You are on page 1of 42

David Foenkinos

On Yıl Sonra

Türkçesi: Burak ÜZEN


David Foenkinos
28 Ekim 1974 yılında Paris’te doğmuştur. Sorbonne’da edebiyat okurken başka bir
okulda da caz öğrenimine devam eder. Birçok başarısız müsveddeden sonra kendi
tarzını yakalayıp ilk romanını yazar. Gallimard hariç bütün yayınevlerinin reddettiği
ve 2002 yılında yayımlanan ilk romanıyla da beraber François-Mauriac Ödülünü alır.
İlk eserleri eleştirmenler tarafından takdir edilse de, başarısı başlarda nispeten
çekingen kalır. İki sene sonra ikinci eseriyle Roger-Nimier Ödülünü alması da edebiyat
kariyerine oldukça önemli bir ivme kazandırır.
David Foenkinos, 2005 yılından beri yazdığı romanlarla ismini okunması gereken
yazarlar arasına yazdırsa da 2009’da “La Délicatesse” (Aşkın Renkleri) adlı romanıyla
artık ünlü yazar rütbesine terfi eder. Yazara on ödül kazandıran bu kitabın göz
kamaştıran başarısından sonra eser, 2011’de beyazperdeye yine kendisi tarafından
uyarlanıp yönetilir. Başrollerini ünlü oyuncular Audrey Tautou ve François Damiens’in
paylaştığı film, eleştirmenlerin olduğu kadar seyircinin de beğenisini kazanmıştır.
Foenkinos’un sinemadaki ilk denemesi başarılı olup César Ödüllerinde de iki dalda
aday gösterilmiştir.
Yazar, 2010’da kendini yeni bir türde, kurgusal biyografide dener ve okurlarına gerçek
hayattan ilham alınmış iki eser sunar. Bunlardan biri de en sevdiği müzisyen, Beatles’ın
lideri John Lennon’a adanmıştır.
Foenkinos, 2014 yılında yeniden yazıya döner. Holokost olaylarıyla ilgili olan
“Charlotte” adlı kitabının gerçek bir edebî fenomen hâline dönüşmesi ve yaklaşık
450.000 kopya satmasıyla da yazar ününü kalıcı olarak tesciller. Eser, birçok ödülün
yanı sıra Fransa’nın en meşhur ve prestijli ödüllerinden olan Renaudot Ödülü ve Prix
Goncourt des Lycéens Ödüllerine lâyık görülür.
Roman, oyun yazarı ve yönetmen olan David Foenkinos’un eserleri kırktan fazla dile
çevrilmiş olup birçok ödüle lâyık görülmüştür. Roman, öykü ve senaryonun yanında
tiyatro oyunları da kaleme alan yazar, kendi kuşağının vazgeçilmez ve en çok okunan
yazarlarından olarak kabul edilmektedir.
“En Güzel Gün” dilimize çevrilen ilk tiyatro oyunudur.

Burak Üzen
İzmir'de doğdu. 2012 yılında Belçikalı ünlü yazar ve yönetmen Eric De Volder’in
tiyatrosunda staj yaptı. Conservatoire Royal de Bruxelles’de Jean-Paul Sartre ve Albert
Camus düşüncesi ve tiyatrosu üzerine eğitim aldı, bu yazarların çeşitli oyunlarında yer
aldı. 2014 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat Dalı
Oyunculuk Bölümünden mezun oldu. Matéi Visniec, Frédéric Sonntag, Thomas Gunzig
ve David Foenkinos’un çeşitli oyunlarını çevirmiştir.

1
Oyunun özeti ve tanıtımı

Sevdiğin kadına en yakın arkadaşını tanıştırmalı mı?


Her perşembe akşamı Bernard ve Nicole ile yemek yenmeli mi?
Fakir insanlar, zenginlerden daha mı uzun süre birbirini sever?
Eşinden ayrılırken halef seçilebilir mi?
Bir yazar, bir sigortacıdan daha mı komik olmak zorunda?
Tatlıdan önce mi sonra mı ayrılmalı?
“On Yıl Sonra” bir aşk üçgenini anlatmaktadır. Bir çift, bir dostu akşam yemeğine
bekler. Bu yalnızca herhangi bir dost değildir. Kadının eski aşkıdır ve koca da bunu
bilir. On yıl önce Yves, en yakın dostu Pierre’in sevgilisini çalmıştır. Aklında bir fikirle,
on yıldır görmediği dostunu akşam yemeğine davet eder.
Foenkinos, kendi belirlediği hızda özümsenen romana kıyasla, sahne üzerinde
oynanan metnin dolaysızlığını temsil eden tehlikeyi çok seviyor. Bir romanda geriye
dönebilirsiniz ancak bir oyunda gözlerinizin önünde gerçekleşen entrikayı bırakmadan
takip etmeniz gerekir.
Ne var ki David Foenkinos, iki sahne arasında şaka yapmayı seviyor ve zamanla
oynayıp sizi üçüncü bir boyuta alan tüm fantezileri özgür bırakmaya da cüret ediyor.
Ve ortaya da aşkın, ilişkinin, rutinin, dostluğun ve egonun çarpışıp yansımaya taşındığı
enfes bir komedi çıkıyor. Diyaloglar çok sevindirici sarkastik uçlarla da canlı ve dişli.
Şu meşhur sorulara gelince; şaşkınlıklarla dolu kurnazca inşa edilmiş bir hikâyenin
kalbinde cevap buluyorlar.

2
SAHNE I

Nathalie (okumayı basitleştirmek için, adı bu şekilde geçmektedir, ancak ismi


oyunda asla telaffuz edilmemektedir) masanın etrafında koşuşturmakta ve
endişeli görünmektedir. Masaya üç kişilik servis konmuştur. Yves’in şaşkın
bakışları altında mutfağa gelgitler yapar.

YVES – Yetmez mi? Biraz sakinleşemez misin?


NATHALIE (histerik) – Ama ben gayet sakinim!
YVES – Aynen, belli oluyor.
NATHALIE – Yani senin de… kare bulmacanla yayıldığın kesin.
YVES – Saçmalıyorsun.
NATHALIE – Affedersin?
YVES – Saçmalıyorsun: kare bulmaca değil çengel bulmaca çözüyorum. Arada büyük
fark var. Çengel bulmacayı tercih ederim. Nereye gittiğimi bilmek hoşuma gidiyor.
NATHALIE – Gerçekten zamanı mı sence?
Yves kalkar ve Nathalie’yi kollarına alır.
YVES – Her şey çok güzel geçecek şekerim. Görüyorum ki kendinde değilsin.
NATHALIE – Ne oldu da onu öylesine davet ettin anlamıyorum. Geçen onca
zamandan sonra. Hem de son anda üstelik. Anca hazırlanacak zamanım oldu.
Hakikaten neye benziyorum?
YVES – Bomba gibisin. Atom bombası. Hiroşima.
NATHALIE – Gerçekten mi?
YVES – Evet, gerçekten. Pierre seni enfes bulacak.
NATHALIE – Hayır ya, sırf beni memnun etmek için böyle diyorsun. Beni yaşlı
bulacak. On yılda, ne de olsa çok değişilir.
YVES – Sen değil, sen aynısın. Değişmemen delice. Sen daima… Sen daima… aynısın.
Nathalie kendine aynada bakar.
NATHALIE – Yani evet, kendime iyi bakmışım.
YVES – Aynı anda Hiroşima ve Nagazaki.
NATHALIE – Demek benden hâlâ hoşlanıyorsun?
YVES – Herhâlde.

3
NATHALIE – Dikkat çekici, beni sevdiğini biliyorum. Ama şaşmayan da bir detay
var.
YVES (şaşkın) – Öyle mi, neymiş?
NATHALIE – Doğum günümü bilerek unutma şeklin. İki gün gecikmeli kutladın ve
işte bu, gerçek bir sürprizdi. Çok tatlısın, hiç ama hiç beklemiyordum.
YVES – Ah evet, ne… sürpriz ama. Doğum gününde sana hiçbir şey söylememenin ne
kadar zor olduğundan bahsetmiyorum bile. Kendimi tuttum. Sana almak istediğim
tüm hediyeler için de aynı şey geçerli, kendimi tutuyorum.
NATHALIE – Tüm bunları bana söylemen içimi rahatlattı.
YVES – Neden ki?
NATHALIE – Ah hiç. Şimdi konuşmanın zamanı değil.
YVES – Hayır olmaz, söyle. Her şeyi söyle bana.
NATHALIE – Şöyle ki… son zamanlarda… biraz fazla endişelendim.
YVES – Öyle mi? Neden?
NATHALIE – Hatırlar mısın, bir sabah uyanıp bana: “Tatlım, bence aramız
gürültüsüz patırtısız” demiştin.
YVES – Ben mi dedim? Öyle mi dedim ben? Hatırlamıyorum.
NATHALIE – O zamandan beri sürekli bunu düşünüyorum. “gürültüsüz patırtısız”
ne demek? Benden sıkıldın, değil mi?
YVES – Yapma aşkım. Bu, akşam yemeği fikrinden dolayı stresli olduğunu, Pierre’i
tekrar görmenin sana bir şey yaptığını anlıyorum. Ama yani, yapma aşkım,
saçmalıyorsun. Benim için gürültüsüz patırtısız… muhteşem demek. Daima gürültüsüz
patırtısız bir aşk hayal etmişimdir. Bizim aşkımız da İsviçre’de geçen çok güzel tatiller
gibi.
NATHALIE – Ah… içim rahatladı. Çünkü korkmuştum Yves. Artık hiçbir şey
hissetmediğinden korkmuştum. Hikâyemizin rutine bağlandığından korkmuştum.
Artık birbirine söyleyecek hiçbir şeyi kalmayan ve can sıkıntılarını dağıtmak için
tiyatroya giden şu çiftler gibi olmaktan korkmuştum.
YVES – Rutinimiz, bizim rutinimiz de var. Bernard ve Nicole ile akşam yemeklerimiz
var.
NATHALIE – Neden öyle dedin? Onlarla ne alıp veremediğin var ki?
YVES – Hiç, sadece daima aynı şey biraz. Bernard ve Nicole ile on yıldır her perşembe
akşam yemeği yiyoruz… ve hatırlasana… bir keresinde cumaya çekmeye çalıştım da
Nicole baygınlık geçirmişti.
NATHALIE – Abartıyorsun. Çok tatlılar. Onlar bizim arkadaşımız. Kimse de onları
görmeye bizi zorlamıyor.

4
YVES – Ha çünkü iki kişiler demek! Benim için Bernard ve Nicole tek kelime olarak
yazılıyor da: Bernarvenikol. Bir çeşit iki başlı bir varlık. Onları asla yalnız görmedim,
inanabiliyor musun? O kadar ki bazen karıştırıyorum. Hangisi Bernard ve hangisi
Nicole bilemiyorum. Yemin ederim bazen beni boğuyor…
NATHALIE – Ama kendini boğulmuş hissetmemelisin aşkım. Onları görmek
zorunda değiliz. Eğer istersen önümüzdeki perşembe Jean-Michel ve Catherine ile
yiyebiliriz. Bize de değişiklik olur.
Yves şaşkına dönmüştür.
YVES – Gördün mü bak, biraz da bu yüzden Pierre’i aradım. Özledim onu.
Dostluğumuzu özledim. Hatta tüm o dönemi bile özledim.
NATHALIE – Onu aramakla çok iyi ettin.
YVES – Yine de beni bunun için suçladın.
NATHALIE – Hayır ya. Sadece bana daha erken haber vermediğin için seni suçladım.
Her şeye o kadar hızlı karar verdin ki.
YVES – Evet, affet beni, sadece bir dürtüydü bu. Yapmamalıydım. Bir ilişkide daima
çift olarak karar vermek gerektiğini gayet iyi biliyorum. Hatta işemeye giderken bile,
sana öncesinden haber vermek için mesaj atsam mı emin olamıyorum bazen.
NATHALIE – Ama neden benimle böyle konuşuyorsun?
YVES – Pardon, pardon, ben de stresliyim. İnanabiliyor musun? Onu yeniden
göreceğiz. Bu akşam. Benim en iyi arkadaşımdı. Ayrılmazdık. Kardeştik.
Kapı zili çalar. Nathalie, Yves’i iter.
NATHALIE – Ah, kapı çalıyor.
YVES – Evet. Kulaklarım var.
NATHALIE – O zaman git aç.
Yves kıpırdamaz. Nathalie’ye bakar.
NATHALIE – N’oluyor?
YVES – Tamam… tamam… on yıl oldu… on saniye daha da bekleyebilir yani.

5
SAHNE II

Pierre kocaman bir çiçek buketiyle girer.


Nathalie’nin yapıştığı Yves, kapıyı açar.

PIERRE – İşte bu, karşılama komitesi diye buna denir!


