Professional Documents
Culture Documents
ALTAY ÖKTEM
Varlık Yayınları AŞ. Sayı: 593
İlk basım: 2000
ISBN 975-434-229-6
ŞEYTAN ALETLERi
(Fanzinler, Demolar, Fotokopi Afişler)
\ti'
VARLIK/ BİLGİ
ŞEYTAN ALETLERİ
INTRO
7
pısı, dünya görüşü kendine ait değil. Dayatılan neyse onu bire bir
kabul etmek zorunda insanlar. İşin trajik tarafı, bu kabullenilmiş
lik, özgürlük gibi sunuluyor. Kendini zorla kabul ettirmeye çalışan
tek bir seçenek var, bu seçenek hayatın her alanına öylesine dal
budak salmış ki onu seçerek birey olabildiğimizi, özgür düşünebil
diğimizi, çağdaş, modern bir insan olabildiğimizi sanmamız için
her yöntem ince ince planlanmış .ve uygulanmış.
Buna karşı çıkmak ilerlemeye, gelişmeye, modernleşmeye, re
fah içinde yaşamaya karşı çıkmakmış gibi algılanıyor.
Yaşadığımız çağ tam bir uyuşturucu çağı. Medyasıyla, sanal
oyuncaklarıyla, ihtiyaçları olduğu kadarını kullandıkları dinsel, ah
laksal, geleneksel yapılarla yabancılaşmış, uyuşturulmuş tek tip bi
reyler yaratılmaya çalışılıyor.
Buna karşı çıkmaya çalışanlarsa kendilerini tutunamayan,
kaybeden olarak adlandırıyor. İyi de, bu kirliliğe tutunmak gereki
yor mu ? Ya da şöyle sorabiliriz bu soruyu; asıl kaybedenler kazan
dığını sananlar değil mi?
Yer üstünden görünsün ya da görünmesin, ciddi biçimde geli
şen, kendi dinamiklerini oluşturan alternatif ya§am biçimleri, al
ternatif beğeniler var. Fanzinler gün geçtikçe çoğalıyor, yayılıyor.
Müzik grupları artıyor, demolar, alternatif albümler elden ele do
la§ıyor. Her gün gelip geçtiğimiz sokakların duvarları çe§it çe§it fo
tokopi afi§lerle donatılıyor.
Şimdilik kaos yaratacak güçte değiller. Ama kaos yaratabile
cek güce eri§tiklerinde sistem onları eritmek, ya da dönü§türüp se
vimli bir arayı§ haline getirmek için elinden geleni yapacak.
Underground ortamın kendi gücünün farkına vararak daha
da geli§mesi, sistemin tuzaklarından kendini koruyabilmesi, yüzeye
çıkmadan yayılabilmesi ve hepsinden önemlisi, kendini tüketen
pesimist eğilimlerden uzakla§ması gerekli. Bu yalnızca kendileri
için değil, herkes için gerekli .
Çünkü şu anda olmasa bile yakın gelecekte sistemi sarsacak
güce erişebilecek en önemli alternatif onlar. Fanzinler, onemli bi
rer anti-medya silahı olma a§amasındalar. Gençliği bütünle§tiren,
ortak duygular etrafında toparlayabilen müzik, alternatif topluluk
lar sayesinde pop müziğin, arabeskin toplum üzerindeki yıkıcı etki
lerini nötrle§tirebilecek tek seçenek olma a§amasında.
8
Ne yazık ki, henüz bunu başarabilecek güçte değiller. Yalnız
ca filizleniyorlar. Rock, metal, punk, hardcore vb. topluluklar, mü
zik, edebiyat, sinema, bilgisayar, çizgiroman vb. fanzinleri gün geç
tikçe çoğalıyor. Çoğaldıkça güçleniyor ve daha düzeyli ürünler ve
riliyor. Artık edebiyat dergilerine bakarak ülkenin edebiyat profili
ni, müzik dergilerine bakarak müzik profilini çıkarmak neredeyse
imkansızlaşıyor. Fanzinler, müzik toplulukları çok farklı bir boyut
ta, kendi bildikleri yolda ilerliyorlar.
Antifaşist, antimilitarist karşı çıkı§lar da fanzinlerde odaklanı
yor. Özellikle anar§izm, fanzinlerin çoğunun ortak paydasını olu§
turuyor. Sava§a, nükleer santrallere, doğanın rant uğruna yağma
lanmasına, insanın sömürülmesine, hayvan türlerinin yok edilmesi
ne neredeyse hiçbir fanzin kayıtsız kalmıyor.
Bu konudaki tek sapma, bazı black metal gruplarının yaptığı
müzikler ve onları destekleyen fanzinler. Faşizan tavırları, hayatın
kar§ısında ölümü kutsallaştırmaları ve hayat karşısındaki pesimist
tutumlarıyla şimdiden sistemle bütünle§mi§ler, son aşamada siste
me hizmet eder konuma gelmişler.
Fanzinlerde görülen en önemli ve neredeyse ortak yanlı§, top
lumla uyumsuzluğun sisteme karşı çıkı§ın doğal sonucu olduğunun
fark edilememesi. Bunun sonucunda da kaybetmi§liğin bir tür ka
der gibi algılanıp ruhsal çöküşe ve insanın kendi içine hapsedilme
sine izin verilmesi. Hatta idealize edilmesi .
Çünkü asıl sorun hayatı bu denli karartanlarda . . . Kendi hayat
larını değil elbette, hepimizin hayatını.
Underground kültürü üretenlerin kendi içlerinde boğulmak
tansa o yıkıcı potansiyeli dışsalla§tırmaları gerekiyor. Bunu ba§a
rırlarsa, oluşacak sarsıntılar her yerden duyula-cak.
Elbette bunu başarmak bireysel isyanın toplumsalla§masıyla
da doğrudan ili§kili.
Dönem dönem egemen güçler ve onların hizmetindeki med
ya, underground kültürü fark ediyor, aslında çok da ciddiye alma
dığından -kendince- gerektiği kadar tepki verip, asli i§lerine geri
dönüyor. Bu da gösteriyor ki, sistem için ciddi bir tehlike oluştu
ğunda asla kayıtsız kalınmayacak.
Yakın geçmi§te yaşadığımız binyılın son cadı avı bunun güzel
bir örneğini olu§turdu. Toplumu tektiple§tirmeye çalışan ve farklı-
9
lıklara tahammülü olmayanlar bu kez de şeytan avcısı kılığında
karşımıza çıktılar. Bir cinayeti bahane ederek alt kültürlere saldır
dılar. Değişen pek bir şey yoktu aslında. Avcılar hep aynı avcıydı,
av ise hepimizdik.
1980'de yaşatılan kaosu hatırlatmak istediler ve "bizi unutma
yın" mesajını verdiler. "Biz buradayız ve geçen 20 yılda hiç değiş
medik. Yöntemlerimiz aynı, zihniyetimiz aynı . . . Ayağınızı denk
alın." Televizyonlarda suç aleti olarak gösterilen kitaplar, bunca yıl
sonra tekrar karşımıza çıktı. Yalnızca biraz farklılaşmış, çağa
uyum sağlamıştı bu suç aletleri. Fanzinler, müzik albümleri vardı
aralarında. Yeşil parka da siyah tişörte dönüşmüştü.
Yine hayali örgütler kuruldu, merkez yönetim kurulları ve ör
güt birimleri oluşturuldu. Bu oluşturulan örgüte, üyeleri bulup
yerleştirmek kalıyordu geriye. Bunun için de belli pasajlar, barlar
basıldı. Farklı giyinenler sokaklardan toplandı.
Sorun farklı kültürlere ve bunun paralelinde de alt kültürlere
olan tahammülsüzlük, hatta düşmanlıktı. Harekete geçmek için
gereken ivmeyi bu kez de şeytan vermişti. Şeytan, kendini de aşan
şeytanlıkların aleti oluverdi bir anda.
1980'de yaşananlarla kıyaslanmayacak kadar küçük de olsa,
benzer bir . paranoya başladı ve zavallı aileler Türkiye 'de an
ne-baba olmanın dayanılmaz ağırlığını bir kez daha yaşadılar. Pa
nik halde çocuklarının odasına dalıp ellerine geçen fanzinleri, der
gileri parçalayıp yaktılar. Fark şuydu; bu kez kasetler, CD'ler ve ti
şörtler de imha ediliyordu.
Korkmakta haklıydılar, çünkü bu filmi daha önce birkaç kez
daha izlemişlerdi.
Gençlerin bir kısmı tişört renklerini değiştirdi, küpesini çıkar
dı, saçını sakalını kestirdi. Onlar da korkmakta haklıydı, çünkü
hepsi biliyordu ki şeytan içlerinde değil dışlarındaydı ve ne zaman,
nereden saldıracağı belli olmuyordu.
Yüzyılın en büyük keşfi olan medya, gerçek kimliğini bir kez
daha ortaya koydu. Kapitalizm ul aşabileceği en vahşi noktaya gel
mişti ve para hırsı her türlü değeri alınıp satılabilen bir metaya dö
nüştürmüştü. Cinayete kurban giden birinin çıplak cesedini bir tür
hard-porno fotoğrafı gibi yayınlamakta hiçbir sakınca görmeyen,
karşı olduğu alt kültür gruplarını küpesinden, saçından dolayı sa-
10
tanist ilan eden medya, bu çağın en önemli şeytan aleti olduğunu
da kanıtladı.
Rock müzik için değişen pek bir şey yoktu aslında. Daha ilk
çıktığı yıllarda kilisenin, polisin ve ailelerin tepkisiyle karşılaşan
rock, tutucu çevreler için her zaman günah keçisi olmuştu. Rock'a
kar§ı tepkiler sertle§tikçe rock da sertle§mi§, taviz vermeyen tutu
muyla düzen için her zaman potansiyel bir tehlike oluşturmuştu.
Şeytan avı sırasında rock'Ia -pamuk ipliğine bağlı da olsa -
bir ilişki kuruldu ve rock müzik hedef tahtasına dönüştürüldü. Es
kiden baskın yapılan evin duvarındaki beyaz sakallı dede resmini
Marx sanan zihniyetin, belki de hayatında ilk kez resmini gördüğü
Jim Morrison'u satanist örgüt lideri sanması doğal.
Doğal, çünkü üçüncü binyıla girerken bile toplumumuz henüz
sözel kültürden yazılı kültüre geçemedi. Halkın geneline yayılan
kültür eksikliği, doğal olarak medyadan yöneticilere, kolluk kuv
vetlerine kadar herkesi etkisi altına alıyor. Çarpık kapitalizmin
köylerden alıp büyük şehirlere, metropollere sıçrattığı bireyler alı
§amadıkları bu yapay dünyaya, gitgide kendilerine yabancılaşıyor
lar.
Sözel kültür, kahvehane ve berberlerdeki sohbetlerle sınırlı
kalıyor. İnsanların siyaset, ekonomi, spor, edebiyat vb. konularda
ki tüm bilgi birikimi bu mekanlarda konuşulanlarla sınırlı kalıyor.
Sürekli okuma ediminden geçtik, gerektiğinde bir kitabı alıp iki üç
satır okuyarak elde edilecek bilgiler bile ne yazık ki böyle bir alış
kanlığın yerleşmemesinden dolayı elde edilemiyor.
Böylece, ağızdan ağıza dola§an dedikodular toplumun büyük
çoğunluğu tarafından kabul görüyor, her olayda gerçeklik biraz
daha yara alıyor.
Led Zeppelin'i, Black Sabbath'ı satanist ilan etmek kolay,
çünkü bunu yapabilmek için yalnızca cümle kurmayı bilmek yeti
yor. Ama söylenen sözün arkasında durabilmek, yüzyıllar süren bir
kültürel geçmişi ve bunun doğurduğu etik anlayışı gerektiriyor.
Cemaat toplumundan çıkıp birey olabilmeyi gerektiriyor en azın
dan. Çünkü söylenen söz, söyleyen birey için bağlayJGıdır. Altında
adı vardır ve o ad kişiliğiyle, dünya görüşüyle, inançlarıyla, kısacası
her �eyiyle kendine aittir ve o bireye özeldir.
11
Onlar için §İmdilik ciddi bir tehlike yok. Ama ciddi tehlike
olu§turacak bir birikim gün geçtikçe artıyor. Alt küİ türlerin elinde
ki tüm bu ileti§im araçları; fanzinler, demolar, afi§ler kendi düzen
lerini sürdürmek isteyenler açısından elbette birer "Şeytan Ale
ti"dir. Ama gerçek §eytanın kim olduğunu tarih zaten kendi dina
mikleriyle tespit ediyor.
12
.. .
15
IRKÇI DEGJİ:LİZ, SADECE HERKESTEN EşiT DERECEDE
NEFRET EDİYORUZ
Yukarıdaki slogan, AE31'in bakış açısını oluşturuyor. Ölüm ve
Cenaze adlı fanzinse ''Aşk yalandır ve biter. Varolan tek gerçek nef
rettir" diyor. Bu bakış açısı anarşist, nihilist bir çizgiye yöneltiyor
okurları.
Kendi hayatına bir başlangıç noktası bulmak isteyenlerin tu
tunduğu daldır belki de fanzinler. Dünya edebiyatında, hayata aynı
açıdan bakan yazarlar var elbette ve fanzinler belli noktalarda bu
yazarl arla buluşuyor. Ö rneğin, AE3l'de Jerzy Kozinski'nin "Adım
lar"ından Lautreamont'un "Maldoror'un Şarkıları"na kadar birçok
alıntı bulmak olası. Çünkü her ülkede, her dönemde karanlığın
saklayamadığı her şeyi görebilen insanlar vardır: "Ve ben her şeyi
-karanlığın saklayamadığı her şeyi - görüyorum. Havalandınna boş
lııklarına saplanmış kuzguni siyah, şövalyelerininki gibi simsiyah
uzun parlak tüylerle zırhlandırılmış bir at. Ve elleriyle bize bir şeyler
anlatmaya çalışan, tüm bilincini kaybetmişçesine kendini duvardan
. duvara vuran ve tersten konuşan, o da af( gibi simsiyah uzun parlak
tüylerle kaplı bir adam. Ya da kadın ?"
Bir anlamda, altındaki zeminin kaygan olduğunu bilenlerin çı
kardığı bir fanzin AE31; "koskocaman ve siyah bir örümceğim ben
artık. Tek isterim kaç tane bacağım olduğunu saymak, ama zemin o
kadar kaygan ki. Sadece zemine tutunmaya çalışıyorum şimdi, çünkü
eğer tutunamazsam boşluğa kayıp gideceğim, yok olacağım. . . Göv
dem büyüyor, gözlerim kararıyor, korkunç bir süratle terliyorum. Pis
bir kokıt yayılıyor bedenimden. Dolu dolu kusmak istiyorum ama ku
samıyorum. Tavan da hareket halinde sanki. Üzerime geliy01� beni
yutmaya çalışıyor. Reco ya bakıyorum can havliyle. Reco büyümüş,
devasa bir ifrite dönüşmüş. Yüzünde dehşet ifadesi var. Gözleri yaşlı
ve kıpkırmızı. 'Lütfen pomo seyredelim ' diye bağırıyor hiç durma
dan. "
Ön kapağın iç sayfasını daha çok sloganlara ayırıyor AE3 1 .
Örneğin 2 . sayısında küçük bir porno fotoğrafla birlikte "Lütfen
porno seyredin" sloganına rastlıyoruz. Başka bir sayısındaysa yine
16
aynı sayfada tetiğinde "çekiniz" yazan bir tabanca var. O sayının
sloganıysa "Lütfen baş hizasında tutunuz".
Artık, masumiyetin bittiğinin habercisi fanzinler. Eğer sabah
evinden çıkarken yanına yaklaşarak, bir sigara yakıp sana 'günay
dın' demek istiyorlarsa, bunu yapıyorlar. Sonra tenha bir yerde
beynini dağıtmak istiyorlarsa, bunu da. En azından korkusuzca
söyleyebiliyorlar içlerinden geçeni. İ çlerinden geçenin bu olması
insanları ürkütüyorsa, ürken insanlar onların değil, kendi hayatla
rının özeleştirisini yapmak zorundalar. Hem de zaman geçirme
den; "Masumiyet bitti, farkındalar seyircilerimiz. Tiyatroya gelip de
tek kuruş ödemedikleri gibi, iistiine ağzımıza sıçtı/ar. Sahnede giydi
ğim tek kostümiin çıplaklık olduğunu da anlayamadılar tabii. Ve öl
düler. Uzun bir bekleyişten sonra gelen harika bir oıgazm gibi. "
Bilgisayar teknolojisiyle hazırlanan, ama fanzin ruhunu fazla
sıyla taşıyan AE31, görsel anlamda da başarılı olan fanzinlerin ara
sında yer alıyor. Pozitif olabilmek için çok uğraşan, ama ne kadar
denediyse de bunu başaramayan biri, negatif olmasının nedeni
olarak da diğer insanları görüyorsa ancak 11666" gibi bir yazı yazar.
Bunu yayınlamak için de en ideal dergilerden biri elbette
AE31'dir;
" - Alnındaki dövmeden bahseder misin ?
- Bunu 666'yı kapamak için yaptırdım.
- Şeytanı hatırlattığı halde neden ejderha'yı seçtin ?
- Annem demişti ki 'neden bir gül ya da kelebek yapmıyorsun ?
Niye böyle boktan bir şeyi yaptırayım ki? Ejderhayı tek bir sebepten
koydum: Şeytan artık gitti.
- Peki yanağındaki gözyaşı dövmesinin anlamı ne ?
- Gözyaşı benim hayat mahkumiyetim-hayatımı ağlıyorum.
- Mahkümlara olan davranışlar hakkında yorumların var gibi.
- Sistemden nefret ediyorum. Onda pek iyi bir şey bulduğumu
söyleyemem. Onlar (gardiyanlar, hapishane müdürleri) aslında pro
vake ediyorlar biz içerdekileri. Pozitif olabilmek için çok zorladım
kendimi ama ne kadar denediysem o kadar negatif oldum insanlar
yüzünden. "
Endoplazmik Retikulum, karşı çıkışını "asiliğin doktrinleri "yle
belirginleştiriyor. Heavy Metal'le ilgili yazı ve söyleşilere ağırlık
veren fanzin, yayın hayatına Bursa'da atılmış.
Şeytan Aletleri, F: 2 17
Çizgi roman ağırlıklı olan Pipi de benzer biçimde anarşist, ni
hilist bir yapı içeriyor.
Probabilite, nihilist çizgisinin yanı sıra metal müziğe, özellikle
de Black Metal'e ağırlık veren bir fanzin. İntihar eden bir gencin
evinde bulunduktan sonra medya tarafından satanist ilan edilerek
hedef haline getirilen Probabilite, kısa süren yayın hayatına son
vermek zorunda kalmıştı. Bir sonraki sayısını merak ettiren, ilginç
bir çizgiye sahip fanzin, böylece, sistemin yarattığı şiddetten nasi
bini almış oldu.
"Cinnet geçirenlere adam öldürmede yardım" şiarıyla yayınla
nan Eblek Hardcore anti-faşist bir tavır sergiliyor. Devrimci müzik
gruplarıyla söyleşiler yapan Eblek Hardcore, polis terörüne de cid
di biçimde karşı çıkıyor.
Alternatif, yine politik tavrı olan fanzinlerden biri. Yer yer
Che'ye, Deniz Gezmiş'e yer veren Alternatif, Yeats'den Fouca
ult'a, Borges'ten Wilhelm Reich'e kadar uzanan geniş yelpazeyle
entelektüel bir ağırlık taşıyor.
Michel Faucault "Beni şaşutan, toplumumuzda sanatın bireyle
re ya da hayata değil de yalnızca nesnelere ilişkin bir şey durumuna
gelmesi. Sanatın yalnızca sanatçı denilen uzmanlar tarafından ger
çekleştirilebilen bir uzmanlık dalına dönüşmesi. Neden her kişi kendi
hayatını bir sanat yapıtına dönüştürmesin ? Neden şu ev ya da lamba
bir sanat yapıtı olsun da benim hayatım olmasın?" diyor Alterna
tifte.
Maskeli Bir Mitos olan Askumandan Marcos da yer alıyor Al
ternatifin sayfalarında;
"Ben Meksika 'da Zapatista 'yım. San Fransisco 'da eşcinselim.
Güney Afrika 'da siyahım. Avrupa 'da Müslümanım. Amerika 'da Çin
liyim. İsrail'de Filistinliyim. Almanya 'da Yahudiyim. Bosna 'da barış
savaşçısıyım. Türkiye 'de Kürdüm. Herhangi bir metro istasyonunda
akşamın onunda yalnız bekleyen kadınım. Herhangi bir ülkedeki top
raksız köylüyüm. Herhangi bir şehirdeki işsiz emekçiyim. "
Çığlık, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, özel tim gibi
konulara eğilip politik bir karşı çıkış oluşturuyor.
Çığlık'ın 2. sayısının kapağında sevimli kahraman Tenten var.
Kapağın iç kısmı boş bırakılmış; açlık grevinde ölenler ve Sivas'ta
yanarak can verenler için . . . Çığlık'taki birçok üründe k. İskender
18
adına rastlıyoruz. "Suörümceği Said That. . . " başlıklı yazıda şöyle
diyor;
"Yaşlı adamın hoşnutsuzluğu, daha gömülüp eprimeden içinde
kurtların oluştuğunu hissetmesi, otoritenin egemen ideolojinin çeki
mine girmediğini görmesidir, öldürün onları!
Oğlancıllık, bir bilme bilincidir. Gazın operaya uyarlanması,
atonalite seyirlidir. . .
Ter'imi babamın vitaminlerinden kurtardım . . . "
Çığlık'ın 3. sayısının kapağında birbirine sarılmış iki maymun
var. Sayfa düzeni ve içeriği de diğer sayılardan epey farklı. Daha
doğrusu içerik yok ve atılan çığlığın gittikçe zayıfladığı anlaşılıyor.
