği Ali Rıza
Efendi, kendisinden yirmi yaş büyüktür.

Feyzullah Oğlu Hüseyin Ağa


Feyzullah oğlu Hüseyin Ağa (Hüseyin Ağa ibni Feyzullah)
namı diğer Feyzullahağazade Hüseyin Ağa, Selanik Gelmeriye
nahiyesinde Kapucular karyesinde bir çiftl iğin mutasarrıfı bu­
lunuyordu. Sözü edilen bu kayıtlarda "Hüseyin Ağa ibni Fey­
zullah" ın ashabı ulufeden olduğu Langaza Nahiyesinde
Gelemeriye Nahiyesinde Kapucular çiftlikleri mahallinde kay­
dolunduğu belirtiliyor. Bir senede vermiş olduğu 37 / 263-
'Işaru rüsumu olarak; hınta 1 / 3, şi'ra 2 / 1, Yulaf 7, Mezru tarla
120 dönüm, gayri mezru tarla 300 dönüm, kiraya vermiş ol­
duğu tarla 80 dönüm, bir senedeki icaresi 320, bağ 15 dönüm,
hasılatı 500+400= 900, kiraya vermiş olduğu hane 5, bir sene­
deki icaresi 400, mecmu'u bir senedeki temettuatı 20 / 1 756.
Selanik Merkez Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi'ne ait 1 845
tarihli Temettuat Defterinde yer alan bilgilere göre, Selanik'te
Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi'nde ikamet ediyordu.

Feyzullah Oğlu Hasan (1838-?)


Pintihasan Mahallesi-NFSd 4970-1256 Z 29-M 1840-s.88-
Yorgani İbrahim bin Mehmet ve oğulları Feyzullah ve Mus­
tafa. Feyzullah'ın oğlu Hasan sinni 3. (Feyzullah'ın oğlu
Hasan, yaşı 3; 1840 tarihinde 3 yaşında olduğuna göre 1837 yı­
lında doğmuş olduğu anlaşılır. )

205
Levent Şahverdi Arşivi
·� .:J Hicri 1259 Z 29 / Mi­
ladi 1843 tarihli, 4971
Nolu Pintihasan Mahal­
lesi Nüfus Defterinde 27-
\\ 30. hanelerinde Mehmet
-· oğlu İbrahim Yorgani ve
- �lı
oğulları Feyzullah ve
Mustafa'nın kayıtları bu­
lunuyor. Bu belgede;
"Feyzullah' ın oğlu
Hasan, yaşı 3" kaydıyla
PintiHasan NFSd 4971 1 259 Z 29-1843- Mehmet oğlu İbrahim
Mahal/e-yi Pintilıasan-Hane 27-Melımet Yorgani'nin oğlu Feyzul­
oğlu İbralı im Yorgani ve oğulları Feyzullalı Iah'ın 1840 doğumlu
ve Mustafa. Feyzullalı'm oğlu 1 840 do­ Hasan adında bir oğlu
ğımı l u Hasan 'a ait nüfus kayıtla rı.
bulunduğu bilgisi yer alı-
yor.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım' ın akrabalarından
Cemal (soyadı Bolayır) Beye üç şahit huzurunda, İstanbul
Akarateler 76 numaradaki evinde 7 Şubat 1922 günü yazdır­
mış olduğu vasiyetnamesinde, vasiyetnamenin beşinci mad­
desinde "Selanik'te biraderim ölmüş Hasan Ağa'nın oğlu
Abdurrahman'a 30 lira verilecektir" şeklinde vasiyet ederek
yeğeni Abdurrahman' a bir miktar para bırakmış olduğunu va­
siyetnamesinde belirtmiştir.
Dolayısıyla, Sofuzade Feyzullah Efendi'nin oğlu Hasan Ağa
ve onun oğlu Abdurrahman Efendi'nin (soyadı Aldırma) adı,
Zübeyde Hanımefendi'nin Darüşşafaka'ya yapmış olduğu
yardımın vakıfnamesindeki şartlar arasında geçmektedir. Ab­
durrahman Aldırma, İstanbul Haydarpaşa' da tren istasyonu
şefi olarak görev yapıyordu. 1938 yılında Atatürk vefat ettikten
sonra tayini Adana Dörtyol'a çıkmışhr. Burada uzun yıllar is­
tasyon şefliğinde hareket memurluğu görevini yürütmüştür.
Emekli olduktan sonra da Dörtyol' a yerleşerek, burada Ata­
türk' ten kız kardeşi Makbule Hamm'a kalmış olan portakal
bahçeleriyle meşgul olmuştur. Abdurrahman Aldırma Dört­
yol' da vefat etmiş, burada defnolunmuştur. Abdurrahman Al­
dırma'nın Metin, Melih ve Mete isminde üç çocuğu
bulunuyordu . Aile bugün de İskenderun ve Dörtyol' da yeni
nesil kuşaklarla devam etmektedir.

206
Levent Şahverdi Arşivi
Feyzullah Efendi'nin oğlu Hasan Efendi'nin Kızı Hatice
Sümer (Selanik / 1898 / 99-Bursa / 2002) Hanım'ın Hasan ve
Hüseyin (soyadlan Savaş) adında iki oğlu bulunuyor. Hatice
Sümer Hanım'ın oğlu Hasan Savaş'ın Kamil Ali Savaş adında
bir oğlu bulunuyor. Kamil Ali Savaş'ın da Mehmet Ali Savaş
ve Ali Can Savaş adında iki oğlu bulunuyor.
13 Eylül 2014 tarihinde Sayın Murat Bardakçı'nın Sayın
Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu ile
Habertürktv' de sundukları "Tarihin Arka Odası" programına
katılmamızın ardından, programdan sonra çok sayıda teşek­
kür ve tebrik telefonları aldım. Telefonla arayanların arasında
Büyük Atatürk' ün değerli akrabaları da bulunuyordu. Bunlar­
dan birisi de muhterem Ali Kamil (Kamil Ali Savaş) Beyefendi
idi.
Programdan sonra bizi telefonla arayarak tebrik ve teşek­
kür eden Sayın Kamil Ali Savaş Bey, yaphğımız bu çalışma­
dan, Atatürk'ün yaşamına dair karanlıkta kalmış noktaların
ortaya kesin ve net olarak ortaya çıkarılmasından dolayı te­
şekkür ettiler. Kendisinin Zübeyde Hanım'ın kardeşi Hasan
(Atatürk'ün dayısı ) Ağa'nın kızı Hatice Sümer 'in (Sela­
nik / 1898 / 99-Bursa / 2002) torunu olduğunu belirtti. Artık
bundan böyle bu kitap sayesinde iftiraların bu çalışmayla son
bulmuş olacağını ve bunun Atatürk' ün akrabaları olarak en
çok kendilerini sevindirip mutlu ettiğini söylediler. Sayın
Kamil Ali Savaş Bey'in şahsında Ata'mızın tüm akrabalarına
sevgi ve selamlarımızı, teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Kamil Ali Savaş ile yaphğımız telefon görüşmesinin
ardından kendilerini evlerinde ziyaret ederek bir gün boyWlca
sohbet ettik. Kamil Ali Bey, daha önceden hazırlamış olduğu
ailesine ait şecereyle, yine ailesine ait bazı belgeler ile akraba
olduklarını söylediği Nakibzadelere ait (kendi dedelerinden
kaldığını söylediği) Arabi lisanla ve el yazması dua kitabının
bir kopyasını dijital ortamda yayımlamak üzere, hazırladığı­
mız kitapta yer alması ve bahsedilmesi için bize verdiler.
Kamil Ali Savaş'ta bulunan şecereye göre Feyzullah Ağa'nın
oğlu Hasan'ın kızı Hatice Sümer' in Hasan Savaş ve Hüseyin
Savaş adında iki oğlu bulunuyor. Kamil Ali Savaş Beyefendiye
bu kadirşinaslığından dolayı teşekkür ediyorum.

207
Levent Şahverdi Arşivi
Yorgani Ailesi Şeceresi

A i Ağa oğlu Nakıbüleşraf Mehmet Efendi ( l 755?- 1 798)


akibzade Abdurrahman Efendi( I 777- 1 9.04. 1 843)+(?)
Seyyid Mehmet Efendi ( 1 80 1 /2-?)+(?)
üleyman ( 1 8 1 1 -?)
ustafa ( 1 833-?)
Lütfullah ( 1 804-?)
ehmet Raşid Efendi ( 1 8 1 4-?)+(?)
Nakibzade Seyyid Abdullah Hami ( 1 777- 1 843)
ı--.--�eyyid Mehmet Said Efendi (1 799-?)
ustafa İsmet ( 1 827-?)
uman ( 1 829-?)
:<\.li ( 1 83 1 -?)
Uleyman ( 1 832-'l)
eyyid Feyzullah Receb ( 1 8 1 3-?)
eyyid Ali Rıza ( 1 8 1 9 - 1 83 6)
-,_,. ehmetoğluY organi İbrahim( 1 782-?)+(Emetullah Hn)

ustafa ( 1 829 -?)


,_ı..-11.t< eyzullah ( 1 8 1 3 -?)+(3 .Eşi, Halil Ağa kızı Ayşe)
ı-r-..-.asan ( 1 837 -?) (2.Eşinden)
atice Sümer (Selanik/ 1 898/99 - Bursa/ 2002)
üseyin Savaş
yşenur
ilüfer
lasan Savaş
im.il Ali Savaş ( 1 95 1 - . . . )
ehmet Ali Savaş
Ali Can Savaş
bdurrahman Aldırma (?-?)
unure (?-?)
Hüseyin (?-?)
Zubeyde( l 859- 1 5 . 0 1 . 1 923)+A.Rıı.a( l 84 l -23 . 5 . 1 886)
atma İsmet ( 1 87 1 /72 - 1 875)
et ( 1 874 - 1 883)
.----.....,.... er ( 1 875 - 1 883)

.Kemal (Atatürk)( l 877- I O Kasım 1 93 8)


akbule (Boysan Atadan)( l 885- 1 8 Ocak 1 956)
aciye ( 1 886 - 1 90 1 )

208
Levent Şahverdi Arşivi
Zübeyde Hanım ile Ali Rıza ·Efendi'nin
Evlenmeleri (Selanik/ 1870/71)
Bütün Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Selanik'te, Müslü­
man mahalleleri bir cami ve mescidin çevresinde mezarlık,
türbe, bir küçük çeşme ve bir küçük çarşı bu semtin merkezini
teşkil ediyordu. Her yeni kurulan Müslüman Mahallesi, bu
küçük çarşının yoğunluğunu yanıbaşında hisseder, mahalle­
nin sosyo-ekonom ik durumunun etkisine göre genişlerdi.
Her Müslüman Mahallesi'nin, mahalle halkı üstünde tam
ve kesin manevi bir kontrol mekanizması vardı. Selanik şehri,
Osmanlı Avrupa'sında bir şehir ve Osmanlı Rumeli' sinin en
ileri şehri olmakla beraber, şehrin Müslüman mahallelerindeki
hayat, Osmanlı şehirlerindeki Müslüman mahallelerinin ha­
yahndan pek farklı değildi.
Osmanlı coğrafyasında mahallenin toplumsal kontrolü, ev­
lerin ve dış hayatına kadar sokulurdu. Mahallede herkes, gö­
rünmeyen fakat yaşanan bir hiyerarşinin, tarifi kabil olmayan
bir kademesinde yer alırdı. Mahallenin yazılmamış kültürel
kanunları olan örf-adet ve gelenekler ile dini prensiplerin ege­
men olduğu ku ral lara ister istemez bağlı kalınırdı. Eskiden
dergahlarda ilim, edeb ve irfan öğretilirdi.
Selanik, Osmanlı döneminde Avrupa'nın en önemli ve Ru­
meli' nin de en ileri şehriydi. Selanik' in Anadolu'daki herhangi
bir şehirden farkı yoktu. Kültürel aynılıkları ve kendine has
etnik köken itibariyle farklılıkları bulunuyordu.
Müslüman mahallelerinde hayat, bütün bu kaidelere bağ­
lıydı. Orada da hayat, bütün Osmanlı şehirlerindeki Müslü­
man mahal lelerinin hayatından de farklı değildi. Osmanlı
İmparatorluğu'nda, Anadolu' daki bir taşra kasabasındaki
özelliklerin hemen aynısını Selanik'teki Müslüman mahallele­
rinde görmek mümkündü. Selanik'teki mahallelerde, aynı
Anadolu'daki kentler ve kasabalarda olduğu gibi, inşa edilen
mescidlerin etrafında kümelenen ve gittikçe hane sayısının art­
mış olduğu taşrada kasaba ve köylerin özelliğini görmek
mümkündü. Kısacası Anadolu'yu Selanik ve Rumeli'den, Ru­
meli'yi de Anadolu' dan ayırmak mümkün değildi.
Zübeyde Harum-Ali Rıza Efendi çiftinin evi bu mahalleler­
den Ahmet Subaşı Mahallesi'ndeydi. Selanik'te Ahmet Subaşı
Mahallesi'ne kestirme varmak için, eski Kapalıçarşı'dan geçi-

209
Levent Şahverdi Arşivi
lirdi. 1908 İhtilali'nden sonra Mithat Paşa Caddesi adı verilen
cadde takip olunurdu. Hükümet konağı önüne gelinince, sol­
dan sağa doğru önce Islahhane Mahallesi'ne gelinirdi. Eskiden
Islahhane adı verilen Sanat Mektebi buradadır. Bu Islahhane
mektebinin tam karşısında Ahmet Subaşı Mahallesi bulunur.
Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin oturdukları üç katlı,
iki daireli, pembe boyalı evi bu mahallede, Ziyneti Bostan de­
nilen arsa üzerindeydi.
Bütün Doğu şehirlerindeki Müslüman mahallelerinde ol­
duğu gibi, Ahmet Subaşı Mahallesi'nde de akşam saatleri yak­
laşırken, evlerinde genç Müslüman kadınlarının en heyecanlı
meşgaleleri başlardı. Akşam saatleri yaklaşıp, kendisini akşam
yemeği hazırlalama telaşı içinde aile reisini bekleyen genç
Müslüman kadınlan için bu saatler, belki de en heyecanlı ya­
şanılan saatlerdi. Anadolu'nun Doğu şehirlerinde olduğu gibi
Selanik' in Müslüman halkı için de şehirde hayat erken biterdi.
Daha güneş batmadan işlerinden dönen erkekler, mahallenin
dar ve çok yerde dolambaçlı sokaklarında evlerinin yollarını
tutarlardı.
Osmanlı şehirlerinin bütün Müslüman mahallelerinde ol­
duğu gibi, Selanik'teki Ahmet Subaşı Mahallesi'nde de toplu­
mun muhafazakar gelenekleri, mahalle toplumunun otoritesi,
mahallenin nizamını, her türlü fazla rahatsız edici hareketler­
den korurdu. Mahalle halkının birbiriyle ilgisi ve merakı, kar­
şılıklı bir sevgi ve saygı ile muhabbetin hiçbir zaman
birbirinden eksik edilmeyip esirgenmediği bir manevi havayı
sakinlerine birlikte yaşatırdı.
Evin içinde olduğu gibi sokağında, hatta mahallenin yakın
yerlerinde bile saygılı bir sessizlik hüküm sürer. Muhafazakar
Müslüman mahallelerinde bu toplumsal bir gelenekti. Yalnız
ev halkının değil, yakın komşuların, mahalle mescidindeki ce­
maatin günün beş vaktinde birlikte namaz kıldıkları mescidin
haricine her çıkışlarında birbirleriyle hal-hatır edip, her biri bir
diğeriyle ilgilenmeleri, dolayısıyla birinin diğer bir komşusuna
güvenle ve itimatla bağlanışı, gayrimüslim mahallelerinde ya­
şayan ahaliyi dahi imrendirecek bir sosyal yapıdaydı.
Müslümanların bu g üzel vası fları, eski Müslüman mahal­
lelerindeki evlerin zayıf duvarları, bu evleri çok defa, ortaçağ
kalelerinin surlarından daha iyi korurdu. İşte bu hava içinde­
dir ki Zübeyde Hanım, kendini tamamen eşine ve onun kade-

210
Levent Şahverdi Arşivi
rine bağlamış genç ve güzel bir kadın olarak, Ahmet Subaşı
Mahallesi'ndeki pembe evde yaşardı. İşi icabı eşinin çok za­
manlar evinden uzak kalmasına ve evde başka bir erkek olma­
masına rağmen, Mahallesi'nin yerleşmiş emniyeti içinde tam
bir sükunla ömür sürüyordu .
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz yeni belgelere göre Ata­
türk' ün babası Ali Rıza Efendi, 1 841 yılında Selanik'te Koca­
kasım Paşa Mahallesi'nde doğmuştur. Annesinin adı Ayşe
Hanım, babasının adı Hafız Hacı Ahmet Efendi'dir. Ata­
türk'ün dedesi Hafız Hacı Ahmet Efendi, Selanik Mevleviha­
nesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin torununun torunudur.
Ali Rıza Efendi'nin eşi (Atatürk' ün annesi), Selanik'te Sofuza­
deler ailesinden Hacı Feyzulah Ağa'nın kızı Zübeyde Ha­
nım' dır. Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım 1 870 / 71 tarihinde
Selanik'te evlendiler.
Enver Behnan Şapolyo, Zübeyde Hanım ile Ali Rıza
Efendi'nin evlenmelerini kızları Makbule Harum'ın ağzından
şu şekilde anlahyor: "Atatürk'ün babası Ali Rıza, Zübeyde Ha­
nım'la nasıl evlenmişler, deyince Makbule Hanım; "Bir gün
babam rüyasında aksakallı bir ihtiyar görmüş. Bu ihtiyar zahn
yanında gayet güzel sarışın bir kız duruyormuş . . . Bu ihtiyar
babama "Bu kız senin kısmetindir" deyip kaybolmuş . . . Babam
sabahleyin uyanınca rüyasını ablası Hatice Hanım' a anlahnış,
sonra da ona "Bana sarışın bir kız bul . . . Ben onunla evlenece­
ğim" demiş. Halam, mahalle mahalle sarışın kız aradıktan
sonra nihayet annemi beğenmiş . . . Gelip bunu da babama söy­
lemiş. Bir müddet sonrada bu kızı babama istemişler. Fakat,
aile zengin olduğu için babamdan fazlaca ağırhk87 istemişler.
Fakat araya dayım Hüseyin Ağa girerek babamla annemi ev­
lendirmiş . . . "
Zübeyde Harum'ın, anlathklanna göre; 1857'de Lankaza'da
doğmuş, çocukluğu ve ilk gençlik yılları burada ailesi ile bir­
likte geçmiştir. Atatürk ile ilgili hazırlanan kitapların çoğunda
annesi Zübeyde Hanım'ın doğum tarihi genellikle 1 857 ve
1 859 olarak verilir. Zübeyde Hanım'ın genç yaşında evlendiği
Ali Rıza Efendi, kendisinden yirmi yaş büyüktü . Fakat Zü­
beyde Hanım' ın kendi ifadesine göre, eşi Ali Rıza Efendi vefat
ettiğinde 27 yaşında dul kalmıştı.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik belgesinde Ali Rıza Efendi'nin 23 Mayıs 1 886 tari-

211
Levent Şahverdi Arşivi
hinde vefat etmiş olduğu kayıtlıdır. Dolayısıyla Zübeyde
· Hanım eşi Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde (1886 da) 27 yaşınd a
olduğuna göre (1886-27 = 1 859), Zübeyde Hanım'ın 1859 yı­
lında doğmuş olduğu ortaya çıkıyor. Zübeyde Hanım'ın,
1870 / 7l'de Ali Rıza Efendi ile evlendiğine göre 1859 doğumlu
olduğu kabul edilirse; 12 yaşında olduğu anlaşılır. Zübeyde
Hanım ile Ali Rıza Efendi evlendiklerinde, aralarında 20 yaş
fark bulu nduğu rivayet edilir. Bize göre, 1841 doğu mlu Ali
Rıza Efendi ile 1859 doğumlu Zübeyde Hanım arasında 18 yaş
fark vardır.
Ali Rıza Efendi'nin doğum tarihini, emekliliğiyle ilgili bel­
gelerden verilen 1841 tarihi olarak bildiğimize göre (1870 / 71-
1841 = 30), Ali Rıza Efendi'nin Zübeyde Hanım ile 1870 / 71'de
evlendiklerinde 30 yaşında olduğu anlaşılıyor. Burada şunu
ifade etmek gerekiyor; Şevket Süreyya Aydemir, Zübeyde Ha­
nım'ın kendi ifadesine göre Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde 27
yaşında olduğunu söylediğini belirtiyor. Bu ifadeye göre Zü­
beyde Hanım 12 yaşında evlenmiş olur. Zübeyde Hanım'ın ev­
lendiğinde 14-15 yaşlarında olması kuvvetle muhtemeldir.
Prof. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler ki­
tabında (s.9), onun, babası vefat ettiğinde tahsilini bırakmak
mecburiyetinde kalıp annesi ve kardeşleriyle birlikte dayısının
kahyalık yaptığı çiftliğine gittiğinde yaşını 10 olarak bel irtiyor.
Şevket Süreyya Aydemir; "10 yaş herhalde doğrudur. Fakat,
babasının ölümü üzerine Rapla çiftliğine hemen gitmişlerse o
takdirde Zübeyde'nin de bu ölüm sırasında 27 yaşından biraz
daha yaşlı, mesela 30 yaşında olması mümkündür" diyor88.
Burada hem Prof. Dr. Afet İnan'ın hem Şevket Süreyya Ayde­
mir' in kitaplarında babası Ali Rıza Efendi'nin vefat ettiğinde
Mustafa Kemal' in 10 yaşında olduğunu belirtmiş olmaları. Ali
Rıza Efendi'rıin emeklilik dosyasında Mustafa Kemal'in 27
Ağustos 1893'te 16 yaşında olduğunu desteklemektedir. Afet
İnan ile Şevket Süreyya'nın verdikleri bilgiler, bizim Osmanlı
arşivinde tespit ettiği miz belgeyi desteklemekte, arşivdeki
belge de bu her iki yazarın vermiş oldukları "Atatürk'ün ba­
bası vefat ettiğinde 1 0 yaşında bulundumuş olduğu" bilgisini
doğrulamış olmaktadır.
Zübeyde Hanım'ın genç yaşında evlendiği Ali Rıza Efendi,
kendisinden on sekiz yaş büyüktü. Zübeyde Hanım, sarışın,
beyaz tenli, açık mavi gözlü, genç ve güzel bir kadındır. Ken-

212
Levent Şahverdi Arşivi
disiyle kocası arasında yaş farkı bulunuyordu. Zübeyde Hanım
kocası Ali Rıza Efendi'ye büyük bir muhabbetle bağlıydı.
Ali Rıza Efendi fiziki görünüşü itibariyle uzun boylu ve za­
yıfça yapılı, sakin, sessiz ve kibar bir adamdı. Eşi Zübeyde'ye
karşı sessiz, ama eksilmeyen, kuvvetli bir sevgisi vardı. De­
vamlı olarak karısına, "Gülzar-ı cennetim Zübeyde'm" şek­
linde hitap eder, devamlı gönlünü hoş edecek sözler sarf
etmeyi ihmal etmezdi.
Şevket Süreyya Aydemir, "Ali Rıza Efendi'nin Zübeyde ile
evlendikleri tarih malum değildir" diyor. Fakat belgelerden
anlaşıldığına göre, Ali Rıza Efendi'nin Çayağzı Papas Köprüsü
rüsümat memurluğuna atandıktan sonra 1870 / 7l'de evlenmiş
oldukları anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi, rüsumat memurluğuna
atandığı yıl içerisinde (1870), Zübeyde Hanım ile evlendi.
Ali Rıza Efendi Zübeyde Hanım ile evlendiği zaman güm­
rük idaresinde memur olarak çalışıyordu. Ali Rıza Efendi,
küçük bir memurdu. Ali Rıza Efendi, eski Osmanlı Rumeli­
si'nin Yunanistan sınırında, Olimpos Dağı eteklerinde, Ça­
yağzı veya Papas Köprüsü denilen dağlık bölgesinde gümrük
muhafaza memuru bulunuyordu.
Osmanlı arşivinde tespit ettiği miz Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart
1894 Miladi) tarihli ve Hicri 23 / Ca / 1313 / Miladi 11 Kasım
1895 / 30 Teşrinievvel 1311 Rumi tarihli Ali Rıza Bey' in emeklilik
dosyasındaki maaş cetvelinde rüsumat memuru olarak bir yıl
Selanik Vilayeti'ne bağlı Aynaroz'da çalışbğı (1870), daha sonra
Çayağzı ve Papas Köprüsü rüsumat Memurluğu' na tayin edil­
diği, burada aldığı maaşın 300 gümüş kuruş olduğu yazılıdır.
Bu belgelere göre, Çayağzı Rüsumat Memuru Ali Rıza Efen­
di'nin, 8 Temmuz 1286 (20 Temmuz 1870) tarihind.e Papas
Köprüsü'nde rüsumat memuru olarak bulunduğu ve 320
kuruş maaş aldığı belirtiliyor. Arşiv belgelerindeki kayıtlara
göre, Ali Rıza Efendi, 1 841 doğumlu olup, 1870 yılında işe gir­
diğinde 29 yaşında bulunuyordu. Zübeyde Hanım ile evliliği
1 870 / 1 87l'de gerçekleşti. Ali Rıza Efendi, kızı Fatma'nın
(1870 / 71-1785) doğduğu zaman gümrük idaresinde Çayağzı­
Papas Köprüsü gümrük kapısında memur olarak çalışıyordu.
Dolayısıyla, Ali Rıza Efendi gümrük idaresinde çalışırken
evlendi. Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Harum evlendiklerinde
bir süre Ali Rıza Efendi'nin babasının Selanik'in Yenikapı sem­
tinde Horhorsu Mahallesi'ndeki evinde birlikte oturdular.

213
Levent Şahverdi Arşivi
Zübeyde Hanım'ın kendi ifadesine göre ailenin altı çocu­
ğundan ilki, Fatma İsmet (1871-1 875) yılında bu evde dünyaya
geldi. Ali Rıza Efendi, daha sonra eşini Olimpos dağlarının ete­
ğinde bulunan Çayağzı-Papas Köprüsü rüsumat memuru ola­
rak olarak çalıştığı yerdeki bir köy evine götürdü. Ali Rıza
Efendi, gümrük memurluğundan aldığı parayla evinin geçi­
mini ancak sağlayabiliyordu. Yunan ve Bulgar eşkıyaları, çalış­
tığı bölgeye devamlı olarak baskın düzenliyor ve kendilerine
bac (haraç) vermelerini istiyorlardı.
Ali Rıza Efendi, Yunan ve Bulgar eşkıyalarının çalıştığı böl­
geye devamlı baskın yapmaları, kendisini öldürmekle ve ke­
restelerini yakmakla tehdit etmeleri üzerine askeri yetkililere
müracaat etmesine rağmen olumlu bir netice alamamıştı . . .
Bunun üzerine ailesinin çalıştığı bölgede kalmasının tehli­
keli olduğunu düşünerek Selanik' e getirdi. Ali Rıza Efendi, ke­
reste ticaretine başladığı sene içerisinde eşi Zübeyde Hanım,
çocukları Ahmet ve ôrner 'le birlikte, Selanik'in Islahhane sem­
tinin Ahmet Subaşı Mahallesi'ndeki bir eve, Zübeyde Ha­
nım'ın büyük babalarından Hacı Abdullah Efendi'nin
Selanik'te Ahmet Subaşı Mahallesi'nde (Islahhane civarında)
üç katlı ve pembe boyalı evine taşındılar. Zübeyde Hanım'ın
büyük babası Hacı Abdullah Ağa'nın evine yerleşti. Ali Rıza
Efendi'nin kendi evini satın alıncaya kadar burada oturmuş
olduğu anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın (1859 doğumlu) ev­
liliğinden, Fatma İsmet (1871 / 72-1875), Ahmet (1874-1883),
ôrner (1875-1883), Mustafa Kemal Atatürk (1877-11.10.1938) +
(Eşi Latife Hn / 1902-1975), Makbule (Boysan Atadan) (Selanik
/ 1885-Ankara / 18.01 .1956) ve Naciye (1886-1901 ) adında ço­
cukları dünyaya geldi.

Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin Çocukları


Feyzullah Efendi'nin Ayşe Hanım ile olan evliliğinden doğ­
muş olan Zübeyde Hanım, Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu Sela­
nik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatı'nda rüsumat memuru
olarak çalışan Ali Rıza Efendi ile 1870 / 71 yılında evlendi. Ali
Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın altı çocukları oldu. Zü­
beyde-Ali Rıza çiftinin ilk çocukları Fatma 4, Ahmet 9, Ömer
8 yaşlarında, o senelerde Rumeli' de baş gösteren kuşpalazı

214
Levent Şahverdi Arşivi
(difteri ) salgını hastalığından çocuk yaşlarda ölmüşlerdi. Ali
Rıza Efendi'nin çocuklarının adları doğum tarihlerine göre
şöyledir: Fatma İsmet (1871-1874 / 75), Ahmet (1874-1883),
Ömer (1875-1883), Mustafa, Makbule (Boysan Atadan) (Sela­
nik / 1885-Ankara / 18. 01. 1956), Naciye (1886-1901 ) dünyaya
geliyor.

Fatma İsmet Hanım (1871/72-Selanik 1875)


Fatma İsmet Hanım (1871 / 72-Selanik 1875), Ali Rıza Efendi
ve Zübeyde Hanım çiftinin ilk çocuklarıdır. Nitekim Zübeyde
Hanım'ın Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurdu) 28 Ekim 1921'de yap­
mış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat Yurdu öğrencileri
tarafından Kur'an-ı Kerim hatmedilerek sevablarının bağış­
lanması istenen kişiler arasında Zübeyde Hanım'ın "kızları
Fatma İsmet Hanım" da sayılmıştır.

Ahmet Efendi (1874- Selanik/1883)


Zübeyde Hanım'ın Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurdu) 28 Ekim
1921'de yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat Yurdu
öğrencileri tarafından Kur'an-ı Kerim hatmedilerek sevapla­
rının bağışlanması istenen kişiler arasında Zübeyde Hanım'ın
"Oğulları Ahmet" de sayılmıştır.

Ömer Efendi (1875-Selanik/ 1883)


Zübeyde Hanım'ın Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurdu) 28 Ekim
1921 'de yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat Yurdu
öğrencileri tarafından Kur'an-ı Kerim hatmedilerek sevapla­
rının bağışlanması istenen kişiler arasında Zübeyde Hanım'ın
"oğulları Ömer" de sayılmıştır.

Makbule (Boysan-Atadan)
(Selanik/1885-Ank.18.01.1956)
Makbule (Boysan-Atadan) (Selanik/ 1885-Ankara 18.01 .1956),
Mustafa Kemal Atatürk'ün kız kardeşidir. 1885'te Selanik'te
doğmuştur. Balkan Savaşı'nın ardından annesi Zübeyde
Hanım ile birlikte Selanik'ten ayrılarak İstanbul' da Beşiktaş­
Akaretler'de bir eve yerleşti. Cumhuriyetin ilanından sonra
ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte Ankara'ya geldi.
Bir süre Atatürk'ün yanında kalan Makbule Atadan, daha

215
Levent Şahverdi Arşivi
sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde kendisi için yaphrılan
Çamlı Köşk'e yerleşti. 1930'da Atatürk'ün isteğiyle Fethi Ok­
yar'a kurdurttuğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'na giren Mak­
bule Hanım birkaç ay sonra parti kapahlınca siyasetten çekildi.
Makbule Hanım ilk evliliğini Lütfü Bey ile yapmışhr.
İkinci evliliğini ise 1935'te milletvekili Mustafa Mecdi Boy­
san ile yapmıştır. 1 956'da 69 yaşında öldü. Makbule Atadan,
ağabeyi Atatürk ile ilgili anılarını "Büyük kardeşim Atatürk"
(1952) ve "Ağabeyim Mustafa Kemal" (1952) adıyla kitap ha­
line getirerek yayımladı.
MakbUle Hanım, 18 Ocak 1956
tarihinde saat 1 2:55'te 71 yaşında
iken Ankara'da Camlı Köşk'te
vefat etti. Kabri Cebeci Asri Mezar­
lığındadır. Kabir taşında "Ali Rıza
Kızı Makbule Atadan (1892-1956)
Ruhuna Fatiha" yazılıdır. Makbule
Hanım'ın mezartaşında yazılı
doğum tarihi ile Atatürk hakkında
yayımlanmış kitaplarda 1885 tarihi
yazılıdır. Halbuki Atatürk gibi milli
bir kahramanın kız kardeşinin me­
zartaşı kitabesinin doğru bilgisi ne
ise onun yazılması gerekir diye dü­
şünüyorum.
Makbule Hanım da annesi Zü­
beyde Hanım gibi dindar bir mü­
Kabir taşında "Ali Rıza Kızı mine kadındır.
Makbule Atadan (1 892-1 956)
Atatürk' ün vefat ettiğinde mut­
Ruhuna Fatiha " yazılıdır.
(Ö. SaKlam )
laka cenaze namazının kılınması
gerektiğini ısrarla dile getirmiş ol­
duğu anlatılır.
Anıtkabir'e nakledilirken de Arapça yazılı küçük bir nüs­
hayı Atatürk'ün kabrine kendi eliyle koymak istediği, fakat
oradaki görevlinin " Atatürk bunları istemezdi" demiş olduğu
anlahlır.
Falih Rıfkı Atay, "Çankaya" adlı kitabında, Makbule Ha­
nım'ın Atatürk'ün isteği üzerine Serbest Fırka' da görev aldı­
ğını, o dönemde Yalova'nın köylerinde · yaptığı parti
çalışmalarında ağabeyi Atatürk'e "kız kardeşiniz din propa-

216
Levent Şahverdi Arşivi
gandasında bulunuyor, sizin aleyhinizde çalışıyor" diye Mus­
tafa Kemal Paşa' ya gammazlamaya çalıştıklarını yazar.
Makbule Hanım 8 Kasım 1 952 tarihli "Resimli 20. Asır" der­
gisinde gazeteci Kandemir' in kendisiyle yaptığı bir söyleşide
"Hayatta yapayalnız kaldığını, Allah' tan başka hiç kimsesinin
olmadığını, evinde devamlı surette Kur'an-ı Kerim tilavetiyle
ve ibadet etmekle geçirmiş olduğunu" dile getirmiştir.

Naciye Hanım
(Selanik/1886-Lankaza Rapla Çiftliği/1901)
Bazı yazarlar, Ata türk'ün küçük kız kardeşi Naciye Ha­
nım'ın, babası Ali Rıza Efend i 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat
ettiğinde 40 günlük olduğunu yazmışlardır. Osmanlı arşivinde
tespit etmiş olduğum emeklilik belgesinde Ali Rıza Efendi'nin
Rum i 1 1 Mayıs 1302 / Hicri 19 Şaban 1303 / Miladi 23 Mayıs
1 886 tarihinde vefat etmiş olduğu kesin ve net olarak kayıtlı­
dır. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde Naciye'nin 40
günlük bir bebek olduğu bilgisinin doğru olması muhtemel
görünüyor.
Zübeyde Hanım'ın Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurdu) 28 Ekim
1921' de yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat Yurdu
öğrencileri tarafından Kur' an-ı Kerim hatmedilerek sevabları­
nın bağışlanması istenen kişiler arasında Zübeyde Hanım'ın
"kızları Naciye Hanım" da sayılmıştır.
Ali Rıza Efendi'nin 23 Mayıs 1 886 tarihinde vefat etmesi
üzerine, Zübeyde Hanım, üç çocuğu ile bir süre Selanik yakın­
larındaki Rapla Çiftliği'nde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin
Ağa'run yanına yerleşti. Kızı Naciye burada öldü. Çiftlik ha­
yatı nedeniyle Mustafa'run öğrenimi yarıda kalmış, aksamıştir.
Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra Selanik' e dönerek halasının
yanında, bı raktığı yerden öğrenimine devam etmeye başladı.
Cemal Kutay, Mustafa Kemal Atatürk'ün, akrabası ve Sela­
nik Askeri Rüştiyesi'nden arkadaşı olan Fuat Bulca'ya; "Ne
ablam Fatma'yı, ne ağabeylerim Ahmet ve Ömer'i hatırlamı"
yorum. Onlar, 1 883'te ölmüşler. Kardeşlerim arasında en sev­
d iğim Naciye idi. Çocuk yaşının üstünde hisli, duygulu ve
öğrenmeye meraklıydı. Den Harbiye'ye giderken kitaplarımı
istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Naciye,
annem gibi sarışın mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir
Yörük kızıydı. Makbule' ye hiç benzemezdi" dediğini yazıyor.

21 7
Levent Şahverdi Arşivi
"Mustafa Kemal, Şemsi Efendi'nin okulunda okurken ba­
basını kaybetti. Bu sırada sadece kız kardeşleri Makbule ve
Naciye hayattaydı. Babaları öldüğünde Mustafa Kemal 9-10
yaşındaydı. Makbule henüz 1 yaşını doldurmuştu, Naciye ise
40 günlüktü." Bu bilgilere göre; Atatürk'le ilgili birçok kitapta
verilen Mustafa Kemal Atatürk'ün doğum tarihi, babası Ali
Rıza Efendi'nin doğum ve ölüm tarihleri ve Atatürk'ün kız
kardeşi Naciye ile ilgili olarak verilen doğum ve ölüm tarihle­
rinin hemen hepsi de yanlıştır.
Örneğin Ali Rıza Efendi'nin en küçük kızı olan Naciye'nin
(Atatürk' ün kız kardeşi) doğum tarihinin birçok kitapta, 1889
ya da 1 890 olarak gösterilmesi yanlıştır. Zira Ali Rıza Efendi,
verilen bu tarihlerden 4 yıl önce vefat etmiştir. 1886'da vefat
etmiş olan Ali Rıza Efendi'nin kızı Naciye 1 889 veya 1890'da
nasıl doğmuş olacaktır. Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin
23 Mayıs 1886' da vefat etmiş olduğu kesin olduğuna göre Na­
ciye'nin, babası Ali Rıza Efendi'nin vefatından dört beş yıl
sonra doğmuş olarak gösterilmesi yanlıştır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Doğduğu Ev


Bazı araştırmacılar, Mustafa Kemal Atatürk' ün, Selanik'te
Koca Kasım Mahallesi Islahhane Caddesi'nde bugün müze
olan üç katlı "pembe
boyalı ev" de dün­
yaya geldiğini yaz­
mışlardır. Selanik' te
ve şimdi müze olan
pembe ev ve onun
yapılışı hakkında,
Milli Eğitim Bakan­
lığı adına yerinde
incelemeler yapmış
olan Faik Reşit Unat,
bir tapu kaydına da­
yanarak evin daha
sonra ve hatta Mus­
tafa Kemal tarafın­
Selanik'te Mustafa Kemal ATATORK'ün doğduğu dan üçte iki hisse ile
söylenen, Aya Dimitriya Mahallesi Apostolu Pavlu satın alındığını tes­
Caddesi üzerindeki 75 n umaralı ev. pit ettiğini söyle-

218
Levent Şahverdi Arşivi
mektedir. Nitekim Atatürk dinlediklerine dayanarak bu evi,
kendi doğduğu yer olarak anlatmıştır.
Mustafa Kemal'in Selanik'te asıl doğduğu ev babasının ve­
fatırun ardından satıldı. Annesi çocuklarıyla birlikte, civardaki
daha küçük başka bir eve taşındı. Mustafa Kemal 1907'de
subay olarak Selanik'e geri dönünce ailesine eski binayı yeni­
den satın aldı.
Zübeyde Harum bu evi ancak 1912 yılının Mart ayında, İs­
tanbul'a göçmek zorunda kaldığında terk etti. Bugün "Apos­
tolu Pavlu Caddesi 75 Numara" daki ev, İstanbul' daki Topkapı
ve Dolmabahçe saraylarının depolarından getirtilen duvar sa­
atleri, mobilyalar, türlü çeşit nakışlı örtülerle tezyin edilmiştir.
Atina hükümeti, Yunanistan'ın Türkiye ile yakınlaşmasının
zirve yaptığı 1937 yılında bu binayı Atatürk' e armağan etti. O
zamanki adıyla Islahhane Sokak adıru, civarda yoksul ve yetim
çocukların barırup meslek edindikleri bir yurttan almıştı89•
Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın evlendiklerinde
1870 / 71 tarihinde bir müddet oturmuş olduk.lan ve Mustafa
Kemal Atatürk'ün doğduğu yer olarak bilinen ev, arşivde bu­
lunan belgelere göre Rodoslu Müderris Hacı Mehmet Vakfı ta­
rafından yaptırılmıştır. Önce İbrahim Zühtü'ye, daha sonra da
Selanikli Hacı Abdullah Ağa'ya ve eşi Gülsüm Molla'ya satıl­
mıştır. Bu ev, Ali Rıza Efendi tarafından yaptırılmamıştır, biz­
zat Zübeyde Hamm'ın dedesi Hacı Abdullah'ın evidir. Hacı
Abdullah Ağa'nın oğlu İbrahim Ağa, Zübeyde Hamm'ın de­
desidir.
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" adlı eserinde şunları
yazar: "Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım evlendiklerinde bir süre
Ali Rıza Efendi'nin babasının Selanik 'in Yenikapı semtinde (Hor­
horsu) Mahallesi 'ndeki evinde birlikte oturdular. Atatürk' ün Annesi
Zübeyde Hanım (1 859 doğumlu) ile Atatürk'ün Babası Ali Rıza
Efendi (1 841 doğumlu) 1 870/ 71 'de evlendiklerinde Zübeyde Hanım
1 2, Ali Rıza Efendi 3 1 yaşındaydı.
Ailenin beş çocuğundan ilki, Fatma (1 871 - 1 875) yılında bu evde
dünyaya geldi. Zübeyde Hanım 'ın Fatma, Ömer ve Ahmet adında
üç çocuğu Yenikapı 'daki (Horhorsu) evde dünyaya geldi. Dördüncü
çocuğu gelecekte "A tatürk" olarak ünlenecek olan oğulları Musla­
fa'nın da (Atatürk) bu evde doğmuş olması kuvvetle muhtemeldir.
Zübeyde Hanım 'ın annesi Ayşe Hanım, torununun adını "Mustafa "
koydu. Kız kardeşleri Zübeyde Hanım 'ın ağabeyi Subaşı Hüseyin

219
Levent Şahverdi Arşivi
Ağa ile Lankaza ilçesinde çalışan Hasan Ağa, Zübeyde 'nin yeni
doğan çocuğunu görmeye geldiler . . . "
" . . . Selanik'te ve şimdi müze olan pembe ev, Milli Eğitim Bakan­
lığı adına incelemeler yapmış olan Faik Reşit Unat, bir tapu kaydına
dayanarak, evin daha sonra ve hatta Mustafa Kemal tarafından üçte
iki hisse ile alındığını tesbit ettiğini söylerdi. Zübeydelerin evi Ah­
metsubaşı Mahallesi 'ndeydi. Bu mahalleye, Hatuniye Mahallesi de
denirdi.
Ahmet Subaşı Mahallesi'ne kestirme varmak için, eski kapalıçar­
şıdan geçilirdi. 1 908 yılından sonra Mithat Paşa Caddesi adı verilen
cadde takip olunurdu. Hükümet konağı önüne gelinince, soldan sağa­
önce Islahhane Mahallesi'ne gelinirdi. Eskiden Islahhane adı verilen
Sanat Mektebi buradadır. Bu Islahhane mektebinin tam karşısında
Ahmet Subaşı Mahallesi bulunur. İşte Zübeydeler üç katlı, iki daireli,
pembe boyalı evi bu mahallede Ziyneti Bostan denilen arsa üzerin­
dedir. Bu evin ve Mustafa 'nın doğduğu yerin hikfiyesi biraz çelişki­
lidir. A tatürk'ün kız kardeşi Makbule daha sonraları, ağabeyi
Mustafa 'nın bu evde değil, kendi akrabalarından birinin evinde doğ­
duğunu dinlediğini anlatır . . ."

Enver Behnan Şapolyo şöyle diyor: . . . Zübeyde Hanım 'a


"

Atatürk'ün doğduğu evi sorduğum zaman; "Rahmetli Rıza Efendi,


Selanik'teki evimizi Zineti Bostan denilen bir arsanın üzerinde yap­
tırmıştı. Bugün burası Selanik'in Islahhane semtinin "Ahmet Su­
baş ı " Mahallesi'ne düşmektedir. Bu ev, haremlik ve selamlık olan üç
katlı pembe boyalı idi. . . Ebesi de "Hatı Molla " denilen Selanikli bir
kadındı. O zamanlar Ali Rıza Efendi'nin memuriyeti Selanik civa­
rında "Çayağzı 'nda " idi. Bazı geceler eve gelmiyordu. Bu sebeple
bana " Üftade " adlı bir zenci halayık tu tmuştu . . . İlk gelin gittiğim
ev Rıza Efendi'nin Yenikapı 'daki eviydi " diyerek Atatürk'ün doğ­
dukları evi ve Mahallesi'ni anlattılar . . . Atatürk' ün çocukluğuna ait
daha fazla bilgiyi kardeşleri Makbule Hanım 'dan öğrenmeğe muvaf­
fak oldum . . . Bilhassa Emekli Albay ve Niğde Milletvekili Halil Nuri
Yurdakul, Makbule Hanım 'la sıklıkla görüştüklerinden bu zat da bir­
çok notlar alarak bana vermek lütfCmda bulunmuşlardı.
Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Efendi'nin Selanik'in değişik sem t­
lerinde yaşayan akrabaları vardı. Rıza Efendi, kereste ticaretine baş­
ladığı sene içerisinde eşi Zübeyde Hanım, çocukları Ahmet ve
Ömer 'le birlikte, Selanik'in Islahhane semtinin Ahmet Subaşı Ma­
hallesi"ndeki bir eve, Zübeyde Hanım 'ın büyük babalarından Hacı
Abdullah Efendi'nin Selanik'te Ahmet Subaşı Mahallesi'nde (Islah­
hane civarında) üç katlı ve pembe boyalı evine taşındılar . . . "

220
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanırn'ın ai­
lelerine ait değişik mahallelerdeki (Selanik merkez mahalleleri
ve Lan kaza, Vardareyn, Gelemeriye kaza ve nahiyeleri ile bağlı
köylerinde) mal varlıklarına; çiftlik, arazi, ev ve mülklerine ait
kayıtlar Yunanistan'daki Osmanlı arşivinde (Makedonya) bu­
lunuyor.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Selanik Başkonsoloslu­
ğu'nun ek yazısında yer alan bilgiler Atatürk'ün annesi Zü­
beyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi ile kendisine ait
Selanik' teki evlerin tapu devirlerine ilişkindir.
Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efen­
di' ye ait Selanik'teki evlerin tapu devirlerine ilişkin kayıtları
Osmanlı arşivinde ve Cumhuriyet arşivinde bulunuyor. Yap­
tığımız incelemelerde Atatürk ailesine ait arazi ve mal varlık­
larıyla ilgili olarak Cumhuriyet arşivinde bulunan ve yeni
tespit ettiğimiz kayıtları, Yunanistan arşivindeki kayıtlar doğ­
ru la maktadır.

Selanik'e ait bazı tapu ve vergi kayıtlarında Atatürk'ün ba­


bası Ali Rıza Efendi ve annesi Zübeyde Hanım ile ilgili olarak
bilgiler bulunmaktadır. Tapu kayıtlarında yer alan bu bilgiler,
Atatürk' ün anne ve babasına ve kendisine ait Selanik'teki ev­
lerin tapu devirleriyle ilgilidir. Ali Rıza Efendi ve Zübeyde
Hanım ile ilgili olarak bulunan tapu ve vergi kayıtlarında Ata­
türk'ün annesi Feyzullah kızı Zübeyde Hanım'a annesi Halil
Ağa kızı Ayşe' den bir ev intikal ettiği ve bu evin de teyzesi
Fatma ile müşterek olduğu yer almaktadır. Sözünü ettiğimiz
kayıtlarda yer alan bilgiler şöyle:
"Kocakasım Paşa Mahallesi Muhtar Sokağı kapı numarası
38, No 34 teşrin-i sani 1292; 52 / 72 hissesi İbrahim Hıfzı zevcesi
Hatice Zarife Hanım. No 35, teşrin-i sani 1292 Kocakasımpaşa
Mahallesi Muhtar sokağı kapı numarası 38, 20 / 72 hissesi Yusuf
bin Ferhat (Ferhat oğlu Yusuf)" adlarına kayıtlıdır. "Bunların
ferağından; 2 Kanun-ı evvel 1293, sözü edilen hanenin 52 / 72
hissesi Hatice Zarife Hanım fcrağından (İbrahim Hıfzı'run zev­
cesi), Ali Rıza bin Ahmet Efendi'ye (Ahmet Efendi oğlu Ali
Rıza). 10 Mart 1294 tarihinde mezkur hanenin 20 / 72 hissesi
Yusuf bin Emin (Emin oğlu Yusuf) ferağından Zübeyde Hanım
bintü Feyzullah'a (Feyzullah kızı Zübeyde Hanım) geçmiştir."
Bunların 11 Safer 1301 tarihli ilamı şer'i mucebince tefrik
eylemlerinden; 12 Kanun-ı evvel 1299 Kocakasımpaşa Mahal-

Levent Şahverdi Arşivi


lesi Muhtar Sokağı 388 zürralı tamam bir hane Ali Rıza Efendi
bin Ahmet' e (Ahmet oğlu Ali Rıza Efendi); hududu (sınırları),
bir tarafı cadde ve Hacı Arslan veresesi ve zevcesi Zübeyde
Hanım hissesine ifraz olunan mahal ve bazan çıkmaz sokak.
No 13 Kanun-evvel 1299, Kocakasımpaşa Mahallesi Muhtar
sokağı 206 zürralı tamam bir bab hane Zübeyde Hanım bintü
Feyzyullah Ağa' ya (Feyzullah kızı Zübeyde Hanım) isabet et­
miştir. Hududu; bir tarafı zevci (kocası) Ali Rıza Efendi'ye ifraz
olunan mahal ve Cafer Efendi menzili ve Rabia Hanım ve se­
kene-i gayri nafizenin.
Ali Rıza Efendi tüccar Nuri Efendi' den 300 lira istikraz edip
kendi evini terhin etmiştir. Fakat, tediye-i deyin edilmediğin­
den vuku'u vefahyla bu ev bilmüsayede satılmışhr. Zübeyde
ise kendi hanesini 200 liraya Zehra Hanım binti Abbas Ağa' ya
ferağ ederek mezkur haneyi kendi uhdesine almış ve 115 liraya
vefaen alınmışhr.
Bunları gösteren tapu kayı tları aşağıdadır: No 18 K. sani
303-Koca Kasım Paşa Mahallesi Muhtar sokağı No 6 Zübeyde
Hanım binti Feyzullah Ağa'nın beyinden mutasarrıfı: Zehra
Hanım binti Abbas Ağa.
No 34-K. Sani 303-Koca Kasım Paşa Mahallesi Muhtar so­
kağı No. 4, Ali Rıza Efendi ibni Ahmet, tüccar Nuri Efendi' den
istikraz eylediği mahalli temini istifası işin hane-i mezkuru ve­
faen beyı edip kablel' eda vefah vukuu ile zevci Zübeyde Ha­
nım' la sağıyr oğlu Mustafa ve sağyre kızları Naciye ve
Makbule'ye terkedip esmanı düyununa kifayet etmediğinden
mezkur marifeti şer'i şerif ve vekaleti devriye ile vekili bulu­
nan İbrahim Ethem Efendi marifetiyle bilmüzayede zevcesi
mezbure üzerine takarrur eylediğinden mumaileyh Ethem
Efendi takririyle muamele icrası Mahkeme-i şer'iyyenin 3 Ce­
maziyelevvel 305 tarih ve 136 Nolu müzekkeresi şer'iyesinden
anlaşılmakla işbu sened verilmiştir.
Mutasarrıfı Zübeyde Hanım binti Feyzullah Ağa. No 158-
K. sani 303-Koca Kasım Paşa Mahallesi Muhtar sokağı No 45.
K.sani 303 tarihinden bil'itibar bir sene müddet ve Mehmet
Efendi bin Osman Efendi'nin vekaleti devriyesiyle Zübeyde
Hanım binti Feyzullah Ağa'nın vefa' en Bey i Mutasarrıfı : İb­
rahim Ethem Efendi, bedeli vefa'a 11500.
Zübeyde'nin validesi Ayşe Molla binti Halil Ağa'nın ölümü
ile Ahmet Subaşı Mahallesi'nde Papas Ahmet Sokağı 17 Rak-

222
Levent Şahverdi Arşivi
kamlı ebvablı Hane No 282, Mayıs 315 tapu kaydı mucibince
kızı Zübeyde Hanım binti Feyzullah ile hemşiresi Fatma Molla
bintü Halil Ağa' ya intikal etmiştir.
No. 283-Mayıs 315. Fatma Molla binti Halil Ağa Ahmet Su­
başı Mahallesi Papas Ahmet sokağı No 17 bir bap hanedeki
nısıf hissesini Zübeyde Hanım binti Feyzullah Ağa' ya ferağ et­
miştir. Yani, Zübeyde Hanım'ın teyzesi Fatma Molla Hanım,
kız kardeşi Ayşe'nin kızı Zübeyde'ye vermiştir.
Hicri 1 290 / Miladi 1875 tarihli bir arşiv belgesinde; Zü­
beyde, Rukiye ve Hanife Hanımlar ile Ali Rıza Efendi ile ilgili
Selanik'te Hayreddincik Mahallesi'ndeki kayıtlarda yer alan
"Balıkçıçarşısı sokağı Numara 1, bir bab hane ve derununda
çayırlık vs. kıymeti 8000 kuruş. Mehmet Bey ve Kevser Hanım
ve Hacı İbrahim Efendi ve tarıyki am (umumi yol) ile mahdut
(sınırlı), bir kıt'a hücceti şerif mucibince. Kırk sehimden yirmi
bir sehimi Ali Rıza Efendi' ye ve ondört sehimi Zübeyde ve Ru­
kiye hanımlar ve beş sehimi Hanife Hanım'a" şeklinde verilen
bilgiler Ali Rıza Efendi ve Zübeyde Hanım' a ait mal varlıkla­
rını göstermektedir.
Ali Rıza Efendi ve Zübeyde ve Rukiye Hanımlar ve Hanife
Hanım, Hayreddincik Mahallesi' nde, Ahmed oğlu Ali Rıza
(Ali Rıza Efendi bin Ahmed), Selanik Sarıhatip Mahallesi' nde,
Ali Rıza Efendi bin Ahmed ve Zübeyde Hanım bintü Feyzul­
lah, Kocakasımpaşa Mahallesi'nde, Mehmed Nuri Efendi'nin
oğlu Hafız Ahmed Efendi, Hafız Ahmed Efendi'nin oğlu Ali
Rıza, Sülüce Mahallesi'nde, arazi ve mülkleri vardı.
Osmanlı arşivinde, Haziran 1279 / 1280 tarihli defteri atik,
1 6 Haziran 1 279; 5 Receb 1 280 tarihli defterdeki kayıtlarda Se­
lanik Sarıhatip Mahallesi Vardar kapısı haricinde, Ahmet oğlu
Ali Rıza (Ali Rıza Efendi bin Ahmet) Efendi'ye ait mal varlığı
yer alıyor.
Kocakasım Paşa Mahallesi Muhtar Sokağı, sıra numarası 2,
bir bab hanenin 72 sehiminin 52 sehimi, sarfı mülkü, keresteci
Hacı Arslan ve Rabia Hanım menzilleri ve tarıiyki hassı ve am
ile mahdut yer, Hatice Zarife Hatun bintü Abdul l ah'ın fera­
ğıyla Ahmet oğlu Ali Rıza Efendi'ye (Ali Efendi bin Ahmet)
ait olduğu kayıtlıdır.
Kocakasım Paşa Mahallesi'nde Abdullah kızı Hatice Za­
rife'ye (Hatice Zarife bintü Abdullah) ait olan keresteci Hasan

223
Levent Şahverdi Arşivi
Arslan ve Rabia Hatun menzilleri ve tarıyki hassı ve am ile
mahdut bu evin mahkeme şer'iye ketebesinden İbrahim Hıfzı
Efendi fevtiyle Ali Rıza Efendi'ye intikal etmiş olduğu kayıtlı­
dır.
1299 Kanunuevvel / 1883 / 1884 tarihli arşiv kayıtlarında
Feyzullah Ağa kızı Zübeyde Hanım (Zübeyde Hanım bintü
Feyzul lah) ve Ali Rıza Efendi (Ali Rıza bin Ahmet) ile ilgili ka­
yıtlar yer almaktadır. Bu kayıtlar şu şekildedir:
"Ali Rıza Efendi bin Ahmet-Kocakasımpaşa Mahallesi,
Muhtar Sokağı, Sıra numarası 12, bir bab hane bir tarafı cadde
ve Hacı Arslan veresesi ve zevcesi Zübeyde Hanım hissesine
ifraz olunan mahalli mahsusa çıkmaz sokağı, 308 dönüm, tem­
lik eden Ali Rıza Efendi bin Ahmet, sıra numarası 3 / 40, Kanu­
nuevvel 93, Mart 94, 11 Şubat 90 tarihli i' lamı şer'i mucibince
tefrik olunmuştur Kanunusani 303." Yine aynı tarihli ve aynı
belgelerde aşağıdaki kayıtlar yer almaktadır: "Ali Rıza Efendi
ibni Ahmet, Sıra numarası 1 3, Kocakasım Mahallesi bir bab
hane bir tarafı zevci Ali Rıza Efendi ifraz olunan mahal ve Cafer
Efendi menzili ve Rabia Hanım ve seken-i gayri nafizenin ba­
zısı, 206 dönüm, temlik eden Zübeyde Hanım bintü Feyzullah,
sıra numarası 3 / 40, Kanunuevvel 93, Mart 94, 11 Şubat 90 ta­
rihli i'lamı şer'i mucibince tefrik olunmuştur, Kanunusani 303" .
Dolayısıyla bu kayıtlara göre; Selanik'te Ahmet Subaşı Ma­
hallesi'nde (ya da Koca Kasım Paşa Mahallesi) bulunan ve
Atati.irk'ün doğduğu ev olarak kabul edilen evin, tapuda 1 4
Aralık 1877 tarihinde babası A l i Rıza Efendi'nin v e 2 2 Mart
1 878 tarihinde de annesinin üzerine devredilmiş olduğu ka­
yıtlıdır. 1877 tarihinde evin sahiplerinin, İbrahim Hıfzı zevcesi
Hatice Zarife Hanım ile Yusuf bin Ferhat olduğu kayıtlarda
yer alıyor.
Selanik'te Ahmet Subaşı Mahallesi'nde bulunan ve Ata­
ti.irk'ün doğduğu ev olarak kabul edilen ev, tapuda 14 Aralık
1877 tarihinde babası Ali Rıza Efendi'nin ve 22 Mart 1878 tari­
hinde de annesinin üzerine devredilmiş olmalıdır. Evin daha
önceki (hisseli) sahipleri, en azından Kasım 1 876 tarihinde İb­
rahim Hıfzı zevcesi Hatice Zarife Hanım ile Yusuf bin Ferhat .
imiş. Bu da evin Ali Rıza F.fendi tarafından yaphrılmadığını,
fakat satın alındığını gösteriyor.
Dolayısıyla Şevket Süreyya Aydemir ' in "Tek Adam" adlı
eserinde ve Andrew Mango'nun "Atati.irk" kitabında yazdığı

224
Levent Şahverdi Arşivi
gibi, evin Ali Rıza Efendi tarafından yaptırıldığı doğru olamaz.
Ahmet Kuyaş da, Ankara' da modelinde yaphrılan evin, Ata­
türk'ün doğduğu ev olmayıp, üvey babası Ragıp Bey' in evi ol­
duğunu; gerçekte doğduğu evin ise çoktan yıkılmış olduğunu
yazmışhr. Dolayısıyla Atatürk' ün doğduğu iddia edilen Sela­
nik'teki ev aslında doğduğu ev değil, bizzat büyüdüğü evdir.
Dolayısıyla bu, evin Ali Rıza Efendi tarafından yaptırılmayıp,
satın alındığını gösteriyor.

Mustafa Kemal Atatürk


(Selanik/ 1877-İstanbul/ Dolmabahçe/ 10 Kasım 1938)
"Tek Adam Atatürk" adıyla iki cilt kitap hazırlayan Şevket
Süreyya Aydemir, Atatürk ve ailesi hakkında verilen bilgilerin
eksik ya da yanlış, bir kısmının da birbiriyle çelişkili olduğunu
bel irtmiştir. Osmanlı arşivlerinde Atatürk ve ailesine ait on­
larca belge bulunduğu halde bugüne kadar bu belgelerin hiç­
birisi araştırılıp tespit edilerek ortaya çıkarılamamıştır. Bu
sebeple Büyük Atatürk' ün kendisi ve ailesi ile ilgili olarak bel­
gelere dayalı ve onun hakkında detaylı bir biyografik eser ha­
zırlanamamıştır. Bu sebeple, bugüne kadar hakkında yazılan
kitaplarda yer alan bilgilerin büyük bir kısmı eksik ve yanlış­
tır.
Bu eksiklikler ve yanlışlıkların başında Mustafa Kemal Ata­
türk'ün hangi yılda, ay ve günde doğmuş old uğu (doğum ta­
rihi) konusu geliyor. Tarih kitaplarında, Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin doğum ve ölüm tarihi olarak verilen rakam­
ların hepsi de yeni tespit ettiğimiz belgelere göre kesinlikle
yanlışhr.
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam Atatürk" adlı kita­
bında, Atatürk hakkındaki bilgilerin eksik, verilen tarihlerin
yanlış olduğunun altını çizerek, Mustafa Kemal Atatürk ve ai­
lesi hakkında yazılan ve anlatılanların birbiriyle çelişkili ve
eksik olduklarına dikkat çekmiş, bunların yeni bulunacak ta­
rihi kayıtlar ve belgelerle düzeltilmesi gerektiğini defalarca
dile getirmiştir.
Şevket Sü reyya Aydemir kitabında şöyle diyor: . . . Mus­
"

tafa 'nın annesi Zübeyde ile babası Ali Rıza Ffendi ve onların aileleri
hakkında bilgiler pek fazla değildir. Mustafa Kemal 'in doğumunun
günü, ayı, hatta yılı dahi belli değildir. O zamanlar Müslümanlar
arasında; aile içinde yeni bir çocuğun doğumunu, aile reisinin bir

225
Levent Şahverdi Arşivi
Kur 'an 'ın boş bir tarafına veya o zamanki evlerin hemen hepsinde
bulunan kitaplarından olan Ahmediye, Muhammediye ciltlerinin bir
kenarına kaydetmeleri alışkanlığı vardı.
Ali Rıza Efendi'nin, yeni doğan oğlu hakkında böyle bir kayda
rastlanmamıştır. Resmi nüfus kütüklerine ise doğum gününün veya
ayının yazılması usulden değildi. Hatta çok defa çocuğun bu kütüğe
kaydı bile, vaktinde yaptırılmazdı. Yaptırıldığı zaman da, hele köy­
lerde, çeşitli düşüncelerle tamamen yanlış tarihler yazdırılırdı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, anlatılanlara göre kendisinden
doğum gününü soranlara "bana onu sormayınız, ben doğduğu m
günü bilmiyorum " demiştir. Zübeyde'nin çocuğuna ait doğum tarihi
bugün de aydınlanmış değildir. Hayatının son yıllarında Zübeyde
ile kon uşan bir yazarın (bu yazar Enver Behnan Şapolyo) nakletti­
ğine göre, Zübeyde Mustafa 'yı erbain soğukları sırasında dünyaya
getirmiştir.
Mustafa 'nın nüfus kağıdındaki doğum yılı da 1 296 'dır (1 880).
Yazar kitabında bu bilgileri işleyerek ve tam dayanaklarını da açık­
lamayarak, Mustafa 'nın doğumunu 23 Aralık 1 296 (yeni tarihe göre
4 Ocak 1 881) olarak verir. Rumi yıl 1 Mart'ta ve Miladi yıl 1 Ocak'ta
başladığına göre ve Türkiye'de 21 Şubat 1 9 1 7 'de çıkarılan bir ka­
nunla yapılan tarih değişikliği olarak 13 gün de ilave edilince 23 Ara­
lık 1 296 tarihi 4 Ocak 1 881 olur. Halkevlerinin çalışma yıllarında
ve Cumhurreisliği köşkünden Atatürk'ün doğum tarihi hakkında so­
rulan bir soruya yaverlik dairesi bu tarihi 1 880 olarak bildirmiştir.
Atatürk hakkında incelemeler yapan bir dernek, doğum zamanı ola­
rak Mart ayını bulmuş ve daha sonra bunu 13 Mart 1 881 olarak de­
ğerlendirmiştir (Haluk Şehsüvaroğlu, Cumhuriyet, Mart 1 962),
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan İnönü (Türk) ve İslam
Ansiklopedilerine göre de doğum yılı 1 881 'dir. Fakat doğum ayı ve
günü belirtilmemiştir. Bu doğum tarihi belirsizliğine bir gün gelmiş
Zübeyde'nin çocuğu da karışmak zorunda kalmıştır, "90 diyerek
Mustafa Kemal'in kendisinin doğum tarihi konusundaki gö­
rüşünü dile getirmiş olduğuna işaret eder.
Atatürk, çocukluk ve ilk öğrencilik dönemi ile ilgili olarak
yıllar sonra Şemsi Efendi91 Mektebi'ne kaydedilmesi olayını
1922 yılında Vakit gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yal man'a
şöyle anlatmıştır:
"Çocukluğuma dair ilk hahrladığım şey mektebe gitmek
meselesine aittir. Bundan dolayı anam ve babam arasında şid­
detli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı

226
Levent Şahverdi Arşivi
ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Rüsumatta memur
olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi'nin mektebine
devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı. Ni­
hayet babam işi mahirane surette çözdü. İlk önce bilinen tö­
renle mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü
yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çık­
tım, Şemsi Efendi mektebine kaydedildim."92
Mustafa Kemal'in kendi ifadesine göre, Mustafa Kemal,
Şemsi Efendi'nin93 Mektebi'ne geçerek öğrenime başladıktan
kısa bir süre sonra babası vefat etmiştir. Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik işlemlerinin yapıldığı kayıtlann yer aldığı belgelerde
23 Mayıs 1886 tarihinde 45 yaşında vefat etmiş olduğu yazılı­
dır.
Enver Behnan Şapolyo şöyle anlatır:
"Atatürk'ün validesi Zübeyde Hanım ile 1 922 tanıştım. Kendi­
sine ilk sualim şu oldu;
- "Gazi Hazretlerinin doğum günü ile ayı bir yerde yazılı değildir.
Hangi ay ve günde doğm uşlardır ? " dedim. Biraz düşündükten
sonra:
- "O zamanki Hamidiye kağıtlarına ay ve gün yazılmaz, yalnız
yıl yazılırdı. Ben oğlum Mustafa 'yı "Erbain Soğukları (Kırkgün so­
ğukları)" devam ederken doğurdum. Bu doğum benim aklımda kal­
dığına göre "23 kfinunuwvel 1296 " tarihlerine düşmektedir. " dedi.
Verilen bu bilgileri pek dikkatle kaydettim. Çünkü Atatürk' ün nüfus
tezkeresinde yalnız "1296 " yazılıydı, bu da miladi tarihine göre
"1 880 " yılına tesadüf etmektedir94".
Halkevinde çalışırken Atatürk hakkında bir broşür neşredecektik.
Köşkten Atatürk' ün doğum yılını sorduk. Yaverlik dairesi bize "Ata­
türk 1 880 senesinde Selanik'te doğmuştur" diyerek ne günü ne de
ayını bildirmediler. 1 880 senesini köşkten öğrendik. Bazı muharrirler
1 881 olarak yazmaktadır. Fakat verilen bu tarih doğru değildir. Ana­
larının verdiği malumata göre Atatürk 23 Aralık 1 880 tarihinde Se­
lanik'te doğmuştur.
Zübeyde Hanım'a Atatürk'ün doğduğu evi sorduğum
zaman; " . . . Rahmetli Rıza Efendi, Selanik'teki evimizi Zineti Bostan
denilen bir arsanın üzerinde yaptırmıştı. Bugün burası Selanik'in
Islahhane semtinin "Ahmet Subaşı " Mahallesi'ne düşmektedir. Bu
ev, haremlik ve selamlık olan üç katlı pembe boyalı idi . . . Ebesi de
"Hatı Molla " denilen Selanikli bir kadındı. O zamanlar Ali Rıza

227
Levent Şahverdi Arşivi
Efendi 'nin memuriyeti Selanik civarında "Çayağzı 'nda " idi. Bazı
geceler eve gelmiyordu. Bu sebeple bana "Üftade " adlı bir zenci ha­
layık tutmuştu . . . İlk gelin gittiğim ev Rıza Efendi'nin Yenikapı 'daki
eviydi . . . " diyerek Atatürk' ün doğdukları evi ve Mahallesi'ni anlat-
tılar . . . Mustafa Kemal, Şemsi Efendi'nin okulunda okurken babasını
kaybetti. Bu sırada sadece Makbule ve Naciye hayattaydı. Babaları
öldüğünde Mustafa Kemal 9-1 0 yaşındaydı. Makbule henüz 1 yaşını
doldurmuştu, Naciye ise 40 günlüktü . . . "
Atatürk'ün doğumunun hangi ay ve gün olduğu konu­
sunda herhangi bir kayıt ve belge bulunamadığından Ata­
türk'ün doğum tarihi hakkında tartışmalar bugün de sürüyor.
Atatürk' ün doğum tarihiyle ilgili tarihi kayıt veya belge olarak
bugüne kadar elimizde mevcut iki kayıt / belge bulunuyor.
Bunlardan birisi benim Osmanlı arşivinde yeni tespit etti­
ğim Ali Rıza Efendi'nin emeklilik dosyasında Zübeyde Ha­
nım'ın kendisine ve çocuklarına eşi Ali Rıza Efendi' den dolayı
emeklilik aylığı bağlanması isteğiyle vermiş olduğu dilekçenin
tarihi 27 Ağustos 1893'tür. Dilekçenin verilmiş olduğu bu tarih
itibariyle Mustafa Kemal'in 1 6 yaşında olduğu belirtilmekte­
dir.
Dolayısıyla, Mustafa Kemal' in doğum tarihiyle ilgili belge­
lerden birisi, babası Ali Rıza Efendi'nin emeklilik dosyasında
yer alan 27 Ağustos 1893 tarihinde Mustafa Kemal'in 16 ya­
şında olduğunu belirten kayı t. Diğeri ise Mustafa Kemal'in
Harp Okulu'na girişinde doğum tarihini yıl olarak gösteren
"96" kaydı, yani Rumi 1296 yılıdır.
Mustafa Kemal Paşa'run Harp Okulu'ndaki künye kayı­
tında: "Selanik'te Kocakasım Paşa Mahalleli Gürümrük Memurla­
rından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu uzun boylu, beyaz
benizli Mustafa Kemal Efendi, Selanik 96 (1296 1 880)" bilgileri
=

yer alıyor95•
Atatürk ile ilgili hazırlanan kitaplarda doğum tarihinin
1880 olarak gösterilmesi, Mustafa Kemal' in Harp Okulu kayıt­
larında doğum tarihi olarak verilmiş olan "96" tarihine daya­
nıyor. Kara Harp Okulu arşivinde bulunan Mustafa Kemal' in
Harp Okulu Künye Defteri'nde yer alan "Çiçek Künye" de de­
nilen bu kayıtlarda her öğrencinin künye bilgileri alhnda Rumi
olarak doğum yılları yazıldığı gibi. Burada Mustafa Kemal' in
doğumu "96" olarak yani 1 296 olarak yazılıdır%.

228
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal, 1934 yılında bir vatandaş olarak daha önce
kendisine verilmiş olan "öz" soyadım bırakarak TBMM'nin
kendisine layık gördüğü "Atatürk" soyadım almış ve ölümüne
kadar bu soyadım kullanmışhr. Ölümünden sonra da "Ata­
türk" soyadı halen kullanılmaya devam edilmektedir. Ona ha­
yatı boyunca verilen isimler, bahşedilen rütbeler, tirler,
ünvanlar kolayca ve ard arda verilmemiş, uzun zaman zaman
yan yana var olmuş ve kullanılagel mişlerdir. Yol arkadaşı
İsmet İnönü'nün not defterlerine göz atıldığında 1935'ten iti­
baren kimi zaman Atatürk adını zikretmekle beraber, 1937'de
halen "Gazi" sıfatını kullandığını görüyoruz. İsmet İnönü'nün
1922 yılı öncesi kayıtlarında ayrıca "başkumandan" ibaresine
rastlanıyor. Fakat en sıklıkla kullanılan unvanları "Gazi" veya
"Gazi Paşa" dır. Okul arkadaşı ve Milli Mücadelede kader ve
dava arkadaşı Ali Fuat Cebesoy, hahratında her zaman Gazi
veya Gazi Paşa demektedir.
Ali Rıza-Zübeyde çiftinin dördüncü evladı olarak Selanik' te
dünyaya gelen Mustafa Kemal, Müslüman Türk geleneklerine
göre göbeği kesilirken kendisine "Mustafa" adı verilmiştir. Ai­
lenin anlatılarına göre, Mustafa, Ali Rıza Efendi'nin daha
küçük yaşında iken vefat eden kardeşi Mustafa'nın adıd ır.
"Mustafa" adı aynı zamanda Müslüman Türkler arasında en
çok ve sıklıkla kullanılan ve Türkçe "seçilmiş" anlamına gelen
en sevilen isimlerden birisidir.
Çünkü Mustafa adı, alemlere rahmet olarak gönderilen en
son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v. ) adlarından birisid ir.
Bugün Türkiye' de ve tüm İslam ülkelerinde, dünyanın diğer
yörelerinde en çok ve sıklıkla kullanılan isimlerden birisi
"Mustafa" adıdır.
Atatürk'ün hem annesi ve hem babası tarafı ailesinde de­
delerine ait isimlerin hemen pek çoğunun erkek isimlerinde
Hasan, Hüseyin, Ali, Rıza, Ahmet, Mehmet, Mahmut, Mustafa,
Nureddin, Feyzullah, İbrahim, kadın adlarında ise Ayşe,
Fatma, Emine, Zübeyde gibi İslam ve Türk tarihinin hemen
her dönemde en çok ve en sıklıkla kullanılan isim leri yer al­
maktadır.
Ailede güçlü bir Mevlevi ve 1 Ialveti geleneği Vt' kültürü yer
alıyor. Çünkü Mustafa Kemal'in dedeleri Selanik Mevleviha­
nesi'nin postnişinidirler. Aynı zamanda Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin adını almış olduğu büyük dedesi Şeyh Haa

229
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi, Selanik' te Kocakasım Paşa Cami İmamı ol­
duğu gibi aynı zamanda Halveti dergahının da postnişinliğini
yürütmekteydi.
Musta fa Kemal'in kendi anlatımlarına göre 1 894 veya
1895' te Selanik'teki Askeri Rüştiye' de matematik dersinde gös­
terdiği üstün başarıdan ötürü, sadece "Mustafa" adını taşıyan
öğretmeninden ayırt edilebilsin diye ek olarak "Kemal" ismini
aldı. "Kemal" "mükemmel, olgun" anlamını taşır. Dönemin
Osmanlı seçkinlerinde çifte isim kullanmak kural olmasa da
sıklıkla kullanılan bir durumdur. Doğum ile alınan Ahmed,
Mehmed, Mustafa gibi isimlerin yanlarına birer ilave yapıl­
ması gelenekselleşmişti. Kimi yazarlar Mustafa Kemal'in ikinci
adı olan "Kemal" ismini, ilk Türk "milli şairi" Namık Kemal'e
(1840-1888) duyduğu sonsuz hayranlık neticesinde bizzat ken­
disinin kullanmış olduğunu düşünür. Bir kısmı da devlet okul­
larında öğrencilere zaten her zaman başka lakaplarla hitap
edilir veya ikinci bir ad verilirdi. Mesela, "şakirdanın" (öğren­
cilerin) kendi memleketlerine veya doğum yerlerine göre ör­
neğin; "Selanikli Mustafa, Manastırlı Ali, Ohrili Hüseyin" gibi
ya da okul veya sıra numaraları konularak seslenilirdi.
Manastır, yani bugünkü Bitola, Mustafa Kemal' in okul yıl­
ları sebebiyle ikinci ikametgah adresidir. Genç Askeri İdadi ta­
lebesi burada 1 896 yılında omzuna 7348 numaralı apoletini
takmıştır. Askeri lisenin hazırlık sınıfı öğrencileri henüz rüt­
beden yoksundur, sivil bürokrasideki acemi memur namzet­
leri gibi onlar da birer öğrencidirler (şakirdan). Bu şakirdana
İstanbul'daki Harp Okulu'nda artık "Efendi" unvanıyla hitap
edilecektir. Mustafa Kemal, 1 Mart 1899'da "Künye Defteri"ne
şu şekilde kaydedilmiştir:
"Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Gümrük Memurla­
rından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu uzun boylu,
beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi, Selanik 96."
Mustafa Kemal ATATÜRK'n isimleri arasında "Kemal,
Mustafa Kemal" adlan yaşamında hep ön plana çıkmıştır. Ata­
türk, kartal pençesine benzeyen kullanmış olduğu Osmanlıca
imzasında "M. Kemal" veya paraf olarak "K. Atatürk" adını
kullanmıştır.
Atatürk üzerine araştırma kitapları bulunan Doç. Dr. Sayın
Ali Güler, Atatürk'ün doğum tarihinin Harp Okulu Künye­
sinde kayıtlı olan "Selanik 96" (1296 1880 / 1881 / Selanik)
=

230
Levent Şahverdi Arşivi
tarihin doğru olduğunu ileri sürmektedir. Mustafa Kemal Ata­
türk' ün doğum tarihini 4 Ocak 1 881 Salı günü olarak kabul
etmek mümkündür diyor. Atatürk' ün Harp Okulu künye kay­
dında "Selanik / 96" tarihinin bulunması sebebiyle bu tarihin
kabul edilmesi gerektiğini savunuyor.
"Atatürk'ün çocukluk ve okul arkadaşı Eski Ankara Bele­
diye Başkanı ve Bilecik Milletvekili Asaf İlbay da 1 296 tarihini
doğrulamaktadır" diyor. Yine Sayın Ali Güler, Habertürk Ga­
zetesi'nden Bülent Gülnihal'in97 bazı akademisyenlere kendi­
sine bu konuyu sorduklarında; "Mustafa Kemal Atatürk'ün
doğum yılı olarak bilinen Rumi 1296 tarihini tespit eden ve eli­
mizde mevcut en eski belge, Mustafa Kemal' in doğum tarihini
yıl olarak gösteren bütün kayıtlarda bu tarih 1296 Rumi yılı
olarak belirtilmiştir.
Miladi Takvim' in kabul edilmesinden sonraki yeni yazılı ve
tarih olarak günümüze bütün nüfus kayıtlarında da Miladi
1 881 yılı yer almaktadır. Atatürk'ün 1 896'da girdiği Manastır
Askeri İdadisi'nde oluşturulan Harp Okulu künye kadında
doğum tarihi Rumi 1296 yazıyor. Rumi 1296'nın 3 ayı 1 881'e,
9 ayı ise 1880'e denk düşüyor.
Atatürk'ün Kara Kuvvetleri Komutanlığı sicil dosyasında
da doğum tarihi Rumi 1 296 olarak belirtiliyor. Atatürk, bir
asker ve devlet memurudur. Her bilgisi kayıt altındadır. Zü­
beyde Hanım'ın açıklamaları ve yaptığım araştırmalarda Ata­
türk'ün doğum tarihini 4 Ocak 1 881 olarak tespit ettim. Son
açıklanan belge mevcut belgeleri desteklemiyor" demektedir.
Sayın Ali Güler " . . . Atatürk, bir asker ve devlet memurudur.
Her bilgisi kayıt altındadır . . . " diyor. O zaman şu soruyu sor­
mak gerekmez mi? Mademki Atatürk' ün her bilgisi kayıt altın­
dadır. öyle ise Atatürk ile ilgili hazırlanan tüm kitaplarda
(sayın Ali Güler ' in kitapları da dahil) verilen tarihler neden
yanlıştır. Mesela Ali Rıza Efendi'nin doğum tarihinin 1839 ola­
rak verilmesi yanlıştır. Doğum tarihi Osmanlı arşivinde tespit
ettiğimiz emeklilik belgesinde 1 841 yılında doğduğu ve 23
Mayıs 1886 tarihinde 45 yaşında vefat ettiği yazılıdır. Halbuki
Sayın Ali Güler' in kitaplarında ve Atatürk ile ilgili diğer çalış­
ma l arda Ali Rıza Efendi'nin ölüm tarihi 1 893 yılı olarak verili­
yor. Diğer çalışmaların bazılarında bu tarih verilirken, başka
çalışmalarda da daha başka ve farklı tarihler veriliyor. Gerçek
olan bir kişinin sadece bir vefat tarihinin bulunduğudur.

231
Levent Şahverdi Arşivi
1893'te vefat etmiş olduğu kaydedilen Ali Rıza Efendi'nin nasıl
oluyor da 1886'da Naciye adındaki kızı doğmuş oluyor. Yani
Ali Rıza Efendi öldükten tam yedi sene sonra kızı nasıl doğmuş
olabiliyor? Bu gibi yanlışlıkları ve eksikliklerin örneklerini
diğer pek çok konularda da görüyoruz. 13 Eylül 2014 tarihine
kadar, yani, bizim "Osmanlı arşivi Belgelerine Göre Gazi Mus­
tafa Kemal ATATÜRK' ün Soykütüğü" adlı kitabımız yayımla­
nıncaya, Habertürktv' de Sayın Murat Bardakçı'nın sunduğu
''Tarihin Arka Odası Progranu"nda tarafımızdan açıklanıncaya
kadar, Mustafa Kemal' in annesinin adının Zübeyde, babasının
adının Ali Rıza Efendi olduğuyla ilgili Osmanlı dönemine ait
resmi bir belge bulunmuyordu. Sadece Mustafa Kemal'in Harp
Okulu' na kayıt defterinde babasının adının Ali Rıza Efendi ol­
duğunun kaydı bulunuyor ve biliniyordu. Zübeyde Harum'ın
Mustafa Kemal'in arınesi olduğuna dair bir resmi belge bulu­
namadığından, iftiracılar bu açıktan / boşluktan faydalanarak
Atatürk'ün Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Efendi'nin çocuğu ol­
madığını ileri sürerek iftira etmişlerdir. Atatürk ve ailesi ve aile
fertleri ile ilgili ilk Osmanlı dönemine ait resmi belge ve kayıtlar
tarafımızdan tespit edilip kitap haline getirilmiş, 13 Eylül 2014
tarihinde Habertürktv'de "Tarihin Arka Odası Programı"nda
Sayın Mu rat Bardakçı ve Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu tara­
fından açıklanmış ve yayımlanmıştır. Atatürk ve ailesi ile ilgili
tespit ettiğimiz bu belgeler hiçbir yerde yayımlanmamış ve
açıklanmamıştır. Ancak "Osmanlı arşivi Belgelerine Göre Gazi
Mustafa Kemal ATATÜRK' ün Soykütüğü" adlı kitabınuz ve bu
kitabımızda yer alan Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz yeni
belgeler ve bilgiler Habertürktv' de ana haber bülteninde, Sayın
Murat Bardakçı'nın hazırlayıp sunduğu her hafta Cumartesi
günleri yayımlanan "Tarihin Arka Odası Programı"nda ilk ola­
rak kmauoyuna açıklanmıştır.
Bugüne kadar Mustafa Kemal Atatürk' ün doğum tarihiyle
ilgili olarak Harp Okulu'na giriş kaydında yer alan künyede:
"Selanik'te Kocakasım Paşa Mahalleli Gürümrük Memurlarından
müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli
Mus tafa Kemal Efendi, Selanik 96 (1296 1 880)98 " bilgisinden
=

başka hangi kayıtlar vardı da açıklamadınız?


Yaklaşık bir asırdan beri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuru­
cusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK' ün kendisine, ailesine ya­
pılan bunca iftiralara ve karalamalara karşın, "Atatürk' ün

232
Levent Şahverdi Arşivi
Zübeyde Hanım'ın gayri meşru çocuğu olduğu, Ali Rıza Efen­
di'nin gerçek babası olmadığı" iftiralarına ancak Osmanlı ar­
şivinde tespit ettiğimiz bu belgeler sayesinde cevap verebildik.
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesinin Zübeyde Hanım, baba­
sının Ali Rıza Efendi olduğunu, Makbule ve Naciye adında ha­
yatta iki kız kardeşinin bulunduğunu belgeleyen ilk resmi
kayıtlar Osmanlı arşivinde tarafımızdan yeni tespit edilerek
kamuoyuna sunulmuştur.
Bu belgeler sayesinde, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efen­
di'nin doğum tarihi ilk kez tam ve kesin olarak ortaya çıkarıl­
mış, 1 841 yılında doğduğu ispatlanmıştır. Yine Ali Rıza
Efendi'nin vefat tarihinin 23 Mayıs 1886 olduğu kesin olarak
belirlenmiştir. Ali Rıza Efendi'nin ilk olarak Selanik Ayno­
roz' da 1870 yılında Rüsumat memuru olarak göreve başladığı,
daha sonra aynı yıl içerisinde Selanik'te Papas Köprüsü ve Ça­
yağzı gümrü k memurluğuna atandığı net olarak ortaya çıka­
rılmışbr.
Yine bu belgeler sayesinde, Ali Rıza Efendi'nin 1780-1880
yıllları arasında gümrükte rüsumat memuru olarak çalıştıktan
sonra kendi isteğiyle 1880 tarihinde emekli olduğu kesin ola­
rak belirlenmiştir. İşte bu belgeler, aynı zamanda Mustafa
Kemal ATATÜRK'ün 27 Ağustos 1893 tarihinde 16 yaşında
olduğunu, 1877 yılı doğumlu olduğu gerçeğini ortaya koy­
muştur. Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik dosyasında yer alan belgeler, Mustafa Kemal Ata­
türk'ün 1877'de doğduğunu göstermektedir.
Sayın Ali Güler, " . . . Zübeyde Hanım'ın açıklamaları ve
yaptığım araştırmalarda Atatürk'ün doğum tarihini 4 Ocak
1881 olarak tespit ettim. Son açıklanan belge mevcut belgeleri
desteklemiyor. . . " demektedir. Sayın Ali Güler' in "Atatürk'ün
doğum tarihini 4 Ocak 1 881 olarak tespit ettim" dediği şey,
merhum Şevket Süreyya Aydemir 'in Tek Adam ATATÜRK,
merhum Faik Reşit Unat'ın, Enver Behnan Şapolyo ve Ömer
Sami Coşar'ın bu konuda yapmış oldukları kitap çalışmala­
rında verdikleri bilgilerdir99• Bu değerli yazarların çalışmala­
rının istinad noktası ise Mustafa Kemal' in Harp Okulu' na giriş
kaydında doğum tarihi olarak yazan "96", yani 1296 tarihidir.
Şevket Süreyya Aydemir' in " . . . Mustafa'run doğum günü,
ayı ve yılı hakkındaki bütün bu belirsizlikler, çelişmeler ne
ifade ederler? .. " 1 1•1 sorusuyla dile getirdiği bu konudaki eksik-

233
Levent Şahverdi Arşivi
liğin cevabını maalesef şöyle verebiliriz: Bugüne kadar Mus­
tafa Kemal ile ilgili olarak arşiv belgelerine dayalı herhangi bir
ciddi araştırma yapılmış olmamasıdır.
Atatürk ile ilgili kitaplar ve aile fertlerinin anlatımlarında,
Mustafa Kemal'in mahalle mektebine 1886 / 1 887'de başladığı
belirtilmektedir. Sayın Ali Güler'in kitaplarında da Musta­
fa'nın aynı yıl içinde mahalle mektebine başlamış olduğu an­
lahlarak şöyle deniliyor: " . . . 1887' de Mustafa Kemal, alh yaşını
tamamlar ve yedisine girer. İlkokula gidecektir. Babasının is­
tememesine rağmen, Zübeyde Hanım'ın ısrarları üzerine önce
Koca Kasım Paşa Mahallesi'ndeki Mahalle Mektebi'ne törenle
giren Mustafa, kısa bir süre sonra; Selanik'i n şöhretli öğret­
menlerinden ve eğitimcilerinden Şemsi Efendi'nin yeni yön­
temlerle elifba öğretimi yaptığı özel okula yazdırılmış ve esas
öğreni mine burada başlamıştır.
Mustafa, okuyup yazmayı burada öğrenmiş, babasının ölü­
müne kadar, sonradan birleştiği "Feyziye" okulu ile sekiz sınıflı
bir hale gelen ve Rüştiye kısmını ihtiva eden bu okulun sınıf­
larını düzenli olarak takip etmiştir. Babası Ali Rıza Efendi'nin
ölümü (28 Kasım 1 893) üzerine, Zübeyde Harum'ın çocuklarını
alarak kardeşinin Lankaza'daki çiftliğine gidişi, Mustafa'nın
öğrenim hayatına bir süre ara vermiştir . . . 10 1 "
Burada görüldüğü üzere Mustafa Kemal, bizzat kendisi
mahalle mektebine ilk girdiği ve oradan alınıp Şemsi Efendi
Mektebi'ne kayded ildiği yıl, babası Ali Rıza Efendi'nin (Mus­
tafa'nın bu okula kayded ilmesinden) kısa bir süre sonra vefat
etmiş olduğu anlatılıyor. Bu bilgiler doğrudur. Çünkü bu bil­
giler, Mustafa Kemal' in anlatımlarınd a ve annesi Zübeyde Ha­
nım'ın anlatımlarında ve diğer rivayetlerin tümünde var.
Babası Ali Rıza Efendi, oğlu Mustafa okula kaydedildikten
kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Sayın Ali Güler, yukarıda gö­
rüldüğü gibi Ali Rıza Efendi'nin ölüm tarihini 28 Kasım 1 893
olarak vermektedir.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik belgesinde, vefahnın 23 Mayıs 1 886 tarihinde ger­
çekleşmiş olduğu kayıtlıdır. Sayın Ali Güler'in Ali Rıza
Efcn<li'nin vefalı tarihi olarak verdiği 28 Kasım 1893 tarihi ile
23 Mayıs 1 886 tarihi arasında tam 7 yıl 6 ay 9 günlük bir fark
bulunuyor.

234
Levent Şahverdi Arşivi
Sayın Ali Güler, Mustafa Kemal'in Selani k Askeri Rüşti­
ycsi'ne girmesiyle ilgili olarak yazılanların çelişkili olduğunu
söylemektedir. Mustafa Kemal'in askeri rüştiyeye girdiğinde
yaşının tutmaması yani büyük olması sebebiyle, bu konuya
açıklık getirmek için bazı yorumlarda bulunmuş oldukları an­
laşılmaktadır. Ömer Sami Coşar 'ın görüşü ile Faik Reşit
Unat'ın bu konudaki görüşleri birbirinden farklıdır. Nitekim
bu çelişkili durumu, Sayın Ali Güler kitabında yer vererek
şöyle dile getiriyor; " . . . Nihayet asker olmasını istemeyen an­
nesine haber vermeden Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavla­
rına girerek başarılı oldu. Daha önceden dört yıl olarak eğitim
yapan Askeri Rüştiyelerin, o yıl birinci sınıflanrun lağvedilerek
kaldırılmasıyla birlikte üç yıla indirilmesi üzerine Mustafa,
Nisan 1 894'te Selanik Askeri Rüştiye' sinin ikinci sınıfından
eğitime başladı . . . " 102 Faik Reşit Unat, "Mustafa'nın sınavda
gösterdiği başarıdan dolayı, dört yıllık okulun üçüncü sınıfına
alındığını, bu tarihin de 1 894 Temmuz-Ağustos ayları olması
gerektiğini"11ı:ı söylemektedir. Mustafa Kemal' in Rüştiye 4. sınıf
notlarını gösteren defterin 1 895 yılına ait olması Faik Reşit
Unat'ı doğrulamaktadır. Bu durumda Ömer Sami Coşar'ın " . . .
daha önceden dört yıl olarak eğitim yapan askeri rüştiyelerin,
o yıl birinci sınıflarının lağvedilerek üç yıla indirilmesi üzerine,
Mustafa Nisan 1 894'te Selanik Askeri Rüştiye' sinin ikinci sını­
fından öğrenimine başladı" 104 şeklindeki görüşlerinin yanlış
olduğu ortadadır 1 05• • •

Bizim arşiv kaynaklarındaki araşbrmalarımız sonucunda,


Mustafa Kemal Atatürk' ün (1877 / 78-1 0 Kasım 1938) okuduğu
okulları şöyle sıralayabiliriz: Mahalle Mektebi ( 1886-1 886),
Şemsi Efendi İlkokulu (1886-1890, Selanik Mülkiye Rüştiyesi
(1890-1893 / 4), Selanik Askeri Rüştiyesi (1894-1 895), Manasbr
Askeri İdadisi' ne Girişi (1895-Kasım 1898), İstanbul Harp Oku­
lu' na Girişi (1 Mart 1899-1 902 / 3 ), Harp Akademisi'ne Girişi
(1902 / 3-11 Ocak 1905).
Enver Behnan Şapolyo: " . . . Mustafa Kemal, Şemsi Efen­
di'nin okulunda okurken babasını kaybetti. Bu sırada sadece
Makbule ve Naciye hayattaydı. Babaları öldüğünde Mustafa
Kemal 9-10 yaşındaydı . Makbule henüz 1 yaşını doldurmuştu,
Naciye ise 40 günlüktü . . . "
Enver Behnan Şapolyo: "Atatürk' ün validesi Zübeyde
Hanım ile 1922 tanıştım. Kendisine ilk sualim şu oldu: - "Gazi

235
Levent Şahverdi Arşivi
Hazretlerinin doğum günü ayı bir yerde yazılı değildir. Hangi ay ve
günde doğmuşlardır ? " dedim. Biraz düşündükten sonra: - "O za­
manki Hamidiye kfiğıtlarına ay ve gün yazılmaz, yalnız yıl yazılırdı . . .
" " dediğini yazıyor. Bu ifadeler, o dönemde kişilerin sadece doğum yılı
yazıldığını, ay ve günün yazılmamış olduğunu ortaya koyuyor.
Şevket Süreyya Aydemir, bu gerçeği şöyle dile getirerek ve­
riyor: "Prof. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler
kitabında (s.9) onun, babası vefat ettiğinde tahsilini bırakmak
mecburiyetinde kalıp annesi ve kardeşleriyle birlikte dayısının
kahyalık yaptığı çiftliğine gittiğinde yaşını 10 olarak belirtiyor.
10 yaş herhalde doğrudur. Fakat babasının ölümü üzerine
Rapla çiftliğine hemen gitmişlerse o takdirde Zübeyde'nin de
bu ölüm sırasında 27 yaşından biraz daha yaşlı, mesela 30 ya­
şında olması mümkündür" 1 06 •
Harp Okulu ve Harp Akademisi'nden sınıf arkadaşı olan
Ali Fuad Cebesoy, "1881 tarihinin gerçek gibi olduğunu" söy­
lerken, çocukluk arkadaşı olan ve yaşamının sonuna dek ya­
nında bulunan, dahası 10 Kasım 1938 sabahı Atatürk' ün vefat
ettiğini öğrendiğinde intihar girişiminde bulunan Salih Bozok
ise "doğum tarihinin 1880' den de önce olabileceğini" öne sür­
mektedir. 1934'te Atatürk' ün Trakya gezisine katılan Dr. Asım
Arar, "Salih Bozok'un kendisine Mustafa Kemal'in doğum ta­
rihinin 1 880 öncesi olduğunu söylediğini" belirtmektedir107•
Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman Hans Guhr'un anı­
larını yazdığı "Türklerle Omuz Omuza" adlı kitabında, 4
Nisan 1917 tarihli notunda Mustafa Kemal Paşa'nın 1917'de
38 yaşında olduğunu yazıyor. Eğer 1881 doğumlu olsaydı 36
yaşında derdi. Hans Guhr'un ifadesine göre Atatürk 1917'de
38 yaşındadır. Bu ifadeye göre Atatürk, 1879 yılında doğmuş
oluyor. Alman Guhr'un hatıralarında vermiş olduğu bu bilgi­
ler bizim Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik belgesinde yer alan Mustafa Kemal' in 1893 / 94'te 16
yaşında olduğu, dolayısıyla 1877 / 78 tarihinde doğmuş oldu­
ğunu gösteren belgeleri destekler niteliktedir.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efend i'nin 23 Mayıs 1 886'da
vefat etmiş olduğu kesin olduğuna göre Naciye'nin babası Ali
Rıza Efendi'nin vefatından dört beş yıl sonra doğmuş olduğu
gösteriliyor. Atatürk ile ilgili kitaplarda bu ve buna benzer çok
sayıda yanlışlıklar yer alıyor. Mustafa Kemal, babası Ali Rıza
Efendi 1 886 yılında vefat ettiğinde 9-1 0 yaşlarında bir çocuk­
tur. Bunun haricinde verilen rakamlar yanlıştır. Ali Rıza Efen-

236
Levent Şahverdi Arşivi
di'nin emeklilik belgesinde Mustafa Kemal' in 1 893 / 94 senesi
itibariyle Atatü rk' ün 16 yaşında olduğu belirtilerek 1 877 / 78
yılı doğumlu olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla, Şevket Süreyya Aydemir 'in dile getirdiği gibi,
Atatürk'le ilgili birçok kitapta verilen doğum ve ölüm tarihle­
rinin hemen hepsi de yanlıştır. Örneğin Ali Rıza Efendi'nin en
küçük kızı Naciye'nin (Atatürk'ün kız kardeşi) doğum tarihi­
nin 1 889 ya da 1 890 olarak gösterilmesi yanlışhr. Zira Ali Rıza
Efendi verilen bu tarihlerden 4 yıl önce vefat etmiştir. 1 886' da
vefat etmiş olan Ali Rıza Efendi'nin kızı Naciye 1 889 veya
1890' da nasıl doğmuş olacaktır.
Atatü rk'ün doğum tarihi kitaplarda yı l olarak genellikle
1880, 23 Aralık 1 880, 4 Ocak 1 881, 13 Mart 1881, 19 Mayıs 1881
olarak verilmektedir. Ali Rıza Efendi'nin doğum ve ölüm ta­
rihleri de yıllardır yanlış olmasına rağmen, Atatürk ile ilgili
kitaplarda yanlış olarak hep yer almıştır. Onun yaşadığı dö­
nemde çıkmış resmi yayınların bazılarında (örneğin Tarih
IV.s.359) yer alan biyografilerde Miladi 1 880 yılı da gösteril­
miştir. Fakat bu tür yayınların nüfus kaydı sayılamayacağı or­
tadadır diyor.
İngiliz Büyükelçiliğinin kutlama için Atatürk' ün doğum ta­
rihini ay, yıl ve gün olarak sorması üzerine, Mustafa Kemal
Paşa'nın "bu bir 19 Mayıs günü niçin olmasın?" şeklindeki
"mecazi" mana ifade eden sözü yıl, ay ve gün olarak kabul
edilirse, Atatürk'ün doğum yılının değişmesi gerekir. Çünkü,
Miladi 19 Mayıs 1 881 tarihinin tekabülü, Rumi 7 Mayıs 1 297
tarihidir. Dolayısıyla Atatürk tarafından verilen bu tarih de
Harp Okulu künyesi kaydındaki 96 (Rumi: 1296) şeklinde yer
alan doğum yılını değiştirmektedir. Burada düşünülmesi ge­
reken, Mustafa Kemal Paşa'nın da kendisinin doğum tarihinin
ay ve gününü kesin olarak bilmediğidir.
Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bilinmeyen bazı gerçekleri
Osmanlı arşivinde yaptığımız araşhrmalanmız sonucunda tes­
pit etmiş olduğumuz Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin
, emeklilik belgesinden öğrenebiliyoruz. Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin vefatından sonra, Ali Rıza Efendi'nin eşi Zü-
beyde Hanım ve oğlu Mustafa, kızları Makbule ve Naciye'ye
maaş bağlanması için dilekçe verip devlete başvuruyorlar.
Yapılan tahkikat ve araştırmadan sonra Ali Rıza Efendi'nin
eşi Zübeyde Hanım ve çocukları Mustafa, Makbule ve Na-

237
Levent Şahverdi Arşivi
ciye'ye her ay ödenmek üzere 30'ar kuruş olmak üzere aylık
1 20 kuruş maaş bağlanıyor. Ali Rıza Efendi'nin zevcesi (eşi)
Zübeyde Hanım'a ve çocuklarına yapılan maaş tahsisi belge­
sinde Ali Rıza Efendi'nin 1286 (M.1870) yılında 29 yaşında, Ay­
naroz' da rüsumat memuru olarak göreve başladığı belirtiliyor.
Ali Rıza Efendi 1 870 yılında Rüsumat memuru olarak Ay­
naroz' da ilk işe başladığında emeklilik belgesine göre 29 ya­
şındaydı. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi'nin 1 841 yılında doğmuş
olduğu kesin olarak anlaşılıyor. Yine aynı belgeye göre Ali Rıza
Efendi'nin 23 Mayıs 1 886 tarihinde vefat ettiğinde 45 yaşında
olduğu anlaşılmaktadır.
Atatürk' ün annesi Zübeyde Harum' ın kendi ifadesine göre
Ali Rıza Efendi öldüğünde (23 Mayıs 1886) 27 yaşında dul kal­
mışh. O halde Zübeyde Hanım'ın bu ifadesine göre Zübeyde
Hanım 1 859 yılında doğmuştur. Ali Rıza Efendi'nin vefat tarihi
kesin olarak 23 Mayıs 1886 tarihid ir. Zübeyde Hanım bu ta­
rihte 27 yaşında olduğunu söylediğine göre; 1886-27 yaş = 1859
yılında doğmuş olduğu anlaşılır. Ali Rıza Efendi'nin emeklilik
belgesindeki kayıtlarda vefat tarihini (Rumi 11 Mayıs 1302 /
Hicri 19 Şaban 1303 Pazar / Miladi 23 Mayıs 1 886) kesin olarak
bildiğimize göre, Zübeyde Harum'ın Ali Rıza Efendi ile evlen­
diği zaman arasında 18 yaş fark vardı . . .
Ali Rıza Efendi emekliliğiyle ilgili Osmanlı arşivinde tespit
ettiğim belgenin tarihi: 27 Kanunuevvel 1 309 Rumi, 1 Receb
1311 Hicri / Miladi 8 Ocak 1 894. Zübeyde Hanım tarafından
dilekçenin verildiği tarih 27 Ağustos 1 893'tür. Dilekçenin ve­
rilmiş olduğu bu tarih itibariyle Mustafa Kemal'in 16 yaşında
olduğu belirtilmektedir.
Sözünü ettiğimiz bu belgede Mustafa Kemal Atatürk' ün 16
yaşında olduğu kayıtlıdır. Dolayısıyla 1 894 yılında 16 yaşında
olan Mustafa Kemal' in doğum tarihi ( 1893-1 6=) 1 877 yılına te­
kabül ediyor. Bu belgelerde verilen bilgiler ışığında Mustafa
Kemal Atatürk' babası vefat ettiğinde (23 Mayıs 1 886) 8 yaşın­
dadır. Bu durumda Mustafa Kemal Atatürk 1 880 veya 1881 yılı
değil, 1 877 yılı doğumludur.
Aslında Osmanlı arşivinde tespit etmiş olduğumuz Ali Rıza
Efen di ' niıı emeklilik bel gelerinde yer alan kayıtl a rd a 1 893 / 94
tarihinde Mustafa Kemal'in 1 6 yaşında olduğu yer alıyor.
Emeklilik ile ilgili yapılan işlemlerde emekli olan kişi ve aile
fertlerinin nüfus bilgilerinin ay ve gün ve yıl olarak kesin ve

238
Levent Şahverdi Arşivi
net bir şekilde verilmesi şarthr. Nüfus bilgilerinde var olabile­
cek herhangi bir eksiklik ya da yanlış bilginin günümüzde ol­
duğu gibi o tarihlerde de kabul edilmesinin mümkün olmadığı
açıktır. Dolayısıyla Harp Okuluna yazılırken nasıl ki Enver
Paşa (22 Kasım 1881-4 Ağustos 1922) yaşı küçük iken büyütü­
lerek yazılmış ise; Mustafa Kemal Atatürk'ün de yaşının kü­
çültülerek doğum tarihinin "96" yani 1296 / M. 1880 verilmiş
olduğu anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgelerinde 23 Mayıs 1886
tarihinde Selanik'te vefat etmiş olduğunu biliyoruz. Osmanlı
arşivinden tespit ederek ilk defa kamuoyu ile paylaşhğımız
Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgesinde Zübeyde Hanım ve
çocuklarına maaş bağlanmasıyla ilgili olarak hazırlanan
"Hesap Tezkeresi" bu konudaki tüm tarhşmaları bitirmiş, Ali
Rıza Efendi'nin ölümü ile ilgili olarak çeşitli kitaplarda verilen
değişik tarihlerin yanlış olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü
Ali Rıza Efendi'nin hizmet cetvelinde yaptığı görevler sayıl­
dıktan sonra "vefah 11 Mayıs 302" yani "23 Mayıs 1 886" tari­
hinde vukubulduğu (gerçekleştiği) belirtilerek kayıtlarda yer
almıştır.
Aynı tarihli bu çizelgeye göre Zübeyde Hanım ve çocukla­
rına (Mustafa Kemal, Makbule ve Naciye) maaş bağlanmasını
karara bağlayan heyet yazısında da bulunmaktad ır. Bu du­
rumda Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886 tarihinde genç sayılabi­
lecek bir yaşta, 45 yaşında vefat etmiştir.
Belgeye göre, Zübeyde Hanım'ın emeklilik maaşı bağlan­
ması için verdiği dilekçe ve müracaah, Rumi 15 Ağustos 1 309
(Miladi : 27 Ağustos 1893) tarihidir. Belgede, Mustafa Kemal' in
1893 tarihinde 16 yaşında olduğu kayıtlıdır.
Dolayısıyla 1893 tarihinde 16 yaşında olan Mustafa Kemal,
babası Ali Rıza Efendi 23 Mayıs 1 886 tarihinde vefat ettiğinde
10 yaşlarında bir çocuktur. Afet İnan, "Mustafa, ilkokul ça­
ğında babadan yetim kalmışhr" derken; Ali Fuat Cebesoy da
"babası öldüğünde Mustafa Kemal'in 9-10 yaşlarında oldu­
ğunu" yazmaktadır108•
Ali Rıza Efendi'nin 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat etmesi
üzerint:!,
Zübeyde Hanım, üç çocuğu ile bir süre Selanik yakın­
larındaki Rapla Çiftliği'nde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin
Ağa'nın yanına yerleşti. Kızı Naciye burada öldü. Çiftlik hayatı
nedeniyle Mustafa'run öğrenimi yarıda kalmış, aksamıştı. Fakat

239
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal çok geçmeden Selanik'e dönerek halasının ya­
nında, bıraktığı yerden öğrenimine devam etmeye başladı.
Mustafa Kemal, zaten komşu çocuklarından askeri rüşti­
yeye gidenlere, onların kılık kıyafetlerine imreniyor, onlar gibi
olmayı, kendisinin de bir askeri okulda okuması gerektiğini
düşünüyor, hayalinde hep bu düşünceler yer alıyordu. Asker­
liği çok seviyor, bu yüzden askeri okula gi tmek istiyordu. As­
keri okullarda okumayı ve subay olarak orduya katılmayı çok
isteyen Mustafa, annesinin istemediğini bildiği için ondan ha­
bersiz olarak akrabasının delaletiyle (üvey babası Ragıp Bey'in
büyük oğlu Subay Süreyya Bey'in yardımıyla) okulun kabul
zamanında, ders yılı başında askeri rüştiyeye müracaat ederek
imtihanlara girdi. Askeri Rüştiyeye girmeye hak kazandı.
Zübeyde Hanım'ın, oğlu Mustafa'nın askeri rüştiye için im­
tihanlara girip kazandığından haberi yoktu . Çünkü Mustafa
(Kemal}, annesinin askerlikten çekinmekte olduğunu ve ken­
disinin asker olmasını istemediğini çok iyi biliyordu. Bu yüz­
den annesine haber vermemişti. Mustafa'nın imtihanı kazan­
dığına dair haber gelince annesi Zübeyde Hanım'ın haberi
oldu. Oğlu Mustafa'nın askeri okula gitmesini istemeyen Zü­
beyde Hanım, oğlu Mustafa'nın bu konuda çok istekli oluşu ve
anlattığına göre, gördüğü bir rüya sonucunda askeri okula kay­
dedilmesine rıza gösterdi. Böylelikle, Mustafa (Kemal) 1893'te
askeri rüştiyeye girdi. Kendisine en uygun olan gelecekteki ya­
şamında çok büyük başarılar ve parlak muvaffakiyetler elde
edebileceği askerlik mesleğine ilk adımını böylece atmış oldu.
Giriş sınavlarındaki başarısı sebebiyle öğretim süresi dört
yıl olan okulun üçüncü sınıfına kayıt oldu. Mustafa'nın bu
okula yazılması ile adını tarihin altın sayfalarına yazdıracak
bir kahramanın yetişmesi için ilk adım atılmış oluyordu. Bu­
rada önemli olan, Mustafa'nın kendi gideceği yolunu yine ken­
disinin tercih ettiği yeri bulmuş olmasıdır. Çünkü Mustafa için
bu olay, Mustafa'nın yaşamında, hayatı boyunca kaderini
tayin edici bir dönüm noktası olmuştur. Mustafa'nın hikayesi
denebilir ki, bu askeri rüştiyeden başları09. Çünkü Mustafa'nın
bütün düşüncesi asker olmaktı. Askeri rüştiye mektebi bu şart­
lar içinde bitti .
Bu mektepte onu seven, takdir eden hocalar, bilhassa Yüz­
başı Mustafa Bey, Yüzbaşı Nail Bey ve her yıl mektebin imti­
hanlarına gelen Kurmay Hasan Bey, mektep bitince ona,

240
Levent Şahverdi Arşivi
İstanbul Askeri İdadisi' ne (lise) değil, Manastır' daki askeri
idadiye gitmesini tavsiye ettiler. O da öyle yaptı. Manastır As­
keri İdadisi kabul imtihanlarına girdi, kazandı. Böylelikle de
Mustafa Kemal, Manastır' da yatılı askeri idadi okulu öğrencisi
oldu. Artık parasız ve yatılı bir okul öğrencisiydi. Okuması ko­
laylaşmıştı. Hem evinden ayrılışı, hem annesini fiilen kaybe­
dişi, hem de mektebe devam edip edemeyeceği şeklindeki
buhranlar artık arkada kalmıştı (1895).
Mustafa Kemal, rüştiyeyi sevmiş bu yeni mektebine seve­
rek bağlanmıştı. Derslere ve mektebin havasına alışmıştı .
Orada iyi, anlayışlı hocalar buldu. Askeri rüştiyede aritmetik
öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Sabri, Fransızca öğretmeni Yüz­
başı Naki, jimnastik öğretmeni Teğmen Hasip Efendi'ler gibi
değerli ve teşvik edici hocalar vardı. Hatta bunlardan aritmetik
öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi bir gün ona, Mustafa'nın
bütün hayatı boyunca kendine ikinci ad olacak ve ileride
bütün dünyanın öğreneceği bir isim de hediye etti: Kemal!
" - Oğlum, senin adın Mustafa. Benim de öyle. Bu böyle ol­
mayacak. Arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra senin adın
"Mustafa Kemal" olsun . . . "O günden sonra da Mustafa'nın
adı" Mustafa Kemal oldu. Adın seçilişi çok yerindeydi. Kemal,
"mükemmel, olgunluk" anlamındadır. Küçük Mustafa da ya­
şından daha olgun görünüyordu. Çalışkandı. Hele aritmetiğe
karşı ayrıca bağlılığı vard ı . Yüzbaşı Mustafa Efendi'nin ona
yeni bir ad seçerken, bu hem yüzü, hem ruhuyla güzel, çalış­
kan ve ciddi çocuğun kendisinde uyandırdığı olumlu hayran­
lığın etkisi altında kalmış olması mümkündür.
Mustafa derslerinde ileriydi. Zaten sınıfının da çavuşu ol­
muştu. Çavuşluk, o zaman bir nevi sınıf temsilciliğidir. Askeri
okullarda çavuşlar, çalışkan, hareketli ve etrafına itimat yayan
çocuklardan seçilirdi. Mustafa Kemal de bu özellikleri taşı­
yordu. Bu yüzden Mustafa Kemal, hocaları tarafından çavuş
seçilmişti. Mustafa Kemal'in bu tip bir temsilci olduğunun be­
lirtileri çoktur. Zübeyde Hanım, oğlunun mekteplerde çavuş
seçilişine daima önem vermiştir. Bununla, Mustafa Kemal'in
ilerideki en parlak devirlerinde bile övünmüştür. Zübeyde Ha­
rum'ın bu d uygul arını anlamak kolaydır. Mustafa Kemal'in as­
keri rüştiyede sınıf çavuşluğu günleri, Zübeyde'nin oğluyla
aynı çatı altında geçen beraberlik ve yakınlık günlerinin sıcak
bir hatırasıdır . . 1 1 0. "
.

