Professional Documents
Culture Documents
1. B ask ı: İstanbul. 2 0 1 7
ISB N : 9 7 8 - 6 0 5 - 0 9 - 4 5 0 8 - 9
S e r tifik a no: 1 1 9 4 0
B a sım yeri: Yıkılmazlar Basın Yayın Prom. ve Kağıt San. Tic Ltd. Şti
Adres Evren Mah. Gülbahar Cad No: 62/C Güneşli-Bağcılar /İSTANBUL
Tel: (0212) 515 4 9 47
S e r tifik a no: 1 1 9 6 5
“Uyan Orion.”
Gözlerim birden açılıyor. Başımda endişeli bir revir
yardımcısı var. “Donanım’a çağrılıyorsun,” diyor. “Bütün
mağaracılar çağrıldı.” Gözlerime bakmaktan kaçınıyor.
“Babam nerede?”
“Baban göz altına alındı.”
“Ne?” Acıyla yüzümü buruşturarak doğrulmaya çalışı
yorum. Bacağımdaki yara kendi nabzı varmış gibi atıyor.
“Çıkardığın cirium hakkında vekilin soracakları var.”
Bandajı kaldırıyor, zehrin kalıntılarından yer yer morar
mış şişkin deriyi birleştiren bir sıra dikiş görüyorum. Di
kişli bölgeye uyuşturan bir sprey sıkıyor. “Dikişler birkaç
gün içinde eriyecek.” Sonunda gözlerime bakıyor. “Hayat
ta kaldığın için şanslısın.”
“Babam...”
“Muhafızlar sana eşlik etmek üzere buraya geliyorlar.
Kateterini çıkarmam gerekiyor.” Tüpü çıkarırken nefesi
mi tutup gözlerimi sımsıkı kapatıyorum. “Oraya kadar
kendi başıma yürüyebileceğimden emin değilim.”
“Birisi bunu düşündü bile.” Kapıya dönüyor. “Dram,
şimdi girebilirsin.”
Dram kapıya yaklaşıyor ve beni görünce donup kalıyor.
“Dokuzuncu tünelle aramızda küçük bir anlaşmazlık
oldu,” diyorum. Gülümsemeye çalışıyorum ama yüzüm
kıvrılmak için fazla yara bere içinde.
Bakışları yüzümde dolaşırken hiçbir şey söylemiyor.
Dudakları sımsıkı kapalı, çenesi kasılıyor.
Revir yardımcısı usulca Dram’in yanından geçiyor.
“Onlan elimden geldiğince oyalayacağım ama acele etme
niz gerek.” Kapıyı arkasından yavaşça kapatıyor.
Dram bana doğru yürüyor, yara bere içinde ve sol kolu
sanlı olduğu halde onu büyük bir zevkle seyrediyorum.
Bana bir yığın katlanmış giysi verip arkasını dönüyor.
‘Tardıma ihtiyacın var mı?”
Ayağımı yataktan dışarı kaydırıp ayağa kalkma
yı deniyorum. “Hayır, ben...” Nefesimi tutup arkadan
omuzlarına yapışıyorum. Kimse bana yaralarımın yeri
ni söylemedi. Her hareketimde yeni bir tanesini keşfe
diyorum.
“Rye...”
“Bana bir saniye ver.” Geceliğimi çıkarmayı başanyo-
rum. Harcadığım efor beni sarsıyor. Sırtımdaki her dikişi
hissediyorum.
“Vücudunu görmüştüm,” diye mmldamyor Dram.
“Mağarada, seni tedavi ettiğimizde ve daha önceden de.
izin ver yardım edeyim.”
“Tamam,” diyorum fısıltıyla.
Bana dönüyor. “Aynı Donanım’da giyinmek gibi...”
Winn için eski çoraplardan yaptığım oyuncak bebek
gibi kımıldamadan duruyorum. Kolumu giysiye sokuyor,
elleri tedirgin; kendi başıma giyinirken olduğumdan bile
nazik. Kumaşı sarılı kolumun etrafından geçirip gömle
ğin önünü kapatıyor.
“Sana benim giysilerimi getirdim. Sargı varken daha
iyi uyacağını düşündüm.”
Başımla onaylıyorum, konuşmak şöyle dursun nefes
bile alamıyorum.
Sağlam eliyle düğmeleri deliklerden geçirmeye çalışı
yor. Yıpranmış gömleğinin kumaşı kadar yumuşak par
maklan tenime değiyor. Kokusu beni sanyor.
Dram diz çöküp pantolonu bacaklanma geçiriyor. Ba
cağımdaki ısırığı kapatan bandaja dokunuyor, bu beni o
ana geri götürüyor, beni çevirip yarasayı gördüğü ana.
