You are on page 1of 103

• İnsanların kullandığı takılardan, giydiği kıyafetten ve beslediği hayvana

kadar kişinin bilinçaltını örümcek ağı gibi milim milim etkileyen bir daldır.
Bu örümcek ağını çözümlemek bizim zekamıza ve tecrübemize bağlı bir
şey. Kişinin tercih etmiş olduğu şeylerden yola çıkarak onun hayatını kitap
gibi okumak mümkündür, bu kitapta bunu nasıl yapabileceğinizi
göstereceğim. Başlamadan önce şunu bilmelisiniz ki; her şeyde istisnalar
olduğu gibi bu alanda da elbette istisnalar olacaktır. Mühim olan o
istisnanın sebep olduğu varyasyonu görebilmek, bunu size öğretemem.
Çünkü onu yalnızca tecrübe edinerek öğrenebilirsiniz.
• Yazdıklarım herkes için geçerli midir ?
Türkiye sınırları içerisindeki insanlar için geçerlidir. Ancak bu durumda bazı
insanlar münezzeh. Örneğin; ünlü kişileri takılarından ya da kıyafetlerinden
tanımanız oldukça zordur, işi gereği giyinen kişiyi de tanımanız epey zordur.
Bu insanları en iyi mahrem bölgelerinde, (yatak odası, sahiplendiği şeyler,
okuduğu kitaplar…), evcil hayvanına davranışı ya da insanlarla konuşurken ki
davranışlarından tanıyabiliriz.
• İnsan beyni sürekli bilgi alışverişi içerisinde olan muazzam
bir organdır. Bu sebeple yaptığımız her davranış ve seçimin
elbette bir sebebi olması zorunludur.
• Yüz tipine göre gözlük seçen birini düşünelim; bu kişi o
gözlüğü yüzüne uygun olduğu için alıyor. Ancak o gözlüğü
tercih etmesinin altında yatan sebep onu beğenmesi ya da
yüzüne uygun olduğu için değil, karakterini yansıttığı için.
Tabi kişi gözlüğü alırken ‘’benim karakterim bu o yüzden
bunu alayım’’ demiyor, tüm bu işi bilinçaltı yapıyor. Biz de
insan okuma sanatında bilinçaltına iniyoruz, yani kişinin
anılarını görüyor, şimdiki zamanını ve gelecek hayallerini
de görüyoruz.
Altın takıyı tercih eden insanlar aslında duygusal insanlardır. Peki sadece bu kadar mı ?
Elbette hayır. Duygusal insanlar bir şeye karar vermeden önce o konu hakkında etraflıca
düşünürler, olayları ince ince düşünürler, hassastırlar, kırılganlardır, duygularını çok yoğun
yaşarlar ancak bir kısmı bu duygularını dışarıya belli etmek istemez ve düzenlidirler;
çünkü düzen ve duygusallık doğru orantılıdır.
İstisnalar:
Kişinin kuyumcu olmasıdır. Bu istisnayı yakalayabilmek için iyi bir gözlemci olmak
gerekiyor. Örneğin; ceketinin düğmelerinin gümüş değildir, gerçekten kibar birisi değildir
(örnek olarak; mimiklerinden bunu anlayabilirsiniz, garsona teşekkür ederken yüzünde
tiksinme belirtisi olur ya da yüzünü ekşitir) bir böceği rahatlıkla öldürebilir, parfüm
kullanmaz, tırnakları bakımlı olsa da ayakkabıları bakımsızdır…gibi örneklerle kişinin o
takıyı mesleki gereklilikler sebebiyle takmış olduğunu anlayabilirsiniz. Tabi genellikle yaşı
geçmiş kuyumcular kibar insanlar olurlar, ellerinin bakımlı olmasından da insanlarla
diyalog halinde olduğu bir mesleği yaptığını görebilirsiniz.
Gösterişi seviyordur. Gösterişi seven insan kendisini över, fazla realisttir, sürekli bildiği
şeyler hakkında konuşur kendisini kanıtlamaya ihtiyaç duyar. Bu insan gösterişi seviyordur
ve dolayısıyla altın takıyı bu sebeple takmış olması çok muhtemeldir. Unutmayın ki;
duygusal insanlar çok da fazla realist olmazlar.
Aslında gümüş, altının tam tersidir. Gümüş takı tercih edenler daha mantıkçıl ve
düzensiz kişilerdir. İşlerine duygularını katmayı akıllıca bulmazlar, aşk hayatında
bile duygularıyla hareket etmeyi tercih etmek istemezler. Onlar için hayat; anı
yaşamaktan ibarettir. Onları üzmek o kadar da kolay değildir. Bu insanlar genelde
realist olurlar, olaylara objektif bakabilirler. Çoğu da hatalarından ders alabilen
insanlardır.
Dağınık insanlar sekste daha iyi olurlar, sebebini burada açıklayamam; çünkü yeri
değil.
İstisnalar:
Tarzı gereği bu takıları takıyor olabilir. Üstte bahsettiğim durumlar onda var mı
yok mu bunu görebilirseniz, takıyı neden taktığını anlayabilirsiniz.
Aile yadigarıdır. Takı kıyafetlerine göre ya eskidir ya da uyumsuzdur. Uyumsuz
olması aslında onun umursamaz bir insan olduğunu bize gösterir. Yani ortada
herhangi bir istisna olmaz; ancak ekonomik durumu ve duygusal durumunu
gördüğünüzde bu konuda doğru sonuca varabilirsiniz.
Akıllardaki soruya gelelim; kişi ikisini bir arada kullanıyorsa bunun
anlamı nedir ?
Bu kişiler kararsız kişilerdir, hatta bazıları o kadar kararsızdırlar ki,
asla tek başlarına karar veremezler. Hem duygusal olurlar hem
mantıkçıl, bunun pek ortası yoktur.
Kişi ‘’ben duygusalım ama düzensizim, düzenliyim ama mantıkçıyım’’
diyorsa bilin ki o kişi kararsızdır ya da henüz kendini
keşfedememiştir.
İstisna:
Takısı aile yadigarı olabilir; ancak bu tür takılar genellikle özel
günlerde takılır.
Bu takıyı tercih eden insanlar aşırı duygusal olmaktadırlar. Başlarına
ne geldiyse genellikle iyi niyetleri ve saf duyguları tarafından
gelmiştir diyebiliriz, o kadar iyi niyetlidirler ki bir çoğu karamsar
olmalarına rağmen yine de hep bir umut ararlar, her zaman bir
bekleyiş içindedirler. Bu insanlar çok hassas bir yapıya sahip
oldukları için ya onlarla hiç konuşmamalısınız ya da her zaman
yanında olduklarını hissettirmelisiniz. Aksi takdirde sizi de diğer
insanlar gibi güvenilmez birisi olarak görürler. Bu insanların ilgi
problemleri vardır. Onlara ilgi verirseniz, kendilerini değerli
hissettirirseniz sizden hoşlanabilirler. Eğer böyle bir durum
yaşamamak istiyorsanız sevdiğiniz birinin olduğunu en başlarda
söyleyin ya da ‘kanka’ diyebilirsiniz.
Çoğumuzun bildiği üzere kelebekler hassas ve narin varlıklardır. İnsan
doğası gereği çevresindeki her şeyden etkilenen bir canlı olduğu için
duygusal manada da incinmiş insanlar kelebek kolyeyi takmaya meyilli
olurlar.
Altın kelebek kolye takanlar; duygusal olarak hâlâ yaşadığı şeyden tam
olarak kurtulamayan kişilerdir. Fazlasıyla duygusal ve hassastırlar.
İncinmiş olduğu noktalar genellikle aşk hayatlarıdır. İnsanlara güven
konusunda sıkıntılar çekiyorlar; ancak yine de insanlara güveniyorlar.
Genellikle ciddi bir ilişkileri olmuş oluyor ve bu ilişkiden kötü etkilenen
taraf burası oluyor.
Gümüş kelebek kolye takan kişiler; yaşadığı travmalardan
kurtulmuş ve aynı hataya düşmemek için çabalayanlar oluyor, bu
insanlar altın kolye takanlara göre insanlara daha az güveniyor
hatta hiç güvenmiyorlar, yaşadığı travmalar genellikle ailevi
problemler oluyor. Çoğu ilişkilerinde sevilmediğini düşünüyorlar,
özgüven sorunları da vardır. Bu kolyeyi takanlar aslında çok
kırılgan; ancak kırıldığını dışarıya belli etmeyen insanlardır.
Kendilerini dış dünyaya yeteri kadar açmadıkları için, iç
dünyalarında yalnızlık çekiyorlar.
Rose kelebek kolye takanlar genellikle; itinayla aynı hatayı yapmaya
devam eden kişiler olmaktadırlar. Bu kişiler fazla hassas oldukları için
insanlara sürekli güvenmeye devam ederler, kendi iç dünyalarında çok
yalnızlık çeker, artık güvenebilecekleri ve kendilerini birinin yanında
yeniden doğmuş gibi hissetmek isterler. Bu yüzden hep insan arayışı
içerisinde olur ve her defasında da üzülürler. Bu kadar üzülmelerinin
sebebi ilişkilerinde hızlı ilerlemek istemeleridir. Karşıdaki kişiyi
ilgileriyle bunaltırlar. Bazıları fazla karamsar oluyor, bu kişiler de
karşıdaki bir insan değilmiş gibi davranırlar. Yani siz onların yanında
olmaya gayret edersiniz ama bu insanlar itinayla ‘‘kimse bana değer
vermiyor’’ kafasında olurlar.
İnci kolye; geçmişinde çok yara almış ama tüm bunlara rağmen
kendini toparlayıp hayatına devam eden kişileri anlatır. Bu kişiler
rahatlık içinde yaşam sürmek isterler, lüks bir yaşam arzuları
vardır, artık üzülmek yerine o acılara alışmışlardır ve bu sebeple
travmaların etkisinden daha çabuk çıkabilirler.
Bir arkadaşım inci kolye takıyordu ve zinciri de altındı, sadece bu
kolyeden yola çıkarak yaşamış olduğu travmalara değindim, tabi
daha bir çok şey söyledim; ancak onları dile getirmeme gerek yok.
Sizde yeteri kadar çalışırsanız bu işi başarabilirsiniz.
Son olarak; inci kolyenin büyük ve gösterişli olmamasına dikkat
etmelisiniz.
Halka küpeler, kişinin ne kadar hırslı bir yapıya sahip olduğunu bize gösteren
en açık şeylerden biridir.
Küpenin boyutu küçükse kişi için pek hırslı biri değil diyebiliriz, bu kişiler
daha çok savurgan oluyor, ayrıca biraz üşengeç ve keyiflerine düşkünler, tabi
bunun vermiş olduğu başarısızlık hisside peşlerini bırakmıyor. Çoğu
umursamazdır ‘‘insanlar ne der?’’ düşüncesiyle yaşamazlar. Başladıkları işleri
bitirmeye meyilli değillerdir, işlerini yarıda bırakmayı severler. Bir işe hemen
başlamazlar; çünkü başarılı olamayacaklarını düşündükleri için iş hakkında
karamsar düşünürler.
