You are on page 1of 162

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HADİSLERE GÖRE EN FAZİLETLİ KADIN


VE ÖZELLİKLERİ

Zehra ŞENER OKUMUŞ

2501110983

TEZ DANIŞMANI

Prof. Dr. Bekir KUZUDİŞLİ

İSTANBUL- 2019
ÖZ

HADİSLERE GÖRE EN FAZİLETLİ KADIN VE ÖZELLİKLERİ

ZEHRA ŞENER OKUMUŞ

İslam medeniyetinin vazgeçilmez unsuru olan kadın, âyet ve hadîslerde örnek


alınacak şahsiyetler arasında zikredilmektedir. Bu örneklik faziletli hanım kavramı ile
ilişkilendirilerek Hz. Asiye ve Hz. Meryem, Hz. Peygamber’in bazı hanımları ve kızı
Hz. Fatıma bu efdâliyete dâhil edilmektedir. Resûlullah’ın hanımları arasında Hz.
Hatice ve Hz. Âişe ise özellikle öne çıkmaktadır. Bu çalışmada âyet ve hadîslerden
istifade edilerek faziletli olduğu belirtilen kadınlara ve onların özelliklerine yer
verilmektedir. Yaşamlarında bize örnek olan hanımların birtakım vasıfları sıralanmış,
hanımlar arasındaki fazilet durumları hakkında tartışmalar kaydedilmiştir. Son olarak
Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fâtıma ve hanımlarından bazıları hususunda Şiî/Sünnî
çerçevesindeki değerlendirmeler ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: hadîs, kadın, fazilet, Şia, Resulullah’ın eşleri

iii
ABSTRACT

ACCORDING TO HADITHS THE MOST VIRTUOUS WOMEN AND


HER FEATURES

ZEHRA ŞENER OKUMUŞ

Women, which are indispensable elements of Islamic civilization, are


mentioned among the personalities to be taken as an example in verses and hadiths.
Asiye, Meryem, some wives of the Prophet and daughter Fatima can be cited as an
example of this virtue. Among the wives of the Prophet of Allah, Hatice and Aişe
especially stand out. In this study, benefiting from verses and hadiths, women who
are stated to be virtuous and their characteristics are given. Some of the
characteristics of the women who are exemplary to us in terms of lifestyle are listed
and discussions about the virtues of women are highlighted. Finally, the evaluations
within the framework of Shia / Sunni regarding Fatima and some of her wives were
discussed.

Keywords: hadith, women, virtue, Shia, Resulullah’s wifes.

iv
ÖNSÖZ

Hz. Havva ile dünya yolculuğu başlayan kadın, yaratıldığından bu yana


yaşadığı toplumlarda ve dinî anlayışlarda çeşitli konumlarda bulunmuştur. Toplumda
anne, eş, kız kardeş ve kız rolünde yer alan kadına bazı toplumlarda olumlu bazılarında
olumsuz bir algı çizilmiştir. İslam’da ise kadın, önemli bir şahsiyet ve saygın bir
bireydir. Nitekim Kur’ân’da herhangi bir cinsiyet ayrımına gidilmeksizin kadın önce
insan olarak ele alınmaktadır. Kur’ân kadın ile erkek arasındaki fizikî ve psikolojik
farklılıkları cinsiyetler arası üstünlük değil aksine bunun aralarında bütünlüğü
sağladığına işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle kadınla erkeği bir arada zikreden
âyetler incelendiğinde, Kur’ân’ın her iki cinsi birbirini tamamlayan birbirine destek
olan kullar olarak zikrettiği görülür.

Birlikte yaşanması hususunda Hz. Peygamber (sav) de kadınla erkeğin birbirini


tamamlayan birer bütün olduğunu vurgulamaktadır. Bunun için her iki tarafın da
Allah’ın onlara bahşettiği yetenek ve vazifeleri uygun bir şekilde kullanmaları gerekir.
Bu manada hanımlar arasında, ümmete örnek gösterilen şahsiyetler bulunmaktadır.
Hz. Peygamber (sav), Hz. Âsiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma ve Hz. Âişe’yi
övgüyle anarak âdeta onları hanımlara birer misal olarak sunmuştur.

Bu çalışma giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde,


araştırmamızın amacı ve metodundan bahsedilmiş olup akabinde bu konu üzerinde
yapılmış çalışmaları konu edinen kaynaklar ve literatür kısmı bulunmaktadır.
Konumuzu ilgilendiren fazilet, sâliha ve hayırlı gibi kavramlar ve mahiyetleri yine
giriş bölümünde ele alınmıştır.

İlk bölümde faziletli kadının nasıl olacağı sorusuna âyetler ve hadîsler


bünyesinde yer verilmiştir. Faziletli kadın denildiğinde birçok özellik eklenebilecek
olup burada hadislerde vurgulanan özellikleri ön plana çıkarılmıştır.

İkinci bölümde bu faziletlerin nasıl hayata geçtiği yukarıda adı geçen beş
hanım özelinde anlatılmaya çalışılmıştır. Bu hanımların özellikleri verilirken
faziletlerinin, kendi kazanımları ve Allah’ın lütfettikleri şeklinde ikiye ayrıldığı
belirtilmelidir. Her ne kadar bu hanımların faziletlerinin tamamının Allah’ın bir lütfu

v
olarak verildiği söylenebilirse de bazı özelliklerin kazanımında onların gayretlerinin
aşikâr olduğu bilinmelidir. Ek olarak Hz. Peygamber’in (sav) bazı hanımları da
muhtasar şekilde konumuza dâhil edilmiştir.

Üçüncü bölümde ise yukarıda belirtilen hanımların kaynaklar ışığında, kendi


aralarında ve diğer hanımlar arasında bir karşılaştırması yapılmıştır. Ayrıca bu
bölümde Şîa’da en faziletli hanım meselesinin nasıl incelendiği ve mezkûr hanımların
Şiî çevrede nasıl ele alındığı araştırılmış olup böylece konuya dair Sünnî/Şiî bakış açısı
ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmayı titizlikle okuyup değerlendiren kıymetli danışman hocam Prof.


Dr. Bekir KUZUDİŞLİ’ye teşekkür ediyorum. Tez süresince görüşlerinden istifade
ettiğim Arş. Gör. Ebru ADIYAMAN’a ve tez boyunca beni destekleyen, yazılanları
birlikte okuyup düzeltmemde bana yardımcı olan eşim Mehmet OKUMUŞ’a
şükranlarımı sunuyorum. Tez yazımı boyunca yardımlarını esirgemeyerek bana sabır
gösteren değerli aileme de teşekkür ediyorum.

İSTANBUL, 2019

vi
İÇİNDEKİLER

ÖZ .......................................................................................................................... iii

ABSTRACT ........................................................................................................... iv

ÖNSÖZ ................................................................................................................... v

İÇİNDEKİLER .................................................................................................... vii

KISALTMALAR LİSTESİ ................................................................................... xi

GİRİŞ ...................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

FAZİLETLİ KADIN VE ÖZELLİKLERİ

I. KADININ DİNDARLIĞI VE TAKVÂSI ................................................... 14

II. KADININ İFFET VE HAYÂ SAHİBİ OLMASI ........................................ 19

III. KADININ İTAATKÂR /UYUMLU OLMASI............................................ 23

IV. KADININ EVİ VE ÇOCUKLARINDAN SORUMLU OLUŞU ................. 35

V. KADININ İLİM ÖĞRENME TALEBİNDE BULUNMASI ....................... 37

VI. KADININ SABIR VE KARARLILIĞI ....................................................... 40

VII. DİĞER ÖZELLİKLERİ .............................................................................. 40

İKİNCİ BÖLÜM

FAZİLETLİ KADININ HAYATA YANSIMALARI:


HADİSLERDE EN FAZİLETLİ OLDUĞU BELİRTİLEN
HANIMLAR

I. HZ. ASİYE VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ ............................. 43


A. Hz. Âsiye ................................................................................................ 43
B. Hz. Âsiye’yi Üstün Kılan Özellikleri....................................................... 45
1. Kendi Kazanımları .............................................................................. 45
a. Allah’a Bağlılığı .............................................................................. 45

vii
b. Allah’ı İnkâr Eden Kocaya Karşı Sabrı ............................................ 47
c. Bir Peygamber’i (Hz. Musa) Büyütmesi .......................................... 47
2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri .............................................................. 48

II. HZ. MERYEM VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ........................ 50


A. Hz. Meryem ............................................................................................ 50
B. Hz. Meryem’i Üstün Kılan Özellikleri..................................................... 51
1. Kendi Kazanımları .............................................................................. 51
a. Tâhire Nitelemesi ve İffeti ............................................................... 51
b. Sıddîka Nitelemesi .......................................................................... 53
c. Allah’a Bağlılığı, Teslimiyeti ve Mescide Adanmışlığı .................... 53
d. Direnç, Sabır ve Kararlılığı.............................................................. 55
2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri .............................................................. 56
a. Doğumunda Şeytandan Uzak Olması............................................... 56
b. Seçilmiş Biri Olarak Âlemin Kadınlarının En Hayırlısı Olması ve
Cennetle Müjdelenmesi ........................................................................... 57
c. Allah Tarafından Çeşitli Nimetler Bahşedilmesi .............................. 59
d. Kur’ân-ı Kerim’de Kendisine Hitap Edilmesi .................................. 60

III. HZ. HATİCE VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ .......................... 61


A. Hz. Hatice ............................................................................................... 61
1. Hz. Peygamber’den (sav) Önceki Hayatı ............................................. 61
2. Hz. Peygamber (sav) ile Evliliği ve Sonrası ......................................... 62
B. Hz. Hatice’yi Üstün Kılan Özellikleri...................................................... 64
1. Kendi Kazanımları .............................................................................. 64
a. Hz. Peygamber’e (sav) İlk İman Eden ve O’nu Tasdikleyen Kimse
Olması .................................................................................................... 65
b. İslâmiyetin İlk Yıllarında Hz. Peygamber’e (sav) Maddi ve Manevi
Desteği .................................................................................................... 67
c. Hz. Peygamber’in (sav) İlk Hanımı ve Çocuklarının Annesi Olması 68
2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri .............................................................. 69
a. Hz. Peygamber’in (sav) Ona Sevgisi ve Onu Sürekli Hayırla Anması
70

viii
b. Hanımların En Hayırlısı Olma Müjdesi ........................................... 71
c. Cebrail’in Selam Getirmesi ve Cennette Bir Ev Müjdesi.................. 73

IV. HZ. FATIMA VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ ........................... 75


A. Hz. Fâtıma .............................................................................................. 75
1. Çocukluğu ve Gençliği ........................................................................ 75
2. Evliliği ve Sonrası ............................................................................... 76
B. Hz. Fâtıma’yı Üstün Kılan Özellikleri ..................................................... 77
1. Kendi Kazanımları .............................................................................. 77
a. Hz. Peygamber’e (sav) En Büyük Destek ve O’na Olan Sevgisi ...... 77
b. Sade Yaşantısı ve Mütevazî Olması ................................................. 79
2. Allah’ın Lutfettiği Özellikleri .............................................................. 80
a. Hz. Peygamber’in (sav) Soyunun Hz. Fâtıma ile Devam Etmesi ve
Ehl-i beyt’ten Olması .............................................................................. 80
b. Ailesinde Hz. Peygamber’e (sav) İlk Kavuşacak Kimse Olması ve
Cennet Ehli Kadınlarına Dâhil Edilmesi .................................................. 81

V. HZ. AİŞE VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ ................................ 83


A. Hz. Âişe .................................................................................................. 83
B. Hz. Âişe’yi Üstün Kılan Özellikleri......................................................... 84
1. Kendi Kazanımları .............................................................................. 84
a. İlmi Faaliyetleri ve Zekâsı ............................................................... 85
b. Allah Korkusu, İbadete Düşkünlüğü ve Cömertliği.......................... 87
c. Hayırlı İşlerde İstikrarlı Olması ....................................................... 88
2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri .............................................................. 89
a. Hz. Peygamber ’in (sav) Ona Olan Sevgisi ...................................... 89
b. Hz. Peygamber’e (sav) Rüyada Gösterilmesi ve Hz. Peygamber’in
(sav) Dünya-Ahirette Zevce Olması ........................................................ 91
c. İfk Hâdisesi’nde İftiralardan Berî Olması ve Hakkında Âyet İnmesi 92
d. Teyemmüm Âyetinin Nüzûlüne Vesile Olması ................................ 93
e. Hakkında Tirit Yemeği Benzetmesi Yapılması ................................ 94
f. Cebrail’in Kendisine Selam Getirmesi ve Cebrail’i İnsan Suretinde
Görmesi .................................................................................................. 95

ix
VI. Hz. Peygamber’in (sav) Hanımlarından Bazıları ve Özellikleri ................... 96
A. Hz. Sevde ............................................................................................ 96
B. Ümmü Seleme..................................................................................... 97
C. Hz. Hafsâ ............................................................................................ 99

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HANIMLARIN MUKAYESESİ ve FAZİLETLİ KADININ ŞİÎ-


SÜNNÎ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

I. HANIMLARIN MUKAYESESİ............................................................... 101


A. Zamanla Kayıtlanan Rivâyetlerin Karşılaştırılması ................................ 101
B. Mekân veya Bir Toplulukla Kayıtlanmış Rivâyetler .............................. 103
1. Alemdeki Tüm Kadınlar Arasında Karşılaştırma ............................... 103
2. Kureyş Kadınlarının Üstünlüğü Hadîsi .............................................. 104
C. Sınırlı Sayıdaki Kadının Kemâle Ermesi ............................................... 105
D. Cennet Ehli Kadınlar............................................................................. 106
E. Hz. Peygamber’in (sav) Hanımları Arasındaki Üstünlük ....................... 108
F. Hz. Peygamber’in (sav) Soyundan Gelmesi İtibariyle Üstünlük............. 112
G. Peygamber Olma İhtimali Sebebiyle Üstünlük ...................................... 113
H. Diğer Karşılaştırmalar ........................................................................... 115

II. FAZİLETLİ KADIN MESELESİNİN ŞİÎ-SÜNNÎ ÇERÇEVESİNDE


DEĞERLENDİRİLMESİ ................................................................................. 117
A. Hz. Peygamber’in (sav) Hanımları Arasındaki Fazilet Sıralaması .......... 118
1. Hz. Hatice ......................................................................................... 118
2. Hz. Hafsa, Hz. Âişe ve Ümmü Seleme .............................................. 119
B. Şia’ya Göre En Faziletli Kadın: Hz. Fâtıma........................................... 125

SONUÇ ............................................................................................................... 129

BİBLİYOGRAFYA ............................................................................................ 131

x
KISALTMALAR LİSTESİ

a.g.e. : Adı Geçen Eser

a.g.m. : Adı Geçen Makale

a.mlf. : Aynı Müellif

a.y. : Aynı Yer

b. : Bin

bkz. : Bakınız

bs. : Baskı

çev. : Çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

h. : Hicri

haz. : Hazırlayan

Hz. : Hazreti

krş. : Karşılaştırınız

nşr. : Neşreden

ö. : Ölümü

s. : Sayfa

sad. : Sadeleştiren

Sav : Sallallahü Aleyhi ve Sellem

sy. : Sayı

xi
thk. : Tahkik eden

tsh. : Tashih eden

t.y. : Tarihsiz

vd. : Ve diğerleri

y.y. : Yayınevi yok

Yay. : Yayınevi

xii
GİRİŞ

I. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE AMACI

Bu çalışmada öz olarak bir kadının sosyal ve dinî hayatında faziletli olabilmesi


için sahip olacağı özellikler nelerdir sorusuna cevap aranmaktadır. Kadınların faziletli
olma sebepleri ve bunun yaşamda tespitinin sağlanması konu edilmektedir.

Kadın konu edildiğinde Hz. Peygamber’in (sav) eşleri hakkında birçok eser
yazılmış olmasına rağmen bu hanımların faziletli sayılmasına etki eden kendi
kazanımlarının yeteri kadar vurgulanmadığı ve hanımlar arasında yapılan
mukayeselere yer verilmediği görülmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, İslamî
eserlerde genelde anlatılagelen faziletli kadın algısı ve özelliklerine ilaveten bu
hanımların yaşamda nasıl oldukları ve örnekliklerine yer verilecektir. Daha somut bir
halde ele almak için adı geçen beş kadın çerçevesinde onları bu payeye erdiren kendi
kazanımları ve ilâhî vergiler ele alınacaktır. Böylece kadınlarda faziletin yaşamdaki
bu üstünlükleri ortaya çıkacaktır.

Çalışmamızda faziletli, hayırlı ve sâliha hanım şeklinde nitelenen ve bu


ifadelerle övülen kadınlara dair hadîslerin incelenmesi de amaçlanmıştır. Temelde ele
alınan hadîs ise “Erkeklerden çoğu kemâle erdi, hâlbuki kadınlardan sadece
Firavun’un karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başka hiç kimse kemâle
ermemiştir. Hz. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit yemeğinin diğer yemeklere
üstünlüğü gibidir” hadîsidir.1

1
Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî Ahmed b. Hanbel, Müsnedü'l-imam Ahmed b.
Hanbel, thk. Şuayb el-Arnaut, Adil Mürşid, Muhammed Naîm el-Araksûsî, İbrâhim ez-Zeybek, Beyrut,
Müessesetü'r-Risâle, 1995-2001, IV, 394, 409. Ahmed b. Hanbel’in muhakkiki Şuayb el-Arnaut hadîsin
Sahihayn şartlarına göre sahih olduğunu belirtir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394,409);
Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Câmîü’s-sahih, Sahih-i Buhârî, thk. Takıyyüddin en-
Nedvî, Beyrut, Dârü’l-Beşairi’l-İslamiyye, 2011, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30;
“Et’ime” 25, 30; Ebû’l-Hüseyin el-Kuşeyrî en-Nisâbûrî Müslim b. el-Haccac, Câmîü’s-sahih: Sahih-i
Müslim, nşr. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Kâhire, Dâru İhyai’l-Kütübi’l-Ârâbîyye, 1955-1956,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 70; Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî İbn Mâce, Sünenu İbn Mâce,
es-Sünen, thk. Şuayb el-Arnaut, Adil Mürşid, Said el-Lehham, 2. bs. Dımaşk, Dârü’r-Risaleti’l-
Alemiyye, 2010, “Et’ime” 14; Elbânî hadîsin sahih olduğunu bildirir (İbn Mâce, Sünen, thk.
Muhammed Nasiruddin el-Elbânî, s. 553) Ebû Davûd Süleymân b. el-Eş’as b. İshâk es-Sicistânî el-
Ezdî, es-Sünen Ebî Dâvud, thk. Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî; i’tena bih Ebû Ubeyde Meşhûr b.

1
Hadîslerde üstün oldukları bildirilen kadınların hayatları ve özellikleri
araştılırken onların kendi aralarında birtakım değerlendirilmelere tâbi tutulduğu
görülmüştür. Birbirlerine hangi özellikleri sebebiyle daha üstün geldiklerine hadîsler
ve alimlerin görüşleri dikkate alınarak yer verilecektir.

Bu mukayese ele alınırken bazı mezheplerin bildirdiği görüşlere yer verilmesi


gerektiğine kanaat getirilmiştir. Bu nedenle Ehl-i sünnet ve Şia’da çeşitli tartışmalar
olduğu görülmüş, hanımların faziletleri ve özellikleri bu mezehpler çerçevesinde ön
plana çıkarılacaktır.

II. ARAŞTIRMANIN METODU


Bu çalışmada fazilet sıralamasında öne çıkan hanımlar tek tek ele alınıp
dökümantasyon metoduyla bilgiler toplanmış, bu bilgilerden tümevarım sistemiyle
konu değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Hanımların özellikleri bu sınıflandırmaya tâbi tutulurken mümkün mertebe


Kütüb-i Tis’a’da yer alan rivâyetler temel alınmış ancak yeri geldikçe diğer kaynaklara
da müracaat edilmiştir. Çalışma sadece üstünlükleri ifade etmek üzere kullanılan,
“fazilet”, “efdâliyet”, “hayırlı” lafızlarının bulunduğu hadîslerle sınırlandırılmamış,
övgü içeren diğer kelimeler de araştırılmıştır.

Çalışmamızda sahih hadîsler temel alınmakla birlikte, ihtiyaç halinde zayıf


olduğu belirtilen rivâyetlere de yer verilmiştir. Kullanılan hadîslerin sıhhat
değerlendirmeleri, tarafımızdan yapılmamış, onlar klasik dönem âlimlerinin ya da
eserlerin muhakkikleri tarafından ulaşılan sonuçlar dikkate alınarak zikredilmiştir.
Zira her bir hadîsi isnad ve metin açısından ayrıntılı olarak değerlendirmenin böyle bir
çalışmanın sınırlarını aşacağı açıktır. En faziletli hanımlar hakkındaki son bölüm ise
Ehl-i sünnet ve Şîa’nın görüşlerine ayrılmıştır. Bu bölümde Şîa’nın hadîslere

Hasan Âlü Selmân, Riyad, Mektebetü’l-Maarif, t.y.,“Et’ime” 29; Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre
es-Sülemi Tirmizî,el-Câmiü’l-kebir: Câmîü’s-sahih: Sünenü’t-Tirmizî, thk. Beşşar Avvad Ma’ruf,
2. bs., Beyrut, Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 1998, “Et’ime” 31, “Menâkıb” 63; Ebû Abdirrahmân Ahmed b.
Şuayb b. Ali en-Nesâî, es-Sünen: es-Sünenü’l-Kübra, thk. Şuayb el-Arnaut, Beyrut, Müessetü’r-
Risale, 2001, “Nisâ” 30.

2
yaklaşımı ve yorumlaması önemli olduğundan hadîslerin sıhhati konusuna
girilmemiştir.

Öte yandan incelenecek kadınlar meşhur olduklarından dolayı biyografileri


kısa ve öz halde verilecektir. Tezde önemli şahısların ilk geçtiği yerlerde vefat tarihleri
zikredilmiş, dil kurallarında genel olarak Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
(DİA) dikkate alınmıştır.

III. KAYNAKLAR VE LİTERATÜR


Faziletli kadın konusunda araştırma yapılırken istifade edilen kaynaklar genel
ve özel olmak üzere ikiye ayrılabilir. Genel kaynaklar olarak, Buhârî’nin (ö. 256/ 870)
ve Müslim’in (ö. 261/ 875) Sahih’lerinde sahâbeyi konu edinen fezâil ve menâkıb
bölümleri ile Tirmizî’nin (ö. 279/ 892) Sünen’inde menâkıb bölümü sayılabilir.
Buralarda adı geçen hanımlar ismen konu edilmiştir. Bunun yanında Hâkim’in (ö.
405/1014) Müstedrek’inin en geniş bölümlerinden biri olan Mârifetü’s-sahâbe kısmı
Kütübi Sitte’de yer verilmeyen birçok hadîs ihtiva etmektedir. Bu kısımdaki hadîsler
çeşitli gerekçelerle tenkide maruz kalsa da gerektiğinde bu rivâyetlerden istifade
edildiği belirtilmelidir. Hâkim’in eserinden yararlanırken Zehebî’nin (ö.748/1348)
Telhisi ile birlikte dikkate alınmaktadır. Ayrıca Heysemî’nin (ö. 807/1405) Mecmeu’z-
zevaid’inde ve Taberâni’nin (ö. 360/971) Mu‘cemler’inde sadece sahih değil, zayıf
rivâyetlere de çalışmamızda yer verilmiştir.

Fazilet konusunda klasik döneme ait en dikkat çekici çalışma İbn Hazm’ın (ö.
456/1064), er-Risâle fi vücûhi’l-fazl ve’l-mufâdala beyne’s-sahâbe ve men câe
ba’dehum adlı eseridir. Bu risalede İbn Hazm, fazilet ve kısımlarına yer vermiş,
faziletin belirleyici özelliklerine değinmiştir. Ayrıca o, fazileti mezhepler çerçevesinde
işlemiş, sahâbe arasındaki fazilet sıralamasını ele almıştır. Eserde, Hz. Peygamber’in
(sav) hanımları ile erkek sahâbîler arasındaki fazilet ölçüsü hususunda çarpıcı
görüşleri de bulunmaktadır.2 Muhammet Ali Acar ve Enes Durmuş’un İbn Hazm’da
Sahâbî Kavli ve Efdâliyet Nazariyesi başlıklı tebliğleri de burada anılmalıdır. İbn

2
Ebû Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Saîd ez-Zâhirî İbn Hazm, Risâle fi vücûhi’l-fazl ve’l-mufâdala
beyne’s-sahâbe ve men câe ba’dehum, thk. Yasir Muhammed Yasin el-Bedrî el-Hüseynî, Beyrut,
Daru İbn Hazm, 2012.

3
Hazm’ın efdaliyeti görüşü üzerine açıklama ve tespitler içeren tebliğ, hanımların
karşılaştırmaya dahil edilmesi açısından çalışmamıza destek sağlamaktadır. Bu tebliğ,
İbn Hazm’ın anılan eserini anlamaya yardımcı olmuşsa da meselenin daha çok kelam
boyutuyla incelendiği belirtilmelidir.3

İbrahim Kutluay’ın Sünnete Göre Kutsiyet adıyla basılan kitabı genel anlamda
takdis ve tafdîl meselelerinin yanı sıra Ehl-i beyt ve Hz. Peygamber’in (sav)
hanımlarını konu alması sebebiyle çalışmamızla ilgilidir. Kutluay, onların faziletlerini
gösteren rivâyetlere yer vermiş, faziletli olma sebeplerini sıralamıştır.4 Bu çalışma
efdâliyet açısından tezimizle bağlantılı görülse de o, müstakil anlamda hanımları ele
almaması ve Sünni-Şia arasında bir karşılaştırma yapmaması sebebiyle çalışmamızdan
ayrılmaktadır.

Şia ve Ehl-i sünnet nazarında sahâbenin fazileti meselesini ele alan diğer bir
kaynak Mahmut Demir’e ait Hadîs ve İdeoloji: Şiî-Sünni İhtilafının Hadîs Rivâyetine
Yansımaları isimli kitabıdır. Yazar metot olarak belirli fezâil ifadesi kalıplarından yola
çıkarak Sünni kaynaklardaki fezâil ve menâkıb hadîslerini temel almış, sonrasında
bunları Şiî anlayışla karşılaştırmaya çalışmıştır. Demir’in, fert fert tüm sahâbeyi
değerlendirmeyip, daha çok Ehl-i beyt ve Hulefa-i Raşidin’e yer verdiği
görülmektedir. Ayrıca rivâyetleri ele alırken, daha çok bölgesel özellikleri ve
farklılıkları, siyasi tartışmaları temel aldığından isnad yardımıyla hadîslerin sübutunu
araştırmadığı belirtilmelidir. Dolayısıyla eserde isnad açısından mevzu, zayıf ve sahih
hadîsler aynı kategoride değerlendirilmiştir.5 Bizim çalışmamızda ise böyle bir yol
takip edilmemiş, hadîslerin sıhhati, konu hakkında araştırma yapan âlimlerin
görüşlerine müracaat edilerek zikredilmiştir

Bir başka benzer çalışma ise, Abdurrahim Yeşilmen’in kaleme aldığı Sahâbe
Arasında Efdaliyet Konusu ve Efdaliyetin Hadîs Kaynaklarına Yansıması adlı yüksek
lisans tezidir. Yeşilmen, sahâbe nesli üzerinden, özelde Hulefa-i Raşidin’i dikkate alsa

3
Muhammet Ali Acar, Enes Durmuş, “İbn Hazm’da Efdaliyet ve Sahâbî Kavli”, Sahâbe II: Sahâbe
ve Dirâyet İlimleri Sempozyumu, 2017, s. 293-320.
4
İbrahim Kutluay, Sünnete Göre Kutsiyet, İstanbul, Çıra Yay., 2010.
5
Mahmut Demir, Hadîs ve İdeoloji: Şiî-Sünni İhtilafının Hadîs Rivâyetine Yansımaları, Ankara,
Otto Yay., 2015.

4
da kısmen hanım sahâbe konusuna da değinmektedir. Ancak tezde hanım sahâbîler
değerlendirilirken, Hz. Âişe, Hz. Fâtıma ve Hz. Hatice hakkında temel birkaç hadîs ve
birkaç âlim görüşü ele alınarak işlenmiştir. Ayrıca eserde Şia’nın sahâbe algısı
incelenmiş fakat Şia’nın hanım sahâbîlere yaklaşımı ayrıntılı şekilde ele alınmamıştır.6
Çalışmamızda ise hadîslerde fazilet yönüyle vurgulanan Hz. Âsiye ve Hz. Meryem’in
yanı sıra Şiî müelliflerce çeşitli şekillerde değerlendirilen Hz. Hafsa ve Ümmü Seleme
de incelenmektedir.

Çağdaş âlimlerden Dr. Mahmud Saîd b. Muhammed Memduh’un Gâyetü’t-


tebcîl ve terkü’l-kat‘i fi’t-tafdil, risale fi’l-mufâdele beyne’s-sahâbe adlı eseri de içerik
açısından konumuza yakındır. Mahmud Said, kitabında halifeleri, sahâbeden bazı
kimseleri Hz. Fâtıma ve Hz. Hatice’yi fazilet açısından değerlendirmiştir. Ayrıca Ehl-
i sünnet imamlarının tafdil konusundaki görüşlerine yer vererek efdaliyet’in zamana
mı yayıldığı yoksa mutlak mı olduğunu tartışmaya sunmuştur.7 Sahâbenin fazileti
hususunda çalışmamızla benzerlik gösterse de içerik açısından sahâbe hanımlarından
sadece Hz. Fâtıma ve Hz. Hatice’ye yönelmesi noktasında tezimizin farklı tarafını
ortaya çıkarmaktadır.

I. KAVRAMLAR
İslam Dini’ne göre kadının ailede çeşitli vasıfları olduğu gibi toplumsal yapıda
da çeşitli vasıfları bulunmaktadır. Bu vasıflar hem ailenin hem İslam toplumunun şer’i
kurallara uygun bir şekilde devam edebilmesi ve varlığını sürdürebilmesi adına gerekli
görülmektedir. Bu çalışmada, ilgili kavramlar kadının söz konusu vasıflarını
belirleyebilmek için ana kaynaklardan araştırılmıştır.

Daha önce de bahsedilen “Fazîletli Kadın”ın özelliklerine vâkıf olabilmek için,


üzerinde durulacak üç ana kavram tespit edilmiştir. Bunlar, “fazîletli kadın (efdalü’n-
nisâ), hayırlı kadın (hayru’n-nisâ, hayrât) ve sâlihâ kadın (sâlihât)” ifadeleridir. Burada

6
Abdürrahim Yeşilmen, Sahâbe Arasında Efdaliyet Konusu ve Efdaliyetin Hadîs Kaynaklarına
Yansıması, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, 2018.
7
Mahmud Saîd b. Muhammed Memduh, Gâyetü’t-tebcîl ve terkü’l-kat‘i fi’t-tafdil, risale fi’l-
mufâdele beyne’s-sahâbe, Abu Dabi, Dârü’l-Fıkhıyye, 2004

5
her bir kavram, müstakil olarak ele alınacak ancak birbirleriyle bağlantılı yönleri de
ön plana çıkarılmaya çalışılacaktır.

A. Fazîlet Kavramı

Fazîlet kavramının türetildiği fazl kelimesi sözlükte “artmak, fazlalaşmak,


üstün olmak”8 , isim olarak da “noksanlığın zıddı, ihsân” 9 gibi mânalara gelir. Bunun
yanında, “iyi ahlak, erdemlilik ve üstünlük,”10 “kıymet, değer ve meziyet”11
anlamlarında da kullanılmıştır.12 Ayrıca fazilet, klasik sözlüklerde fazlın ileri derecesi
olarak belirtilmiştir.13

Istılâhî manâda fazilet, insanı iyi davranışta bulunmaya, ahlâk sahibi olmaya
iten manevi güç, üstünlük ve erdemlilik 14 şeklinde ifade edilmiştir. İslam ahlâkında
ise fazilet, kişinin iyilik yapmasını ve kötülüklerden uzak durmasını sağlayan rûhî
yetenekler anlamında kullanılan bir kavramdır.15 Aynı zamanda fazilet kelimesine,
Kur’ân hükümlerine uymak, her davranışta hayrı ve iyiyi amaç edinmek de
denilebilir.16

Kur’ân’da fazl ve ondan türeyen kelimeler bulunmaktadır. “Ey İsrailoğulları!


Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle aleme üstün kıldığımı
hatırlayın.”17 âyeti ile “Allah’ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasretle arzu

8
Fîrûzabâdi, Ebû’t-Tâhir Mecdüddin Muhammed b. Yâkûb b. Muhammed, Kâmûs’ül-muhît, çev.
Mütercim Asım Efendi, İstanbul, Matbaa-i Bahriye, 1887, s.1348.
9
İbn Manzur, Ebû’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî, Lisânü’l-arab, Yay. haz. tsh. Emin
Muhammed Abdülvehhab, Muhammed es-Sâdık el-Ubeydî, Beyrut, Dârü’l-İhyai’t-Türasi’l-Arabî,
1997, X, 280; Fîrûzabâdi, a.g.e, s.1348.
10
Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2007, II, 1553; Mehmet Doğan,
Büyük Türkçe Sözlük, 11. bs., İstanbul, İz Yay., 1996. s. 524.
11
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul, Kubbealtı Neşriyat, 2005, s. 927
12
Fazl kelimesinin anlamlarından olan, “artma ve ziyadeleşme” manası iki kısımda değerlendirilebilir.
Bunlardan biri, olumlu manada ilmin ve hilmin ziyadeleşmesi gibi övülen artıştır. Diğeri ise, öfkenin
artması türünde yerilen artıştır. Ebû’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal Râgıb el-İsfahânî,
Mû'cemu Müfredâti Elfâzi'l-Kur'ân, thk. Nedim Maraşlı, Beyrut, Dârü’ş-Şamiyye, 1992, s. 239.
(Övülen hususlar ‫ﻀٌﻞ‬ ُ ‫ ُﻓ‬kelimesi ile kullanılır.)
ْ ‫َﻓ‬, yerilen hususlar ise ‫ﻀﻮٌل‬
13
Fîrûzabâdi, Kâmûs, s.1348; İbn Manzûr, Lisânü’l-arab, X, 280;
14
Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, II, 1553.
15
İsmail Karagöz, Fikret Karaman, İbrahim Paçacı vd., Dinî Kavramlar Sözlüğü, Ankara, Diyanet
İşleri Başkanlığı, 2006, s. 174.
16
Yaşar Çağbayır, a.g.e, II, 1553.
17
Bakara (2), 47. Müfessirlere göre buradaki fazilet üstünlük anlamına gelmekte olup, o da ancak kendi
zamanlarına mahsus olduğunu düşünürler. (Ebû Abdullah Fahreddin Muhammed b. Ömer Fahreddin
er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr: Mefâtihü’l-ğayb, Beyrut, Dârü’l-Fikr, 1981, III, 55; Ebû Abdullah

6
‫ َﻓ ﱠ‬lafzı, üstün kılma anlamında zikredilmiştir. Fazl kavramı,
etmeyin.”18 âyetlerinde ‫ﻀَﻞ‬
bu ve bunlara benzer birçok âyette “üstün kılmaktan” ve “üstün kılınan kimselerden”19
bahsetmektedir.

Âyetlerde fazilet kelimesiyle en çok benzerlik gösteren ifadeler; iman, ibadet


ve ahlâka dair bütün iyi hasletleri kapsayacak genişlikteki birr 20 kavramı ile Allah’a
karşı saygılı olma şeklinde kabul edilen takvâ kavramlarıdır. Aslına bakılırsa faziletler
ile takvâ ve birr arasında sıkı bir ilişki vardır.

Hadîslerde fazilet kavramı َ ‫ َﻓ‬/


‫ﻀَﻞ‬ ‫ َﻓ ﱠ‬/ ‫ﺿَﻞ‬
‫ﻀَﻞ‬ َ ‫ َأْﻓ‬/ ‫ﻀٌﻞ‬
َ َ‫ َﺗﻔﺎ‬/ ‫ﻀَﻞ‬ ْ ‫ َﻓ‬/ ٌ‫ﻀﯿَﻠﺔ‬
ِ ‫ َﻓ‬/
َ ‫ َﻓ‬lafızları ile karşımıza çıkmaktadır. Fazilet kavramı hadîslerde hayırlı olan ve
‫ﻀﺎِﺋُﻞ‬
övülen özellikleri ifade etmekte olup ibadetler, ameller, ahlakî erdemler konusunda
üstünlükleri ortaya koymaktadır. Bir ilmin diğerine, bir âlimin başkasına, bir amel
veya davranışın benzerlerine üstünlüğü konusunda fazilet kavramı kullanılır. Ayrıca
ahlâkî hasletlerin kendi aralarında derecelendirilmeleri de fazilet kavramı ile
zikredilmektedir.21 Rivâyet kaynaklarında Hz. Peygamber’in (sav), geçmiş
peygamberler ve sahâbenin faziletine dair hadîslerinin bulunduğu bölümlere rastlamak
mümkündür. Bu konuda, hadîs literatüründe özel bab başlıkları da açılmış
bulunmaktadır.22

Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’ân, Riyad, Dâru Âlemi’l-Kütüb,


2003, II, 83). Onlara üstünlük olarak kendi zamanlarında onlara mülk, peygamberler ve kitaplar
verilmesidir. (Bkz. Ebû’l-Fidâ İmadüddin İsmail b. Ömer İbn Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, 2. bs.,
Beyrut, Dârü’l-Kalem, t.y. I,394). Onların babaları ve dedelerine nimetler verilmesi sebebiyle
üstündürler. Katade: “Kendi zamanlarındaki nimetler ve üstünlükler kastedilmiştir.” der. (Ebû Cafer İbn
Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid Taberî, Câmiü’l-beyân fî tefsiri’l-Kur’ân, thk. Muhammed
Mahmud Şakir, Kâhire, Mektebetü İbn Teymiyye, t.y., I, 629).
18
Nisa (4), 32. Kadınlar ve erkekler arasında bazı farklılıklar sebebiyle üstün kılındığı ancak bu üstün
kılınma ile haset etmemek gerekliliği vurgulanmaktadır. (Kurtubî, a.g.e., VI, 268; İbn Kesîr, a.g.e., IV,
6; Râzî, a.g.e., X, 84.)
19
Bakara (2), 47, 122, 253; Nîsa (4), 32, 34, 95; En’âm (6), 86; Âraf (7), 140; Râ’d (13), 4; Nahl (16),
71; İsrâ (17), 21, 55, 70; Müminûn (23), 24, Neml (27), 15, Câsiye (45), 16.
20
Ali Toksarı, “Birr”, DİA, VI, 204.
21
Ebû Zekeriyyâ Muhyiddin Yahyâ b. Şeref b. Murî Nevevî, Riyazü’s-Sâlihîn: Peygamberimizden
Hayat Ölçüleri, çev. M. Yaşar Kandemir, İsmail Lütfi Çakan, Raşit Küçük, İstanbul, Erkam Yay.,
2001, V, 92.
22
Fezâilu’s-Sahâbe, Fezâilu’l-Ashâb, Fezâilu’l-Kur’ân, Fezâilu’l-Medine, Fezâilu’l-Cihâd ve Menâkıb
kitapları faziletlere dair rivâyetler içerir. Ayrıca Kitâbü’l-Edeb ve Kitâbü’l-Birr başlıklı bölümlerde
özellikle faziletler ile ilgili hadîsler bulunmaktadır. (Mustafa Çağrıcı, “Fazilet”, DİA, XII, 271)

7
Bahsedilen rivâyet çeşitlerinin dışında, “insanların en faziletlisi”23,
“müminlerin en faziletlisi”24, “Müslümanların en faziletlisi”25, “kadınların en
faziletlisi ve sıfatları”26 ifadeleri de rivâyetlerde yer almaktadır. Örneğin, kadınların
faziletine dair rivâyetlerden biri, “Alemlerin kadınlarının en faziletlisi Hz. Hatice, Hz.
Fâtıma, Hz. Meryem ve Hz. Âsiye’dir.”27 şeklindedir. Bu hadîste fazilet kelimesi
kullanılarak onların diğer kadınlara üstünlüğü vurgulanmak istenmiştir.

Fazilet kelimesi ve içerdiği anlamlar çalışmamızın çoğunluğunu oluşturması


ve daha birçok konuda fazilet kavramından bahsedileceğinden yukarıdaki açıklamalar
yeterli görülmektedir.

B. Hayır ve Hayırlı Kavramı


Kaynaklarda fazilet kelimesiyle benzer anlamda zikredilen bir diğer ifade
hayırlı kavramıdır. Arapça’da hayr lafzından türeyen hayırlı kavramı âyet ve
hadîslerde sıkça rastlanılan bir terimdir.

Hayırlı, sözlükte “iyi olmak, iyilik etmek” gibi anlamlara gelmekte olan hayr
kelimesinden türeyerek “iyi, iyilik, üstünlük” mânasında ifade edilir.28 Ayrıca, hayır
kavramı “akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne gibi herkesin arzuladığı şey” şeklinde de
tanımlanmaktadır.29

23
Buhârî, “Cihad” 2; Müslim, “İmar” 122, 123; İbn Mâce, “Fiten” 13, “Zühd” 24; Ebû Davûd, “Cihad”
6; Nesâî, “Cihad” 7.
24
İbn Mâce, “Zühd” 31.
25
Müslim, “İmân” 65; Tirmizî, “Kıyâme” 52, “İmân” 12.
26
Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân b. el-Fazl ed-Dârimî, es-Sünen: Müsned, thk. Hüseyin
Selim Esed, Dârü’l-Mağni li’n-Neşri’t-Tevzi’, Riyad, 2000, “Salât” 52; İbn Mâce, “Nikâh” 5.
27
Tirmızî, “Menâkıb” 61.Tirmizî bu rivâyetin isnadının sahih olduğunu bildirir. (Tirmizî, Sünen, III,
45) Hâkim, Ebû Abdullah İbnü’l-Beyyi’ Muhammed Hâkim Nisâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn:
Zeylehu telhisi’l-Müstedrek, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman Zehebî,
Kâhire, Dârü’l-Harameyn li’t-Tibâati ve’n-Neşri ve’t-Tevzi‘, 1997, III, 186, hadîs no: 4810,4811.
Hâkim, kitabında geçen hadîsin Şeyhayn şartlarına uygun ve sahih olduğunu bildirmişse de rivâyet
mürseldir. Zehebî de ona tevakkuf etmiştir. (Hâkim, Müstedrek, III, 186)
28
İbn Manzûr, Lisânü’l-arab, IV, 264- 267; Mustafa Çağırıcı, “Hayır”, DİA, XVII, 43.
29
İsfahâni, Müfredât, 300; Zebîdî, Ebû’l-Feyz Murtazâ Muhammed b. Muhammed b. Muhammed,
Tâcü'l-arûs min cevâhiri'l-kâmûs, Beyrut, y.y, 1791, XI, 238-241; Râğıb el-Isfahânî ve Zebîdî’ye
(ö.1205/1791) göre, hayır kavramı mutlak ve mukayyed hayır şeklinde iki kısma ayrılır. Bir nesne,
cennet gibi her zaman ve herkese göre istenen arzulanan, beğenilen ise mutlak hayır; ancak bir şey bir
kimse için hayır iken bir başkası için şer ise mukayyed hayır olarak ifade edilmektedir. (Rağıb el-
İsfahâni, a.g.e., 300, 301; Zebîdî, a.g.e., XI, 238); Zebîdî’de, Halid b. Cenbe: “Kadının hayırlısı, nesebi
maruf, soyu şerefli, güzel yüzlü, güzel ahlaklı, zengin ve doğurgan olmasıdır.” demiştir. (İbn Manzûr,
a.g.e., IV, 257; Zebîdî, a.g.e., 240)

8
Hayır ve hayırlı kavramları, Kur’ân-ı Kerim’de oldukça kapsamlı manalara
sahip olan kavramlardan biridir. Genel değerlendirme yaptığımızda âyetlerde bu
ifadeler farklı anlamlara gelmekte olup, ismi tafdil dışındakiler, içinde geçtikleri âyetin
konusuna göre anlam ihtiva etmekte ve maddî açıdan: “mal, servet ve diğer maddî
nimetler” anlamına gelirken, manevi olarak ise “verilen nimetler, Allah’ın lütfu ve
ihsanı” anlamlarını içermektedir. Ayrıca ibadet maksadıyla zikredildiği âyetlerde,
“Sâlih amel, mâruf, hasene, Allah rızası gözeterek yapılan ameller, hayra davet”
manalarında kullanılmaktadır. İsmi tafdil şeklinde kullanılan hayırlı kelimesi ise, daha
önce bahsi geçen fazilet kavramı ile bağlantılı olarak klasik sözlüklerde “faziletli
olmak” anlamına geldiği gibi, 30 “en hayırlı, en faziletli, en faydalı” 31 anlamlarına da
gelmektedir.

Bütün bunların yanında hayır kelimesinin Kur’ân’da bizzat kadınlarla ilgili


kullanımı da dikkat çekicidir. “Orada hayırlı kadınlar vardır.”32 âyetinde kadın hayırla
nitelendirilmekte ve “seçkin ve mümtaz” anlamına gelmektedir.33

Hadîslerde hayır kelimesi, Kur’ân’da olduğu gibi, “mal, nimetler, ibadetler,


ilim, iyi, doğru ve güzel işler” gibi anlamlar içermektedir. Ayrıca “hayırlı kimse”,
“amel ve mekân” gibi fazilet kelimesine benzer ifadelerle geçmektedir. Hayır kavramı,
Hz. Peygamber (sav) tarafından tavsiye edilen bazı amelleri, onun tarafından övülen
bazı kimseleri, ibadetlerdeki güzellikleri, bireysel ve toplumsal hayata dair tavsiye
edilen davranışları ifade etmektedir. Bu bağlamda “hayırlı mümin, hayırlı müslüman,
hayırlı kadın, hayırlı evlat, hayırlı işler, hayırlı kimseler, hayırlı mal, hayır ve iyiliği
yaymak” şeklinde rivâyetler dikkat çekmektedir.34 Ayrıca hayır kavramının
rivâyetlerde olay veya durumlarla ilişkilendirerek anlatıldığı görülmektedir. Borcunu
en güzel şekilde ödeyenler,35 hanımlarına karşı en iyi olanlar,36 ömrü uzun, ameli az

30
İbn Manzûr, a.g.e., IV, 257.
31
Fikret Karaman, v.d.., Dini Kavramlar Sözlüğü, Ankara, DİB, 2010, s. 248.
32
Rahmân (55), 70.
33
Isfahânî, Müfredât, 160. İbn Kesir, tefsirinde hayırlı kadınlardan kastın, O, yüzü ve ahlakı güzel
sâliha kadınlardır. Ümmü Seleme; “Vakia Suresi 22. Âyette geçen hûrun ıynün ifadesine ezvac-ı
kirâmdan, yani biz güzel hanımlardan bahsetmektedir.” demektedir. (İbn Kesir, Tefsir, XIII, 339, 340.)
34
Arent Jean Wensinck, el-Mu'cemü'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadîsi'n-Nebevî: Concordance et
Indices de la Tradition Musulmane, İstanbul, Çağrı Yay.,1986, II, 93-101
35
Dârimî, “Büyû‘” 31; İbn Mâce, “Ticâret” 62.
36
İbn Mâce, “Nikâh” 50; Ebû Davûd, “Sünnet” 15; Tirmizî, “Radâ‘ ” 11.

9
ama devamlı olanlar,37 Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenler38 gibi Hz. Peygamber (sav)
çeşitli sebeplerle insanların en hayırlılarına işaret etmektedir.

Yine rivâyetlerde, Hz. Peygamber’in (sav) hayır kelimesini, iyi faydalı söz
veya faydalı iş şeklinde buyurduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber (sav), “Allah’a ve
ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin ya da sussun!”39 buyurarak hayır
kavramının faydalı ve iyi söz anlamına geldiğini ifade etmiştir. Buradaki, “hayırlı söz”,
başka bir rivâyette hayırlı iş olarak da nitelenmekte olup, “Bir hayra öncülük eden
kimseye onu yapanın ecri gibi sevap vardır.”40 şeklindeki hadîsle de desteklenmiştir.

Kur’ân’da hayırlı kadından bahsedildiği gibi hadîste de kadınların hayırlı


olmasına dair rivâyetlere rastlamak mümkündür. Örneğin: “Develere binen kadınların
en hayırlısı Kureyş kadınlarıdır.”41 ve “Kendi zamanının hanımlarının en hayırlısı
Meryem bint İmran, kendi zamanının hanımlarının en hayırlısı Hatice bint
Huveylid’tir.”42 hadîsleri hayır kavramının hadîste kadınlarla ilgili kullanımını beyan
etmektedir.

Burada hayır kavramının Kur’ân ve Hadîs ilmi çerçevesinde üzerinde durulan


anlamlarına temas edilmiştir. Kur’ân’da hayrın maddî ve mânevî açıdan birçok anlam
ifade ettiği görülmektedir. Özetle âyetlerde “mal, servet, nimetler” ile “yapılan
ibadetler ve sâlih amel” manalarını ihtiva ettiği belirtilmiştir. Aynı şekilde hadîslerde
de kendisinin hayırlı olduğu bildirilen ve bu nedenle övülmüş olan kimseler, ameller
ve olaylar karşımıza çıkmaktadır.

Hayır kavramının farklı farklı anlamlara gelerek zikredildiği malumdur. Ancak


bizim istifade edeceğimiz hem Kur’ân’da hem de hadîste hayırlı kadınlar ile ilgili
bilgiler ve bu kadınların övülen davranışlarının bilinmesi şeklindedir. Konumuzun
diğer bölümlerinde bu hususa ayrıntılı olarak değinilecektir.

37
Dârimî, “Rikâk” 30; İbn Mâce, “Zühd” 28.
38
Buhâri, “Fezâilu’l-Kur’ân” 21; İbn Mâce, “Mukaddime” 16; Ebû Davûd, “Salat” 34; Tirmizî,
“Fezâilu’l-Kur’ân” 15.
39
Buhârî, “Nikâh” 80, “Edeb” 3,85, “Rikâk “23; Müslim, “İmân” 74,75,77; İbn Mâce, “Edeb”” 4; Ebû
Davûd, “Edeb” 123; Tirmizî, “Kıyamet” 50.
40
Müslim, “İmâre” 133, Ebû Davûd, “Edeb” 115, Tirmizî, “İlim” 14.
41
Buhârî, “Enbiyâ” 46, “Nafakât” 10, “Nikah” 12; Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 201.
42
Buhârî, “Enbiyâ” 45; Müslim, “Fezâil” 12; Tirmizî, “Menâkıb” 60.

10
C. Sâlihâ Kavramı
İslam’da kadınla ilgili sıkça kullanılan bir diğer terim sâliha kavramıdır.
Sözlükte “fesâdın zıddı, barışçı, uyumlu ve itidal üzere olan şeyi”43 ifade eden salâh
kökünden türeyen sâlih kelimesi “iyi, doğru ve güzel olan, işe yarar, her türlü bozukluk
ve yanlışlıktan arınmış”44 gibi mânalara gelen Kur’ânî bir terimdir.

Sulh45, ıslâh ve sâlihâ kelimeleri yine bu kökten türemiş olup sulh, “anlaşmak,
barış yapmak”46, ıslâh ise “fesadın yok edilmesi, düzeltmek, onarmak”47 anlamlarına
gelmektedir. Bunlara göre sâlihâ kelimesi, hayırlı ve iyi işler yapan kadını ifade eden
bir isimdir.

Bu kavram, Kur’ân’da insanın ve amelin sıfatı olarak kullanılarak sâlih insan


ve sâlih amel şeklinde zikredilmiştir. Eğer bir insan, imanında, amellerinde, ahlâkında
söz, fiil ve davranışlarında dosdoğru kimse ise, hayırlı ve faydalı ameller işleyerek,
Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet ediyorsa sâlih insan vasfını kazanmaktadır.48 Sâlih
amel ise, İslam’ın yapılmasını emrettiği ve hoş karşıladığı güzel davranışlar olarak
ifade edilebilir. 49

Sâlih amel kavramı âyetlerde karşımıza çeşitli şekillerde çıkmaktadır.50 Bir


âyette, “İman edip sâlih amel işleyenleri andolsun ki; sâlihlerin arasına katacağız.”51

43
İbn Manzur, Lisânü’l-arab, II, 516-517; Isfahânî, Müfredât, 489,490.
44
Zebîdî, Tâcü’l-arûs, VI, 548.
45
Sulh kelimesi, âyetlerde barışmak, arayı düzeltmek gibi anlamlara gelmektedir. Örneğin: “Eğer bir
kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir
sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır…” Nisa (4), 128.
46
Firûzabâdî, Kâmus, s. 293.
47
İbn Manzur, Lisânü’l-arab, I, 384; Zebîdî, Tâcü’l-arûs, VI, 548.
48
Fikret Karaman, vd., Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 575.
49
Sâlih amel, daha ayrıntılı ele alınmak istenirse: İman, tevhîd, tefekkür, şükür, sabır, zikir, hamd,
tesbîh, duâ, iyi niyet, ihlâs, takvâ, birr, ihsân ve zekat gibi kalbî, bedenî ve malî ibadetler, meşru olarak
yapılan işler, çalışmalar, eğitim öğretim faaliyetleri, câmî, köprü, hastane, huzurevi, aşevi gibi sadakâ-
i câriyeler, ağaç dikmek ve çevreyi temiz tutmak gibi sosyal faaliyetler, farz, vacip, sünnet, müstehap
gibi Allah ve Rasûlüne itaat olan ve sahibine sevap bütün işler sâlih amele dâhildir, denilebilir. (İsmail
Karagöz, “Kur’ân’da Sâlih Amel Kavramı Sâlih ve Muslih İnsanların Özellikleri” Diyanet İlmi Dergi,
cilt: 33, sy. 2, s.60)
50
Bakara (2), 62; Maide (5), 69; Tevbe (9), 102; Nahl (16), 97; Kehf (18), 88; Meryem (19), 10; Tâhâ
(20), 82; Mü’minûn (23), 51,100; Furkan, (25), 70,71; Kasas (28), 67, 80; Rûm (30), 44; Secde (32),
12; Ahzâb (33), 31; Sebe’ (34), 11, 37; Fâtır (35), 37; Mü’min (40), 40; Fussilet (41), 33, 46; Câsiye
(45), 15; Ahkâf (46), 15; Teğâbün (64), 9; Talâk (65), 11.
51
Ankebût (29), 9.

11
buyrulurken başka bir âyette “el-bakıyyâtü’s-sâlihât” ifadesi ile “kalıcı iyilikler”52
şeklinde zikredilmektedir. Ayrıca sâlih amel, bazen iman ve ibadetlerin yerine53,
bazen de iman ile birlikte kullanılmıştır.54 Bu birliktelik, âyetlerde genellikle “İnanan
ve sâlih amel işleyenler” şeklinde55 karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca Kur’ân’da peygamberler, müminler, sıddîklar, şehitlerle birlikte sâlih


lafzı da anılmaktadır.56 Nitekim bir âyette, “Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte
onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehitler ve
sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”57 buyrulmaktadır.

Konumuz açısından oldukça dikkate diğer önemli bir husus ise âyetlerde kadın
ve sâliha kelimesinin birlikte kullanılmasıdır. “O kadınlar, sâlihlerdendir.”58 âyeti
buna örnek verilebilir. Müfessirler burada kadının sâliha vasfı kazanmasını farklı
şekilde değerlendirmektedirler. Bazı müfessirler, sâlihâ kadının ancak zevcine itaat
etmesi sonucu bu vasfa ereceğini belirtirken59 diğerleri, bir kadının dinde istikamet
üzere bulunup hayır işlemesiyle bu özelliği kazanabileceğini ileri sürmüşlerdir.60

Hadîslerde sâlih kavramı ise en çok Allah rızası için yapılan faydalı iş
mânasında sâlih amel şeklinde geçmektedir. Yine hadîslerde “sâlih kul, sâlih insan,
sâlih adam, sâliha kadın, sâlih müslüman, sâlih evlat, sâlih eş ve sâlihlerle nikahlanma”

52
Kehf (18), 46.
53
Hud (11), 46; Kehf (18), 110.
54
Kur’ân’da bu iki kavram birlikte 52 defa kullanılmaktadır.
55
Tâhâ (20), 112; Enbiyâ (21), 94. Nisâ (4), 124.
56
Bakara (2), 72,130; Âl-i İmrân (3), 114.
57
Nisa (4), 69. Kurtubî burada sâlih kimselerin Ömer, Osman ve Ali olduğuna veya sahâbenin tamamı
olduğuna dair iki görüşe sahiptir. (Kurtubî, Câmi, VI, 449); Râzî tefsirinde âyetteki Nebî ile diğerlerinin
farklı olduğunu söyleyerek sıddîk, şehit ve sâlihin özelliklerini şöyle sıralar, “Amelinde ve inancında
tam olan kimse sâlih olmakla birlikte; cehalet inancı bâtıl, isyan ise ameli bâtıl eder.” demektedir.
Sıddîk, şehit ve sâlih arasında farklılıkların ortada olduğunu ve bir kimsenin inancı doğru ise, ameli
itaat üzere ve ma’siyeti yok ise onun sâlih bir kimse olduğunu bildirir. O, şehit ve sâlih arasındaki
ilişkiye dair, “Her şehit, sâlih ama her sâlih, şehit değildir. Çünkü şehit olmak sâlih türünün en
şereflisidir.” şeklinde görüş bildirir. Fazilet sıralamasında en yükseğin peygamberlik, sonra sıddîk sonra
şehitlik ve en son sâlih kimse olacağını zikretmektedir. (Râzî, Tefsir, X, 179).
58
Nisa (4), 34.
59
Râzî’ye göre kadın kanaatkâr ve itaatkâr olursa sâliha olabilmektedir. (Râzî, a.g.e., X, 9); İbn Kesir
ise İbn Abbas’tan gelen bir görüşü beyan ederek, eşine itaat eden kadından bahsedildiğini bildirir. (İbn
Kesir, Tefsir, IV, 12)
60
Taberî, Câmî, VI, 691.

12
ifadelerinin yanında, “sâlih ev, sâlih rüya, sâlih ahlak, sâlih binek ve sâlih yiyecek”
terkipleri de zikredilmektedir. 61

Bunlar arasında konumuzla ilgili olduğu için sâlihâ kadın kavramına örnek
vermek uygun olacaktır. Bir hadîste Hz. Peygamber (sav), “Dünya geçici bir faydadan
ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır.”62
buyurmuştur. Başka bir rivâyette ise insanı mutlu edecek üç şey arasında hayırlı ve
sâliha kadın63 zikredilmektedir.

Yine Hz. Peygamber (sav) benzer bir rivâyette, “Kişinin sahip olabileceği en
hayırlı hazineyi sana söyleyeyim mi? (Kocası) yüzüne baktığında ona huzur veren,
ondan bir şey istediğinde yerine getiren ve kocasının yokluğundan onun saygınlığını
koruyan iyi/sâliha kadın!” 64 buyurmaktadır.

Buraya kadar bahsettiğimiz Müslüman kadının fazileti, onun hayırlı ve sâliha


oluşuyla bağlantılıdır. Ancak bu kavramlarla vasıflanmak için kadının yapması
gereken birtakım fiiller mevcuttur. Bu sebeple faziletli, hayırlı ve sâliha kadının,
bünyesinde bulunduracağı bu özellikler bir sonraki kısımda istifadeye sunulacaktır.

61
Wensinck, Mu’cem, III, 334-337.
62
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 127. Muhakkik’e göre, isnadı Müslim’in şartlarına göre sahih
olmakla bilrikte ricali İbn Lehia hariç sikadır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 127); Müslim, “Radâ‘”
59,60; İbn Mâce, “Nikâh” 5; Muhakkik, hadîsin sahih olmakla birlikte, mutabaat ve şevahid ile
isnadının hasen olduğunu belirtmektedir. (İbn Mâce, Sünen, III, 60); Nesâî, “Nikâh” 15.
63
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 55. Muhakkik Arnavut’a göre ravilerden Muhammed b. Ebî
Humeyd’in zayıf olması sebebiyle isnadı zayıftır. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 55).
64
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XII, 383. Muhakkik isnadın kavi olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel,
a.g.e., XII, 383); Ebû Davud, “Zekât” 32; Nesai, “Nikah” 17.