İlk sayısı Şubat 98'de çıkan Ha-zine "Heavy Metal hayatın ta
kendisidir." diyor ve metal ağırlıklı bir fanzin olarak yayın hayatına
atılıyor. Popüler kültüre karşı çıkan Ha-zine, aynı zamanda an
ti-faşist bir platform oluşturmaya çalışıyor. Burjuvazinin gün geç
tikçe örgütlendiğini, oyuna gelmemek için birlikte hareket edilme
si gerektiğini vurguluyor.
19
telde takılanlar ve dikenli telin bıraktığı izler gibi. Acıttı . . " diyen bir
.
dergi . "sevgi ile nefret iki ağacın arasına gerilmiş ince bir dalın iki
ucudur. önemli olan ise ormandır. içmeden önce kadehimi su barda
ğına vurdum. suyu içen yine ben oldum. ve bütün bunların arasında
kalkıp yatağımı bir gence verdim. uykusunu almış genç, uykusuz ay
yaştan daha iyidir. . . diye düşünülebilir. bence yatak uyumak içindir.
her iyileşiş yeni bir hastalığın başlangıcı oluyorsa ve her hastalık baş
langıcı, aynı zamanda bitmeye başladığı için sana ümit de veriyorsa
ve bu yüzden her lıastalığ111 bitişi seni yerle bir ediyorsa, haklı yere va
roluşunun yok oluşunu engellememesi gerektiğine inanırsın. "
Hayata dı§ardan olmasa da a§ağıdan müdahale eden bir fan
zin için haklarını bilmek ve insanl ara haklarını bildirmek de önem
lidir. Çünkü insanın ba§ına ne zaman bir bela geleceği bilinmez ve
20
bu noktada da haklarını bilen kişi büyük bir avantaj yakalamış de
mektir. Zemberek bunu gitarla yapılmış kamu yararına bir bildiri
ye dönü§türüyor;
" - Öldürülmeme hakkına sahipsiniz. Cinayet suçtur, ıJir polis ya
da bwjuva tarafından işlenmedikçe.
- Yemek ve para sahibi olma hakkına sahipsiniz. Tabii biraz
aşağılanmayı, soruşturulmayı dert etmezseniz.
- Düşüncelerinizi söyleme hakkına sahipsiniz. Bunu gerçekten
denemeye kalkacak kadar budala değilseniz. . . "
"Beyindeki şizoidhemoroid" de fanzinin ilgi çekici bölümlerin
den biri. "Bir engerek hamlesi" olarak kar§ımıza çıkan bu bölüm
insanlık adına yapılmı§ gerçekten de önemli bir tespitle başlıyor;
"bazen. baz olarak değil yani ara sıra. ufacık şeyler mutlu eder bizi.
neden ? nedeni var mı kardeşim, artık ufacık şeylerden mutlu olacak
hale düşmüştür insanlık. düşüş o düşüş yani. "
Zemberek'in ilk sayısında yaşlılığın, beden ve zihin güçlerini
azar azar kemirdiğini görmek istemediği ve yetmi§ ya§ını aşmamak
konusunda kendine verdiği sözü tutmak için 19 1 1 yılında karısıyla
birlikte intihar eden Paul La Fargue'den söz ediliyor. Bu sayıda ek
olarak Eski Ahit'teki "Vaiz Babı" veriliyor.
"Açıklamaların yığın yığın biriktiği bir çöplük olmalı bir yer
lerde. Bu doğru manzaranın içinde kaygı veren tek bir şey var: bi
risinin çöplüğü de açıklamayı başaracağı gün nelerin olabileceği . . . "
diyor Lucas Zemberek'in arka kapağında.
Uzun süren bir yolculuğa çıkıyor Zemberek. Sürekli, ama
kendine zaman sınırlaması getirmeyen bir fanzin. Örneğin 2. ve 3.
sayısı arasında bir yıla yakın bir zaman var. Antonin Artaud, insa
nın yüzü boş bir güçtür diyor Zemberek'in 3. sayısında. Bir ölüm
alanıdır, hiçbir zaman gövdesine uygun düşmemi§ . . .
Gerçek bir felaketten söz ediliyor "Felaket B u Felaket" başlık
lı yazıda; "sen tut yüz milyarlarca yıl evrende dolaş dur, sonra tam da
dünya denen lanet gezegen yoğuşurken oradan geç, aptal gibi oluşan
görüntüye kapıl, güzelliğine vurul, içine girip o sıkıcı evrim aşamaları
nı izle, ama sabırla oluşumundaki güzelliğin bir yerlerde saklı olduğu
na inan, sonra şöyle bir dönüp bak ki kendine, sen de evrimin bir par
çası olup bir insan haline gelmişsin. amip oldun, suda yaşadın, sü
rüngen oldun, ayak/andın, şimdi de dokuz ağustos bindokuzyüzdok-
21
sanyedide, sabahın altısında uyan, işemeye git, tuvaletten çıkarken ay
naya bir bakıver ve hatırla. sen herşeyi biliyorsun!. . "
Kafka'nın ünlü böceğine de gönderme yapılıyor Zemberek'te.
Gregor Samsa bütün ihtişamıyla kendine bir böcek deliklik de olsa
yer buluyor bu fanzinde . Bir böcekle, kendisiyle evlenmek isteyen
ölümlü arasında ancak şöyle bir diyalog geçebilir; "çok sinirli oldu
ğumu sanıyorum. öldürmekle tehdit ettim. ciddiye almadı. yani alma
mış olmalı ki, hatırlamıyor olamam o anı. evlenmek istediğini zanne
diyordu benimle. üstelik uyarmıştım da onu. bizim orada iyi gelinle
rin, hep ölü geldiğini söylemiştim. oysa o deep diriydi. az önce göğüs
uçlarından kopardığım çiğ et sesi. çiğ etin sesi. etin etten koptuğu
ses. . . hdlii yankılanıyordu. hala... ciddiye almamış olacak ki, onunla
evlenip evlenmeyeceğimi sordu. bunu çok sormuştu. ve ben çok sıkıl
mıştım. kararlıca koştuğum pencereyi açtım. açtım ve sarktım. sark
tım ve çok koşmuş olmalıyım ki, ilk kararlılığımın kalmadığını gör
düm. çünkü bana ihtiyacı vardı. bunu biliyordum. ona döndüm ve
cevapladım çok önce sormuş olduğu soruyu. "seninle evlenicem ve
sen benim iyi gelinim olacaksın!" ona iyi gelinlerin nasıl olduğunu
gösterdim. "
Zemberek'te özellikl e Beat Generation ku§ağı yazarlarını ta
nıtan bir bölüm de var. İ lk olarak Richard Brautigan'a birkaç sayfa
ayrılmış. Bölümün başlığı da oldukça ilginç: "Köttüne koduum
okuyucusu kadir kıymetini bilemedi söz konusu yazarın".
Zemberek'in 4. sayısında da birbirinden ilginç yazılar yer alı
yor. "Bütünleşik Yapılanmalarda Sosyal Patlama Eğrisinin Koşullu
Varoluşu Üzerine Ya Da Rock'n Roll" başlıklı yazının yanı sıra,
"Cenaze Toplantılarında D avranış Tarzı" başlıklı bir inceleme var.
"Ne anasonla içki içmek için ne de gidilmesi gerektiği için gidiliyor
oraya. Tahmin etmişsinizdir: oraya sinsi ikiyüzlülüğe katlanılamadığı
için gidilir. " diyerek herkesin bildiği ama hiç kimsenin kendine bile
itiraf etme cesaretini gösteremediği bir gerçeği yüzümüze vuruyor
bu yazı. Ağlama üzerine açıklayıcı bilgiler de yer alıyor Zembe
rek'in bu sayısında; "Ortalama ya da sıradan ağlamalar, yüzün baş
tan başa büzülmesine, göz yaşı ve sümükle beraber sesin kısılmasına
neden olur, burun akıntısı ağlamanın sonunda ortaya çıkar, göz yaş
ları durduğunda hararetle sümkürülür. "
İçeriğinden, sayfa düzeninden ve yine "bir engerek hamlesi"
22
olduğunu belirtmesinden dolayı Zemberek'le aynı ekibin ürünü ol
duğu anla§ılan Bahtsız Deve de çıkı§ amacının ne olmadığını §öyle
açıklıyor; "Bahtsız Deve nin amacı güldürürken düşündürmek, ha
'
23
özgürce ve en kolay yolu. sağlıklı bişey. tenasüle oral yoldan bundan
daha kolay bi yaklaşım olamaz diye düşünüyorum . . . "
Fanzinlerin çoğunda gördüğümüz hayata karşı kayıtsız tavır
Bahtsız Deve' de de var. Her şeyin boş olduğunu anlayıp, bunu de
ğiştirmek için bir çaba da harcamama tavrı; "bir şeylerin kaldığını
sanıyordum. en azından kulağım kalmış olabilirdi. biraz da gözüm.
hatta her iki gözüm de olabilirdi, belki bir miktar da ayaklarım. dedi
ğim gibi; aslında bütün bunlardan da emin değilim. kulağımı en son
çöp tenekesinde gördüm. orada ne işi olduğunu bilmiyorum. bir süre
sonra, hiçbir şeyimin kalmadığını fark ettiğimde yani, sağ gözümü
mutfakta gördüm. geriye bir tek. . . bir yerlerim kaldı ama nerem oldu
ğunu unuttum. "
Gerek sayfa düzeni ve içeriği, gerekse hayata yaklaşım tarzı
göz önüne alındığında Zemberek ve Bahtsız Deve ile aynı kadro
nun yayınladığı anlaşılan diğer bir fanzin de Dran. "Periyotsuz ya
şam fanzini" altbaşlığıyla yayınlanan Dran'da İstanbul Blues Kum
panyası ile yapılmış bir söyleşi yer alıyor. Mutfağında dört kıtadan
etnik müzikler yer alan İstanbul Blues Kumpanyası "Kökler" adlı
ilk albümünün hazırlık çalışmalarını sürdürürken yapılmış bu söy
leşi. Dran'da ayrıca Richard Brautigan ve "Yalnız sağlıklı insan aklı
ile yaşansaydı, değmezdi yaşamaya, can sıkıcı olurdu. Tam aksine
güzel olan dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırma
sı. . . " diyen C. Pavese de yer alıyor.
Fanzinde Metin Kaçan'ın "Modern Kukla" başlıklı bir metni
yayınlanmış;
"Ne olursun muslukları kapat, lambaları söndür, anahtarı her
zamanki yerine koy, paspasın altına. Emir kipiyle gülmeye alış, mutlu
etmek için mutlu ol, hayallerini düşlerinin arasından geçir, açık de
nizlerde yüzen cins bir balık ol-ya da kendini öyle hisset, hisset ki ya
şayasın, oltaya gelme, zokayı yutma, çeyrek ekmek ve on üç zeytin ye,
aynanın karşısına geç, gülümse. Şimdi sadece gül. G ÜL. "
"Bir Meditasyoncunun Portresi" başlıklı yazıda Maharishi Ma
hesh Yogi ve tekniği tanıtılıyor.
Bir sürü kırpıntıyı toplayıp da fanzin çıkarmaya kalkanlar el
bette bu fanzinin adını Kırpıntı koyarlar. "Odada, sağ tarafta, bir
ışık demetinin altında bir kapı beliriyor. Bu kapının arkasından, yani
bitişik odadan bir yazı makinasının tik takları, kağıt hışırtıları ve sı-
24
rayla biri ağır, biri hafif adım sesleri duyuluyor. Ayrıca çok uzaklar
dan bir top gürültüsü ve iki kez de, ayırt edilemeyen bir megafon sesi
işitiliyor. Bir,anda, karanlıkta bir mobilyanın üzerinde beliriveren bir
sahra telefonu gürlüyor odanın içinde. -Kimse cevap vermiyor
Sonra sinyal ışığının patlaması sürecinde bir sessizlik" diye tanımla
nıyor "Eşyaların Dramı", F.T.Marinetti 'nin kaleminden.
Şimdi oturup düşünmenin tam zamanı! En azından Paracel
sus'un söylediklerini; "Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir
şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan in
san değersizdir. Oysa anlayan hem sever, hem her şeye karşı duyarlı
olur, hem de görür. . . Bir şeyde ne kadar çok bilgi varsa, o kadar bü
yük sevgi vardır... Bütün meyvelerin çileklerle aynı anda olgunlaştığını
sanan kişi, üzümleri hiç tanımıyor demektir, "
"Periyotsuz fanzin" Antepartum 'daki Psycho başlıklı yazıysa
şöyle; "Dün yolda bulduğu adamın dudaklarını dikmiş ve evde özen
le beslediği lağım farelerini yine aynı mükemmel özenle adamın kafa
tasına zımba/ayarak gizlerindeki çığlıklarının hepsi gözlerinde, göz
kapaklannda, göz bebeklerinde harekete dönüştü. Nasıl mı gön:iyor
dum bunları. Dedim ya ben onun sol gözüyüm . . . "
Yolcu, tek sayı çıkan bir fanzin. "Neden Fanzin" başlıklı giriş
yazısında, insanların neden fanzin çıkarma ihtiyacı duydukları çok
yalın bir şekilde ifade edilmiş; "gazetelerin, dergilerin rüşvetle sattığı
bir ülkede yaşıyoruz. Her gazete ya da deıgi atışınızda kendinize kızı
yorsanız, pişmanlık duyuyorsanız, muhalif olduğunu savlayan hatta
kendini 'efendisiz ' diye tanıtıp en zalim hükümdarları aratmayacak
biçimiyle bireyleri çarmıha gerenlere yanıt boşluğu hissediyorsanız siz
de fanzin boşluğunu hissedenlerdensiniz."
Birbirinden ilginç yazılar var Yolcu' da; "Sosyal fobileri yenme
nin tek yolu üstüne gitmek değil, yeni sosyal fobiler oluşturmaktır. Bu
nun doğru olmadığını savunanların, hiçbir zaman sosyal fobileri ol
madığı ve asla olamayacağı tartışmasızdır. Çünkü onlar sosyal fobile
ri oluşturanlardır. ", "Algı bir yanılgı düzeneğidir, saf algı diye bir şey
olamaz, saf algılamamakla eşdeğerdir. Algının altında saflık arana
maz. Anlamak saflığın karşıtıdır ve algılamak anlamanın ön koşulu
dur. ", "Kendini yiyen her yılan bir üst evreni yok etmek zorunluğunda
dır, bu çift algı çarpıtılmasının kesin sonucudur. "
25
Yolcu da birçok fanzin gibi kendi içine sıkışıp kalmış, hayatın
çapraşık ve çarpık gidişine bir türlü uyum sağlayamamış insanların
çıkardığı bir yayın. Bir tür sığınak. Tutunacak bir dal oluyor bu in
sanlara.
Fanzin tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir dergi Mon
dotra sho. Müzikten sinemaya, edebiyattan hayatının her alanına
yayılan, geniş bir perspektif yakalamış.
"Bedenim, olası bir uzaklıktan
Anlamını ölmeden önce bulacağım
Siyah beyaz bir anlatımdır
Şimdi
Ne ölüp ne yaşayıp
Şimdi.
Sınırlarıma kubilayın aynasından bakacağım
Öldüğüm yer başka bir hayatın
Altın tozlarına benziyorsa eğer
Hücrelerimin solunum yollarını kapatıp
Kişiliksiz bir gitarın avare notasına yapışacağım
Bakıyorum esrik cesetlerin bensiz rüyalarına. "
Mondo Trasho 'nun 5. sayısında; "Beni asıl dehşete düşüren in
sanların ölümü televizyon dizilerinde gördüğü gibi kabul etmesi, acı
sız, kansız olarak. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren ölüm kavra
mıyla iç içe bırakılıyorlar. Dahası, ölmenin hiç de acı olmadığı anla
tılıyor onlara. Benim filmlerim çok kanlı olduğu için insanlara dehşet
veriyor. Bana ise bu kansız, acısız ölümler dehşet veriyor" diyor Da
vid Lynch. Ne diyebiliriz ki, her şey görece ve galiba dünya insanın
yaşayabileceği en aydınlık yer değil.
"Sosyal ve Cinsel Muallaklar" bölümünde Halil Günenç'in gü
nümüz meselelerine ait fetvalarıyla karşılaşıyoruz; "Kalp nakli caiz
midir, erkeğin erkekle cinsi ilişkisi zina sayılır mı, şiir yazmak helal
midir, hasta müzik dinleyebilir mi, boza helal midir, birisi zevcesinin
dübüründen münasebette bulunabilir mi, manto giymek haram mı
dır" gibi sorulara yanıt vermiş Halil Günenç. Alıntı yapılan kitap
İlim Yayınları'ndan 1982'de çıkmış.
Benzer biçimde, Başbakanlık Araştırma Kurumu'nun sundu
ğu "Türk Töresi" başlıklı yazıya da rastlıyoruz Mondo Trasho'da.
"Konuşurken ' be, ulan, hadi yahu, ftttırdın mı sen ' gibi saygısız
26
ifadeler ya da 'bizim moruk, peder, gazoz ağacı ' gibi argo söz ve de
yimler kullanılmaz.
"Sere serpe, yatar gibi, ayakları sehpa üzerine uzatarak, ayaklar
arasını aşırı şekilde açarak oturulmaz. "
"Evin her ferdi sabah kahvaltısına traş olmuş, saçlarını taramış,
ev elbisesini veya ev pantolonunu ve üstlüğünü, ev pabucunu giymiş
olarak gelir."
Mondo Trasho'nun verdiği önemli bir ek, Prof. Dr. Ünsal Os
kay'ın "Modern Toplumlarda Gündelik Hayatın Sistemle Bütün
leşmemiz Ve Birey Olamayışımız Açısından Önemi" başlıklı yazısı.
Metin Ayrıntı Yayınevi 'nin Ocak 1989'da yayınladığı "Gündelik
Hayatın Eleştirisi" adlı kitabın önsözünden alınmış.
Mondo Trasho'nun 1 1 . Sayısının iç kapağında Jean Baudril-
1
yenı
mülik
Arkadaflm
nis Hoppe
YAZI r,
111�
27
lard'ın önemli bir tespıtı yer alıyor; ". . . estetik ve soylu değerlerin
kitch ve hipergerçekçilik içinde yok oluşu aynen tarihin ve gerçeğin te
levizüelin içinde yok oluşuna benzemektedir. Değerlerin bu vahşi
pragmatizminden tad almak gerekir. Beyninizde düşsel bir müze taşır
sanız, asıl önemli olanı ıskalarsınız (çünkü asıl önemli olan gerçekte
asıl önemsiz olandır). "
Aynı sayıda Test. Dept. 'in South Wales'li Grevci Maden İşçi
leri Korosu ile gerçekleştirdikleri konserle ilgili haber yer alıyor.
Ayrıca Süpermen'le ilgili bir bölüm ve Türk sinemasındaki Süper
men filmleriyle ilgili bir liste var. Bir liste de Cüneyt Arkın'lı film
lerden.
Ve Bukowski konuşuyor; "65 'imi geçmiştim ve ilk evimi arıyor
dum. Babamın bir ev sahibi olabilmek için neredeyse hayatını ipotek
ettirmiş olduğu geldi aklıma. Şöyle demişti bana; Bak, ben yaşarken
bir ev alırım, ölünce sana kalır, sonra sen bir ev daha alırsın, ölünce
oğluna kalır. İki ev etti. Sonra senin oğlun. . .
B u sürecin yavaşlığı karşısında dehşete düşmüştüm. Bir ölüm,
bir ev. On nesil, on ev. Sonra bir kişi hepsini bir gecede kumarda kay
bedebilir veya bir kibrit çakıp yakabilirdi, sonunda caddelerde da/ta
şak koşarak. "
"Malafatla Kasatura" başlıklı yazı porno/ kurgu bilim üzerine
ilginç saptamalardan oluşuyor; "Porno/ kurgu bilim alışverişi başka
bir kulvardan da gidiyor. 16 yaşının ilik gibi vücuduyla daldığı porno
da oral, ana! her yol takılıp, pizza suratlı yeniyetmelerin otuzbir düşle
rini renklendirmiş, aynasızların on sekiz yaşına gelmeden pornolarda
öyle ulu orta vuruşamazsın demesi üzerine bıyıklıya piyaz vermekten
se Paris 'e topuklamış, ardan da ayak üstü birkaç Fransız pornosunda
gavurun matrakukasını da yedikten sonra parasını kulamparaya kap
tırmış Traci Lords, eski toprak Roger Corman 'ın feza operası Not Of
This Earth 'ün yeni çevriminde angut kurban rolünde gözüküp, por
nodan saloz korkuya, dümbük kwgu bilime naşlamak isteyen porno
culara da kapıyı aralamış."
Mondo Trasho, uzun bir süre yayınlanmış, tutarlı tavrıyla,
zengin içeriğiyle fanzin tarihinde kendine önemli bir yer edinmiş
tir. Kendinden sonra gelen birçok fanzini de etkileyen, örnek alı
nan önemli bir yayın Mondo Trasho.
Mondo Trasho kaynaklı Mondo Atropo da kafatasından parça
'
28
çıkarmak anlamına gelen "Trepanasyon" üzerine kapsamlı bir yazı
yer alıyor. Ortaçağdan itibaren, deliliğin tedavisinde kullanılan bu
yöntemin amacı, içerdeki şeytanı dışarı salıvermektir.
1960'ların 'psychedelic' hareketiyle birlikte yeniden gündeme
gelen yöntemi kendi kendine ilk uygulayan kişi Bart Huges'tir. Ay
nı zamanda LSD atarken yanında şeker ve C vitamini kullanılma
sını tavsiye eden de odur. Bart Huges, kafatası içindeki kan hacmi
nin yerçekimi ve kafatasının kendisi tarafından kıstırılmasından
yola çıkarak bilinci sürekli olarak açık tutmak için trepanasyonun
ideal çözüm olduğu sonucuna varmıştır.
Mondo Atropo, Yüzbaşı Volkan'a da yer veriyor sayfalarında.
