You are on page 1of 24

YENİDEN YARATMA

Oyun
KİŞİLER:
KÜÇÜKOĞUL
ANNE
BABA
ADAM
YAZAR
KADIN
1. DELİKANLI
2. DELİKANLI ŞAPKALI ADAM
KIZ YAŞLI ADAM
1. SOKAK KADINI
2. SOKAK KADINI
1. MEMUR
2. MEMUR BÜYÜKBABA BÜYÜKANNE BİR GRUP ÇOCUK
KÖYLÜLER CADDEDE DOLAŞANLAR
ÜÇ YAŞLI ADAM YÖNETMEN YAPIMCI
ASİSTAN KIZ IŞIKÇILAR-TEKNİSYENLER vd.

ÜÇ CÜCE
BİRİNCİ BÖLÜM

(Dekor: Oyunun gerçekçi bir dekoru bu-lunmamaktadır. Başlıca üç oyun alanı düşünülmüştür. Yalnız ADAM,
oyun boyunca, bu alanlardan daha yüksek bir alanda devinir.
Oyunda ışık ve ses efektlerine yoğun işlev yüklenmiştir.
Işıkla sağlanan geçişler, sinema sanatın-daki gibi; zincirleme, kesme ile vb. geçiş-leri anımsatmalı, öte yandan,
efektler, se-yircinin imgelem gücünü uyaracak titizlikle ek alınmalıdır. ADAM sahnede tek başınadır.
Lokal ışık aydınlatmaktadır onu. Işığın dere-cesine uygun olarak sesini yavaş yavaş yükseltir. ADAM
çıplaktır.)

ADAM : Derin bir ırmaktan çıktım. Tam ırmak göle kavuşacakken... 0 dedi ki: Dur bekle. Sese
kulak verdim ben de. Sonra o dedi ki: Yürüyecek misin? Bin çiçekli bir kumaştan
aradığımı. Giydikçe üzerinde yeni çiçekler açan. İşte bedenimin o gümüşî parıl-tısıydı
hep yeni. 0 dedi ki: Kumaş sendi! Orada durdum ve ağladım. Kavuşuyordu işte
ırmaa.; ki oydu gözyaşım ve ırmağın kendi özsüyü idi; bengisu! Ulaşıyordu ve,
gölcüğe. 0 dedi ki: Ara! Bin yıldır karşılık ve-riyorum sese: Derin ırmaklarda ken-
dimi deniyorum.
(Sahne solu usul usul aydınlanır. ADAM'ı aydınlatan lokal adeta solup kaybolur. Sahne solunda YAZAR dakti-
lo makinasında durmaksızın yazmakta;
arada bir sigara ve su içmektedir. YAZAR belden yukarı çıplaktır.
KADIN girer. Gündelik ancak güzel bir elbise vardır üzerinde. YAZAR onu gör-mez; kadın arkadan
sarılır ona; öpüşür-ler..
Sahne sağı aydınlanır: Saçları sıfır nu-mara traş edilmiş bir çocuk ansızın ay-dınlanır. Ter içindedir.İki
atın dört nal sesi gittikçe erir. ÇOCUK, belden yukarı çıplaktır.)
KÜÇÜKOĞUL : Beni de götür, beni deeee! Beni de.. Beni.. dağlaraaa! Beni de götüüüür!
(ANNE, ÇOCUK'un yanına gelir. Elin-den tutup çıkışa yönelir. ÇOCUK ağlar.
Uzaktan nal sesleri işitilmektedir. İkisi de durup kulak verirler. Oldukları yere çö-
kerler sonra. Yerde bir tas vardır. Geniş dişli bir tarak vardır yanında. KADIN tarağı
tasa banarak saçlarını tarar. ÇOCUK onu izlemektedir. Nal sesleri çok yavaş olarak
halâ işitilmektedir. YAZAR, KADIN'ı bırakıp yeniden dak-tiloda yazmaya başlar.
KADIN, vals ya-parak sahne ortasına doğru gider; ritme uygun biçimde mırıldanır.
Işık ansızın ADAM'ı aydınlatır yeni-den. ADAM başlangıçtaki gibi çıplaktır. Kadın
onun az ötesinde şaşkınlıkla durur. Ona uzanıp dokunmayı dener ve hemen
vazgeçer.) ADAM : Derin ırmaklarda. Bin yıl. 0 dedi ki:
Dur, dur artık. Zaman akıyordu oysa. Yaralardı açıldı bedenimde. Sonray-dı, sular alıp götürüyordu
kırmızılık-ları. Ki gölcüktü bulandı. Zaman aktı ve iyileşti benimdi yaralar. Durup ba-ğırdı: Gümüş
göl! Gümüş göl! Ben-dim, senindim. Ve sonra sazlar boy attı göl kıyısında. Gümüş sazlar. (KADIN,
koşarak YAZAR'ın yanına gider, korkulu ona sarılır. Öper onu. Uzun uzun öpüşürler. Yere boylu
boyun-ca uzanırlar sonra. Sahne solu: Gece. Çok uzakta kurt, çakal
ulumaları işitilir.) ANNE Ekmeğini ye Küçükoğul. KÜÇÜKOĞUL Sen de ye
Ana. ANNE . Sonra, sonra yerim ben KÜÇÜKOĞUL Kurtlar dağlarda mı? ANNE Dağlarda
Küçükoğul. KÜÇÜKOĞUL Kurtlar ışıktan korkardı, değil mi? ANNE Korkar Küçükoğul.
KÜÇÜKOĞUL Baba ne arıyor dağlarda ana? ANNE Bilmem. Değerli taşlar arıyor gali-
ba.
KÜÇÜKOĞUL Beni de götürür mü?
ANNE Yoo, bunu düşünme. Sen de gider-
sen... KÜÇÜKOĞUL Uykum geldi. ANNE Yat dizime Küçükoğul. KÜÇÜKOĞUL Sen
Baba'yı bekleyeceksin yine? ANNE Uykum yok, çorapları tamir edece-