13
BİRİNCİ BÖLÜM

FAZİLETLİ KADIN VE ÖZELLİKLERİ

Allah Teâlâ, erkeğin huzur bulması için ona bir eş yani kadını yaratmıştır.
Nitekim “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve
aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir.”65
âyeti bunu açıklamaktadır. Bahsi geçen ve huzur sebebi olan kadın önceki bölümde
dinen faziletli, hayırlı ve sâliha şeklinde vasıflandırılan kadındır. Aşağıda böyle bir
kadının özelliklerini temel kaynaklardan istifade ederek maddeler şeklinde sıralamak
ve onlar hakkında kısa değerlendirmeler yapmak yerinde olacaktır.

Faziletli bir Müslüman kadının, Rabbi’ne, kendisine, anne-babasına, kocasına,


çocuklarına, akrabalarına, komşularına ve topluma karşı görevleri bulunmaktadır.
Tüm bu görevlerin îfâsında takınması gereken müspet tavırlar mevcuttur. Temel
kaynaklara göre faziletli kadının dindarlığı, iffeti ve hayâsı, kocasına karşı itaati, evi
ve çocuklarına karşı sorumluluğu, ilim öğrenme talebi özel olarak kadını alâkadar eden
önemli birer özelliğidir. Ayrıca hanımın ihlaslı, doğru sözlü ve güvenilir olması ile
cömertlik ve sabrı gibi bazı özelliklerden kısaca bahsedilecektir.

I. KADININ DİNDARLIĞI VE TAKVÂSI

İslam, kendisine inanmış her bireyden hayatını dîni esaslara uygun şekilde
düzenlemesini, emir ve yasaklara riâyet etmesini ister. Bu emir ve yasaklar kadın ve
erkek için aynı düzeyde geçerli olduğu gibi her iki tür de yaptıklarının karşılığını
cinsiyet ayırt edilmeksizin muhakkak alacaklardır.66

Buradan hareketle Müslümanın dindar olması kulluğunun ilk şartıdır


denilebilir. Yani dindarlık ve takvâyı, kadının faziletine dair özellikler arasında ilk
sıraya koymak uygun olacaktır.

Kadının dindarlığı denildiğinde, iyi bir Müslüman’ı ifade eden “dindar” ve

65
Rûm (30), 21.
66
“Erkek olsun, kadın olsun kim inanmış bir insan olarak güzel işler yaparsa kesinlikle ona çok hoş bir
hayat yaşatacağız…” Nahl (16), 97.

14
onunla benzerlik gösteren “takvâ” kavramları tanımlanmalıdır. Dindar, “dinin emir ve
yasaklarına hakkıyla uyan, dinine kuvvetle bağlı olup gereğini yerine getiren kimse”
şeklinde anlamlandırılabilir.67 Takvâ ise, sözlükte “bilinçli, uyanık ve dikkatli olma,
sakınma, korkma” anlamları ile, “nefsi, kendisinden korkulan şeyden koruma”68
manasına gelmektedir. Ünlü âlîm Seyyid Şerif Cürcânî (ö. 816/1413) tasavvuf
ıstılahlarından bahsederken takvâ için, “Allah’a itaat ederek cezalandırılmaktan
sakınması ve nefsin (yasaklananı) yaptığı veya (emredileni) terk ettiği durumda
cezalandırılmayı hak edeceği her şeyden muhafaza edilmesidir.”69 şeklinde ifade
etmiştir.

Aynı kökten türeyen müttakî70 kelimesine ise, “Takvâ üzere olup Allah’ın
emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’ın azabından korkan
kimse71” anlamı verilmektedir.

Âyetlere bakıldığında takvâ72 ve aynı kelimeden türeyen bazı ifadeler73 genel


olarak “Allah’tan çekinme” manasına gelmektedir.74 Hadîslerde takvâ kelimesi de
Kur’ânî manaya uygun olarak “Allah’a karşı gelmekten sakınma” anlamında
kullanılmıştır. “Nerede olursan ol, Allah’a karşı gelmekten sakın.”75 hadîsi bunun bir

67
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, I, 714.
68
Isfahânî, Müfredat, s. 881.
69
Seyyid Şerif Cürcani, Kitabu’t-ta‘rifât, s. 65.
70
Vekâ fiilinden türeyen, ittikâ kelimesinin ism-i fâilidir.
71
İlhan Ayverdi, a.g.e., II, 2274.
72
“Allah’tan sakının ve bana tâbî olun.” Şuara (26), 108, 179; Nisa (4), 80.
73
Bu türevler “ittikâ”, “takî”, “etkâ”, “müttakî”, “müttakîn” şeklindedir.
74
“Bu, kendisinde şüphe olmayan, müttakîler için yol gösterici bir kitaptır.” Bakara (2), 2; Müttakî
kimse, sâlih amel yapması, duasında ihlaslı olması Allah’ın azabından korkması ile müttakîdir.
(Kurtûbî, Câmî, I, 249). İbn Kesir iman eden veya şirkten sakınıp itaat ile amel eden, Allah’ın haram
kıldığından sakınıp farzlarını edâ eden kimseler olduğunu zikretmektedir. (İbn Kesir, Tefsir, I, 260-
261). Benzer âyetler için bkz. Âl-i İmrân (3), 76; Tevbe (9), 4,7; Nahl (16), 128; Câsiye (45),19. Hucurat
(49), 13.
75
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXV, 284. Şuayb el-Arnaut, rivâyetin hasen li gayrihi olduğu
belirtilmekte olup, bu isnadın ricalinden Meymun b. Ebî Şeybe dışındakilerin Şeyhayn ricalinden ve
sîkâ olduklarını bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXV, 284.) Dârimî, “Rikak” 85; Tirmizî, “Birr”
55. Rivâyetin açıklamasında Tirmizî şârihi şöyle der: “Takvâ, dinin esasıdır. İttekullah, yani vaciplerin
tamamının yerine getirilip, münkerlerin bitirilmesidir.” (Ebû'l-Ula Muhammed Abdurrahman b.
Abdürrahim Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezi bi şerhi Câmii't-Tirmizî, tsh. Abdurrahman Muhammed
Osman, y.y., Dârü’l-Fikr, y.y. VI, 122). Tirmizî’de geçen hadîsin sıhhati konusunda, hasen olduğunu
bildirilir.” (Ebû Bekr Muhammed b. Abdullah b. Muhammed Meâfiri İbnü'l-Ârâbî, Ârizatü'l-ahvezî bi
şerhi Sahihi't-Tirmîzî, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, t.y., VIII, 154)

15
örneğidir. Benzer rivâyetlerde de takvâ sahibi olmanın gerekliliği bildirilmiştir.76

Kadının dindarlığı ve takvâsı söz konusu olduğunda, bunlar öncelikle


evlenecek kadında aranan özellikler arasında zikredilmektedir. Allah Resûlü
kadınlarla evlenmek için saydığı dört özellik arasına mal, asalet ve güzelliğin yanı sıra
dindarlığı da eklemek suretiyle, dindarlık üzerinde özellikle vurgu yapmaktadır.77

Evlenilecek dindar kadın aynı zamanda dünya nimetleri arasında


sayılmaktadır. Nitekim daha önce zikredilen “Dünya geçici bir faydadan ibarettir.
Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı, dindar ve sâliha bir kadındır.”78 hadîsi buna
örnektir. Hadîs âlimlerinden bir kısmı bunu şöyle değerlendirmişlerdir, Dünyanın
devamlı bir yararlanma yeri olmadığı, ondaki bütün yararlanmalar geçiciliği
vurgulanır. Şu hâlde ihtiyaca göre dünyadaki faydalardan yararlanmak gerekir.
Dünyada yararlanılan şeylerin en üstünü ve en faziletlisi sâlih ve dindar kadın
olduğundan bahsedilmektedir.79 Başka bir yorumda ise, kadının erkeği dünya hayatına
kapılıp mahvolmaktan koruyan kimse olduğu ifade edilir. Öyle ki bu kadın, kocasını

76
‘Hz. Peygamber eliyle göğsüne işaret ederek, “Takvâ buradadır” demiştir.’ (Müslim, “Birr” 32;
Tirmizî, “Birr” 18). Ayrıca Hz. Peygamber (sav) “Allah’ım, nefsime/kalbime takvâsını ver!” diye dua
etmiştir. (Müslim, “Zikir” 73; Nesâî, “İstiaze” 13). Bunların dışında takvâyı örnekleyen başka hâdiseler
de mevcuttur, “Hz. Ömer’le ilgili nakledilen bir olayda, Hz. Ömer Übeyy b. Ka’b’a dikenli yoldan
yürüyüp yürümediğini sorması üzerine, Übeyy o yoldan paçalarını sıvayarak ve sakınarak yürüdüğünü
ifade eder. Hz. Ömer, ‘İşte takvâ da böyledir.’ der.” (Kurtûbî, Câmî, I, 250) Ayrıntılı bilgi için bkz.
Ebû'l-Fazl Celâleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr Suyûtî, ed-Dürrü'l-mensur fi't-tefsir bi'l-me’sur,
Beyrut, Dârü’l-Fikr, 1983, I, 24.
77
“Kadınlar ile dört hasletleri için evlenilir. Malı için, soyu için, güzelliği için ve dindarlığı için. Sen
dindar olanı seç.” (Buhârî, “Nikah” 15; Müslim, “Radâ‘”53; İbn Mâce, “Nikah” 6; Ebû Dâvûd, “Nikah”
2; Nesâî, “Nikah” 13). Hadîste dindar olanın haslet sona bırakılmıştır. Bunun hikmeti, halkın ilk üç
haslete gösterdikleri rağbetin yersizliğine ve bunlardan vazgeçip son haslete önem verilmesine işaret
etmektedir. Yani en önemli haslet olarak kadının dindarlığı esas tutulmalıdır. Ayrıca muhakkik el-
Arnaut hadîsin isnadının sahih olduğu ve Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ile Nesâî’nin de aynı isnad ile
hadîsi aktardıklarını bildirir. (İbn Mâce, Sünen, III, 62.)
78
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 128. Muhakkik, isnadın sahih olduğunu, Müslim ve Nesâî’de Ebû
Abdurrahman el-Makrî isnadıyla tahric edildiğini bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XI, 128); Müslim,
“Radâ‘” 59-60; İbn Mâce, “Nikâh” 5; İbn Mâce’deki hadîs sahih ancak isnadı mutabaat ile hasen
sayılmıştır. Müslim’deki hadîsin senedi ceyyid sayılmaktadır, ancak Zehebî bu konuda sessiz kalmıştır.
(Safâ Davvi Ahmed Adevî, İhdâü’d-Dibâce bi-Şerhi Süneni İbn Mâce, Bahreyn, Mektebetu Dârü’l-
Yakin, 2001, III, 531). Nesâî, “Nikâh” 15.
79
İbn Mâce, “Nikah” 5, Adevi, a.g.e., III, 531.

16
hem şehvet girdabına boğulmaktan kurtarır hem de onu daha fazla dünyalık
kazanmaya zorlamayarak gayri meşru kazanç yollarına dalmaktan korur.80

Hz. Peygamber’in (sav) dindar kadını erkek için mutlu eden şeyler arasında
zikretmektedir. Bir hadîste Allah Resûlü, “İnsanı mutlu eden üç şey dindar kadın, iyi
bir ev, iyi bir binek; insanı mutsuz eden üç şey ise kötü bir kadın, kötü bir ev, kötü bir
binek.”81 buyurarak mutlu bir aile için kadının dindarlığı vurgulanmaktadır.

Yine Nebî’nin (sav), bir kimsenin zikreden dile, şükredebilen kalbe ve sâliha
bir hanıma sahip olmasının şükür sebebi olacağını bildirmesi82 de benzer bir vurguya
sahiptir. Bu hadîsin anlaşılmasında hadîsin sebeb-i vürûdu önem arz etmektedir.
“Sahâbeye, altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyenin hükmü, âyeti
kerîme83 ile bildirildiği zaman, onlar yararlanmak üzere hangi malları
edinebileceklerini öğrenmek istediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), insana
yararlı en faziletli şeyin, zikreden bir lisan, şükreden bir kalp ve sâliha bir kadın
olduğunu bildirmiştir.” Bununla birlikte, kaynaklarda daha önceki hadîslerin
yorumlarına benzer yorum getirilerek, kadının kocasına namaz, oruç ve diğer
ibadetleri hatırlatıp îfâsını sağlaması gerektiği ifade edilmiş. Ayrıca bu kadının
kocasının zînâ ile diğer haram şeylerden uzak kalmasına çalışan imanlı bir kadın
olduğuna da işaret buyrulmuştur.”84

Bu hadîslerde Resûlullah’ın (sav) tavsiyelerini dikkate alan İslam âlimleri,


dindarlığı evlilik için aranan şartlar içerisine dâhil etmekte ve Allah Resûlü’nün
tavsiye ettiği gibi bu şartın ilk sırada tercih edilmesini önermektedirler. Dolayısıyla
dört mezhep tarafından evlilikte kabul gören şartlardan olan, kefâet’85in ilk maddesi

80
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî Nevevi, Riyazü’s-Sâlihîn: Peygamberimizden Hayat
Ölçüleri, çev. M. Yaşar Kandemir, İsmail Lütfi Çakan, Raşit Küçük, İstanbul, Erkam Yay., 2001, II,
336.
81
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IIII, 55. Muhakkik hadîsin sahih olmakla birlikte Muhammed b. Ebî
Humeyd’in zayıf olması sebebiyle isnadını zayıf saymaktadır. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 55).
82
“Allah, kimi zikreden bir dil, şükreden bir kalb ve sâliha bir kadınla rızıklandırdıysa, onun üzerinde
nimetlerini tamamlamıştır.” (İbn Mâce, “Nikâh” 5). Muhakkike göre bu hadîs, hasen li gayrihi
sayılmaktadır. (İbn Mâce, Sünen, III, 60); Tirmizî, “Tefsirü'l-Kur'ân” 48.
83
“…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla
müjdele.” (Tevbe (9), 30).
84
Mübarekfuri, Tuhfetü’l-Ahvezi, IX, 345.
85
Bir hadîste, “Kendinize denk olanı nikahlayın.” buyrulur. (İbn Mâce, a.g.e., III, 141-142), Şuayb el-
Arnaut’a göre bu rivâyetin isnadı ravilerden Hâris b. İmrân el-Ca’ferî’nin zayıf olması sebebiyle

17
dindarlık sayılmıştır.86 Din şartının evliliğin temel şartı olacağı konusunda şu rivâyet
delil kabul edilmiştir, “Dinini ve ahlâkını kabullendiğiniz biri size gelirse onu
nikahlayınız. Bunu yapmazsanız yeryüzünde büyük fitne ve fesat meydana gelir.”87

Hz. Peygamber’in (sav) dindar ve sâliha kadını bu denli vurgulaması sebebiyle


İslam tarihinde dindarlığı bize bildirilen örnek hanımlar ile karşılaşılmaktadır.
Önceliği Hz. Peygamber (sav) hanımlarından Hz. Hatice, Hz. Âişe ile başlayıp Hz.
Sevde, Ümmü Seleme, Hz. Hafsa ile bu dindarlık ve takvâ özelliği devam eder.
Mesela Zeyneb bint Cahş’ın (ö. 20/641), sâliha olması yanında çok namaz kılan, oruç
tutan ve sadaka veren bir hanım olduğu nakledilmiştir.88 İlerleyen bölümlerde
hanımlardan bahsedileceği için, burada ayrıntıya girilmeyecektir.

Aile hayatının dengesinin ve mutluluğun sebebi sayılan kadının en önemli


vasfının dindarlık olduğu ittifakla kabul gören bir husustur. Böylece kadın, hem dinî
hassasiyetler çerçevesinde emir ve yasakları yerine getirecek hem de Allah’tan
hakkıyla sakınmak sûretiyle örnek bir kadın profili çizecektir. Bu da faziletli kadın
kavramının pratikte birinci basamağını oluşturacaktır. Bununla bağlantılı olarak

zayıftır, ancak şevahid desteği ile hasen derecesine yükselmiştir. (İbn Mâce, a.g.e., III, 142); “Istılahta
kefaet, husûsi durumlarda ayıbın olmaması için eşler arasında benzerliktir.” (Vehbe Zuhaylî, İslam
Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Ahmet Efe, Beşir Eryarsoy, Fehmi Ulus vd., İstanbul, Zaman Yay., 1994,
IX, 182); İslam’ın temel kaynakları olan Kur’ân-ı Kerim ve sünnette evleneceklerin herhangi bir ölçüye
göre birbirlerine denk olmaları gerektiğini ifade eden bir nas yoktur. Ancak müçtehitler yaşadıkları
devirlerde hâkim olan örf ve adetler ile sosyal değer hükümlerine bakarak evlilikte denkliğin yerini
tespite çalışmışlardır.” (Hayreddin Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku: Hususi Hukuk, 2. bs.,
İstanbul, Ensar Neşriyat, 1993, s. 77); Hukukçuların önemli bir kısmı bu şartı (kefaet) kabul ederken
Kerhî, Sevrî gibi bazı hukukçular kefaeti İslam’ın getirdiği eşitlik anlayışına aykırı olduğu için
reddetmektedir. (Hayreddin Karaman, Ali Bardakoğlu, H. Yunus Apaydın vd., İlmihal: İslam ve
Toplum, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998, II, 214)
86
Âlim Vehbe Zuhaylî kitabında denklik şartlarını mezheplere göre şöyle sıralar: Mâlikîler’de din ve
hâl; Hanefîlere göre, din, İslam, hürriyet, soy, mal ve meslek; Şâfiîler’de din (iffet), hürriyet, soy, salim
olmak ve meslek, Hanbelîlere göre; din, hürriyet, zenginlik, soy, sanat (meslek)tir. Bkz. Vehbe Zuhaylî,
a.g.e, IX, s. 191.
87
İbni Mâce, “Nikâh” 46; Muhakkik rivâyetin hasen li gayrihi olduğunu belirtmekte ancak ravilerden
Abdülhumeyd b. Süleyman el-Huzâî sebebiyle isnadının zayıf olduğunu da bildirmektedir. (İbn Mâce,
Sünen, III, 141); Tirmizî, “Nikâh “3. Hadîsi Hz. Peygamber’in (sav) üç kere tekrarladığı bildirilmiştir.
Ayrıca Ebû’l-Hâkim el-Müzenî’den gelen iki rivâyetten birine mürsel, diğerine hasen garib denmiştir.
Çünkü Tirmizî, Müzenî’den bu hadîsten başka hadîs bilmediğini belirtmiştir. (Mübarekfûrî, Tuhfetü’l-
Ahvezî, IV, 204-205).
88
İbn Sa’d, Ebû Abdullah Muhammed b. Sa’d b. Meni’ ez-Zührî, Kitâbü't-tabakâti'l-kebîr, thk. Ali
Muhammed Ömer, Kâhire, Mektebetü’l-Hanci, 2001, VIII, 103.

18
kadının dindarlığı ve takvâsı onun Allah’a itaatinin de temelini teşkil edecektir. Bu
husus ileriki başlıklarda izah edilecektir.

II. KADININ İFFET VE HAYÂ SAHİBİ OLMASI

Geçmiş peygamberler ve ümmetlerdeki gibi89 İslam dininde de her inanan


insanın, iffet ve hayâ sahibi olması gerekir. Bu hem dîni hem toplumsal açıdan bir
zorunluluk teşkil etmektedir. Nitekim bir hadîsinde Allah Resûlü, hayâyı
peygamberlerin dört hasletinden biri olarak zikretmektedir.90

İffet, sözlükte “utanmak ve çekinmek” anlamlarına gelir.91 İffetin özünü teşkil


eden ve iffetle bir anlam bütünlüğü içinde olan hayâ ise sözlükte “utanma, çekinme,
tövbe, vazgeçiş”92 gibi manalara gelmektedir. İffet, toplumsal açıdan sadece namusu
koruma olarak anlaşılmakla birlikte, aslında İslam ahlâkında birçok güzel hasleti içine
alan üst bir erdem sayılmaktadır.93 Daha geniş manada yeme, içme ve cinsî arzu
konusunda ölçülü olmayı ifade etmesinin yanında, bedenî hazlara ve nefsâni
aşırılıklara ilgi duymaktan kurtarılmış bir rûhî yapıya sahip olmayı içine alır. Kısaca
iffet, kişinin bedenî ve maddî hazlara düşkünlükten korunmasını sağlayan ahlâkî bir
erdemdir.94

Hayâ da ıstılahta, “Nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olarak onları terk


etmesi”95 veya “Ayıplanmak endişesiyle kişiye ârız olan sıkılma halidir.”96 şeklinde

89
İnsanlığın ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir husus vardır:
Utanmıyorsan, dilediğini yap! (Buhârî, “Edeb” 78, “Enbiyâ” 60; İbn Mâce, “Zühd” 17; Ebû Dâvud,
“Edeb” 7).
90
Dört haslet peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve
evlenmek. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 421); Muhakkik, isnadın zayıf olduğunu ve ravilerden
Haccac b. Ertâh’ın kavî bir ravi olmadığını, an’ane yapılması sebebiyle rivâyetin müdelles hale geldiğini
bildirilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXVIII, 554-555); Tirmizî, “Nikah” 1, Tirmizî’ye göre hadîs
hasen garibtir. (Tirmizî, Sünen, III, 377)
91
İbn Manzûr, Lisânü’l-arab, IX, 253; Firuzâbâdî, Kâmûsü'l-muhît, çev. Mütercim Asım Efendi, IV,
3802; Isfahânî, Müfredât, çev. Yusuf Türker, İstanbul, Pınar Yay., 2007, 1023; Yaşar Çağbayır,
Ötüken Türkçe Sözlük, II, 2097;
92
İbn Manzûr, a.g.e., XIV, 217-218; Firuzâbâdî, a.g.e., çev. Mütercim Asım, VI, 5718; İsmail Parlatır,
vd., Türkçe Sözlük, 9. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu, 1998, I, 963.
93
Hadîslerle İslam: Hadîslerin Hadîslerle Yorumu, Bilim kurulu Mehmet Görmez, Mehmet Emin
Özafşar, İsmail Hakkı Ünal, v.d., 2. Bs, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2013, III, 229, 230.
94
Mustafa Çağrıcı, “İffet”, DİA, XXI, 506.
95
Mustafa Çağrıcı, “Hayâ”, DİA, XVI, 554.
96
Ebû'l-Hasan Seyyid Şerif Ali b. Muhammed b. Ali, Kitâbu’t-ta‘rifât, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-
İlmiyye, 1983, s. 83.

19
tanımlanmaktadır. Günümüz ahlâk felsefecileri çerçeveyi biraz daha genişleterek
hayâyı “Hak’tan ve halktan utanmak, arlanmak” diye tarif etmektedirler.97

Ortak anlamlarıyla utanma ve çekinmeyi ifade eden iffet ve hayâ kavramları,


Kur’ân’da ve hadîslerde mutlak şekilde değil türevleri veya benzer anlama gelen
lafızlarıyla karşımıza çıkmaktadır.98 Bunun yanında kaynaklarda iffet ve hayâ imanın
derecesini yükseltecek birer özellik olarak belirtilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber
(sav), hayânın imanla ilişkisini vurgulayarak, hayâyı imandan bir parça saymakta ve
İslam ahlâkının temeli olarak zikretmektedir.99 Ayrıca hayânın ancak hayır
getirdiğini100 ve bunun da insanı cennete ulaştırmak için bir vasıta olduğunu bizlere
bildirmektedir.”101

Kaynaklara göz atıldığında iffet ve hayânın âyetlerde hem erkeklere hem de


kadınlara emredildiği görülmektedir.102 Kur’ân ve hadîslerde hayâ timsali olarak
sunulan örneklere yer verilmektedir. Hz. Yusuf’un kendisiyle birlikte olmak isteyen
efendisinin hanımına karşı iffetini takınması103 ve Hz. Peygamber’in (sav) hayâ sahibi
olması104 bunlar arasında zikredilebilir. Resûlullah’ın (sav) hayâsı sahâbîler tarafından
sıklıkla dile getirilen bir husustur. Nitekim bir hadîste, “Resûlullah (sav), örtünme

97
Cafer Sadık Yaran, İslam’da Ahlak’ın Şartı Kaç, İstanbul, Elif Yay., 2015, s.128
98
Bu kavramlar, teaffüf ve yesta’fif’tir. Bakara (2), 273; Nisâ (4),6; Nûr (24), 33,60;
99
İman yetmiş küsur şubedir. Hayâ da imandan bir şubesidir. (Buhârî, “İman” 3; Müslim, “İman” 57).
Ayrıca hayâ ile ilgili başka bir hadîste, “Şüphesiz her dinin bir ahlâkı vardır, İslam’ın ahlâkı da hayâdır.”
buyrulur. (Ebû Abdullah el-Asbahi el-Himyeri Malik b. Enes, Muvatta, thk. Beşşar Avvad Ma’ruf,
Beyrut, Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 1997, “Hüsnu’l-Huluk” 2; İbn Mâce, “Zühd” 17). Bu hadîsin iki tariki
mevcuttur. Enes b. Malik’ten gelen rivâyette, hasen hadîs kabul edilmekle birlikte Muaviye b.
Yahya’nın zayıf olduğu belirtilir. Aynı rivâyetin İbn Abbas’tan gelen kolunda ravilerden Said b.
Muhammed zayıf ve Salih b. Hassan’ın metruk olması sebebiyle isnad zayıf sayılmaktadır. (Ebû
Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. İdris İbn Ebû Hâtim, İlelü’l-Hadîs, Beyrut, Dârü'l-Ma'rife,
1985, II, 288; İbn Mâce, Sünen, V, 277-278)
100
Buhârî, “Edeb” 77; Müslim, “İman” 12; Ebû Davud, “Edeb” 7.
101
Her kim diline ve cinsel arzularına hâkim olursa ben de onun cennete girmesine kefil olurum.
(Buhârî, “Hudûd” 19; Tirmizî, “Zühd” 61). Benzer rivâyetler için bkz. Tirmizî, “Birr” 65; İbn Mâce,
“Zühd” 17; Şuayb el-Arnaut rivâyetin sahih olduğunu ancak ravilerden Hüşeym’in müdellis olduğunu
ve an’ane rivâyet ettiğini belirtir. (İbn Mâce, a.g.e., V, 279) Tirmizî’de Sehm b. Sa’d ve Ebû Hureyre
olmak üzere iki tarikle gelmiştir ve Tirmizî’ye göre rivâyetlerinin ikisini de hasen sahih garibtir. Sehm
b. Sa’d rivâyetinde muztariplik vardır. (Tirmizî, Sünen, IV, 209)
102
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için
daha nezihtir…”, “Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz
ve el) gibi görünen kısımlar müstesna, zinet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının
üzerine kadar salsınlar.” Nûr (24), 30-31.
103
Yusuf (12), 23.
104
Ahzab (33), 53.

20
çağına girmiş bir genç kızdan daha çok hayâ sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görünce
biz bunu yüzünden anlardık.”105 demek sûretiyle Hz. Peygamber’in (sav) bu özelliği
vurgulanmıştır. Allah Resûlü bu erdemi sürekli övmüş, sahâbîler arasında hayâ timsali
olan Hz. Osman’a bu özelliğinden dolayı iltifat etmiştir.106

Bir toplumda iffetin kadında bulunması erkeğe nispeten daha fazla önem arz
etmektedir. Hatta iffet kadının aslî vasıflarından biri ve kadının ziyneti gibidir
denilebilir. Bu vesileyle bir ailenin temel taşı olan kadın için iffet ve hayâ, hem fıtrî
güzelliğini artıran bir vasıf hem de onun aile ve sosyal hayatındaki konumunu
düzenleyen bir özelliğini ifade eder.

Nitekim daha önce de mezkûr olan âyette kadınlara gözlerini haramdan


sakınmaları ve ırzlarını korumaları emredilmektedir.107 Bu âyet ile Allah kadınların
iffet sahibi olmaları, avret yerlerini örtmeleri ve zînâ etmemeleri konusunu açıkça
beyan etmiştir.

Yukarıda, Kur’ân ve sünnetin bazı örnekler üzerinden erkeklerin hayâ ve


iffetinin vurgulandığı görülmüştür. Burada da bazı hanımların müminlere haya ve iffeti
sebebiyle örnek gösterilmelerine dikkat çekilebilir. Örneğin Şuayb Peygamber’in
kızının, Hz. Musa’yı babasına götürürken hayâ içinde yürümesi bunlar arasında

105
Buhârî, “Menâkıb” 23, “Edeb” 72-77; Müslim, “Fezâilu’n-Nebî” 67; İbn Mâce, “Zühd” 17. Hadîsin
sahih olduğu bildirilir. (Adevî, İhdâü’d-dibâce, IV, 515.) Bu hadîs şu şekilde yorumlanmıştır:
“Peygamber’in (sav) hayâ duygusunun üstünlüğünü anlatmak üzere, çocukluktan ergenliğe geçen kız
çocuğunun artık sözüne, davranışlarına, giyim kuşamına çeki düzen vermesi ve hareketlerinde incelik,
zariflik ve ölçülü oluşu ile benzerlik gösterilmektedir. Hz. Peygamber (sav)’in hayâsı o genç kızdan çok
daha mükemmeldir. Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) hayâsı sebebiyle, ağzından asla çirkin bir söz
çıkmamıştır, hareketleriyle insanları rencide edecek davranışta bulunmamıştır. O, ashabının yanında
ayaklarını bile uzatmadığı zikredilmektedir. (Ebû’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed
İbn Hacer Askalânî, Fethü’l-bârî şerhu Sahihi Buhârî, Riyad, Darü’t-Tayyibe li’n-Neşri ve’t-Tevzi’,
2005, XII, 206. Ayrıca bkz. Enbiya Yıldırım, Din-Ahlak Ekseninde Hz. Muhammed, İstanbul, Rağbet
Yayınları, 2007, s. 216; Mustafa Karataş, Hz. Peygamberin Beden Dili ve Davranış Modelleri,
İstanbul, İşaret Yayınları, 2007, s. 273
106
Hz. Peygamber (sav) bu hususta, “Meleklerin bile hayâ ettiği insandan benim hayâ etmemem doğru
olmaz.” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 538); Muhakkik isnadının Müslim’in şartlarına
göre zayıf olduğunu haber verir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 538; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 26).
107
Nur (24), 31. Âyetin sebeb-i nüzûlüne dâir, tefsir kitaplarında şöyle bir bilgi bulunmaktadır, “Cabir
b. Abdullah naklettiğine göre, Esma bint Mersed Harise oğulları mahallesinde bulunan evinde kalıyor
kadınlar da onun yanına îzarsız girip çıkıyorlardı. Bunun neticesinde kadınların ayaklarındaki halhallar
görünüyor, göğüsleri ve zülüfleri ortaya çıkıyordu. Esma’nın ‘Bu ne kadar çirkin bir şey!’ demesi
üzerine âyet indirilmiştir. (İbn Kesir, Tefsir, X, 216-217).

21
sayılabilir.108 Müfessirlerin yorumlarına göre, Hz. Şuayb’ın kızının utanarak gelmesi,
onun asil bir kişilik ve üstün bir ahlâka sahip olduğunu göstermekte, hayâ ve iffetin
özellikle kadınlara daha çok yakıştığını kanıtlamaktadır.109

Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen bir başka örnek ise Hz. Meryem’in iffeti ve
hayâsıdır.110 O, Allah katında ve kendi vicdanında utanılacak bir şey yapmadığını çok
iyi bilmesine rağmen, doğuracağı çocuk sebebiyle endişe ve üzüntü hissetmiş111 ve
“Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!”112 demiştir. Zira o,
insanlardan kendisini iffetsizlikle suçlayacaklarını bilmiş ve bundan çekinmişti.113

Hadîslerde ise iffet ve hayâ timsali olan hanımlara dair bilgilere rastlamak
mümkündür. Ata b. Ebî Rebah (ö. 114/ 732) İbn Abbas’tan naklettiği bir rivâyette sara
hastası olmasına rağmen hayâ ve iffetini korumayı önceleyen bir kadının olayını şöyle
anlatır, “Abdullah b. Abbâs, bana “Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?”
dedi. Ben de “Göster.” dedim. “İşte, şu siyahî kadın! O, Hz. Peygamber’e (sav) gelip
‘Ben saralıyım, üstümü başımı açıyorum, Allah’a benim için dua et.’ demişti. Hz.
Peygamber (sav), “Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için
Allah’a dua edeyim” buyurdu. Kadın, “Öyleyse sabrederim, ancak hastalık geldiğinde
üstümün başımın açılmaması için bana dua et.” demiş ve Hz. Peygamber’in kendisine
bu yönde dua ettiği haber verilmiştir.114

Yukarıda zikredilen olayın yanı sıra Resûlullah’ın (sav) iffetli hanımlara


yönelik tavsiye ve müjdeleri bulunmaktadır. Böyle bir müjde Allah Resûlü tarafından
“Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, namusunu korur ve
kocasına itaat ederse cennet kapıları ona açıktır.”115 sözleriyle ifade edilmektedir.

108
İlgili âyetin manası şöyledir: “Nihâyet, kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, ‘Bizim için
koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor.’ dedi.” Kasas (28), 25.
109
Râzî, Tefsir, VIII, 591; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri,
Bilmen Basımevi, İstanbul, 1964, V, 2591
110
Enbiyâ (21), 91.
111
Abdurrahman Kasapoğlu, “Kur’ân’da “Hayâ” / Utanma Olgusu”, İnönü Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, sayı; 35, II, 2.
112
Meryem (19), 23.
113
Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., IV, 2181.
114
Buhârî, “Merdâ‘” 6; Müslim, “Birr” 54.
115
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 199-200. Muhakkik el-Arnaut bu isnad zayıf olmasına rağmen
hadîsin hasen li gayrihi olduğunu haber vermiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 199-200)

22
Bununla birlikte iffet ve hayânın, kişinin bilmesi gereken hususları öğrenmeye
engel teşkil etmeyeceği vurgulanmıştır. Nitekim Ensar kadınları mahrem bazı
hükümleri öğrenmek üzere çekinmeden soru sorunca, “Şu Ensar kadınları ne iyi
kadınlardır. Utangaçlıkları soru sorarak dinlerini öğrenmelerine mâni olmamıştır.”116
buyrulmaktadır. İffet ve hayâ en çok kadına yakışmakta olup dini emir ve yasakları
öğrenmeleri konusunda onlara engel olmayacağı Hz. Peygamber’in (sav) ifadelerinden
anlaşılmaktadır.

Neticede Kur’ân, hadîs ve İslam ahlâkı dikkate alındığında iffet ve hayânın


genelde bütün Müslümanlar, özelde ise hanımlar için oldukça önemli bir özellik
olduğu anlaşılır. Ancak bu şekilde bir kadının namusunu koruyup hayâ duygularını
taşıması mümkün olur. Böylece o, faziletli bir kadın derecesine yükselirken bu vasıf,
onun ilmi konularda utangaçlık göstermesine yol açmamaktadır.

III. KADININ İTAATKÂR /UYUMLU OLMASI

En az iki kişiden müteşekkil her toplulukta, o topluluğun refah ve huzuru için


fertlerin üzerine düşen en önemli davranış birbirine uyum ve itaattir. Kur’ân’a göre
Allah’a, Peygamber’e (sav) ve kaynaklarda belirtilen bazı kimselere saygı ve bağlılığı
ifade eden itaat, müslümanın sahip olması gereken, toplum düzeninin olumlu yönde
işlemesini sağlayan bir tavırdır.

İtaat kelimesinin sözlük ve ıstılahta kullanılan anlamlarını ayrıntılı şekilde


bilmek konuyu anlamak için elzem görünmektedir. İtaat, “masdarı taat sözcüğünden
türemiş, emre uyma,117 boyun eğme ve söz dinleme,”118 anlamlarına gelen Kur’ân’da
mutlak lafızla ve benzeri manalarda zikredilmiş bir terimdir.119 İtaat, ıstılahta “Emir

116
Ahmet b. Hanbel, a.g.e., XXXXII, 72. Muhakkik notunda hadîsin sahih olduğunu haber verirken,
İbrahim b. Muhacir, yani İbn Cabir el-Kufi adlı ravinin zayıflığını bildirir. Ancak Müslim’de
mutabaattan olan iki hadîs bulunmakta, bu hadîs onlardan biri olmaktadır. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e.,
XXXXII; 72); Buhârî, “İlim” 50; Müslim, “Hayz” 61; İbn Mâce, “Taharet” 122; Ebû Davud, “Taharet”
122.
117
Isfahânî, Müfredât, s. 311-312; İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, VIII, 219.220.
118
Isfahânî, a.g.e, s. 312.
119
Ayrıca itaat, gönülden seve seve yapmak manasına da gelir. Bkz. Al-i İmran (2), 32; Nisa (4), 69,
92. Bu sebepten bazı görüşlere göre itaat kavramının bir anlam kayması yaşadığı söylenebilir. (Furat
Akdemir, “Kur’ân’da İtaat Kavramı ve Peygambere İtaatın Mahiyeti”, Kelam Araştırmaları, 11:1,
2013, s.429).

23
ve nehiy konusunda İslam’ın öngördüğü şekilde emredileni yapmak ve yasaklardan
kaçınmak”120 diye tarif edilir.

Temel kaynaklara göz atıldığında itaat edilmesi ve edilmemesi gerekenler121


şeklinde bir ayrıma gidilmektedir. İtaat edilmesi emredilenler Allah, Peygamber, ülü’l-
Emr122 ve ana baba123 şeklinde bildirilmektedir. Bu emirlerden Allah’a ve Resûl’e
itaat eden kimsenin karşılığında kazanacağı müjdeler zikredilmektedir.124 Bunların
yanında itaat edilmemesi emredilen gruplar da kâfirler ve münafıklar,125 kalpleri
Allah’ı anmaktan alıkonulmuş olanlar, aşırıya gidenler126, kötü ahlâklılar ve
günahkârlar127, Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar128, yönetimleri altında bulunan
kimseleri Allah yolundan uzaklaştıranlardır.129

İtaatin önceliği Allah için olacağından âyetlerde bu husus sık sık


vurgulanmaktadır. Bu vurgu, bazen sadece itaat kelimesiyle, “Ey iman edenler!
Allah’a ve Rasülüne itaat ediniz!”130 gibi bazen de aynı anlama gelebilecek başka
lafızlarla bildirilmiştir.131 Allah’a olan itaatin hemen akabinde zikredilen, “De ki:
Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın.”132 benzeri âyetler Hz. Peygamber’e (sav) de itaati emretmektedir.

Devletin daim olabilmesi ve ayakta durabilmesi adına yönetici ile yönetilenler


arasındaki ilişkiye dair düzenlemeyi de temel alan İslam Dini’nde yöneticiye (ülü’l-
emr’e)133 itaat, dinen emredilen bir başka tür olmuştur. Nitekim âyet-i kerîme’de, “Ey

120
Celal Ağırman, Hz. Peygamber’in Sünnetinde İtaat, İstanbul, Ensar Neşriyat, 2004, s.15-17
121
Ahzab (33), 6; Kalem (68), 8-10-15; İnsan (76), 24.
122
Nisa (4), 59.
123
İsra (17), 23
124
Nisa (4), 69; Nur (24), 51, 52, 54; Fetih (48), 16, 17.
125
Ahzâb (33), 48.
126
Kehf (18), 28.
127
Kalem (68), 10-13.
128
Şuara (26), 151.
129
Ahzab (33), 64-68.
130
Enfâl (8), 20. Benzer âyet için bkz. Âl-i İmrân (3), 32.
131
Âl-i İmrân (3), 83. (Boyun eğmek ve teslim olmak lafızlarıyla kullanılmaktadır.)
132
Âl-i İmrân (3), 31. Ayrıca bkz. Âl-i İmrân (3), 132.
133
Ülü’l-emr, tefsirlerde emir sahipleri şeklinde yorumlanmaktadır. Yani emretme hak ve yetkisine
sahip kimselerdir. Ayrıca bazı âlimler emir sahiplerini, raşit halifeler, devlet başkanları, yönetici ve
bilginler kastedilmektedir demişlerdir. (Taberî, Câmi, IV, 147-150) Ulu’l-emr ayrıntılı olarak
açıklanmak istendiğinde Müslüman, ehliyet sahibi ve buyrukları Allah ve Peygamber’in emriyle örtüşen
yöneticiler olarak tanımlanmıştır. Başka bir görüşe göre ise, emir sahipleri içerisinde anababa,

24
iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve ülü’l-emr’e itaat edin.”134 buyruğu
buna delildir.135

İslam’da sağlıklı bir toplum meydana getirmek üzere, aile kurumu ve fertleri
dolayısıyla çocuk ve ana-baba arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi de temel alınmıştır.
Kur’ân’da ana-babaya itaat emreden âyetlerden maksat, onlara hürmet ve muhabbet
ile saygı ve bağlılık şeklinde nitelenmektedir. Kur’ân’da, “Rabbin, sadece kendisine
kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti…136
buyrulmaktadır. Âyetin devamında kişinin ana babaya itaati onları hoş tutması ve iyilik
etmesi şeklinde ifade edilebilir.

İtaat kavramına, asıl konumuzu teşkil eden kadın açısından bakıldığında onun
Allah’a inanmış ve teslim olmuş faziletli bir kadında bulunması gereken bir değer
olduğu görülmektedir. Yukarıda itaati ayrıntılı bir şekilde ele aldıktan sonra, kadının
ailesi ve eşine göstereceği itaat ifadesi, yanlış anlaşılmaya müsait olabileceği ve anlam
darlığı yaşanabileceğinden, uyum ve uyumlu anlamları ile birlikte kullanılacaktır.

Kadının kocasına karşı itaatı / uyumlu olmasının gerekliliği hususunda


kaynaklara başvurmak konuyu daha anlaşılır hale getirebilir. Âyet-i kerîmede,
“Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından
harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve (kavvam) koruyucusudur.
Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi
(kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar.”137 şeklinde buyrulur. Yani, evlilik
kurumunun, aile nizamının, sosyal veya kişisel hayatın düzenliliğini sağlamak için
erkek hem hanımın hem de ailenin hâkimidir.138

öğretmen, usta, işveren ve yönetmek durumunda olanlar dâhil etmektedir. (İsmail Karagöz, “İtaat
Kavramı”, Diyanet İlmi Dergi, XXXV, sy. 4, 1999, s.42.)
134
Nisa (4), 59.
135
Ayrıca Ulu’l-Emr kavramı hadîslerde devlet başkanlığını kasteden Halife (Müslim, “İmare” 61),
İmam (Müslim, “İmare” 46, “Fiten” 1; İbn Mâce, “Cihad” 39); Emir (Buhârî, “Cihad” 109, “Ahkam”
1); Reis (Buhârî, “Menâkibu’l-Ensâr” 26, “Tefsir” 2; Müslim, “İman” 5; İbn Mâce, “Fiten” 25); Sultan
(İbn Mâce, “Nikah” 15; Ebû Davud, “Nikah” 19) kelimeleriyle de zikredilmektedir.
136
İsra (17), 23. Benzer âyet için bkz. Lokman (31), 14.
137
Nisâ (4), 34.
138
Mahmut Akkad, Kuran’da Kadın Hakları, Çığır Yay., İstanbul, 1977, s. 8-9.

25
Âyette geçen kavvâm lafzı; sözlükte “koruyup-gözetmek, işleri güzel idare
139
etmek, bir şeyi hakkıyla yerine getirip ayakta tutmak” manasına gelmektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1942) kavvâmı “bir kadının işine bakan, korunmasına özen
gösteren, işlerini yöneten” anlamında kullanıldığını belirtir.140 Diğer âlimlerin
görüşlerine başvurulduğunda buradaki kavvam ifadesinin; reislik, yönetim, koruma,
savunma anlamları içermek suretiyle erkeğe yüklenen aile reisliğini kastettiği
belirtilmektedir.141 Kadî Beydâvî (ö. 685/1286) bu lafzın yöneticilerin vatandaşlar
üzerindeki hükümranlıkları gibi erkeklerin kadınlar üzerinde hükümranlığı şeklinde
değerlendirir.142 Bunların yanında, erkeklerin, kadınları terbiye etme, idare etme gibi
hususlarda onlar üzerinde hâkim olduğu görüşü bulunmakla birlikte 143 hizmet etme
anlamını da barındıran bir hakimiyet144 olabileceği bildirilmiştir.

Bu âyetin ikinci bölümünde geçen hafizât ifadesine müfessirler; salihâ


kadınların bir özelliği olduğunu belirtirler. Buradaki vasıf, kadınların, kocalarının
gıyâbında nefis, mal, namus, haysiyet ve aile sırları gibi korunması gereken hususlarda
ilâhi korumaya dayanarak muhafaza etmeleridir.145 Ayrıca âyetin itaat/uyum
kavramını farklı yorumlayan müfessirlere göre, “İyi kadınlar, saygılı olanlar ve
kocalarının yokluğunda Allah’ın korumasını emrettiği mahremiyetleri
koruyanlardır.”146 şeklinde ifadelendirirler. Yani, kadınlar Allah’a itaat eder,
kocalarının haklarını yerine getirirler.147

139
Isfahânî, Müfredât, s. 1306.
140
Elmalılı Hamdi Yazır’ın yorumuna göre, asıl fazilet ölçüsü, çalışma ve kazanma açısından erkek,
işlevsellik özelliğiyle hükümran, kadın ise itaat hissi ve kabul eden özelliği ile hassas ve çekici bir
yaratılışta ve bunun için erkeklerin gücüyle himaye ve korunmaya daha çok muhtaç ve sonuçta genel
anlamda üstünlük ve tercihin erkekler tarafında bulunduğunu, işi üstlenmenin ve yönetim yetkisinin
hakkıyla erkek olan er kişilere bırakılması ve kadınların onlara itaat göstermeleri hem bir hak hem de
kadınların menfaati gereği olduğu şeklindedir. (Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, sad. Sıtkı Gülle,
İstanbul, Huzur Yay.,2003 III, 83).
141
Hayreddin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez vd., Kur’ân Yolu Türkçe Meal ve
Tefsir, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2003, II,44.
142
Elmalılı, a.g.e., sad. Sıtkı Gülle, III, 82-84.
143
Taberî, Câmi, VI, 687. “Burada erkeklerin kadınlara nispetle fıtraten bir üstünlüğe sahip oldukları
anlaşılmakla birlikte, erkekler aile geçimini ve diğer mâlî yükümlülükleri üstlenen taraf olduğu
belirtilmiştir.” (Ömer Çelik, Hakkın Daveti, Kur’ânı Kerim Meali ve Tefsiri, İstanbul, Erkam yay,
2013, I, 577)
144
Ömer Çelik, a.g.e., I, 577.
145
Elmalılı, a.g.e., sad. Sıtkı Gülle, III, 84.
146
Seyyid Kutub, Fi zilali’l-Kur’ân, Kâhire, Darü’ş-Şüruk, 2003, V, 621-622.
147
Kadı Beydâvî, Envaru’t-tenzil ve esraru’t-te’vil, Beyrut, Darü İhyaü’t-Türasi’l-Arabi, t.y., II, 67-
68

26
Âyetin devamındaki kanitât kelimesi itaatkâr şeklinde tercüme edilir ve çoğu
kez, kocaya itaat anlamına geldiği zannedilir. Oysa bu kelime inananların Allah’a karşı
gösterdikleri bir kişilik özelliği ve karakterini tanımlamaktadır. Nitekim Kur’ân’ın
bütününe bakıldığında, bu kelimenin hem erkekler148 hem de kadınlar149 için
kullanıldığı görülmekte olup, ilk yorum tek başına yanlış sayılmaktadır. Daha doğru
ifade ile kadın ve erkek birbirleriyle dayanışma halinde ve Allah huzurunda itaatkâr
olma eğilimi içindedirler.150

Ayrıca benzer bir âyette, “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi,


kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler kadınlara göre bir
derece üstünlüğe sahiptirler…”151 buyrulur. Bu âyeti yorumlayan İbn Kesîr, “derece”
kelimesini erkeklerin yaratılış, huy, makam, emre itaat, îfâda bulunma ve faydalı
şeyleri yapma bakımından hem dünyada hem ahirette kadınlardan üstün oldukları
şeklinde belirtmiştir.152

Âlimlerin yorumlarına göre, erkeklerin kavvam oluş nedenleri arasında akıl,


kuvvet, feraset ve yöneticilik sayılmıştır. Peygamberler erkeklerden olmalarının
yanında hilafet ve imamete de onlar ehildir. Buna benzer bazı özellikler sebebiyle
erkek kadından üstün görülmektedir.153 Erkeğin reisliğe ilişkin yetenek ve
tecrübelerinin varlığı onun üstün tutulması açısından yeterlidir. Ancak Seyyid Kutub’a
göre, kadının gizli yetenekleri harekete geçirilerek bilimsel ve pratik deneyimlerle
eğitime tâbi tutulup kadın yöneticilik görevine hazırlanmaya kalksa, bu defa analık
görevine ilişkin yetenekleri dumura uğrayabilir.154

Bir başka açıdan, kadının kocasına itaat etmesini / uyumlu olmasını şu şekilde
ifade edenler de olmuştur, “İslam dini, ailede eşlerin birbirlerine karşı, yetki ve
sorumluluklarını belirlemiş ve aile reisliği vazifesini erkeğe tevdî etmiştir. Reislik
kavramı İslami anlayışta mesuliyet yüklenmek ve hizmet etmek demektir. Bu

148
Bakara (2), 238; Ali İmran (3) 17; Ahzab (33), 35. “ ‫”ﻗﺎﻧﺘﯿﻦ‬
149
Nisa (4), 34; Tahrim (66),5,12. “‫” ﻗﺎﻧﺘﺎت‬
150
Bunun insan dışı başka yaratıklar için de kullanıldığı vakidir. Bakara, (2), 116.
151
Bakara (2), 228.
152
İbn Kesir, Tefsir, I, 398.
153
Ebû'l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed ez-Zemahşerî, Keşşaf an hakaiki't-tenzil
ve uyunü'l-ekavil fî vücuhi't-te’vil, Beyrut, Dârü’l-Marife, t.y., I, 204-205.
154
Seyyid Kutub, Kadın ve Aile, çev. Halit Yılmaz, Erzurum, İhtar Yay.,1994, s.115.

27
bağlamda Allah erkeğe her türlü mâlî sorumluluğu yüklerken kadına da erkeğe saygı
ve bağlılık görevi vermiştir. Yani erkeğin nafaka yükümlülüğü ile görevli kılınmasnın
yanında kadının kocasına karşı hizmet ve hürmet duygusuyla dolu olması ifade
edilmektedir.”155 Bir başka görüşe göre de itaat etmesi /uyumlu olmasının mahiyeti
kadının, kocasıyla iyi geçinip, kocasının rızasını kazanmaya ve onu memnun etmeye
gayret etmesi olarak bildirilir.156

Bu konu ayrıntılı şekilde araştırıldığında dinimizce kadının kocasına karşı


itaatin/ uyumlu olmasının arkasında bazı sebepler bulunabileceği de ortaya çıkar. Daha
önce bahsedilen erkeğin kadından üstünlüğü itaatin / uyumun ilk sebebi sayılabilir. Bir
rivâyette “Eğer insanın bir başkasına secde etmesini emretseydim, kadının kocasına
secde etmesini emrederdim.”157 ifadeleri bunu destekleyecek konumdadır.

Ancak bu ve bunun benzeri rivâyetlerle ilgili yorumlar incelenip daha iyi


anlaşılması gerekmektedir. “Hadîs metninde yer alan secde lafzını Allah’a ibadet eder
gibi yere kapanma şeklinde anlamamız mümkün görünmemektedir. Nitekim dinimiz
sadece ve sadece yaratıcı karşısında böyle bir ta’zimi onaylamakta onun dışında Hz.
Peygamber (sav) dahil olmak üzere herhangi bir varlığa ya da eşyaya bu tür bir saygıyı
şirk saymaktadır.”158 Burada maksat yalnız, aileyi ilgilendiren konuların, aile

155
Salim Öğüt, “Nisâ Suresinin 34. Âyeti Bağlamında Aile Kurumunun İki Temeli: İnfak ve İtaat”
İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2008, sayı: 11, s. 52.
156
Muhammed Ali Hâşimî, Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Şahsiyeti, çev. Hamdi
Arslan, H. İbrahim Kutlay, İstanbul, Risale Yay., 1995, s. 173.
157
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXII, 144-148. Muhakkike göre bu isnadla gelen hadîs ceyyid, ancak
iztirab sebebiyle bu zayıfır. İztırab’ın ravilerden Kasım Şeybânî’de olduğu bildirilmekte ve hadîs bu
sebeple metruka dönüşmektedir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXII, 144-148); Dârimî, “Salat” 159; İbn
Mâce, “Nikâh” 4, İbn Mâce’nin şarihi, onun tahric ettiği rivâyetin, senedindeki ravi Ali b. Zeyd’in
zayıflığını belirtmiştir. Bu hadîsin Tirmizî ve Nesâî’deki rivâyetlerinden Talk b. Ali’nin hadîsi ile
Tirmizî ve İbn Mâce’nin rivâyet ettikleri Ümmü Seleme’nin hadîsi bu hadîs için iki şâhit durumundadır.
Ayrca şarih Hz. Âişe’nin rivâyetini zayıf, Muâz’ın rivâyetini hasen sahih bulmaktadır. (Adevî, İhdâu’d-
dibâce, II, 528-529); Ebû Dâvûd, “Nikah” 40; Tirmizî, “Rada‘ ”10, Tirmizî, Ebû Hûreyre rivâyetinin
hasen garib olduğunu” bildirmiştir. (Ârâbî, Ârizatül Ahvezi, V-VI, 110);, Ebû'l-Hasan Nureddin Ali b.
Ebî Bekr b. Süleyman Heysemî: Mecmeu’z-zevâid, Dârü’l-Münhac, Cidde, 2015, IV, 568. Ayrıca bkz.
Hatice Eriş, Eşler Arası Saygının Sınırları ve “Secde” Hadîsi: Tahkik-Tahric-Değerlendirme,
İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005,
s. 234.
158
Hatice Eriş, Eşler Arası Saygının Sınırları ve “Secde” Hadîsi: Tahkik-Tahric-Değerlendirme,
s. 234; Ali Osman Ateş, Hadîs Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, İstanbul, Beyan Yay., 2000, s. 312;
“Allah’tan başka bir varlığa secde etmek İslam’ın tevhid esasına ve ruhuna aykırı olduğundan
yasaklanmıştır.” (Ebû Davud, Sünen, VIII, 272).

28
reisliğinin erkeğin sorumluluğuna verilmesi ile ailenin nihâî karar vericisinin erkek
olması sebebiyledir.

Kadının kocasına ihtiram ve saygısının yanında, itaatı / uyumlu olmasını


gerektiren bir diğer sebep de dinen kadının üzerinde erkeğin hakkının çokluğudur.
Yine yukarıda bahsi geçen hadîs de kadının kocası üzerindeki hakkının büyüklüğüne
delalet etmektedir. Başka bir rivâyette sahâbe, “Ya Resûlallah! Hangi kadınlar
hayırlıdır? diye sorulunca, ‘Bakıldığında huzur veren, verilen emri yerine getiren,
kocasının onuruna ve malına halel getirmeyen kadınlardır.”159 buyrulur. Burada
hayırlı kadının özellikleri zikredilmekte olup kocasına itaat etmesi / uyumlu olması da
bunlar arasında sayılmaktadır.160

Kadının kocasına itaatinin / uyumunun mahiyeti sınıflandırmaya tâbî


tutulabilir. Bu hususta dört önemli konudan bahsedilir:

1. Eşin kendisini arzuladığında talebini geri çevirmemesi,

2. Kocasının izni dışında ona ait maldan harcamaması,

3. Kocasının istemediği kişileri eve almaması,

4. Kocasının izni olmadan evden ayrılmaması161 şeklindedir.

159
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XII, 384. Muhakkike göre rivâyetlerin isnadı kâvîdir. Ancak başka bir
rivâyette, İbn Aclân’ın sadûk olduğunu bildirilmekte ve Müslim’de mütâbî bir hadîs ile rivâyet
edilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XII, 384); İbn Mâce, “Nikah” 5; Zevaid’de şöyle denilmiştir:
“Bunun senedindeki ravi Ali b Yezid’in rivâyetinin münker olduğunu Buhârî söylemiştir. Osman b.
Ebî’l-Atike ismindeki ravisinin sika oluşu ihtilaflıdır. Nesâî de bu hadîsi Ebû Hureyre’den rivâyet etmiş
ve senedi hakkında bir şey söylememiştir. Bu hadîs için Abdullah b. Ömer’in bir hadîsi şahid
durumundadır. (İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, çev. Haydar Hatipoğlu, İstanbul,
Kahraman Yayınları, 1982, V, 217); Ebû Dâvud, “Nikah” 43, “Zekât” 32; Bu rivâyet, Ebû Davud’da
zekât bahsinde zekatını verenin mal biriktirmesinde bir beis olmadığını vurgulandıktan sonra, kişinin
en güzel kazancının güzel huylu sâliha kadın olduğunu bildirmektedir. Zira altın, bazı ihtiyaçlar anında
iş görür sâliha kadın ise, ölene kadar kocasının yanında kalacak ve onun huzurlu bir hayata geçirmesine
vesile olacaktır. (Ebû Dâvud, Sünen, VI, 296); Nesâî, “Nikâh” 14, “Nisa” 20; Elbânî’ye göre hadîs
hasen sahihtir. (Nesâî, Sünen, thk. Elbânî, 500).
160
Rivâyette, salihâ kadının özellikleri sayılırken, kocasına itaat etmesi ve kocanın karısına baktığında
huzur ve ferah bulması belirtilmektedir. Bu konuda Sindî, ferah duyma nedenlerini, kadının güzelliği,
huylarının iyiliği veya kadının Allah’a itaat etmesi ve takvâ ile meşgul olması şeklinde
nitelendirmektedir. Kocası yanında bulunmadığı halde, namus ve iffetini koruması, kocasının malında
hıyanet etmemesidir. (İbn Mâce, a.g.e., çev. Haydar Hatipoğlu, V, 218).
161
Hatice Eriş, Eşler Arası Saygının Sınırları ve “Secde” Hadîsi: Tahkik-Tahric-Değerlendirme,
s.234.

29
Yukarıda bahsedilen sıralamaya göre kadının kocasının nefsî isteklerine cevap
vermesi itaat ve uyum açısından önceliklidir. Nitekim bir rivâyette “Bir erkek karısını
yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak gecelerse, melekler o
kadına sabaha kadar lânet ederler.”162 buyrulmaktadır. Başka bir rivâyette “fırın
başında olsa bile”163 ifadesi eklenmiştir.

Bu rivâyeti değerlendiren şârihlerin görüşlerine bakıldığında, lanet okumanın


gerçekleşmesinin ancak kocasının kızgın gecelemesi ile olacağını ifade ederler. Çünkü
o takdirde kadının mâsiyeti ortaya çıkar. Nitekim âlimler, erkeğin bundan dolayı
kızmaması halinde bir şey söz konusu olmadığını da belirtmişlerdir.164

Hadîs âlimleri, lanet okunması ifadesini yorumlarken iki görüş öne


sürmektedirler. Bu ifadenin sözlük manası olan ilahi rahmetten uzaklaştırma anlamını
kastedenler, kadının hidâyet bulması, tevbe etmesi ve onun mâsiyet olan işten dönmesi
için dua edilmesi gerekliliğini savunarak lanet okunmasını kabul etmezler. Lanet
okunmasını caiz kabul edenler ise bununla örfî anlamını kastederler; bu da kayıtsız ve
şartsız şekilde kadın hakkında ağır söz söylemek demektir.165

Öyle ki bu konuda fıkhî hüküm verenler de bulunup, “Bir kadının hayız veya
nifas gibi şer’i bir özrü olmaksızın cinsi münasebette bulunmak maksadıyla kendisini
yatağına çağıran kocasının isteğine uymamasının haram olduğu görüşünü
savunurlar.”166 Buhâri şârihi İbn Hacer’e göre, bunun nedeni erkeğin zihnini en çok
meşgul eden hususların başında cima’ı çağrıştıran sebepler olması ve şeriat koyucunun
da kadınları bu hususta erkeklere yardımcı olmaya teşvik etmiş bulunmasıdır.167

162
Buhârî, “Bed’u’l-Halk” 7, “Nikah” 85; Müslim, “Nikâh” 120-122; Ebû Dâvûd, “Nikâh” 41.Elbani
hadîsin sahih olduğunu bildirir. (Ebû davud, Sünen, thk. Elbânî, s. 371-372). Yatağına çağırmaktan
kasıt cinsi beraberlik olduğu bildirilmektedir. Ayrıca kadına burada lanet edilmesinden kasıt, sebepsiz
yere erkeğin reddedilmesi ile ilahî gazabı üzerine çekeceği ve ağır günah işleyeceği şeklindedir.
(Nevevî, Riyazü’s-Sâlihîn: Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, çev. M. Yaşar Kandemir, İsmail
Lütfi Çakan, Raşit Küçük, II, 341)
163
Tirmizî, “Radâ‘”, 10. Tirmizî’ye göre hadîs hasen garibtir. (Mübarekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezi şerhu
Câmî’i’t-Tirmizî, VI, 110)
164
İbn Hacer, Fethû’l-bârî, XI, 625.
165
İbn Hacer, a.g.e., XI, 626.
166
Ebû't-Tayyib Muhammed Şemsü'l-Hak b. Emîr Alî Diyânüvî Azimabâdî, Avnü’l-ma‘bud şerhu
Süneni Ebî Davud, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, Medine, el-Mektebetü's-Selefiyye, 1968,
VI, 179-180.
167
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, XI, 627.