241
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal, Mahalle Mektebi'nde ( 1 886-1 886) 9 - 1 0
yaşındadır. Şemsi Efendi Mektebi'nde (1886-1 890) 13 yaşında,
Selanik Mülkiye Rüştiyesi'nde (Ortaokulu) (1 890-1893-94) 1 7
yaşında, Selanik Askeri Rüştiyesi'nde (1894-1895) 18 yaşında,
Manastır Askeri İdadisi'nde (1 895-1 898 ) 21 yaşında, Harp
Okulu'nda (1899-1903) 26 yaşında, Harp Akademisi'nde (1 903-
1906) 28 yaşında olduğu anlaşılıyor.
Buraya kadar açıkladığımız belgelerden ve bu belgelerde
yer alan bilgilerden anlaşılacağı üzere; Atatürk'ün babası Ali
Rıza Efendi'nin emeklilik belgelerinde rastladığımız, 1893 ta­
rihinde Mustafa Kemal'in yaşı olarak "16 yaşında" ibaresinin
sehven yazılmış olması mümkün değildir. Çünkü aynı kayıtlar
diğer kişilerin emeklilik dosyalarında da mevcuttur.
Burada düşünülmesi gereken, buradaki " 1 6 yaş" kaydının
sehven yani yanlışlıkla yazılmış olamayacağıdır. Her ne kadar
bazen arşiv belgelerinde bazı eksiklikler ve yanlışlıklar söz ko­
nusu oluyorsa da buradaki " 1 6 yaş" ifadesini belgeyi yazan
memurun bir yazım hatası olarak görmek, olabilirliğini dü­
şünmek yanlış olur. Çünkü bir memur bir belgede veya birkaç
belgede aynı yanlışı ya da sehven bir şeyi eksik ya da fazla ya­
zabilir. Bu mümkündür. Ancak onlarca memurun aynı nitelik­
teki ve aynı konudaki yüzlerce belgenin üzerinde aynı şekilde
aynı hatayı yapması mümkün değildir.
Memur ya da katiplerin hepsinin ya da birisinin tüm dosya
ve belgelerde aynı yanlışlığı yapması ya da sehven kaydetmesi
mümkün değildir. Dolayısıyla belgeyi yazan memurun bir
yazım hatası olarak yapmış olduğunu söylemek yanlış olur.
Çünkü Osmanlı arşivlerinde o döneme ait emeklilik (tekaüd)
işlemleriyle ilgili kayıtlı çok sayıda dosya bulunuyor.
İncelediğimiz bu emeklilik dosyalarında (Ali Rıza adını ta­
şıyan tüm dosyalar da dahil) hemen hepsinde emekli olan ki­
şinin ya da çocuklarının (erkek çocuklarının) yaşlarının, kesin
olarak aldığı maaş miktarının kaydedilmiş olduğu görülmek­
tedir. Emeklilik maaşı bağlanan erkek çocuklarının yaşları ise
aldıkları maaş miktarının yanındaki "sinni" yani "yaşı" ifade­
sinin bulunduğu kısımda yer alıyor.
Bu kayıllar, Alatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin dosya­
sında bulunduğu gibi, aynı zamanda diğer kişilere ait emeklilik
dosyalarında da yer alıyor. Biz burada örnek olması bakımın­
dan Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin haricinde, bir başka

242
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza'nın, Erzurum Rüsumat Nazırı Ali Rıza Bey'in emekli­
lik dosyasında yer alan hizmet cetvelindeki oğlu Haydar 'ın
yaşı ve aldığı maaş miktarırun bulunduğu kısmın örneğini ver­
dik.
Erzurum Rüsumat Nazırı müteveffa Ali Rıza Efendi zevcesi
Fatıma tarafından kendisiyle kerimeleri Sabiha ve Sünbüle ve
Saliha ve Aliye hanımlara ve mahdumu Haydar Bey'e maaş
tahsis edilmesiyle ilgili vermiş oldukla rı dilekçe üzerine müs­
tehak oldukları 89 1 kuruş maaşın 149 kuruşu Haydar Bey'e,
sinni (yaşı) 10, yirmi yaşını ikmalinde veya hizmet tevzifinde
katı' olunmak şartıyla; 149 kuruşu kerimesi Sabiha Hanım'a,
149 kuruşu diğeri Sünbüle Hanım'a, 149 kuruşu diğer kızı Sa­
liha Hanım'a, 148 kuruşu diğer kızı Aliye Hanım'a, 148 kuruş
zevcesi Fatma Hanım' a, bunların hin-i tezevvüclerinde (evlen­
dikleri takdirde) verilen maaşın kat'ı olunmak (verilen maaşın
kesilmesi) şartıyla tahsis edilmiştir.
12 Kanunusani 304 / M. 12 Ocak 1889 tarihini taşıyan bu
emeklilik belgesinde de Erzurum Rüsumat Nazırı Ali Rıza
Efendi'nin oğlu Haydar Bey' in bu tarihte 10 yaşında bulun­
duğu ve 149 kuruş maaş bağlandığı belirtilmektedir. Dolayı­
sıyla hem Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin emeklilik
belgesinde yer alan Mustafa Kemal'in 1 893 tarihinde 16 ya­
şında olduğu yazıldığı gibi; aynı zamanda Erzurum Rüsumat
Nazırı Ali Rıza Efendi'nin mahdumu (oğlu) Haydar'ın da ilgili
bölümde 10 yaşında olduğu özellikle yazılmıştır. Şura-yı Dev­
let evrakında emeklilik (tekaüd) kayıtlarında bu şekilde Os­
manlı arşivinde çok sayıda belge ve kayıt bulunuyor.
Dolayısıyla emeklilik bilgilerinin yer aldığı matbu hizmet
belgesi tezkeresinde emeklilik aylığı bağlanan kişinin ve ço­
cuklarının ve eşinin isimleri yazıldığı gibi özellikle de erkek
çocuklarının yaşları da ilgili kısımda belirtilmekteydi. Osmanlı
memurlarının özellikle emeklilik gibi hassas bir konuda kişi­
nin ve erkek çocuğunun yaşının yanlış olarak yazılmış olması
mümkün değildir. Çünkü böyle bir durumda belgede eksiklik
olacağı açıktır. Çünkü Osmanlı'nın son dönemlerine kadar sa­
dece vergi ve askerlik sebebiyle erkek nüfusun yaşları yazılı­
yor, kadınların yaşları kayıtlarda yer almıyordu.
Kişinin kendisine ya da öldükten sonra eşi ve çocuklarına
emekli dul ve yetim aylığı bağlanmasıyla ilgili olarak, kendi­
sine emeklilik maaşı bağlanacakların ilgili kuruma vermesi gc-

243
Levent Şahverdi Arşivi
reken ve ilgili kurumun da o şahıstan ilk istediği vesika, kişi­
nin kendisi ve ailesi fertlerine ait nüfus kayıtlarıdır. Nasıl ki
herhangi bir işlem yaptırmakta nüfus cüzdanımızdaki kimlik
bilgilerimiz isteniyorsa, emeklilik konusunda da öyle. Emekli
sandığına gönderilecek belgeler arasında çalışan yani emekli
olan kişinin çalışmış olduğu yılları gösteren hizmet cetveli ve
kişinin kendisinin ve aile fertlerinin kesin ve net doğru olan
kimlik bilgilerinin bulunduğu bir belgenin kuruma verilmesi­
dir. Kişi veya kişiler, emekli sandığına nüfus kaydıyla ilgili bil­
gileri doğru olarak sunmak mecburiyetindedirler. Aksi
takdirde doğru olmayan ve net bilgileri içermeyen hiçbir bel­
genin kurum tarafından kabul edilmeyeceği açıktır.
Ali Rıza Efend i'nin emeklilik belgesinde yer alan ve Mus­
tafa Kemal' in babasının emekliliğinden dolayı alacağı 30 ku­
ruşluk maaşın kaydının bulunduğu kısımda "sinni 16" (yaşı)
ifadesi, Mustafa Kemal' in yaşının o tarihte "16" olduğunu gös­
termesi bakımından önemlidir.
Çünkü Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz belgedeki " 1 6
yaş" ifadesi, bugüne kadar esas alınmış olan Mustafa Kemal' in
1296 Rumi doğum yılını değiştirmektedir. Dolayısıyla Atatürk
ile ilgili olarak askeri kayıtların dışında, diğer resmi nüfus ka­
yıtlarında ve kitap ve makalelerde yer alan (sonraki tarihler de
dahil) Rumi 1296 tarihinin kesin doğum yılı olduğunu kuşkulu
hale getirmiştir. Zübeyde Hanım'ın bizzat kendisiyle o tarih­
lerde hayatta olan çocuklarının (Mustafa, Makbule ve Naciye)
nüfus bilgilerini içeren bir tezkirenin de Selanik Vilayetine ver­
miş olduğu dilekçeyle birlikte emekli sandığına gönderilmek
üzere sunulduğundan kuşku yoktur. Emekli Sandığı, kişilerin
özlük dosyalarındaki herhangi bir belgenin eksikliğinden do­
layı emeklilik maaşı bağlamayacaktır. Dolayısıyla belgede yer
alan "Mustafa Kemal'in 16 yaşında olduğu bilgisi" Ali Rıza
Efendi'nin emekliliğiyle ilgili olarak Emekli Sandığı'na gönde­
rilecek dosyanın içinde bulunması zorunlu evraklar arasında
bulunması mecburiyetine istinaden tezkereye girmiş olduğu
açıktır.
Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgesindeki Zübeyde Hanım
ve çocu ki arının alacakları maaşların dökümünün bulunduğu,
Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesi'nden Tanzim
Olunan Hesap Tezkeresi'nin ikinci sayfasında; "Mahdumu
(oğlu) Mustafa Efendi' ye maaşı: 30, Sinni (yaşı ): 16, yirmi ya-

244
Levent Şahverdi Arşivi
şıru ikmalinde (tamamladığında) veya hin-i tavzifinde (bir gö­
reve geldiğinde / herhangi bir işe girdiğinde) kat'ı olunmak
(maaşı kesilmek) şartıyla" yazmaktadır. Belgenin tarihi 8 Ocak
1894 (Rumi: 27 Kanunuevvel 1309) olduğuna göre Mustafa Ke­
mal' in doğumu yıl olarak Rumi: 1 293 Miladi: 1 877 / 1878 ol­
maktadır.
Mustafa Kemal'in İstanbul' da Harp Okulu'na girdiği tarih
13 Mart 1899 olarak biliniyor. Dolayısıyla, Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik belgelerinde yer alan tarih, askeri okuldaki kaydın­
dan daha evvelki bir tarihi taşıması bakımından bu belgenin
daha eski olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu da Atatürk ile
ilgili elimizdeki en eski resmi belgelerden birisi olarak kabul
edilen Harp Okulu künyesi kaydındaki 96 (Rumi: 1296) şek­
linde yer alan doğum yılını gösteren belgeden daha önceki bir
tarihi taşımaktadır. Bu sebeple de Atatürk' ün doğum yılını ta­
rihini değiştirmesi bakımından önemlidir.
Osmanlı Devleti'nde en sağlıklı ve sağlam kayıtlar maliye
kayıtlarıdır. Onun için hata oranı sıfıra yakın olup, yanlış ol­
ması mümkün değildir. Bu Belge Şu ray-ı Devlet (Danıştay) ka­
rarıdır. Şuray-ı Devlet hem Danıştay hem de Yargıtay'ın
babasıdır. Şuray-ı Devlet memurlarının ad ve mühürlerini ta­
şıyor. Sıradan bir belge değildir. Bu belge Mustafa Kemal ATA­
TÜRK ile ilgili bilinen ilk resmi kayıt ve Maliye Bakanlığının
belgesidir. Atatürk'ün ailesi ile ilgili en ilk ve en hukuki bel­
gedir.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik belgesindeki "16 yaş" ifadesi bugüne kadar bütün
resmi belgelerde Atatürk'ün doğum yılı olarak esas alınan
Rumi 1296 tarihini şüpheli hale getirmiştir. Sayın Murat Bar­
dakçı Bey de bizimle aynı görüşte olduğunu Habertürk Gaze­
tesi'nde yazdığı m akalesinde dile getirmiştir.
13 Eylül 2014 Cumartesi Günü Habertürk Tv'de Sayın
Murat Bardakçı, Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve Sayın
Nuran Aksoy Hanımefendinin sunmuş oldukları "Tarihin
Arka Odası Programı" na konuk olarak katıldık. Bu program
Cumartesi günü yayımlandı, konuyu Sayın Murat Bardakçı,
Habcrtük G azetesi'ndeki köşesine taşıyarak bir makale
yazdı.
Sayın Murat Bardakçı, Habertürk Gazetesi'nde 14 Eylül
2014 Pazar günü, " Atatürk' ün soykütüğü" başlığıyla yazdığı

245
Levent Şahverdi Arşivi
makalesinde şöyle diyor: " . . . TV'de yaptığım programlarda
ele aldığımız konulan bu sayfaya taşımak adetim değildir ama
bu kuralımı bugün ilk defa bozuyor ve Habertürk TV' deki
"Tarihin Arka Odası" programında dün gece konuştuklarımızı
önemlerine binaen bugün yazıyorum ... Dün gece yayınlanan
Tarihin Arka Odası'nı izlememiş olanlar için, programda ele
aldığımız konuyu söyleyeyim: Programda, Mehmet Ali Öz
adında emekli bir din görevlisini konuk ettik ve Mustafa Ke­
mal' in annesi Zübeyde Hanım ile babası Ali Rıza Efendi hak­
kında arşivlerde M. Ali Öz tarafından ortaya çıkartılan ve
şimdiye kadar yayımlanmamış olan bazı belgeleri tanıttık.
İnkılap Tarihi Enstitülerinin, tarihçilerin ve askeri tarih uz­
manlarının şimdiye kadar yapamadıkları işi emekli bir Diya­
net görevlisi yaptı ve Atatürk'ün ailesi konusunda arşivlerde
bulunan bilinmeyen belgeleri ortaya çıkardı. Yayınlanmamış
belgeleri emekli bir din adamı bulup yayınladı.
Mehmet Ali Öz adında emekli bir din adamı, Mustafa
Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde
Harum hakkındaki eksik bilgileri tamamlayan ve tamamen bel­
gelere dayanan bir çalışma yaptı. Öz, baskısı tamamlanan ve
önümüzdeki günlerde dağıtımı yapılacak olan "Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ün Soykütüğü (Osmanlı arşivi Belgelerine
Göre)" isimli kitabında arşiv evrakına dayanarak Atatürk' ün
nesiller öncesine uzanan soykütüğünü veriyor ve Zübeyde
Hanım ile üç çocuğuna Ali Rıza Efendi'nin vefatının ardından
bağlanan aylıkların belgelerini yayınlıyor... "
Sayın Murat Bardakçı Bey, söz konusu makalesinde bu bil­
giyi doğru kabul ederek, " . . . Askeri mektepte bulunduğu sı­
rada yaşı dört sene küçültülüp doğum tarihi 1881 'e mi çekildi,
bilmiyorum" sorusunu yöneltmiştir. Bu soruya kesin olarak
evet demek için elimizde kesin ve net bilgileri ihtiva eden bir
belge bulunması gerekir. Bugün elimizde bulunan mevcut bel­
gelere göre yaşının küçültüldüğüne dair bir belge ve bilgi ol­
masa da, böyle bir yaş küçültülmesi durumunun olup
olmadığını kabul edip etmemek için de bir gerekçe yoktur.
Mustafa Kemal' in öğrenim süreci, okullara giriş ve çıkış ta­
rihleri bellidir. Ancak askeri okula girerken nasıl girdiği, yaşı­
nın askeri okula girmeye uygun olup olmadığı ya da tahmin
edildiği gibi yaşının küçültülmesi durumunun söz konusu
olup olmadığının düşünülmesi gerekiyor. Nasıl ki Enver

246
Levent Şahverdi Arşivi
Paşa'run yaşı küçük olduğu için büyük gösterilmek suretiyle
askeri okula kaydedilmiş ise; Mustafa Kemal' in de bunun ak­
sine olarak yaşının küçültülerek veya küçük gösterilmek su­
retiyle askeri okula kaydının yaptırılmış olması mümkün
olabilir.
Mustafa Kemal, annesi Zübeyde Harum'ın eşi Ali Rıza
Efendi'nin emekliliğinden dolayı kendilerine maaş bağlanması
için dilekçenin verildiği tarihte, belgede 16 yaşında olduğu ka­
yıtta belirtiliyor. Diğer emeklilik belgelerinde bu kayıtlann ay­
nısının bulunması sebebiyle, buradaki " 1 6 yaş" ifadesinin
katibin (memur) sehven yani yanlışlıkla yazmış olması ihti­
mali de yukarıda belirtildiği üzere mümkün değildir.
O halde emeklilik belgelerinde bu tür kayıtların, kanun ve
yasa gereği bulunduğu ve bir yazım hatası olmadığına (görün­
mediğine) göre Atatürk'ün doğum tarihiyle ilgili olarak veri­
len bu "16 yaş" ifadesi (1893-16 = 1877), Mustafa Kemal'in 1 877
yılında doğmuş olması hususunun araştırılması gerektiği ger­
çeğini ortaya çıkarmış bulunuyor. Ali Rıza Efendi'nin emekli­
lik belgesiyle ortaya çıkan 1877 tarihi ve Harp Okulu kaydında
yer alan Selanik / 96 (Selanik 1881 ) tarihinin hangisinin doğru
olduğu ve Atatürk' ün doğum yılı olduğu konusunda verilen
bu tarihler ile ilgili olarak tartışmaların devam edeceği anlaşı­
lıyor.
Sayın Murat Bardakçı Bey' in Habertürk Gazetesi'ndeki kö­
şesinde yayımlanan bu makalesinin ardından konu Atatürk ve
ailesiyle ilgili bugüne kadar tespit edilemeyen, Atatürk' ün geç­
mişi hakkında detaylı bilgileri havi, bu konudaki eksik bilgileri
büyük ölçüde tamamlayan belgeler olması sebebiyle, kamuo­
yunda büyük ilgi gördü. Belgede Mustafa Kemal'in 1 893'te 16
yaşında olduğu konusu, akademisyenler arasında da tartışıldı.
Bu konudaki tartışmalar kapsamında Habertürk Gazete­
si'nden Bülent Gülnihal'in111 konu hakkındaki görüşlerini sor­
duğu bazı akademisyenlerden birisi Amerikalı Sayın Prof. Dr.
Heath Lowry ve Sayın Prof. Dr. İlber Ortaylı idi. Her iki değerli
bilim adamını, tarih konusunda otorite olarak kabul edilen bu
tarih hocalarının bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirdiler:
Prof. Dr. İ lber Ortaylı: "4 yıl uzun bir süre, doğruluğu tes­
pit edilmeli. Belge ciddi görünüyor komisyon bakmalı. Vesika
doğru görünüyor. Ancak vesikanın doğru görünmesi netice
alınacağı anlamına gelmez. 4 senelik fark önemli bir tarih.

247
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal şehir çocuğu . Bir şehir çocuğunun doğum ta­
rihinde bu kadar oynama olur mu, bilemiyorum . . . Kendi 1881
diyor, belge 1 877. Murat'ın edindiği belge ciddi görünüyor.
Komisyon kurulup bakması lazım. Ancak bu belgenin hukuki
bir neticesi olmaz."
Didem Aslan Yılmaz, 10 Kasım 2014 Pazartesi sunduğu
Türkiye'nin Nabzı Programında katılımcılardan Sayın Prof.
Dr. İlber Ortaylı'ya soru olarak şunlan yöneltti:
- " Atatürk' ün 1 877' de doğduğunu belirten yeni bulunan
belgeden bahsediliyor. Murat Bardakçı da bugün bu konuya
yer vermiş. Biz de kendisini (Habertürktv'de) konuk ettik,
kendisini Mehmet Ali Öz'ü . Atatürk 1 877' de doğmuş. Bu ko­
nuda ne söylemek istersiniz? Düşünceleriniz nedir?"
Sayın Prof. Dr. İ lber Ortaylı şöyle cevap verdi:
-"Kitabını göndermedi şimdi, biraz önce verdi11 2 • Şöyle bir
bakabildim. Kitaptan acele baktığım . . . Fakat Sayın Öz, İlahi­
yatçı galiba kendisi din bilgini. O belgeleri kullanışı doğrudur.
arşivde o vesikalar vardır. Murat Bardakçı da onun için takdir
etmiş ve gazetede de haber yapmıştır. Ben üzerinde düşünül­
mesini düşünüyorum."
Bahçeşehir Üniversitesi Osmanlı ve Türk Tarihi Araş­
tırma Merkezi Başkanı Sayın Prof. Dr. Heath Lowry, bu ko­
nudaki görüşlerini şu şekilde açıklamışlardır: "Bilinenden
birkaç yıl önce doğmuş olabilir" diyen Amerikalı tarihçi Prof.
Dr. Heaty Lowry görüşlerini şöyle dile getiriyor: "Belgeyi sa­
dece gazetede gördüm. İlk bakışta normal bir belge gibi duru­
yor. Doğru olabilir. Ama Murat Bardakçı yazısının sonunda
asıl söylenmesi gerekeni söyledi. Selanik'te bulunan ve henüz
açıklanmayan Atatürk'ün doğum belgesi bu tartışmaları biti­
recek. Üzerinde yıllarca çalıştığım Evrenosoğulları ile ilgili Se­
lanik'teki arşivde l OO'ün üzerinde vakıf defteri çıktı. Selanik'te
çok zengin bir arşiv var. Yunan meslektaşım 24 sene önce bana
Atatürk' ün doğum belgesini bulduğunu söylemişti. Bana söy­
lediği Atatürk'ün doğum tarihinin bilinenden birkaç yıl önce
olduğuydu. 3 yıl öncesi olabilir. 20 senedir bu Yunan meslek­
taşımla görüşmedim ancak ortak arkadaşlarımdan öğrendiğim
kadarıyla kendisi Atatürk üzerine bir kitap yazıyor ve bi r iki
seneye bu kitabı yayınlayacak. Kitapla Atatürk' ün doğum bel­
gesi de yayınlanınca Atatürk'ün doğum tarihi üzerine tartış­
malar bitecektir."

248
Levent Şahverdi Arşivi
Biz, Sayın Prof. Dr. Heath Lowry'nin bu açıklamaları üze­
rine Yunanistan' da bulunan Makedonya Tarih arşivinin
(HAM) müdürü Sayın Aikaterini Yanoukakou ile görüştük.
Sayın Aikaterini Yanoukakou, bize cevap olarak şöyle de­
miştir: "Atatürk'ün doğum tarihini gösteren herhangi bir bel­
geye sahip değiliz. Aslında, doğu m kayıt arşivimiz yok.
Araşhrmacı Dr. Lowry, Makedonya Tarih arşivinin (HAM) ilk
müdürü olan ve Atatürk üzerine bir kitap yayımlamış olan Dr.
Vasileios Dimitriades'i kastetmektedir" . Bu bilgiler üzerine Dr.
Vasileios Dimitriades ile görüştük. Osmanlı arşivleri nin kata­
loğunu hazırlayan ve bunlardan makaleler ve kitaplar yazan,
bu arşivin 30 yıl müdürlüğünü yapmış olan Dr. Vasileios Di­
mitriades bize, "Ben Prof. Lowry'e sizin araşhrmakta olduğu­
nuz tarihi bulduğumu hiçbir zaman söylemedim. Atatürk' ün
doğu m tarihiyle de ilgilenm iyorum. Mustafa Kemal'in evi
üzerine bir çalışma yaptım. Uzun zaman önce göndermeme
rağmen, Atatürk'ün evi ile ilgili olan çalışmam TTK tarafında
henüz basılmadı" şeklinde bilgi vermiştir.

Zübeyde Hanım'ın İkinci Evliliği


Ali Rıza Efendi 1 886 tarihinde 45 yaşında olduğu halde
vefat etmişti. Zübeyde Hanım, eşi Ali Rıza Efendi'nin vefahyla
genç denilecek bir yaşta (27 yaşında) dul kal dığı gibi, oğlu
Mustafa Kemal'in askeri okulda tahsili sebebiyle ondan da
ayrı kalmıştı . Bu konuyu Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam
ATATÜRK" adlı eserinde şöyle dile getiriyor: " . . . Gerçek şudur
ki, genç yaşında dul kalan ve Mustafa'nın askeri mektebe gi­
rişinden sonra, kızı Makbule ile evinde, koruyucusuz, daya­
nak.<>ız ve sıkınhlar içinde yaşayan Zübeyde'nin, kendisi için
de ister istemez bir yol araması kaçınılmaz görünüyordu. Bu
yol ancak yeniden evlenmek olabilirdi ve ister istemez öyle
oldu.
Zübeyde'nin yeniden evlenişi, elbette ki bir aşk izdivacı de­
ğildi. Denebilir ki, karşısına çıkan ilk erkekle evlendi. Çünkü
buna mecburdu. Gerçi Ali Rıza Efendi öldükten sonra Ahmet
Subaşı Mahallesi'ndeki evlerinin küçük dairesine geçmiştiler.
Diğer daire de kiraya verilmişti. Ali Rıza Efendi'nin ticaret tec­
rübesinden; evinden başka her şeyini kaybederek çıkhğı, hatta
ondan sonra en küçük memuriyetlere de razı olduğu halde de­
vamlı bir iş bulamadığını biliyoruz.

249
Levent Şahverdi Arşivi
Zübeyde'nin çocuklarıyla beraber bağlanan dul aylığı ise 2
mecidiyeden, yani o vaktin parasına göre 40 kuruştan (şimdiki
karşılığına ve fiyat rayiçlerine göre 40 kağıt lira kadar) ibaretti.
Herhangi bir geliri olmayan dul bir kadının bu parayla geçin­
mesi, hele çocuklarını okutması elbette imkansızdı. Kaldı ki o
zaman aylıklar da pek vaktinde verilmezd i. Zübeyde'nin yeni
eşi de küçük bir memurdu. O zaman yabancıların yönettiği
Tütün Rejisi idaresinde bir muhafaza memuru Ragıp Efendi
idi. Ragıp Efendi, eşi Afet Hanım'ı kaybetmişti. Afet Ha­
nım'dan Süreyya Toyran, Hakkı ve Ruhiye (Rukiye) adlarında
çocukları vardı. En küçükleri ise kızı Rukiye' dir.
Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey Teselya'da Tırhala'dan
bir göçmendi. Selanik'e yerleşmişti. Bütün taşınmaz mallarını
Yenişehir' de bırakarak Selanik' e ulaşmak için yola çıkan Ragıp
Bey ve kardeşi A. Memduh Hayrettin Bey, yolda gelirken elle­
rindeki paraları da eşkıyalar aldığından Selanik' te küçük bir
ev kiralayarak burada yaşamaya başlamışlardı. Ragıp Bey, eşi
öldükten sonra bir yıl bekar yaşadı. Daha sonra Atatürk' ün ba­
bası Ali Rıza Efendi ölüp, Zübeyde Hanım dul kalınca, 1889
yılında kendisi gibi dul olan Zübeyde Hanım ile evlenmiştir.
Gelenler arasında Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in kar­
deşi Memduh Hayrettin Bey ve Eşi Hayriye Hanım, oğulları
Ali Enver ve kızları Melahat, Jülide ve Fikriye adında dört ço­
cuğu vardı. Memduh Bey' in bir kardeşi Hicaz' da defterdarlık
görevindeydi. Ragıp Bey ise, Reji idaresinde bir tür koruculuk
işi olan "kolculuk" görevine başlamıştı. Ragıp Bey ve ailesi zor
durumdaydı. Ali Rıza Bey' in genç yaşta dul kalan eşi Zübeyde
Hanım'ın da Ragıp Bey ailesinden maddi açıdan pek farkı
yoktu zaten. Kısacası Zübeyde'nin yeni evliliği hiçbir hayale
meydan bırakmayan sert şartlar ve zorluklar içinde oluyordu.
Henüz pek genç ve güzel bir kadın ol makla beraber Zü­
beyde'nin, Mustafa Kemal'den başka, bir kızı da olduğuna
göre, iki çocuklu bir kadının evlenme şansının da pek parlak
olmayacağı tabiidir.
Memduh Bey, Selanik'te gaz bayiliği işi bularak bir süre bu­
rada çalıştı. Daha sonra da İstanbul'a göç ederek 1894'te İstan­
bul' da kazasker semtinde Molla'nın konağına yerleşti. Mch­
mduh Hayrettin Bey' in kızı ve Ragıp Bey' in de yeğeni olan Fik­
riye, ileriki yıllarda Atatürk'e delicesine aşık olacaktı. Fikriye
Hanım'ın genç yaşta vefat ettiği biliniyor. Genç yaşında hayata

250
Levent Şahverdi Arşivi
veda eden Fikriye H arum'ın asıl adı Zeynep Fikriye' dir. 1897' de
bugünkü Yunanistan sınırları içindeki Yenişehir' de dünyaya
gelmiştir. Fikriye Hanım'ın annesi Kafkas kökenli Vasfiye
Hanım, Mustafa Kemal'in üvey babası olan Ragıp Bey'in kız
kardeşidir. Atatürk ile olan akrabalığı buradan geliyor1 13•
Mustafa Kemal, Selanik'te askeri rüştiyede okuduğu yıl­
larda izinli olarak Selanik'teki evlerine geldiği zaman, haya­
tında en çok üzüldüğü anlardan birisini yaşamış, yaşamının
en hüzünlü izdivaayla karşılaşmıştır. Annesi Zübeyde Hanım,
bir oldubittiyle Şeyh Rıfat Efendi (Kılıçoğlu Hakkı Bey' in ka­
yınpederi) tarafından, Larissa göçmeni Ragıp Efendi'yle ev­
lendirilmiştir.
Mustafa Kemal, annesi Zübeyde Hanım'ın yapmış olduğu
ikinci evliliği bir türlü kabul edememiştir. Annesinin maddi
sıkıntı yüzünden evlenip, bu dul adamın üvey babası olması
ağrına gidiyordu. Bu evliliğe fazlasıyla kızan Mustafa Kemal,
evi terk ederek Horhorsu (Yenikapı) Mahallesi'ndeki halası
Emine Hanım'ın evine gider. Manastır İdadisi'ne gidinceye
kadar halasının yanında kalır ve evlerine nadiren uğrar.
Mustafa Kemal, annesinin hayatına giren bu ikinci adamı
bir türlü kabullenememişti. Çünkü o, babasından fazla bir
mutluluk görmeyen annesi için, kendi hayalinde çok şeyler
kuruyordu. Bunun içindir ki annesinin evlenişinde, bir nevi
kendi haysiyetinin zedelenişini gördü. Bu evlenmeye karşı
ruhi direnişi, onun içindir ki kesin ve sert oldu. Annesine kız­
dığı gibi, yeni üvey babasına karşı da kızgındı. Fakat bu kom­
pleks, ne bir aşağılık duygusu, ne de dersleri sermek, mektebi
gevşetmek, kendini avareliğe vurmak şeklinde bir tepki oldu.
Tersine olarak, kendince bu yenilgi, onun nefsine olan eski
inancını daha da arhrdı114•
Zübeyde evlenince Mustafa Kemal evi terk etmiş halasının
evine gitmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, Zübeyde Hanım yeniden
evlenme işinden, oğlu Mustafa Kemal'e daha önce bahsetme­
miştir. Mustafa Kemal nice yıllar sonra bu olayı anlatırken, bir
gün mektepten eve gelince, evde bir yabancı erkek gördü­
ğünü, bu erkeğin evde, sanki evin efendisi imiş gibi hareket
ettiğini, annesinin de ortada, başörtüsüz ve serbestçe dolaştı­
ğını görmekle, duyduğu şaşkınlığı sonradan nakletmiştir. Bu
tarihlerde Mustafa Kemal'in annesine kırgın olduğunu ve
üvey babasını yadırgadığını dile getirmiştir . . .

251
Levent Şahverdi Arşivi
Halbuki Mustafa (Kemal) annesini çok severdi. Onun için
birçok hayalleri ve düşünceleri vardı. Hele biraz sabrederse,
önce rüştiyeyi bitirecek, sonra yatılı asker idadisine girerek
evden yükü kalkacaktı. Daha sonra da Harp Okulu'nu, hele
Kurmay Akademisi'ni bitirerek, annesinin ve kardeşinin üs­
tüne kanatlarını gerecekti. Küçük Mustafa Kemal' in hayahnda,
o kadar sevdiği annesinin ikinci defa ve hiç de iç açıcı olmayan
şartlarla evlen mek zorunda kalışı ve kendisinin, yeni aile
içinde kalmayı reddederek uzak bir akrabaya sığınışı, yalnız
onun bir zaman için de olsa, annesini böylece kaybedişi şek­
linde değil, aynı zamanda, duygulu bir çocuğun, ruhunda süs­
lediği bir hayal yıkılışı, bir hayal kırıklığı olarak da küçük
ruhunu zedelemiş görünmektedir.
Zübeyde Hanım başlangıçta kendisinden yirmi yaş büyük
Ali Rıza Efendi'yle evlenmişti. Bu ikinci izdivacında ise, ken­
disinden on yaş küçük olan tütün reji memuru Larissalı Ragıp
Efendi'yle evleniyordu. Bu evlilik Mustafa Kemal'in Askeri
Rüştiye' de olduğu yıllara rastladığına göre, Zübeyde Hanım
kırk iki, Ragıp Efendi ise otuz iki yaşlarındaydı.
Zübeyde Hanım, daha sonra Ragıp Bey (1 893-1912) ile ev­
lendi. Zübeyde Hanım, Kılıçoğlu Hakkı Bey'in kayınpederi
Şeyh Rıfat Efendi aracılığıyla Ragıp Efend i ile evlendirilmiştir.
Bu evlilikten çocukları yoktur. Ragıp Bey' in Birinci Dünya Sa­
vaşı sırasında Selanik'te vefat etmiş olduğu söylendiği gibi,
Çanakkale Savaşı sırasında şehit düşmüş olduğu da söyleni­
yor. Bu yüzden Balkan Savaşlarından sonra İstanbul'a gelen
Zübeyde Hanım ve kızı Makbule Hanım ile Ragıb Bey'in İs­
tanbul' a onlarla gelip gelmediği bilinmemektedir. Ragıb Bey' in
bir oğlu şimendifer memu ru Hakkı Bey, diğeri ise Süreyya
Toyran Bey' dir. Kızlarından birisinin adı Rukiye olup, Alem­
darzade Hüseyin Bey'in oğlu Ahmet Fuat Bulca (Selanik /
1 881-?) ile akrabalarıdır.
Son derece iyi niyetli olan Larissah Ragıp Efendi'yle hiçbir
kötü hatırasının olmadığını bizzat Mustafa Kemal kendisi ha­
tıralarında ifade etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, üvey babası
Ragıb Bey'i, "Bana karşı çok saygılı nazik ve kibardı, iyi kalpli
bir insandı" şeklinde tarif etmiştir. Ragıp Efendi'nin büyük
oğlu Süreyya, delikanlılık yıllarında güzelliğin tehlikeli oldu­
ğunu bildiğinden, pembe tenli, mavi gözlü, erkek güzeli Mus­
tafa Kemal'i bir gün yanına çağırarak, bir sustalı bıçak

252
Levent Şahverdi Arşivi
verdikten sonra: "Ne olur olmaz, ırzını bu bıçakla koruyacak­
sın deyip, nasihatlerde bulunmuştur."
Daha sonraları yüzbaşı rütbesine kadar ulaşan üvey ağa­
beyi "Süreyya Toyran" bilinmeyen bir nedenden dolayı intihar
eder. Mustafa Kemal' in ikinci üvey erkek kardeşi ise, Larissalı
Ragıp Efendi'nin küçük oğlu Hakkı Bey'dir. Evin kalabalığı
nedeniyle bir müddet sonra akrabalarında kalmaya başlayan
Rukiye ise henüz 6-7 yaşları ndaydı. Öl ümünden önceki za­
manlarda rahmetli üvey ağabeyi Süreyya Toyran, Mustafa Ke­
mal'e devamlı iyi öğütler vermiştir. Daha sonraları Ragıp
Efendi'ye birçok yardımlarda bulunan Mustafa Kemal, okulu
nedeniyle İstanbul Pangalh'ya gelmişti. Üvey baba ise, işleri
nedeniyle Selanik'te kalır.
Ragıp Efendi hakkındaki tarihi kaynaklarda detaylı bilgiler
mevcut değildir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Selanik'te
öldüğü söyleniyor. Balkan Savaşları'nın sonuna kadar Sela­
nik'te i kamet eden Zübeyde Hanım, savaş sonunda Selanik'in
sınırlarımız dışında kalması üzerine buradaki pek çok Türk
gibi Zübeyde Hanım ve kızı Makbule Hanım da İstanbul'a gel­
mişlerdir. Zübeyde Harum'ın ikinci eşi olan Ragıb Bey eğer bu
tarihte yaşıyor olsaydı, onun da eşiyle birlikte İstanbul'a gel­
mesi gerekirdi. Ragıp Bey'in, Zübeyde Hanım'ın İstanbul'a
göç etmesinden az önce vefat etmiş olduğu anl aşılıyor.

Zübeyde Hanım'ın İstanbul'a Göç Etmesi


Mustafa Kemal, Harp Okulu'nu bitirdikten sonra 1903'te
genç bir subay olarak orduya kahlmışhr. Balkan Harbi'nin ar­
dından Selanik'in Yunanların eline geçmesiyle birlikte Zü­
beyde Hanım, kızı Makbule'yi de yanına alarak, Selanik' ten
ayrılmak zorunda kalan Türkler gibi, atası yurdu Selanik'ten
göç etmek mecburiyetinde kaldı. İstanbul' a gelerek Beşiktaş
semtinde Akaretler ' de 76 numaralı eve yerleştiler. Kızı ile bir­
likte İstanbul' da yeni fakat sıkınhlı bir hayata başl adılar.
Zübeyde Hanım'ın İstanbul'a göç etmeden bir süre önce
1905'te Harp Akademisi'ni bitirerek Kurmay Yüzbaşı olan ve
kısa bir süre hapse ahlan Mustafa Kemal'i görmek için birkaç
günlüğüne İstanbul'a gittiğini ve buradan Şam'a gidecek oğ­
lunu Sirkeci' den uğurladığını biliyoruz.
Mustafa Kemal Paşa, Yedinci Ordu Komutanı olarak Filis­
tin' in güneyinde, Sina Cephcsi'nde İngilizlere karşı çarpışır-

253
Levent Şahverdi Arşivi
ken, Müttefik Alman Orduları Komutanı Falkenhein'la ara­
sında çıkan bir anlaşmazlık sonucu, görevinden istifa etmiş ve
Halep'e gitmişti. Burada ciddi bir "sarılık" hastalığı geçiren
oğlunu merak eden Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal' in üç ya­
şında iken evlatlık olarak alıp, yetiştirmesi için annesinin ya­
nına bırakhğı Abdürrahim'i (Tunçok) de alarak Halep'e gitmiş
ve kör olduğundan korktuğu oğlu Mustafa Kemal'i ziyaret
etmiş, tekrar İstanbul'a dönmüştür.
Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 191 8' de Suriye cephesinden
ayrılarak İstanbul'a gelm iştir. Doğruca annesinin evine giden
Mustafa Kemal Paşa, onun boynuna sarılarak elini öpmüş ve
kız kardeşi ile kucaklaşarak hasret gidermiştir. Hayatları bo­
yunca çok az bir araya gelebilen ailenin beraberliği Mustafa
Kemal Paşa'run Samsun'a 9. Ordu Müfettişi olarak gönderil­
mesiyle sona erecek, yine araya özlem ve hasret girecektir.
Mustafa Kemal, İstanbul' da ve dünyada meydana gelen geliş­
melerden haberdar olmak ve ülkenin ve siyasetin nabzını tut­
mak maksadıyla İstanbul'a gelişinde birkaç gün Pera Palas
Oteli'nde kalmıştır.
Mustafa Kemal, bir süre de yakın arkadaşı Salih Fansa'run
Beyoğlu'ndaki evinde konuk olmuştur. Daha sonra Şişli' de
Madam Kasabya'run üç katlı evini kiralayan Mustafa Kemal,
Beşiktaş Akaretler' de oturan annesi ve kız kardeşini de yanına
almış, üç katlı evin üçüncü katını onlara ayırmıştır. Kendisi
orta katta oturuyor, bu katın arka bahçeye bakan odasını da
yatak odası olarak kullanıyordu. Büyük salonu toplantı odası
olarak ayırmışh. Alt katta ise yaveri kalıyordu. Mustafa Kemal,
Başkent İstanbul' un en bunalımlı günlerinde bu evde arkadaş­
larıyla sık sık toplantılar yapmış, 16 Mayıs 1919 tarihinde Sam­
sun yolculuğuna çıkıncaya kadar bu evde oturmuştur.
Şişli' deki bu ev şimdi müze olarak kullanılmaktadır.
Samsun'a çıkışla birlikte başlayan günler Mustafa Kemal
için olduğu gibi, annesi ve kardeşi için de sıkınhlı, sancılı gün­
ler olacaktır. Bu arada oğlu Mustafa Kemal' in "öldüğü" asılsız
haberini duyan ve zaten hasta olan Zübeyde Hanım, iyice has­
talanır, kısmen felç olur. Zübeyde Hanım için bu sıkıntılı gün­
lerde sevindirici bir olay gerçekleşir. Kızı Makbule, askerlikten
ayrılarak ticarete atılan Mustafa Mecdi Beyle evlenir. Zübeyde
Hanım, tekrar Akaretler' deki eve döner, kızı ve damadı ile bu­
rada yaşamaya devam ederler.

254
Levent Şahverdi Arşivi
Bu acılı, sıkıntılı günler Milli Mücadele boyunca devam
edecektir. Zübeyde Hanım'ın hastalığı gün geçtikçe artıyordu.
Annesinin kuşatma altındaki İstanbul' da kalması Mustafa Ke­
mal'i üzüyor, annesine ateş hattındayken bile mektuplar yazı­
yordu. Arkadaşları Zübeyde Hanım'a yardım ediyor, bütün
isteklerini yerine getiriyorlardı. Zübeyde Hanım'ın, ölmeden
oğlunu görme isteği ile oğlunun da bir an önce annesine ka­
vuşma özlemi çektiği, karşılıklı gönderilen telgraflarda görül­
mektedir.
Üç yıldır annesinden ayrı kalan Mustafa Kemal, Kurtuluş
Savaşı'nın sonlarına yaklaşıldığı bir sırada annesini Ankara'ya
getirmeye karar verdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
ve Başkomutan idi. Yıl 1922, aylardan Haziran' dı. Kendisinden
görüşme talebinde bulunan Fransız yazarı Claude Farrere ile
İzmit'te buluşacak, annesi de İstanbul' dan gelecekti. Atatürk
14 Haziran 1922'de Adapazarı'na geldi. Kendisinden bir gün
önce gelen ve Askerlik Şubesi Reisi Binbaşı Baha Bey' in evinde
kalan Zübeyde Hanım ile burada buluştular ve o geceyi bu
evde geçirdiler.
Anne ve oğul birlikte bir otomobil ile 24 Haziran 1922'de
saat 20.00' da Ankara' ya dönmüşler, doğruca Çankaya Köş­
kü' ne gitmişlerdir. Zübeyde Hanım daha sonra Ankara' dan
İzmi r'e giderek oraya yerleşmiştir. Ankara'da Çankaya
Köşkü'nde kaldığı günlerde Abdürrahim Tunçok ve Ragıp
Bey' in yeğeni olan Fikriye ile birlikte kalan Zübeyde Harum'ın
hastalığı da giderek artıyordu . Zübeyde Hanım, büyük sağlık
problemleri yaşıyordu.
Zübeyde Hanım kalp hastası olması, kısmi felç ve romatiz­
madan dolayı ağrıları artmasından dolayı Ankara' da kalma­
mış, zaferden sonra 14 Ocak 1923' te tedavi amacıyla İzmir 'e
gönderilmiştir. İzmir' in havasının Zübeyde Hanım'a iyi gele­
ceği düşünülerek, İzmir'e gidip bir süre kalması için ikna
ed ildi. Bu seyahatin bir diğer amacı da Mustafa Kemal' in ev­
liliği düşündüğü Latife Hanım'ı Zübeyde Hanım ile tanıştır­
maktı. Uygun bir kalacak yer bulmak için İzmir' e giden
Başyaver Salih (Bozok) Bey, Zübeyde Hanım için Latife Ha­
nım' ların Karşıyaka' daki yazlık evlerini hazırladı. Zübeyde
Hanım, Latife Hanım'ların köşkünde ağırlanıyordu. Zübeyde
Hanım İzmir' de ikamet ederken hastalığı günden güne gide­
rek artmıştı. Nihayet, Zübeyde Hanım 15 Ocak 1 923 günü 66

255
Levent Şahverdi Arşivi
yaşında iken İzmir ' de vefat etmiştir. Mezarı İzmir Karşıyaka
mezarlığındadır. Zübeyde Hanım'ın Osmanlıca Mezartaşı ki­
tabesi, İzmir Müzesi'ndedir.
Batı Anadolu'da uzun süreli bir geziye çıkmak üzere 14
Ocak 1923 günü akşamı özel tren ile Ankara' dan ayrılmış bu­
lunan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 15 Ocak günü Eskişehir'e gel­
mişti. Gün ağarmadan az önce Emir Eri Çavuş Ali'yi çağırmış,
"Bir haber var mı?" diye sormuş, "şifre geldi ama çözülmedi"
diye cevap veren Ali Çavuş'a hüzünle bakan Mustafa Kemal
Paşa, "Annemin öldüğünü biliyorum," dedi. "Bir rüya gör­
düm, yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden bir fırtına
çıktı, anamı alıp götürdü." Deşifre edilmiş telgraf eline veril­
diği zaman okudu, gözlerini kapadı, bir an düşündü ve "İz­
mir ' e gitmiyoruz. Treni İzmit'e çevirsinler" dedi.
Aynı gün İzmir 'deki Başyaver Salih Bozok'a şu telgrafı
çekti: " . . . verdiğiniz elim haber, beni çok müteessir etti. Merhu­
menin münasip bir tarzda merasim-i tedfiniyesini (gerektiği
gibi dini vecibelerini yerine getirip uygun bir şekilde cenaze
törenini) ifa ettiriniz. Cenab-ı Hak, milletimize hayat ve sela­
met versin."
Atatürk'ün Harp Akadem isi'nden sınıf arkad aşı olan ve
Kurtuluş Savaşı'nda Batı Cephesi Kurmay Başkanı bulunan
Asım Gündüz, Zübeyde Hanım'ın ölümü sırasında İz­
mir ' deydi. Asım Gündüz Zübeyde Hanım'ın cenaze törenini
şu şekilde anlatmaktadır:
"Zübeyde Hanım son saatlerinde yanında bulunan Latife
Hanım'a ayrıca bir vasiyet yazdırmıştır. Latife Hanını, Zü­
beyde Hanım'ın ölüm haberini ilkönce İzmir Val isi Mustafa
Abdülhalik Renda'ya bildirmiş, vali de büyük bir cenaze tö­
reni hazırlatmıştı. Latife Hanım ilk gece İzmir' in tanınnuş ha­
fızlarından tam otuzüç kişi çağırarak sabaha kada r hatim
yaptırmış ve hatim duası üç gün sürmüştür. Cenaze alayına
adeta bütün İzmir katılmıştı . Vali, memurlar, komutanlar ve
hocalar olduğu halde cenaze alayının uzunluğu bir kilomet­
reyi buluyordu. Okulların getirdiği çelenkler kabrin üstünde
bir örtü teşkil etmişti. Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım,
Kazım (Özalp), Fahrettin (Altay), Mürsel (Baki), İzzettin (Ça­
lışlar), Abdurrahman Nafiz (Gürman) Paşalar cenaze alayının
önünde yürümekte idiler.
Latife Hanım siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş,

256
Levent Şahverdi Arşivi
cenaze alayına kahlmak istemişti. Fakat ailesinin ve din adam­
larının, İslam' da kadın cenazeye kahlamaz diye engel ol malan
üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmişti. La­
tife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıt­
mış, vefatının kırkıncı gününde Mevlid-i Şerif okutmuş, 52inci
gecesinde de aşure yaparak fakir fukaraya dağıttığı gibi, ha­
timler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve
şükran borcunu ödemişti. Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra
İzmir'e gelerek annesine olan son görevini yerine getirecek;
annesinin mezarı başında ve Allah'ın huzurunda ellerini açıp
dua etmiştir.
Yaklaşık 12-13 gün çeşitli yerleri dolaşan ve programına
uygun olarak devlet işlerini takip eden Mustafa Kemal Paşa,
27 Ocak 1923 günü Manisa üzerinden İzmir-Karşıyaka istas­
yonuna geldi. Beraberinde ordu komutanları, bakanlar, millet­
vekilleri ve yaveri vardı. İzmir Valisi Abdülhalik Renda,
Kolordu Komutanı Fahrettin Altay ve Başyaver Salih Bozok,
onu karşılayanlar arasında idi.
İstasyonda kalabalık bir halk topluluğu ve çevresi çiçeklerle
süslenmiş bir otomobil onu bekliyordu. Çevresinde toplanan­
ları selamladı. Tıpkı sağlığında önce annesini ziyaret ettiği
gibi, yine önce annesini ziyaret edecekti. O gün annesinin me­
zarı başında yaptığı duygu yüklü konuşmasında: kendisinin
yetişmesinde olduğu gibi. Milli Mücadele yıllarında da hep
kendisinin yanında olduğunu ve destek verdiğini, bu yolda
annesinin çektiği acıları, onun fedakarlığını dile getirdi. Ken­
disi yüzünden çektiği sıkıntıları, acıları dile getirirken anne­
sine olan kadirbilirliğini de dile getiriyordu.
Atatürk, o gün derin bir heyecana kapılmıştı. En içten, en
duygu lu konuşmasını da, annesinin mezarı başında o gün
yapmıştır. Zübeyde Hanım, fedakar bir anneydi. Oğlunun ye­
tişmesinde emsalsiz emekleri geçmişti. Yıllarca oğlunun has­
retine katlanmış, nihayet, onun zaferini gördükten kısa bir
süre sonra ölmüştür."
Mustafa Kemal Paşa, milletini kurtarmak için hayatım ve
bütün varlığım ortaya koyarken annesiyle yeterince ilgilene­
memişti. İşte anne.sinin mezarım kalabalık bir grupla ilk kez
ziyaret ederken, ona gözyaşı döktüren ve en derinden gelen
duygularını söyleten, içindeki bu hisler olmuştur. Buradaki

257
Levent Şahverdi Arşivi
konuşmasında kısaca annesinin çektiği sıkıntılardan bahseden
Mustafa Kemal Paşa, şunları söylemiştir:
" . . . Validemin vefatından şüphesiz pek müteessirim. Fakat
bu teessürümü izale ve beni müteselli eden bir husus var ki, o
da anamız vatanı mahv ve harabiye götüren idarenin artık bir
daha avdet etmemek üzere mezar-ı ademe götürülmüş oldu­
ğunu görmektir. Validem bu toprağın altında, fakat Hakimi­
yet-i Milliye ilel-ebed payidar olsun. Beni müteselli eden en
büyük kuvvet budur. Evet, Hakirniyet-i Milliye ilelebed devam
edecektir. Validemin ruhuna ve bütün ecdat ruhuna müteahhit
olduğum vicdan yeminini tekrar edeyim. Validemin medfeni
önünde ve Allah'ın huzurunda ahd-ü ve peyman ediyorum,
bu kadar kan dökerek milletin istihsal ve tespit ettiği hakimi­
yetin muhafaza ve müdafaası için icab ederse validemin yanına
gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Hakimiyet-i Milliye uğ­
runda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu
olsun."
Mustafa Kemal
Paşa'nın bu nutku,
K a r ş ı y a k a l ı l a rı n
çok candan teza­
hüratına vesile teş­
kil etti ve halk
kendisini çılgın
gibi alkışlayarak,
"Çok yaşa paşam . . .
27 Ocak 1 923. Atatürk annesinin mezarını ziyaret et­ Sen çok yaşa . . "
tikten sonra Karşıyaka İstasyonu 'na geliyor. Soldan
diye haykırıyordu.
sağa Ruşen Eşref Ünaydın, Fahrettin Altan, Fevzi
Çakmak, Atatürk ve Kazım Karabekir. "Faziletine ve
yüksek kadınlı­
ğına inandığım anam ve kız kardeşim inkılap işlerinde bana
inanmışlar ve hizmet etmişlerdir" diyerek Zübeyde Hanım' a
olan bağlılığını ifade eden Mustafa Kemal Paşa, annesini çok
severdi. Annesinin sevdiği bir şarkıyı duyduğu zaman gözleri
yaşarırdı. Her sabah uyandığında temizliğini yapar, giyindik­
ten sonra ziyaret için annesine haber gönderir, izin isterdi. Zü­
beyde Hanım da aynı şekilde hazırlığını yaptıktan sonra
oğlunu kabul ederdi. Bu görüşmelerde Mustafa Kemal Paşa,
annesinin elini öper, onun hayır duasını alırdı. Bir süre annesi
ile kalıp sohbet ederlerdi.

258
Levent Şahverdi Arşivi
Zübeyde Hanım oğluna "Mustafam","Sarı Mustafam",
"Sarı Paşam" diye hitap ederdi.
Atatürk'ün yaşamının büyük bir bölümünde yanında olan
yaverlerinden Cevat Abbas Gürer'in, Atatürk'ün çok sevdiği
ve saydığı anası ile terbiye ve zeka bakımından vaziyetlerini
anlattığı şu sözlerinde, bir milli kahramanı doğuran ve yetişti­
ren Türk Anası'nın "devlet terbiyesini ve fazileti"ni ne güzel
ortaya koymaktadır:
Bayan Zübeyde, daha küçük yaşta yetim kalan oğlunun her
durumuyla yakından ilgilenirdi. Çünkü onun yetişmesinde ve
yetiştikten sonra memlekete yararlı olmasında büyük etken ol­
muştur. Atatürk'e tam anlamıyla hem analık, hem babalık et­
mişti.
Sevgili oğlu Mustafa'nın idamla mahkumiyetini haber al­
dığı zaman, son derce dinç olmasına rağmen üzüntüsünden
kahırlanan Bayan Zübeyde hastalanmış, yatağa düşmüştü .
Uzun bir müddet oğlundan doğru bilgi alamaması d a hastalı­
ğın ilerlemesine sebebiyet vermişti.
Çankaya arhk Bayan Zübeyde'ye çok kıymetli ve sevgili oğ­
lunu, bol bol görmek ve onu koklamak fırsatını verdiğinden
pek memnun ve bahtiyar bir ömür sürüyor ise de yine ekseriye
vaktini hastalık içinde geçiriyordu.
Bayan Zübeyde'nin yarahlışını, zekasını ve çevresine karşı
davranışını anlatmak için çok uzun yazmak gerek. Yalnız ana
olmak itibarıyla değil, fakat bu vakur, ciddi, taşkın zekalı
büyük Türk kadınını her gün ziyaret etmek Atatürk için bir va­
zife idi. Ziyaretler haberleşmeden yapılmazdı. Her ikisi ara­
sında yapılan ziyaretlerde esas kural daima ziyaretçinin
Atatürk'ün olması idi. Yani Mustafa Kemal Paşa'nın annesini
ziyaret etmesiydi.
Ebedi Şef sabahleyin uyanır uyanmaz eğer o gün annesini
görecekse, annesinden birisi vasıtasıyla izin alırdı. Sonra büyük
bir merasimde bulunacakmışçasına Atatürk hazı rlanırdı.
Bayan Zübeyde de, hasta yatağında dahi olsa büyük bir
özenle Atatürk'ü kabule hazırlanırdı. Saçlarını tarahr, işlemeli
başörtüsünü örter, Makedonyalı gelinlik kızın zengin cihazın­
dan oya l ı bürümcük gömleğinin üzerine ipekli entarisini gi­
yerdi. Ve İstanbulkari renkli maşlahı ile resmi kıyafetini
tamamladıktan sonra oğlunu beklediği haberini gönderirdi.

259
Levent Şahverdi Arşivi
Bayan Zübeyde, Atatürk'e "Mustafa" diye hitap ederdi.
Ben bu büyük ailenin arasında emniyet, itimat ve muhabbet
kazanmak mazhariyetine yıllardan beri karışmışhm. Ekseriya
her iki büyüğün görüşmelerinde beraber bulunurdum.
Büyük, kıymetli evlat yetiştirmek bahtiyarlığı ile kıymetli
büyük bir anaya sahip olmak gururunu bir arada toplayan
gözlerim; evet Türk toplumu bünyesindeki terbiyenin ve o ter­
biyenin temellerinin ne kadar derin ve köklü, ne kadar nezih
ve ciddi ve ne kadar samimi olduğunun canlı örneklerini gör­
dükçe duygulanıyor, mutlu oluyordum. Bu ana, oğluna daha
beşik çocuğu iken vatan ve mi llet sevgisini telkin eden ninni­
lerden başlamış, onu her çağında duygularla büyütmüş, öğre­
nime yönlendirmiş, ilim ve irfan aşılamıştır. Yetişen, makamını
bulan kurtarıcı oğlunu o, Mustafa Kemal yapmıştı.
Bilindiği gibi Mustafa
Kemal Paşa, İzmir' de
Uşakizade Mahmud Mu­
ammer Bey'in kızı Fatı­
matü'z-zehra Latife
Hanım ile 29 Ocak
1923'te evlenmiştir. 15
Ocak 1923 tarihinde an­
nesi Zübeyde Hanım'.ı
kaybeden Mustafa
Kemal Paşa, çıkmış ol­
duğu yurt gezisini ta­
mamlayarak 27 Ocak
1923 günü İzmir Karşı­
yaka 'ya geldi. İlk olarak
annesi Zübeyde Ha - Latife Han ı m 11 7. 06. 1 900/ İznıir- 1 2 .07. 1 975/
İ
rum'ın mezarına giderek stanbul/Eılirnekapı)
ziyaret etti. İki gün sonra
da 29 Ocak 1923 tarihinde Atatürk, Latife Hanım ile 29 Ocak
1923' te Uşakizade Muammer Bey'in evinde, sade bir mera­
simle evlendi. Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak ile Kazım Ka­
rabekir Paşalar Mustafa Kemal'in, Abdülhalik Renda ve Salih
Bm:ok da Lati fe Hanım'ın nikah şahitliğini yapmışlardı.
Uşakizade Latife Hanım (Doğum T:1900 / İzmir-Vefatı T: 12
Temmuz 1975 / İstanbul) Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cum­
hurbaşkanı eşidir. 29 Ocak 1923-5 Ağustos 1925 tarihleri ara-

260
Levent Şahverdi Arşivi
sında iki buçuk yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nin kuru­
cusu Mustafa Kemal Atatürk ile evli kalmıştır.
Latife Hanım 1 898 yılında İzmir ' de doğdu. İzmir' in tanın­
mış ailelerinden olan Uşakizade (sonra Uşşaklı) Muammer
Bey'in kızıdır. İzmir Lisesi'ni bitirdi. Paris'te Sorbonne Üniver­
sitesi'nde hukuk okudu. Londra'da dil öğrenimi gördü. Kur­
tuluş Savaşı henüz bitmeden Türkiye'ye döndü. 11 Eylül
1922'de, Türk ordusunun İzmir'e girişinin ardından, güvenli
bir karargah arayışındaki kurmayları, Başkumandan Mustafa
Kemal' e Uşakizade ailesinin köşkünü de önerdiler. Ailesi yurt­
dışında olan ve köşkte babaannesiyle birlikte kalan Latife Ha­
nım' dan bir davet mektubu istendi. Bu öneriyi sevinerek kabul
eden Latife Hanım, davet mektubunu yazdı ve köşklerinde
Atatürk'ü 20 gün ağırladı.
Bu tanışmadan sonra haberleşmeleri devam etti. Bir süre
sonra Mustafa Kemal' in annesi Zübeyde Hanım da, sağlık so­
runları nedeniyle İzmir'e gittiğinde köşkte ağırlandı. Zübeyde
Hanım'ın 14 Ocak 1923'te ölümü üzerine İzmir'e giden Mus­
tafa Kemal ile Latife Hanı m 29 Ocak 1923'te Muammer Bey' in
evinde, sade bir nikahla evlendiler. Latife Hanım ile evlilik için
Mustafa Kemal Paşa'yı İzmir Göz tepe' de ikamet eder gösteren
bir tür ikametgah belgesi tanzim edilmiştir.
"Türkiye Hükümeti Nüfus Tezkeresi" başlığını taşıyan bu
nüfus tezkeresi, Rumi: 27 Kanunisani 1339 Miladi: 27 Ocak
1923 tarihlidir. Hicri 11 Cemaziyelahir 1 341 (Rumi: 29 Kanu­
nuevvel 1339) Miladi 29 Ocak 1923 tarihli ve İzmir Merkez ka­
dısı Ömer Fevzi ibni Hüseyin tarafınd an düzenlenmiş olan
evlil ikle ilgili "İzinname-i Şer'i" başlıklı belgedir. Suret 23
Eylül 1923 tarihinde çıkarılmıştır. Mustafa Kemal Paşa ile La­
tife Hanım'ın Nikahlanma Vuku'atı İlmühaber Sureti'dir.
Nikah akitlerini gösterir bu belge Hicri: 11 Cemaziye'lahir 1341
Miladi: 29 Ocak 1923 tarihlidir.
İki buçuk sene süren evliliklerinde çocukları olmadı. Çeşitli
nedenlerle yürütülemeyen bu evlilik nihayet 5 Ağustos 1925' te
sona ermiştir. Latife Hanım-Mustafa Kemal Atatürk evliliği 2,5
yıl sürdü . Atatürk, kafasında tasavvur ettiği Türk kadını mo­
delini L ati fe Hanı ındendinin temsil ettiğine inanıyordu. Ata­
türk' ün, kendisinin Türk erkeklerine, Latife Hanım'ın da Türk
kadınlarına misal olması gerektiğini düşündüğü anlaşılıyor.
Böyle düşündüğü için de onunla evlenmiştir.

261
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal Paşa için, Latife Harum'a aşık olması değil,
onun 6-7 dil bilmesi, Avrupa'da eğitim görmüş, kültürlü ve
zengin bir ailenin kızı olmasıdır önemli olan. Bu süre içeri­
sinde Latife Hanım, eşi Atatürk' ün arzu ettiği modem ve me­
deni Türk kadınının örnek ismi olması görevini üstlendi.
Ankara'nın başkent olmasıyla birlikte Çankaya'da (günü­
müzde Atatürk Müzesi olarak kullanılan ilk Cumhurbaşkan­
lığı köşkü) Kuleli Köşk'te yaşadı.
Mustafa Kemal Paşa'nın isteği üzerine TBMM'deki otu­
rumları izlemeye gelirdi. Bu yönüyle Latife Harum, TBMM'ye
giren ilk Türk kadını oldu. Eğer boşanma vuku bulmasaydı,
Latife Hanım'ın doğu illerinden birisinde milletvekili olarak
seçilmesinin gündeme gelmiş olduğu anlatılır. Latife Hanım,
Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı yurt gezilerine refakat et­
miştir.
1925 yazında Doğu
Anadolu gezisinde arala­
rında geçen tatsız bir tar­
tışmadan sonra Latife
Hanım ve Atatürk, maa­
lesef boşandılar.
Mustafa Kemal Paşa,
11 Ağustos 1925 tarihli
bir tezkere ile aynı tarihte
"talak (boşanma) vuku
bulmuş olduğunu" baş­
bakanlığa bildirmiştir.
Başbakan İsmet İnönü 15
Ağustos 1925 tarihli Ba­
kan !ar Kurulu kararını
bir yazı ile ilgili yerlere
tebliğ etmiştir. Boşanma
haberi, 5 Ağustos 1 925
günü radyoda yayımla­
Latife Hanım (1 7.06 . 1 900/ İzmir-12.07. 1 975/ nan bir hükümet bildirisi
İstanbul/Edirnekapı) ile kamuoyuna duyu-
ruldu. Latife Hanım,
Mustafa Kemal Paşa ile boşandıktan sonra tekrar İzmir' deki
baba evine döndü. Vefatına kadar İzmir ' de ve İstanbul' da ya­
şadı.

262
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk ile olan evliliği ve eşi Mustafa Kemal Paşa ile ilgili
olarak konuşmadı ve yazmadı. Bu konuda hiçbir kimseyle
mülakatta bulunmadı. Akrabalarına da bu konuda konuş­
mama ve yazmama konularında vasiyet ettiği söylenir.
Latife Hanım'ın, ikinci kuşak yakınlarına da aynı yönde va­
siyette bulunduğu anlatılır. Anlatılara göre, Atatürk' ün vefa­
tından sonra, İran Şahı Pehlevi'nin kendisiyle evlenmek
isteğiyle teklif gönderdiği, Latife Hanım'ın da "kısa süreli de
olsa Atatürk ile olan evliliğinin hatırası yeter" diyerek bu tek­
lifi reddettiği söylenir. Latife Hanım'ın yeğeni Mehmet Sadık
Öke, Mustafa Kemal Atatilrk'ün hastalığının arttığı bu dö­
nemde Latife Hanım'ı Dolmabahçe Sarayı'na çağırdığını, eşi
Latife Hanım ile 1 938 yılı yazında Dolmabahçe Sarayı'nda bu­
luştuklarını ifade etmiştir.
Anlatılanlara göre Şükrü Kaya, Latife Hanım'ı evlerinden
alıp Dolmabahçe Sarayı'na getiriyor. Dolmabahçe'de Mustafa
Kemal, Latife Hanım' a hastalığını anlatıyor ve yakında ölece­
ğini söylüyor. Atatürk Latife Hanım'a "İkimiz de çok yanlış
işler yaptık. Hatalarımızdan biz asla pişman olacak kişiler de­
ğiliz. Ne yaptıysak hatalarımızı gururla taşıdık. Onun için ben
üzülmüyorum, sen de üzülme. Yalnız senden iki isteğim var.
Birincisi ben öldükten sonra ortalık karışabilir. Düzelinceye
kadar yurtdışına git. Başına bir şey gelmesin. İkincisi, unutma
ayrılırken bana asker sözü verdin. Sen benim yaverimsin. Ev­
liliğimiz ve özel hayatımız konusunda hiç kimseye bahsetme­
yeceksin. O sözünü hiç unutma" diyor.
Yeğenlerinin anlatısına göre, Latife Hanım Dolmabahçe'den
döndüğünde o kadar çok ağlamış ki; sabah da alelacele birkaç
eşyasını alıp İsviçre'ye gitmiş. Daha sonra ailesi valizlerini
göndermiş.
Anlatılanlara göre Atatürk'ün Latife Hanım ile boşandıktan
çok sonra, yakın çevresine, "Latife benim kafamda bir çiviydi.
Onu söküp attım. Ama yeri hep boş kaldı. Ben Meclis' e kadın
milletvekili bulurum. Ama Çankaya'ya ikinci bir Latife bula­
mam" demiştir. Atatürk'ün bu sözlerinden Latife Hanım'ı çok
sevdiği anlaşılıyor.
"Cennette kadife tenli, kara gözlü huriler varmış �nin gibi"
diye yazdığı mektupları var. Latife teyzem kendisine "bana
yaver diyorsunuz bir kılıcım bile yok" diyor. Atatürk ona
"Senin kılıcın kalemindir" diye cevap veriyor. Ama bir hafta

263
Levent Şahverdi Arşivi
sonra kılıç şeklinde içinde kınından çıktığında kalem olabilen
yaka iğnesi hediye ediyor. Latife Hanım'ın "Ben yaşıyorken
iki kere öldüm. Birincisi Kemal' den ayrıldığım gün, diğeri ise
Kemal'in öldüğü gün" demiş olduğunu yakınları anlatıyor.
Latife Hanım kendisinin lenf kanserine yakalanmış olduğunu
ailesine dahi söylemiyor.115
Latife Hanım, 12 Temmuz 1975'te İstanbul'da vefat etti­
ğinde Edimekapı Şehitliği'ndeki aile mezarlığına defnedilmiş­
tir.
Latife Hanım'ın anıları ve sakladığı kıymetli belgeler Türk
Tarih Kurumu'nda saklarunaktadır.
Y organi Ailesi Şeceresi
Me met o · ıu Yorgani İbrahim (Mevcut Şecere Liste)
İbrahim Ağa ( 1 782-?)+(Emetullah Hamın)
Mustafa ( 1 829-?)
eyzullahAğa( l 8 1 3-?)+(3 .Eşi, HalilAğakızı Ayşe)
asan Ağa ( 1 837-?) (2.Eşinden)
atice Sümer (Selanik/ 1 3 1 51 1 898/99-Bursa/ 2002)
asan Savaş
amil Ali Savaş ( 1 9 5 1 - . . . )
ehmet Ali Savaş
/\li Can Savaş
bdurrahman Aldırma (?-?)
ünüre (?-?)
üseyin (?-?)
übeyde( l 859- 1 5. 1 . l 923)+A.Rıza( l 84 l -23 . 5 . l 886)
atma İsmet ( 1 87 1 172 - 1 875)
hmet ( 1 874 - 1 883)
mer ( 1 875 - 1 883)
M.Kemal (Ataturk)( l 877- 1 0 Kasım 1 938)
akbule (Boysan Atadan)( l 885- 1 8 Ocak 1 956)
aciye ( 1 886 - 1 90 1 )

Zübeyde Hanım'a Yapılan İftiraya Cevap


Türk ve Müslüman aleyhtarlığım, Atatürk düşmanlığını bir
devlet siyaseti haline getiren batılı yazarlar dahi O'nun büyük
bir deha olduğunu, O'na saygı duyulması gerektiğini ifade et­
mişlerken, Atatürk' e en ağır iftiralar ve hakaretler kendi ülke­
sinde yapılmıştır. Atatürk'ün kend isinin soyu sopu belli
olmayan bir kimse olduğu söylenmiş, O'na ve ailesine iftira
edilmiştir.

264
Levent Şahverdi Arşivi
Yunanistan' da sözde bir müftünün Türkiye'ye gönderdiği
söylenen ancak Atatürk'e iftira etmek maksadıyla hazırlanmış
olduğu anlaşılan sözde uydurma belge şöyledir.
Zübeyde oğlu ile beraber 19 Haziran 1297' de (Miladi 1 Tem­
muz 1881) umumhaneye duhul edip, Yenişehirli Abduş ile 11
Nisan 1298'de (Miladi 23 Nisan 1882) umumhaneden huruc
etmiştir. Karar tarihi 22 Kanunuevvel 1298 (Miladi 3 Ocak
1883).
3 Ocak 1883 tarihli Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi karar
no: 451-"oğlu Mustafa'nın 2 yaşında kucağında olduğu halde
genelevde çalıştığı söyleniyor. Burada Abduş adında bir kaba­
dayının Zübeyde'yi odalık olarak almış olduğu iddia ediliyor.
Yenişehir Tırnova' da piç (!) olarak doğar. Mustafa 5 yaşın­
dayken Abduş ölür. Mustafa 1 2 yaşına gelince Selanik'ten ge­
lerek Tımova'da miras ister. Anası Gümrük kolcusu Ali Rıza
ile evlenmiş. Mustafa Kemal her zaman annesinden bahseder,
babasından her nedense hiç bahsetmez.
Asliye Hukuk Mahkemeleri 1846'da kurulmuş olduğu, Bi­
dayet Mahkemesi, Asliye Hukuk Mahkemeleri için bu isim
kullanılmış olduğu söyleniyor.
Bu iğrenç iftiraya ve müfterilere göre, Mustafa Kemal'in ba­
bası belli değildir, annesi de kötü kadındır. Bu sahte belge,
1990'da, Almanya' dan, Siirt' ten, Bitlis'ten çeşitli adreslere pos­
talanıyor. Hatta gazetelerde yazdığına göre116, Meclis'te millet­
vekillerinin posta kutularına dahi bırak.ılıyor (23 Şubat 1994).
Bu sahte belgenin dağıtıldığı kentlerden birisi de Atatürk'ün
"Cumhuriyetin temellerini burada attık" dediği Sivas idi.117
Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi'yle 1 870 / 71 yılında ev­
lendi. Mustafa Kemal, ailenin ilk çocuğu değildir. Ailenin top­
lam altı çocuğu bulunuyor. Bunlardan Ahmet, Ömer ve Fatma
İsmet adındaki çocukları Mustafa Kemal' den önce doğmuş ve
ölmüşlerdir. Ailenin Mustafa Kemal' den önceki bu üç çocuğu
için babalık davasının açılmayıp, sadeece Mustafa Kemal için
açılmış olması düşündürcüdür. Sözde mahkemenin yapıldığı
yılda Ali Rıza Efendi'nin, gümrükte rüsumat memurluğundan
1 880 yılında emekli olduğu, Osmanlı arşivinde bulunan Ali
Rıza Efendi'nin emeklilik belgesinde yer alıyor.
Ali Rıza Efendi'nin dedeleri Selanik Mevlevihanesi Postni­
şini Şeyh Hasan ve Şeyh Ahmed Efendi' dir. Diğer bir dedesi

265
Levent Şahverdi Arşivi
Halveti tarikatı şeyhi ve Kocakasımpaşa Mahallesi cami imamı
Şeyh Ali Rıza Efendi' dir. Böyle ehl-i tarikat bir ailenin evladı
nasıl olur da kötü bir kadın ile evlenmiş veya evlendirilmiş
olur. Buna Ali Rıza Efendi'nin kendisi ve ailesi razı olurlar mı?
Zübeyde Hanım, eşi Ali Rıza Efendi vefat ettikten sonra,
oğlu Mustafa askeri okulda okuyordu. Maddi ve manevi du­
rumda zorluklar içinde bulunan Zübeyde Hanım, İslami ölçü­
lere uygun olarak kendisini tanıyan kişilerce arabuluculuk
yapılarak Ragıp Bey ile evlenmişti. Zübeyde Hanım' ın yapmış
olduğu bu ikinci evliliğine bile, küçük yaşına rağmen, Mustafa
Kemal üvey baba varlığına katlanamamış ve halasının evine
giderek uzun bir süre annesinin evine uğramamıştır. Annesi­
nin ikinci evliliğini bir türlü hazmedemeyen ve annesine kırıl­
mış olan, eve uğramayan bir Mustafa Kemal, yukarıda
bahsedilen annesinin iftira attıkları gibi bir durumu olsa onu
kuşkusuz reddederdi. Fakat Mustafa Kemal, böyle yapmamış,
annesi Zübeyde Harum'a hayatının sonuna kadar saygıda ve
hürmette hiçbir surette kusur etmemiştir.
Osmanlı arşivinde tespit ederek 201 4 yılında Haber­
türktv' de yayımlanan Sayın Murat Bardakçı'nın ''Tarihin Arka
Odası Programı"nda ve "Osmanlı arşivi Belgelerine Göre Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün Soykütüğü" adıyla yayımladığı­
mız kitapla kamuoyunda paylaştığımız Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin emekliliğiyle ilgili belgelerde Zübeyde
Hanım'ın eşinden dolayı kendisine ve çocuklarına maaş bağ­
lanmasıyla ilgili belgelere göre Mustafa Kemal, 1893 tarihinde
16 yaşındadır.
Mustafa Kemal'in, babası Ali Rıza Efendi'nin vefatında (23
Mayıs 1 886 da) emeklilik belgelerindeki kayıtlara göre 27
Ağustos 1 893'te 16 yaşında olduğu belirtiliyor. Bu kayıtlara
göre Atatürk'ün, 1877 / 78'de doğmuş olduğu ortaya çıkıyor.
Oysa resmi tarih yazıcıları ve bazı araştırmacılar, Mustafa Ke­
mal'in Harp Okulu'ndaki künye bilgilerinde yer alan 96
(1296 / M.1880 / 81 ) tarihine dayanarak 1881 yılı doğumlu ol­
duğunu yazmışlardır.
Yukarıda yer alan ve Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zü­
beyde Hanım ile ilgili düzenlenmiş uydurma iftira bdgesi nin
Atatürk' ün 1 880 / 81 yılında doğmuş olduğu varsayımına göre
hazırlanmış olduğu anlaşılıyor. Sözü edilen bu iftira belgesine
göre sözde olmayan bir mahkemenin karar tarihi Miladi 3

266
Levent Şahverdi Arşivi
Ocak 1883'te Atatürk 1880 / 81'de doğduğu göz önüne alınırsa,
2-3 yaşında olmuş oluyor. Halbuki Mustafa Kemal'in annesi
Zübeyde Hanım ile babası Ali Rıza Efendi'nin, 1870 / 71 tari­
hinde evlenmiş oldukları biliniyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün
gerçek doğumu 1877 / 78 yılıdır. 1883 tarihinde Mustafa Kemal
en az 6 yaşındadır.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik dosyasındaki belgelere göre Mustafa Kemal, 1880
veya 1881'de değil (1893-16 1877) 1877'de doğmuştur. O
=

halde bu uydurma ve iftira belgesindeki tarihlerin yalan ve if­


tira olduğu, Atatürk' ün 1880 / 81 yılında doğmuş olduğu kabul
edilmiş ve bu tarihe göre hazırlanmış olduğu açıkça anlaşılı­
yor.
Mustafa Kemal' in ailesinde, annesinde eğer böyle kötü bir
durum olsaydı, Mustafa Kemal'in muhalifleri, M. Kemal'i öl­
dürme girişimleri yerine, o yıllarda ve sonrasında, bu durumu
mutlaka aleyhinde kullanmaya çalışırlardı. Annesi genelevde
çalışmış olan ve üstelik bu durumu mahkeme kararıyla belge­
lenmiş birisinin o günkü şartlarda çocuğunun askeri okula
alınması kesinlikle mümkün değildir. Mustafa Kemal'in anne­
sinde böyle bir durum olsaydı, askeri okula nasıl kabul ede­
ceklerdi? Mustafa Kemal Padişah Sultan Mehmet Vahidettin'in
kızı Sabiha Sultan'a nasıl evlenme teklif edecek ve nasıl dü­
nürcü gönderebilecekti?
Mustafa Kemal, il. Abdülhamid döneminde askeri okula
girmiş. Bu dönemde askeri liseyi, Harp Okulu'nu, Harp Aka­
demisi'ni bitirmiş ve kurmay subay olmuştur. il. Abdülha­
mid'den sonra padişah olan Sultan Reşat döneminde general
olmuş, rütbesi paşalığa yükseltilmiştir. Mustafa Kemal'in Os­
manlı padişahları tarafından verilmiş nişan ve şiltleri, madal­
yaları var. Son Osmanlı Padişahı Mehmet Vahdettin, Mustafa
Kemal'i kendine fahri yaver olarak seçmiştir. Padişahların,
kendilerine yaver seçerken çok seçici ve belirleyici olduklarına
kuşku yoktur.
Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal'in uzun bir Almanya
gezisi yapmalarıyla birlikte aralarında çok iyi bir hukuk oluş­
muştur. Vahdettin'in Padişah olduktan sonra da en fazla gör­
üştüğü paşalardan birisi Mustafa Kemal Paşa' dır. O'nun fahri
yaveridir ve Anadolu' ya müfettiş olarak görevlendirildiğinde
baş başa görüşmüşlerdir.

267
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk' ün annesi ve babası tarafı ailesi Selanik Vilayetinin
eşrafından sayılan ve belgelerin diliyle ashab-ı ulufeden118 dev­
let tarafından kabul görmüş nüfuzlu ve saygın ailelerdir. öte­
den beri Mevlevi tarikatının önde gelen isimlerin bulunduğu
ve kendisine "Zübeyde Molla" diye hitap edilerek saygın ki­
şiliği olan bir hanımın üzerine Hz. Ali'nin (r.a.) dediği gibi,
gökten daha ağır bir iftira yükünün atılmış olması, Müslüma­
nım diyen insanın ala ve kat'a yapmayacağı, vebalinden kor­
karak yapmaması gereken kötü bir durumdur.
Atatürk' ün kendisine ve ailesine iftira edenlerin kullandık­
ları kaynakların genellikle Yunan, İngiliz, Amerikan, Alman
ve Yahudi olması düşündürücü değil mi? Larousse dergisi,
Pomak diyor. Andrew Mango Makedonyalı, Arnavut diyor.
Lord Kinross, Atatürk ile ilgili yazdığı kitapta Zübeyde Hanım
için, "bir Sırp kadar sarışındı" diyerek onun Sırp kökenli ola­
bileceğini ima ediyor.
Bir kısmı din adına dincilik kisvesi altında aleyhinde konu­
şarak, kendisine ve ailesine olmadık iftiraları atarak, Atatürk' e
kin ve nefretini kusuyor.
Bir kısmı da onu överek, hem sağlığında hem vefat ettikten
sonra meddahlık yaparak göklere çıkarıyor, adeta kutsallaştı­
rıyor. Halbuki bunların her ikisi de ona en büyük kötülükleri
yapmaktadırlar.
Atatürk'ü Türk milletinin gözünden düşürmek, gönlünden
çıkarmak için özellik.le Türk düşmanları, Anadolu'yu Türk­
süzleştirmek isteyen emperyalist güçler ve işbirlikçileri Ata­
türk üzerinden Türklüğü vurmaya çalışmaktadırlar.
Müslüman bir kadına iftira etmenin İslam Dini'ne göre
hükmü nedir? İslam Dini' ne göre, iffetli bir kadına iftira etmek
en büyük günahlar arasında sayılmıştır.
Bir ülkenin kurtarıasına ve Cumhuriyetimizin kurucusuna,
hem anne ve babası tarafından dedelerinin hemen hepsi de ta­
rikat şeyhi ve cami imamı oldukları halde, Osmanlı Padişah­
ları tarafından nüfuzlu ve etkili, kökenli aileler olmaları ve
Selanik'te eşraf olduklarının biliniyor olmasına rağmen çirkin
iftiralar atılması İslam ile Müslümanlık ile ne kadar bağdaşa­
bilir veya bağdaştırılabilir?
Bu iftirayı yapanlar, Mustafa Kemal'in nesli de nesebi de
belli değil diyenler, Mustafa Kemal bilmem neydi diye yazan-

268
Levent Şahverdi Arşivi
!ar bu iftiraları İslam'ın hangi yüce prensibiyle bağdaştırabili­
yorlar?
Dinimizde 7 büyük günah vardır. Bunlar küfür ile eşdeğer
tutulmuş; tövbe etmedikçe kamil bir Müslüman kabul edilme­
mişlerdir. Bu yedi büyük günahın ilki Allah'a şirk (ortak) koş­
mak. İkincisi ise iffetli ve namuslu bir kadına i ftira etmektir.
İffetli bir kadına İftira etmenin hükmü Kur'an-ı Kerim' de
yer almıştır: Nur Suresi 23. Ayet-i Kerimesi okunuşu: "İnnel­
lezine yermunel muhsanatil gafilatil mu'minati luınu fid
dunya vel ahırati ve lehum azabun azim"
Nur Suresi 23. Ayet-i Kerimesi Meali: "İffetli ve (hakla­
rında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara
zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmiş­
lerdir."
Nur Suresi 24. Ayet-i Kerimesi Okunuşu: "Yevme teşhedu
aleyhim elsinetuhum ve eydihim ve erculuhum bima kanıl
ya' mel un."
Nfır Suresi 24. Ayet-i Keri mesi Meali: "İşlemiş oldukları
günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi
aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir
azap vardır."
"Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret
ederek, gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir
yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette
işte böyle yan yanayız buyurmuştur."
"İnsanı helak eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir
ya Rası1lüllah dediler. Bunun üzerine "Allah' a şirk koşmak,
sihir, Allah'ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim
malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin ka­
dınlara iftirada bulunmaktır" buyurdu."
Yüce Allah (c.c.) Kur 'an-ı Kerim'de, Ahzab Suresi'nin 21.
Ayet-i Kerimesinde "Lekad kane lekum fi resı1lillahi usvetun
hasenetun limen kane yercfıllahe ve! yevmel ahıra ve zekeral­
lahe kesira(kesiran)."
Türkçe Açıklaması: "Ey inananlar! And olsun ki, sizin için,
Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok
anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnek­
tir."

269
Levent Şahverdi Arşivi
Yüce Allah biz Müslümanlara neyi açıklıyor? Sizler için,
Allah elçisinin (Hz. Muhammed s.a.v. ) yaşamından size ibret
alınacak örnekler, misaller vardır.
Kur'an-ı Kerim' de anlahlan Nf.ır Suresi 4.11-21. ayeti keri­
meleri, bizlere Hz. Muhammed' in (s.a.v.) muhterem eşi Hz. Ai­
şe'ye (r.a.) yapılan iftira olayını hatırlatıyor. Bu olaydan, yani
"İfk Hadisesi"nden ibret almamız gereken öğütler ve ders çı­
karmamız gereken hususlar olduğunu belirtiyor. Nedir bu hu­
suslar? İnsanlara iftira etmenin çok büyük günah ve haram
olduğunu bildiriyor. Özellikle Namuslu, temiz kadınlara iftira
etmenin azabının ahrette çok şiddetli olacağı vurgulanıyor.
Nur Suresi'nin bu ayet-i kerimeleri, Hz. Ayşe'ye atılan iftira
hakkında inzal olmuştur. Hicretin beşinci yılında (627) Pey­
gamber Efendimiz' in mustalik oğullarına karşı yaphğı seferde
Hz. Ayşe ona refakat etmiştir.
Allah Rasulü (s.a.s.) ile birlikte bu sefere kahlan Hz. Ayşe,
dönüş yolculuğunda, ordunun konakladığı bir yerde, tam ha­
reket edilmek üzereyken, devesi üzerinde taşınan ve "hevdec"
adı verilen kapalı, yuvarlak ve üstü kubbeli kafesinden def-i
hacet için çıkmış ve bu arada gerdanlığını kaybetmişti. Gece
karanlığında gerdanlığını ararken biraz oyalanmış ve bu arada
ordu hareket etmişti. Hz. Ayşe'nin dışarı çıkhğını görmeyen
taşıyıcılar, genç ve zayıf olan Hz. Ayşe'yi içinde zannederek
hevdecini (deve üzerine konan, üstü kapalı yuvarlak kafesin)
deveye yükleyip yola koyuldular. Geri döndüğünde ordunun
uzaklaştığını gören Hz. Ayşe, kendisini almaya gelen olur
umuduyla olduğu yerde beklerken uykuya daldı. Bu esnada
ordunun artçı larından olan Saffan bin Muattal Es-Sülemi is­
mindeki sahabi, Hz. Ayşe'yi görüp uyandırdı, devesini bin­
mesi için ona verdi, kendisi de yaya olarak kafileye yetiştiler.
Savaşa ganimet için katılan münafıklar bu olayı iftira vesilesi
yaparak yaymışlardır. Hz. Ayşe ile Safvan'ın yalnız geldikle­
rini gören münafıkların reisi Abdullah b. Übey, onlar hakkında
iftiraya başladı. Münafıkların reisi olan Abdullah bin Übey
(Übey oğlu Abdullah) bunu fırsat bilerek Hz. Ayşe (r.a.) anne­
mize iftira attılar. Hz. Ayşe'ye (r.a.) münafıkların öncülüğü ile
atılan bu iftiraya tarihte "ifk hadisesi" denmiştir. Bu iftiranın
ortaya atılmasından dolayı, Hz. Ayşe (r.a.) ve Efendimiz (s.a.v. )
ile birlikte bütün müminler derinden sarsılmışlardır119• Hz. Ay­
şe'nin, gecikmesi sebebiyle, kafilenin ardından yanında ashap-

270
Levent Şahverdi Arşivi
tan Safvan ile birlikte geldiğini görünce, bunu kötü sözlerle ve
çirkin bir şekilde yorumladılar. Buna alet olan bazı Müslüman­
lar da bu iftira olayına karışınca iftira ve dedikodu yayılmaya
başladı. Olayın gerçek mahiyetinden haberdar olmayan sevgili
Peygamberimiz ailesiyle ilgili dedikodulardan son derece ra­
hatsız oldu. Kendisine yapılan iftirayı duyan Hz. Ayşe Medi­
ne'ye gelince hastalandı. İftira, dedikodu etrafa yayılmışh.
Ateşi yükselerek yatağa düştü. Bu arada kendisini fazla ara­
mayan RasO.lullah'tan izin isteyerek babası Ebu Bekir' in evine
gitti. Hz. Peygamber'in izniyle babasının evine giden Hz.
Ayşe, üzüntüsünden günlerce babasının evinden de üzüntü­
sünden durmadan ağlıyordu.
İfk olayına çok üzülen Hz. Peygamberimiz Allah Rasulü
Muhammed Mustafa (s.a.v.), eşi Ayşe'nin böyle bir şey yapa­
cağına ihtimal vermeyen ve onun hakkında olumsuz düşün­
mediğini, düşünmek istemediğini hadis-i şerifte geçen
"elmemti" ifadesi bunu gösteriyor. Çünkü Arapçada
"elemme" fiili bir şeye yaklaşmayı ifade eder. "Ellememu" ise,
"bir günahı işlemeden ona yaklaşma" olarak tanımlanmış ve
küçük günahları ifade için de bu kelime kullarulmışhr. Nite­
kim Kur'an-ı Kerim' deki kullanımı da böyledir. Hz. Peygam­
berimizin Hz. Ayşe'nin böyle bir şey yapabileceğine fazla
ihtimal vermediğini göstermektedir.
Hz. Ayşe'ye ahlan iftira (ifk) olayında Allah Rasulü (s.a.s.)
ona şöyle hitap etmiştir: "Ey Aişe! Senin hakkında bana şöyle
şöyle şeyler ulaşh. Eğer bunlardan beri (temiz) isen Allah seni
temize çıkartacakbr. Eğer bir günaha bulaşbysan Allah' tan af
dile ve O'na tevbe et. Çünkü kul itirafta bulunur ve tevbe
ederse Allah onun tevbesini kabul eder."
Bu arada Rasülu llah (Allah'ın Elçisi) diğer hanımlarına ve
sahabeden en yakınlarına Ayşe'nin durumunun ne olabilece­
ğini sordu. Hepsi de Hz. Ayşe'nin temiz ve suçsuz olduğunu
söylediler; "Peygamberini fenalıklardan koruyan Cenab-ı Hak,
size böyle bir şeyi reva görmez, sabreylcyin" dediler.
Allah Resulü (s.a.v.) vahiy gecikince ailesinden ayrılma ko­
nusunda istişare etmek üzere Hz. Ali (r.a) ve Üsame b. Zeyd'i
çağırdı. Üsame b. Zeyd, Allah Resulü'ne (s.a.v. ) ailesinin suç­
suz olduğunu bildiğini söyledi. Şunları söyledi; "Ey Allah'ın
elçisi, o senin ailendir. Biz onun hakkında hayırdan başka bir
şey bilmiyoruz" . Hz. Peygamberimiz'in damadı Hz. Ali (Ali

271
Levent Şahverdi Arşivi
bin Ebi Talib) ise bu konuda: "Allah senin üzerine (bu işi, ev­
lenme ve boşanma işini) daraltmamıştır. Onun dışında kadın­
lar çoktur. Eğer cariyesine soracak olursan sana doğru haberi
verir." dedi. Allah Resulü (s.a.v. ) Berire'yi çağırıp; "Ey Berire,
Aişe' den seni şüphelendirecek bir şey gördün mü?" buyurdu.
Berire ona: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki,
genç bir kadın olmasından başka onu ayıplayabileceğim hiçbir
durumunu görmedim. Ailesinin hamuru başında uyur da bir
oğlak gel ip hamuru yer (haberi bile olmaz), dedi." Böylece
Peygamber Efendimiz (s.a.v. ) bu konu hakkında yakınları ile
istişarede bulunmuş ve hepsi de Hz. Ayşe'nin (r.a.) lehinde ko­
nuşmuştur.
Bir rivayete göre Hz. Ali (ra) şöyle cevap vermiştir: "Ya Re­
sulallah! Bir gün bize namaz kıldınyordunuz. Namaz içinde
iken, ayakkabılarınızı çıkarmıştınız. Size uyarak biz de çıkar­
mıştık. Namazı bitirince, ayakkabılarımızı çıkarmanın sebebini
bize sormuştunuz. Biz de size uymuş olmak için çıkardığımızı
söylemiştik. Bunun üzerine siz, 'Temiz olmadıkları için onları
çıkarmamı bana Cebrail emretti.' demiştiniz. Böyle, ayakkabı­
larınıza bulaşan bir pislik, size bildirildiği ve onları pislik bu­
laşığından dolayı çıkarmanız size emredildiği halde, ailenize,
namus kirletecek kötülüklerden bir şey bulaşsın da, onu çıkar­
manız için size emredilmesin, olur mu hiç?"
Nitekim, Hz. Ali'nin (r.a.) dediği gibi, vahiy gelerek olay
açıklığa kavuşturulmuştur. Bu olaydan bir ay veya kırk gün
sonra Hz. Ayşe'nin suçsuz olduğunu bildiren ayetler geldi. Bu
ayetlerde, yapılan dedikoduların tamamen asılsız ve iftira ol­
duğu bildirildi. Hz. Ayşe'nin namuslu, masun ve masum ol­
duğu haber verildi. Müminlerin bu olayı işittiklerinde bunun
kesinlikle iftira olduğunu söylemeleri gerektiğini bildirildi.
Müslümanların böyle suizan içinde bulunmalarının ve iftira
atanlarla birlikte hareket etmelerinin doğru olmadığı açıklandı.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), babası Hz. Ebubekir (r.a.) evine
giden eşi Hz. Ayşc'yi ziyarete gitmişti. Hz. Ayşe (r.a.), halen
babasının evinde gözü yaşlı gönlü buruk bir halde çoğu zaman
günlerini ağlayarak geçiriyordu. Resulullah'ın sesini işitince
ağlamayı keserek babasına bakıp cevap vermesini istedi. Hz.
Ebu Bekir ve Ayşe'nin annesi böyle söyleyenleri ve kızı hak­
kında dedi-kodu yapanlara ve iftira yapanları Allah' a havale

272
Levent Şahverdi Arşivi
ettiklerini, Müslümanların da bu yalanlara nasıl inanmış ol­
duklarına şaşırdıklarını söylediler.
Hz. Ayşe ise, "Allah'u Teala'ya yemin ederim ki kulağınıza
gelen sözlerin hepsi yalandır, iftiradır. Allah biliyor ki, benim
bir şeyden haberim yoktur. Yapmadığım bir şeye evet dedi­
ğimde kendime iftira etmiş olurum. Sabretmek iyidir. Onların
söylediği şey için Allah'u Teala' dan yardım bekliyorum. Yüce
Allah benim temiz olduğumu biliyor" dedi. Bu sırada Hz. Pey­
gamber' in (s.a.s.) yüzünde vahiy alametleri belirdi. Hz. Ebu
Bekir, Resulullah'ın başının alhna bir yastık koyup üzerine çar­
şaf örterek beklediler. Vahiy tamamlanınca Resulullah terlemiş
yüzünü örtünün altından kaldırarak: "Müjdeler olsun sana ey
Ayşe! Allah'u Teala seni temize çıkardı. Senin pak olduğuna
şahit oldu." dedi. Kur 'an'ı Kerim' deki Nur Suresinden, o an
nazil olunan (indirilen) 10 ayeti okudu. Allah'ın Elçisi, eşi
Ayşe'ye, masum olduğunu bildiren ayetlerin nazil olduğunu
büyük bir müjdeledi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) hemen kalkıp kızı Ayşe'yi (r.a.) başından
öptü, "Kalk, Allah Elçisi'ne tesekkür et." dedi. Kendisi için
ayet ineceğini aklından geçirmeyen Ayşe şaşkınlık içinde:
"Hayır kalkmam baba vallahi kalkmam. Allah'u Teala'dan
başkasına şükretmem. Çünkü Rabbim beni Ayet-i Kerime ile
methetti." dedi.
Böylece, yapılan dedikoduların etkisinde kaldığını düşün­
düğü ve bu yüzden kırgın olduğu anlaşılan Hz. Ayşe'nin Allah
Rasulü'ne verdiği cevap oldukça manidardır: "Aziz ve Celil
olan Allah' a hamd ediyorum sana değil." Hz. Peygamber, Hz.
Ayşe ile ilgili indirilmiş olan ayet-i kerimeyi Müslümanlara
açıklayarak tebliğ etti. Bu konuyla ilgili Allahü Teala'nın gön­
dermiş olduğu ayet-i kerimeleri okudu. İftiraya karışanlara
kazf cezası (iftira edenlere uygulanması istenen ceza) uygu­
lanmasını emretti12o.
Böylece Cenab-ı Hak vahiy ile Hz. Ayşe (r.a.) hakkında söy­
lenenlerin bir iftiradan ibaret olduğunu haber vererek, Allah
Elçisini (s.a.v. ) ve Müslümanları bu bela ve üzüntüden kur­
tardı. Müslümanlar arasında zuhur eden fitne ve fesadın bü­
yümesine fırsat vermedi.
1 iz. Peygamberimiz, münafıkların Hz. Pt!ygambt!rimizi ve
Müslümanları bozguna uğratmak, küçük düşürmek, dedi­
kodu ve iftira yoluyla toplumu fitne ve fesada bulaştırarak on­
ları bölmek, birliğini bozmak düşüncesiyle yapmış old ukları

273
Levent Şahverdi Arşivi
bu kötülüklere sabrederek Cenab-ı Allah' tan bir hüküm, bir
ayet indirilmesini sabırla ve tahammülle bekledi.
Müslümanlar arasında bile dedikoduların neredeyse ay­
yuka çıkmış olduğu bir zamanda bile eşi Ayşe hakkında yakın­
larının görüşlerini ve düşüncelerini sormuş olmakla birlikte,
bu dönemde eşine asla kötü muamelede bulunmamışhr.
Görül düğü üzere sevgili Peygamberimiz, Hz. Peygam­
ber 'in bu olaydaki tutumuyla, biz Müslümanlara örnek ol­
muştur. İnsanların şüphe ile veya suizanda bulunarak ya da
herhangi bir dedikoduya dayanarak, eşine veya kızına, ya da
herhangi bir yakınına karşı böylesi durumlarda peşin hüküm
vermenin, araştırıp sormadan kötü düşünmek ya da kötü
muamelede bulunmanın yanlış olduğunu göstermiştir.
Bugünün Müslümanlarının en çok Hz. Peygamberimizin
örnek davranışlarından en çok ihtiyaç duydukları örnek dav­
ranışlarından birisinin de bu "ifk" hadisesinden eşi Hz. Ayşe
hakkındaki olumlu düşünmesi ve ona karşı takındığı olumlu
tavır olduğunu unutmamaları gerekiyor. Biz Müslümanlar
olarak kendisinin ümmeti olduğumuzu ve onu örnek aldığı­
mızı söylediğimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v. ) hayab ile kendi
yaşantımızı ve davranışlarımızı behemehal karşılaştırmak
mecburiyetindeyiz. Kendimizi mutlaka sorgulamalıyız. He­
saba çekilmeden önce biz Müslümanlar, kendi kendimizi he­
saba çekmeliyiz ve nefislerimizi bugünden tezi yok tezkiye
etmeliyiz . . .
Hz. Peygamberimiz Muhammed'in (s.a.v.) eşi Hz. Ayşe Ha­
nım' a Mekke müşrikleri ve münafıkları iftira etmişlerdir. Hz.
Ayşe'ye yapılan bu iftira yüzünden İslam toplumu çok büyük
sarsıntı geçirmiştir. Müslümanlar, ne zamanki Yüce Allah bu
iftiranın müşrikler ve münafıklar tarafından Hz. Muhammed
(s.a.v. ) ve ashabını küçük düşürmek, Müslümanlar arasında
fitne ve fesat yaymak ve İslam dinin yayılmasını önlemek
maksadıyla yapılmış olduğunu açıkladı, Hz. Ayşe Hanım'ın
masum ve günahsız olduğunu beyan ederek ayet-i kerime ile
bildirdi. Bunun üzerine Müslümanlar da, Hz. Peygamberimiz
de, eşi Hz. Ayşe r.a da rahat bir nefes aldı ve huzura kavuştu­
lar.
İftira, toplumda dil ile yapılan sosyal bir cinayettir.
İftira dilin afetlerindendir.

274
Levent Şahverdi Arşivi
İftira, İslam dininde kesinlikle yasaklannuşhr, haramdır.
İftira etmek, insan öldürmekten daha kötüdür.
"Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret
ederek, gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir
yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette
işte böyle yan yanayız buyurrnuşhır."
"İnsanı helak eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir
ya RasUlüllah dediler. Bunun üzerine Allah'a şirk koşmak,
sihir, Allah'ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim
malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin ka­
dınlara iftirada bulunmak buyurdu."
Hz. Ali Kerremeallahü veche Efendimize sordular: "gök­
ten ağır, yeryüzünden geniş, denizden zengin, taştan kah, ateş­
ten sıcak, zemheriden soğuk ve zehirden acı olan nedir?" Hz.
Ali radıyallahü anh şöyle cevapladı: "Dürüst insana iftira
atmak gökten ağırdır. Hak yeryüzünden geniştir. Kanaatkarın
kalbi denizden zengindir. Münafığın kalbi taştan kahdır. Zalim
idareci ateşten sıcakhr. Namerde muhtaç olmak zemheriden
soğukhır. Sabretmek ise zehirden daha acıdır... "
Kelime olarak, "yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta
bulunmak gibi" anlamlara gelen iftira, dini anlamda "bir kim­
seye işlemediği bir suçu isnat etmek" dernektir. İslam huku­
kunda iftira yerine daha çok "ifk" ve "bühtan" kelimeleri, zina
iftirası için de "kazf" kelimesi kullanılır. Kur 'an-ı Kerim'de if­
tira ve aynı kökten gelen kelimeler altmışa yakın ayeti kerime­
lerde geçmektedir. Cenab-ı Hak tarafından Kur ' an-ı Kerim' de,
insanlar tarafından Allah' a ve peygamberlerine, meleklere ve
insanlara iftiralar edilmiş olduğunu beyan edilmektedir.
"Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez.
Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için
bağışlar ve mağfiret buyurur."
"Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, işlemedikleri bir
şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir
günah yüklenrnişlerdir121."
"Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir
günah ile iftira etmiş olur122."
"Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsu­
zun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah
yüklenmiş olur."1ı.1

275
Levent Şahverdi Arşivi
"Allah' a iftira ederek yalan uydurandan veya ayetlerini ya­
lanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalim­
ler kurtuluşa eremezler.'' 124
"Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hiçbir şey
vahyolunmadığı halde: "bana vahyedildi" diyen ve: "Allah'ın
indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim" diye iddiada bu­
lunandan daha zalim kim olabilir? Bütün bunları Allah' a iftira
ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır."125
"Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah' a hiçbir
şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri,
çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira
uydu rup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hu­
susunda sana Beyat ederlerse onların Beyatlarıru al ve onlar
için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan,
çok merhamet edendir1 26 .''
Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'a ortak koşan kimse yanlış bir
inanç uydurup büyük günah işlemiş olur127." Allah'a şerik
(ortak) koşmak, şüphesiz Allah' a yapılan bir iftiradır. Allah'ın
kullarına, yapmadıkları bir işi "yaph" veya "yapmışhr" diye­
rek ona herhangi bir suçu isnat ettirmek iftiradır. İftira ise, Al­
lah'a şirk koşmak kadar büyük bir günah olduğu Kur' an-ı
Kerim'de beyan edilmektedir. Kur'an-ı Kerimde: "Kim bir
hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üze­
rine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş
olur128.''
"Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse
onun doğruluğunu araşhrın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sa­
taşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz129.''
"Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu
ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve
artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar ta­
mamen günahkardırlar1311."
"Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu
ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve
artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar ta­
mamen günahkardırlar131."
"Ancak bundan sonra tövbe edip ıslan ulanlar (kendilerini
düzeltenler) müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıa ve mer­
hametlidir132 ."

276
Levent Şahverdi Arşivi
"Haberiniz olsun ki (Muhammed' in eşine) bu ağır i fki (ifti­
rayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz
için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. On­
lardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı
ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın bü­
yüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır133."
"İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin ka­
dınların, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da: "Bu apa­
çık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?134"
"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki,
bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, nezdinde, yalancıların
da kendileridir135."
"Siz o iftirayı dilinize dolamışhruz. Hakkında hiçbir bilgiye
sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz bir
şey sanıyordunuz. Halbuki bu, nezdinde büyük bir günah­
hr136.
"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize
yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez
miydi?137"
"Eğer geçekten inanmış insanlarsanız, Allah bir daha buna
benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor138."
"Ve Allah ayetlerini size açıklıyor. Allah, her şeyin iç yü­
zünü en iyi bilendir. O hükmünde hikmet sahibidir139."
"İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını ar­
zulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir
azap vardır. Siz bilmezsiniz. Her şeyi ve her şeyin en iyisini
bilen Allah'tır140."
"Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina
isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir.
Onlar için çok büyük bir azap vardır142 ."
"O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından do­
layı aleyhlerinde şahitlik edecektir142."
"O gün, Allah onlara gerçek cezalarını tamamıyla verecek
ve onlar Allah'ın gerçek ve sözünde sadık olduğunu anlaya­
caklardır143."
"Size şeytanların kimler üzerine inip durduğunu haber ve­
reyim mi? Her günahkar iftiracı, yalancı, sahtekar üzerine iner.
Bunlar (şeytanın iftira ve yalanına) kulak verirler. Çoğu ise ya­
lancıdır144."

277
Levent Şahverdi Arşivi
"Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla ezi­
yet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yük­
lenmişlerdir145."
İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek
de vardır ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mümini
incitmek de vardır ki, bu da, başkaca haramdır. İslam bilgin­
lerinden İmam-ı Rabbani: "Yalan söylemek ve iftira etmek ha­
ramdır, sakınmak lazımdır. Bu iki fenalık, her dinde de haram
idi. Cezaları çok ağırdır146. Bir Müslümana iftira etmek, hem
Allahın, hem de kulun hakkını ihlal etmektir. Fakat Allah
hakkı galiptir. Böyle olunca, kul, kendisine (zina suçuyla) iftira
edeni affetse dahi dünyada tatbik edilecek olan ceza muhak­
kak tatbik edilir147. Peygamber Efendimize, Mirac Gecesi bir
topluluk gösterildi. Her birinin elinde bakır tırnaklar vardı.
Yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Bunlar, kimlerdir?
diye sorunca, gıybet ve iftira edenlerdir, cevabı verildi." 148
"Hz. Peygamberimizin (s.a.v. ) hadislerinde (sözlerinde),
büyük günahlar arasında, kötülükten habersiz iffetli bir ka­
dına zina iftirasında bulunmak da sayılmıştır149."
"Müminleri kötü huy ve davranışlardan uzak tutma gayreti
içinde olan Hz. Peygamber (s.a.s. ) onları iftira konusunda da
uyarmış, iftiranın insanın ahiret hayatım iflasa götürecek olan
kul haklan arasında yer aldığını belirtmiştir150.'' "İslam' da if­
tira haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel haberler doğ­
ruymuş gibi kabul edilerek bunları araştırmadan inanmak da
yasaklanmıştır."
Nitekim bir hadisi şerifte bu günahlar şöyle sıralanmıştır:
"Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, insan öldürmek, yetim
malı yemek, faiz alıp vermek, savaş meydanından kaçmak,
masum ve kötülükten uzak iffetli bir kadına iftira atmaktır1 51 .''
Başka bir hadiste ise: "kıyamet gününde iftira ve yalanla
başkasına, suç isnat edenlere, itibarım rencide edenlere, malım
haksız yere yiyenlere büyük bir ceza vardır. Bunlar, dünyada
namaz kılmış, oruç tutmuş, zekat vermiş olsalar bile, söz ko­
nusu ibadetlerin sevabı kendileri, için yeterli olmayacaktır.
Tam tersine bu ibadetlerden elde ettikleri hayır ve sevap, mu­
hataplarına yaptıkları haksızlığın bedeli olarak kul hakkı şek­
linde verilecek ve kendileri, servetini kaybetmiş bir müflis gibi
boş ve çaresiz kalacaklardır152.''

278
Levent Şahverdi Arşivi
Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerinde "İftira eden
kimse zarara uğramışhr." 153 buyurulmuşhır.

Müslüman, Kendisine Arzulamadığını


Başkasına İsteyemez!
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a. v.) buyu­
ruyorlar ki; "La yü'minü ehadüküm hatta yuhibbü ma yü­
hıbbü li nefsihi" .
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorlar ki; "Sizden hiçbiriniz, kendisi için arzu ettiğini din
kardeşi için de arzulamadıkça (kemalen) iman etmiş olmaz."
"Hiçbiriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için isteme­
dikçe iman etmiş olamaz."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) buyu­
ruyorlar ki; "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbiri­
nizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorlar ki; "Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin
olduğu kimsedir."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorlar ki; "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zul­
metmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim, mümin
kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiya­
cını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu se­
beple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden
kurtarır. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da
Kıyamet günü onun kusurunu örter."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorlar ki; "El gıybetü eşedde mine'z-zena". "Gıybet etmek,
zinadan daha çirkindir." Deylemi'nin Muaz ibn. Cebel' den ri­
vayet ettiği "Gıybet zinanın kardeşidir" şeklindeki bu hadis,
diğer hadisi desteklemektedir.
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a. v.) buyu­
ruyorlar ki; "iyyaküm vez-zanne fe innez-zanne ekzebü'l ha­
diysi. "Zandan sakının. Çünkü zan sözün en yalanıdır."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorla r ki; "İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet
etmez."
"Ölenleriniz hayırla yad ediniz" İslam'ın emridir.

279
Levent Şahverdi Arşivi
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a. v.) buyu­
ruyorlar ki; "ölülerinizi hayırla yad ediniz".
Hazreti Peygamberimiz (s.a.v. ) buyuruyorlar ki; "Üzkürfı
mehasine mevtaküm ve küfffı an mesaviyhim" .
Hazreti Peygamberimiz buyuruyorlar ki; "Ölülerinizin iyi­
liklerini anın ve kötülüklerinden (kötülüklerini anlatmak­
tan) kaçının."
Hazreti Peygamberimiz buyuruyorlar ki; "Ölülere sövme­
yin. Çünkü onlar (sağken hayırdan ve şerden) gönderdikle­
rine kavuştular."
Hazreti Peygamberimiz buyuruyorlar ki; "Ölülerinizin
iyiliklerini zikredin, kötülüklerini zikretmeyin."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorlar ki; "Müslümana sövmek fısktır, onunla çarpışmak
da küfürdür."
Hazreti Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v. ) buyu­
ruyorlar ki; "Mü"min ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve
çirkin sözlü, ne de hayasızdır."

Mustafa Kemal Paşa, Dindar Bir Ailenin Çocuğudur


Mustafa Kemal ATATÜRK' ün ailesi dindardı. Atatürk, din­
dar bir ailenin evladı olarak dünyaya gelmiştir. Bu özellik hem
annesi Zübeyde Hanım hem de babası Ali Rıza Efendi ailesi
hakkında geçerlidir.
Mustafa Kemal'in dedesi Sofuzade Feyzullah Efendi'nin
ağabeyi, Mevlana Dergahı'nın dervişlerinden biridir. Mustafa
Kemal'e göre, annesinin dindarlığı Sofuzade Feyzullah
Efendi'nin mirasıdır. "Atatürk annesinin ilahilerle, mahalle
mektebine başlaması yolundaki ısrarının sebebini bu mirasa
bağlıyordu154."
Mustafa Kemal, ilk yazıldığı mahalle mektebinde (sıbyan
mektebi) ve rüştiye mektebinde dini eğitim aldığı gibi, askeri
okullarda da almıştır. Mustafa Kemal'in askeri okullarda oku­
duğu dönemde bu okullara kayıt ve kabul işlemi çok sıkı ko­
şulları içeriyordu. Öğrenciler, oluşhırulan özel komisyonlarda
fiziksel özellikleri, anne ve babaları, memleketleri, kötü şöhret
sahibi olup olmadıkları, daha önceki okullardaki uygunsuzluk­
ları, dinsel inançlara bağlılıkları araştırıldıktan sonra okula
kabul ediliyorlardı. Ahlaki durumunda zaaf görülen öğrenciler
derhal okuldan ihraç yahut başka okullara naklediliyorlardı.

280
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal, Harp Okulu' na kaydını yaptırdığında öğ­
renim süresi üç yıldı. Okula gelen öğrenciler birinci sınıfta pi­
yade ve süvari olarak iki sınıfa ayrılıyorlardı. Üç yıllık öğrenim
süresince birinci sınıfta 14, ikinci sınıfta 17, üçüncü sınıfta 1 7
ders olmak üzere bu süre müfredat programı içerisinde 48 ders
bulunuyordu. Mustafa Kemal'in okuduğu ve almış olduğu
derslerin başında birinci sınıftan itibaren din kuralları ve kai­
delerini, iman esaslan vb. gibi dini konuları anlatan din ders­
leri " Akaid-i Diniye" dersi geliyordu155•
Mustafa Kemal annesinin dindarlığına büyük saygı duy­
muş, ona hediye alacağı zamanlarda, seccade, tespih ya da ba­
şörtüsü gibi dinsel işlevi olan şeyleri tercih etmiştir. Örneğin,
Şam'da kurmaylık stajını yaparken sevgili annesine hediye
olarak Suriye yapımı dört tarafı gümüş sırmalarla işlemeli bir
başörtüsü almış ve arkadaşı Ali Fuat'la Selanik'e, annesine
göndermiştir156 .
Zübeyde Harum' ı tanıyanlar, Zübeyde Hanım'ın evinde iki
adet Kur ' an'ı Kerim bulunduğunu, bu Kur'an'lardan birinin
duvarda özel koruması içinde asılı, diğerinin ise evin başkö­
şesinde bir rahle içinde açık durduğunu belirtmektedirler. Zü­
beyde Hanım'ın son nefesini verinceye kadar her fırsatta sıkça
Kur'an okuduğu bilinmektedir.
Zübeyde Hanım, kendi ailesi içinde ve kocasının ailesi
içinde hacılar-hocalar bulunmasından gu rur duymaktadır.
Mustafa'nın da onların yolunu izlemesini, iyi bir din eğitimi
almasını, hatta iyi bir din adamı olmasını istemiştir. Bunun için
Mustafa Kemal, mutlaka mahalle mektebine gitmeli, dini
bütün Müslüman çocukları gibi, Kur' an ilkelerine uygun ye­
tişmelidir157.
Mustafa Kemal' in anne soyundan yakın akrabaları arasında
tekke şeyhleri de vardır. Hatta anlatılanlara bakılacak olursa,
Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım ve halası Emine
Hanım, Selanik'te sık sık tarikat toplantılarına katılıp, şeyh ve
derviş aileleriyle sıkı ilişkiler kurrnuşlardır158.
Zübeyde Hanım, mümine bir kadınd ır. İslam Dininin ge­
reklerini yerine getirmekte çok gayretli bir insandır. Hayatı bo­
yunca Müslümanlığın gerekleri ne ise onu yerine getirmeye
çalışmıştır. Ömrünün son günlerinde, öldükten sonra ruhuna
hatim okutulmasını vasiyet etmiştir.

281
Levent Şahverdi Arşivi
Kurtuluş Savaşı yıllarında annesinden bir süre uzak kalan
Mustafa Kemal, Ankara' dan Cemal Bey'i (Bolayır) sık sık İs­
tanbul' da Akaretler ' de oturan annesine göndererek hatırını
sordurmuş ve bu şekilde bir şeye ihtiyaa olup olmadığını öğ­
renmiştir.
Cemal Bey'in, Zübeyde Hanım'ı son ziyaretlerinden bi­
rinde arhk iyice hastalanmış olan Zübeyde Hanım ona vasi­
yetnamesini hazırlatmış ve Cemal Bey' den bir istekte
bulunmuştur: "Evladun, ben öldükten sonra ruhuma her sene
hatim okutmak üzere bir yere bir miktar para bırakmak iste­
rim. Bunu nereye verelim?" Cemal Bey biraz düşündükten
sonra: "Peki, size çok iyi bir müessese göstereceğim. Arzu
ederseniz sizinle oraya gidip görüşelim" demiş ve Zübeyde
Hanım' a yardıma olmuştur.
Ertesi gün Cemal Bey, o zaman Darüşşafaka Müdürü olan
Ali Karni Bey'i görerek Zübeyde Hanım'ın arzusunu ona ilet­
miştir. Ali Karni Bey "memnuniyet ile teberrularını (bağışla­
rını) kabul ederiz" demiş. "Mektep esas defterine kaydını
yaparak her sene arzusu veçhile hatim ettirip duasını yaparız"
diye de eklemiştir. Daha sonra, Cemal Bey ile Zübeyde Hanım
Dürüşşafaka'ya gitmişler. Müdür Ali Karni Bey bütün öğren­
cileri büyük salona toplamış ve kendilerine Paşa'nın annesini
tanıtmıştır. Bundan sonra ilahiler ve dualar okunmuş, Zü­
beyde Hanım bu güzel karşılanıştan çok memnun kalmıştır.
Zübeyde Hanım vasiyetnamesinde Darüşşafaka'ya (Şefkat
Yurdu) da bir miktar para bırakrruşhr. Daha sonra annesinin
vasiyetini öğrenen Mustafa Kemal, her ölüm yıldönümünde
annesine hatim okutup, hatim okuyan hafıza zarf içinde bir
miktar para vermeyi adet haline getirmiştir. Bu, bir oğlun an­
nesine duyduğu sevgi ve bağlılığın bir işaretidir159•
Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın kabir taşı Osmanlıca
harflerle yazılıdır ve İzmir müzesindedir.
Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım, Ata'nın ölüm yıl­
dönümünde her yıl, Kur 'an-ı Kerim'i hatmettiriyor ve Mev­
lid-i Şerif okutturuyordu.
Müslüman olan bir insan her şeyden önce İslam Dininin
"ölülerinizi hayırla yad ediniz" prensibini hiçbir zaman hah­
rından çıkarmaz ve yaşamı boyunca bu kurallara kesinlikle
uymak zorunda olduğunu bilir. Bazıları bilmiyorlar mı ki, bu
millet dinini, imanını daha iyi öğrensinler diye İslam aleminin

282
Levent Şahverdi Arşivi
ana kaynağı, başucu kitapları olan Kuran-ı Kerim (Tefsir ve
meali) ve Hadisi Şeriflerini (Sahihi Buhari) bizzat Atatürk' ün
kendisi tercüme ettirerek yayımlatmışhr.
Dini konuları kendi şahsi çıkarlarında istismar ederek kul­
lananlar, maalesef bu konuda mütedeyyin Müslümanları, Pey­
gamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) adını taşıyan Mustafa
Kemal Atatürk'e karşı kullanmaya çalışarak onları düşman et­
meye çalışmışlardır.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin Dedesi Mehmet Nuri
Efendi'dir. Mehmet Nuri Efendi'nin babası Hacı Ali Rıza
Efendi ise, Halveti tarikatı şeyhi Selanik'te Kocakasım Paşa
Mahallesi Camii imamıdır.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin babası olan Meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi ile onun babası Şeyh Hasan Efendi, Selanik
Mevlevihanesi'nin postnişinidir.
Bütün bu bilgilerin kaynağı Osmanlı arşivinde bulunan
Atatürk'ün anne ve babası tarafına ait nüfus kayıtları ve Te­
mettuat Defterlerindeki kayıtlardır.
Atatü rk, aynı ismi taşıdığı Hz. Peygamber'e son derece
bağlı ve saygılı bir insandı. Bu saygı ve bağlılığı ifade etmesi
açısından şu olayı nakletmemiz yerinde olacakhr: Bahlı bir şar­
kiyatçının Hz. Peygamber hakkında yazdığı bir kitap kendi­
sine sunulur. Ki tapta, Yüce Peygamberimizden "cezbeye
tu tulmuş sönük bir derviş" diye söz edilmektedir. Bunu oku­
yunca Atatürk öfkelenerek şöyle der: "Bu gibi cahil adamlar
O'nun yüksek şahsiyetini ve başardığı büyük işleri kavraya­
mazlar. O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde
bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir,
fakat sonsuza kadar O anılacaktır ve yaşayacakhr."
Mustafa Kemal Atatürk' ün 1935 yılında, Kamil Miras Hoca
Efendi'ye tarafından hazırlathğı "Sahih-i Buhari Muhtasarı
Tecrid-i Sarih Tercemesi" isimli 12 ciltlik hadis tercümesi, Pey­
gamber Efendimiz Hz. Muhammed' in (s.a.v.) sözlerinin daha
iyi anlaşılması ve gerçek kaynağından öğrenilmesi için hazır­
lattırılrnıştır.
Halk arasında Atatürk'ün Ku r'an Hafızı olarak bilinen
Hafız Yaşar Okur anılarında şunları anlahyor: "Ramazan ay­
larının Atatürk için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir
gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşkü'ne giremezdi. Kandil
geceleri de saz çaldırmazd ı. Sadece beni huzurlarına çağırır,

283
Levent Şahverdi Arşivi
Kur' an-ı Kerim' den bazı sureler okuturlardı. Ben okurken göz­
leri derin bir noktaya takılır, derin huşu ile dinlerlerdi. Ruhen
çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı."
Hafız Yaşar Okur, Atatürk' ün çocukluğundan itibaren gör­
düğü, öğrendiği ve kendi çevresinde yaşanan dini adetleri sür­
dürdüğünü, sevdiklerini kaybedince kabirleri başında Yasin-i
Şerif suresini okuttuğunu ve her yıl muntazaman Çanakkale
şehitleri için mevlit okutma geleneği başlattığını yazar.
Dolayısıyla, Hafız Yaşar'ın hahralannda Atatürk'ün zaman
zaman Hafız Yaşar'ı çağırıp ona Kur'an-ı Kerim okuttuğunu
ve zaman zaman da gözlerinin yaşardığını ve huşu içinde say­
gıyla dinlemiş olduğunu öğrenmekteyiz.
Atatürk, 1932 yılında Miraç Kandili'nde Ayasofya' da Miraç
Kandilini mevlit okutarak ihya ettiğini ve bu okunan mevlidi
de radyolarda (İstanbul' da) tüm Türkiye' de canlı olarak ya­
yımlatıp dinlettiğini biliyoruz. Ayrıca Türk milletinin de bu
mevlidi gözyaşlarıyla dinlemiş olduğunu da biliyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük dedelerinden Şeyh
Hasan ve meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi, Selanik Mevleviha­
nesi Postnişinidirler. Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk'ün
ailesi Mevlevi ve Halveti tarikatına mensup postnişin olmaları
sebebiyle, Atatürk' ün ailesinde hem babası Ali Rıza tarafından
hem de annesi Zübeyde Hanım ta rafının Mevlevi geleneğine
sahib bulunmaları, Mustafa Kemal' in manevi hayatında Mev­
lana Cela!eddin-i Rurru""nin önemli bir yeri olduğu anlaşılmak­
tadır. Yetişme döneminde Mevlevi ayini dinlemek ve sema
izlemek için Selanik'teki Mevlevi Tekkesi'ne yaptığı ziyaretleri
bunu destekler mahiyettedir.
Mesnevi ve Dlvan-ı Kebir tercümelerini okuyarak Mevlevilik
düşüncesinin derinliğini keşfeden Atatürk değişik vesilelerle
Mevlana' ya olan hayranlığını, Mevleviliğin Türk geleneklerine
ve din anlayışına olan etkisini dile getirmiştir. Atatürk'e göre
her şeyden önce "din bir vicdan meselesidir ve herkes vicda­
nının emrine uymakta serbesttir."
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e göre; "Din lüzumlu bir
müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Din
vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malze­
mesi iyi; fakat bina uzun asırlardır ihmale uğrarruş. Harçlar dö­
küldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu
hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler,
hurafeler gibi) binayı fazla hırpalarruş. Bugün bu binaya doku-

284
Levent Şahverdi Arşivi
nulamaz, tamir de edilmez. Ancak zamanla çatlaklar derinle­
şecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lü­
zumu hasıl olacaktır.
Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak
bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması
için, akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır.
Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır. Türk milleti daha
dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır
demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam,
buna da öyle inanıyorum. Şuu ra aykırı ilerlemeye mani hiçbir
şey ihtiva etmiyor . . . "
Mustafa Kemal ATATÜRK, dinsiz milletlerin varlıklarını
devam ettiremeyeceği düşüncesindedir. "Milletimiz din ve dil
gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet
milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamaz" sözleriyle
Türk milletinin kimliğinin oluşumu ve devamlılığı açısından
dinin önemine dikkat çekmiştir.
Mustafa Kemal, ayrıca dinin iyi öğrenilip öğretilmesi için
eğitim kurumlarına ihtiyaç olduğunu biliyordu. "Hepimiz eşi­
tiz ve dinimizin hükümlerini eşit düzeyde öğrenmeye mecbu­
ruz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere
muhtaçtır. Orası da mekteptir" şeklindeki sözleri, din eğitimi­
nin okullarda ve devlet tarafından verilmesinin gereğine dik­
kat çekmektedir.
Din alanında cehalet, hurafe ve yanlış anlayışların ortadan
kaldırılması ve din istismarının önlenebilmesi için eğitim son
derece önemlidir. Bu konuda yaptığı bir konuşmada, "Bizim
takip edeceğimiz maarif siyasetinin temeli evvela mevcut cehli
izale etmektir. Okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini,
dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, dini, ahlaki malumat ver­
mek ve dört işlemi öğretmek olmalıdır" diyerek eğitim politi­
kası içinde din eğitimine de yer verilmesi gerektiğine işaret
etmiştir. Atatürk, bütün alanlarda olduğu gibi din alanında da
ihtisas sahibi fertler yetiştirecek okullara ihtiyaç olduğunu be­
lirtmiştir.
Mustafa Kemal ATATÜRK, dinin kutsal saydığı değerlere
ve kavramlara olan saygısını her fırsatta ifade etmiştir. Mesela,
"Hz. Muhammed Allah'ın birinci w en büyük kuludur. Onun
izinde bugün milyonlarca kişi yürüyor. Benim adım, senin adın
silinir, fakat o sonsuza kadar ölümsüzdür" sözleriyle İslam
peygamberinin insanlık tarihindeki yerine işaret etmiştir.