İstisna:
Çeyizinden kalan küpe olduğu için takıyordur, yani özel bir anlamı olduğu
için. Diğer küpeler için de bu geçerlidir.
Orta boyutlu küpeler kişinin hırslı bir insan olduğunu
gösteriyor; ancak daha çok ‘’olursa olur olmazsa alıştık
zaten’’ kafasında olurlar. Bu kişiler işlerini yarım
bırakmayı sevmezler, ilişki konusunda da çoğu
‘’olacaksa olur’’ düşüncesine sahiptir.
Büyük boyutlu küpeleri takanlar aşırı hırslı olurlar, hatta o
kadar hırslıdırlar ki çoğunun yüzünden sivilce eksik olmaz. Bu
hırs onların midesinde sorunlar yaratabilir. Takıntılıdırlar ve
ilişki konusunda ciddi düşünürler.
İstisnalar:
Gösterişi seviyordur.
Yalnızca bu küpesi vardır. Eğer kişi hırslı ya da gösterişçi değil
ama yine de bu küpeyi takıyorsa o zaman da sahip olduğu tek
takının bu olduğu kanısına varabiliriz.
Yüzüne göre taktığı gözlük büyük olan kişiler; daha çok olumlu, ince düşünceli,
duygusal, insanlarla kolay anlaşabilen, uyumlu…kişiler olmaktadırlar. Bu kişiler
gri rengini severler. Ancak gözlüğün çerçevesi kalın mı ince mi ona dikkat
etmemiz gerekiyor.
Görseldeki gözlük için şunları diyebiliriz; olumlu psikolojiye sahip, insanlarla
anlaşabilen, prensiplerine bağlı, ilişkilerinde fazla katı kuralları yok, içinde
dışarıya yansıtmadığı baskınlık var, eğlenmeyi bilen ve insanları eğlendirebilen
kişiliğe sahip..
İstisna:
Brad Pitt, ünlü birisi olduğu için gözlüğe bakarak bunları söylemek doğru olmaz.
Çünkü taktıkları her şeyden reklam parası alabilirler.
Yüzüne göre taktığı gözlük küçük olanlarsa; çift karakterli olmaktadırlar.
Bu insanlar öfkelerini pek dışarıya yansıtmazlar; ancak içlerinde bir çok
öfke barındırırlar. Bu kişiler çok kinci olurlar, bugün yaptığınız kötü şeyi
10 yıl sonra dahi unutmazlar ve sizden intikam almayı amaçlarlar.
İstisna:
Teyzelerin ve dayıların kullandığı gözlük burada kastedilmemektedir.
Teyzeler: Büyük gözlük onlara gösteriş gibi gelir bu sebeple kullanmazlar.
Dayılar: Biraz sapkındırlar, umursamaz ve çoğu bakımsızdır. Bu kişiler
yukarıda anlattığım şeye çok yakındırlar; ancak tam anlamıyla öyle
değillerdir. Örneğin; öfke barındırmazlar ama sinsidirler.
Yuvarlak gözlük tercih edenler bu yazdıklarıma biraz öfkelenebilir ve kabul
etmeyebilirler. İnsanların kendilerini kabul etmeyişlerine alıştığım için bu pek
sorun teşkil etmeyecektir.
Bu gözlüğü tercih edenler; bilgiyi seven, kendini beğenmiş, biraz kibirli, kitap
okumayıp yine de dahi olmak isteyen, kendini ispatlama ihtiyacı olan, fikirleri
değer görmemiş…insanlar olabilirler. Hepsi için bunları söylemek doğru
olmaz; çünkü daha öncede size istisnalar olabilir demiştim. İstisnaları
yakalayabilmeniz için sözlerine kulak vermeniz gerekir. Konuşmak için mi
konuşuyorlar yoksa bilgi vermek için mi ? Konuşmak içinse yukarıdakilerin
hepsi geçerlidir, bilgi vermek içinse; zamanında fikirleri değer görmemiş,
insanlar tarafından dışlanmış, fikirlerinin değer görmesini arzu ettikleri için
insanlara bilgi vermek isterler. Gördüğünüz gibi ‘‘kibirli, kendini beğenmiş,
kitap okumayan..’’ vasıflardan uzak oldular. İyi bir gözlemci kişinin hayat
felsefesini bile görebilir.
Altın saati takan kişiler normalden daha
duygusal olurlar. Kendiyle barışık, takıntılı
(özellikle gönül işlerinde), hassas, düzenli,
biraz da narin olurlar.
Gönül işlerinde çok takıntılıdırlar, duygularını içinde yaşarlar, sevdiği
kadın için her türlü fedakarlığa hazırlardır ve duygusaldırlar.
Girişimci ruhları vardır, ailevi bağları kuvvetlidir.
İstisnalar:
Gösteriş için takıyor olabilir, bunu nasıl anlayacağınızı geçtiğimiz
bölümde anlatmıştık.
Elit birisiyse imaj için de takıyor olabilir, bu da dolaylı yoldan
gösterişe girer. Bunu da anlamanız mümkün. Gösterişi nasıl
anlıyorsanız bunu da öyle anlayabilirsiniz.
Aile yadigarı olabilir. Bunu da önceki bölümlerde anlatmıştık.
Vücudunda saat harici başka altın takılarda varsa takıntılı
birisidir, duygularını dışarıya yansıtarak yaşamayı tercih
ederler, normale göre ağlamaya daha meyillidirler,
düzenlidirler. Çekimser ve hassastırlar.
İstisnalar:
Önceki sayfadakiler için dediğim şeyler burası için de
geçerlidir.
Gümüş saati takan kişiler normalden daha mantıkçı, düzensiz,
duygularını belli etmeyen, umursamaz, vurdumduymaz, sert
ve biraz da kaba insanlar olurlar. Onları kaba yapan şeyse;
karşıdakinden çok kendi mutluluğunu düşünen insanlar
olmalarıdır, bu yüzden laflarını tutmaz veya insanlara hak
ettiği değeri verirler.
Erkeklere has bazı özelliklerse; kadınlara karşı duygu beslemekte
zorlanan, çoğunun kadınları cinsel bir obje olarak görmesi, biraz
çapkın, aynı zamanda umursamaz ve mantıkçı olmaları, mantıkçı
erkekler duygusal erkeklere göre seks hayatında daha sert olurlar.
İstisna:
Çoğu kadınları bir obje olarak görür dedim, evet bu doğru; ancak
kişi hassas ya da anlayışlı birisi mi ona dikkat edin. Bu özellikler
varsa o kişi hakkında böyle bir kanıya varmak doğru olmaz.
İnsanlara güvenmezler, birini sevseler bile o kişinin gideceğini düşünürler,
düzensiz olurlar ve düzensiz kadınlar seks hayatında düzenli kadınlara
göre daha iyidirler. Sert bir mizaca sahiptirler, bu kişileri etkilemek zordur.
İstisnalar:
Kelebek kolye takıyorsa sert bir mizaca sahip birisi demek doğru
olmayabilir.
Takılan narin bir saatse yine sert bir mizaca sahip diyemeyiz, narin bir
saat kelebek kolyeyle hemen hemen aynı görevi üstlenir.
Büyük saat takan insanlar; gösterişi seven, geçmişinde ilgisiz kalan ya da çok
ilgili büyüyen, kendini vasıfsız birisi olarak görüp sahip olduğu şeylerle dikkat
çekmeye çalışan (tabi bunu kabul etmezler), yersiz konuşan, ilgisiz kalınca ilgi
çekmek için olmadıkları gibi davranan birileri olurlar ve para onlar için çok
önemlidir. Sevdiği insanı bile güzelliğine ya da tercih etmiş olduğu şeylere göre
seçerler (örneğin: kıyafet, takı, yaptığı spor..).
İstisnalar:
Ünlüler bu durumdan münezzeh olabilir; çünkü taktığı saatlerden bile reklam
için para alabiliyorlar. Onları tanıyabileceğiniz en iyi yer ya mahrem alanlarıdır
ya da davranışlarıdır.
Bu tarz erkekler daha baskıcı olurlar, prensiplerine
bağlı, dediğim dediktirler. Otoriter olmayı sever,
saygı beklerler, hele bir de duygusal bir yapıları varsa
iş daha ciddidir yani öfkeli olmaları çok yüksektir.
Öfkelerini kontrol edemezler, bu sebeple bir çok kez
insanlarla anlaşmazlık yaşarlar.
Bu kadınlar; maceraya daha düşkündür, illegal işlere
meyillidirler, hız ve adrenalini severler, araba mı
motor mu deseniz çoğu motoru seçer, hayatlarını
zevklerine göre yaşarlar, insanlar ne der
korkusundan neredeyse arınmışlardır, normale göre
daha asi ve umursamaz olurlar.
Uzun saçlı erkekler daha özgürlükçü olmaktadırlar. Hayatlarında sınırlarını çizmek
istemezler, sınırsız bir hayat yaşamak isterler, hiçbir şey onları kısıtlasın istemezler.
Bazıları diğer insanlarla kolaylıkla anlaşabilirken, bazıları da hiçbir insanla
anlaşamazlar. Taktığı takılardan karamsar ya da yaşam dolu olup olmadığını
anlayabilirsiniz.
Siyah ve gümüşü bir arada takıyorsa; hayattan beklentisi olmayan, karamsar ve
insanlara güvenmeyen birisidir.
Yalnız siyah takıyorsa; karamsar ve hayattan beklentisi olmayan birisidir.
Yalnız gümüş takıyorsa; insanlara güven sorunları olan, mesleki hayatlarına duygularını
katmayan, biraz sert bir yapısı olan birisidir diyebilirsiniz.
Altın takıyorsa; çok duygusal, takıntılı ve sevdiğini biraz sıkabilecek birisidir.
İstisna:
Bazıları okumuş olduğu kitaplar ve yaşam tecrübeleri sayesinde sınırsız bir yaşamı arzu
etmek yerine; bir gün öleceklerinin farkına vararak yaşamayı tercih eder.
Bu saç modelini tercih eden erkeklerin sanatsal zekaları gelişmiştir. Daha
anlayışlı ve umursamaz olmaktadırlar. İsterseniz aşırı dindar olun,
isterseniz aşırı dinsiz olun bu onlar için pek sorun teşkil etmez; çünkü bu
insanlar genelde çok anlayışlıdırlar.
İstisna:
Saçlar uzama aşamasındayken bir dönem vardır, saçlar kötü gözükür. Bu
durumlarda ortadan ikiye ayırmak en basit çözümdür. Diğer çözüm de
birkaç kimyasal maddeyle saçlara şekil vermek oluyor ve kötü
gözükmemesi için sık sık hafif olarak saçların kesilmesi gerekiyor. Eğer
kestirmiyorsa ya berbere sürekli verecek parası yok ya da var ama
umursamaz.
Dişleri normalden beyaz olanlar muhtemelen dişlerini sık sık fırçalayan insanlardır, tabi
fırçalamadan beyaz olanlarda var; ancak sık sık fırçalamayan insanın dişinde lekeler
olur, buradan kişinin dişlerini ne sıklıkla fırçaladığını anlayabilirsiniz.
Konumuza dönecek olursak; bu kişiler sorumluluklarına sadık, düzenli, disiplinli ve
hırslı kişiler olurlar.
