Professional Documents
Culture Documents
Osmanli Anayasal Gelismeleri Bulent Taner PDF
Osmanli Anayasal Gelismeleri Bulent Taner PDF
Bülent Tanör 1940'ta İstanbul'da doğ du. Galatasaray Lise- si'ni ve İstanbul Hukuk
Fakültesi'ni bitirdi. Paris X, Dijon, Cenevre ve İstanbul Hukuk Fakültelerinde öğ retim
üyeliğ i yaptı. Tanör, 28 Kasım 2002 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Başlıca Yapıtları: Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası; Anayasa Hukukunda
Sosyal Haklar; TCK 142. Madde, Düşünce Özgürlüğ ü ve Uygulama; İki Anayasa (1961-
1982); Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu; Türkiye'de Yerel Kongre İktidarları (1918-1920);
Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri (TÜSİAD 1997); Kurtuluş-Kuruluş; Türkiye'de
Kongre İktidarları (1918-1920); Türkiye'de Demokratik Standartların Yükseltilmesi
(TÜSİAD 1999); 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku (Bülent Tanör- Necmi
Yüzbaşıoğ lu (2001); Anayasal Gelişme Tezleri (2007).
BULENT TANOR
Osmanli-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980)
(OTAĞ )
ODO
YAPI KREDİ YAYINLARI
İÇİNDEKİLER
Sunuş
15
form, anayasal belge ya da anayasa ş ekline büründükleri araştırılmaktadır. Buna
kısaca, değ işmenin içeriğ i de denebilir.
(3) Uygulama: Reform, anayasal-siyasal belge ya da anayasa tipi getiriler,
uygulamada nasıl bir serüven izlemekteler? Anayasal-siyasal pratik ne yöndedir?
Devlet katından süzülüp gelen yenilikler somut yaşamda ne gibi kırılmalara
uğ ramaktadır? Bu gibi sorunların yanıtları da bu baş lıklar altında irdelenecektir.
Burada da gözlem yöntemi öne çıkar.
(4) Değ erlendirmeler: Her bir siyasal-anayasal basamağ ın topluca ve eleş tirici
gözle tartılması, bölümlerin son durağ ıdır. Doktrindeki değ iş ik ve bazen de zıt değ er
yargıları bu kertede devreye sokulmuştur. Toplum bilimlerinde ve hukukta, farklı
yöntem ve dünya görüşlerine sahip yazarların, aynı olayı değ işik biçimlerde
değ erlendirmeleri doğ aldır. Bu yorum çeşitliliğ ini tanımak da, bir kitabın okurları için
herhalde yararlıdır; hattâ bir haktır.
Ş unu da belirtmek gerekir ki, kitap başlığ ındaki Gelişmeler sözcüğ ü, sürekli ve
şaşmaz bir ilerlemeler dizisi anlamına gelmez. Kaldı ki, gelişme-gerileme ya da
ilerleme-gerileme kavramları da mutlak ve tartışılmaz değ ildir. Bu nedenle, Gelişme
kavramını ve terimini, Değ işmeler şeklinde daha tarafsız bir içerikle anlamak gerekir.
O halde, bu kitap nedir, daha doğ rusu ne değ ildir? Bu bir tarih çalışması ya da
hukuk tarihi çalışması sayılmaz. Her şey bir yana, yazarının bu alanlarda bir uzmanlığ ı
yoktur. Tarihya- zımı (historiyografi) konusunda özgün bir kalem ş öyle diyor: "Tarihe
bir sosyal bilim kategorisi olarak yaklaşmak"2. İşte bu kitabın ve yazarının yöntemi de,
belki daha az "tarihçi" bir vurgulamayla, ş öyle anlatılabilir: Anayasa hukukunun konu
ve sorunlarını belli bir tarihsel mekânda incelemeye çalışmak.
2 İ. TEKELİ, Tarihyazımı Üzerine Düş ünmek, Dost ktb., Ankara 1998, s. 16.