Yves, sanki bir kurtarıcıyı karşılıyormuş gibi çok sıkı bir şekilde sarılır.
YVES – Ah seni görmek ne hoş… ah, çok güzel. Geldiğin için sağ ol moruk.
PIERRE – Şey, lafı mı olur ya. Beni aradığında hiç düşünmedim. Ben de seni görmek
istiyordum. Fazlasıyla.
Nathalie çok utanmış görünmektedir. Pierre ona yaklaşır.
PIERRE – Buyur, senin için.
Nathalie, onun yüzünü gizleyen çiçek demetini alır.
NATHALIE – Ah teşekkürler. Hiç gerek yoktu.
YVES – Tabii ki de vardı! Eli boş gelmek olmaz, Pierre’in inceliğin ta kendisi olduğunu
da çok iyi biliyorsun zaten. Hem sen bu çiçekleri de seversin.
NATHALIE – Oh evet, çok güzeller. Bir sürü var. Çok teşekkür ederim Pierre.
PIERRE – Rica ederim.
YVES – Hadi bakalım! Böyle durmasanıza! Sarılın!
NATHALIE – Evet.
Hızlı bir şekilde sarılırlar.
PIERRE – Hiç değişmemişsin.
NATHALIE – Gerçekten mi, öyle mi buluyorsun?
PIERRE (duygulu) – Evet, göz kamaştırıcısın.
Yeniden konuşmaya başlamadan önce Nathalie’ye bir süre bakar.
PIERRE – Hatta ikiniz de öylesiniz, göz kamaştırıyorsunuz. Mutluluktan olmalı,
mutluluk gençleştirir. Yalnız olunduğunda daha hızlı yaşlanılır.
YVES – Aman sızlanmaya başlama yine. Sen de hiç değişmemişsin. İşte aynı depresif
kafan yerinde hâlâ. O çok sevdiğimiz, o çok özlediğimiz.
PIERRE – Çok naziksin, teşekkürler.
Nathalie çiçekleri bir vazoya koyar. Bu sırada Yves, Pierre’in paltosunu alır.
YVES – Alayım mı?

6
PIERRE – Memnuniyetle. Sağ ol.
Yves odadan paltoyla çıkar. Nathalie ile Pierre karşı karşıya, hareket etmeden
kalır. Tek kelime etmezler. Yves geri gelir.
YVES – Paltonu odaya koydum.
PIERRE (gülümseyerek) – İyi oldu. Yorulmuştu.
YVES – Şaka mı bu? Mizah seviyesinde hiç değişmemişsin. Hep böyle… esprilisin.
(Nathalie’ye) Peki tatlım, ne yapıyorsun? Şu aperitifi içiyor muyuz yoksa bir on yıl daha
mı bekleyelim?
NATHALIE – Evet, evet. Elbette. Kafam neredeydi ki?
Nathalie ile Pierre kanepeye, Yves de küçük bir koltuğa oturur. Yves şampanya
ikram eder. Nathalie, Pierre’e yer fıstığı sunar. Tüm sahne boyu yapacağı bir
eylemdir.
NATHALIE – Fıstık alır mısın?
PIERRE – Olur, teşekkürler. Bence çok güzel yerleşmişsiniz buraya. Gerçekten çok
güzel bir daire.
YVES – Üstelik tam güney cepheye bakıyoruz.
NATHALIE (coşkulu) – Evet güney cephe. O kadar güneş alıyor ki salondayken bazen
güneş kremi sürüyorum.
PIERRE – Ah…
YVES – En azından çok uyguna denk geldi; piyasadaki artış göz önüne alındığında.
PIERRE – Satın mı aldınız?
NATHALIE – Evet. Yani tek seferde değil. On yıllık bir kredi çektik.
YVES – Yakında bitiyor.
PIERRE – İşte budur ya, onca seneden sonra sizinle tekrar kavuşuyorum ki, siz… siz…
ev sahibi olmuşsunuz. Harika.
NATHALIE (Pierre’e) – Fıstık alır mısın?
PIERRE – Olur, sağ ol.
YVES – Peki, yeteri kadar bizden konuştuk. Ya sen? Ev kendinin mi yoksa kira mı?
Hayatın nasıl? Hayatında biri var mı? Ya işin, hâlâ sigortacılık sektöründe misin?
NATHALIE – Yves!
YVES – Aman tamam ya! Birbirimize anlatacağımız o kadar çok şey var ki. Hem her
şeyi de bilmek istiyorum.
PIERRE – Önce kadeh kaldırmayı teklif ediyorum. Kavuşmamıza kaldıralım.
Kadeh kaldırırlar.

7
YVES – Evet haklısın. Kavuşmamıza içelim! Acısını çıkaracağımız on yıl var bu akşam!
NATHALIE – Kısa sürecek.
PIERRE – Ya da çok içeceğiz!
İçerler.
PIERRE – Sanırım bu şekilde kendimi özetlemekte zorlanacağım. Şundan bundan
konuşmayı tercih ederim.
NATHALIE – Evet, çok doğru. Katılıyorum. (Bir süre sonra) Fıstık alır mısın?
YVES (aniden öfkeli) – Yettin ama artık fıstıklarınla ha! Hayır, ama hayret bir şey ya!
Eğer fıstık isterse kendi alır, o kadar! Bu kadar da zor değil yani!
PIERRE – Bak sıkıntı yok, Yves… böyle sinirlenmene gerek yok.
NATHALIE – Ben… ben… ben gidip bir mutfağa bakayım… bir şey yanmış mı diye.
YVES – Özür dilerim, aşkım…
Nathalie, Yves’e bakmadan kalkar. Peşinden Yves kalkıp ona yetişir.
Konuşmalarını Pierre duymaz.
YVES – Özür dilerim. Stresten.
NATHALIE (buz gibi bir öfkeyle ve yüksek sesle de konuşmamayı deneyerek) – Ben
de stresliyim, ne sanıyorsun ki? Ne olmuş yani? Benimle böyle konuşmanın gereği yok!
Ben sadece dost canlısı olmaya çalışıyorum.
YVES – Harikasın. Gerçekten.
NATHALIE (sakinleşerek) – Gerçekten mi?
YVES – Öylesin tabii.
NATHALIE – Sence burada olmaktan memnun mu?
YVES – Evet, baksana. Memnun görünüyor.
Nathalie ve Yves, Pierre’i sırttan görür. Pierre, yüzü seyirciye dönük, sessiz
sedasız bir fıstık çiğnemektedir. Kıpırdamaya cesaret edemez.
YVES – Hadi sen mutfağa koş… ben her şeyle ilgilenirim.
NATHALIE – Ona fıstık ikram etmeyi unutma sakın.
Yves gülümseyip Nathalie’yi öper. Gidip oturur.
YVES – Kusura bakma moruk. Biraz gerildik.
PIERRE – Normal. Ben de öyleyim. Hatta kendimi biraz mahcup hissediyorum.
Acaba gitsem daha iyi olmaz mı diye de düşünüyorum.
YVES – Yok ya… saçmalama… sırf senin için yemek hazırladı hem…
PIERRE – Artık yemek mi yapıyor?

8
YVES – Evet. Çok zahmete girdi.
PIERRE – Peki… peki. Sadece tüm bunlar ne demek oluyor onu merak ediyorum.
Neden beni aradın? Öylesine içinden mi geldi?
YVES – Evet. İçimden geldi diyebiliriz. Bir sabah uyandım ve hayatımı… gürültüsüz
patırtısız buldum. Bir zamandır da gürültüsüz patırtısız buluyordum zaten.
PIERRE – Gürültüsüz patırtısızla ne kastediyorsun? Olumlu mu olumsuz mu?
YVES – Eh işte tüm sorun da bu zaten. Mutlu muyum yoksa mutsuz muyum
anlayamıyorum bir türlü.
PIERRE – Öyle ya da böyle, mutsuz görünmüyorsun yani.
YVES (seste titremelerle) – Acaba mutluluk bu mu? Sadece mutsuz olmamak mı?
PIERRE – Ne de olsa seni çözümlemem için çağırmadın beni herhâlde? Hem ne feci
bir ses tonu o öyle ya!
YVES – Hayır, feci değil. Yalnızca kendime sorular soruyorum.
PIERRE – Umarım beni cevaplar almak için getirtmemişsindir. Çünkü çok iyi
biliyorsun ki cevaplarda berbatım.
YVES – Ah işte, tam da hatırladığım gibi. Sürekli kendini küçümseyen. Kendine daha
fazla güvenmen gerektiğini söyledim daima sana.
PIERRE – Bana yaptığının pek de yardımı dokunmadı.
YVES – Ya, bırak şunu ya. O geçmiş! Hayır, gerçekten, inan bana, kendini daha fazla
sevmelisin. Sen çok pozitif birisin… çok… (Yves kelimelerini arar) … çok pozitif evet…
ve de gülümseyen… yani, herkes senin gibi bir arkadaş hayal eder, orası kesin.
PIERRE – Yves?
YVES – Ne?
PIERRE – Niteliklerimi övmek için beni davet ettiğini söyleme bana.
Pierre kalkar ve Yves’in arkasına konumlanır.
YVES – Ne yapıyorsun?
PIERRE – Kafana bakıyorum.
YVES – Peki neden?
PIERRE – Kafanın arkasına bakıyorum. Çünkü kafanın arkasında aklını kurcalayan
bir fikrin olduğunu düşünüyorum.
YVES – Ah çok zekice ya… Hadi gel otur.
Pierre yerine döner.
PIERRE – Ee?

9
YVES – Eesi yok bir şey! Arkadaşım olduğun için seni davet ettim… ve seni özledim,
hepsi bu! Yani, artık bir arkadaşı da davet edemeyeceksek… sebepsiz… nereye
gidiyoruz yani?
PIERRE – Tamam, numarayı kes. Söylüyor musun söylemiyor musun?
YVES (neredeyse ağlamaklı) – Peki… peki… seni aradım… çünkü… çünkü iyi değilim.
PIERRE – Ne… hasta mısın? Sakın bana… kanser olduğunu söyleme.
YVES – Keşke öyle olsaydı.
PIERRE – O zaman ne?!
YVES – Seni aradım… çünkü onu terk etmeye karar verdim.
PIERRE – Ne?
YVES – Evet, onu terk edeceğim.
PIERRE – Ama neden?
YVES – Çünkü artık onu sevmiyorum.
PIERRE – Tamam da bu bir sebep değil ki! Eğer her sevmediğimizde birbirimizi terk
etseydik… eh yani ortalıkta çift kalmazdı.
YVES – Ama benimki öyle değil ki. Onu artık sevmiyorum tamam, ama bundan çok
daha fazlası. Artık ona katlanamıyorum. Duydun mu? Hatunu artık çekemiyorum.
PIERRE – Seni büyük ölçüde tanıyorum. Sence de biraz abarttığını düşünmüyor
musun?
YVES – Hayır, acı gerçek bu. Eğer onunla kalırsam öleceğim. Sana söylüyorum bu bir
hayat memat meselesi. Onu terk etmeliyim. Ama o kadar zor ki. O, dehşet birisi.
PIERRE – Dehşet mi? Tamam da hangi manada?
YVES – Ah göreceksin… bu akşam kesin farkına varırsın.
PIERRE –Beni bunun için mi çağırdın? Bunu demek için mi?
YVES – Evet… sana söylemek için. Hem de burada olman için.
PIERRE – Ne?
YVES – Onu bu akşam terk etmeye karar verdim. Senin huzurunda.
PIERRE – Ya sen tamamen delirdin mi ne! Sizin meselelerinize bulaşmayı kesinlikle
reddediyorum.
YVES – Orada dur bakalım! Aynı zamanda seninki de. Eğer beni onunla
tanıştırmamış olsaydın şu an burada olmazdık!
PIERRE – Benimki mi? Benimki? Yok artık bu da çok iyiymiş!
YVES – Tüm bu olanlarda senin de bir sorumluluk payın olduğunu kabul etmelisin.