İstisna:
Diş estetiği yaptıran kişiler bu durumdan münezzeh.
Bazılarında tel oluyor ve düzenli olarak fırçalaması gerekiyor. Bu insanlara ‘‘Dişlerini
sürekli fırçalamak yorucu olmuyor mu?’’ diye sorabilirsiniz. Cevapları ‘‘evet’’ ise
yukarıda yazılanların bir kısmı geçerli değildir, eğer cevapları ‘‘hayır’’ ise geçerlidir.
İnsan okuma sanatını yaparken en çok dikkat ettiğim yerlerden birisi
tırnaklardır; çünkü tırnaklar bize cinsel hayata kadar bir çok bilgi verir.
Örnek olarak; serçe parmak tırnağını uzatanlar genelde nikotin bağımlıları
oluyor, kişinin nikotin bağımlılığı varsa ve serçe parmak tırnağı uzunsa
farklı olmaya çalışan ve geçmişinde fark edilmeyen birisidir.
İstisna:
Kişi gitar çalıyor olabilir.
Dişinin arasına giren yemek artıklarını almak için de kullanabilir. Evet
biliyorum biraz kötü bir durum..
Tırnaklarını yiyen insanların stresli biri olduğunu düşünürüz değil mi ? Evet
bu da olabilir; ancak tırnak yemenin altında ilginizi çekecek çok büyük bir şey
var, gelin buna beraber bakalım.
Tırnaklarını yiyen kişi özgüven problemi çekiyordur, özgüvensizliğin sebebi
cinsel çekingenliktir. Bu durumda bazı ihtimaller ortaya çıkıyor onlarsa; kişi
hiç seks yapmamış olabilir, yaptığı bir seks sonrası partneri tarafından
özgüveni kırılmış olabilir, cinsel organının yetersiz olduğunu düşünüyor
olabilir, göğüslerinden memnun olmayabilir, sekste iyi olduğunu düşünmüyor
olabilir. Hatta partnerinden yapamayacağı şeyler istiyor olabilir, tabi partneri
de reddedince özgüven eksikliği ortaya çıkar.
Ne kadar da çok ihtimal var değil mi ? Asıl maharet bir çok ihtimal içerisinden
en doğrusunu bulabilmektir, sadece okumakla hiçbir şey olmaz. Dışarıya çıkın
ve kendinizi geliştirin !
Tırnakların pis olması; kişinin diğer insanların düşüncelerine önem
vermediğini bize gösterir. Baskıcı, dik kafalı, şiddete meyilli, öfke problemleri
olan birisidir.
İstisnalar:
İşi gereği pis bir yerde çalışıyor olabilir. Eğer işi gereği pis bir yerde çalışıyorsa
çalıştığı işi öğrenin ve tırnaklarının olduğundan daha mı pis, daha mı temiz
yoksa olması gerektiği gibi mi buna karar verin. Daha pis ise; yukarıda
yazılanlar bu kişi için geçerlidir. Daha temiz ise; yine de tırnaklarına bakım
yapıyordur, yani yukarıda yazılanların bu kişi için geçerliliği yoktur. Olması
gerektiği gibiyse; yukarıda yazılanlar bu kişi için de geçerlidir.
Bulunduğu zamanı dertli geçiriyor olabilir. Bu sebeple bilinçaltı tırnakları
görmezden geliyordur. Bu durumda kişi için şunları diyebiliriz; kafasını
kurcalayan bir şey varsa diğer şeyleri görmezden geliyor demektir.
Tırnaklarına bakım yapan insan genel hatlarıyla bakımlı insandır. Genel olarak bakımlı
insandan size zarar gelmez; ancak bakımsız insan için bunu söyleyemeyeceğim. Tabi bu
konuda da sahtekarlar var, örneğin; kişi bakımlı görünerek insanları kandırıyor olabilir.
Böyle insanlar kötü bir mizaca sahip olan insanlardır, bunlardan size her türlü zarar
gelebilir. Bakımlı ve sahtekarı ayırt etmek sizin yeteneğinize kalmış bir şeydir, bunu size
öğretemem.
Tırnakları temiz olan kişiler; insanların düşüncelerine önem veren, çok iyi empati
yapabilen, ince düşünen, duygusal ve düzenli kişilerdir.
İstisnalar:
Kişi bankacı, kasiyer, kuyumcu olması gibi ellerinin ön planda olduğu bir işi yapıyor
olabilir. Elbette bu istisnalardan dahi kişinin karakterini çözebilirsiniz. Bir bankacının
elleri olması gerektiğinden fazla bakımlıysa yukarıda denilenler geçerli olabilir, işine
saygı duyuyor olabilir ya da patronun gözüne girmeye çalışıyor olabilir. Bu gibi bir çok
ihtimal içinden en doğrusunu bulmak sizin yeteneğinizle alakalı bir durum. Çünkü
yazdığım şeylerle akıl yürüterek bir sonuca varmalısınız.
Kaşların birleşik olması genel olarak bakımsızlık olarak adlandırılır,
sürekli düşünen ve ortada bir sorun varsa onu çözmeden rahat
etmeyen kişilerdir. Ayrıca öfke problemleri vardır ve maddiyata
biraz düşkündürler. Her biri olabilir; ancak kişiye bakıp hayatının
derinliklerine ulaşabilirseniz hangisi olduğunu görebilirsiniz. Ve bu
insanlar sekse düşkündürler.
Örnek olarak; dini inancı gereği kaşlarını almayabilir, kültürel
olarak almayabilir, akıllarda kalmak için almayabilir, umursamıyor
ya da onca yaşadığı şeyin yorgunluğu yüzünden almıyor da olabilir.
Renkler psikolojimizi etkileyen en önemli faktörlerden birisidir.
Neden Türkiye’de çoğu banka mavi ve yeşil renklidir biliyor
musunuz ? Çünkü bu renkler insanlara güven verir.
Kıyafetlerinizdeki renkleri sadece sevdiğiniz için kullandığınızı
mı düşünüyorsunuz ? Hayır, sevginizin altında yatan bir çok
sebep var.
Daha bir çok şey için okumaya devam edin ve renklerin
anlamlarını bildikten sonra neden o renkleri kullanıldığını
kendiniz görmeyi deneyin.
Kırmızı; dominant bir renktir. İnsanlarda cinselliği çağrıştırır. Bu rengi sevenler ve
kıyafetlerinde kullanan kişiler genellikle; gücü elde tutmayı seven, insanları
yönlendirebilen, lider vasıflı kişilerdir, ilgiye bayılırlar, özgürlüklerine aşırı
düşkündürler. İlişkilerde daima baskın taraf olmak isterler, rahatlarına düşkündürler,
hedef koymayı sever ve azimlidirler. Bu insanlar daha çok mantıkçı davranmayı tercih
ederler; ancak bunu takılarından da anlayabilirsiniz. Favori rengi kırmızı olan kişilerle
iyi anlaşmak istiyorsanız onlara istediklerini verin; ancak kendinizi de kullandırtmayın.
Ben bu tür insanlarla iyi geçinmek için şunu yaparım; istediklerini genellikle vermem.
Böyle yaptığımda zoru oynamış olurum ve onların dikkatini çekerim, kırmızılar gizemi
seven insanlar oldukları için bana hükmetmeye çalışmak yerine, böyle davrandığım için
bana boyun eğmeye başlarlar. Ben yine de insanları yönlendirmeye çalışmıyorum,
sadece bazıları üzerimde baskınlık kurmaya çalışıyorlar buna izin vermiyorum. Siz de
bu dengeyi sağlayabileceğinizi düşünüyorsanız, benim gibi yapın; ancak dikkat edin
örümcek ağı gibi yapmanız gerekeni milim milim yapmazsanız her şey ters tepebilir.
Beyaz; saygın bir renktir. Saygı onlar için fazlasıyla önemlidir.
Tartışmayı sevmez, yalnızlığı severler; ancak yalnız olmak
istemezler, sabırlıdırlar, önerilere açık ve uyumludurlar. Hayal
dünyaları geniş, uzlaşmacı, temizliği ve bilgiyi seven
insanlardır ve genelde cömert insanlardır.
Bu insanlarla iyi anlaşmak istiyorsanız; onlara saygısızlık
etmeyin, at gözlüğüyle olaylara bakmayın, düşünce yapınızın
geniş olduğunu hissettirin, uyumlu olmaya gayret gösterin ve
hayatta hedefleriniz olduğunu bilsinler; ancak bunu gösteriş
gibi söyleyerek bilmelerini sağlamayın.
Mavi; huzura ve güvene ihtiyacı olan insanlardır. İç dünyalarında halledemedikleri
meseleler vardır, kendilerini yalnız hissederler, duygusal olarak incindikleri için
mantıksal yönleri artık daha ağır basar ve bu kişilerin insanlara güven sorunları vardır.
Altın takı kullanıyorsa; hatalarından ders almayan, yine aynı hataya düşen kişilerdir,
gönül işlerinde mantık yerine duygularıyla hareket eden kişilerdir. Yüksek ihtimalle
yakın zamanda birisi tarafından güveni kırılmıştır.
Gümüş takı kullanıyorsa; hatalarından ders almış, öncesinden daha olgun, aynı hataya
düşmemeye gayret eden, gönül işlerinde mantığını kullanan kişilerdir. Yüksek ihtimalle
en az 4 ila 8 ay önce güveni kırılmıştır.
Rose takı kullanıyorsa; güveni paramparça olmasına rağmen yine de insanlara
güvenmeye devam eden kişilerdir.
Güven meselesi aileden kaynaklı huzursuzluk olabilir, gönül işi olabilir, kişinin evcil
hayvanını kaybetmesi olabilir hatta birisine borç verip geri alamama da olabilir; ancak
genelde gönül işi ve aileden kaynaklı güvensizlik olmaktadır.
Yaşın ve iş durumunun da önemi var. Kişi +35 yaşında işçiyse ya da patronsa, iş yerinde
ya da evinde huzursuz hissediyordur. Evde huzursuz hissetmesinin sebebi genelde iş
yerinde huzursuz olacağı şeyler olmasıdır. Örneğin; satışlar düşmüştür ya da
patronundan azar yemiştir.
Siyah; duyguların ölüşüdür. Bu rengi hayatının her alanında kullanan insanlar;
karamsar, duyguları ciddi anlamda incinmiş, hayattan beklentisi olmayan,
insanlara kesinlikle güvenmeyen ve onlardan her şeyi bekleyen kişilerdir. Bu
insanlar çok fazla incinmişlerdir, küçük bedenlerine sığmayan çok fazla şey
yaşamışlardır; ancak yine de hayatı bırakmamışlardır, bu sebeple çok güçlü
insanlardır aynı zamanda çok hassastırlar. Söylenen şeyler kalplerine
dokunur; ancak bazıları duygularını öldürmüştür. Onlara ne söylerseniz
söyleyin asla incitemezsiniz; çünkü onlar ‘’incinmek’’ kelimesini iliklerine
kadar yaşamışlardır. Hayatlarında başka bir insana ihtiyaç duymazlar; ancak
kırıldıkları yerden bir ışık görseler o ışığın peşini bırakmazlar. Işığa gitmek
istemezler ama yine de giderler.
