You are on page 1of 15

Mustafa Necati Karaer

ESERLERİ
Sevmek Varken (Hisar Yayınları, - 1972)
Güvercin Uçurmak (Hisar Yayınları - 1977)
Kuşlar ve İnsanlar (Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları - 1983)
Kerem ile Aslı (Destan, Dergah Yayınları - 1985)
Karacaoğlan (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
- 1988)
Karacaoğlan (Otobiyografi, Dergah Yayınları - 1992)
Karacaoğlan (Tercüman, İstanbul - 1992)
Ses Mimarlarımızdan (Türk Edebiyatı Vakfı
Yayınları - 1996)
Bütün Şiirleri (Dergah Yayınevi - 2005)
Karacaoğlan Hayatı Ve Bütün Şiirleri (Dergah
Yayınevi - 2008)

Mustafa Necati Karaer, Cumhuriyet Dönemi Türk


Edebiyatı Türk yazar, şair, otobiyografici,
eleştirmendir. Hisarcılar akımının kurucusudur.
Hisar şiirinin önde gelen temsilcisidir.
Karaer, Kayseri Etiler İlkokulunu bitirdikten sonra, Sevmek Varken
Kayseri Lisesi orta kısmından mezun oldu. Konya
Askerî Lisesi ile Kara Harp Okulu’nu bitirdi.
Sen, sonbaharla gelen düş rüzgarı;
Yurdun çeşitli yerlerinde İstihkâm subayı olarak İçimde ak güvercin kanatları
görev yaptı. 1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'ni bitirdi. 1969'da kendi isteği ile ordudan Gün doğarken
ayrılıp sivil hayâta geçti. Basın-İlân Kurumu Genel
Müdürlüğü’nde memur olarak çalıştı. 1978'de aynı Anadan doğma güzelliğinde dal,
kurumun Genel Müdür Yardımcılığını yürüttü.
1938'den beri şiir yazmaktadır. İlk şiiri "Yurdumun
Upuzun bir düzlükte öyle dörtnal,
Dağlarına" 1942 yılında Çınaraltı dergisinde çıkmıştır. Kar yağarken
Şiirlerini Çınaraltı, Erciyes, Bayrak, Nilüfer, Kaynak,
Pınarbaşı, Doğu, Yedigün, Şadırvan, Türk Yurdu, Bu çeşmeler hep böyle akmayacak!
Varlık, Türk Dili, Elif, Çağrı ve Hisar gibi sanat
dergilerinde yayımladı. 1950 yılında “Garip Şiir
Bunca tedirginlikler, bunca yasak
Akımı’na karşı doğan Hisar Grubu, Mehmet Çınarlı, Sevmek varken?
Gültekin Samanoğlu, İlhan Geçer gibi isimlerle
birlikte Hisar dergisini çıkarmaya başladılar.” Titiz Mustafa Necati Karaer
şairlerdendir. Yaşayan Türkçe ile millî kültürle
beslenmiş, iç yapısı sağlam şiirler söylemiştir. Karaer,
şiirde bütünlük fikrine ve ahenge dikkat etmiştir.
Hemen her şiirinde dil-şekil-vezin-âhenk endişesini
duyan şair, konuya da önem vermiştir. Hece ölçüsünü
ve serbest ölçüyü kullanmıştır.
N’olmuş?
Unutsam, unutsam kiracıları
Mahalle hep eski mahalle ama...
Evleri, çocukları ve rüzgârı,
Mahalle hep eski mahalle ama...
Elim kapı tokmağında: “Gir! ” dese
Fakat nedir içimdeki vesvese
Komşular bana bakıyor nedense
Mahalle hep eski mahalle ama...
Uzaklarda kalmış gibi bir yerim
Foto§raflarım, hatıra defterim:
Pencereden kalkmıyor ağabeyim
Mahalle hep eski mahalle ama...
Ağzımda yarılanmış bir sıgara
Birdenbire yapışmışım duvara
Sofada kayboluyorum bir ara
Mahalle hep eski mahalle ama...

