You are on page 1of 188

Tarımda Meteorolojinin Önemi

• Meteorolojinin tanımı, önemi, ve gelişimi


• Meteorolojinin bölümleri ve uygulama alanları,
Atmosferin yapısı ve özellikleri

Prof..Dr. G. Duygu Semiz


Meteorolojinin Tarihi

Dünyada meteorolojik çalışmaların başlangıcı, M.Ö’ye


kadar gider. Aristo M.Ö 350 yıllarında kendi gözlemlerine
dayanarak Meteorologica adlı eseri yazmıştır. Hindistan’da
M.Ö 400 yüzyılda yapıldığı bilinen yağmur ölçmeleri
gösterilmektedir.

Meteoroloji biliminin geçmişi günümüzden 3000 yıl


öncelerine kadar gitmesine rağmen asıl önemini Birinci
Dünya savaşından itibaren kazanmıştır.
•Meteorolojinin gelişmesine özellikle uçak ve radyonun
icat edilmesinin büyük etkisi olmuştur. Günümüzde
üretilen elektronik araçlarla bu gelişme son derece
hızlanmıştır.

•Günümüzde meteorolojiyle ilgisi olmayan bir alan


neredeyse kalmamıştır. Askerlik, ulaştırma, inşaat,
turizm, sağlık ve çevre gibi bütün alanlar
meteorolojiyle ilgilenir.
•Bugünkü çalışmalar, radyo, uçak, balon, roket,
elektronik cihazlar, meteorolojik amaçlı yapay uydular
ile çok daha ileri aşamalara gelmiştir.

•Meteorolojinin tarımla ilişkisi çok eski çağlardan beri


bilinmektedir. Özellikle ekonomisi tarıma dayalı
ülkelerde tarımsal meteoroloji ayrı ve önemli bir yer
tutmaktadır.

•Meteorolojinin önemi anlaşıldıkça çalışmalarda


verimliliği sağlamak amacıyla bölümlere ayrılmıştır. Bu
bölümlerin hepsinde hava tahminleri temel rol
oynamaktadır.
Meteoroloji: Dünyamızı çevreleyen Atmosfer
içerisinde meydana gelen bütün olayları ve değişimleri
inceleyen, bu olay ve değişimlerin ortaya çıkardığı
sonuçları irdeleyen bilim dalıdır.

•İnsanoğlu yaratıldığı günden beri meteoroloji ile içiçe


olmuş ve kendini hava şartlarının içinde bulmuştur. Bu
hava olaylarının olumlu yönlerinden yararlanmaya
olumsuz yönlerinden de sakınmaya çalışmıştır.

• Günümüzde insanoğlu işlerini bugünkü ve gelecekteki


hava durumunu dikkate alarak planlamaktadır.
Bir ülkenin yada bölgenin Tarımsal üretim potansiyelini, enerji
dönüşüm sistemi belirler. Enerji dönüşüm sistemini oluşturan
unsurlar;

Güneş Enerjisi

Enerji Dönüşüm
Yağışlar Sistemi Tarımsal Üretim
(FOTOSENTEZ)

Üretken Teknoloji
(Tarım Sistemi)
Tarım sistemi sabit tutulduğunda, bir yerin üretim potansiyelini
güneş enerjisi ve yağışın miktar ve dağılımı belirler.Yağış miktarı
yetersiz ,dağılımı düzensiz olduğu yerlerde toplam nem açısından
sulama ile kapatmak mümkündür.Ancak güneş enerjisi için
herhangi bir çözüm bulunmamaktadır.

Üretim Potansiyelini Belirleyen Faktörler


▪İklim
▪Toprak Varlığı
▪Su varlığı
▪Bitki Varlığı
▪Hayvan Varlığı
▪ Tarımda kullanılan toprak, emek ve sermayeden oluşan üretim
kaynakları ile üretkenlik artışı sağlayan teknoloji sabit
tutulduğunda bitkisel üretim potansiyelini belirleyen en önemli
faktör güneş enerjisi ve yağışın yetişme mevsimi içersindeki
miktar ve dağılımıdır.

▪ Doğal üretim potansiyeli en yüksek bölge yetişme mevsiminde


yağışın miktar ve dağılımının en elverişli olduğu Karadeniz kıyı
ovalarıdır. Bunu Marmara , Ege, Akdeniz geçiş bölgeleri, İç
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu izler.

▪ Doğal üretim potansiyeli en düşük bölgeler ise yetişme


mevsiminde güneş enerjisinin en yetersiz olduğu Doğu
Anadolu’nun yüksek ovalarıdır.
Yetişme mevsimindeki yağışın miktar ve dağılımının
yetersizliğinden ortaya çıkan su eksikliğinin, sulama ile
karşılanması durumunda doğal üretim potansiyeli artmakta,
güneş enerjisinin en bol olduğu Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu
da en yüksek değeri almaktadır. Bunu sırasıyla Ege , Marmara
geçiş bölgeleri, iç Anadolu ve diğer bölgeler izlemektedir.

Üretim potansiyeline ulaşılmasında iki seçenek vardır;

1.Yatay gelişme: Tarım topraklarının geliştirilmesi yada tarım


yapılan alanların artırılması demektir.

2.Dikey gelişme: Birim alandan alınan verimin artırılmasıdır.


Meteorolojinin Uygulama Alanları

1.Havacılık
2.Kırsal ve Kentsel Yerleşim
3.Ulaştırma
4.Tıp
5.Tarım
Meteorolojinin Bölümleri

1. Dinamik Meteoroloji
Atmosferde meydana gelen hava hareketleri ve ısı geçişlerini
matematik ve fizik kanunlarıyla açıklayan bilim dalıdır. Hareket ve
kuvvet dağılışı hidrodinamik, ısının dağılışı ise termodinamik
açıdan incelenir.
2. Fiziksel Meteoroloji
Atmosferde meydana gelen fiziki olayların nedenlerini
inceler. Bu fiziki olaylar; radyasyon, ısı, buharlaşma,
yoğunlaşma, yağış, optik ve elektriksel olaylardır.
3. Aeroloji
Aero hava, loji bilim dolayısıyla aeroloji hava bilimi
anlamına gelir. Atmosferi dikine inceler ve mevcut
gözlemlerden yararlanarak gelecek hava durumunu
tahmin eder.
4. Sinoptik Meteoroloji
Aynı zamanda, aynı esaslara dayanılarak ülkeler,
bölgeler ve kıtalar boyutunda hava tahminleri yapan
meteorolojinin bir dalıdır. Ülkelerin meteoroloji
kuruluşları birbirleriyle ilişki halindedir. WMO’ya
bağlı üye ülkeler sürekli, bilgi gönderirler.
5. Tarımsal Meteoroloji
Meteorolojinin tarımla ilişkilerini inceler. Bitkisel ve
hayvansal organizmaların fiziksel özellikleriyle
ilgilenir. Tarıma son derece önemli veriler sağlar (yağış,
don vb.). Tarımsal meteorolojinin amacı, fiziksel
çevrenin denetimiyle daha güvenilir tahminler yaparak
tarımsal üretimin arttırılmasıdır.
Tarımsal Meteorolojinin Uygulama Alanları

• Don tahminleri yaparak gerekli uyarılara ilişkin temel


oluşturmak.
• Orman yangınlarıyla ilgili uyarılar.
• Toprak muhafaza ve sulama planlarına yardımcı olmak
• Ekim ve hasat tarihlerinin planlanması
• Kırsal alanda işletme merkezinin seçimi ve yapıların
projelendirilmesi
• Zararlı böcek ve bitki hastalıkları denetimi
• Bazı mikroklimatolojik değerlendirmeler; örneğin seraların
planlanması, Bu konularda en çok ele alınan parametreler yağış ve
sıcaklıktır.
6. Aeronotik Meteoroloji
Meteorolojinin uçuş problemleriyle uğraşan dalıdır.

7. Deniz Meteorolojisi
Meteorolojik elemanların deniz ve denizcilikle
ilişkilerini inceler. Denizlerin iklimi ve deniz suyu
özelliklerini inceler.
Bunlardan başka meteorolojinin İstatiki
Meteoroloji, Hidro Meteoroloji, Tıbbi
Meteoroloji, Radyo Meteorolojisi gibi dalları da
vardır.

Ayrıca meteorolojik ve coğrafik açıdan bölgeleri


mikro, mezo ve makro ölçekte inceleyen ve
mikrometeorloji, mezometeoroloji ve makro
meteoroloji denilen bilim dalları da vardır.
ATMOSFERİN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ

Atmosfer: Yerkürenin etrafını çevreleyen yoğunluğu


yükseklikle azalan, kalınlığı tam olarak bilinmemekle
beraber 100 km’nin çok üzerinde olan gaz karışımına
atmosfer denir.

Başka bir ifade ile atmosfer, yerküreyi çevreleyen,


yerküreyle birlikte dönme hareketine katılan çeşitli
gaz, sıvı ve katı parçacıklardan oluşan bir karışımdır.
•Atmosferimiz, kırılgan yeryüzünü
çevreleyen hayat veren ince bir hava
örtüsüdür. Herhangi bir şekilde
görebildiğimiz ve duyabildiğimiz her şeyi
etkilemektedir. Hayatımız atmosfere
bağlıdır. Doğduğumuzdan itibaren hava
bizimledir ve havanın varlığından
kendimizi koparamayız.
•Açık havada herhangi bir yatay doğrultuda binlerce kilometre
yol kat edebiliriz fakat yeryüzünden yukarı doğru yalnızca 8
km çıkabiliriz. Aksi takdirde havasızlıktan boğuluruz.
Yiyeceksiz birkaç hafta, susuz birkaç gün hayatımızı
sürdürebiliriz fakat atmosferimiz olmadan birkaç dakikadan
daha fazla yaşayamayız.
•Yerküre yüzeyinde yaşarken, havayla kaplı
çevremize öyle adapte olmuşuz ki bu
maddenin ne kadar fevkalade olduğunun
farkında değiliz. Hava tatsız, kokusuz ve
çoğu zaman şeffaf olmasına rağmen
güneşin kavurucu ışınlarından bizi
korumakta ve yaşamın zenginleşmesini
mümkün kılan bir gaz karışımı
sağlamaktadır.
•Havayı göremediğimiz, koklayamadığımız ve tadını
alamadığımız için okumakta olduğumuz bir kitap ile
gözlerimiz arasında trilyonlarca hava molekülünün bulunması
şaşkınlık verici gibi görünmektedir. Bu hava moleküllerinden
bir kısmı dün bir bulut içerisinde veya geride bıraktığımız
haftada bir başka kıta üzerinde veya belki de yüzlerce yıl önce
yaşayan birisinin hayat veren soluğunda bulunuyordu.
YERKÜRE ATMOSFERİ
• Evren milyonlarca galaksi içermekte ve her bir
galaksi milyonlarca yıldızdan oluşmaktadır.
• Yıldızlar merkezlerinde hidrojeni helyuma
çevirerek enerji üreten sıcak, yanmakta olan gaz
topları gibidir. Güneş ise Samanyolu Galaksisinin
kenarlarına yakın bir yere yerleşmiş ortalama
büyüklükte bir yıldızdır. Güneşin etrafında
yerküre ile birlikte dönen diğer yedi gezegen
bulunmaktadır. Bu gezegenler ve çok sayıda
diğer cisimler (Kuyruklu yıldızlar, asteroitler,
meteorlar, küçük gezegenler vs.) güneş sistemini
teşkil etmektedir.
• Gezegenlerin ısınması birinci derecede güneş
enerjisinden sağlanmaktadır. Güneşten hemen hemen
150 milyon km uzaktaki yeryüzü, güneşin toplam
enerjisinin yalnızca çok küçük bir oranını
alıkoymaktadır. Bununla birlikte her gün atmosfer
rüzgâr ve hava olaylarını sürükleyen ve yeryüzünün
yaklaşık 15 C0 ‘ lik bir ortalama yüzey sıcaklığını
korumasını sağlayan enerji radyant (veya radyasyon)
enerjisidir.
•Bu sıcaklık ortalama olmasına karşın yerküresi
geniş bir sıcaklık aralığı yaşamaktadır. Sıcaklık
okumaları dondurucu Antartika gecelerinde
-85C0 altına düşebilmekte ve sıcak subtropik
çöllerde 50C0 ye çıkabilmektedir.
• Yerküre atmosferi, büyük oranda azot ve
oksijenden, küçük miktarlarda su buharı ve
karbondioksit gibi diğer gazlardan oluşan ince bir
gaz örtüsüdür. Atmosferde su bulutları ve buz
kristal bulutları bulunmaktadır. Atmosferimiz
birkaç yüz kilometre yukarılara uzanmasına karşın
atmosferin nerdeyse %99’u yerküre yüzeyinden
yalnızca ilk 30 km uzaklık içerisinde bulunmaktadır
•Eğer yerküresi bir kumsal topu
büyüklüğünde küçültülürse gerçekte
onun durgun olmayan atmosferi bir
kağıt parçasından daha ince olacaktır..
•Bu ince hava kalkanı sabit şekilde yüzeyi
kaplamakta ve gezegenler arası
boşluktan gelen maddelerin
saldırılarından koruma sağladığı gibi
güneşin tehlikeli ultraviyole radyasyon
enerjisinden de koruma sağlamaktadır
•Atmosferin belirgin bir üst sınırı
bulunmamakta, dolayısıyla, tüm
gezegenleri kaplayan boş uzaya
nihayetsiz şekilde yayılarak giderek
incelmektedir.
Atmosferin Faydaları (Özet)