10
PIERRE – Sorumluluk payı mı? Yok ama sen harbiden saçmalıyorsun! Benden
hayatımın kadınını çalıyorsun ve sonra da sorumlusu ben oluyorum!
YVES – Hayır ama bu hiç hoş değil Pierre. Hiç hoş değil. Suçu sürekli başkalarına
atamazsın böyle. Yaptığın hiç doğru değil.
PIERRE – Dalga mı geçiyorsun! Olacak iş değil! Eğer onu terk edeceksen bu senin
problemin. Ama bunu da benim önümde yapman… işte bu… işte bu insanlık dışı!
YVES (öfkelenerek) – Dinle, rica ediyorum sakin ol! (daha sakinleşerek) Lütfen…
İnan bana, eğer böyle davranıyorsam başka seçeneğim olmadığından. Denediğim onca
şeyi hayal bile edemezsin. Ona ne sinyaller verdim. Asla hiçbir şey anlamıyor sana
yemin ederim. Son örnek: bilerek doğum gününü unuttum. İnanabiliyor musun? Ne
de olsa herhangi bir şey değil bu. Sonunda iki gün sonra kutlayınca da ona sürpriz
yapmak için olduğunu sandı işte.
PIERRE – Ah yani gerçekten de.
YVES – Onu tanıyorsun. O kadar olumlu, neşeli birisi ki. Onunla her şey o kadar basit
ki durum karmaşıklaşıyor işte.
O sırada fırın eldiveniyle aniden odaya Nathalie girer.
NATHALIE – Nasılsınız? Her şey yolunda mı?
PIERRE ve YVES – Evet… evet.
Nathalie, iki adama yaklaşır ve hemen onların arkasında konumlanır.
NATHALIE – Ah, iki dostun yeniden kavuşması o kadar tatlı ki. (bir süre sonra) Peki,
ben mutfağa döneyim. Yakında hazır olur… Hiçbir şey de yanmamış!
Nathalie tekrar gider. Yves cevapladığında artık orada değildir.
YVES – Ah ne güzel… eğer… hiçbir şey yanmadıysa işte.
PIERRE (kalkarak) – Dinle, bence gitmem gerçekten daha iyi olacak. Böylesi daha
iyi.
YVES – Ona ne diyeyim peki?
PIERRE – Bilmem… kendimi kötü hissettiğimi söyleyiver… mide fesadı geçirdiğimi…
fıstıklar yüzünden… çok fazla fıstık tıkındığımı söyleyiverirsin.
YVES – Ama o zaman da suçluluk duyacak!
PIERRE – Oh ne bileyim ben. Başının çaresine bak işte. Sonuçta hikâyeler
uydurmasını sen biliyorsun. Yazar olan sensin.
YVES (yalvararak) – N’olur bana bunu yapma kardeşim. Mutlaka kalmalısın. Sana,
yardımına muhtacım.
PIERRE – Tamam da neden bana muhtaçsın ki?
YVES – Olur da kötü geçerse diye. Burada olursan daha iyi olur ne de olsa.

11
PIERRE – Sen benimle taşak mı geçiyorsun ya? On sene önce onu benden çal, şimdi
de ayrılığınızı locadan izlememi iste. Yok ya, tam deli saçması! Hem benim burada
olmamın da sana nasıl yardımcı olacağını göremiyorum.
YVES – Ama öyle işte… önemli… hem de çok önemli… hatta şart bile.
PIERRE – Neden şart olsun ya?
YVES – Evet, yani aslında, ben de diyordum ki bu biraz da… sanki ben… sanki sana
iade ediyormuşum gibi biraz.
PIERRE – Bana iade mi ediyormuşsun?
YVES – Evet sanki karını ödünç almışım gibi.
PIERRE (histerik) – Ama sen harbiden kafayı sıyırmışsın! Sen beni ne sandın ya?
Konut kredin falan mı? İşte bu kadar, beyefendi on sene boyunca ödeme yaptı ve vadesi
doldu!
YVES – Yo hayır… hayır hayır… sakin ol… bulabildiğim tek çözüm bu. O kadar kırılgan
ki, onu incitmek istemiyorum, hepsi bu… ben de dedim ki eğer burada olursan… daha
kolay olur.
PIERRE – Daha kolay?
YVES – Of aman ya! Sen de iyice mala bağladın ha! Ne demek istediğimi gayet iyi
anladın işte!
PIERRE – Ha bir de azarlıyorsun?
YVES – Yo… yo hayır… kusura bakma.
Bir süre sonra.
YVES – Hadi be…
Pierre nazlanır.
YVES – Hadi ama be… lütfen.
PIERRE – Ya benim fikrim? En azından benim fikrimi sorabilirsin?
YVES – Ama senin fikrin… fikrin senin… senin fikrine ihtiyacım yok ki… onu hâlâ
sevdiğin o kadar belli oluyor ki… en sevdiği çiçeklerle geldin… tam onun sevdiği gibi
giyinmişsin… Ve de fıstıklar! Fıstık sevmediğini çok iyi biliyorum.
PIERRE – Ama…
YVES – Aması maması yok. Ben onu terk edeceğim sen de onu teselli etmek için
burada olacaksın.
PIERRE – Yok artık…
YVES – Sızlanıyorsun, sızlanıyorsun… ama benim sana sunduğum da mutluluk ne de
olsa. Çokça mutluluk.

12
PIERRE – Peki o? Ona fikrini sormuyor musun? Kalbinin, yer değiştirilen bir mobilya
olduğunu mu sanıyorsun?
YVES – Yalnızlığa katlanamıyor. Ona birisi gerek. Hem sen, sana bayılıyor. Sürekli
senden bahsediyor. Bana âşık oldu ama seni seviyordu. Seni gerçekten seviyordu.
PIERRE – Geçmiş zaman işte.
YVES – Bir kere sevdiğinde, ikinci kere de gayet sevilebilir. Hatta ikincinin çok daha
mükemmel olup olmayacağını bile merak ediyorum. Zaten karşındakinin tüm
kusurları biliniyor. Olası hayal kırıklığı da yaşanmaz. Bu aralar yeniden bir araya gelen
çiftler de moda oldu.
PIERRE – Ya moda umurumda değil ki benim! Ben sigortacıyım. Asla modaya
uymadım.
YVES – Hem sonra onun da sana sahip olması için bir şans. Kendine bir baksana. Hiç
de fena değilsin. Kalk bir bakayım.
Pierre ayağa kalkar.
YVES – Dönsene bir şöyle.
Pierre döner.
YVES – Bomba. Hayır, gerçekten onun için de büyük şans.
PIERRE – Yani tamam da, eskiye nazaran daha az saçım var.
YVES – N’olmuş yani? Kim takar saçları. Saç devri kapandı.
Pierre tekrar oturur.
YVES – Ee?
PIERRE – Eesi? Tam bir çatlaksın.
YVES – Senden daha fazla değil. Ona kavuşmayı o kadar çok hayal ediyorsun ki sana
teklif ettiğimi kabul etmeye hazırsın. Bunu tatlıyı getirdiği sırada yaparız.
PIERRE – Neden tatlı sırasında?
YVES – Şeker kardeşim… şeker… Her şey şekerli ortamda daha iyi geçer.
PIERRE – Ne?
YVES – Kleopatra, Sezar’ı tatlı sırasında terk etti. Joséphine ile Napolyon da aynı
şekilde. Birkin ile Gainsbourg da, bunu da sağlam kaynaktan öğrendim, frambuazlı
crumble üstündeymiş.
PIERRE – Gerçekten emin misin bundan?
YVES – Evet, kesinlikle öyleyim. Bunu onun için yap Pierre, daha az acı çekecek.
PIERRE – Anladığım kadarıyla, onu seninle tanıştırmakla harbi mallık etmişim…
Geriye dönüp de olayları çok daha farklı yaşamak isterdim. Ya da tamam, sizi

13
tanıştırırdım. Ama birbirinizden hoşlanmazdınız. Seni görmezdi bile, çünkü aşkın gözü
kör olur ya. Laf ola beri gele! Ne aptalca bir deyiş.
YVES – Gerçekten istediğin bu mu?
PIERRE – Ne?
YVES – Geçmişi değiştirmek.
PIERRE – Ama bu imkânsız işte.
YVES – Bu akşam her şey mümkün. On yıl geriye dönüyor ve deniyoruz.
PIERRE – Neyi deniyoruz?
YVES – Geçmişi değiştirmeyi. Ama eğer beceremezsek şimdiki zamana
döndüğümüzde, tatlı sırasında konuştuğumuzu yapacağımıza dair bana söz ver.
Tamam mı?
PIERRE – Anlamadım.
YVES – Tatlı sırasında konuştuğumuzu yapacağız. Anlaştık mı?
PIERRE – Anlaştık.

SAHNE III

On sene öncesine döneriz. Geçmişe dönüşte, neredeyse grotesk fiziksel


değişimler vardır. Farklı saç kesimleri, özellikle de peruklarla. Oldukça
gülünçtür.
Nathalie masayı hazırlar ardından aynaya gider. Kendine bakar. Yeniden
masaya döndüğü sırada Pierre girer.

PIERRE – Ne güzel masa!


NATHALIE (irkilerek) – Ay korkuttun beni!
PIERRE – Hayran kalacak.
NATHALIE (endişeli) – Öyle mi diyorsun? Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?
PIERRE – Elbette, kesin.
NATHALIE – Onunla tanışacağım için gerçekten çok mutluyum. Bana bahsettiğin
onca zamandan sonra. Bir an, kendi kendime dedim ki, acaba onunla olan ilişkini
uyduruyor olmayasın.
PIERRE – Uydurmak mı? Niçin peki?

14
NATHALIE – Bilmem… bir yazar tanımak her zaman iyidir.
PIERRE – Sen neyden bahsediyorsun? Seni ayartmak için… böyle bir şeye ihtiyacım
olduğunu mu düşünüyorsun?
NATHALIE – Hayır… hayır, öyledir… sen beni dinleme! Saçmalıyorum.
PIERRE – Sen gergin misin?
NATHALIE – Evet, biraz. Normal ama. Arkadaşlarının beni sevmesi benim için o
kadar önemli ki. Bu bizim için de çok önemli.
PIERRE – Neden öyle diyorsun ki?
NATHALIE – Çünkü en yakın arkadaşın beni sevmeseydi karışık bir durum olurdu.
PIERRE – Seni sevmeseydi mi? Ama bu imkânsız!
Nathalie’ye yaklaşır. Onu öpeceği sırada zil çalar.
NATHALIE – Ah, geldi.
PIERRE – Gidip açayım.
Nathalie onu tutar.
NATHALIE – Keşke onunla tanışmadan önce yazdıklarını okusa mıydım?
PIERRE – Yok ya, önemli değil.
NATHALIE – İlk defa yazan biriyle tanışıyorum…
Pierre ona bakar.
NATHALIE – …yani kitap yazan.
PIERRE – Neyse, ben gidip açayım.
Pierre kapıyı açar. Yves çiçeklerle girer. Bir önceki sahnenin yansıması
gibidir. İki dost sarılırlar. Pierre, Yves’i süzer.
PIERRE (endişeli) – Vaay. Bayağı yakışıklı olmuşsun… acayip yakışıklı.
YVES – Buluşma için! Bana sevgilinden bahsettiğin onca zamandan beri.
PIERRE – Eh işte kendisi.
NATHALIE – Memnun oldum.
YVES – Memnun oldum.
Pierre’in hafif endişeli bakışları altında, sarılırlar.
NATHALIE – Sonunda tanıştık. Pierre benden utanıyor olmalı… kendimi böylesine
kapattığım için!
YVES – Utanç mı? Yok artık! Rahat olun. Kimse sizden utanç duyamaz.
PIERRE – Dikkat et aşkım, kendisi büyük pohpohçudur!

15
YVES – Pohpohçuyu bilmem ama kesinlikle gerçekçiyim.
NATHALIE – Öyle ya da böyle, mutlu oldum. Keşke daha önce tanışsaydık!
PIERRE – Belki de aşkın ilk zamanlarında özellikle baş başa kalmak istenir.
YVES – Ah, işte onu hiç bilemiyorum. Kalbim atmayalı o kadar uzun zaman oldu ki.
NATHALIE – Ya, gerçekten mi?
YVES – Evet. Hatta neden artık âşık olamadığımı sormak için kalp doktoruna bile
gittim. Bana ne dedi biliyor musunuz?
NATHALIE (büyülenmiş) – Hayır.
YVES – Bana dedi ki: “Beyefendi… aşk, asla bir kalp olayı değildir.”
NATHALIE – Öyle mi? Peki neyin olayı o zaman?
YVES – Bilmiyorum. Ama sanırım hâletiruhiyeyle alakalı olduğunu söylemek istedi.
Sevmek için sevmeye istekli olmak gerekir.
Kısa bir boşluk olur.
PIERRE – Hadi, yemek öncesi içkilerimizi alalım!
NATHALIE (şaşırmış) – Evet… evet, iyi fikir.
Kanepeye otururlar.
YVES – Güzel daireymiş.
PIERRE – Bu geçici. Satın almayı düşünüyoruz.
YVES – Ah evet, satın almak iyidir.
Pierre bir şişe açıp üç kadehe servis eder.
YVES (onlara bakarak) – Yani bayağı ciddi… her şey! Hadi, sağlığınıza! Tanışmanıza!
(Sonradan Nathalie’ye bakarak) Ve bizim tanışmamıza!
NATHALIE (utanmış) – Evet.
YVES – Gözlere! Kadeh kaldırıldığında, gözlere bakmak gerekir!
NATHALIE – Ah evet, doğru ya…
Birbirlerine bakarak kadeh tokuştururlar ve aynı anda içerler. Ardından
Nathalie, Yves’e ikram etmek üzere fıstık kâsesini alır.
NATHALIE – Fıstık alır mısınız?
YVES – Belki senli benli konuşabiliriz.
NATHALIE – Şey, peki. Fıstık ister misin?
YVES – Olur, teşekkürler. (Pierre’e) Sende ne var ne yok? Yine bol bol sigortalıyor
musun?