Aynalar üstüme doğru koşuyor


Eşya ağzını açmış konuşuyor
Havaya kalkmış ellerim mosmor
Mahalle hep eski mahalle ama...
Şu oturduğu minder, şu da sedir
Tesbihi seccadenin üstündedir
Yengemin söyleyemediği nedir?
Mahalle hep eski mahalle ama...
n'olmuş anama?
Mustafa Necati Karaer
Bu Gece Kavaklar

Bu gece kavaklar daha uzun,


Yıldızlarını yitirmiş, mahzun
Bir kadın oturmuş beşik sallar.
Bulut, küçülse de biraz biraz
Dört çizgili pencereye sığmaz,
Eli-ayağı kesilmiş yollar.
Tüfengimi baş ucuma asın!
Canım yağmur, aman ıslanmasın
Uzanamadığım hoyrat dallar.
Ben kimim, padişahın kızı kim?
Ninemin dizinde dinlediğim
Yalancı çıktı bütün masallar.
Gönül asılsa da yelkenlere
Artık geriye dönmemek üzre
Kıyıdan uzaklaştı sandallar.
Bu gece, kavaklar daha uzun,
Yıldızlarını yitirmiş, mahzun
Bir kadın oturmuş beşik sallar.
Mustafa Necati Karaer
Kuşlar ve İnsanlar

Evler ve insanlar çıkmazında Üzerinde ince badem dalları


Gidip gelen evsiz-ayaksız sesler, Evimiz çok pencereli bir kuşluk,
Duvardan duvara evden eve. Ne cam ne çerçeve.
Ödünç diye bir şey vardı eskiden; Rüzgar kaplı bir yorgan altında
Komşular, bir fincan aydınlık için En güzel yerinde ısınmak senin,
Ne dersiniz bir fincan acı kahve? Badem gözlerini seve seve.
Beyazıt'ta müslüman güvercinler Yan yana dizilmiş yüzlerce ayna
Kanat vurdukça sıcak zamanlara, İçinde mum gibi dimdik kıskançlık,
Bir şadırvanda serinler gökkubbe. Yalınayak basar ateşlere.
Kuşluklar ve kuşlar pazarına Kanat uçları mı ellerin mi,
Bir Selçuklu gelir uzaklardan Beni benden alıp alıp götüren
Bir Osmanlı geçer omzunda yün heybe? Ulu acıların çıktığı yere?
Sabah sularıdır, şu yelkenliden Camlar kırıldıkça nasıl yeniden
Bakarsınız Nilüfer hatun çıkar, Verirse içinin maviliğini,
Aşka düşersiniz bir selam üzre. Kendimi vermişim öylesine.
Yağmurla yıkanan serçe yürek İki yeşil kadeh bıraktın bana,
Kır atın üstüne bir Orhan Bey'dir, İçmeye yeniden başladım iyi mi
Uçar güneşlerden güneşlere Sevdalı kuşların şerefine.
Mustafa Necati Karaer

Geçen Bahar
Yine getirdiğin yeşil bir sis
Bahar, of bahar.
Ellerim bilekten kesilmiş,
Ben sizi tutamam artık
Dallar, of dallar.
Upuzun telgraf direklerine
Kuşlar konar, kuşlar kalkar.
Bir daha gelmeyecek günlerin akşamında
Unuttuğum şarkılar sendedir
Rüzgâr, of rüzgâr.
Ne ebemkuşağının tutuncusu,
Ne akşam eve geç kalma korkusu;
Şimdi kulaklarımda o derenin yalnız sesi var,
Bir de karanlıklar boyunca saçların
Uzar, of uzar.
Mevsimler eskir, yollar kısalır,
Zamanla güzelleşir hâtıralar;
İlk sevgim, ilk şiirim, ilk kederim,
Ben eski gözlerimi isterim
Yıllar, of yıllar.
Her şey öylesine başkalaşmış
Masmavi olsa da gökyüzü,
Bu eller bile benim ellerim değil;
Bir daha sevmek ihtimali olmasa
Var, of var.
Mustafa Necati Karaer
Bekir Sıtkı Erdoğan

ESERLERİ
Bir Yağmur Başladı (1949-1957)
Dostlar Başına (1965)
Kışlada Bahar (1970)
Binbirinci Gece
Bestelenmiş Şiirleri:
Kara Gözlüm Efkarlanma Gül Gayri (1963)
Ve Ben Yalnız (1968, Müzik: Selmi Andak)
Hasret (1970, Müzik: Georges Moustaki;
Aranjman: Georges Moustaki - Le Meteque)
Hancı (1977, Müzik: Gatson Rolland;
Aranjman: Paul Mauriat - Toccata)