İstisna:
Kıyafetleri siyah ama kulaklığı ve telefonu beyazsa yalnızca siyah rengini asil
buldukları için kullanıyorlar demektir. Bu durumda ‘‘duyguların ölüşü’’ tanımı
bu insanlar için geçersizdir.
Sarı; mutluluktur. En sevdiği renk sarı olanlar; değişken kişiliklidirler,
hayatlarında sıradanlık yoktur, kişiliklerinden tutun ev eşyalarına kadar her şeyi
değiştirmeyi arzu ederler. Bu kişiler genelde çabuk fark edilirler; çünkü
etraflarına enerji saçarlar, hareketlidirler, insanlarla iletişimi kuvvetlidir, bu
yüzden insanları kolayca ikna edebilme potansiyelleri vardır. Genellikle kararsız
kişilerdir, duygusallardır ama düzensizlerdir, takıntılı değillerdir. Sarı renk,
insanları psikolojik olarak mutlu eder. Bu yüzden ilk buluşmalarınıza üzerinde
sarı renk bulunan bir eşyayla gidebilirsiniz. Ancak unutmayın ki; sarı renk
insanın gözünü yorar. Sarı bir tişört yerine sarı bir bileklik tercih edebilirsiniz.
Burada ki maksat karşıdaki kişinin gözüne gözüne bu rengi sokmamaktır.
İstisna:
İş görüşmelerinde sarı tişörtle gitmek karşıdaki kişiye ‘‘ben geçici bir işçiyim’’
imajı verecektir. Çünkü iş görüşmesi yapan insanlar da renklerin anlamlarını
biliyorlar ve bu konuda sık sık yanlış kanılara varabilirler. Her ihtimale karşı sarı
tişörtle görüşmeye gitmeyin. Bunun yerine lacivert, siyah, mavi ya da beyaz
gömlekle gidebilirsiniz.
Kahverengi; aceleciliktir. Bu rengi sevenler ya da
hayatlarında tercih edenler; sabırsızdırlar,
duygusaldırlar, duygularını kontrol edemez. Daha
rahattırlar, insanlarla kolaylıkla samimiyet kurabilirler,
konuşmayı ve şarkı söylemeyi severler. İnsanlar bu
kişilere karşı kendilerini daha rahat hissederler; çünkü
kahverengi insanlara rahatlık hissi verir. Patronların
büyük bir çoğunluğu kahverengi takım elbise giymezler;
çünkü eğer giyerlerse çalışanları daha rahat davranabilir.
Yeşil; gelişim ve huzurdur. Bu rengi tercih edenler; gelişime
açık, yeniliği seven, hareketli, kendilerine değer veren,
duygusal, hassas, takıntılı, şefkatli ve hayvan severlerdir.
İnsanlara hizmet ve yardım etmeyi severler. Değişimi sever,
insanlara güven verirler. İlişkilerine sadıktırlar, bu kişiler
aldatmaya meyilli değillerdir, tartışmalı ve stresli ortamlarda
bulunmak istemezler. Bu sebeple arkadaşları da kendilerine
benzer ve birçoğu kahve içmeye bayılır.
Mor; gerçekliktir. Bu rengi tercih eden insanların gerçekçi kişilikleri
vardır, genellikle hiçbiri insanlara güvenmez; çünkü gerçekçi
oldukları için insanlardan her şeyi beklerler. Bilgiyi ve gücü
severler. İç dünyalarında kendilerine bir duvar örmüşlerdir ama bu
duvar yalnız olma isteğinden değildir, duvarı yıkabilecek birisini
yanında istediklerindendir. Duygusal olarak incinmişlerdir; ancak
hatalarından ders aldıkları için gerçekçi bir kişiliğe
bürünmüşlerdir. Bu kişiler genellikle gümüş takı tercih ederler.
Eğer altın takı tercih ediyorlarsa insanlara güvenirler; ancak biraz
zor.
Kişini yaşı 15 gibi ufak bir yaş grubuysa muhtemelen bu gerçekçilik
ailevi problemlerden gelmiştir.
Gri; resmiyettir. Böyle insanların hayatları planlıdır, geleceğe
dönük, ortamlara kolaylıkla adapte olabilen, kuralcı, sakin ve
uzlaşmacı kişilerdir. Uzlaşmacı kişilerdir; çünkü inatçılığı
sevmezler. Yaşamlarını bu gibi önemsiz şeylerle harcamak
istemezler, bu yüzden sesli tartışma ortamlarını da
sevmezler; çünkü bilirler ki tartışırken ses çıkaran kişiler
cahil kişilerdir. Traktör sesine tahammül ederler ama gereksiz
insan sesine tahammül edemezler, bu yüzden kalabalık
ortamlarda kendilerini rahat hissetmezler. Eğer fazla
duygusal değillerse duygularını kontrol edebilirler.
Turuncu; lükstür. Lüks bir yaşamı arzu ederler,
konfor ve rahatlık onlara göredir. Kırmızı rengin
psikolojisine biraz benziyor; çünkü bu kişiler de
dominanttırlar, dışa dönük ve adrenalini severler.
Ortamlarda dikkatleri üzerlerine çekerler, sahip
oldukları şeyler ile de insanları büyülerler.
Canlılardır, hareketsizliği sevmezler.
Pembe; hassasiyettir. Bu rengi sevenler ve tercih edenler;
hayal kurmayı seven, duygusal, narin ve depresif bir ruh
haline sahip kişilerdir. Geleneklerine ve ailelerine
bağlıdırlar. Sıkılgan, bir şeye bağlı kalmakta güçlük
çeken, duygusal olarak çökmüş ya da neşe dolu kişilerdir.
Bunu takılarından anlayabilirsiniz. Yani altın takı
takıyorsa elbette neşe dolu birisi olacaktır. Gümüş
takıyorsa tersi olması yüksektir.
Renkler buraya kadardı, şimdi sizlere ufak bir hatırlatma
yapacağım; buraya kadar okuduğunuz ve okuyacağınız
şeylerin hiçbiri her insanda aynı değildir. Çünkü istisnalar var,
bu istisnaları görüp de sonuçlara varmak sizin yeteneğinize
kalmış. Kendimden örnek vermem gerekirse; benim
istisnaları görmem yaklaşık 2 saniyemi alıyor, kişi hakkında
pek çok bilgi edinmem hemen hemen 3-5 saniyemi alıyor. Ben
yanlış çıkarım yapmıyorsam, sizde yapmayabilirsiniz. Elbette
nadiren yanıldığım zamanlar oluyor.
Kişi altın takı takıyordur; ancak gelenekleri gereği takıyor
olabilir. Bu sebeple duygusal bir kişiliği olmayabilir; ancak
bunu da bir yerden belli edecektir. Örnek olarak; tırnakları
olması gerekenden bakımsızdır, serttir, acımasızdır ya da
empati yoksunluğu vardır. Yani bir yerlerden kendini belli
edecektir. Yine de siz altın takı takan biri hakkında yazdığım
çıkarımları yapabilirsiniz, doğru şekilde yaparsanız hata
payınız belki binde bir olacaktır.
Renklerin kullanım alanları da çok fark ediyor,
kullanılan renk direk gözle görülecek bir yerdeyse
(tişört, pantolon gibi) o rengin kişiye vermiş olduğu
psikoloji daha yoğundur.
Pembe çorap giyen kişiler daha çok hayallerini
kendine saklayan kişilerdir. İnsanlara kendilerini
anlatmayı pek sevmezler, duygusal olarak
savunmasız kişilerdir.
Pembe tişört giyen kişi hayallerini insanlara anlatan,
geleceğe dönük, neşe dolu insanlardır.
Bu gibi durumlar böyle örneklerle çoğaltılabilir.
Narsist; kişinin kendisine tapması olarak nitelendirilir. Bu kişiler kendilerini çok
fazla beğenir, kusursuz olduklarını düşünürler.
Narsist insanları şu yönlerinden tanıyabilirsiniz; her şeyin kendi etrafında
dönmesini isterler, sahip oldukları şeylerin başkasının da sahip olmasını istemezler
(örneğin; giydiği kıyafetin aynısını başkasında görmeye tahammül edemezler). Sık
sık ‘’ben’’ takısını kullanırlar, takdir edilmeyi çok severler. Bir vakit ona ne kadar
zeki olduğunu ya da kullandığı arabanın çok güzel olduğundan bahsedin,
sonrasında bir daha bunların konusunu bile açmayın. Bir süre sonra size ne kadar
zeki olduğunu göstermeye çalışacaktır ya da arabası hakkında konuşmaya
başlayacaktır. Bunun sebebi sizden ilgi beklemesi ve takdir edilme arzusundandır.
Dış görünüş konusunda fazla takıntılıdırlar, konuşmalarında genellikle kelimeleri
uzatarak konuşurlar. Kelimeleri uzatarak konuşmaya bir örnek olarak; Kuzey
Tekinoğlu’nun ‘’yaylana yaylana’’ konuşmak tabiri buna kısmen örnek gösterilebilir.
Ünlülerimizden böyle konuşanlar var; ancak burada isimleri veremem.
Ona ‘’beni aldatır mısın ?’’ diye sorarsanız, muhtemelen size
cevabı ‘’asla’’ olacaktır; ancak bunu anlamanın daha kolay bir
yolu var.
Konuştuğunuz kişinin en çok beslemek istediği hayvanı ve bir
evcil hayvanı olup olmadığını öğrenin. Beslemek istediği
hayvanın kaplan olduğunu ve evcil hayvanının da bir köpek
olduğunu varsayalım. Ona şöyle bir soru sorun ‘’Diyelim ki bir
anda zengin oldun artık kaplan besleme imkanın var ve sana
yavru bir kaplan verilecek ama bunun karşılığında köpeğini
senden alacaklar. Köpeğini kaplana tercih eder miydin ?’’ bu
soruya cevabı eğer ‘’Evet, verirdim.’’ olursa anlayın ki sizden
daha iyisini bulunca sizi bırakacaktır. Cevabı ‘’Hayır,
vermezdim.’’ olursa sizi asla daha iyisine tercih etmeyecektir.
Eğer cevabı ‘’İkisini birden beslerdim.’’ tarzında olursa cevabı kabul
etmeyin ve ona şöyle deyin ‘’Hayır birini seçmen lazım.’’ o ise hala
cevabının arkasındaysa anlayın ki sizi ruhunuz bile duymadan
profesyonelce aldatacaktır, kim bilir belki de aldatmıştır.
Bu soruya verilen cevaplar ne kadar hızlı verilirse sizin hakkınızda
yapacağı şeylerde o denli güçlü olacaktır. Yani şunu demek istiyorum
eğer size cevap verirken bir an bile tereddüt etmeden ‘’Hayır köpeğimi
asla vermem.’’ diyorsa anlayın ki sizi asla bir başkasına tercih etmez.
Ancak ‘’Biraz düşünmeme izin ver.’’ deyip de cevabı söylerse anlayın ki
sizden iyisi geldiğinde çok kararsız kalacaktır.