· Kızılmaske de konuşma balonunun içindeki sözlerle önemli bir
gerçeği vurguluyor; "Sahip olduğunuz tek şey bir çekiç ise her şeyi çi
vi olarak görürsünüz. "
Diğer bir fanzin de AS Terörü. Gazete kupürleri yoğun olarak
kullanılmış ve fanzinlerin önemli bir tekniği olan kes-yapıştır yön
temiyle hazırlanmış AS Terörü.
29
kimselerdir. Nasıl olursa olsunlar; insandırlar nihayet, her yaptıkları
şey ister istemez sudan ve değişkendir. Kanunlardan daha çok, daha
ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır. "
Uçuru m 'un kapağında yer alan metin, içeriğini özetliyor nere
deyse;
"Bürolarda çalışanlar kompütürleri baltalarla parçalayacaklar
ve makinelerin içine çiklet yapıştıracaklar. . . Yippie helikopter pilotlan
polis karakollannı LSD gazıyla bombalayacaklar. Bacaksızlar ebe
veynlerini banliyödeki evlerinden dışarı atacaklar ve buralannı silah
depolamak için gerilla üstlerine çevirecekler. . . Ülkedeki bütün toplan
tılarda ulusal marşın yerini Bob Dylan şarkıları alacak. . . İnsanlar sa
bahleyin çiftliklerde çalışacak, öğleden sonra müzik yapacaklar ve is
tedikleri zaman istedikleri yerde sevişecekler. "
Fanzin dünyası uçurumun ucundaki insanların, uçurumun
ucunda yaşayanlarla kurdukları underground, illegal bir iletişim
biçimi sayılabilir. Son dönemlerde en ilgi çeken fanzinlerden biri
olan Şorşak anarşist çizgisini belirginleştirirken, Mahşer "kaybediş
ancak stil sahibi biri için kabul edilebilir bir şeydir" diyor. " Uzun ve
sıkıcı insan ilişkilerine dayanmak, ortalama kibar davranışlar sergile
mek, onlann istediği biri olmak için uğraşmak benim sorunum değil.
Din, ahlak, saygı, politik doğruluk gibi kavramlar dua etmekten daha
sıkıcı. " Erotik fotoğrafların ve şiirlerin ağırlıkta olduğu Mahşer,
yalnızlık ve varoluş bunalımını dorukl ara taşıyor. "Her şeyi yıkın,
yola çıkın . . . şimdi!" diyor ama hiçbir şeyi yıkamayacak kadar kendi
içine sıkışıp kalmış bireyin trajedisini yaşatıyor okuyana. Fanzinin
5. sayısının ön kapağında "Çocuklarınıza iyi bakın, yoksa sizin yeri
nize biz bakarız" diyen Marilyn M anson var ve arka kapakta da
"Acıyla Yüzleş" sloganı yer alıyor. Zaten her s ayfasında insanı acı
sıyla yüzleştiriyor Mahşer. "Tesadüflere inanmıyonım çünkü Alla
hın olduğu yerde tesadüf vardır. Sonuçta her şey zaten olması gerekti
ği gibi oluyor. Hepimiz bu çarkın bir parçasıyız ve dolayısıyla biz Alla
hız zaten" diyen G. Samsarda da konuk oluyor Mahşer'in sayfaları
na.
Mahşer'in ilk sayısında yer alan Celine'nin bir sözü günümüz
yazarlarına vurulmuş bir tokat gibi. ". . . bu yazarların bir sorunu var;
okuru sıkmanın sanat olduğunu düşünüyorlar. " diyor Celine.
Mahşer, bir anlamda, "yaşamak kaybetmek midir?" sorusunun
30
yanıtını arıyor. Ya d a aramıyor, zaten biliyor yanıtı, bizimle payla§
mak istiyor yalnızca. Şehrin romantik katillerine aydededen masal
lar okuyor, bir ev tanrısından daha eğlenceli bir §ey olamayacağını
fark edebilmi§ olanlara da okuyor aynı masalları .
Taylan'ın yoğun çabasıyla çıkan bu fanzinde elbette gündüz
notları değil, gece notları yer alır; "Bir kadın yağmuru götürebilir
mi?" ya da "Gökyüzündeki bir kuşun sakin uçuşunun veya şehrin ka
ramsarlığının neden beni bu kadar etkilediğini bilmiyorum. Geçici bir
hassaslık hali olduğunu umuyorum. Yo, hayır, hayır, kesinlikle ben
bir Brautigan insanı değilim. "
Mahşer'in 4. sayısında, bardağına merhaba diyen biri çıkıyor
kar§ımıza;
"merhaba bardağım
bu sabah gitti, artık başbaşayız
diğer tekini kırdığımda 'anlayamazsın ' demiştin
bundan sonra hıçkırığınız olacağım majesteleri
bilin ki hüznünüz benim
hadi, hadi bırakın ellerime
ben hepsini alabilirim içimdeki denize
buyrwı, siz de girin içime
bugün nasıl olsa
tecavüz aşkın üstiinde
31
kaçıp gittin herşeyimi yırtarak
burada olmalıydım
büyüyor oğlun tüm inançlara olan nefretimle
öğreniyor seni kabuslannda
bir peygamber öldüğünde sönermiş yıldızlar
kafası aynldığında bedeninden, tek gördüğüm gözlerindi
bir zamanlar benim olan gözlerin
pardon tanrım
bugün oğlunu öldürdüm kahkahalarla
seninle de hesaplaşacağız elbet
amen. "
Mahşer'in 1 . ve 2. sayılarını, bir özel sayıyı ve çeşi tli posterleri
kapsayan özel bir set de "Kusmuk Torbası" adı altında piyasaya ve
rilmişti.
Şorşak, "her şey mümkündür" diyerek çıkıyor karşımıza. Yal
nızca kendi istediği kişiler gelsin diye bütün ip merdivenleri toplu
yor. Ama bir türlü sonu gelmiyor istediği kişilerin. Hepimizi isti
yor. . . D ayatılanı değil, seçtiklerini yaşamak için yayınlanıyor.
Ravachol 'la ilgili bir yazı var Şorşak'ın 5. sayısında;
" Önce Ravachol, Saint-Etienne çevresinde iki cinayet işler. Bu
cinayetler tann tanımazlık adına işlenmiştir. Kurbanlar sofu adam
lardır. Ravaclıol 'un yaşama saygısı olmadığı gibi ölüme de yoktur.
Mezarları açar ve ölülerin mücevherlerini çalar!
Saint- Etienne polisi tarafından yakalanınca da kaçmayı başarır.
Ravachol, Paris 'e gelir. Bir süre Faris, oiı un, anarşistleri yargıla
yan yargıçların kapılarına koyduğu bombalar yüzünden çok korkulu
anlar yaşar. Bir gün restoranda yemek yerken garson onu tanır, polise
haber verir. Ravac/ıol, restorandan çıkarken polislerce tutuklanır. Bir
süre sonra anarşistler restoranı havaya uçururlar. Ravachol, yargıla
nır ve ölüme ma/ıkCtm edilir. Giyotine şarkı söyleyerek çıkar. Ölü
münden sonra biiyiik giirültiiler kopar. Ravathol neredeyse kutsallaş
tırılır. Onu, dünyanın iyiliği için hayatını feda eden bir şehit olarak
görenler bile olur. "
Son sayısında 17 Ağustos depremine de yer ayıran Şorşak
"patlatılan onca bomba, yakılan onca orman, içi petrol, su, maden
vs. diye boşalan, asit yağmurlarına maruz kalan, giizel kokmak adına
ozonu delinen D ÜNYA KIÇINI SALLADI ve deprem oldu. Yine de
32
çok üzgünüz. " diyor. Malatesta'nın Ekim 1927'de kaleme aldığı
"Bir Anar§ist Örgüt Proj esi" de yayınlanıyor fanzinde; "Bu yoldaş
lar, tıpkı bizler gibi, başarı kaygısındalar. Fakat, var olmak ve başarı
ya erişmek için, var olma nedenlerini reddetmek ve gelecek zaferin ni
teliğini değiştirmek gerekmiyor. Savaşmak ve kazanmak istiyo
mz-fakat birer anarşist olarak ve Anarşi için. " diyor Malatesta.
Kanat Güner'in ölümünden sonra özel sayı hazırlayan Şor
şak, aynı zamanda Hüseyin Avni Dede, Metin Sefa, küçük İsken
der, Turgut Toygar, kötü §air Şerafettin gibi imzalarla tam bir
anar§ist dergi görünümünde.
Ber on be§ dakikada bir hayvan türünün yok olduğu bir dün
yada ya§adığının farkında ve bu dünyayı deği§tirmek için en azın-
34
Bir şiirinde, "Denizi taşıramaz hiçbir çölün hevesi" diyen Eralp
Sargın, elbette zamanın en çok kendi kadranında gecikeceğini de
bilir. Her şeyin çığrından çıktığını fark edenler, bizlerin bu neslin
ağaç gören son çocukları olduğumuzu söylemekte ha ·.d ılar. Peki
suç kimde ? Doğada mı? Ya da şöyle sorulabilir bu soru; cehen
nem bizim dışımızda mı, yoksa içimizde mi ? Ya da biz cehenne
min ta kendisi miyiz? Yine de umutlu muyuz ne . . .
"karşılıksız aşklann haddini bilmez prens/eriydik
saplantılar tekrar işer markasız jeansli
gençlerin ayakuçlarına. gece mektup
alır mavi kadehli gözlerden. fırtına. yaprak.
tetris oynayan biri 'm tüketir düşlerinin
gıcırtısını. gökkuşakları yörüngeden kurtuldukları
vakit şişkin balonlar patlar ve şiir 'im girer devreye
ıslaktır. özür dilerim.
umutlar yeniden işlenir sarı saçların hammaddesine
ne güzeldir?! bir şeker çözülür. Merdiven. zemin kat.
sonra kanım kıllanır alyuvarlar aşık olunca bir
kedi kuyruğuna ve tiyatro oyunumun son repliğidir
intiharımın tükenmez madeni -şimdi prens kendini şair sanıyo '
- çık yuvandan korkak prens
- zavallı prens ah!!!
son dilek. biçareyim. mavi kadehler ardı ardına boşalır.
or 'daki teknenin reisi bir şair hücresinin çekirdeğidir sanki...
biz bu yüzden umutluyuz işte."
Değer Özyazgan imzalı şiir neden tımutlu olduğumuzun altını
çiziyor. "Yaşam bir uçurumun kıyısında başlar" diye söze giren Ky
bele, her ne kadar şiir dergileri arasında adı geçmese de son döne
min en ilginç, en iddialı şiir dergilerinden biri olarak edebiyat tari
hine değilse de fanzin tarihine geçecek gibi görünüyor.
Kybele biçim olarak çok düzgün gelmiş olmalı ki aynı kadro
kırışık bir kybele'nin peşine düşmüş. Turuncu renkli, kırış kırış bir
kağıda arkalı önlü tek sayfa olarak Kırışık'ı çıkarmışlar. İlk sayının
'deepNot'unda; "Kırışık, gündelik yaşamın bir yansıması olarak kar-
35
şınıza çıkmak ister. Bu yüzden bir paçavra hali taşır. İçeriğini benim
ser, fakat önemsemez. Ona bir sevincin ve hüznün kaos hali demek
yerinde bir yakıştırma olacaktır. Herkesin fazlasıyla kendisini buldu
ğu genele indirgenmiş bir öfke hali belki. Belki herkesin kendi kendini
yeniden keşfi. Kınşığın içeriğinde; minyatür öyküler, dipnotlar, sayık
lamalar, aforizmalar ve minik alıntılar bulacaksınız. Çığlığınızın içi
nizde üşümesine izin vermeyin. Gelin birlikte deneyelim . . . " diyorlar.
"İçinizin enkazında canlı aramayın artık" diye söze başlayan
Kırışık, Güray Onok'un kaleminden çıkan "gözyaşlarıma tutunup
sana daha ne kadar adayabilirim ki ömrümü. meleklerle saç-baş yol
maca oynamaya geri dönmeliyim. beni yalnızlığımın batıl inançlarına
bırak. bırak seni binlerce kez öldüreyim. masum ve açık renkli öykü
lerimin vampiri, kadınsı tutsak ediciliğinden aforoz et beni. beni uzak
iklimlere haykır! baharları görmek benim de hakkım. " sözleriyle sü
rüyor.
"Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben" diyen Nilgün
Marmara'dan, "Diyelim ki sadece gerçekliğin sınırlarını deniyor
dum. Neler olacağını merak ettim. Hepsi bu: S adece merak. " diyen
Jim Morrison'a kadar kırışık hayatların bütün baş aktörleri yer
alabiliyor Kırışık'ta.
"Çift olma durumu, üçüncü şahısların. müdahalesine karşı sü
rekli bir dirençtir. Çift, üçüncü şahıslara karşı direnmeye devam ede
bilmek için onlara sürekli olarak ihtiyaç duyar. Sadık insanlar düş
manı sürekli göz hapsinde tutarlar, ölçüp biçerler. Düşman olmasa
ne yaparlardı ki birlikte? Ne yapacaklarını nasıl bilirlerdi?
İki kişiden ancak arkadaş olur, çift üç kişiden oluşur. "
Kırışı k'ın 2. sayısında yer alıyor Adam Phillips'in bu sözleri.
Metis Yayınları'ndan çıkan "Tekeşlilik" adlı kitaptan alınmış.
Şairane ise Kybele ve Kırışık'ın aksine dergi mantığıyla hazır
lanmış bir fanzin. Kapakta yer alan "demlenince çıkan şiir dergisi"
tanımlaması da bunu açıkça gösteriyor. Dergi olarak hazırlanmış,
matbaa bulunamayınca fotokopiyle çoğaltılmış imaj ı veriyor. Açık
çası fanzin ruhu yok Şairane'de. Aralık 99 tarihli 2. Sayıda Can
Yücel için özel bir bölüm ayrılmış. Söyleşi tarzında yapılan çalış
mada sorulan sorulara Can Yücel'in şiirleriyle yanıtlar verilmiş.
Şairane imgeyle, şiir ve şair üstüne söylenmiş ilginç sözlerle, Da
daloğlu incelemesiyle dopdolu bir içeriğe sahip. Ayrıca Bertolt
36
Brecht'ten, Tekin GönenÇ'ten, Özdemir Asaftan şiirler okumak
da mümkün. Saku'nun "Ölü Adamı Göle Bıraktılar" adlı şiirine bir
göz atalım:
"ölü adamı göle bıraktılar
zincirlenmiş bir gökyüzüne aitken
kaderin tüm tuhaflıkları
ölü adamı yaşlı gözlerle izlediler
sanki
kendileri
daha önce
hiç ölmemişler gibi
ne şanstır ki, tersine aktı
37
gölün suyu
akacak bir yeri olmadığı halde
biz her zaman
hatırlarız olanları
ve biliriz
kitaplarda yazmaz
ölen bir kaplumbağanın anıları. . . "
Budala da şiir ağırlıklı bir edebiyat dergisi. O da Şairane gibi
fanzinden çok dergi görünümünde. 1988'de çıkan ilk sayıları fan
zin ruhunu biraz olsun taşıyor aslında. Kasım 99'da başlayan yeni
dönemde Budala biçim değiştiriyor ve daha çok dergi formatına
yaklaşıyor. Şiir, bazılarının hayatında her şeydir. Budala'nın Ocak
99 tarihli sayısında " Öpüşme Sonrası" başlıklı bir yazı var; "Başladı
ğın her şiirde bütün geçmişini ve yaşamakta olduğun anı yeniden sor
guluyorsun. Kendini içen bir sigara oluyor böyle zamanlarda şiir... Se
nin bakireliğin bizim en derin ve sınırsız esin kaynağımız olacaktı. Biz
hızla kirlenecek, böylece daha güzel şiirler yazacak ve kirlendikçe se
nin temizliğine tapınacaktık. Sonuna kadar kirlenmeden güzel şiirler
yazılamıyordu. Bunu anlamıştık. "
Bir budalalar topluluğu tarafından çıkarıldığı söylenen fanzi
nin belli bir periyodu yok. Fırsat buldukça çıkıyor. Aralık 99'da bu
lunan bir fırsatla çıkarılan 9. sayıdaki Baki Ayhan T. İmzalı şiir he
pimizin yaşamını vurguluyor; "Tersyüz Edilmiş Yaşam".
"şakağımı bir tabancaya dayamıştım
olmamıştı: .
açıktı son sayfası bakışlarının
jileti bileğimle derinden çizmiştim
olmamıştı:
akvaryumda çırpınıyordu siyambalığı
kalbimi pırıl pırıl bir hançere saplamıştım
olmamıştı:
kendini arıyordu uzaklarda bir fener"
"Sana demek istediklerimiz var" şiarıyla çıkan Derki söyleye
cek sözü olanların bir araya geldikleri bir platform görünümünde.
38
"Biz hala aramızda o ağır yükle, tepemize doğru ilerlemeye çalışıyoruz
bugün. Bugün; asırlarca süren tek gün." diyenlerin platformu. Yazı
ağırlıklı · fanzinde şiirlere ve çizimlere de yer veriliyor. Sorularla
boğuşmaktan yorulanların durup nefes aldıkları küçük bir an da
sayılabilir Derki.
Gizbahçesi de fanzin çıkarmayı aklının ucundan bile geçirme
yip, bir edebiyat dergisinin düşünü kuranların matbaa parasını
denkleştiremedikleri için fotokopiyle çoğalttıkları bir dergi. Şiir
ağırlıklı ve bilgisayarla yapılmış rahat bir sayfa düzeni var. Gizbah
çesi'nin Mart 99'da yayınlanan 2. Sayısında yer alan "Kızılderili
Adamın Mesajı" dikkat çekici;
"Kızılderili adam onun (opraklarına giren beyaz adam karşısın
da her yerde geriledi. Fakat bizim babalarımızın külleri kutsaldır, on
ların mezarları mübarek topraklardır. Biz beyaz adamın bizim düşü
müzü anlamadığını biliriz. Toprak onun kardeşi değil düşmanıdır,
onu elde ettikten sonrq ileriye gider, babalarının mezarını geride bıra
kır ve onlarla bir daha ilgilenmez."
Ocak 2000'de ilk sayısı çıkan bir fanzin, farklı sayfa düzeni,
grafik tasarımı ve içeriğiyle dikkat çekiyor. Kapağında "ben bir fi
güranım çizgiroman kentinde" diyen, karakalemle çizilmiş çıplak
bir kadın figürü var. Kadının sol elinin başparmağından aşağıya
idam edilmek isteyen birinin boynunu uzatması için hazır bekleyen
bir ip sallanıyor. Ve öğreniyoruz ki; "insanlar düşününce tanrı hep
güler"miş.
Fanzine bir ad verilmemiş. Belki de adlandırmanın gereksizli
ği vurgulanmak istenmiş bu tavırla. İçinde ölüm ve aşk üzerine de
nemeler var. Dört ayrı sayfa olarak hazırlanmış fanzin. İlk sayfası
kapak, bir sayfa şiirlerden, iki sayfa da denemelerden oluşuyor.
Her sayfanın zemini birbirinden güzel karakalem çizimlerden
oluşmuş. Yazılı metinlerin yanı sıra görsel bir şova dönüşen grafik
leriyle hemen dikkat çeken bir fanzin bu. Yayına hazırlayanlar Pe
lit, Yasemin, Gözde ve Fulya. Grafiklerse Tuba'ya ait. Turuncu
kağıda çok özenli şekilde fotokopi çekilerek hazırlanmış. Sayfa dü
zeninden A4 kağıdı katlama şekline kadar itinayla, titizlikle ele
alındığı belli. "Salyalarını akıta akıta yediğin elmadan kurt çıkıyor"
diyor Yasemin, "Bu Da" adlı yazısında. "Sevgilin İspanyol paça pan
tolonuyla karşında bale yapmaya çalışırken, sen ağdayla bekaretinde-
39
ki kıllan temizlemeye çalışıyorsun. Senin her çığlığın sevgilini baştan
çıkanyor. İkiniz de orgazm sigarası yakıyorsunuz. Duman/arınız se
vişmeye başlarken, ayyaş hamam böcekleri etrafta zigzaglar çiziyor
lar... Sevgilin seni istemiyor. Sen de akıntıyla sevişiyorsun. Etraf kan
kokuyor. Ayyaş hamam böcekleri akıntıda son nefeslerini tüketiyor. . .
Buhurdandan çıkan duman terletiyor bedenini. Bir sarma yakıp ay
naya bakıyorsun. Kendini izliyorsun. Belli belirsiz karaltılar görüyor
sun yüzünde. Bunları geçmişten kalma sivilce izleri sanıyorsun; aldır
mıyorsun. Üç aydır ağzını açık unuttuğun şarap şişesinin içinde sar
hoş hamam böcekleri alem yapıyor; sinirleniyorsun. Şişeyi sivrisinek
cesetlerinin mesken tuttuğu duvara fırlatıyorsun. Duvar adeta taş dev
rini aratmayacak bir sanat eseri halini alıyor. Etkileniyorsun."
40
Uç Kent de edebiyat ağırlıklı bir fanzin. D aha çok bir edebiyat
dergisi prototipi görünümünde. Şiirler ve denemelerden oluşuyor.
Söyleyecek çok fazla "farklı" sözü yok. Sevgi ve duyarlık temelinde
yoğunlaşan, sempatik, iyi niyetli bir fanzin. Yazarlarının edebiyat
dergilerine geçmeden önce bir atlama taşı olarak kullanabilecekle
ri türden . . .
Düş Kent d e yapı olarak Uç Kent'e benzeyen bir fanzin. De
neme ve şiir ağırlıklı. "Çarmıhta Meryemler" oldukça ilginç;
"Her şeyden biraz katkılı başkaldırış/ar. .. Üstelik bilinen hiçbir
biçimi taşımadan, o da başkaldırının imge yönü. . .
İçimde hepsi var, karşı olan her şey; lanet bir büyük metropol,
çizgidışı insanlar, anarşi, alışılmadık düş denemeleri, bir de acıların
rock müzik eşliğinde terennümü!...
