You are on page 1of 5

GÖKTÜRK DÖNEMİ TARİHİ

VI. yüzyıl ortalarında Orhun nehri batısındaki yayla bölgesi olan Ötügen’de kurulup,
Mançurya’dan Karadeniz sahillerine kadar uzanan Büyük Türk İmparatorluğu, devlet
ve millet olarak Türk ismini kullanan ilk büyük siyasi kuruluştur. Çin kaynaklarına
göre Göktürklerin Asya Hunları soyundan geldiği belirtilir. Göktürk İmparatorluğu bu
zamanda Bumin ve kardeşi İstemi ile 552 de kurulmuş. Mukan Hakan zamanında en
parlak dönemini yaşamıştır. Bütün Orta Asya’nın Türkleşmesi için bu, ilk basamak
olmuştur. Kurulduğu zamandan itibaren idari bakımdan Doğu ve Batı olarak ikiye
bölünen imparatorluk, 630 yıllarında Çin nüfuzuna girmiş ve 682’de İlteriş (Kutlug)
Hakan’ın, büyük devlet adamı Tonyukuk ile beraber siyasi mücadeleleri sonunda
Doğu kısmı yeniden hâkimiyetini elde etmiştir. Kapağan Hakan zamanında Orta
Asya’da Türklerin tamamı bir devlet halinde birleştirilmiş, ondan sonra gelen Bilge
Hakan ve kardeşi Kültigin, Göktürk devletinin en tanınmış şahsiyetleri olmuştur.
Orhun vadisinde bulunan dikili taş kitabeler onlar zamanından kalmadır (Aslanapa,
1989, s. 7).

YERLEŞİM YERLERİ

Göktürk yerleşim yerlerinde kent içinde ve dışında inşa edilmiş değişik mimari
komplekslere de rastlanır. Kale formunda askeri nitelikli olanların detayları, ordu
kentlerde olduğu gibi, arkeolojik kazı yapılmışsa da korunmadıklarından kaybolup
gitmiştir (Çoruhlu, Türk Mimarisinin Kısa Tarihi, 2021, s. 51).

MESKEN MİMARİSİNİN OLUŞUMU

Göktürk döneminde İpek Yolu güzergahı üzerindeki veya yakınındaki bölgelerde şehir
sayılarının arttığı, hem arkeolojik kalıntılardan hem de günümüze kısmen sağlam
olarak ulaşmış yapılardan anlaşılmaktadır. Bu dönemde de hükümdar ve halktan
kişilerin konutlarında dair küçük bir miktarda bilgimiz bulunmaktadır. Aynı şekilde
sabit ve sabit olmayan evlerin çeşitleri hep bir arada kullanılmıştır. Fakat çadırın
kullanımı daha yaygındır (Çoruhlu, Türk Mimarisinin Kısa Tarihi, 2021, s. 93).
Göktürk dönemi öncesi zamanlarda hareketli yaşam tarzı ve buna bağlı olarak mesken
inşası çok daha baskın iken Göktürk döneminde sabit yerleşimler ve meskenlerin
sayısı hemen hemen denkleşmiştir (Çoruhlu, Türk Mimarisinin Kısa Tarihi, 2021, s.
95).

GÖKTÜRK SANATINA DAİR

Göktürk sanatından söz edebilmek, Göktürklerin bir büyük devlet olarak


değerlendirilmesine sebep olan Orhun ve Yenisey kitabelerinin çözülmesiyle mümkün
olabilmiştir. Ayrıca Göktürk sanatını yayıldığı bölgeler hasebiyle ve daha ileri bir
tarihte ortaya çıkması sebebiyle bazı farklılıklar arz etmekle birlikte, esasında Hun
sanatının küçük farklılıklar gösteren devamı gibidir. Hunların atalarının, Hunların
veya Hun Hanedanlığının yönettiği toplulukların Göktürklerin atası olduğu biliyoruz.
Nitekim Çin kaynakları da Göktürklerin Hunların başka bir kolundan geldiği
söylenmektedir (Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatı, 2017, s. 187).

