You are on page 1of 159

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANA BİLİM DALI
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

CUMHURİYET GAZETESİ’NİN BAKIŞIYLA TÜRKİYE’DE


DEMOKRASİYE GEÇİŞTE DÖNÜM NOKTASI:
14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİ

DANIŞMAN
YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA ARIKAN

Hazırlayan
REZZAN YÜCER

KONYA-2016

i
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................ v
ÖZET ............................................................................................................................ viii
SUMMARY .................................................................................................................... ix
KISALTMALAR ............................................................................................................ x
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ SÜRECİNİN TARİHİ ARKA PLANI
A.CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KURULUŞU VE ÇOK PARTİLİ
HAYATA GEÇME GİRİŞİMLERİ .............................................................................. 8
B.İNÖNÜ DÖNEMİ VE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ ..................................... 13
1. Demokrat Parti’nin Kuruluşu ve Muhalefet Yılları ............................................. 14
2. 1946 Belediye Seçimleri ve Genel Seçimler………………………………........17
17
C.1950 GENEL SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE BASIN-İKTİDAR İLİŞKİSİ…...……20
1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Basın Kanunu Hakkındaki Görüşleri ve İktidara
Yapılan Eleştiriler……………………………………………………………………....21
2.Çok Partili Hayata Geçiş Sonrasında Basın Politikalarında Önemli Değişiklikler.24
İKİNCİ BÖLÜM
14 MAYIS 1950 GENEL SEÇİMLERİNE KADAR CUMHURİYET’İN İKTİDAR
VE MUHALEFET PARTİLERİNE KARŞI TUTUMU
A.DEMOKRAT PARTİ’NİN İKİNCİ BÜYÜK KONGRESİ……………………...27
1.Demokrat Parti’nin Kongreyi Gerçekleştirme Amacı ........................................... 27
2.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tebliği ve Millet Partisi’nin Kongre Hakkındaki
Düşünceleri……………………………………………………………………………..30
3.Delegelerin Kongre Hakkındaki Görüşleri……………………………...….…...31
4.Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarının Kongre Hakkındaki Görüşleri. ..................... 30
B.YENİ SEÇİM KANUNU TASARISI ..................................................................... 33
1.Demokrat Parti’nin Seçim Kanunu İle İlgili Görüşleri ........................................ 35
2.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Seçim Kanunu Hakkındaki Düşünceleri ................ 38
3.Millet Partisi’nin Seçim Kanunu Hakkındaki Görüşleri ...................................... 41

ii
4.Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarının Seçim Kanunu Hakkındaki Görüşleri ........... 42
5.Seçim Kanunu İle İlgili Yapılan Radyo Konuşmaları .......................................... 44
6.Yeni Seçim Kanunu'nun Özellikleri……………………………………………..45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
14 MAYIS 1950 GENEL SEÇİMLERİ
A.SEÇİMLER ÖNCESİNDE YAŞANAN GELİŞMELER ....................................... 47
1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Seçim Hazırlıkları .................................................. 48
2.Muhalefet Partilerinin Seçim Hazırlıkları İle İlgili Çalışmaları .......................... 53
3.Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarının Seçim Hazırlıklarıyla İlgili Yorumları ......... 58
4.Seçim Beyannameleri .......................................................................................... 59
a.Millet Partisi .................................................................................................... 59
b.Cumhuriyet Halk Partisi ................................................................................. 60
c.Demokrat Parti ................................................................................................ 62
B.DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARA GELİŞİ .................................................. 64
1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri Sonrasındaki
Durumu............................................................................................................................70
C.SEÇİMLERİN BASINA YANSIMALARI ........................................................... 75
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YENİ İKTİDARIN İCRAATLARINA BAKIŞ
A.ASKERİ VE BÜROKRATİK KADRODA DEĞİŞİKLİKLER ............................. 81
B.ARAPÇA EZAN MESELESİ ................................................................................. 82
C.MUHTAR SEÇİMLERİ.......................................................................................... 88
D.BELEDİYE SEÇİMLERİ ....................................................................................... 89
E.İL GENEL MECLİSİ SEÇİMLERİ ........................................................................ 90
F.KORE SAVAŞI VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI’NA ETKİSİ .................................. 91
1.Türkiye’nin Dış Politikası ve Kore Savaşı’na Girme Sebepleri ........................... 92
2.Kore Savaşı’nın İç Politikaya Yansımaları .......................................................... 96
a.Millet Partisi’nin Tepkisi .............................................................................. 97
b.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tepkisi ............................................................ 98
c.Barışseverler Cemiyeti’nin Beyannamesi ................................................... 100
d.Beşinci Kol Propaganda Faaliyetleri........................................................... 102
3.Kore’ye Yapılacak Olan Yardımlar .................................................................... 103

iii
4. Basında Kore Savaşı İle İlgili Değerlendirmeler ve Yabancı Basından Alıntılar
............................................................................................................................... 104
5.Kore Savaşı’nın Türkiye Açısından Sonuçları ................................................... 107
G. İKİNCİ MENDERES HÜKÜMETİ ................................................................. 109
SONUÇ ........................................................................................................................ 111
BİBLİYOGRAFYA .................................................................................................... 113
EKLER ........................................................................................................................ 122

iv
ÖNSÖZ

Türk basının tarihinin en önemli kurumlarından birisi olan ve Cumhuriyet’in ilanı


ile birlikte yayın hayatı başlayan Cumhuriyet gazetesinin; özellikle demokrasiye geçiş
sürecinde bir dönüm noktası olan 14 Mayıs 1950 genel seçimleri öncesi ve sonrasında
olaylara bakışını ve tavrını tespit amacı taşıyan bu çalışmanın adı; “Cumhuriyet
Gazetesi’nin Bakışıyla Türkiye’de Demokrasiye Geçişte Dönüm Noktası: 14 Mayıs 1950
Seçimleri” olarak belirlenmiştir.

Bu çalışma, Cumhuriyet gazetesinin 14 Mayıs 1949- 14 Mayıs 1951 tarihleri


arasında gerçekleşen temel siyasi olaylara bakışını, bu çerçevede gazete ile partiler
arasındaki ilişkileri ortaya koymayı ve bu süreç içerisinde Türk siyasal yaşamındaki
konumunu belirlemeyi amaçlar. Çalışmada, bu tarihler arasında gerçekleşen siyasal
olaylar, 14 Mayıs 1950 genel seçimleri çerçevesinde ele alınacaktır.
Cumhuriyet’in ilan edilmesinden altı ay sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunus
Nadi’ye sağladığı destekle yayımlanmaya başlayan Cumhuriyet gazetesi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin geçirdiği değişimler ve yaşadığı siyasi çalkantılardan da oldukça
etkilenmiştir. Gazete, tek partili dönemde günün siyasi koşullarına göre çizgisini
belirleyen bir yayın politikası takip etmiştir. Gazetenin yayın siyaseti Cumhuriyet Halk
Partisi’yle aynı paralellikte gitmiştir fakat gazete İkinci Dünya Savaşı ile birlikte yayın
politikasını değiştirmiş ve iktidar partisinin düşüncesine uygun olmayan yazılar yazdığı
için hükümet tarafından sert bir şekilde cezalandırılmıştır. Bu yüzden gazete, çok partili
dönemin başlarında basın özgürlüğünü savunan Demokrat Parti’ye daha yakın bir çizgi
takip etmeye başlamıştır.
Bu çalışmada; 14 Mayıs 1949- 14 Mayıs 1951 tarihleri arasında gerçekleşen siyasi
olaylar, 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan “Genel Seçimler” çerçevesinde, Cumhuriyet
gazetesinde yer alan haberler ve yazarların bu dönemin siyasi olaylarını ele alan köşe
yazıları incelenerek değerlendirilmiştir. Dönemin siyasal olaylarına kaynaklık eden
bilimsel çalışmalara da tezde yer verilmiştir. Cumhuriyet gazetesinden başka; diğer bazı
gazetelerden de yararlanılmıştır.
Tez çalışması, giriş ve dört bölümden oluşmaktadır:

v
Girişte, siyasi hayat içerisinde basının rolü ve önemi, bu bağlamda Cumhuriyet
gazetesinin kuruluşundan çok partili hayata geçiş dönemine kadar olan tarihçesinden
bahsedilmiştir.
Birinci bölümde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluşundan çok partili döneme
kadar geçen süreç ele alınmıştır. İsmet İnönü’nün Şeflik dönemi, bu dönemde ortaya
çıkan sorunlar, Demokrat Parti’nin muhalif parti olarak ortaya çıkması ve 1946 seçimleri
değerlendirilmiştir. Basın kanununun Cumhuriyet gazetesi yazarları tarafından nasıl
değerlendirildiği anlatılmıştır.
İkinci bölümde, 14 Mayıs 1950 seçimlerinin öncesindeki bir yıllık süreç ele
alınarak incelenmiştir. Bu bağlamda gazetenin, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat
Parti’ye karşı tutumu ele alınmıştır. Hükümet tarafından basına getirilen sansürün
gazetenin iktidara karşı tutumunda ne gibi değişiklikler yarattığı ortaya konulmuştur.
Demokrat Parti’nin İkinci Büyük Kongresi’nin ve basın kanununun devletler arası
ilişkileri nasıl etkilediği ve bu ilişkilerin basına yansıması incelenmiştir. Çıkarılan yeni
seçim kanununun ülke içerisinde ne gibi değişiklikler meydana getireceği, seçim
kanununun Cumhuriyet gazetesi yazarları tarafından nasıl değerlendirildiği, diğer ele
alınan konular arasındadır.
Üçüncü bölümde, 14 Mayıs 1950 genel seçimleri süreci ele alınmıştır. Seçimler
öncesinde yaşanılan gelişmeler, Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ve hükümetin
kuruluşu, seçim sonuçlarının özellikle Cumhuriyet Halk Partisi üzerindeki yansımaları,
seçimlerin Türk basınında ve Türk basının gözünden yabancı basında nasıl
değerlendirildiği Cumhuriyet gazetesinin bakışıyla tespit edilmeye çalışılmıştır.
Dördüncü bölümde, seçimler sonrasındaki bir yıllık süreç incelenmiştir. Birinci
Menderes Hükümeti’nin icraatları ve yerel seçimler, Kore Savaşı’nın uluslararası
ilişkilerde Türkiye’nin konumunu nasıl etkilediği ve seçimlerin ülke içerisinde muhalif
partiler ve halk üzerinde nasıl bir etki yarattığı değerlendirilmiştir.
Sonuçta, Cumhuriyet gazetesinin özellikle 1949-1951 yılları sürecinde
Türkiye’deki siyasi gelişmeler ve iktidar değişikliği karşısındaki tavrı, bu tavırda bir
değişiklik olup olmadığı konusunda elde edilen bilgiler ışığında bir değerlendirme
yapılmıştır.
Çalışmanın kaynakları, TBMM Tutanak dergilerinden, 1949-1951 yılları arasında
yayın hayatını sürdürmekte olan Cumhuriyet, Zafer, Ulus, Vatan gazetelerinden,

vi
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgelerinden, konuyla ilgili kitap ve makalelerden,
yüksek lisans ve doktora tezlerinden oluşmaktadır.
Bu çalışma esnasında destek ve yardımını gördüğüm danışman hocam Yrd. Doç.
Dr. Mustafa ARIKAN’a teşekkür ederim.

Rezzan YÜCER
Konya, 2016

vii
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Rezzan YÜCER


Numarası 124202051004
Öğrencinin

Ana Bilim / Bilim


TARİH ATATÜRK İLKELERİ VE İNKİLÂP TARİHİ
Dalı
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN
CUMHURİYET GAZETESİ’NİN BAKIŞIYLA TÜRKİYE’DE
Tezin Adı DEMOKRASİYE GEÇİŞTE DÖNÜM NOKTASI: 14 MAYIS
1950 SEÇİMLERİ

ÖZET
Demokrat Parti, 1949’da İkinci Büyük Kongresi’ni yapmıştır. Bu kongrede “Milli
Teminat Andı” isimli bir bildiri yayımlamıştır. Bildiriye göre, yapılacak olan yeni
seçimde 1946 seçimlerinde yapıldığı gibi bir hile yapılırsa halk yasal yollardan hakkını
arayacaktır. Halkın daha güvenli bir ortamda oy kullanmasını sağlamak için yeni seçim
kanunu çıkarılmıştır. 16 Şubat 1950 tarihli “Yeni Seçim Kanunu”, seçimlerin “tek
dereceli” ve “liste usulü çoğunluk” sistemine göre yapılacak düzenlemeleri içermektedir.
Kanun ilk kez seçimlerde yargı denetimini getirmiştir.

Demokrat Parti muhalefetteyken vaat ettiği şeyler arasında ileri demokratik


ülkelerde olan basın kanununa benzeyen bir basın hürriyeti de vardır. Son demokrasi
mücadelesinde önemli bir rol oynayan basın genellikle Demokrat Parti’yi tutmuştur ve
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinde basının çok önemli bir yeri vardır. 14 Mayıs 1950
seçimlerinde önemli ölçüde bir başarı kazanarak tek başına iktidar olan Demokrat Parti,
muhalefet döneminde basına vaat ettiği değişiklikleri ilk hükümet programına alarak
basının geniş desteğini almıştır. 1950 yılında Demokrat Parti çıkardığı Basın Kanunu ile
hükümetin basın üzerindeki denetimini büyük oranda kaldırmıştır.

Demokrat Parti’nin desteğini aldığı basın kuruluşlarından bir tanesi de


Cumhuriyet gazetesidir. Cumhuriyet gazetesi, 1950 seçimlerinden önce Cumhuriyet Halk
Partisi’nin çizgisini takip etse de Halk Partisi’nin basın üzerinde uyguladığı sansür
gazetenin görüşlerini basın özgürlüğünü savunan Demokrat Parti’ye doğru kaydırmıştır.
1950 seçimlerinden sonra her ne kadar gazete Demokrat Parti’ye karşı yakın bir tutum
göstermiş olsa da yine de her iki partiye karşı mesafesini korumuş, gerektiğinde partileri
eleştirmekten çekinmemiştir.

viii
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Rezzan YÜCER


Numarası 124202051004
Öğrencinin

Ana Bilim / Bilim


TARİH ATATÜRK İLKELERİ VE İNKİLÂP TARİHİ
Dalı
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

With the wiev of Cumhuriyet Newspaper, Amile stone


Tezin İngilizce Adı
for Democrocy in Turkey: 14 May, 1950 Elections

SUMMARY
The Democrat Party made its Second Grand Congress in 1949. In this congress, it
was promulgated a memorandum called as “Milli Teminat Andı” (National Assurance
Vow). According to the memorandum, if a manipulation was made at new election to be
held as 1950 election, the public will claim rights thorough legal means. A new election
law was enacted to provide public to vote in a safer environment. “New Election Law”
dated 16 February, 1950 includes arrangements to be held according “single-stage” “list
system majority”. The law first time brought with it judicial control for election.

The freedom of the press resembling press law in advanced democratic countries
was among what Democrat Party promised while it was opposing. The press, which had
an important role in the last democracy struggle, generally supported the Democrat Party
and had an important role for Democrat Party to come into power. The Democrat Party,
which came to power alone by having a great success on 14 May, 1950 election, included
first government programme changes it promised while opposing and gained the support
of press. Democrat Party substantially removed supervision of government on press with
the Press Law in 1950.

One of the media institutions supporting the Democrat Party was the Cumhuriyet
Newspaper. Cumhuriyet Newspaper was in favour of Republican People’s Party before
1950 election but because of censorship on press by Republican People’s Party it began
to support the Democrat Party supporting the freedom of press. Although the Newspaper
remained close the Democrat Part after 1950 election it had an edge against two parties
and felt free to criticise the parties.

ix
KISALTMALAR

ATAM: Atatürk Araştırma Merkezi


BCA : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
BM : Birleşmiş Milletler
C. : Cilt
CHP : Cumhuriyet Halk Partisi
DP : Demokrat Parti
NATO : Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
No : Numara
S. : Sayı
ss. : Sayfa Sıralaması
SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

x
GİRİŞ

Cumhuriyet Halk Partisi, 1950 yılına kadar süren yirmi yedi yıllık iktidarı
boyunca, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi hayatında en önemli belirleyici kurum
olmuştur. 1946 yılında, çok partili siyasal sistemin tercih edilmesinin ardından,
Türkiye’de demokrasinin kurulabilmesi amacıyla çaba harcamış ve 1950 seçimlerinde,
iktidarı Demokrat Parti’ye devretmiştir. 1950 seçimlerine kadar geçen süre içerisinde,
kendisini çok partili siyasal sisteme adapte etme konusunda sancılı dönemler yaşamışsa
da Cumhuriyet Halk Partisi, bir seçim kanunu hazırlamış ve siyasal vaatler üreterek
iktidara aday bir parti olarak seçmenin karşısına çıkmıştır.1
1945 yılında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşmeleri sırasında tasarının on
yedinci maddesi2 tartışılırken Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Emin
Sazak sert eleştiriler yapmışlardır. Bu yasanın görüşüldüğü günlerde adı geçen
milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu'na “Dörtlü Takrir” adlı bir önerge
vermişlerdir. Önerge, ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayış içeren
düzenlemeler yapılmasını öngörüyordu. Ancak 12 Haziran 1945 tarihinde Dörtlü
Takrir'in reddedilmesi Menderes, Koraltan ve Köprülü’nün partiden ihracı sonucunu
doğurdu. Aynı gruptan olan Celal Bayar ise önce milletvekilliğinden sonra da Cumhuriyet
Halk Partisi'nden istifa etti. Celal Bayar, 1 Aralık 1945'te parti kuracaklarını açıkladı.
İnönü tarafından Çankaya Köşkü'ne çağrılan Bayar, Cumhurbaşkanı’ndan gerekli desteği
aldıktan sonra 7 Ocak 1946 günü Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan ve istifa eden bir
grup milletvekili ile beraber Demokrat Parti’yi kurdu.3 Demokrat Parti’nin kuruluşu
yakın dönem Türk politik tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Demokrat Parti, tek parti
-özellikle- milli şef döneminin eleştirisini temel politik eksen olarak belirlemiş ve kısa
zamanda yönetimden hoşnut olmayan neredeyse toplumun tüm kesiminden destek

1
Murat Karataş, “1950 Yılı Genel Seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Seçmeni İkna Çabaları”,
History Studies International Journal Of History, C.VI, S.3, 2014, s.199.
2
Kiracılar tarafından işlenen elli dönüm üzerindeki topraklar kamulaştırılıp yeniden dağıtılabilecek. Bkz.
Çağlar Keyder-Şevket Pamuk, “1945 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu Üzerine Tezler”, Yapıt- Toplumsal
Araştırmalar Dergisi, S.8, 1984-1985, s.52.
3
Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Türk Siyasal Muhafazakârlığının Kurumsallaşması ve Demokrat Parti,
Ankara 2011, s.111.

1
almıştır. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti’nin mutlak çoğunluk elde
etmesi, partinin arkasına aldığı bu desteği göstermektedir.
Cumhuriyet dönemi Türk siyasi tarihinin bu önemli dönemecinin takip
edilebileceği önemli gazetelerden birisi de Cumhuriyet’tir. Sadece çok partili siyasi
hayata geçiş süreci değil, inkılâplarla yeni Türk devletinin şekillendiği süreci de bu
önemli gazeteden takip etme imkanı bulunmaktadır. Bu sebeple, gazetenin yayın hayatına
girişinden söz konusu döneme kadar geçirdiği sürece kısaca bakmak faydalı olacaktır.
Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi, gazetecilik hayatına İkdam ve
Tasvir-i Efkar’da başlamıştır. 1910 yılında, İttihat ve Terakki Fırkası’nın yayımladığı
Rumeli gazetesinde başyazar olmuştur. Gazeteci kimliğinin yanı sıra milletvekili de olan
Nadi, 1912’de ikinci dönem Aydın milletvekili olarak Meclis-i Mebusan’a girmiştir.4
Yunus Nadi, Birinci Dünya Savaşı’nın bittiği günlerde 2 Eylül 1918’de Yeni Gün
gazetesini kurmuştur. Yeni Gün gazetesi, Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşı’nı
desteklemiş, bu nedenle de İstanbul Hükümeti’nin, hükümet yanlısı İstanbul basınının ve
işgal kuvvetlerinin baskılarına maruz kalmıştır. İstanbul’da çıkmaya devam eden Yeni
Gün gazetesi 17 Mart 1920’de İngilizler aleyhinde yazılan makaleler gerekçe gösterilerek
İngiliz askerlerince basılmıştır. Gazete, işgal güçlerinin baskısı yüzünden zaman zaman
kapatılma cezası ile karşı karşıya kalmış ve bu yüzden Eski Gün adıyla çıkmaya devam
etmiştir.5 Bu olay üzerine Yunus Nadi, Mustafa Kemal Paşa’nın yanına, Ankara’ya
geçmeye karar vermiştir.6
Mustafa Kemal Atatürk, devrimler sırasında İstanbul basını ile Ankara arasında bir
problem olmasını istemediği ve iktidar ile basın kurumlarının aynı çizgide yürüdüklerini
görmek istediği için 16 Mart 1923’te İzmit’te İstanbul basınının ileri gelen temsilcileriyle
bir toplantı yapmıştır. İstanbul’daki muhalif basına karşı hükümeti ve iktidarı savunacak
güçlü bir iktidar yanlısı basına ihtiyaç duyulduğundan Vakit ve Akşam gazetelerine
ilaveten Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinin de çıkarılmasını istemiştir.7

4
Fırat Kozok, 1938-1946 Yılları Arası Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Politikası, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007, s.37.
5
Ayşe Elif Emre Kaya, Demokrat Parti Politikalarının Cumhuriyet Gazetesinde Ele Alınış Biçimleri
(1950-1960), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2009,
s.12-13.
6
Işıl Sağlam, Cumhuriyet Gazetesine Göre Türkiye’de Ekonomi- Politik (1930- 1945), Pamukkale
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Denizli 2012, s.12.
7
Sağlam, Türkiye’de Ekonomi, s.6.

2
Milli Mücadele kazanıldıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk devrimlerle yeni
Türkiye'nin kuruluş sürecini başlatmıştır. Bu durum gelenekleri koruma yanlısı olan
kişileri oldukça tedirgin etmiştir. Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa'nın
yakın arkadaşları olan kişiler ve İstanbul basını, ona ve devrimlerine karşı muhalefete
geçmiştir.8 Bu şartlarda Mustafa Kemal, muhalefete karşı halkı aydınlatmak,
Cumhuriyet’i ve devrimleri savunmak istemiş ve bu sebeple İstanbul basınına karşı bir
gazete çıkarma kararı almıştır. Gazi, Yunus Nadi ile yaptığı bir görüşmede bu isteğini şu
sözlerle ifade etmiştir: “Bak çocuk, ne yapalım seninle. İstanbul’da Babıali’nin
göbeğinde, bütün bu Cumhuriyet düşmanı ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek
bir gazete çıkaralım. Benim ‘Hakimiyet-i Milliye’ ve senin ‘Anadolu’da Yeni Gün’ aşağı
yukarı şimdiye kadarki görevlerini hakkıyla yerine getirdiler. Gazetenin adı da yeni
rejimimiz Cumhuriyet ile özdeş olsun. ‘Cumhuriyet’ koyalım adını.” Yunus Nadi bu
teklifi kabul etmiştir.
Cumhuriyet’in yayına hazırlanması 1924 yılının sonlarına doğru tamamlanabilmiş
ve ilk sayısı 7 Mayıs 1924’te çıkarılmıştır. Yunus Nadi, Ankara’da Basın Yayın Genel
Müdürü olarak çalışan Zekeriya Sertel’e İstanbul’da birlikte çalışmayı teklif etmiştir.
Zekeriya Sertel de bu teklifi kabul etmiştir.9 Yayına başladıktan sonra Cumhuriyet
gazetesi, devrimlerin savunucusu olacak ve bu devrimlerin halka benimsetilmesinde
büyük hizmetler yapacaktır.10
Yunus Nadi, sahibi de olduğu Cumhuriyet’in ilk sayısındaki “Okuyuculara
Sunuş” adlı başyazısında, gazetenin ilkelerini şu şekilde ortaya koymuştur:
“Haber sütunu okuyucunun sütunu ve sayfasıdır. Okuyucu o sütunlarda olayların
doğruluk taşıyan, yanlışlardan ve yanıltmacalardan uzak kalan bir yankısını görmek
ister, bu amaçla gazeteciliğin geliştiği ülkelerde haber sayfalarıyla makale sayfaları
birbirinden ayrılmıştır. Haber sayfalarında gazeteci, yalnız olayları yazmak ve tespit
etmekle yetinmek zorundadır. Gazetecinin düşünce ve yetkilerini bildirmeye yetkili
olduğu sayfa, makale sayfasıdır. Gazete sahiplerinin, gazetede söz söylemeye yetkili
oldukları ancak bu sayfadır. Biz de çağdaş gazetelerin benimsediği ve uyguladığı bu
temel ilkeyi gazetemizde uyguluyoruz.”11

8
Fatma İçöz, İkinci Dünya Savaşı ve Yunus Nadi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp
Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2006, s.7.
9
Kozok, Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Politikası, s.39-40.
10
Emin Karaca, Cumhuriyet Olayı, İstanbul 1994, s.30.
11
Kozok, Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Politikası, s.41.

3
7 Mayıs 1924 tarihinde yayın hayatına başlayan Cumhuriyet’in ilk sayısı sekiz
sayfadan oluşur. Birinci sayfası, Mustafa Kemal’in beyanatlarına, Türkiye’nin dış
politikasında yaşanılan olaylara ve Yunus Nadi’nin kaleme aldığı gazeteyi tanıtan bir
yazıya ayrılmıştır. İkinci sayfası yorum ve makale ağırlıklı düzenlenmiştir. Bu sayfa
okuyucuyu eğitmesi, yetiştirmesi ve yurt sorunlarını anlatarak Türk düşünce hayatına
hizmet etmesi nedeniyle övülmüştür. Üçüncü sayfa haber ve yazıların devamı
niteliğindedir. Ayrıca devam eden sayfalarda çocuk, kadın, spor ve iktisat ile ilgili
konulara da sütunlarda yer verilmiştir.12
1920’lerin sonlarında bilimsel yazılara önem verilmeye başlanmıştır. 24 Nisan
1928 tarihinden itibaren bilimsel ve teknolojik gelişmeler yazı dizisi haline getirilmiştir.13
Gazete sütunlarında reklamlara da geniş yer verilmiştir. 1930 yılından itibaren gazetede
ilanlar da yer almaya başlamıştır. Siyah beyaz özelliğiyle tanınan Cumhuriyet gazetesi,
28 Şubat 1930’da yayımlanan yarım sayfalık Türkiye İş Bankası’na ait ilk renkli
reklamını da basmıştır.14
Gazetenin ilk yazar kadrosu arasında; Zekeriya Sertel, Hasan Bedreddin, Reşat
Ekrem, Ahmet Rasim, Peyami Safa, Muharrem Feyzi, Ahmet Refik, Ahmet Hidayet,
İsmail Habib Sevük, Turhan Tan beyler yer almıştır. Muhabirliklere ise Fuat Bey, İhsan
Bey, Ankara muhabirliğine de Mekki Said (Esen) getirilmiştir. Daha sonra kadroya
Abidin Daver, Nazım Ulusoy, Burhan Felek, Elif Naci, Hamdi Varoğlu gibi isimler de
katılmıştır. 1930 yılında Yunus Nadi Bey, gazetenin başyazarlığını yapmıştır. Kemal
Salih Sel de Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yürütmüştür.15
1924 yılında yayın hayatına başlayan gazetenin ilk fiyatı üç kuruş iken, iki yıl
sonra beş kuruşa, 1943’te ise önce sekiz sonra on kuruşa çıkarılmıştır. Gazetenin aynı yıl
içerisinde iki defa zam yapmasının sebebi İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik
sıkıntılardır.16 Gazete yayın hayatına yedi binlik tirajla başlamıştır. Dört yıl içerisinde de
tirajı sekiz-dokuz bine yükselmiştir. On yıl sonra tirajını otuz bin aralığına çıkarmıştır.17

12
Kaya, Demokrat Parti Politikaları, s.22-23.
13
Aysun Köktener, Bir Gazetenin Tarihi Cumhuriyet, 2005, s.25.
14
Köktener, Cumhuriyet, s.34.
15
Kozok, Cumhuriyet Gazetesinin Genel Yayın Politikası, s.42.
16
Köktener, Cumhuriyet, s.22-23.
17
Köktener, Cumhuriyet, s.22.

4
İkinci Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde okuyucu sayısında büyük bir atak yapan
gazetenin tirajı altmış iki bin olmuştur.18
1946 yılında Cumhuriyet’in başyazılarını genellikle Nadir Nadi yazmıştır. Ama
Abidin Daver’in başyazıları da bu dönemde sık sık gazetede yer almıştır. Gazetede fıkra
köşesi olan Doğan Nadi de, 1947 yılında birkaç başyazı yazmıştır. 1945 yılında başladığı
“Bir Dakika” başlığı altındaki fıkralarını 1950’li yıllarda da yazmayı sürdürmüştür.
1951’de Cumhuriyet’te çalışmaya başlayan Yaşar Kemal, Anadolu hakkında röportajlar
yapmış ve bu röportajları, “Anadolu Notları” adı altında; Reşat Enis de “Şehirden
Röportajlar” ile gazete yazılarını yayımlamıştır. En ünlü muhabirlerinden biri de Metin
Toker’dir. Cumhuriyet gazetesinin Ankara Bürosunu 1952’ye kadar Mekki Sait Esen
yönetmiştir. Doğan Nadi, gazetedeki yazı hayatının yanı sıra yazı işlerinin yönetimi
görevinde de bulunmuştur.19
İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle Cumhuriyet
gazetesi, dört sayfa yayımlanmıştır. 1950’li yıllarda ekonomik durumun düzelmeye
başlamasıyla gazetenin sayfa sayısı önce sekize sonra ona çıkmıştır. Birinci sayfada
imzasız yayımlanan ve daha çok güncel olayları konu alan “Hem Nalına Hem Mıhına”
sütununda genellikle Abidin Daver popüler yazılar yazmıştır. Bazı zamanlar Hamdi
Varoğlu imzasına da rastlanır. Ali Ulvi Ersoy’un 9 Kasım 1950’de Cumhuriyet’e
girmesiyle düzenli olarak gazetede karikatürler yayımlanmaya başlamıştır. 1940 yılından
itibaren gazetenin üçüncü sayfasında “Siyasi İcmal” köşesinde yazan Ömer Rıza Doğrul
1950’de ayrılmış ve yerine Ömer Sami Coşar gelmiştir.20
Cumhuriyet gazetesi çok partili dönemde özellikle 1950’lerde ekonomik ve ticari
faaliyetlerin gelişmesiyle ülke ve şehir haberlerine daha çok önem vermeye başlamıştır.
Gazete, “Kore Ekleri” ile savaş haberlerini ve fotoğraflarını Türkiye’ye ulaştırmıştır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında Cumhuriyet’in, yayınlandığı dönem, gazetenin
sahibinin ve aileden bazı fertlerin yazar kadrosunda yer alması ve kamuoyu üzerindeki
etkisi dikkate alındığında; hem Türk basın tarihinin hem de siyasi tarihin önemli
kurumlarından olma özelliğini taşıdığını söylemek mümkündür.

18
Köktener, Cumhuriyet, s.26.
19
Köktener, Cumhuriyet, s.85-86.
20
Köktener, Cumhuriyet, s.86-88.

5
Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ardından Cumhuriyet Halk
Partisi’nin politikalarından rahatsızlık duymuş, 1940’lı yıllara gelindiğinde ise yönetim
ile arası açılmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında Cumhuriyet’in yazarları
Alman yanlısı bir tutum izlemekle suçlanmışlardır. Bu durum hükümetle gazeteyi karşı
karşıya getirmiştir. Dış politikanın hassaslaştığı bu dönemde gazete kapatılma kararıyla
karşılaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Türk siyasi hayatında ve
Cumhuriyet gazetesinde önemli yönetimsel değişiklikler yaşanmıştır.
Dönemin iktidarları İkinci Dünya Savaşı yıllarında basın üzerinde sıkı bir
denetim kurmuştur. İnisiyatif İçişleri Bakanı ve Başbakanın eline geçmiştir. Gazetelerde
çıkan eleştiri mahiyetli yazılar tamamen hükümetin isteği doğrultusunda yayımlanmıştır.
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bu özgürlük hakkında, “En iyi özgürlük ülkenin çıkarına
uygun, ulusun karakterine uygun, devletin haklarını ve çıkarlarını koruyan özgürlüktür.”
demiştir.21
İkinci Dünya Savaşı’nın gerçekleştiği dönemde basın üzerindeki diğer bir denetim
mekanizması da sıkıyönetimdir. Sıkıyönetimin gazeteleri kapatma yetkisi vardır.
Hükümetin basın üzerinde uyguladığı sıkı denetimi kolaylaştıran önemli bir başka siyasi
faktör de büyük gazete sahiplerinin aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
olmalarıdır.22
Bu dönemde Cumhuriyet gazetesi yazar kadrosu içinde de Türkiye’nin dış siyaseti
konusunda bazı bölünmeler olmuştur. Gazetenin başyazarları Yunus Nadi ve Nadir
Nadi’nin savaşın gidişatı ve Sovyetler Birliği’ne karşı tutumu farklıdır. Yunus Nadi,
Atatürk’ün kendisine destek çıkması ve milletvekili olması sebebiyle o dönem Sovyetler
Birliği ile olan ilişkilere destek vermiştir. Fakat Nadir Nadi Sovyetlere karşı dostane bir
tutum sergilememiştir. O, Sovyetlerin Batı dünyası için her zaman bir tehlike unsuru
olduğunu ifade etmiştir.23
Cumhuriyet gazetesinin diğer başyazarı Abidin Daver, dış politikada İngiliz
yanlısı bir tavır sergilemiştir. Yazılarında “…İngilizler ve Fransızlar adeta Almanlara
soğukkanlılık ve insanlık dersi veriyorlar. İngiliz uçakları bütün Almanya’nın üzerinde

21
Şerif Demir, “İktidar- Basın İlişkilerinin Türkiye’de Görünümü (1918-1960)”, The Journal of
Academic Social Science Studies, C.V, S.6, Aralık 2012, s.129.
22
İçöz, Yunus Nadi, s.8.
23
Nadir Nadi, “Rusya Şart mıdır?”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 1939, s.1-9.

6
uçuyorlar, bomba yerine beyannameler atıyorlar.” demiştir.24 Abidin Daver, hükümetin
politikasına paralel olarak yazılarında zaman zaman tavır değişiklikleri göstermiştir.
1945-1950 yılları arasında Demokrat Parti basın özgürlüğünün en büyük
savunucusu olmuştur. Bu dönemde pek çok gazete muhalif partiyi desteklemiştir.
Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara geldiği zaman gazetecilerin
birçoğunda basın sorunlarının çözüleceği kanısı oluşmuştur. Bu yüzden Cumhuriyet Halk
Partisi taraftarı gazetelerin bir kısmı Demokrat Parti’yi desteklemeye başlamıştır. Bu
gazetelerden birisi de Cumhuriyet gazetesidir. Cumhuriyet, bir muhalif partinin varlığını
demokrasinin gereği olarak gördüğü için, Demokrat Parti’nin kuruluş sürecinde yeni
partiyi destekleyen yazılar yazmıştır ama partiye de mesafeli yaklaşmaktan da geri
durmamıştır. Demokrat Parti’nin Arapça ezan okuma yasağının kaldırılmasına ilişkin
çıkardığı kanun Cumhuriyet gazetesi ve Demokrat Parti arasında ilk gerginliğin
yaşanmasına neden olmuştur. Ama sebep ne olursa olsun gazete, 1949-1951 yılları
arasında Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi arasında dengeli bir tutum izlemeye
çalışmıştır.

24
Abidin Daver, “Şiddet Harbi İnsani Değildir”, Cumhuriyet, 6 Eylül 1939, s.1-5; Aliye Uçar, İkinci
Dünya Savaşı’nda Cumhuriyet Gazetesi’nin Dış Politika Değerlendirmesi, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1992, s.10.

7
BİRİNCİ BÖLÜM
İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ SÜRECİNİN TARİHİ ARKA PLANI
A. CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KURULUŞU VE ÇOK PARTİLİ
HAYATA GEÇME GİRİŞİMLERİ
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra 11 Ağustos 1923 tarihinde
ikinci dönem TBMM üyelikleri için yapılan seçimlerin ardından meclise yalnızca
Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğini yaptığı yetmiş iki seçim çevresinden gelen kişilerden
iki yüz yetmiş üye girebilmiştir. Lozan görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması ve Türk
Devleti’nin bağımsızlığının uluslararası alanda da kabulüyle artık Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin25 işlevini kaybettiğini görmekteyiz. Bunun farkında olan
Mustafa Kemal Paşa, gelecekte düşündüğü devrimleri hayata geçirebilmesinde araç
olabilmesi için Cemiyetin fırkalaşması çalışmalarını başlatmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Halk Fırkası’nın kuruluşuna ilişkin ilk açıklamasını 7 Aralık
1922 tarihinde yapmış ve bu açıklamasında “Halk Fırkası” adını kullanmıştır. O, eşitlik
esasına dayalı, çağdaş ve teknolojiyi takip eden bir parti kurma isteğini şu sözlerle ifade
etmiştir: “Saygıdeğer Efendiler, her yerde, siyasi parti kurma konusunda da halkla uzun
sohbetler yaptım. 7 Aralık 1922 tarihinde Ankara basını vasıtasıyla, halkçılık ilkesine
dayanan ve ‘Halk Fırkası’ adını taşıyan siyasi bir parti kurmak niyetinde olduğumu
açıklayarak, bu partinin nasıl bir program yapması gerekeceği konusunda, bütün
vatanseverlerin, ilim ve fen adamlarının yardım ve işbirliğine başvurmuştum…” 26
Halk Fırkası’nın kurulması için yapılan çalışmalar, 9 Eylül 1923 tarihinde fırkanın
kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 11 Eylül 1923'te yapılan seçimde fırkanın Genel
Başkanlığı’na TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve Genel Sekreterliği’ne de Recep
Peker getirilmiştir.27

25
Durmuş Yalçın-Yaşar Akbıyık, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.I, Ankara 2005, s.418-419; Abdulkerim
Saka, 14 Mayıs 1950 Seçimleri Ekseninde Muhalefet ve İktidarın Sesi Olan Zafer ve Ulus Gazeteleri
Üzerine Bir İnceleme, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Konya 2015, s.18-19. Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’nun ve Rumeli’nin çeşitli
şehirlerinde, işgallere karşı kurulan milli cemiyetlerin 7 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi’nde
birleştirilmesinden sonra oluşan yeni cemiyete verilen isimdir. Bkz. www.uludagsozluk.com, erişim
tarihi:9.2.2016.
26
Kemal Atatürk, Nutuk (1919-1927), Ankara 2006, s.485.
Cemalettin Taşkıran, “Atatürk Döneminde Demokrasi Denemeleri (1925-1930)”, Ankara Üniversitesi
27

Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, C.IV, S.14, 1994, s.257.

8
Halk Fırkası, 1924 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935 yılında ise Cumhuriyet
Halk Partisi adını almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından 1927’de “Cumhuriyetçilik,
Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik” şeklinde sıralanan dört temel ilke benimsenmiş, bunlara
1935 yılında “Devletçilik” ve “İnkılapçılık” ilkeleri de eklenerek partinin ilkeleri altıya
çıkarılmıştır. Kurucusu ve ilk genel başkanı olan Mustafa Kemal'in önderliğinde kurulan
Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’i kuran, saltanata ve hilafete son veren, ulusal
birliğin oluşturulmasında öncü roller üstlenen bir siyasi partidir. Modern bir cumhuriyetin
oluşturulması için başta hukuk, eğitim ve toplumsal alanda gerçekleştirilen reformlara
öncülük eden parti, bu bağlamda bir ulus devlet projesinin kurucu unsuru olarak önemli
tarihsel işlevleri yerine getirmiştir.28
Tek parti döneminde iki kez çok partili düzene geçme girişimi olmuştur. Birincisi
Mustafa Kemal Paşa'nın isteği dışında kurulan Kazım Karabekir’in lideri olduğu
“Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” diğeri ise Mustafa Kemal Atatürk tarafından Fethi
Okyar’ın kurmasına izin verilen “Serbest Cumhuriyet Fırkası”dır. Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası, Halk Fırkası’ndan istifa edenlerin oluşturduğu bir grup milletvekili
tarafından 17 Kasım 1924 tarihinde kurulmuştur. Kazım Karabekir Paşa fırkanın genel
başkanlığına getirilmiş, Ali Fuat Cebesoy genel sekreter, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar
da fırkanın ikinci başkanı olmuşlardır. Fırkanın kurulmasından dört gün sonra İsmet
İnönü hükümeti istifa etmiş yerine, Fethi Okyar hükümeti kurmakla görevlendirilmiştir.29
17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kuruluşundan
itibaren popülist bir politika izleyerek radikal değişimlerden çok, var olan yapının
devamını savunmuştur, yeni değişikliklerin yapılmasına karşı çıkmıştır. Buna karşılık
Cumhuriyet Halk Fırkası, çağdaş bir Türkiye’yi yaratmaya çalışmıştır. Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası ile Cumhuriyet Halk Fırkası yönetimleri arasındaki temel fark;
birincisinin muhafazakarlığı bir siyasal araç olarak kullanması, ikincisinin ise toplumun
isteklerinin yerine radikal bir değişim projesine sahip olmasıdır. Her iki partinin
kökenlerine bakıldığında, asker kökenliler Halk Partisi’nde, diğer partiye nazaran sayıca
daha azdı. Bu düşünceden hareketle de orduyu siyasetten uzak tutmak için askerlerin
seçimlerde oy kullanması bile yasaklanmıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,

Hakkı Uyar, “Atatürk Dönemi İç Politikası”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, 2011, s.53-54.
28

Evren Altınkaş, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında İki Demokrasi Deneyimi: Terakkiperver Cumhuriyet
29

Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası” Akademik Barış Dergisi Uluslar Arası Hakemli Sosyal Bilimler
E- Dergisi, Mart-Nisan 2012, s.29.

9
bünyesinde bulunan eski generaller dolayısıyla ordudan destek almıştır. Partinin büyük
ölçüde eski İttihatçılardan oluşması ve bu kesimin Anadolu’daki varlığı partiye avantaj
sağlamıştır. Bütün bu etkenleri göz önünde bulunduran parti yöneticileri kısa zamanda
TBMM’de kontrolü ele alacaklarını düşünmüşlerdir.30
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Türkiye’de ilk olarak çok partili rejimi
sağlayan bir fikir partisi olarak, ülkenin iç ve dış durumu nedeniyle ancak yedi ay varlığını
sürdürebilmiştir. 1925 yılının Şubat ayının ortalarında ülkenin doğusunda baş gösteren
Şeyh Sait İsyanı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası için sonun başlangıcı olmuştur.
İsyanın bastırılmasında Fethi Okyar Hükümeti’nin yetersiz kalması ve yerine geçen İsmet
Paşa’nın sert önlemler içeren bir program uygulaması, ülke siyasetinde olağanüstü
durumlar yaratmıştır. Takrir-i Sükûn Kanunu31 ve İstiklal Mahkemeleri’nin ülke çapında
başlattığı yargılamalar Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası içerisindeki kişileri de içine
alan bir boyuta yükselmiştir. Şeyh Sait İsyanı’nın bastırılması için alınan bu önlemler,
Ankara Hükümeti’ne, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması ve devrimlerin
önündeki engellerin kaldırılması için uygun bir ortam sunmuştur. Bakanlar Kurulu’nun
kararıyla ilgili fırka, 3 Haziran 1925’te kapatılmıştır.32
1920’li yılların sosyal ve ekonomik sorunlarıyla bunalan toplumda, hükümete
karşı hoşnutsuzluklar artmaya başlamıştır. 1922-1930 yılları arasındaki devrimler de,
hükümete karşı bir tepkinin doğmasına neden olmuştur. Sanayileşme siyaseti, alkollü
içkiler, sigara, şeker, tuz ve deniz nakliyatının devlet tekeline alınması bu hoşnutsuzluğu
daha da arttırmıştır. Hükümetin uyguladığı devletçi ekonomi politikası, ekonomik
durgunluğa neden olmuştur. Dahası, 1928-1929 yıllarında tarımda daha az mahsul
alınmıştır. Cumhuriyet Halk Fırkası üyelerinden bazılarının pozisyonlarından
yararlanarak kişisel kazanç ve çıkarlar sağlamaları da halkın tepkisini arttırmıştır. Arazi
Vergisi ve Ağnam Vergisi gibi vergileri ödemekte zorlanan köylüler, tefecilerden borç
almak zorunda kalmış ve genellikle borçlarını ödeyemedikleri için tefeciler tarafından
arazilerine el konulmuştur. Demiryolu inşası için yapılan harcamalar nedeniyle tarıma
verilen hükümet desteği yetersiz kalmıştır. Tüm bunlara, 1929 Dünya Ekonomik

30
Uyar, “İç Politika”, s.55.
31
4 Mart 1925’te TBMM’de kabul edilen, hükümete olağanüstü yetkiler veren kanundur. Bkz. Dursun Gök,
İkinci Büyük Millet Meclisi Dönemi (1923-1927), Konya 2002, s.210.
32
Resul Babaoğlu, “Nutuk ve Hatıralar Ekseninde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Olayı ve Süreci”,
Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, C.II, S.22, 2012, s.102.