16
PIERRE – Hah, çok komik.
YVES – Baksana, bana söylediğini tekrar düşündüm.
PIERRE – Neyi? %4,5’luk hayat sigortasını mı?
YVES – Evet, aynen. Düşündüm de aşk için de bir poliçe gerekir.
NATHALIE (heyecanlı) – Ah ne güzel fikir!
YVES – Evet, bir çeşit terk etme sigortası. Diğeri bizi terk ettiğinde en azından para
alınabilmeli. Güzel fikir olmaz mıydı?
PIERRE – Evet, fena değil. Hem mesleğe de biraz heyecan katardı.
YVES – Neden öyle diyorsun?
NATHALIE – Bunun en heyecanlı iş olmadığını düşündüğünden böyle diyor… yani,
yazarlığın yanında mutlaka…
YVES – Öyle dememeli. Yazarlık da çok zahmet ister. Çok fazla fantezi kurmamak
gerek. Bana Chateaubriand’ın bir cümlesini hatırlattı, şöyle diyordu…
PIERRE (aniden kalkıp peruğunu da çıkararak) – Tamam, yeter ya! Kesin be!
NATHALIE – Ne? Neyin var?
PIERRE (histerik) – Neyim var? Neyim mi var? Yetti artık! Çok geç işte! Hadi
bakalım! (Yves’e) Sen nasıl bir orospu çocuğusun… henüz beş dakikadır buradasın ve
şimdiden Chateaubriand’lardan alıntılar falan… harbiden iğrenç ya…
YVES – Hiç de bile…
PIERRE – Ya he he! Taşak geç bakalım sen… %4,5’luk hayat sigortası oranından
konuşur konuşmaz Chateaubriand’dan yapıştırmak kolay tabii… Ben ne yerine
konuyorum, ben!
NATHALIE – Ama böyle sinirlenmeni gerektirecek bir şey yok ki… hiçbir şey
olmadı… hem de hiç… nazikçe tartışıyoruz… basit ve masum edebî bir alıntıydı
sadece…
PIERRE – Sen sus ya! Bakışını görmediğimi mi sanıyorsun! Gördüm o bakışını! İlk
karşılaşmadan beri besbelliydi! Hemen anlayıp bu akşam yemeğini anında
kesmeliydim. Birbirinize bakmayı bırakmamak için böyle saçma sapan bahane
bulmak. Ah! Midemi bulandırıyorsunuz!
NATHALIE – Saçmalıyorsun! Şu ana kadar hiçbir şey hissetmiyordum ki…
YVES (biraz kırgın) – Hadi ya? Bana böyle söylememiştin. Bana demiştin ki anında…
NATHALIE – Evet, yani… birazcık, doğru…
PIERRE (birden dikleşmiş) – Her şey ortada diyorum sana ama! Bakışında! Şöyle
diyen bir bakış: seni en iyi arkadaşın için şutlayacağım… ah… beni tiksindiriyor;
gördüm o bakışı! (bir süre sonra, çok öfkeli) Tam bir hırtlıktı buraya, geçmişe geri
dönmek… çünkü geçmişi değiştiremeyiz! Nasıl inanabildim ki buna? Sadece bir

17
saniyeliğine de olsa? Ne olursa olsun bu üçlüden bir kerata meydana gelir: o kerata da
ben oluyorum işte!
NATHALIE – Öyle demesene ama… kendine işkence etme… hiç de öyle sandığın gibi
değil.
Nathalie bu kelimeleri söylerken Pierre’e dokunmaya çalışır. Pierre durmadan
ondan kaçar.
NATHALIE – Cidden, bunu söyleyemezsin… arkadaşını çok sempatik bulduğum
doğru… ve sanatsal yönünün de çok hoşuma gittiğini inkâr edemem… ama seninle çok
mutluydum… hayallerimizi düşünüyordum… gelecek hayallerimizi… o kadar güven
veriyordun ki… kendimi de çok iyi hissediyordum… seninle mutluydum… hem de hiç
olmadığım kadar mutlu… işte görüyorsun ya… her şey farklı olabilirdi… her… şey…
(sesinde giderek daha da az inançla) çok güzel olabilirdi…
Nathalie, Pierre’in kolunu alır. Pierre onu güçlü bir şekilde iter.
NATHALIE – Aman tamam ya! Doğru, doğru, doğru! Ondan hemen hoşlandım! Beni
kasıp kavurdu! Onun üstüne atlamayı arzuladım! Hayır da şuna bir baksana! Fiziğini
gördün mü?
Nathalie, Yves’i gösterir. Yves oldukça memnundur.
NATHALIE – Hayır yani şunun fiziğine bir baksana! Ya sesi… ah o ses…
YVES (sesini parlatarak) – İyi akşamlar…
NATHALIE – Yani gördüğün üzere, onun yanında seni sönük buldum! Doğrusu, sen
artık bir hiçtin! O ise, her şeydi. O, damladaki okyanustu. Oldu mu?
PIERRE – Yok, olmadı.
NATHALIE – Daha ilk andan beri! Onu girişte görür görmez; bizim aramızdaki
ölmüştü! Ama benim için kolay mı oldu sanıyorsun sen? Ne kadar hassas olduğumu
biliyorsun… seni onun için terk etme kararını almak ne kadar korkunç olmuştu bir
bilsen… korkunç… nasıl da acı çektim… nasıl da ağladım…
PIERRE – Neyse, tamam anladık. O kadar da abartma yani… kurban bendim… hem
sonra… hem sonra… hemen Venedik’e gittiğinizi de çok iyi biliyorum… o yüzden,
yani… acınla yaptığın şu küçük gösterini kes…
NATHALIE – Evet de ne olmuş yani? Bizimle değildin ki. Bilemezsin. Zordu diyorum
sana. Gondollar ilerlemiyor gibi geliyordu bana. Sürekli sana yaptığımı
düşünüyordum. Tüm vaktimi makarna yiyerek geçirdim.
YVES – Evet, bu doğru. Bir haftada beş kilo aldı.
PIERRE – Ben de kaybettim. O an yaşama sebebimi kaybettiğim gibi. Kendimi yalnız
hissettim, yapayalnız…
YVES – Yalnız… yalnız… pek de değil.
PIERRE – Ne pek de değil?

18
YVES – Sana bir köpek hediye etmişti, değil mi?
PIERRE – Evet… ne olmuş yani? Ne alakası… (aniden durup tekrar devam ederek)
Ne?! Sen bana… sakın bana… söylemeye çalış… hayır, inanamıyorum… bana o köpeği
beni terk edeceğini bildiğin için mi aldığını söylüyorsun?.. ve yalnız kalmamı
istemediğini…
NATHALIE – Yves’in fikriydi!
YVES – Köpek, evet. Ama hayvan, senin fikrindi.
PIERRE – Hay sikeyim, hay kafamı sikeyim! Sana bir şey söyleyeyim mi?
NATHALIE – Ne?
PIERRE – Eh işte, ben de, bana köpek alınca sandım ki sonrası için hazırlık yapmak
istiyorsun. Çocuklar için… Hassiktir mala gel!
YVES – Evet, yani o şekilde doğru.
PIERRE – Of sen de bir dur ya… bir dur…
YVES – Dinle… espri anlayışını korumak önemlidir… hayat da böyle işte… hem sonra,
bunun gayet tam tersi de olabilirdi…
PIERRE – Tabii ya, aynen… aynen… espri anlayışı… nasıl olsun… beni bıraktınız…
beni köpek gibi yalnız bıraktınız… bir köpekle, bir köpek gibi yapayalnız…
NATHALIE – Aşk işte bu… ne olacaktı ki? Anlatılmaz. Söyleyecek bir şey yok. Gizlice
görüştük. İki âşıktık. Mahcup ama mutlu âşıklar. Bir gün de, sana her şeyi söylemeye
karar verdik. Daha fazla sana bunu yapamazdık.
PIERRE – Yani açık seçik yapmayı tercih ettik.
Süreklilikteki akşam yemeğinin hazırlanışına eşlik etmek için müzik.

SAHNE IV

Yeniden şimdiki zamana döneriz. Nathalie, Yves ve Pierre masaya geçmiştir.


Konuşmazlar. Pierre yavaşça yemek yer.

PIERRE (tabağını yeniden doldurarak) – Biraz daha alıyorum.


NATHALIE (Pierre’e) – İşte şimdi çok memnun oldum. Gerçekten! Beğenmene
sevindim. (bir süre sonra) Ama çok ağır yiyorsun bence. Seni böyle hatırlamıyordum.
PIERRE – Çünkü o kadar lezzetli ki.

19
YVES – Hatta acayip yavaş… eğer böyle devam edersen, buradan kahvaltıya
bağlayacağız.
NATHALIE – Ya bırak nasıl istiyorsa öyle yesin!
PIERRE – Kendini geliştirmişsin.
NATHALIE – Öyle mi? Böyle demene çok sevindim. Bayağı geriden geldiğim doğru!
Bu alanda ilerlemem benim için çok önemli. Yves yemek yemeği o kadar seviyor ki ben
de onu memnun etmek istiyordum… öyle değil mi şekerim?
YVES – Ah evet… bir mutfak bakış açısına göre öyle, mutluyuz.
NATHALIE – Ve hatta, daha bir şey görmediniz! Tatlı için bir pasta yaptım! O kadar
büyük ki… ne salata ne de peynir yemeğe gerek var… hatta bitirdiyseniz, şimdi bile
getirebilirim…
PIERRE (paniklemiş) – Yok… yok… tatlı değil… ben tekrar alacağım… o kadar zahmet
etmişsin… ben de tadını çıkarmak istiyorum…
NATHALIE (nazenin) – Tadını çıkarmak… ah çok naziksin…
YVES – İyi tamam da, yine de tatlı yiyeceğiz… sen hiç acele etmesen de.
PIERRE – Zaten ben pek tatlıcı değilimdir. Bazen öncesinde sofradan kalkarım.
YVES – Bu akşam değil! Duydun mu beni? Sırf senin için bir pasta yaptı.
NATHALIE – Öyle de… yani, kimseyi zorlamak istemem… eğer istemezsen Pierre…
hiç sorun değil… hem yarın için bize de daha fazla kalmış olur! Değil mi hayatım?
YVES (sinirlenerek) – Hayır! O tatlı, bu akşam yenecek! Yarına tatlı falan kalmasını
istemiyorum! Çok uzun zamandır bekliyorum!
NATHALIE – Öyle mi? Ama bilmiyordum ki… eğer bana söyleseydin… sana daha
önce de yapardım.
YVES – Sana sürekli söylüyorum… hep söylüyorum… sen de hiçbir şey duymuyorsun
ki!
NATHALIE – Ne? Bana daha önce pasta istediğini mi söyledin? Ama hiç
hatırlamıyorum ki… sürekli, dolu mideyle çalışamadığını… edebiyatın aç karna icap
ettiğini söylersin… ha? Sık sık böyle demez misin? Hayal gücü kafadan değil de
mideden çıkar. Ha, ben sallamıyorum, böyle diyen sen değil misin?
YVES – Bana neden şimdi bundan bahsettiğini açıklayabilir misin?
NATHALIE – Bilmem… pasta yüzünden. Önceden de istediğinden belki. Sonuçta
böyle sinirlenen sensin!
YVES – Sinirlenmiyorum. Tatlıyı bekliyorum.
NATHALIE – Peki… o hâlde… gidip getireyim.
Nathalie, Pierre’in tabağına bakar. Pırıl pırıldır. Sıyırmaya devam eder.
Nathalie tabağı almak ister ancak Pierre bırakmaz.

20
NATHALIE – Bitirdin mi?
PIERRE – Hayır.
NATHALIE – Öyle mi? Bitirmedin mi?
PIERRE – Yok… biraz daha alacağım… eğer mümkünse.
YVES – Ama tepsi boş!
PIERRE – Hayır, baksana! Şurada biraz daha kalmış… onu da yiyeyim.
Yves kaşığı alır ve hızlıca servis eder. Çok sinirlidir.
YVES (sinirlenerek) – Tatlım bilerek yaptığını görmüyor musun işte ya? Sırf tatlıyı
geciktirmek için böyle söylüyor!
NATHALIE – Tatlıyı geciktirmek mi? O da ne demek?
YVES (kendini tutamayıp Pierre’e doğru kalkarak) – Tabağına on defadır yemek
alıyor ama ya! Şunun sıfatına bak! Ha? Baksana şuna! Yemyeşil oldu!
PIERRE – Doğru değil ya. Yeniden aldıysam da çok lezzetli bulduğum için aldım.
YVES – Umarım poliçelerini de aynı ikna yöntemiyle satmıyorsundur… Ona gerçeği
söylesene… tatlıyı geciktirmek istediğini söylesene…
NATHALIE – Ya neden tatlıyı geciktirmek istesin ki? Ne olduğundan bile haberi yok!
Gerçekten ikinizi de anlamıyorum… şu tatlıyı yiyor muyuz yemiyor muyuz?
Aynı anda.
YVES – Evet.
PIERRE – Hayır.
NATHALIE – Benimle dalga mı geçiyorsunuz siz? Eğlencesine yani! Genelde iki
erkek bir kız olduğunda hep böyle olur… ama bu rolde olmak umurumda değil. Ben
güzel bir akşam geçirmekten oldukça mutluyum.
YVES – Sence gerçekten güzel bir akşam mı geçiriyoruz? Hayret bir şey ya, bu da!
Hadi, yeter. Git tatlıyı getir!
Nathalie ayağa kalkar. Pierre onu tutar.
PIERRE – Hayır!
NATHALIE – Ne?
PIERRE (öfkeli) – Ya bunun tam bir şerefsiz olduğunu görmüyor musun? Tatlıyı
getirmeni istiyor… çünkü seni terk etmeyi seçtiği vakit! Bunların hepsi de benim
önümde! Orospu çocuğunun önde gideni hem de… bir yandan da… bir yandan da…
ah… bunu sana ben söylüyorum! İnanabiliyor musun ya… on yıl önce, beni onun için
terk ediyorsun… bugün de benim aracılığımla seni terk ediyor!
Nathalie hiç tepki vermez. Bir süre sonra:
NATHALIE – Ben tatlıyı getireyim madem.