Gözlerini kaldmp bana bakıyor.
“Çok korktum,” diyor. “Seni geri getirebilecek miydim
bilmiyordum.”
Boğazım daralıyor. “Getirdin.”
“Küller Rye,” diyor fısıltıyla pantolonu yukarı çeker
ken. “Zehir damarlarında biraz daha kalsaydı, boynumda
asılı küllere dönüşecektin.”
Kolumu kaldırmak canımı yakıyor ama kollanmı boy
nuna dolamak için yine de kaldınyorum. Yaralı kolunu
belime bastırmak için kıvırıp beni kendine çekiyor.
Kapı çalınınca ayrılıyoruz. Bir muhafız içeri giriyor.
“Bütün mağaracılar Donanım’a,” diyor.
“Geliyoruz,” diyor Dram adama ters ters bakarak. Bot
larımı giymeme yardım ediyor, sonra muhafızı izliyoruz.
Revirden çıkarken altı muhafız daha bize eşlik ediyor.
Bu tedirginliklerine bir anlam vermeye çalışıyorum.
“Nereye kaçmamdan korkuyorsunuz bilmem.”
‘Yöneticinin emirleri,” diyor yanımdaki muhafız.
Bizi kampa doğru götürüyorlar. Birkaç adımda bir
acıyla yüzümü buruşturuyorum. Sersem haldeyim ve
ayakta kalmak için savaşıyorum.
“Biraz yavaşlayın,” diye sesleniyor Dram. “Güçlükle
yürüyebiliyor.” Kolunu belime doluyor, ona yaslanıyorum.
Kanca tabancasını dolu halde pantolonunun arkasına
sokmuş olduğunu fark ediyorum.
“Donanım’a giden bir güzergâh işaretlemeyi mi planlı
yorsun?” diye soruyorum.
“Sadece bir önlem. Her şey değişti.”
“Değişen ne?”
Bakışı yurdun önündeki panoya kayıyor. Mağara nöbet
listesi yanmış ama tek değişiklik bu değil. Kavrulmuş tah
tanın üzerindeki listenin en başındaki ismimi zar zor oku
yabiliyorum. Dokuzuncu tünele son indiğimde 315.82 gram
cirium’um olduğu yazılıydı. Şimdi 429.21 gram yazıyor.
Tökezliyorum, Dram beni tutuyor. Benim ismimin al
tında Graham’ınki yazıyor: 426.17 gram. Sonra 410.26
gramla Ennis. Panodaki son isim Dram: 402.86 gram.
Dokuzuncu tünele son inişimiz bizi 400 gramın üzeri
ne çıkardı.
Ama bu şimdi benim için hiçbir şey ifade etmiyor.
“Dram, Kongre Işınlarımı geri aldı.”
“Biliyorum.”
Sesindeki tuhaf tonlamanın nedenini anlamaya çalışa
rak yüzünü inceliyorum.
“Dört yüz iki gram,” diye mırıldanıyorum. “Özgürlüğü
nü kazandın, bunu kutlaman gerek!”
“Kimsenin kutlama yaptığı yok,” diyor Dram gizemli bir
biçimde. Bir muhafız bize tedirgin edici bir bakış atıyor.
“Neler oluyor? Ben dışarıdayken size neler oldu?”
“Cranny beni gözetim altında tutuyor.” Gözleri benim
kilerle buluşuyor. “Bu muhafızlar senin için değil. Benim
için.”
□n bîr
Öleceğiz.
Cirium giysimin altında çok yüksek bir yere çok hızlı
tırmanmışım gibi titriyorum. Eleğimi tekrar tekrar kuma
sokuyorum fakat yanmış topraktan başka bir şey çıkmı
yor. Elimle kızgın kumlan tırmıklıyorum, avucumu ateşe
tutuyormuşum gibi geliyor.
“Dur ben eleyeyim,” diyor Gabe. “Bu elleri hiçbir şey
acıtamaz.” Cirium parmaklarıyla bir avuç kum alıyor.
“Sadece nerede olduğunu söyle.”
Keşke söyleyebilsem. Işın tozu cirium’dan farklı. Dör
düncü Kordon’un koşullan da onu ayırt etmeme yardımcı
olmuyor. Tek istediğim yerin altında gizlenmek.
Bir saat önce rüzgârlar tozu dumana kattı. Burada ne
yin normal olduğundan emin değilim ama bu ışın fırtına
sına çok benziyor. Ast duyulanm bana avaz avaz bağınyor.
“Dokuzu özleyeceğimi hiç düşünmemiştim,” diyor
Dram.
“Beşinci Kasaba’yı özleyeceğimi hiç düşünmemiştim.”