10
Buhranı’nın33 etkileri de eklenince, hükümete karşı tepkiler sürekli büyümüştür. Geniş
halk kitleleri iyice yoksulluk ve sefalet altına girince hükümetin aleyhinde, ekonomik ve
sosyal meselelerde başarısız olduğu yolunda genel bir kanaat oluşturmuştur. Sorunları
fark etmeye başlayan Mustafa Kemal Atatürk, hükümetin icraatlarının geldiği bu
aşamada yeni bir alan açarak mevcut siyasal ve ekonomik durağanlığa son vermek
istemiştir. Bu girişimin en büyük neticesi ise bir süre sonra tek partiye karşı bir muhalefet
partisinin kurulması olacaktır. İktidardaki İsmet Paşa Hükümeti’nin tek parti sistemi
içerisindeki denetimsizliğinin ekonomi politikasındaki yanlı kararlarının düzeltilmesini
imkansız kıldığı, bunun için de hükümetin denetlenmesi gerektiği yönündeki görüşlerine
katılan Mustafa Kemal Paşa, çözümü kendi kontrolü altında bir muhalefet partisinin
kurulmasında görmüştür. Buna göre, devletçi bir ekonomik görüşe sahip İsmet Paşa
Hükümeti’ne karşı, muhalefet partisi liberal bir görüşte olacaktır. Ayrıca yeni parti, halkın
mevcut gerginliğinin azalmasına da yardımcı olabilecektir.34
1930 yılı başlarında çok partili hayata geçilecek olması fikri olgunlaştıktan sonra
bu partinin liderinin kim olacağı konusu ile partinin ismi Ankara’da tartışılmaya başlandı.
Bu arada Büyükelçilik görevinde bulunan Fethi Okyar’ın Paris’ten izinli geldiği
dönemlerde Mustafa Kemal Paşa ile ülkenin iktisadi durumu hakkında görüşmeler de
yapmaktaydı. Hem Fethi Okyar’ın ekonomik görüşlerinin uyuşması hem de onunla
arkadaşlıklarının çok köklü bir geçmişe dayanması sebeplerinden yeni partinin kurucusu
olarak ilk akla gelen isim de Fethi Okyar oldu. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın
kuruluşuna ilişkin ilk görüşmeler Yalova’da Mustafa Kemal, Fethi Okyar, İsmet İnönü
ve bazı ileri gelenler arasında 24-30 Temmuz tarihleri arasında yapıldı. Partinin ismi,
görüşmeye katılanlar tarafından Fethi Okyar’ın kaldığı Necmettin Molla Köşkü’nde
Gazi'nin teklifiyle kararlaştırıldı. Bu görüşmelerde onun üzerinde durduğu en önemli
konu, yeni partinin laiklik konusunda hassas olmasıydı. Ona göre yeni kurulacak parti
hem liberal hem de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın solunda bir parti olmalıydı. Bu durumun

33
1929’da Amerika’da başlayan dünya ekonomik bunalımı 1930 yılından itibaren Sovyet Rusya dışında
bütün ülkeleri etkilemiştir. Bu büyük kriz, toplam arz fazlalığı karşısında toplam talebin azalması ve
fiyatların genel düzeyinin düşmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bkz. https://www.ekodialog.com, erişim
tarihi: 18.2.2016.
34
Barış Ertem, “Siyasal Bir Muhalefet Denemesi Olarak Serbest Cumhuriyet Fırkası”, Ordu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, C.I, S.2, Aralık 2010, s.72; Aytaç Yıldız,
“Erken Cumhuriyet Döneminde Siyasal Muhalefet ve Eleştirinin Sınırları: Yarın’ı Okumak”, International
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, S.8, Yaz 2013, s.785.

11
en önemli nedeni Cumhuriyetle birlikte yapılan yeniliklerin daha iyi korunacağı
düşüncesiydi.35
Fethi Okyar tarafından Gazi'nin isteği ile 12 Ağustos 1930 tarihinde kurulan
Serbest Cumhuriyet Fırkası halktan büyük bir ilgi görmüştür. Bu ilgi Halk Partisi’nde
tedirginlik yaratmıştır. Çünkü Halk Partisi ileri gelenleri hiçbir zaman Serbest
Cumhuriyet Fırkası’nı iktidara aday bir parti olarak düşünmemişlerdir. Onlar için bu
parti, küçük ve tehlikesiz bir muhalif parti olarak TBMM’de bulunacak, küçük çaplı
eleştiriler yapacak ve bu eleştirileri yapabilmesi için partiye gerekli milletvekilleri Halk
Partisi tarafından verilecekti. Fethi Okyar’ın iktidara aday olduklarını açıklaması ve
halktan gördükleri ilgi Halk Partisi yöneticilerini Serbest Cumhuriyet Fırkası’na karşı
daha çok hırslandırmıştır.36
Bazı halk kesimleri, Cumhuriyet Halk Fırkası aleyhine tezahüratta bulunmuş ve
birçok yerde devrimlere ve laikliğe karşı gösteriler yapmıştır. İzmir'de görüleceği üzere
bir kısım kişiler şapkalarını yere atıp çiğnemeye başlamışlardır. Bu durum ülkede
kargaşanın ve devrimler aleyhine olayların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Cumhuriyet
Halk Fırkası’na göre Serbest Cumhuriyet Fırkası, içerisinde laikliğe karşı gelen kişileri
barındırıyordu ve kapatılması gerekliydi. Cumhuriyet Halk Fırkası aleyhine ülke içinde
yaşanılan olumsuz olaylar karşısında Fethi Okyar 17 Kasım 1930’da partinin kurucusu
olarak kendi partisini feshetmiştir.37
Cumhuriyet Halk Fırkası, çok partili cumhuriyet düzeninin tüm görevlerini üstüne
alacak, hiçbir ayrıntı gözetmeksizin tüm ulusu kendi içinde toplayacak bunun için de
herkesin birlikte ve eşit şekilde çağdaş uygarlık seviyesine varabilmesini sağlayan bütün
kurallara ve yetkilere sahip olacaktı. Cumhuriyet Halk Fırkası, geriye Serbest Cumhuriyet
Fırkası’ndan bir şey bırakmak istememiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın bütün
merkez ve taşra örgütleri kapatılmıştır. Fakat belediye seçimlerinde bu partiden katılıp da
kazanan belediye başkanları vardır. Çıkarılan bir Danıştay kararı ile fırkanın kazandığı
bütün belediye başkanlıkları iptal ettirilmiştir. Dolayısıyla parti belediye başkanları
görevlerinden alınmış ve tek partili düzenin tamamen kurulması sağlanmıştır.38

35
Kadir Şeker, “Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Kurulması ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Gelişmelere
Bakışı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, S.32, Ağustos 2014, s.4.
36
Uyar, “İç Politika”, s.56-57.
37
Taşkıran, “Demokrasi Denemeleri”, s.261.
38
Taşkıran, “Demokrasi Denemeleri”, s.264.

12
B. İNÖNÜ DÖNEMİ VE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal
Atatürk’ün 10 Kasım 1938 tarihinde vefat etmesinden bir gün sonra cumhurbaşkanlığı
oylaması yapılmıştır. Üç yüz seksen yedi milletvekilinden oluşan meclisteki seçime üç
yüz kırk sekiz milletvekili katılmış ve kullanılan oyların tamamı İsmet İnönü’ye
verilmiştir. Böylece İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra Türkiye
Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanı seçiminden sonra
aynı gün yeni kabinenin kurulması görevini İnönü, Celal Bayar’a vermiştir.39
Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü üzerine parti başkanının kim olacağının
belirlenmesi gerekiyordu. İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasının ardından sıra partideki
konumunu belirlemeye gelmişti. Bu yüzden 26 Aralık 1938’de Cumhuriyet Halk Partisi
Olağanüstü Kongresi yapılmıştır. Kongre ’ye üç yüz yetmiş beş milletvekili, iki yüz on
altı delege, yedi vali katılmıştır. İnönü, Cumhuriyet Halk Partisi Olağanüstü
Kongresi’nde “Değişmez Genel Başkan ve Milli Şef” 40
unvanını almıştır. Kurultay
Başkanlığı’na TBMM Başkanı Abdulhalik Renda, sekreterliklere de Aydın delegesi
Adnan Menderes ile İçel delegesi Müfit Köroğlu seçilmişlerdir. Olağanüstü kurultayda
parti tüzüğünde şu değişiklikler yapılmıştır:
1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin ebedi başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
olan Mustafa Kemal Atatürk’tür.
2.Partimizin değişmez genel başkanı İsmet İnönü’dür.
3.Partinin değişmez genel başkanlığı şu üç şekilde boşalabilir; a)Vefat b)Vazifeyi
ifa edemeyecek derecede hastalık c)İstifa
Alınan bu kararlar demokratik olmamakla birlikte İnönü’nün cumhurbaşkanı
seçilmesinde önemli bir destek olan Bayar’ın da iktidardaki makamını kaybetmesi
sonucunu doğurmuştur. Çünkü İnönü döneminin başlamasıyla beraber ortaya konulan ilk
icraatlardan biri Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve hem İçişleri Bakanı hem de
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Şükrü Kaya’nın yeni kurulan hükümetin dışında
bırakılmaları olmuştur. Daha sonra da İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesinde destek

39
Birgül Bozkurt, “Türkiye’de ‘Milli Şef’ Dönemi CHP Politikalarının Eğitim Sistemine Etkileri Üzerine
Bir Değerlendirme” Belgi Dergisi, S.2, Yaz 2011, s.184.
40
Bozkurt, “Türkiye’de ‘Milli Şef’ Dönemi”, s.184.

13
olan Bayar, başbakanlıktan uzaklaştırılarak İnönü’nün yakın adamı olan Refik Saydam
başbakanlığa getirilmiştir.41

1.Demokrat Parti’nin Kuruluşu ve Muhalefet Yılları


İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığının ilk yılları aynı zamanda savaş yılları
olduğu için tüm ekonomik ve siyasi girişimler, Türkiye’yi bu savaşın olumsuz
etkilerinden uzak tutmak adına gerçekleştirilmiştir. Ne zaman sonuçlanacağı bilinmeyen
savaş nedeniyle çok sayıda gencin askere alınması ve temel ürünlerle ilgili olarak devlet
stoklarının geniş tutulması nedeniyle iç piyasada büyük darlık yaşanmış, ürünlerin
fiyatları olağanüstü artmıştır. Aynı dönemde hükümet stokçu, karaborsacı ve fırsatçı
kişilerle yoğun bir şekilde mücadele etmişse de bu mücadelede toplumun geniş
katmanlarını tatmin edebilecek bir başarı elde edilememiştir. Türkiye savaş süresince
savaşmaya hazır bir orduyu muhafaza etmiş, bu ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere
halktan yeni vergiler talep etmiştir. Örneğin; Varlık Vergisi, Milli Korunma Yasası ve
Toprak Mahsulleri Vergisi gibi halktan istenilen yeni vergiler Cumhuriyet Halk Partisi
hükümetine karşı halkta bir hoşnutsuzluğun oluşmasına neden olmuştur.42
1945 yılında yönetimin savaş yıllarında uyguladığı ekonomik politikasının
doğurduğu ağır ekonomik ve sosyal sıkıntılar, Türk toplumunun geniş kesimlerinde tek
parti yönetimine karşı derin bir tepki ve hoşnutsuzluk yaratmıştır. Savaş süresi boyunca
sessiz ve derin bir şekilde oluşan muhalefet, savaşın sonucunda artık kendisini gösterecek
düzeye gelmiştir.43
Muhalefetin ortaya çıkmasına sebep olan asıl konu Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunu olmuştur. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nda hükümet teorik olarak güzel bir
yasa hazırlamıştır ama uygulamada tam bir fiyasko ile karşı karşıya kalmıştır. Bu
durumda Cumhuriyet Halk Partisi hem halktan tepki görmüş hem de yasanın bazı
maddelerinin değiştirilmesi ya da kaldırılmasını uygun gören milletvekilleri tarafından

41
Saka, 14 Mayıs 1950 Seçimleri Ekseninde, s.24.
42
Mustafa Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960), Ankara 2004, s.22.
43
Osman Akandere, “Bir Demokrasi Beyannamesi Olarak Dörtlü Takrir’in Amacı ve Mahiyeti”, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.9, 2003, s.6; Taner Timur, Türkiye’de Çok Partili
Hayata Geçiş, Ankara 2003, s.42-47.

14
ağır bir şekilde eleştirilere maruz kalmıştır. Tam olarak adı “Topraksız Köylüye Toprak
Dağıtılmasına ve Çiftçi Ocaklarının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı” olan çalışmayı,
Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi, 17 Ocak 1945’te tekrar gündemine alarak TBMM’ye
sunmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi’ne göre, çiftçiyi topraklandırma girişiminin esasları
şu şekilde izah edilebilir: Bu girişimin amacı, geçim sıkıntısı içerisinde yaşayan küçük
toprak sahiplerinin durumlarını biraz olsun iyileştirebilmenin yanı sıra savaş sırasında
büyük özverilerde bulunmak zorunda kalan bu kesimin rejime olan tepkilerini de
azaltabilmek ve aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün son dönemlerde üstünde
durduğu bir vasiyeti yerine getirmektir. Bunun için hazırlanan yasa tasarısı, yalnızca
topraksız köylüye toprak dağıtılmasını amaçlamakla kalmayıp, aynı zamanda ihtiyacı
olanlara tarım araç gereçlerinin yanı sıra uygun şartlarla kredi verilmesini de teklif
ediyordu ki bu durum tarımsal alanda üretimin arttırılmasını sağlayacak önemli bir
yenilik getirecektir.44
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ilgili tasarı, Karma Komisyon’da yaklaşık
beş ay görüşüldükten sonra 14 Mayıs 1945’te TBMM’ye sunulmuştur. Tasarı hakkında
meclisteki görüşmeler sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi içinde önemli bir muhalefet
ortaya çıkmıştır. Bu muhalefetin öncüleri ise ilerde Demokrat Parti’nin kurucu kadrosunu
oluşturacak Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak,
Cavit Oral, Damar Arıkoğlu gibi kişilerdir.45 7 Haziran 1945’te Halk Partisi meclis
grubuna verilen önerge (Dörtlü Takrir) ile muhalefet daha belirli bir şekil almaya
başlamıştır. Eski Başbakanlardan Celal Bayar ile Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan
Menderes önergeyi imzalayan kişiler arasındadır. Önergede, Türk Anayasası’nın
demokratik niteliği, hükümeti daha demokratik hale getirmek için Mustafa Kemal
Atatürk’ün yaptığı teşebbüslerin, gericiliği önlemek amacıyla anayasayı sınırlaması ve
savaş zamanı şartlarının bu sınırlamaları devam ettirdiği hususları bariz bir şekilde ifade
ediliyordu.
Önerge, 12 Haziran 1945’te mecliste görüşülmeye başlandı. Ama ülkenin
içerisinde bulunduğu sıkıntılı bir dönemde bu önerge yersiz bulunduğu için reddedildi.46
Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden ihraç edildiler. Aynı gruptan olan Celal Bayar
ise önce milletvekilliğinden sonra da Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa etti. Celal

44
Albayrak, Demokrat Parti, s.22.
45
Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.111.
46
Albayrak, Demokrat Parti, s.45.

15
Bayar, 1 Aralık 1945'te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü tarafından Çankaya Köşkü'ne
çağrılan Bayar, Cumhurbaşkanı’ndan gerekli desteği aldıktan sonra 7 Ocak 1946 günü
Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan bir grup milletvekili ile beraber Demokrat Parti’yi
kurdu.47
İç politikada yaşanılan olumsuzluklar, dış politikada Türkiye’nin diğer devletlerle
olan ilişkilerini de etkilemiştir. Avrupa’da savaşın ilerleyişi ve müttefiklerin durumuyla
Türkiye’den savaş sonrası düzende yer alabilmesi için istenen şartlar sonucunda Türkiye,
3 Ocak 1945’te Japonya ile ilişkilerini kesmiş, 23 Şubat 1945’te Japonya ve Almanya’ya
karşı savaş açmıştır. Türkiye’nin BM'ye üye olabilmesi için bu savaş kararını alması
gerektiği devrin otoritelerince kabul edilen bir tutumdur.48
İkinci Dünya Savaşı sonucunda iki kutuplu dünya düzeni oluşmuş ve iki büyük
güç ortaya çıkmıştır. Amerika ve Sovyetler Birliği. Dünya bu iki kutup arasında
gerçekleşecek ve adına “Soğuk Savaş” denilen sıkı bir rekabete tanıklık edecektir.
Dolayısıyla 1946 yılından itibaren Batı’da yeni dengeler oluşmuş ve Türkiye de bu
süreçten itibaren yeni dünya düzenine ayak uydurmaya çalışmıştır. Bu yeni politik
uygulama Türkiye’nin iç siyasetini de değişikliğe uğratmış ve İsmet İnönü’nün tek parti
programı gevşemiş, Demokrat Parti’nin ortaya çıkışıyla çok partili siyasi yaşam
başlamıştır.49
Türkiye’nin savaş sonunda demokratik ülkelerin siyasi yelpazesinde yer almasını
sağlayan önemli gelişmelerden biri de Sovyetler Birliği’nin galip devletler arasında yer
alarak Türkiye’den toprak istemesi olmuştur. Bu toprak talebi Türkiye-Sovyetler Birliği
ilişkilerini kopma noktasına getirmiştir. Bu durum yeni bir savaş olasılığını ortaya
çıkarmıştır. Sovyet tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türkiye güçlü Batılı müttefiklerinden
yardım isteme yoluna başvurmuştur.50

47
Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.111.
48
Çağatay Benhür, “1945-1946 Yıllarında Türkiye’de Politik Gelişmelere Genel Bakış”,
journal.qu.edu.az/article_pdf/1006, erişim tarihi: 10.2.2016, s.31-32.
49
Olcay Özkaya Duman- Haktan Birsel, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası ve Bu Politikanın
Dinamiklerine Etki Eden Dış Gelişmeler”, Mustafa Kemal Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp
Tarihi Araştırma Uygulama Merkezi Atatürk Dergisi, C.I, S.1, 2012, s.299.
50
Ercan Haytoğlu, “İnönü Döneminde Türkiye’de Siyasal Yaşam (1938-1950)”, Yakın Dönem Türk
Politik Tarihi, 2011, s.83.

16
2.1946 Belediye Seçimleri ve Genel Seçimler
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye için yeni bir dönem
başlamıştır. İnönü, Demokrat Parti’yi hem çok partili sürecin temsilcisi, hem de en
azından bir süre denetleyebileceği bir muhalefet partisi olarak desteklemiştir. Demokrat
Parti’nin ilk zamanlarda karşılaştığı en büyük güçlük kendisinin Cumhuriyet Halk
Partisi’nden farklı bir parti olduğunu anlatmak ve toplumu buna inandırmak olmuştur.51
26 Mayıs 1946 tarihinde Demokrat Parti’nin katılmadığı Belediye Seçimleri
gerçekleşmiştir. Bu seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti’yi fesat
çıkarmakla itham ederken, muhalefet de Cumhuriyet Halk Partisi’ni hile ve baskı
yapmakla suçlamıştır. Diğer taraftan Mayıs ayının son günlerinde Tek Dereceli Seçim
Tasarısı kabul edilerek meclise getirilmiştir. Bu esnada Demokrat Partililer belediye
seçimlerindeki eleştirilerini tekrarlamışlardır. 5 Haziran 1946’da ise Tek Dereceli
Milletvekili Seçimi Kanunu TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu kanun, 1942 tarihli
4320 sayılı Mebus Seçimi Kanunu’na fazla bir değişiklik getirmemiş yalnızca
seçmenlerin temsilcilerini aracısız olarak seçmeleri demek olan tek dereceli seçim
sisteminin kabulünü ve aday olmak için bir parti listesinde yer alma zorunluluğunu
kaldırmıştır.52
Yerel seçimler tartışmalar ve boykotlar içerisinde neticelenmiş, Cumhuriyet Halk
Partisi seçimlere tek başına devam ettiği için doğal olarak seçimin galibi de olmuştur.
Böylece Cumhuriyet Halk Partisi yerel seçimler sayesinde iktidarını da
sağlamlaştırmıştır. Tartışmaların devam ettiği bir ortamda genel seçimler Türkiye’nin
gündemine girmiştir. 4 Haziran 1946’da gazetelerde milletvekili seçimlerinin 21
Temmuz’da yapılacağı bildiriliyordu. 10 Haziran’da Cumhuriyet Halk Partisi Meclis
Grubu toplanarak milletvekili seçimlerinin 21 Temmuz 1946’da yapılacağını
açıklamıştır. Milletvekili seçimlerinin kesin tarihi belirlendikten sonra siyasi partiler
arasındaki çekişme süratle artmıştır. Demokrat Parti serbest ve dürüst bir seçim
yapılmasını demokrasinin gerçekleşmesinin köklü bir unsuru ve şartı olduğu için
istemiştir.53 Çünkü Demokrat Parti her zaman Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçimlere hile

51
Emin Kirman, Çok Partili Döneme Geçiş Süreci ve Türk Siyasal Kültüründe Muhalefet Olgusunun
Gelişimi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Isparta 2006, s.85.
52
Benhür, “Türkiye’de Politik Gelişmeler”, s.37.
53
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler (İkinci Meşrutiyet Dönemi 1908-1918), C.I,
İstanbul 2007, s.657.

17
karıştırdığını iddia etmiştir. Ancak Demokrat Parti seçim tarihinin ilan edilmesine rağmen
seçimlere katılıp katılmayacağını açıklamamıştır. Bu nedenle de kamuoyunda Demokrat
Parti’nin yapılacak olan genel seçimlere de katılmayacağı yönünde söylentiler yayılmaya
başlamıştır. Ama bu söylentiler 16 Haziran’da son bulacaktır. 16 Haziran’da Ankara da
toplanan Demokrat Parti delegeleri erken genel seçimleri görüşmüşlerdir. Muhalif
partinin erken seçimleri engelleme şansı yoktur. Önlerinde iki seçenek vardır; ya bu
seçimlere katılacaklar ya da belediye seçimlerinde yaptıkları gibi boykot edeceklerdir.
Sonuç itibariyle yapılan toplantıda Demokrat Parti’nin genel seçimlere katılması
doğrultusunda karar alınmıştır. Bu karar 18 Haziran’da bir beyanname ile duyurulmuştur.
"Ülkenin yüksek çıkarları için" seçimlere katılma kararı alınması, beraberinde sıkı bir
seçim hazırlıkları içerisine girilmesine neden olmuştur. Başta Celal Bayar olmak üzere
parti ileri gelenleri, özellikle yurdun batı kesiminde mitingler düzenleyerek halka parti
programlarını ve gerçekleştirecekleri icraatlarını anlatıp onlardan oy istiyorlardı. Artık
Anadolu insanı çok farklı bir uygulama ile karşı karşıyadır. Kendisini yönetecek olan
insanlar, onun ayaklarına kadar geliyor ve o yetkiyi elde edebilmek için kendisinden izin
istiyordu.54
Demokrat Parti üyeleri bir yandan seçim mitingleri düzenlerken bir yandan da
Türkiye’ de nüfuzlu olan kişileri partiye dahil etmeye çalışıyordu. Bu kişilerden birisi de
Mareşal Fevzi Çakmak’tır ve Demokrat Parti’den bağımsız aday olarak partiye
kazandırılır. Mareşal Fevzi Çakmak’a Cumhuriyet Halk Partisi’nden de aday olması için
teklifte bulunulmuş ama Mareşal İnönü’ye kırgınlığından dolayı bu teklife olumsuz yanıt
vermiştir. Fevzi Çakmak’ın İsmet İnönü’ye kırgınlığının nedeni ise, ilerlemiş yaşı sebep
gösterilerek askerlikten emekli edilmesidir.55
Adnan Menderes 1946 genel seçimlerine Aydın, Kütahya ve Manisa’dan
milletvekili adayı olarak katılmış ve ilk seçim konuşmasını da seçimlerden dört gün önce
17 Temmuz’da Aydın’da yapmıştır. Genel seçim günü yaklaştıkça Cumhuriyet Halk
Partisi, Demokrat Parti mensupları tarafından kendilerine baskı yapıldığı yönünde
suçlanmıştır.

Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, s.657-658.


54

Osman Akandere, “1946 Genel Seçimleri ve Sonuçları Üzerinde İktidar ve Muhalefet Partileri Arasında
55

Yapılan Tartışmalar”, www.atam.gov.tr, erişim tarihi: 25.1.2016.

18
21 Temmuz 1946 Pazar günü Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir ilk yaşamıştır.
Türkiye, çok partili ve tek dereceli ilk genel seçimini yapmıştır. Seçimden Cumhuriyet
Halk Partisi galip çıkmıştır.
24 Temmuz’da açıklanan genel seçim sonuçlarına göre dört yüz altmış beş
milletvekilinin partilere göre dağılımı şöyledir:56

Partiler Kazanılan Milletvekili Sayısı


Cumhuriyet Halk Partisi 395
Demokrat Parti 64
Bağımsızlar 6

21 Temmuz 1946 seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti’nin


politikalarındaki şiddet eğilimi siyasi ortamda çok gergin bir hava yaratmıştır. Başbakan
Recep Peker’in 18 Aralık 1946’da Menderes’in bütçe eleştirilerine verdiği cevapta
“Adnan Menderes’in sesinden kötümser ve psikopat bir ruhun hastalıklı karanlıkları
içinde, şanlı bir milletin ve arkada bıraktığı karanlıklardan azametli, şan ve şerefli bir
istikbale gitmek azminde bulunan kudretli bir devletin hayatını bir boşluk halinde ifade
eden haletin akislerini dinledik.” gibi bir cümle kullanması, hatta İçişleri Bakanı’nın 29
Ocak 1947’de Demokrat Parti’yi komünistlikle suçlaması, Uşak’ta belediye ve bazı
muhtarlık seçimlerinde yapılan baskılar, Demokrat Parti’nin kısmi milletvekilliği
seçimine girmeme kararı vermesi, İzmir’de halka ateş edilmesi, Demokrat Parti ile iktidar
arasındaki gerginliği ipin büsbütün kopması noktasına getirmiştir.57
1947 yılında muhalefetin Peker Hükümeti’ne eleştirilerinin artması sonucu
Peker, birtakım önlemler alma yoluna gitmiştir. Esasen bu çatışmanın nedeni Demokrat
Parti’nin İstanbul’da yapılan ara seçimlere katılmaması olmuştur. Ara seçime katılımın
az olması ve seçimin demokratik olmaması Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti’ne dış
basından da eleştiri getirmiştir. Aradaki çatışmayı durdurmak amacıyla Celal Bayar ile
İnönü’nün baş başa görüşmeleri sonucunda görüşme konularını İnönü, 11 Temmuz 1947
tarihinde radyodan okumuş ve bu gelişmeler tarihe “12 Temmuz Beyannamesi ” olarak
geçmiştir. Bu beyannamede, İnönü Demokrat Parti’yi savunarak Peker’e karşı çıkmış,

Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.173.


56

Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, s.658.


57

19
kendisini partiler üstü konumda tutarak “... Devlet reisi olarak, kendimi her iki partiye
karşı eşit derecede vazifeli görüyorum. İhtilalci bir teşekkül değil bir kanuni siyasi
partinin metotları ile çalışan muhalif partinin, iktidar partisi şartları içinde çalışmasını
temin etmek şarttır. Muhalefet teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek
niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından
başka bir şey düşünmediğinden müsterih bulunacaktır.” demiştir.58
12 Temmuz Beyannamesi, Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi’nde
önemli kırılmaların yaşanmasına neden olmuştur. Bu kırılmalar Cumhuriyet Halk
Partisi’nde Peker Hükümeti’nin istifasına ve Hasan Saka Hükümeti’nin iktidar olmasına
yol açarken, Demokrat Parti’den de altmış dört milletvekilinden otuz biri partiden
ayrılmıştır. Demokrat Parti’den ayrılan bu vekiller 20 Temmuz 1948’de Millet Partisi’ni
kurmuşlardır. Partilerin içerisinde yaşanan bu anlaşmazlıklar demokrasi mücadelesinde
belli bir parçalanma ve hükümet değişikliği ile sonuçlanmıştır. Ama aynı zamanda da bu
durum Demokrat Parti’nin önünü iyice açarak üç yıl sonra yapılacak olan seçimlere daha
fazla propaganda malzemesi ile girme fırsatı vermiştir.59
Demokrat Parti’nin ve basının 21 Temmuz Beyannamesi’ni antidemokratik bir
olay olarak ilan etmeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi seçim kanununda düzenleme
yapılmasını kabul etmiştir. Demokrat Parti tadil tasarısını İçişleri Komisyonu’na vermiş
ve prensip olarak adli teminatı ileri sürmüştür. 1948 ara seçimlerinden dolayı muhalefet
ve iktidar partileri arasındaki mücadele iyice gerginleşmiş ve Demokrat Parti teşkilatı yer
yer mitingler ve toplantılar yaparak iktidarı adli teminatı kabul eden bir değişikliğe sevk
etmeye çalışmıştır. Demokrat Parti liderleri ülkenin muhtelif yerlerinde yürürlükte olan
ve 21 Temmuz ile sembolleşen seçim sistemini tenkit etmişlerdir.60

C.1950 GENEL SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE BASIN-İKTİDAR İLİŞKİSİ


İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığından bir yıl kadar sonra başlayan İkinci Dünya
Savaşı Türkiye’yi çok tedirgin etmiştir. Çünkü Birinci Dünya Savaşı sonrasında çok ağır
bir bedel ödenerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, savaş sonrasında özellikle

58
Yüksel Kaştan, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Partili Dönemden Çok Partili Döneme Geçişte CHP’nin
Yönetim Anlayışındaki Gelişmeler (1938-1950)”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 2006, s.132-133.
59
Saka, 14 Mayıs 1950 Seçimleri Ekseninde, s.44-45.
60
Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, s.657-658.

20
Sovyetler Birliği'nden gelen tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum 1946 yılına
kadar sürecek olan basın-iktidar ilişkisini belirleyen en önemli unsurlardan biri olmuştur.
1946’ya kadar geçen süre içinde iktidar, basının demokratik düzen, çok partili
yönetim isteklerinin karşısına yasaklarla çıkmıştır. Muhalif basına uygulanan baskılar
yalnız yasal sınırlarla da kalmamış, iktidar yanlılarının saldırgan tavırlarıyla da kendini
göstermiştir. 4 Aralık 1945’te Tan Olayı yaşanmıştır. Sertellere ait olan ve SSCB yanlısı
tutum izleyen Tan gazetesi on bini aşkın genç tarafından basılarak tahrip edilmiştir.61
İkinci Dünya Savaşı’nın olağanüstü şartlarından kaynaklanan ve 1946 yılına kadar
süren bu dönemde, otoriter basın rejimini güçlendirecek düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. 1940 yılında Başbakanlık Matbuat Umum Müdürlüğü Kanunu
yürürlüğe girmiş ve Selim Sarper Umum Müdürlüğe getirilmiştir. Daha sonra İstanbul’da
Örfi İdare ilan edilmiştir. Radyo yönetimi ve kuruluşu yeni bir kanunla Matbuat Umum
Müdürlüğü’ne bağlanmıştır. 1941 yılında Türk Basın Birliği’nin Birinci Kongresi
Ankara’da toplanmıştır. Türk basınında gerçeği arama, haberde doğruluk ve resmi
ilanların bu birlik eliyle dağıtılması esasları kararlaştırılmıştır. Ayrıca kağıt dağıtım işi de
Matbuat Umum Müdürlüğü’ne verilmiştir.
Bu düzenlemeler basın üzerinde var olan sıkı denetimleri ve iktidara bağımlılığı
daha da arttırmıştır. Ankara’nın beğenmediği yayınlar Basın Yayın Genel Müdürlüğü
tarafından yasaklanmış ve gazeteler, yüksek kurumlardan gelen emirlerle kapatılmaya
başlanmıştır.62

1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Basın Kanunu Hakkındaki Görüşleri ve


İktidara Yapılan Eleştiriler
İkinci Dünya Savaşı’nı Batılı ülkelerin kazanması, otoriter rejimle yönetilen
Türkiye’de siyasal yaşamı etkilemiş ve daha yumuşak bir dönemin başlamasına sebep
olmuştur. Yıllarca tek parti yönetiminde, İkinci Dünya Savaşı boyunca da sıkıyönetim
rejiminde yaşayan Türk halkının, savaştan sonra oluşan olumlu havanın etkisiyle,
özgürlük ve demokrasi isteği çeşitli şekillerde kendini göstermeye başlamıştır. Ayrıca
İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerine demokrasiye geçileceği konusunda söz verilmiştir.

61
Nuran Yıldız, “Demokrat Parti İktidarı (1950-1960) ve Basın”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, C.LI, S.1, Ocak 1996, s.482.
62
İbrahim Koyuncu, Türkiye’de Basın-İktidar İlişkisi (1950-1954), Çanakkale On Sekiz Mart
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çanakkale 1997, s.14.

21
Bu dönemde aralarında iktidarın yayın organı olan Ulus’un da bulunduğu bazı basın yayın
organları yönetime karşı eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu gazeteler yayınlarında çok
partili demokrasiye geçmenin gerekliliğinden bahsetmişlerdir. Örneğin Ahmet Emin
Yalman sekiz gün süren Vatan gazetesindeki yazısında tek partili sistemin yok olmaya
mahkum bir sistem olduğunu söylemiştir.63
Basın kanunu konusu mecliste de tartışmalara yol açmıştır:64 Abdurrahman
Boyacıgiller (Zonguldak), Matbuat Kanunu’nun çıkarılmasını istememiştir. Çünkü ceza,
borçlar ve diğer kanunların ülkede özgür bir basının çalışmasına imkan vermeyeceğini
savunmuştur. Cihat Baban (İzmir), 1946 yılında Recep Peker Hükümeti 1881 numaralı
Matbuat Kanunu’nun hükümlerini ağırlaştırdığı zaman kürsüden bu kanunun Türk
demokrasisine ve Sekizinci Büyük Millet Meclisi’ne şeref vermeyeceğini söylemiştir.
Fakat aradan dört sene geçtikten sonra bu yeni kanunun Türk milletine, Demokrat
Parti’ye ve Dokuzuncu Büyük Millet Meclisi’ne şeref verdiğini gururla söylemekten geri
durmamıştır. Bahadır Dülger (Erzurum), bu kanunun Türk vatanı için hürriyetin temeli
olacağını ifade etmiştir. Bundan önceki kanunun, hürriyet ve vicdanı zedeleyen ve sahte
demokrasi nizamını yürütmek isteyenlerin kanunu olduğunu söylemiştir.
1950 genel seçimlerine yaklaşıldığı zaman, Nadir Nadi basın kanunu hakkında
Şemsettin Günaltay hükümetinin yeterince icraatta bulunmadığını eleştirerek hükümeti
bu hususta tereddüte düşüren konulara yer vermiştir. Yazı hürriyeti kötü niyetli ellerde
çok tehlikeli olabilir. Yalan haber, istifa ve hakaret gibi suçları meydana getiren unsurlar
hakkında hukuk ilminin ortaya koyduğu birtakım prensipler vardır. Bu prensipler göz
önünde bulundurulduğu takdirde bugün Batı ülkelerinde yürürlükte olan basın hürriyetini
ülkemizde gerçekleştirmek, aynı zamanda bu hürriyetin kötüye kullanılmasını bir
dereceye kadar önlemek mümkündür.65 Başbakan Şemsettin Günaltay Avrupa
kanunlarını Türkiye’nin kanunlarından daha sert bulmuş, hukukçular tam anlamıyla
dilimize çevrilecek bir basın kanununun olmadığını savunmuşlardır.
Eleştiriler üzerine, Başbakan Günaltay gazetecilere sert ihtarlarla dolu olan bir
konuşma yapmıştır: “Biz yeni rejime ülkeyi yükseltmek için girmiş bulunuyoruz. Yoksa
memleketi çöküşe sürüklemek için değil. Halk hükümetin devletin otoritesinin bir baba

63
Naim Arıkanoğlu, Demokrat Parti İktidarında Hükümet Basın İlişkileri (1950-1957), Turgut Özal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2014, s.14-15.
64
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:9, C.I, 23. Birleşim, 14 Temmuz 1950, s.726-728-729.
65
Nadir Nadi, “Acaba Nasıl Çıkacak?”, Cumhuriyet, 12 Mart 1950, s.1.

22
şefkati otoritesi olduğunu ve aile içindeki huzursuzluğu yok etmek onun görevi olduğunu
ve bu huzursuzluğu aile reisi olan babanın nasıl müdahale ederek durdurması gerekirse
devletin de ülke içinde baş gösterebilecek herhangi bir huzursuzluğu bertaraf etmek
görevi olduğunu hatırlatmak gerekir. Bazı gazetelerde devlet otoritesini sarsmak devlet
ve millet arasındaki güvenliği zaafa düşürmek yolunda bazı yazılar çıktığını görüyoruz.
Bu yazıları yazanlar bunu eğer basın hürriyetinin genişliğinden faydalanarak bir nevi
kahramanlık göstermek gibi küçük ve şuursuz heveslerle yapıyorlarsa kendilerine,
memleketin bu uzak sınır bölgesinden görünen intibalarımın vardığı kanaatlerin sonucu
olarak hatırlatmak isterim ki, gittikleri yol çok tehlikelidir. Kendilerini karşılayacak
sorumluluk çok ağırdır ve bunun çok önemli akıbetleri olabilir. Uyansınlar, hareketlerini
ona göre düzenlesinler…”66
Başbakan, basını ikaz eden sözlerine yapılan eleştiriler üzerine özür mahiyetinde
bir konuşma gerçekleştirmiştir. Maksadının basını tehdit etmek değil, ikaz etmek
olduğunu söylemiştir. O ikaz ileride herhangi bir tehdit unsuruyla karşılaşmamak için
gerekli olan bir ikazdır diyerek, bu ikazın tedbir maiyetinde olduğunu belirtmiştir. Basın
kendi özgürlüğünü memleketin menfaatini göz önüne alarak kendisi çerçevelemelidir.
Bunu yapamazsa o vakit hakikaten başka yollardan sınırlamak mecburiyeti ortaya çıkar.67
Nadir Nadi, Günaltay’ın “Gazeteler kendi özgürlüklerini kendileri
sınırlandırsın.” sözüne dikkat çekerek Günaltay’ın hiçbir demokratik ülkede eşine
rastlanılmayan bir teklifte bulunduğunu, bu düşüncenin herkes kendi davasının hakimi
olsun demekten farklı bir şey olmadığını, gazetelerin kendi özgürlüklerini kendileri
sınırlandırmayı kabul ederse çok demokratik bir yol izlemiş olmayacaklarını belirtmiştir.
Çünkü Nadi’ye göre bu takdirde onlar, kanun otoritesini kabul etmeyerek kendi başlarına
buyruk hareket etmeyi kabul etmiş olacaklar. Bir ülkede basın özgürlüğü ancak ve ancak
anayasaya uygun kanunlar yoluyla sınırlandırılabilir. Gazeteciler de herkes gibi birer
vatandaştırlar.68
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de basın ile ilgili şöyle der: “Halk iradesinin bir
önemli esası da düşünce ve basın serbestliğidir. Vatandaşlar serbestçe düşünür ve
düşüncelerini serbestçe yayma imkanını bulurlarsa ülkenin çocuklarının aydınlanmasını
sağlarlar, çocukların kabiliyetleri artar. Kötülükler barınamaz ve büyümek imkanını

66
Cumhuriyet, 6 Eylül 1949, s.3.
67
Cumhuriyet, 10 Eylül 1949, s.1.
68
Cumhuriyet, 10 Eylül 1949, s.1.

23
bulurlar. Bunun içindir ki basın hürriyeti birinci esastır…”69 İsmet İnönü’ye göre basın
insanların özgür düşüncelerini aktarmada en önemli araçtır ve basın özgürlüğü gereklidir.

2.Çok Partili Hayata Geçiş Sonrasında Basın Politikalarında Önemli


Değişiklikler
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasıyla Türkiye için yeni bir dönem
başlamıştır. Demokrat Parti, Halk Partisi iktidarında özellikle de Halk Partisi’nin
sıkıyönetim altındaki yoğun baskıcı döneminde hızla örgütlenmiştir. Demokrat Parti’nin
kısa sürede güçlenmesini, örgütlenme yeteneğine ya da birikmiş toplumsal muhalefete
dayandırmanın ötesinde daha önce yaşanan başarısız çok partili yaşam deneyiminin
bulunmasıyla ilişkilendirmek mümkündür. İnönü, Demokrat Parti’yi hem çok partili
sürecin temsilcisi, hem de en azından bir süre denetleyebileceği bir muhalefet partisi
olarak desteklemiştir.
Demokrat Parti muhalefetteyken vaat ettiği şeyler arasında ileri demokratik
ülkelerde mevcut olan basın kanununa benzeyen bir basın hürriyeti de vardır. Çok partili
hayat ile basın alanında yaşanan en önemli gelişme, TBMM’de Demokrat Parti
milletvekillerinin de girişimleriyle ellinci maddenin70 kaldırılması olmuştur. Bir yandan
siyasi partiler kurulup çok partili hayata geçilirken diğer yandan basını sınırlandıran
kanunların kaldırılması ilk defa dile getirilmeye başlanmıştır. Maddenin kaldırılması
konusunda meclise ilk önerge veren kişi Celal Bayar’dır. Bu önergeyle yayın organı
kapatma yetkisinin Bakanlar Kurulu’ndan alınıp mahkemelere verilmesi amaçlanmıştır.
Yasa mecliste görüşülürken söz alan Adnan Menderes, basın hürriyetinin
fikirlerin ilerlemesinde önemli bir yeri olduğunu, basın özgürlüğünün olmadığı yerlerde
vatandaşın diğer özgürlüklerinin de tehlikeye gireceğini söyledikten sonra yürürlükte
olan basın kanununun demokratik ölçülere uygun olmadığını söyler. Sadece ellinci
maddenin kaldırılmasının basın hürriyeti için yeterli olmadığını belirterek daha
özgürlükçü bir basın yasasının çıkartılarak bütün antidemokratik kanunların

69
Cumhuriyet, 13 Eylül 1949, s.3.
70
Ülkedeki genel politik uygulamaları eleştiren yayınlardan dolayı gazete ve dergilerin yayınına geçici bir
süreyle son verilebilir, kapatılmasına rağmen yayınına devam edenler hakkında ise 18. madde hükümleri
uygulanır. Bu sebeple kapatılan gazetenin sorumlulukları, kapatılma süresince farklı bir isimde gazete
çıkaramaz. Bkz. Kadir Şeker, “İnönü Dönemi Basın Hayatı ve 1948-1950 Arasında CHP ile Muhalefet
Arasında Basın Alanında Yaşanan Tartışmalarda Merzifon Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.13, 2011, s.46.

24
kaldırılmasını savunur.71 İnönü, Demokrat Parti’yi basın kanunu konusunda
desteklemiştir. Ellinci maddenin günün şartları içerisinde ve çaresizlikten çıkartıldığını,
yeni hallere göre değişiklik yapılması gerektiğini, en azından kapatma cezası alabilecek
gazetelere savunma hakkının verilebileceğini ifade etmiştir. 72
İnönü basın kanunu konusunda Demokrat Parti’yi desteklese de iktidardaki
Cumhuriyet Halk Partisi, basın kanunuyla ilgili yapılan eleştiriler karşısında 1947’de
yapılması gereken genel seçimleri erkene alarak Demokrat Parti’nin yükselişinin önünü
kesmeye çalışmıştır.73 Üniversiteler Kanunu’nun kabul edilerek üniversitelere özerklik
sağlanması, Cemiyetler Kanunu’nda değişiklikler yapılarak “sınıf esasına dayanan”
partilerin ve sendikaların kurulması olanağının sağlanması, basının ve Demokrat Parti’nin
muhalefetini yumuşatma önlemleri arasındadır. Halk Partisi, Demokrat Parti’nin şiddetli
muhalefetine yer veren gazeteler için soruşturmalar açmış ve bununla ilgili bazı
gazeteciler tutuklanmıştır. Bu gazetecilerin duruşmaları büyük sansasyon yaratmıştır.
Daha sonra gazeteciler hakkında beraat kararı verilmiştir ama bu süreç özellikle
Cumhuriyet Halk Partisi’ni zor durumda bırakmıştır.74
Cumhuriyet Halk Partisi eleştiriler karşısında Matbuat Kanunu’nu kapsamlı bir
değişikliğe tabi tutmuştur. Matbuat Kanunu’nun ellinci maddesi 18 Haziran 1946 tarihli
ve 4935 sayılı kanunla değiştirilerek, kanunun ilk halinde yer alan “memleketin genel
siyasetine dokunabilecek yayım” maddesi kaldırılmış ve onun yerine “Türk Ceza
Kanunu’nun ikinci kitabının birinci babının birinci ve ikinci bölümleri yazılı basımlarının
yayım yoluyla işlenmesi halinde gazete ve derginin ancak mahkemeden bir veya iki yıla
kadar kapatabileceğine karar verilebileceği”, hükmü konulmuştur. Böylelikle, kanunun
ilk halinde yer alan ve basın özgürlüğünü tek başına bile ortadan kaldırabilecek esnek bir
kriter yerine, daha objektif ve somut bir kriter getirilmiştir. Ayrıca bu değişiklikle, gazete
kapatma yetkisi İcra Vekilleri Heyeti’nden alınarak mahkemelere verilmiştir. Yaklaşık
üç ay sonra, 20 Eylül 1946 tarihinde kabul edilen 4955 sayılı kanunla Matbuat
Kanunu’nda çok kapsamlı bir değişiklik daha yapılmış ve ruhsatname alınması, teminat
mektubu verilmesi ve gazete çıkarmak için aranan eğitim şartı kaldırılmıştır.75

71
Arıkanoğlu, Demokrat Parti İktidarında, s.16.
72
Şeker, “İnönü Dönemi Basın Hayatı”, s.46.
73
Yıldız, “Demokrat Parti İktidarı”, s.482- 483.
74
Yıldız, “Demokrat Parti İktidarı”, s.483.
75
Yaşar Salihpaşaoğlu, Türkiye’de Basın Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2007, s.153-154.