21
PIERRE – Sen dinlemiyor musun ya? Seni artık sevmiyor. Terk ediyor seni!
NATHALIE – Bu hikâye de neyin nesi? Yves?
YVES – Öyle. Pierre haklı. Artık seni sevmiyorum. Ayrılmak istiyorum. Pierre’i de bu
yüzden bu akşam yemeğe davet ettim. Kırdığımı tamir etmeye çalışmak için. Benim
yüzümden ayrıldınız… ve sanırım tüm bunların hepsi bir hataydı… aslında, benim
yalnızca bir parantez olduğumu söylemek en iyisi olacak…
NATHALIE (dili dolaşarak) – Parantez? On yıllık? Ama hiçbir parantez on yıl
sürmez… parantezler çabuk kapanır… yoksa artık parantez değillerdir ki… Yves… bana
bunun gerçek olmadığını söyle… bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyorsun…
Nathalie, Yves’e yakalaşıp yanağını okşar. Yves hiçbir şey demez ve başını
eğer. Nathalie altüst olmuştur.
NATHALIE – Konuş benimle… Buradayım… neler oluyor?
Yves hiçbir şey demez. Nathalie paniklemeye başlar.
NATHALIE – Aşkım… konuş lütfen… inanmak istemiyorum… (bir süre sonra) peki
ya yavru kedi? Bana sakın yavru kedinin… bunun için miydi?
YVES – Evet… sana yavru kediyi armağan ettiğimde… anlarsın diye düşünmüştüm…
ama onun yerine… sevinçten çılgına döndün…
NATHALIE (mızırdanarak) – Korkunç… o kediyi bir daha görmek istemiyorum…
benim için öldü artık o… yavru kedi öldü…
Nathalie gerçekten kötü görünmektedir. İki adam ne yapacağını bilemez. Bir
süre sonra, Nathalie toparlar ve Yves’e sarılır.
NATHALIE – Hayır olamaz… bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyorum… sık sık
ruhsal çöküntü yaşadığın dönemlerin de oldu… aşırı coşkulu dönemler de… sen bir
sanatçısın aşkım… sanatçılar da bazen her şeyi kırıp dökmek ister… sadece zor bir
dönemden geçiyorsun, o kadar… şu an romanında zorluk yaşadığını biliyorum…
neredeyse hiç yazmıyorsun… ama ben senin için buradayım… merak etme,
buradayım… atlatacağız bunu… yolculuğa çıkacağız… ve mutlu olacağız…
YVES (Nathalie’yi iterek) – İşte bak! Seninle bütün sorun da bu! Daima olumlusun!
Bunda bile… pisliğin tekiyim… seni eski sevgilinin önünde terk ediyorum ama yine de
bana bahaneler bulmaya devam ediyorsun… artık mümkünatı yok! Artık
katlanamıyorum! Sana bir şey söyleyeyim mi? Artık yazamıyorsam bu senin yüzünden!
Senin çenen yüzünden. Daha fazla dayanamayacağım. Senin çenen benim ilham
kaynağımı tıkıyor.
PIERRE – Yeter Yves! Haddini aşıyorsun! Haddini fazlasıyla aşıyorsun! Onu artık
sevmiyorsun anladık; ama bu ona böylesine acı çektirmen için de bir sebep değil.
Pierre, Nathalie’yi kollarına almak ister. Nathalie, onu iter.
YVES (Nathalie’ye) – Hiç hoş değil. Böyle davranmamalısın. Pierre’i seni teselli
etmesi için davet ettim.

22
PIERRE – Yeter! Kapa çeneni!
YVES – Başka çarem yok.
PIERRE – Gerçekten seni anlayamıyorum… seni hiç böyle görmedim. Bu kadar
şiddetli.
YVES – Sana başka türlü yapamayacağımı söylemiştim.
O sırada, Nathalie odadan çıkar. Pierre, onu takip etmekte kararsız kalır. Ama
sonunda Yves ile kalır.
PIERRE – Ama neden ona böyle davranıyorsun?
YVES – Senin yüzünden işte! Seni kaybetmiştim, farkında mısın? Seni, en yakın
arkadaşımı, kaybetmiştim… Küçük bir hikâye için dostluğumu mahvetmeyi
kaldıramazdım. Senin ıstırabın, bizim bu hikâyeyi yaşamamız için bir mecburiyetti. O
yüzden, senin yerinde olsam sesimi çıkarmazdım! Ve evet, hepsi senin yüzünden!
PIERRE – Ciddi misin?
YVES – Yani yok, pardon… başta mutlu olduğum doğru… ne oldu bilmiyorum… keyfi
o kadar yerindeydi ki… sürekli, sürekli… o kadar ki, bir gün artık içimi daraltmaya
başladı.
PIERRE – Saçmalık. Yok artık, Yves, tamamen sapıtıyorsun.
YVES – Ah hiç de bile. İnan bana… Mutlu ve daima pozitif olan biriyle yaşamak çok
yorucu. Bu da beni gerdikçe gerdi, üstüne üstlük konut kredisi de vardı… On yıllık
çekmiştik… Bu yüzden dayanmak gerekiyordu…
PIERRE – Aşağılıksın.
YVES – Yok hayır, hiç öyle deme. Herkesin gerçekliği bundan ibaret. Bir ilişkinin
ömrü genellikle kredi süresine dayanır. Kanıtı da: fakirler, zenginlere göre birbirlerini
daha uzun süre sever.
O sırada, Nathalie gözyaşları içinde geri gelir.
PIERRE (Nathalie’ye) – Şunun için ağlama… gördün işte… ne derece… tiksinç
olduğunu… sakın onun için ağlama…
NATHALIE (güçlükle) – Abarttığını görmüyor musun ya! Bilerek yaptığını görmüyor
musun… sırf benim için daha kolay olsun diye… o daha da iğrençleştikçe… ben daha az
pişmanlık duyayım diye yapıyor…
PIERRE – Onu savunacak değilsin herhâlde!
YVES – Elbette öyle yapacak! Beni savunacak! Dünyadaki bütün bahaneleri de
bulacak benim için! Göreceksin, beş dakika sonra, onun yüzünden olacak! Hayır, sana
gerçekten diyorum… “ayrılamayan” hatun türünden… Sen daha olayı anlayamadan
onu senden çaldım ben. Şimdi tekrar düşündüğümde, bana teşekkür etmelisin. Senin
için gerçek bir dostum.
PIERRE – Hayatımın kadınıydı lan!

23
YVES – Al işte sana, buyur hayatının kadınını. Orada. Özgür. Seni bekliyor.
Yves, Nathalie’yi gösterir. İkisi de ona bakar. Nathalie, trans hâlinde
oturmaktadır. Ardından yavaşça başını kaldırır.
NATHALIE – Hepsi benim yüzümden.
Yves, “sana söylemiştim” anlamına gelen bir hareket yapar.
NATHALIE (yavaşça) – Ben sadece doğru olanı yapmaya çalıştım. Daima doğru
olanı yapmak. Aşkın sadık bir kulu olmaya çalıştım. Ne yaparsam yapayım doğru
olması için yapmak. Seninle şüphelerim vardı ama inan bana senin için ölebilirdim.
(bir süre sonra) Ama ne hissettiğini anlayabiliyorum. Çok sıkıcı, çok bunaltıcıydım.
Sadece sessiz bir varlık olmanın gerektiği zamanları şimdi daha iyi anlıyorum. Bir gölge
gibi olmak. Evet, aynen, yeteri kadar senin gölgen olamadım.
Son kelimeleri söylerken Yves’e yaklaşır. Yüzünü şehvetli bir biçimde göğsüne
yaslar. Yves çaresizdir ve sonunda Nathalie’yi yavaşça iterek tepki verir.
YVES – Hayır… Hayır… ne olur yapma… çok güçlüsün. Seni dinlememeliyim. Benim
kendimi dinlemem gerek ve seni terk etmek istediğimi de biliyorum. Yalvarırım, bırak
gideyim. Gitmeliyim. Burada artık hiçbir şey göremiyorum. Sis içindeyim… Hem,
yalnız da olmayacaksın zaten. Pierre senin için burada.
NATHALIE – Ama ben Pierre’i istemiyorum ki. Onu on yıl önce terk ettim! Benim
istediğim sensin!
YVES – Öyle deme… o çok iyi biri… bak.
Yves, Pierre’i bir kukla gibi tutar. Nathalie ona dik dik bakar. Pierre’in tepki
vermesi biraz zaman alır.
PIERRE – Ya siz bir kendinize gelsenize. Beni kukla mı sanıyorsunuz? On yıl önce
eski bir çorap gibi atılıyorum ve şimdi de… bana ihtiyaç duyuluyor! Resmen
saçmalıklar âleminde yaşıyoruz!
YVES – Ne olmuş yani? Sen ne öneriyorsun?
PIERRE – Ne mi öneriyorum? Ben mi ne öneriyorum? (Pierre başını çevirir) Yok ya,
harbiden bana mı soruyorsun? Bana mı soruyorsun? Yok, ben kafayı sıyıracağım!
Benim önereceğim hiçbir şey yok ya! Ne öneriyormuşum! Ha, bir bu eksikti.
YVES – Yani, ne yapacaksın?
PIERRE – Ne mi yapacağım? Bana ne yapacağımı mı soruyorsun? Benim yapacağımı
mı? Ben? Eh işte, çok basit… sizi kendi bokunuzda bırakıyorum… ve gidiyorum!
YVES – Gidemezsin.
PIERRE (hiç inandırıcı değil) – Elbette ki gideceğim!
YVES – Eğer gitmek isteseydin baştan gitmiş olurdun. Sana, sen buradayken ayrılmak
istiyorum dediğim anda.
PIERRE – Ama o an gitmek istemiştim ki!

24
YVES – Evet ama kaldın işte. Şimdi de kalacağın gibi.
PIERRE – Nedenmiş peki?
YVES (otoriter) – Çünkü onu seviyorsun. Çünkü bu anı on yıldır bekliyorsun. Bu
yüzden şu sigortacılığını bir kenara bırak da fırsatı değerlendir. Bu senin anın. Ona
sevdiğini söyle. Onu hep sevdiğini söyle.
PIERRE – Ama bu şeyleri sipariş üzerine söylemem ki ben.
YVES (bağırarak) – Söyle diyorum sana!
PIERRE – Peki ya… tamam… tamam…
Pierre o sırada Nathalie’ye yaklaşır.
PIERRE (utangaç) – Evet… öyle… bu konuda haksız değil… şey yaptığım doğru…
yani, bütün o yıllar boyunca seni düşünmeyi bir an olsun bırakmadım. Hislerimin hiç
değişmediğini söylemeliyim. Sanki kalbim derin dondurucuda kalmış gibi yani…
(Yves’in dehşete düşmüş dudak bükmesi) işte, söylemeye çalıştığım… yani, anlarsın
ya… (aniden coşup Nathalie’nin ayaklarına kapanarak) Seni hep sevdim! Bu anı
beklediğim de doğru. Yeniden kavuşabileceğimiz bu anın hayalini kurdum. Her sabah
senin yokluğun gerçeğiyle uyandım… yokluğuna dayanamayarak… kendimi yalnız
hissettim… sensiz sanki ben, ben değilim… sanki yıldızlar artık parlamıyor, balıklar
yüzmüyor…
YVES (onu keserek) – Peki, tamam… tamam… anladığına inanıyorum. (Nathalie’ye)
Hiçbir şey demeyecek misin?
NATHALIE – Sanırım gideceğim… Evet, gitmek bana düşer.
YVES – Hayır, gitmeyeceksin. Sanırım gideceğim diyen herkes asla gitmiyor. Ben de,
hiçbir şey demediğim için, gecikmesem iyi ederim.
NATHALIE – Peki niçin kalacakmışım?
YVES – Çünkü yalnızlığa katlanamıyorsun. Sen de Pierre’i sevdiğine ikna olacaksın.
Onu daima sevdiğine. Ve her şey çok basit olacak.
PIERRE – Ama ben, sırf yalnızlıktan korktuğu için benimle kalmasını istemem.
YVES – Sen bir sus ya! Ona kavuşmak istiyor musun, istemiyor musun?
PIERRE – İstiyorum.
YVES – Zaten önemli olan da bu. Yarın uyanacaksınız ve sanki son on yıl yaşanmamış
gibi olacak. Asla diğerinin neden bizimle olduğunu anlamaya çalışılmamalı. Hep kötü
nedenlerden ötürüdür.
Yves salondan çıkar. Pierre ve Nathalie birlikte kalır.