30
Kocaya itaatin / uyumun kadının günlük yaşamını ve nafile ibadetleri de
kapsadığı söylenebilir. Nitekim Hz. Peygamber, (sav) “Bir kadın kocası yanındayken
onun izni olmadan oruç tutamaz, bir kimseyi evine alamaz ve sadaka veremez.168
buyurmuştur.

İmam Nevevî (ö. 676/1277), ulemadan bazılarının kocasının izni olmadan


kadının oruç tutmasının mekruh olduğunu söylemesine rağmen kendisi bunun haram
olduğu hükmünü verir. Böyle bir haramlığın sebebini ise, “Koca, hanımından her
zaman istifade etmek hakkına sahiptir ve onun hakkı da derhal yerine getirilmesi icab
eden bir haktır. Dolayısıyla nafile ya da daha sonra yerine getirilebilecek bir vacip
sebebiyle onun bu hakkı ihmal edilemez. Hadîsten, kocanın karısı üzerindeki hakkının,
nafile hayır işlemesinden daha üstün olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kocanın hakkının
yerine getirilmesi vaciptir. Vacip olanı yerine getimek ise nafile olanı işlemekten önce
gelir.”169 şeklinde izah etmektedir.

Bu hadîsin vürûduna dair, Hz. Peygamber’in (sav) huzuruna bir kadın gelir ve
kocası Safvan b. Muattal’dan (ö. 19/640), “Namazı (uzun sürede) kıldığımda beni
dövüyor, (nafile) oruç tuttuğum zaman orucumu bozduruyor.” diye şikâyette bulunur.
Hz. Peygamber (sav) o sırada orada bulunan Safvan’a sorar, o da “Ey Allah’ın elçisi,
namaz kıldığımda beni dövüyor, sözünün aslı şudur, O namazında iki sure okuyor, ben
ise bunu men’ettim.” diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), “Bir tek
sure olsaydı insanlara kâfi gelirdi.” buyurdu. Safvan devamla, “Oruç tuttuğum zaman
bana orucumu bozduruyor sözüne gelince, o devamlı oruç tutmak ister. Ben ise genç

168
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XVI, 53. Şuayb Arnaut’a göre, isnadı Sahihayn şartlarına göre sahih
iken rivâyetin Ebû Hureyre’den gelen isnadı ise hasendir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XVI, 53); Ebû
Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b. Fazl Dârimî, Sünen: el-Müsned, thk. Hüseyin Selim Esed,
Daru’l-Mağni li’n-Neşri’t-Tevzi’, Riyad, 2000, “Savm” 20; Buhârî, “Nikâh” 84, 86; Müslim, “Zekât”
84; İbn Mâce, “Sıyâm” 53; Ebû Dâvûd, “Savm” 73; Tirmizî, “Savm” 64. Buhârî’nin rivâyetinde ( ‫ﻻ‬
‫“ )ﯾﺤﻞ ﻟﻠﻤﺮأة ان ﺗﺼﻮم‬Oruç tutması helal olmaz”, Müslim rivâyetinde ‫“ ﻻ ﺗﺼﻢ‬Oruç tutmasın” şeklinde ifade
edilmiştir. Bu rivâyetin yorumlarında, erkeğin karısının nafile oruç tutmasına izni sarahaten veya
zımmen de olabileceği belirtilir. Ayrıca oruç için izin almaya sebep ancak kocasının kendisinden her an
faydalanma hakkına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bu hak nafile ibadet ile zayi’ edilemez.
Ancak erkeğin bu hakkı Ramazan’ın kazası, kefaret ve mutlak nezir oruçları gibi zamanla kayıtlı
olamayan oruçlarla zayi’ etmesi caiz değildir. (Azimabâdî, Avnü’l-ma‘bud, VII, 128-130).
169
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, XI, 624.

31
bir adamım, sabredemem.” der. Buna da Hz. Peygamber (sav), “Kadın kocasının izni
olmadan nafile oruç tutmasın.” buyurmuştu.170

Hadîsin devamında, kadının kocasının izni olmaksızın evden çıkamayacağı


konusu bu itaate / uyuma dahil edilmiştir. Ancak, burada itaatin sınırlarını abartarak
hatta anne-babaya olağanüstü hallerde dahî ziyaretin eşten izinsiz olamayacağını
belirten bazı rivâyetler kitaplarda zikredilmektedir. Birtakım insanlar tarafından
benimsenip halk arasında sık okunan kaynaklarda zikredildiği anlaşılan bir rivâyette,
bir adamın karısına evden çıkmamasını emrederek şehir dışına çıktığı ve kadının
babası ile aynı mülkte oturduğu bildirilir. Babası hastalanmasına ve hatta daha sonra
vefat etmesine rağmen kadın kocasının sözü sebebiyle babasının yanına gidemez. Hz.
Hz. Peygamber’e (sav) haber gönderdiğinde O, ‘Kocana itaat et!’ buyurmaktadır.
Anlatılanlara göre, daha sonra Hz. Peygamber (sav) kadının kocasına itaat ettiği için
Allah’ın günahlarını bağışladığı haber verir.”171

Kur’ân ve sünnette ana-baba hakkı hususunun ne derece öne çıkarıldığı akılda


tutulursa, bahsi geçen rivâyetin temel kaidelere aykırı olduğu aşikârdır. İslam'ın genel
hükümlerine göre kadının anne babasını hastalığında ve özellikle ölüm hastalığında,
kocası izin vermese bile, evinden ayrılabilir ve onları ziyaret edip bakımlarını
yapabilir. Hatta anne babası gayri müslim de olsa, böyle bir durumda ziyaret
edebilir.172 Özellikle bazı mezheplerde anne baba hastalığı sırasında kocasının izni
olmaksızın dışarı çıkılmasına cevaz verildiği de göz önünde tutulmalıdır.173

Kadının evden çıkması hususunda kocasının hakkına dair, âlimler kadının


kocasının evinden onun izni olmaksızın çıkmasını caiz görmez. Ancak evlilik

170
Ebû Abdillah Veliyyüddin Muhammed b. Abdullah et-Tebrîzî, thk. Muhammed Nâsırüddin el-
Elbânî, Mişkâtü’l-mesâbih, 2. bs., Beyrut, Mektebetü’l-İslamiyye, 1979, II, 975.
171
İmam Gazzalî, İhyâu Ulumi’d-Din, çev. Ahmed Serdaroğlu, İstanbul, Bedir yay., 1973, II,147-148.
Bkz. Ebü’l-Kâsım Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân b. Ahmed b. Eyyûb Taberânî, el-Mu‘ce’mul-evsat,
thk. Mahmûd b. Ahmed et-Tahhân, Riyad, Mektebetü'l-Maârif, 1995, VII, 302; Heysemî, Mecmeu’z-
zevâid, IV, 573. Taberânî’nin senedinde zikredilen iki ravinin mechul olup mevzu hadîs nakletmekle
itham edildiği kaydedilir. (Ali Osman Ateş, Hadîs Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, s.289-290).
172
Ömer Nasûhi Bilmen, Hukuk-û İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, Bilmen Yay.,
1968, II, 174.
173
Hanefi mezhebine göre ana babasından birisinin hastalanması durumunda kadının kocasının izni
olmadan dışarı çıkması caizdir. (Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Ahmet Efe, Beşir
Eryarsoy, Fehmi Ulus vd., IX, 267).

32
anlaşmasında eğer karı koca arasında anlaşmaları doğrultusundaki bir ittifak varsa
kadın evden çıkabilir görüşü bulunmaktadır.174

O halde kadının itaati / uyumu bir eziyete dönüştürülmeden, kadının erkek için
bir nimet ve erkeğe Allah tarafından bir emanet olduğu akılda tutularak hareket
edilmelidir. Çünkü erkeğin idârî ve aile yönetimi hususundaki üstünlüğü ona itaatı /
uyumu gerektirmekte iken kadının da buna karşılık teşekkür mahiyetinde hürmet ve
hizmet de bulunması elzemdir. Bunun yanında, İslam’ın erkeğin cinsel arzularını
gidermek için diğer bütün kapıları haram kılmış olması ve onu sadece eşine
yönlendirdiği bilinmektedir. Kadının da bu durumun farkında olarak davranması ve
kocasının muhtemel haramlara karşı korunmasında yardımcı olması gerekmektedir
denilebilir.

Bütün bunlar düşünüldüğünde kadının, kocasına hem teşekkür ve hizmet hem


de harama düşmekten korumak suretiyle isteklerini yerine getirdiğinde Hz. Peygamber
(sav) tarafından hoşnutluk kazanacağı bildirilmiştir. Nitekim daha önce de zikredilen
bir rivâyette Allah Resûlü’nün “Bir kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu
tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse cennet kapıları ona açıktır.”175
buyurduğu haber verilmiştir. Benzer bir hadîste de “Hangi kadın, kocası kendisinden
razı olduğu halde ölürse, cennete girer.”176 şeklinde rivâyet edilir. Tabi ki, bu rivâyet
hususunda kocası kendisinden razı olduğu halde ölen Müslüman kadının kocası ile
ilgili haklar hususunda hesaba çekilmeden cennete girmeye müstehak olacağı yönünde
görüş bildirilmiştir. Ancak başka günahları var ise bunların bağışlanması veya
bunlardan dolayı cezasını çektikten sonra cennete girmesi Allah Teala’nın iradesine
bağlıdır.177 Yani, bu hadîsler mutlak olarak anlaşılmamış ve yorumda kadının bu

174
Muhammed Hüseyin Fadlallah, İslami Açıdan Kadın Sorunu, çev. Ali Kaya, İstanbul, Ağaç
Yayınları, 2005, s.111.
175
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 199-200. Muhakkik el-Arnaut bu isnadının zayıf olmasına rağmen
hadîsin hasen li gayrihi olduğunu haber vermiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 199-200); Heysemi de
ise, Revvad b. Cerrah dışındaki raviler güvenilir olduğu ve İbn Lehia hadîsinin hasen olduğu
kaydedilmiştir. (Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, IV, 561)
176
Tirmizî, “Radâ‘” 10; İbni Mâce, “Nikâh” 4. Tirmizî, bu hadîs hasen garibtir, der. İbn Mâce
rivâyetinde ‫ “ ﻣﺎﺗﺖ‬öldü” lafzı yer alırken, Tirmizî bazı nüshalarında ‫ ﻣﺎ ﺗﺖ‬lafzı geçmekle birlikte ‫ﺑﺎﺗﺖ‬
“geceledi” lafzı da yer alır. Hâkim, hadîsin sahihliğini doğrulamış, Zehebî de ikrar etmiştir.
(Mübarekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezi, III, 240; Ârâbî, Ârizâtü’l-ahvezî, V-VI, 11); Ümmü Seleme’den
gelen rivâyetin zayıf olduğunu Adevi bildirir. (Adevî, İhdâu dibâce, II, 529).
177
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce Tercüme ve Şerhi, çev. Haydar Hatipoğlu, V, 213.

33
davranışı, kendisinin cennete girmesine vesile olacak yegâne sebep değil, ama cennete
girmesini sağlayacak amellerden birisi şeklinde belirtilmiştir.”178

Hayrettin Karaman, İslam’da itaatin koşulsuz olmadığını, kadının kocasına


itaatı konusunda genel bir şart olduğunu beyan etmektedir. Bir şeyi isteyen, emreden
kocanın bunu yaparken kendisinin de -bu emir ve istek konusunda- Allah’a itaat ediyor
olması gerektiğini savunmaktadır. Bir başka deyişle kocanın isteğinin Allah’ın
muradına, rızasına, emir ve yasaklarına aykırı düşmemesi gereklidir.179

Bütün bunlardan hareketle kadının kocasına karşı itaatinin/ uyumlu olmasının,


dinî bir vecibe olduğu ve bunu yerine getirmesinin cennete girmesini sağlayacak bir
amel olduğu görülmektedir. Yani karı koca arasındaki uyum kadının erkeğe boyun
eğmesinde değil, karşılıklı saygılı olunmasındadır denilebilir.

Eşler arasında karşılıklı anlayış ve itaatin / uyumun olması her ikisi arasındaki
iş birliğiyle gerçekleşebilir. Burada İslam’ın sevgi ve merhamet temelleri üzerine
kurduğu ve itaat ve uyum içerisinde devam etmesini arzuladığı aile hayatının sâfiyetini
bozacak her türlü davranıştan sakınılmalıdır.180 Bunun için de eşlerin karşılıklı
görevleri bulunmaktadır. Kadının önemli vazifeleri arasında kocasına karşı itaat
etmesi/ uyumlu olması gelmektedir.

Son olarak unutulmamalıdır ki, âyete göre erkekler kadınlar üzerinde hâkim
olmakla birlikte, kadın asla mahkûm değildir.181 Dolayısıyla reislik bir tahakküm
değil, bir himaye ve düzeni koruma vasıtasıdır.182 Nitekim bir rivâyette “Kadınlar,
erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan yarıdırlar.”183 buyrularak kadın ve erkeğin
birbiriyle tamamlayıcı bir bütün olduğu zikredilmiştir.

178
Ebû’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddin Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî İbnü’l-Esîr
el-Cezerî, Câmi’ü’l-usûl li-ehâdîsi'r-Resûl, çev. S. Kemal Sandıkçı, Muhsin Koçak, İstanbul, Ensar
Neşriyat, 2008, X, 486.
179
Hayreddin Karaman, Sorularla Müslümanlık: Evlilik, İstanbul, İz Yay., 2009, s. 90.
180
Muhammed Ali Hâşimî, Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Şahsiyeti, çev. Hamdi
Arslan, H. İbrahim Kutlay, s.184.
181
Mahmut Akkad, Kur’ân’da Kadın Hakları, çev. Ahmet Demirci, s. 8.
182
Hayreddin Karaman, İslamda Kadın ve Aile, İstanbul, Ensar Vakfı, 1993, s. 436.
183
Ebû Davud, “Taharet” 94; Tirmizî, “Taharet” 82.

34
IV. KADININ EVİ VE ÇOCUKLARINDAN SORUMLU
OLUŞU

Ailede her bireyin kendisine has görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.


Sorumluluk kavramı, toplumda en üst mevkide bulunan yöneticiye de, en küçük birim
olan ailede kadın ve erkeğe hatta çocuğa da ayrı ayrı görevler yüklemektedir.

Önceki bölümde aile reisi olarak belirlenen erkeğin koruma, gözetme, yönetme
gibi sorumlulukları yanında kadının da ailesine karşı evini, malını koruma ve
çocukların yetiştirilmesi ile muhafazası rolü bulunmaktadır. Yani kadın hem aile
fertlerine karşı sorumlu hem de evinden, ailesinin malından ve mahremiyetinden
sorumludur.

Kadının bu sorumluluğu âyetlerde ailesine karşı korumacı tutum sergilemesi


ile vurgulanmaktadır. Daha önce bahsi geçen âyette, “…Allah’ın kendilerini
korumasına karşılık gizliyi koruyuculardır...”184 buyrulmaktadır. Bu ifadeleri
karşılayan hâfizâtün kelimesi müfessirlerin çoğuna göre kocaları yokken can, mal,
namus ve mahremiyet gibi korunması gerekenleri koruyan kimseye denmektedir.185
Yine bununla bağlantılı bir hadîs rivâyetinde sâliha kadından bahsedilirken “(Kocası)
Uzak kaldığında iffetini ve malını koruyandır.”186 buyrulmuştur.

Hadîs kaynaklarında, buna benzer rivâyetlere rastlamak mümkündür.


Toplumda her insanın sorumlu olduğunu ve sorumluluk alanlarını açıkça bildiren bir
hadîste, Hz. Peygamber’in (sav), “Hepiniz çobansınız ve hepiniz size bağlı olduğunuz
kişilerden sorumlusunuz. Devlet adamı da bir çobandır, halkından sorumludur. Erkek,
ailesinin çobanıdır ve ailesinden sorumludur. Kadın, kocasının evinde bir çobandır ve
ailesinden sorumludur.”187 buyurması kadının kocasına ve ailesine karşı
sorumluluğunu ifade etmektedir. Bu hadîs, kadının ailesinin iç düzeninden, çoluk
çocuğunun terbiyesinden birinci derecede sorumlu olacağını ortaya koymaktadır.

184
Nisâ (4), 34.
185
Râzî, Tefsir, X, 72-73.
186
İbn Mâce, “Nikah” 5. Adevi, hadîsin zayıf olduğunu bildirir. (Adevi, İhdaü’d-Dibace, II, 530-531);
Ebû Dâvud, “Zekât” 32.
187
Buhârî, “Cum‘a” 11, “İstikraz” 20, “İtk” 17,19, “Vesâyâ” 9, “Nikah” 81,90, “Ahkâm” 1; Müslim,
“İmâre” 20; Ebû Dâvud, “İmâre” 1,13; Tirmızî, “Cihad” 27.

35
Bu bağlamda farklı bir rivâyette, Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğu
bildirilir, “Develere binen kadınların en hayırlısı Kureyş kadınlarıdır. Onlar çocuğu
küçükken ona sahip çıkar, kocasının eliyle kazandığı malı korur.”188 Hz. Peygamber
(sav), kadının evlatlarına karşı şefkat gösterme, kocasının malındaki hakkına riâyet
etme, kocasının malını koruma ve bu hususta güvenilir olma ile ev harcamalarında
güzel bir yol tutma ve malı zayi olmaktan koruma noktalarında Müslüman Arap
kadınlarının öncülerini temsil eden Kureyş hanımlarını burada övmektedir. 189

Yine Hz. Peygamber’in (sav) sorumluluk sahibi kadını övdüğü bir başka
rivâyete de rastlanmaktadır. “Mümin, Allah korkusundan ve O’na itaatten sonra, iyi
bir kadından yararlandığı kadar hiçbir şeyden yararlanmamıştır. Çünkü ona emretse
sözünü dinler, yüzüne baksa kendisini sevindirir, üzerine yemin etse, yeminini doğru
çıkarır, başka tarafa gitse, kendisinin bulunmadığı sırada namusunu ve malını
korur.”190 buyurur.

Kadının bu sorumluluğunun içerisine ailesinin malını ve namusunu korumak


dahil edilirken bilhassa çocuğunun eğitim ve terbiyesinden yükümlü olduğu
belirtilmelidir. Kadının ailedeki bu terbiye ve eğitimi, te’dib kavramıyla ele alınabilir.
Kadın, bu vasfı ile çocukları üzerinde güzel ahlak ve terbiye vererek, çocuğu hayırlı
işlere yönlendirecek kimsedir.

Sorumluluk almak ve alınan sorumluluğu yerine getirmek bir kadının sahip


olması gereken önemli özellikleri arasına dahil edilmektedir. Bu kadın evin, malının
ve çocuklarının gözetiminin dışında, çocukların eğitim ve terbiyesinden de öncelikle
mes’ûl kimsedir.191 Bu hem kendisi hem ailesi ve dindar toplum için elzemdir.
Dolayısıyla bu kadın te’dib vazifesi ile nesillerin eğitimini sağlayarak, değerlerin

188
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 319, 449, 469, 502, 629; Şuayb Arnavut, Müsned’deki ilk rivâyetin
Sahihayn şartların göre sahih; diğerlerinin ise hasen olduğunu belirtir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., II, 319,
449, 469, 502, 629) Buhârî, “Enbiyâ” 46, “Nafakât”10, “Nikah” 12; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 201.
189
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî Nevevî, Minhac fi şerhi Sahihi Müslim, Kâhire, Matbaatü’l-
Mısriyye, t.y., VIII, 304; Hâşimî, Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Şahsiyeti, çev. Hamdi
Arslan, H. İbrahim Kutlay, s.185.
190
İbn Mâce, “Nikah” 5; Muhakkik Arnavut’a göre ravilerden Osman b. Ebi’l-Âtike ve Ali b. Yezid’in
zayıflığı sebebiyle hadîs zayıftır. (İbn Mâce, Sünen, III, 60); Ebû Davud, “Zekât” 32; Nesâî, “Nikah”
14.
191
Muhammed Ali Kutub, İman ve İnkâr Aynasında İki Kadın, çev. Osman Arpaçukuru, İstanbul,
İlke Yayıncılık, 1999, s. 19.

36
sağlamlaştırılmasını, hayatın sevgi, muhabbet, rahmet ve güzellikle parlak bir hale
getirilmesini sağlar.192

V. KADININ İLİM ÖĞRENME TALEBİNDE


BULUNMASI

Kadınlar için örnek gösterilip övülen belirgin bir özellik de ilim talebinde
bulunmaları, kendilerini yetiştirmeleridir. Çünkü düşünmek, fikretmek, öğrenmek ve
ilim yapmak Kur’ân ve sünnet ile sabit olup kadın erkek bütün Müslümanları
kapsamaktadır.

İlk inen âyetin “Oku!”193 emri taşıması ve âyetlerin büyük bir bölümünde,
“Düşünmez misiniz?”194 veya “Akıl sahipleri, akletmez misiniz?”195 şeklinde yer alan
lafızlar ilmin değerinin apaçık kanıtıdır. Üstelik hadîs kaynaklarında Hz.
Peygamber’in (sav), “İlim talep etmek, öğrenmek her Müslümana farzdır.”196
buyurması da cinsiyet ayırt etmeksizin ilmin gerekliliğini vurgulamaktadır.

Resûlullah’ın (sav) kadınların okuma-yazma öğrenmelerini istediği ve teşvik


ettiği bilinmektedir. O, Şifa bint Abdillah (ö. 20/641) 197 isimli kadına “Hafsa’ya yazı
yazmayı öğrettiğin gibi nemle duasını198 da öğretsene.199” buyurmuştur.

Buna zıt görülen ve değinmemiz gereken bir rivâyet de şöyledir: “Kadınları


odalarda oturtmayın, onlara yazı öğretmeyin, siz onlara ip eğirmeyi ve Nûr sûresini

192
Hâşimî, Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Şahsiyeti s. 18.
193
Alâk (96), 1.
194
Âl-i İmrân (3), 65; En’am, 50;
195
Bakara (2), 269; Maide (5), 100; En’am (6), 32; R’ad, (13), 19; Tahâ, (20), 54.
196
İbn Mâce, “Mukaddime” 17.
197
Künyesi Ümmü Süleyman ve asıl adı Leyla olan Kureyş kabilesine mensup bir sahâbîdir. Şifa
isminin lakap olduğu söylenmektedir. Hicretten önce Müslüman olmuştur. (İbn Sa‘d, Tabakât, VIII,
268).
198
Nemle duasının sözlükte karınca demek olan nemle burada ‘Vücudun yan tarafında çıkan yaralar”
olduğu görüşü bulunmaktadır. Tercüme eden Asım Efendi bunun “zona” hastalığı olduğuna işaret
etmiştir. (Firuzabâdî, Kâmus, çev. Mütercim Asım, IV, 125). Ayrıca yorum için bkz. Zekeriya Güler,
Kırk Hadîste Kadın ve Aile, Konya, Dizgi Ofset, 2005, s. 24.
199
Ebû Dâvud, “Tıp” 18. Ayrıca bkz. Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim el-Cevziyye,
Zâdü’l-mead fî hedyi hayri’l-ibad, thk. Şuayb el-Arnaut, Abdülkadir Arnaut, 2. bs., Beyrut,
Müessesetü'r-Risâle, 1981, IV, 184.

37
öğretin”200 rivâyetidir. Bu rivâyete göre kadınların yazı yazmasının caiz olmadığı ileri
sürülmektedir. Ancak bu sözün, Zehebî ve Heysemî tarafından mevzu kabul edildiği,
rivâyet zincirinde kezzâb raviler olduğu bildirilmektedir.201 İlim öğrenmeyi herkese
tavsiye eden Hz. Peygamber’in (sav) yazı yazmanın öğretilmesini yasaklaması
düşünülemeyeceği gibi, Hz. Peygamber (sav) zamanında (başta hanımlarından) ve
İslam Tarihi boyunca kadın âlimler çıkması da bunun yasak olmadığını ispat
etmektedir.

Bu hususta Hz. Peygamber (sav) döneminde yaşanan hadîseler örnek teşkil


edebilir. Enes b. Malik’in (ö. 93/711-12) annesi Ümmü Süleym’in Hz. Peygamber’e
(sav) gelerek kadınların ihtilam olduğunda guslün gerekip gerekmediğini sorması202
ve Esma bint Şekel 203 (ö. 30/ 650) adındaki kadın sahâbînin de Hz. Peygamber’e (sav)
hayızdan temizlendikten sonra nasıl yıkanılacağını sorması Ensar kadınların ilim söz
konusu olduğunda cesaretle soru sorabildiklerini ve Hz. Peygamber’in (sav) de onları
buna teşvik ettiğini göstermektedir. Bu olayı anlatan önceden zikredilen bir rivâyette
Hz. Peygamber’in (sav), “Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Utangaçlıkları soru
sorarak dinlerini öğrenmelerine mâni olmamıştır.”204 buyurduğu bildirilmiştir.

Hz. Peygamber (sav) döneminde hanımlar sadece kendilerine özel meselelerde


soru sormuyorlardı. Onlar dinin her tür alanlarında ilim öğrenmeye çalışıyorlardı. O
dönemde ilmin merkezi de sayılan mescide kadınlar sıklıkla geliyorlar, vakit
namazları, Cuma ve bayram namazlarını mescitte cemaat ile kılmak istiyorlardı. Bir
sahâbî hanımın mescide Hz. Peygamber’e (sav) “Ya Resûlallah! Senin sohbetinden
hep erkekler istifade ediyor. Bize bir gün ayırsan da o gün sana gelsek ve bize Allah’ın

200
Hâkim, Müstedrek, II, 466, hadîs no: 3551. (Hâkim, hadîsin isnadının sahih olduğunu bildirirken,
Zehebî, mevzu olduğunu belirtirken, ravilerden Abdu’l-Vehhâb b. Dahhâk’ın hadîsi uyduran kimse
olduğunu ve Ebû Hatim’in kezzab olduklarını bildirir. (Hâkim, a.g.e. II, 466).
201
Hâkim, a.g.e., II, 466.
202
Ahmet b. Hanbel, a.g.e., XXXXII, 74; Buhârî, “İlim” 50; Müslim, “Hayz” 61; İbn Mâce, “Taharet”
122; Ebû Davud, “Taharet” 122.
203
Esmâ bint Şekel olduğu kaydedilmekteyse de Ensar arasında Şekel adında bir kişinin bulunmadığı,
Seken adının yanlış olarak Şekel diye kaydedildiği anlaşılmaktadır. (Ali Osman Ateş, “Esma bint
Yezid”, DİA, XI, 423). Bazı rivâyetlerde Esma bint Şükel olarak geçmektedir. Muhakkik, buradaki
Esma’nın Hz. Âişe’nin kardeşi olmadığını bildirmektedir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXXII, 74).
204
Ahmet b. Hanbel, Müsned, XXXXII, 74. Muhakkik, hadîsin sahih olduğunu ve Müslim’deki iki
rivâyetin buna mutâbaat ettiğini haber verir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXXII, 74); Buhârî, “İlim”
50, “Edeb” 79, “Taharet” 22; Müslim, “Hayz” 61.

38
sana öğrettiği şeyleri anlatsan.” şeklindeki teklifini Hz. Peygamber (sav) olumlu
karşılamış ve onlara gün ve yer ayarlayarak toplanmalarını söylemiştir.205 Öte yandan
bir vesileyle Resûlullah’ın (sav) bizzat gidip hutbede söylediklerini kadınlara tekrar
ettiği bildirilmektedir. Hz. Peygamber (sav) onların yanına gidip onlara öğüt vermiş
ve sadaka vermelerini emretmiştir.206

Kadınların ilim öğrenme isteği, onların Hz. Peygamber’in (sav) hicretten sonra
kendisine gelerek hem biat eden hem de dini öğrenmek isteyen topluluğun arasında
olmalarından da anlaşılmaktadır. Nitekim bi‘setin 13. yılında İkinci Akabe Biatı’nda
Medine’den Evs ve Hazrec kabilelerinden gelen yetmiş beş kişinin ikisinin kadın
olduğu nakledilmektedir. 207

Hanımların ilme düşkünlükleri sayesinde sahâbîler arasında Resûlullah’ın


(sav) eşleri hariç Hz. Fâtıma, Esma bint Ebî Bekir (ö. 73/692), Ümmü’d-Derda (ö.
30/650) gibi isimler fetva verecek düzeyde fıkıh bilmekle meşhur olmuşlardır.208
Bunun yanında İslam tarihinde Hz. Peygamber (sav) dönemi ile sahâbe ve tâbiûn
dönemlerinden itibaren tarihin belli dönemlerine kadar, hadîs, fıkıh ve irşad
faaliyetlerinde meşhur olmuş kadınlar da vardır.209

Sonuç olarak Resûlullah’ın (sav) kadınları da ilme teşvik etmesi, kadınlar


tarafından sorulan soruları cevapsız bırakmaması, hatta bu sebeple Ensar kadınlarını
övmesi, kadınların ondan özel gün talep etmeleri ve benzeri örnekler faziletli kadının
dinini öğrenmek için sürekli gayret sarfetmesi gerektiğini göstermektedir.

205
Bu talepte bulunan hanımın kim olduğuna ulaşılamadı. Buhârî, “İ’tisam” 9; “İlim” 36; Müslim,
“Birr” 152.
206
Buhârî, “İlim” 32.
207
Bi’setin 13.yılında m. 622 senesinde İkinci Akabe Biatı’nda Medine’den Evs ve Hazrec
kabilelerinden gelen yetmiş beş kişinin ikisi kadındı. “Ka’b b. Malik şöyle anlatıyor: ‘Biz yetmiş üç
kişiydik. Beraberimizde Nüseybe (Nesibe) bint Ka’b (ö. 13/ 634) ve Esma bint Amr b. Adiy olmak
üzere iki kadın vardı.” (Muhammed Gazali, Fıkhü’s-sîre, çev. Resul Tosun, İstanbul, Risale Yayınları,
2000, s.150.)
208
Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın, 18. bs., İstanbul, Yağmur Yay., 1992, s.250.
209
Ömer Rıza Kehhale, A'lâmü'n-nisâ fî âlemeyi'l-Arab ve'l-İslâm, 2. bs., Dımaşk, el-Matbaatü'l-
Haşimiyye, 1958, I, 1-480; Nevzat Aşık, Sahâbe ve Hadîs Rivâyeti, 80,81.

39
VI. KADININ SABIR VE KARARLILIĞI

Temel özelliklerde saymadığımız ancak önem arz eden bir konu da kadının
sabırlı olmasıdır. Bu hususta, Esma bint Ebi Bekir (ö. 73/ 692)210 sabrıyla öne çıkmış
sahâbe hanımlardan biridir. Onun, kocası Zübeyr’in (ö. 36/656) ve evinin hizmetini
gördüğü, kocasının atına bakıp yemlediği ve delinen kapları diktiği haber verilir.211
Bunlardan başka sabır hususunda daha önceki konu başlıklarında geçen, üzeri
açılmasına rağmen iffetini koruyup, hastalığına sabreden sahâbî kadın da önem arz
eder.212 Başka bir örnek de çocuğunun mezarı başında ağlayan bir kadına Hz.
Peygamber’in (sav) sabretmesini tavsiye etmesidir.213 Bir diğer taraftan da kızı olan
Hz. Fâtıma’nın ev işlerine sabrettiği, değirmen öğütmekten ellerinin nasır tuttuğu
bildirilmektedir. 214
VII. DİĞER ÖZELLİKLERİ

Fazilet timsâli kadın, bahsi geçen özelliklerden başka akrabalarını ve komşu


hakkını gözeten, çocukları ve ailesine karşı olduğu gibi toplumda da sevgi ve
merhameti barındıran, ihlâsı yanında ihsân215 bilinci taşıyan bir kimsedir. Ayrıca, bu
kadın sabırlı ve gönlü maddî ve manevi anlamda cömert olmalıdır. Cömertlik
konusunda Resûlullah’ın (sav) hanımı Sevde’nin eli uzun olan şeklinde anılmasına
onun bu özelliği sebep olmuştur. 216 Üstelik hanımlardan, Zeyneb b. Huzeyme’ye (ö.

210
Esma, Ebû Bekir’in kızı olup Zatü’n-Nitakayn (iki kuşaklı) olarak anılmaktadır. Zübeyr b. Avvam
ile evli idi. (İbn Sa‘d, a.g.e., VIII, 100)
211
Buhârî, “Nikah” 5; Müslim, “Selam”, 34.
212
Ümmü Züfer, zenci ve uzun boylu kadın sara hastası idi. (Buhârî, “Merdâ” 6; Müslim, “Birr” 54).
213
Buhârî, “Cenaiz” 32,43, “Ahkam” 11; Müslim, “Cenaiz” 14-15; Ebû Dâvud, “Cenaiz” 23; Tirmizî
“Cenaiz” 13; Nesâî, “Cenaiz” 22.
214
İmam Şemseddin Muhammed b. Ahmet b. Osman, Zehebî, Siyeru Â’lemü’n-Nübela, thk. Şuayb
el-Arnavut, Beyrut, Müesssetü’r-Risalet, 1985, II, 120.
215
Genel olarak iyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, Allah’a ihlâsla kulluk etmek
anlamlarında kullanılan bir terimdir. (Mustafa Çağrıcı, “İhlâs”, DİA, XXI, 544) Hadîs literatüründe,
“Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek” şeklinde tanımlanır. Bkz. Buhârî, “Îmân” 37; Müslim, “Îmân”
1, 5; Ebû Dâvud, “Sünnet” 16; Tirmizî, “Îmân” 4; Nesâi, “Mevâkît” 6.
216
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 121; Buhârî, “Zekât”, 11.Bu konuda ihtilaf vardır bu hanımın
Zeyneb b. Cahş’ın olabileceği de bildirilir. Bir defasında Hz. Peygamber (sav) eşlerinin içinde kolu en
uzun olanın kendisine en önce kavuşacağını söylemiş, kol uzunluğuyla cömertliği kastetmiştir. İbn
Sa‘d’ın kaydına göre Zeyneb el işçiliğine önem verir, deri tabaklama, deri dikme, boncuk dizme gibi
işlerden elde ettiği parayı Allah yolunda harcardı. (Hâkim, Müstedrek, IV, 108; İbn Hacer, İsâbe, IV,
314, İbn Sa‘d, Tabakât,VIII, 320). Hâkim rivâyetin isnadının sahih olduğunu bildiri. Zehebî görüş
belirtmemiştir. (Hâkim, a.g.e., IV, 108).

40
4 /625) cahiliyyeden beri, ümmü’l-mesâkîn denilmiş ve o tüm miskin ve yoksulların
hâmisi olmuştur.217

Kadının bir başka özelliğinin zeki ve çocuk sahibi olabilmesi ve bunun bir
rivâyette Hz. Peygamber (sav) tarafından övüldüğü bildirilmektedir. Şöyle ki, “Sevgi
dolu doğurgan kadınlarla evlenin, çünkü ben kıyamet günü peygamberlere karşı sizin
çokluğunuzla iftihar edeceğim.”218 rivâyeti bunu ifade eder. Ancak kadının
doğurganlığı konusu, göreceli olabileceğinden ve Hz. Peygamber’in (sav) de çocuğu
olmayan hanımlara sahip olduğu bilindiğinden bu özelliğin bir fazilete sebep olup
olmayacağı kesin bir hüküm ihtiva etmemektedir.

Cesurluk da kadınlara üstünlük sağlayan özellikler arasına girebilir. Bilhassa


tarihteki zorlu savaş dönemlerinde bu nev’i hanımlara örnekler verilebilmektedir.
Mesela, Hz. Peygamber’in (sav) halası Safiyye bint Abdilmutalib’in (ö. 20/641) erkek
düşmanını ilk öldüren kadın olması bir cesaret örneğidir. Ayrıca Fatma bint Hattab,
kardeşi Hz. Ömer’in (ö. 23/644) hışmına karşı kararlı ve cesur duruşu sebebiyle onun
Müslüman olmasına vesile olmuştur.219 Bundan başka, Hamne bint Cahş’ın Uhud
Savaşı’nda bulunduğu220, Ümmü Eymen’in Uhud günü diğer hanımlarla birlikte
yaralıların tedavilerini yaptığı, Hayber Gazvesi’nde Ümmü Sinan’ın savaşa katılarak,
hekimlik vazifesini yerine getirdiği nakledilmektedir.221

Faziletli ve hayırlı kadının başka bir özelliği ise yalan söylememesi ve


dosdoğru olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber (sav) bir kadının çocuğunu yanına
çağırıp bir şey vereceğini söylemesi üzerine, “Ne vereceksin?” diye sormuştu, “Kuru
hurma” cevabını alınca da “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın bu senin için
yalan olarak yazılacaktı.” 222 buyurmuştur. Bu hadîs normal zamanda yalan söylemek
bir kenara, çocuğu kandırmayı dahî kerih görmektedir.

217
İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 322.
218
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 159; İbn Mâce, “Nikah” 5, Şarih hadîsin hasen sahih olduğunu
bildirir. Burada ümmetin çokluğu sebebiyle doğurganlık önemli olduğunu belirtmektedir. (Ârâbî,
Avnu’l-Ma’bud, III, 47) Hâkim, Müstedrek, II, 192-193. Hâkim isnadının sahih olduğunu bildirmiş,
Zehebî, yorum eklememiştir. (Hâkim, a.g.e., II, 192-193)
219
Hüseyin Algül, “Fâtıma bint Hattab”, DİA, XII, 226.
220
Mehmet Aykaç, “Hamne bint Cahş”, DİA, XV, 497.
221
Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Ümmü Sinan”, DİA, XXXXII, 330.
222
Ebû Dâvud, “Edeb” 80.

41
Bütün bunlardan ulaştığımız nokta, faziletli kadının dindar ve takvâ üzere
yaşamaya çalışması, iffetini ve namusunu muhafaza etmesi, Allah’a ve peygambere
itaatten başka, kocasına karşı itaat etmesi/ uyum sağlaması, evinden ve evindekilerden
sorumlu olması, çocuklarının terbiyesinden ve ilgisinden de mesûl olmasıdır. Bunlarla
beraber ilim öğrenmekten ve ilim talebinde bulunmaktan da çekinmemesi, dosdoğru
olması, sabırlı, cesur ve cömertlik gibi güzel meziyetlere de sahip olması gerektiği
anlaşılmaktadır.

Bu vasıflardan herhangi birinin diğerine üstün geleceğini söylemek mümkün


gözükmemekyedir. Ancak âyet ve hadîs ile bizzat ve çok kere zikredilen dindarlık ve
takva, iffet ve haya, itaatkarlık/uyumlu olmak ön planda tutulabilir. Diğer özelliklerin
de bir kadını üstün kılacak mahiyette olup daha az vurgulandığı bilinmektedir.

Kaynaklarda vurgulanan kadına has bu özelliklerin gerçek hayatta da sahip


olduğu görülen örnekleri bulunmaktadır. Bunları bir sonraki bölümde inceleyerek
faziletli kadının hangi özelliğiyle bu üstünlüklere ulaştığı görülecektir.

42
İKİNCİ BÖLÜM

FAZİLETLİ KADININ HAYATA YANSIMALARI:


HADİSLERDE EN FAZİLETLİ OLDUĞU BELİRTİLEN
HANIMLAR

Bir önceki bölümde faziletli kadının sahip olması gereken özellikler Kur’ân ve
hadîsler bağlamında zikredilerek, bu vasıfların ahlaki ve toplumsal boyutu ele
alınmıştır. Bu bölümde ise hadîslere göre faziletli olduğu belirtilen kadınların
özelliklerinin hayata dönük şekliyle açıklanacaktır.

Aşağıda bahse konu olan kadınlar üstünlük veya fazilet sıralamasına göre değil,
sadece vefat tarihlerine göre Hz. Âsiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma ve Hz.
Âişe şeklinde sıralanmıştır. Bu hanımlar anlatılırken biyografileri muhtasar şekilde
alınmış ve daha çok faziletleri zikredilmiştir. Belirtilmesi gereken bir konu da bu
hanımların övülen özelliklerinin tespit edilebilmesi adına öncelikle kendi şahsına ait
daha sonra da Allah tarafından kendilerine bahşedilen belirli özellikleri bu bölümde
bildirilmiştir.

I. HZ. ASİYE VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ

A. Hz. Âsiye

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana yeryüzünde birçok topluluk


yaşamıştır. Erkek ve kadınlardan müteşekkil bu topluluklara Allah tarafından
peygamberler ve kitaplar gönderilmek sûretiyle onlar Allah’ın varlığı ve birliğine
çağrılmışlardır. Kur’ân’da, hadîslerde ve dînî kaynakların bir kısmında bu
peygamberlerin erkeklerden olduğu belirtilmektedir. Ancak bu kaynaklarda
peygamberlerle akrabalık bağı olan bazı kadınlardan da bahsedilmektedir.

Bu kadınlardan bazıları âyetlerde ibret almamız için bildirilirken, kimi isyan;


kimisi iman etmesi sebebiyle zikredilmektedir. Peygamber hanımı olmasına rağmen

43
Allah’ı inkâr eden Hz. Nuh ve Hz. Lut’un eşleri kötü hanımlara örnek verilirken223,
Hz. Âsiye224 de kocası Firavun’a225 rağmen iman edip, imanını muhafaza eden
kadınlar arasında nakledilmiştir.

Kur’ân’da Hz. Âsiye “İmraetü Fir’avn”226 (Firavun’un karısı) diye geçmekte


olup ismen bildirilmemektedir. Ancak Hz. Peygamber (sav) Firavun’un hanımının
adının Âsiye olduğunu belirtmektedir.227 Âsiye bint Müzahim, Allah’a inanan ve
Allah’tan başka bir şeye ilahlık yakıştırmayan bir kadındır. Kur’ân’da Hz. Âsiye’nin
Firavun’a karşı dik duruşu ve tutumu, imanını tüm baskılara rağmen terk etmeyişi, Hz.
Musa’ya sahip çıkması, onu sarayda muhafaza etmesi ve onun getirdiği dîni kabul
etmesi gibi özellikleri ön plana çıkarılmıştır.228

Hz. Âsiye hakkında Kur’ân’da zikredilen özelliklerin yanında rivâyet


kaynaklarında da onunla ilgili bilgilere ve övgülere yer verilmektedir. Erkeklerin
dışında kemâle eren sınırlı sayıda kadınlar zümresine dâhil olduğunu229 ve cennetle
müjdelenen dört kadından biri olduğunu230 hadîslerden öğrenmekteyiz.

Kur’ân-ı Kerim’de ve temel kaynaklarda hayatı hakkında fazla bilgi


bulunmaması sebebiyle özellikleri de az tutulmuştur.

223
Tahrim (66), 10.
224
Hz. Asiye’nin tam adı kaynaklarda Firavun karısı Asiye dışında, Asiye bint Müzahim şeklinde
bildirilir. (Kurtubi, Câmi, XVIII, 104; Taberî, Câmi, XXIII, 32, İbn Kesir, Tefsîr, III, 381)
225
Hz. Musa’nın mücadele ettiği Asiye bint Mezahim’in kocası olan Firavun, Ebû’l-Abbas b. Velid
olduğu ve firavunların en zâlim ve katı yüreklisi oldupu bildirilir. (Taberî Tarihu’t-Taberi: Tarihu’l-
Ümem ve’l-Mülük, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,1987, I, 387; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I,
347; Ömer Faruk Harman, “Firavun”, DİA, XIII, 120).
226
Tahrim (66), 11.
227
Buhârî, “Enbiyâ” 32,46
228
Tahrim (66),11; Kasas (28), 7-9.
229
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilu Ashabi’n-Nebi” 30;
“Et’ime” 25; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et’ime” 14; Tirmızî, “Et’ime” 31.
230
Tahrim (66), 10, Ahmed b. Hanbel, a.g.e., VI, 68.

44
B. Hz. Âsiye’yi Üstün Kılan Özellikleri

1. Kendi Kazanımları

Hz. Âsiye’nin Allah’a olan bağlılığı, kocası inkâr eden bir kimse olmasına
rağmen ona karşı sabrı, Hz. Musa’ya anne şefkati göstermesi ve onu büyütmesi Hz.
Âsiye’nin kişisel özellikleri arasındadır.

a. Allah’a Bağlılığı

Firavun’un karısı Hz. Âsiye kişiliği, kulluğu, imanı ve itaatı örnek gösterilen
kadınlardan olup Allah’a iman ederek yalnızca Allah’a sığınmış, Rabbi’nden yardım
dilemiş ve isteklerini ancak O’na iletmiştir. Üstelik o, Firavun’un ilahlık iddiasını
inkâr ederek Rabbi’ne yönelme yolunu seçmiştir.

Hz. Âsiye’nin böylesine güçlü bir imanı ne zaman kazandığı dikkat çekici bir
konu olarak görünmektedir. Bulabildiğimiz kadarıyla bu konuda birkaç görüş ön plana
çıkarılmıştır.

Bir rivâyette “Firavun’un karısının imanı, hizmetçisinin imanından sonradır.”


denilmektedir. Rivâyete göre, Firavun’un kızı ile ilgilenen hizmetçinin yere düşürdüğü
tarağı alırken Allah’ın ismini zikretmesi ve kızının bunu Firavun’a iletmesi Hz.
Âsiye’nin imanla tanışmasının başlangıcını oluşturmuştur.231

İkinci görüş ise, Hz. Âsiye’nin imana ulaşmış bir akrabasının düşüncelerinden
etkilenmesi, onun Allah’ın birliğini anlatan sözlerine kulak vermesi, bunlarla huzur
bulup iç dünyasının değişmesi şeklinde bildirilmektedir.232 Üçüncü görüş de Musa’nın
annesinin onu Nil nehrine bırakması sonrasında sandukanın sarayın önüne gelmesi,
Hz. Âsiye’nin Musa’yı görünce yüzündeki nübüvvet nurunu anlaması vesilesiyle
gerçekleştiği bildirilmektedir.233

231
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 31. Muhakkik, hadîsin hasen olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel,
a.g.e., V, 31); İbn Mâce, “Fiten” 23, Muhakkik Said b. Beşir’in zayıflığı sebebiyle hadîsin zayıf
olduğunu belirtir. (İbn Mâce, Sünen, V, 158)
232
Kurtubî, Câmi, XXI, 105.
233
İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-nihâye, thk. Ali Ebû Zeyd Ebû Zeyd, Katar, Vizaretü’l-Evkaf ve’ş-
Şuuni’l-İslamiyye, 2015, I, 357.

45
Yukarıda zikredilen gerekçelerden hangisi kabul edilirse edilsin, Hz. Âsiye’nin
iman ettikten sonra müminlere örnek gösterilen bir hanım olması234 bizim için
önemlidir. Allah’ın Firavun’un karısını iman edenlere misal olarak vermesindeki asıl
hikmetin, onun mümine bir hanım olmasından ve Allah’a karşı ihlâslı davranmasından
kaynaklanmaktadır.

Hz. Âsiye’nin müminlere örnek teşkil etmesi hususunda Kurtubi, iman eden
kimselere Hz. Âsiye’nin itaat ve sebatına tutunması sebebiyle örnek olarak
verildiği235görüşünü benimsemektedir. Başka bir deyişle Hz. Âsiye’nin iman eden
kimselere emsal teşkil etmesi, onun Hz. Musa’nın Rabbi ve Hz. Musa’yı kabul etmesi
ile bunu hayatı boyunca sürdürmesi nedeniyledir.

Kur’ân’da Hz. Âsiye hakkında zikredilen övgüler hadîslere de yoğun bir


şekilde yansımakta, Hz. Peygamber’in (sav) zaman zaman Hz. Âsiye’yi andığı
bildirilmektedir. Mesela, Hz. Peygamber’in (sav), “Erkeklerden çoğu kemâle erdi,
hâlbuki kadınlardan sadece Firavun’un karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den
başka hiç kimse kemâle ermemiştir.”236 hadîsi temel kaynaklarda yer almaktadır. Bu
rivâyet, bir kadın olarak Hz. Âsiye ve Hz. Meryem’in üstünlüğünü ifade eder. Başka
bir rivâyette, “’Âlemlerin kadınları arasında Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma ve
Hz. Âsiye’yi bilsen sana yeter.”237 buyrulmuştur. Örnek ve faziletli olma noktasında
Hz. Âsiye’nin, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı, kızı ve bir peygamber (Hz. İsa) annesi
ile birlikte zikredildiği görülmektedir.

234
Tahrim (66), 11.
235
Kurtubî, Câmi, XXI, 105.
236
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilu Ashâbi’n-Nebî” 30;
“Et’ime” 25, 30; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et’ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et’ime” 29;
Tirmızî, “Et’ime” 31, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 30.
237
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 61.Tirmizî bu rivâyetin isnadının sahih
olduğunu bildirir. (Tirmizî, Sünen, III, 45). Hâkim, Müstedrek, III, 186, hadîs no: 4810,4811. Hâkim,
kitabında geçen hadîsin Şeyhayn şartlarına uygun ve sahih olduğunu bildirmiştir. (Hâkim, a.g.e., III,
186)

46
b. Allah’ı İnkâr Eden Kocaya Karşı Sabrı

Hz. Âsiye’nin Allah’a bağlılığı ve itaatı zikredildikten sonra onun imanını


koruması bahsi de oldukça önemlidir. Onun, Allah’ı inkâr eden ve hiçbir şekilde kabul
etmeyen Firavun’a karşı sabrettiği kaynaklarca bildirilmektedir.

Kur’ân-ı Kerim’de ona yapılan zulme dair birtakım bilgilere


ulaşılabilmektedir. Bir görüşe göre, güneşin altında kendisine eziyet edilmiş238
ellerinden ve ayaklarından toplam dört kazığa bağlandığı göğsüne taş konularak
güneşin altına bırakıldığı bildirilir. Melekler kendisine gölge yapmakta iken, o da
Allah’a dua ederek cennette bir ev talep etmiştir.239 Devamında, cennette sahip olacağı
evin ona gösterildiği de nakledilmektedir.240

Kaynaklarda, Hz. Âsiye’ye yapılan bu eziyet sırasında Firavun’un adamları


ona vazgeçmesini söylemişse de o vazgeçmemiştir. Tüm bu işkencelerle onun ruhunu
teslim ettiği241 ve Firavun’un emriyle kazıklara bağlanmış vaziyette iken şehit edildiği
nakledilmektedir.242

Neticede, Hz. Âsiye’nin isyan ve inkâra bulaşmış kocasına karşı sabrı ve


metaneti, kaynaklarda müminlere bir örnek mahiyetinde zikredilmiştir.243 Şiddetli
sıkıntılar anında dahî sabretmenin gerekliliği, onun mümine duruşunu göstermektedir.
Hz. Âsiye, tüm kadınlar için sürekli Allah’ı anması, ona itaat etmesi ve iffetini
koruması noktasında bir emsal teşkil eder.

c. Bir Peygamber’i (Hz. Musa) Büyütmesi

Hz. Musa’nın hayatıyla ilgili Kur’ân’da birçok olay anlatılmaktadır. Hz.


Musa’nın doğduğu senenin Firavun ve adamlarının erkek çocuklarını öldürdükleri

238
Suyûtî, ed-Durrü'l-mensûr, VIII, 229.
239
Hâkim, Müstedrek, III, 160. Hâkim ve Zehebî, Sahihayn şartlarıan göre hadîsin sahih olduğunu
bildirmiştir. (Hâkim, Müstedrek, III, 160, Şehabeddin Ahmed b. Abdülvehhab b. Muhammed Nüveyri,
Nihâyetü’l-Ereb fi Fununi’l-Edeb, Kâhire, Vizaretü's-Sekâfe ve'l-İrşad, t.y., XIII, 178.
240
Taberî, Câmî, XXIII, 115; Kurtubî, Câmî, XXI, 105; İbn Kesîr, Tefsir, XIV,66; Ebû Muhammed
Bedreddin Mahmûd b. Ahmed b. Musa el-Hanefi Ayni, Umdetü’l-Kârî şerhu Sahihi’l-Buhârî, thk.
eş-Şehat Ahmed et-Tahan, vd. Kâhire, es-Sehhar li’t-Tıbaa ve’n-Neşr, 2012, III, 347
241
İbn Kesîr, a.g.e., XIV, 66.
242
Nüveyri, Nihâyetü’l-Ereb, XIII, 178.
243
Kurtubî, a.g.e, XXI,104.

47
seneye rast gelmesi, Hz. Musa’nın annesinin onu Nil Nehri’ne bırakması ve Hz.
Musa’nın saraya ulaşması Kur’ân’da ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.244 Burada Hz.
Musa’nın Hz. Asiye ile olan durumuna bahsedilecektir.

Hz. Musa’nın saraya gelmesi, Hz. Âsiye için bir sevinç kaynağı olmuştur. Zira
Hz. Âsiye, O’nu sandıktan çıkarınca, kocasına, “Bana da sana da göz aydınlığı olacak
çocuktur.” 245 dediği âyette bildirilir. Âyetin devamında, Hz. Âsiye’nin, “…Belki onu
evlat ediniriz.”246 ifadeleri ile onun Firavun’dan evladı olmadığından ve Hz. Musa’ya
olan sevgi ve muhabbeti sebebiyle, onu evlat edinmek istemesinden dolayı söylediği
belirtilir. 247

Hz. Âsiye, göz aydınlığı bildiği Hz. Musa ile çocukluğundan itibaren
ilgilenmeye başlamıştır. Hz. Âsiye’nin Hz. Musa’yla olan alakası ve ona karşı şefkat
ve merhameti kaynaklarda şöyle zikredilmektedir, “Hz. Musa bebeklik döneminde
iken Firavun’un sakalını çekip koparınca, bu duruma sinirlenen Firavun, onu
öldürecek kimsenin Hz. Musa olduğu zannıyla hemen boğazlatılmasını emreder. Hz.
Âsiye devreye girerek, ‘Onu öldürmeyin, belki ondan fayda sağlarız belki de evlat
248
ediniriz’ ve ‘O çocuktur, akledemez ve ne yaptıysa çocukluğundan yapmıştır.’
diyerek Hz. Musa’yı Firavun’un elinden kurtardığı nakledilir.249

Kaynaklarda Hz. Musa ile Hz. Âsiye’nin durumlarına dair çok bilgiye
rastlanmamakta ancak aralarında kan bağı olmasa da şefkat kanatlarıyla ona annelik
yaptığı söylenebilir.

2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri

Hz. Âsiye’nin kişisel özellikleri yanında Allah’ın kendisine lütfedip verdiği


birtakım özellikleri de kaynaklarca sabittir. Bunlar duasının bizzat Allah tarafından
kabul edilmesi ve cennette bir ev ile müjdelenmesi şeklinde ifadelendirilebilir.

244
Kasas (28), 7.
245
Kasas (28), 9. Bazı meallerde “…. Gözbebeği olacaktır.” şeklindedir.
246
Kasas (28), 9.
247
İbn Kesîr, Tefsir, VIII, 238.
248
Kasas (28), 9.
249
Taberî, Câmî, XVIII, 164.

48
Hz. Âsiye’nin yukarıda bahsedilen özellikleri hayatının son anına kadar
süregelmiştir. Ancak Firavun’un ve çevresindekilerin yaptığı eziyetler sonucunda
Allah’a şu şekilde dua etmiştir, “Ey Rabbim! Senin katında cennette benim için bir ev
inşa et, beni Firavun’dan ve yaptıklarından koru ve beni şu zâlim halkın elinden
kurtar.”250 Hz. Âsiye bu duayı yaparken, bu eziyetten kurtulup Allah’ın rahmetine
sığınmak istiyor.

Onun duasının kabul edildiği Allah’ın onu Firavun’un azabından, zulmünden


ve ona alay edilmesinden kurtardığı ve ona cennette bir ev bahşedildiği bildirilmiştir.
Kurtubî, tefsirinde Hz. Âsiye’ye cennetteki evinin gösterildiği ve onun gülmeye
başladığı nakledetmektedir. Devamında, Allah’ın bu halde iken onun ruhunu teslim
aldığı bilgisi verilmektedir. Böylece o, dünyada Firavun tarafından yapılan zulüm,
eziyet ve tüm kötülüklerden kurtulmuştur. Allah, onu zâlimler topluluğundan ve
onların kendisine yaptıkları her durumdan temizlemiş, ona cennette yiyip içeceği bir
mekân vermiştir.251

Âyetlerde cennetle ve cennette bir evle müjdelenmiş olan Hz. Âsiye konusunda
hadîs rivâyetleri de paralellik göstermektedir. “Cennet kadınlarının en faziletlileri Hz.
Hatice, Hz. Fâtıma, Hz. Âsiye ve Hz. Meryem’dir.” 252 rivâyeti Hz. Âsiye’nin cennete
girecek kadınlar arasında olduğunu bildirmektedir.

Bu özelliklerinden başka, Hz. Âsiye’nin peygamber olup olmama ihtimali


deliller neticesinde âlimler tarafından tartışılagelmiştir. Ancak bu konu son bölümde
ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

250
Tahrim (66), 11.
251
Kurtubî, a.g.e., XXI, 104- 105.
252
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 409. Şuayb Arnavut’a göre hadîsin isnadı sahih, ricâli sikadır.
(Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV, 409); Hâkim, Müstedrek, II, 584, III, 189. Hâkim, bu hadîsin senedinin
sahih olduğunu bildirmiştir. Zehebî görüş bildirmemiştir. (Hâkim, a.g.e., II, 584, III, 189)

49
II. HZ. MERYEM VE ONU ÜSTÜN KILAN
ÖZELLİKLERİ

A. Hz. Meryem

Hz. Meryem, iffet, ismet, takvâ gibi faziletleri kendisinde toplamış bir hanım
olarak Kur’ân ve hadîslerde en çok övülen kadınların başında gelmektedir.253 Zira o,
hem Hıristiyanlık’ta hem İslamiyet’te, inançlı bir kadın vurgusuyla öne çıkarılmış
biridir. Nitekim Meryem kelimesinin dindar kadın anlamına geldiği belirtilmekte,
Arâmice’de de ibadet eden manasında kullanılmaktadır.254 İslam dininde Hz. Meryem,
haya sahibi, itaatkâr, Allah’tan korkan ve ona sığınan bir şahsiyet olarak
gösterilmiştir.255 Bunun yanında o, Kur’ân’da ismi çokça anılan ve adına müstakil bir
sûre bulunan tek kadındır.

Onun öne çıktığı diğer bir yön ise ailesinin soylu ve salih kimselerden oluşması
olarak ifade edilebilir. Babası İmran’ın seçkin bir aileden geldiği256, annesi Hanne’nin
ise duası kabul edilen âbide ve zâhide bir kadın olduğu257 kaydedilmektedir. Hz.
Meryem, sadece İmran’ın kızı olarak değil, bir peygamber annesi olarak da değer
kazanmıştır. O, herhangi bir erkekle birlikte olmaksızın mucizevî şekilde Hz. İsa’yı
dünyaya getirmiştir. Yahudiler onu bâkire olduğu halde çocuk doğurduğu için
iffetsizlikle itham etmişlerse de Hz. İsa beşikte konuşmak suretiyle annesinin sapkın
bir kadın olmadığını onlara açıklamıştır.258 Hıristiyanlıkta Hz. Meryem, kucağında
çocuğu bulunan ana şeklinde tasvir edilmektedir. O, Hristiyanların ibadet hayatında
önemli yer tutan, günahsız ve kutsal olarak nitelenen bir kadındır. Ayrıca teslis
inancına göre Tanrı’nın annesi olması, bâkireliği, günahsız doğması ve semaya
çıkması gibi sebeplerle kutsal sayılmıştır.259

253
Âl-i İmran (3), 42; Enbiyâ (2), 91; Tahrim (66), 12.
254
Zemahşerî, Keşşaf, I, 551.
255
Günay Tümer, Hıristiyanlıkta ve İslam’da Hz. Meryem, Ankara, TDV, 1996, s 168
256
Âl-i İmran (3), 33-34.
257
Âl-i İmran (3), 37.
258
Meryem (19), 22-33.
259
Ömer Faruk Harman, “Meryem”, DİA, XXIX, 239.

