You are on page 1of 12

BAŞLANGIÇTAN 11.

YÜZYILLARA KADAR OĞUZLAR

*
Oğuzhan ÇAĞLAYAN

Giriş
Oğuzlar günümüzdeki Türk nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Özbekistan’dan
Balkanlara kadar uzanan hatta nüfusları 125-130 milyona ulaşan, dünyada Türk olarak bilinen
Oğuzlar hakkındaki ilk bilgilerimiz M.S. 7-8. Yüzyıllara kadar uzanıyor. I. Gök-Türk
Kağanlığının yıkılışından (630) sonraya tarihlenen Yenisey Kitabeleri Oğuz isminin geçtiği
ilk Türkçe eserdir. 650’li yıllara ait olduğu düşünülen bu kitabeler mezar taşlarından
oluşmaktadır. Bilindiği üzere eski Türklerde mezarlıklar, yerleşim birimlerinin yakınlarına
kurulur. Bu da bize Oğuzların yurdunun başlangıçta Orta Asya’nın kuzeyinde olduğunu
gösteriyor. Bir diğer ilk elden kaynağımız Orhun Kitabeleridir. II. Gök-Türk Kağanlığının
(681-744) hükümdarı Bilge Kağan’ın (683-734) ağzından yazılan bu kitabeler Genel Türk ve
Oğuz Tarihi hakkında önemli bilgiler içerir. Kitabelerden ilki Kağan’ın kardeşi Kül Tigin
(685-731) anısına yazılmıştır. Kül Tigin kitabede yazılanlara göre pek yiğit, cesur ve başarılı
imiş. Kağanlığın devamı için abisi kadar mühim roller üstlenmiş ve büyüğüne sadık kalmıştır.
Kitabesi kendisinin ölümü üzerine abisi tarafından dikilir. Bilge Kağan kitabesi ise belki de
Türk Edebiyatındaki ilk Söylev olma özelliğini taşır. Kendisinin halk için çok çalışıp az
uyuduğunu, aç halkı tok kıldığını anlatan Bilge Kağan, atalarının seferlerini, başarılarını ve
kökenini de anlatmayı ihmal etmez. Kendi hükümdarlığı sırasındaki faaliyetlerini yazdıran
Kağan, Oğuzları kendi halkından gibi görüp onlara karşı sefere çıkmaya isteksizdir. Oğuzlarla
pek çok kere savaşmış olmasına rağmen onlar için üzülürdü. Tonyukuk (?-734?), Kağanla
aralarının bozulup ata topraklarına, Tula Irmağı boylarına gittiği zaman, Bilge Kağan’ın
kardeşi Kül Tigin Kitabesinde anlattığı başarılarında vezirinin katkısını es geçmesi üzerine
Kağan’a cevap niteliğinde bir kitabe diktirir.

Türklerin erken dönem yazılı edebiyatının en önemli örneklerinden olan Kaşgarlı


Mahmud’un (1029-1102) Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazdığı Dîvânü Lugati't-Türk
adlı eseridir. Kaşgarlı’nın kitabı yazmak için Türk Coğrafyasını gezmesi eserine tarihi ve
coğrafi bilgilerde kazandırmıştır.

*
Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğrencisi (I. Öğretim), 081570011.
1. Bölüm: 7-8. Yüzyıllarda Oğuzlar
Yaklaşık olarak 650’lerden sonra izine rastladığımız Oğuzlar, bu yüzyılın sonlarına
doğru Dokuz Oğuz olarak anılmaya başlanmıştır. Daha öncesinde ise Üç-Altı Oğuz olarak
kaynaklarda geçerler. I. Gök-Türk Devletinin (552-630) yıkılışı sırasında günümüz
Moğolistan’ının da kuzeyinde, Güney Rusya’da akan Barlık Irmağı civarında yaşadıklarından
Oğuzlar üzerinde, Orta Asya’da Türk boylarının hayatlarını etkileyen 50 yıllık siyasi boşluğun
ve Çin baskısının etkileri çok hissedilmemiştir. Kutluk İlteriş Kağan’ın (681-693) II. Gök-
Türk Devletini kurması ve bölgedeki bazı Türk boylarını itaat altına almasının ardından sıra
Oğuzlara gelmiş, aralarında çetin savaşlar vuku bulmuştur.