285
Levent Şahverdi Arşivi
Gerek Milli Mücadele sırasında gerekse daha sonraki dö­
nemlerde dinin önemli bir ortak kimlik kaynağı olduğunu gör­
müş, toplumun Kurtuluş Savaşı'nda aktif olarak mücadeleye
katılmasııu teşvik için yaptığı konuşmalarda dini kavramları
sıkça kullanmış, Milli Mücadele'nin her safhasında din alim­
lerinin yakın desteğini almıştır.
Günümüz insaıunın en önemli problemi, bilmeden dindar­
lık ve bilmeden din karşıtlığıdır. Yanlış bilgileri düzeltmek,
doğru bilgiyi doğru kaynaktan alarak insanlara ulaştırmak en
başta gelen görevlerimizdendir. Yeteri kadar bilgi sahibi olma­
dığımız konulardan bi risi de Atatürk ve Cumhuriyet idaresi­
nin dine, din adamlarına bakışıdır.
Atatürk samimi bir Müslüman, şuurlu bir Türk milliyetçisi,
okuyan ve yorumlayan bir aydındır. Özellikle dini eserleri dik­
katle tetkik edebilen ve yanlışlarıru bulacak derecede Arapça
bilgisine ve dini malumata sahip birisidir160•
Atatürk çocukluğunda ve öğrencilik yıllarında iyi bir din
eğitimi almıştır. Onun hayatında dini bütün iki kadın, annesi
ve kız kardeşi etkili olmuşlardır161 .
Annesi Zübeyde Hanım Atatürk'ü "amin alayı" ile mahalle
mektebine göndermiştir. Atatürk daha sonra devam ettiği Se­
lanik Şemsi Efendi Mektebi, Mülkiye Rüştiyesi ve Manastır As­
keri İdadisi'nde ciddi din eğitimi almıştır. 1 62 Atatürk'ün
bugünkü anlamda Yaz Kur'an Kursu'na devam ettiği ve dini
bilgiler öğrenmesi için eve özel hoca getirtildiği de bilinmekte­
dir.163 Sonraki yıllarda ise kız kardeşi Makbule Hanım onun
dini yaşantısı üzerinde etkili olmuştur. Ramazan ve kandillerde
evde özel programlar düzenlenmiş, hatim ve mevl it okutul­
muştur.164
Milli Mücadele'nin kazanılmasında ve Türkiye Cumhuri­
yeti'nin kuruluş aşamasında Atatürk ve arkadaşlarına büyük
maddi ve manevi destek sağlayanlar arasında din adamları
önemli bir yer tutar. İstiklal Savaşımızın kazanılmasında en
büyük desteği din adamlarımız vermiştir.
Milli Mücadele döneminde, Gazi Mustafa Kemal ATA­
TÜRK'ün en büyük destekçileri din adamları olmuştur. Özel­
likle Milli Mücadele yıllarında her faaliyette, her kongrede, her
şehirde din adamlarının katkısıru görüyoruz. Sivas ve Erzurum
Kongrelerinin yanında, Balıkesir ' de yapılan Kuvay-ı Milliye

286
Levent Şahverdi Arşivi
Kongresine, Alaşehir' de, Nazilli' de ve Lüleburgaz' da yapılan
kongrelere katılanların çoğunu din adanılan oluşturmuştur.1 65
Müdafaa-i hukuk Cemiyetlerinin hemen tamamında yine
din adamlarını ön saflarda izliyoruz.166 Kazım Özalp' in dediği
gibi: "Uygun olmayan durum ve koşullar içinde, saygıdeğer din bil­
ginlerimiz öne geçmişler, sadece telkin ve aydınlatma ödevi ile yetin­
memişler, ulusal kuvvetlerin başında da çarpışmış/ardır. " 167 Atatürk
din adamlarından bahsederken: "Milletimizin içinde hakiki ve
ciddi ulema vardır. Milletimiz bu gibi ulemasıyla müftehirdir. "168
ifadesini kullanmışbr.
İstanbul hükümetinin tesiri ile Şeyhülislam Dürrizade Ab­
dullah Efendi tarafından verilen ve Kuvay-ı Milliyecileri hain
ilan eden fetvaya karşı, dönemin Ankara Müftüsü Rifat Bö­
rekçi ve 155 din adamı karşı fetva ile Milli Mücadeleye en
önemli desteği vermiş oldular.169 Atatürk' ün ilk Diyanet İşleri
Başkanı Rifat Börekçi ile de yakın bir dostluk ve samimiyeti
vardı. Börekçizade Rifat arkadaşları ile maddi anlamda da
Atatürk ve ekibine ciddi katkıda bulunmuşlar, bunun karşılı­
ğında Atatürk'ün sevgi ve ilgisine mazhar olmuşlardır. Rifat
Börekçi Diyanet İşleri Başkanı iken Atatürk her hafta yaverini
göndererek hatırını sordurmuş ve kendisine resmi otomobil
tahsis ettirmiştir.
Rıfat Börekçi Hoca kendisini karşılarken ayağa kalkan Ata­
türk' e "Paşam beni mahcup ediyorsunuz " deyince, Atatürk: "Din
adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır " diye
cevap verrniştir.170 Ankara Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'nin baş­
kanlığını da yürüten Börekçizade Rifat, Heyet-i Temsiliye'nin
Ankara'daki çalışmalarına her türlü maddi-manevi desteği
sağlamış, hatta hanımının ve kendisinin cenaze masraftan için
ayırdığı para ile Ankara ve ilçelerinden toplanan paraları Ata­
türk ve arkadaşlarına verrniştir.171
Milli Mücadele yıllarında Osmanlı geleneğini sürdüren
Atatürk, kanaat önderleriyle iyi ilişkiler kurmuştur. Ata­
türk'ün övgüyle bahsettiği müftüler ve din adanılan ülkenin
kurtulması için Milli Mücadele' de de kendilerine düşen gö­
revleri yerine getirmişlerdir.
Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerinden biri olan Albay
Hüsamettin Ertürk din adamlarının katkısını şu sözlerle dile
getirmiştir: "Mü tareke yıllarının isimsiz kahramanları içine başı
sarıklı din adamlarım, imam ve müezzinleri, kürsü vaizlerini, tekke

287
Levent Şahverdi Arşivi
mensuplarını, medrese hocalarını da dıihil etmek mecburiyetindeyiz.
Bunlar dini mefkureler sevkiyle Milli Mücadelenin muvaffakiyetine
can-ı gönülden çalışmışlar, kav/en ve fiilen bu uğurda ellerinden ge­
leni yapmışlardır. " 172
Atatürk'ün Trablusgarp savaşından beri tanıdığı Şeyh Se­
nusiyi173 getirterek Anadolu'nun çeşitli yerlerinde vaaz ve
irşad faaliyetinde görevlendirmesi, Sivas' ta İslam Birliği Kon­
gresi yaphrması, Ulu Cami' de hutbe okutması da üzerinde dü­
şünülmesi gereken bir olaydır.174
Birinci Dünya Savaşı' na Osmanlı saflarında kahlarak Libya
ve Cezayir'de Fransızlara karşı savaşmış olan Senusilerin
şeyhi olan Libyalı Ahmed Senusi, Vahideddin tahta çıkhğında
ona kılıç kuşatması için bir denizaltı ile gizlice İstanbul'a geti­
rilir. Mondros Mütarekesi'nin imzalanması sebebi ile ülkesine
dönmeyip Bursa'ya yerleşir. Bu sırada 56. Tümen Kumandanı
Bekir Sami Bey vası tası ile Milli Mücadeleye destek olma ar­
zusunu Mustafa Kemal'e iletir. Bu isteği olumlu bulan Mustafa
Kemal, Şeyh Sünusi ve arkadaşlarını Ankara' ya davet ederek
25 Kasım 1920'de TBMM' de bir konuşma yapmasını temin
eder. Sonraki dönemlerde onu "Gezici Vaiz" olarak önce doğu
ve güneydoğuda, sonra başka illerde görevlendirmiştir. Şeyh
Ahmed Sünusi ile Mutafa Kemal Paşa arasında çok yakın bir
dostluk vardı. Bunun başlangıcı, Mustafa Kemal ve subay ar­
kadaşlarının Trablusgarb'a gizlice geçerek bölgeyi İtalyanlara
karşı savunmuş ve buradaki kuvvetleri milli mukavemet teş­
kilatı haline getirmek için büyük çaba sarfetmiş yerel kuvvet­
leri işgalcilere karşı örgütlemişti. Bu kuvvetler İtalyanlara çok
büyük zayiatlar vermişler, düşmanın ilerlemesini durdurmuş­
lardı. Hatta Mustafa Kemal ve arkadaşlarının devlet tarafın­
dan geri çağrılmalarının ardından kendi vatanlarını
savunmaya milli mukavemetlerine devam etmişlerdir. Mus­
tafa Kemal, emperyalist işgalcilere karşı İslam milletlerinin
kendi bölgelerinde milli birliklerini sağlamaları ve düşmana
karşı mücadele vermeleri gerektiğini düşünüyordu. İslam
Dünyasının kendj bağımsızlıklarına ancak bu şekilde kavuşa­
bileceklerini, herkesin yaşadığı bölgede kendi memleketini sa­
vunmalarının şart olduğunu söylüyordu. Bunun için düşmana

karşı mukavemet edilmesinin şart ve gerekli olduğunu bölge


halklarının yerel idarecilerine söylüyordu . Trablusgarb'ta,
Irakta ve Suriye' de bulunduğu sıralarda bunun alt yapısının

288
Levent Şahverdi Arşivi
oluşturulmasına katkı sağladığını söylemek mümkündür. Me­
sela Trablusgarb' ta yerel kuvvetleri bizzat oraya giderek subay
arkadaşlarıyla milli mukavemetin oluşturulmasını bizzat sağ­
lamıştır.
Mustafa Kemal Paşa'nın Şeyh Ahmed Sünusi ile dostluğu
1900'lü yılların başına dayanıyor. Şeyh Ahmed Sünusi, Mus­
tafa Kemal Paşa'nın Trablusgarb' silah ve siper arkadaşıdır.
Şeyh Ahmed Sünusi, Milli mücadele yıllarında görmüş olduğu
rüyaları sık sık Atatürk' e anlatmış olması da onunla çok iyi bir
dost ve arkadaş olmaları sebebiyledir. Şeyh Ahmed Sünusi, rü­
yasında bir gün Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa
(s.a. v. ) efendimizi görür. Hz. Peygamberimiz, Şeyh Ahmed Sü­
nusi'nin elirıi sol eliyle tutup, sıkıyor. Şeyh Ahmed Sünusi, Hz.
Muhammed 'e "Ey Allah'ın elçisi neden sağ elinizi vermedi­
niz? Diye sorar. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v. ) bu soruya
"sağ elimi Anadolu' da Mustafa Kemal'e uzattım" diye cevap
verir.ı?s
Amasya müftüleri Abdurrahman Kami l Efendi ve Hacı
Tevfik Efendi de Atatürk'le yakın ilişkileri olan ve ondan sü­
rekli saygı gören insanlardır. Hacı Tevfik Efendi Atatürk'ü
Amasya'ya davet etmiş, müdafaa-i hukuk cemiyetinde aktif
rol üstlenmiş, topladığı milis kuvvetleri ile eşkıyanın isyanla­
rını bastırmıştır.
Abdurrahman Kamil Efendi de aynı minval üzere hizmete
devam etmiş, Mustafa Kemal Paşa'nın da hazır bulunduğu
Amasya Bayezid Camiinde 13 Haziran 1 919 tarihinde verdiği
vaazla milli mücadele heyecanını halka aşılamıştır. Atatürk her
Amasya'ya gelişinde Hoca Efendi'yi ziyaret etmiş, son geli­
şinde ise trenden iner inmez yirıe onu sormuş, torunu Nafiz
Yetkin' in koluna girerek getirdiği Abdurrahman Kamil Efendi
ile Gazi Mustafa Kemal arasında şöyle bir olay geçmiştir.
Atatürk trenin merdiveninden inerken Hoca Efendi'nin
köstekli saatini göstererek;
-Bu nedir? Bu cennetin anahtarı mı yoksa! Ver de cennete
girelim . . .
-Asıl cennetin anahtarı sende Paşam!
-Nasıl bende olur cennetin anahtarı?
-Sen ki cahil millete okuma yazma öğrettin, okumak için
kitap getirdin, bundan ala cennet anahtarı olur mu?176

289
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk, 24 Eylül 1924 tarihinde Amasya' da, şerefine veri­
len bir ziyafetin sonunda, sözü Milli Mücadele'ye getirerek
şöyle diyor: "Efendiler! Bundan beş sene evvel buraya geldi­
ğim zaman bu şehir halkı da, bütün millet gibi, hakiki vaziyeti
anlanuşlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta dur­
gun bir haldeydi. Ben burada birçok zevatla beraber, Kamil
Efendi Hazretleriyle de görüştüm. Bir cami-i şerifte hakikati
halka izah ettiler. Efendi Hazretleri halka dediler ki:
-Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklali hakikaten teh­
likeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak, icap ederse vata­
nın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Padişah
olsun, halife olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun, hiçbir şahıs
ve makamın mevcudiyetinin hikmeti kalmarnışhr. Tek kurtu­
luş çaresi, halkın doğrudan doğruya hakimiyeti ele alması ve
iradesini kullanmasıdır. İşte Efendi Hazretlerinin bu yol gös­
teren vaz ve nasihatinden sonra herkes çalışmaya başladı. Bu
münasebetle Müftü Kamil Efendi Hazretlerini takdirle yad
ediyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz, bu gibi ulema ile iftihar
eder" diyerek Amasya'da 1924 yılında yaptığı bu konuşma­
sında Abdurrahman Kamil hocadan övgü ile bahsetmiş, yap­
tığı vaaz ve nasihatlerin milli mücadelenin kazanılmasında
etkisini zikrederek "Bu münasebetle müftü Kamil Efendi Hazret­
lerini takdirle yad ediyorum. Genç cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile
iftihar eder" ifadelerini kullanmışhr. 177
Atatürk çeşitli konuşmalarında dinin insanları tekamüle er­
dirmeyi amaçladığını, Allah'ın bunun için çok sayıda peygam­
ber gönderdiğini, Hz. Muhammed' in son peygamber, Kur' an-ı
Kerim' in de mükemmel bir kitap olduğunu ifade etmiş ve Ba­
lıkesir Zağanos Paşa Camii'nde 7 Kasım 1923 tarihindeki hut­
besinde şöyle demiştir: "İnsanlara doğruluğun özünü vermiş
olan dinimiz son dindir. Kusursuz ve en mükemmel dindir.
Çünkü dinimiz akla, manbğa, gerçeklere bütünüyle uyar ve
uygun düşer" .
Atatürk'ün din konusundaki düşünceleri incelendiğinde
onun İslam dininin aydınlık özüne kuvvetle sahip çıktığı gö­
rülür. 29 Ekim 1923'te kendisiyle görüşen Fransız gazeteci
Maurice Pcrnot'a verdiği demeçte, "Türk milleti daha dindar
olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek isti­
yorum, dinime bizzat nasıl hakikate inanıyorsam buna da öyle
inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva

290
Levent Şahverdi Arşivi
etmiyor," diyerek batıl inançlardan arınmış bir dindarlığı,
doğru bilgilere dayalı bir inanç yapısını milletin ilerlemesi ve
bekası için ne kadar önemli gördüğünü, İslamiyet' in en son ve
mükemmel bir din olarak akıl ve mantıkla çelişmediği ve bu
yönüyle de bir din-bilim çatışmasına yol açmadığı düşünce­
sinde olduğunu ortaya koymuştur.
Dinin ana kaynaklarından öğrenilmesi gerektiğini düşünen
Atatürk, toplumun en doğru bilgilerin yer aldığı Kur' an tefsiri
ve hadis kitapları ile aydınlatılması yönünde bazı girişimlerde
bulunmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, 2 1 Şubat 1 925 tarihinde Meclis 'teki
bü tçe müzakereleri sırasında Kur 'an-ı Kerim 'in meal ve tefsirinin,
Hadis-i Şerif tercümelerinin devlet imkanlarıyla yaptırılması için ta­
limat vermiştir.
Bunun üzerine mealin Mehmet Akif Ersoy, tefsirin Elmalılı
Hamdi Yazır, hadis tercümelerinin de Kamil Miras tarafından yapıl­
ması kararlaştırılmıştır. Ancak, Mehmet Akif bilahare bu görevi bı­
rakarak aldığı avansı iade etmiş, hem meal hem de tefsir yazma işi
Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından yapılmıştır.
Elmalılı M. Hamdi Yazır 'ın hazırladığı 10 ciltlik tefsir 1 935 yı­
lında, Kamil Miras tarafından hazırlanan "Sahih-i Buhari Muhta­
sarı Tecrid-i Sarih Tercemes i " isimli 12 ciltlik hadis tercümesi de
1 928 yılında yayımlanmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Kur 'an-ı Kerim 'in Türkçe'ye çevrilmesi
gerekliliğini şöyle açıklıyordu: "Türk, Kur 'an 'ın arkasından koşuyor,
fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bil­
meden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler
olduğunu Türk anlasın. "
Bu yeniliklerin yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk, aynı maksatla
Cuma namazı hutbelerinin de Türkçeleşmesini sağlamıştır. Ona göre
hutbe demek, nıisa (insanlara) hitap etmek, yani söz söylemek demek­
tir. "Minberler halkın beyinleri, vicdanları için bir iyilik, doğruluk
ve bir aydınlanma kaynağı olmuştur. Böyle olabilmek için m inber­
lerderi yankılanacak olan sözlerin bilinmesi, anlaşılması, sanat ve
ilim gerçeklerine uygun olması gerekmektedir. Değerli hatiplerin si­
yasi ve toplumsal olayları ve medeni durumları ve gelişmeleri her
gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış
bilgiler verilmiş olur. Bundan dolayı, hutbeler tamamen Türkçe ve
çağın gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır" sözleri, onun bu dü­
şüncesini yansıtmaktadır.

291
Levent Şahverdi Arşivi
öncelikle Kur'an-ı Kerim'in tefsirinin hazırlanması için El­
malılı Muhammed Hamdi'ye talimat vermiştir. Mehmet Vehbi
Efendi'riin de Huldsatü 'l-beydn adlı eserini böyle bir teşvik so­
nunda yazdığı bilinmektedir. Belli başlı dini kaynakların Türk­
çe'ye çevrilmesi meselesi Atatürk'ün girişimleri sonucu
meclise taşınmış ve 21 Şubat 1 925 tarihli bütçe görüşmelerinde
mecliste dini neşriyat konusu ele alınarak meal ve tefsir faali­
yetlerinde harcanmak üzere Diyanet İşleri Riyaseti bütçesine
20.000 lira ödenek aktarılmasına karar verilmiştir. Bu arada
Tecrld-i Sarlh'in tercümesinin yapılması için Kamil Miras'ın,
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe meali için de Mehmet Akif'in
(Ersoy) görevlendirilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu teşebbüsler neticesinde Elmalılı Muhammed Hamdi'nin
Hak Dini Kur 'an Dili adlı eseriyle Kamil Miras'ın Sahlh-i Buhdrl
Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi Diyanet İşleri Ri­
yaseti tarafından neşredilmiştir. Atatürk, Kur'an'ın tercüme
edilmesine gerekçe olarak da şun lan söylemiştir: "Türk milleti
Kur'an'ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamı­
yor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor. Benim
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye terceme ettirmekteki maksadım
arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın diye" .
öte yandan Atatürk' ün emriyle camilerde Kur' an'ın Türkçe
meali de okunmuştur. Ancak meal namaz kılınırken değil, na­
mazdan önce veya sonra Kur'an' dan okunan kısımların ma­
nasının anlaşılması maksadıyla okunmuştur.
Hak Dini, Kur'an Dili tefsirinin müellifi Elmalılı Muham­
med Hamdi Yazır diyor ki:
" . . . Kur 'an-ı Kerim'i ilahi bir kitap olarak kabul edip, ilahi
bir hitabı kendisine hidayet yolu, bir kurtuluş reçetesi olarak
görmeyen ve kabul etmeyen, ilahi prensipleri tanımayan he­
sapta (kıyamet gününde) uyanır. Kur' an'ı anlamayan terceme­
sine dolanır.
Budan dolayı memleketimizde Kur' an-ı Kerim tercemesi
ismi altında neşredilen şöyle böyle bazı yayınlar görüldü. öy le
ki, bu tercemeler arasında Kur'an-ı Kerim' den değil de ya­
bancı dillere yapılmış tercemelerden terceme edilenler de bu­
lundu.
Gerçi bunu yapanların maksatlarının ne olduğunu Allah
bilir. Şu kadar varki dış görünüşe göre en büyük itici sebep,
hissedilen bir ihtiyacı (Kur'an-ı Kerim'i anlama ihtiyacı) ba-

292
Levent Şahverdi Arşivi
hane edinerek bazı kitapçıların ticaret sevdasına düşmüş ol­
maları görülüyor.
Bu da bilerek veya bilmeyerek En'am Suresi 1 37. Ayet-i Ke­
rimesinde beyan edildiği üzere: " . . . li yürdühüm ve li yelbi­
süu aleyhim diynehüm velev şae Allahü ma fealı1hü
fezerhüm ve ma yeften'.Jne."
Meali: "Hem kendilerini helak etmek, hem de dinlerini ka­
rışhnp içinden çıkılmaz bir hale sokmak için." Ayet-i Kerime­
sinin ifade ettiği vadiye girmek oluyordu.
Buna karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Diya­
net İşleri Başkanlığına bir vazife yüklenmişti.
Bunun üzerine bir teveccüh eseri olarak benden bir tefsir
ve terceme yazmam istendi. Ben, başlangıçta özür diledim.
Çünkü Kur' an-ı Kerim'in hiçbir dile gerçek anlamda ter­
ceme edilmesinin mümkün olmadığını bilmeyen kimselerden
değildim. Fakat durumun gösterdiği lüzumdan dolayı müm­
kün olduğu kadar bir tefsir yazmaya çalışmam ver bunun
özeti olarak bir meali arasına sıkışhrmam için ısrar edildi.
Bunu reddetmek bana yaraşmazdı. Bilakis Ali İmran Sure­
sindeki "LETÜBEYYÜ-NENNEHÜ LİN-NASİ" "ONU İN­
SANLARA AÇIKLAYACAKSINIZ! Ayet-i Kerime'sinin anlamı
gereğince bu bir vazife idi.
Al-i İmran Suresi 1 87. Ayet-i Kerime: "Ve iz ehazellahü mi­
saka'lleziyne üutü'lkitabe letübeyyü-nennehii lin-nasi ve la
tektümiinehii. Fenebezüiihüii verae zühiirihüm ve'şterav
bihi semenen kaliyla/n. Fe'bi'se ma yeşteriine."
Meali: Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
"Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyecek­
siniz." Diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve
onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaphkları bu alışveriş ne kadar
kötüdür."
Al-i İmran Suresi 188. Ayet-i Kerime: "La tahsebennelle­
ziyne yefrahiine bi ma ete'v ve yuhibbune en yuhmedüii bi
m alem yef'alüii fe la tahsebennehüm bi mefazetin mine'l
azabi. Ve lehüm azabün eliymün."
Meali: "O yaphklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de
övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! . Onların azaptan
kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap var­
dır."

293
Levent Şahverdi Arşivi
Al-i İmran Suresi 1 89. Ayet-i Kerime: "Ve lillahi mülkü's­
semavati ve'l erdı. Vallahii ala küllişeyin kadiyr."
Meali: "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye
kadirdir. Her şeye gücü yeten O' dur."
Kalemim kırılmış, mürekkebim tükenmiş iken Allah'ın
(c.c.. ) yardımına sığınarak, rahmete ve günahlarımın affına ve­
sile olmasını ümit ederek tafsire başladım.
Sonra mevhum tarzında bir meal yazmaya başladım. Yüce
Allah (c.c. ), kısa zamanda rızasına uygun olarak hayırlısı ile
sona erdirmeyi ve katında beğenilmeyi nasib eylesin! Amin."

Mustafa Kemal Atatürk'ün Annesi Zübeyde


Hanımefendinin Vasiyetnamesi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve annesi Zübeyde Hanım­
efendiye ait iki adet ayrı vasiyetname bulunuyor. Bunlardan
birisi Mustafa Kemal Atatürk' ün 5 Eylül 1938 tarihinde kendisi
tarafından yazılan 6 Eylül 1 938 tarihinde Beyoğlu (İstanbul) 6.
Noteri'ne teslim edilen vasiyetnamedir. Atatürk'ün bu vasi­
yeti, 10 Kasım 1938 tarihinde vefahnın ardından 28 Kasım 1938
pazartesi günü Ankara 3. Sulh Hakimliği tarafından açılmıştır.
Bir diğer vasiyetname Atatürk' ün annesi Zübeyde Harum'ın
Rumi 25 Kaunuisani 1338, Miladi 25 Şubat 1922 tarihli vasi­
yetnamesidir. Bu vasiyetnamelerin muhteviyatında özellikle
ailenin fertlerinin kimler olduğu hakkında verilen isimlerden
bilgi sahibi olunmaktadır.
"Bin Üçyüz Kırk sene-i Hicrisi Rebi'ülevvelinin Yirmiye­
dinci Pazarertesi gününe müsadif 1337 seney-i maliyesi Teşri­
nisaninin Yirmisekizinci günü Darüşşafaka' da Ankara Hükü­
meti Büyük Millet Meclisi Reisi ve Anadolu Kuvayı Milliye
Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin vali­
deleri Zübeyde ve Halaları Emine Hanımlarla Cemiyeti Ted­
risiye-i İslamiye Müdüri Cemil ve Darüşşafaka Müdüri Ali
Karni ve Hariciye Nezareti Selanik Şehbenderhanesi Memur­
larından Cemal Beyler hazır oldukları halde mümaileyha Zü­
beyde Hanımefendi her sene Ramazan-ı şerifte Kadir Gecesin­
de Darüşşafaka talebesi tarafından hatmi Kur'an-ı Şerif icra­
sıyla ecru mesrubatı olan Peygamberimiz Efendimiz Hazretle­
rinin (s.a.v. ) Mübarek ruhu saadetlerine saniyen Ehl-i Beyti
Risaletpenahi ve enbiyayı ı'zam ve çariyan Güzin ve evliyayı

294
Levent Şahverdi Arşivi
vasılıyn hazeratıyla bilcümle mümin ve müminan ve şühedayı
muvahhıdiyn ervah-ı Tayyibelerine ve ezcümle mümaileyha
Zübeyde Hanımefendinin pederleri Feyzullah Efendi ve va­
lideleri Ayşe Hanım ve zevci evvelileri Ali ve zevci muahhar­
lan Ragıb ve biraderleri Hüseyin Efendilerle teyzeleri Fatma,
büyük valideleri Emetullah, anneanneleri Emine, kayınvali­
deleri Ayşe, görümceleri Hatice, ve kerimeleri İsmet ve Na­
ciye, kerimey-i maneviyeleri Rabia Hanım'larla sağıyr
mahdumlan Ömer, ve Ahmet'in ruhlanna ithaf olunmak şar­
tıyla hasbeten lillah Yirmibin kuruş evrakı nakdiyeyi malından
bittefrik teberru ve melağı mezbur Cemiyeti Tedrisiyeyi İsla­
miye İdaresi marifetiyle usulü dairesinde tenmiye olunarak
hasıl olacak galesinden de talebeye bir def' a mevsim meyvele­
rinden biri tevzi edilmek hususatı kararlaştırılarak işbu vakfın
tevliyetini Oarüşşafaka'da her kim müdür bulunursa der'uhte
eylemesini beyan ve salifüzzikr Yirmibin kuruş evrakı nakdi­
yeyi Cemiyeti Tedrisiyei İslamiyenin bir kıt'a makbuzu muka­
bilinde tamamen ita eyledikleri ve el yevm Darüşşafaka Müdü­
ri bulunan Ali Karni Bey dahi şartı mezkur vechile tevliyeti
mezkureyi kabul eylemiş olmasıyla cereyanı hal Cemiyeti Ted­
risiyei İslamiye ve Darüşşafaka Vakıf defterlerine aynen tesbit
ve kayıt ve bilnza imza olunduğunu mübeyyin işbu ilmühaber
mümaileyha Zübeyde Hanımefendi Hazretlerine ita olundu.
Yirmiyedi Rebi'ülevvel 1430 ve Yirmisekiz Teşrin-i sani
1337
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Valideleri Zübeyde
(Mühür)
Darüşşafaka Müdüri Ali Karni (Mühür)
Şuhudu'lhal
Hariciye Nezareti Selanik Başşehbenderhanesi Memurla­
rından Cemal (İmza)
Cemiyeti Tedrisiyei İslamiye Müdüri Cemil (İmza)
Birinci sayfa arkasında: Defteri mahsusuna kaydolunarak
diğer senadta ve hüccetler meyanında kasada hıfzolunmak
üzere muhasebeye. 21 Kanunuevvel 1337.
Kayıt No:1 34
İşbu terceme aslına uygundur.
İsmail Sezginman / Av.N. Yüksel Ertuğrul 4 Ocak 1968"

295
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın 28 Ekim 1921' de Da­
rüşşafaka'ya yaptığı 20.000 kuruşluk bağışın (yardım) nasıl
kullanılacağıyla ilgili taleplerinden biri de, her sene Ramazan
Ayının Kadir Gecesi'nde Darüşşafaka öğrencileri tarafından
Kur ' an-ı Kerim hatmedilmesiyle sevaplarının bazı kişilerin
ruhlarına bağışlanmasıydı.
Vasiyetnameye göre bu kişilerin isimleri şöyle:
"Zübeyde Hanımefendinin pederleri Feyzullah Efendi ve
Zübeyde Hanımefendinin valideleri Ayşe Hanım ve Zübeyde
Hanımefendinin zevci evvelileri Ali (Ali Rıza Efendi) ve Zü­
beyde Hanımefendinin zevci muahharları Ragıb ve Zübeyde
Hanımefendinin biraderleri Hüseyin Efendiler ve Zübeyde
Hanımefendinin teyzeleri Fatma, ve Zübeyde Hanımefendinin
büyük valideleri Emetullah, ve Zübeyde Hanımefendinin an­
neanneleri Emine, ve Zübeyde Hanımefendinin kayınvalide­
leri Ayşe ve Zübeyde Hanımefendinin görümceleri Hatice, ve
Zübeyde Hanımefendinin kerimeleri İsmet ve Zübeyde Ha­
nımefendinin kerimeleri Naciye, ve Zübeyde Hanımefendinin
kerimey-i maneviyeleri ve Zübeyde Hanımefendinin sağıyr
mahdumları Ahmet' in Ruhlarına ithaf olunmak şartıyla."

Levent Şahverdi Arşivi


ıl.i • • - •,d1 . · , " L .:.r_.. v..,/ .l.lıtfF,
• ·· � v f,,.,_.. ,J.:) ; '-IJ •
, _,
. ,, /
.....

•" Al" , " ,..,.
.lr- ,, /�
• . •
. ... ..

.. . ... .
- .

..;..:� "- ,,; ,


,,, ...,,.,, , _
.,
· :'-' "
, ,, � ,, ,,
�:; ._;; ,.1... .ı;.;;;,;: )-:f-X "--: ., ; , •
C7 .

�, '.;, '._;, ,;-'!.;;


, .. · ·
- . �,

�;.,., ı;,;p .:.: .Af.,su .. ; ;. ;.:.; ...,, ,.. � � J ·; ..

_,,�·
fT .,,,, ,_.,
•.:·.1 ,• •J .I .,,.,
../ .1r/ �.r
,. j '• ..,.-
� "�� •
. .. ,,,
__, ı _,./.;, .J
�.1 :ıtJy.;ı ,.,...
."' ;
_ ;_ . /
-
.
• •

� w e-f,, J..J,.c,• ,;, ... _,., .v 4'.I."-' /: "- A/ ":"�·-"- - �- .,,,


I • . • .• •
.. •
.
.

,;,;./ : •, ,;...-/, '.,j · �_;,, ,;.,, �,.--� ,� ; ;.,. � �


..t;-..ıP ;,t;İ • /�y,· i. � J-',J. ' ��· �..:- ,. ":,, (' ..;;,.>\<.� "

,,. .; ,,. ",, ':' ,, (� .ı W, • , � � ·� .,, ı.: ; .,.,;,, ..... ' ' ' - \.. -'. .,;,
;;> , .. ,.,.""" .. !.v- " ;. .:.:,, � ,.)·� -4-.!P ,,;, -.,, J f,1-:ı.\
.

,. . ...
·. .
" ..
.. . .. .. ..

('� t).,ı',,, � · - · � -!/,� .t;;:,• <.;,-::-: ; -v.w � .J� ·-·


'. .JV .v.:r.· .J�;j • � ı: .. � .· ..j. � v;, :,, 1 , ; , <.!" ... .,;. ı ·: ı,
f)/,,/ ' � 1/1.J 'J A .; 0 ;.,; -ti ::. ; ; ; ", '"' ' "' ' o/1 ,0, <;°#

; ..;U,,,:.t;_,v.; ,.., � -IJ;;, :f/ • � ·, ..;.,u -(h ' �J


_ ,.,:,• ,..,;., ..t- v.,,.( #;;._., µ; .);, • ..-: .; · ;._,.,, , <:-'/• .-
• .
,._;, *"" t . . •

t/,J !J .V• �,,, ,. ; ..,.,,,.. ',..4'


..
. j .;./.,
,
... �....v
., .
.. . ,,..j ., .> . ,.;,,;
t;; ! "(/-) .� <"" ,.:, .. � ,.; q ..,:..-,,.; ../,., .� ,..,, ,,, . _.;
. . .

��
,

C1 � : ı, J: ; ..:,,vJ_, ,;-. �-�". / :J J. V,.U �� • ,,ı

' ..t v_,.,, -..,;;..,, /


. .
.... ...,.,,, ,.. . ,�, ,,
'
""'
i·· �
.,.;. ;#,.,1 �_,' "'·

"
..,.�
� .
"
�, . . . . . .

�·, :.fi'� · cV ' t,v v.�,�.....v -"�- ·�.,., � .

. �,-!,, �,,; �.. ,/,:., ,,,_:.. .;.,;� q� - �/,;. �,.,,.c;:.-: •,


�.;:j �_, �� �/ ,.,,,.., · ;...-,,; ../ J.- ..., � -ı ·-' ' ·J,i
��,.., . � ·�
,,

� w � --t.. (-> � ·� w: 0 .·, _,;,


ı...'-�>. · .J l ...\. . 1 ,J . � ' � .:�
1 ; ,,. • • , • • .

_,__ J. . ("'� '


...,,,.-�.. 'jl.. , , '/'U"Ç"c.ı.J \ , ,.

�.l�fA#ı- .;_ •..P".,a..e, f:..,.:d./!. !.


• •
-:,., ,,,'..... ·�; -=-- ··

;:�
. .

nım Efıendin i n Darüş


şa·
· · k• ·· An nesı. z u. . b,,,ıd
Gazi M u sta'
._, e Ha
Rel>i' ülevv el Tıarı"h l ı."
. .2
. ·H ıcrı
sı- 7
Vası yetn ame
ma l A tatu r u n

faka'yn yap tıgı Bagış Belgesi -


�a · Ke 1340

297
Levent Şahverdi Arşivi
Atatiirk'iin Ailesi <Anncıl Zübcvdc Hanım Tmrafı Sovul O.T•ribi O.Tar-ihi Yaı
Sclanik Mcvkvihancsi Postnişini Şeyh Hasan Efendi (Hacı Sofu I Molla Hasan) 1 590?- 1690
lMcvlcvi Scvhi) Atatüık 'iln Dcdaımın Dcdc5inin Dedesi
1-Sclıuıik Mevlevihnn"i Postnişini Şeyh 1-Jasan Efendi. (llıtcı Sofu I Molla 1 800'/
l IBWl) o6lu Ali Aıla I 1 800·7l Balat Me 1eidi imamı
2- Sclanilr.: MevlevihanC'!İ P0&tni$illi Şeyh Hasan Efendi (i l ac ı Sofu I Molla 1 690? 1 7901
Haıııın \ oaıu Mcııavıhtan " ...."'
.. Ahmet Efendi
Sclıı.ni k Mcvlcviharn:ııi Putı:lnişini Şeyh Hasan Elendi (Hacı Sofu I Molla Ha.san)
oğlu A l i Aga 'nm 1 - Mustafa Ağa., 2- Hacı HaııanAğ", 3- Mchmel Aja adında
-0euldan bulunuvor.
1 -Selanik Mcvkvihııncsi Poı:tnişini Şeyh HaS3n Efendi (H:ıcı Sofu I Molla 1 832
!la�n) oAlu Ali A4a'nııı ogtu Mustafa AAa I R.32 yılı dı.>Aumlu olup, i lacı
Ab<lullah'm kııı Oo.lsUm Oudu ile evtidır.
1 · ! -Mustafa Ağa o{ı:lu Emine Molla (Ali ile evlidir. Emine Hıwınt ' m bu
cvliliktc:n oO:lu Kerim Aı1:a'dlfl
1 -2-Mustı&ftı Ağa K11.1 Ndi� Molla (Yw.uf ile ev l idı r ve Nı.:fı..� llanını'ın bu
c.vlililctcn Ahmet Erendi adında blf o�\u varl
1 -3-Mustafa AA• otlu A l i ( A lut) AA• Alut A�a'nın ilk eşi Ayşe lJudu
Honım 'dır lkincı Esi Eıninc Mola Hanım 'dır.
1 -3..J.UmmU Grılsüm Mo lla lYüıbası l111Q--'n Ah ile evlit
1-

1-3-4-Ayşe Dud u (Mustafa .t!ıenw ııc ev l id ir . Ay�. Uban Molla adında


coculı:lıın var)
1-3-5-Zc.hra Molla (Mudenis Yusuf He ndi ile evlidir. Du evlilikttn bq çoctıAu
bulunuvor)
1 -3-5- 1 -AzİLe
1 -3-5-2-SıUeymıın Sım (Sclanik/ 1 8 1 4- 1 4. 1 2 . 1 925/Anklll'D) T. C. tik NafJA
Bakanıdır. Atattırlr.:'Un kuzenidir.
2- Selanik Mcvl cviha.naıi Postnişini Şeyh Ha.san F..fendi (Hacı Sofu I Molla
Hasan) ot.Ju Ali Ağa oğlu Seyyid Hacı Hasan Ağa (l 778-1843)+(H. Esad Ku.ı
Ha..fiW ?- J 86 1 �ıı.ticc Hn. 2. fuıil.
2-1 -llaeı Ali lld ( l 8 1 3-?l. IHI J
2-2-lbrahiın Bc0. ( 1 820-?l. 1820
2-3-Ahmcd Bd: < 1 829-?l. 1 829
2-4-SUl�man lJN C l 834-TI 1 834
2-S-Abdurrahman l?-?
2-6-Salih 1 837-? 1 837
2-7-Fatıınıı.tıı.ı - Uhrıı. i l an ım.
J-Selwıik M cv le vih anni Poı;tnişini Şeyh l lasım Efendi (i l acı Sofu I Molla
Huan) natu A l i Ab ollu Mehmet A§.a (Nalı:: ı bü'I F,c...A INııkıbO'I F.sraf
1 755?- 1 798
3 - 1 -Ali A a Abdullah o�l u) H.Mchmct o lu Scvvid Hacı Abdullah Hıuni 1 777 1843
3 · 1 · 1 -1-Mchmet Said 1 799
3 - 1 - 1 -2-Mustafa ismet
3 - 1 - 1 -3-Numan 1 820
3 - 1 - 1 -4-Ah 1831
3-1 - 1 -5-Sülcvnwı 1 832
3 - 1 -2-f.'evtullah 1813
3 - 1 -3-Ali Rıza 1819 1 8 3()
3-2-Ali Ağa (Abdullah oglu) Hacı Mehmet oğlu fbrahim Yorgani+(F.mcrullah
Hanım i le evli)
3·2· 1 -Feyzullah Aga ( ! .Eşi f"alihan Hanun.2.Eşi ?, 3 .�i Halil Aga kızı Ayşe 1813
Hanım)
3-2- 1 - J -fMr7ııl lah AAa oilu Hasan Aıb. 1 83 7
l-2- 1 - 1 - 1 - Ha.unAWJ btı Hatice $Umcr (Selanik/IR98J99..2002/Rurııa)
Hatıce Sllmer'w Hasan ve Hllııcyin S.V11f 11dında Çocuklıın bulunuyor. Hasan SıvıJ'ın
M)u K.Anıil Ali Sav..,.'nı Mehmet Ali SIVır.• ve Ali Can Sıvı ldıvll iki Mlu bı.ılurıuvnr


3-2- 1 - 1 -2- Jlasan Aoa naıu Abdurrahman
3-2- 1 - 1 - 3 - H�an Aıh kw MUnürc

.
AOa
Zübcvdc Hanım 1 859
1 874
1 5 . 0 1 . 1 92 3
1 8 83
64
9
. 1 875 1883 8
3 2 1 3 3 F atma mıet Hanım 1 R7 1 1 8 75 4
3-2-1 -3-4-0AZI MUSTAFA KEMAi. ATATÜRK I R77n8 1 1 . 1 0 . 1 938 61
'.l-2-1 -3-5-Makbı..dc l lanım rılnusan /Acadan) 1 88 5 I R.0 1 . 1 956 71
3-2- 1 -3-6-Nıcivc Ha11 tm 1 3 . 04. 1 886 1 90 1 1 5?

298
Levent Şahverdi Arşivi
ATATÜRK'ÜN BABA TARAFI SOYU

(Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre)

B-Molla Hasan (Hacı Sofu / Şeyh Hasan


(1590?-1690?) Oğlu Meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet
Efendi (1690-1791?)
Hao Sofu oğlu Ahmet, Selanik Mevlevihanesi postnişini ve
meşayıhtan Hacı Ahmet Efendi olarak bilinen zattır. Selanik
Mevlevihanesi postnişinleri, "Mevlevizadeler" adıyla bilinen
Selanik'in nüfuzlu ailelerinden ve eşrafından olan bu sülale
yanı zamanda "Şeyhzadeler" olarak da biliniyor.
Hacı Sofu / Molla Hasan'nın (Selanik Mevlevihanesi Post­
nişini Şeyh Hasan Efendi) oğlu Meşayıhtan Şeyh Hao Ahmet
Efendinin 1-Es-Seyyid Mehmet Sadık Efendi (1795-?), 2-Şeyh
Yakup Efendi (Mevlevi şeyhi, 1 274'te postnişin), 3-Şeyh Meh­
met Ali Efendi (Mevlevi şeyhi), 4-Şeyh İbrahim Ethem Efendi
( 1 788-1 853 / Mevlevi şeyhi), 5-Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi
(1797 / 1800-? / halveti şeyhi) olmak üzere beş çocuğu bulunu­
yor. Şeyh İbrahim Ethem Efendi, Şeyh Mehmet Ali Efendi,
Şeyh Yakup Efendi ve Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi adıyla beş
oğlu bulunuyor.

Molla Hasan (Hacı Sofu / Şeyh Hasan'ın


Oğlu Ahmet'in (Sofuzade) oğlu Es-Seyyid
Mehmet Sadık (1795-?) ve Çocuktan
Hacı Sofu'nun yani Molla Hasan namı diğer Şeyh Hasan'ın
oğlu Ahmet' in (Sofuzade) oğlu Es-Seyyid Mehmet Sadık aile­
sinin devam ettiği kol.
Selanik Hayreddincik Mahallesi Nüfus Defterinde178 Sofu­
zade Mehmet Sadık Efendi'nin nüfus kayıtları yer alıyor.
"Uzunboylu karasakallı, imam, Sofuzade Es-Seyyid Mehmed
Sadık Efendi, yaşı 43" (1 796 doğumlu-?) şeklinde bilgi verili­
yor.

299

Levent Şahverdi Arşivi


Bu kayıtta Seyyit Mehmet Sadık'ın babasının adı belirtilmi­
yor. Kendisinden "Sofuzade Mehmet Sadık Efendi" şeklinde
bahsediliyor. 1 840 yılına ait Nüfus Defteri kayıtlarında17<1 ise,
"Ahmet oğlu Mehmed Sadık Efendi" şeklinde kaydedilerek
babasının adının "Ahmet" olduğu belirtilmiştir. 1 839 tarihli
Nüfus Defterinde "Sofuzade Mehmet Sadık"ın "sofuzade"
olarak bahsedilmesi, dedesinin (babasının babası) "Hacı Sofu"
olarak bilindiğini veya anılmış olduğunu gösteriyor.
Nüfus Defterinde verilen bu bilgilere göre, burada söz ko­
nusu olan şahıslardan "Hacı Sofu", Sofuzade Ahmed' in baba­
sıdır. Mevcut şecerede "Molla Hasan" olarak adı geçen ve
arşiv kayıtlarında Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh
Hasan Efendi olarak zikredilen zathr.
Bu bilgiler ışığında, Sofuzade Seyyid Mehmed Efendi'nin
babasının adı "Ahmet" (Sofuzade olan) olup, kayıtlarda "So­
fuzade" olarak geçmektedir. Dolayısıyla Sofuzade Mehmet
Sadık Efendi'nin "Sofuzadeler" ailesinden olduğu anlaşıyor.
Nüfus Defterlerindeki kayıtlara göre silsile şöyledir; Hacı
Sofu (Molla Hasan) namı diğer şeyh Hasan, Şeyh hasan Efen­
di'nin oğlu meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi (Sofuzade),
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Es-Seyyid Mehmet Sadık Efendi
(1795 doğumlu, Hayreddincik Mahallesi İmamı), Mehmet Sa­
dık'ın oğulları Hasan (1825 doğumlu) ve Hüseyin (1827 do­
ğumlu).

Molla Hasan Namı Diğer Şeyh Hasan'ın


Oğlu Ahmet'in (Sofuzade) Oğlu Es-Seyyid
Mehmet Sadık ve Çocukları
Sofuzade Es-Seyyid Mehmed Sadık Efendi
(Hayreddincik Mah.)
Hayreddincik Mahallesi
Nüfus Defterinde Sofuzade Sey­
yid Mehmed Efendi'ye ait kayıt­
lar yer alıyor. Sofuzade Seyyid
Mehmed Efendi'ye ait kayıt

Selanik Vilayeti Gelemeriye Nahiyesi


Kapucular Karyesi Temettuat Defteri
Kayıtları (MLVRDTMTd 1 1 6 1 1 1261 Z
29)-Çiftliki mezkur mutasarrıfı Ali oğlu
Molla Hasan

300
Levent Şahverdi Arşivi
şöyle: Hane 1 -İmam mahalleyi mezbur Sofuzade Seyyid Meh­
med Efendi karasakallı, yaşı 39 (1795 Doğumlu), Oğlu Hasan,
yaşı 9 (1825 doğumlu), Diğeri Hüseyin, yaşı 7 (1827 doğumlu).
Hayreddincik Mahallesi Nüfus Defteri (NFSd 4966-H.1255
Za 29-M. 1 839-s.22-Hane 1 -3)-Uzunboylu karasakallı, İmam,
Sofuzade Es-Seyyid Mehmet Sadık Efendi. Sini 43. Oğlu, uzun­
boylu karabıyıklı Seyyid Hasan Efendi, sini 14. Diğer oğlu Sey­
yid Hüseyin, sinni 1 1 .
Günümüz ifadesiyle:
· ·· -#k� .... ..
·- "Uzunboylu karasakallı,
imam, Sofuzade Es-Sey­
yid Mehmed Sadık
Efendi, 43 yaşında ( 1 796
doğumlu-?). Oğlu, uzun­
boylu karabıyıklı Es-Sey­
yid Hasan Efendi, yaşı 14
(1815 doğumlu). Diğer
oğlu Es-Seyyid Hüseyin
Efendi, 11 yaşında (1 828
Hay reddincik Mahallesi Nüfus Defteri
(NFSd 4966-H. 1 255 Za 29-M. 1 839-s.22- doğumlu-?).
Hane 1 - 3) - Sofuzdde Es-Seyyid Mehmet Aynı kişiye ait nüfus
Sadık Efendi ve ogulları Seyy id Hasan ve bilgilerine 1 840 yılına ait
Seyyid Hüseyin nüfus kayıtlarında da
rastlıyoruz.
Hayreddincik Mahallesi Nüfus Defterinde (NFSd 4970-
H.1 256 Z 29-M. 1840); Ahmed oğlu Mehmed Sadık Efendi (Ma­
hallenin İmamı olup, 38 yaşında 1802 doğumlu-?), Oğlu
Seyyid Hasan, 22 yaşında (1818 doğumlu-?), diğer oğlu Hüse­
yin, 7 yaşınd a (1 833 doğumludur-?). Mehmed Sadık Efen­
di'nin oğlu Hasan (1818-?) Selanik Maliyesi kaleminden bila
maaş tahsili ketebesinden malül olduğu kaydediliyor.
Mehmed Sadık Efendi'nin oğlu Hüseyin'in (1833-?) ise hiz­
metkarlık ettiği belirtilmektedir. Nüfus Defterlerinde Sofuzade
Seyyid Mehmed Efendi'nin (Sofuzade Mehmed Sadık Efendi,
1 795-?) babasının adı Ahmed olarak belirtilmektedir.
Hayreddincik Mahallesi Temettuat Defteri kayıtlarında da
Mehmed Sadık Efendi'nin kayıtlarına rastlanmaktadır. Meh­
med Sadık Ağa kerimesi (kızı) Aliye Hanım.

301
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik merkez
Hayreddincik Mahal­
lesi Temettuat Defte­
rinde Es-Seyyid
Mehmed Beğ ibni
� Hasan Bey. Hasan
�İJ>I Bey'in oğlu Es-Seyyid
��ı..
tr . Mehmed Bey Müder-
/
risini kiramdan olup
NFSd 4970 - 13 - 82-Hayreddincik Mahallesi
çiftlik idaresiyle uğra­
imamı Ahmed oglu Sofuzdde Es-Seyyid Hacı
Mehmed Sadık Efendi (38) ve Seyyid Hasan (22)
şıyor.
ve Hüseyin (13) Hasan Bey'in Eşi
Şerife Ayşe Hanım
(Müderrisini kiramdan Es-Seyyid Mehmed Beğ'in annesi).
Hane 2-Sofuzade Mehmed Sadık Efendi, Hayreddincik Ma­
hallesi'nin, ha-berat ile mahallenin imamlığını yapıyor. Os­
manlı arşivinde bulunan Hicri 1250 / Miladi 1834 tarihli bir
deftere göre Selanik Vilayeti merkez mahallelerinden Hayred­
dincik Mahallesi'nin imamı olduğu belirtiliyor.
H. 1250 L 22 / 1 Şubat
1835 tarihli defterde yer
alan kayıtlar şöyle: "Hacı
Sofu oğlu Mahalley-i Hay­
reddincik, Mehmed Sadık
Efendi ibni Sofu Efendi,
aksakallı, sinni 39." Günü­
müz ifadesiyle: "Hacı Sofu
Efendi oğlu Mehmet Sa­
dık, azsakallı, yaşı 39"
(1808 doğumlu) Hayred­
dincik Mahallesi'nin ima-
mı.
Temettuat Defterine
göre senelik vergisi 400
akçedir. Hane 3-Mehmed
Sadık Efendinin oğlu Ha­
Selanik Merkez Hayreddincik Mahalles i san, Selanik Maliyesi kale­
(MLVRDTMTd - 1 1 487 - 34-1260) - 34- minden bila maaş tahsili
s.1 00-Sofuzıide Mehmed Sadık Efendi ile il­ ketebesinden malül ol­
gili Temettuat Defteri kayıtları. Yıl 1 845
duğu.

302
Levent Şahverdi Arşivi
Hane 4-diğer oğlu Hüseyin hizmetkarlık ettiği belirtilmek­
tedir. Bir senede 150 akçelik vergisi var.
Hacı Sofu / Molla Hasan / Şeyh Hasan (1590?-1690?)
l.. Ahmed (Hacı Sofuzade)(1690?-1 790?)
Seyyid Mehmed Sadık Ef., yaşı 39 (1795-?)
Seyyid Hasan yaşı 9 (1825 doğumlu-?)
Seyyid Hüseyin, yaşı 7 (1827 doğumlu-?)
Aliye Hn (Müderris, Hasan oğlu Mehmet Bey)

ATATÜRK'ün Babası Ali Rıza Efendi


(1841-23 Mayıs 1886)
Osmanlı arşivinde Atatü rk'ün hem annesi (Zübeyde
Harum) tarafı ailesi hem de babası (Ali Rıza Efendi) tarafı ailesi
ile ilgili olarak yapmış olduğumuz araşhrmalarırnızda, Mus­
tafa Kemal' in babası tarafı soyunun bilindiğinin aksine en az
yedi nesil Selanikli oldukları anlaşılmıştır. Çünkü Selanik şeh­
rine ait XVI. yüzyıl Tapu Tahrir Defterleri, XVIl-XIX. yüzyıla
ait Nüfus Defterleri ve Temettuat Defterleri gibi birinci el kay­
naklardaki kayıtlar bunu göstermektedir.
Dolayısıyla Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin ailesi ta­
rafırun 7 nesil Selanikli olduğunu kesin ve net olarak söyleye­
biliriz. Zaten Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın
vermiş olduğu bilgiler de bu yöndedir.
Zübeyde Harum ile Ali Rıza Efendi'nin ailelerine ait kayıt­
lar XVI. yüzyılın son çeyreğine kadar götürülebilmektedir.
Atatürk' ün ailesiyle ilgili olarak Osmanlı arşivinde belgelere
dayalı olarak tespit ettiğimiz en eski kayıt Mustafa Kemal Ata­
türk' ün dedesinin (Hacı Hafız Ahmet Efendi) dedesinin (Şeyh
Ali Rıza Efendi) dedesine (Şeyh Hasan Efendi) ait kayıtlar 1590
yılına aittir.
Atatürk'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin dedesi
Halveti şeyhi El Hacı Şeyh Ali Rıza Efendi'nin dedesi Selanik
Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hacı Hasan Efendi 1590 yı­
l ı n da, Selanik Mevlevihanesi'nin postnişini olarak görev yap­
maktadır. Dolayısıyla, Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz
belgelerin yardımıyla Şeyh Hasan Efendi' den (1 590?-1690?)
Mustafa Kemal Atatürk'e (1877 / 78) kadar olan aile silsilesini,

303
Levent Şahverdi Arşivi
şecere zincirini kesintisiz olarak belgeler ışığında izleyebiliyo­
ruz.

Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz belgeler ışığında


Atatürk ailesinin şeceresini (babası tarafı) kısaca özetleyecek
olursak şöyledir: Mustafa Kemal Atatürk, 1877/78 yılında Se­
lanik'te doğdu. Anne adı Zübeyde Hanım (1859-15 Ocak
1923), baba adı Ali Rıza Efendi.
Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz Mustafa Kemal
ATATÜRK'ün babası Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgesine
göre Selanik'te Kocakasım Paşa Mahallesi'nde 1 841 yılında
doğmuştur. 23 Mayıs 1 886 tarihinde (Rumi tarih 11 Mayıs
1302) Selanik'te 45 yaşında vefat ettiğinde Horatacı Sultan Ca­
misi haziresine defnedilmiştir. Ali Rıza Efendi'nin babasının
adı Hacı Hafız Ahmet Efendi, annesinin adı Ayşe Hanım' dır.
Ali Rıza Efendi'nin babası Hacı Hafız Ahmet Efendi, Meh­
met Nureddin Efendi'nin oğludur. Mehmet Nuri Efendi, Sela­
nik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Cami İmamı Halveti Şeyhi
Hacı Ali Rıza Efendi' nin (1797 / 1800-?) oğludur. Mehmet Nuri
Efendi, Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin Ahmet Ağa'nın kızı Ru­
kiye Molla Hanım ile olan evliliğinden doğmuştur.
Şeyh Ali Rıza Efendi'nin babası meşayıhtan Selanik Mevl­
evihanesi Şeyhi Haa Ahmet Efendi'nin oğludur. Şeyh Ali Rıza
Efendi, Şeyh Ahmet Efendi'nin Hacı Mehmet Kızı Hacı Emine
Hanım ile olan evliliğinden doğmuştur. Şeyh Ahmet Efen­
di'nin ( 1690-1 790) babası Selanik Mevlevihanesi postnişini
Şeyh Hasan Efendi'dir (1590?-1690?).
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi
şeyhi Şeyh Hasan Efend i'nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi'nin oğullarından Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin adını
taşımaktadır.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi (1797-?) nüfus kayıtlarına göre
Halveti tarikatı şeyhi olup, Selanik'te Kocakasım Paşa Mahal­
lesi camiinin imamıdır. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin babası
Şeyh Ahmet Efendi' dir. Şeyh Ahmet Efendi, Selanik Mevlevi­
hanesi Şeyhi Hasan Efendi'nin oğludur.
Mustafa Kemal Atatürk, Çayağzı Rüsumat memurluğun­
dan emekli Ali Rıza Efendi'nin (1841-23 Mayıs 1886) oğludur.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin ailesi şeceresi / aile sil­
silesi arşiv belgelerine göre şu şekildedir:

304
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal ATATÜRK, Atatürk'ün babası Selanik'te
Çayağzı Rüsumat memurluğundan emekli Ali Rıza Efendi,
onun babası Hacı Hafız Ahmet Efendi (Firari Ahmet Efendi),
onun babası Mehmet Nureddin Efendi, onun babası Halveti
Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi, onun babası meşayıhtan Selanik
Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hacı Ahmet Efendi, onun ba­
bası Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi, Ata­
türk' ün dedesinin dedesinin dedesidir.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, büyük dedesi Halveti
Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi'nin adını taşımaktadır. Selanik
Mevlevihanesi Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi Atatürk' ün dedesi­
nin dedesidir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Selanik Mevlevihanesi
Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin torunudur. Osmanlı arşivi
kayıtlarına göre, Balkanlar'da Mevlevi, Melami, Alevi-Bektaşi,
Halveti, Kadiri ve Nakşibendi tarikahna mensup Türkmen
gruplarının yoğunluklu olarak iskan edildiği göz önünde bu­
lundurulduğunda, aileden bu tarikatlere mensup olanların bu­
lunması elbetteki muhtemel olacakhr.
Osmanlı arşivi belgelerine göre Atatürk'ün anne ve baba
tarafı ailesinin Mevlevi olduğu anlaşılıyor. Atatürk' ün babası
tarafından Halveti tarikahna mensup olanlar da bulunuyor.
Mesela, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin babası (Ata­
türk'ün dedesi ) Hacı Ahmet Efendi'nin adını taşıdığı büyük
dedesi Selanik Mevlevihanesi Postnişini Meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi'nin oğlu Şeh Hacı Ali Rıza Efendi, Halveti tari­
katı şeyhi olup, aynı zamanda Kocakasım Paşa Mahallesi
Camii İmamı idi. Dolayısıyla, Mustafa Kemal'in ailesi hem an­
nesi hem babası tarafı Mevlevi ve Halveti tarikatına mensup­
turlar. Mustafa Kemal Atatürk' ün ailesi ve yakınları arasında
Alevi-Bektaşi tarikatına mensup olanların da bulunması muh­
temeldir. Zira Balkanlar' da Bektaşi ve Alevi dergahları (Yeni­
çerilerle beraber) kaldırıldığında, bu tarikat mensuplarının
diğer tarikatların dergahlarında yer aldıkları biliniyor.
Mustafa Kemal'in hem anne tarafı hem de baba tarafı ailesi
Mevlevi tarikatına mens up bulunmaktadırlar. Mustafa
Kemal' in dedesinin dedesi Halveti şeyhidir. Dedesinin dede­
sinin dedesi ise Mevlevi şeyhidir. Dedelerinden bazılarının Se­
l a nik Mevlevihanesi'nin postnişini olmaları dolayısıyla

305
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal Atatürk' ün Mevlevilere yakın durması sebe­
bini bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Mustafa Kemal'in yaşamı ve uygulamaları göz önüne alın­
dığında kendisinin Mevlevilere yakın olduğu söylenebilir.
Ancak Atatürk' ün Mevlevi olduğunu tam ve kesin olarak söy­
lemek mümkün değildir.
Mustafa Kemal Atatürk' ün bazıları Melami olduğunu, ba­
zıları Alevi / Bektaşi tarikatında mensup bulunduğunu, bazı­
ları da Mevlevi olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddialar ve
görüşler, uzun zamandır kamuoyunda dillendiriliyor, söyle­
niyor. Ancak iddia edenlerin hiçbirisi de iddia ettikleri konu­
larda herhangi bir delil, bir belge sunamamışlardır. Bu konuda
kesin ve net bilgilere sahip olmak için, detaylı bir araştırma
yapmak gereklidir. Bu araştırmanın yapılacağı yer ise öncelikli
olarak özellikle, Osmanlı arşivlerinde yer alan ve 500-600 se­
nelik önceki bir döneme kadar bilgiler verebilen arşiv kayıtla­
rını incelemek lazım gelir.
Dolayısıyla, Osmanlı arşivlerinde yer alan çok sayıdaki çe­
şitli adlarda kayıtlı defterler ile çok farklı isimlerle değişik fon­
larda verilen arşiv belgelerinde ATATÜRK ve ailesi hakkındaki
bilgilerin incelenmesi gereklidir. Atatürk' ün herhangi bir tari­
kata ya da mezhebe bağlı olduğunu ileri sürenler maalesef or­
taya herhangi bir delil ve tarihi arşiv belgesi koymadan sadece
onun yaşamıyla ilgili konularda olayları değerlendirmek ve
yorumlamak suretiyle fikir yürütmüşlerdir.
Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz Atatürk' ün ailesiyle
ilgili belgeleri "Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre Atatürk' ün
Soykütüğü" adıyla yayımladığımız kitabımızda açıkladık.
Arşiv belgelerine göre ATATÜRK' ün hem annesi hem de ba­
bası tarafı Mevlevi'dir. Ali Rıza Efendi'nin büyük dedeleri Se­
lanik Mevlevihanesi'nin Postnişinidirler.
Ali Rıza Efendi'nin adını taşıdığı dedesi ise, Halveti şeyhi
olup, Selanik Kocakasımpaşa Mahallesi camii imamıdır. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk' ün annesi Zübeyde Harum'ın ailesinin
yerleşmiş olduğu Sarıgöl kazası ve çevresinde tarikat bağla­
mında Bektaşi tarikatı mensupları daha yoğunluktadır.
Atatürk'ün annesi tarafı ailesi Mevlevidir. Atatürk'ün ba­
bası Ali Rıza Efendi ailesinden Mevlevi tarikatı ve Halveti ta­
rikatına mensup şeyh ve dervişler bulunuyor.

306
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin babasının büyük dedelerinden Şeyh
Hasan Efendi ve onun oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi ve
onun oğulları Şeyh Yakup, Şeyh Mehmet Ali ve Şeyh İbrahim
Ethem Efendiler, Selanik Mevlevihanesi'nin postnişinidirler.
Selanik Mevlevihanesi'nin şeyhi, dervişidirler.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin adını almış olduğu
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Selanik Koca Kasım Paşa Camii
İmamı ve Halveti tarikatının da postnişinidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Mustafa Kemal Atatürk' ün de­
desinin dedesidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efen­
di'nin oğludur. Hacı Ali Rıza Efendi'nin babası şeyh Ahmet
Efendi' dir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik
Mevlevihanesi şeyhi Ahmet Efendi'nin oğlu Halveti şeyhi Ali
Rıza Efendi'nin adını taşımaktadır.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi, Ata­
türk'ün dedesinin dedesinin dedesidir. 1690-1790 tarihleri ara­
sında Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
oğlu Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Meşayıhtan Ahmet Efen­
di' dir. Şeyh Ahmet Efendi, Atatürk'ün dedesinin dedesinin ba­
basıdır. Şeyh Ahmet Efendi, Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi'nin babası Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin babası Meh­
met Nuri Efendi'nin babası Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin ba­
basıdır.
Mustafa Kemal çocukluğunda Mevlevihaneye giderek,
Mevlevihanede merasimlerine kahlmış olduğunu bizzat ken­
d isi naklederek anlatmışhr. Mustafa Kemal'in Harbiye (Harp
Okulu) yıllarında, tatillerde Selanik'e gittiğinde, Mevlevi der­
gahını ziyaret ettiğini, Falih Rıfkı Atay anlahyor.
Velayetname-i Hünkar Hacı Bektaş Vell El Horasani'de,
Bektaşilerin Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda birinci derecede
etkili olduklarını, Ertuğrul Bey'in ölümünden sonra Osman
Bey' in Kayı aşiretine bey olmasını Haa Bektaş Veli'nin teşvik
edip destek verdiği rivayeti bulunuyor. Osmanlı Devleti'nin
temeli ve padişahın muhafız gücü olan Yeniçerilerin 94. ala­
y ı nda mürşit olarak bir Bektaşi Babası otururdu. O ölünce yeni
" Baba" Hacıbektaş'tan gönderilirdi. Büyük resmi törenlerle
ka rşılanır ve makamına oturtulurdu.

307
Levent Şahverdi Arşivi
Alevi / Bektaşilerin Osmanlı'ya sahip çıkmalarının, kendi
devletleri bilmelerinin en önemli sebeplerinden birisi budur.
Mustafa Kemal, Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü ba­
loya Yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık
uyandırmıştır. Anadolu' da her dindar Alevi/ Bektaş inin
evinde Hazreti Ali, Haa Bektaş Veli ve Mustafa Kemal Atatürk
resimleri yan yana asılıdır. Bu durum Alevf/ Bektaşilerin Ata­
türk' e olan sevgilerinin açık bir tezahürüdür. Alevilerdeki Ata­
türk sevgisi bir devlet büyüğüne duyulan sevginin ötesinde
bir derinliğe ve ruhaniyete sahiptir. Alevi / Bektaşilerin Ata­
türk' e olan derin sevgi ve bağlılıklarının nedenlerinden biri
Atatürk' ün Alevi/ Bektaşi kökenli olarak bilinmesi veya böyle
kabul edilmesidir.
Mustafa Kemal' in etkisinde kalmış olduğu düşünce ve fikir
adamlarından Namık Kemal Bektaşi bir ailenin çocuğuydu.
Ünlü şairimiz Namık Kemal'i yetiştiren anası tarafından de­
desi olan Abdüllatif Paşa Bektaşi tarikatına mensuptur. Mus­
tafa Kemal'in çevresinde Alevi-Bektaşi olanlar bulunuyordu.
Çevresinde özellikle korumaları vesairenin dindar kesimin ev­
latlarından seçilmiş olduğu biliniyor.
Ancak bu konuda yazılıp çizilenlerin, herhangi bir belge or­
taya koymadan ve bulunmadan Atatürk' ün Alevi - Bektaşi ol­
duğunun ileri sürülmesi, bazılarının son zamanlarda
Atatürk'ü Mevlevi ya da Melami olarak göstermiş olmaları gi­
bidir. Alevi-Bektaşilerin Atatürk'ü Alevi - Bektaşi görmeleri
ya da kabul etmiş olmaları, Mevlevilerin Atatürk'ü Mevlevi
olarak göstermeleri gibidir. Aslında Atatürk bunların hiçbirisi
değildir. Hepsine de aynı mesafededir. Eğer Atatürk bir tari­
katı benimsemiş olsa idi çok büyük ve kuvvetli bir ihtimalle
Trablusgarplı şeyh Ahmet Sünusi'nin tarikatını benimsemiş
olurdu. Çünkü onunla hem silah arkadaşı hem siper arkada­
şıdır. Atatürk Mevlana'yı ve Mevlevileri övdüğü gibi, Şeyh
Ahmet Sünusi ve Sünusileri de övmüştür. Bilindiği gibi Şeyh
Ahmet Sünusi, Milli Mücadelede hep Mustafa Kemal Ata­
türk'ün yanında olmuş, ona destek vermiştir.
Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı öncesi yaptığı Erzurum
Kongresi' nin ardından 2 2 Aralık 1919' da Hacı Bektaş Veli Der­
gahı'nı ziyaret etmiştir. Ziyaretinde dönemin dergah postnişini
olan Cemalettin Çelebi Dede' den savaş için destek istemiş, Ce-

308
Levent Şahverdi Arşivi
malettin Çelebi de Mustafa Kemal'e destek sözü vermiştir.
Hatta "Mevleviler Alayı" kurularak cepheye gönderilmiştir.
Atatürk aynı zamanda Balıkesir Zağanos Paşa Camii'nde
hutbe okumuştur. TBMM açılışı öncesinde Cuma namazını
Hacı Bayram-ı Veli Camii' nde kılmıştır. Her kandil gecelerinde
Ayasofya'da Mevlid-i Şerif kıraat ettirmiştir. Bunları yaptı diye
onun Sünni ya da herhangi bir tarikata, Nakşibendi veya Hal­
veti tarikatına mensup olduğunu mu söylemek gerekiyor.
Mustafa Kemal' in hem anne tarafı hem de baba tarafı ailesi
Mevlevi tarikatına mensup bulunmaktadırla r. Mustafa
Kemal'in dedesinin dedesi Halveti şeyhidir. Dedesinin dede­
sinin dedesi ise Mevlevi şeyhidir. Dedelerinden bazılarının Se­
lanik Mevlevihanesi'nin postnişini olmaları dolayısıyla
Mustafa Kemal Atatürk'ün Mevlevilere yakın durması sebe­
bini bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Mevleviler gelenekten gelen devletle birlikte hareket etme
anlayışlarını Kurtuluş Savaşı yıllarında da devam ettirmişler,
başta Mevlana Dergahı şeyhi Abdulhalim Çelebi olmak üzere,
tüm Mevlevi şeyhleri bu süreçte Atatürk'ün yanında yer al­
mışlar, maddi ve manevi desteklerini ortaya koymuşlardır. Bu
d avranış Atatürk tarafından da takdir edilmiş ve 20 Mart
1 923'te Konya'ya giden Mustafa Kemal, Mevlana Dergahı'nı
ziyaret etmiş ve ayini izlemiştir. Atatürk' ün bu teveccühü 1925
yılında tüm tekkelerin kapatılmasına karşın Mevlana Tür­
besi'nin açık tutulması şeklinde de tezahür etmiştir. Buna ila­
veten de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Abdülhalim
Çelebi Konya mebusluğu, Veled Çelebi de Yozgat ve Kasta­
monu mebusluğu yapmışlardır. Ayrıca Abdulhalim Çelebi,
TBMM' de Mustafa Kemal' den sonra en fazla oy alarak meclis
başkanı vekili seçilmiştir.
Mustafa Kemal' in yaşamı ve uygulamaları göz önüne alın­
d ığında kendisinin Mevlevilere yakın olduğu söylenebilir. Ör­
ıwğin, Kurtuluş Savaşı sırasında Makam Çelebisi Abdülhalim
\'elebi'ye, Kurtuluş Savaşı sırasında her türlü destek sağladığı
iı;in Yeşil Şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir.
1. Meclis'te Gazi Mustafa Kemal (Atatürk) başkan, Konya
m i lletvekili Abdülhalim Çelebi ise başkan vekili olarak seçil­
ııı i�lerdir. Birinci meclis görevini tamamlayınca Abdülhalim
\'elebi izin isteyip Konya'ya geri dönmüştür.

309
Levent Şahverdi Arşivi
Tekke ve Zaviye Kanunu hazırlanırken Ankara' da Atatürk
ile yaptıkları toplantı neticesinde, Abdülhalim Çelebi oğlu
Mehmet Bakır Çelebi'yi Suriye'nin Halep şehrindeki Mevlevi­
hanenin şeyhliğine tayin etmiştir.
Türkiye' deki tekkeler kapatıldıktan kısa bir zaman sonra
Abdülhalim Çelebi Hakk'a yürümüş, bunun üzerine hem
Makam, hem Makam Çelebiliği Halep'te devam etmiştir.
Makam Çelebiliğine seçilen Abdülhalim Çelebi'nin oğlu Meh­
met Bakır Çelebi 1938 yılında bağımsız olan ve ertesi yıl Tür­
kiye Cumhuriyeti'ne katılan "Hatay'ın İlhakı" meselesinde
gösterdiği faaliyetlerle bilinmektedir. Mehmet Bakır Çelebi'nin
1 944'te vefat etmesinden sonra oğlu Celaleddin Bakır Çelebi
(1926-1996) Şam, Lazkiye, Trablusgarp, Kahire ve Kıbrıs şeyh­
lerinin de onayı ile Makam Çelebiliğine getirilmiştir.
Celaleddin Bakır Çelebi'nin okul hayatı devam ettiği için
Halep'teki Türk Konsolosluğu'nda görevli olan amcası
Şemsü'l-Vahid Çelebi (1908-1971 ) ona vekalet etmiştir. Suriye
hükümeti de 1945' te Mevlevihaneleri kapatma kararı almıştır.
Günümüzde Makam Çelebiliği manevi bir görev olarak Cela­
leddin Bakır Çelebi'nin oğlu Faruk Hemdem Çelebi tarafından
temsil edilmektedir. 1925 Tekke ve Zaviye Kanunu kapsa­
mında kapatılan Mevlevihaneleri ilgilendiren ilk önemli olay,
1 927 yılında Atatürk'ün emri ile Konya'daki Mevlana Tür­
besi'nin müze statüsünde yeniden halka açılması ve Mev­
lana'run eserlerinin Türkçeye tercüme edilmesidir.
Yurdumuzda tekkelerin kapatılma kararı alınmadan önce
Konya Makam Çelebisi, Türkiye Cumhuriyeti 1. Meclis Reis
Vekili Abdülhalim Çelebi'ye Mustafa Kemal Atatürk' ün Mevl­
evilik hakkında söyledikleri aynen şöyle: "Siz Mevleviler asır­
lardır cehaletle, yobazlıkla mücadele ettiniz. İrfanla ilme ve sanata
katkıda bulundunuz. İnkılapta istisnai bir muamele yapmamak için
Mevlevi Tekkelerini "Tekaya ve Zevaya Kanunu " içinde mü talaa
etmek mecburiyetindeyiz. Ancak Hz. Mevlana 'nın düşünceleri ve
ilmi ebediyen yaşayacaktır. Hatta istikbalde daha köklü bir şekilde
zuhur edecektir inancındayım. " Atatürk'ün bu sözleri Mevlevi­
lere bakış açısını göstermektedir.
Osmanlı ar�ivin<le bulunan Osmanlı dönemine ait Atatürk
ve ailesiyle ilgili belgelerde açıkça görüldüğü gibi Mustafa
Kemal Atatürk' ün akrabaları Mevlevi' dir, Mevlevi şeyhidir180•
Atatürk'ün dedesinin dedesi Selanik'te Halveti şeyhidir. Mus-

310
Levent Şahverdi Arşivi
tafa Kemal'in Mevleviler ile Milli Mücadele yıllarında yakın
ilişkilerde bulunduğu biliniyor. Ancak bu yakınlık ya da de­
delerinin Mevlevi ve Halveti şeyhleri olması nedeniyle, ken­
disinin de kesinlikle aynı tarikatta olduğunu, Mevlevi ya da
Halveti tarikatına mensup birisi olduğunu söylemek doğru bir
yaklaşım olmaz. Ancak Atatürk' ün, bu tarikatlara karşı kültü­
rel bakımdan uzak olmadığını söylemek yanlış olmaz. 1.
Dünya Savaşı sırasında; Türk İstiklal Mücadelesine öncülük
ve önderlik ettiği sırada, bağımsızlık hareketinden sonra da
Mevleviler (Mevlevilik) hakkındaki görüşleri ve Mevlevi der­
gahları ile ilgili uygulamaları bunu destekler mahiyettedir.
Ancak Mustafa Kemal ATATÜRK' ün buna rağmen Mevlevi
olduğunu söylemek mümkün değildir. Hem annesi Zübeyde
Hanım tarafı ailesinin hem de babası Ali Rıza Efendi'nin ba­
bası tarafı ailesinin Mevlevi olmalarına rağmen Atatürk'ün
Mevlevi olduğunu söylemek mümkün değildir. Atatürk'ün,
diğer mezhep ve tarikatlara nasıl yakın duruyor veya görünü­
yorsa, Mevlevilere de o kadar yakın olduğunu söylemek
mümkündür. Ancak onun kesinlikle Mevlevi tarikatından ol­
duğunu söylemek uygun deği ldir. Bunun gibi, Atatürk' ün Me­
lami olduğunu söylemek de tam doğru değildir.
Melamiler, klasik tarikat geleneğinin aksine hurafeci, uydu­
rulan tarikat ve din anlayışına karşıdırlar. Kur' an-ı Kerim'e, İs­
lam' a bakış açıları, diğer tarikat ehlinden farklıdır. Gazi
Mustafa Kemal'in dinde reform anlayışı, daha doğrusu dini an­
lamakta ve yorumlamakta reform yanlı oluşu, hu rafeci bir din
anlayışına karşı olması, bu konuda kesin ve net fikirli ve tavır­
ları bulunuşu sebebiyle, Atatürk' ün Melami olduğu öne sürül­
mektedir.
Atatürk'ü herhangi bir tarikatın ya da bir meşrebin men­
subu olarak görmek belki mümkündür ama, onun kesinlikle
bir tarikata mensup bulunduğunu söylemek onun düşüncele­
rine ve felsefesine pek uygun gelmez. Falih Rıfkı Atay'a göre,
Atatürk Selanik'te Mevlevilerin ayinlerine katılıyordu. Ancak
bu ayinler Atatürk'ün dini duygularından çok klasik müzik
sl'vgisinden öteye gitmiyordu.
Mevleviliğin Şems ve Veled koluna yakın duran Melamiliği
.ınlayabilmek için Mevleviliğin Şems kolunu ve üçüncü devre
Melamiliğin kurucusu Seyyid Muhammed Nfırul Arabi'yi181
ve onun öğretilerini ve (Hariri1H2 ve Bursalı Tahir gibi) öğren­
ı ·ilcrini çok iyi tanımanız ve bilmeniz gerekir.

311
Levent Şahverdi Arşivi
Mevleviliğin Veled ve Şems olmak üzere iki kolu vardır.
Veled kolu daha zahir (cehri, açık) olup, Sünni'dir. Şems kolu
ise Mevlevidir fakat, düşünce bağlamında ve uygulamada
Bektaşi' dir. 1860'lardan itibaren Mevlevilikte Şems kolu daha
etkin olmuştur. İttihat ve Terakki' deki üyelerin özelikle Bektaşi
ve Melami etkisinde kalmış oldukları biliniyor.
Melamiliğin, İslam tarihinde varlığı bilinen tarikatların yoz­
laşmasıyla, İslamiyet'in asıl gayesinden uzaklaşmış olması,
tekke, zaviye, dergah, özel kılık kıyafet ve zikir merasimleri
açısından halktan kopması üzerine bir tepki olarak ortaya çık­
mıştır.
Melamiliği inceleyenler, tarikatın doğuş ve yayılmasında,
Arapların kendilerini diğer ırklardan üstün görmelerini, Em­
evilerin Arap olmayanlara "Melami köleler" adını takmalarını
ve Abbasilerin de Hz. Ali'yi (k.v.) kendilerine düşman sayma­
larını etken olarak görürler.
Melamiliğin Horasan ve yakınlarında doğmasını, sonra da
Türkmenlerle hızla yayılmasını buna bağlayanlar var.
Melamilik, Horasan'dan Bağdat'a, oradan da Suriye'ye
geçti. Bu yayılma süreci, bazı Türk tarikatlarının Melamilikten
doğrudan etkilendiği iddiasına da neden oldu. Çünkü Mela­
milik, tüm bu bölgelerde Türklerin hakim olduğu dönemlerde
yayılma şansı buldu. Böylece Horasan erleri, alp erenler, fütüv­
vet ehli olarak nitelendirilen birçok kişinin Melami olduğu
iddia edildi. Tamamen bir Türk tarikatı olan Bayramiliğin
önemli bir kolunun Melami oluşu, en güçlü Melami akımının
Bay ramiye' den kaynaklanması da bu iddiayı güçlendirmekte­
dir.
Anadolu'ya XIII. yüzyıl sonunda geçen Melamiliğin en
önemli iki grubu ise Kalenderiler ve Yeseviler olarak kabul edi­
liyor. Tasavvuf ve tarikat, Tanrı' ya ulaşmak için bir yol ise, Me­
lamilere göre bu yol, birtakım gösterişli merasimler, halktan
kopuk bir imtiyazlı sınıf oluşturmakla gerçekleşmez. Gittikçe
katılaşan birtakım şekli davranışlar ve gösterişli zikirlere dö­
nüşen tarikat olayına karşı çıkan Melamiler bu nedenlerle "ta­
savvuf içinden tasavvufçulara karşı çıkan zümre" olarak
nitelendirilmekted ir.
Melamiliği tarikat olarak ele alanlar, tarih içindeki gelişimini
üç dönemde ele alıyorlar: "melamiye-i kassariye (tarikat-ı aliye­
i sıddıkiye) hamdun kassar, melamiye-i bayramiye (tarikat-ı

312
Levent Şahverdi Arşivi
aliye-i bayramiye) bursalı ömersıkkini, melamiye-i nuriye (ta­
rikat-ı aliye-i nakşibendiye) muhammed nurul arabi." 3.
Dönem Melamileri: Bu dönem Melamileri kurucuları Muham­
med Nurul Arabi'nin adından dolayı Melamiye-i Nilriye diye
bilinirler. Bu dönem Melamileri Nakşiliğe yakındırlar. Yani 2.
dönem Melamilerinin aksiyoner havası bunlarda yoktur.
Melamilik bu dönemde asli görünümünden uzaklaşmış, ku­
rumsallaşma ve biçimsellik gelişmiş, yani tekke, dergah, zikir,
evrad gibi kurallarla bağlanmaya başlamışlardır. Bu dönem
Melamilerinin büyük bir kısmı Masonluğa kaymışlardır. Ab­
dülbaki Gölpınarh'ya göre, Melamilerin üzerinde masonların
etkisi olmuştur. Özellikle 2. ve 3. dönem Melamilerinde şeriata
aykırı söz söyleme ve şeriata aykırı yaşam tarzı mevcuttu.
Bu dönem Melamileri riya, şöhret, hubb u cah gibi tehlike­
lerden kurtulmak uğruna halka kendilerini kötü gösterme, şe­
riata aykırı davranma gibi bir metot takip etmişler ve halk
onlardan kaçınca gerçek ihlası ve Allah sevgisini kazanacak­
larına inanmışlardır. Hatta bazıları dalalet ve tabiat bataklığına
saplanarak dinden çıkmışlardır. Tasavvufun birçok teorik ya­
nını benimseyen Melamiler, tarikatların ibadet ve kurallarını

kabul etmiyorlardı. Hatta tarikatları halkı uyuttuğu iddiasıyla


suçlayanlar da olmuştur. Mutasavvıfların zahitliğini riya diye
de göstermişlerdir.
Anadolu kökenli tarikatların büyük çoğunluğu gibi Mela­
milik de Şii akidesinden etkilenmiştir. Daha doğru bir ifade ile
Ehl-i Beyt sevgisi tüm Anadolu'yu etkilemiştir. Melamilik de
bundan nasibini almış ve Melami atmosferde yetişen bazı ki­
�i ler Kalenderilik, Haydarilik, Abdallık ve 12. yüzyılda hemen
lwmen bütün bu mezhepleri temsil eden Bektaşilik gibi tari­
katların ortaya çıkmasına doğrudan ya da dolaylı olarak etki
l'tmişlerdir.
Melamilik, "yolu yordamı belli, kuralları konmuş" bir tari­
kat değildir. Melamilik, tarikatlardaki katı şekilcilik anlayışına
karşı çıkmış, ahilikten etkilenip şekillenmiş bir düşünce sis­
h·mi ve bu sistemin hayata geçirilmiş bir yaşam tarzıdır. Me-
1.ıınilik bir mezhep ya da tarikat değil, bir sohbet yoludur
( ın t•şrep). Sade ve gösterişlen uzak bir biçimde İslamiyet'in
prmsiplerini kişinin yaşamına tam olarak uygulamaya çalış­
ıııasıdır. Melamilik meşrebine mensup olanların mezar taşları
d11hi sadedir, süslemelerden ve gösterişten uzaktır.

313
Levent Şahverdi Arşivi
Melamilik, herhangi bir tarikatın alt kolu değildir. Bu ko­
nuda 1943 yılında Diyanet'e "melamilik" hakkında sorulan bir
suale Diyanet' in yazılı olarak vermiş olduğu cevabı şöyle:
"Melamilik bir tarikat değil, bir sohbet tarikidir" . Yani bir ta­
rikat ya da mezheb değil, meşreptir. Bir sohbet yoludur. Me­
lamilik' te diğer tarikatlarda ve bunların alt kollarında olduğu
gibi bir özel kıyafet, ya da resmedilmiş zikir şekli yok. Mela­
milerde zikir, konuşmadır. Batıni yönden Vahdet-i Vücud ge­
leneği burada yaşatılmaya çalışılır. Vahdet-i Vücud, tek vücut,
tek varlık anlamına gelmektedir.
İslam tasavvuf felsefesine göre evren tek bir varlıktır. Bu tek
varlık Tanrı' dır. "Ezel ve ebed" olan, yani sonsuzdan gelip son­
suza giden Tanrı zaman ve mekan (yer) var olmadan önce var­
dır, hep var olacaktır. Bu düşünceye göre evren Tanrı'nın
yoklukta yansıyan görüntüsüdür ve bu çerçevede insan da
Tanrı'nın görüntüsünden, Tanrı' dan bir parçadır. Melamilikte
Muhittin Arabi'nin "Vahdet-i vücud" görüşünün derin etkisi
vardır. Melamiler kaçınılması mümkün olmayan cemaatle
namaz dışındaki ibadetlerini ve Allah'a yakınlıkla ilgili halle­
rini halktan gizlerler. Bunları açığa çıkarırlarsa kendilerini kı­
narlar. Gerçek durumlarını sezdirmemek için halk içinde
sıradan bir insan gibi giyinip kendilerini belli etmeden yaşa­
maya çalışırlar. Görünüş ve gösterişe değer vermezler.
Atatürk'ün dini kişiliğini anlamanız için Atatürk' ün kişili­
ğini, modern düşünceye sahip bir insan olduğunu anlamanız
ve bilmeniz gerekiyor. Atatürk' ün dini anlayışında modemist­
lik ve modern düşünce tarzı vardır. Fakat, dinde reform yap­
mak gibi bir fikri ve düşüncesi yoktur. O, reformun dinde
değil, dini anlamada, anlayışta ve kavrayışta, dinin prensiple­
rini yorumlamaktaki yanlışlıkların düzeltilmesinde olması ge­
rekliliğini savunuyor. Bu yolda birtakım çalışmalar
yapılmasıyla dinin, doğru şekilde anlaşılacağını ve yaşanabi­
leceğini düşünüyor. Dolayısıyla dini anlayışlardaki hurafeci­
liği, kökten dinciliği, kaba softalığı, dinin asıl kurallarından
ayn tutulması, ayrıştırılması gerektiğini vurguluyor.
Onun bu düşüncelerini, herhangi bir tarikat ya da mezhep,
herhan gi bir meşrep anlayışıyla yorumlamak yanlış olur. Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün dini konulardaki birtakım düşüncele­
rini, onu bir din adamı olarak görüp ya da herhangi bir
mezhep ya da tarikatın müntesibi gibi kabul ederek anlamaya

314
Levent Şahverdi Arşivi
çalışmak ya da yorumlamak yanlış olur. Bu yüzden onun dü­
şüncelerinden hemen her tarikattan izler görebilirsiniz.
Onun din anlayışı, bir noktada tarikatların üstündedir. Bu
özellikleri sebebiyle onu, Mevlevi, Melami ya da Alevi / Bek­
taşi olarak görmek ve kabul etmek yanlış olur. Belki Atatürk'ü
bir Sünni, bir Alevi, bir Mevlevi, bir Melami olarak mümkün
değildir ama, bunların hepsine de aynı mesafede ve yakınlıkta
olduğunu görmek ve kabul etmek mümkündür. Zira onun uy­
gulamaları buna daha yakındır ve daha yatkındır.
Mesela Balıkesir' de Zağanos Camiinde hutbe i' rad etmesi
(okuması), Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, Cuma gününde
ve Cuma namazının kılınmasından sonra, Mevlid-i Şerif oku­
narak (tüm yurt çapında da aynı şekilde) açılmasını sağlaması,
bunun için tüm valiliklere ve askeri birliklere emirname gön­
dermesi sonucunda, onu Sünni bir tarikata mensup bir kişi
olarak görebilirsiniz. Ancak, Atatürk'ü Sünni bir devlet adamı
gibi görmek yerine onu Sünni geleneğe yakın bir insan olarak
görmek daha uygundur.
İstiklal Savaşı sırasında Alevi / Bektaşilerle ve Mevleviler ile
yakın ilişkilerde bulunması, onlarla istişare ehnesi, hatta Kon­
'
y a da düzenlenen cem merasimine katılmış olmasıyla da onu
Alevi / Bektaşi bir geleneğe sahip bir Müslüman olarak gör­
meniz mümkündür.
Yine aynı şekilde annesi ve babası tarafı ailelerinin Mevlevi
ol maları sebebiyle de Atatürk'ü bir Mevlevi müntesibi olarak
görmek mümkün olabilir. Ancak, bize göre Mustafa Kemal
Atatürk'ü, bütün bu tarikatlara mensup bulunmaktan ziyade,
hunların her birisine de yakın duran bir kişiliğe sahip devlet
a d a mı olarak kabul etmek ve böyle görmek gerçeğe ve Ata­
l li rk'ün kişiliğine daha uygun düşmektedir.
Mustafa Kemal Paşa, 18 Mayıs 1911 tarihinde Abdülkerim
l 'aşa'ya Gelibolu' dan gönderdiği bir mektupta " . . . Seni gören,
sl• n i seven, senin mu'cizat-ı meveddetini müşahade eden de­
d l'gan-ı meşhureden Selanik meydan dedesi bu fakir Kemal,
yı·ni bir zemin-i ictihadın tayini hususunda zat-ı kerimullah­
ı .ı n niyaz eder183 . • • " şeklinde yazarak kendisini "Selanik Mey­
d .m dedesi, bu fakir Kemal" ve Abdülkerim Paşa'yı da
" K utbül-aktap" olarak vasıflandırıp adlandırmıştır184 • İstiklal
s.ıvaşı'nın başında 27 Eylül 1919'u 28 Eylül 1919'a bağlayan
f\l'l'l' yarısına bir saat kala telgraf başında, Atatürk kendisi ile

315
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Sarayı arasında arabuluculuk yapan "benim çok eski
bir arkadaşımdı. Pek namuslu, gayretli temiz kalpli bir vatan­
severdi. Selanik'te, ben kolağası o binbaşı olarak aynı büroda
çalışmış, yıllarca özel arkadaşlık ehniştik" dediği kadim dostu
Abdülkerim Paşa ile haberleşiyor.
Mustafa Kemal Paşa, Nutuk' ta (sayfa 1 70-192 arası) adı
geçen rahmetli Abdülkerim Paşa'yı anlahrken onun bir özel­
liğinden bahsederek şöyle anlatıyor: "Çünkü kendisini inanç­
ları ve vicdani değerlendirmelerinde taşıdığı manevi derece
bakımından "hazret-i evvel", büyük hazret olarak kabul eder,
kendi dostluk çevresi içinde yer alanlara, kendisince, karşısın­
dakinde gördüğü yeteneğe uygun "hazret, kutup" gibi ma­
kamlar verirdi. Bana "kutbu' l aktap" derdi. Abdü'l Kerim
Paşa'ya telgraf başında cevabımda, ben de böyle başladım:
"Kerim Paşa Hazretlerine "kutbu'! aktap" deyiniz, anlar" diye
başladıktan sonra "şimdi cevap veriyorum" dedim . . . "
Atatürk'ün burada, Nutuk'ta bizzat Abdülkerim Paşa ile
olan arkadaşlığından ve Abdülkerim Paşa'nın kendisinin hu­
kuku olan arkadaşlarına "hazret, kutup" gibi makamlar ver­
diğini, kendisine de "kutbu'l aktap" demiş olduğunu, böyle
vasıflandırdığını net bir şekilde açıklamaktadır. Burada her­
hangi bir manevi makama sahip bulunduklarından hiç bah­
setmiyor. Ama Abdülkerim Paşa'nın kendisine olan
saygısından olmalı ki, yine kend isiyle hukuku olan özel arka­
daşlık ettiği insanlara, kendisi için çok özel olan dostlarının
her birine "hazret, kutup" gibi makamlar vererek hitap ediyor.
Bu Abdülkerim Paşa'nın kendisine has bir uslubu ve özelliği­
dir.
Dolayısıyla, Abdülkerim Paşa kendisiyle çok özel dostluğu
ve arkadaşlığı, hukuku bulunan Mustafa Kemal Paşa' ya "Kut­
bül-aktap" şeklinde hitap ediyor, öyle bahsediyor. "Kutbu'l
aktap", kutupların kutbu yani, tasavvufta "yaşadığı dönemin
en büyük velisi" anlamına geliyor. Burada Mustafa Kemal Pa­
şa'run kadim dostu Abdülkerim Paşa' ya "Selanik Meydan De­
desi bu fakir Kemal" şeklinde hitap etmesi, kendisini bir
Alevi / Bektaşi dedesi olarak tarif ve iddia ettiğini göstermez.
Burada Ata lürk'ün, kendisinin Bektaşi dedesi olduğunu
iddia etmesi gibi bir anlam çıkmadığı gibi, onun mecazi olarak
arkadaşına bir latife olarak söylemiş olduğu bu sözlerden
Mustafa Kemal Paşa'run "dede" olduğu gibi bir yorum çıkar-

316
Levent Şahverdi Arşivi
mak da mümkün değildir. Aynı şekilde Abdülkerim Paşa'ya
da "kutbu'! aktap" demesiyle de Abdülkerim Paşa'run zama­
nın velilerinin en büyüklerinden olduğu, yani kutupların
kutbu olduğu anlamı çıkarılması mümkün değildir. Zaten
böyle bir şey de zaten tarihen sabit değildir ve Abdülkerim Pa­
şa'run böyle bir özelliği yoktur ve bilinmemektedir.
Sözü edilen mektupta Mustafa Kemal Paşa'nın, Abdülke­
rim Paşa'ya kendisiyle ilgili olarak "Selanik Meydan dedesi,
bu fakir Kemal" betimlemesi yapması, Selanik' te bulunan
belli başlı ziyaretgahlardan birisi olan Selanik Meydan Dedesi
Baba Sultan adlı evliya'ya gönderme yapmasıdır. Abdülkerim
Paşa'yı da "Kutbül-aktap" olarak vasıflandırması, bir arkada­
şın diğer arkadaşına samimi duygularla yapmış olduğu espri
dolu bir tanımlamadır. Bilindiği üzere su fi edebiyatında
"kutup" ve "gavs" irşad makamında bulunan ve evliya mer­
tebesinde en yüksek dereceye erişmiş bir veli zata verilir.
Her iki dostun birbirlerine yapmış oldukları övgü dolu ben­
zetmeleri, mecazi anlamda söylenmiş bu sözleri, bu kelimele­
rin gerçek anlamıyla ifadelendi rerek ciddi bir belgeymiş gibi
insanlara sunmaya çalışmak, gerçeği tersyüz etmek, tarihi ya­
nıltmak olur. Mustafa Kemal Paşa burada Selanik'te en büyük
velilerden ve en önemli ziyaretgahlardan olan "Meydan Baba
Sultan"a atıf yaparak onun varlığından haberdar olduğu için
onunla vasıflandırıyor.
Konuyla ilgili olarak merhum Evliya Çelebi'nin Seyahatname
adlı eserinin yedinci cildinin yüz altmış dokuzuncu sayfasına
bakılabilir. Orada Selanik vilayetindeki evliya ve ziyaretgahları
isim isim saymakta ve Atatürk' ün bahsettiği Meydan Baba Sul­
tan' dan şöyle bahsetmektedir: " . . . .Yalı kapusunun iç yüzünde
b i r türbe-yi pir-i envar nazargahıdır. "Meşhed-i Meydan Baba
Sultan" hala ziyaretgah erbab-ı delalettir"185. Günümüz ifade­
siyle, " . . . Yalı kapısının iç yüzünde nurdolu bir türbede Mey­
dan Baba Sultan Meşhedi. Hala gönül erbabının ziyaretgahıdır.
Ali Baba dergahı, Balıkpazarı yakınındaki bir tekkeciktir."

Mevlevilik ve Balkanlar'daki Mevlevihaneler


Balkanlar, fethedilmeden önce, bu coğrafyada tekke ve za­
viyeler açan İslam tasavvufunun manevi önderleri sayılan çe­
� i t l i tarikatların derviş ve postnişinleri tarafından manevi
yönden fethedilmiştir. İslam inancının, imana ve amele yansı-

317
Levent Şahverdi Arşivi
masırun tezahürünün bireylerde, onların sosyal hayatında
farklı bir sosyal yaşanb ve dünya görüşü oluşturduğunu gö­
renler tarafından Balkanlar 'daki bu gönüllü İslam tebliğcisi
dervişlerin yaşayış biçimini, bunların topluma vermiş olduk­
ları mesajı kolaylıkla benimsemişlerdir. Dolayısıyla, Balkan­
lar 'ın (Rumeli) Türkler tarafından fethedilmesinden önce,
gönüllerin kazanılmasında şüphesiz tekke ve zaviyelerin
büyük ölçüde önemli rolü olmuştur.
Balkanlar' da bulunan tekkeler toplumsal hayatın her aşa­
masında etkin rol oynamışhr. Kısaca bu tekkeler ilim, kültür,
sanat, edebiyat, musiki, mimari, süsleme, askeri, ziraat, top­
lumsal dayanışma gibi pek çok alanda hizmetler yapmış ve
Bakanların Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli görevler
üstlenmiştir.
Balkanlar'ın fethedilerek yurt edinilmesi, yeni iskan yerle­
rinin kurularak bu yerlerin imar edilmesi konusunda tekke ve
zaviyeler ile dervişlerin devlet tarafından desteklenerek bu
yönde teşvik edilmesi, Balkan coğrafyasında devlet-i aliye ile
tebaası arasındaki ilişkilerin sağlanması konusunda önemli bir
siyasi rolü gerçekleştirmiştir. Balkan coğrafyasında farklı kim­
liklere aynı kültür ve inancı aşılayan bu manevi güç, sadece
kırsal alanlarda değil, bilhassa kent merkezlerinde faaliyet
gösteren şehirli bir karaktere sahiptir186•
Anadolu'nun ve Anadolu'ya ait uzantıların yani Balkan­
lar' ın Türk vatanı haline gelmesinde Türkistan'dan gelen
Ahmet Yesevl dervişlerinin önemli bir payı olmuştur. Anado­
lu' ya gelen Ahmet Yesevi dervişleri, kimseye el açmayan, eli­
nin emeği ile geçinen, toprağa, vatana, devlete ve dine bağlı,
prensipli, disiplinli ve örnek insanlardı. Bunlar, iskan amacıyla
gittiği yerlerdeki insanlara yaşama ümidi ve mücadele gücü
verdiler. Halkın yıkılan maneviyahnı yükselttiler. Birlik ve be­
raberliğin sağlanmasında, dayanışma ve direnme gücünün
artmasında müspet rol oynadılar.
Öte yandan diğer dinlerin mensuplarına karşı da son de­
rece müsamahalı davrandılar. Horasan' dan gelen dervişlere
de Horasan erenleri deniliyordu. Hacı Bektaşı Veli (Hacı Bek­
taşi Ho r asani ), Baba İlyas Horasani, Ali Baba-yı Horasani gibi
zatlar, Anadolu' da "Horasani" lakabıyla anılıyordu. Sonra bir
gelenek haline gelen bu adlandırma, istila önünden kaçan yı­
ğınların izlediği yolu anımsattığı gibi, dervişleri zorlayan toplu

318
Levent Şahverdi Arşivi
göçü de anımsatmaktadır. Bu dervişler aynı zamanda Küçük
Asya ile Orta Asya arasında bir bağ oluşturan Ahmet Yesevi
kültürünü de beraberlerinde getirmişlerdir. Hoca Ahmed Yes­
evi ve Yesevilik düşünce hareketleri içerisinde, Alevilik ve Bek­
taşiliği de saymak gerekir.
Alevilik ve Bektaşilik, kendilerini Yesevi'nin müritleri ola­
rak tanımlayan "Horasan Erenleri" tarafından, Anadolu' da or­
ganize olmuştur187•
Horasan Erenleri olarak adlandırılan dervişler Anado­
lu'nun çeşitli yerlerinde birçok tekke ve zaviye kurmuş, bun­
lardan öne çıkanlar ise çeşitli tarikatlar kurmuşlardır. Bu
tarikatlar arasında Bektaşilik (Hacı Bektaş Veli), Bayramilik
(Hacı Bayram Veli), Halvetilik (Ömer Halveti / Seyyid Yahya
Şirvani), Mevlevilik (Mevlana Celaleddin-i Rumi), Ahilik (Ahi
Evren-Şeyh Nasiruddin), Kadirilik (Abdülkadir Geylaru), Nak­
şibendilik (Mehmed Bahaeddin Nakşbend), Rıfailik (Ahmed
Rı fai) gibi tarikatları sayabiliriz. Bunlar sadece Anadolu' da
değil Balkanlar 'da da önemli görevler üstlenmişlerdir. Özel­
l ikle gidilen yerlerin Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında
büyük rol oynamışlardır.
Osmanlı Devleti'nin kurul masında ve gelişmesinde, Os­
manlı tarihçisi Aşıkpaşazade'nin de ifade ettiği gibi özellikle
Anadolu' daki uç beyliklerin, Anadolu ve Horasan erenlerinin,
Ahi ve Bektaşi kurumlarının; Gaziyanı Rum (Anadolu Gazi­
leri, Alperenler), Abdalaru Rum (Anadolu Abdalları, Horasan
Erenleri), Ahiyanı Rum (Anadolu Ahileri) ve Baciyanı Rum
( Anadolu Bacıları) teşkilatlarının büyük etkisi vardı.
Türk bilincinin yayılmasında sınır boylarındaki görevi Ga­
ı .i ler ve Alpler, Anadolu içlerinde ise Abdal kisvesi alhndaki
dervişler üstlenmiştir. Ahilerin düzen sağlamak görevleri kent­
ll•rde yürüyor, bu görev köylerde yeni yeni kurulmaya başla­
yan Alevi ocaklarına veriliyordu. Bacılar ise barışta ve savaşta
hep görevliydiler88 .
Balkanlar' da Türk ilerlemesine paralel olarak tekye, zaviye
V l' hankah sayıları da arth. Özellikle Balkanlar' da Bektaşi,

Mevlevi ve Halveti tarikatına ait tekkelerin sayısı oldukça faz-


1.ıd ı r.
Bektaşilik Hacı Bektaş Veli tarafından kurulan bir tarikattır.
l lt•ktaşiliğin merkezi Sulucakarahöyük (Hacıbektaş) olup ora-

319
Levent Şahverdi Arşivi
dan Anadolu'nun birçok yerine yayılmış, ardından da Balkan­
lar'a kadar geniş bir coğrafyada faaliyet göstermiştir.
Malkara, Gelibolu ve Dimetoka'da kurulan zaviyeler ya­
nında Yenice Zağra' da Kılıç Baba Zaviyesi, Çirmen' de Musa
Baba Zaviyesi, Dimetoka'da Kızıl Sultan (Kızıl Delü) Zaviyesi,
Şumnu'daki Hüseyin Dede Zaviyesi, Hoca Ahmet Yesevi'den
icazet alıp 370 kadar fukara ile Diyar-ı Rum'a gelen, Hacı Bek­
taş' tan izin alıp Varna'ya ait olan Kaligra Kalesi ve çevresine
yerleşen Sarı Saltuk Baba tekye ve zaviyeleri vb. gibi birçok
tekye ve zaviye kuruldu 1 89•
Hoca Ahmet Yesevi ve Necmettin Kübra gibi Horasan eren­
leri, İslam'ın yayılması ve yaygınlaştırılması, Türklüğün
Diyar-ı Rum'da (Anadolu) yurt tu tması için yetiştirdikleri
dervişlerini hep batıya sevkettiler. Anadolu'ya gelen Yesevi
ekolüne mensup dervişler de kendi yetiştirmiş oldukları çeşitli
tarikatlara mensup sufi tekke ve zaviye şeyhlerine Rumeli'ye
(Balkanlar) gitmelerini tavsiye ettiler. Böylece Selçuklular ve
Beylikler döneminde Anadolu' da kurulan çeşitli tekke ve za­
viyeler, İslam tebliğcileri bu dervişler için Asya' dan Avrupa' ya
geçmekte bir geçiş güzergahı oldu.
İşte bu dervişlerden birisi de Mevlana Celaleddin-i Ru­
rnı"' dir (ölm.1273). Mevlana Celaleddin, Belh'ten önce Anado­

lu' ya, Erzincan'a ve Sivas, Suşehri, Akşa r ' a gelir. Babasıyla


birlikte bir süre burada yaşar. Daha sonra Celaleddin Rumi
Konya' ya gelir. Anadolu'daki "Konya" adını bugün Bosna' da
da görüyoruz.
Çünkü Asya' dan Anadolu' ya gelen Mevlana Celiileddi'n-i
Rüml'nin dergahından yetişen pirler ve Mevlevi dervişleri, Os­
manlı'nın fütuhatıyla birlikte, hatta bu tarihlerden daha evvel
Selçuklular zamanında, Saru Saltuk ile birlikte gelerek Balkan­
lar' da tekye ve zaviyelerini kurmuşlar, geldikleri bu yerlerde
çeşitli kasaba ve köyler kurmuşlardır.
Mevlana'nın vefatından asırlar sonra Avrupa'ya gelen
Mevlevi dervişleri onun mesajlarını insanlara ulaştırmaya ça­
lışmışlardır. Bosna' da bugün "Konjiç" adıyla yani "Konya" is­
miyle bir şehir bulunuyorsa, İslam'ın bu gönüllü fatihleri
sayesinde gerçekleştirilmiştir. Yahya Kemal Beyatlı bir şiirinde
bunu şu mısralarla dile getirir:

320
Levent Şahverdi Arşivi
"Geldik ti bir zamanlar Sarı Saltuk'la Asya' dan
Bir bir diyar-ı Rum'a dağıldık Sakarya' dan"
Tarihi kaynaklara göre, Sarı Saltuk 1263'te Balkanlar' a ge­
lerek, Selçuklular zamanında Oğuzların Çepni Boyuna men­
sup on binden fazla Türkmen grubuyla Dobruca'ya yerleşir.
Daha sonra da Rumeli toprakları, sırasıyla Bosna, Sırpistan,
Hırvatistan, Karadağ, Makedonya, Kosova, Arnavutluk böl­
geleri Müslüman Türklerin eline geçer. Bosna üzerine ilk Os­
manlı akım 1386' da gerçekleşmiştir.
1 389'da Sırp Knezi Lazar 'ın komutasındaki Bosna askerleri
Kosova Savaşı' na kahlmışlardı. Osmanlıların savaşı kazanma­
sıyla birlikte Sırp Knezliği, Osmanlı hakimiyetini kabul etmek
zorunda kalmıştır. 1392'de Üsküp'ün fethinden bir süre sonra
Osmanlı'nın Rumeli akıncı beylerinden Paşa Yiğit zamanında
yapılan akınlarla fethi gerçekleştirilmiş, 1428-1429 yılları ara­
sında Osmanlılara bağlanmışhr.
Balkan insanı kendilerine sadece vicdan ve ibadet özgür­
lüğü sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda İslami daire içeri­
sinde, kendi otantik halk kültürlerini ve kimliklerini
korumalarına imkan tanıyan Mevlevi lik ve diğer tasavvu f
akımlarını benimsemişlerdir190•
Balkanlar'da neredeyse Osmanlı'nın gittiği her bölgeye
ulaşmaya çalışan Mevleviler, bu toprakların Türkleşmesi için
diğer tarikatlerle (Bayrami-Melamiler, Bektaşiler, Nakşi, Rufai,
Sadi, Kadiri) birlikte Macaristan' da Mevlevihaneler / dergahlar
tesis ettikleri gibi, etkinlikleri Polonya'run içlerine kadar uzan­
ın ışhr.

Mevlevilik
Mevlevilik, Mevlana Celaleddin-i Rfımi'ye (ölm. 672 / M
1 273) uyanların, Mevlana' nın vefahndan sonra kurdukları ta­
ri katın adı olup bu tarikahn mensuplarına "Mevlevi" denir.
' f o rikatı kendisi kurmadığı halde yaphğı tasavvufla ilgili dini
konuşmalar, söylediği şiirler ve icra ettiği sema ile Mevlevi ta­
r i katının esas ilham kaynağı Mevlana' dır.
Mevlevilik, Hz. Mevlana'nın (ö. 1273) öğretilerini gelecek
ıwsillere aktarmak üzere oğlu Sultan Veled, talebesi Çelebi Hü­
s.ı ınedd in ve torunu Ulu Arif Çelebi tarafından kurulmuş ve
1 1 soydan gelen Çelebiler arasından seçilen Makam Çelebisi ta­

r.ı fından idare edilmiştir.

321
Levent Şahverdi Arşivi
Mevlana' dan sonra yerine geçen Hüsameddin Çelebi ile
başlayıp, Veled Çelebi ve Ulu Arif Çelebi zamanında ve daha
sonraki ilk devirlerde, bizzat Mevlevi halifeleri tarafından
Mevlevi tekkeleri -ki bunların çoğu zaviyedir- kurulmuştur.
Bu zaviyeler, Amasya' da, Kırşehir' de, Erzincan' da, Niğde' de,
Tokat'ta, Kütahya'da açılmışhr. Mevlevi zaviyelerin bazıları;
Konya'da Şems Tebrizi, Ateşbaz Vell, İzmir'de Bahri Baba,
Kayseri'de Burhaneddin Muhakkık Tirmizi, Halep'te Şeyh
Ebu Bekir Vefai gibi bir Mevlevi büyüğünün türbesi yanına
kurulmuştur.
Mevlevilik, Mevlana Celaledd in-i Rümi'nin ölümünden
sonra şekillenmeye başlamış ve Konya merkez olmak üzere
Anadolu' da, Balkanlar' da ve Ortadoğu coğrafyasında yayılma
alanı bulmuştur. Böylelikle Mevlevilik Ortaçağ Anado­
lu' sunda büyük halk kitleleri arasında kabul görmekle birlikte
beylikler ve Osmanlılar dönemlerinde siyasi otoriteye etki ede­
bilen bir kurum haline gelmiştir.
Bu kurumsallaşmanın sonunda banş zamanlarında Anado­
lu'nun Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde halk üzerinde et­
kili olan Mevlevilik Birinci Dünya Savaşı'nda kurulan Mevlevi
Alayları ile askeri alanda da faaliyet göstermiştir.
Mevlevilik, Hz. Mevlana'nın (ö. 1273) öğretilerini gelecek
nesillere aktarmak üzere oğlu Sultan Veled, talebesi Çelebi Hü­
sameddin ve torunu Ulu Arif Çelebi tarafından kurulmuş ve
o soydan gelen Çelebiler arasından seçilen Makam Çelebisi ta­
rafından idare edilmiştir.
Mevlevi Tarikatının gerçek kurucusu, Mevlana'nın oğlu
Sultan Veled (ölm. 712 / H 1312) olmuş, Mevlevilik XlV. yüz­
yıldan sonra asıl şeklini almaya başlamıştır.
Sul tan Veled, tarikatı yaymak için Konya'yı merkez olarak
seçmiş ve bu merkezi yönetime dayanarak halifeler yetiştir­
miş, bu halifeleri Amasya, Kırşehir, Erzincan gibi şehirlere yol­
layarak buralarda zaviyeler kurulmasına vesile olmuştur.
Sultan Veled'den sonra Mevleviliği Ulu Arif Çelebi'nin
(ölm. 720 / M.1320) temsil etmeye başlamasıyla babadan oğula
veya Mevlana soyundan büyükten küçüğe geçen manevi bir
saltanat süz kon u s u olmuştur.
Mevlevilik, Bektaşilik ve Melamilik ile kaynaşmış bir tari­
kattır. Mevleviler, kendilerini melamete mensup sayarak diğer

322
Levent Şahverdi Arşivi
tarikatlara sofu (si'ıfi) tarikatları demişlerdir. Mevlevilikte Ka­
lenderi etkilerin de görüldüğünü zikretmek gerekir. Mevlevi­
likteki Kalenderi etkileri, Mevlana'nın torunu Ulu Arif Çelebi
zamanında ortaya çıkmıştır.

Mevlevihaneler
Mevlevilerce Konya' daki Mevlana Türbesi ve Mevlevihane
makam olarak kabul edilmiştir. Makam Çelebileri burada ika­
met etmişlerdir.
Türbenin etrafında kurulan bu ilk Mevlevihane "Asitane-i
Aliyye" olarak adlandırılmıştır. Mevlevihaneler, zaviye ve asi­
tane olmak üzere iki farklı fonksiyona sahiptir: Asitane, tari­
katın temel eğitiminin verildiği, 1001 gün çile çıkarılan büyük
Mevlevi tekkeleridir.
Bunlar: Konya, Afyon, Manisa, Kütahya, Halep, Galata,
Yeni Kapı, Kasımpaşa, Beşiktaş, Bahariye, Bursa, Kahire, Kas­
tamonu, Eskişehir, Gelibolu ve Larissa-Yenişehir Mevleviha­
neleridir. Diğerleri daha küçük programlı tarikat yapıl arı
zaviyelerdir191 .
Mevlevihaneler 1001 günlük eğitimi verebilen asitaneler ve
bunlardan daha küçük olan, eğitim teşkilatı bulunmayan za­
viyeler olmak üzere iki çeşittir. Asitaneler diğerlerine göre
daha merkezi idiler ve daha örgütlü bir yapıları vardı. Dedeler
sadece asitanelerde eğitilirdi ve 1001 günlük çile döneminin
ı;erçekleştiği "Matbah-ı Şerif" olarak adlandırılan mimari
bölüm yalnızca asitanelerde bulunurdu. Asitanelerdeki Post­
ı ı i�inler zaviyelerdeki postnişinlerden daha yüksek bir statüye
sahiplerdi.
Zaviyeler Osmanlı İmparatorluğu'nun birçok şehrinde,
ha tta köylerinde kurulmuştu. Mevlevihanelerin bir sosyal
lı<ıyat merkezi halini almasıyla XVI. yüzyılın sonundan itiba­
n•n Mevlevilik Konya, Edirne, İstanbul, Afyon, Kütahya, Ma­
n i sa, Bursa, Isparta, Denizli, Trabzon, Sivas, Amasya olmak
i i ze repek çok şehirde yayılmıştır.
Mevlevi tekkeleri tarikat öğretiminin yanında hat, tezhip,
m u s i ki gibi güzel sanatla rla ilgili, yolcuların barınması, fakir­
lı·rin doyurulması ve benzeri sosyal amaçlı çalışmalar da yap­
ı ı ı ı�lardır192.

323
Levent Şahverdi Arşivi
Mevlevihane, Mevlana Celaleddin-i Rfımlnin düşüncele­
rini esas alan, tarikat prensiplerinin öğretildiği bir kurum olup
değişik yapılardan oluşmaktadır.
Mevlevihanelerde tekke eğitimini başarılı bir şeki lde sağ­
layabi lmek, tarikatın öğretisini yaymak için çok teknik bir iş
bölümü ve yöneti m sistemi kurulmuştur.
Şeyh veya postnişin denilen Çelebi Efendi en üst yetkili kişi,
manevi önderdi ve Hz. Mevlana'yı, Konya' daki Çelebilik ma­
kamını temsil ederdi. Yönetimi Sertarik Dede (sadece Kon­
ya' da), Aşçı Dede (dervişleri yöneten), Türbedar Dede,
Neyzenbaşı ve onların yardımcıları sağlıyordu. Şeyhler (post­
nişin) Konya' dan atanırdı ve çok etkin bir merkezi yönetim
hakimdi.
Mevlevilik başından itibaren siyasetten uzak durmuş ol­
duğu için devlet büyüklerinden himaye görerek imparatorlu­
ğun her tarafına yayılmış, XIX. yüzyılın sonunda Mevlevihane
sayısı bir hayli artarak Mevlevilik Avrupa, Amerika ve Ja­
ponya içlerine kadar yayılmışhr. Osmanlı İmparatorluğu sı­
nırları içinde 140'a yakın Mevlevihane bulunmaktayd ı.
Bursa' da bir Mevlevihanenin kuruluşu geç bir tarihte Cünfıni
tarafından ifa edildiği halde; eğer Çandarlı Ali Paşa tarafından
Serez' de yapılan zaviye, aynı zamanda bir Mevlevihane sayıl­
mazsa, ilk defa il. Murad'ın Edirne' de Mevlevilere tam teşki­
latlı, geniş bir Mevlevihane kurduğunu biliyoruz193•
XVI. yüzyıldan itibaren Anadolu' da ve Anadolu dışında
Osmanlı Devleti'nin egemen olduğu ülkelerde daha önce ismi
geçen Mevlevi tekkelerine ilaveten daha sonraki dönemlerde
de birçok Mevlevi zaviyesi açılmıştır.

Selanik ve Çevresinde Tekke ve Zaviyeler,


Mevlevihaneler
Selanik ile ilgili yapılan araşhrmalarda XVIII. yüzyılda Şe­
riye Sicil Defterlerine göre Selanik'te, 28 adet tekke ve zaviye
bulunuyordu . Bunların hepsi de kamu yararına çalışan ve
hayır sahipleri için aracı birer kurum işlevi görüyorlardı.
XX. yüzyılın başlarına ait vergi kayıtlarına göre, Selanik'te
14 tekke ve 13 adet türbe bulun uyord u .
Başbakanlık Osmanlı arşivinde bulunan Selanik Vilayetine
ait bir haritada İki Lüle, Kapı, Zindan, Fethiye, Yakup Paşa,

324
Levent Şahverdi Arşivi
Rufai, Hızır Baba ve Hal­
veti tarikatından Pazar
tekkesi isimleriyle 8 adet
tekke belirtilmiştir. Bun­
ların haricinde Kal'a-yı
Bala zaviyesi ve Kadiri
tarikatından Salı tekkesi
adında iki tekkenin de
bulunduğu bilinmekte­
Se/anik Mevlevilıdne Mahallesi dir.
Selanik'te bunlardan
başka Eski Cuma taraflarında Hamza Baba isminde Sa' di tari­
katından bir zaviye, Topal Mehmet Ağa zaviyesi, Pişmaniye,
Ali Paşa Mahallesi'nde yine Sa' diyeden Yahya Baba zaviyesi,
Mirahor İlyas Bey tekkesi gibi tekkeler de bulunmaktadır.
Bunlardan başka, Halveti tarikahnın Sinaniyye koluna bağlı
beş adet zaviye daha olduğu bir yazma vakı f defterinden an­
laşılmaktadır. Bunlardan Süleyman Efendi, Şeyh Zühri ve Hacı
Musa Dede zaviyelerinin merkezde olduğu ve Veli Dede ile
Ferhad Efendi zaviyelerinin ise Selanik çevresinde bulunarak
İstanbul' da Şehremini' de Pir Ümmi Sinan dergahına bağlı bu­
lundukları görülmektedir.
Selanik' te Ahkam defterleri başta olmak üzere pek çok ta­
rihi arşiv belgelerine göre Selanik' te hizmet veren tekke ve za­
viyelerin özellikle esnaf teşkilatlarının çalışmasında ve
kurulmasında, ekonomiye katkı sunmasında bu sufi tekkele­
rinin önemli etkisi bulunuyordu. Özellikle debbağlar, havlu
imalatçıları, nalbantlar, üzüm tacirleri gibi meslek erbabının
bağlı oldukları tekkeleri bulunuyordu.
Bunlardan başka Selanik'te XVIII. yüzyılda Numan Pa­
şa'nın bir Nakşibendi zaviyesi inşa ettiği biliniyor. Bölgede
XIX. yüzyılın ortalarında Nakşibendiliğin bireysel ve ilmi dü­
zeyde etkili olduğu anlaşılıyor.
Selanik eski defterdarı Hacı Münib Efendi Nakşibendi tari­
kahnın adab ve erkanına dair Hadim müftüsünün Arapça yaz­
dığı eseri Türkçeye çevirmişti. Hem ulemadan hem de
Nakşibendi tarikahndan olan aynı zamanda da iki gözü ama
bir başka şeyhin de "neşr-i ulum" yaptığı ve Selanik gelirle­
rinden kendisine maaş bağlandığı anlaşılmaktadır. Bütün bu
tekkelerin dağılımına bakıldığı zaman doğal olarak Müslüman

325
Levent Şahverdi Arşivi
mahalleler ve şehrin kapılarına yakın yerlerde yoğunlaşhğı gö­
rülecektir. Bütün bu tekkelerin dağılımına bakıldığı zaman
doğal olarak Müslüman mahalleler ve şehrin kapılarına yakın
yerlerde yoğunlaştığı görülmektedir.
Selanik'te, Selanik Mevlevihanesi postnişinleri ailesinden
başka, çok sayıda Mevlevi tarikatına bağlı Mevlevi şeyhleri
vardı. Osmanlı arşivi kayıtlarında tespit ettiğimiz Mevlevi tar­
tikatına mensup Mevlevi şeyhlerinden bazılarının isimleri
şöyle: Mevleviye tarikatından, Mehmet oğlu Selim Dede ve
Oğlu Süleyman, Mevlevi Şeyhi . Bunların haricinde Selanik'te
Kadiri, Halveti, Rufai, Nakşibendi gibi çeşitli tarikatlara bağlı
şeyhler ile bu şeyhlerin talibi bulunan çeşitli tarikatın mürid­
leri bulunuyordu. Örneğin; arşivde tespit ettiğimiz çeşitli ta­
rikatlara mensup tarikat tekke ve zaviye şeyhlerinin
bazılarının adlan şöyle: Hacı Derviş Kadri Efendi (Sarayıatik
Mahallesi). Mustafa oğlu Şeyh Abdi Efendi (1796-?) Musa Baba
Mahallesi. Selanik Mevlevi şeyhi Mehmet Dede'nin fevtinden
ve mahlülünden sonra yerine seçilen Şeyh Osman Dede.
Rufa.iye tarikatında n Rufaiye Şeyhi Abdullah oğlu Şeyh
Suret Efendi (Kazazhacı Mustafa Mahallesi), Rufaiye Şeyhi
Maruf Efendi (1806-?) Musa Baba Mahallesi.
Musa baba Tekkesi şeyhi tariki Halvetiden Halveti Şeyhi
Hacı Abdullah Efendi (1806-?) Musa Baba Mahallesi. Halveti
şeyhi Molla Ali oğlu Şeyh Hacı Osman Efendi (Yahyabali Ma­
hallesi). Halveti Şeyhi Ali oğlu Şeyh Hacı Mehmet Efendi (Ah­
medsubaşı Mahallesi). Halveti Şeyhi Nüreddin oğlu Şeyh
Abdülkadir Efendi (Sarayıatik Mahallesi). Musa Baba Tekkesi
şeyhi tariki Halvetiden Şeyh Abdullah, yaşı 25 (1806 do­
ğumlu). Portakapı Mahallesi.
Kadiriye tarikahndan Şeyh Mehmet Efendi oğlu Şeyh Ab­
dülmelik Efendi. Kadiri şeyhi Mustafa oğlu Şeyh Abdi Efendi
(Musababa Mahallesi ). Kadiri Şeyhi Ali oğlu Şeyh Yusuf
Efendi (Akçamescid Mahallesi). Kadiri şeyhi Hüseyin oğlu
Şeyh Mehmet Efendi (Sinanpaşa Mahallesi). Kapıtekkesi şeyhi
Şeyh Hacı Mehmet Efendi (1796-?) Sinan Paşa Mahallesi.

Selanik Mevlevihanesi
Osmanlı döneminde, inşa edilen Selanik Mevlevihanesi, Ek­
mekçioğlu Ahmet Paşa tarafından 1617 yılında kurulmuştur194•

326
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Mevlevihanesi, Balkanlar'daki Mevlevihaneler ara­
sında önemli bir konuma sahip bulunuyordu. Zaviye statü­
sündeki Selanik Mevlevihanesi, şehrin batı kesiminde surların
dışında, Yenikapı karşısında geniş, ağaçlık bir bahçe içerisinde
bulunuyordu.
Evliya Çelebi, Seyahatname'de Selanik Mevlevihanesi'nden
" . . . andan Yenikapı ki Mevlevihane kapusudur kim kamil dört
yüz adım olup tarafı garba meftuh (açılır) dervaze-i muhkem­
dir . . . " 195 şeklinde bahsederek, Mevlevihane'yi şöyle tarif ve
tasvir eder:

"Yenikapu haricinde Etmekçizade Ahmet Paşa' nın hayratı


azimi Mevlevihane Celaleddin Rumi' <lir kim vasfında lisan
kasrdır (kısadır). Amma ol ulu Sultanı Kemale muhabbetimiz­
den bir şem' a asitane-i saadetinin evsafı tahrire cür'et idelüm:
Evvela bu hangahı azimin zemini Yenikapu haricinde kal'a dı­
varına muttasıl bir mürtefe'a zeminde vaki' olup Akdeniz
ayak altında nümayandır.
Cümle fukara hücre­
lerinin pencereleri dahi
deryaya nazırdır. Ve ha­
remi demir kapulu başka
bir kal' a misali vasi' a
meydanın ortasında se­
ma' a ce safahanesinin ca­
nibi erbaası küna kfm
maksuraleri ile etrafı
cümle musanna parmak­
Mevlevihane ve Ekmekçizade
Ahmet Paşa Camisi. lık çevrilmiş tırabzanlı
nakışı bukelamun ve
ibret-i nümfıne bir hoşube kapalı sema'hanesi var kim İslam­
bol' da Beşiktaş Mevlevihanesi kapısından musanna bir kaba
vacibüs-seyirdir kim neccarların pir-i pişevası ceybi neccar
dahi böyle bir kapıya meşabeha yetişe urmağa kadir değildir.
Ve nakkaşı sihir asarına manendemani ve hısanü ve behzad ve
ağa nza kalu varisin mümiyanları muyi misal olur. Hatta se­
mahane etrafında mevzun sütunları cümle hoşbedendir.
Amma amudü ser amedlerde olan sanat-ı ibret eseri bir
hankahı fukarada yoktu r. Ve bunun mihrabı ve kürsüsünde
olan hurda tasarrufları meğer bu din serhaddinde Estergon

327
Levent Şahverdi Arşivi
kal'amızın mihrabı ve minberi ve mahfilinde ola kı1na kı1n
musanna'ı kıymeti avizeleriyle areste olmuş bir münevverfışü
abad tekye-i Mevlanadır kim nice yüz adet baberhane ve ser­
berhane fakru vefaka erenlerinden uşakanı müştekan erbab-ı
mamruf mesnevihane meğazi Kuran tilavet eder dilleriş-şeyda
dedeleri var . . .
Şeyh efendi hazretleri bir alufte ve aşifte sahibü Kemal
aziz, muhteremdir. Bu asitanenin evkafı kesiyrası olmağın
matbahı imaretinde niğmeti nefisesi cemiy'ı pir ve civane ve
bayi ve gedaya niğmetleri mebzuldür. Hakka ki, Bağ-ı
Erim' den nişana varur bir hankahı meşhurdur. Andan tekye­
i . . . tevhidi sultaniyeler söylerler. Elhasıl cümle tekyelerin fu­
karaları mevcud olup ayanları olur."