50
Bu bölümde, Hz. Meryem’in İslam’da, Kur’ân ve hadîsler çerçevesinde sahip
olduğu önemli özellikleri, kendi şahsiyeti ve Allah’ın lütfu bağlamında
sınıflandırılarak açıklanacaktır.

B. Hz. Meryem’i Üstün Kılan Özellikleri

1. Kendi Kazanımları

Hz. Meryem’in tâhire ismiyle nitelenmesi ve iffeti, onun sıddîka olması,


Allah’a bağlılığı ve teslimiyetinden başka direnç, sabır ve kararlılığı ona fazilet
kazandıran kişisel özellikleri arasında sayılabilir.

Kendi kazanımları araştırılırken onun sabrı, iffeti ve teslimiyeti konularında


Kur’ân âyetlerinin gâyet açıklayıcı olması dolayısıyla Hz. Peygamber'in (sav) ek bir
açıklama yapmaması muhtemeldir. Dolayısıyla hadîs rivâyetlerinde çoğunlukla Hz.
Meryem’in kişisel özellikleriyle karşılaşılmamıştır. Daha çok Allah’ın bahşettiği
özellikleri bölümünde hadîslerden istifade edilmiştir.

a. Tâhire Nitelemesi ve İffeti

Hz. Meryem Kur’ân-ı Kerîm’de tâhire şeklinde nitelenmiş ve onun, tertemiz


olduğu vurgulanmıştır. Tâhire lafzı, âyette: “…Seni tertemiz yaptı ve seni dünya
kadınlarına üstün kıldı”260 şeklinde zikredilmiştir.

Tâhire lafzı, thr kökünden türemiş; sözlükte temiz ve pak anlamına gelmekte261
olup kadınlar için kullanıldığında, hayızdan, necasetten, ayıplardan temizliği ifade
etmektedir.262

Müfessirler mezkûr âyet için, Hz. Meryem’in temizliğinin muhtevası


konusunda farklı yorumlar zikretmişlerdir. Bu âyetteki temizlikten maksat, Hz. İsa’nın
doğumuyla birlikte hayız, nifas olmaması gibi maddî bir temizliğe işaret ediyor

260
Âl-i İmran (3), 42.
261
İbn Manzur, Lisânü’l-arab, VIII, 210; Firuzâbâdî, Kâmûs'ül-muhît, çev. Mütercim Asım Efendi,
s. 2142.
262
İbn Manzur, a.g.e. VIII, 210; Zebîdî, Tâcü'l-arûs, III, 362.

51
olabileceği gibi manevî açıdan inkâr ve isyandan temizlik263 şeklinde de anlaşılmıştır.
Hatta manevî anlamda temizlik görüşü daha da genişleterek onun kötü ahlaktan,
günahtan, küfürden temizlenmiş, sâlih amel, iman, itaat ve taatte ilerlemiş olduğu dile
getirilmiştir.264 Ayrıca bu terimle herhangi bir erkeğin dokunmasından ve Yahudilerin
iftira, töhmet ve yalanlarından uzak oluşu mânasının kastedildiği de ileri
sürülmüştür.265 Bu sebeple Hz. Meryem’in namusunu korumak için çabalaması tâhire
lafzı ile anılmasının bir hikmeti sayılabilir.

Öte yandan o “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz kadın olmadığım


halde benim nasıl çocuğum olabilir.”266 âyetinde kendisini daha önce erkeklerden
muhafaza edip267 iffetini koruduğunu ifade etmiştir. Üstelik doğum sırasında onun
insanlardan uzakça bir yere gidip, ağacın arkasına gizlenmesi de onun iffetinin bir
sebebi olduğu da kaynaklarda yer bulmuştur.268 Nitekim Allah “Bir de iffetini
sapasağlam koruyan ve bizim kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbi’nin
kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de örnek gösterdi…” 269
âyetinde bu durumu açıkça teyit etmiştir. Görülen o ki Hz. Meryem’in tahire olması
onu seçkin kılarken270 bu durum onun örnek gösterilmesine bir sebep sayılmıştır.

Neticede Hz. Meryem için tâhire ifadesini maddî olmaktan ziyade manevî
açıdan değerlendirmek daha doğru görülmektedir. Zira o, birçok kötü huy ve
özelliklerden kaçınmasının yanı sıra, kendisini koruyarak iffet timsali bir hayat
sürmüştür denilebilir.

263
Kurtubî, Câmî, V,126; Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, s.191.
264
Taberî, Câmî, III, 263- 264; Ebû’s-Senâ Şehâbeddîn Mahmûd b. Abdullâh b. Mahmûd Alûsî,
Rûhu’l-meâni fî tefsiri’l-Kur’âni’l-azim ve's-seb’i’l-mesâni, Beyrut, Dârü’l-Fikr, 1997, III, 115.
265
Râzî, Tefsir, VIII, 38-39; Kur’ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB, I, 560;
266
Meryem (19), 20.
267
Kurtubî, a.g.e, V, 141, XIII, 430.
268
Râzî, a.g.e, XXI, 205-207.
269
Tahrim (66), 12.
270
Abdülhamit Mahmud et-Tahmaz, es-Seyyidetü Hatice’tü Ümmü’l-Müminin, Dımaşk, Dârü’l-
Kalem, 1990, s.110.

52
b. Sıddîka Nitelemesi

Dili ile söylediğini kalbi ve ameli ile doğrulayan271, onaylayan ve tasdik eden
anlamına gelen sıddîk kavramı, peygamberler ile ilgili olarak Kur’ân’da dört yerde
zikredilmektedir. Bunların üçü Yusuf272, İdris273 ve İbrahim274 peygamberleri
kastetmekte iken bir yerde sıddîka şeklinde Hz. Meryem’i konu edinmektedir. Zira Hz.
Meryem’e dair, “…Onun annesi de sıddîkadır…”275 şeklindeki âyet aynı zamanda Hz.
Meryem’in doğru sözlü bir kimse oluşunu ifade eder. Nitekim Kurtubî, “Meryem,
Rabbisinin kelimesini doğruladı. Hz. Zekeriya’nın, kendisine çocuk müjdelendiği
zaman bir belirti istemesinin aksine Meryem bir alâmet istemedi. Bu sebeple Allah
onu inen âyetle sıddîka diye isimlendirdi.”276 şeklinde yorumlarken bazı âlimler ise
onun sıddîka olmasındaki sırrı Allah’tan geldiği halde başkalarının inanmadığı şeyleri
tasdik etmesinde görmüşlerdir.277 Bu görüşü destekleyen Râzî, onun kulluğunda sâdık
olduğunu ve günahlardan uzak durduğunu belirtmektedir.278

c. Allah’a Bağlılığı, Teslimiyeti ve Mescide Adanmışlığı

Allah’a itaatin ve teslimiyetin her faziletli kadında bulunması konusunda ittifak


edildiği yukarıda zikredilmişti. Hz. Meryem doğduğu zaman, annesi onu mescide
ibadet etmesi için adamış olup o da Allah’a ihlâsla ibadet etme imkânı bulmuş ve
mescide hizmet etme vazifesini üstlenmiştir. Bu vazifenin onun Allah’a olan bağlığını
daha da arttırdığı görülmektedir.

Kur’ân’da Hz. Meryem’in Allah’a bağlılığını işaret edilirken kullanılan


kavramlardan birisi kânitin ifadesidir. Âyeti kerimede, “İmran’ın kızı Meryem’i de an.

271
Seyyid Şerif Cürcani, Kitâbü’t-ta‘rifât, s. 132.
272
Yusuf (12), 46.
273
Meryem (19), 56.
274
Meryem (19), 41.
275
Maide (5), 75.
276
Kurtubî, Câmî, V, 127- 129.
277
Cevadî Amulî, Celal ve Cemal Aynasında Kadın, çev. Ejder Okumuş, İstanbul, İnsan yay, 1996 s.
129.
278
Râzî, Tefsir, XII, 61; Mustafa Çağrıcı, “Sıddîk”, DİA, XXXVII, 91.

53
O kendi ırzını korumuştu, böylece biz de ona kendi ruhumuzdan üfledik. O da
Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O kanitin idi.”279 buyrulur.

Hz. Meryem’in kanitin olmasını müfessirler farklı şekillerde yorumlamışlardır.


Rekatları uzatması, ayakları şişene kadar ayakta durması280 ve akşamla yatsı arasında
namaz kılması bu yorumlardan bazılarıdır.281 Kurtubî’nin naklettiği, “Hz. Meryem’in
mihrapta durup, rükû, secde ve kıyam hallerinde sürekli ibadet etmesi sonucu
ayaklarında kan ve irin meydana gelmiştir.”282 şeklindeki yorumu dile getirilmiştir.

Âyetlerde Hz. Meryem için kullanılan başka bir ifade de muharrar283 tabiridir.
Annesi onu, ibadet etmesi ve dünya işlerine bulaşmadan ihlâsla mescide hizmet etmesi
için Allah’a adamıştır.284 O, dünya işlerinden elini çektiği için ona hürriyetine
kavuşturulmuş (muharrar) vasfı verildiği yorumlar arasındadır.285

Sadece Allah’a itaat ve hizmet eden Hz. Meryem’in, Allah’a bağlılığı ve


teslimiyeti, onun ailesi tarafından mescide adanmışlığını286 yakından
ilgilendirmektedir. Yaşlı ve çocuksuz olan annesi, çocuğu olacağını anlayınca Allah’a
dua etmiş, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden
kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin, demişti.”287 Hamileliği
sırasında kocası İmran vefat etmiş olan Hanne, karnında bulunan çocuğu tereddüt
etmeden Allah’a adamıştır.288

Hz. Meryem’in annesinin adadığı çocuğun beklentisinin aksine kız doğması


onun Beytü’l-Makdis'te hizmette bulunmasını zorlaştırmaktaydı. Zira özel durumları

279
Tahrim (66), 10-12.
280
Taberî, Câmî, III, 266.
281
Kurtubî, Câmî, XXI, 107.
282
Kurtubî, a.g.e., V, 129; İbn Kesir, Tefsir, 412.
283
Muharrar: Sırf ibadete tahsis edilmiş olmak, mabede hizmetçi olmak, Allah’a taat etmek için dünya
işlerinden azade olmak şeklinde açıklanabilir. (Râzî, Tefsir, VIII, 23); Bir başka anlamı da ibadetlerinde
ihlaslı olmak demektir. (Zemahşerî, Keşşaf, I, 551).
284
Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, II, 182.
285
Taberî, a.g.e., V, 331-335.
286
Hz. Meryem’in mescide adanmasını anlamak için o dönemki toplumunun davranışlarını göz önünde
bulundurmak gerekir. Zira İsrailoğulları savaşlarda ganimet ve esir almadıkları için, bir şey azad
edememişler ve bunun yerine çocuklarını hizmet etme çağı geldiğinde adakta bulunarak Beytü’l-
Makdis’e verip Allah’a itaat ve ibadete tahsis etmişlerdir. (Râzî, a.g.e., VIII, 38-39).
287
Âl-i İmrân (3), 35.
288
Onu adaması demek, artık çocuğun mabede vakfedilmesi anlamına gelmektedir. (Taberî, Câmî, V,
332).

54
buna müsaade etmediği gibi Yahudî anlayışına göre mescide adanan sadece erkek
çocukları olabilmekteydi.289 Bunun içindir ki, Hz. Meryem dünyaya geldiği zaman
annesi, Allah Teâlâ'ya niyazda bulunup kız olmasına rağmen onun mescide kabûlünü
istiyordu.290 Bu nedenle Hz. Meryem’in huşû içinde Rabbinin huzurunda durup ibadet
etmesi ve secdeye kapanıp rükû edenlerle beraber rükû etmesi belirtilerek bir anlamda
buna izin verildiğine işaret edilmiştir. Ayrıca onun Allah’a bağlılığı, tam anlamıyla
Rabbine teslim olması ve kendisini ibadete adaması onun faziletli kadınlar arasında
zikredilmesi için yeterli sebeplerdendir.

d. Direnç, Sabır ve Kararlılığı

Bir kimsenin üzüntü, sıkıntı ve belâlar karşısında direnç göstermesi291 kişinin


sabrı ve kararlı duruşunu ortaya koymaktadır. Hz. Meryem’in de çeşitli sıkıntılarla
karşılaşmasına rağmen hayatında birçok sabır ve kararlılık örneğine rastlanmaktadır.
Onun direnç ve sabrıyla özellikle iki durumda karşılaşılaşıldığı söylenebilir. İlki
doğum anını yalnız başına yaşaması ve bu zorluğa göğüs germesi, diğeri ise doğumdan
sonra toplumun aşırı tepkisini tahmin etmesine karşın oğlu Hz. İsa ile onların karşısına
çıkmasıdır.

Âyetlerde öncelikle onun doğum yapma süreci ve o sırada yaşadığı psikolojik


durumun zorluğu bildirilir. Hz. Meryem’in doğum sancısı onu bir hurma ağacına
yönelttiğinde kullandığı, “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş
olsaydım!”292 ifadeleri hem doğum anında zorlandığını hem de sonrasını düşünerek bu
vaziyetten çekindiğini ortaya koymaktadır. O, hangi sebeple bu lafızları kullanmış
olursa olsun, nihâyetinde sabır ve metanetini göz ardı etmemek gerekir.

Sabrını ve direncini gösteren diğer hadîse ise Hz. Meryem’in doğum sonrası
toplum tarafından maruz kaldığı hakaret ve iftiralara karşı yaşadıklarıdır. Zira o,
kavminin yanına bir çocuk ile gittiğinde onların tavrı oldukça sert ve kırıcıydı.
“Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler, ‘Ey Meryem! Çok

289
Ömer Faruk Harman, “Meryem”, DİA, XXIX, 240.
290
Âl-i İmrân (3), 36.
291
Mustafa Çağrıcı, “Sabır”, DİA, “XXXV, 337.
292
Meryem (19), 23.

55
çirkin bir şey yaptın! Ey Harun’un kız kardeşi!293 Senin baban kötü bir kimse değildi.
Annen de iffetsiz değildi.”294 âyetleri onların ithamlarını göstermektedir. Müfessirlere
göre, Hz. Meryem bir çocukla çıkageldiğinde bunun gayr-i meşru bir ilişkiden peyda
olduğunu düşünerek işin aslını sorgulamaksızın ona bu lafızları kullanmışlardır.295
Ama Hz. Meryem, kavminin kendisine zînâ isnadında ve büyük suçlamalarda
bulunmalarına karşı sabretmiş, kararlı duruşunu bozmamış,296 bu konuda Allah’ın
hükmüne güvenmiştir.297

2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri

Hz. Meryem’in övülmesine ve üstün kılınmasına kendi kişisel özellikleri


yanında Allah tarafından bahşedilmiş özelliklerinin bulunması da önemli bir sebeptir.
Bunların bazıları birtakım mucizevî durumlar olmakla birlikte bazıları da âlimler
tarafından yorumlanarak tespit edilmiştir.

Hz. Meryem’in doğarken annesi tarafından şeytandan korunması konusundaki


duası, Allah tarafından seçilmiş olması ve ona nimetler bahşedilmesi, Kur’ân’da sarîh
şekilde isminin anılması, cennetle müjdelenen kadınlar arasında yer alması ona verilen
lütuflar arasında sayılabilir. Ayrıca âlimler tarafından öne sürülen ve ihtilaf edilen
onun kadın peygamber olup olmadığı konusu da buraya dahil edilebilir. Ancak bu
konu hakkında üçüncü bölümde ayrıntılı bilgi verileceğinden burada
zikredilmeyecektir.

a. Doğumunda Şeytandan Uzak Olması

Annesinin Hz. Meryem’i, henüz doğmadan Rabbine adadığı ve onun için


Allah’a dua ettiği daha önce bildirilmişti. Annesi, bu duayı yaparken ona şeytanın iğva
vermesini istemediğinden, “Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı

293
Harun'un kızkardeşi sözleri, ya Meryem'in Harun adında bir erkek kardeşi olduğunu ya da onun
Harun ailesine mensup olduğunu ifade eder. (Kurtubi, Câmî, XI, 100); Baba tarafından Harun
peygambere dayandığı da zikredilmektedir. (Zemahşeri, Keşşaf, II,6).
294
Meryem (19), 27-28.
295
Taberî, Câmî, XV, 524-525.
296
Kurtubî, a.g.e., XXI, 106.
297
Âişe Abdurrahman eş-Şâtî, Rasulullah’ın Annesi ve Hanımları, trc. İsmail Kaya, Konya, Uysal
Kitabevi, 1987, s. 49.

56
diliyorum.”298 diyerek Rabbine ilticâ etmiştir. Müfessirler, “Rabbi onu güzel bir
şekilde kabul buyurdu...”299âyetine binaen Hz. Meryem’in annesinin duasının kabul
olduğunu belirtmişlerdir. Bu dua neticesinde, şeytanın Hz. Meryem ve oğlu İsa’ya
yaklaşmadığı kaydedilmiştir.300 Buna paralel olarak da hadîs kaynaklarında şu rivâyet
yer almaktadır, “Her Âdemoğluna doğumunda mutlaka şeytan dokunur. Şeytan
dokunmasından dolayı bebek301 ağlayarak dünyaya gelir. Bundan Meryem ve oğlu
müstesnadır.”302 İmam Nevevî bu rivâyetin, zâhiren Hz. İsa ve annesinin
üstünlüğünden bahsedildiğini belirtirken, Kadı Iyaz (ö. 544/1149) bütün nebilerde bu
durum mevcuttur şeklinde görüş bildirir.303

Şu hâlde şeytanın iğvasından müstesna olup ancak ihlaslı kimseler olduğundan,


bu hadîs Hz. Meryem ve oğlunun günahlardan uzak kalabilmek bakımından nasıl bir
ilâhî himaye ve terbiye altında olduklarını göstermektedir.304 Dolayısıyla burada Hz.
Meryem ve Hz. İsa’nın üstünlükleri açıkça beyan edilmektedir.

b. Seçilmiş Biri Olarak Âlemin Kadınlarının En Hayırlısı


Olması ve Cennetle Müjdelenmesi

Tertemiz, iffetli ve sıddîka olduğu daha önce bildirilen, mescide adanmış ve


Allah’a gönülden bağlı Hz. Meryem’in, âyet ve hadîslerde seçilmiş olduğu, âlemin
kadınları arasında üstünlüğü ve kendisinin cennetle müjdelendiği bildirilir. Nitekim
âyetlerde Hz. Meryem’in tüm kadınlara üstünlüğü şu lafızlarla vurgulanmıştır, “Ey
Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.”305
Bu âyette geçen ıstafâ306 kelimesi “seçme, seçkin kılma” anlamına gelmektedir. Bu

298
Âl-i İmrân (3), 36.
299
Âl-i İmrân (3), 37.
300
Kurtubî, Câmi, XXI, 106; İbn Kesir, Tefsir, I, 358; Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, II, 181.
301
Buradaki dokunmadan kastın dürtme anlamına geldiği belirtilmiştir. (İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII,
52).
302
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIII, 136. Muhakkik Arnaut, Sahihayn şartlarına göre isnadının sahih
olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XIII, 136). Buhârî, “Tefsir” 2, “Enbiyâ” 44; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 146.
303
Nevevî, Minhac, XV, 120.
304
Âlûsî, Rûhu’l-meânî, III, 139. Ayrıca bkz. Günay Tümer, Hıristiyanlık’ta ve İslam’da Hz.
Meryem, s.168.
305
Âl-i İmran (3), 42.
306
Âyetin metni şöyledir: ‫ﻄَﻔﺎِك َﻋﻠَﻰ ِﻧَﺴﺎء اﻟَْﻌﺎﻟَِﻤﯿَﻦ‬
َ ‫ﺻ‬ َ ‫ﻄَﻔﺎِك َو‬
ْ ‫طﮭﱠَﺮِك َوا‬ َ ‫ﺻ‬ َ ّ ‫ﻼِﺋَﻜﺔُ َﯾﺎ َﻣْﺮَﯾُﻢ إِﱠن‬
ْ ‫ﷲا‬ َ ‫َوإِْذ َﻗﺎﻟَﺖِ اﻟَْﻤ‬

57
fiilin burada Hz. Meryem hakkında kullanılmış olmasından, onun özel ve önemli bir
görev için seçildiği ve bu sebeple ilâhî lütuflara mazhar kılındığı anlaşılmaktadır.307

İlgili âyette ıstafâ kavramının iki kere geçmesi, müfessirlerde görüş ayrılığına
sebep olmuştur. Zira ikisinin farklı anlama geldiğini düşünenler olduğu gibi onların
aynı anlamda ancak iki kez zikredildiğini belirten müfessirler de mevcuttur. Birinci
görüşe göre ilk ifade edilen seçilmişlik, Allah’ın ondan başka bir kadına mescitte
hizmet nasip etmemesi, rızkının Allah’tan gelmesi, yalnızca Allah’a ibadet etmesi için
dünyalık meşgaleden uzaklaştırılması ve meleklerin sözlerini açıkça işitmesi sebebi ile
meydana gelmiştir.308 İkinci seçilmişlik ise Hz. İsa’yı babasız doğurmuş olmasıdır.309
Başka bir yoruma göre ise Hz. Meryem, çok ibadet etmesi, dünyaya ehemmiyet
vermemesi, asâleti ve vesveseden uzak olması sebebiyle seçilmiştir. Bu seçkinliği iki
kere zikredilerek iyice vurgulanmıştır.310

Benzer şekilde temel hadîs kaynaklarında da Hz. Meryem’in yeryüzündeki tüm


kadınlara üstünlüğünden bahseden rivâyetler bulunmaktadır. Örneğin “Erkeklerden
çoğu kemâle erdi, hâlbuki kadınlar arasında Firavun’un karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı
Meryem’den başka hiç kimse kemâle ermemiştir.”311 hadîsi böyledir. Ayrıca Hz.
Meryem’in üstünlüğü, “Âlemlerin kadınları olarak Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz.
Fâtıma ve Hz. Âsiye’yi bilsen sana yeter.”312 hadîsiyle aynı manayı ifade etmektedir.
Bu hadîste seçkin olmaları vasfıyla dört kadın ismi zikredilmesine rağmen âlimlerin
Hz. Meryem’i zaman farkı açısından diğerlerinden ayrı tuttukları görülmektedir. Bu
zaman farkı sebebiyledir ki onlar, üstünlüklerin mutlak olmadığını, her birinin
üstünlüklerinin karşılaştırılabileceğini ve ancak kendi dönemlerine ait olabileceğini

307
Kur’ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, DİB, I, 559
308
Râzî, Tefsir, VIII, 39, Kurtubî, Câmî, V, 126.
309
Râzî, a.g.e, VIII, 39, Kurtubî, a.g.e, V, 126.
310
İbn Kesîr, Tefsir, III, 58-59.
311
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30;
“Et‘ime”25, 30; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et‘ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et‘ime” 29;
Tirmızî, “Et‘ime”31, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 30.
312
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 61.Tirmizî bu rivâyetin isnadının sahih
olduğunu bildirir. (Tirmizî, Sünen, III, 45) Hâkim, Müstedrek, III, 186, hadîs no: 4810,4811. Hâkim,
kitabında geçen hadîsin Şeyhayn şartlarına uygun ve sahih olduğunu bildirmişse de rivâyet mürseldir.
Zehebî tevakkuf etmiştir. (Hâkim, a.g.e., III, 186)

58
belirtmişlerdir.313 Nitekim “Kendi dönemindeki kadınların en hayırlısı İmrân kızı
Meryem’dir ve yine bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı Huveylid kızı Hatice’dir.”314
hadîsi de bu bakış açısını desteklemektedir. Neticede mezkûr rivâyetlerde Hz. Meryem
ve anılan diğer hanımlar arasında mutlak bir karşılaştırma yapılamayacağı
söylenebilir. Ancak, Hz. Meryem’in insanlık tarihinde benzeri olmayan bir görev
yüklenmiş olduğu konusu ise aşikardır.315

Öte yandan bazı hadîslerde Hz. Meryem cennetle müjdelenmiş kadınlar


arasında sayılmaktadır. Örneğin, “Cennet kadınlarının en faziletlisi Hatice, Fâtıma,
Meryem ve Âsiye’dir.”316 hadîsi bunu ifade etmektedir.317 Yine onun cennetlik
olduğunu bildiren bir rivâyette o, Hz. Fâtıma ile birlikte zikredilir. “Hz. Meryem’in
üstünlüğü müstesnâ, Fâtıma cennet kadınlarının efendisidir.”318 Rivâyeti açıkca Hz.
Meryem’i, cennet kadınlarının üstünü olarak beyan etmektedir.

Neticede Hz. Meryem hakkında Allah’ın kendisine lütfettiği çeşitli üstünlükler


bulunduğu görülmekte, dünya ve ahirette seçilmiş bir hanım olduğu anlaşılmaktadır.

c. Allah Tarafından Çeşitli Nimetler Bahşedilmesi

Seçilmiş bir kul olan Hz. Meryem’in Allah için mescide adandıktan sonra
kendi haline bırakılmadığı, onun hem mescitte geçirdiği sürede hem hamileliği
boyunca Allah tarafından birçok nimetlerle taltif edildiği görülmektedir. Öncelikle Hz.
Meryem’in, bir peygamberin koruması altında yetiştiği hatırlanmalıdır. Nakledildiğine
göre Zekeriya Peygamber ibadet ve dua ile meşgul olması için Hz. Meryem’e mescitte
özel bir yer tahsis etmiş ve yanına ondan başkası girmemiştir. Hz. Zekeriya yiyecek
bir şeyler vermek için Hz. Meryem’in yanına girdiğinde, yazın kış meyveleri ve kışın

313
Ebü'l-Hasan Nureddin Ali b. Sultan Muhammed Ali el-Kârî, Mirkatü'l-mefatih şerhi Mişkati'l-
Mesabih, thk. Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî, y.y., Dâru İhyai’t-Türas, t.y., XVIII, 61.
314
Buhârî, “Enbiyâ” 45; Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 69.
315
Kur’ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB, I, 560.
316
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 409. Muhakkik, rivâyetlerin isnadı sahih olduğunu bildirir. (Ahmed
b. Hanbel, a.g.e., IV, 409).
317
Bu hususta hadîs sayısını artırmak mümkündür, ancak üçüncü bölümde konuyla ilgili tüm rivâyetler
ele alınıp bir değerlendirme yapılacaktır.
318
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XVIII, 161; Tirmizî, “Menâkıb” 60, 63. Muhakkik Arnaut, metnin tek
başına zayıf sayılmasına rağmen, sahih li gayrihi olduğu belirtilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XVIII,
161).

59
ise yaz meyveleri ile karşılaşıyordu.319 Bunları nasıl elde ettiğini sorduğunda, Hz.
Meryem onun Allah’ın bir ikramı olduğunu söylemiştir.320

Allah’ın Hz. Meryem’i çeşitli nimetlerle taltif ettiği başka âyetlerde de


bildirilmektedir.321 Nitekim ona doğum sırasında “Hurma dalını kendine doğru silkele
ki, üzerine taze hurma dökülsün. Ye, iç. Gözün aydın olsun…”322 buyrularak hurma
ağacından taze hurma dökülmesi ve onunla karnını doyurması Allah’ın ona bahşettiği
ikramlar arasında sayılabilir. Ayrıca Allah Teâlâ’nın, Hz. Meryem’i bir bakıma bir
fidan gibi yetiştiriliyor olmasını mesel vermesi de burada zikredilmelidir.323 Çünkü
onun bitki gibi yetiştirilmesi demek ona özel ihtimam gösterildiğine ve diğer
insanlardan farklı olarak çeşitli nimetlerle donatıldığına işaret etmektedir. Bu da onun
diğer tüm kadınlardan farklı bir konuma sahip olması anlamına gelmektedir. Öte
yandan bu ifade, onun hem ruh hem beden sağlığı açısından324, özel bir biçimde
yetiştirildiğini ve ahlâki erdemlerle donatıldığını da belirtmektedir.325

d. Kur’ân-ı Kerim’de Kendisine Hitap Edilmesi

Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen ve ismine müstakil sûre bulunan tek kadının Hz.
Meryem olduğu daha önce bildirilmişti. Ayrıca o, Kur’ân’da ismiyle Allah veya
melekler tarafından kendisine hitap edilen bir kimse konumundadır. Zira Hz.
Meryem’den bahseden âyetlerin çoğunda ona hitaben “Yâ Meryem” ifadesinin
kullanıldığı görülmektedir. Örneğin, “Hani melekler dedi ki: Yâ Meryem! Muhakkak
Allah seni seçti…”326 veya “Yâ Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve rükû
edenlerle birlikte rükû et…”327 âyetleriyle kendisine bizzat seslenilmektedir.

Görüldüğü kadarıyla onun ismen anılması, kendisine hitap edilmesi Hz.


Meryem’in kadınlar arasında yüksek bir konumda olduğunu ispat etmektedir.

319
İbn Kesir, Bidâye, V,220.
320
Ali İmran (3), 37.
321
“Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla.” Maide (5),110.
322
Meryem (19), 25.
323
Âl-i İmrân (3), 37.
324
Reşid Rıza, Tefsîru’l-menar: Tefsiru Kur’âni’l-Hâkim, 4.bs., Kâhire, Dârü’l-Menar, 1954, II, 292.
325
Zemahşerî, Keşşaf, I, 187.
326
Âl-i İmran (3), 42.
327
Âl-i İmran (3), 43. Benzer âyetler, “Hani melekler şöyle demişti: Yâ Meryem! Allah seni kendi
tarafından bir kelime ile müjdeliyor…” (Âl-i İmran (3), 45).

60
Rivâyetlerde bu ismen sesleniş yer almasa da kendisinden ismen bahsedilen hadîsler
onun hem kendi çağında hem de sonrasında örnek teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, Hz. Meryem’in tertemiz olması ve Allah’tan geleni kabul ederek
O’na tam teslimiyetle bağlanması ve annesinin onu mescide adaması gibi unsurlar
fazileti ve üstünlüğünü ortaya koyan delillerdir. Ayrıca yaşadığı tüm zorlukları tek
başına göğüslerken Allah’a tevekkülünü ve metanetini kaybetmemesi, desteğe en
muhtaç anlarında bile Allah’a sığınarak O’na güvenmesi, Hz. Meryem’in yüksek
derecesini göstermektedir. Bu vesileyle onun dünya hayatında çeşitli nimetlerle
karşılaştığı ve seçkin bir kadın olarak cennetle müjdelendiğini de göz ardı etmemek
gerekir.

III. HZ. HATİCE VE ONU ÜSTÜN KILAN


ÖZELLİKLERİ

A. Hz. Hatice

Bu bölümde Hz. Hatice’nin hayatından bahsedilirken Hz. Peygamber’den


(sav) önceki dönemi ile Hz. Peygamber (sav) ile evliliği sonrası dönemi ayrı ayrı ele
alınacaktır.

1. Hz. Peygamber’den (sav) Önceki Hayatı

Hatice bint Hüveylid miladi 556 yılında Mekke'de doğmuştur.328 Babası


Kureyş’in Esedoğulları kabilesinden Huveylid, annesi ise yine Kureyş’e mensup
Âmiroğulları’ndan Fâtımâ bint Zaide b. Cündeb’dir.329 Soyu Hz. Peygamber (sav) ile
Kusay’da330 birleşmektedir. Peygamberimize hanımları arasında neseb açısından en
yakın olanı odur.331

328
M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI, 465.
329
Ebû Abdullah Muhammed b. İshak b. Yesâr İbn İshak, Sîretü İbn İshak, thk. Muhammed
Hamidullah, 2. bs., Konya, Hayra Hizmet Vakfı, 1981, s.60; Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî, İsâbe
fî temyizi's-sahâbe, thk. Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavvaz, Beyrut, Dârü’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 1995, VIII, 60; M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI, 465.
330
İbn Sa‘d, Tabakat, VIII, 16; M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI, 465.
331
Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Yahyâ b. Câbir Belazûrî, Ensâbü'l-eşraf, thk. Riyad Zirikli, Süheyl Zekkar,
Beyrut, Dârü'l-Fikr, 1996, II,23.

61
Hz. Hatice, Hz. Peygamber’den (sav) önce Ebû Hâle b. Zürâre, onun
ölümünden sonra ise Atik (Uteyyik) b. A’iz (Abid)332 ile evlenmiştir.333 İlk kocasından
Hind334 isminde bir oğlu ve Hâle isminde bir kızı, ikincisinden Hind isminde bir kız
evladı bulunmaktadır.335 O, oğluna nisbetle “Ümmü Hind” lakabı ile anılmıştır.336
İkinci kocasının vefatından sonra Mekke’nin ileri gelenleri evlenme teklifinde
bulundularsa da o kabul etmemiştir.337

Hz. Hatice, ticaretle meşgul olup geçimini oradan sağladığı için ona “tacire”338
lakabı verilmiştir. O, malını çalıştırmak için kişilerle anlaşarak onlarla kâr ortaklığı
yapar339 ve muhtelif yerlere kervanlar gönderirdi.340 Hatta Hz. Peygamber’i (sav)
yakından tanıması da bu vesile ile olmuştur. Tavsiyeler üzerine, Hz. Muhammed’i
(sav) Suriye/Şam’a ticaret için göndermiştir. Yolculuk sırasında gerçekleşen mucizevî
olayların yanında341 O’nun ticaret becerisi, dürüstlüğü, güvenirliliği, bolluk ve
bereketi342 Hz. Hatice’ye anlatılmış ve bu durum onun oldukça dikkatini çekmiştir.

2. Hz. Peygamber (sav) ile Evliliği ve Sonrası

Hz. Hatice’nin kölesi Meysere, ticaret yapmak üzere onun kervanlarını götüren

332
Bazı kaynaklara göre ismi Uteyyık b. Abîd şeklinde geçmektedir. (İbn İshak, Sîret, s.229; VII, 79-
80; Muhammed Hamîdullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul, İrfan Yay., 1980, I, 65).
333
Evlilikleri sırasının tam tersi şekilde gerçekleştiği iddiası vardır. (Ebû Muhammed Cemaleddin
Abdülmelik İbn Hişam, es-Siretü'n-nebeviyye: Siretu İbn Hişam, thk. Muhammed Ali Kutub,
Muhammed Delibalta, Beyrut, el-Mektebetü'l-Asriyye, 1992, I, 134; Ebû Ömer Cemaleddin Yusuf b.
Abdullah b. Muhammed Kurtubî İbn Abdülber Nemerî, İstiâb fî Mâ’rifeti’l-Ashab, Beyrut, Dârü’l-
Kütüb, 1995, s. 271)
334
İlk çocuklarından Hind b. Ebû Hâle’nin Hz. Peygamber (sav) ile evlendikten sonra da onlarla
yaşadığı ve Hz. Peygamber’in (sav) şemailine dair çoğu bilginin ondan alındığı bildirilmektedir.
(Hüseyin Algül, “Hind b. Ebî Hâle”, DİA, XVIII, 64)
335
İbn İshak, Sîret, 229; İbn Hişam, Sîret, I, 187; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 60. Ayrıca bkz. M. Yaşar
Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI, 465.
336
İbn Sa‘d, a.g.e., VIII, 14; İbn Abdülber, a.g.e, s. 1817.
337
Taberî, Târîh, II, 368; İbn Hacer, a.g.e, VII, 83. Ayrıca bkz. Zekai Konrapa, Peygamberimiz İslam
Dini ve Aşere-i Mübeşşere, İstanbul, Kitabevi, 2005, s. 57.
338
İbn Sa‘d, a.g.e, VIII, 15; Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, İstanbul, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı (İFAV), 1997, s. 85.
339
Müdârebe, sermaye ve emek ortaklığı anlamına gelmektedir. İbn Hişam, a.g.e., I, 242. Ayrıca bkz.
İsmail Karagöz, vd., Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 456.
340
İbn Sa‘d, a.g.e, VIII, 16.
341
Bulutların Allah Resûlü’nü takip ederek gölgelik etmesi ve Hz. Peygamber’in (sav) zeytin ağacının
altına indiğinde, o ağacın altında sadece peygamber olanların oturduğunun rahip tarafından bildirilmesi
dikkatleri çekmiştir. (İbn Sa‘d, Tabakat, VIII, 16; İbn Hacer, İsâbe, VII, 82.)
342
Belazûrî, Ensab, I, 97, Ayrıca bkz. Casim Avcı, Muhammedü’l-Emin Hz. Muhammed’in
Peygamberlik Öncesi Hayatı, İstanbul, Hayy kitap, 2008, s.114-115

62
ve yüksek bir kârla geri dönen Hz. Peygamber’i (sav) övgüyle anlatmıştır. Bir süredir
O’nu gözlemleyen ve O’na evlenme teklifinde bulunmak isteyen Hz. Hatice’ye, Nefise
(Nüfeyse) bint Ümeyye aracı olmuş ve bu teklifi Hz. Peygamber’e (sav)
ulaştırmıştır.343 Hz. Peygamber’in (sav) kabul etmesi ile birlikte bi‘setten yirmi beş
sene önce evlenmişlerdir. Hz. Peygamber’in (sav) amcası Ebû Talip (ö. 619) ve Hz.
Hatice’nin amcası Amr b. Esed bu nikahta velileri olarak hazır bulunmuşlardır.344

Hz. Hatice’nin, Nebi (sav) ile evlendiği zaman bazı iddialara göre yirmi sekiz
yaşında olduğu bildirilse de345 kırk yaşlarında olduğu daha yaygın bir kanaattir.346 Hz.
Peygamber (sav) ile evli kaldıkları yirmi beş yıllık sürede, İbrahim hariç bütün
çocukları ondan olmuştur. İlk çocukları Kasım diye isimlendirilmiş ve küçük yaşta
vefat etmiştir. Diğer çocukları sırasıyla Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve
Fâtıma’dır. Hz. Hatice’den en son doğan oğlu Abdullah ise, küçükken yaşamını
yitirmiştir.347

Hz. Peygamber (sav) ilerleyen dönemlerde Hira mağarasına çekilerek zamanını


ibadetle geçirmekteydi. Hz. Hatice de O’na zaman zaman yemek götürerek, O’nun bu
durumunu anlayışla karşılamaktaydı. Yine böyle bir gün Cebrail’in kendisine geldiği,
ilk âyetleri bildirdiği ve Hz. Peygamber’in (sav) büyük bir heyecan ile gelerek Hz.
Hatice’ye sığındığı haber verilmektedir.348

Bilindiği üzere, Hz. Peygamber (sav), Hz. Hatice ile evli iken başka kimse ile
nikahlanmamış, onun vefatına kadar yalnız onunla evli kalmıştır. Âlimler, bu durumun
Hz. Hatice’nin Resûlullah (sav) nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu ve onun faziletçe

343
İbn İshak, Sîret, 113; İbn Hacer, İsâbe, VIII, 60; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi,
İstanbul, İrfan Yay., 1980, çev. Salih Tuğ, I, 67.
344
Zehebî, Siyer, III, 412; İbn Hacer, a.g.e, VIII, 60. Bkz. M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI,
466.
345
İbn Sa‘d ise Hz. Hatice’nin yirmi sekiz yaşında olma ihtimalini, bu evlilikten altı çocuğun dünyaya
gelmiş olması dikkate alındığında daha isabetli göründüğünü belirtir.( İbn Sa‘d, a.g.e., I, 132).
346
Zehebî, a.g.e, II, 109. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, II, 730.
347
İbn Hacer, a.g.e VIII, 60
348
İbn Sa‘d, Tabakat, I, 132.

63
üstünlüğüne işaret ettiğini belirtirler.349 Onun vefatı nübüvvetin onuncu yılına denk
gelmektedir.350

Kaynaklara göre, Hz. Hatice’nin bi‘setten önce tâhire diye çağrıldığı


bildirilmektedir.351 Hatta onu tarihe kazandıran en önemli özelliğinin bu saflığı ve
temizliği olduğu da ileri sürülmektedir.352 Bunun yanında onun, Kureyş’te güçlü bir
kadın olması, zekası ve ileri görüşlülüğü de nakledilen bilgiler arasındadır.353 Ayrıca
peygamber hanımlarının en büyüğü olan Hz. Hatice’nin, kübrâ ismiyle nitelenmesi de
dikkat çekicidir.354

B. Hz. Hatice’yi Üstün Kılan Özellikleri

1. Kendi Kazanımları

Hz. Hatice’nin kısaca bahsettiğimiz hayatı hakkında kaynaklara göz


atıldığında, onun fazilet sayılacak özellikleri ortaya çıkmaktadır. Bunların bir kısmı
kendi çabasıyla olduğu gibi, diğerleri de yine onun kişiliği sebebiyle Hz. Peygamber’in
(sav) onun hakkında ifadeleridir. Onun Hz. Peygamber’e (sav) ilk iman eden oluşu ve
yine O’na olan büyük desteği kaynaklarda ilk olarak yer edinmiştir.

Bunun yanında, Hz. Peygamber’in (sav) çocuklarının çoğunun ondan olması,


Hz. Hatice’nin vefatına kadar Allah Resûlü’nün başka kimseyle evlenmeyişi de onu
diğer kadınlardan ayıran özellikler arasına dahil edilebilir. Üstelik vefat ettikten sonra
Hz. Peygamber’in (sav) onu hayırla yâd etmesi, yine Hz. Hatice’yi hanımlar arasında
yüksek bir mevkîye taşımaktadır.

349
İbn İshak, Sîret, 113; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 100
350
Altmış beş yaşında vefat etmiştir. (Ebü'l-Hasan İzzeddin Ali b. Muhammed b. Abdülkerim İbnü'l-
Esir, Üsdu’l-gabe fî ma’rifeti's-sahâbe, Beyrut, Dârü’l-Ma’rife, 1997, VII, 85; Zehebî, Siyer, II, 110).
351
İbn Hişam, Sîret, I, 187; İbn Abdülber, İstiâb, s. 1817; İbnü’l-Esîr, a.g.e, VII, 78; Zehebî, a.g.e., II,
110; İbn Hâcer, a.g.e., VIII, 60. M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI, 465.
352
Serap Yavuz, Hz. Hatice, İstanbul, Beyan Yay., 1992, s. 28
353
İbnü’l-Esîr, a.g.e., VII, 82; Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Yusuf b. Ali Kirmânî, el-
Kevakibü’d-derârî fî şerhî Sahîhi’l-Buhârî, Beyrut, Darü İhyai’t-Türasi’l-Arabî, I, 37.
354
M. Yaşar Kandemir, “Hatice”, DİA, XVI, 465.

64
a. Hz. Peygamber’e (sav) İlk İman Eden ve O’nu
Tasdikleyen Kimse Olması

Daha önceki bölümde faziletli kadının dindarlığı ve Allah’a itaat etmesi


konusunun önemli olduğu ve bunun bir fazilet unsuru olduğu belirtilmişti. Ayrıca bir
kadının, Allah’ın elçisine inanması da söz konusu şahsın faziletini belirleyici
özelliklerinden sayılmıştı. Çünkü kişinin Peygamber’e itaat etmesinin aslında Allah’a
itaat etmesinden neşet ettiği bilinmekte, bu vesileyle Peygamber’e itaat etmesinin
gerekliliği âyetlerde vurgulanmaktadır. 355

Hz. Peygamber’e (sav) ilk vahiy gelip, büyük bir heyecana kapılarak eve
döndüğünde, Hz. Hatice’ye yaşadıklarını anlatmış ve birkaç kez “Beni örtünüz!”
şeklinde seslenmiştir. Hz. Hatice de O’nun tedirgin ve heyecanlı durumunu teselli ve
teskin etmeye çalışmıştır. Onun ifadeleri hem tarihsel açıdan hem de vahyin ilk
döneminde takındığı rol açısından dikkat çekicidir. “Vallahi, Allah seni hiçbir zaman
mahcup etmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, sözü doğru söylersin. Acizlerin elinden
tutar, yoksulları kollarsın, misafiri ağırlar, haksızlığa uğrayanın yardımına
koşarsın.”356 demiştir. Onun Hz. Peygamber’in (sav) Allah katında getirdiklerini
tereddütsüz tasdik ettiği bilinirken, bir taraftan da söylemleri ile Allah Resûlu’nün
yükünü hafifletmeye çalışmaktadır.357

Hz. Peygamber’e (sav) ilk vahyin gelişini anlatan rivâyetlerde Hz. Hatice’nin,
Hz. Peygamber (sav) ile birlikte meşhur Haniflerden358 olduğu bilinen amcaoğlu
Varaka b. Nevfel’e (ö. 610) durumu anlatmak üzere gittiği haber verilmektedir.
Resûlullah’ın (sav) yaşadıklarını dinleyen Varaka b. Nevfel, peygamberlere gelen
meleğin O’na geldiğini ve O’nun bu ümmetin peygamberi olacağını müjdelemiştir.359

355
Ali İmran (3), 31-32; Nisa (4), 69.
356
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 117-118; Buhârî, “Bedü’l-Vahy” 3; Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe”
84; Belazûrî, Ensâb, I, 190-193. Bu rivâyetin Hz. Âişe’den gelen tarîki hakkında mürsel olduğu görüşü
yaygındır. Çünkü Hz. Âişe’nin bu olayı yaş itibariyle, bilmediği ve hadîsi ya Resûlullah’tan (sav) ya da
başka sahâbeden işittiği bildirilir. (Aynî, Umdetü’l-kârî, I, 88-89)
357
; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 100.
358
Hanif, İslâm öncesi dönemde Hz. İbrâhim’in tebliğ ettiği dine tâbi olanlara verilen addır. (Şaban
Kuzgun, “Hanif”, DİA, XVI, 33)
359
Buhârî, “Bedü’l-Vahy” 3; İbn İshak, Sîret, 113,114; İbn Hişam, Sîret, 304.

65
Bu hadîsenin üzerine Hz. Hatice’nin gönlü daha mutmain şekilde Allah’a ve
Peygamberine inanmayı sürdürmüştür.

Birçok âlime göre Hz. Hatice, Allah Resûlü’nün peygamberliğine ilk iman
eden kişidir.360 Hatta bu vesileyle Hz. Hatice’nin, kendisinden sonra İslam’a giren ve
Allah’a hamd eden kadınlar için bir çığır açtığı söylenmiştir.361 Dolayısıyla onun
kadınlara öncü ve örnek olmasını, bi‘set öncesi ve sonrasında olanları tasdik etmesi ve
iman etmesine bağlamak mümkündür.362

Dikkat edilirse Hz. Hatice’nin ilk inanan olması onu, Hz. Peygamber’in (sav)
ve müslümanların gerçek yardımcısı yapmış ve bu sebeple Hz. Peygamber’in (sav)
onun yanında huzura kavuştuğu kaynaklarda zikredilmiştir.363 Nitekim İbn
Abdülber’in kaydettiği Hz. Peygamber (sav) ile Hz. Hatice arasında geçen şu diyolag
onun Allah Resûlü’nün yanındaki önemini göstermektedir. “Müddessir Suresi’nin364
ilk âyetleri indiği zaman Hz. Peygamber (sav) ona, ‘Şimdi bana kim inanır?’ diye
sorar, Hz. Hatice buna ‘Kimse inanmazsa ben inanırım.’365 şeklinde bir cevap
vermektedir. Bu diyalog bir yandan Hz. Hatice’nin imanının büyüklüğünü ortaya
koyarken diğer yandan onun Resûlullah (sav) nezdindeki konumunu göstermektedir.
Ayrıca onun, Nebi (sav) ile birlikte abdest alıp gizlice namaz kıldığı bilgisi de ilk
ibadet tecrübelerinin birlikte yaşandığına da işaret etmektedir.366

Netice itibariyle kadınlar arasında Hz. Hatice, Hz. Peygamber’e (sav) ilk
inanan ve bunu aksettiren kimsedir. İşte o, bu imanı ile ümmetin tüm kadınlarının
önüne geçmiş367 ve onun kendisinden sonraki kadınların iman etmelerine öncü olduğu
varsayılmıştır. Hatta âlimlerin görüşüne göre, tüm iman eden kadınların ecirlerinden

360
İbn Abdülber, İstiâb, s. 1819; İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe; Zehebî, Siyer, II, 111; İbn Hâcer, el-İsâbe,
VIII, 99.
361
Zehebî, a.g.e., II ,112; İbn Hâcer, a.g.e., VIII, 99.
362
İbn Hâcer, İsâbe, VIII,102.
363
İbn İshak, a.g.e., 113; İbn Hişam, a.g.e., I, 257, II 57; İbn Hâcer, a.g.e., VIII, 100.
364
“Ey örtüsüne bürünen!” mealindeki Müddessir Sûresi 1. âyetindeki ifadeyi âlimler, ilk vahiy
geldiğinde heyecan ve tedirginliği sebebiyle ailesine “Beni örtünüz!” Nidasında bulunması sebebi ile
olduğunu belirtir. (Buhârî, “Tefsir” 74).
365
İbn Abdülber, a.g.e., s. 274.
366
İbn Hişam, a.g.e., I, 314. İbn Sa‘d, a.g.e., VIII, 15; İbnü’l-Esîr, a.g.e., VII, 78; Zehebî, a.g.e., II,115.
367
İbn Hâcer, Fethü’l-bârî, VIII, 525.

66
Hz. Hatice de pay sahibi olabilecektir. 368

b. İslâmiyetin İlk Yıllarında Hz. Peygamber’e (sav) Maddi


ve Manevi Desteği

Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber (sav) ile evlenmeden önce zengin dul bir hanım
olduğu mâlumdur. Kaynaklar, onun İslam’dan önceki yıllarda Hz. Peygamber’i (sav)
malıyla desteklediği bildirilmiştir.369 Kureyş kadınlarının bazı ifadeleri Hz. Hatice’nin
yardımlarını ortaya koymaktaydı. O kadınlar, Hz. Peygamber (sav) uzlete çekildiği
zaman, Hz. Hatice’ye hitaben, “Sen Muhammed’in uğruna nice fedakarlıklara
kalkıştın, pek çok mal sarf ettin o şimdi seni terk edip gidiyor.”370 diyerek bunu
vurgulamak istemişlerdir.

Hz. Hatice nübüvvet sonrasında, aynı şekilde Resûlullah’a (sav) maddi ve


manevi yardımını esirgememiş, onu yalnız bırakmamış, sahip olduğu bütün mal ve
mülkünü İslam uğruna harcamıştır. Nitekim “Seni yoksul iken bulup da zengin
yapmadı mı?”371 âyetini yorumlayan müfessirler, Hz. Hatice’nin evlendikten sonra
bütün servetini O’na hibe etmesiyle Allah’ın O’nu zengin kıldığını ifade etmişlerdir.372
Aynı şekilde hadîs kaynaklarına bakıldığında, “Herkesin her şeyi benden esirgediği
bir zamanda, o beni malına ortak etti.” 373 ifadeleri onun maddi desteğini apaçık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Onun, özellikle boykot döneminde tüm servetini
Müslümanlar için harcadığı kaynaklarda zikredilmiştir.374 Dolayısıyla Hz. Hatice’nin
vefatına kadar Hz. Peygamber’i (sav) her konuda maddi olarak desteklediği
görülmektedir. Bu noktada onun yalnız Hz. Peygamber’i (sav) değil ihtiyaç sahibi
başka kimseleri de gözettiği ileri sürülebilir. Nitekim bir keresinde Resûlullah’ın (sav)
süt annesi Halime evlerine ziyarete geldiğinde, Hz. Hatice’nin onu güzelce karşılayıp

368
İbn Hâcer, Fethü’l-bârî, VIII, 525.
369
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Sâlih Tuğ, I, 169.
370
Devamında Hz. Hatice, “Sizin düşündüğünüz şeyler benim hatırıma bile gelmez, hatırımda olan
şeyler ise yakında ortaya çıkmalı.” demiştir. (İbn Kesîr, Bidaye, III, 5; Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed’in
Aile Hayatı ve Eşleri, s.103).
371
Duha (93), 8.
372
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, IX, 281; Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı
ve Eşleri,100.
373
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 117-118.
374
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 15; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 99.

67
ikramlarda bulunduktan sonra memleketinde kıtlık olduğunu öğrenince ona koyun ve
bir deve hediye ettiği kaynaklarda haber verilmektedir.375

Hz. Hatice Resûlullah’a (sav) sadece maddi yardımda bulunmamış, ona manevî
anlamda da her konuda dayanak olmuştur. Örneğin daha önce de belirttiğimiz gibi,
vahyin ilk yıllarında Hz. Peygamber’in (sav) ümitsizliğini Hz. Hatice bertaraf etmeye
çalışmış ve onu destekleyen376 bir eş olarak güven ve itimadını ortaya koymuştur.
Onun, ilk vahiy geldiğinde, “Ey amcam oğlu! Müjdeler olsun, Hatice’nin nefsi kudret
elinde olana yemin ederim ki, sen bu ümmetin peygamberisin!”377 sözleriyle
tasdiklediği nakledilmektedir.

Öte yandan Hz. Hatice’nin insanların İslam’a girmesi için bizzat çalıştığı ileri
sürülmüştür. Nitekim, Muhammed Hamidullah (v 2002), Hz. Hatice’nin Hıristiyan
Addas’ın378 İslam’ı kabulünde ikna çabaları olduğunu ifade etmektedir. Üstelik onun,
evindeki kadın ve erkek tüm kölelerin İslam’a girmesine de öncülük etmiş olması
doğaldır.379

c. Hz. Peygamber’in (sav) İlk Hanımı ve Çocuklarının


Annesi Olması

Hz. Peygamber’in (sav), çok evliliğin yaygın olduğu Mekke toplumunda ilk eşi
Hz. Hatice hayatta iken başka bir kadınla evlenmediği malumdur.380 O, Allah
Resûlu’nün tek evliliği değil ama yirmi beş yıl boyunca tek eşi olmuştur.

Allah’ın Hz. Hatice vesilesiyle Resûlullah’ı (sav) çocuklarla rızıklandırması


onun faziletinin ayrı bir veçhesini oluşturur. Nitekim Hz. Peygamber’in (sav) bu
vesileyle onu daha çok sevdiği ve bu durumun Hz. Âişe’nin dikkatini çektiği

375
Belazurî, Ensâb, I, 104; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Salih Tuğ, I, 65. Daha sonraki
zamanlarda da deve ve koyun hediye ettiği bildirilir. (İbn Sa‘d ,Tabakât, I, 71)
376
Buhârî, “Bed’ül-Vahy” 21-26
377
İbn Hişam, Sîret, I, 173.
378
Ninevâ şehri halkından bir Hıristiyan olan Addâs, Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden Şeybe b.
Rebîa’nın veya kardeşi Utbe b. Rebîa’nın kölesiydi. Hz. Hatice, Hz. Peygamber’in (sav) ilk vahye
muhatap olmasıyla ilgili olayları Varaka b. Nevfel ile o zamanlar Mekke’de bulunan Addâs’a anlatmış
ve her ikisi de Hz. Peygamber’e (sav) gelen meleğin Cebrâil olduğunu söyleyerek Hatice’yi teselli
etmişlerdi. (Ahmet Önkal, “Addas”, DİA, I, 355-356).
379
Muhammed Hamidullah, a.g.e., çev. Salih Tuğ, I, 180-81.
380
Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 77.

68
görülmektedir. Hatta Hz. Âişe bunu Allah Resûlü’ne söylemiş, ama o Hz. Hatice için,
“Başkalarından çocuğum olmadığı halde Cenâb-ı Hak, ondan bana çocuk verdi.”
buyurmuştur.381 Başka bir deyişle Hz. Peygamber (sav) ona olan muhabbetini izhâr
ederken, bunun sebeplerinden biri olarak da çocuklarının annesi olmasını göstermiştir.
Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Hatice’den, Kâsım (çocukken vefat etti),
Zeyneb (ö. 8/629), Rukiyye (ö. 2/624), Ümmü Gülsüm (ö. 9/630), Fâtıma (ö. 11/632)
isimlerinde çocukları olmuş ve bunların tamamı risaletten önce doğmuşlardır. Hz.
Peygamber’in (sav) nübüvvet sonrası Hz. Hatice’den doğan tek çocuğu Abdullah olup,
kendisine tayyip ve tâhir lakapları verilmiştir. O, küçük yaşta vefat etmiştir.382 Netice
itibariyle Hz. Peygamber’in (sav) toplam yedi evladından altısı Hz. Hatice’den
doğduğu beyan edilmiş ve Resûlullah’ın (sav) soyu kızı Fâtıma üzerinden devam
etmiştir. Görüldüğü kadarıyla Hz. Peygamber (sav), Hz. Hatice’den çocukları
olmasından son derece memnun olmuştur ki, bu durumu ilk eşini övmek için bir vesile
olarak kullanmıştır.

Bütün bu özelliklerinin dışında Hz. Hatice’nin cömertliği383 ve sıddîka384


lakabının verilmesi gibi hususlar onu üstün kılan vasıfları arasında sayılabilir.

2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri

Hz. Hatice’nin faziletine kendi kişisel özelliklerinin yanında Allah tarafından


bahşedilmiş özellikleri de sebep olmaktadır. Hadîs kaynaklarında Hz. Peygamber’in
(sav) ona olan sevgisi, Hz. Hatice’nin ümmetin en hayırlı kadını olduğunun
buyurulması, Cebrail tarafından Allah’ın selamının getirilmesi ve cennette ev/köşk ile
müjdelenmesi Allah’ın kendisine lütfettiği özellikleri arasında zikredilebilir.

381
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXXII, 112. Muhakkike göre, rivâyetin isnadı Müslim’in şartlarına
göre sahihtir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXXII, 112); Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensar” 19-20, “Nikah”
108, “Edeb” 73; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 73-74,77-78; Tirmizî, “Menâkıb” 70; “Birr” 70.
382
İbn Sa‘d, Tabakât, I,133; İbn Abdülber, İstiâb, s. 150.
383
O mazlumların koruyarak kol kanat germiştir. Bir keresinde hiç tereddüt etmeden, Hz. Zeyd’in köle
iken satın alarak Hz. Peygamber’e (sav) hediye etmiş Hz. Peygamber (sav) onu azat etmiştir. (İbn İshak,
Sîret, I, 202; İbn Sa‘d, a.g.e., VIII, 16; Zehebî, Siyer, II, 110).
384
Ebû Abdullah Muhammed b. Abdülbaki b. Yusuf Zürkani, Şerhü'l-Mevahibi'l-ledüniyye, Beyrut,
Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996, I,144.

69
a. Hz. Peygamber’in (sav) Ona Sevgisi ve Onu Sürekli
Hayırla Anması

Hz. Peygamber (sav) tüm hanımlarına adil davranırken onun katında her birinin
sevgisi farklı olabilmekteydi. Kaynaklarda Allah Resûlü’nün bazı hanımlarına olan
sevgisini özellikle zikrettiği belirtilmektedir. Bu hanımların başında gelen hem hayatta
iken sevdiği hem de vefatından sonra hayırla yâd ettiği Hz. Hatice’dir. Zira o, vefat
ettikten sonra zaman zaman Hz. Hatice’yi hatırlardı. Yukarıda zikredildiği üzere bu
durum Hz. Âişe tarafından fark edilmiş ve “Onu, ne kadar çok anıyorsun? Allah, sana
(ihtiyarlıktan) ağzının (dişleri dökülüp) iki tarafında diş etlerinin kızartısından başka
bir beyazlık kalmayan birinin yerine, ondan daha hayırlısını vermiştir.”385 sözlerini
söylemesine sebep olmuştur. Ama Resûlullah (sav) bir vefa örneği göstererek Hz.
Âişe’nin sözlerini onaylamamış ve “Allah, Hatice’den daha hayırlısını bana vermedi.
Çünkü o herkesin küfür içerisinde olduğu bir zamanda bana iman etti. Herkesin beni
yalanladığı bir zamanda beni tasdik etti. Herkesin her şeyi benden esirgediği bir
zamanda, o beni malına ortak etti. Başkalarından çocuğum olmadığı halde Cenâb-ı
Hak, ondan bana çocuk verdi.”386 buyurarak ona olan sevgi ve muhabbetini
belirtmiştir. Hiç kuşku yok ki, Hz. Muhammed (sav) için, Hz. Hatice’nin desteği,
servetini paylaşması, kendisini yalnız bırakmaması ve çocuklarının ondan olması onu
yüceltmesi adına yeterli sebeplerdir.

Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin Hz. Peygamber’in (sav) evine gelme anları
da Resûlullah’ın (sav) ilk eşini hatırlamasına vesile oluyordu. Nitekim bir keresinde o,
ablasının vefatından sonra Hz. Peygamber’i (sav) ziyarete gelerek onun huzuruna
girmek istemişti. Hz. Peygamber (sav) onun sesini duyunca Hz. Hatice’yi hatırlayarak
heyecanlanmış ve birdenbire, “Allah’ım! Bu gelen mutlaka Hâle’dir!” 387 diyerek bu
duygusunu belli etmiştir.