Göktürk sanatı bugüne kadar çok az incelendiği ve bu konuda yayın olmadığı için bir
çok bakımdan fikir edinmek zordur. Göktürklerin dini Şamanizm’dir. Kültigin mezar
anıtında bulunan heykeller, Göktürklerin kıyafetleri bakımından önemli bir kaynak
teşkil eder. Bunlar, Orta Asya’da bugün de Türklerin giydiği kıyafete oldukça
uygundur. Parçalar halinde kakmalı kemerler bilhassa dikkat çeker. Kemerin arkasına
bıçak takılıdır. Gündelik eşyanın içine konduğu küçük torbalar da kemerlere asılmış
şekildedir. Ayrıca dil ve edebiyat bakımından bu derece zengin ve ileri eserler vermiş
olan Göktürklerin sanatları da aynı şekilde gelişmiştir. Fakat bir çok soygun ve
tahripler yüzünden pek az şey günümüze kadar kalabilmiştir (Aslanapa, 1989, s. 9).

Göktürklerin bıraktıkları yapıtların en önemlileri Orhun Yazıtları, anıtsal


heykelcilikler, mezar ve sunaklar yapılarıdır. Göktürk çağından kalan kurganlarda eyer
takımları üzerlerinde hayvan motifleri ve av sahneleri olan süs eşyaları, toprak ve
metal kaplar ortaya çıkartılmıştır. Çoğunluklu göçer teknolojisine ilişkin veriler
bozkırda binlerce yıllık gelişmelerin çizgisindedir. Fakat Çin kültürü etkisi bütün
alanlarda hissedilir (Kuban, 2019, s. 84).

Mezar taşları ya Çin etkisinde ya da doğrudan Çinli sanatçılar tarafından


oluşturulmuştur. Mezar etrafına konan ve ölenin öldürdüğü düşmanları simgeleyen ve
göçer ölü gömme merasimlerinin geleneksel öğeleri olan insan figürü biçiminde olan
mezar taşlarının (balbal) sanatsaldan daha çok simgesel içerikleri söz konusudur
(Kuban, 2019, s. 84).

GÖTÜRK MEZAR KÜLLİYELERİ

Göktürk devrinde daha evvel Hun öncesi ve Hunlarda inşa edildiği gibi pek çok kurgan
tipinde mezar tespit edilmiş, hem İç Asya’da hem de Orta Asya’da, bir çok örneği
kazılarak ortaya çıkarılmıştır. Bununla birlikte Göktürk devrinde kurganların büyük
çoğunluğu orta büyüklükte veya küçük kurganlardır. Bunların büyük bir
çoğunluğunda mezar çukurunun içinde ayrı bir defin odası yoktur. Atla gömülme en
bilindik özellikleridir. Mezar çukurlarına ölen kişiye ait eşyalar gömülmekte olup
bunların sayıları eskiye göre daha azdır; ancak ileride büyük hükümdarların kurganları
bulunduğu sürece daha çok eşyalı bol buluntulu kurganlara da rastlanabilecektir.
Şimdiye kadar alışılmışın dışına çıkan tek Göktürk kurganı günümüze yakın
zamanlarda yapılan bir arkeolojik kazıyla açılan ve planı katakomp tipinde olan
Moğolistan’daki Mayhan Uul Kurganıdır. Anlaşıldığı üzere Göktürkler soyulup
yağmalanmasınlar diye diye düşünerek, büyük hükümdarların kurganlarının yerlerini
gizlemeye çalışmışlar fakat ölen önemli ataları anmak için de anıt mezarlar ve aslında
birer “ata tapınağı” olarak ifade edilebilecek anıt mezar külliyelerini bina etmişlerdir
(Çoruhlu, Türk Mimarisinin Kısa Tarihi, 2021, s. 150).

Çin kaynaklarında Göktürk dönemi cenaze geleneklerinden kısaca bahsedilmektedir.