1.1. Oğuz Adının Etimolojisi


Oğuz adına Orhun Yazıtlarında rastlanmaktadır. Bilge Kağan’ın halkına seslenişi
sırasında Oğuz adı Göktürklerin asli unsuru olan Türkler ile birlikte anılmıştır. Bu adın farklı
açıklamaları yapılmıştır. Öncelikle Oğuz adının Türkçede kabile manasına gelen “ok” ve eski
Türkçede çoğul “z” ekinin birleşmesiyle meydana gelip kabileler anlamına geldiğini savunan
tarihçiler vardır1. Sözü kabileler olarak açıklamak Türkçe’nin dil yapısına daha uygun
düşmektedir. Oğuz Kağan’ın altı oğlunun olması, her oğlunun da dört evlat sahibi olarak
anlatılması, torunlarının her birinin günümüze birer boy adı olarak kalması Oğuz adından,
kendisinden boylar türeyen, boyların başı gibi anlamlar çıkartmamızı mümkün kılıyor. Bu
çıkarım kabileler/boylar fikrini desteklemektedir. Adın başka açıklamalarını yapanlarda
olmuştur. Oğuz’un, Öküz’den geldiğini A. Bernştam, D. Sinor ve L. Bazin ileri sürerler2. Bir
diğer açıklamada ise Oğuz’un nehir, çay anlamında olan Ögüz sözünden geldiğini ise S.
Tolstov ileri sürmüştür3.

1.2. Yabancı Kaynaklarda Oğuz Adı


Türklerin göçebelik kültürü Oğuzların ilk yurtlarından Anadolu’ya kadar yayılma
göstermesini sağlamıştır. Bu göçebelik kendi yurtları içerisinde yazın serin olan yüksek plato ve
dağlara çıkarak, kışın ise sıcak ova ve düzlüklere inerek meydana gelmiştir. Bu tarz göçlerde her
boyun kendine ait sınırları belirlenmiş sahaları vardı. Bir boy diğer boyun toprağına obasını
kuramıyor, hayvanını onun topraklarında otlatamıyordu. Bu tür göçler, Oğuzların yurtları
içerisinde hayvanlarını otlatacak mera ihtiyacı dolayısıyla dikey doğrultuda gerçekleştirdikleri
göçlerdi. Bunun dışında iklimin uzun yıllar boyunca çok zorlayıcı bir hal alması, boylar

1
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 40. b., İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2016, s. 144.
2
Fuzuli Bayat, “Uz-Ğuz-Oğuz Kavim Adının Etimolojisi”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı 3, 2003 s. 71-72.
3
Bayat, a.g.m., s. 72.

2
arasında sık görülen savaşlar ve Çin baskısıdır. Oğuzların kendi yurtları dışına yaptığı
göçlerin sebepleri arasında ilk sırayı boylar arasında görülen düşmanlık ve savaşlar alır. II.
Gök-Türklerin yıkılması sonucu Orta Asya’da doğan siyasi boşluğu Uygurların tam olarak
dolduramaması Türk coğrafyasında büyük yaralar açtı. Bu istikrarsız ortamda Oğuzlar
doğudan batıya doğru göçe başlamışlardır. İşte bu göçlerde Oğuzların yabancı kaynaklarda
görülmesini sağlamıştır.

Oğuzlar, Çin kaynaklarında Dokuz-Oğuz olarak geçer ve bu boylar ise şu isimleri


taşırlardı; P’u-ku, Hun (Qun), Bayırku (Paye-ku), Tonra (T’ung-lo), Ssu-chie, Ch’i-pi, A-pu-
sse, Ku-lun-wu-ku, Ediz (A-tie)4. Arap kaynaklarında Dokuz-Oğuzlar Toguz Guz, Oğuzlar ise

el-Guz olarak geçer5. Bizans kaynaklarında Uz, Rus kaynaklarında ise Tork6 adıyla anılırlar.

1.3. Barlık Kıyısında Oğuzlar


Tarihte Oğuzları ilk olarak 7. Yüzyılda Barlık Çayı kıyısında keşfedilen Barlık I
Yazıtında şunlar yazmaktadır:

1- Er erdemi adıma tapdım. Erdemi (için?)


2- Öz Yiğen Alp Turan Altı Oğuz kavminden on üç [yaşımda] ayrıldım.
3- Beğlik nüfuzumdan, sizlerimden ayrıldım7.

Oğuzların bu bölgede yurt tuttuklarını, yarı-bağımsız şekilde yaşadıklarını bu yazıttan


çıkartabiliyoruz. I. Göktürk Kağanlığı’nın yıkılışından hemen önce Barlık, Oğuzların
yurduydu.

1.4. Tula Boylarında Oğuzlar


II. Gök-Türk Kağanlığı’nın kuruluşu sırasında Oğuzların, Barlık Çayı bölgesinden Tula
Irmağı dolaylarına geldiği Orhun Yazıtlarında geçmektedir. Tonyukuk kendi adına dikilmiş
yazıtında, 681 yılında Çin’e karşı bağımsızlık kazanıp devletin kurucusu olan Kutluk (İlteriş)
Kağan’dan Oğuzların üzerine sefere çıkmak için izin istediğini, Kutluk’un Gönlünce sevk et
buyruğu üzerine Tula kıyılarında yaşayan Oğuzlara hücum ettiğini anlatır.

