Professional Documents
Culture Documents
Fi̇nansal Yöneti̇m 5 Bölüm
Fi̇nansal Yöneti̇m 5 Bölüm
5. Bölüm
Bir dönem içinde yapılan işlemler, diğer olaylar ve koşullardan işletme sahipleri ile ilgili
olmayan kaynaklardan dolayı işletmenin öz sermayesinde (net aktif değerindeki) meydana
gelen artışlar kâr olarak tanımlanmaktadır.
Kâr kavramında hangi amaçlarla tanımlama yoluna gidilirse gidilsin, hepsinde ortak nokta
kârın net veya artık bir değeri ifade ettiği noktasıdır.
Belli bir dönem içinde yapılan işlemler, öz sermaye üzerinde artış meydana getirebilir. Ancak
belli bir dönem içinde elde edilen hasılatın hepsini kâr olarak ifade etmek yanlış olacaktır.
Çünkü brüt olarak elde edilen hasılatın elde edilmesi için işletme birtakım maliyetlere
katlanmaktadır. Bunun için söz konusu maliyetlerin, hasılattan düşülmesi suretiyle kâr
kavramına ulaşılabilir.
Kârın yukarıdaki tanımlamalara göre farklı sonuçlar verdiği durumlar söz konusu olabilmektedir. Özellikle
ticaret hukuku ile vergi hukuku arasındaki farklılıklar bu sonucun oluşmasına neden olmaktadır. Gerek
ticaret hukukunun gerekse vergi hukukunun kârın tespiti ve bilançonun oluşumunda dayandıkları ortak
nokta değerlemedir. “Değerlemede, indirilmesi kabul edilmeyen giderlerde, gizli yedek akçelerde,
amortisman ve karşılık ayrılmasında vb. farklı olabilecek vergi hükümleri veya ekonomik sosyal
amaçlarla bazı işletme gelirlerinin tamamen vergi dışı bırakılması veya kazançlarında indirim
yapılmasının kabul edilmesi dolayısıyla, vergi bilançosu (mali kâr), ticari bilançodan (ticari kâr) değişik
bir görünüm arz edebilir.
Ticari Kâr=Tek Düzen Muhasebe Uygulamaları kapsamında dönem sonunda ortaya çıkan kârdır.
Ticari Kâr=Dönem Kârı
Bir başka tanımlamaya göre ise kâr, herhangi bir dönem içinde fiilen satılan malların satış tutarı ile
bu malların maliyet bedeli arasındaki farktır.
Türk Vergi Sistemi ve TDHP Uygulama Sistemi gereğince ülkemizde tutulan muhasebe kayıtları
ve bu kayıtlara istinaden finansal tablolarda yer alan “SERMAYE” TL cinsinden ifade edilmektedir.
Ancak enflasyonist ortamda, yıllara ilişkin sermayeye ait veriler gerçeği yansıtmaktan
uzaklaşmaktadır. Böylece işletme sahip ve ortakları yada konuyla ilgili üçüncü kişiler açısından kâr
dağıtımında ele alınacak sermaye tutarının ne olacağı önem arz etmektedir.
Dağıtım yönünden kâr, şöyle tanımlanabilir. «İşletmenin potansiyeline dokunmadan bir başka
ifadeyle, işletmenin gelişimini sağlayacak fonlarını saklı tutmak koşulu ile pay sahiplerine
dağıtılabilecek aktif artışı» şeklinde tanımlanabilir”
Kârın vergi hukuku yönünden tanımı, sermaye kazançlarının vergisel yönden tespitine ilişkin
teorilere göre yapılmaktadır. Bu teorilerden biri ”kaynak teorisi” diğeri ise “net artış teorisi”dir.
Kaynak teorisine göre gelir; kişilerin sahip oldukları üretim faktörlerini (emek, sermaye v.b.) üretim
sürecine sokmaları karşılığında elde ettikleri değerler akımı olarak tanımlanmaktadır.