•Atmosfer güneşten gelen ultraviyoleye karşı siper


görevi yapar.
•Atmosfer sürtünme nedeniyle uzaydan gelen
göktaşlarının parçalanmasını sağlar.
•Güneşten gelen ışınların ve yansıyan ışınların tekrar
uzaya dönmesini engeller.
•Atmosfer hareketleri, gece gündüz arasındaki sıcaklık
farkını azaltır. (Atm hareketi olmasa gündüz 130 gece -
150 °C olurdu)
•Işınları yansıtıp dağıtarak gölge yerlerin güneş alan
yerlere göre daha karanlık ve daha soğuk olmasını
önler.
•Atmosfer, ses iletiminin ve yanma olayının
gerçekleşmesini sağlar.
Tarımsal Meteoroloji

•Atmosferin Katları
•Güneş
•Dünya
•Sıcaklık

Prof.Dr. G. Duygu Semiz


 Atmosferimiz, kırılgan yeryüzünü çevreleyen hayat
veren ince bir hava örtüsüdür. Herhangi bir şekilde
görebildiğimiz ve duyabildiğimiz her şeyi
etkilemektedir. Hayatımız atmosfere bağlıdır.
Doğduğumuzdan itibaren hava bizimledir ve havanın
varlığından kendimizi koparamayız.

ATMOSFER
 Açık havada herhangi bir yatay doğrultuda binlerce
kilometre yol kat edebiliriz fakat yeryüzünden yukarı
doğru yalnızca 8 km çıkabiliriz. Aksi takdirde
havasızlıktan boğuluruz. Yiyeceksiz birkaç hafta,
susuz birkaç gün hayatımızı sürdürebiliriz fakat
atmosferimiz olmadan birkaç dakikadan daha fazla
yaşayamayız
 Atmosfersiz bir yerkürenin gölleri ve okyanusları
bulunmayacaktı. Sesler, bulutlar ve kızıl renkli gün
batımı olmayacaktı. Gökyüzünün o güzel görüntüsü
yok olacaktı. Geceleri hayal edilemez şekilde soğuk ve
gündüzleri dayanılmaz şekilde sıcak olacaktı.
Yerküredeki her şey, gezegenleri tamamen
kavurmakta olan güneş ışınlarının insafına kalacaktı
(Ahrens D. 2015).
ATMOSFERİN BİLEŞİMİ
a. Havada her zaman bulunan ve miktarı değişmeyen gazlar.
(Azot, Oksijen ve Asal gazlar, hayatın devamını sağlarlar.)
b. Havada her zaman bulunan ama miktarı değişen gazlar.
(CO2, Su buharı ve Ozon, hava olayları ve iklim üzerine etkilidirler.)
c. Havada her zaman bulunmayan gazlar.
(İyot bileşikleri, amonyak, kükürt ve tozlar)
Atmosferde bulunan gazların hacim olarak oranları, yatay ve dikey hava hareketleri nedeniyle
yaklaşık 25 km yüksekliğe kadar sabittir.90 km den sonra yatay ve dikey hava hareketleri
olmadığı için ağır moleküller altta, hafif molekülle üstte yer alır.
İlk 25 km. de %
Azot 78.08
Oksijen 20.95
Argon 0.93
CO2 0.003
Toplam 99.963
 Dünya atmosferi çeşitli gazlardan oluşur. Güneşten gelen
ışınlar atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtır. Atmosferdeki
gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutar ve yeryüzünün
ısı kaybına engel olur (CO2 havada en çok ısı tutma özelliği
olan gazdır). Atmosferin, ışığı geçirme ve ısıyı tutma özelliği
vardır

SERA ETKİSİ VE SERA GAZLARI


 Atmosferin ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların
sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve
okyanusların donması engellenmiş olur. Bu şekilde
oluşan atmosferin ısıtma ve yalıtma etkisine sera
etkisi denir. Atmosfer cam seralara benzer bir
özellik gösterir.
Sera gazları atmosferde bulunan ve en
çok ısı tutma özelliğine sahip olan bileşiklerdir.
Bu bileşikler sera etkisini destekleyerek,
atmosferin olağandan daha fazla ısınmasına ve
küresel ısınmanın etkilerinin daha hızlı
hissedilmesine neden olmaktadır. Başlıca sera
gazı etkisi yapan ve Kyoto Protokolü’nde sera
gazı olarak kabul edilen gazlar
 Karbon dioksit (CO2),

 Metan (CH4),

 Nitröz Oksit (N2O),

 Hidroflorür karbonlar (HFCs),


 Perfloro karbonlar (PFCs),

 Sülfürhekza florid (SF6)


 Su buharı (H2O(g))
ATMOSFERİK SERA ETKİSİ YERYÜZÜNDEKİ
YAŞAM İÇİN TEMEL TEŞKİL ETMEKTEDİR
ATMOSFERİN DÜŞEY YAPISI

Atmosferin düşey profili incelendiğinde, bir takım


tabakalara ayrılabileceği anlaşılmakatdır. Her tabaka
birkaç şekilde tanımlanabilmektedir: Tabaka içerisindeki
hava sıcaklığı değişimi, tabakanın içerdiği gazlarla veya
tabakanın elektriksel özellikleri.
Bu çeşitli atmosfer tabakalarını incelemeden önce iki
önemli atmosfer değişkeninin düşey profiline
bakılmalıdır. Bunlar hava basıncı ve hava yoğunluğudur.

HAVA BASINCI VE HAVA YOĞUNLUĞUNA KISA
BİR BAKIŞ


atmosferin büyük bir kısmının yerküre yüzeyi yakınlarında yoğun
olduğu belirtilmişti. Bu durumun nedeni, her şey gibi hava
moleküllerinin de yerçekimi tarafından
yerküreye yakın tutulmasıdır. Hava üzerine aşağı
doğru çekim uygulayan bu güçlü görülemeyen
kuvvet, verilen bir hacimde moleküllerinin
sayısının artmasına neden olarak hava
moleküllerini sıkıştırmaktadır. Bir seviye üzerinde
daha fazla hava bulunması demek, daha büyük
sıkıştırma etkisi anlamına gelmektedir.
ATMOSFER TABAKALARI
Başlangıçta hızlı şekilde, sonra ise daha yavaş şekilde
yerküre üzerinde yükseldikçe hava basıncı ve yoğunluğu
azalmaktadır. Bununla birlikte hava sıcaklığı daha karmaşık
bir düşey profile sahiptir. Birçok durumda, eş yükseklik
tabakası mevcut değildir ve hava sıcaklığı yüksekliğin
artmasıyla birlikte azalmaya başlamaktadır. Buna göre
sıcaklık düşüş oranı günden güne ve mevsimden mevsime
değişerek dalgalanmaktadır.
Yüzeyden yaklaşık 11 km yüksekliğe kadar olan
atmosfer bölgesi yerküre üzerinde alışılmış olan
havanın tamamını içine almaktadır. Ayrıca alçalan ve
yükselen hava akımları vasıtasıyla bu bölge iyice
karıştırılmış şekildedir. Burada birkaç gün içerisinde
10 km’den daha fazla bir derinlikte hava
moleküllerinin çevrim yapması yaygındır. Yerküre
yüzeyinden yükseldikçe havanın soğumasının
durduğu yere kadar uzanan bu hava sirkülasyon
bölgesine traposfer denilmektedir. Yunancadan
gelen tropein, dönmek veya değişmek anlamına
gelmektedir.
Atmosferde yükseklikçe hava
sıcaklığı azalmasının durduğu
noktaya stratopoz
denmektedir. Bu yaklaşık
olarak 11 km’ye denk
gelmektedir. Ortalama olarak
yükseklikle birlikte sıcaklığın
sabit kaldığı bu bölge, eş
sıcaklık bölgesi olarak
belirtilmektedir. Bu bölgenin
tabanı troposferin üstünü ve
bir diğer tabakanın yani
stratosferin başlangıcını
göstermektedir.
Stratosferden troposferi
ayıran sınıra tropopoz
denilmektedir. Tropopozun
yüksekliği değişmektedir.
Tropopoz normal olarak
ekvatoral bölgelerin üzerinde
daha yüksek rakımlarda
bulunurlar ve kutuplara
doğru gidildikçe rakımları
düşmektedir.
Stratosferde yükseldikçe hava sıcaklığının bir
sıcaklık inversiyonu (tersimesi) oluşturarak
artmaya başladığı görülebilir. Daha alçaktaki eş
sıcaklık tabakasıyla birlikte inverziyon bölgesi
troposferin düşey akımlarını stratosfere
kaymaktan koruma eğilimi göstermektedirler.
İnverziyon kendi kendine stratosferdeki düşey
hareket miktarını da düşürme eğilimi göstermekte
ve dolayısıyla üst üste birikmiş bir tabaka
olmaktadır.
Stratosferdeki inverziyonun nedeni bu düzeylerdeki
havanın ısınmasında ozon gazının önemli bir rol
oynamasından kaynaklanmaktadır. Ozon gazı yüksek
enerjili ultraviyole (UV) güneş radyasyonunu absorbe
ettiği için ozonun önemli olduğu hatırlanacaktır. Bu
absorbe edilen enerjinin bir kısmı stratosferi
ısıtmakta dır ki bu durum niçin inversiyon
bulunduğunu açıklamaktadır. Şayet ozon olmasaydı,
troposferde olduğu gibi hava muhtemelen
yükseklikle birlikte soğuyacaktı.
Atmosferde en yüksek ozon konsantrasyonu 25 km
yakınlarında gözlenmektedir, ancak hava sıcaklığının
50 km yakınlarında maksimuma ulaşmaktadır. Bu
olayın nedeni 50 km deki havanın 25 km deki havadan
daha az yoğun olması ve böylece 50 km de yapılan
yoğun güneş enerjisi absorpsiyonun daha az sayıdaki
moleküllerin sıcaklıklarını daha yüksek derecelere
çıkarmaktadır. Bunun yanında ısınmadan sorumlu
güneş enerjisinin çoğu stratosferin üst kısmında
absorbe edilmekte ve bu nedenle ozonun maksimum
olduğu düzeye ulaşmamaktadır. Düşük hava yoğunluğu
nedeniyle de üst stratosferden aşağı doğru enerji
transferi oldukça yavaş olmaktadır
Stratosferin üstünde mezosfer (orta tabaka)
bulunmaktadır. Bu tabakaları ayıran 50 km
yakınlarındaki sınıra stratopoz denilmektedir. Bu
düzeydeki hava son derece seyrek ve atmosfer
basıncı yaklaşık 1 mb lık ortalama ile oldukça
düşük olup bu basınç tüm atmosfer
moleküllerinin yalnızca 1/1000 inin bu seviyenin
üzerinde olduğu ve atmosfer kütlesinin % 99.9
unun bu seviyenin altında bulunduğu anlamına
gelmektedir.
Mezosferdeki azot ve oksijen oranı deniz seviyesindekiyle
neredeyse aynıdır. Bu bölgede hava düşük yoğunluk
göstermekte dolayısıyla, her nefes havada deniz seviyesinde
olduğundan çok daha az oksijen molekülü bulunduğu için bu
bölgede uzun süre soluklanarak yaşanılamamaktadır. Sonuç
olarak, uygun soluma ekipmanları olmaksızın beyin oksijene
aç hale gelecektir ki bu durum hipoksiya (hypoxia) olarak
bilinmektedir. Oksijen- soluma gereçleri olmaksızın 3 km nin
üzerinde uzun süre uçan pilotlar hipoksiyayı tecrübe
edebilirler. Hipoksiyanın ilk belirtileriyle birlikte genellikle acı
hissedilmemekte, sadece yorgunluk hissedilmektedir.
Mezosferde yüksekdikçe hava sıcaklığı azalmaktadır.
Havada solar radyasyonu absorbe edecek çok az
ozon bulunması nedeniyle kısmen sıcaklık azalması
daha düşüktür. Sonuç olarak buradaki moleküller
(özellikle mezosferin üst kısmına yakın olanlar)
absorbe ettiklerinden daha fazla enerji
kaybetmektedirler ki bu şekilde ortaya çıkan enerji
açığı, soğumayla sonuçlanmaktadır.
Mezosferde hava yaklaşık 85 km yüksekliğe kadar
soğumaktadır. Bu yükseklikte atmosfer sıcaklığı –
90 oC düzeylerinde (-130oF) ortalama en düşük
sıcaklığına erişmektedir.
Mezosferin üstündeki ‘sıcak tabaka’ termosferdir. Sıcak termosferden
alttaki soğuk mezosferi ayıran sınır, mezopos tabakasıdır. Termosferde,
oksijen molekülleri (O2) enerji yüklü güneş radyasyonunu absorbe
eder, havayı ısıtır. Termosferde nispeten daha az atom ve molekül
bulunması nedeniyle az miktarda enerji yüklü solar radyasyon
absorbsiyonu, hava sıcaklığında büyük bir artışa neden olmaktadır.
Üstelik bu bölgeyi etkileyen güneş enerjisi miktarı güneş aktivetisiyle
sıkı şekilde ilişkili olduğu için termosferdeki sıcaklık günden güne
değişmektedir
Termosferin düşük yoğunluğu bir hava molekülünün
bir diğer hava molekülüyle çarpışmadan önce bir
kilometrenin üzerinde ortalama bir yol alması
anlamına gelmektedir. Yerküre yüzeyinde aynı hava
molekülü bir diğer molekülle çarpışmadan önce bir
santimetrenin milyonda birinden daha az yol kat
edecektir. Üstelik, güneşten gelen yüklü parçacıkların
hava molekülleriyle etkileşime girerek göz kamaştırıcı
aurora görüntüleri oluşturduğu tabaka, termosfer
tabakasıdır.
Üst atmosferde hava yoğunluğu böylesine düşük olduğu için
burada hava sıcaklığı doğrudan ölçülememektedir. Bununla
birlikte atmosfer ile sürtünme nedeniyle uyduların yörünge
değişimlerinin gözlemlenmesiyle sıcaklıklar
belirlenebilmektedir. Hava son derece seyrek olsa bile uyduyu
yavaşlatacak kadar hava molekülleri uyduya çarpmakta,
uyduyu hafifçe daha alçak bir yörüngeye indirmektedir (Rus
uzay istasyonu Mir’in Mart 2001 de belirttiği gibi bu nedenle
uzay uçağı Solar Max Aralık 1989 da düşmüştür).
Sürtünme miktarı hava yoğunluğuyla ve hava yoğunluğu
sıcaklıkla ilişkilidir. Böylece hava yoğunluğunun belirlenmesi
vasıtasıyla bilim insanları hava sıcaklığı düşey profilini
oluşturabilmektedirler. Yerküre yüzeyinden yaklaşık 500 km
yukarıda termosferin üstünde moleküller birbiriyle
çarpışmadan önce 10 km lik bir mesafeyi kat edebilmelidir.
Burada düz doğrultuda daha hızlı yol alan daha hafif birçok
molekül, aslında yerkürenin yer çekiminden kaçmaktadır.
Atom ve moleküllerin uzaya gittiği atmosferin üst sınırını
gösteren bu bölge bazı zamanlar ekzosfer olarak
tanımlanmaktadır.
Buraya kadar, düşey sıcaklık profiline dayalı olarak atmosfer
tabakaları incelendi. Bununla birlikte atmosfer, gaz
kompozisyonuna dayalı olarak da tabakalara
ayrılabilmektedir. Örneğin atmosfer kompozisyonu
termosferin alt kısmında hava türbülansı nedeniyle oldukça
homojen (%78 Azot, %21 Oksijen) kalmaktadır. Bu alçak, iyi
karıştırılmış bölge homosfer olarak bilinmektedir
Termosferde, atom ve moleküller arasındaki
çarpışmanın seyrek olması nedeniyle hava kendi
kendini karıştıramamaktadır. Sonuç olarak daha ağır
atom ve moleküller (oksijen ve azot gibi) tabakanın
altına oturmaya, daha hafif gazlar (hidrojen ve
helyum gibi) üstte yüzmeye yönlenirken difüzyon
oluşmaktadır. Yaklaşık olarak termosfer tabanından
atmosferin üstüne kadar olan bölge çoğu zaman
heterosfer şeklinde adlandırılmaktadır.
İYONOSFER
İyonosfer gerçek bir tabaka değildir fakat oldukça
yoğun iyon ve serbest elektron konsantrasyonlarının
bulunduğu üst atmosferde oldukça elektriklenmiş bir
alandır.
İyonlar elektronlarından birini veya daha fazlasını
kaybetmiş atom ve moleküllerdir. Kendilerine enerji
yüklü parçacıklar veya güneş enerjisinin çarpmasıyla
transfer edilen enerjinin tamamını absorbe
edemedikleri zaman atomlar elektronlarını
kaybetmekte ve pozitif yüklü hale gelmektedir.
İyonosferin alt bölgesi genellikle
yerküre yüzeyinden yaklaşık
olarak 60 km yukarıdadır. Buradan
itibaren iyonosfer atmosfer
üstüne kadar uzanmaktadır.
Böylece Şekilde gösterildiği gibi
iyonosfer hacmi termosferde
bulunmaktadır