25
İKİNCİ BÖLÜM
14 MAYIS 1950 GENEL SEÇİMLERİNE KADAR CUMHURİYET’İN İKTİDAR
VE MUHALEFET PARTİLERİNE KARŞI TUTUMU

26
A.DEMOKRAT PARTİ’NİN İKİNCİ BÜYÜK KONGRESİ
Demokrat Parti’nin İkinci Büyük Kongresi, 20 Haziran 1949 tarihinde bin yedi
yüz kişinin katılımıyla Ankara’da sergi salonunda yapılmıştır.76 Kongre dört gün
sürmüştür. Türk basını tarafından dikkatle takip edilen kongrede, gazetelerinde Demokrat
Parti aleyhine yazılar yazıp, ağır ithamlarda bulunan gazeteciler de yer almışlardır.77
1.Demokrat Parti’nin Kongreyi Gerçekleştirme Amacı
Kongre, Demokrat Parti için Halk Partisi ile arasındaki husumete son vermek ve
iktidara hazırlık perdesini açmak anlamına geliyordu. Bu yüzden parti içindeki tehlikeli
çekişmelere de bir son vermek amacını taşımaktaydı. İkinci Büyük Kongre’ye kadar
kendisini koruyan parti, artık atağa geçmekteydi.78
Demokrat Parti tüzüğünün kırk üçüncü maddesine göre, Büyük Kongre’ye kadar
kurucular, Genel İdare Kurulu’nu teşkil edecektir. Tüzüğün öngördüğü merkez örgütü şu
üç organdan meydana gelir: Parti başkanı, genel idare kurulu, merkez haysiyet divanı. Üç
organ da doğrudan doğruya Büyük Kongre tarafından seçilir. İki yılda bir toplanan büyük
kongreden sonra en yetkili organ, on kişiden oluşan Genel İdare Kurulu’dur. Partinin
fiilen bütün idaresi ona aittir, ayrıca partinin milletvekili adaylarını tespit etme yetkisine
de sahiptir.79
Kongrenin açılışının tamamlanmasından sonra çalışmalar, Başkan ve Başkan
vekillerinin seçimleriyle devam eder. Kongre, Celal Bayar’ı sekiz yüz yetmiş oyla kongre
başkanı seçer. Nadir Nadi kongredeki başkanlık seçimlerini “Bir insan kalabalığını
şuurlu millet değerine yükselten başlıca vasıflardan biri şüphesiz, fertlerin yüreğindeki
feragat gücüdür. Ben yok, biz varız, şahsi emellerin, zümre ihtiraslarının, parti
menfaatlerinin üzerinde cemiyetimizin ülküsüne sarılacağız.” şeklinde değerlendirerek
birlik ve beraberliğin önemini vurgular.
Kongrede Demokrat Parti yöneticilerine bazı eleştiriler yapılmıştır. Bunlar
özellikle 12 Temmuz Beyannamesi ve Demokrat Parti’nin iktidarla olan ilişkileriyle
ilgilidir. Celal Bayar verdiği cevapta,“12 Temmuz Beyannamesi”80 ilan edildiği sırada iki

76
Albayrak, Demokrat Parti, s.137.
77
Beral Alacı, Demokrat Parti Kongreleri, Bildirileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2006, s.70.
78
Samet Ağaoğlu, Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, İstanbul 1993, s.333.
79
Cem Eroğul, Demokrat Parti ve İdeolojisi, Ankara 1998, s.32-33.
80
Mustafa Çufalı, TBMM VIII. Dönem (1946-1950) Türk Parlamento Tarihi, C.I, No:146, Ankara 2011,
s.9-10.

27
yoldan birini tercih etmek zorunda kaldıklarını belirtmiştir. Bunlardan biri isyan ve ihtilal,
ikincisi sabır ve istikrardır. Demokratlar memleket için ikinci yolu tutmanın daha yararlı
olacağını görmüşlerdir. Din hürriyeti esas olmakla beraber, dinin gericilik yolunda
sömürülmesine müsaade edilmeyecektir. Komünizm tehlikesi önlenecek ancak bunun bir
baskı nedeni olarak görülmemesine dikkat edilecektir. 81
Celal Bayar, 12 Temmuz Beyannamesi üzerine yeni bir şey söyleyip birbirlerini
ikna etmenin boşuna yapılan bir çaba olduğunu söyler. Konuşmasında 12 Temmuz
Beyannamesini, 21 Temmuz seçimlerinde yaşanılan olaylarla bu devri takip eden ve
Recep Peker Hükümeti tarafından girişilen yıldırma ve tazyik politikasının
yürüyemeyeceğine dair bir kanaatin ifadesidir şeklinde özetler.82

Demokrat Parti, 1949 yılına kadarki siyasetini gözden geçirerek geleceğe dair
hedeflerini şu şekilde ortaya koyar:83
1.12 Temmuz Beyannamesi
2.Laiklik ilkesine belirginlik kazandırılması
3.Demokrat Parti’nin ihtilalci olmayıp pragmatist bir parti olduğu
4.Milli iradeyi tecelli ettirecek adli teminatlı yeni bir seçim kanunu
5.Memurin Muhakemat Kanunu’nda memurlara tanınan imtiyazın kaldırılması
6.Özel sektörün korunması ve önem verilmesi
7.İşçi haklarının geliştirilmesi (ücretli tatil ve izin hakkı)
8.Tüm vatandaşlara sosyal haklar sağlanması
9.İşçi sendikalarının kurulması, grev hakkı verilerek, kültüre önem verilmesi
10.İşçi ve işveren arasındaki karşılıklı ilişkilerin ahenkli bir şekilde tanzim edilmesi
ve bütün sendikalara grev hakkı tanınması; askeri fabrikalardaki işçinin siyasi haklarının
korunması, programda değişiklik yapılarak devletçiliğin sınırlandırılması, ferdin
yapamayacağı işlerin devlet tarafından yapılması fıkrasının kaldırılması ve halkın devlet
sermayesiyle meydana getirilen müesseseler hissesine yüzde yetmiş beş ile katılması.
Genel İdare Kurulu tarafından hazırlanan raporun önemli bir kısmı iç muhalefetin
yürüttüğü ve “bozguncu hareket” olarak nitelendirilen olaylara ayrılmıştır. Raporda, bu
hareketi yapanlar için “Demokrat Parti’ye cephe almış bir ihanet şebekesi” deyimi

81
Eroğul, Demokrat Parti, s.75-76; Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.185.
82
Cumhuriyet, 24 Haziran 1949, s.4.
83
Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.186.

28
kullanılır. Raporun son bölümünde ise “Anti-demokratik kanunlar değiştirilemez seçim
kanunu emniyet verecek ve adli teminatı ihtiva eder bir şekle konulamaz, az veya çok
farklarla 21 Temmuz metotlarının önümüzdeki genel seçimlerde de uygulanmasına
kalkışılacak olunursa, vaziyet ne olacaktır?” sorusu sorularak, Büyük Kongre’nin, “İnsaf
ve vatanperverlik hislerine hitap ederek meselenin geleceği için arz ettiği büyük önemi
iktidara anlatmanın yol ve üslubunu seçmeyi bileceği” şeklinde bir yoruma yer verilir.
Bu soru Milli Teminat Misakı'nın temel düşüncesini oluşturacaktır.84
Demokrat Parti Büyük Kongresi, parti programında da yeni düzenlemeler
yapmıştır. Bunlar arasında; laiklik ilkesine daha bir belirginlik kazandırılması, her türlü
siyasi etki ve amaçlar dışında kalmaları koşuluyla işçi sendikalarının kurulmasına izin
verilmesi ve grev hakkının tanınması, kültür işlerine önem verilmesi, devlet işletmelerinin
özel sektör ile eşit işleme tabi tutulması, çok küçük bir bölümü hariç devlet işletmelerinin
ve tekel fabrikalarının uygun koşullarla özel sektöre devredilmesi, denizcilik işlerinde
özel sektörün korunması ve bu konularda faaliyet gösteren kuruluşların tek bir çatı altında
birleştirilmesi, suistimaller ile etkili bir şekilde savaşılması, işçilerin haklarını korumak
amacıyla sosyal sigortaların daha etkin hale getirilerek işçinin ve ailesinin maddi ve
manevi refahını temin edecek bütün iktisadi ve teknik tedbirlerin ve memurlar için de
benzer önlemlerin alınması, işçilere ücretli tatil ve izin hakkının tanınması ve vatandaşlar
için bazı sosyal haklar getirilmesi en çok sözü edilmeye değer yenilik ve değişiklikler
arasındadır. 85

2.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tebliği ve Millet Partisi’nin Kongre


Hakkındaki Düşünceleri
Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti’nin İkinci Büyük Kongresi’nden sonra
kongre ile ilgili bir tebliğ yayınlar. Tebliğde (Şemsettin Günaltay Hükümeti tarafından
27 Haziran 1949 tarihinde yayımlanan beyanname), Demokrat Parti idarecilerinin ve bu
parti kongresinin vatandaşlar arasında husumet duygularını uyandırdığı belirtilmiştir.
Günaltay’a göre hükümet, hürriyet ortamını ülkede yaratmak isterken ülke içerisinde bir
huzursuzluk ortamı yaratmıştır. Her demokratik idarenin temelinde güvenilir bir seçim
sisteminin olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, iş başına geldiğinden beri

Alacı, Demokrat Parti Kongreleri, Bildirileri, s.71.


84
85
Albayrak, Demokrat Parti, s.144.

29
vatandaşlarda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir seçim kanunu oluşturmak için bütün
ilim ve tecrübe kaynaklarından faydalanarak bu yolda çalıştığını, bu amaçla Demokrat
Parti ve diğer muhalif gruplara işbirliği teklifi yapıldığını ama Demokrat Parti’nin bu
işbirliğine yanaşmadığını belirtmiştir.86
Tebliğ hakkında Celal Bayar, gazetecilere verdiği demeçte; 28 Haziran tarihli
gazetelerde yer alan Günaltay Hükümeti beyannamesinin yayımlanmasının asıl amacının
Demokrat Parti’yi halkın gözünde küçük düşürmekten başka bir şey olmadığını ve halkın
bu sözlere inanmayacağını söylemiştir. Bu beyannamede, Cumhuriyet Halk Partisi’nin,
Demokrat Parti’nin korku yöntemiyle vatandaşın vicdanına tahakküm etmek istediğini,
memurları tehdit altında bulundurmaya çalıştığını, kin ve nifak havası yaratarak ülkeyi
kardeş kavgasına sürüklemekte olduğunu söyleyerek aslı olmayan hareketlere kalkıştığını
belirtmiştir. Hükümet beyannamesinin, Demokrat Parti’yi seçim kanunu ile ilgili
eleştirdiğini de söyleyen Bayar, seçim kanununu hiçbir zaman çıkarları için istismar
etmediklerini ve güvenilir bir seçim kanunu oluşturmak için çalıştıklarını ifade etmiştir.87
Şemsettin Günaltay’ın Beyannamesi, Millet Partisi’nde de hoş karşılanmamış
ve Demokrat Parti kurucularının işi bu raddeye getirdiklerini belirtmişlerdir. Hikmet
Bayur’a göre Demokrat Parti kurucuları, halkı yatıştırıp, Halk Partisi içindeki ihtilafın
bir an önce şef lehine halledilmesine yardım etmekle, şeflik usulünün sağlamlaşması
uğrunda çalışmışlardır. Bayur, Türkiye’de ihtilal tehlikesinin önlenebilmesinin ancak
Millet Partisi’nin gösterdiği yolda yürümekle olacağını söylemiştir.88

3.Delegelerin Kongre Hakkındaki Görüşleri


Kongrede Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen delegelerin konuşmaları oldukça
önemli gözükmektedir. Kongrenin üçüncü günü söz alan Zonguldak delegesi Hüseyin
Balık, Hürriyet Misakı’nın gerçekleştirilmediğini vurguladıktan sonra, 1950 Genel
Seçimleri’nden önce istedikleri yapılmazsa seçimi kendilerinin yapacaklarını, bir Milli
Seçim Komisyonu kuracaklarını, ifade etmiştir. Gerekirse zulme karşı mücadele
edeceklerini de söylemiştir. Balık tarafından dile getirilen bu sözler Ulus gazetesince

86
Cumhuriyet, 28 Haziran 1949, s.3; BCA, Dosya: 241, Fon Kodu: 30.1.0.0, Kutu No: 40, s.2.
87
BCA, Ulus gazetesi, 29 Haziran 1949, Dosya: 808, Fon Kodu: 490.1.0.0, Kutu No: 204, s.3;
Cumhuriyet, 29 Haziran 1949, s.1.
88
Cumhuriyet, 29 Haziran 1949, s.3.

30
eleştirilerek Demokrat Partililerin, seçim sandıklarının başına yabancıları koymak
istedikleri şeklinde yorumlanmıştır.
Demokrat Parti İzmir delegelerinden Osman Kapani de sert bir konuşma yapar ve
seçimlerde yolsuzluk yapılması durumunda müdahale edileceğini söyledikten sonra,
seçimlerde hile yapılmayacağını, hile yapanların boynuna bir numaralı vatan haini
levhasının asılıp, köy köy, kasaba kasaba dolaştırılacağı sözlerini kullanarak iktidara
meydan okur. Zafer gazetesinde yer alan konuşmalardan biri de Adana delegesi Reşat
Güçlü’ye aittir. Güçlü, ülkedeki irticanın tek sebebinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu
belirtmiştir.89
İzmir delegesi Rauf Onursal, bütün seçimlerde görevli olan memurların veya
amirlerin işledikleri suçların “rejim değiştirme suçu” olarak tespit edilmesini ister. Seçim
sandığının Türk milletinin namus ve iffeti olduğunu bu yüzden ona uzanan ellerin
kırılacağını vurgular.
İzmir delegesi olan Mehmet Harmandalı iktidara hesap sorulmasını ister.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisini sorgulamasının gerekliliğini, demokrasinin mi
diktatörlüğün mü peşinde olduklarını belirtmesi gerektiklerini söyler. Diktatörlüğü
devam ettirmek için demokrat görünmek hevesinde oldukları şeklindeki sözleri kongreye
damga vurur.
İstanbul delegesi Dr. Mükerrem Sarol, memlekette bütün kötülüklerin temelinde
hürriyetsizliğin olduğunu, halledilebilecek bütün davaların temelinde bunun yattığını,
hükümet programının partiye geç verilmesini şikayet edenlerin bu hataya düşmemeleri
gerektiğini belirtir ve parti bünyesinde fesatlık yaratmak isteyenlerin bertaraf edildiklerini
anlatırken partileri denize benzetir: “Hayatını kaybeden unsurları deniz nasıl sahile
fırlatırsa, bu fesatlık çıkaran kişiler de öylece dışarıya atılmıştır.” Demokrat Parti’nin
saltanat kurmak için kurulmadığını, siyasi nüfuz alışverişini ebediyen yok edeceğini,
politikayı geçim vasıtası haline getirenlere karşı uyanık olunması gerektiğini söyleyerek
sözlerine devam eder. 90
Eskişehir delegesi Dr. Ekrem Baykal, bir Demokrat Parti delegesinin
cumhurbaşkanının seyahatine katılmasını eleştirir ve tarafsızlığından bahsedilen devlet
başkanının kongreye ilgi göstermemiş olduğunu bunu da zaten beklemediklerini belirtir.91

89
Alacı, Demokrat Parti Kongreleri, Bildirileri, s.76.
90
Cumhuriyet, 22 Haziran 1949, s.4.
91
Cumhuriyet, 22 Haziran 1949, s.4.

31
Kongreye katılan delegelerden birçoğunun Ankara’dan ayrılırken istifalarını
bıraktıklarına dair haberler çıkar. Kongreyi takip eden günlerde Demokrat Parti’yi
siyaseten hırpalama yolunda bazı propaganda faaliyetleri gerçekleştirilir. Bunun en büyük
sebebi Demokrat Parti kongresi esnasında yaşanılan olayların birçok çevrede şaşırtıcı
olmasıdır. Toplantı genel anlamda bir miting görüntüsü sunmuştur. Halk Partililerin
propagandası “Altı günlük bir curcunadan sonra Demokrat Parti kongresinin tam bir
iflasla sona erdiği” şeklindedir. Bu duruma göre, Pazartesi günü bin beş yüz kişiyle
toplanan kongrede kişi sayısı yüz elliye kadar düşmüştür ve bu sayıyla kongre toplantısı
sona ermiştir. Bu çevreler, partinin bütün gücünü kongrede göstermesinden dolayı
rahatsızlık duydukları için Demokrat Parti’ye karşı hücum etmeye başlamışlardır. 92

4.Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarının Kongre Hakkındaki Görüşleri


Adnan Adıvar Cumhuriyet gazetesindeki yazısında, 21 Temmuz seçimlerinin,
demokrasiye doğru yöneldiğini söyleyen bir ülkede samimi ve dosdoğru bir seçim
bekleyecek olan kişilerin üzerinde bıraktığı etkilerin üzücü olduğunu söyler ve sözlerine
şu şekilde devam eder: “Demokrat Parti’nin sağdan soldan merkezden tahriklere maruz
kaldığı söylenen ikinci kongresinde içlerini dökmek yolunda ölçüyü aşan bazı hatiplerin
sözlerini partinin idarecileri üzerinde bariz bir etkisi olmamasına rağmen demokrasinin
zararına olmuştur. Aynı zamanda bu sözler en emin ve en düzgün bir seçim kanunu ile
adli teminat dairesinde seçim yapmayı ve bu yoldan ülkede gerçek demokrasiyi kurmayı
vaat eden hükümetin son yayınladığı tebliğle yanlış bir yola götürmüştür.”93
Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi yazısında, Genel İdare Kurulu raporu
üzerinde üç gündür devam eden görüşmeler sonucunda Başkan Celal Bayar’ın kurul
adına yaptığı konuşmanın, her bakımdan bir sağduyu örneği sayılacak kadar doğru,
inandırıcı bir eser olduğunu söyler. İkinci Büyük Kongre’ye kadar Demokrat Parti’nin
kuruluş ve tutunuş sancıları içinde iç ve dış baskılara rağmen zorlu savaşlar verdiğini,
İkinci Büyük Kongre ile Demokrat Parti’de yeni bir devir açıldığını belirtir. Nadir
Nadi’ye göre Demokrat Parti, ülke genelinde birlik ve bütünlüğü koruduğunu
kanıtlamıştır. Geride bırakılan üç yıl boyunca Demokrat Parti’de sağduyu, feragatli
çalışma ve kötü niyetler, kanunsuz muameleler karşısında sabır ve tahammül gösterme

92
Cumhuriyet, 27 Haziran 1949, s.1-3.
Adnan Adıvar, “İleri Bir Adım”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 1949, s.4.
93

32
zihniyeti hakim olur. Kongrede yapılan fedakarlıkların mükafatı olarak Demokrat Parti,
gerçek bir hürriyet rejimini bu ülkeye temelli bir şekilde bir daha geri alınamazcasına
yerleşmiş görmek isterse, bu isteğinde ona hak vermemenin imkansız olduğunu söyler.94
Nadir Nadi’ye göre Şemsettin Günaltay’ı böyle bir tebliğ yayınlamaya zorlayan
sebepler arasında Demokrat Parti kongresini “Milli Husumet” terimi ile ifade etmesi ve
kabul ettiği bir karar rol oynamıştır. Bu terim çok iyi anlaşılamasa da seçim sırasında
görevini kötüye kullanan yetkililere karşı milletçe beslenecek duyguyu ya da takılacak
tavrı anlatmaya çalışmaktadır.95
Demokrat Parti İkinci Büyük Kongresi’nin önemi, 12 Temmuz Beyannamesi’nin
Demokrat Parti’de yarattığı bölünmelerin ilk kez herkesin huzurunda tartışılması ve
sonuca bağlanması olanağı sağlamasıdır. Demokrat Parti içerisinde, birtakım kişiler 12
Temmuz Beyannamesi’ni kabul etmenin bir zorunluluk olduğunu ve buna karşı çıkmanın
ihtilalcilik olacağını ileri sürerler. Her ne kadar bazı görüş ayrılıkları yaşansa da
Demokrat Partililerin büyük umutlar bağladığı bu kongreden parti, bütünlüğünü
koruyarak çıkar. Kendilerine yöneltilen olumsuz yakıştırmaları önlemek için daha sert bir
muhalefet yöntemini benimserler. Bu tutum da kongrenin onayladığı “Milli Teminat
Andı” başlıklı belgede ifadesini bulur. İktidar partisi tarafından “Milli Husumet Andı”
olarak adlandırılan bu ant siyasal tarihimize bu isimle geçer. 96
Böylece Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar’ın yaptığı konuşma ve
belirlenen hedefler doğrultusunda partinin siyasetteki hedefleri ve çizgisi artık
kesinleşmiştir. Böylece Demokrat Parti artık kurumsallaşma ve kanunlaşma sürecini
tamamlayarak iktidar olmaya hazır hale gelmiştir.

B. YENİ SEÇİM KANUNU TASARISI


Türkiye’de ilk seçim kanunu 1877’de hazırlanarak Osmanlı Mebusan Meclisi’nde
kabul edilmiş, ilk defa 1908 milletvekili seçimlerinde kullanılmış ve Cumhuriyet
döneminde de kullanılmaya devam edilmiştir. Kanundaki ilk esaslı değişiklik,

94
Nadir Nadi, “Netice”, Cumhuriyet, 24 Haziran 1949, s.1-3.
95
Nadir Nadi, “Tebliğ”, Cumhuriyet, 29 Haziran 1949, s.1.
96
Demokrat Parti’nin ikinci kongresinde seçimlerde hile yapılması durumunda halkın meşru savunmaya
geçeceğini, hile yapanın milletin husumetiyle karşılaşacağını ileri sürdüğü 1949 tarihli
bildirge. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Demokrat Parti’nin bu söylemleriyle husumet ortamı yarattıklarını
iddia etmesi üzerine Demokrat Parti’nin ikinci büyük kongresi Halk Partisi tarafından “milli husumet”
olarak adlandırılmıştır. Bkz. Alacı, Demokrat Parti Kongreleri, Bildirileri, s.89-90.

33
Türkiye’nin çok partili hayata geçmesiyle 1946 seçimleri öncesinde gerçekleşmiştir ve
Türkiye’de ilk defa “tek dereceli seçim” 1946 yılında yapılmıştır. Ancak yasa ile ilgili
tartışma ve talepler bitmemiş, özellikle Demokrat Parti, seçim yasasına yönelik isteklerini
1946-1949 yılları arasında güçlü bir şekilde dile getirmiştir. Yine Demokrat Parti, 1946
seçimlerinden itibaren çoğunluk sisteminden vazgeçilip nispi temsil sistemine
geçilmesini istiyordu. Ancak parti, bu tavrını yeni seçim kanununun hazırlanıp meclise
sunulmasına kadar sürdürecek, bu andan itibaren yaklaşan seçimi kazanacağını
düşünecek ve kendi içlerinden çıkan Millet Partisi’nin büyümesine fırsat vermemek için
Cumhuriyet Halk Partisi ile ortak hareket edecek ve nispi temsil sistemi isteğinden
vazgeçecektir.97
1946 seçimlerindeki gergin havada iki taraf birbirini adeta düşman görmüş,
karşılıklı çok ağır sözler söyleyerek birbirlerine iftira atmışlardır. Demokrat Parti’ye karşı
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tahammülü kalmamıştır. Siyasi gerginliğe sebep olan
gösteriler de genellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nden gelmiştir. İktidar partisi, daha yeni
kurulmuş bir partiye devlet idaresinin teslim edilemeyeceği, iktidara geldikleri gün bu
kişilerin memleketi satacakları, karşı tarafa oy vermekle vatana ihanet edecekleri
yönünde halka sürekli telkinlerde bulunmuştur. Bu propagandaların yanı sıra halka karşı
girişilen baskı hareketleri ortalığı karıştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Çok partili
hayata geçildiği esnada İsmet İnönü soğukkanlılığını koruyamadığı için tenkit edilmiştir.
Bu olumsuz havanın etkisinden kurtulamadığı için kendisi de etrafındaki kişilere uyarak
muhalefete karşı tenkitlerde bulunmaya devam etmiştir. İsmet İnönü, 1946 yılında
söylediği nutukta, şiddetli bir şekilde muhalefete ağır bir hücumlarda bulunmuştur.98
21 Temmuz olayı iyi niyetli isteklerin gerçekleşmesine imkan vermemiştir. Ülke
içerisindeki ilişkiler gün geçtikçe daha kötüye gitmeye başlamıştır. Ülke içinde ve dışında
hak edilen güven ortamı bulunamamıştır. Ülkeyi saran küskünlük havası içinde hükümet
iş göremez hale gelmiştir.99

97
Naim Sönmez, “Seçim Sisteminin Demokratikleştirilmesinin Bir Aşaması: 1950 Milletvekili Seçim
Kanunu”, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.VI, S.2, 2013, s.438.
98
Cumhuriyet, 6 Mayıs 1949, s.1.
99
Cumhuriyet, 9 Mayıs 1949, s.1.

34
1.Demokrat Parti’nin Seçim Kanunu İle İlgili Görüşleri
1949 yılına gelindiğinde Demokrat Parti için en önemli meselenin yeni ve
güvenilir bir seçim kanununun kabul edilmesiyle bir an önce genel seçimlere gidilmesi
olduğu görülmektedir. Demokrat Parti, seçim kanununun kendisi için anayasadan bile
önce geldiğini belirtmekte ve ülkedeki seçim kanunu meselesi çözümlendikten sonra,
anayasanın da tüm hükümleri ile millet iradesine göre geçerli olacağını savunmaktadır.100
Muhalefetin seçim kanununu değiştirmek hususundaki ısrarının sebebi, Demokrat
Parti’nin seçim kanununu ülke huzurundan sonra gelen en önemli mesele olarak
görmesindendir. Demokrasi yolunda seçim kanunundan, rejimin tehlikeye düşebileceği
için fedakarlık yapılamazdı. Adnan Menderes’in “Demokrasinin Sakarya Zaferi” diye
nitelendirdiği 1950 seçim yasası ile ilgili ilk çalışmalar 1946 seçimlerinden sonra
başlamıştır. Ancak bu çalışmalar başlangıçta yavaş ve küçük iken 1950 yılına
yaklaşıldığında hızlanmıştır.101
Milli iradenin tam olarak gerçekleşmesinin, seçimlerin her türlü baskı, müdahale
ve hileden uzak olarak emniyet içerisinde yapılmasına bağlı olduğu malumdur. Seçim
güvenliği oy verme hakkı olan her vatandaşın seçim defterlerine dürüst bir şekilde
kaydedilmesi, oyların sandıklara hilesiz konulması ve oldukları gibi çıkması, tutanaklara
doğru geçmesi ve sonuna kadar bütün kurullarca bu sonuçların esas teşkil etmesi gerekir.
Demokrat Parti, 21 Temmuz seçimlerinin bu şartlara uygun şekilde gerçekleşmediğini,
idare ve seçim cihazlarının yalnız iktidar partisini kazandırmak amacıyla hareket
ettiklerini ileri sürer. 21 Temmuz seçimlerinde yapılan yolsuzluklar hakkındaki itirazlar
da dikkate alınmamıştır. Bu yüzden Demokrat Parti bir an önce seçim kanununda
değişiklik yapılması için meclise bir yasa tasarısı sunmuştur. Sunulan tasarı Halk Partisi
tarafından reddedilmiştir.102
Türk milletinin güveni, seçimlerde oldukça sarsılmıştır. Daha önce yapılan
seçimlerde çok sayıda seçmenin seçim hataları ile ilgili verdikleri dilekçeleri iptal
edilmiş, itirazları fiilen yok sayılmış, oy vermelerine engel olunmuş, sandık yerlerinin

100
Cumhuriyet, 13 Ekim 1949, s.1.
101
Sönmez, “Seçim Sisteminin Demokratikleştirilmesi”, s.438-439.
102
BCA, Dosya: 257, Fon Kodu: 30.1.0.0, Kutu No: 44, s.1.

35
bilinmesinde karışıklığa neden olunmuş, oyların güvenlik içerisinde verilmesi
engellenmiş ve yolsuzluklara dair belgeler yok edilmiştir.103
Demokrat Parti’nin bazı temsilcileri projedeki önemli cezai kaidelerin bazı
tereddütlere yol açtığı görüşündeydiler. Sonuçta kabul edilen ve ilan edilen prensiplerden
vazgeçirmek için formül arandığını ileri sürenlere de rastlanılmıştır. Bu rivayetlere
bakılınca Günaltay Hükümeti bu hususta açıkça bağlanmış durumda bulunduğundan
ancak bir kabine değişikliğiyle işin içinden çıkılması mümkün görünmüştür. Yine bu
konuda ortaya atılan rivayetlerden birisi de iktidarın seçim kurulu başkanlıklarına
getirilmesini kabul ettiği yargıçları seçme yolunda, şimdiden teşebbüslere girişildiğine
dairdir. Bu rivayet de, Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal’ın bütçe komisyonundaki
açıklaması sırasında yeni kurulacak mahkemelere dair sözlerinden çıkarılmıştır. Bakan
yeniden 15. Asliye Ceza Mahkemesi kurulacağını ve bir o kadar mahkemenin de
yapılacak tasarruflarla kurulacağını söylemiştir.104

Yeni seçim sistemi oluşturulurken şu maddeler gerçekleştirilmek istenir:105


1.Seçime mümkün olduğunca büyük bir vatandaş kitlesinin kolayca katılmasını
sağlamak.
2.Zaman, mekan, usul ve şekillerin önceden tespit edilmesiyle hile ve tazyikleri
engellenmek.
3.Seçimin idaresinin tarafsızlığından şüphe edilmeyecek organlara verilmesi.
4.Bütün yolsuzlukların ve hataların, güven ve emniyet veren usullerle halkın
vatandaşların kurumlardan bir kez istemesiyle düzeltilebilmesi.
5.Milli iradenin hakimiyetini bozanlar hakkında hiçbir tarafın izin ve kabulüne
gerek kalmadan doğrudan doğruya vatandaşlar tarafından ceza davası açılabilmesine
imkan vermek.

Demokrat Parti, kurallar daha demokratik hale getirilene kadar seçimlere


katılmayı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetimini meşrulaştırmayı reddetmeye karar
verir. Bunun üzerine Halk Partililer bazı yasaları düzeltmek ve Demokratların bazı
isteklerini yerine getirmek zorunda kalırlar. Böylece Seçim Yasası seçmen kurulları

103
Cumhuriyet, 12 Ekim 1949, s.4.
104
Mekki Said Esen, “Ne Vakit Çekilecekler?”, Cumhuriyet, 16 Aralık 1949, s.3.
105
Cumhuriyet, 12 Temmuz 1949, s.4.

36
aracılığıyla iki basamaklı seçimler yerine doğrudan seçimlere izin verecek şekilde
değiştirilir. Üniversitelere idari özerklik tanınır. Basın Yasasının serbestleştirilmesine
karar verilir. Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti, yeni yasalar uyarınca
seçimlere katılmayı reddetmesi halinde muhalefet partisi olan Demokrat Parti’yi kapatma
tehdidinde bulunur.106 Ayrıca Halk Partisi, Celal Bayar’ı hedef alan propagandalar
yaparak muhalefetin kendi içinde parçalanmaya başladığını ileri sürmüştür.107
Adnan Menderes Kütahya İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, iktidarın,
Demokrat Parti ile mücadele edemeyeceğini anlayınca, Celal Bayar’ın şahsını hedef alan
propaganda ve saldırılara geçtiğini fakat bundan hiçbir şekilde sonuç alamayacağını
beyan etmiş ve bir partinin fikirlerini, bir millet davasını, mevki ne kadar önemli olursa
olsun, bir kişinin şahsında yere sermek mümkün değildir demiştir.
Muhalefetin parçalandığı hakkındaki Başbakan Günaltay’ın sözlerini ele alan
Menderes, Demokrat Parti’nin kurulduğu andan itibaren kısa bir zaman içinde Halk
Partisi’nin saflarının boşaldığını söylemiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin o güne kadar
bütün milleti ihtiva ettiğini iddia ettiği ama partinin eski gücünün kalmadığını belirttikten
sonra Halk Partisi’nin halkı Demokrat Parti safına geçtiği için dinsizlikle suçladığını iddia
etmiştir.108
Özel Şahingiray, Halk Partililerin Demokratlar hakkındaki iddiaların gereksiz
olduğunu söyler ve Demokratların iktidarla seçim kanunu konusunda işbirliği yapmak
istemesine rağmen iktidarın hala Demokratlar hakkında olumsuz eleştiri yapmalarını abes
bulur. Şahingiray’a göre, Demokrat Parti hiçbir zaman Halk Partisi’ni yıkmaya
çalışmamıştır. Ama söylentilere son vermek için harekete geçtiği doğrudur. Demokrat
Parti çok partili bir idarenin kurulması amacıyla işe başlamıştır. Buna karşılık Halk
Partisi’nin nizamnamesinde ve programında kendilerinden başka bir partinin kurulmasını
sağlayacak bir kelime hatta bir işarete rastlanılmamıştır.109 Şahingiray, Halk Partisi’ni
Demokrat Parti’ye karşı yanlış ithamlarda bulunduğu için eleştirir. Halk Partisi,
Demokrat Parti’yi seçim kanununu ihlal etmekle suçlar ve Şahingiray, Halk Partisi’nin
Demokrat Parti’yi eleştirmekte haksız olduğunu ve Demokratların 21 Temmuz

106
Selahaddin Bakan-Hakan Özdemir, “Türkiye’de 1946-1960 Dönemi İktidar-Muhalefet İlişkileri:
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Demokrat Parti’ye Karşı”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.XIV, S.1, Nisan 2013, s.378.
107
Cumhuriyet, 26 Aralık 1949, s.3.
108
Cumhuriyet, 26 Aralık 1949, s.3.
109
Özel Şahingiray, Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri (1920-1953), Ankara 1954, s.357.

37
seçimlerinden sonra güvenilir bir seçim kanunu istemelerinin gayet yerinde bir düşünce
olduğunu savunur.110

2.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Seçim Kanunu Hakkındaki Düşünceleri


Demokrat Parti’nin kuruluşundan beri sürdürdüğü seçim kanunu eleştirisinden ve
muhalefetçe protesto edildiği için düşük katılımlarla gerçekleşen seçimlerden bıkan
Cumhuriyet Halk Partisi, genel seçimler yaklaşırken, sandıkta bir kez daha yalnız
kalmamak adına, muhalefeti de memnun edecek yeni bir seçim kanunu için hazırlıklara
başlama kararı alır. Saka kabinesinin istifasından sonra Ocak ayında Şemsettin Günaltay
başkanlığında kurulan yeni hükümet de ılımlı bir politika izlemekten yanadır. Başbakan
yaptığı açıklamalarda partiler arası karşılıklı işbirliği yapılması gerektiğini, sağlam
demokrasi için sağlam seçim kanununun şart olduğunu ve muhalefetin adli teminat
konusunda ısrar etmesi halinde, bu teklifi Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine
kendisinin kabul ettirmeye çalışacağını söylemiştir. Günaltay hükümetinin programında
yer alan “Hükümetimiz, 1950 seçimlerinin hiçbir vatandaşın yüreğinde şüpheye yer
bırakmayacak en güvenli bir şekilde yapılması için, ilmin ve tecrübenin telkin edeceği
tedbirleri göz önünde tutmaktan geri kalmayacaktır.” ifadesi de yeni seçim kanununun,
muhalefetin isteklerinin dikkate alınarak çıkarılacağının habercisidir.111
Halk Partisi meclis grubunda kabul edilen prensip, komisyonlara hakimlerin
başkanlık etmesinden ibaret olduğundan İlmi Heyet’in tasarısı üzerinde bazı değişiklikler
yapılmıştır. Kırk bin yerine yetmiş bin vatandaşın bir milletvekili seçmesi esası da
tasarıya alınmamıştır. Hükümet yeni seçim kanunu tasarısını meclise sunduktan sonra
karşılaştırma yapılacak şekilde her iki projeyi birden ilan edecektir.112
31 Temmuz 1949 tarihli Ulus gazetesi, seçim kanunu üzerindeki münakaşaya son
vermek için hükümetin her tedbiri almak istediğini yazmıştır. Kanunun, dürüst bir seçimi
sağlamak konusunda en kötü niyetlileri dahi susturacak bir mükemmelliyette olması için
hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadığını çünkü ülkenin yüksek menfaatlerinin bunu
gerektirdiğini belirtmiştir.113

110
Şahingiray, Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri, s.357.
111
Fatma Alev Atayakul, Türkiye’de Demokrat Parti Döneminde Genel Seçimler (1950-1954-1957),
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2007,
s.124-125.
112
Cumhuriyet, 16 Aralık 1949, s.3.
113
Ulus, 31 Temmuz 1949, s.1.

38
Yeni seçim kanunu ülkenin menfaatleri için hazırlanmıştır. Adli teminat bu
yüzden konulmuştur. Seçim kanununu ihlal eden herkesin cezai tedbirlere göre
cezalandırılacağı da tasarıda yer almıştır. Cumhuriyet gazetesi yazarı Hıfzı Veldet’e göre,
seçim işini maddi bir getiri olarak gören adaylar tarafından seçimlerde oynanacak rolün
sınırının kanun çerçevesi içinde kalması çok zordur. Merkezin ve şefin gözüne girerek
milletvekili seçilmek ve gözden düşmedikçe de sandalyeyi korumak devri sona ermiştir.
Milletvekillerinin halk ile daha samimi olması gerekir. Kendini en kolay şekilde
göstermenin yolu meclisi, hükümeti sorguya çekmektir. Ama sadece muhalefetten değil
iktidar partisine mensup kişiler de bu sorguyu yapabilirler. Sorun sadece meclise sorulan
sorularla kalmıyor. Vatandaşı ikna etmek ve sandalyeyi korumak işinin ucu bu ülkenin
en önemli meselelerine kadar dokunuyor. Hıfzı Veldet bu durumu şu örnekle açıklar:
“Memleketin ormanlık bölgesinde bir cahil köylü milletvekiline: ‘Efendim hükümet bize
serbest odun kestirmiyor, kömür yaptırmıyor. Buna bir çare bulunuz.’ demiştir. Aldığı
cevap: ‘Hay hay merak etme. Ben sizin için uğraşırım.’ oluyor. Güya milletvekili bey
milletin hakkını koruyor. Ama gerçekte koruduğu şey ne? Geçimlerini seçimlere bağlayan
kişiler bu tür şeyleri yapıyor.”114
İsmet İnönü, 1 Kasım 1949 tarihinde İzmir’de seçim kanunu hakkında bir nutuk
vermiştir. İsmet İnönü’nün İzmir nutkunda yaptığı konuşma ne kadar geniş bir hürriyet
idaresine doğru yol aldığımızı da aynı zamanda göstermiştir. İnönü’nün seçimleri
kaybetmek ihtimalini göz önünde bulundurarak konuşmakla demokrasinin temeli
bildiğimiz halk iradesine bu ülkede artık saygı gösterilmesi gereğini kabul ediyor
demektir ki bu önemli bir adımdır. Karşı tarafın düşman kabul edilmemesi ve kendileri
gibi düşünmeyenlere oy vermenin ihanetle suçlandırılmaması hürriyet idaresini
yürütebilmek için gerekli şartlardır. İnönü, iktidara gelmek uğruna hakareti ve iftirayı da
mübah sayan kişilerden ve kurumlardan bahsederken bunların zamanla ortadan
kalkacağını belirtir. İsmet İnönü, nutkunda sağduyu sınırları içerisinde iyi sözler söyler,
güzel temennilerde bulunur, bir hukuk devletinin temel şartı olan kanunun anlamı
üzerinde durur.115
“Seçim münakaşası bütün bu iç çekişmelerin birleştiği noktadır. Bu mesele bence
esas itibariyle hallolunmuştur. Çektiğimiz zorluklar ve münakaşalar ruhi buhranlardan

Hıfzı Veldet, “Seçim ve Geçim”, Cumhuriyet, 9 Eylül 1949, s.2.


114

Nadir Nadi, “ Nutka Dair”, Cumhuriyet, 3 Kasım 1949, s.1-3.


115

39
ve itimat havasının eksikliğinden geliyor. İktidar Partisi, yani Halk Partisi serbest bir
seçimle iktidarda kalmak ve serbest seçimi de kaybedince iktidarda kalmamanın
mukadder olduğunu bilmektedir. İktidar Partisi’nin bunu anlayışına en büyük delil, seçim
kanunu üzerinde 1946’dan 1948 senesine kadar yapılmış olan değişikliklerdir. 1948’de
yapılmış olan kanun bugün emniyetli bir seçimin bütün şartlarını haizdir. Birçok
eksiklikleri olabilir ama serbest bir seçime yarayacak modern usuller bu kanunda yer
almıştır.
Bunun inandırıcı diğer bir misalini vereyim: Bu kanun üzerinde yeni münakaşalar
olduğu zaman hükümet de, partisi de artık maddeler üzerinde çekişmeyi bırakmışlar ve
‘Ne istiyorsanız yapmağa hazırız’ demişlerdir. Demek ki kanun olarak tereddüt edilecek
sakınılacak hiçbir yer kalmamıştır...
Şiddet politikası itimat havasını tahrip eder. İtimat havası çoğaldıkça şiddet
politikasına lüzum kalmaz. Demek ki siyaset cereyanları seçimi kazanmayan iktidarda
kalmayacak, seçimi kazanmayan iktidara gelmeyecek, iktidarda bulunan karşısındakine
emniyet verecek gibi asgari mevzular üzerinde vatandaşlar arasında itimat tesis ederse
bütün bu meseleler sağlam bir şekilde ve sağlam istikametler üzerinde inkişaf etmiş olur.
Söyleyeceklerim bundan ibarettir. Vatandaşlar arasında düşmanlık olmayacak, dostluk
olacak, emniyet ve huzur hüküm sürecek, Hükümet her türlü arıza ve hadiselere galebe
edecek ve siyasi partiler vazifelerini kanun içinde yapacak. Bunu dediğim zaman
gördünüz ki iktidar için ve muhalefet için düşündüğüm hususları olduğu gibi söylüyorum.
Bu münasebetlerin herhangi bir safhasında tereddüt olduğu zaman ruhlarda buhran
başlar ve türlü şekiller altında cemiyetin içinde gösterileri olur. Saf vatandaşlar arasına
türlü kıyafetlere bürünerek türlü şekillerde telkinlere gidilir.”116

İsmet İnönü’nün nutku bazı çevrelerce eleştirilmiştir. Nadir Nadi gazetedeki


yazısında, İnönü’nün kendisine yakışan sağduyu sınırları içinde iyi sözler söylediğini ve
güzel temennilerde bulunduğunu ama insanlar arasında husumet yaratılmaması
gereğinden bahsederken kendisinin meseleyi daha çok araştırarak konuşmasının daha
faydalı olacağını belirtmiştir. 117
Millet Partisi meclise verdiği gensoruda, İsmet İnönü’nün nutkunun anayasaya
aykırı olduğunu vurgular. Millet Partisi’ne göre nutukta yer alan ve 12 Temmuz

Cumhuriyet, 2 Kasım 1949, s.1-2.


116

Nadi, “Nutka Dair”, Cumhuriyet, 3 Kasım 1949, s.1-3.


117

40
Beyannamesi olarak adlandırılan günü geçmiş vesika, devlet başkanlığını ve hükümeti
ilgilendiren bir mahiyet taşımamaktadır. Bu beyannamenin sonuç olarak 21 Temmuz
1946 seçimleriyle, köylerdeki muhtar seçimlerinde yaşanan yolsuzlukları tespit ettiğini
belirtir. Beyannamenin, Halk Partisi Genel Başkanı ve kadrosu tarafından muhalefetin
haklı ve ciddi eleştirilerinden kurtulmak ve demokrasi mücadelesini etkisiz kılmak
amacıyla yayınlandığına nutukta işaret edildiğini ifade etmiştir.118

3.Millet Partisi’nin Seçim Kanunu Hakkındaki Görüşleri


5 Temmuz 1949 tarihinde Millet Partisi seçim kanunu hakkında milletin,
hürriyetini ve kendi işlerini kendisi görüp gözetleme hakkını elde ederek gerilik ve
kötülüklerden kurtulmak ve çağdaş medeniyet yolunda yürümek azminde olduğunu ve
bunun için üç yıldır mücadele ettiklerini söyler. Fakat iktidar partisi ve onun tahakküm
kurma zihniyetini temsil eden ve yürüten şef ve şeflik zihniyetinin, bu kurtuluş ve
yükseliş hareketinin önüne dikilmiş tek engel olduğunu iddia eder. Millet Partisi’ne göre,
her gayrimeşru engeli yıkacak bir duruma geldiği esnada halkın güveni, 12 Temmuz 1947
beyannamesi ve beyannameye göre takip edilen siyasetten dolayı sarsılmıştır. Bu sebeple
hedef ve hürriyetini kaybetmiş olan teşkilatlı muhalefeti, başka kurumlar etrafında
toplamak ve milletin kurtuluş ve yükseliş azmini düzenlemek için vatandaşlar çalışmaya
koyulmuştur. Bunu baştan beri yeni bir parti içinde yapmayı uygun görmüş olanlarla
Demokrat Parti’yi 12 Temmuz anlaşmasından önceki haline getirmeye çalışanlar, bugün
tek bir cephe halinde birleşmenin, vatanı, şahıs ve zümre baskısından kurtarmak için tek
çare olduğuna inanırlar. 119
İlmi Heyet tarafından hazırlanmış olan seçim kanunu projesinin henüz resmen
açıklanmamış olması yüzünden çeşitli söylentiler ortaya çıkmıştır. Söylentilerin sebebi
tahminen Cumhuriyet Halk Partisi yüksek kademelerinin seçimle alakalı bazı konularda
henüz karara varamamış olmasıydı. Bu tür tahminlere genelde Millet Partisi çevresinde
rastlanılmaktadır. Millet Partisi çevresinde yapılan yorumlara göre, “Baskın basanındır”
sözünden hareket ederek seçimler Mart ayına alınacak ya da anayasa değişiklikleri ve
ikinci meclisin kurulması yolundaki söylentilerin uygulanmasına geçilecek ve seçimler

Cumhuriyet, 6 Kasım 1949, s.3.


118
119
Cumhuriyet, 6 Temmuz 1949, s.3.