25
SAHNE V

Sabah, Nathalie salondadır. Kahvaltı için masayı hazırlamaktadır. Pierre


odaya girer, üzerine pek de olmayan bir sabahlıkla (Yves’in sabahlığıdır),
utanmış görünmektedir.

PIERRE – Günaydın tatlım.


NATHALIE – Onun sabahlığını mı giydin?
PIERRE – Evet… kıyafet getirmemiştim… yani, biliyorsun işte, öngörmemiştim.
NATHALIE – Sana kahve koyayım.
PIERRE – Ama… ben sabahları çay içerim.
NATHALIE – Ah, öyle mi? Yves, o kahve içer.
PIERRE – Ne mutlu ona ama ben çay içerim.
NATHALIE (endişeli) – Ama çayım yok ki.
PIERRE – Olsun, gider alırız. Önemli değil.
NATHALIE (aniden öfkeli) – Elbette ki önemli. Kahveden çaya birden öylesine
geçemem ben. Bir gecede. Alışkanlıklarımız var, bir hayatımız var! Kahveyle olan koca
bir geçmiş ve birden öylesine çayla çıkagelen sen! Hem eminim, çayını da şekersiz
içiyorsundur sen! Oysaki Yves, o kahvesini şekerli severdi. Duydun mu beni? Şekerli
kahve!
Pierre çaresiz görünmektedir ancak Nathalie’yi rahatlatmak için ona yaklaşır.
PIERRE – Kendine bunu yapma. Eğer istersen kahve içerim. Endişeli olman çok
normal. Her şey o kadar ani gerçekleşti ki. Kaygı bozukluğu yaşıyorsun.
NATHALIE (bir süre sonra) – Bütün bunların hepsi çok saçma. Dün akşam perişan
hâldeydim… o yüzden de evet dedim… ama gerçekten…
PIERRE – Gerçekten ne? Gecemiz güzel değil miydi?
NATHALIE – Öyleydi…
PIERRE – O zaman kim takar koşulları. Onları değiştiremeyiz. Seni artık sevmiyor,
bu böyle.
NATHALIE – Sence de gerçekten sevmiyor mu artık beni?
PIERRE – Evet, üzgünüm. Hayır yani, mutluyum. Birlikteyiz.
NATHALIE – Evet…
PIERRE – Bak biraz gayret et. Çok istekli değilsin.

26
NATHALIE – Ama benim için de kolay değil ki. Sen beni bekledin, beni umdun… yani
bir şekilde hayatındaydım. Ama ben, bunca sene boyunca, seni hiç ama hiç
düşünmemiştim…
PIERRE (incinmiş) – Ha bu durumda…
NATHALIE – Ah üzgünüm ama beni tanıyorsun. Ben sadece şimdiki zamanda
yaşarım.
PIERRE – O hâlde, şimdiki zamanın artık benim. Onu unutman için de her şeyi
yapacağım. Seni mutlu etmek için her şeyi yapacağım. Sonuçta yalnız olmaktansa
benimle olmak daha iyi, öyle değil mi?
NATHALIE – Evet, mutlaka.
PIERRE – Yves haklı. Seni sevmekten asla vazgeçmedim.
NATHALIE (aniden çok hevesli) – Bu benim için çok şey ifade ediyor. Beni kimse
senin kadar sevmedi. Sana yaptığım onca şeyden sonra.
PIERRE – Bana hiçbir şey yapmadın sen. Sen sadece âşık oldun. Hem benim en yakın
arkadaşımdı, ne de olsa bir sürü harika özelliği var.
NATHALIE – Doğru. Ama sonuçta heyecansız bir hayat sürdük. Özünde, bir yazarla
yaşamak acayip sıkıcıymış. Özellikle de yazmayan bir yazarla.
PIERRE – Öyle mi, yazmıyor muydu?
NATHALIE – Yok, hem de hiç. Bir alışveriş listesi bile yazamıyordu. Ama artık ondan
bahsetmeyelim lütfen.
PIERRE – Peki.
NATHALIE – Bana onca sene neler yaptığını anlatsana.
PIERRE – Ben… ben heykeltıraşlık yaptım.
NATHALIE – Hadi ya? Heykel ha, sen?
PIERRE – Evet. Şaşırdın mı?
NATHALIE – Hayır… parmaklarınla hiçbir zaman pek hünerli değildin de sadece…
neyse… (toparlar) heykelcilik çok güzeldir!
PIERRE – Evet, bunu orijinal buluyordum… hem kendimi de çok yalnız
hissediyordum… bu yüzden de harikaydı çünkü pişmiş topraktan kadınlar yapmaya
giriştim… akşamları bana yoldaşlık ediyorlardı…
NATHALIE – İçimi mi darlamaya çalışıyorsun sen?
PIERRE – Hayır ya! Bir dönemdi bu sadece. Sonra Isabelle ile tanıştım. Tam da
heykel derslerim sırasında tanıdığım bir kızdı. Başta her şey mükemmel gidiyordu… ve
beni en yakın arkadaşım için terk etmeyeceği için de endişe etmiyordum çünkü artık
yakın arkadaşım yoktu! Ama ister inan ister inanma, yine de beni terk etti…
NATHALIE – Hadi ya?

27
PIERRE – Öyle, o kendi en yakın arkadaşıyla gitti!
NATHALIE – Oh!
PIERRE – Açıkçası, en yakın arkadaşlar yaralardır.
NATHALIE – Neden bilmiyorum ama tüm bunları duymaktan hoşlanmadım.
PIERRE – Rahatsız mı oldun?
NATHALIE – Evet. Kendin hakkında pozitif bir imaj çizmiyorsun. Belki de problem
budur. Oysaki çok saçma, sen harika birisin.
PIERRE – Hadi ya, öyle mi düşünüyorsun?
Nathalie, ona yaklaşıp bakar.
NATHALIE – Seni yeniden keşfediyorum. Sanki Kristof Kolomb Amerika’ya geri
dönüyormuş gibi. Ama şu sabahlığı çıkar, bir daha görmek istemiyorum.
Pierre uygular ve üzerinde “Sigortalarım” yazan iç çamaşırıyla kalır.
PIERRE – İş arkadaşlarım hediye etmişti bunu. Sigortacı esprisi işte.
Nathalie gülmeye başlar. Pierre, gururlu, iç çamaşırını teşhir eder. Nathalie
ona sokulur.
NATHALIE – Beni sevmeni ve beni korumanı istiyorum.
PIERRE – Elbette aşkım benim.
NATHALIE – Beni asla bırakmayacağına, hep yanımda olacağına dair de söz vermeni
istiyorum.
PIERRE – Sana söz veriyorum aşkım benim. Sana söz veriyorum.
NATHALIE – O zaman tamam… her şey güzel olacak…
PIERRE (heyecanlı) – Elbette her şey güzel olacak! Hem de bu akşamdan itibaren!
NATHALIE – Ne var bu akşam?
PIERRE – Seni çıkarıyorum bu akşam! Kavuşmamızı kutlayacağız!
NATHALIE – Yok olmaz, mümkün değil.
PIERRE – Neden?
NATHALIE – Bugün perşembe.
PIERRE – E ne olmuş yani?
NATHALIE – Perşembeleri, Bernard ve Nicole ile yemek yiyoruz işte.

28
SAHNE VI

Başlangıçtaki biçimi yeniden görürüz. On yıl daha geçmiştir. Nathalie,


masanın etrafında üç servisle aynı şekilde uğraşmaktadır.

NATHALIE – Geçen onca zamana inanamıyorum…


Aynaya doğru yönelir, kendine karşıdan ve arkadan bakar.
NATHALIE – Yine de kendime iyi bakmışım…
Pierre salona bir şişeyle girer.
PIERRE – Kendine mi bakıyorsun?
NATHALIE – Evet, belli oluyor.
PIERRE – Kendine bakmayı hep sevmişsindir.
NATHALIE – Kadın değilsin. Anlayamazsın. Bizim için, ayna bize bakıyor. Sürekli
bizi gözetliyor.
PIERRE – Ya sonuç peki?
NATHALIE – Sonuç… sorun yok. Şikâyet edecek değilim. Bence Yves, değişmediğimi
söyleyecek.
Pierre de aynaya yaklaşıp kendine bakar.
PIERRE – Değişmediğin doğru.
NATHALIE (keyfi yerinde) – Değişen bir şey yok hatta. Hiçbir şey asla değişmez!
PIERRE – Onu tekrar görmekten memnun musun?
NATHALIE – Nasıl mutlu olduğumu hayal bile edemezsin.
PIERRE – Onu suçlamıyor musun?
NATHALIE – Onu suçlamak mı? Hiç de bile! Onun sayesinde yeniden kavuştuk
aşkım… (Yves’e sarılır) Hem haklıydı üstelik… bak, yeniden yazmayı başarmış…
yazarlar çift olmaya pek uygun değiller, onlar da öyle işte…
PIERRE – Bu arada son romanını okudun mu?
NATHALIE – Yok, okumamayı tercih ederim. Ama geçen akşam onu televizyonda
gördüm. Hiç değişmemiş.
Kapı çalar.
NATHALIE – Kapı çalıyor!
PIERRE – Bakıyorum.

29
Pierre hızlı adımlarla kapıya doğru yönelir. Yves girer.
PIERRE – Dostum…
Birbirlerine sarılırlar. Yves’in varlığından Pierre’in aşırı derecede memnun
olduğu anlaşılmaktadır.
YVES – Ah ne hoş karşılama… çok sevindim…
Yves, Nathalie’ye yaklaşır.
YVES – Sana bir bakayım… en ufak bir kırışıklık yok… sanki zamanın ibreleri senin
üzerinde kırılıyor…
NATHALIE – Ah… beni utandırıyorsun…
Sarılırlar. Ardından, Yves odaya bakar.
YVES – Burada da hiçbir şey değişmemiş hatta. Hâlâ o mutlu ilişkinin eski güzel
kokusu geliyor.
PIERRE – Ama biraz da yanık kokuyor.
NATHALIE – Ah Pierre!
PIERRE – Hayır ya, imge değil… sanki mutfakta gerçekten bir şey yanıyor.
NATHALIE (paniklemiş) – Haklısın! Doğru ya… (mutfağa giderken) Özür dilerim
Yves, geliyorum hemen…
İki adam yalnız başına kalır. Sessizce birbirlerine bakarlar.
YVES – E her şey yolunda mı?
Pierre bir süre bekler ve patlar. Lafa boğarak.
PIERRE – Hayır! Yolunda değil. Hem de hiç yolunda değil. Bir şey yapman gerek.
Beni böyle bırakamazsın.
YVES – Ne oldu ya? Ne var? Sakin ol ve açıkla bana.
PIERRE – Haklıymışsın, hem de o kadar haklıymışsın ki. Dikkat etmeliymişim. Başta
hiçbir şey görmedim. İlerledikçe oldu… günden güne… sinsice… giderek daha da
mutluydu, bilirsin… giderek daha da neşeli… Demek istediğimi anladın işte ya!
YVES – Evet, biliyorum.
PIERRE – O mükemmel biri! Mükemmel biri! Asla diğerinden daha yüksek bir ruh
hâli değil! İstediğim bir şeyi söyler söylemez beni tatmin etmeye çabalıyor… İşin
içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum. Çoktan her şeyi denedim. Ama onu tanıyorsun.
Sen uzaklaştıkça, o daha çok aşk sinyali alıyor.
YVES – Yapmak zorunda olduğumu neden yaptığımı artık anlamışsındır.
PIERRE – Tabii ki. Seni nasıl da anlıyorum kardeşim. Neler yaşadığını çok iyi
anlıyorum. Bu arada, on yıl önceki tepkim için affet beni. Ne yaşadığını hayal
edemezdim.

