You are on page 1of 41

1

“Hangi sektörde ve hangi pozisyonda olursanız


olun iş yaşamında başarılı olacaksınız…”

Uğur Kol

Tüm hakları saklıdır. Bu eserin herhangi bir şekilde çoğaltılması yazarın yazılı iznine bağlıdır.
Kaynak göstermek kaydıyla alıntı yapılabilir. © Uğur Kol 2010

www.istebasari.net © 2010
2

İÇİNDEKİLER

Önsöz……………………………………………….………………...…….………… 3

1. Sır : Hedeflerini Belirle………………………………………………..………… 4

2. Sır : Görev ve Sorumluluklarını Bil………………………………….…….…… 7

3. Sır : En Iyisini Yap………………………………………………………………. 10

4. Sır : Kendi Pazarlamanı Yap…..……………………………………………..... 13

5. Sır : Yenilikçi Ol…………………………………………………………………. 15

6. Sır : Olumlu Ol……………………………………………………………………. 19

7. Sır : Kendini Geliştir…….………………………………………………………. 23

8. Sır : İnisiyatif Al…………………………………………………………….…..... 28

9. Sır : Profesyonel Ol……...……………………………………………………… 31

10. Sır : Sosyal Ol...…………………………………………………………...…….. 34

11. Sır : Ekibini Oluştur…………………………..……………………...…………. 37

Sonuç……………………………………….……………………………….………. 40

www.istebasari.net © 2010
3

Önsöz

İş yaşamına başladığımdan beri yüzlerce kişi ile tanıştım ve çalıştım. Bunların arasında en üst
seviye yöneticilerden, en alt seviye personele kadar her seviyeden insanlar vardı. Bir kısmı
Türk, bir kısmı yabancıydı. Çalıştığım şirketlerin bazılarında 5 kişi, bazılarında 5.000 kişi
çalışıyordu. Sektör olarak gıda sektöründen, telekomünikasyon sektörüne, sigorta
sektöründen, hazır giyim sektörüne değişik şirketleri tanıma fırsatı buldum. Bazıları
sektörünün lideri, bazıları ise sıradan bir oyuncuydu.

Bu şirketlerde çalışırken en dikkat çekici ve incelemeye değer bulduğum konu, kişilerin


başarıya nasıl ulaştıkları oldu. Niçin benzer eğitimleri almış, benzer sosyoekonomik
koşullarda yetişmiş insanlar arasında devasa performans ve başarı farkları ortaya çıkıyordu?
Nasıl oluyordu da özgeçmişi muhteşem olan bir kişinin performansı yerlerde sürünürken,
dezavantajlı bir şekilde hayata başlamış ve yeterli eğitimi alamamış bir kişi çok daha iyi bir
performans gösterebiliyordu? Niçin bazıları ne yaparsa yapsın sevilir ve sözü dinlenirken
bazıları dikkate alınmıyordu? Başarılı olmanın koşulları nelerdi?

Bütün bunlar beni çevremi gözlemlemeye ve konu ile ilgili edinebildiğin her bilgiyi
incelemeye yöneltti. Bulduğum her fırsatta başarı, liderlik ya da daha genel bir ifade ile kişisel
gelişim alanında hem kendimi geliştirmeye hem de birikimimi çevremdekilere aktarmaya
çalıştım. Bu kitapçıkta okuyacaklarınız uzun yıllar emek harcayarak oluşturduğum kişisel
birikimlerime dayanmaktadır. Bu kitapçıkta başarılı olmak için dikkate almanız gereken 11 sır
bulacaksınız. Kuşkusuz ki bu sırların her biri geliştirilebilir ya da aralarına yenileri eklenebilir.
Fakat bu 11 sırrın başarı yolunda size yardımcı olacağına yürekten inanıyorum.

Bu kitapçığa ulaşabilmek için muhtemelen ya arama motorlarında konu ile ilgili aramalar
yaptınız ya da internet sitemizi bir tanıdığınızdan duydunuz. Her halükarda bu kitapçığı mail
listeme üye olarak indirdiniz. Şu an bu kitabı indirmiş ve okuyor olmanız sizin başarı
konusunda motive olduğunuzu gösteriyor. Tebrikler! Çoğu insanda olmayan bir özelliğe
sahipsiniz. Başarılı olmayı istiyorsunuz ve bu konuda bilgi edinmeye açıksınız. Emin olun bu
aşamada bile birçok insana göre daha avantajlı konumda bulunuyorsunuz. Kitabın size
katacaklarının yanında, bu özelliğiniz size gelecekte çok daha fazla değer katacaktır.

Son olarak, bir günde başarılı olmanızı sağlayacak sihirli bir formül bulunmuyor. Başarı uzun
ve sistematik bir yaklaşımın sonucunda gelecektir. Elinizdeki kitapçıkta bulunan her şey
nihayetinde sadece yazıdır. Kapağını kapadığınız anda size vereceği bir şey kalmayacaktır.
Önemli olan içindeki kuralların özümsenmesi ve hayata geçirilmesidir. Bu sebeple, binlerce
sayfa kitap da okusanız, faydası sadece sizin istediğiniz kadar olacaktır. Bu kitapçıkta
bulacağınız her kural aslında son derece basittir. Ama şevkle uygulanması durumunda etkisi
inanılmaz boyutlarda olabilmektedir. Karar sizin. Kolay yoldan başarıyı hedefliyorsanız bu
kitap size uygun değil. Yine de ilginize teşekkür ederim. Eğer hakkını vererek başarılı olmak
istiyorsanız hadi başlayalım…

Uğur Kol

www.istebasari.net © 2010
4

1. Sır:
Hedeflerini
Belirle
Sevmediği bir işte başarılı olan kaç kişi tanıyorsunuz? Diyelim ki, sevmediği bir işi yaptığı
halde ortalamanın üstünde başarılı olan kişiler tanıyorsunuz. Peki, bunların kaç tanesi işinden
şikâyet edip mutsuzluktan yakınmıyor? Sanırım sayı oldukça azalmıştır. Eğer hala bu
özelliklere sahip tanıdıklarınız varsa bence onlardan biraz uzak durun. Çünkü her an bir delilik
yapabilirler. Şaka bir yana, insanın sevmediği bir işte başarılı olması gerçekten de çok zordur
ve ne yazık ki başarısızlığının temelinde çoğu zaman hedeflerin belirlenmemesi ya da yanlış
belirlemesi, bu sebeple yanlış işlerde çalışılması vardır.

Başarılı insanlara bakın. Çevrenizde yaşayanlara ya da herkes tarafından tanınanlara bakın.


Bu insanların büyük bir enerjiye sahip olduklarını, başarılı oldukları alan her ne ise ona
tutkuyla bağlı olduklarını göreceksiniz. Bu kişiler başarılı oldukları konudan konuşurken
heyecanlanırlar ve durmadan anlatmak isterler. Gözlerindeki ışıltıyı görebilirsiniz. Sürekli yeni
planları vardır. Çevrenizde böyle insanlar var mı? Ne yazık ki çevremizde böyle insanlar çok
fazla yok. Ama bir şekilde karşılaştığınızda onları hemen ayırt edebilirsiniz.

Hedeflerle iş hayatında başarılı ve mutlu olmak arasında çok güçlü bir bağ vardır. Hedefler iş
hayatına yeni girerken de, iş hayatında 20 yıldır var olsanız da önemlidir. İş hayatınızın
başında çalışmak istediğiniz sektör, pozisyon hakkında karar vermenin önemini kim
yadsıyabilir? Hangi yeteneklerinizin hangi işlere uygun olduğunu bilmek, hangi işte
çalışırsanız başarılı ve mutlu olacağınızı bilmek belki de en önemli meziyetlerden biridir.

Dünyaca ünlü cam sanatçılarından John Kobuki ile yapmış olduğum bir görüşmede işine nasıl
saygı duyduğunu ve her bir ayrıntıyı nasıl ince ince planladığını gördüm. John sadece 4 cm
çapında cam küreler içinde dünyanın en güzel çiçeklerini yapıyor. Her gün son derece sınırlı
sayıda malzeme ile bir masa başında oturarak harikalar yaratıyor. Peki, John’u diğerlerinden
ayıran nedir? Hikâyesi biraz ilginç. John aslında işletme mezunu ve yıllarca bir bankada
çalışmış. Ama hiçbir zaman bu işi benimseyememiş. Daha sonra sanatsal bir malzeme olarak
cam ile tanışmış ve o andan itibaren hayatı değişmiş. Bankada çalışırken belli bir hedefi
olmayan John’un cam ile içindeki enerjiyi dışa vurması, O’nu dünyanın en önde gelen cam
sanatçılarından biri yaptı. John’un yaptığı eserleri merak ettiyseniz www.kobukiglass.com
sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Bu hikâye, aslında hedeflerini yanlış belirleyen ve bir süre sonra gerçekten mutlu olduğu işi
bulup başarıyı yakalayan bir kişiyi anlatıyor. İstemediği bir işte çalışan birisi bir başka alanda
çok kısa zamanda dünyaca ünlü bir kişi olabiliyor. Önemli olanın, hedeflerini doğru
belirlemek olduğu çok açık değil mi?

www.istebasari.net © 2010
5

Hedefler kuşkusuz yetenek ve isteklere bağlı. Hedefler, yeteneklerimiz ve daha büyük


oranda yapmaktan keyif aldığımız işler doğrultusunda belirlenirse başarıya ulaşmak çok
daha kolay olacaktır. Bazen yeteneklerimiz ya da isteklerimiz doğrultusunda hedefler
belirlemek hayalperestçe gözükse de her şey hayal edebilmek ile başlar. Başarılı olan
insanlara bakın; hayallerinin peşinden giden insanlar olduklarını göreceksiniz.

Hedefleriniz, sizin ulaşmaya çalışırken harcayacağınız emekten keyif alacağınız türden


olmalıdır. Eğer hedefinize ulaşmaya çalışırken keyif almıyorsanız bir kez daha düşünmekte
yarar vardır. Çoğu insan başarıyı, ulaştığınızda keyfini süreceği bir zirve olara hayal ediyor.
Oysa başarı aslında zirvede görünen manzaradan da, oraya ulaşmak için yapılan
yolculuktan da keyif almaktır. Keyif alınmadan yapılan yolculuk sonrası gelecek başarı uzun
süre çekilen acıların sonunda bir ağrı kesici etkisi gösterecek ve yaralarınızı tamamıyla tedavi
edemeyecektir.

Bu kitabı yazmak için birkaç ay akşamları iş dönüşü geç saatlere kadar oturup çalıştım.
Geçmişten gelen birikimim için harcadığım zamanı hesaba katmıyorum bile. Uykusuzluğa ve
bütün diğer sosyal aktivitelere rağmen bu kitap için çalıştım. Niçin bu kitapla bu kadar
uğraştım? Mail grubuma üye olan ziyaretçilere ücretsiz olarak dağıtmak için. Ben iddia
ediyorum; açık hedefleri olmayan birisinin somut bir karşılığı olmadan böyle bir çaba
harcaması mümkün değildir. Sonuçta ben size hiçbir şey satmıyorum. Hiç kimse bu emeğin
karşılığını finanse etmiyor. Ama burada bütün bunlardan daha önemli bir nokta var. Benim
net hedeflerim var. Öncelikli hedefim bilgi birikimimi mümkün olduğu kadar fazla kişiye
sunmak. Bir başka büyük hedefim de kendimi kendime ispat etmektir. Çünkü Maslow’un
dediği gibi ‘Yapabileceğini yapmalısın!’. Ben yapabileceklerimi bildiğim halde bunlar için
çaba harcamadan yaşlanmayı düşünmüyorum. ‘Keşke düşünmekle kalmayıp harekete
geçseydim’ demeyi düşünmüyorum. Yanlış anlaşılmak istemem; kendim hakkında bir başarı
hikâyesi anlatmaya çalışmıyorum. Sadece inandığı hedefler doğrultusunda motive olmuş bir
kişinin birçok bedele gönüllü olarak katlanabileceğini hatta bundan mutluluk duyacağını
belirtmek için söylüyorum bütün bunları. Bu konuda kendi çabamı örnek olarak
gösteriyorum. Bunun sonunda başarı gelir mi? Hep beraber göreceğiz.

Eğer hedeflerini doğru belirlemişsen, yolculuğun zorluklarla dolu olsa bile ondan keyif alırsın.
Hedefine doğru her attığın adımda kendini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşarsın.
Hedefine doğru yürürken, hedefsiz yapacağın işlere göre çok daha fazla verimli olursun. Çok
daha fazla çalışır, daha az yorulursun. Yorulduğunda inandığın bir şeyler yaptığını bilirsin ve
yorgunluğun bile tadını çıkarırsın.

O zaman en temel nokta öncelikle ne istediğimizi bilmektir. Ne istediğini bilen, onu nasıl elde
edeceğini de düşünmeye başlar. Zihin, ihtirasla bir konu üzerinde durulduğunda, tüm
gücünüzle odaklandığınızda, normal zamanda göremeyeceğiniz olasılıkları size göstermeye
başlar. Bu söylediklerimde mistik hiçbir yan bulunmuyor. Herhangi bir sınava hazırlanırken
bir yandan televizyonda sevdiğiniz diziyi seyrettiğinizi; bir yandan da ders çalıştığınızı
düşünün. Acaba sadece ders çalışmaya odaklandığınız zaman alacağınızdan daha yüksek
puan alabilir misiniz? Odaklanmak beynimizin kullanılabilir potansiyelinin çoğunu bir nokta
üzerinde toplamaktır. Odaklanmak başka zaman göremeyeceğimiz fırsatları bize gösterir.
Odaklanmak başka zaman aklımıza gelmeyecek fikirleri üretmemizi sağlar. Ve odaklanmak

www.istebasari.net © 2010
6

hedefimizi ulaşmamız için bize yeni yollar açar. O halde ihtirasla yapmak istediklerimize
odaklanarak hedeflerimizi belirleyebilir ve o yolda yürüyebiliriz.

Hayatımızda yol ayrımlarında yaptığımız tercihler bizi farklı dünyalara götürür. Zamanı
geldiğinde doğru tercihi yapmak ya geleceğimizi garanti altına alır ya da bizi çıkmaz sokaklara
sürükler. Bu sebeple doğru hedefleri seçmek için çaba harcamaya değer. Günümüzde
tercihlerin çoğunu bizim adımıza başkalarının (aile, çevre, öğretmenler vs.) yaptığını
düşünürsek ipleri kendi elimize alarak kendi hedeflerimizi belirlememiz başarı ve mutluluğa
yolculukta atmamız gereken ilk adımdır.

Hedef belirlemede zorluk yaşayanlar aslında kendilerine tam olarak bakmıyorlar demektir.
Herkes kendiyle baş başa kaldığında ve hayal ettiğinde heyecan verici bulduklarına odaklansa
inanıyorum ki herkesin tutkuyla bağlandığı hedefleri olacaktır. Bizim günlük hayatın hızlı akışı
sırasında, evimize ekmek götürme derdiyle göremediğimiz budur. Biz iş hayatına atıldığımız
andan itibaren karıncalar misali amaçsız bir şekilde koşturuyoruz. Evet, bir şeyler üretiyoruz
ama onu dahi niçin yaptığımızı bilmiyoruz. Geçim derdi hayal dünyamızı öldürüyor ve en
kötüsü bir süre sonra sorgulamayı da unutuyoruz. İşte, hedeflerimizden esas kopuşumuz o
noktada başlıyor. Kendimizi teslim ettiğimizde Matrix serisindeki gibi tamamen sanal
dünyalarda yaşamaya ve o dünyalara bağımlı olmaya başlıyoruz. Ben, bu gidişe dur
diyebileceğimizi, kendi hedeflerimiz doğrultusunda planlı bir şekilde hayatımızı tekrar kendi
kontrolümüz altına alabileceğimizi söylüyorum. İster mevcut kariyerinde, ister bir iş kurarak
ama her durumda kendi belirlediği hedeflere yürüyen insanları kimsenin durduramayacağını
iddia ediyorum.

www.istebasari.net © 2010
7

2. Sır:
Görev ve
Sorumluluklarını
Bil
Hedefler doğrultusunda seçilmiş bir işte başarılı olmanın bir sonraki adımı işinizin sizden ne
istediğini, yetkilerinizin ve sorumluluklarınızın neler olduğunu bilmekten geçiyor. İş
dünyasında, çalışanlardan çok fazla beklenti oluyor. Şirket kültürüne ve değerlerine uyum
sağlamak, verilen işleri zamanında tamamlamak, yeni fikirler geliştirmek ve benzerleri. Birçok
beklentinin olduğu bir ortamda acaba bunların neler olduğunu tam olarak biliyor muyuz?