ğim.
KÜÇÜKOĞUL Kendini asan kızı anlatsana Ana.
ANNE Kaç defa anlattım ya.
KÜÇÜKOĞUL Gene anlat. Saçlarını mı tarayacak-
sın Ana? ANNE Evet. Kırış kırış oldu. KÜÇÜKOĞUL Gaz sürecek misin saçlarına? ANNE
Süreceğim. KÜÇÜKOĞUL Gaz sürdün mü parlar saçların,
değil mi? ANNE Parlar Küçükoğul. KÜÇÜKOĞUL Kendini asan kızı
anlatsana ana. (YAZAR yeniden daktilonun başına döner; yazar. KADIN, saçlarını tarar. Artık soluk
bir ışık aydınlatmaktadır on-ları ve daktilo sesi işitilmemektedir. Sahne sağı: CADDE. İki
DELİKANLI ve iki YAŞLI ADAM.. Yaşlılar taburele-rinde oturmakta ve hiç konuşmamakta-dır.
DELİKANLILAR dolaşır.)
1. DELİKANLI : Bir yüz takılıyor aklıma; öyle mah-zun ki. (Yüzünü elleriyle kapatır; hıçkı-rır.) Acaba
aklımı mı kaçırıyorum?
2. DELİKANLI : (Hüzünlü bir tonla; son derece ciddi.) Dülsinea, Dülsineaa /Benim adım
Don Kihote/Dülsineaaaa!
1. DELİKANLI : Öyle mahzun ki.. (Elleriyle yüzünü kapatır) Aklım, aklım.. (ŞAPKALl ADAM
girer. 'Yaşlıların ya-nından geçer, DELİKANLILILAR'ın önünde durur.)
ŞAPKALI ADAM : İnsan kendi canına nasıl kıyar? İnsan nasıl kıyar canına? (YAŞLI ADAMLAR
bastonlarını bir uyum içinde, kendiliğinden bir tavırla yere vururlar. 1. DELİKANLI,
elleriyle yüzünü kapatır.
ŞAPKALİ ADAM, sahne ortasına doğru yürür. ADAM ansızın aydınlanır. ŞAP-KAL1, onun karşısında
durur.) ŞAPKALI ADAM : İnsan nasıl kıyar canına? Nedir bu
bir türlü çıkmayan can.?
ADAM : Bir kumaştı. Bin çiçekli. Giyildikçe yeni çiçekler açan. Asla eskimeyen. Gümüş sazlar
biliyor.
ŞAPKALİ ADAM : Hayatımın suçlusu benim. Öyle büyük bir suç ki bu. İnsan canına nasıl??.. (Nal
sesleri. Yükselir ve erir. Gece akusti-
ği.) ADAM : Bedenimin kırmızısı besler onları.
Boy attı gümüş sazlar.
ŞAPKALI ADAM : Çok uzun bir yoldan geliyordum. Aç ve susuz. Dizlerim tutmuyor, ayaklarım
artık taşımıyordu beni. Yere yıkıldım. Saatlerce kendimden geçmiş yattım orada.
Birden ne göre-yim. Tam yanıbaşımda bir yudum su; parlıyor günışığı altında. Bir
inci tanesi sandım önce, gümüş bir tüy sandım. Suydu işte parlayan; bir yu-dumcuktu.
İçtim o bir yudumu ve kalkıp yola devam ettim. Yol bitti, evime kavuştum.
(ŞAPKALI ADAM, 1. KADIN'ın yanı-na gider.)
ŞAPKALI ADAM : (KADIN'a) İnsan nasıl kıyar canına? Nasıl şey bu?
(KADIN, YAZAR'a bakar. Korkmuştur, sarılır ona. Öpüşürlerken... Sahne solu: Aydınlanır.
KÜÇÜKOĞUL ve ANNE.)
KÜÇÜKOĞUL (Uzağa bakarak) Karanlık.
ANNE Karanlık, Küçükoğul.
KÜÇÜKOĞUL Bak yıldız kaydı! İşte, işte! Kaybol-du!
ANNE Hep kaybolur yıldızlar Küçükoğul.
KÜÇÜKOĞUL İçimden bir şey tuttum. Gel kulağı-na söyleyeyim.
ANNE Yoo, yo, söyleme Küçükoğul. Kimse-ye söyleme ki, tuttuğun gerçek olsun.
KÜÇÜKOĞUL Saçlarını tarayacak mısın yine?
ANNE Tarayacağım ya.
KÜÇÜKOĞUL Korkuyorum. (KÜÇÜKOĞUL 'a sarılır. Bir süre.)
ANNE Bir karınca varmış Küçükoğul. Orda burda dolaşır yuvasını arar-mış. Bir gün bir evin
önüne gelmiş, bakmış saçları yerlere kadar bir kız. Bakmış: Gözleri iki yıldızmış kızın,
Saçları yıldızmış, kaşları bile yıldız.. Kız hep birini beklermiş meğer. Ka-rınca ona demiş ki:
Buradayım işte, seni gördüm. Beklediğin kimse, gel ona götüreyim seni. Kız karıncanın
sırtına binmiş; dünyanın bütün yolla-rından geçmişler.. (KÜÇÜKOĞUL'un uyuduğunu fark
eder.)
ANNE : (Ağlayarak) Dünyanın bütün yolla-rından Küçükoğul, dünyanın bütün yollarından..
(Çocuğu yere yatırır. Üzerine hırkasını örter. ANNE, saçlarını tarar uzun uzun;
gaz sürüp yeniden tarar.
YAZAR, elleriyle saçlarını karıştırır.
KADIN, yine sarılır ona. YAZAR. dakti-
loya yeni bir kağıt takar ve yazmaya ko-
yulur. Kadın, sırtına bir hırka örter
onun.
KADIN, çıkar.
Nal sesleri. Atların kişnemesi; usulca
yükselir ses ve erir.
Daktilo sesleri sürer.
Işık derecesi azalır.
CADDE: Delikanlılar; bir yükseltiye
oturmuşlardır.)
1. DELİKANLI : (Elleriyle yüzünü kapamıştır.) Aklım, aklım..
2. DELİKANLI : Dulsinea, Dulsinea / Benim adım Don Kihote.
(ŞAPKALI ADAM, gelir önlerinde durur. Delikanlılar, şaşkınlık, biraz da korkuyla ona bakarlar.)
ŞAPKALI ADAM : Bir gün karar verdim; dedim ki, ye-niden kurabilirsin. Ve uzun bir yolcu-luğa
çıktım. Kaç gün, kaç gün batımı yürüdüm bilmiyorum. Tabanlarım kangren olmuştu.
Gidiyordum ama, hep ardımdan bir ağlama sesi gelip beni yakalıyordu. Hep aynı
ağlama sesi. Dağlara, vadide dere yataklarına sapıyor, ürkünç mağaralardan geçi-
yordum. Ama o ağlayan sesten kurta-ramıyordum kendimi. Sonunda da-yanamadım
ve geri döndüm.
1. DELİKANLI : (ADAM'a) Bir yüz yakılıyor aklıma..
ŞAPKALI ADAM : Ve geri döndüm ve eğe gittim ve ağ-ladım.
(YAZAR, hâlâ daktilosunun başındadır. ŞAPKALI ADAM, ona yönelir. Yazar. bütün dikkatini Adama
yöneltir.)
ŞAPKALI ADAM : Elimden tut. (Onun elinden tutar) Çok mu soğuk ellerim?
YAZAR : Soğuk.
ŞAPKALI ADAM : Ağlıyor musun?
YAZAR : Hayır.
ŞAPKAL1 ADAM : Biliyor musun, ölüm döşeğindey-
ken yanındaydım Büyükbaba'nın. Sa-atlerce öyle oturdum baş ucunda. Tek söz etmedi. Kanı
çekiliyordu be-deninden. Sonra gözlerini açtı bana şöyle dedi: «Ağlıyor musun?» Ben de ona «hayır»
dedim. Ve, az sonra öldü.
(Sessizlik)
YAZAR : (Usulca elleriyle yüzünü kapatır.)
ŞAPKALI ADAM : Üç kır atı vardı Büyükbaba'nın. 0 son nefesini teslim edince atlar kor-kunç bir
kişneme tutturdular, ve üçü de yerlerinden koptu; çıldırmışlardı besbelli, dağa doğru dört nal
koştu-lar. Onları günlerce aradım. Bulama-dım. Kimse de izlerine rastlamadı. Üç ay sonra,
bir sabah evden çıktığımda ne göreyim: Kapı önünde bekliyor üçü de. Ter içindeydiler..
(Anlatısını sözsüz oyunla sürdürür.) (Sahne solu: Anne, uzun uzun saçlarını taramaktadır.
Az ötesinde KÜÇÜKO-ĞUL, uzaklara bakmaktadır. Nal sesleri. Gece akustiğine karışır.)
KÜÇÜKOĞUL : (Bütün gücüyle bağırır) Beni de götür, beni deee!
Çok uzaktan «Eve döön Küçükoğul, eve dönn!» sesi yankılanır. Ana uzun uzun saçlarını tarar, tastan
gaz sürer saçlarına. Sahne sağı:
ŞAPKALİ ADAM : Günlerce aradım atları; deliler gibi dolaştım dağlarda. Büyükbaba'nın bedeni
çürüyordu yatağında, beni bekliyorlardı gömmek için. Tabanla-rım patlamıştı, ellerim kan
içindeydi. Bulamadım bulamadım..
YAZAR : Sonra...?
ŞAPKALI ADAM : Gözlerinin içine baktım uzun uzun. kendimi yitirmiştim. Gözlerinden
alamıyordum kendimi. 0 üç kır at, Büyükbaba'nın gözlerinin içindeydi. Gördüm diyorum,
gördüm! Atlar tırı-sa kalkmıştı göz bebeklerinde. Dört nala gidiyorlardı. Ve o gülümsüyor-
du, Tanrım!
YAZAR : Günlerce uyumamaştın; yemek ye-memiş, su içmemiştin?
ŞAPKAL1 ADAM : Koşuyorlardı. Yeleleri rüzgârda
uçuşuyordu. Ve hiç toz kalkmıyordu
yerden.
(Sahne solu: Yavaş yavaş kararır.
Sahne sağı: Yazar, daktilo başında çalış-
maktadır. ŞAPKALI ADAM,
ışıktan çıkar.
Cadde: DELİKANLILAR mahzun, bez-
gin dolaşırlar.) 1 .DELİKANLI : Bir bulabilsem, bir bulabilsem.. 2.
DELİKANLI : Aramalısın. Bir bulabilsen..
1. DELİKANLI : Benzeri olmayan bir dizeydi. Öyle çok inanıyorum ki buna.
2. DELİKANLI : Ben de inanıyorum. Keşke daha önce okuyabilseydin bana. Binlerce kez
okusaydın. Ölünceye dek unut-mazdım onu. Okudukça sevinir, mutlu olurdum.
1. DELİKANLI : Benzersiz bir dizeydi.
2. DELİKANLI : Sana inanıyorum. Aramalısın; sana yardım ederim.
1.DELİKANLI : Aramalıyım.
(Sahne solu 'nda taburelere oturmuş, hiç konuşmadan bekleyen YAŞLILAR1N önünde gidip dururlar.)
2. DELİKANLI : Bir dize arıyoruz. (1.'yi göstererek) Bu yazmıştı. Ama yitirdi dizeyi.
1. DELİKANLI : Ömrümün on yılını verebilirim; bir bulabilsem.
2. DELİKANLI : Ben de.
(YAŞLI ADAM'lar kafalarını sallarlar iki yana.)
1. DELİKANLI : (YAŞL1 ADAM'a) Bir yüz takılıyor-du aklıma. 0 zaman yazmıştım dize-yi. Kâğıt
rüzgâra kapıldı; rüzgâr öyle güçlü esiyordu ki, alıp uzaklara gö-türtü onu. Koştum ardından
yakala-yamadım; hani demem buralara uçup gelmiş...
(YAŞLI ADAM'lar kafalarını sallarlar iki yana.) . 1. DELİKANLI Bulamadık. KIZ (Alaylı
gülerek) Arayan bulur. 1. DELİKANLI Çok güçlü esiyordu rüzgâr. KIZ Hep pencerede
bekliyorum seni.
Artık umudu kestim arayacağından. 1. DELİKANLI : 0 dizeyi bulmalıyım. Öylesine
güzel olacak ki dünya, bulur bulmaz koşup sana geleceğim. Uzaklara gi-deriz birlikte. Öyle uzaklara
ki.. KIZ : «Sevgi iç çekişlerin buğusuyla yük-
selen bir dumandır.» l.DELİKANLI : 0 dizeyi bulmalıyım; canıma kıya-
bilirim bulamazsam.
KIZ : (Boynundaki kırmızı kenarları boncuk işlemeli fuları çıkarır.) Yeni aldım, be-ğendin
mi?
1. DELİKANLI : Ne güzel bir fular. KIZ : (Yeniden boynuna sarar fuları) Yardım
et, pek düzgün durmuyor değil mi? 1. DELİKANLI : Çok güzel!
(DELİKANLI, fuları takması için kıza yardım eder.)
KIZ : (DELİKANLI'nın gözlerinin içine bakar. Sessizlik.) Beni sevmiyorsun artık. Gözlerinden
anlıyorum. Ve.. ve, beni aldatıyorsun dostum. 1. DELİKANLI : Nasıl söz o?
KIZ : Beni bıkarıp gidebilirsin, ama asla aldatamazsın. (Yarı şaka, yarı ciddi çantasından bir
tabanca çıkarır; iki eliyle tutarak DELİKA'NLl'nın burnuna dayar) Kimse aldatamaz
beni, unut-ma. 1. DELİKANLI Hey, dikkat et! Şakanın sırası değil,
biri görecek. KIZ Ne fark eder. (Gülerek tabancanın şar-
jörünü çıkarıp çantasına koyar.) l.DELİKANLI Korkutuyorsun beni. KIZ
Fularımı düzeltir misin? (DELİKAN-
LI fuları düzeltir.)
KIZ Boommm! (DELİKANLl korkar.) KIZ Hoşçakal. (Güler.) (KIZ, çıkar.