30
YVES – Ah.
PIERRE – Ama şimdi bana yardım etmen gerek.
YVES – İsterim… ama…
PIERRE – Ne?
YVES – Yapamayacaksın.
PIERRE – Neden?
YVES – Çok hassassın.
PIERRE – Hiç de bile. Neden öyle dedin ki?
YVES – Titanik’in sonunda ağladın sen.
PIERRE (pek inandırıcı değil) – Evet, biliyorum… ama aşk hikayesinden dolayı
değildi ki o. Sadece… şeyden… sigorta şirketine pahalıya patlayacak olmasındandı.
Nathalie geri gelir.
NATHALIE – Her şey yolunda, yemeği kurtardım… of! Burada neler oluyor peki?
Pierre, daha içki koymadın mı?
PIERRE – Evet, evet… koyacaktım.
YVES – Bir muhabbete dalmıştık da.
NATHALIE – Öyle mi? Neden konuşuyordunuz?
PIERRE – Bizim mutluluğumuzdan.
Nathalie gülümser ve Pierre’in koluna girer.
NATHALIE – Ah evet… gerçekten de mutluyuz… şikâyetçi değiliz. Peki ya sen? Sen
nasılsın? Biliyor musun, seni televizyonda gördüm.
YVES – O kadar geç yatmamalısın!
NATHALIE – Aslında o programları izlemeyi sevmem. Kendi problemlerini anlatan
tüm o yazarlar, içimi bayıyor. Fakat hiç de fena olmadığını söylemeliyim. Durumların
gerçekliğini göremeyen kadın hikâyen çok ilginçti… tam bir yapışkana benziyor valla…
nereden buluyorsun bunları merak ediyorum!
Bu laflama sırasında, Yves üç kadehi servis eder.
YVES – Ah, bilirsin, hayal gücünün ucu bucağı yoktur. Bir kadın kadar uçsuz
bucaksızdır.
NATHALIE – Hah… hâlâ aynısın.
PIERRE – Hadi gelin oturun. İçelim artık.
Kadeh kaldırırlar.
PIERRE – Başarına Yves!

31
NATHALIE – Evet, başarına!
YVES – Sizin de başarısızlığınıza!
NATHALIE (gülerek) – Yine her zamanki gibi şapşalsın gerçekten.
Pierre kadehini bir dikişte içip hemen yenisini doldurur.
YVES – Sen de her zamanki gibi coşkulusun. Çok heyecan verici. Hem şakalarıma
birisinin gülmesini görmek de çok hoş. Özlemişim. Günümüzde insanlar o kadar
kasvetli ki.
NATHALIE – Doğru. Sanki ölmek için yaşıyorlar.
Yves ayağa kalkıp alkışlar.
YVES – Oh… “Ölmek için yaşıyorlar.”. Harika bir başlık olurdu. Senin kadar harika
hem de.
NATHALIE (biraz utanmış) – Ah… teşekkürler. Neyse, benim mutfakta bir şeyi
bitirmem gerekiyor.
Nathalie odayı terk eder.
PIERRE – Ne yapıyorsun sen ya? Sen asılıyor musun yoksa?
YVES – Herhâlde yani. Bunu senin için yapıyorum. Dikkat dağıtmak için. Eğer bir
erkeğin ondan hoşlandığını hissederse, o zaman terk edildiğinde daha az acı çekecektir.
(Pierre’in somurtuşuna bakarak) Pierre onu hâlâ seviyor musun?
PIERRE – Hayır ya! Ona katlanamıyorum dedim ya sana!
YVES – Budur işte. Hafif asılıyorum… sanki bir anestezi gibi. Sonra da ameliyat
edeceğiz.
PIERRE – Nasıl ilerliyoruz?
YVES – Nasıl ilerliyoruz? Sert olmak gerek.
PIERRE – Sert mi? Ama nasıl yapılır bilmiyorum ki. Ne diyebilirim ona?
YVES – Ne bileyim ben. Şirkette biriyle tanıştığını söyle.
PIERRE – Ama şirkettekilerin hepsi erkek.
YVES – Daha da iyi işte. Harika. Bir erkekle tanıştığını söyle.
PIERRE – Ama benim eşcinsel olmaya niyetim yok ki.
YVES – Dinle Pierre, ne istediğini bilmen lazım.
PIERRE – Hayır ama ben başka bir şey düşünmüştüm. Sigara almaya gideceğim ve
bir daha da geri dönmeyeceğim. Klasik işte.
YVES – Tamam da sen sigara içmiyorsun ki.
PIERRE – Doğru ya… kafam karıştı… tamam, bir erkekle tanıştım… şirkette… peki
sonra?

32
YVES – Sonra da… ben geri alırım onu.
PIERRE (sarsılmış) – Gerçekten mi? Benim için bunu yapar mısın?
YVES – Evet, senin için bunu yaparım.
PIERRE – Ah, kardeşim. Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
Pierre, Yves’e sarılır.
YVES – Bekle, bekle… Şunu açıklığa kavuşturalım. Birkaç sene takılıyorsun… ama
sonra da geri dönüyorsun! Ben sadece senin yerini sıcak tutuyorum…
PIERRE – Ne kadar süre veriyorsun bana?
YVES – 5 yıl.
PIERRE – 7 yıl!
YVES – Hayır, 5 yıl, fazlası değil. Bunu da senin için yapıyorum.
PIERRE – Hadi, 6’ya iniyorum. Sen de yap bir şeyler.
YVES – Dinle, ben olmasaydım 20 yıldır onunla yaşayacaktın. O yüzden 5 yıl, bence
oldukça makul.
PIERRE – Hadi, 5 buçuk yıl yap şunu.
YVES – Peki, tamam… ama son altı ay için sana hiçbir şeyin garantisini veremem.
Aniden Nathalie salona geri döner.
NATHALIE – Düşünüyordum da… kendi kendime dedim ki… yine de… hikâyemiz ne
kadar da güzel… hayatın sürprizlerine rağmen nasıl da birbirimizi anlayabiliyor ve
birbirimize saygı duyabiliyoruz… tutkularımızın siklotimisine rağmen… ikimizin
arasında o kadar güzel bir şer var ki… geçen onca seneye rağmen aramızda kalan tüm
bu saygı… sanki ilk günkü gibi yeniden buluşuyoruz… on yıl sonra, ardından bir on yıl
daha sonra…
YVES – Doğru, yirmi yıl sonra oluyor. Her seferinde de güzel vesileler için
görüşüyoruz. Ya da büyük fırsatlar için demeliyim sanırım. Çünkü önemsiz şeyler için
çok nadir buluşuyoruz.
NATHALIE – Öyle mi? Bugün için de mi geçerli? Sıradan bir ziyaret değil miydi yani?
PIERRE – Elbette ki öyle! Sıradan bir ziyaret işte! Yves’i çok görmek istemiştim
sadece.
YVES – Peki, budur, beni tekrar gördün işte. Belki de söyleyecek bir şeyin vardır hani.
PIERRE – Ehh… yok… özel hiçbir şey yok. Seni tekrar görmekten çok memnun
olduğum gerçeği haricinde…
YVES – Hah, sıçtık… Ameliyatı benim yapmamı ister misin?
NATHALIE – Neyi ameliyat etmek? Birisi mi hasta?
YVES – Evet, Pierre.

33
NATHALIE (endişeli) – Hadi ya? Ama neyin var tatlım?
PIERRE – Yok bir şey… bir şey yok… saçma sapan konuşuyor işte… hiçbir şeyim yok…
gayet iyiyim… (ona doğru Yves’in pis bakışı) Yani hayır, o kadar da iyi değilim…
NATHALIE – Ne ama? Ne olduğunu bana söylese aşkım.
PIERRE – Çok da bir şey olduğu yok… sadece… sadece biriyle tanıştım… bir erkekle.
NATHALIE – Bir erkek mi?
PIERRE (çok rahatsız) – Evet. Sigara almaya giderken…
NATHALIE – Ama sen sigara içmezsin ki!
PIERRE – Ah evet, doğru… ama başlamalıyım sanırım… neyse işte… nasıl yapacağımı
bilemiyorum… bence çok zor…
NATHALIE – Neye başlamalısın? Sigara içmeye mi?
YVES (Pierre’e) – Pekâlâ. Halletmemi ister misin?
Pierre başını eğer.
NATHALIE – Neler oluyor? İkiniz de çok garipsiniz… Ah hayır… bana sakın! Ah
olamaz, bu gerçek olamaz! (Pierre’e bağırarak) Ama bana hiçbir şey almadın! Ne
köpek ne kedi… ne de kırmızı balık…
PIERRE – Şey, hayvan taktiğinin zaten çok yapıldığını düşünmüştüm de.
NATHALIE – O hâlde doğru… benden ayrılmak mı istiyorsun?
Nathalie yıkılmıştır.
PIERRE – Yok ya… hayır…
YVES – Elbette! Senden ayrılmak istiyor! Artık yapamıyor!
NATHALIE – Ah olamaz, benden ayrılmayacaksın! Anladın mı beni?
PIERRE – Peki.
YVES – Ama ne isterse onu yapar! Bırak da yaşasın!
NATHALIE (kızgın) – Hayır, istediğini yapamaz! Ve siz, siz de benim yerime bir kere
daha karar veremeyeceksiniz! Siz ne sanıyorsunuz ya, böyle sonsuza kadar yer
değiştirebileceğinizi falan mı? Çünkü anladım… Yves’i davet ettin… ve valizi de arabada
mı, öyle mi? Yoksa siz benimle kafa mı buluyorsunuz ya… Hadi siktirin gidin!
YVES – Ah terbiyesizleşmeyelim ama.
NATHALIE – Kapa çeneni!
PIERRE – Ama…
NATHALIE – Sen de kapa çeneni! Pısırığın tekisin zaten… en ufak kararı dahi kendin
alamıyorsun… imdadına yaşlı dostunu çağırmak zorunda kalıyorsun… beni
tiksindiriyorsun, beni nasıl iğrendirdiğini bir bilsen…

34
YVES – O zaman her şey halloldu işte. İkiniz de aynı şeyden bahsediyorsunuz.
NATHALIE – Sen var ya… sen pis sapığın tekisin! O yüzden kapa çeneni! Bunların
hepsi, senin yüzünden! Sensiz mutluyduk biz. Sen ne bok yiyensin var ya. Bok yedi
başının önde gidenisin sen! (yürür, ardından tekrar ona doğru gelir) Hem de bombok
bir yazarsın. Gerçekten kitaplarını okumadığımı mı sandın? Elbette ki okudum. Ama
yalan söyleyip okumadım demeyi tercih ederim. Çünkü harbiden o kadar berbatlar ki.
YVES – Ama seni menederim…
NATHALIE (çok yüksek) – İstediğimi söylerim! İstediğimi de yaparım! (bir süre
sonra) Ah sizi şaşırtıyor! Ah sizi hayrete düşürüyor! Ezelden beri çenesini kapayan
kadın! Sizi destekleyen, size katlanan, sizi seven… ve daima da gülümseyerek! Ama yine
de hoşnut değilsiniz! Elimi sallasam ellisi be, saniyesinde birini bulurum! Hatta
Nicole’den Bernard’ını bile araklarım. Her perşembe akşamı, masanın altından ayak
oyunları yapıp duruyor zaten.
PIERRE – Olamaz, inanmıyorum… şerefsiz, ağzını yüzünü dağıtacağım onun.
NATHALIE – Hiçbir şey yapamayacaksın. Her zamanki gibi.
PIERRE – Elbette ki yapacağım! Bu iş burada bitmez.
NATHALIE – Tamam anladık. Kıskandın mı yoksa benden ayrılmak istiyor musun?
Pierre cevap vermez.
NATHALIE – N’oldu? Hiçbir şey demiyorsun?
PIERRE – Sadece… haksız değilsin… olağanüstü… bir kadınsın… ve problem de belki
budur… bir müddet sonra işleri karıştıran belki de budur… tüm bu mutluluk
yüzündendir…
NATHALIE – “Tüm bu mutluluk” ne?
PIERRE – İkimizin yaşadığı tüm bu mutluluğun ne derece boğucu olduğunun
farkında değilsin.
YVES – Evet, sadece biraz mutsuz olmak istiyoruz.
PIERRE – Evet, ertesi günden korkmak. Hasta olmaktan korkmak.
YVES – Tabii ya… çünkü seninleyken asla hasta olunmuyor! On yılda bir kere bile
nezle olmadık! Düşünebiliyor musun?
PIERRE – Aynen. Evlilikte olduğu gibi. İyi günde ve kötü günde deniyor. Oysaki biz,
sadece iyi günlere sahip olduk!
NATHALIE – Şimdi anlamaya başlıyorum.
PIERRE – İlerleme kaydediyoruz.
NATHALIE – Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz yani?
YVES – Şey, ben tekrar gelip yerleşmeyi planlıyordum… ama kitaplarım hakkında
söylediklerinden sonra pek emin olamıyorum…