4
Ahmet Taşağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, 2. b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2013,
s. 113.
5
Nagihan Doğan, “Arap Kaynaklarında Dokuz-Oğuzlar”, Oğuzlar: Dilleri, Tarihleri ve Kültürleri 5.
Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, ed. Tufan Gündüz-Mikail Cengiz, Ankara:
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 2015, s. 445.
6
Peter B. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, çev. Osman Karatay, 5. b., İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2014, s.
217.
7
Hüseyin Orkun, Eski Türk Yazıtları, 3. b., Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1994, s. 471.

3
1.5. Gök-Türkler Devrinde Oğuzlar
II. Gök-Türk Kağanlığı’nın kuruluşu Oğuzları telaşlandırmıştı. O vakitler Oğuzların
başında Baz Kağan vardı. Tek başına Türklere saldırmaktan çekinen Baz Kağan, Çinliler ile

Kıtaylara elçi göndermiş, birlikte Türklere saldırma teklifinde bulunmuştur8. Bu işbirliğini


henüz kurulmadan haber alan Türkler, haber almaları Tonyukuk Yazıtında şöyle geçmektedir

Öylece oturur iken Oğuzdan casus geldi. Casusun sözü şöyle: Dokuz Oğuz
milletinin üzerine kağan oturdu der. Çine doğru Ku’yu, generali göndermiş,
sözü şöyle göndermiş: Azıcık Türk milleti | yürüyormuş; kağanı cesur imiş;
müşaviri bilici imiş; o iki kişi var olursa, seni, Çini öldürecek derim; doğuda
Kıtayı öldürecek derim; beni Oğuzu | da öldürecek derim; Çin, güney taraftan
hücum et; Kıtay, doğu taraftan hücum et; ben kuzey taraftan hücum edeyim;
Türk Sir milleti, yerinde hiç yürümesin; mümkünse hepsini yok edelim9.

Türk budunu, iki ateş arasında kalmadan, düşmanın emellerini gerçekleştirmesine


fırsat vermeden harekete geçip Oğuzların üzerine yürüdüler. Tula ırmağı kıyısında karşılaşan
iki güce bakacak olursak aslında savaşın Oğuzlar lehine sonuçlanması beklenirdi. Oğuz
ordusu 3000, Türk ordusu ise 2000 kişiydi. Savaşta yenilen Oğuzlar, Türklere itaatlerini
sundu. Bu davranış gayet kabul edilebilir çünkü asker sayısı Oğuzların lehineyken yenilmeleri
ve aynı millet olmaları itaatı kolaylaştırmış olmalıdır. Bu savaştan sonra herhangi bir isyan
harekâtı gözlemleyemiyoruz. İlteriş Kağan bu başarısından sonra Oğuzları tamamen itaat
altına almış ve doğrudan doğruya kendine bağlamıştır.

İlteriş Kağan Ötüken’e yerleştikten sonra Bilge Tonyukuk’un tavsiyesi üzerine Çin’e
karşı seferler yapmış, bu seferlere Oğuzlarda katılmışlardır.

Hakanım ben Bilge Tonyukuk, özüm arzettiğim maruzatımı işidiverdi (= kabul


etti). Göğlünce sevket dedi. Kök üngü bata çıka Ötüken ormanına doğru sevk
ettim. İnekler (ve) yük hayvanları ile Togla da Oğuzlar geldi. İki bin idik. İki
ordumuz oldu. Türk milleti kılınalı, Türk kağanı oturalı Şantung şehrine, denize
ulaşmış yok imiş. Kağanıma arz edip ordu gönderdim | Şantung şehrine, denize

8
Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 5. b., İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2015, s. 160.
9
Orkun, a.g.e., s. 102-104.

4
ulaştırdım. Yirmi üç şehir zaptetti. Uykusunu burda terk edip, yurtta yatıp
kalırdı10.

İlteriş Kağan’ın ölümünden sonra (691) kardeşi Kapagan Kağan (665-716) geçti.
Kapagan Kağan devrinde yapılan meşhur Kırgız seferinde Oğuzların bulunduğu, Bilge
Tonyukuk kitabesinde belirtiliyor.11 Seferin sebebi, Kırgızların, Türklere karşı, On-ok ve
Çinlilerle ittifaklarıydı. Türkler, Kırgızları yenmiş, Kırgız kağanı da savaş meydanında
kalmıştı.