385
Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensar” 20, “Nikah” 108, “Edeb” 73, Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe”73-74, 77-78;
Tirmizî, “Menâkıb” 70; “Birr” 70.
386
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI,154; Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensar” 19, “Nikah” 108, “Edeb” 73;
Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 73-74,77-78; Tirmizî, “Menâkıb” 70; “Birr” 70.
387
Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensar” 21, Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 78.

70
Hz. Hatice’nin yâd edilmesine vesile olan başka bir olay ise Resûlullah’ın (sav)
kızı Zeyneb’in, Ebû’l-Âs’ın (ö. 12/634) Bedir Gazvesi’nde Müslümanlara esir düşmesi
üzerine yaşanmıştır. Zira Hz. Zeyneb, evlendiği gün annesinin kendisine hediye ettiği
gerdanlığı kocasını kurtarmak için fidye olarak göndermek istemiş, Hz. Peygamber
(sav) ilk eşi Hz. Hatice’nin gerdanlığını görünce duygulanmış, sahâbeden gerdanlığın
tekrar Hz. Zeyneb’e geri verilmesini rica etmiştir.388

Hz. Peygamber’in (sav), Hz. Hatice’nin vefatından sonra çeşitli vesilelerle


farklı hanımlarla evlendiği halde ilk hayat arkadaşını hiçbir zaman unutmadığı
görülmektedir. Nitekim Allah Resûlü, herhangi bir vesileyle kurban kestiği zaman Hz.
Hatice’nin eski dostlarına ondan birer parça göndermeyi ihmal etmeyerek,389 “Bana
Hatice’nin sevdikleri sevdirildi.” buyurmuştur.390

b. Hanımların En Hayırlısı Olma Müjdesi

Hadîslerde Hz. Hatice, ümmetin en hayırlı hanımı olarak zikredilmiş ve bu


fazilette Hz. Meryem ile birlikte anılmıştır. Bir hadîste, “Kendi zamanının
hanımlarının en faziletlisi Meryem bint İmran, kendi zamanının hanımlarının en
faziletlisi ise Hatice bint Huveylid’tir.”391 buyrulur. Anlamı verilen bu rivâyetin metni,

ُ ‫ﺖ ِﻋْﻤَﺮاَن وَﺧْﯿُﺮ ِﻧﺴﺎَِﺋﮭﺎَ َﺧِﺪﯾَﺠﺔُ ْﺑَﻨ‬


" ‫ﺖ ُﺧَﻮْﯾِﻠﺪ‬ ُ ‫ﺴﺎِﺋﮭﺎَ َﻣْﺮَﯾُﻢ ْﺑَﻨ‬
َ ‫ " َﺧْﯿُﺮ ِﻧ‬şeklinde olup, bitişik
zamirlerini nereye râci olduğu hususunda âlimler ihtilâf etmektedir. Şâyet bu hadîs,
Hz. Hatice’nin sağlığında söylenmiş ise َ‫ﺴﺎِﺋﮭﺎ‬
َ ‫ ِﻧ‬kelimesindeki birinci zamirin semâya,
ikinci kelimedeki zamirin dünyaya ait olması muhtemeldir. Yani, ölüp ruhu semaya
yükselen kadınların en hayırlısı Hz. Meryem iken yeryüzünde yaşamakta olan

388
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 36.
389
Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 75; İbn Hacer, İsâbe, VIII, 103.
390
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 279; Muhakkik, rivâyetin sahih olduğu bildirilir. (Ahmed b. Hanbel,
a.g.e., XXXXIII, 393); Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensar” 20; Tirmizî, “Menâkıb” 70. Tirmizî’ye göre hasen
sahih garibtir. (Tirmizî, Sünen, III, 70)
391
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 84; Buhârî, “Menâkıb” 20; “Enbiyâ” 45; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe”,
12; Tirmizî, “Menâkıb” 70. Tirmizî’ye göre bu hadîs, hasen sahih’tir. Râvilerden Hişam b. Urve’nin
sîka ve hafız olduğu söylenir. Ebû Kureyb, Müslim’deki rivâyette râvi zincirindeki Veki’nin gökyüzü
ve yeryüzünü işaret ettiğini söyler. (Beşşâr Avvad Ma‘rûf, el-Müsnedü’l-musannefü’l-muallel,
Tunus, Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 2013, XXI, 623-624).

71
kadınların en hayırlısı da Hz. Hatice şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca bu rivâyette yer
alan eliyle işaret etti ziyadesi392 bu açıklamayı teyit etmektedir.393

Ancak bazı âlimler söz konusu zamiri her bir hanımın yaşadıkları zamanla tevil
etmenin daha doğru olduğu kanaatini taşırlar. Buna göre “Meryem kendi zamanının
en hayırlı kadını iken Hz. Hatice de kendi devrinin en hayırlı kadınıdır” şeklindeki
manayı tercih etmişlerdir. Böylece yeryüzü veya gökyüzü ayrımına gerek
duymamışlardır. Bu mananın hadîsin zahir anlamına daha yakın olduğu söylenebilir.
Nitekim İbn Hacer, şârihlerin çoğunlukla bu ikinci açıklamayı benimsediklerini
aktarmıştır.394 Netice itibariyle Hz. Meryem’i geçmişteki ümmetlerin en hayırlısı, Hz.
Hatice’yi de içinde bulunduğu ümmetin en hayırlısı olarak değerlendiren açıklama
isabetli görünmektedir.395

Benzer başka bir hadîste ise “Âlemlerin kadınları arasında Hz. Meryem, Hz.
Hatice, Hz. Fâtıma ve Hz. Âsiye’yi bilsen sana yeter.”396 şeklinde nakledilmiş, fakat
herhangi bir fazilet sıralaması yapılmamıştır. Tek tek isimlerinin sayıldığı bu rivâyette
önemli olan nokta, Kur’ân’da ismen anılan Hz. Meryem ile Hz. Hatice’nin birlikte
zikredilmesinin Hz. Hatice’nin üstünlüğü adına bâriz bir örnek olmasıdır.

Ayrıca isnadında zayıflık olduğu belirtilen ama, Hz. Hatice’den övgüyle


bahseden başka hadîsler de bulunmaktadır. Mesela “Hatice, Allah’a ve Muhammed’e
(sav) imanda âlemin kadınlarının önündedir, öncüsüdür.”397 rivâyeti ile “Meryem
bütün kadınlara üstün kılındığı gibi Hatice de benim ümmetimin kadınlarına üstün
kılındı.”398 hadîsleri bunlar arasında sayılabilir. Netice itibariyle bu ümmetin en hayırlı

392
Ancak Buhârî’nin rivâyetinde bu ziyade mevcut değildir (İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VII, 145).
393
İbn Hacer, a.g.e, VII, 145.
394
İbn Hacer, a.g.e, VII, 145.
395
İbn Hacer, a.g.e, VIII, 102.
396
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 61.Tirmizî bu rivâyetin isnadının sahih
olduğunu bildirir. (Tirmizî, Sünen, III, 45.) Hâkim, Müstedrek, III, 186, hadîs no: 4810,4811. Hâkim,
kitabında geçen hadîsin eyhayn şartlarına uygun ve sahih olduğunu bildirmişse de rivâyet mürseldir.
Zehebî tevakkuf etmiştir. (Hâkim, a.g.e, III, 186).
397
Hâkim, a.g.e, III, 184. Zehebî, isnadında zayıflık olduğu bildirilmektedir. (Hâkim, a.g.e, III, 184;
Zehebî, Siyer, II, 116).
398
Heysemî, Mecmau’z-zevâid, XVIII, 642. Ravilerinden bir kısmında zayıflık bulunmaktadır.
(Heysemî, a.g.e., XVIII, 642).

72
kadını olarak Hz. Hatice ismini öne çıkaranlar yukarıda zikredilen sahih hadîsleri
merkeze almışlardır.

c. Cebrail’in Selam Getirmesi ve Cennette Bir Ev Müjdesi

Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber (sav) ile evli olduğu sürece O’na yaptığı maddi
ve manevi fedakârlıklar ve gösterdiği destekler, onu bu dünyada övülmeye lâyık
kılarken hadîsler onun ahirette de cennet ile mükafatlandırılacağını müjdelemektedir.
Bu olay, Cebrail’in Hz. Peygamber’e (sav) gelip haber vermesiyle gerçekleşmektedir.

Hz. Hatice’ye Cebrail tarafından selam getirilmesi ve akabinde cennette bir ev


müjdesi verilmesinin nasıl ve ne zaman gerçekleştiği konusunda iki rivâyet
bulunmaktadır. Bunlardan biri, “Resûlullah’ın (sav), Hz. Hatice’yle otururken
Cibril’in gelerek ‘Ey Muhammed! Hatice’ye selam söyle. İçinde eziyet ve
yorgunluğun olmadığı, inciden kamışlarla yapılmış bir ev ile müjdele.’399 şeklindedir.
Diğer bir rivâyette ise, bu olayın Hz. Peygamber (sav) Hirâ Mağarası’nda inzivaya
çekilmiş iken gerçekleştiği bildirilmektedir. Cebrail, Hz. Hatice’nin yiyecek ve
içecekle yanına geldiğini Resûlullah’a (sav) haber vermiş, ona Rabbinden bir selam
getirdiğini söylemiş ve Hz. Hatice için cennette oymalı inciden yapılmış, gürültü ve
yorgunluk bulunmayan rahat bir ev müjdelemiştir. 400

Rivâyetlere bakıldığında, Hz. Hatice’nin cennette, inciden inşa edilen, gürültü


ve yorgunluk bulunmayacak olan bir ev ile müjdelendiği açık bir şekilde belirtilmiştir.
Bahsi geçen evin veya köşkün incilerle dolu401, geniş odalı, ince ve yüksek bir saray
olduğu402 yorumları da nakledilmiştir. Bu hadîsi yorumlayan âlimlere göre Hz. Hatice
nasıl İslam’a davet edildiğinde gürültü etmeksizin ve sesini yükseltmeksizin İslam’ı

399
Buhârî, “Umre” 11, “Menâkıbu’l-Ensar” 20, “Nikah” 108, “Edeb” 23, “Tevhid” 32, 35, 36; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 71-74; İbn Mâce, “Nikah” 56.
400
Buhârî, “Umre” 11, “Menâkıbu’l-Ensar” 20, “Nikah” 108, “Edeb” 23, “Tevhid” 32, 35, 36; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 71-74; İbn Mâce, “Nikah” 56. Bu rivâyetin mürsel olduğu ifade edilmektedir.
Çünkü sahâbe ravisi Ebû Hûreyre olmakta iken, o Hz. Hatice’nin zamanına yetişememiştir. Üstelik
rivâyeti kimden işittiğini de söylememiştir. (Nevevî, Minhac, XV, 199-200)
401
Taberânî’nin görüşüdür. (İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 525).
402
İbnü’t-Tîn’in görüşüdür. (İbn Hacer, a.g.e, VIII, 525; Nevevî, a.g.e., XV, 201)

73
kabul etmişse, bu vesileyle ona cennette gürültüsüz ve yorgunluk olmayan bir ev
verilmiştir.403

Cebrail’in Hz. Hatice’ye cennette bir ev müjdelediği hadîste dikkat çekici


başka bir durum da onun kendisine gelen selama ince zekâsı ile mukabelede
bulunmasıdır. Zira o selama karşılık verirken “Selam Allah’a olsun” şeklinde değil,
“Allah, Selâm’ın kendisidir.” demiştir.404 Netice itibariyle cennetle müjdelenen
Peygamber hanımı olarak Hz. Hatice, Cebrail vasıtası ile bizzat Allah’ın selamına
mazhar olmuştur. Şüphesiz, Allah’ın Hz. Hatice’ye bu şekilde lütufta bulunması, onun,
vefalı ve sadık bir eş olması, dünyaya değer vermeyerek bütün malını din yolunda
harcaması vesilesiyle gerçekleşmiş olmalıdır.405

Yukarıda zikredilenler dışında Hz. Hatice’nin cennette olacağına dair başka


rivâyetlere de rastlanmaktadır. Bir rivâyette, Resûlullah (sav) yere dört çizgi çizerek,
bunların cennet kadınlarının en faziletlileri olan Hatice bint Huveylid, Fâtıma bint
Muhammed, Meryem bint. İmran ve Âsiye bint Mezahim406 olduğunu bildirmiştir.
Burada Hz. Hatice’nin ilk sırada sayılması nedeniyle âlimler, Allah’ın onu en güzel
sıfatlarla donattığı ve en yüksek makama layık gördüğü dört kadının en faziletlisi
olduğuna işaret etmişlerdir.407 Bunlardan biri olan Tirmizî şârihi el-Arabî bu hadîste
ümmetin kadınlarının en faziletlisinin kayıtsız ve şartsız Hz. Hatice olduğunu ifade
etmektedir. 408

Bu rivâyetlerin abartılı birer tasvir olduğunu düşünenler çıkmışsa da409, nasıl


Ebû Leheb ve karısının henüz hayatta iken cehennemlik oldukları Kur’ân’da
belirtilmişse410 cennetle müjdelenen sahâbîlerin olması ve bunların başında da Hz.
Hatice’nin gelmesi mâkul görünmektedir. Zira Hz. Hatice’nin hayatı boyunca

403
Taberî, Tarih, III, 197; İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 526.
404
İbn Hacer, a.g.e., VIII, 526
405
Muhammed Ali el-Kutub, Nisâi havle’r-Rasûl, İskenderiye, Darü’d-Da’ve, 1996, s.45.
406
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,77. Muhakkik Arnaut, rivâyetlerin isnadının sahih ve ricâlin sika
olduğu belirtilir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., V, 77); Hâkim, Müstedrek, II, 497.
407
Abdülhamid Mahmut Tahmaz, es-Seyyidetü Haticetü Ümmü’l-Mü’minin, s. 112.
408
İbn Hâcer, Fethü’l-bârî, VII, 149; Ârâbî, Arızatü’l-Ahvezi, XIII, 253.
409
İsrafil Balcı, Peygamberlik Öncesi Hz. Muhammed, Ankara, Ankara Okulu, 2014, s. 286.
410
Tebbet (111), 3.

74
gösterdiği örneklik ve üstün ahlakı onun cenneti kazanmasına sebep olmuştur
denilebilir.

Netice itibariyle Hz. Hatice hem kişiliğinde barındırdığı üstünlükler hem de


Allah’ın kendisine verdiği özellikleri sebebiyle İslam’da örnek ve övülen kadın
modelleri arasında yerini almıştır. O, nübüvvet öncesi üstün ahlâk ve erdeme sahip bir
kadınken nübüvvet sonrası da Müslüman bir sâliha kadın olarak hayatına devam
etmiştir. Hz. Hatice, nübüvvetin ilk safhalarını an be an yaşayıp şahit olmuş, İslam
uğruna önemli görevler yerine getirmiştir. Hatta yaptığı hizmetlerin büyüklüğünü
anlatmak adına eğer Hz. Hatice olmasaydı Hz. Muhammed (sav) kendisinden önceki
birçok peygamber gibi büyük bir başarı göstermeksizin göçüp gidebilirdi şeklinde
yorumlayanlar bulunmuştur. 411

IV. HZ. FATIMA VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ

A. Hz. Fâtıma

Hz. Fatıma’nın hayatının çocukluk ve gençlik bölümüne kısmen yer verilerek


evliliği ve Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonraki yaşamı ayrı bir bölümde yer
almaktadır.

1. Çocukluğu ve Gençliği

Fâtıma bint Muhammed’in, miladî 605’te Hz. Peygamber (sav) otuz beş
yaşında iken yani Kureyşlilerin Kâbe’yi tamir ettiği yıl doğduğu haber
verilmektedir.412 Onun, beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın anlamında Zehrâ lakabı
ile iffetli ve namuslu kadın manasında Betûl lakabıyla anıldığı bildirilmiştir.413

411
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ I, 169.
412
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 19; Hz Fâtıma’nın ne zaman doğduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. Onun
nübüvvetten bir veya iki yıl sonra doğduğu da iddia edilmiştir. (İbn Abdülber, İstiâb, s. 925); Zehebî,
Siyer, II, 119; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 423; M. Yaşar Kandemir, “Fâtıma”, DİA, XII; 219
413
Ahmed b. Abdullah b. İshak İsfahani Ebû Nuaym İsfahani, Hilyetü'l-Evliya ve Tabakatü'l-Asfiya,
Kâhire, Matbaatü's-Saade, 1974, II, 39; M. Yaşar Kandemir, “Fâtıma”, DİA, XII; 219.

75
Hz. Fâtıma’nın çocukluk ve gençliği vahyin inmeye başladığı ve devam ettiği
bir evde geçmektedir. Bu nedenle onun Kur’ân’ın nüzûlüne çocukluğundan itibaren
birebir muhatap olanlar arasındadır.

2. Evliliği ve Sonrası

Hz. Fâtıma’yla önce Hz. Ebû Bekir, ardından da Hz. Ömer evlenmek istemişse
de Hz. Peygamber (sav) her iki teklife de olumlu cevap vermemiştir.414 Bunun
ardından Hz. Ali (ö. 40/661) Fâtıma’ya talip olmuş ve bu talebi Resûlullah (sav)
tarafından kabul edilmiştir. Hz. Fâtıma ve Hz. Ali hicri ikinci yılda evlenmişler 415 ve
Hz. Fâtıma’nın babasına, “Kureyş’ten fakir biriyle mi beni evlendiriyorsun?”
şeklindeki hitabına Hz. Peygamber (sav), Hz. Ali’nin ilmine, ahlakına ve faziletine
dikkat çekmiş ilk Müslümanlardan olduğunu vurgulamıştır.416

Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’nin bilindiği üzere Hasan ve Hüseyin ile Zeynep ve
Ümmü Gülsüm adında dört çocuğu olmuştur.417 Kaynaklar, Rukayya ve Muhassın
isminde doğup küçük yaşta vefat eden iki çocuğundan da bahsetmektedir.418

Hz. Peygamber’in (sav) vefatının ardından Hz. Fâtıma’nın Hz. Ebû Bekir (ö.
13/634) ile yaşadığı Fedek ve Hayber’deki mirası konusundaki tartışması kaynaklarda
yer tutmuştur. Zira Hz. Fâtıma, Resûlullah’ın (sav) ardından mirasına düşen hisseyi
istemiş ancak Hz. Ebû Bekir peygamberlerin miras bırakmayacağına dair hadîsini ona
hatırlatarak onun mirasının söz konusu olamayacağını bildirmiştir.419 Bunun üzerine
Hz. Fâtıma’nın Hz. Ebû Bekir’e kırıldığı bildirilmektedir.420

Kaynaklara göre Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber’in (sav) ölümünden beş buçuk ay
sonra yirmi dokuz yaşında vefat etmiştir.421 O vefat etmeden önce kimseye

414
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII,19.
415
Bunun Bedir Savaşı’ndan sonraya denk geldiği bildirilir. (İbn Sa‘d, a.g.e, VIII, 19).
416
İbn Abdülber, İstiâb, s. 1099; İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe, VII, 216.
417
İbn Sa‘d, a.g.e, VIII, 20.
418
İbn Hacer, İsâbe, VI, 243
419
Buhârî, “Humus” 1, “Fezâilu Ashâbi’n-Nebî” 12, “Meğazî” 14, 38, “Nafakât” 3, “İ‘tisâm” 5;
Müslim, “Cihâd” 51-55; M.Yaşar Kandemir, “Fâtıma”, DİA, XII, 219
420
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 463; İbn Kesir, Bidâye, IV, 218-220; İbn Sa‘d,a.g.e., II, 113.
421
Vefat ettiği sırada kaç yaşında olduğu konusunda ihtilaf vardır. 25, 29, 30 veya 35 yaşlarında
olabileceği bildirilir. (İbn Sa‘d, a.g.e., VIII, 27-29).

76
görünmemek adına bir gece vakti gömülmeyi vasiyet etmiştir. Hz. Fâtıma’yı Hz.
Ali’nin yıkadığı, Esmâ bint Umeys’in (ö. 40/661) tarifi üzerine yapılan tabutla
taşındığı ve cenaze namazını Hz. Abbas veya Hz. Ali kıldırdığı anlatılmaktadır.422
Ayrıca, Hz. Peygamber’in (sav) kendisinden sonra vefat eden ve soyunun devam ettiği
tek çocuğu olduğunu da belirtmek gerekir.

B. Hz. Fâtıma’yı Üstün Kılan Özellikleri

1. Kendi Kazanımları

Hz. Fâtıma’nın babasına olan muhabbeti ve desteği onun en önemli


özelliklerindendir. Ayrıca hayatını sade ve mütevâzi olarak geçirmesi, hayatın
zorluklarına karşı sabırlı olması ve iffetine özen göstermesi onu üstün kılan kişisel
özellikleri arasında sayılabilir.

a. Hz. Peygamber’e (sav) En Büyük Destek ve O’na Olan


Sevgisi

Hz. Fâtıma, annesinin ölümünden sonra Mekke’nin en zor dönemlerinde


babasıyla birlikte olmuş ve Hz. Ali ile evleninceye kadar Resûlullâh’ın (sav) yanında
yaşamıştı. Babasına olan düşkünlüğünden dolayı Hz. Fâtıma’ya Ümmü ebîhâ
denmesi423 aralarındaki samimiyet ve muhabbeti göstermektedir. Nitekim, Hz. Fâtıma,
müşriklerin eziyetleri karşısında babasının destekçilerinden biri olmuş, babası
Ka‘be’de secdeye vardığında müşriklerden birkaçı424 bir devenin işkembesini O’nun
sırtına koyduklarında Hz. Fâtıma babasının yardımına koşmuştu.425 Benzer bir olay
Uhud savaşında yaşanmıştır. Bu savaşta Hz. Fâtıma, babasının yüzüne batan miğferin
demirleri çıkarıldıktan sonra yüzündeki kanları temizlemeye uğraşmış ve kanın
dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah’ın (sav) yüzüne

422
Zehebî, Siyer, II, 120.
423
Babasının annesi anlamına gelmektedir. (Zehebî, a.g.e., II , 118; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 424).
424
Ebû Cehl b. Hişam, Şeybe b. Rebîa, Uteybe b. Rebîa, Ukbe b. Ebî Muayt, Velid b. Ukbe, Ümeyye
b. Halef. Yedinci ismi raviler hatırlayamamıştır. (Buhârî, “Vudû” 69).
425
Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 393; Muhakkik Arnaut, isnadının Sahihayn şartlarına göre sahih
olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 393); Buhârî, “Vudû” 69; Müslim, “Cihâd” 107,108;
Nesâî, “Tahâret” 192; Nesâî’nin muhakkiki Elbânî,hadîsin sahih olduğunu bildirir. (Nesai, Sünen, s.
55)

77
bastırmak suretiyle akan kanı durdurmaya çalışmıştır.426 Onun babasına olan sevgisini,
Resûlullâh’ın (sav) vefatında da izhar etmiş ve cenazeyi definden dönen Hz. Enes’e
hitaben “Enes! Resûlullah’ın (sav) üzerine toprak atmaya nasıl elleriniz vardı?”427
cümleleri ağzından dökülmüştür. Ayrıca Hz. Âişe’den naklen, Allah Resûlü’nün
irtihalinden sonra Hz. Fâtıma’nın vefat edinceye kadar hiç gülmediği belirtilmiştir.428

Hz. Fâtıma’nın babasına düşkünlüğüne karşın Hz. Peygamber’in (sav) de kızını


sevip koruması onun kazanımlarının bir sonucu sayılabilir. Nitekim Hz. Peygamber
(sav) kızı gelin olması hasebiyle gözyaşı döktüğünde onu rahatlatacak sözler
söylemiş,429 ilerleyen zamanlarda Hz. Ali, Ebû Cehl’in kızı ile evlenmek isteyince430
“Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni
üzmüş olur.”431 diyerek buna müsaade etmemiştir. Resûlullâh’ın (sav), “Ey Fâtıma!
Öfkelenmen Allah’ı öfkelendirir, sevinmen Allah’ı sevindirir.”432 buyurmuş olması
Allah katında onun değerini göstermektedir. Hz. Peygamber’in (sav) savaşa çıkarken
veya savaştan döndüğünde, kızına uğrayıp onunla bir müddet sohbet etmesi433 normal
zamanlarda da Hz. Fâtıma babasının yanına geldiğinde Hz. Peygamber’in (sav) ayağa
kalkıp, kızını öperek yer göstermesi434 Hz. Fâtıma’nın babası yanındaki konumuna
işaret etmektedir.

426
Müslim, “Cihad” 101.
427
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 204; Muhakkik isnadın Sahihayn şartlarına göre sahih olduğunu
kaydeder. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 204) Dârimî, “Mukaddime” 223; Buhârî, “Meğazi” 113.
428
İbnu’l-Esir, Üsdu’l-gâbe, V, 52
429
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 16.
430
İbn Hâcer, Fetḥu’l-bârî, VII, 108.
431 َ
َ ‫ﺼُﺒِﻨﻲ ﻣﺎ َ أَْﻧ‬
‫ﺼَﺒﮭﺎ‬ ِ ‫ َو ُﯾْﻨ‬، َ ‫ ُﯾِﺬﯾِﻨﻲ ﻣﺎ َ اَذاھﺎ‬،‫ﻀَﻌﺔٌ ِﻣﱢﻨﻲ‬
ْ ‫ ; َﻓﺎِطَﻤﺔُ ِﺑ‬Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXVI, 46, Şuayb el-Arnaut,
hadîsin hasen sahih olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXVI, 46); Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-
Nebî” 12, 16, 29; Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 93; Ebû Dâvud, “Nikah” 5; Tirmizî, “Menâkıb” 61;
Tirmizî hasen sahih olduğunu belirtir. (Tirmizî, Sünen, III, 60); Hâkim, Müstedrek, III, 188.
432
Taberani, Mu’cemu’l-kebir, thk. Hamdi Abdülmecid Selefi, Kâhire, Mektebetü İbn Teymiyye, t.y.,
XXII; 401; Hâkim, Müstedrek, III, 181, hadîs no: 4793. Hâkim isnadı sahih bulsa da Zehebî, ravilerden
Hüseyn b. Zeyd hakkında hadîslerinin münker olduğunu ve bu hadîsle ihticac etmenin caiz olmadığını
belirtmektedir. (Hâkim, a.g.e, III, 181)
433
Hatta Hz. Peygamber (sav) sefere giderken aile fertlerinden en son Fâtıma ile vedalaşıp seferden
dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü. Hâkim bu hadîsin isnadı sahih dese de Zehebî, ravilerinde
çeşitli zayıflıkların bulunduğunu kaydetmiştir. (Hâkim, Müstedrek, III, 183, hadîs no: 4737).
434
Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 98; Ebû Dâvûd, “Edeb” 143, 144; Tirmizî, “Menâkıb” 60; Hâkim, a.g.e,
III, 154, 160, hadîs no: 4731, 4753.

78
Ayrıca Hz. Fâtıma’nın yürüyüşü ve konuşmasının babasına çok benzediği de
Hz. Âişe tarafından bildirilmiştir. “Ben onun kadar yürüyüşü ve konuşması Nebi’ye
(sav) benzeyen kimseyi görmedim.”435 demiştir.

b. Sade Yaşantısı ve Mütevazî Olması

Hz. Fâtıma’nın hayatına göz atıldığında onun örnek olacak özelliklerinden


birinin mütevazı yaşamı olduğu görülmektedir. Ellerinde izleri kalana kadar evinde el
değirmeni ile un öğütmüş, kimseden bir yardım almadan hayatını devam ettirmiştir.436
Çok zorlanıp yorgun düştüğü bir anda babasından bir hizmetçi istemiş ama Resûlullah
(sav) Müslümanların genel ahvalini dikkate alarak bu isteğini geri çevirmiştir.437
Ayrıca onun sabrı, Allah’ın onun derecesini yükselterek tüm alemin kadınlarının
hanımefendisi olmasına vesile kılmıştır.438

Hz. Fâtıma’nın evliliği ve çeyizi de onun ne kadar sade bir yaşam güttüğünü
ortaya koymaktadır. Zira onun evlenirken çeyiz olarak yanında sadece kadife bir örtü,
içi lif dolu bir yastık, iki el değirmeni, iki kırba, iki testi, bir miktar ıtır ve güzel koku
bulunmaktaydı.439 Bu durum onun dünya malına tamâh etmediğini ve mütevazi bir
hayat sürdüğünü göstermektedir. Aslında Hz. Fâtıma da babasının süslü ve abartılı bir
hayat yaşamasına müsaade etmediğini bizzat bildirmektedir. Bir keresinde Hz.
Peygamber (sav), kızının evinin önüne kadar gelmesine rağmen içeri girmemiş, sebep
olarak da evdeki süslü perdeleri göstermiştir. Resûlullâh (sav), kızına bu perdeleri
fakirlere hediye etmesini de tavsiye etmiştir.440 Anlaşılan o ki Hz. Fâtıma’da gerek

435
Hâkim, Müstedrek, III, 154-155. Zehebî, hadîsin sahih olduğunu belirtir. (Hâkim, a.g.e., III, 154-
155). Ayrıca bkz. Zehebî, Siyer, II, 119-131.
436
Mahmud Tahmaz, es-Seyyide Hatîce, s.131.
437
Hz. Peygamber (sav), hizmetçi yerine ona, buna karşılık yatağa girdiği vakit otuz üçer defa
Sübhânallah, Elhamdülillâh, Allâhüekber demesinin istediği hizmetçiden daha hayırlı olacağını
buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 354.Muhakkik isnadın sahih olduğunu bildirir. Ahmed
b. Hanbel, a.g.e, XI, 354. Buhârî, “Fezâilü’-Sahâbe” 10; Müslim, “Zikr ve Dua” 79; Ebû Davud,
“Harac” 19-20, “Edeb” 99-100).
438
Muhammed b. Ebi Bekr b. Eyyüb b. Kayym el-Cevziyye, Za’dül-Mead fi Hedy Hayrü’l-İbad, thk
Şuayb el-Arnaut, Beyrut, Müessesetü’l-Marife, 1998, I, 101.
439
İbn Hacer, İsâbe, VIII, 329; Mustafa Asım Köksal, İslam Tarihi: Hazreti Muhammed (a.s) ve
İslamiyet, İstanbul, Şamil Yay., 1985, II, 216.
440
Buhârî, “Hibe” 27; Ebû Dâvud, “Libas” 43.

79
Resûlullâh’ın (sav) bu açık uyarılarından gerekse babasının hayat tarzına bakarak onun
gibi sade yaşamıştır.441

2. Allah’ın Lutfettiği Özellikleri

Hz. Fâtıma’nın övülmesine ve fazilet sahibi olmasına sadece kendi kişisel


özellikleri değil, Allah tarafından bahşedilmiş birtakım özellikleri de sebep
olmaktadır. Onun Hz. Peygamber’in (sav) kızı olması ve soyunu devam ettirmesi başlı
başına bir lütuf olarak görülmektedir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm ve hadîslerde Hz.
Fâtıma’yı da içine alacak şekilde Ehl-i beyt isimlendirilmesinin yapılması ve yine bazı
hadîslere göre Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra kızını kendisine ilk kavuşacak
kimse olarak belirtmesi mühimdir. Üstelik âlemlerin kadınları arasında üstünlüğü ve
cennet ile müjdelenmesi de Allah’ın kendisine bahşettiği güzellikler arasında
sayılabilir.

a. Hz. Peygamber’in (sav) Soyunun Hz. Fâtıma ile Devam


Etmesi ve Ehl-i beyt’ten Olması

Hz. Fâtıma’yı diğer kardeşlerinden ayıran ve onun en önemli özelliği


denilebilecek durumlardan birisi, Allah’ın kendisine bahşettiği evlatları ile Hz.
Peygamber’in (sav) soyunun devamının sağlanmasıdır. Bu başlı başına önemli bir
özellikle olmakla birlikte, Resûlullah’ın (sav) kendi soyunu devam ettirecek olan
torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’e karşı sevgi ve muhabbeti kaynaklarda sıkça
zikredilmektedir.442

Hz. Fâtıma ve ailesinin Ehl-i beyt kavramı içerisine dahil olması ve Kur’ân-ı
Kerîm tarafından övülmesi de bu çerçevede zikredilmelidir. Zira âyeti kerîme’de, “Ey
Ehl-i beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”443
buyrulan Ehl-i beyt lafzına kimlerin dâhil olduğu çeşitli tartışmaları beraberinde

441
M.Yaşar Kandemir, “Fâtıma”, DİA, XII, 219.
442
“Kim onları severse beni sever, kim de onlara buğzederse bana buğzeder.” (Ahmed b. Hanbel,
Müsned, XV, 420. Muhakkik hadîsin hasen lmakla birlikte ravilerden Abdurrahman b. Mes’ud’un
tanınması sebebiyle zayıf olduğunu belirtir. Ahmed b. Hanbel, a.g.e, XV, 420. Bkz. İbn Sa’d, Tabakât,
VI, 360; İbn Hacer, İsâbe, I, 329)
443
Ahzab (33), 33.

80
getirse de444 Kisâ hadîsi ve benzeri diğer rivâyetler nedeniyle Hz. Fâtıma’nın ona dahil
olduğu ileri sürülmüştür.445 Bu hadîste Hz. Peygamber (sav) kızının yanı sıra Hz. Ali
ve iki torununu örtüsü altına alarak “Allah’ım onlar benim Ehl-i beyt’imdir. Onlardan
kötü ve necis olanı gider, onları tertemiz kıl”446 buyurmuştur. O sırada bu durumun
Ümmü Seleme’nin hanesinde olduğu da hadîste belirtilmektedir.

Yine Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Fâtıma, Hz. Ali ve çocuklarına dua ederek
“Onlar, benim ehlimdir.”447 hadîsi, Hz. Peygamber’in (sav), Hz. Fâtıma ve ailesini altı
ay boyunca sabah namazına kaldırmak üzere evine gitmesi ve “Ehl-i beyt” diye
seslenmesi de448 aynı bağlamda yorumlanabilir.

b. Ailesinde Hz. Peygamber’e (sav) İlk Kavuşacak Kimse


Olması ve Cennet Ehli Kadınlarına Dâhil Edilmesi

Hz. Peygamber (sav), örnek bir hayat ikame eden kızı Fâtıma’ya vefat etmeden
önce birkaç müjde vermektedir. Bunlardan birincisi onun Hz. Peygamber’in (sav)
ahirete irtihalinden hemen sonra ilk onun kavuşacağı haberi diğeri ise onu cennet ile
müjdelemesidir.

Hadîs kaynaklarında Hz. Peygamber’in (sav) vefat edeceğine yakın kızı Hz.
Fâtıma’yı yanına çağırdığı, Hz. Fâtıma’nın önce ağladığı ancak daha sonra gülerek
oradan çıktığı haber verilmektedir. Kendisine sorulduğunda, Resûlullah’ın(sav)

444
Ancak, Hz. Peygamber’in (sav) Ehl-i beyti’ne kimlerin dahil olduğu meselesinde özellikle Şiî ve
Ehl-i sünnet âlimler arasında bahsi geçtiği gibi görüş farklılıkları bulunmakla birlikte Ehl-i sünnet
âlimlerinin iki görüşü dikkate değerdir. Ehl-i beyt’in ya sadece Hz. Peygamber (sav) hanımlarının
olduğu yahut hanımları, bütün çocuklarını, kadın erkek bütün torunlarını, hatta Benî Hâşim’i kapsamına
alacak şekilde geniş bir muhtevaya sahip bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. (Mustafa Öz, “Ehl-i beyt”,
DİA, X, 498-501).
445
Süleyman Uludağ, “Âl-i Abâ”, DİA, II, 306-307.
446
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXIV, 118. Muhakkik Şuayb el-Arnaut raviler sîka olmasına rağmen,
Şehr b. Havşeb’in zayıflığı sebebiyle isnadı zayıf bulmaktadır. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXIV,118);
Tirmizî “Tefsîru’l-Kur’ân”, 34; “Menâkıb”,61 Tirmizî ilk rivâyeti de garib, diğerini hasen sahih olarak
nitelendirir. (Tirmizî, Sünen, III, 62) Hâkim, Müstedrek, III, 176. Hadîsin isnadı Sahihayn şartlarına
göre sahih olmakla birlikte, Zehebî sahih görmemektedir. (Hâkim, a.g.e, III, 176).
447
Müslim, “Fezâil” 32.
448
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 259. Muhakkik hadîsin ravilerden Ali b. Zeyd’in zayıf olması sebebiyle
isnadını zayıf kabul eder. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 259); Tirmizî, “Tefsîru’l-Kur’ân” 34; Tirmizî
bu rivâyeti sadece Hammad b. Seleme’den geldiğini ifade ederek, hasen garib derken, eserin muhakkiki
Elbânîî isnad için zayıf demektedir. Tirmizî bu hadîsin ayrıca Ebû'l-Hamra, Ma'kıl b. Yesâr ve Ümmü
Seleme'den rivâyet edildiğini söylemektedir. (Tirmizî, Sünen, thk. Elbânî, s.724)

81
Cebrail’in her sene Ramazan ayında Kur’ân’ı arz etmek için bir kere gelirken bu sene
iki kere geldiğini ve bu sebeple O, vefatının yaklaştığını hissettiğini kızı Hz. Fâtıma’ya
haber vermektedir Hz. Fâtıma bu haber üzerine ağlamaktadır. Onun, gülme sebebini
ise şöyle açıklamaktadır, “Vefatından sonra aile efradından kendisine kavuşacak ilk
kişinin benim olacağımı bildirdi ve İmran kızı Meryem hariç, diğer kadınların cennette
efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm.”449 demektedir. Bu noktada Hz.
Âişe’nin, Hz. Fâtıma’nın Resûlullah (sav) ile ne konuştuklarını öğrenmek istediğinde
ilk olarak sırrını söylememekte fakat Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra
anlattığını nakletmektedir.450

Hz. Fâtıma’nın cennete gitmesi, Allah’ın rahmetinin yanısıra onun Allah


yolundaki gayretleri nedeniyle elde ettiği bir makam olmasına karşın bunun henüz
dünyada iken açıklanması Allah’ın ona bahşettiği bir lütuf görünümündedir.

Hz. Peygamber’in (sav) kızını cennetle müjdelediği başka hadîslerde de


zikredilmiştir. Bunların birinde Nebi (sav) yere dört çizgi çizerek bunların Cennet ehli
olan hanımefendiler arasında en faziletlileri Hatice, Fâtıma, Asiye ve Meryem
olduklarını bildirmiştir.451 Benzer bir rivâyette ise Hz. Fâtıma’nın yanı sıra Hz. Hasan
ve Hz. Hüseyin de sayılmaktadır. Bu hadîs şu şekildedir, “Gökyüzünden bir melek
Allah’tan izin alarak beni her ziyaret edişinde Hz. Fâtıma’nın cennet kadınlarının
efendisi olduğunu, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in cennet gençlerinin efendisi olduğunu
bildirdi.452 Başka bir rivâyette “Cennete ilk girecek olan ben, Fâtıma, Hasan ve

449
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 80; Şuayb Arnavut, hadîs için sahih li gayrihi derken isnadın zayıf
olduğunu belirtmektedir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e III, 80); Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 12,
“Menâkıb” 22; “İsti’zan” 43, Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe” 97-99; Tirmızî, “Menâkıb” 61. Tirmizî’den
bu konuda iki farklı rivâyet gelmektedir, birinin hasen sahih diğerinin hasen garib olduğunu bildirir.
(Tirmizî, Sünen, III, 70)
450
Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe” 99.
451
Ahmed b. Hanbel, a.g.e IV, 72. Şuayb Arnavut, isnadın sahih, ricalinin de sika olduğunu
kaydetmiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e, V, 72) Hâkim, Müstedrek, II, 584. Hâkim, bu hadîsin senedinin
sahih olduğunu bildirmiştir. (Hâkim, a.g.e, II, 584).
452
Tirmizî, “Menâkıb” 61. Tirmizî, hadîs için hasen garib demekte, İsrail isimli raviyi tanınmadığını
söylemektedir. (Tirmizî, “Menâkıb” 61); Hâkim, a.g.e, III, 177. Hâkim isnadı sahih dese de, Zehebî
raviler arasında yer alan Ebû Meryem el-Ensârî’nin kezzâb olduğunu kaydetmiştir. Ancak diğer raviler
sikadır. (Hâkim, a.g.e., III, 177)

82
Hüseyin, onlardan sonra sevenlerimizdir.”453 hadîsi de Hz. Fâtıma’yı cennetle
müjdeleyen hadîsler grubuna dahil edilebilir.

Benzer şekilde Hz. Peygamber’in (sav), “Allah’a hamd olsun, Fâtıma ateşten
kurtulmuştur.”454 rivâyeti de onun cennetle müjdelendiğine dair apaçık bir örnektir.

Netice itibariyle birçok güzel hasleti bünyesinde barındıran, örnek hanım


statüsündeki Hz. Fâtıma tüm Müslüman kadınları için bir temsil konumundadır. O hem
kısa yaşamında gösterdiği çabalarıyla hem de Allah’ın bahşettiği özellikleri ile güzide
ve faziletli kadın şahsiyeti olarak ön plana çıkmaktadır. Onun sabrı, İslamiyet’e olan
gönülden bağlılığı ve Ehl-i beyt’e mensubiyeti önemli özelliklerdir. Ayrıca Hz.
Peygamber’in (sav) “benden bir parça”455 dediği Hz. Fâtıma, cennet ile müjdelenmiş
kimseler içerisine de dahil edilmiştir.

V. HZ. AİŞE VE ONU ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLERİ

A. Hz. Âişe

Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634) ile Ümmü Ruman’ın (ö. 6/628) kızı olan Hz.
Âişe’nin bi‘setten dört ya da beş sene sonra Mekke’de doğduğu belirtilir.456 Onun,
Müslüman bir evde doğduğu ve küçük yaşta Müslüman olduğu bildirilmektedir.457 Hz.
Âişe’nin hicretten iki sene önce458 Hz. Peygamber (sav) ile nişanlandığı, hicretten iki
yıl sonra şevval ayında459 O’nunla evlendiği460 ifade edilmektedir. Hz. Peygamber’in

453
Hâkim, Müstedrek, III, 178. Hâkim, isnadının sahih olduğunu kaydetmesine rağmen eseri telhis
eden Zehebî, üç râvisinin zayıf, hadîsin de münker olduğunu haber vermektedir. (Hâkim, a.g.e., III,
178)
454
Ahmed b Hanbel, Müsned, XXXVII, 84. Muhakkik Şuayb Arnavut, isnadda yer alan ravilerin sika,
hadîsin de sahih olduğunu kaydetmiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXVII, 84), Hâkim, a.g.e, III, 178-
179. Hâkim bu hadîsin Sahihayn şartlarına göre sahih olduğunu bildirmekte Zehebi görüş
bildirmemektedir. (Hâkim, a.g.e., IIII, 178-179)
455
Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 12, 16, 29; Müslim, “Fezâilü’s-Sahâbe” 93; Ebû Dâvud, “Nikah”;
Tirmizî, “Menâkıb” 61; Hâkim, a.g.e., III, 188.
456
İbn Sa‘d, Tabakât, VII, 58-81; Zehebî, Siyer, II, 135; İbn Hacer, İsâbe, VIII, 232; Mustafa Fayda,
“Âişe”, DİA, I, 201.
457
İbn İshak, Siret, 124; İbn Hişam, Siret, I, 254
458
İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe, VII,187; Zehebî, a.g.e., II, 148; İbn Hacer, a.g.e., VIII, 232.
459
Dârimî, “Nikah” 2252; Müslim, “Nikah” 11; İbn Mâce, “Nikah” 47; Nesâî, “Nikah” 77.
460
Ebû Dâvud, “Edeb” 63; Hâkim, Müstedrek, IV,84. Ayrıca bkz. İbn İshak, Siret, 239; İbn Sa‘d,
Tabakât, VIII, 58,59,61; İbn Abdülber, İstiâb, s. 346; İbnü’l-Esîr, a.g.e, VII, 187. ; M. Zekai Konrapa,
Bkz. Peygamberimizin hayatı: Siyer-i Nebi, İstanbul, Kitabevi Yay., 2009, s. 385.

83
(sav) Hz. Sevde’den (ö.23/644) sonra evlendiği üçüncü hanımı olmakla birlikte,
evlendiği tek bâkire hanımıdır.461 Ayrıca Allah Resûlü (sav) ile evlendikten sonra
Ümmühatü’l-Müminin’in arasına katılmış462 olup O’nun vefatından sonra da İslam’ın
yayılması ve doğru anlaşılması adına çok emek sarf ettiği malumdur.

Hz. Âişe’nin ibadetlerini îfa ederken Allah Resûlü’ne (sav) yardımcı olduğu
nakledilmiştir. Nitekim, hac sırasında Hz. Peygamber’e (sav) arkadaşlık etmiş, onun
bütün hizmetini yapmıştır. Örneğin Hz. Peygamber (sav) itikafa girdiği zamanlarda
başını uzattığı, Hz. Âişe’nin O’nun başını tarayıp yıkadığı haber verilmektedir.463

Öte yandan, Hz. Osman’ın (ö. 35/656) vefatından sonra, onun katilinin
bulunması isteğiyle ortaya çıkan birtakım ihtilaflar sebebiyle Cemel Vak‘ası’na dahil
olduğu bilinmektedir. Bu olayda Hz. Âişe ve Hz. Ali aktif rol oynamış, her ikisi de
ayrı birer taraf olmuşlardır.464 Ancak daha sonra çok pişman olduğu, bunun
üzüntüsünü çektiği belirtilmektedir.465 Hz. Âişe, altmış beş yaşında, hicrî elli sekiz
yılında vefat etmiş olup kendisinin vasiyeti üzerine Bakî mezarlığına gece
defnedilmiştir.466

B. Hz. Âişe’yi Üstün Kılan Özellikleri

Burada Hz. Aişe’yi üstün kılan özelliklerini kendi kazanımları ve Allah’ın


lütfettikleri şeklinde sınıflandırılarak yer verilecektir.

1. Kendi Kazanımları

Hz. Aişe’nin yaşamında kendine has ve onun diğer hanımlardan daha üstün
olmasına sebep olan bazı özellikleri burada ele alınacaktır. Bunlar ilmi faaliyetleri ve

461
Hâkim, Müstedrek; IV, 94; Hâkim’e göre isnadı sahihtir, Zehebî yorum eklememiştir. (Hâkim,
a.g.e., IV, 94); İbn İshak, Siret, 239; İbn Sa‘d, a.g.e., VIII, 59; İbn Abdülber, a.g.e., s. 346. Bu konuda
İbn Kesîr, Hz. Âişe’nin nikahının Hz. Sevde’den daha önce olduğunu iddia etmektedir. (İbn Kesîr,
Bidâye, III, 206).
462
Ahzab (33), 6, 53; İbn İshak, a.g.e, 239-240.
463
Buhârî, “Hayz”, 16.
464
Ethem Ruhi Fığlalı, “Cemel Vak‘ası”, DİA, VII, 321-22.
465
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 81.
466
İbn Abdülber, İstiâb, s. 921; İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe, VII, 189.

84
zekâsı, Allah korkusu, ibadete düşkünlüğü ve cömertliği ile hayırlı işlerde istikrar
göstermesi gibi özellikleridir.

a. İlmi Faaliyetleri ve Zekâsı

Hz. Âişe’nin zekâsı ve yaşının müsaitliği yanında, hem Hz. Peygamber (sav)
hayattayken hem de onun vefatından sonra ilme olan merakı İslam’ın anlaşılmasında
birçok fayda sağlamıştır. Nitekim onun bahsi geçen zekâsı, kuvvetli hafızası, anlayışı
ve güzel konuşması, Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber ’i (sav) en iyi şekilde anlamaya
çalışması gibi özelliklerinin ona Allah’ın elçisinin yanında müstesna mevkî
kazandırdığı kaydedilmiştir.467 Hz. Âişe’nin ilminin fazlalığı ve büyüklüğü herkes
tarafından kabul edilmekte ve Hz. Âişe’nin insanların en bilgilisi468 olduğu görüşü
kaynaklarda dile getirilmektedir.

Onun bu ilmi becerisinin çoğunlukla İslamî ilimler üzerine olduğu


görülmektedir. O kendi söylemiyle, “Ailemde dînî konular hariç benden daha zekileri
bulunuyor.”469 demesi buna bir delildir. Kaynaklardaki İslami bilgilerin dörtte birinin
neredeyse Hz. Âişe’den geldiği belirtildiğine göre470 Hz. Âişe’yi, bir müfessir, sünneti
şerh eden, İslam ahkâmı hususunda bir fakihe olarak tanımlamak mümkün
gözükmektedir. Netice olarak biyografi kitaplarında “Hz. Âişe’nin ilmi, Resûlullah’ın
(sav) hanımlarının ve bütün kadınların ilminin toplanmış şeklidir.”471 ifadesi de bunu
açıkça belirtmektedir.

Hz. Âişe’nin ilmi anlamda gayretinin misali, onun müksirûn472 bir râvi olması
ve 2210 rivâyeti olması473 ve kendisinden çok sayıda hadîs rivâyet eden sahâbî
bulunması gösterilebilir.474 Ayrıca sahâbe, özellikle hadîsle ilgili sorun çıktığı

467
Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, s. 176.
468
İbn Sa‘d, Tabakât, II, 375, Zehebî, Siyer, II, 140.
469
Zehebî, a.g.e, II, 149.
470
Afzalurrahman, Siret Ansiklopedisi, çev. Hakan Bayrak, İstanbul, İnkılap Yay., 1988, II, 198.

471
İbn Abdülber, İstiâb, s. 921; Zehebî, a.g.e., II, 148; İbn Hâcer, İsâbe, VIII, 233.
472
1000 ve üzeri hadîs rivâyet eden raviye müksirûn denilir. (Cemal Ağırman, “Müksirûn”, DİA, XXXI,
534).
473
Müsnedi Âişe’de 1110 hadîs bulunmakta olup, Buhârî ve Müslim’in ittifak ettiği 174 rivâyet vardır.
Ayrıca Buhârî 54, Müslim’in 69 münferit rivâyeti bulunmaktadır (Zehebî, Siyer, II, 137).
474
Babası Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Abdullah b. Ömer, Ebû Hureyre, Ebû Musa el-Eşarî, Abdullah b.
Abbas, Rabia bint Amr, Amr b. As, Safiye bint Şeybe ravilerden bazılarıdır. İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe,
VII, 189; Zehebî, a.g.e, II, 136-139; İbn Hacer, a.g.e., IV, 361.

85
durumlarda Hz. Âişe’ye danışmış ve bunu bizzat ifade etmişlerdir. Nitekim Ebû Musa
el-Eşarî (ö. 42/ 662-63), “Resûlullah’ın (sav) ashabının bize sorduğu herhangi bir
hadîsle ilgili müşkilimiz olduğunda onu Hz. Âişe’ye sorardık ve onun yanında sorulan
hadîse dair muhakkak bir şeyler bulurduk.”475 demiştir. Hz. Âişe’nin hadîsi rivâyet
etmekle kalmadığı, rivâyetler hususunda tashih ve tenkitte bulunarak sünnete dair soru
ve problemleri cevapladığı da kaynaklarda bildirilmektedir.476

Bunun yanında onun ilmi gayreti, kadın fakihlerin öncüsü olmasına477 ve


Medine’de fetva veren yedi fakihten biri sayılmasını sağlamıştır.478 Hatta onun ilmi
hakkında, Âişe’nin ilminin toplamı Hz. Peygamber’in (sav) eşleri ve diğer tüm
kadınların ilminden daha üstünlüğü iddia edilmektedir.479 Ayrıca bu hususta tabiinden
Urve b. ez-Zübeyr (ö. 94/713), Hz. Âişe’nin Kur’ân’ı, farzları, helal ve haramı insanlar
arasında çok iyi bilenlerden olduğunu vurgularken480 yine ashâbın büyüklerinin ona
ferâize dair meseleleri sorduğu haber verilmektedir.481 Üstelik Hz. Âişe’nin sadece
şifahî sorulara cevap vermekle yetinmeyip, muhtelif şehir ve bölgelerde yaşayan
Müslümanlardan gelen mektuplar vasıtasıyla sorulan dinî sorulara da cevaplar

475
Tirmizî, “Menâkıb” 63; Tirmizî bu hadîsin, hasen sahih garib olduğunu kaydetmektedir. (Tirmizî,
Sünen, III, 60)
476
Nevzat Aşık, Sahâbe ve Hadîs Rivâyeti, İzmir, Akyol Yay.,1981, s. 116,251,259-270. örneğin,
Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Ömer gibi sahâbîlerin Hz. Peygamber’den (sav) naklettikleri, “Ölü,
ailesinin ona ağlamasıyla azaba uğrar.” hadîsini kabul etmemiş ve Allah Resûl’ünün böyle
söylemediğini bildirmiştir. Yahûdi bir cenazenin yanından geçerken bir kadının feryat ettiğini görerek
Nebi’nin (sav) “Bunlar feryat ediyor, bu feryatlar onun üzerine azap oluyor.” buyurduğunu ve Hz. Âişe,
âyette geçen, “Hiçbir günahkâr başkasın yükünü yüklenmez.” ….Necm (53), 38; En’am (6), 164
numaralı âyet lafızlarını buna delil göstermiştir. Buhârî, “Cenaiz” 34; Müslim, “Cenaiz” 25; krş. İmam
Bedreddin Zerkeşî, el-İcabe li-iradi ma istedrekethu Âişe ale’s-sahâbe, thk. Muhammed Bünyamin
Erul, racea Şuayb el-Arnaut, Beyrut, Müessesetü’r-Risale, 2004, s. 32-33, 37-38.
477
Meşhur bir örnek olan, “Bir kadının Hz. Âişe’ye gelip ‘Kadın hayızlı olduğu günlerde kılamadığı
namazları kaza eder mi?’ diye sorduğu zaman, ‘Sen Harûriyye misin? Biz Resûlullah’ın (sav) yanında
adet görürdük de kılamadığımız namazları kaza etmezdik ve O’nun tarafından kaza etmekle de
emrolunmadık.’ ifadeleri onun fıkhi bilgisine ve hüküm yetkisine delildir. (Buhârî, “Hayz” 20; Ebû
Dâvud, “Taharet” 105. Buhârî, Hayz, 20; Ebû Dâvud Tahâre,104; Tirmizî, Savm, 67; Nesaî, Hayz,17;
Siyâm, 64).
478
İbn Sa‘d, Tabakat, VIII, 66; İbn Abdülber, İstiâb, s. 919.
479
Hâkim, Müstedrek, IV, 92. Bu haberin isnadı Zehebî’ye göre sahihtir. (Hâkim, a.g.e., IV, 92); İbn
Abdülber, İstiâb, s. 920; Ebû'l-Abbas Ziyaeddin Ahmed b. Ömer b. İbrâhim Kurtubî, Müfhim limâ
eşkele min telhisi Kitâbi Müslim, thk. Muhyiddin Dîb Müstû, Yusuf Ali Büdeyvi, Ahmed Muhammed
es-Seyyid, Mahmud İbrahim Nezzam, Beyrut, Dâru İbn Kesir, 1996, VI, 332.
480
Hâkim, Müstedrek, IV, 92,95. Hâkim, senedinin sahih olduğunu kaydederken Zehebî hadîsin hasen
olduğu görüşüne yer verir. (Hâkim, Müstedrek, IV, 92, 95), Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, II, 49,50;
İbn Abdülber, a.g.e., s. 919; İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe, VII, 189; Ömer el-Kurtubî, Müfhim, VI, 320;
İbn Hacer, İsâbe, IV, 360.
481
Hâkim, a.g.e, IV, 92. Ayrıca bkz. İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 66; İbn Abdülber, İstiâb, s. 919; İbnü’l-
Esîr, Üsdu’l-gâbe, VII, 189; İbn Hâcer, a.g.e. VIII, 233

86
verdiğini belirtmek gerekir.482 Bunun yanında özellikle Hz.Ömer kendisine kadınlarla
ilgili fetvalar konusunda danışır onun görüşlerine değer verirdi.483

Hz. Aişe'nin tefsir ilminde oldukça mâhir olduğuna, Hz. Peygamber’den (sav)
vahiy adına duyduklarını zikreden bir müfessir olduğuna da yer vermek gerekir.
Ayrıca onun, yalnız İslamî ilimlerde değil, şiir, tarih, neseb ilmi, tıp ve edebiyat484,
fesâhat gibi diğer ilimlerde de başarı gösterdiği bilinmektedir. Hz. Âişe bu ilmi
bilmekle kalmamış Arap tarihi ve câhiliyye çağının içtimaî vaziyeti, örf ve âdetleri
hakkında geniş bilgi sahibi olmuştur.485 Onun bir başka özelliği hitabetinin ve
konuşmasının güzelliği olduğu, talebelerinin ondan daha fasih konuşan kimse
görmedikleri, onun konuşmasının çok açık ve akıcı olduğu nakledilmektedir. 486

Her sahâbenin yetiştiği çevre, eğitim ve öğrenim şartlar farklı olmakla birlikte
Hz. Âişe’nin yetiştiği aile, zekâ ve düşünce yapısı, öğrenme merakı özellikle diğer
kadınlardan farklılık göstermektedir.487 Hz. Âişe’nin daha önceden bilmediği bir şeyi
öğrendiğinde Resûlullah’a (sav) tekrar tekrar sorma488 tavrı bu hususta önem arz
etmektedir. Üstelik, hiçbir hanım sahâbî ve peygamber hanımı, Hz. Peygamber’den
(sav) onun kadar hadîs rivâyet etmemiş ve hadîs konusunda bu denli ihtisas sahibi
olmamıştır.

b. Allah Korkusu, İbadete Düşkünlüğü ve Cömertliği

Hz. Âişe, Hz. Peygamber’den (sav) işittiği her ibadeti ve fazileti tatbik etmeye
çalışır, gerektiğinde yaptığı ibadetlerini de artırırdı. Kaynaklarda Hz. Âişe’nin nafile
ibadete düşkün olduğu, gece namazı kılıp birçok günü oruçlu geçirdiğine dikkat

482
Seyyid Süleyman Nedvî, Siretü’s-seyyide Âişe Ümmü’l-Mü’minin (r.a.), Dımeşk, Dâru’l-Kalem,
2003, s. 253-258; Mustafa Fayda, “Âişe”, DİA, 204.
483
İbnü’l-Esîr, Üsdul-gâbe, VI, 192.
484
İbn Abdülber, İstiâb, 358.
485
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Sâlih Tuğ, II, 732.
486
Tirmizî, “Menâkıb” 63; Tirmizî, bu hadîs hakkında hasen sahih garib demiştir. (Mübarekfurî,
Tuhfetü’l-ahvezi, X, 376); Hâkim, Müstedrek IV, 92.
487
Nevzat Aşık, Hazreti Âişe’nin Hadîsciliği, İzmir, Öğrenci Basımevi, t.y., s. 6.
488
Buhârî, “İlim” 35.

87
çekilmiştir.489 Hz. Peygamber’den (sav) en üstün amelin hacc-ı mebrûr olduğunu 490
işitince o, her sene hac etmeyi adeta bir şiar haline getirmiştir.491

Hz. Âişe’nin kaynaklarda bahsedilen önemli bir özelliği de cömert olması,


öksüz ve yetim çocukları himayesine alıp yetiştirmesidir. Ayrıca fakir fukaraya sürekli
infakta bulunduğu492 ve birçok köle ve cariyeyi azat ettiği bildirilmiştir.493 Bunların
yanında Hz. Âişe’nin son derece kanaatkâr ve mütevazı bir hanım olduğu kaynaklarda
haber verilmektedir. 494

c. Hayırlı İşlerde İstikrarlı Olması

Hz. Âişe’nin hayır gördüğü işlerde istikrarlı olduğu, kararını sürdürdüğü


görülmektedir. Örneğin Hz. Peygamber’in (sav) hanımlarının bazı maddî talepleri ve
aralarındaki kıskançlık sebebiyle üzüntü duyan Nebi (sav) onlara bir ay süreyle
yaklaşmamak üzere yemin ettiği sırada495 Hz. Âişe’nin tavrı oldukça önemlidir. 496
Hz. Peygamber (sav) eşlerinden tercih yapmalarını isteyen âyet497 nâzil olduğunda
Hz. Peygamber’in (sav), bu durumu ailesine danışıp karar verebileceği yönündeki
teklifini reddeden Hz. Âişe, Allah ve Resûlünu tercih ettiğini bildirmektedir. Bu
durumu diğer hanımlara öncü ve örnek olmuş ve onlar da derhâl Hz. Âişe’ye tâbî
olmuşlardır.498 Nihâyetinde burada Hz. Âişe’nin düşünmeksizin verdiği bu karar, bu
işte hayırlı olanı gördüğü ve ondan vazgeçmediğini göstermektedir.