Pek çok şeyh, mesnevihan, mutasavvıf ve şairin yetiştiği Se­


lanik Mevlevihanesi maalesef yıkılmış, muhafaza edilmedi­
ğinden günümüze kadar gelememiştir. Ancak Selanik
Mevlevihanesi'ne ait bazı fotoğraflar bulunmaktadır.
Selanik'in 1 7. yüzyıldan sonra hareketlendiği gözlenmiştir.
Daha sonraki dönemlerde-özellikle 18., 19. ve 20. yüzyılda ise
şehir her yönüyle tam bir kültür ve sanat şehri olmuş, Osmanlı
Devleti'nin önde gelen
rJ.:t' JJ,.- �L.I �ı,:_,.f� �� .Jl-.:.uı� ıJl�� JO;ı;. "' .,.,;
ilim ve sanat merkezle-
;J'J"Jı.: '...,.. .;Jr � .:.. ı� �..s.� .u-l ulj [(i �ı i .$.

rinden biri olarak son dö­


J. �� JÇ ..;u.ı,. ),ı J,ıı ... ı �,...i .;W ...u... , f.r-l:"u
..:..; ;.;.
�\:_t

-..w:- JO- r! $-. �:ı � .ı.;;ı,,;.. ,, 'i,ı f-.ı..ı .,i, •J..f ..;ı... ,ı ..!l:,;..\-.
___,,
neme kadar tarihte iz
� ��\ıı:· �l j\İ ş.. .;i '-!İl' �'J �j �,/ j..:.. .:..jı_� ...ı;. bırakan devlet adamları,
Jt. Wi �� J� ./"' ı.#rJ ..)A ':.� .. .j.t. ,s).,, .:J:-.)•.I! ı_,a;
J.

..ı;.,,� .;.fı:J .,.�i �� ..:.1:-...1.:. c..., t,ı... ..-.\·,,ı


J. J

..!.l:ı� C-'' mutasavvıf ve sanatçılar


� .:. .J,i �J!-J .J,.Mı .;;; .J'j:J. .;J.JI": ..;u.. r:.-- � jl_,J.l

� t;- � ,r-"l;. .sJr .;� .Jr,';11...- t f,ı, .,.. .;ı;.t.ı.- J�


• � yetiştirmiştir.
"'"""' �· �� --� •..1. .,.,, ;.!- � ....·'�-�- :JJ.,I!- f.ı ..ı:-Jı�ı,
J.

Selanikli divan şairle­


.:,ı:jılJ ('t'] � ""'' ..,, "'.ir:' .JL-1 .jt-.:.;:1.. ..:.:,ı:i .,,... ._;;; , J..r.ı J....
J.

'-!J,1 ftl. � .;,.Jıi .),} !J�;..I_ .jl.1\:.-I j\...J,u; ;J.-\" .:J;IJJ./J



rinin yüzyıllara göre da­
�.!!" .:,..:... ;,v,ı .,)).M.İ,,.. �Y' ı...ı
�� � .s>,:- .;,:ı,,. ...cil J.t .;ı.;.tı,,.. .; ıh' JI:.. .s,,. .s.>�r ğılımına gelince; şair
"11� -:J;-.1 ,4,1_ .,)ı_;i .,._;;:ı,;.
'-1'� !l;-li .J.,i-;...I ..JO.-r .;,_�� fa fi.rl .,,;. .;'J,ı �)
ı. ,·,

sayısının en az kayıtlı ol­


.;..J.uı;..1 ..;l,ı c-ı; •.'J.j} ..:...� .! r::-- :ıf�r ,,, �, �J
ı

.,;,._ �· ,,,�� ,. :.;ı �


� � �;;,ı .,,,.
.
duğu tezkireler 1 6. ve 1 7.
O.:..J.r-J ....1.\
· · ,Jt.�, : l. ,".,. . )J .u., : ' 1 ' 1 ;&'ı : • 1 1 1

yüzyıl tezkireleridir. Bu
• · · Jı....J. h .s)�� '.Y. .;.t h ı":_I wiW ;j) ;,;.- ��.Sj!• ..;,ı..... �,ı
.....,, .:.ı;'.-.'.L-İ JM� J.o? .;( �\ .. �i ' C,i( .s..F,:- .s..:il
sayı 18. yüzyılda biraz
..s.J::-'-_ı..rM>�, .,;ı�, � c:!:' .r�;..,...i ...,.;µ � '-.au,ı .,..� daha artmışhr. En fazla
,1, '·

�; . . . -$'.; :ı.ı:• (J�,,_,!- ....� JJJ � .:,....,ı �� 6u.. .,..�


,J,ı .f:...!İ "':'h' 'Y-"Y .s.>� :J)� .._!' .,>-U.ı JJ J,- ��
J.

•..•
şair sayısı 19. ve 20. yüz­
Selanik'te Ekmekçizade Ahmet Paşa Mevlevi­ yıl tezkirelerinde tespit
hanesi, Evliya Çelebi, Seyahatname, s. 159- edilmiştir.
1 60.

328
Levent Şahverdi Arşivi
Tuhfe-i Naili yirmi üç şairle ilk sırada yer almaktadır. Bunu,
alhşar şairle İbnü'l-Emin Mahmut Kemal İnal'ın Son Asır Türk
Şairleri ve Fatin' in Hatimetü'l-Eş'ar'ı, beş şairle Bursalı İsmail
Beliğ'in Nuhbetü'l-Asar Li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar'ı izler. Sela­
nik'in, yetiştirdiği divan şairleri açısından, özellik.le divan şii­
rinin son döneminin değerli ürünlerinin bulunduğunu ve göz
ardı edilmemesi gereken önemli bir edebi mahfil olduğunu
unutmamak gereklidir.
Gülşeniliğin ileri gelenlerin­
den Muhyi Gülşeni'nin kardeşi
olan Ekmekçizade Ahmed Pa­
şa'run Selanik'te ihya ettiği
Mevlevihanenin kuruluşunun
hemen sonrasında dergahta
hizmet veren meşihahn (şeyh­
lerin) arasında Şeyh Hasan adı­
nın bulunm ası, O'nun Köprülü

Mehmed Paşa'nın tek erkek


kardeşi olan Mevlevi Amca
Mustafa Hasan (1590?-1 690?)
Ağa'nın olduğunu akla getir- MVL 226-7 7-7 26.5 C 20-Mevlevihılne
mektedir1%. ile ilgili belge
Mevlevi zaviyelerine, ilk yıllarda dergahı açmak veya açı­
lan dergaha şeyhlik yapmak üzere gönderilen Mevlevi dede­
leri postnişin olmuş, bunların vefabndan sonra varsa oğulları,
yoksa aileden ehil bir kişi olan Mevlevi dervişi o tekkeye post­
nişin olmuştur. Ancak zamanla Mevlevilik yayılıp geliştikten
ve dergahlara zengin vakıflar bağlandıktan sonra bu uygu­
lama değişmiş, Mevlevihanelere şeyh ataması Konya' da bulu­
nan ve tarikatın aynı zamanda idari lideri olan Çelebi
Efendinin rızası ve işaretiyle, belirli kurallar çerçevesinde ger­
çekleştirilmiştir.
Arşiv kaynaklarındaki kayıtlarda Selanik Mevlevihane­
si'nin postnişinliğini yapanların silsilesinden aynı aileden gel­
miş oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Mevlevihanede
postnişin olanların silsilesini takip etmek mümkün olmaktadır.
Mevlevihane'nin ilk şeyhi Karamanlı Abdülkerim Dede' dir
(Kerimüddin Dede), daha sonra Ramazan Dede postnişin ol­
muştur. Daha sonraki dergah şeyhleri hakkında bilgi yoktur.
1820 yılında Şeyh Ali Efendi vefat etmiş yerine Topal Ali Dede

329
Levent Şahverdi Arşivi
atanmıştır. Mevlevihanenin son şeyhleri Ali Dede, Niyazi
Dede ve Salahaddin Dededir. Veled Çelebiye göre 191 2'de
şeyhi Eşref Dede' dir.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz belgeler ışığında, bu der­
gahta şeyhlik yapan zatlara ait bilgileri dergahın kuruluşun­
dan itibaren olmasa da, 16. yüzyılın sonlarından itibaren son
döneme kadar takip etmek, postnişinlerin silsilesini saptamak
mümkün olabilmiştir.
Belgelerden anlaşıldığına göre, Selanik Mevlevihanesi post­
nişinliği köklü bir ailenin elindedir. Belgelerde Selanik Mevl­
evihanesi' nin meşihatında 16. yüzyılın sonlarından 19.
yüzyılın sonuna kadar aynı aile fertlerinin bulunduğu görül­
mektedir. Yani buradaki dergahta şeyhlik babadan oğula ya
da aynı aileye mensup başka fertlere intikal etmektedir.
Selanik Mevlevihanesi postnişinliği köklü bir ailenin elin­
dedir. Selanik Mevlevihanesi'nin bilinen postnişini Şeyh
Hasan Efendi' dir. Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Şeyh Ahmed
Efendi, babasından sonra postnişin olarak görev yapmışhr.
Osmanlı arşivi kayıtlarına göre Şeyh Hasan Efendi'nin şe­
ceresi şöyledir:
Şeyh Hasan Efendi (1590?-1 690?)197, oğlu Şeyh Ahmed
Efendi (1690-1790)198, Şeyh Ahmed Efendi'nin oğlu Şeyh İbra­
him Edhem (H. 1 791-1853)199, Şeyh Ahmed oğlu Şeyh Mehmed
Ali200 (1 853-1 856 ve 1 858 sonrası)201; daha sonraki yıllarda
Mevlevihanenin postnişinliğini Şeyh Yakup (1856-1858) yap­
mıştır202.
Selanik Mevlevihanesi'nin 1912 yılında postnişini Ali Eşref
Dede'dir21n. Ali Eşref Dede, Mevlevi şeyhi Mehmed Necib
Efendi'nin oğludur204. Mehmed Necib Dede'nin Salih Zihni
adında bir oğlu bulunuyor.
Bu Salih Zihni Efendi'yi, Atatürk' ün amcası Hafız Mehmed
Efendi'nin oğlu Salih Efendi (soyadı Erbatur) ile karıştırma­
malıdır. Selanikli Necib Dede Efendi'nin oğlu Eşref Dede, Ata­
türk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin kardeşi Hafız Mehmed
Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin ikinci eşi Müberra Kerime
Molla'nın babasıdır205.
Selanik Mevlevihanesi, Mevleviliğin kurulup yaygınlaş­
maya başlamasından sonra Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafın­
dan 1615 senesinde bina edilmiştir2°6•

330
Levent Şahverdi Arşivi
Mevlevihane'nin ilk şeyhi ise Ulu Bostan Çelebi'nin müridi
olan Karamanlı Abdülkerim Dede'dir. Abdülkerim Dede'nin
vefat edip dergaha defnolunmasından sonra, posta Manisalı
Ramazan Dede geçmiştir2°7•
Bir müddet meşihatta kalan Ramazan Dede, istifa edip Si­
roz' a gitmiş ve burada yeni bir Mevlevi dergahı kurmuştur. Se­
lanik Mevlevihanesi Balkanlar'da yer alan Mevlevihaneler
içinde en etkin ve en çok dikkat çeken Mevlevihanelerden birisi
olmuş ve varlığını 20. yüzyılın başlarına kadar yaklaşık 300 yıl
sürdürmüştür.
Selanik Mevlevihanesi, genellikle bütün tekkelerin inşa­
sında görüldüğü üzere Selanik kentini çevreleyen surların dı­
şında ve Yenikapı olarak bilinen mevkide kurulmuştur. Arşiv
belgelerine baktığımızda Selanik Mevlevihanesi'nin Selanik ya­
kınlarında Beşçınar mevkiinde bulunan tuzlaların işletilmesin­
den yıllık seksen bin akçe geliri bulunmakta ve diğer
gelirleriyle birlikte ekonomik açıdan oldukça iyi bir konumda,
hatta Balkan Mevlevihaneleri içerisinde en zengin konumda
olduğu görülmektedir208 •
Ancak bu zengin
konum, 1821 yılında
patlak veren Mora
İsyanı ve sonrasında
Yunanistan'ın ba­
ğımsızlığını kazan­
masıyla değişmeye
başlamıştır. Gelirle­
rinin önemli bir kıs­
mını Mora
Mevlevihanenin giriş kapısının i ç tarafında ise Salı Ya rı m a d a s ı ' ndaki
Tekkesi ile bir Rufai tekkesi vardı. Padişah Sultan \!. vakıflardan sağla­
Melımet Reşat'ın, Rumeli'ye seyahati sırasında, 28 yan Mevlevihane bu
Mayıs 1 9 1 1 günü Selanik Mevlevihanesini ziyaret gelir kaynaklarını
etmiştir. kaybettikten sonra
ekonomik açıdan ciddi sıkıntılar içine düşmeye başlamıştır209 •
Selanik Mevlevihanesi, Selanik'in toplumsal hayatında
önemli bir yer edinmiştir. Ekmekçiziide Ahmet Paşa tarafından
kurulmuş olduğu için Ekmekçiziide Tekkesi olarak da bilinen
Mevlevihanede pazartesi günü yapılan ayin-i şerif, yine başka
günlerde tertip edilen sohbetler, şeyhlik vazifesini yerine ge-

331
Levent Şahverdi Arşivi
tiren kişilerin bilgi dolu sohbeti ve dedelerin üflediği ney ses­
leri Mevlevihaneye olan ilgiyi arhran sebeplerdir.
Yine bu bağlamda muharrem ayının onunda dualar eşli­
ğinde kırk çeşit meyvenin katılmasıyla pişirilen ve Selanik aha­
lisi tarafından da şifalı olduğuna inanıldığı için mutlaka
tadılması gerektiği düşünülen aşureden bir parça da olsa tada­
bilmenin ve Şeyh Efendi ile birlikte muharrem duasını okuma­
nın dindar insanların gözünde ayrı bi r özelliği bulunmak­
taydıııo.
Selanik Mevlevihanesi bu gibi manevi nedenler dolayısıyla
halkın yoğun ilgisini gördüğü gibi kapılarını her türlü düşün­
ceye sahip insanlara açmasıyla da ilgi görmüştür.
Mevlevihane şeyhlerinin saygın kişiliği, hoşgörülü yakla­
şımı ve aynı zamanda devlet ricali ile olan iyi ilişkileri saye­
sinde Mevlevihane 19. yüzyılın sonuna doğru giderek güç
kazanan yeni siyasi fikirlerin de bünyesinde barındığı ve bu
düşünceleri savunan insanların bir anlamda kendilerini güven
altında hissettikleri bir mekan olmuştu. Jön Tü rklerin ardın­
dan İttihatçıların giderek etkinlik kazandıkları günlerde Mevl­
evihane, bu yeni fikirlerin ve mensuplarının tekke ziyareti
görüntüsü altında toplandıkları bir fikir kulübü haline gel­
mişti211 .
Balkan savaşları
sonrasında Osmanlı
Devleti'nin Avru­
pa' daki topraklarının
neredeyse tamamını
kaybetmesi ile birlikte
bölgede yaşayan Müs­
lümanların önemli bir
kısmı kendiliğinden
Mevlevihane Yan Giriş Kapısı
Mevlevihane'ye 1 923-1 924 yılları arasında Ana­ Anadolu'ya göç etmiş­
dolu'dan gelen Rum Mülteciler yerleştirilmişti. lerdi. Kalanlar ise çe­
şitli vesilelerle
huzursuz edilerek göçe zorlanıyor ve Yunan hükümeti de bu
duruma göz yumuyordu. Bu dönem Selanik Mevlevihanesi
için sıkınhlı günlerin de başlangıcı olmuştur.
Yaşanan bu göç dalgası esnasında Selanik'in bir toplanma
merkezi olması, Mevlevihanenin de gelen muhacirlere kucak
açması durumunu beraberinde getirmiştir. Bu süreçte Sela-

332
Levent Şahverdi Arşivi
nik'te toplanan muhacirler için Mevlevihane kısıtlı ekonomik
imkanları çerçevesinde bir sığınak vazifesi ifa etmiştir.
Nüfus mübadelesinin uygulanmaya başladığı dönemde
yani 1924 yılının başına gelindiğinde Selanik'te resmi rakam­
lara göre 50.000'e yakın insan toplanmış bulunmaktaydı. Bu
insanların önemli bir kısmı başta Selanik Mevlevihanesi olmak
üzere kentteki tekke ve zaviyelere yerleştirilmişti. Bu dönemde
şehirdeki tekkelerini hala açık tutmaya çalışan şeyh efendiler
de dervişler de, ellerinde eski günlerin imkanları olmamasına
rağmen bu insanlara yardım eli uzatmaktan, en azından mat­
bahta bir kazan çorba kaynatıp zor durumda olan muhacirlere
ikram etmekten geri durmamışlardı212•
Balkan Savaşları sonrasında Selanik'in Yunan hakimiyetine
geçmesinden sonra ise Mevlevihane faaliyetlerine devam ede­
memiş ve işlevsiz kalmışhr. 1917 yılında Selanik'te meydana
gelen büyük yangından sonra Mevlevihaneye evsiz barksız
kalan Yahudiler yerleşmişlerdir. Nüfus mübadelesinin yapıl­
dığı dönemde ise bir sü re Yu nan göçmenlere ev sahipliği
yapan Mevlevihane iyice harap hale geldikten sonra 1930'lara
doğru tamamen yıkılarak ortadan kaldırılmışhr213•
Mübadele sonrasın­
daki süreçte Mevlevihane­
nin başına gelenler ise
dönemin basınından takip
edebildiğimiz kadarıyla
oldukça trajiktir. Çünkü
Mevlevihane işlevsiz bıra­
kıldığı gibi mezarlığı dahi
tahrip edilmiştir. Bu
durum 8 Mayıs 1924 ta- Selanik Mevlevihılnesi
rihli Vatan gazetesinde
şu şekilde yer almışhr:
"Rumeli' den her gün kafile kafile muhacir geliyor. Bunlar
oradan mallarından, mülklerinden başka muazzez bir şey daha
bırakıyorlar. Ölüleri. Dünyadan ellerini çekerek senelerden beri
kabirlerinde sükfın içinde yatan bu ölüleri bile Yunanların tah­
ri pkar ellerinden kurtulamamaktadırlar. Kefenlikleri al m ak ,

odun tedarik etmek için eski yeni bütün mezarlar açılıyor


Mezar taşları sökülerek inşaatlarda kullanılıyor.

333
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik'in en muazzam kabristanlarından biri olan Mevl­
evihane Mezarlığı Yunan izcilerine talim meydanı ittihaz edil­
miştir. Buranın asırdide servileri altında yatan birçok eski
ricalin, Mevlevi ileri gelenlerinin, Selanik eşrafının kabirleri
kırılmakta koca kabristan düz bir tarla haline getirilmektedir.
Bu manzara karşısında yürekleri sızlatan birçok kimselere ai­
leleri efradının, akrabalarının kemiklerini kurtarmak için kab­
ristana koşuyorlar214."
Görüldüğü gibi Sela­
nik' te Osmanlı hakimiye­
tinin sona ermesi ile
birlikte Selanik Mevlevi­
hanesi de bu durumdan
nasibini almış ve faaliyet­
lerine son verildiği gibi
mezarlığına varıncaya
kadar tahrip edilmiştir.
Selanik Mevlevihdnesi Türklerin sahip oldukları
mal varlıklarını yok pa­
hasına satıp göç etmeleriyle oradaki kültü r varlıklarının işlev­
lerini yitirmesi ve yukarıda Yenişehir ve Selanik
Mevlevihaneleri örneğinde ifade ettiğimiz üzere amacı dışında
kullanılmaya çalışıldığı durumlar söz konusu olmuştur.
Mevlevihane, cami ve diğer tarikat yapılan, şehirlerin el de­
ğiştirmesinden sonra ya tahrip edilerek kullanılamaz hale gel­
miş ya da manevi kimliklerine hiç yakışmayacak şekilde depo
vb. amaçlar için kullanılmaya başlamışlardır. Selanik Mevlevi­
hanesi işlevini yitirip kapandığı gibi özellikle mübadele son­
rasında bahçesinde bulunan şeyh efendiler, dedeler ve eşraftan
kimselere ait kabirlerin dahi tahrip edilerek yok edilmesi ile
karşı karşıya kalmıştır.
Günümüzde ise Mevlevihaneye ait herhangi bir iz kalma­
mıştır. Yenişehir Mevlevihanesi için izlenen yol ise olumsuz
akıbetinin ortaya çıkması üzerine enkazının ve arsasının satı­
larak Anadolu' da yeni bir Mevlevihane inşaatında değerlen­
dirilmesi şeklinde olmuştur.
Yeni şehi r Mevlevihanesi'nin şeyh ailesi de ortaya çıkan bu
tablo karşısında kayıtsız kalamayarak göç yoluna düşmüş ve
Bilecik'te inşa edilen Mevlevihane' de görevine devam etmiş­
tir.

334
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan coğrafyasında hakimi­
yetini yitirdikten sonra bu bölgeden çekilmesiyle birlikte
Yunan hakimiyetine geçen Yeni'şehir (Larissa) ve Selanik Mevl­
evihaneleri, bütün unsurlarıyla tahrip edilerek mahvedilip yok
edilmiştir. Mevlevihanelere ait mezarlıkların taşları ve kitabe­
leri dahi sökülerek binalarda kullanılmışhr.
1. Balkan Savaşı
sonrasında Yunan
hakimiyetine geçen
Selanik'te Selanik
Mevlevihanesi ve Ye­
nişehir Mevleviha­
nesi "hamfışan" ının
(kabristan) tahrip
edilmesi Osmanlı
devleti'nin hakimi­
yeti albndaki top­
Mevlevihane Çeşmesi
raklardaki tarihi ve
kültürel eserlerin
akıbetleri ve ecdadımıza ait yadigarların ne hale gelmiş / geti­
rilmiş olduğunun içler acısı durumunu ortaya koyması bakı­
mından örnek olacaktır.
Tarihimizde 93 Harbi olarak da bilinen 1877-78 Osmanlı­
Rus Savaşı ve 1. Balkan Savaşı sonrasında uğramış olduğu ağır
mağlubiyetler, Osmanlı Devleti'ni yüzyıllardır hakim olduğu
Balkan coğrafyasından çekilmek zorunda bırakmışhr.
Bu savaşlar sonrasında gerçekleşen mağlubiyetler ve büyük
toprak kayıpları aynı zamanda milyonlarca Müslüman-Türk
ahalinin de İstanbul ve Anadolu'ya göç etmesini beraberinde
getirmiştir. Bu geri çekilme ve göç sürecinde başta Yunan ha­
kimiyetine geçen Yenişehir (Larissa) ve Selanik gibi şehirlerde
bulunan Türk-İslam kültürüne ait cami, mescit, türbe ve Mevl­
evihane gibi taşınmaz mal varlıkları şehre hakim olan Yunanı­
lar tarafından ciddi tahkir ve tahribatlara maruz kalmışlardır215•
1293 (1 877-78) Osmanlı-Rus Savaşı ve Balkan Savaşları son­
rasında Osmanlı Devleti'nin almış olduğu mağlubiyetler ne­
ticesinde Osmanlı Devleti, sadece bü y ü k toprak parçaları
kaybetmekle kalmamış, milyonlarca insanın yüzyıllardır ya­
şadıkları yerlerden İstanbul'a ya da Anadolu'ya göç etmeleri
sonucunda ciddi bir muhacir iskanı sorunuyla baş başa kal-

335
Levent Şahverdi Arşivi
mıştı. Savaşlarda uğranılan mağlubiyetler neticesinde yerle­
rinden yurtlarından olan muhacirlerin Anadolu' ya olan yol­
culuklarında en önemli duraklardan birisi de Selanik şehridir.
Selanik Osmanlı Devleti'nin çok önemli bir limanı idi. Bal­
kan savaşları esnasında o tarihler için oldukça önemli sayılabi­
lecek bir nüfus olan yaklaşık 300 bin kişilik bir nüfusa Sahipti216•
93 Harbi'nden sonra göç yoluna koyulanların önemli durakla­
rından birisi olan Selanik şehri, Balkan Savaşı sonrasında şehrin
Yunarulara tesliminden sonra Yunan ordusunun şehre hakim
olmasıyla birlikte içinde yaşayan Müslüman nüfusun sıkıntı
çekmeye başladığı bir şehir haline gelmiştir.
Bu süreç nihayetinde Milli Mücadeleden sonra Türk ve
Yunan hükümetleri arasında Lozan Anlaşması'nda kararlaştı­
rılan nüfus mübadelesi sonrasında şehirdeki Müslüman-Türk
nüfusun göç etmesi ile sonuçlanmıştır.
Gerek savaşlar sonrasında yaşanan göçler esnasında olsun
gerekse mübadele esnasında yaşanan göçler esnasında olsun,
Balkan şehirlerinde yer alan Müslüman-Türk kül tü rünü yan­
sıtan eserler ciddi derecede zarar görmüştür. Balkanlar' da bu­
lunan Türk mi mari eserlerinin başında camiler ile çeşitli
tarikatlara ait tekke ve zaviyeler yer alır.
Rumeli topraklarında Türk hakimiyetinin bitmesinin ardın­
dan insanların çok kötü şartlar altında zorluklar içinde uğra­
dıkları zulümden kurtulmak için Anadolu' ya göç ederlerken,
atalarından kalan ecdat yadigarı mimari tarihi ve kültürel var­
lıklarımız, mimari eserlerimiz de bu ağır yenilginin ardından
yok edilmiş, bakımsızlıktan ve korumasızlıktan bugün orta­
dan kalkmış durumdadır. Bunlar arasında Balkanlar'ın en
önemli kültür varlıkları arasında bulunan Selanik ve Yenişehir
(Larissa) Mevlevihaneleri de yok edilmiş bulunmaktadır.

Rumeli' de (Balkanlar) Mevlevihaneler


Türk toplumu içerisinde ortaya çıkmış ve daha sonra İslam
coğrafyasında yayılma özelliği göstermiş olan Mevleviliğin ya­
şandığı ve yaşatıldığı mekanlar Mevlevihanelerdir. Mevlevilik
ortaya çıkışından 1925 yılında kapatılmalarına kadar geçen
süre içerisinde, Türk tarihi ve kültürel mirası içinde önemli bir
yer tutmayı başarmış olan bir tarikattır.
Mevleviliğin yayılmasında çok büyük katkısı olan Mevlevi-

336
Levent Şahverdi Arşivi
haneler, Osmanlı toprakları dahilindeki diğer kültür çevrele­
rinde, Türk kültür, sanat ve musikisinin tasavvufi zem i nde
temsilciliğini yapan merkezler olmuşlardır.
Yaşadıkları dönemin en meşhur şairleri Şeyh Galib gibi,
Mehmet bin Hüseyin el Mevlevi, Mehmet bin Abdullah el
Konevi, Nizameddin Dede gibi hattatları, Hammamizade İs­
mail Dede Efendi gibi, Itri gibi musikişinasları, özellikle mür­
şid-i kamilleri bu mekanlarda yetişmişler, Mevlana ile yanan
aşk ateşinin yüzyıllar boyunca her yerde yanmasını ve her mil­
letten aşk meftunu Mevlevilerin bu ateşlerin şem'inden fay­
dalanmasını temin etmişlerdir.
Mevlevihanelerin yoğun olarak yaygınlaştığı bölgelerin ba­
şında Balkanlar geliyor. Balkanlar'da Osmanlı Devleti sınırları
içinde kalan yerleşmelerde Mevlevihanelerden başka, tarikat
yapıları da bulunmaktadır. Bunlar arasında Bektaşi tekkeleri­
nin yaygın olduğunu görüyoruz.
Günümüzde Makedonya'daki Kalkandelen Harabati Baba
Tekkesi ile Bosna-Hersek' teki Mostar-Balagay Tekkesi orijinal­
liğini korur. Balkanlar'daki Mevlevihanelerden sadece bi risi
olan Atina Mevlevihanesi: Atina'nın merkezinde Akropolis'in
güneyinde Plaka semtinde Roma agorasının içinde yer ah­
yordu217.
Balkanlar'da Bektaşilik'ten sonra en yaygın olan tarikat
Mevlevilik olmuştur. Mevlevilik, Bektaşilik ve Melamilik ile
kaynaşmış bir tarikattır. Mevleviler, kendilerini melamete
mensup sayarak diğer tarikatlara sofu (sfıfi) tarikatları demiş­
lerdir. Mevlevilikte Kalenderi etkilerin de görüldüğünü belirt­
mek gerekir. Mevlevilikteki Kalenderi etkileri, Mevlana'nın
torunu Ulu Arif Çelebi zamanında ortaya çıkmıştır.
Balkanlar' da, faaliyet göstermiş Mevlevihanelerden bazıları
Tü rkiye'de tekkelerin kapandığı 1925 senesine kadar Kon­
ya' daki merkez dergaha bağlı olarak vazifelerine devam etmiş­
lerdir. Balkanlar'da tesis edilen diğer Mevlevi dergahları da
şunlardır: Rumeli Yenişehir (Larissa) Mevlevihanesi (Yunanis­
tan), Vidin (Vodine) Mevlevihanesi (Bulgaristan), Serez Mevl­
evihanesi (Yunanistan), Niş Mevlevihanesi (Sırbistan), Sakız
Mevlevihanesi (Yunanistan), Midilli Mevlevihanesi (Yunanis­
tan), İlbasan Mevlevihanesi (Arnavutluk), Filibe Mevlevihanesi
(Bulga ristan), Peçoy (Peç) Mevlevihanesi (Macaristan), İpek
Mevlevihanesi (Kosova), Bclgrad Mevlevihanesi (Sırbistan).

337
Levent Şahverdi Arşivi
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da da Mevlevihaneler faaliyet
göstermiştir. Arap aleminde Suriye' de; Halep, Şam, Hama,
Humus, Lazkiye ve Musul, Lübnan' da; Trablusşam, Mısır' da;
Kahire, Suudi Arabistan'da; Medine ve Mekke, Irak' ta; Bağdat,
Kerkük ve Şehrizor Mevlevihaneleri sayesinde, Mevlana'nın
tasavvuf anlayışı, Osmanlı'nın örf ve adetleri, kültür ve sanatı
bu bölgelerde yayılma imkanı bulmuş, hangi milletten olursa
olsun, Mevleviliğe intisabla veya intisab etmeksizin muhib
kalmakla birçok mutasavvıf, musikişinas ve sanat erbabının
yetişmesine katkıda bulunmuştur.
Osmanlı'nın fethettiği her bölgeye Türk kültürünü taşıyan
birer elçi görevi gören Mevleviler, böylece Osmanlı sınırları
içinde Mısır, Suriye, Irak ve Azerbaycan' dan Avrupa içlerinde
Peçoy'a kadar her tarafta Mevlevi zaviyeleri açmışlar ve mah­
dut bazı zamanlar istisna edilirse Mevlevilik hükümet tarafın­
dan asla takibata alınmamışhr.
Osmanlı Devleti sınırlan içinde var olan Mevlevi zaviyeleri,
imparatorluk küçüldükçe Belgrat, Bosna, Filibe, Peçoy, Vodine,
Yenişehir gibi devlet sınırları dışında kalan yerlerdeki Mevl­
evihanelerin mühim bir kısmı kapanıp tarihe gömülmüş,
Mevleviliğin yüksek zümreye mal olması ve köylerden kasa­
balardan şehirlere çekilmesiyle ve buna bağlı olarak vakıfları­
nın azalmasıyla da, Demirci, Marmaris, Niğde, Tavşanlı gibi

küçük yerlerdeki Mevlevihanelerden geriye bir zaviye, bir


şeyh ve birkaç dervişten başka bir şey kalmamıştır. Öyle ki,
muhipsizlikten, neyzensizlikten zaviyelerde mukabeleler ya­
pılamaz olmuştur.
Son dönemler diyebile­
ceğimiz XIX. asırda ise,
şeyhlik bir miras malı gibi
henüz çocuk yaşta dahi
olsa babadan oğla geçmiş,
kardeşler ve diğer Mevl­
evi şeyh namzetleri ara­
sında çekişmelere sebep
olmuş, güç, hatır ve ya­
kınlık geleneğe üstün tu­
tulur hale gel miştir.
Mevleviliğin tarih sahne­
sine çıktığı XIV. yüzyıl- Selanik Mevlevihılnesi

338
Levent Şahverdi Arşivi
dan, içtimai faaliyetlerinin yasaklandığı 1 925 yılına kadar
geçen süre içinde Anadolu' da, Balkanlar ' da ve diğer İslam bel­
delerinde lOO'ün üzerinde Mevlevihane faaliyette bulunmuş­
tur. Tekkelerin kapahldığı 1925 yılında ise bu dergahlardan
ancak 82 tanesi faaliyet göstermekteydi.
Mevlevilik XIV. asırdan XVI. asra kadar 200 yıllık süreç
içinde, Balkanlar da Kilis, Selanik, Üsküp, Peçoy, Belgrad,
Belgradçık (Konjiç), Saraybosna, Filibe, Girit, Niş, Siroz, Vo­
dine ve Yenişehir gibi önemli stratejik şehirlerde Türklere açıl­
mış gelişmiş, yerleşmiş ve merkezileşmişlerdir218. Balkanlar'da
varlığı bilinen diğer Mevlevi dergahlarından biri de Üsküb
(Makedonya) Mevlevihanesi'dir. Selanik ve Üsküb Mevlevi­
hanesi 1 024 / 1 61 5 tarihinde Ekmekçizade Ahmed Paşa tara­
fından bina edilmiştir.
Kurulan bu Mevlevi zaviyelerine, ilk yıllarda dergahı
açmak veya açılan dergaha şeyhlik yapmak üzere gönderilen
Mevlevi dedeleri postnişin olmuş, bunlann vefabndan sonra
varsa oğulları, yoksa aileden ehi l bir kişi olan Mevlevi dervişi
o tekkede postnişinlik yapmıştır. Ancak zamanla Mevlevilik
yayılıp geliştikten ve dergahlara zengin vakıflar bağlandıktan
sonra bu uygulama değişmiş, Mevlevihanelere şeyh ataması
Konya' da bulunan ve tarikahn aynı zamanda idari lideri olan
"çelebi efendi"nin rızası ve işaretiyle, belirli kurallar çerçeve­
sinde gerçekleştirilmiştir.

Mevlana Kafe
Daha sonra kafe olarak kullanılan Mevlevihane'de mezarlıklar ortadan kaldırılmış
ve 1927 yılında da yıkılarak yerine okul yapılmıştır.

339
Levent Şahverdi Arşivi
Yunanistan'ın başkenti Atina'da bir Mevlevihane bulun­
maktadır. Atina'run merkezinde Akropolis'in güneyinde Plaka
semtinde Roma agorasının içinde yer alır. Fethiye Camisinin
yaklaşık 1 00 m güneyindedir. Yakınındaki Hacı Mehmet Med­
resesi ve Mustafa Ağa Camisi ile bir üçgen oluştururlar. Kesin
yapılış tarihi bilinmemekted i r. Yapıdan ilk olarak 1 7. yüzyılda
Evliya Çelebi söz etmektedir2 1 9•
Girit-Hanya Mevlevihanesi: Girit Adası, Hanya şehri ve
Mevlevihanesi Türk tarihinin hüzünlü sayfalarından birisini
teşkil eder. Adanın diğer şehirleri önceden fethedilmesine rağ­
men Hanya 1646 tarihinde binbir zorluk çekilerek ve binlerce
şehit verilerek alınmıştır. Savaşa tanıklık eden Evliya Çelebi
ordumuzun kahramanlığını aynntılanyla anlatır. Mevlevihane
1 890 yılında açılmış, 1924 yılında kapanmıştır.
Selanik Mevlevihanesi: Yunanistan'ın kuzeyindeki Serez ve
Selanik Mevlevihaneleri de yıkılmıştır. Veled Çelebi Serez'in
banisi olarak Ramazan Dedeyi, şeyhi olarak Mehmed Ağah
Dede'yi kaydetmiştir. Selanik Mevlevihanesi'ne ait bazı fotoğ­
raflar günümüze gelmiştir.
Mevlevilik Bal kanlar'daki Müslüman lar tarafından daha
çok benimsenip prensipleri yaşanarak uygulanmaya başlamış,
özellikle esnaflar arasında yoğunlaşan bir sufilik geleneği ha­
line gelmiştir. Balkanlar' da Bektaşilik' ten sonra en yaygın olan
tarikat Mevlevilik olmuştur. Mevlevilik Balkanlar'daki Müs­
lümanlar tarafından daha çok benimsenip prensipleri uygu­
lanmıştır. Balkanlar 'daki en etkin ve mensubu fazla olan
Mevlevihane, Selanik Mevlevihanesi'dir.
Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da yerleşmesiyle birlikte, bu
toprakların İslamlaştırılması için buralarda, çeşitli tarihi, kül­
türel ve sosyal yapılar inşa ettikleri gibi, tekke, dergah ve bun­
ların çevrelerinde sayıları bilinmeyen türbeler inşa etmişlerdir.
Fakat çeşitli sebeplerle buralardaki tekkeler daha Osmanlı dö­
neminden başlayarak varlıkl arını sürdürmekte, Anadolu' da
olduğu gibi fazla başarılı olamamışlar ve özellikle Osmanlı'nın
1912 senesinde Rumeli' den çekilmesinden sonra bu tekkelerin
ortadan yok olması daha da hızlanmıştır. Başta eski Yugos­
lav y a topraklarında olmak üzere olmak üzere birçok Balkan
ülkesinde bazı tekkeler faaliyetlerine devam etseler de, içinde
Mevlevi tekkeleri de dahil olmak üzere, tekkelerin büyük bir
kısmı müritsiz kalmış ve yıkılmıştır.

340
Levent Şahverdi Arşivi
Tü rkiye' deki Mevlevihaneler gibi Balkanlar'daki Mevlevi­
hanelerin büyük bir kısmı yıkılmıştır. Yıkılanların yerlerine
yeni binalar yapılmıştır. Bunlar gibi Batı Trakya'daki Gümül­
cine ve Dimetoka Mevlevihanelerinin akıbeti hak.kında bilgi­
miz bulunmamaktadır. Hem günümüze gelen hem de
gelemeyen örnekler üzerinde, daha ayrıntılı Mevlevihanelerin,
Türk tarikat yapıları içerisinde tasarım, süsleme bakımından
ayrı yerleri vardır. Özellikle semahanelerin sekizgen-dairesel
(Selçuklu Yıldızlı) bir biçi mde tasarlanması, Mevleviliğin fel­
sefesi düşüncesiyle ilgili semboller olduğunu gösteriyor.

Yenişehir Mevlevihanesi
Yunanistan' a bulunan Mevlevihanelerden bir diğeri ise Ye­
nişehir-Larissa Mevlevihanesi idi. Yunanistan'ın Teselya böl­
gesindeki Larissa Yenişehir Mevlevihanesi Köstem Nehri
kenarında yer almaktaydı . Yenişehir' de bir grup yapının ya­
nısıra Mevlevihanenin doğusunda Gazi Hasan Bey köprüsü,
Hasan Bey camii ve diğer yapılar yer almaktaydı. 1941 yılın­
daki büyük depremde Mevlevihane yıkılmıştır.
Yenişehir (Larissa) . ,
Fenar Mevlevihanesi
Yunanistan / Yenişehir-i
Fenar Mevlevihanesi
muhtemelen 1 7. yüz­
yılda kurulmuştur. Kur­
cusunun kim olduğu
konusunda farklı bilgi-
ler var. Esrar Dede ise, l�tI
�:
_
•. ·

.
1 080 / 1645-1 646 yı-
Mı�11levilıaneni11 giriş kapısmın iç tarafında ise
lında vefat etmiş olan
Sal ı Tekkesi ile bir Rufai tekkesi ııa rd ı , Padişah
Mustafa Vecdi Dede ta- Sultan V. Melımet Reşat 'ın, Rumeli'ye sı alıati
'Y
rafından kurulduğunu sı rasın da, 28 Mayıs 1 9 1 1 günü Selanik Mevleııi­
yazar220. Sakıb Dede, Jıa11esini ziyaret etmiştir.
Sefine-i Nefise-i Mevlevi-
yiin adlı eserinde, Mustafa Vecdi Dede'nin Yenişehir Mevlevi­
hanesi şeyhi olduğundan bahseder221 •
Daha sonraki yıllarda Galata Mev lev ihane si dcrvişarundan
Abdullah Dede'nin burada 25 yıl süreyle şeyhlik yaptığı bili­
niyor. 15 Şevval 1268 / 2 Ağustos 1852 tarihli bir belgede, Mevl­
evihane'nin ihya gerdesi olan Hasan Nazif Dede'nin 1841'den

341
Levent Şahverdi Arşivi
1 853 yılına kadar burada vazife yaptığı anlaşılmaktadır222
1275 / 1858-1859 yılına ait bir fermanda, Yenişehir Mevleviha­
nesi'nin ihyagerdesinin yani tekkeyi faal hale getiren şeyhinin
Hasan Nazif Dede (d. 1 794 / öl. 1853) olduğu ifade edilmekte­
dir223. Şeyh Hasan Nazif Dede' den sonra kardeşi El-Hac Arif
Efendi'nin oğlu Şeyh Ahmed Dede 1 853'ten sonra Yunanistan
Yenişehr-i Fenar Mevlevihanesi'nin şeyhi olmuştur.
Abdülbaki Gölpınarlı, Yenişehir (Larissa) Mevlevihane­
si'nin, Hacı Ahmet Efendi adında bir zat tarafında 1676 tari­
hinde yaptırılmış olduğunu belirtir224• Haşim Karpuz,
Mevlevihanenin 17. yüzyıl başlarında Ekmekçizade Ahmet
Paşa tarafından yaphrıldığını söyler225•
Tarihi kayıtlar, Ekmekçizade Ahmet Paşa'nın Hicri 1 028 /
Miladi 1617-18 yılında vefat ettiğini226 belirttiğine göre, 1676
tarihinde faaliyete geçen Yenişehir Mevlevihanesi'ni Ekmek­
çizade Ahmet Paşa'nın kurmuş olması mü mkün olamaz.
Çünkü arada yarım asırlık bir zaman dilimi var. Dolayısıyla,
Abdülbaki Gölpınarlı'nın tespit ettiği Hacı Ahmet Efendi ismi
doğru olmakla birlikte, Selanik Mevlevihanesi'nin kurucusu
Ekmekçizade Ahmet Paşa'run haricinde olan başka bir Hacı
Ahmet Efendi'dir.
Bu tarihlerde Selanik Mevlevihanesi'nin postnişini, Şeyh
Hasan Efendi'nin oğlu meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efen­
di'dir. Dolayısıyla, Yenişehir (Larissa) Mevlevihanesi'ni, Sela­
nik Mevlevihanesi postnişini meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi'nin kurmuş olduğu anlaşılıyor.
Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh Hacı Ahmet Efendi,
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK' ün babası Ali Rıza Efendi'nin
dedesinin (Mehmet Nuri) dedesidir. Atatürk' ün dedeleri kur­
duğu Yenişehir Mevlevihanesi, 1881 yılında Teselya'nın Yuna­
nistan hakimiyetine geçmesiyle birlikte227, bu bölgenin en
önemli şehri olan Yenişehir' in (Larissa) Yunanistan' a terk olun­
masından sonra buradaki Müslüman ahali Yunanıların uygu­
lamış oldukları baskılar neticesinde çoğunlukla göç etmiştir.
O dönemde Teselya ve Yenişehir (Larissa) yöresinde Müs­
lüman Türklerin göç etmeye zorlanması, göç yolunda maruz
kaldıkları zorluklar ile emlak ve eşyalarının bazı fırsat<,'1 Yah u­
diler tarafından ucuza salın alınmak istenmesi gibi hususlar
raporlara yansımış durumdadır.28 Bu durum üzerine Yenişe­
hir' de bulunan Mevlevihanenin idaresi zorlaşmıştır. Bu hu-

342
Levent Şahverdi Arşivi
susta dergahın Şeyhi Mehmet Keleş Efendi, kendilerine der­
gahın yıkılacağını, şehri terk etmelerinin söylendiğini ifade
ederek zorunluluktan dolayı Bursa'ya gelmiştir.
Yenişehir-Larissa Mevlevihanesi'nin 1800-1820 yılları ara­
sında şeyhi Abdullah Dede' dir, 1886 yılında ise Gülşen Dede
şeyh olmuştur. Son şeyhi ise Ahmet Dede' dir229. Osmanlı arşivi
kayıtlarından anlaşıldığına göre 19. yüzyılın sonlarında Yeni­
şehir' de iki Mevlevihane mevcuttur.
Veled Çelebi Rumeli Yenişehr-i Atik için kurucusunu Cevri
Dede'yi, Şeyh olarak Bahaeddin Dedeyi gösterir. Yenişehir Fe­
ner ' de ise kurucusu Vahdi Dede, Şeyh Gülşen Dede' dir. Yeni­
şehir Mevlevihanesi'nden birçok alim, şair ve neyzen
yetişmiştir. Bunlardan birisi de uzun ney (Girift) üfleyen Gi­
riftzen Asım Bey' dir. Asım Bey, her şeyi ile Türk Yurdu olan
Yenişehir'in elimizden çıkması üzerine;
"Sanmam taleb-i devlet-i cah etmeye geldik,
Biz aleme bir yar için ah etmeye geldik" mısralarını söyle­
miştir.

Selanik Mevlevihanesi ve
Banisi Ekmekçizade Ahmet Paşa
Selanik ve Yenişehir (Larissa) Mevlevihanesi'nin banisi
(yaptıran) olan Ekmekçizade Başdefterdar Ahmet Paşa
(Edirne / ?-İstanbul / 1618). Ekmekçizade Ahmet Paşa aslen
Edirnelidir, Edirne ayanından (ileri gelenleri) zengin bir sipa­
hinin oğludur. Bazı kaynaklar Edirne doğumlu olan Ekmekçi­
zade Ahmet Paşa'run "Arnavut" olduğunu belirtmekteyse de
Ekmekçizade Ahmet Paşa, ulemadan Fethullah Efendi'nin
oğlu, Gülşeniliğin ileri gelenlerinden Muhyi Gülşeni'nin kar­
deşidir230. Muhyi-i Gülşeni'nin (doğ. 935 / M 1529 - ölm. 1014
/ M 1605) asıl adı Muhammed olup 935 / M. 1529 yılında Edir­
ne' de dünyaya gelmiştir. 1528'de Edime'de doğmuş, 1 605' te
Mısır ' da vefat etmiştir. Babası Fethullah, dedesi de Ebu Talip
adında bir zat olan Muhyi, Selanik Mevlevihanesi'ni yaptıran
Ekmekçizade Ahmet Paşa'nın kardeşidir. Gülşeniliğin tarihi
ve Osmanlı şairleri arasında Gülşeniliğin yeri bakımından en
dikkate değer kişi, hiç şüphesiz Edirneli Muhyi' dir. Muhyi
(1528-1604 / 5), Edirne' de Etmekçizadeler diye anılan köklü bir
ailedendir. Dedeleri Gülşeniliğin doğduğu Tebriz'den Edir-

343
Levent Şahverdi Arşivi
ne' ye gelip yerleşmişlerdir. Muhyi'nin babası da İbrahim Gül­
şeni'ye bağlıd ır. Ailesinin Şi razlı olması dolayısıyla "Acem
Muhyi'' veya "Acem Fethioğlu", Gülşeniyye tarikatına men­
sup olduğu için de "Muhyi-i Gülşen\"' diye tanınmıştır. Kökleri
Şiraz' a dayanan Muhyi-i Gülşeni (Muhyi Çelebi), Kahire' deki
Gülşeni topluluğunun bir üyesidir. Edime' deki ikameti sıra­
sında Ubeydullah Ahrar'ın halifelerinden Hoca Kasım'ın mec­
lisine devam ederek Gülşeni-Nakşi bir çizgi takip eder.
Osmanlı yönetimince İbrahim Gülşeni hakkında yürütülen
tahkikatta olumlu görüşlerini İbrahim Paşa'ya iletir. Devrin
bilginleri, Gülşeni, Nakşi ve Melami ulularıyla yakın ilişkiler
kuran Fethullah, oğulları Muhyi231 ve Mehmet'e takip edecek­
leri yolu da bizzat yaşayarak gösterir.
Selanik XVII. yüzyıldan sonra her yönüyle tam bir kültür ve
sanat şehri olmuştur. Osmanlı Devleti'nin önde gelen ilim ve
sanat merkezlerinden biri olarak son döneme kadar tarihte iz
bırakan devlet adamları, mutasavvıf ve sanatçılar yetiştirmiştir.
Selanik, yetiştirdiği divan şairleri açısından, özellikle divan şii­
rinin son döneminin değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalarda
göz ardı edilmemesi gereken önemli bir yerdir. Balkanlar'daki
Mevlevihanelerden belki de en önemli bir konumu olan Mevl­
evihanelerden bir diğeri ise Selanik'te bulunuyordu.
Osmanlı Devleti döneminde, Yunanistan'ın kuzeyinde inşa
edilmiş bir Mevlevihaneye sahip olduğu bilinen Selanik, özel­
likle Mevlevilik tarikatının tarihçesi için önemli bir şehirdir.
Selanik, yetiştirdiği divan şairleri açısından, özellikle divan şii­
rinin son döneminin değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalarda
göz ardı edilmemesi gereken önemli bir edebi mahfildir232•
Belgelerden anlaşıldığına göre Mevlevihane barok üslupta
bir ana binaya sahiptir. Sebilli anıtsal bir girişi, şadırvanı,
kırma çah altında muhtemelen sekizgen bir semahanesi vardı.
Serez Mevlevihanesi yıkılmıştır. Veled Çelebi Serez'in banisi
olarak Ramazan Dedeyi, şeyhi olarak Mehmed Ağah Dede'yi
kaydetmiştir233• Selanik Mevlevihanesi'ne ait bazı fotoğraflar
günümüze gelmiştir. Pek çok şeyh, mesnevihan, mutasavvıf
ve şairin yetiştiği Selanik Mevlevihanesi, maalesef yıkılmış,
m u h a fa za ed i l m ed i ği n d en günü m ü ze kadar gelememiştir.
Selanik Mevlevihanesi, günümüzde tamamen ortadan
kalkmıştır. Selanik Mevlevihanesi'nin ilk şeyhi Karamanlı
Abdülkerim Dede (Kerimüddin Dede), daha sonra Ramazan

344
Levent Şahverdi Arşivi
Dede' nin postnişin olduğu biliniyor. Ekmekçioğlu Ahmet Pa­
şa'nın Selanik'tc ihya ettiği Mevlevihane (Dergahın) kuruluşu
ve sonraki dönemde hizmet veren meşihatın (şeyhlerin) kimler
olduğu konusunda detaylı bir araştırma yaptık.
Osmanlı arşivinde Selanik Mevlevihanesi ve postnişinleri
ile ilgili olarak yapmış olduğumuz araştırmalarımızda çok sa­
yıda yeni belgeler tespit ettik. Bu belgeler, Selanik Mevleviha­
nesi ve postnişinleri hakkında daha detaylı bilgi sahibi
olmamızı sağladı.
Arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre; Selanik Mevleviha­
nesi'nin meşihatında xıx. yüzyıl boyunca aynı aile fertlerinin
bulunduğu görülmektedir. Selanik Mevlevihanesi'nin meşiha­
tında XVIl-XIX. yüzyıl boyunca aynı aile fertlerinin postnişin
olarak görev yaptığı ve XVII. yüzyılın ikinci yarısından son
döneme kadar şeyhliğin babadan oğula ya da aynı aileye men­
sup başka fertlere intikal ettiği görülüyor.
Osmanlı arşiv belgelerindeki kayıtlarda Selanik Mevlevi­
hanesi'nin postnişinliğini yapanların silsilesinden aynı aileden
gelmiş oldukları anlaşılmaktadır. Selanik Mevlevihanesi der­
gahında da aslında tipik bir tarikat geleneğinin yaşatıldığı gö­
rülmektedir. Bu bilgiler, Osmanlı döneminde yapılan ilk nüfus
kayıtlarının tutulduğu defterlerdeki nüfus bilgileri de doğru­
lamaktadır.
Belgelerden anlaşıldığına göre Mevlevihane barok üslupta
bir ana binaya sahiptir. Sebilli anıtsal bir girişi, şadırvanı, kırma
çatı altında muhtemelen sekizgen bir semahanesi vardı. Yuna­
nistan'ın kuzeyindeki Serez ve Selanik Mevlevihaneleri de yı­
kılmıştır. Pek çok şeyh, mesnevihan, mutasavvıf ve şairin
yetiştiği Selanik Mevlevihanesi, maalesef yıkılmış, muhafaza
edilmediğinden günümüze kadar gelememiştir. Mevlevihane
günümüzde tamamen ortadan kalkmıştır. Selanik Mevleviha­
ne' sinin ilk şeyhi Karamanlı Abdülkerim Dede (Kerimüddin
Dede), daha sonra Ramazan Dede'nin postnişin olduğu bilini­
yor.
Ekmekçizade Ahmed Paşa'nın Selanik'te ihya ettiği Mevl­
evihanenin kuruluşunun hemen sonrasında dergahta hizmet
veren mc�ihatın (şeyhlerin) arasında �yh Hasan adının bu­
lunması, O'nun Köprülü Mehmed Paşa'nın tek erkek kardeşi
olan Mevlevi Amca Mustafa Hasan (1590?-?) Ağa olduğunu
akla getirmektedir.

345
Levent Şahverdi Arşivi
Fakat sözü edilen Şeyh Hasan'ın Mevlevi Mustafa Hasan
Ağa olduğunu · kesin olarak söylemek mümkün değildir.
Çünkü bu konuda net bir şey söylemek için elimizde bir belge
bulunması gerekmektedir.
Mevlevihaneyle ilgili H. 1079 B 08 (M. 1663) tarihli belgeden
Selanik Mevlevihanesi postnişinin Şeyh Hasan Efendi olduğu
anlaşılıyor. Mevlevihane ile ilgili sözü edilen bu belgeye göre234
Selanik Mevlevihanesi'nde birisi vakıf mütevellisi, diğeri
mevlevihanede postnişin olarak görevli bulunan Şeyh Hasan
bulunmaktadır. Sözü edilen bu kişilerin aynı kişiler olması
muhtemel olduğu gibi, aynı isimde farklı kişiler olması da
mümkündür.
Aynı belgeden anlaşıldığına göre vakfın mevlidhan ve aşır­
hanhk görevini yürüten kişinin ismi Derviş Hasan' dır. Hasan
Efendi'nin Selanik Mevlevihanesi'ne Postnişin olarak atanma­
sıyla ilgili belgedeki kayıtlar şu şekildedir:
"Emri şerif mucebince zabh içün. Saadetlü ve merhametlü
Sultanım hazretleri sağ olsun. Arzıhali fakiyru budur ki nefsi
Selanik' te vaki Ekmekçi Ahmed Paşa'nın bina eylediği Mevl­
evihanenin meşiyhatı bu dailerine ru'usu hümaun ve berat-ı
şerif ile sadaka olundu zabtı içün dahi Selanik Mollasına hita­
ben tarafı şeriflerinden emri şerif alişanı rica olunur. El fakiyru
Şeyh Hasan."
Bu belgeye göre 1590'lı yıllarda kurulduğu anlaşılan Mevl­
evihanenin H . 1 079 / M.1 663'teki postnişini Şeyh Hasan
Efendi'dir. Belgeye göre, Şeyh Hasan'ın aynı zamanda mevl­
evihanenin mütevellisi olduğu anlaşılıyor. Dergahta görev
yapan derviş şayet vakıfın ailesinden ise mütevelli olabilir.
Veya vakıfın (Vakfedenin) şartları taşıyan aile efradının soyu
kesilmişse Kadı Efendi'nin hükümle ataması ile derviş müte­
velli olarak atanabilir. Eğer böyle bir durum söz konusu ise
buna göre değerlendirilmesi gerekir.
Vakfın mütevellisi Şeyh Hasan ile Mevlevihane postnişini
Şeyh Hasan'ın aynı kişiler olduğunu düşündüğümüzde kesin
olmamakla birlikte mevlevihanenin mütevellisi Şeyh Ha­
san'ın, Köprülü Mehmed Paşa'nın tek erkek kardeşi olan
Mevlevi Amca Mustafa Hasan (1590?-?) Ağa olması muhte­
meldir.
Köprülü Mehmed Paşa'nın bilinen tek erkek kardeşi ise

346
Levent Şahverdi Arşivi
Mevlevi Amca Mustafa Hasan Ağa' dır. Amca Hüseyin Paşa;
Köprülü Mehmed Paşa'nın kardeşi Hasan Ağa'nın oğludur.
Böyle düşünüldüğünde Mevlevihanede görevli postnişinlerin
Selanik Mevlevihanesi şeyhlerinin, Köprülü Mehrned Paşa'nın
tek erkek kardeşi olan Mevlevi Amca Mustafa Hasan ( 1 590?­
?) Ağa'nın neslinden gelmiş olduğunu söylemek mümkündür.
Ancak elimizde bu konuda somut bir belge olmadığından do­
layı yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bunu bir ihtimal olarak
göz önünde bulundurmakla birlikte kesin ve net olarak söyle­
mek mümkün değildir.
Köprülü Mehmed Paşa'nın bilinen tek erkek kardeşi ise
Mevlevi Amca Mustafa Hasan Ağa'dır. Amca Hüseyin Paşa;
Köprülü Mehmed Paşa'nın kardeşi Hasan Ağa'nın oğludur.
Selanik Mevlevihanesi şeyhleri, Köprülü Mehmed Paşa'nın
tek erkek kardeşi olan Mevlevi Amca Mustafa Hasan (1 590?­
?) Ağa'nın neslinden gelmektedirler. Balkanlar'da kurulan ve
hizmeti bulunan mevlevihanelerin tarihine baktığımızda,
Mevlevihanelerin hemen hemen % 90'ına yakın bölümünü Ar­
navut Müslümanların kurmuş oldukları ve Köprülülerin de
gerek Ege adalarında ve gerek Balkanlar' da, hatta Anadolu' da
pek çok Mevlevi dergahına yardımda bulunmaları, tamir ve
onarımında büyük destek vermeleri, bu görüşümüzü destek­
ler mahiyettedir.
Selanik Mevlevihanesi'nin, Selanikli köklü bir ailenin elinde
bulunduğu anlaşılıyor. Bu ailenin bilinen ilk postnişini Molla
Hasan olarak da bilinen Şeyh Hasan Efendi'dir.
Selanik Kalesi haricinde Ekmekçioğlu Ahmed Paşa Mevl­
evihanesi'nde aşırhan olanlara ahardan tecavüz edilmekle Der­
viş Hasan'a tevcihi hakkında vakıf mütevellisi Şeyh Hasan
tarafından yazılan arz (1 079 B 08)235•
Selanik'te vaki Ekmekçizade vakfı olan mevlevihanenin uh­
desinde bulunan meşihate aheri tarafından müdahele edil­
mekte olduğundan uhdesinde ibkası hakkında emir verilmesi
ricasıyla Şeyh Hasan Efendi tarafından yazılan istida (1079 R
01 )236.
Selanik Mevlevihanesi meşihati, şeyhülislam işaretiyle uh­
desine tevcih olw1up Maliye beranyla tasarruf etmekte iken Ali
Daniş Efendi' ye verildiğinden bahisle uhdesinde mukarrer tu­
tulması hakkında Şeyh Hasan imzasıyla verilen istida (1079 R
01 )237.

347
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Mevlevihane dervişanına verilecek nafaka ve elbise
parası (1181 N 25)238. Selanik'te Pişmaniye Zaviyesi Vakfı'ndan
zaviyedarlık cihetinin Şeyh Hasan Efendi'ye tevcihi (1195 Za
09)21� .
Selanik Mevlevihanesi dervişlerinin yiyecekleri için Selanik
Beşçınar Memlehası'ndan muhassas tuzun bir senelik bedeli
(1189 M 20)240. Selanik Mevlevihanesi fukara ve dervişanının
nafaka ve kisve bahaları için Selanik Memlehası'ndan akçe
al ındığı (1202 S 06)241 .
Osmanlı arşiv belgelerindeki kayıtlarda Selanik Mevleviha­
nesi'nin postnişinliğini yapanların silsilesinden aynı aileden
gelmiş oldukları anlaşılmaktadır. Bu bilgiler, Osmanlı arşivi
kaynakları da doğrulanmaktadır. Bu sebeple de mevlevihanede
postnişn olanların silsilesini tak.ip etmek mümkün olmaktadır.
Ekmekçioğlu Ahmed Paşa'nın Selanik'te ihya ettiği Mevlevi­
hane (dergahın) kuruluşu ve hemen sonrasına ait dönemde hiz­
met veren meşihahn (şeyhlerin) kimler olduğu konusunda
detaylı bir araşhrmanın yapılması sonucunda net bilgilere ula­
şılabilecektir. Ancak XVIII. yüzyılın ikinci yarısından son post­
nişinine kadar olanların silsilesini takip etmek mümkündür. Bu
bağlamda şöyle bir sıralama yapılabilmekteyiz:
"Şeyh Hasan (?), Şeyh Ahmed bin Şeyh Hasan(?-1791 ), Şeyh
Mehrned Ali bin Şeyh Hasan (1791-1 830), Şeyh İbrahim Edhem
bin Şeyh Ahmed (1830- 1842)242, Şeyh M. Ali bin M. Ali (1 842-
1853),243 1856 ve 1858 sonrası "Selanik Vilayeti Merkez Alaad­
din Mahallesi Nüfus Defterinde (NFSd 4962-1250-M 1 834)
"Mehmed Ali ibni Mehrned Ali (1826 doğumlu-?) kaydı bulu­
nuyor. Daha sonraki yıllarda Mevlevihanenin postnişinliğini
Şeyh Yakup (1856- 1 858) yapmışhr. 1912 yılında postnişin Ali
Eşref Dede'dir. Daha sonraki yıllarda Mevlevihanenin postni­
şinliğini Şeyh Yakup (1 856-1858) yapmışhr.
1912 yılında postnişin Ali Eşref Dede'dir. Ali Eşref Dede,
Mevlevi şeyhi Mehmed Necib Efendi'nin oğludur244. Mehrned
Necib Dede'nin Salih Zihni adında bir oğlu bulunuyor. Bu
Salih Zihni Efendi'yi, Atatürk' ün amcası Hafız Mehmed Efen­
di'nin oğlu Salih Efendi (soyadı Erbatur) ile karıştırmamalıdır.
Salih Efendi; 1265 Selanik doğumlu olup (H.29 / Z / 1 265),
Hafız Mehmed Efendi'nin oğludur245•
BOA' da yer alan belgelere göre Hafız Mehrned Efendi oğlu
Salih Efendi 1298 / 1882'de Çayağzı ve Papazköprüsünde rü-

348
Levent Şahverdi Arşivi
sumat memurudur246• Necib Dede Efendi'nin oğlu Salih Zihni
Efendi; 1 257 / M. 1 841 Selanik doğumlu, Selanik Gümrüğü
Başkitabetinde görevli bulunuyordu247•
Selanikli Necib Dede Efendi'nin oğlu Eşref Dede, Hafız
Mehmed Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin ikinci eşi Müberra
Kerime Molla'nın babasıdır248• Görüldüğü gibi Mustafa Kemal
Atatürk' ün akrabaları Mevlevi'dir, Mevlevi şeyhidir249•
Mustafa Kemal' in kendisinin de Mevleviler ile Milli Müca­
dele yıllarında yakın ilişkilerde bulunduğu biliniyor. Ancak bu
yakınlık ya da dedelerinin Mevlevi ve Halveti şeyhleri olması
nedeniyle, kendisinin de kesinlikle aynı tarikatta olduğunu,
Mevlevi ya da Halveti tarikatına mensup birisi olduğunu söy­
lemek doğru bir yaklaşım olmaz. Ancak Atatürk' ün, bu tari­
katlara karşı kültü rel bakımdan uzak olmadığını söylemek
yanlış olmaz.
l. Dünya Savaşı sırasında; Tü rk İstiklal Mücalesine öncülük
ve önderlik ettiği sırada, bağımsızlık hareketinden sonra da
Mevleviler (Mevlevilik) hakkındaki görüşleri ve Mevlevi der­
gahları ile ilgili uygulamaları bunu destekler mahiyettedir.
Mevcut şecerelerde adı geçen Molla Hasan; Selanik Mevl­
evihanesi Şeyhi Şeyh Hasan Efendi' dir. Molla Hasan namı
diğer Şeyh Hasan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün babası ta­
rafının soyunun şimdilik bilinen ilk ismidir.
Pek çok şeyh, mesnevihan, mutasavvıf ve şairin yetiştiği Se­
lanik Mevlevihanesi, maalesef yıkılmış, muhafaza edilmediğin­
den günümüze kadar gelememiştir. Mevlevihanenin mezar
taşları dahi bina yapımında kullanılmıştır. Dolayısıyla, günü­
müzde mevlevihanenin yerinde hiçbir iz dahi kalmamış, tama­
men ortadan kalkmıştır. Selanik Mevlevihanesi'ne ait bazı
fotoğraflar günümüze gelmiştir. Belgelerden anlaşıldığına göre
Mevlevihane barok üslupta bir ana binaya sahiptir. Sebilli anıt­
sal bir girişi, şadırvanı, kırma çatı altında muhtemelen sekizgen
bir semahanesi vardı. Özellikle semahanelerin sekizgen-daire­
sel (Selçuklu Yıldızı) bir biçimde tasarlanması, Mevleviliğin fel­
sefesi düşüncesiyle ilgili semboller olduğunu gösteriyor.
Arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre; Selanik Mevleviha­
nesi'nde XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren son döneme
kadar şeyhlik babadan oğula ya da ayru aileye mensup başka
fertlere intikal etmektedir.

349
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Mevlevihanesi dergahında da aslında tipik bir tari­
kat geleneğinin yaşatıldığı görülmektedir. Çünkü Selanik
Mevlevihanesi postnişinliği köklü bir ailenin elindedir. Selanik
Mevlevihanesi meşihatının XVIl-XIX. yüzyıl boyunca aynı aile
fertlerinin elinde bulunduğu görülmektedir.
Osmanlı arşivi kaynakları sayesinde Selanik Mevlevihane­
si'nde şeyhlik yapan zatlara ait bilgileri dergahın kuruluşun­
dan itibaren olmasa da XVII. yüzyılın ikinci yansından itibaren
son döneme kadar takip etmek mümkün olabilmektedir.
Arşiv kayıtlarına göre, Selanik Mevlevihanesi'nde postni­
şinlik yapan, Mevlevihane görevlilerinin (şeyh olarak) isimleri
şu şekildedir: Şeyh Hasan (?-1590), Şeyh Ahmet bin Şeyh Hasan
(1690?-1 791 ), Şeyh Mehmet Ali bin Şeyh Ahmet (1791-1 830),
Şeyh İbrahim Ethem bin Şeyh Ahmet (1830- 1842), Şeyh Meh­
met Ali bin Mehmet Ali (1842-1853), 1 856 ve 1858 sonrasında
yine Mehmet Ali ibni Mehmet Ali (1826 doğumlu-?) postnişin­
lik yaptığına dair kayıtlar bulunuyorı.'i(ı. Daha sonraki yıllarda
Mevlevihanenin postnişinliğini Şeyh Yakup (1856-1 858) yap­
mıştır251 . 1912 yılında postnişin Ali Eşref Dede' dir. Ali Eşref
Dede, Mevlevi şeyhi Mehmet Necib Efendi'nin oğludur.

Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan


(1591?-1691) (Atatürk'ün Dedesinin Dedesinin Dedesi)
Osmanlı arşivinde yer alan belgelere göre Selanik Mevlevi-
hanesi, Selanikli köklü bir ailenin elinde bulunuyor. Bu ailenin
bilinen dip dedesi ve Mevlevihanenin ilk postnişini Şeyh
Hasan Efendi' dir.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi ve ai­
lesiyle ilgili olarak Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz kayıtlara
göre, Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi. Şeyh Ahmet Efendi'nin Şeyh İbrahim Ethem, Şeyh Ali
Rıza, Şeyh Mehmet Ali ve Şeyh Yakub isminde çocukları bu­
lunuyor.
Bunlardan Şeyh İbrahim Ethem, Şeyh Mehmet Ali ve Şeyh
Yakub'un Mevlevihane postnişini oldukları, Şeyh Hacı Ali
Rıza Efendi'nin ise Halveti tarikatına mensup olduğu ve Koca
Kasım Paşa Mahallesi'nde imamlık yapmış olduğu anlaşıl­
maktadır. Şeyh Ahmet'in oğlu Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Se­
lanik Kocakasım Paşa Mahallesi nüfusuna kayıtlı olup, nüfus

350
Levent Şahverdi Arşivi
kayıtlarına göre Süleyman ve Mehmet Nureddin adında ço­
cukları bulunuyor.
1663 yılına ait belgede Selanik Kalesi haricinde Ekrnekçi­
oğlu Ahmet Paşa Mevlevihanesi'ndeki Şeyh Hasan Efendi'nin
Selanik Mevlevihanesi' ne Postnişin olarak atanmış olduğu be­
lirtilmektedir.
"Şeyh Hasan Efendi'nin Selanik Mevlevihanesi'ne Postni­
şin olarak atanması (İE.EV . 7 787 1079 B 08 2) emri şerif muce­
.

bince zabh içün: Saadetlü ve merhametlü Sultanım hazretleri


sağ olsun Arzıhali fakiyru budur ki nefsi Selanik'te vaki Ek­
mekçi Ahmet Paşa'run bina eylediği Mevlevihanenin meşiy­
hatı bu dfülerine ru'usu hümafın ve berat-ı şerif ile sadaka
olundu zabh içün dahi Selanik Mollasına hitaben tarafı şerif­
lerinden emri şerif alişanı rica olunur. El fakiyru Şeyh Hasan.
Tarih: 1663 Yılı."

Şeyh Hasan Efendinin Selanik Mevlevihanesi'ne


Postnişin olarak atanması (İE.EV.. 7 787 1079 B 08 2 )
Emri şerif mucebince zabtı içün: Saadetlü ve merhametlü Sultanım hazretleri sağ
ols11n A rzı ha l i fakiyru budur ki nefs i Se/aııik'te vaki Ekmekçi Ahmet Paşa'nın
bina eylediği Mevlevihanenin meşiyhatı bu dıiilerine ru 'usu h ümdun ve berıit-ı
�..,.if ile sadaka olundu zabtı içün dahi Selanik Mo/lasına hitaben tarafı şeriflerin-
den emri şerif ıilişıinı rica olunur. El fakiyru Şeyh Hasan. Tarih: 1 663 Yılı.

351
Levent Şahverdi Arşivi
Derviş Hasan'a tevcihi hakkında vakıf mütevellisi Şeyh
Hasan tarafından yazılan arz
İE.EV 7 787 1079 B 08 2 Selanik Kalesi haricinde Ekmekçi­
..

oğlu Ahmet Paşa Mevlevihanesi'nde aşırhan olanlara ahardan


tecavüz edilmekle Derviş Hasan' a tevcihi hakkında vakıf mü­
tevellisi Şeyh Hasan tarafından yazılan arz.
"Ber mu' cebü defter-i hazineyi tabii muhasebey-i küçük.
Vakfı mezkure ve defterdarı sabık Ekmekçizade Ahmet Paşa
Selanik Osman Aşırhan yevmi bin meşrut olmak üzere defteri
vechi maktu'u mestu r olunmuş ferman sultanımındır,
H . 1 079" .

İ E.EV. 7 787 1079 il UB


2 Selanik Kalesi hari­
cinde Ekmekçioğlu
Ahmet Paşa Mevleviha­
nesi'nde aşırhan olanlar
hakkında.

İşte sözü edilen bu belgede adı geçen Mevlevi Postnişini


Şeyh Hasan Efendi, Mustafa Kemal Atatürk' ün dedesinin de­
desinin dedesidir. Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
Hasan, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi tarafı ailesindeki en
dip dedesidir.

352
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı arşivi kayıtlarına göre XVI. yüzyılın sonlarına
doğru Selanik Mevlevihanesi postnişini olan Şeyh Hasan
Efendi aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk' ün (babası Ali
Rıza Efendi tarafından) dedesinin dedesinin dedesid ir. Yani
Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efend i'nin babası Hafız
Ahmet Efendi' nin dedesi Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi' nin babası
Şeyh Ahmet Efendi'nin babası Şeyh Hasan Efendi'dir.
BOA' de yapmış olduğumuz araştırmalarda; bu kitaplarda
Atatürk ile ilgili olarak verilen bilgilerin kısmen doğru olma­
larına rağmen büyük eksiklikler olduğu anlaşılmış bulunmak­
tadır. Bu tür noksanlıkların belge ve bilgi eksikliğinden
kaynaklanmış olduğu açıktır.
Atatürk' ün soyu ile ilgili mevcut şecerelerde Atatürk'ün an­
nesi Zübeyde Hanım tarafı ailesinden adı bilinen ilk isim
Molla Hasan'dır. Şecerede sözü edilen Molla Hasan, Zübeyde
Hanım tarafı ailesinde en dip dedelerinden birisidir.
Zübeyde Hanım ailesinin bilinen ilk ismi ve en dip dedesi­
nin adı Molla Hasan olduğu gibi, aynı zamanda Atatürk'ün
babası Ali Rıza Efendi tarafının bilinen ilk ismi de Şeyh Hasan
Efendi'dir.
Dolayısıyla hazırlanan kitaplarda Atatürk'ün ailesinin Se­
lanik Mevlevihanesi gibi konumu ve etki ve nüfuzu çok fazla
olan bir dini ve sosyal kurumun idarecileri olmaları ve Babıali
tarafından da çok büyük saygınlığı olduğu anlaşılan köklü bir
aileye mensup olduğu kesinlikle ortaya çıkmış bul unmaktadır.
Arşiv kayıtlarına göre Şeyh Hasan Efendi, Selanik Mevlevi­
hanesi Postnişini görevini yapmaktadır. Osmanlı arşivinde
Atatürk' ün anne ve baba tarafı soyu ile ilgili yapmış olduğu­
muz araştırmalarımız sırasında tespit ettiğimiz belgeler, Mus­
tafa Kemal'in Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan
Efendi'nin torunu olduğunu ortaya koymaktadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin
bilinen en dip dedesi Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz yeni
belgeler ışığında (2014-2105) yılı itibariyle Osmanlı arşivi ka­
yıtlarına göre Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh Hasan
Efendi' dir.
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi, babasından sonra postnişin olarak görev yapmıştır.
Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi'nin Şeyh İbrahim Ethem

353
Levent Şahverdi Arşivi
Efendi, Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi (Halveti şeyhi), Şeyh Yakub
Efendi, Şeyh Mehmet Ali Efendi adıyla çocukları bulunuyor.
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğullarından Şeyh Mehmet Ali
Efendi, Şeyh İbrahim Efendi (1788-1843), Şeyh Yakub Efendi,
babalan Şeyh Ahmet Efendiden sonra sırasıyla Selanik Mevl­
evihanesi'nin şeyhliğini yapmışlardır.
Şeyh Ahmet'in diğer oğlu Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi (1797
doğumlu-?) ise, Halveti dergahının şeyhliğini üstlenmiştir.
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi Hal­
veti Şeyhi olup, aynı zamanda Selanik'te Koca Kasım Paşa Ma­
hallesi Camii İmamıdır.
Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi, Mustafa Kemal Ata­
türk'ün dedesinin dedesidir. Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi, bu zahn adını taşımaktadır.
Halveti Şeyhi Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nfıri Efen­
di' dir. Şeyh Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri Efendi,
1874, 1 875, 1 876 tarihli defter kayıtlarına göre, bu tarihlerde
vefat etmiş olduğu, hayatta bulunmadığı anlaşılıyor.
Mehmet Nfıri Efendi' nin oğlu Hacı Hafız Ahmet Efendi' dir.
Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu da Atatürk'ün babası Ali
Rıza Efendi' dir.
Atatürk'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet Efendi, yukarıda
adından bahsettiğimiz büyük dedeleri olan Şeyh Hasan Efen­
di'nin oğlu Meşayıhtan Hacı Ahmet Efendi'nin adını taşımak­
tadır.
Dolayısıyla, Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi'nin babasının ismi " Hafız Ahmet Efendi" olduğu gibi,
Ali Rıza Efendi'nin dedesinin dedesinin adı da Meşayıhtan
Şeyh Ahmet Efendi' dir.
Mustafa Kemal Atatürk' ün babası Ali Rıza tarafından ken­
disinden itibaren şimdilik bilinen ilk ismi Şeyh Hasan' a kadar
ulaşan şeceresi şöyledir:
Mustafa Kemal Atatürk, onun babası Ali Rıza Efendi (1841-
23 Mayıs 1 886), onun babası Hafız Ahmet Efendi (?-1 874? ),
onun babası Mehmet Nuri Efendi (?-?), onun babası Halveti
Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi (1797 / 1 800-?), onun babası Şeyh
Ahmet Efendi ( 1 690?-1 790?), onun babası Şeyh Hasan Efen­
di' dir (1590?-1 690?). Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyhi
Şeyh Hasan Efendi' dir.

354
Levent Şahverdi Arşivi
Mevlevi Postnişini Şeyh Hasan'ın Oğlu Şeyh
Ahmet Efendi (?-1791) ve Oğullan
(Atatürk'ün Dedesinin Dedesinin Babası)
Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh Hasan Efendi'nin
oğludur. Atatürk'ün en büyük dedesi ve "meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi", Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından 1 590 yı­
lında kurulan Selanik Mevlevihanesi'nin postnişini ve Şeyh
Hasan Efendi'nin oğludur. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efen­
di' nin babası "Firari Ahmet" olarak da bilinen Hacı Hafız
Ahmet Efendi, bu zahn ismini taşıyor.
Arşiv kayıtlarına göre, Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Meşa­
yıh'tan Şeyh Ahmet Efendi'nin (1691 ?-1791 ?) iki hanımı bulu­
nuyor. Zevcelerinden (eşi) birisi Ali kızı Hatice Hanım (Şeyh
Hacı Ali Rıza Efendi'nin annesidir), diğeri de Emine Ha­
rum'dır.
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Şeyh Ahmet Efendi, babasın­
dan sonra Selanik Mevlevihanesi'nde postnişin olarak görev
yapmışbr.
BOA' da yer alan kayıtlardan Şeyh Ahmet Efendi'nin Şeyh
Hacı Ali Rıza (Halveti şeyhi), Şeyh Mehmet Ali Efendi (Mevl­
evi şeyhi), Şeyh Yakub (Mevlevi şeyhi) ve Şeyh İbrahim Ethem
Efendi (Mevlevi şeyhi) adında dört oğlu bulunuyordu.
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğullarından Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi (1797 doğu mlu-?), Halveti dergahının şeyhliğini üst­
lenmiştir. Şeyh Haa Ali Rıza Efendi, Gazi Mustafa Kemal Ata­
türk' ün dedesinin dedesidir.
Şeyh Ahmet'in diğer oğulları Şeyh Mehmet Ali Efendi,
Şeyh Yakub (?-?) ve Şeyh İbrahim Ethem Efendi ( 1 788 do­
ğumlu-?), babaları Şeyh Ahmet Efendi'den sonra sırasıyla Se­
lanik Mevlevihanesi'nin şeyhliğini üstlenmişerdir.
Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi'nin oğulları sırasıyla şöyle:
1 -Şeyh Yakup Efendi, 2- Şeyh Mehmet Ali Efendi, 3-Şeyh Hacı
Ali Rıza Efendi, 4-Şeyh İbrahim Ethem Efendi.
Osmanlı arşivinde bulunan Evkaf Defterleri, Nüfus Defter­
leri, Temethıat Defterleri gibi pek çok kaynakta Şeyh Hasan
oğlu �eyh Ahmet ve Şeyh Ahmet' in oğu llan ile ilgili kayıtlar
bulunuyor.

355
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Arşivinde yer alan 1830, 1834, 1840, 1 843 tarihli Se­
lanik Nüfus Defterleri kayıtlarında ve 1860-1 tarihli Temcttuat
Defteri kayıtlarında ve diğer kayıtlarda Selanik Mevlevihanesi
Postnişini Şeyh Hasan Efendi' nin oğlu meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi olduğunu öğreniyoruz.
1 860 tarihli belgede Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh
Ahmet ve çocuklarının isimlerini öğreniyoruz.
Arşiv kayıtlarına göre Şeyh Ahmet Efendi' nin oğlu Şeyh
Hacı Ali Rıza (Halveti), Şeyh Mehmet Ali Efendi (Mevlevi),
Şeyh Yakub (Mevlevi) ve Şeyh İbrahim Ethem Efendi (Mevl­
evi ) adında dört oğlu bulunuyor.
H.1261 / Miladi 1845 tarihli defterde yer alan kayıtlarda ve
1 861 tarihli bir belgede Şeyh Ahmet Efendi'nin çocuklarından
Şeyh İbrahim, Şeyh Yakub ve Şeyh Mehmet Ali Efendi'ler, Se­
lanik Mevlevihanesi postnişinidirler.
Babaları Şeyh Ahmet Efendi'den sonra sırasıyla Selanik
Mevlevihanesi'nin şeyhliğini yapmışlardır. Şeyh Ahmet Efen­
di'nin oğullarından Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi (1797 doğumlu­
?), belgelere göre, Halveti dergahı postnişinidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk' ün
dedesinin dedesidi r.
Şeyh Ahmet Efendi'nin kendisinin ve çocuklarının ashabı
ulufeden oldukları ve çok sayıda çiftlikleri ve arazileri bulun­
duğu arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Hicri 1 1 98 L 07 / Miladi 24 Ağustos 1 784 tarihli
(AE.SABH.1..27 2082) koduyla arşivde bulunan yeni tespit et­
tiğimiz bu belgede, Selanik mevlevihanesi şeyhi Ahmet Efen­
di'nin Selanik nahiyelerinden Vardar-ı Sağir nahiyesine tabi
Virlance köyünün kendisinin tasarrufunda olduğu ve bura­
daki çiftliklerin sahibi mutasarrıfı olduğu anlaşılıyor.
Selanik Mevlevihanesi mukatasıyla ilgili H.1198 / M . 1 784
tarihli belgelerde252 ise, Şeyh Ahmet Efendi'nin, babası Şeyh
Hasan Efendi' den sonra Selanik Mevlevihanesi postnişinliği
görevine getirilmiş olduğunu öğreniyoruz. Sözü edilen belge­
lerde 1 784 tarihinde Şeyh Hasan'ın oğlu Meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi, Selanik Mevlevihanesi postnişinidir. Şeyh
Ahmet Efendi'nin Selanik Mevlevihanesi'nin postnişini ol­
duğu belirtilen Selanik Mevlevihanesi'nin muka lasıyla ilgili
belgelerde yer alan bilgiler şöyle:
"Keçecizade Mehmed Salih el-Kadi bi-Medine-i Selanik-i
el-mahrusa nemekahü'I fakir ed-dfü.

356
Levent Şahverdi Arşivi
BOA.AE. SABH. l .. 27 2082 1 1 98 L 07-Selanik Mevlevi Şeylıi Ahmet Efendi ile il­
gili Hicri 1198 L 07 / Miladi 24 Ağustos 1 784 tarihli bir belgede özetle, "Selanik
mevlevihanesi şeyhi Ahmet Efenditıitı Selanik nalıiyeleritıderı Vardar-ı Sağir na­
lıiyesiııe tabi Virlance köyünün kendisinin tasarrufunda olduğu ve buradaki çift-
liklerin sahibi mutasarrıfı olduğu belirtiliyor.

Mahrusa-i Selanik haricinde vakı' merhum Ahmed Pa­


�a'nın bina eylediği Mevlevihane tekkenişinin şeyhi olan mef­
haru'l meşayıhu'I mevleviye Eş-Şeyh Ahmed Efendi Meclis-i
�er 'ide takrirru'l kelam ve tabiru ani'l meram edüb tekke-yi
mezbura şeyhi ve fukarasına derun-ı suret-i ferman-ı alişanda
i'.İkr olunduğu üzere Selanik mahkemesinin malından beher
sene seksen bin akçe tayin ve havale buyurulmağın hala meb­
lağ-ı mezbur seksenbin akçeyi binyüzdoksansekiz senesinin
Marh ibti d ası ndan Şubatı gayesine değin ber-muceb-i ferman­
ı ill i hala mahkeme-i mezbureye ber-vech-i malikane mutasar­
rı f olan Es-Seyyid Hacı Numan Bey'in taraflarından vekil-i
mukata'a-i merkume olan Derviş İbrahim Ağa yedinden mu-

357
Levent Şahverdi Arşivi
kata'a-i merkume malından olmak üzere bi't-tamam ve')
Kemal ahz ve kabz eyledim dedikte ma vakaa bi't-taleb ketb
olundu fi yevmi't-tasi' min cumade'l 'fıla li sene: tis'a ve
tis'ıyne ve miete ve elf. Hicri 1 Mart 1198 / Miladi 1 2 Mart 1 784
(Rumi 19 Rebiulahir 1198)
Şühudul hal
Katib Hafız Ahmed Efendi
Hüseyin Efendi
Es-Seyyid Mehmed Sırrı
ve gayruhüm"

Şeyh Hasan'ın Oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi


(İlgili belgeler)
Selanik mukata'ası ile ilgili ve Selanik Mevlevihanesi mü­
teveffa Şeyhi Şeyh Hasan oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi
ile ilgili diğer belgede de253, Şeyh Ahmet Efendi'nin Selanik
Mevlevihanesi Postnişini olduğu, Selanik Mevlevihanesi'nin
mukata'asının El Hacı Numan Bey adındaki kişiden icareli
yani kiradan olduğu bilgisi verilerek şöyle deniliyor:
"Mahrusa-yı Selanik haricinde
vaki merhum Ahmed Paşa'nın bina
eyled iği Mevlevihane tekyesinin
şeyhi olan mefharü'I meşayihu'I
mevleviye Eş-Şeyh Ahmed Efendi
1!: �,,,.,�,, �;,f''i;,:,.;,.,_
(-1/�-
.:4
Meclisi şer'ide takrirru kelam ve ta­
biru ani' ! meram edüb tekye-i mez­
l!'.;,_;.i_;Fi{..(...-�;·.ı.-'i-'-�:.
İ."\
-" · ' .

.j;.. bura şeyhine ve fukarasına derunu


sureti ferman-ı a!işanda zikr olun­
:�,_ı,,:_ �e1,:.:,,.._,,,,,-'<;.;,� /·:·
duğu üzere Selanik memlehasının
malından beher sene seksen bin akçe
tayin Ve havale buyurulmağın hala
meblağ-ı mezbur seksenbin akçeyi
binyüzdoksanyedi senesi Mart'ı ibti­
dasından şubatı gayesine değin ber-

BOA.C. Ev.3-30593-6-Selanik Mevlevihanesi


M1<katasıııa ait bir belge. Hicri 11 97/ M . 1 781 ta­
rihli bu belgeye göre Şeyh Hasan oğl1< ı\1eşayıh­
tan Şeyh Alımet Efendi, Selaııik Mevlevihanesi
postnişinidir.

358
Levent Şahverdi Arşivi
muceb-i emr-i ali hala memleha-yı mezbureye ber-vech-i ma­
likane mutasarrıf olan Es-Seyyid el-Hac Numan Bey tarafla­
rından vekil yedinden tamamen ve kamilen ahz u kabz
eyledim dedikte ma vaka'a bi't-taleb ketb ve emr kılındı.
Şühfıdul hal
Es-Seyyid Mehmed Halil
İbrahim Efendi
İsmail Ağa"

Ş�yh Hasan 'ın Oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi


(llgili Belgeler)

ROA. C F.11. 3-30S93-7-Se/anik Mevlevihanesi Mukatasıyla ilgili bir belge. Hicri


1 198/ Miladi 1 784 tarihli bu belgeye göre Selanik Mevlevilıanesi Postnişini Şeyh
Hasan Efendinin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi, Selanik Mevlevilıanesi
postnişinidir.

359
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh Ahmet Efendi ve Çocukları
(Nüfus Defteri Kayıtlan)
Şeyh Mehmet Ali Efendi
(Mevlevih<Jne Postnişini) ve Çocukları
Selanik Mevlevihanesi'nin tamiratı ve arazileriyle ilgili
H . 1 276 / M. 1860 tarihli yazısında; Şeyh İbrahim Ethem ve
Şeyh Hacı Ali Rıza ve Şeyh Yakup (1856-1 858) Efendi ve Şeyh
Mehmet Ali Efendilerin Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
Ahmet Efendi'nin çocukları olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla,
Şeyh Mehmet Ali Efendi, Selanik Mevlevihanesi Postnişini
Şeyh Hasan oğlu Şeyh Ahmet Efendi'nin dört oğlundan biri­
sidir.

·�.���� .

. �
--'ı�;&j �?.,,�
���· � ;�"' '\. \

w·�" v�k.elf,
-i)j;I ./;'��
'\t �
I r
..
. ....-
. -

�..... �
Muid Alaaddin Mahallesi
NFSd 4966-H. 1 255 Za 29-M.

.v'
1 839/ Sayfa 143, hane num­
arası 1-3
I '

360
Levent Şahverdi Arşivi
Mevleviye Tarikatı Şeyhi Şeyh Mehmet Ali Efendi ve ço­
cukları, Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlıdır.
Şeyh Mehmet Ali oğlu Şeyh Mehmet Ali'nin Selanik Vilayeti
Merkez Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterindeki kayıtları
(NFSd 4962-1 250-M 1 834) şöyle: "Ortaboylu şeb emrad (genç­
yaşta) Şeyh Mehmet Ali oğlu Şeyh Mehmet Ali Efendi sinni
(1 825 doğumlu-?), Gulamı ortaboylu kumralsakalh Ragıb ibni
Abdullah ( 1 8 1 2 doğumlu), Hizmetkarı ortaboylu aksakallı
Yusuf ibni Abdullah (1775 doğumlu-?)." Günümüz ifadesiyle;
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Şeyh Mehmet Ali Efendi oğlu
Mehmet Ali Efendi, yaşı 13 (1826 doğumlu).

BOA.M VL-357-21 -H. 1276 L 12 / M:1 860-Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh


Ahmet ve çocukları-2-

Şeyh Mehmet Ali Efendi'nin kendi ismini taşıyan Mehmet


Ali adında bir oğlu bulunuyor. Muid Alaaddin Mahallesi­
Hane sıra no: 8-9-NFSd 4970-1256 Z29-M. 1 840 de verilen bil­
gilere göre kayıtları şöyle: Şeyh Mehmet Ali Efendi oğlu Şeyh
Mehmet Ali Efendi, Ortaboylu şebemrad Mehmet Ali Efendi
ibni Şeyh Mehmet Ali Efendi (1825-?), nüfus sayımının yapıl­
dığı 1 840 yılında 15 yaşındadır.

361
Levent Şahverdi Arşivi
Kayıtlara göre, Şeyh Mehmet Ali Efendi, Muid Alaaddin
Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlıdır. Muid Alaaddin Mahal­
lesi'nde Mevlevi Şeyhi Sokağında ikamet ediyor.
Şeyh Mehmet Ali Efendi, Abdullah kızı Hatice Hanım ile
evlidir. Şeyh Mehmet Ali Efendi'nin, Muid Alaaddin Mahal­
lesi'nde mülkü var. İlk eşi Abdullah kızı Hatice Hanım (Şeyh
Mehmet Ali Efendi zevcesi Hatice bintü Abdullah), Muid Ala­
addin Mahallesi'nde ikamet ediyordu.
Şeyh Mehmet Ali Efendi'nin Muhsine ve Emine adında iki
kızı bulunuyor. Muhsine Molla Harum Muid Alaaddin Mahal­
lesi'nde ikamet ediyor.

. ,.
ı'!-U,._
. � ,
"'-',..., ı,... ı • . _ "
. ,.,., .... ,

AMKTUM 427 - 75-1277 Ra 3-Şeylı Mehmet Ali ile ilgili bir belge

362
Levent Şahverdi Arşivi
AMKTUM 427 - 75-
1 2 77 Ra 3-Şeyh Mehmet
Ali ile ilgili bir belge

BOA. MVL-357-2 1 -H. 1 2 76 L 12/


M:1 860-Selunik Mwlevihunesi
Şeyhi Şeyh Ahmet Oğlu Şeyh
Mehmet Ali ile ilgili belge

363
Levent Şahverdi Arşivi
Selanikli şair Ahmet Meşhuri, Selanikli ve kendi döne­
minde yaşamış eşraftan bazı kimselerin ölüm tarihlerine kıta
/ şiir düşürmüştür. Vefatı nedeniyle Selanik Mevlevihanesi
şeyhi Mehmet Ali Dede'nin vefatına dair de tarih düşürmüştür
(Kıta 5, Kıta 6: Sene 1246 / 1830-31 ).
Selanik Mevlevihanesi Şeyhliği'ne tayin olan Şeyh Mehmet
Ali Efendi (1269 Za 24) hakkında çok sayıda arşiv kayıtları bu­
lunuyor.
Selanik Muid Alaaddin Mahallesi'nde mukim ahalinin
emlak ve arazi ve temettuatlarını mübeyyin defterde yer alan
emlak ve arazi kayıtları kayıtlan şöyle:
Hane 2-Müteveffa Şeyh Mehmet Ali Efendi oğlu Mehmet
Ali Efendi Mehmet Ali Efendi'nin Ashabı çiftlikattan olduğu.
Vardareyn nahiyesinde bulunan Dudular ve Kulubahçe ve
Vardarohça çifliklerinin mahallinde deftere kaydolunduğu be­
li rtiliyor.
Hicri 1 278 Ca 1 0 /
1 3 Kasım 1861 tarihli
belge, Selanik Mevl­
evihanesi Post-nişini
Şeyh Mehmet Ali

Muid Alaaddin Mahallesi


Temettuat Defteri
(MLVRDTMTd 11 654-13-
1 26 1 Z 29)-Hane 2-Müte­
veffa Şeyh Mehmet Ali
Efendi oglu Mehmet Ali
Efendi ile ilgili arazi ve
emlak kayıtları

Efendi' nin, amca-zadesi Derviş Mehmet Emin Efendi ile an­


nesi ve kardeşindeki alacağının tahsili hakkındadır. Hicri 24
Za 1269 / Miladi 29 Ağustos 1 853 tarihli belgede Selanik Mevl­
evihanesi Şeyhi Mehmet Ali'nin Selanik Mcvlcvihanesi Şeyh­
liği' ne tayin olund uğu belirtilmektedir. Şeyh Mehmet Ali
Efendi'nin oğlu Mehmet Ali Efendi (1 853-1856 ve 1 858 sonrası)
Selanik Mevlevihanesi'nde, aynı dergahta postnişinlik yapmış
olduğu hakkında olmak üzere çok sayıda belgeler yer almak­
tadır.

364
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh Ahmet Oğlu Şeyh Yakub Efendi
(Mevlevihane Postnişini) (1856-1858)
Osmanlı Arşivinde
bulunan H.1 261 / Miladi
1 845 tarihli Temettuat
Defterinde, 1860 ve 1 861
tarihli belgelerde Selanik
Mevlevihanesi Postnişini
meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi'nin oğullarından
birisinin adı Şeyh
Yakup'tur. Arşiv kayıtla­
rına göre Şeyh Ahmet
Efendi'nin oğlu Şeyh
Yakub, babası Ahmet
Efendi gibi, Selanik
Mevlevihanesi postnişin­
liği yapmıştır. Şeyh
Yakup ile ilgili arşivde
llOA. AMKT. NZD-344/43-H. 1 2 77 Ş 1 8 !
çok sayıda belge bulunu­ M.1861 -Mevlevi Şeyhi Şeyh Yakub ve Şeyh
yor. Bunların hemen ta­ Mehmet Ali Efendiler-belge-2-
mamına yakını Selanik
Mevlevihanesi Postnişin-
liği ile ilgilidir.
Örneğin, Hicri 29 Z 1 272 / Miladi 31 Ağustos 1856 tarihli
belgeye göre, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Yakub' un maaş
tahsisi talebi yer almaktadır.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Yakub'. un maaş tahsisi ta­
lebi ( 1 272 Z 29 ) Selanik Mevlevihanesi'nin sabık Postnişini
.

Yakup Efendi'ye, mezkur Mevlevihane varidatından tahsis


olunan birikmiş maaşlarının ödenmesi (1 277 Ş 18). Selanik
Mevlevihanesi sabık postnişini Yakub Efendi'nin teraküm
eden maaşlarının tesviyesiyle maaşının aydan aya verilmesi
(1277 Ş 20). Selanik Mevlevihanesi Post-işini Yakub' un maaş
tahsisi talebi ( 1272 Z 29 ). Selanik Mevlevihanesi'nin sabık
Postnişini Yakup Efendi'ye, mezkur Mevlevihane varidatın­
dan tahsis olunan birikmiş maaşlarının ödenmesi(1277 Ş 18).
Selanik Mevlevihane Şeyhi Yakup Çelebi Efendi'nin azledile­
rek, yerine Ali Efendi'nin tayin edilmesi (1275 Ca 23) ile ilgili
belgeleri misal olarak verebiliriz.

365
Levent Şahverdi Arşivi
AMKTNZD 344-43-1 277 Ş 1 8-Şeyh Yakub ile ilgili bir belge-1 -

Şeyh Ahmet Efendi Oğlu Şeyh İbrahim


Ethem Efendi (1788?-1269 / 1853)
(Mevlevihane Postnişini / Muid Alaaddin Mahallesi)
Selanik Vilayeti Merkez Muid Alaaddin Mahallesi nüfus
kayıtlarına göre Şeyh İbrahim Ethem Efendi, meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi'nin oğludur. Arşiv belgelerine göre, Şeyh İbra­
him Ethem Efendi, babası Şeyh Ahmet ve dedesi Şeyh Hasan
gibi Mevlevi tarikatına mensuptur ve Selanik Mevlevihanesi
Postnişinidir.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh İbrahim Ethem
Efendi (1 778? / 1 788-1 842? / 1 853), Muid Alaaddin Mahallesi,
Mevlevi Şeyhi Sokağında ikamet
ediyordu.

MVL.. 181 -75-H. 13/B /1273 Tarihli


Belge-Hicri 13 Receb 1273 / Miladi 9
Mart 1 857 tarihli belgede Mevlevi şeyhi
İb rahim Edhem Efendinin eşi Hatice Ha­
nımın Hicri 27 Receb 1271 / Miladi 15
Nisan 1855 tarihinde vefat etmiş oldugu
belirtiliyor.

366
Levent Şahverdi Arşivi
BOA' da yer alan belgerdeki kayıtlar Selanik Mevlevihanesi
Şeyhi İbrahim Edhem Efendi'nin eşleri ve çocukları hakkında
bilgi vermektedir. Hatta Şeyh'in eşi ve çocukları arasındaki
miras konusundaki anlaşmazlıkları ve bu konudaki verilen di­
lekçeler ve yazışmalar arşiv belgelerinde yer alıyor.
Hicri 13 Receb 1273 (Rumi 25 Şubat 1272) / Miladi 9 Mart
1 857 tarihli belgede Mevlevi şeyhi İbrahim Edhem Efendi'nin
eşi Hatice Hanım'ın Hicri 27 Receb 1271 (Rumi 3 Nisan 1 271 ) /
Miladi 15 Nisan 1 855 tarihinde vefat etmiş olduğu belirtili­
yor254.
1271 tarihli Şeyh İbrahim Edhem Efendi'nin kızı Ayşe Mol­
la'nın Babıali'ye yazmış olduğu arzuhalde ise Şeyh İbrahim
Edhem Efendi'nin 1258 / M. 1 842'de vefat etmiş olduğu anla­
şılıyor255. Ancak, Selanik Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Def­
terlerine göre 1 788 yılı doğumlu olan Şeyh İbrahim Efendi'nin,
1273 tarihli bir belgeye göre 1 853 yılında 66 yaşında Selanik'te
vefat ettiği anlaşılıyor. Bu tarihlerde de meşihata kimin geç­
mesi gerektiğine dair tartışmaların başladığı görülmektedir.
H. 07 Z 1 269 / M. 11 Eylül 1853 tarihli belgede Mehmet
Emin Efendi uhdesine Selanik Mevlevihanesi Şeyhliği tevcihi
hakkında görüşlerin bildirilmesi istendiği belirtilmiştir. H. 24
Za 1269 / M. 29 Ağustos 1 853 tarihli belgede Selanik Mevlevi­
hanesi Şeyhi Mehmet Ali'nin Selanik Mevlevihanesi Şeyhli­
ği'ne tayin olunduğu belirtilmektedir.
H. 29 Z 1272 / M. 31 Ağustos 1856 tarihli belgeye göre, Se­
lanik Mevlevihanesi Post-nişini Yakub'un maaş tahsisi talebi
yer almaktadır. Bu belgeye göre, Yakub'un da Selanik Mevl­
evihanesi'nde postnişinlik yaphğı anlaşılmaktadır.
Hicri 19 L 1274 / 2 Haziran 1 858 tarihli belgede, Selanik
Mevlevihanesi fukara ve dervişanının, Şeyhleri Yakub Çelebi
dergah akarım zapt ettiği ve mutad olan Hatm-i Şerif kıraatini
iptal ettiğinden, bu durumun izalesini talebleri belirtilmektedir.
Bu meşihat tartışmasından başka Şeyh İbrahim Ethem Efen­
di'nin vefatının ardından mirası kadar geride bıraktığı borcun
aile ve devlet üzerindeki olumsuz etkileri uzun bir süre tarh­
şılmış olduğunu belirtmek gerekiyor. Zire bu konuda Osmanlı
arşivinde çok sayıda belge ve kayıtlar bulunuyor.
Şeyh İbrahim Ethem Efendi, vefat ettikten sonra arkada bı­
rakhğı ailenin geçiminin sağlanması gibi sıradan insanlar için

367
Levent Şahverdi Arşivi
geçerli olan hukuki bir durumun burada Mevlevihane bağla­
mında da geçerli olduğu görülüyor.
Ekmekcioğlu Ahmet Paşa'nın Selanik'te ihya ettiği Mevl­
evihanenin Şeyhi Ethem Efendi öldüğünden yerine oğlu Emin
Efendi'nin tayin edilmesiyle ilgili Hicri 11 L 1269 / M. 18 Tem­
muz 1853 tarihli yazıya göre, Mevlevi şeyhi olan babasından
kendisine irsen intikal eden Selanik'in Virlançe karyesinde
vaki Mevlevi Çiftliği ile araziy-i emiriyeden bir tarladaki his­
selerini erkek kardeşi Mehmet Emin Efendi'ye sattığı anlaşılan
Ayşe Hatun' un adı geçen Mehmet Emin Efendi' ye karşı dava
açmaktan men'i ile ilgili Hicri 23 S 1283 / 7 Temmuz 1866 ta­
rihli belgeden anlaşılmaktadır.
1271 tarihli Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin kızı Ayşe
Molla'nın Babıali'ye yazmış olduğu arzuhalde ise Şeyh İbra­
him Ethem Efendi'nin 1258 / M. 1 842 de vefat etmiş olduğu
anlaşılıyor.
Şeyh İbrahim Efendi'nin ( 1 269) 1 853 tarihinin sonlarına
doğru öldüğü anlaşılmaktadır. Bu tarihlerde meşihata kimin
geçmesi gerektiğine dair tartışmaların başladığı görülmekte­
dir. H. 07 Z 1269 / M. 11 Eylül 1 853 tarihli belgede Mehmet
Emin Efendi uhdesine Selanik Mevlevihanesi Şeyhliği tevcihi
hakkında görüşlerin bildirilmesi istendiği belirtilmiştir.
Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Kızı Ayşe Molla Hanım'ın
sahip oldukları araziler ve çiftlikler hakkında bilgi veriyor. Se­
lanik'in Vardarin nahiyesinden Ayşe Hanım'ın çiftlikat müna­
zaasına dair arzuhali, Selanikli Şeyh İbrahim Ethem Efendi
kerimesi Ayşe Hanım'ın çiftlik nizama dair H. 16 Za 1271 / M.
1 855 tarihli arzuhali gibi aile fertlerinin kendilerine miras
kalan arazilerle ilgili bir takım anlaşmazlıklar vesair konusun­
daki yazışmalarda ailenin hanımlarının isimlerini öğrenebili­
yoruz. Dolayısıyla, Selanik Mevlevi Şeyhi İbrahim Ethem
Efendi'nin vefat ettikten sonra çocukları arasından veresesinin
arazi hissesi konusunda anlaşmazlığa düştüklerine dair bel­
geler bulunuyor. Şeyh' in eşi ve çocukları arasındaki miras ko­
nusundaki anlaşmazlıkları ve bu konudaki verilen dilekçeler
ve yazışmalar arşiv belgelerinde yer alıyor. Bu belgeler aynı
:l:amanda Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin ailesi, oğulları ve
kızları hakkında bilgi veriyor.
Selanik'te ikamet eden Ayşe H anım'ın pederi mütefevva İb­
rahim Efendi' den intikal etmiş olan çiftliği hissesine müdahale

368
Levent Şahverdi Arşivi
eden kardeşi Mehmet Emin hakkındaki arzuhali. Selanikli Ru­
kiye Hanım'm çiftlik anlaşmazlığı hususundaki arzuhali gibi
belgeleri misal olarak vermek mümkündür.
Selanik'te Mevlevi Şeyhi Müteveffa (ölmüş) İbrahim Ethem
Efendi'nin kızı Ayşe Hanım'ın çiftlik hususuna dair. H. 29 B
1 272 / M. 2 Haziran 1 858 tarihli arzuhali çiftlikler ve arazilerin
sahibi bulunduğuna dair bilgiler vermektedir.
Selanik Mevlevihanesi Şeyhi'nin kerimesi Ayşe Hanım'ın
Selanik' te bulunan Virlance çiftliği hususuna dair H. 13 B
1 273 / M. 9 Mart 1 857 tarihli mektubu. Selanik'te sakine Ayşe
Hanım'm pederi mütefevva (ölmüş) İbrahim Efendi' den mün­
takil (intikal etmiş olan) çiftliği hissesine müdahele eden kar­
deşi Mehmet Emin hakkındaki H . 1 9 S 1 284 / M. 12 Haziran
1 867 tarihli arzuhali.
Müteveffa Mevlevi şeyhinin kerimesi Ayşe Hanım ile kar­
deşi Emin Efendi arasındaki çiftlik münazaasından dolayı ya­
zılan H. 16 Za 1284 / 10 Mart 1 868 tarihli emirname ve diğer
yazışmalar. Mevlevi Şeyhinin kerimesi Ayşe Hanım ile biraderi
Emin arasındaki münazaaya dair H. 20 Za 1284 / M. 14 Mart
1 868 tarihli şukka Şeyh İbrahim ailesi fertleri hakkında bilgi
vermektedir.
Şeyh İbrahim Efendi'nin oğlu Emin Efendi, Şeyh İbrahim
Efendi'nin kızı Emine Hanım ve Fatıma Hanım ve Ayşe
Hanım. Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin kızı Ayşe Mola Ha­
nım'ın vermiş olduğu dilekçeden anlaşıldığına göre; Güzide
Kadının Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin ümmü veled
Hanım'ı olduğu belirtilmektedir. Ayşe, Fahma ve Emine ha­
nımların Mehmet Emin Efendi'nin liebeveyn kız kardeşleri ol­
duğu açıklanmaktadır.

Şeyh İbrahim Ethem Efendi


(Nüfus Kayıtlan) ....:.,.y..,ı•.-� ..-J -
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Şeyh İb- - -. -- . . . '

rahim Ethem Efendi ve çocuklarıyla il- �"'..."'�·�


.
\j
..""-",...�
...
gili bilgiler Selanik Vilayeti Nü fus ....s...ı_:,.;,u-?2'��t'.-•
Defterinde yer almaktadır. �,;,
.. w · .:,
'L'

Alaaddin Malıal/esi-NFSd 4962 - H.1250-M.-Ta­ - '

riki Mevleviycden Şeyh Ahmet ORiu Şeyh İbrahim .W.h


Edhem Efendi ve çocuklarına ait nüfus kayıtları '""'

369
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh İbrahim Ethem Efendi ile oğullarının Selanik Merkez
Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defteri' ndc (NFSd 4962-1250-
M 1834) kayıtları şöyle: Hane 1 -';Tariki Mevleviye meşayıhın­
dan rehadetlü Şeyh Ahmet Efendi oğlu Şeyh İbrahim Efendi,
kırsakallı, yaşı 46 { 1 788 yılı doğumlu). Oğlu Mehmet Emin,
yaşı 12 (1822 yılı doğumlu). Diğer oğlu Mahmud, yaşı 9 (1825
doğumlu-?)."
1840 yılı Selanik Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defte­
rindeki Alaaddin Mahallesi Nüfus Defteri (NFSd 4970-1256-
M 1840) kayıtları şöyle: "Uzuncaboylu kırcasakallı Tariki
Mevleviden Şeyh İbrahim Ethem Efendi ibni Şeyh Ahmet
Efendi, sinni 52, Oğlu aplak ortaboylu Mehmet Emin, sinni 22.
Diğeri ortaboylu aplak Mahmud, sinni 18. Diğeri Ali, sinni 3."
Günümüz ifadesiyle; "Şeyh İbrahim Ethem Efendi, yaşı 52
(1 788 doğumlu-1843). Oğlu Mehmet Emin, yaşı 22 (1 818 do­
ğumlu-?). Diğer oğlu Mahmud, yaşı 18 (1822 doğumlu-1255 /
1839 de fevt olmuş (ölmüş). Diğer oğlu Ali, yaşı 3 {1837 do­
ğumlu-1257 / 1 840 da fevt olmuş (ölmüş). Gulamı ortaboylu
kumralsakallı Cafer ibni Abdullah, 30 {1810 doğumlu), Diğeri
ortaboylu Hurşid ibni Abdullah, 30 (181 0 doğumlu)."
Şeyh İbrahim Efendi'nin cariyesi
iken "ümmü'l-veled" olup şeyhin
zevcesi haline gelen Güzide Ha­
tun'un Nüfus Defterindeki kayıtlara
göre Mehmet Emin, Fatma, Emine
ve Ayşe Molla isimlerinde çocuk­
ları bulunuyor.
Şeyhin Çocuklarından diğer
Oğlu Mahmud (1822-1 839) do­
ğumlu olup 1 839 da 17 yaşındayken
vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Alaaddin Mahallesi-NFSd Şeyhin bir diğer oğlu {küçük oğlu)
4970-1256 229-M. 1 840- Ali (1 837-1841 ), 1 837 doğumlu olup
Şeyh Ahmet oglu İb rahim Nüfus Defterindeki kayda göre 3-4
Edhem ve çocuklarına ait
yaşındayken vefat ettiği anlaşılıyor.
n üfus kayıtları
Şeyhin hayatta kalan tek oğlu
Mehmet Emin (1818-?) ise 1840 yı­
lında 22 yaşında olduğu ve 1818 doğumlu olduğu Nüfus Def­
terinde kayıtlıdır. 1840 tarihli Nüfus Defterinde Ali'nin
(1837-1 839 / 1840) 1840 tarihli Nüfus Defterinde vefat etmiş

370
Levent Şahverdi Arşivi
gösterilen Ali' den sonra doğmuş olan çocuğa ölen Ali'nin adı­
nın verilmiş olduğu tahmin ediyoruz. Dolayısıyla 1 840 yılı
nüfus kayıtlarında vefat etmiş görülen Ali'nin 1 843 tarihli
Nüfus Defterinde kaydı var ve hayatta olduğu anlaşılıyor.
Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin çocukları: Şeyh İbrahim
Efendi'nin kızı Hatice Hanım, Ayşe Molla (Kasımı ye Mahalle­
si'nde ikamet ediyor, Osman oğlu Mehmet Naim Efendi ile
evli). Selanik'te ikamet ediyor. Ayşe Hanım'ın pederi müte­
fevva İbrahim Efendi' den müntakil çiftliği hissesine müdahele
eden kardeşi Mehmet Emin hakkındaki vermiş olduğu 1 284 S
19 / M. 22 Haziran 1867 tarihli dilekçede Ayşe Molla Harum'ın
Selanik Merkez Kasımıye Mahallesi'nde ikamet etmiş olduğu
belirtilmektedir. O tarihlerde kadınların Nüfus Defterine ya­
zılamış olması nedeniyle Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin kız­
ları ve eşlerinin isimlerine diğer belgelerde rastlıyoruz.
Arşiv belgelerinde, Mevlevihane Şeyhi Şeyh İbrahim Ethem
Efendi, Muid Alaaddin Mahallesi, Mevlevi Şeyhi Sokağında
ikamet ediyordu. Şeyh İbrahimzadelerirı bir kısmı Katip Mus­
lihiddin Mahallesi'nde ikamet etmekteydiler.
Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Hatice Molla Hanım (Ha­
tice Hanım bintü Şeyh İbrahim Efendi), Hacı Hasan Efendi
(Hacı Hasan Efendi bin Şeyh İbrahim Efendi), adıyla çocukla­
rının bulunduğu anlaşılıyor.
Şeyh İbrahi m Efendi oğlu
Hacı Hasan Efendi, İshak
Paşa Mahallesi, Rüştiye mek­
tebi Sokağında ikamet edi­
yordu. Ayşe Molla zevci
Mehmet Naim Efendi, Muid
Alaaddirı Mahallesi Mevlevi
Şeyhi Sokağında ikamet edi­
Muid Alaaddin Mahallesi-NFSd 4971- yordu. İbrahim Efendi'nin
1 259 Z 29-M. 1 843-Şeyh Ahmet oglu kızlan Hatice, Fatma, Emine
Şeyh İbrahim Edhem Efendi, yaşı 52 ve Ayşe hanımların Katip
Muslihiddin Mahallesi'nde
arazi ve mülkleri vardı.
BOA' da yer alan belgerdeki kayıtlar Selanik Mevlevihanesi
Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nirı eşleri ve çocukları hakkında
bilgi vermektedir.

371
Levent Şahverdi Arşivi
Arşiv belgelerine göre, Selanik Mevlevihane Şeyhi İbrahim
Ethem Efendi'nin Güzide Hanım (Ümmü veled olan hanımı),
Hatice Hanım (?-1249 / 1853), Abdullah kızı Hanife Hanım,
Ayşe, Ümmü Gülsüm isimlerinde dört eşi bulunuyor.
Güzide adındaki eşi cariyesi iken "ümmüveled" olduğun­
dan yani çocuk doğurduğundan kocası onu hürriyetini verip
özgür kadın olarak eşi kabul etmiştir.
Şeyh İbrahim Efendi'nin Güzide Hanım' dan Ayşe Molla,
Emine Molla ve Fatma Molla, adında üç kızı, Mehmet Emin
(1818 doğumlu) (Kırmızı Hafız olarak bahsedilen kişi), Mah­
mud (1822-1 839), Ali (1 837-1 839 / 1 840), Ali (1841-?) adında
dört oğlu bulunuyor. Arşiv kayıtlarına göre Mahmud ve Ali
küçük yaşlarda vefat etmişlerdir. 1839 da vefat eden Ali' den
sonra bir çocuğunun dünyaya geldiği ve daha önce ölen
Ali'nin adının verilmiş olduğu anlaşılıyor.
Arşiv kayıtlarında tespit edebildiğimiz Şeyh İbrahim Ethem
Efendi'nin çocuklarının isimleri şöyle: 1 -Hacı Hasan Efendi
(Emine Behice adında kızı var), 2-Ayşe Molla (Osman oğlu
Mehmet Naim Efendi ile evli Selanik Kasımıye Mahallesi'nde
ikamet ediyor), 3-Emine Molla, 4-Fatma Molla, 5-Hatice
Hanım (Hasan Efendi ile evli ), 6-Mevlevi Şeyhi Hafız Mehmet
Emin (1818-?) Efendi (Abdullah kızı Hanife Hanım ile evlidir.
Hafız Mehmet Emin Efendi'nin Hanife Hanım' dan Rukiye
Hanım ve oğlu Şeyh Salih Efendi adıyla çocukları var), 7-Mah­
mud (1822-1839), 8-Ali (1837- 1840), 9-Ali (1841-?).

Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Temettuat


Defterindeki Kayıtları (1845 Yılı)

l
Osmanlı Arşivinde yer alan kayıt- ,
larda, Selanik Vilayetine bağlı Varda- . ...... �.:-........_._ .._
.,.
---

reyn, Vodina, Yenişehir Vardar ve 1: .tt [ l


Langaza gibi kaza ve nahiyelerdeki tf it� l ,
çok sayıdaki köy, mezra ve çiftlikler f,{ ıı(itf
il r f
bölgenin saygın ve sayılı ailelerinin ta-
sarrufunda bulunuyordu. - -�... �-...,��
-�.�.... ��;
Şeyh Ahmet Efendi oğlu Mevlevi Şeyhi
Şeyh İbrahim Efendiye ait 1 845 yılı teme·
tuat defteri kayıtları

372
Levent Şahverdi Arşivi
Lankaza Nahiyesine bağlı Kaçana köyü ve çiftliği, Haabay­
ramlı köyü ve çiftliği, Osmanlı Köyü ve çiftliği, Çokallı köyü
ve çiftliği, Disvane köyü ve çiftliği, Yanık köyü ve çiftliği,
Keben köyü ve çiftl iği, Gözene köyü ve çiftliği, Esenler köyü
ve çiftliği, Bahçeli köyü ve çiftliği, Ahıbalı köyü ve çiftliği, Ge­
lemeri Nahiyesi Kerkelli köyü ve çiftliği, Vardar Nahiyesi Pı­
narca köyü ve çiftlikleri, Vardar Nahiyesi Anbarlı köyü ve
çiftliği, Langaza Nahiyesi Sarıyar köyü ve çiftliği, Gelemeri
Nahiyesi Toramanlı köyü ve çi ftliği, Kapıcılar Köyü ve çiftliği,
Kapucuzadeler, Sofuzadeler ve Şeyh İbrahim Ağazadeler ve
diğer sayılı ve Babıalice saygın ve ashabı ulufeden oldukların­
dan dolayı buradaki tarım arazileri sözü edilen aileler tarafın­
dan işletiliyordu.
Langaza ve Gelemeriye nahiyelerine bağlı olan köylerin bir
kısmı Selanik Mevlevihanesi şeyhi Şeyh İbrahim Ethem Efendi
ve çocukları ve ai lesi tarafından işletiliyordu. Mesela Yanıkköy
Çiftliği bu ailenin Şeyh İbrahim Ağazadelerin tasarrufunda
bulunuyordu.
Se)anik Vardar-ı Sağıyr nahiyesine tabi Virlance tabir olu­
nan çiftliklerden bazılarının mutasarrıfı Şeyh Ahmet oğlu
Mevlevi Şeyh İbrahim Efendi idi. Şeyh İbrahim Efendi, Sela­
nik'te Muid Alaaddin Mahallesi'nden ikamet ediyordu.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz 1260 / M.1845 tarihli Te­
mettuat Defterlerindeki kayıtlarda, Şeyh Ahmet oğlu Mevlevi
Şeyhi Şeyh İbrahim Ethem Efendi (Vardar-ı Sağıyr nahiyesi
Virlance çiftliği, Temettuat Defteri kayıtları şöyledir:
Selanik Eyaleti dahilinde kain bizzat idare olunan Selanik
Sancağı kazalarından nefsi Selanik kazası nevahisinden Var­
dar-ı Sağıyr nahiyesinde vaki Virlance tabir olunan çiftlikatdan
bir çiftlikin emlak ve arazi ve temettuah mübeyyin defterdir.
Ahmet oğlu Şeyh İbrahim Efendi-Nefsi Selanik Mahallatın­
dan Muid Alaaddin Mahallesi'nde mukim ahalinin emlak ve
arazi ve temettuatlarını mübeyyin defterdir. Hane 1 -Ahmet
oğlu Mevlevi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi, ulufe idaresiyle
me'luf olduğu. Ashabı çiftlikattan olduğu. Vardareyn Nahiye­
sinde kain Virlance ve Asmatalu ve Kulubeler çiftlikatı mahalli
defterlerinde kaydolunduğu.
Efendi mümaileyh Selanik mahallahndan Muid Alaaddin
Mahallesi'nden olduğu. Seneyi sabıkadan vergi mahsusadan

373
Levent Şahverdi Arşivi
bir senede vermiş olduğu 25 / 388.'Işaru rüsumu olarak seneyi
sabıkada bir senede vermiş olduğu hınta 23 / 920, şi'ra 1 0 / 150,
çavdar 3 / 70, Yulaf 5 / 60, burçak 1 / 25.Mezra tarla 620 dönüm,
gayrimezra tarla 1200 dönüm. Kiraya vermiş olduğu hane 6,
icarı 60. Çift öküzü 12 re's. Çift camuzu 4 re's. İki senede ver­
miş olduğu1260. Yılında 8475-1261 yılınd 6200. Toplam 14675.
Mecmu'u bir senede vermiş olduğu 20 / 4050.
Hane 1, Nu mara 1 -Şeriki Abdullah oğlu Mustafa Merku­
mun çiftliki mezburede emlak ve arazisi olmayıp Subaşılık ile
meşgul olarak bir senede vermiş olduğu temettuatı 1 0 / 991 .
Çiftlik-i mezburda Subaşı olduğu, merkumun bir mahalli mes­
keni olmadığı çiftliki mezburda sakin olduğu belirtiliyor.

Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Selanik


Mevlevihanesi Postnişinliği
Selanik Mevlevihanesi postnişinli­
ğini yürüten Şeyh Ahmet Efendi oğlu
Şeyh İbrahim Efendi, köklü bir aile­
nin ferdidir. Aynı zamanda, Osmanlı
sarayında ve Babıali' de nüfuzu olan
bir şahsiyettir. Nitekim Şeyh İbrahim
Ethem için Babıali tarafından Selanik
müşirine yazılmış olan bir tavsiyena­
mede bu husus şöyle dile getirilmek­
tedir: "Selanik Mevlevihanesi
postnişini bulunan İbrahim Dede
Efendi daileri oranın hanedanından
BOA. IMVL - 22 1 - 7434 - 9
ve meriyyü'l-hatır bulunduğun-
- 12-1 -Se/anik Mevlevilıarıesi
dan . . . " Yani, Osma nlı Devleti (Bab-ı Şeyhi İbralıim Ethem Eferıdi-
Ali) bu ailenin bölgenin önde gelen nin Çekabut bazirgana olan
isimlerinden biri olduğunu kabul borcuna dair belge
ediyordu.
Şeyh İbrahim Ethem Efendi de yazmış olduğu bir arzu­
halde kendi konumunu anlatırken ailesinin ve atalarının yüz
elli yıldan bu yana Mevlevihane meşihatını yürüttüklerini
ifade etmekteydi. Bir başka ifadeyle söylenecek olursa, 18. yüz­
yılın başından itibaren aynı aile son döneme kadar -bir istisna
dışında- postnişinlik makamında oturmuş ve pozisyonlarını
devam ettirmiş saygın bir itibara ve sosyo-ekonomik yapıya
sahipti. Ancak, yukarıda da işaret edildiği gibi, yeni dönemde

374
Levent Şahverdi Arşivi
şeyh ve ailesi çetin bir ekonomik darboğazdan geçmek zo­
runda kalmışhr.
Dergahta postnişin olarak bulunan Şeyh İbrahim Ethem
Efendi'nin meşihah zamanında Mevlevihane'nin gelir kaynak­
larırun azalmasından dolayı dergahın varlığını sürdürmek ve
geçimini temin etmek için birtakım tüccar ve sarraflardan borç
aldığı görülmektedir.
Selanik Mevlevihanesi'nin bölgenin en etkili ve önemli za­
viyesi olması özelliğiyle; dergahın yoğunluğu, kalan dervişle­
rin ve gelen-giden ziyaretçilerin sayısının fazla olması göz
önüne alınd ığında, Mevlevihane şeyhi İbrahim Ethem Efendi
dergahın taamiye ve diğer ihtiyaçları sebebiyle sıkınhya düş­
mesiyle birlikte, çiftlik gelirindeki noksanlığı tamamlamak
üzere o dönemin önde gelen bazı sarraf ve tüccarlarından borç
almışhr.
Bunlar arasında en meşhur ve en önemlisi hiç şüphesiz İn­
giliz vatandaşı olan Selanik'teki iktisadi hayahrı tanınmış tüc­
carı John Jackie Abbot idi. Abbot, tüccarlığı yanı sıra sarraflığı
ile de ön plana çıkmış biriydi. Kendisi İngiliz Ortodoks bir ai­
leye mensuptu ve aile yarım asırdır Selanik'te yaşıyordu. Sar­
raflıktan bankacılığa doğru giden süreçte John Abbot şehrin
en önemli ekonomik figürüydü.
Aslında, Mevlevi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin Jack Ab­
bot'tan borç alması o dönemin sosyal ve ekonomik şartlan dü­
şünüldüğü zaman yadırganacak bir durum değildi. Zira,
Yusu f Sıddık Paşa' dan kentin önde gelenlerinden Rum metro­
polidine kadar geniş bir kesim de Abbot'tan borç almışlardı.
Selanikli bir bey olan Yusuf Sıddık'ın, vali ve paşa olmak için
sarraflardan 25-30 bin pound kadar bir borç aldığı ifade edil­
mekteydi . Yusu f Sıddık hem vali hem de paşa olmuştu. Baş
sarrafı ise Jack Abbot idi.
Selanik Mevlevihane şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin daha
önceden de bir sarraftan borç aldığı bilinmekteydi. Hatta, bu
borcu dergahın harcamalarının "kesretinden" dolayı yaphğı
ifade edilmekteydi. Sarraf ise kentin müflis Yahudi sarrafı Phi­
lip Benam idi. Bu noktada, devlet söz konusu muhasebenirı
görülmesi ve şeyhe yardım edilmesi hususunda Selanik mü­
şirine emir yolluyordu. Bununla beraber, meselenin çözülmesi
için İstanbul'a bizzat gelen şeyhe dönüşte yol harçlığı olarak
beş bin kuruş atiyye verilmişti.

375
Levent Şahverdi Arşivi
13 Mart 1845 (4 Ra 1 261 )
tarihinde ise Şeyh İbrahim
Ethem Efendi'nin bu kez sar­
raf Galidya isminde başka
birinden gayet yüklü bir
miktar borç aldığı görülmek­
teydi. Faiziyle birlikte 300
bin kuruş olarak belirtilen bu
borcun ödenmesi noktasında
Meclis-i Vala'nın karan doğ­
rultusunda Padişah iradesi
çıkıyor ve mevcut borcun 9
yıla yayılarak on beşer bin
kuruştan her yıl ödenmesi
öngörülüyordu.
DBŞM. MHFd 13440-1 -Sirozlu Yusuf Bununla birlikte, Selanik
muşırıne gönderilen bir
Paşanın Selanik Mevlevihanesi postni­
şini Şeylı İbrahim Edlıem Efendiden dev­
emirde bu hususun şeyh ta­
raldığı Siroz ve Selaııik, Vardar,rafına tekrar vurgulu bir
Gelemeri ve Avretlıisarı gibi yerlerdeki)
tonda bildirilmesi isteni­
çiftlikler ve araziler
yordu. Ne ilginçtir ki tam da
bu sırada Selanik'te bulunan diğer bazı tekke şeyhlerinin ve
tarikat çevrelerinin şeyh İbrahim Ethem Efendi hakkında yol­
suzluk iddialarını yüksek sesle dile getirdikleri müşahede edil­
mekteydi. Ancak, bu yolsuzluk iddiaların nasıl sonuçlandığı
ve söz konusu borçla ilgisinin olup olmadığı hususunda bir
bulguya rastlanılmamıştır.
Jack Abbot'tan alınan borç ise yerel bir olay olmanın öte­
sinde devletin merkezini ve hariciyesini ilgilendiren bir yöne
sahipti. Yukanda da geçtiği gibi şeyh İbrahim Ethem Efendi,
kendi maişeti doğru ltusunda yüz bin kuruş civarında borç
almış ve karşılığında ise Vardar nahiyesindeki iki çiftliğini
rehin ettirmişti. Bir başka ifadeyle, Şeyh İbrahim Efendi'nin
Jack Abbot'tan aldığı borç 1851 (1267) senesinin Temmuz ayı­
nın sonuna kadar ödenmesi şartına bağlanmıştı. Aksi takdirde
bu çi ftliklerin bir sene süreyle tüccar tarafından işlettirilmesi
hususunda anlaşmaya vanlmıştı.
Ancak, mesele devlet ricaline intikal edince o sırada Rumeli
müfettişliği vazifesini ifa eden Abdurrahman Sami Paşa bu
olaya dair bir rapor hazırlamış ve merkeze sunmuştu. Bu ra-

376
Levent Şahverdi Arşivi
pora göre, Şeyh İbrahim Efendi'nin tüccardan aldığı borcun
anaparası 191 bin kuruş idi.
Çok kısa bir zaman zarfında faizin faizi işlettirilerek borç bu
sefer 286 bin kuruşa tekabül etmekteydi. Bu ise "kavanin-i
şer'iyye ve aklıyye ve hamiyyet ve mürüvvet-i insaniyyeden
ba'id olub ma'delet-i seniyye-i cenab-ı müh1kaneye dahi mu­
halif" idi. Aslında, bu meselenin bir de dış siyasete yönelik bir
tarafı vardı. Meşhur İngiltere büyükelçisi Lord Straford Can­
ning olayla yakından ilgilenmişti. Elbette, Jack Abbot'tan yana
bir tavır alarak borçlunun borcunu zamanında ödememesin­
den dolayı yapılan sözleşme istikametinde rehin edilen çiftlik­
lerin tacir Abbot tarafından kiraya verilmesi gerektiğini ifade
etmişti.
Buna göre, Abbot da çiftlikleri yıllık 42556 kuru ş karşılı­
ğında yine şeyh efendiye kiralamak istiyordu . Toplam borç ise
328898 kuruş gibi astronomik bir rakamdı. Tabi, eğer şeyh bu
çiftlikleri satar ise bu durumun Abbot'u mağdur edeceği dile
getirilmekteydi. Fakat, muhtemel şıklar içerisinde çiftliklerin
satılıp paranın tüccar Abbot'a ödenmesi kararı Meclis-i Vala
tarafından ele alınmıştı. Zira meclis meseleye bütün cihetleri
ile yaklaşmıştı. Selanik valisi, müfettişi, şeyh efendi, İngiltere
büyükelçiliği de dahil bölge eşrafının bile görüşleri alınmıştı .
Şeyh de İstanbul' da meclise bir iki kez çağrılmış ve bu hususta
sorgulanmıştı.
Gayr-i menkul lerin
ecnebi tüccar ve ya­
bancı devlet vatandaş­
larına satıl masının
yasak olduğu bir or­
tamda en salim yol olan
çiftliğin bir Müslü­
man' a satılıp karşılı­
ğında şeyhin borcunun
BOA.IMVL-22 1 -7434-9-11-1 -Selanik Mevlevi- ödenmesi hususu üze­
lıanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin dersaa- rinde durulmuştu. Bu
det'e yazmış o/dugu mektubu. anlamda ise, Selanikli
Yusuf Paşa çiftlikleri
satın alacak, şeyhe bunun karşılığında 15 bin kuruş verecekti.
Böylelikle de Abbot'un borcu da ödenmiş olacaktı.

377
Levent Şahverdi Arşivi
Dolayısıyla, bu olay özelinde devletin yabancı bir tüccar
karşısında bir tekke şeyhini koruma altına aldığı çok net bir
şekilde görülmektedir. Fakat Mevlevi şeyhinin konumu ve bu­
lunduğu bölge söz konusu bu himayenin devletin yabancılara
yönelik genel politikasıyla ilgili olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durum Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin ve Mevlevihane
postnişinliğinin dersaadetteki nüfuzunun güçlü olduğunu
göstermesi açısından önemlidir.
Tarihi kayıtlara göre Mevlevi şeyhinin hayvancılık ve tarım
üretimi de yapmış olduğu ve çiftliklere sahip olarak bölgenin
eşrafı arasında yer aldığı görülüyor. Mevlevihane şeyhinin çift­
liklerinde üretilen tohumlar ve icra edilen hayvancı lık faali­
yetlerinin yanı sıra sahip olduğu gayr-i menkulun de değeri
bu bilgiler arasında mevcuttur.
Şeyh İbrahim Efendi'nin borçları sadece bunlar ile sınırlı
değildi. Borçlar şeyhi yeterince daraltmıştı . N itekim, yukarıda
bir nebze işaret edilen bir arzuhalinde Mevlevilik üst kültürü­
nün vermiş olduğu seviye ve anlayışla aynen şu şekilde yazı­
yordu;
" . . . zümre-i derviş daima elem-i gfına gfın ile dilriş olmak
adet olduğundan ve kfi.şe-i kanaatta izhar-ı gına usfi.1-i tarik-i
acizanemizden bulunduğuna binaen kadere rıza ve hakpay-ı
ulya-ı rahimanelerini tasdi' den teeddüben ittika-birle mal ve
eşya her neye malik isem birer birer ifna ederek nihayet evlad
ve ahfad-ı bendeganem otuz kadar yetişmiş nüfusun emr-i in­
ti' aşı hep bu kullarına vabeste ve merbut olmasıyla aşuru
düçar-ı ızdırab olmuş . . . " şeklinde maruzatını dile getirdiği ar­
zuhal inde belirtildiği gibi otuz kadar aile nüfusuna bakması
gerekiyordu. Tam da bu sırada, o da diğer bazı tekke şeyhleri
gibi devletten maaş alma yolunu ihtiyar etmişti. Fakat açıktan
maaş tahsisi yasak olduğu için kendisine müspet bir cevap ve­
rilmedi. Ancak kendisi çok uzun yaşayamayacak, belki de bu
borçların ağırlığına dayanamayarak iki yıl içerisinde vefat ede­
cekti. Borçlan kendisini bırakmadığı gibi arkada bıraktığı ai­
lesini ve tabii ki bu konuyla ilgilenen devleti de rahat
bırakmayacaktı.
Selanik Mevlevihanesi postnişinliği bu anlamda köklü bir
ailenin elindedir. Nitekim Şeyh İbrahim Ethem için Babıali ta­
rafından Selanik müşirine yazılmış olan bir tavsiyenamede bu
husus şu şekilde hatırlatılmakta ve kaydedilmekteydi. "Sela-

378
Levent Şahverdi Arşivi
nik Mevlevihanesi postnişini bulunan İbrahim Dede Efendi
dii'ileri oranın hanedanından ve meriyyü'l-hatır bulunduğun­
dan . . . " ifadesi devleti alinin bu ailenin bölgenin önde gelen­
lerinden olduğunu kabul ediyordu. 12 / B / 1267 (Hicri) tarihli
belgeye göre, Selanik Mevlevihane Şeyhi İbrahim Ethem Efen­
di'nin maaş istida (dilekçe) vermiş olduğu belirtilmektedir.
İbrahim Ethem Efendi'nin yazmış olduğu bir arzuhalde
kendi konumunu anlatırken ailesinin ve atalarının yüz elli yıl­
dan beri Mevlevihane meşihatını yürüttüklerini ifade etmek­
tedir. Bir başka ifadeyle söylenecek olursa, XVIII. yüzyılın
başından itibaren Şeyh İbahim Ethem Efendi'nin ailesi son dö­
neme kadar postnişinlik makamında oturmuş ve fonksiyo­
nunu devam ettirmiş saygın bir itibara ve sosyo-ekonomik
yapıya sahipti.
Selanik vilayeti Vardar nahiyesi Harmanköy Çiftliğinde bu­
lunan Selanik Mevlevihanesi Vakfı' na ait tasfiye talepnamesi;
Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin Ga­
lidyi adlı Yahudiye olan borcunun tesviyesinin çiftliğin geli­
rine bağlandığı tarih 06 S 1272 (Hicri) senesidir. Fransız Sarraf
Samuel'in Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Efendi' deki
alacağının tahsili. Tarih: 09 Ra 1 271 (Hicri) senesidir. Selanik
Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin Selanik'te
mukim İngiltereli Tüccar Jack About bazergana olan borcunun
tesviyesi. Tarih: 23 Z 1267 (Hicri) senesidir.
Şeyh vefat ettiğinde Jack Abbot'a borcu kalmamıştı, ancak
başka borçlan devam ediyordu. Bunlardan biri de Fransa te­
baasından Samuel Bazergana olan borcuydu. (16 M 1271 ) 9
Ekim 1 854 tarihinde Selanik valiliğine gönderilen bir emirna­
mede Samuel'in şikayetine yer verilmişti. Buna göre, Samu­
el'in müteveffa şeyhten 34 bin kuruş alacağı vardı. 6 bin kuruş
kadar olan terekesi ise başka borçlular arasında da paylaştırıl­
mıştı. Sarraf Samuel ise ailenin elinde bulunan çiftliği işaret
ederek, borcunun buradan ödenmesini talep etmekteydi. Dev­
let ise bu noktada çiftliğin satılmasının aileye, parasının öden­
memesinin ise sarrafa zarar getireceğinden hareketle bir orta
yol buldu. Netice olarak, çiftliğin senelik hasılatının yarısı ai­
lesinin geçimi için, diğer yarısı ise sarrafın borcuna ayrılacaktı.
Aslında, bu Samuel'in iddia ettiği borç sarraf Galidya'nın bor­
cuydu. Zira, Samuel aslında Kemal ismiyle bu zatın kardeşiydi
ve kardeşinin borcunun al ınması noktasında aileye baskı yap-

379
Levent Şahverdi Arşivi
maktaydı. Fakat, sarraf Samuel bu sefer farklı bir itirazda bu­
lunmuş ve şeyhin kendisine karşı olan borcunu vermemek
amacıyla kurnazlık yapıp çiftliğini kendi ailesine ferağ ettiğini
öne süren başka bir başvuru yapmışh.
Hadiseyi müteveffa şeyhin cariyesi iken "ümmü'l-veled"
olup şeyhin zevcesi konumuna gelen Güzide Hatun'un arzu­
halinde ise daha farklı bir şekilde takip etmek mümkündür.
Buna göre şeyh vefat ettikten sonra terekesi eşit bir şekilde ala­
caklılara taksim edilmişti . Bu sırada Galidya sarraf bu eşit tak­
simata karşı çıkmıştı. Kardeşi de Fransa tebaasından olduğu
için ellerindeki konak ve çiftlikten alacaklarını istemişlerdi.
Halbuki Vardarin' de bulunan bu çiftlik içindeki ürünler ve eş­
yalar ile birlikte eşi tarafından kendisine ve Mehmet Emin,
Fatma, Emine ve Ayşe Molla isimlerindeki çocuklarına 50 bin
kuruşa satılmışh.
24 R 1262 (Hicri) tarihli belgede, merhum Selanik Mevlevi­
hanesi Şeyhi'nin bir kızı, annesi ve aileden üç hanım birlikte
Dersaadet' e geleceklerinden, mürurlerine ruhsat verilmesi hu­
susunda Selanik Müşiri' ne kaime yazıldığı belirtilerek müte­
veffa şeyhin ailesinin Dersaadet'e gelmiş oldukları
anlaşılmaktadır. 17 Z 1271 (Hicri) tarihli belgede, Selanik Mevl­
evihanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin karısı Güzide
Hatun ile alacaklıları arasındaki meselenin halli istenmektedir.
Kamu davasından da aklandıkları için ellerinde bulunan se­
nede aykırı bir şekil de bu sarraf kardeşlerin saldırılarına
maruz kaldıklarını bildiriyor ve devletten himaye talep edi­
yordu. Anlaşılan bu çiftlik daha önce belirtilen çiftliklerden
farklıydı. Virlanca' da bulunan bu çiftliğin 3000 dönüm olduğu
ifade edilmekteydi. Bu meselede de devlet bir önceki olay ör­
neğinde gösterdiği davranışı tekrarladı. Çünkü bu sefer de
Fransa sefareti olaya karışmıştı. Özellikle, çiftliğin yabancı
elinde kalmasının mahzurları olduğu için daha önceki verilen
kararı tekrar vurguladılar.
Buna göre, çiftliğin mahsulünden elde edilecek gelirin ya­
rısı "bazergana" verilecekti. Dolayısıyla, müteveffa şeyh çift­
liklerden birini borçlularından kurtarmak amacıyla ölmeden
çocuklarına satarak bir anlamda geride bıraktığı ailesini sağ­
lama almak istemişti. Elbette, bütün bunlar olurken şeyhin
temsil ettiği Mevlevihane postnişi nliği hiçbir zaman devlet
nezdinde göz ardı edilmemişti. Devletin olaya yaklaşımı da

380
Levent Şahverdi Arşivi
her şeyden önce şeyhin temsil ettiği makam ve olay vesilesi ile
diplomatik açıdan bir krize yol açılmaması hassasiyetiydi.
Sirozlu Yusuf Sıdık Paşa'nın Selanik Mevlevihanesi postni­
şini Şeyh İbrahim Ethem Efendi' den devraldığı Siroz ve Sela­
nik, Vardar, Gelemeri ve Avrethisarı gibi yerlerdeki çiftlikler
ve araziler; Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efen­
di'nin Çekabut bazirgana olan borcuna mukabil rehin eylediği
çiftliğin Yusuf Sıdık Paşa'ya satılarak tesviye-i icabına dair.
Tarih: H. 27 Za 1267 / M. 23 Eylül 1851 senesidir.

Şeyh İbrahim Ethem Efendi Oğlu Hafız


Mehmet Emin Efendi (1818-?)
Hafız Mehmet Emin Efendi (1818-?), Selanik Mevlevihanesi
Postnişini Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin oğlu, Meşayıhtan
Şeyh Ahmet Efendi'nin torunudur. "Mehmet Emin Efendi",
Selanik Vilayetinin 1 834 ve 1 840 tarihli Nüfus Defteri kayıtla­
rına göre, 1818 yılında Selanik Muid Alaaddin Mahallesi'nde
doğmuştur. Şeyh İbrahim Efendi'nin cariyesi iken "ümmü'l­
veled" olup yani çocuk doğurduğundan kocası onu hürriye­
tini verip özgür kadın olarak eşi kabul etmiştir. Güzide Hanım,
şeyhin zevcesi konumuna gelmiştir.
Güzide adındaki eşi cariyesi iken "ümmüveled" olduğun­
dan Nüfus Defteri kayıtlarına göre Mehmet Emin Efendi'nin,
Ayşe Molla, Emine Molla ve Fatma Molla adında kız kardeş­
leri, Mahmud (1 822-1 839), Ali (1 837- 1840) ve diğer Ali ( 1 841-
?) olmak üzere üç erkek kardeşi bulunuyor. Mehmet Emin
Efend i'nin Hacı Hasan Efendi, Hatice Hanım, adıyla üvey kar­
deşleri bulunuyor.
Mevlevi Şeyhi Hafız Mehmet Emin (1818-?) Efendi, Abdul­
lah kızı Hanife Hanım ile evlidir. Hafız Mehmet Emin Efen­
di'nin Hanife Hanım ile olan evli liğindne Rukiye Hanım ve
oğlu Şeyh Salih Efendi adında çocukları bulunuyor.
Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre Kırmızı Hafız Mehmet
Emin Efendi, Selanik Mevlevihanesi Postnişini, Şeyh İbrahim
Ethem Efendi'nin büyük oğludur. Şeyh İbrahim Efendi'nin ve­
fatından sonra kendisinin Selanik Mevlevihanesi postnişinli­
ğine getirildiğini, Babıaliden gönderilen yazı ve belgelerden
anlıyoruz.
Selanik Mevlevihanesi postişini Şeyh İbrahim Ethem Efendi
öldüğünden yerine oğlu Emin Efendi'nin tayin edilmesi; Se-

381
Levent Şahverdi Arşivi
lanik'teki Mevlevihanenin postnişini İbrahim Ethem Efen­
di'nin vefatı üzerine görevinin oğlu Emin Efendi'ye tevcihi
(1269 L 17). Mehmet Emin Efendi uhdesine Selanik Mevlevi­
hanesi Şeyhliği tevcihi hakkında görüşlerin bildirilmesiyle
(1269 Z 07) ilgili belgelerden Şeyh İbrahim Ethem Efendi'den
sonra Selanik Mevlevihanesi postnişinliğine oğlu Şeyh Meh­
met Emin Efendi'nin tayin edilmiş olduğu anlaşılıyor.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Mehmet Ali Efen­
di'nin, amca-zadesi Derviş Mehmet Emin Efendi ile annesi ve
kardeşindeki alacağının tahsili (1278 Ca 10). müteveffa Mevl­
evi şeyhinin kerimesi Ayşe Hanım ile kardeşi Emin Efendi ara­
sındaki çiftlik münazaasından dolayı yazılan emirname ve
diğer yazışmalar (1284 Za 16). Mevlevi Şeyhinin kerimesi Ayşe
Hanım ile biraderi Emin arasındaki münazaaya dair şukka
(1284 Za 20).
Selanik'te Mevlevi Şeyhi Müteveffa İbrahim Ethem Efen­
di'nin kızı Ayşe Hanım'ın çiftlik hususuna dair arzuhali (1272
B 29) Selanik'te sakine Ayşe Harum'ın pederi mütefevva İbra­
him Efendi' den müntakil çiftliği hissesine müdahale eden kar­
deşi Mehmet Emin hakkındaki arzuhali (1284 S 19). Esbak (eski)
Selanik Mevlevi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin veresesinin
arazi hissesi anlaşmazlığı (1 272 L 23). Selanik Mevlevihanesi
Şeyhi'nin kerimesi Ayşe Hanım'ın Selanik'te vaki Dirlanca Çift­
liği hususuna dair mektubu (1273 B 13). Mevlevi Şeyhi İbrahim
Ethem Efendi'nin kızı Ayşe Harum'ın Virlance karyesinde mu­
tasarrıf olduğu arazisine dair arzuhali (1282 Za 25) gibi belge­
lerde babası Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin vefatından sonra
kardeşleriyle arazi anlaşmazlığı yaşadıklan anlaşılıyor.
Mu'id Alaaddin Mahallesi sakinlerinden Ahmet Efendi
oğlu İbrahim Ethem Efendi oğlu Mehmet Emin Efendi'nin lie­
beveyn hemşiresi Ayşe Hanım yani kız kardeşi (Mevlevi Şeyhi
İbrahim Ethem Efendi'nin kızı) Ayşe Hanım'ın Virlance kar­
yesinde mutasarrıf olduğu arazisini satın aldığı halde henüz
herhangi bir ödeme yapılmadığıyla ilgili Ayşe Hanı m tarafın­
dan Ayşe Hanım'ın eşi Osman oğlu Mehmet Naim Efendi
vekil kılınarak verilen dilekçede, Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu
Selanik Mevleviha nesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin 1 269
/ M. 1853 senesi evahi rinde, yani yılın sonlarına doğru vefat
etmiş olduğu belirtiliyor. Belgenin düzenlenme tarihi: 3 Re­
bi'ülahır 1277 / M. 9 Ekim 1860'dır.

382
Levent Şahverdi Arşivi
Mevlevi Şeyhi Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin vefatı nede­
niyle yerine oğlu Hafız Mehmet Emin Efendi'nin getirilmesine
dair arşiv kayıtları bulunuyor. Belgelerde sözü edilen Hafız
Mehmet Emin Efendi, Atatürk ile ilgili yayımlanmış pek çok
kitapta yer alan "Kırmızı Hafız Mehmet Efendi" olarak bilinen
kişidir.
Burhan Göksel'in "Atatürk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Ça­
lışma" adlı kitabında, Enver Behnan Şapolyo'nun kitabı ve
Şevket Süreyya Aydemir' in "Tek Adam" adlı kitabında " Kır­
mızı Hafız" adıyla bilinen şahsın, Salih Erbatur' un babası olan
Mehmet Emin Efendi olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla
sözü edilen Kırmızı Hafız Mehmet Emin Efendi, Selanik Mer­
kez Mahalleleri Nüfus Defteri kayıtlarında Şeyh İbrahim
Ethem Efendi'nin oğlu olduğu anlaşılmış bulunmaktadır.

Hafız Mehmet Emin Efendi, Ali Rıza Efendi'nin


Kardeşi Değil Amcazadesidir
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün baba soyu ile ilgili ola­
rak verdiği şecerede Ali Rıza Efendi'nin babası Hafız Ahmet
ile Hafız Mehmet Emin Efendi'yi kardeş olarak gösteriyor.
Aynı şekilde Şevket Süreyya Aydemir' in "Tek Adam" adlı ki­
tabında verdiği şecerede de aynı yanlışlıkları görüyoruz. Şev­
ket Süreyya Aydemir ve Enver Behnan Şapolyo' dan sonra
bugüne kadar yazılan tüm kitaplarda bu konu aynı şekilde,
detaylı araşbrmalar yapılmadığından yanlış bilgiler olarak tek­
rar edilmiştir. Bu kitaplarda, Hafız Mehmet Emin Efendi, Hacı
Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu olarak gösteriliyor. Mehmet
Emin Efendi'nin oğl u Salih Erbatur Efendi, Hacı Hafız Ah­
met'in (Kızıl Ahmet Efendi olarak bahsedilen) torunu olarak
gösteriliyor. Bu bilgilerin hepsi de yanlıştır:
Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili hazırlanan tüm kitaplarda
yazılan Hacı Hafız Ahmed Efendi ile Hafız Mehmed Emin
Efend i'nin kardeş olduğu bilgisi yanlış olduğu gibi, Hafız
Mehmet Emin Efendi'nin, Atatürk'ün dedesi Hafız Hacı
Ahmed Efendi'nin oğlu yani, Ali Rıza Efendi ile Hafız Meh­
med Emin ile kardeş olduğu bilgisi de Osmanlı arşivi belgele­
rine göre yanlıştır.
Atatürk ile ilgili yayımlanmış kitaplar Hafız Mehmet Emin
Efendi'nin oğlu Salih Erbatur' un Mustafa Kemal' in amcasının
oğlu olduğunu yazmaktadırlar. Mustafa Kemal Atatürk' ün

383
Levent Şahverdi Arşivi
amcası yoktur. Atatürk'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet Efen­
di'nin amcazadeleri vardır. Şeyh İbrahim Efendi ve oğlu Meh­
met Emin ve onun oğlu Salih Erbatur, Atatürk' ün dedesi Hacı
Hafız Ahmet Efendi'nin amcazadesidirler. Şeyh İbrahim
Ethem Efendi'nin oğlu Mehmet Emin Efendi, Mustafa Kemal
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi ile amcazadedir.
Atatürk' ün kız kardeşi Makbule Hanım ve annesi Zübeyde
Hanım'ın anlattıklarına göre; Ali Rıza Efendi'nin kardeşi Mus­
tafa'yı (Mustafa Kemal Paşa onun adını taşıyordu) küçük yaş­
larda salıncakta sallarken düşürüyor. Bebek Mustafa, salıncakta
düşmesi sonucunda küçük yaşta vefat etmiştir. Ali Rıza Efendi
de onun adını kendi çocuğuna (M. Kemal) vermiştir.
Bazı kitaplarda ve anlatılarda yer alan Hafız Ahmet Efendi
ile Hafız Mehmet Emin Efendi'nin birbiriyle baba-oğul veya
kardeş oldukları bilgisi belgelere göre kesinlikle doğru değil,
yanlıştır. Belgelere göre; Atatürk' ün dedesi Hafız Hacı Ahmet
Efendi ile Kırmızı Hafız Mehmet Emin Efendi'nin amcazade
oldukları anlaşılıyor. Hicri 10 / Ca / 1278 (13 Kasım 1 861 ) ta­
rihli belgeye göre Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Mehmet Emin
Efendi, yine kendisi gibi Selanik Mevlevihanesi Post-nişinliği
yapmış olan Şeyh Mehmet Ali Efendi'nin de amca-zadesidir.
Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi (aslında belgelerde Kır­
mızı Hafız şeklinde geçiyor), Atatürk'ün dedesi Hafız Ahmet
Efendi'nin dedesi Şeyh Ali Rıza Efendi'nin kardeşi Şeyh İbra­
him Efendi'nin oğludur. Atatürk' ün babası Ali Rıza Efend i'nin
Dedesi Mehmet Nuri Efendi'nin amcasının oğludur.
Kırmızı Hafız E fendi adıyla bilinen Hafız Mehmet Efen­
di'nin Salih adında bir oğlu bulunuyor. Salih Efendi, bin Hafız
Mehmet Efendi ve valideleri Hanife bintü Abdullah, Kazaz
Hacı Mustafa Mahallesi, İmamçıkmazı sokak No 12 de ikamet
ediyordu. Emin Efendi bin Şeyh İbrahim Efendi (Şeyh İbrahim
Efendi'nin oğlu Mehmet Emin Efendi), Emine Hanım bintü
Şeyh İbrahim Efendi, Fatıma Hanım bintü Şeyh İbrahim
Efendi, Emin Efendi ve Fatıma ve Emine Hanımlar benune
Şeyh İbrahim Efendi (Selanik Vardar Nahiyesi Vırlance kar­
yesi), Hafız Mehmet Emin Efendi'nin arınesi Abdullah kızı Ha­
n i fe, Hafız Mehmet Emin Efendi'nin kızı Rukiye Hanım
(Kazaz Haa Musa Mahallesi ve Virlance köyü), Rukiye Hanım
bintü Hafız Mehmet Efendi, Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi,
Salih Efendi bin Hafız Meh met Efendi ve valideleri Hanife

384
Levent Şahverdi Arşivi
bintü Abdullah, Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi, Salih Efendi
bin Mehmet Necib Efendi, Langaza Nahiyesine bağlı Bahçeli
köyü çiftliği, Ali (Eşref) ve Salih (Zihni) Efendiler ebnanı Necib
Efendi, Selanik Muid Alaaddin Mahallesi'nde, arazi ve ikamet
kayıtları bulunuyor.
Yaptığımız araştırmalar sonucunda tespit ettiğimiz arşiv
belgelerindeki kayıtlar, Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Ata­
türk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin bugüne kadar bilindiğinin
aksine kardeşi veya kardeşinin oğlu olmadığını; Ali Rıza Efen­
di' nin dedesi Şeyh Ali Rıza Efendi'nin kardeşi Şeyh İbrahim
Efendi'nin oğlu olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz.
Dolayısıyla Ali Rıza Efendi ile Şeyh Hafız Mehmet Emin
Efendi kardeş değil, birbirleriyle amcazadedirler. Osmanlı ar­
şivinde Atatürk' ün anne ve baba tarafı soyu ile ilgili yapmış
olduğumuz araştırmalarımız sırasında tespit ettiğimiz belge­
ler, Mustafa Kemal' in Selanik Mevlevihane Şeyhi Ahmet Efen­
di' nin torunu olduğunu ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, Selanik Mevlevihanesi Postnişini
Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efen­
di' nin oğlu Halveti Şeyhi Kocakasım Paşa Mahallesi Camii
İmamı Hacı Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri Efendi'nin
oğlu Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu Ali Rıza Efendi'nin oğludur.
İbrahim Ethem'in Güzide Ayşe Hanım' dan (ümmüveled)
olan Ali'nin (1 837-1839 / 1 840) 1840 tarihli Nüfus Defterinde
vefat etmiş olduğu belirtiliyor. Ancak 1843 tarihli Nüfus Def­
terinde, İbrahim Ethem Efendi' nin 1843 yılında 3 yaşında (1840
doğumlu-?) Ali adında bir oğlunun daha kaydı bulunuyor.
1839 / 40'ta vefat eden Ali' den sonra dünyaya gelen ve kendi­
sinden önce vefat eden Ali'nin adının verildiği, Ali (1840-?)
adında bir çocuğunun dünyaya geldiği anlaşılıyor. Biz, daha
evvel 1843 yılında kaydı bulunan Ali' nin 1840 yılında vefat
etmiş olarak gösterilen Ali' den sonra doğan ve onun adını alan
Ali'nin, Atatürk'ü n babası Ali Rıza Efendi olduğunu tahmin
etmiş, 2014 yılında kitabımızın ikinci baskısında bu şekilde yaz­
mıştık.
Ancak Yunanistan' daki Makedonya Arşivi ve Türkiye' deki
Osmanlı Arşivlerinde yen i tespit ettiğimiz belgeler bulunuyor.
Bu belgeler, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin, Selanik
Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Efendi'nin oğlu Ali olmadığını
göstermiştir. Yunanistan ve Türkiye' deki Osmanlı Arşivlerin-

385
Levent Şahverdi Arşivi
deki kayıtlardan yeni tespit etiğimiz belgeler, Mustafa Kemal
ATATÜRK'ün babası Ali Rıza Efendi'nin değil, onun kardeşi
olan Halveti şeyhi Selanik Kocakasım Paşa Mahallesi Camii
İmamı Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi"nin sulnünden gelmektedir.
Bizi burada yanıltan husustan birisi, sözünü ettiğimiz bu bağ­
lantıyla ilgili belgelerin tarafımızdan yeni bulunarak tespit
edilmiş olmasıdır. Bir diğer husus ise, Şeyh Hacı Ali Rıza Efen­
di'nin oğlu Mehmet Nureddin' in oğlu Hacı Hafız Ahmet Efen­
di' nin oğlu olan Ali Rıza Efendi'nin (Atatürk' ün babası Ali
Rıza) doğum tarihi ile Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin "Ali"
adındaki oğullarından ikincisinin (Ali) doğum tarihlerinin
aynı yıla tesadüf etmesidir.
Bir başka ifadeyle Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin
1 841 doğumlu olması ve Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin Ali
ismindeki iki oğlundan ikincisinin de 1841 doğumlu olmasıdır.
Şeyh İbrahim Efendi'nin 1 839 / 1840 tarihinde vefat ettiği an­
laşılan Ali' den sonra bir kardeşinin daha doğduğu ve kendi­
sinden önce vefat eden kardeşi Ali'nin adıru almış olduğu 1843
yılına ait Selanik Merkez Mahallelerine ait Nüfus Defteri ka­
yıtlarından anlaşılıyor.
Eskiden beri bir gelenek olmasa da halk arasında şöyle bir
uygulama vardır: Eğer ailede küçük yaştaki bir çocuk ölürse;
onun ölümünden sonra yeni bir çocuk doğduğunda, ölen ço­
cuğun kaydı nüfusta yıkhrılmaz (silinmez), yeni doğan çocuk,
ölen çocuğun ismiyle devam ederdi. Genel bir kaide olma­
makla, bu durum halk arasında böyle devam ettirilmiştir.
Çoğu kez halk arasındaki adı kendisinden evvelkinin (ölen ço­
cuğun) adıyla, sonraki doğan çocuğun adı devam eder.
Bu uygulama çok yakın zamana kadar Osmanlı coğrafya­
sının hemen hemen her yöresinde sürdürülmekteydi. Çoğun­
lukla halk arasındaki adı farklı da olabilir. Nüfustaki adını
herkes bilmez. Tapu ve nüfus kayıtlarında ölenin adıyla
devam eder. Bu durum halk arasında eskiden daha fazla uy­
gulanan bir vakıadır.
Anadolu'dan Balkanlar ' a bu gidişat devam ettirilmiştir.
Hemen hemen her ailede böyle bir durum vardır. Anadolu' da
kırsal kesimde az da olsa sü rd ü rüldüğü anlaşılan bu uygu­
lama artık günümüzde eskisi kadar devam ettirilmemektedir.
Böyle bir durumun Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh İbrahim
Ethem ailesinde de yaşanmış olduğu anlaşı lıyor.

386
Levent Şahverdi Arşivi
O dönemde, Müslümanlar arasında; aile içinde yeni bir ço­
cuğun doğumunu, aile reisinin bir Kur'an'ın sayfalarının bir
kenarına veya o zamanki evlerin hemen hepsinde bulunan ki­
taplarından olan Ahmediye, Muhammediye ciltlerinin bir ke­
nanna kaydetmeleri alışkanlığı vardı. Resmi nüfus kütüklerine
ise doğum gününün veya ayının yazılması usulden değildi.
Hatta çok defa çocuğun bu kütüğe kaydı bile vaktinde yaptı­
rıl mazdı. Yaptırıldığı zaman da, hele köylerde, çeşitli düşün­
celerle tamamen yanlış tarihler yazdırılırdı.
Anadolu'dan Balkanlar ' a bu gidişat devam ettirilmiştir.
Hemen hemen her ailede böyle bir durum vardır. Böyle bir du­
rumun Mustafa Kemal Atatürk' ün amcazadeleri ailesinde de
yaşanmış olduğu anlaşılıyor. Burada anlatılan mevzunun biz­
zat Selanik Muid Alaaddin Mahallesi Nüfus Defterindeki ka­
yıtlara göre Ali'nin, kendi adını taşıyan kardeşi Ali'nin
(1837-1839 / 1 840) vefatından sonra, onun adının kendisinden
sonra doğan (1841-?) kardeşi Ali'nin kendisine isim olarak ve­
rilmiş olduğu, dolayısıyla onun adını taşıdığı anlaşılıyor. İb­
rahim Ethem'in Mehmet Emin, Mahmud ve Ali adında üç
oğlunun kaydı, doğum tarihleri ve ölüm tarihleri verilmiştir.
1 834'te yapılan nüfus sayımından bir sonraki nüfus sayımı
1840, 1841, 1843 yıllarında yapılmıştır. Bu tarihten sonra genel
bir nüfus sayımı yapılmamış, daha sonraki yıllarda (1880 yı­
lında) yapılmıştır.
Dolayısıyla Ali Rıza Efendi'nin Şeyh İbrahim Efendi'nin
değil onun kardeşi Şeyh Ali Rıza Efendi'nin torunlarından ol­
duğu kesin olarak anlaşıldığından buradaki yanlışlığı düzelt­
meye çalıştık. Burada sözü edilen Ali'nin, Atatü rk' ün babası
Ali Rıza olmadığı, Ali Rıza Efendi ile ilgili yeni kayıtların bu­
lunmasıyla anlaşıl mış olmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk'ün
babası tarafı ailesiyle ilgili yeni belgeleri tespit etmekle, şece­
redeki eksikliği de tamamlamış olduk.
Osmanlı Arşivinde yaptığımız en son araştırmalarımızda
Atatürk' ün babası Hacı Hafız Ahmed Efendi'nin babası ve de­
deleriyle ilgili tespit ettiğimiz yeni belgeler sayesinde Ata­
türk'ün soykütüğünü, babası Ali Rıza Efendi'nin şeceresini
yedi nesil daha önceki tarihlere götürebiliyor, dedesinin dede­
sinin dedesine kadar hepsinin adlarını tümüyle isim olarak,
birer birer kim olduklannı ve hangi tarihte doğmuş olduklarını
belgelere dayalı olarak biliyoruz.

387
Levent Şahverdi Arşivi
Dolayısıyla, Ali Rıza Efendi'nin, kesin ve net bir şekilde şe­
ceresini çıkarıp, bugüne kadar tamamlanamayan ve bilineme­
yen ailenin diğer fertlerini arşiv belgelerinde tespit ederek
kesin olarak ortaya çıkarmış bulunuyoruz.
Arşiv kayıtlarında tespit ettiğimiz bu yeni belgelere göre;
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin, Selanik Kocakasımpaşa
Mahallesi Cami İmam Hatibi Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza Efen­
di'nin (Şeyh İbrahim Efendi'nin kardeşi) oğlu Mehmet Nuri
Efendi'nin oğlu Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu olduğu
kesin ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Yeni tespit ettiğimiz belgelere göre; Atatürk'ün babası Ali
Rıza Efendi. Ali Rıza Efendi'nin babası Haa Hafız Ahmet Efen­
di' dir (Firari Ahmed olarak biliniyor). Hacı Hafız Ahmet Efen­
di'nin babası Mehmet Nuri Efendi. Mehmet Nuri Efendi'nin
babası Halveti Şeyhi Koca Kasım Paşa Mahallesi Cami İmamı
Hacı Ali Rıza Efendi, Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin babası me­
şayıhtan Şeyh Ahmet Efendi' . Şeyh Ahmet Efendi'nin babası
da Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi' dir.
Atatürk'ün babası tarafında iki ayrı Ali Rıza adı olduğu
gibi, iki ayrı Haa Ahmet ismi vardır. Bu Hacı Ahmetlerden bi­
risi (ilki) meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi, diğeri ise Ata­
türk' ün babası Ali Rıza Efend i'nin babası "Firari Ahmet"
olarak da bilinen Hacı Hafız Ahmet Efendi' dir.
Birinci (büyük) Şeyh Hacı Ahmet Efendi, ikinci (küçük)
Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin dedesinin babasıdır. Atatürk' ün
dedesi Hacı Ahmet Efendi'nin babası Mehmet Nuri Efendi.
Mehmet Nuri Efendi'nin babası Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza
Efendi (Kocakasım Paşa Mahallesi Camii İmamı idi).
Şeyh Haa Ali Rıza Efendi'nin babası da meşayıhtan Selanik
Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Ahmet Efendi. Şeyh Ahmet
Efendi'nin babası da Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
Hasan Efendi'dir.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi, meşayıhtan Şeyh Ahmet
Efendi'nin oğlu Halveti tarikatından Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi'nin oğlu Mehmet Nureddin'in oğlu Hacı Ahmet
Efendi'nin oğludur. Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi ile Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'yi birbiriyle ka­
rıştırmamalıdır.
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi, Mustafa
Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin babası Hafız

388
Levent Şahverdi Arşivi
Ahmet Efendi'nin babası Mehmet Ni'ıri Efendi'nin babasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk' ün dedesinin dedesidir. Selanik'te Ko­
cakasım Paşa Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlı bulunuyor.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin Emeklilik işlemleriyle
ilgili belgelerde vefat tarihinin 23 Mayıs 1886 tarihi verilmiştir.
Bu tarih kesin ve net olan bir bilgidir. Dolayısıyla Atatürk ile
ilgili olarak hazırlanmış kitaplarda Ali Rıza Efendi'nin vefatı
ile verilen tüm tarihler yanlışhr. Örneğin; tüm kitaplarda "Ali
Rıza Efendi yakalandığı barsak veremi hastalığından kurtul a­
mayarak 28 Kasım 1893'te öldü" şeklinde verilen bu tarih ve
diğer tarihlerin hepsi de yanlıştır. Faik Reşit Unat, Atatürk' ün
babası Ali Rıza Efendi'nin 28 Kasım 1893'te ve kız kardeşi Na­
ciye'nin 2 Aralık 1901' de vefat ettiklerini belirtmektedir. Geor­
ges Dancel, Ali Rıza Efendi'nin ölüm tarihini 1 888 olarak
göstermektedir.
Bu belgeler ışığında Ali Rıza Efendi'nin babası Hafız Ahmet
Efendi ile Hafız Mehmet Emin Efendi'nin kardeş olmadıkları
gibi baba-oğul olmadıkları da ortaya çıkmış olmaktadır. Böy­
lece Atatürk ailesi ile ilgili yanlış bilinen ve karanlıkta kalmış
bi rçok nokta daha yeni tespit ettiğimiz bu belgeler sayesinde
aydınlığa kavuşmuş olmaktadır. Ali Rıza Efendi ile Mehmet
Emin Efendi'nin birbirleriyle amcazade oldukları kesin olarak
ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Hafız Mehmet Emin Efendi'nin babası, Selanik Mevleviha­
nesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi' dir. Şeyh İbrahim Ethem
Efertdi'nin babası Selanik Mevlevihanesi meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi'dir. Şeyh Ahmet Efendi'nin babası da Selanik
Mevlevihanesi Postnişini Molla Hasan'dır (Şeyh Hasan
Efendi).
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, "Kırmızı Hafız" adıyla
bilinen, nüfus kayıtlarına göre Şeyh Salih Erbatur'un babası
olan Hafız Mehmet Emin Efendi, Şeyh İbrahim Efendi'nin
oğlu, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Meşayıhtan Şeyh
Ahmet Efendi'nin torunudur. Atatürk ile ilgili yayımlanmış ki­
taplarda Mustafa Kemal' in amcasının oğlu Salih aslında Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün dedesinin dedesi Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi'nin kardeşi Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin oğlu Hafız
Mehmet Emin Efendi'nin oğludur.
Mevlevi şeyhi Mehmet Necip Efendi'nin oğlu Şeyh Ali
Eşref Dede'nin kızı Müberra Kerime Molla Hanım ile evli olan

389
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh Salih Erbatur'un babası Mehmet Emin Efendi, Mustafa
Kemal Atatürk ile amcazade olmaktadırlar.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi
Postnişini Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Şeyh Hacı
Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri Efendi'nin oğlu Hacı
Hafız Ahmet Efendi'nin oğludur.
Hııfız Mehmet Emin Efendi ise, yine Mevlevihane Şeyhi
Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin
(Selanik Mevlevihanesi şeyhi) oğludur. Dolayısıyla birbirle­
riyle amcazade çocukları olmaktadırlar. Osmanlı Arşivinde yer
alan 1 0 / Ca / 1278 (Hicri) tarihli belgeye ve yine Muid Alaaddin
Mahallesi Nüfus Defteri kayıtlarına göre (Hane sıra no: 8-9-
NFSd 4970-1256 Z 29-M. 1840) Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efen­
di'nin oğlu Şeyh Mehmet Ali Efendi'nin oğlu Şeyh Mehmet
Ali Efendi (Ortaboylu şebemrad Mehmet Ali Efendi ibni Şeyh
Mehmet Ali Efendi) (1825-?), Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin
oğlu Mehmet Emin Efendi ile amcazadedirler. Bunların her
ikisi de Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh Ahmet Efendi'nin
oğulları Şeyh İbrahim Ethem Efendi ile Şeyh Mehmet Ali Efen­
di'nin çocukları olmaktadır. Dolayısıyla birbirleriyle amcaza­
dedirler. Osmanlı Arşivi belgelerindeki bilgilere göre bunların
hepsi de, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh Hasan Efendi'nin
torunudur.
Enver Behnan Şapolyo'nun Makbule Hanım' dan aktardığı:
" . . . Büyük babamız Ahmet Efendi'nin, "Kırmızı Hafız Meh­
met Efendi" adında bir kardeşi vardı. Bu zat ilmiye sınıfından
olup bir mahalle mektebinde hocalık etmekteydi. Sakalı Kır­
mızı olduğundan kendisine " Kırmızı Hafız" derlermiş . . . Kır­
mızı Hafız Mehmet Efendi'nin oğlu "Salih" Efendi'dir. Salih
Efendi'nin "Fatma, Vüsat, Nafıa, Zeynep" adında dört kızı ile
"Kemal ve Necati" adında iki oğlu vardı. Salih Efendi Palanka
Gümrük Müdürü idi" şeklinde bilgi vermiştir.
Bu rivayette sözü edilen Ahmet Efendi'nin Hafız Kırmızı
Mehmet Efendi ile kardeş olduğu anlatısının Osmanlı Arşi­
vinde yeni tespit etmiş olduğumuz belgelerle uyuşmadığı gö­
rülüyor. Bu sebeple verilen bu bilgiler, arşivde bulunan
belgelere göre yanlıştır. Dolayısıyla Makbule l lanım'ın bah­
setmiş olduğu Kırmızı Hafız Mehmet Efendi, bilakis Şeyh İb­
rahim Ethem Efendi'nin büyük oğlu Mevlevi Şeyhi Hafız
Mehmet Efendi' dir.

390
Levent Şahverdi Arşivi
Bu durumda yani Makbule Hanım'ın vermiş olduğu bilgi­
lere göre; belgelerde "Kırmızı Hafız" adıyla geçen ve Atatürk
ile ilgili yayımlanmış olan kitaplarda bahsedilen "Kırmızı
Hafız", Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin oğlu Mehmet Emin
Efendi'dir. Mehmet Emin Efendi, Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi'nin kardeşi değil, Ali Rıza Efendi'nin babası Hafız
Ahmet Efendi ile amcazade çocukları olmaktadırlar.
Mehmet Emin Efendi, Şeyh İbrahim Efendi'nin oğludur. Ali
Rıza Efendi de, Hafız Ahmet Efendi'nin oğludur. Dedesinin
ismi Mehmet Nuri Efendi'dir. Büyük dedesi ise Halveti şeyhi
Ali Rıza Efendi'dir. Halveti şeyhi Ali Rıza Efendi ile Mevlevi
şeyhi İbrahim Ethem Efendi kardeştirler. Dolayısıyla Ata­
türk'ün babası Ali Rıza Efendi ile Kırmızı Mehmet Emin
Efendi birbirleriyle amcazadedirler.
Hafız Mehmet Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin Mü­
berra Kerime Molla Hanım ile olan evliliğinden Kemal ve Ne­
cati Beylerin, Mustafa Kemal tarafından nişan ve düğün
törenlerinin yapıldığı biliniyor.
BOA'da yer alan 1308 / 1 309 tarihli belgede; Selanik Mevl­
evihanesi'nde mevlithan başının Necib Dede (Mehmet Necib)
olduğu, Necip Dede'nin vefat etmesi sebebiyle de yerine oğul­
ları Salih ve Ali Eşref Efendi'lerin bir müddet bu işi üstlenmiş
oldukları belirtiliyor. Sözü edilen bu evrakta Ahmet Necib De­
de'nin oğullarından Salih Efendi'nin Prizren rüsumat müfet­
tişi, Ali Eşref Efendi'nin de Kavala rüsumat müdürü olarak
görev yapmış olduklarını öğreniyoruz. . . Eşref Dede, Ata­
türk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin amcası olduğu söylenen
Salih Efendi'nin ikinci eşi olan Müberra Kerime Molla'nın ba­
basıdır.
Mustafa Kemal Atatürk' ün büyükbabasının (Mehmet Nuri
Efendi'nin) dedesi Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi'nin kar­
deşi Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin
oğlu olan Hafız Mehmet Emin Efendi'nin yakınlık / akrabalık
derecesi de ortaya çıkmış oluyor. Bilindiği gibi Mehmet Emin
Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin ikinci eşi Müberra Kerime
Molla Hanım' dan olan oğulları Necati ve Kemal'in Dolma­
bahçe Sarayında nişan ve düğünlerini yapmıştır.
"Atatürk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma" adlı kita­
bında Burhan Göksel'in verdiği bilgilere göre Atatürk'ün, İz­
mir ' de Uşakizadeler'den Latife Hanım'la 29 Ocak 1923' te

391
Levent Şahverdi Arşivi
evlendiği, ancak iki buçuk yıl sonra ayrıldıkları; çocukları ol­
madığı; dolayısıyla, kendi soyadım taşıyacak kimsenin kalma­
dığı biliniyor. Atatürk'ün ana-baba bir kız kardeşi Naciye,
küçük yaşta ölmüştü.
Makbule Hanım, yakın tarihe kadar hayattaydı. Makbule
(Boysan Atadan) Hanım 18 Ocak 1956 tarihinde 71 yaşında
iken Camlı Köşk' te Ankara'da vefat etti. Ankara' da Cebeci
Asri Mezarlığında defnedildi. Makbule Hanım'ın çocukları da
vefat etmiştir. Dolayısıyla Atatürk'ün babası Ali Rıza Efen­
di'nin birinci derecedeki nesli, Atatürk ve Makbule Hanım ile
sona ermiştir. Fakat Atatürk' ün babası tarafı soyu, "Kırmızı
Hafız" lakabıyla tanı nan amcası Hafız Mehmet Emin Efen­
di'nin torunları ve diğer amcazadelerinin torunlarıyla devam
etmektedir. Mustafa Kemal ATATÜRK'ün baba tarafı soyu,
Atatürk'ün akrabalarıyla devam etmektedir. Mustafa Kemal
Atatürk'ün anne ve babası tarafı ailelerinin soyu ile ilgili de­
ğişik tarihlerde çeşitli şecereler yayımlanmıştır. Atatürk'ün
anne soyunu gösteren daire şeklindeki, Cumhuriyetin ilk Ba­
yındırlık Bakanlarından (Nafia Vekili) Süleyman Sırrı Bey ile
Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1924'te hazırlandığı söyle­
nen bu şecerede; Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah Ağa'nın
babasının "İbrahim Ağa" ve onun da babasının "Hacı Abdul­
lah Ağa" olduğu belirtiliyor.
Mustafa Kemal Atatürk ile akraba olduğu bilinen ve Ata­
türk' ün bizzat kendisiyle birlikte ailelerine ait bir soykütüğü
(şecere) hazırlamış oldukları Cumhuriyet döneminin ilk Nafıa
Vekili Süleyman Sırrı Bey'in soyunun Molla Hasan'a dayan­
dığı biliniyor. Molla Hasan, onun oğlu Mustafa Ağa (Hacı Ab­
dullah'ın kızı Gülsüm Dudu ile evli ), onun oğlu Aluş Ağa'nın
(ilk eşi, Ayşe Dudu; ikinci eşi, Emine Molla' dır) ikinci evlili­
ğinden olan dört çocuğundan biri Zehra Hanım (eşi, Müderris
Yusuf Efendi) silsilesi yoluyla gelmektedir.
Ali Ağa'nın çocukları Mehmet Ağa ve Molla Hasan'ın ço­
cukları da birbiriyle karıştırılıyor. Şöyle ki; Sofuzade Feyzullah
Ağa'nın babası olduğu söylenen İbrahim Ağa, Hacı Abdul­
lah'ın oğlu olarak gösterildiği gibi, Molla Hasan'ın da oğlu ola­
rak gösteriliyor. Molla Hasan ve Hacı Abdullah'ın çocukları
oğlu olarak gösteriliyor. Bu yanlışlık ve karışıklık diğer kar­
deşlerde de bulunmaktadır.

392
Levent Şahverdi Arşivi
Doç. Dr. Ali Güler, " Atatürk' ün Saklanan Şeceresi" adlı ki­
tabında, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin soyu mensup­
larından tespit edebildiklerinin soyadlarını vermiştir. A.
Güler' in bu çalışmasında bilinebilen toplam 36 farklı soyadım
vermiştir. Harf sırasına göre ve adetleriyle birlikte bunlar şu
şekildedir: "Akan, Akay, Altay, Anul, Apaydın, Arsan, Atadan,
Atam, Atatürk, Aysan, Basuter, Başaran, Başkoru, Çınar, Eke,
Erbatur, Erenay, Evyapan, Gönül, Gülenç, Hatipoğlu, Hoşgör,
Kanıpak, Kısa, Koral, Kula, Orcay, Ôzdamar, Özer, Söğütlügil,
Suner, Tellioğlu, Tosun, Ülküatam, Vassaf, Yorgancı."
Anne soyu mensuplarının soyadları genellikle tespit edile­
memektedir. Tespit edilebilen soyadları harf sırasına göre şu
şekildedir: "Aldırma, Aral, Atadan, Atatürk, Esmen, Kuzulu,
Savaş, Sümer." Ancak bunlardan başka soyisimlerinin var ol­
duğunu düşünüyoruz. Çünkü Zübeyde Hanım'ın akrabala­
rından sayın Kamil Ali Savaş Bey' in ifadelerinde İzmir' de bir
kolun bulunduğunu söylemişlerdir.
Salih Efendi'nin çocukları, 1920'li yıllarda Üsküp'ten İstan­
bul'a göç etmişlerdir. Atatürk'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet
Efendi'nin amcazadelerinden Kırmızı Hafız Mehmet Emin
Efendi'nin nesli, oğlu Salih (soyadı Erbatur) Efendi ve ikinci
eşi Müberra Hanım' dan torunları ile bugün hiçbiri hayatta ol­
mayan çocuklarının evlatları, torunlarıyla devam etmektedir.
Mehmet Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi iki kez evlilik yap­
mıştır. Birinci eşinin adı Faika, ikincisi nin adı Müberra' dır.
Faika Hanım' dan Zeliha adında bir kızı, Müberra Hanım' dan
da Nafia, Vüs'at, Zeynep, Kemal ve Necati isimlerinde üç kızı
ile iki oğlu vardır. Aile bugün hiçbiri hayatta olmayan bu ço­
cukların evlatlarından devam etmekte ve torunlar Söğütlügil,
Orcay, Kanıpak, Anul, Ôzdamar, Evyapan, Alpay, Apaydın,
Gülenç, Erbatur, Yorgancı, Tosun ve Eke soyadlarını taşımak­
tadırlar.
Mustafa Kemal Paşa, devlet işlerinden fırsat buldukları za­
manlarda akrabalarıyla alakadar olmuşlardır. Atatürk'ün ve­
fatından sonra hız kardeşi Makbule Atadan da kuzenleriyle
temas halindeydiler.
Belgelerden Alatürk'ün Müberra Kerime Molla Hanım'a
"Yenge" şeklinde hitap ettiğini biliyoruz. Salih Erbatur-Mü­
berra Kerime Molla'nın beş çocuğundan birisi olan Necati Er­
batur, 28 Eylül 1 927'de Dolmabahçe Sarayı'nda nişanlanmış:

393
Levent Şahverdi Arşivi
diğer çocukları Vüsat Erbatur'un kızı Nesrin Hanım ile Feri­
dun Söğütligil'in nikahları 2 Ekim 1937'de Park Otel' de yapıl­
mış ve Atatürk bu nikah törenine katılmıştır.
1926 tarihli gazete haberinde şunlar yazıyor:
"Reisicumhur Hazretlerinin amcaları merhum Salih Bey'in
mahdumları (oğlu) Necati Bey ile Rüsumat-ı Sabık Heyet-i Tef­
tişiye Reisi, eski Gümrük İdaresi Teftiş Heyeti Başkanı merhum
Aziz Bey'in kerimesi (kızı) Fethiye Semiha Hanımefendinin
nişan merasimi dün Dolmabahçe Sarayı'nda icra edilmiştir.
Merasimde tarafeyn (her iki taraf) aileleri erkanı ile ehibba
(dostları) hazır bulunmuşlardır. Saadet temenni ederiz."
Burada kesin olarak ortaya çıkan gerçek; Atatürk'ün, babası
Ali Rıza Efendi'nin amcazadeleri Hafız Mehmet Emin
Efendi'nin oğlu Salih Erbatur'un eşi Müberra Hanım'a (Bur­
han Göksel'in, "Atatürk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma"
adlı kitabında belirtmiş olduğu gibi) "Yenge" şeklinde hitap
etmiş olması, çocuklarından Necati Erbatur'un nişanlarını 28
Eylül 1927'de Dolmabahçe Sarayı'nda yaptırmış olması, diğer
çocukları Vüsat Erbatur' un kızı Nesrin Hanım ile Feridun Sö­
ğütligil'in nikahlarının 2 Ekim 1937'de Park Otel' de yapılmış
ve Atatürk'ün bu nikah törenine katılmış olması gibi bilgiler,
Ali Rıza Efendi ile Mehmet Emin Efendi'nin birbirleriyle am­
cazadeleri olduğunun kesin olarak ortaya çıkmış olduğunu
göstermesi bakımından önemlidir.

Hafız Mehmet Emin Efendi Oğlu Salih Efendi


(Erbatur) (1265 Selanik/ 1265 / 1849-?)
BOA'da yer alan belgelere göre; Selanik Mevlevi Şeyhi
Mehmet Emin Efendi'nin çocuklarından birisinin adının Salih
olduğu anlaşılmaktadır. Salih Efendi (Erbatur) 1 265 Selanik
doğumlu olup (H.29 / Z / 1265), Hafız Mehmet Efendi'nin oğ­
ludur.
Salih Efendi Mevlevi Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'nin oğlu
Mehmet Emin Efendi'nin ikinci eşi Hanife Hanım ile evliliğin­
den olan oğludur. Salih Efendi'nin babası Mehmet Emin Efen­
di'nin babası Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem
Efendi'dir. Şeyh İbrahim Efendi'nin babası Şeyh Ahmet
Efendi, Şeyh Amed Efendi'nin Babası da Selanik Mevleviha­
nesi Şeyhi Hasan Efendi'dir.

394
Levent Şahverdi Arşivi
Mehmet Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin ve çocukla­
rının mübadele sırasında İstanbul'a yerleştirildiği Cumhuriyet
Arşivi kaynaklarından açıklanmışhr.
"Manastır vilayeti Kozana livası Kayalar kazası Cuma kö­
yünden gelen çiftçi Mehmet Emin oğlu Salih; Selanik vilaye­
tinden gelen Mehmet Emin oğlu Salih kızı Ülfet, Selanik
vilayeti Kılkış kazası Kuşova köyünden gelip, İstanbul ilinde
iskan edilen Salih oğlu Hafız Mehmet" vb. gibi kayıtlar bunu
doğrulamaktadır.
Bütün bu belgelerin ışığında Selanik Mevlevihane şeyhi
Şeyh Ahmet' den sonraki soyu şu şekilde devam etmiştir: Şeyh
Ahmet Efendi, Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Mehmet Emin Efendi,
Şeyh Mehmet Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi. Salih Efendi,
Ali Rıza Efendi'nin amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efen­
di'nin ikinci eşi Hanife Hanım ile evliliğinden olan oğludur.
Salih Erbatur' un Kızı Vüsat Erbatur'a emekli maaşı bağlan­
ması ile ilgili 2.5.1966 tarihli belgeye göre Salih Efendi' nin,
"Üsküp Rüsumat Başkatipliği'nden" emekli olduğu anlaşıl­
maktadır.
BOA' da yer alan belgelere göre Hafız Mehmet Efendi oğlu
Salih Efendi 1298 / 1882'de Çayağzı ve Papazköprüsünde Rü­
sumat memu- rudur. Bu Salih Efendi'yi, diğer bir Mevlevi şeyhi
olan Şeyh Mehmet Necib Efendi'nin oğlu Salih Zihni Efendi ile
kanşhnnamalıdır. Salih Zihni Efendi, Abdullah oğlu Mevlevi
şeyhi Mehmet Necip
Efendi'nin oğludur. Meh­
met Necip Efendi'nin bir
diğer oğlu Ali Eşref Efen­
di' dir. Selanikli Necib
Dede Efendi'nin oğlu
Eşref Dede, bilindiği gibi
1912 yılında Mevlevi der­
gahında postnişindir. Ali
Eşref Dede, Kırmızı Hafız
Mehmet Efendi'nin oğlu
Salih Erbatur Efendi'nin
A.JMKT. n V. . 86 87 1272 Ra 19 2 Mevlevi ikinci eşi Müberra Ke­
Tarikatı 'ndan Salih Efendinin uhdesinde olan rime Molla'nın babasıdır.
cihetlere müdahale eden Selanik'/i Hali/ 'in
men 'edilmesi.

395
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh as ::ş
Hafız Mehmet Emin ve Salih Erbatur Efendi tarafı şeceresi
r Efendi (Selanik Mevlevihanesi Postnişini)
.Ahmet E f.( 1 690?- 1 79 1 ?)+(H . Em ine )+(Hatice)
264
.Mehmet Ali Efendi + (Abdullah kızı Hatice)
Şeyh Mehmet Ali Efendi ( 1 825-?)
Muhsine Molla Hanım
Emine Hanım
Seyyid Mehmet Sadık Ef.( 1 795-?)
cyyid Hasan ( 1 825-?)
eyyid Hüseyin ( 1 827-?)
!iye Hanım+(Müderris Hasan oğlu Mehmet)
eyh Yakub ( 1 274 de Postnişin)
.İb r.Ethem/ l 7 8 8 - 1 842)+(Haticc+Hanife+Güzide)
yşe Molla
atma Molla
mine Molla
Mehmet Emin Efendi ( 1 8 1 8 -?)
ukiye Hn.
alih Efendi+(F aika Hn)+(Müberra Molla)
alih Kızı Ülfet
alih oğlu Hafız Mehmet
Mahmud ( 1 822 - 1 839)
li ( 1 83 7 - 1 83 9 )
li ( 1 84 1 - ?)
.Hacı A l i Rı z a Efendi ( 1 797-?) (Halveti Ş eyhi)
Süleyman ( 1 829 doğumlu-?)
Şerife Hatice Molla Hanım
Ömer
Mahmud
Tahir Efendi
Mehmet Nureddin ( 1 807?- l 876?)
afız Hacı Ahmet ( 1 825?- 1 878?)+(Ayşe Hn)
Ali Rıza ( 1 84 1 - 1 886)+(Zübeyde/ 1 8 59- 1 923)

396
Levent Şahverdi Arşivi
Salih Erbatur' un Eşi Müberra Kerime Molla'nın
Şeceresi
Şeyh Mehmet Emin
Efendi'nin oğlu Salih Efen­
di'nin (Erbatur) ikinci eşi Mü­
berra Hanım' dır. Müberra
Kerime Molla Hanım, Hicri
1 294 / M. 1878 yılında Sela­
nik' te doğdu. 4 Mayıs 1938 ta­

�� � (_Ş­ rihinde vefat etmiştir.


Müberra Kerime Molla Ha­
� nım' ın babası Mevlevi Şeyhi
Eşref Ali Dededir (1 256- 1 257
/ 1840 / 1841 -?). Onun babası
Mevlevi Şeyhi Mehmet Necib
Efendi' dir { 1 798-?)+(Havva
Hn.+Nafiye Hn. ). Mehmet
Hacı ismai/ Mahallesi Temettuat Def-
Necib Efendi ise, Mevlevi
teri (MLVR D TMT 1 1487)
şeyhi Abdullah Efendi'nin oğ-
ludur.
Abdulllah oğlu Mevleviye tarikatı Şeyhi Mehmet Necib
Efendi, Selanik Hacı İsmail Mahal lesi Nüfus Defterindeki ka­
yıtları şu şek.ildedir: Uzunboylu kırsakallı, Tariki Mevlevi' den
Necip Efend i bin Abdullah, sinni 42. Ortaboylu karasakallı
Talat Ağa ibni Abdullah, sinni 41; Oğlu Abdurrahman, sinni
5; Diğer oğlu Mehmet Zühdü, sinni 1; Abdul lah oğlu Mehmet
Necib Efendi, 42 (1798-?); Abdullah oğlu Talat Ağa 41 (1799-
?); Oğlu Abdurrahman 5 (1835-?); Diğer oğlu Mehmet Zühdü
1 (1839-?); Salih ibni Necib Efendi (1256); Diğeri Ali ibni Necib
Efendi (1256); İsmail ibni Necib Efendi (1258).
Ali Rıza Efendi'nin amcazadesi Kırmızı Hafız Mehmet
Emin Efendi'nin oğlu olan Salih Efendi'nin 2. eşi Müberra Ha­
rum'ın (sonradan Müberra Erbatur) nüfus kağıdı suretine göre
doğum yeri Selanik, doğum tarihi Rumi 1294 (1878-9), babası­
nın adı "Eşref Bey", anasının adı "Nafia Hanım" dır.
BOA belgelerinden Müberra Hanım'ın "Selanikli Mevlevi
Şeyhi-Zadeler Ailesi"ne mensup olduğu anlaşılıyor. Selanik
Vilayeti'nden alınan 26 numaralı "Evlenme İzinnamesi"ne
göre Salih Efendi ile Müberra Hanım 11 Zilkade 1315 (3 Nisan

397
Levent Şahverdi Arşivi
1 898) tarihinde Mahmud Bey
ile Şakir Efendi'nin şahitlikle­
riyle Selanik'teki "Muid Alaad-
din Mahallesi İmamı"
huzurunda nikahları kıyılarak
evlenmişlerdir.
Burhan Göksel, " Atatürk' ün
Soyu" adlı çalışmasında şu
' açıklamayı yapıyor: "Tabloda
adı geçen "Müberra Hanım'ın"
Selanikli Mevlevi Şeyhizadeler
ailesinden olduğu. Müberra
Hanım'ın dedesi Hafız Mehmet
Emin Efendi'nin soykütüğünde
yazılı "Arap-Cariye" den Ru­
kiye adında bir kızı olup, iki ya­
DHMKT-1 960-15-1309 Za şındayken öldüğü
1 7/M. 1 893-Abdul/a/ı oglu Mehmet
anlaşılmaktadır." Ancak verilen
Necib Efendinin ogulları Salilı ve Ali
Eşref Dede olduğu. bu bilginin Osmanlı kayıtlarına
göre doğru olmadığı anlaşılı-
yor. Çünkü arazi tahrir defterlerindeki kayıtlara göre; Mehmed
Efendi kızı Rukiye Hanım'ın Hacıhasan Mahallesi'nde, Lan­
gaza Nahiyesi, Ali Yazıcı Sokağı 257 / 3 numarada kayı tlı,
Kazaz Hacı Mustafa Mahallesi, İmamçıkmazı sokak No 14,
6' da arazi ve mülkleri vardır. Sözü edilen Arap Cariye, Kızıl
Hafız Mehmet Efendi'nin 1 . eşidir. Kızıl Hafız Mehmet
Efendi'nin 2. eşinin ismi "Hanife"dir. Şeyh Hafız Mehmet
Emin Efendi, 1818 yılı doğumlu olup, Abdullah kızı Hanife
Hanım ile evli idi.
Mehmet Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi iki evlidir. Salih
Efendi'nin ilk eşi Faika Hanım' dan Zeliha Hanım ve Şevket
Hanım adında çocukları bulunuyor. Burhan Göksel, "Ata­
türk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma" adlı kitapta (s.7.)
"Salih Efendi'nin ilk eşi Faika Hanım' dan doğan Zeliha ve
O'nun kızı Şevket Hanım ile O'nun oğlu Reşid hakkında eli­
mizde belgeye dayanan bilgi yoktur" bilgisini veriyor. Burhan
Göksel' i n yayımladığı belgelere göre Müberra Hanım ve aile
fertlerinin Atatürk'le ilişkileri Cumhurbaşkanlığı döneminde
de devam etmiştir. Nüfus cüzdanının arka tarafındaki kayda
göre Müberra Hanım 4 Mayıs 1938'de vefat etmiştir.

398
Levent Şahverdi Arşivi
Müberra Kerime Molla ve eşi Salih Erbatur ile ilgili olarak
Osmanlı Arşivinde yaptığımız araştırmada her ikisinin de
Mevlevi şeyhinin çocukları olduğu bilgisine ulaştık. Salih
Efendi, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Ethem E fen­
di'nin oğlu Şeyh Mehmet Emin Efendi'nin oğludur.
Arşivdeki kayıtlara göre Mü-
berra Hanım'ın seçeresi şöyle:
·
� ��
- � ' · · · ··
"Abdullah oğlu Mehmet Necip
oğlu Eşref Ali Kızı Müberra Ke-
rime Molla". Selanik Mevlevi ;...._... · "*
ı
şeyhi Hafız Mehmet Efendi'nin �ı;J,-� JI�
oğlu Salih Efendi'nin ikinci eşi •• �' • •
olan Müberra Harum'ın B abası 4ıı.. �J .,l- ....,J...'
,._� _
"
Eşref Ali Efendi, Eşref Ali Efen-
di'nin babası Mehmet Necib '- "'
Efendi, Mehmet Necib Efen- NFSd 4962-38-48-1 250/1 834-Hane
di'nin babası da Abdullah'tır. 4-Abdulllah oglu Mevleviye tarikatı
Mehmet Necip Efendi de Eşref Şeyhi Mehmet Necib Efendi
Ali Efendi de Selanik' te Mevl-
evihane şeyhidirler. Bu sebeple Osmanlı Arşivi kayıtlarına
göre, Müberra Kerime Molla Hanımefendinin "Şeyhzadeler"
sülalesine mensup olduğu anlaşılıyor.
Osmanlı Arşivlerinde tespit ettiğimiz belgelere göre; Mü­
berra (Kerime) Molla'nın aile şeceresi şöyledir: Müberra Ha­
nım'ın babası Eşref Ali Dede (1256 / 57-1 840 / 41-?) Mevlevi
şeyhidir. Eşref Ali'nin babası Mehmet Necib Efendi (1 798-? )
Mevlevi şeyhidir.
Mehmet Necib Efendi'nin babası Abd ullah'tır. Müberra
Hanım ile evlenmiş olan Salih Efendi'nin babası Mehmet
Efendi de Mevlevi şeyhidir. Salih Efendi ile Müberra Hanım'ın
evliliklerinden çocukları bulunuyor. Kırmızı Hafız Mehmet
Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin çocukları Osmanlı Ar­
şivinde yer alan belgelere göre 1920'de Üsküp'ten İstanbul'a
gelmişlerdir.
Salih Efendi'nin çocuklarından Hafız Mehmet Efendi, Salih
Efendi'nin babası Mehmet Emin Efendi'nin adını taşımaktadır.
Aşağıda verilen bilgilere göre Salih Efendi de Mevlevi şeyhi
ailesinden gelmektedir.
Salih Efendi, Selanik Mevlevihanesi şeyhinin torunudur.
Salih Efendi'nin Babası Mehmet Emin Efendi'nin Babası Sela-

399
Levent Şahverdi Arşivi
nik Mevlevihane Şeyhi İbrahim Ethem Efendi'dir. Şeyh İbra­
him Efendi'nin babası Şeyh Ahmet Efendi, Şeyh Ahmet Efen­
di' nin babası da Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Hasan
Efendi'dir.
Osmanlı Arşivinde yer alan belgelere göre, Müberra Ha­
nım'ın babası Eşref Ali Dede ile O'nun babası Şeyh Mehmet
Necib Efendi (Abdullah'ın oğlu) Mevlevi şeyhidir. Şeyh Meh­
met Necib Efendi'nin babası Abdullah Efendi ve O'nun Meh­
met Necib Efendi'nin haricindeki diğer oğullarıyla ilgili olarak
Osmanlı Arşivinde kayıtları bulunmaktadır. İlgili arşiv kayıt­
ları şöyle:
Selanik Hacı İsmail Mahallesi Nüfus ve Temettuat Defteri
kayıtlarında (BOAMLVRDTMT 11487) Notu defterde İsmail
Paşa Mahallesi'nde birinci hanede; Hane 1 -Devletlü Ömer
Paşa hazretleri (ulufeleri idaresiyle meluf oldukları) (Varda­
reyn nahiyesinde ve Avrethisarı kazasında çiftlikatı olup, ma­
hallinde kaydolunduğu) belirtilmektedir.
Hane 2-Abdullah oğlu Şükrü (ashabı ulufeden olduğu)
(Vardareyn nahiyesinde çiftliği olup mahallinde kaydolun­
duğu) belirtilmektedir.
Hane 3-Abdullah oğlu Mehmet Talat (ashabı ulufeden ol­
duğu) (Vardareyn nahiyesinde çiftlikatı olup, mahalinde kay­
dolunduğu) belirtilmektedir.
Hane 4-Abdullah oğlu Mevlevi Necib Efendi (Gümrük ke­
tebesinden) (Gelemeri nahiyesinde bağçcli çiftliği olup, ma­
hallinde kaydolunduğu).
Hane 5-Merkumun hanesinde zevcesi Havva Hanım'ın bu­
lunduğu belirtilmektedir.
Hane 6-Abdullah oğlu Ahmet Resul (ashabı ulufeden ol­
duğu) (Vardareyn nahiyesinde Pınarca' da çiftliği olup mahal­
linde kaydolunduğu) belirtilmektedir . . .
Hacı İsmail Mahallesi Temettuat Defterindeki
(MLVRDTMT 11487) kayıtlara göre; Abdullah'ın oğlu Şükrü
(Vardareyn nahiyesinde çiftliği olup mahallinde kaydolun­
duğu ve ashabı ulufeden olduğu), Abdullah'ın oğlu Mehmet
Talat (Vardareyn nahiyesinde çiftlikatı olup, mahalinde kay­
dolunduğu ve ashabı ulufeden olduğu), Abdullah'ın oğlu
Mevlevi Necib Efendi (Gümrük katiplerinden) (Gelemeri na­
hiyeinde bağçeli çiftliği olup, mahallinde kaydolunduğu) +

400
Levent Şahverdi Arşivi
(Havva Hanım) ve Havva Hanım ile evli olduğu anlaşılmak­
tadır. Burada sözü edilen Abdullah oğlu Mehmet Necib Efendi
Selanik Mevlevihanesi'nin diğer şeyhlerinden birisidir.
Selanikli Mevlevi Necib Dede (ö. 1883) başka bestelerinin
yanında hemşehrisi Kenan Rifai'nin (ö. İstanbul, 1950) bazı
güftelerini de bestelemişti r. Büyük Türk tarihçisi Müneccim­
başı Ahmet Dede Selanikli olup bu şehirdeki Mevlevihane' de
Ahmet Dede'nin yanında çilesini tamamlamış, daha sonra
Mekke Mevlevihanesi'ne şeyh olmuştur. Şiirlerinde "Aşık"
mahlasım kullanan Müneccimbaşı'nın Risale-i Miisikiyye adlı
bir eseri de vardır. Yenişehir-i Fenar'da doğan Giriftzen Asım
Bey (ö. İstanbul 1929) de Mevlevi'dir.
Evd. 12395 / 1261 M 1 Evkafı Selanik defterindeki kayıtlara
göre; Evkaf Müdürü Ataullah Es-seyyid Mehmet Saadeddin,
memur Mehmet Necib Efendi' <lir. Abdullah oğlu Mevlevi ye
tarikatı Şeyhi Mehmet Necib Efendi, Selanik Hacı İsmail Ma­
hallesi Nüfus Defterindeki NFSd 4962-38-48-1 250 / 1834-Hane
4'te kayıtlara göre 1834 tarihinde 37 yaşındadır.
Yine Selanik Hacı İsmail Mahallesi'nin (NFSd 4970, s. 25-
34-Tarihi: 1256 = 1 840)-Hane 4. 135-136-139. 142. tarih ve nolu
defterinin kayıtlarına göre 1840 yılında 42 yaşındadır. Uzun
boylu kır sakallı bir kişi olarak tarif edilmektedir. Bu bilgilere
göre Abdullah oğlu Mehmet
Necib Efendi, 42 ( 1 798-?) yılı ...._

... "''
doğumludur. Mehmet Necib � .... . �· �..,;N�'
·

Efendi Ali Efendi (namı diğer


Eşref Dede) yani Selanik Mevl- ''SSI
- ·�

!.0.dt'�·-
'

evihanesi'nin 1912'de postnişini


olan Eşref Ali Dede'nin babası- �� �� �
dır. Eşref Ali dede ise, Müberra
� �-
Hanım, namı diğer Kerime
Molla olarak bilinen hanımın
babasıdır. Müberra Hanım bi-
���
�..,.. , .. ...

lindiği üzere, Selanik Mevlevi­


hanesi Şeyhi İbrahim Ethem
Efendi'nin oğlu Mehmet Emin
Efend i ' n i n oğlu olan Salih
NFSd 4970-25-1 256/1 840-Hane sıra
Efendi'nin ikinci eşidir. Şeyh no:4.135-139. 142. Abdıılllah oğlıı
Mehmet Emin Efendi oğlu Mevlevi Şeyhi Mehmet Necib Efendi
Salih Efendi ile Ali Eşref Kızı ve oğulları

401
Levent Şahverdi Arşivi
Y MH'. 204 1 67 1 3 1 8 Ra 30 3 Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Eşref Efendi ile
..

kardeşi İsmail Hakkı Bey ile ilgili bir belge

Müberra Hanım (1294 / M.1878- 4 Mayıs 1938) Selanik Muid


Alaaddin Mahallesi'nde 11 Zilkade 1315 (M.1898) tarihinde ev­
lenmişlerdir.
Abdulllah oğlu Mevleviye tarikatı Şeyhi Mehmet Necib
Efendi, Selanik Hacı İsmail Mahallesi Nüfus Defterindeki ka­
yıtları şu şekildedir:
Uzunboylu kırsakallı, Tariki Mevlevi' den Necip Efendi bin
Abdullah, sinni 42. Ortaboylu karasakallı Talat Ağa ibni Ab­
dullah, sinni 41; Oğlu Abdurrahman, sinni 5; Diğer oğlu Meh­
met Zühdü, sinni 1; Abdullah oğlu Mehmet Necib Efendi, 42
(1798-?); Abdullah oğlu Talat Ağa 41 (1799-?); Oğlu Abdurrah­
man 5 (1835-?); Diğer oğlu Mehmet Zühdü (1839-?). Abdullah
oğlu Talat Ağa 41 (1799-?); Oğlu Abdurrahman 5 (1835-?); Diğer
oğlu Mehmet Zühdü, 1 (1 839-?); Salih ibni Necib Efendi (1256);
Diğeri Ali ibni Necib Efendi (1256); İsmail ibni Necib Efendi
(1258).
Sirozlu müteveffa İbrahim Paşanın Selanik Mevlevihane­
si'nde mevlid-i şerif kıraat olunmak ve postnişin bulunanlar
tarafından vekalet edilmek şartıyla hayatta iken vakfettiği
10.000 kuruşun sarfedilmesiyle ilgili olarak BOA' da yer alan
1308 / 1309 tarihli belgede; Selanik Mevlevihanesi'nde mevlit­
han başının Necib Dede (Ahmet Necib) olduğunu öğreniyo­
ruz.

402
Levent Şahverdi Arşivi
Necip Dede'nin vefat etmesi sebebiyle de yerine oğulları
Salih ve Ali Eşref Efendilerin bir müddet bu işi üstlenmiş ol­
dukları belirtiliyor. Sözü edilen bu evraktan Necib Dede'nin
oğullarından Salih Efendi'nin Prizren Rüsumat Müfettişi, Ali
Eşref Efendi'nin de Kavala Rüsumat Müdürü olarak görev
yapmış olduklarını öğreniyoruz.
Ali Eşref Dede, Hafız Mehmet Efendi'nin oğlu Salih
Efendi'nin ikinci eşi Müberra Kerime Molla'nın babasıdır. Se­
lanik Mevlevihanesi Şeyhi Mehmet Necib Efendi'nin babası
Abdullah, Haa İsmail Mahallesi Nüfus Defterinde kayıtlıdır.
Mehmet Necib Dede'nin Hızır, İsmail, Ali Eşref ve Salih Zihni
adında bir oğlu bulunuyor.
Selanik Mevlevihanesi
Postnişini Eşref ve biraderi
.

e.. .
.
.

Hızır Efendi tarafından ve­


raset davası hakkında tak­
dim kılınan istidaya dair
belgeden anlaşıldığına
göre, Ali Eşref Efendi'nin
Hızır adında bir kardeşi
bulunuyor. Ali Eşref Efendi
(1257 (M.1841 ) Selanik do­
ğumlu olup, Mehmet
Necib Efendi'nin oğludur.
Mevlevi Şeyhi Ali Eşref
Efendi'nin oğulları Meh- Y MTV. 204 167 1318 Ra 30 3 Selanik
..

Mevlevihanesi Şeyhi Eşref Efendi ile kardeşi


nik mJ Y
met Esad Be (1285 Sela-
) . _
Ismaıl Hakkı Bey ıle ılgılı bır belge
doğu u ve Sa d rettin
Efendi Selanik vilayeti Avrethisar (Kılkış) kazası Vardarofça
Çiftliğinde ikamet ettikleri halde mübadeleden sonra Tür­
kiye'ye gelerek yerleşmişlerdir.
Necib Dede Efendi'nin oğlu Salih Zihni Efendi; 1257 /
M.1841 Selanik doğumlu, Selanik Gümrüğü Başkitabetinden
görevli bulunuyordu. BOA' da bulunan bir belgede, "Mevlevi
Tarikatı'ndan Salih Efendi'nin uhdesinde olan cihetlere müda­
hale eden Selanik'li Ali'nin men'edilmesi" ile ilgili H.
19 / Ra / 1272 / M.1856 tarihli yazıya göre, Ali Eşref Efendi ile
Salih Efendi arasında Mevlevihane cihetleriyle ilgili bir
mes' elenin yaşandığı anlaşılıyor.

403
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Mevlevi şeyhi Hafız Mehmet Efendi'nin oğlu Salih
Efendi'nin ikinci eşi olan Müberra Kerime Molla Hanım' dır.
Müberra Kerime Molla, Ali Eşref Efendi'nin kızıdır. Ali Eşref
oğlu Selahattin-Selanik-Mübadil beyanı şöyledir: Ali Eşref
oğlu Selahattin, Abdülkerim, Vardanofça Kılkış köyü Selanik
Mevlevi şeyhi Kızı Behire, Vardanofça Kılkış köyü-Selanik. Ali
Eşref kızı Müberra, Vardanofça-Avrethisarı. Ali Eşref oğlu Ka­
zanova çiftliği Kılkış köyü ve diğerleri yer alıyor.
Mevlevi şeyhi Hakkı oğlu Hasan Nadir, Vardarofça Kılkış
köyü. Manastır Vilayeti Florina kazası Sotır (Satır) köyünden
Raşid kızı Zübeyde. Mevlevi Şeyhi Mehmet Emin Efendi'nin
oğlu Şeyh Salih Efendi'nin, Müberra Hanım' dan Nafia, Vüs'at,
Zeynep, Kemal ve Necati isimlerinde üç kızı ile iki oğlu vardır.
Salih Efendi'nin çocukları, 1 920'1i yıllarda Üsküp' ten İstan­
bul' a göç etmişlerdir.
Selanikli Necib Dede Efendi' nin oğlu Eşref Dede, Hafız
Mehmet Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin ikinci eşi Müberra
Kerime Molla'nın babasıdır. Yahya Kemal Beyatlı'nın babası
olan Nişli İbrahim Naci Bey; Üsküp'ten Selanik'e göçtükten
sonra, Selanik'te veremden ölen ilk eşi Naciye Harum'ın vefatı
üzerine 1 898 tarihinde Selanikli Mevlevi Şeyhi Eşref Dede'nin
yeğeni ve aynı zaman da Mustafa Kemal Paşa'run da uzaktan
akrabası olan Mihrimah Hanım ile evlenmiştir. Bu evliliğinden
Yunus Refet, Nazire ve Baise adında üç çocuğu olmuştur.
Abdulllah oğlu Mevleviye tarikatı Şeyhi Mehmet Necib
Efendi'nin, (Müberra Kerime Molla Hanım tarafı) Selanik Haa
İsmail Mahallesi Nüfus Defterindeki kayda göre şeceresi şu
şekildedir:

404
Levent Şahverdi Arşivi
Ah ullah (Müberra Kerime Molla tarafı)
Şükrü
Mehmet Talat,( 1 799-?)
Abdurrahman, ( 1 83 5- ?)
ehmet Zühdü, ( l 839- ?)
Ahmet Resul
M .Necib Ef ( l 798-?)+(Havva Hn.+Nafiye Hn.)
Hızır
İsmail Hakkı
Salih Z ihni( 1 2 5 6 / l 840-?)
Eşref Ali ( 1 2 5 6-5 7 / 1 840/4 1 -?) (Mevlevi şyh)
İsmail (l 2 5 8/ 1 842-?)
Mehmet Esad Bey ( l 2 8 5 / l 869-?)
Sadreddin,
Sebahaddin
Selahaddin
Abdülkerim
Behire
Kamile
ehmet Ali
Nebiye
M ihrimah
Aliye
Fahri
Naciye
Negahi
Merzuka+(Eşi Nail)
Müberra/Kerime( l 878- 1 93 8)+(M .Eminoğlu Salih)

Levent Şahverdi Arşivi


Ab ullah (Müberra Kerime Molla tarafı)
Şükrü
Mehmet Talat,( l 799-?)
Abdurrahman, ( 1 83 5-?)
Mehmet Zühdü, (l 839-?)
Ahmet Resul
M.Necib Ef( l 798-?)+(Havva Hn.+Nafiye Hn. )
Hızır
İsmail Hakkı
Salih Zihni( l 256 /1 840-?)
Eşref Ali ( 1 256-57 / 1 840/4 1 -?)(Mevlevi şyh)
Müberra/Kerime( l 878- l .5. l 938)+(Salih Erbatur)
Derviş Ali+(Ayşe Elmas)
amiye
Leyla
Şeref
Nafiye
Sefer
Fabna
Vüsat Erbatur
Nesrin +(Feridun Söğütlügil)
Zeynep Altay
Kemaleddin Erbatur
Necati Erbatur
Nafia Orcay

Abdulllah Oğlu Mehmet Necib Oğlu Eşref Ali Dede


(1257 /M.1841-?)

Salih Efendi'nin ikinci eşi Müberra


Hanım'ın dedesi Osmanlı Arşivindeki
kayıtlara göre Abdullah oğlu Şeyh Meh­
met Necib Efendi' dir. Müberra Hanım'ın
babası Mevlevi-
hane şeyhi E�rd Alıtlullluh oğlu Mehmet
Ali Dede' dir. Necib of{lu Eşref Efendi­
(Eşref Ali / Eşref Ali Dede
<1 257 ! M. 1841-?)

406
Levent Şahverdi Arşivi
Eşref Ali'nin babası Şeyh Mehmet Necib Efendi (Abdul­
lah'ın oğlu) de Mevlevi şeyhidir. 1912 yılında postnişin Ali
Eşref Dede'dir. Ali Eşref Dede, Mevlevi şeyhi Mehmet Necib
Efendi'nin oğludur.
Mehmet Necib Dede'nin Salih Zihni adında bir oğlu bulu­
nuyor. Bu Salih Zihni Efendi'yi, Atatürk' ün amcası Hafız Meh­
met Efendi'nin oğlu Salih Efendi (soyadı Erbatur) ile
karıştırmamalıdır. Salih Efendi; 1265 Selanik doğumlu olup
(H.29 / Z / 1265), Hafız Mehmet Efendi'nin oğludur.
BOA' da yer alan belgelere göre Hafız Mehmet Efendi oğlu
Salih Efendi 1298 / 1882' de Çayağzı ve Papazköprüsünde Rü­
sumat memurud ur. Necib Dede Efendi'nin oğlu Salih Zihni
Efendi; 1257 / M.1 84 1 Selanik doğumlu, Selanik Gümrüğü Baş­
kitabetinde görevli bulunuyordu.
Selanikli Mevlevi mevlithanbaşı Şeyh Mehmet Necip Efen­
di'nin oğlu Ali Eşref Dede, Kırmızı Hafız Mehmet Emin Efen­
di'nin oğlu Salih Efendi'nin ikinci eşi Müberra Kerime
Molla'nın babasıdır.
Yahya Kemal Beyatlı'nın babası olan Nişli İbrahim Naci
Bey; Üsküp'ten Selanik'e göçtükten sonra, Selanik'te verem­
den ölen ilk eşi Naciye Hanım'ın vefatı üzerine 1898 tarihinde
Selanikli Mevlevi Şeyhi Eşref Dede'nin yeğeni ve aynı zaman
da Mustafa Kemal Paşa'nın da uzaktan akrabası olan Mihri­
mah Hanım ile evlenmiştir. Bu evliliğinden Yunus Refet, Na­
zire ve Baise adında üç çocuğu olmuştur.
BEO 1585 118871 1 Evvelce biraderi Eşref Efendi'nin uhde­
sinde bulunan Selanik
Mevlevi Meşihati, kendisine
tevcih ve muahharen itası
teamül-i kadim iktizasından
bulunan maaş, kemakan
tesviye ve ita olunmak üze­
re mumaileyhe iade kılınmış

olduğu halde, maaşat-ı mü­


terakimesi verilmeyerek za­
ruret içinde kaldığından
bahisle istitafı mutazammın
İsmail Hakkı imzasıyla ve­ Y. .MTV. 204 1 67 1 3 1 8 Ra 30 3 Selanik
rilen arzuhal. (Evkaf) Mevlevihanesi Şeyhi Eşref Efendi ile kar­
deşi İsmail Hakkı Bey ile ilgili bir belge

407
Levent Şahverdi Arşivi
Y. .MTV. 204 167 1318 Ra 30 3 Selanik Mevlevihanesi Şeyhi
Eşref Efendi'nin kardeşi Hakkı Bey'e öteden beri Vakıf hasıla­
tından verilen maaşını vermediği hususunda Hakkı Bey' in
göndermiş olduğu arzuhali ile ahalinin mühürlediği şehadet­
namenin ve maaşın muntazaman verilebilmesi için alınacak
tedbirlere dair Meşhat'ın tahrirah. Selanik Mevlevihanesi Post­
nişini Eşref ve biraderi Hızır Efendi tarafından veraset davası
hakkında takdim kılınan istidaya dair belge.

Ali Eşref Efendi'nin Çocukları


Ali Eşref Efendi 1257 (M.1841 ) Selanik doğumlu olup, Meh­
met Necib Efendi'nin oğludur. Ali Eşref Efendi'nin birden
fazla oğlu ve kızı bulunuyor.
Ali Eşref Efendi'nin oğlu Mehmet Esad Bey; 1 285 Selanik
doğumlu, Ali Eşref Efendi'nin oğlu Mevlevi Şeyhi Ali Eşref
oğlu Sadrettin Selanik vilayeti Avrethisar, Kıl kış kazası Varda­
rofça Çiftliğiden gelip, İstanbul'a yerleşti.
Mevlevi Şeyhi Ali Eşref
ır · ..•. '7 oğlu Sebahattin Selanik vi-
İll.ldJ: 1 ayeti Kı lkı ş kazası Kaza-

lll#�.:..t"J\
nova Çiftliğinden gelip
İstanbul' a yerleşti.
Ali Eşref Beyzade Behire
(Ali Eşref Beyzade Behire)
.• İhl\. lOi� Selanik vilayeti Avrethisar
g4310
. . 4 c . .. .
Kılkış kazası Vardarofça
\; ,;..>\' <l..\i.
: Çiftliğinden gelip, İstan­
... bul'a gelip yerleşti.
....· .ı Ali Eşref Beyzade Abdül-
r :.....:.:ı ı �dı: 8 m,
.ı:�n.111112 kerim Selanik vilayetinden
i . . DH .. 1 082 84910 1 30S N 29 1 Selanik gelip, Balıkesir ili Ayvalı k
Mrolevi Şeyhi Ali Eşref Efendiye nişan kazasında iskan edildi.
verilmesi Devlet-i A li tarafından nişan Ali Eşref Beyzade Sela-
verilmesiyle ilgili belge hattin (Mevlevi Şeyhi Ali
Eşref oğlu Selahattin) Selanik vilayeti Avrethisar Kılkış kazası
Vardarofça Çiftliğinden gelip, İstanbul ilinde iskan edildi.
Ali Eşref kızı Mihrimah Selanik vilayeti Yenice-i Vardar ka­
zasından gelip, İstanbul ili Beyoğlu ilçesinde iskan gelip, İs­
tanbul Beyoğlu'nda iskan edildi.

408
Levent Şahverdi Arşivi
Eşref Molla kızı Aliye Selanik vilayeti Siroz livası Demirhi­
sar kazası Camii Vasat Mahallesi'nden gelip, İstanbul' da iskan
edildi. Selanikli şair Ahmet Meşhuri, Selanik eşraflarından
Eşref Molla'nın oğlu Mehmet Zati'nin doğumu ile ilgili olarak
1 250 / 1834 senesini tarih düşürmüştür.
Ali Eşref kızı Merzuka ve eşi Nail Selanik vilayetinden
gelip, İstanbul ili Beyoğlu kazasında iskan edildi.
Ali Eşref çocukları Fahri, Naciye Meznıka ve Negahi Sela­
nik vilayeti Drama livası Kavala kazasından gel ip, İstanbul
ilinde iskan edildi.
Mevlevi Şeyhi (Ali Eşref) kızı Kamile oğlu Mehmet Ali Se­
lanik vilayeti Avrethisar Kılkış kazası Vardarofça Çiftliğinden
gelip, İstanbul' da iskan edildi.
Mevlevi Şeyhi (Ali Eşref) kızı Kamile kızı Nebiye Selanik
vilayeti Avrethisar Kılkış kazası Vardarofça Çiftliğinden gelip,
İstanbul' da iskan edildi .
Mevlevi Şeyhi Ali Eşref kızı Müberra Selanik vilayeti Av­
rethisar Kılkış kazası Vardarofça Çiftliğinden gelip, İstanbu l
ili Beyoğlu ilçesinde iskan edildi.

Ali Eşref Efendi'nin Kızı Müberra Hanım ve


Çocukları
Selanik Mevlevihanesi Şeyhi İbrahim Efendi'nin oğlu Meh­
met Emin Efendi'nin oğlu Salih Efendi, Mevlevi Şeyhi Eşref
Ali Efendi'nin kızı Müberra Hanım ile evlenmiştir. Selanik Vi­
layetinin Yunanların eline geçmesiyle birlikte mübadele sonu­
cunda Türkiye'ye gelerek iskan edilmişlerdir. Müberra Hanım
ve çocuklarının iskan edildikleri yerler şu şekildedir:
Mevlevi Şeyhi Ali Eşref Efendi'nin kızı Müberra Hanım ve
çocukları, Selanik vilayeti Avrethisar Kılkış kazası Vardarofça
Çiftliğinden gelip, İstanbul ili Beyoğlu ilçesinde iskan edildi.
Ali Eşref kızı Müberra ve çocukları Selanik vilayetinden
gelip, İzmir ilinde iskan edilen Derviş Hacı Ali eşi Ayşe Elmas
ve kızları Samiye, Leyla ve Eşref Selanik vilayetinden gelip İz­
mir ' de iskan edildi.
Ali Eşref kızı Müberra ile kızlan Nafia, Fatma, Vüsat, Zey­
nep ve oğulları Kemalettin ve Necati Selanik vilayetinden
gelip, İstanbul ilinde iskan edildi.

409
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Eşref kızı Müberra ve çocukları Nafia, Sefer, Zeynep,
Kemalettin ve Necati Selanik vilayeti Gelemeri nahiyesi Ka­
pucular köyünden gelip İstanbul' da iskan edildi.

Meşayıhtan Şeyh Ahmet Oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi


(Atatürk'ün Dedesinin Dedesi) (Halveti tarikatı
Şeyhi, Kocakasım Paşa Mahallesi Camii İmamı)
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Mustafa Kemal Atatürk' ün de-
desinin dedesidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Halveti tarikah şeyhi olup, Sela­
nik'te Kocakasımpaşa Mahallesi cami imamıdır.
Halvetiliğin ilk kurucusu Ömer Halveti olarak bilinir.
Ancak Halvetiliğin asıl kurucusu Seyyid Yahya Şirvani'dir.
Halvetilik gerek keyfiyet, gerekse kemiyet olarak Türk insanını
ve toplumunu en fazla etkilemiş bir tarikat olarak karşımıza
çıkmaktadır. Aynca Halvetilik sadece Anadolu' da değil, diğer
birçok İslam ülkesinde de yaygın tarikatlar arasına girmiştir.
İbrahim Gülşen tarafından Kahire' de kurulan zaviye ile bir­
likte Mısır' da en yaygın tarikatlar arasındadır. Oradan da, aynı
kanalla Sudan, Mağrib ülkelerinden Cezayir, Tunus'ta ve
Hicaz bölgesinde yayılmışhr. Bu kanaldan Afrika'nın iç kesim­
lerinde yayılan Halvetiye kolları, İslam'ın yayılmasında
önemli bir rol üslenmişlerdir. Halvetiye tarikatı, Bulgaristan,
Yunanistan, Arnavutluk, Eski-Yugoslavya (bugünkü Bosna­
Hersek Cumhuriyeti'nde) ve Uzak-Doğu ülkelerinden Endo­
nezya' da oldukça yaygın olduğu görülmektedir.
Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre Belgrad'da 17 tekke ara­
sında bir Halveti tekkesi de vardır. Bosna Hersek Osmanlı ida­
resine girdikten sonra xvı. yüzyılın ilk yarısından itibaren
Saraybosna başta olmak üzere birçok şehirde Halveti dergah­
ları kurulmuştur. Halvetilik, Kosova'da en yaygın tarikatlardan
biridir. Prizren şehri Kosova' da Halvetiliğin merkezi olarak
kabul edilir. Kosova'da Halvetiliğin Ahmetliye kolunun Sina­
niye şubesine ait bir tekke Prizren' de XVII. yüzyılın başlarında
Horasanlı Kutub Şeyh Musa tarafından inşa edilmiştir. Bu
tekke XIX. yüzyılın sonlarına kadar faaliyette bulunmuştur.
Makedonya' da Halwtilik, Sinani, Karabaş ve Hay ati kollan
olarak faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Halvetiliğin Sinanilik
kolunu incelediğimizde Ü sküp'te iki tekkenin varlığı tespit

410
Levent Şahverdi Arşivi
edilmektedir. Ümmi Sinan veya diğer ismiyle Veliyüddin Var­
dar Sinani Tekkesi, Vardar Nehri kıyısında 16. yüzyılın sonla­
rında İbrahim Ümmi Sinan müritlerinden Abdülhadi el
Vardari tarafından kurulmuştur. Prizren Saraçhane Halveti
Tekkesinden icazetli olan Şeyh Salih Baba on sekizinci yüz­
yılda Üsküp'te Vardar nehrinin sağ kıyısında Halveti tekkesini
kurmuştur. Diğer bir Halveti tekkesi de Zincirli Tekke olarak
anılmaktadır. Şeyh Adem Baba tarafından kurdurulmuştur.
Köprülü' de Şeyh Mehmet Baba tarafından Halveti Derbent
Dergahı kurulmuştur. Makedonya'nın Kumanova şehrinde ve
ona yakın Mateyçe köyünde, Eğri Palanka, Kratova Koçana,
Ustru mca'nın Bansko köyünde, Üsküp'ün Raşçe köyünde
birer Halveti tekkesinin var olduğu çeşitli kayıtlarda yazılmak­
tadır. Vardar Nehri'nin kaynağı olan Vrutok köyünde de Şeyh
Yusuf tarafından Halveti tekkesi kurulmuştur.
Osmanlı idaresinin ilk döneminde Arnavutluk'ta en yaygın
tarikat Halvetiliktir. İslam'ı kucaklamasında en etkili Halveti
tekkesi 1490 yılında Korça şehrinde Mirahor İlyas Bey tarafın­
dan kurulan Halveti tekkesidir. XVI. yüzyılda Halvetilik Del­
vina, Vlora (Avlonya), Berat gibi Arnavutluk'un önemli
merkezlerinde yayılmıştır. Prizren Saraçhane Halveti tekkesi­
nin kurucusu Pir Osman Babanın oğlu Şeyh Sinan'ın (ö. 1808-
09) halifesi Şeyh Hasan Arnavutluk'un Has bölgesinde XIX.
yüzyılın başında bir Halveti tekkesi kurmuştur.
Osmanlı döneminde Balkanlar'da en çok tekke ve zaviyeye
sahip olan Halvetilik ile ilgili tüm bu eserler, tekkelerin çoğu
Osmanlı'nın bu bölgelerden çekilmesiyle birlikte yıkılmış ve
harabe haline dönmüştür. Balkanlar'daki Halveti dergahları­
nın bulunduğu kentlerden birisi de Selanik şehri idi. Selanik

halvetihaneleri de aynı şekilde tahrip olmuş, günümüzde hiç­


bir izi kalmamıştır.
Selanikli Halveti Şeyhi Hacı Ali Efendi, Mustafa Kemal
ATATÜRK' ü n d edesinin dedesidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, H.ı l veti tari katı şeyhi olup, Sela­
nik'te Kocakasımpaşa Mahallesi cami imamıdır. Şeyh Hacı Ali
Rıza Efendi, meşayıhtan Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Hacı
Ahmet Efendi'nin oğludur. Şeyh Ahmet Efendi (1690-1790) ise,
Selanik Mevlevihanesi postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
( 1 590?-1690?) oğludur. Şeyh Ali Rıza Efendi', Şeyh Ahmet
Efendinin Hacı Mehmet Kızı Hacı Emine Hanım ile olan evli-

411
Levent Şahverdi Arşivi
liğinden doğmuştur. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Selanik'te
Ahmet Ağa'nın kızı Rukiye Molla Hanım ile evlidir.
Yaptığımız araştırmalara göre, Halveti şeyhi Hacı Ali Rıza
Efendi, Selanik'te Şeyh Hortacı Süleyman Efendi Camiinin ha­
ziresinde med fundur. Aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa'nın
babası Ali Rıza Efendi de bu caminin haziresinde medfundur.
Hortacı Süleyman Camii, Selanik şehrini süsleyen en güzel ta­
rihi yapılardan birisidir. Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi, 23
Mayıs 1886'da vefat ettiğinde Hortacı Süleyman Efendi Camii
şerifi haziresine defnedilmiştir.
Selanik'te Roma İmparatoru Galerius tarafından 300'lerde
tanrı Zeus adına yaptırılan, iV. yüzyılda İmparator Theodosius
tarafından kiliseye çevrilmiş olan şehrin en büyük kilisesi
Hicri 999 / Miladi 159 yılında, Halveti Şeyhi Hortacı Süleyman
vasıtasıyla camiye çevrildi. Vezir-i azam Koca Sinan Paşa da
yeni kurulan bu camiye vakıflar tahsis etti. Caminin kubbeli
ve türbe biçiminde yapısı sebebiyle Avrupalılar camiye "Ro­
tonda" diyorlardı. Türkler hiçbir İslami süsleme eklemedikle­
rinden fresk ve mozaiklerle süslü kalmış olan bu yapı şehrin
en çok ziyaret edilen yapısıdır. Bizanslıların Ayios Georgios
Kilisesi olan Hortacı Şeyh Süleyman Efendi Camii, Rum ma­
hallesinin ortasında, Gelemeriye Kapısının yanında, Halveti
dervişlerinin büyük tekkesinin hemen yakınında bulunu­
yordu. Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifinin avlusunda
Halveti tekkesine ait olan küçük bir hazire vardı. Bu caminin
de diğer cami ve mescidler gibi, tamirine ve ihtiyaçlarına har­
canmak üzere vakıf vesaire kurumları vardı.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Mustafa Kemal Atatürk'ün de­
desinin dedesidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi
Şeyh Hasan Efend i'nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efen­
di'nin oğludur. Hacı Ali
Rıza Efendi'nin babası şeyh
Ahmet Efendi' dir.

Kocakasım Paşa NFSd 4958-

��' '
H. 1247-M.1831/s.1 28/hane no 4-5.
Mahallenin imamı Şeyh Ali Efendi,
--- Haccı şerifte, Sinni 33, Oğlu Sü­
leyman, sinni 1

412
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik
Mevlevihanesi şeyhi Ahmet Efendi'nin oğlu Halveti şeyhi Ali
Rıza Efendi'nin adını taşımaktadı r.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi, Ata­
türk' ün dedesinin dedesinin dedesidir. 1 690-1 790 tarihleri ara­
sında Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
oğlu Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Meşayıhtan Ah met Efen­
di' dir.
Meşayıhtan Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Ahmet Efendi,
Atatürk' ün dedesinin dedesinin babasıdır. Şeyh Ahmet Efendi,
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin babası Hacı Hafız
Ahmet Efendi'nin babası Mehmet Nfıri Efendi'nin babası Şeyh
Hacı Ali Rıza Efendi'nin babasıdır.
BOA'da yer alan H.1276 / M. 1 860 Selanik Mevlevihanesi
Şeyhi Şeyh Ahmet ve çocukları hakkında bilgi vermektedi r.
Osmanlı Arşivinde yer alan Selanik Mevlevihanesi mukata­
sıyla ilgili, H.1197 / M. 1781 tarihli bu belgeden anlaşıldığına
göre, bu tarihlerde Şeyh Hasan'ın oğlu Şeyh Ahmet Efendi Se­
lanik Mevlevihanesi'nin postnişinidir. Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi, Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh Hasan Efendi'nin
oğlu Şeyh Ahmet Efendi'nin oğl udur.
Şeyh Ahmet Efendi iki evlidir. Şeyh Ahmet Efendi'nin bi­
rinci eşi Hacı Mehmet kızı Hacı Emine Hanım'dır. Ahmet
Efendi'nin ikinci eşi Ali'nin kızı Hatice Hanım'dır. Arşivde yer
alan "Hacı Emine oğlu Şeyh Ali Rıza" kaydından Şeyh Hacı
Ali Rıza Efendi'nin annesinin adının Hacı Emine olduğu an­
laşılıyor. Ancak, Şeyh Ahmed Efendi'nin ikinci eşi "Ali Kızı
Hatice" Hanım'ın da bize göre Şeyh Ali Rıza Efendi'nin vali­
desi olması muhtemeldi r. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Ata­
türk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin
babası Hafız Ahmet Efendi'nin
dedesidir.
Osmanlı Arşivi kayıtlarına ; -:-"" . t

��

göre; Selanik Mevlevihanesi Post- ,-.1 1"'��


nişini Şeyh Ahmet Efendi'nin, .>t.._,.:J k?:... u;, ı
" "'
,_ -
Kocakasım Paşa Mahallesi Nüfus Defteri

:-•il�
!NFSd 4962-1 250 Z 29-M 1834)-Hane 1 -
4962/1 834-Halııeti tarikatından Şeyh
Alı met o,�lıı Şeyh Ali Rıza Efendi ııe oglıı
Siileyman 'ın niifus kaydı. ..... """'""'

413
Levent Şahverdi Arşivi
Seyyid Mehmet Sadık Efendi, Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Şeyh
İbrahim Ethem, Şeyh Yakup ve Şeyh Mehmet Ali Efendi
adında 5 oğlu bulunuyor. Belgelere göre, bunlardan Şeyh İb­
rahim Ethem, Şeyh Yakup ve Şeyh Mehmet Ali Efendi Selanik
Mevlevihanesi postnişini idi. Şeyh Ahmet Efendi'nin diğer
oğlu Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi ise, Halveti dergahı postnişi­
nidir. Şeyh Ali Rıza Efendi'nin (1 797-?) nüfus kayıtlarında da
Halveti şeyhi olduğu belirtilmektedir.
Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi, Halveti tarikatın­
dandır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti'nde idam edilen üç şey­
hülislamdan biri olan (kazasker) Erzurumlu Şeyhülislam
Feyzullah Efendi de (Erzurum / 1639-Edirne / 1703) Halveti ta­
rikatına mensuptur.
Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi Halveti şeyhi
olup, Nüfus Defteri ka­
yıtlarına göre 1 797 veya
1800? yılı doğumludur.
Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi (Kocakasım Paşa
Mahallesi); Eş-Şeyh Ali
Rıza Efendi'nin babası
ARSKd 1 681 -1 250 L 22-3-6-Şeyh Ahmet Selanik Mevlevihanesi
oğlu Şeyh Ali Efendi İnıanı-Kocakasıınpaşa Postnişini meşayıhtan
Mahallesi Şeyh Ahmet Efendi' dir.
Hicri 1250 L 22 / Mi­
ladi 1834 tarihli belgeye göre Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza
Efendi, aynı zamanda Selanik merkez Kocakasımpaşa Mahal­
lesi'nin imamlığını yapmaktadır. Şeyh Haa Ali Rıza Efendi'nin
oğlu Mehmet Nfiri (namı diğer Mehmed Nureddin) Efen­
di' dir. Mehmet Nuri Efendi'nin oğlu Hacı Hafız Ahmet
Efendi'dir. Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu da Atatürk'ün
babası Ali Rıza Efendi' dir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi ve zevcesi (Ahmet Ağa kızı Ru­
kiye Molla), Şeyh Ali Efendi'nin oğulları; Ömer ve Mahmud
ve Tahir Efendi'ler ve valideleri Rukiye Molla, Şeyh Hacı Ali
Rıza E fendi' nin oğlu Mehmet Nuri Efendi, Mehmet Nuri Efcn­
di'nin oğlu Hafız Ahmet Efendi (Hafız Ahmet Efendi bin Nuri
Efendi), Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin kızı Hatice Molla
Hanım (Hatice Molla bintü Şeyh Ali Efend i), Lankaza Nahi-

414
Levent Şahverdi Arşivi
yesi Yarukköy ve Virlance ve Pınarca ve Anbarlı köyünün mu­
tasarnfıydılar.
Osmanlı Arşivi kayıtlarına •
göre, Selanik Vilayetine bağlı 'ı. �, . ... . . . · ·
.
,.
Gelemeri Vardareyn, Vodina, !";,:;;,�:.
, --:;,�;;
._ ; ;,,��·�:�,:=
Yenişehir ve Langaza gibi
kaza ve nahiyelerdeki çok sa­
yıdaki köy, mezra ve çiftlikler
Selanik'teki sayılı ve saygın
ailelerinin tasarrufunda bulu­
nuyordu.
Langaza Nahiyesine bağlı
Koçana köyü ve çiftliği, Hacı­
bayramlı köyü ve çiftliği, Os­
manlı Köyü ve çiftliği, Çokallı
köyü ve çiftliği, Disvane köyü
ve çiftliği, Yaruk köyü ve çift­

liği, Keben köyü ve çiftliği, ..

Gözene köyü ve çiftliği, Esen-


ler köyü ve çiftliği, Bahçeli �: \
köyü ve çiftliği, Ahıbalı köyü
i� "j
ve çiftliği, Gelemeri Nahiyesi
Kerkelli köyü ve çiftliği, Var- Şeyh Ali Rıza Efendi tasarrufundaki Ya­
dar N ahiyesi Pınarca köyü nıkgözü Çiftliği (M VL 995 3 1281 s 23/
M. 28 Temmuz 1864)
ve çiftlikleri, Vardar Nahiyesi
Anbarlı köyü ve çiftliği, Lan-
gaza Nahiyesi Sarıyar köyü ve çiftliği, Gelemeri Nahiyesi To­
ramanlı köyü ve çiftliği, Kapıcılar Köyü ve çiftliği,
Kapucuzadeler, Sofuzadeler ve Şeyh İbrahim Ağazadeler ve
diğer sayılı ve Babıalice saygın ve ashabı ulufeden oldukların­
dan dolayı buradaki tarım arazileri sözü edilen aileler tarafın­
dan işletiliyordu.
Langaza ve Gelemeriye nahiyelerine bağlı olan köylerin bir
kısmı Selanik Mevlevihanesi şeyhi Şeyh İbrahim Ethem Efendi
ve çocukları ve ailesi tarafından işletiliyordu. Langaza Nahi­
yesi Yanıkköy Çiftliği bu ailenin tasarrufunda bulunuyordu.
Yine aynı şekilde aynı aileden Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi ve
zevcesi Ahmet Ağa kızı Rukiye Molla (Rukiye Molla bintü
Ahmet Ağa) ile çocukları Ömer, Mahmud, Tahir ve Mehmet
Nuri Efendiler ve kızlan Hatice Molla ve Emine Molla hanım-

41 5
Levent Şahverdi Arşivi
ların, Lankaza nahiyesinin Yarukköy ve Virlance ve Pınarca ve
Anbarlı köyünün mutasarrıfıydılar.
Şeyh Molla Efendi
oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi
(Şeyh Ali Rıza Efendi bin
Şeyh Molla Efendi) Ta­
rakçı Mahallesi'nde Ta­
rakçı Mahallesi, Çınar­
lıyokuş (veya Çınarlıbak­
kal) Sokağında 7 / 7 Nu­
marada ikamet ediyordu.
Şeyh Ali Rıza Efen­
di'nin, Selanik Yakup Pa­
şa Mahallesi, Ahmet oğlu
Ali Rıza, Selanik Sarıha­
tip Mahallesi, Vardar ka­
pısı harici mevkiinde
üzerine kayıtlı arazileri
bulunuyordu.
Şeyh Hacı Ahmet
Efendi'nin oğlu Şeyh Ha­
a Ali Rıza Efendi'nin, Se­
lanik Merkez Sülüce Ma­
Meşayıhtan Ahmet Efendi oğlu Ali Rıza hallesi'nde, Ahmet Su­
Efendiye ait Tenıettuat Defteri kayıtları
.
başı Mahallesi'nde, Lan­
MLVRDTMT d 1 1 683-2-1261 Z 29
gaza Nahiyesine bağlı
Gözene köyünde, Langaza Nahiyesine bağlı Yanık köyünde,
arazi ve mülkleri bulunuyordu. Şeyh Haa Ali Rıza Efendi'nin
kızı Hatice Molla Hanım'ın Yanık köy ve çiftliğinde mutasarrıf
olup arazi ve mülkleri vardı. Yine aynı şekilde Şeyh Hacı Ali
Efendi kızı Hatice Molla ve pederi Şeyh Hacı Ali Efendi'nin
Langaza Nahiyesi, Kapıcılar köyünde kayıtları bulunuyor.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi ve çocuklarının, Langaza Nahiyesi
Yanık Köyünde, arazi ve mülkleri bulunuyordu.
Yine aynı şekilde, Selanik eyaleti dahilinde kain bizzat idare
olunan Selanik sancağı kazalarından nefsi Selanik kazası ne­
vahisinden Langaza nahiyesinde vaki Gözene emlak ve arazi
ve temethıat mübeyyin defteri, Hane 3 / Sayfa 4'te çiftlik-i
mezkurede Meşayıhi Ahmet Efendi oğlu Ali Rıza Efendi'nin
devlet tarafından ulufe sahibi olduğu anlatılmaktadır.

416
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Langaza nahiyesine tabi Gözene köyü Temettuat
Defteri 3-4. hanedeki kayıtlara göre Gözene köyündeki bir çift­
lik Meşayıhtan Ahmet Efendi oğlu Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi
ulufesiydi. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi Selanik' te Koca Kasım
Paşa Mahallesi'nde ikamet ediyordu.
Selanik Vardar-ı Sağıyr nahiyesine tabi Virlance tabir olu­
nan çiftliklerden bazılarının mutasarrıfı Şeyh Ahmet oğlu
Mevlevi Şeyh İbrahim Efendi idi. Şeyh İbrahim Efendi, Sela­
nik'te Muid Alaaddin Mahallesi'nde ikamet ediyordu. Efendi
mümaileyhi Selanik mahallahndan Koca Kasım Paşa Mahal­
lesi' nde mukim ettiği belirtil mektedir. Bu belgede Şeyh Ali
Rıza Efendi'nin bir senelik geliri ve gideri açıklanmaktadır.
Seneyi sabıkada vermiş olduğu 124, 'Aşaru rüsumat olarak
seneyi sabıkada vermiş olduğu; darı 4, hınta 6 / 227, şi' ra 2 / 40,
yulaf 2 / 40, çavdar 4 / 10, Mısır 3 / 80, Mezru tarla 180 dönüm,
Gayri mezru tarla 1000 dönüm, Sağman inek 1, Buzağı 1, Döl­
süz / kısır inek 1, Kısrak 1, Tay l, Dölsüz kısrak 1, Çift Camuzu
4, Çift öküzü 12, Mecmu'u seneden verdiği temettuatı 1 257
kuruş. Gayri mezru tarla 1000 dönüm, Sağman inek 1, Buzağı
1, Dölsüz / kısır inek 1, Kısrak 1, Tay 1, Dölsüz kısrak 1, Çift
Camuzu 4, Çift öküzü 12, Mecmu'u seneden verdiği temettuah
1257 kuruş.

Şeyh Ali Rıza Efendi'nin (Atatürk'ün


Dedesinin Dedesi) Nüfus Kayıtlan
Osmanlı Arşivinde bulunan ve Selanik merkez mahallele­
rine ait 1830-1845 tarihleri arasında yapılan nüfus tahrirlerine
ait bilgileri ve bu tarihlerde hayatta olanların kaç yaşında ve
hangi mahallede ikamet etmiş
olduklarını evsaflarıyla bir­
likte vermektedir.
Hicri 1247 / M . 1 831 tarihli
4958 Nolu ve Hicri 1250 / M.
1 834 ve Hicri 1256 / M. 1 840
tarihli 4970 Nolu Selanik Vila­
yeti Koca Kasım Paşa Mahal-

Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi­

�-
Kocakasım NFSd hane 1 -4970-1256 Z
29-M 1 840.