4369 sayılı kanunla G.V.K.’da yapılan değişiklik sonucunda gelirin tanımlaması 1 Ocak 1999’dan
itibaren net artış teorisine göre yapılmaktadır. Buna göre vergiye tabi gelir kavramının
belirlenmesinde kaynak ve devamlılık unsurlarının kullanılmasına ihtiyaç yoktur.
Net artış teorisine göre gelir ise, bir kişinin geliri belirli bir dönemde yaptığı tüketim ile aynı
dönemde net varlığında gerçekleşen değişimin (artış) toplamından oluşur.
Yani üretim faktörlerinin kullanımı sonucu ortaya çıkmayan transferler (piyango, ikramiye, miras
vb.) arızi gelirler ve çeşitli nedenlerle servet unsurlarında ortaya çıkan değer artışları da gelir
kavramına girer. Yapılan düzenlemelerle Türk Vergi Sisteminde satın alma gücü yaratan her türlü
değer artışının vergilendirilmesi amaçlanmıştır.
Kâr, belli bir dönemde satış hasılatı ile bu satışlara ilişkin maliyetler arasındaki olumlu fark idi. Bu
fark ise, işletmenin özsermayesinde bir artış (zarar var ise azalış) meydana getirecektir.
Özsermaye kıyaslaması yoluyla kazancın tespiti sırasında öncelikle dönem başı ve dönem sonu
özsermayelerinin tespit edilmesi gerekir. Daha sonra dönem başı ve dönem sonu özsermayeleri
birbirleriyle kıyaslanır. Bulunan farka G.V.K. gereğince işletmeden çekilen değerler ilave edilecek,
işletmeye ilave edilen değerler ise bu farktan indirilecektir.
Özsermayenin tespitinde en önemli mali tablo bilançodur. Çünkü dönem başı ve dönem sonu
özsermayeleri tamamıyla bilanço üzerinde hesaplanmaktadır.
Envantere kayıtlı bulunan kıymetlere ve bunların değerlemesinde uyulan esaslara göre birbirinden
farklı bilançolar vardır. Bunlar ticaret hukuku kurallarına göre düzenlenmiş ticari bilançolar, vergi
hukuku kurallarına göre düzenlenmiş mali bilançolardır.
T.T.K.’da yer alan değerleme hükümlerindeki genel amaç işletme ile herhangi bir surette ilişkide olan
üçüncü kişilerin haklarını korumaya yöneliktir. V.U.K.’da yer alan değerleme hükümlerinde ise
gerçek geliri kavramak ve vergilendirmek amacıyla mükellefe herhangi bir seçimlik hak tanınmamış
olup, değerleme ölçülerinde asgari değerler belirlenmiştir.
Ticari bilançoda önemli oranda kâr gösteren bazı işletmelerin mali bilançolarında matrah düşük
olabilir, hatta mali bilançoda zarar gösterilebilir. Ticari bilanço ile mali bilanço arasındaki farkları şu
şekilde sıralayabiliriz:
1)İktisadi kıymetler; ticari bilançoda T.T.K.’da yer alan değerleme ölçülerine göre, mali
bilançoda ise V.U.K.’da yer alan değerleme ölçülerine göre değerlenir.
2)İşletmeden çekilen kıymetler ticari bilançoda dikkate alınmazken, mali bilançoda ayrıca
dikkate alınır.
3)Yedek akçeler, ticari bilanço açısından kazancı azaltan bir unsur olarak dikkate alınırken
mali bilanço açısından bu mümkün değildir.
Geniş anlamda hasılat şu şekilde tanımlanabilir. Hasılat, hesap dönemi içinde işletmenin ana
faaliyetleri ile yan faaliyetleri sonucunda yaptığı tahsilat ile lehine doğan alacaklardır.
Gider ise hesap dönemi içinde yapılan ve karşılığında herhangi bir aktif kıymet elde edilmeyen
harcamalar ve borçlanmalardır.
Bu yönteme göre hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile yapılan giderler arasındaki fark
dönem kârını veya zararını verecektir. Vergi mevzuatımızda kazancın tespitinde indirimi kabul
edilen ve indirimi kabul edilmeyen giderler ileriki konularda ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
Vergiye tabi karın (vergi matrahının) belirlenmesi için vergi kanunlarında yer alan özel hükümler
dikkate alınarak hesaplamalar yapılır.