KARARIR
Sahne sağı: YAZAR, daktiloya yeni bir kâğıt takar. KADIN girer. Elinde kırmı-zı, kenarları boncuk
işlemeli bir fular vardır. Fuları arkadan YAZAR 'ın boy-nuna sarar; öper onu sonra. YAZAR, dü-
zeltmeye çalışarak, bağlar. Sarılıp yere uzanır, uzun uzun öpüşürler. Sahne solu: Anne yalnız. Dalgın,
öylece oturmaktadır. KÜÇÜKOĞUL, girer. Uzaktan nal sesleri.)
KÜÇÜKOĞUL : (Bir süre ANA'sını seyreder) Ana, o gitti. (Sessizlik.)
KÜÇÜKOĞUL 0 gitti.
ANNE Gel Küçükoğul, otur.
KÜÇÜKOĞUL (Onun dizi dibine oturur.) Saçlarını ta-rasan ya Ana.
ANNE Sonra tararım Küçükoğul, sonra.
KÜÇÜKOĞÜL Bana anlatsana yine.
ANNE Yat dizime Küçükoğul.
(KÜÇÜKOĞUL, ANA'sının dizine yatar.)
KÜÇÜKOĞUL : Beyaz tarak orada, bak Ana.
ANNE : Evet, büyükanne vermişti, düğün-de.
KÜÇÜKOĞUL : Düğün güzel miydi?
ANNE : Güzeldi. Sabaha kadar oynayıp dur-muştuk. Kızlar ortalarına almışlardı beni. Onlar da
gelin olmak istiyorlar-dı çünkü. (Sessizlik)
ANNE : Küçükoğul, bak ne diyeceğim sana. Büyüyünce bir işin olacak, değil mi? Büyüyünce
bana —bak, bu sözümü unutma sakın— büyüyünce, bana bir çiçekli elbise alır mısın?
KÜÇÜKOĞUL Çiçekli elbise? Alırım.
ANNE Üzerinde bin çiçek olacak ama;
rengârenk.
KÜÇÜKOĞUL Rengârenk; hem de yüz tane alırım.
ANNE Yüz tane istemem. Bir tane.
KÜÇÜKOĞUL Bir.
ANNE Unutmazsın değil mi? (Eski çorapları
çıkarır torbadan, tamire koyulur.) KÜÇÜKOĞUL : Unutmam. ANNE : Sakın
unutma Küçükoğu. 0 elbiselik
kumaşı bekleyeceğim.
KÜÇÜKOĞUL : Hani bir şey anlatacaktın bana? ANNE : Bir düşüneyim hele: Evet, bir peri kızı
varmış Küçükoğul, gözleri yıl-dızlardan parlak, teni su gibi duru, el-leri pamuktan yumuşakmış. Hep
pencerenin önünde oturur birini bek-lermiş. KÜÇÜKOĞUL : Kimi? ANNE : Bilmem.
Beklermiş işte. KÜÇÜKOĞUL : Sonra?
ANNE : Uzakta bir ırmak akarmış. Hiç taş-mayan ve hiçbir zaman suyu eksilme-yen bir ırmak.
Irmağın sesini dinler-miş o kız hep. Bir gün bakmış, ırmağın içinden biri çıkıyor. Hiç
korkmamış. (Çorapları tamir eder.) KÜÇÜKOĞUL : (Doğrulur, öne doğru yürür.)
Hep
pencerede bekliyorum. Irmağı görü-yorum. Suyu hiç taşmayan ve azal-mayan bir ırmak. (Bir akarsu
sesi işitilir.) KÜÇÜKOGUL : Hep pencerede bekliyorum. Ellerim pamuk gibi, tenim su. 0 da ne,
ırmak-tan biri çıkıyor, kim bu?! (YAŞLI ADAM girer. beyazlar giymiştir baştan aşağı. Uzun sakalları
yere değer.) YAŞLI ADAM Merhaba delikanlı. Hep pencerede
mi oturursun böyle? KÜÇÜKOĞUL Hep.
YAŞLI ADAM Ne arıyorsun peki, ne bekliyorsun? KÜÇÜKOĞUL Dağları gözlüyorum.
Dağlardan ge-
lecek çerçiyi bekliyorum.
YAŞLI ADAM Yaaa, ne alacaksın çerçiden? KÜÇÜKOĞUL Entarilik kumaş. Ama çiçekli. Üze-
rinde binlerce çiçek olacak kumaşın. Hiç solmayan, giyildikçe üzerinde çi-çekler açan bir kumaş.
YAŞLI ADAM : Ne yapacaksın bu kumaşı? Hem
böyle bir kumaş olmadı ki hiç. Yok böyle bir kumaş.
KÜÇÜKOĞUL : Var var. Böyle bir kumaş getirecek çerçi bana. Ben de ona üç kır at vere-ceğim.
Yerlere kadar yeleleri olan üç kır at. YAŞLI ADAM : Ver atları, ben sana kumaş
doku-
rum.
KÜÇÜKOĞUL: Seni tanıdım sen dağdaki çerçisin. YAŞLI ADAM : Ver atları. Üç at isterim senden.
KÜÇÜKOĞUL : Al. Bak orada evin önüne bağlı
atlar. Al onları. Uzaklara götür. Öyle uzaklara ki, bir daha geri dönemesin-ler.
(At kişnemeleri işitilir.) YAŞLI ADAM Tamam, uzaklara... KÜÇÜKOĞUL Çok uzaklara ama. YAŞLI
ADAM Çok uzaklara. KÜÇÜKOĞUL Çiçekli entariliği ver. YAŞLİ ADAM Öyle bir entarilik yok
ki. KÜÇÜKOĞUL Beni kandırdın. YAŞLI ADAM Yoo. Kumaşı sana vereceğim. Ama dokumam
gerek. Ben dağda dokurum kumaşı. KÜÇÜKOĞUL : Dağda mı? YAŞLI ADAM : Dağda ya.
Tezgâhım orada. Üç
günde dokuyup sana vereceğim onu. KÜÇÜKOĞUL : Nereye gidiyorsun? YAŞLI ADAM : Irmağın
durgun suyuna. Su alıp beni uzaklara, dağların derin yataklarına götürecek. (Irmağın şırıltısı işitilir.)
KÜÇÜKOĞUL Beni de götür. YAŞLI ADAM Olmaz (Sesi uzaklaşır) Olmaz,
olmaz. KÜÇÜKOĞUL Atlar, atları alacaktın hani. Üç kır at,
yeleleri yerlerde. YAŞLİ ADAM (Kahkahayla gülerek çıkar.) KÜÇÜKOĞUL Ben kralım, kral anladın mı? Bin
çi-
çekli entariliği getir, olur mu? YAŞLI ADAM Olur, olur. Senin için dokuyacağım
entariliği. KÜÇÜKOĞUL Atları al, atları al, atları..
(Irmağın taşkın, azgın sularının sesi işitilir.
Gece yarısı. Reklâm neonları yanıp söner, müzik.
Cadde: Kalabalık. Birçok insan sağa sola gidip gelmektedir. Giderek azalır yayala-rın sayısı.
1. DELİKANLI, mahzun; yalnız neonla-ra bakar, ereksiz dolaşır. Yüksek neonla-rın arasından iki
SOKAK KADIN'ı girer; DELİKANLI'yı gözlemeye koyu-lurlar.)
l.SOKAK KADINI: (DELİKANLI'ya duyurmaya çalışarak) Gece yârim.. Gece yârim... (Şarkı mı-
rıldanır) Lay, lay, lay!.. Neonlar.. Sev-gilim benim: Kırmızılar, yeşiller, ma-viler..
(İki KADIN gülüşür.)
2.SOKAK KADINI: Yanan ateş, sönen ateş.. Söndürülen o ateş! (Gülüşürler)
l.SOKAK KADINI: (DELİKANLI'nın önünde işveli durur) Merhaba delikanlı. (2. SOKAK KADINI
güler; onları izle-meye koyulur.)
1. DELİKANLI : Gece sessiz. Şu neonlar olmasa.. l.SOKAK KADINI: E, o zaman önümüzü nasıl
görece-
ğiz; yuvarlanıp düşmez miyiz? 1. DELİKANLI : Yolun parke taşlarına nasıl da hü-
zünlü bir görüntü veriyor bu ışık. l.SOKAK KADINI: Anlaşıldı delikanlı, senin avutulma-ya ihtiyacın var. Biraz
paran bulunur sanıyorum. l.DELİKANLI : Gece serin, böyle üşümez misiniz?
(2. KADIN yüksek sesle güler.) l.SOKAK KADINI: Aldırma ona, sinirleri bozuk. İşler
pek yolunda gitmiyor'da.
l.DELİKANLI : Dante'nin Cehennemi'ni bilir misin? l.SOKAK KADINI: Dante mi? Cehennemi
bilirim. Çok gidip geldim oraya. Cehennem benim için babaevi sayılır. Ama dantel man-tel bilmem.
(DELİKANLI'ya sokulur;
soluğunu boynuna, kulağına üfler.) Bak şuradaki apartmanın girişine in cin
uğramaz, istersen orada beraber ola-biliriz. Fazla bir faturası yok, merak etme. 1.DELİKANLI : Bir
şiir dizesi yitirdim. Dünyada
benzeri olmayan bir dizeydi. Onu arı-yorum. (2. KADIN güler) l.SOKAK KADINI: Buluruz, buluruz
inan bana. Seni
öyle mutlu edeceğim ki hemen aklına gelecek aradığın dize. 1 .DELİKANLI : (Sevinir) Gerçekten
mi? l.SOKAKKADINI: Bizim işimiz bu: Ya unutturmak, ya
anımsatmak. l.DELİKANLI : Ne güzel söz. l.SOKAK KADINI: Kültürlü bir
kadınım aslında ben.
Fakat iş güç işte; okumaya fırsat kal-mıyor ki: Bir roman bile yazdım, bili-yor musun? Hem de
hayatımda hiç roman okumadan. Yani tek satır bile kopya olamaz. Öyle ansızın içime doğdu.
(DELİKANLI'nın koluna girer, iyice karanlığa çeker onu) Kırtasiyeci-den bir defter aldım, bir de
mürek-kepli kalem. Masanın başına otur-dum, defteri doldurup kalktım. kimseye okutmadım ama.
(Karanlıktan hayal meal görürüz onları. Kadın eteklerini yukarı çeker; DELİKAN-Ll üzerine uzanır
onun. 2. SOKAK KAD1NI engellemeye çalışa-rak güler.
ŞAPKAL1 ADAM girer. 2. KADlN'a yaklaşır.)
ŞAPKALI ADAM : (KADlN'a) İnsanın kendi canına kıy-ması nasıldır? İnsan nasıl canına kıyar?
2.SOKAK KADINI: (Şaşkın) Efendim? Bilmem. Ciletle kıyar, tabancayla kıyar; eroinle kıyar —yani
yüksek dozda şırıngayla—. ŞAPKALI ADAM : İnsan suçtan arınır mı o zaman? 2.SOKAK KADINI:
Yo, yo, arınmıyor. Yani, öbür dünya-yı boylamazsan asla arınamazsın. Hem bunlarla ne diye kafanı
yoruyor-
sun. Genç sayılmazsın ama, güçlü bi-risin belli. İstersen ben seni suçların-dan arındırabilirim.
ŞAPKALI ADAM : Bu suç. Bu suçluluk. Ne korkunç şey.
(2. SOKAK KADINI onu usulca karanlı-ğa çeker.
1. SOKAK KADINI ile l.DELİKANLI, karanlıktan çıkar; öne doğru gelirler.)
l.SOKAK KADINI: Nasıl? Aradığını buldun mu?
l.DELİKANLI : (Susma)
l.SOKAK KADIN : Koskoca delikanlıya böyle sözler ya-kışır mı hiç. (Birden ciddi,
DELİKAN-LI'yı bir süre süzer.) Fazla incelik in-sanı ölüme götürür. Bunu kimseye
söylemedim şimdiye kadar. Biraz ya-şamaya bakmalı. (Bir an) Sosyalist misin?
l.DELİKANLI : (Kafasını kaldırıp şaşkın şaşkın kadı-nın yüzüne bakar) Efendim? (Kadın,
onun yanından biraz uzaklaşır.)
l.SOKAK KADINI: Her geceyarısı buralarda bulursun beni. Haa, hani roman yazdım de-
miştim ya, aldırma yalandı. Ama hiç roman okumadığım doğru, yemin ederim.