İçin için alevli yalazlar, pişmanlıklar, harmanlanmış iç hesaplaş-
·
41
Ütopyalara önem verenlerin, hayatı değiştirmenin ve güzel
leştirmenin yolunun ütopyalardan geçtiğini bilenlerin yayınladığı
bir fanzin Hırsız.
"Seni yok etmemden bir hafta sonraki olası halini gördüğümde
beni dehşete düşürmüştün. Gözleri açıktı, kocamandı o fotoğraftaki
bebeğin. Gözden çok, göz olup küçülmeyi bekleyen bir okyanustu. . .
Ürperdim. Yargılanmaktan korktum, çok korktum. Oysa ben de bir
zamanlar başka kadınlan yargılamıştım. Oysa yargılamak ne kolay
mış ve yaşamak ne zormuş. Oysa ben daha çok küçüğüm sanırdım,
sana gelene kadar. Sahi, kim kimi yok etti? Oysa ben koskoca bir ok
yanusu göğiisleyemem ki. .. " diye yazıyor Seher. Yazının başlığı da
Murathan Mungan'dan alıntı ; "O Boşluk Doldu Sanırsınız, Oysa O
Boşluğu Dolduran Eksilmenizdir"
Abyss, "İyi yolculuklar" diyor bize. "Yağmurun gözyaşlarıma
karışması yağmurun yüceliğinden midir? Yoksa yaşamın berbatlığın
dan mı?" diye soran "Manic-Depresif' yazısını Bakırköy Ruh ve Si
nir Hastalıkları Hastanesi'nde yazmış. Metnin kenarlarında da
Risperdal, Litharil, Depakin, Doğmatil, Largactil gibi ilaçların ku
pürleri var.
Haklı olarak John Webster'in o ünlü sözünü arka kapağına
almış Abyss; "İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi var ki.
Onu en çabuk şekilde dibe götüren kendi ağırlığıdır."
Sorun "Seyretme, yaşa" diyor. Bütün sokak şairlerini, sokak
çalgıcılarını, serserileri, adsız ozanları birleşmeye çağırıyor;
"Sokaklar yeterince sessiz son saatlerde! Şimdi doğudaki kan
damlalarını bekliyor uykulu gözler, serserice bir inatla, direncini tü
ketmeye yeminli ve yan aralık gözkapaklannın ağırlığından yorgun.
Suskun ve nemli bitkinliği sonuncu adımın. . . Bilgiçliğin getirdiği faz
lası zarar özgiiveni lanetleyenler ve Dionysos 'un payını toprağa seıp
meyi unutanlara küfredenler ve lcarus 'un kanatlan tel tel dağılırken
sokaklara, gece çağırıyor, şafak sırtını yere getirirken bile. . . "
Adı olmayan, belki de adı henüz konulmamış bir fanzin; Yıl
·
42
"Ehliyet, kırışıklık kremi, bir jimnastik kulübüne üyelik kartı,
ipek iç çamaşır/an, kaşmir gömlek, şık bir restoranda isminize rezer
vasyon, çağdaş şiir kitap lan, Tanrı 'nın varolduğuna ya da olmadığına
dair inanç, okunaklı ya da kişiliğinizi yansıtan bir yazı stili."
Fanzinin yarısını kaplayan metin Ece Ayhan imzalı ; "Ölümün
Arkasından Konuşmak".
"İster Hacivat'ın, ister Karagöz'ün olsun, ölü bir altyapıya dayan
dığı için, birbirinin tersi olmaktan öte, bir anlamı, karşıtlann çatışma
sı olmayan bu düşünceler, topraklarda, halkın arasında, bir halife,
bir oğul bırakmayacaktır, bırakmıyor. Halk kendi sürecini kendi ya
ratmak Üzere ırmak ağızlannda toplanmaya başlamıştır, deltalarda
yatıyor; çoluk çocuk. Şairler de şiirlerin denizlere döküldükleri bu yer
lerde, ayakta. Jımaklar tersine akıtıldığı sabah, ayaklar baş olacak,
başlar ayak, hangi kaynaklara gidileceğini biliyor halk. Ancak rumun
şuarası ölümün arkasından konuşur!"
Beyaz Ölüm Kuşları, adını Arkadaş Z. Özger'in bir şiirinden
alıyor. Kadir Aydemir ve Levent Ocak'ın birlikte yayıma hazırla
dıkları fanzinde denemeler ve şiirler yer alıyor. Mayakovski 'nin
"Nasıl Köpekleştiğimin Öyküsü" adlı şiirini Nice Damar çevirmiş;
"Vay be, bu kesinlikle olanaksız!
Yakında, hepten kuduracağım
Sinirliyim, ama senin gibi değil;
Bir köpeğe benziyorum ben
Her şeye ve herkese utuyorum . .."
İ remcik, aylık sanat bülteni olarak yayınlanıyor. Düzenli ola
rak, yıllarca yayınlanan bir fanzin. Şiire ve denemeye ağırlık veri
yor İ remcik. Çok fazla özelliği olmayan bir ürün dergisi görünü
münde.
Oldukça kalabalık bir kadro tarafından hazırlanan ve yoğun
içeriğiyle dikkat çeken Günbatımı Çağanozları eşine pek rastlaya
mayacağımız bir fanzin. "Sevgi dolu, yaşama ve insanlara hoşgörülü,
mutlu iyilik perileri için kesinlikle ve kesinlikle uygun değildir" uyarısı
yer alıyor fanzinin ilk sayfasında. Üst üste üç baskı yapan 4. sayı
Meltem Parlak'ın yazısıyla başlıyor. Okiş Oykiş aqlı birinden söz
ediliyor yazıda. Okiş Oykiş, bir söylentiye göre on sekizinci yüzyıl
da o eyalet senin, bu eyalet benim dolaşan, her gittiği yerde ardın-
43
da yüzlerce boş archers portakal bardağı bırakan gerçek bir fransız
erkeği ve oldukça iyi bir içici. Barkın Engin de "Hissi Lale" adlı ya
zıda "saatim on üç kırk sekiz. hiç değişmiyor. öylece duruyor. çünkü
anneannem onu kurmuyor. sandalyeye çıkamıyor. o öldü dört sene
oldu neredeyse. köstek. bırak beynimin içindekiler aksın. hayvan
isimleri ve terli eller. benim bir sahibim var." diyor.
"cemiyetten epey bir açılmışken, . odamın kapısı açıldı. bu sefer
de babam girdi içeri: telefonda, dudakları çok güzel olan bir kız var.
senden birkaç kelime bekliyormuş. evlat sık dişini. konuş biraz. o ka
dar çok konu var ki dünyada. birine uzanman yeterli.. " deniyor "Yaz
Geldi ve Bütün Tosbağalar Lunaparka Gittiler" başlıklı yazıda.
Nereye gittiğini soran annesine, çocuk şöyle yanıt veriyor: "remzi
abi 'yle ufak bir eroin işimiz var. Geç kalmadan gelirim. Arayan olur
sa öldü dersin. "
Büyük bir keyifle okunan, birbirinden ilginç yazılar var Gün
batımı Çağa n o zla rı nda . Kristal gemisine binip, tek başına, en ka
'
ranlık denizlerde gezen insanların bir araya geldiği bir liman sanki
bu fanzin. Okudukça tükenmeyen, gittikçe çoğalan çok çağrışımlı
yazılarla dolu. Ayrıca boş yok. Her bir yazı bir diğerinden daha il
ginç. Sayfa doldurmak için yazılan tek bir sözcük bile yok.
"Siyasi içerikli olmayan deneme yayını" yazıyor Günbatımı
Çağanozları'nın kapağında. Bu denemelerden birine daha göz ata
lım; Pınar Bekdemir'in " Örs" adlı yazısına;
"bilmem hangi evde, hangi genç klozete kağıttan bir gemi atıp si
fonu çektikten sonra saatlerce anneme beni haliç 'e götürmesi için yal
varmıştım. . . klozet fetişistiyim belki ama seviyorum onları. kapaklısı
nı, kapaksızını, beyazını, su sızdıranını. . . "
Fanzinlerde zaman zaman edebiyat incelemelerine, özgün çe
virilere, söyleşilere rastlamak da mümkün. "İçimde olanı kimse gör
müyor/. . . / yalvarıyorum size, / beni konuşturun" diyen Marilyn Mon
roe için özel bir dosya hazırlayan Antoloji, Marilyn'in kendi yazdı
ğı şiirlerden ve ölümünden sonra ona yazılan şiirlerden örnekler
vermiş. Pasolini'nin "Sen, Küçük Kız kardeş" adlı şiiri şöyle:
"Sen. .. alçakgönüllülükle taşıyordun o güzelliği içinde
Ve küçük insanların kızı ruhuna sahip olduğunu hiç bilemedin
Aksi taktirde güzellik olmazdı
Ve seninle, gücün sahip olduğu güzellik arasında
44
Bugünün tüm acımasızlığı ve aptallığı girdi
Hep peşin sıra sürüklüyordu, gözyaşları arasında bir tebessüm gi-
bi"
45
"- Dinle, ne kadar çok erkekle yatmışsan seni o kadar çok sevi
yorum. Anİıyor musun
- Evet, hem de çok iyi.
- Saflıktan nefret ediyorum, iyilikten nefret ediyorum. Erdem
denen şey hiçbir yerde var olmasın istiyorum. Herkesin iliklerine dek
ahlaksız/aşmasını istiyorum.
- Öyleyse ben sana göreyim. İliklerime dek ahlaksızım ben.
- Bunu yapmaktan hoşlanıyor musun? Benimle yapmaktan de-
ğil, ama yalnızca ve yalnızca bu olayın kendisinden?
- Bayılıyorum."
Fanzinin aynı sayısında yer alan " Regl Oldu Örümcek. . . Sar
mal Bir Menzilde Kana Bulandı Dü§leri" ba§lıklı yazı Özüm Öz
gülgen'e ait; "Yalnızlık sefilce tasarlanmış yoz bir düşünselliğin tek
perdelik dramatizesidir . . . Ha, bu tanıma yaşam kelimesini de oturta
biliriz tabii. Ne de olsa Tanrı her ikisinde de figürandır. . . Kadraja
yansıyamamış bir-iki plan. . . Ya da intihar uvertür. . . Orjinalliği zoraki
olarak kaybettirilmiş alt-yazısız lanet bir yaşam."
Bir Garip Serçe adlı edebiyat fanzini Denizli'de yayınlanıyor.
"Onların silahları var ama biz çoğunluğuz, demiştik. 68'den 98'e ka
lan manzara ise şu; biz çoğunluğa seslenemeyen azınlığız. Üstelik on
ların silahları halen var. . . "
Genelde öykü, §iir ve denemelerin yer aldığı fanzin daktiloyla
hazırlanmı§, birkaç desen dı§ında görsel malzeme kullanılmamı§.
Çok ürün yayınlama kaygısı, zor okunan, sıkı§ık bir sayfa düzenine
neden olmu§. Fanzin, Faruk Emre Özünlü'nün ürünlerini yayınla
mak için çıkartılan bireysel bir çalı§ma niteliğinde. Birkaç farklı
imzaya da rastlıyoruz, daha çok çe§ni niteliğinde. Diğer tüm ürün
ler Faruk Emre Özünlü'nün §iir, öykü ve denemelerinden olu§u
yor.
İlk sayısı Mayıs 98'de yayınlanan Therapia açık sarı sayfalara
basılmı§, pek görsel malzeme kullanılmayan, bilgisayarla dizilmi§
düzgün bir dergi görünümünde.
"Sevgililerim, sevgili ölülerim. Bütün savaşlarım acı vermişti ba
na. Küçük kalıntılar misali beynimde ve bedenimde oluşan izlerine
mevsimsiz bir dokunuşla başvunnuyor değilim ara sıra. Boris Vian 'ın
dediği gibi anı yoktur, anılardan kalan sadece katmerli papatyaların
yanık kokusudur. . ."
46
Geniş bir yazar kadrosuna sahip dergide ağırlıklı olarak dene
meler yayınlanıyor. Fazlasıyla derli toplu bir biçime sahip olan
Thera p ia daki yazılar belli bir düzeyin üstüne çıkamıyor. Gerçi bir
'
47
valet bekçisi olarak Ayhan Bozkurt, Genel alkolik olarak da Sefa
Fersal yer alıyor.
2. sayıda "İnsan dostlarına öğüdüm: eğer intihar eden insanların
sayısının azalmasını gerçekten istiyorsanız, o halde, yalnızca sakin,
aklı başında ve kararsızlık duymayan insanların bu işi yapmasını sağ
layın. İntihar, onu belki de eline yüzüne bulaştırarak sefil bir şey hali
ne sokacak olan mutsuzluk müptelalarının eline bırakılmamalıdır"
diyor Michel Foucault.
3 . sayısı "Gözyaşı Seli Özel Sayısı" olarak hazırlanan fanzin
bütün terk edilenlere, yani istisnasız hepimize hitap ediyor. Varo
luşçu felsefeyi müziğe başarıyla taşıyan sıkı grup The Cure 'un
"This Is A Lie" (Bu Bir Yalan) adlı parçasının çevirisi yer alıyor
Terkedildim 'de;
"Nasıl karar veririz
Hiç emin olmadım
Oynadığımız oyun
Biz olan yol
Varolan diğer yolları nasıl inkar ederiz?!
Niçin seçmek zorundayız? Hiç anlamadım
Özel bir arkadaş/ gerçek bir aşk
Niye herkesi kaybetmek zorundayız?!
Buna rağmen emin değiliz
Buna rağmen tedbirsiziz
Gün be gün hayatlarımızı oynuyoruz
Karmaşık
Sonu biliyormuş gibi görünüyoruz
Fakat bu hakikat değil; Bu, doğru değil!
Bu, aşk değil; Bu hayat değil; Bu, gerçek değil!
Nasıl inanırız?
Gerçekten hiç bilemedim
Cennette görülmeyen ve cehennemde bilinmeyen
Her şeyi anlamak için nasıl hayal kurarız?!
Niye karar veririz?! Hiç emin olmadım
Üstlendiğimiz oyun/ Biz olan yol
48
Varolan diğer yolları nasıl inkar ederiz?!
Fakat bu, hakikat değil; Bu doğru değil
Bu, a'şk değil; hayat değil; Bu, gerçek
. değil!
BU BİR YALAN'
Sonuçta, Terkedildim'in verdiği mesaj hiç de yabana atılacak
gibi değil; "Geceyi ormanda geçireceksen kibritini ıslatma."
k. İskender'in hazırladığı diğer bir fanzin de Çonçon. "Yoklu
ğun selameti için çıkan, tırmanan aşkı aşağılayan dergi" Çonçon'un
ilk sayısi "Yaşıyorum demek için nefes alıp vermek yetmez. Yaşana
cak bunca şey varken ve yaşamaya gücün yeterken. . . Damarlarında
dolaşan isyana ayak uydur ve gerçekten yaşamaya başla. Bugün yeni
bir hayatın ilk günü" sözleriyle başlıyor.
"Öldür, çok öldür, seni unutmasınlar. . . " diyor Çonçon. Çünkü;
"Gücün bir tek buna yetiyor. . . Sen dev/etsin, yaptınmsın, acımasızsın,
kütsün, barındırmayansın, tah_ammül edemeyensin . . . "
2. sayının kapağında da Kierkegaard'ın sözleri var; "Sanki kor
ku yalnızca nefrete ait olabilirmiş gibi, sanki aşkı ilginç kılan korku
değilmiş gibi!. . Güvenliğini sadakatsizlikle sağladığı için, aşkta gizli
bir korku ve dehşet yok mu? Aşkın ardında, aşk çiçeğinin sürüp boy
vereceği derin ve korkunç bir gece kuluçkaya yatmalıdır."
"Hayvan Özel Sayısı" olarak hazırlanan 2. sayıda köpekten da
naya, yengeçten file kadar bilcümle hayvanla karşılaşıyoruz.
"her şeyden önce yediğin ekmekte kan var. her şeyden önce solu
duğun havaya mahcubiyet ve uyuşukluk katmışlar. değişime uğrama
nın tam zamanı!! gericiliğin, şovenizmin radyasyonu vücuduna yayılı
yor. durma, engelle. Hayvan gibi Davranma!" diyor k. İskender Çon
çon'da.
James Baldwin'in homoseksüeller hakkındaki görüşleri de
epey ilginç; "İnsanlar kendilerini emniyette hissetmek için kategoriler
icat ediyorlar. Beyazlar siyahlan icat ettiler ki beyazlar kimlik kazan
sın. . . Heterolar da homoları icat ettiler ki kendileri ibne/eşmeden on
11
larla yatabilsinler.
3 Temmuz 1971 'de hayata veda eden, 68 Kuşağı'nın "Kerten
kele Kralı" Jim Morrison da yer alıyor Çonçon 'un kara sayfaların
da;
"Müzik bittiğinde
Büyük uykuya
Dalmadan önce
İşitmek istiyorum
İşitmek istiyorum
Kelebeğin çığlığını
Toprağa yasladığın
Kulağından
Çok tatlı bir ses
Duyuyorum
Dünyayı istiyoruz,
İstiyoruz
Şimdi!
Öyleyse müzik
Bittiğinde,
Sona erdiğinde
Müzik, evet,
Söndürün ışıklan"
İlk sayısı Aralık 95'de çıkan "Merserize Fanzin" Kesin de k.
İskender'in ürünlerinden biri. Salt yazılarıyla değil, görsel malze
menin kullanılmasıyla da başarılı fanzinler arasında yer alıyor Ke
sin.
"hepimiz, kocaman bir aptallığı daha da büyük bir aptallığa dö
nüştürmeye çabalıyoruz. hepsi bu! dirimiz de, ölümüz de götürülüyor
açıkçası. mikroplanmızı nereye kadar taşiyabileceğiz? cesur muyuz?
dedim ya, azılı bir safsata! el yordamı şehvetlerin girdabında kayıplar
50
vererek ilerliyoruz. Gözlerimizin bozukluğu, bilinçaltlarımızdaki yanık
kokusu, bize ait trafik işaretleri vesaire vesaire. bizim elektriklerimiz
kesik. sessizliğin etkisi geçiyor. geriye fuhuş ve imgeler kalıyor. şam
panya lütfen!.. "
"Kadınlar ve Cinsel İstekler Hakkında En Özel Bilgiler" de
yer alıyor Kesin 'in 1 . sayısında;
"]) Ağzı büyük olan kadının cinsel organı da büyük olur.
2) Meme başları ve yuvarlakları büyük olan kadın sevişmeye çok
meraklıdır.
3) Bilekleri ince olan kadınlar daha iyi sevişir.
4) Kalçaları küçük olan kadının cinsel organı sıkıdır.
5) Ayakları düzgün olan kadınlar daha şehvetlidir.
6) Esmerler her zaman sarışınlardan daha ateşlidir.
7) Kalçasında ben olan kadınlar tek erkekle yetinemezler.
8) Dişlek kadınlar oral sekse çok meraklıdır.
9) Sevişme hayatına çingene kadınıyla başlayanlar çapkın olur-
/ar.
10) Bir kere zenci kadınla yatan bir daha beyaz kadından kolay
kolay zevk alamaz. "
Kesin'in 2. sayısı Kasım 96 tarihini taşıyor ve "Güzellik Acıtır"
diyor. 3. sayısının yayınlanış tarihiyse aralık 98. Üç yılda yalnızca
üç sayı çıkan Kesin'in 3. sayısı birkaç bölümden oluşuyor. İlk bö
lümde çizgi roman şeklinde düzenlenmiş bir oyun, ikinci bölüm k.
iskender'in bir metni, üçüncü bölümse Marliyn Manson resimleri
eşliğinde kısa metinlerden oluşuyor. "darmadağın bedenlere dolu
şan duman biliyor ki: çürüyen ve metan salgılamaya başlayan hayali
hayatlarımızın bir karşılığı yok boşlukta! O yüzden sokul kertenkeleye
ve ağzını dayayıp kertenkelenin kıç deliğine 'toplum, defol ' diye bağı
rır! 'sevgilim, defol ', 'ahlak, defol ', 'ömrüm, defol!"'
k. iskender'in fanzinleri bunlarla da sınırlı değil. Tek sayı ya
yınlanan Gitanes ve Rock-Balance da k. iskender imzasını taşıyor.
Her iki fanzin de belli bir hazırlanma süreci içermiyor. Bir oturuş
ta hazırlanmış, anlık fanzinler.
Gitanes, Gitanes Bar'da, şiirlerin ve şairlerin rock-balance
ayarını yapmak için çıkarılan Rock-Balance da Neva'da hazırlan-
mış. I
Edebiyat ağırlıkl ı olan diğer bir fanzin de Edirne'de yayınla-
51
/
/
nan Şiir İti Rhesus. Logosunda şirin bir maymunun yer aldığı
Rhesus şiirlerden ve gazete kupürlerinden oluşuyor.
Yaşamak Acı Çekmektir adlı fanzin orta sayfasını büyük bir
tabanca resmine ayırmış, "silahını doldur ve beynini dağıt" diyor.
Yazıdan çok görselliğe yer veren bir fanzin. Ayrıca kısa birkaç çiz
giroman yayınlanmış.