41
1951’e kalacaktır. Bu çevreler bu iki şık arasında karar verememiş olan politikanın henüz
oluşma safhasında bulunduğu görüşündedir. 120
Cumhuriyet gazetesi, kanun tasarısı mecliste görüşülürken, Millet Partisi sözcüsü
Osman Nuri Köni’nin Başbakan hakkında ileri sürdüğü benzetişleri yersiz ve aşırı
bulmuştur. Tasarıda göze batan, özgürlüğü kısıtlayan maddeleri eleştirirken Şemsettin
Günaltay’a sen II. Abdülhamit’sin, sen Damat Ferit’sin demesini Köni’ye
yakıştıramamıştır. Nadi, eğer Şemsettin Günaltay Abdülhamit’e benzeyen bir kişi olsaydı
Köni onun karşısında bu kadar rahat konuşamazdı der. Damat Ferit’e gelince, Damat Ferit
ile Şemsettin Günaltay arasında en ufak bir benzerlik yoktur. Damat Ferit kendisine
muhalif olanları anında cezalandırır ama Şemsettin Günaltay kendisine muhalif olanlara
asla cezalandırma yöntemi kullanmaz diyerek Osman Nuri Köni’yi eleştirmiştir.121

4.Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarının Seçim Kanunu Hakkındaki Görüşleri


Nadir Nadi, gelecek seçimlere kadar vatandaşa emniyet verici bir kanunun
hazırlanacağını, basın kanununun değiştirileceğini, diğer kanunlar içerisinde de gerekli
olanların yeni şartlara göre düzeltileceğini ve böylece seçimlere hazırlıklı bir şekilde
girileceğini söyler ama partiler arasındaki kavga ve huzursuzluklar yüzünden bu
icraatların gerçekleşmesinin geciktiğini belirtir. Kavgada en çok vurgulanan konular ise
seçim meselesi, antidemokratik kanunlar ve diktatörlük iddialarıdır. Devlet adamlarının
kavgasının ülke geleceği için değil kendi aralarındaki özel anlaşmazlıklar yüzünden
olduğunu söyler.122
Sadri Maksudi, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında seçim kanununun gerekliliği
ile ilgili, demokrasinin hakiki bir demokrasi olması için, devlet idaresi başına gelenlerin
hakikaten halkın dilediği, itimat ettiği kişiler olmasının gerekliliğini belirtir. Bunu
sağlayan en büyük etkenin de iyi bir seçim kanunu olduğunu söyler. Maksudi’ye göre,
anayasa kanunu ne kadar büyük esasları içerse de seçim kanunu milletin gerçek iradesinin
gerçekleşmesini sağlayacak mahiyette değilse anayasadaki yüksek esaslar pratik ve
hayati bakımdan kıymetsiz esaslardır.123

120
Cumhuriyet, 16 Aralık 1949, s.1.
121
Cumhuriyet, 11 Haziran 1949, s.1; Cumhuriyet, 8 Şubat 1950, s.1-4.
122
Nadir Nadi, “Çözülmeyen Düğümler”, Cumhuriyet, 4 Ağustos 1949, s.1.
123
Sadri Maksudi, “Bir Hukuk Abidesi: Yeni Seçim Kanunu Tasarısı”, Cumhuriyet, 13 Ocak 1950, s.3.

42
Mekki Said Esen, seçim kanunun geciktirilmesi ile ilgili ortaya atılan rivayetlerle
ilgili yazısında bu düşüncenin yanlış olduğunu belirtir: “Benim bu gece ilgililer nezdinde
yaptığım soruşturma ise seçim kanun tasarısının geciktirilmesi düşünülmemiş olduğunu
gösterdi; aksine Bakanlar Kurulu bu konudaki çalışmalarını bitirmiş gibidir. Hatta
tasarının Büyük Millet Meclisi’ne sunulmasının an meselesi olduğu bu durumdan
haberdar kişilerce belirtilmiştir.”124
Sadri Maksudi“Demokrasi Kapısı Önündeyiz” adlı yazısında; her vatandaşın
seçim mahalline gitmeden önce, giderken ve bilhassa oyunu kullandığı esnada vicdanıyla
baş başa kalarak tarihi vazifesi üzerinde ciddi surette, milletin geleceğinin anahtarı
kendisine verilmiş bir sorumluluk sıfatıyla düşünmesi gerektiğini söyler. Bu düşünce
sonucunda, ülkeye karşı ruhen bağlılığı, şeref ve namus duyguları, her namuslu insanın
en samimi rehberi olan vicdanı ona hangi istikamette gitmesini söylüyorsa, ona göre
hareket etmelidir der.125
Nadir Nadi, tasarıda ülkenin gerçeklerinin göz önünde bulundurulmadığını iddia
eder. Milletvekili sayısını fazla bulan bilim komisyonunun bu hususa dair teklifini doğru
bulmadığını, kırk bin yerine yetmiş bin nüfusa bir milletvekili kabul edilirse, hem meclis
çalışmalarında hem de bütçe bakımından daha faydalı bir yol tutulmuş olacağına
inandığını söyler. Ama bu teklifin mecliste kabul edilmeyeceğini düşünür. Vatandaşa
güven sağlamak ve seçim mekanizmasını pratik bir şekilde işletmek bakımından tasarıda
bazı düzenlemeler yapılabileceğini ifade ederek seçim kurallarına başkanlık edecek olan
hakimlerin adaylık durumu hakkında tasarıya hiçbir hüküm konulmamasını eleştirir. Bir
yargıç hem kurul başkanı hem de milletvekili adayı olabilecek midir? Tasarı böyle bir
duruma imkan veriyorsa bundan güvenlik prensibinin zarar göreceğini düşünür. Bir ilde
veya ilçede seçim kurulu başkanlığına kabul edilen bir hakim artık o seçimlere aday
olarak katılmamaktadır. Bir yargıç mahkemeyi bırakıp da meclise girmeyi istiyorsa
kararını vaktinde bildirmeli, seçim kuruluna başkanlık etmemelidir.126

124
Cumhuriyet, 16 Aralık 1949, s.3.
125
Sadri Maksudi, “Demokrasi Kapısı Önündeyiz”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 1949, s.2.
126
Nadir Nadi, “Tasarı”, Cumhuriyet, 18 Aralık 1949, s.1.

43
5.Seçim Kanunu İle İlgili Yapılan Radyo Konuşmaları
Yeni seçim kanununa göre partiler; oy verme gününün üçüncü günü sabahına
kadar radyo propagandaları, ilan, beyanname, açık mektup gibi her çeşit yayını
yapabilirler. Bu yüzden partiler ve adaylar kanunun belirlediği bu süreler bitmeden önce
faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Demokrat Parti’nin seçim beyannamesini
yayınlamakta geç kalması Cumhuriyet Halk Partisi’nin eleştirilerine yol açar. Demokrat
Parti lideri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin eleştirilerine karşılık, iktidar partisinin
beyannamesinin boş fikirler ve vaatlerden ibaret olduğunu, kendi partisinin seçim
beyannamesinin yayınlanmak üzere olduğunu söyler. Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat
Parti’nin beyannamesinin geciktirilmesini bir seçim taktiği saymış ve propaganda
faaliyetlerinin son gününde yayınlanmak suretiyle beyannamenin eleştirilmesine imkan
bırakılmamak istenildiği yolunda tenkitler yapmıştır. Demokrat Parti, beyannamesini kısa
süre içinde yayınladığı için böyle bir şeyi amaçlamadığı anlaşılmıştır.
5 Mayıs 1949 tarihinde partiler radyolarla propagandaya başlar. Demokrat Parti
adına bazı milletvekilleri konuşmalar yaparlar. Partinin milletvekili adaylarından Ahmet
Hamdi Başat radyo konuşmasında, bu memlekette iktidarın en büyük kötülüğünün,
yarattığı kararsızlık ve güvensizlik havası olduğunu söyler. Bugün, iyi veya kötü
kurulmuş bir düzenin yarın birdenbire değişmesi her zaman mümkündür. Bu değişmeler
olayların zoruyla olmaz; olaylar aksine aynı kaldığı halde dahi birbirine tamamen zıt iki
düzen, iki prensip, hatta aynı sebeplerle aynı adamlar tarafından yapılabilir.127
Cumhuriyet Halk Partisi adına; Sadi Irmak radyo konuşmasında, çeyrek asırdır
iktidarda kalmış bir partiye şu veya bu cepheden kusurlar bulmanın çok kolay, fakat asıl
marifetin bu çeyrek asırlık iktidarın objektif bir muhasebesini yapabilmek olduğunu
söylemiştir. Objektifliği sağlamanın en iyi yolunun, partinin iktidara geldiği günlerin
şartlarıyla bugünkü durumunu karşılaştırmak olduğunu belirtmiştir.128

6.Yeni Seçim Kanunu’nun Özellikleri


1950 yılının Şubat ayında Menderes, Köprülü ve Fevzi Lütfi
Karaosmanoğlu’ndan oluşan Demokrat Partili bir heyet, fiili bir nispi temsil sistemi
kurulması konusunda konuşmak için Cumhuriyet Halk Partili Hilmi Uran’la buluşur.

Cumhuriyet, 5 Mayıs 1949, s.3.


127

Cumhuriyet, 5 Mayıs 1949, s.3.


128

44
Demokrat Parti, çoğunluk sisteminin sakıncalarını gidermek ve muhalefetin en az sayıda
milletvekili çıkarabilmesini sağlamak için listelerde karşılıklı olarak boş yer bırakma
seçeneğini kabul etmemiş, bunun yerine parti liderlerinin karşısındaki listede aday
gösterilmemesi esasını kabul etmiştir. Seçim öncesi bir koalisyon hükümetinin kurulması
da ayrıca konuşulan konular arasındadır. Ayrıca Demokrat Parti, İnönü’nün
cumhurbaşkanlığını kabul edecektir. Bu görüşmede Cumhuriyet Halk Partililer asıl
konunun listelerde boş yerler bırakarak fiili nispi temsili uygulamak olduğunu, bunun da
Demokrat Parti tarafından teklif edildiğini ama bu düşünceden Demokrat Parti’nin
kendisinin vazgeçtiğini, diğer konuların ise arka planda kalan konular olduğunu
söylemişlerdir. Bu görüşmeden sonuç çıkmamıştır.129
16 Şubat 1950’de meclis, seçimlerle ilgili çok önemli olan son değişiklikleri
yapmıştır. Millet Partisi’nin özellikle nispi seçim sisteminin kabul edilmemesi sebebiyle
ret oyu verdiği bu değişikliklere göre, seçimler tek dereceli, genel, eşit, gizli oy ve açık
tasnif ilkeleriyle yapılacaktır. Seçim sistemi olarak çoğunluk sistemi benimsenmiştir.
Yeni parlamentoda dört yüz altmış beş yerine dört yüz seksen yedi milletvekili
bulunacaktır. Seçime katılacak partilere radyodan günde on dakika yayın yapma hakkı da
verilmiştir. 1 Mart tarihinde ise hükümet, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağını ilan
etmiştir. 24 Mart 1950 tarihinde de meclis, yirmi üç aleyhte oya karşı iki yüz doksan
dokuz oyla meclis seçimlerinin yenilenmesine karar vererek çalışmalarına son vermiştir.
130

Seçimlere adli teminat getirilmiştir. Adli teminat, Yüksek Seçim Kurulu’nun


oluşturulması, seçimlerin yargıç güvencesi altında yapılması, idare amirlerinin,
memurların, askeri kişilerin ve milletvekillerinin görev yaptıkları yerin seçim
bölgesindeki seçim kurullarına seçilmemeleri, siyasi parti ve bağımsızların sandık
başlarında gözlemci bulundurabilmeleri, oyların kapalı yerde verilmesi, seçim
sonuçlarının hemen açıklanması, kazanan adayların listesinin asılması, oy pusulalarının
Sulh Hukuk mahkemelerinde korunması ve TBMM ya da Yüksek Seçim Kurulu’nun
isteği olmaksızın nakledilmemesi, on bir kişiden oluşacak olan Yüksek Seçim

Çufalı, TBMM VIII. Dönem (1946-1950), s.24; Ağaoğlu, Siyasi Günlük, s.381-383.
129

Çufalı, TBMM VIII. Dönem (1946-1950), s.23-24; TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:8, C.XXV, 72.
130

Birleşim, 24 Mart 1950, s.1046.

45
Kurulu’nun altı üyesinin Yargıtay, beşinin de Danıştay üyeleri arasından gizli oy ile
seçilmesi gibi yenilikler getiriyordu.131
Bir seçim çevresinde en fazla oyu alan parti, tüm milletvekillerini kazanmaktadır.
Bununla birlikte seçmenler, partilerinin sunduğu adaylarla bağımsız adaylar arasından
karma liste de düzenleyebilmektedirler. Bu durum liste usulü çoğunluk sisteminin bir
başka yararıdır. Ayrıca kanunun otuz beşinci maddesinin birinci fıkrasıyla da bağımsız
adayların siyasi parti listelerinde yer almalarına olanak tanınmıştır. 1950 seçimlerinde altı
milletvekili bağımsız olarak Demokrat Parti listesinde yer almıştır. 21 Şubat 1950
tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Milletvekilleri Seçim Kanunu’nun birinci
maddesinde “Milletvekilleri tek dereceli seçimle ve ekseriyet usulüne göre genel, gizli ve
eşit oyla seçilirler.”denilmekte, seçim çevresini belirleyen ikinci maddesinde
“Milletvekilleri seçimi il itibarı ile yapılır. Her il bir seçim çevresidir.” hükmü yer
almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından her kırk bin kişi için bir milletvekili
seçildiği, yirmi iki yaşını bitiren kadın-erkek her Türk’ün milletvekili seçme hakkına
sahip olduğu, otuz yaşını bitiren kadın-erkek her Türk’ün milletvekili seçilebildiğine dair
hükümlerin yer aldığı seçim kanunu temel ilkelerde oldukça demokratiktir. 132

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
14 MAYIS 1950 GENEL SEÇİMLERİ
A.SEÇİMLER ÖNCESİNDE YAŞANAN GELİŞMELER
Demokrat Parti’nin tek parti döneminde kurulup daha sonra serbest seçimlerle
iktidara gelmesi, birçoğu tarafından “beyaz devrim”, “kansız ihtilal” gibi iddialı sözlerle
adlandırılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’ni çok partili hayata iten en önemli etken,
memur zümresinin ve liberal aydınların desteğini kaybetmesi durumudur. Bunda hem
savaş enflasyonunun yarattığı çeşitli sıkıntıların hem de bu zümrelerin uluslararası fikir
akımlarına ve özgürlüğe en duyarlı zümreler oluşunun büyük rolü olmuştur. Milli Şef en
güçlü desteğini de kaybettiğini hissedince, yakın geçmişin deneyimlerine dönmüş,
Serbest Fırka hareketini hatırlamış ve bu denemeyi günün koşullarına uygun bir biçimde

131
Albayrak, Demokrat Parti, s.162.
Kenan Olgun, “Türkiye’de Cumhuriyet’in İlanından 1950’ye Genel Seçim Uygulamaları”, Atatürk
132

Araştırma Merkezi Dergisi, C.XXVII, S.79, Mart 2011, s.23-24.

46
yeniden canlandırma çabasına girmiştir. Bunun için de, Atatürk’ün son başbakanı Celal
Bayar uygun görülmüştür.133
1946 seçimlerinde halkın seçimlere ve devlete olan güveni azaldığı için seçimlere
gitme gereksinimi bile duymuyorlardı. Adeta kendi kendilerini seçmiş olan ikinci
seçmenler, tek partinin adaylarına olduğu gibi oy vererek işin içinden çıkıyorlardı. Bazen
İstanbul’da olduğu gibi parti mesela yirmi üç yerine otuz aday gösteriyordu. İkinci
seçmenlerden en fazla oy alanlar meclise giden yirmi üçleri oluşturuyorlardı. TBMM’de
olduğu gibi milletvekilleri için yapılan kısmi seçimlerde parti hiç aday göstermiyor, ikinci
seçmenleri serbest bırakıyordu. O zaman ikinci seçmenler kendilerine vekalet vermiş olan
birinci seçmenlerin kanaatine ve genel isteklerine yüzde yüz aykırı bir seçim
yapıyorlardı.134
Hasan Saka Hükümeti’nin kuruluşundan 14 Mayıs 1950 seçimlerine kadar uzanan
dönem, Cumhuriyet Halk Partisi’nin başlangıçta belli sınırlar içinde tutmaya çalıştığı
muhalefetin, artık tam anlamıyla kendini kabul ettirdiği ve adım adım iktidara yaklaştığı
bir dönemdir. Bu dönemin siyasal kavgalarının biçimini ve tanımını 12 Temmuz
Beyannamesi belirlemiştir.
İktidar partisi ve muhalif partiler 1950 genel seçimlerinin güvenli bir ortamda
gerçekleşmesi için yoğun bir şekilde seçim hazırlıklarına girişmişlerdir.
1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Seçim Hazırlıkları
Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçim propagandalarının temel amacı, seçimlerin
güvenli geçeceğini ispatlamak olmuştur. Bu güvenin yaratılmasının nedeni, devletin Halk
Partisi’ni iktidara taşıyacağı düşüncesidir. Yapılan tek vurgu, seçim güvenliği ve
Cumhuriyet Halk Partisi’nin milli iradenin gerçek uygulayıcısı olduğunu göstermek
üzerine olacaktır. Seçimlerin güvenli bir şekilde gerçekleşeceğine halkı inandırmak ve
bunu sağlayan gücün de Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu vurgulamaktır. 1946 seçimleri
ve Demokrat Parti’nin 1946 sonrası izlediği propaganda yöntemi düşünüldüğünde
seçimlerin güvenli bir ortamda yapılması gerekliliğinin, Cumhuriyet Halk Partisi
mensupları için çok önemli bir nokta olduğunu söylemek gerekir. Halkı tarafından
güvenini yitirmiş bir iktidarın, seçimleri normal yoldan kazanabilmesi neredeyse

Timur, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.30.


133

Abidin Daver, “Orduya Siyaset Sokmak İsteyenler”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 1950, s.3.
134

47
imkansızdır. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçimlerin güvenilirliğine yönelik
vurgusu seçim konuşmalarında en çok tekrarlanan konu olacaktır.135
25 Ocak’ta Cumhuriyet Halk Partisi erkanı Manisa İl Kongresi’ne katılarak
hükümetin başarılarına değinmiştir. Kongrede 1950 senesinde yapılacak yatırımlardan,
muhalefetin programsızlığından, uyumsuzluğundan bahsedilmiştir. Cumhuriyet Halk
Partisi’nin kanun çerçevesinde, tehdit ve tahrike kapılmadan seçimi kazanacağı
vurgulanmıştır.136
Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçimlere yönelik hazırlıkları şu şekilde sıralanabilir:
1.Parti kuruluşlarını tamamlama: İl içinde kuruluşu tamamlanmamış ocak ve
bucak varsa bu ocak ve bucakların kuruluşunu tamamlayacak tedbirleri şimdiden
almak ve ocak ve bucaklarda kurumlarımızı artırmak.
2.Kuruluşları kuvvetlendirmek: Mevcut kuruluşların üye sayısını artırmak,
partileri genel seçim savaşına hazırlamak.
3.Partilileri ve parti kurucularını birbirleriyle kaynaştırmak: Partilileri ve
kuruluşları arasındaki ahenk ve samimiyet genel olarak memnun edicidir. Ancak
çok geniş ve yaygın olan parti mensupları arasında az dahi olsa bazı
anlaşmazlıkların bulunması muhtemeldir. Bu gibi hallerde partili arkadaşlarla
temasa geçerek bu anlaşmazlıkları ve sebeplerini gidermek ve partililer arasında
karşılıklı saygı ve güven sağlamak.
4.Büyük Millet Meclisi’nin tatilde olacağı yaz döneminde milletvekili kişilerin
seçim çevrelerini ziyaretlerinde bu genelgenin iki, üçüncü maddelerinde yazılı
faaliyetlere katılmaları.
5.Bütün inkılâpların başarılmasında ve yayılmasında hizmetleri olan parti
kuruluşlarının demokratik rejimin yerleşmesi ve gelişmesi zamanında da ülkenin
en kuvvetli dayanağı olduğunun gösterilmesi.137

Cumhuriyet Halk Partisi seçimlerin bir an önce yapılmasını istemiştir. Halk


Partisi’ne göre milletvekili seçimlerinin belediye seçimlerinden önce yapılması Halk
Partisi’ne büyük başarılar sağlayacaktır. Bu seçimler yüzde doksan belediye seçimlerini

135
Çiğdem Aydoğmuş, İstanbul Basınına Göre Demokrat Parti Dönemi İktidar-Muhalefet İlişkisi
1950-1960 (Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet ve Vakit Gazeteleri), Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2011, s.17.
136
Albayrak, Demokrat Parti, s.157.
137
BCA, Dosya:241, Kod:490 01, s.1-2-3.

48
de etkileyecektir. Halk Partisi hakimlerin seçim işlerine karışmasını istememiştir çünkü
hakimler adaleti temsil ettikleri için politikaya karışmaları durumunda seçimlere eşit
şekilde yaklaşamayacaklardır.138
Cumhuriyet Halk Partisi’nin üzerinde önemle durduğu iki konu vardır. İlki
anayasanın demokratik hayatın gereklerine göre değiştirilmesi ve ikinci meclisin
kurulmasıydı. 1924 anayasası savaş zamanında olağanüstü tedbirleri hızla almayı
sağlamak için düzenlenmişti ancak bu özelliği seçim sonucunda büyük çoğunluğu alacak
partiye anayasa dahil tüm kanunları bir hafta içinde değiştirme gücünü de vermekteydi.
Halk Partisi’ne göre tüm kuvvetleri bünyesinde toplayan bir meclisi öngören 1924
anayasasının değiştirilerek, kuvvetler ayrılığına gidilmesi ülkede istikrarlı bir idarenin
tesis edilmesi için zorunluydu. Anayasa değiştirilerek, meclisin çıkardığı kanunları
anayasaya uygunluk bakımından denetleyecek ikinci bir meclis oluşturularak demokratik
bir rejimin gelişmesine hizmet edilecekti.139
İkinci konu ise; şiddet politikasının yok edilmesiyle ilgiliydi. İnönü’ye göre 12
Temmuz politikasının muhalefet tarafından terk edilmesiyle başlayan şiddet politikasının
nedeni, Halk Partisi’nin sabır ve tahammül göstermemesi ve Demokrat Parti’nin şiddet
yoluna sapmasıydı.140 İnönü Demokrat Parti’den iki taraflı bir belge olan 12 Temmuz
Beyannamesi’ni kabul etmesini ve kongrede alınan şiddet kararlarını iptal etmesini
istiyordu. Böylece ülkede yıkıcı sonuçlar yaratabilecek şiddet politikası yerine,
demokrasi ve hürriyet rejiminin huzur ve emniyet içinde yerleşmesi sağlanacaktı.141
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Beyannamesi’nin bazı eksik kısımları vardır. Geçen
dört yıl içinde, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ülkede bir ilerleme olarak nelerin
başarıldığına dair satırlar arasında hemen hiçbir işarete rastlanılmamaktadır. Seçim
beyannameleri geçmiş ve geleceğe ait olmak üzere başlıca iki kısma ayrılır. İktidarı elinde
tutan bir parti son dönemlerde nasıl çalıştığını, programını, prensiplerini ne şekilde
yürüttüğünü, programını ne dereceye kadar gerçekleştirdiğini seçmenlere bildirmek
zorundadır. İstenildiği halde gerçekleşmeyen hedefler varsa bunun neden
gerçekleşmediği hakkında bilgi verilmelidir.142

138
BCA, Dosya: 55, Fon No: 490.1.0.0, Kutu No: 10, s.20.
139
Cumhuriyet, 24 Mart 1950, s.1-4.
140
Cumhuriyet, 24 Mart 1950, s.1-4.
141
Cumhuriyet, 5 Nisan 1950, s.1-3.
142
Nadir Nadi, “CHP Beyannamesi”, Cumhuriyet, 29 Nisan 1950, s.1; BCA, Dosya:265, Fon No: 30.1.0.0,
Kutu No: 44, s.127-130.

49
Halk Partisi listesinde yeni isimlere önemli bir yer ayrılmıştır. Partide artık daha
genç simalar yer almaya başlar. Avukat, tüccar, çiftçi en çok göze çarpan serbest meslek
gruplarındandır. Bununla beraber Halk Partisi içinde genellikle idareci-bürokrat zihniyet
hakimdir. Eski milletvekilleri, eski valiler, yüksek ve orta seviyedeki memurlar da adaylar
arasındadır. Serbest meslek gruplarından elli dört avukat, kırk bir tüccar, otuz dokuz
çiftçi, elli bir idareci, kırk altı maliyeci- iktisatçı- bankacı, kırk dört doktor, kırk profesör,
otuz altı yargıç, yirmi beş gazeteci, on sekiz belediyeci, on altı yüksek mühendis, on dört
general, on dört ziraat uzmanı, on üç subay, on üç eczacı, altı fabrikatör, dört diş hekimi,
dört ilahiyatçı, üç diplomat, üç işçi, beş de kadın milletvekili vardır.143
Aday başvuruları 8 Nisan 1950 akşamı sona erdiği zaman Ankara’daki aday
adaylarının partilere dağılımı, seçim öncesindeki durumu göstermesi bakımından
anlamlıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday olmak isteyenler elli civarındayken,
Demokrat Parti aday adaylarının sayısı altmış beş olmuştur. Aday listelerinin
oluşturulmasında ilk adım olan teşkilat yoklamasında toplam dört yüz seksen yedi
milletvekilliği için üç yüz on iki adayı yerel örgütler belirlemiştir. Parti Divanı 16-17
Nisan 1950 günlerinde yoğun ve tartışmalı toplantılarla kendisine bırakılan yüzde otuzu
tespit etmiştir. Örgütlerden yoklama sonuçları ile birlikte Parti Divanı’na öneriler de
gönderilmiştir. Bu öneriler iki yönlüdür. Bazı isimlerin Genel Merkez kontenjanından
listeye alınması, bazılarının ise hiçbir şekilde listeye girmemesi istenilmiştir.144
Cumhuriyet Halk Partisi Genel İdare Kurulu yüzde otuzluk Genel Merkez
kontenjanından gösterilecek adayları belirlemek için 11 Nisan’da toplanmıştır. Genel
İdare Kurulu’nun oluşturduğu listeler Parti Divanı tarafından onaylanarak kesinlik
kazanmıştır. Aday listesi seçim kuruluna verilinceye kadar gizlenir. 22 Nisan 1950’de
aday listesi açıklanır. Listenin durumu ortaya çıkınca kendisine yer bulamayan
milletvekilleri partiden istifaya etmişlerdir. Esat Uras (Malatya), Hamdi Dayı (Muş),
Abdülkadir Kalav (Mardin) bu istifaya yönelen milletvekillerinden sadece birkaçıdır.
Mevcut üç yüz doksan üç milletvekilinin iki yüz yirmi dördü yeniden aday gösterilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nde Genel Başkan İnönü, Ankara ve Malatya’dan aday
gösterilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin aday listelerinin belirlenmesinde özellikle
muhalif basın tarafından aynı zamanda parti içinde bir tasfiye uygulamasına girişildiği

Nadir Nadi, “Listeler”, Cumhuriyet, 26 Nisan 1950, s.1-3.


143

Süleyman Güngör, “14 Mayıs 1950 Seçimleri ve CHP’de Bunalım”, Süleyman Demirel Üniversitesi
144

Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.21, Mayıs 2010, s.195.

50
ileri sürülmüştür. Bu yorumun yapılmasında milletvekillerinin yüzde kırkının aday
listesine girememesi etken olmuştur. Bu milletvekillerinin bir bölümünün İnönü’ye
muhalif olduğu, bir bölümünün de Demokrat Parti’ye geçmeye çalıştıkları söylentisi
yaygındır.145
Seçim sürecinin başlaması parti içinde bazı sorunları da ortaya çıkarmıştır.
Öncelikle seçimlerin yönetiminde partinin hangi organının görev alacağı sorunu ve aday
listesinin belirlenmesinde etkinlik kurmak isteyen kişiler arası çekişme önemli bir
huzursuzluk yaratmıştır. Ayrıca partinin mevcut milletvekillerinden çoğu merkezin
kontenjanında yer bulabilme çabasındadır. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi yedinci
kurultayda, adayları belirleme konusunda yüzde yetmişlik bir oranı İl Teşkilatı’na
bırakmıştır. Bütün bu sorunlardan başka, İnönü’nün tartışılmaz ağırlığı ve Faik Ahmet
Barutçu’nun deyişiyle “diktatörce” yönetimi, Parti Divanı ve Genel İdare Kurulu
üzerinde sıkıntı yaratmaktaydı. İnönü, Genel Sekreter Yardımcısı Cevat Dursunoğlu’nu
yoklama sonucu girdiği aday listesinden baskıyla istifa ettirmiştir. Oylamalarını gizli
yapması gereken Parti Divanı, İnönü’nün denetiminden geçen listeyi açık oyla kabul
etmiştir. İnönü aday listesine müdahalesinin gerekliliğini açıklarken şöyle demiştir: “Bu
listenin manevi sorumluluğu benim üzerimdedir.”146
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1950 seçimleri öncesinde demokratikleşme adına
özgürlüğü sağlamaya devam edeceğine dair uygulama ve vaatleri, seçim atmosferi
kızıştıkça Cumhuriyet Halk Partisi aleyhine bazı gelişmelerin yaşanmasını
engelleyememiştir. 13 Ekim 1949’da Hüseyin Rauf Orbay, ara seçimlerde adaylığını
Cumhuriyet Halk Partisi’nden değil, bağımsız olarak koymaya karar verdiğini
açıklamıştır. Milli Mücadele’nin önemli şahıslarından olan, 26 Ocak 1948 tarihinde
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Meclis Başkanlığı’na seçilen Ali Fuat Cebesoy ve
yine din eğitiminin verilmesi ve imam-hatip okullarının açılmasını hararetle savunan
asker kökenli siyaset adamı Sinan Tekelioğlu, 26 Mart 1950 tarihinde Cumhuriyet Halk
Partisi’nden istifa ettiklerini açıklamışlardır. Cebesoy, yaptığı toplantıda “Bugünkü
şartlar altında Halk Partisi’nin bir üyesi olarak hizmet imkanı bulamayacağıma kanaat
getirdim.” demiştir. 31 Mart 1950 tarihinde, 1926 yılından itibaren milletvekilliği ve
bakanlık gibi çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş olan hukukçu ve siyaset adamı Hayri

Güngör, “14 Mayıs 1950 Seçimleri”, s.195.


145

Güngör, “14 Mayıs 1950 Seçimleri” , s.194.


146

51
Ürgüplü ve Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi, Cumhuriyet Halk Partisi’nden
istifa ederek Demokrat Parti listesinden aday olmuşlardır. 4 Nisan 1950 tarihinde Milli
Mücadele’nin önemli simalarından asker kökenli siyaset adamı Korgeneral Fahri Belen
Demokrat Parti’ye geçmiştir. Bunun üzerine İnönü, Rauf Orbay, Refet Bele ve Adnan
Adıvar’a adaylık teklif etmiş ama olumlu yanıt alamamıştır. Demokrat Parti listesinden
adaylıklarını açıklayan kişiler içerisinde en şaşırtıcı olanı Yargıtay Başkanı Halil
Özyörük'tür. Özyörük, yeni seçim kanununun hazırlanmasını sağlayan, Demokrat Parti
tarafından Cumhuriyet Halk Partisi taraftarlığı ile suçlanan seçim komisyonunun
başkanlığını yapmıştır.147
Seçim mücadelesinde göze çarpan önemli bir nokta, partilerin listelerindeki
adaylar arasında beğenilmeyen kişiler bulunduğu ve karma listeler yapılması lehindeki
propagandadır. Bazı listeler çilek sepetlerine benzetilmektedir. Sepetin üst kısmına iri
çilekler alt tarafına küçük, çürük çilekler doldurulduğu gibi, listelerin baş taraflarına
seçim kabiliyeti yüksek kuvvetli kişilerin, alt taraflarına da bu kabiliyetten yoksun
olanların konulduğu ileri sürülerek, kudretli kişilerden karma listeler düzenlenmesi
konusunda propaganda yapılmaktadır. Partiler bu propagandadan memnun değildirler.
Onlar sadece kendi düzenledikleri listeye oy verilmesini isterler. Cumhuriyet Halk
Partisi’ni mağlup etmek için muhalefet partilerinin işbirliği yapması yönündeki
düşünceler kabul edilmemiştir. Büyük oranda Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçimleri
kazanacağını düşündükleri için birleşmekten yana değildiler. Bütün partiler karma
listelere muhaliftirler ama büyük şehirlerde özellikle aydın kesimin kendi düşüncelerine
göre beğendikleri adaylara oy verecekleri de anlaşılmaktadır. Karma listelere alınacaklar
arasında yalnızca hiçbir partiye mensup olmayanlar değil, bir partiye mensup olup da
kendi partilerine sımsıkı bağlı olmayan, aday listelerine giremedikleri için küsenler,
sevmedikleri ve beğenmedikleri parti arkadaşı adaylara oy vermek istemeyenler de
bulunacaktır.148 Milletvekili adayı olarak seçilemeyenler Demokrat Parti’nin seçimlere
hile karıştırdığını iddia etmişlerdir.149

147
Karataş, “Cumhuriyet Halk Partisi”, s.520.
148
Cumhuriyet, 10 Mayıs 1950, s.1-3.
149
Cumhuriyet, 15 Nisan 1950, s.1-3.

52
2.Muhalefet Partilerinin Seçim Hazırlıkları İle İlgili Çalışmaları
Ülkedeki huzursuzluklara rağmen Demokrat Parti’nin bir kenara çekilip
yaşanılanları seyretmesi hürriyet ve demokrasi ilkelerine ters düşerdi. Demokrat Parti
ülkenin şartlarına uygun, dürüst bir seçim kanunu çıkarılması uğruna İlim Heyeti’ne
yardım etmekle iyi niyetlerini göstermiş, siyasi hayatta yıkıcı değil yapıcı bir rol oynamak
istediğini göstermiştir.150
Seçimlere olan güven, Demokrat Parti’nin propagandalarında da yer almıştır.
Demokrat Partili konuşmacılar gittikleri yerlerde halka, yeni seçim kanununun çok iyi ve
adaletli bir seçimi gerçekleştirmeye uygun olduğunu sürekli belirtmişlerdir. Bununla
Demokrat Partililer halka kendi oylarını korkmadan kullanmak yolunda tavsiye verirken,
Demokrat Parti’ye oy vereceklerin hükümet korkusuyla bundan vazgeçmelerini de
engellemeye çalışmışlardır. Yeni seçim kanununun, oyları yasal güvence altına aldığı
anlatılarak, halkın oylarını kendilerinin koruyabileceğini ve böylelikle de istediklerini
iktidara getirebileceklerini söylemekteydiler. Bu yönde yaratılmaya çalışılan politik
bilinçlenme, Demokrat Parti kanalıyla çeşitli araçlar kullanılarak yürütülmüştür.
Bilinçlendirme, bazen oy verme yöntemini anlatmak için köylere eğitime giden görevliler
yoluyla gerçekleştirilirken, yoğun olarak da propaganda metinleri ve özellikle Demokrat
Parti’nin yayın organı olan Zafer gazetesi kullanılarak yapılmıştır.151
İllerde seçim propagandası yapmak üzere köylere giden muhtelif parti mensupları
arasına fırsattan istifade eden bazı kötü niyetli kişilerin girmesi sonucunda, köylülere
rejim aleyhinde ulu orta kötü telkinler yapılmıştır. Bu yüzden durumu önleyici tedbirler
alınmıştır. Bundan sonra partiler adına gönderilen kişilere vesika verilecektir. Sorulduğu
zaman vesikasını göstermeyen kişiler incelemeye alınacaktır.152
Demokrat Parti adına Hulusi Demirelli, seçmen kütüklerine isim ve soyadların
tam geçirilmesi, seçimlerin adli makamda denetlenmesi, gizli oy ve açık tasnif
prensiplerinin hayata geçirilmesi, seçimlerin huzur ve güven içinde yapılmasını ifade
ettikten sonra seçim kanunu üzerinde en çok tartışılan noktalardan biri olan toplantı
yerlerinin belirlenmesi kararının o yerin Belediye Başkanı ve İhtiyar Heyeti’ne verilmiş

150
Nadir Nadi, “DP’nin Cevabı”, Cumhuriyet, 13 Ekim 1949, s.1.
151
Sinan Yıldırmaz, “1950 Seçimleri ve Propaganda”, İstanbul Üniversitesi Yakın Dönem Türkiye
Araştırmaları, S.6, 2004, s.135-136.
152
BCA, Dosya: 257, Fon No: 30.1.0.0, Kutu No: 44, s.1.

53
olmasına tepki göstererek, bu madde ile kapalı yerlerdeki toplantıların gözetlenmesinin
imkansız hale geldiğini belirtmiştir.153
Seçim istatistiklerinin verilmesi halkın güvenini kazanma konusunda gereklidir.
Diğer demokratik devletlerde seçimlerde istatistiklere yer verildiği halde Türkiye’de yer
verilmemesi özellikle aydınlar tarafından eleştirilmiştir. İstatistiklerde hangi vilayetlerde,
hangi kadrolarda, hangi yaşlardaki nüfus kitlelerinde, hangi meslek zümrelerinde, hem
genel hem ara seçimlerde hangi parti daha çok oy aldı gibi hususların verilmesi gerekir
ve halkın bunları bilmesi en doğal hakkıdır.154
Demokrat Partililerin en çok üzerinde durduğu konu; büyükşehirlerdeki mesken
ve gıda meselesi, işçi meselesi, hayat pahalılığı, sağlık sorunları, hükümetin mali
politikasıdır.155
Demokrat Parti sözcüleri radyo yayınlarında, iktidar partisi milletvekillerinin
seçim ile ilgili demeçlerinin geniş ölçüde yer almasını, Cumhurbaşkanı İnönü’nün seçim
tartışmalarına girip, seçim nutukları vermesini eleştirmiştir. Demokrat Parti, parti
programının olmaması iddialarını yalanlamış, programdan çok uygulamanın önemli
olduğunu vurgulamıştır.156
Demokrat Parti erkanı İzmir İl Kongresi’nde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin baskı
kanunlarıyla ve propaganda araçlarının yardımıyla iktidarda kalmayı hedeflediğini, oysa
Demokrat Parti’nin birinci derecede ele aldığı prensibin milletten zorla alınan hakların
tekrar millete iadesini sağlamak olduğunu belirtmiştir.157
Cumhuriyet Halk Partisi’nin şiddet politikası uyguladıklarına dair iddialarını
kabul etmeyen muhalefet partileri, asıl şiddet politikası uygulayanın hürriyet ve
demokrasiye karşı duran ve 1946 seçimlerinde yaşananlardan da anlaşıldığı gibi ne
pahasına olursa olsun iktidarını devam ettirmeyi amaçlayan Cumhuriyet Halk Partisi
olduğunu savunmuşlardır.158

153
Aydoğmuş, İstanbul Basınına Göre Demokrat Parti Dönemi, s.17.
154
Nizameddin Ali Sav, “Seçim İstatistiklerine Lüzum Var”, Cumhuriyet, 30 Ocak 1950, s.2.
155
Cumhuriyet, 15 Nisan 1950, s.1.
156
Cumhuriyet, 31 Mart 1950, s.1.
157
Atayakul, Türkiye’de Demokrat Parti, s.158.
158
Atayakul, Türkiye’de Demokrat Parti, s.169.

54
Demokratlar genelde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından komünist propaganda
tekniklerini kullanmaktan dolayı suçlanmışlardır.159 Suçlamalar çoğunlukla
demokratların dini siyasete alet etmeleri konusunda yoğunlaşmıştır.160
Demokrat Parti’nin katılımıyla koalisyon hükümeti kurulması fikri ortaya
atılmıştır. Bu hususta lehte ve aleyhte konuşan kişiler vardır. Lehte konuşanların tezine
göre, henüz Türkiye’de seçim emniyeti kurulmamıştır. seçim kanunu hazırlanırken ülke
hesabına uygun olan bir seçim kanunu el birliği ile hazırlanmalıdır. Bu da ancak
vatandaşa güven duygusu vermekle olur. Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir iki bakanın
katılımıyla koalisyon hükümeti kurulmalı ve seçimler de bu hükümet iş başındayken
yapılmalıdır. Böylece seçimler kargaşa ortamı yaratılmadan emniyet içinde
gerçekleştirilir. Aleyhte konuşan kişilerin tezine göre, koalisyon hükümeti öyle
gelişigüzel kurulamaz. Bunu gerektirecek şartlar lazımdır. Eğer mecliste yer alan siyasi
partilerin sayısal oranı hiçbirinin tek başına hükümet kurmasına olanak sağlamazsa
koalisyona gidilmelidir. Mecliste Halk Partisi ezici çoğunlukta, muhalefet zayıf
durumdadır. Böyle bir durumda koalisyona gitmek gülünç olur. 161
Genel olarak Demokrat Parti için seçimlerin üç farklı ihtimal çerçevesinde
sonuçlanabileceğini ve Demokrat Partililerin de bu ihtimalleri düşünerek hareket ettiğini
söylemek mümkündür. Demokrat Partililer için kazanmak her zaman bir olasılıktır ama
büyük oranda gerçekleşecek sonuç iki yüzden fazla milletvekilliği kazanmak olacaktır.
En kötü olasılık ise, beklenebilecek olan fakat yeni seçim kanunuyla bir ölçüde önünün
tıkandığı bu seçimlerin de 1946 seçimleri gibi olması, iktidarın usulsüz bir yolla iktidarını
devam ettirmesidir. Bu yüzden her iki parti de propagandalarını farklı yollardan da olsa
sadece seçimlerin güvenliğinin sağlanması üzerinden yapacaktır.162
Demokrat Parti aday listesini 24 Nisan 1950 günü açıklar. Buna göre Demokrat
Parti; seksen sekiz avukat, altmış dokuz idareci ve memur, elli altı çiftçi, elli beş tüccar,
elli iki doktor, otuz yedi milletvekili, yirmi üç subay, yirmi mühendis, on dokuz profesör-
doçent-öğretmen, on sekiz gazeteci, on iki maliyeci-iktisatçı, on iki eski milletvekili, beş
eczacı, dört sanayici, üç işçi, bir vaiz, bir müftü, bir veteriner, bir kimyager, bir şair olmak
üzere toplam dört yüz yetmiş sekiz aday göstermiştir.163

159
Cumhuriyet, 7 Mayıs 1950, s.5.
160
Şahingiray, Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri, s.412-415.
161
Nadir Nadi, “Koalisyon”, Cumhuriyet, 24 Ocak 1950, s.1.
162
Güngör, “14 Mayıs 1950 Seçimleri”, s.134.
163
Cumhuriyet, 25 Nisan 1950, s.1.

55
Demokrat Parti, 8 Mayıs 1950 tarihinde 14 Mayıs seçimleri için bildirisini devlet
radyosundan açıklamıştır: “Daima müdahaleci kapitalist, bürokratik ve inhisarcı bir
devlet telakkisinin tazyik ve külfetini iktisadi bünye üzerine git gide ağırlaşan bir surette
yüklemek yollarında yürüdüğü” belirtilerek; özel girişimin iş alanını daralttığı köy
ekonomisi ve ziraat sahasının adeta iştigal dairesi dışında bırakıldığı, devlet bütçesinin
ekonomik yapı ile uygun bir hale getirilmediği, vergi sisteminin yetersiz olduğu, üretimin
arttırılmadığı, iş hayatını engelleyen bürokratik sınırlamaların devam ettiği ileri
sürülüyordu. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi durumunda ise, bu olumsuzlukların
giderileceği açıklanıyordu. Demokrat Parti’nin seçim bildirisinde bütçede tasarruf
politikasına uygun hareket edileceği, vergilerin düşürüleceği, denk bütçe ilkesinin
benimseneceği, yabancı sermaye ve tekniğin memlekete süratle getirileceği çünkü buna
şiddetle gereksinim bulunduğu, işçi ve köylü sorunlarının batı demokrasilerindeki
örneklerine uygun olarak çözümleneceği, siyasi rejimin demokratik bir zihniyetle yeniden
düzenleneceği, devri sabık yaratılmayacağı, iktidarın değişmesinden dolayı yurttaşların
hiçbir zaman sıkıntıya düşmeyecekleri, millete mal olmuş devrimlerin ve son demokratik
devrimin sonuçlarının korunacağı; anayasada vatandaş hak ve özgürlüklerinin ve ulus
isteğine dayanan güçlü verimli bir devlet yönetiminin kurulabilmesini sağlamak amacıyla
değişiklikler yapılacağı, memurların yasal güvence altına alınarak şahıs ve zümrelerin
emir ve amaçlarına tabii olmaktan kurtarılacağı, devlet hizmetlerinin rasyonel bir
anlayışla düzenleneceği, dış politikada ise Amerikan, Fransız ve İngiliz dostluklarına
bağlı kalınacağı ve barışçı bir politika izleneceği belirtildikten sonra, seçim bildirisi “Söz
Milletindir!” sloganı ile son buluyordu.164
Demokrat Parti’nin Cumhuriyet Halk Partisi’nden başlıca farkı listesinde yeni
isimlerin daha çok olmasıdır. Bu yeni adaylar arasında ülke genelinde tanınmış birçok
sima vardır. Demokratlar meclise geniş ölçüde fikir ve tartışma özgürlüğü getirmek
isterler. Bununla beraber her iki listede de göze çarpan diğer önemli bir unsur vaatleri
arasında işçi sorunlarına da yer vermeleridir. Bu durum partilerin işçi dayanışmasına da
önem verdiklerini gösteriyor. Listelerde çiftçilere geniş ölçüde yer ayrılmasına bakarak
ziraatla ilgili konuların da mecliste tartışmaların içinde yer alacağı söylenebilir. Her iki

Cumhuriyet, 9 Mayıs 1950, s.1-3.