Kapagan Kağan zamanında Oğuzlar ile Türkler kardeş gibi yaşamışlar, birlikte pek çok
sefere çıkmışlardır; On-Oklara karşı yapılan sefer (698), Maveraünnehir seferi (700-701), Çin
seferi ( 706). 12 Fakat bu parlak devir ve iki budun arasındaki bu kardeşlik zamanı Kapagan

Kağan'ın 716 yılında Bayırkular’ın kurduğu bir pusuya düşerek ölmesi ile sona erdi.13

Kapagan Kağan’ın ölümü sonrası çıkan taht kavgasını Bögü’ye karşı kazanan Bilge
Kağan ve Kül Tigin, kavgadan doğan siyasi boşluk münasebetiyle isyan eden Oğuzlara karşı
sefer düzenlemişlerdir. Bu seferlerin ardı arkası kesilmemiştir. Ne Oğuzlar boyunduruk
altında yaşamayı kabul ediyordu ne de Bilge Kağan devlete tehdit oluşturacak Oğuzları rahat
bırakmayı. Bir yılda 5 defa sefer ettikleri vakitler oldu. Gök-Türkler, Oğuzların güçlerini
kırdıysalar da kesin bir sonuç alamadılar. Savaşlar devam ediyor, Oğuzlar, Kağan’a karşı
direniyordu. Bilge Kağan öldükten devlette pek çok sorun gelişti. Oğuzlar ise her zamanki
sorunlardan biri olmaya devam edecekti.

1.6. Uygurlar Devrinde Oğuzlar


Gök-Türklerin yıkılışından sonra Uygurların yükselişi başlamıştır. Gök-Türk
hâkimiyetinden kurtulan Oğuzlar, yaptıkları savaşlardan dolayı bitkin düşmüş olacak ki
Uygurların boyunduruğunu kabul etmişlerdi. Ozmış Kağan’ın (?-743) başında bulunduğu
Türkleri yaptıkları seferle ağır bir yenilgiye uğrattılar.

Ozmış Tigin kağan olmuştu. Koyun yılında (743) (üzerlerine) yürüdüm. İkinci
savaş, birinci ayın altıncı gününde (idi) bozguna uğrattım…, (Ozmış Kağan’ı)
tuttum. Hatununu o anda aldım. Türk halkı ondan sonra (bunun üzerine) yok

oldu14.

10
Orkun, a.g.e., s. 104-106.
11
Faruk Sümer, Oğuzlar, 2. b., Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1972, s. 15.
12
Sümer, a.g.e., s. 15.
13
Sümer, a.g.e., s. 15.
14
Erhan Aydın, Şine Usu Yazıtı, 1. b., Çorum: Karam Yayınları, 2007, s. 58

5
Kül Bilge Han (?-747) öldü. Yerine oğlu İl Etmiş Bilge Kağan (?-759) geçti. Tahta
geçtiğinde Oğuzların büyük bir kısmını düşman buldu. Oğuzlar bağımsızlık amacıyla Dokuz-
Tatarlar ile iş birliğine girişti. Bilge Kağan onları yendi. Sabah tekrar karşılarında
düşmanlarını buldu, tekrar yendi.

Oğuzların Uygurlarla münasebeti, Gök-Türkler ile olan ilişkisine çok benzer. Devletin
iki kolu varsa bir kolu Oğuzlar olmuştur. Bu devletlerin güçlenmesinde rol oynayan da
Oğuzlardı, zayıflamasını sağlayanlarda. Tam bir itaat göstermemişlerdir. Daha çok menfaat
ilişkisi gütmüşlerdir. Devlet zayıfladığında baş kaldıran Oğuzlar, genelde isyanlarında
muktedir olamamışlardır. Bunun sebebi diğer Türk boylarına nazaran devlet geleneğinin
gelişmemesi olabilir.

2. Bölüm: Batı Oğuzları


Doğudaki Oğuzlarla aynı boydan olmadıklarını öne sürenler olsa da bizce Oğuzlar 7.
Yüzyılın ikinci yarısında batıya göçmüş olmaları muhtemeldir. Çünkü o tarihlerde Maveraünnehir
bölgesinde Türklerin yaşadığını aktaran kaynaklar günümüze ulaşmıştır. Müslümanların İran fethi
sonrasında Türklerle sınırdaş olmaları, çetin savaşlara sebep oldu. İşte bu savaşlar sonucu
Müslümanlar, Oğuzları tanımış ve kendi tarihlerinde Guz adıyla anmışlardır.