50. Yıl Marşı


Müjdeler var, yurdumun toprağına taşına
Bekir Sıtkı Erdoğan, Türk şairdir.
Erdi Cumhuriyetim, elli şeref yaşına
Kuleli Askeri Lisesi'nden sonra 1948’de Müjdeler var, yurdumun toprağına taşına
Kara Harp Okulunu bitirdi. Kıta Erdi Cumhuriyetim, elli şeref yaşına
subaylığı yaptı. Bu arada Ankara Bu rüzgarla şahlanmış, dalga dalga bayrağım
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına
Fakültesi'nden de mezun oldu. Bu rüzgarla şahlanmış, dalga dalga bayrağım
Heybeliada Deniz Lisesi, Özel Alman Başka bir tuğ yaraşmaz, Türk'ün özgür başına
Lisesi ve Marmara Koleji'nde edebiyat Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu
öğretmenliği yaptı. Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk'ün çizdiği çağdaş, uygarlık yolu
Şiirlerinden bazıları bestelendi. Rubai
Atatürk'ün çizdiği çağdaş, uygarlık yolu
türündeki şiirleri Hisar dergisinde
Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim
yayımlandı. Deniz Harp Okulu Marşının Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim
sözleri, Bekir Sıtkı Erdoğan'a aittir. Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim
Halk şiiri geleneğinin günün koşulları ile Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim
bağdaştırarak hece ölçüsü ile bazen de Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara
aruz vezni ile şiirler yazdı. 50 Yıl Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim
Marşı'nın sözlerini yazmıştır. Aşık şiiri Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara
ve divan şiirinden etkilenmiştir. Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim

Kışlada Bahar
Kara gözlüm, efkarlanma gül gayrı!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayrı! '
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahzunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım...
Mor dağlara, karargahlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur...
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım! ..
Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım...
Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım...
Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki aşık, senelerdir bekleşti...
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım! ..
Bekir Sıtkı Erdoğan
Ayak Sesleri
Her akşam işte böyle gam gelir bana,
Benden kederli bir adam gelir bana!
Dostum değil gelen, benim garipliğim,
Dostum mu var ki bir selam gelir bana?
Zehr oldu yar elinden içtiğim kadeh
Zemzem de sunsalar, haram gelir bana!
Ağlar gönül o yemyeşil baharlara,
Meltemlerin hayali sam gelir bana!
Hüzzam olup giden o gizli yankılar,
Hala döner, makam makam gelir bana...
Toprak bu ızdırabı örtmez yarın,
Taş yağsa kubbe kubbe tam gelir bana!..
Dinler elif adım adım bu sesleri,
Her akşam işte böyle gam gelir bana...
Bekir Sıtkı Erdoğan
Adak
Ve yıllardan sonra sevgili Marya
Gökyüzü simsiyah
Yeryüzü ak pak
Bir yolun düşerse Enadırlayf'a
Zaman gözlerimden çoktan çözülmüş
Mesafe avcumdan kaymış olacak
Ve bu şiirler böyle perişan
Böyle darmadağın bir mezat vakti
Sakın ortalarda kalmasın bu hak
Bu öksüz kurbanlar sevgili yavrum
Hep sana armağan
Hep sana adak

Bekir Sıtkı Erdoğan


Bizim Türkümüz
Atlarımız aldan, kırdan, yağızdan,
Akıncılar kopmuş gelmiş Oğuzdan,
Küçüklü, büyüklü hep bir ağızdan,
Dünyaca söylenir türkümüz bizim
Kanundur, değişmez dünyanın seyri,
Kimsenin kimseye dokunmaz hayrı,
Savaştan yılmayız, Allah’tan gayrı
Hiç kimseden yoktur korkumuz bizim.
Üç laf etsem Türküm derim, üçünde,
Sana cevabım var bana niçin de,
Yetmiş iki buçuk millet içinde,
İşte budur gerçek farkımız bizim.

Bekir Sıtkı Erdoğan


Yavuz Bülent Bâkiler

ESERLERİ
Şiir Kitapları İncelemeleri
Yalnızlık, (1962) Şiirimizde Ana
Duvak, (1971) (1976)
Seninle, (1986) Tabuları Yıkmak
Harman, (2003) Sivas'a Şiir (1973)
Bir Gün Baksam Âşık Veysel (1986)
ki Gelmişsin Elçibey
Gezi Notları Mehmet Akif'te
Üsküp’ten Çağdaş Türkiye
Kosova’ya (1979) İdeali (1990)
Türkistan Sözün Doğrusu 1-2
Türkistan (1986) (2002)
Anıları Sevgi Mektupları
Unutamadıkları Gidenlerin Ardından
m Arif Nihat Asya
Gönlümdekiler İhtişamı
ve Ötekiler
Hatırladıklarım