164

56
parti listesinde, genel itibariyle adayların fikri bir olgunluk seviyesine ulaştığı
görülmektedir.165
Millet Partisi de İnönü’nün bahsettiği şiddet politikasının Halk Partisi tarafından
yapıldığını vurguluyordu. Ancak Millet Partisi, kendi milletvekili Sadık Aldoğan’ın
meclisin son günü dokunulmazlığının kaldırılması üzerine bu konuda daha sert bir tutum
izlemiştir. Protesto gösterilerinin, beyannamelerle dokunulmazlığının seçim arifesinde
kaldırılmasının, Millet Partisi’ne karşı alınan bir yıldırma tedbiri olduğu belirtilmiş, İnönü
diktatörlükle suçlanmıştır.166
Millet Partisi toplantılarında milletvekilleri partilerine vurulan irtica damgasını
reddetmiş ancak ülkede Allahın ve insanlığın yükseltilmesi için çabaladıklarını
belirtmişlerdir. Toplantılarında genellikle hem Demokrat Parti hem Cumhuriyet Halk
Partisi hem de basına karşı sert tutumlar sergilemişlerdir.167
Millet Partisi, İstanbul İl Kongresi’nde grev hakkını ele almıştır. Hem iktidarın
hem de Demokrat Parti’nin eleştirildiği kongrede, öğretim kurumları ve hastanelerin
şahıslara bırakılması, vali ve savcıların halk tarafından seçilmesi, işçiye grev hakkının
tanınması gibi istekler öne sürülmüştür. Kongrede, basının Millet Partisi’ne karşı
ilgisizliği ve destek vermemesi ile seçim tarihinin erkene alınması eleştirilmiştir.168
Seçimler nedeniyle tekrar muhalefete geçen Milli Kalkınma Partisi ile
programında kuvvetler birliği usulünün kabul edilmesi, anayasaya aykırı kanunların
kaldırılması gibi maddeler bulunan Müstakiller Birliği ise seçimlerde muhalefetin
işbirliği yapması konusu üzerinde durmuşlardır.169
Muhalif partiler tarafından Cumhuriyet Halk Partisi en çok, seçimlerden önce
yaptığı hazırlıklar için devletin parasını kullandığı ve halkı kendisine daha çok çekmek
için hediyeler dağıttığı konusunda suçlanmıştır.170

165
Nadir Nadi, “Listeler”, Cumhuriyet, 26 Nisan 1950, s.1-3.
166
Cumhuriyet, 26 Mart 1950, s.1-3.
167
Cumhuriyet, 16 Nisan 1950, s.1-3.
168
Cumhuriyet, 19 Mart 1950, s.1; Atayakul, Türkiye’de Demokrat Parti, s.159.
169
Cumhuriyet, 16 Nisan 1950, s.1-3.
170
Şehabeddin Uzunkaya, “Samsun’da Herkes ‘Kendi Atını Nallatmakla’ Meşgul”, Cumhuriyet, 7 Mayıs
1950, s.5.

57
3.Cumhuriyet Gazetesi Yazarlarının Seçim Hazırlıklarıyla İlgili Yorumları
Abidin Daver, “Seçim Propagandasında Ölçü” adlı yazısında, seçim
mücadelesinin başladığı ve günden güne kızışarak artacağı şu günlerde kendileri ve
partileri adına propaganda yapanların ülke gerçeklerini unutmamaları ve ölçülü
konuşmaları gerektiğini söyler. Günümüzü gün edelim, ondan sonrası için Allah kerim
diyerek hareket etmek yanlıştır. Daver, bu durumu geleceği düşünmeden bugün için bol
balık tutmaya benzeyen, zararlı halk avcılığına benzetir. Her işte olduğu gibi seçim
mücadelesinde ve propagandasında da kısa görüşlü değil, uzun görüşlü olmak gerekir
diyerek demagojiye yer verilmemesi gerektiği üzerinde durur.171
Falih Rıfkı Atay “İktidar” adlı yazısında, Demokrat Parti’nin kadrosunun ne
kadar karışık olsa da temiz bir sevk ve idare kadrosu olduğunu belirtmiştir.172
Nadir Nadi, Demokratların Mayıs ayında yapılacak seçimlere itiraz ettiğini
belirtmiştir. Demokrat Parti, sebep olarak Doğu Anadolu’ya baharın geç geldiğini ve bu
yüzden ulaşımda sıkıntı yaşanacağını söylemiştir. Seçimler esnasında ulaşım yönünden
sıkıntı çıkmaması için seçimlerin Mayıs’ın ilk haftasında yapılmasını istememiştir. Mayıs
ayında yapılacaksa da Mayıs’ın son haftası olarak seçim tarihinin belirlenmesi uygun
olacaktır. Nadir Nadi, böyle küçük problemlerin halka yansıtılmaması gerektiğini, seçim
tarihinin çok büyük bir problem oluşturmayacağını ifade eder. Önemli olan seçimlerin
kanuna uygun bir şekilde yapılmasıdır.173
Abidin Daver, “Seçim Savaşında Olgunluk” başlıklı yazısında, seçimlerin 1946
seçimlerine oranla daha istikrarlı bir şekilde geçeceğini ifade etmiştir. Aradan geçen dört
yıllık süreçte partilerin önceki seçime oranla daha olgunlaştığını ve partiler arasındaki
mücadelenin daha seviyeli bir şekilde yapıldığını belirtmiştir.174
Burhan Felek, “Partiler Arası Nezaket”e dikkat çekmiş; partiler arasındaki seçim
mücadelesinde rakiplerin birbirini küçümsememesi gerektiğini, bunun kendi zararlarına
olacağını söylemiştir. Ona göre, partinin rakibini küçümsemesi karşı tarafı daha çok
kızıştırır ve parti daha çok oy toplamak için çalışır.175

171
Abidin Daver, “Seçim Propagandasında Ölçü”, Cumhuriyet, 3 Nisan 1950, s.1-3.
172
Falih Rıfkı Atay, “İktidar”, Cumhuriyet, 21 Mayıs 1950, s.3.
173
Nadir Nadi, “Zaman”, Cumhuriyet, 1 Mart 1950, s.1.
174
Abidin Daver, “Seçim Savaşında Olgunluk”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 1950, s.1.
175
Burhan Felek, “Partiler Arası Nezaket”, Cumhuriyet, 5 Mayıs 1950, s.3.

58
4.Seçim Beyannameleri
a.Millet Partisi
Partinin fahri başkanı ve İstanbul milletvekili Mareşal Fevzi Çakmak imzası ile 8
Nisan’da basına verilen Millet Partisi Seçim Beyannamesi 2 Mayıs akşamı radyoda
okunmuştur. Beyannamede üzerinde durulan konular ve parti tarafından savunulan
esaslar şunlardır:
1.1946 seçimleri ülke içerisinde büyük kızgınlık uyandırmıştır. Halk Partisi bu
kızgınlıkla dört yıl boyunca mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu yüzden gerekli
tedbirleri almaya ve yeni kanunlar çıkararak taraftar kazanmaya çalışmıştır.
2.Basın kanunu ağırlaştırılmış, aşırı sağ ve sol akımlar hakkındaki kanun
sayesinde hoşa gitmeyenler hapsettirilmiş, valilerin gücü arttırılıp, yargıç teminatı
azaltılmıştır. Hiç kimse ülkede bir hürriyet havası olduğunu iddia edemez. Polis
idarelerine has bir baskı halkı ezmektedir.
3.Bugünkü dava, seçimi hangi partinin kazanıp kazanmayacağı değildir. Mesele
artık demokrasi yolunda mı ilerleyeceğiz yoksa baskı dönemlerine tekrar mı döneceğiz
meselesidir. İktidardakiler bizi eski durumda yaşatmak, kendi tahakkümlerini devam
ettirmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Eğer millet beraber olup onlar aleyhine oy
kullanırlarsa onların tahakkümü kimse üzerinde etkili olmaz. Çünkü bir avuç aciz insan,
azimli milyonlara karşı daima acze düşmeye mahkumdur. Yeter ki bu milyonlar haklarını
arama konusunda azimli olsun.
4.Mevcut anayasanın tam uygulanmasına mani olan İnönü, anayasanın
değiştirilmesinden ve yetersizliğinden bahsetmektedir. İnönü’nün asıl maksadı kendi
yetkilerini arttırmak, gücünü kanunlaştırmak ve diktatörlük mevkiini muhafaza etmektir.
Böylece İnönü, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı’ndan ayrılsa bile şahsi
hakimiyetini arttırmış olacaktır. Cumhurbaşkanının tasavvurlarının gerçekleşmesi milli
bir tehlike olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi seçim sonucunda, iktidarını üçte ikiyi aşan
bir çoğunluk kazanarak devam ettirirse cumhurbaşkanı bir nevi sultan durumuna geçer.
Memleketimiz için kurtuluş çaresi Halk Partisi’nin seçimleri kaybetmesidir. Halk
Partisi’ne muhalif görünen ancak onun başkanıyla gizli görüşmeler yapan ve şüpheli
hareket eden kimseler de iktidardakilerden ayrı tutulmamalıdır.176

176
Cumhuriyet, 9 Nisan 1950, s.1-3.

59
b.Cumhuriyet Halk Partisi
Cumhuriyet Halk Partisi, seçim beyannamesini 27 Nisan akşamı radyo ile ilan
etmiştir. Beyannamede, 1950-1954 devresinde gerçekleştirilmeye çalışılacak işler ve ele
alınacak davalar yer almaktaydı. Beyannamede üzerinde durulan konular ve parti
tarafından savunulan esaslar şunlardır:177
1.Demokrasi yolunda cesaretle mesafe alırken, bütün vatandaşları her türlü
haklarından can, mal ve mülkünden emin olarak birlik, düzenlik içinde yaşatmak baş
kaygımızdır.
2.Çok partili serbest münakaşa hayatını ve milletin seçtiği vekillerle idare
sistemini daha ziyade kuvvetlendireceğiz.
3.Bu maksatla Anayasamızı; sağlam bir garp demokrasisinin temel prensiplerine
göre değiştirmek istiyoruz. Milletvekillerinden mürekkep bir meclisten başka ikinci bir
meclis, bunların vazifeleri, birbirleriyle münasebetleri, devlet reisinin vazife ve
salahiyetleri ele alınacak başlıca konular olacaktır. Meselenin halli işini seçimlerden
sonra toplanacak Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’na sunmak kararındayız.
4.Milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, devrimcilik ilkeleri
partimizin ana prensipleridir. Yurdumuzun yüksek gelişmesinin bu düsturlar yolundan
gerçekleşebileceğine inanmaktayız. Tek parti hayatı devrinin gereği sayılarak anayasaya
sokulmuş bulunan bu altı ilkeyi anayasadan çıkaracağız. Bununla beraber anayasaya laik
Cumhuriyet rejiminin korunması için gerekli kayıtların konması gerektiği kanaatindeyiz.
5.İlköğretim her köye sokulacak, köy yayınları genişletilecek, her köy odasına bir
radyo verilecek, köy yolları ana yollara bağlanacak, köyler temiz suya kavuşturulacak,
topraksız ve az topraklı köylüye toprak dağıtılacak, köylüye daha elverişli ziraat usulleri
öğretilecek, tarım araçları ve tohumluk dağıtımına hız verilecek, suni gübre fabrikası
kurulacak, köylüyü tek mahsulden kurtarmak için her bölgede köylünün meşgul olacağı
istihsal sahaları tespit edilecek, tarım sigortaları kurulacak, köy sağlığı işine önem
verilecektir. Ziraat Bankası’nın sermayesinin arttırılması kredi sahasındaki ilk hedeftir.
6.Elektriksiz ve susuz şehir ve kasaba bırakmayacağız. Sıtma ve veremle
mücadeleye devam edilecektir. Soğuk hava depoları ve konserve fabrikaları gibi tesislerin
kurulması teşvik edilecektir.

177
Cumhuriyet, 28 Nisan 1950, s.1-3.

60
7.Doğu Kalkınması Programı’na devam edilecektir. Petrollerimizi ham veya
tasfiye edilmiş olarak kullanmaya hız vereceğiz. Kurulacak petrol işletmesi idaresine
büyük ve küçük milli sermayenin ve makul şartlarla gelecek yabancı sermayenin
kullanılmasına imkan vereceğiz. İller Bankası güçlendirilecektir.
8.Cumhuriyet Halk Partisi ekonomiyi kısa zamanda geliştirmek ve dünya
gereklerine uygun bir seviyeye ulaştırmak amacıyla devletçiliği benimsemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin devletçiliği; büyük maden işletmeleri, enerji santralleri, ağır
endüstrinin kurulması, savunma endüstrisi, bayındırlık işleri gibi büyük teşebbüsler ile
ulaştırma, posta, telgraf, telefon gibi kamu hizmetlerini ilgilendiren teşebbüslerden
ibarettir. Özel teşebbüs teşvik edilecek, yeni iş sahaları açılacak, işletme kredisinden özel
teşebbüslerin de faydalanması sağlanacak, uygun faizlerle istikraz tahvilleri çıkarılacak,
elde edilen paralar özel sermayeye verilecek, uluslararası şartlara uyacak yabancı
sermayeye kapılar açık tutulacak, özel sermaye ve teşebbüsle devlet işletmelerinin eşit
şartlarda çalışmasının sağlanması için gereken düzenlemeler yapılacaktır.
9.Devlet masrafları asgari sınıra indirilecek, vergi ıslahatı tamamlanacak, Türk
parasının kıymeti korunacaktır.
10.Ordunun savunma gücünü arttırmak için Amerika Birleşik Devletleri’nin
teknik malzeme yardımının devamını dilemekteyiz. Dünya şartları değişmedikçe, milli
savunma konusundaki milletçe katlanılan fedakarlıklardan bir indirime gitmek doğru
görülmemektedir. Ordumuzun savunma gücünü arttırmak için gereken yeni
fedakarlıkların da vatandaşlarca benimseneceğine inanıyoruz.
11.BM ailesi içinde milli selamet ve refahı yüksek bir insanlık idealine bağlı olan
politikaya devam edilecek, Amerika ile gelişen dostluğumuz askerlik, ekonomi, kültür
alanlarında pekiştirilecek ve kökleştirilecektir. “Büyük dostumuz” Amerika ile ekonomik
ve teknik işbirliğine, Avrupa Ekonomik Kalkınma Teşkilatı kanalından da devam etme
kararındayız.

c.Demokrat Parti
Demokrat Parti seçim beyannamesini 8 Mayıs’ta yayınlamıştır. Beyannamenin ilk
kısmında Cumhuriyet Halk Partisi’nin beyannamesi ve hükümet eleştirilmiştir. İkinci

61
kısımda, Demokrat Parti’nin sorunlara getireceği çözümler ve vaatlere yer verilmiştir.
Beyannamede üzerinde durulan konular ve parti tarafından savunulan esaslar şunlardır:178
1.İktidar partisinin beyannamesi açık, rasyonel değildir ve ülke gerçeklerine
uymamaktadır. Konular rastgele seçilmiş, vaat edilen işlerin ne zaman, ne sürede
yapılacağı, bu işlere ne kadar para tahsis edileceği ile ilgili bilgi verilmemiştir. Milli
gelirimizin bu işleri karşılamayacağı aşikardır.
2.Beyannamenin genel görüntüsünden Halk Partisi’nin bugüne kadar takip ettiği
iktisadi ve mali politikada çok bir değişiklik yaptığı görülmemektedir. Sadece tek fark,
ziraat davasının ön plana alınacağının söylenmesidir. Bu konuda yapılan vaatler gerçekçi
değildir. Sadece seçim taktiğidir. Son zamanlarda ziraat aletleri, makineler getirme, yol
yapımına hız verme gibi teşebbüsler de Amerikalıların Marshall Yardımı etkilerine
dayanarak yaptıkları telkinlerin sonucudur. İktisadi ve mali programda bir değişiklik
yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi bu zamana kadar devletçilik adı altında yaptıklarıyla,
siyasi ve idari hayatı devlet eline geçirmiştir. Şimdi de ekonomik hayatı devlet eline
geçirmek ve vatandaşı iktisadi faaliyetlerinde de devlet iradesine tabi tutmaya
çalışmaktadır.
3.Türkiye nüfusunun yüzde sekseni köylerde yaşamaktadır. Ziraat milli
ekonominin temelini oluşturmaktadır. Her alanda kalkınma ancak bu temelin
güçlendirilmesi ile olabilir. Oysa Cumhuriyet Halk Partisi iktisadi gelişmeyi doğal
mecrası olan bu yoldan saptırmıştır. Halk Partisi beyannamesinden aynı sakat yolda
yürümeye ısrarla devam edileceği anlamı çıkmaktadır. Halk Partisi yine masraf yapacak,
bu masrafların yükünü zayıf zirai ve iktisadi bünyeye yükleyecektir. Böyle kalkınma
olmaz. Yapılacak iş ve hizmetin faydası, milli ekonomiye faydası ile ölçülür. Hayat
pahalılığını yenecek, maliyetleri düşürecek, ülkede hayat standardını yükseltecek iş ve
hizmetlere dikkat verilmelidir.
4.Demokrat Parti yeni teşebbüslere girişmeden önce iktisadi bünyeyi düzeltecek
tedbirlere başvuracaktır. Alınacak ilk tedbirler devlet masraflarını en aza indirmek,
tasarrufla elde edilecek imkanları, istihsalimizi arttıracak en verimli sahalarda
kullanmaktır. İş hayatını engelleyen bürokratik sınırlamaları ve devletin müdahalelerini
en aza indirmek amaçlanmaktır. İktisadi imkanların israf edilmesine son verilecek, özel
teşebbüsün hızla gelişimi sağlanacaktır. Dışarıdan yardım almadan dünyanın ilerleme

Cumhuriyet, 9 Mayıs 1950, s.1-4.


178

62
temposuna ayak uyduramayız. Geçmişte Varlık Vergisi gibi, sermaye ve teşebbüsün
ihtiyaç duyduğu istikrar ve emniyeti vermeyen tedbirler, dıştan sermaye gelmesini
önlemiş, bu durum da bugünkü ekonomik geriliği doğurmuştur. Demokrat Parti’nin
iktisadi ve mali alanda izleyeceği yol, ülkenin milli gelirini arttıracak, hayat standardını
yükseltecek, sadece köylünün değil işçinin ve dar gelirli halkın da yaşam standartlarını
arttıracaktır. Böylece hayat pahalılığına karşı gelinecektir.
5.Demokrat Parti “millete mal olmuş” inkılâplara sahip çıkacaktır. Bu amaçla
anayasada vatandaş hak ve hürriyetlerini koruyacak değişiklikler yapacaktır. Bugünkü
anayasa kuvvetler birliğine dayandığı için tek parti ve zümre hakimiyetine engel
olamamıştır. Devlet memurları şahıs ve zümrelerin emir ve arzularına tabi olmaktan
kurtarılmalıdırlar.
6.İngiltere, Fransa ve Amerika ittifakına bağlı, barışçı dış siyasete devam
edilecektir. Amerika ile siyasi, ekonomik ilişkilerin daha da kuvvetlendirilmesi
amaçlanmaktadır. Dış siyasette değişiklik olmayacağından dost düşman herkes emin
olmalıdır.

B. DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARA GELİŞİ


Genel seçimler öncesinde, Cumhuriyet Halk Partisi de Demokrat Parti de kendi
partilerinin kazanacağını öne sürmüşlerdir. Celal Bayar, her konuşmasında olduğu gibi
seçimler öncesinde de Demokrat Parti’nin yüzde yüz kazanacağını açıklamış ve mecliste
yüzde yetmiş oranında bir çoğunluk elde edeceklerini savunmuştur. Adnan Menderes de
sonuçtan son derece emin olarak, Aydın’da yaptığı açıklamada Cumhuriyet Halk
Partisi’nin muhalefete iyi hizmetler yapacağını söylemiştir. Seçim günü olan 14 Mayıs
1950 tarihinde vatandaşlar, büyük bir ağırbaşlılık içinde oylarını kullanırken, katılım
oranının çok yüksek olduğu gözden kaçmamıştır. Seçimler sırasında Trabzon’da, baskı
ve hile yapıldığı iddia edilmiştir. Konya’da da bir kaymakam, aynı gerekçe ile
tutuklanmıştır. Diyarbakır’da ise, iki kaymakam mahkemeye verilmiştir. Seçim günü bu
gibi olayların dışında başka olumsuz örneklere restlenmemıştır. Ancak seçimlerden iki
gün sonra, Birecik ve Kilis’te; Cumhuriyet Halk Partililerle, Demokrat Partililer arasında

63
çıkan çatışmalarda üç kişi ölmüş, yedi kişi yaralanmıştır. Sonuç İnönü’nün beklediği gibi
olmuş ve İnönü, Ankara’da, seçimi kaybetmiştir.179
Türkiye’de 1950 yılında üçü büyük, yirmi ikisi de küçük olmak üzere toplam
yirmi beş parti vardı. Bu partilerden yalnız Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti
seçimlere bütün ülke genelinde katıldı. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, 8.905.576
seçmenden 7.916.091’i oy kullanmış olup, katılma oranı %88.88’dir. Seçimlerde yaklaşık
40.000 sandıkta oy kullanılmıştır. Partilerin aldıkları geçerli oy ve milletvekili sayısı ise
şu şekilde dağılım gösterir.180

Parti Adı Aldığı Oy Oy Oranı % Çıkardığı Milletvekili


Demokrat Parti 4.242.831 53.59 408
Cumhuriyet Halk Partisi 3.165.096 39.98 69
Millet Partisi 240.209 3.03 1
Bağımsızlar 267.955 3.40 9

Toplumun birçok kesimi için seçimleri Demokrat Parti’nin kazanması sürpriz


olmamıştır. Eğer 1946 seçimlerindeki gibi usulsüzlükler yapılmazsa Demokrat Parti’nin
seçimlerden çok sayıda milletvekili çıkartabileceğini düşünenlerin sayısı az değildir.
Seçimlerin kesin sonuçları açıklandıktan sonra Cumhuriyet Halk Partililer ilk anda
anlayamadıkları bu iktidar kaybının nedenlerini tartışmaya başlayarak kısa zamanda
Demokrat Parti’yi suçlayabilecekleri iki unsur bulmuşlardır. Cumhuriyet Halk Partisi’ne
göre 1950 seçimlerinin kaybedilmesinde en büyük hata Nihat Erim’e aittir. Çünkü
neredeyse muhalefetin istediği her şeyi gerçekleştirmiş ve bunun yanında seçimlerde adli
kontrolü de getirerek idarecilerin 1946’da yaptıklarının tekrarlanmasının önüne
geçmiştir. Geleceklerini Halk Partisi iktidarının devamına bağlayan kesimler tarafından
bu affedilemeyecek bir hata olarak kabul edilmiştir. Seçimlerin kaybedilmesinde etkili
olan diğer bir unsur ise, seçimlerden önce kabul edilen yeni seçim kanununda nispi temsil
yerine çoğunluk sisteminin kabul edilmesidir. Seçimlerden sonra bu konuda açıklama
yapan Cumhuriyet Halk Partisi Bölge Müfettişi Sadi Irmak şu sözleri söylemiştir: “Nisbi

179
Albayrak, Demokrat Parti, s.413.
Ağaoğlu, Siyasi Günlük, s.129.
180

64
sistem bulunmaması büyük haksızlıktır. Demokrat Parti dört buçuk milyon oyla dört yüz
otuz dört, Halk Partisi ise dört milyon oyla yalnız elli küsur yer kazanmıştır.” Fakat nisbi
sistemi kabul etmeyen ve yeni seçim kanununu hazırlarken bu olasılığı hiç düşünmeyen
aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, eğer nispi
temsil kabul edilirse Demokrat Parti’nin tahmin edilenden daha fazla milletvekili
kazanabileceğini düşünerek bu yönteme itiraz etmiştir. Hatta çoğunluk sisteminin
kendileri lehine işleyeceğinden oldukça ümitli olan Halk Partisi ileri gelenleri, seçimler
öncesi Demokrat Parti’nin muhalefete belirli bir kontenjan ayrılması isteğini alaycı bir
şekilde reddetmişlerdir.181
1950 genel seçimleri, 1946’daki seçimlerin aksine daha güvenli bir ortamda
yapılmasına rağmen, seçim öncesinde Demokrat Parti üyeleri kendilerini güvende
hissetmiyorlardı.182
Demokratlar, feodal ilişkilerin geçerli olduğu, sosyal ve ekonomik yaşam
düzeyinin düşük olduğu Doğu illerinde seçimi kaybetmişler bu illerde seçimi Cumhuriyet
Halk Partisi kazanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Bingöl, Bitlis, Erzincan, Hakkari,
Hatay, Kars, Malatya, Muş, Ordu, Sinop illerinde tam liste halinde kazanarak elli
milletvekilliğini bu illerden çıkarmış; Kastamonu, Kırşehir, Mardin, Tokat ve
Zonguldak’tan birer, Ordu’dan altı, Trabzon’dan da dokuz olmak üzere, yetmiş bir
milletvekilliği kazanmıştı. Ancak Zonguldak Milletvekili Sebati Ataman ve Yozgat
Milletvekili Avni Doğan’ın seçim tutanaklarının iptal edilmesi nedeniyle, Cumhuriyet
Halk Partisi’nin üye sayısı altmış dokuza düşecektir. Bu seçimlerde, Cumhuriyet Halk
Partisi lideri İsmet İnönü Ankara’da seçimi kaybetmekle beraber, Malatya’dan 108.476
oy alarak milletvekili seçilmiştir. Şemsettin Günaltay ise Erzincan’dan 42.058, Hüseyin
Cahit Yalçın Kars’tan 78.995, Cevdet Kerim İncedayı Sinop’tan 55.902, Faik Ahmet
Barutçu 65.514, Hasan Saka 64.068 oy alarak Trabzon’dan milletvekili olmuşlardır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin ileri gelenlerinden Nihat Erim, Şükrü Saraçoğlu, Refet Bele,
Falih Rıfkı Atay ve birçok ünlü şahsiyet parlamento dışında kalmışlardır. Seçim
sonuçlarına göre; Başbakan Şemsettin Günaltay kabinesinden, Başbakanın dışında kalan
bütün bakanlar seçimi kaybetmişlerdir. Millet Partisi’nden ise yalnızca Osman Bölükbaşı,
Kırşehir’den 28.034 oy alarak meclise girebilmiştir.183

181
Yıldırmaz, “1950 Seçimleri”, s.132-133; Cumhuriyet, 17 Mayıs 1950, s.1-3.
182
Aydoğmuş, İstanbul Basınına Göre Demokrat Parti Dönemi, s.17.
183
Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı 1889-1960, İstanbul 2001, s.286.

65
Demokrat Parti’nin TBMM’de ezici çoğunluğu aldığı bu seçimlerde, Demokratlar
kırk beş ilde tam liste halinde kazanmışlardır. Bu iller; Afyon, Ağrı, Amasya, Ankara,
Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli,
Diyarbakır, Edirne, Elazığ, Erzurum, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Isparta, İçel,
İstanbul, İzmir, Kayseri, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Maraş, Muğla,
Niğde, Samsun, Seyhan, Sinop, Siirt, Sivas, Tekirdağ, Tunceli, Urfa, Zonguldak'tır.
Demokrat Parti altı ilden Kastamonu’da dokuz, Kırşehir ve Mardin’de birer, Ordu’da iki,
Tokat’ta dokuz ve Trabzon’da üç milletvekilliği kazanmış, Hakkari’de ise hiç milletvekili
çıkaramamıştır.184 Demokrat Parti’nin kurucularından Celal Bayar Bursa’dan 139.233,
İstanbul’dan 253.324, Adnan Menderes Aydın’dan 77.138, İstanbul’dan 251.459, Fuat
Köprülü Aydın’dan 77.100, İstanbul’dan 252.605, Refik Koraltan ise Balıkesir’den
142.957, İçel’den 74.166 oy alarak ikişer ilden de seçilmişlerdir. Demokrat Parti’den
Bağımsız adaylığını koyanlardan Ali Fuat Cebesoy Eskişehir ve İstanbul’dan, Halide
Edip Adıvar İzmir’den, Halil Özyörük, İstanbul ve İzmir’den, Nadir Nadi, Muğla’dan,
Suat Hayri Ürgüplü Kayseri’den, Sinan Tekelioğlu Seyhan’dan, Kemal Türkoğlu ise
Mardin’den milletvekili seçilmişlerdir.185
Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan genel seçimleri kazanarak
iktidara geldiği zaman, Türkiye’nin toplam nüfusu 20.809.000 olup bu nüfusun
12.298.709’u on beş ve daha yukarı yaştaydı. Seçimlerde oy kullanan kişilerin cinsiyetine
baktığımızda kadın sayısının erkek sayısından daha fazla olduğunu görüyoruz. O yıllarda
Türkiye’deki nüfusun yüzde yetmiş beşi kırsal kesimde yaşıyordu. 1948 yılı hesaplarına
göre Türkiye’nin milli geliri kişi başına üç yüz altmış liraydı. 1950 yılında Türkiye’nin
yedi yüz yetmiş milyon lira borcu ve dört tonu rehinde bulunan yüz otuz yedi ton altın
stoku vardı. 14 Mayıs 1950 seçim sonuçlarına göre toplam 7.953.055 oyun 4.242.831’ini
Demokrat Parti almış ve karşılığında dört yüz sekiz milletvekili çıkarmıştır. Buna karşılık
Halk Partisi ancak altmış dokuz milletvekili çıkarabilmiştir. %3.03 oy almış olan Millet
Partisi ise bir milletvekili çıkarabilmiş, bağımsız olarak da dokuz milletvekili meclise
girmiştir.186 Burada vurgulanması gereken bir nokta seçim sisteminin getirdiği bir sonuç
olarak Demokrat Parti, oyların %53.59’unu almışken bunun meclise yansıması dört yüz

184
Ağaoğlu, Siyasi Günlük, s.129; Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950, s.3.
185
Cumhuriyet, 15-16-17 Mayıs 1950, s.1-3.
186
Duman-Birsel, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası” , s.303

66
sekiz milletvekili, oran olarak da %83.7 olmuştur. Yani seçim sistemi meclisin
şekillenmesinde halkın oyundan daha etkili bir faktör durumundadır.187
Demokrat Parti’nin 1950 seçimlerinden büyük bir zaferle çıkması üzerine
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Celal Bayar’ı Çankaya Köşkü’ne davet ederek iktidarı
hemen devretmek istediğini söyler. Bayar ise, İnönü’ye kendi hükümetlerini kuruncaya
kadar, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki görevini sürdürmesini rica edip, köşkten ayrılır.
Bunun başlıca nedeni ise, Başbakan hariç Halk Partisi bakanlarının bile neredeyse
tamamına yakınının seçimi kaybetmiş olmalarıdır. Yani vekilliği kazanamayan eski
başbakanlar bile vardır. Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar, TBMM’nin 22 Mayıs
1950 tarihli oturumunda oylamaya katılan dört yüz elli üç milletvekilinden üç yüz seksen
yedisinin oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilip Çankaya Köşkü’ne çıkar. Demokrat Parti
İçel Milletvekili Refik Koraltan ise oylamaya katılan üç yüz seksen yedi üyenin üç yüz
seksen beşinin kabul oyu ile TBMM Başkanı seçilir. Sıra başbakanın atanmasına gelince
Menderes, Bayar’a Fuat Köprülü’yü atamasını rica eder, Bayar ise Menderes’e, “Başvekil
sizsiniz” diyerek aynı gün Adnan Menderes’i yeni hükümeti kurmakla görevlendirir.188
1950 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı Bayar’ın Menderes’i başbakan olarak
ataması parti içindeki yaygın beklentinin tersine görünüyordu. Fuat Köprülü gibi yaşları
ve tecrübeleriyle siyasi nüfuzu güçlü kişiler yanında genç politikacı Menderes’in yeni
hükümeti kuracak olması tahmin edilmiyordu. Menderes sadece Başbakanlığı değil Parti
Genel Başkanlığı’nı da üstlenmiştir.
Menderes’in ilk hükümeti parti içi dengeler pek gözetilmeden oluşturulmuştur.
On beş kişilik Bakanlar Kurulu’nun yarısından fazlası parti içinde popülariteleri oldukça
düşük bürokratlardan oluşuyordu. Fakat bir süre sonra yerel örgütler nezdinde güçlü
isimler birer birer kabineye alındı. Bu durum Menderes’in parti içindeki yerini daha da
sağlamlaştırmıştır.189
Adnan Menderes, başkanlığındaki Demokrat Parti’nin ilk kabinesi, 2 Haziran
1950 tarihinde oylamaya katılan iki yüz seksen iki vekilin oy birliğiyle güvenoyu alarak

187
Duman-Birsel, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası”, s.303; Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950,
s.15.
188
Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.195; Eroğul, Demokrat Parti, s.179; Cumhuriyet, 23 Mayıs 1950,
s.1-3.
189
Süleyman İnan, “Demokrat Parti Dönemi 1950-1960”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, 2011,
s.123.

67
göreve başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiği için parti başkanlığından istifa
eden Celal Bayar’ın yerine ise Adnan Menderes Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na
seçilmiştir ve Menderes bu görevi 27 Mayıs 1960 tarihine kadar sürdürmüştür. Birinci
Menderes Hükümeti takip edeceği esasları aşağıdaki temel ilkeler şeklinde açıklamıştır:
1.Bütün devlet hizmetlerinin görülmesinde azami tasarruf zihniyetiyle hareket
ederek, devlet masrafı ve külfetlerini asgariye indirmek ve devlet bütçelerinin iktisadi
bünyemizin takatiyle mütenasip hakiki anlamıyla muvazeneli hale getirmek ancak bu
şekilde iktisadi refah ve mali istikrar güvence altına alınmış olacaktır.
2.İktisadi araçlarımızı temin etme konusunda hızlanmak.
3.Bütün imkanlarımızı da yalnız üretimle ilgili konulara ayırmak.
4.Özel teşebbüsün kendini hukuki ve fiili emniyet altında hissetmesini sağlayacak
bütün tedbirleri almak ve onun hızlı bir şekilde gelişmesine yardım etmek.
5.Ülkede mevcut sermayenin istihsale aktarılmasını kolaylaştırmak.
6.Yabancı teşebbüs, sermaye ve tekniğinden geniş ölçüde faydalanabilmenin
şartlarını tahakkuk ettirmek ve gereklerini yerine getirmek.
7.İktisadi cihazlarımızı temin etmek için devlet bütçesinden envestisman (yatırım)
mahiyetinde ayrılacak tahsisatı, ülkemizin şartları göz önünde bulundurularak, meydana
getirilecek olan bir plana bağlamak.
8.Üretim hayatını devletin, zararlı müdahalelerinden ve her çeşit siyasi
engellerden kurtarmak.190

Menderes’in kurduğu birinci kabinenin üyeleri ise şu şekildedir:191


Başbakan Adnan Menderes
Adalet Bakanı Halil Özyörük
Milli Savunma Bakanı Refik Şevket İnce
İçişleri Bakanı Rükneddin Nasuhioğlu
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü
Maliye Bakanı Halil Ayan
Milli Eğitim Bakanı Avni Başman
Bayındırlık Bakanı Fahri Belen

Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.196.


190

Eroğul, Demokrat Parti, s.98; Albayrak, Demokrat Parti, s.183.


191

68
Ekonomi ve Ticaret Bakanı Zühtü Velibeşe
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Nihat Reşat Belger
Gümrük ve Tekel Bakanı Nuri Özsan
Tarım Bakanı Nihat Eğriboz
Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri
Çalışma Bakanı Hasan Polatkan
İşletme Bakanı Muhlis Efe

Hükümetin programı açıklandığı sırada Demokrat Parti milletvekillerinin bazıları


konu dışına çıkarak geçmişin hesabını yapmışlardır. Halk Partisi’ni çok da demokratik
sayılmayan bir üslupla eleştirmişlerdir.192
Birinci Menderes Hükümeti’nin programı Demokrat Parti Meclis Grubu’nda
okunduktan sonra elliden fazla milletvekili söz alarak konuşmuşlardır. Bunlardan bazıları
programın eksik yanları üzerinde dururlarken, bir kısım milletvekilleri de programda yer
alan bazı görüşlere karşı çıkmışlardır. İlk olarak söz alan Zonguldak Milletvekili
Abdurrahman Boyacıgiller hükümet programını tetkik için kendilerine yeterince zaman
tahsis edilmediğinden yakınmış, kendilerinin tecrübelerinden de yararlanılması
gerektiğini ileri sürmüştür. Bu nedenle programı çok kısa bir zaman içinde tetkik
edebildiklerini ve bu sürenin kafi olmadığını söylemiştir. Antalya Milletvekili
Burhanettin Onat ise turizm meselesi üzerinde hiç durulmadığını belirtmiştir. Eskişehir
Milletvekili İsmail Hakkı Çevik ise mahsul fiyatlarının sabit tutulmasıyla ilgili isteklerini
programda göremediklerini belirtmiş ve bu konudaki tenkitlerini dile getirmiştir. Ankara
Milletvekili Talat Vasfi Öz ve Aydın Milletvekili Namık Gedik tenkitlerini sağlık
konusunun yetersizliği hususunda yapmışlardır. Samsun Milletvekili Muhittin Özefeli ise
programı nüfuz ederek okuyamadıklarından dolayı eleştirmiştir. Erzurum Milletvekili
Sabri Erduman, programdaki hükümlerin gelişigüzel sıralandığını ve düzensizliğinden
dolayı meclise sunulacak bir program niteliğinde olmadığını belirtmiştir.193

Nadir Nadi, “Gelelim İşe”, Cumhuriyet, 4 Haziran 1950, s.1.


192

193
Cumhuriyet, 4 Haziran 1950, s.1-3.

69
1.Cumhuriyet Halk Partisi’nin 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri Sonrasındaki
Durumu
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçim sonrasında Halk Partisi’nin yenilgisinin
nedenleri konusunda hemen herkesin bir görüşü vardır. Kimileri yenilgiyi halkın
heyecanına bağlarken, kimileri de İnönü gibi dış güçleri devreye sokma çabası
içindedirler. Dünya, 1945’ten beri büyük bir mücadelenin içindedir. Bu mücadelenin
Türkiye’deki hedefi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Ancak bu yargıya rağmen Cumhuriyet
Halk Partisi, 14 Mayıs’ın hemen ardından başlamak üzere yıllar yılı sürecek bir çelişkinin
içine sürüklenmiştir. İzleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi bir yandan toparlanma
çabası bir yandan da iktidara benzeme kampanyası içinde olacaktır. 5 Haziran’da
Cumhuriyet Halk Partililer örgütü toplamak amacıyla bütün ülkeye dağılmaya başladılar.
Halk Partisi’nden kimileri, Cumhuriyet Halk Partisi’ni ıslah etmek yerine yeni bir işçi-
köylü örgütü kurulmasını, kimisi partinin başına genç elemanların getirilmesini, kimisi
de İnönü’nün uzaklaştırılmasını istemektedir. Bütün bunlar Demokrat Parti’ye benzeme
çabalarından başka bir anlam taşımamaktadır.194
Cumhuriyet Halk Partisi, bundan sonraki süreci demokratik temelde ciddi bir
muhalefet partisine dönüşebilme sorunuyla geçirdi. Seçim sonrasında Cumhuriyet Halk
Partisi, kendi geleceğinin tartışmasını ilk olarak Haziran’ın son gününde başlayacak ve
beş gün sürecek partinin Sekizinci Olağanüstü Kongresi’nde yaptı. Kongre, partiyi
toparlayabileceği umudu taşıyan İnönü’yü yeniden genel başkan olarak seçti. Ancak
genel başkanın elinden partinin genel sekreterini atama yetkisi alınarak, bu yetki
kongreye verildi. Böylelikle parti içinde genel başkan ile genel sekreter arasında
bölüşülen iki otorite ortaya çıktı. Kongre, 1940’tan beri partinin içinde olan Kasım
Gülek’i, İnönü’nün desteklediği adaylara (Nihat Erim ve Şemsettin Günaltay) rağmen
genel sekreter seçti. Bu durum Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde otoriter zihniyetten
uzaklaşma yönünde ilk çıkış; Gülek de İnönü ve çevresine karşı çıkan ilk politikacı olarak
kabul edildi.195
Cumhuriyet Halk Partisi 1950 yılında muhalefete alışmaya çalışırken bir yandan
da seçimlerde ağır darbeler yemiştir. Belediye ve İl Genel Meclisi seçimlerinde de
Demokrat Parti ezici farklarla kazanmıştır. Muhalefete düşen partinin temsilcileri meclis

Hikmet Bila, CHP 1919-1999, İstanbul 1999, s.139.


194

İnan, “Demokrat Parti Dönemi”, s.126-127.


195

70
çalışmalarına katılmakta isteksizdirler. Cumhuriyet Halk Partisi sık sık meclis
oturumlarını terk etmektedir ve hatta Başbakan Menderes bu durum hakkında
“Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar meclise tek bir önerge vermedi,
toparlanmalarını bekliyorum.” demiştir.196
Halkın şikayetlerinden dolayı, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda iken
düzeltilmesi gereken pek çok şey Demokrat Parti Hükümeti’nin önüne yığılmıştır.
Bunların başında basın, af kanunları ve hayat pahalılığı konuları gelmektedir. Hayat
pahalılığı konusunda hükümetin işi hem zor hem de kolaydır. Kolay, çünkü 1950 yılında
mahsul çok bol olup, yağ ucuzlamış, ithal mallar da her gün biraz daha düşmekte olup bu
durum iç piyasayı yumuşatmıştır. Zordur, çünkü bazı maddelerin ucuzlaması bütçede
milyonların oynamasına sebep olmuştur. Bir hükümeti iktidarda tutan kuvvet, meclisteki
çoğunluğu değil kamuoyu önündeki durumudur. Bir hükümetin başarılı olması ülkenin,
milletin rahat etmesi demektir.197
Nadir Nadi, Menderes Hükümeti’nin ve muhalefetin birbirlerini ölçüsüz bir
şekilde eleştirdiğini söyler. Hükümetin programını açıklarken Menderes, Halk Partisi
döneminde yapılan hataları aşırı şekilde eleştirirken Faik Ahmet Barutçu, Halk Partisi’nin
yaptığı şeyleri aşırı derecede savunmaya çalışmıştır. Duruma objektif yaklaşanlar kimlere
inanacağını bilememiştir. Bu yüzden Nadi, öncelikle milleti temsil edecek kişilerin işe
ölçülü tartışma yaparak kimseyi rencide etmeden başlamaları gerektiğini belirtmiştir.198
Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus’taki bir yazısında Kore’de Türk kanı döküldüğü bir
sırada Türkiye’deki partilerin birbiriyle uğraşmalarının çirkinliğine işaret etmiştir. Türk
milletinin bu durum içinde yan yana bir Türk vatandaşı sıfatıyla tek bir kalp ve tek bir
hedefe kenetlenmesi gerekirken, birbirleriyle uğraşmanın ülkeye huzur getirmeyeceğini
söyleyerek en azından savaş bitene kadar mücadelenin bırakılması gerektiğini ifade
etmiştir.199
Partiler arasındaki ilişkinin gergin olduğu günlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin
muazzam bir servete sahip olması bazı çevrelerde endişeli durumlara neden olmuştur.
Halk Partisi’nin bu suçlamalarla ilgili durumları hala bünyesinde barındırması bu
endişelerin temel nedenidir. Bu muazzam servetin yeni demokratik mücadelede huzur

196
Bila, CHP, s.143.
197
Burhan Felek, “Kolay Gele”, Cumhuriyet, 24 Mayıs 1950, s.3.
198
Nadir Nadi, “Ölçü”, Cumhuriyet, 3 Haziran 1950, s.1; Cumhuriyet, 8 Eylül 1950, s.1-3.
199
Cumhuriyet, “Parti Mücadelesi”, 8 Aralık 1950, s.1.

71
bozucu bir etkisinin olup olmayacağı tartışılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin
önceki seçimlerde yaptığı masraflara şimdi de yenilerinin ekleneceğine dair söylentiler
çıkmıştır. İstenilen şey Halk Partisi’nin mal beyanında bulunmasıdır. Halk Partisi’nin
tasarrufu altındaki eşyalarının yüz elli- iki yüz milyon lira değerinde olduğu
hesaplandığına göre bu muazzam servetin nasıl temin edildiği diğer partiler tarafından
merak edilmektedir. Demokrat çevrelerde, Halk Partisi’nin önce millete bunun hesabını
vermesi ısrarla istenmektedir. Şimdiye kadar milyonlarca lira da ayrıca harcanmış
bulunmaktadır.200
Mukbil Özyörük, Cumhuriyet gazetesindeki yazısında seçimlerin sonucunu ve
partilerin durumunu karşılaştırır: “Demokraside iktidarı kazanabilmek için, muhalefeti
kazanabilmek de hakiki başarıdır ve layığına nasip olur. Zorla iktidar olmadığı gibi zorla
da muhalefet olmaz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugünkü yarattığı duruma, herkesin
üzerinde ittifak ettiği seçim kanunumuzu değiştirerek çare aramaya kalkışmak abestir.
İktidar ve muhalefet, partilerin hukuki ve siyasi nizamı, milletindir. Başarılı ve mükemmel
bir kanun olan seçim kanunumuza dokunmayarak demokratik bir müessese ve
geleneklerimizin artık temellerinden atılmalarına izin vermeliyiz.”201
Cumhuriyet Halk Partisi seçimi kaybettikten sonra da İnönü’nün metotlarını
kullanarak yoluna devam etmiştir. Ama halk eskisi kadar bu metotlardan memnun
kalmayacaktır. Seçimlerden yenilgiyle çıkan bir parti bundan on yıl önceki metotları
devam ettirdiği sürece bir milletin geleceği hazırlanamaz. Bu metotlar Halk Partisi yanlısı
adayları da tereddüde düşürmüştür. Halk Partisi ancak yeni şartları benimseyerek halka
adım adım yaklaşabilir.202
Nadir Nadi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeniden hayat bulması için kendi içinde
fikri bir tasfiye hareketine girişmesi gerektiğini, Demokrat Parti’nin bu hareketten
kaçınmadığı için şu an bu kadar başarılı olduğunu söylemiştir. Parti iktisadi hüviyeti
itibariyle ne olduğunu, ne olmak istediğini açıkça ortaya koymalı, programını da bu
esaslara göre yeniden düzenlemelidir. Aksi takdirde tasfiye hareketi kendiliğinden
meydana gelir. Milleti oluşturan içtimai sınıflar da ekonomik fonksiyonlarına göre partiyi
tutarlar ya da tutmazlar. Nadi’ye göre, eğer iktidardaki parti halkın ihtiyaçlarını

200
Mekki Said Esen, “CHP’nin Muazzam Serveti”, Cumhuriyet, 15 Ekim 1950, s.1-3.
201
Mukbil Özyörük, “Mukayeseli Bir Gözle 14 Mayıs’ın Verdiği Neticeler”, Cumhuriyet, 13 Haziran
1950, s.2.
202
Nadir Nadi, “Yorum”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1950, s.1.