KARARIR

Sahne sağı: Masanın üzerinde, kâğıt ta-kılı daktilo vb. durmakta ancak YAZAR sahnede
bulunmamaktadır. KADIN, ma- sanın çekmecesini, masanın üzerindeki kâğıtları vb. sinirli bir
biçimde karıştırır, okuyup yere firlatır. Aradığını bula-mayınca, hıçkırarak ağlamaya başlar. Bir süre.
YAZAR girer. Masabaşına gider, çalı-şır.
KADIN, yere firlattığı kağıt parçaların-dan birini dikkatlice alır. Okur. Bir süre.) KADIN :
(YAZAR 'a) (Yavaş bir tonla) Hep kaç-tın benden. (Sessizlik) Asla bana ver-
medin kendini. Kendi köşkünden bir adım atıp yaklaşmadın bana. (Bağırır) Asla!
YAZAR Öyle yorgunum ki. KADIN Sırça köşk. YAZAR Efendim? KADIN Bir
tekmede yıkılır senin köşkün.
Farkında değilsin bunun. Zayıf taraf-larını öyle iyi biliyorum ki. YAZAR : Sırça köşk.
KADIN : Bütün bu kâğıtlardan, bu daktilo-nun bitip tükenmek bilmeyen tıkırtı-sından, bu loş
kasvetli odadan.. (Ağlar) Bıktım, bıktım. (Bir süre) Beni aldatıyorsun.. (Sessizlik.)
KADIN : Bu yüzden kendini bana vermedin hiç. Bak! Dinle (Okur) «(Yukarı Pome-ranya-1984)
Sevgili T., Yemyeşil kır-larda sensiz ve yapayalnızım. Kendi-mi tanımlayamıyorum.
Anlamlar öyle birbirine karışıyor ki. Senden uzakta seni düşünmek. Uzaklaştıkça
yaklaşıyorum adetâ. Bütünüyle ey-lemsizim ve salt yalnızlığın değerini araştırıyorum işte.
Her şey ne tuhaf. Gerçek ne? Yanılsama ne?! Mana-gua'ya gideceğim T. Ve orada ölmek
istiyorum.» Senin el yazın işte! Nere-si bu Yukarı Pomeranya.? YAZAR : Bilmem. Hiç
gitmedim oraya. Mana-gua'ya da hiç gitmedim. (KADIN elindeki kâğıdı yere firlatır. Kırmızı
fular, sandalyenin arkasındadır;
çekip alır onu ve çıkar. YAZAR, daktiloyu tıkırdatır.) YAZAR : (Yazdığını mırıldanır)
«Managua,1984, Yazsonu.. Bütün an-ları paylaşmak için; tabancamın yedek şarjörünü doldurdum. Bir
manga halinde güneye gideceğiz. Eğer başarırsak çok şey düzelecek;
yarın için. Sonra otele dönüp, kafama
bir el ateş edeceğim...» KARARIR

(Sahne solu: KÜÇÜKOĞUL uyumaktadır. ANNE dolaşır ve uzaklara bakar; tedir-gindir. Birden
karar verip KÜÇÜKO-ĞUL'u uyandırır.)
KÜÇÜKOĞUL : (Silkinip doğrulur) Ana..! ANNE : Korkma Küçükoğul, korkma. (Sarı-lır ona)
Ben Büyükanne'ye gidiyorum. Büyükanne'ye gidiyorum. Büyükan-ne'de fener var. KÜÇÜKOĞUL :
Karanlık. ANNE : Koca adam oldun artık. Korkma Bü-
yükanne'de fener var. Birlikte gideriz. KÜÇÜKOĞUL : Kurtlar fenere yaklaşmaz,
değil mi? ANNE : Yaklaşmaz Küçükoğul. Feneri alıp.. Büyükanne'de fener var. Baba'nın fe-
nerinden bir fincan gaz almıştım. Ge-cikti. Haberi yok. Fener bir sönerse. KÜÇÜKOĞUL : Gazı ne
yaptın Ana? ANNE : Saçlarıma sürdüm ya Küçükoğul?
KARARIR
Sahne sağı: YAZAR, daktiloya takılı kâğıdı çekip alır, buruşturup yere fırla-tır. Dolaşır bir süre; bir
sigara yakar; su içer. Yeniden makinenin başına geçer ve yazar. KADIN girer. Bir süre onu izler.)
KADIN : Sinemaya gidelim mi? (Susma) Özür dilerim. (Susma) Kafam karmakarı-şık. (YAZAR,
çalışmasını sürdürür.)
KADIN : Öfff! (Sıkıntılı dolaşır.)
(Orta alan: Bir sorgu odası: Ortada bir sandalye, üzerinde telefon olan bir sehpa ve tavandan sarkan,
—sandalyenin tam üzerine— koca bir ampul. İki sivil sorgu memuru. Ceketlerini çıkar-mışlardır.
İkisinin de koltuk altlarında
tabancaları vardır. Onlardan biraz uzak-ta elinde otomatik tüfek bulunan bir memur nöbet beklemektedir.) 1.
MEMUR : Getirin!
(Nöbetçi DELİKANLI'yı getirir. Elleri bağlıdır 1. DELİKANLI'nın.)
1. MEMUR : Çözün ellerini. (Nöbetçi yerine döner. 1. DELİKANLI'ya) Yaklaş. Otur. (1. DELİKANLl,
korkulu, oturur. Sessizlik)
2.MEMUR : Anlat!
1. DELİKANLI : Neyi? Ben..
1. MEMUR : (Son derece öfkeli) Mız mız edip
durma! Seninle kaybedecek vaktimiz yok. (Bir an) Anlat!
2. MEMUR : (DELİKANLI'ya sigara ikram eder.
DELİKANLI alır, memur ateş uzatır. 1. MEMUR, biraz uzaktan izlemektedir.) Aslında pek acelemiz var
sayılmaz. İşlerin gidişine bağlı. Her şeyi anla-tıncaya kadar burada oturacaksın. Bir saat de olabilir bu,
bir ay da. Bizler sabırlı insanlarız.
l.DELİKANLI : Ben.. bir şey yapmadım. 0.. kendi-ni..
1.MEMUR : Hadi dostum, hadi, gevelemeyi bırak..
2.MEMUR : En baştan alalım istersen.. Geceyarı-
sı evden çıktın ve malûm sokağa
doğru yürüdün. l.DELİKANLI Evden çıktım ve yürüdüm. 1 .MEMUR Aferin.
Gördün mü, ne kolay... 2.MEMUR Sonra? l.DELİKANLI Sokağı baştan başa bir kaç kez
adımladım. 0, geldi. l.MEMUR Kim?
1.DELİKANLI Bilmiyorum. Adını bilmiyorum.
2.MEMUR Sonra?
l.DELİKANLI 0 anda oraya geldiğime pişman
oldum. Bir suçluluk duygusu öylesi-ne sardı ki beni.. Hızla geri döndüm ve koşmaya başladım. Bir içkievine
girdim sonra. İki kadeh içtim. Suçlu-
luk duygumun yavaş yavaş geçtiğini
fark ettim. 2.MEMUR : Ve yeniden o sokağa gittim. l.DELİKANLI : Evet. l.MEMUR
:Devam et! 1 .DELİKANLI : O'nu gördüm.
(İki memur DELİKANLI'dan biraz uzak-
laşır. 1. SOKAK KADINI girer.) l.S.KADINI Merhaba. 1 .DELİKANLI Az önce geldim fakat.
l.S.KADINI Seni gördüm. 1 .DELİKANLI Özür dilerim. Yani, şey.. l.S.KADINI Önem iyok.
1 .DELİKANLISana bir armağan aldım. Eğer kabul
edersen.. l.S. KADINI (İşveli güler) Armağan mı? Hay
Allah, çok yaşa sen e mi?
(1. MEMUR, DELİKANLI'nın eline bir
paket verir.) 1 .DELİKANLI : (Paketi kadına uzatır) Eğer kabul
edersen. l.S. KAD1NI : Dur, içinde ne olduğunu tahmin
edeyim. Jartiyerli çorap! Bildim mi?
Hep jartiyerli çorap getirirler de. l.DELİKANLI : Sanırım yanlış anladın beni. 1.S.KADINI :
(Paketi açar.) Aaa, bir kitap:
«Felsefenin Temel İlkeleri» (Gülmek-
ten katılır.) 1. DELİKANLI : (Mahcup) Özür dilerim.
1. MEMUR : Tamam. Kes. (KADIN'a) Sen çık ve bekle. (KADIN, ışık alanından çıkar.)
2.MEMUR Yani oraya giderken başka hiçbir
amacın yoktu, öyle mi? Her kendi ha-linde vatandaş gibi, gitmek istedin o kadar. Gözüme baksana sen!
1.DELİKANLI Olduğu gibi anlatıyorum.
2.MEMUR Sabıkalı mısın?
l.DELİKANLI Hayır.
l.MEMUR Daha önce geldin, değil mi buraya?
1.DELİKANLI Hayatımda hiç..
2.MEMUR Kes! Masal anlatma bize! Kımılda-ma!
1.MEMUR : Otur!
2.MEMUR : Gözlerini kapatma!
1.MEMUR :Dikdur.
2.MEMUR : Kimlik tespiti bekliyoruz; her şey açığa çıkacak o zaman. Bizi uyuta- mazsın, her
şeyi biliriz biz.
1.MEMUR : Gözlerini kapatma. Kımıldama!
2.MEMUR : Kimlik tespiti gelinceye kadır, nefes bile almadan öylece oturacaksın. (NÖBETÇİ'ye)
Işığı söndür. (NÖBETÇİ ışığı söndürür. Karanlık.)
2.MEMUR Aradığın neydi?
l.DELİKANLI Efendim?
1.MEMUR Sağır mısın? Ne arıyorsun, ne!?
2.MEMUR Biz biliriz, her yerde kulağımız, gö-zümüz var: Ne arıyorsun?
l.MEMUR Söyleyelim o halde: Bir dize aradı-ğın yalan mı?
1 .DELİKANLI Doğru. Bir dize yazmıştım. Yitirdim onu. Aklımda tek sözcük kalmadı.
1 .MEMUR Sokak aralarında, caddelerde, her yerde herkese sorup durduğun bu dize.. Ne menem
şey bu? Konuş! Çabuk! Hemen! 0 sokağa neden git-tin? Kimlerle konuştun? Seni
bekle-yenler kimlerdi? Konuş! Hemen!