Sıcaklığa dayalı
(kırmızıçizgi)
kompozisyona dayalı (yeşil
çizgi) ve elektriksel
özelliklere dayalı (koyu
mavi çizgi) atmosfer
tabakaları (Aktif güneş çok
sayıda güneş patlamasıyla
ilişkilidir).
İyonosfer AM radyo iletişiminde önemli bir rol oynamaktadır. İyonosferin alt
kısmı ( D bölgesi) standart AM radyo dalgalarını yerküreye geri yansıtmakta
fakat aynı zamanda absorpsiyonla bunları ciddi şekilde zayıflatmaktadır. Buna
karşın geceleri D bölgesi aşamalı olarak kaybolur ve AM radyo dalgaları
iyonosfer de daha yükseklere (E ve F bölgelerine) sızabilmektedir ki buralarda
radyo dalgaları yeryüzüne geri yansıtılmaktadır. Geceleri iyonosferin daha
yükseklerine ulaşan, daha az absorpsiyona uğramış böyle dalgalar, iyonosferden
yerküre yüzeyine ve tekrar iyonosfere tekrarlayan şekilde sıçramaktadır. Bu
şekilde, standart AM radyo dalgaları geceleri yüzlerce kilometre yol
alabilmektedirler.
Geceleri iyonosferin en yüksek
bölgesi (F bölgesi) AM radyo
dalgalarını kuvvetli şekilde
yansıtmaktadır, böylece uzun
mesafeler dalgaların gönderilmesine
imkan sağlamaktadır. Gündüzleri
daha alçaktaki D bölgesi kuvvetli
şekilde absorbsiyon yapmakta ve
AM radyo dalgalarını zayıflatarak
uzaktaki alıcılar tarafından
alımlarını engellemektedir.
Herhangi bir düzeydeki atmosfer basıncı bu düzey üstündeki
havanın toplam kütlesini göstermektedir ve atmosfer basıncı
yerküre yüzeyinden itibaren yükseldikçe daima azalmaktadır.
Yükseldikçe hava sıcaklığı azalma oranına lapse-rate
denilmektedir. Yükseklikle birlikte hava sıcaklığında ölçülen artışa
inverziyon denilmektedir.
Atmosfer düşey sıcaklık profiline, gaz kompozisyonuna ve
elektrikselözelliklerine göre tabakalara ayrılabilmektedir.
En sıcak atmosfer tabakası termosfer en soğuk
atmosfer tabakası mezosferdir. En fazla ozon gazı
stratosferde bulunmaktadır.
Biz troposfer altında yaşamaktayız. Bu tabakada
hava sıcaklığı yükseğe çıkıldıkça normal olarak
düşmektedir. Troposfer alışık olduğumuz havanın
tamamını içine alan bir bölgedir.
İyonosfer yaklaşık 60 km den itibaren normalde
atmosferin üstüne kadar uzanan daha üst atmosferin
bir elektriksel bölgesidir.
ATMOSFERİN KATLARINI…
1.GAZLARA GÖRE ATMOSFERİN KATLARI
2.KİMYASAL ÖZELLİKLERİNE GÖRE ATMOSFERİN KATLARI
3.FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİNE GÖRE A. K.
4. SICAKLIĞA GÖRE ATMOSFERİN KATLARI
1.GAZLARA GÖRE ATMOSFERİN KATLARI
UZAY
HİDROJEN KATI 10 000 km
HELYUM KATI
2400 km
ATOMİK OKSİJEN KATI 965 km
MOLEKÜLER OKSİJEN KATI 115 km

-Hidrojen katı uzayla içiçedir.


-Helyum katında helyumun %10’u iyon halindedir.
-Atomik oksijen katında, gazlar güneş ışınlarının etkisi ile
atomlara ayrılır. Atom halindeki gazlar moleküler haldeki
gazlardan daha hafif olduğu için atmosferin üst katlarındadır.
-Moleküler oksijen katında Oksijen ve Azot molekül haldedir.
2.KİMYASAL ÖZELLİKLERİNE GÖRE ATMOSFERİN KATLARI

HETEROSFER 10 000 km

HOMOSFER 90 km

-Heterosferde O ve N dışında Helyumda bulunur. Güneş ışınlarının


etkisi ile atmosferin bileşimi değişkendir.
-Homosferde gazların hacimsel oranı değişmez. %78 N, %21 O….
3.FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİNE GÖRE A. K.

EKZOSFER 10 000 km Sıcaklık 1000-2000 0C


üstte Hidrojen altta Helyum.
İYONOSFER 300-325 km
Sıcaklık yükseldikçe artar. İyonlar
var, radyo dalgalarını iletiyor.
KEMOSFER 90 km Üstünde iyonlar altta ozon bulunur.
Ultraviyole etkisi altındadır.
STRATOSFER (OZONOSFER) 45 km
Ozon tabakasıdır.
TROPOSFER 12 km
4. SICAKLIĞA GÖRE ATMOSFERİN KATLARI

10 000 km
TERMOSFER
MEZOSFER
80 km MEZOPOZ (-90 0C)
STRATOSFER (OZONOSFER) 45-50 km STRATOPOZ (0 0C)
TROPOSFER 12 km TROPOPOZ (-56.5 0C)

+ 15 0C

Gerçek sınıflandırma sıcaklığa göre yapılır.


Troposfer (0↔12) (15-56.5 oC):
İçinde canlıların yaşadığı ekvatorda 17 km kutuplarda 7 km
kalınlığındaki tabakadır. İnce olmasına rağmen atmosfer ağırlığının
%75’ini oluşturur. Tüm su buharının % 90’ını içerir.
Yükseldikçe sıcaklığın azalmasına Lapse-Rate denir. Bu tabakada
100 m de 0.65 0C lik + Lapse-Rate yani azalma vardır. Bazen
yükseldikçe sıcaklığın azalma yerine arttığı görülür. Buna
inversiyon ya da sıcaklık tersimesi denir. Yükseklikle sıcaklık
değişmiyorsa buna izotermal durum denir.
Hava kuruysa Lapse-Rate 10C/100 m
Hava nemliyse Lapse-Rate 10C/150 m
Hava doygunsa Lapse-Rate 0.50C/100 olur.
Yükseklikle sıcaklık azalmasının durduğu yere tropopoz denir.
Burası Troposfer ile Stratosfer arasında bir geçiş bölgesidir.

Tropopozun yerden yüksekliği enlem derecesine göre değişir.