Tabi bu illa evcil hayvan olacak diye bir şey yok. Eğer kişi parayı çok
seviyorsa ona ‘’1 milyon TL karşılığında köpeğini verir miydin ?’’ diye
soru yöneltebilirsiniz. Eğer kabul ederse sizden daha bakımlı ve
gösterişli birine sizi tercih edecektir. Tabi burada kişinin o parayla ne
yapmayı arzu etmesi de önemli. Eğer kız kardeşinin ameliyatı için o
parayı kabul ederse burada bir sıkıntı yoktur.
Evcil hayvanı yoksa ne yapacağız ? Daha önce vefat eden evcil
hayvanını ele alın, eğer o da yoksa o zaman evcil hayvanı olduğunu farz
etmesini söyleyin. Mesela şöyle ‘’Yavruluktan beri beslediğin evcil
hayvanın…’’ diye cümleye devam edebilirsiniz.
Bu insanlar konuşurken üst dudaklarını etkin biçimde kullanmazlar.
Üst dudakları gergin olacak şekilde konuşurlar. Mesela ‘’v’’ harfini
söyleyin ‘’ve’’ demeyin yalnızca ‘’v’’ diyin. İşte üst dudak o şekilde
aşağı doğru eğimli ve gergin olacak şekilde konuşurlar.
Gözlerinde seğirme olur, yani gözünü kapatırken bir gözü daha geç
kapanır ya da yalnızca tek bir gözü kapanır durur. Hastalık harici bu
da kişinin öfkeli bir insan olduğunu gösterir.
Şunu da unutmayın ki bu davranışlar kişinin öfke kontrolü
olmadığında meydana gelir. Yani bir kişide bu davranışları
gördüyseniz o insanın baskıcı bir insan olduğunu unutmayın.
İstediğini zorla alma eğilimine sahip, şiddet yanlısı bireydir.
Elbette dudağından ufak bir operasyon geçirdiği için öyle konuşuyor
olabilir ya da Hayko Cepkin gibi bir rahatsızlığı olabilir. Bu kişiler bu
durumdan münezzehtir.
Saçlarına sprey sıkmak ya da daha kaliteli şeyler sürmek yerine, jöle süren
erkeklerdir. Bu erkekler genelde +35 yaşlarında olurlar, tabi bu jöleye tuhaf
bir parfüm kokusu da eşlik eder.
Bu kişinin ekonomik durumu kötü olabilir ve bu yüzden jöle kullanıyor
olabilir. Bunu da anlamak için ellerine bakın. Elleri temiz mi, kirli mi, içleri
sert mi yoksa yumuşak mı ? Eğer içleri pis ve sertse bir sıkıntı vardır, yani
çapkındır. Ancak temiz ve yumuşaksa (en azından yumuşak selamlaşıyorsa)
bir sıkıntı yoktur diyebiliriz.
Bir defasında polis karakoluna dedektiflik hakkında sorular sormak için
gitmiştim, orada bir polis beni karşıladı ve onunla ayaküstü sohbet ettik.
Hatırladığım kadarıyla adının Emrah olması lazım. Onunda saçlarında jöle
vardı, serinletici bir parfüm kokusu ve ellerinin içi biraz sert olmasına
rağmen gayet insani bir şekilde benimle selamlaşmıştı. Onun çapkın
olduğunu anladım; ancak baskıcı birisi değildi. Zaten 15-20 dakika sohbet
ettikten sonra bir başka polis Emrah abiye laf attı ama bu laf normal bir laf
değil, tam aksine Emrah abinin çapkın olduğuna dair bir laftı. Ne dediğini
net olarak hatırlamıyorum; ancak çapkınlığa dair bir laf olduğunu
hatırlıyorum.
Diyelim ki sevgilinizin bir evcil hayvanı var. Onunla aynı çatı altına
girdiğinizde size nasıl davranacağını merak mı ediyorsunuz ? O zaman onun
evcil hayvanına nasıl davrandığına bakın. Evet yanlış okumadınız, evcil
hayvanına nasıl davrandığına bakın; çünkü ona nasıl davranıyorsa size de
aynen o şekilde davranacaktır.
Baskın ırk bir köpeği varsa kişinin köpeğine çok nadir vurması gerekir;
çünkü baskın ırk köpekler 6 aylık kadar olduklarında sahiplerine saldırmaya
başlar. Bunun sebebi liderliği ellerine almaktır, eğer köpeğin lider olmasına
izin verilirse çok kötü sonuçlar doğacaktır. Bunun önüne geçilmesi için köpek
sahipleri köpeklerine bu gibi durumlarda vururlar. Yani sevgilinizin köpeğine
vurdu diye size de vuracak diye bir kaide yok.
Ancak şuna çok dikkat edin, köpeğine hangi durumlarda vuruyor ? Sık sık mı
yoksa dediğim gibi yalnızca liderliği almak için ve/veya birisine saldırdığı
için mi vuruyor. Bu gibi durumlarda vurduysa ortada korkulacak bir şey
yoktur. Ancak köpeğin ufak bir hatasında bile vuruyorsa ya da sürekli
kızıyorsa size de öyle yapacaktır. Köpeğinin yemeğini ve suyunu aksatıyorsa
evlendiğiniz zaman sizin ve çocuklarının da ihtiyaçlarını aksatacaktır. Hatta
köpeğini keyfi olarak dışarıya çıkarıp gezdirmiyorsa, aynısını size de
yapacaktır. Siz beraber dışarı çıkıp gezmek istediğinizde, dışarı çıkmak
istemeyecek ve sizi de bir yere götürmeyecektir.
Yalnızca birkaç tipi size anlatacağım; çünkü o kadar çok tip
var ki üzerine bir kitap daha yazabilirim. Bu konu hakkında
ne yazık ki fotoğraf koyamayacağım, hayal gücünüzü kullanıp
ne demek istediğimi anlamayı deneyin.
Öncelikle herkesin bildiği tiplerden başlayalım: ellerinde
tespih olup saçını yana doğru keskin şekilde yatıran kişiler
genellikle kendilerine ‘’semt çocuğuyum’’ derler. Bu insanların
yaşları genellikle 15-29 arası olmaktadır.
Gömleğinin 2-3 düğmesini açarlar, birde
göğüslerinde bir kolye vardır. Bu insanlar genellikle
kaşlarına çizikte atarlar, yüzlerinde kavgalardan
kalan izler olur ve çoğunun kollarında façalar vardır.
Tırnakları pistir, bir tuhaf konuşurlar, çabuk
öfkelenirler. Böyle insanlardan uzak durun; çünkü
onlar istediklerini zorla alma eğilimine sahip
kişilerdir.
Dayılanarak yürüyen kişiler; hatırlarsanız Balıkesir şehrinde
polise dayılanan 2 genç vardı. Yürüyüşlerini hatırladınız mı
? Bu yürüyüş şeklini o gençler tam anlamıyla gösteriyor.
Ancak dayılanarak yürüme onunla sınırlı değildir; çünkü
genellikle karşımıza çıkan yürüyüş tarzı insanlara normal
gelen tarzdadır. Bu tarz yürüyenler; kendilerini kasar,
kollarını hafif yana açar, göğüslerini kabartıp yürürler.
Aslında bu yürüyüşleriyle ‘’ben istediğimi alırım, arkam
sağlam, yüreğim var, bana bulaşmayın eceliniz olurum…’’
demektedirler.
Yeterli tecrübeye sahip değilseniz kişinin asker ya da köklü
bir polis olduğunu fark edemezsiniz. Asker ve polislerinde
yürüyüşleri buna benziyor; ancak tam olarak öyle değil.
Selamlaşırken elinizi sert biçimde sıkan kişiler daha
baskıcı birileri oluyor, eğer bir erkek yeni tanıştığı
kadına karşı bu davranışı yapıyorsa o erkekten uzak
durmanızda fayda var; çünkü bilinçaltı ‘’kadına daha
yumuşak davranmalısın’’ emrini vermiyor ve bu da
demek oluyor ki; ya çok feminist bir erkek ya da kaba
birisi. Benim görüşümce yine de uzak durun. Kişi her ne
kadar feminist olsa da kadına daha nazik davranmak
zorundadır.
Bazı insanlar var mesleki gereklilikleri yüzünden sert
birisi olabiliyorlar, buranın ince çizgisiyse; olması
gerektiğinden sert mi değil mi onu bilmek.
Normalde kollara ya da omzun üst kısmına dokunmak cinselliği
çağrıştırmaz, bunlar dostane bir dokunuştur. Eğer yeterli
özgüvenimiz varsa otobüste bir kadına yer verirken ona
sesleniriz, bizi duymazsa koluna ya da omzuna parmağımızla
dokunuruz. Ancak bazıları var ki sırta ya da bele dokunuyor,
burada bir terslik var. Normal bir bilinç oranın cinselliği
çağrıştıracağını bilir ve tanımadığı ya da yeni tanıştığı bir kadının
orasına dokunmaz.
Ya kişi aşırı rahattır ve karşı tarafın bu davranıştan rahatsız
olmasına aldırış etmez ya da sapıktır, her iki durumda
birbirinden kötü bir durum. Dışarıda buluştuğunuz kişi bir
bahaneyle sizin o bölgelerinize dokunuyorsa, ondan uzak
durmanızda fayda var.
Ancak şunu da unutmayın ki; her insan değişebilir. İçgüdüler ise
zor değişir.
Eğer bir bakışta anlamak istiyorsanız; öncelikle o kişinin
buluşmalara ya da dışarıya gezmeye çıkarken nasıl giyindiğini
bilmeniz gerekiyor. Normalde güzel giyinirken, sizinle buluşmaya
geldiğinde güzel giyinmemişse ya kıyafeti yoktur ya da sizinle
buluşmak istemiyordur (iyi bir gözlemciyseniz bunu
anlayabilirsiniz). Ancak genelde ikinci dediğim oluyor. Bir yere
oturduğunuzda bedeni sizinle iletişime kapalı olur. İletişime
kapalılık durumunda kollarımızı birleştiririz. Bedenimiz kişiye
dönük olmaz, konuşurken yüzüne bakmayız, kişiyle aramıza eşya
koyarız. Bacaklarımız kişiye dönük olmaz, bacak bacak üstüne
atmışsak sol bacağı üste alırız. Sağ bacak üstteyse konuşmaya
açık; ancak bir şeyler onu rahatsız ediyor. Burada rahatsız eden
kişi siz oluyorsunuz.
Buluşmaya diğer buluşmalara gittiği gibi gelir ya da daha
güzel gelir. Yeterince iyi bir gözlemci değilseniz beden diline
bakarak ilerleyin, bu daha kolay olur. Beden dili konuşmaya
açık olur. Mesela; bacak bacak üstüne atmışsa sağ bacak üstte
olur, bedeni size eğimli olur ya da size tam döner, bacakları
size bakar ya da oturuş gereği bakmayabilir ama bakıyorsa
sizinle konuşmaktan çok memnun olduğunu düşünebilirsiniz.
Konuşurken ellerini kullanır ve gerçekten gülümser.
Peki sağ bacak üstte ama oturuş gereği vücudu bize eğilimli
değil. Bu durumda konuşmayı istiyor ancak henüz ilgisini
çekecek bir konuya değinmemişsinizdir ya da yalnızca oturuş
gereği öyle oturuyordur. Bu da demek olur ki; görünüşüne her
durumda önem veren birisi.