Günümüzde birçok şirkette çalışanlar için görev tanımları yapılmaktadır. Çoğu zaman
hazırlanan görev tanımları çalışanların yetenekleri ve mevcut işleri ile birebir örtüşmese dahi
görevler yazılı hale getirilmeye çalışılıyor. Fakat yazılı kısım aslında bizden beklenenlerin
tümünü ifade etmiyor.

Buna rağmen öncelikle yazılı ya da sözlü olarak bize iletilmiş görev ve sorumlulukları
değerlendirerek başlayalım. İş hayatında öncelikli hedefimiz bize bir şekilde iletilmiş
sorumlulukları yerine getirmek olmalıdır. Sonuçta bizden istenenleri yapmadığımız ya da
yapamadığımız sürece hangi okuldan mezun olduğumuzun ya da daha önceki işyerlerimizde
nasıl performans gösterdiğimizin bir önemi kalmıyor. Oysaki iş hayatında gördüğüm,
çalışanların kendilerinden beklenenlerin yeterince farkında olmadığıdır. Günlük olarak devam
ettirdiği bir takım faaliyetlerin arasında kendisinden beklenenleri gerçekleştiremeyen birçok
insan bulunuyor. Bu kişiler ya kendi görev tanımlarında olmayan işlerle uğraşabiliyor ya da
kendilerinden beklenenin bir kısmını yerine getirebiliyor. Bu süreçte görev ve sorumluluklar
üzerine kafa yorarak bunları daha iyi nasıl yapabileceğini düşünenlerin sayısı azınlıkta kalıyor.

Bu noktada, çalışanlara, beklentilerini yeterince açıklamayan ya da operasyonel işlerden


başını kaldıramamasına neden olan yöneticilerin hiç mi suçu yok? Yöneticilerin öncelikle açık
bir şekilde görev tanımlamalarını yapmaları ve çalışanlar için performans hedefleri koymaları
gerekiyor. Böylelikle çalışan kendisinden bekleneni ve bu hedefe ulaşmak için elinde hangi
kaynaklara sahip olduğunu net bir şekilde bilecektir. Görevleri ve sorumlulukları konusunda
kafası karışık olan çalışan, beklentileri karşılamak konusunda da yeterli olamayacaktır.

İş dünyasında başarılı olmak için iki numaralı kuralın görev ve sorumluluklarını bilmek
olduğunu söylüyoruz. Fakat yukarıdaki paragrafta, yöneticilerin yapması gerekenler üzerinde
durduk. Oysaki bu kitapçık yöneticilerden ziyade çalışanlar için yazıldı. O halde çalışanlar bu
konuda ne yapmalı konusuna geri dönelim.

www.istebasari.net © 2010
8

Eğer işe yeni başlayacak bir çalışansanız daha mülakat aşamasında görev ve
sorumluluklarınızı öğrenmek konusunda gayret sarf etmelisiniz. Bu sayede sizden
beklenenleri öğrenerek, bu gerekleri yerine getirip getiremeyeceğinizi değerlendirebilirsiniz.
Birçok şirkette yeni işe alınacak kişilerden beklenenler iş ilanı yoluyla duyuruluyor. Fakat bu
ilanlardaki ifadeler genelde çok muğlâk ve yetersiz kalıyor. Bu sebeple işe alım sürecinde son
aşamalara gelen adayların müstakbel yöneticileri ile kendisinden beklenenleri detaylı bir
şekilde görüşmesi gerekiyor. Bu hem sizden beklenenleri anlamanızı ve ona göre hazırlık
yapmanızı sağlar, hem de profesyonel imajınızı güçlendirir. Sonuçta bir yöneticinin
karşısında, yetki ve sorumluluklarını öğrenmeye çalışan bir aday, ‘Ne verirseniz yaparım’
izlenimi uyandıran adaya göre daha fazla saygınlık uyandıracaktır.

Eğer halen belli bir pozisyonda çalışan bir kişiyseniz görev, yetki ve sorumluklarınızı gözden
geçirmenizde fayda vardır. Çünkü birçok durumda görev ve yetkiler, sorumluluklar ve
kaynaklar arasında uyumsuzluklar olabilmektedir. Örneğin sizden beklenen bir raporu
hazırlamanız için başka bir departmandan gelecek veriyi bekliyor ve yaşanan gecikmeden
dolayı sorumlu tutuluyorsanız ortada bir problem bulunmaktadır. Bu örnekte sorumluluk ve
kaynaklar arasında bir uyumsuzluk bulunmakta ve bu durum sizin işinizi düzgün yapmanızı
engellemektedir. Bu örnekte çalışanın yöneticisi ile görüşerek sorumlulukları ile kaynakları
arasında bir uyumsuzluk olduğunu ve bu uyumsuzluğun işini iyi yapmasını engellediğini
belirtmesi ve mümkünse soruna çözüm üretecek bir süreç geliştirmesi gerekir. Çünkü sadece
‘Veri zamanında gelmiyor.’, ‘Zamanım yok.’, ‘Elemanım yok.’ vb. ifadelerle şikâyet etmek iyi
sonuçlar doğurmayacaktır. Yapılması gereken sorunu teşhis etmek ve yöneticinize bir çözüm
yolu sunmaktır.

Görev, sorumluluk ve yetkilerin yazılı olarak belirlenmediği, geleneksel tarzda iş yapan


şirketlerde ise yöneticilerin beklentilerini anlamak ve bunları mümkün olduğunca maddeler
haline getirerek üzerinde mutabakat sağlamaya çalışmak gerekiyor. Eğer şirket bize net
görevler vermiyorsa bu görevleri belirli hale getirmek bizim çabamızı gerektiriyor.
Yöneticimiz ya da patronumuz bize herhangi bir işin niçin yapılmadığını sorduğunda verilecek
net cevaplarımız olmalı. Eğer o işin başarılması bizim görevimiz değil ise bunu ispat edebilir
durumda olmamız bizim avantajımıza olacaktır.

Görev, yetki ve sorumluklar konusunda bir diğer çok önemli husus, yazılı olmayan hatta hiç
söylenmeyen beklentilerin var olmasıdır. Evet, gerçek budur. Yöneticinizin size belki hiç
söylemeyeceği, belki ima edeceği bazı beklentileri olacaktır. Bu durum, tabii ki her bir
yöneticinin tarzına ve karakterine göre değişiklik gösterecektir. Yöneticiniz bazı durumlarda
mevcut işlerinizin yanında astlarınıza bilgi aktarımında bulunmanızı, bazı durumlarda şirket
içinde teamüllere uyum göstermenizi, bazı durumlarda fazla mesaiye kalarak işleri
yetiştirmenizi bekleyebilir. Yöneticiniz sizden beklentilerini her zaman dile getirmeyecektir
ama üzerinizde sizi izleyen bir çift göz olduğunu unutmamanız gerekmektedir. Örneğin
yöneticiniz elinizdeki iş bittiğinde kendisine haber vermenizi beklediği halde siz o günkü
görevinizi yerine getirmenin verdiği rahatlıkla internette geziniyor olabilirsiniz. Burada dikkat
çekmek istediğim nokta, yöneticinizin size hiçbir zaman bunu söylememiş olduğu halde yine
de böyle bir beklenti içinde olabileceğidir. Bu beklentiye cevap verip vermemek tamamen
size kalmış ama bunu fark etmek avantajınıza olacaktır.

www.istebasari.net © 2010
9

Konuyu özetlersek ilk olarak yazılı veya sözlü olarak size iletilmiş bir görev, sorumluluk ve
yetkiler paketi olacaktır. Bu paketi iyice değerlendirip yetenekleriniz doğrultusunda hangi
hususlara ağırlık vereceğinizi, hangilerini eğer mümkünse astlarınıza delege edeceğinizi ve
performans değerlendirme vakti geldiğinde her bir başlıkta kendinizi nasıl anlatacağınızı
belirlemek sizin görevinizdir. Bu sebeple görev tanımlarınızda belirtilen her bir başlığı tek
tek değerlendirmek, o konuda hangi yetkinliklere sahip olmanız gerektiğini tespit edip,
eksiklerinizi tamamlamak için planlama yapmak, görev ve yetkileriniz arasında uyumsuzluk
varsa bunları tespit ederek gerekli düzeltmeleri yaptırmak, sizin dışınızda unsurları da
içeren görevlerde diğer kişilerle irtibata geçerek gerekli uyumu sağlamak sizin göreviniz
olarak karşınızda durmaktadır. O halde yarından tezi yok görev, yetki ve sorumluluklarımızı
gözden geçirmekte fayda var.

İkinci ve en az birincisi kadar önemli diğer bir husus size resmi olarak bildirilmediği halde
sizden beklenen bazı görev ya da davranış kalıplarını değerlendirmenizdir. Bu noktada
gözlem yeteneğinize iş düşüyor. Hem üstlerinizin diğer çalışanlarla ilişkilerini hem sizinle
ilişkilerini inceleyerek ve satır aralarını okumayı öğrenerek bu gayri resmi beklentileri
öğrenmeniz gerekiyor. Burada kesinlikle her beklentiyi yerine getirmeniz gerekir demiyorum.
Aksine size resmi olarak bildirilmemiş görev ya da sorumluklardan sorumlu tutulmamanız
gerekir. Ama yine de hangi beklentiyi karşılayacağınızı, hangi ekstra görevi yerine
getireceğinizi bilmek için özellikle yöneticinizi iyi tanımanızı öneririm. Günlük hayattaki
konuşmalarından iş yapış şekline, diğer personelle kurduğu ilişkilerinden genel mizacına
kadar her konuda gözlem yaparsanız işyerinde başarılı olma konusunda güçlü bir silah elde
etmiş olursunuz.

www.istebasari.net © 2010
10

3. Sır:
En iyisini yap

İş hayatına girerken ya da mevcut işinizde, geleceğe dair planlarınızı yapıp, hedeflerinizi


belirlediniz. Patronunuzun veya yöneticinizin sizden resmi ve gayri resmi neler beklediğini,
bunları gerçekleştirmek için hangi kaynaklara sahip olduğunuzu ve hangi noktalarda kendinizi
geliştirmeniz gerektirdiğini de belirlediğiniz. Şimdi sıra sizden beklenenin üzerinde bir
kalitede iş yapmanıza geliyor.

Bir an düşünelim. Bir binanın sağlamlığını ölçerken onun duvarlarının kalınlığı, iç


dekorasyonu, çatı kaplaması veya boya rengi ne kadar önemlidir. Çok fazla olmasa gerek.
Binanın sağlamlığı, temeline ve taşıyıcı sistemine bağlıdır. Temel ve taşıyıcı sistem sağlam
olmadan bina ne kadar güzel görünürse görünsün orada oturmaktan çekiniriz. Bu diğer
özelliklerin önemsiz olduğu anlamına gelmez fakat öncelik sıralamasında ikinci planda
kalırlar. İş hayatında başarının sağlamlığı performansınıza bağlıdır. Şirkete değer katan
performansınız ne kadar kuvvetliyse, başarınız o kadar kalıcı olacaktır. Diğer özellikler size
verilen görevleri en iyi şekilde yaptığınız takdirde daha anlamlı olacak ve daha fazla getiri
sağlayacaktır.

Örneğin yedinci sırrımız ‘Kendini Geliştir’ diyor. Kendini geliştirmek özellikle mevcut
bilgilerimizin çok kısa zamanda eskidiği günümüz bilgi toplumunda çok büyük önem taşıyor.
Peki, sizce verilen işi en iyi şekilde yapmadığınız takdirde yani işinizde yüksek performans
göstermediğiniz takdirde patronunuzun kendinizi geliştirmenize çok değer vereceğini mi
sanıyorsunuz? 10 numaralı sır ‘Sosyal ol.’ diyor. Sosyal ortamlarda aktif olmak, sosyal ağınızı
geliştirmek başarı açısından size pek çok olanaklar sağlasa da yüksek performansın olmadığı
yerde tam ters etki yaratabilecektir. Çünkü bu durumda işlerini sosyal ilişkileri üzerinden
yürütmeye çalışan bir kişi durumuna düşebilirsiniz.

Yazılı ya da sözlü görev tanımlarınızda bulunan işleri yüksek performansla tamamlamak


başarının temelidir. Bu temel olmadan başarı savaşında kimi mevzileri kazansanız dahi savaşı
kaybetme olasılığınız yüksektir. Bu konuda Ziya Paşa’nın ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde ’ beyitinde belirttiği gibi kişinin söyledikleri değil
yaptıkları esastır.

Bu noktada ‘en iyisini yap’ derken yapılan işin kalitesinden bahsetmekteyiz. Birçok kişi
sabahtan akşama kadar masasının başından kalkmadan çalışır ama günün sonunda ortaya
koydukları ürünün katma değeri düşüktür. Bu kişilerin performansı yüksek midir? Tabii ki
hayır. Bu durumu çok çalışmak olarak isimlendirebiliriz ama asla yüksek performansı ifade
etmemektedir. Performans, ortaya konan işin miktarına olduğu kadar kalitesine de
bağlıdır.

www.istebasari.net © 2010
11

Kimse sizi çok çalışıyorsunuz diye ödüllendirmez. Tamam, itiraf ediyorum bazı yöneticiler için
maalesef çok çalışmanız, ortaya koyduklarınızdan daha önemlidir. Azımsanamayacak sayıda
yönetici aslında bunu önemli bir ölçüt olarak alıyor. Ama artık trend bu değil. Artık çalışma
saatlerine değil performansa önem veren, çok çalışmayı değil katma değer üretimini
ödüllendiren yeni bir yönetici sınıfı geliyor. Bu yönetici sınıfı on yıl evveline kadar kendilerini
bu anlamsız kriterlere göre değerlendirenlere inat katma değere, performansa, yeteneklere
ve yaratıcılığa prim veriyor. Bu sebeple artık çok çalışmak, mesaiye kalmak vb. kriterler
yüksek performans olarak değerlendirilemez. Yüksek performans kısa sürede mümkün
olduğu kadar çok katma değer yaratmakla sağlanır.

Yüksek performansın bir diğer kriteri sonuç odaklı olmaktır. Bir sonuca ulaşmayan, bir değer
üretmeyen çalışma verimli değildir. Bir sonuç üretmeyen çaba boşa harcanmıştır. ‘En iyisini
yapanlar’ın ellerinde günün sonunda bir ürün olur. Bu bir rapor olabilir, bir fikir olabilir, bir
ürün prototipi olabilir. Önemli olan çalıştığı kuruma değer katan bir ürün olmasıdır. Bu
sebeple en iyisini yapanlar; laf değil sonuç üretir. En iyisini yapanlar çok çalışmalarıyla değil
ortaya koydukları ürünlerle övünürler.

‘En iyisini yapmak’ öncelikle daha iyi yapanı incelemekle başlar. Her çalışma ortamında örnek
alınabilecek kişiler vardır. Bu kişiler yöneticimiz ya da astımız olabilir. Bu kişilere verilen işler
beklentinin üstünde bir hızda ve kalitede geri döner. Bu kişilere iş verildiğinde yöneticinin
gözü arkada kalmaz. Çünkü gelecek sonuçların belli bir standardın üzerinde olacağını bilir.
Başarılı olmak isteyen kişilerin bu özelliklere sahip insanları yakından izlemesini öneririm.
Çünkü ne kadar başarılı olursanız olun öğrenilecek her zaman bir şeyler vardır. İş dünyasında
benchmarking olarak isimlendirilen bu yaklaşımla konusunda en iyi olanların, en iyi olmasını
sağlayan yönlerinin analiz edilmesi büyük fayda sağlayacaktır.

En iyisini yapmak için dikkat edilmesi gereken bir başka nokta delegasyondur. Yani astımız
olarak çalışanlar varsa, yetenek ve bilgi birikimlerine göre yapabilecekleri işleri onlara
devretmek ve en iyi bildiğimiz işe odaklanmak gerekmektedir. Belki birçok işi astınızdan daha
iyi yapabilirsiniz. Buna rağmen işlerin bir kısmını devretmeniz sizin performansınızı
yükseltecektir. Çünkü en iyi yaptığınız ve katma değeri en yüksek işe odaklanmanız, daha
fazla değer yaratacak ve başarınızı doğrudan etkileyecektir. Bu sebeple en iyi yapılan işe
odaklanmak ve diğer işleri mümkün olduğu kadar astlara paylaştırmak herkesin çıkarınadır.