35
PIERRE – Ah olmaz, kabul etmiştin…
YVES – Tek şartla, eğer benden özür dilerse.
PIERRE – Tatlım… özür dile… sanırım herkes için en iyisi bu.
NATHALIE – Özür mü dileyeyim? Ben? Beyefendi lütfedip de gelip benimle tekrar
yaşasın diye özür dileyeyim… eğer istediğimin bu olduğunu düşünüyorsan… Az önce
yaptığınızdan sonra tekrar size katlanabileceğimi mi düşünüyorsunuz… hayır ya!
Hayır! Söz konusu bile değil!
YVES – Doğru Pierre… biraz fazla ileri gitmiş olabilirsin…
PIERRE – İleri gitmek mi? Ama senin yaptığının onda birini bile yapmadım ki ben.
NATHALIE – İleri gitmek ha? Bu kadar mı? Vallahi bravo… görüyorum ki aşılmaması
gereken çok güzel bir sınır anlayışınız var…
YVES – Peki madem… (Yves, Nathalie’ye yaklaşır) özür dilerim. İşte oldu. Mesele
birbirine söyleneni ya da söylenmeyeni bilmek değil de… devam etmenin vakti geldi
sanırım. Şimdi ne yapıyoruz?
PIERRE – Haklı. Ne yapıyoruz şimdi?
İkisi de Nathalie’ye bakar.
NATHALIE – Şimdi ne mi yapıyoruz? Mesele bu mu? Bunu da bana mı
soruyorsunuz?
PIERRE ve YVES – Evet.
Nathalie sakince Pierre’e yaklaşır ve çok sağlam bir tokat yapıştırır. Ardından,
Yves’i birkaç adım boyunca takip eder. Sonunda merkeze konumlanır.
NATHALIE – Valla sizi bilemem… ama benim için çok açık… ben gidiyorum…
bırakayım da birlikte yaşayın…
YVES – Hayır, olmaz… böyle çekip gidemezsin… şimdi değil… benim sıramdı…
Nathalie, Yves’e yaklaşır. Yves tekrar geri çekilir.
NATHALIE – Elbette ki yaparım… tabii ki de yaparım… Bitti artık! Çok ileri gittiniz.
Hayallerinizin kadınıydım. Ama hayaller böyle ayaklar altına alınmaz. Hayaller,
beslenir! Yazıklar olsun size! Elveda. (Nathalie gider, ardından geri gelir) Yine de size
teşekkür etmek istiyorum…
PIERRE – Ah…
NATHALIE – Evet, size bunu diyebilirim. Sizi mutlu etmeye çalışmak beni mutlu etti.
Nathalie salonu terk eder.
YVES – Şu an bizimle dalga geçiyor, değil mi?
PIERRE – Hayır, yani bayağı ciddi sanırım.
Nathalie, paltosu ve çantasıyla geri gelir.

36
YVES – Böyle gidemezsin. Biraz münasebetsiz olduğumuz doğru bazen.
PIERRE – Evet, özür dileriz.
Nathalie onlara doğru yaklaşır. Gülümsemeye başlar.
YVES – Seni gülümseten nedir?
NATHALIE – Sizi bensiz hayal etmek.
Pierre ve Yves birbirlerine bakar. Nathalie çıkmaya hazırlanır.
PIERRE – Peki seni tekrar ne zaman görebiliriz?
NATHALIE – Ne zaman mı? Belki de on yıl sonra.
YVES – Şu an gerçekten ciddi ha!
Nathalie kapının kolunu tutar. İki adam yalvarmaya başlar; diz çökebilirler.
PIERRE – Gidemezsin!
YVES – Hakkın yok!
PIERRE – Bizimle kalmalısın.
YVES – Lütfen.
NATHALIE – Ama benimle olmak korkunç sanıyordum.
PIERRE – Tüm söylediklerimizi geri alıyoruz.
YVES – Evet, aşırı tepki verdik, doğru. Ama her birimiz seninle on yıl geçirebilir
miydik sanıyorsun, eğer sana hayran olmasaydık?
PIERRE – Özellikle de ben. Mallık ettik. Ama hayatta da hep böyledir.
Sevdiklerimizin değerini gittikleri anda anlarız. (Pierre ayağa kalkıp sanki kendi
malıymış gibi Nathalie’ye sarılır. Yves’e) Kusura bakma moruk ama ben evimde
kalıyorum. (Nathalie’ye) İkimiz de mutluyuz değil mi, ha?
YVES (Nathalie’nin ayaklarına kapanıp sarılarak) – Hayatta olmaz! Ben kalmak
istiyorum! Kendimi tekrar onunla yaşamaya hazırlamıştım… Ah aşkım benim…
Aşkım… Nasıl da özledim seni. Sana yalvarıyorum, izin ver geri döneyim!
NATHALIE – Dönmene izin mi vereyim?
YVES – Evet!
NATHALIE – Şimdi de benim için kavga mı ediyorsunuz?
PIERRE ve YVES – Evet.
NATHALIE – Ve tercih yapmamı mı istiyorsunuz?
PIERRE ve YVES – Evet.
NATHALIE – Çok zor olacak. İkinizle de onar yıl geçirdim. İkinizin de artı ve eksileri
var. Bir seçim yapamam.

37
YVES – Ama hayatının aşkı benim. Eğer seni terk etmeseydim hâlâ beraberdik.
NATHALIE – Orası kesin değil. Beni terk ettiğinde artık seni sevmediğimi anladım.
Hem Pierre’le de daha mutluydum.
Pierre galip bir surat ifadesi takınır.
YVES – Ama artık seni sevmiyor ki. Senin hakkında korkunç şeyler söyledi bana.
PIERRE – Hayır ya! Kısa süreli bir çöküş yaşadım sadece, şimdi de bitti! Onu
dinleme, nasıl yalan söylediğini bilirsin.
YVES – Yalan söylemiyorum. Asla yalan söylemem. Dürüst bir insanım ben. Bunun
gibi sinsi değilim. Sürekli bir gerçeği saptırma peşinde. Aynı bir sigortacı gibi… alavere
dalavere çeviriyor.
PIERRE – Ne dedin sen? Ben mi alavere dalavere yapıyorum? Sen kendine baktın
mı? Pis sapık, adi manipülatör. Seni… kıçımın yazarı.
Birbirlerinin üstüne atılırlar ve Pierre, Yves’in baldırını ısırır.
Onlar dövüşürken, Nathalie çantasından bir tabanca çıkarır.
NATHALIE – Kesin!
YVES ve PIERRE (tabancayı fark ederek) – Ah!
YVES – Şunu hemen yerine koy tatlım.
PIERRE – Sakin ol bakalım. İtişip kakışıyorduk sadece.
NATHALIE – Benim için Rus ruleti oynayacaksınız. Sırayla tetiği çekeceksiniz. İlk
ölen kaybeder.
İki adam birbirine halüsinasyon görüyormuş gibi bakar.
PIERRE – Dikkatli olun çünkü ben her şeye hazırım. (bir süre sonra, Yves’e) Hadi
sen başla. Yerime geçmek isteyen sendin.
YVES – Evet. Ama onunla ilk tanışan da sensin. Bu yüzden sen başla.
PIERRE – Ne olursa olsun, eğer beni terk ederse ölürüm zaten. Bak bakalım seni nasıl
seviyorum aşkım.
Pierre suratını şekilden şekle sokar… ardından tetiği çeker ve hiçbir şey olmaz!
Mutluluktan havalara uçar!
PIERRE – Ah!! Bak nasıl da cesurum. Bunun gibi değil! Hayatta yapamaz!
YVES – Ver şunu bana!
Yves tabancayıı alıp pes etmeden suratını şekilden şekle sokar.
YVES (çaresiz) – Yapamayacağım.
PIERRE (kabına sığmayarak) – Yes!

38
YVES – Yapamam, beceremem. Seni seviyorum tatlım ama üzgünüm, senin için
ölemem. Aman, hem 19. yüzyılda değiliz ki artık! Umutsuz romantikliğin dönemi bitti.
Tüm bunları da dana yahnine bayıldığım için Puşkinlik yapamayacağım.
PIERRE – O hâlde seçim yapılmıştır işte!
NATHALIE – Gerçekten benim için kendini öldürebilecek bir psikopatla yaşamak
ister miyim sence?
PIERRE – Ne? Ama hepsini bir hiç için mi yaptım? Hiç adil değil.
YVES – O zaman beraber olmak istediğin kişi ben miyim?
NATHALIE – Benim için bir cesaret eyleminde bulunamayan bir adamla da beraber
olmak istediğimden emin değilim.
PIERRE ve YVES – Kim o zaman?
NATHALIE – Düşüneceğim. Akşam yemeğini hazırlayacağım. Geceyi birlikte
geçiririz ve size cevabımı da… tatlı sırasında veririm.
Nathalie tabancayı bırakıp mutfağa gider. Yves silahı alıp kurşunların nerede
olduğunu kontrol eder.
YVES – Ah, kurşun yokmuş. Bizi sağlam oyuna getirdi.
PIERRE – Ama yine de ben tetiği çektim, sen değil.
YVES – İtiraf etmeliyim ki beni etkiledin.
PIERRE – Bir şeyler içmeyi acayip hak ettik.
Pierre iki kadeh viski koyar ve iki dost kanepeye oturur.
YVES – Teşekkürler.
PIERRE – Yves’im sağlığına.
YVES – Sağlığına Pierre’cik.
PIERRE – Az önce söylediğim şey için de kusura bakma. Elbette söylediklerimin
hiçbirisinde ciddi değildim.
YVES – Hayır, ben özür dilerim. Ben de sana söylediğim her şeyi geri alıyorum.
İçerler. Biraz zaman geçer.
PIERRE – Onun dışında iyi misin, bu aralar?
YVES – Ah evet, her şey yolunda bu sıralar. Ya sen, sende yolunda mı?
PIERRE – Evet, yolunda. Rutin işte. Yeni roman üzerine mi çalışıyorsun?
YVES – Evet… evet.
Yves, Pierre’in kendisini hiç dinlemediğinin farkındadır. Stresli gibidir ve
başını mutfak tarafına çevirir.
PIERRE – Ne hakkında?
39
YVES – Sana da garip gelmiyor mu… mutfaktan hiç ses gelmemesi?
Pierre hızlı adımlarla mutfağa gider. Ardından, oldukça hızlı, koşarak geri
gelir. Kendini zar zor ifade eder.
PIERRE – Ah… ah…
YVES – Ne? Ne oldu?
PIERRE – Kaybolmuş! Anlamıyorum. Geçtiğini gördün mü?
YVES – Hayır ya!
PIERRE – İmkânsız ya. Başka çıkış yok ki!
Her yeri aramaya koyulurlar.
İkisi de çıkar. Sahne boştur. Hiçbir şey duyulmaz. Kısa bir süre sürer.
Sonunda, Pierre ve Yves, ayakları sürüyerek ve tamamen çaresiz geri gelir.
PIERRE – İnanamıyorum. Gitmiş. Ortadan kaybolmuş!
YVES – Berbat bir şey. Ben ki geri dönmeye hazırlanıyordum.
PIERRE – Ben de kalmaya. Belki de tekrar ortaya çıkacaktır.
YVES – Yok ya. Yeniden ortaya çıkacak tarzda biri değil.
PIERRE – Kendimi çok suçluyorum. (paniklemiş) Ne halt yiyeceğiz?
YVES – Bilmiyorum dostum. Bilmiyorum.
Aynanın karşısına konumlanırlar.
PIERRE – Kendine bakmayı çok severdi.
YVES – Çok acayip. Zaman ondan hiçbir şey götürmemişti.
Pierre aniden öksürmeye ve boğazını tutmaya başlar.
YVES – Ne oluyor?
PIERRE – Boğazım yanıyor. Canım acıyor.
YVES – Burnun akıyor mu?
PIERRE – Hayır ama karıncalanıyor. Aynı zamanda da ürperiyorum.
YVES – Hah, al işte başlıyor.
PIERRE – Ne?
YVES – Onsuz hayat. Hasta oluyorsun.
PIERRE – Ama ben onsuz bir hayat istemiyorum! Onsuz hayatın kullanma
kılavuzunu bilmiyorum ki! İyi değilim… başım dönüyor.
Pierre yere oturur. Yves onun yanına oturur ve cebinden bir fular çıkarır.
YVES – Al şunu, boynuna dola. İpekten.

40
PIERRE – İpek fular mı takıyorsun artık?
YVES – Hayır… İkimizin arasında küçük bir oyundu.
PIERRE – Tamam. Öğrenmek istemiyorum.
YVES – Her birimizin ayrı numaraları olduğunu varsayıyorum.
PIERRE – Evet. Biz dans etmeye bayılırdık. Müzik bittiğinde, ona böyle sarılırdım.
Pierre yanağını Yves’inkine yapıştırır. Kalkıp dans etmeye başlarlar.
O an kapı çalar. Dansı ya da kavgayı bölen bir kapı zilidir. Pierre’de
Nathalie’nin dönmüş olduğuna dair bir umut hissedilir. Yves, onun kolunu
tutar.
YVES – Bekle… bekle!
PIERRE – Ne?
YVES – Bugün günlerden ne?
PIERRE – Perşembe.
YVES – Bernard ile Nicole geldi.
İki dost, çaresiz, birbirine sarılır.

SON

41

You might also like