Dua için kenetlenmiş bir çift el gibi duruyoruz, Winn
ikimizin arasına sokuluyor. Giysisinin altında cildi ka
bartılarla dolu.
“Burada hiçbir şey yok,” diyor Graham. Siyah ve kır
mızı kumların üzerine yan yatıp kovasına kum eliyor. Sol
bacağı şişip normal kalınlığının iki katma çıkmış. Anlaşı
lan dizinin içindeki parazitler Dördüncü Kordon’u bizim
sevdiğimizden fazla sevmiyorlar. “Daha ileri gitmeniz ge
rek,” diyor.
“Seni bırakmayacağız,” diyorum üçüncü kez.
“Bağırarak konuşmak seni haklı yapmaz kızım,” diyor.
Söylenerek kovasını bir kenara fırlatıyor. “Dram, bana
kulak vermeni bekliyorum oğlum. Neyin doğru olduğunu
biliyorsun.”
Winn ağlamaya başlıyor. Ağlamaları artık sürekli hale
geldi, aynı rüzgâr gibi ama bu defaki ağlaması farklı.
Başlığından tutup yüzüne bakmak için onu kendime çevi
riyorum. Gözündeki damarlardan biri çatlamış.
Kesesinden bebeğini çıkarıp eline tutuşturuyorum.
“Bebek korkuyor Winn. Ona her şeyin düzeleceğini
söylemen gerek.” Beşinci Kasaba’dan ayrılmadan önce
Winn’in sarı elbisesini kesip bebeğine bir elbise yapmış
tım. Kordonun kızgın küllerine ne kadar dayanır bilmi
yorum.
“Korkma, ben buradayım,” diyor bebeğine mırıldana
rak. Saç yerine eskimiş tırmanma ipi değil de kıvrımlı
bukleleri varmış gibi eldivenli elleriyle okşuyor onu.
“Adı ne?” diye soruyorum.
“Len,” diye fısıldıyor.
Len. Lenore. Yaşlar genzimi yakıyor. “Güzel bir isim.”
Gözlerim Dram’inkilerle buluşuyor.
Reeves koşar adım bize doğru geliyor. “Bir sığınak bul
dum! Yanm kilometre kadar doğuda.”
Sığınak! Bakışlarım Graham’a kayıyor. Ha yanm kilo
metre ha on kilometre. On adım bile atamaz.
“Gitme vaktiniz geldi çocuklar,” diyor Graham.
Reeves kovasını bana veriyor, sonra eğilip kendisini
bırakması için koluna vuran Graham’ı kaldırıyor. “İndir
beni. Güvenliğiniz için diğerleriyle birlikte git.”
“Seni taşıyarak da gidebilirim,” diyor Reeves.
“Sen de Kâşif kadar inatçısın,” diye söyleniyor Gra
ham.
“Bunu bir iltifat olarak alıyorum,” diyor Reeves.
Dram Winn’i kollarına alıyor, Gabe ve ben onları izli
yoruz.
D g r a m ışın t o z u
D g r a m ışın t o z u
G g r a m ışın t o z u
O g r a m ışın t o z u
O g r a m cirium
ilk gün dört yüz metre derine iniyoruz. Yeni bir geçit keş
fetmek için uygun bir derinlik ama ben Jameson’ın istedi
ğinden bile derine inmek istiyorum. Daha önce Dram’den
hiç ayrılmadım ama sorun sadece onu özlemem değil. Bir
şeyler yanlış gidiyor, cirium’un varlığını nasıl hissediyor
sam bunu da öyle hissediyorum. Damarlarımda bir şey
şarkı söylüyor ama bu kez ahenksiz.
Tünelden çıktığımızda bir daha görmemeyi umduğum
bir görüntüyle karşılaşıyoruz; bir kordon yerleşkesinin
uzun ahşap direkleriyle. Nefesim göğsümde takılıp kalı
yor. Sadece Dördüncü Kordon’un turnikelerinden ayak
larını sürüyerek geçen biri bunun ne anlama geldiğini
bilebilir.
Bulmacanın tüm parçalarını yerine oturtamıyorum
ama üzerimizde görünmez bir saat asılıymış gibi geliyor.
Sığınak’ın üzerinde asılı duran ve güvende olduğumuz
yanılgısı parçalanıp gidene kadar dakikaları sayan saat
gibi.
Kongre’nin ne planladığını öğrenmem gerek. Gözleri
mi kısarak Merkez’in taş duvarlarına bakıyorum ve bu
rada tırmanmadığım tek bir yer kaldığını fark ediyorum.
G g r a m cirium
O g r a m cirium
O gram cirium
ü gram cirium
G gram ışın tozu
D mililitre Cirim 2
G mililitre Serum 854