PERDE
İKİNCİ BÖLÜM

(Oyun alanlarında bir değişiklik yoktur. Oyun aynı biçimde sürer. ADAM, yine sahne arkasında yüksek bir
alandadır ve çıplaktır. Lokal ışık aydın-latır onu.)

ADAM : Sonraydı, gördüğümde, gümüş


gölün üzerinde kendi yüzümdü işte karşımda. Ben dedim ki: Bitkinim, bedenim artık benim değil. Su yü-zünde
dairelerdi uzayıp uzayıp giden ve bendim aynı yerde bakan gümüş suya ve ol dairelerden ses ge-
liyordu. Binlerce yıl gerilere giden ses ve büyüyüp işte varıyordu bana, ve ben neyim, dedim sudaki
suretime. Bin çiçekli kumaştı kendi özgürlüğü-mü arayan, ve tarihimdi işte apaçık karşımda olan, ki
ben yazdım tarihi, ol dairelerdi suda, gümüş göldü an-layan o tarihi.

Lokal ışık solar.

(Sahne sağı: YAZAR, sırtüstü yere uzanmış, sigara içmektedir. Doğrulup masa başına gider, ancak hemen
vazgeçip sırtı seyirciye dönük, yere oturur. Tedir-gindir, huzursuzdur.
Üç atın nal sesi işitilir uzaktan. Nal ses-leri yaklaşır. Atlar kişner, solumaları işitilir sonra. YAZAR, yeniden
sırtüstü yere uzanır.
Sahne solu: KÜÇÜKOĞUL-BÜYÜKBABA. OĞUL, onun elinden tut-muştur. BÜYÜKBABA kördür. Ağır
adımlarla girerler.)
KÜÇÜKOĞUL : Baba neden ağladı, Büyükbaba?
BÜYÜKBABA : Ağladı demek.
KÜÇÜKOĞUL : Bahçeyi kazdı, deliş deşik etti bah-
çeyi, sonra oturup ağladı. Anamla ben gizlendik Büyükbaba. BÜYÜKBABA : Hımmm, Hiç soğan
kalmadı mı
bahçede Küçükoğlu?
KÜÇÜKOĞUL : Kalmadı. Dur, çukur var önünde. BÜYÜKBABA : Toprağın kokusunu
duyuyorum. Bir avuç toprak ver bana. ( Bir avuç toprak verir KÜÇÜKOĞUL.) BÜYÜKBABA Atlar
yakında mı? KÜÇÜKOĞUL Bahçenin arkasında. Nasıl anladın? BÜYÜKBABA Solumalarını
işitiyorum. KÜÇÜKOĞUL Solumuyorlar ki. BÜYÜKBABA Yum gözlerini, dinle! KÜÇÜKOĞUL
Eveeet! (Bir an) Baba ne arıyor, Bü-
yükbaba?
BÜYÜKBABA Ne aradığını kendisi de bilmiyor ki. Önceleri değerli taşlar arıyordu, şimdi ne
aradığını unuttu. (Bir an) Soğan kalmadı hiç bahçede ha? KÜÇÜKOĞUL Atlar yedi
soğanları. BÜYÜKBABA (Avucundaki toprağı koklar.) Has top-
rak! KÜÇÜKOĞUL Efendim? BÜYÜKBABA Anan ne yaptı bahçeyi görünce, Kü-
çükoğul?
KÜÇÜKOĞUL Ağladı.. Sonra saçlarını taradı. BÜYÜKBABA Hımmm.
KÜÇÜKOĞUL Biz arkadaşız değil mi Büyükbaba? BÜYÜKBABA Arkadaşız tabiî. Her yere
birlikte
gitmiyor muyuz? KÜÇÜKOĞUL şehre gidecek miyiz sahi? BÜYÜKBABA Elimi
bırakmazsan gideriz. Küçüko-

ğul. KÜÇÜKOĞUL Gözlerin hiç açılmayacak mı Büyük-


baba?
BÜYÜKBABA (Yere oturur) (Güler) Alıştım artık. Bak ne anlatacağım sana: Dere kıyı-sında
oturuyordum bir gün. Derenin şırıltısını dinliyordum. Kuşların, ağustosböceklerinin
seslerini.. Birden ne oldu dersin? Bir an gözlerim açıldı ve dünyayı gördüm. Dereyi,
kavak ağaçlarının yeşilini, hatta bir kuş
bile gördüm. (Sessizlik.)
KÜÇÜKOĞUL : Sonra, sonra...?
BÜYÜKBABA : Sonra yine kapandı gözlerim. Dünya zifir zindan oldu. Hep neyi düşünü-rüm, bilir
misin? Acaba sahiden açıl-mış mıydı gözlerim, yoksa bir düş müydü gördüğüm? Ama düş
ola-mazdı değil mi Küçükoğul? Sesleri dinliyordum çünkü, elimle otlara do-kunuyordum o
sırada.
KÜÇÜKOĞUL : Düş değildir Büyükbaba.
BÜYÜKBABA : (Hüzünlü bir tonla) Sonra, keşke o bir an açılmasaydı gözlerim diyorum. 0 günden
sonra içime öyle bir keder oturdu ki Küçükoğul, yerimde dura-maz oldum. (Ağlamaklı) ah,
ne güzel-di. 0 an, ağaçlara sarılmak, koşup dereye girmek, o kuşu öpmek iste-dim.
(KÜÇÜKOĞUL,güler) (Atların soluması işitilir.)
BÜYÜKBABA : (Avucundaki toprağı uzatır) Al, kokla toprağı.

KARARIR

(Sahne sağı: YAZAR sırtüstü uzandığı yerden doğrulur. Tedirgin, bir süre erek-siz dolaşır. Daktiloya
takılı kâğıdı çekip alır, bir külâh yapar; sigara tablasının külünü boşaltır içine masanın üzerine koyar.
Sandalyeye oturur, kafasını daktiloya yaslar.
Orta alan: Ara sokaklardan biri. Soluk neonlardan yansıyan ışık sokağı aydın-latmaktadır. ŞAPKALI
ADAM, yanında 2. SOKAK KADINI olduğu halde karan-lıktan çıkar. Kadın yanından ayrılır onun;
karanlıkta duvara yaslanıp bekle-meye koyulur.
1. SOKAK KADINI, elinde bir kitap, kahkahalar atarak öteki kadının yanına
gider, onunla sözsüz bir oyuna girişir.İkisi de güler. ŞAPKALI ADAM. orta yerde hareketsiz durmaktadır.
Pardesüsü-nün cebinden bir şişe çıkarır. İki üç kez, içecekken vazgeçer. Tedirgin ve huzursuz çıkışa
yönelir, ancak yeniden orta alana gelir. Ansızın verdiği bir kararla şişeyi kafasına diker ve bağırarak
yere yıkılır.İki KADIN çığlık atarak karanlığa karı-şır. Çok geçmeden siren sesleri, gece bek-çilerinin
düdükleri işitilir. Siren lambası-nın yanıp sönen mavi ışığı sahneyi yalar.
1. DELİKANLI koşarak gelir. ŞAPKALI ADAM'ın üzerine egilir. Sağdan soldan koşup gelenler sahneye
doluşur.)
1. DELİKANLI : (ŞAPKALI ADAM 'ın başını dizinin üstüne koyar, ağlamaklı) Bakın! Gözle-ri açık.
(Heyecanla) Gözlerinin içinde üç at koşuyor; görüyor musunuz? Üç kır at. (Bir an)
Koşuyor göz bebekle-rinde.
ÖTEKİLER : (Bir grup) üç kır at! ÖTEKİLER : (Bir grub) Koşuyor mu? ÖTEKİLER : (Bir gbup)
Gözlerinde! 1. DELİKANLI : Üç kır at. Yeleleri rüzgârda uçuşu-yor. Çılgınca koşuyorlar. Ter içinde
bedenleri. Göz bebeklerinde. Üç kır at. Delice...
(Ansızın birinci planda üç atın ürkütücü kişnemeleri işitilir. Ardından atlar kor-kunç bir hızla dört nala kalkar.)
BİRİ : Kalpten mi? ÖTEKİ : Ne kalbi, adam bir şişe kezzap
içmiş be! BİRİ : Kezzap ha!!

