You are on page 1of 65

TANZİMAT DEVRİ TÜRK TİYATROSU

• Tanzimat dönemi, büyük bir zihniyet değişikliği yaşama sürecinde


olan Türk toplumunun, devleti, aydını ve halkıyla her kesimin
kendiliğinden içine girdiği inisiyatif alma ve alabilme dönemidir.

• Tanzimat dönemi Türk tiyatrosu ise, sosyal ve kültürel hayatta


meydana gelen değişme ve gelişmelerin bir sonucu olarak
ortaya çıkmıştır.
• Osmanlı devletinin yüzyıllardır sürdürdüğü geleneksel temaşa
sanatlarının yerini, bu dönemde yavaş yavaş çerçeve sahne ve batı
niteliklerine uygun gösteriler almaya başlar.
TANZİMAT DEVRİ TÜRK TİYATROSU

• Osmanlı Devleti’nin batıya yönelmesi Tanzimat Fermanı’nın ilan


edildiği 1839’dan önce başlamıştır.

• Tiyatro alanında batılılaşma girişimlerine padişahların da destek


verdiği bilinmektedir.

• 18.yy‟da temelleri atılmaya başlanan bu yenilik girişimleri 19.yy‟da


da gelişim gösterecektir. Fransız İhtilalinin olduğu yılda tahta geçen
III. Selim genel bir reform yapılması gerektiğini düşünmekteydi.
• III. Selim döneminde yeniçeri ocağının yanı sıra
Nizam-ı Cedit kurulmuş ve geleneksel tiyatro
türlerimiz olan ortaoyunu ve karagöze karşılık
batı tiyatro türleri Türkiye’ye getirilmiştir.

•III. Selim döneminde Batı tiyatrosu artık Osmanlı


Devleti içerisinde kendisine bir yer edinmeye
başlamıştır. Bu dönemde Avrupalı tiyatro
oyuncuları temsiller vermekte ve padişah bu
oyuncuları saraya temsil vermeleri için
çağırmaktadır.
• Osmanlı devletinin her geçen gün modernleşme
konusunda arayı biraz daha açan Batı karşısındaki
yenileşme çabaları, Sultan II. Mahmud’la hızlanır.
• Önce Yeniçeri Ocağı’ı kapatılır, askeri ve sivil
okullar açılır, sadece erkeklerin sayıldığı ilk nüfus
sayımı yapılır, ilk resmi gazete olan Takvim-i
Vakâyi çıkarılır.
• II. Mahmut döneminde tiyatroya ilgi daha da
artmıştır. II. Mahmut tiyatro temsilleri verilmesi
için iki amfi tiyatronun açılmasına izin vermiş
hatta bu girişimi desteklemiştir.
• II. Mahmut’tan sonra tahta geçen
Abdülmecid’le Mustafa Reşit
Paşa’nın görüşmeleri neticesinde 3
Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı
ilân edilir.
• Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği
1839 yılından itibaren Batı
medeniyeti dairesine giren
Osmanlı Devleti yukarıda da söz
ettiğimiz gibi Batı’dan yeni edebî
nevileri almaya başlamıştır.
• Yenilikçi bir padişah olan Abdülmecid
batılı anlamda tiyatro sanatını Türk
gençleri tarafından icra edilmesini
istemiştir. Abdülmecid Beyoğlu‟nda
yapılan tiyatrolarda yabancı topluluklar
tarafından verilen opera temsillerini izler,
bu sanatkârları zaman zaman sarayına
çağırır, seyreder ve ödüllendirirdi.

• Batı’ya kapımızı açtığımız 19.yüzyılın


ortalarından sonra edebiyatımızda
modern tiyatronun ilk çalışmaları da
başlar. Geleneksel oyunların yanında
modern çalışmaların yer aldığı “Tanzimat
Dönemi’nde Tiyatro” aslında yabancı ve
yerli özellikleri iç içe barındırmaktadır.
• Abdülaziz döneminde maddi yetersizlikler nedeniyle
tiyatro kısıtlanmış, II. Abdülhamid döneminde ise tiyatro
neredeyse yok olma derecesine gelmiştir.

• Tanzimat döneminde tiyatronun gelişmesinde saray ve


çevresinin yanında üst düzey devlet görevlilerinin de
önemli katkıları olmuştur.