72
karşılayacak doktrinleri hazırlayamazsa o vakit siyasi istikrarın muhafazası için başka bir
partinin iş başına getirilmesi gerekir.203
Burhan Felek, “Halk Partisi’ne Gelince” adlı yazısında Halk Partisi’nin artık yeni
metotlarla yoluna devam etmesi gerektiğini belirtir. Halk Partisi bir yandan kendine isnat
edilen suçların Demokrat Parti tarafından araştırılıp ortaya çıkarılmasını isterken, bir
yandan da seçimleri neden kaybettiğini düşünmeli ve bu durumun sebeplerini
araştırmalıdır. Durum böyle devam ederse Halk Partisi belini doğrultamaz. Felek, partinin
ancak işleyecek bir mekanizma kurarak, partiyi gelişigüzel idare eden unsurları emekliye
ayırarak, mağlubiyet sebeplerini iyice araştırıp ona göre kendisini düzelterek yoluna
devam edebileceğini ifade eder.204
Nadir Nadi, “Kuvvetin Sırrı” adlı köşe yazısında iktidar partisinin gücünün sırrını
şu sözleriyle açıklar: “Demokrat Parti’den beklenilen en büyük yenilik, muhalefete karşı
gösterilmesi gereken hoşgörülülüğü yerleştirmesidir. Bunu ancak Demokrat Parti
sağlayacaktır. İktidar adı üstünde kuvvet demektir. Kuvvet de sahibine emniyet
vermelidir. Kendini emniyette bulan iktidar ise muhalefete karşı cömert ve müsamahalı
olmalı. Haksız hücumları defetmenin en etkili yolu budur.”205
Cumhuriyet Halk Partisi orduyu siyasete karıştırmak istemiştir. İktidardayken
özellikle ordunun siyasete karışmaması için çabalayan Halk Partisi şimdi muhalefet
kısmında olurken neden orduyu siyasete karıştırmak ister. İki ihtimal akla geliyor:
1.Aşırı ve yaptıkları işin tehlikesini kavrayamayacak düşüncedeki bazı Halk
Partisi mensupları.
2.Orduya siyaset sokmak, askerî ihtilal ve isyanlar çıkarmak suretiyle milli birliği
parçalamak, ülkenin huzur ve sükunetini bozmak isteyen komünist beşinci kol ajanları.206
Cumhuriyet Halk Partisi Sekizinci Kurultayı 29 Haziran 1950 günü başladığı
zaman açılış konuşmasında İnönü, programda değişiklik yapılmayacağını bildirmiş ve
seçim sonuçları üzerine şöyle konuşmuştur: “Talihin garip bir tecellisidir ki birçok
yerlerimizde fabrika yapmadığımız ve şehirlerine su getirmediğimiz için oy alamadık.
Bize verilmeyen oylar, bu yerde devlet eliyle fabrika ve büyük küçük eser yapmayı serbest

203
Nadi, “Tasfiye”, Cumhuriyet, 29 Haziran 1950, s.1-3.
204
Burhan Felek, “Halk Partisine Gelince”, Cumhuriyet, 13 Haziran 1950, s.3.
205
Nadir Nadi, “Kuvvetin Sırrı”, Cumhuriyet, 9 Temmuz 1950, s.1.
206
Abidin Daver, “Orduya Siyaset Sokmak İsteyenler”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 1950, s.3.

73
teşebbüs fikrine uygun bulmayanlara verilmiştir.” İnönü daha sonra iktidara hesap
vermek istediklerini söyler ve ılımlı bir devletçilikten yana olacaklarını açıklar.207
Kurultay sürerken ıslahat öneren broşürün dağıtılması tartışmalara yol açmıştır.
Bu broşürün altındaki imza sayısı on altıdan yüze çıkarken imza sahiplerinden Sadi
Irmak, partinin tüzük ve programında esaslı bir revizyona ihtiyaç vardır demiştir. Diğer
grup ise ıslahatçıları “neo-faşistler” olarak adlandırmıştır. Programda değişiklik
yapmayan kurultay, parti tüzüğünü önemli ölçüde değiştirmiştir. İnönü’nün önerisiyle
genel sekreterin kurultayca seçilmesi, divan üyeleri sayısının kırktan otuza indirilmesi ve
yönetim kurulunun bu üyeler arasından seçilmesi kararlaştırılmıştır. 208
Nadir Nadi, içinde yaşanılan dünya şartlarının da etkisiyle şef rejiminin halkın
milli rejimiymiş gibi bir hava yaratılarak uygulanmasını eleştirmiştir. Şeflik döneminde
vatandaşa ait haklar ayaklar altına alınarak çiğnenmiştir. Şefe sormadan adım atmak
neredeyse imkansızdır. Halk Partisi tamamıyla prensipsiz, fikirsiz, körü körüne şefe uyan
bir grup haline gelmiştir. Bugün bu parti artık kendi kendini aramak ve bulmak vazifesiyle
karşı karşıyadır. Kontrol mekanizması bulunmayan bir ülkede iş başındakiler ne kadar iyi
niyetli olurlarsa olsunlar vatandaşın hakkının korunması zordur. Bünyesinde olgun, doğru
görüşlü birçok değerler barındıran bir parti, siyasi hayatımızın geleceği açısından her şeye
rağmen güvenebileceğimiz başlıca bir topluluk olmalı.209

C.SEÇİMLERİN BASINA YANSIMALARI


Seçimler Türk basınında büyük yankı uyandırmıştır. Bütün gazeteler seçim
hazırlıklarını, seçim gününü ve sonrasında yaşanılan gelişmeleri sütunlarına taşımışlardır.
Cumhuriyet gazetesine baktığımızda, seçimlerin yapıldığı dönemde gazete
mensuplarının geneli Demokrat Parti’nin tarafını tutmalarına rağmen; yazar kadrosundan
her iki partiden de aday olanlar bulunmaktadır. Gazete mensuplarından ikisi Demokrat
Parti’den ikisi de Halk Partisi’nden aday olmuşlardır. Hepsi de gazetede sözü geçen
kişilerdir. Başyazar Nadir Nadi Demokrat Parti’nin Muğla’dan bağımsız adayı olmuştur.
Ömer Rıza Doğrul da Konya’dan. Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi Başkut ile köşe yazarı

207
Bila, CHP, s.141.
208
Bila, CHP, s.142.
209
Nadir Nadi, “CHP”, Cumhuriyet, 28 Haziran 1950, s.1-3.

74
Burhan Felek ise Halk Partisi’nin İstanbul adayı oldular. Seçim sonrasında gazetenin
üslubuna bakıldığı zaman dengeli bir tavır dikkati çekmektedir.
Genel itibariyle Cumhuriyet gazetesi yazarları seçimlerin sükunet içerisinde
geçtiğini köşe yazılarında anlatmışlardır. Abidin Daver, 1950 seçimleri öncesinde
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yine iktidar olacağını düşündükleri için, bu partiye oy
verecek kesimden bazılarının sandık başına gitme lüzumunda bile bulunmadığını söyler.
Eski seçim kanununun bütün seçim hilelerini gizlediğini ve güvenilir bir seçim kanunu
olmadığını belirtir. 1946 seçimleri ile 1950 seçimlerini karşılaştırır. 1950 seçimlerine
katılım oranı oldukça fazladır. Çünkü güvenilir bir seçim kanunu ile halk güvenli bir
ortamda oyunu kullanarak vatandaşlık görevini yerine getirmiştir.210
Nadir Nadi, 14 Mayıs seçimlerini, Türk milletinin zor bir imtihanı başarılı bir
şekilde geçirmesi olarak ifade eder. Türk milletinin tarihte ilk defa kansız, ihtilalsiz bir
iktidar değişikliğine şahit olduğunu, demokratik sistemin temeli sayılan halk iradesinin
yurdumuzda tam bir olgunlukla gerçekleştiğini ve milyonlarca vatandaşın hiçbir olaya
meydan vermeksizin sandık başında sükun ve emniyetle oyunu kullandığını belirtir.211
Seçim sonuçları diğer gazetelere de büyük bir heyecanla yansımıştır. Ahmet Emin
Yalman, 16 Mayıs 1950 tarihli Vatan gazetesindeki “İsmet İnönü’ye Tebrik Mektubu”
başlıklı yazısında, Cumhurbaşkanı İnönü’den övgüyle söz ederek şunları yazmıştır:
“Sizin bu milli zaferin amilleri arasında yüksek bir mevkiiniz vardır. Bu sayededir ki, on
iki seneden beri işgal ettiğiniz Cumhurbaşkanlığı mevkiinden ayrılırken,
küçülmeyeceksiniz, milletin nazarında yeni bir mertebeye yükseleceksiniz… siyasi
hayatınız bu memleket için kapanmamıştır. En tatlı, en heyecanlı, en hayırlı ve verimli
devriniz bu saniyede muhalefet lideri sıfatıyla başlıyor.” Yalman, bu düşünceleriyle
İnönü’yü biraz teselli etmeyi amaçlamıştır.212
Kudret gazetesinin 20 Mayıs 1950 tarihli “Halk Partisi Nasıl Muhalefet
Yapabilir?” başlıklı yazısında Nurettin Ardıçlıoğlu da, mecliste muhalefetin, keyfiyet
bakımından zayıf kaldığını, halk bütün gücü ile Halk Partisi tahakkümünü ve
diktatörlüğünü yıkmaya koşarken, bu arada ölçü kaybolmuş, karşımıza adeta tek partiden

210
Abidin Daver, “Alnımızın Akı İle”, Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950, s.1-3.
211
Nadir Nadi, “O Günün Manası”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 1950, s.1.
212
Ahmet Emin Yalman, “İsmet İnönü’ye Tebrik Mektubu”, Vatan, 16 Mayıs 1950, s.1.

75
ibaret bir meclis çıkmıştır diyerek Halk Partisi’nin muhalefetinin sıkıntıya neden
olacağına işaret etmiştir.213
Zafer gazetesi yazarı Adviye Fenik, “Millet Şuurunun Hakimiyeti” adlı yazısında
seçim sonuçlarını, 1950 seçimleri, tarihimizde muazzam bir inkılâp olarak yer alacaktır
sözleriyle değerlendirmiştir. Fenik’e göre, bu muazzam inkılâbın sükun ve
muvaffakıyetiyle başarılması belki de dünya tarihinde ilk defa olmaktadır. Her milletin
tarihinde birçok inkılâplar kaydedilmiştir. Fakat bunların hepsi ya yüksek zümrenin
önderliği ya da askeri birkaç şahsiyetin emir ve kumandası, şiddet ve diktası altında
meydana gelmiştir. 1950 seçimleri hiçbir zümrenin baskısı altında gerçekleşmemiş,
güvenilir bir seçim kanunu ve emniyetli bir ortamda hayat bulmuştur.214
Nadir Nadi, “Motosiklet” isimli köşe yazısında Celal Bayar ve İsmet İnönü
iktidarını karşılaştırır. Celal Bayar cumhurbaşkanı seçildiği gün Atatürk’ün geçici kabrini
ziyarete giderken, arabasına refakat etmek isteyen motosikletli polis memurlarına gerek
görmemiştir. Bundan sonra da cumhurbaşkanı şehir içindeki gidiş gelişlerinde aynı usule
uymuştur. Cumhurbaşkanı silahlı bir korumaya ihtiyaç duymamıştır. Bu durumu o
dönemlerde Celal Bayar’ın şahsi cesaretine bağlayan kişiler olmuştur. Celal Bayar,
kendisine motosikletli polislerin refakat etmesine son verirken devlet işlerinde tek şahsa
bağlı devrin artık geçtiğine işaret etmiştir. O milli iradenin yoluyla cumhurbaşkanı
seçilmiş bir vatandaştır. Sözleri, emirleri kanun sayılan tanrısal bir önder, onsuz
yapamayacağımız bir milli şef değildir. Tersine görevlerini yalnız kanundan alan anayasa
hükümlerine bağlı kalmaya ant içmiş normal bir başkandır. Demokrat Parti’ye karşı kötü
niyet besleyenlerin Bayar’ın hayatına kastedemeyeceklerini de bilmesi gerek. Devrin
zaruretleriyle başlangıçta çaresiz başvurulan bir usul zoraki bir şekilde milli
geleneklerimiz arasına sokulmuş, öylesine devam ettirilmiştir. Şefe dayanan idare
mekanizması başka türlü bir yaşayış düzenini kabul edemeyeceği için o devrin şartlarına
göre bu abartılı himaye de normal sayılırdı. Nadi, şeflik döneminde yapılan abartılı
koruma tedbirlerini, yaşanılan lüks hayatı, halkın gözünde sözlerinin ve emirlerinin kanun
niteliğinde olmasını eleştirmiştir ve Nadi’ye göre, devletin her türlü işleyiş düzeni
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle değişmiştir. Artık cumhurbaşkanının sözleri emir
değildir ve her şey kanunlara göre yapılacaktır.215

213
Albayrak, Demokrat Parti, s.173.
214
Adviye Fenik, “Millet Şuurunun Hakimiyeti”, Zafer, 16 Mayıs 1950, s.1.
215
Nadir Nadi, “Motosiklet”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 1950, s.1.

76
Türkiye seçmenleri 14 Mayıs 1950 tarihinde her türlü kötü tahminleri boşa
çıkararak gayet güvenli bir ortamda oylarını kullandılar. Seçimlerin yabancı çevrelerde
de uyandırdığı ilgi büyüktü. Dışişleri Bakanımız Fuat Köprülü’nün Paris’te Fransız devlet
adamları tarafından iyi karşılanması da gözlerinde medeniyet seviyemizin arttığının en
önemli kanıtlarından biri olarak görülmüştür. Türkiye’de demokratik seçimlerin
gerçekleştirilmesinin asıl hedefi Türkiye’nin ya Atlantik Paktı’na alınması veya bir Doğu
Akdeniz Paktı’nı kurmasıdır.216
Türkiye’ deki genel seçimlerin sonuçlarına, Batılı basın organları da büyük ilgi
göstermişlerdir. Cumhuriyet gazetesi sayfalarında bu hususta birçok alıntıya yer
vermektedir. Batı dünyasındaki tepkileri tespit bakımından bunlara kısaca değinmek
yerinde olacaktır. Gazetenin Batı basınından yaptığı alıntıların, onun seçimlere hangi
nazarla baktığı konusunda da bir ipucu vereceği düşünülebilir.
Basın organlarının en çok üzerinde durduğu konular arasında; Türkiye’de
demokratik bir seçim sonucunda iktidarın el değiştirmesinin övgüye değer olduğu,
Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde herhangi bir politika değişikliğinin beklenmediği,
Türkiye’nin komünizme karşı mücadele edeceği, Türklerin Batılı devletler arasında yer
almayı hak ettiği; yeni iktidarın daha liberal bir politika izlemesinin beklendiği gibi
konular ön sırayı almıştır. Örneğin, Sovyet Büyükelçiliği’ne ait bir arabada büyükelçilik
müsteşarı ve başkatibi birçok semtleri dolaşarak sandıklar önünde toplanmış olan halkı
gözlemlemişlerdir. Polonya elçisi de eşiyle beraber birçok semti gezmiştir. Bir
Çekoslovak ataşesi de yaya olarak birçok semti dolaşmıştır. Diğer elçilere de ait araçlar
da şehirlerde görülmüştür.217
Bütün gazeteler, seçimlerin tam bir serbestlik içinde gerçekleştiğini söyleyerek
bunda Türk milletinin siyasi olgunluğunun katkısının büyük olduğunu belirtmişlerdir.
Amerikan gazetelerinden New York Times, 17 Mayıs 1950 tarihli “Türkiye Demokrasiye
Oy Verdi” başlıklı makalesinde; Türk seçimlerinin şaşırtıcı sonucundan yalnız Türkler
değil, Batı demokrasileri de hakkıyla gurur duysalar yeridir diyerek; bir zamanlar
Avrupa’nın hasta adamı adıyla anılan bu eski ülkenin özlenilen cihan imparatorluğu
gücüne ulaştığını yazmıştır. İktisadi şartların, hayat pahalılığının ve halkın yüzde
seksenini oluşturan köylünün çektiği sıkıntıların seçimlere etki ettiği kesindir. Diğer

Abidin Daver, “Gediği Kapatmak Gerekir”, Cumhuriyet, 5 Haziran 1950, s.1-3.


216

Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950, s.1-3.


217

77
taraftan dış politikada Türkiye’ye yönelik bir dışlamanın kesinlikle olmadığı belirtilerek
Batı dünyasının Türkiye’nin yanında yer aldığı bir kez daha hatırlatılmıştır.218
Birleşik Amerika Devletleri Dışişleri Bakanı Yardımcısı James Webb, bir
demecinde Türkiye’deki seçimlere de değinmiştir. Webb, Demokrat Parti’nin seçim
kampanyasıyla, liderlerinin demeçleri seçimler sonucunda ülkenin dış siyasetinde
değişiklik olmayacağını ve Türkiye’nin değişmez bir şekilde komünizme muhalif
olduğunu söylemektedir. Seçimler sakin, hür bir hava içerisinde gerçekleşmiş ve yirmi
altı yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni bir demokratik gelişme ile sonuçlanmıştır.
Milletin oy verme tarzı ise demokratik gelenek ile kurumları çok daha uzun bir süre
zarfında gelişmiş olan herhangi bir Batılı demokrasinin hakkıyla iftihar edebileceği bir
şekilde gerçekleşmiştir.
Amerikan gazeteleri genel olarak, Türkiye’de demokratik bir değişimin kansız
gerçekleştirilmesini överek, Türkiye’nin Amerika’ya karşı dostluk politikasının
sürmesinin beklendiğini, Marshall yardımının devam ettirilmesinin komünizmin
önlenmesi bakımından önemli olduğunu, Türkiye’nin Orta Doğu’da mühim bir rol
oynayabileceğini ve yeni iktidarın özel girişim ve yabancı sermayeye karşı daha olumlu
bir tutum alacağı gibi konular üzerinde durmuşlardır.
New York Times gazetesi en büyük şerefin İsmet İnönü’ye ait olduğunu belirtir ve
şöyle der: “Memleketine demokrasi yolunda büyük ilerlemeler kaydettiren İnönü’dür.”
Amerikan gazetelerinde Demokratların zaferinin ülkenin dış siyasetine hiçbir dahili
olmadığını söylemekte ve şunları yazmaktadır: “Türkiye soğuk savaşta daima Batı ile
beraberdir ve muhtemelen bizimle kalacaktır.” Demokratların iktidara gelmesini gittikçe
artan hayat pahalılığına ve köylünün memnun olmamasına atfeden gazete, devlet
kapitalizminin daraltılması ve sendika kanunlarının daha liberal bir hale sokulmasına dair
Demokrat Parti’nin seçim vaatlerini hatırlatmıştır.
İngiliz gazeteleri ve radyoları Türk seçimlerinin sonuçlarına büyük yer
ayırmışlardır. Radyoda günün önemli iki olayını şöyle göstermişlerdir: Türkiye seçimleri
ve Güneydoğu Asya’daki durum.
Siyasi yorumcular da özellikle şu noktalar üzerinde durmuşlardır: Türkiye’de
hakiki bir demokrasi rejimi vardır ve Türkiye özgür dünya safında yer işgal etmeye devam
edecektir.

218
Albayrak, Demokrat Parti, s.175.

78
Fransız gazetelerinden Figaro, genel bir memnuniyetsizliğin Halk Partisi’ni
düşürdüğünü kaydetmekte ve Türkiye’de meydana gelen ihtilalin, silahsız bir ihtilal
olduğunu belirtmektedir. Le Monde gazetesi de 14 Mayıs’ın Türkiye tarihinde sayılı bir
yer işgal edeceğini yazmaktadır.
Belçika gazeteleri de Türk seçimlerine ayırdıkları sütunlarda sonuçları
yorumlamaktadır. Hollanda basını şu noktaya işaret etmektedir: “Demokratların zaferi
siyasi sahada sola doğru bir kayma ve ekonomik sahada ise sağa doğru bir kayma
göstermiştir.”
İsviçre gazetelerinden liberal-muhafazakar eğilimli Journal de Geneve, 20 Mayıs
1950 tarihli yazısında; Celal Bayar’ın “Kemalist geleneğin sadık bir müridi olduğunu”
belirterek, iç politikada bazı değişikliklerin olacağı konusunda tahminde bulunmuştur.
Demokratların daha ferdiyetçi daha liberal bir parti olduğunu, Türkiye’deki siyasi ve
iktisadi hayatın daha yumuşak bir hal aldığını ama dış politikada bu durumun hiçbir
değişikliğe neden olmayacağını iddia etmiştir. İsviçre gazetelerinden radikal-demokrat,
National Zeitung, Türk ulusunun ilk defa serbestçe oy verdiğini belirterek; seçim
sonuçlarının, yabancılar ve hatta Türkiye için büyük sürpriz olmadığını söylemiştir. Önce
diktatörce ve sonra da totaliter bir rejime tabi tutulan Türkiye, bir demokrasi milleti
olduğunu ispat etmiştir. Türkiye, 14 Mayıs seçimleriyle özgür milletler camiasında yer
almıştır.
Le Matin gazetesi, dünyadaki en tehlikeli yolun bekçisi olarak nitelendirdiği
Türkiye’nin iç durumunu belirtmekte ve şöyle demektedir: “Eğer temiz Türk köylüsü
benliğini idrak etmişse, bu şerefli milletin dört senede dört asırlık bir hamle yaptığını
kabul etmek gerekir.”219
Atina basını meydana gelen iktidar değişikliğinin Türk-Yunan ilişkilerinde
olumlu bir etkisinin olacağını belirtmektedir.
Arjantin gazeteleri, seçimlerin tam bir demokrasi havası içinde gerçekleştiğini
yazmaktadır. La Nation gazetesi :“Türkiye, Avrupa kıtasındaki demokrat milletlerin ilk
müdafaa hattındaki en önemli elemanlarından biridir.” demektedir.
Brezilya gazetelerinden Correlda Manks gazetesi sonuçları açıklamış ve şöyle
demiştir.“Mağlup olan parti, yirmi yedi senedir iktidardaydı. Hükümet de misafir gibidir.
Fazla kalırsa da sıkar.”

Cumhuriyet, 17 Mayıs 1950, s.3.


219

79
İngiliz Manchester Guardian gazetesi 1950 seçimlerinin 1946 seçimlerine
benzemediğini kaydetmektedir. Daily Telegraphy gazetesi ise, Demokrat Parti’nin
başarısının, bir siyaset değişikliği olmayıp uzun zaman devam eden tek parti hükümeti
sistemine bir tepki olduğunu ileri sürmektedir.220

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YENİ İKTİDARIN İCRAATLARINA BAKIŞ

A.ASKERİ VE BÜROKRATİK KADRODA DEĞİŞİKLİKLER


Yeni kabinenin güvenoyu almasından hemen sonra, 5 Haziran 1950 tarihinde
Demokrat Parti Ankara milletvekili Seyfi Kurtbek, Başbakan Menderes’e gelerek, 8-9
Haziran gecesi hükümete karşı bir darbe yapılacağını haber vermiştir. Haberi alır almaz,
Çankaya’da Cumhurbaşkanı Bayar’a koşan Menderes ile cumhurbaşkanı arasında önemli
bir görüşme yapılır. 6 Haziran günü de ordu üst kademelerinden birçok general emekliye
ayrılır. Emekliye ayrılanlar arasında Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman
Nafiz Gürman olmak üzere askeri şuradan Orgeneral Salih Omurtak, Orgeneral Kazım
Orbay, Orgeneral Hakkı Oğuz bulunuyordu. Bütün bunların yanı sıra hükümet on beş
general ve yüz elli albayı da iki üç ay içinde emekliye sevk etme kararı alır. Milli
Savunma Bakanı Refik Şevket İnce, karar ile ilgili olarak yaptığı açıklamada “Bu
değişikliklerin, kanunun hükümete verdiği yetkinin kullanılmasından başka bir şey

Cumhuriyet, 18 Mayıs 1950, s.1.


220

80
olmadığını” söylemiştir. Ancak hükümetin daha önceki söylentileri kullanarak, ordudan
gelebilecek bir müdahaleye karşı önlem almak üzere bu tasfiyeleri yaptığı açıkça
anlaşılıyordu. Orduda yapılan bu önemli ve geniş çaplı operasyon, iktidar ve muhalefet
çevrelerinde şaşkınlık yaratacaktır. Başbakan Menderes’in de bu konuda yaptığı
açıklamada; “Memleketimizde ilk kez halkoyu ile iktidara gelen hükümetin yapamayacağı
hiçbir güç yoktur. Bütün faaliyetini Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşüne göre
ayarlamış olan Haşim İşcan ve Naci Rollas gibi idare amirleri tutulmayacaktır”221
diyerek, Demokrat Parti’nin iktidarı ele aldığı, fakat idareyi ele alamadığı, Cumhuriyet
Halk Partisi elemanları ile iş gördüğü yolundaki düşüncelere meydan verilmeyeceğini,
ancak “devri sabık yaratılmayarak” iş başındaki memurların da rast gele işlerinden
edilmeyeceklerini söylemiştir.
Nadir Nadi, “Kadro” başlıklı yazısında bu değişikliklerin olağan karşılanmasını
savunarak; iş başına gelen hükümetin kadroya nüfuz etmek, ona yol göstermek zorunda
olduğunu belirtir. Bunun da kilit noktalara hükümeti anlayabilecek, ona inanabilecek
kişiler getirmesiyle mümkün olacağını söyler: “Bir orkestrada bile şef tanımadığı veya
güvenmediği sazları yenilemek imkanını daima elinde tutar. Millete karşı büyük
sorumluluğu olan bir parti ise böyle bir kaygıda kendini nasıl azade sayabilir?” diyerek
kadrolaşmayı onaylar.222

B.ARAPÇA EZAN MESELESİ


Demokrat Parti’nin ilk büyük icraatı 1950 Haziran’ının ortasında ülkenin
gündemine getirdiği “Arapça Ezan” olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi hakkındaki
olumsuz halk algısının oluşmasındaki en önemli icraatlardan birisi olan bu mesele, tersine
muhafazakar halk kesimlerinde Demokrat Parti hanesine yazılacak olumlu bir siyasi puan
olacaktır. Aynı algı ve bakışın günümüzde de devam ettiği tespit edilebilir. Bu sebeple,
ezan konusundaki gelişmelere kısaca bakmak yerinde olacaktır.
1932’ye kadar ezan, Türkiye’de Arapça okunuyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün
düşüncesine göre, madem bu ibadete çağrı Türklere yapılmaktadır, bunun insanların
anlamadıkları bir dilde değil, kendi dilleriyle olması gerekirdi. İbadet dilinin
Türkçeleştirilmesi meselesi, Tanzimat ve Meşrutiyet aydınlarının gündeme getirdikleri

Rıfkı Salim Burçak, On Yılın Anıları, Ankara 1998, s.245.


221

Nadir Nadi, “Kadro”, Cumhuriyet, 11 Haziran 1950, s.1.


222

81
bir husustu. Atatürk'ün fikirlerimin babası dediği Ziya Gökalp, ibadet dilinin
Türkçeleştirilmesinin önemli savunucusu idi ve eserlerinde bu hususa yer vermişti.
1932 Ramazan ayında bu konuda yaşanan gelişmeler sonucunda Hafız Burhan,
Hafız Saadettin Kaynak, Hafız Rıza Beşiktaşlı, Hafız Nuri, Enderunlu Hafız Yaşar, Hafız
Ali Rıza Sağman'dan müteşekkil bir kurul oluşturuldu. Bu kurul, ezanın Türkçeye
çevirisini yaptığı gibi nasıl okunacağını da tespit etmiştir. Müteakiben çıkarılan kanunla
Türkçe’den başka dilde ezan okunması yasaklandı. Diyanet İşleri Başkanlığı 18 Temmuz
1932’de bunu bir genelgeyle ilgili yerlere duyurmuştur.223
Kur’an’ın Türkçeye çevrilme faaliyetlerinin ardından Türkçe olarak okunması
hususundaki ilk somut uygulama, 22 Ocak 1932’de gerçekleşir ve İstanbul Yerebatan
Camii’nde ilk defa Türkçe Kur’an okunur. Hafız Yaşar (Okur), Yasin Suresi’ni önce
Arapça sonra da Türkçe olarak okur. Ertesi akşam da Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle
dokuz ünlü hafız Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelerek ezanın ve hutbenin
Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başlamıştır. Bu komisyonun aldığı kararlar
doğrultusunda 24 Ocak 1932 günü İstanbul camilerinde Türkçe Kur’an okunmaya
başlandı. Uygulama hızla öbür camilere de yayıldı. İlk zamanlarda Türkçe ezan
uygulamasının başlatılacağı belli başlı il ve ilçeler Adana, Amasya, Ankara, Balıkesir,
Çeşme, Edremit, Kayseri, Konya, Kuşadası, İzmir, İzmit, Manisa, Rize, Şebinkarahisar,
Trabzon, Van, Yozgat ve Zonguldak olarak tespit edilmiştir.224
İbadete bu hükümet müdahalesi, diğer laiklik tedbirlerinin herhangi birinden daha
geniş bir halk kızgınlığına sebep olmuştur. Bu yasağa karşı tepkiler daha Atatürk
hayattayken başlamıştır. Özellikle din adamlarının güdümünde hareket eden kırsal
kesimdeki halk bu yasağı çiğnemiş, Arapça ezan okumakta ısrar etmiştir. Türkçe ezan
uygulaması 1933 yılında çeşitli kentlerde protesto edilmiş ve bu konudaki ilk ciddi halk
tepkisi Bursa’da görülmüştür. 1 Şubat 1933’te Ulu Cami’de kılınan Cuma namazında
Türkçe ezan okumak istemeyen ve göreve gelmeyen müezzinin yerine cemaatten Topal
Halil adlı kişi Arapça ezan okumuş ve Kazanlı Tatar İbrahim adlı şahıs tarafından Arapça
kamet getirilmiştir. Olaylar çok fazla genişlemeden bastırılmıştır. Gözaltına alınan kişiler

Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları (1965-1973): DP’nin Altın Yılları (1944-1973),
223

Ankara 1991, s.46.

Ali Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan Denemesi ve Buna Gösterilen
224

Tepkiler”, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yakın Dönem Türkiye
Araştırmaları, S.10, 2006, s.81.

82
ertesi gün sevk edildikleri mahkeme tarafından serbest bırakılmıştır. Ancak bu kararı
veren Sulh Hakimi Hasan Bey, Savcı Sakıp Bey görevden uzaklaştırılmıştır. Ayrıca
Müftü Nurettin Efendiye işten el çektirilmiştir. Daha önce serbest bırakılan kişiler
yeniden tutuklanmıştır. Ulu Cami Hatibi Hafız Tevfik Efendi de İstanbul’da tutuklanarak
Bursa’ya gönderilmiştir. O günlerde basın üzerindeki hakimiyetini devam ettiren İstanbul
ağırlıklı muhalif çevreler Türkçe ezan uygulamasını eleştirmişlerdir. Diyanet İşleri
Başkanı Rıfat Börekçi, bir beyanname yayımlayarak halkı bu uygulamaya aldırış
etmemeleri konusunda uyarmıştır.225
21 Şubat 1925’te TBMM’de Diyanet İşleri Riyaseti’nin Bütçe Müzakereleri
yapılırken, Eskişehir milletvekili Abdullah Azmi Torun, “Hatalı Kur’an çevirilerinin
yayınlandığı ve Türkçe tefsirlerin yetersiz kaldığı gerekçesini” ileri sürerek meclise,
altında elli üç arkadaşının imzası bulunan bir önerge sundu. Bu önergeyle Kur’an’ın ve
hadislerin Türkçe tercümesini ve tefsirini yapacak uzman heyete ücret ve masraf olarak
yirmi bin lira ödenek ayrılması kabul edildi. Bu çerçevede Kur’an’ı Türkçe'ye çevirme
görevi TBMM tarafından Mehmet Akif Ersoy’a, tefsirini hazırlama görevi de Hamdi
Yazır’a verilmiştir.226
Bütün bu Türkçeleştirme çalışmalarına rağmen, 1941 yılına gelinceye kadar
ezanın Türkçe okunması belli bir kanuna bağlanmamıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra
İsmet İnönü cumhurbaşkanı olduğu zaman 2 Haziran 1941 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun
beş yüz yirmi altıncı maddesinin 4055 sayılı kanunla değiştirilmesi ile belirlenmiş ve
Arapça ezan, kamet okuyanların üç aya kadar hafif hapis cezası veya on liradan iki yüz
liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılması karara bağlanmıştır.227
Bursa Olayı’ndan sonra 1945’lere kadar birkaç hareketin dışında toplu bir olay
olmamıştır. Ancak 18 Temmuz 1945’te Milli Kalkınma Partisi’nin kuruluşuyla başlayan
çok partili hayatla birlikte Türkçe ezan ve diğer uygulamalara karşı girişilen hareketler
hemen bütün toplum katmanlarına yayılmaya başlamıştır.
1950’nin Haziranı’na kadar Türkiye’deki minarelerden Türkçe ezan sesi duyuldu.
Ancak muhafazakarlar bunu daha baştan kabullenmediler. Ezanın Arapça değil, Türkçe

225
Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi”, s.79-85.
226
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş, İstanbul 2002, s.546;
Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi”, s.80.
227
Başak Ocak Gez, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Aşamalarından Biri: Türkçe Ezan ve
Uygulamaları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.II, S.6-7,
1996-1997, s.163.

83
okunmasıyla halkın dinini yaşayışına devletin/hükümetin yersiz müdahalesi olarak bu
icraata bakıldı.228
Birinci Menderes Hükümeti programının, Parti Meclis Grubu’nda görüşülmesi
sırasında, Arapça ezan yasağının kaldırılması konusu, bazı milletvekilleri tarafından
gündeme getirilmiş ve daha sonraki günlerde hükümet bu hususta bir deklarasyon
yayımlamıştır. Bu konu, 5 Haziran 1950 tarihinde Demokrat Parti yanlısı basın tarafından
yeniden gündeme getirilmiştir. Başbakan Menderes de, Zafer’e verdiği demeçte;
Atatürk’ün, devrimlere başlarken, gerici düşüncelerle mücadele etmek gereğini
duyduğunu belirterek, artık bugün o günkü koşulların geçerli olmadığını, üstelik
vatandaşların cami içinde dualarını Arapça okuduklarına dikkat çekmiştir. Menderes,
Türkçe ezan okunması konusunda ısrar etmenin “vicdan hürriyetine karşı bir taassup
teşkil edeceğini”, partinin programında kabul ettiği laiklik anlayışına göre; din ve vicdan
özgürlüğünün benimsendiğini, laikliğin prensiplerle korunacağını, bağnazlık ve
gericilikle savaşılacağını söyledikten sonra; “Tekrar edelim ki irticaa, taassuba,
gericiliğe karşı mücadeleyi ancak prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalmakla mümkün
görüyoruz. Bu izahın milletimize mal olmuş inkılâplarımızın tamamıyla korunacağı
anlamını taşıdığını da ayrıca açıklamaya lüzum görmekteyim.” demiştir.229
Aynı gün Menderes’in Cumhuriyet’te bir açıklaması yer almıştır. Başbakan bu
açıklamada, kanununun Demokrat Parti Meclis Grubu’na götürülerek, burada alınacak
karara göre hareket edileceğini söylemiştir.230
Demokrat Parti Ankara milletvekili, Zafer’in sahibi ve başyazarı M. Faik Fenik
de “İnkılâba Sadakat ve Vicdan Hürriyeti” başlıklı yazısında, Menderes’i desteklemiş ve
Arapça ezanın bir politika meselesi değil, bir fikir meselesi olduğunu kabul etmek
gerektiği görüşünü savunmuştur. Fenik; Menderes’in devrimlere sadık olduğunu, Arapça
ezan okunmasının asla bir irticaa yol açmayacağını, bu konuda Demokrat Parti’yi
eleştirenlerin türbeleri açtıklarını, okullara din derslerini koyduklarını, İlahiyat Fakültesi
kurduklarını, halbuki Menderes’in bu konuyu seçimler öncesinde bir sömürü aracı olarak
kullanmadığını ileri sürmüştür.231

228
Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, s.46-47.
229
Zafer, 7 Haziran 1950, s.1-6; Albayrak, Demokrat Parti, s.195.
230
Cumhuriyet, 5 Haziran 1950, s.1.
231
M. Faik Fenik, “İnkılâba Sadakat ve Vicdan Hürriyeti”, Zafer, 7 Haziran 1950, s.1-6; Albayrak,
Demokrat Parti, s.195.

84
Hükümet programı hakkında konuşan milletvekillerinin çoğu, programın
eksiklikleri ve ayrıntıları üzerinde durmuşlardır. Bu konuşmacılardan Demokrat Parti’nin
muhafazakar kanadına mensup olanlar dil, din, gericilik, ırkçılık, Arapça ezan, Müslüman
devletlerle yakın ilişki kurulması, Doğu bölgesine önem verilmesi, halkevlerinin yeniden
düzenlenmesi gibi konular üzerinde dururlarken; liberal kanat ise daha çok anti-
demokratik yasaların kaldırılması, özel girişime ağırlık verilmesi, işkence ve partizanca
hareket eden memurlardan hesap sorulması, ırkçılık, gericilik ve komünizm ile mücadele
edilmesi, toprak dağıtımının özellikle devlete ait arazilerden yapılması ve Batı dünyası
ile ilişkilere ağırlık verilmesi, işçi haklarının geri plana itilmemesi, pahalılıkla mücadele
edilmesi gibi iç sorunlara ağırlık verilmesini istemişlerdir.232
Menderes ve diğer Demokrat Parti yöneticileri seçim kampanyaları sırasında
kendilerine halk tarafından gelen en büyük talebin ezanın yeniden Arapça okunması
olduğunu söylemişlerdir. Bu nedenle bu yasağın anlamsız olduğunu belirterek, bu talebin
görüşülmesi için konuyu 13 Haziran’da Demokrat Parti Grubu’na taşıdıklarını
belirtmişlerdir. Demokrat Parti Grubu aynı gün, Ceza Kanunu’nun beş yüz yirmi altıncı
maddesinden; Arapça ezanın okunması ve kamet kelimesi hakkındaki şartın da
kaldırılması suretiyle istenildiği gibi okunması için, gerek hükümet tarafından getirilecek
tasarının, gerekse arkadaşları tarafından getirilecek tekliflerin kabul edilmesini
oybirliğiyle ve alkışlarla kabul etmiştir (16 Haziran 1950 tarih ve 5665 sayılı kanun).
Grup kararından sonra Kayseri milletvekili İsmail Berkok, Tokat milletvekili Ahmet
Gürkan ve on altı arkadaşının hazırladığı yasa tasarısı 16 Haziran’da TBMM’ye
sunulmuştur. Tasarı, Demokrat Parti’nin yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi’nden de
büyük destek görmüştür.233 Cumhuriyet Halk Partili birçok milletvekili Arapça ezan
yasağının kaldırılmasına taraftardır. Muhalefet lideri İsmet İnönü bu durumla bizzat
yakından ilgilenmiştir. Mesele din bakımından ziyade, inkılap taraflısı bir parti için
prensip ve özellikle bir kültür davası olarak ele alınacaktır.234
Türkçe ezan uygulaması sırasında yaşanan tartışma ve sıkıntılar yasağın kalkması
ile sona ermemiş günümüze kadar devam eden bir süreçte gündemde kalmıştır. Dini
çevreler Adnan Menderes’i ve Demokrat Parti’yi “Ezan Kahramanı” olarak

232
Albayrak, Demokrat Parti, s.188.
233
Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.198.
234
Cumhuriyet, 16 Haziran 1950, s.1-3.

85
gösterirlerken karşı taraf, bu kararın o yıllarda İsmet Paşa’nın başında bulunduğu Halk
Partisi’nin karşı koymasına rağmen alındığını söylüyordu.235
Menderes, kendisini dinsizlikle suçlayan Halk Partililere, sen sadece beni değil
bana oy veren bütün halkı dinsizlikle suçluyorsun diyerek cevap vermiştir.“Bu milyonlar
mı imansız kafilesini teşkil ediyor? Sizler mi hiçbir şeye inanmadan partimizin saflarını
teşkil etmiş bulunuyorsunuz? İmanlıların sadece yer aldığı iktidarın eteği ve saçağı
mıdır? Biz mücadele ederken karşımızda Halk Partisi’ni değil, hala hükümeti
görmekteyiz. Dimdik kaya gibi ayakta duran Halk Partisi değil, fikrimce bu hükümet olsa
gerektir. Arkadaşlar! Fikir, iman ve prensip partisi olmadığımız ileri sürülüyor. Biz de
kendilerine aynı şeyleri tekrar edebiliriz.”236
Ezanın Türkçe veya din dili ile okunması bugün sadece bir görüş meselesidir. Bu
konu hakkında fikirler ileri süren kişiler, demokrat hükümetlerin Atatürk inkılâbına
daima bekçilik edeceğini söylemektedirler. Demokrat Parti’nin ezan meselesini ilk
işlerden biri olarak ele alması iktidar çevresinde de bazı tartışmalara yol açmıştır. Bu
tartışmalar Demokrat Parti Meclis Grubu’na da yansımıştır.237
Türkçe Ezan Kanunu’nun kaldırılmasıyla ilgili genel olarak Demokrat Parti ve
Cumhuriyet Halk Parti’sinin adına Sinan Tekelioğlu ve Cemal Reşit Eyüboğlu bazı
konuşmalar yaparlar.
Sinan Tekelioğlu (Demokrat Parti Adana Milletvekili), eğer Atatürk yaşasaydı
şüphesiz o da ezanın Arapça okunmasını isterdi diyerek ezanın Türkçe okunmasına karşı
çıkar. Ezanın Müslüman dili kurallarına göre camilerde ancak din dili ile okunması
gerektiğini söyler.238
Cemal Reşit Eyüboğlu (Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon Milletvekili), bu
memlekette milli devlet ve milli şuur politikasının, Cumhuriyet ile kurulduğunu ve
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu politikayı takip ettiğini söyler. Bu politika gereği ezan
meselesi bir dil meselesi ve milli şuur meselesi olarak kabul edilmiştir. Milli devlet
politikası her yerde Türkçenin kullanılmasını emreder. Türk vatanında ibadete
çağırmanın da öz dilimizle yapılmasını tercih ederiz diyerek ezanın Arapça okunmasına
karşı çıkar.239

235
Dikici, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi”, s.98.
236
Cumhuriyet, 26 Aralık 1949, s.3.
237
Mekki Said Esen, “Arapça Ezan”, Cumhuriyet, 8 Haziran 1950, s.3.
238
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 9, C. XIX, 9. Birleşim, 16 Haziran 1950, s.183.
239
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 9, C. XIX, 9. Birleşim, 16 Haziran 1950, s.182.

86
Nadir Nadi “Ezan” isimli köşe yazısında, hükümetin iş başına gelir gelmez ezan
meselesini ele almasını eleştirir. Yirminci yüzyılın ortasında demokratik seçimlerle iş
başına gelen hükümetin daha önemli meseleleri varken hemen ezan konusunu ele
almasını garip karşılar. Bu meseleyi tartışmak hükümetin değil, din adamlarının görevidir
diyerek hükümeti eleştirir. Laiklik konusunu ezan cephesinden ele alan Menderes hareket
noktasını yanlış seçmiştir. Ezan meselesini ileri sürerek Demokrat Parti’nin yarın fes
giyilmesine, öbür gün Arap alfabesinin kullanılmasına müsaade edeceğini iddia
edenlerin haklı çıkmasından korkar. Demokrat Parti’nin buna hiç ses çıkarmadığını
söyler. Bu durum özellikle aydınları kızdırmıştır. Demokrat Parti’nin kendini yanlış
tanıtan propagandalar yaptığını iddia eder. Nadi, her iki tarafın da seçimlerde başarılı
olabilmek için laiklikle bağdaşmayan şeylere başvurduğunu söyler. Bu hususta ilk adımı
Halk Partisi atmıştır. İlkokullara din dersini koyduran, İlahiyat Fakültelerini kurduran,
türbeleri açtıran Halk Partisi’dir. Atatürk’ün giriştiği inkılâp hamlelerinden her biri, hatta
ezanın Türkçe okunması bile bu ülkede fikir ve vicdan hürriyetini kökleştirmek amacını
gütmektedir. Bu amaç gerçekleştikten sonra bazı yasaklar üzerinde ısrar etmek
anlamsızdır.240
Nadir Nadi “Milli Birlik” adlı yazısında, Celal Bayar’ın 21 Nisan’da yayınlanan
demecinin ülkenin her yerinde iyi karşılandığını vurgular. Ülkede karışıklık çıkarmak
isteyen kişilerin ümitlerinin boşa çıktığını, Celal Bayar’ın ülke demokrasisine büyük
hizmetlerde bulunduğunu söyler. Atatürk inkılâpları sayesinde genel seviye bundan kırk
elli yıl öncesine oranla çok yükselmiştir. Dünya işleriyle ahiret işlerini birbirine
karıştırmanın yarattığı zararın halkımızı kötü etkilediğini ifade eder. Ülkeyi kaosa
sürüklemek isteyen insanlar devleti her zaman zayıf noktasından vurur. O dönemde ülke
içerisindeki halkın zayıf noktalarından biri ezan konusudur.241

C.MUHTAR SEÇİMLERİ
Demokratlar iktidara gelir gelmez, seçimler öncesinde vatandaşlara verdikleri
sözleri yerine getirmek için kolları sıvamışlardır.
Demokrat Parti’ye düşen vazife, Türkiye’de aşağıdan yukarıya doğru bir idare
sisteminin temellerini atmak, o sistemi yıkılmaz bir müessese olarak işler hale

Nadir Nadi, “Ezan”, Cumhuriyet, 7 Haziran 1950, s.1.


240

Nadir Nadi, “Milli Birlik”, Cumhuriyet, 22 Nisan 1950, s.1.