•Tropikal tropopoz: 0-30 enlemde; (-70 oC)

•Subtropikal tropopoz: 30-45 enlemde; (ort.sıcaklık-56.5 oC)

•Polar tropopoz: 45 enlemde; kutup (-40 oC)


Stratosfer (12↔45-50) (-56.50oC):
Bu katmanda sıcaklık yükseklikle artar (-Lapse-Rate). Yükseldikçe
sıcaklık artışının nedeni katman içindeki ozon nedeniyledir. Bu
nedenle bu katmana ozonosfer denilmektedir. Ozon güneş ışınlarını
emerek bu tabakanın sıcak olmasını sağlar. Kutuplarda kalın,
ekvatorda incedir. Yükseklikle sıcaklık artışının durduğu yere
stratopoz denir.
Mezosfer (45-50↔80) (0-90oC):
Sıcaklık yükseklikle azalır (+L-R). Yükseklikle sıcaklık azalmasının
durduğu yere mezomoz denir. Atmosferin en soğuk katmanı. Buz
halinde parçacıklar bulunur.
Termosfer (80↔10000) (-90 1000-2000 oC):
Yükseldikçe sıcaklık hızlanarak artar. Gece ile gündüz arasında
600 0C civarında fark vardır.
GÜNEŞ

Güneş, dünyanın enerji kaynağı olan sıcak gazlardan oluşan gök


cismidir. Samanyolu galaksisindeki 1014 (Yüz Trilyon) yıldızdan
biridir. Dünyamıza 150 milyon km uzaklıktadır.
GÜNEŞ’İN TABAKALARI
Işık küre (Fotosfer) 2000-3000 km
Saydam Akkor halinde

Renk küre (Kromosfer) 10 000 km


Parlak kırmızı H ve Ca dan oluşur.

Taş küre (Corona) Renk küreden daha


sıcaktır. Kalınlığı 682000 km dir.
DÜNYA

DÜNYA’NIN YAPISI
1. Atmosfer: Hava küre
2. Hidrosfer: Su küre
3. Litosfer: Taş küre
LİTOSFER
Derine doğru sıcaklık
1 0C/ 33 m artar.60 SİAL(Kabuk)
km derinlikte sıcaklık
2000 oC dir.
SİMA(Pirosfer)
Ateş küre
NİFSİMA
NİFE
çekirdek
6500 km 1700 1200 60 km
Nikel Nikel Silisyum
Demir Demir Magnezyum
Silisyum
Magnezyum
Dünyanın Hareketleri
1. Kendi ekseni etrafında
2. Güneş etrafında
3. Koniksel hareketi
4. Güneş sistemiyle beraber
5.Dünyanın içerisinde bulunduğu samanyolu ile birlikte
hareketi
1. Kendi ekseni etrafında
24 saatte olur. Buna 1 gün denir. Dönüş hızı ekvatorda 27
km/dak. Türkiye’de 20 km/dak. 21 Mart ve 23 Eylül’de güneş
ışınları ekvatora dik gelir ve gece ve gündüz 12 h olur.
21 Haziranda kuzey yarım kürede 21 Aralıkta da güney yarım
kürede en uzun gün yaşanır.
Sıcaklığın yeryüzünün heryerinde eşit olmamasının nedenleri:

1. Dünyanın eğimli eksen etrafında batıdan doğuya doğru dönmesi

2. Yer yapısının çeşitli maddelerden oluşması,

3. Atmosfer şartlarının her yerde aynı olmaması,

4. Güneşe doğru olan uzaklığın değişmesi


3.Dünyanın koniksel hareketi: Dünya ekseni etrafında
koniksel hareket yapmaktadır. Bir devri 26000 yıldır.Bu
hareketin nedeni yerçekimi kuvvetinin kutuplarda diğer
yerlerden fazla olmasıdır. Meteorolojik yönden fazla
önemli değildir.

4. Dünyanın güneş sistemiyle birlikte hareketi: Bu


hareket saniyede 19.65 km lik bir hızla samanyolundaki
vega yıldızına doğrudur.

5. Dünyanın samanyolu ile birlikte hareketi: Başka


galaksideki yıldızlara doğru saniyede 280 km hızla
ilerlemektedir.
Tarımda Meteolojinin Önemi

•Sıcaklık
•Isı iletimi

Prof.Dr. G. Duygu Semiz


SICAKLIK
Doğada 2 tip denge var.
1.Enerji ve sıcaklık dengesi (Gelen=Giden enerji)
2.Su dengesi (Hidrolojik döngü)
Tüm cisimlerin molekülleri sürekli titreşmektedir ancak –273
0C de bu titreşim durur. Buna mutlak sıfır deniyor.

IsıSıcaklık
Isı ile sıcaklık aynı değildir.
Isı:Bir cismin kütlesi içerisinde sahip olduğu enerji toplamıdır
yani ısı mevcut potansiyel güç, sıcaklık ise bu gücün kinetik
enerjisidir.
Isı birimi → kaloridir.
1Kalori=1 gram suyun sıcaklığını +4 0C den +5 0C ye çıkarmak
için gerekli enerjidir.
Sıcaklık birimi ise 0Cdir.
Cisimlerin molekülleri, kütleleri içerisindeki enerjinin
etkisiyle sürekli titreşim halindedirler.Bu titreşim gelen
enerjinin şiddetine göre artar ya da azalır. Öyle bir
noktaya gelirki; bu noktadan sonra titreşim durur, bu
nokta mutlak sıfır noktasıdır ve -273°C’dir.

Bütün gazlar için basıncın sıfır olduğu andaki sıcaklık


değeridir. mutlak sıfırın tanımı:Kelvin ölçeğinde 0 K,
Celcius ölçeğinde -273.15 °C ve Fahrenheit ölçeğinde -
459.67 °F.
3.1 Sıcaklık Değişimi ve Isınma

Güneş ışınlarının yeryüzüne iletilmesi ile kara, deniz ve


atmosfer ısınır. Sıcaklığı farklı ortamlar arasında ısı değişimi üç
şekilde olur. Kondüksiyon, konveksiyon ve radyasyon

1. Kondüksiyon: iki kitlenin birbirine teması sonucunda


meydana gelen ısı transferidir. Birbiri ile temas eden iki cisim
arasında sıcaklık dengeleninceye (sıcaklık farkı kalmayıncaya)
kadar sıcak cisimden soğuk cisime doğru ısı akışı meydana
gelir. Atmosfer kondüksiyonla ısının tekrar uzaya dönmesini
engeller.
Bir madde içerisinde molekülden
moleküle olan ısı iletimine
kondüksiyon denilmektedir.
Elinizde bulunan metal iğnenin
diğer ucu yanan bir mum üzerine
tutulsun. Ateşten aldığı enerji
nedeniyle iğnedeki moleküller daha
hızlı titreşim yapacaktır. Bu
moleküller komşu moleküllerle
çarpışacak ve parmaklar arasındaki
uca kadar bu olay zincirleme
devam edecektir. Bu hızlı hareket
eden moleküller nihayetinde
parmaklarda bulunan moleküllerin
de daha hızlı titreşmesine neden
olacaktır.
Isı şimdi iğneden parmaklara
iletilmiş olmakta ve hem iğne
ısınmakta hem de parmaklar
sıcaklığı hissetmektedir. Şayet
yeteri kadar ısı parmaklara
iletilirse, iğne elden düşecektir.
Isının iğnenin bir ucundan diğer
ucuna ve parmaklara iletilmesi
kondüksiyon yoluyla meydana
gelmektedir. Bu şekildeki ısı
iletiminde ısı daima sıcak bölgeden
soğuk bölgeye doğru akmaktadır.
Genellikle daha yüksek sıcaklık
farkı, daha hızlı ısı iletimi
sağlamaktadır.
Malzemeler enerjiyi bir molekülden diğerine kolayca
aktarabildikleri zaman iyi ısı iletken olarak dikkate
alınmaktadırlar. Malzemelerin ısıyı ne kadar iyi ilettikleri
moleküllerin yapısal şekilde bir biriyle olan bağlantısıyla
ilişkilidir. Hava son derece düşük ısı iletkendir. Bu nedenle
birçok yalıtım malzemesi içinde çok sayıda hapsedilmiş
hava boşlukları bulunmaktadır. Hava böyle zayıf ısı iletici
olduğundan dolayı durgun havalarda sıcak zemin ancak
birkaç santimetre kalınlığında sığ hava tabakasını
kondüksiyonla ısıtabilmektedir. Sonrasında hava bu
enerjiyi hızlı şekilde bir bölgeden diğerine taşımaktadır. Bu
aşamada enerji nakli nasıl meydana gelmektedir?
2. Konveksiyon: Bir akışkanın kütle hareketi yoluyla ısı
transferine konveksiyon denilmektedir. Farklı sıcaklıkta
kütlelerin hareket etmesiyle ısı akışı olur. Atmosferde
sıcaklık konveksiyonla dengelenir.
Isınan hava genleşir, yükselir orada tekrar soğur ve çöker
ve yeniden ısınır. Bu duruma konvektif sirkülasyon
yada konveksiyon denir. Sıcaklık farkından dolayı
gerçekleştiği için termik konveksiyon olarak da
isimlendirilir.
 Konvektif çevrimin yatay şekilde hareket eden kısmı (rüzgâr),
üzerinde estiği alandaki hava özelliklerini de beraberinde
taşımaktadır. Yatay şekilde hareket eden havayla birlikte bu
özelliklerin transferine adveksiyon denilmektedir. Örneğin, bir
su kitlesi boyunca esen rüzgâr, buharlaşma yüzeyinden su
buharını kaldıracak ve atmosferde başka yerlere iletecektir.
 Şayet hava soğuk ise su buharı bulut damlacıkları şeklinde
yoğunlaşabilecek ve gizli ısılarını serbest bırakacaklardır. Bir bakıma, su
buharı rüzgârlarla süpürülürken bu su buharıyla birlikte ısı taşınmış
olacaktır. Daha önce de görüldüğü gibi, bu süreç atmosferde ısı
enerjisinin yeniden dağıtılmasında önemli bir yol olmaktadır.
 Yükselen bir termal içerisindeki hava yeterince nemli ise
kümülüs bulutları denilen tabanı düz kabarık bulutlar
meydana gelebilmektedir. Oluşmakta olan bir kümülüs bulutu
altından uçmakta olan küçük bir uçak konveksiyonla ilişkili
yükselen ve alçalan hava akımları tarafından sarsılabilir. Bu
sarsılma, uçaktaki yolcuların hava tutulması yaşamasına
neden olabilecek kadar şiddetli olabilir. Bunun sonucunda
pilotlar, kümülüs bulutlarının alt tarafından ziyade üst
tarafından uçmayı tercih etmektedirler.

BİLİM HERYERDE!
 Kısa Özet
 Sonraki konulara geçmeden önce, burada önemli kavram ve kurallar
özetlenmiştir:
 - Bir maddenin sıcaklığı, o maddenin atom ve moleküllerinin ortalama
kinetik enerjisinin (ortalama hızının) bir ölçüsüdür.
 - Buharlaşma, havayı soğutabilen bir soğuma işlemidir buna karşın
yoğunlaşma havayı ısıtabilen bir ısınma işlemidir.
 - Isı, aralarındaki sıcaklık farkı nedeniyle bir cisimden diğerine transfer
edilen enerji olmaktadır.
 - Moleküler transfer yoluyla ısı iletimi olan kondüksiyon da, ısı daima sıcak
bölgelerden soğuk bölgelere doğru akmaktadır.
 - Hava zayıf bir ısı iletkendir.
 - Konveksiyon, sıcak havanın yukarı doğru ve soğuk havanın aşağıya doğru
düşey hareketini sağlayan önemli ısı iletim mekanizmasıdır.
3.7. Sıcaklık Yönünden Belirli Günler

Maksimum sıcaklık 25 0C=Yaz günü,


30 0C=Tropik gün
-0.1 0C=Kış günü
Sıcaklık Herhangi bin an için 0 0C ise Donlu gün
-10 0C ise Şiddetli donlu gün

İlk don: Belirli bir bölgede yazdan kışa girerken görülen ilk
donun tarihidir.
Son don: Belirli bir bölgede kışdan yaza girerken görülen son
donun tarihidir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
3.8. Sıcaklık ve Bitki

Bitkiler için en önemli iklim parametresi sıcaklıktır. Bitkilerin


optimum sıcaklık istekleri belirlenmelidir. Tarımsal meteoroloji bu
konuyla ilgilenir. Genel olarak bitkiler 7 - 38 0C arasında optimum
gelişir.
Bitkilerin dona dayanımları birbirinden farklıdır. Zeytin –10 0C ye
dayanırken, turunçgil -10 0C’ye ancak birkaç saat dayanabilir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
Günlük sıcaklık değişmelerine termoperyot denir.