BİRİNCİ KISIM
Osmanlı İmparatorluğ u Dönemi
Osmanlı İmparatorluğ u'ndaki siyasal değ işmelerin dinamikleri baş lıca şu
kanallarda aranabilir:
a) feodal tepki (âyân, derebeyi direniş leri)
b) halkın tepkisi (köylü, orta sınıf hareketleri)
c) dış baskılar (yabancı devletler)
d) liberal-reformist giriş imler (seçkinler, padişah)
e) ulusal tepkiler (Türk olmayanların talepleri).
Hemen belirtmek gerekir ki bu döküm, etki kaynaklarını sayıp tüketmek iddiasını
taşımaz. Amaç, anayasal oluşumların itici güçlerinin incelenmesinde ne gibi noktaların
hesaba katılması gerektiğ i konusunda bir fikir vermekten ibarettir.
Vurgulanması gereken bir başka yöntemsel husus da, OsmanlI siyasal-anayasal
değ işmelerinin yalnız Türklerin değ il, Balkan milliyetleri ile Türk ve / ya da Müslüman
olmayanların da yaşamlarıyla ilgili bir süreç oluşudur. Bu doğ aldır çünkü Osmanlı
İmparatorluğ u çokuluslu bir olgudur. Dolayısıyla anayasal değ işmelerin dinamiklerini
de bu çoğ ulcu toplumsal yapı içinde aramak gerekir. Burada, Balkan halklarının ulusal
anaya- sacılık hareketlerinin Osmanlı sistemi ve Türkler üzerindeki etkileri özel bir
değ er taşır.
Bu bağ lamda, şu sorgulama son derece yerindedir: "OsmanlI modernleşmesi,
matbaanın kurulması, Osmanlı kültüründe ve hayat tarzında Batılılaş ma girişimleriyle
mi, yoksa II. Mahmut'un reformlarıyla veyahut Gülhane'de okunan Hatt-ı Hümâyun'la
mı baş ladı? Böyle bir başlangıcı II. Osman'ın başarısız reform isteklerine kadar
indirenler de vardır. Bu gibi etno- santrik (içedönük) değ erlendirmeler bir yana, niçin
Dimitri
BİRİNCİ BÖLÜM
Gerileme Döneminde Devlet Düzeni
19. yüzyıldaki yenilik ve anayasa hareketlerini kavrayabilmek için, bunların
kaynaklandığ ı düzeni gözden geçirmek gerekiyor. Bu, Devlet Sistemi ve Devlet-Halk
İlişkileri açılarından yapılabilir.
L Devlet Sistemi
Bu dönemin özelliğ i geleneksel Osmanlı devlet sisteminin çözülmesidir. Bunun
temelinde ekonomik ve sosyal nedenler yatar.
Ekonomi açısından Osmanlı 17. ve 18. yüzyılları gerileme ve çöküntü dönemidir.
Esas olarak tarıma ve fetih gelirlerine dayalı ekonomik yapıdaki çöküntünün baş lıca
göstergeleri, toprak rejiminin (dirlik düzeni) bozulması, vergide iltizam usulünün
ortaya çıkması, üretimin düşmesiydi. Başlıca sosyal olgu ise köylü üzerindeki baskı ve
yükümlülüklerin artması, bu kesimin iyice güçsüzleş ip yoksullaşmasıdır. Anarşik ortam
ve ayaklanmalar da toplum yapısındaki dağ ılmanın kesin belirtileridir. Ekonomik
çöküntü, dirlik ve vergi düzeninin bozulması ve buna bağ lı olarak tımarlı sipahi
örgütünün felce uğ raması, tarıma ve fetih kazançlarına dayalı devletin de ekonomik ve
askerî kaynaklarını kurutmaktadır.1
1İ. ORTAYLI, "17. Yüzyıl Sonlarında Orta Anadolu Vilayetlerinin Toplumsal-Ekonomik
Durumu Üzerine", TOPLUM VE BİLİM, sayı 15-16, s. 53-60; H. CİN, Osmanlı Toprak
Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Selçuk Üniv. Yay, Konya 1991, özellikle s. 328 vd.