• Bütün bu batılılaşma faaliyetleri yabancıların Osmanlı


topraklarında bilhassa da İstanbul’da daha rahat hareket
edebilmesini sağlamıştır. Tanzimat Fermanı’yla birlikte
Avrupa’dan gelen yabancı gezgin tiyatro gruplarının
İstanbul’da yaptıkları gösterilerin ilgi çekmesi üzerine
birçok yabancı tiyatro grubu buraya gelmeye başlamıştır.
• Avrupa’ya elçilik ve benzeri yüksek düzeyde görevlerle giden
devlet adamlarımız Ahmet Vefik Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa,
Abdülhak Hamid, İbrahim Şinasi, Ahmet Mithat tiyatro türünün
gelişmesinde önemli işlevler yüklenmişlerdir.

• Tiyatronun gelişmesindeki ilk adımlar da Batı edebiyatlarında


yer alan oyunların birebir Türkçeye çevrilmesi ya da bizim
kültürümüze uyarlanmasıyla olmuştur.
• Ahmet Vefik Paşa olmak üzere sanatçılar
özellikle Fransız yazar Molière’den
yaptıkları çevirilerle bu alanda önemli
adımlar atmışlardır. Zor Nikah oyunu
Ahmet Vefik Efendinin Fransız Muharriri
Moliere‟in “Le Mariage Force” isimli
eserinden uyarlanarak kitap halinde
bastırdığı komedisidir. Bu komedi
1869‟da ilk defa oynanmıştır. 1874-1875
sezonunda da “Zoraki Tabip” sahneye
konulmuştur.

• Ahmet Vefik Paşa, Bursa valisi iken


burada ilk tiyatro binasını yaptırmış,
oyuncu kadrosu oluşturmuş ve yapmış
olduğu çevirileri burada sahneletmiştir.
• Türk tiyatrosunun gelişiminde ve
tanınmasında basının rolü de inkâr
edilemez.

• Bu dönemde Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i


Efkâr, Muhbir, Tercüman-ı Hakikat, Vakit,
İbret, Basiret gibi gazetelerde tiyatroya
geniş yer verilmiş, tiyatro hakkında
kaleme alınan eleştiri, tanıtım ve duyuru
yazılarıyla tiyatronun kamuoyu tarafından
tanınması amaçlanmıştır.

•Tanzimat döneminde telif ve tercüme


birçok tiyatro eseri kaleme alınmıştır.
• Şinasi, Âli Bey, Ali Haydar Bey,
Ahmet Vefik Paşa, Namık Kemal,
Şemsettin Sami, Recaizade
Mahmut Ekrem, Abdülhak
Hamid Tarhan, Sami Paşazade
Sezai gibi devrin önde gelen
devlet adamları ve yazarları bu
dönemde tiyatro eserleri
yazmışlardır.

• Namık Kemal ve Ahmet


Mithat’ın belirttiği gibi Tanzimat
döneminde tiyatro sosyal
hayatta önemli işlevler
yüklenmiştir.
Şinasi
• Türk Edebiyatı’nda yazılan ilk Türk tiyatro eseri, Şinasi
tarafından 1860 yılında yazılan “Şair Evlenmesi” adlı
oyundur. Tercüman-ı Ahvâl gazetesinde tek perde
olarak yazılan bu oyunun sahnelenmesi ise ancak yıllar
sonra gerçekleşebilmiştir.
• Töresel evlenmeyi konu olarak işleyen oyun modern
tiyatronun edebiyatımızdaki ilk yerli örneği olmasına
rağmen geleneksel tiyatrodan da güçlü izler
taşımaktadır.
• Basılı ilk tiyatro eserimiz, İbrahim Şinasi’nin 1859’da yazıp
1860 yılında Tercüman-ı Ahval’de tefrika ettiği Şair
Evlenmesi’dir.
ŞAİR EVLENMESİ

Şinasi tarafından yazılan bir perdelik komedidir. 1860 yılında


Tercüman-ı Ahval de sertifika şeklinde yayınlanmış ve aynı
yıl kitap halinde basılmıştır.

• Konu olarak görücü usulü evlenme adetini işlemiştir.

• Olay basittir fakat kuruluş sağlamdır.

• Vakanın başlıca iki tarafından yürütülmesi, değişik halk


tabakalarından yerli karakterlerin bulunması orta oyununa ait
özellikleri içerirken belli bir edebi metin halinde olması, vakanın
gelişme tarzı bakımından batılı tarzda bir eserdir.
• Eserin böyle bir yapıda oluşu yazarın, orta oyuna alışık olan
Türk seyircisini yadırgatmadan batılı tiyatroya ısındırmayı
sağlamıştır.