Öğleye kadar sıcaklık artar, nisbi nem düşer,


Öğleden sonra tersi olur; sıcaklık düşer, nisbi nem artar.

Bu nedenle bitkiler gündüz yüksek, gece düşük sıcaklık


ister. Bitkilerin gündüz ve gece sıcaklıklarında değişiklik
istemelerine ve bu sıcaklık değişmelerine gösterdikleri
tepkiye termoperiyodizm denir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Sıcaklık ve bitki gelişimi
 Hava sıcaklığı, bitki gelişimini ve büyüme oranını etkileyen birincil çevresel
faktördür. Bununla birlikte, hava sıcaklığı asla münferit bir sorun değildir. Bitki
büyümesindeki her faktör, diğer tüm faktörlerle ilişkilidir.

 Bir alandaki bitki dağılımı büyük ölçüde iki önde gelen ekolojik faktörler:
sıcaklık ve suya erişim.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Sıcaklık, bitkilerde büyüme, gelişme ve verim üzerine etkili olan en
önemli faktörlerden biridir. Bitkilerin sıcaklığa karşı olan tepkilerinin
bilinmesi, başarılı bir ürün sistem modeli geliştirme ve uygulamada
kolaylık sağlamaktadır.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Vernalizasyonun: Bir çok bitki, düşük bir sıcaklık yaşamadan çiçek açmaz.
Bu bitkiler ılık mevsimde vejetatif kalır, kışın düşük sıcaklık ister, daha da
büyür ve daha sonra çiçek ve meyve verir.
 Düşük sıcaklık gereksinimi, sonbaharda erken üreme gelişimini engeller.
Üremeden önce bitkinin bitkisel olgunluğa ulaşmasını sağlar. Bu durum,
Buğday, Arpa ve Çavdar, Lahana, Şeker pancarı, Havuç, Krizantem gibi kış
çeşitlerinde ortaya çıkar.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Çimlenme için gereken sıcaklık türe göre değişmektedir. Genel olarak,
soğuk iklim bitkileri (ör. Ispanak, turp ve marul) en iyi 13 ° C ila 18 ° F
arasında çimlenirken, sıcak iklim bitkileri (ör. Domates) en iyi 18 ° ila 23 °
arasında çimlenir.
 Tür veya çeşidin çimlenmesine etki eden en önemli faktör toplam sıcaklık
isteğidir. Düşük toplam sıcaklık değerlerinde hızlı, yüksek toplam sıcaklık
değerlerinde ise yavaş bir çimlenme meydana gelmektedir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Sıcaklık çoğu bitki aktivitesini etkiler:
 Sıcaklık - Bitki büyüme hızı – Olgunlaşma süresi -
Meyvenin olgunlaşması - Tohum çimlenmesi - Mahsul
kalitesi üzerine etkilidir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Ürün kalitesi ve sıcaklık
 -Bitkilerde şeker içeriği sıcaklıktan etkilenmektedir.
 Serin koşullarda nişasta şekere dönüşür,
 Sıcak koşullarda şeker nişastaya dönüşür,
 Serin koşullarda hasat edilen ürünlerde nişasta şekere
dönüşmüştür, dolayısıyla serin koşullarda hasat edilen ürünler
daha tatlıdır.

 Örneğin, düşük sıcaklıkta hasat edilen mısır bitkisi daha tatlıdır.


Serin ortamlarda kırmızı renkli çiçekler ve meyveler daha parlak
görünümlü olmaktadır, bunun nedeni antosiyaninlerin (renk
pigmentleri) şekerden oluşmasıdır.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Hasat zamanı da sıcaklık tarafından belirlenir.
 Hasat zamanın belirlenmesinde, çiftçiler derece gün
hesaplaması yaparlar. (Hesaplamalrın nasıl yapıldığı ile ilgili
bir araştırma yapabilirsiniz!)

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
Walters and Currey (2019) farklı
fesleğen çeşitlerini 11-17-23-19 ve 35
C lik farklı sıcaklıklarda
yetiştirmişlerdir. Tüm çeşitlerin
sıcaklıklara verdiği ortak tepki
yaklaşık 29 C de incelenen
parametrelerde en yüksek değere
ulaşmışlardır. Ancak burada verileri
tarımsal açıdan değerlendirdiğimizde c
ve d çeşitlerinin çiçeklendiğini ve
tohuma durduğunu görüyoruz. Bu
durum yetiştiricilik açısından istenen
(tohum üretimi isteniyorsa) yada
istenmeyen (yaprak verimi isteniyorsa)
bir durum olabilir. Sonuçta sıcaklığın
tarımsal üretim açısından önemini
gösteren iyi bir örnek!

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Bitki hastalıkları Riskinde Sıcaklık Etmeni
 Külleme birçok farklı bitkiyi etkileyen bir mantar hastalığıdır. Hasar hem
yapraklara hem de meyve üzerinde olur ve kontrol altına alınmazsa
toplam verim de kayba ve bitkinin ölümüne neden olur.
 California Üniversitesi'nden Doug Gubler tarafından geliştirilen Conidial
enfeksiyon modelinde. Toz halinde Küf Konidial gelişimi için en uygun
sıcaklıklar 21 ° C ile 32 ° C arasındadır. Gün içinde sıcaklık bu aralık
dahilinde ne kadar fazla saat olursa, Külleme riski o kadar yüksek olur.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Risk artar: Günlük sıcaklık en az 6 saat boyunca 21 ile
32° C arasında kaldıysa Risk +20 Puandır.
 Risk azalır: Günlük sıcaklık ölçümlerinde 32 ° C veya
üzeri gözlendiğinde veya 6 saat boyunca 21 ° C'ye
ulaşılmadı ise Risk -10 Puan
 Sıcaklık ölçümleri peş peşe 3 gün olarak yapılıarak
hesaplama gerçekleştirilir.
 Tozlu Küf riski 20 puandan azsa, pestisit uygulama
aralığı uzatılabilir. 20 ila 60 normal pestisit uygulama
aralığı geçerlidir. Risk 60 puandan fazlaysa pestisit
uygulama kısaltmalısınız.
Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
 Diğer….

 Optimum hava sıcaklığı ayrıca ışık yoğunluğuna ve havadaki


karbondioksit miktarına da bağlıdır. Bitkiler soğukkanlı
hayvanlara benzer şekilde işlev görürler, çünkü metabolizmaları
ve fotosentez hızları ortam hava sıcaklığına paralel olarak artar.
 Sıcaklık çok düşük olduğunda (bitki çeşidine göre değişir), ne
kadar ışık olduğuna bakılmaksızın neredeyse hiç fotosentez
gerçekleşmez. Hava sıcaklığı yükseldikçe fotosentez oranı artar.
Işık ve sıcaklık dengede olduğunda, ortamdaki CO2 seviyesi
sınırlayıcı faktör olacaktır. Yeterli CO2 varsa, enzim gibi diğer
faktörler de rol oynasa da, sıcaklık yükseldikçe fotosentez oranı
artacaktır.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat Fakültesi, Ankara Üni.
TARIMDA METEOLOJİNİN ÖNEMİ
ISI İLETİMİ
(DEVAM)
Prof.Dr. G. Duygu Semiz
Güneş ışınlarının yeryüzüne iletilmesi ile kara, deniz ve atmosfer ısınır. Sıcaklığı
farklı ortamlar arasında ısı değişimi üç şekilde olur. Kondüksiyon, konveksiyon ve
radyasyon
1. Kondüksiyon: iki kitlenin birbirine teması sonucunda meydana gelen ısı
transferidir. Birbiri ile temas eden iki cisim arasında sıcaklık dengeleninceye
(sıcaklık farkı kalmayıncaya) kadar sıcak cisimden soğuk cisime doğru ısı akışı
meydana gelir. Atmosfer kondüksiyonla ısının tekrar uzaya dönmesini engeller.
2. Konveksiyon: Bir akışkanın kütle hareketi yoluyla ısı transferine
konveksiyon denilmektedir. Farklı sıcaklıkta kütlelerin hareket
etmesiyle ısı akışı olur. Atmosferde sıcaklık konveksiyonla
dengelenir.
Güneşten aldığımız radyasyon veya radyant enerjinin iletimi için bir başka mekanizma daha
bulunmaktadır. Bu yöntemde, enerji bir cisimden diğerine aralarında bulunan boşluk ısıtılmadan
iletilebilmektedir.