Osmanlı İmparatorluğ u Dönemi 23
dar kuvvetli ve devlet nezdinde etkili olabildiğ i görülmüş değ ildir."4
Yeniçeri ocağ ı da çoktan yozlaşmış bir kurumdur. Esnaflaş- tığ ı için açık ekonomik
ilişkilere girmiş, mesleğ inden kopmuş, bir politika aracı ya da politik hakem durumuna
gelmiştir. Büyük vezir ve memurların oluşturduğ u "askerî cunta" onu, padişah,
sadrazam ya da vezir devirmede bir koçbaşı olarak kullanmaktadır.5
Böylece, daha önceleri var olan ve sistemin iş lemesini sağ layan Padiş ah-Ulema-
Yeniçeri uyumunun yerini 17. ve 18. yüzyıllarda çatışma almakta, kurallara bağ lılığ ın
yerine de kuvvet gösterileri ve sistemi bozan ittifaklar geçmektedir.
Merkezî kuramların uğ radığ ı aş ınmaya bir örnek de Di- van-ı Hümâyun'un içine
düştüğ ü durumdur. Yükseliş döneminin bu saygın ve sürekli danışma kurulu, gerileme
döneminde öbür kuramlar gibi yozlaş acak, düzenli meş veret'in yerine kapalı kapı
siyaseti geçecek, devlet işleri yalnızca padişah ile ve- zir-i azam'ı arasında görüşülür
hale gelecektir.6
Gerileme döneminde yalnız devletin merkez organları felce uğ ramakla kalmaz,
özellikle 18. yüzyılda İmparatorluğ un siyasal bütünlüğ ü tehlikeye düş meye baş lar.
Tehditler başlıca iki kaynaktan doğ maktadır: Feodal muhalefet ve ulusal hareketler.
İlk büyük tehdit, yeni türemiş yerel derebeyleri ve müte- gallibe zümresinden
gelmektedir.
Ayan adıyla anılan taşra zenginleri, 14. yüzyıldan beri padişah buyruklarının
taşrada uygulanabilmesi için zorunlu unsurlar durumundaydılar. 1595-1610 yılları
arasındaki karışıklık ve ayaklanmalar sırasında Osmanlı vergi ve toprak sistemi (tımar)
değ işime uğ rayınca, âyânlar devlet topraklarını kiralayarak tımar sahiplerinin yerini
almışlar, devlet ve hattâ kendileri adına vergi toplama hakkını elde etmişlerdi. "İş
erleri" de denen âyânlar yörenin ileri gelenlerince kendi aralarından seçilir ve hükümet
ile halk arasında aracılık rolü oynardı. 1768'den
4 OLIVIER, Türkiye Seyahatnamesi (çev. O. Gökmen), Ayyıldız Matb., Ankara 1977, s.
127.
5 M. Ph. PRICE, Türkiye Tarihi, s. 63-66.
6 A. MUMCU, Divan-ı Hümâyûn, AÜHF yay., Ankara 1976, s. 168.
Osmanlı İmparatorluğ u Dönemi
25
kalmamakta, büyük arazi ve mülk sahiplerinden oluş an ve "Batı Avrupa feodalitesine
çok noktada benzeyen bir Osmanlı feodalitesi" imparatorluğ un bütünlüğ ünü de
sarsmaktadır.9
Siyasal sistemi tehdit eden ikinci olay ulusal hareketler'dir. İlk başlarda Merkez'e
karşı direnişe yol açan nedenler daha çok ekonomik ve sosyal nitelikliydi: Topraksızlık,
topraksızlaşma, mülksüzleşme, vergiler vb. Buna, kötü yönetim ve dinsel baskılara
karşı duyulan tepkiyi de katmak yerinde olur. 19. yüzyıl başlarından itibaren bu tepkiler
siyasal-ulusal boyutlar kazanmaya başlayacak, İmparatorluğ un siyasal sistemini sarsan
ulusal ayaklanmalar biçimine bürünecektir. Uluslaşma süreci ve bağ ımsızlık hareketleri
karşısında çokuluslu Osmanlı İmparatorluğ u, her geçen gün biraz daha çağ dış ı
kalmaya mahkûmdur. Ulusal tepkilerde, Fransız Devrimi'nin getirdiğ i ulus, ulusçuluk,
ulusallık ve özgürlük gibi yeni fikirlerin payı olduğ u kadar, Balkanlardı kendi yayılma
alanları olarak gören büyük devletlerin (özellikle Rusya'nın) rolü de önemlidir.