489
Tirmizî, “Menâkıb” 50.
490
Buhârî, “Hac” 4; “Sayd” 26, “Cihad” 1.
491
Buhârî, “Sayd” 26.
492
İbn Sa‘d, Tabakât ,VIII, 68; Zehebî, Siyer, II, 187.
493
Kaynaklarda Berîre isimli bir köleyi serbest bıraktığı kaydedilmiştir (İbn Sad, Tabakât, VIII, 256-
261; Mustafa Fayda, “Âişe”, DİA, 202).
494
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, II, 47; Zehebî, a.g.e., II, 186.
495
Yemin etmek anlamına gelen îlâ kelimesi, terim olarak kocanın yemin, adak veya bir şarta bağlamak
suretiyle eşiyle cinsel ilişkide bulunmayı kendisine men etmesini ifade eder. (Vehbe Zuhaylî, Hanefi
Fıkhı, çev. Yusuf Ciğer, İstanbul, Saadet Yay., 2014, III, 456; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile
İlmihali, İstanbul, Erkam Yay., t.y., I, 160)
496
Buhârî, “Savm” 11, “Salât” 18; “Nikah” 91; “Talak” 21, “Eymân” 20; Tirmizî, “Talak” 21; Nesâî,
“Talak” 32.
497
Ahzâb (33) 28-29. Hz. Peygamber’in (sav) hanımların dünya nimetleriyle Allah, Allah’ın Resûlü ve
âhiret arasında tercih hakkı verilen bu âyet, tahyir âyetidir. (Ahmet Özel, “Tahyir”, DİA, XXXIV, 442-
443).
498
Buhârî, “Mezâlim” 25; Müslim, “Talak” 30; Tirmizî, “Tefsir” 66, Nesâi “Talak”, 32. Sıhhat.

88
2. Allah’ın Lütfettiği Özellikleri

Hz. Âişe’nin Allah’ın bahşettiği üstünlüklerinin başında Hz. Peygamber’in


(sav) Hz. Âişe’ye olan sevgisi gelmektedir. Bunun yanında Allah Resûlü (sav) ve Hz.
Âişe’nin nikahlanacaklarının Hz. Peygamber’e (sav) önceden bildirilmesi, onun dünya
ve ahirette zevcesi olacağı müjdesi, teyemmüm âyetinin inme sürecine Hz. Âişe’nin
sebep olması bazı önemli özellikler arasında sayılabilir. Ayrıca İfk Hadîsesi sonrasında
âyetle suçsuz olduğunun bildirilmesi de Allah tarafından ona bahşedilen
özelliklerdendir.

a. Hz. Peygamber ’in (sav) Ona Olan Sevgisi

Hz. Peygamber’in (sav), Hz. Âişe’ye diğer eşlerinden daha fazla muhabbet
duyduğu genel olarak kabul edilen bir konudur. Örneğin bir keresinde, Allah Resûlü
(sav) kızı Hz. Fâtıma’ya, “Ey kızım, benim sevdiğimi sen de sevmek istemez misin?
diye sorar. Hz. Fâtıma’nın onayladığı bu soru karşılığında Hz. Âişe’yi göstererek onu
sevmesini istemektedir.499 Başka bir olayda ise Amr b. As’ın (ö. 43/664), Hz.
Peygamber’e (sav) insanların hangisinin kendisine daha sevimli olduğunu sorusuna
karşın O “Âişe” cevabını vermiştir.500 Üstelik Hz. Peygamber’in (sav) sohbet etmek
için seyahatlerini Hz. Âişe ile birlikte yapmayı arzu etmesi501, su içerken ağzını
bardakta onun ağzının temas ettiği yere koyması502 bu muhabbetin birer göstergesidir.
Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) onunla vakit geçirmeyi sevdiği ve zaman zaman koşu
yarışı yaptığı kaynaklarda belirtilmektedir.503

Öte yandan, Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Âişe’ye olan sevgisinin sahâbîler
arasında da meşhur olduğu, onlar bir şey getirecekleri veya bir şey isteyecekleri zaman,

499
Buhârî, “Hibe” 8; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 83; Zehebî, Siyer, II, 142.
500
Hadîsin devamında, Nebî (sav) erkekler arasında babası Hz. Ebûbekir’i ve sonra Hz. Ömer’i
sevdiğini zikretmektedir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXIII, 170). Şuayb Arnavut bu hadîsin sahih
li gayrihi olduğunu belirtir, çünkü raviler arasından Abdullah b. Şakîk konusunda ihtilaf vardır. (Ahmed
b. Hanbel, a.g.e., XXXXIII, 170); Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 5, “Meğazi” 60; Müslim, “F
Fezâilu’s-Sahâbe” 8; Nevevi, Müslim’in rivâyetinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Âişe’nin açıkça
üstünlüğünü ifade ettiğini belirtmektedir. (Nevevî, Minhac, XV, 202-203); Tirmizî, “Menâkıb” 50;
Tirmizî hadîsin hasen sahih olarak belirtmektedir. (Tirmizî, “Menâkıb” 50). Hâkim, Müstedrek, IV,
92; Zehebî, Siyer, II,142,148-149.
501
Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 13, “Eşribe” 139.
502
Müslim, “Hayz” 3.
503
Ebû Dâvud, “Cihad” 6

89
Hz. Âişe’nin gününde getirdikleri belirtilmektedir.504 Böyle yapmakla onlar hediyenin
Hz. Peygamber’i (sav) daha memnun edeceğini umarlardı.505 Ama bu durum eşler
arasında sıkıntıya yol açtığı için hanımlar tarafından itiraz edildiği fakat Hz.
Peygamber’in (sav), “Âişe konusunda beni rahatsız etmeyin, Allah’a yemin ederim ki
506
o hariç hiçbirinizin yatağında bana vahiy gelmiyor.” buyurduğu haber verilir.
Kaynaklar bu itirazın yeniden yapıldığını ve bunun için hanımların Zeyneb bint Cahş’ı
(ö. 20/641) şikâyetlerini bildirmek üzere Allah Resûlü’nün yanına gönderdiklerini
fakat Hz. Peygamber’in (sav) sükût edip bizzat Hz. Âişe’nin kendisini savunmasına
müsâde ettiğini zikrederler.507

Hz. Peygamber’in (sav), ölüm hastalığı sırasında devamlı Hz. Âişe’nin


odasında kalmak için bütün hanımlarından izin istemesi de ona olan sevgisinin bir
tezâhürüdür.508 Hz. Âişe bunu şu şekilde ifade etmektedir, “Resûlullah’ın (sav) ağzına
giren son şey, benim ağzımla ıslatarak kendisine verdiğim misvağım olmuştu. Onun
ruhu benim kucağımda kabzedildi.”509

504
Buhârî, “Hibe” 7; “Fezâilü Ashabi’n-Nebî” 30; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 44-82; 2441; Tirmizî,
“Menâkıb” 63. Tirmizî hadîsi hasen garib bulmaktadır. (Tirmizî, “Menâkıb” 63). Zehebî, Siyer, II, 141-
142.
505
İbn Hâcer, Fethü’l-bârî, VIII, 477-478.
506
Buhârî, “Fezâilü Ashabi’n-Nebi” 30; “Hibe” 8; Tirmizî, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisa” 3; Hâkim,
Müstedrek, IV,90. Müstedrek’te elbisesi altında ifadesi kullanılırken, muhakkik evinde olarak
düzeltmiştir. Hâkim, hadîsin sahih olduğunu bildirir. Ravilerden Remise, Zehebî’nin Mizan eserinden
meçhulât içerisinde sayılmaz, ancak onun erkek kardeşi Avf b. Haris’in hadîsin baş tarafındaki hediyye
konusunda teferrüd ettiğini bildirir. (Hâkim, a.g.e., IV, 90).
507
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXXI, 123-124. Şuayb el-Arnaut Müslim’in şartlarına göra hadîsin
sahih olduğunu söylemiştir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXXI, 123-124); Buhârî, “Hibe” 8 ; Nesâî,
“Nisa” 3.
508
Allah Resûlü, hastalandığında, “Ben aranızda gidip gelecek güçte değilim, birinizin yanında
kalmama izin verin” diyerek hanımlarından izin istediğinde Ümmü Seleme “Kimi istediğini anlıyoruz,
Âişe’yi istiyorsun, biz izin verdik.” demiştir. (İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 63-64; İbn Hâcer, İsâbe, VIII,
234). Yine benzer bir rivâyette, Nebi’nin (sav) hastalığı ağırlaşınca, diğer hanımlarında kalma sırasında,
“Yarın nerde olacağım; yarın nerde olacağım?” şeklinde sorular sorarken Hz. Âişe’nin günü gelince
sukût etmektedir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., VI, 200; Buhârî, “Meğazi” 83; “Fezâil” 30; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 84.)
509
Ahmed b. Hanbel, a.g.e, XXXX, 261.. Muhakkik hadîsin isnadının Sahihayna göre sahih olduğunu
bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXX, 261; Buhârî, “Cenaiz” 96; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 84-
87; İbn Sa‘d, a.g.e, VIII, 63-64; İbn Hâcer, a.g.e VIII, 234.

90
Bunun yanında, Hz. Âişe de Allah Resûlü’nün kendisine sevgisini her fırsatta
dile getirmiş ve “Hanımları arasında hangisi onun yanında benden daha değerlidir?”510
diyerek buna dikkat çekmektedir.

Netice olarak Resûlullah’ın (sav) açık ifadeleri ve yaşanan olaylar, O’nun Hz.
Âişe’ye olan sevgi ve muhabbetinin ne kadar derin olduğunu göstermektedir. Bu
durum da Hz. Âişe’nin faziletini arttıran etkenlerden biri sayılabilir.

b. Hz. Peygamber’e (sav) Rüyada Gösterilmesi ve Hz.


Peygamber’in (sav) Dünya-Ahirette Zevce Olması

Bazı kaynaklar Hz. Âişe’nin, Resûlullah’ın (sav) rüyasında gösterilmesinden


hareketle evliliklerinin Allah katında ve ilâhî bir emir sonucu gerçekleştiği görüşünü
zikredip bu durumu onun faziletleri bölümünde ele alırlar. Zira Allah Resûlü (sav) Hz.
Âişe için şöyle buyurmuştur, “Bana üç gece rüyamda gösterildin. Melek senin suretini
bana ipekli bir kumaş içinde getirdi, ‘Bu senin müstakbel hanımındır.’ dedi. Bir de
yüzünü açınca baktım ki o senmişsin…”511 Bu durum, Hz. Âişe’nin önceden Hz.
Peygamber’e (sav) evleneceği hanım olacağının haber verildiğini göstermektedir.

Öte yandan Hz. Âişe’nin sadece dünyada değil, ahirette de Hz. Peygamber’e
(sav) eş olacağı Cebrail tarafından Allah Resûlü’ne (sav) müjdelenmiştir.512 Ammâr b.
Yâsir’in (ö. 37/657), bir hutbe sırasında Hz. Âişe’yi kastederek dünya ve ahirette Allah
Resûlü’ne (sav) zevce olacağını vurgulaması bu durumu teyit etmektedir.513

510
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXX, 319. Ahmed b. Hanbel’in muhakkiki isnadın sahih olduğunu
belirtmektedir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXX, 319); Darimî, “Nikah” 28; Muhakkik Selîm Esed bu
hadîsin isnadının sahih olduğunu bildirilir. (Darimi, Sünen, thk. Hüseyin Selim Esed, s. 1418.); Müslim,
“Nikah” 11; İbn Mâce, “Nikah” 47; Nesâî, “Nikah” 77.
511
Hadîsin devamında, “Cibril’in o sözü üzerine Resûlullah (sav), ‘Eğer bu Allah’tan ise Allah kendi
takdirini, yerine getirir.’ demiştir (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., VI, 41, 128, 161. Sahihayn şartların göre
hadiisn sahih olduğunu muhakkik bildirir. Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXX, 170. Buhârî, “Nikah” 9,
35; “Menâkıb” 44; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 79). Ayrıca bkz. İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe, VII, 187.
512
Buhârî, “Menâkıb” 27; Tirmizî, “Menâkıb” 90.
513
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXX, 274; Ahmed b. Hanbel’in muhakkiki Şuayb Arnavut, rivâyetin
isnadının sahih olduğunu belirtir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXX, 274.); Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-
Nebî” 30, “Fiten” 17. Buhârî bu hadîsi zikredeceği babın ismini Fazlu Âişe (r.a): Hz. Âişe’nin Üstünlüğü
Babı şeklinde ifade etmektedir. (Buhârî, "Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30).

91
c. İfk Hâdisesi’nde İftiralardan Berî Olması ve Hakkında
Âyet İnmesi

İfk hâdisesi İslam Tarihi’nde hem Hz. Peygamber’i (sav) ilgilendiren hem Hz.
Âişe ve sahâbe için imtihan vesilesine sebep olan bir olaydır. Hz. Peygamber’le (sav)
Benî Mustalik Gazvesi’ne514 katılan Hz. Âişe, kaybettiği gerdanlığını aramak için
ordudan uzaklaşınca Safvan b. Muattal (ö. 60/679) Hz. Âişe’yi alarak birliğe
yetiştirmiş, ama bu durum Abdullah b. Übey (ö.9/630), münafıklar ve bazı kötü niyetli
kişilerce515 Hz. Âişe’nin aleyhine kullanılmıştı.516 Bu söylentiler sebebiyle Hz.
Peygamber (sav) ve Hz. Âişe bir süre sıkıntılı süreç geçirmişler ancak olaydan takriben
bir ay sonra şu âyet Hz. Âişe’nin masum olduğunu ispat etmiştir, “O ağır iftirayı
uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey
sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her biri için, işledikleri günahın
cezası vardır. İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır
bir azap vardır.”517 Hâdisenin sonucunda onun masumiyeti ortaya çıkarak âyetle sâbit
olmuş ve iftira atanlar cezalandırılmıştır.518

Netice olarak Hz. Âişe’yi sıkıntıya sokan bu olay hayırla neticelenmiş, onun
masumiyetini kanıtlamak üzere gökten özel bir vahiy gelmiştir.519 Nitekim Hz. Âişe,
“Ben yalnız Allah'ın beni temize çıkarmasını umardım. Lâkin vallahi hakkımda
okunur bir vahiy indirmesini hiç düşünmezdim. Fakat Resûlullah (sav) uykusunda bir
rüyâ görsün de Allah beni o rüyâ ile temize çıkarsın diye umardım!520 ifadesi vahiyle
tezkiye edilmiş olduğunu teyit eder.

514
Zehebî, Siyer, II, 153.
515
Bunların Hamne bint Cahş, Hassan b. Sâbit ve Mistah b. Üsâse oldukları bildirilir (İbn Hişam, Siret,
III, 330; İbn’ül-Esîr, Üsdu’l-gâbe, II,6).
516
Buhârî, “Şehadat” 15, “Meğazi” 34, “Tefsiru’l-Kur’ân” 24, Müslim, “Tevbe” 56; Mustafa Fayda,
“Âişe”, DİA, I, 201-202
517
Nur (24), 11.
518
İbn Hişam, Siret, III, 330; İbnu’l-Esîr, a.g.e, II, 6; Zehebî, Siyer, II, 161; İbn Hacer, İsâbe, III, 85.
519
Nabia Abbott, Hazreti Muhammed’in Sevgili Eşi Ayşe, çev. Tuba Asrak Hasdemir, Ankara, Yurt
Kitap Yay., 1999, s. 27.
520
Buhârî, “Şehadat” 15.

92
d. Teyemmüm Âyetinin Nüzûlüne Vesile Olması

Hz. Âişe yine Hz. Peygamber (sav) ile katıldığı bir sefere521 giderken mola
yerinde kardeşi Esma’nın522 olduğu bilinen gerdanlığını kaybetmesi teyemmüm
âyetinin inişine vesile olmuştur. Zira bu olay su olmayan bir arazide meydana gelmiş,
Hz. Peygamber (sav) de gerdanlığın aranması için bazı kimseleri gönderdiği için ordu
bir yere gidememişti.523 Sabah namazı vakti yaklaşmasına rağmen su bulunmadığı için
gerek Hz. Ebû Bekir gerekse diğer bazı Müslümanlar Hz. Âişe’ye kızmışlardı.524
Ancak, Hz. Âişe’nin gerdanlığının kaybolması, Müslümanlar için bir kolaylığa vesile
olmuş, teyemmüm âyeti indirilmiş525 ve Müslümanlar namazlarını kılabilmişlerdir.526

Bu hâdise üzerine meşhur sahâbî Üseyd b. Hudayr (ö. 20/641) Hz. Âişe’ye,
“Ey Ebû Bekir’in ailesi bu sizin, bereketiyle gelen ilk hayırlı işiniz değildir.527 Vallahi
senin başına gelen her işi Allah senin Müslümanlar için hayırlı kılar.”528 diyerek bu
duruma dikkat çekmektedir. Hz. Âişe’nin başına gelen hadîse ile birlikte
Müslümanlara bir kolaylık sağlanmış ve mezkûr rivâyete göre Hz. Âişe’nin ve
ailesinin üstünlüğü zikredilmiştir.

İfk olayı ve teyemmüm âyeti gerdanlığın kaybolması konusunda benzerlik


gösterdiğinden, aynı zaman diliminde gerçekleşmiş olabileceği gibi, farklı farklı
zamanlarda da vukû bulmuş olabilir. Hz. Âişe’nin, Benî Mustalik Gazvesi’nde
gerdanlığını kaybettiği hususunda şüphe yoktur. Ancak onun gerdanlığını

521
Kaynaklarda net olarak hangi sefer olduğu bildirilmemekte olup, Beni Mustalik gazvesi olabileceği
gibi Mekke ile Hayber arasında bir bölge de kastedilmiş olabilir (Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer b.
el-Eslem el-Vâkıdî, thk. Marsden Jones, 3. bs. Beyrut, Kitâbü’l-Meğazi, Beyrut, Âlemu’l-Kütüb, 1984,
II, 427). Beni Müstalik’ten sonra olduğunu ifade eden görüşler de mevcuttur. (İbn Hacer, Fethü’l-bârî,
II, 5,10-11).
522
Müslim, “Hayz”108; Nevevî, Minhac, IV, 56-57.
523
Zâtü’l-Ceyş veya Beyda’ mevkilerinden biri olduğu nakledilir. (Buhârî, “Teyemmüm” 1)
524
Buhârî, “Muhâribin” 25.
525
Nisa (4),43; Maide (5), 6.
526
Taberî, Câmî, V,106; İbn Kesîr, Tefsir, II, 282; İmam Malik, Muvatta, Salat, 134; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, VI, 272; Buhârî, “Teyemmüm” 1; “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30; “Tefsir” 89, 110; “Libas” 56;
“Muharibin” 25; Nesâî, “Taharet” 195; Mustafa Fayda, “Âişe”, DİA, I, 202.
527
Ahmed b Hanbel, a.g.e., XXXXII, 286. Muhakkik Şuayb el-Arnaut isnadın Sahihayn şartlarına göre
sahih olduğunu belirtir. (Ahmed b Hanbel, a.g.e, XXXXII, 286); Buhârî, “Teyemmüm” 1, “Fezâilü
Ashâbi’n-Nebi” 30, “Tefsir” 5; Müslim, “Hayz” 108; Nesâî, “Taharet” 31; Tirmızî, “Menâkıb” 63; İbn
Sad, Tabakât, II, 50.
528
İbn Hacer, a.g.e., II,10-11.

93
düşürdüğünü anlattığı teyemmüm kıssasının yine Benî Mustalik’te ya da Zâtü’r-Rika‘
Gazvesi’nde olduğunu belirten farklı görüşler vardır.529

e. Hakkında Tirit Yemeği Benzetmesi Yapılması

Hz. Âişe’nin bahse değer bir üstünlüğü de Hz. Peygamber (sav) tarafından tirit
yemeğine benzetilerek yapılmıştır. Daha önce de zikredilen bu hadîse göre Allah
Resûlü (sav), “Hz. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü tirit530 yemeğinin diğer
yemeklere olan üstünlüğü gibidir.”531 ifadeleriyle belirtmiştir.

Et ve ekmeğin karıştırılarak yapıldığı tirit yemeği, Araplar nezdinde en


kıymetli yemeklerden biri olup532 o dönemde yaygın olduğu söylenebilir. Allah
Resûlü’nün ekmekten yapılan tiriti çok sevmesi533 belki de onu diğer yemeklerden
üstün görmesine sebep olmuştur. Başka bir ihtimalde tirit yemeğinin lezzetli, hızlıca
yenip kişiyi doyuran ve tokluk hissi veren bir yemek olarak bir yemekte aranan
özellikleri taşıması sebebiyle bu benzetme yapılmış olabilir.534

529
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, I, 518. Bu hususta daha ayrıntılı bilgi için bkz. Ömer Faruk Yıldırım,
“Teyemmüm Kıssasının Tarihi ve Âyetinin Sebeb-i Nüzulü Üzerine-Hz. Âişe’nin Gerdanlığını
Düşürmesinin Mükerrerliği Bağlamında-”, Hadîs Tetkikleri Dergisi, 2010, VIII, sayı: 2, s. 107-127
530
Tirit et suyuna kızartılmış veya bayat ekmek konularak yapılan yemektir. (Muhammed Hamidullah,
İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, II, 1126); Kolaylıkla çiğnendiğinden Araplar nezdinde son derece
makbul bir yemektir. Hz. Peygamber ‘in(sav) tirit yemeğine cennet ortası anlamına gelen Buhbuhatu’l-
Cenne demiştir. (Mehmed Zihni Efendi, Meşâhiru’n-Nisâ, İstanbul, Şâmil Yay., 1982, II, 1-9; Hacı
Cemal Öğüt, Fâtımatü’z-Zehra, İstanbul, Bahar Yay., 1970, s. 141.)
531
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Muhakkik, ravilerden Ebû Musa el-Eşari’den gelen
rivâyetin Sahihayn şartlarına göre isnadının sahih olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV,
394,409); Dârimî, “Et’ıme” 2113; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâil” 30; “Et’ime” 25, 30; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et’ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et’ime” 29; Tirmızî, “Et’ime” 31,
“Menâkıb” 63, Tirmızî, bu hadîs hasen sahih olarak kabul eder. (Tirmızî, “Menâkıb” 63); Nesâî, “Nisâ”
3. Bu rivâyetin Enes b. Malik ve Hz. Âişe olmak üzere iki sahâbe râvisi bulunmaktadır. Rivâyet
zincirinde bulunan, Abdullah b. Abdurrahman b. Ma’mer Ebû Tule’l-Ensari el-Medenî sikadır. Malik
b. Enes ondan rivâyet etmiştir. (Beşşar Avvad Maruf, el-Müsned el-Musannef el-Muallel, III, 514,
XXXIX, 391.)
532
İbn Kesîr, Bidâye, IV, 324.
533
Ebû Dâvud, “Et’ıme” 23; Rivâyette Hz. Peygamber’in (sav) ekmek ile yapılan tiriti çok sevdiği
bildirilmektedir, ancak şârih Azimabâdî, rivâyetin zayıf olduğunu, raviler arasında meçhûl râvilerin
bulunduğunu bildirir (Azimâbâdî, Avnu’l-ma’bud, III, 48; Muhammed Hamidullah, İslam
Peygamberi, çev. Salih Tuğ, II, 1126).
534
Nevevî, Minhac, XV, 199-200.

94
f. Cebrail’in Kendisine Selam Getirmesi ve Cebrail’i İnsan
Suretinde Görmesi

Hz. Âişe ile ilgili bahse değer bir diğer hadîse ise, Cebrail’in gelerek Nebi’nin
(sav) aracılığıyla ona selam söylemesidir. Bu olayda Hz. Peygamber (sav), “Ey Âişe!
İşte Cebrail, sana selam ediyor.” buyurduğunda, onun, “Selam, Allah’ın rahmet ve
bereketleri onun üzerine olsun. Benim görmediğim Cebrail’i sen görüyorsun.” diyerek
mukâbelede bulunduğu haber verilmektedir.535 Bunun yanında Hz. Âişe’nin zaman
zaman Cebrail’i sahâbeden Dihyetü’l-Kelbî (ö.50/ 670) sûretinde gördüğü ve ona
selam verdiği de bildirilmektedir.536

Hz. Âişe, Hz. Peygamber (sav) açısından kendi üstünlüklerini kısaca şöyle
özetlemiştir. “Kadınlar içinde en sevdiği hanımıydım ve babam Hz. Peygamber’in
(sav) en sevdiği arkadaşıydı, sadece beni bâkire olarak aldı537 ve benimle evlenme emri
semadan indi. Hastalığı sırasında diğer hanımlarından benim yanımda kalmak üzere
izin istedi. Misvakı en son benim ağzıma değmiş, evimde vefat edip buraya
defnedilmişti.”538 Bu ifadeleriyle Hz. Aîşe bir yandan Resûlullah’ın (sav) hayatının
özel anlarını ve son demlerini anlatırken bir yandan da kendi üstünlüklerini
vurgulamıştır. Gerçekten de Hz. Âişe’nin gelişimi, yetişmesi ve şahsiyetinin
olgunlaşması baba evinde başlayıp, peygamber evinde tamamlamıştır.539 Böylece
onun, bütün dînî, ahlâkî, ilmî, siyâsî ve medenî meziyetleri şahsında topladığı ve bütün
bunların gereklerini yerine getirerek, insanlara bu mânâda örnek ve önder olduğu
görülmektedir.540 Ayrıca o, ev hayatında eşine yardım eden bir kadın, büyük bir

535
Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30, “Bedu’l-Halk” 6, “Edeb” 11, “İsti’zan” 16,19; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 91, Ebû Dâvud, “Edeb” 166; Tirmızî, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 3.
536
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 74-75; 146; Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30, “Bedu’l-Halk” 6,
“Edeb” 11, “İsti’zan” 16,19; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 91, Ebû Dâvud, “Edeb” 166; Tirmızî,
“Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 3.
537
Hâkim, Müstedrek, IV, 94). Hâkim ve hadîsin sahih olduğu görüşündedirler. (Hâkim, a.g.e, IV, 94.
538
Hâkim, a.g.e, IV, 87. Müellife göre bu hadîsin isnadı sahih olmakla birlikte Sahihayn’de
bulunmamaktadır. (Hâkim, a.g.e, IV, 87) İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 63-64; İbn Hâcer, İsâbe, IV, 350;
Taberânî, el-Mucemü’l-Kebir, IX, 241; Zehebî, Siyer, II,146-147. Zehebî, bu hadîsin isnadını sâlih
bulmasına rağmen, munkatı olduğunu bildiriken, muhakkik ricali sika bulup, ınkıta olduğunu ileri
sürmüştür. (Zehebî, a.g.e., thk. Şuayb el-Arnaut, II,146-147)
539
Mustafa Fayda, “Âişe”, DİA, 201.
540
Seyyid Süleymen Nedvi, Siretü’s-seyyide Âişe Ümmü’l-Mü’minin (r.a.), Dımaşk, Dârü’l-Kalem,
2003, s. 253-258.

95
üstattan ders alan ve bunu layıkıyla başaran bir talebe olmuştur.541 Öyle ki, risaletin
hemen hemen bütün safhalarını müşahede ettiği için ashabın her birinden ziyade
nübüvvetin bilgilerini hem sahâbeye hem de tâbiûn tabakasına tebliğ etmiş, özellikle
Resûlullah’ın (sav) aile hayatının bilinmesinde yeri doldurulamaz bir miras
bırakmıştır.542

VI. Hz. Peygamber’in (sav) Hanımlarından Bazıları ve


Özellikleri

A. Hz. Sevde

Hz. Sevde Mekke’de doğmuş olup baba tarafından soyu Hz. Peygamber (sav)
ile kesişmektedir. İlk Müslümanlardan olan Sekran b. Amr (ö. 620) ile evlenmiş,
Habeşistan’a hicret edenlerden olmuşlardır. Kocası vefat ettikten sonra nübüvvetin 10.
Yılında, Hz. Hatice’den sonra Hz. Peygamber (sav) ile evlenmişlerdir. Ümmühatü’l-
Müminin’den sayılan Hz. Sevde, Ümmü Gülsüm ve Hz. Fâtıma’ya annelik etmiştir.543

Onun en bariz vasfının cömertliği olduğu haber verilmektedir. Hz.


Peygamber’in (sav) vefatından sonra kendisine ilk önce hangi hanımının
kavuşacağının sorulması üzerine onun “eli en uzun olan” diye cevap verdiğinde ve
bununla Hz. Sevde’yi kastettiği, onun çok hayır sahibi olduğu Hz. Âişe tarafından
bildirilmiştir.544 Hz. Sevde yaşlı bir kadın olması sebebiyle Allah Resûlü’nun kendisini
boşayacağı endişesine kapılarak kendisine, “Beni boşama, nikahın altında tut, ben
kendi günümü Âişe’ye vereyim.”545 diyerek nöbet günlerini Hz. Âişe’ye vermişti. Bu
sebeple Hz. Âişe, “Sevde’den başka ayağının tozu olmayı arzu edeceğim bir kadın

541
Abbas Mahmud b. İbrahim Akkad, Hazreti Ebû Bekir, çev. Ali Özek, İstanbul, Fatih Yay., 1968, s.
273; Hülya Küçük, “Hz. Âişe”, Mehir, 1998. s.111
542
Musa Carullah Bigiyev, Hatun, çev. Mehmet Görmez, Ankara, OTTO yay, 2014, s.7-9.
543
Aynur Uraler, “Sevde”, DİA, XXXVI, 584.
544
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXXI,28.Muhakkik Şuayb el-Arnaut, hadîsin sahih ricalinin Sahihayn
ricali olduğunu vurgulamaktadır. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXXI, 281); Buhârî, “Zekat” 11,
545
İbn Hacer, İsâbe, VIII, 187; İbn Abdülber, İstiâb, s. 921.

96
yoktur.”546 ifadelerini kullanmıştır. Onun Hz. Peygamber’e (sav) her koşulda hanım
olarak kalmak isteği görülmektedir.

Hz. Sevde’nin tesettür âyetinin iniş sebeplerinden birinin de yaşanmasına


vesile olduğunu nakledilmektedir. Bir gece uzun ve iri olduğu bilinen Hz. Sevde, dışarı
çıktığında, kendisini (uzunluğu sebebiyle tanıyan) Hazreti Ömer, “Ey Sevde! Seni
547
tanıdık.” diye seslenmiştir.” Bu olaydan sonra örtünme âyeti indirildiği bildirilir.
Ayrıca Hz. Sevde’nin çeşitli savaşlara iştirak ettiği bildirilmektedir. O, Hz. Ömer’in
hilafetinin sonuna kadar yaşamış ve hicri 23 yılında vefat etmiştir.548

Netice olarak, Hz. Hatice’nin vefatı sonrası Allah Resûlu’nun çocuklarına


annelik etmesi ile cömert ve eli açık bir kimse olması onu yücelten özellikleri arasında
olmuştur.

B. Ümmü Seleme

Asıl adı Hind549 olan Ümmü Seleme, oğlu sebebiyle bu künyeyi almıştır.
Kureyş kabilesinin Benî Mahzun koluna mensuptur.550 İlk evliliğini Ebû Seleme (ö. 4/
625)551 ile yapmış olan Ümmü Seleme ve zevcinin Müslümanlardan olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Onlar öncelikle Habeşistan’a hicret etmişlerdir. Onlar ilk
hicret edenlerden olup sonra Mekke’ye dönmüşler ve daha sonra Medine’ye hicret
edenler arasında yer almışlardır.552

Ebû Seleme’nin Uhud gazvesinde yaralanıp iyileşemeyerek vefat etmesinden


sonra, Ümmü Seleme Resûlullah’ın (sav) evlenme teklifinin üzerine onu kabul ederek

546
Hz. Âişe, “Yerinde olmak istediğim kadınların bana sevgilisi Sevde’dir.” diyerek özellikle kendi
gününü ona verdiği için mutlu olduğunu da bildirmiştir. (Müslim, “Radâ” 47); bkz. İbn Sa‘d, Tabakât,
VIII, 53.
547
Ahzab (33), 53.
548
İbn Hacer, İsâbe, VIII, 187.
549
İbn Hişam, Siret, I, 644; İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 69; Zehebî, Siyer, II, 201-202
550
İbn Sa‘d, a.g.e, VIII, 86,87.
551
Esas ismi, Abdullah b. Abdulesed olan Ebû Seleme, İslamiyet’in ilk geldiği dönemde Müslüman
olan sahâbîlerdendir.
552
Zehebî, Siyer, II, 202-203.

97
hicri dördüncü yılda553 onunla evlenmiştir. Böylelikle o da Ümmühatü’l-Mümin
arasında dahil olmuştur.554
Hz. Peygamber (sav) onun görüşlerine güvenmekte ve onunla sık sık istişare
ederdi. Bunlardan en önemlisi ve meşhur olanı hicri 6. yılda Hudeybiye
Antlaşması’nda gerçekleşmiştir. Allah Resûlü Müslümanlara, kurbanlarını
Hudeybiye’de kesmelerini ve tıraş olmalarını emrettiği halde, buna kimse uymamıştır.
Ümmü Seleme O’na, öncelikle kendisinin kurban kesip tıraş olması gerektiğini daha
sonra sahâbenin de bu duruma uyabileceğini belirtmiş, gerçekten de Nebi (sav)
yapması üzerine ashab da aynı davranışı yapmıştır.555 Onun, Hendek Savaşı ile556 Beni
Mustalik Gazvesi’ne katıldığı557 ve Hayber’in Fethi’nde de bulunduğu
kaydedilmektedir. 558
Ümmü Seleme, Hz. Âişe’den sonra Hz. Peygamber’in (sav) hanımları arasında
en çok hadîs rivâyet edendir. Mukillun raviler arasında zikredilen Ümmü
Seleme’nin559 ayrıca ilmi anlamda çeşitli fetvaları da bulunmaktadır. Ümmü Seleme
ilim öğrenme konusunda çekinmeden Resûlulluh’a (sav) sorular sormuştur. Daha önce
de ilim bahsinde geçtiği gibi o, bir kadının ihtilam olduğunda ne yapacağını sormuş ve
öğrenmiş,560 kendisinden sonraki kadınlara bu konuda fıkhen yardımcı olmuştur.
Daha önce mezkûr olan Ehl-i beyt lafzının geçtiği âyet561 nazil olduğunda onun
da Hz. Peygamber’in (sav) yanında bulunması sebebiyle âlimlerden bazısı onu da Ehl-
i Beyt içerisine dahil etmiştir.562 Bu haber, Ümmü Seleme’nin evinde vahiy indiğinin
bir göstergesi olmuştur. Üstelik Ümmü Seleme’nin o dönemde okuma yazma bilen
nadir hanımlardan biri olduğu nakledilmektedir.563

553
Zehebî, a.g.e., II, 203. Hz. Peygamber’in (sav) teklifi üzerine, Hz. Sevde, “Ben kıskanç bir kadınım
yaşlıyım ve çocuklarım var.” diyor. Allah Resûlu (sav), “Yaşlı olduğunu söylüyorsun ben senden daha
yaşlıyım, kıskançlıktan bahsediyorsuni Allah’a dua ederim, umulur ki Allah onu senden giderir. Çoluk
çocuğunun bakımı ise Allah ve Resûlüne aittir.” şeklinde buyururak cevap verir. (İbn Sa‘d, a.g.e., VIII,
90; İbn Hacer, a.g.e., IV, 440)
554
İbn Sa‘d, a.g.e., II, 90
555
Buhârî, “Şürût” 15. M. Yaşar Kandemir, “Ümmü Seleme”, DİA, XXXXII, 329.
556
Vâkıdî, Meğazi, II, 477.
557
İbn Sad, Tabakât, II, 49.
558
Vâkıdî, a.g.e, II, 685.
559
378 hadîs rivâyeti bulunmaktadır.
560
Buhârî, “Gusl” 22.
561
Ey Ehl-i beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Ahzab (33),
33.
562
İbn Esîr, Üsdü’l-gâbe, VII, 343.
563
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, II, 681.

98
Kaynaklarda, Hz. Peygamber’in (sav) hanımları arasında zaman zaman
gruplaşma gerçekleştiği ve Hz. Âişe ile Ümmü Seleme’nin birer taraf olduğu
bildirilmektedir. Üstelik Ümmü Seleme’nin genç ve güzel olması neticesinde Hz.
Âişe’nin onu kıskandığı haber verilmektedir.564 Belki de bu gruplaşmanın sebebi
bunun sonucunda gerçekleşmiş olabilir.

O İslamiyet’e giren ilk Müslümanlardan olması ve hicretlere katılması


sebebiyle önem arz eden bir karakter olmuştur. Üstelik sonrasında Hz. Peygamber’in
(sav) hanımı olması ve özellikle Hudeybiye’deki tutumu tarihi açıdan son derece
önemli ve kadınlara örnek olacak mahiyettedir. Ümmü Seleme, hicri elli sekiz yılında,
seksen dört yaşında vefat etmiştir. Ümmü Seleme Ümmühatü’l-Müminin’den en son
vefat eden olup o, nesep olarak en şerefli ve hanımların en güzellerindendi
denilebilir.565

C. Hz. Hafsâ

Hafsa bint Ömer (ö. 45/665), bi‘setten beş yıl önce doğmuş, Hz. Âişe’den sonra
Hz. Peygamber (sav) ile evlenmiştir. Ümmü’l-mü’minîn566 içerisine dahil olan Hz.
Hafsa öncelikle, ilk Müslümanlardan Abdullah b. Huzâfe’nin (ö. 35/655-656) kardeşi
Huneys b. Huzâfe (ö. 3/624) ile evlenmişti. Hz. Hafsa’nın eşi Bedir Gazvesi
dönüşünde hastalanıp vefat etmiştir.567

Bunun üzerine Hz. Ömer, kızıyla evlenmeleri için önce Hz. Osman daha sonra
Hz. Ebû Bekir’e teklif götürmüşse de kabul görmemiştir. Allah Resûlü’ne bu durumu
haber verdiğinde, O, “Hafsa’nın Osman’dan, Osman’ın da Hafsa’dan daha hayırlı
biriyle evleneceğini” bildirerek kendisi Hz. Hafsa ile nikahlanmak istemiş, kızını da
Hz. Osman ile evlendirmiştir.568

Hz. Hafsa ile Hz. Âişe’nin diğer hanımları kıskanarak iş birlikleri yaptığı
kaynaklarda malumdur. Hatta Tahrim Sûresi’nde Hz. Peygamber’in (sav) kendisine

564
İbn Sad, Tabakat, VIII, 94.
565
Zehebî, Siyer, II, 202.
566
İbn Hacer, İsâbe, VII, 85.
567
M. Yaşar Kandemir, “Hafsa”, DİA, XV, 119, 120
568
İbn Hacer, a.g.e., VII, 85; İbnü’l-Esîr, Üsdu’l-gâbe, V, 250.

99
haram ettiği durum hususunda, sır saklamayıp açıklaması sebebiyle âyetin nüzül
sebebi Hz. Hafsa’nın olduğu nakledilmektedir. 569

Okuma yazma bildiği anlaşılan Hz. Hafsa’ya yazıyı hanım sahâbîlerden Şifâ
bint Abdullah öğretmiştir.570 Kur’ân mushafının halifelerden ona intikal ettiği ve
571
çoğaltmak üzere ondan alındığını da bilinmektedir. Genç, güzel ve takvâ sahibi
olan572 Hz. Hafsa’nın ibadete düşkün, çok namaz kılan, nafile oruç tutan bir hanım
olduğu görülür. Hz. Hafsa’nın hicri 45 yılının şaban ayında Medine’de vefat ettiği
bildirilmektedir.573

Bu bölümde hadîslerde ismen zikredilen faziletli kadınların hem kişisel


özellikleri hem Allah’ın lütfettiği özellikleri tasnif edilmiş olup onların hangi
özelliklerinin bu fazilete sebep olabileceği ön plana çıkarılmıştır.

İlk bölümde belirtilen faziletli kadının özelliklerinden, gerçek hayatta


karşılaşılan örnekleri Hz. Asiye’nin özellikle inkârcı kocasına karşı gösterdiği sabrı ile
Allah’a olan bağlılığının en bariz özelliği olduğu görülürken, Hz. Meryem’in iffeti,
babasız çocuk dünyaya getirmesi öncesi ve sonrasında yaşadıklarına sabrı ve metaneti
öne çıkmaktadır. Hz. Hatice’nin dindarlığı, imanda öncü olması ve Hz. Peygamber’e
(sav) desteği göze çarpmakta iken, Hz. Fatıma’nın sade ve mütevazılığı ile yine Hz.
Peygamber’e (sav) olan büyük desteği görülmektedir. Hz. Aişe’nin ilimde öncü
olması, İslamiyet’in yaşanması ve anlaşılmasındaki gayreti ile dindarlığı faziletli kadın
özelliklerinin hayata dönük tarafını göstermektedir. Bunlardan başka Hz.
Peygamber’in (sav) diğer hanımlarından Hz. Sevde, Ümmü Seleme ve Hz. Hafsa’nın
da bir faziletli kadında olması gereken vasıflardan cömertlik ve ilmi gayretler gibi
özelliklerine sahip olduğu görülmektedir. Müslüman bir kadının nasıl örnek ve faziletli
kadın olabileceği, bu özellikler çerçevesinde ortaya çıkmıştır denilebilir.

569
Tahrîm (66), 3.
570
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 286.
571
Buhârî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 3
572
Muhammed Ali el-Kutub, Nisâu Havle’r-Rasul, s. 63.
573
M. Yaşar Kandemir, “Hafsa”, DİA, XV, 120

100
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HANIMLARIN MUKAYESESİ ve FAZİLETLİ KADININ ŞİÎ-


SÜNNÎ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

I. HANIMLARIN MUKAYESESİ

Daha önceki bölümde faziletlerinden bahsettiğimiz kadınların hangisinin daha


üstün olduğu âlimler arasında tartışılmıştır. Bu tartışmaların temelini Kur’ân ve
hadîslerde zikri geçen hanımların faziletlerinin nasıl anlaşılacağı meselesinin
oluşturduğu söylenebilir. Bu yüzden âlimlerin, bir hanımın tüm zamanlarda geçerli
olan mutlak üstünlüğünden ziyade mukayyet faziletlerine yoğunlaştıkları dikkat
çekmektedir. Dolayısıyla bu kısımda hadîs kaynaklarındaki kadınların
üstünlüklerinden bahseden daha önce de zikredilmiş rivâyetler itibara alınarak
karşılaştırmalar yapılacaktır. Bu hanımlar, yaşadıkları zamana ve mekâna göre ele
alınacak, sınırlı sayıda kemâle eren kadınlar ve cennetle müjdelenenler dile
getirilecektir. Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) hanımlarının kendi aralarında
efdaliyetine yer verilecektir. Hz. Peygamber’in (sav) soyunun devamından
bahsedilecek olup bu hanımlardan Hz. Meryem ve Hz. Âsiye hakkında âlimlerin
peygamberlik görüşleri aktarılacaktır.

A. Zamanla Kayıtlanan Rivâyetlerin Karşılaştırılması

Bazı hanımların faziletini gösteren hadîslerde bahsi geçen hanımlara dair


bulundukları veya yaşadıkları zamana özgü bir kaydın varlığı dikkat çeker. Örneğin,
“Kendi zamanının hanımlarının en faziletlisi Meryem bint İmran, kendi zamanının
hanımlarının en faziletlisi Hatice bint Huveylid’tir.”574 rivâyeti böyledir.

Bu hadîste her iki hanımın da kendi zamanlarıyla kayıtlandığı görülmektedir.


Kadı Ebû Bekir el-Arâbî, Hz. Meryem’in gökyüzüne çıkanlar (vefat eden) Hz.
Hatice’nin de yeryüzündekilerin en hayırlısı olduğu bu hadîse dayanarak, Hz.

574
Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 84; Buhârî, “Menâkıb” 20; “Enbiyâ” 45; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe”
12; Tirmizî, “Menâkıb” 70. Tirmizî’ye göre bu hadîs, hasen sahih’tir. (Beşşâr Avvad Ma‘rûf, el-
Müsnedü’l-musannefü’l-muallel, XXI, 623-624).

101
Meryem’in Hz. Âsiye’den daha faziletli olduğunu ve Hz. Hatice’nin de Resûlullah’ın
(sav) ümmeti içindeki kadınların kayıtsız şartsız en faziletlisi olduğunu haber
vermektedir.575

Bu hadîs çerçevesinde başlayan bir tartışmada asıl soru, Hz. Peygamber’in


(sav) ümmeti içinde Hz. Hatice kadınların üstünü ise Hz. Âişe’nin durumunun ne
olacağıdır. İbn Hacer’in naklettiğine göre, İbnü’t-Tin (ö. 611/ 1211)576 her ne kadar
hadîsin zahiri Hz. Hatice’nin Hz. Âişe’den daha üstün olduğunu söylese de Hz.
Hatice’nin yaşadığı zaman diliminde Hz. Âişe’nin buluğa ermemesi sebebiyle onun
bu karşılaştırmaya dâhil olmadığını ifade etmektedirler.577 Buna karşın İbn Hacer,
rivâyette geçen nisa578 kelimesinin buluğa eren ermeyen bütün kadınları kapsadığını
ve hadîsin o anda mevcut olan ve sonradan gelenleri de içine aldığını belirtmektedir.579
Yani, İbn Hacer’in bu ifadesine göre, onun en faziletli kadın olarak Hz. Hatice’yi
saydığı görülmektedir. Nitekim bu görüşü isnad bakımından zayıf olsa da “Nasıl ki
Meryem cihan kadınlarının üstünü ise Hatice de ümmetin kadınlarının hepsine
üstündür” rivâyeti de bu manayı desteklemektedir.580

575
Ârâbî, Arizatü’l-ahvezi, XIII, 253.
576
Tam adı Ebû Muhammed Abdülvahid b. et-Tin es-Sefakusi et-Tunusi olup Sahihi Buhârî üzerinde
el-Muhabberü’l-fasîh fî şerhi’l-Buhâriyyi’s-sahîh bir şerhi bulunmaktadır. İsmail Yiğit, “Sefakus”,
DİA, Ek-2, 492.
577
İbnü’t-Tîn hadîste buluğa ermiş kadınların kastedildiğini belirtmektedir. (Ali el-Kârî, Mirkât, XI,
336; İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 55).
578 ُ ‫ﺖ ِﻋْﻤَﺮاَن وَﺧْﯿُﺮ ِﻧﺴﺎ َِﺋﮭﺎ َ َﺧِﺪﯾَﺠﺔُ ْﺑَﻨ‬
‫ﺖ ُﺧَﻮْﯾﻠِﺪ‬ ُ ‫( َﺧْﯿُﺮ ِﻧَﺴﺎِﺋﮭﺎ َ َﻣْﺮَﯾُﻢ ْﺑَﻨ‬Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 84; Buhârî, “Menâkıb”
20; “Enbiyâ” 45; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 12; Tirmizî, “Menâkıb” 70.)
579
İbn Hacer, a.g.e, VIII, 522.
580
Bezzâr, Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Abdülhalik el-Basri, el-Bahrü'z-zehhar: müsnedü’l-bezzar,
thk. Mahfûzurrahman Zeynullah, Medine, Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, 1995, IV, 255, Hadîs
no:1427; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, IX, 223. Heysemî, ravilerden Ebû Yezid el-Hümeyrî’yi
tanımadığını ama diğer ricalin sîka olduğunu belirtir. (Heysemî, a.g.e., IX, 223).

102
B. Mekân veya Bir Toplulukla Kayıtlanmış Rivâyetler

1. Alemdeki Tüm Kadınlar Arasında Karşılaştırma

Hadîslerde ismen zikredilerek karşılaştırılan hanımların bildirildiği,


“Âlemlerin kadınlar arasında Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma ve Hz. Âsiye’yi
bilsen sana yeter.”581 şeklindeki rivâyeti de ele alınabilir.

İbn Hacer, bu rivâyet ile erkeklerin ve bazı kadınların kemâle erdiğini belirten
582
hadîsi karşılaştırdığında Hz. Meryem ve Hz. Âsiye’nin diğer kadınlara göre daha
faziletli olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu iki hanım arasında ise Hz. Meryem’in
şeytandan korunacağı rivâyeti583 sebebiyle onun, Hz. Âsiye’den daha üstün olduğu
ileri sürülmüştür.584 Öte yandan kendi zamanının hanımlarının en hayırlısı hadîsi ile
bu hadîs göz önüne alındığında Hz. Hatice’nin bu ümmetin kadınları arasında en
faziletli olduğunu zikretmektedir.585 Ancak İbn Kesir, eserinde âlemlerin kadınları
hadîsi ile Hz. Fâtıma’nın, Hz. Peygamber’in (sav) vefatı sırasındaki ağlama ve
tebessüm etmesine sebep olan konuşmalarını586 birlikte değerlendirerek Hz. Meryem
ile Hz. Fâtıma’nın bahsedilen dört kadın içinde en faziletli ikisi olduğu kanaatine
varmıştır.587

581
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 62, Tirmızî bu rivâyetin isnadı sahih
demiştir. (Tirmızî, Sünen, VI, 179-180); Hâkim, Müstedrek, III, 157. Hâkim, bu hadîs Şeyhayn’ın
şartına göre sahihtir derken, Zehebî tevakkuf etmiştir. (Hâkim, a.g.e., III, 157).
582
“Erkeklerden çoğu kemâle erdi, hâlbuki kadınlardan sadece Firavun’un karısı Hz. Âsiye ile İmrân’ın
kızı Meryem’den başka hiç kimse kemâle ermemiştir. Hz. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit
yemeğinin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.” Ahmed b. Hanbel, a.g.e, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ”
32, 46; “Fezâilu Ashâbi’n-Nebî” 30; “Et’ime” 25, 30; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce,
“Et’ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et’ime” 29; Tirmızî, “Et’ime” 31, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 30.
583
Her Âdemoğluna doğumunda mutlaka şeytan dokunur. Bundan dolayı bebek ağlayarak dünyaya
gelir. Bundan Meryem ve oğlu müstesnadır.” (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., II, 274, 288, 292, 319; Buhârî,
“Tefsir” 2, “Enbiyâ” 44; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 146).
584
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 525.
585
İbn Hacer, a.g.e, VIII, 525.
586
Hz. Peygamber’in (sav) vefat edeceğine yakın kızı Fâtıma’yı yanına çağırdığı, Hz. Fâtıma’nın önce
ağladığı ancak daha sonra gülerek oradan çıktığı haber verilmektedir. Kendisine sorulduğunda,
Resûlullah’ın (sav) Cebrail’in her sene Ramazan ayında Kur’ân’ı arz etmek için bir kere gelirken bu
sene iki kere gelmesi sebebiyle vefatının yaklaştığını hissettiğini bildirmiş ve bu haber üzerine Hz.
Fâtıma ağlamıştır. Hz. Fâtıma, gülme sebebini ise şöyle açıklamaktadır: “Vefatından sonra aile
efradından kendisine kavuşacak ilk kişinin benim olacağımı bildirdi ve İmran kızı Meryem hariç, diğer
kadınların cennette efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm.” (Ahmed b. Hanbel, a.g.e, III,
80; Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 12, “Menâkıb” 22; “İsti’zan” 43, Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 97-
99; Tirmızî, “Menâkıb” 61).
587
İbn Kesir, Bidâye, II, 430.

103
Burada görülüyor ki, âlimler hadîs rivâyetlerini birlikte ele alarak çıkarım
yapmış ve hanımlardan bazısını bazısına üstün görmüşlerdir.

2. Kureyş Kadınlarının Üstünlüğü Hadîsi

Hadîs kaynaklarında hanımları karşılaştıran bir rivâyet de Kureyş kadınlarını


konu edinmektedir. Bu rivâyet, “Develere binen hanımların en hayırlısı Kureyş
kadınlarıdır. Onlar çocukları küçükken ona sahip çıkar, kocasının kazandığı malı
korur.”588 şeklindeki hadîstir. Hadîsin bir tarikinde Ebû Hureyre, “İmran kızı Meryem
ise asla deveye binmiş değildir.”589 ifadeleriyle açıklama yapmaktadır.

İmam Nevevî, bu hadîste Kureyş kadınlarının diğer Arap kadınlarına özel


olarak üstünlüğü olduğunu veya Kureyş kadınlarının faziletinin ancak kendi
zamanlarındaki kadınlarla kayıtlı olduğunu söz konusu etmektedir.590

Bu rivâyette iki yorum yapmak mümkündür. İlki Hz. Meryem faziletli bir
hanımdır ama Kureyşliler gibi deveye binmemiştir. İkincisi ise Hz. Meryem
Kureyşliler kadar faziletli değildir, çünkü deveye binmemiştir. Yavuz Köktaş’a göre,
her bir Kureyşli müslüman hanımın Hz. Meryem’den üstün olması mümkün
değildir.591 Bu sebeple Hz. Meryem’in deveye binmeyen bir faziletli kadın olduğu
ifade edilebilir.

İbn Hacer, başka bir görüş öne sürerek, burada bir üstünlük sıralamasının
yapılmadığını sadece Kureyş kadınlarını evlenmeye teşvik olduğunu592 nakleder.
Çünkü hadîsin sebebi vürudunda, Allah Resûlü’nin, Ebû Talip’in kızı Ümmü Hânî (ö.
50/670) ile evlenmek istediğinde onun, çocukları bulunması sebebiyle ve Resûlullah’a

588
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIII, 543; Buhârî, “Enbiyâ” 46, “Nafakât”10, “Nikah” 12; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 201. Bir başka rivâyette Kureyş’in sâliha kadınları lafzı zikredilirken yine “Deve
binen kadınların hayırlısı Kureyş kadınlarının sâlih olanlarıdır.” rivâyetiyle de karşılaşılmaktadır.
(Ahmed b. Hanbel, a.g.e, XIII, 543).Şuayb Arnavut ilk rivâyetin Sahihayn şartların göre sahih; diğerinin
ise hasen olduğunu belirtir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XIII, 543)
589
Buhârî, “Enbiyâ”, 46; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 201.
590
Nevevî, Minhâc, XV, 297; Kurtubî, Müfhim, VI, 478-479; İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 58.
591
Yavuz Köktaş, “Hadîslerde Efdâliyet Anlayışına Dair”, DEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003,
Sayı: XVII, s. 140.
592
İbn Hacer, a.g.e., X, 156.

104
(sav) eziyet vermekten çekinmesi ile bu isteği reddettiği nakledilir. Dolayısıyla hadîsin
Araplar ve Kureyş kadınlarını evliliğe teşvik amacıyla zikredildiği belirtilmektedir. 593

Son olarak bu hadîsle ilgili söyleyeceğimiz, buradaki övgü ve faziletin yalnız


Araplar ve Kureyş kabilesinin kadınlarına has olmayacağı aksine aynı vasıf ve
meziyetleri taşıyan tüm Müslüman hanımlarını kapsayabilecği yorumu da
mevcuttur.594

C. Sınırlı Sayıdaki Kadının Kemâle Ermesi

Çalışmamızın temel hadîsi olan, “Erkeklerden çoğu kemâle erdi, hâlbuki


kadınlardan sadece Firavun’un karısı Âsiye ile İmrân’ın kızı Meryem’den başka hiç
kimse kemâle ermemiştir. Hz. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit yemeğinin
diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.”595 rivâyeti de belirli hanımların fazilet
sıralamasında dikkate alınan bir hadîstir.

Öncelikle bu hadîsi değerlendiren âlimler Hz. Âsiye ve Hz. Meryem hususunda


nübüvvet ihtimali üzerinde durmuşlardır. Bu sebeple onların ön plana çıkarılması bir
sonraki peygamberlik maddesinde mümkün olacaktır.

Bu hadîste özellikle Hz. Âişe’nin üstünlüğünün zikredildiğini ve bu hadîsi tek


başına onun en faziletli kadın olduğuna dair delil sayanlardan Seyfeddin Âmidî’ye (ö.
631/1233) göre bu faziletin sebebi, Hz. Âişe’nin Hz. Peygamber'in (sav) hizmetiyle
özel olarak ilgilenmesi, onun hayat yükünü paylaşması ve vefatına kadar yanında yer
596
almasıdır. Ona göre, nasıl ki erkeklerden bütün yaratılmışlar arasında Hz.
Peygamber’in (sav) derecesi yüksek ise, Hz. Âişe’nin diğer kadınlara göre derecesi
yüksektir. Çünkü o, Hz. Peygamber’in (sav) vefatı sırasında onun hizmetini yapmış,
sıkıntısını gidermiştir.597 Benzer görüşlerden biri İbn Kesir’e (ö. 774/1373) ait olup o,

593
İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 152.
594
Zekeriya Güler, Kırk Hadîste Kadın ve Aile, s.133
595
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 394, 409; Buhârî, “Enbiyâ” 32, 46; “Fezâil” 30; Et’ime 25, 30;
Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 70; İbn Mâce, “Et’ime” 14; Ebû Dâvûd, “Et’ime” 29; Tirmızî, “Et’ime”
31, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 30.
596
Ebû'l-Hasan Seyfeddin Ali b. Muhammed b. Sâlim Âmidî, Ebkârü’l-efkâr fî usûli’d-din, thk.
Ahmed Muhammed Mehdi, Kâhire, Dârü’l-Kütüb ve'l-Vesaiki'l-Kavmiyye, 2002, V, 291.
597
Seyfeddin Âmidi, a.g.e., V, 291.

105
bu hadîsle birlikte Hz. Âişe’yi Hz. Peygamber’in (sav) hanımları arasında
değerlendirerek, onu Hz. Hatice’ye göre daha üstün görmektedir.598

Ancak bu durumun aksine sadece onun diğer kadınlardan daha faziletli


olduğuna dair açık bir ifade bulunmadığı da görüşler arasındadır. İbn Hacer, tirit
benzetmesinden yola çıkarak fazilet sıralamasının genel olmadığı kanaatini
taşımaktadır. Zira tiridin diğer yemeklere üstünlüğü külfetsiz hazırlanması ve
kolaylıkla hazmedilmesi sebebiyle olup, o dönemde yemeklerin en üstünü idi. Ancak
ona göre tiridin bu özellikleri her bakımdan en üstün yemek olmasını
gerektirmemektedir.599 Bu hadîsle ilgili bir başka yorum da İbn Kesir’in Hz. Âişe ile
Hz. Hatice’yi karşılaştırmasıdır. Burada Hz. Hatice zikredilmemesine rağmen o, Hz.
Âişe’nin buradaki üstünlüğünün Hz. Hatice’den de üstün olacağına delil
saymaktadır.600

Münâvî’nin (ö. 1031/1622) burada incelenen hadîse karşı yaklaşımı hayli


farklıdır. O, bu hadîsteki kemâlâtı, erkeklerin bilgi, hakk, adalet, isabetlilik, doğruluk
vb. açılardan kemâl sahibi olduklarına işaret eder. Bilginin de akla tâbi oluşunu
kadınların bilgi yönüyle eksik ve akıllarının erkeklerin yarısı olduğu iddiasını şahitlik
konusuyla bağlayarak öne sürmektedir.601 Ancak bu yorum Allah’ın kadın ve erkeği
aynı şekilde vazifelendirmesi, emir ve yasaklara uyma, cezalandırma ve
mükafatlandırma açısından ayrıma gitmemesi sebebiyle pek mümkün
gözükmemektedir. Müellif burada bir başka hadîs ile bu hadîsi birlikte değerlendirerek
hüküm vermeye çalışmış olabilir.602

D. Cennet Ehli Kadınlar

Kadınların fazilet sıralaması yapılırken sıralamaya dahil edilen hanımların


cennetle müjdelenmeleri ve oradaki konumları da dikkate alınmıştır. Sahih olduğu
bildirilen bir rivâyette, “Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint Huveylid, Fâtıma

598
İbn Kesir, Bidaye, II, 430.
599
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, VIII, 13-14.
600
İbn Kesir, a.g.e., XI, 339-340.
601
Münâvî, Zeynüddin Muhammed Abdürraûf b. Tacilarifin b. Ali, Feyzü’l-Kadîr şerhi'l-Câmii’s-
sagîr, thk. Ahmed Abdusselam, Dârü’l-Kütübi’l-İlmıyye, Beyrut, 2001, V, 66.
602
“… Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık
görmedim…” Buhârî, “Zekat” 44, “ Hayz” 6, “Şehadat” 153.

106
bint Muhammed, Meryem bint İmran, Firavun'un zevcesi Âsiye bint Muzahim’dir.” 603
buyrulmaktadır.