En iyisini yapmak belli bir plan dâhilinde çalışmayı gerektirir. Planlama olmadan çalışmak
verimliliği yok eder. Aynı adımların üzerinden defalarca geçmenize yol açar. En son yapmanız
gerekeni en başta yapmanıza; sonra geri dönüp bir kez daha yapmanıza yol açar. Planlama
olmadan hangi yoldan gideceğinizi kestiremezsiniz. Ulaştığınız sonuçlar genelde
amaçlarınızdan farklı olur.

Planlama herhangi bir işe nereden başlayacağınızı, hangi araç ve yöntemleri kullanacağınızı,
hangi yoldan gideceğinizi, sorun çıkarsa hangi noktaya döneceğinizi ve nereye ulaşmak
istediğinizi gösterir. Bütün bu sebeplerle mutlaka her bir görevimizde bir planımızın olması
gerekir. Bu planların bazıları defalarca kullanılabileceği gibi bazıları sadece bir göreve özgü
olabilir. Zaten burada esas olan planın kendisi değil planlama ilkesidir. Planlama alışkanlığı
olduğu sürece her zaman her duruma uygun planlama yapabiliriz.

www.istebasari.net © 2010
12

Planlama esnasında elimizdeki işi parçalara bölerek her bir parçayı kendi içinde planlamak
gerekir. Böylelikle, özellikle karmaşık görevlerde, doğru yoldan sapmadığımızı gösteren uyarı
levhalarına sahip oluruz. Her bir aşamada yapılması gerekenleri belirlemek, her bir aşamada
harcanacak süreyi tayin etmek işleri zamanında ve istenen kalitede yapmamızı sağlayacaktır.

Plan dediğimizde karmaşık çizelgeler, detaylı iş akış şemaları vs. anlaşılmamalıdır. Plan yazılı
olabileceği gibi düşünsel de olabilir. Plan birkaç adımdan oluşabileceği gibi karmaşık çok
sayıda alt başlıktan oluşabilir. Bunu belirleyen görevin mahiyetidir. Bu sebeple planlamayı ve
planlama sürecini belli bir şekle indirgememek gerekir. Özetle planlama derken üzerimizdeki
görev dâhilinde hangi zamanda hangi çıktılarla hangi noktada olacağımızı, oraya hangi
yöntemler ve yollarla ulaşacağımızı belirlememizi kastediyorum.

En iyiyi yapmayı hedefleyenlerin bir başka dikkat etmesi gereken husus yanlışlardan ders
almasını bilmektir. Herkes hata yapar. Herkes zorluklarla karşılaşır. Bunları kimi zaman
çözeriz kimi zaman çözemez, yardım isteriz. Önemli olan bir daha aynı hatayı yapmamak ya
da aynı zorlukla karşılaştığında ne yapacağını bilmektir. Bu sebeple en iyiyi yapmayı
hedefleyenler yaptıkları hatalardan ders çıkarırlar. Bunları bir kenara not eder ve zamanı
geldiğinde bunlardan yararlanırlar. En iyiyi hedefleyenler aynı zamanda deneyimlerini
üstlerine bildirerek, hatalar ve sorunlar karşısında kurumsal çözümler üretilmesine yardımcı
olurlar.

Müsaadenizle bu bölümü bitirirken sıradan ile sıradan olmayan arasındaki farkı anlatan ve
dünyaca ünlü pazarlama uzmanı Seth Godin’in “Purple Cow” isimli kitabında bahsettiği bir
hikâyeyi alıntılayacağım.

‘Birkaç yıl önce ailem ve ben Fransa üzerinde seyahat ederken, otoyolun hemen yanındaki
yemyeşil çayırlarda otlayan inekleri görüp, bu masalsı güzellik karşısında kendimizden
geçmiştik. Kilometreler boyunca, hepimizin gözleri dışarıdaydı ve etrafımızdaki her şeyin
muhteşemliğinden büyülenmiştik.

Sonra, 20 dakika içinde, inekleri görmezden gelmeye başladık. Gördüğümüz yeni inekler ilk
gördüklerimizin aynısıydı ve başta bize şaşırtıcı gelen şey şimdi sıradandı. Hatta sıradan
olmaktan da kötü sıkıcıydı.

Onları bir süre gördükten sonra inekler sıkıcıdır. Harika inekler de olsa, pırıl pırıl inekler de
olsa hala sıkıcıdırlar.

Mor bir inek hariç. İşte bu ilginç olabilir.(Sadece bir süreliğine) Mor ineğin özelliği dikkate
değer olmasıdır.”

Teşbihte hata olmaz diyerek yaptığım alıntıda, artık günümüzde sıradan olanın değil, farklı
olanın prim yaptığı, çok güzel bir benzetme ile anlatılıyor. Bu noktada bizim de düşünmemiz
gerekiyor. Önümüzde iki seçenek var; ya sıradan bir performans göstererek sıradan biri
olacağız ya da en iyiyi hedefleyip en iyiyi yaparak farklı olduğumuzu ispat edeceğiz.

Seçim bizim.

www.istebasari.net © 2010
13

4. Sır:
Kendi
pazarlamanı yap
Başarı yolunda bir adım daha atıyoruz. Şu ana kadar üzerinden geçtiğimiz konuları isterseniz
kısaca tekrarlayalım.

 Başarılı olmak için öncelikle ne istediğimize karar verip bu doğrultuda hedefler belirledik.
 İşimiz ne olursa olsun öncelikle bizden ne beklendiğini, hangi yetki ve sorumlulukların
verildiğini net bir şekilde öğrendik.
 Üstlendiğimiz sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirdik.

İdeal bir dünyada, bütün bunları yaptığımızda yöneticimizin bu durumu hemen fark edip
performansımızı değerlendirirken bizi takdir etmesini bekleriz. Fakat ne yazık ki dünya o
kadar adil bir yer değil.

Gerçek dünyada yöneticiler çoğu zaman sizin yaptığınız işlerin teknik boyutunu bilmez.
Bunları sağlıklı değerlendirme imkânı olmaz. Yöneticiniz sizde bulunan yetenekleri ortaya
çıkarmayı teşvik edici bir ortam yaratmayabilir. Oysaki siz, sergileyemediğiniz yeteneklerinizle
çok daha fazla değer yaratabilirsiniz. Ya da yeteneklerinizi kullanıyorsunuzdur ama
yöneticiniz bunu görmüyordur. Bu durumda yeteneklerinizi yöneticilerinize nasıl
göstereceğinize dair bir stratejinizin olması gerekiyor.

Örneğin belli bir programı çok iyi kullanıyor ve o programla ilgili çoğu işi kendi başınıza
yapıyor olabilirsiniz. Ama yöneticinizin, özellikle kalabalık bir ortamda bulunuyorsanız, bu
çalışmayı sizin yaptığınızı bilmemesi mümkündür. Bu durumda iki seçeneğiniz var. Aslında biri
seçenek bile değil. Ya bu durumun farkında bile olmaz ve işinizi yapmaya devam edersiniz ya
da yöneticinizin söz konusu çalışmayı sizin yaptığınızı görmesini sağlarsınız. Örneğin söz
konusu program üzerinde bir geliştirme veya iyileştirme gerekiyorsa bunu yöneticinize
detaylı olarak raporlayabilirsiniz. Bu durumda yöneticiniz sizin program üzerinde ne kadar
detaylı bilgiye sahip olduğunuzu anlayacaktır. Bir başka olasılık bu program hakkında bir
eğitim hazırlayıp astlarınıza eğitim vermek istediğinizi belirtebilirsiniz. Böyle bir hamle de
yöneticinizin yetkinliklerinizi anlamasını sağlayabilecektir. Sunduğunuz önerilerin hayata
geçmesi bir noktaya kadar önemlidir. Daha fazla önemli olan sizin o programı kullanmayı
herkesten daha iyi bildiğinizi yöneticinize göstermenizdir.

www.istebasari.net © 2010
14

4. sırrımız aynı zamanda emeğinizi korumayı da içermektedir. Çünkü iş dünyası bir kulis
dünyasıdır. İş ortamında emeğinizi savunmalısınız. Aksi takdirde sizin yaptığınız bir çalışmanın
başkası tarafından nasıl sahiplenildiğini şaşkınlıkla izleyebilirsiniz. Özellikle takım
çalışmalarının yapıldığı ortamlarda ortaya koyduğunuz performansın takıma mal edilerek
anonimleştirilmesi olabilmektedir. Değerlendirme yetkisine sahip yöneticiler genelde daha
alt seviyede olan biteni ara kademe yöneticilerden dinlerler. Bu durumda hakkınızda
oluşacak kanaat başkalarının iki dudağının arasında olabilir.

Biliyorum biraz karamsar bir tablo oldu ama emeğinizi savunmanız gerektiğini belirtmek için
durumu olanca açıklığıyla ortaya koymam gerekiyordu. Mutlaka karşınıza bu konuda kişisel
bütünlüğe sahip insanlar da çıkacak ve yiğidi öldürseler bile hakkını teslim edeceklerdir. Bu
özelliklere sahip insanları nasıl tanıyacağınıza dair daha detaylı bilgiye buraya tıklayarak
ulaşabilirsiniz. Ama bu özelliklere sahip insanlar azınlıkta kalacaktır. Karşınıza daha çok,
başarı konusunda etik değerleri hiçe sayan, kendini öne çıkarmak için elindeki tüm imkânları
kullanan insanlar çıkacaktır.

Bu durumda en mantıklı hareket tarzı hakkınızı korumaktır. Hakkınızı korurken kesinlikle


saldırgan bir tutumdan bahsetmiyorum. Sadece, eğer bir konuda emeğiniz var ise onun
yöneticileriniz tarafından bilinmesini sağlayacak ince tutumlar sergilemeyi kastediyorum.
Yoksa ortaya çıkıp hakkınızın yendiğini, söz konusu başarının aslında sizin başarınız olduğunu
söylemek, somut olarak size kaybettirir. Hak etmediğiniz halde öne çıkmaya çalıştığınız bile
düşünülebilir.

Ama örneğin hazırlanan bir raporda olan emeğinizi, o rapor hakkında yapılan bir görüşmede,
çalışmayı yapmış olduğunuz için başkalarının veremeyeceği detayları ortaya koyarak
gösterebilirsiniz. Böylelikle kendinizi ön plana çıkarmaya çalışıyor görüntüsü vermeden
rapordaki emeğinizi gözler önüne serebilirsiniz. Örneğin büyük bir müşterinin ikna edilmesi
ve yüklüce bir satış yapılmasında harcadığınız emeğin başkaları tarafından gasp edilmesini
engellemek için, uygun bir sohbet sırasında, karşı şirketin yetkilisini ikna etmek için
kullandığınız yöntemlerden bahsedebilirsiniz. Burada önemli olan ‘Ben yaptım! Ben yaptım!’
diye bağırmadan emeğinizi savunmaktır.

Kendinize yıllarca yatırım yaparak birçok özellik kazandınız. Bu özellikler sayesinde birçok işi
başarıyorsunuz. Bunları başarmanıza rağmen eğer kişisel pazarlamanıza önem vermezseniz
insanların sizi takdir etmesini beklersiniz. Oysaki bu pasif bir tutumdur. Bizim bu kitap
boyunca anlatmaya çalıştığımız temel noktalardan birisi aktif bir tutuma sahip olmanız
gerekliliğidir. Başkalarının sizi takdir etmesini beklemeyin! Başkalarının sizi takdir etmesini
sağlayın! Bunu, üçüncü sırda ifade edildiği gibi “en iyisini yaparak” destekleyin ve yaptığınız
her çalışmanın üstleriniz tarafından yeterince algılanıp algılanmadığını değerlendirin.
Bütün bunları yaparken hiçbir zaman amatör bir görüntü vermemelisiniz. Kendi pazarlama
stratejiniz son derece ince hesap edilmiş olmalıdır. Yöneticinizin sizin hakkınızda doğru
bilgilere sahip olmasını sağlamaya çalışırken onu yönlendirmeye çalışıyormuşsunuz
izlenimine kapılmasına yol açmayın. Bunun için doğrudan değil her zaman dolaylı yollardan
gerçekliği anlatmaya çalışın ama bu silahın sadece gerektiği zaman kullanılması gerektiğini de
asla unutmayın. Bu konuda daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

www.istebasari.net © 2010
15

5. Sır:
Yenilikçi ol
Dünya, sınırların ortadan kalktığı, sermaye hareketlerinin özgürleştiği ve bu durumun
globalleşme olarak adlandırıldığı bir dönemi yaşıyor. Kuşkusuz globalleşme en çok iş
dünyasında gözlemleniyor. Gümrük duvarlarının düşürülmesi ya da tamamen kaldırılması,
bölgesel entegrasyonların ortaya çıkması ve sermaye hareketlerini engelleyen yerel yasaların
ortadan kalkması ile artık her bir sektörde dünya tek bir pazar haline gelmekte ve dünya
çapında tüm şirketler birbirine rakip olmaktadır. Artık kendi küçük pazarında rekabetten uzak
geleneksel yöntemlerle çalışan firmalar ortadan kalkıp yerine en azından bölgesel ölçekte
iddialı firmalar ortaya çıkıyor. Bu sürece uyum sağlayamayanların ise fazla bir şansı
bulunmuyor.

İş dünyasının yeni yapısı firmaların iş süreçlerini gözden geçirmelerini ve artan rekabet


koşulları içinde mümkün olduğu kadar maliyetleri azaltıp verimliliği arttıracak yöntemler
geliştirmelerini zorunlu kılıyor. Bunun yanında, piyasada artan rekabet, çoğu ürünün pek çok
firma tarafından üretilmesine ve bir süre sonra kar getirmez hale gelmesine yol açıyor.
Dolayısıyla firmalar ürün yelpazesini geliştirmeye ve yeni alt pazarlar keşfetmeye çalışıyor.
Yeni alt pazarların keşfi, bu segmentlere uygun ürünlerin geliştirilmesini ve yeni mecralarda
pazarlama faaliyetleri yürütülmesine neden oluyor. Artık Anadolu’nun en kıyısında köşesinde
kalmış firmalar bile bu baskıyı hissediyor ve kendini yenilemek için çaba sarf ediyor.

Bu sebeple ülkemizde son yıllarda inovasyon terimi bolca kullanılır oldu. İnovasyon yukarıda
kısaca özetlediğimiz gibi temelde firmanın belirlediği stratejik hedeflere ulaşmak için iş
süreçlerinde, ürün yelpazesinde ya da pazarlama faaliyetlerinde yeni yaklaşımlar ve yeni
yöntemler geliştirilmesini ifade ediyor. İnovasyon firmaların aralıklarla uygulayabileceği bir
çözüm olmaktan ziyade şirket kültürüne entegre edilmiş ve süreklilik arz eden bir yaklaşım
haline geliyor. Aslında günümüz iş dünyasında var olmak bir nevi bisiklet sürmeye benziyor.
Eğer bisikletten düşmek istemiyorsanız sürekli ilerlemeniz gerekiyor bunun için de ileriye
bakarak pedal çevirmelisiniz. Eğer pedal çevirmezseniz bir süre sonra yavaşlar, dengenizi
kaybeder ve ardından düşersiniz. Eğer ileriye bakmazsanız dengenizi bulamazsınız. İş
dünyasında da artık ileriye bakarak sürekli pedal çevirmek yani sürekli inovatif bir yaklaşım
sergilemek gerekiyor. Bu konuda gelişme kaydedemeyen şirketlerin dengesi bozuluyor.

Yukarıda özetlenen gelişmeler şirketlerin insan kaynakları politikalarını da köklü bir şekilde
etkiliyor. Artık şirketler değişen yapılarına paralel şekilde yenilikçi özellikleri yüksek
personeller edinmeye çalışıyorlar. Yenilikçi personel ve yenilikçi bir şirket kültürü piyasada
rekabet edebilmenin ön koşulları haline geliyor. Eski zamanlarda makbul olan, verilen işi
yapan ve sesini çok fazla çıkarmayan personel tipi artık geride kaldı.

www.istebasari.net © 2010
16

Çünkü yenilikçi personel, şirketinin mevcut yapısını veri almakla beraber onu değiştirmek ve
daha iyi hale getirmek için kafa yorar. Yenilikçi personel yeni pazarları araştırır ve yeni
ürünler konusunda öneri geliştirir. Yenilikçi personel her zaman için geliştirilecek bir şeylerin
var olduğuna inanır. Yenilikçi personel verilen işi yaparken işin yapılış yollarını sorgular ve
daha iyi yöntemler önerir.

İşte günümüzde şirketlerin ihtiyaç duydukları çalışan profili budur. Bazı şirketler hala bu tarz
çalışanlardan çalışma ortamındaki dengeleri bozacakları, ukalalık yapacakları (?), iş yapmak
yerine sürekli sorunlara işaret edecekleri gerekçeleri ile uzak duruyorlar. Fakat er ya da geç
onlar da bu özelliklere sahip personele ihtiyaç duyduklarını keşfetmek zorunda kalacaklar.