Özetlemek gerekirse; gerileme döneminde Osmanlı İmpa- ratorluğ u'nun devlet
sistemindeki çözülme, hem merkez organlarının hem de taşra yönetiminin
bozulmasında, kural ve kuramların yerini fiilî durumların ve keyfiliğ in almasında ken-
dini gösteriyor. Öte yandan, feodal ve ulusal kaynaklı tepkiler de imparatorluğ un
siyasal bütünlüğ ünü sarsmaktadır.
II. Devlet-Halk ilişkileri
Devlet-Halk ilişkilerinin çağ daş siyasal bilim ve Anayasa Hukuku açısından özü,
otorite ve özgürlük çatışması ve bundan doğ an dengeler sorunudur. Ne var ki
Osmanlı mutlak monarşisini bu eksene bakarak yargılamak, gerçekçi bir tutum olmaz.
Çünkü hem klasik Osmanlı devlet sistemi "otorite-özgür- lük dengesi" gibi bir sorana
yabancıdır, hem de ele aldığ ımız dönemde (17-18. yüzyıllar) çağ daş anlamda özgürlük
anlayış ının Batı'da bile henüz kuramsallaştığ ı söylenemez. Bu nedenle, Osmanlı
İmparatorluğ u'nun bu döneminde "Devlet-Halk" iliş-
9 C. ÜÇOK, Türk Hukuk Tarihi Dersleri, AÜHF yay., Ankara 1972, s. 157.
Osmanlı İmparatorluğ u Dönemi
27
adalet görevlilerinin yanısıra zaman zaman bunlarca da desteklenen eşkıya, tımarlı
sipahi ve birtakım asî grupların (suhteler, sekban ve levendler, daha sonra celaliler, vb.)
baskısına uğ rayan reaya can, mal ve ırz (kadın, kız ve oğ lan kaçırmaları) güvenli-
ğ inden yoksun durumdaydı. Merkez organları (padişah divanı) ile merkezden
gönderilen yetkililer (eş kıya müfettişleri, vb.) ve taşra yöneticileri, eşkıyayı bastırma ya
da suhte teftişi bahanesiyle halka topluca zulüm uygulamaktaydılar. Yerel egemen
güçler (eşraf, ağ a, bey, mütegallibe, tımar sahipleri, âyân vb.) de köylüyü zaman
zaman kollayan, ama aslında ezen ve sömüren tabakalardı.11 Bir halk deyişi bunu şöyle
ifade etmiştir:
Ş alvarı şaltağ Osmanlı Eğ eri kaltağ Osmanlı Ekende yoğ , biçende yoğ Yiyende ortağ
Osmanlı
17. yüzyılda yaşamış olan Koçi Bey, Sultan Murat'a sunulmuş "Risale" sinde,
çöküntü nedenlerini Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar dayatır. Koçi Bey'e göre;
padişahların Di- van-ı Hümâyun'a bizzat katılıp devlet işleriyle ilgilenmeleri, herkesin
engelsiz Sultan'm huzuruna çıkıp derdini anlatabilmesi, asker-sivil devlet ileri
gelenlerinin, özellikle ş eyhülislam ve kadıların olur-olmaz nedenlerle görevlerinden
almamamala- rı, haklarında esaslı suçlama nedenleri yoksa mahkûm edilememeleri
gibi olumlu ilkelerden, Kanuni devrinde uzaklaşılmaya başlanmıştır. Bunu daha
sonraları, has, tımar ve zeametlerin, toprağ ı gerçekten iş leyecek ve asker besleyecek
olanlara değ il, İstanbul ve saray çevresindeki asalaklara verilmesi, vergilerin artırılması,
reayanın yoksullaştırılması, vergilerin alınabilmesi için baskı yöntemlerine
başvurulması, adaletin yerini rüşvet ve zulmün alması gibi bozulmalar izler. Koçi
Bey'den alman aşağ ıdaki satırlar, zulmün artması ile Osmanlı devlet sisteminin çöküşü
ve "hakkaniyet çemberinin kırılması arasındaki bağ ı berrak bir şekilde ortaya
koymaktadır:
11 M. AKDAĞ , Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celali İsyanları, Bilgi yay., Ank.
1975 (bütün kitap).
Osmanlı İmparatorluğ u Dönemi
29
Âlîyemiz beliyyeden (karışıklık) kurtulamaz. İşte, çekilen mi- hen ve meşakm bütün
sebebi fukaranın feryat ve figanıdır... Fukaranın refah ve asayiş halleri hasıl olmadıkça,
her bir maslahatın (işin) sarpa saracağ ı zahir ve aşikârdır. İşin sebeb-i hakikisi
mezalimden neş et ediyor" (doğ uyor).15
Adalet ve zulüm karşıtlığ ının canalıcı noktası yaşama hakkı ve ölüm cezalan' dır.
Yaşama hakkı ve adalet duygusu, en azından, usulüne uygun bir şekilde
yargılanmadan ölüm cezasına çarptırılmamayı gerektirir. Türk-İslam devlet teorisi
siyasî idamlara "siyaseterı kati" adını veriyordu. Siyaseten kati, İslam hükümdarının
mutlak otoritesine dayanarak ülke yönetimi ve politika zorunlulukları nedeniyle verdiğ i
en ağ ır cezadır. İşte bu kurum Osmanlı Kamu Hukukuna zamanla öylesine keyfileşip
yozlaşarak yerleşmiştir ki, hükümdar, onun mutlak vekili olan sadrazam ve öbür
yetkililer, uyrukların canı üzerinde kesin ve mutlak bir yetkiye sahip olmuşlardır. Bu
durum 16. yüzyıldan Tanzimat'a kadar böyle sürecektir.16
Kişi dokunulmazlığ ı ve kişi güvenliğ i ile ilgili göstergeler de bu tablonun bir
parçasıdır. Aslında klasik Osmanlı hukukunun, şeriatın da büyük ağ ırlığ ıyla bu
alanlarda öngördüğ ü ve belli durumlarda da uyguladığ ı güvenceler vardı.
İngiltere'deki Ha- beas Corpus'u hatırlatan bir kurum Osmanlı rejiminde de yer almıştı.
Yargıç kararı olmadan bir kimseyi tutuklamak ya da evini aramak yasalara ve şef-i ş erif
e aykırıydı. Yargı yetkisi de her davaya bakmaya yetkili kadılar tarafından görülürdü.
Duruşmaların açıklığ ı (aleniyet), tanık-gözlemcilerin varlığ ı, baskısız ve işkencesiz
sorgulama, soy, cins ve mezhep ayrımı gözetmeksizin eşit yargılama, asıl önemlisi
cezalandırmaya sadece mahkemenin yetkili olması gibi kurallar vardı. Yönetici tabaka-
nın (Enderunlular, büyük yöneticiler) cezalandırılması ve idamı padiş ahın
yetkisindeyken, tebaanın yargılama güvenceleri bu sistemle korunuyordu. Ancak 16.
yüzyıldan beri süregelen ve yukarıda değ inilen bozulma ve karışıklıklar ortamı içinde
bu
15 R. G. OKANDAN, Amme Hukukumuzun Ana Hatları, İÜHF yay., İstanbul 1977, s. 62,
not 45.