• Şinasi, tiyatroyu da düşünce ve bilgileri aktarma aracı olarak


görmüştür.

• Türk tiyatrosunun komedi türündeki ilk denemesi, drama


türündeki Hayrullah Efendinin piyesine göre teknik bakımdan
daha ileridedir. Şinasi kendinden sonrakiler için de teşvik edici
olmuştur.
Namık Kemal

• Namık Kemal’in ilk tiyatrosu olan ve Türk


edebiyatında sahnelenen ilk tiyatro özelliği de
taşıyan “Vatan Yahut Silistre” dört perdelik bir
oyun olarak 1872 yılında yazılmıştır.

• Memleketin savunulması üzerine kurulan


oyun vatanseverlik ve kahramanlık gibi
duyguları ön plana çıkarmıştır.
• Tanzimat Dönemi’nde tiyatro oyunları
1859 yılında yapılmış olan Gedikpaşa
Tiyatrosunda sergilenmiştir.

• Daha çok Güllü Agop isminde bir


yönetmenin çalışmalarıyla ayakta
duran tiyatro uzun bir süre İstanbul
halkına hizmet etmiştir.

• Türk tiyatrosunun geliştirilmesinde bu


tiyatronun oldukça büyük katkısı vardır.
• Namık Kemal, tiyatroda eğlence ile
toplumsal yararı birleştirir.

• Vatan yahut Silistre (1873) Celâlettin


Harzemşah (1881) oyunlarında tarihsel
konuları

• Gülnihal (1875), Zavallı Çocuk (1873)


ve Akif Bey (1874) adlı oyunlarında ise
toplumsal konuları işler.
VATAN YAHUT SİLİSTRE

• Silistre bugünkü Bulgaristan’da Tuna ırmağının kıyısında, bir


kenttir.

• 1388 yılında Türkler tarafından fethedilen Silistre, 1853-


1856 Kırım Savaşı sırasında çok kalabalık bir Rus ordusu
tarafından kuşatılmış, Musa Hulusi Paşa kumandanlığındaki
Türk kuvvetleri kırk gün boyunca, kaleyi kahramanca
savunurlar.

• Kitapta, asıl verilmek istenen Vatan Sevgisi’dir. Bunun


yanında, Silistre Kalesi’ne yardıma koşan gönüllüler ve
bunlardan İslam Bey ile Zekiye’nin aşkı da anlatılmaktadır.
Celâleddin Harzemşah

• Namık Kemal'in en beğendiği tiyatro eseri olarak bilinir. Kendi


söylemi ile oynanmak için değil, okunmak için yazılmış bir
eserdir.

• Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celâleddin


Harzemşah'ın kişiliği ve mücadeleleri çevresinde gelişir.

•Ölümünden uzun yıllar sonra bile Moğollar’ın kendisinden


korkmaya, aynı zamanda hayranlık duymaya devam ettikleri,
belki de Türk milletinin yetiştirdiği en büyük askerî dehalardan
biri olan Celaleddin Harzemşah’ın, Moğollarla destansı bir
mücadelesi vardır.
•Bu mücadele sonraki Türk kavimlerine ilham kaynağı olur.

•Piyeste, Türk-İslam memleketlerine yayılan Moğol istilası


önünde, Celâleddin’in vatanı, milleti ve İslam dini için tam bir
imanla çarpışıp şehit oluşundaki büyüklüğü anlatılır.
GÜLNİHAL

• Kaplan Paşa, Rumeli’de sancak beyidir ve son derece katı ve


acımasız bir kişiliğe sahiptir. Halkına da bu tavırda davrandığı için
halk tarafından sevilmez.

• Amca oğlu Muhtar Bey ise tam tersi halk tarafından oldukça
sevilen,iyi ,dürüst, cesur genç bir adamdır.

• Muhtar Bey akrabası olan İsmet’i sever fakat Kaplan Paşa’da


İsmet’i sevmektedir ve bu durumdan hoşnut değildir bu sebeple
araları açılır.
• Muhtar Bey bir gün saraya gelip İsmet ile görüşür bunu duyan
Kaplan Paşa ; Muhtar Bey’i zindana attırır.