Şimdiye kadar söylediklerimiz yenilikçi olmanın niçin zorunlu olduğuna ve şirketlerin yenilikçi
personeli niçin tercih ettiklerine dairdi. Bu noktada yenilikçi olmanın çalışanlara neler
kazandıracağı ve nasıl yenilikçi olunacağı sorularına odaklanmamız gerekir.

Günümüz iş dünyasında, çoğu çalışan halen kendisine verilen işleri layıkıyla yapıp ötesine
karışmayacak şekilde bir düşünce yapısına sahiptir. Bu kişiler için ortalamanın üstüne çıkmak
da, ortalamanın altında kalmak da aynı derecede iticidir. Ortalamanın üstüne çıkıp
kendisinden beklenenin ötesinde yeni öneriler getirmek ve sorgulamak aslında aynı zamanda
dikkat çekmeyi ve eleştirilmeyi de içermektedir. Bu olgu çoğu kişi için korkutucudur.
Ortalamanın üstüne çıkarak görüşlerini ifade etmek aynı zamanda cesaret ve özgüven de
gerektirir. Bu sebeple çoğu çalışan kendi sakin sularından dışarı çıkmamaktadır. Aynı
çalışanlar ortalamanın altında da kalmak istemez. Çünkü bu durumda iş garantisinden söz
edilemez. Düşük performans şu veya bu şekilde cezalandırılır. Dolayısıyla günümüzde
çalışanların çoğu ortalama içinde yer almaktan mutludur.

Fakat aslında yenilikçi bir bakış açısıyla çevresini sorgulayan ve pozitif bir katkı yapmak
amacıyla düşüncelerini ifade eden çalışanlar için eşsiz fırsatlar bulunmaktadır. Çoğunluğun
yukarıda ifade ettiğim gibi vasat bir yaklaşım sergilediği çalışma ortamlarında yeni fikirler
üreten ve bunları geliştiren kişilerin başarılı olma şansı daha fazladır. Çünkü her işveren
aslında daha az emekle daha fazla işin nasıl yapılabileceğine bakar. Bu sebeple verimlilik
konusunda katkı yapacak her türlü öneri uygulansın ya da uygulanmasın kişiye itibar
anlamında olumlu katkı yapacaktır. Özellikle üzerinde iyi düşünülmüş ve güzel bir şekilde
sunulmuş bir öneri, sahibini diğerlerinden ayrıştıracaktır. Diğerlerinden ayrışmak başarının
önemli bir bileşenidir. Kimse kalabalıklar içinde sıradan birisi olarak kendisini ispat edemez.
Evet, takım çalışması çok önemlidir. Evet bireyselliği ön plana çıkarmanın riskleri vardır. Bu
gerçeklere diğer kurallarımızın içinde değiniyoruz. Ama sonunda herkes tek başınadır. Ekip
çalışması bireysel başarıların ortadan kaldırıldığı bir kültür olarak düşünülmemelidir. Bu
sebeple yenilikçi öneriler kişiyi pozitif anlamda diğerlerinden ayrıştırır derken aslında kişinin
her durumda kendini ait olduğu grubun üstüne çıkarmaya çalışmasını kastetmiyoruz.
Söylediğimiz sadece bulunduğunuz ekibin içinde yenilikçi fikirlerinizle ortaya çıkmanızın
gerektiğidir.

www.istebasari.net © 2010
17

Önünüzde bazı engeller olacaktır. Bu konuda en belirgin örnek yaratıcılığı teşvik etmeyen
şirket kültürleridir. Bugün pek çok şirket yenilikçiliği kâğıt üzerinde kabul etse de aslında bu
konuda iletişim kanalları ve çalışan ödüllendirme mekanizmaları kurmadıkları için aslında
yenilikçi değildir. Yenilikçilik adına yapılanlar ise üst yönetimin tercihleri doğrultusunda
gerçekleşiyor. Hâlbuki yenilikçi bir şirkette çalışanların katkısı muazzam önem taşımaktadır.
Çünkü mevcut çalışma yöntemini hayatın içinde her gün uygulayan çalışanlardır ve sorunlu
noktaları en iyi çalışanlar tespit edebilir. Yine bu sorunlara en iyi çözümlerin de çalışanlardan
gelmesi mümkündür. Fakat birçok şirket bu konuda yeterli olanakları sağlamadığı için
çalışanlar ya fikir üretmekten vazgeçiyor ya da fikirlerini kendilerine saklıyor.

Yine de şirketlerin yenilikçiliğe bakış açılarını değiştirmeleri konusunda çalışanların


yapabilecekleri vardır. Şirket yönetimlerinin duyarsızlıklarını bir kale duvarı gibi görecek
olursak bu surlarda ufak gedikler açmaya başlayarak ilerlemek gerekiyor. Çünkü surları bir
anda yıkacak güçte değiliz. O sebeple öncelikle en basit konulardan başlayarak yeni öneriler
geliştirilmesi uygun olacaktır. Bu öneriler doğrultusunda fayda sağlanması durumunda artık
yeni öneriler daha rahat kabul edilmeye başlanacaktır. Bir kez surlarda gedikler oluştuğunda
artık diğer personel de cesaretlenecek ve daha büyük yenilikler yapılmasının yolları
açılacaktır. Zaten günümüzde büyük şirketlerin çoğunun danışmanlık hizmetleri satın aldığını
ve bu danışmanların genelde personelin yenilikçi katkılarının daha fazla dikkate alınması
gerektiğini ifade ettiği göz önüne alınırsa gelecekte yenilikçilik sizin şirketinizde de gerçekten
uygulanmaya başlayabilir.

Yenilikçi yaklaşımlar geliştirirken karşımıza çıkabilecek bir başka engel daha vardır. Fakat bu
engel bir önceki engel gibi bizim dışımızda değil tam tersine içimizdedir. Basit olarak bu
engeli, kabul görmeme korkusu olarak adlandırabiliriz. Önereceklerimizin diğerlerince
anlamsız görülebileceği, saçma bulunabilineceğini düşünebiliriz. Geliştirdiğimiz fikirleri bu
korku ile daha üstlerinize sunmadan öldürebiliriz. Aslında bu bir tür oto sansürdür. Oto
sansür her ne kadar içimizde gelişse de aslında bizi böyle düşünmeye iten dışsal sebepler de
vardır ve bu sebeplere yukarıda kısaca değindik. Ama bazı durumlarda sorun sadece bizim
özgüvenimizle ilgilidir. Biz düşüncelerimizin yeterince değerli olmadığına dair içsel bir endişe
taşıyorsak önerilerimizi dışa vurmayız. Bu durumda fikirlerimiz test edilmeden yok olmaya
mahkûm olur.

Samimi konuşalım. Ürettiğimiz fikirlerin gerçekten bir bölümü uygulanamaz olacaktır. Bunun
sebebi, bazen, öneri getirdiğimiz konuya üstten bakacak pozisyona sahip olamayışımız ya da
üzerinde yeterince çalışmayışımız olabilir. Bu sebeple aslında biraz endişe taşımakta fayda
bile vardır. Endişe bizim henüz olgunlaşmamış bir öneriyi sunmamızı engelleyecek bir
güvenlik mekanizması olarak düşünülebilir. Endişe ederek konu üzerinde daha çok çalışır ve
önerimizi mükemmelleştirebiliriz. Ama elimizden gelen bütün özeni gösterdikten sonra hala
endişe taşımak bizim için engelleyici bir duruma dönüşür. İşte bu noktada biraz cesur
davranmamız gerekir. Zaten çoğu durumda, fikirler üzerinde çalışıp gerekli düzeltmeleri
yaptıkça cesaret kendiliğinden gelecektir.

www.istebasari.net © 2010
18

Yeni fikirler geliştirirken yapılması gerekenler konusunda uygulayabileceğiniz bir hareket


planına ihtiyacınız varsa aşağıdaki plan işinize yarayacaktır.

 Ürünlere ve iş süreçlerine eleştirel bir gözle bakarak geliştirilmesi gereken noktaların


tespit edilmesi
 Sektör genelinde en iyi uygulamaların takibi, rakiplerin aynı süreç ve ürünlerinin analizi
 Tespit edilen sorunlar üzerine yenilikçi önerilerin hazırlanması
 Hazırlanan önerilerin en yakın çevremizden başlayarak tartışılması ve geribildirim
alınması
 Geri bildirimler doğrultusunda önerinin revize edilmesi
 Önerinin bir sonraki halkada tartışmaya açılması, geribildirim alınması ve bu sürecin
mümkün olduğu kadar dış halkalar üzerinde tekrar edilmesi
 Önerinin rapor haline getirilmesi
 Önerinin şirket içi mevzuat ya da teamüllere uygun bir şekilde yönetime sunulması

Evet, artık niçin yenilikçi olunması gerektiği ve bu konuda hangi adımlar atılması gerektiği
konusunda daha net olduğunuzu düşünüyorum. Bu noktadan sonra biraz alıştırma yapmaya
başlayabilirsiniz. Unutmayın yenilikçi olmayanın en önemli aşaması öncelikle sorunların
tespit edilmesidir. Bu ise sadece sizin eleştirel bakış açınız sayesinde olabilir. Yapıcı eleştirel
bakış açısı yenilikçilik konusunda önünüzü açacaktır.

www.istebasari.net © 2010
19

6. Sır:
Olumlu ol

Olumlu düşüncenin etkileri yüzyıllardır ilgi çeken ve üzerine konuşulan bir konudur. İnternet
üzerinde kısa bir arama yapsak olumlu düşüncenin etkileri üzerine yüzlerce kitap, onlarca
dvd ve binlerce makale buluruz. Bu kaynakların çoğu olumlu düşüncenin insan hayatına
katkısını anlatmaya çalışmaktadır. Aralarında bazıları mistik ve mantıksal olarak
kanıtlanamayacak iddialarla olumlu düşünceyi bir tür din haline getirse bile bu alanda yapılan
pek çok bilimsel araştırma da bulunmaktadır.

Olumlu düşüncelerin etkileri konusunda ulaşabildiğimiz en eski görüşler ülkemizde,


Pamukkale’de doğmuş ünlü stoacı filozof Epictetus’a aittir. Milattan sonra 55 ve 135 yılları
arasında yaşamış olan filozof “İnsanları üzen eşya ve olaylar değildir, ancak onlarla ilgili
edindikleri düşünceleridir. Mesela ölüm bir yıkım değildir ama ölümün bir yıkım olduğuna
olan inancımız var ya, işte asıl yıkım budur." demiştir. Filozof bu yaklaşımıyla aslında
dışımızda gelişen olayların ancak bizim bakış açımıza bağlı olarak bizi üzebileceğini veya
mutlu edebileceğini ifade etmektedir. Bu düşünce bizi hayata karşı olumlu bir tutum
aldığımız takdirde olayları olumlu algılayacağımız sonucuna götürmektedir. Tutumumuzu
değiştirdiğimizde aslında dışımızdaki dünya değişmez fakat bizim onu algılamamız değişir.
Aslında önemli olan da bizim nasıl algıladığımızdır.

Olumlu olmanın faydalıları birçok dini inançta da bulunmaktadır. Dua olarak isimlendirilen
ibadet biçimi pek çok dinde bulunmakta olup, temelde olumlu düşüncelerin ifadesidir. Kişi
dua ederken olumlu duygulara odaklanır, istediklerini tekrar eder ve bu sayede huzuru
yakalamaya çalışır. Bunun yanında özellikle doğu dinlerinde düşünce gücü pek çok açıdan
önemsenmekte hatta insanın kendi kendisini düşünce gücüyle iyileştirebileceği dahi
düşünülmektedir.

İslam dininde de olumlu düşüncenin övüldüğünü görürüz. Bu konuda Mevlana’nın “Kötüye


yormak ve vehim yapmak, insanı derdi yokken bile hasta eder.” sözünü örnek gösterebiliriz.
20.yy’da yazılmış Risale-i Nur’da da “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından
lezzet alır.” denmektedir.

Aynı durum İslam dışı coğrafyalarda da geçerlidir. 19.yy’da olumlu düşüncenin Batı’da
yükselişi yine din adamları vasıtasıyla olmuştur. Bir düşünsel hareket olarak ortaya çıkan Yeni
Düşünce Hareketi çağımızda olumlu düşüncenin popüler olmasına ilk katkıyı sağlayan akım
oldu. Aralarında Ralph Waldo Emerson, Ernest Holmes ve Orison Swett Marden gibi
düşünürlerin bulunduğu grup olumlu düşünce hareketini başlatmıştır. Sonrasında Dale
Carnegie, Napoleon Hill ve Norman Vincent Pale olumlu tutumlar üzerine çok değerli katkılar

www.istebasari.net © 2010
20

yapmışlardır. Amacım olumlu tutumların etkilerini dini bir temele ya da tarihsel kişiliklere
dayandırarak kanıtlamak değil fakat olumlu tutumların etkilerinin binlerce yıldır insanoğlu
tarafından bilindiğini göstermektir.

Olumlu Tutumların Etkisi

Olumlu tutum, gerçekleşmekte olan veya gelecekte gerçekleşecek olay ve olguları zihnimizde
istediğimiz sonuçları üretecekmiş gibi değerlendirmek ile ilgilidir. Olumlu tutumlara sahip
insanlar kendileri dışında binlerce faktör tarafından belirlenen olguları kendilerine en fazla
yarar sağlayacak şekilde görürler. Bu aslında basitçe bardağın dolu tarafını görmek ile ilgilidir.
Olumlu tutum sahibi insanlar zihinsel güçlerini kötü olasılıklara değil iyi olasılıklara harcarlar.
Bu sayede zihinsel olarak her türlü olayda kendi istedikleri sonuçları yaratacak fırsatları
görebilirler. Bunun anlamı zihnimizin yaratıcı kaynaklarının serbest kalmasıdır. Olumsuz her
türlü düşünce ise tam ters etki yaratır. Olumsuz düşünce bardağın boş tarafına odaklanır ve
fırsatları göremez. Olumsuz tutuma sahip insanlar istedikleri bir olayın nasıl
gerçekleşeceğine değil niçin gerçekleşmeyeceğine odaklanırlar. Niçin olmayacağına
odaklanan insanların amaçlarına ulaşma imkânı bulunur mu?

Aslında kısa bir görüşmede bile olumlu ve olumsuz insanları tanıyabilirsiniz. Olumlu insanlar
genelde daha enerjik, yeni fikirler üreten, kendine güvenen bir görüntü sergilerler. Olumsuz
insanlar ise genelde kötü senaryolar üreten, başarıyı değil başarısızlığı kural olarak gören,
yeni fikirleri öldürmeye çalışan ve mutsuz görünen insanlardır. Olumsuz insanlara zor bir iş
verdiğinizde size bu işin ne kadar zor olduğunu, yapması gereken başka işler olduğunu,
kendisi çalışırken diğer bir iş arkadaşının hiçbir şey yapmadığını, zaten zor işlerin hep
kendisine verildiğini söyler. Olumlu bir insan ise kendisine zor bir iş verildiğinde bu işi ancak
kendisinin yapabileceğini düşündükleri için kendisine verildiğine inanır. Olumlu düşünen kişi
zor bir işi başarmanın kendisine gurur vereceğini, kendisine başarı getireceğini düşünür.
Olumlu insan çevresinde kendisi kadar çalışmayan birileri olsa da onlara odaklanmaz.
Kendisinin, başardıklarıyla onlardan ayrışacağına inanır.

Bu noktada bir parantez açarak olumsuz tutumlarla eleştirel tutumları birbirinden ayırmak
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu iki özellik bazen aynı kişide bir arada bulunabilse de
eleştirel bakış açısı olumlu insanlarda da bulunur. Olumsuz tutumlarla eleştirilen tutumlar
arasındaki fark olumsuz tutumun mantıki muhakemelere göre değil duygusal olarak negatif
olmasıdır. Oysaki eleştirel yaklaşım olay ya da olguların daha iyi olması için sarf edilen pozitif
bir çabadır. Olumsuz tutum bir öneriyi reddederken eleştirel tutum o öneriyi daha iyi bir hale
getirmek için değiştirmeyi önerir. Dolayısıyla her türlü itiraz olumsuz tutum olarak
yargılanamayacağı gibi olumlu tutumların da eleştirelliği içermeyeceği düşünülemez.
Aradaki fark, eleştirelliğin yapıcı mı yoksa yıkıcı olarak mı kullanıldığındadır. Parantezi burada
kapatıyorum.