Mali tablolarda yer alan “Dönem karı (Ticari Kar)” ile vergi matrahı (Mali Kar)» arasında oluşacak
fark bilanço ve gelir tablosu üzerinde değil adı geçen finansal tabloların dışında hesaplanır.
Vergi öncesi kar: Ticari karın “Tek Düzen Hesap Planı”, “Türk Ticaret Kanunu” ve muhasebe
standartları dikkate alınarak hesaplanmasından sonra, vergi kanunları göz önüne alınarak;
muafiyetler, istisnalar, kanunen kabul edilmeyen giderler vb. gibi faktörlerin dikkate alınması ile
vergi matrahı anlamına gelen ve üzerinden vergi hesaplanan kardır.
Nakit kar dağıtımına bağlı olarak doğan stopaj (dağıtım için öngörülen tarihin isabet ettiği ay
itibariyle) kurum vergi karşılığı içinde yer almadığından, nakit dağıtılan kârlar stopaj öncesi
brüt ve stopaj sonrası net şeklinde iki ayrı kâr dağıtımı kavramını ortaya çıkarmaktadır.
Kâr payı terimi, pay sahipleri ile kâra katılan diğer kimselere dağıtılmasına karar verilen kârdan,
bunların her birine düşen payı ifade eden bir terimdir. Bu bakımdan pay sahibinin gerçek veya
tüzel kişi olmasının bir önemi yoktur.
“Kâr dağıtımının kaynağı, dönemin ticari kârı ile işletmede bırakılan ve dağıtımı kısıtlanmamış
bulunan özkaynak unsurlarından meydana gelmektedir.”
Dağıtımı kısıtlanan ve dolayısıyla kâr dağıtımı kapsamı dışında kalan özkaynak unsurlarına ise
şunları örnek verebiliriz. T.T.K. 466/3 maddesinde söz edilen, tutarı esas sermayesinin yarısını
geçmeyen yasal yedek akçelerin dağıtımı mümkün değildir. Geçmiş yıllara ait mali ve ticari
zararlar kâr dağıtım kaynağını olumsuz yönde etkiler.
THK Üniversitesi İşletme Fakültesi
Kâr Dağıtımı 3.
Kâr Dağıtımına Yön Veren İlke ve Kurallar
Kâr dağıtımıyla ilgili ilkelere yön veren kurallara “kâr dağıtımına yön veren ilke ve kurallar” denir.
Kâr dağıtımına yön veren kuralların başlıcaları; TDMS, G.V.K., T.T.K., K.V.K., V.U.K. ve bu
kanunlara ilişkin tebliğler, S.P. Mevzuatı, Yargıtay Kararlarıdır.
TDMS’de kâr dağıtım ilkelerinin tanımı yapılmamıştır. Ancak ilkelerin uygulanış biçimi TDMS’de
dört başlık altında kaleme alınmıştır. Bunlar;
“Kâr dağıtım politikası; işletmenin dönem içinde elde ettiği net kârın ortaklar ve dağıtılmamış karlar arasında
dağılımının belirlenmesidir.”
Kâr dağıtımı ortak açısından ortağın gelirlerinde ani bir artışa yol açarken aksi halde işletmede bırakılması
halinde hisse senedi üzerinde bir değer artışına yol açar. Yine kâr dağıtım politikası bazen bir yatırım kararı
olabileceği gibi bazen de bir finansman kaynağı şeklini alabilir. Bu ise firmanın büyüme hızını, firmanın piyasa
değerini ve ortakların servetini etkilemektedir.