Mesela Tang sülalesi tarihinde 6. yüzyıl olayları bölümünde Göktürklerin ölüyü önce
çadıra koydukları, kurban kesip çadırın önüne serdikleri, çadırın etrafını at üstünde
yedi kez tavaf ettikten sonra kapının önünde yüzlerini kesip ağladıkları, yüzlerinden
kan ve yaşın karışarak aktığı anlatılmaktadır. Aynı kaynakta Göktürklerin bu törenide
yedi defa yaptıkları belirtilir ve bundan başka da şu bilgiler vardır: Belirlenmiş günde
gömerlerdi. İlkbaharda ölenleri sonbaharda, kışın ve güzün ölenleri ise ilkbaharda
gömerlerdi. Mezarların üzerine kurulan yapının duvarlarına ölünün resmini ve
hayatında yaptığı işleri anlatan resimler yaparlardı. Bir ölü hayatında bir insan
öldürmüş ise mezar üzerine bir taş (balbal) konurdu. Bazı yerlerde bu taşların sayısı
yüze yahut bine kadar çıkardı ve atları kurban ettikten sonra kafalarını kazıklar üzerine
koyarlardı. Bu açıklamalarda “mezar üzerine kurulan yapı” ifadesi Kültigin Külliyesi
gibi mezar anıtlarını ifade etmektedir (Çoruhlu, Türk Mimarisinin Kısa Tarihi, 2021,
s. 151).

Kül Tigin Âbidesi; Bilge Kağan Âbidesi; Tonyukuk Abidesi

Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin, taşa yazılmış ilk Türk tarihi, Türk edebiyatının
ilk şaheseri olan ve Göktürk alfabesi il yazılmış bu abidelerden ilki 732’de ağabeyi
Bilge Kağan tarafından Kül Tigin adına dikilmiş, ikincisi Bilge Kağan’ın ölümünden
bir yıl sonra 735’de yerine Kağan olan oğlu diktirmiştir. Sonuncusu olan Tonyukuk
abidesi büyük devlet adamı olan vezirin hizmetlerini belirtmek üzere onun adına
dikilmiş ve kitabesini ise kendisi yazmıştır (Aslanapa, 1989, s. 10).

Kül Tigin abidesi: büyük bir kaplumbağa heykeli üzerine oyuk açılarak oturtulan abide
Kalker taşından 3.75 m. yükseklikte aşağıdan yukarıya doğru daralan dikdörtgen
biçiminde ve üstü kemerle nihayetlenmiştir. Abidenin yalnızca geniş batı cephesi
büyük bir çince kitabe ile dolduruluştur. Diğer üç cephesi düzgün ve okunaklı
harflerden oluşan kitabeler ise Türkçe’dir. Satırların uzunluğu yaklaşık 235 cm’dir.
Tepesinde yarım daire içerisinde doğu tarafta bir ejderli tak (çift başlı ejder) ve bir
Türk damgası batı tarafında çift ejder vardır. Anıta gelen yol üzerinde 169 tane balbal
dizildiği kaydedilmiştir. Diğerleri ise kaybolmuştur (Aslanapa, 1989, s. 10).

Bilge Kağan abidesi: bunun bir benzeri olup 1km. yakınındadır. Daha harap ve çoğu
silinmiş kitabe doğuda 41, yanlarda 15’er satır olup, batıda hemen tamamen silinmiş
Çince kitabenin üzerinde Türkçe kitabenin devamı vardır. Burada Kül Tigin’in
ölümünden sonraki vakalarda abideye eklenmiştir. Kül Tigin abidesindeki heyecanlı
kitabe ile buradaki sözler Bilge Kağan’ın ağzından yazılmış, Yuluğ Tikin’in kitabe
kayıtları ve ilaveleri bu sözlerin yanında yer verilmiştir (Aslanapa, 1989, s. 10).
Tonyukuk abidesi: daha doğuda Tolu nehrinin yukarısındadır. Dikdörtgen biçimde iki
taştan daha büyük olan birincisinde 35, ikincisinde 27 satır, yukarıdan aşağı ancak
diğerlerinin aksine soldan sağa okunacak şekildedir. Yazılar diğerleri gibi düzgün
olmayıp süslemeler de basittir. Yaşlı vezir ve Başkumandan Tonyukuk son yıllarında
abideyi kendisi diktirmiş ve kitabeyi de kendi ağzından yazdırmıştır (Aslanapa, 1989,
s. 10).

You might also like