Olumlu ve olumsuz tutumlar bulaşıcıdır. Olumlu kişiler bulundukları ortamda olumlu bir hava
yaratırlar. Bu hava ortamda bulunan herkesi etkiler ve mutluluğu arttırır. Olumsuz kişiler ise
ortamı gerginleştirir. Olumlu ortamları bile olumsuza çevirir. Dolayısıyla aslında tutumumuz
sadece kendimizi değil çevremizi de etkiler ve bu etki katlanarak artar. İsterseniz küçük bir
çalışmayla bu durumu test edebilirsiniz.

www.istebasari.net © 2010
21

Bu testi aslında insanlarla karşılaştığınız her yerde yapabilir ya da gözlemleyebilirsiniz.


Diyelim ki işyerinizde asansör var ve sabahları insanlarla beraber asansöre biniyorsunuz.
Testimizin ilk gününde asansöre binerken asansördeki kişileri tanıyıp tanımadığınıza
bakmadan gülümseyerek yüksek bir sesle “Günaydın” diyelim. İkinci gün binerken daha kısık
ve ifadesiz bir yüzle “Günaydın” diyelim. Üçüncü gün yüzümüz asık ve hiçbir şey demeden
asansöre binelim. Şimdi çevrenizden aldığınız tepkileri karşılaştıralım.

Aldığınız tepkileri tahmin etmeye çalışayım. Birinci gün siz gülümseyerek yüksek sesle
“Günaydın” dediğinizde asansördeki pek çok kişiden aynı şekilde cevap aldınız. Hatta
tanıdığınız bazı kişiler size “Nasılsınız?” diye sordu. Asansörün içinde belki şakalaşmalar vs.
oldu. İkinci gün kısık bir ses ve ifadesiz bir yüzle “Günaydın” dediğinizde sizinkine benzer bir
ifadeyle “Günaydın” cevabı aldınız. Zoraki bir iki baş ile selamlaşmadan sonra asansör
katınıza geldiğinde indiniz. Üçüncü gün ise günaydın demeden asık bir suratla asansöre
bindiğinizde kimse size bir şey söylemedi. Hatta size bakmadılar bile. Katlarda asansör
durdukça inenler ya “İyi günler” demedi ya da çok kısık sesle söylediler. Asansörde
muhtemelen hiçbir diyalog yaşanmadı.

Daha önce bu şekilde bir gözlem yapmamış olanlar tahminlerimin doğruluğundan dolayı
şaşırabilirler. Fakat biliyorum ki her gün asansöre ya da servise binerken etrafını
gözlemleyenler ne kadar kolay tahmin ettiğimi hemen anlamışlardır. Çünkü her gün aslında
bu gibi örnekleri yaşıyoruz ve kimimiz bu durumu fark ederken kimimiz fark etmiyor.

Bu örneği onlarca defa test etmiş bir kişi olarak net bir şekilde söyleyebilirim ki olumlu ya
da olumsuz tutumlar bulaşıcıdır. Olumlu tutumlar etrafınızı daha mutlu ve sizi daha fazla
beğenilen birisi yaparken olumsuz tutumlar etrafınızı mutsuz ve sizi sevilmeyen birisi yapar.

İşyerinde ise bizden çözüm üretmemiz beklenir. Çünkü iş hayatında her gün çözüm üretilmesi
gereken onlarca durum ortaya çıkar. Çözüm üretimi olumlu bir tutum gerektirir. Demek
istediğim, eğer patron olsanız siz de çalışanlarınızı olumlu tutumlara sahip insanlar arasından
seçmeye çalışırsınız. Bunun doğal sonucu olarak olumlu tutum sahibi insanların işyerinde
daha fazla yükselme şansları vardır. Bu, aslında işverenin rasyonel beklentilerinin bir
ürünüdür.

Olumlu tutumlar ile olumsuz tutumların farkını isterseniz özet olarak belirtelim.

Olumlu Olumsuz
Fırsatlara odaklanır Eksikliklere odaklanır
Çözüm üretir Çözümlerin işe yaramayacağını savunur
Çevresini olumlu etkiler Çevresini olumsuz etkiler
İlhan verir Başkalarının şevkini kırar
Kendisiyle barışık ve mutludur Mutsuz olmaya yatkındır
Sağlığı daha az bozulur Sık sık hasta olur
Sinerji yaratır Katkı sunmaz
Çevresince sevilir Anlaşması zor olarak tanınır
Değer yaratır Şikâyet eder
Çekicidir İticidir

www.istebasari.net © 2010
22

İnsanlar, kendi doğaları gereği olumlu ya da olumsuz olduklarını düşünmeye yatkındır.


Kendinizin olumlu olduğunu düşünmenin pek zararı olmasa da olumsuz olduğunuzu
düşünmenin size zararı dokunacaktır. Olumlu ya da olumsuz olmak aslında tamamen kişinin
kendinin farkına varması ve değiştirmeye karar vermesi ile alakalı bir durumdur. Yani
öncelikle olumsuz tutumlara sahip olup olmadığımızı objektif bir şekilde değerlendirmemiz
gerekiyor. Aşağıdaki soruları kendinize sorup tarafsızca cevapladığınızda tutumunuz hakkında
daha fazla düşünme fırsatınız olacak.

 Şirketinizde yeni bir proje başlatıldığında ilk önce başarısız olacağını mı


düşünürsünüz?
 İş başvurusu yapmaya giderken işe alınma ihtimalinizin yüksek olduğunu düşünür
müsünüz?
 Gün içinde nedensiz bir şekilde kendinizi somurturken bulur musunuz?
 Her olayda itiraz edecek bir konu buluyor musunuz?
 Zor işlerin hep size verildiğini mi düşünüyorsunuz?

Yukarıdaki ve benzeri sorulara gerçekten tarafsızca cevap aradığınızda tutumlarınız hakkında


daha fazla fikir sahibi olacağınızı düşünüyorum. Bir kez tutumlarınızın yanlış olduğunu fark
ederseniz bunları değiştirmek için yolu yarılamış olacaksınız.

Kendimizi tanıyıp istediğimiz tutumları değiştirmek için tek yapmamız gereken aslında olmak
istediğimiz kişi gibi davranmaktır. Nasıl olmak istiyorsanız onu taklit etmeye çalışmak aslında
kendinizi geliştirmek için egzersiz yapmak anlamına gelecektir. Bu çok basit ama çok etkili bir
kuraldır. Nasıl olmak istiyorsan ona göre davranmaya çalış!

İkinci öneri olarak, değiştirmeyi düşündüğünüz tutumları sergilediğiniz her anı not almanızı
önerebilirim. Örneğin arkadaşlarınızın sunduğu öneriyi daha dinlemeden kendinizi
reddetmeye hazırlıyorsanız ve bundan kurtulmak istiyorsanız, bu tutumu sergilediğiniz her
durumu tarihi ve saati ile beraber not almanız ve altına o an düşündüklerinizi yazmanız
yararlı olacaktır. Bu sayede yavaş yavaş bir erken uyarı sistemi geliştirmeye başlayabilirsiniz.
Artık istemediğiniz davranışı her sergilediğinizde daha hızlı bir şekilde hatanızı anlayacaksınız
ve bir süre sonra daha tepki vermeden davranışınızı fark edip onu ortaya koymadan
engelleyebileceksiniz.

Aslında bunlara benzer birçok egzersiz oluşturulabilir. Bunların bir kısmını aralıklarla
blogumda bulabileceksiniz. Ama asıl önemli olan teşhistir. Doğru teşhisi koyduğunuz sürece
çözüm yollarını zaten kendiliğinden fark edeceksiniz.

www.istebasari.net © 2010
23

7. Sır:
Kendini geliştir
Günümüzden yirmi yıl kadar önce eğitim, okul yıllarına has bir kavramdı. Okul yılları insan
hayatında eğitim için ayrılmış dönemdi. Lise veya üniversiteden mezun olan kişi zaten bilgi
seviyesi yüksek olarak görülür ve saygı görürdü. Birey iş hayatına atıldığında, belli bir
düzende devam eden işleri öğrendiğinde artık eğitim süreci tamamlanmış oluyordu. Özellikle
içe dönük bir ekonomik modelin geçerli olduğu yıllarda bundan fazlasına da gerek
bulunmuyordu.

Bu durumun yansımalarını örneğin Türk sinemasında görüyorduk. Türk sinemasında 1970’ler


ve 1980’ler boyunca filmlerindeki iş ortamı sahnelerinin çoğunda sadece belli bir işi yapan,
işini ve kendini geliştirme ihtiyacı içinde olmayan memur tipi işlenmiştir. Türk sinemasında iş
hayatında yükselmek ya da başarılı olmak için çaba sarf eden karakter pek yoktur. Bu durum
o yıllarda iş yaşamındaki genel halin bir yansımasıdır.

Fakat 1990’lı yıllar ve özellikle 2000’li yıllarda tablo değişmeye başladı. Aslında değişen
sadece Türkiye değil tüm dünyaydı. Siyasi anlamda blokların ortadan kalkması ile beraber
siyasal, kültürel ve ticari anlamda hızlı bir işbirliği dönemi ortaya çıktı. Yeni dünyada sınırlar
giderek ortadan kalkarken, ticaret ve iletişim çok hızlı bir şekilde büyüyordu. Bu sürecin
gelişmesinde telekomünikasyon sektöründe yaşanan olağanüstü gelişmelerin büyük önemi
vardı. Bir yandan hayatımıza çok hızlı bir şekilde giren cep telefonları diğer yanda internetin
gelişimi iletişimi her zamanki seviyesinin üzerine çıkardı.

İletişimin ve ticaretin gelişimi, yeni ekonomik ve siyasi birliklerin doğması sonucu Türkiye de
bir hayli değişti. 1980’lerden itibaren başlayan liberalleşme süreci 90’lar ve 2000’lerde
devam etti. Ekonomi dışa açılırken yabancı sermaye de giderek artan oranlarda ülkemize
gelmeye başladı. Yerel pazarlarda statik bir yapı arz eden Türk firmaları artık dünya devleri ile
rekabet içine girmek zorunda kaldı.

İşte bu süreç işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan özellikleri de kökünden değiştirdi. Artık
dünyayla iletişim kurabilen, son trendleri takip edebilen ve bunlara uyum sağlayabilen insan
kaynaklarına ihtiyaç duyulmaya başlandı. Fakat eğitim kurumlarımız iş gücü piyasasındaki bu
değişimi öngörebilecek ve buna uygun eğitim içerikleri hazırlayabilecek bir seviyede değildi.
Aradaki boşluk ise genellikle özel eğitim kurumları ile dolduruldu.

www.istebasari.net © 2010
24

Dünyadaki Durum

Aslında daha 1900’lü yılların ilk yarısında dünyada mevcut eğitim sisteminin ve artan toplam
bilgi birikimine karşılık verilen eğitimin yetersizliği anlaşılmaya başlanmıştı. 1931 yılında
İngiliz matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead “Artık insanların gençliklerinde
öğrendikleri şeylerin onların yaşamları boyunca kullanmaları savı geçersiz hâle gelmiştir.”
diyerek öğrenme sürecinde geleneksel eğitimin yetersizliğini ortaya koymuştur. Yüzyılın
başından itibaren Amerika kıtasında, örgün eğitimin yanında uzaktan eğitim programları ve
yetişkin eğitim kurumları kurulmaya başlanmıştı. 1960’lı ve 70’li yıllarda ise Birleşmiş
Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) yaşam boyu eğitim kavramını
yaygınlaştırmış ve 1972 yılında toplanan UNESCO Eğitimin Geliştirilmesi Komisyonu’nda,
eğitimin yaşam boyunca süren bir etkinlik olduğu kararına varılmıştır. Eğitimin insanları
henüz olmayan bir topluma hazırladığı belirtilmiştir.

Aynı dönemde Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) çatısı altında işgücü piyasasında
insanların yetkinliklerinin arttırılması amacıyla yaşam boyu eğitimin önemi üzerine çalışmalar
yapılmıştır. 1973 yılında OECD tarafından yayınlanan “Yaşam Boyu Öğrenme İçin Bir Strateji”
adlı raporda küresel ekonomi ve rekabet ortamında meslekî hareketlilik ve kişisel
öğrenmeyle ilgili olarak yaşam boyu öğrenme gerekli görülmüştür. Bu çabaların daha da
ötesinde 1996 yılı Avrupa Parlamentosu tarafından “Yaşam boyu öğrenme yılı” olarak ilan
edilmiştir.

Kısaca tarihçesi hakkında bilgi vermeye çalıştığımız yaşam boyu öğrenme kavramı aslında,
geleneksel eğitim sisteminin günümüz iş hayatının ihtiyaçlarını karşılayamaması, bilgi
birikiminin sürekli artışı sonucu okullarda öğretilen bilgilerin eskimesi sorunlarına çare olarak
düşünülmüştür. Kavramın söylediğimiz anlamlarının dışında sosyal birçok amaca hizmet ettiği
gerçeğini de belirtmek gerekir.

Sonuç olarak dünyada yaşam boyu eğitimin öneminin oldukça uzun bir zamandır gündemde
olduğu ve bu amaç doğrultusunda birçok çalışma yapıldığı görülmektedir.

Konuyu toplumsal boyuttan kişisel boyuta taşırsak iş hayatında başarılı olmak için artık
kişilerin kendilerini geliştirmeye büyük önem vermesi gerektiği görülmektedir. İsterseniz
sebeplerini maddeler halinde inceleyelim.

 Geleneksel eğitimin yetersizliği

Ülkemizde geleneksel eğitim iş yaşamından kopuk, teorik biçimde sürdürülen bir faaliyettir.
Geleneksel eğitim insanları sosyal yaşama hazırlamaktan ve iş hayatında gerekli olan bilgileri
kazandırmaktan ziyade genelde güncel olmayan, sosyal hayatta işe yaramayan bir yığın
bilginin zihinlere tıkıştırılması olarak organize edilmiştir. Üniversiteden mezun olan çoğu kişi
ne demek istediğimi hemen anlamıştır. İş hayatına atıldığımızda sudan çıkmış balığa döneriz
genelde. Onca yıl öğrendiklerimizin iş hayatında hiçbir işe yaramadığını görürüz. İş hayatında
başarı için daha farklı türde bilgilere sahip olmamız gerektiğini anlarız. Okullarda
öğrendiklerimizle iş hayatında kullanılan bilginin birbiriyle çoğu zaman alakasız olduğunu
görürüz. Bu durum aslında eğitimin üretimden kopuk yapılandırılmasından
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla geleneksel eğitimden elde ettiğimiz birikimler iş dünyasında
başarı için yetersizdir.

www.istebasari.net © 2010
25

 Değişen iş hayatı

Aslında bu konuya bölümün başında değinmiştik. Artık iş hayatı her boyutta rekabetin
giderek arttığı, rekabette öne geçmek için en son teknolojileri ve iş yapış biçimlerini takip
etmenin gerektiği bir hale dönüşmüş durumda. Bu sebeple iş hayatında başarıyı
hedefleyenler sektörlerindeki en son gelişmeleri ve en son teknolojileri takip etmek
durumundadır. Rekabette avantaj sağlamak için kendini geliştirmeye yeterince önem
vermeyen şirket ve kişilerin, gelecekte, şu an bulundukları konumda kalmaları giderek
zorlaşmaktadır.

 Toplam bilgi birikiminin giderek artan bir hızla artması

İnsanoğlunun bilgi birikimi son iki yüzyıldır hiçbir zaman artmadığı kadar artmıştır. Daha da
önemlisi bilgi birikimi giderek katlanan bir hızda artmaktadır. Hayatın bazı alanlarında
edinilen bilgiler çok kısa zamanda eskimekte ve yerini yeni bilgilere bırakmaktadır.
Teknolojinin inanılmaz boyutlarda gelişmesi süreci daha da hızlandırmaktadır. Bunun yanında
tüm dünyada araştırma geliştirme faaliyetlerine çok büyük yatırımlar yapılmaya başlanmış,
üniversite sayıları artmış ve buna paralel olarak bilgi birikimi hızlanmıştır. İşte böyle bir
dünyada güncel kalabilmek için mutlaka kendimizi geliştirmeye ihtiyacımız bulunmaktadır.

Yukarıda önemli olanlarını saydığımız sebeplerden ötürü iş hayatında başarılı olmak için
kendimize sürekli yatırım yapmamız gerekmektedir. Bilgi birikimimizi sürekli gözden
geçirerek eksik olduğumuz taraflarımızı tamamlamak iş hayatında önümüzü açacak çok güçlü
bir araçtır. Bu konuda aslında bize yardımcı olacak birçok gelişme de mevcuttur. İsterseniz
şimdi de bu konuda faydalanabileceğimiz en etkili araçlara bir bakalım.