• Beden dilini neden bilmeliyiz ?
Beden dili bizi her koşulda ileriye taşıyacak en önemli
faktördür. Hoşlandığınız kişinin sizden hoşlanmasını
sağlayabilirsiniz, istediğiniz birçok şeyi elde
edebilirsiniz, insanlar tarafından çok sevilirsiniz, iş
yerinden terfi alabilirsiniz…daha niceleri mevcut.
Nerede kullanmak isterseniz kullanın, doğru
kullanırsanız insanları etkileme oranınız muazzam
derecede artacaktır.
Yeni tanıştığınız birisi elinizi sert biçimde sıkıp kişisel alanınızı ihlal ediyorsa o kişi baskıcı,
istediğini zorla alma eğilimine sahip, dik kafalı, vurdumduymaz, başkalarının düşüncelerini
pek de umursamayan birisidir.
Ya da beden dili eğitimi almıştır ve böyle bir selamlaşmanın havalı olduğunu düşünüyordur;
ancak yine de yukarıda yazdığım şeyler o kişi için geçerlidir. Çünkü yazmış olduğum şeyler o
kişinin içinde olmasaydı zaten öyle selamlaşmak hoşuna gitmezdi.
Elinizi sert sıkan birisi varsa, diğer elinizi o kişinin koluna ya da omzuna koyabilirsiniz.
İstisna:
Kişi bilek güreşçisi , voleybolcu ya da basketbolcu olabilir. Bu yüzden bilekleri kuvvetlidir ve
selamlaşması sert olabilir. Yani el işi gerektirecek bir şey yaptığı için böyle selamlaşıyor
olabilir. Eğer erkek, bir kadınla selamlaşırken yine de sert selamlaşıyorsa yukarıda
yazılanlar yine o erkek için geçerli olabilir.
Bu insanlar çekimserlerdir, düşük özgüvenleri vardır. Hassas,
duygusal, biraz korkak ve girişken değillerdir. Her zaman karşıdan
adım beklerler, bir şeye başlarken cesarete ihtiyaç duyarlar.
İstisna:
Selamlaşmayı sevmiyordur.
Sizden hoşlanmamıştır.
Her iki durumda da yüzüne bakın, mimikleri ne söylüyor. İlerleyen
sayfalarda mimikleri göreceksiniz, orada tiksinme ve öfke belirtilerini
burada hesaba katın.
Karşınızdaki kişi selamlaşırken avuç içi aşağıya bakıyor, dolayısıyla
sizinki de yukarıya bakıyor olacaktır. Kişi böyle selamlaşıyorsa;
dominant birisidir. Baskıcı, kontrolü elinde tutmayı seven, kendini
üst konumda gören ve sinsi birisidir.
Bu durumda diğer elinizi onun elinin üstüne ya da koluna
dokundurabilirsiniz.
Büyük bir kararlılıkla ya da küçümseyici bir tavırla onun yüzüne ya
da başka yere bakarak yapabilirsiniz. Yeter ki aşağıya bakmayın.
Karşı tarafın avucu yana bakacak şekilde selamlaşıyorsa; ikimizde eşitiz, birbirimize bir
üstünlüğümüz yok diyordur. Bu kişiler hayata da dengeli bakarlar, nerde ne yapacağını
bilirler, dengeli bir kişilikleri vardır. Her insanla anlaşabilirler.
Selamlaşmalardan siyasetçileri okumak pek kolay olmaz, çünkü onlarda eğitim alıyor ve
yönlendiriliyor.
Örneğin; görsel bize ‘‘eşit selamlaşma’’ diyor. Ancak ellerin nasıl kasıldığına bakın.
Trump’un selamlaşması avuç içi aşağıya bakacak şekilde oluyor genelde. Bu durumda
şunu diyebiliriz; Trump yine selamlaşmada baskınlık kurmaya çalışmış. Ancak
karşıdaki kişi buna izin vermemiş, bu yüzden elleri böyle gerginleşmiş.
Mikro ifadeler yüzümüzde aniden görülüp kaybolan davranışlardır. Kontrol
edilmesi neredeyse imkansızdır, bu sebeple gerçek duygularımızı yansıtırlar.
Toplamda 7 evrensel mikro ifade vardır, bunlar; mutluluk, küçümseme,
tiksinme, şaşkınlık, korku, üzüntü ve öfkedir.
Mutluluk genel olarak gülümseyerek kendini gösterir, bir gülümsemenin
gerçek ya da sahte olduğunu anlamak için bilmemiz gereken şeyler şunlardır;
gerçekten gülümseyen insanın göz kenarları kırışır, göz kapakları katlanır, ağız
bölgesi ve elmacık kemikleri yukarıya kalkar. Gözün kenarlarında ki
kırışıklıkların adı kaz ayaklarıdır. Aşağıdaki kişilerin göz kenarlarına
dikkatinizi verin. Soldakiler gerçek gülümsemedir. Eğer ne demek istediğimi
anlamadıysanız internete ‘’kaz ayakları’’ yazın, ne demek istediğimi daha iyi
anlayacaksınız.
• Bu insanlar diğer insanlara göre daha girişimci insanlardır,
risk almaktan korkmazlar, özgüvenleri gelişmiştir, insanlar
tarafından ya çok sevilen ya da en sevilmeyen kişilerdir.
Onları seven insanlar onlar gibi mutluyken, sevmeyen
insanlar tam zıttı olmaktadır. İnsanları kolay ikna edebilir,
onları kendilerine kolaylıkla bağlarlar. Daha kararlılardır,
adrenalini severler ve çoğu parasını elinde tutamaz. Ancak
unutmayın ki; gülüşü güzel olanın acısı çoktur derler.
Küçümseme; asimetrik bir ifadedir. Üst dudağın bir
kenarı yukarıya doğru kalkar, kimi zaman tek kaş
yukarıya kalkar ve kimi zamansa çene normalden
daha yukarıda olur. Daha çok güce doymuş
insanlarda ve karşısındakini umursamayan
insanlarda meydana gelen bir davranıştır. Aynı
zamanda üzüldüğümüzde de tek dudağımızın kenarı
yukarıya doğru kalkar.
• Ünlüler fotoğraflara poz verirken küçümseme mimiğini sık
sık kullanırlar, belki güzel durduğu için yapıyorlar; ancak
sebebi bu olsa bile yine de derinlerde bir yerde küçümseme
içlerinde olduğu için yapıyorlar. Poz verdiklerinde
küçümseme mimiğini kullanırken söyledikleri şey; bana
bakın ben neredeyim siz neredesiniz, yine poz mu
vereceğim, ah çek kameraman benim gibi starı çek, benim
bulunduğum yerde değilsiniz, benim gibi eşiniz yok…gibi
gibi şeyler söylerler.
• Tartışma programlarındaysa; düşüncen çok aptalca, dar
düşünüyorsun, az okumuşsun, senin vasfın ne ki benimle
tartışacaksın, soruya bak bu da soru mu…diye düşünürler.
• Aslında anlatmaya pek gerek yok; çünkü bu insanlar o
kadar kibirli ve kendini beğenmişlerdir ki; kendileri
haricinde kimseyi düşünmezler. Bencil ve cimrilerdir. Her
alanda kendilerine fazla güvenirler ve diğer insanları
aşağılarlar. Bugün zengin olsalar, yoksulluk hayatlarında
takıldığı insanları unuturlar. Tabi bazılarıysa ne kadar
kibirli olurlarsa olsun çok şefkatlidirler, asla bencil ya da
cimri değillerdir. Bu kişiler genellikle duygusal kişiler
olurlar.
• Elbette bazı insanların fiziksel engeli oluyor, bu yüzden
istemsizce küçümseme davranışını yapıyorlar. Bu kişiler bu
sınıflandırmadan kesinlikle münezzehtir.
Tiksinme; burun gerilir, üst dudak yukarıya doğru kalkar ve
genelde kaşlar bastırılır. Sevmediğimiz biriyle birlikteyken sık
sık bu mikro ifadeyi kullanırız; ancak karşıdaki bunu anlamaz.
Çünkü o kadar gizli yaparız ki kendini bu alanda eğitmemiş hiç
kimse bu davranışı göremez. Çoğu zaman sevgilisini ya da eşini
sevmeyen insanlarda bu mikro ifade görülür, bu ifade genellikle
gülüşlerin ardında saklanır. Bazı zamanlarsa yüzde tiksinme
belirtisi olmadan vücudumuzu geriye doğru çekeriz.
Kadının yüzünü geriye
çekmesi, gövdesini erkeğe
yaklaştırmaması ve dik
kalması ondan uzak
durmaya çalışmasından
kaynaklanır. Yani gizli
tiksinti.

Burundaki kasıntı, kaş


ortalarındaki çizgi, burnun
genişlemesi, gözlerini
kısması, elmacık
kemiklerinin oradaki
çizginin belirginleşmesi
gizli tiksintiyi ifade eder.
• Tiksinmenin de yeri ve zamanı vardır. Politikacılar
birbirlerini sevmedikleri için ya da anlaşmazlıklar
yaşadıkları için tiksinme mimiğini kullanırlar.
• Tartışma programlarında karşıdaki kişiyi
sevmedikleri için olabilir ya da konuşulan konuyu
sevmediği için de yapabilir.
• Sevgiliniz size bu davranışı yapıyorsa; sizi sevmiyor
olabilir, konuşulan konu ya da mekandan rahatsız
olmuş olabilir. Sizi sevdiğini söylerken bu davranışı
yapıyorsa yalan söylüyordur.
• Hiçbir şeyden memnun olmazlar, aşırı seçici ve yalnızlık çekerler.
İnsanların kendilerini anlamadığını düşünürler, yalnızlığı
sevdiklerini söylerler; ancak yalnızlıktan korkarlar. Dik
kafalıdırlar, değişmek isterler ancak bu gücü kendilerinde
bulamazlar, bazılarıysa değişmeyi istemez ve yalnızlığı gerçekten
severler. Gerçekten yalnız kaldıklarını anladıkları zamansa
kendilerine kızarlar.
• Bu kişiler genelde duygusal kişilerdir, onları bu durumdan
kurtaracak kişiyi beklerler; ancak gelen herkese de diğerleri gibi
davrandıkları için gelenleri kaçırırlar. Sonrasında karşı tarafa
kızarlar ve kendi kendilerine ‘’beni neden sevmiyorlar, neden
kimse benimle eğlenmek istemiyor, insanlar beni anlamıyor’’
derler. Umarım bir gün dönüp kendinize bakmak aklınıza gelir ve
tabularınızı yıkıp kendinizi eleştirme gücünü kendinizde
bulabilirsiniz.
Şaşkınlık; kaşlar yukarıya kalkar, göz kapakları büyür ve ağız
aralanır. Genelde yeni duyduğumuz dikkat çekici bir habere
bu tepkiyi veririz, örneğin ‘’Prison Break yeni sezonu geliyor’’
haberini duyan bir hayran bu habere önce şaşkınlık duyup
sonra mutlu olacaktır, bu 2 davranış yarım saniyenin altında
olacaktır. Şunu da bilmelisiniz ki; gerçek şaşkınlık en fazla 1
saniye sürer, daha fazla sürerse anlayın ki sahtedir. Mutlu bir
habere şaşkınlık duyduğumuzda vücudumuz yukarıya doğru
şahlanırken, mutsuz bir haberde aşağıya doğru büzülecektir.