KARARIR

(Sahne sağı: YAZAR, doğrulur, bir bar-daktan avucuna su boşaltır ve yüzünü yıkar. Kalkıp dolaşır bir süre.
KADIN girer, üzerinde gecelik vardır.)
KADIN : (Elindeki kâğıda bakarak) Managua neresi? (Bir an) Söyler misin neresi Managua?
(Birden koşup arkadan sarı-lır YAZAR'a) Hadi çıkıp dolaşalım biraz n'olursun?
Bütün gün bu odada...
YAZAR : Managua'ya hiç gitmedim ki; Yukarı Pomeranya'ya da gitmedim hiç. (KADIN onu öper,
saçlarını okşar, yere uzanırlar.
Sahne solu: Omuzlarında tahta tüfekler,uygun adım yürüyüşle bir grup ÇOCUK girer. Bir çember çizerek bir
süre yürürler.) l.ÇOCUK : Takııım dur!
(Çocuklar hazırolda dururlar) l.ÇOCUK : Tüfek çıkar!
(Komuta uyarlar) 1 .ÇOCUK : Rahat! (Bir an) Hazıııır ol! Tüfek dol-
dur! Hazır mısınız? ÇOCUKLAR : (Birlikte) Hazırız komutanım! 1. ÇOCUK :
(Dolaşır, diğerlerini tek tek denetler;
bazılarının tüfeğini düzeltir vb.) Asker-ler, demir kuşu bugün yere indirece-ğiz.
ÇOCUKLAR : İndirelim, indirelim. Ölüm! Ölüm! l.ÇOCUK : Susun! Demir kuş dünyanın en pis
şeyidir. Neyidir? ÇOCUKLAR : Şeyidir!
l.ÇOCUK : Aferim! Hazııır ol! (Dolaşır) Asker-ler, demir kuşu yere indireceğiz ve bir daha bizim
havamızdan geçmesi-ne izin vermeyeceğiz! ÇOCUKLAR : Vermeyeceğiz.
l.ÇOCUK : Hatta onu sağlam olarak ele geçirme-ye çalışacağız. Eğer bunu
başarırsak, alıp başımızı uzaklara gideriz. Her yere bomba atarız, önümüze çıkanla-
rı öldürürüz. Rahat bir ömür süreriz! ÇOCUKLAR : Öldürürüz! Rahat ömür
süreriz! l.ÇOCUK : Tamam. Rahat: Hazıroool! Marş! Yürü! (Bir çember çizerek
rap rap yürürler)
l.ÇOCUK : (Kulak kabartarak) Askerler! Demir kuş geliyor, tüfek hazırla! (Tüfeklerini
gökyüzüne çevirip, nişan alırlar. Bir uçak gürültüsü yaklaşır.) 1. ÇOCUK :
Dikkaaat, nişan al! Ateş! Ateeeşş! (Çocuklar ateş eder gibi sesler çıkarırlar) Gürültü
uzaklaşırken, yukardan kâğıt parçaları iner sahneye. Çocuklar kapışır, aralarında
dövüşmeye başlarlar. Bir kaç kadın, erkek girer. Çocukların üzerine atılıp tüfeklerini
ellerinden alır-lar. Tüfeklerle çocuklara vururlar. Çocuk-lar kaçışır. Biri, yerden
aldığı kâğıdı di-ğerlerine okur.) BİRİ : Bu bildiri, siyasi iktidarın üçüncü
bildirisidir. Herkes bilmeli ki, hepiniz çok şey yapabilecek güçtesiniz. Memur masa başında
oturmamalı, yeni buluşlar peşinde koşmalıdır;
çiftçiler toprağa yeni ürünlerin to-humlarını atmalı; işçiler son nefesle-rine kadar makine başında
üretim yapmalıdır, Yeni bir gün başlamıştır artık. Siyasi iktidar, çalışanların, yeni buluş yapanların
yanındadır. Bize güvenin!»
(Köylüler ellerindeki tahta tüfekleri omuz-larına koyar ve uygun adım çıkarlar.)

KARARIR

(Sahne sağı: KADIN, uzandıkları yerden doğrulur. Yarı çıplakADAM'a doğru yürür. YAZAR,
daktiloda yazmaya koyu-lur.
Lokal ışık ADAM'ı usul usul aydınlatır. KAD1N bir süre onu izler. Bakışlarında korkudan çok,
umutsuzluk sezilir.)
KADIN : (ADAM'ın elini tutar) Gümüş gölü biliyorum. Boy atan gümüş sazları da. (Bir an) Sana
ulaşmak...
ADAM : Dere yataklarından, bir bahçeye var-dım, sonraydı. Yeşillikler arasında
bendim ve oydu yanımda olan.
KADIN : Bir bahçe! Görsem o bahçeyi; boy atan sazlar gibi.
ADAM : Dünyanın en yük duvarlı bahçesidir ki oradaydık bendim ve oydu yanım-da.
KADIN : Oydu yanında. Dünyanın en yüksek duvarlı bahçesinde.
ADAM : (KADIN'ın elini bırakır) Parmakla-rım yanıyor. Gözbebeklerimde bir sızı.
Bütün sular mıydı, cerahatli, Oydu işte tarihin kahramanı ki, ben bildim ve gördüm.
KADIN : (Elini ADAM'a uzatmaya çalışır, ancak başaramaz) Manyetik bir alan içindesin
sanki. Bir çember sarmış seni; ulaşamıyorum, ulaşamıyorum. (ADAM'ı aydınlatan
lokal ışık adetâ solup kaybolur. KADIN trans halde ağlar ve koşarak YAZAR'ın
yanına gider.)
KADIN : (YAZAR 'a) Managua'ya gidemez miyiz!?
(YAZAR daktilonun tuşlarına daha sert vurur. Bir süre.)
YAZAR : Managua'ya hiç gitmedim ki. Hem sokağa çıkma yasağı var biliyorsun.
(KADIN, hıçkırarak çıkar.) (YAZAR, hızla çalışmaktadır. Bir süre. Durur.
Sandalyede kafasını arkaya atar. Ter içindedir; gözlerini kapatır. Çok uzaktan atların
soluması ve rahvan nal sesleri işitilir; sonra kişner atlar; ses giderek erir.)

KARARIR

Sahne solu: Gece. Dağ. Kısa bir süre at-


ların solumaları yakından işitilir. BABA
ve KÛÇÜKOGUL, yalnız. KÜÇÜKOĞİUL : Çok karanlık. Korkuyorum. BABA :
Feneri yakalım, ışıl ışıl olur her yer.
Hep benimle gelmek isterdin? (Feneri
yakar) İnsan ömründe çok şeyle kar-
şılaşır Küçükoğul. Bunları tanımalı-
sın. Tanırsan korkmazsın. KÜÇÜKOĞUL : Tanırsam korkmam. (Onun elinden
tutmak ister.) BABA : Yoo, yo, elimden tutmamalısın. Bu-
rada tek başınasın unutma. Tanır-
san... KÜÇÜKOĞUL : Korkmam.. BABA : Aferin. (Bir an, fısıltıyla) Geceyi
dinle. KÜÇÜKOĞUL : Büyükbabayla şehire ineceğiz; ben
onun elinden tutunca... BABA : Boş ver onu şimdi. Karanlığı tanı.
Birazdan yalnız bırakacağım seni, ka-
ranlığa, gecenin kendi sesine dikkat
et.
KÜÇÜKOĞUL: Yanımdan gitme Baba. BABA : Tanımalısın Küçükoğul.
KÜÇÜKOĞUL : Ana bekler beni. BABA : Beklesin, n'olur beklerse? Biz hep
senin yanında olmayacağız ki Küçü-
koğul. Ben ne arıyorum acaba, hiç
düşündün mü? Kendim için mi arıyo-
rum?
(Atların soluması işitilir.) BABA : Sen de ara Küçükoğul; hep ara. KÜÇÜKOĞUL : Değerli
taşları mı? BABA : İnsan ne arayacağına, neyi arayaca-
ğına kendi karar verir Küçükoğul. KÜÇÜKOĞUL : Kendi karar verir. BABA : Ben karşı tepeyi
kazacağım Küçü-
koğul; fener ortada kalacak, ışık iki-
mizi de aydınlatır. KÜÇÜKOĞUL : Kurtlar, yarasalar... BABA : Bir şey olmaz, dedim ya; bana
gü-
venmelisin.
(BABA. çıkar. Fenerin soluk ışığı vur-
maktadır sahneye.
Gece akustiği. Atların soluması işitilir.) KÜÇÜKOĞUL : Köy ne kadar uzakta. Hiç ışık yok.
Yıldızlar nerede Ana? Saçlarını tara-
yıp ağlıyordur şimdi. Ne diye gel-
dim sanki. (Bir an) Hımmm. Tanırsam korkmam. Ne diye korkacakmışım. (Bir an) Cinler
periler dolaşıp durur dağlarda. Yarasalar iner yere, el ele tutuşup oynarlar. (Ansızın müthiş
bir korkuya kapılır.) (Bağırır) Baba, Baba! Sessizlik.
Baştan aşağı beyazlar giymiş, sakalı yere değen YAŞLI ÇERÇİ girer. Uzun beyaz bir bez
taşıyan ÜÇ CÜCE izlemektedir onu.)
YAŞLI ADAM : (Usulca) Küçükoğul!
KÜÇÜKOĞUL : Anneee!
YAŞLI ADAM : Benim Küçükoğul, ben, dağdaki
çerçi. KÜÇÜKOĞUL : (Rahatlar) Tanıdım seni. Dokudun
mu kumaşı?
YAŞLI ADAM : Bin çiçekli bir kumaş emek ister Kü-çükoğu, sabırlı ol. Kumaş hazır, üze-rine
çiçekler dokuyacağız. Cüceler yardım ediyor bana. Gece cüceleri yo-rulmak bilmez.
ÜÇ CÜCE : (Birlikte) Aysız gecelerde Küçükoğul Dans edip oynarız biz. Gelirsen yanı-mıza.
KÜÇÜKOĞUL : İn misiniz, cin mi?
ÜÇ CÜCE : Ne in, ne cin?
Biz senin gece cücelerin. (ÜÇ CÜCE, ellerinde kumaş dans, eder-ler. Ayakları dolaşır, üçü
de yere yıkılır. KÜÇÜKOĞUL, onları izler ve güler. Gidip katılır oyuna.)
YAŞLI ADAM : Küçükoğul, kumaşı sana getirdi-ğimde üç at isterim senden.
KÜÇÜKOĞUL : (Oyuna dalmış) Üç at.. (Güler)
(Orta alan: Sorgu Odası.İKİ MEMUR ve tüfekli nöbetçi. 1. DELİKANLI sandal-yede
oturmaktadır.)
1. DELİKANLI : (Ter içindedir) Bütün.. bildiğim.. bu.
1. MEMUR : Sakin ol. Konuşma. Bekle. (Sessizlik)
2. MEMUR : Pabuçlarına bulaşan boya izlerini la-boratuvara gönderdik. Duvardaki ya-
zıyı senin yazıp yazmadığın çıkacak ortaya.
1. DELİKANLI Harikulâde bir dizeydi aradığım.Bütün sözcükleri uçup gitti çünkü.
2. MEMUR Kes! Ayağa kalk. (DELİKANLI zor-
lukla doğrulur.) 1. MEMUR Su ister misin?
1. DELİKANLI (Yutkunur) Su.
2. MEMUR Tamam. Biraz sonra su ve yiyecek vereceğiz sana.
1. MEMUR Otur! (DELİKANLI oturur.)
2. MEMUR Kalk! (DELİKANLI kalkar.)
1. MEMUR (Koluna giren onun dolaştırır.) İyisin değil mi? Şimdi tek tek anlat bize. Kimlerle
buluştun? Aradığın dizenin şifresi nedir? Kuryesin sen., öyle değil mi? Duvardaki
yazı? Ya o kız? Elimizde o? Çantasında bir silah ele geçirdiğimizi söylersem, inanırsın
bize değil mi? Cebinden çıkan mer-milere uyuyor onun mermileri? (Güler)
Anlaşabiliriz seninle dostum. (Sert) Otur!
2. MEMUR : Gözlerini kapama!
1. MEMUR : Dik dur! Kımıldama dedim sana!
2. MEMUR : (Bir sigara yakıp uzanır ona) Al!
(DELİKANLI bir nefes çeker sigaradan,
MEMUR çekip alır dudaklarından.) 1. MEMUR : (DELİKANLI'nın suratına bir
tokat ya-
pıştırır.) Konuş!
Orta Alanda sözsüz oyun sürerken..)
YAVAŞ YAVAŞ KARARIR