Anonim şirketlerde kar dağıtım kararını şirket genel kurulu vermektedir. Genel kurul kar dağıtım
kararını vermiş ise, kar dağıtım tarihinde genel kurul tarafından kar dağıtım tarihinin tespitinin
şirketin yönetim kuruluna bırakıldığı durumda ise, yönetim kurulunun tespit ettiği dağıtım tarihinde
kar payı elde edilmiş kabul edilir. Ancak bu tarihte kurum tarafından çeşitli nedenlerle kar
dağıtımına fiilen başlanmaması halinde kar paylarının fiilen dağıtımına başlandığı tarihte kar payı
elde edilmiş sayılır. Kar dağıtımına başlandığı halde, ortağın kar payını tahsil etmemiş olması
hukuki ve ekonomik tasarruf gerçekleştiğinden kar payının elde edilmesini engellemez. Diğer
taraftan, şirket yetkili organlarınca kar dağıtımına ilişkin hukuki prosedür tamamlanmakla birlikte,
kar payının fiilen dağıtıldığı ve ortak tarafından tahsil edildiği durumda da fiili tasarruf
gerçekleşeceğinden, kar payı elde edilmiş olacaktır.
Kar payı ödeme tutarı, işletmenin sahip olduğu yatırım fırsatlarına bağlı olarak dalgalanmalar
gösterir. İşletmenin yatırım fırsatları çoksa, kar payı ödeme oranı oldukça düşük olacaktır. Eğer
işletme, yatırım fırsatları bulmakta güçlük çekiyorsa, kar payı ödemeleri fazla olacaktır.
Kâr payı dağıtım politikası, yatırım fırsatlarının karlılığı ile ilişkili bir finansman kararı olarak ele alan
Walter formülü ile açıklanır:
D
r
E D
q
P
q
P = Adi hisse senedinin pazar fiyatı
D = Hisse başına dağıtılan kar payı
E = Hisse başına düşen gelir
r = Öngörülen Yatırımın karlılığı
q = Pazar kapitalizasyon oranıdır.
THK Üniversitesi İşletme Fakültesi
Kâr Dağıtım Politikası 5.
P = Adi hisse senedinin pazar fiyatı
D = Hisse başına dağıtılan kar payı = 0,25 TL 0,25
0,30
0,50 0,25
0,20
E = Hisse başına düşen gelir=0,50 TL P 3,125
0,20
r = Öngörülen Yatırımın karlılığı=0,30
q = Pazar kapitalizasyon oranı = 0,20
Optimal kâr payı ödeme oranı, hisse senedinin maksimum pazar payı elde edilinceye kadar D’nin
değiştirilmesi ile belirlenir.
Yukarıdaki örnekte r > q olduğu için kâr payı ödenmemesi gerekir. Böylece hisse senedinin pazar
fiyatı yükselecektir.
0
0,30
0,50 0
0,20
P 3,750
0,20
Görüldüğü üzere, kar payı ödeme oranı sıfır olduğunda, hisse senedinin Pazar fiyatı maksimum
olacaktır.
THK Üniversitesi İşletme Fakültesi
Kâr Dağıtım Politikası 6.
P = Adi hisse senedinin pazar fiyatı
D = Hisse başına dağıtılan kar payı = 0,25 TL 0,25
0,15
0,50 0,25
0,25
E = Hisse başına düşen gelir=0,50 TL P 1,600
0,25
r = Öngörülen Yatırımın karlılığı=0,15
q = Pazar kapitalizasyon oranı = 0,25
q > r olduğundan % 100 oranında kâr payı dağıtımı yapılmış olsaydı, hisse senedinin pazar fiyatı
yükselecek ve aşağıdaki gibi olacaktı. Dolayısıyla doğru karar karın dağıtılmasıdır.
0,50
0,15
0,50 0,50
0,25
P 2,000
0,25
Yatırım karlılığının pazar kapitalizasyon oranından küçük olması halinde (r<q), şirket karlarının
tamamını dağıtırsa hisse senedinin pazar değeri maksimum düzeye ulaşacaktır.
Eğer yatırımın karlılığı, pazar kapiitalizasyon oranına eşit olursa (r=q), hisse senedinin pazar fiyatı,
kar payı ödeme oranına karşı duyarsız olacaktır. Başka faktörlerin incelenmesi gereklidir.