Azerbaycanlı olan Yavuz Bülent Bâkiler, dedeleri


Azerbaycan’ın Karabağ kentinden Sivas'a göçmüş bir
ailede doğdu.
İlk ve ortaöğrenimini Sivas, Gaziantep ve Malatya'da Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin.
tamamladı. 1960 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Bir gün baksam ki gelmişsin..
Fakültesinden mezun olduktan sonra kısa bir süre Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar.
Yeni İstanbul gazetesinde çalıştı. TRT Ankara Gözlerinde bir bitmez,bir tükenmez güzellik
Radyosu Merkez Program Dairesi Başkanlığında
Saçlarında ilkbahar..
raportör olarak çalışırken çeşitli kültür programları
hazırladı ve sundu. 1969-75 yılları arasında Sivas'ta Bir gün baksam ki gelmişsin...
avukatlık yaptı. İl Başkanlığı görevinde bulunduğu Gülüşünde taze serin bir rüzgar
Adalet Partisi'nden belediye başkanı ve milletvekili Ellerin yine eskisi kadar güzel
adayı gösterildi. 1975-1976 yılları arasında Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar...
Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Bir gün baksam ki gelmişsin...
Müsteşarlığında hukuk müşavirliği yaptıktan ve Hasretin içimde sonsuzluk kadar.
1976-1979 yılları arasında Ankara Televizyonu'nda
Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
çalıştıktan sonra, 1979-1980 yılları arasında Kültür ve
Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar.
Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olarak
görevlendirildi. İki yıl da Başbakanlık Müşaviri Bir gün baksam ki gelmişsin..
olarak görev yaptıktan sonra 1994 yılında emekli Ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var.
oldu. Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm
Liseden mezun olduğu 1953 yılında Türk Sanatı Benim olmuş dünyalar...
dergisinde çıkan ilk şiirinin ardından şiirleri mahallî Yavuz Bülent Bâkiler
dergi ve gazetelerde yayımlandı. İsmi, Hisar dergisi
şairleri arasında yer aldı. Uzun süre Tercüman ve
Türkiye gazetelerinde köşe yazıları yazdı.
Anadolu
Ben Anadoluyum...
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Devlet denince hep vergi geldi aklıma
Jandarma deyince kırbaç...
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç...
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç...
Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ
Alın terine muhtaç...
Ben Anadoluyum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç...
Yavuz Bülent Bâkiler
Çaresiz
ah bilsen bir bilsen duyduklarımı
sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
ve nehirler boşalacak bir anda içerimden
sakın bilme...
anlatsan duyarım bütün güzellikleri
erir dağlarımın başındaki kar
sussan içerimde kıyamet kopar
sakın konuşma...
ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
ha görmemek gözlerini, ikisi de bir
bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir
sakın bakma...
bir haberin gelse iki satırlık
yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir
bir martı gibi çıkar kapına gelir
sakın yazma...
çıkıp gittiğinden beri, sessiz sedasız
başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm
dönmezsen çaresiz kalır ölürüm
sakın gelme...
işte dağlar, taşlar şahidim olsun
yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum
sakın işitme...
Yavuz Bülent Bâkiler
İsimsiz Şiir
Üstüme lapa lapa kar yağıyordu yeniden
Yeniden yüreğim beyaz bir lale
Berrak sular, ışıklar, çiçekler, renkler
Yeniden karşımda birer şelale
Artık benim için ne ekmek, ne su
Sağımda, solumda vehim ordusu.
Ve hep onu, bulamamak korkusu
Soyundum yeniden büyük melale.
Bana alev gibi bir şeyler yazdı
Sanki baştan başa şiirdi, nazdı...
Kırk yıl bile düşünsem olmazdı
Gelmezdi bu sevda akla, hayale.
Bitmiş tükenmiştim, efkarım çoktu
Salkım söğütlerden bir farkım yoktu
Yar beni yeni bir yarışa soktu
Şu halime bir bakın: deli-divane!
Gönlüm nakış nakış renkli bir kilim
Bir kınalı-güzel türküdür dilim
Yeminle anlatsam kim inanır kim
İçine düştüğüm bu çılgın hale.
Karışıp gitsem mi ebabillere
Adını versem mi karanfillere
Seslenip dursam mı sahillere
lale! lale! lale!
Yavuz Bülent Bâkiler
Sana Geldim Mevlana
Sana geldim Mevlana...
Düştüm yollara Fatiha'larla
Önümde yemyeşil ışıktan bir iz
Yıkanmış yaprak gibi tertemiz
Sana geldim Mevlana...
Herşey öylesine mağrur,sessiz,tertemiz
Geçmiş asırlardan beri tertemiz
Bir el dokundurursam sandukalara
Uyanır Horasan erleri
Sana geldim Mevlana...
Divan durdum önünde, duygulu, sessiz
İçimde ne hasret, ne gül, ne bülbül
Şimdi ezan nur alem, nur Konya
İşte sabır, işte aşk, işte tevekkül
Sen bilirsin Mevlana...
Sana geldim Mevlana...
Ayet ayet İslam,nakış nakış Türk
Bir türbe içinde ne güzel mana
Serin bir rüzgarla çok uzaklardan
Sana geldim Mevlana...

Yavuz Bülent Bâkiler

You might also like