Radyasyon
 Etraftaki hava oldukça soğuk iken acı soğuk bir akşamda büyük
bir ateşin önünde dururken yüzümüzün sıcaklığı nasıl hissetmekte
olduğuna ve kızarmakta olduğuna hiç dikkat ettiniz mi? Her
nasılsa, ateş enerjisi, havanın da çok az etkisiyle birlikte yüzümüze
kadar iletilmektedir. Bununla birlikte yüzümüz bu enerjiyi absorbe
etmekte ve onu ısı enerjisine çevirerek sıcaklık hissedilmektedir.
 Yaz güneşi altında dışarıda uzanırken de muhtemelen
aynı etkiyi tecrübe etmişsinizdir. Ateşten ve güneşten
yüzümüze transfer edilen enerjiye radyant enerji veya
radyasyon denilmektedir. Radyant enerji dalgalar
şeklinde yol almaktadır ve bir nesne tarafından
absorbe edildikleri zaman enerjilerini o nesneye
vermektedirler.
 Bu dalgalar manyetik ve elektriksel özelliklere sahip
oldukları için onlara elektromanyetik dalgalar
denilmektedir. Elektromanyetik dalgaların yayılmaları
için moleküllere ihtiyaç duyulmamaktadır. Vakumlu
ortamda ışık, 300000 km/s sabit hızda yol almaktadır.
Öncelikle elektromanyetik dalgaların bazı
karakteristikleri ve özellikleri incelendikten sonra
enerjiyi nasıl ilettikleri görülecektir.
Dalganın aşağı noktasına oluk, en yüksek noktasına sırt denir. Yunan
alfabesinde lamda ile gösterilmekte olan iki ardıl sırt arasındaki
yatay mesafe dalga boyudur. Elektromanyetik dalgaların boyları çok
geniş şekilde değişmektedir. Görülebilir ışık ortalama dalga boyu
0.5 mikrometre dir.
 Radyasyon ve Sıcaklık
 Büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakılmaksızın her şey radyasyon yaymaktadır.
Elimizdeki kitap, vücudumuz, çiçekler, ağaçlar, hava, yeryüzü ve yıldızlar
geniş bir aralıkta elektromanyetik dalga yaymaktadırlar. Her bir nesnede
milyarlarca bulunan ve hızlı şekilde hareket eden elektronlardan bu enerji
kaynaklanmaktadır. Buna göre, güneş maksimum miktarda radyasyonu 0.5
mikrometre ye yakın dalga boylarında yaymaktadır.
Sıcak ocak kondüksiyonla kap tabanını ısıtır.
Sonra, kap içerisindeki su temasla ısınır. Sıcak
su yükselerek konveksiyon akımları oluşturur.
Kap, su, ocak ve her şey sabit oranda radyasyon
enerjisi yayar (turuncu dalgalar).
Çok yüksek sıcaklığa sahip nesneler, daha
düşük sıcaklıktaki nesnelerden daha büyük
oranlarda veya yoğunlukta enerji salmaktadırlar.
Buna göre, bir nesnenin sıcaklığı arttıkça, birim
zamanda yaydığıradyasyonda artmaktadır. Bu
kural matematiksel
olarak şöyle ifade edilebilmektedir
 Atmosfere ulaşan güneş enerjisinin %25 i
bulutlar ve atmosfer etkisi ile uzaya geri
dönerken, %25 i dağılmaya (difüzyona) uğrar,
%15 i atmosfer tarafından absorbe (emilir)
edilir, %8 i yere çarptığında geri yansır, %27 si
de yeri ısıtır. Güneşten gelen radyasyonun
ancak %67 si yeryüzünün aydınlatılması ve
ısıtılmasında kullanılır. Yeryüzü kazandığı
enerjinin %24’nü uzun dalga ışınları halinde
atmosfere geri verir. Buna giden radyasyon
(yer radyasyonu) denir. Bunun %8’i uzaya geri
döner, %16’sı havadaki su buharı ve gazlar
tarafından emilir.
 Geçmişte yürütülen yaygın sıcaklık ölçümlerindeki hatalara rağmen geçen
yüzyıl boyunca yapılan çalışmalar, yerkürenin yüzey hava sıcaklığının yaklaşık
0.60C (10F) ısındığını ileri sürmektedir. Son yıllarda bu küresel ısınma eğilimi
yalnızca devam etmekle kalmamış aynı zamanda artmıştır da. Gerçekte,
atmosfer, okyanuslar ve buzulların fiziksel süreçlerinin matematiksel olarak
benzeşimini yapan (simülasyon) bilimsel bilgisayar iklim modelleri, bu şekilde
ki bir ısınmanın devam etmesi durumunda, deniz seviyesi yükseltisinin devam
etmesi ve küresel yağış deseninde oluşacak değişimler gibi olumsuz iklim
değişim etkilerine, önü alınamaz şekilde maruz kalacağımızı tahmin
etmektedir.
ATMOSFERİK SERA ETKİSİNİN
ARTMASI
 Isınmaya neden olan ana problem kaynağı birinci derecede
karbondioksittir. Fosil yakıtların yakılması ve ormanların yok
edilmesi nedeniyle havanın doğal bir parçası olan karbondioksit
konsantrasyonu artmaktadır. Bununla birlikte metan (CH4), azot
oksit (N2O) ve kloroflorokarbonlar (CFCs) gibi diğer sera
gazlarının artan konsantrasyonları, nerdeyse CO2’in neden olduğu
kadar bir etkiye topluca sahip oldukları belirlenmiştir.
 Şu anda yeryüzüne yakın hava hacminde CO2
konsantrasyonu yaklaşık %0.038 dir. İklim modelleri,
CO2 ve diğer sera gazlarının devam eden artışı nedeniyle
21. yüzyılın sonuna kadar yeryüzünün şu anki ortalama
yüzey sıcaklığının muhtemel olarak 3 0C (5.4 0F)
artacağını tahmin etmektedir. Bu kadar küçük CO2
miktarı artışı ve diğer gazların önemsiz sayılabilecek
miktarlarda atmosfere verilmesi nasıl oluyor da böyle
büyük sıcaklık artışı meydana getiriyor?
 Matematik modeller, artan okyanus sıcaklığının
buharlaşma oranlarında artışa neden olacağını tahmin
etmektedir. Birincil sera gazı olan su buharındaki ilave
artış atmosferik sera etkisini artıracak ve pozitif geri
beslemeyle sıcaklık artışını ikiye katlayacaktır. Fakat
dikkate alınması gereken diğer geri besleme etkileri de
bulunmaktadır.
 İklimsisteminde potansiyel olarak en büyük olan ve en az bilinen geri
besleme süreçlerini bulutlar ve okyanuslar oluşturmaktadır. Bulutların
alan ve derinliği değişebilmekte ve iklim değişiklikleriyle eş zamanlı
olarak radyasyon özelliklerini değiştirebilmektedir. Tüm bu değişimlerin
net etkisi bütüncül olarak açıkça anlaşılmış değildir. Diğer taraftan
okyanuslar gezegenimizin %70’ini kaplamaktadır. Okyanus akıntıları,
okyanus sıcaklığı ve deniz buzullarının küresel ısınmaya karşı tepkileri,
iklim değişikliğinin küresel desenini ve hızını belirleyecektir. Maalesef,
bu geri besleme süreçlerinin her birisinin ne kadar hızlı tepki verecekleri
şu an bilinmemektedir.
 Yeryüzü Radyasyon Bütçesi (ERBE) adlı araştırmadan elde edilen uydu
verileri, bulutların tuttukları enerjiden daha fazlasını yansıttıkları ve
radyasyon yayarak uzaklaştırdıkları için artan bulutlanmanın yeryüzü
iklimini soğutacak gibi görünmekte olduğunu ileri sürmektedir. Böylece,
küresel bulutlanmadaki bir artış (eğer meydana gelirse) artan atmosferik
sera etkisi tarafından neden olunan küresel ısınmayı bir nebze devre dışı
bırakabilecektir. Şayet bulutlar iklim üzerine bu şekilde etki yaparlarsa
iklim değişimi üzerine bir negatif geri besleme sağlayacaklardır
 Artan CO2 ve diğer sera gazlarının atmosferik sera etkisi üzerine sahip
olacağı etki hakkında belirsizlikler şüphesiz bulunmaktadır. Buna karşın,
en son yapılan bilimsel çalışmalar, birinci derecede artan sera gazları
nedeniyle iklim değişiminin şu an dünya çapında meydana geldiğini
belirtmektedir. Bu sonuca delil olarak ortalama hava ve okyanus
sıcaklığında meydana gelen küresel artış kadar kar ve buzulların yaygın
şekilde erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi gösterilmektedir.
 güneşenerjisinin çoğunluğunun yayıldığı 0.3-1.0 mikrometre arası dalga
boylu radyasyonu atmosferin kolay şekilde absorbe etmediği görülecektir.
Bunun sonucunda, açık bir günde havanın küçük etkilerine bağlı olarak
güneş enerjisi aşağı atmosfere geçmektedir. Nihayetinde güneş radyasyonu
yeryüzüne ulaşmakta ve onu ısıtmaktadır.

HAVANIN ALTTAN ISINMASI


 Isınmışyüzeyle temas halindeki hava molekülleri yüzeye çarparlar,
kondüksiyonla enerji kazanırlar, sonra patlamış taze mısır gevreği
gibi yukarı doğru fırlayarak beraberlerinde kendi enerjilerini taşırlar.
Yere yakın hava tabakasının daha yoğun olması nedeniyle,
moleküller birbirlerine çarpmadan önce yalnızca çok az bir mesafe
(10-7 m) kat etmektedirler. Çarpışma esnasında, daha hızlı şekilde
hareket eden moleküller kendi enerjilerini daha az enerjisi olan
moleküllerle paylaşmaktadır. Bu paylaşım, ortalama hava sıcaklığını
artırmaktadır. Fakat havanın ısı geçirgenliği öyle düşüktür ki,
çarpışmayla ısı paylaşım işlemi yerden ancak birkaç santimetre
yükseklik için önemli olmaktadır.
Yüzey havası ısındıkça, hemen üzerinde bulunan
havadan daha hafif hale gelmektedir. Daha sıcak olan
hava yükselirken ve daha soğuk olan hava alçalırken
termallar veya serbest konveksiyon hücreleri
oluşmaktadır. Bu termaller veya konveksiyon
hücreleri, ısıyı yukarılara transfer etmekte ve sıcak
havayı daha derin hava katmanlarında yaymaktadır.
Yükselen hava genleşir ve soğur, eğer yeteri derecede
nemliyse havadaki su buharı yoğunlaşarak sıvı bulut
damlacıklarına dönüşür.
 Yoğunlaşma esnasında havayı ısıtan gizli ısı serbest kalır. Bu arada
yeryüzü sabit oranda kızıl ötesi radyasyon yaymaktadır. Bu
enerjinin bir kısmı sera gazları tarafından (H2O ve CO2 gibi)
absorbe edilmektedir ki absorbe edilen bu enerji de yukarıya,
aşağıya ve yeryüzüne doğru tekrardan yayılmaktadır. Yeryüzünden
yukarı yükseldikçe su buharı ve karbondioksit konsantrasyonunun
hızlı şekilde düşmesinden dolayı, kızıl ötesi enerji absorpsiyonunun
büyük bir kısmı yeryüzüne yakın bir tabaka içerisinde
gerçekleşmektedir.
Buna göre, alt atmosfer esas olarak zeminden
yukarıya doğru alttan ısınmaktadır.
 Dünya güneş etrafında dönerken ekseni üzerine
eğilmesiyle mevsimler oluşmaktadır. Eğilme, her
enlemde güneşlenme süresini değiştirdiği kadar
yeryüzüne gelen güneşlenme miktarında da yıllık
dalgalanmalara neden olmaktadır.

KISA ÖZET
 Gün boyu, gelen enerji (esas olarak güneş ışığı)
yüzeyden giden enerjiyi aştığı sürece yerküre yüzeyi ve
üstündeki hava ısınmaya devam edecektir
Geceleri,yerküre yüzeyi aldığından daha fazla
radyasyon yayarak soğumaktadır. Bu sürece
radyasyon soğuması denilmektedir.
Kışın en soğuk geceler, havanın sakin, oldukça
kuru ve bulutsuz olduğu zamanlarda normal
olarak meydana gelmektedir
Gündüzleri en yüksek sıcaklıklar ve geceleri en
düşük sıcaklıklar normal olarak yerküre
yüzeyinde gözlenmektedir.
 Yerzemini civarındaki havanın yukarıdaki havadan
daha soğuk olduğu gecelerde genellikle radyasyon
inverziyonları bulunmaktadır.
Son birkaç konuda çeşitli cisimler tarafından
radyasyonun absorbe edilme ve yayılma yolları
örneklerle incelendi. Bundan sonraki konulara
geçmeden önce bir kaç önemli prensibin yeniden
gözden geçirilmesi yararlı olacaktır:
 1.Mutlak sıfır noktası üzerinde bir sıcaklığa sahip tüm
nesneler radyasyon yaymaktadır.
 2.Daha yüksek sıcaklığa sahip nesneler birim alanları
başına daha fazla enerji yayarlar ve yaydıkları enerjinin
maksimum emisyon dalga boyu daha kısadır.
3. Yeryüzü yalnızca gündüz saatlerinde güneş
enerjisi absorbe etmekte buna karşın hem gündüz
hem de gece sürekli şekilde infrared radyasyon
yaymaktadır.
4. Yerküre yüzeyi bir kara cisim gibi
davranmaktadır ve bu özelliği atmosfere göre
yerküre yüzeyini daha iyi radyasyon absorbe
edici ve yayıcı yapmaktadır.
5.Su buharı ve karbon dioksit, infrared
radyasyonu seçici şekilde absorbe eden ve yayan
önemli atmosferik sera gazlarıdır. Bu gazların
atmosferde bulunmamaları durumuna göre
yeryüzü ortalama yüzey sıcaklığı daha yüksek
olmaktadır.
6.Bulutlu durgun geceler çoğu zaman açık
durgun gecelerden daha sıcaktır çünkü bulutlar
yerküre yüzeyine güçlü şekilde infrared
radyasyonu geri yaymaktadır.
7. Sera etkisinin tek başına tehdit olmamasına
karşın sera gazlarının artan düzeyleri nedeniyle
sera etkisinin artması tehdit olmaktadır.
8. Sera gazları konsantrasyonları artmaya devam
ederken bu yüzyılın sonuna kadar ortalama
yüzey hava sıcaklığının dikkate alınır oranda
artması tahmin edilmektedir.
 Güneşin radyant enerjisi uzayda yol alırken, atmosfere ulaşana kadar hiçbir
engelle karşılaşmaz. Atmosferin üst yüzeyinde, güneş ışınlarına dik bir yüzey
üzerine gelen güneş enerjisi, solar sabitrilmekte ve değeri 2 cal/cm2/dakika
veya 1367 W/m2 civarında oldukça sabit kalıyor görünmektedir.

GÜNEŞ ENERJİSİ
3.3 Sıcaklığın Düşey Değişimi
Atmosferde yukarı çıkıldıkça sıcaklık düşer. Bu duruma
Gradiyent sıcaklık azalması denir. Bu azalma troposfer
tabakasının üst sınırı 12 km’ye kadar devam eder.

Adiyabatik sıcaklık değişimi:Yükselen hava


kütlelerinde hacim genişlemesi sonucu soğuma,
alçalan hava kütlelerinde ise sıkışma yani hacim
azalması sonucu ısınma oluşur, bu olaya adiyabatik
sıcaklık değişimi denir. Yükselen hava genleşir ve
soğur. Yani yükselmeyle sıcaklık değişimidir.

Bu hacimsel genişleme ve daralma kuru hava


koşullarında ise kuru adiyabatik sıcaklık değişimi,
nemli koşullarda oluşuyorsa nemli adiyabatik sıcaklık
değişimi denir.
• Kuru adiyabatik sıcaklık değişimi her 100 m’de 1 °C dir.
Bu yoğunlaşma noktasına kadar devam eder.
Yoğunlaşma başladıktan sonra nemli adiyabatik sıcaklık
değişimi etkili olur.Yükselme ile birlikte soğuma olduğu
için bağıl nem oranı%100’e erişir, sıcaklık düşüşü her
100m’de oldukça az meydana gelir.