 Kişisel gelişim olanaklarının artması

Kişisel gelişim ne mutlu ki ülkemizde de önemsenen bir konu haline geldi. Bu konuda yazılmış
ya da çevrilmiş yüzlerce kitap bulunuyor. Artık ülkemizde de ister teknik anlamda olsun ister
sosyal anlamda olsun kişilerin bilgi birikimlerini ve bilinç düzeylerini arttıracak birçok
program bulunuyor. Bunların arasında en yeni internet programlama dillerinin eğitimini
veren teknik eğitimler de var nasıl motive olacağımızı ve motivasyonumuzu nasıl
koruyacağımızı gösteren eğitimler de var. İhtiyaçlarımız doğrultusunda bu programlara
katılarak kendimizi geliştirmemiz artık her zamankinden daha kolay.

Bu aşamada insanlar arasında yaygın bir yanlış algının bulunduğunu belirtmek isterim. Çoğu
insanda özellikle sosyal yönden gelişimi hedefleyen programların kandırmaca olduğuna dair
bir inanç var. Birçok kişi bana sosyal yetilerin aslında doğuştan ya da en azından çocukluktan
geldiğini, eğitim ile geliştirilemeyeceğini ifade etmiştir. İnsanların bu konudaki görüşlerinin
nedenlerini anlamaya çalışmak benim için bir merak konusu olmuştur. Yaptığım
incelemelerde aslında bu önyargının aldığımız geleneksel eğitimle oldukça ilgili olduğu
sonucuna ulaştım. Eğitim sistemimizin sosyal gelişmeyi ön plana çıkarmaması ve kişisel bazda
insanların gelişime açık varlıklar olduğu fikrini köreltmesi bizi bu düşünceye itmektedir. Bu
bakış açısıyla karakterimiz hayatımızın belli bir aşamasında oluşmakta ve bunun kişisel
gelişim ile değiştirilebilmesi mümkün değildir. Tabi bu bakış açısı insanın iradesini devre dışı
bırakan ve insanın kendisini değiştirmesinde dışarıdan yardım alabilmesini inkar eden bir
yaklaşımdır. Kişisel gelişim programlarının bir kısmının içeriği yetersiz olabilir hatta sadece

www.istebasari.net © 2010
26

para için yapılıyor olabilir. Bu hayatın her alanında olduğu gibi kişisel gelişim programlarında
da mümkündür. Ama uzun vadede ayakta kalanlar, insanlara katkı sağlayan programlar
olmaktadır.

İzninizle kendi hayatımdan bir örnek vereyim. Ben de hayatımın bir döneminde kişisel gelişim
ile ilgili programlara ya da kitaplara üstten bakan ve aslında kandırmacadan ibaret olduklarını
düşünen bir insandım. Bu sebeple bu konuya kendimi kapamıştım. Fakat bir gün çalıştığım
şirket tarafından organize edilmiş olan ve Prof.Dr. Kadir Özer’in katılacağı bir eğitime davet
edildim. Çok fazla istekli olmasam da eğitime katılmak mecburiyetindeydim. Eğitim kaliteli
iletişimin nasıl kurulacağına dairdi. Eğitim başladığında bir umudum yoktu. Fakat bittiğinde
benim için yeni bir dönem başlamıştı. Aslında o gün benim hayatımda bir dönüm noktasıydı.
O eğitimden sonra kendimde bulunan eksiklikleri gidermek ve kişisel olarak daha gelişkin bir
seviyeye ulaşmak için pek çok eğitime katılıp yüzlerce kitap okudum. Evet, bütün bu
çabalarımın altında sadece iki günlük bir eğitimde aslında ne kadar eksik yanlarım olduğu
gerçeğini görmüş olmam yatıyordu. Daha sonra katıldığım pek çok eğitimde insanların
bazılarının nasıl motive olduklarını ve kendilerine nasıl katkı yaptıklarını gördüm. Bunun
yanında bazılarının nasıl kendini etkileşime kapadığını ve hiçbir şey kazanmadan hayatlarına
devam ettiklerini gördüm. Bugünden geçmişe baktığımda iyi ki o eğitime katılmışım diyorum.
Ama eğer o gün kendimi iletişime açmasaydım belki de bugün çok farklı bir yerde olabilirdir.

 Bilgiye ulaşım yollarının artması

Kişisel gelişim yolunda bize yardımcı olan önemli faktörlerden biri de bilgiye ulaşabileceğimiz
alternatif kanalların ortaya çıkmasıdır. Bu kanallar arasında en önemlisi kuşkusuz internettir.
İnternet artık istediğimiz her konuda dünya çapında bilgiye ulaşmamızı sağlamaktadır. Bu
sayede eksik olduğunu düşündüğümüz herhangi bir konuda internet üzerinden istediğimiz
bilgiye ulaşabiliyoruz. İster akademik çalışmalar olsun, ister kişisel tecrübeler olsun hepsi
birkaç tuş uzağımızda. İşin daha da güzeli bu bilgilerin önemli bir kısmına ücretsiz olarak
ulaşabiliyoruz. Örneğin bu kitaba sadece bir mail grubuna üye olarak ulaştınız. Uzun bir süre
çaba sarf ederek edindiğim bilgileri elimden geldiğince anlattığım bu kitaba internet
sayesinde ulaştınız. Eminim ki biraz araştırma yaptığınızda çok daha kapsamlı eserlere
rahatlıkla ulaşabileceksiniz.

 Şirketlerin eğitime verdiği önemin artması

Özellikle son 10 yılda şirketler eğitim konusuna daha fazla önem vermeye başladılar. Bu
doğrultuda birçok şirkette iç eğitim departmanları kuruluyor. İç eğitim konusunda yapılan
çalışmalar dış eğitimlerle destekleniyor. Şirketlerin bu konuya bütçe ayırması ve çalışanlarının
eksik oldukları konularda eğitim almalarını sağlaması kişisel gelişime katkı sağlayacak bir
fırsat olarak değerlendirilmelidir.

Yukarıda saydıklarım, kişisel gelişim yolunda bize çok yardımı olabilecek araçlardır. Fakat asıl
olan bizim bu konuda sarf edeceğimiz çabadır. Çünkü adı üstünde söz konusu olan kişisel
gelişimimizdir. Dışarıdan sağlanacak araçlar ancak biz karar verip harekete geçtiğimiz
takdirde anlam ifade edecektir.

www.istebasari.net © 2010
27

Son olarak elimizde bulunan kaynakları kendimizi geliştirmek amacıyla kullanmazsak neler
olabileceğini de maddeler halinde sıralayalım.

 Sahip olduğumuz bilgiler kısa süre içinde güncelliğini yitirecek ve işe yaramaz hale
gelecek.
 Yeni teknoloji ve süreçleri anlamakta zorluk çekecek ve uyum sağlayamayacağız.
 Kariyer anlamında, kendini geliştiren kişilerin arkasında kalacağız.
 Uzun vadede çevremizce eski kafalı olarak değerlendirileceğiz.

Eminin kimse yukarıda belirttiğimiz durumlara düşmek istemeyecektir. Fakat kendimizi


geliştirmeye yeterli özeni göstermezsek yukarıdaki durumlarla kolaylıkla karşılaşabiliriz.

Kişisel Gelişim Planı

Kendimizi geliştirmenin önemli adımlarından biri kişisel gelişim planımızı oluşturmamızdır.


Kişisel gelişim planı, kısa ve uzun vadede ulaşmayı hedeflediğimiz amaçlarımız için gerekli
olan yetkinlikleri değerlendirerek kendimizde bu yetkinlikleri oluşturmanın planlanmasıdır.
Kişisel hedefler konusuna birinci kuralda detaylı bir şekilde değinmiştik. İsterseniz o bölüme
bir kez daha göz atabilirsiniz. Hedefler bir kez belirlendikten sonra hedeflerimize ulaşmak ve
varacağımız noktada başarılı olmak için gerekli olan yetkinlikleri belirlememiz gerekiyor.
Örneğin gelecekte bulunduğumuz şirketin genel müdürü olmak istiyorsak bugünden bir genel
müdür gibi düşünmeye başlamalı ve hangi yetkinliklere sahip olmamız gerektiğini bilmeliyiz.
Örneğin eğer genel müdür olduğunuzda insanları motive etmenin önemli olduğunu
düşünüyorsak bugünden bu konudaki yetkinliğinizi geliştirmeniz gerekir.

Başarı bilinmez bir gelecekte kendiliğinden karşımıza çıkmayacak. Onu bugünden inşa
edeceğiz. Aynı şekilde gelecekte sahip olacağımız özellikleri kendiliğinden kazanmayacağız.
Onları da bugünden bilinçli bir şekilde edinmeye başlayacağız.

www.istebasari.net © 2010
28

8. Sır:
İnisiyatif al
Kendimizi bir yönetici olarak düşünelim. Çalışanlarınızın yaptıkları iş ile ilgili karar verilmesi
gerektiği durumlarda sürekli olarak bize danışmasını mı yoksa kendi kararlarını alabilmesini
mi isteriz? Zamanımızın ne kadarını çalışanlarımıza adeta bir ebeveyn gibi neyi nasıl yapması
gerektiğini anlatarak geçirmek isteriz? Eğer yapacak çok sayıda işi ve alması gereken çok
sayıda kararı olan bir yönetici isek sanırım ki çalışanlarımızın inisiyatif alabilen kişilerden
oluşmasını tercih ederiz. Eğer sürekli dediklerimizi yapmak üzere hazır bekleyen ama
inisiyatif alamayan çalışanlarımız olursa asıl yapmamız gereken işlere odaklanamayabiliriz.

İş yaşamında inisiyatif almak yukarıdan talimat gelmeden harekete geçmek anlamına


gelmektedir. İnisiyatif sahibi insanlar sorunlar karşısında öncelikle kendilerinin konuyu
çözebilme ihtimallerine odaklanırlar. Eğer kendi yetkilerini aşan bir durum değilse sorunu
kendi yollarıyla çözmeye çalışırlar. Eğer sorun kendi yetki seviyelerini aşıyorsa konuyu çözüm
önerileri ile beraber üstlerine iletirler.

Aslında iş hayatında inisiyatif olgusu iki tip tutum ekseninde açıklanmaktadır. Bunlardan ilki
reaktif tutumdur. Reaktif tutum sahibi insanlar kendilerinden istendiği vakit harekete geçen
kişilerdir. Reaktif kişiler daha çok talimatlar, prosedürlerle harekete geçerler. Yani harekete
geçmedeki motivasyonları kendilerinin dışında bir güç tarafından yaratılır. İş hayatında bu
tutumun yansıması yapacağı işler konusunda yöneticisinden sürekli talimat bekleyen ve
sadece istenileni yapan bir çalışan şeklinde gerçekleşmektedir.

Reaktif tutumun karşısında proaktif tutum bulunmaktadır. Proaktif tutuma sahip insanlar
harekete geçme konusundaki motivasyonu kendi içlerinde yaratırlar. Dışarıdan gelen
talimatlara ihtiyaç duymadan harekete geçerek aksiyon alırlar. Proaktif tutuma sahip kişiler
ana amaçları bildikleri sürece amaca doğru atılacak adımları kendileri belirleyerek sorumluluk
alırlar.

Reaktif ve proaktif tutumları karşı karşıya koyduğumuzda reaktif tutumun yenilik üretme ve
problem çözme konularında daha az yararlı olduğu görülmektedir. Çünkü reaktif tutuma
sahip kişiler bir problemle karşılaştığında geleneksel çözüm yollarını tercih ederler. Eğer
geleneksel bir çözüm yolu yoksa yani problem yeni bir problem ise inisiyatif almayarak
başkalarının inisiyatif almasını beklerler. Proaktif tutuma sahip kişiler ise yeni problemler
karşısında otomatik olarak çözüm yolları aramaya başlarlar. Problemi çözme yetkisi
kendilerinde olmasa dahi en azından çözüm bulunmasına yardımcı olurlar. Proaktif kişiler
ortada bir problem olmasa dahi işlerin nasıl daha iyi yapılacağına odaklanırlar. Bu sayede her
zaman için yeni çözümler ve yeni fikirlerle gelirler.

www.istebasari.net © 2010
29

Proaktif tutuma sahip kişiler inisiyatif alabilirler. Bu sayede hemen diğerlerinden ayrılırlar.
Daha fazla dikkat çekerek gözlerin üzerlerinde olmasını sağlarlar. Reaktif kişiler tarafından
cesur bulunan proaktif kişiler çevrelerinde daha fazla saygı görür. Geleceğin yönetici adayları
seçilirken proaktif kişilerin reaktif kişilere göre mutlak üstünlükleri vardır.

Konuya bir kez daha bir yönetici gözüyle bakalım. Yönetici olarak kısıtlı zamanınızda bir
yandan üst yönetimin isteklerini yerine getirmeye çalışırken, bir yandan çalışanlarınızı
yönlendirmeye ve değerlendirmeye çalışıyorsunuz bir yandan da kendi alanınıza giren rutin
çalışmaları takip ediyorsunuz. Bu arada astlarınız tarafından yapılan teknik işlemlerin detayını
takip etmeye çalışıyorsunuz. Ne tam olarak operasyonun içindesiniz ne de tam olarak
dışındasınız. İşte böyle bir durumda astınız olarak çalışanlarınız bir kısmının proaktif tutumlu
insanlardan oluşmasını istersiniz. Çünkü bu çalışanlar sizin iş yükünüzün bir kısmını üstüne
alabilir, günlük problemlerin çözümü ve süreçlerde yapılması gereken iyileştirmeler hakkında
inisiyatif alabilir ya da en azından size gerekli önerilerle bilgi verebilir. Bir yönetici olarak her
şeyi tek başınıza düşünme ve çözme yükünden sizi proaktif çalışanlar kurtaracaktır. Elbette ki
bir yöneticinin reaktif tutumlu görev adamlarına da ihtiyacı vardır. Bu tarz çalışanlar sizden
gelen talimatı harfiyen yerine getirmeye odaklı olacakları için istediklerinizi yerine getirme
konusunda başarılı olacaklardır. Fakat iş geleceğin yöneticileri seçmeye geldiğinde ne yazık ki
reaktif tutumlu çalışanların şansı daha az olacaktır.

Dolayısıyla bu iki tutum arasında nerede durduğumuzu değerlendirmemiz gerekiyor. Bu


konudaki durumumuz hakkında fikir sahibi olmamız açısından aşağıdaki soruları samimiyetle
değerlendirmemizin faydalı olacağını düşünüyorum.

 İş ortamında karşılaştığınız problemleri hangi sıklıkla inisiyatif alarak çözüyorsunuz?


 En son ne zaman yöneticinize proje haline getirilmiş bir öneri sundunuz?
 En son ne zaman yöneticiniz istemediği halde yararlı olacağını düşündüğünüz bir
çalışma yaptınız?
 Şirketinizin sektöründe daha iyi bir pozisyona gelmesi için yapılması gerekenlere dair
net fikirleriniz var mı?
 Astlarınızın her konuyu size sormasını mı yoksa kendilerinin çözüm üretmesini mi
tercih edersiniz?
 Toplantılarda hangi sıklıkla önerilerinizi dile getirirsiniz?

Yukarıdaki soruları ve benzerlerini samimiyetle cevapladığımızda kendi tutumumuzun hangi


tarafa daha yakın olduğunu anlama konusunda önemli bir yol kat etmiş olacağız. Her zaman
söylediğimiz gibi aslında kendimizi tanımamız kendimizi dönüştürmemiz için en önemli
adımdır. Kendimizi ne oranda tanıyabilirsek o ölçüde olmak istediğimiz durum ile mevcut
durumumuz arasındaki farkı takdir edebilir ve gerekli aksiyonları gerçekleştirebiliriz.

Eğer tutumlarımız reaktif olarak değerlendirilebilecek nitelikteyse öncelikle inisiyatif alma


egzersizlerine başlamamız gerekiyor. İlk başlarda belki küçük konulardan başlayabiliriz.
Yapmamız gereken üstlerimizden birine ya da yöneticimize sorma ihtiyacı hissettiğimiz her
durumda öncelikle bir değerlendirme yapmaktır. Bu değerlendirmede aşağıdaki sorulara
cevap bulmamız gerekir.

www.istebasari.net © 2010
30

 Mevcut yetki ve sorumluluklarımla bu soruna çözüm bulabilir miyim?


 Bu konuda direktif almak üzere üstlerime danışmam onlar tarafından nasıl algılanır?