2.1. Sir-Derya Oğuzları


Arap kaynakları, Uygurların 9. Yüzyıl ortalarındaki yıkılışından hala haberdar
olmamakla birlikte onları Toguz Guz ismiyle anmak gibi bir hata yapmıştır. Halbuki 840
yılında Kırgızların taarruzuyla yurtlarından olan Uygurlar Asya’da dağınık15 şekilde
yaşamaya başlamışlardır. Bu adlandırmanın sebebi Dokuz-Oğuzların, Uygurlarla birlikte uzun
süre yaşamış olmasıdır. Devletin yıkılışından sonrada birlikte göçen bu iki Türk kavmi
zamanla kaynaşmış16 ve Uygur unsurları ağır basarak tek bir ad almışlardır. Aynı yüz yıl
içerisinde batıda bulunan Sir-Derya (Seyhun) nehri boylarında yaşayan Oğuzlar ise Arap
kaynaklarında el-Guz olarak geçerler. Bu Oğuzlar daha sonra Selçukluları, Osmanlıları
kuracak, Azerbaycan-Türkmenistan-Özbekistan sahasının esas kütlesini oluşturacak kavimdir.

10. Yüzyıl başlarından itibaren oturdukları bölge dolayısıyla Oğuzlar hakkında en


önemli bilgilerimizi Arap tarihçi ve coğrafyacılardan elde ediyoruz. Müellifi belli olmayan
Hudûd El-Âlem’de Oğuzların nerede yaşadıklarını görebiliyoruz. Eserde, Oğuz ülkesinin

15
Gülçin Çandaroğlu, “Uygurlar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2012, C. 42, s. 242.
16
Faruk Sümer, “Dokuz Oğuzlar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul: Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) 1994, C. 14, s. 501.

6
doğusunda Oğuz Çölü ve Maveraünnehir şehirleri, güneyinde aynı çölün devamı ile Hazar
Denizi, batısı ve kuzeyinde İtil Nehri bulunmaktadır17, yazar. Dönemin büyük
coğrafyacılarından olan El-Mesûdî Murûc Ez-Zeheb (Altın Bozkırlar) adlı eserinde Oğuzların
Amu-Derya (Ceyhun) nehrinde bir kısmının yerleşik bir kısmının göçebe yaşadıklarını
aktarır18. Oğuzların Maveraünnehir bölgesine Halife el-Mehdi zamanında (775-785)
geldiklerini de İbn ül-Esir bildirmektedir19. İbn ül-Esir’in verdiği bilgiyi Taberî, Tarih-i
Taberî adlı eserinde Araplarla Türkler arasında bir ırmak olduğunu, ırmağın doğusunda
Buhara, Semerkand gibi şehirlerin bulunduğunu bu şehirlerde Türklerin yaşadığını20
anlatarak destekler. Burada yaşayan Türklerin Oğuzlar olması gerekir.

2.2. Oğuz Yabguluğu


Oğuzlar, 10. Yüzyılın ilk yarısında kışlık merkezi Yeni-kent olan bir devlet
kurmuşlardı. Başta Yabgu bulunuyor, Kül-Erkin ünvanlı bir başbuğ ona naiplik yapıyor,
orduyu Subaşı idare ediyordu21. Yabgu Devleti’nin komşuları Peçenekler ve Hazarlarla
münasebetinin pek dostane olmadığını gösteren deliller vardır. İbn Fadlan ve El-Mesûdî’ye
göre; aralarında savaş eksik değildi.

Oğuz Yabgu Devleti’nde Tarhan ve Yınal ünvanlarını taşıyan şahıslar da


görülmektedir22. Ancak bunlar sadece asillik unvanları mıdır, yoksa aynı zamanda memuriyet
unvanları olarak da kullanılmakta mıdır, bilinemiyor. Yabgular devletinde Türkiye
Selçuklularında gördüğümüz beğlerbeği memuriyetinin bulunup bulunmadığı malûm
değildir23.

Oğuz Yabgu Devleti pek kudretli bir devletti. Halkı, Türk boylarının en savaşcısı
idi24. Ok başta olmak üzere kılıç ve kargı başlıca silahlarındandı. Atları süratli, binicileri
maharetli olup at üzerinde savaşırlardı.

Oğuzların Peçeneklere karşı Hazarlar ile ittifak ettiklerini25 biliyoruz. Ancak iki kavim
(Hazarlar ile Oğuzlar) arasındaki münasebetlerin 10. yüzyılda pek dostça olmadığı görülüyor.