Aslında bu hadîsin fazilet sıralamasında açık bir nas olduğu ve herhangi bir
te’vile gerek kalmadığı görüşü öne sürülse de604 konu hakkındaki hadîsin diğer
tariklerini de dikkate almak gerekmektedir. Zira yukarıdaki rivâyet belirli bir sıralama
ile zikredilmezken, “Meryem’den sonra cennet kadınları Fâtıma, Hatice, Firavun’un
karısı Âsiye’dir.”605 hadîsinde bir sıralama yapılmakta ve Hz. Meryem açıkça ilk
sırada sayılmaktadır.

Cennetle müjdelenmenin fazilet sıralamasına etkisini gösteren bir diğer hadîs


ise Hz. Hatice’ye cennette bir ev verileceğine dair rivâyettir. Zira Tirmizî şârihi İbn
Arâbî’ye göre, Hz. Hatice’ye cennette ev müjdelenmesi606 onu bu ümmet içinde en
faziletli kadın konumuna ulaştırmıştır.607

Bir başka cennetle müjdeleyen ve diğerlerinden ayıran hadîs ise, “Fâtıma


cennet kadınlarının hanımefendisidir.”608 rivâyetidir. Ali el-Kârî (ö. 1014/1605), Hz.
Fâtıma’nın mutlak olarak Hz. Hatice, Hz. Âişe, Hz. Meryem ve Hz. Âsiye’den daha
faziletli olduğu sonucuna varmıştır. Ve hadîsin zahirinin bunu gösterdiğini
savunmuştur.609

Konuya dair dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise, Nebi’nin (sav)
cennette hanımı olacak kimselere dair kaydedilen hadîslerdir. Bunlardan bazıları

603
Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 409; Şuayb Arnavut’a göre hadîsin isnadı sahih, ricâli sikadır.
(Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV, 409); Hâkim, Müstedrek, II, 584, III, 189. Hâkim, bu hadîsin senedinin
sahih olduğunu bildirmiştir. Zehebî görüş bildirmemiştir. (Hâkim, a.g.e., II, 584, III, 189)
604
İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, VIII, 522.
605
Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat, III, 24, hadîs no:1107. Heysemî râvilerden Muhammed b. Hasan b.
Zebâde’nin metrûk olduğunu haber verir. (Heysemî, Mecmeu ‘z-zevâid, IX, 317-318). Ayrıca bkz. İbn
Abdülber, İstiâb, XII, 282.
606
Buhârî, “Umre” 11, “Menâkıb” 20, “Nikah” 108, “Edeb” 23, “Tevhid” 32, 35, 36; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 71-74; İbn Mâce, “Nikah” 56. Bu rivâyet sahâbe mürselidir çünkü Ebû Hûreyre Hz.
Hatice’nin zamanına yetişememiştir. (Nevevi, Minhac, XV, 199-200).
607
İbn Arabî, Ârizatü’l-ahvezî, XIII, 255.
608
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XVIII, 161. Muhakkik Arnaut Yezid b. Ziyad’ın zayıflığı sebebiyle
isnadının zayf olduğunu belirtir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XVIII, 161); Tirmizî, “Menâkıb 30; İbn
Mâce, “Mukaddime” 11.
609
Ali el-Kârî, Mirkât, X, 512.

107
dünyada Resûlullah’ın (sav) hanımı iken bazıları ise aynı dönemde yaşamadıkları
halde cennette hanımı olacağının söylendiği kadınlardır.

Bu hadîslerden ilki, Hz. Âişe’nin Hz. Peygamber’e (sav) dünya ve


ahirette/cennette hanımı olacağını bildiren rivâyettir.610 Bu hadîs, Hz. Âişe’nin
faziletleri babında zikredilerek, onun adına bir üstünlük sebebi olmuştur. Konu
hakkında başka bir hadîs ise “Allah cennette beni İmran kızı Meryem, Firavun’un
zevcesi Âsiye ve Musa’nın kız kardeşi ile evlendirecektir”611 şeklindedir. Her ne kadar
İbn Kesir, Tahrîm sûresinde zikredilen dullar ve bakireler ifadesinde,612 dul ile Hz.
Âsiye, bakire ile de Hz. Meryem’in kastedildiğini iddia etse de613 ilgili âyetin cennette
değil dünyadaki hanımlardan bahsettiği görülmektedir. Dolayısıyla bu âyetleri
yukarıda zikredilen hadîsle birlikte değerlendirmek doğru görünmemektedir.

Burada hanımların cennette ev müjdesi aldıkları yahut cennet ehli olacakları ve


ismen sıralandıkları görülmektedir. Yaşarken böyle bir müjdeye sahip olmaları her
birinin ayrı ayrı faziletli olduğunu ortaya koymaktadır.

E. Hz. Peygamber’in (sav) Hanımları Arasındaki Üstünlük

Hz. Peygamber’in (sav) hanımları diğer kadınlar gibi olmayıp farklı bir
kategoride değerlendirilmişlerdir. Nitekim bu husus âyette, “Ey peygamber hanımları!
Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz.” 614 şeklinde bildirilmektedir. Buradan hareketle
Resûlullah’ın (sav) hanımlarının diğer hanımlara göre daha faziletli oldukları
söylenebilir.

Bununla birlikte İslam âlimleri Resûlullah’ın (sav) eşlerini kendi içlerinde nasıl
bir fazilet sıralamasına sahip olduklarını incelemişlerdir. Hz. Peygamber’in (sav)

610
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXX, 274. Şuayb Arnavut, rivâyetin isnadının sahih olduğunu belirtir.
(Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXX, 274.); Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30, “Fiten” 17; Tirmizî,
“Menâkıb” 63.
611
Suyûtî, Ebû’l-Fazl Celâleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Câmiü’s-sağir fi ehâdisi’l-beşîri’n-
nezîr, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2004, 1744; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, VI, 52, hadîs no:
5485. Heysemî bu hadîste tanımadığı râviler olduğunu bildirir. (Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, IX, 218).
612
“… Sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat
eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verir.” Tahrim (66), 5.
613
İbn Kesir, Bidâye, II, 431. İbn Kesir, bu görüşü bildirse de bunun tenkide açık olduğunu da eserinde
belirtmektedir. (İbn Kesir, a.g.e., II, 431).
614
Ahzâb (33), 32.

108
hanımlarının, öncelikle müminlerin anneleri (ümmühatü’l-müminin) olmaları en
615
büyük faziletlerindendir. Âyette açıkça Müslümanlar nezdinde konumları ve
şerefleri ilan edilmektedir. Bunun yanında onların Hz. Peygamber’e (sav) olan sevgi
ve muhabbetleri de onların faziletlerine ortaya koymaktadır. 616

Öncelikle Hz. Peygamber’in (sav) hanımlarının -müminlerin anneleri- en


faziletlisinin Hz. Hatice ve Hz. Âişe olduğunu bildiren görüşler olduğu
nakledilmektedir.617 Bazı âlimler Hz. Peygamber’in (sav) eşleri arasında Hz.
Hatice’nin en faziletli hanım olarak kabul etmişlerdir. Örneğin İbn Hacer, Hz.
Peygamber’in (sav), ilk hanımı Hz. Hatice ile olan tek evliliğini Hz. Hatice’nin
faziletine delil olduğunu ileri sürmüş ve onun kendisinden başka bir hanım ile
evlenmesine ihtiyaç bırakmadığını belirtmiştir. Ona göre, Hz. Peygamber’in (sav) evli
kaldığı 38 yıllık hayatının 25 yılını Hz. Hatice ile geçirmesi, diğer eşlerinden hiçbirinin
yetişemeyeceği bir hususiyettir.618 Üstelik Hz. Hatice’nin ilk iman eden kadın olarak
diğer insanların hidâyetine önder olması onun fazilet hanesine yazılmıştır. Ayrıca Hz.
Hatice’nin evinin peygamberlik geldikten sonra İslam evi olması onun adına son
derece önemli bir durumdur.619 Hz. Hatice’nin üstünlüğüne Cebrail’in getirdiği selam
da bir karine sayılmıştır. Yani Hz. Âişe Hz. Peygamber (sav) vasıtasıyla Cebrail’in
selam ve niyazlarına muhatap olmuşken,620 Hz. Hatice Cibril vasıtasıyla bizzat
Allah’ın selam ve iltifatlarına mazhar olmaktadır.621 Bu sebeple Ali el-Kârî de Hz.
Hatice’nin Hz. Âişe’den daha faziletli olduğunu ileri sürmüştür.622

615
Ahzab (33), 6
616
İbrahim Kutluay, Sünnete Göre Takdis ve Tafdil Meseleleri, İstanbul, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003.
617
Ebû Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Saîd ez-Zahiri İbn Hazm, er-Risâle fi vücûhi’l-fazl ve’l-
mufâdala beyne’s-sahâbe ve men câe ba’dehum, thk. Yasir Muhammed Yasin el-Bedrî el-Hüseynî,
Beyrut, Daru İbn Hazm, 2012, s. 134.
618
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 520
619
İbn Hacer, a.g.e., VIII, 522.
620
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 74,75,146; Şuayb Arnavut, İbn Said el-Hemedani’nin zayıf olması
sebebiyle isnadını zayıf saymıştır. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXXI, 9-10); Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-
Nebî” 30, “Bedü’l-Halk” 6, “Edeb” 11, “İsti’zan” 16,19; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 91, Ebû Dâvud,
“Edeb” 166; Tirmızî, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisâ” 3.
621
Buhârî, “Umre” 11, “Menâkıbu’l-Ensar” 20, “Nikah” 108, “Edeb” 23, “Tevhid” 32, 35, 36; Müslim,
“Fezâilu’s-Sahâbe” 71-74; İbn Mâce, “Nikah” 56. Bu rivâyetin mürsel olduğu ifade edilmektedir.
Çünkü sahâbe ravisi Ebû Hûreyre olmakla birlikte o Hz. Hatice’nin zamanına yetişememiştir. Üstelik
rivâyeti kimden işittiğini de söylememiştir. (Nevevi, Minhâc, VI, 200)
622
Ali el-Kârî, Mirkât, XI, 330; Burada Hz. Meryem’i de dahil etmek gerekir. Cibril, Rabbi’nden Hz.
Peygamber (sav) vasıtasıyla Hz. Hatice’ye selam ulaştırmış, Hz. Âişe’ye sadece Cebrail selam

109
Hz. Peygamber’in (sav) hanımları ile ilgili en dikkat çekici görüş İbn Hazm’a
aittir. İbn Hazm sahâbe arasında en faziletli olanların Hz. Peygamber’in (sav)
hanımları olduğunu, daha sonra Hz. Ebû Bekir’in geldiğini iddia etmektedir.
Hanımların sürekli Hz. Peygamber (sav) ile birlikte olmaları ve her konuda O’nunla
hareket etmelerini de bu üstünlüğe gerekçe göstermektedir. Ayrıca âyette belirtildiği
üzere onların ahireti dünyaya tercih etmeleri623 ve annelik haklarının bulunması624 gibi
nedenlerle de üstün sayılmalıdır. İbn Hazm, Hz. Peygamber’in (sav) eşlerinin bu
vasıfları özellikle kendi amelleri ile elde ettiklerine de dikkat çekmektedir.625 Ancak
o, Hz. Peygamber’in (sav) hanımlarından belli birinin diğerine üstünlüğüne dair görüş
belirtmemektedir. 626

İbn Kesir, Hz. Peygamber’in (sav) bakire olarak sadece Hz. Âişe ile
evlenmesini onun faziletine karine saymaktadır. Ona göre, Hz. Âişe kadar bilgili ve
anlayışlı bir kadın bulunmadığı için o Hatice b. Huveylid’den daha üstün
sayılmalıdır.627

İbn Hacer’in naklettiğine göre, İbn Arâbî (ö. 543/1148) Hz. Hatice ile Hz.
Âişe’nin fazilet karşılaştırmasında Hz. Âişe tarafını seçmiştir.628 Ve naklin devamında
benzer şekilde İbnü’t-Tîn de, Hz. Âişe’nin Hz. Hatice’yi kıskanarak söylediği “Allah
sana ondan daha hayırlısını vermiştir.”629 hadîsine Nebi’nin (sav) ilk başta sessiz
kalmasını, Hz. Âişe’nin Hz. Hatice’den üstün olduğuna bir delil saymıştır. Ona göre
bu üstünlük sûret ve yaş güzelliğinden kaynaklanmaktadır.630 Ayrıca Hz. Âişe
hakkında “Allah’a yemin ederim, onun dışında aranızda sizden bir kadın ile aynı

göndermiş iken Hz. Meryem ile direk hitap edilerek vahiy indirilmiştir. (İbn Hacer, Fethü’l-bârî VIII,
480)
623
Ahzâb (33), 28-29
624
“Peygamber, müminlere kendi öz canlarından daha yakındır. Eşleri ise, onların anneleridir.” Ahzâb
(33),6.
625
İbn Hazm, el-Fasl fi milel ve’l-ehvai ve’n-nahl, Dârü’l-Ceyl, Beyrut, 1996, IV, 189-190.
626
İbn Hazm, Risale, s. 134-136. Ayrıntılı bilgi için bkz. Muhammet Ali Acar, Enes Durmuş, “İbn
Hazm’da Efdaliyet ve Sahâbî Kavli”, Sahâbe II: Sahâbe ve Dirâyet İlimleri, 2017, s. 79
627
İbn Kesir, Bidâye, II, 431-432.
628
İbn Hacer, a.g.e., VIII, 480.
629
Buhârî, “Menâkıb” 19, “Nikah” 108, “Edeb” 73; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 73-74,77-78; Tirmizî,
“Menâkıb” 70; “Birr” 70.
630
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, VIII, 483

110
yorganın altında iken üzerime vahiy inmemiştir.”631 buyrulması da Hz. Âişe’nin, Hz.
Hatice’den daha faziletli olduğuna başka bir delildir. Burada, İmam Zehebî (ö.
748/1348) Hz. Âişe’den önce vefat ettiğinden dolayı Hz. Hatice’nin hadîsin
muhatapları arasında bulunmadığını ileri sürmektedir.632 İbn Hacer, daha önce Hz.
Hatice’yi öncelemekte iken, burada Hz. Âişe’nin söz konusu faziletindan bahsederek
onun bu üstünlüğe ulaşmasının babasından tevarüs ettiğini belirtir. Nitekim, Hz. Ebû
Bekir hiçbir durumda Hz. Peygamber’in (sav) yalnız bırakmadığı gibi kızı da her
durumda Resûlullah’ın (sav) yanında olmuştur.633

Görünen o ki, Hz. Peygamber’in (sav) hanımları arasındaki fazilet bakımından


ilk sıra Hz. Hatice ile Hz. Âişe arasında cereyan etmektedir. İslam âlimlerinin
Resûlullah’ın (sav) diğer hanımlarının bu ikisinden veya onların birinden daha faziletli
oldukları görüşünü savunmadıkları görülmektedir. Hz. Hatice ile Hz. Âişe arasındaki
fazilet sıralamasında âlimlerin farklı ölçülere göre hareket ettikleri dikkat çekmektedir.
Ali el-Kârî’ye göre herkesin yalanladığı bir sırada Hz. Peygamber’e (sav) iman etmek,
O’nun iyiliği için nefsi ve malı ile yardımda bulunmak, İslam’ın ilk dönemlerindeki
sıkıntı ve zorluklara göğüs germek gibi noktalardan olaya bakılırsa Hz. Hatice’nin en
faziletli hanım olduğu açıktır.634 İbn Teymiyye (v 728/ 1328) ve Mübarekfûrî (ö. 1935)
ise bir başka açıdan düşünerek zekâsı, kabiliyeti, ilmiyle dine hizmeti, Hz.
Peygamber’in (sav) öğrettiklerini sonraki nesle aktarması dikkate alındığında Hz.
Âişe’nin daha faziletli olduğunu savunmaktadırlar. 635

Hz. Âişe ve Hz. Hatice’den sonra Resûlullah’ın (sav) hangi eşinin daha
faziletli olduğu meselesi de âlimlerin gündemini oluşturmuştur. Ancak Resûlullah’ın
(sav) en faziletli eşi meselesine yoğunlaşıldığından burada sadece Hz. Hatice ve Hz.
Âişe zikredilmiş, onların fazileti hakkında ileri sürülen delillere yer verilmiştir. Bu iki

631
Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 30; “Hibe” 8; Tirmizî, “Menâkıb” 63; Nesâî, “Nisa” 3; Hâkim,
Müstedrek, IV,90.
632
Zehebî, Siyer, II,141-143; İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 481; Mustafa Fayda, “Âişe”, DİA, I, 202.
633
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 480.
634
Ali el-Kârî, Mirkât, XI, 328.
635
İbn Teymiyye, Ebû’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim, Mecmûu’l-fetâvâ, Katar,
Vizârâtü’ş-Şuûnü’l-İslâmiyye ve’d-Da‘vetü ve’l-İrşâdü’s-Suûdiyye, 2004, IV, 394-395; Mübarekfûrî,
Tuhfetü’l-ahvezî, X, 38.

111
hanımdan hangisinin mutlak anlamda üstün olduğuna karar vermek yerine her birinin
kendi zamanlarında fazilet sahibi olduklarını söylemek daha doğru görülmektedir.

F. Hz. Peygamber’in (sav) Soyundan Gelmesi İtibariyle


Üstünlük

Fazilet sıralamasında Hz. Peygamber’in (sav) soyundan gelme durumu dikkat


çekici bir konu olmuştur. İlk etapta, Allah Resûlü’nün “Fâtıma benim bir parçamdır,
onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur.”636 sözü Hz. Fâtıma’nın
faziletini ortaya koyan önemli bir hadîs olduğunu söylemek gereklidir.

İbn Hacer, bu hadîsin yorumunda Hz. Fâtıma’nın Allah Resûlü’nün diğer


kızlarından seçkin bir konuma sahip olduğunu vurgulamaktadır.637 Zira Hz.
Peygamber’in (sav) soyunun Hz. Fâtıma vasıtasıyla devam etmiştir.638 Hz. Fâtıma
babasının vefatını idrak etmiş639 seyyide640 ve sıddîka641 olma şerefine nail olmuştur.
Mahmud Said’e göre, Hz. Fâtıma, Resûlullah’ın (sav) bir parçası olarak Hz. Âişe’den
de üstün sayılmıştır.642 Bu nedenle İbn Dâvud ez-Zahirî’nin (ö. 297/ 910) hiç kimsenin
Hz. Peygamber’in (sav) parçası olan bir hanım ile eşit olamayacağı görüşünü
nakletmektedir.643 Münâvî’ye, Hz. Fâtıma’nın dört halifeden daha üstün olduğunu
söylemektedir.644

636
َ ‫ﺼُﺒِﻨﻲ ﻣﺎ َ أَْﻧ‬
َ ‫ﺼَﺒﮭﺎ‬ ِ ‫ َو ُﯾْﻨ‬، َ ‫ ُﯾِﺬﯾِﻨﻲ ﻣﺎ َ اَذاھﺎ‬،‫ﻀَﻌﺔٌ ِﻣﱢﻨﻲ‬
ْ ‫ ; َﻓﺎِطَﻤﺔُ ِﺑ‬Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 5-328, Şuayb Arnavut,
hadîsin hasen sahih olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXVI, 46; XXXI, 226; XXXI, 228);
Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 12, 16, 29; Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 93; Ebû Dâvud, “Nikah” …;
Tirmizî, “Menâkıb” 61; Tirmizî hadîsi hasen sahih olduğunu belirtir. (Tirmizî, Câmi‘, VI, 173-174).
Hâkim, Müstedrek, III, 188.
637
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, VIII, 481.
638
Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme et-Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-âsâr, thk. Şuayb Arnavut,
Beyrut, Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 1994, I, 134-136.
639
İbn Kesir, Bidâye, II, 431. Hâkim en-Neysâbûrî, Hz. Fâtıma’nın faziletlerinden bahsettiği kitabında,
onun Hz. Peygamber (sav) vefat etmeden önceki konuşmasını naklederek, hayatta olan bir kimsenin
kendisine verdiği sırrı ifşa etmekten kaçınması ve Nebi (sav) vefat ettikten sonra bu durumu diğer
insanlara anlatmasının onun üstünlüğünü ortaya koymakta olduğunu savunur. (Hâkim en-Nişâburî,
Hazret-i Zehra’nın Faziletleri, çev. Yalçın Atalık, Revak Yay. İstanbul, 2015, s.7-8).
640
İbn Hacer, a.g.e.,VIII; 481.
641
Mahmud Saîd b. Muhammed Memduh, Gâyetü’t-tebcîl ve terkü’l-kat‘i fi’t-tafdil, risale fi’l-
mufâdele beyne’s-sahâbe, Abu Dabi, Dârü’l-Fıkhıyye, 2004, s. 193
642
Mahmud Saîd, Gâyetü’t-tebcîl, s. 96-97.
643
Mahmud Saîd, a.g.e, s. 97.
644
Münâvî, Feyzü’l-kadîr, IV, 422

112
Hz. Peygamber’in (sav) kızları arasında Hz. Fâtıma’yı ilk sırada zikreden genel
görüşün yanı sıra Hz. Zeyneb’i kardeşlerinden daha üstün gösteren bir görüş
bulunmaktadır. Zira Hz. Peygamber (sav) Zeynep için “Bu, en faziletli kızımdır.”
demiştir.645 Bu hadîse rağmen Hz. Peygamber’in (sav) soyundan gelen hanımlar
arasında Hz. Fâtıma ismi üzerinde genel bir kabulün olduğu açıktır. Nitekim, İbn
Kayyım el-Cevziyye bu konuda, Hz. Fâtıma’ya alemlerin kadınların en üstünü
denilmesi sebebiyle Hz. Peygamber’in (sav) en üstün kızı olduğunu
vurgulamaktadır.646 Nihâyetinde özel olarak Hz. Fâtıma hakkında övgü dolu sözlerin
bulunması ve Hz. Peygamber’in (sav) soyunun Hz. Fâtıma ve ailesinden devam etmesi
onun en temel fazileti sayılmaktadır.

G. Peygamber Olma İhtimali Sebebiyle Üstünlük

Kadınların nebî olup olamayacağı meselesi başlı başına bir konu olarak
kaynaklarda yer almakta, kadınların peygamber olması hususunda âlimler arasında
ihtilaf bulunmaktadır. Bazı âlimler kişinin vahiy almasını peygamberliğine delil kabul
edip, kadın peygamberlerin varlığını ispat etmeye çalışırken bazı âlimler ise bunu
yeterli görmemektedir. Bu ikinci grup âlime göre peygamberin sadece vahiy alması
yeterli olmayıp, onların tebliğ yapması gerekmektedir. Buna göre de kadın bir
peygamber gönderilmemiştir.647

Kadın bir peygamber olabileceğini iddia eden âlimlerden İmâm Eş’arî’nin


(ö.324/935-36)648 görüşüne İbn Hacer’in eserinde yer vermektedir. Eş’arî, Allah
tarafından meleğin emir veya nehiy getirip ileride meydana gelecek bir bilgiyi
kendisine ulaştırdığı şahsın nebî olarak görmektedir. Üstelik Eş’arî’nin Hz. Meryem
ve Hz. Âsiye dâhil dört hanımın daha peygamber olduğu görüşü dikkat çekicidir.649
İbn Hazm da bu hususta ona muvafakat etmektedir.650

645
Hâkim, Müstedrek, IV, 130. Hâkim Şeyhayn şartlarına göre sahih olduğunu belirtiken, Zehebî
ravilerden Yahya’nın kavi olmamsı sebebiyle haberin münker olduğunu bildirmktedir. (Hâkim,
Müstedrek, IV, 130). Ayrıca bkz. Tahavi, Şerhu Müşkilü’l-âsâr, I, 134.
646
İbn Kayyım, Zadü’l-mead, I, 101.
647
İbn Hacer, a.g.e., VIII, 15.
648
Âl-i İmrân (3), 42; Meryem (19), 16-19.
649
İbn Hacer, a.g.e., VIII, 15-17.
650
İbn Hazm, Fasl, V, 119-121. Onun dikkate aldığı âyetler şu şekildedir: Meleklerin Hz. İbrahim’in
hanımıyla konuşması (Hud, 71-73), Cebrail’in Hz. Meryem’e gelmesi (Ali İmran, 42,43,45,47 ve

113
Hz. Meryem konusunda aynı görüşü benimseyen Ömer el-Kurtubî (ö.
656/1258) Kur’ân’da Hz. Meryem’e bizzat ismen hitap edilmesi ve vahiy alması onun
bir peygamber olduğuna işaret ettiğini bildirmektedir.651 O, Hz. Meryem’in
peygamber olduğunu kabul ederken Hz. Âsiye’nin nebi olduğuna dair herhangi bir
delil bulunmadığını belirtmekte ve bu iki ismin arasını tefrik etmektedir.652

İbn Hacer de aynı görüşe katılıp onun sıddîka olarak tavsif edilmesinin,
nübüvvet vasfına da engel teşkil etmediğini düşünmektedir.653 Nitekim Hz. Yûsuf’un
sıddîk olmakla mevsuf olması nebî olmasına engel değildir. Ayrıca bazı âlimler Hz.
Meryem’le ilgili olarak geçen “Hani melekler Meryem’e şöyle demişlerdi, ‘Ey
Meryem, muhakkak ki Allah seni seçkin kıldı, tertemiz yaptı ve dünya kadınlarına
654
üstün tuttu…” âyetine dayanarak Hz. Meryem’in peygamber olduğuna
hükmetmişlerdir. İbn Hacer bu hükmün ilgili âyetten çıkarılmasını ilk etapta uzak
ihtimal görse de Meryem Sûresi’nin bütününde onun peygamberlerle zikredilmiş
olmasının bu çıkarımı teyit edeceğini belirtmektedir. 655 Burada İbn Hacer’in de kadın
peygamber olabileceği görüşünü kuvvetle desteklediği görülmektedir.

Hz. Meryem ve Hz. Âsiye’nin peygamber olmadığını söyleyenler, onların


ancak birer sıddîka olabileceklerini ifade etmişlerdir. Onlara göre, peygamberlik
erkekler için en üstün derece sayılırken, kadınlar için en üstün derece peygamberlik
derecesine yakın olan sıddîklık ile açıklanabilir. Şu hâlde âlimlerin çoğunlukla kabul
ettiklerine göre Hz. Meryem ile Hz. Âsiye sıddîka ve Allah’ın ermiş kullarındandır.656

İbn Hacer’in nakletmiş olduğu şekliyle bu görüşü destekleyen Kirmânî


Erkeklerin ve kadınlardan bazısının kemâle erme hadîsindeki kemâl lafzından

Meryem 16-21, 58) Hz. Musa’nın annesine gelen vahiy (Kasas 7). Öte yandan İbn Hazm, “Erkeklerden
çoğu kemâle erdi, kadınlardan sadece Firavun’un karısı Asiye ve İmran’ın kızı Meryem’den başka hiç
kimse kemâle ermemiştir.” hadîsinde belirtilen kemâl derecesiyle onların nübüvvetlerine işaret
edildiğini kaydetmiştir. (İbn Hazm, a.g.e., V, 119-121)
651
Ömer el-Kurtubî, Müfhim, IV, 53,54. Ayrıca bkz. Hamdi Döndüren, Kur’ân ve Sünnete Göre
Güncel Fıkhi Meseleler, s.53.
652
Ömer el-Kurtubî, a.g.e VI, 332; İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII,33; Ayrıca bkz. Yavuz Köktaş,
“Hadîslerde Efdâliyet Anlayışına Dair”, DEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003, sy.: XVII, s. 147.
653
İbn Hacer, a.g.e, VIII, 520.
654
Âl-i İmran (3), 42.
655
İbn Hacer, a.g.e, VIII, 16.
656
İbn Melek, Mebârikü'l-ezhâr, II, 226; İbn Kesir, Bidâye, II 431

114
nübüvvetin sâbit olmasının gerekmediğini söyler. Dolayısıyla Kirmânî bu hadîste Hz.
Âsiye ile Hz. Meryem’in yalnızca kadınlar arasında fazilet açısından en üstün
mertebeye ulaştıklarını anlatmak istemektedir.657 Nitekim İbn Teymiyye’nin
bildirdiğine göre, Kâdı Ebû Bekir el-Ârâbî, Ebû Ya‘la (ö.458/1066) ve Ebû’l-Meâli
(ö. 478/1088) gibi âlimler kadınların nebî olamayacağı konusunda icmâ olduğunu ileri
sürmüşlerdir.658 Onlar âyette geçen, “Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz
birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik...”659 ve “Meryem oğlu Mesih, sadece
bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de
dosdoğru bir kadındır…”660 ifadelerini görüşlerine delil olarak zikretmişlerdir.661

Sonuç olarak temelde Hz. Meryem ve Hz. Âsiye ile ilgili rivâyetler ve yorumlar
düşünüldüğünde kadınlar arasında üstün bir konumda oldukları açıktır. Ancak
peygamber olduğu iddiası ihtilaflı olup âlimlerin çoğunun ifade ettiği gibi
peygamberlikleri pek mümkün görünmemektedir. Ancak bu hüküm onların sıddıka ve
fazilet sahibi yüce kadınlar olmalarına da engel değildir.

H. Diğer Karşılaştırmalar

Yukarıda hadîsler nazarında ele alınan hanımların karşılaştırılmasına ek olarak


burada hadîslerin yorumu olarak değil, sadece âlimlerin bazı karşılşatırmalarına yer
verilecektir.

Hz. Âişe ve Hz. Hatice hususunda İbn Teymiyye, ümmetin Hz. Âişe’den daha
çok fayda gördüğü hanım olmadığını belirtir. Şöyle ki, Hz. Hatice’nin iyilikleri, ancak
Allah Resûlü’ne olmuş iken, Hz. Âişe’nin tüm ümmete faydası olduğunu ifade
etmektedir. Çünkü o, Hz. Hatice zamanında dinin daha tamamlanmadığı, dinin
tamamlanmasından sonra iman eden ve onu iyice öğrenenin ilminin daha ileri
olduğunu vurgulamaktadır. Dolayısyla İbn Teymiyye’ye göre, Hz. Âişe Resûlullah’ın

657
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 15
658
İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ IV, 396
659
Nahl Suresi (16), 143.
660
Maide (5), 75.
661
İbn Teymiyye, a.g.e., IV, 396.

115
(sav) hanımları ve müminlerin anneleri hükmünde olan bütün hanımlarından daha
sevimli, hürmet bakımından müminlerin indinde daha yücedir.662

Yine İbn Teymiyye’ye ait başka bir değerlendirme de şu şekildedir. O, kadınlar


arasındaki üstünlüğün ancak ahiretteki kemâlât derecesi olduğunu ve bunun da
bilinemeyeceğini ifade eder. Fakat dünyevî açıdan neslin asalet ve soyluluğu
bakımından Fâtımatü’z-Zehra’nın diğerlerinden üstün olacağına dikkat
çekmektedirler. Çünkü onun fazileti ve üstünlüğünün herhangi bir ortak
götürmeyeceğine belirtmiştir.663

İbn Hacer de bir yorumunda bu kadınlar arasında Hz. Fâtıma’nın en faziletli


olduğunu bildirmekte sonrasında annesi Hz. Hatice ve daha sonra Hz. Âişe şeklinde
bir sıralama yapmaktadır.664 Hz. Fâtıma’nın üstünlüğüne Meryem dışında, cennet ehli
kadınların hanımefendisi olmaya razı olmaz mısın?665 rivâyetini delil saymaktadır.666
Burada farklı olarak, Bekriyye 667 Hz. Âişe’nin Hz. Fâtıma’dan üstün olduğunu iddia
etmektedir.

Ayrıca bir noktaya daha temas etmek yerinde olacaktır. Cennette Hz.
Hatice’nin ev ile müjdelenmesi hadîsini tathir âyeti668 ve kisa hadîsiyle 669 birlikte ele
alan İbn Hacer, hadîsteki ‫ ھﺆﻻء‬kelimesinin Hz. Hatice’ye râcî olduğunu belirtilir.
Çünkü Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Hz. Fâtıma’dan, o da Hz. Hatice’dendir (doğmadır).
Hz. Ali’nin de küçük yaşta Hz. Hatice’nin evinde yetişmesi ve sonra kızıyla evlenesi
gibi sebepler ile İbn Hacer, Hz. Hatice’nin Ehl-i beyt içerisine dâhil olabileceğini
vurgulamaktadır.670 Diğer hanımlardan hiç birisinin Ehl-i beyt olup olmadığı net

662
İbn Teymiyye, Ebû’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim, Minhâcü's-sünneti'n-nebeviyye,
thk. Muhammed Reşad Sâlim, Riyad, Câmiatü’l-İmam Muhammed b. Suud el-İslâmiyye, 1986, s. 301-
304.
663
İbn Teymiyye, Mecmûu’l-fetâvâ, IV, 396.
664
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, VIII, 480.
665
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 80; Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebî” 12, “Menâkıb” 22; “İsti’zan”
43, Müslim, “Fezâilu’s-Sahâbe” 97-99; Tirmızî, “Menâkıb” 61.
666
İbn Hacer, a.g.e., VIII, 480.
667
Hz. Ebû Bekir’in ashabın en faziletlisi olduğunu, hatta nasla halife tayin edildiğini ileri süren bir
gruptur. (Mustafa Fayda, “Ebû Bekir”, DİA, X, 107).
668
Ahzab (33),
669 ْ ‫طﮭﱢْﺮھُْﻢ َﺗ‬
‫ﻄﮭِﯿًﺮا‬ َ ‫ﺲ َو‬ ْ َ‫اَﻟﱠﮭُﱠﻢ ھَُﺆَﻻِء اَھْﻠِﻲ َﻓﺄْذھ‬, Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 298; VI, 292, 304;
َ ‫ﺐ َﻋْﻨﮭُْﻢ اَﻟﱢﺮْﺟ‬
Tirmizî “Tefsîru’l-Kur’ân”, 34; “Menâkıb”,61 Hâkim, Müstedrek, III, 176.
670
İbn Hacer, Fethu’l-bârî, VIII, 527.

116
değilken Hz. Hatice’nin dahil edilmesi İbn Hacer tarafından onu yücelten bir
söylemdir.

Bir başka karşılaştırma yorumu da kelam âlimi Abdülkadir Bağdadî’ye (ö.


429/…) aittir. O, bahsi geçen hadîs rivâyetlerini göz önüne alarak bu hanımlar arasında
Hz. Fâtıma, Hz. Hatice, Hz. Âişe, Ümmü Seleme ve Hz. Hafsa şeklinde bir sıralama
yapmaktadır.671

Neticede hadîsler bağlamında âlimlerin yorumlarıyla yapılan bu


mukayeselerde her bir hanımın ayrı ayrı özellikler barındırdığı gözden
kaçırılmamalıdır. Nitekim bu konuda Yavuz Köktaş, fezâil hadîslerinin ahkam
hadîsleri gibi kesin hüküm çıkarmaya, mutlak bilgi vermeye münasip olmadığını
belirterek aksi takdirde birçok çelişki ortaya çıkacağını söylemektedir.672 Şöyle ki, bir
hadîste Âsiye ve Meryem'in kemâle erdiğinden bahsedilirken başka hadîslerde mesela
Hz. Hatice'nin bu ümmetin en hayırlısı olduğundan, Allah’ın Peygamber’e Hatice’yi
cennette inciden bir evle müjdelemesini emrettiğinden673 ve Fâtıma’nın cennet ehli
kadınlarının hanımefendisi olduğundan674 bahsedilmiştir. Bunların zâhirini dikkate
alarak mantıksal hükümler çıkarmak yerine hepsini kendi içinde değerlendirmeli ve
bahsedilen şahısların önemli meziyetlerine, faziletlerine ve İslam’daki konumlarına
vurgu yapıldığı tercih edilmelidir. 675 Bu karşılaştırmaların itikadî bağlamda değil,
yalnızca âlimlerin görüşlerine dayanan birtakım çıkarımlar içerdiği unutulmamalıdır.

II. FAZİLETLİ KADIN MESELESİNİN ŞİÎ-SÜNNÎ


ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu bölümde bahsi geçen hanımlardan Hz. Hatice, Hz. Fâtıma, Hz. Hafsa, Hz.
Âişe ve Ümmü Seleme ile ilgili Şia mezhebinin görüşleri değerlendirilecektir. Daha
önceki bölümlerde bu hanımların, Ehl-i sünnet kaynaklarına göre özellikleri ve

671
İmam Ebî Mansur Abdülkadir b. Tahir et-Temîmî el-Bağdâdî, Usûlu’d-Din, İstanbul, Matbaatü’d-
Devlet, 1928, 306.
672
Yavuz Köktaş, “Hadîslerde Efdâliyet Anlayışına Dair”, DEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003, sy.:
XVII, s. 141.
673
Buhârî, “Menâkıbu'l-Ensar” 19
674
Buhârî, “Fezâilü Ashâbi’n-Nebi” 12.
675
Yavuz Köktaş, “Hadîslerde Efdâliyet Anlayışına Dair”, DEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003,
sy.:17, s. 141.

117
faziletleri belirtildiği için burada yeniden Ehl-i sünnet âlimlerinin görüşlerine yer
verilmeyecek bu hanımlarla ilgili Şia mezhebinin görüşleri ifade edilecektir. Hanımlar
arasındaki karşılaştırmaların yanı sıra şahıslarına atfedilen bazı ithamlar
zikredilecektir.

A. Hz. Peygamber’in (sav) Hanımları Arasındaki Fazilet


Sıralaması

1. Hz. Hatice

Hz. Hatice hususunda Şia, Allah Resûlu’nün Hz. Hatice’nin meziyetlerini


çokça andığını belirterek, buna rağmen Ehl-i sünnet’in Hz. Âişe’yi diğer hanımlardan
üstün tutmasını eleştirmektedir. Onlar, Hz. Hatice hakkında apaçık naslar varken, Hz.
Peygamber’in (sav) başka bir hanımının faziletli oluşunu kabul etmemektedirler.676
Onlara göre, Hz. Peygamber’in (sav) bir olay üzerine Hz. Âişe’ye, Hz. Hatice
hakkında Allah’ın ondan daha hayırlısını nasip etmediğini vurgulaması677 Hz.
Hatice’nin en hayırlı eş oluşunu destekler mahiyettedir. Ayrıca onunla ilgili Hz.
Peygamber’in (sav) zikrettiği cennet ehli olması678,cennette altın ve gümüş işlemeli ev
ile müjdelenmesi679 ve alemlerin kadınları arasında sayılması680 rivâyetleri Şia için
Hz. Hatice’nin üstünlüğüne apaçık delillerdir. Bunlardan başka, Şia’da Hz. Hatice, bu
ümmetin en sıddığı ve Allah’a ilk iman edeni olup kitabı tasdik eden ve Nebi’ye (sav)
teselli veren kimse olarak anılmaktadır.681

676
Cemâlüddîn el-Hasen (el-Hüseyn) b. Yûsuf b. Alî İbnü’l-Mutahhar el-Hillî, Minhâcu’l-Kerame,
thk. Abdrürrahim Mübarek, Kum Müessetü Aşura li’t-Tahkikatı ve’l-Bahusu’l-İslamiyye, , t.y., s. 75;
Seyfeddin Âmidî, Ebkârü’l-Efkâr, V, 291.
677
Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI,154; Buhârî, “Menâkıbu’l-Ensar” 19, “Nikah” 108, “Edeb” 73;
Müslim, “Fezâil” 73-74,77-78; Tirmizî, “Menâkıb” 70; “Birr” 70.
678
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 293, 316, 322; Hâkim, Müstedrek, III, 185.
679
Buhârî, “Umre” 11, “Menâkıb” 20, “Nikah” 108, “Edeb” 23, “Tevhid” 32, 35, 36; Müslim, “Fezâil”
71-74; İbn Mâce, “Nikah” 56.
680
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 135; Tirmızî, “Menâkıb” 61.
681
Seyyid Abdi’l-Hüseyin Şerefüddin el-Mûsevî, Mürâcaât, Müesssetü’l-Vefa, t.y., y.y. s.238;
Şerefüddin el-Musevi, Şiî aleminin büyük âlimlerinden sayılmakta olup h. 1290 Irak doğumludur.
Küçük yaşta dinî ilimler öğrenmeye başlamış, Tabatabi, Horasani, Fethullah Isfahani, Muhammed Taha
Necefi, Şeyh Hasan Kerbelai’den dersler almıştır. Mısır’a yaptığı ilmi seyahatler sonucunda Ezher
Câmîi hocası, Şeyh Selim Bişri el-Maliki ile birçok müzkarede bulunmuştur. Müracaat adlı eseri bu
şeyh ile yaptıkları mektuplaşmanın basılmış halidir. Bu eser içerik açısından Hz. Ali ve imamet
çerçevesinde gerçekleşse de Hz. Fâtıma ve Hz. Peygamber’in (sav) hanımlarından bazılarının
karşılaştırıldığı görülmektedir. Eserde özellikle Hz. Âişe’nin konu edidiği bölümler ve Şia’nın Ümmü

118
Hz. Hatice’nin siyasi olaylar ve tartışmalardan önce vefat etmiş olması, onun
soyundan Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in gelmesi sebebiyle Şia’nın
eleştirilerine muhatap olmadığı söylenebilir. Şiî kaynaklarda Hz. Hatice’nin daha çok
Hz. Âişe ile karşılaştırıldığı ve ilgili nasslar gereği ondan üstün saydıkları
görülmektedir.

2. Hz. Hafsa, Hz. Âişe ve Ümmü Seleme

Şia rical kaynaklarında, Hz. Hafsa’nın Hz. Ömer’in kızı ve Allah Resûlü’nün
hanımı olması yanında, fazla bilgi bulunmamaktadır.682 Diğer kaynaklarda sadece
Tahrim Suresi’nin ilk âyetleri sebebiyle Hz. Hafsa konusunda tenkitlere yer
verilmiştir.

Hz. Hafsa, devamlı Hz. Âişe’nin yanında bulunması ve Hz. Ömer’in kızı
olması sebebebiyle Şia tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. Meşhur Şiî
müfessirlerinden biri olan Tabersî (ö. 548/1154), Tahrim suresinin ilk âyetleri
konusunda, Hz. Peygamber’in (sav) kendisine helal olan bir şeyi haram etmesiyle ilgili
iki sebebi nüzul bildirmektedir.683 İlki, Hz. Peygamber’in (sav) cariyesi Mariye’ye
yaklaşmamak üzere yemin etmesidir. Olayı bilen Hz. Hafsa, bunu Hz. Âişe’ye
söylemiş, böylece Hz. Peygamber’in (sav) sırrını ifşa etmiştir. Bu bilgiyi öne çıkaran
Bahrânî (ö. 1107/ 1696) ise, onların Hz. Peygamber’in (sav) sırrını tutamayan hanımlar
olduğunu belirtmekte ve bunu onlar adına bir eksiklik kabul etmektedir.684 Onlar
burada, Hz. Âişe ve Hz. Hafsa’nın tevbesini685 ve bu tevbenin makbul olduğunu
görmezden gelmektedirler.

Seleme hakkında olan görüşleri ortaya çıkarılmış olduğundan ondan istifade edilmiştir. Musevi,
Mürâcaât, haz. Bahri Akyol, Tahran, İslami Kültür İlişkileri Merkezi, 1998. İbn Teymiyye, buna karşın
Ehl-i sünnet’in Hz. Âişe’yi diğer hanımlardan üstün gördüğü iddiasının doğru olmadığını kaydetmiş bu
konuda herhangi bir ittifak olmadığını belirtmiştir. (İbn Teymiyye, Minhâcü's-sünnet, s.301-303.)
682
Ebû’l-Kâsım b. Ali Ekber b. Haşim el-Mûsevî el-Hûî, Mu’cemu Ricali’l- Hadîs, Necef, Mektebetü
İmami’l-Hûi, t.y., XXIV, 214.
683
Ebû Ali Eminüddin Fazl b. Hasan b. Fazl Tabersî, Mecmaü'l-beyân fî tefsiri'l-Kur'ân, tsh. Haşim
er-Resüli Mahallatî, Fazlullah el-Yezdî et-Tabatabâî, Beyrut, Dârü’l-Ma’rife, 1986, X, 41-42.
684
Seyyid Haşim Bahrânî, Burhân fi tefsiri’l-Kur’ân, Beyrut, Müessesetü’l-A’lemi li’l-Matbuat, 1999,
VIII, 49-52.
685
Tahrim (66),4

119
Âyetin nüzulü için söylenen diğer bir sebep ise Allah Resûlü’nün,
hanımlarından birinin odasında bal şerbeti içmesi sebebiyle biraz fazla kalması, bunu
kıskanan bazı hanımlarının ise kıskançlıkla Hz. Peygamber’e (sav) kötü koktuğunu
ifade etmeleridir. Bu olay nedeniyle Hz. Peygamber (sav) kendisine bal yemeyi haram
kılmış ancak Hz. Hafsa yine bunu diğer hanımlara duyurmuştur.686 Şiî âlimlere göre
bu bilgiler Hz. Hafsa’nın faziletli bir hanım olmadığını göstermektedir. Hatta bazıları
bu olay nedeniyle Hz. Âişe ile Hz. Hafsa’nın Resûlullah’ı (sav) zehirlemeye
çalıştıklarını iddia etmişlerdir.687 Hz. Hafsa’nın özellikle bu âyet çerçevesinde
yaşandığı hâdise ile onu tenkide tabi tutmuşlardır. Önemli Şiî âlimlerinden biri olan
Şeyh Müfîd’in (ö.413/ 1022), isnadında Hz. Hafsa var gerekçesiyle hadîsi mevzu
sayması ve bunu da “Hafsa babasının ve arkadaşının (Hz. Ebû Bekir) faziletlerine dair
(yalanla) itham edilmiştir.” 688 diye temellendirmesi nispeten erken dönemden itibaren
Şîa’nın ona bakışını da göstermektedir.689

Ehl-i sünnetin en faziletli hanımlar sıralamasında başlarda yer alan Hz. Âişe
hakkında Şîî hadîs, tefsir ve tarih kaynaklarında Hz. Âişe ve Ümmü Seleme
karşılaştırma yaparcasına çeşitli tartışmalara yer verilmiştir. Bir yandan Hz. Âişe’ye
dair olumsuz kanaatler sıralanırken buna karşılık Ümmü Seleme ile ilgili olumlu imaj
sunulmaktadır. Ümmü Seleme Hz. Peygamber’in (sav) hanımı olarak Ehl-i sünnet
nazarında da önemli bir mevkiye sahiptir ama burada dikkat çeken unsur, onun olaylar
esnasında özellikle de Hz. Âişe karşısında sanki Ehl-i beytin temsilcisi gibi bir konuma
getirilmesidir. Burada Hz. Âişe ve Ümmü Seleme ile ilgili genel görüşlere yer verilip,
Şia’nın her iki hanım arasındaki karşılaştırmaları aktarılacaktır.

Bâzı Şiî tefsirlerde birçok olumsuz âyetin Hz. Âişe’yi hedef alacak şekilde
yorumlandığı görülmektedir. Örneğin ünlü müfessir Ayyaşî (ö. 320/932(?)), Nahl

686
İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 85.
687
Alâ Bekr, Akîdetü Ehli’s-sünne ve’l-cemâa fi’s-sahâbe: er-red ale’ş-Şiati’l-İsna Aşeriyye,
racaehu Yasir Bürhami, İskenderiyye, Dâru’l-Akide, 2002, II, 31; İbrahim Kutluay, “İsnâaşeriyye
İmamiyyesi’ne Göre Çoğu Sahâbî Ümmete Niçin Model Olamaz?”, Uluslararası İslam ve Model
İnsan Sempozyumu, 2018, K. Maraş, s. 105.
688
Şeyh Müfid, Ebû Abdullah İbnü'l-Muallim Muhammed b. Muhammed Müfid, el-İfsah fî imameti
emiri'l-mü'minin aleyhi's-selam: İmanu Ebî Talib, Kum, Müessesetü'l-Bi'se, 1991, s. 221.
689
Bekir Kuzudişli, Şia ve Hadîs, Başlangıcından Kütübi Erbaa’ya Hadîs Rivâyeti ve İsnad,
İstanbul, Klasik Yay., 2017, s. 63.

120
suresinde “İpliğini sağlamca eğirdikten sonra bozan kadın…”690 âyetinden maksadın
Hz. Âişe olduğunu ileri sürmekte,691 iken Meclisî (ö. 1110/1698-99) “Allah’tan başka
dostlar edinenler örümceğin evinin durumuna benzerler …”692 âyetindeki örümceğin
evinin zayıflığını Hz. Âişe’nin aklının ve dininin zayıf olduğunu delalet ettiğini ileri
sürmektedir.693 Hz. Âişe’nin, Şiî bakış açısında olumsuz imaja sahip olmasında Cemel
Olayı’nda Hz. Ali’nin karşısına çıkması ve üzücü sonuçlara sebebiyet vermesi birinci
sırada yer alır.694 Şîa, Hz. Âişe’nin “Evlerinizde oturun, açılıp saçılmayın…”695
âyetine muhalefet ederek savaş için çıktığını696 Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Âişe’ye
“Sen Ali’ye karşı savaşacaksın, sen ona karşı zâlimsin.”697ifadelerinden onun haksız
olduğunun anlaşılacağını ileri sürmektedir. Şiî kaynaklarda, Resûlullah’ın (sav) Hz.
Âişe’nin evinin gösterilerek fitnenin oradan çıkacağını söylemesii698 onun olumsuz
imajını gösteren başka bir örnektir. Hatta bazı kitaplarda tarihi bilgilerin yanlış
anlaşıldığına dair anekdotlar da paylaşılmıştır. Örneğin Hz. Peygamber’in (sav) vefat
ederken Hz. Âişe’nin kucağında değil Hz. Ali’nin göğsüne yaslandığını ifade
etmişlerdir.699 Bütün bu algılardan sonra Hz. Âişe’nin Allah Resûlü adına yalan
söyleyen üç kişi arasında sayılması,700 onun Ümmü’l-Müminin olarak öne

690
Nahl (16), 92.
691
Ebû’n-Nadr Muhammed b. Mes‘ûd b. Muhammed el-Ayyâşî es-Sülemî es-Semerkandî,Tefsir’ül-
Kur’ân, Kum, Müessetü’l-Ba’se, 2000, II, 291.
692
Ankebût (29), 41.
693
Muhammed Bakır b. Muhammed Taki b. Maksud Ali Meclisi, Biharü'l-envari’l-câmia li-düreri
ahbari’l-eimmeti'l-ethar, Muhammed Bakır el-Meclisî, Kum, İhyaü Kütübi’l-İslamiyye, XXXII, 286)
694
Bu savaşa mahremsiz çıktığı iddiası da Şia tarafından ortaya atılarak onun bu sebeple iffetsizlik
yaptığı görüş ön plana çıkarılmıştır. Hz. Nuh ve Hz. Lut’un hanımlarına benzetilmiştir. (Ebû’l-Hasan
Ali b. İbrahim Kummî, Tefsir, Kum, Dârü’l-Hücce, h 1426, III, 1085-1086; Şeyh Muhammed Mâlullah
el-Hâlidî, Mecmu’u müellefâti’ş-Şeyh Muhammed Mâlullah fi reddi ala’ş-şîati’l-imamiyye,
Dârü’l-Münteka, Riyad, h.1431; III, 163).
695
Ahzab (33),33
696
Cemel Vak‘ası için Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr, Hz. Osman’ın kanı için yola çıkmışlardı. Hz. Âişe’nin
her zaman, ölümü emrettiği Na’silleri öldürün, Na’silleri öldürün dediği nakledilir. Hz. Âişe’nin
konuşmaları ile insanları şiddetlendirdiği bildirilmektedir. Şia itirazlarını burada dillendirerek,
Müslümanlardan on binlerce kişi Emiri’l-Müminin’e karşı savaş için ona tabi olmuşken, Allah
Resûlüu’nün kızı Hz. Ebû Bekir’den miras hakkını istediğinde kimsenin yardım etmediği ve bir kelime
etmediğine dikkat çeker. (Hillî, Minhâcü’l-kerame s. 76.)
697
Bu Şia’nın iddiası olarak verilmektedir. Ancak Ehl-i sünnete göre bu hadîsin dayanağı yoktur, isnadı
bilinmemektedir, hadîs mevzu veya mekzubattandır. (Muhammed Mâlullah, a.g.e., III, 147)
698
Mûsevî, Mürâcaât, s.256.
699
Mûsevî, a.g.e, s. 218.
700
Şeyh Saduk, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Alî b. el-Hüseyn b. Mûsâ b. Bâbeveyh el-Kummî, Kitabu’l-
Hisâl, tsh. Ali Ekber Gaffari, Kum, Câmiatü'l-Müderrisin, t.y. 190; Üç kişinin Allah Resûlü adına yalan
söylediiği ve bunların Ebû Hüreyre, Enes b. Malik ve bir kadın olduğu, bir kadından kastın Hz. Âişe
olduğu haber verilir. (Meclisî, a.g.e., II, 217).

121
çıkarılmasının701 ve Allah Resûlü’nün en faziletli hanımı sayılmasının reddedilmesi702
doğal görünmektedir. Bu bakış açısı Meclisî’nin şu cümleleri kurmasına zemin
hazırlamıştır: “Şîa, hadîslerini Allah’ın tathîr âyetiyle şahitlik ettiği, Resûlullah’ın
(sav) da kurtuluş gemisi dediği nübüvvet ailesini takip ederek sağlam kulpa
tutunanlardan almıştır. Onlar, dinlerinin yarısını, aklı ve dini eksik, Emîrü’l-mü’minîn
Hz. Ali’ye buğzeden bir kadından… almamıştır.”703 Bununla birlikte az da olsa Şiî
kaynaklarda bazı hadîslerin Hz. Âişe’ye dayandırılması dikkat çekmektedir. Örneğin
Cafer Sadık’ın talak konusundaki bir hadîsi Hz. Âişe’den naklettiği görülmektedir.704

Yukarıda ifade edildiği üzere Ümmü Seleme’nin Resûlullah’ın (sav) eşleri


arasında Hz. Ali ve Ehl-i beyt’in haklarını en çok savunduğu ve Şiî bakış açısına göre
Hz. Âişe’nin hatalarını zikretmek suretiyle ona alternatif oluşturduğu izlenimi
edinilmektedir. Buna bağlı olarak Ümmü Seleme, Şia’nın rical kitaplarında Hz.
Hatice’den sonra Hz. Peygamber’in (sav) en faziletli hanımı olduğunu beyan edilmiş
ve bu görüşü Şeyh Saduk’tan (ö. 381/ 991) nakledilmiştir. 705

Şiî âlimlere göre Resûlullah’ın (sav) hanımları Ehl-i beyt kapsamına girmese
bile706 Kisâ hadîsi diye meşhur olayın707 Ümmü Seleme’nin evinde gerçekleşmesini

701
Mâlullah, Mecmu’u müellefât, III, 175.
702
Allah Resûlü hanımı Safiye b. Huyey’in (ö. 50/670?) yanına geldiğinde, Hz. Âişe ile Hz. Hafsa’nın
“Biz Resûlullah (sav) için senden daha hayırlıyız.” ifadeleri üzerine üzülen Hz. Safiye için Allah Resûlü,
“Babam Harun, amcam Musa, zevcim Muhammed, nasıl benden hayırlı olursunuz deseydin ya?”
(Tirmizî, “Menâkıb” 63); Tirmizî, hadîsin garib olduğunu ravilerden Safiyye ve Haşim el-Kufiyyi’den
başka kimseden hadîsi bilmediklerini söyler. Ona göre isnadı zayıftır. (Tirmizî, Câmî, VI, 187)
703
Meclisî, a.g.e., XXX, 403; Bekir Kuzudişli, “Şia’da Rivâyet Olgusunu Şekillendiren Temel
Unsurlar”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2018, s. 63-64.
704
“Resûlullah (sav) hanımlarını muhayyer bıraktı. Onlar da Allah ve Resülünü seçtiler. Bu da talak
sayılması. Şâyet kendilerini tercih etselerdi o zaman bain talak olurdu. Cafer Sadık: Bu babamın Hz.
Âişe’den naklettiği bir hadîsti. Ama insanların eşlerini muhayyer bırakmasıyla neden ilgileniyorlar? Bu
Allah tarafından Hz. Peygamber’e (sav) bahşedilmiş özel bir durumdu.” (Ebû Cafer Sikatü'l-İslâm
Muhammed b. Yakub b. İshak Küleyni, Kitâbü’l-Kâfî, tsh. Muhammed Bakır el-Behbudi, Ali Ekber
el-Gaffari, 2. bs., Tahran, el-Mektebetü’l-İslamiyye, h. 1382, VI, 136-137; Ebû Ca‘fer Muhammed b.
Hasen b. Alî Tûsî, Tehzibü'l-ahkâm, thk. es-Seyyid Hasan Horsan, Beyrut, Dâru Saab, 1981, VIII, 88,
a.mlf., el-İstibsâr fi ma uhtulife mine'l-ahbar, Tahran, Dârü'l-Kütübi'l-İslâmiyye, 1970, III, 313,
Ayrıntılı bilgi için bkz. Bekir Kuzudişli, Şia ve Hadîs, s. 117).
705
Şeyh Saduk, Hisâl, s. 436; Hûî, Mu’cem, XXIV,177.
706
Muhammed b. Hüseyin b. Muhammed b. Muhammed Hüseyin Tabatabâî, el-Mizan fi tefsiri
Tefsiru’l-Kur’ân, Matbuat-ı İsmailiyyan, II. Baskı, y.y.,1973, XVI, 311-312; M. Zeki Duman,
“Kur’ân-ı Kerim’de Ehl-i beyt”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy.11, Kayseri, 2001,
s.55; Mesut Okumuş, “Şiî ve Sünni Müfessirlerin Ehl-i beytle İlgili Bazı Âyetlere Yaklaşımları
Üzerine”, Marife, yıl. 4, sy.3, s. 220-221
707
Hz. Peygamber’in (sav) kızının yanı sıra Hz. Ali ve iki torununu örtüsü altına alarak “Allah’ım onlar
benim Ehl-i beyt’imdir. Onlardan kötü ve pis olanı gider, onları temizle.” buyurmasıdır. (Ahmed b.

122
onun konumunun yüceliğine bir delil olarak saymaktadır.708 Dolayısıyla tathir âyetinin
ve sonrasında Kisâ hadîsesinin Ümmü Seleme’nin evinde gerçekleşmiş olmasının da
onun Ehl-i beyt destekçisi olduğu algısının yerleşmesinde istimal edildiği söylenebilir.
Nitekim Şia kaynaklarında ya tamamen Şiî ravilerce nakledilen ya da Ehl-i sünnet
kaynaklarında Şiî eğilimli kişiler tarafından aktarılan rivâyetler yoluyla onun Hz.
Ali’yi desteklediğine dikkat çekilmiştir. Örneğin, Ümmü Seleme, siyasi faaliyetlere
katılmamasına rağmen, oğlunu Hz. Ali’nin yanına göndermiş ve “Ey Mü’minlerin
emiri, sana oğlumu gönderiyorum. Benim için oğlum canımdan kıymetlidir. Eğer
Resûlüllah'ın tavsiyelerine aykırı olmasaydı, Aişe'nin Talha ve Zübeyr ile birlikte
hareket ettiği gibi, ben de seninle birlikte hareket ederdim” demiştir.709 Bu ifadeler bir
yandan fiilen Hz. Ali’yi desteklediğini diğer yandan ise Hz. Âişe’nin Allah Resûlü’ne
muhalefet ettiğini göstermektedir.

Şiî hadîs rivâyeti açısından Ümmü Seleme’yi öne çıkaran başka bir husus ise
dönemindeki Şiî imamların ondan yardım almasıdır. Buna Hz. Ali’nin içinde her türlü
bilgi bulunan sahifelerini Irak’a giderken Ümmü Seleme’ye bırakması örnek
gösterilebilir. Bunlar Ümmü Seleme’nin yanında kalmış ve Hz. Ali’nin vefatı ile oğlu
Hz. Hasan’a intikal etmiştir.710 Yani imamların sahip oldukları kitapların tevarüsü
açısından bakıldığında bu sahifelerin savaşlar esnasında zarar görmemesi Ümmü
Seleme aracılığıyla mümkün olmuştur.711

Günümüz Şiîleri arasında Şerefüddin el-Mûsevî’nin Ümmü Seleme ile Hz.