"Sessiz çoğunluk, sesini duyuyorum." diyen Foseptik kendileri
dışında kalan sesli azınlık için hazırlanmış. "Eğer beynine hakim
olamıyorsan sen de bir fanzin yap" diyen Foseptik, fanzinlerin çıkış
amacı hakkında önemli ipuçları veriyor. İskeletlerin, ölülerin, par
çalanmış bedenlerin rahatça dolaşabileceği sayfalara sahip olan bu
fanzinde yer alan bir şiirde "Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama/
İkincisinde daha çok hata yapardım " dizeleri yer alıyor. Eğer hata
52
dedikleri şeyleri yeniden yapabilme şansımız olsaydı elbette dünya
çok daha yaşanılır bir yer olurdu. Bu konuda, J orge Luis Borges'in
şiiri bir tür manifesto sayılabilir:
"kusursuz olmaya çalışmaz. . . sırt üstü yatardım
neşeli olurdum, ilkinde olamadığım kadar
çok az şeyi ciddiyetle yapardım
temizlik sorun bile olmazdı asla, daha çok riske
girerdim, yolculuk ederdim daha fazla
daha çok gün doğumu izler, daha çok dağa
tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim
görmediğim birçok yere giderdim
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine
(. . . )
hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve
paraşüt almadan
gitmeyen insanlardandım ben
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey
taşımazdım
eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda
ayakkabılarımı fırlatır atardım ve sonbahar
bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer
ama işte 85 'indeyim ve biliyorum
ölüyorum. "
Nietzsche'den Baudelaire'e, Herman Hesse'den Rilke'ye ka
dar birçok düşünürün ve yazarın elini kolunu sallaya sallaya girdik
leri fanzin dünyası "Aslolan Mutsuzluktur" diyen Turgut Uyar'a da
kapılarını seve seve açmış;
"Başlangıçta mutsuzluk vardı. Hep öyle olacak. Hep cehennem,
hep anlamsızlık, hep cezalanma. Ama bu yenilgi adam edecek yine
bizi. Yenilginin verdiği haysiyet. Her şeyi bitmiş bir insanın bağımsızlı
ğından daha kutsal, daha insanca ne var?
Bütün gecikmemiz direnmekten. "
. Kediböceği Tozu, kıpkırmızı sayfalarıyla dikkat çekiyor. "Yıllar
sonra bir gün hiç kimsenin size anneniz gibi sarılmadığını düşünmeye
53
başlayacaksınız" diyerek aniden karşımıza çıkıveren bu fanzinde
"Üstbilinç Gezgininden Bir Asit Yolculuğu Sonrasındaki İtiraflar"
başlıklı yazı hayli ilginç;
"Renklerin kaosu içine daldığımda beni ben yapan her şey dene
timini yitinnişti. Üzerimdeki en büyük güç kaybolmaktı. Yer çöküyor
du. Tüm duyumlar kılık değiştirdiler. Geriye kalan düşler simetrisi ve
yarı açık bahçe kapılarının ardından gözüken talan edilmiş çiçek ya
takları ve çöplük/erdi. "
Kediböceği Tozu'nun arka kapağında mitoloj ik bir tanrıça
resmi var. Tanrıçanın vücudunun muhtelif bölgelerine işaretler
koyulmuş ve soruluyor; "klitoris nerededir?"
Bacak kadar boyuyla başkaldırmaya cüret edenler bir fanzin
yayınlamaya kalksalar adını ne koyabilirler, Velet'ten başka ? 1 997
yılının Nisan'ında ilk sayısı hazırlanan Velet'in kapağında Arthur
Rimbaud adıyla karşılaşıyoruz;
"Ey kısa esriklik nöbeti, kutsal! Bize armağan ettiğin tek o mas
keden dolayı seni olumluyoruz, yöntem! Daha dün, bizim yaşımızda
kileri yücelttiğini unutmuyoruz. Zehire inanıyoruz. Her al/ahın günü
yaşamımızın tümünü birden vermeyi biliyoruz.
İşte esrarkeşler çağı. "
Anti militarist tavrıyla vicdani reddi öneren fanzin, düşünce
özgürlüğünü de savunarak insan hakları açısından demokratik la
ikliğe, halkların eşitliği ve kardeşliğine, sınıfsal, ulusal ve bireysel
özgürlüklere karşı barikat olan kurumların kaldırılmasının bugün
ekmek, su gibi temel bir ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Alışamayan insanların sözcülüğünü yapıyor bir anlamda. Da
ha ilk sayfada Yaşar Kurt'un "Korku" adlı parçasının sözleri yer
alıyor;
"korkuyorum anne al beni içine
alışamadım anne, al beni yine
büyüdüm anne, evler büyüdü
büyüdü pabuçlar, yollar büyüdü. . .
orduya istiyorlar, savaş çıkar diyorlar
bana silah veriyorlar anne
bana otur diyorlar, kalk diyorlar
beynimi yiyorlar anne, beynimi yiyorlar
kapat televizyonu anne, seni de kandırıyorlar
54
oyunu verme anne
oyunu verme anne"
Nietzsche, Ailen Ginsberg gibi isimler de konuk oluyor Ve
let'in s ayfalarına. "Birimiz bile özgür değilse, hepimiz tutsağız" di
yor Velet ve eşcinsellerin sorunlarına da eğiliyor;
". . . gay ve lezbiyenler, gündüz uyumasalar da heteroseksüel sö
mürgeciliğin kuşatması altındaki şehirlerde ideolojik uykuya yatarlar
ve rol yaparlar. Üç beş yarı serbest mekan dışında şehirlerin, eşcinsel
ler açısından heteroseksüel kuşatma altında olduğunu söylemek
abartma olmayacaktır. Şehirlerin, biz eşcinseller açısından 'yaşanabi
lirlik 'ine kendimiz karar vermeliyiz. "
Genedoğum sekiz sayfalık ince bir fanzin. İlk sayfada "Yıldız
lar üzerine bilgi kırıntıları" var;
55
"Aysız ve pınl pınl bir gecede gökyüzüne baktığımızda 7000 ka
dar yıldız görürüz, aynı yere çapı 7. 5 cm. olan bir minik teleskopla ba
kacak olsak sayabileceğimiz yıldız sayısı 25 milyona ulaşır, 5 metre
çapındaki dev bir teleskopla gökyüzünü taradığımız zaman ise yıldız
sayısı 2 milyarı bulur, oysa samanyolundaki yıldız sayısının 200 mil
yar civarında olduğu tahmin edilmektedir. "
Genedoğum, ne yazılarıyla ne de görsel yanıyla pek iddiası ol
mayan, hatta neden yayınlandığı bile anlaşılmayan öylesine bir
fanzin.
Edebiyatın üvey evladı olan bilim kurgu da sesini fanzinler
aracılığıyla duyurmaya çalıştı. Ocak 83'de çıkan Galaktika adlı bi
lim kurgu fanzini bu alanda dikkate değer. Ekim 7 1 'de teksir ola
rak yayınlanmaya başlayan Antares, bilim kurgunun tanınmasında
ve gelişmesinde çok önemli bir işlevi yerine getirdi. 1 978'e kadar
yayınını sürdüren Antares'te Giovanni Scognamillo, Zühtü Bayar,
Sezar E. Ergin, Selma Mine, İzzet Yasar, Recai Dinçer, Sönmez
Güven gibi bilim kurgunun önemli isimleri yer aldı .
Bilimkurgu öykülerin yanı sıra bilimkurgu dünyasından ha -
berler, kitap tanıtımları, incelemeler de yer alıyordu Antares'te.
Bir dergiden çok bilimkurgu severlerin buluştuğu, birbirleriyle ha
berleştiği, düşüncelerini paylaştığı ve yayılmaya çalıştığı bir plat
form gibiydi Antares.
56
den cicili bicili insanların kulağına küpe olması gereken bir sözü
yer alıyor; "En tepede başladım; çalışarak aşağılara indim. "
Sperm, insanda nostaljik duygular uyandıran bir fanzin.
"1938 'de yani 12 sene evvel ölmesine rağmen, Atatürk'ün resimleri
hala dükkan ve kahve duvarlarını süslüyor. Hükümetin siyasetindeki
değişiklikler, halkın, Ata 'sının hatırasını hürmetle anmayı mukaddes
bir vazife addetmesini değiştirememiştir . . " deniliyor "Türkiye Ne
.
57
yere güldüren ve 37 dakika müddetle mesut eden yüzlerce ilaç, eskile
11
rin yerini alacaktır. . .
Arkadya, tamamen el yazısıyla hazırlanan bir fanzin. Görsel
olarak da ağırlık çizim ve desenlerde. Kestane, "Biz arkadaşlarla
bir üst katmanda yaşardık, bazen aşağıya iner dünyayı izlerdik gökku
şağından, insanlara bakar gülerdik. Yedi rengin üstünden aşağıya
işerdik, insanların üzerine. Sevinirlerdi. . . . diyor Arkadya'da.
11
"Bir delinin saçı tenimi okşadı. Sen yokken yaratıldım beni izle
yenler vardı. Şenlikler olurdu mahpuslara mahsus. İç savaşlarda bü
yütüldü çocuklar. Dümensiz gemilerle çıktık yola. Pusulası düşmüştü
dibe. Bir limana demir attık, şenlikler vardı arda da. Yaralı gömlekler
bağlamışlardı denize. Deniz tuzu katarlardı şaraplarına. Aşıklar
11
ayaklanırdı Kral'a karşı. Bir delinin saçı okşadı tenimi.
Arkadya gibi yine el yazısıyla ve desen, çizim ağırlıklı olarak
yayınlanan bir fanzin de Deniz Altı . Ekim 94'de Can Yücel'in 70.
Yaşını kutlayan Deniz Altı, "Göt 'e göt, Can Yücel'e de Can Yücel
derler, lakin her göt aynı göt olmuyor. Kimi göt, göt gibi atar, kimi
YÜREK . Can baba 'nın G Ö TÜ (estağfurullah) YUSUF YUSUF diye
.
atmaz. O 'nun Götü halkların Götü 'dür. Yusuf Yusuf, Hüseyin, Deniz
diye atar. . . " diyor.
"Duuuur! Denilince durmadım. J. derecede askeri bölgeyi ihlal
edip de geldim. Geldim anasını satayım. Şefkat istiyorum ve birazcık
da sargı bezi, durduramazsınız. Kurşun geçirmez yeleğimi bırakıp güle
güle Uzun Eşşek oynamaya gideceğim. Askerlerle, boğazınıza kılçık
şiirler yazacağım yine, gidip gelip kafa bulacağım yine. Bunalınca se
kerek koşacağım, takla atacağım, sürüneceğim. Görün her aybaşı,
tam kanama zamanı ne oral cinayetlere tanık olacağım, güneşe karşı
işeyeceğim işte! O kutsal binasında tanrılarınızın amuda kalkaca
ğım. "
Çoğunluğu el yazısıyla hazırlanan, birkaç yazıda daktilo kulla
nılan bir fanzin; Ender. Sayfa düzenine ve görselliğe de önem veri
yor. Kapağında kırmızı renkli kağıt kullanılmış. İç sayfalarda siyah
hakim. "Masal Defteri" adlı yazı şöyle; "Soğuk bir kış günüydü.
Arambaramba küçük sıcak kulübesinde karın yavaşça yere inişini
seyrediyordu. Her şey, diyordu, her şey sürüyor kendi garip yaşantısını.
Birden kapının çalındığını duydu. Kalktı, giyindi (çıplaktı). Kapıda
minik bir kurt yavrusu üzgün, hızdan yorulmuş, sinmiş bekliyordu. . .
58
Minik kurt Arambaramba ya değneğini kullanmasını istediğini söyle
di. Güneşli bol sulu bir yere göndertti kendini. Arambaramba kışın
hüküm sürdüğü yollardan evine döndü. Kapıyı açtı. Cüce evdeydi.
Değneği istiyordu, değneğin gerçekleştirebileceği bir dileği değil.
Arambaramba göle döndü. Değneği bir balığa emanet etti. Bütün
masallar acımasızdır. Cüce ve değnek evlenemez. "
Siyah fon üzerine· beyazla yapılmı§ ho§ bir filin içinde küçük
bir §iire rastlıyoruz;
"bir fil yedim
rüyamda arka gece
çekmecede bekliyor dişleri
delinir. derler yürek
yanlış yoldan gidince
bir fil, hep yavaş
adımlıdır,
deve çölde alımlı
ana karadır, çünkü erinç ve hüzün ehemmiyetli bir arla yaş sendro
muna yenik düşmüş. Aşk da hep aynı şarkıdır. . . Boşlukta ıslık gibi
bağırır ve eğilip eğri bir deliğin delirmiş göbeğine ft,Sı/danır şöyle. . .
"
59
der ile Murathan Mungan'ın birer şiiri dışında tüm şiirler ve me
tinler el yazısıyla yazılmış . .
Murathan Mungan'ın şiiri Şubat 1979 tarihini taşıyor; Diya
lektik Mutsuzluklar. Murathan Mungan'ın en iyi şiirlerinden biri .
k. İskender'in Ocak 1 999'da yazdığı "alp'in defteri" de bence k. İs
kender'in şiirleri arasında apayrı bir yerde duruyor. Yirmi yıl aray
la, iki ayrı şairin, aynı izleği sürdüğü iki ayrı şiir. Her iki şiir de ya
şanan yoğun aşkı anlatıyor, her ikisi de bir erkeğe yazılmış. Fanzini
yayınlayanlar bu ayrıntıyı düşündüler mi, yoksa bu hoş bir tesadüf
mü, bilinmez.
Fethiye'de yayınlanan Fanz.Voyn sayesinde çocukları leyleğin
getirmediğini, işin içinde başka bir iş olduğunu da öğreniyoruz.
Daha doğrusu, bu konuyu zamanında "Dini Hitabet" adlı kitabında
İbn Kayyim açıklamış, Fanz.Voyn da alıntılamış;
"Rahmin içi sünger gibi gözeneklidir. Suya hasret toprağın suyu
istemesi gibi o da meniyi çeker. Yaratılışı itibarıyla ona m üştaktır. Bu
yüzden meniyi tutar; sarar; hava ile bozulmasın diye üzerine kapanır.
Allah rahme müvekkel (görevli) meleğe izin verir. Melek burada olu
şan cenini kırk gün yoğurur. . . "
Kısacası, "Aslolan yaşamdır" diye kulağımıza fısıldıyor
Fanz.Voyn.
"Karım doğurmak üzere
eve dönmek istemiyorum
'yağmur sen en güzelsin ' şarkısıyla pis kokan
güzel dudakların ağızlarda gizlediği
dillerde geziniyorum
Bir bebek kaç kum saati bağırabilir
işte, yine, inadına hatırladım
düşlerimde tenine yaptığım gezinti
ruhumdan bir bilet çalmamla başlamıştı
sırılsıklam aşk, vıcık vıcık oluncaya dek
yüzümü hiç kapamadım
hayata ve zamana karşı hırsızlığım
işte böyle başladı
Ölümün saçlarını okşasın kedi
Beni gözlerinden doğurmadan önce. "
60
"Melancholy and Death Poems" altbaşlığıyla yayınlanan Illu
sion, bulmaca kareleri üzerine oturtulmuş şiirlerden oluşan bir
fanzin;
"Hayatın boyunca bu cümleyi duyacaksın çocuk. Önce, sonra,
şimdi. 'An '!arın göz hepsinde geçmişini anacak, geleceğini arayacak
sın. Yaşın gelince düşündüğün bütün 'sence 'lerin daha önce de
'düş 'ünüldüğünü göreceksin.
Sonra amacının ' bulmak ' değil, 'aramak ' olduğunu düşünecek
sin. Ya da bulamamanın çözümü bu olacak. Anlamsızlığa anlamlar
yükleyecek, yücelteceksin onu.
Işıkların hiç yanmadığı, hiç gitmediğin dünyalar hayal edecek,
ILLUSI
61
yaşamın sana emrettiği günahlardan korkmadığın o ülkelerde güzel
şiirler yazacaksın, ama hiç 'oralı ' olmayacaksın.
Çünkü siyah olamazsın, çocuk. Sadece siyah görünebilirsin.
Önce de, sonra da, şimdi de. "
1998 ' de yayınlanmaya ba§layan Panik Atak, "Otokontrol Sis
temi Arızalı Dergi" altba§lığıyla çıkıyor. Kollarını açıp, uçurumdan
a§ağı hızla dü§erken zevk alanlar, "insan yalnızlığını kanıtlamak
için sevi§ir", ya da "Uyurgezerlerin arasında yarı uyanık olmak bile
ba§langıçta ürkütücüdür. Daha sonra insan gizlemeyi öğrenir. " di
yen Pursewarden'ı elbette konuk ederler sayfalarına.
Bilindiği gibi Panik Atak ruhsal bir rahatsızlığın adı. Fanzinin
4. Sayısında panik atak hakkında ayrıntılı bilgi verilmi§; "Panik
ataklar çok kısa sürede yerleşen, ani ve çok yoğun panik görünüm/er
dir. Panik bozukluk kendiliğinden, istemsiz, kontrol edilemez ve bek
lenmedik panik ataklarla karakterizedir. Sıkıntı bozukluğu yaşayan
ların % 85 'inde b u panik halleıi görülür. . . "
Hayatın ıssız kalabalığında kendilerine güvenli bir avuç yer
bulamayanların hastalığı olan panik atak, bir fanzine adını veriyor
sa orada tehlike çanları çalıyor demektir. Elbette panik atak teda
visi görenler için değil, tedaviye ihtiyacı olmayan "sağlıklı" insanlar
için. Diğer bir deyi§le, kendilerine "sağlıklı" adını takıp dünyayı ya
§anamayacak kadar kirletenler için. Çünkü onlar kendi eserlerine
bakıp da paniklemiyorlar, öyle mutlu mutlu ya§ıyorlar çamurları
nın içinde.
Panik Atak, "Toparlanmak üzere kırık bir insan olarak yaşanır,
yeni olaylara açık olmak kaydıyla, ne olduğunun farkına varmayan
/arda olabileceği gibi. . . Hayat devam eder. Kapılar aralanır, kapanır,
belki de hiç açılmaz bir daha. Ama zaman devam eder nefes alışlar
la. . . " diyor bize. "Varlığın kayıtsız şartsız ispatıdır gölgeler. Sonsuz ka
ranlıkta bile vardır onlar. " diyor bir de. Upuzun bir §iirin dizelerinin
arasında hayatı tanımlıyor Panik Atak;
''pis korsanlar ve
soluk benizli
büyük adamlar,
insanların
korkulu rüyası
dağ aslanları ve
62
gergedanlar
denizin ortasında
bir adada
artık
yalınayak koşamayacaksın
sokaklarda
ve herkes uyurken
bir öğlen vakti
dua edemeyeceksin
eski efsanelerde olduğu gibi"
Derginin yazıları da genelde adına uygun. Örneğin "Bünye
Meselesi" başlıklı yazı şöyle; "Bazı apartmanların şekli değişmişti,
bazılarıysa sanki onca senedir boyanmamış gibi duruyordu. Apart
manın birinin kapısında dikilen adam Cengiz 'in babasıydı, hiç yaş
/anmamıştı. Demek ki on sene çok da uzun bir süre değildi. Cengiz 'i
ve ardından ablasını hatırladım. Yağmur dolayısıyla, oynadığımız ku
mara onlann salonunda devam ediyorduk. . . Frensiz bisikletimle bah
çesine uçtuğum ev yerinde yoktu. sanırım yol için yıkmışlar. Sokak
uzayıp gidiyordu. . . Zamanında bahçesinde Küçük Çük ismini verdi
ğimiz bir köpek yaşıyordu, eve kimseyi yaklaştırmazdı bu ufak cana
var. . . Saatime baktım ve bir zigzag çizip sağ yandaki sokaktan cadde
ye çıkmaya karar verdim . . ."
63
kompulsiyon adı verildiğini öğreniyoruz. Yine 5 . sayıda el yazısıyla
yayınlanmı§ bir şiir dikkat çekiyor;
"Belli belirsiz hizmetler biliyorum
Uşaklar izinde yolların kıvrımında
Yalnızlığın sabit olduğu o yollarda
Homeros kadar uzaktalar
Hizmetlerim ben.len
Sayıca üstün beddııalar
Çaresi
Nasırlı eller içinde ıızayıp giden
Yollar
Ben hasırlı şapkamın altında
Ne kadar giyinirsem giyineyim
Hala çıplağım
- Ya sen -
Hala hizmetimde misin
O kadar uzaktasın ki belki de daha
Uzak uzağımdan
Ayların eteğinden sıyrılıp zamansızlığa
Sıcaklığın ilk duyııldıığu o yere
Gecenin vicdanı sızlıyor belki de
Ve belki de ağlıyorum ben farkında olmadan"
64
ra, kavgacılardan kötü adamlara kadar ne varsa alternatif sinema
dergisi Maske ve Yumruk 'ta bulabiliriz.
1982'de Çetin İnanç'ın yönettiği, senaryosunu Cüneyt Ar
kın'ın yazdığı "Dünyayı Kurtaran Adam" filmi İtalya'da dünyanın
en absürd 10 filmi arasına girmişti. Maske ve Yumruk'ta Çetin
İnanç'la yapılan bir söyleşi yer alıyor. Çetin İnanç, ilginç filmlere
imza atmış, ilginç yönetmenlerden biri. Çelik Blek'ten Kızıl Mas
ke'ye, Kinova'ya, Killing'e kadar birçok çizgi romanı sinemaya
uyarlamış, düşük bütçeli avantür filmler, erotik komediler çekmiş
bir isim.
"Parçala Behçet" namlı Behçet Nacar, çizgiroman uyarlamala
rının baş oyuncusu Levent Çakır, elbette "Dünyayı Kurtaran
Adam" Cüneyt Arkın, Yılmaz Köksal, hepsi yer alıyor Maske ve
Yumruk' ta.
Yabancı kaynaklı filmleri de inceleyen fanzinde sözü edilen
bazı Türk filmleri şunlar; Tom Braks, Süpermen, Hey Amigo, Sa
bata, Killing, Uçan Kız, Ki nova, Hoş Memo, Örümcek Adam, Üç
Silahşörler, Dişi Tarzan, Kolsuz Kahramanın Kolu . . .
Ağustos 1 993 'de çıkmaya başlayan Güzel, müzik v e sinemanın
bir arada olduğu önemli fanzinlerden biri. Özellikle yayınladıkları
sinema afişleri dikkat çekici. Güzel'in ilk sayısında Hüseyin Zan,
Abdurrahman Palav, Süheyl Eğriboz, Muzaffer Canizi, Hafız Bur
han, Cevat Okçugil ve Cici Kızlar'la ilgili özel bölümler hazırlan
mış.
Dikkati çeken diğer bir sinema fanzini de Aarg. Özellikle ge
rilim ve korku filmleriyle ilgilenenler açısından çok önemli bir kay
nak. Aarg, toplam dört sayı süren ömrü boyunca korku ve fantezi
sinemasıyla ilgili yayınlanan en önemli fanzin olarak, fanzin tari
hindeki yerini alıyor.