Sahne sağı: Masanın üzerinde saksıdaki


çiçeğe su döker YAZAR. Dolaşır bir
süre. Gömleğini çıkarır.
Daktiloya yeni bir kâğıt takar; yazmaya
koyulur.
Sahne solu: Omuzlarında tahta tüfekler,
bellerinde mataraları bir grup çocuk rap
rap girer.
Bir çember çizerek yürürer. KÜÇÜKO-
ĞUL da aralarındadır.)
1. ÇOCUK : Takıım dur!
(Ötekiler buyruğa uyar.)
l.ÇOCUK : Yat! Nişan al! Ateeeş!
l.ÇOCUK : Kalk! Rahat. (Bir süre dolaşır.) Asker-ler, arkadaşlar. Siyasi iktidar durma-dan
bildiriler yayınlayıp duruyor. Hepsi gülünç şeyler.
ÇOCUKLAR : (Katılarak güler) Gülünç, gülünç...
l.ÇOCUK : Siyasi iktidarın amaşlarını biliyoruz. Bu yüzden güçlüyüz. Demir kuşu geçen sefer
kaçırdık kaçırmasına, ama bu sefer aynı hataya düşmeyece-ğiz.
ÇOCUKLAR : (Birlikte) Düşmeyeceğiz.
l.ÇOCUK : Anne babalarımız bizi anlamıyor. Gözlerinin önünde bir perde var çünkü. Geçen gün
demir kuşa ateş ederken tüfeklerimizi alıp bizi döv-meleri çok kötü bir karşı- propagan-da
oldu. Fakat yılmayacağız.
ÇOCUKLAR : Asla!
l.ÇOCUK : Şimdi öğle istirahati veriyorum. Ge-tirin peynir ekmeği.
(Çocuklar yiyecekleri çıkarır; adeta kapı-şırlar. Aralarında küçük bir kavga çıkar. Bir uçak sesi
yaklaşır.)
l.ÇOCUK : Dikkat! Demir kuş geliyor! Savaş durumu, savaş durumu! (Çocuklar yarım ay
biçiminde dizilir, diz çöküp nişan alırlar.)
l.ÇOCUK : Nişan al! Ateş.
(Çocuklar buyruğu yerine getirir. Yukardan bir sürü kâğıt sahneye yayılır. Çocuklar kapışırlar
kâğıtları, itişip kakı-şırlar.
Köylüler girer. Çocukların üzerine yürü-yüp kaçırırlar onları. BABA da araların-dadır: Yerden bir
kâğıt alıp okumaya ko-yulur.)
BABA : «Her yurttaş yenilikler peşinde
koşmalıdır. Aramalı. Bıkmadan ara-malıdır.»
(KÖYLÜLER, BABA çıkarlar.
ÇOCUKLAR, rap rap girer.) l.ÇOCUK :Duuur!Çök.
(Çocuklar çöküp, tüfekleri omuzlarında
beklerler.) l.ÇOCUK : Yine başaramadık. Demir kuş çok
hızlı. Ama gününü görecek o. ÇOCUKLAR : Hem de nasıl. 1 .ÇOCUK : Siyasi iktidar gibi biz
de bildiriler
yayınlamalıyız. Her eve, herkese giz-
lice dağıtmalıyız. ÇOCUKLAR : Şahane, hârika. l.ÇOCUK : Öteki çocukların da bize
katılmasını
sağlamalıyız. ÇOCUKLARI : Doğru doğru. l.ÇOCUK : Ve.. ve demir kuşu mutlaka yok et-
meliyiz. Başdüşmanımızdır Demir
kuş. ÇOCUKLAR : Başdüşmanımızdır. l.ÇOCUK : Kalk!
(Çocuklar doğrulur, hazırolda beklerler.) l.ÇOCUK : Bölgeyi teftiş edeceğiz, sakın öğret-
menin evinin önünden geçmeyelim
ha. Uygun adım marş!
(ÇOCUKLAR, rap rap bir çember çizip
yürürler. Uçak sesi yeniden işitilir.) l.ÇOCUK : Dikkat, demir kuş. Nişan al. Atee-
eş!
(ÇOCUKLAR, ateş sesi çıkarırlar. İçle-
rinden biri gerçek bir tabancayla uçağa
ateş eder. Silah sesiyle bütün ÇOCUK-
LAR yere atarlar kendilerini.)
1.ÇOCUK :0 neydi öyle?
2. ÇOCUK : (Tabanca elindedir) Babamın tabanca-
sı, gece çaldım. 1. ÇOCUK : Dikkat! Kaçın. Herkes saklansın. Ver
o tabancayı bana.

KARARIR

(Sahne sağı: YAZAR, daktiloya takılı kâğıdı çekip alır, dosyaya koyar. Bir siga-ra yakar, su
içer. Pencereden dalgın dışa-
rıyı seyretmeye koyulur.
Sahne solu: ANA-KÜÇÜKOĞUL. Ana,
saçlarını taramakta, gaz sürmektedir.
KÜÇÜKOĞUL onu izler.
BABA girer.) BABA Toplanın gidiyoruz. ANNE Nereye?
BABA Işıklar yıldızlar kadar çok olan bir
yere. Milyonlarca ev olan bir yere. ANNE Evimiz, ocağımız? BABA
Gidiyoruz. Toplayın eşyaları. KÜÇÜKOĞUL Ya atlar, Büyükbaba ya? BABA Boş
ver atlara.
(Atlar kişner. Solumaları işitilir.) BABA Gidiyoruz. Uzaklara, çok
uzaklara .
Bakın kendime yeni bir şapka bile
aldım.
(Şapkayı giyer. ŞAPKALl ADAM'ın
şapkasıdır bu.)

KARARIR

(Sahne sağı: YAZAR çalışmaktadır. ŞAPKALI ADAM girer.)


ŞAPKALI ADAM : İnsanın kendi canına kıyması nasıl bir şeydir? (YAZAR dikkatle ona
bakmaktadır..)
ŞAPKALI ADAM : Öykülerini okudum. Ben de bir
roman yazacaktım. Kalın bir defter almıştım. Deriyle kaplamıştım defte-ri. İyi ki öyle
yapmışım, tek satır ya-zamadım çünkü. Defterin yaprakları birbirene yapıştı. (YAZAR'ın
elinden tutar.)
ŞAPKALI ADAM Soğuk mu ellerim?
YAZAR Soğuk.
ŞAPKALI ADAM Atlar nerede?
ŞAPKALI ADAM Bilmem. Bahçede belki. (Atlar kişner.)
ŞAPKALI ADAM İşitiyor musun?
YAZAR Hayır.
ŞAPKALI ADAM İşitiyorsun biliyorum. Beni bekliyor muydun?
YAZAR Evet. Geleceğini biliyordum.
ŞAPKALI ADAM Haydi, yaz bir satır da gönder beni.
YAZAR Gitmek istiyor musun?
ŞAPKALIADAM Hayır.
YAZAR Elin ne kadar soğuk.
ŞAPKALI ADAM Soğanları suladım, bahçede. (Bir an)İnsan nasıl kıyar canına? (KADIN girer.
Üzerinde gecelik vardır. ŞAPKALlADAM'ıgörmez. YAZAR'a sarılır, uzun uzun
öpüşürler.)
ŞAPKALI ADAM : Gidiyorum. Yeniden gelecek miyim buraya?
YAZAR : Evet. Hep. Her zaman.
KADIN : Ne? Her zaman mı? Ne demek bu?
YAZAR : Sana söylemedim.
KADIN : Bana söylemedin mi? Ya?
(YAZAR ile KADIN yere uzanırlar. At-ların soluması işitilir. KADIN doğrulur. Saçlarını düzeltir.
ADAM ansızın aydınlanır. Aynı yüksel-tide ve çıplaktır. KADIN ona yönelir. Ona dokunmak ister
ancak başaramaz.)
ADAM : 0 oradaydı ve bana dedi ki: Gel, elimden tut. Yürüyüp uzaklaştık. Sazların kokusuydu
duyduğumuz ki oydu işte ve bakıyordu, bendim gü-lümseyen.
KADIN : Ulaşamıyorum sana, asla ulaşama-yacağım. (Ağlamaklı) Asla, asla! (Işık adeta solar.)