241

87
getirmektir. Muhtar kaymakamın değil, köylünün temsilcisi olacaktır. Jandarma,
hükümetin değil kanunun emrinde çalışacaktır. Mahkemelerden maliye tahsil şubelerine
kadar bütün devlet dairelerinde halka hizmet kaygısı başta gelecektir. Halkla beraber,
ondan kuvvet alarak çalışacak, ona elinden gelen yardımı esirgemeyecektir.242
Muhtarlık seçimleri, 13 Ağustos 1950 tarihinde yapılmıştır. Türkiye genelindeki
seçimlerde Demokrat Parti 19.052, Cumhuriyet Halk Partisi 13.152, Millet Partisi 130,
İşçi ve Çiftçi Partisi 2, Bağımsızlar 2049 muhtarlık kazandılar. 1424 muhtarlık ise karışık
listeden kazanıldı.243 Seçimlerin sonucu hakkında bir açıklama yapan muhalefet lideri
İnönü, seçimi kendilerinin kazandığını iddia ederken kuşkusuz genel seçimlere göre,
başarılı olduklarını vurgulamak istemiştir. Menderes ise genel seçim öncesini ölçü alarak
Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarı dönemindeki kırk bine yakın olan muhtarlık sayısını
on üç bin dolayına düşürdüğünü, oysa Demokrat Parti’nin o dönemde bin olan muhtarlık
adetini on sekiz bine çıkardığını açıklıyor ve seçimlerin Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından kaybedilmiş olduğunu savunuyordu.244

D.BELEDİYE SEÇİMLERİ
Muhtar seçimlerinde beklenilenden daha düşük sonuçlar alan iktidar partisinde bu
durum bir kıpırdanma yaratmıştır. İktidar partisi seçim hazırlıklarına ve propagandaya
daha çok önem vermeye başlamıştır. Yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi seçim
kampanyası sırasında Demokrat Parti iktidarının meclise danışmadan Kore’ye asker
göndermesini ve kendilerine karşı ağır suçlamalarda bulunmasını eleştirmiştir. Muhalefet
partisi lideri İnönü 28 Ağustos 1950 tarihinde yaptığı radyo konuşmasında da aynı
şikayetleri yineleyerek Demokrat Parti iktidarının izlediği dış politikayı eleştirmiştir.
İnönü, siyasi emniyetlerinin tehlikede olduğunu ve memleketin baştanbaşa huzursuzluk
içinde yaşadığını savunmuştur ve Demokrat Parti’ye oy verilmemesini istemiştir.
Oldukça çekişmeli bir ortamda geçen ve 3 Eylül 1950 tarihinde yapılan belediye
seçimlerine bazı yerlerde katılım oranı yüzde doksanı bulurken, bu oran bazı yerlerde
ancak yüzde kırk beş-elli arasında kalmıştır. Seçimlerde, demokratların yüzde doksana
yakın çoğunluğu aldıklarının anlaşılması üzerine bir demeç veren Başbakan Menderes

242
Nadir Nadi, “Ne İstiyoruz?”, Cumhuriyet, 17 Haziran 1950, s.1-3.
243
Albayrak, Demokrat Parti, s.371.
244
Cumhuriyet, 17 Ağustos 1950, s.1-3.

88
“Türk Milleti Halk Partisi’ni 14 Mayıs’ta iktidardan tasfiye etmişti. 3 Eylül’de de
muhalefetten tasfiye etti.” diyerek, seçim sonuçlarından duyduğu mutluluğu dile
getirmiştir.245 Seçim sonuçları Cumhuriyet Halk Partisi için üçüncü önemli yenilgi
olurken, Demokrat Parti altı yüz belediyeden beş yüz altmışını kazanmayı başarmıştır.
Oysa daha önceki muhtar seçimlerinde Halk Partisi nasıl olsa biz kazanırız şeklinde
düşünmüş, halkın büyük bir bölümü ise aynı düşünce ile sandığa gitmemişti. Ancak
belediye seçimlerinde aynı yanlışlık yapılmamıştı. Seçimlerde Demokrat Parti gücünü
yeniden göstermiş oldu.
Belediye seçimleri de genel seçimler gibi küçük problemler dışında sükunet
içerisinde geçmiştir. Neden belediye seçimlerini Demokrat Parti kazanmıştır?246
1.Halk Demokrat Parti’ye olan güvenini muhafaza etmiştir. Demokrat Parti’nin
en az dört yıl iktidarda kalarak halka verdikleri vaatleri gerçekleştirmesi bekleniyor.
2.Demokrasi rejimlerinde propaganda ve telkinin önemli olduğu anlaşılmış
olduğundan parti teşkilatı belediye seçimlerini kazanmak için çaba göstermiştir.
3.Halk Partisi’nin belediye seçimlerini kaybetmesi yanlış propaganda üzerinden
gittiğini göstermektedir. Bu propaganda yapıcı değil yıkıcı olmuştur. Halk Partisi
belediye seçimlerine de milletvekili seçimlerinde olduğu gibi siyasi bir renk vermiş,
iktidar partisini manen bu şekilde çökertmek istemiştir. Halk Partililer, “Devlet ve millet
işlerini iyi göremeyen Demokrat Parti’ye oy vermeyiniz.” şeklinde halkı olumsuz yönde
etkilemeye çalışmıştır. Bu da Halk Partisi’nin mağlubiyetine neden olmuştur. Önceki
seçim taktikleri bu sefer işe yaramamıştır. Seçimleri kaybeder kaybetmez hücuma
geçmek Halk Partililerin aleyhine olmuştur.
4.Halkın güvenini kaybeden adayların tekrar aday gösterilmesi partiye olan
güveni sarsmıştır.
5.Halk, milletvekili seçimlerini kaybeden partinin belediye seçimlerini
kazanmasının çelişkiye sebep olacağını düşündüğü için oylarını Demokrat Parti’den yana
kullanmak istemiştir.

245
Cumhuriyet, 4 Eylül 1950, s.1-3.
246
Cumhuriyet, “Belediye Seçimlerinin Neticesi”, 5 Eylül 1950, s.1-3; Cumhuriyet, 14 Eylül 1950, s.1-
4.

89
E.İL GENELMECLİSİ SEÇİMLERİ
19 Eylül 1950 tarihinde hükümetten ardı ardına istifa haberleri gelmiştir. Sağlık
Bakanı Nihat Reşat Belger, Menderes’in kendi işlerine karıştığını öne sürerek istifa etmiş
ve yerine Ekrem Hayri Üstündağ getirilmiştir.247 Demokrat Parti iktidarının muhalefet ile
ilişkilerini gerginleştiren başka bir olay da Malatya Belediye Başkanı’nın, hükümetin
devlet dairelerinde yalnızca Atatürk’ün resminin asılması yolundaki emrine uymayarak,
İnönü’nün resmini indirmemesi olmuştur. Seçimlerden bir gün önce 14 Ekim günü
İçişleri Bakanı, Belediye Başkanı’nın görevine son verirken, Malatya Valisi de
belediyeye giderek İnönü’nün resmini indirmiş ve belediye başkanı hakkında soruşturma
açmıştır.248
İl Genel Meclisi seçimleri, 15 Ekim 1950 tarihinde yapıldı. Bu seçimlerde
Demokrat Parti yeni bir zafer kazanarak elli bir ilde tam çoğunluğu sağladı ve bu illere
bağlı üç yüz kırk beş ilçede de toplam dokuz yüz elli altı üyelik elde etti. Buna karşılık
Cumhuriyet Halk Partisi yirmi iki ilçede toplam olarak iki yüz seksen altı üyelik
kazanabildi.249

F.KORE SAVAŞI VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI’NA ETKİSİ


Dünyada iki bloğa dayalı güç dengesi sisteminin ortaya çıktığı tarihlerde dünyanın
çeşitli bölgelerinde önemli olay ve gelişmeler sürerken Doğu ve Batı bloklarını bir sıcak
savaşla karşı karşıya getiren bir sorun, Kore Savaşı patlak verir. Bu sorun Türkiye
Cumhuriyeti’nin de fiilen savaşa katılmasına ve dış politikasında yeni gelişmelere sebep
olur.250
Kore Savaşı, 1950-1953 yılları arasında Kuzey Kore ile Güney Kore arasında
gerçekleşmiştir. Bu savaş Soğuk Savaş’ın ilk sıcak çatışması olmuştur. Kore, 1910 yılında
Japonya’nın egemenliği altına girmiştir. Korelilerin bütün çabalarına rağmen 1945 yılına
kadar bu durum devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Müttefikler arasında
yapılan Yalta ve Postdam Konferanslarında, Kore’den Japonları uzaklaştırma görevi
Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Sovyetler Birliği’ne verilmiştir. Bunun üzerine 1945
yılında Japonya’nın yenilgiyi kabul edip teslim olmasından sonra; Ruslar, Kore’nin

247
Cumhuriyet, 19 Eylül 1950, s.1-3.
248
Cumhuriyet, 15 Ekim 1950, s.1-3.
249
Şeyhanlıoğlu, Demokrat Parti, s.201-203.
250
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2010), İstanbul 2010, s.865.

90
kuzeyini, Amerikalılar da güneyini işgal ederek, otuz sekizinci enlemi ara sınır olarak ilan
ettiler. Bu da Kore sorununun başlangıcı oldu.251 Amerika, Eylül 1945’te Güney Kore’yi
işgal ettikten sonra burada bir askeri yönetim; buna karşılık Sovyetler Birliği, kuzeyde
kendi işgal bölgesinde Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti’ni resmen kurmuş oldu. Böylece
Kore, Kuzey Kore ve Güney Kore olmak üzere ikiye ayrıldı.252
Kuzey Kore, 25 Haziran 1950 günü Güney Kore askerlerinin otuz sekizinci enlem
boyundaki sınırı geçtiklerini ileri sürerek saldırıya geçmiş ve Güney Kore
Cumhuriyeti’ne resmen savaş açmıştır. Savaşın başlaması üzerine Amerika, Güney
Kore’ye hemen yardım göndermeye başlamış ve bu konuyla ilgili BM örgütüne bilgi
vermiştir. BM Güvenlik Konseyi de 25 Haziran 1950 tarihindeki toplantısında
çarpışmaların hemen durdurulmasını ve Kuzey Kore’nin otuz sekizinci enleme
çekilmesini istemiştir. 27 Haziran 1950 günü aldığı diğer kararda da Kuzey Kore’yi barışı
bozmakla suçlu ilan etmiş, bu bölgede silahlı saldırıyı geri püskürtmek ve barışı sağlamak
için Güney Kore’ye yardım yapılmasını bütün üye devletlerden istemiştir. Güvenlik
Konseyi’nin bu kararlarını, BM Örgütü’ne ait elli altı üye devletten elli üçü -Türkiye de
dahil- ilke olarak kabul etmiş; Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Polonya ise reddetmiştir.
Bunun üzerine BM Örgütü’ne üye devletler Güvenlik Konseyi’nin çağrısına uyarak
Güney Kore’ye askeri yardım göndermeye başlamışlardır. Bazıları kara, deniz, hava
kuvvetlerini; bazıları üç kuvvetten ikisini ya da birini göndermiştir. Güvenlik Konseyi bu
gelişmeler üzerine 7 Temmuz 1950 tarihinde aldığı bir kararla, Kore’de BM Komutanlığı
kurarak bu göreve Amerikalı General Mac Arthur’u atamıştır.253
Savaşın sonucunda Çin Halk Gönüllü Ordusu, BM birliklerini otuz sekizinci
paralelin gerisine püskürterek Güney bölgesini işgale başlamışlardır. Ancak BM
ordularının karşı saldırısı sonucunda cephe otuz sekizinci paralel boyunca sabitlenmiştir.
Mareşal Mac Arthur’un Başkan Truman’ın isteklerini yerine getirmemesi, ordularını
tekrar Çin sınırına kadar ilerletmek istemesi üzerine Truman tarafından emekli edilmiştir.
Savaşın durağan bir hal alması ve her iki tarafın da kazanç elde edememesi tarafları barış

251
Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar-Yorumlar, C.I, Ankara 1980, s.249.
252
Bülent Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği ve Kore Savaşı”, Akademik Bakış Dergisi Uluslararası
Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, S.28, Ocak-Şubat 2012, s.8.
253
Uçarol, Siyasi Tarih, s.866-868; Cumhuriyet, 7 Kasım 1950, s.3.

91
görüşmesi yapmaya itmiştir. 1951 Nisanı’nda başlayan görüşmeler 1953 yılında
imzalanan ateşkes antlaşması ile son bulmuştur.254

1.Türkiye’nin Dış Politikası ve Kore Savaşı’na Girme Sebepleri


İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen ilk yıllarda Türkiye’nin dış politikasının en önemli
sorunu, savaş içinde düştüğü yalnızlıktı. Sovyet Rusya’nın tehditleri ve Türkiye aleyhine
genişleme teşebbüsleri karşısında, Türkiye’nin diğer büyük devletlerin yardımına ihtiyacı
vardı. Türkiye’nin Sovyetler Birliği karşısında endişesi yersiz değildir. Sovyet Hükümeti
Türkiye üzerindeki emellerini 1939 yılında Moskova’ya giden Türk heyetine açıklamıştır.
Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim
Sarper’le 7 Haziran 1945’te yaptığı bir görüşme sırasında; Türkiye eğer Sovyetler Birliği
ile anlaşmak istiyorsa, Türkiye’nin Sovyetlerin isteklerini kabul etmesi gerektiğini
söylemiştir.255 Bu istekler;
1. 16 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması ile tespit edilen Türk-Sovyet sınırında
Sovyetler Birliği lehine bazı düzeltmeler yapılması.
2. Boğazların Türkiye ve Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulması ve bunu
sağlamak için de Sovyetler Birliği'ne Boğazlardan deniz ve kara üsleri verilmesi.
3. Boğazlar rejimini tespit eden Montrö Sözleşmesi'nde yapılması gereken
değişiklikler konusunda Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında bir prensip
mutabakatına varılmasıydı.

Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği'ne verdiği 9 Ekim 1946 tarihli


notada Montrö Sözleşmesi’nin yalnız Karadeniz devletleri tarafından
değiştirilmeyeceğini tekrarlamış, Boğazlar bir saldırıya ya da saldırı tehdidine maruz
kalırsa bundan doğacak herhangi bir durumda Birleşmiş Milletler Güvenlik Meclisi’nin
harekete geçeceğini bir kere daha belirtmiştir. Sovyetlerin bu emelleri üzerine Türkiye ve
Yunanistan’a yardım etmek kararını alan Truman, Türkiye'ye 400 milyon dolar vermeye
karar vermiştir.256

254
Uçarol, Siyasi Tarih, s.868.
255
Adil Işık, Kore Savaşı’nda Türk Ordusunun Lojistik Desteği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2009, s.27.
256
Kamuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), C.XVI, S.67, Ankara 2010, s.307- 308.

92
Bu dönemde Türk dış politikasını şekillendiren ana etken; Sovyet tehdidi ve bu
tehdide karşı milli güvenliğin sağlanabilmesi amacıyla ittifak arayışları olmuştur. Türkiye
için ana hedef, Batının öncülüğünde kurulan tüm siyasi, askeri ve ekonomik ittifaklara
üye olmaktır. Kore’ye asker gönderme kararının temelinde NATO’ya girme isteğimizin
yattığı ve bunun telkininin Amerika tarafından yapıldığı bilinmektedir.
2 Ağustos 1950’de Zafer gazetesi şöyle bir başlık kullanmıştır: “Bu kıta hemen
hareket etmiş ve yola çıkmış da değildir. Muhtemeldir ki hiç hareket etmeyecektir!” Buna
karşılık Başbakan Adnan Menderes kendilerini sıkı şekilde destekleyen o zamanki
Milliyet gazetesi sahibi Ali Naci Karacan’a “NATO’ya katılmamız zarureti barışın
koruması amacına bağlıdır.” diyor ve ekliyordu: “Amerika ile sıkı dostluk ilişkilerimiz
dış politikamızın esas unsurunu oluşturmaktadır.”257
22 Mayıs 1950 tarihinden 9 Mart 1951 tarihine kadar görev yapan Birinci
Menderes Hükümeti hazırlamış olduğu programda dış politika esaslarını açıklamıştır.
Demokrat Parti, geleneksel İngiliz ve Fransız ittifakına ve Birleşik Amerika ile en sıkı
dostluk ve işbirliğine dayanan, dostluklarına daima sadık kalan, uzak-yakın ve büyük-
küçük bütün milletlerin istikbal ve toprak bütünlüklerine her zaman hürmetkar olan dış
siyasetimizin barışçı mahiyeti bütün dünyaca malumdur diyerek, dış siyasetinde her
zaman barışçıl bir çizgi takip ettiğini belirtmiştir. Amerika ile büyük müttefikleri İngiltere
ve Fransa ile siyasi, iktisadi, kültürel ilişkileri, samimi ve anlayış havası içinde her gün
daha kuvvetlendirmenin en büyük amaçları olduğunu söyleyerek özellikle Amerika’nın
Türkiye’ye yaptığı Truman ve Marshall yardımları üzerinde durmuştur. 258
Türkiye’nin NATO’ya girişinin kolay olduğunu söylemek zordur. Demokrat Parti
iktidara gelmeden önce Halk Partisi döneminde Türkiye NATO’ya girmek için başvuruda
bulunmuştur. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı bu başvurular reddedilmiştir. Türkiye’nin
üyeliğinin reddedilmesine NATO üyesi devletler tarafından gösterilen gerekçeler
genellikle Türkiye’nin Avrupa savunmasıyla ilgili olan bir ittifaka girmesine gerek
olmadığı, coğrafi sebeplerden ötürü Türkiye’yi üyeliğe kabul etmenin anlamsız olduğu
yönündeydi. Türkiye’nin üyeliğine en büyük itiraz İngiltere ile kuzeydeki birkaç
İskandinav ülkesinden geldi. Çünkü Sovyetler Türkiye’ye saldırırsa kendi güvenlik

Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, s.83-84.


257

Tibet İnal, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti Farklılığı ve Dış Politikaya Yansıması, Dokuz
258

Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2010, s.28.

93
sahasını ilgilendirmeyen bir bölge için, kendi güvenliklerini tehlikeye atmak
istememişlerdir. İngiltere’nin itirazı çok farklı nedenlere dayanmaktadır.259
Hükümet Kore’ye asker gönderme kararını, Uzak Doğu’da büyük menfaatleri
olan ve Kore’de Kızıllar galip geldiği takdirde, sıranın kendilerine geleceği kesin olan
devletlerden önce vermiştir. NATO’ya üye devletler Amerika’nın müttefikidirler. Bu
devletler Amerika’dan gerek iktisadi ve gerek askeri çok büyük yardımlar gördükleri
halde Kore’ye asker gönderme konusunda Amerika’ya karşı çok egoist
davranmışlardır.260
Başbakan Adnan Menderes, Kore Harbi patlak verdiği zaman bu durumun
NATO’ya dahil olmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüş ve bu fikrini Dışişleri Bakanı
Fuat Köprülü’ye de açıklamıştır. Ortak güvenlik ruhunu yürütmek ve Türkiye’nin
itibarını yükseltmek bakımından bu fırsatın, Türkiye’nin işine yarayan bir fırsat olduğunu
söylemiştir. Kore Savaşı’na asker göndermenin, NATO’ya kabul edilmemize de bir köprü
olacağını özellikle vurgular. İngiltere ve diğer devletlerin Kore’ye asker gönderme
davetine cevap vermeden önce Türkiye’nin bu çağrıya olumlu yaklaşmasının
Türkiye’nin lehine olacağını belirtmiştir.261
Başbakan Adnan Menderes, Atlantik Paktı’na girmemizin bizim için mecburi
olduğunu şu sözleriyle belirtir: “Muhtemel bir savaş ihtimali ile karşılaştığımız zaman
dünyada öyle kilit noktaları vardır ki bunlar zayıf ve teminatsız kalırsa tecavüz
kolaylaştırılmış olur. Bu hakikatin dikkatle göz önünde bulundurulacağına
inanıyoruz.”262
Abidin Daver, “Ortadoğu’nun Kalesi” adlı yazısında, Türkiye’nin Kore’de
gösterdiği çabaların bir an önce Amerika tarafından fark edilmesini ve Türkiye’nin
NATO’ya girmesi için gerekli onayın bir an önce verilmesi gerektiğini söyler ve
Türkiye’nin stratejik konumunun uluslar arası alanda ne kadar önemli olduğunu vurgular.
Türkiye Balkanlara, Akdeniz’e, Süveyş Kanalı’na, Ortadoğu ve Arabistan petrollerine
giden yolları korumaktadır. Türkiye’den geçen bu yolların nasıl korunacağını anlamak
için Kore’deki tugayımızın kahramanlığını göz önünde bulundurmak yeter diyerek Türk
askerinin ülkesi için yaptığı kahramanlıklara değinir. Çünkü başkasının ülkesi için bu

259
İnal, Demokrat Parti Farklılığı, s.80.
260
Abidin Daver, “Amerika’dan İstediklerimiz ve Beklentilerimiz”, Cumhuriyet, 31 Temmuz 1950, s.1.
261
Albayrak, Demokrat Parti, s.411.
262
Cumhuriyet, 7 Ağustos 1950, s.1; Cumhuriyet, 8 Ağustos 1950, s.1-3.

94
kadar canını ortaya koyan askerler kendi ülkesi için neler yapmaz. Türkiye’nin Atlantik
Paktı’na alınmasını istemeyen bazı Batı Avrupa devletlerinin hepsinin Kore’ye
gönderdiği askerden sayıca Türkiye’nin askerleri daha fazladır. Daver, Batı Avrupa
devletleri için Türkiye’nin bir yük olmadığını, büyük kuvvet olacağını belirtir. General
Marshall’ın “Türk ordusuna yapılan askeri yardımın diğer ülkelerin ordularına yapılan
yardımla kıyaslanamayacak şekilde önemli sonuçlar verdiği.” sözünü de hatırlatarak bu
askeri yardımın artırılması gerektiğini vurgular.263
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, BM’ye çektiği telgrafta, BM’nin paktından doğan
taahhütlerine ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uymayı zorunluluk olarak bilen
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, Kore hakkında yardım talebini incelediğini
açıklamıştır. Türkiye, bu inceleme sonucunda Kore’de hizmet etmek üzere dört bin beş
yüz mevcutlu silahlı bir Türk Savaş birliğini BM’nin emrine sunmaya karar vermiştir.264
TBMM’nin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü,
savaşa asker gönderme kararının gerekçesini şöyle açıklamıştır: “Yeryüzünde sulhu ve
emniyeti müdafaa, taarruza karşı dayanma ve bütün milletlerin istiklallerine, toprak
bütünlüklerine riayet bütün insanlığın saadetini ve refahını temin, takip ettiğimiz harici
siyasetin esasıdır. Birleşmiş Amerika ile çok sıkı işbirliğimiz, İngiltere ve Fransa ile
mevcut ittifakımız, bu esaslar dairesinde yeryüzünde barışın istikrarına hizmet eden bu
açık sarih, dürüst siyasetimizin gereğidir. Bu son durum karşısında tecavüz karşısında
eğer BM derhal güçlü bir harekata geçmiş olmasaydı ve eğer emrivaki kabul etmek
vaziyetinde kalsaydı, bu yalnız bu bölge için değil, dünyanın bütün bölgeleri içinde yeni
bir güvensizlik olacak bütün dünya barışı temelinden sarsılacaktır. Bundan dolayı
BM’nin bu kararını uygulama hususunda bütün kuvvetleri tekrar harekete geçiren ve
dünya barışını koruma hususunda derhal fiili harekete geçen Birleşik Amerika
Hükümeti'nin hareketini büyük bir memnuniyetle karşılamak barışsever bütün milletlerin
vazifesidir.”265 Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün bu konuşması o zamanki Demokrat
Parti Hükümeti’nin de genel kanaatidir.
Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararı, doğrudan kazanım sağlayabileceği
bir olanağı değerlendirmek ve kurulmakta olan yeni bir dünya düzeninde yerini almak
için yaptığı girişimdir. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’na katılmamakla taraf olmaya çalıştığı

263
Abidin Daver, “Ortadoğu’nun Kalesi”, Cumhuriyet, 19 Şubat 1951, s.3.
264
Cumhuriyet, 26 Temmuz 1950, s.1.
265
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: 9, C.XXV, 15. Birleşim, 30 Haziran 1950, s.310-311.

95
Avrupa Devletleri tarafından dışlanmaktaydı. Sovyet Rusya’nın Boğazlar rejimi
konusunda Türkiye’yi sıkıştırması ve Doğu Anadolu’dan toprak talebinde bulunması,
Türkiye’nin Sovyet Rusya karşısında kendini askeri ve siyasi bakımdan tamamen yalnız
hissetmesine yol açmıştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki blok temelinde kurulmaya
başlanan yeni dünya düzeninde Türkiye, Sovyet Rusya karşısında, Batı dünyası ve
Amerika yanında yer almak istiyordu.

2.Kore Savaşı’nın İç Politikaya Yansımaları


Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme isteği iç politikada bazı çalkantılara sebep
olmuştur. Başbakanın meclisin onayını almadan Kore’ye asker göndermesi başta
Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere diğer muhalif partilerin de şiddetli itirazlarına
neden olmuştur. Kore’ye asker gönderilmesine itiraz etmediklerini ama iktidar partisinin
en azından kendilerinin görüşlerini alması gerektiğini ama Demokrat Parti’nin haber
vermeden böyle bir işe girişmesinin kendilerini yok saydığının bir göstergesi olduğunu
ifade etmişlerdir.
Menderes, muhalefetin fikrini sorsaydı muhalefet ya olumlu ya da olumsuz cevap
verecekti. Birinci halde mesele kalmazdı çünkü muhalefet ve iktidar aynı görüşte olacak,
tartışmalar uzamayacaktı. İkinci halde muhalefet zor duruma düşecek, yerinde bir karar
olduğu bugün iyice anlaşılan Kore yardımından ötürü söyleyecek söz bulamayacaktı. 266

a.Millet Partisi’nin Tepkisi


Millet Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur kendilerinin olan biten her şeyi
gazeteden, basından öğrendiklerini ve Cumhuriyet döneminden sonra ilk kez bir asker
gönderme kararının TBMM’de tartışılmadan verilmiş olmasını doğru bulmadıklarını
belirtir. Kore Savaşı’nın çıkması ve BM’den yardım istenmesi Haziran sonunda meclis
açıkken olmuştur. Bayur, hükümeti meclis toplu haldeyken Kore Savaşı meselesini
meclise taşımamasından ve on beş gün sonrasında asker gönderme durumu olacağını
tahmin edemediği için meclisi toplu tutma gereksinimi duymadığından dolayı
eleştirmiştir.267

Nadir Nadi, “Şakaya Gelmez!”, Cumhuriyet, 7 Şubat 1951, s.1.


266

Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği”, s.8.


267

96
Millet Partisi kurucularından Osman Bölükbaşı, Büyük Millet Meclisi’nin çatısı
altında her meselenin görüşüleceğini söyleyerek “Haymana’da top sesleri gürlerken
Mecliste her şey açık konuşuluyordu. İşte milleti zafere ulaştıran da bu haleti ruhiyeydi.”
demiştir. Bölükbaşı konuşmasının devamında BM Genel Sekreteri’nden gelen ve
Dışişleri Bakanı’nın gönderdiği telgraflara değinerek, bunların tavsiye niteliğinde
olduğunu, Türkiye’nin asker gönderme gibi bir zorunluluğunun bulunmadığını
belirtmiştir. Başbakanın Kore’ye asker gönderilmesi harp kararı değil sulh kararıdır
şeklindeki açıklamalarına ise şu cevabı vermiştir: “Biz, BM emrine kuvvet verdiysek
Kore’de resmi geçit yapsın diye vermedik, cenaze merasimine iştirak etsin diye vermedik.
Her türlü ihtimali nazara itibara alarak harbe sokulacakları ihtimalini de nazarı itibara
alarak biz kuvvetleri verdik. Bunlar bir kralın taç giyme merasimine getirmediklerine
göre, icabında cepheye gideceklerdi, icabında ölecekler ve öldüreceklerdi…”268
Millet Partisi, Demokrat Parti’yi muhalefete danışılmaması, meclisin toplantıya
çağrılmaması ve halkın bu konuda psikolojik olarak ön hazırlığının yapılmaması
noktalarında eleştirir.

b.Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tepkisi


Demokrat Parti Hükümeti’nin Kore’ye asker gönderme kararını görüşmek üzere
Cumhuriyet Halk Partisi İdare Kurulu, Parti Genel Başkanı İsmet İnönü başkanlığında 26
Temmuz 1950’de toplandı. Hükümetin kararı hakkında Genel Sekreter Kasım Gülek
tarafından Türk kamuoyuna açıklanan Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşünde, BM’ye
karşı olan sorumluluklarımızın Halk Partisi tarafından tanındığı, dünyada barışın ancak
BM’nin koruma cephesiyle temin edilebileceğine inanıldığı vurgulanmıştır. BM’nin
hücuma uğrayabilecek bütün cephelerin mesuliyetini üzerine alarak her üye devletin
yapacağı yardımı tayin etmesi, ortaklaşa cephe sorumluluğunun bu şekilde sağlanması
gerekmektedir. Ancak bugünkü durumda BM’ye karşı olan sorumlulukların nasıl yerine
getirileceğini hükümetin Millet Meclisi’nde görüşmeden ve kendilerinin fikri sorulmadan
yalnız başına takdir ettiği ifade edilmiştir. Halbuki konu ile ilgili Parti Başkanı İnönü veya
yetki sahibi herhangi bir Cumhuriyet Halk Partisi şahsiyetinin bu karar hakkında hiçbir
fikir ve görüşünün alınmadığı, oysa büyük memleket meselelerinde özellikle memleket

Nurullah Haşimi, Türkiye’nin Kore Savaşı’na Katılmasının Siyasi Nedenleri ve Sonuçları, Batman
268

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Batman 2014, s.46.

97
savunması ve savaş ihtimallerinde hükümetin muhalefet partisi ile fikir birliği
sağlamasının, memleketin birliğini sağlamak için esas tedbir olduğu belirtilmiştir.
İktidarın bu ihtiyacı takdir etmesi ve gelecek için muhalefetin ülkede saf dışı edilecek bir
engel değil, memleket hayrına yapıcı olarak işbirliği temin etmek için en etkili unsur
olduğunu anlamış olmasını temenni ederiz, diyerek hükümete serzenişte
bulunulmuştur.269
Kasım Gülek, Demokrat Parti’yi Kore’ye asker göndermekle Türkiye’nin
güvenliğini tehlikeye atacağından dolayı eleştirmektedir:“Bizim zamanımızdaki tehlike
ve emniyet durumu değişmişse, açıkça söyleyebiliriz ki Türkiye Kore’ye dört bin beş yüz
kişi göndermekle emniyetini azaltmış olacaktır.”270
Adnan Menderes’in Kore’ye asker göndermesi iç ve dış politika açısından isabetli
mi, değil mi? Muhalefet, bu meseleyi değerlendirirken Cumhuriyet Halk Partisi’nin
fikirlerini de dikkate almalıydı. Parti Genel Başkanı İsmet İnönü veya Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerinin bu karar hakkında hiçbir suretle fikirleri alınmamıştır. Tüm
bunlara rağmen muhalefet Kore’ye asker gönderilmesine de açıkça itiraz etmemiştir.
Nadir Nadi bu tartışmalar ortamında, dış ilişkilerin iç politikayı ne yönde
etkilediğini ve olumsuz bir durumda mücadele edebilecek güçlü bir hükümetin
gerekliliğini vurgular. Dış dünya şartlarının yıllardır Türkiye’yi tetikte bulunmaya
zorladığını, bu gerçeğe dayanan iktidarın yerini bir başka partiye bırakmamak konusunda
ayak direrken hep dış tehlikeyi ileri sürdüğünü söyler. Dış dünyada tehlike devam
ederken millet iktidarı değiştirmeye gerek görmüş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin
propagandalarını dinlemeyerek oyunu Demokrat Parti’ye vermiştir. Nadi, Demokrat
Parti’nin Cumhuriyet Halk Partisi’nden daha ileri görüşlü olduğunu ve siyasi meselelere
de daha olgun yaklaştığını belirtir. Halkın hangi partiye oy vereceğini iyi bildiğini iddia
eder.271
Cumhuriyet Halk Partisi Mardin Milletvekili Dr. Kamil Boran, Cumhuriyet Halk
Partisi Beyoğlu ilçe merkezinde gazetecilerle Kore konusu üzerinde bir görüşme
yapmıştır. Dr. Boran, bu konuyu hukuki bakımdan açıklayacağını ileri sürmüştür.
Kore’ye dört bin beş yüz askerin gönderilmesi hakkındaki Menderes Hükümeti’nin

Tuncay Karacaova, İstanbul Basınında Kore Savaşı, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
269

(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2010, s.82.


270
Cumhuriyet, 30 Temmuz 1950, s.1.
Nadir Nadi, “Her Şeyden Önce”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 1950, s.1.
271

98
kararını şekil bakımından anayasa hükümlerine tamamen aykırı bulmuştur. Çünkü
Türkiye, askeri kıtayı Kore’ye göndermekle fiilen savaşa girmiş olur. Bu durum savaş
ilanı demektir. Savaş ilanı anayasanın yirmi altıncı maddesine göre TBMM’nin
yetkisindedir. Bu yüzden hükümetin doğrudan verdiği bu kararı anayasaya aykırı bir
durum ve meclisin yetkisine bir saldırı olarak değerlendirir.272
Metin Toker, “Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları” adlı eserinde, Halk
Partisi’ne danışılmamasını, Demokrat Parti büyüklerinin İsmet Paşa kompleksine
bağlamaktadır. Ayrıca, Halk Partisi ile işbirliği yapılmasının o dönemde halkta, işleri hala
İnönü yapıyor izlenimi yaratmasından Menderes’in çekince duyduğunu belirtir.273
Kore’ye asker gönderilmesine karşı olanlar şu iki noktayı ileri sürmüşlerdir:
1.Türkiye, Sovyet Rusya’nın düşmanlığını tahrik edecektir. Böyle bir durumda,
BM teşkilatının bize yardımı temin edilmeli ve bu bir taahhüt altına alınmalıydı. İngiltere
ve Fransa gibi büyük devletlerle Atlantik Paktı devletlerinin yardıma yanaşmadıkları bir
sırada Türkiye’nin böyle bir maceraya atılması doğru değildir.
2.Türkiye’nin bir saldırıya uğraması ihtimali bulunduğu sırada dört bin beş yüz
kişilik bir kuvvetin Kore’de savaşması doğru değildir. Çünkü tek askerimizi dahi ülkenin
korunması için kullanmamız gerekir.
Abidin Daver bu durumu şu şekilde değerlendirmiştir:
1.Adnan Menderes Hükümeti, Kore’ye asker gönderdiğinde bu iki durumu da
muhakkak dikkate almıştır. Sovyet Rusya eğer saldıracaksa başka bahaneler de bularak
bunu gerçekleştirir. Sovyet Rusya fiilen müdahale etmemiştir. Bu da Üçüncü Dünya
Savaşı’nın bir süreliğine de olsa çıkmayacağını gösteriyor. Sovyet Rusya’nın sırf Kore’ye
asker gönderdiğimiz için bize savaş açması beklenemez. Eğer bunu bahane ederek savaş
açacaksa zaten taarruz kararına varmış demektir. Sovyet Rusya’nın bir taarruzuna
uğradığımız takdirde BM Teşkilatı’nın Kore’ye olduğu gibi Türkiye’ye de yardım
edeceğini kabul etmek, yardım etmeyeceğine inanmaktan daha makul ve mantıklıdır.
Diğer taraftan Amerika da dünyanın herhangi bir tarafında, hür milletlere yapılacak bir
taarruzda fiilen karşı koyacağını belirtmiştir.
2.Türkiye’nin bir saldırıya uğraması karşısında askerimizin kendi vatanımızı
savunması fikri doğrudur. Fakat bir milyonluk bir ordu çıkarabilecek güçte olan

Cumhuriyet, 1 Ağustos 1950, s.3.


272

Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, s.85.


273

99
Türkiye’nin dört bin beş yüz kişiyi Kore’ye göndermekle askeri gücümüzün zayıflayacağı
kabul edilemez. Birinci Dünya Savaşı sırasında Galiçya, Makedonya, Romanya
cephelerine takviye göndermekle Kore’ye göndermek aynı şey değil. O zaman,
Avrupa’da yıkılması muhtemel cepheleri takviye ederken, bu yıkılma sonucunda
İstanbul’un düşman işgaline gireceği endişesi hakimdi. Bu tehlike bertaraf edilince,
kuvvetlerimizi geri çektik. Hem o üç cepheye, şimdiki gibi dört bin beş yüz kişi değil,
tümenler ve kolordular göndermiştik ve bunların boşluklarını doldurmuştuk.274
Daver’in yazılarında, hükümet politikalarının destekçisi ve önceki iktidarın
icraatlarının menfi taraflarını öne çıkaran bir tenkitçi tavrının var olduğu görülmektedir.

c.Barışseverler Cemiyeti’nin Beyannamesi


Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararına en şiddetli tepkiyi sol örgütler
göstermiştir. 21 Mayıs 1950’de kurulan, başkanlığını Behice Boran’ın yaptığı
Barışseverler Cemiyeti Kore’ye asker gönderme kararını protesto etmiş ve kararın iptali
için meclise başvurmuştur. Boran’ın ve cemiyetin Genel Sekreteri Adnan Cemgil’in
imzasıyla 27 Temmuz 1950’de meclise gönderilen dilekçede, hükümetçe dört bin beş yüz
kişilik silahlı kuvvet gönderme kararının Türk ve BM Anayasası’na aykırı olduğu
belirtilmekteydi.275
Merkezi Stockholm’de bulunan Barışseverler Cemiyeti, İstanbul’da asker
gönderme kararını protesto eden bir bildiri yayımlamıştır. Halka dağıtılan bu bildirinin
hükümet tarafından toplattırılması üzerine cemiyet üyeleri, telgrafla aynı bildiriyi TBMM
Başkanlığı’na gönderirler.276 Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesine en şiddetli şekilde
karşı çıkan bu örgüt, Türkiye’de kurulan ilk örgütlü barış hareketidir. Bu dernek 14
Temmuz 1950’de dünya barışının kurulması, sürekliliğinin sağlanması, nükleer
silahlanmaya karşı savaşılması amacıyla İstanbul’da kurulmuştur. Dernek aynı yıl,
Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıktığı gerekçesiyle kapatılmıştır.277
Barışseverler Cemiyeti Başkanı Behice Boran ve Genel Sekreter Adnan Cemgil
imzalı bildiride, hükümetin kararı eleştirilmiştir. Bildiride, Türkiye’nin, Kore’ye asker
göndermek kararıyla, açıkça belirtilmemiş olmakla beraber bir harp ilanı kararı vermiş

274
Abidin Daver, “Kararımız İsabetli mi Değil mi?”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 1950, s.1-3.
275
Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği”, s.11.
276
Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, s.82.
277
www.uludagsozluk.com, erişim tarihi: 11.10.2015.

100
olduğu iddia edilmiştir. Halbuki Türk Anayasası gereğince harp ilan etmek yetkisi
TBMM’ye ait olduğundan hükümet memleketin istiklali ve güvenliği bakımından
fevkalade tehlikeli olan bu kararı vermekle yetkilerinin sınırına tecavüz etmiş, anayasa
hükümlerine riayet etmemiş bulunmaktadır. Ayrıca bildiride halkın menfaatlerine ve BM
Anayasası’na aykırı olan bu kararın bir an önce iptal edilmesi için TBMM’nin olağanüstü
toplantıya çağrılması gerektiği de belirtilmiştir. 278
Başbakan Adnan Menderes de, Barışseverler Cemiyeti’nin TBMM’ye çektiği
telgrafla ilgili olarak basına bir açıklama yaparak hem Barışseverler Cemiyeti’ni hem de
Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirmiştir. Demokrat Parti’nin, hükümet programında
komünistliğe karşı bir mücadeleye geçeceği ifade edilmiştir. Demokrat Parti'nin hiç
kimsenin özgürlüğünü engellemediğini söylemiştir. Ancak bazı kimselerin fırsatını
bulup, amaçlarını gizleyip, ülke için bu zararlı yolda faaliyetlerini arttırmak istediklerini
vurgular. Bu kişilerle daha önceden de mücadele edilmek istendiğini ama Halk Partisi
yakınlarını iktidarın önemli mevkilerine getirdiği için mücadele edilemediğini
söylemiştir. Demokrat Parti idaresinde bu gibi hallerin asla görülmeyeceğini ve ülkenin
zararına faaliyet gösteren kuruluşlarla her zaman mücadele edileceği belirtilmiştir.279
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü de, Barışseverler Cemiyeti’nin bildirisinin
tamamen komünizm propagandası ve komünist matbuatının dili olduğunu ifade eder.
Bunların amaçlarının Türk milletini içinden yıkmak ve böylece kolaylıkla yabancı
ideolojilerin elinde esir olmalarını temenni etmektir diyerek cemiyeti sert bir dille
eleştirmiştir. Hükümetin verdiği kararın barış ihtimallerini kuvvetlendirecek bir karar
olduğunu söyler.280
Cumhuriyet gazetesi cemiyetin istediği barışın komünist barışı olduğunu
anlamanın güç olmadığını yazmıştır. Bu barışı, Kore’de ani bir baskınla savaşmaya ve
kan dökmeye başlayan kızılların barışı olarak değerlendirmiştir. Köprülü, bu tür
beyanatların komünizm propagandası olduğunu, bunu yapanların maksatlarının
milletlerin karşı koyma kudretlerini içinden yıkmak ve böylece kolaylıkla yabancı
ideolojilerin elinde esir olmalarını sağlamak olduğunu belirtmiştir.281

278
Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950, s.3.
279
Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950, s.3.
280
Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950, s.3.
281
Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950, s.1-4.

101
Hükümetin Kore’ye asker gönderme kararına karşı yıkıcı harekette bulunan
beyannameler dağıtma suçuyla tutuklanan Barışseverler Cemiyeti kurucularının, Askeri-
Siyasi Mahkeme’de yapılan duruşmalarının ardından, sanıklardan Behice Boran, Adnan
Cemgil, Muvakkar Güran, Vahdet Barut, Nevzat Cemal Özmeriç, Osman Fuat
Toprakoğlu üçer yıl dokuz ay, Naci Osman da bir yıl altı ay yirmi bir gün hapse mahkum
edildiler. Sanıklardan matbaacı Talat Tıkan ve Cemal Anıl ise beraat etmiştir.282
Sanıkların cezaya itirazı üzerine Askeri Yargıtay, suç esasını oluşturan beyannamenin
basın kanununun tarifleri içine giren bir yazı olması nedeniyle yargılamanın toplu basın
mahkemesinin görev dahiline girdiğini belirterek, Barışseverler Cemiyeti üyelerinin
mahkumiyet kararlarının bozulmasına ve tahliyelerine karar verdi.283

d.Beşinci Kol Propaganda Faaliyetleri


Hükümetin Kore’ye asker gönderme kararı, ülkemizde bir komünist beşinci kolun
varlığını bir daha ortaya koymuştur. Kızıl Çarlığın emrinde çalışan bu kol, bir sınır harbi
taarruzu yapmakla meşguldür. Bu grup, Türk vatanının hiçbir tehlikeye girmediği
iddiasıyla; Kore’ye asker göndermenin bir savaş, bir isyan anlamına geldiğini Türk
halkına aşılamaya çalışmaktadır. Bu propagandanın hedefinin Kore’ye asker
gönderilmesine karşı kamuoyunu, hatta orduyu tahrik etmek olduğu anlaşılıyor.
Subayların diploma aldıklarında içtikleri anttan bahsedilmesi de bunu gösteriyor. Kore’ye
gönderilecek subaylara ve erlere, oraya gitmemek ve giderlerse savaşmamaları
konusunda telkinlerde bulunmuşlardır. Halbuki savaşa yapılan itirazlar şekil yönünden
ibarettir. Muhalefet kendisine danışılmadığı için bu duruma tepki göstermiştir. El altından
yapılan beşinci kol propagandası sadece doğrudan Kore’ye asker göndermemenin
gerekliliği ile ilgilidir.284
Hükümet, Türk askerinin BM emrinde oluşturulmuş uluslararası birlikle görev
yapacağını, herhangi bir devlete savaş açmadığı ve meclis onayının gerekmediğini
açıklamıştır. Muhalefete göre, büyük ülke sorunlarında özellikle ülke savunması ve savaş
ihtimallerinde hükümetin muhalefetle işbirliği sağlaması esastı. Basın, Türkiye’nin Kore
savaşına fiilen katılma kararında büyük ölçüde hükümeti desteklemiştir. Kore’de dünya

282
Cumhuriyet, 31 Aralık 1950, s.1-3.
283
Cumhuriyet, 8 Nisan 1951, s.1-3.
284
Burhan Felek, “Beşinci Kol Propaganda Yapıyor”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 1950, s.2.

102
barışının geleceğinin söz konusu olduğu, BM ülküsü mağlup olursa, saldırının Türkiye’ye
de yönelebileceği iddiası yenilendi. Türk askerleri Kore’de hem dünya güvenliğini hem
de Türk sınırlarını koruyacak, olası bir saldırı karşısında yalnız kalmaktan
kurtulacaktır.285
3.Kore’ye Yapılacak Olan Yardımlar
Kore’ye yapılacak yardımın mahiyeti hakkında basında bazı yanlış haberler yer
almıştır. Türkiye’den yardım isteyen Amerika devletidir. Bir taraftan BM Teşkilatı’na
dahil olduğu için, diğer taraftan Marshall Planı’ndan yardım görmesi sebebiyle bu yardım
Türkiye bakımından bir nevi mecburiyettir. Türkiye’nin yardımı da Marshall Planı’ndan
ettiği istifade oranında olacaktır. Türkiye’den istenilen yardım sembolik bir yardımdır.
Çünkü Türkiye’nin Asya’nın öbür ucuna asker göndermesi kendi ekonomik durumuna
göre mümkün değildir. Türkiye’den yardım isteyen Amerika değil BM’dir. Bu yardım
işinin Amerika tarafından yapılan Marshall yardımıyla ilgisi yoktur.286
Türk basınında Kore’ye yapılacak yardımın şekli konusunda bazı tartışmalara
rastlanmaktadır. Bu yardımın sembolik tarzda mı yoksa Amerika gibi asker göndermek
mi olması gerektiği öne çıkar. Abidin Daver’e göre sembolik bir yardım yapmak,
Türkiye'nin de bir taarruza uğradığı zaman bize sembolik yardım yapılmasına kapı açmak
olacaktı. Ayrıca Daver, Türkiye'nin mutlaka Kore’ye asker göndermesi gerektiğini de
belirtmemiştir; hükümetin Birleşmiş Milletler Konseyi ile görüştükten sonra kendi
imkanları ve şartları dahilinde yardım yapması gerektiğini belirtmiştir.287
Bazı İstanbul gazetelerinde Kore’ye yapılacak olan askeri yardımın piyasada
olumsuz etkiler yarattığı ve bu sebeple altın fiyatlarının önemli oranda yükseldiği, tahvilat
fiyatlarında da ihraç fiyatına kadar bir iniş görüldüğü, diğer taraftan da mevduat
sahiplerinin paralarını çekmek hususunda bankalara hücum ettiği, bu durum sonucunda
da bankaların kredi muamelelerini kesmiş bulunduğuna dair haberler vardır. İş Bankası
ve Ziraat Bankası kredi işlemleriyle ilgili hiçbir anormalliğin olmadığını ve kredi
muamelelerinin kesilmediğini bildirmişlerdir.288

285
Yalman, “Kore Savaşı”, s.236.
286
Abidin Daver, “Konseyin Kararı ve Türkiye”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 1950, s.1-3.
287
Daver, “Konseyin Kararı”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 1950, s.1; Işık, Türk Ordusunun Lojistik
Desteği, s.29-30.
288
Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950, s.1-3.