Walter formülünde kar payı ödemesinin yapılıp yapılmayacağı, sadece yatırımların karlılığı
açısından belirlenir. Böylece işletmenin elinde çok sayıda karlı yatırım fırsatları varsa,
nakit kar payı ödemeleri yapılmamalıdır. Çünkü, bu fırsatların değerlendirilebilmesi için
kaynağa ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, işletmenin karlı yatırım fırsatları yoksa, karın
tamamının ortaklara dağıtması daha uygun olacaktır.
Walter formülünü dikkate alarak optimal kar payı dağıtımını gerçekleştirmek her zaman
doğru bir davranış olmayabilir. Çünkü, hisse senetlerinin pazar fiyatı, sadece kar payı
dağıtım oranına bağlı olmamaktadır. Diğer taraftan karlı yatırım fırsatlarının
finansmanında kullanmak üzere, uygun dış kaynak bulunup bulunmaması, işletmenin
likiditesi gibi bir çok faktörün de dikkate alınması gereklidir.
İstikrarlı Kar Payı Dağıtım Politikası: Her yıl belirli oran veya miktarda mutlaka kar payı
dağıtılmasını ifade eder.
Sabit Kar Payı Dağıtım Politikası: Her yıl sabit tutarda kar payı dağıtılır.
Sabit Kar Payı Ödeme Oranı Politikası: Bazı işletmelerde «Dağıtılan Kâr Payı/Net Kar»
politikası uygulanmaktadır. Oran sabit olduğu için işletme kârlılığının yüksek olduğu
dönemlerde yüksek, düşük olduğu dönemlerde ise düşük miktarda kar payı dağıtılacaktır.
Katkılı Sabit Kar Payı Dağıtım Politikası: Her yıl sabit bir oran veya tutarda kar payı tutarı
belirlenmekte ve işletmenin gerçekleşen net karı dikkate alınarak bu sabit oran veya tutar
üzerine bazı eklemeler yapılarak hedeflenen kar dağıtımı gerçekleştirilmektedir.
Nakdi olmayan Kâr Payı Dağıtımı: Kâr payı hisse senedi, borç senedi veya ayni olarak
dağıtılır.
- Hisse Senedi Olarak Ödeme: Şirket elde edilen karı sermayesine ekleyerek, sermaye
artırımına gider, sermayeye eklenen kâr karşılığında ortaklara payları oranında bedelli
veya bedelsiz olarak verilir.
- Borç Senedi (Bono) Olarak Ödeme: Kâr payına karşılık olmak üzere, hissedarlara belirli
bir süre için faizli bonolar verilmektedir. Uygulamada bu yönteme hemen hemen hiç
rastlanılmamaktadır.
- Ayni Olarak Ödeme: İşletmeler fazla olan stoklarını eritmek veya portföylerindeki bir
menkul kıymeti elden çıkarmak istiyorlarsa, ortaklara söz konusu mamulleri veya bonoları
verebilirler.
B- Yedeklerden Dağıtım: Bu bölümde geçmiş yıllarda ayrılmış yedek ve dağıtılmamış kârlardan yapılan dağıtım yer
alır.
C- Hisse Başına Kâr: Dağıtım konusu kârdan hisse başına düşen pay burada yer alır.
D- Hisse Başına Temettü: Dağıtılan kârlardan pay alanlara düşen kısım burada yer alır.
Vergi hukukumuzda kar payı şirketçe hangi kaynaktan elde edilirse edilsin istihkak sahibi gerçek
kişiler tarafından elde edildikleri yılın geliri sayılarak vergilendirilirler.
Şirket tarafından pay sahipleri ile kara katılan diğer kimselere dağıtılan karlar kar payı olarak
tanımlanmaktadır.
Yönetim kurulu üyeleri ile şirkette çalışan hizmetlilere kardan verilen prim ve benzeri paylar menkul
sermaye iradı olarak değil, ücret olarak şirket tarafından vergi kesintisi yapılarak ödenir.
Kar paylarının nakten veya hesaben ödendiği anda vergi kesintisine tabi tutulacağı Gelir Vergisi
Kanununda belirtilmiştir.
Hesaben ödeme iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü
kayıt ve muameleler olarak tanımlanmıştır.