• İnsanlar gerçekten şaşırabilir ya da yalandan şaşırabilir.
Yalancı şaşkınlıkta elbet bir tane davranış olmayacaktır,
örneğin; bugün doğum gününüz ve doğum gününüz için
evinize akrabanız geldi. Ona ‘‘bugün benim doğum günüm’’
dediniz. O kişi doğum gününüz olduğunu bildiği için
yüzünde yalancı şaşkınlık olacaktır. Kaşları havaya kalkıp
ağzı aralanabilir, göz kapakları açılıp ağzı aralanabilir ya da
diğer varyasyonlar olabilir; ancak şaşkınlığı sağlayacak
ifadelerin hiçbiri tamamiyle yüzde belirmeyecektir. Yani en
azından 1 saniyeden fazla belirmeyecektir ve unutmayın ki
gerçek şaşkınlıktan sonra her zaman başka bir ifade gelir.
Örneğin; küçümseme
• Bu insanlar kolayca memnun edilebilirler,
biraz saftırlar ve her şeye kolayca kanarlar.
Herkesi kendileri gibi sanarlar, bu sebeple
çok kazık yerler. Hatalarından da ders
almazlar.
• Bazı kurnazlar var, onlar karşıya daha
masum ve saf görünmek için sık sık bu
davranışı yaparlar. Onları yakalamak sizin ne
kadar iyi olduğunuza bağlıdır.
Korku; kaş ortaları ya da kaşlar yukarı kalkar, göz
kapakları açılır, alt göz kapakları gerilir, ağız
kenarları alt dişler gözükecek şekilde aşağı doğru
açılır ve göz bebekleri büyür. Bazı insanlarda kaş
ortaları yukarı kalkar, bazılarındaysa kaşlar komple
kalkar. Bu değişiklik gösterebiliyor.
• Bazı insanlar üzüldüğünde ya da acı çektikleri zaman da kaş
ortaları yukarıya doğru kalkar. Bunları ayırt etmeniz
gerekiyor, her kalkan kaşa korku demek doğru
olmayacaktır. Elbette dolaylı yoldan aslında korkuyorlar,
örneğin; üzülen kişi mutlu olamayacağı için korkuyor
olabilir ya da ağırlık kaldıran kişi o ağırlığı kaldıramayacağı
için korkuyor olabilir.
• Düşük özgüvenleri vardır, çoğunlukla
kendilerini yetersiz görürler, alıngan ve
içlerine kapanıktırlar. Hassas, narin,
duygusal ve kırılgan yapıları vardır. Kendini
yetersiz görme konusu kişiden kişiye
değişiyor. Bazılarında düşük özgüvenden
olurken, bazılarındaysa mütevazılıktan
kaynaklı olabiliyor.
Üzüntü; kaş ortaları yukarıya kalkar, dudak kenarları aşağıya
iner, göz odakları bozulur. Genellikle görüldüğü yerler;
sevdiğini son kez gördüğünü bilen kişilerde, evladını askere
uğurlayan annelerde, bir yakınının vefat haberini alan
kişilerde görülür.
• İnsanlar üzüldükçe imparatorluk gibi yıkılır, vücudu aşağıya
doğru küçülür. Omuzlar düşer, kafa aşağıya eğimli olur. Bu aynı
zamanda düşük özgüven belirtisidir; ancak özgüveni olmayan
insan her daim üzülmeye meyilli olacaktır. Sol görseldeki kişi
Survivor 2020 şampiyonluğunu kaybeden Barış Murat Yağcı, sağ
görseldeki kişiyse 2014 yılında Almanya’nın Brezilya’yı 7-1
yendiği maçın sonunda sahayı terk eden Brezilyalı oyuncu David
Luiz ve Thiago Silva.
• Korku için ne dediysem hepsi burası içinde
geçerlidir. Ancak buranın birkaç özelliği
daha var, onlarsa; karamsar, umutsuz,
hayattan beklentisi olmayan, hiçbir işe
yaramadığını düşünen insanlardır. Geçmişte
yaşadığı travmalardan dolayı insanlara olan
güvenini kaybetmiş ve duygusal olarak fazla
incinmişlerdir.
Öfke; göz kapakları kısılır, kaşlar çatılır, burun delikleri
genişler, dudaklar bastırılır ve gözler parlar. Genellikle bir
şeye tahammül edemediğimizde ortaya çıkan bir davranıştır.
Kavga eden çiftlerde, haksızlığa gelen kişide, birine vurmaya
hazırlanan birisinde ve dövüşçülerin 1 gün önce karşı karşıya
geldikleri zaman da rahatlıkla görebilirsiniz. Bazı zamanlar
çenenin öne çıkması, çenenin geri durması, kafanın çıkması
ve alttan bakış atılarak meydana gelebilir. Parmakla
göstermek ve mimiklerin donuklaşmasıyla da görülebilir.
• Birisiyle konuşurken yüzünde öfke belirtisi
gördünüz, direk kendi üstünüze alınmayın;
çünkü öfkesi dışardaki gereksiz seslere ya da
konuşulan konuya olabilir. Hatta aklına gelen
bir şeye dahi öfkelenmiş olabilir. O yüzden
bir insanı okurken tüm belirtileri göz önüne
alarak hareket edin, yoksa yanlış kararlar
verebilirsiniz.
• Bu insanlar sabırsızdırlar, yanlışlarını
kabullenmezler, sabit fikirli ve dik kafalılardır. Bir
şeyleri abartmayı severler, aceleci ve istedikleri
hemen olsun isterler. Empati yetenekleri pek
gelişmemiştir, bir şeyi savunurken yanlış
olduğunun farkına varsalar bile yine de onu
savunmaya devam ederler. Onlara bu dediklerimi
deseniz dahi kabul etmezler; çünkü kendi kafasının
dikine gitmeye bayılırlar.
• 7 evrensel mikro ifade analizimiz bitti, bir sonraki
sayfalarda kendi yaptığım bazı analizleri sizlere anlatmak
istiyorum. Anlattıklarıma kulak verin, düşünce yapınızı bu
alan üzerine geliştirmeye çalışın ve algılarınızı mümkün
olduğunca açın. Yalnızca anlattıklarımla yetinmeyin. Benim
bu işi kısa sürede yapabilmemin sebebi; öğrendiğim 1
bulgudan yola çıkarak onlarca şeyi görebilmemden
kaynaklı. Yani şöyle söyleyeyim; siz bana matematikte 4
işlemi öğretirseniz, ben bir süre sonra kendi başıma Türev
konusunu keşfederek yanınıza gelirim. Bu işte tüm her şey
birbirine zincirlemesine bağlıdır, zincirleri görebilmelisiniz.
Ne demek istediğimi anladıysanız bir sonraki sayfaya
geçebiliriz.
• Ekonomik durumumun iyi olmaması sebebiyle 2019 yılının
eylül-ekim aylarında belediyenin ücretsiz eğitim vermiş olduğu
Akademi Lise dershanesine başlamıştım. Dershaneye sınavla
alıyorlardı, ben o sınavı kazanamadım ve yedek listeye girdim.
Yine de dershaneden yararlanabiliyor; ancak derslere
giremiyordum. Orada adı Merve olan bir kız ve diğer 3
arkadaşıyla tanıştım. Sohbet ederken telefonu çaldı, arayan
annesiydi. Annesiyle konuştuktan sonra telefonu kapattı ve
ortamda anne konusu açıldı. Konunun açılmasıyla beraber
Merve’nin göz odağı bozuldu, hatırladığınız gibi göz odağının
bozulması derin üzüntüyü işaret eder. Annesini ufak yaşta
kaybedip babasının başka bir kadınla evlendiğini düşündüm;
ancak düşüncemin doğruluğunu öğrenmem gerektiği için ona
sormam lazımdı. Bunu direk ona söylersem dışarıdan çok belli
olduğunu düşünür ve daha çok üzülür diye söylemedim. Bende
ona ‘’sanırım annenle ilgili ufak yaşlarda problemlerin vardı’’
dedim.
Merve de annesini ufak yaşta kaybettiğini ve bu
konuştuğu kişinin üvey annesi olduğunu söyledi. Ben ise
‘’genelde üvey anneler çocuklara anneliği hissettirmezler
ama senin annenin çok iyi bir kadın olduğunu
düşünüyorum’’ dedim, o da ‘‘evet öyle, bana annem gibi
davrandı ama yine de ne olursa olsun öz anne gibi
olmuyor’’ dedi. Üvey annesinin iyi bir kadın olduğu
sonucunu çıkarmamın sebebiyse; kendisine kötü
davranan bir üvey anneye hiçbir genç kız anne demez
düşüncesinden yola çıkarak vardım. Dershanede beraber
takıldığım yalnız 3 kız vardı ve onlarla tanışabilmemin
sebebi bu yeteneğim sayesinde oldu. Tabi beden dilini de
doğru kullanmamın sebebi oldu, hatta bir arkadaşım
bana ‘’seni 1 haftadır tanıyorum ama sanki yıllardır
tanıyormuşum gibi güveniyorum’’ demişti.
• Bir süt kardeşim var, adı Erkan. Bu işle uğraştığımı biliyor,
sevgilisi de beni tanıyor hatta sayfamı da takip ediyordu. Bir
gün o da analiz istemiş ve Erkan’a yazmış, o da bana yazdı ve
analiz yapmayı kabul ettim. Sevgilisinin 2-3 resmini istedim ve
resimlere baktığımda babasının ya da abisinin vefat ettiğini
anladım. Peki bunu nasıl anladım ? Resimlerde sürekli sol
tarafına bakarak poz veriyor, bedeninin sol tarafına dokunuyor,
altın takı takıyor ve ayakları biraz kapalı duruyordu. Sürekli sol
tarafa bakması; geçmişte travmalar yaşadığını gösterir.
Bedeninin sol tarafına dokunması; baba ya da abisi tarafından
travmaları olduğunu gösterir. Ayaklarının biraz kapalı olması;
mahremiyetçi birisi olduğunu gösterir. Duygusal birisi olduğu
için yaşadığı travmadan kurtulamamış olması çok büyük bir
olasılık.
İlişkisi var ve mahremiyetçi bir kadının ilişki
sorunları yok denecek kadar azdır. Yani ilişki
travması yok. Geriye aileden birisiyle travması
kalıyor. Genç bir kadın olduğu için en yüksek
ihtimali babasının ölümü oluyor; ancak bunu
ona söylemedim. Çünkü dışarıdan fark
edilebildiğini düşünür ve bu sebeple yeniden
üzülebilir. Ben ne kadar ‘’diğer insanların
gördüğüyle benim gördüğüm bir değil desem de
bunu kabullenmezler. Bu sebeple yalnızca
‘’babasıyla sorunları var’’ demekle yetindim.
• 2020 yılının temmuz aylarında bir terziye gitmiştim,
terzi 40-50 yaşlarında bir kadındı. Dükkana girip onu
gördüğümde yalnızlık çektiğini ve fallara inandığını
anladım. Sohbet amaçlı ona falların yalan olduğunu
benim de öncesinde fal bakarak insanları
dolandırmanın eşiğinden döndüğümü söyledim. Bana
nasıl fal baktığımı ve ona da bakmamı istediğini söyledi.