17
Sezin Orhan, Hudûd El-Âlem’e Göre 10.Asırda Türk Boyları, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2007, s. 82.
18
D. Ahsen Batur, Murûc Ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), İstanbul: Selenge Yayınları, 2004, s. 30.
19
Kafesoğlu, a.g.e., s. 147.
20
M. Faruk Gürtunca, Tarih-i Taberî, 4, 1. b., İstanbul: Sağlam Yayınevi, 2007, s. 247.
21
Ramazan Şeşen, İbn Fadlan Seyahatnamesi, 1. b., İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2010, s. 16.
22
Sümer, a.g.e., s. 53.
23
Sümer, a.g.e., s. 55.
24
Batur, a.g.e., s. 40.
25
Sergey Grigoreviç Agacanov, Oğuzlar, çev. Ekber N. Necef-Ahmet Annaberdiyev, 1. b., İstanbul:
Selenge Yayınları, 2002, s. 193

7
İbn Fadlan, Oğuzlardan Hazarlar nezdinde tutsakları bulunduğunu işitmişti26. Mesûdî,
Oğuzların İtil’in ağzına yakın yerlerine gelip kışladıklarını, ırmağın suyu donunca buz tutmuş
ırmağın üzerinden geçerek Hazar ülkesine akınlar yaptıklarını27, Hazar kuvvetlerinin bu
akınları durduramaması sebebi ile bizzat Hazar kralının Oğuzların karşısına çıkmak zorunda
kaldığını yazıyor. 1000 yıllarına doğru Oğuz Yabgu Devleti yıkıldı28. Bunun, Kimeklerden
bir kol olup 9. Yüzyılda bir kuvvet olarak beliren Kıpçaklar’ın (Kumanlar) baskısına ilaveten,
Selçuklu ailesinin kendilerine bağlı kütlelerle birlikte ayrılmaları neticesi vuku bulduğu kabul
edilir.

3. Bölüm: Anadolu’da Oğuzlar


Oğuz Yabgu Devleti’nin Subaşı’sı olan Kınık boyuna mensup Dukak’ın oğlu
Selçuk’un, Yabgu ile yaşadığı sorunlardan dolayı ailesini alıp devletin kışlık başkenti Yeni-
Kent’ten ayrılıp devletin yazlık başkenti olan Cend’e göç etmek29 zorunda kaldı. Göçtükleri
bölgenin nüfusunun ağırlıklı olarak Müslüman olmasından ve orada siyasi bir güç sağlamak
amacıyla İslamiyet’i kabul etti30. Yeni dinin gereği gayrimüslim eski soydaşlarıyla irtibatı
kesip onlara karşı cihat hareketlerine katıldı. Müslüman olduktan sonra itibarı daha da artan
Selçuk Bey'in etrafında kalabalık kitleler toplandı. Gayrimüslim Türklere karşı
gerçekleştirilen seferler ve Oğuz Yabgu Devleti'yle yapılan mücadeleler neticesinde Cend,
Selçuklular'ın hâkimiyetine girdi ve Selçuklu Beyliği'nin merkezi oldu31. Beylik haline
gelmek, Selçuk’u bölgede siyasi muhattap haline getirmiştir. Selçuk’un 1007 ya da 1009
yıllarında ölümünden sonra beyliğin geleceği oğulları ve torunlarının maharetine kalmıştı.

3.1. Çağrı Bey’in Anadolu Akını


Selçuk’un ölümünden sonra Selçuklular beyliğin başına geçen Arslan Yabgu’nun
faaliyet sahası olan Buhara civarına indiler32. Arslan’ın Gazneli ve Karahanlılara karşı
başarılı faaliyetlerini durdurmak için onun adına bir şölen tertip eden bu iki devletin
hükümdarları, yemek masasında olan Arslan Yabgu’yu hile ile yakalamış ve Kalencer
Kalesine hapsetmiş (1025), Arslan Yabgu’da aşağı yukarı 7 sene sonra (1032) ölmüştür33.

26
Şeşen, a.g.e., s.18.
27
Batur, a.g.e., s. 75.
28
Agacanov, a.g.e., s. 228.
29
Abdülkerim Özaydın, “Selçuk Bey”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2009, C. 36, s. 364.
30
Agacanov, a.g.e., s. 263.
31
Özaydın, a.g.m., s. 365.
32
Erdoğan Merçil, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi”, Türkler, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, C.
4, s. 1021.
33
İbrahim Kafesoğlu, “Selçuk’un Oğulları ve Torunları”, Türkiyat Mecmuası, 1958, C. 13, s. 119.

8
Beyliğin başına yaşça büyük sakin tabiatıyla bilinen Musa İnanç Bey geçti. Sultan
Mahmut, Arslan Yabgu’ya başarıyla uyguladığı bertaraf etme siyasetini bu kez, Tuğrul ve
Çağrı Beyler’e de uygulamak amacıyla onlara bir elçi gönderip “Kendilerine yurt verme”
önerisinde bulundu ise de onlar, onun bu amaçlı önerisini kabule yanaşmadılar. Öte yandan
Ali Tekin, yeniden Buhara ’ya gelip Karahanlı beyliğinin başına geçti. O, bu kez, Tuğrul ve
Çağrı Beyler’e haber gönderip “Ortak düşmanları olan Karahanlı ve Gaznelilere karşı” ittifak
önerisinde bulundu, fakat vaktiyle kendilerine karşı düşmanca tutum ve davranışları sebebiyle
kendisine artık güvenemeyen Tuğrul ve Çağrı Beyler, onun bu önerisini kabul etmediler.
Bunun üzerine Ali Tekin, bu kez Selçuklu ailesini birbirine düşürüp bölmek ve kendisine tâbi
duruma sokmak amacıyla, Yusuf Yınal’a bir elçi ve değerli armağanlar gönderip kendisine

Selçuklu Yabgusu ünvanı verme34 önerisinde bulundu ise de başarılı bir sonuç alamadı.