• Dadısı Gülnihal sırf Muhtar’ı kurtarmak adına İsmet’i


Kaplanla nişanlanmayı razı eder. Ama Muhtar , gerçekten
evleneceklerini düşünür ve küsüp ,zindandan çıkmak istemez.

• Bu durumdan sonra Gülnihal Zülfikar Ağa’ya haber salar ;


evleneceği vaadi ile Muhtar’ı zindandan çıkartır.

• Muhtar zindandan çıkınca doğruca Sofya Valisi’ne gider ve


Kaplan’ın zulümlerini anlatır.
• Vali’den Kaplan’ın idam emrini ve yerine de kendi sancak beyi
olacağı kararını alıp geri döner.

• Muhtar , adamları ile sarayı basar.

• Kaplan Gülnihal ve İsmet’i nikah kıyması için sıkıştırıyordur. İkisi


de buna razı olmayınca Kaplan ; Gülnihal’i hançerler.

• Zülfikar Ağa buna karşı Kaplan’ı orada öldürür.

• Muhtar ,sancak beyi olur ve İsmet’in aşkı ve sadakatinden emin


şekilde onunla evlenir.
AKİF BEY

• Akif Bey ,genç deniz subayıdır. Dilruba adında bir kadınla


evlidir.

• Dilruba ise Çürüksuda adı yayılmış ahlaksız bir kadındır.

• Akif Bey’in arkadaşları durumu anlatsalar da Akif Bey bu


duruma pek kulak asmaz.

• Bu arada Kırım Seferi başlamıştır ve Akif Bey’de savaşa


katılmıştır. Savaşta iken bir süre sonra Akif Bey’in ölüm haberi
gelir.
• Aslında böyle bir ölüm yoktur fakat bu ölüm haberini fırsat
bilen Dilruba iki yalancı şahit tutarak kocası öldüğünü ispat eder.
Katip Esad ile evlenmek için hazırlıklara başlarlar.

• Oğlunun ölümünü duyan Süleyman Kaptan, gelinini İstanbul’a


götürmek üzere Çürüksu’ya gelir. Dilruba ise Süleyman Kaptan’a
ret cevabını verir.

• Esad ile evlilik hazırlıklarına devam ederler.Öldüğü sanılan


Akif Bey ise düğün gecesi çıkagelir; kendi evindeki bu derneğin
manasını anlam veremez.
• Babası, her şeyi anlatır. Akif Bey, Dilruba’yı boşar ve
meyhanelere gider.

• Yinede karısını unutamayan Akif Bey bu arada Esad ile


Dilruba’nın evleneceği haberini alır. Dilruba’nın cariyesi Kamer’e
para verip gelin odasına saklanır.

• Esad ile Dilruba odaya girince iki erkek birbirlerini vurur, ikisi de
ölür. Dilruba kaçmak isterken birden kapının önünde Akif Bey’in
babasıyla karşılaşır.

• Süleyman Kaptan, oğlunu ölüme sürükleyen bu kötü kadını yani


Dilruba’yı hançerler.
ZAVALLI ÇOCUK

• Kitabın teması aşktır ve üç perdeden oluşur.

• Kitap baş kahraman olarak Şefika ve Atâ'yı alır.

• Atâ, henüz küçük yaşta babasını kaybeder ve amcası Halil Bey'in


yanına yerleşir. Burada tıbbıyeye devam eder, günler geçtikçe
amcası Halil Bey'in kızı Şefika'ya aşık olur. Bu sevgi karşılıklıdır.

• Yıllar sonra Şefika'yı görüp beğenen bir paşa Şefika ile evlenmek
ister ve bu konuda Halil Bey ile konuşur.

• Şefika'nın annesi kızının evlenmesinin kurtuluş olacağını düşünür


ve evlenmesini ister.
• Şefika her ne kadar bu durumdan rahatsız olsa bile Atâ'ya olan
aşkını söyleyemez.

• Atâ müjdeli bir haber vermek üzere eve gelir ve her şeyi
öğrenir. Elinden yapacak bir şey gelmez.

• Günler günleri kovalarken Şefika vereme yakalanır. Atâ'nın


kendisini görmesini istemez.

• Halil Bey, Atâ'yı eve çağırır. Atâ, Şefika'yı hasta bir şekilde
görünce eczaneden zehir alır ve intihar eder.

• Şefika'nın ise hastalığı iyice ağırlaşmıştır. Kısa süre o da ölür.