417
Levent Şahverdi Arşivi
lesi Nüfus Defterinde Şeyh Haa Ali Rıza Efendi'nin nüfus ka­
yıtlarını detaylı olarak vermektedir.
Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan Efendi'nin
oğlu Şeyh Ahmet Efendi'nin oğlu olan Şeyh Haa Ali Rıza
Efendi'nin ikamet ettiği Kocakasım Paşa Mahallesi Nüfus Def­
terinin birinci hanesinde Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza
Efendi ve oğlu Süleyman'ın nüfus kaydı bulunuyor.
Aynı kayıtta verilen bilgiye göre Şeyh Ali Rıza Efendi Hal­
veti tarikatından olduğu anlaşılıyor. Aynı mahalleye ait olan
bir başka Nüfus Defterinde de Şeyh Ali Rıza Efendi'nin bir
diğer oğlunun adının Mehmet Nureddin Efendi olduğu kayıt­
lıdır. Mehmet Nureddin Efendi, Atatürk' ün dedesi Hafız Hacı
Ahmet Efendi'nin babasıdır.
Şeyh Ahrriet'in oğlu Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi, Selanik Ko­
cakasım Paşa Mahallesi nüfusuna kayıtlı olup, 1247 / M.1831
yılı nüfus kayıtlarına göre (Kocakasım Paşa NFSd 4958-
H . 1 247-M. 1831 / s. 128 / hane no 4-5.) Süleyman ve Nfireddin
adında çocukları bulunuyor. Bu kayıtlarda şu bilgiler yer alı­
yor: Mahallenin imamı Şeyh Ali Efendi, Haca şerifte, sinni 33,
Oğlu Süleyman, sinni 1
Koca Kasım Paşa Mahallesi (NFSd 4962-1250-M. 1834-NFSd
4970-1256-1840) Nüfus Defterinde, "Hane 1 -4962 / 1 834 Hal­
veti tarikatından Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi, yaşı
37 (1797 doğumlu-?), Oğlu Süleyman, yaşı 5 (1829 doğumlu­
?)" kaydı bulunuyor.
Kocakasım Paşa Mahallesi NFSd 4966-H.1255 Za 29-M.
1 839-s.73 / syf. 1 34 Hane No:l-2, Tariki Halvetiden ortaboylu
az sarısakallı Eş-Şeyh Haa Ali Rıza Efendi ibni Şeyh Ahmet,
sinni 40. Oğlu Es-Seyyid Mehmet Nfireddin, sinni 1 .
1 840 Yılına ait Nüfus Defterinde "Hane 1 -4970 / H . 1256 /
M. 1 840; Halveti tarikatından Şeyh Ahmet Efendi oğlu Hacı
Ali Efendi, yaşı 43 (1797 doğumlu-?), Oğlu Mehmet Nureddin,
yaşı 3 (1837 doğumlu-?), Gulamı Said, yaşı 13 (1827 doğumlu),
Diğeri Mirsad, yaşı 22 (1818 doğumlu)" kayıtları bulunuyor.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin 1 829 doğumlu olan oğlu Sü­
leyman, 1 834 tarihli Nüfus Defterinde ismine rastlanıldığı
halde bir sonraki nüfus (1 840) say ımında adına rastlanılmamış
olması, O'nun vefat etmiş olduğu anlaşılıyor.

418
Levent Şahverdi Arşivi
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin Çocukları
Eş-Şeyh Ali Rıza Efendi'nin babası Selanik Mevlevihanesi
Postnişini meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi, annesi Hacı Meh­
met Kızı Emine Hanım' dır. Eş-Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin
(1797 / 1800-?) zevcesi Ahmet Ağa'nın kızı Rukiye Molla Ha­
nım'dır. Arşiv belgelerindeki kayıtlara göre; Şeyh Haa Ali Rıza
Efendi'nin çocuklarını sıralayacak olursak şöyle: 1 -Mahmud,
2-Mehmet Nuri (Mehmet Nureddin), 3-Ömer, 4-Tahir, 5-Süley­
man (1829- 1834), 6-Emine Hanım, 7-Hatice Molla adında ço­
cukları bulunuyor.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi' nin, eşi Ahmet kızı Rukiye Molla
Hanım' dan Mahmud, Mehmet Nuri, Tahir, Süleyman ve Ömer
adında oğulları, Şerife Hatice Molla Hanım ve Emine Molla
adında kızları bulunuyor. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin Şerife
Hatice Molla adındaki kızı Koca Kasım Paşa Mahallesi, Büyük
İshakiye Sokağı'nda ikamet ediyordu. Şeyh Ali Rıza Efendi ve
kızı Hatice Molla Ahmet Subaşı Mahallesi Dörtyolağzı So­
kağı'nda ikamet ediyordu. Ali Rıza Efendi kızı Hatice Molla
Hanım'ın Selanik Merkez Sülüce Mahallesi, Ahmet Subaşı Ma­
hallesi'nde arazi ve evleri bulunuyordu.

Şeyh Ali Rıza Oğlu Mehmet Nuri Efendi


(1811?-1876?)
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin Ömer, Mahmud, Tahir, Sü­
leyman (1829-1 834), Hasan, Mehmet Nureddin, Emine, Şerife
Hatice Molla adında çocukları bulunuyor. Arşivde yer alan
"Hatice Molla bintü Ali Rıza Efendi benune Hafız Ahmet
Efendi ibni N uri Efendi" şeklinde yer alan kayıtlarda, Şeyh
Hacı Ali Rıza Efendi'nin kızı Hatice Molla ve oğlu Mehmet
Nfüi Efendi' den bahsedilmektedir.
Mehmet N uri Efendi ile ilgili olarak arşiv kayıtlarında çok
sayıda belge bulunmamakla birlikte Hafız Ahmet Efendi'nin,
Mehmet Nuri Efendi'nin oğlu olduğuna dair tahrir defterleri
ve Nüfus Defterlerinde kayıtlı bilgiler bulunuyor.

"Hafız Ahmet Efendi bin Nuri Efendi" şeklinde yer alan bu


kayda göre Mehmet N uri Efendi'nin oğlu "Haa Hafız Ahmed
Efendi" olduğu anlaşılıyor.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri, Ata­
türk'ün dedesi Haa Hafız Ahmed Efendi'nin babasıdır. Ata-

419
Levent Şahverdi Arşivi
türk'ün babası Ali Rıza
�,f!.,.,�- Efendi'nin ise büyükbabası
. . .

yani dedesidir.
Şeyh Hacı Ali Rıza Efen­
di' nin kızı Hatice Molla
Hanım. Şeyh Hacı Ali Rıza
Efendi'nin oğlu Mehmet
Nuri Efendi. Mehmet Nuri
Efendi. Mehmet Nuri Efen­
di'nin oğlu Hafız Ahmet
Efend i . Arşiv kayıtlarına
göre Halveti Şeyhi Hacı Ali
Rıza Efendi' nin oğlu Meh­
Kocakasını Paşa Mahallesi NFSd 4966- met Nuri'nin 1 876 tari­
H. 1 255 Za 29-M. 1 839-s. 73/ syf 134 Hane hinde vefat etmiş olduğu
No:1 -2-Tariki Ha/veliden ortaboylu azsarı­ anlaşılıyor.
sakallı Eş-Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi ve
o,�lıı Es-Seyyid Mehmet Nureddin, sinni 1

Mehmet Nuri Efendi'nin Kızlan


(Rukiye ve Nimetullah Hanımlar)
Osmanlı döneminde Nüfus Defteri kayıtlarında kadınların
kayıtları bulunmuyor. Ancak tahrir defterlerinde, Temettuat
Defterlerinde ve diğer bazı belgelerde ve vakıf defterleri gibi
bazı kayıtlarda kadınların kayıtlarına rastlanmaktadır.
Atatürk'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet Efendi'nin babası
Mehmet Nfıri Efendi'nin Rukiye ve Niğmetullah adıyla iki
kızı bulunuyor. Mehmet Nfıri Efendi'nin kızı Rukiye Hanım,
Atatürk' ün hem annesi hem de babası tarafı ailesinin şecere­
sinde ve nüfus, tapu ve Temettuat Defterlerinde adı geçen
"Rukiye" adındaki hanımların adını taşıyor.
Sözünü ettiğimiz kayıtlarda her iki ailenin akrabası olan
aile fertleri arasında birden fazla Rukiye adı bulunuyor. Örne­
ğin; "Abdullah kızı Rukiye Hatun, Ömer Ağa Kızı Rukiye, Hü­
seyin Ağa'nın zevcesi Yakub Ağa kızı Rukiye Hanım, Mehmet
Efendi kızı Rukiye Hanım, Hafız Mehmet kızı Rukiye Hanım,
Mehmet Molla kızı Rukiye Molla" isimlerine rastlıyoruz.
Osmanlı Arşivinde yer alan kayıtlara göre; Ali Rıza
Efendi'nin oğlu Mehmet Nfıri Efendi'nin Rukiye ve Niğme-

420
Levent Şahverdi Arşivi
tullah adıyla kızları bulunduğu anlaşılıyor. Mehmet Nuri
Efendi'nin kızlarından birisinin adı "Rukiye" olduğu gibi,
Hafız Mehmet Emin Efendi'nin de "Rukiye" adında bir kızı
bulunuyordu.

Mehmet Nuri Oğlu Hacı Hafız Ahmet Efendi


(Ahmet ibni Mehmet) (1823?-?)
Enver Behnan Şapolyo, "Atatürk' ün validesi Zübeyde
Hanım ile 1922 de tanıştım" diyerek şunları anlatmıştır: "Mak­
bule Hanım, Atatürk'ün büyük babası ve pederleri hakkında
şu bilgileri verdiler: " Ayşe Hanım'ın Firari Ahmet Efendi' den,
"Ali Rıza, Mustafa ve Hatice" adında çocukları olmuşhır.
Babam Ali Rıza Efendi, kardeşi Mustafa'nın salıncağını sallar­
ken düşürmüş, Mustafa da ölmüş." Sonra kendilerine şunu sor­
dum; "babanız nerelidir'' diye sorduğum zaman "Babam Ali
Rıza Efendi yerli olarak Selaniklidir. Kendisi Yörük sülale­
sindendir. Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir
gün Atatürk'e "Yörük nedir" diye sordum. Ağabeyim de bana
"Yürüyen Türkler" dedi. Büyük babamın adı Ahmet'tir. Bu zat
siyasi bir meseleden dolayı memleketten firar etmiş . . . Yedi
sene dağlarda dolaşmış . . . Nihayet ölmüş . . . Bu sebeple kendi­
sine "Firari Ahmet Efendi" denilmişti. Anneme mesleğini sor­
duğum zaman askermiş derdi. Büyük babam Ahmet Efen­
di'nin eşinin adı "Ayşe" Hanım'dır. Büyük babam Ahmet
Efendi yedi yıl sonra ölünce, babaannem (Ayşe Hanım) "Halil"
adında bir tüccarla evlenmiş, ondan "Emine" adında bir kızı
dünyaya gelmiş . . . Emine Hanım İstanbul' da annemden üç ay
sonra vefat etti. Atatürk' ün annesi Zübeyde Hanım'ın 28 Ekim
1921'de Darüşşafaka'ya yaptığı 20.000 kuruşluk bağışın (yar­
dım) nasıl kullanılacağıyla ilgili taleplerinden biri de her sene
Ramazan Ayının Kadir Gecesi'nde Darüşşafaka öğrencileri ta­
rafından Kur' an-ı Kerim hatmedilmesiyle sevaplarının bazı ki­
şilerin ruhlarına bağışlanmasıydı. Bu kişiler arasında kayın­
valide "Ayşe Hanım" da sayılmıştır."
Enver Behnan Şapolyo, "Atatürk' ün validesi Zübeyde Ha­
nım'ın ile kız kardeşi Makbule Harum'ın verdikleri bu bilgileri
Selanik'in ihtiya rlarından inceledim" diyerek onların verdiği
bilgilere göre, 1876 tarihinde meşhur "Selanik vakası" olmuş . . .
İşte Atatürk' ün büyük babası Ahmet Efendi'nin de bu vakada
ön ayak olanların başında olduğu anlaşılmaktadır. Arkadaşları

421
Levent Şahverdi Arşivi
tevkif olunurken, kendisi Makedonya dağlarına kaçarak, yedi
sene dağlarda yaşamış, nihayet ölmüştür" bilgisini aktarıyor.
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" adlı eserinde Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin babası
Ahmet Efendi hakkında şu bilgileri veriyor: "Ali Rıza Efen­
di' nin babası Firari (kaçak) Ahmet Efendi adıyla da tanınırmış.
Kendisine "Firari" denmesinin sebebi anlahlan rivayetlerden
anlaşıldığına göre Selanik' te 16 Mayıs 1 876'da başlayan ve
aynı yıl Nisan ayının sonlarına kadar devam eden bir karışık­
lığa Ahmet Efendi'nin de karışması yüzünden olmuştur. Ka­
rışıklığın sebebi siyasi olmaktan ziyade, Müslüman olmuş bir
Bulgar kızının Rusların teşvikiyle zorla kaçırılması gibi halkın
duygularını zedeleyen bir olaymış. Ama halk ayaklanıp iş ka­
rışıklık şeklini alınca, arada Fransız ve Alman konsolosları öl­
dürülmüş. Neticede 7 Mayıs 1 876'da büyük devletlerin
donanmaları Selanik' e gelmiş, Osmanlı hükümetine baskı yap­
mışlardır. Yapılan bu baskılara boyun eğen Osmanlı hükümeti,
olaya karışhkları iddia edilen kişileri idam etmek kararını ver­
meğe mecbur bırakmışhr.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün dedesi Hacı Hafız Ahmet
Efendi, sözü edilen bu olay üzerine sırf idamdan kurtulmak
maksadıyla Makedonya dağlarına kaçmış, oralarda 7 yıl kadar
örtülü bir hayat yaşadıktan sonra vefat etmiş. Hulasa Ali Rıza
Efendi'nin ailesini de bir kuşak öteye kadar takip etmek kabil
olmaktadır"256•
Türkiye ve Yunanistan Osmanlı Arşivlerinde bulunan tarihi
belgeler üzerinde yapmış olduğumuz araşhrmalarımız netice­
sinde, Şevket Süreyya Aydemir' in, "Atatürk' ün babası Ali Rıza
Efendi'nin ailesini de bir kuşak öteye kadar takip etmek kabil
olmaktadır" şeklinde ifade etmiş olduğu bu sınırlı bilgileri,
artık tespit ettiğimiz bu belgeler sayesinde çok daha önceki ta­
rihlere XVI. yüzyılın başlarına kadar götürebiliyoruz. Osmanlı
arşivinde yeni tespit ettiğimiz bu belgelerle Mustafa Kemal
ATATÜRK' ün soykütüğünü 7 nesil daha ileriye götürebilmek­
teyiz.
Selanik Vakası sırasında meydana gelen olaylarda Fransız
ve Alman konsoloslarının öldürülmesi sebebiyle mesul tutu­
larak idam edilmesi istenen Müslümanlar arasında Ahmet
Efendi'nin de bulunduğu anlaşılıyor. Dönemin güçlü devlet­
lerinin baskısıyla Selanik'te hedef gösterilen kişilerin Osmanlı
Devleti tarafından idam edilmeleri için baskı yapılmaktadır.

422
Levent Şahverdi Arşivi
Yapılan bu baskılar yüzünden İstanbul Hükümeti tarafın­
dan suçsuz olduğu halde, sırf bu devletleri hoşnut etmek mak­
sadına yönelik olarak, yabancılar tarafından idam edilmeleri
istenen kişiler arasında adı bulunan Hafız Ahmet Efendi'nin
Makedonya dağlarına kaçarak izini kaybettirerek ölünceye
değin burada yaşamış olduğu anlaşılıyor. Atatürk'ün dedesi
Hafız Ahmet Efendi'nin bu yüzden "Firari Ahmet" olarak anıl­
mış olduğu anlatılıyor.
6 Mayıs 1 876 tarihinde Selanik'te meydana gelen Selanik
Vakası'nı da, her tarihi olay gibi, vuku'a geldiği 19. yüzyılın
son çeyreğinde, Osmanlı tarihi kapsamında değerlendirilmesi
gerekiyor. Selanik Yakası, aslında bir Bulgar kızının ihtida et­
mesi (İslam Dini'ni seçmesi) üzerine Hıristiyanlar tarafından
sözü edilen kızın kaçırılması sonucunda Müslüman halkın bu
hadiseye duymuş olduğu öfkenin bir tezahürü olarak mey­
dana gelmiştir.
Özellikle, basit bir vakı'a konumundaki bu olay, sosyal bir
anlayış ve diplomatik bir tavır sergilenerek suhuletle bitiril­
mesi gerekirken sonradan devletlerarası siyasi bir sorun haline
getirilmiştir.
Fransız ve Alman
. .

konsoloslarının bu
_ , _ \ffJ olayın büyümesine
ve Selanik'te Müslü­
man ahalinin top­
lumsal tepkisine se­
bep olabilecek şe­
kilde olayların için­
de bulunmaları ol­
muştur. Dolayısıyla,
toplumsal tepkinin
Şeyh Ahmet oğlu Şeyh Ali Rıza Efendinin oğlu toplu gösterilere dö­
Mehmet oğlu Ahmet, sinni 1 5-Kocakasım NFSd
nüşmesi sonrasında
Hane 28 - 4971 -1 259 Z 29-M 1 843.
çıkan hadiselerin,
toplanan grubun, 6 Mayıs 1876 tarihinde, Fransız ve Alman
konsoloslarını öldürmesi ile sonuçlanması bunu göstermekte­
dir. Osmanlı Selanik'i tarihi açısından tarihin ihmal edilmiş bu
sayfasının bilinmeyenleriyle ortaya çıkarılması için bu konuyla
ilgili detaylı ve titiz bir inceleme ve araşhrma yapılması gere­
kiyor.

423
Levent Şahverdi Arşivi
Arşivde "Hatice Molla bintü Ali Rıza Efendi benune Hafız
Ahmet Efendi ibni Nfıri Efendi" şeklinde yer alan kayıtlarda,
Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin kızı Hatice Molla ve oğlu Meh­
met Nuri Efendi' den bahsediliyor. Bu bilgilere göre Gazi Mus­
tafa Kemal ATATÜRK'ün dedesi Hafız Ahmet Efendi, Şeyh
Hacı Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri Efendi'nin oğlu­
dur.
Mehmet Nfıri Efendi hakkında Arşiv kayıtlarında detaylı
bilgi bulamadık. Ancak Arşiv kayıtlarına göre Ali Rıza
Efendi'nin oğlu Mehmet Nuri'nin 1876 tarihinde vefat etmiş
olduğu anlaşılıyor.
Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin babası
Hafız Ahmet Efendi,
Şeyh Ali Rıza Efendi'nin
oğlu Mehmet Nuri Efen­
di'nin oğludur. Ata­
türk'ün babası rüsumat­
tan emekli Ali Rıza Efen­
di' nin (1841-23 Mayıs
1 886) babası ve Ata­
türk'ün dedesi olan Ah­
met Efendi'nin Osmanlı
Arşivi kayıtlarında Ah­
met Efendi bin Nfıri
Efendi, Hacı Hafız Efen­
di, Ali Rıza Efendi be­
na tü Hafız Ahmet Efendi
Şeylı Alımet oğlu Şeyh Ali Rıza Efendinin
o,�lıı Mehmet OKiu Ahmet, sinni 15-Kocaka­ ibnü Mehmet Nuri
sım NFSd hane 28-4966-1 255 Z 29-M 1839. Efendi (Selanik Merkez
Sülüce Mahallesi), Hafız
Ahmet Efendi bin Nfıri Efendi (Nuri Efendi'nin oğlu Hafız
Ahmet Efendi) ve "Hacı Hafız Ahmet" adıyla kayıtlı olduğu
anlaşılıyor.
Mehmet oğlu Alunet (Alunet ibni Mehmet) 1831 ve 1834 ta­
rihli Nüfus Defterinde, Selanik Kocakasım Paşa Mahallesi'ne
ait 1839 tarihli Nüfus Defterinde 134. sayfada 28. hanede "Or­
taboy lu Ahmet ibni Mehmet, sinni 15" (Mehmet oğlu Ahmet,
yaşı 15 (1 824-?) olarak gösterilmektedir. 1840 tarihli Nüfus Def­
terinde "Ahmet ibni Mehmet 15", yine aynı mahallenin 1843

424
Levent Şahverdi Arşivi
tarihli Nüfus Defterinde bu tarihte 15 yaşında olarak gösteri­
liyor.
Hacı Hafız Efendi adıyla da bilinen Hacı Ahmet Efendi'nin
Hatice (Hatice Molla bintü Ahmet Efendi) adında bir kızı
vardı.
Tapu kayıtları da nüfus silsilesinin devamına ulaşmakta
büyük önem arzediyor. Çoğu zaman, ailenin fertlerinin şece­
resinin devamını bulmakta Arazi ve Tapu Tahrir Defterlerinin
büyük yardımı olmaktadır. Kim kimin çocuğudur, aynı Nüfus
Defterlerindeki kayıtlarda olduğu gibi tapu tahrir ve arazi ka­
yıtlarından da bunu bulmak mümkün oluyor.
Selanik merkez Hayreddincik ve Sülüce mahallelerine ait
kayıtlarda örneğin, 3 Eylül 1294 / M. 1878 tarihli bir defterde
Mehmet Nuri oğlu Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu Ali Rıza Efen­
di'nin Selanik Merkez Sülüce Mahallesi'nde, Ali Rıza Efendi
ve Zübeyde Hanım, Rukiye Hanım ile Hanife Hanım'ın Sela­
nik Hayreddincik Mahallesi'nde kayıtlarına rastlıyoruz.
Yine bu kayıtlar yoluyla, Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin kızı
Hatice Molla ve Mehmet Nuri Efendi'nin Selanik Merkez Sü­
lüce Mahallesi'ndeki kayıtlarına ulaşmaktayız. Yine aynı şe­
kilde Selanik Sülüce Mahallesi, Çırçır Sokağı 6 / 6 kayıtlı
bulunan Mehmet Nuri Efendi'nin oğlu Hafız Ahmet Efen­
di'nin Langaza nahiyesi Gözne köyünde arazi ve mülkleri bu­
lunduğunu bu kayıtlardan öğreniyoruz. Osmanlı Arşiv
kayıtlarına göre bu ailenin Gelemeriye Nahiyesi Kapıcılar kö­
yünde arazi ve mülkleri bulunuyordu.

Hafız Ahmet Efendi'nin Eşi Ayşe Hanım (18'? ?-18??)


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün babaannesi olan Ayşe
Hanım, Ali Rıza Efendi'nin annesidir. Atatürk'ün annesi Zü­
beyde Hanım'ın 28 Ekim 1921'de İslami Eğitim Cemiyeti tara­
fından işletilmek üzere Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurdu ) yapmış
olduğu 20.000 kuruşluk yardımın ne şekilde ve hangi şartlarda
bağışlanmış old uğuyla ilgili vakıfname kaydından yerine ge­
tirilmesi istenen talepler yer alıyor.
Yerine getirilmesi istenen bu taleplerden birisi de her sene
Ramazan Ayı'nda Kadir Gecesi'nde Şefkat Yurdu (Darüşşa­
faka) öğrencileri tarafından Kur' an-ı Kerim hatmedilerek se­
vablarının Ali Rıza Efendi ve Zübeyde Hanım ailelerinden
bazı kişilerin ruhlarına bağışlanmasıydı.

425
Levent Şahverdi Arşivi
İşte bu vakıfnarnenin kayıtlarında adı geçen kişiler arasında
"kayınvalideleri Ayşe Hanım" da sayılmışhr. Dolayısıyla, bu
bağışnamede adı geçen Zübeyde Hanım'ın kayınvalidesi Ayşe
Hanım'ın Hafız Ahmet Efendi'nin zevcesi (eşi) ve Ali Rıza
Efendi'nin annesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün babaannesi ol­
duğu anlaşılıyor.

Hacı Hafız Ahmet Efendi Oğlu Mustafa


Enver Behnan Şapolyo, "Atatürk'ün validesi Zübeyde
Hanım ile 1922' de tanıştım" diyerek şunları anlatmışhr: "Mak­
bule Hanım Atatürk'ün büyük babası ve pederleri hakkında
şu bilgileri verdiler: "Ayşe Hanım'ın Firari Ahmet Efendi' den,
"Ali Rıza, Mustafa ve Hatice" adında çocukları olmuştur.
Babam Ali Rıza Efendi, kardeşi Mustafa'nın salıncağını sallar­
ken düşürmüş, Mustafa da ölmüş." Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi, oğlu Mustafa'ya bu küçük yaşta ölen Mustafa'nın adını
koymuştur. Fakat, Atatürk' ün hem annesi tarafı ailesinde hem
de babası tarafı ailesinden "Mustafa" adını taşıyan birden çok
kişi vardır. Mesela Zübeyde Hanım'ın babası Feyzullah'ın kar­
deşlerinden birisinin adı Mustafa' dır. Zübeyde Hanım'ın dip
dedelerinden Hacı Sofu oğlu Ali'nin (1799-?) oğlu Mustafa
Ağa (1832-?) ismi bulunuyor. Her iki ailenin şeceresinden ge­
riye doğru gidildiğinde birden çok Mustafa isminin yer almış
olduğunu görmek mümkündür.

Hafız Ahmet Efendi Kızı Hatice Hanım


Hatice Hanım, Zübeyde Hanım'ın Darüşşafaka'ya yaphğı
bağışın vakıfnamesine göre Hafız Ahmet Efendi' nin kızı ve Ali
Rıza Efendi'nin kız kardeşidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
halası, Selanik Mevlevi Kapu Şeyhi'nin geliniydi. Zübeyde
Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin evliliklerinde etkili olduğu anla­
tılmaktadır. Zübeyde Hanım'ın Darüşşafaka'ya (Şefkat Yurdu)
28 Ekim 1921'de yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın Şefkat
Yurdu öğrencileri tarafından Kur'an-ı Kerim hatmedilerek se­
vablarının bağışlanması istenen kişiler arasında Zübeyde Ha­
nım'ın görümceleri Hatice Hanım da sayılmıştır.
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" adıyla Atatürk hak­
kında hazırladığı kitabında şu izahı yapmaktadır: "Ali Rıza
Efendi'nin ablası Hatice Hanım, Mevlevi kapı şeyhi'nin gelini
idi" bilgisini veriyor. Sözü edilen Mevlevi şeyhinin kim ol­
duğu konusunda net bir bilgi yoktur.

426
Levent Şahverdi Arşivi
Sözü edilen Mevlevi şeyhinin Selanik Mevlevihanesi şeyhi
olan Şeyh İbrahim Ethem Efendi'nin oğlu Mehmet Emin Efendi
olması kuvvetle muhtemeldir. Veya Şeyh Mehmet Emin
Efendi'nin oğlu Salih Efendi'nin (Erbatur) ikinci eşi Müberra
Harum'ın Babası Mevlevi Şeyhi Eşref Ali Dede (1256-1257
/ 1840 / 1841-?) veya O'nun babası Mevlevi Şeyhi Mehmet Necib
Efendi (1798-?)+(Havva Hn.+Nafiye Hn.) olabilir. Bu konuda
belgeye dayalı bir bilgi yoktur. Ali Rıza Efendi'nin ablası Ha­
tice'nin sözü edilen Mehmet Emin ile evli olduğunu doğrula­
yacak herhangi bir kaydın bulunduğuna dair henüz bir bilgi
bilmiyoruz. Sözü edilen bu Hatice Hanım' ın, İbrahim Hafız zev­
cesi Hatice Zarif Hanım olması da muhtemel olabilir.

Hafız Ahmet Efendi Kızı Niğmetullah


(Niğmeti) Hanım (18??-19??)
Osmanlı Arşivinde yer alan nüfus kayıtlarında kadınların
adlarına rastlanılmaz. Ancak zengin olan ve eşraftan ve ashab­
ı ulufeden olan ailere mensup hanımların adları ve mal varlık­
ları arşiv kayıtlarında yer alıyor. Örneğin; Ahmet kızı
Niğmetullah (Niğmetullah bin Ahmet), Niğmeti Molla ve Ke­
rime Molla, Niğmetullah Hanım ve Hatice Hanım, Ali Ağa'run
kızlan Niğmetullah ve Sıdıka ve Hatice hanımlar, Yüzbaşı Raşid
Ağa ve zevcesi Fatıma bintü Abdullah ve oğlu Mustafa ve kız­
lan Niğmetullah ve Hatice, Kocakasım Paşa Mahallesi, Nime­
tullah Hanım Karahacı Mahallesi isimlerine rastlıyoruz.
Bu kayıtlarda yer alan isimlerden mesela, Ahmet Ağa kızı
Şerife Niğmetullah Hanım (Şerife Niğmetullah Hanım bintü
Alunet Ağa) kaydıyla Alunet Tevfik Efendi'nin kızı Niğmetul­
lah Hanım' dan bahsedilmektedir. Ahmet Kızı Niğmetullah
(Niğmetullah bin Ahmet), Mustafa Kemal Atatürk' ün dedesi
Ahmet Efendi'nin kızı, Ali Rıza Efendi'nin kız kardeşidir. Ni­
metullah Hanım, Ali Rıza Efendi'nin kız kardeşi, Mustafa
Kemal Paşa'run da halası oluyor. "Niğmeti Molla" adıyla da bi­
linen Niğmetullah Hanım, Selanik'te Sülüce Mahallesi'nde ika­
met ediyordu. Niğmetullah Hanım'ın İsmail, Hatice, Fatma ve
Kfuı.iyc adında çocukları var. Bunların da çocukları bulunuyor.
Nimetullah Hanım'ın kız Hatice'nin Münüre adında kızı var.
Nimetullah H anım'ın kızı Fatma'run Hatice, Niğmeti ve Sela­
nikli Mustafa adında çocukları bulunuyor. Selanikli Mustafa'run
Kerime, Raşit, Halil, Şahap, Kerime, Nerime, Vedia adında ço­
cukları bulunuyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün halası Nimetul­
lah Hanırn 'ın çocuklarından nesli devam etmektedir.

427
Levent Şahverdi Arşivi
Nimetullah Hanım Şeceresi (Soykütüğü)

�yh Hasan Ef (1590?-1690?)(Selanik Mevlevihanesi Postişini)


Ali (veya Abdullah) Ağa (1799 doğumlu- ?)
ŞeyhAhmet(?-1791?)+(Hacı Emine+Hatice)
Seyyid Mehmet Sadık Efendi (1795-?)
Şeyh Yakub (?-?-1 274 de Postnişin)+ (?-?)
Şeyh Mehmet Ali Efendi+ (Abdullah kızı Hatice)
Şeyh İbrahim Ethem(1 788 -1853)+(Hatice+Güzide)
Şeyh Hacı Ali Rıza Ef(1797-?)+(Rukiye Molla)
Mehmet Nureddin (1811 ?-?)
Hafız Ahmet Efendi (1825?-?)
�--+---- Niğmetullah Hanım
Mustafa (küçük yaşta vefat etti)
Hatice Hanım
AliRızaEfendi(1 841-23.5.1 886)+
(ZübeydeHn(1859-14.01 . 1923)
İsmail Ağa
Hatice
Kaniye
Fatma
Hatice
Nimeti
Selanikli Mustafa
Kerime Aslan
Raşit Ülküatam
Halil Ülküatam
Şahap Ülküatam
Mustafa Ülküatam
Tezer Ülküatam
Yudum
Kerime Hoşgör
Kerime Erena y

Vedia Hatipoğlu

428
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal Atatürk'ün Halası Emine
Hanım (18?-19??)
Mustafa Kemal Atatürk' ün hem annesi ve hem babası tarafı
ailesine mensup Emine adını taşıyan birden çok hanımefendi
bulunuyor. Arşiv kayıtlarında Atatürk ailesinin akrabaları ara­
sında tespit etmiş olduğumuz bu isimlerden Şeyh Hasan kızı
Emine Behice Molla, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh
Hasan Efendi'nin kızıdır. Molla Hasan kızı Emine, Zübeyde
Hanım'ın dedelerinden Molla Hasan'ın kızıdır.
Abdullah kızı Emine Hatun, Mevlevi şeyhizadelerden Ab­
dullah Efendi'nin kızıdır. İbrahim Ağa kızı Emine, Feyzullah
Ağa'nın kız kardeşi olduğunu tahmin ediyoruz. Ömer Ağa
kızı Emine, Zübeyde Hanım'ın akrabalarından Ömer Ağa'nın
kızıdır. Şeyh Ali'nin kızı Emine Hanım ve Hatice Hanım, Ata­
tü rk' ün dedesinin dedesi Halveti Şeyhi Hacı Ali Rıza Efen­
di'nin kızıdır. Halil Ağa kızı Emine Hanım ise, Atatürk'ün
halasıdır.
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk' ün kız kardeşi Makbule Ha­
nım' dan " . . . Büyük babam Ahmet Efendi yedi yıl sonra ölünce,
babaannem (Ayşe Hanım) "Halil" adında bir tüccarla evlenmiş
ondan "Emine" adında bir kızı dünyaya gelmiş . . . Emine Hanım
İstanbul' da annemden üç ay sonra vefat etti" bilgisini aktarıyor.
Emine Hanım, Mustafa Kemal Atatürk'ün halasıdır. Makbule
Hanım'ın anlahsına göre, Atatürk'ün babaannesi Ayşe Ha­
nım'ın eşi Hafız Ahmet Efendi'nin vefatından sonra Halil
Efendi ile yapmış olduğu bu ikinci evliliğinden doğmuştur.
Zübeyde Hanım'ın 15 Ocak 1 923'te İzmir ' de vefatının ar­
dından 3 ay kadar sonra İstanbul' da vefat etmiştir. Mustafa
Kemal Paşa'nın askeri lisede okuduğu yıllarda annesi Zübeyde
Hanım'ın Ragıb Bey ile yapmış olduğu bu ikinci evliliği tep­
kiyle karşılayıp evi terk ederek bir süre yanında kaldığı Hor­
horsu Mahallesi'nde ikamet eden halası Emine Hanım'dır.
Zübeyde Hanım'ın 28 Ek.im 1921'de Darüşşafaka'ya (Şefkat
Yurdu ) yapmış olduğu 20.000 kuruşluk bağışın şartnamesinin
hazırlandığı sırada yapılan toplanhya bizzat iştirak ettiği ve
Zübeyde Hanım ile birlikte bulunduğu biliniyor. Atatürk'ün
H a l a sı F.mine Hanım, Ata tü rk' ün kız kardeşi Makbule Hanım
ile birlikte 19 Ocak 1923 tarihinde, İzmit'te bulunan Mustafa
Kemal Paşa'yı İstanbul' dan İzmit'e gelerek ziyaret ederek 15
Ocak 1923 tarihinde İzmir' de vefat eden Zübeyde Hanım' ı ve-

429
Levent Şahverdi Arşivi
fah dolayısıyla başsağlığı dilemişlerdi. Bu bilgiyi, Atatürk' ün
başyaveri Salih Bozok'un İzmir' de bulunan Atatürk' ün eşi La­
tife Hanım'a göndermiş olduğu 19 Kanunusani 339 / M. 19
Ocak 1923 tarihli telgraftan öğreniyoruz.
Atatürk'ün halası Emine Hanım'ın eşi Hacı Hasan Efendi,
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi gibi rüsumat memuru idi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün halası Emine Hanım'a çoğu zaman
maddi yardımlarda bulunmuş olduğunu Atatürk' ün bazı
mektuplarında ve telgraflarında öğreniyoruz.
Mesela Sofya' da Askeri Ataşe olarak görevli bulunan Yarbay
Mustafa Kemal, Cemal Paşa'ya yazmış olduğu 17 Ocak 1917
tarihli bir mektubunda; "İstanbu I' da iken memleketin bin türlü
sıkıntı ve felaket içinde koşuşturduğu bu devirde, mesainizi
hangi işlere harcadığınızı düşünmeyerek, aileme yegane sığı­
nak olabileceği fikriyle, önce eniştem Lütfi Efendi hakkında,
sonra da Sofya'da içine düştüğüm maddi, manevi ıshraplann
hafifletilmesine yardıma olmanız konusunda istirhamlarda bu­
lunmaktan hakikaten utanmışbm . . . Selanik'te valide ve hem­
şire çırpınıyor, İstanbul'da enişte sefil sürünüyor . . . " diye
bahsetmektedir. Mustafa Kemal Paşa'nın bu mektubunda an­
nesi Zübeyde Hanım ile kız kardeşi Makbule Harum'ın bu ta­
rihlerde Selanik'te oldukları anlaşılıyor. Eniştesi Lütfi'nin de
İstanbul' da olduğundan bahsediyor.

Hafız Ahmet Efendi'nin Oğlu Ali Rıza Efendi


(1841-23 Mayıs 1886)
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" adlı eserinde Mus­
tafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi hakkında şu bil­
gileri veriyor: " . . . Hulasa Ali Rıza Efendi'nin ailesini de bir
kuşak öteye kadar takip etmek kabil olmaktadır."
Şevket Süreyya Aydemir, her ne kadar böyle demiş ise de
biz, Osmanlı arşivinde Atatürk ve ailesi hakkında yaptığımız
araşhrmalar neticesinde ilk olarak Atatürk' ün babası Ali Rıza
Efendi'nin "emeklilik belgesini", onun doğum ve ölüm tarih­
lerini, ne kadar maaş aldığını, emeklilik maaşının ne kadar ol­
duğunu, her ne kadar emeklilik maaşı bağlanmış ise de onun
emeklilik maaşını almadan önce vefat etmiş olduğunu, öldük­
ten sonra da eşi Zübeyde Hanım ve çocukları Mustafa Kemal
(Atatürk), Makbule ve Naciye'nin kendilerine Ali Rıza
Efendi'nin emeklilik maaşının bağlanması hakkında vermiş

430
Levent Şahverdi Arşivi
oldukları dilekçe ve kendilerine ne kadar maaş bağlandığıyla
ilgili bilgileri veren belgeleri tespit ettik.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin künyesi şöyledir:
Haa Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu Selanik'te Çayağzı Gümrük
Rüsumat Muhafaza Memuru Ali Rıza Efendi (Selanik/ 1 841-
Selanik / 23 Mayıs 1886).
Mustafa Kemal Atatürk' ün ailesi Hem anne hem de baba ta­
rafı Selanik şehrinin eşrafından olan insanlardır. Mustafa
Kemal Atatürk'ün ailesi, Osmanlı Arşivi belgelerinde belirtil­
diği gibi hemen hepsi de "ashab-ı ulufeden" olan, hem "Babıa­
li' de hem de Selanik'te hahrı sayılır, Dersaadet'te (İstanbul' da)
sözü geçerli insanlardır.
Selanik Mevlevihanesi Şeyhi Şeyh Hasan (Molla Hasan)
oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmed Efendi ve oğulları Şeyh Haa Ali
Rıza Efendi (Halveti şeyhi), Şeyh Mehmet Ali Efendi (Mevlevi
şeyhi), Şeyh Yakub Efendi (Mevlevi şeyhi), Şeyh İbrahim
Edhem Efendi (Mevlevi şeyhi), Şeyh İbrahim Edhem Efendinin
oğlu Mehmed Emin Efendi Kırmızı Hafız adıyla biliniyor
(Mevlevi şeyhi), hem Babıali' de hem de Selanik'te halk nez­
dinde büyük saygınlığı ve nüfuzu vardı. Mustafa Kemal Ata­
türk ve babası Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi Post­
nişinliğini XVL yüzyıldan XIX. yüzyılın sonlarına kadar elinde
bulunduran Selanik'in bu saygın ve köklü ailesinin mensubu­
dur.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi, Selaniklilidir. Selanik'in
eşrafı sayılan ve Osmanlı Arşivi belgelerinde yer alan ifade­
lerle söyleyecek olursak "ashab-ı ulufeden" sayılan, Babıa­
li' den hahn sayılır etkili ve nüfuz sahibi "Şeyhler" sülalesine
mensuptur.
Selanik Mevlevihanesi postnişinliğini yürüten Şeyhler ai­
lesi, Selanik'te en tanınmış ve saygın ailelerden birisidir. Şeyh
Hasan Efendi ve oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi ve oğul­
lan Şeyh Yakup, Şeyh Mehmet Ali, Şeyh Hacı Ali Rıza ve Şeyh
İbrahim Efendiler, Osmanlı sarayında ve Babıali' de nüfuzu
olan bir şahsiyetlerdir. Nitekim Selanik Mevlevihanesi Postni­
şini Şeyh İbrahim Ethem Efendi için Babıali tarafından Selanik
müşirine yazılmış olan bir tavsiyenamede " . . . Selanik Mevl­
evi hanesi postnişini bulunan İbrahim Dede Efendi diiileri ora­
nın hanedanından ve meriyyü'l-hatır bulunduğundan . . . "
denilerek, Osmanlı Devleti (Babıali) bu ailenin bölgenin önde

431
Levent Şahverdi Arşivi
gelen saygın hatırı sayılır ailelerinden birisi olduğunu dile ge­
tirmektedir. Şeyh İbrahim Ethem Efendi de Babıali'ye yazmış
olduğu bir arzuhalde kendi konumunu anlatırken ailesinin ve
atalarının yüz elli yıldan bu yana Mevlevihane meşihatını yü­
rüttüklerini ifade etmektedir.
Dolayısıyla 1 600'1ü yıllardan beri ailesinin Selanik' te yaşa­
dığını ve Selanik Mevlevihanesi postnişinliğini yürütmüş ol­
duklarını vurgulamaktad ır. Dolayısıyla, Mustafa Kemal
ATATÜRK' ün dedesinin dedesi olan Şeyh Hacı Ali Rıza Efen­
di'nin mensubu bulunduğu Şeyhler ailesi Selanik Mevleviha­
nesi postnişinlik makamında oturmuş ve pozisyonlarını
yaklaşık 3-4 asır kad ar devam ettirmiş, saygın bir itibara ve
sosyo-ekonomik yapıya sahip bulunuyordu.
Osmanlı arşivlerinde tespit ettiğimiz yeni belgelere göre Ali
Rıza Efendi'nin şeceresinin silsilesi şöyledir: Selanik Mevlevi­
hanesi Şeyhi Postnişin Şeyh Hasan Efendi'nin oğlu Meşayıh­
tan Şeyh Haa Ahmet Efendi'nin oğlu Halveti Şeyhi Kocakasım
Paşa Camii İmamı Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mehmet
Nfıri (M. Nureddin) Efendi'nin oğlu Hacı Hafız Ahmet
Efendi'nin oğlu Ali Rıza Efendi. Böylece arşiv belgeleri saye­
sinde Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin ailesinin yedi
kuşak Selanikli olduğu kesin olarak anlaşılmıştır.
Atatürk ailesinin soykütüğünün Osmanlı Arşivindeki ka­
yıtlara dayanarak yedi nesil ileriye (geçmişe) götürebilmek
mümkün olmuştur. Dolayısıyla kitabımızın ilerleyen sayfa ve
bölümlerinden görüleceği üzere, Mustafa Kemal Atatürk'ün
hem annesi Zübeyde Hanım hem de babası Ali Rıza Efendi'nin
aileleriyle ilgili olarak artık meçhul olan hiçbir yön kalmamış,
tarafımızdan Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi'nin mensup
bulundukları ailelerin geçişleri tarihi kayıtlara ve belgelere da­
yalı olarak en az yedi ced (yedi nesil) ileri bir tarihe götürüle­
bilmiştir.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz yeni belgeler, Osmanlı
döneminde tutulmuş olan Selanik şehrine ait Nüfus Defterleri
kayıtları, Temettuat Defterleri kayıtları ve Tapu Tahrir Defter­
leri ve arazi kayıtları ve diğer çeşitli fon ve kodlarda arşivlerde
yer alan defter kayıtları ve çeşitli belgelerdir.
Osmanlı Arşivinde yaptığımız çalışmalarda Atatürk' ün ba­
bası Ali Rıza Efendi 1857-1868 yılları arasında Selanik ve çev­
resinde faaliyet gösteren vakıflardan Gazi Evranos Beğ Evkafı,

432
Levent Şahverdi Arşivi
Numan Paşa Evkafı ve Yakup Paşa Evkafı'ndaa Meclis katibi
(Katib-i Meclis) olarak görev yapmışhr.
Osmanlı Arşivinde yer alan ve Atatürk ve ailesi hakkında
yaptığımız araştırmalar neticesinde ilk olarak bizim tespit
etmiş olduğumuz Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin
"emeklilik belgesinde" onun ilk görev yerinin Aynaroz olduğu
anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi'nin 10 yıllık rüsumat memurluğu
süresinin yaklaşık 2 yıllık süresi Aynaroz' da geçmiştir. Ali Rıza
Efendi'nin ilk memuriyeti Aynaroz'da olduğu gibi; Mustafa
Kemal'in bir süre okuduğu mektebin kurucusu Şemsi Efen­
di'nin de ilk memurluk görev yeri Aynaroz Adası Gümrük Ka­
tipliğidir. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi ile Şemsi Efendi'nin
tanışıklığı bu yıllara rastlamaktadır. Selanik'te sıbyan mektebi
açan Şemsi Efendi'nin taltifi ile ilgili 30 / B / 1293 tarihli, Şemsi
Efendi'nin Selanik'te yapbrdığı mektebin öğrencileri için ücret­
siz olarak talep ettiği kitaplardan sadece mushaf bedelleri alı­
narak gönderildiği, makbuz ilmuhaberiyle senedinin beklen­
diğiyle ilgili H. 02 Ra 1 295 tarihli belge. Selanik'teki gayretli
hizmetlerinden bahsolunan muallim Şemsi Efendi ve mektebi
hak.kında bilgi verilmesiyle ilgili 15 / Ca / 1297 tarihli belge. Se­
lanik'te ilk mekteb-i ibtidaiyi tesis eden Şemsi Efendi'nin talti­
fiyle ilgili H. 29 / L / 1305 tarihli belge. Selanik'te Mekteb-i
Hususi Müdürü Şemsi Efendi'ye nişan itası ile ilgili 03 / S / 1306
tarihli belge. Selanikli Şemsi Efendi'nin Maarif Nişanı ile taltifi
ile ilgili 02 / Z / 1 328 tarihli belge.
Diğer sürenin tamamı da Selanik yakınlarındaki, Olimpos
Dağı eteklerinde bulunan Katerin kazasına bağlı Papazköp­
rüsü ve Yenişehir Çayağzı'nda geçmiştir. Selanik ve çevresinin
odun ihtiyacının tamamına yakın miktarı bu bölgede temin
ediliyordu.
Sözü edilen bu belgeye göre " Aynaroz Rüsumat kitabeti 21
Nisan 1286 (Miladi 3 Mayıs 1870 / H. 12 Safer 1288 Çarşamba)-
13 Haziran 1286'a kadar (Miladi 25 Haziran 1870 / H. 25 Re­
biülevvel 1287 Cumartesi), 1 ay 23 gün. Boşta 14 Haziran
1286-7 Temmuz 1286'a kadar 24 gün." Daha sonra da Papas
Köprüsüne atanmış olduğu anlaşılıyor. Papas Köprüsü rüsu­
mat kitabeti 8 Temmuz 1286-gurre-i Kanuni evvel 1290' a kadar
4 yıl 5 ay 23 gündür. Aynaroz'da maaşı 300 kuruş iken, Papas
Köprüsünde 320 kuruşa yükseltilmiştir.

433
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin ilk aylık maaşı, 3 Mayıs 1870-25 Haziran
1 870 tarihlerinde 300 kuruş, 20 Temmuz 1870-Aralık 1874 ta­
rihlerinde 320 kuruş, 26 Ocak 1875-26 Ekim 1875 tarihlerinde
370 kuruş, 13 Kasım 1 875-12 Eylül 1878 tarihlerinde 690, 13
Eylül 1878-12 Kasım 1 878 tarihlerinde 600 kuruş, 13 Kasım
1878-12 Mart 1880 tarihlerinde 400 kuruş, 13 Mart 1880-12 Ara­
lık 1880 tarihlerinde 320 kuruştur.
3 Mayıs 1870 ile 12 Aralık 1880 tarihleri arasında 10 yıl güm­
rük memurluğu görevi yapmıştır. Belgelere göre, 1870 yılında
29 yaşında iken Aynaroz gümrük katipliği ile başlayan memu­
riyet yaşamı Selanik yakınlarındaki Papazköprüsü ve Yenişe­
hir Çayağzı'nda devam etmiştir. Emekl ilik dosyasındaki
belgelerde yer alan amekli maaşı hesap tezkeresindeki görev
dökümüne göre Ali Rıza Efendi'nin çalıştığı bu üç yerde top­
lam "7 yıl, 40 ay, 47 gün" memuriyet müddeti olmuştu r. Bu
arada "53 günlük" bir süre "müddet-i mazuliyet", yani görev­
den alınma süresi bulunuyor. Bu 10 yıllık sürenin 24, 13, 1 6
olmak üzere toplamda 5 3 günü boşta kalmış bulunmaktadır.
Emekli, dul ve yetim aylığı bağlanması hakkındaki kararı
veren komisyonun çalışmalarına esas teşkil eden "Mülkiye Te­
kaüd Sandığı Nezareti Muhasebesi" nden tanzim olunan hesap
tezkeresinin sonunda, "Müteveffa-yı mümaileyhin müddet-i
hizmeti on seneden ibaret olup" denilerek Ali Rıza Efendi'nin
emeklilik süresinin tespiti yapılmıştır.
Ali Rıza Efendi, Atatürk ailesiyle ilgili olarak Osmanlı Ar­
şivinde tespit ettiğimiz belgeler ışığında yukarıda izah edildiği
gibi Selanik'in en tanıruruş ve eşrafı olan Selanik Mevleviha­
nesi gibi Osmanlı coğrafyasında olduğu gibi Selanik ve çevre­
sinde tüm Balkanlar' da tanınan ve manevi nüfuzu olan bir
kurumun yöneticisi durumundadırlar.
Ali Rıza Efendi'nin babası Hacı Hafız Ahmed Efendi ise,
1 876 Mayıs ayında çıkan ve tarihte Selanik Vak' ası adıyla anı­
ları, bir Bulgar kızının İslam dinini seçmesi ve sevdiği Müslü­
man genç ile evlenmek istemesinden sonra kızın bu durumunu
hazmedemeyen Avrupa devletlerinin konsoloslarının kızı ka­
çırmaları ve buna öfkelenen Müslümanlardan bir grup insanın
Fransız ve Alman kunsuloslarını öld ürmesi üze rine Dabıali'ye
Avrupalıların baskı yaparak sonuçta birçok suçsuz insanın
idam edilmesiyle sonuçlanan hadise nedeniyle devlet tarafın-

434
Levent Şahverdi Arşivi
dan bu olaylara karışhğı gerekçesiyle aranan ve Ahmet
Efendi'nin de yakalanmamak için kaçmasından dolayı "firari
Ahmet" adıyla anılmış olduğu anlatılıyor. Dolayısıyla ailenin
hem maddi hem manevi yönden bu olaydan sonra çok sarsıl­
mış olduğu Selanik Vak' ası sonuçlarından anlaşılıyor.
Arşivde yer alan belgelere göre, Ali Rıza Efendi, bir süre va­
kıflarda katiplik görevinde bulunmuş, bir süre Selanik Vilayeti
Meclis Katibi (Katib-i Meclis) olarak çal ışmıştır. Selanik'te ku­
rulan "Gönüllüler Taburu"nun kurucuları arasında yer almış,
gönüllü askerlere talim yaptırmıştır. Daha sonra Gümrük Rü­
sumat memuru olarak çalışmaya başlamıştır. Ali Rıza Efen­
di'nin ilk görev yeri emeklilik belgesinde verilen bilgilere göre
Aynaroz' dur. Aynaroz' da ileri yıllarda oğlu Mustafa'nın ilkokul
öğretmeni olacak Şemsi Efendi ile birlikte gümrük memuru
olarak bir yıl çalışhktan sonra (1870-1 871 ) Selanik Çayağzı ve
Papazköprüsü rüsumat memurluğuna atanmıştır. Ali Rıza
Efendi'nin rüsumat memurluğu, Yenikapı Mcvlevihanesi post­
nişininin iltimasıyla; onun işinin ehli, kabiliyetli ve dürüst birisi
olduğuna dair Babıali'ye yazmış olduğu dilekçede belirtilerek
gümrükte herhangi bir yerde rüsumat memuru olarak görev­
lendirilmesinin uygun ve yerinde olacağı belirtiliyor.
Ali Rıza Efendi'nin Selanik'te meclis katibi olarak çalıştığı
yılarda yöneticiler tarafından takdir edilerek taltif edildiği Os­
manlı arşivinde yer alan belgelerden anlaşılmaktadır.
Ancak Ali Rıza Efendi'nin 1880 yılında memuriyeti bırakıp
emekli olduktan sonra yapmış olduğu kereste ticaretinde, me­
murlukta göstermiş olduğu başarıyı gösteremediği anlaşılıyor.
Bunun kuşkusuz Ali Rıza Efendi'nin yeteneksizliğinden değil,
bilakis zamanın ve bölgenin sosyal şartlarından kaynaklanmış
olduğu yine belgelerden anlaşılıyor. Zira memuriyetinden ay­
rılarak kereste ticaretine başlayan Ali Rıza Efendi'nin, bu işi
yapa rken bölgedeki Rum eşkıyalarıyla başının çoğu zaman
derde girmiş olduğu anlaşılıyor.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşının ardından sonra Balkanlar' da
meydana gelen otorite boşluğunu maalesef eşkıyalar doldur­
muştu. Makedonya bölgesinde, bunların tehditleri had safhaya
ulaşmıştı. Makedonya bölgesindeki bu eşkıyaların hepsi de si­
yasi çetelerdi. Halk bunlardan çok huzursuz durumdaydı. 1883
tarihinde Teselya'nın Yunanistan'a bırakılmasıyla birlikte
Yunan hududu Katerirı kazası ve Olimpos dağlarına dayanmış

435
Levent Şahverdi Arşivi
bulunuyordu. Buradaki siyasi çeteler çeşitli silahlı eylemler dü­
zenliyor, Müslü man köylere saldırıyorlardı.
Ali Rıza Efendi'nin önce düzenli gitmekte olan kereste tica­
reti işi bu siyasi çeteler yüzünden bozulur hale gelmişti. Çeteler,
Ali Rıza Efendi'nin yaptığı kereste ticaretinden kendilerine
haraç vermesi gerektiğini, aksi takdirde limana yakın yerlerde
ve limanda bekleyen işlenmiş kerestelerini yakacakları tehdi­
dinde bulunuyorlardı. Ali Rıza Efendi, bunlara boyun eğmedi.
Bölgeyi korumakla görevli üst düzey subaylardan yardım istedi
ve bölgenin asayişsizliğinden şikayetçi oldu. Fakat ne kendisi­
nin ne de ortağı Cafer Efendi'nin gerekli tedbirlerin alınmasını
istedikleri makamlardan olu mlu bir cevap gelmemişti. Onlara
"madem güvensizlik durumu mevcut, can güvenliği tehlikesi
varsa; siz de orayı terk edin" cevabı verilmişti. Ne kadar diren­
mek istedilerse de her gün bölgenin durumu kötüleşiyor ve her
gün hayati tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlardı.
Ali Rıza Efendi, bu çetelere boğun eğmedi ve istedikleri ha­
raa da vermedi. Bunun üzerine çeteler, Ali Rıza Efendi' nin ke­
resteleri ni yaktılar. Birkaç kez durumu bölgenin muhafızı olan
askeri komutana şikayet etmiş, fakat o kendisine "Madem çe­
teler seni rahat bırakmıyor, öyleyse sen kereste işini bırakıp
git" demişti. Bölgenin muhafaza komutanının bu şekilde ken­
disine cevap vermesinden dolayı müteessir olan Ali Rıza
Efendi, kereste ticaretini bırakır. Ardından tuz ticaretiyle uğ­
raşır. Fakat bu defa yağmurlar vesaire elvermez. Tuz ticare­
tinde de başarılı olamaz. Nihayetinde ticareti bırakır. Ali Rıza
Efendi'yi ticaret hayatındaki başarısızlığı olumsuz yönde et­
kiler. Bu başarısızlıkları önce moral bozukluğuna, daha sonra
da ruhi çöküntüye sebep olur. Ali Rıza Efendi, adeta üzüntü­
sünden hayata küser. Bundan kısa bir süre sonra hastalanarak
vefat eder.
Zübeyde Hanım, hatıralarında kocasının durumunu şöyle
anlatır: " . . . Merhum son günlerinde işinin fena gitmesinden
çok müteessir olmuştu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da der­
viş-meşrep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı arttı.
Artık yaşayamazdı." Makbule Hanım'ın anlatılarına göre Ali
Rıza Efendi, "işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu . . .
Nihayet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten
sonra vefat etti . . . " Ali Rıza Efendi'nin Osmanlı Arşivinde yeni
tespit ettiğimiz emekli belgelerinde verilen bilgilere göre 23

436
Levent Şahverdi Arşivi
Mayıs 1886 tarihinde vefat eder ve Selanik'te Horatacı Camii
haziresine defnedilir.
Evliya Çelebi'nin zarnarunda yüz elli kadar cami ve mescidi
olduğunu kaydettiği bu büyük şehirde, Tafrali tarafından
1913'te neşredilen bir şehir planında isimleri ile birlikte 37 adet
cami işaret edilmiştir. Teraslar halinde yükselen bu şehre ka­
rakteristik bir görünüş veren minareler tek bir istisna ile yıktı­
rılmıştır. 2. Murad zamanında fethinden itibaren, camiye
çevrilmeye başlayan kiliseler de, gayet tabii olarak 1913'ten
sonra tekrar kilise yapılmışlardır. Bunların içinde en garip ta­
rihçesi olanı, Hagios Georgios Kilisesi olarak tanınan Hortaci
Süleyman Efendi Camiidir. Selanik Sinan Paşa / Hortacı Camii
(Rotonda Mabedi) Miladi 306 yıllarında Roma İmparatoru Ga­
lerius Sezar'ın hükümdarlığı esnasında Zeus Tapınağı olarak
yapılmıştır. Mabed silindirik bir yapıya sahip olup Galerius
Zafer Takının da üzerinde bulunduğu Zafer Bulvarındaki Tet­
rarchy Dönemine ait saray külliyesi üzerine konumlandırılmış­
tır. Zeus ya da Kabiryan tanrıları tapınağı olarak Roma
İmparatoru Galerius tarafından 300'lerde inşa edilen bu yapı,
iV. yüzyılda İmparator Theodosius tarafından kiliseye çevril­
mişti. Aslında Roma imparatorlarından Gaierius'un (305-31 1 )
kendisi için yaptırdığı türbe olan bu, 6,50 rn . kalınlığındaki bir
duvarla tahdid edilmiş, içten 24 m. çapındaki muazzam yuvar­
lak bina, V. asırda doğu cihetine bir apsis ilavesi ile kilise haline
getirilmiştir. Yapının 24 m. çapında bir kubbesi bulunmaktadır.
Selanik'in fethinden hayli zaman sonra, h. 999'da ( 1 590-
1591 ) Hortaçlı Şeyh Süleyman Efendi burada bir zaviye tesis
etmiş ve Koca Sinan Paşa da kiliseyi bu şeyh adına camiye çe­
virmiştir. 1889' da esaslı bir tamir gören bu bina, Balkan Har­
binden sonra tekrar kilise olmuş, sonra da etrafında ve içinde
arkeolojik araştırmalar yapılması üzerine bir müze haline ge­
tirilmiştir.
V. yüzyılın erken Hıristiyanlık döneminde Rotonda, gerekli
tadilatlar yapılarak bir Hıristiyan mabedine dönüştürü lmüş­
tür. Bu amaçla Roma dönemine ait yapının doğu cephesi açılıp
genişletilerek gerekli ilaveler yapılmış, Batı cephesine bir nar­
teks (Son Cemaat Mahalli), Gü ney cephesine ise iki şapel ilave
edilmiş olup bunlara ait harabe bugün de görülebilir. Aynı yıl­
larda kilise içindeki duvar mozaikleri de benzersiz bir güzel­
likte yapılmıştır.

437
Levent Şahverdi Arşivi
Bizans döneminde meydana gelen depremler sonucu anıt
mabet büyük hasar görmüş ve 9. yüzyılda yapılan yenileme
sırasında kiliseye Hz. İsa'nın göğe yükselmesini temsil eden
bir fresk eklenmiştir.
Selanik Aya Sofya (Hagia Sophia) Kilisesinin 1523-1524 yıl­
larında camiye dönüştürülmesinden sonra 1591 yılına kadar
Selanik şehrinin Piskoposluk Kilisesi (Metropoliti) olarak kal­
mıştır. Rotonda Kilisesi 1590-1591 yıllarında, Yemen Fatihi
Sadrazam Sinan Paşa tarafından bir minare, mihrap ve minber
ilavesiyle camiye dönüştürülmüş, daha sonra da Süleyman
Hortacı Efendi Camii adıyla anılmaya başlanmışhr. Bu tarihte
cami girişine bir de mermer şadırvan yapılmışhr.
Selanik' te Egnatia Caddesi üzerinde bulunan Sinan Paşa
Camii'nin, kiliseden camiye dönüştürülmüş olan Şeyh Hortaa
Süleyman Efendi Camii, adını Selanik yakınlarındaki Hortaç
Dağı ile Evliya Çelebi'nin ifadesine göre Şeyh Hortacı Süley­
man Efendi'nin bir de tekkesinin bulunduğu Hortaç köyünden
alır. Selanik'in fethinden çok sonraları, Hortaclı Şeyh Süley­
man Efendi bu yapının yanına bir zaviye yaptırmış ve Sinan
Paşa da bu kişinin adına burayı camiye çevirterek bir minare
ilave ettirmiştir.
Yapının kapısı üzerinde, dilimli iki kartuş içinde yan yana
yerleştirilmiş olan dört sahrlık celi sülüs kitabesi bulunmak­
tadır. Evliya Çelebi Hicri 1078 / Miladi 1 667 / 68' de ziyaret et­
tiği bu camiyi, "Yuvarlak bir duvar üzerinde sekiz adet
kemerdir. Ruhaniyetli mübarek bir camidir" diye tarif eder.

Hortacı Camii.

438
Levent Şahverdi Arşivi
Halen kapısı üstünde duran ve kabartma tezyinat ile süslü bir
kemer sövesini taçlandıran kitabesinin kopyası, Tayyib Gök­
bilgin tarafından alınmıştır. Seyehatnfime'de kopyası verilen ki­
tabenin metni şöyledir:
"Bunun fethine say-u himmet etti Şeyh Hortacı
Bu deyr-i köhne la-şek ehl-i İslam mabedi oldu
Tarik-i Hak' ta avn-i hadi ile muhteda iken
Kılıncıyla bu mabedde imam-ı mukteda oldu Sene 999"
Kaynaklarda Hortacı Camii'nin kiliseden camiye çevrilişi
hakkında farklı bilgiler veriliyor. Mevcut kitabede, Hicri 999
/ Miladi 1590-1591 tarihi veriliyor. Selanik Vilayeti Salna­
mesi'nde ise 990 Hicri, (Miladi 1582-1583) tarihi verilmekte­
dir257.
H. 999 (M. 1 59 1 ) yılında bina Halveti Şeyhi Hortacı Süley­
man vasıtasıyla camiye çevrildi. Vezir-i azam Koca Sinan Paşa
da yeni kurulan bu camiye vakıflar tahsis etti. Bizanslıların
Ayios Georgios Kilisesi olan Hortacı Şeyh Süleyman Efendi
Camii, Rum Mahallesi'nin ortasında, Gelemeriye Kapısı'nın
yanında, Halveti dervişlerinin büyük tekkesinin hemen yakı­
nında bulunuyordu.
Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifinin avlusunda Halveti
tekkesine ait olan küçük bir hazire vardı. Bu caminin de diğer
cami ve mescitler gibi, tamirine ve ihtiyaçlarına harcanmak
üzere vakıf vesaire kurumlan vardı. Caminin kubbeli ve türbe
biçiminde yapısı sebebiyle Avrupalılar camiye "Rotonda" di­
yorlardı. Türkler hiçbir İslami süsleme eklemediklerinden
fresk ve mozaiklerle süslü kalmış olan bu yapı şehrin en çok
ziyaret edilen yapısıdır.
Cami, 1889' da esaslı bir onarım geçirmiş; Balkan Savaşı
sonrası tekrar kilise olmuştur. Son olarak müze şeklinde dü­
zenlenmiştir. Yapının minaresi camiden ayn olarak inşa edil­
miştir. Selanik'te günümüze ulamış tek Osmanlı minaresi olan
ve kaynaklardaki adıyla Şeyh Hortacı Süleyman Efendi
Camii'nin minaresi de XVI. yüzyılın sonunda Sinan Paşa tara­
fından eklenmiştir. Minare, XVIII. yüzyılda kapsamlı bir tamir
geçirmiştir.
Selanik şehrinin Balkan Harbinde 26 Ekim 1912'de Yuna­
nistan'a terk edilmesinin ardından cami, kiliseye çevrilmiştir.
Hortacı Camii'nin minaresi hariç, şehirdeki bütün camilerin

439
Levent Şahverdi Arşivi
minareleri yıkılmışhr. Ancak, bugün Selanik'te ayakta kalabi­
len tek cami minaresi budur. Türk ve Müslüman idaresine
karşı kazanılan zaferin işareti olmak üzere külahsız muhafaza
edilmiştir.
Hortacı Camii'nin Selanik'te bugün mevcut yegane mina­
reyi teşkil eden külahı sökülmüş minaresi, binadan ayn olarak
inşa edilmiştir. Üst kenarı stalaktitli bir saçaklık silmesi ile
süslü kübik bir kürsü kısmını, yayvan ve kısa kesik ehram bi­
çiminde bir pabuç kısmı takip eder. Bunun üzerinde ise, yukarı
doğru bariz bir surette incelen ve dış sathı pahlı, mevzun bir
gövde bulunmaktadır.
Şerefenin altındaki çıkmalar da stalaktitli olmakla beraber,
şerefe korkuluğu XIX. asra ait gözükmektedir. Şerefeyi takip
eden petek kısmında da yukarı doğru bir incelme görülür. Se­
lanik'in bu son minaresi, Osmanlı Türk minare mimarisinde
şimdiki halde çok nadir rastlandığını söyleyebileceğimiz bir
tipin mümessilidir. İstanbul' da Ayasofya Camii'nin Bab-ı Hü­
mayun köşesindeki minaresi böyle gövdesi yukarı doğru yük­
seldikçe incelen yegane başka misali teşkil etmektedir.
Hortacı Camii'nin etrafını evvelce çeviren ve asırlık ağaç­
larla kapalı olan geniş hazire ise, bütün mezar taşları ve hatta
ağaçlarından soyulmuştur. Yalruz, mabedin doğu tarafından,
mihrap duvarı dibinde çatısı yıkılmış ve devrilmek üzere, dik­
dörtgen biçimli büyük bir türbe vardır ki, içinde Şeyh Süley­
man Efendi'nin taşsız lahdinden başka, Selanik'in muhtelif
yerlerinden toplanarak burada depo edilmiş beş on parça Os­
manlı devri mezar taşı bulunmaktadır250•
Mustafa Kemal, ana-baba ocağı doğduğu şehir Selanik'in
26 Ekim 1912'de ihanetle düşüşünden İstanbul'da, 1918 yı­
lında kendisinin de bağlanhsı bulunan Minber gazetesinde ya­
yımlanan makalesinde şitayişle bahsetmiş, iyi yönetilmeyen
1911'deki Osmanlı tatbikatına, 1912 Bingazi'deki tatbikata ve
sonunda Balkan Savaşında yaşadıklarına değinerek, Osmanlı
ordularının Balkan Savaşında uğradıkları yenilgiden dolayı
üstlerini sorumlu tutmuştur. İdarecilerin gaflet içinde olduk­
larım dile getirerek şöyle diyordu:
" . . . Filhakika, bir gün, (Sirenayik / Cyrenaique) darü'lhare­
katından Balkan yangınına koşarken . . . Bir gün, Afrika sahilin­
den vataruma ulaşhracak yolların kapanmış olduğunu gö­
rürken... Bir gün, işittim ki, vatanım Selanik ve orada anam, kar­
deşim, bütün akraba ve taallukatım-mahiyetlerini anlattığım

440
Levent Şahverdi Arşivi
için vatanımdan kovulduğunu zevat tarafından-düşmana hibe
edilmiştir. . . Bir gün duydum ki, Hortacı Süleyman Camisinin
minaresine çan takhrılmış ve orada yatan babamın kemikleri
Yunan palikaryalanrun kirli ayakları alhnda çiğnetil- miştir"259•
Mustafa Kemal Paşa'nın, sözünü ettiği babası Ali Rıza Efen­
di'nin gömülü bulunduğu Hortacı Süleyman Camii, Selanik
şehrini süsleyen en güzel tarihi yapılardan birisidir. Ata­
türk'ün babası Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886'da vefat etti­
ğinde Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifi haziresine
defnedilmiştir.
Süleyman Hortacı Efendi'nin ve Mustafa Kemal Atatürk' ün
babası Ali Rıza Efendi'nin de defnedildiği cami avlusundaki
mezarlardan ve mezar taşlarından bugüne hiçbir iz kalmamış­
hr.
1953'te buraya yapılan ziyaretlerde binanın içinde Türk dö­
nemine ait hiçbir iz bırakılmadığı görülmüştür. Yalnız girişin
üstünde dört kartuş içinde caminin inşa edilişi tarihi kitabe­
siyle 1829 / 30 ve 1332 / 1904 tarihli iki yazı görülebiliyord u.
Bitişiğinde evvelce bir çeşmenin yer aldığı avlu da kaldırıl­
mıştı. Hortacı Camii'nin etrafını saran geniş haziredeki bütün
mezar taşları ile asırlık ağaçlar bile ortadan kaldırılmıştır.
Yalnız binanın doğu tarafında mihrabın önünde, o yıllarda
çatısı yıkılmış ve ve duvarları devrilmek üzere olan dikdört­
gen biçimli büyük bir türbe vardı. İçinde Şeyh Süleyman Efen­
di'nin taşsız lahdinden başka şehrin çeşitli yerlerinden
toplanarak buraya konulmuş birkaç parça Osmanlı dönemi
mezar taşı bulunuyordu. Depremde zarar gördüğünden do­
layı cami 1906 yılında kapsamlı bir onarım geçirmiştir.
1923'te binada Anadolu' dan gelen Rum göçmenler barın­
dırılmış, daha sonra (1 978 depreminden sonra) müze haline
getirilmiştir.

Atatürk, Babası Ali Rıza Efendi Hakkında


Araştırma Yaptırmıştır
Atatürk, babası Ali Rıza Efendi hakkında, kendisi vefat et­
meden önce araştırma yaptırmıştır. Mustafa Kemal hayattay­
ken çevresindekilerden, babası Ali Rıza Efendi ile ilgili bir
araştırma yapmalarını istemiş. Bu istek ve emir üzerine yapı­
lan araştırmada yeterli bir bilgi ve gerekli sonuç alınamadığı
anlaşılıyor.

441
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Arşivinde Cumhuriyet Arşivi bölümünde yer alan
"Vakıflar Genel Müdürlüğü, 21 Mayıs 1937 tarihinde Başba­
kanlığa yazdığı bir yazıda", Ali Rıza Efendi hakkında yapılan
araşhrmaya ilişkin bilgiler veriyor:
" Ulu önderimiz Atatürk'ün pek küçük iken vefat eden pederleri
Ali Rıza 'nın hal tercümesi (özgeçmişi) hakkında etraflıca malumat
(geniş bilgi) toplanmasını arzu buyurmakta oldukları için Selanik
vakıf kayıtları üzerinde araştırma yapılması Talim ve Terbiye Heyeti
başkanı tarih encümeni üyesi İhsan Sungu tarafından bildirilmişti.
Bu konu üzerinde yapılan araştırma ve çalışma sonucunda sunulan
raporda, Selanik'in düşüşünden sonra Yunan hükumeti eline geçmiş
olan bütün resmi yazışmalara ait arşivin "tercüme dairesi " adıyla
oluşturulan daireye verilmiş olduğu belirtiliyor. Ali Rıza Efendi için
aranılan bilginin bir kere de adı geçen dairedeki 1 290 (1874/1 875)-
1295 (1 879/1 880) yıllarına ait memur sicilinden ve maaş defterle­
rinden araştırılması dile getiriliyor.
Bu araştırmanınsa ancak Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yaptı­
rılması mümkün olabileceği bilgisi veriliyordu. Atatürk tarafından
babası Ali Rıza Efendi hakkında araştırma yapılması emri üzerine,
tasfiye edilmiş olan muhtelif mübadele komisyonunda evkaf müşaviri
olarak bulunmuş olan ve o tarihlerde vakıf kayıtlar idaresinde katip
olarak çalışan Abdülgaffar araştırma yapmak üzere İstanbul'a gön­
derilmiş. Konuyla ilgili olarak adı geçen komisyondaki defterler ve
belgeler üzerinde tekrar inceleme yapılmış; bir de rapor hazırlanmıştı.
Yapılan araştırmanın sonucunda sunulan yazıda (rapor); merhumun
1 292 (1 876/1 877), 1293 (1877/1 878) ve (1 294 (1878/1 879) tarihle­
rinde Selanik evkaf idaresinde katip olarak çalıştığı ve bu memuri­
yette iken 1293 'te (1877/1 878) Selan ik'ten İstanbul 'a gelen milis
taburlarında da teğmen olarak bulunduğu belirtiliyor. Buna göre;
Atatürk'ün babaları Ahmet oğlu Ali Rıza, herhalde bir müddet ve
galip ih timalle ömrünün sonuna doğru kereste ticareti yapmıştır.
Ölümü 1 299 (1 883/1 884) ile 1303 (1 887/1 888) seneleri arasında
vuku bulmuştur. Ali Rıza Efendi'nin yaşamında ki bu değişikliklerin
kesin tarihleri bilinmiyor ve 1 878 yılında savaşın bitiminden sonra
gerçekleştiği tahmin olunmaktadır. Selanik'te Yakub Paşa Vakfının
1288 (1 872), 1 289 (1873), 1290 (1874) senelerine ait rüyeti muha­
sebelerini müşir gaye Şubat 1 290 (1874) tarihli meşruta merkez vakıf
mütevellileri de 1 288 (1 872) tarihini gösterir "Ali Rıza " mührü var­
dır. 1 292 (1876), 1293 (1877), 1 294 (1878) tarihinde Selanik Evkaf
idaresinde katip oldukları ve bu memuriyette iken 1 293 de Sela-

442
Levent Şahverdi Arşivi
nik'ten İstanbul'a gelen Milis Taburunda da mülazım rütbesiyle bu­
lunm uşlardı " deniliyor.
Atatürk tarafından babası Ali Rıza Efendi hakkında araş­
tırma yapılması isteği üzerine araştırma komisyonu tarafından
hazırlanan ve sunulan raporda (yazı) her ne kadar; "Atatürk'ün
babaları Ahmet oğlu Ali Rıza, herhalde bir müddet ve galip ihtimalle
ömrü n ü n sonuna doğru kereste ticareti yapmıştır. Ölümü 1 2 99
(1 883/1 884) ile 1 303 (1 887/1 888) seneleri arasında vuku bulmuştur.
Ali Rıza Efendi'nin yaşamında ki bu değişikliklerin kesin tarihleri
bilinmiyor ve 1 878 yılında savaşın bitiminden sonra gerçekleştiği
tahmin olunmaktadır" deniliyorsa da, Ali Rıza Efendi'nin yaşa­
mına ait Osmanlı arşivinde bu konuyu açıklığa kavuşturacak
birçok belge bulunuyor.
Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi, 1 290 / 1873-1295
/ 1 878 yılları arasında Selanik Evkaf Muhasebeciliğinde çalışı­
yor. Gazi Evrenos Beğ Evkafında meclis katipliği yapıyor. İŞD
6 / 334 ve İŞD 00006 1285 Ra 16 (8 adet) Gazi Evranos Bey mer­
hum Siroz Sancağında olan Evkafıyla ilgili belgede s.6.9. 13. de
"Ali Rıza Efendi" mührü bulunuyor.
Yine aynı şekilde Osmanlı döneminde 1834 ve 1 840 yılla­
rında yapılan nüfus tahrirleri kayıtlarının tutulduğu Nüfus
Defterleri, 1 845 yılına ait "aile reislerinin" isimleri ve gelir-gi­
derlerinin kaydedilmiş olduğu "kar ve zarar" anlamına gelen
Temettuat Defterlerinin kayıtları bulunuyor. Sözü edilen bu
defterlerden Selanik şehri ile ilgili olan nüfus ve Temettuat
Defterleri ile Osmanlı Arşivinde değişik isimler ve kodlar ve­
rilmiş olan pek çok belgede Mustafa Kemal Atatürk'ün bizzat
kendisiyle ilgili olan belgelerin haricinde, hem anne hem de
babası tarafı aileleri ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Maalesef
bu arşiv belgeleri bugüne kadar ne incelenmiş ne de bu def­
terlerde Mustafa Kemal Atatürk ve ailesiyle ilgili olan belgeler
üzerine bir araştırma yapılmamıştır.
Osmanlı Arşivinde Cumhuriyet Arşivi bölümünde yer alan,
"Vakıflar Genel Müdürlüğü' nün, 21 Mayıs 1937 tarihinde baş­
bakanlığa yazdığı bir yazı", Ali Rıza Efendi hakkında yapılan
araştırmaya ilişkin bilgiler veriyor: "Ulu önderimiz Atatürk' ün
pek küçük iken vefat eden pederleri Ali Rıza'nm hal tercümesi
(özgeçmişi) hakkında etraflıca malumat [geniş bilgi) toplan­
masını arzu buyurmakta oldukları" için Selanik vakıf kayıtları
üzerinde araştırma yapılması Talim ve Terbiye Heyeti başkanı
tarih encümeni üyesi İhsan Sungu tarafından bildirilmişti.

443
Levent Şahverdi Arşivi
Yazıda; merhumun 1292 (1876 / 1877)-1294 (1878 / 1879) ta­
rihlerinde Selanik evkaf idaresinde katip olarak çalıştığı ve bu
memuriyette iken 1293'te (1877 / 1878) Selanik'ten İstanbul'a
gelen milis taburlarında da teğmen olarak bulunduğu belirtil­
mişti. Ayrıca, artık tasfiye edilmiş olan muhtelit mübadele ko­
misyonunda evkaf müşaviri olarak bulunmuş olan ve halen
vakıf kayıtlar idaresinde katip olarak çalışan Abdülgaffar da
İstanbul'a gönderilmiş ve adı geçen komisyondaki defterler ve
belgeler üzerinde tekrar inceleme yapılmış; bir de rapor hazır­
lanmıştı.
Bu raporda, Selanik'in düşüşünden sonra Yunan hükümeti
eline geçmiş olan bütün resmi yazışmalara ait arşivin "tercüme
dairesi" adıyla oluşturulan daireye verilmiş olduğu belirtiliyor
ve Ali Rıza Efendi için aranılan bilginin bir kere de adı geçen
dairedeki 1 290 (1874 / 1875)-1 295 (1879 / 1880) yıllarına ait
memur sicilinden ve maaş defterlerinden araştırılması isteni­
yordu. Bu araştırmanın ise ancak Dışişleri Bakanlığı aracılı­
ğıyla yaptırılması mümkündü.
Bu rapora göre; Yunanistan' da mübadeleye tabi İslam ce­
maatine ait olup tasfiyeye uğrayan muhtelit mübadele komis­
yonu aracılığıyla İstanbul' a getirilerek vakıflar idaresine
devredilmiş ve halen Nuruosmaniyc Camii avlusundaki mah­
zende saklanmakta bul unan evrak ve defterin Selanik' e ait kı­
sımları incelenmişti. İnceleme sonucunda; yalnız Selanik'te
Yakup Paşa Vakfı'run 1288 (1872 / 1873), 1289 (1873 / 1874) ve
1 290 (1874 / 1875) yıllarına ait muhasebe kayıtlarında Şubat
1290 (1874 / 1875) tarihli yazıda adı geçen vakıf mütevellileri
arasında Ali Rıza'nın mührü olduğu anlaşılmıştı; altında 1 288
(1872 / 1 873) tarihini gösteren mührün şekli alınmış ve muha­
sebe kaydının bir örneği çıkarılmıştı.
Ancak Selanik evkaf muhasebeciliğine ait memurin sicil ve
maaş defterlerinin bulunmadığı anlaşılmıştı ve bu arada 1290
(1874 / 1875)-1 295 (1879 / 1880) yıllarına ait defterler de bulu­
namamıştı. İstanbul' da Nuruosmaniye mahzeninde saklan­
makta olan Selanik vakıflar idaresi kağıt ve defterlerinde
araştırma yaptırılarak, elde edilen bazı yazışma kayıtlarında
"Ali Rıza Efendi ve Mahmut Bey zade A l i Rıza Bey" suretinde
memur isimlerinin yazılı olduğu görülmüş ve bu kayıt örnek­
leri Sungu'ya gönderilmişti .
Bu yazı üzerine, Başbakanlı k, 31 Mayıs 1937 tarihinde Dış-

444
Levent Şahverdi Arşivi
işleri Bakanlığı'ndan Selanik başkonsolosluğunun ilgili araş­
tırmaya devam etmesini talep edecektir. Selanik Başkonsolosu
Reşat H. Karabuda da, 12 Temmuz 1937 tarihinde Dışişleri Ba­
kanlığı' na yazdığı yazıda araştırma sonuçlarını açıklıyordu;
fakat sonuç olumlu değildi. Çünkü "aşağı yukarı on beş gün­
dür devam eden araştırma lara rağmen muhasebe evrakı
henüz bulunamamışh" .
"Osmanlı İmparatorluğu zamanı arşivlerini saklayan "ter­
cüme dairesi" şefinin söylediğine göre, Selanik evkaf idaresine
ait hemen hemen bütün dosyalar ve defterler, vaktiyle muh­
telit mübadele komisyonuna tevdii edilmiş olduğundan, ara­
nılan evrakın burada bulunması ihtimali pek yoktu" . "Böyle
olmakla beraber yeni baştan daha ince bir araşhrmaya başla­
nılmışh" . Fakat "bu son araştırma arkasının alınması biraz ge­
cikecekti" . Yine de bazı bilgiler bulunmuştu. Tapu ve vergi
kayıtları üzerinde yapılan araştırmada; Atatürk'ün gerek ba­
baları ve gerekse anaları tarafına ilişkin bazı bilgiler edinil­
mişti.
Buna göre; "Atatürk'ün babaları Ahmet oğlu Ali Rıza, her­
halde bir müddet ve galip ihtimalle ömrünün sonuna doğru
kereste ticareti yapmıştır. Ölümü 1 299 (1883 / 1884) ile 1303
(1887 / 1888) seneleri arasında vuku bulmuştur. Annesi Zübey­
de' ye annesi, Halil ağa kızı Ayşe' den bir ev intikal etmiştir.
Anaları bu evde Fatma adındaki teyzesiyle müşterek bulun­
muşlardır. Şimdi bir de Ali Rıza'nın ölüm tarihini kat'i olarak
gösterecek kassam defteri ve başka vergi kayıtları aranmakta­
dır. Bulundukları takdirde gerek bunlardan ve gerekse evkaf
muhasebe evrak ve defterlerinden edinilecek" bilgiler ayrıca
iletilecekti . Görüldüğü gibi, burada Atatürk'ün babasının
ölüm tarihi kesin olarak saptanamamış olup, ölüm tarihi 1883-
1 888 yılları arasında gösterilmiştir. Eğer ilk tarih doğruysa bu
takdirde Atatürk babası öldüğünde yedi yaşı civarında ise,
Atatürk'ün doğum yılırun da biraz daha geriye alınması gere­
kir. Atatürk' ün bizzat sağlığında yapılan araştırmalarda babası
Ali Rıza Efendi'nin vefat tarihinin kesin olarak belirlenemediği
ifade edilmiştir. Ali Rıza Efendi'nin ölüm tarihi günümüze
değin netleştirilemed iğinden bugüne kadar hep yanlış ve de­
ğişik tarihler verilmiştir. Fakat, Osmanlı Arşivinde yeni tespit
ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgelerinde 23 Mayıs
1886 tarihinde Selanik'te vefat etmiş olduğunu biliyoruz.

445
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Arşivinden tespit ederek ilk defa kamuoyu ile pay­
laştığımız Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgesinde Zübeyde
Hanım ve çocuklarına maaş bağlanmasıyla ilgili olarak hazır­
lanan "Hesap Tezkeresi" bu konudaki tüm tartışmaları bitir­
miş, Ali Rıza Efendi'nin ölümü ile ilgili olarak çeşitli kitaplarda
verilen değişik tarihlerin yanlış olduğunu ortaya koymuştur.
Çünkü Ali Rıza Efendi'nin hizmet cetvelinde yaptığı görevler
sayıldıktan sonra "vefatı 11 Mayıs 302" yani "23 Mayıs 1886"
tarihinde vukubulduğu (gerçekleştiği) belirtilerek kayıtlarda
yer almıştır. Aynı tarih bu çizelgeye göre Zübeyde Hanım ve
çocuklarına (Mustafa Kemal, Makbule ve Naciye) maaş bağ­
lanmasını karara bağlayan heyet yazısında da bulunmaktadır.
Bu durumda Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1 886 tarihinde genç sa­
yılabilecek bir yaşta, 45 yaşında vefat etmiştir. Belgeye göre,
Zübeyde Harum'ın emeklilik maaşı bağlanması için verdiği di­
lekçe ve müracaatı, Rumi 15 Ağustos 1309 (Miladi: 27 Ağustos
1893) tarihlidir. Belgede, Mustafa Kemal'in 1893 tarihinde 16
yaşında olduğu kayıtlıdır. Dolayısıyla 1893 tarihinde 16 ya­
şında olan Mustafa Kemal, babası Ali Rıza Efendi 23 Mayıs
1886 tarihinde vefat ettiğinde 10 yaşlarında bir çocuktur. Afet
İnan, "Mustafa, ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır" der­
ken; Ali Fuat Cebesoy da "babası öldüğünde Mustafa Ke­
mal'in 9-10 yaşlarında olduğunu" yazmaktadır260•
Ali Rıza Efendi 1870 yılında rüsumat memuru olarak Av­
ranoz' da ilk işe başladığında emeklilik belgesine göre 29 ya­
şındaydı. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi'nin 1841 yılında doğmuş
olduğu kesin olarak anlaşılıyor. Yine aynı belgeye göre Ali Rıza
Efendi'nin 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat ettiğinde 45 yaşında
olduğu anlaşılmaktadır.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın kendi ifadesine göre
Ali Rıza Efendi öldüğünde (23 Mayıs 1886) 27 yaşında dul kal­
mıştı. O halde Zübeyde Hanım'ın bu ifadesine göre Zübeyde
Hanım 1859 yılında doğmuştur. 1841 doğumlu Ali Rıza Efendi
ile 1859 doğumlu Zübeyde Hanım arasında 18 yaş fark vardır.
Ali Rıza Efendi'nin emekliliği ile ilgili işlemler yapıldığı sene
(8 Ocak 1894) Atatürk'ün 16 yaşında olduğu bu belgede yazı­
lıdır. Bu belgelerde verilen bilgiler ışığında Mustafa Kemal
Atatürk'ün babası vefat ettiğinde (23 Mayıs 1886) Mustafa
Kemal Atatürk 8 yaşındadır. Bu durumda Mustafa Kemal Ata­
türk 1880 veya 1881 yılı değil 1877 / 78 yılı doğumludur.

446
Levent Şahverdi Arşivi
Selanik Evkaf Muhasebecisi Es-Seyyid
Ali Rıza Efendi
Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin ya­
şadığı dönemde Osmanlı coğrafyasında Balkanlar' dan (Os­
manlı Rumelisi' nden) Anadolu'ya, Kıbrıs ve Seddü'lbahir
Ceziresi'nden Halep'e kadar olan yerlerde gümrük Rüsumat
Memurluğu, Rüsumat Emaneti Anbar Memuru, Rüsumat Na­
zırı, Mutasarrıflık ve Rüsumat Müfettişliği, Rüsumat İdaresi
Katib ve Sandık Emini olarak görev yapan "Ali Rıza Bey" veya
"Ali Rıza Efendi" adıyla birden fazla kişinin görev yapmış ol­
dukları belgelerden anlaşılmaktadır. Bu dönemde devletin
resmi görevli memuru olarak çalışan Ali Rıza isimli memurla­
rından birisi de Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi idi.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, yeni tespit ettiğimiz
arşiv belgelerine göre 1 841 yılında Selanik'te doğmuş, 23
Mayıs 1 886 tarihinde yine Selanik'te vefat etmiştir. Ali Rıza
Efendi, Selanik'te H.1257 / M.1841 yılında doğdu. Ali Rıza
Efendi, ilkokulu "mekatib-i İbtidaiye", "mekteb-i ibtidili" adı
verilen mahalle mektebinde okudu. İlk olarak mektebi ibti­
daiye girerek, dini ilimleri tahsil etti. Ali Rıza Efendi, bir süre
evkafta ve il meclis idare kurulunda "katib-i meclis" olarak ça­
lıştı.
Ali Rıza Efendi'nin değişik tarihlerde farklı yerlerde çalıştığı
anlaşılmaktadır. Vakıflar idaresinde çalıştı. Evkaf dairesindeki
katiplikten ve asakir-i mülkiye taburundaki gönüllülükten
önce Batı Trakya' da Kırcaali ve Makedonya' da Tikveş ilçele­
rinde küçük memuriyetlerde bulunduğu gibi, aynı zamanda
1290 / 1872 / 73- 1 295 / 1877 / 78 yılları arasında meclis katipliği
ve muhasebeciliği, gümrük rüsumat memurluğu yapmış ol­
duğu arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla Ali Rıza Efendi'nin, geçici görev ile bulunmuş
olduğu yerlerdeki evkaf ve muhasebe defter ve hesaplarını in­
celemek üzere görevlendirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Önce
evkaf (dini vakıflar) bölümünde çalışan Ali Rıza Efendi'nin,
görevi gereği bu vakıfların hesaplarını denetlemek üzere ufak
taşra kentlerine gidip gelmesi, geçeci görevlerde bulunmuş ol­
ması muhtemeldir. Ali Rıza Efendi'nin gümrük memurlu­
ğunda çalıştığı yıllarda Anadolu'ya görevi nedeniyle
gönderilmiş olması mümkündür.

447
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin Selanik ve çevresindeki vakıflarda evkaf
muhasebeciliği (istifa ederek ya da her iki görevi bir arada sür­
dürmek suretiyle) görevinde bulunduğu anlaşılıyor. Ali Rıza
Efendi'nin, Osmanlı Arşivinde bulunan Evkaf defterlerindeki
kayıtlardan H. 1273 / M. 1857-H.1284 / M.1868 tarihli arasında
Selanik'te Evkaf İdaresi'nde (Katibi Meclis Es-Seyyid Ali Rıza
Efendi) meclis katibi olarak görev yaptığı anlaşılıyor.
Osmanlı Arşivinde yaptığım ız araştırmalar sonucunda
Mustafa Kemal Atatürk'ün babaları merhum Ali Rıza Efen­
di'nin İl Meclisi İdare Kurulunda meclis katipliği, çeşitli vakıf­
larda meclis-i katip görevlerinde bulunduğu belgelerde yer
alıyor.
Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi, 1290 / 1873-1295
/ 1878 yılları arasında Selanik Evkaf Muhasebeciliğinde çalışı­
yor. Gazi Evrenos Beğ Evkafında meclis katipliği yapıyor. Se­
lanik Evkafından veya Gazi Evranos Beğ evkafından 1 284
( 1 867) tarihinden sonra "Es-seyyid Ali Rıza katib-i meclis"
mührü yerine "Es-Seyyid Mehmet Faik" mührü bulunuyor.
Ali Rıza Efendi bu tarihlerde Selanik Evkafından ayrılmıştır.
Başka bir yere tayin edilmiş veya ayrılmış (muhtemelen istifa
etmiş) olduğu anlaşılıyor.
Selanik ve çevresinde faaliyet gösteren çok sayıda vakıf bu­
lunmaktadır. Bu vakıflara ait çok sayıda defter Osmanlı Arşi­
vinde yer alıyor. Bu defterlerde vakıflara ait gelir ve gider
masrafları, vakıfların kurucuları, mütevellileri, icar ve kirada
olan yerler, araziler ve dükkan vb. gibi akarına ait bilgiler yer
aldığı gibi, bu vakıflarda mütevellilerin isimleri, vakıfta gö­
revli bulunan katip ve üyeler ile vakfın müdürlerinin adları
bulunuyor.
Evd. 13254 nolu ve 1265 tarihli Evkaf-ı Selanik ve tevabii il­
gili defterde (4 / s. 5 de. Evd. 9588 de 2-3 de Vakıf isimleri yer
alıyor) ve Evd. 12395 / H.1261 (M.1845) Evkafı Selanik defte­
rindeki kayıtlara göre; Evkaf Müdürü Ataullah Es-seyyid
Mehmet Saadeddin, memur Mehmet Necib Efendi' dir.
Abdullah'ın oğlu Mehmet Necib Efendi'dir (1798-?)+(Havva
Hn.+Nafiye Hn.). Mehmet Necib Efendi, Atatürk'ün amcası ol­
duğu söylenen Kızıl (veya Kırmızı) Mehmet Emin Efendi'nin
oğlu Salih'in ikinci eşi olan Müberra Kerime Molla Hanım'ın
babası Eşref Ali'nin babasıdır.

448
Levent Şahverdi Arşivi
A MKTNZD 250-65-11. 1274-M. 1 858/59-Evrenos Vakfı-Ati Rıza Beğin Mührü
lıulunuyor. Es-Seyyid Ali Rıza (Mühür), Galıriyel (mühür)-Avrupa tüccarı vekili
Eftem Kiryakor (Mühür), Tüccarı Hayriye Şeyhinden Es-Seyyid Mehmet Emin
(Mühür), Es-Seyyid Mehmet Seyyid Mühiir), Mehmet Zihni (mühür)

449
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı arşivinde bulunan, incelediğimiz Selanik ve teva­
bii vakıflarına ait defterlerden Evd.34066 / 1288 Ra 24; Evd.
24270 / 1 295-H.1287 (M.1871 ), 1288 / 1 872, 1289 / 1873, 1295 /
1 879 tarihli Selanik'teki vakıfların muhallefat ve muaccelat,
kağıt bahası ve kalemiyelerini gösterir defterlerdeki kayıtlarda
evkaf müdürü, muhasebe katibi gibi görevlilerin isimleri bu­
lurunaktadır. Selanik ve tevabii vakıflara ait defterlerde bu ta­
rihlerde " Ali Rıza" adıyla muhasebeci (katip) ve müdür olarak
görev yapan vakıf görevli lerinin nerede bulundukları ve ça­
hşh.k.ları görülmektedir.
Bu defterlerden EVHMHd. 6357 (2.3. 15.17.18) de, Evd .
14758 / 1268 C 23 Selanik'te bulunan Numan Paşa Evkaf ve
Yakup Paşa Evkafına aittir. Evd.12400 / 1261 (M. 1845) Selanik
Koca Kasım Paşa Camii Evkafı Muhasebesi kayıt defteri, Evd
1 2710 / 1 262 Selanik Gazi Hüseyin Bey Camii Evkaf muhase­
besi Muhasebesi kayıt defteri (1-2. sayfada) yer almaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin Sela­
nik'te evkaf muhasebeciliğinde çalıştığı ve katiplik yaptığı bi­
liniyor. Ali Rıza Efendi'nin Selanik Evkaf muhasebeciliğinde
görevlendirildiği dönemde Selanik ve çevresinde faaliyet gös­
teren vakıfl ardan birisi Gazi Evrenos Beğ Evkafı, diğeri de
Numan Paşa Evkafı ve Yakup Paşa Evkafıdır.
Evd. 1 2800 Nolu ve 1262 / 1 846-47 tarihli Selanik Evkafına
ait defterde "Es-seyyid Ali Rıza" mührü bulunuyor. 1 263 /
1 847-48 tarihli Selanik Sancağı ve kazasındaki cami ve hüda­
manın masarifat kayıtları bulunan defterde (s.2), Evd. 13136
Nolu defterin başlangıç tarihi 1263 Ş 29 (10 Ekim 1847). Maliye
hazinesinde idare olunan Selanik Sancağı ve kazalarındaki ca­
milerin ve hademelerin vezfüf ve sfür masarıfat kayıtları def­
teri, s.2'de "Es-Seyyid Ali Rıza" mührü bulunuyor.
Burada adı geçen " Ali Rıza"nın, Mustafa Kemal'in babası
"Ali Rıza Efendi" olmad ığı anlaşılıyor. Çünkü Ali Rıza
Efendi'nin muhtemel olan doğum tarihleri 1837, 1 839, 1 841 yıl­
lan olarak görülmekte ve verilmektedir. Bu tarihte Atatürk' ün
babası Ali Rıza Efendi 9-10 yaşlarındadır.
1 860'lı yıllarda Ali Rıza Efendi'nin herhangi bir yerde
küçük yaşlarda olması sebebiyle görevli olarak çalışması
mümkün değil. Ancak, Evd. 1 6061 Nolu ve 1 273 / M. 1857 ta­
rihli defterde başlangıç tarihi 1 273 M 1 (Ol Eylül 1856 Pazar
Günü)-Bitiş tarihi 1273 R 20 (16 Aralık 1 856 Salı), g 4/ s.3 de

450
Levent Şahverdi Arşivi
"Es-seyyid Ali Rıza ka­
tibi Meclis" mührü bulu­
nuyor. Burada adı geçen
Ali Rıza olabilir.
Çünkü Atatürk' ün ba­
bası Ali Rıza Efendi'nin,
emekliliğiyle ilgili belge­
lerde kesin olarak 1 841
yllında doğduğu kayıtlı­
dır. Dolayısıyla 1841 yılı
doğumlu olan Ali Rıza
BOA. EVd 1 6 1 90-1-Defterin başlangıç tarihi: Efendi 1273 / 1857 tari­
1273 Ca 2 1-Bitiş tarihi: 1274 la 11 /M. hinde 16 yaşında oluyor.
1858-Katibi Meclis (Meclis katibi Es-Seyyid
Evd. 16190 Nolu 1273 Ca
Ali Rıza ve "Ali Beğ" adları aynı belgede ayrı
iki Ali ismi yer alıyor. Belgede Ali Beğ ikinci 28 (24 Ocak 1857) tarihli
katip, Es-Seyyid Ali Rıza Efendi meclis katibi defterde g 6 / s.6 da "Es­
olduğu belirtiliyor. "Katib-i Meclis Es-Seyyid Seyyid Ali Rıza katibi
Ali Rıza " kaydının Mustafa Kemal A ta­ Meclis" mührü bulunu­
türk'ün babası Ali Rıza Beğ'e ait olduğu an­ yor. Burada adı geçen
laşılıyor.
"Es-seyyid Ali Rıza" (Ali
Rıza Efendi) olabilir. BOA. EVd 16190- 1-Defterin başlangıç ta­
rihi: 1273 Ca 21 -Bitiş tarihi: 1274 Za 11 -Katibi Meclis (Meclis
katibi) Es-Seyyid Ali Rıza ve "Ali Bey" adlan aynı belgede iki
ayn "Ali" ismi yer alıyor. Bu iki isimden birisinin Atatürk' ün
babası Ali Rıza Efendi olduğu anlaşılıyor.
Belgede Ali Bey ikinci katip, Es-Seyyid Ali Rıza Efendi mec­
lis katibi olarak geçiyor. "Katib-i Meclis Es-Seyyid Ali Rıza"
kaydının Mustafa Kemal Atatürk' ün babası Ali Rıza Bey' e ait
olduğu anlaşılıyor.
Evd. 1 6279 Nolu 1273 tarihli defterde başlangıç tarihi 1273
N 1 (25 Nisan 1857 Cumartesi)-Bitiş tarihi 08.29.1273-"Es-Sey­
yid Ali Rıza katibi Meclis" mührü bulunuyor. Mühürde geçen
"Es-seyyid" tanımı, günümüz ifadesiyle "Ali Efendi, Mehmet
Efendi" gibi günlük konuşmalarda geçen ve hitap lafzı olarak
kullanılan "efendi" anlamında kullanılmışhr.
Burada geçen "es-seyyid" ifadesi, O'nun Hz. Ali (r.a.) oğlu
Hz. Hüseyin'in soyundan gelenler için bir ünvan olarak kul­
lanılan "seyyid" anlamında kullanılmamışhr.

451
Levent Şahverdi Arşivi
Herhangi bir kimsenin seyyid
veya şerif ola rak anılması için sadat­
tan birisi olması gerekir; Hz. Ali r.a.
oğullarından Hz. Hasan r.a. soyun­
dan gelenler için "şerif", Hz. Hüseyin
r.a.'ın soyundan gelenler için "sey­
yid" ünvanı hürmeten kullanılmıştır.
Bu konu hakkında Osmanlı arşi­
vinde tespit ettiğimiz belgeler şu şe­
kildedir:
Evd. 16630 Nolu 1275 Ra 1 (09
Ekim 1858 Cumartesi) tarihli def­
BOA. E Vd. 1 6630-5- terde g 4 / s 4. de "Es seyyid Ali Rıza
H.1 2 75/M. 1 859-Katib-i
katibi Meclis" mührü bu lunuyor.
Meclis Es-Seyyid Ali Rıza Be:?
Evd. 1 7299 Nolu 1 277 tarihli def-
terde başlangıç tarihi 1278 B 1 (02 Ocak 1862 Cumartesi)-bitiş
tarihi 1277 N 30 (11 Nisan 1861 Perşembe). g 3 / s. 4 de "Es-Sey­
yid Ali Rıza katibi Meclis" mührü bulunuyor.
Evd. 1 7299 / 1277 B 1-1277 N 30-"katibi meclis Ali Rıza
Efendi" mührü var. (3 / s.3-4 de). Evd. 1 7474 Nolu 1 278 M 1 (9
Ağustos 1861 Salı ) tarihli defterde bitiş tarihi 1278 Ra 29 (4
Ekim 1861 Cuma) g 5 / s.5 de "Es seyyid Ali Rıza katibi Meclis"
mührü bulunuyor.
Evd. 1 8577 Nolu 1280 R 1 defterin başlayış tarihi 1280 R 1
(12 Aralık 1 863 Cumartesi)-bitiş tarihi 1280 N 30 (9 Mart 1864
Çarşamba) Bu defterin g 14 / s.14 de "Es-Seyyid Ali Rıza katibi
meclis" mührü bulnnuyor. Evd. 18576 / 1 281 R 1-1 280 N 30 s.3-
4 de "Meclisi katib Ali Rıza Efendi" mührü yer alıyor.
Evd.20706 Nolu 1284 Za 19 (13 Mart 1868 Cuma) tarihli Se­
lanik'te bulunan Hacı Gazi Evranos Beğ Evkafırun varidat ve
masarıfat Muhasebelerini kayıtlı defterde başlayış tarihi 1284
Za 19-bitiş tarihi Za 28 (22 Mart 1868 Pazar) tarihli defterin g
3 / s 4 de "Es-Seyyid Mehmet Faik" mührü bulunuyor.
Yazının sonunda "Aşera Şaban 1290" kaydı var. Dolayısıyla
1284 (1867) tarihinden sonra Selanik Evkafından veya Gazi Ev­
ranos Beğ Evkafından "Es-seyyid Ali Rıza katibi Meclis"
mührü yerine "Es-Seyyid Mehmet Faik" mührü bulunuyor.
Evd. 19380 Nolu 1 289 ( 1872 / 73) tarihli defterde de yine
aynı şekilde "Es-Seyyid Mehmet Faik" mührü bulunuyor. O
halde Ali Rıza Efendi bu tarihlerde Selanik evkafından ayrıl-

452
Levent Şahverdi Arşivi
mışhr. Başka bir yere tayin edilmiş veya ayrılmış (muhtemelen
istifa etmiş) olduğu anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi ile ilgili yaphğımız araşhrmalarımızda Os­
manlı Arşivinde tespit ettiğimiz belgelere göre, Selanik ve çev­
resinde faaliyet gösteren Gazi Evrenos Beğ Evkafı, Numan
Paşa Evkafı ve Yakup Paşa Evkafı gibi vakıflarda "meclis ka­
tibi" olarak görev yapmıştır.
Evd. 16279 Nolu 1273 tarihli defter (başlangıç tarihi 1273 N
1 / 25 Nisan 1857), Evd. 1 7299 Nolu 1277 tarihli defter (baş­
langıç tarihi 1278 B 1 / 02 Ocak 1862), Evd. 1 7299 defter (baş­
langıç tarihi 1 277 B 1 / 1277 N 30), Evd. 17474 Nolu 1278 M 1
defter (başlangıç tarihi 9 Ağustos 1861 ), Evd. 18577 Nolu 1280
R 1 defter (başlangıç tarihi 1 280 R 1 / 1 2 Aralık 1 863), Evd.
18576 / 1 281 R 1 defterde (başlayış tarihi Aralık 1864) "Es-Sey­
yid Ali Rıza Katib-i Meclis" mührü bulunuyor.
Evd .20706 Nolu 1 284 Za 1 9
--------- �,.,,.,...c----
(13 Mart 1 868 Cuma) tarihli Se­
lanik'te bulunan Hacı Gazi Ev­
ranos Beğ Evkafının varidat ve
masarıfat muhasebelerini ka­
yıtlı defterde (başlayış tarihi
1284 Za 19-bitiş tarihi Za 28 (22
Mart 1868 Pazar) tarihli def­
terde "Es-Seyyid Mehmet Ffük"
mührü bulunuyor. Yazının so­
nunda "Aşera Şaban 1290"
kaydı var.
Dolayısıyla 1 284 (1867) tari­
hinden sonra Selanik Evkafın­
BOA. E Vd. 1 6630-5-H. 1 2 75/ dan veya Gazi Evranos Beğ
M.1 859- Katib-i Meclis Es-Seyyid Evkafından "Es Seyyid Ali Rıza
Ali Rıza Beğ
katibi Meclis" mührü yerine
"Es-Seyyid Mehmet Ffük"
mührü yer alıyor. Daha sonraki tarihleri taşıyan defterlerde de
yine aynı şekilde "Es-Seyyid Mehmet Ffük" mührü bulunuyor.
Dolayısıyla Ali Rıza Efendi'nin 1867 yılında Selanik Evka­
fından ayrılmış olduğu anlaşılıyor. Bu a yrılışın nasıl olduğu
konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Ancak Ali Rıza Efen­
di'nin ayrılışının başka bir yere tayin edilmiş veya istifa etmiş
olmasından dolayı olması mümkündür.

453
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin Evkaftan ayrılışının Rüsumat kitabeti
görevine atanmış olmasından kaynaklandığı anlaşılıyor.
Çünkü, Osmanlı Arşiv kayıtlarında tespit ettiğimiz Ali Rıza
Efendi'ye ait emeklilik belgesinde, Ali Rıza Efendi'nin "Meclis
Katibi" görevinden ayrılmasından sonra rüsumat kitabetinde
memur olarak çalışmaya başladığını öğreniyoruz.
Bu belgede, Ali Rıza Efendi'nin ilk görev yerinin Aynaroz
Rüsumat kitabeti olduğu, 21 Nisan 1286 (M. 3 Mayıs 1870 / H.
Ol Safer 1 287 Sah) tarihinde işe başladığı, 13 Haziran 1 286'a
kadar (M. 25 Haziran 1870 / H. 25 Rebiülevvel 1287 Cumar­
tesi), 1 ay 23 gün bu görevde bulunduğu ve 300 kuruş maaş
aldığı görülüyor.

AMKTMHM 268 54-H. 1 2 79-M.1 863-Ali Rıza takdir belgesi-Selanik1


-

Ali Rıza Efendi, 14 Haziran 1 286 (26 Haziran 1870)-7 Tem­


muz 1286'ya (19 Temmuz 1870) kadar 24 gün boşta kaldıktan
sonra Selanik'te Papas Köprüsü rüsumat kitabetinde, 8 Tem­
muz 1286 (20 Temmuz 1 870) tarihinde göreve başladığı anla­
şılıyor.
Ali Rıza Efendi'nin, Osmanlı arşivinde bulunan ve incele­
diğimiz defterlerde tespit ettiğimiz belgelerde Selanik'te Evkaf
İdaresi'nde katiplik (Katibi Meclis Es-Seyyid Ali Rıza Efendi)
görevini H.1 273 / M.1857-H. 1284 / M.1868 yılları arasında
yaptığı anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi'nin rüsumat memurluğu
görevi evkaf dairesinde çalışmasından daha sonraki döneme
rastlıyor.
Ali Rıza Efendi'nin Selanik'te Meclis Katibi olarak çalıştığı
dönemde idare amirlerince takdir edilip taltif edilmiş olduğu
arşivde bulunan belgelerden anlaşılmaktadır. Osmanlı Arşi-

454
Levent Şahverdi Arşivi
vinde AMKTMHM 268-54 koduyla verilen, H. 1279 / M. 1863
tarihli belgede şu bilgiler yer alıyor:
"Makam-ı Sadarah Azimeye
Marusah çakıra kimesnelerinedir ki;
Meclis katibi Ali Rıza Efendi'nin umuru memuresinde meş­
hudi olan mesaisine mükafah "rütbe-i erba'a" ile taltifi iltima­
sına dair Selanik valisi devletlü paşa hazretlerinin takdiri
leffen takdim kılınmış bunun ehlini görmüş olmakla icrayı
icabı babında emrü ferman hazreti men lehü'l emründür.
Fi 27 Zilhicce / Fi 2 Haziran 1279 / M. 14 Haziran 1863)
"Mühür"

AMKTMHM 268-54-H.1279-M.1863-Ali Rıza takdir belgesi-Sclanik2

Selanik Çayağzı ve Papas Köprüsü Rüsumat


Memuru Ali Rıza Efendi
Osmanlı Arşivi belgelerine göre, Mustafa Kemal Atatürk' ün
babası Ali Rıza Efendi'nin, rüsumat memuru olarak bir süre
Selanik Vilayeti'ne bağlı Aynaroz şehrinde çalışhğı (1 870) ve
daha sonra Çayağzı ve Papas köprüsü rüsumat memurluğuna
tayin edildiği anlaşılmaktadır.
Bu belgelere göre Ali Rıza Efendi, 1870- 1 880 yılları arasında
rüsumat memurluğu yapmıştır. Dolayısıyla, Ali Rıza Efen­
di'nin Rüsumat İdaresinde Gümrükte rüsumat memurluğu
görevi evkaf dairesinde çalıştığı yıllardan sonraki döneme
rastlıyor.
Şevket Süreyya Aydemir, "Ali Rıza Efendi, rüsumat me­
murluğuna atandığı yıl içerisinde (1 870), Zübeyde H anım ile

455
Levent Şahverdi Arşivi
evlendi. Ali Rıza Efendi Zübeyde ile evlendiği zaman evkaf
dairesinde değil gümrük idaresinde memur bulunuyordu. Ali
Rıza Efendi, kereste ticaretine başladığı sene içerisinde eşi Zü­
beyde Hanım, çocukları Ahmet ve Ömer'le birlikte, Selanik'in
Islahhane semtinin Ahmet Subaşı Mahallesi'ndeki bir eve, Zü­
beyde Hanım'ın büyük babalarından Hacı Abdullah Efen­
di'nin Selanik' te Ahmet Subaşı Mahallesi'nde (Islahhane
civarında) üç katlı ve pembe boyalı evine taşındılar . . . " diyor.

AMKTMHM 335- 91-1282 M 29-Yenikapı Mevlevihanesi postnişini tarafından


istihdamı tavsiye olunan Ali Rıza Efendi ehliyetli birisi oldu,<?unu Rüsumat Ema­
netine takdimi. Tarihi: 30 Muharrem 1282 / M. 1 866

Ali Rıza Efendi'nin gümrük muhafaza memurluğu (Rüsu­


mat memurluğu) görevi, Selanik yakınlarında, Olimpos Dağı
eteklerinde bulunan Katerin kazasında, Çayağzı'ndaydı (Pa-

456
Levent Şahverdi Arşivi
pazköprüsü). Selanik ve havalisinin odun ve kerestecilikte en
önemli yerlerden birisi burasıydı.
H icri 29 Muharrem 1282 / Miladi 24 Haziran 1865 tarihli
bir belgeye göre, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin, Yeni­
kapı Mevlevihanesi postnişini tarafından ehliyetli birisi oldu­
ğunun Rüsumat Emaneti Celilesine takdimi ile istihdamı
tavsiye olunarak gümrükte rüsumat memurluğu görevine baş­
ladığı anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi'nin emekliliğiyle ilgili belge­
lerden anlaşıldığına göre 1 870-1 880 yılları arasında burada
çalışmıştır.
Ali Rıza Efendi'nin emekliliğine dair Osmanlı arşivinde tes­
pit ettiğimiz Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart 1 894 Miladi) tarihli ve
Hicri 23 / Ca / 131 3 / Miladi 11 Kasım 1895 / 30 Teşrinievvel
1311 Rumi tarihli belge Çayağzı Rüsumat Memuru Ali Rıza
Efendi'nin ailesine maaş tahsisi ilgili belgeler emekliliğiyle il­
gili bilgiler vermektedir.
Resmi kayıtlara göre Ali Rıza Efendi, 1880' de Rüsumat Dai­
resindeki görevinden ayrılmışhr. Dolayısıyla Ali Rıza Efen­
di'nin kereste ticaretini emeklilik tarihinden (1 880) önce,
O'nun rüsumat memurluğu zamanında yapmış olduğu anla­
şılıyor. Ali Rıza Efendi'nin (1841 - 23 Mayıs 1 886) kereste tica­
reti işini memurlukla birlikte yürütmeye başladığı anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi'nin 1876-1877 yılında, Selanik Asakir-i Mil­
liye Taburu'nda "Birinci Mülazım" (Üsteğmen) rütbesiyle
görev yaphğında rüsumat memuru olarak görevli bulunduğu,
dolayısıyla, ihtimal ki askerlik görevini bu arada izinli olarak
yapmış olması muhtemeldir.
Ali Rıza Efendi, Selanik Islahhane Mahallesi'nde, Emir Bos­
tan' da ve Numan Paşa Camii avlusunda "Asakir-i Milliye" ye
askeri taburun ikinci bölüğünde üsteğmen olarak görev yap­
mış, burada maiyetindekilere talimler yaphrmıştır. Ali Rıza
Efendi'nin daha sorıra da rüsumat memurlu ğuna ve kereste
ticaretine devam ettiği anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi'nin Çayağzı rüsumattan ayrılış tarihi 1880
/ 1 881 tarihidir. Mustafa Kemal' in doğduğu tarihte Ali Rıza
Efendi'nin Çayağzı rüsumat memurluğunda olduğu anlaşılı­
yor. Zira Zübeyde Hanım, doğduğu günlerden bahsederken
"o zamanlar Ali Rıza Efendi'nin memuriyeti Selanik civarında
Çayağzı'nda idi, bazı geceler eve gelmiyordu" demektedir.

457
Levent Şahverdi Arşivi
Belgeler arasında bulunan Ali Rıza Efendi'nin aldığı maaş
cetvelinde, aldığı ücretin 300 gümüş kuruş olduğu yazılıdır.
Ali Rıza Efendi, Kızı Fatma'nın (1870 / 71-1785) doğduğu yıl
içerisinde veya bu tarihten kısa bir süre önce Yunan sınırında
Çayağzı ya da Papazköprüsü adıyla bilinen gümrük kapısına
atandığı anlaşılıyor.

Atatürk'ün Babası Ali Rıza Efendi'nin Vefatı


(Selanik/ 1841-Selanik / 23 Mayıs 1886)
Ali Rıza Efendi, emekliliğini istedikten sonra kendisinin or­
manlık bölgede çalışmış olması nedeniyle de arkadaşı Cafer
Efendi ile birlikte kerestecilik ticareti yapmaya başlar. Ali Rıza
Efendi, kerestecilikten bir miktar para kazanmaya başlamış ise
de, Yunan ve Bulgar eşkıyalarının ormanlık bölgeyi ele geçir­
meleri ve kereste depolarını ve kerestelerini yakmaları sebe­
biyle bu işten bir süre sonra zarar etmeye başlamışhr. Ali Rıza
Efendi, bu sebepler yüzünden kerestecilik işini bırakmak zo­
runda kalır. Kereste tüccarlığını zorunlu olarak bıraktığında,
sermayesinin geri kalan kısmıyla bu sefer tuz ticaretine başlar.
Bir süre tuz ticaretiyle meşgul olmuş ise de işleri beklediği gibi
gitmez. Parasının tamamını tuz ticaretinde bitiren Ali Rıza
Efendi, Zübeyde Hanım'ın ifadelerine göre, işlerinin bozulma­
sına çok üzülmüştür. Ali Rıza Efendi'nin bünyesi, bu üzüntüye
işlerinin kötü gitmesine fazla dayanamaz ve bağırsak vere­
mine yakalanır. Ali Rıza Efendi, bu hastalık ile üç yıl mücadele
eder, ancak Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar);
Miladi 23 Mayıs 1886 tarihinde Hakk'ın rahmetine kavuşur.
Atatürk' ün çocukluk arkadaşı ve babasını tanıyan Kütahya
Milletvekili Hacı Mehmet Somer'in anlathğına göre, Ali Rıza
Efendi'nin kereste ticaretine atılmasında, Çayağzı'nda iken ta­
nışhğı ve iyi paralar kazandıklarını gördüğü tüccarlar etkili ol­
muştu. Ali Rıza Efendi kereste ticaretine varını yoğunu
vermişti. Selanikli kereste tüccarı Cafer Efendi ile ortaklık ku­
rarak ticaret hayatına atılan Ali Rıza Efendi, önceleri iyi para
kazanıyordu.
İlk zamanlarda büyük başarılar gösteren bu teşebbüs, Ka­
terin'in ezeli belası olan eşkıyaların hırslarını tahrik etti. Ali
Rıza Efendi'yi para göndermesi için tehdit ettiler. Şayet para
göndermezse, kerestelerini yakacaklarını bildirdiler. Bu se-

458
Levent Şahverdi Arşivi
beple orman mınbkasına gitmek, işlerini kontrol etmek müm­
kün olmuyordu. Fakat sonradan işleri bozuldu.
Buna sebep olan da yine haraç isteyen "Rum eşkıyalar" idi.
"Buradaki eşkıyaların hepsi siyasi çetelerdi. 1298 (1883) tari­
hinde Teselya'nın Yunanistan'a terk edilmesiyle, Yunan hu­
dudu Katerin Kazası' na ve Olimpos dağlarına dayanmakta idi.
Bütün mesele bundan ileri geliyordu.
1 877 Rus harbinden sonra Makedonya çetelerle dolmuş,
arbk buralardaki Türklere rahat kalmamıştı. Bu siyasi çeteler
yüzünden Ali Rıza Efendi'nin ticareti de bozuldu. İşlenmiş ke­
resteleri sahile nakletmeğe korkuyordu. Çünkü bu keresteler
eşkıyalar için rehine mahiyetinde idi. Nihayet Ali Rıza
Efendi'den ümit ettikleri para gelmeyince, bütün keresteleri
yakblar. İşçileri de tehdit ettiler. İşçiler de dağılıp gittiler.
Bunun üzerine Ali Rıza Efendi, yangından mal kaçırır gibi,
mümkün olabileni kurtarmaya çalıştı."
Makbule Hanım, babası Ali Rıza Efendi'nin işlerinin Rum
eşkıyalarının faaliyetleri sonucunda bozulduğundan bahset­
tikten sonra, onun "tuz ticaretine başladığını ve mağazasında
bulunan tuzların toptan eridiğini, bu işten de ziyan gördü­
ğünü, tekrar memuriyete geçmek istediğini, bunda da muvaf­
fak olamadığını" anlatır. Memuriyetten ayrıldıktan sonra
giriştiği her ticari faaliyet bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan
Ali Rıza Efendi, bu olaylardan çok etkilenmiş ve büyük bir
moral çöküntüsü içinde hayata küsmüş ve ağır bir hastalığa
yakalanmışbr.
Zübeyde Hanım anılarında bu gelişmeleri şöyle anlatmak­
tadır: "Merhumun, son günlerinde işinin fena gitmesinden çok
müteessir oldu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da derviş meş­
rep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı büyüdü, artık
yaşamazdı . . . " Kızı Makbule Hanım; "Babamız Ali Rıza
Efendi, işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu . . . Niha­
yet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra
vefat etti . . . " demiştir.
Bazı yazarlar babası Ali Rıza öldüğünde oğlu Mustafa 5-6
yaşlarındaydı şeklinde yazmışlardır. Halbuki, Osmanlı Arşi­
vinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgesine
göre, Ali Rıza Efendi öldüğünde (23 Mayıs 1886), Mustafa
(Kemal Atatürk) 9-10 yaşlarındaydı. Dul eşi Zübeyde Hanım

459
Levent Şahverdi Arşivi
eşinin erken ölümüne işlerinin bozulmasının neden olduğunu
düşünüyordu. Yazarlar konuyu, Ali Rıza Efendi'nin "hastalı­
ğına içkinin etkisiyle şiddetlenen bağırsak iltihabı tanısı
kondu" şeklinde kendi yorumlarıyla vermişlerdir.