Anadolu’ya ilk Selçuklu akınları Çağrı Bey’in keşif için çıktığı akınlardır. 1016
yılında Azerbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya giren Çağrı Bey, sefer dönüşünde kardeşi
Tuğrul Bey’e bölgenin siyasi durumunu anlattı. Çağrı Bey, bu akın sırasında, emrindeki 3000
Türkmen ile Horasan, Rey ve Azerbeycan yolunu takip ederek Ermeni Vaspurakan Krallığı
arazisine saldırmış ve bu bölgeden bol ganimet ele geçirmiştir. Errân ve Doğu Ermeniye‘deki
Müslüman Şeddadilerin topraklarından da geçen Çağrı Bey, daha sonra Gürcü Krallığı
arazisini yağmalamış ve Ani Ermeni Krallığı topraklarına kadar ilerlemişti. Çağrı Bey, bu bir
keşif hareketi sayılan seferinden sonra Horasan’a döndü ve Buhara civarında Tuğrul Bey ile
buluştu (1021)35. Doğu ve Güney Anadolu’da Bizans hakimiyetinin zayıf olduğu, daha önce
oralarda oturan Ermeni Krallıklarını kendi siyasi çıkarları için yıkması nedeniyle bölgede
kendilerine karşı koyabilecek askeri gücün olmadığını Tuğrul Bey’e iletti.

3.2. Oğuz Boyları


Boy adlarını çeşitli eserlerde buluyoruz: Kaşgarlı Mahmud - Dîvânü Lugati't-Türk (11.
Yüzyıl), Reşidü'd-din Fazlullah - Câmi'ü't-Tevârîh (14. Yüzyılın Başı), Yazıcıoğlu - Târîh-i
Âl-i Selçuk (15. Yüzyıl) ve Ebulgazi Bahadır Han - Şeçere-i Terakime (17. Yüzyıl). Kaşgarlı
boyların ongunlarını (kuşlarını) saymaz. Diğer eserler ise damgaları da dahil ongunlarını
içerir36.

34
Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, 1. b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995, s.
21.
35
Merçil, a.g.m., s. 1034.
36
Ahmet Bican Ercilasun, “Oğuz Boy Adlarının Etimolojisi”, Dil Araştırmaları Dergisi, Sayı 3, 2008, s. 9.

9
Dîvânü Lugati't-Türk’te geçen Oğuz boyları şunlardır: Kayıg, Bayat, Alka Bölük, Kara
Bölük, Yazgır, Töger, Totırka, Afşar, Begtili, Bayundur, Beçenek, Çuvaldar, Çepni, Salgur,
Eymür, Ulayundlug, Üregir, İgdir, Bügdüz, Yıva, Kınık37.

Câmi'ü't-Tevârîh’te geçen Oğuz boyları: Kayı, Bayat, Alkavlı Avul, Kara Avul, Yazır,
Döger, Durdurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Begdili, Karkın, Bayandur, Becene, Çavuldur,
Çepni, Salur, Eymür, Alayutlu, Ürügür, Yigdir, Bügdüz, Yıva, Kınık38.

Târîh-i Âl-i Selçuk’ta geçen Oğuz boyları: Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evlü, Yazır,
Döger, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Bigdili, Karkın, Bayındur, Biçene, Çavındır, Çepni,
Salur, Eymür, Alayundlu, Üregir, İgdir, Bügdüz, Yıva, Kınık39.

Şeçere-i Terakime’de geçen Oğuz boyları: Kayı, Bayat, Alka İvli, Kara İvli, Yazır,
Döger, Dodurga, Yapır, Avşar, Kızık, Bigdili, Karkın, Bayındır, Beçene, Çavdır, Çepni, Salur,
Eymür, Ala Yuntlı, Üregir, İgdir, Bügdiz, Ava, Kınık40.