Ahmet Vefik Paşa

• Ahmet Vefik Paşa ise tercüme ve adaptasyon


tarzında eserler vermiştir.

• Moliere’den çevirdiği ve Zor Nikâh, Zoraki


Tabip adını verdiği Türkçeye adapte edilmiş
eserleriyle büyük başarı sağlamıştır.

• Ali Bey, Kokana Yatıyor, Misafir-i İstiskal gibi


birer perdelik komedileri yanında Moliere’den
adapte ettiği Ayyar Hamza ile tiyatromuza
katkıda bulunmuştur.
ZOR NİKAH
•Elli üç yaşında olan İvaz Ağa, çevrenin zenginlerinden Büyük
Ağa’nın genç ve güzel kızı Ziba Hanım’la evlenmeye karar
vermiştir.

• Bu düşüncesini komşusu Müstecip Çelebi’ye açar. O, bu


evlenmeyi yadırgarsa da, İvaz Ağa’nın kararlı olduğunu
anlayınca, onunla aynı düşüncede olduğunu söylemek zorunda
kalır.

•İvaz Ağa bundan sonra büyücülere gitme kararında iken,


birden, Ziba Hanım’la Hüsrev Bey’in geldiklerini görür; gizlenir.
Onların konuşmalarını dinler.
• Ziba Hanım, Hüsrev Bey’e, İvaz Ağa’yla parası için evlenmeye
karar verdiğini söylemektedir.

• Bunun üzerine İvaz Ağa onunla evlenmekten vazgeçer;


kararını bildirmek için de Büyük Ağa’ya gider. Fakat umduğunu
bulamaz.

• Ağa’nın oğlu Küçük Ağa’nın çeşitli baskıları karşısında onunla


evlenmek zorunda kalır.
Diğer Tiyatro Yazarları ve Eserleri

• Ebu-Ziya Tevfik, Ecel-i Kaza

• Şemsettin Sami, Besa yahut Ahde Vefa, Gave, Şeydi


Yahya adlı eserleri ile tiyatroya katkıda bulunmuştur.

• Ahmet Mithat Efendi de Eyvah adlı dramıyla tiyatro


türünde eser vermiştir.

• 1870’ten sonraki piyes yazarlarından biri de Recaizade


Mahmut Ekrem’dir.
• Recaizade Mahmut Ekremin, Atala ve
Amerika Vahşileri adlı eserlerinin, yazılan
ilk eser olduğunu belirtir.

• Çok Bilen Çok Yanılır (1914) komedisi


Batılı anlamda tiyatronun bütün
özelliklerini taşır.

• Tanzimat edebiyatında tiyatro türünde


çok sayıda eser veren bir diğer sanatçı da
Abdülhak Hamit’tir.

• Eserlerinin bir kısmını mensur bir kısmını


da manzum yazmıştır.
• Eserlerini dram türüyle yazan Hamit; Finteni
Shakespear; Nesteren ve Eşber’i de
Corneille’nin etkisinde yazmıştır.

• İlk piyeslerinde tiyatro tekniğine (üç birlik


kuralı) uyarken sonraları bu anlayışı bırakmış,
1880’den sonraki tiyatro eserlerini okunsun
diye yazmıştır.

• Piyeslerinde sosyal gerçeklere pek


değinmemiştir.
• Bireyin iç dünyasına yönelerek daha bireysel konuları işlemiştir.

• Hâmit’in piyeslerindeki en büyük kusur dilde ve üsluptaki


düzensizliktir.

• İlk piyeslerinde konuşma diline ve üslubuna yaklaşmış


olmasına rağmen sonraki eserlerinde bu dil ve üsluptan
uzaklaşmıştır.

• Bu dönemin tiyatro yazarları arasında Manastırlı Rıfat, Hasan


Bedrettin Paşa, Ali Haydar, Sami Paşazade Sezai, Muallim Naci,
Mehmet Şakir gibi isimleri de sayabiliriz.
Abdülhak Hamit’in eserleri:

Mensur olanlar: Manzum olanlar:

Macera-yı Aşk (1873) Nazife (1878)


Sabr-ü Sebat (1874) Nesteren (1877)
İçli Kız (1874) Eşber (1880)
Duhter-i Hindu (1875) Tarhan (1916)
Finten (1916) Sardanapal (1917)
Yadigâr-ı Harb İlhan (1918)
Hakan (1935)
Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosunun Genel
Özellikleri

• Tanzimat edebiyatı ile edebiyatımıza giren tiyatro, tıpkı


Tanzimat romanında olduğu gibi tarihi ve sosyal konuları
işlemiştir.
• Bu dönem tiyatro çalışmaları telif, tercüme ve
adaptasyon olmak üzere üç gurupta toplanabilir.
• Daha ziyade komedi türünde eserler yazılmış ve
oynanmıştır.
• Tiyatro eserlerinde üç birlik kuralına uyulur. Ancak
Tanzimat’ın ikinci döneminde Abdülhak Hamit’in tiyatroları
bu yargının dışındadır.