Atatürk'ün Babası Ali Rıza Efendi'nin Emekliliği


Osmanlı Arşivi belgelerine göre, Mustafa Kemal Atatürk' ün
babası Ali Rıza Efendi'nin, rüsumat memuru olarak bir süre
Selanik Vilayeti' ne bağlı Aynaroz şehrinde çalıştığı (1870) ve
daha sonra Çayağzı ve Papas köprüsü rüsumat memurluğuna
tayin edildiği anlaşılmaktadır. Sözü edilen bu belgelere göre
Ali Rıza Efendi, 1870-1880 yılları arasında rüsumat memur­
luğu yapmışhr.
Hicri 1282 M 29 tarihli belgeye göre, Yenikapı Mevleviha­
nesi postnişini tarafından istihdamı tavsiye olunan Ali Rıza
Efendi'nin ehliyetli birisi olduğunun Rüsumat Emaneti'ne tak­
dimi ile Rüsumat Memurluğuna ilk olarak Aynaroz'da başla­
dığı ve daha sonra Selanik Çayağzı Rüsumat Memurluğuna
atandığı ve burada yaklaşık 10 yıllık hizmetin ardından emek­
liye ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Ali Rıza Efendi'nin emekliğiyle ilgili Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart
1894 Miladi) tarihl i ve Hicri 23 / Ca / 1 313 / Miladi 11 Kasım
1895 / 30 Teşrinievvel 1311 Rumi tarihli belge, Çayağzı Rüsu­
mat Memuru Ali Rıza Efendi'nin ailesine maaş tahsisi ilgili bil­
giler vermektedir.
Hicri 6 Şaban 1306 (26. 0 1 . 1 305 Rumi / 07.04.1 889 Miladi)
tarihinde emekliye ayrıldığı ve 1310 Ş 29 tarihinde 1 29 kuruş
emeklilik maaşı tahsis kılındığı, ancak Hicri 1 311 Ş 28 tarihli
belgeye göre Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar;
Miladi 23 Mayıs 1886) tarihinde vefah vukubulduğu anlaşıl­
mış olmaktadır. Selanik Vilayeti'nin 28 Ağustos 309 (9 Eylül
1 893) tarihli cetveli. 27 Kanunuevvel 309 (8 Ocak 1 894) tarih
ve Mühür. 4 Tekaüd 574 / 16 Eylül 1899 Mart / 2994 / 28 Şaban
311 (6 Mart 1894) Tanzimat Dairesine / 16 Şaban 311 (22 Şubat
1894) gönderilen tarihli yazılardan Zübeyde Hanım ve çocuk­
larına emekli maaşı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz (ADVNSTEKAd 1 -90
koduyla verilen) 7 Şaban 1306 / 7 Nisan 1890 tarihli, Ali Rı­
za'nın emekliliğiyle ilgili kayıtta şu bilgiler yer alıyor: "Rüsu-

460
Levent Şahverdi Arşivi
mat Memuru Müteveffa Ali Rıza Efendi'ye şehr-i Yüzyirmido­
kuz kuruş maaş tahsisi hakkı nd a." Bu belgeye göre, Ata­
türk' ün babasının vefat etmeden önce emekli olmak için
dilekçe verdiği ve kendisine Hicri 7 Şaban 1306 / Miladi 7
Nisan 1 890 tarihinde aylık 129 kuruş maaş tahsis edildiği be­
lirtiliyor.
Zübeyde Hanım'ın eşi vefat ettikten sonra kendisi ve ço­
cuklarına kocasından dolayı emeklilik maaşı bağlanması iste­
ğiyle vermiş olduğu dilekçeyle birlikte başlatılan emeklilik
işlemlerindeki belgelerde, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efen­
di'nin Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar; Miladi
23 Mayıs 1886 Yılı) tarihinde vefatı vukubulduğu belirtilmek­
tedir. Bu her iki belgede verilen tarihlere göre Ali Rıza Efen­
di'nin kendisinin vermiş olduğu dilekçenin ardından 4 yıl 15
gün sonra kendisine 129 kuruş aylık maaş tahsis edilmiş ol­
duğu anlaşılıyor. Fakat Ali Rıza Efendi, kendisine tahsis edilen
bu maaşı almadan vefat etmiş bulunuyor.
Ali Rıza Efendi'nin eşi Zübeyde Hanım'ın emekli aylığı
bağlanması için vermiş olduğu dilekçenin ardından emekli ay­
lığının kendilerine 27 Kanuni evvel 1309 Rumi-(1 Receb 1311
Pazartesi / Miladi 8 Ocak 1894) tarihinde bağlandığı anlaşılı­
yor. Yine Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz, BEONGGd 620
koduyla verilen Bab-ı Ali Evrak Odasından 1201 Numarası, H.
11 Safer 31 2 / Rumi 2 Ağustos 310 (Miladi: 14 Ağustos 1 894)
tarihli Nizamat Dairesi Mazbatasının kaydından Rüsumat
Emaneti Sahil Muhafaza Memurlarından Müteveffa Ali Rıza
Efendi'nin eşine şehri (aylık) otuz kuruş maaş tahsis edildiği
belirtiliyor. Dolayısıyla, Zübeyde Hanım'ın çocuklarına ve
kendisine emekli maaşı bağlanması isteğiyle Selanik Vilaye­
ti' ne arzuhalin (dilekçe) verildiği tarihten Rumi 15 Ağustos
1309 / Miladi 27 Ağustos 1893) ardından 1201 numaralı 1 4
Ağustos 1894 tarihli yazıyla da tam 4,5 ay sonra, Ali Rıza Efen­
di' nin vefatından da 7 sene 11 gün sonra Zübeyde Hanım'a
eşinden dolayı emeklilik maaşı bağlanmıştır.
Dolayısıyla Ali Rıza Efendi her ne kadar emekli olsa da
henüz emeklilik maaşını alamadan 11 Mayıs 1302'de (Miladi
23 Mayıs 1886 da) vefat etmiştir.
Emeklilik maaşı, eşi Zübeyde Hanım ve çocukları Mustafa
Kemal Efendi, Makbule ve Naciye Hanımların Hicri 1311 Ş 28
tarihinde vermiş oldukları dilekçeye binaen memuriyet-i mül-

461
Levent Şahverdi Arşivi
kiye kararnamesinin 35. ve 36. ve 39. maddeleri mucibince
kendilerine Ali Rıza Efendi'nin emeklilik maaşı tahsis edilmiş­
tir. Rumi 27 Kanuni evvel 1309 (1 Receb 1311 Pazartesi / Miladi
8 Ocak 1894) tarihinde müstehak oldukları 120 kuruş maaş bit­
taksim behrinde 30'ar kuruş olmak üzere maaş bağlanmıştır.
Belgede Mustafa Kemal' in bu tarihte 16 yaşında olduğu belir­
tilmektedir.
1310 Ş 29 tarihli belgede Ali Rıza Efendi'ye Hicri 6 Şaban
1 306, Rumi 26.01 .1305, Miladi 07.04.1889 tarihinde emeklilik
maaşı bağlandığı belirtilmektedir. 1 2 Ramazan 312 / 2 Ağustos
310 tarihli bir başka belgede ise; "Rüsumat Emaneti Sahil Mu­
hafaza Memurlarından Müteveffa Ali Rıza Efendi'nin Zevce­
sine şehri otuz kuruş maaş tahsisi hakkında nizamat dairesi
mazbatasının emekli sandığına gönderilmiş olduğu" anlaşıl­
maktadır.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz Mustafa Kemal Ata­
türk'ün babası Ali Rıza Efendi'ye ait emeklilik kayıtlan ve hiz­
met cetvelini ihtiva eden dosyada, Ali Rıza Bey'in nerede ve
ne kadar çalışmış olduğuyla ilgili bilgiler veriliyor:
"Mülkiye Tekaüd Dairesi
Adedi 2479
Selanik rüsumat nezareti Çayağzı rüsumat memuru müte­
veffa Ali Rıza Efendi zevcesi Zübeyde ve kerimeleri Makbule
ve Naciye Hanımlarla mahdumu Mustafa Efendi tarafından
maaş tahsisi müsted' ı verilip Selanik nezaretinden ba mazbata
istid' a olunan arzuhal ile müddeti hizmeti cetveli ve buna mu­
tazarrı evrakı üzerine muhasebeden tanzim olunan derkenarlı
hesap pusulası heyet-i umumiyece tetkık olundu.
Mezkfı.r pusulada müteveffay-ı müma ileyhin bulunduğu
memuriyetlerin tarihleriyle aldığı maaşın miktarı ve Rumi 11
Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886
Yılı) tarihinde vefatı vukubulduğu ve memuriyeti mülküye ka­
rarnamesinin 35. ve 36. ve 39. maddeleri mucibince ba' del
kısım vet-tcnzili müstchak oldukları 120 kuruş maaş bit-taksim
behrinde 30 ar kuruşa isabet eylediği gösterilmiş olmakla maaşı
mezkurun mahluleti hakkında 35.madde mucibince muamele
olunmak üzere sandıkta tahsis tezkire kılınmış olmakla ol
babda emru ferman hazreti men lehu'l emründür. H.14 Şaban
311 Salı / Rumi 8 Şubat 309 / 20 Şubat 1894 Miladi."

462
Levent Şahverdi Arşivi
Düyun-ı Umumiye Mektupçusu Es-Seyyid Mehmed Said
Dahiliye Nezareti Muhasebecisi Ziya Bey (bulunamadı)
Adliye Nezareti Muhasebecisi (mühür okunamadı)
Maliye Mahsulat Müdürü Halil Rami Efendi (bulunamadı)
Meclisi mearif azasından Es-seyyid Abdülaziz
Defter-i Hakani Nezareti mektupcusu Hasan
. . . Mütekaid Azasından . . . Efendi (bulunamadı)
Şuray-ı Devletazasından reis-i Sani Rıza
Nazır Mehmed Tevfik
Mü tekaid Sandığı Nezareti Başkatibi Mehmed Emin
Hariciye Nezareti Muhasebe Müdürü Es-Seyyid Mehmed
Ali Rıza
Şuray-ı Devlet Meclisi dairesi azasından Ali Rıza
Hazineyi Hassa-i Şahane Muhasebe Müdürü . . . Bey (bulu-
namadı )
. . . . Azasından Ragıb Bey (bulunamadı)
Nafia ve Muharebe Nezareti Mektupçusu Ahmed Cemal
Düyun-ı Muhasebe azasından Cemal Bey (bulunamadı)
Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebecisi Mehmed Emin

Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesine


Tanzim Olunan Hesap Tezkiresi
Hizmet Cetveli (1286/ M.1870)-1296 / M.1880)
Kendisiyle pederinin İsmi: Ali Rıza
En sonraki Memuriyeti: Selanik Rüsumat Nezareti Çayağzı
Rüsumat Memurluğu
Hizmet-i Devlete kaç yaşında ve Ne tarihte girdiği: Sinni
(yaşı) 29, tarih nolanyla maaş nakil olduğuna nazaran İstida­
name Tarihi (Dilekçenin verildiği Tarih): 15 Ağustos 1309 (27
Ağustos 1893) havalesi Selanik Vilayeti' ne verilen arzuhal me­
yanında:

Nev-i tanzim-i Hesap: Müddet-i Hizmet


Aynaroz Rüsumat kitabeti, 21 Nisan 1 286 (M. 3 Mayıs
1 870 / H. 01 Safer 1287 Sah)-13 Haziran 1 286' a kadar (M.25 Ha­
ziran 1 870 / H. 25 Rebiülevvel 1287 Cumartesi), 1 ay 23 gün,
Maaşı şehri 300 ku ruş. Boşta, 14 Haziran 1 286 (26 Haziran
1870)-7 Temmuz 1286'ya (19 Temmuz 1 870) kadar 24 gün.

463
Levent Şahverdi Arşivi
Papas Köprüsü rüsumat kitabeti, 8 Temmuz 1286 (20 Temmuz
1870)-Aşir-i Kanuni evvel 1290'a (Aralık 1874) kadar 4 yıl 5 ay
23 gün, Maaşı şehri 320 kuruş. Hali (boşta), 1 kanunisani 1 290
(13 Ocak 1875)-13 Kanuni sani 1290'a (25 Ocak 1875) kadar 13
gün. Yenişehir Çayağzı memurluğu, 14 Kanuni sani 90 (26
Ocak 1875)-14 teşrinevvel 1291'e (26 Ekim 1875) kadar 9 ay 1
gün, Maaşı şehri 370 kuruş. Hali (Boşta) 15 teşrinievvel 1291
(27 Ekim 1875)-Aşir-i teşrin evvel 1291'e (12 Kasım 1875) kadar
16 gün
Papas Köprüsü Çayağzı memurluğu, 1 teşrinisani 1291 (13
Kasım 1875)-Aşir-i Ağustos 1294'e (12 Eylül 1878) kadar 2 sene
10 ay, Maaşı şehri 690 kuruş. Papas Köprüsü Çayağzı 1 Eylül
1294 (13 Eylül 1878)-Aşir-i teşrinievvel 1 294'e (12 Kasım 1878)
kadar 2 ay, Maaşı şehri 600 kuruş. Çayağzı memurluğu, 1 teş­
rini 1294 (13 Kasım 1878)-Aşir-i Şubat 1295'e (12 Mart 1880)
kadar 1 sene 4 ay, Maaşı şehri 400 kuruş. Çayağzı memurluğu,
1 Mart 1296 (13 Mart 1880)-Aşir-i teşrinisani 1296'ya (12 Aralık
1880) kadar 9 ay, Maaşı şehri 320 kuruş. Vefatı senesi: Rumi 11
Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886
Yılı). 7 sene 40 ay 47 gün, hali (boşta): 53 gün, müddeti mazu­
liyeti: 53 gün.
Mahdumu Mustafa Efendi'ye sinni 16, 20 yaşına ikmalinde
veya eşi ve kızlarının evlendikleri takdirde kat'ı (kesilmek)
olunmak şartıyla 30 kuruş. Kerimesi Makbule Hanım'a 30
kuruş, Kerimesi Naciye Harum'a 30 kuruş, Zevcesi Zübeyde
Hanım' a 30 kuruş. Evlendikleri takdirde maaşlarının kesilmesi
şartıyla tarihli ilmühaber mucibince Müteveffay-ı müma iley­
hin müddeti seneden ibaret olup hükmü şeraiti kararnameye
tevfikan bahisle ve balada tafsilen gösterilen hesab muhaseb­
i aliyesi yüzyirmi kuruş müstehak maaş bulunan mahdumu
ve diğerlerine isabet etmiş olmakla keyfiyeti heyeti umumi­
yeye havale buyurulmasına emru ferman hazreti men lehül
emründür. Mühür-27 Kanuni evvel 1309 Rumi-(1 Receb 1311
Pazartesi / Miladi 8 Ocak 1 894).

464
Levent Şahverdi Arşivi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası
Ali Rıza Efendi'nin Emeklilik Belgesi

•-' • '1 •
·�
W'1·
� "" ' .,,

' ' ... ,


..

..... "' .,,,.,


... _ • "41.JI,
ıti.J-.......
.,,,,,

i." �,;,;�
ii1 ii ,
I .
�-'il.J..-w •'-�i-..
"'-•· ��ı.1.. .., ., -cr.J
� .,,, r!Z :,,,_, a>?",,..,!,-
""� .s•
...._�, 1
f"1.!
_._,_ tT,I 4. w � ı,
�� "//..
..... .... ...... � ı,...1 l>.- aız.V"...;�ıu
��
.;,,o.(Y'

i�;/.
.
(j /�)ı /(11· ·�I
..._
,,

ŞD 927-73-1311 Ş 28-Tekaüd 4 / 574-Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası Ali


Rıza Efendinin vefatı nedeniyle Mustafa Kemal ve kız Kardeşleri Makbule ve Na­
ciye Haııım ile annesi Zübeyde Hanımın vermiş oldukları dilekçe üzerine emekli­
lik maaşının tahsis edilmesiyle ilgili belge. Belgede Mustafa Kemal Paşa'mn Ali
Rıza Efendi ile Zübeyde Hanımın oglu oldugu. 1 893 tarihi itibariyle 16 yaşında
bulunduğu. Makbule ve Naciye adında iki kız kardeşinin hayatta oldugu belirtili­
_
yor.

465
Levent Şahverdi Arşivi
1

..,i:_. 1

t--------�ı--
. v-
. -t-��
.J_-
A,-J
-
,:;:,
-· .,
� �
,.. - il.>.1-
' L .�� -1- ·
_.,� -� � •• 1. • .

�· ı
.

t---------f---f------1-AIL· ·-J, .,.+


· �J...i.•' L
" i 1< ._. y_ I �
, ,W...
• •..;•• • ;,ı ı .İ � & il r---;:r
'· u
l.-'
1
--- . .
- -

"
.

L• ı.
�..,_
.y. ______:.._
. --�......
,.
-�

�-· · · ·
.
-'--·

. .
.

-"" • • .. .
'" . . .. .

.. . ..

. .. .

� •·
' ..
. . ..

\ .. � .. . ol.of .. . '·

>-----.

..

ŞD 927 - 73- 1 3 1 1 Ş 28-Tekaüd 4 / 574-Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası


Ali Rıza Eferıdinin vefatı 11ede11iyle Mustafa Kemal ve kardeşleri ile amıesiııiıı
vermiş oldukları dilekçe üzerine emeklilik maaşının tahsis edilmesiyle ilgili belge.
Belgede Ali Rıza Efendi"nin işe girdiği tarihte (H. 1286 / M.1870) 29 Yaşında ol­
duğu belirtiliyor. Bel�eye �öre Ali Rıza Efendi"nin 1 841 Yılı do�umlu o/du�u an­
laşılıyor.

466

Levent Şahverdi Arşivi


"

ŞD 927 - 73-1311 Ş 28-Tekaüd 4 / 574-Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası


Ali Rıza Efendi'nin vefatı nedeniyle Mustafa Kemal ve kardeşleri ile annesinin
vermiş oldukları dilekçe üzerine emeklilik maaşının tahsis edilmesiyle ilgili belge.
Belgede M ustafa Kemal"in 1893 de 1 6 yaşında olduğu belirtiliyor. (1893 - 1 6 =

1 877 doğumlu)

467
Levent Şahverdi Arşivi
Müteveffa Ali Rıza Efendi'nin Zevcesine
Şehri Otuz Kuruş Maaş Tahsisi
Bab-ı Ali Evrak odası-Numarası: 1201
Hülasaimadde: Rüsumat Emaneti sahil Muhaza Memurla­
rından Müteveffa Ali Rıza Efendi'nin Zevcesine şehri otuz
kuruş maaş tahsisi hakkında nizamat dairesi mazbatası H. 11
Safer 312 / Rumi 2 Ağustos 310 (Miladi: 14 Ağustos 1894)


!

-�

:..\
:� ·��.
. 4'� .
.'
" - ....
"\ · \ ··�
·\ \J
·; ,, .·", �
.l

:� .-\ ::;;
,\
� �
� . '\
'
' "\
. , ..� y

:k·t -�� �\':v


..:ı. ·

�)'

"\ . �. ·. ·�t
-�
. .- '\
_")
"\

1
:':
•.}
-
�/
., :
.,
�.! BEONNGd 6 1 9 / 620-Ali Rıza
J

·1
'.� Efendiye emeklilik maaşı tahsi­
siyle ilgili 1 3 1 2 tarihli belge. Gı�­
rekli belgelerin Emekli Sandığıtıa
gönderildiğiyle ilgili mazbata def­
terindeki kayıt. H. 1 1 Safer 312 /
Rumi 2 A,i{ustos 310 (Miladi: 1 4
Ağustos 1 894)

468
Levent Şahverdi Arşivi
Müteveffa Ali Rıza Efendi'nin Zevcesine
Şehri Otuz Kuruş Maaş Tahsisi
Rüsumat Emaneti sahil Muhadaza Memurlarından Müte­
veffa Ali Rıza Efendi'nin Zevcesine şehri ohız kuruş maaş tah­
sisi hakkında nizamat dairesi mazbatası H. 11 Safer 312 / Rumi
2 Ağustos 310 (Miladi: 14 Ağustos 1894)

BEONGGd 620-Rüsumal Memuru Ali Rıza Efendi-31 2-Bab-ı Ali Evrak odası­
Numarası: 1 201 -Hiilasıii madde: Rüsumat Emaneti sahil Mulıaza Memurların­
dan M üteııeffa Ali Rıza Efendinin Zevcesine şehri otuz kuruş maaş tahsisi
hakkında nizama/ dairesi mazbatası H. 11 Safer 312 / Rumi 2 Ağustos 3 1 0 (Mi­
ladi: 14 A,�ustos 1 894)

Levent Şahverdi Arşivi


Ali Rıza Efendi'ye Şehri 129 Kuruş Maaş Tahsisi
06 Şaban 1306 / 7 Nisan 1899 Ali Rıza Emeklilik-Rüsumat
Memuru Müteveffa Ali Rıza Efendi'ye şehr-i Yüzyirmidokuz
kuruş maaş tahsisi hakkında belge (ADVNSTEKAd 1-90)

ADVNSTEKAd 1 - 90 - Hicri 06 Şaban 1306/ Miladi 7 Nisan 1899 Ali Rıza


Emeklilik-Rüsumat Memuru Müteveffa Ali Rıza Efendiye şehri Yüzyirmidokuz
kuruş maaş tahsisi

470
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin Hizmet cetveli
(1286/ M. 1870)-1296 / M.1880)
Mülk.iye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesine Tanzim
olunan Hesap Tezkiresidir.
Selanik Vilayeti'nin 28 Ağustos 309 (9 Eylül 1893) tarihli
Cetvelidir.
Hizmet cetveli (1286 / M.1870)-1296 / M.1880)

ş �
En sonraki
l
Kendisiyle pederinin ismi H.izmet-i Devlete İstidaname Tarihi Nev·i
Memwiyeti: kaç ya ı nd ve (Di ekçeni n veri l- tanzim·İ
N< tarihi< gmliği' digi Tarih� Hesap'

Ali Rıza Selanik Rüsu- Sınnı (yaşı) 29, 15 Ağustos 1 309 Müddct-i

l
mat Nezareti tarih no lanyla (27 Ağustos 1893) Hizmet
Çayagzı Rilsu· maaş naki haval5İ Selanik

l
mat Memur· olduğuna nazaran Vilayeti'ne verilen
uğu arzuhal meyinında

Mülaha·
An na Şehri
Müddet-i Müddet-i Bulunduğu Maaş-1
Memuriyeti zat
l€' .ıp l€' IJ!
Mllztıliyeti memuriyeti si

IJ! .ıp
21 Nis.:.n 12R6 (M. 3 3 Haı.iran 12Elli a Aynamz '"'
Maru' 1870/H. 01 k.tdar (M. 25 Hazir.ın 23 Rüı;umaı kuruş
Safer 128? Sah) 1870/H. 2S RE 1287) kitabeti

14 Haziran 1286 (26 e ıı.,ıa


Haziran 1870)- f,� .;;;;::ı
; �2f:;ı) 24
kadu

ş
8 Temmuz 1286 Atir·İ Kanunievvel 4 rapos 320
(20Tanmu:ı 1870) 1290'a (Aralık 1874) 23 köpr<ısü kuru
yı l
rüsumab

1 Kanwtisani 1290 13 KanwUsani 1290'.a Hili


(13 0cak 1875)- (25 Ocak 1875) kada• 13 boşta)

14 Kanuni sani 90 (2& 14 Teşrinevvel 1291'c Ymifl"hir 370


Ocak 187S). (26 Ekim 1875) kadar 13 C.:• y•ğzı kuNŞ
""'·

15 T.Evvcl 1291 (27 Aşir·i teşrin evvel HAii


Ekim 1H75) - 1�1'e (12 kaıııı m 16 boşta)
1875) kdr.
1 TqriniMni 1 291 (n 690
Ka�ım 1R75) - ��j���,��) t��� 10
Papaa
köprüsü kurut
Çayağzı.
1 F.ylül 1 294 (13 Aşir·i teşrinievvel 600
Eylül 1878)- 1294'e (l2 Kıssa m
18'8) k<h.
=:..
Çayagzı
kuruı

1 Teşrini 1294 (13 Atir·i Şubat 129S'e Çayagzı 400


Kıto&m 1878) 02 Mart 1880) kadar memuru kun.ıf

1 Mart 1 296 (13 Mart Atir·i tt'flrinitıani Çolyagzı 320


1880) - 1296'ya (12 Arahlt memur· kuNŞ
t880) kck lugu
Rumi ı.
Vefab 1Jı1:!1W8.i : fayıs 1 302 (Hiai 19 Hlli (Bofta) müdJeti
Şaban 1303 ra.ı.ar); M :U 23 Mayıs 1886 Ydı) 40 47 53 olup ....am olunan

53

40 100

90
... ıu
3 30
10

471
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin Hizmet Cetveli
(1286/ M.1870)-1296 /M.1880)
Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesine Tanzim
olunan Hesap Tezkiresidir.
Selanik Vilayeti'nin 28 Ağustos 309 (9 Eylül 1 893) tarihli
Cetvelidir.

Kend.isiyll• pederinin i:ı;mi En sonraki HWnet-i Devlete isti dana me Tarihi Nev-i
Memuriyeti: kaç yaşında ve (Dilekçenin veril- ıam:im·i
Ne tarihte girdiği: diği Tarih� Hesap:

Ali Rıza Selanik Ri.isu- Sinni (y a�ı ) 29, 15 Ağusıos 1309 Mü ddct-i
mat Nezareti tarih no lanyfo (27 AJıw;lus 1893) H..i:anet
Çayağzı Rosu- maaş nakil havalesi Sclanik
mat Memur· olduğuna naz.aran Vilayeti'� verilen
luğu

ı
ar:ı:uhal mey3nında

An iıa
MüddeH M üddet·i Rulunduğı..1 Maaş·ı MüJaha-
Memuriyeti M!lzüli yeti nwmwiyt"t.i1 Şehrisi MI

Aynaro:ı 21 Njsan 1 2R6 (M. 3 Mayıs 1870/H. Ol Safer 1287 Salı).13 Ha;r.iran 1286'a kadar (M. ıs
Rüsumat kitabeti H.uiran 1870/ l I. 25 Rebiülevvel 1287 C:umartesi), 1 ay 23 gün, Maaşı şehri 300 kuruş

l lnli (boşta) 14 Haziran 1286 (26 Ha;r.iran IR70)-7 Temmuz 1 286'ya (19 ·ıemmuz 1870) kadar 24 gün

Papaf- Köprüsü 8 Temmu� 1286 (20 Temmuz 1 870)-Aşir-i K anu nievvel 1290'a (Aralık 11:174) kadar 4 yıl 5
rüsumat kitabeti ay 23 gün. Maaşı şehri 320 kuruş

Hali (buşla) 1 Kanunisani 1 290 ( 1 3 Ocak 1875)-13 KanunisaıU 1290'a (25 Ocak 1875) kadar 1 3 gün

Yenişehir 14 Kanuni sani 90 (26 0c.:a k 11:175H4 Teşri nt'V'Vt'l 1 29 l 'c (26 Ekim 1875) kadar 9 ay 1 gün.
Çayağzı Maaşı şehri 370 kuruş
memurluğu

!iSii (boşla) 15 lt?şrin.ievvel 1291 (27 F.kim 1875)-Aşir-i Tqriıwvwl 1291'e (12 Kasım 1875) kadar 1 6

1 Teşriniscıni 1291 (l:l Ka.c;ım 1875)-Aşir·i Ağustos 1294'e (12 EylOl 1878) kadar 2 � 10
gün
Papas Köpri.hıü
Çaya�ı ay, Maaşı şehri 690 kuruş
memurluğu

Papas Köprüsü Papa'> Köprüsü <.,:ayağı.ı 1 Eylül 1294 (13 Eylül 1878)-Aşir·İ Teşrinievvel 1294'e (12 Kasım
Çayağzı 1878) kadar 2 ay, Maaşı şehri 600 kuruş

<;ayağzı 1 teşrini 1294 (13 1<.aı:;mı 11:178}-Aşir·i Şubat 1295'r (12 Mart IRflO) kadar 1 !lent!4 ay, Maaşı
memurluğu şehri 400 kuruş

<,:ayag,ı t Mart 1296 (13 Mart 1880)..Aşi,..i teşrinisani 1 296'ya ( 1 2 A ral ık 1880) kadar 9 ay, Maaşı
memwlugu şehri 320 kuruş

Vefatı seneti: Rumi 1 1 Mayı.c; 1302 (HkTi 19 Şaban 1303 Paıar); Miladi 21 M3yıs 1886 Yılı). 7 � 40 ay
47 gün, h�li {boşta): 53 gün. müddeti mazuliyeli: 53 gün

472
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin Hizmet Cetveli
(1286/ M.1870)-1296 /M.1880)
Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesine Tanzim
olunan Hesap Tezkiresidir.
Selanik Vilayeti'nin 28 Ağustos 309 (9 Eylül 1 893) tarihli
Cetvelidir.

- -____y<i_,... iö --]
,..... - lkaftı

-f-n..-,,.,=
--+ • TJ"9Ji

.- ı>ö:ll'

·-

Maaşı Sinni 1 1 1 1 1 1 1
3U M.ahdumu Mustafa Yirmi yaşını ikm a l i nd " veya hin-i tav:dfinde kat'ı
16
olunmak şartıyla
l!fcndi'y<' 2 tarihli ilmüh;ı�r mucihinl""°
3U KcrimC'IE'ri Makbule Hin-i tc7..cvv0dcrinde k"'t'ı olwunak �rtıyla
Ha nım ' a
3U Ditcri Naciv<' Hanım' a
3U Levl�İ Zübevdc 1 fonım'a
1 1 1 1 1 1 1
1 20 1 1 1 1 1 1 1
1 1 1 1 1 1 1
M m eveffa-yı mümaileyhin müddct-i hi7.meti on S4!'nedım ibaret olup ahk�m V<' Ş<'r.,il-i kıvarnameye rev­
fik;ın yapılan ve balada tafsilen g&tcrilC'n hesab mucibirn.-e ailı:'si aza la n na t.;ıksimi lazım gel� yiUyirmi
kuruş müstehak maaş bulun.ln m ah d umu ve kerimelerine ve zevcesine isabet etmiş ol.ınakla keyfiyet
ht'yet-i umu miye havale buyurulma�ına t'mri ferman hureti men lehü'I cmründOr.

27 1<.anunuevvcl 309 (8 Ocak 1894)


Mühür

2. sayfanın arkasına yer alan notlar

4 Tl"kalid 574 / 16 Eylül 1899 Mart/ 2994 / 28 Şaban 311 (6 Mart 1894) Tanzimat Dairesine
/ 16 Ş.b•n 311 (22 Şuba ı 1�'!4)

Kaynak: Başbakan/ık Devlet Arşivleri Genel Müdürlügü Osmanlı Ar­


şivi Daire Başkanlığı, Şura-yı Devlet Evrakı, Tasnif Kodu: Ş . D., Dosya No:
92 7,
Gömlek Sıra No: 73, Belge adedi: 2 Varak: 3 .

473
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi'nin Doğum ve Ölüm Tarihi
(Selanik / 1841-Selanik 23 Mayıs 1886)
Osmanlı Arşivinde yer alan, Mustafa Kemal Atatürk' ün an­
nesi Zübeyde ve babası Ali Rıza Efendi'nin kayıtlarına göre,
Atatürk'ün babası Ali Rıza (1841-23 Mayıs 1886) Efendi 1841
yılında Selanik'te Muid Alaaddin Mahallesi'nde doğmuştur.
Annesi Zübeyde Hanım ise Pintihasan Mahallesi'nde 1859 se­
nesinde dünyaya gelmiştir.
Faik Reşit Unat, Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin ya­
kalandığı "barsak veremi" hastalığından kurtulamayarak 28
Kasım 1893'te ve kız kardeşi Naciye'nin 2 Aralık 1901'de vefat
ettiklerini yazıyor. Georges Dancel, Ali Rıza Efendi'nin ölüm
tarihini 1 888 olarak gösteriyor. Faik Reşit Unat, Ali Rıza Efen­
di'nin ölüm tarihini 28 Kasım 1 893 olarak vermektedir.
Atatürk, çocukluğuna ait anılarını şöyle anlatıyor:
"Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe gitmek
meselesine aittir. Bundan dolayı anamla babam arasında şid­
detli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı
ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu.
Rüsumatta (gümrük) memur olan babam, o zaman yeni açı­
lan Şemsi Efendi'nin mektebine devam etmeme ve yeni usul
üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane bir
surette halletti: evvela merasimi mutada ile mahalle mektebine
başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün
sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsi Efendi'nin mek­
tebine kaydedildim.
Az zaman sonra babam vefat etti. Annemle beraber dayı­
mın nezdine (çiftlik) yerleştik. Dayım köy hayatı geçiriyordu.
Ben de bu hayata karıştım. Bana vazifeler veriyor, ben de bun­
ları yapıyordum. Başlıca vazife tarla bekçiliği idi. Kardeşimle
beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğu­
muzu ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam."
Anlatılara göre, Ali Rıza Efendi kereste ticaretine varını yo­
ğunu vermişti. Selanikli kereste tüccarı Cafer Efendi ile ortaklık
kurarak ticaret hayatına ablan Ali Rıza Efendi, önceleri iyi para
kazanıyordu. İlk zamanlarda büyük başarılar gösteren bu te­
şebbüs, Katerin'in ezeli belası olan eşkıyaların hırslarını tahrik

474
Levent Şahverdi Arşivi
etti. Ali Rıza Efendi'yi para göndermesi için tehdit ettiler. Şayet
para göndermezse, kerestelerini yakacaklarını bildirdiler. Bu
sebeple orman mınhkasına gitmek, işlerini kontrol etmek
mümkün olmuyordu. Fakat sonradan işleri bozuldu. Buna
sebep olan da yine haraç isteyen "Rum eşkıyalar" idi. "Bura­
daki eşkıyaların hepsi siyasi çetelerdi. 1 298 (1883) tarihinde Te­
selya'nın Yunanistan' a terk edilmesiyle, Yunan hududu Katerin
kazasına ve Olimpos Dağlarına dayanmakta idi. Bütün mesele
bundan ileri geliyordu. 1877 Rus harbinden sonra Makedonya
çetelerle dolmuş, artık buralardaki Türklere rahat kalmamışh.
Bu siyasi çeteler yüzünden Ali Rıza Efendi'nin ticareti de bo­
zuldu. İşlenmiş keresteleri sahile nakletmeğe korkuyordu.
Çünkü bu keresteler eşkıyalar için rehine mahiyetinde idi. Ni­
hayet Ali Rıza Efendi'den ümit ettikleri para gelmeyince, bütün
keresteleri yaktılar. İşçileri de tehdit ettiler. İşçiler de dağılıp
gittiler. Bunun üzerine Ali Rıza Efendi, yangından mal kaçırır
gibi, mümkün olabileni kurtarmaya çalışlı."
Makbule Hanım, Babası Ali Rıza Efendi'nin işlerinin Rum
eşkıyalarının faaliyetleri sonucunda bozulduğundan bahset­
tikten sonra, onun "tuz ticaretine başladığını ve mağazasında
bulunan tuzların toptan eridiğini, bu işten de ziyan gördü­
ğünü, tekrar memuriyete geçmek istediğini, bunda da muvaf­
fak olamadığını" anlahr.
Memuriyetten ayrıldıktan sonra giriştiği her ticari faaliyet
bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan Ali Rıza Efendi, bu olay­
lardan çok etkilenmiş ve büyük bir moral çöküntüsü içinde
hayata küsmüş ve ağır bir hastalığa yakalanmışhr.
Zübeyde Hanım anılarında bu gelişmeleri şöyle anlatmak­
tadır: "Merhum, son günlerinde işinin fena gitmesinden çok
müteessir oldu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da derviş meş­
rep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı büyüdü, arhk
yaşamazdı . . . " Kızı Makbule Hanım ise "Babamız Ali Rıza
Efendi, işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu . . . Niha­
yet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra
vefat etti . . . " demiştir. Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgele­
rinde 23 Mayıs 1886 tarihinde Selanik'te vefat etmiş olduğunu
biliyoruz.

475
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Arşivinden tespit ederek ilk defa kamuoyu ile pay­
laştığımız Ali Rıza Efendi'nin emeklilik belgesinde Zübeyde
Hanım ve çocuklarına maaş bağlanmasıyla ilgili olarak hazır­
lanan "Hesap Tezkeresi" bu konudaki tüm tartışmaları bitir­
miş, Ali Rıza Efendi'nin ölümü ile ilgili olarak çeşitli kitaplarda
verilen değişik tarihlerin yanlış olduğunu ortaya koymuştur.
Çünkü Ali Rıza Efendi'nin hizmet cetvelinde yaptığı görevler
sayıldıktan sonra "vefatı 11 Mayıs 302" yani "23 Mayıs 1886"
tarihinde vuku bulduğu (gerçekleştiği) belirtilerek kayıtlarda
yer almıştır. Aynı tarih bu çizelgeye göre Zübeyde Hanım ve
çocuklarına (Mustafa Kemal, Makbule ve Naciye) maaş bağ­
lanmasını karara bağlayan heyet yazısında da bulunmaktadır.
Bu durumda Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886 tarihinde genç sa­
yılabilecek bir yaşta, 45 yaşında vefat etmiştir. Belgeye göre,
Zübeyde Hanım'ın emeklilik maaşı bağlanması için verdiği di­
lekçe ve müracaatı, Rumi 15 Ağustos 1309 (Miladi: 27 Ağustos
1893) tarihidir. Belgede, Mustafa Kemal'in 1893 tarihinde 1 6
yaşında olduğu kayıtlıdır. Dol ayısıyla 1 893 tarihinde 1 6 ya­
şında olan Mustafa Kemal, babası Ali Rıza Efend i 23 Mayıs
1886 tarihinde vefat ettiğinde 10 yaşlarında bir çocuktur. Afet
İnan, "Mustafa, ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır" der­
ken; Ali Fuat Cebesoy da "babası öldüğünde Mustafa Ke­
mal'in 9-10 yaşlarında olduğunu" yazmaktadır.
Ali Rıza Efendi Selanik'te vefat ettiğinde Hortacı Sultan
Camii Şerifinin haziresine defnedilmiştir. Ali Rıza Efendi mer­
humun buraya defnedilmiş olduğunu oğlu Mustafa Kemal
Atatürk'ün "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal" adlı kitabında
bizzat kendisinin yazmış olduğu satırlardan öğreniyoruz. Ata­
türk' ün sözünü ettiğimiz "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal"
adlı kitabında bahsedilerek şöyle deniliyor: " . . . Filhakika, bir
gün, (Sirenayik) (Cyrenaique) darülharekatından Balkan yan­
gınına koşarken . . . Bir gün, Afrika sahilinden vatanıma ulaştı­
racak yolların kapanmış olduğunu görürken ... Bir gün, işittim
ki vatanım Selanik ve oradaki anam, kardeşim, bütün akraba
ve taallukatını mahiyetlerini anlatmaya muvaffak olamadığım
zevat tarafından düşmana hibe edilmiştir... Bir gün işittim ki,
Hortacı Sultan Camii Şerifinin minaresine çan taktırılmış. Ve
orada yatan babamın kemikleri Yunan palikaryalarının kirli
ayakları altında çiğnetilmiş . . . "

476
Levent Şahverdi Arşivi
Burada sözü edilen Hortacı Şeyh Süleyman Efendi Camii,
Rum Mahallesi'nin ortasında, Gelemeriye Kapısının yanında,
Halveti dervişlerinin büyük tekkesinin hemen yakınında bu­
lunuyordu. Caminin kubbeli ve türbe biçiminde yapısı sebe­
biyle Avrupalılar camiye "Rotonda" diyorlardı. Türkler hiçbir
İslami süsleme eklemediklerinden fresk ve mozaiklerle süslü
kalmış olan bu yapı şehrin en çok ziyaret edilen yapısıydı.
Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifinin avlusunda Halveti
tekkesine ait olan küçük bir hazire vardı. Bu caminin de diğer
cami ve mescitler gibi, tamirine ve ihtiyaçlarına harcanmak
üzere vakıf vesaire kurumları vardı.
Ali Rıza Efendi 23 Mayıs 1 886 tarihinde vefat ettiğinde Se­
lanik merkezde bu lunan Hortacı Camiinin haziresine defne­
dilmiştir. Ali Rıza Efendi'nin defnedildiği Hortaca Camiinin
haziresindeki kabrinin günümüzde ortada bulunmayışı, me­
zarının ve mezar taşlarının kayıp veya yok edildiği gerçeğini
gözler önüne sermektedir. Osmanlı'nın Balkan Savaşları son­
rasında 1912-1924 yılları arasında süren savaş ve mübadele
olayları sonucu olarak Atatürk'ün ailesinin yaşadığı Sela­
nik'teki tarihi miras olan kültür varlıkları ve belgelerin önemli
ölçüde önemini kaybettiğini, yok edildiğini veya çürümeye bı­
rakıldığını üzülerek görmekteyiz. Hiç olmazsa Atatürk' ün ba­
bası Ali Rıza Efendi'nin kimlik bilgilerinin yer aldığı mezar
taşının bulunması gerekir.
Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin özellikle Hortacı Sü­
leyman Efendi Camii şerifine defnedilmesinin sebebi, Ali Rıza
Efendi'nin kendisinin adını taşıdığı Halveti Şeyhi Ali Rıza
Efendi'nin de muhtemelen buraya defnedilmiş olmasıdır. Bi­
lindiği gibi, Osmanlı Arşivinde bulunan Selanik vilayetine ait
Nüfus Defterlerindeki kayıtlarda verilen bilgilere göre; Selanik
Mevlevihanesi postnişini Mevlevi Şeyhi Hasan Efendi'nin
oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi' dir. Şeyh Ahmet Efen­
di'nin oğlu Halveti Şeyhi ve Kocakasım Paşa Camii imamı
Şeyh Ali Rıza Efendi'dir. Şeyh Ali Rıza Efendi'nin oğlu Meh­
met Nuri Efendi'dir. Mehmet Nuri Efendi'nin oğlu Hafız
Ahmet Efendi, 1 lafız Ahmet Efendi de, Atatürk' ün babası Ali
Rıza Efendi'nin babasıdır.

477
Levent Şahverdi Arşivi
Osmanlı Arşivinde tespit etmiş olduğumuz Mustafa Kemal
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'ye ait emekliliği ile ilgili
Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart 1894 Miladi) tarihli ve Hicri 23 / Ca
/ 1 313 / Miladi 11 Kasım 1895 / 30 Teşrinievvel 1311 Rumi ta­
rihli emeklilik kayıtları, hizmet cetvelini ihtiva eden dosyada,
Ali Rıza Efendi'nin Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303
Pazar; Miladi 23 Mayıs 1 886 Yılı) tarihinde vefat ettiği bilgisi
yer alıyor. Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali
Rıza Efendi'nin, Osmanlı Arşivinde tespit etmiş olduğumuz
emeklilik belgesine göre Rumi 11 Mayıs 1302 / Hicri 19 Şaban
1 303 Pazar Günü / Miladi 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat etmiş
olduğu kayıtlıdır.
Zübeyde Hanım'ın müracaatı esas alındığında Rumi: 15
Ağustos 1 309 Miladi: 27 Ağustos 1 893; hesap tezkeresindeki
tarih esas alındığında Rumi: 27 Kanunevvel 1309 Miladi: 8
Ocak 1894; yapılan işlemlerin ardından komisyonun aldığı
müsbet karar (onay) yazısı dikkate alındığında Hicri: 14 Şaban
1311 (Rumi: 8 Şubat 1309) Miladi: 20 Şubat 1894 tarihlidir.
"Mustafa Kemal Paşa'nın babasının adının Ali Rıza Efendi, an­
nesinin adının Zübeyde Hanım olduğu, Zübeyde Hanımefen­
dinin Ali Rıza Efendi'nin zevcesi (eşi) olduğu ve bunların
Mustafa, Makbule ve Naciye adında üç çocuğunun bu tarihte
hay atta oldukları, Zübeyde Hanım ile bu üç çocuğuna 30'ar
kuruş olmak üzere toplam 120 kuruş maaş bağlanmış olduğu"
bu belgeyle birlikte kesin olarak ortaya çıkmıştır.
Bu belgede Atatürk' ün babası Ali Rıza Efendi'nin o tarih­
teki yaşı (dolayısıyla doğum tarihi), görev yerleri ve ne kadar
çalışmış olduğu, ne kadar maaş almış olduğu ve ölüm tarihi
net olarak ortaya çıkarılmış olmaktadır. Bu belge, "Atatürk ve
Ailesi" ile ilgili olarak bu yönüyle çok önemli bir belgedir. Ay­
rıca bu belgede, "İstidanae Tarihi" başlığı altındaki bölümde,
"15 Ağustos 309 (27 Ağustos 1893) havalesi Selanik Vilayeti'ne
verilen arzuhal meyanında" bilgisi yer alıyor. Bu durumda,
Zübeyde Hanım'ın müracaatı esas alındığında Rumi: 15 Ağus­
tos 1 309 Miladi: 27 Ağustos 1893 tarihinde Mustafa Kemal'in
16 yaşında olduğu, dolayısıyla 1893-16 = 1 877 yılı doğumlu ol­
duğu kesin olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.

478
Levent Şahverdi Arşivi
Atatürk'ün Baba Tarafı Aile Şecere Listesi

At...rlc'I• AllHl m.INı Tardı So-) D.Tuaıl 0.T...al


Sdmik Mevlevihlneti �şini Şc:yb lluu Efendi (Hecı Sofu ı Mollı Hasan) t S90?- 1690?
<Mevlcvi �i) AlatOrk'cın Dcdcsinio DctJu;iniD Dedesi
ı . Selanilc Mevlevihanosi Poauıişini �yh H•un Efcucli (Hacı Sofu I Mollı
IWan\ oilu Ali Aia
2· Sel•ik Mn-lcvihaıocai Pottn.İ$İni Şeyh Huen F.fcndi (Hacı Sof'u I Molla
·
Huan\ cıllu M-•...hWı � Ahmet Efcndi
Mcpythtlll Şeyh Ahmet F.fendi (Mevlevi Şeybi) l.Eti ..Hacı Mehmet kız.ı. Hacı 16907 17907
F.mine Hınım... 2.F.ai ikinci esi "Ali K.w llıticc Hanun"
1-SofUT.adc (Hecı Sofu otlu) Ahmed Efendi I Mqaydılaıı Şeyh Ahmet Oltu l 79S
Seyyid Mdımcd s..J ok Heudi ( 1 7"5 cıotumlu· ?) IUyreddiııcik Molıallcoi
imamı
J . J . �id Huan l l 825 ..,..,..., lu- 7) I A2S
1 -2- Sevvid H in ( l 827 dotumlu- 7) 1827
1-3· Alivı: U..an <MOdctris Huan oAlu �hmet 8ev ile evli
2-M-·.... ı.ım Scvb Ahmet OIJu Sevh cvkvi :CVbi\
2-1-Sevb Mehmet Ali Ollu M "ı snhi
l·M btau Srvb Ahmeı oıııu Vvh Yakub <Mevlevi
4-M-.....m-, Sevh Ahmet Oilu Sevb Unhim Eıhem F.fendi Mevlevi Se\ıbi) 178711788 1 85211853

4-2-� lhrahim Elhcm K.JZJ Emine MoU. 2


�3-Sevh ııwanim Ethem ICJZJ Fıtma Mutii <3l
4-4-Ş<yh ınnnim Eılıem OiJu Ş..-yh Mdımeı Emio �feodi (Mevlevi Ş<yhi· 1818
Kımwı llafızl l4\
4-4-1 -Srvh Mehmet Emin Eli.."D<li kıll Rukivc 1
44-2-SeYh Mcbmot Em.in Efendi oiUu �rvn Salih Eıtıetur (2) 124611849
4-4·2-l-Salih Erbatur'un kut Olfı..1 t l )

4-S-� İbrahim Ethcm ollu Mahmut (S) 1 822 1839/40


4-6-Scvb lbrahim Ethnn ollu Ali l6l 18:\7 1 839/40
4-7-Scvh tbnhim Elhcm ollu Ali l7l 1 341
S·Mcıayılııan Ş<yh Ahmet CJAlu Ş<yh Ali Roza OWveti Şeyhi) ( 179711800."!)+ 1799/I ROO
(Ahmet AA•'nın Kın RtWvc Mulla\ Atatlklr:'üo L>edcsinin Dtdai
S·l ·Stvh Ali Ru.I Otlu SOJı.-vrn•nı fl l 1825 1834
S-2-Sevh A li Rı111 Kı1.1 Seri(c H.ıtice Molla l2l
S-J- Ali Rıu Km F.minc Moll•ll
S-4-Scvh Ali Rım Ol.lu .mvrı4)
S-S-Sevh Aü Rın Ottu Mahmud lS\
S-6-54!-vh Ali Rııa Oltu Tlhirl6\
S- 7-�vb Ali Rıza Oltu Mehmet Nureddin (7) U l l l? 1 876?
S-7- 1 - l -NUru.1ullab Hanım t i ı
S-7-1 -2-Rukivc Hanım 12\
S-6-3-Mcbmet }\ha..:nio otlu Htıeı Hlfız Ahmet F.fcndi, (Allll.t'an Dedesi) 0) 18257 1878?
S-7-J - 1 - Nimctulltb Jı.am1 1
5.7.3.2. Hatice HllUDI (2)
S4-7-.1-.l-Mustafa t)) tn...tı.. .,...ı.. öldü.
5-7-J-t.Mchmcl Nuri Ojlu Hıa Haıfız Ahmet E(cndi'ıUn 08lu Ali Rua (Gizi 1 841 23.0S.1886 45
Musıafa k.emil Alllurk'Uo 8ablı11\ (4\
Sofuzidc Fcy:ıı:ullah At• kw ZObe-yıde Hanım (Gb.i Mustafa Kemli AlalOrk'Qn 18l9 1 s . 0 1 . 1 92J 64
Babuı)
um 1 875
2- Alunct I R 74 1883
3. Omı,.,. 1 875 1883
4- Gili Mustafa Kanii Atatnrk 1877- 1 878 1 0. 1 1 . 1 938 60
S- Makbule llao.un <Bovsao /Ataduı\ 1 885 l k.01 . 1 956 71
6- Nacivc 13.04. 1 886 1901 I S?

479
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendinin Şeceresi (Soyağacı)
Ş yb Hısın Efendi ( 1 590?-1690?) (Selınik Mevlevihanesi Postnişini)
li (veya Abdullah) Ağa ( 1 799 doğumlu- ?)
ofu Musıafa ( 1 832 doğumlu- ?) (Ali Paşa Mahallesi)
il.luş Ağa+(Emine)
ehra Hanım+ (Müderris Yusuf Efendi)
ülcyınan Sım ( 1 874 - 1 5 . 1 2 . 1 925)
cyyid Hacı Hasan Ağa (l 778- l 843)+(H.EsadKızıHafizer?- 1 86 I )+(Hatice Hn.2.Eşi:
Hacı Ali Beğ ( 1 8 1 3-?) (Muid Alaaddin Mahallesi)
İbrahim Bcğ ( 1 820-?)
Ahmed Beğ ( 1 829-'!)
Süleyman Bcğ ( 1 834-?)
Abdurrahman (?-?)
Salih ( 1 837-"!)

( l 755?-1 798)
aıımatiiz-Zchra Hanım)
li Ağa oğlu Nakıbüleşrafkym Mehmet Efendi
eyb Ahmet (Hacı Sofuzade)( l 690?- 1 790'')+(Emine+ Harice)
eyyid Mchmcd Sadık Efendi ( 1 795- '!)
'cyyid Hasan ( 1 825 doğumlu- '')

• ıiyc Hanım (Müderri s , Hasan oğlu Mehmet Bey)


eyyid Hüseyin ( 1 827 doğumlu- ?)

cyh Yakub (?·?- 1 274 de Posmişin)+ (?-?)


eyh Mehmeı Ali Efendi (?.?) + (Hatice)
cyh Mchmeı Ali Efendi ( 1 825-'!)
uhsine Molla Hanım
mine Hanım
cyh lbrahim Eıbem Efendi ( l 788- 1 85 3 )+(Hatice+ Hanife)+(Güzide)
acı Hasan Efendi

mine Molla
yşc Molla+(Osman oğlu Mehmcı Naim)
eyh Hafız Mehmet Emin Efendi ( 1 8 1 8-'!)
ukiyc Hanım
eyh Salih Efendi+(Faika l .Eşi+Müberra 2.Eşi)
alih Kızı Ü l fet
afız Mehmeı
ahmud ( 1 822-1 839/40)
li ( 1 837- 1 839) ve diğer Ali ( 1 84 1 -?)
yh Hm Ali Rızı E fendi ( 1 797/I XIMl-?)+(Rukiye Molla)
üleyman ( 1 82 5 - 1 534)
erife Hatice Molla Hanım
er
ahmud
ahir Efendi
ebmet Nureddin ( 1 8 1 1 / 1 837?-?)
afız Ahmet Efendi ( 1 825?-?)
iğmctullah
usıafo
aticc
li Rıza Efe.( 1 84 1 -2 3 . 5 . 1 886/Sclanik)+(Zübeyde Hn. ( 1 859- 1 5 .0 1 . 1 923/lmıir)
aıma lsmeı ( 1 87 1 n2-1 875)
hmct ( 1 874- 1 883)
er ( 1 875- 1 883)
usııfı Kemil ATAT0 RK (1877-1938)+(Laıife/ 1 902- 1 2 .07. 1 975)
aciye ( 1 886- 1 9 0 1 )
akbulc (Boysan Atadan/ 1 885- 1 8 .0 1 . 1 956)

480
Levent Şahverdi Arşivi
Ali Rıza Efendi Tarafı Şeceresi (Soykütüğü)

Şe h Hasan Ef(1590?-1690?)(SelanikMevlevihanesi Postnişini)


Ali (veya Abdullah) Ağa (1799 doğt,ımlu- ?)
Şeyh Ahmet (1690?- 1791?)+(Emine+ Hatice)
Seyyid Mehmet Sadık Efendi (1 795-?)
Şeyh Yakub (?-?-1274 de Postnişin)+ (?-?)
Şeyh Mehmet Ali Efendi (?-?) + (Hatice)
Şeyh Mehmet Ali Efendi (1825-?)
Muhsine Molla Hanım
Emine Hanım
Ş.İ.Ethem(1 788-1853)+(Hatice / Hanife / Güzide)

Emine Behice Hanım


Hatice Hanım+(Hasan Efendi)
Fatma Molla
Emine Molla
Ayşe Molla+(Osman oğlu Mehmet Naim)
Şeyh Hafız Mehmet Emin Efendi (1818-?)
Rukiye Hanım
Şeyh Salih Ef+(Faika 1 .Eşi+Müberra 2.Eşi)
Salih Kızı Ülfet ve Hafız Mehmet
Mahmud (1822-1 839 / 40)
Ali (1 837-1839) ve diğer Ali / (1841-?)
Şeyh Hacı Ali Rıza Ef(1797 / 1 800-?)+(Rukiye)
Süleyman (1825-1534)
Şerife Hatice Molla Hanım
Ömer
Mahmud
Tahir Efendi
Mehmet Nureddin (1811 / 1837?-?)
Hafız Ahmet Efendi (1825?-?)
Niğmetullah
Mustafa
Hatice
Ali Rıza Ef(1841-23.5.1886)+(Zübeyde Hn.)

481
Levent Şahverdi Arşivi
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Babası Ali Rıza
Efendi Tarafı Şeceresi (Soykütüğü)
Şe h Hasan Ef(1590?-1690?)(SelanikMevlevihanesi Postnişini)
Şeyh Ahmet (1690?-1 791 ?)+(Emine+ Hatice)
Seyyid Mehmet Sadık Efendi (1 795-?)
Şeyh Yakub (1274 de Postnişin)
Şeyh Mehmet Ali Efendi (?-?) + (Hatice)
Ş.İbrahimEthem(l 788-1853)+(Hatice+ Hanife)+(Güzide)
Şeyh Hacı Ali Rıza Ef(1797 / 1800-?)+(Rukiye Molla)
Süleyman (1 825-1534)
Şerife Hatice Molla Hanım
Ömer
Mahmud
Tahir Efendi
Mehmet Nureddin (1811 / 1837?-?)
Hafız Ahmet Efendi (1825?-?)
Niğmetullah
Mustafa
Hatice
Ali Rıza Ef (1841-23.5.1886)+
(Zübeyde Hn(1859-15.01. 1923)
Fatma İsmet (1871 / 72-1 875)
Ahmet (1874-1883)
Ömer (1875-1883)
Mustafa Kemal (1877-1938)+(Latife / 1902-1975)
Naciye (1886-1901 )
Makbule (Boysan Atadan / 1885-18. 1 . 1 956)
Naciye
Zübeyde
Mehmet Macid
Saim
Fahreddin
Yakub

Levent Şahverdi Arşivi


Son Söz Olarak:
Ata'mızı Tanımak ve
Bilmek Mecburiyetindeyiz

Hz . Peygamberimiz (s.a.v.); "Teallemfıu min ensabiküm ma


tesilfıne bihi erhameküm ve teallemfıu minen-nücfımi ma"
(Neseblerinizden yakın akrabalarınızla ilişki sürdürecek ka­
darını öğreniniz, yolu bulabilecek kadar da astronomi öğreni­
niz) buyurmuşlardır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun (1 877 yılı)
üzerinden yüz otuz yedi sene (neredeyse bir buçuk asra yakın
bir zaman) ve ölümünün (10 Kasım 1938) ardından da yetmiş
sekiz yıl (üç çeyrek asır) geçmesine rağmen, halen Atatürk gibi
milli bir kahramanın ailesiyle ilgili olarak arşiv belgelerine da­
yalı detaylı bir araştırma kitabı bugüne kadar maalesef hazır­
lanamadı.
Bu boşluğun doldurulamayıp, ulusal önderin ailesiyle ilgili
arşiv belgelerinin gün yüzüne çıkarılarak Türk toplumu ile
paylaşılamamış olması neticesinde, bizzat Atatürk' ün ve Tür­
kiye Cumhuriyeti'nin düşmanları tarafından Atatürk'ün ailesi
istismar edilerek, bir takım karalamalar, kötülemeler yapıla­
rak, iftiralar atılmaya çalışılmıştır. Üzülerek ifade edelim ki
Türk milletinin gönlündeki Mustafa Kemal sevgisini yok
etmek isteyenler tarafından bu iftira ve kötüleme hareketleri
maksatlı olarak kamuoyunda halen sürdürülmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk' ün ailesiyle ilgili geçmişe ait net ve
gerçek bilgiler veren belgelere dayalı biyografisi yazılamadı.
Onun Türk milleti ve Türk devleti hakkındaki geleceğe yöne­
lik fikir ve düşünceleri da topluma tam olarak anlatılamamış­
tır. Büyük insanın fikirleri tam olarak Türk toplumuna
anlatılamadığı gibi, Mustafa Kemal Paşa'nın bizatihi kendisi
de Türk milletine t am a n lamıy l a tanıtılamamıştır.
Atatürk'ün annesi ve babası tarafının soyu hakkında de­
taylı olarak yeterli araştırma yapılmamış olması, Atatürk ile
Türk milleti arasında büyük bir boşluk oluşturmuştur. Ata-

483

Levent Şahverdi Arşivi


türk'e düşman olan kesimler, bu boşluktan faydalanarak, Mus­
tafa Kemal Paşa'nın bir beşer olarak hayatında yapmış olduğu
hata ve yanlışlıkları istismar ederek bunu aleyhinde kullan­
maya çalışmışlardır. Atatürk sözde Atatürkçüler tarafından
mensubu bulunduğu Türk milletine gerçek kimliğiyle tanıtıl­
mamış ve onu old uğundan farklı göstermek suretiyle, toplu­
mun katmanları tarafından tanınmasına ve anlaşılmasına
adeta mani olmuşlardır.
Türk toplumuna eksik ve yanlış bir Atatürk profili sunu l­
muş olması, adeta ihanet şebekelerinin işine gelmiş, Atatürk
kendisine karşı ve düşman olanlar tarafından devamlı olarak
kötülenmiştir. Kısacası, onu istismar edenler, onu acımasızca
ve sinsice kullanarak manevi şahsiyetini ve ailesini yıpratmaya
çalışmışlardır.
Atatürk ile ilgili hazırlanan kitapların çoğund a bir takım
eksiklikler, yanlışlıklar ve çelişkiler bulunmaktadır. Atatürk ile
ilgili yeterli araştırmalar yapılarak bu eksiklikler, yanlışlıklar
düzeltilmeli, bulunan çelişkiler giderilmelidir. İnsanlarımızın
gerçekleri değiştirmeye değil, var olan gerçekleri görmeye, öğ­
renmeye ihtiyacı vardır.
Özellikle Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili gerçekler görül­
düğü, bilindiği zaman Atatü rk' ün milletin gönlündeki değeri
eksilmeyecek, aksine değeri daha da artacaktır. Musta fa Ke­
mal'in soyu ile ilgili olarak eksiklik bizatihi Mustafa Kemal
Atatürk'ün soyundan değil; O'nun hakkında detaylı inceleme,
araştırma yapılmamasından, arşivlerde mevcut belegeleri tes­
pit ederek gerçek bilgilerin ortaya konulmamasından kaynak­
lanmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşamıyla ilgili olarak yapılan
araştırmalar, bu büyük insanın hayatı ile ilgili belgelerin ve bil­
gi !erin halka ulaştırılmasını, O'nun daha iyi tanınmasını, dü­
şüncelerinin geniş kitlelerce anlaşılmasını sağlayacaktır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili tüm gerçeklerin O'nu
seven milleti tarafından bilinmesi çok önemlidir. Bunun için
çalışmaların doğru ve güvenilir kaynaklara dayandırılması
büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Mustafa Kemal Ata­
türk'ü daha iyi anlamak ve anlatmak için O' nun yaşamı, aile­
sine ait bilgiler, soyu ile ilgili belgeler tarihi kaynaklara dayalı
gerçekçi olarak ortaya konulmadır.

484
Levent Şahverdi Arşivi
"Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre Mustafa Kemal Ata­
türk'ün Soykütüğü" adını verdiğimiz bu kitap O'nun ailesiyle
ilgili Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz belgelerden ve bu bel­
gelerin yorumlarından oluşmaktadır. Bu belgeler, Mustafa
Kemal Atatürk'ün hem anne hem de baba soyunun Türk ol­
duğunu hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde ispat et­
mektedir. Kitabımızda kullandığımız belgeler, Türkiye'de ve
Yunanistan' da bul unan Osmanlı Arşivi kayıtlarıdır.
Bugün Mustafa Kemal ATATÜRK'ün hem annesi Zübeyde
Hanım tarafı sülalesinin, hem de babası Ali Rıza Efendi tarafı
sülalesinin aile fertlerini 7 nesil öteye biliyor, geçmişi hakkında
yedi göbek dedelerine ait nüfus kayıtlarını ihtiva eden belge­
lere sahip bulunuyoruz. Bu belgeler Osmanlı Arşivlerinde
mevcut olup, tarafımızdan tespit edilerek "Osmanlı Arşivi Bel­
gelerine Göre Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK' ün Soykütüğü"
adıyla kitaplaştırılmışhr.
Mustafa Kemal Atatürk ve ailesi hakkında arşivlerde bulu­
nan fakat günümüze değin hiçbir kimsenin bulamadığı ve tes­
pit edemediği bu belgeleri insanlarımız gerçekleri görsünler,
okusunlar ve öğrensinler diye kitap haline getirerek kamuo­
yunun hizmetine sunduk. Umarım ki bundan böyle, onu ta­
nımayanlar onun ailesini bilmeden ve tanımadan eleştirenler
ve onun hakkında suizanda bulunanlar bu belgeleri gördükten
ve okuduktan sonra Atatürk'e büyük haksızlık yapıldığını,
ona ve ailesine iftira atılmış olduğunu görürler. Bu belgeleri
okuduktan sonra Atatürk ve ailesine iftira etmek gibi büyük
bir günaha ve vebale girenler, artık bu kötülüğü yapmazlar.
Tanımadıkları halde Zübeyde Hanım gibi mümine bir kadına
atılan iftiraya ortak olmaz, böyle bir günaha girmezler.
Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi; "Tarih yazmak,
tarih yapmak kadar mühimdir: Yazan yapana sadık kalmazsa,
değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hal alır." Sanki bu
sözler, Atatürk ve ailesi hakkında söylenmiş gibidir: Gerçek
olan şudur ki; Atatürk'ü bu milletin gözünden düşürmek is­
teyenlerce hep Atatürk'ün yaşamının bilinmeyen yönlerini
daha doğrusu yeterince araştırılmayıp ihmal edilen konuları
istismar edilmeye çalışılarak göz önüne getirilmiştir.
Atatürk hakkında sorumlu olan kurum, kuruluş ve şahıslar
yanlış bilgi ve belgelerin gerçek mahiyetini Türk milletine ye­
teri kadar anlatamamıştır. Bunun sorumlusu, Atatürk'ü bir

485
Levent Şahverdi Arşivi
türlü içine sindirememiş olan sözde Atatürkçülerdir. Bunun
müsebbipleri, bizzat halk ile Atatürk arasına girerek araya
engel koyan Atatürk istismarcıları, Atatürk ve Cumhuriyet
simsarları dır.
Atatürk'ün istismar edilmesi, O'nun ölümünden sonra da
maalesef devam ettirilmiştir. Aslında Atatürk'ü sevmeyen ve
Atatürkçülük adına Atatürk'ü ve Cumhuriyeti istismar ede­
rek, Atatürk'ten geçinmiş olan vicdan yoksunluğuna tutulmuş
menfaatçiler ile Atatürk' e kindarlığı dindarlık olarak topluma
dayatmaya çalışan iflah olmaz payda düşüklüğüne sahip
müptezel grupların Atatürk'e düşmanlıkları bugün de sürdü­
rülmektedir.
Özetle söylenecek olursa; bir kısmı dincilik kisvesi altında
aleyhinde konuşarak, kendisine ve ailesine olmadık iftiraları
atarak, Atatürk'e kin ve nefretini kusuyor. Bir kısmı da onu
överek, hem sağlığında hem vefat ettikten sonra meddahlık
yaparak göklere çıkarıyorlar. Adeta kutsallaştırarak ona en
büyük kötülükleri yapmaktadırlar.
Atatürk'ü Türk milletinin gözünden düşürmek ve gönlün­
den çıkarmak için özellikle Türk düşmanları, Anadolu'yu
Türksüzleştirmek isteyen emperyalist güçler ve onların işbir­
likçileri Atatürk üzerinden Türklüğü vurmaya çalışmaktadır­
lar.
Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatından sonra, O'nun ölü­
müyle meydana gelen büyük boşluğun doldurulamamış ol­
ması, O'nun büyük bir lider olarak yerinin asla doldurula­
mayacağını bir kez daha ortaya koymuştur.
Atatürk'ün ölümüyle birlikte meydana gelen bu boşluk
henüz doldurulamadığından aradan geçen bunca yıllık za­
mana rağmen başarılamayan devlet hayatındaki işlerin so­
nunda, "Atatürk olsaydı. . . " veya Kurtuluş Savaşımızın zor
günlerini yad ederken "Atatürk olmasaydı . . . " diyerek min­
nettarlığımızı ve O'na duyulan büyük özlemin boşluğunu dol­
durmuş olmaktayız.
Bundan birkaç yıl öncesine kadar "Atatürk olsaydı . . . bu iş­
leri yapardı" veya " Atatürk olmasaydı, bu işleri yapamazdık"
diyerek toplumsal sorunlarımıza ortak çözüm bulmakta Ata­
türk'ün önemli bir unsur olduğunu düşünen kadirşinas Türk
milletinin içinde, günümüzde maalesef üzülerek ifade edelim

486
Levent Şahverdi Arşivi
ki; "Atatürk olmasaydı da olurduk" diyen çatlak seslerin çık­
mış olması, bu boşluğun tabii sonuçlardır.
Bu durum aslında, Anadolu'yu Türksüzleştirmek, milyon­
larca şehit ve gazilerimizin al kanlarıyla ve canlarıyla bizlere
emanet ettikleri cennet misali güzel yurdumuzu sömürü ha­
line getirmek isteyen, Atatürk üzerinden, Türk Devletini yık­
maya çalışan, kökleri dışarıda uzantıları içeride olan hain
örgütlerin, emperyalist devletlerin hain planı ve projesidir.
Dünya şer güçleri tarafından düşünülerek içerideki ihanet
şebekeleri tarafından uygulanmaya çalışılan bu kötü ve çirkin
olduğu kadar haince plan, Mustafa Kemal Atatürk' ün dediği
gibi "dahili ve harici bedhahların" işidir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hakkında pek çok kitaplar ya­
zılmasına rağmen, O'nun memleketi (doğduğu yer) ve soyu
ile ilgili olarak ortaya atılmış, fakat kanıtlanmamış bazı iddia­
lar bulunuyor. Ortaya atılan bu iddiaların çoğunluğu mual­
lakta kalan, bilgi ve özellikle belgelere dayanmayan, indi
görüşler ve tarihi vesikalarla desteklenmeyen, kısacası gerçek
olmayan iddialardan ibarettir. Bunların pek çoğu da "çamuru
duvara at, yapışmazsa da izi kalır" düşüncesiyle Atatürk'ü kö­
tülemeye yönelik iddialardır.
Türk ve Müslüman aleyhtarlığını, Atatürk düşmanlığını bir
devlet siyaseti haline getiren batılı yazarlar dahi O'nun büyük
bir deha olduğunu, O'na saygı duyulması gerektiğini ifade et­
mişlerken, Atatürk' e en ağır iftiralar ve hakaretler kendi ülke­
sinde yapılmıştır. Atatürk'ün kendisinin soyu sopu belli
olmayan bir kimse olduğu söylenmiş, O'na ve ailesine iftira
edilmiştir.
Atatürk' ün kendisine ve ailesine iftira edenlerin kullandık­
ları kaynakların genellikle Amerikan, Alman, İngiliz, Yunan,
Yahudi vb. gibi yabancıların olması düşündürücü değil mi?
Larousse dergisi, Pomak diyor. Andrew Mango Makedonyalı,
Arnavut diyor. Lord Kinross, Atatürk ile ilgili yazdığı kitapta
Zübeyde Hanım için, "bir Sırp kadar sarışındı" diyerek onun
Sırp kökenli olabileceğini ima ediyor.
Atatürk'ün Sırp kökenli olduğunu dahi iddia edenler ol­
muştur. O'na Bulgar denmiştir, Makedonyalı, Arnavut den­
miştir; çocukluğunda bir süre Şemsi Efendi Okulu'nda
okuması ve Şemsi Efendi'nin de Bülbülderesi'ndeki Selanikli-

487
Levent Şahverdi Arşivi
lere ait mezarlıkta gömülü olması sebebiyle Yahudi dönmesi
(Avdeti) denmiştir.
Osmanlı arşivinde yer alan belgelerde Atatürk' ün babası
Ali Rıza Efendi ile Şemsi Efendi'nin her ikisinin de memur ola­
rak görev yeri Selanik Vilayeti Aynoroz kazası idi. Ali Rıza
Efendi 1870-71 yıllarında Aynoroz'da gümrükte rüsumat me­
muru iken, Şemsi Efendi de aynı şekilde gümrük kitabeti gör­
evini Aynoroz' da yapıyordu. Her iki zat da burada aynı yerde
aynı yıllarda memur olarak bulunmuşlar ve arkadaş olmuş­
lardır. Bu iki insanın daha sonra Selanik'te arkadaşlıklarını ve
dostluklarını devam ettirmiş olmalarından daha doğal ne ola­
bilir ki? Ali Rıza Efendi'nin oğlu Mustafa'yı, daha önceden ta­
nıdığı ve dostluk ve arkadaşlık kurduğu bir öğretmenin
okuluna verip eğitim ve öğretiminin onun tarafından verilme­
sini istemesi en tabii hakkıdır.
Selanik'te sıbyan mektebi açan Şemsi Efendi'nin taltifi ile
ilgili 30 /B / 1293 tarihli belge. Şemsi Efendi'nin Selanik'te yap­
tırdığı mektebin öğrencileri için ücretsiz olarak talep ettiği ki­
taplardan sadece mushaf bedelleri alınarak gönderildiği,
makbuz ilmuhaberiyle senedinin beklendiğiyle ilgili H. 02 Ra
1295 tarihli belge. Selanik'teki gayretli hizmetlerinden bahso­
lunan muallim Şemsi Efendi ve mektebi hakkında bilgi veril­
mesiyle ilgili 15 / Ca / 1297 tarihli belge. Selanik'te ilk mekteb-i
ibtidaiyi tesis eden Şemsi Efendi'nin taltifiyle ilgili H. 29 / L
/ 1305 tarihli belge. Selanik'te Mekteb-i Hususi Müdürü Şemsi
Efendi' ye nişan itası ile ilgili 03 / S / 1 306 tarihli belge. Selanikli
Şemsi Efendi'nin Maarif Nişanı ile taltifi ile ilgili 02 / Z / 1328
tarihli belge gibi çok sayıda belgeler bulunuyor.
Özellikle Avrupalıların Türkiye Cumhuriyeti Devletine ta­
arruza başlamasıyla bu iftiralar ve kötülemeler daha da art­
mıştır. Atatürk'e düşman olanlar, genellikle Tü rk'e ve
Türkiye'ye düşman olanlardır.
Kuvva-yı Milliyemizin öncüsü ve önderi, Misak-ı Milliye­
mizin temsilcisi, İstiklal ve bağımsızlığımızın müsebbibi Tür­
kiye Cumhuriyetimizin kurucusu ilk Cumhurbaşka nımız Gazi
Mustafa Kemal Atatürk... Atatürk Türk'tür. Türkiye'dir. Tür­
kiye de ATATÜRK demektir.
Atatürk, Türk milletinin ve Türk milliyetçiliğinin yıkılmaz
kalesidir. Atatürk'ü sevmek dinsizlik değil, Atatürk'ü sevmek
vatanı sevmektir! Atatürk'ü sevmek Türk'ü sevmektir. Türki-

488
Levent Şahverdi Arşivi
ye'yi sevmektir. Bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk'ü sevmek
her Türk için milli bir vazifedir, vecibedir.
Atatürk'ü anlamak için önce onu çok iyi tanımak gerekir.
Onu anlatabilmek için mutlaka onu çok iyi anlamak gerekiyor.
Mustafa Kemal Atatürk, Kuvvay-ı Milliyemizin öncüsü ve ön­
deri, Milli Mücadelemizin temsilcisi, en önemli yıldız ismidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin devlet kurmuş
önemli lider devlet adamlanndan birisidir.
Müslüman olan bir insan her şeyden önce İslam dininin
"ölülerinizi hayırla yad ediniz" prensibini hiçbir zaman hatı­
rından çıkarmaz ve yaşamı boyunca bu kurallara kesinlikle
uymak zorunda olduğunu bilir. Bazıları bilmiyorlar mı ki, bu
millet dinini, imanını daha iyi öğrensin diye İslam Aleminin
ana kaynağı, başucu kitapları olan Kuran-ı Kerim (Tefsir ve
meali) ve Hadisi Şeriflerini (Sahihi Buhari) bizzat Atatürk'ün
kendisi tercüme ettirerek yayımlatmıştır.
Dini konulan kendi şahsi çıkarlarında istismar ederek kul­
lananlar, maalesef bu konuda mütedeyyin Müslümanları, Pey­
gamberimiz Hazreti Muhammed'in (s.a.v. ) adını taşıyan
Mustafa Kemal Atatürk'e karşı kullanmaya çalışarak onları
düşman etmeye çalışmışlardır.
Bu sebeple biz, Mustafa Kemal ATATÜRK' ün ailesine yap­
mış oldukları iftiralara cevap vermek, onu Türk milletinin gö­
zünde ve gönlünde düşürmek isteyenlere karşı Atatürk'ün
annesi Zübeyde Hanım'ın ailesi ile Atatürk' ün babası Ali Rıza
Efendi'nin ailesi hakkında başta Türkiye ve Yunanistan'daki
Osmanlı arşivi kayıtları olmak üzere değişik arşivlerde ve çe­
şitli kaynaklarda uzun yıllar yapmış olduğumuz araştırmala­
rı mız neticesinde tespit etmiş olduğumuz arşiv belgelerini
kitap haline getirmeye çalıştık.
Osmanlı arşivinde yapmış olduğumuz araştırmalarımızda
nüfus defterleri, temettuat defterleri, tapu tahrir defterleri ve
maliyeden müdevver defterler, Sicilli Ahval Defterleri ve diğer
belgelerden oluşmak üzere çok sayıda belge tespit ettik. Bugün
bizler, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün hem annesi Zübeyde
Hanım tarafı sülalesinin, hem de babası Ali Rıza Efendi tarafı
sülalesinin aile fertlerini 7 nesil öteye biliyor, geçmişi hakkında
yedi göbek dedelerine ait nüfusa kayıtlarını ihtiva eden belge­
lere sahip bulunuyoruz. Bu belgeler Osmanlı arşivinde mevcut
olup, tarafımızdan tespit edilerek "Osmanlı Arşivi Belgelerine

489
Levent Şahverdi Arşivi
Göre Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Soykütüğü" adıyla
kitaplaşhrılmışhr.
Ata' mızı tanımak ve bilmek, O'nu saymak zorundayız. Bir
insanın anne veya babasının ya da büyükbabasının ismini bil­
mesi kendi nesebi, geçmişi hakkında doğru ve net bilgileri
almış olmasını sağlar. Bu sebeple, bizim hayali bir tarih ve kah­
ramanlar üretmeye değil, yalnızca doğruyu ve gerçekleri öğ­
renmeye, Milli kahramanları en iyi bir şekilde tanımaya
ihtiyacımız var...
Milli Mücadelenin öncüsü ve önderi, Misak-ı Millinin baş
temsilcisi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; "Türk çocuğu ata­
larını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde
kuvvet bulacaktır."
Büyük Türk milletinin şanlı tarihinin bizim için ibret dolu
sayfaları, büyük zaferlerle ve bu zaferi kazanan kahramanla­
rımızın isimleriyle doludur. Oğuz Kağan, Sultan Alpaslan, Kı­
lıçaslan, Süleyman Şah, Ertuğrul Gazi, Osman Beğ, Fatih
Sultan Mehmet Han, gibi . . . Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
de tarihimizin en büyük şahsiyetlerinden bi risidir.
Öyle insanlar vardır ki; onlar size, ne olduğunuzu, kim ol­
duğunuzu hatırlatır. Kendimiz olabilme gücü verir. Bunun
yollarım gösterir. Bu sebepledir ki BİZİM İÇİN ATATÜRK, ta­
rihimizin en büyük şahsiyetlerinden ve milli kahramanları­
mızdan birisidir.
Tarihi kahramanlarımızın hepsi gibi; O'nun yaşamını, kim­
liğini ve kişiliğini, ailesini, soyunu ve sopunu, yaptıklarını ve
yapmak istediklerini, dediklerini ve demek istediklerini çok
iyi anlamalıyız. En iyi bir şekilde tanıyacağımız ve anlayaca­
ğımız milli kahramanlarımızdan birisi kuşkusuz Kuvva-yı
Milliyemizin öncüsü ve Milli Mücadelemizin önderi, İstiklal
Savaşımızın Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal ATA­
TÜRK'tür.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk milletinin fikir süz­
gecidir. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün bir dedikleri var­
dır; bir de söylemek istedikleri vardır . . . Esas olan demek
istediklerine bakmak lazımdır. Onun demek istedikleri de yap­
mış oldukları kadar önemlidir.
Falih Rıfkı Atay şöyle diyor; "Ağır bir hastalığın nöbetleri
içinde, ölümü iki gözleri ile görmüş gibi olanlar vardır. Ben iki

490
Levent Şahverdi Arşivi
gözümle battığımızı gördüm ve kurtulduğumuzu gördüm.
Mustafa Kemal'i unutamam. O, sonra daha da büyüdü. Kendi
milletine tekrar o günleri göstermemek için, asıl kurtuluş sa­
vaşına zaferden sonra girdi. İnkılap nizamının Atatürk'ü, za­
ferin Mustafa Kemal'ini gölgede bıraktı. Kendini gene kendi
geçti. Gençler, bizim çektiklerimizi çekmemek ve bu halka çek­
tirmemek için, siz de Atatürk'ü unutmayınız. Mustafa Kemal
bizimdi. Atatürk sizindir."
Mustafa Kemal Atatürk olağanüstü iyi bir örgütçü, denge­
leri her zaman çok iyi gözeten yetenekli bir siyaset adamı ve
politikacıydı. O'nun liderliği Kurtuluş Savaşında ülkenin
önemli bir dönemeçten geçmesini sağlamışbr.
"Ya istiklal ya ölüm" parolasıyla yola çıkmış ve emperyalist
güçlere karşı bir milletin nasıl kurtuluş mücadelesi verebile­
ceğinin en güzel örneğini vererek Türkiye Cumhuriyetini kur­
muştur. Bu büyük insan ve kahramanın vefatının hemen
ardından, yurt içinde ve yurt dışında bulunan gaflet ve dalalet
içinde bulunan bazı kesimler ve onların destekçileri tarafından
kasıtlı olarak ailesi ve kendisi hakkında asılsız iddialar ileri
sürmek suretiyle Türk milletinin gözünden düşürülmeye, yıp­
rablmaya çalışılmıştır.
Atatürk'e karşı olanlar, onu sevmeyenler, sevmemeyi bir
dünya görüşü olarak benimseyenler, siyaset malzemesi yapan­
lar... Bu eleştirilerini yaparla rken bile Atatürk hakkında sui­
zanda bulunuyorlar. Bu durum böylesi kişilerin İslam
anlayışında ve imani konularda sıkınblarırun ve sorunlarının
olduğunu gösteriyor. Çünkü bir Müslüman bir diğer Müslü­
mana suizanda bulunmaz, bulunamaz, bulunmamalıdır. Özel­
likle İslam dininde, Allah'a şirk koşmaktan sonra ikinci
sıradaki en büyük günah "namuslu bir kadına iftira etmektir."
Bizdeki temel sorunun kaynağı; inandıklarımızın yaşamaya
bir türlü dönüştürülememiş olmasıdır. İnana ayrı, hayatı ayrı
algılıyoruz. Bu yüzden çifte standartlı anlayış ve algılayış çiz­
gimiz var. Toplumdaki bu hastalıkların çaresi İslam'ın özüne
dönmektir. İslam'ın dediklerini yaşamaktır. Yaşayabilmektir.
Bunun için de çok iyi anlamak, algılamak gerekiyor.
Müslümanım diyen herkes çok iyi bilmelidir ki; İmam-ı
Azam Ebu Hanife'nin (Numan bin Sabit) söylediği gibi; "Al­
Iah'ın, hayatı hatalarla dolu bir fani (ölümlü) kuluyuz." Müs­
lümanım diyen hiç kimsenin başkasının imanını ölçme

491
Levent Şahverdi Arşivi
salahiyeti yoktur. Henüz iman ölçer alet keşfedilmemiştir. İs­
lam' a göre hiç kimsenin diğer bir kimsenin imanının ayarını
ve mihengini ölçme salahiyeti yoktur. Atatürk, din adamı
değil; bir siyaset ve devlet adamıdır; Mustafa Kemal Atatürk'ü
diniyle yargılayamazsınız. Çünkü O bir din adamı değil bir si­
yasetçi, bir devlet adamı ve bir askerdir. Eğer dini, dindarlığı
ya da dindar olmadığı konusunda yargılanacaksa da bunu Al­
lah' tan başka kimse yapamaz. Çünkü tek yarlıgayıcı varlık ve
mevki yüce yaratıcıdır.
İslam' da Tanrı ile kul arasına girilmez. İslam'ı diğer dinler­
den ayıran en büyük özellik budur. Gerçek İslam' da, riya ve
gösterişe yer yoktur. Özellikle de ucubeye yani kendini dindar
ve Allah' a yakın, başkasını uzak görmek gibi bir tutum ve dav­
ranışa asla müsaade edilmemiştir. Ben Müslümanım diyen bir
kişiyi öldürene bu dinin tebliğcisi "hel şekakte an kalbihi";
"onun kalbini mi yarıp baktın?" diyerek azarlamıştır. Bunu
hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜ RK, modern Türkiye Curnhu­
riyeti'ni kurarken ve daha savaş ortamındayken Türkiye
Büyük Millet Meclisi'ni Anadolu' da bugün de olduğu gibi,
Kur' an-ı Kerim tilavetiyle ve dualar ile ve kurbanlar ile ve Hz.
Peygamberimizin sakal-ı şeri fi ziyaret edilerek ve kutsal san­
cak bulunduğu yerden alınıp meclise geti rilerek açmıştır. Bu
durumu bildirmek için Anadolu'nun dört bir yanına telgraf
göndermek suretiyle, bütün yurtta Cuma namazıyla birlikte
dua edilerek Kur' an-ı Kerim tilaveti ve duaların edilmesini bil­
dirmiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 21 Nisan 1 920'de
TBMM'nin açılmasına ilişkin telgrafında şöyle diyor:
"Allah'ın yardımıyla . . .
Nisan'ın 21 . Günü Cuma namazını müteakip Ankara' da
Büyük Millet Meclisi küşad edilecek vatanın istiklali hitam-ı
nefsi hilafet ve saltanatın ilgası gibi en mühim ve hayati vazi­
feleri ifa edecek olan bu Büyük Millet Meclisinin açılış gününü
Cuma'ya rastlatmakla o günün bereketinden istifade edilecek
ve bütün sayın milletvekilleriyle birlikte Hacı Bayram Veli
Cami-i şerifinde Cuma namazı kılınarak Kur'an'ın nurların­
dan ve namazdan güç kazanılacaktır.
Namazdan sonra peygamberimizin mübarek sakal-ı şerifi

492
Levent Şahverdi Arşivi
ve mübarek sancak alınarak meclisin toplanacağı yere gidile­
cek, toplantı yerine girilmeden önce bir dua okunarak kurban­
lar kesilecek. Bugünün yani 23 N isan gününün kutsiyetini
temin bugünden itibaren şehrin merkezinde vali beyefendi
hazretlerinin düzenleyeceği üzere hatim indirilmeye ve Buhari
şerif okunmaya başlanacak hatmin son bölümleri teberrüken
Cuma günü namazdan sonra meclisin toplantı yeri önünde
okunup bitirilecek. Meclisin açılışından dolayı her yerde
Cuma namazından önce münasip surette Mevlid-i Şerif oku­
nacak. Cenab-ı Hakk'tan bizi muvaffak kılmasını niyaz ede­
rim. Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal"
Mustafa Kemal tarafından bu telgraftan bir gün sonra ül­
kenin hemen her tarafına acil olarak başka bir telgraf daha
gönderilmiştir. Telgraf özetle şu şekildedir:
"22 Nisan 1920-Dakika tehir edilmeyecek (bir dakika bile
geciktirilmeyecektir ).
Tüm iller ve bağımsız sancaklara, kolordulara, Nazilli'de
Albay Refet Beyefendiye, Bursa' da 20. Kolordu Komutanı Ali
Fuat Paşa Hazretlerine, Bursa' da 56. Tümen Komutanı Albay
Bekir Sami Beyefendiye, Balıkesir'de 6 1 . Tümen Komu tanı
Kazım Beyefendiye, Allah'ın inayetiyle Nisan'ın 23. Cuma
Günü Büyük Millet Meclisi açı larak çalışmaya başlayacağın­
dan. Bu tarihten sonra bütün sivil ve asker makamların ve
bütün milletin başvuracağı en büyük mercii Büyük Millet
Meclisi olacaktır. Bilgilerinize sunulur. Heyet-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal"
Atatürkçü olmak demek dinlere ve dini değerlere saygısız­
lık yapmak değildir. Atatürkçü olmak Atatürk'ün adının arka­
sına sığınıp insanları birbirine düşürmek, insanlara dinine,
kimliğine göre muamele etmek değildir. Kişinin mill iyetçiliği
olmaz. Ancak bir toplumun, mensup bulunduğun milletin
milliyetçiliği olur. Yani onun maddi ve manevi değerlerine
sahip çıkarak, korumak ve kollamaktır. Bu ruh ve bu heyecan
da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'te ve onun fikriyatında vardır.
Bu yüzden mensup bulunduğu Türk milletini çok seven Ata­
türk gibi, bir Türk milliyetçisi olmak mecburiyetindeyiz. Bu,
Türk evladı olarak hepimizin üze rine düşen milli bir görevdir.
Bugün herkes Atatürkçüyüm diyor. Atatü rkçü olmayanlar
da, hatta Atatürk' ü sevmeyenler de işlerine geldiği zaman Ata­
türkçüyüm diyorlar. Eğer herkes Atatürkçü ise bu ülkenin hali

493
Levent Şahverdi Arşivi
nedir? Eğer gerçekten Atatürk iyi anlaşılmış ve anlahlmış olsa
idi, herkes gerçekten Atatürk' ün yapmak istediklerini anlaya­
bilmiş olsaydı bu ülke bugün böyle olur muydu? Bugün Ata­
türk' ün gösterdiği yoldan çıkılmış ise bunda vefat etmiş
Atatürk'ün ne suçu var? Atatürk'ü suçlamanın ne anlamı var?
Bugün Müslümanların yaşadıklarının Kur' an-ı Kerim' deki
İslam i le hiçbir ilgisi, ilişkisi yoktur demiş olsak abartılı söyle­
miş olmayız.
Bizzat içinde yaşadığımız toplumumuzda, İslam aleminin
hemen hepsinde gördüğümüz ve gözlemlediğimiz durum,
İslam dini açısından Müslümanların muhafazakar bir çürüme­
nin keşmekeşliği içinde bir çöküş süreci yaşamakta olduklan­
dır. Bu yüzden yüce dinimizin kutsallarını dinden habersiz
olduğu halde yaşadıklarını din gibi algılayanların, yaphkla­
rından ve yaşadıklarından kesinlikle uzak tutmak, bunlarla
gerçek İslam'ı, Kur 'an-ı Kerim'deki İslam'ı karıştırmamak,
asla karşılaşhrmamak gerekir.
Günümüzde dindarım ve muhafazakarım diyebilen pek
çok insanın gerçekten Müslümanlığı bilmediği ve bu sebeple
de yaşamadığı maalesef acı bir gerçektir. Bu sebeple de bugün
kendini dindar zannederek dinin gerçek emirlerini bilmediği,
uymadığı ve yaşamadığı halde kendi yaşadıklarını din sanan­
ların davranışlarıyla ölçüştürülemez ve karşılaştırılamaz.
Özellikle de böyle insanların Mustafa Kemal ATATÜRK gibi
milli bir kahramanı eleştirmeye sıkletleri yetmez.
Bütün dinlerin asıl noktası insanların mutluluğu ve huzur
ile yaşamaları, haksızlıklan ve adaletsizlikleri ve zulmü önle­
mektir. Eğer bunlar din adına yapılıyorsa, aynı bizde olduğu
gibi, aslında dine ait olmadığı halde din zannettikleri sonradan
uydurma Kur'an ve sünnete akıl ve irfana uymayan akıl ve
vicdan fukaralığını din sanan zavallı güruhun yaşadıklarına
asla din denilemez. Bugün İslam Aleminde, toplumumuzda,
sözde İslam devletlerinin hemen hepsinde, gördüğümüz ve
gözlemlediğimiz olumsuzlukları İslam'a ve Kur'an-ı Kerim'e
yüklemek çok büyük bir vebaldir. Bu yüzden yüce dinimizin
kutsallarını dinden habersiz olduğu halde yaşadıklarını din
gibi algılayanların, yaptıklarından ve yaşadıklarından kesin­
likle uzak tutmak mecburiyetindeyiz.
Büyük Atatürk'ün dediği gibi; "İslam Dini en ekmel (mü­
kemmel) bir dindir." Fakat bugünkü Müslümanlar, Kur'an-ı

494
Levent Şahverdi Arşivi
Kerim' deki İslam'ın neresindedirler? Bu gerçeğin bilinmesi ge­
rekiyor!
Kur'an-ı Kerim Enfal Suresi 58. Ayet-i Kerimesinde: "İnnel­
lahe la yubibbül hainiyn; Şüphesiz ki Allah (c.c.) hainleri,
ihanet edenleri asla sevmez" buyuruyor. Maalesef, dinini ve
imanın gerektirdiği ölçüt ve değerleri iyi bir şekilde öğreneme­
yenler yaşadıklarıru, duyduklarıru din sanarak aldanıyor ve al­
dahlıyorlar. Kur 'an-ı Kerim'i okuyup anlamak ve yaşamak
ibadettir. Sadece anlamadan okumak ibadet değil, sevaphr.
Bu dinde sevgi var, şefkat var, rahmet var, merhamet var.
Sevgi var, kin yoktur. Hoşgörü var, gıybet iftira yoktur. Doğ­
ruluk var, yalan yoktur. Bu dinde paylaşmak var, çalmak yok­
tur, soygun vurgun yoktur. Bu dinde sadece Allah' a kulluk var.
Ku la kulluk yoktur. Kul hakkı var, kul hakkı yemek yoktur.
Bu dinde rahmet var, merhamet var, zulüm yoktur. Bu
dinde "hubbu'I vatanı mine'! iman" düsturu var, vatanı sev­
mek var, ihanet yoktur. Vatan var, Bayrak var, Gazi, şehit var,
şehitlerimiz var! İhanet asla yoktur!
Mustafa Kemal ATATÜRK'e içki içiyordu diyerek eleştiren­
lere şunu söylemek istiyorum; Osmanlı padişahları da içki içi­
yordu. Bunu tarihi kaynaklar yazıyor. Biz şimdi bu tarihi
gerçekleri inkar mı edeceğiz! Osmanlı padişahlarının çoğu içki
içiyordu diye onları, padişahları inkar mı edeceğiz?
Mustafa Kemal'in rakı içtiği söylenir. Çankaya' da kurdur­
duğu sofrada kahlanlarla birlikte içki içtiği ve bu arada, mem­
leket meselelerinin de konuşulmuş olduğu bir gerçek. Ünlü
devlet adamlarımızdan birçokları gibi, Fatih Sultan Mehmet
"şarap" içerdi. Mustafa Kemal de rakı içerdi. Şarap içen Fatih
Sultan Mehmet Han'a "Hazreti Fatih" derken, rakı içen Mus­
tafa Kemal'e "sarhoş" veya "ayyaş" demek pek adaletli ve
doğru bir yaklaşım olmasa gerek.
Özellikle de Atatürk' ün içtiği rakının kadehlerini sayarak
onu cehennemlik ilan etmek İslam'ın nezih ruhuna aykırıdır.
Ku r' an-ı Kerim'de içki kötülenmiştir. Hz. Peygamberimiz
(s.a.v.) "içki, kötülüklerin anasıdır" demek suretiyle sarhoşluk
veren her şeyin yasaklanmış olduğunu söylemiştir. Bu ayn bir
konudur.
Devlet adamlarını, din adamlarıymış gibi kutsamak ya da
onları her türlü küçük büyük günahlardan münezzeh görmek

495
Levent Şahverdi Arşivi
çok yanlıştır. Atatürk'ü "ayyaş ilan edip", şarap içen Fatih Sul­
tan Mehrnet'i Hazreti Fatih; yine her akşam içen il. Abdülha­
mid'i, "Ulu Hakan ve Cennet Mekan Abdülhamid Han"
diyerek ululamak, çifte standartlı bir düşünüş, haysiyet ve
paydası düşük bir anlayış olur.
Atatürk'ü içki içtiği ve içki sofrasında memleket meselele­
rini konuştuğu için belki eleştirebilirsiniz. Ama, bir insan
hangi hak ve sıfatla Atatürk'ü yargılamaya kalkışıyor olabilir?
Hiç şüphe yoktur ki? Tek yargılayıcı Allah'tır. Mustafa Kemal
Atatürk'ü yargılamaya çalışanlar, haşa kendilerini Allah yerine
koyarak günah işleyip şirk bataklığına düşmüyorlar mı?
Bunun hükmünün ne olduğu ve nasıl olduğu konusunda fıkıh
kitaplarına bakmak yerinde olacaktır.
Çankaya' da içki sofralan düzenliyordu diye eleştirilen Gazi
Mustafa Kemal Atatürk' ün, hem anne hem de baba tarafından
dedelerinin hemen hepsi de bir dergahta (Mevlevi, Halveti
gibi) ve tekkede postnişinlik görevi üstlenecek ve yapacak de­
recede ihvan ve sufi idiler. Atatürk ün büyük dedelerinden ba­
zıları cami imamıdır. Bazıları da tarikat şeyhidir.
Atatürk'ün dedesinin dedesi Halveti Şeyhidir. Mustafa Ke­
mal'in dedesinin dedesinin dedesi Selanik'te Balkanlar'ın en
büyük mevlevihanesi olan Selanik Mevlevihanesi'nin postni­
şini, şeyhi idi. Atatürk'ün dedeleri Şeyh Hasan Efendi, Şeyh
Ahmet Efendi, Şeyh İbrahim Ethem, Şeyh Mehmet Ali Efendi,
Şeyh Yakub Efendi, Selanik'te Mevlevihane postnişini idiler.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin dedesi Mehmet Nfıri
Efendi'dir. Atatürk'ün Dedesi Hafız Ahmet Efendi'nin dedesi
Şeyh Ali Rıza Efendi Halveti tarikatının postnişini ve şeyhi,
aynı zamanda Selanik'te Kocakasım Paşa Carnii'nin imamı idi.
Türk milletinin 20. yüzyıldaki "önemli tarihi olaylarını ve
kişilerini" önemsizleştirmek maksadıyla ülkemizde bir proje
başlatılmıştır. Bunlar kökleri dışarıda, uzantıları içeride olan
emperyalizmin işbirlikçileri, onlara destek veren dahili ve ha­
rici ihanet şebekeleridir. Bu şer odaklarının gayesi, Türkiye' de
"ulus devlet" düşüncesini yok etmek ve Türkiye Cumhuri­
yeti'nin kuruluş felsefesini yıkmaktır.
Modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal ATATORK'ü "kötü", Türk toplumuna getirmiş
olduğu yenilikleri "yanlış" ve sağlamış olduğu başarıları
"eksik" olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Amaçları Türk

496
Levent Şahverdi Arşivi
toplumunun milli ve manevi duygularını zayıflatmak, birlik
ve beraberlik düşüncesini yok etmek, fertlerin devlete olan
güçlü vatandaşlık bağlarını koparmak ve gevşetmek suretiyle
Türkiye'yi ABD projelerine ve emperyalist ülkelerin çıkarla­
rına uygun olarak yeniden biçimlendirmektir. Her bir ferdi ci­
hangir olan Müslüman Türk toplumunu, ılımlı Müslümanlar
haline getirmek, böylece iç d inamiklerimizi dış dinamiklerin
emrine vermek suretiyle dış güçlerin hegemonyasına sokmak
istemektedirler.
Gazi Mustafa Kemal Atatü rk, büyük Türk milletini n ön­
cüsü ve önderidir. Bu yüzden Atatürk'e düşman olanlar, aynı
zamanda Türk'e ve Türklüğe, Türkiye'ye düşman olanlardır.
Atatürk düşmanlığı yapanlar ve onu kötüleyenler aslında,
Anadolu'yu Türksüzleştirmek, milyonlarca şehit ve gazileri­
mizin al kanlarıyla ve canlarıyla bizlere emanet ettikleri cennet
misali güzel yurdumuzu sömürü haline getirmek isteyenler­
dir. Atatürk üzerinden, Türk Devleti'ni yıkmaya çalışan, em­
peryalist devletlerin hain planla rıdır. Dünya şer güçleri
tarafından düşünülerek içerideki ihanet şebekeleri tarafından
uygulanmaya çalışılan bu kötü ve çirkin olduğu kadar haince
plan, Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi "dahili ve harici
bedhahların" işidir.
Yeryüzünde Türk ırkına yaşama hakkı tanımayan, büyük
Türk milletini Anadolu' dan yok etmeye yemin etmiş olan Av­
rupalıların (haçlı) zulmüne dur diyerek müstekbir (Müttefik)
devletlerini yenilgiye uğratarak; geldikleri gibi, büyük bir ye­
nilgiyle gitmelerini sağlamıştır.
Özellikle Avrupalıların Türkiye Cumhuriyeti Devleti' ne ta­
arruza başlamasıyla bu iftiralar ve kötülemeler daha da art­
mıştır. Atatürk'e düşman olanlar, genellikle Türk'e ve
Türkiye'ye düşman olanlardır. Atatürk emperyalistlere karşı
savaşmış, onları vatanımızdan kovmak için Kuvva-yı Milliye
Teşkilatını kurmuş, Kuvva-yı Mil liye'nin hedefinin Misak-ı
Milliye olduğunu belirtm iş. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni
kurmuş ve "Yaratılışımdaki tek fevkaladelik Türk olarak dün­
yaya gelmemdir" demişti r.
İstanbul' da 1918 yılında Mustafa Kemal' in de bağlantısı bu­
lunan Minber gazetesinde "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal"
başlığı ile yayımlanan makalede, Mustafa Kemal iyi yönetil­
meyen 1911'deki Osmanlı tatbikatına, 1912 Bingazi'deki tatbi-

497
Levent Şahverdi Arşivi
kata ve sonunda Balkan Savaşı'nda yaşadıklarına değiniyor.
Osmanlı ordularının Balkan Savaşı'nda uğradıkları yenilgiden
dolayı üstlerini sorumlu tutuyor. Şöyle diyordu:
"Bir gün, işittim ki, baba ocağım Selanik ve oradaki anam,
kardeşim, bütün akraba ve yakınlarım,-mahiyetlerini anlattı­
ğım için vatanımdan kovu lduğum zevat tarafından-düşmana
hibe edilmiştir. Bir gün duydum ki, Hortacı Süleyman Ca­
misi'nin minaresine çan taktırılmış ve orada yatan babamın
kemikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları albnda çiğne­
tilmiştir" diyordu.
1911'de İtalyanların işgal ettiği Trablusgarp bölgesine Mus­
tafa Kemal Atatürk ve arkadaşları vatan topraklarını kurtar­
mak için gönüllü olarak gitmişlerdir.
Türk Devleti'nin sürekli olarak kendini Türk hissetmeyen­
lerin ihanetine maruz kaldığına işaret eden, devletin başına
geçecek kimselerin "kanındaki ve vicdanındaki cevher-i asli­
nin tahlil edilmesinden bir an feragat edilmemesini" tavsiye
ederek, devletin bekasını Türklerin devlete hakim olması gibi
esaslı bir şarta bağlamış olan da O' dur.
10 Ağustos 1929 tarihinde yatla Büyükdere'ye (Milletvekili
Tahsin Uzer' in yalısına) giden Atatürk, geldiğini haber alan
halkın balkonlardan kendisini selamlaması sırasında şunları
söyler:
" . . . Siz bu akşam karşımda milletin timsali, gölgesisiniz.
Size seslenirken, bütün millete sesi mi işittireceğimi biliyorum.
İşittiniz, sizin için çalışacak, sizin için yaşayacağım. Bu milleti,
öbür milletlerin üstünde görmeden ölmeyeceğim.
"Benim kuvvetim, size olan muhabbetim ve sizin bana olan
muhabbetinizdir. Bu millet, bu memleket, dünyanın en mak­
bul bir varlığı olacaktır."
"Yaratılışımdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gel­
memdir." demiştir. " . . . Benim hayatta yegane fahrim, servetim
Türklükten başka bir şey değildir" diyen odur. Türk gençliğine
"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcut­
tur" diyen Atatürk' tür. Türk devletine, Türk milletine, Türk
diline, Türk kültür ve medeniyetirıe sahip çıkan odur.
Türk milletini maruz kalabileceği tehlikeler ve musibetler
konusunda uyarıp ikaz etmiştir:
" ... Türklüğün çektiği felaketler, maruz kaldığı tehlikeler ve

498
Levent Şahverdi Arşivi
musibetler, hep kendi öz benliğini, milli varlığıru ihmal ederek,
nereden geldikleri, ne oldukları, hangi nesle mensup bulun­
dukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak
onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olması­
dır" diyerek Türk milletini uyarıp ikaz eden O' dur.
"Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat
arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? El­
bette yorulacaksıruz. Benim sizden istediğim şey yorulmamak
değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorul­
duğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yor­
gunluk her insan, her mahluk için tabii bir halettir, fakat
insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki,
işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.
"Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız
dahi beni takip edeceksiniz ... Dinlenmemek üzere yürümeye
karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye,
bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecek­
tir.
"Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte
parola budur.
"Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerin ço­
cuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olma­
lıdır: "benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün
istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacak­
sıruz. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz."
Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk milleti duygusunun ifade­
sidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere
mütemadiyen verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk
milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu gös­
termelidir. Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur.
İşte, parola budur!"261
14 Eylül 1931 tarihinde Dolmabahçe Sarayı balkonunda
yaphğı bir konuşmasında şunları söylüyor:
"Bizim neslin gençlik yıllarına Osmanlılık telkin ve etkileri
hakimdi. İmparatorluk halkını meydana getiren Türk'ten
başka uluslara, bu arada yanlış bir din anlayışıyla Araplara,
sarayın ordu ve devlet ileri gelenleri arasında bulunan ırkdaş­
larırun etkisiyle Arnavutlara özel bir değer veriliyor, onlardan
söz edilirken "kavm-i necip" deyimi ile sıfatlandırarak bu duy-

499
Levent Şahverdi Arşivi
gunun belirtilmesine çalışılıyor. Memleketin sahibi ve devletin
kurucusu olan biz Türkler, ikinci planda gelen önemsiz halk
yığınları sayılıyordu .
"Şair Mehmet Emin Yurdakul'un, ilk defa Manastır Askeri
İdadisi'nde öğrenci iken okuduğum "Ben bir Türküm, dinim
cinsim uludur" mısraıyla başlayan manzumesinde, bana ulu­
sal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum.
Fakat ben asıl bunu, orduya katıldığım ilk günlerde, bir Ana­
dolu çocuğunun gözyaşlarında gördüm ve kuvvetle duydum .
Ondan sonra Türklük benim e n derin kuvvet kaynağım, en
engin övünç dayanağım oldu. Kendimi hiçbir zaman Osman­
lılığın telkin ettiği başka ulusları öven ve Türklüğü aşağı gören
eksiklik duygusuna kaptırmadım . . . "
30 Ekim 1933 tarihinde yaptığı bir konuşmasınd a: " . . . Yurt­
taşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin bü­
yüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan
Türkiye Cumhuriyeti'dir . . . "
1930 yılında yaptığı bir konuşmasında: "Türkler demokrat,
hür ve sorumlu vatandaşlardır. Türk Cumhuriyeti'nin ku ru­
cuları ve sahipleri, bizzat kendileridir."
1930 yılında yaptığı bir konuşmasında: "Tü rkiye Cumhu­
riyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir."
1930 yılında yaptığı bir konuşmasında: "Siyasi varlığımız
dışında, başka ellerde, başka siyasi zümrelerle, isteyerek veya
istemeyerek mukadderat birliği yapmış, bizimle dil, ırk, men­
şe'i birliğine sahip ve hatta yakın uzak tarih ve ahlak yakınlığı
görülen Türk toplulukları vardır. Tarihin bir hadisesinin neti­
cesi olan bu hal, Türk Milleri için elim bir hatıradır; fakat Türk
milletinin tarihen ve ilmen teşekkülündeki asaleti, dayanış­
mayı asla bozamaz."
1931 yılında yaptığı bir konuşmasında: " . . . Milliyetin çok
belirgin vası flarından biri dildir. Türk milletindenim diyen
insan, her şeyden evvel ve mutlaka Tü rkçe konuşmalıdır.
Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna
bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz."
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Anadolu' da yok edilmek
üzere olan Osmanlı İmparatorluğu'nun külleri arasında yeni
bir Türk devleti, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş olan Mustafa
Kemal Atatürk, kendi milletinin öncüsü ve önderiydiler.

500
Levent Şahverdi Arşivi
"Cumhuriyeti kuran millet iradesidir. Atatürk de O'nun tem­
silcisidir."
Mustafa Kemal ATATÜRK, her bir yöresi işgal edilmiş ve
yıkılmak üzere olan Osmanlı İmparatorluğu'nun son zaman­
larında var oluş mücadelesinde, yeniden tarih sahnesinde yer
alması uğruna yapılan mücadelede, cepheden cepheye koş­
muş kahraman bir Türk subayı olarak elinden gelen bütün ça­
bayı göstermiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, devlet tarafından gönde­
rildiği Osmanlı'nın hemen her coğrafyasında her gün ölüm
tehlikesiyle karşılaşarak Trablusgarp'ta, Galiçya'da, Suriye' de
ve Irak'ta, Sina' da ya emrine verilen kuvvetlerle birlikte em­
peryalist ülkelerin o dönemin şartlarına göre donanımlı ordu­
larına karşı savaşmış ya da gönderildiği bölgedeki yöre
ahalisini işgalci kuvvetlere karşı teşkilatlandırıp, düzenli as­
keri birlikler oluşturarak vatanın savunulmasında cephede en
önde yerini almıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kendisi işgal edilen Ana­
dolu'yu emperyalist saldırılardan korumak ve düşmanlardan
temizlemek için İstanbul' dan Anadolu' ya geçerek Samsun' dan
başlattığı tam bağımsızlık ve özgürlük savaşının ezilen doğu
milletleri ve emperyalistlerin işgaline uğramış İslam ümmeti­
nin de kendi milli mücadelelerini vermeleri için maddi ve
manevi olarak katkıda bulunmuştur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Anadolu'daki Milli Müca­
deleyi yürütürken bile, Anadolu savunmasıyla birlikte, eş za­
manlı olarak işbirliğiyle Irak' ta, Suriye' de, Galiçya'da o bölge
halklarının emperyalistlere karşı savaşması için mücadele ver­
miştir. Oralardaki mücadele ve mukavemetlere destek verme­
leri maksadıyla Yarbay Ôzdemir Bey'i, Uceymi Paşa'yı o
bölgelere göndermiştir.
Mustafa Kemal Paşa 9 Ekim 1919'da Halep'te Suriyelilere
hitaben yayımladığı beyannamede: " . . . Aramızda tahrik edilen
ve bizleri birbirimizden ayıran husumete ehemmiyet verme­
menizi bir dindaşınız olarak temenni ediyorum, bütün anlaş­
mazlıklan ortadan kaldırmalıyız ve bütün silahlarımızı
ülkemizi bölmek isteyen ha in partile re karşı çevirmeliyiz. Eğer
dinlemezseniz, sonuna kadar siz üzüleceksiniz. Dinimizi iman­
sız düşmanların ellerinden kurtarmak istiyoruz" demiştir.

501
Levent Şahverdi Arşivi
Mehmetçiğin yedi düvele "Çanakkale geçilmez" dedirttiği;
Mustafa Kemal'in "ben size savaşmayı değil; ölmeyi emredi­
yorum" dediği Çanakkale Zaferinde, Türk' ün ölüm-kalım mü­
cadelesi Çanakkale destanının yazıldığı zor günlerde de
Mustafa Kemal'in elbette ki büyük katkısı vardır. Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ü Çanakkale' de yok saymak isteyenler, Türk' e
Türk tarihini unutturmak isteyenlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Savaşlarının en başın­
dan 2 Şubat 1915'ten en sonuna 10 Aralık 1915'e kadar, Çanak­
kale Savaşlarının içindedir. Emrindeki kuvvetlerle birlikte
emperyalistlere karşı savaşmaktadır. Çanakkale Deniz Zaferi
18 Mart 1915'te kazanılmıştır. Atatürk o sırada Maydos Mınhka
Kumandanı olarak bölgede görevlidir.
Çanakkale'ye kara çıkarması 25 Nisan 1915' te yapılmıştır.
Arıburnu'na yapılan Anzak Çıkarmasının sonuçsuz kalmasını
sağlayan Atatürk'tür. 19. Tümen Kumandanı Yarbay Mustafa
Kemal, tamamen inisiyatif kullanıp 57 alayla bölgeye gelip
diğer alayları da devreye sokarak Conkbayın civarında düş­
manı durdurmuştur. Düşmanlarımız, 1-1 .5 km.'lik kıyıdan içe­
riye girememişlerdir. Atatürk bu başarısından dolayı Arıburnu
Kuvvetler Komutanlığı görevine getirilmiştir. (26 Nisan-17
Mayıs 1915) Atatürk bu başarısından dolayı nişan ve madalya­
larla ödüllendirilmiştir. Albaylığa yükselmiştir.
Çanakkale'ye ikinci büyük kara çıkarması 6-8 Ağustos ara­
sında Anafartalar'dan yapılmış, düşman Cönkbayın'na kadar
gelmiştir. Bu kritik aşamada 5. Ordu Komutanı Alman Liman
von Sanders, Albay Mustafa Kemal'i Anafartalar Grup Komu­
tanlığı'na getirmiştir. Atatürk 9 Agustos-10 Aralık arasında bu
görevde kalmış ve tam üç kolorduyu yönetmiştir. Çanakkale' de
Mareşal Alman Liman von Sanders ve Albay Mustafa Kemal dı­
şında başka hiçbir komutan bu kadar uzun bir zaman böyle bir
gücü yönetmemiştir. Albay Mustafa Kemal 9 Ağustos' ta 1. Ana­
fartalar, 10 Ağustos' ta da Cönkbayın zaferlerini kazanmıştır.
Albay Mustafa Kemal 21 Ağustos' ta da Çanakkale' deki son
büyük zafere büyük katkı sağlamıştır. Albay Mustafa Kemal
10 Aralık' ta Çanakkale' den ayrılmış, düşman ise 20 Aralık' ta
Çanakkale' den çekilmeye başlamıştır.
Çanakkale Savaşlarında tüm komutanlar ve Mehmetçik
kahramanca savaşmıştır, ancak Çanakkale'ye yapılan 3 büyük

502
Levent Şahverdi Arşivi
çıkarmadan ikisi (25 Nisan ve 6-8 Ağustos) Mustafa Kemal' in
askeri dehası ve yeteneği sayesinde durdurulmuştur.
Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar ve Büyük Taarruz zafer­
leri; Önder-Ordu-Millet dayanışması ve işbirliğinin, bütün bu
kuvvetler arasında kurulan mükemmel bağların muazzam ör­
nekleridir. Bütün bunlar, büyük Türk milletinin Birinci Dünya
Savaşı sırasında yapılan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaş­
ması'nın neticesinde ulusal önderiyle vermiş olduğu ölüm
kalım mücadelesinin zaferleridir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, tarihi bir şahsiyettir. Başa­
rılarıyla tarihe adını yazdıran her büyük lider gibi içinden çık­
tığı Türk toplumunun kaderine olan müdahalesi (bağımsızlık
savaşını kazanmasında) şüphe götürmez bir gerçek, Türk ta­
rihinin belli bir dönemine damgasını vuran ve çağırun olayla­
rına yön verecek kadar güçlü ve etkili bir rol üstlenmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk emperyalistlere karşı savaşmış, on­
ları vatanımızdan kovmak için Kuvva-yı Milliye Teşkilatını
kurmuş, Kuva-yı Milliye'nin hedefinin Misak-ı Milliye oldu­
ğunu belirtmiş, Anadolu' da yok edilmek üzere olan Osmanlı
İmparatorluğu'nun külleri arasından çağdaş bir Türk devleti,
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, emperyalist ülkelerce asır­
larca hükümranlık sürdüğü toprakları ele geçirilen ve yıkılan
Osmanlı Devleti'nin elinde kalan son toprak parçası Anadolu
coğrafyasının da işgal edilmesiyle birlikte; savaşın ağır şartları
ve zorlukları, yokluk ve yoksulluk.lan içinde, Türk milletinin
yaptığı bağımsızlık savaşında onun öncüsü ve önderi olmuştur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, emperyalist güçlere karşı
bir milletin nasıl kurtuluş mücadelesi verebileceğini, her bir
yurt köşesi işgal edilmiş bir vatanın nasıl kurtulabileceğini,
çağdaş ve demokratik bir devletin nasıl kurulabileceğini dün­
yaya göstermiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Milli Mücadele yıllarında
Türk ulusuna önderlik edip Kurtuluş Savaşını kazandırdığı bu
askeri zaferlerini; siyasi ve sosyal konularda sağladığı zafer­
lerle taçlandırmıştır.
Gazi Mu stafa Kema l ATATÜRK, emperyalistler karşısında
kazandığı askeri zaferini, devlet idaresini Cumhuriyet olarak
ilan ederek siyasi alanda devam ettirmiştir. Böylece askeri za­
feri, siyasi kurtuluşla taçlandırmıştır.

503
Levent Şahverdi Arşivi
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, saltanatı kaldırarak, halkın
kendisini idare edecek kişileri yine kendisinin belirlemesi esa­
sını getirerek, "egemenliğin kayıtsız şartsız ancak milletin ken­
disinde olacağı" ilkesini getirmiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, askeri ve siyasi zaferlerini,
uygarlık yarışında yer almak, eğitim, kültür ve sanat seviye­
sinde yükselmek suretiyle, devletin ve milletin modernleşmesi
yönünden radikal kararlar almış ve uygulamaya koymuştur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, mensubu bulunduğu Türk
milletinin kazandığı askeri zaferlerin yanı sıra, eğitim ve kül­
tür seviyesindeki zaferlerin de, sanat ve uygarlık yarışında
dünya milletleri arasında en ön sırada almak suretiyle gerçek­
leşebileceğine inanıyordu.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, her konuda batılıların ge­
risinde kalmış, adeta emperyalist ülkelerin oyuncağı haline ge­
tirilmiş "Düyun-u Umumiye ve kapitülasyon" adıyla
ekonomik ve sosyal yönden sömürülen, an itibariyle yaşayan
nesil dahil, gelecek kuşakları bile borçlu hale getirilmiş, eği­
timsiz ve yoksul bırakılmış, ekonomisi ve sosyal yönden alt­
yapısı olmayan, sanayileşmemiş, üretemeyen ve savaş
yorgunu, çok uluslu bir ümmeti, 15 yıl gibi kısa bir zamanda
uygar ve çağdaş, aynı zamanda üreten ve sanayileşmeye çaba
gösteren, eğitim ve kültüre, sanata önem veren bir ulus haline
getirmiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, tebaa durumundan vatan­
daşlık ruh ve bilincine ulaşmamızı sağlamıştır. Padişaha kul
olmaktan ziyade, "özgür iradeye sahip devletin bir vatandaşı
olmak" konumuna gelmemizi sağlamıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk kadınlarına seçme ve
seçilme hakkının verilmesini 1934 yılında sağlamıştır. Halbuki
İtalya devleti bizden 14 yıl sonra, Fransa 17 yıl sonra, Japonya
16 yıl sonra, İsviçre ise 31 yıl sonra bu hakkı kadınlara vermiş­
tir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Kurtuluş Savaşı sırasında,
top sesleri mecliste bile duyulurken ve ortada daha yeni bir
devletin varlığı bile yok iken, Ankara' da bir maarif (eğitim)
kongresi düzenleterek öğretmenlerle bu ülke için, bu millet
için neler yapılabileceğini, nelerin yapılması gerektiğini ko­
nuşmuştur.

504
Levent Şahverdi Arşivi
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal Savaşımızın hemen
ardından İzmir' de çiftçilerle, köylülerle, esnafla ve tüccarlarla
bu ülke için, bu millet için neler yapılması gerektiğini tartış­
maya açarak ilk iktisat kongremizin düzenlenmesini sağlamış­
tır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İslam ümmetini ve Türk
milletini, yaklaşık dört yüz yıldır batı karşısında duyduğu ezik­
likten ve kendini aşağı görmek kompleksinden kurtarmak
maksadıyla Türk Tarih Tezi ve Türk Dil Tezi'ni (meşhur Güneş­
Dil Teorisini) bilim adamlarıyla, dil bilginleriyle ve tarihçile­
riyle tartışmıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kendi milletine önderlik et­
tiği gibi; emperyalistlerin işgaline uğramış, onların zulümleri
altında inim inim inleyen mazlum halklara, sahipsiz kalmış
olan İslam ümmetine de öncülük etmeye çalışarak, onların ba­
ğımsızlık yolundaki mücadelelerine destek vermeye çalışmıştır.
Türkiye' de sağladığı siyasi, askeri ve ekonomik başarıyla bütün
sömürge, yarı sömürge ülkelerin yaptıkları siyasi ve iktisadi
egemenlik savaşına, milli kurtuluş hareketlerine yön tayin eden
önder olmuştur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal Savaşımızın ardın­
dan emperyalist batılı devletlere karşı Balkan devletleriyle iş­
birliği anlaşmasını (Balkan Atlantı) kurmuştur. Yine aynı
şekilde İslam ülkeleriyle siyasi ve sosyal ve ekonomik işbirli­
ğinin sağlanması maksadıyla "Sadabad Paktı"nı kurmuştur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, hatta birkaç yıl öncesinde or­
dusuyla savaştığı Yunanistan ile çok iyi ilişkilerin kurulmasını
sağlamaya çalışmış, bunu başarabilmiştir. Sovyet Rusya ile dos­
tane ilişkilerin kurulmasını sağlamıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kısacası İstiklal Savaşımı­
zın hemen sonrasında ilk önce çevremizdeki komşularımızla,
daha sonra da dünyanın diğer ülkeleriyle dostluk bağları kur­
maya çalışmıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, "Yurtta sulh; dünyada
sulh" diyerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin komşularıyla
ve dünya devletleri ve milletleriyle birlikte huzur ve barış içe­
risinde yaşamasının düslurunu orlaya koymuşlur. Gazi Mus­
tafa Kemal ATATÜRK gibi bir milli kahramana sahip olmanın
gururunu milletçe yaşamalı, O'nun emanetlerine hep birlikte

505
Levent Şahverdi Arşivi
sahip çıkmalı, Türkiye Cumhuriyeti'ni canımız pahasına da
olsa korumalıyız . . .
Eğer bizler bugün, bu cennet misali güzel yurdumuzda
özgür ve bağımsız olarak yaşıyorsak onların bizler için, bu
vatan için, bu millet için canlarını vermiş, mübarek kanlarını
bu kutsal gayeler uğruna dökmüş olmalarına borçluyuz. Bu
yüzden bayrağımızın al rengi şehitlerimizin kanı renginden­
dir. Onlara, minnet ve şükran duymalı, rahmetle anmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle, büyük Türk milletinin değerli
evlatlarını saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. Kurtuluş Sa­
vaşı önderimiz, Cumhuriyetimizin kurucusu, ilk Cumhurbaş­
kanımız ve ilk Meclis Başkanımız Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ü, silah arkadaşlarını, onların şahsında milyonlarca Şe­
hitlerimiz ve Gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Aziz
hahraları ve maneviyatları önünde saygıyla eğiliyorum. Yüce
Allah' tan (c.c.) rahmetler ve mağfiretler diliyorum.
"Ne mutlu Türküm diyene!"