"Beyaz perdenin sunduğu korku ve dehşet, böylece bir boşalma,
bir annma (giderek bir alıştırma) görevini görüyor, genel bir potanın
içinde heyecan ve şiddet fazlalıklanmızı eritiyor. Böyle bir süreç için
de korku sineması bir gereksinim yaratıyor. Kendimize bile açıklamak
istemediğimiz tutkularımızı, endişelerimizi yok ederek, beyaz perdede
ki o kötü kötü yaratıklara transfer ederek, bir süblimasyon yolu aça
rak. . " diyor Giovanni Scognamillo "Korkunun Sinemasal Gereksi
.
66
İlk sayıda Çin Tiyatrosu üstüne bir inceleme, Altıncı His ve
Çılgın Şehir filmlerinin kritiği, Yılan Hikayesi adlı televizyon dizi
sinin eleştirisi var.
Fantastik Film de dopdolu içeriğiyle dikkat çekiyor. Kanlı
filmler, Olağanüstü Öyküler ve Kabuslar, Sinemanın Karanlık Me
leği Barbara Steele, başlıklardan sadece birkaçı. Yeşilçam'dan tam
22 yıl sonra Batman'i çeken Hollywood sineması da Fantastik
Film 'in konularından biri.
Mad Max, Suspiria, Cani, S atürn 3 gibi filmler de fanzinde in
celeniyor. Ayrıca, Türk sinemasındaki çizgiroman ve fotoroman
kaynaklı filmlerin listesine de ulaşabiliyoruz.
Ocak 2000'de yayınlanmaya başlayan Büyülü Fener, son dö
nemde yayınlanan en ciddi, içeriği en yoğun sinema dergisi sayıla
bilir. Sinemanın insanları bir araya getiren büyüsünü daha da yay
maya çalışıyor . . .
Yıldız Teknik Üniversitesi Sinema Kulübü'nün ürünü Büyülü
Fener. Sinema dünyasından ayrıntılı haberler, yorumlar, önemli si
nemacıların yaşamları, film eleştirileriyle dopdolu.
İlk sayının arka kapağında Stanley Kubrick'in büyük boy fo
toğrafı var. 2. sayıda Giovanni Scognamillo'yla yapılmış ayrıntılı
bir söyleşi yer alıyor. İçeriğiyle ve sayfa düzeniyle tanzinden çok
kaliteli bir sinema dergisi görünümünde Büyülü Fener. Bu fener
kolay kolay da söneceğe benzemiyor.
Şemsiyeli Kadın, aylık kültür sanat fanzini olarak yayınlanı
yor, ağırlıklı olarak sinema ve tiyatro üstüne yazılara yer veriyor.
Ayrıca müzik, şiir ve öykü de Şemsiyeli Kadın 'ın içeriğini oluştu
ran diğer konular arasında.
"Film bir köpektir. Başı ticaret, kuyruğu sanattır. Ancak kırk
yılda bir köpek kuyruğunu sallar" diyen Joseph Losey'den "Sine
mada uyumak, o filme güvenmektir" diyen Jean-Luc Godard'a,
"Film iki yönlü bir sokaktır. Siz bir şey getirirsiniz, seyirci bir şey
getirir. . . Sonuç bu ikisinin karşılaşmasından doğar" diyen Roger
Corman'a kadar birçok isim yer alıyor Şemsiyeli Kadın' da.
Monitör fotoromana da yer veren bir fanzin. Çizgi roman
ağırlıklı fanzinlerin başında İd geliyor. Eğlence İd 'in çıkış noktası.
Pipi'de anarşist, nihilist çizgisini daha çok çizgi romanlar aracılı-
67
ğıyla ortaya koyuyor. Disgua st ıse karikatür ağırlıklı bir
punk-metal fanzini.
Metin Demirhan'ın yayınladığı, tamamen çizgiromanlardan
oluşan Urp yalnızca iki sayı çıkabi lmiş ve kendine özgü çizgileriyle,
ilginç konularıyla hemen dikkat çekiyor. Özellikle "Çılgın Kö
pek"in birbirinden ilginç maceraları büyük bir keyifle okunuyor.
Fanzinciliğin önemli imzal arından biri olan Metin Demir
han'ın yayınladığı tek fanzin Urp değil. Maske ve Yumruk, Mega
Metal, Aarg ve Fantastik Film adlı fanzinler de Metin Demirhan
imzasını taşıyor.
Metin Demirhan'ın son yayınladığı fanzin ise henüz çok taze .
Mart 2000'de yayın hayatın a atılan Nihilist, bir çizgiroman fanzini.
Süper kahraman Nihilist'in devam edecek bir macerasından olu-
68
§Uyar fanzin. Altba§lık olarak "Ya§asın bağımsız fanzinler. . . ! Kah
rolsun prolefan tekeli" yazıyor. Nihilist, prolefan adlı fanzin kuru
lu§unun bir elemanı olan ve fanzinlerden söz e den herkesi medya
nın bir parçası olarak görerek tehditler yağdıran Tolga adlı birine
sava§ açıyor. Gerçek bir hikayeden yola çıkarak fantastik bir öykü
kurmu§ Metin Demirhan.
Günbatımından sonra Panteon'un saltanatının ba§ladığını yi
ne bir fanzinden, Panteon'dan öğreniyoruz. Bir elinde kılıcı, diğe
rinde baltasıyla, kurukafa amblemli kemeriyle bir ilkçağ kahrama
nını andıran Panteon'.Ja Metin Demirhan'ın çizgileri sayesinde ta
nı§ıyoruz. Panteon soruyor; "Ebedi karanlığı mı istiyorlar yoksa
gün ı§ığını yenmeyi mi? Ya ikisini de isterlerse?"
69
İlkem Özgür'ün yazısı, daha doğrusu özele§tirisi gerçekten
dikkate değer. "Dünyayı deği§tirmek istiyoruz ! Hemen §İmdi isti
yoruz. Onların silahları var. Biz ise daha kalabalığız" demenin bir
anlamı olmadığını vurguluyor İlkem, kıçını kaldırmadıktan sonra . . .
Böyle devam edersek kaybetmeye mahkumuz diyor.
Çünkü var olan ya§am tarzının alternatifi sandığımız tarz as
len sistemin yan kurulu§larından biri. Ve üç önemli sorundan söz
ediyor; korku, üşengeçlik, umutsuzluk. . .
"Çürümüş beyinlerin uyanmasıyla başlıyor gelecek. Kurukafala
n n söyledikleri şarkı anlaşılmıyor. Kan akıyor gökyüzünden. Ama
vampirler bile nefretin kanla dinmeyeceğinin farkındalar. Yağmurlar
alev alev. Duman kin şeklinde san:nış her şeyi. . . Geçmişini düşünme
ye tenezzül bile etmiyorsun her şeye rağmen. İlgilendiğin tek şey ise öz
gürlüğünün ne zaman başlayacağı. . . "
yınladığı fanzinler.
Organik Çizgi Roman Grubunun yayınladığı Karşı Ev, Kırk
kilise Çizgi Roman Grubunun yayınladığı Dehliz de adı anılması
gereken önemli yayınlar. Bir tür çizgi şöleni sayılabilecek fotokopi
çizgi romanlardan Karşı Ev şu ana dek iki sayı yayınlandı. İlk sayı
da başlayan, Cem Akyürek'in hazırladığı öykü ikinci sayıda da sü
rüyor. Fantastik bir dünyada geçen bu öykünün dışında, B arış
Mantı 'nın hazırladığı, FRP oyununun senaryosunu içeren çizgiro
man Rahanus'un devamını da ikinci sayıda bulabiliriz. Aynı şekil
de, Cenk Akyürek imzalı "Hani" adlı öykü de sürüyor. Öykü kah-
70
ramanı Corellon adlı elf, gittikçe aradığı maceraya doğru ilerliyor.
Ayrıca Cenk'in "Partal" adlı komik bir çizgiromanı da var ikinci sa
yıda. Ozan Küçükusta da "Kahraman" adlı çizgiromanla karşımıza
çıkıyor.
Kopuş'un orta sayfasında h aberlerin yer aldığı "Sayıklamalar"
adlı bir bölüm var. 4. sayının "Sayıkl amalar"ında yer alan Philip
Kerr'in "Felsefi bir Soruşturma"sından yapılan alıntı dikkat çekici;
"Her zaman kafalanna ateş ederim. Sadece işimi sağlama almak
için değil. Bence bütün sorunların başladığı yer kafadır; onların ve
benim kafam."
Çapak'ta, birbirinden ilginç çizgiromanlar bir arada sunul
muş. Ayrıca, son yıllarda birçok gözde çizgiroman yayınlayan Ar-
71
kabahçc yayınlarının editörüyle yapılmış uzunca bir söyleşi de yer
alıyor. Bir de fotoroman var Çapak'ta. Ümit Kireççi'nin hazırladı
ğı fotoromanın adı "Eşek ve Tanrı".
Yine Çapak'ta kahraman Amerikalı ile ilgili bir yazıya rastlı
yoruz; "Kahraman Amerikalı evine döner. . . Doğru. . . Dönsün. . . Hatta
sex skandalıyla uğraşmak uğruna, koltuk davasına, azil geyikleriyle
vakit geçirmelerle şımartılan Sırp 'lara verdikleri tavizlerden sonra da
ha da uzağa gitsinler. Bu dünyada onların boklarını temizleme uğru
na yaptıkları göz boyama ataklarına kanacak çok da fazla insan kal
mamış durumda. Bu yüzden iyisi mi kahraman Amerikalı çok uzağa
gitsin. Orası da olsa olsa çoktan unuttuğu ve çok geride bıraktığı vic
danı ve insanlığı olabilir. "
Sürgün' deyse hareketli , aksiyonu bol maceralar yer alıyor.
72
sırada ben, senin saç tokalarını bademciğime saplayarak oyunun açı
lışını yapayım. Hamle sırası sende!"
Kara Kutu gibi fanzinler oldukça gökteki elmalar asla yere
düşmez. Neredeyse fanzindeki her cümle ayrı bir yoğunluk taşıyor.
İmgesel dozu, çağrışım düzeyi oldukça yüksek;
"Çok iyi bildiğin konularda boş yere tartışma açma, açılan tartış
maya girme, çünkü bu senin bilgine bir şey kazandırmaz, bilmediğin
konularda çekinmeden tartışmaya gir ki bir şeyler öğren. Sabırsız ol.
Sınırsız ol. Sakın kendine içi kadifeli güzel bir tabut yaptırmadan öl-
me. "
"Kendine isyan et. Yenemezsen hile yap. İnşaat alanına kasksız
girme, girersen ıslık çalarak işe. "
"Kimseye yol tarif etme, adres gösterme, unutma ki bildiğini zan
nettiğin yeri yanlış biliyor olabilirsin ... Balıklara ad tak, ama onlarla
dalga geçecek adlar olmasın bunlar. "
"Çarpılacaksan kendine çarpıl. "
''Aydınlık yolda ayakkabılarını çıkar. Arkeologların tarihe ettiği
eziyeti kına. İyinin beşiği gıcırdamaz, onun için beşiğini yağlama.
Şapkandan çıkan tavşanlara inanma. Unutma ki en kalıcı tablo çar
pım tablosudur. "
"Parke taşlı kaldınmlarda yürürken çizgilere basmamaya çalış.
Böylece yolunun kısaldığını göreceksin. Spor yap, en güzel spor ka
lemle yapılandır. "
"Kimseyi gözetleme, gözlemleme kendin dışında. Kafan bozuldu
ğunda söyleyebileceğin birkaç küfür öğren. Sakın bir mağaraya tek
başına girme. "
"Babandan korkma, ona benzemekten kork. "
"Eğer dünyaya tekrar gelirsen dünya olarak gel. "
"Tüyün de bir ağırlığı vardır ancak bu ağırlık varolmak derece
sinde dayanılmaz bir ağırlık değildir. "
"Bunu kim yaptı, çabuk bir adım öne çık dediklerinde, sen dört
adım öne çık. "
"Paran yoksa paraya önem verme. "
Kara Kutu'yu açtığımızda karşımıza çıkanlar sıradan bir kara
kutuya sığamayacak kadar fazla. Yine de bu müthiş kazanın nede
nini anlayacağımız tek bir ipucuna bile rastlayamıyoruz. Çünkü ya
şamak, bir anlamda ipin · ucunu kaçırmaktır ve bunu açıklayacak
73
bir karakutunun varlığına dair en ufak kanıt bile yok kendi tarihi
mizde.
"Yaşam, katilin uşak olduğunu bildiğiniz bir romana beşinci de
fa başlamak gibidir. Günler, sayfalar bildik ve beklenildik gelişir, gi
riş, gelişme ve şahane sonuç. Yaşam erimiş kar, çamur, çamurumu
temiz bırakın. Bunu en iyi o anladı, Kaflca ve silah arkadaşlan. . . "
Kara Kutu'nun 5 . sayısında yer alıyor bu metin. Şöyle sürü
yor;
"Dedem söylerdi hep 'Hayat şaşılacak kadar kısa dır'. Şimdi bel
leğimi yokluyorum da, örneğin bir gencin ata atlayarak, mutsuz rast
lantılar bir yana, mutlu bir akış izleyecek normal bir yaşam süresinin
bile böyle bir şey için yetmeyeceğinden korkmaksızın, en yakın köye
gitmeye nasıl karar verebildiğini anlayamıyorum. . . Bir kızı/derili olsa
insan. Hemencecik hazır, koşan bir at üzerinde boşlukta eğilmiş, sar
sılan yer üzerinde kısa sürelerle sarsılıp dursa, üzengi/erden çekse aya
ğını, yani üzengi diye bir şeyin varlığını unutsa ve önünde uzayıp gi
den araziye dümdüz biçilmiş bir kır gözüyle baksa, derken atın bir
boynu ve bir başı olduğunu unutsa . . . Çünkü bizler karda ağaç gövde
leri gibiyiz. Görünürde hemen toprak üzerinde bulunur gövdeler ve
ufak bir yük/enişte onları yerlerinden silip atmamak için ortada bir
neden yok sanılır. Ama hayır. Olacak şey değildir bu, çünkü gövdeler
yere sımsıkı yapışmıştır. Ama bu da yalnız görüntüde böyledir. "
Gerçeği farklı ayrıntılarda arayan bir fanzin Görünmez Adam.
Hep denedin, hep yenildin, olsun . . . Gene dene, gene yenil demesi
ni biliyor. Ama şunu da ekliyor; "Bu kez daha iyi yenil."
Görünmez Adam 'da yorumsuz olarak yayınlanan şu pasaj bir
çeşit espri olarak da algılanabilir; " Ve yarın. .. yapılacak çok iş var!
En önemlisi, çocukların sokağı tek seçenek olarak görmesini önlemek
amacıyla, ailelerin ve kamuoyunun bilinçlenmesini sağlayacak büyük
bir kampanya başlatmak. .. Aynı zamanda ekonomik yetersizlik yaşa
yan, cinsel tacize ve şiddete maruz kalan bu çocuklar konusunda,
devletin tüm kurum ve kuruluşlarınca Sosyal Hizmet Politika/an ge
liştirilmesi için yaptırımlar uygulamak. . .
"
74
masıyla birlikte anarşizmin yeniden hayat bulmasından sonra ya
yılmaya başlamış. Özellikle tüm dillerde anarşi sözcüğünün "A"
harfiyle başlaması, bu işaretin yaygınlaşmasında önemli rol oynu
yor.
· Görünmez Adam'ın arka kapağında da Wilheim Reich'in o
ünlü sözü yer alıyor; ''Asıl açıklanması gereken, neden aç insanın
çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanla
nn çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediği
dir. "
Görünmez Adam'ın gözlerimizin önüne serdiği bir gerçek var;
Yorgunluğu yapanın son adım olmadığını, yalnızca son adımda
yorgunluğun ortaya çıktığını söylüyor bize. Az şey mi?
Kızıl Kara 'nın ilk sayısının kapağında daire içindeki "A" har
finden oluşan anarşi simgesi yer alıyor. Bir de manifesto yayınla
mışlar; "Bizleri bir grup serseri olarak tanımlayan ve insanlara bizleri
böyle tanıtmaya çalışarak toplum içindeki yerimizi ve mücadelemizi
lekelemeye çalışan, üzerimizde (her türlü) otorite kurmaya çalışan,
çeşitli oyunlarla bizleri tahakküm altına almaya çalışan ve ne şekilde
olursa olsun bizlere hiyerarşik yapıları dayatan herkes düşmanımız
dır" deniyor fanzinde.
Anarşi ve kaos'un sözcüsü olmak için yola çıkan Kızıl Kara
"Ben Afrika'da kanat çırpan kelebeğin Kuzey Amerika'da yarattığı
kasırgayı istiyorum. Ben kaos istiyorum" demekten geri durmuyor.
"Yavşak Medya ve Necip Türk Milleti" başlıklı yazıda Orta
köy'deki bir cinayetle ilgili olarak gündeme gelen ve medyanın al
ternatif kültürlere saldırmak için bir fırsat olarak gördüğü sata
nizm'den ve medyanın tavrından söz ediliyor.
"Her türlü otorite yıkım hedefimizdir" diyen Kara Düş de
anarşist fanzinler arasında hemen dikkat çekiyor. Fanzinin daha
ilk sayfalarında Jim Morrison'un şu ilginç, açıklayıcı sözü yer alı
yor; "Kayıp cenneti arayan bir adam aptal gibi görünebilir, asla başka
ve yeni bir dünya aramaya yeltenmeyen/ere. . . "
Kara Düş'ün içeriği dopdolu. Fırtına Deresi üzerine yapılacak
hidroelektrik santralından cep telefonlarının sakıncalarına, çevre
ye birçok toksik madde yayan plastiklerin kullanımına, nükleer
santral yapımına kadar birçok konuda görüş bildiren Kara Düş,
hayatı savunmak için yola çıkmış bir fanzin.
75
I·
;..:,,
i 1
diyor Kara Düş. Ayrıca hasta hakları, yaya hakları gibi temel, ama
kimsenin bilmediği konularda aydınlatıcı bilgiler yer alıyor fanzin
de. Bir fanzinde yaya haklarından söz edilmesi ilk bakışta komik
geliyor insana. Ama Türkiye gibi bir ülkede başkaldırma bile bir
lüks, şimdilik. Önce insanların kendilerini tanıması, doğanın, top
lumun farkında olması, en basit haklarını öğrenmesi gerekiyor.
Kropotkine diyor ki ; "Çocuk ruhu güçsüzdür. Ürküterek ona
boyun eğdirmek çok kolaydır. Yaptıkları da budur. Çocuğu ürkek/eş-
76
tirirler; ve o zaman, ona cehennem işkencelerinden söz ederler; lanet
lenmiş ruhun ıstıraplannı, merhametsiz bir tanrının cezalandırmasını
onun önünde överler. Bir süre sonra, çocuğa devrimin korkunçluğun
dan söz edecekler, onu ' düzenin dostu ' yapmak için devrimcilerin aşı
rı bir davranışını sömüreceklerdir. Din adamları ve avukatlar çocuğa
hem dinsel alışkanlık hem de yasalara bağlılık kazandırmak için uğ
raşacaklardır. Böylece çocuk boyun eğme alışkanlığı kazanacaktır. "
Anarko-punk fanzinlerden biri de Hayta . 1998'de 1 . sayısı ya
yınlandı Hayta nın . Hariçten Gazel Okumak Kolay Böcek Olmak
'
Kolay Mı? adlı fanzin de her §eyden önce adıyla dikkat çekiyor.
Şeker, müthi§ bir promosyon veriyor. Kapağında "Basın tari
hinde ilk defa . . . Kuponsuz, kurasız, çekilişsiz, bedava . . . Dergimizin
6 sayısını biriktirene bedava kokteyl tarifi . . . Bu fırsatı kaçırma
yın . . . " Her sayısı ayrı bir adla yayınlanan fanzinin altı sayısı yan ya
na koyulunca molotof kokteylinin tarifi ortaya çıkıyor.
Tek yaprak olarak yayınlanan Supradyn, fanzin meraklıları
nın günde tek doz alacağı bir vitamin sayılabilir. "Biz biraz şeydik.
Yok yok iyiydik" diyen vitaminciler "biz ayrıca komiktik, espriliydik.
Fakirdik, ama krallar gibi yaşıyorduk. Çıplaktık, kral zaten çıplaktı.
Sevişiyorduk, erken boşalmaktan korkuyorduk. Boşveriyorduk, bir
daha yaparız diyorduk, ayıp oluyordu. Rakıya buzu önce koyamaya
cak kadar titiz, içtikten sonra İstiklal caddesine kusacak kadar ökiiz
dük. " diye tanımlıyorlar kendilerini . . . Bu kaybolmuş dünyanın kıyı
sında, uçuruma en yakın yerde açan kır çiçeklerini ve her şeyi.
Supradyn gibi tek yapraklık bir fanzin de Sanal Maşrapa. "Şi
fa Arayanlara Özel Tadımlık Fanzin" altbaşlığıyla çıkan Sanal
Maşrapa, "fanzinsiz kaldığına değmez" diyor.
Tamamı el yazısıyla hazırlanan fanzin, bir kişinin içinden ge
lenleri yazdığı, kendiyle ve başkalarıyla sohbet ettiği bir çalışma
olarak kabul edilebilir.
"Uykusu kaçtığı için ortalıklarda gezinen ve kendine rüya bi
riktirmeye çalı§an karanfil aromalı fanzin" Sakat'at Mayıs 97'de
yayınlanmış. Sayfa düzeniyle, içerdiği birbirinden ilginç sözler, de
nemeler, şiirlerle, desenlerin ve fotoğrafların kullanılmasıyla ger
çekten hoş bir fanzin.