Üç Birlik Kuralı: Klasik tiyatroda yer, zaman ve konu birliğini


esas alan kural.

• Tiyatro eserlerinde iyiler çok iyi, kötüler çok kötüdür.


Eserler, öğütle biter. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.

• Bu dönem tiyatrosu Batı tiyatrosunun etkisi altındadır.


Özellikle Shakespeare ve Moliere, tiyatro yazarlarımızın taklit
ettikleri büyük ustalardır.
• Temsillerin fotoğraflarının az olması ve eleştirilerde de teknik
konulara yer verilmemesi sahne düzeni, dekor ve giysiler
hakkında yeterli bilgi edinmemizi engellemektedir. Bu
konuda yabancı tiyatro toplulukları yerli tiyatro
topluluklarına yol gösterici olmuştur.
• İlk tiyatrolar, İtalyan ve Fransız girişimciler tarafından
kurulmuştur.
• Hoca Naum, Hasköy, Şark ve Ortaköy tiyatroları ilk yerli
tiyatrolardır.
KİŞİLER

• Tanzimat dönemi oyun yazarlarının tiyatro tekniğine dair


bilgileri azdır. Bu yüzden oyun kişilerini derinlemesine
işleyememişlerdir.

• Yani oyun kişilerini bütün yönleriyle ele alamamışlardır.

• Bu yüzden çoğu kere oyun kişilerini tek boyutlu olarak


canlandırdıklarını söyleyebiliriz. Bunda eserlerinde didaktik
amaç gütmelerinin de etkisi vardır.
• Kişileri karakter özelliklerine göre şu şekilde sınıflayabiliriz.

1. Aydın ve Yenilikçi Kişiler


2. Muhafazakâr ve Gelenekçi Kişiler
3. Alafranga Kişiler
4. Bencil ve Çıkarcı Kişiler
5. Çalışkan, İyi Niyetli ve Olgun Kişiler
6. Tembel, Yaramaz ve Saf Kişiler
Aydın ve Yenilikçi Kişiler

Örneğin Şair Evlenmesinde Müştak Bey görücü usulü veya


görmeden evlenme gibi âdetleri uygulamamış, konuşarak
anlaştığı kızla evlenmek istemiştir.

• Oyunda “âşk evliliği yapacağını” söyleyen Müştak Bey


örfe karşı gelebilecek romantik bir âşık olarak görünür.

• Sanatçı bir ruha sahip olan Müştak Bey fakir bir şair
olmasına rağmen, tiyatrolara gitmeyi, günün sosyal
faaliyetlerine katılmayı ihmal etmez.
• Tanpınar’a göre Müştak Bey bizde o zamana kadar görülmeyen
bir karakterdir.

• “O, taşkınlıkları, konuşma tarzı, zevcesine yüz görümlülüğü


olarak şarkı hediyesi, yaşlı baldızı sokak ortasında arkadaşına
âdeta zorla ve büyük bir kayıtsızlıkla ikram ediş tarzıyla, hatta
piyesi bitiren son sahnedeki acelesiyle daha ziyade Quartier
Latin veya Boulevard tiyatrosudur.”
• Kendim Ettim Kendim Buldum ’da görücü usulüyle evlenmenin
yaygın olduğu bir dönemde özellikle bir kızın damat adayını
kendisinin seçtiğini ve bu konuda ısrarlı davrandığını görürüz.

• Makbule, Mesrûr’u sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini


söyler.

• Ayrıca Rıza da Makbule gibi babasının bulacağı biriyle


evlenmeyi kabul etmez. İkisi de babalarını kırmak istemezler,
fakat kendi gelecekleri ve mutlulukları için de mücadele ederler.
Muhafazakâr ve Gelenekçi Kişiler

• Şair Evlenmesinde kurulu düzenden yana olan kişiler arasında


Ziba Dudu ile köyün imamı Ebüllâklâkatül’enfi’yi ve
mahalleliyi temsil eden Atak Köse ile Batak Ese’yi sayabiliriz.