Âişe’yi karşılaştırması genel anlamda Şiî bakış açısını yansıtması bakımından önemli

Hanbel, Müsned, IV, 298; VI, 292, 304; Tirmizî “Tefsîru’l-Kur’ân”, 34; “Menâkıb”,61; Hâkim,
Müstedrek, III, 176.
708
Abdullah Cevâdî Âmûli, Fâtıma: İnsanlık Örneği, çev. Muaz Pazarbaşı, İstanbul, Önsöz Yay.
2015, s. 92.
709
Suzan Yıldırım, “Hz. Peygamber’in Hanımı Ümmü Seleme”, Diyanet İlmi Dergi, 2009, cilt: XLV,
sayı: 2, s. 91-108, Ayrıca bkz. Belâzurî, Ensâbu’l-Eşraf, II, 63; Taberî, Tarih, III, 8; İbnü’l-Esir, Kâmil
fi’t-Tarih, Beyrut, Dar’ül-Marife, 2002, III, 226-227; Ümmü Seleme’ye ait olduğı bildirilen benzer bir
ifadede, “Ey müminlerin emiri, Eğer Allah’a karşı isyan olmasından korkmasam ve senin de kabul
edeceğini bilsem bu sefer için seninle birlikte çıkardım. Bu adam hem amcamın oğlu hem de kendimden
daha çok sevdiğimi birisidir. Onun için o da seninle gelsin ve senin katıldığın bütün olaylara katılsın.”
dediği ancak kimi kastettiği bildirilmemektedir. (İbnü’l-Esir, a.g.e., III, 177-178.) Hz. Ali ile oğlunu
yollamış olması daha muhtemeldir.
710
Saffar, Ebû Ca‘fer Muhammed b. el-Hasen b. Ferrûh el-Kummî, Besâirü'd-derecât, Tahran,
Menşûrâtü'l-A’lemi, h.1374; Meclisî, Bihâru’l-envâr, XXVI, 50.
711
Bekir Kuzudişli, Şia ve Hadîs, s. 154.

123
kabul edilebilir. O, Ümmü Seleme’nin hadîsi ile Hz. Âişe’den gelen hadîsi
değerlendirmekte ancak içerik olarak bir bakıma şahıslarını ele almaktadır. Çünkü
Ümmü Seleme’nin şahsi faziletlerinden ziyade Hz. Âişe’nin hatalarını yapmamış
olmasını gündeme taşıyarak Ümmü Seleme’yi ön plana çıkarmıştır. Ona göre, Ümmü
Seleme’nin tercih edilme nedenleri şu şekildedir:

1. Ümmü Seleme’ye âyetle tevbe etmesi712 için muhkem âyetler emri


gelmemiştir.713

2. Allah, Ümmü Seleme için Resûlullah’ın (sav) onu boşayabileceği


tehdidini inzal etmemiş, Hz. Peygamber’e (sav) ondan daha hayırlısını nasip edeceğini
vurgulamamıştır.714

3. Allah, davranışları sebebiyle Ümmü Seleme için Hz. Nuh ve Hz. Lut’un
hanımını örnek vermemiştir.715

4. Ümmü Seleme Allah’ın helal ettiği şeyi Hz. Peygamber’in (sav)


kendine haram etmesi için uğraşmamıştır.

5. Hz. Peygamber (sav), “Fitne oradan çıkacaktır.”716 diyerek Ümmü


Seleme’nin evini göstermemiştir.717

6. Ümmü Seleme Hz. Peygamber (sav) namaz kılarken ayaklarını onun


kıblesine uzatıp edepsizlik etmemiştir. Üstelik Hz. Peygamber (sav) onun ayaklarını
kaldırıp secde ettikten sonra yeniden ayaklarını koymamıştır.718

712
Tahrim (66),4.
713
Mûsevî, Mürâcaât, s. 254-255.
714
Tahrim (66), 4.
715
Tahrim (66),10.
716
Buhârî, “Bedü’l-halk” 11, “Humus” 4, “Menâkıb” 4, “Meğazî” 70, “Fiten” 16; Müslim, “Fiten” 45-
48.
717
Aksine Hz. Âişe’nin evi gösterilmiş demek istiyor. Ehl-i sünnet bu hadîsin, temel hadîs
kaynaklarında, Hz. Peygamber’in (sav) hutbe için konuşma yapacağı sırada doğu tarafını göstererek, üç
defa “İşte fitne şuradan çıkar.” şeklinde zikretmekte ve değerlendirmektedir. Buhârî, “Bedü’l-halk” 11,
“Humus” 4, “Menâkıb” 4, “Meğazî” 70, “Fiten” 16; Müslim, “Fiten” 45-48). Hadîsin şerhlerine
bakıldığında, şark tarafında Hz. Âişe’nin evinin olduğu aktarılmışsa da buradaki kastın onun evi
olmadığı vurgulanmaktadır. (İbn Hacer, Fethü’l-bârî, XVI, 501-502)
718
Buhârî, “Salat” 22; Müslim, “Salat” 272

124
7. Ümmü Seleme, Hz. Osman hakkında asılsız haberler yayarak, halkı
kışkırtmamıştır; Na’sel diye lakap takmamış, “Na’seller kafir olmuştur, öldürün.”
dememiştir.

8. Ümmü Seleme, Allah’ın “Evlerinizden çıkmayın!”719 âyetine muhalif


olarak evinden çıkmamıştır.

9. Ümmü Seleme Asker adlı deveye binerek vadiye çıkmamış ve Hav’eb


köpekleri havlayana kadar dağa tırmanmamıştır.

10. Ümmü Seleme, çok sayıda askerden oluşan orduyu komuta etmek üzere
işe kalkışmamış, İmam’ın üzerine birlik toplamamıştır.720

Müellif bu maddeleri sıralayarak Ümmü Seleme’nin Hz. Âişe’nin yaptığı


hataları yapmadığını izahata çalışır, sonrasında ise Ümmü Seleme’nin, Hz. Peygamber
(sav) tarafından övüldüğünü belirterek onun akıllı, dindar ve güçlü biri olduğunu
belirtir. Örneğin Hudeybiye’de Resûlullah’ın (sav) Ümmü Seleme ile istişare etmesi
ve onun ileri sürdüğü fikir, aklının üstünlüğüne ve ileri görüşlülüğüne delalet
etmektedir.721 Benzer şekilde çağdaş Şiî âlimlerinden Abdullah Cevâdî Âmulî de
Ümmü Seleme’nin Hz. Peygamber’in (sav) sâlih ve liyakatli eşi olduğunu
vurgulamakta, onun hem Şia hem de Sünni âlimler nezdinden özel bir yeri olduğunu
ve imamların da ondan saygıyla söz ettiğini kaydetmektedir.722

B. Şia’ya Göre En Faziletli Kadın: Hz. Fâtıma

Şiî anlayışta Hz. Fâtıma’nın bulunduğu konum son derece önemli olup o, Hz.
Peygamber’in (sav) kızı, Hz. Ali’nin hanımı olarak öne çıkmakta ve ona masum payesi
verilmektedir.723 Şiî rical kaynakları onun ümmü haseneyn olarak çağrıldığını
söylemiş, onu âlim, faziletli, fakih, sâliha ve abide olarak vasıflandırmışlardır. Sürekli

719
Ahzab (33), 33
720
Mûsevî, Müracaat, s. 256.
721
Mûsevî, Müracaat, s. 258.
722
Cevâdî Âmûli, Fâtıma: İnsanlık Örneği, çev. Muaz Pazarbaşı, s. 92
723
Emine Öztürk, “Hz. Fâtıma Kültü”, Toplum Bilimleri Dergisi, yıl, 4, say. 8, s. 129.

125
övgü ile anılan Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber (sav) tarafından kadınlara örnek kimse
olarak bildirilmiştir. Ayrıca dinî konularda diğer insanların müracaat kaynağıdır.724

Şia’ya göre, Hz. Fâtıma’nın en belirgin özelliği, imâmların onun soyundan


gelmesidir.725 Ayrıca, Hz. Fâtıma’nın nurdan yaratıldığı726, olmuş ve olacak her şeyi
bildiği727, cehennem ateşinin ona dokunmayacağı vurgulanmıştır728. Bundan başka Şiî
anlayışta, “Hz. Fâtıma önceki ve sonraki ümmetler dahil bütün kadınların
hanımefendisi”729 sayılmaktadır. Hepsi burada zikredilmeyen Hz. Fâtıma’yla ilgili
övgüyle bahsedilen rivâyetlerden bir kısmı zaten Sünnî anlayışta sahih olup kabul
edilmektedir.730 Ancak Şiî literatürde dikkat çeken husus, Sünnî kaynaklarda
bulunmayan rivâyetlerin de yardımıyla Hz. Fâtıma’ya en faziletli kadın payesinin
verilmesi ve birçok konuda insanüstü bir konuma çıkarılmasıdır. Örneğin Şîa, Hz.
Fâtıma’yı Ehl-i beyte mensup olması sebebiyle hatadan uzak ve masum
saymaktadırlar. Onlara göre, Hz. Fâtıma’nın ismeti, iki makam yani peygamberlik ve
imamlık arasında bir bağ oluşturmasından ileri gelir.731 Ancak Ehl-i sünnet’e göre
masumiyet sadece ismet sıfatıyla peygamberlerde bulunmaktadır.732

Şiî âlimlerinden Şerefuddin el-Mûsevî, Hz. Fâtıma ile ilgili eserinde, diğer
hanımların da övüldüğü rivâyetleri ele alarak733 Hz. Fâtıma’nın Hz. Meryem de dahil
hepsinden yüce olması gerektiğini ileri sürmüştür. Ayrıca Mûsevî, Hz. Peygamber’in
(sav) Hz. Fâtıma’ya “Cennet hanımlarından olmak istemez misin?”734 ifadesinin sahih
olduğunu burada Hz. Fâtıma’nın diğer hanımlardan daha faziletli olduğunun

724
Ebû’l-Kâsım b. Ali Ekber b. Haşim el-Mûsevî el-Hûî, Mu’cemu Ricâli’l- Hadîs, Necef, Mektebetü
İmami’l-Hûi, t.y. XXIV, 225.
725
İlyas Üzüm, “Şia”, DİA, X, 117.
726
Meclisî, Bihâru’l-envar, XXIII, 304-308.
727
Kazım Kazvînî, Fâtımatü’z-Zehra mine’l-mehd ile’l-lahd, s. 179.
728
Hamid Algar, “Çardeh Ma’sum-i Pak”, DİA, VIII, 227-228.
729
Meclisî, a.g.e., XIV, 206; XXXXIII, 21-37.
730
Daha önceki bölümlerde, Hz. Fâtıma’nın Hz. Peygamber’in (sav) bir parçası olması Hz. Fâtıma’nın
cennet ehli kadınlarından olması ve alemlerin kadınları arsaında zikredilmesi rivâyetleri buraya
örnektir.
731
Hamid Algar, “ Çardeh Ma’sum-i Pak”, DİA, VIII, 227-228
732
Mehmet Bulut, “ İsmet”, DİA, XXIII, 135
733
“Meryem bint İmran’dan sonra cennet ehli kadınlarının efendisi, Fâtıma Hatice ve Asiyedir.”
(Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat, III, 24, hadîs no: 1107), Heysemî râvilerden Muhammed b. Hasan b.
Zebâde’nin metrûk olduğunu haber verir. (Heysemî, Mecmeu ‘z-zevâid, IX, 317-318).
734
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 80; Buhârî, “Fezâilü Ashab” 12, “Menâkıb” 22; “İsti’zan” 43,
Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe” 97-99; Tirmızî, “Menâkıb” 61.

126
vurgulandığını belirtmektedir.735 Diğer hanımların müstakil olarak üstünlüğünden
bahseden rivâyetler736 Şiî âlimlerce makbul addedilmemiştir.

Mûsevî’ye göre, “Sizinle harp edenle, harp ederim.”737 rivâyeti Hz. Fâtıma’nın
üstünlüğüne ve masumiyetine delalet eden hadîslerden biridir. Ayrıca o, Ehl-i sünnet
âlimlerinin eleştirdiği bir hadîs olan “Ey Fâtıma! Sen kızdığında Allah gazaplanır, sen
hoşnut olursan Allah da hoşnut olur.738 rivâyetini onun faziletine bir delil olarak
sunar.739 Mûsevî’den çok daha önce Meclisî de, muhtemelen benzer gerekçelerle Hz.
Fâtıma’nın insanların en değerlisi olduğunu vurgulamaktadır.740 Aslında Hz.
Fâtıma’nın faziletli olduğu konusunda Müslümanlar arasında bir tartışma
bulunmamaktadır. Bununla birlikte Şîa’nın ayrıldığı husus, onun faziletlerini öne
çıkaran rivâyetleri esas alarak, Fâtıma’nın en faziletli hanım olduğunu söylemeleri
hatta onu masum saymalarıdır.

Hz. Fâtıma masum ve en faziletli payelerini elde edince ona hasım olarak
görülen herkes eleştirilmesi normal hale gelmektedir. Konumuz açısından Hz.
Fâtıma’nın karşısında zikredilen şahıs ise Hz. Âişe’dir. Dolayısıyla Hz. Âişe’nin Ehl-
i sünnet âlimlerince en faziletli hanım sayılması bir yana Hz. Fâtıma’yı üzdüğü için
zemmedilmesi gerekmektedir. Nitekim Şeyh Saduk (ö. 381/ 991) Hz. Fâtıma ile Hz.
Âişe arasında birtakım görüş ayrılıkları ve anlaşmazlıklar olduğunu, Hz. Âişe’nin Hz.
Hatice’ye karşı söylediği sözlerle Hz. Fâtıma’yı üzdüğünü nakletmiştir.741 Bu bilgiyi
zikreden Şerîf el-Kureşî, bu anlaşmazlıkların, Hz. Peygamber’in (sav) Hz. Fâtıma’ya
olan hürmetinden kaynaklandığını ve Hz. Âişe’nin de bunu kıskandığını ifade
etmektedir.742 Şiî bakış açısına göre bütün bu değerlendirmeler bir yandan Hz.

735
İmam Seyyid Abdi’l-Hüseyin Şerefüddin el-Mûsevî, Kelimetü’l-ğarrâ fi tafdili’z-Zehrâ, Beyrut,
Daru’z-Zehra, t.y., s. 77.
736
Daha önceki bölümde zikredilen rivâyetlerden.
737
Ahmed b. Hanbel, a.g.e, XV, 436. Muhakkik ravilerden Telid b. Süleyman’ın zayıf olması sebebiyle
isnadın zayıf olduğunu bildirir. (Ahmed b. Hanbel, a.g.e, XV, 436).
738
Hâkim, Müstedrek, III, 181 (4793). Hâkim isnadı sahih bulsa da Zehebî, ravilerden Hüseyn b. Zeyd
hakkında hadîslerinin münker olduğunu ve bu hadîsle ihticac etmenin caiz olmadığını belirtmektedir.
(Hâkim, a.g.e., III, 181); Mûsevî, a.g.e., s. 82.
739
Mûsevî, a.g.e., s. 82.
740
Meclisî, Bihâru’l-envâr, XXXXIII, 23.
741
Şeyh Saduk, Hisâl, s. 405
742
Bakır Şerif el-Kureşî, Müminlerin Annesi Hazreti Hatice, çev. M. Cevher Caduk, İstanbul, Revak
Yay., 2014, s. 83.

127
Fâtıma’nın faziletini gösterirken, diğer yandan Hz. Âişe’nin en faziletli hanım payesini
alamayacağının delillerini oluşturmaktadır.

Sonuç olarak, Şiî ve Sünnî anlayışı birbirinden ayıran en önemli özelliklerden


birinin sahâbe konusu olduğu dikkate alındığında aynı ayrışmanın Resûlullah’ın (sav)
hanımlarını fazilet açısından değerlendirmeye de yansıdığı görülmektedir. Bunlar
arasında en çok eleştirilen şahıs şüphesiz Hz. Âişe’dir. Hz. Ali’ye karşı Cemel’de
bulunmasından hareketle Hz. Âişe hakkında olumsuz bir imaj çizilmiş, Resûlullah’ın
(sav) eşleri arasında faziletli olması bir yana onun tenkit etmek için çeşitli âyet ve
hadîsleri istimal etmişlerdir. Hz. Hafsa’nın hem Hz. Ömer’in kızı olması hem de
birçok olayda Hz. Âişe ile birlikte hareket etmesi hasebiyle eleştirilerden payını aldığı
görülmektedir. Burada dikkat çeken husus, Şiî kaynaklarda Resûlullah’ın (sav) eşleri
arasında Ümmü Seleme’nin Ehl-i beytin adeta bir temsilcisi gibi sunulmasıdır. O, bir
yandan Hz. Hatice’den sonra eşler arasında en faziletli hanım olarak görülürken diğer
taraftan Ehl-i beytin haklarını koruyan biri olarak nakledilmektedir. Ayrıca onun
Cemel Vak’ası’nda oğlunu Hz. Ali’ye emanet etmesi, imamların yazılı evraklarının
ona tevdi’ edilmesi ve Hz. Ali lehine konuşmalar yapması gibi sebepler bu algının
oluşumunda etkili görünmektedir. Şia, İslam’ın ilk döneminde yaşaması ve Hz.
Fâtıma’nın annesi olması gibi sebeplerle Hz. Hatice hakkında ise olumlu bir bakış
açısına sahiptir.

Neticede Şia’nın genel anlamda en faziletli hanım olarak Hz. Fâtıma’yı kabul
ettiği âşikardır. Onun, seçilmiş ve tertemiz olduğu bildirilen Hz. Meryem’den de daha
yüce sayıldığı anlaşılmaktadır. Şiî kaynakların ifadelerinde anlaşıldığı kadarıyla Hz.
Peygamber’in (sav) ümmeti arasında Hz. Fâtıma’dan sonra Hz. Hatice, daha sonra da
Ümmü Seleme gelmektedir. Bu noktada belirtilmesi gerekir ki, sayılan isimler Ehl-i
sünnet’e göre de faziletli isimlerdir ancak Şîa onları kendi bakış açılarına göre tekrar
değerlendirmiş, Hz. Fâtıma’ya masumiyet atfetmesi meselesinde olduğu gibi Sünnî
âlimlerin kabul etmedikleri sıfatları onlara yüklemişlerdir. Hz. Âişe ve Hz. Hafsa’nın
ise fazilet sıralamasına dahil olmadıkları görülmekte ve onların isimleri daha çok
tenkitle anılmaktadır.

128
SONUÇ

Hadîsler çerçevesinde faziletli bir kadınının sahip olması gereken özelliklerin


onun dindarlığı, iffeti ve hayası, itaatkâr veya uyumlu olması, evi ve ailesine karşı
sorumluluğu, ilim öğrenme konusunda gayreti ile sabır ve kararlığı gibi vasıfları
olduğu tespit edilmiştir. Bu özellikler farklı dönemlerde yaşamış olsalar da hadîslerde
faziletiyle ön plana çıkan Hz. Âsiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma ve Hz.
Âişe’de mevcuttur. Bu hanımların hayatları araştırıldığında hem onların gayretleri
hem de ilâhî lütuflardan dolayı faziletli sayıldıkları anlaşılmaktadır. Bunlar arasında
söz konusu hanımların şahsî gayretleri, her bir Müslüman hanımın hayatına
uygulanabilir olması hasebiyle bir örnek oluşturmakta ve bu açıdan önemli
görünmektedir. Onları faziletli kılan kendi kazanımları Hz. Âsiye ve Hz. Meryem
açısından, Allah’a bağlılıkları ve teslimiyetleri, sabırlı ve kararlı duruşları,
yaşadıklarına rağmen imanlarını muhafaza edişleri olmuştur. Hz. Fâtıma’nın sade,
mütevazı ve sabırlı olması, en zor zamanında Hz. Peygamber’e (sav) gösterdiği desteği
onun kişisel gayretleri arasında sayılabilir. Hz. Hatice ve Hz. Âişe’nin imanlarının
sağlamlığı, ibadetlerde öncü olmaları, Allah’tan sakınmaları ve O’na bağlılıkları, Hz.
Peygamber’e (sav) maddi ve manevi destekleri bireysel anlamda onları öne çıkaran
vasıflardır. Bütün bu özellikleri, ümmetin hanımları için birer örnek teşkil etmektedir.

Bunun yanında onların Allah’ın lütfettiği özellikleri arasında hem dünyada


alemlerin kadınlarına üstünlükleri hem cennet bahşedilmesi gibi müjdelerdir. Ayrıca
seçilmiş kılınan hanımlar olmaları, Hz. Peygamber’in (sav) bu hanımlarına sevgisini
açıkça izhar etmesi, Cebrail’in selam getirmesi gibi lütuflar söz konusudur.

Yukarıda zikredilen hanımlar arasında en faziletlinin kim olduğu meselesi


birtakım tartışmalara sebep olmuştur. Bütün zamanların en faziletlisi kim sorusu
elbette cevaplanamamış ama kendi zamanları açısından Hz. Âsiye’nin ve yine kendi
döneminde Hz. Meryem’in üstünlükleri ön plana çıkmıştır. Onların peygamber
olabileceği ihtimali ileri sürülse de bu cumhurun görüşüne muhaliftir.

Hz. Peygamber’in (sav) ümmeti içerisinde Hz. Âişe ve Hz. Hatice arasında
hangisinin üstün olduğu meselesi de tartışılmış, genel olarak Hz. Hatice Hz.
Peygamber’in (sav) hanımları arasında en üstün olduğu kabul edilmiştir. Ancak rivâyet
129
ettiği hadîsleri, fetvaları dikkate alınarak Hz. Âişe’nin daha faziletli olduğunu savunan
görüşler de mevcuttur.

Bu tartışmalara Şia da dahil olmuş, masum olması hasebiyle Hz. Fâtıma’yı


bütün zamanlarda en faziletli hanımı olarak kabul etmişlerdir. Onlara göre ikinci sırada
Hz. Hatice gelmekte ve o Hz. Peygamber’in eşleri arasında en faziletli hanımı
sayılmaktadır. Şîa ile Ehl-i sünnet arasında en büyük ayrılık Hz. Âişe’nin durumunda
yaşanmış, onlar Hz. Âişe’nin faziletli oluşuna itiraz edip alternatif olarak kendilerine
yakın buldukları Ümmü Seleme’yi öne çıkarmışlardır. Tâbiri caizse Şia açısından Hz.
Âişe Hz. Ebû Bekir’i, Hz. Hafsa Hz. Ömer’i temsil ederken, Ümmü Seleme Ehl-i
beytin temsilcisi olarak görülmüştür. Üstelik bu durum Hz. Peygamber döneminde
sınırlı kalmamış, imamların yazılı kaynakları koruma görevi Ümmü Seleme’ye
verilerek sonraki yıllarda da saygınlığı devam ettirilmiştir.

Netice itibariyle hadîsler bağlamında yapılan yorumların kati bir hüküm


taşımadığı, zannî olduğu da belirtilmelidir. Bu hususta net bir sonuç elde etmek
mümkün olmayacağından sahâbenin bir kısmını bir kısmına üstün tutmanın itikadî bir
ayrılığa dönüştürmenin yanlışlığı ortadadır. Dolayısıyla üstünlüklerin belli başlı yeni
tartışmalara yol açmaması, sonuç olarak her bir hanımın bu ümmetin hanımlarına
örnek olacağının bilinmesi gereklidir. Hadîslerde söz konusu hanımlar hakkında çeşitli
övgü ve faziletlere yer verilse de bir sıralama yapılmadığı gözlenmektedir. Âlimlerin
yapmış oldukları efdâliyet sıralaması ise kendi zannî görüşlerine dayanmaktadır.
Bununla birlikte, sahâbîler arasında çıkan bazı fikir ayrılıkları ya da fiili durumu esas
alarak bazı sahâbîlere yönelik hakarete varan görüşlerin yanlışlığı açıktır.

130
BİBLİYOGRAFYA

Abbott, Nabia: Hazreti Muhammed’in Sevgili Eşi Ayşe, çev.


Tuba Asrak Hasdemir, Ankara, Yurt Kitap
Yayınları, 1999.

Acar, Muhammet, Durmuş, “İbn Hazm’da Efdâliyet ve Sahâbî Kavli”, Sahâbe


Enes: II: Sahâbe ve Dirâyet İlimleri Sempozyumu,
2017, s. 293-320.

Adevî, Safâ Davvî Ahmed: İhdâü’d-dibâce bi-şerhi Süneni İbn Mâce,


Bahreyn, Mektebetü Dârü’l-Yakîn, 2001.

Afzalurrahman: Siret Ansiklopedisi, çev. Hakan Bayrak, İstanbul,


İnkılap Yayınları, 1988.

Ağırman, Cemal: “Müksirûn”, DİA, XXXI, 534.

Hz. Peygamber’in Sünnetinde İtaat, İstanbul,


Ensar Neşriyat, 2004.

Ahmed b. Hanbel, Ebû Müsnedü’l-imam Ahmed b. Hanbel, thk.


Abdullah Ahmed b. Şuayb el-Arnaut, Adil Mürşid, Muhammed Naîm
Muhammed eş-Şeybânî: el-Araksûsî, İbrâhim ez-Zeybek, 50 c., Beyrut,
Müessesetü’r-Risâle, 1995-2001.

Akdemir, Furat: “Kur’ân’da İtaat Kavramı ve Peygambere İtaatın


Mahiyeti”, Kelam Araştırmaları, 11:1, 2013, s.
425-442.

Akkad, Abbas Mahmûd b. Hazreti Ebû Bekir, çev. Ali Özek, İstanbul, Fatih
İbrahîm: Yayınları, 1968.

Kuran’da Kadın Hakları, İstanbul, Çığır


Yayınları, 1977.

131
Alâ Bekr: Akîdetü Ehli’s-sünne ve’l-cemâa fi’s-sahâbe: er-
red ale’ş-Şiati’l-İsna Aşeriyye, racaehu Yasir
Bürhâmi, İskenderiyye, Dâru’l-Akide, 2002.

Algar, Hamid: “Çardeh Ma’sum-i Pak”, DİA, VIII, 227-228.

Algül, Hüseyin: “Hind b. Ebî Hâle”, DİA, XVIII, 64.

Âlûsî, Ebü’s-Senâ Rûhü'l-meânî fî tefsiri'l-Kur’âni’l-azim ve’s-


Şehâbeddîn Mahmûd b. seb’i'l-mesânî, tsh. Muhammed Hüseyin Arab,
Abdullâh b. Mahmûd: Beyrut, Dârü’l-Fikr, 1997.

Âmidî, Ebû’l-Hasan Ebkârü’l-efkâr fî usûli’d-din, thk. Ahmed


Seyfeddin Ali b. Muhammed Muhammed Mehdi, Kâhire, Darü’l-Kütüb ve’l-
b. Sâlim: Vesâiki’l-Kavmiyye, 2002.

Âmulî, Cevâdî: Celal ve Cemal Aynasında Kadın, çev. Ejder


Okumuş, İstanbul, İnsan Yayınları, 1996.

Fâtıma: İnsanlık Örneği, çev. Muaz Pazarbaşı,


İstanbul, Önsöz Yayınları, 2015.

Aşık, Nevzat: Hazreti Âişe’nin Hadîsciliği, İzmir, Öğrenci


Basımevi, t.y

Sahabe ve Hadîs Rivâyeti, İzmir, Akyol Neşriyat


ve Matbaacılık, 1981.

Ateş, Ali Osman: “Esma bint Yezid”, DİA, XI, 423.

Hadîs Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, İstanbul,


Beyan Yayınları, 2000.

Avcı, Casim: Muhammedü’l-Emin Hz. Muhammed’in


Peygamberlik Öncesi Hayatı, İstanbul, Hayy
Kitap, 2008.

132
Aykaç, Mehmet: “Hamne bint Cahş”, DİA, XV, 497

Aynî, Ebû Muhammed Umdetü’l-kârî şerhu Sahihi’l-Buhârî, thk. eş-


Bedreddin Mahmûd b. Şehat Ahmed et-Tahan, Kâhire, Sehhâr li’t-Tıbaa
Ahmed b. Musa el-Hanefî: ve’n-Neşr, 2012.

Ayverdi, İlhan: Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul,


Kubbealtı Neşriyat, 2005.

Ayyaşi, Ebû’n-Nadr Tefsir’ül-Kur’an, Kum, Müessetü’l-Ba’se, 2000.


Muhammed b. Mes‘ûd b.
Muhammed es-Sülemî es-
Semerkandî:

Azimabâdî, Ebû't-Tayyib Avnü’l-ma‘bud şerhu Süneni Ebî Davud, thk.


Muhammed Şemsü'l-Hak b. Abdurrahman Muhammed Osman, Medine, el-
Emîr Alî Diyânüvî: Mektebetü's-Selefiyye, 1968.

Bağdâdî, İmam Ebî Mansur Usûlu’d-Din, İstanbul, Matbaatü’d-Devlet, 1928.


Abdülkadir b. Tahir et-
Temîmî:

Bahrânî, Seyyid Haşim: Burhân fi tefsîri’l-Kur’ân, Beyrut, Müessesetü’l-


A’lemi li’l-Matbuat, 1999.

Balcı, İsrafil: Peygamberlik Öncesi Hz. Muhammed, Ankara,


Ankara Okulu, 2014.

Belâzûri, Ebû’l-Abbâs Ensâbü’l-eşrâf, thk. Riyad Zirikli, Süheyl Zekkar,


Ahmed b. Yahyâ b. Câbir Beyrut, Dârü'l-Fikr, 1996.

Beydâvî, Kâdı: Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vil, Beyrut, Dârü’l-


İhyai’t-Türasi’l-Ârâbî, t.y.

133
Bezzâr, Ebû Bekr Ahmed b. el-Bahrü’z-zehhâr, Müsnedü’l-bezzâr, thk.
Amr b. Abdülhalik el-Basrî: Mahfûzurrahmân Zeynullah, Medine, Mektebetü’l-
Ulûm ve’l-Hikem, 1995.

Bigiyef, Musa Carullah: Hatun, çev. Mehmet Görmez, Ankara, OTTO


Yayınları, 2014.

Bilmen, Ömer Nasûhi: Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri,


İstanbul, Bilmen Basımevi, 1964.

Hukûkı İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye


Kâmusu, İstanbul, Bilmen Yayınevi, 1968.

Buhârî, Ebû Abdullah el-Câmîü’s-sahih, Sahih-i Buhârî, thk.


Muhammed b. İsmail: Takıyyüddin en-Nedvî, Beyrut, Darü’l-Beşâiri’l-
İslâmiyye, 2011.

Bulut, Mehmet: “İsmet”, DİA, XXIII, 135.

Cezerî, Ebû’s-Seâdât Câmi’ü’l-usûl li-ehâdîsi'r-Resûl, çev. S. Kemal


Mecdüddîn el-Mübârek b. Sandıkçı, Muhsin Koçak, İstanbul, Ensar Neşriyat,
Esîrüddin Muhammed b. 2008.
Muhammed eş-Şeybânî
İbnü’l-Esîr:

Cürcânî, Ebû’l-Hasan Seyyid Kitâbu’t-ta‘rifât, Beyrut, Darü’l-Kütübi’l-


Şerif Ali b. Muhammed b. İlmiyye, 1983.
Ali:

Çağbayır, Yaşar: Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul, Ötüken Neşriyat,


2007.

Çağrıcı, Mustafa: “Fazilet”, DİA, XII, 271.

“Hayâ”, DİA, XVI, 554.

134
“Hayır”, DİA, XVII, 43.

“İffet”, DİA, XXI, 506.

“İhlas”, DİA, XXI, 544.

“Sıddîk”, DİA, XXXVII, 91.

Çelik, Ömer: Hakkın Daveti: Kur’ânı Kerim Meali ve Tefsiri,


İstanbul, Erkam Yayınları, 2013.

Dârimî, Ebû Muhammed Sünen: el-Müsned, thk. Hüseyin Selim Esed,


Abdullah b. Abdurrahman b. Riyad, Dârü’l-Mağni li’n-Neşri’t-Tevzi’, 2000.
Fazl:

Demir, Mahmut: Hadîs ve İdeoloji: Şiî-Sünni İhtilafının Hadîs


Rivâyetine Yansımaları, Ankara, OTTO
Yayınları, 2015.

Doğan, Mehmet: Büyük Türkçe Sözlük, 11. bs., İstanbul, İz


Yayıncılık, 1996.

Döndüren, Hamdi: Kur’ân ve Sünnete Göre Güncel Fıkhi


Meseleler, İzmir, Işık Yayınları, 2011.

Duman, M. Zeki: “Kur’an-ı Kerim’de Ehl-i Beyt”, Erciyes


Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy.11,
Kayseri, 2001.

Ebû Davûd, Süleymân b. el- es-Sünen Ebî Dâvud, thk. Muhammed Nâsırüddin
Eş’as b. İshâk es-Sicistânî el- el-Elbânî; i’tena bih Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan
Ezdî: Âlü Selmân, Riyad, Mektebetü’l-Maârif, t.y.

Ebû Hâtim, Muhammed İlelü'l-hadîs, Beyrut, Dârü’l-Ma’rife, 1985.


Abdurrahman b. Muhammed
b. İdris İbn:

135
Ebû Nuaym Ahmed b. Hilyetü'l-evliyâ ve tabakâtü'l-asfiyâ, Kâhire,
Abdullah b. İshak İsfahânî: Matbaâtü’s-Saâde, 1974.

Elmalılı Hamdi Yazır: Hak Dini Kur’ân Dili Meali, sad. Sıtkı Gülle,
İstanbul, Huzur Yayınları, 2003.

Ensârî, Ebû Yahyâ Zeynüddin Esna’l-metâlib şerhu ravzi’t-tâlib, thk.


Zekeriyya b. Muhammed b. Muhammed Muhammed Tamir, Beyrut, Dârü’l-
Ahmed Zekeriyyâ: Kütübi’l-İlmiyye, 2001.

Eriş, Hatice: Eşler Arası Saygının Sınırları ve “Secde”


Hadîsi: Tahkik-Tahric-Değerlendirme, İstanbul,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2005.

Fadlallah, Muhammed İslami Açıdan Kadın Sorunu, çev. Ali Kaya,


Hüseyin: İstanbul, Ağaç Yayınları, 2005.

Fayda, Mustafa: “Âişe”, DİA, I, 201.

Fığlalı, Ethem Ruhi: “Cemel Vak‘ası”, DİA, VII, 321-22

Firuzabâdî, Ebû't-Tahir Kâmûs'ül-Muhît, çev. Mütercim Âsım Efendi,


Mecdüddin Muhammed b. İstanbul, Matbaa-i Bahriye, 1887.
Yakub b. Muhammed:

Gazalî, Muhammed: Fıkhü’s-sîre, çev. Resul Tosun, İstanbul, Risale


Yayınları, 2000.

Gazzâlî, İmam: İhyâü Ulûmi’d-Din, Bedir yayınları, İstanbul, çev.


Ahmed Serdaroğlu, İstanbul, Bedir yay., 1973,
II,147-148.

136
Görmez, Mehmet, Özafşar, Hadîslerle İslam:
Mehmet Emin, Ünal İsmail Hadîslerin Hadîslerle Yorumu, 2. Bs., Ankara,
Hakkı v.d: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2013.

Güler, Zekeriya: Kırk Hadîste Kadın ve Aile, Konya, Dizgi Ofset,


2005

Hâkim, Ebû Abdullah İbnü’l- Müstedrek ale’s-Sahihayn: Zeylehu telhisi’l-


Beyyi’ Muhammed Nisâbûrî, Müstedrek, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed
b. Ahmed b. Osman Zehebî, Kâhire, Dârü’l-
Harameyn li’t-Tibâati ve’n-Neşri ve’t-Tevzi‘,
1997, III, 185.

Hazreti Zehra’nın Faziletleri, çev. Yalçın Atalık,


İstanbul, Revak Yayınları, 2015.

Hâlidî, Şeyh Muhammed Mecmu’u müellefâti’ş-Şeyh Muhammed


Mâlullah Mâlullah fi reddi ala’ş-şîati’l-imamiyye, Riyad,
Dârü’l-Münteka, h.1431.

Hamîdullah, Muhammed İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul, İrfan


Yayınevi, 1980.

Harman, Ömer Faruk “Firavun”, DİA, XIII, 120.

“Meryem”, DİA, XXIX, 23

Hâşimî, Muhammed Ali Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının


Şahsiyeti, çev. Hamdi Arslan, H. İbrahim Kutlay,
İstanbul, Risale yayınları, 1995.

Heysemî, Ebû'l-Hasan Mecmeu’z-zevâid, Cidde, Dârü’l-Münhac, 2015.


Nureddin Ali b. Ebî Bekr b.
Süleyman

137
Hillî, Cemâlüddîn Hasen Minhacü'l-kerame fî ma'rifeti'l-imame, thk.
(Hüseyn) b. Yûsuf b. Alî Abdrürrahim Mübarek, Kum Müessetü Aşura li’t-
İbnü’l-Mutahhar, Tahkikatı ve’l-Bahusu’l-İslamiyye, , t.y.,

Hûî, Ebû’l-Kâsım b. Ali Mu’cemu Ricali’l- Hadîs, Necef, Mektebetü


Ekber b. Haşim el-Mûsevî İmami’l-Hûi, t.y.

İbn Abdülber, Ebû Ömer el-İstiab fî Mâ’rifeti’l-Ashab, thk. Ali


Cemaleddin Yusuf b. Muhammed Muavvaz, Adil Ahmed Abdülmevcud,
Abdullah b. Muhammed Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1995.
Kurtubî Nemerî:

İbn Hâcer, Askalânî el-İsâbe fi temyîzi’s-Sahâbe, Beyrut, Dâru’l-


Kütübü’l-İlmiyye, 1995.

Fethü’l-bârî şerhu Sahihi Buhârî, Riyad, Darü’t-


Tayyibe li’n-Neşri ve’t-Tevzi’, 2005.

İbn Hazm, Ebû Muhammed b. el-Fasl fi milel ve’l-ehvai ve’n-nahl, Beyrut,


Ali b. Ahmed b. Saîd ez- Dârü’l-Ceyl, 1996.
Zahiri

Risâle fi vücûhi’l-fazl ve’l-mufâdala beyne’s-


sahâbe ve men câe ba’dehum, thk. Yasir
Muhammed Yasin el-Bedrî el-Hüseynî, Beyrut,
Daru İbn Hazm, 2012.

İbn Hişâm, Ebû Muhammed es-Siretü'n-nebeviyye: Siretu İbn Hişam, thk.


Cemaleddin Abdülmelik Muhammed Ali Kutub, Muhammed Delibalta,
İbn Hişam: Beyrut, el-Mektebetü'l-Asriyye, 1992.

İbn İshak, Ebû Abdullah Siretü İbn İshak, thk. Muhammed Hamidullah.
Muhammed b. İshak b. Yesar, 2.bs., Konya, Hayra Hizmet Vakfı, 1981.

138
İbn Kayyım, Muhammed b. Zâ’dül-Mead fi Hedy Hayrü’l-İbad, thk Şuayb
Ebi Bekr b. Eyyüb b. Kayym el-Arnaut, Beyrut, Müessesetü’l-Marife, 1998.
el-Cevziyye

İbn Kesir, Ebû'l-Fida el-Bidaye ve’n-Nihaye Kısası enbiyâ ahbaru’l-


İmadüddin İsmail b. Ömer: mazin, thk. Ali Ebû Zeyd Ebû Zeyd, Katar,
Vizaretü’l-Evkaf ve’ş-Şuuni’l-İslamiyye, 2015.

Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azim, 2. bs., Beyrut, Dârü’l-


Kalem, t.y.

İbn Mâce, Ebu Abdullah Sünen-i İbn Mâce, thk. Şuayb el-Arnaut, Adil
Muhammed b. Yezid er-Rebei Mürşid, Said el-Lehham, 2. bs. Dımaşk, Darü’r-
el-Kazvini İbn Mace, Risaleti’l-Alemiyye, 2010

Sünen, thk. Muhammed Nâsırüddin Elbânî, 2 c.,


Riyad, Mektebetü’t-Terbiyeti’l-Arabi li-Devli’l-
Halic, 1986.
Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, çev.
Haydar Hatipoğlu, İstanbul, Kahraman Yayınları,
1982.

İbn Manzur, Ebû’l-Fazl Lisânü’l-Arab, yay. haz. tsh. Emin Muhammed


Muhammed b. Mükerrem b. Abdülvehhab, Muhammed es-Sadık el-Ubeydi,
Ali el-Ensârî: Beyrut, Dârü'l-İhyai't-Türasi’l-Ârâbî,1997.

İbn Sa‘d, Ebû Abdullah Kitâbü't-tabakâti'l-kebîr, thk. Ali Muhammed


Muhammed b. Sa’d b. Meni’ Ömer, Kâhire, Mektebetü’l-Hanci, 2001.
ez-Zührî:

İbn Teymiyye, Ebû’l-Abbas Mecmûu’l-fetâvâ, Riyad, Vizârâtü’ş-Şuûnü’l-


Takıyyüddin Ahmed b. İslâmiyye ve’d-Da‘vetü ve’l-İrşâdü’s-Suûdiyye,
Abdülhalim: 2004.

139
Minhâcü’s-sünneti'n-Nebeviyye, thk.
Muhammed Reşad Sâlim, Riyad, Câmiatü’l-İmam
Muhammed b. Suud el-İslâmiyye, 1986.

İbnü’l-Ârâbî, Ebû Bekr Ârizatü'l-ahvezî bi şerhi Sahihi't-Tirmîzî,


Muhammed b. Abdullah b. Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, t.y.,
Muhammed Meâfiri:

İbnü’l-Esîr, Ebû'l-Hasan Üsdü'l-Gabe fî Ma'rifeti's-Sahâbe; thk. Halil


İzzeddin Ali b. Muhammed b. Me'mun Şiha, Beyrut, Dârü'l-Ma'rife, 1997.
Abdülkerim:

Kâmil fi’-Tarih, Beyrut, Dar’ül-Marife, 2002

İsfahanî, Ebû'l-Kâsım Mû'cemu Müfredâti Elfâzi'l-Kur'ân, Beyrut,


Hüseyin b. Muhammed b. Daru’ş-Şamiyye, 1992.
Mufaddal Rağıb

Mû'cemu Müfredâti Elfâzi'l-Kur'ân çev. Yusuf


Türker, İstanbul, Pınar Yayınları, 2007.

Kandemir, M. Yaşar “Fâtıma”, DİA, XII; 219.

“Hatice”, DİA, XVI, 465.

“Ümmü Seleme”, DİA, XXXXII, 329.

Karaman, Hayreddin: Anahatlarıyla İslam Hukuku: Hususi Hukuk, 2.


bs., İstanbul, Ensar Neşriyat, 1993.

İslamda Kadın ve Aile, İstanbul, Ensar Vakfı,


1993.

140
Mukayeseli İslam Hukuku 1, İstanbul, İz
Yayıncılık, 2001.

Sorularla Müslümanlık: Evlilik, İstanbul, İz


Yayıncılık, 2009.

Bardakoğlu, Ali, Apaydın, H. İlmihal: İslam ve Toplum, İstanbul, Türkiye


Yunus, vd.: Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi
(İSAM), 1998.

Çağrıcı, Mustafa, Dönmez, Kur’ân yolu: Türkçe Meal ve Tefsir, Ankara,


İbrahim Kâfi, vd. Diyanet İşleri Başkanlığı, 2003.

Karataş, Mustafa: Hz. Peygamberin Beden Dili ve Davranış


Modelleri, İstanbul, İşaret Yayınları, 2007.

Karagöz, İsmail, v.d.: Dini Kavramlar Sözlüğü, Ankara, DİB Yayınları,


2010.

“İtaat Kavramı”, Diyanet İlmi Dergi, XXXV, sy.


4, 1999.

“Kur’ân’da Sâlih Amel Kavramı Sâlih ve Muslih


İnsanların Özellikleri” Diyanet İlmi Dergi, cilt:33
sy. 2, s.59-72.

Kârî, Ebü'l-Hasan Nureddin Mirkâtü'l-mefâtih şerhi Mişkati'l-Mesâbih, thk.


Ali b. Sultan Muhammed Ali: Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî, y.y., Dâru
İhyai’t-Türas, t.y.

Kasapoğlu, Abdurrrahman: “Kur’ân’da “Hayâ” / Utanma Olgusu”, İnönü


Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı; 35,
II, sy. 2, s.1-47.

141
Kazıcı, Ziya: Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri,
İstanbul, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Vakfı, 1997.

Kazvînî, Kazım: Fâtımatü’z-Zehra mine’l-mehd ile’l-lahd, 5.bs.,


Beyrut, Müessetü’l-Vefa,1984.

Kehhâle, Ömer Rıza: A'lâmü'n-nisâ fî âlemeyi'l-arab ve'l-İslâm, 2. bs.,


Dımaşk, el-Matbaatü'l-Haşimiyye, 1958.

Kirmânî, Ebû Abdullah el-Kevakibü’d-derârî fi şerhi Sahihi’l-Buhârî,


Şemseddin Muhammed b. Beyrut, Dâru İhyai't-Türasi'l-Ârâbî, 1981.
Yusuf b. Ali:

Konrapa, Zekai: Peygamberimiz İslam Dini ve Aşere-i


Mübeşşere, İstanbul, Kitabevi, 2005.

Peygamberimizin Hayatı (Siyer-i Nebi), İstanbul,


Kitabevi, 2009.

Köksal, Mustafa Asım: İslam Tarihi: Hazreti Muhammed (a.s) ve


İslamiyet, İstanbul, Şamil Yayınevi, 1984.

Köktaş, Yavuz: “Hadîslerde Efdâliyet Anlayışına Dair”, DEÜ


İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003, sy.: XVII, s. 125-
162.

Kummî, Ebû Ca‘fer Besâirü'd-derecât, Tahran, Menşûrâtü'l-A’lemi,


Muhammed b. el-Hasen b. h.1374.
Ferrûh es-Saffâr:

Kummî, Ebu’l-Hasan Ali b. Tefsir, Kum, Dârü’l-Hücce, h. 1426.


İbrahim:

142
Kummî, Şeyh Saduk, Ebû Kitabu’l-hısal, tsh. Ali Ekber Gaffari, Kum,
Ca‘fer Muhammed b. Alî b. Câmiatü'l-Müderrisin, t.y.
el-Hüseyn b. Mûsâ b.
Bâbeveyh :

Kureşî, Bakır Şerif, Müminlerin Annesi Hazreti Hatice, çev. M.


Cevher Caduk, İstanbul, Revak Yayınları, t.y.

Kurtubî, Ebû Abdullah el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’ân, tsh. Hişam Semîr el-


Muhammed b. Ahmed el- Buhârî, Riyad, Dâru Âlemi’l-Kütüb, 2003.
Ensârî,

Kurtubî, Ebû’l-Abbas Müfhim lima eşkele min telhisi Kitâbi Müslim,


Ziyaeddin Ahmed b. Ömer b. thk. Muhyiddin Dîb Müstû, Yusuf Ali Büdeyvi,
İbrâhim: Ahmed Muhammed es-Seyyid, Mahmud İbrahim
Nezzam, Beyrut, Dâru İbn Kesir, 1996.

Kutluay, İbrahim: Sünnete Göre Takdis ve Tafdil Meseleleri,


İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
2003.

Sünnete Göre Kutsiyet, İstanbul, Çıra Yayınları,


2010.

Kutub, Muhammed Ali: İman ve İnkâr Aynasında İki Kadın, çev. Osman
Arpaçukuru, İstanbul, İlke Yayıncılık, 1999.

Nisâün havle’r-Rasûl, İskenderiye, Darü’d-Da’ve,


1996.

Kutub, Seyyid: Fi zilali’l-Kur’ân, Kâhire, Darü’ş-Şüruk, 2003.

Kadın ve Aile, çev. Halit Yılmaz, Erzurum, İhtar


Yayınları,1994.

143
Kuzgun, Şaban: “Hanif”, DİA, XVI, 33.

Kuzudişli, Bekir: Şia ve Hadîs: Başlangıcından Kütüb-i


Erbaa’ya Hadîs Rivâyeti ve İsnad, İstanbul,
Klasik Yayınları, 2017.

“Şia’da Rivâyet Olgusunu Şekillendiren Temel


Unsurlar”, Din Bilimleri Akademik Araştırma
Dergisi, 2018, c.: XVIII, sy.: 1, s. 59-92.

Küçük, Hülya: “Hz. Âişe”, Mehir, 1998, s. 109-115.

Küçükaşçı, Mustafa Sabri: “Ümmü Sinan”, DİA, XXXXII, 33

Küleynî, Ebû Cafer Sikatü’l- Kitâbü’l-Kafi, tsh. Muhammed Bakır el-Behbûdî,


İslâm Muhammed b. Yakub b. Ali Ekber el-Gaffari, 2. bs., Tahran, el-
İshak: Mektebetü’l-İslamiyye, h. 1382

Mahmud Saîd, Muhammed Gâyetü’t-tebcîl ve terkü’l-kat‘i fi’t-tafdil, risale


Memduh: fi’l-mufâdele beyne’s-sahâbe, Abu Dabi, Dârü’l-
Fıkhıyye, 2004.

Malik, Ebû Abdullah el- Muvatta, thk. Beşşar Avvad Ma’ruf, Beyrut,
Asbahi el-Himyerî Malik b. Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 1997.
Enes:

Ma‘ruf, Beşşâr Avvâd, el-Müsnedü’l-Musannefü’l-Muallel, Tunus,


Seyyid Ebû’l-Maati en-Nûri, Dârü’l-Garbi’l-İslâmi, 2013.
Muhammed Mehdi el-
Müsellemî, v.d.:

Meclîsî, Muhammed Bakır b. Bihârü'l-envâri’l-câmia li-düreri ahbâri’l-


Muhammed Taki b. Maksud eimmeti'l-ethâr, Kum, İhyaü Kütübi’l-
Ali: İslamiyye,t.y.

Mehmed Zihni Efendi: Meşâhiru’n-Nisâ, İstanbul, Şâmil Yayınevi, 1982.

144
Mûsevî, Seyyid Abdi’l- Kelimetü’l-ğarra fi tafdili’z-Zehra, Beyrut,
Hüseyin Şerefüddin: Daru’z-Zehra, t.y.,

Mürâcaât, y.y, Müesssetü’l-Vefa, t.y.

Mürâcaât, haz. Bahri Akyol, Tahran, İslami Kültür


İlişkileri Merkezi, 1998.

Mübarekfûrî, Ebû'l-Ula Tuhfetü'l-ahvezi bi şerhi Câmii't-Tirmizî, tsh.


Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahman Muhammed Osman, y.y., Dârü’l-
Abdürrahim: Fikr, t.y.

Münâvî, Zeynüddin Feyzül-kadir şerhi'l-Câmii's-sagir, thk. Ahmed


Muhammed Abdürraûf b. Abdusselam, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Tacilarifin b. Ali Münâvî: 2001.

Müslim, Ebû’l-Hüseyin el- Câmîu’s-Sahih: Sahih-i Müslim, nşr. Muhammed


Kuşeyrî en- Salih Haşim, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Nisâbûrî Müslim b. el- 1994
Haccac:

Nedvî, Seyyid Süleyman: Siretü’s-seyyide Âişe ümmü’l-mü’minin (r.a.),


Dımaşk, Dârü’l-Kalem, 2003.

Nesâî, Ebû Abdirrahmân es-Sünen: es-Sünenü’l-Kübra, thk. Şuayb el-


Ahmed b. Şuayb b. Ali: Arnaut, Beyrut, Müessetü’r-Risale, 2001.

Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ Sahihi Müslim bi-şerhi'n-Nevevi: el-Minhac fi


b. Şeref b. Mürî: şerhi Sahihi Müslim b. Haccac, Kâhire, el-
Matbaatü’l-Mısriyye, t.y.

Riyazü’s-Salihin: Peygamberimizden Hayat


Ölçüleri, çev. M. Yaşar Kandemir, İsmail Lütfi
Çakan, Raşit Küçük, İstanbul, Erkam Yayınları,
2001.

145
Nüveyrî, Şehabeddin Ahmed Nihâyetü'l-ereb fî fünuni'l-edeb, Kâhire,
b. Abdülvehhab b. Vizaretü's-Sekâfe ve'l-İrşad, t.y.
Muhammed:

Okumuş, Mesut: “Şiî ve Sünni Müfessirlerin Ehl-i beytle İlgili Bazı


Âyetlere Yaklaşımları Üzerine”, Marife, yıl. 4,
sy.3, s. 211-233.

Öğüt, Hacı Cemal: Fâtımatü’z-Zehra, İstanbul, Bahar


Yayınları,1970.

Öğüt, Sâlim: “Nisâ Suresinin 34. Âyeti Bağlamında Aile


Kurumunun İki Temeli: İnfak ve İtaat” İslam
Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2008, sy. 11, s.
39-58.

Önkal, Ahmet: “Addas”, DİA, I, 355-356.

Öz, Mustafa: “Ehl-i beyt”, DİA, X, 498-501.

Özel, Ahmet: “Tahyir”, DİA, XXXIV, 442-443.

Öztürk, Emine: “Hz. Fâtma Kültü”, Toplum Bilimleri Dergisi, yıl,


4, sy.: 8, s. 127-144.

Parlatır, İsmail vd., Türkçe Sözlük, 9. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu,
1998.

Râzî, Ebû Abdullah Tefsîr-i Kebîr: Mefâtihü’l-ğayb, Beyrut, Dârü’l-


Fahreddin Muhammed b. Fikr, 1981.
Ömer Fahreddin:

Rızâ, Reşid: Tefsîru’l-menar: Tefsiru Kur’âni’l-Hakim,


4.bs., Kâhire, Dârü’l-Menar, t.y.

146
Suyûtî, Ebû’l-Fazl Celâleddin el-Câmiü’s-sağir fi ehâdisi’l-beşîri’n-nezîr,
Abdurrahman b. Ebî Bekr: Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2004.

ed-Dürrü'l-mensur fi't-tefsir bi'l-me’sur, Beyrut,


Dârü'l-Fikr, 1983.

Şatı’, Âişe Abdurrahman bint: Râsulullah’ın Annesi ve Hanımları, çev. İsmail


Kaya, Konya, Uysal Kitabevi, 1987.

Şeyh Müfîd, Ebû Abdullah el-İfsah fî imameti emiri'l-mü'minin aleyhi's-


İbnü'l-Muallim Muhammed selam; İmanu Ebî Talib, Kum, Müessesetü'l-
b. Muhammed: Bi’se, 1991.

Tabatabâî, Allame el-Mizan fî tefsiri'l-Kur'ân, 2.bs., y.y., Matbuat-ı


Muhammed Hüseyin b. İsmailiyyan, 1973.
Muhammed b. Muhammed
Hüseyin:

Taberânî, Ebü’l-Kâsım el-Mu‘cemü’l-evsat, thk. Mahmûd b. Ahmed et-


Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân Tahhân, Riyad, Mektebetü'l-Maârif, 1995.
b. Ahmed b. Eyyûb:

el-Mu‘cemü’l-kebir, thk. Hamdi Abdülmecid


Selefi, Kâhire, Mektebetü İbn Teymiyye, t.y.

Taberî, Ebû Câ’fer Câmîu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’ân, Beyrut,


Muhammed b. Cerîr, Dârü’l-Fikr, 1984.

Târihu’t-Taberî: Târihu’l-Ümem ve’l-Mülük,


Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1987.

Tabersî, Ebû Ali Eminüddin Mecmaü’l-beyân fî tefsiri'l-Kur'ân, tsh. Haşim


Fazl b. Hasan b. Fazl: er-Resüli Mahallatî, Fazlullah el-Yezdî et-
Tabatabâî, Beyrut, Dârü’l-Ma’rife, 1986.

147
Tahavî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Şerhu Müşkili’l-âsâr, Beyrut, Müessesetü’r-
Muhammed b. Selâme et- Risale, 1994.
Tahâvî:

Tahmaz, Abdülhamit es-Seyyidetü Hatice’tü Ümmü’l-Müminin,


Mahmud: Dımaşk, Dârü’l-Kalem, 1990.

Tebrizî, Ebû Abdullah Mişkâtü’l-mesâbih, thk. Muhammed Nâsırüddin


Veliyyüddin Muhammed b. el-Elbânî, , 2. bs., Beyrut, Mektebetü’l-İslamiyye,
Abdullah: 1979

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed el-Câmiü’l-kebir: Câmîü’s-sahih: Sünenü’t-


b. İsa b. Sevre es-Sülemi: Tirmizî, thk. Beşşar Avvad Ma’ruf, 2. bs., Beyrut,
Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 1998.

Tümer, Günay: Hıristiyanlıkta ve İslam’da Hz. Meryem, Ankara,


TDV, 1996.

Toksarı, Ali: “Birr”, DİA, VI, 204.

Topaloğlu, Bekir: İslam’da Kadın, İstanbul, Yağmur Yayınları,


1992.

Tûsî, Ebû Ca‘fer Muhammed Tehzibü'l-ahkâm, thk. es-Seyyid Hasan Horsan,


b. Hasen b. Alî: Beyrut, Dâru Saab, 1981.

el-İstibsâr fi ma uhtulife mine'l-ahbâr, Tahran,


Dârü’l-Kütübi’l-İslâmiyye, 1970.

Uludağ, Süleyman “Âl-i Abâ”, DİA, II, 306-307.

Uraler, Aynur: “Sevde”, DİA, XXXVI, 584.

Üzüm, İlyas: “Şia”, DİA, X, 117.

148
Vâkıdî, Ebû Abdullah Kitâbü’l-Meğazi, thk. Marsden Jones, 3.bs.,
Muhammed b. Ömer b. Vakıd Beyrut, Âlemu’l-Kütüb, 1984.
el-Eslemi:

Wensinck, Arent Jean el-Mu'cemü'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadîsi'n-


Nebevî: Concordance et Indices de la Tradition
Musulmane, İstanbul, Çağrı Yayınları,1986.

Yaran, Cafer Sadık: İslam’da Ahlak’ın Şartı Kaç, İstanbul, Elif


Yayınları, 2015.

Yavuz, Serap: Hz. Hatice, İstanbul, Beyan Yayınları, 1992.

Yeşilmen, Abdürrahim: Sahâbe Arasında Efdaliyet Konusu ve


Efdaliyetin Hadîs Kaynaklarına Yansıması,
İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
2018.

Yıldırım, Enbiya: Din-Ahlak Ekseninde Hz. Muhammed, İstanbul,


Rağbet Yayınları, 2007.

Yıldırım, Ömer Faruk: “Teyemmüm Kıssasının Tarihi ve Âyetinin Sebeb-


i Nüzulü Üzerine-Hz. Âişe’nin Gerdanlığını
Düşürmesinin Mükerrerliği Bağlamında”,
Hadîs Tetkikleri Dergisi, 2010, VIII, sy. 2, s. 107-
127.

Yıldırım, Suzan: “Hz. Peygamber’in


Hanımı Ümmü Seleme”, Diyanet İlmi Dergi,
2009, XLV, sy. 2, s. 91-108.

Yiğit, İsmail: “Sefâkus”, DİA, Ek-2, s. 492.

149
Zebîdî, Ebû'l-Feyz Murtaza Tâcü'l-arûs Min Cevâhiri'l-Kâmûs, thk. İbrahim
Muhammed b. Muhammed b. Terzi, Beyrut, Dâru İhyai't-Türasi'l-Arabi, 1975.
Muhammed:

Zehebî, İmam Şemseddin Siyeru Â’lemü’n-Nübela, thk. Şuayb el-Arnavut,


Muhammed b. Ahmet b. Beyrut, Müesssetü’r-Risalet, 1985.
Osman:

Zerkeşî, el-İmam Bedreddin: el-İcabe li-iradi ma istedrekethu Âişe ale’s-


sahâbe, thk. Muhammed Bünyamin Erul, racea
Şuayb el-Arnaut, Beyrut, Müessesetü’r-Risale,
2004.

Hz. Âişe’nin Sahâbeye Yönelttiği Eleşririler,


çev. Bünyamin Erul, 5.bs., Ankara, OTTO
Yayınları, 2012.

Zemahşerî, Ebü'l-Kâsım el-Keşşaf an hakaiki't-tenzil ve uyunü'l-ekavil fî


Cârullah Mahmûd b. Ömer b. vücuhi't-tevil, Beyrut, Dârü’l-Ma'rife, t.y.
Muhammed:

Zuhaylî, Vehbe: İslam Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Ahmet Efe, Beşir


Eryarsoy, Fehmi Ulus vd., İstanbul, Zaman
Yayınları, 1994.

Hanefi Fıkhı, çev. Yusuf Ciğer, İstanbul, Saadet


Yayınları, 2014.

Zürkanî, Ebû Abdullah Şerhü'l-Mevahibi'l-ledüniyye, Beyrut, Dârü’l-


Muhammed b. Abdülbaki b. Kütübi’l-İlmiyye, 1996.
Yusuf:

150

You might also like