Eğer yetkinizin ve sorumluluklarınızın inisiyatif almanıza yetmeyeceğini ve sizin direktif almak


için üstlerinize danışmanızın olumlu algılanacağını düşünüyorsanız konuyu üstlerinize
danışınız. Bu durumda dahi kendi önerinizi sunmayı ihmal etmeyiniz. Fakat eğer ortaya çıkan
durum sizin yetki ve sorumluluk alanınıza giriyorsa ya da üstleriniz tarafından bu konuda
onlara danışmanız uygun bulunmayacaksa bu konuda inisiyatif almanız daha doğru olacaktır.
Bu konuda kendinize, çevrenizde bulunan başarılı insanların aldıkları tutumları referans
olarak almanızın faydası da olacaktır.

Tabiî ki, aldığınız her inisiyatif başarılı olamayacak. Aldığınız bazı kararlar yanlış olacaktır.
Zaten yanlış yapmayan kişi aslında hiçbir şey yapmayandır. Önemli olan yanlış yaptığınızda
dahi yanlışınızı analiz ederek sebeplerini bulmak ve bir kez daha aynı yanlışı yapmamaktır.
Yöneticinizle aldığınız inisiyatifi hangi düşüncelerle aldığınızı ve niçin olumsuz olarak
sonuçlandığını analiz ettiğinizi ve bir sonraki sefere uygulayacağınız yolu samimiyetle
paylaştığınızda kazanan taraf yine siz olacaksınızdır.

Sonuç olarak eğer iş hayatında başarılı olmak istiyorsanız reaktif bir görev adamı olarak ancak
bir yere kadar gelebilirsiniz. Her zaman üstünüzde size talimat vermesini bekleyeceğiniz
birilerini ararsınız. Kendi başınıza karar vermeniz gereken durumlarda ise ne yapacağını
bilemeyen bir durumda bulursunuz kendinizi. Ama eğer proaktif bir şekilde sorunlara çözüm
arayan ya da süreçleri geliştirmeye odaklanan bir kişi olursanız hem saygınlığınız hem de
gelecekte daha üst pozisyonlarda değerlendirilme olasılığınız artar. Çünkü yöneticilik
basamaklarını çıktıkça karar ve inisiyatif alabilmek daha değerli meziyetler haline
gelmektedir.

www.istebasari.net © 2010
31

9. Sır:
Profesyonel ol
İş hayatında sizden birçok beklentiler bulunduğunu ve bu beklentilerin bir kısmının size hiç
söylenmediğini 2 numaralı sırrımızda ifade etmiştik. 2 numaralı sırrımız görev ve
sorumlulukları bilmek ile ilgiliydi. Oysaki beklentilerin bir bölümü görev ve sorumluluklarla
ilgili değildir. Bahsetmekte olduğumuz beklentiler tutum ve davranışlarla ilgilidir.

İş hayatı kendine has davranış normları olan bir ortamdır. Bu normlar şirket kültürüne göre
bazı farklılıklar gösterse bile genelde çoğu sektör ve şirkette aynıdır. Bu davranış normlarını
bilmek ve ona göre davranmak iş hayatındaki başarımızı önemli bir şekilde etkilemektedir.
Dokuz numaraları sırrımız olan profesyonel olmak, bu davranışsal ve tutumsal beklentileri ve
kendimizi bu beklentiler karşısında nasıl konumlandıracağımızı bilmekle ilgilidir.

Her sosyal grupta bir takım davranışlar kabul görüp bazı davranışlar kabul görmemektedir.
Örneğin kafede bir araya gelen arkadaş grubunda kabul görev davranışlarla, işyerinde önemli
bir toplantı yapan grupta kabul gören davranışlar bir olmayacaktır. Oysaki biz öğle
yemeğinde arkadaş grubumuzla sohbet ederken öğleden sonra önemli bir toplantıya
katılabiliriz. Yani bulunduğumuz değişik sosyal ortamlarda bizden değişik davranış kalıpları
beklenmektedir. Bu davranış kalıplarına uymayan davranışlar öncelikle topluluğun diğer
üyelerince yadırganır ve hakkımızda negatif düşünceler oluşmasına yol açar. Bu sebeple
birçok sosyal role sahip olduğumuz gerçeğinden yola çıkarak bulunduğumuz her bir sosyal
ortamın normlarına dikkat etmeli ve ona göre davranmalıyız. Bunları söylerken aslında
amacım bütün normlara uygun olarak davranmak zorunda olduğumuz değildir. Bu kişinin
kendi özgür iradesiyle vereceği bir karardır. Norm dışı davranışlar gösteren kişilerin her
zaman bundan zarar göreceğini de düşünmemek lazım. Hatta normların dışında davranmak
bazı durumlarda yarar bile sağlayabilir. Benim bu aşamada söylemek istediğim, bu normları
bilmemizin ve ister bu normlara uygun; isterse uyumsuz davranışlarımızı bu normları bilerek
ve dikkate alarak ortaya koymamız gerektiğidir.

Peki, iş hayatında en önemli davranış normları nelerdir? İsterseniz maddeler halinde bu


normları ortaya koyalım.

 Giyim

Her şirketin kendine göre bir giyim normu vardır. Bu normlar bazı şirketlerde yazılı olarak
belirtilmekle beraber birçoğunda yazılı olmayan kurallara dayanmaktadır. Giyim konusunda
detay vermek bu kitabın konusu değil ama önemli bir konu olduğunu belirtmek isterim.
İnsanoğlunun rasyonel bir varlık olduğu söylenir ama bu konudaki beklentiler pek de
rasyonel değildir. Örneğin takım elbise içinde bir insanın rahat olması ve gün boyu rahatsız

www.istebasari.net © 2010
32

olmadan verimli olması ne kadar mümkündür bilmiyorum. Kadınlar için de benzer durumlar
geçerlidir. Fakat ne yazık ki bu kurallar var ve buna uygun davranmamanın bedeli kimi zaman
oldukça ağır olabiliyor. Üstelik herkesin kurallara uyduğu bir ortamda olumsuz şekilde öne
çıkmanın pek faydası olmayacağını da düşünmek gerekir.

İş hayatındaki tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, giyimine dikkat eden kişiler bu


tercihlerinden fayda sağlamaktadır. Tersine bu konuda özenli olmayan kişilerin ise zararlı
çıktığına defalarca şahit oldum. İster beğenelim ister beğenmeyelim insanları
değerlendirirken dış görünüşe önem veriyoruz. Bu konudaki tercihlerin kişinin kalitesi
hakkında ipucu verdiğini düşünüyoruz. Belki çoğu zaman bunu bilinçli bir şekilde yapmıyoruz
ama bu gerçek bir olgudur. Ben, giyimine dikkat eden insanların, diğer her konuda eşdeğer
olan insanlara göre daha fazla saygı gördüğüne ve daha iyi anıldığına birçok defa şahit olmuş
bir kişi olarak bu konuyu değerlendirmenizi öneririm.

 Kişisel Bakım

Bence giyim normlarından daha önemli bir normdur. Çünkü kişisel bakıma dikkat etmemenin
sonuçları oldukça olumsuz olmaktadır. Öncelikle temizlik, ter kokmamak gibi temel gerekler
iş hayatı için değil sosyal bir varlık olmanın gerekleridir ve bu konulara maksimum ölçüde
özen gösterilmesi hem kendimize hem de çevremize karşı bir sorumluluğumuzdur. İsterseniz
şunu bir düşünün. İş yerinde lavaboda saçlarınızı tararken yanınızda bulunan çalışma
arkadaşınızın ellerini çıkamadan tuvaletten çıktığını görseniz onun hakkında ne
düşünürsünüz. Ya da bir şey sormak üzere yanına gittiğiniz birisinin ter kokusu sizi rahatsız
ederse. Bazı okuyucuların aklına yaşanmış örnekler geldiğine eminim. O kişilerin yerinde
eminim olmak istemezdiniz. Bu sebeple kişisel bakım konusuna özen göstermek gerekiyor.
Bunun içinde saç ve sakal traşı gibi dikkat edilmesi gereken diğer kişisel bakım konuları da
vardır.

 Yazışma ve hitap normları

Konuşurken ve yazışmalarda kullanılacak dil yine dikkat edilmesi gereken hususlardır. Pek
çok şirkette astlara, üstlere ve aynı seviyedeki kişilere hitap ediş tarzları farklıdır. Bu hitap ve
yazışma kurallarına uygun davranmamak genelde saygısızlık olarak algılanmaktadır. Bu
teamüllere uygun davrandığınızda çok fazla bir kazancınız olmasa da uygun
davranmadığınızda uğrayacağınız yaptırımlar olabilmektedir. Bu yaptırımlar kimi zaman
yadırganmak, kimi zaman dışlanmak kimi zaman da uyarılmak şeklinde olabilir.

 Sosyal ilişkilere dair normlar

Hayatımızın önemli bir bölümü iş yerimizde geçiyor. Öyle ki iş arkadaşlarımızı, sevgilimizden


ya da eşimizden bile çok görüyoruz. Ayrıca iş ortamının büyüklüğüne göre bazen onlarca
bazen yüzlerce kişiyle bir arada bulunuyoruz. Bu sebeple iş hayatında samimi olduğumuz,
nefret ettiğimiz ya da kayıtsız kaldığımız insanlar olabiliyor. Fakat söz konusu duyguları
işimize karıştırmamamız gerekiyor. Çünkü iş hayatında insanların bir arada bulunması
birbirlerine karşı olan duygularından bağımsızdır. İş hayatı duygularımızdan sıyrılarak objektif
olmamız gereken bir alandır. Yani yeri geldiğinde çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın

www.istebasari.net © 2010
33

yetersizliklerini görmek ya da hiç sevmediğimiz bir kişinin terfi etmesi gerektiğini belirtmek
de gerebilir. Profesyonellik bu gibi durumlarda objektif olmayı gerektirir.

Sosyal ilişkilere dair bir başka önemli nokta iş dışı ilişkilerin işe taşınmaması gerektiğidir.
Yukarıda belirttiğim gibi çoğu zamanlarını beraber geçiren insanlar arasında farklı düzeylerde
ilişkiler ortaya çıkabilir. Bu konuyu tartışmak aslında kimseye düşmez ama iş ortamına
yansıdığında bunu engellemeniz mümkün olmayacaktır ve hakkınızdaki konuşmaların ne
boyuta varacağını önceden kestirmeniz mümkün değildir.

Yukarıda sayılan başlıklara kuşkusuz ki başka başlıklar da eklenebilir ya da alt başlıklar


açılabilir. Amacımız burada olası bütün normları özetlemek olmadığı için belli başlılarına
değinmeyi uygun bulduk. Her bir çalışma ortamı özelinde bu normlar farklılaşmakta ve bu
sebeple herkesin bu normların tespitini ve önem derecesini kendisinin belirlemesi
gerekmektedir.

Sonuç olarak iş hayatına girmiş profesyoneller olarak bizden beklenen davranış kalıplarını
bilmek ve bunları dikkate alarak davranışlarımızı belirlemek bizim lehimize olacaktır. Bu
kalıpların bazıları bence zaruri olmakla birlikte bazıları gereksiz ya da absürd olabilmektedir.
Bu aşamada hangi beklentiyi ne şekilde karşılayacağınız tamamen sizin seçiminizdir. Sadece
seçiminizin olumlu ya da olumsuz önemli sonuçları olacağını belirtmek isterim.

www.istebasari.net © 2010
34

10. Sır
Sosyal ol
İş hayatında sosyal ilişkilerin kuvvetli olması başarılı olmak için önemli bir kaldıraçtır. Sosyal
ilişkilere önem veren kişilerin, kendilerine diğer açılardan eşit kişilerin önüne geçmesi çok
muhtemeldir. Sosyal ilişkiler birçok durumda kişilerin hedeflerine ulaşması için oldukça
önemli olanaklar sunabilmektedir. Tersinden söylersek sosyal olmayan insanlar genellikle
diğerleri tarafından daha az tercih edilen insanlar olurlar. İsterseniz öncelikle iş hayatında
sosyal olmaktan kastımızı kısaca açıklayalım.

İş hayatında sosyal olmaktan kastımız, kişinin etrafındaki diğer kişilere duyarlı olması ve
onlarla profesyonel ve insani seviyede ilişki kurmasıdır. İş hayatı her ne kadar profesyonel bir
ortam olsa da sonuçta insanlardan meydana gelmektedir ve insanoğlu doğadaki en sosyal
varlıktır. Bu sebeple iş hayatında da sosyal ilişkilere ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılamaya
dönük davranışlar bu sebeple takdir edilir.

İş hayatındaki varlığımız sadece ortaya koyduğumuz iş ile ölçülmemektedir. Sonuçta


yaptığımız işlerin başkaları tarafından takdir edilmesi gerekir. Fakat söz konusu takdir süreci
sadece yapılan işin kalitesine göre yapılmaz. İster kabul edelim ister etmeyelim diğerleri
tarafından sevilen kişilerin, ortaya koydukları işlerdeki başarıları olduğundan daha önemli
algılanmaktadır. Tersine sosyal yönleri zayıf kişilerin yaptıkları işler ise değerlerinin altında
değerlendirilmektedir. Pek adil görünmüyor. Ama gerçek budur. Altını çizerek bir kez daha
söylüyorum.

Sosyal ilişkileri güçlü kişilerin yaptıkları işler olduğundan değerli, sosyal ilişkileri zayıf
kişilerin yaptıkları işler ise olduğundan daha değersiz olarak algılanır.

Bu durumun sebebi sosyal kişilerin muhatapları üzerinde duygusal bir etki oluşturmasıdır.
Sosyal kişiler, muhataplarına ilgi gösterir ve onlarla bir şeyler paylaşır. İnsanların doğasında
bulunan en önemli güdülerden biri olan ilgi çekme ve takdir edilme isteklerine hizmet eder.
Böylelikle karşı tarafı belki farkında bile olmadan etki altına alırlar. Pozitif bir şekilde etki
altına alınan kişi değerlendirmelerinde genelde duygusal izlenimlerinin etkisini
göremeyecektir. Böylelikle sosyal yönleri kuvvetli kişiler aslında basit bir alışveriş
yapmaktadır. İnsanların ihtiyaç duydukları kabul görme, takdir edilme ve ilgi çekme
ihtiyaçlarını tatmin ederek onların desteğini almakta ya da kendisine karşı pozitif düşünceler
geliştirmelerini sağlamaktadır. Bu haliyle alanın da satanın da memnun olduğu bir alışveriş
ortaya çıkmaktadır. Şimdi bu sosyal alış verişe biraz daha yakından bakalım.

www.istebasari.net © 2010
35

İş hayatındaki insanların davranışlarını anlamakta ihtiyaçlar hiyerarşisi yaklaşımının büyük


önemi bulunmaktadır. 1943 yılında yayınladığı makalesi ile psikoloji alanında çığır açan
Abraham Maslow. insan ihtiyaçlarının bir hiyerarşisi olduğunu belirtmiş ve bunu ünlü
ihtiyaçlar hiyerarşisi ile açıklamıştır.

İhtiyaçlar hiyerarşini gösteren piramide göre en alt sırada bulunan yani tatmin edilmesi en
öncelikli ihtiyaçlar fizyolojik ihtiyaçlardır. Bunlar arasında nefes alma, beslenme, barınma ve
çoğalmayı sayabiliriz. Bu ihtiyaçlar tatmin edildiğinde bir üst sıradaki ihtiyaçlar gündeme
gelmektedir. Bir üst sıradaki ihtiyaç güvenlik ihtiyacıdır. Kişi kendini güvende hissettiği sürece
bir üst seviyede bulunan sevgi ve aidiyet ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışacaktır. Listenin bir
üst sırasında saygı görme ve öz saygı vardır. En üst seviyede ise potansiyelini gerçekleştirme
isteği bulunmaktadır.

Bu kitapta amacımız psikoloji teorileri olmadığı için yukarıda kısaca özetlediklerimizin


konumuz açısından önemine geri dönelim. İş hayatındaki sosyal davranışların karşı taraf
üzerinde Maslow’un hiyerarşisine göre 3.seviye ve 4.seviye ihtiyaçların tatminine yönelik
etkileri bulunmaktadır. 3. seviye ihtiyaçlar arasında sevilmek ve aidiyet duygusu
bulunmaktadır. Sosyal etkileşim insanlarda söz konusu ihtiyaçların giderilmesinde etkili
olmaktadır. Aynı şekilde 4. seviyede insanlar takdir edilme, saygı görme ihtiyacı
içersindedirler. Sosyal ilişkilerdeki pozitif tutumlar insanların bu ihtiyaçlarının tatminine de
hizmet etmektedir.