• Arabulucu veya kılavuz kadın olarak karşımıza çıkan Ziba Dudu


işinin ehlidir. Müştak Bey’e sevdiği kızı getirmediğinin
farkındadır ve çıkacak yaygaraya da hazırlıklıdır.
• Bir gencin
hayatını mahvedeceğini düşünmez. Onun için
önemli olan âdetin yerini bulmasıdır.

•Ziba Dudu, Moliere’in Cimri ’sindeki sevgi aracı yenge kadını


yani Frosine’i andırır. İkisi de oyunda evlenme dalaveresini
yürütürler.

• Ziba Dudu ve Habbe Kadın ise Orta Oyunu’ndaki zenne


rolünün devamı niteliğini taşırlar. İmam Ebüllâklâkatül’enfi
de geleneklere göre davranır ve Müştak Bey’in haberi
olmadan onu büyük kızla evlendirir.
Bencil ve Çıkarcı Kişiler

• Bir Ceviz Ağacının Altında ’da Yavonof ve Tahtacı Cozef


menfaatleri doğrultusunda hareket ederler ve Hambıloviç’i
ikna ederek, ona istediklerini yaptırırlar.

• Oyuncu kadrosunun hayvanlardan oluştuğu Ehlülû


Mahallehû ’de ise tilki kurnazlığıyla olayların akışını değiştirir.

• Kendi çıkarlarını korumak için ayının yanındaymış gibi


gözüküp onun arkasından plânlar yapar.
Çalışkan, İyi Niyetli ve Olgun Kişiler

• Oyunlarda olumlu davranışlarıyla dikkat çeken oyun kişileri de


yer alır. Yazarlar, bu kişiler aracılığıyla iyi niyetli olanların her
zaman ödüllendirileceğini, çalışkanlık, dürüstlük gibi özelliklere
sahip kişilerin, ülkenin ilerlemesi için gerekli olan bilince sahip
olduklarını vurgulamışlardır.

• Kendileri zor durumda kalsa bile karşıdaki kişiyi kırmamak veya


üzmemek için ellerinden geleni yapan bu kişilere Misafir-i İstiskal
ve Karnaval Esnasında Tüccarın Halinde rastlarız.

• Bunlar son derece sabırlı ve yardımsever kişilerdir.


• Misafir-i İstiskal ’de Abdi Bey oyun boyunca davranışlarıyla,
sözleriyle ev halkını çıldırtır. Fakat Nadir Efendi her zaman
alttan almayı başarır.

•Muhsin Bey ve Mümtaz Bey de Abdi Bey’in bütün


kabalıklarına rağmen kibarlığı elden bırakmazlar.

• Karnaval Esnasında Tüccarın Halinde Tüccar maddî sıkıntı


yaşamasına rağmen yardım balolarının biletlerini alır.

•Beş yerine on bilet satmaya kalkışanların niyetlerini bildiği


halde karşı çıkmaz.
Tembel, Yaramaz ve Saf Kişiler

• Birçok oyunda karşılaştığımız olgun ve iyi niyetli kişilerle çatışan


tembel, yaramaz ve saf kişiler de
tiyatro oyunlarına renk katarlar.

• Özellikle didaktik amaç güdülen oyunlarda yazarlar


bu kişiler aracılığıyla iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı verme
çabasındadırlar.

• Bu dönemdeki oyunlar arasında Bir Ceviz Ağacının Altında,


Ehlülû Mahallehû , Atalet, Telgraf Öğrenip Hekim Olmak ve
Kendi Kendine Hekimlik ’de bu özelliklere sahip kişilerle
karşılaşırız.
• Bir Ceviz Ağacı Altında’ da Hambıloviç yaramaz biriyken
Atalette Nuri tembeldir.

• Nuri’nin dersler ve hocalarla ilgili şu sözlerinden kişiliği


hakkında bir fikrimiz olur:

“Dünyaya azâp için mi geldik? Mektep ediyor hayatı târik” …

Mektep mi bu, âdeta bir cehennem! Bilmem ne bulur, ne


anlar âdem. Zindân-ı sabî denilse caiz” (s.1).
Alafranga Kişiler

• Tanzimat döneminin roman ve hikâyelerinde olduğu gibi


tiyatro oyunlarında da alafranga kişilerin davranışları
eleştirilmiştir.