KARARIR
(Sahne solu: ANNE—1. DELİKANLI.
ANNE yaşlanmaştır: Üzerinde değişik
bir giysi vardır.) ANNE : Ne iyi ettin de geldin. DELİKANLI : Baba öldü.
ANNE : Sus. Uzun yoldan geldin, biraz yatıp
uyusan. 1. DELİKANLI : Ya, yoo, istemem. ANNE : Mektuplarını okutup
ezberliyor-
dum. Sana mektup yazmak için
okuma yazma öğrenmeye kalktım. Okumayı söktüm ya, yazamıyorum.
1 .DELİKANLI : Bahçeyi anlat bana.
ANNE : Burası büyük yer. Bahçe kurmak kolay olmalı. Küçük odanın çatısını yıktım.
Bereketli toprak taşıdım, yeşil soğanlar ektim.
l.DELİKANLI Kapısında kilit var mı yine?
ANNE Var, var ya.
1 .DELİKANLIDünyanın en yüksek duvarlı bahçe- si.
ANNE Efendim?
l.DELİKANLI Tohumlar?..
ANNE Eski tohumlar..
1-DELİKANLI Evet.
ANNE Köylüler ektiğim soğanları seyre ge-lirdi. Yeşili görünce bir keyiflenirler-di ki..
Toprak bereketsizdi orada. 0 yüzden değil mi zaten Baba dağlara çıktı. Evin önünü,
bahçeyi, avluyu bile kazdı.
1 .DELİKANLI : Avluyu bile. (Susma) 0 öldü.
ANNE : Sus. (Bir an) Asfalt ta mı indin? Ge-celeri ışıl ışıl olur asfalt. Kapı önüne çıkıp
seyrederim. Binlerce ağustos-böceği, uzaklardan gelip uzaklara gi-derler.
1. DELİKANLI : Uzaklara. Saçların...
ANNE : Saçlarım?
l.DELİKANLI : Bembeyaz olmuş.
ANNE : (Gülmeye çalışır)Öyle.
(İkisi de yere çöker. ANNE yanıbaşında-ki bir bez torbadan çıkardığı çamaşırları onarır. DEL1KANLI
dalgın onu izler.)
l.DELİKANLI : Ana, bana yufka ver. Yeşil soğan koy arasına.
ANNE : Olur Küçükoğul. Hele sabah olsun da.
l.DELİKANLI : Ana ne zaman sabah olur?
ANNE : Baba dönünce Küçükoğul. (Müzik. Atların kişnemesi. DELİKANL1, ışık alanının
dışında durup bekler. BÜYÜKBABA ile BÜYÜ-

KANNE girer.) BÜYÜKBABA : (Bir süre kulak kabartır. Anne'ye) Işık


görüyor musun? ANNE : Hayır. BÜYÜKBABA: İyi bak. Elini dürbün gibi yap
da
bak. Görünüyor mu?
ANNE : Hayır. (Ağlamaklı) Hayır. BÜYÜKBABA : Susun, ses çıkarmayın. Geceyi dinle-
yeceğim. (Sessizlik) (Gece akustiği.
BÜYÜKBABA, yere kulağını dayar. Bir süre.)
BÜYÜKBABA : Ses var. Geliyorlar. Nal sesleri.! ANNE : Ben işitmiyorum. BÜYÜKANNE :
Biz işitmeyiz ama o işitir. Nal sesi
var diyorsa, vardır.
ANNE : (Yüksek sesle) Küçükoğuuuuul! Kü-çükoğuuull! (Nal sesleri işitilir.
BÜYÜKBABA ile BÜYÜKANNE çıkar. DELİKANLI, ANNE'nin yanına gelir.) 1.
DELİKANLI : Ana, ne zaman sabah olur? ANNE : (Eşarbını çıkarır, bembeyaz
saçlarını tarar.) Baba dönünce Küçükoğul. (Sahne sağı: YAZAR yalnız. Başı elleri-
nin arasında öylece oturmaktadır. KADIN, girer. Sokak giysisi vardır üze-rinde.
Elinde bavul, YAZAR'ı bir süre izler.) KADIN : Gidiyorum. (Susma)
Gidiyorum.
Öyle uzaklara ki, asla bulamayacak-sın beni. Kurtuluyorum senden. YAZAR : (Uzun bir
sessizlikten sonra) Dışarı
çıkmak yasak biliyorsun. KADIN : Umurumdaydı sanki. (Bir an) Ona
gidiyorum. YAZAR : (Gülümseyerek) Ona bir ulaşabilsen.
Ben bile ulaşamıyorum ona. KADIN : Gümüş göl'ün kıyısında yaşayaca-
ğız. Gümüş sazlardan ev yapıp. YAZAR : Ah, gümüş sazlar. Derin ırmaklar-
dan geçmen gerek. KADIN : Biliyorum.
YAZAR : Kalsan?
KADIN : Yo, yoo. Gümüş gölü istiyorum. Ona gidiyorum.
(ADAM, ansızın aydınlanır. KADIN, elinde bavul ona yönelir. Karşısında durur. Daha fazla adım
atmayı başara-maz.)
KADIN : Sana ulaşmak istiyorum.
ADAM : Ulaşmak, ne güzel söz.
KADIN : Tut elimden.
ADAM : Yoo, sen başarmalısın bunu.
KADIN : Bir elektrik, çemberiin içindesin sanki.. (Elini uzatmaya çalışır, ancak birden çeker
elini.) Yakıcı.(Ağlamaklı)İstemiyor musun beni?
ADAM : Yalan! Yalan! (Çantasından bir taban-ca çıkarır ve ADAM'a ateş eder.) ADAM'ı,
aydınlatan ışık adeta solar. YAZAR, elleriyle yüzünü kapatır, ağlar. KADIN,
YAZAR'ın yanına gelir. bitkin, üzgün durur bir süre. Sonra ona sarılır, uzun uzun
öper onu ve ağlar. KADIN, hızla çıkar. Cadde: Orta alan.
Bir sürü insan oradan oraya yürüyüp geçer.
DELİKANLI, kalabalıkta dolaşmakta-dır.)
1.DELİKANLI : (Yüksek sesle) Bir dize arıyorum. Yi-tirdim onu. Dünyanın en güzel şiiriy-di. Bir
dize, bir dize!. (Alaylı gülüşmeler. Herkes dönüp ona bakar.)
1 .DELİKANLI : Silinip gitti aklımdan. Yazdığım
kâğıdı rüzgâr alıp uzaklara götürdü. Bir dize , bir dize!
ÖTEKİLER : Bir dizeymiş, bir dize!
1 .DELİKANLI : Ömrümü verebilirim bir bulsam onu.
ÖTEKİLER : Bir bulsa onu.
(Kalabalığın arasından sıyrılan iki MEMUR-Sivil-, DELİKANLI'nın kolla-rına girer ve onu
götürürler.

Kalabalık dağılır. Sahnede yalnız üç YAŞLI ADAM kalır. Bakışları uzaklara dalmış, ellerindeki
bastonları yere vurup dururlar.) KARARIR

Sahne sağı: YAZAR, yalnız. Daktilo ba-şında çalışmaktadır. bir süre. Durur; ka-fasını daktiloya
yaslar. Atların soluması işitilir. YAŞL1 ADAM, aynı giysileri içinde, girer.)
YAŞLI ADAM Merhaba. YAZAR Seni tanımıyorum. YAŞLI ADAM Bunca yıl geçti.
Unuttun beni. YAZAR Hep seni düşündüm. YAŞLI ADAM Yo, yoo. YAZAR Nasıl
geldin buraya? YAŞLI ADAM Irmağa bıraktım kendimi, ırmak
alıp denize getirdi beni. YAZAR Baba öldü. YAŞLI ADAM Biliyorum.
Kendi canına.. YAZAR (Sözünü keser) Evet. YAŞLI ADAM Benden bir şey istemiştin?
YAZAR Çiçekli bir entarilik kumaş. YAŞLI ADAM Giyildikçe üzerinde çiçekler açan bir
kumaş. YAZAR Ver hadi. YAŞLI ADAM Yitirdim onu. YAZAR
Tanrım, olamaz! YAŞLI ADAM Hiç arayıp sormadın ki. Unuttun. YAZAR Asla. YAŞLI
ADAM Binlerce yıl geçti. Kumaş yitip gitti.
Onca emek ziyan oldu. YAZAR Tanrım.
YAŞLI ADAM Yaşım tükendi. Kumaş dokumayı unuttum. Suç senin Küçükoğul, suç senin.
YAZAR : Suç.. Derin ırmaklarda denedim ken-dimi; gümüş göle ulaştım. Sazlar ye-tiştirdim,
gümüş! Dedim ki: Burada-yım. (YAZAR. anlatırken, ADAM usul usul
aydınlanır. Bedeni kan içindedir.) ADAM : Dedim ki: Buradayım. Elinden tutup yürüdüm. Saçlarımı
okşadı o. Yıldız-lar vardı ve. Kimdi kırpıp fırlatan gökyüzüne. Derin ırmaklarda ben-dim işte
denedim. Bedenimdeki kır-mızılı kardı sazların gümüş pırıltısı. Ve kimdim? Sordum çünkü. Tarihti
yazdığım. Benim tarihim.

Sahne sağı :YAVAŞÇA KAPANIR.

ADAM : Dedi ki: Ara! Kendimdi aradığım


önce. Ve ortak bir tarihti, çıkıp parla-yan gökyüzünde. Kim kırpıp fırlattı? Ki nice parlak, gözalıcı
ışığını görü-yordum. Taa ırmağın özkaynağını aydınlatan. Canlandıran neydi? Kimdi? Bir tarihti işte
apaçık aydın-lanan. Ki ben yazdım tarihi. Canlan-dırma.
(Bütün oyun alanları birden aydınlanır. YÖNETMEN, salondan, seyircilerin ara-sından seslenerek
sahneye doğru gelir.)
YÖNETMEN : (Yüksek sesle) Tamam, Kamera, stop! (ADAM, bir bezle bedenindeki kırmızı bo-
yayı siler. Terini kurular sonra. Bütün oyuncular sahneye doluşur. Sey-yar spotları
taşır bir kıyıya teknisyenler. Ellerinde aydınlatma levhaları ışık yar-dımcıları,
senaryo metnini izleyen bir kız, vb.
Yardımcılar sahne ön-ortaya iki sandalye getirirler. Sandalyenin arkasında YÖ-NETMEN ve
YAPIMCI yazmaktadır. İkisi de sırtı seyirciye dönük otururlar.)
YÖNETMEN : Evet. İyi. (Elinde senaryo metni bulu-nan kıza) Gelir misin? (Metni alıp ka-
rıştırır.) Evet. İyi. Yalnız bazı bölüm-leri yeniden alacağız. Kurguda boşluklar var.
Ne dersiniz sayın Ya-pımcı?
YAPIMCI : (Gülerek) Rica ederim. Bu benim
işim değil.
YÖNETMEN : Önce Küçükoğul'un babasının ar-dından seslenmesini çekelim. Daha iyi bir etki elde
etmek istiyorum. Bo-şaltın. Işık! Evet, gece. Loş. Küçüko-ğul uzağa bağırıyor. Önce
yakın çekim, sonra diz çekimi. Motor!
KÜÇÜKOĞUL : (Yüksek sesle) Beni de götür! Beni deee! Dağlaraa!
YÖNETMEN : Anne ise onun az ötesinde saçlarını.. Omuz çekimi! Kamera l
(ANNE, saçlarına gaz sürüp tarar uzun uzun. Işık yalnız KÜÇÜKOĞUL ile ANNE 'yi aydınlatır. Bir süre.
Ansızın üç atın dört nal sesi. Yaklaşır ve çok yüksek bir tondan işitilir.)
PERDE

You might also like