Mehmet Ali Öz-2016


İstanbul / Tarabya

Levent Şahverdi Arşivi


KAYNAKLAR
BEOAYNd. 909
BEOAYNd. 910
BEOAYNd. 911
BEOAYNd.912
ADV NST EKAd 1-90
AMKTMHM 335- 9 1- 1282 M 29
A.DVN. 115 6 1 1272 Z 29 1
A.MKT. DV..150-42-H. 17/ C / 1276/M. 1860.
A.MKT. DV..75 79 1269 Za 24 2
A.MKT. DV... 86-87-H. 19/ Ra/ 1272/ M. 1856
A.MKT. M HM. 150 17 1275 Ca 23 1
A.MKT. M HM. 211 20 1277 Ş 20 2
A.MKT. MHM. 335 91 1282 M 29
A.MKT. MHM. 756 75 1269 L 17 1.
A.MKT. NZD. 344 43 1277 Ş 18 2
A.MKT. NZD. 90 29 1269 Z 07 1.
A.MKT. UM..347- 8-H. 19/Ş / 1275/M. 1858
A.MKT. UM.. 427 75 1277 Ra 03 2
A.MKT. UM..477-28- H. 02/ Z / 1277/ M. 1861.
A.MKT. UM..5 16 33 1278 Ca 10 2.
A.MKT.MH M. Tarih: 06/M / 1285 (Hicri)-Dosya No :406-Gömlek
No:38.
A.MKT.NZD. 83/26-Tarih: 11/ L /1269 (Hicri)
A.MKT. UM. 173/85 Tarih: 09/ Ra/127 1 (Hicri)
A.MKT.UM. Tarih:lO/ Ca/1278 (Hicri)-516-33
ADV NST EKAd 1 1310 Ş 29
AE. SABH. 1. 27 2082 1198 L 07 1
AE.38589
AMKT. NZD- 344/ 43-H. 1277 Ş 18 ! M. 1861
AMKT. NZD-344/43-H. 1277Şaban18/M. 186 1;
AMKT. UM 427-75-H. 1277 Ra 3/M. 186 1
AMK T UM 427-75-1277 Ra 3
ARSKd 1681-1250 L 22-3-6.
BEONGGd 620/312
BOA da bulunan Şemsi Efendi ile ilgi! belgeler
ADV NS T E KAd 1-90
AESMST III 42 4 109 1113 Z 29;
A.MKT. OV. 75 79 1269 Za 24 2
A.MKT.UM.. Dosya No:5 16-<..; ömlek No:33-10/Ca/1278 (Hicri)
AMKT.NZD-344/ 43-H. 1 277 Ş 18 / M.1861-
AMKT.NZD-344/ 43-H. 1277 Şaban18/M.186 1
AMKT.UM427-75-H.1277Ra 3/M. 186 1;
C.Ev.dosya No : 30951;

507

Levent Şahverdi Arşivi


C .Ev.Dos. No: 10136
C.EV.264 13489 1 195 Za 09 1.
C. Ev.3-30593- H. ll 97 / M.1781-6
C.EV.345 17516 1189 M 20 1.
C.EV.606 30593 1202 S 06 3.
C.EV.614 3095 1 1181 N 25 2.
DH. MKT, DN 689, G.N: 48
D H. MKT. D.N : 1026, G.N: 52
DH. SAİDd . 49-166-H. 29/ Z /1257/ M. 1841
DH. SAİDd . 9-503 29/ Z /1265
DH.SA İDd. 49-451-H. 29/ Z /1257 ! M. 1841;
DHMKT-1960- 15-1309 Za 17/ M. 1 893
DHMKT-1 960-15-1309 Za 17/M. 1893
D HM KT-1960-15-1309 Za 17/ M.1893
DHSAİD 9-252
İ.OM. D N : 8, G.N : 1320-Z 1
İ.EV. D.N:14, GN : 1314-R 10
İ.EV. DN:14, GN: 1314-R 10
İ.TAL. DN :237, G.N : 1318 N 07
İE. EV. .7 787 1079 B 08 2
İ E. EV.7 787 1079 B 08 2.
İE. EV.9 1091 1079 R 01 1.
İE.EV.. Dosya No :7 Gömlek No :787-Hicri 08/ B /1079/ M . 1663
İ E.E V.. Dosya No :7 Gömlek No :787-Hicri 08/ B /1079/ M.1663;
Selanik Mevlevihanesi, C.Ev.3-30593-1197-1781-2; Selanik Mevlevi­
hanesi,
İMV L 221-7434-9-1;
İMV L-221-7434-9-11- 1;
İMVL-221-7434-9- 1 2-1;
MV L 357-21-1276.1.12 (M. 1860;
M V L-357-21-H.1276 L 1 2/ M :1860.
Y.PRK AZJ. D.N :18, G.N: 45
Y.PRK MŞ. D.N:5, G.N : 23
Y MTV. 274/ 167-H:13 18 Ra 30
YMTV. 274/ 167-H :1318 Ra 30
ARSKd 1681-1250 L 22 / M.1834-H. 2-6.
BEO 3342 250606 1326 Ca 24.
BEO Tarih :02/ Z / 1328 (Hicri) Dosya No : 383 1 Gömlek No :
287300
C. .AS.. 100 4529 1268 C 29.
C..AS.. 938 40674 1265 Ra 20.
C. EV. 264 13489 1195 Za 09 1.
C. Ev. 3-30593-6. 7- H. 1197/M. 1781
C. Maliye 19743-H.1180- M.1764; BOA.C. Maliye 20143- H.1227�
M.1811.
C. Maliye 20143-H.1 227-M.1811.
C.EV.606 30593 1202 S 06 3.
C.Ev. 3-30593- H. 1197/M. 1781-2,5,6,7.
C .EV.345 17516 1189 M 20 1.
C.EV.614 30951 1181 N 25 2.

508
Levent Şahverdi Arşivi
C.EV.Tarih : 23/ Za/ 1175 (Hicri) 330/16780
C. E v. 101 5025 1199 C 14
C. Ev. 360 18287 1225 Ra 29
C .Maarif, No: 7423.
Cum.Arşivi, 30-0- 10-000-000-1-15- 193712 .07 . 1937 tarihli ve 660-
174 Sayılı yazı
DBŞM. MHFd13440- l .;
DHSAİD 1 542 1255 Z 29 .
DH . SAİDd . . . 49- 451-H. 29/ Z / 1257 ! M . 1841;
DH . SAİDd... 9-503 29/ Z / 1265 .
DH.SAİDd ...45/189 Tarih: Hicri 29/ Z 1277/ M . 186 1
DH .SAİDd .. .46/11- Tarih : H.29/ Z 1266/M : 1850
DHMKT-1960- 15-1309 Za 17/M. 1893
DHSAİD 9-252 .
Evd 13136/ 1263 Ş,s.2.
Evd 13136/ 1263 Ş 2.; Evd 13136/ 1263 Ş,s.2.;Evd. 12800 Nolu def­
ter (1262 Ra 15 / 13 Mart 1846)-Bitiş tarihi 1263 Ra 24.; Evd. 12800
Nolu defterin başlangıç tarihi 1262 Ra 15 (13 Mart 1846)-Bitiş tarihi
1263 Ra 24.; Evd. 12800 Nolu defterin başlangıç tarihi 1262 Ra 15 ( 13
Mart 1846)-Bitiş tarihi 1263 Ra 24.; Evd. 14758/ 1268 C 23 .; Evd.
1 4758/ 1268 C 23; Evd. 16062/ 1273; Evd . 16062/1273; E vd.
16062/ 1273, Evd. 16062/1273; Evd . 20823 / 1285 M 20; Evd .
24270/1295; Evd .34066 / 1288 Ra 24; EV HMHd.6357 .
Evd . 12800, 1262 Ra 15 (13 Ma rt 1846)- 1263 Ra 24.
Evd . 14758/1268 C 23/ 34066 1288 Ra 24.s.7- 18 / 17.
Evd.20823 / 1285 M 20- g 5 / s 3 de.
Evd.24270/ 1295 .
Evd.34066 /1288 Ra 24.
EV HM Hd. 6357 2. 3. 15 . 17 . 18 .
IMVL-221-7434-9- 12-1;
İE. EV. 16 1927 1079 R 01 1.
İE . EV..7 787 1079 B 08 2
İE. EV .7-787-Hicri 08/ B /1079/M. 1663;
İE. EV.7 787 1079 B 08 2.
İE. EV.9 1091 1079 R 01 1 .
İE.EV. 329/ 16744 Tarih :15/ Za/ 1175 (Hicri)
İ E .ML.. Hicri 15/ M 1 1 27/M.17 11- 86- 8 124;
İE.ML..69/ 6420- Tarih: H .01 ! R 1116/M. 1700
İ E.ML..99/9408- Tarih : 13/ B 1124/ M.1708
�ŞD 6/334 ".e İŞD 00006 1285 Ra 16 (8 adet belge)
IŞD 6/334; IŞD 00006 1285 Ra 16 (8 adet belge).
Maarif Nezareti Evrakı, Dosya No : 88 Gömlek sıra No:36.
MKTMHM 335- 91- 1282 M 29
MLVRDTMT 11487-H .1260/M.1844-Hane 4.5.23.24.48-49 .79 . 82-
83
MLVRDTMT 11686; 26/ 150 - 158/366
MLVRDTMT 17653
MLVRDTMTd 11611 1261 Z 29;
MLVRDTMTd 11654-13-126 1 Z 29
MLVRDTMTd 11683

509
Levent Şahverdi Arşivi
MLVRDT MT 11678
MLV RDTMTd 1 1 687-2
M LV RDT MTd 11737-1261 Z 29
M V L 1005 6 1281 B 08 8 - 9-Cumade'I ahir 1281
M V L 181-75-1273 B 13 (9 Mart 1857)
MLVRDT MT 11472
MLVRDTMT 11541
MLVRDTMT 11570
MLVR DT MT 11600
MLVRDTMT 11634-1260
MLVRDTMT 11737-1-1261 Z 29.
MLVR DT MT 17653 / 1260
MLVRDTMT 17653 / 1260
MLV RDTMT d 11683- 2-1261 Z 29
M LVRDT MT No :11634/ 1260).
MLVRDTMTd 11490-3
MLV RDTMTd 11496
M LVRDT MTd 11542-2
MLVRDTMTd 11654- Hane 2,13.38-1261 Z 29
MLVRDTMTd 11687-2- 1 261 Z 29
MLVRDT MTd.17653/1260
MLVRDTMTd.11487-26-28.26.78.
MŞH. ŞSC. 29/ 133; AM K. NZD. 205/81.
MV L- 357- 21-H. 1276 L 12/ M:1860;
MV L- 172-49-H. 29/ B / 1272/ M. 1856.
MV L 101 12 1267 B 12 3.
MVL 1070 20 1 284 Za 16 1.
M V L 1070 26 1284 Za 20 3.
MV L 172 49 1272 B 29.
MV L 181 75 1273 B 13 4.
M V L 300 49 1272 L 23 2.
MV L 362 18 1277 M 23 1
MV L 365 7 1277 Ca 20 1.
M V L 441-93-1-1280 20
M V L 495 90 1282 Za 25 4.
MV L 536 114 1284 S 19 6
M V L 66-44-1271 Za 16.
MV L 93 43 1266 L 27 3
MVL 995 3 1281 S 23/ M. 28 Temmuz 1864
MV L. 1070-20- H. 16/Za/ 1284/M. 1868.
MV L.1070-26- H. 20/ Za/1284/M. 1858
MV L.166-44-H. 16/ Za/ 1271/ M . 1855.
MV L.181-75- H. 13/ B / 1273/ M. 1857.
MV L.536-114- H. 19/S / 1 284/ M. 1868.
NFS.d.. 4971 1259 Z 29 1843- s.13-14. Hane 106. s.22. Hane 50
NFSd497 1- 1259-1843-62-1-7.26.27-30.125.69 .70.131 .133.
NFSd 4958-16/s.31 -32-1247/M.1831
NFSd 4962-1250 Z29-M 1834, Hane 1-7.94 / s.120.139.140.
NFSd 4966-H.1255 Za 29-M.1839/s.38/ 1-3-14-15-16.s.48/
66.s.39,68-70.s.143.

510
Levent Şahverdi Arşivi
NFSd 4970, s.Tarihi:1256=1840,s. l-5.6.8.9.13.14.25-34.46.52.53.s.88.
Hane 135-136-137.
OA .Y.E.E, Dosya No: 91, Gömlek Sıra No : 49.
ŞD 927-73-1311 Ş 28-Tekaüd 4/574.
T. K., Ankara 1983, s. 110-111.
T FR .I. SL.213 /21291-Tarih: H. 01/ B /1327 /M. 1911
T T D, nr. 7, s. 524-550.
TTD, nr. 167.s. 82-85, 99-107.
TTD 1040 (943/1536) defteri.
TTD 1040 (943/1536), s. 6. 18. 24. vd...
TTD 155-936-1520-162
TTD 155-936-1520.
TTD 397 / 943 (1536) s. 816
TTD 438, s. 346. 350. 654. 655;
TTD. 1 040, 933 / 1526;
TTD.155-936-1520-162
TTD.166, s. 486
T T D.280;
TTD.387, s. 126.133. 431.446. 465. 500, 504.520.695
T T D.391;
TTD.397 s. 763.755.756.814.;
TTD.397, 943 / 1536;
TTD.422, s 126;
TTD.454, 957/ 1550;
TTD.493-H.978/ M.1570;, s. 1009
TTD.610, 992 / 1584;
T TD.998, s. 307.363. 383.446.455. 458.497.655
Tarih : 02/Ra/1295 (Hicri) Dosya No: 53 Gömlek No : 150 Fon
Kodu :MF.MKT.
Tarih : 03/S /1306 (Hicri) Dosya No :1102 Gömlek No: 86363 Fon
Kodu :İ..DH..
Tarih: 15/ Ca/1297 (Hicri) Dosya No: 65 Gömlek No: 10 Fon Kodu
:MF. MKT.
Tarih: 29/ L / 1305 (Hicri) Dosya No: 1520 Gömlek No : 58 Fon
Kodu :DH.MKT.
Tarih: 30/ B / 1293 (Hicri) Dosya No: 1295 Gömlek No: 101780 Fon
Kodu :İ..DH..
Fon Kodu: BEO Tarih :02/ Z / 1328 (Hicri) Dosya No: 3831 Gömlek
No : 287300
V. G. M., Defter No: 2108, S. No: 0077, Sıra No : 78.
V.G.M.A, Defter No: 583, Sıra No: 184; 587 /3-1, Sıra No: 108,.
Vakıflar G.Müdürlüğü, Defter No: 2108, Sayfa No: 0077, Sıra No :
78.
Y M T V. 204-167-30 RA 1318; Y M T V. 274/ 167-H:l318 Ra 30.
YMTV.YOAT D.. 1/16; 3/10; 6/52-54; 3/15-11/6; 3-66; 6-1/ l.2;
5/1137/ 54-70/1; 6-69/85-14; 6/77-33/28; 6/ 6-74.s 5; 33/27; 6/6-
74/32; 8/4-5;45/31-48/59; 45/32-33/71-106; 45/32-33/72; 6/77-
33/28; 6-56/70/31; 6/77-53/18;6/73-34/11; 6/70-35/7;6/77; 6/74
(90-91.)-68/4; 6/6-74; 8/4.5; 33/27; 8/13/20/ 1875;8/13-10/36; 8/6-
1 32/ 3; 43/1; 7-107/143/2; 9/11-70/16;9/10-44/30; 9/12; 11/140-

511
Levent Şahverdi Arşivi
181 / 28; 11 / 1 92 240 / 257-261 ,33 / 27; 14-20; 1 4 / 64; 28 / 19-20 / 473;
31 / 2-8; 33 / 27; 45 / 1 7-26 / 1 ; 43 / 1 -1 877-1 879;43 / 1 -24; 45 / 2; 45 / 1 7-
26 / 1; 45 / 31 ; 46 / 6-35; 50 / 73; 58-4 / 90; 60 / 24-9 / 1 3; BOAYT.. 1 / 16;
3 / 10; 31 / 2-8;6 / 52-54; 6 / 74 (90-9 1 . )-68 / 4; 6 / 77; 50 / 73; 7-
107 / 143 / 2;33 / 27; 45 / 17-26 / 1; 3-66; 6-1 / 1 .2; 6-69 / 85-14; 6 / 77-33 / 28;
9 / 10-44 / 30; 11 / 192 240 / 257-261,33 / 27; 45 / 1 7-26 / 1 ; 8 / 13-1 0 / 36;
8 / 1 3 / 20 / 1 875; 9 / 11-70 / 16; 1 / 16; 6 / 73-34 / 1 1 ; 6 / 73-35 / 13.
OAYT.YMTV. 1 / 5-6 / 9; 1-6 / 22 / 2; 1 / 8-1 / 10; 1 / 10-9 / 44; 1 / 1 1-
43 / 51; 1 / 11-51 / 22; 1 / 1 6; 1 / 54-55 / 70-8); 2 / 1-32 / 7; 3/ 4; 3 / 10; 3/ 15-
1 / 6; 3 / 1 5-11 / 6; 3 / 65-96; 3 / 66; 4 / 54.55 / 31-44; 4-54-55-70-8;
5 / 8-14 / 27; 5 / 9-4 / 30-31; 5 / 10-16-8 / 78; 5 / 11; 6 / 38; 6 / 40; 6 / 52c54;
6 / 53-34; 6 / 6-74 / 32; 6 / 69-1 0 / 9; 6 / 69-7 / 17; 6 / 69-85 / 1 4; 6 / 70-35 / 7;
6 / 72; 6 / 73-34 / 11; 6 / 73-35 / 1 3; 6 / 6-74; 6 / 74 (90-9 1 . )-68 / 4; 6 / 76-
17 / 85; 6 / 77; 33 / 28; 6 / 77; 53 / 1 8; 6-56 / 70 / 31 ; 6-56 / 70 / 46; 6-
57 / 71 / 61; 6-58 / 72 / 108; 6-59 / 73 / 121; 6-59 / 74 / 1 27.128; 6-59 / 74 / 148;
6-60 / 74 / 151; 6-68 / 83 / 1 7; 6-69-85 / 1 4; 7 / 7-7-2; 7 / 112; 7 / 92-s.116-
19 / 12,21 / 1 3,23 / 14; 7 / 92-s.116 / 25 / 15,22 / 1 3 / 29 / 26; 7 / 115.116; 7 / 39-
40 / 37; 7 / 40-54 / 50; 7 / 41 -55 / 62; 7 / 42-56 / 103. 1 04.105; 7 / 42-56 / 98;
7 / 54.55.70-78; 7/ 54.55-70 / 44; 8 / 4-5; 8 / 6-132 / 3; 8 / 13 / 20; 8 / 13-
1 0 / 36; 8 / 26 / 40-74 / 30.31.80 / 32; 8 / 29 / 43-1 66 / 66; 9 / 2-9 / 3; 9 / 2-13 / 5;
9 / 12-21; 9 / 9-46 / 5; 9 / 1 0-44 / 30; 10-9 / 44; 1 1 / 140-181 / 28-2 / 5 .9 / 3;
11 / 192-257 / 3; 11 / 192 240 / 257-261; 11 / 71-97 / 18;
OATAYK.13 / 1 6-1 6 / 392; 1 4 / 6-69 / 85-1 4; 1 4 / 20; 14 / 64; 1 7 / 1 0-
1 2 / 1; 20 / 1-2 / 577.582; 20 / 34-35 / 1408; 20 / 34-35 / 1443; 20 / 50 / -
5 1 / 1815; 20 / 50-51 / 1814.1817; 20 / 50-51 / 1814/ 1803; 20 / 50-51 / 1815;
21 / 73-78 / 3950; 21 / 73-78 / 3954; 21 / 75-80 / 4010; 21 / 76-81 / 4013; 24-
74-95; 26 / 137-145 / 23; 26 / 137-1 45 / 47; 26 / 138-146 / 57.58; 26 / 140-
148 / 1 1 0; 26 / 142-150 / 162; 26 / 143-151 / 1 77; 26 / 144-152 / 202;
26 / 146-154 / 256; 26 / 147-155 / 751; 26 / 148-156 / 302; 26 / 150-158 / 366;
26 / 150-1 58 / 369; 26 / 151 -159 / 378; 26 / 1 54-162 / 467; 26 / 1 55-163 / 486;
26 / 155-163 / 497; 26 / 156-164 / 503; 26 / 156-164 / 505; 26 / 157-165 / 528;
26 / 1 57-1 65 / 533; 26 / s.158; 28 / 19-20 / 376; 28 / 1 9-20 / 377.380.494;
28 / 19-20 / 473; 28 / 19-20 / 474,476.491 .493; 28 / 19-20 / 490; 28 / 19-
21 / 506; 28 / 19-21 / 511; 28 / 19-21 / 51 4; 28 / 19-21 / 517; 28 / 19-21 / 520;
29 / 24-47; 29 / 27-31 / 99; 29 / 30-34 / 1 94; 29 / 37-41 / 390; 29 / 37-41 / 390;
31 / 2-8; 33 / 27-34 / 1; 34 / 25-40 / 1 52; 37 / 54-40 / 1; 39 / 11-1 8 / 1; 43 / 56-
21 / 38; 22 / 38; 45 / 2; 45 / 17-26 / 1; 45 / 31 -48 /51 .58.59; 45 / 32-33 / 71-106;
33 / 72; 47 / 53; 50-8-17-2; 54 / 17-60; 55 / 31-44; 60 / 14-21 / 3 / 15; 60 / 24-
39 / 12.13;

512
Levent Şahverdi Arşivi
İNCELEME ve ARAŞTIRMALAR
ATATÜRK, "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal."
Andrew Mango, ATATÜRK, s.562.
Atatürk'le On Beş Yıl, s.10, 36-40.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Hz.S.Borak,Utkan Kocatürk,
Ank. 1972,s.84-95. C. 2. s.272.
A. Hamdi Yazır, Kur'an-ı Kerim Meali, Okyanus Yayıncılık, Kay­
seri 2007.
A. Necip, Günaydın, "Milli Mücadelede Şeyh Senusi'nin Si­
vas'taki İttihad-ı İslam Kongresi ve Ulu Camideki Hutbesi", Tarih ve
Düşünce Dergisi, s.45, İstanbul 2005.
A.Faruk Kılıç, Atatürk ve Din, Dem Yayınları, İstanbul 2009.
A.Vehbi Ecer, "Atatürk' ün Din ve İslam Dini Hakkındaki Görüş­
leri", Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk Araşhrma Mer­
kezi Yayınlan, Ankara 1 999.
Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, DİB Yay.,Ankara 1981 .
Ali Sankoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınlan,
Ankara 2004.
Ali Sankoyuncu, Milli Mücadele Din Adamları, DİB Yay.,Ankara
2002.
Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Komisyon, Atatürk
Arşt.Mrk.Yayınlan, Ankara 1999.
Ali Rıza Gökbunar , "Osmanlı Devleti'nde Yörüklerin Göçerlik­
ten Yerleşik Yaşama Geçirilmesinde Uygulanan Vergi Politikaları ve
Sosyal Sonuçları", Celal Bayar Üni., Sos.Bilimler Dergisi, Manisa
2003, c. 1., s. 2 ' s. 61.
A.Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, s. 29.
Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, s.
23. 351 .375-376.35 1 . 465. Ankara, 1 969.
Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan, s.
23.351375-376.465. Ankara, 1969.
Ahmed Meşhuri'nin İstanbul Ü.Ktp., 2828 numaradaki divanı.
Ahmed Refik, Bizans Karşısında Türkler, Marifet Matbaası,
İst.1927, s. 1 56.
Ahmet Beyoğlu, "Hun Akınları Çağında Balkanlar", Balkanlar El
Kitabı, deri.O.Karatay-Bilgehan A. Gökdağ, c. I, Ank.2006, s. 69-85;
Ahmet Fuat Bulca' dan naklen, Kutay, s. 136.
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s. 122.
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s.9. inkılap ve Aka
Kitabevi, 2.Baskı, İst. 1981,
Ali Güler, Dehanın Kodları, s. 29-30.43.206.Truva yay.2010; Kara
Harp Okulu Arşivi, Künye defteri, No: 21

513

Levent Şahverdi Arşivi


Alman Hans Guhr, "Türklerle Omuz Omuza", İş Bankası Yayını.
Altan Deliorman, Atatürk'ün Hayahndaki Kadınlar, İstanbul
1999, s.29-30.
Andrew Mango, Atatürk, "Egnatia, Via", The Oxford Dictionary
of Andrew Mango, Atatürk, s.32.66.562. Sabah yayını, İst.2000;
Aşık Paşa-zade Ahmed Aşıki, Tevarih-i Al-i Osman, neşr. Atı Bey,
Matbaa'-i amire, İstanbul 1332, s. 49.50.
Aşıkpaşazade, Aşıkpaşazade Tarihi, İstanbul 1332, s.52.
Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana' dan sonra Mevlevilik, İnkılap ve
Aka Kitabevi, İst. 1983,s.247.
A.Süheyl Ünver (1964), "Osmanlı İmparatorluğu Mevlevihaneleri
ve Son Şeyhleri", Mevlana Güldestesi, Konya, s.30-39.;
Bilal Şimşir, "Rumeli' den Türk Göçleri, Belgeler", TTK Yay. An­
kara 1989, C. 3.,s.396.456-457.
Buhari, İman 9; Buharı, Fiten 8; Buhari, vesaya 8, edeb 57;
Burhan Göksel, Atatürk' ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kül­
tür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1 987, s.1 .5-6.7.8-13-29-
30.32-37, Belge:14.
C.Kutay, Cemal; Atatürk Olmasaydı, İstanbul, 1993, s.3.
Cemal Granda "Atatürk'ün Uşağı idim"
Cevat Abbas Gürer, Atatürk'ün Zengin Tarihinden Birkaç Yaprak,
1939. s.161-162.
Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları,
DİB Yay.,Ankara 1973.
Dücane Cündioğlu, "Matbu Türkçe Kur' an Çevirileri ve Kur'an
Çevirilerinde Yöntem Sorunu", 2.Kur'an Sempozyumu (Tebliğler­
Müzakereler), Bilgi Vakfı Yay., Ankara 1996.
Doç.Dr. Ali Güler, Benim Ailem (Atatürk'ün Saklanan Ailesi),
s.175. 1 77. 181.
Doç.Dr. Ali Güler, Dehanın Kodları, s.29-30.31 .43. 54.55. 63.65.
206. Truva yay. 2010
Doç.Dr. Dr. Ali Güler, Atatürk' ün Saklanan Şeceresi, s.1 5.85.Yedi­
tepe yay. İstanbul 2013 (KHO. Arşivi, künye defteri, No 21)
Dr. Murat Yıldız, Beykoz Anadolu Lisesi Tarih Öğretmeni, Türk
Kültürü İncelemeleri, Dergisi 23, s.6.20, İstanbul 2010,
Dr. Selami Şimşek, Doğu Akdeniz' de Tahrip Olan Bir Kültür Mi­
rası: Girit'te Tarikatlar ve Tekkeler, AÜ.Türkiyat Araşhrmaları Ens­
titüsü Dergisi Sayı 32, s.16, 20.Erzurum 2007.
Ebu Davud, Edeb 50, (4900);
Ed.Alexander P.; Byzantium, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1999.
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, C.l.s. 1-3.; C.5.s. 173.
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk'ün Hayatı, Ankara, 1954, s.6-
7.16.1 7.30-31.
Enver Behnan Şar. olyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele
Tarihi,s. 16.21 .22-23.53. Ist., 1958,
Enver Behnan Şapolyo, s.16.17.
Enver Behnan, Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi,
3. Baskı, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul, 1 958

514
Levent Şahverdi Arşivi
Enver Ziya Kara!, Atatürk' ün Söylev ve Demeçleri, C.II.s.66.93.94;
c. Ill, s .66. 70. 79.
Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa' da Osmanlı Mimari Eserleri rv, s.
250.822;
Erdal Çoban, "Ana Hatlarıyla Erken Dönem Macar Ortaçağına
Bir Bakış", Balkanlar El Kitabı, c. I, Ankara 2006, s. 165 - 184.
Esin Çelebi Bayru, Cumhuriyet Döneminde Mevlevilik ve Ulus­
lararası Mevlana Vakfı.
E.Ruhi Fığlalı, Atatürk ve Din, Azerbaycan Kültür Derneği
Yay.,Ankara 1988.
Ercüment Demirer, Din, Toplum ve Kemal Atatürk, Kardeş Mat­
baası, Ankara 1969.
Faik Reşit Unat-Mehmet A.Köymen, Kitab-ı Cihan-Nüma, Neşri
Tarihi,C.l., s.248-290, T.T.K.yay.1949, Ankara.
Faik Reşit Unat, "Atatürk'ün Öğretim Hayati ve Yetiştiği Devrin
Milli Eğitim Sistemi", s. 83. Faik Reşit Unat, 1964 yılında yayımlanan
ve 1953 yılında yayımlanan araştırmasında verdiği Konferansları .
C:l., Ank., 1964, s. 71-89.
Faik Reşit Unat, "Atatürk' ün Ailesi Efradı ve Kendisine Karabet
Dereceleri", Belleten C.V.TTK.s.733-737, Ankara,1960.
Faik Reşit Unat, Türk Dili Dergisi, Sayı 146, Kasım 1963,s.77-78.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C.I, lstanbul 1958, s.269.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.574. deki 1 .dipnot, Yıl 1969
Fali � Rıfkı Atay, Çankaya: Atatürk'ün doğumundan ölümüne
kadar, lst.1984, s.17.
F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destan­
ları, Ankara, 1967, s. 1 74-180
Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Ankara 1991, s.107.
17;
Feridun Bey, Mecmfı'a-i Münşe'atü's-selatin, İst.Matba'a-i Amire,
1174, s.71 .
Feridun Emecen, "Gelibolu", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansik­
lopedisi, c. xrv, İstanbul 1996, s. 1 - 6.
Feyzullah Efendi (Süleymaniye Ktp., Yahya Tevfik Efendi, nr.287,
yeni nr.1587; Bayezid Devlet Ktp., nr.5050
Gaffar Tetik, Atatürk ve Din, Diyanet Aylık Dergi Eki, S.94, An­
kara 1998.
Gotthard Jachke," Atatürk' ün İndinde Dinin ônemi",Çev:Nimet
Arsan, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk Araştırma
Merkezi Yay.,Ankara 1999.
Georges Dancel, "Une exıstence hors du commun," Regardes Sur
Atatürk. Editions Ala TURO.UİE, Octobre 1998, 46, Rue Saint Jean
54000 Nancy / France . .
Güldeste-i Riyaz-ı irfan; s.409;
Prof. Dr. Haşim Karpuz, Balkanlar: daki Mevlevihanelerden Gü­
nümüze Kalanlar, Dünyada Mevlana izleri-Bildiriler / ss. 429-445 s.
SÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü
Prof. Dr. Haşim Karpuz, Balkanlar'daki Mevlevihanelerden Gü­
nümüze Kalanlar, Dünyada Mevlana İzleri-Bildiriler / ss. 429-445 s.
SÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü;

515
Levent Şahverdi Arşivi
H.Çetin Arslan, Türk Akıncı Beyleri ve Balkanlar ' ın İman na Kat­
kılan (1 300-1451 ), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2001, s.79-108.
Habertürk Gazetesi, 11 Kasım 2014, s.17.
Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 30 Ekim 1933. Atatürk' ün Söylev ve
Demeçleri, C.2.s.272.
Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 30 Ekim 1933. Atatürk' ün Söylev ve
Demeçleri, C.2.s.272.
Halil İnalak, "Rumeli", İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basım­
evi, c. IX, İstanbul 1964, s. 766-773;
Halil İnalcık, "Türkler ve Balkanlar" Balkanlar, OBİV Yay.,
İst.1 993, s.13-14.
Hakan Baş, Unutulan Batı Trakya Türkleri, İzmir 2005, s. 17.
Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Çev. Mehmet Ata, Sabah Yayın­
lan, c. 1, İstanbul 1999, s. 418.
Hüseyin Arslan, 16. yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus,
İskan,Göç ve Sürgün, Kaknüs Yayıncılık, İstanbul 2001, s. 180-184.
Haşim Karpuz,"Balkan Mevlevihaneleri, Akademik Sayfalar,C.9.
sy.7, 3 Mart 2010,s. 101 .
Haşim Karpuz, Prof.Dr., SÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bö­
lümü, Balkanlar' da ki Mevlevihanelerden Günümüze Kalanlar.
Hoca Saadettin, Tacü't-Tevarih I, Basım yeri yok, s.51, 53.117.
Hulusi Turgut, Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan, s.501 .İs­
tanbul, 2007.
Hü rriyet Gazetesi 3. sayfa (21 Ocak 1990); Sabah Gazetesi, 21
Ocak 1990
İ.H.Konyalı, Karaman Tarihi, C.II, s.123,293.
İ.H.Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.3 .. s.415.TTK Yay.Yıl 1982
İslam Ansiklopedisi, C.32.s.321 -323.
İslam Ansiklopedisi, Süleyman Paşa maddesi, Milli Eğitim Ba-
sımevi, c. XI, İstanbul 1979, s. 190-194.
İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, C.15, İstanbul 1997.
İsmail Yakıt, Atatürk ve Din, SDÜ Yay.,lsparta 1999.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.4.s.15.38.39.3.baskı,
TTK.Yayını 1982,
Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, 1-IV, Bursa Yazma ve Eski
Basma Eser.Kütüp., Genel no. 4519-4522, c. ıv, s. 193.
Kamus-ül-A'lam; s.4679;
Kemal Anbumu, Atatürk' ten Anılar, İnkılap Kitapevi 1998. ISBN:
975-10-1392-5.s.53.
Kemal H. Karpat, "Balkanlar", Türkiye Diyanet Vakfı İslam An­
siklopedisi, c.V, İstanbul 1992,s.25-32.
Kemal H. Karp at, "Dobruca", Türkiye Diyanet Vakfı İslam An­
siklopedisi, c. IX, lstanbul 1994, s. 482 - 486.
Köprülü Kütüphanesi, Vakfiyeler, No: 3 / 2446.;5 / 2448.
Kadir Ôzköse, Muhammed Senusi (Hayati, Eserleri, Hareketi),
İnsan Yayınlan, İst.2000.
Lord Kinross, Atatürk, İstanbul, 1994, s. 22
Lord, Kinross; Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Türkçesi:
Ayhan Tezer, İstanbul, 2006,s.11 .20-21.

516
Levent Şahverdi Arşivi
Levent Kayapınar, "Yunanistan'da Osmanlı Hakimiyetinin Ku­
rulması", T ürkler, Yeni Türkiye Yayınlan, c. IX., Ankara 2002, s. 193.
10
M.Atadan."Büyük Kardeşim Atatürk".Y.İstanbul Gazetesi, 1
Kasım 1952-22 Mart 1953; 52.
M. Nuri Paşa, Netayicü'l-vuku'at, s.124.
M. Nuri Yılmaz, Konuşmalar-Makaleler, Diyanet Yayınlan, An-
kara 2000.
Milliyet Gazetesi, 7 Eylül 2006, 19 Kasım 2011 tarihli nüshalar.
M.T ürker Acaroğlu, Bulgar �standa Türkçe Yer adlan s.59 1
Mantran, Robert, Osmanlı imparatorluğu Tarihi, ili, Say Yayın-
ları, İstanbul 1991, c. I, s. 27-28;
Mecmuatü Medaihi Şeyhülislam Feyzullah Efendi, Süleymaniye
Kütüphanesi'nde kayıtlı (Esad Efendi, nr.2843) adlı bir yazmada Fey­
zullah Efendi ve ailesi hakkında yazılmış manzum methiyeler
Mehmed Hemdemi Çelebi, Solakzade Tarihi, İstanbul 1297, s.23.
Mehmed Süreyya, Sicilli Osmani, C.2 .s.596.
Mehmet Ali Öz, Kızıloğuzlar, muhtelif sayfaları,
Mehmet Ali Öz, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre; Mustafa Kemal
Atatürk'ün Soy k:�tü ğü, 2.Baskı, Y ıl 2014
Mehmet Ali Oz, ünden Giden Son Atlı; Muhsin Yazıaoğlu'nun
Soyu ve (Kızılaliler namı diğer Yiğitler Türkmen Cemaati Tarihi),
s.172.271.
Murat Bardakçı, "Annesinin Kaleminden Atataürk'ün Akraba­
ları", Habertük Gazetesi, tarih ve sayı : 24 Mayıs 2009; Murat Bar­
dakçı özel Arşivinde bulunan, Zübeyde Hanım'ın Dar'uş-Şafaka'ya
yapbğı bağışın Osmanlıca nüshası. Sayın Murat Bardakçı tarafından
Habertük T v'de "Tarihin Arka Odası" adlı programına 13 Eylül 2014
tarihinde konuk olarak katıldığımda zat-ı alileri bize vermişlerdir.
Kendisine katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
Murat Bardakçı, "Annesinin Kaleminden Atataürk'ün Akraba­
ları", Habertük Gazetesi, tarih ve sayı: 24
Murat Bardakçı, "Mustafa Kemal'in Mektuplarında Sözünü Ettiği
Meçhul Akrabalan, Atatürk'ün Lütfi Eniştesi Muamması", Hürriyet
Gaz.,7 Ağustos 2005,s.15.
M. Tayyib Gökbilgin, "Edime" maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., c. 10, İstanbul 1994,
s. 428-429.
Mehmet İnbaşı , "Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Si­
yaseti" , Türkler, Yeni Türkiye Yay, Ankara 2002, c. IX., s. 158;
Murat Küçük, Bir Nefes Balkan, Horasan Yayınları, İstanbul 2005,
s. 20.
Yrd.Doç.Dr. Mustafa Önder, AİBÜ Eğitim Fakültesi, Milli Müca­
dele Yıllarında ATATÜRK, Dini Yyaınlar ve Din Adamları, İlahiyat
Fak . Dergisi, 17 : 1 (2012), s.75-83.
Muzaffer Tufan," Göç Hareketleri ve Yugoslavya Türkleri",
Erdem, c. V, S. 15, Eylül 1989, s. 691.
Mülkiye Tarihi, C.III, s.597.

517
Levent Şahverdi Arşivi
Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Saha'ifü'l-ahbar, c.lll,İstanbul
1 321,s.288, 305.
Müslim, birr 28; Tirmiz, birr 56; A.g.e.s.127.
Müslim, iman 71,72;
NFSd 4962-1250-M. 1834-NFSd 4970-1256-1 840)
NFSd 4971 1259 Z 29 -1843-Hane 27,
Nihat Sami Banarlı, Yahya Kemal Beyatlı'nın Hatıraları, s,34.
Nilgün Açık, (2002): Divan Edebiyatında Mevlevilik Etkisi ve
Mevlevi Şairler, (Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk
Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Ba­
sılmamış Doktora Tezi), Ankara,, s. 1 -2.11-12 Açık.
NTV Tarih Dergisi, Sayı 10, s.34-36.10 Kasım 2009, 85 Yıl Sonra
İlk Defa Atatürk' ün Soyağacı, Derya Tulga ve Ayşegül Parlayan-Ma­
kalesi
Nursel Temizel, Selanik'ten Tuzla'ya Mübadele, Sempozyum
Bild., Mübadelenin 87.Yıldönümü Etkinliği,s.5. 19.12.2009
M.Ali Gökaaçtı, "Balkanlar'da Mevleviliğin Gelişimi ve Selanik
Mevlevihanesi" Tarih ve Toplum, 2000,C. 34.s.201.s.172.173.
Mehmet Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hi­
kayesi, İletişim Yay. İst. 201 0,s. 141 . 1 54.154-155.
M.Ali Uz (1996), "Saraybosna' da İsa Bey Mevlevihanesi", SÜ Tür­
kiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, Konya, s.103-106.
Mehmet Süreyya, Sicil-i Osmani, Hzr. Nuri Akbayar, Tarih Vakfı
Yurt yay. İstanbul 1 996,C.1 .s.208.
M.Ali Gökaaçtı, "Balkanlar' da Mevleviliğin Gelişimi ve Selanik
Mevlevihanesi" Tarih ve Toplum, 2000,C. 34.s.201.s.172.173.
Mehmet Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hi­
kayesi, İletişim Yay. İst. 2010,s.141 . 1 54.154-155.
M.Ali Uz (1996), "Saraybosna'da İsa Bey Mevlevihanesi", SÜ Tür­
kiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, Konya, s.103-106.
Mehmet Süreyya, Sicil-i Osmani, Hzr. Nuri Akbayar, Tarih Vakfı
Yurt yay. İstanbul 1996,C.1 .s.208.
Nursel Temizel, Selanik'ten Tuzla'ya Mübadele, Sempozyum Bil­
dirileri, Mübadelenin 87.Yıldönümü Etkinliği,s.5. 19 Aralık 2009
Ord.Prof.İ.Hakkı Uzunçarşılı,C.III.s.444.482.483., 1 977-Ankara.
Oruç Beğ Tarihi, haz.Necdet Ôztürk, Çamlıca Yay., İstanbul 2008,
s.45-46.
Osman Karatay, "Avar Hakimiyeti ve Balkanlar'ın Slavlaşması",
Balkanlar El Kitabı, c. I, Ankara 2006,s. 86-93; Ayşe Kayapınar, "Bul­
garların Balkanlar'a Göçü ve Tuna Bulgar Devleti", Balkanlar El Ki­
tabı, c. I, Ank.2006, s. 105-128;
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayın-
ları, 5. Baskı, İstanbul 1998, s. 503.
Osmanlı Müellifleri; c.II.s.50.
Osmanlıca Türkçesi, Pmf.Dr.Mehmet Kaynar, s.345.
Oğuz Kalelioğlu, Atatürk ve Atatürk İlkeleri, DİB Yay.,Ankara
200 1 .
Ömer Sami Coşar, Atatürk Ansiklopedisi, C. 1. s.110.157-158.
(1881-23 Temmuz 1 908),

518
Levent Şahverdi Arşivi
Ömer Sami Coşar, Atatürk Ansiklopedisi, C.1 .s.110.
Sahih-i Buhari ve Tecrid-i Sarih Tercümesi, Diyanet Yayınları, An­
kara 1 988.
Selanik Nüfus Defteri, 1311 tarihli, Nadir Eserler Kütüphanesi,
TY00952
Selime Seden, "Atatürk'ün Çocukluğu (Bayan Makbule'nin
Büyük Adam İçin Anlattıkları I, il, III)", Konuşan: Selime Seden,
Akın Gazetesi, İstanbul 25.12.1947; 1 . 1 .1948; 8.1 . 1 948
Semavi Eyice, "Yunanistan' da Türk Mimari Eserleri, 11", TM, XII
(1955), s. 214-215.
Semavi Eyice (198 1 ), Atatürk'ün Doğduğu Şehir Selanik, 1881",
İlgi, Cilt: 15, Sayı: 31, İstanbul, s.2-3.7.
Sezer Arslan, Balkan Savaşları Sonrası Rumeli' den Türk Göçleri
ve Osmanlı Devleti'nde İskanları, s.5-6.8-10. Edirne Trakya Üniver­
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Haziran, 2008
Jozsef Molnar ( 1993), Macaritan' daki Türk Anıtları, Ankara, 1993,
1 1 .;
Osman N uri, Abdülhamid-i Sani Devr-i Saltanah, İstanbul 1 327,
s.663, Stanford Shaw, Osmanlı İmp. Ve Modern Türkiye, C. 1 . Çev.
Mehmet Harmancı, E Yay. İst. 1994, s.257.
A. Süheyl Ünver, "Selanik Mevlevihanesi, 1913-1915" Mevlana
Yıllığı, Turizm derneği, Konya 1 963,s.32.
Vatan, 8 Mayıs 1924, sayı 386.
Prof. Dr. Süleyman Demirci, Erciyes Üniversitesi, Edebiyat fakül­
tesi Tarih Bölümü, Kayseri-Y rd. Doç. Dr. Serdar ôsen, Karabük Üni­
versitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Karabük;-Osmanlı'nın
Balkanlar'dan çekilmesi sürecinde Selanik ve Yenişehir Mevleviha­
nelerinin yaşadığı sorunlar, s.467-469.
Sezai Küçük, Mevleviliğin Son Yüzyılı, İstanbul. 2000, s.
313.314.467.;2003,s.308.
İbrahim Sezgin, "Osmanlıların Rumeli'ye Geçişi ve İlk Fetihler",
Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, c. 1, Ankara 1999, s. 212.
Sicilli Osmani, C.1 .s.93; 275.
Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir
Yaşam ve Kişilik, s.17.
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam Mustafa Kemal", C.I.
s.29.14.15.30-34. 44.49.51 -52.57-58.61-63.Remzi Kitabevi, 8.Baskı, İst.
yıl 1 999
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam, C. I.s. 29.14.15.30.31-
32.49.Remzi Kitabevi, yıl 1 999
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, İstanbul,1974, s.26.27.30-31 .
Tarih-i Raşid; c.l, s.483;
Tarihi Neşri, s.53.
Tayip Gökbilgin,"Rumeli'nin İskanında ve Türkleşmesinde Yö­
rükler",
Tirmizf, Birr 48, 49.(1978); Tirmizi, Kıyame 59; s.46.; Tirmizi, Ce­
naiz 34, (1019), s.215.
Türk Ansiklopedisi, "Köprülüler", C.XXII, Ankara, s.290-293.
Taha Akyol, Ama Hangi Atatürk, Doğan Yayınları, İstanbul 2008.

519
Levent Şahverdi Arşivi
U.Kocatürk, Atatürk Çizgisinde Geçmişten Geleceğe, Atatürk ve
Yakın tarihimize İlişkin Görüşmeler, Araştırmalar, belgeler, Atatürk
Araş.Merkez Yay.Ankara, yıl 2005, s.373.
Uğurtan Yapıcı, Edirneli Mevlevi Ve Gülşeni Şairler, s.3-4.142-
144., Edime Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans tezi, 2009.
Uğurtan Yapıcı, Edirneli Mevlevi Ve Gülşeni Şairler, s.3-4.142-144,
Edime Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
tezi, 2009.
Ulus Gazetesi, 12 Aralık 1935
Utkan Kocatürk, Ankara 1972, s.84-95.; Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Ar­
kadaşım Atatürk, s.9. Inkılap ve Aka Kitabevi, 2.Baskı, İst. 1981,
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, TTK Basımevi, c. I, 5.
baskı, Ankara 1988, s. 158.
Vakit Gazetesi, 10 Ocak 1922, Sayı 1468,;
Vakit Gazetesi, 10 Ocak 1 922, Sayı 1468; Atatürk'ün Söylev ve De­
meçleri, Haz. Sadi Borak, Utkan Kocatürk, Ankara 1972, s.84-95; Ali
Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s.9. inkılap ve Aka Kitabevi,
2.Baskı, İst. 1981,
Vakit gazetesi, 1 9 Şubat 1931. T. Toros. Atatürk'ün Adana seya­
hatleri, s.39.
Vakit gazetesi, 19 Şubat 1931. T. Toros. Atatürk'ün Adana Seya­
hatleri, s.39.
Vankulu Mehmed Efendi, Cevhen�nin Türkçe tercemesi olan lü­
gati ile ünlüdür ki İbrahim Müteferrika bunu ilk kitabı olarak 2 cild
halinde 1 729'da 1.000 tirajla basmıştır (te'lifi 1589'dur).
Vekayi-ül-Fude!a, Üni.Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar Böl.,No:
321 6, c.2, v.218a.
Y. Ôztuna, Devletler ve Hanedanlar, C. II. s. 90.108.640-641.655-
656.661 -664.903.904; C.3.s.73�742.
Yılmaz Ôztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız Rumeli'nin Elden
Çıkışı, Babıali Kültür Yayıncılık, lstanbul 2006, s.17.19. 37.
Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Musiki Ansiklopedisi, Ankara, 1 974,
c.II, s.88.
Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, Rumeli'nin Elden
Çıkışı, İst. 2012,s. 110.
Yakup Şafak (2007), "Veled Çelebi'nin Menakıbı'na Göre 1912'de
Faal Olan Mevlevihaneler ve Şeyhleri", Sanat Tarihi Araştırmaları,
Haşim Karpuz'a Armağan, Konya, 2007, s.341-342.;
Yrd.Doç.Dr. Salih Pay, Rumeli Fatihi Osmanlı Şehzadesi: Gazi Sü­
leyman Paşa", U.Ü.İ.F.Der.C.18,Sayı:l,2009,s.281 -283.
Yusuf Oğuzoğlu, "Balkanlardaki Türk Varlığının Tarih İçindeki
Gelişmesi", Balkanlar'daki Türk Kültürünün Dünü-Bugünü-Yarını
Uluslararası Sempoz. (26-28 Ekim 2001 ) Bildiri Kitabı,
yay.hazır.H.Basri ô., Bursa 2002, s.1-19.
Johannis Anaognostis, "Selanik'in (Thessaloniki) Son Zaptı Hak­
kında Bir Tarih (II. Murat Dönemine ait bir Bizans Kaynağı), Çeviren:
Melek Delilbaşı, Atatürk Kültür ve Türk T. K. Yay. Ankara-1989

520
Levent Şahverdi Arşivi
DİPNO TL AR
1- Murat Bardakçı, 13 Eylül 2014 Cumartesi, Habertürktv, Tarihin
Arka Odası Programı
2- Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 13 Eylül 2014 Cumartesi, Habertürk,
Tarihin Arka Odası Programı
3- Murat Bardakçı, 13 Eylül 2014 Cumartesi, Habertürk, Tarihin
Arka Odası Programı
4- Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 13 Eylül 2014 Cumartesi, Habertürk,
Tarihin Arka Odası Progranu
5- İstanbul' da Osmanlı Arşivinde araştırma yaparken tanıştığımız
Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Sivas'ta düzenlenen Kitap
Fuan'nın konferansına katılmıştı. Bu değerli hocamız, Türk
Ocağı Sivas şubesi tarafından konuk edildi ve bir sohbet toplan­
tısı düzenlendi. Lise yıllarında iken "Atatürk İlke ve İnkilaplan
Tarihi" öğretmenim olan Türk Ocağı Şube Başkanı Sayın A.
Necip Günaydın ve yönetim kurulu üyeleri, bu sohbete beni de
davet ebnişlerdi. Sohbet esnasında Erhan Afyoncu Bey'e, yayın­
ladığımız kitabımızdan iki adet; birisi Sayın Murat Bardakçı
Bey' e verilmek üzere hediye ettik. Kitabın içeriği ve Osmanlı ar­
şivinde Atatürk'ün annesi Zübeyde Harum ve babası Ali Rıza
Efendi ile ilgili tespit ettiğimiz ve bugüne kadar yayınlanmanuş,
kamuoyunun haberdar olmadığı ve bilmediği bu belgeleri, Ali
Rıza Efendi'nin emeklilik ve sicil dosyasına ait belgeleri kendi­
siyle paylaştık.
6- Kimmerler'in Türklüğü, yalnızca arkeolojik buluntularla sınırlı
değildir. Kimmerler, ilişkide bulundukları komşu toplumların
tarih kaynaklarına geçmiş, bu kaynaklarda Kimmerler Türk
Dünyasına mal edilmiştir. Antik dünyanın son büyük tarihçisi
olan Yunan tarihçi Procopius, Kimmerlerin Bulgarların atası ol­
duğunu belirtmiştir. Pers tarih kaynağı Mücmel el Tevarih'de
de Kimmerler Bulgarların Atası olarak ifade edilir. Kimmerlerin
atasının ise Nuh'un oğlu Yafes'in 7. Oğlu Kamer olduğundan
bahsedilir. Tevrat'ın Tekvin Bölümünün 1-8. Ayetleri bu görüşü
doğrular. Kimmerler ve İskitler'in Türk olduklarını yabancı kay­
naklar teyid etmiş oldukları gibi, Türk Dü �yasına ait kaynak­
larca da bu görüşler doğrulanmaktadır. Omeğin, Türki bir
kavim olan Macarlar kendi kökenlerini bir Kimmer Kralının
Utirgur ve Kutirgur adlı iki oğluna dayandırmışlardır. Hazar
Devleti Hakanları da yine kendilerinin Nuh'un oğlu Yafes'in
oğlu Kimmer 'in oğlu Togarma'nın soyundan geldiklerini ilan
etmişlerdir. Türklüğün kökenini ile ilgili Tevrat' da geçen Nuh
Peygamber'in oğlu Yafes-Kamer-Togarma-Türk silsilesi Arap,
Pers, Yunan ve Macar tarih kaynaklarında birbiri ile paralellik
arz edecek şekilde ve netlikte ifade edilmektedir.
7- Tarihi kayıtlardan anlaşıldığına göre, kimlikleri hakkında net

521

Levent Şahverdi Arşivi


bilgilere sahip olamadığımız Kimmerlerden sonra İslam öncesi
Türklerinden bölgeye ilk defa geldiği kabul edilen kavim Saka
(İskit) !ardır. Karadeniz'in kuzeyi ile Tuna arasındaki alanda
egemenlik kurmuş olan Sakalar 'ın, Anadolu'yu ele geçirmek
için, İran'da egemen olan Persler ile birçok savaş yaptıkları,
hatta ünlü destanları Alper Tunga da bu savaşlara yer verdikleri
bilinen bir konudur.
Saka Türklerine ait olduğu kabul edilen Amazon Efsanesi'nin
bir kalıntısı olarak, Giresun' da her yıl Aksu Şenlikleri ve Mayıs
Yedisi kutlamaları yapılmaktadır. Aksu Deresi'nin denize dö­
küldüğü noktanın karşısında bulunan adaya Amazon Adası de­
nilmesi de bununla ilgili olmalıdır.
8- Avarlar (Avar Türkleri): Hun Türklerinden sonra, Avrupa'ya
gelen ikinci Türk kavmi "Avarlar" olmuştur. Avarlar, Balkan­
lar' da MS 558-835 yılları arasında devlet hayatı sürdüler. Hatta
626 yılında Bizans'ı muhasara ettiler alamadılar. 796 yılından iti­
baren Hıristiyanlığı kabul eden Avarlar, daha sonra Avrupa ve
Bizans'ında etkisi ile Slavlaşarak tarih sahnesinden çekildiler.
9- Avrupa'ya ve Balkanlar'a gelen ilk Türkler, Hunlardır. MÖ il.
yüzyılda kurulan Orta Asya Büyük Hun İmparatorluğu'nun MS
il. yüzyılda dağılmasından sonra, bu federasyonu meydana ge­
tiren kabileler sağa sola dağıldılar. Bir süre sonra bunların bir
bölümü batıya doğru ilerleyerek, Hazar denizi ile Ural dağları
arasındaki "Kavimler Kapısı" denilen yerden geçip Avrupa iç­
lerine doğru ilerlemeye başladılar. Macaristan ovalarına varınca,
burada "Batı Hun Devleti"ni kurdular. (V. yy. başı) Attila gibi
beyleri sayesinde yıllarca Avrupa'yı titrettiler. "Hunlar" V. asrın
ilk yılarından itibaren Balkanlar'a girdiler. Hun Hakanı, Atilla,
Balkanlar'ın büyük kısmını ele geçirdi ve taht şehri, bugünkü
Macaristan' da idi. Vl. asırda Avar Türkleri de Balkanlar'ın ku­
zeyini hakimiyetlerine aldılar. Attila döneminde Hunlar Batı Av­
rupa' ya ve Balkanlar'a tamamen egemen olmuştur. Hunlar
Hing-Nu (Hun) tarafından Selanik ve Edirne'nin fethi 448 yı­
lında gerçekleşmiştir. MÖ il. Yüzyılda kurulan Orta Asya Büyük
Hun İmparatorluğu'nun MS il. Yüzyılda dağılmasından sonra,
bu federasyonu meydana getiren kabileler sağa sola dağıldılar.
Bir süre sonra bunların bir bölümü batıya doğru ilerleyerek,
Hazar denizi ile Ural dağlan arasındaki "Kavimler Kapısı" de­
nilen yerden geçip Avrupa içlerine doğru ilerlemeye başladılar.
Macaristan ovalarına varınca, burada V. yüzyılın başlarında,
"Batı Hun Devleti"ni kurdular. Batı Hun Devleti, başlarında
hanları Attila olduğu halde uzun bir süre devletlerini ve varlık­
larını sürdürdüler. Atilla'nın bir suikast neticesinde ölmesi ve
oğullarının başarısız olması neticesinde imparatorluk yıkıldı.
Hunlar, 1000 yıllık "Gök Tanrı" dinini bırakarak "Katolik" ol­
dular. Yavaş yavaş Türkçeyi unutarak bir Fin dili olan Macarcayı
konuşmaya başladılar.
10- VII. asırda başka bir Türk kavmi, "Bulgarlar", Tuna güneyine
inerek yurt tuttular. Balkanlar'daki Bizans hakimiyetini geniş

522
Levent Şahverdi Arşivi
ölçüde sarsıntıya uğrattılar. Fakat, sonunda onlar da Slavlaştı­
lar . . . Pre Bulgarlar denilen ilk Bulgar kabileleri menşe itibariyle
Türk ırkındandır. Dilleri Türkçeydi ve Şaman benzeri bir inan­
cına sahiptiler. Bugünkü Bulgarların kökeni bunlara dayanır.
VII. yüzyılda Türk asıllı Bulgar kabileleri Tuna çevresindeki
Slavları hakimiyet altına almıştır. Eski Türk destanlarında anla­
tılanlardan öğrendiğimize göre; Bulgarlar, Miladi yılların başla­
rında Ural-Orta İdil (Volga) arasındaki bozkırlarda yaşayan
önemli topluluklardan biridir. III. yüzyılda buralardan ayrılarak
Hazar denizi ile Karadeniz arasında kalan alanlara yayılmışlar•
dır. Attila'nın 453 yılındaki ölümünden sonra, Batı Hun Devleti
çözülmüş, bunun üzerine Bulgarlar Kafkasya' dan Tuna' ya dek
olan bölgede, Dulo sülalesi yönetimi altında siyasi hakimiyet
kurmuşlardır. Dağılan Hun kabilelerinden bazıları da eski yurt­
larına dönerek bu birliğe katılmışlardır. Bulgar kabilelerinden
Utigurlar doğuda Kuban ırmağı kıyılarında, Kutrigurlar ise ba­
tıda Aşağı Tuna Havzası ile Baserabya yörelerinde egemenlik
kurmuşlardır. Adı geçen bu iki topluluk da Ogur Türklerinden­
dir. Bizans İmparatoru Zenon (476-491 ), Kutrigur Bulgarlarını,
İtigurlar' a karşı kışkırtır. Yapılan savaşta Kutrigurlar yenilir. Bu
olayın ardından 482 yılında, Kutrigurlar' dan 2000 hane Bizans' a
sığınır. Onların hizmetine girer. Bizans yönetimi bunları, sınır­
larını korumak üzere Trakya'ya yerleştirir. Bunlardan bir kısmı
530'da Bizanslı komutan Bezarios komutasında Kuzey İtalya'ya
kadar gider ve Batı Romalılarla savaşırlar. Tarihi açıdan bunların
tümüne "Tuna Bulgarları" denir. Bunlar ünlü beyleri Kubat'ın
küçük oğlu İsperih zamanında Dobruca ve Deliorman yörele­
rine yerleştiler. Müslümanların 674-678 yılları arasında İstan­
bul'u kuşatmaları sırasında bunu fırsat bilerek Bizans' a
saldırdılar. Onları yenerek, 681 yılında antlaşma yapmaya zor­
ladılar. Bu tarih "Tuna Bulgar Krallığı"nın kuruluş yılı olarak
kabul edilir. Bu tarihten sonra Balkanlar'da ve Orta Avrupa' da
önemli bir siyasi güç oldular. En parlak dönemleri Kurum Han
(803-814) ve Omurtak Han (814-831) zamanlarıdır. Bunların dev­
rinde Sofya, Niş, Üsküp ve Belgrat arasındaki ticari yolların
kontrolü ele geçirildi. Kurum Han, ülkesindeki sosyal yapının
ve yönetimin bozulmasının nedenini bir Avar beyine sorar. O
da, "ülkeyi cahillerin yönettiğini, rüşvetin yaygın olduğunu ve
ahlak kurallarına pek uyulmadığını" gözlemlediğini söyler.
Kurum Han da bunun üzerine; "cahillerin ülkesinden sürülme­
sini, hırsızlık yapanın kolunun kesilmesini ve bütün bağların
köklenmesini" emreder. 814 yılında İstanbul'u kuşatan Kurum
Han, son saldırıya hazırlandığı sırada, ağzından burnundan kan
gelerek oracıkta can verir ve kuşatma kaldırılır. 626'daki Avar­
Sasani kuşatmasından sonra Bizans bundan da kurtulmuş olur.
Balamir Han (831-836) döneminde B ulgarlar arasında I lıristi­
yanlık hızla yayılmaya başladı. Persiyan döneminde büyük ço­
ğunluk Hıristiyanlığı benimser hale gelmişti . Hıristiyanlık Boris
Han (859-890) zamanında Bulgarların resmi dini oldu (864). Bul-

523
Levent Şahverdi Arşivi
gar kiliseleri İstanbul'a bağlandı. Daha başka Hıristiyan devlet­
lerle siyasal ve kültürel ilişkiler arth. Özellikle Slav kültürünün
etkisi alhnda kaldılar. Dillerini de unutarak Slavlaştılar. Kuban
ırmağı dolaylarında kalan Utigur Bulgarları V. yüzyılda kuzeye
doğru yönelerek, Orta İdil dolaylarına yerleşmişlerdir. Bunlara
Volga ya da Kama Bulgarları denir. Bunlar bu yörede Bezmer
(Bat Bayan) yönetiminde bir Bulgar devleti kurarlar. Yönetim
merkezleri kendi adları ile anılan Bulgar kenti idi. Bazı Arap
gezginler bir İslam misyoneri olarak buraya gider ve onları
Müslüman olmaya davet ederler. 922 yılında İslamiyet'i kabul
ederler. Bunların yaşadıkları topraklar ile daha güneydeki Kıp­
çak Türk Ülkesi topraklan üzerinde 1260 yılında Alhnordu Dev­
leti kurulunca Bulgar devleti ortadan kalkar. Bulgar adı da o
devletin sınırları içinde yaşayan halkın adı olarak tarihi kayıt­
larda yerini aldı.
11- 1365 yılında Bulgar devleti parçalandı. Kralın iki oğlundan biri
Vidin ve Batı Bulgaristan'ı, diğer oğlu da Bulgar Krallığı'nın
merkezi Tımova, Orta Bulgaristan ile Silistre, Niğbolu, Yanbolu,
Sofya'ya hakim oldu. Şişman, kardeşi ile yaphğı mücadelede,
Osmanlılardan yardım istedi. Kralın kız kardeşi Mara, 1. Murat'a
eş olarak verildi. Böylece yakın temas ve akrabalık kuruldu. O
sırada Macar Kralı Layoş 1365 yılında Vidin'i alarak 200 bin Bul­
gar'ı Katolikleştirdi.
12- 1530 yılında nüfusun 5/ 4'ü Müslüman Türk, % l'i Bulgar, Rum
ve diğer Hıristiyanlardan meydana geliyordu. Sultan iV. Murat
zamanında nüfusun % 87'si (59 bin) Müslüman Türk, % 13'ü (9
bin) Bulgar ve diğer Hıristiyanlardan oluşuyordu. Buralar akıncı
üsleri haline getirilmişti. Akıncı beylerinden Lala Şahin Paşa ile
Timurtaş Paşa Bosna'ya kadar akınlar düzenlemişlerdir Neşri
Mehmet Efendi ile Hoca Sadeddin Efendi'nin tarih kitaplarında
bildirdiklerine göre Lala Şahin Paşa'nın, Aşıkpaşazade'nin yaz­
dıklarına göre ise Tımurtaş Paşa'nın emrindeki Türk kuvvetleri,
1388 yılında yapılan Bosna akını sırasında Bosna kralı Tvartko
ve Sırp Despotu Lazar kumandasındaki 30 bin kişilik müttefik
kuvvetlerince Ploşnikte pusuya düşürülür. 1 5-20 bin akıncı,
şehit olur. Bu olaydan güç alan Hıristiyanlar, Türkleri Balkan­
lar' dan atmak için geniş çaplı bir ittifak yaparlar. Sırp, Bulgar,
Eflak, Boşnak, Arnavut, Macar, Buğdan, Çek ve Bosna kralları
Osmanlı'ya karşı birleşirler. Sultan 1. Murat bu ittifakı bozmak
ve Bulgarları saf dışı etmek üzere Çandarlı Ali Paşa'yı Bulgaris­
tan'a gönderdi. Ali Paşa 30 bin kişilik kuvvetiyle hızla Bulgaris­
tan topraklarına girerek önce Pravadi ile Şumnu'yu, ardından
başkentleri olan Tırnova'yı aldı. Niğbolu'yu kuşattı. Sultan 1.
Murat, ordusu ile buraya gelince Niğbolu'ya kadar olan yerler
fethedildi. İşgal altındaki Şehirköy geri alındı. Böylece Bulgar
toprakları Osmanlı idaresine girdi. Padişah Kral'a Tımuva civa­
nru verdi. Bulgar Kralı Şişman'ın, Osmanlılara karşı 1392 yılında
Macar Kralı Sigismund'la anlaştığı öğrenilince, Sultan 1. Beya­
zıd'in oğlu Emir Süleyman'ın kumandasında sevk edilen kuv-

524
Levent Şahverdi Arşivi
vetler Tımova'yı ele geçirdi. Bulgar Krallığına son verildi. Kral
Şişman ve Bulgar Patriği esir alındı, Kralın oğlu Aleksandr Müs­
lüman oldu. Padişah O'nu Samsun sancağına bey yaptı. Bir süre
sonra Niğbolu Kalesi alındı. (1396) il. Murat 1444'te Varna'yı ele
geçirdi. xvıı. yüzyıldan sonra çeşitli işlerde çalıştırılmak üzere;
bir bölük Bulgar Anadolu'ya göç ettirilmiştir. Bunlardan bir
kısmı Karacabey, İznik, Yenişehir ve Bilecik dolaylarına iskan
edilmişlerdir. Yerleştirildikleri yerler uzun süre 'Bulgarlar' diye
anılmıştır. Bunlardan Bursa merkezine yerleşenler de olmuştur.
13- O. N. Tuna, Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi ve Türk Dilinin Yaşı
Meselesi, Ankara, 1990, s. 49 A. M. Çay, age., s. 55.
14- F. Kınalı, Eski Anadolu Tarihi, 2. baskı, Ankara, 1987, s. 258 vd.
15- Türk milletinin Tarihi, s. 75-76. Bulgar Türkleri hakkında ayrıca
bakınız: A. N. Kurat, IV-XVlll. Yüzyıllarda Karadeniz'in Kuze­
yindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1972, s. 108 vd.
16- A. N. Kurat, age., s. 88.
17- E.Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi,
s.21.İst.,1958
18- Karaman tarihi, C. 6. s. 337.
19- Karamanoğulları Tarihi, s. 479-482.
20- Ramsey, Harnilton ve Louschan
21-Evliya Çelebi, Seyahatname, C.VIII. s.188.
22- İnkılap Kütüphanesi, M.Cevdet Yazma vesikaları, No.89
23- TTd 614/ 992 Hicri tarihli (tamamı 83 görüntü ) 2. görüntüde
Tuğra var. M.1584 Tarihlidir. 3-5 görüntüde Kanunname ve fih­
rist var.
24- Künhülahbar, V, s. 217.
25- Tiicüt-Tevarih, 11. 53.
26- Evliya Çelebi, Seyehatname, C. VIIl.s. 114.
27-Evliya Çelebi, Seyehatname, C.V. s.580.
28- TTD 155-936-1 520-162
29- F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destan­
ları, Ankara, 1967, s. 1 74-180
30- Mustafa Necip Bey, Selanik'te Ali Paşa Mahallesinde ikamet edi­
yordu.
31- Nakıbzade Abdurrahman Efendi, Langaza nahiyesinde ikamet
ediyordu.Selanik kazası Gelemeriye nahiyesi Sofular çiftliği Te­
mettuat Defteri (MLVRDTMT N0:11634 / 1260)
32- Lala Şahin Paşa; Emirü'l-ümera idi. Birçok yeri fethetmiştir.
Orhan Gazi'nin hizmetinde bulundu. Orhan Gazi, Lala Şahin
Paşa'yı, oğlu Murad Han hazretlerine lala tayin buyurmuşlardı.
Murad Han tahta çıktıklarında, Lala Şahin Paşa'yı, Rum İli bey­
lerbeyi yaptılar. Hased ederek Haa ilbeyi öldürtmesinden başka
aybı malfım değildir. Ölünceye kadar bu vazifede kaldı.
33- Timurtaş Paşa; Lala Şahin Paşa' dan sonra Rum İli beylerbeyi
oldu . Sonra kendisine vezaret rütbesi de ihsan buyuruldu. Dev­
let-i Aliyye' de ilk defa vezaret ile beylerbeyilik rütbesi Timurtaş
Paşa' da toplanmıştır. Babası Ali Bey de; Osmanlı devletinin ileri
gelen emirlerindendir. Timurtaş Paşa'nın Osmanlı devletine

525
Levent Şahverdi Arşivi
büyük faydalan olmuştur. Yahşi Bey, Umur Bey, Oruç Bey ve Ali
Bey adında dört erkek evladı vardı. Bunlar savaşlarda ve fetih­
lerde cesaretleriyle ün yapmış kimselerdir.
34- Saruca Paşa; bazen Anadolu' da, bazen de Rum İli'nde eyaletler
zapt ederdi. Gelibolu' da cami, medrese ve imaret yaptırmıştır.
Kendi de orada medfundur. Savaşlara katılmış ve birçok yerleri
feth etmiştir.
35- Gazi Hacı Evrenos Bey; Karesi hakimi Aclan Bey emirlerinden­
dir. Önce Süleyman Paşa sonra da Murad Han'ın hizmetinde
bulundu. Rum İli'nin batı tarafındaki yerlerin çoğunu Evrenos
Bey fethetmiştir. Bir müddet Gümülcine' de oturduktan sonra,
oturduğu evi imaret yapıp Siroz'a gitti. Vardar Yenicesi'ni fet­
hettikte, Siroz' da olan evini de imaret ve han yapıp Yenice'ye
nakleyledi. Kendisinin ve evladının büyük fetihleri ve birçok
hayratı vardır. Nesli günümüzde de devam etmektedir ve ev­
kafının tevliyeti onlardadır. Gazi Evrenos Bey, Avrupa toprak­
larında Türkün nam ve şanını yükselten en büyük
kumandanlardan biridir. Gazi Evrenos Bey, Orhan gazi, 1.
Murad Hüdavendigar, 1. Bayezid, 1 . Mehmed (Çelebi) olmak
üzere dört Osmanlı padişahına hizmet etmiştir. Evrenos Bey, Ba­
lıkesir' de babasının terbiyesiyle büyümüş ve güçlü bir eğitim
görmüştür. Asil bir Türkmen soyuna dayanan Evrenos, Karesi
Beyi Aclan Bey'in ordusuna girerek çalıştı. Fakat Orhan Gazi,
Karesi Beyliği'ni fethedince, Ece Bey ile beraber Orhan Gazi'nin
hizmetine girdi. Orhan Gazi, oğlu Süleyman Paşa'yı Bahkesir'e
vali tayin ettiği zaman Evrenos Bey'i yanına müşavir olarak
verdi. Süleyman Paşa Evrenos Bey' de yüksek bir askeri kudret
görerek onu pek sevdi. Onu yanından ayırmaz, her işini onunla
müşavere ederdi. Orhan Gazi, oğlu Süleyman Paşa'yı, Rume­
li'nin fethine memur edince Süleyman Paşa, Evrenos Bey'i de
maiyetine aldı. 1302-1361 yılları arasında Karesioğulları Bey­
liği'ne hizmet eden bu Türkmen ailesi Orhan Gazi'nin Karesi
Beyliği'ni ilhak etmesi üzerine Gazi Evrenos Bey'in Barak (ya­
bancılar Pranko diyorlardı) İsa Bey önderliğinde Osmanlı Dev­
leti'nin hizmetine girdiler. Gazi Evrenos Bey ve oğullan; İsa Bey,
şehzade Süleyman Gazi ile birlikte Rumeli'nin fetihlerine katıl­
mış ve bu akınlar sırasında Bulgaristan'ın Radovişte kenti civa­
rında şehit düşmüştür. Hacı Gazi Evrenos Bey, başarıları,
zenginliği ve kendinden sonra akıncılık faaliyetlerine devam
eden oğulları ile ailesinin adını Osmanlı tarihine yazdırmıştır.
Rumeli'nin fethi, iskanı ve Türkleşmesinde şüphe götürmez
büyük kahraman- larımızdan birisidir. Bu değerli kahramanın
ismi daha çok yaptığı fetihlerle kaynaklara geçmiştir. Oruç Beğ
Tarihi, Evrenos Beyin Süleyman Paşa ile birlikte Rumeli'ye geç­
tiğini kaydeden ilk Osmanlı kroniğidir.
36- Aşık Paşa-zade Ahmed Aşıki, Tevarih-i Al-i Osman, neşr. Ali
Bey, Matbaa'-i amire, İstanbul 1332, s.49.
37- Süleyman Paşa'nın biri Seyyid Hüseyin Çelebi'nin kızı Selçuk
Hatun diğeri de İsfendiyar oğlu Kötürüm Bayezid'in kızı ile

526
Levent Şahverdi Arşivi
olmak üzere iki evlilik yaptığı bilinmektedir. Bu evliliklerinden
İshak, Melik Nasır ve İsmail adlarında üç oğlu ile Sultan Hatun
ve Eftendize Hatun adlarında iki kızı vardır. Ahmed Refik'e göre
Süleyman Paşa'nın Selçuk Hatun' dan Ömer Çelebi isimli bir
oğlu daha bulunmaktadır. Melik Nasır diğer kardeşleriyle bir­
likte Ece Bey' in komutasında katıldığı Bolayır civarındaki Akça
Liman'ı kontrol altına alma seferi esnasında denizde boğulmuş­
tur. İshak ve İsmail ise Rumeli'de akıncı beyi olarak gazaya
devam etmişlerdi. Sultan Hatun Candaroğlu Süleyman Paşa ile
evlendirilmiş ve Haziran 1395'te vefat ederek Sinop' ta Sultan
Hatun veya Aynalı Kadın adı verilen türbeye defnedilmiştir.
Diğer kızı Eftendize Hatun ise Temmuz 1397'de Akşehir'de
vefat etmiş olup İmaret Camii haziresine defnedilmiştir.
38- Gazi Mustafa Kemal ve Erkan-ı harbiyesi, Anadolu' da düşman­
lara karşı Milli Mücadeleyi başlatarak istiklal Savaşı ve bağım­
sızlık için cansiperane uğraş verirken, İstanbul hükümeti,
İngilizlerler ile birlikte tarafından Mustafa Kemal Paşa ve silah
arkadaşlarının idam fermam ve katledilmelerinin caiz olduğuna
dair şeyhülislamdan fetva almışlardır. Padişah İstanbul' daki
Sadrazam Damat Ferit Paşa ve başkanlığını yaptığı hükümetin
kuklası durumundaydı. İstanbul Hükümeti ve avaneleri, Os­
manlı vatanını işgal eden İngilizleri adeta kurtarıcı görüyor, ba­
zıları İngiliz ve Yunan ordularının halifeyi ve padişahı
kurtarmak için Anadolu'ya gelmiş olduklarını iddia etmektey­
diler. Halbuki, kurtarıcı gözüyle bakmış oldukları İngilizler Ça­
nakkale savaşları sırasında Balkanlar'ın Fatihi Süleyman
Paşa'nın kabrini ve camisini bile bombalamışlardır. Yukarıdaki
Osmanlı arşivinde yer alan belgeyi insanlarımızın tarihin acı ib­
reti olarak bilsinler diye kitabımıza almış bulunuyoruz.
39- Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Ankara 1991,
s.107. 17; Mehmet İnbaşı , "Balkanlar'da Osmanlı Hakimiyeti ve
İskan Siyaseti" , Türkler, Yeni Türkiye Yay, Ankara 2002, c. IX.,
s. 158; Murat Küçük, Bir Nefes Balkan, Horasan Yayınları, İstan­
bul 2005, s. 20.
40- Ali Rıza Gökbunar, "Osmanlı Devleti'nde Yörüklerin Göçerlik­
ten Yerleşik Yaşama Geçirilmesinde Uygulanan Vergi Politika­
ları ve Sosyal Sonuçları", Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Dergisi, Manisa 2003, c. 1., s.2.61 .
41- Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Çev. Mehmet Ata, Sabah Ya­
yınları, c. 1, İstanbul 1999, s. 418.
42- Yılmaz Ôztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız Rumeli'nin
Elden Çıkışı, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul 2006, 18-19
43- Nurgül Özcan, Yrd. Doç. Dr., Fatih Üniversitesi, Fen-Edebiyat
Fakültesi, Şuara Tezkirelerine göre Selanikli Divan Şairleri, s.
417.
44- M. T. Gökbilgin, 1997: 337.
45- Kiel, 2009: 352
46- Yapar, 2007: 289
47- Çelebi, 2001: 65

527
Levent Şahverdi Arşivi
48- Gökbilgin, 1 997: 345
49-0smanlı Padişahlarının, kendilerini İspanyalıların zulmü ve kat­
liamlarından kurtarmış olmalarına rağmen Yahudiler, İngiliz­
ler'in 1915'te Çanakkale Cephesi' ne gönderdikleri "Ester
Bölüğü" yahut "Yahudi Katır Birliği" denen ve Yahudi gönüllü­
lerden meydana gelen 1 000 kişilik bir gönüllü birliği 191 5'te Bi­
rinci Dünya Savaşı'nda bize karşı savaşmışlardır. Sultan
Abdülhamid' in devrilmesinin ardından, Filistin'e yerleşmiş olan
g öçmen Yahudilerin bazıları gizliden gizliye silah edinmeye ve
Ingilizler lehine casusluk yapmaya başlamışlardı. Hatta, Os­
manlı ordusunda yıllarca çalışıp rütbe aldıktan sonra İngiliz or­
dusuna kaçan birçok Yahudi oldu. Yahudiler, Mısır' daki İngiliz
birliklerinin kumandanı General Sir John Maxwell'e başvurarak
Türkler' e karşı Çanakkale' de savaşacaklarını bildirdiler. John H.
Patterson adındaki İngiliz Yarbay, Yahudi gönüllüleri cephelerde
Türkler' e karşı kullanılacak bir ulaştırma birliği kurulmasını or­
ganize etti. Almanya, tüm Osmanlı'yı himayeye almak bahane­
siyle Şark'ın zenginliklerine sahip çıkmak isterken; Fransızlar
Suriye' ye, İngilizler Mezopotamya'ya, Rusya Doğu Anadolu ve
Boğazlar'a, Yunanlar ve İtalyanlar da İzmir'e göz dikmişlerdi.
Osmanlı İmparatorluğunu dost-düşman herkes bölüp parçala­
mak ve yıkmak, sonunda da paylaşmak istiyordu.
Yahudi Mülteci Katır Bölüğü (Zion Katır Bölüğü olarak bilinir),
Suriye ve Filistin'deki mülteci Yahudiler' den kısa sürede teşkil
edilmişti. Ağırlıklı olarak Rusya kökenli bu insanlar Mısır'a gü­
vende olmak için gelmişlerdi. Albay Patterson, bunlar arasından
750 katırla 500 adam seçmekle görevlendirildi. Emirler kısmen
İbrani, kısmen de İngiliz dilinde veriliyordu. Bu adamlar, 191 5'te
Süveyş Kanalı'ndaki savaşta Türkler' den ele geçirilen tüfeklerle
silahlandınlmışlardı. "Yahudi Katır Bölüğü" adını alan birlik Mı­
sır' da, 23 Mart 1915'te, Yarbay Patterson'un komutasında göreve
başladı. Birlik 737 Yahudi asker, beş İngiliz ve sekiz de Yahudi
subaydan oluşuyordu. Mensupların 562'si 17 Nisan 1915'te ge­
milere bindirilerek Gelibolu'ya gönderildiler 25 Nisan' da yarı­
madaya ayakbastılar. Askerlerin yakalarında sarı renkli Davut
yıldızı motifli bir arma vardı. Bir kısmı Seddülbahir'e, diğerleri
de Arıburnu'na çıkartılmıştı. Seddülbahir deki grup savaş bo­
yunca tek ulaştırma birliği oldu ve Yahudiler yoğun ateş altında
cephelere su, cephane, yiyecek ve diğer ihtiyaçları ulaştırdılar.
İşin daha tuhaf tarafı, Yahudi askerlere İngilizler'in Süveyş Ka­
nalı'ndaki çarpışmalarda Türkler' den ele geçirilen tüfeklerin ve­
rilmiş olmasıydı. Çanakkale'ye gönderilen Yahudiler' den 15'i
öldü, 25'i yaralandı ve katır kaybı da 47 oldu. Ama, Mısır'daki
mülteci kampının zor şartlarından kurtulmak için birliğe yazıl­
mış ulanlar ile Siyonist Yahudiler arasında çatışmalar çıkması
üzerine Katır Birliği'nin görevine 26 Mayıs 1916'da son verildi.
Birliğin ismi daha sonra "Yahudi Lejyonu" yapıldı, muharip bir
güç haline getirildi. Bu Yahudi lejyonu, General Allenby'nin bize
karşı başlattığı Filistin harekatında Türkler' e karşı savaşmak için

528
Levent Şahverdi Arşivi
görev aldı. Çanakka- le' deki Yahudi Kahr Bölüğü, talihin garip
bir cilvesiydi. Yahudiler, Roma ordulannın Milattan Sonra 70'te
Kudüs'ü yerle bir etmeleri üzerine bir orduya sahip olamamış­
lardı. Çanakkale'ye gönderilen birlik, askerlerinin sayısının az
olmasına rağmen, aradan geçen yaklaşık 2 bin sene boyunca ku­
rulan ilk Yahudi ordusu idi ve Yahudiler 2 bin sene aradan sonra
ilk savaşlarını bize karşı yapıyorlardı. Yahudiler, savaşın garip
bir cilvesi olarak, karşılarındaki siperlerde Osmanlı askeriyle
omuz omuza savaşan Osmanlı Yahudileri' ne kurşun atacaklardı.
Siyonist Yahudiler Osmanlı'nın yıkılmasını "yeni bir gelecek"
olarak görürken, Osmanlı Yahudileri ise bu olayı "geleceklerinin
mahvolması" olarak algılamışlardı. Yüzyıllardır askerlik bile
yapmamış olan Osmanlı Yahudileri, kendilerini 400 yıldan beri
kucaklayan devletin bu savaştan hasarsız kurtulabilmesi için
cepheye de gitmişler, cephe gerisinde de hizmet etmişlerdi. Ama
dünya siyaseti, yüzyılın başında onları cephede birbirine kırdı­
rıyord u . . mbardakci@htgazete .comtr.
.

50- Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin gibi dönemin önemli Türkçü ya­
zarları ilk çalışmalarını Selanik'te çıkardıkları Genç Kalemler
dergisinde yayınladılar.
51- Klaus Kreiser, ATATÜRK, Biyografi, Çeviri : Dilek Zaptçıoğlu, ·

s.27.İletişim Ya. Yıl 2010-İstanbul


52- Mehmet Nazım Paşa, ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran'ın de­
desidir.
53- Hasan Tahsin Paşa (1845-1918), Birinci Balkan Savaşı'nda görev
almış, Messaria'da (günümüde Molista) doğmuş Arnavut kö­
kenli bir Osmanlı subayıdır. Yanya' da Yunan lisesinde okudu,
akıcı şekilde Yunanca biliyordu. 1 870 yılında Katrin'de jandar­
malığa başladı, daha sonra astsubay olarak Osmanlı Ordusu' na
katıldı. Kısa süre sonra subay oldu, 1 881 yılında Yanya Jandarma
Komutanı oldu. 1908-1 910 yılları arasında Yemen valisi olarak
görev yaph. Birinci Balkan Savaşı başladığı sırada Selanik'teki 8.
Geçici Kolordu Komutanı olarak görev yapmaktaydı. Prens
Konstantin komutasındaki Yunan kuvvetleri, güneyden Selanik
şehrine ilerlemeye başladı. Sarantaporon ve Yenice Muharebe­
leri'nde Yunan kuvvetlerini durdurmaya çalıştıysa da yenildi.
Kuzeydoğu' dan da 7. Bulgar Tümeni'nin Selanik'e yaklaşması
üzerine Yunan komutanlarıyla şehrin teslim için görüşmelere
başladı. 8 Kasım 1912'de Selanik'i ve 26.000 Osmanlı askerini
Yunan ordusuna teslim etti. Bu sebepten Divan-ı Harb tarafından
vatan haini olarak gıyabında yargılandı ve idam edilmesine
karar verildi. Yunanlar tarafından serbest bırakılmasından sonra,
önce Fransa'ya, sonra İsviçre'ye sürgüne gitti. 1 9 1 8 yılında Lo­
zan' da öldü ve oraya gömüldü. 1 937 yılında mezarı Selanik' e ta­
şındı. Savaş esnasında emir subaylığını yapan oğlu Kenan
Messare (1 889-1 965) Yunan vatandaşı oldu ve özellikle Balkan
Savaşlan'nı resmettiği tablolarıyla tanındı. Diğer oğlu Kemal Me­
sarea Amavutluk'a taşındı, daha sonra Arnavutluk' un Yunanis­
tan büyükelçisi olarak görev yapmıştır.

529
Levent Şahverdi Arşivi
54- ATATÜRK, "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal" adlı kitabı.
55- Anastassiadou, 2001: 55.
56- Gökbilgin, 1997: 344
57- 1320 Seneyi Hicriyesine mahsus Selanik vilayeti Salnamesi.
58- Yılmaz Öztuna,
59- Kadın adına babasına verilen paraya "Anadolu' da "ağırlık" ya
da "başlık parası" denir.
60- Mehmet Ali Öz, "Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK'ün Soykütüğü", s.56-59. yıl 2014,2.Baskı
61- F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşk.ilah-Destan­
ları, Ankara, 1967, s. 1 74-1 80
62- MLVRDTMT N0:11634 / 1260
63- Mustafa Necip Bey, Selanik'te Ali Paşa Mahallesinde ikamet edi­
yordu.
64- Nakıbzade Abdurrahman Efendi, Langaza nahiyesinde ikamet
ediyordu. Selanik kazası Gelemeriye nahiyesi Sofular çiftliği Te­
mettuat Defteri (MLVRDTMT N0: 11634 / 1260)
65- Seyyid Feyzullah Efendi'nin kızlarından Zübeyde Hanım (Er­
zurum / 1690-Amid / 1728), Köprülü-zade Abdullah Paşa (1675-
1 735) ile evlenmiştir (1701 ).
66- Feyzullah Efendi'nin kendisinin yazdığı aile şeceresine göre;
Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin şeceresi şöyledir; Şems-i Teb­
rizi neslinden Halveti şeyhi Cüneyd oğlu Ahmed oğlu Pir-Meh­
med namı diğer "Kara Şeyh" (doğ. Karabağ, ölümü 1 549) oğlu
Habib Mehmed Efendi (1514?-1616)'nin oğlu Seyyid Şeyh Meh­
med Efendi (1 609-ll.3.1693)'nin oğlu Şeyhülislam Feyzullah
Efendi (Erzurum, 2.1639-Edirne, 2.9.1 703).
67- Salih Bozok, 1881'de Selanik'te doğdu. 25 Nisan 1 941'de An­
kara'da vefat etti. Atatürk'ün hem mahalle hem de okul arka­
daşıdır. Harp Okulu'nu Mustafa Kemal Atatürk ile aynı yıl
bitirdiler. Cumhuriyetin ilanının ardından Atatürk Cumhurbaş­
kanı seçildikten sonra, onun yaverliği görevini üstlendi.
68- Mustafa Kemal Atatürk' ün hem çocukluk, hem Mahallesi, hem
askeri okullarda arkadaşı hem de silah arkadaşı olan Mehmet
Nuri Conker, Salih Bozok'un kuzenidir. Mehmet Nuri Conker,
13 Ekim 1881 (veya 29 Eylül 1 882) tarihinde Selanik'te doğmuş­
tur. Osman Bey'in oğludur. 1 1 Ocak 1 937 tarihinde Ankara' da
vefat etmiştir. Atatürk' ün Kurtuluş Savaşı'nda Conk Bayırı'nda
gösterdiği kahramanlıktan dolayısı soyadını "Conker" olarak
verdiği Nuri Conker için, "Nuri, benim için hahrası kalp ve vic­
danımdan bir an olsun çıkmayan bir öz kardeşimdir" dediği bi­
liniyor. Mehmet Nuri Conker'in "Zabit ve Kumandan" adlı
askeri konuları anlatan bir kitabı bulunuyor. Mustafa Kemal
Atatürk, Nuri Conker'in bu kitabına "Zabit ve Kumandan ile
Hasbihal" adını verdiği bir şerh kitabı yazmışhr.
69- Atatürk'ün yakın arkadaşı ve aynı zamanda Salih Bozok'un ka­
yınbiraderi olan Fuat (Buka) da Selanik'te büyümüştü. Ahmet
Fuat Bulca, Alemdarzade Hüseyin Bey' in oğludur. 1881 yılında
Selanik'te doğmuştur.

530
Levent Şahverdi Arşivi
70- TTd 7-H.883-M.1478-Kocacık Yörükleri, s.267-269.529 - 531 ;
Hicri1 046 / Miladi 1636 tarihli ADFEd 92 Nolu Tahrir Defteri
(Selanik Yörükan) defteri, s.1-3-
71- Arşiv kayıtlarında, Kapucular Köyü'nün hem Langaza hem de ·

Gelemeriye nahiyesine bağlandığı anlaşılıyor.


72- Ali oğlu Molla Hasan'ın, Kapucular köyündeki çiftliğine ait
arazi ve Temettuat Defteri kayıtları şöyle:"Mezra-ı tarla (ekilmiş
tarla) 45 dönüm, gayri mezru'ı tarla (ekilmemiş tarla) 130
dönüm. Senelik hasılatı toplamı 395 kuruştur. Sözü edilen Ali
oğlu Hasan, Selanik mahallelerinden Musa Baba Mahallesinde
hanesinde oturduğu ve geçen sene (sene-i sabıkada vergiyi mah­
susda) bir senede vermiş olduğu vergi miktarı: 31 kuruş. a'şarı
rüsumatı olarak seneyi sabıkada bir senede vermiş olduğu:
Hınta (buğday) 2, 54 / 112, 1, 15 / 22 şira (arpa), 1, 1 2 / 1 2 yulaf, 2,
24 / 6 burçak; 2,54.
73- Sözü edilen kişiler hakkında daha detaylı bilgiler için Selanik
Vilayeti Merkez mahallerine ait değişik tarihleri havi Nüfus Def­
terlerine bakınız.
74- A. DFE. d. 121 Nolu Hicri 1073 / Miladi 1657 tarihli defter
75- ADFEd 92 Nolu Hicri 1046 Miladi 1636 tarihli Tahrir (Selanik
Yörükan) defteri, s.1-3.
76- NFSd 4966-H. 1 255 Za 29-M. 1839-s.22-Hane 1-3
77- NFSd 4970-H.1256 Z 29-M.1840
78- NFSd 4970-1 256 / 1 840-s. 52. Hane 13.14
79- NFSd 4970-1256 / 1 840-s. 52. Hane 13.14
80- NFSd 4970-1256 / 1840-s. 52. Hane 13.14
81- NFSd 4970-1256 / 1 840-s. 52. Hane 13.14
82- NFSd 4970-1256 / 1840-s. 52. Hane 13.14
83- MLVRDTMT 11634-1260
84- Selanik kazası Gelemeriye nahiyesi Sofular çiftliği Temettuat
Defteri (MLVRDTMT N0:11634 / 1 260)
85- MLVRDTMT 11634-1260
86 Selanik kazası Gelemeriye nahiyesi Sofular çiftliği Temettuat
Defteri (MLVRDTMT N0:11634 / 1 260)
87- Anadolu' da evlenen erkeğin ailesinden, kızın ailesine ödenen
belli bir miktar para "ağırlık" veya ''başlık parası" olarak isim­
lendirilirdi.
88- Ş.S.Aydemir, Tek Adam, C.l.s.49.
89- Klaus Kreiser, ATATÜRK, Biyografi, Çeviri: Dilek Zaptçıoğlu,
s.27. İletişim Ya. Yıl 2010-İstanbul
90- Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam,s.14.15.30-32, Remzi Ki­
tabevi, yıl 1 999
91- Mustafa Kemal'in öğretmeni olan şemsi Efendi (1852-191 7),
fakir bir ailenin evladı olarak Selanik'te dünyaya geldi. Arapça
ve Farsça yanında Fransızca da bilen şemsi Efendi, 1869-1871
yılları arasında Aynaroz'da gümrük idaresinde katip olarak ça­
lıştı. 1870 / 71 de Selanik'te yeni açılan yabancı bir özel okulda
Türkçe öğretmenliği yapmaya başladı. Ecnebi okulunda görev
yapması onun açısından bir dönüm noktası oldu. Yabancı okul-

531
Levent Şahverdi Arşivi
!ardaki eğitim ve öğretim gibi, Türk okullarında da yapılabile­
ceğini düşünüyordu. 1869 yılındaki "Maarif Nizamnamesi'nin
129.130. Maddeleri ecnebi ve gayri Müslim tebaa yanında Müs­
lüman Türklere de "özel okul" açma imkanı tanımaktaydı.
Şemsi Efendi, bu imkandan faydalanmak üzere bir ilkokul açma
girişiminde bulundu. Selanik' te ilk özel okulunu açmak için
devleti aliden izin alarak Selanik'te eğitim veren ilk Türk özel
okulunu açtı. Şemsi Efendi, 1 872 de Selanik'te Sabri paşa Cad­
desi'ndeki Çarşamba tekkesi adıyla bilinen dergahın karşısında
bulunan tek katlı küçük bir binada açtı.
92- Vakit Gazetesi, 10 Ocak 1 922, Sayı 1468,; Atatürk'ün Söylev ve
Demeçleri, Haz. Sadi Borak, Utkan Kocatürk, Ankara 1972, s.84-
95.; Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s.9. inkılap ve
Aka Kitabevi, 2.Baskı, İst. 1981,
93- Şemsi Efendi: Mustafa Kemal'in ilk mektep öğretmeni Şemsi
Efendi Yahudi asıllıdır. 1900'lü yıllarda İstanbul' da vefat eden
Şemsi Efendi'nin kabri, Üsküdar Bülbülderesi'ndeki Yahudi
dönmelere ait aile kabristanındadır.
94- Enver Behnan Şapolyo, s.16.17.
95- Ali Güler, Dehanın Kodları, s.43.Truva yay. 2010
96- Ali Güler, a.g.e, s.206; Kara Harp Okulu Arşivi, Künye defteri,
No: 21
97- Habertürk Gazetesi, 11 Kasım 201 4, s.17.
98- Ali Güler, Dehanın Kodları, s.43.Truva yay. 2010
99- Bakınız Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam,s.14.15.30-32, Remzi
Kitabevi, yıl 1 999
100- Şevket Süreyya Aydemir, C. 1. S.31-32.
1 01 - Ali Güler, Dehanın Kodları, s. 29-30.Truva yay. 2010
1 02- Ali Güler, Dehanın Kodları, s. 31 . Truva yay. 201 0
103- Faik Reşit Unat, "Atatürk'ü n Öğretim Hayatı v e Yetiştiği Devrin
Milli Eğitim Sistemi", s. 83. Faik Reşit Unat, 1964 yılında yayım­
lanan ve 1 953 yılında yayımlanan araştırmasında verdiği Mus­
tafa Kemal'in Selanik Askeri Rüştiyesi 4.Sınıf; Manastır İdadisi
2'. Sınıf, 3'. Sınıf; Harbiye 2' .Sınıf, 3' .Sınıf derslerini, notlarını ve
sınıf içindeki başarı durumunu verdiği bu bilgilere ek olarak
verdiği daha geniş ve kapsamlı olan araştırmasında Mustafa Ke­
mal' in Harbiye Künye Kaydını vermiş; çalışmasının eki olarak,
Harp Okulu arşivindeki Künye ve Numara Defterlerinden Mus­
tafa Kemal' in Künyesinin yer aldığı sayfanın, Manastır İdadisi
3'. Sınıf, Harbiye 3'. Sınıf ile Akademi "Mezuniyet" (gerçekte 2'.
Sınıf notları) notlarını içeren Numara Defterlerinin ilgili sayfa­
larının klişesini EK-2, 3, 4, 5 olarak yayımlamıştır. Ali Güler, De­
hanın Kodları, s.63.Truva yay. 201 0
104- Ömer Sami Coşar, Atatürk Ans.,C.I. ( 1881 -23 Temmuz 1908 ), s .
157-158.
105- Ali Güler, Dehanın Kodları, s. 65.Truva yay. 2010
1 06- Ş . S.Aydernir, Tek Adam, C. 1. s. 49.

532
Levent Şahverdi Arşivi
107- Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir
Yaşam ve Kişilik, s.17.
108- Ömer Sami Coşar, Atatürk Ansiklopedisi, C.1 .s.110.
109- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. l.s.51-52.
110- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. I.s.61 -63.
1 1 1 - Habertürk Gazetesi, 11 Kasım 2014, s.17.
112- Bendeniz, zat-ı alilerinin katıldığı programdan önce Habe­
türktv'nin akşam haber programına katılmıştım. Programdan
sonra İlber Ortaylı Bey ile binanın holünde karşılaştık ve kitabı­
mızın 2. baskısını o sırada vermiştim.
1 1 3- Fikriye Hanımın Ankara' ya geldiğinde ilk olarak kaldığı Devlet
Demir Yolları'nda Direksiyon Binası'ndaki odası müzeye dön­
üştürülmüştür. Burada Fikriye Hanıma ait tarihi eşyalar sergi­
leniyor.
114- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. l.s.61-63.
115- Mehmet Sadık Öke, Teyzem Latife, Yıl 2011, Pegasus Yayınevi
1 1 6- Hürriyet Gazetesi, s.3.(21 Ocak 1990); Sabah Gazetesi, 21 Ocak
1990
117- Sivas İmam Hatip Lisesi'nde okuduğum yıllarda tarih öğretme­
nim olan Cumhuriyet Üniversitesi Atatürk İlekeleri Araştırma
ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü görevini yürüten Sayın
Ahmet Necip Günaydın'ın eline geçmişti. Benim Atatürk ve ai­
lesiyle ilgili araştırma yaptığımı ve kitap hazırladığımı bildiğin­
den bu iftira belgesinin bir kopyasını bana vermişlerdi.
Kendilerine teşekkür ediyorum.
118- Osmanlı mali sisteminde kullanılan bir terimdir. Arapça yulaf
demek olan "alefe"den gelir. Başlangıçta süvari askerlerin hay­
vanları için verilen yem parası manasında kullanılırdı. Daha
sonra, Yeniçeri askeri ile diğer memurlara verilen maaş yerinde
kullanılır olmuştur. Ulufeler yevmiye üzerinden hesaplanırdı.
Yeniçerilik kurulduğu zaman her yeniçeriye iki akçalık bir ulufe
verilirdi. Bununla beraber ulufelerin dağıtımı her gün değil
Hicri Kameri ay hesabıyla üç ayda bir yapılırdı.
1 1 9- İslam Ansiklopedisi, TDV. C.21,s. 507-509; M. Asım Köksal, Me-
dine Devri, C.5.s.61-86.
120- Nur Suresi, 4. Ayet-i kerimesi
121- Ahzap Suresi, 58.
122- Kur'an-ı Kerim Nisa Suresi (4 / 112)
1 23- Kur 'an-ı Kerim En'am Suresi (6 / 21 )
124- Kur'an-ı Kerim En'am Suresi (6 / 93)
125- Kur 'an-ı Kerim En'am Suresi (6 / 140)
1 26- Kur ' an-ı Kerim Mümtehine Suresi (60 / 12)
127- Kur'an-ı Kerim Nisa Suresi (4 / 48)
1 28- Kur 'an-ı Kerim Nisa Suresi (4 / 112)
129- Kur'an-ı Kerim Hucurat Suresi (49 / 6)
130- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 11 . Ayeti kerime)
1 3 1 - Kur 'an-ı Kerim Nur Suresi(24 / 4.Ayeti kerime)

533
Levent Şahverdi Arşivi
132- Kur 'an-ı Kerim Nur Suresi(24 / 5.Ayeti kerime)
133- Kur' an-ı Kerim Nur Suresi(24 / 1 1 .Ayeti kerime)
1 34- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi(24 / 12.Ayeti kerime)
135- Kur 'an-ı Kerim Nur Suresi(24 / 13.Ayeti kerime)
136- Kur ' an-ı Kerim Nur Suresi(24 / 15.Ayeti kerime)
1 37- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 16. Ayeti kerime)
138- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 1 7. Ayeti kerime)
139- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 18. Ayeti kerime)
140- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 19. Ayeti kerime)
141- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 23. Ayeti kerime)
142- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 24. Ayeti kerime)
143- Kur'an-ı Kerim Nur Suresi (24 / 25. Ayeti kerime)
144- Kur'an-ı Kerim Şuara Suresi (26 / 221-223. Ayeti kerimeleri)
1 45- Kur' an-ı Kerim Ahzab Suresi(33 / 38)
146- C.3, m.34
1 47- Molla Hüsrev, Miratül-usul fi Şerhi Mirkatül-Vusul 2 / 230.
1 48- Kütüb-ü sitte 1 2 / 1 22.
149- Buhari, Vesaya Bölümü, 23
150- Müslim, Birr (Doğruluk bölümü), 60
151- Müslim, İman bölümü, 38
152- Tirmizi, Kıyamet bölümü, 1
153- Ahmed b. Hanbel, l, 91
154- Ahmet Fuat Bulca' dan naklen, Kutay, s. 1 36.
155- Mustafa Balcıoğlu, İ. Kurtcephe; Kara Harp Okulu Tarihi, An-
kara 1991, s.134-135.
156- Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s. 122.
157- Lord Kinross, Atatürk, İstanbul, 1994, s. 22
158- Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C.I, İstanbul 1958, s.269.
159- Altan Deliorman, Atatürk'ün Hayabndaki Kadınlar, İstanbul
1999, s.29-30.
160- Yrd.Doç.Dr. Mustafa önder, AİBÜ Eğitim Fakültesi, Milli Mü­
cadele Yıllarında ATATÜRK, Dini Yyaınlar ve Din Adanılan, İla­
hiyat Fak. Dergisi, 17: 1 (2012), s.75-83.
161- Gotthard Jaschke, "Atatürk'ün İndinde Dinin Önemi", Çev:
Nimet Arsan, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, Atatürk
Araşbrma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s.81 .
162- Ethem Ruhi Fığlalı, Atatürk ve Din, Azerbaycan Kültür Derneği
Yayınları, Ankara 1988, s.6; A.Faruk Kılıç, Atatürk ve Din, Dem
Yayınları, İstanbul 2009, s.72-77.
163- Bkz: Milliyet Gazetesi, 7 Eylül 2006 tarihli nüsha, s.3.
164- Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları,
Ankara 2004, s.226.
165- Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınları,
Ankara 2004, s.148-1 54.
166- Ali Sarıkoyuncu, a.g.e., s.160-162.
167- Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları,
DİB Yayınları, Ankara 1973, s.383.

534
Levent Şahverdi Arşivi
168- İsmail Yakıt, a.g.e.,15,17,20.
169- 0ğuz Kalelioğlu, Atatürk ve Atatürk İlkeleri, DİB Yayınları, An­
kara 2001, s.67-68.
170- Ercüment Demirer, Din Toplum ve Kemal Atatürk, Kardeş Mat­
baası, Ankara 1969, s.12.
171- Ali Sarıkoyuncu, Atatürk Din ve Din Adamları, TDV Yayınlan,
Ankara 2004, s.172. (Börekçizade Rifat'ın 1200 Tl.lik yardımı ve
arkasından 46.500 Tl .lik yardımının T.C.nin ilk hazinesi olarak
değerlendirilebileceğini milletvekili oğlu Fuat Börekçi bir röpor­
tajında ifade etmiştir.Bkz: Sarıkoyuncu, a.g.e, s.172, 570 no'lu
dipnot.Aynca Bkz: Bayram Sakallı, Ankara ve Çevresinde Milli
Hareketler, Ankara 1998, s.72)
1 72- Ali Sankoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, C.l, s.214.
173- Senusiler hk. ayrıntılı bilgi için bk: Kadir Ôzköse, Muhammed
Senusi, İnsan Yayınları, İstanbul 2000.
174- Necip Günaydın, "Milli Mücadelede Şeyh Senusi'nin Sivas'taki
İttihad-ı İslam Kongresi ve Ulu Camideki Hutbesi", Tarih ve Dü­
şünce Dergisi, İstanbul 2005, S.45; Taha Akyol, Ama Hangi Ata­
türk, Doğan Yayınları, İstanbul 2008, s.1 94-201 .
175- Taha Akyol, a.g.e., s . 1 9 1 vd.
1 76- Ali Sankoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, DİB Yayınları,
Ankara 2002, C.1, s.1 77- 210.
177- Kılıç, a.g.e, s.104.
1 78- NFSd 4966-H. 1255 Za 29-M. 1839-s.22-Hane 1-3
179- NFSd 4970-H.1256 Z 29-M.1840
180- BOA. YMTV. 274 / 167-H:1318 Ra 30
181- XIX. Asrın başlarında doğmuş olan Muhammed Nuru'!-' Arabi
(1220 / 1805-1305 / 1887), Nakşibendiye, Halvetiyye, Bektaşi ve
Mevleviliğe intisap etmiş, mutasavvıftır. 3. Devre Nuriyye Me­
lamiliği'nin kurucusu olarak kabul ediliyor. Kaynaklara göre,
Üçüncü devre Nuriye Melamiliği, Seyyid Muhammed Nur el­
Arabi'ye ait olan bu kol, hicri XIII. asuda Üsküp'te ortaya çık­
mıştır. Çok sayıda tarikat ehli mutsavvıflan etkilemiş ve çeşitli
tarikatlara mensup insanlar, Seyyid Muhammed Nur el-Ara­
bi'ye ait olan bu kolu düşünce tarzı olarak benimsemişlerdir.
Son dönem mutasavıflardan Kemaleddin Muhammed Hari­
zade. b. Seyyid Şeyh Abdurrahman b. Seyyid İbrahim el Halebi
ve Bursalı Mehmed Tahir, Muhammed Nuru'l A'rabi'den etki­
lenmişlerdir.
182- Kemaleddin Muhammed Harizade: Tasavvuf tarihimizin meş­
hur eseri, Tıbyanu Ve'saifi'n müellifi Haririzade, XIX. asrın
ikinci yarısında yaşamış mutasavvıflardandır. Cemaziyelahir
1267 / Mart 1850 tarihinde İstanbul' da doğmuştur. Bildirdiğine
göre, babasının Kemaleddin Muhammet adını verdiği Haririza­
de'nin tam künyesi, Kemaleddin Muhammed Harizade. b. Sey­
yid Şeyh Abdurrahman b. Seyyid İbrahim el Halebi. Haririzade,
bazı tarikatlardan icazet alıp huka giymiş, bir kısmına da rivayet

535
Levent Şahverdi Arşivi
etmek yoluyla intisap etmiştir. İcazet veya rivayet yoluyla inti­
sap ettiği tarikatların senedlerini ve intisabı olan tarikatların ad­
larını bildirmiştir. Haririzade'nin aldığı tarikatların isimleri;
Afifiyye, Ahmediyye=Bedeviye, Ahmediyye (Halvetiyye'nin
kolu ) Şeyh Edib Salih Efendi es Selaniki' den almıştır. Ahrariyye,
Arifiyye, Aşuriyye, Bahşiyye, Bedriye, Bekriye, gibi çok sayıda
tarikata intisap etmiştir. Bu tarikatların sayısı 50 den fazladır.
Harirri' nin intisap ettiği tarikatlardan birisi de Şeyh Muhammed
Nuru'!-' Arabi' de almış olduğu Bektaşiyye tarikatıdır. Hariri'nin
kendisinin naklettiğine göre Bektaşi tarikatına intisabını şöyle
dile getirir: "Şeyhim Muhammed Nuru'I-' Arabi, ruhaniyet yo­
luyla ve Hz. Ali'nin delaletiyle Hacı Bektaş-i Veli'den Bektaşiyye
tarikatını almış; ben de şeyhim vasıtasıyla aynı tarikata intisap
ettim" diyerek ruhaniyet yoluyla da intisabı olduğuna işaret
eden Haririzilde'nin aldığı tarikatların çok olduğunu görüyoruz.
Doç. Dr. Yakup Çiçek, M.Ü. İlahiyat Fak. Tefsir A.B.D. Öğretim
Üyesi, İlahiyat Fak. Dergisi, s.7-10,Yıl;1 989-1990-1991-1992, İst.
1995, s. 407.413. 415. 417 .418.
183- "Müteferrika", sy. 14, s. 92, 1998
1 84- Tarihçi Mim Kemal Öke'nin ortaya çıkarmış olduğu söyleniyor
185- Selanikte Ziyaretgahlar, Evliya çelebi, Seyahatname,c 7.s. 1 69.
186- Halil İnalcık, Osmanlı İmp. Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C.2, Eren
Yayıncılık, 2004.
187- Coşkun Köke!, Sarı Saltık ve Balkanlar' da Alevi Bektaşi Kültürü,
Türk Kültürü ve H.Bektaş Veli Der.,s.43, Ank.2007. s. 117-118
188- Nejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlar' da Alevi Yerleşkesi Ocak­
lar Dedeler Soy ağaçları, İst. 1 995.s.33-34.
1 89- Ômer Lütfi Barkan, Osmanlı İmparatorluğu'nda bir İskan ve
Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler, Vakı flar
Dergisi, C.ll, İstanbul 1974. s. 279-295
190- M. İzeti: 2004
191- Prof. Dr. Haşim Karpuz, Balkanlar'daki Mevlevihanelerden Gü­
nümüze Kalanlar, Dünyada Mevlana İzleri-Bildiriler / ss. 429-
445 s. SÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü .
192- Haşim Karpuz, Balkanlar'daki Mevlevihanelerden Günümüze
Kalanlar, Dünyada Mevlana İzleri, Konya 2010: 428.
193- İ.H. Uzunçarşılı, "Ali Paşa Çandarlı-zade" İsl.Ans. Cl.s.325-326.
194- Semavi Eyice, "Yunanistan' da Türk Mimari Eserleri, il", TM, XII
(1955), s. 21 4-215.; Eyice, Semavi (1 981 ), Atatürk' ün Doğduğu
Şehir Selani.k, 1881 ", İlgi, Cilt: 1 5, Sayı: 31, İstanbul, s.2-3.
195- Evliya Çelebi, Seyahatname, C.7.s.147. Hortacı 149.156. 1 69. Ek-
mekçizade Ahmet Paşanın bina eylediği Mevlevihane
s.159.160.163.
196- Köprülü Mehmed Paşa'nın bilinen tek erkek kardeşi ise Mevlevi
Amca Mustafa Hasan Ağa' dır. Amca Hüseyin Paşa; Köprülü
Mehmed Paşa'nın kardeşi Hasan Ağa'run oğludur. Selanik
Mevlevihanesi şeyhleri, Köprülü Mehmed Paşa'nın tek erkek

536
Levent Şahverdi Arşivi
kardeşi olan Mevlevi Amca Mustafa Hasan (1 590?-?) Ağa'nın
neslinden gelmektedirler.
1 97- Fon Kodu :İE.EV.. Dosya No :7 Gömlek No :787-Hicri 08 / B
/ 1079 / M.1 663
198- Fon Kodu :İE.EV.. Dosya No :7 Gömlek No :787-Hicri 08 / B
/ 1079 / M.1663; Selanik Mevlevihanesi, C.Ev.3-30593-11 97-1781-
2; Selanik Mevlevihanesi, C.Ev.3-30593-H. 1 1 97 / M.1781-6
1 99- BOA.IMVL 221-7434-9-1 ; BOA.IMVL-221-7434-9-11-1;
BOA.IMVL-221 -7434-9-12-1; BOA.MVL-357-21-H.1276 L 1 2 /
M:1860.
200- Selanik Mevlevihanesi Post-nişini Şeyh Mehmed Ali Efendi'nin,
amca-zadesi Derviş Mehmed Emin Efendi ile annesi ve karde­
şindeki alacağının tahsili. Tarih : 1 0 / Ca / 1278 (Hicri)-Dosya
No:516-Gömlek No:33-Fon Kodu: A . IMKT.UM .. Alaaddin Ma­
hallesi-Hane sıra no: 8-9-NFSd 4970-1256 229-M.1 840-
201 - B O A . A M K T . N Z D - 3 4 4 / 4 3 - H . 1 2 7 7
Şaban18 / M.1861;BOA.AMKT.UM427-75-H.1277Ra 3 / M. 1861;
MVL 357-21 -1 276. 1.12 (M. 1860; NFSd 4962-1 250-M 1834
202- BOA.AMKT.NZD-344 / 43-H.1277 Ş 18 / M.1861-
203- BOA.YMTV. 274 / 1 67-H:l318 Ra 30
204- DHMKT- 1 960-15-1309 Za 17 / M.1893
205- DHMKT-1960-15-1309 Za 17 / M. 1 893
206- Sezai Küçük, Mevleviliğin Son Yüzyılı, İstanbul, 2003,s.308.
207- A. Süheyl Ünver, "Selanik Mevlevihanesi, 1913-1915" Mevlana
Yıllığı, Turizm derneği, Konya 1963,s.32.
208- BOA,C.Ev.dosya No: 30951; C.Ev.Dos.No: 1 01 36
209- M.Ali Gökaaçtı, "Balkanlarda Mevleviliğin Gelişimi ve Selanik
Mevlevihanesi" Tarih ve Toplum, 2000,C. 34.s.201 .s.1 72.
210- M.Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hikayesi,
İletişim Yay. İst. 2010,s.154.
211- Mehmet Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hi­
kayesi, İletişim Yay. İst. 2010,s.154.1 54-1 55.
212- Mehmet Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hi­
kayesi, İletişim Yay. İst. 2010,s.141.
213- Mehmet Ali Gökaaçtı, "Balkanlar'da Mevleviliğin Gelişimi ve
Selanik Mevlevihanesi" Tarih ve Toplum, 2000,C. 34.s.201 .s. 1 73.
214- Vatan, 8 Mayıs 1 924, sayı 386.
215- 0smanh'nın Balkanlar'dan çekilmesi sürecinde Selanik ve Ye­
nişehir Mevlevihanelerinin yaşadığı sorunlar, s.467-469. Prof.
Dr. Süleyman Demirci, Erciyes Üniversitesi, Edebiyat fakültesi
Tarih Bölümü, Kayseri-sdemirci@erciyes.edu.tr.-Yrd. Doç. Dr.
Serdar Ösen, Karabük Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bö­
lümü, Karabük. serdarosen@karabuk.edu.tr.
2 1 6- Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, Rumdi'rıiıı
Elden Çıkışı, İst. 2012,s. 110.
217- Fethiye Camisinin yaklaşık 100 m güneyindedir. Yakınındaki
Hacı Mehmet Medresesi ve Mustafa Ağa Camisi ile bir üçgen

537
Levent Şahverdi Arşivi
oluştururlar. Kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. Yapıdan ilk
olarak 17. yüzyılda Evliya Çelebi söz etmektedir. Mustafa Ağa
Camii minaresi yıkılmış olarak korunmuştur. 1 759 yılında yapı­
lan yapı halen Geleneksel Seramik Müzesi olarak kullanılmak­
tadır. 1459 yılında yapılan Fethiye Caminin de minaresi
yıkılmıştır. 1721 tarihli Hacı Mehmet Medresesi haraptır. Mevl­
evihanenin semahanesi günümüze gelmiştir.
218- Uzluk:1992
219- Karpuz 2010: 433
220- Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye, 2000: 517.
221- Sefine-i Nefise-i Mevleviyan, 1283: 130.
222- BOA. C. NF. Dosya: 42, G.N: 2062
223- BOA.A.M. Dosya: 19, G.N: 22
224- Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana' dan sonra Mevlevilik, İnkilap
ve Akaa Kitabevi, İst. 1983,s.247.
225- Haşim Karpuz,"Balkan Mevlevihaneleri, Akademik
Sayfalar,C.9. sy.7, 3 Mart 2010,s.101 .
226- Mehmet Süreyya, Sicil-i Osmani, Hzr. Nuri Akbayar, Tarih Vakfı
Yurt yay. İstanbul 1996,C. l .s.208.
227- 0sman Nuri, Abdülhamid-i Saru Devr-i Saltanatı, İstanbul 1327,
s.663, Stanford Shaw, Osmanl ı İmp. ve Modem Türkiye, C.l .
Çev. Mehmet Harmancı, E Yay. İst. 1994, s.257.
228- Bilal Şimşir, "Rumeli' den Türk Göçleri, Belgeler", TTK Yay. An­
kara 1989, C. 3.,s.396.456-457.
229- Küçük, 2003, 312
230- Muhyi eğitimini sürdürmek için geldiği İstanbul' da Ebussuud
ile tanışır ve onun beğenisini kazanır. Medrese öğrenimini ta­
mamladıktan sonra Mısır'a kadı olarak atanan Baki Efendi ile
Kahire' ye gider. Orada Ahmet Hayali'nin tekkesine devam ettiği
için mahkemedeki işlerini ihmal eder. Gülşeni hilafetini alır ve
türbedarlık görevine getirilir. Muhyi'nin Mısır' da bulunduğu
sırada Şehzade Mustafa katledilir. Onun ölümü üzerine biri
Türkçe, diğeri Farsça olmak üzere iki mersiye söyler. Ahmet Ha­
yali'nin de katıldığı bir kafileyle İstanbul'a gelir. Hayali'nin işa­
retiyle İstanbul'da kalır. Edime'de müritleriyle bir müddet
kaldıktan sonra Mısır'a döner. Hacca gider. Dönüşünde şeyhi­
nin kızıyla evlenir. Prof.dr. Muhsin Macit, Anadolu Üniversitesi,
Açıköğretim Fakültesi, TDE Programı / Eskişehir, Osmanlı Kül­
tür ve Sanatında İbrahim Gülşeni'nin İşlevi, Bilig, 2012, sayı 60,
s.201.
231-"Muhyi, 957-959 / m.1550-1552 yılları arasında Edime' de bulun­
muş ve 1552 yılının sonunda Edirne' den ayrılarak ağabeyinin
defterdarlık görevinde bu lunduğu Kahire'ye gitmiş ve orada
kadı naipliğine tayin edildikten sonra, İbrahim Gülşeni'nin oğlu
Şeyh Ahmed Hayali'ye intisap ederek naiplikten ayrılmak iste­
mişse de, Kadı Baki Efendi' nin ısrarı üzerine bu isteğinden vaz­
geçmiştir. Bu sıralarda şeyhinin kızıyla evlenen Muhyi,

538
Levent Şahverdi Arşivi
Cemaleddin-i Hazred adındaki bir bilginden astronomi dersleri
alnuş, bir taraftan da Mısır' a başdefterdar olarak atanan Bayezid
Çelebi'nin oğlu Bali Bey' e Mesnevi okutmuştur. Kısa zaman
sonra şeyhinden hilafet almış ve muhtemelen şeyhi ile beraber
963 / m.1556 tarihinde Edime' ye dönmüştür. Burada şair Beyani
(ö.1597) ile birlikte altı ay geçiren Muhyi, tekrar İstanbul'a ve
oradan da Kahire'ye giderek orada Gülşeni Dergahı'nda türbe­
darlık yapmış, 972 / m.1564-65 tarihinde Tomanbay'ın emirlerin­
den Tarabay'ın evine yerleşmiştir. 985 / m. 1 577 yılında
İstanbul' da olduğu anlaşılan Muhyi'nin Kahire' den ne zaman
İstanbul' a döndüğü ise bilinmemektedir 1013 / m.1604 tarihinde
İmam Şafi'i'nin makamında uzlete çekilmiş olan Muhyi,438
1014 / m. 1 605 tarihinde Mısır 'da vefat etmiş ve muhtemelen
orada Gülşeni Dergahı'na defnedilmiştir.
232- Selanikli divan şairlerinden, şair sayısının en az ka y ıtlı olduğu
tezkireler 1 6 . ve 1 7. yüzyıl tezkireleridir. Bu sayı 18. yüzyılda
biraz daha artmıştır. En fazla şair sayısı 19. ve 20. yüzyıl tezki­
relerinde tespit edilmiştir. Tuhfe-i Naili yirmi üç şairle ilk sırada
yer almaktadır. Bunu, altışar şairle İbnü' l-Emin Mahmut Kemal
İnal'ın Son Asır Türk Şairleri ve Fatin' in Hatimetü'l-Eş'ar'ı, beş
şairle Bursalı İsmail Beliğ' in Nuhbetü ' l-Asar Li-Zeyli Zübdeti'l­
Eş' ar' ı izler.
233- Semavi Eyice,1981,7
234- İE.EV.. 7 787 1 079 B 08 2
235- İE. EV.7 787 1079 B 08 2.
236- İE. EV.9 1091 1079 R 01 1 .
237- İE. EV. 16 1 927 1079 R 01 1 .
238- C.EV.614 30951 1 1 81 N 25 2.
239- C.EV.264 13489 1195 Za 09 1 .
240- C.EV.345 17516 1189 M 20 1 .
241- C.EV.606 30593 1202 S 06 3.
242 1271 tarihli Şeyh İbrahim Edhem Efendi'nin kızı Ayşe Molla'nın
bab-ı aliye ya zmış olduğu arzuhalde ise Şeyh İbrahim Edhem
Efendi'nin 1258 / M. 1842 de vefat etmiş olduğu anlaşılıyor.
243- A. IMKT. DV. 75 79 1269 Za 24 2 Selanik Mevlevihanesi Şeyh-
liği'ne Şeyh Mehmed Ali'nin tayin olunması.
244- DHMKT-1960-15-1309 Za 17 /M. 1893
245- DH. SAİDd . 9-503 29 / Z / 1 265
246- DHSAİD 9-252
247- DH.SAİDd. 49-451-H. 29 / Z / 1257 / M. 1 841; DH. SAİDd. 49-
166-H. 29 / Z / 1 257 / M. 1841
248- DHMKT-1960-15-1309 Za 1 7 /M. 1893
249- BOA. YMTV. 274 / 167-H:l318 Ra 30
250- Geniş bilgi için "Şeyh Mehemd Ali" bölümüne bakınız.
251- Geniş bilgi için "Şeyh Ali Eşref Dede" bölümüne bakınız.
252- BOA.C.Ev.3-30593
253- BOA.C.Ev.3-30593-7

539
Levent Şahverdi Arşivi
254- MVL .. 181-75-H.13 / B / 1273 / M. 1 857
255- MVL 66-44-1271 Za 16
256- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. 1.s.33-34.
257- Selanik Vilayeti Salnamesi, 1324: 311-312
258- Semavi Eyice, Yunanistan' da Türk Eserleri, s.164-1 66.
259- ATATÜRK, "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal" adlı kitabı; An-
drew Mango, ATATÜRK, s.562.
260- Ömer Sami Coşar, Atatürk Ansiklopedisi, C.l.s. 110.
261- Ulus Gazetesi, 1 2 Aralık 1935

Levent Şahverdi Arşivi


Levent Şahverdi Arşivi

You might also like