• Bu kişiler Tanzimat Fermanı’yla başlayan batılılaşma sürecini


yanlış algılamış, batı medeniyetini yüzeysel
değerlendirmişlerdir.

• Bütün davranışları özenti içinde olduklarını, bu uğurda kendi


öz değerlerinden uzaklaştıklarını göstermektedir.
• Bu dönemde yazılan oyunlar arasında sadece üç oyunda bu
tarz kişilerle karşılaşırız.

• Bunlar Ayak Oyunu’ndaki Cemil Bey, Polka Budalası’ndaki


Behçet Bey ve Alafranga Bir Avukat’taki ismi verilmeyen
avukattır.

• Cemil Bey ve Behçet Bey’in danstan başka bir şey


düşünememeleri onları komik duruma düşürür. Her ikisi
etraflarıyla ilgiyi kesmiş, sorumluluklarını unutmuşlardır.

• Alafranga Bir Avukat ’ta avukat alafrangalığı gösterişten


ibaret sanır. Büronun eşyalarını son moda mobilyalardan seçer,
konuşma ve davranışlarına da kibarlık katar.
ZAMAN

• Tanzimat dönemindeki oyun yazarlarımızın zaman unsuruna


gereken önemi verdiklerini söyleyemeyiz.

• Bu konuda başarılı olan yazarlarımız da içeriğe ve merkezî oyun


kişisinin durumuna uygun zaman dilimlerini tercih etmişlerdir.

• Olaylar genellikle kronolojik olarak aktarılmış, birçok oyunda da


döneme ait özelliklere yer verilmiştir.

• Böylece kültürel unsurlara da dikkat çekilmiştir.


MEKÂN

• Yazarlarımızın mekân ve dekorla ilgili konularda hassas


davranmadıkları, mekânı genel hatlarıyla ele aldıkları
görülür.

• Bu yaklaşım da teknik açıdan oyunun başarısını etkiler.

• Kimi oyunlarda karakterlerin konuşmalarıyla aydınlanan


mekân konusu, kimi oyunlarda ise hiç dikkate alınmamıştır.
• Şair Evlenmesi’nde olayların geçtiği yerle ilgili ipuçlarını
karakterlerin konuşmalarından çıkarmamız mümkündür.

• Nazifede Elhamra Sarayı’nın görkemi, ihtişamı eşyalardaki


detaylarla hissettirilmemiştir. Yazar sadece yerin ismini vermekle
yetinmiştir.

• Misafir-i İstiskal ’de olaylar Mümtaz Bey’in konağında geçer fakat


burada da konağın ayrıntılarına girilmemiştir.

• Fakir Lokantanın Fakir Uşağı’ndaki olayların Beyoğlu’nda geçtiği


özellikle belirtilmiştir. Lokantadaki bir tek masa, birkaç kırık
iskemle, dört, beş tabak, birkaç çatal, bıçak da dükkânın çok lüks
bir yer olmadığını göstermektedir.
• Polka Budalasında Behçet Bey’in odasının alafranga döşendiği
özellikle belirtilmiştir. Böylece onların batıya ne kadar hayran
oldukları eşyalarını seçmelerinden de anlayabiliriz.

• Alafranga Bir Avukatta da aynı durum söz konusudur. Şık


döşenmiş bir odada alafranga ciltli birkaç kitap görünür.

• Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi Tanzimat yıllarında


yazarlarımız oyunun inandırıcılığını sağlayacak, sahnelenmesini
kolaylaştıracak mekân konusu hakkında bir donanıma sahip
değillerdir.

•Başarılı çalışmalar olmasına rağmen genelinde bu hususun göz


ardı edildiğini söyleyebiliriz.
YAPI VE KOMPOZİSYON

• Oyunların başarısında olay örgüsünün tutarlı olması, çatışma,


düğüm ve merak unsurlarıyla okuyucunun ilgisini çekmesi ve bir
sonuca bağlaması önemlidir.

• Yazarlarımız tiyatro alanında ilk tecrübeleri olması nedeniyle


bu unsurların çoğunu göz ardı etmişlerdir.

• Ancak bütün eksikliklere veya kusurlara rağmen Şair Evlenmesi


başta olmak üzere bazı oyunlarımızın yapı ve kompozisyon
bakımından da başarılı olduklarını belirtmemiz gerekir.

You might also like