• Bağıl nem %100’ü geçince yoğunlaşma başlamakta ve


çevreye enerji verilmektedir. Yoğunlaşan su çevresine
539 kcal enerji verir.
 İnverziyonlar: Düşey sıcaklık eğimi güneşlenme ile
ilişkilidir. Yaz aylarında değeri büyümekte, kış
aylarında ve geceleri küçülmektedir. Geceleri ve kış
aylarında bazen atmosferin bazı kısımlarında
yükseklerde sıcaklık azalması yerine sıcaklık artışı
görülür. Bu duruma inverziyon denir. Yani yükseldikçe
sıcaklığın artmasına inverziyon denilir.

 Yükseklikle sıcaklık artışı toprak yüzeyinden


başlamak üzere ortaya çıkarsa toprak inverziyonu
denir. Toprak inverziyonu genellikle kış geceleri ortay
çıkar ve sise neden olur.
Güneşten gelen ışınlar yeryüzüne inerken atmosfer
içinde değişikliğe uğramaktadır.
Yerküresinin atmosferin ısınmasındaki rolü:
a) Güneş ışınlarının yere geliş açısı
b) Işınların aydınlatma süreleri

Havanın yoğunluğunu azaltmak ve genleşmesi için


verilen sıcaklığa virtüel artım ve bu artımın gerçek
hava sıcaklığına ilave dilmesiyle elde edilen sıcaklığa
virtüel sıcaklık denir.
 Havadaki spesifik nemin sabit basınç
altında yoğunlaşması sonucunda
sıcaklığın artmasına ekivalent artım, bu
sıcaklığın mevcut hava sıcaklığına
eklenmesiyle bulunan hava sıcaklığına
ekivalent sıcaklığı denir.
Çeşitli Sıcaklık ve Isı Deyimleri
Hava kütlesinin 1 atm. basınçta sahip olduğu sıcaklığa havanın
potansiyel sıcaklığı denir. Bir ortamdaki basınç değişirse sıcaklıkta
değişir.

Isınma
1 gr su 1 gram buhar
Isısı

1 gram suyun buharlaşması için alması veya subuharının


tamamı ile buharlaşması için vermesi gereken ısı miktarına
ısınma ısısı denir. Buharlaşan suyun kendi içinde sakladığı
enerjiye gizli ısı denir.
Ergime
1 gr buz 1 gram su
Isısı
1 gr buzun erimesi için çevresinden aldığı veya 1 gr suyun buz
haline gelmesi için etrafına verdiği ısı miktarına ergime ısısı
denir.

Süblimleşme
1 gr buz 1 gram buhar
Isısı

1 gr subuharının buz haline geçebilmesi için çevresine vermesi


gereken ısı miktarına süblimleşme ısısı denir.
• Tarımsal üretimin çeşitli aşamalarında
bitkilerin dondan zarar görmesi söz konusu
olduğundan, ilkbaharda meydana gelen
son don ile sonbaharda meydana gelen ilk
donun yüzde (%) olarak meydana gelme
olasılığını bilmek faydalı olup, üreticilerin
tedbir alması ve verebileceği zararı kısmen
önlemesi mümkündür. Oluş şekline göre
donlar;

a) Radyasyon donu ve
b) Rüzgar veya adveksiyon donu olmak üzere
iki grupta toplanır.
 Radyasyon donu : Sakin ve bulutsuz
gecelerde yeryüzünden kaçan
radyasyonun kontrolsüzce boşluğa yayıldığı
zamanlarda toprak sıcaklığı ve aynı şekilde
toprakla temas halindeki havanın da
sıcaklığı azalır. Eğer soğuma oldukça
yüzeyde olursa soğuk hava tabakası gece
ilerledikçe derinleşerek hava sıcaklığı
donma noktasının altına düşer ve radyasyon
donu meydana gelir.
B) RÜZGAR VEYA ADVEKSİYON DONU : KUTUP
BÖLGELERİNDEN GELEN SOĞUK HAVA KÜTLELERİNİN, HAVA
HAREKETİ (RÜZGAR) İLE BÖLGENİN HAVA SICAKLIĞINI
ANİDEN DÜŞÜREREK DONA NEDEN OLMAKTA VE RÜZGAR
(ADVEKSİYON) DONU OLARAK TANIMLANMAKTADIR.
Donun cinsi Rüzgar hızı < 10 knot Rüzgar hızı > 10 knot

Hafif don 0.0 oC - - 3.5 oC 0.0 oC - - 0.4 oC

Mutedil don - 3.6 oC - - 6.4 oC - 0.5 oC - - 2.4 oC

Şiddetli don - 6.5 oC - - 11.5 oC - 2.5 oC - - 5.5 oC

Çok şiddetli don -11.6 oC’ den düşük - 5.6 oC’ den düşük
3.7. Sıcaklık Yönünden Belirli Günler

Maksimum sıcaklık 25 0C=Yaz günü,


30 0C=Tropik gün
-0.1 0C=Kış günü
Sıcaklık Herhangi bin an için 0 0C ise Donlu gün
-10 0C ise Şiddetli donlu gün

İlk don: Belirli bir bölgede yazdan kışa girerken görülen ilk
donun tarihidir.
Son don: Belirli bir bölgede kışdan yaza girerken görülen son
donun tarihidir.
TARIMDA METEOROLOJİNİN ÖNEMİ

Mevsimler
Günlük Sıcaklık
Değişimleri
Dondan Korunma

Prof.Dr. G. Duygu Semiz

Prof.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
 Mevsimlik ve Günlük Sıcaklıklar
 Dünya güneş etrafında saatte binlerce kilometrelik bir hızla dönerken
aynı zamanda kendi ekseni etrafında da dönmektedir. Kuzey Kutbundan
aşağıya doğru bakıldığında, dünyanın kendi ekseni etrafında dönüş
yönünün saat yönü tersine olduğu görülecektir ki bu, bizim doğuya doğru
saatte yüzlerce kilometrelik hızla hareket etmek de olduğumuz anlamına
gelmektedir. Bu durum güneş, ay ve yıldızların doğudan doğması ve
batıdan batmasının sebebi olmaktadır. Dünyanın bu hareketine,
mevsimlerin nedeni olan dünyanın kendi ekseni üzerine eğilmesi gerçeği
de eşlik etmektedir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Mevsimler
Dünya güneşin etrafında 365 günü biraz aşan bir sürede (1 yıl)
eliptik bir yörünge çizer. Dünya güneşin etrafında dönerken
kendi ekseni etrafından da dönmekte ve her bir dönüşünü 24
saatte (1 gün) tamamlamaktadır. Güneşin dünyaya olan
uzaklığı ortalama 150 milyon km’dir. Dünyanın yörüngesi daire
şeklinde değil de bir elips şeklinde olduğundan dolayı
dünyadan güneşe olan uzaklık yıl boyunca değişir. Dünya
güneşe Ocak ayında yaklaşırken (147 milyon km) Temmuz
ayında (152 milyon km) uzaklaşır.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Şekil den en sıcak havanın Ocakta ve en soğuk
havanın Temmuzda meydana geleceği sonucu
çıkarılabilir. Fakat Kuzey Yarımkürede dünyanın
güneşe en yakın olduğu Ocak ayında soğuk
havalar, dünyanın güneşten daha uzak olduğu
Temmuzda ise daha sıcak havalar görülmektedir.
Şayet güneşe yakınlık derecesi mevsimlerin
oluşmasının birincil sebebi olsaydı, gerçekte Ocak,
Temmuzdan daha sıcak olacaktı. Bununla birlikte,
güneşe yakınlık derecesi, mevsimlerin oluşumunda
yalnızca küçük bir paya sahiptir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Mevsimler yeryüzünün aldığı solar
enerji miktarı tarafından düzenlenir.
Alınan güneş enerjisi, birinci
derecede güneş ışınlarının yeryüzüne
çarptığı açıyla ve herhangi bir
enlemde güneşlenme süresiyle
(gündüz saatleri) belirlenir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Yerküre yüzeyine dik gelen güneş enerjisi, aynı yüzeye
açılı gelen güneş enerjisinden daha yoğundur. Bir
duvara el feneri dik tutulursa, küçük ışık dairesi görülür.
El feneri eğik tutulursa, ışık dairesinin daha geniş bir
alana yayıldığı görülecektir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Bu prensip güneş ışığı için de geçerlidir. Yerküreye açılı gelen
güneş ışınları, daha geniş alana yayılır ve yerküreye doğrudan
gelen güneş ışınlarının aydınlattığı alandan daha büyük bir
alanı aydınlatır. Her şey eşit olduğunda, daha dik güneş
ışınlarına maruz bir alan, aynı büyüklükte açılı güneş ışığı gelen
alandan daha fazla ısı alacaktır.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Buna ilaveten, güneş ışınları dik konuma göre ne kadar yatık
gelirse, atmosferde kat edeceği mesafe o kadar artar. Kat
edilen atmosfer mesafesinin artması, güneş ışınlarının daha
fazla dağıtılması ve absorbe edilmesi (zayıflaması) anlamına
gelmektedir. Sonuç olarak güneş, gökyüzünde yükseklerde
bulunduğu anlarda alçakta bulunduğuna göre yeryüzünü
daha fazla ısıtabilmektedir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Yerküre güneş etrafında dönerken, ekseni 23 ½ eğiktir. Yerküre
ekseni uzayda hep aynı yöne eğiktir. Haziranda Kuzey Yarımküre
güneşe doğru eğildiğinde, daha fazla doğrudan güneş ışığı
alması ve uzun gündüz saatleri nedeniyle Aralıkta güneşten uzak
tarafa doğru eğildiği zamana göre havaların daha sıcak
olmasına sebep olur.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
21 Haziranda dünyanın kuzey yarısının güneşe doğru eğildiğine
dikkat edilmelidir. O gün öğle vakti, solar ışın demetleri yılın diğer
zamanlarında olduğundan daha dik şekilde Kuzey Yarımküreye
gelir. Güneş öğlen gökyüzünde en yüksek pozisyonunda,
doğrudan 23 ½ kuzey enlemi (Yengeç dönencesi) üzerindedir.
Bu 23 ½ N enlemi üzerinde 21 Haziranda durulursa, güneşin
öğlen doğrudan baş üstünde olacağı görülecektir. Bu gün yaz
gündönümü olarak adlandırılır ve bu gün astronomik olarak
Kuzey Yarımkürede yazın ilk günüdür.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Şekil’den de açıkça görülebileceği gibi dünya kendi ekseni
etrafında dönerken güneşe bakan kısmı ışık alırken diğer tarafı
karanlıkta kalır. Böylece yerkürenin sürekli olarak yarısı aydınlanır.
Dünya ekseni eğik olmasaydı, öğle vakti güneş ekvatorda sürekli
tepemizde olacak ve yılın her günü her enlemde 12 saat gece
12 saat gündüz olacaktı.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Buna karşın dünya ekseni eğiktir. Kuzey Yarımküre yüzeyi 21
Haziranda güneşe doğru eğildiğinden dolayı bu yarım kürede
tüm enlemler 12 saatten daha fazla gündüz saatlerine sahiptir.
Kuzeye doğru gidildikçe gündüz saatleri daha da uzar. Kutup
dairesine (66.50N) ulaşıldığı zaman gün aydınlanması 24 saat
sürmektedir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
Şekil ’e dikkat edilirse, 66.50 kuzey enlemi üstündeki bölgenin
dünya dönerken asla “gölge bölgesine” girmediği görülür.
Kuzey kutbunda güneş gerçek anlamda 20 Martta doğar ve
22 Eylülde batar. Batana kadar 6 ay ufuk da kalır. Bu
bölgeye “gece yarısı güneş adası” denilmektedir.

Doç.Dr. G. Duygu Semiz, semiz@ankara.edu.tr, kesmezduygu@gmail.com. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Ziraat
Fakültesi, Ankara Üni.
 Hava günlük ısınma ve soğuma çevirimi geçirirken bir bakıma her bir güneşli
gün kısa bir mevsim gibi olmaktadır. Sabah saatleri boyunca güneş zemin
üzerine ısı enerjisini yayarak gökyüzünde tedrici olarak yükselirken hava ısınır.
Güneş, en yüksek seviyesine öğlen civarı ulaşır ve daha sonra batı ufkuna
doğru yavaşça yolculuğa başlar. Yeryüzünün en yoğun güneş radyasyonu aldığı
zaman öğle civarı olmaktadır. Bununla beraber biraz şaşırtıcı şekilde öğlen
vakti günün en sıcak zamanı değildir. Çoğu zaman öğleden sonra havanın
ısınması devam ederek bir maksimuma ulaşır. Sıcaklıkta meydana gelen bu
gecikmeyi anlayabilmek için zeminle temas halindeki sığ hava tabakasının
incelenmesine gerek duyulmaktadır.