103
Kore Savaşı dünya ekonomisini olduğu kadar Türkiye ekonomisini de olumsuz
etkilemiştir. Sovyet yayılmacılığı korkusuyla Türkiye’de insanlar temel ihtiyaç
malzemelerini depolamaya yönelmiştir. Bu da iç piyasada dalgalanma yaratmış, bu
dalgalanma ise Türkiye’nin dış ticaret açığını artırmıştır.
Abidin Daver, Türkiye’ye yapılacak yardım konusunda yazdığı köşe yazısında,
Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı askeri yardımın yetersiz olduğunu, vaat ettikleri
yardımları yerine getirmediklerini söyler. Birleşik Amerika Hükümeti’nin askeri yardım
programı çerçevesi içinde Yunanistan’a yakında beş savaş gemisi ve iki denizaltı
vereceğine dair Atina radyosu tarafından bazı haberler duyurulmuştur ama Türkiye’ye ne
verileceği belirtilmemiştir. Daha sonra Türkiye’ye yirmi beş milyon dolar yardım
yapılmıştır. Daver, bu parayla Türk kara, deniz, hava kuvvetlerinin ihtiyaçlarının asla
karşılanamayacağını ifade eder. Türk donanmasına verilen gemilerin az olduğunu, hiçbir
kruvazörün verilmediğini, ilaveten verilen dört muhribin hem sayı hem de savaş kudreti
bakımlarından Karadeniz’deki kızıl filonun savaş gemilerine oranla yetersiz olduğunu,
bir deniz-hava kuvvetine ihtiyacın bulunduğunu söyler. Buna karşı Amerikan askeri
yardımının 1949-1950 tahsisatından Türkiye’ye bir denizaltı kurtarma gemisiyle iki
denizaltı verileceği söylenmiştir. Ama daha sonra Amerika’dan ses çıkmamıştır. Türk
donanması, Karadeniz’deki Kızıl filodan sayı ve ateş kudreti bakımından çok zayıftır.
Amiral Ginder, Türkiye’nin büyük gemiye ihtiyacının olmadığını, küçük gemilere sahip
olması gerektiğini söylemiştir. Daver, topun ağzında bulunan Karadeniz hakimiyetini
Ruslara vermemesi gereken Türkiye’ye neden kruvazör verilmediğini özellikle vurgular.
Ona göre, Türkiye’nin Yunanistan’dan daha fazla kruvazöre ihtiyacı vardır.289

4.Basında Kore Savaşı İle İlgili Değerlendirmeler ve Yabancı Basından


Alıntılar
Muhalefet ve iktidar yanlısı yayın organları Türk halkının ve hükümetinin
gösterdiği olumlu ve olumsuz tepkilerin yanı sıra, dünya basınının da Kore ile ilgili
haberlerini takip ederek okuyucularına sunmuştur. Kore’ye asker gönderme konusu ise
Türk basınında derinlemesine ele alınmıştır. Ayrıca savaşın başlamasından bitişine kadar
gelişmeler her gün manşetten yayımlanmıştır. Kore’ye gidecek askerlerin durumu, savaşa
giden Türk askerleri, şehit-gazi sayısı birebir takip edilerek gazetelerden yansıtılmıştır.

Abidin Daver, “Ya Türk Donanmasına Ne Verilecek?”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 1950, s.2.
289

104
Zafer gazetesi, Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi konusunda; bu kararı
ülkemizin gelecekteki savunmasının garantisi saymıştır. Kore’ye asker gönderilmesi
hakkında hükümetin verdiği kararın BM ülküsüne ve ortak emniyet sistemine bağlı olan
medeni dünyada büyük yankılar uyandıracağını ve Türkiye’nin bu hareketinin her yerde
takdirle karşılanacağını yazmıştır. Türkiye Amerika’dan sonra Kore’ye asker gönderen
ikinci devlettir.290
Nadir Nadi, “Işık Nerede” adlı yazısında Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesini
olumlu karşıladığını ama ne olursa olsun muhalefetin görüşlerinin de alınması
gerektiğini, hükümetin muhalefete danışmadan böyle bir işe kalkışmasını doğru
bulmadığını ifade eder. Kore’ye asker göndermeye karar verdiği zaman hükümet,
kendisine danışmadığı ve TBMM’ye başvurmadığı için muhalefet tarafından şiddetle
eleştirilmiştir. Anayasaya aykırı davranmakla suçlanmıştır. Nadir Nadi, sadece
muhalefete danışılmadığı için hükümetini eleştirmiştir. Onun dışında Kore’ye asker
gönderilmesine olumlu yaklaşmıştır. Hükümetin kararının BM Anayasası hükümlerine
uygun olduğunu özellikle yazısında vurgulamıştır.”291
Basında olduğu gibi radyo programlarında da Kore’ye geniş yer verilmekteydi.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenci derneği adına Kemal Özalp radyoda bir
konuşma yapmıştır. “Kore savaşlarında hürriyet halesi etrafında birleşen imanımızı
gayri insani ve emperyalist zihniyetlerin esiri etmek isteyen bir diktatoryaya karşı
indirdiğiniz darbeyi, fikri kahramanlığımızın asil bir jesti olarak selamlarız. Düşman
saflarına gönüllerimizle tutuşan yanardağların lavları halinde akışınız kahramanlık
tarihimizin şecaat menkıbelerini unutmak gafletinde bulunanlara en canlı ve en yeni bir
ihtar olacaktır. Kore topraklarında verdiğimiz ve aziz hatıralarını kalplerimizde
yaşattığımız ve yaşatacağımız aziz şehitlerimizin mezarlarını gönüllerimizde kazdık.” 292
Kore meselesine Türk halkı yakın ilgi göstermiştir. Genci, yaşlısı gönüllü gitmek
istemişler, hatta doktor muayenesi esnasında vücudundaki herhangi bir arızadan dolayı
sefere katılması sakıncalı görülenlerden, doktora sağlam yazılmaları için yalvaranlar
olmuştur.293

290
Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği”, s.8; Zafer, 27 Temmuz 1950, s.1.
291
Nadir Nadi, “Işık Nerede”, Cumhuriyet, 27 Ekim 1950, s.1.
292
Zafer, 2 Aralık 1950, s.2.
293
İlknur Tatar, Kore Savaşı ve Dönem Siyasetinin Ulusal Basına Yansımaları, Uludağ Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa 2004, s.43.

105
Türk halkının Kore’ye asker gönderilmesine bu kadar olumlu yaklaşmasında, kitle
iletişim araçlarından yapılan olumlu yayınlar büyük ölçüde etkili olmuştur. Türk
askerinin Kore’ye gönderilmesi kararının ardından Kore’ye giden ve orada
kahramanlıklarını sergileyen Türk askerlerini Türk halkı ve özellikle Kore’ye gidemeyen
ve yürekleri orada çarpan Türk gençleri ülke çapındaki çalışmalarıyla
desteklemişlerdir.294
Türk askeri cephede, hem de kendi ülkesinden çok uzaklarda büyük başarılar
gösterirken, bu başarılar sadece Türkiye’den değil tüm dünyadan takdir toplamaktaydı.
Fransız milletvekilleri hayranlıklarını Türk askerinin Kore’deki kahramanlığı
karşısında gözyaşlarımızı tutamadık şeklinde ifade ettiler. Avrupa gazeteleri, BM
kuvvetlerini çevrilmekten Türk askerlerinin kurtardığını yazmış, Türkiye’yi uzun
yazılarıyla methetmişlerdir. Fransa’nın en büyük gazetelerinin Türkiye’ye ait çıkan
yazılarının başlıkları şöyledir: Figaro: “İki gün evvel savaşa giren Türkler harikulade
kahramanlık gösterdiler.” Monde: “Harikulade dövüşen Türkler üstün Çin çemberini
süngü ile yardılar.” France Solr: “Sekizinci ordu, sağ kanadını tutan Türklerin müthiş
Çin akını karşısında tek adım gerilememesiyle çevrilmekten kurtuldu.”
Komünist gazeteler de: “Amerikalılar Türkler sayesinde kurtuldu.” şeklinde
başlık koymuşlardır.295
Amerikan basını Türkiye meselelerine çok önem vermiştir. Christian Science
Monitor gazetesi bir sayfasının büyük kısmını Türkiye’deki gelişmelere ayırmıştır. Bu
sayfadaki üç makaleden biri Türkiye’deki basın konusunu ele alır. Diğeri Bulgaristan’dan
tehcir edilen Türkler için alınan önlemlerden bahseder. Son makale de Türkiye’nin
uluslararası alandaki stratejik öneminden bahseder. Son makalenin yazarı yazısının
sonunda şöyle der: “Kore’ye gitmeye hazırlanan bir Türk erine şu soruyu sordum: ‘Neden
memleketinde kalmıyorsun oraya gidiyorsun?’ Türk askeri bana şu cevabı verdi: ‘Yılanı
öldürmek için başına, beline, kuyruğuna; neresine rast gelirse vur.” Time dergisi de Türk
tugaylarıyla ilgili yazısında Türklerin gayet başarılı nişancılar olduğunu belirtmektedir.296
Amerikan radyoları ve gazeteleri Türklerin, bu endişeli günlerinde Amerikan
halkına ümit aşıladıklarından, Türkler gibi müttefikleri olduğu için Amerika’nın çok
şanslı olduğundan bahsetmişlerdir. Kore’deki BM kuvvetlerinin Türklerin gösterdikleri

294
Tatar, Kore Savaşı, s.44.
295
Metin Toker, “Avrupa’da Birliğimize Hayranlık”, Cumhuriyet, 2 Aralık 1950, s.1-3.
296
Cumhuriyet, 3 Şubat 1951, s.3.

106
kahramanlık sayesinde kuşatılmaktan ve komünistlerin avucuna düşmekten kurtulduğunu
Amerikalıların anladığına dair şeyler söylemişlerdir.
Muhabir Metin Toker bütün Fransız gazetelerinin Kore’de kahraman
askerlerimizin verdiği mücadelelere geniş yer verdiğini bildirmektedir. Fransızlar en
başarılı askerlerin Fransız ve Türk askerlerinin olduğunu söylemiştir. İngilizler ise
başarıyı İngiliz ve Türk askerine maletmişlerdir. Fransa’nın altı yüz bin satan en büyük
akşam gazetesi France-Soir’da Sabiha Gökçen’in resmi basılmıştır.297

5.Kore Savaşı’nın Türkiye Açısından Sonuçları


Rusya’nın Kuzey Kore’yi elden bırakmamaya azmetmiş göründüğü bir sırada
Birleşik Amerika, Güney Kore’deki işgal kuvvetlerini geri çekmiş ve orada küçük bir
askeri misyon bırakmıştır. Halbuki bu tahliyenin yapıldığı 1949 yılının Temmuz ayında
Güney Kore, ne ordusunu kurabilmiş ne de güvenliğini sağlayabilmişti. Üstelik Kuzey
Kore komünist askeri birlikleri sınır boyunca sık sık olaylar çıkarmaktaydı. Bunun içindir
ki Birleşik Amerika “dost memleketlere askeri yardım” tasarısında Güney Kore’ye de bir
yer ayırmıştı. Ömer Sami Coşar, gazetedeki yazısında bu tasarıdan Güney Kore’nin ne
gibi bir istifade sağlayabileceğini anlayamadığını söyler. Birleşik Amerika’nın Uzak
Doğu’da komünizmin yayılmasına engel olacak bir müdafaa hattının tespitine karar
verdiğini ve bunun için de aralıksız müzakereler yaptığını, o sırada Moskova’nın hareket
şeklinin bilhassa manidar olduğunu ifade eder. Kremlin’in bu müdafaa hattı içine Güney
Kore’nin de alınmasına engel olmaya çalıştığı ve bunun için de Kuzey Kore ordularının
Güney Kore topraklarına hücum ettiğinin kesin olduğunu söyler.298
İngiltere, Akdeniz Paktı ile Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için Türkiye’yi
nüfuzuna alet etmek istemekteydi. Nisan 1953’te hasta ve yaralı esirlerin değiştirileceği,
ateşkes görüşmelerine tekrar başlanacağı haberleri barış umutlarını artırdı. Üç yıl süren
ve üç milyon insanın ölümüne yol açan Kore Savaşı, 27 Temmuz 1953 tarihinde
imzalanan Panmunjom Ateşkes Antlaşması ile sona erdi. Savaşın Türkiye’nin safını
belirlemede çok önemli olduğu, askeri sonucun sürpriz olmadığı, Türklerin bu savaşı
kendi vatanlarına yapılmış bir saldırı gibi karşıladıkları ve onu savunur gibi dövüştükleri

Cumhuriyet, 6 Şubat 1951, s.1.


297

Ömer Sami Coşar, “Kore Harbi”, Cumhuriyet, 26 Haziran 1950, s.3.


298

107
ifade edildi. Kore Savaşı, Türkiye’ye başta NATO olmak üzere uluslararası önemli
kazançlar getirmişti. Emeği geçen askerlere teşekkür edildi.
Sonuç olarak, Kore Savaşı’nın asıl taraflarının SSCB ve ABD olduğu görüldü.
Sovyetlerin kışkırtıcı ve saldırgan olduğu, benzer saldırılara Türkiye’nin de hedef
olabileceği varsayımında birleşildi.
Kore’deki başarılar üzerine 1951 Eylül ayında Ottowa’da toplanan NATO
Bakanlar Konseyi 21 Eylül 1951’de yayınladığı bildiride Türkiye ile Yunanistan’ı
NATO’ya katılmaya davet etmeye karar verdiğini açıklamıştır. NATO Konseyi 17 Ekim
1951’de Londra’da imzaladığı bir protokol ile Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya
katılmalarını kabul etti. TBMM de 19 Şubat 1952’de Türkiye’nin NATO’ya katılmasına
karar verdi.299
Kore Savaşı’nda hayatını kaybeden, yaralanan, kaybolan, esir düşen ve evsiz
kalan sivil ve askerlerin sayısı şu şekildedir: Savaş, iki yüz yirmi bin Güney Kore
askerinin, bir milyon Koreli sivilin ölümüne ve beş milyon kişinin evsiz kalmasına neden
oldu. Savaşa katılan üç tugayımızdan otuz yedi subay, yirmi altı astsubay, altı yüz elli
sekiz erbaş ve er olmak üzere toplam yedi yüz yirmi bir asker şehit olmuştur. Seksen bir
subay, altmış altı astsubay, iki bin erbaş ve er toplam iki bin yüz kırk yedi asker
yaralanmıştır. Altı subay, üç astsubay, iki yüz yirmi beş erbaş ve er olmak üzere iki yüz
otuz dört asker esir düşmüştür. Üç subay, bir astsubay, yüz yetmiş bir erbaş ve er olmak
üzere toplam yüz yetmiş beş asker kaybolmuştur.300
Kore’de savaşan askerlerimize saygı ve şükran borçlarını ifade etmek, bu uğurda
şehit düşenlerin aziz hatıralarını anmak amacıyla Trabzon, Borçka, Anamur, Bozdoğan,
Yenipazar, Bekilli, Çayeli, Datça, Güneyce, Bayındır, Burhaniye, Kızıltepe, İstanbul,
İzmir ve Ankara gibi birçok yerde toplantılar düzenlenmiştir. Örneğin; Türkiye Anıtlar
Derneği, Kore’de ölen askerlerimiz için Süleymaniye Camii’nde 10 Aralık 1950 günü
öğle namazına müteakip bir mevlit okutmuştur. Bu mevlide Diyanet İşleri Başkanı Hamdi
Akseki, Birinci Ordu Müfettişi Vekili Şükrü Kanatlı, İstanbul Vali Yardımcısı Fuat Alper,
Müslüman devletlerin elçileri ve yetmiş bin kişilik bir halk kitlesi katılmıştır. Mevlit,
İstanbul ve Ankara radyolarından da canlı olarak yayınlanmıştır. Ayrıca mevlit
kaydedilerek, Kore’deki Türk tugayına da gönderilmiştir. Diyanet İşleri Başkanı Akseki,

Akkaya, “Türkiye’nin NATO Üyeliği”, s.11.


299

Karacaova, Kore Savaşı, s.149-150; Cumhuriyet, 13 Ağustos 1950, s.3.


300

108
Kore Savaşı ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Bu savaş alelade bir savaş değildir. Bu
hak ile batılın, ehli kitap ile kitapsızların, hayır kuvvetleri ile şer kuvvetlerinin
çarpışmasıdır. Beşeri tarihte bunun emsaline çok tesadüf edilmiştir. Tarih tetkik edilirse
bu savaşta, azim, irade, sabır ve sebat, kahramanlık bir ordu için bitmek tükenmek
bilmeyen manevi bir kuvvet kaynağıdır.” Daha sonra Akseki, konuşmasını bir dua ile
bitirmiştir.301
Türk halkı ve Türk gençleri, yaptıkları her davranışla Kore’de savaşan Türk askeri
ile birlikte olduklarını vurgulamaya çalışmıştır. Konya’da Türk Gençlik Teşkilatı’nın
hazırladığı bir törende, teşkilat üyeleri şehitlerimizin yanında bizim de kanımız bulunsun,
düşüncesiyle bir vazoya kanlarını doldurarak Kore’ye göndermeyi kararlaştırmışlardır.
Yaptırılan vazo küçük olduğu için yüzlerce kişinin talebi geri çevrilmiştir.302 Ankara
Üniversitesi Talebe Birliği öğrencileri de Anafartalar’dan aldıkları boş bir mermi
kovanını kanlarıyla ıslattıkları Conkbayırı toprağı ile doldurarak, Kore Türk Tugayı’na
göndermişlerdir.303

G.İKİNCİ MENDERES HÜKÜMETİ


Birinci Menderes kabinesindeki ilk anlaşmazlık 2 Ağustos 1950 tarihinde Milli
Eğitim Bakanı Avni Başman’ın sağlık nedeniyle istifasıyla meydana gelmiştir.304 Daha
sonra yerine önce Nuri Özsan, ardından Tevfik İleri atanmıştır. Ardından 9 Ağustos 1950
tarihinde Milli Eğitim Bakanı Avni Başman’ın istifası ile Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri
Milli Eğitim Bakanlığı’na, Seyfi Kurtberk de Ulaştırma Bakanlığı’na getirilmiştir.305 19
Eylül 1950 tarihinde Sağlık Bakanı Nihat Reşat Belger istifa etmiş yerine Ekrem Hayri
Üstündağ atanmıştır.306 14 Aralık 1950 tarihinde Maliye Bakanı Halil Ayan istifa etmiş
yerine Hasan Polatkan geçmiştir.307 22 Aralık 1950 tarihinde Kemal Zeytinoğlu
Bayındırlık, Hulusi Köymen de Çalışma Bakanlığı’na getirilmiştir.308
9 Mart 1951’de Menderes kabinesi istifa etmiştir. Cumhurbaşkanı Bayar yeni
kabinenin yine Menderes tarafından kurulmasını istemiştir. Menderes bir gün içinde

301
Cumhuriyet, 11 Aralık 1950, s.4.
302
Cumhuriyet, 16 Aralık 1950, s.1.
303
Karacaova, Kore Savaşı, s.158.
304
Cumhuriyet, 3 Ağustos 1950, s.1.
305
Cumhuriyet, 10 Ağustos 1950, s.1.
306
Cumhuriyet, 20 Eylül 1950, s.1.
307
Cumhuriyet, 15 Aralık 1950, s.1.
308
Cumhuriyet, 23 Aralık 1950, s.1.

109
kabineyi kurmuştur. Yeni kabinede altı bakan yer değiştirmiş, altı bakan yerinde
kalmıştır.309
Yeni kabine aşağıdaki şekilde oluşmuştur.
Başbakan Adnan Menderes
Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu
Adalet Bakanı Rükneddin Nasuhioğlu
Milli Savunma Bakanı Hulusi Köymen
İçişleri Bakanı Halil Özyörük
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü
Maliye Bakanı Hasan Polatkan
Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri
Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu
Ekonomi ve Ticaret Bakanı Muhlis Efe
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Ekrem Hayri Üstündağ
Gümrük ve Tekel Bakanı Rıfkı Salim Burçak
Tarım Bakanı Nedim Ökmen
Ulaştırma Bakanı Seyfi Kurtberk
Çalışma Bakanı Nuri Özsan
İşletme Bakanı Hakkı Gedik

309
Cumhuriyet, 10 Mart 1951, s.1.

110
SONUÇ
Cumhuriyet gazetesi, siyasi kimlik ve ideolojik duruş olarak Atatürk ilke ve
inkılâplarının taraftarlığını benimsemiş ve tanık olduğu farklı siyasi devreleri bu
çerçeveden değerlendirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası değişen dünya düzeninin
Türkiye’ye yansımalarına da bu bakış açısıyla yaklaşmış ve devrim ilkelerinin ışığında
ilerlemesi şartıyla uluslararası politikaların zorladığı değişime destek vermiştir.
Cumhuriyet gazetesi, ülke güvenliğini ön plana çıkararak aktif siyaset izlenmesi
gerekliliğini vurgulamış, dönem içerisinde uluslararası politikada yaşanan gelişmelerdeki
bu tutumu nedeniyle yer yer protestolara da maruz kalmıştır.
Cumhuriyet’in 1950’li yıllardaki siyasi duruşu, dönemin iktidarı olan Demokrat
Parti’nin programındaki hedeflerle birebir örtüşmektedir. Özellikle de Demokrat Parti
muhalefetinin temel hak ve hürriyetlere öncelik verip, ekonomik politikaların bunlara
bağlı olarak düzeleceği vurgusu Nadir Nadi’nin partiye sıcak bakmasına yol açmıştır.
Dönem içerisinde de yazar bunu inkâr etmemiş, bazı yazılarında Demokrat Parti
programını destekler ifadeler kullanmıştır. Nadir Nadi’nin Demokrat Parti’nin
programlarına sıcak bakması, gazetenin Demokrat Parti ile de yakın ilişkiler kurmasını
sağlamıştır. Nadir Nadi, her ne kadar aksini iddia edenler olsa da gazeteyi Demokrat
Parti’nin sözcüsü konumuna sokmamıştır. Partinin programından ve vaat ettiği
hedeflerinden uzaklaştığı anları gördüğü zaman bunu eleştirmekten de çekinmemiştir.
Ama gerek Demokrat Parti’yi gerekse Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirirken hiçbir
zaman sert bir üslup kullanmamıştır. Mutedil, ılımlı bir üslup sahibi olmuştur. Abidin
Daver ve Burhan Felek partileri eleştirirken Nadir Nadi’ye oranla daha serttirler.
Cumhuriyet gazetesinin, Demokrat Parti’nin mutlak destekleyicisi ya da muhalifi olarak
tanımlanması doğru olmaz.
Demokrat Parti, kendisiyle bağını kopartmamış olan gazeteyi ne yandaş ne de
muhalif olarak görmüştür. Bu nedenle de hem gazeteyi maddi açıdan zaman zaman
desteklemiş hem de Cumhuriyet Halk Partisi’ne oranla daha az baskıda tutmuştur. Belki
de bu yüzden gazete, dönemin basınının sorunlarını anlamada ve bunlara çözüm bulmada
yetersiz kaldığı ve duyarsızlık iddialarıyla diğer basın kuruluşları tarafından
eleştirilecektir.

111
Çok partili hayata geçiş döneminde Demokrat Parti, liberal ve daha fazla
demokrasi söylemleri ile birlikte basına verilecek olan özgürlük vaatleri dönemin
gazetelerinin büyük bir kısmının desteğini almasına neden olmuştur. Cumhuriyet Halk
Partisi’nin yayın organı olarak bilinen Ulus gazetesine karşılık Demokrat Parti de 30
Nisan 1949’da kendi yayın organı olarak Zafer gazetesini yayın hayatına sürmüştür.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde önemli ölçüde bir başarı kazanarak tek başına iktidar
olan Demokrat Parti, muhalefet döneminde basına vaat ettiği değişiklikleri ilk hükümet
programına alarak basının geniş desteğine mazhar olmuştur. 1950 yılında çıkardığı Basın
Kanunu ile hükümetin basın üzerindeki denetimini büyük oranda kaldırmıştır. Bu yasayla
ayrıca yayın serbestliği getirilmiş, cezai sorumluluklardan yayın sahibi muaf tutulmuş ve
bu kanun cevap, düzeltme hakkı gibi konularda basına kolaylıklar sağlamıştır. 1950
seçimlerinde iktidarın kansız, kavgasız tam anlamıyla demokratik bir seçim sonucunda el
değiştirmiş olması ve böyle bir değişimin Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilmesi gibi
sebeplerle, Türkiye’de basın-iktidar ilişkileri ve basına karşı tutum özel bir yer ve öneme
sahip olmuştur.
Cumhuriyet, iktidarın Arapça ezan yasağının kaldırılmasına ilişkin teklifine karşı
çıkmıştır; bu onun iktidara ilk karşı çıkışıdır ve Atatürk devrimlerine dokunulmaması
gerektiği yönünde uyarılarda bulunmuştur. Diğer basın organlarının suskun kaldığı o
günlerde iktidara cesurca eleştirilerini yöneltebilmiştir.
Cumhuriyet gazetesi, Kore Savaşı ile ilgili yaptığı haberlerde, hükümetin Kore’ye
asker göndermesini olumlu karşıladığını ama karar verilirken bu konuyu meclise
taşımamasını ve muhalefet partisinin bu konuda fikrini almamasını eleştirmiştir.
Demokrat Parti’nin basın kanunu ve özgürlüğü konusunda muhalefet yıllarındaki
vaatleri, Cumhuriyet ile birlikte basının önemli temsilcilerinin kendisini desteklemesinin,
Türk seçmeni ile bağ kurmasının ve iktidara gelmesinin önemli sebeplerinden olmuştur.
İlk iktidar yılında da bu destek devam etmiş olmasına rağmen, gazete iktidarı tenkit etme
cesaret ve basiretini gösterebilmiştir. İncelenen 1949-1951 yıllarında, iktidar
nimetlerinden istifade etmek gibi bir niyetle, kayıtsız-şartsız iktidar destekçisi ve sesi
olmak gibi bir tutum takınmamıştır.
Cumhuriyet, Türkiye'de çok partili hayata geçiş ve ilk iktidar değişikliği sürecinin
takip edilebileceği Türk basınının önemli kurumlarından birisidir.

112
BİBLİYOGRAFYA

Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
BCA, Dosya: 808, Fon Kodu: 490.1.0.0, Kutu No:204.
BCA, Dosya: 257, Fon Kodu:30.1.0.0, Kutu No:44.
BCA, Dosya: 241, Fon Kodu: 30.1.0.0, Kutu No:40.
BCA, Dosya: 241, Fon Kodu:490 01.
BCA, Dosya: 257, Fon No: 30.1.0.0, Kutu No:44.
BCA, Dosya: 55, Fon No: 490.1.0.0, Kutu No:10.
BCA, Dosya: 265, Fon No:30.1.0.0, Kutu No:44.

Meclis Tutanakları
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:9, C.I, 23. Birleşim, 14 Temmuz 1950.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:9, C.XXV, 15. Birleşim, 30 Haziran 1950.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:9, C.XIX, 9. Birleşim, 16 Haziran 1950.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:7, C.XXIII, 57. Birleşim, 31 Mayıs 1946.
TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:8, C.XXV, 72. Birleşim, 24 Mart 1950.

Gazeteler
Cumhuriyet ____________1949-1951
Ulus___________________1949
Vatan__________________1950
Zafer__________________ 1950

Kitaplar
AĞAOĞLU, Samet, Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, İletişim
Yayınları, İstanbul 1993.
ALBAYRAK, Mustafa, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960),
Phoenix Yayınevi, Ankara 2004.
ATATÜRK, Kemal, Nutuk (1919-1927), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara
2006.

113
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Menderes’in Dramı 1889-1960, Remzi Kitapevi,
İstanbul 2001.
BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş,
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.
BİLA, Hikmet, CHP 1919-1999, Doğan Kitap Yayınları, İstanbul 1999.
BURÇAK, Rıfkı Salim, On Yılın Anıları, Dergah Yayıncılık, Ankara 1998.
ÇUFALI, Mustafa, TBMM VIII. Dönem (1946-1950)Türk Parlamento Tarihi,
C.I, No:146, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara 2011.
ERKİN, Feridun Cemal, Dışişlerinde 34 Yıl: Anılar- Yorumlar, C.I, TTK
Yayınları, Ankara 1980.
EROĞUL, Cem, Demokrat Parti ve İdeolojisi, İmge Kitabevi, Ankara 1998.
GÖK, Dursun, İkinci Büyük Millet Meclisi Dönemi (1923-1927), Adım
Matbaacılık, Konya 2002.
GÜRÜN, Kamuran, Türk- Sovyet İlişkileri (1920-1953), C.XVI, S.67, TTK
Yayınları, Ankara 2010.
KARACA, Emin, Cumhuriyet Olayı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1994.
KÖKTENER, Aysun, Bir Gazetenin Tarihi Cumhuriyet, Yapı Kredi Yayınları,
2005.
ŞAHİNGİRAY, Özel, Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri (1920-1953), Nadir
Kitabevi, Ankara 1954.
ŞEYHANLIOĞLU, Hüseyin, Türk Siyasal Muhafazakarlığının
Kurumsallaşması ve Demokrat Parti, Kadim Yayınları, Ankara 2011.
TİMUR, Taner, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İmge Yayınları, Ankara
2003.
TOKER, Metin, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları (1965-1973): DP’nin
Altın Yılları (1944-1973), Bilgi Yayınevi, Ankara 1991.
TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler (İkinci Meşrutiyet
Dönemi 1908-1918), C.I, İletişim Yayınları, İstanbul 2007.
YALÇIN, Durmuş-Yaşar Akbıyık, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C.I, Atatürk
Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005.
UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih (1789-2010), Der Yayınları, İstanbul 2010.

114
Makaleler
AKANDERE, Osman, “Bir Demokrasi Beyannamesi Olarak Dörtlü Takrir’in
Amacı ve Mahiyeti”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.9, 2003,
ss.5-28.
AKANDERE, Osman, “1946 Genel Seçimleri ve Sonuçları Üzerinde İktidar ve
Muhalefet Partileri Arasında Yapılan Tartışmalar”, www.atam.gov.tr, erişim tarihi:
25.1.2016.
AKKAYA, Bülent, “Türkiye’nin NATO Üyeliği ve Kore Savaşı”, Akademik
Bakış Dergisi Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, S.28, Ocak-Şubat
2012, ss.1-20.
ALTINKAŞ, Evren, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında İki Demokrasi Deneyimi:
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası” Akademik Barış
Dergisi Uluslar Arası Hakemli Sosyal Bilimler E- Dergisi, Mart-Nisan 2012, ss.1-16.
BABAOĞLU, Resul, “Nutuk ve Hatıralar Ekseninde Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası Olayı ve Süreci”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, C.II, S.22, 2012, ss.63-
108.
BAKAN, Selahaddin- Hakan Özdemir, “Türkiye’de 1946-1960 Dönemi İktidar-
Muhalefet İlişkileri: Cumhuriyet Halk Partisi Demokrat Parti’ye Karşı”, Cumhuriyet
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.XIV, S.1, Nisan 2013,
ss.373-397.
BENHÜR, Çağatay, “1945-1946 Yıllarında Türkiye’de Politik Gelişmelere
Genel Bakış”, journal.qu.edu.az/article_pdf/1006, erişim tarihi: 10.2.2016, ss.30-41.
BOZKURT, Birgül, “Türkiye’de ‘Milli Şef’ Dönemi CHP Politikalarının Eğitim
Sistemine Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme” Belgi Dergisi, S.2, Yaz 2011, ss.183-204.
DEMİR, Şerif, “İktidar- Basın İlişkilerinin Türkiye’de Görünümü (1918- 1960)”,
The Journal of Academic Social Science Studies, C.V, S.6, Aralık 2012, ss.119-137.
DİKİCİ, Ali, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan
Denemesi ve Buna Gösterilen Tepkiler”, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlke ve
İnkılâpları Tarihi Enstitüsü Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, S.10, 2006, ss.77-
104.
DUMAN, Olcay Özkaya- Haktan Birsel, “Demokrat Parti Dönemi Türk Dış
Politikası ve Bu Politikanın Dinamiklerine Etki Eden Dış Gelişmeler”, Mustafa Kemal

115
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma Uygulama Merkezi
Dergisi, C.I, S.1, 2012, ss.299-318.
ERTEM, Barış, “Siyasal Bir Muhalefet Denemesi Olarak Serbest Cumhuriyet
Fırkası”, Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırma
Dergisi, C.I, S.2, Aralık 2010, ss.71-92.
GÜNGÖR, Süleyman, “14 Mayıs 1950 Seçimleri ve CHP’de Bunalım”,
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.21,
Mayıs 2010, ss.193-208.
HAYTOĞLU, Ercan, “İnönü Döneminde Türkiye’de Siyasal Yaşam (1938-
1950)”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, Anı Yayıncılık, 2011, ss.77-114.
İNAN, Süleyman, “Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)”, Yakın Dönem Türk
Politik Tarihi, Anı Yayıncılık, 2011, ss.117-145.
KARATAŞ, Murat, “1950 Yılı Genel Seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin
Seçmeni İkna Çabaları”, History Studies International Journal Of History, C.VI, S.3,
2014, ss.199-215.
KAŞTAN, Yüksel, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Partili Dönemden Çok Partili
Döneme Geçişte CHP’nin Yönetim Anlayışındaki Gelişmeler (1938-1950)”, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2006, ss.123-140.
KEYDER, Çağlar-Şevket Pamuk, “1945 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu
Üzerine Tezler”, Yapıt- Toplumsal Araştırmalar Dergisi, S.8, 1984-1985, ss.52-63.
OCAK GEZ, Başak, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Aşamalarından Biri:
Türkçe Ezan ve Uygulamaları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, C.II, S.6-7, 1996-1997, ss.157-167.
OLGUN, Kenan, “Türkiye’de Cumhuriyet’in İlanından 1950’ye Genel Seçim
Uygulamaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XXVII, S.79, Mart 2011, ss.1-
36.
SÖNMEZ, Naim, “Seçim Sisteminin Demokratikleşmesinin Bir Aşaması: 1950
Milletvekili Seçim Kanunu”, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
C.VI, S.2, 2013, ss.482-492.
ŞEKER, Kadir, “İnönü Dönemi Basın Hayatı ve 1948-1950 Arasında CHP ile
Muhalefet Arasında Basın Alanında Yaşanan Tartışmalarda Merzifon Örneği”,

116
Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.13, 2011, ss.39-
54.
ŞEKER, Kadir, “Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Kurulması ve Cumhuriyet Halk
Fırkası’nın Gelişmelere Bakışı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Dergisi, S.32, Ağustos 2014, ss.1-14.
TAŞKIRAN, Cemalettin, “Atatürk Döneminde Demokrasi Denemeleri (1925-
1930)”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi,
C.IV, S.14, 1994, ss.255-265.
UYAR, Hakkı, “Atatürk Dönemi İç Politikası”, Yakın Dönem Türk Politik
Tarihi, Anı Yayıncılık, 2011, ss.43-73.
YILDIRMAZ, Sinan, “1950 Seçimleri ve Propaganda”, Atatürk İlkeleri ve
İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, S.6, 2004, ss.131-157.
YILDIZ, Aytaç, “Erken Cumhuriyet Döneminde Siyasal Muhalefet ve Eleştirinin
Sınırları: Yarın’ı Okumak”, International Periodical For The Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic, S.8, Yaz 2013, ss.783-795.
YILDIZ, Nuran, “Demokrat Parti İktidarı (1950-1960) ve Basın”, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.LI, S.1, Ocak 1996, ss.481-505.

Köşe Yazıları
Cumhuriyet
ADIVAR, Adnan, “İleri Bir Adım”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 1949.
ATAY, Falih Rıfkı, “İktidar”, Cumhuriyet, 21 Mayıs 1950.
COŞAR, Ömer Sami, “Kore Harbi”, Cumhuriyet, 26 Haziran 1950.
DAVER, Abidin, “Alnımızın Akı İle”, Cumhuriyet, 15 Mayıs 1950.
_________, “Amerika’dan İstediklerimiz ve Beklentilerimiz”, Cumhuriyet, 31
Temmuz 1950.
_________, “Gediği Kapatmak Gerekir”, Cumhuriyet, 5 Haziran 1950.
_________,“Kararımız İsabetli mi Değil mi?”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 1950.
_________, “Konseyin Kararı ve Türkiye”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 1950.

________, “Matbuat Hürriyeti”, Cumhuriyet, 13 Temmuz 1950.


________, “Orduya Siyaset Sokmak İsteyenler”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 1950.

117
________, “Ortadoğu’nun Kalesi”, Cumhuriyet, 19 Şubat 1951.
_______ , “Seçim Savaşında Olgunluk”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 1950.

________, “Seçim Propagandasında Ölçü”, Cumhuriyet, 3 Nisan 1950.

________, “Şiddet Harbi İnsani Değildir”, Cumhuriyet, 6 Eylül 1939.


________, “Ya Türk Donanmasına Ne Verilecek?”, Cumhuriyet, 21 Temmuz
1950.

ESEN, Mekki Said, “Arapça Ezan”, Cumhuriyet, 8 Haziran 1950.


___________, “CHP’nin Muazzam Serveti”, Cumhuriyet, 15 Ekim 1950.
____________, “Ne Vakit Çekilecekler?”, Cumhuriyet, 16 Aralık 1949.
FELEK, Burhan, “Beşinci Kol Propaganda Yapıyor”, Cumhuriyet, 30 Temmuz
1950.
___________, “Halk Partisine Gelince”, Cumhuriyet, 13 Haziran 1950.
___________, “Kolay Gele”, Cumhuriyet, 24 Mayıs 1950.
___________, “Partiler Arası Nezaket”, Cumhuriyet, 5 Mayıs 1950.
MAKSUDİ, Sadri, “Bir Hukuk Abidesi: Yeni Seçim Kanunu Tasarısı”,
Cumhuriyet, 13 Ocak 1950.
____________, “Demokrasi Kapısı Önündeyiz”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 1949.
NADİ, Nadir, “Acaba Nasıl Çıkacak?”, Cumhuriyet, 12 Mart 1950.
______________, “CHP”, Cumhuriyet, 28 Haziran 1950.
______________, “CHP Beyannamesi”, Cumhuriyet, 29 Nisan 1950.
______________, “Çözülmeyen Düğümler”, Cumhuriyet, 4 Ağustos 1949.
______________,“DP’nin Cevabı”, Cumhuriyet, 13 Ekim 1949.
______________, “Erken mi? Geç mi?”, Cumhuriyet, 13 Aralık 1949.
______________, “Ezan”, Cumhuriyet, 7 Haziran 1950.
______________, “Gelelim İşe”, Cumhuriyet, 4 Haziran 1950.
______________, “Her Şeyden Önce”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 1950.
______________, “Işık Nerede”, Cumhuriyet, 27 Ekim 1950.
______________, “Kadro”, Cumhuriyet, 11 Haziran 1950.

118
______________, “Koalisyon”, Cumhuriyet, 24 Ocak 1950.
______________, “Kuvvetin Sırrı”, Cumhuriyet, 9 Temmuz 1950.
______________, “Listeler”, Cumhuriyet, 26 Nisan 1950.
______________, “Milli Birlik”, Cumhuriyet, 22 Nisan 1950.
______________, “Motosiklet”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 1950.
______________, “Ne İstiyoruz?”, Cumhuriyet, 17 Haziran 1950.
______________, “Netice”, Cumhuriyet, 24 Haziran 1949.
______________, “ Nutka Dair”, Cumhuriyet, 3 Kasım 1949.
______________, “O Günün Manası”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 1950.
______________, “Ölçü”, Cumhuriyet, 3 Haziran 1950.
______________, “Rusya Şart mıdır?”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 1939.
______________, “Şakaya Gelmez!”, Cumhuriyet, 7 Şubat 1951.
_______________, “Tasarı”, Cumhuriyet, 18 Aralık 1949.
______________, “Tasfiye”, Cumhuriyet, 29 Haziran 1950.
______________, “Tebliğ”, Cumhuriyet, 29 Haziran 1949.
______________, “Yeni Kabine”, Cumhuriyet, 12 Mart 1951.
______________, “Yorum”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1950.

_____________, “Zaman”, Cumhuriyet, 1 Mart 1950.

ÖZYÖRÜK, Mukbil, “Mukayeseli Bir Gözle 14 Mayıs’ın Verdiği Neticeler”,


Cumhuriyet, 13 Haziran 1950.

SAV, Nizameddin Ali, “Seçim İstatistiklerine Lüzum Var”, Cumhuriyet, 30


Ocak 1950.
TOKER, Metin, “Avrupa’da Birliğimize Hayranlık”, Cumhuriyet, 2 Aralık 1950.
UZUNKAYA, Şehabeddin, “Samsun’da Herkes ‘Kendi Atını Nallatmakla’
Meşgul”, Cumhuriyet, 7 Mayıs 1950.

VELDET, Hıfzı, “Seçim ve Geçim”, Cumhuriyet, 9 Eylül 1949.

Vatan

119
YALMAN, Ahmet Emin, “İsmet İnönü’ye Tebrik Mektubu”, Vatan, 16 Mayıs
1950.

Zafer
FENİK, Adviye, “Millet Şuurunun Hakimiyeti”, Zafer, 16 Mayıs 1950.
FENİK, M. Faik, “İnkılâba Sadakat ve Vicdan Hürriyeti”, Zafer, 7 Haziran 1950.

Tezler
ALACI, Beral, Demokrat Parti Kongreleri, Bildirileri, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir
2006.
ARIKANOĞLU, Naim, Demokrat Parti İktidarında Hükümet Basın İlişkileri
(1950-1957), Turgut Özal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2014.
ATAYAKUL, Fatma Alev, Türkiye’de Demokrat Parti Döneminde Genel
Seçimler (1950-1954-1957), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2007.
AYDOĞMUŞ, Çiğdem, İstanbul Basınına Göre Demokrat Parti Dönemi
İktidar- Muhalefet İlişkisi (1950-1960),(Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliye ve
Vakit Gazeteleri), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2011.
HAŞİMİ, Nurullah, Türkiye’nin Kore Savaşı’na Katılmasının Siyasi
Nedenleri ve Sonuçları, Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Batman 2014.
IŞIK, Adil, Kore Savaşı’nda Türk Ordusunun Lojistik Desteği, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir
2009.
İÇÖZ, Fatma, İkinci Dünya Savaşı ve Yunus Nadi, Dokuz Eylül Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir
2006.

120
İNAL, Tibet, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti Farklılığı ve Dış
Politikaya Yansıması, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi
Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir 2010.
KARACAOVA, Tuncay, İstanbul Basınında Kore Savaşı, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
2010.
KAYA, Ayşe Elif Emre, Demokrat Parti Politikalarının Cumhuriyet
Gazetesi’nde Ele Alınış Biçimleri 1950-1960, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2009.
KİRMAN, Emin, Çok Partili Döneme Geçiş Süreci ve Türk Siyasal
Kültüründe Muhalefet Olgusunun Gelişimi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2006.
KOYUNCU, İbrahim, Türkiye’de Basın- İktidar İlişkisi (1950-1954),
Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Çanakkale 1997.
KOZOK, Fırat, 1938-1946 Yılları Arası Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın
Politikası, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Ankara 2007.
SAĞLAM, Işıl, Cumhuriyet Gazetesine Göre Türkiye’de Ekonomi- Politik
(1930-1945), Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Denizli 2012.
SAKA, Abdulkerim, 14 Mayıs 1950 Seçimleri Ekseninde Muhalefet ve
İktidarın Sesi Olan Zafer ve Ulus Gazeteleri Üzerine Bir İnceleme, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya
2015.
SALİHPAŞAOĞLU, Yaşar, Türkiye’de Basın Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2007.
TATAR, İlknur, Kore Savaşı ve Dönem Siyasetinin Ulusal Basına
Yansımaları, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Bursa 2004.

121
UÇAR, Aliye, İkinci Dünya Savaşı’nda Cumhuriyet Gazetesi’nin Dış Politika
Değerlendirmesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1992.

İnternet Kaynakları
www.atam.gov.tr
https://www.ekodialog.com
www.uludagsozluk.com
journal.qu.edu.az/article_pdf/1006

122
EKLER

Ek 1: 1950 Belediye Seçimleri Kesin Sonuçları

123
124
Ek 2: 1950 Genel Seçimleri Demokrat Parti Seçim Beyannamesi

125
126
127
128
129
130
131
132
133
Ek 3: Cumhuriyet Halk Partisi’nin Seçim Hazırlıklarına Dair Bir Belge

134
135
136
Ek 4: İsmet İnönü’nün 14 Mayıs 1950 Tarihinde Yapılacak Olan Genel Seçimler İle
İlgili İlk Seçim Nutku Ve Partilerin Radyolarda Seçimlerle İlgili Propagandaya
Başlamasının Gazeteye Yansıması

137
138
Ek 5: 1950 Genel Seçimleri Gerçekleşmeden Önce Partilerin Türkiye’nin Çeşitli
Bölgelerinde Yaptıkları Seçim Konuşmalarına Dair Bir Demeç

139
140
Ek 6: Seçim Günü Seçime Dair Haberler

141
142
Ek 7: 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nin Sükunet İçinde Gerçekleştiğine Dair Haberler

143
144
Ek 8:Türkiye’nin Kore Savaşı’na Gönderdiği Askeri Birlikle İlgili Haberler

145
146
Ek 9: Kore Savaşı İle İlgili Türkiye’nin Aldığı Kararların Ülke İçerisindeki Yansımaları

147
148
149

You might also like