"Karısının birkaç günlüğüne akrabalarını ziyaret etmesi gerekti
ğinde, adam dışarı çıktı ve kendisine 38 '/ik bir silah ile bol miktarda
77
cephane aldı. Sonra farelerin olduğu bodruma inerek onlara ateş et
meye başladı. Fareleri hiç rahatsız etmedi bu. Sanki bir filmmiş gibi
davrandılar ve ölü arkadaşlarını patlamış mısır niyetine yediler.
Adam, arkadaşını yemekle meşgul olan bir fareye doğru yürüdü ve si
lahını farenin kafasına dayadı. Fare hiç hareket etmeden ölü arkada
şını yemeyi sürdürdü. Horoz kaldırılınca, fare iki ısırık arasında dur
du ve göz ucuyla baktı. Önce silaha, sonra da adama. Bu sanki, 'An
nem gençken Deanna Durbin gibi şarkı söylerdi' dermiş gibi dostça
bir bakıştı. "
Sakat'at'da yer alan bu metin Richard Brautigan'a ait.
Deli Gömleği "Delilik kusur değil haktır" diyen, tamamı bilgi
sayarda dizilmiş ve Jan Faust'un tam sayfa yayınlanmış desenleriy
le de ilgi çeken bir fanzin.
Soytarı imzalı yazı şöyle; "Kan akan dizeler buyruklarını savur
du. Uyuşuk bir varoluşa savrulan duyarlı ruhlar bir diken batmışçası
na sıyrıldılar uykularından. Kavga başladı. Gövdeler parçalara ayrı
lırken, yere düşen etler löp sesler çıkarmaya başladı. Bu sahneye Bru
egel fırçasıyla Beethoven müziğiyle destek verdi. pysa ilk öpücük du
dağa değil kalbe kondurulmuştu. Sonra çıkan vampir dişlerinin du
dağı değil kalbi kemirmeye başlayacağını kim bilebilirdi ki?. . "
Bülten, tek kişilik bir ürün dergisi görünümünde. Ağırlıklı
olarak Sedat Tay'ın şiirleri ve denemeleri yer alıyor Bülten'de.
Fanzinde AIDS Savaşım Derneği'nin hazırladığı, Kadıköy Beledi
yesi'nin dağıttığı bir bildiri de ek olarak veriliyor. Ayrıca Uğur
Mumcu'nun ve Walter Benj amin'in birer yazısını bulmak da müm
kün.
Sedat Tay'ın yayınladığı diğer bir fanzin de Düş. Yine edebi
yat dergisi görünümünde ve yine fanzin ruhundan oldukça uzak.
Dostoyevski, Özdemir Asaf ve k. İskender'in yazı ve şiirlerine
de yer verilmiş Düş'te. Diğer ürünlerin hepsi fanzini yayınlayanla
ra ait ve nitelik açısından oldukça düşük.
Edebiyat fanzini çıkarmayı inatla sürdüren Sedat Tay, bir kez
de Sandoz'la çıkıyor karşımıza. Pablo Neruda, Enis Batur, Ahmet
Arif, Adnan Yücel, Brecht, Mayakovski, Hilmi Yavuz, Nazım Hik
met gibi imzaların yanında birçok genç şair adayına da rastlıyoruz
Sandoz'da.
Anafor, "Akıntının yarattığı insanların karşısında durmaya de-
78
vam edelim" diyor ve kendince bir anafor yaratmak için yayınlanı
yor. Şiirlerin, denemelerin yanı sıra heavy metal grubu Kayra ile
yapılmış bir söyleşi de yer alıyor Anafor'da. Ayrıca film eleştirileri
ve kitap tanıtımlarına da yer veriyorlar. Hande ve Pınar'ın birlikte
hazırladıkları fanzin görsel olarak fazla özellik taşımıyor.
Amatör Düşünceler Derneği, çevresine bulaştıracak bir hasta
lık bulmuş ve fanzinine de bu adı vermiş; Cüzzam.
Tamamı el yazısıyla hazırlanan fanzin hayata naif bir şekilde
karşı çıkan metinlerden oluşuyor.
Tıp dilinde "çürüme" anlamına gelen Necrosis, toplumsal çü
rümeye karşı ayakta durabilmeye çalışanların bir ürünü olarak dik
kat çekiyor.
İzmir'de yaklaşık beş yıldır yayınlanan uzun soluklu bir fan
zin; Değil O Da Değil. Tamamı el yazısıyla hazırlanmış, şiir ve de
nemelerden oluşmuş düzeyli bir fanzin. Kendini ters yüz etmekten
yorgun düşenlerin fanzini. Karakalem çizimler de dikkat çekiyor.
Ayrıca, yazıl arın ve şiirlerin hiçbirinde yazanın imzası bulunmuyor.
Bu anlamdaki kimlik arayışına ciddi bir tepki gösteriyor Değil O
Da Değil ekibi.
Son sayılarının kapağında kırık cam parçacıklarını kullanmış
lar. Ara sıra tanınmış bazı isimlere de rastlıyoruz fanzinde". Örne
ğin Walter Benjamin "Bir şey var ki ancak ölümle telafi edilebilir.
On beşimizdeyken evden kaçmamış olmak" diyor.
İki adımlık yerkürenin bütün arka bahçelerini görmek için yo
la çıkanlar Değil O Da Değil diyorlar bize.
Polikinik Dilemma son dönemin etkili fanzinleri arasında. El
yazısıyla hazırlanan Polikinik Dilemma, yuvarlak karakterli ilginç
yazı stiliyle hemen kalıcı bir yer ediniyor kendine. Birbirinden gü
zel çizimler ve desenlerin yer aldığı fanzin, yalnızca bu görsel tadı
sunabilmek için çıkartılıyor gibi. Çünkü içeriği boş denecek kadar
zayıf. Belki de, her şeyde içerik aranmamalı diyor kendi dilince.
Gerçi son sayılara doğru yazı karakterinin güzelliğini yansıtan
metinler dışında, farklı içeriklere sahip denemelerle de karşılaşıyo
ruz;
"çirkin bir martının boş bakışlarında gizliydi anlaşılmazlığı. hiç
yağmur yağdırmamış bir adamın kayda değer kayıtsızlığı ve bu kayıt
sızlığın yarattığı bencillikle sustu. alışılagelmişlik ve bıkkınlık arasın-
79
da uzaktan gülümsemekle yetinmeyi tercih ettiği bir başkalaşımın uy
gunsuz bir yerinde her an ' uzun zaman oldu ' diyebilecek gibi bakan
bir kadınla karşılaştığında kendini ele veren bir tedirginlikle kaçmaya
çalıştıkça içine çekildiğini hissettiği bir bocalamanın en çekici nokta
sındaydı.
bakamadı.
çocuktu.
kaçtı. "
Ya da "Kaçı§a, §ehre, kadına, cine, ağustosa, zırha ve yedinci
olarak 7'ye dair. . . " ba§lıklı yazıya göz atabiliriz;
". . . Şehri dağlar doğurur. Dağların yaramaz; dağların yıpranmış
oğuludur kendisi şehrin. Aslında şehir cinsiyetsizdir. Bu anlamda ve
80
diğer tüm anlamlarda ateşten meleğe benzetilebilir şehir. Hayırsız ev
lattır şehir dağlara hiç benzemez. İhanetin mezar bekçisi ' umut hort
lakları 'nın savaşın en içindeki komutanıdır. . . şehrin resmi kırmızı mı
dır? Öy ledir. Boğazı parçalanmış bir şehirde kan rengi hırçınlık içinde
öyledir. Şehir kanında öyküleri barındırır. 'Peki sen kanında kaç öykü
taşıyorsun ? Daha önce hiç sokağa bir kaldırım taşı kadar yakışan bir
kadının gözlerinde kayboldun mu? Sonrasında kendi sesini kendin
duyamayacağın kadar çok bağırdın mı ? diye sormak belli ki yersiz
olur. zira cevap bilinmektedir. . . "
Polikinik Dilemma 'da yer alan "Fanzinetik" ba§lıklı " içsel ku
rallar"da fanzinlerle ilgili dü§ünceler yer alıyor;
"Size demiştik fotokopi ukaladır diye. Fotokopinin ukalalığı ora
nında fanzin de ukaladır. Fotokopi uçucudur demiştik, uçucu olduğu
oranda da ölümsüzdür, Uçar ve belki de düşe düşerek havalanır, tıpkı
bir çulluk gibi. Ve tıpkı bir çulluk gibi düşerken bile aldatır. Düştüğü
kesindir ancak düştüğü yeri bulamazsınız. Fanzin kabuk bağlamış ya
radır. Kaşıyabilirsiniz. Kanar. Kendi kendine kanar ve kabuğu düşü
remezsiniz. Fanzin sizi enayi yerine koyduğunu fark ederek özür diler
ama gülmeden de edemez. "Fanzin sonuna kadar bireyseldir"e ekle
mek gerekirse; fanzin evrensel değildir. Fanzin evrensel olmaya başla
dığında kalıcı nesne konumuna geçer. Bu boyut değiştirme onu öldü
rür. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, kalıcı durum ölümdür. "
Etyen, kalitesiz bir kahkaha daha atabilmek için yazılan, çizi
len ne varsa bünyesine toplamaya çalı§ıyor. "Hayvan, hışımla çekip
alır kırbacı efendisinin elinden ve kendi efendisi olmak için kendi
kendini kırbaçlar, bilmez ki bu, efendisinin kırbacına atılmış yeni dü
ğümün yol açtığı bir hayalden başka bir şey değildir. " diyen Kafka'yı
sayfalarına konuk eden Uyduruk, "İz bırakmadan görünmez olma
nın ve kabarcık yapmadan yeniden ortaya çıkmanın yolu"nu da
açıklıyor bize . Uyduruk ve Etyen de tamamen el yazısıyla hazırla
nıyor. Daktilo ve bilgisayar kullanılmadan hazırlanan fanzinlerde
fotoğraf da yok. Yalnızca elle yapılmı§ çizimler var.
Genel görünüm olarak underground ve nihilist çizgi izleyen
fanzinler, daha çok otokontrol sistemi bozuk bireylerin kendi iç sı
kıntılarını (elbette dı§ dünyanın kendilerine sunduğu ve kurtulma
olanağı tanımadığı iç sıkıntılarını) payla§ma yöntemleriyle dikkat
çekiyor.
•D
8EDEl.Sizt>İll Lef 4L f _oo1�
82
sisteminin can düşmanıdır. " deniliyor Spartaküs'ün son sayısındaki
"Heteroseksist Toplum" başlıklı yazıda.
Eşcinsel hareketin tüm kokuşmuşlukları reddedip, sağcılar,
gericiler tarafından ellerinden alınan özgürlüklerini salt kendileri
için değil, kendileri gibi ellerinden özgürlükleri alınan diğer tüm
insanların da özgürlüklerini kazanma savaşımlarını destekledikleri
için, omuz omuza yürüdükleri için "ilerici bir hareket" olduğunu
savlayan gay'ler "Gay olmak onurdur" diyerek yola çıkıyorlar.
Gay bilincini yaymak için yatak odasından çıkıp yaşamın içine
girmeye çalışan Spartaküs'ün ilk sayısı Haziran 97'de yayınlanmış
tı. Başkalarının cennetinde yaşamayı kabul edemediklerini açıkla
yarak kendilerini ifade etmek gibi temel bir hakkı isteyen Sparta
küs'cüler feodal değer yargılarının yıkılması için harekete geçmiş
lerdi.
Hitler, iktidara gelir gelmez tüm eşcinsel partileri kapattırır
ve 1 934'de Gestapo içinde eşcinseller için bir bölüm oluşturularak
pembe listeler hazırlanır. 1935'de ceza yasasının 1 75. Paragrafı er
kekler arasındaki cinsel ilişkilerin cezalandırılmasını öngörür.
Böylece, 175'likler diye anılan eşcinseller tutuklanmaya başlanır.
Yakalarına pembe bir üçgen takmaları mecbur olan eşcinsellere
toplama kampıyla hadım edilme arasında bir seçim yapma hakkı
tanınır.
2. Dünya Savaşı bitip de Nazi rejimi yıkıldıktan sonra da deği
şen bir şeyin olmaması ilgi çekici. Eşcinsellerin toplama kampla
rında geçirdikleri süre dikkate alınmaksızın hapiste yatırılmalarına
devam edilmiş ve ünlü 175. Madde yeni kurulan devletin anayasa
sında da yerini korumuş. 1 957'de Almanya Yüksek Mahkemesi,
eşcinsellerin "adi suçlular" olduğunu, dolayısıyla hapsedilmelerinin
meşru olduğunu kabul etmiş.
"Eşcinsellerin kurtuluşu aynı zamanda heteroseksüelleri de
özgürleştirecektir" diyen Kaos GL, kadınlık ve erkeklik dayatmala
rına karşı çıkmak, kendi seslerini duyurmak isteyen eşcinseller ta
rafından yayınlanıyor. İlk sayıları fotokopi fanzin olarak yayınla
nan Kaos GL, daha sonra dergi formatında yayınlanmaya başlan
dı.
Gay, lezbien kimliğinin ortaya çıkışından gay pornografisine,
83
lezbien feminizmine kadar çok çeşitli konularda teorik yazılara yer
veriliyor.
"Yalnızlığın büyüsü eşcinsel için mutluluk olabilir" diyor Ali
Kemal Yılmaz Kaos GL'de; "Edebiyatta, sinemada ve genel olarak
sanatta eşcinsellerin yalnızlıkları hep ön plana çıkarıldı. Mutsuzlaştı
rılarak sunuldu. Oysa kendi yaşamımı örnekleyecek olursam ne za
man kendimi yalnızlığın doruklarında hissetsem bir büyü karşıma bi
rini çıkarırdı. Doyasıya sevgiyi, cinselliği, her şeyiyle eşcinselliğin ken
dine özgü güzelliğini yaşardım. "
''Amacımız fuhuş sektörünü ve cinsel azınlık kültürünü teşvik et
mek ya da topluma empoze etmek değil. Sorunları bir de bizlerin açı
sından aktarmak, sorunlara ortak çözüm yolları aramanın aracı ol
mak ve yaşadıklarımızı kendimizle ve sizlerle paylaşmak istiyoruz. "
diyen, seks işçisi kadınların sesini duyuran bir dergi Gacı. "Kadın
kapısı haberleşme bülteni " olarak yayınlanıyor ve diyor ki; "Çanla
rın kimin için çaldığını öğrenmeye çalışma, onlar senin için çalıyor. "
84
Fanzinlerin kadına yaklaşımı da çeşitlilik gösteriyor doğal ola
rak. Kimilerinde cinsellik, hatta pornografi ağırlıkta. Kimi fanzin
lerse kadım ya§adıkl arı kaosun bir parçası olarak görüyor. Kadın
yüceltildiği gibi a§ağılanabiliyor da. Kısacası hayatta\i çe§itlilik
fanzinlere de olduğu gibi yansıyor. Yakla§ımların doğr J ya da yan
lış olmasından önce içten olması dikkat çekiyor. Dü§ünceler kor
kusuzca, bazen de fütursuzca açıklanıyor.
Edebiyat ağırlıkl ı olan Uç Kent'in 1 998'de yayınlanan 2. Sayı
sındaki Mary Wright imzalı §iirde "dünyanın gerçeği" diye tanımla
nıyor kadın. Çeviri de "kedi kadın mi§a"ya ait:
"dar caddelerde anason kokusu. Gecenin bir yansı
Her şiir yazdığı tuhaf bir dünya
Her şeyin yanlış anlaşıldığı bir oyun
londra 'da arap şeyhlerinin yiyip içtiği pahalı lokantalardan
dışan sızan renkli ışıklar
dövülen kadınlann rüyalannda beliren zeplinler
D ÜNYA YA GEREKEN MELEK KANADI
pembe dizileri ezberlediğimizde
sevdiğimiz ve sevmediğimiz her şey;
çamaşır makinası, büyük kanepeler, sokak lambalan,
erken doğan bebekler
Kadın
11
Dünyanın gerçeği.
Aynı fanzinde eski Yugoslavya'daki sava§ boyunca Belgiad
caddelerinde protesto gösterileri yapan "Siyahlı Kadın"larla ilgili
bir yazı var. Pasif direnişle Sırp rejiminin uyguladığı şiddete ve sa
vaş siyasetine katılmadıklarını göstererek anti militarist bir daya
nışma ortamı yaratmaya çalı§an kadınlardan söz ediliyor. Her Çar
§amba sabahı simsiyah giysiler giyerek Belgrad'ın büyük meydan
larında toplanan bu kadınlar sessizce ayakta dikilirken, acı çeken,
tecavüze uğrayan, sava§ın yıkımlarıyla karşıla§an hemcinslerine
yalnız değilsiniz mesajı veriyorlardı. Böylece feminist siyasetin
odak noktası haline geldiler.
Fanzinlerde kadın karşıtı yazılara da rastlayabiliyoruz. Rektal
Tuşe'nin Mart 99 tarihli sayısı "8 Mart Dünya Kadınlar Günü"yle
ilgili özel bir dosya hazırlanmı§. 11Kadıncıkca11 ba§lıklı yazıda kadın
lar için 11 yaşamışlar özgürce yıllarca kendilerini kilitledikleri zehirden
85
kafeslerde, kafes/edik/erini sanarak tüm DÜNYAYI... " deniyor.
"Plastik Tanrılar" adlı yazıda ise kadın psikolojisi ele alınıyor. "Ka
dının varoluş nedeni statükoyu korumaktır. O yüzden gelişime, deği
şime, karşıdır kadın Çocuğa yönelik koruma güdüsü kadını, varola
na sahip çıkr.nak ve kendini garantiye almak zorunda bırakır. Bu yüz
den doğal olarak bencildir kadın. Erkeği içine alır ve tükettikten son
ra püskürtüp atar. " Yazı sonlara doğru gittikçe sertleşiyor; "Kadın
yalnızca erkeği değil, kadınları da sevmez. Çünkü her kadın bir diğe
rinin rakibidir. Kendi pazar payını azaltan bir düşmandır kadın; ka
dın için. Din kitaplarının yazdığı gibi ŞEYTAN değildir kadın. Erkek
lerin yok yere taptığı bir TANRJ'dır. Çünkü bencildir, ikiyüzlüdür,
adaletsizdir, dönektir, samimiyetsizdir. Hep alıcıdır ve yalnızca sırat
köprüsünden geçerken ateşe düşüp cayır cayır yanman zevk verir ona.
Başka ORGAZM tanımaz. "
Zemberek'in 4. sayısında d a benzer bir yaklaşıma rastlıyoruz.
"Home Sick Alien" ba§lıklı yazıda söz edilen kadın "Taviz vermezdi.
Tabiri caizse emer atardı" deniyor. "Öylesine ulaşılmazdı ki. .. Nasıl
saldırıp sömüreceğini, avını nasıl tuzağa düşüreceğini çok iyi bilirdi. . .
Avını zayıf yönünden vurur, altına alır ve yumurtalıklarını tamamen
boşaltıncaya kadar emerdi. "
Zemberek'in 2. sayısında heteroseksüel olan "Mahan" adlı bir
kadın yazarın "The ldeology of Fucking" ba§lıklı yazısına rastlıyo
ruz. Charles Bukowski'nin "Çirkin kadınlar en iyi düzülen kadınlar
dır. Çünkü onlardan nefret ederim" sözü üzerine nefretin ve cinselli
ğin ne denli iç içe geçtiğini inceliyor Mahan. "Kadınlar olarak bizle
re önemli bir misyon düşüyor. Misyonumuz cinselliği yeniden inşa et
me misyonu olacaktır. Cinsellik iktidar, tahakküm ve tek taraflı
edimden eşitliğe ve karşılıklığa, nefret ve yıkıcılıktan, sevgi ve paylaşı
ma, parçacılıktan bütünlüğe, hiçlik ve hiçleştirmeden, varlık ve var
olmaya evrilmelidir. "
Kadına salt cinsel obje olarak yaklaşan bir dergi AE31 . Zaten
"İnsanın özgürlüğü geceyarısı sokakta camlarını indirebildiği vitrin
sayısıyla ölçülmeli. İnsanın özgürlüğü geceyarısı sokakta vitrin camı
indinnesine engel olmaya çalışanları öldürebilme kolaylığıyla ölçüle
bilmeli" diyebilecek kadar sert, bir anlamda mide asidini son dam
lasına kadar kusan bir dergi. AE3 1 'in 2. sayısının iç kapağında
"Lütfen Porno Seyredin" yazıyor. Gerçek aşkı bulamayıp, farklı er-
86
keklerle cinsel ili§kiye giren kadınları "amatör fahi§eler" olarak ad
landırıyor AE3 1 .