GÜNLÜK SICAKLIK DEĞİŞİMLERİ


 Güneş sabahleyin yükselirken güneş ışınları yeryüzünü ısıtır ve ısınan yüzey
kondüksiyon yoluyla kendisiyle temas halindeki havayı ısıtır. Bununla birlikte,
havanın zayıf ısı geçirgen olmasından dolayı bu ısınma işlemi yüzeyden
itibaren birkaç cm yükseklikle sınırlı kalır. Güneş gökyüzünde yükselirken,
zeminle temas halindeki hava daha çok ısınır ve burada sıcak yüzey havasını
üstündeki hafif şekilde daha soğuk havadan ayıran bir termal sınır
bulunmaktadır.

GÜNDÜZ ISINMA
 Yüzey yakınlarında, konveksiyon başlar ve yükselen hava kümeleri
(termaller), ısının yeniden dağıtılmasına yardım eder. Durgun havalarda, bu
termaller küçüktür ve yüzey yakınlarında havayı etkili şekilde karıştırmazlar.
Böylece, düşeyde büyük sıcaklık farklılıkları oluşabilir. Bununla birlikte
rüzgarlı günlerde, türbülans akımları üstteki soğuk havayla sıcak yüzey
havasını karıştırabilmektedir. Bazen zorlanmış konveksiyon da denilen bu şekil
mekaniksel karıştırma, termallerin yüzeyden yukarılara ısı transferini daha
etkili şekilde yaymasına yardımcı olur.
 Şimdi günün en sıcak kısmının genellikle niçin öğleden sonra çıktığı
incelenebilir. Günün en sıcak zamanları çoğunlukla öğleden sonradır. Öğle
civarında güneş ışınları en yoğundur. Bununla birlikte, öğleden sonra yer
yüzeyine gelen güneş radyasyonu yoğunluğu azalmasına karşın, bir süreliğine
yüzeyden yayılan ısı enerjisinden fazladır. Bu durum öğleden sonra 2-4 saat
süreyle enerji fazlası vermekte ve maksimum solar ısınma zamanı ile yüzeyden
birkaç metre yukarda maksimum hava sıcaklığı zamanı arasında bir kaymaya
önemli derecede katkı sağlamaktadır.
 Bir dereceye kadar günün en yüksek sıcaklığının kesin zamanı değişebilir.
Yazın tüm öğle sonrası gökyüzünün bulutsuz kaldığı yerlerde maksimum
sıcaklık bazen saat 15.00 -17.00 arasında meydana gelebilir. Bulutlu ve puslu
günlerde bir iki saat önce meydana gelebilir. Öğle sonrası bulutluluğun ve
nemliliğin olduğu yerlerde, sıcaklık maksimumu genellikle bir veya iki saat
daha erken meydana gelir. Bulutlar güneş ışığını yansıtırlar, bazen maksimum
sıcaklığın öğle vakti kadar erken meydana gelmesine sebep olurlar. Şayet
bulutlar tüm gün boyunca kalırlarsa, bütünüyle gündüz sıcaklığı genellikle
daha düşük olur
 Güneş alçalırken, enerjisi geniş bir alana yayılmakta ve yeri ısıtabilmek için elverişli ısı
miktarı azalmaktadır. Şekil incelendiğinde, bazen öğleden sonra geç saatlerde veya
sabah erken saatlerde yerküre yüzeyinin ve üstündeki havanın aldığından daha fazla
enerji kaybettiği ve böylece soğumaya başladıkları görülecektir.

Gelen enerji (birinci derecede güneşten) ve yeryüzünden giden


enerji tarafından kontrol edilen hava sıcaklığındaki günlük
değişim. Gelen enerjinin giden enerjiyi aştığı yerde (turuncu
gölge), hava sıcaklığı yükselir. Giden enerjinin gelen enerjiyi
aştığı yerde (mavi gölge), hava sıcaklığı düşer.

GECE SOĞUMASI
 Hem yeryüzü hem de üstündeki hava radyasyonal soğuma diye adlandırılan
kızılötesi enerji yayarak soğumaktadır. Havadan çok daha iyi radyatör olan
yeryüzü çok daha çabuk şekilde soğuyabilmektedir. Sonuç olarak, gün
batımından kısa bir süre sonra yerküre yüzeyi, doğrudan üstünde bulunan
havadan biraz daha fazla soğur. Yüzey havası bir kısım enerjiyi kondüksiyonla
yeryüzüne transfer eder. Zemin transfer edilen bu enerjiyi tekrardan hızlıca
radyasyonla uzaklaştırır.
 Gece ilerlerken, zemin ve zeminle temas halindeki hava, birkaç metre daha
yüksekte bulunan havaya göre daha hızlı şekilde soğumaya devam eder. Daha
sıcak üst hava bir miktar ısıyı aşağıya doğru transfer eder ki bu süreç havanın
zayıf ısı geçirgenliği nedeniyle yavaş olur. Bu yüzden, gece geç saatlerde veya
sabahın erken saatlerinde en soğuk hava yere en yakın havadır. Soğuk havanın
üstünde ise hafifçe daha sıcak hava yer alır.
 Soğuk gecelerde birçok bitki düşük sıcaklıklardan zarar görebilir. Küçük
bitkileri ve fundalıkları korumak için plastikle, bezle, samanla bitkilerin üzeri
örtülür. Bu şekilde zemin ısısının radyasyonla etraftaki daha soğuk yerlere
uzaklaşması engellenir. Bir ev bahçesinde soğuk hava süresince dışarıdaki
bitkiler ve çiçekler basit bir şekilde kağıt veya plastik torbalarla örtülerek
önlem alınabilir.

BİTKİLERİN SOĞUKTAN
KORUNMASI
 Meyve ağaçları özellikle ilkbaharda çiçek açtıklarında soğuk havalara karşı savunmasız durumdadırlar. Bu
dönemlerde ağaçları korumak çiftçilere ciddi şekilde problem olmaktadır. Açık durgun bir gecede en
düşük sıcaklıklar yüzeye yakın yerde ortaya çıktığı için, bir ağacın en alt dalları en çok zarar görmeye
müsait durumdadır. Bundan dolayı, toprak zemini civarındaki hava sıcaklığının artırılması zararı
önleyebilmektedir. Sıcaklığı artırmanın bir yolu meyve bahçesi ısıtıcıları kullanılarak sağlanabilmekte
olup toprak zemini civarında kurulan konveksiyon akımlarıyla ısıtıcılar etraflarındaki hava ısıtılır. Ek
olarak, sıvı veya gaz yakıt yakan bahçe ısıtıcılarından ısı enerjisi yayılımı, ağaç sürgünleri tarafından
engellenir ve bu şekilde sürgün sıcaklıkları da artmış olur.
 Şiddetli şekilde kirliliğe neden olan çok miktarlarda yoğun siyah duman
üretmeleri nedeniyle bahçe ısıtıcıların ilk formlarına is çanağı ismi verilmiştir.
Dumanın yeryüzü ısısının bir kısmını tutan bir branda gibi davrandığına
inandıkları için insanlar bu kirliliği toleransla karşılamışlardır. Yapılan
çalışmalar, yoğun dumanın daha önce sanıldığı gibi ısının korunmasında
önemli olmadığını ortaya koymuştur. Artık meyve bahçesi ısıtıcıları mümkün
olan en az duman üretecek şekilde planlanmaktadır
 Ağaçları korumanın diğer bir yolu yukarıdaki sıcak hava ile yüzeydeki
soğuk havanın karıştırılmasıdır. Bu şekilde yüzeye yakın havanın
sıcaklığı artırılmaktadır. Böyle hava karışımları bir motorla çalışan, uçak
pervanelerine benzeyen, fan şeklinde rüzgar makineleri kullanılarak elde
edilebilmektedir Belirlenen sıcaklık değerinde termostatik olarak rüzgar
makinelerinin açılıp kapatılabilmesi önemli yararlar sağlamaktadır.
RÜZGAR MAKİNELERİ YUKARIDAKİ DAHA
SICAK HAVAYLA DAHA SOĞUK YÜZEY
HAVASINI KARIŞTIRIR.
 Yeterli miktarda su kullanılabilinirse, ağaçlar sulamayla korunabilmektedir.
Potansiyel soğuk gecelerde, çiftçiler meyve bahçelerine su verebilirler. Su
yüksek ısı kapasitesine sahip olduğu için kuru topraktan daha yavaş şekilde
soğumaktadır. Sonuç olarak, toprak yüzeyi kuru olduğu zamandaki kadar
soğuk olmayacaktır. Üstelik ıslak toprak kuru topraktan daha yüksek ısıl
geçirgenliğe sahiptir. Böylece ıslak toprakta, toprak yüzeyi altından ısı daha
hızlı şekilde yukarı doğru iletilmekte olup yüzeyin daha sıcak tutulmasına
yardımcı olmaktadır.
 Rüzgarlar ile gelen soğuk havadan meyve bahçelerini korumak, sorun
oluşturmaktadır. Rüzgar makineleri sadece üstteki sıcak hava ile yüzeydeki soğuk
havayı karıştırdığından dolayı bu donlara karşı etkili olamayacaktır. Bahçe ısıtıcıları
ve sulama, yalnızca hemen zemin üzerindeki dalları koruyacakları için bu donlara
karşı korunmada etkileri düşük kalmaktadır. Bununla birlikte işe yarayacak tek bir
koruma şekli bulunmaktadır: Bahçe yağmurlama sulama sisteminin devreye
sokması. Yağmurlama sulama sistemi suyu ince damlacıklar şeklinde püskürtür.
Soğuk havalarda, su dallar ve tomurcuklar etrafında donar ve etraflarını ince bir buz
cilası kaplar.
 Yağmurlama süresince su buza dönüşürken açığa çıkan gizli ısı buz
sıcaklığını 00C de tutar. Tomurcukların zarar görme noktasından
daha yüksek bir sıcaklıkta tutulması yoluyla buz, dondurucu havaya
karşı koruyucu bir örtü görevi görür. Aşırı buzlanmanın dalları
kırmasına karşı dikkat edilmelidir. Ağaçlar aşırı korumadan zarar
görebilirken meyveler soğuk havadan korunabilmektedir. Hava
oldukça nemli olduğunda yağmurlama iyi işe yaramaktadır. Hava
kuru olduğu zaman önemli miktarda su buharlaşmayla kaybolduğu
için yağmurlama fazla yararlı olmamaktadır.
 Kısa Özet
 Buraya kadar mevsimlik ve günlük olarak sıcaklık değişimleri
incelendi. İleri konulara geçmeden önce, bu kısımda incelenmiş
olan bazı önemli kavramlar ve bilimsel gerçekler özetlenmiştir:
 Dünya güneş etrafında dönerken ekseni üzerine
eğilmesiyle mevsimler oluşmaktadır. Eğilme, her enlemde
güneşlenme süresini değiştirdiği kadar yeryüzüne gelen
güneşlenme miktarında da yıllık dalgalanmalara neden
olmaktadır.
 Gün boyu, gelen enerji (esas olarak güneş ışığı) yüzeyden giden enerjiyi
aştığı sürece yerküre yüzeyi ve üstündeki hava ısınmaya devam edecektir

 Geceleri,
yerküre yüzeyi aldığından daha fazla radyasyon yayarak
soğumaktadır. Bu sürece radyasyon soğuması denilmektedir.
•Kışın en soğuk geceler, havanın sakin, oldukça kuru ve bulutsuz olduğu
zamanlarda normal olarak meydana gelmektedir.
Gündüzleri en yüksek sıcaklıklar ve geceleri en düşük sıcaklıklar
normal olarak yerküre yüzeyinde gözlenmektedir.

 Yerzemini civarındaki havanın yukarıdaki havadan daha soğuk


olduğu gecelerde genellikle radyasyon inverziyonları
bulunmaktadır.
Günlük Sıcaklık Ölçümleri
Günlük sıcaklık ölçümleri saat 7,14 ve 21 de yapılır.
Günlük ortalama sıcaklık Aylık ortalama sıcaklık
T7 + T14 + 2(T21 ) T1 + T2 + .... + T30
G.O.S . = A.O.S . =
4 30

Maksimum Termometre Minimum Termometre

You might also like