Dolayısıyla iş hayatında yukarıda kalın harflerle belirtilen ihtiyaçları tatmin edilmesine hizmet
eden davranışlar muhatabımız tarafından ödüllendirilmektedir. Bu ödüllendirme bize saygı
duyma, çevresinde olumlu görüş bildirme vb. şekillerde olmaktadır. Bu tür ödüllendirmeler
bizim çevremizce algılanışımızı pozitif yönde etkileyen en önemli faktörlerdendir. Özet
olarak, insanlarla, onların ihtiyaçlarını tatmin eder tarzda kuracağımız sosyal ilişkiler bize
her zaman için pozitif geri dönüşler sağlayacak ve başarımıza katkı yapacaktır.

www.istebasari.net © 2010
36

Sosyal olmanın bir başka faydası tanınırlıktır. Günümüzde pazarlama sektöründe marka
bilinirliğini arttırma konusunda büyük çabalar harcanmaktadır. Şirketler belli bir segmentte
ilk akla gelen şirket olmak için milyonlarca lira harcamaktadır. Evet, sadece markaları akılda
kalsın diye büyük paralar harcanmaktadır. Sizce niçin böyle bir amaçları var? Çünkü şirketler,
insanlar söz konusu ihtiyacı hissettikleri anda akıllarına ilk kendi markaları gelsin istiyorlar. Bu
kitap içinde daha önce de söylediğimiz gibi kendimizi bir marka gibi pazarlama ihtiyacı içinde
olmamız gerektiğini düşündüğümüzde sosyal ilişkilerimiz bizim için büyük bir pazarlama
aracıdır.

Sosyal ilişkiler aracılığıyla şirket içi ve şirket dışı tanınırlığımızı arttırmak bize orta vadede
kazandıracak bir yöntemdir. Kendinizden yola çıkarak düşünmenizi istiyorum. Mesela
çalıştığınız departmanda bir pozisyon açıldığını ve buraya bir eleman arandığını düşünelim.
Sizden de birilerini tavsiye etmeniz isteniyor. Yakından tanıdığınız ve güvendiğiniz bir kişiyi mi
önerirsiniz yoksa hiç tanımadığınız birisini mi? Çoğu durumda tanıdığınız birini hatta bir
arkadaşınızı tavsiye edeceğiniz konusunda iddiaya girebilirim.

O halde sosyal olmak bize bu kitapta ifade edilen diğer sırlara uyduğumuz sürece çok büyük
faydalar sağlayacaktır. Diğer sırlara uymak çok önemlidir çünkü örneğin işini düzgün
yapmayan (3. Sır) birisinin sosyal olması çok büyük fayda sağlamayacaktır. Bunun yanında
sosyal ilişkilerin seviyesini de doğru belirlemek gerekmektedir. İş hayatında kurulan sosyal
ilişkilerin, içinde hem profesyonelliği hem de samimiyeti barındırması gerekmektedir.
Özellikle samimiyet ile laubalilik arasındaki çizgiye ve sınırların aşılmaması konusuna dikkat
edilmelidir.

Sağlıklı sosyal ilişkiler yürütmenin en önemli aşaması karşımızdakine saygı duymamızdır.


Karşımızdaki kişiye saygı duyduğumuz sürece onunla kuracağımız ilişki bizim için anlam ifade
edecektir. Temelinde saygı bulunmayan sosyal ilişkiler yapay olacaktır; bu sebeple hiç
kurulmaması daha sağlıklıdır. Bununla birlikte eğer istersek herkeste kusur ya da eksiklikler
bulabiliriz. Fakat insanları sahip olmadıkları ile değil, sahip oldukları pozitif özellikler ile
değerlendirmek bizim açımızdan daha faydalı olacaktır. Böylelikle insanlarla ilişkilerimizi daha
sağlıklı temellere oturtabiliriz.

Son olarak sosyal etkinliklerden ve sosyal paylaşım ağlarından da bahsetmemiz faydalı


olacaktır. Şirket içi ya da dışı iş yaşamına dair etkinliklere katılmak sosyalleşme anlamında
büyük önem taşımaktadır. Bu etkinlikler çok çeşitli olabilmektedir. Örneğin spor turnuvaları,
yemekli toplantılar, müzik, tiyatro gibi konulardaki etkinlik grupları bunların arasında
sayılabilir. Bu tip etkinliklere katılmanın tanınırlığınızın artması ve karşı taraf üzerinde insani
paylaşımlara dayalı duygusal etkinizin artması anlamında çok önemli olduğunu
düşünüyorum. Ayrıca internet ortamında iş hayatına dair portallara (Xing, LinkedIN vb.)
kayıtlı olmanın ve bu araçları sosyalleşme amaçlı olarak kullanmanın potansiyel olarak
kariyeriniz üzerinde olumlu etkileri olabilecektir.

www.istebasari.net © 2010
37

11. Sır:
Ekibini Oluştur

Şu ana kadar anlatmış olduğumuz 10 sırrı uygulayarak iş hayatında başarının kapılarını


açacaksınız. Fakat 11. Sırrımızı dikkate alırsanız ulaşacağınız nokta çok daha ilerisi olacaktır.
11. sırrımız sizi geleceğe taşıyacak bir ekip oluşturmak ve o ekibe her koşulda sahip çıkmaktır.
Peki, şu ana kadar ifade ettiklerimiz bireysel düzeyde iken 11. sırrımız niçin takım oyununa
vurgu yapıyor. Sebebini açıklayalım.

Günümüzde iş dünyası giderek karmaşıklaşan bir yapı arz ediyor. Eskiden az sayıda ve statik
süreçlerden oluşan işler artık birbiriyle bağlantılı, karmaşık, çok sayıda süreçten oluşuyor. Söz
konusu durum iş hayatındaki pozisyonunuz yükseldikçe daha da artıyor. Çünkü bir üst
pozisyona yükseldiğinizde artık daha fazla işi başarmanız beklenmektedir. Daha fazla sayıda iş
daha fazla süreç demektir. Bu sebeple bu karmaşıklığı yönetmek giderek daha zor
olmaktadır. İş hayatında pozisyonunuz yükseldikte birey olarak bunlarla başa çıkmanız
giderek daha zor olacaktır. Belli bir seviyeden sonra işler bir kişinin etkin bir şekilde
yönetmesi imkânsız hale gelecektir. İşte ideal bir takıma sahip olmak bu aşamada büyük bir
önem arz edecektir.

Ekip olmak aynı vizyonu paylaşan bireylerin ortak hedefler doğrultusunda hareket etmesi
demektir. Bu noktada ekip olmayı ikiye ayırmamız ve esas odaklanmak istediğimiz konuyu
ortaya koymamız gerekiyor. İş hayatında ekip ifadesini kullanırken kastedilen birinci olgu
günlük iş akışı içinde, tanımlanmış işlerin yapılabilmesi için bir araya gelmiş ya da getirilmiş
insan grubudur. Bu tip oluşumları ifade etmek için genelde takım ifadesi kullanılır. Takım
çalışması günlük işlerin yapılması için gerekli olan ve doğru formül bulunduğunda çok büyük
verimlilik sağlayan bir araçtır. Fakat bizim burada ifade etmek istediğimiz bu tanım değildir.
Zira bu takımların oluşumu ve yönlendirilmesi konusunda eğer yüksek bir pozisyonda
değilseniz ipler sizin elinizde olmayacaktır. Gerek takımın seçilmesi gerekse yapılacak işler
sizin dışınızda tespit edilecektir. Ayrıca bu takımların sahip olacağı vizyon tamamen verilen
göreve göre belirlenecektir.

Bizim üzerinde durmak istediğimiz ekip kavramı gönüllülük prensibi ile bir vizyon etrafında
bir araya gelmiş genelde resmi olmayan gruplardır. Bu grupların aynı birimde ya da aynı iş
üzerinde çalışması gerekmez. Bu ekibin üyelerinin aynı pozisyonlara sahip olması gerekmez.
Hatta bu ekiplerin toplantı yapması, somut bir konu üzerinde çalışması dahi gerekmez. Bu
ekiplerin en temel dayanak noktaları birbirlerine inanmaları, güvenmeleri ve ortak bir
vizyona sahip olmalarıdır. Bu ekipler gelecekte şirketin gelmesi gereken yer konusunda
benzer vizyonlara sahip kişilerden oluşur ve doğrudan ortaya konulmasa bile bu vizyon
doğrultusunda gelecekte işbirliği yapabileceklerini düşünürler. Bu ekiplerin ortak noktalarını
maddeler halinde belirtelim.

www.istebasari.net © 2010
38

 Bu ekiplerin iş hayatında ortak bir vizyonu vardır. Örneğin söz konusu olan şirket içi bir
ekipse; gelecekte hangi sektörlere girilmesi gerektiği, iş süreçlerinin ne şekilde
değiştirilmesi gerektiği, insan kaynakları politikalarının nasıl olması gerektiği ve nasıl bir
yönetim tarzı izlenmesi gerektiği gibi konularda ortak bakış açılarına sahip olabilirler.

 Bu ekipler genelde şirket içinde tanımlanmış birliktelikler değildir. Günlük operasyonel


işleri beraber yapmaları zorunlu değildir. Hatta aynı birimde dahi olmayan üyelerden
oluşur.

 Bu tarz ekiplerin üyelerinin gelecekte şirketin ya da sektörün önemli yerlerinde


olacaklarına dair düşünceleri vardır.

 Bu tarz ekipler kendilerini bir ekip olarak tanımlamazlar. Kendilerini bazen arkadaş grubu
kimi zaman ise sadece iş arkadaşı olarak tanımlayabilirler ama bu durum onların bizim
kullandığımız anlamda bir ekip oldukları gerçeğini değiştirmez.

Şimdi böyle bir ekibe niçin ihtiyacınız olduğu sorusuna odaklanalım. Öncelikle böyle bir ekibe
iş hayatında başarıyı ve zirveyi hedefliyorsanız ihtiyacınız olacaktır. Zira bu ekibin aktif olarak
vizyonunu hayata geçirmesi yıllar sürecek bir uğraştır. Gelecekte önemli pozisyonlarda
bulunmayı hayal edemeyen kişilerin o gün kendisini destekleyecek bir gruba sahip olmayı
düşünmesi gerekmez. Eğer gelecekte örneğin çalıştığınız şirkette genel müdür olmak ya da
çok önemli bir birimin başında olmak gibi bir vizyonunuz varsa böyle bir ekibi bugünden inşa
etmeye başlamak ilerideki başarınıza çok büyük bir katkı sağlayacaktır.

Böyle bir bakış açısına çok az kişi sahiptir. Bu bakış açısı 10 yıl sonra nerede olmak istediğini
bilen insanların işidir. Geleceğe dair böyle bir perspektif herkeste bulunmaz ama bugün ve
yarın o koltuklarda oturan kişilerin o noktaya gelmeden 10 yıl önce varacakları yeri hayal
ettiklerine emin olabilirsiniz. Dolayısıyla bu noktada vizyonumuzu gözden geçirmek gerekir.
10 yıl sonra 15 yıl sonra hangi pozisyonda olmak istiyorsunuz? Cevabınız eğer ciddi bir
yönetim kademesi ise şimdiden yanınızda sizinle beraber yürüyecek kişileri seçmeniz ve
elinizden geldiği kadar onları korumanızı öneririm. Çünkü hiçbir başarı tesadüfen gelmez ve
gelecekteki bir başarıya ulaşmak için bugünden geleceği inşa etmek gerekir.

Böyle bir ekibi oluşturmak için neler yapılması gerekir? Aslında sadece böyle bir bakış açısına
sahip olmak yeterli olacaktır. Çalışma arkadaşlarınızı gelecekte sizinle beraber başarıya
ulaşacak kişiler olup olmadıkları açısından değerlendirirseniz sonuçlar kendiliğinden ortaya
çıkacaktır. Kurduğumuz iş ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerde insanların bakış açılarını,
yetkinliklerini ve kendilerini geliştirme kapasitelerini değerlendirirseniz kendiliğinden bir
topluluk ortaya çıkacaktır. Zaten böyle bir ekip oluşturmak için oldukça uzun zamanınız
olacaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta bu ekibin sizin düşüncenizde olmasıdır. Yani bu
kişilerin birbirlerinden haberdar olması bile gerekmeyebilir. Bu sırrımızda gelecekte uygun bir
ortamda iktidarı ele geçirecek gizli bir örgütlenmeden ya da şirket içi organizasyona uymayan
bir örgütlenmeden bahsetmiyoruz. Dolayısıyla sizin düşüncel olarak kurduğunuz ekibin
kendisini ortak bir hedef doğrultusunda organize etmiş bir grup bile olmasına gerek yoktur.
Bu sizin ekibinizdir ve sadece sizin istediğiniz oranda fiilen var olacaktır.

www.istebasari.net © 2010
39

Bu sırrımızda kısa vadeli değil uzun vadeli başarıyı hedefliyoruz. Kariyerimizi bir savaş olarak
düşünürsek bu savaş çeşitli cephelerde sürecektir. Bu savaşın içinde çeşitli mevzileri
kazanmak ya da kimi cephelerde üstünlüğü sağlamak kısa ve orta vadeli başarılara benzer.
Savaşı kazanamadığınız sürece mevzileri tekrardan kaybedebilirsiniz ya da bir cephede işler
tersine dönebilir. İş yaşamında da zaman içinde inişler ve çıkışlar; dolayısıyla başarı ve
başarısızlıklar olabilecektir. Önemli olan savaşı kazanmak yani uzun vadede başarıya
ulaşmaktır. Kurmay heyetiniz olmadan bir savaşı kazanabilir misiniz?

www.istebasari.net © 2010
40

Sonuç

Yıllardır yapmış olduğum incelemeler ve tecrübelerim doğrultusunda 11 başlık altında


topladığım iş yaşamında başarının sırlarını sizlerle paylaşmış bulunuyorum. Yukarıda 40
sayfada özetlenen bakış açısının hangi meslek ya da pozisyonda olursanız olun size başarının
yolunu açacağına inanıyorum. Yukarıdaki her bir başlık çok daha detaylı incelemeyi ve
açıklamayı hak etse de bu çalışmayı mümkün olduğu kadar sade bir dil kullanarak kısa tutmak
gibi bir amacımız vardı. Şu andan itibaren bu kitabın çok daha detaylı bir versiyonunu
hazırlamak için çalışmalara başlıyoruz. Bu kitap hakkındaki gelişmeleri de size ileteceğim.

Önsözde de belirttiğim gibi bu kitabın faydası ancak siz isterseniz olacaktır. Usta bir
heykeltıraş bir taş kütlesine bakarken onun içindeki heykeli görürken sıradan bir göz onu
sadece bir kaya olarak algılayacaktır. Heykeltıraşı normal gözden ayıran sahip olduğu
vizyondur. Vizyon sahibi kişi başkalarının göremediğini hatta var olmayanı görebilendir. İşte
bu sebeple bu kitabın faydası sizin vizyonunuza bağlıdır ve ben bu kitabı buraya kadar
okuduğunuza göre doğru vizyona sahip olduğunuza yürekten inanıyorum. Artık tek yapılması
gereken bu kuralların istikrarlı bir şekilde uygulanmasıdır. “İşte Başarının 11 Sırrı” ile başarı
yolculuğunda başarılar diliyorum.

Önemli Not

Sizlerin kitabım hakkındaki görüşleri benim için çok büyük önem taşıyor. Bu sebeple
görüşlerinizi admin@istebasari.net adresine e-posta göndererek ya da buraya tıklayarak
bana iletirseniz müteşekkir olurum. Bu konuda size vereceğim zahmeti telafi edebilmek
adına her türlü görüş, öneri ve eleştirilerini iletecek ilk 5 okuyucuma ve en çok emek
harcanarak yazılmış 3 yazının sahibi okuyucuma kişisel gelişim alanındaki en değerli
eserlerden biri olan David J. Schwartz’ın “Büyük Düşünmenin Büyüsü” isimli kitabı hediye
edeceğim. İlk 5 yoruma ait hediyeler 15.12.2010 tarihinde, en fazla emek harcanarak
hazırlanmış 3 yoruma ait hediyeler 31.12.2010 tarihinde kargoya verilecektir. Bunun dışında
yayınlanmamasını istemediğiniz sürece yorumunuz www.istebasari.net adresinde kitapla
ilgili bölümde yayınlanacaktır. Değerli katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

18.11.2010
Uğur Kol
www.istebasari.net
admin@istebasari.net

www.istebasari.net iş dünyasında başarıyı hedefleyen herkese ilham vermeyi amaç edinen


bir birikim paylaşım platformudur.2010 ©

www.istebasari.net © 2010

You might also like