16 A. MUMCU, Osmanlı Devletinde Siyaseten Kati, AÜHF yay., Ankara 1963, s. 205-
207; R. ZELYUT, Osmanlı'da Karşı Düşünce ve İdam Edilenler, Alev yay., İstanbul
1992.
Osmanlı İmparatorluğ u Dönemi
31
vb.) teslim olması, "ben" olmaktan çıkıp "biz"leşmesi, tevekkül ve kayıtsız şartsız
başeğ meyi öğ renmesi gibi esaslara dayalıydı. Böylece kentte olsun (esnaf toplulukları)
köyde olsun, tasavvuf ve tarikat odakları, otoriteye baş eğ me felsefesini tabana indiri-
yor, kaderci ve hiçbir ş eyi sorgulamayan bir kitle yaratmaya aracılık ediyorlardı.
Merkezî otorite ve iktidar da; pîrler ve ş eyhler çevresinde örgütlenen tarikatlar, esnaf
toplulukları, dinsel ve ekonomik nüfuzları olan taşra mütegallibesi gibi tabakalar eliyle
Çevre'ye doğ ru dağ ılabiliyordu. Tarikat ahlakı, kentte ve köyde uysal bir tabaka
ruhiyatı yaratıyor, kitlelerin feodal bağ ımlılığ ı içlerine sindirebilmelerini ve
sorgulamamalarını sağ lıyordu. Ayrıca, bu dinsel-mistik çevrelerin kendileri de birer
iktidar merkezi dummundaydı. İlk zamanlarda İslamın karşı çıktığ ı ruhbanlık,
tasavvufla birlikte başka isimler altında yeniden belirmiş, kişi ile Tanrısı arasında bir
aracı tabaka oluşmuştu. Çoğ unlukla tarikat ve toprak ağ alığ ı karışımından oluşan bu
tabakalar halk üzerinde bir "tahakküm odağ ı" durumundaydı.19
Sonuç olarak; gerileme dönemi Osmanlı devlet sistemindeki çözülmenin Devlet-
Halk ilişkilerindeki izdüşümü, keyfî, baskıcı ve anarşik bir tablo biçiminde
belirmektedir.20
Bu durumdan anayasal bir rejime geçebilmenin gerekli koşulları ise oluşmamıştır.
İslam öncesi Türk devletlerinden beri süregelen siyasî iktidarın tek elde toplanması
ilkesi, askerî ihtiyaçlar (fetih ya da toprakları elde tutma) nedeniyle daha da pekişmiş,
İslam devlet anlayış ının emrettiğ i "devletbaşkanma itaat" kuralı da sultanı ve onun
devletini dokunulmaz, denetlenmez, "beş erî takdir"in üstünde bir kurum haline
getirmiştir.
Anayasalı bir rejimin maddî temelleri de yok gibiydi. Batı'da kapitalizmin ve
burjuvazilerin yükselişi bir siyasal iktidar mücadelesine de yol açmış bulunuyordu.
Devlet iktidarının sınırlanması, insan hak ve özgürlükleri, parlamentolar, anayasa-
^ S. F. ÜLGENER, Zihniyet ve Din; İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı, DER
yay., İstanbul 1981, s. 73-78, 94, 99-104.
20 İ. ARSEL, "Asayiş-Anarşi-Despotizm veya Siyasi İktidar ile Hürriyet Arası Denge",
AÜHFD, c. XXIX, sayı 1-2, 1972, s. 61-104; T. AKÇAM, Siyasi Kültürümüzde Zulüm ve
İşkence, İletişim yay., İstanbul 1992, Birinci Bölüm; Ş . KEÇELİ, Osmanlı Kim, Ş eriat
Ne?, Ardıç yay., İstanbul 1995.
İKİNCİ BOLUM