Sonuç
Oğuzlar, 7. Yüzyıldan beri Türk Âleminin en tanınmış boyu olagelmiştir. Anayurtları
Yenisey Bölgesinden çıkıp Anadolu’ya gelene kadar geçtikleri coğrafyada derin izler
bırakmışlardır. Göç yolları üzerinde bulunan hemen her ülkeyi Türkleştirmiş, kendi kültürleri
diğer kavimlerin kültürlerini etkilemiştir. Bunun en açık örneği günümüz Farsçasındaki cümle
yapısıdır. Eski Farsça ve Pehlevice de fiil cümlenin başında bulunurken Yeni Farsça yani
bugün konuşulan Farsça’da fiil Türkçe’de olduğu gibi cümlenin sonunda yer alır. Bunun
yanında İslam Coğrafyasının Haçlı tehlikesine karşı koruyuculuğunu üstlenen Oğuzlar, İslam
Medeniyetinin gelişmesi için gereken barış ortamını sağlamıştı. Anadoluyu Türkleştiren Türk
kavmide Oğuzlardır. Selçuklu ve Osmanlıyı kuran Kayı ve Kınık boyları, askeri ve siyasi
güçleri nedeniyle Anadolu’yu Türk Yurdu haline getirmişlerdir.

37
Ercilasun, a.g.m., s. 11-24.
38
Zeki Velidi Togan, Oğuz Destanı (Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili), 2. b., İstanbul:
Enderun Yayınları, 1982, s. 50-52.
39
Sümer, a.g.e., s. 214-215.
40
Zuhal Kargı Ölmez, Şeçere-i Terâkime (Türkmenlerin Soykütüğü), 1. b., Ankara: Simurg Yayınları, 1996, s.
153.

10
KAYNAKÇA

AGACANOV, Sergey Grigoreviç, Oğuzlar, çev. Ekber N. Necef-Ahmet Annaberdiyev, 1.


b., İstanbul: Selenge Yayınları, 2002.

AYDIN, Erhan, Şine Usu Yazıtı, 1. b., Çorum: KaraM Yayınları, 2007.

BATUR, D. Ahsen, Murûc Ez-Zeheb (Altın Bozkırlar), 1. b., İstanbul: Selenge Yayınları,
2004.

BAYAT, Fuzuli, “Uz-Ğuz-Oğuz Kavim Adının Etimolojisi”, Karadeniz Araştırmaları,


Sayı 3, 2003, ss. 71-77.

ÇANDAROĞLU, Gülçin, “Uygurlar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA),


İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2012, C. 42, ss.
240-242.

DOĞAN, Nagihan, “Arap Kaynaklarında Dokuz-Oğuzlar”, Oğuzlar: Dilleri, Tarihleri ve


Kültürleri 5. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyum Bildirileri, ed. Tufan
Gündüz-Mikail Cengiz, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Yayınları, 2015, ss. 445-454.

ERCİLASUN, Ahmet Bican, “Oğuz Boy Adlarının Etimolojisi”, Dil Araştırmaları


Dergisi, Sayı 3, 2008, ss. 9-25.

GOLDEN, Peter B., Türk Halkları Tarihine Giriş, çev. Osman Karatay, 7. b., İstanbul:
Ötüken Neşriyat, 2014.

GÜRTUNCA, M. Faruk, Tarih-i Taberî, 4, 1. b., İstanbul: Sağlam Yayınevi, 2007.

KAFESOĞLU, İbrahim, “Selçuk’un Oğulları ve Torunları”, Türkiyat Mecmuası, 1958, C.


13, ss. 117-130.

KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, 40. b., İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2016.

MERÇİL, Erdoğan, “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi”, Türkler, Ankara: Yeni


Türkiye Yayınları, 2002, C. 36, ss. 1021-1074.

ORHAN, Sezin, Hudûd El-Âlem’e Göre 10.Asırda Türk Boyları, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2007.

11
ORKUN, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, 3. b., Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları,
1994.

ÖLMEZ, Zuhal Kargı, Şeçere-i Terâkime (Türkmenlerin Soykütüğü), 1. b., Ankara:


Simurg Yayınları, 1996.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Selçuk Bey”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA),
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2009, C. 36, ss.
364-365.

SEVİM, Ali, MERÇİL, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi, 1. b., Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi, 1995.

SÜMER, Faruk, “Dokuz Oğuzlar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA),
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1994, C. 14, ss.
500-502.

SÜMER, Faruk, Oğuzlar, 2. b., Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1972.

ŞEŞEN, Ramazan, İbn Fadlan Seyahatnamesi, 1. b., İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2010.

TAŞAĞIL, Ahmet, Kök Tengri’nin Çocukları, 5. b., İstanbul: Bilge Kültür Sanat
Yayınları, 2015.

TOGAN, Zeki Velidi, Oğuz Destanı (Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili), 2. b.,
İstanbul: Enderun Yayınları, 1982.

12

You might also like