İlk başta kabul etmedim; ancak sonrasında ısrarı
üzerine kabul ettim. İlk başta reddetmemin sebebi
herkese bakmadığımı ve gizemli bir imaj yaratmamı
sağlamak içindi. Üst kata çıkıp oturduk ve başladım ona
anlatmaya; yalnızlık çekiyorsun, geçmişin hüzünlerle ve
güvendiğin insanlar tarafından yediğin kazıklarla dolu.
Hatalarından ders almıyorsun, evlisin ve eşinle mutsuz
bir evliliğin var.
Eşin senden yaklaşık 10-15 yaş büyük, eşinin ailesi
tarafından zorluklar çekmişsin, sana kötü davranmışlar
ve her zaman iyi niyetin suistimal edilmiş. 10-15
yaşlarında bir çocuğu olduğunu söyleyecekken kadın
bir anda ağlamaya başladı ve hepsinin doğru olduğunu
hayatın onu çok yorduğunu söyledi. Daha fazla
kalırsam benimle bağ kurmaya çalışacağını ve
tekrardan gelmemi isteyeceğini görebildim, hatta
benimle cinsel birliktelik dahi yaşamak isteyeceğini
görebiliyordum. Bunları engellemek için yaklaşık 5-10
dakika sonra bir randevum olduğunu ve gitmem
gerektiğini söyledim. Gitmemi istemedi ve telefon
numaramı istedi. Elbette numaramı vermedim; ancak
kendi numarasını bana verdi.
Bense kartı cebime koydum ve sonrasında onu çöpe attım. Şimdi
diyeceksiniz ki ‘’Efe bunları nasıl gördü ?’’ hemen söyleyeyim; iş
yeri ona aitti, duygusaldı, sigara kokuyor, üst katta kahve fincanı
görünüyordu, biraz kilolu ve kapalı olmasına rağmen kapalılığına
pek dikkat etmiyordu. Sigarayla kahve içenler çok değişik psikoloji
içindedirler, duygusallık durumunu ve yaşını da hesaba katarak
mantıklı sonuçlara varabilirsiniz. Karşımdaki 20 yaşında bir kadın
olsaydı o zaman da ailevi ve erkek arkadaş problemleri olduğunu
söylerdim, göz odağını ve gözlerinin yönünü takip ederek ne kadar
büyük travmalar yaşadığını ya da yanıldığımı anlayabilirdim. Diğer
bulgularla beraber kilolu ve kapalılığına dikkat etmiyor
sonucundansa iyi niyetinin suistimal edildiğini, hatalarından ders
almadığını gördüm. İş yerinin kendisine ait olduğundan ve diğer
bulguları da hesaba katarak 10-15 yaşlarında çocuğu olduğunu
düşünerek her şeye onun için katlandığını söyleyecektim. Ancak
ağlayarak ‘’8 yaşında çocuğum var onun için katlanıyorum
bunlara’’ demişti.
• 2020 yılının haziran-temmuz aylarında Azar uygulamasına girip
insanlara kendimi falcı olarak tanıtıyor ve eğleniyordum.Bir gün
yine böyle yaparken karşıma siyah atletle adam çıktı, görüntü ilk
açıldığı anda kolunu aşağıya doğru indirirken sağ kolunda ki
ameliyat izini gördüm. Bu an yaklaşık yarım saniyelik bir andı. Ona
falcı olduğumu ve isterse ona da fal bakabileceğimi söylediğim an
yüzünde küçümseme ifadesini gördüm. Ancak fallara inanmadığını
ve şuan da bu tür şeylerle ancak aptal olanları kandırabileceğini
düşündüğünü söyledim, evet böyle düşünüyordum dedi. O zaman
izin ver de sana fal bakayım ve düşündüğünü sorgulamanı
sağlayayım dedim. Şimdi gözlerimi kapatacağım ve cinlerle
iletişim kurup senin geçmişin hakkında bilgi sahibi olacağımı
söyledim, bu sefer hem küçümseyerek hem de korkarak cevap
verdi. Gözlerimi kapadım, derin bir nefes aldım ve kendimi biraz
titreterek ‘’soğuk’’ dedim ve ekledim soğuk bir masaya yatan
sensin, etrafında beyaz önlüklü maske takan insanlar görüyorum.
Seni uyutuyorlar, sanırım burası bir ameliyathane, sen ameliyat
olmuşsun. Dur hissedebiliyorum, bedeninin sağ bölümünden
ameliyat olmuşsun.
Tam olarak sağ kolunun bilek ile dirsek arası bir yerden. Gözlerimi
açtım, adamın yüz ifadesini görmeliydiniz, resmen şaşkına dönmüş
ve donakalmıştı. Ee, artık fallara inanıyor musun dedikten sonra
‘’hacı naptın sen ya ? Bunu nasıl bildin, o masanın soğuk olduğunu
falan nasıl hissettin. ‘’ dedi. Ben ise ‘‘Ya falcılık gerçekten var
diyeceksin ya da sadece iyisine denk gelmediğini kabul edeceksin;
ancak artık doğru falcıya denk geldin.’’ dedim. Evet ‘‘ hakiki bir
falcıya denk geldim’’ dedi. Ardından ekledim ‘’nasıl bildiğimi bilmek
ister misin ?’’ evet isterim dedi. Dedim ki; seni ilk gördüğümde sağ
kolundaki ameliyat izini gördüm ve bende ameliyat olmuştum o
yüzden o masanın soğukluğunu biliyorum . Adam başladı gülmeye,
bende onunla beraber güldüm ve bana ‘’çok fenasın kardeşim, valla
helal olsun fala inananların aptal olduğunu düşünmeme rağmen o
aptal kesime girmemi sağladın’’ bense Estağfurullah deyip güldüm.
Ve yayını kapattık.
• Benim adım Efe, Kocaeli’nde yaşıyorum ve içinizden birisiyim.
Hatta belki birinizle bile daha önceden tanışmışımdır. Kastamonu
Üniversitesi’nde Laborant ve Veteriner Sağlık okuyan 29.04.2001
doğumlu bir gencim. Hekimliğe DGS ile geçeceğim; çünkü
ilgilenmiş olduğum birden fazla alan var. Eğer hekimlik okuyacak
olsaydım okul eğitimim daha sıkı olacaktı, bu sebeple
ilgilendiğim diğer alanlardan fedakârlık yapmam gerekecekti.
Böyle durumla karşılaşmamak için 2 yıllık üniversiteye gittim, bu
2 yılda ilgilendiğim alanlarda belli dereceye geleceğim için
bırakmam sorun teşkil etmeyecektir, ardından hekimliğe
geçeceğim. Bu şekilde yaparsam fedakârlık yapmama gerek
olmayacak diye düşünüyorum.
• İlerleyen zamanlarda adalet için devletimize yardım
edebileceğim zamanları iple çekiyorum.
• Bu işe nasıl başladım ?
Konuşmaya başladığım zamanlar asla susmaz her şeyi sorar ve sorgularmışım. Sorduğum
şeylerin ardında yatan sebepleri arar dururmuşum. Mesela; su şişesinin neden yapıldığını
ve buna neden ihtiyacımız olduğunu sorarmışım. 7-10 yaşlarıma geldiğimdeyse insanları
bir bakışta anlamayı istedim bunun için çevremdekilere bunu nasıl yapacağımı sordum,
bana verdikleri cevap şuydu ‘’onu yalnızca Allah bilir’’ bende öyle bırakmıştım. Normalde
asla bırakmazdım sorar dururdum ama neden bunu bıraktım inanın bilmiyorum. 2018
yılının kasım-aralık aylarında Sherlock Holmes dizisini keşfettim, izlemeye başladım ve
baktım ki bu adam benim yapmak istediğim şeyi yapmayı istiyor. Böyle bir şeyin mümkün
olup olmadığını hemen araştırdım ve gördüm ki mümkünmüş. O günden sonra her zaman
çevremi gözlemledim ve Sherlock gibi sonuçlar çıkarmaya çalıştım. 4-5 ay sonra ‘’The
Mentalist’’ adlı bir diziyle tanıştım, oradaki adam (Patrick Jane) kişiye bakıp somut veriler
çıkarmak yerine soyut veriler çıkartıyor ve onların beden dillerini analiz ediyordu. Bende
o diziyle beraber beden dilini öğrenmeye ve insanların psikolojilerini analiz etmeye
başladım. Daha ilk denememe rağmen başarılı oldum, sonrasında renklerin anlamlarına
baktım. Renklerin çağrıştırdığı anlamlarla kişinin psikolojik durumunu bağdaştırıp belli
sonuçlara varmayı denedim. Bunda da başarılı oldum, ardından her şeyi ve herkesi analiz
etmeye başladım. Kişinin sahip olduğu eşyalardan dahi psikolojisini okuyabildim. Hatta 1
kalemden kişinin cinsel hayatına değindim, merak ediyorsanız sayfada öne çıkan
hikayelerde bu mevcut, dilerseniz okuyabilirsiniz. Yani bu kitapta yazdığım bilgilerin %80
kadarı benim zihnimin ürünüdür. Geriye kalan %20lik dilim mikro-ifadeler ve çok az da
renklerin anlamlarıdır.
• Neden Psikoloji okumadım ?
Aslında tanıdığım çoğu insan psikolog olmamı söyledi; ancak
muhabbetimin olmadığı insanların derdini dinlemek ya da onlara
‘’senin psikolojik rahatsızlığın var’’ demek bana göre değil. Birisine
ne kadar çok farklı olduğunu hissettirirsek o kadar farklılaşacak ve
bizden kaçacaktır diye düşünüyorum. Elbette bazılarına farklı
olduğunu söylediğimizde kibirlenecek ve bizden sürekli farklı
olduğunu söylememizi bekleyecektir; ancak bu önemli değil. Hem
psikolog olsam kişi odaya girdiğinde muhtemelen o derdini bana
anlatmadan onun derdini biliyor olacaktım ve bu da daha önceden
okumuş olduğum bir kitabı başkasından dinlemekten farksız.
• İnsanları psişik güçlerim olduğuna inandırıp neden
dolandırmadım ?
Aslında tam da böyle yapacaktım; ancak 3 kişi sayesinde aşağılık
bir insan olmayı tercih etmedim. Hatta ufak ufak çevremdekileri
kandırmaya başlamıştım bile; ancak fikir hayatım değişince bunu
bıraktım ve doğru yoldan da para kazanabileceğimi düşündüm.
Belki daha az kazanırım; ancak en azından vicdanıma hesap
vermekten kurtulurum.
• Bu kitapta yazdığım birtakım şeyler Türkiye’deki insanları
ilgilendiren şeylerdir. Yabancı ülkelere gitmedim, insanlar
orada nasıllar bilemiyorum. Eğer bir gün oralara gitme
fırsatı bulursam bunu da sizlerle paylaşmaktan onur
duyacağım.
• Soru ve görüşlerinizi Instagram hesabımıza mesaj
atabilirsiniz.
• @mentalisstt

You might also like