Zemberek'in 3 . sayısındaki "denizkızıkuyruksıfır" imzalı "ka
dın bu hatayı tekrar yapacak" ba§lıklı yazı hayatı tırnak kesmeye
benzetiyor. Tırnakları dipten kestiğimizde acır ve bu acıyı çektiği
mizi unutup, bir daha ki sefere aynı hatayı tekrar yaparız. "aldığı
nız hiçbir iltifat, geçirdiğiniz hiçbir feminist eğitim, okuduğumuz
hiçbir kitap sizi durduk yerde, iki kilo aldınız diye apar topar rejim
yapmaya soyunmaktan koruyamaz." Kadın dü§ünsel olarak ne
denli geli§irse geli§sin yine de kadındır diyebilir miyiz? Bunu sor
guluyor "denizkızıkuyruksıfır" ve "kadın için güzel olmak sağlıklı
olmaktan önce mi gelir" diye soruyor. "kışın ortasında minicik etek
lerle yürürken, dişlerinin takırdamasını gizlemeye uğraşan kadınlar
gördüğümde bunu düşünürüm hep. Kaşlarımı, bacak tüylerimi birile
rine yoldururken de, ne yapıyorum ben diye ürperir kimi zaman. ağda
mağda acıtıyor işte . değer mi bütün bunlara ?" Erkek egemen düzeni
ve kapitalizmi sorumlu görüyor ve "aşk daha mı güzel yapıyor cildi
ni" diye soruyor. "puşini tak ve dağlarda kaybol. rujunu sil. orospu
ol. ne olabilirsen. Nereye atlayabilsen bu ağır kanamalı yürekten. "
Ama nereye atlayabilir ki bir kadın tek başına ? Sistem her yerini ele
geçirmiş, kollarını, bacaklarını tutmuş sıkı sıkıya. Başka ne diyebili
riz; "o kadın o hatayı tekrar yapacak"
Yine Zemberek'teyiz. 4. Sayıdaki "Femme Fatale- cinsel per
sonaların en büyüleyicilerinden biridir" ba§lıklı yazı fazlasıyla dik
kat çekici. ". . . Kutsal ve dokunulmaz olan her şey kirletmeyi ve ihlali
kışkırtır. İşlenebilecek her suç işlenecektir. Tecavüz doğal bir saldır
ganlık türüdür ve yalnızca 'toplumsal sözleşmeyle ' önlenebilir. Mo
dern feminizmin en saf dilce denklemlerinden biri, tecavüzün cinsel
lik suçu değil, şiddet suçu olduğunu, tecavüzle iktidarın temelde cin
sellik kisvesini büründüğünü öne sürmesidir. Oysa cinsellik iktidardır
ve tüm iktidarlar yapısal olarak saldırgandır. Tecavüz, kadın iktidarı
na karşı savaşan erkek iktidarıdır... tecavüz; doğanın hepimizin içine
yerleştirdiği ve uygarlığın da bunu içinde barındırmak üzere geliştiril
diği, iktidar isteminin cinsel dışavurumudur. "
Bedenin gizli metaforlarının cinsellik-feminizm-iktidar üçge
ninde ele alındığı yazıda dünyanın en olağan §iddetinin doğum ol
duğu vurgulanıyor. Bütün acıları ve kanıyla.
87
Efsanevi fanzin Mondo Tra sho da da Botticelli'nin Venüs
'
88
toprak anadan (pasif, sabırlı) alan ve dönüştüren, yeni oluşturduğuy
la da dünyayı dölleyendir. Onun açısından tek endişe (şimdilik) dün
yanın kendisinden daha çok biliye sahip olması. "
Sözü e dilen, batı kültürünün dünyaya yayılmasıyla erkek ege
men düzenin iyice yerleşiklik kazanmasıdır. Elbette ki bu endüstri
fallik endüstridir ve bunun sonucunda oluşan kültür de eril kültür
dür.
Boşlukta sallanıp duran ama boşluğu kendi varoluşlarıyla dol
durmaya çalışanların çıkardığı Günbatımı Çağanozları' nda Tuba
Koç bilinçakışı tekniğiyle yazdığı yazıda "kendime koca bulacağım
annem evde kaldığımı söylüyor ben de ona bütün dünyadaki seracı
larla bütünleşmesini öğütlüyorum o kızıyor fotoğrafları arıyor ara sıra
görüyorum bahçede diz çökmüş ağlıyor ben ağlamanı sen kırmızıyı
bilir misin. . . bu saatte kim gidecek markete eskiden bakkal amcalar
vardı evimin yakınında giderdim bana bir sürü şekerleme verirlerdi
yanağımı bacaklarımı okşar/ar yine beklerlerdi. . . küçük erkek karde
şim bana aşık galiba ben uyurken oramı buramı elliyor ve ben bun
dan zevk alıyorum sanırım yeni bir serdar turgut ya da barkın engin
yetişiyor ben de ütü yapacağım " diyor. Günbatımı Çağanozları nda '
89
Ocak 2000'de Samsun'da yayın hayatına atılan Şuurlu Bişey
adlı fanzinde çizgi romanlarda kadının rolü tartışılıyor. "Beyaz Atlı
Prensini Bulmuş Ama mutlu Olamamış Kadınlar Üzerine " adlı
yazıda çizgi romanlarda ki kadınların ya kahramanın sevgilisi ya da
onun yardımına muhtaç bir genç kız olduğu vurgulanıyor. "Genel
kural kahramanın evli olmamasıdır, bu karizmayı bozar. Kimse evde
bulaşıklara yardım eden bir swing ya da sofrayı kuran tommiks gör
mek istemez. . . Yine karizma gereği, zaten koca macera boyunca bir
kaç karede görülen sevgililer, güzel olmak zorundadır. Göründükleri
birkaç karede de genelde kıskançlık krizlerine girerler. senaristlerin
kahramanı pohpohlamak için buldukları yollardan biridir bu da.
Kahramana layık görülen sevgilinin güzel olması akıl edilir de, akıllı
olması bir türlü akıl edilemez nedense. (Burada yanlış anlaşılacak bir
noktayı aydınlatmak gerekir, sorun kahramanın daha iyi bir sevgiliye
layık olması değil, sevgilinin layık olduğu yerde olmamasıdır) "
Zaten kadın hiçbir zaman layık olduğu yerde değildir çizgi ro
manlarda. Çizgiroman kahramanlarının en entelektüel olan Mar
tin Mystere'in nişanlısıyla ilişkisi de farklı değildir. Diana'nın tek
görevi kıskançlık krizlerine girmesidir. Bu krizlerin anlamı da
Martin Mystere'in yüceltilmesidir aslında. Çünkü Mystere öylesine
mükemmeldir ki, Diana her an onu kaybetme korkusuyla yaşar.
Fantom'un sevgilisinin adı da Diana'dır. Yalnızca adları değil,
kaderleri de aynıdır her iki Diana 'nın. Biri Modern toplumun çizgi
ötesi detektifinin, diğeri ormanlarda yaşayan on kaplan gücündeki
Fantom'un sevgilisidir, ama her ikisi de kıskançlık krizi geçirmek
için yaratılmışlardır senarist tarafından.
Bu yazı, çizgi romanlarda kadının hakkettiği yeri bulamaması
nı, bir tür süs olarak kullanılmasını eleştiriyor ve beyaz atlı prensi
bulmanın mutlu olmaya yetmeyeceğini vurguluyor.
Hemen hemen tüm fanzinlerde kadın yazarlar, çizerler var.
Çünkü yerin üstünde olduğu kadar, altında da rastlayabiliyoruz
kadınlara. Sistemin dışına çıkmış, hatta kendine dışarıda ayrı bir
sistem geliştirebilmiş kadınlara.
Her yerde olduğu gibi underground dergilerde ve mekanlarda
da kadınlar var. Sistemin bize empoze ettiği gibi narin, güzel, kırıl
gan bir gül değil bu kadınlar. Zehirli bir sarmaşık da olabiliyorlar,
gündelik yaşamın ortasında bitiveren devedikeni de . . .
90
O yüzden de fanzinlerdeler. Renkli, kuşe kağıda basılı dergi
lerde onlara rastlamıyoruz. Hiçbir zaman da rastlamayacağız.
Çünkü hayatı güzelleştiren bir gülün silueti değil, dikenin verdiği
gerçek acıdır.
91
kaybedenler masumdur aslında.
92
H p.., A ,. -rA"' 'Z. �" tc..
Aa.M A"' l �"f \ 10ft.� A tJ :
O E L\ � E. $Otc."T ul.U N
p Aft.cn91 3. \ 'tA L.111
•
IC.O RY.UNUN ö ı.'umSi
'Ç f"10AJı.\ " Plı:t.Oı-., ,
• • •
c. \NA"IE'T @M,.\tnL&.Rl
•
.S� f'.\.\.... r-b� e.:.i 1
Ö L.ÜLU.İ.
'iiml'I İNİ L
•
t-'E.R. 'Q:\ırıı
�O\t.D\k
. .
<
93
Çırılçıplağım işte. Kıllı göbeğim, kasığımdaki eski bıçak izi ve yeni sol
kolumla seninim ... "
"Vücudumu satın alabilirsiniz ruhumu da" diyen Rektal Tu-
şe'de bir de test yer alıyor. Sorular şöyle;
"]. Bugüne kadar cinsel ilişki sırasında hiç yaralandınız mı ?
a) ağır yaralandım
b) hafifyaralandım
c) yaralanmadım
2. Nasıl bir ölümü tercih edersiniz?
a) makatımda molotof kokteyli patlatılarak
b) derim zımparalanarak
c) uykumda kalp krizi geçirerek..."
94
Pinokyo'nun sürekli uzayan burnunu kullanarak orgazma ula§an
Tansu, aldığı zevkin artması için sürekli yalan söylemeye ba§lar.
Eylül 96'da yayınlanan Çöplükteki Silah Sesi de gerek içeriği
gerekse görsel yanıyla fanzinler arasında kendine özel bir yer edi
niyor. Kapağındaki yüzü gözü eğrilmi§ adam resmi ilk bakı§ta ya
§adığımız çarpık hayatı çağrı§tırıyor.
"Martini istedi ve ardına bakmadı. Çünkü hiç martini içmemişti.
Oysa gelecek yoktu, her ne kadar üzgün ahırların efendisi . olsa da
martini ona saçma geliyordu. Kusmuk dolu klozete girmek istese de
berjer koltuğunda götü rahattı. Ve ölümün kara deliklerindeki aşırı
dozları ayarlayamazdı. Konu devlet olunca tanrıyı eş koşardı. Çünkü
çıkarları tanrısındaydı. Tanrı asker istiyordu, tanrı kurban istiyordu,
tanrı onu istiyordu, tanrı bunu istiyordu, tanrı şunu istiyordu. . . Bi ap
tal tekkeye de gitse, efendime söyleyeyim anasının . . . 'na da gitse bir
95
aptaldı işte. Ve tann iç savaş istedi; minik militan/an karşı koşturdu
polise, candamıaya. Eş/eşimi öngördü tann, çünkü o devletti. Payla
şımı sevmezdi, tüketimi azaltırdı çünkü. "
Sisteme, sistemin yabancılaştırdığı bireye, devletin devamı
için uygulanan şiddete hiç taviz vermeksizin karşı çıkan, bu karşı
çıkışını da olabildiğince sert bir söylemle ifade eden bir fanzin
Çöplükteki Silah Sesi;
"Kara siluetler belirir bazen, yetersiz adaletin meyvaları ve yıkan
madan yenir. Nicedir ölü çocuklar gibidir içleri. Şarkıları farklı gelir
kimilerine. Sevgileri özeldir, nefret kusar şarkı söylerken; tabancaları,
kasatura/an, kelebekleri. . . puştlara kan kusturtmaktır göğün kasveti.
Hayatın ekmek teknesine sıçmaktır ve bir akşam mahallenin tefecisi
ni öldiinnektir. "Garibana vuralım, hem de eğlenelim; eğlenirken dü
şünelim!" sloganını atanları camdan aşşağa atmaktır; cenabet dama
dın gerdek öncesi namazı. . . Uzaktan bakmakla ne kadar o/durulur;
anlaşım, kim ne anlar ve kimler öldürülür, gecekondu yıkımında ?"
Belirgin antifaşist ve antiemperyalist tavır sergileyen Çöplük
teki Silah Sesi "Ölüm tuzlu bir mermi çorbasının içinde gizleniyor"
diyor. Bir de şöyle söylüyor son söz yerine;
"Bütün ateşleri paketledim efendim, fazla mesai yaptım. Ama
babamdan hoşlanmam, yanında cigara bile içemem. O benimdi ya,
şimdi yok. Tren yolunda gitti, adli tıbdan aldı ailesi, ben yoktum cese
dinin yanında. Kafasından neler geçiyor? Hangi şarkıyı mırıldanıyor?
Yanımda yok efendim, yalnızım, o öldü, cigaram söndü. Dumanını
üflediğim için özür dilerim efendim, hep içimde tutmalıydım. Bu du
man sizi rahatsız ettiği için üzgünüm efendim. İzin alamamış ailesin
den gelemedi, kimse gelmedi. Katılmadım dansa, çünkü; dans bil
mem, imla kurallarını da, ama yazanm, çünkü düşünürüm efendim.
Ben bir aptalım çünkü. Tükürüğümü gördün m ü ? Kanlıydı; seninkin
den efendim. Senin şerefsiz kanından değil ama kan işte. Kliniklerin
kutsallığını unuttum artık. antibiyotikleri almıyorum. Temizlendim,
arındım; günahlarımdan ve sevap/arımdan, çünkü ben bir aptalım
efendim! Sapına kadar, senin algılayamayacağın kadar hem de. De
rindeki sertlik mi korkuttu dersin, yoksa çocukluktaki bir anı mı ?
Saçma! Tükürüğümde kan var demiştim ben, kandan korkarım ha
len. Ama hiç kandan k01*madım, çünkü, hiç kan görmedim . . . "
96
LANETH'Lıl Y][LLAR
Son yıllarda Heavy Metal'in gittikçe yaygınlaşmasına paralel
olarak metal fanzin sayısında da belirgin bir artı§ oldu. 90'1ı yılların
başında yaşanan metal müzik patlaması özellikle iki önemli fanzi
nin doğmasına neden oldu. 90'lı yılların başında yayınlanmaya baş
layan Laneth, bugün bile önemini koruyan, metal kültürün geliş
mesi ve yayılmasında çok etkili olabilen bir kaynak sayılabilir. Al
bümler, demo yorumları, röportajlar, konser haberleri içeren La
neth, Türk metal gruplarının tanıtımında, yaygınlaşmasında etkisi
olan en önemli yayındı o yıllarda. Halen bu etkinin sürdüğünü söy
lemek de yanlış olmaz.
Kendilerini Türk basın tarihinde İbrahim Müteferrika'nın
matbaayı bulmasından sonraki en önemli olay olarak tanımlayan
Laneth'ciler bu etkilerini tirajı epey yüksek olan, kuşe kağıda bası
lı bir dergiyle sürdürüyorlar. Laneth'in devamı olan Non Serviam
da kendi alanındaki en önemli dergilerden biri.
Metal müzik alanındaki en düzeyli, en ciddi dergilerden biri
de Enred. Uzun süredir yayınlanan Enred'te söyleşiler, inceleme
ler, albüm kritikl eri yer alıyor.
Aynı dönemde yayınlanan Mega Metal de benzer biçimde
metal müziğin yaygınlaşmasında, metalcilerin ortak paydalarda
buluşmalarında etkisi olan önemli bir fanzindi.
Tek sayı çıkan Rock Art, aralarında Abdülkadir Elçioğlu, Al
tan Erbulak, Cemal Şan, Güven Erkin Erkal, İlhan İrem, Kemal
Kale, Nuri Kurtcebe, Savaş Çekiç, Tuncay Batıbeki gibi birçok sa
natçının olduğu bir grubun karma sergisini duyurmak için yayınla
nır. Deep Purple ve Pink Floyd'un yanı sıra Aqua, Devil, Mavi Sa
kal, S. O.S, Speed gibi Türk rock gruplarını da tanıtan Rock-Art'ın
tek eksiği; uzun ömürlü olamaması.
Durock ise "her şey özgürlük için" sloganıyla ortaya atılan bir
rock durağı görünümünde. Heavy metalin ötesinde, genel anlam
da müzik ve edebiyat ağırlıklı olan Promethius, müzik, edebiyat ve
felsefe yoğunluklu yayınlanan Koan da adı anılması gereken iki
fanzin. Regorge de ağırlıklı olarak müziğe yer veriyor. Cd, demo,
video eleştirileri ve makalelerden oluşan Avantgarde Magazine bu
alandaki en etkin fanzinlerden biri olarak dikkati çekiyor. Özellik-
98
len Karanlık Dergi" olarak tanıtılan Ö lüm ve C ena ze nin insanın
'
ruhunu sıkan, boğuluyor hissi uyandıran bir yönü var. Yalnızca i§
lediği konular değil, sayfa düzeninden kapağına, kull andığı görsel
malzemelere kadar kasvetli bir hava esiyor dergide.
1993 yılında yayınlanmaya b a§layan Heavy Metal, netal grup
·
99
söyleşi var. Söyleşiyi yapan "Bir Hıristiyan 'ı öldürür müsün, Glen ?"
diye soruyor. Ş öyle sürüyor söyleşi;
"Glen: Birisini inancından ötürü öldürmem. Fakat onlar yılanın
kuyruğuna basarlarsa, sonuçlanna katlanırlar.
John: İnsanlar gerçekten Hıristiyanlığın gereklerini yapıyorlar
mı?
Geoff: Gerçek bir Hıristiyan gibi yaşadıklarına inanmıyorum.
Bense elimden geldiği kadar Hıristiyan gibi yaşamaya çalışıyorum.
Glen: Neden kendin olmayı denemiyorsun. Neden benden nefret
ettiğini söylemiyorsun ?
Geoff: Senden nefret etmiyorum ki.
Glen: Kimseden nefret etmiyor musun yani.
Geoff: Günahlardan nefret ederim.
Glen: Sen kafayı yemişsin. Şeytandan hoşlanmamak ayn, ona
karşı insan/an tahrik etmek ayn şeyler. İnsan/an rahat bırakın, ne ya
pacaklarına kendileri karar versinler ve bırakın insanları neye inan
mak istiyorlarsa ona inansınlar.
John: Peki, satanist müziğin dinsel bir temeli olmadığına dair bir
tartışmaya ne dersin ?
Glen: Diğer insanların ne düşündüğü önemli değil, kimseye bir
şey ispatlamaya da çalışmıyoruz. Eğer bizi dinlemek istiyorlarsa iyi,
istemiyorlarsa. iktir et gitsin.
John: Kendinden önce bir başkasını korur muydun ?
Glen: Hayır, ruhumda merhamete yer yok. "
"Birilerine dur ! Demek isteyen cesur bir dergi" sloganını kul
lanan Kırıntı, ilk sayısında Stratovarius röportaj ı ve konser yoru
muyla, denemelerle dikkat çekiyor.
Edirne'de yayınlanan ve ikinci sayısına ulaşan Disastrous Zi
ne Pentagram, Funbox, No Man's Land, Ehrimen, Blind Guardi
an, Pagan, Satyricon ve Radical Noise'la dopdolu bir içerik sunu
yor bize.
Illuminations, Antalya'dan fanzin dünyasına katılan bir çalış
ma. Titiz sayfa düzeni ve yoğun içeriğiyle dikkat çekiyor. F. Silen
ce, Pagan, Yearning, Cenotaph gibi metal topluluklarıyla ilgili yazı
ve röportajlara yer veren fanzin seri cinayet ustası John Wayne
Gacy'e de özel bir bölüm hazırlamış.
"Yaşasın Fotokopi, Yaşasın Kaos" diyen fanzinlerden biri
100
Chaos. Metal ağırllklı olan Chaos, "Kendi özgürlüğünüzü, kendi
mutluluğunuzu yaratın. Anar§iyi yaratın." demekten geri durmu
yor.
Regorge ise hardcore, punk, crossover, trash, speed, death,
grindcore ve noisecore türü müziklerin yer aldığı, bunlarla ilgili
haberler, albüm, demo, video ele§tirilerinin bulunduğu bir fanzin.
Piramit, "farzet ki bedeninin içindeki sen değilsin" diyenler
den biri. Heavy Metal gruplarıyla yapılan röportajlar, albüm kri
tikleri kadar edebiyata yakınlığıyla da dikkat çekiyor. Mehmet
Baydur'dan Barı§ Pirhasan'a, Ya§ar Kemal'e kadar edebiyatın bir
çok değerli isminden ve onların yapıtlarından söz eden Piramit,
kitap tanıtımlarına da yer veriyor. Fanzinin 5. sayısında "Ölümler
den Ölüm Beğen" ba§lığıyla uyu§turucular tanıtılıyor ve gençler
uyu§turuculara karşı sava§a çağırılıyor. Max Aub'un yazıp Memet
Baydur'un çevirdiği, Cezmi Baskın'ın "tek ki§ilik kalabalık toplum
sal cinnet gösterisi"ne dönü§türdüğü "Örnek Suçlar" adlı metin de
fanzinin yine aynı sayısında yer alıyor;
" Ölürüm de olmaz dedi! Halbuki tek istediğim ona haz vermek
ti. . . Beni kimsenin görmediğinden emin olduğum için öldürdüm
onu. . . Beni uyandırdığı için öldürdüm. Çok geç yatmıştım, o kadar
yorgundum ki (. . .) Zehirin rengi tıpatıp konyağın rengindeydi. . . İsteye
rek yapmadım! Tabancamın dolu olduğunu unuttuysam, neden beni
onu öldürmekle suçluyorsunuz? Hafızamın zayıf olduğunu herkes bi
lir. Aptalın tekiydi. "
Ankara'da yayınlanan Yarble-zine, özellikl e röportaj a ağırlık
veriyor. Sayfa düzeni karmakarı§ık ve olabildiğince kaotik bir gö
rünümü var Yarble-zine'ın. 4. sayısında yer alan "Bir D avulcunun
Anatomisi" ve "Tuvalet Kritikleri" gerçekten sıkı yazılar.
Crazy, Mersin'de çıkan bir rock fanzini. Kurt Cobain, Mega
deth ve Iron Maiden için özel bölümler ayrılmı§. Bu bölümlerde
yalnızca yüzeysel bilgiler yer alıyor. Ayrıca çizgiromanlar var
Crazy'de. Gerçi öyküler pek iddialı değil, çizgilerse epey amatör
ce. Yine de içtenlikli bir h ava var fanzinde .
Shit'zine de adı anılması gereken önemli bir müzik fanzini.
İzmir'de yayınlanan satanist death metal fanzini olan Cemetary
Magazine, bilgisayarla hazırlanmı§ ve diğer metal fanzinler gibi rö
portaj ağırlıklı.
101
. ��1�(1(
Ç o k_ .. (oo '. . . .
Ö Z. t: L L L.. !,. '
102
tuplar için. . . Ben sağı solu belli olmayan, içine kapanık biriyim ve
tüm yaşama arzumu tükettim. Solup gitmektense, yanıp kül olmak
daha iyidir. "
Müebbet Muhabbet ile adlarını duyuran Cenk ve Erdem'le
yapılmış epey uzun bir söyleşi yer alıyor fanzinde. Punk efsanesi
Sex Pistols'u çizgiler eşliğinde anlatan bir yazı da var Rockline
Fanzine'de . Yazı Steve Jones'in bir sözüyle başlıyor; "Sorun bizde
değil. . . Kraliçenin kar beyazı kıçında."
Ayrıca Ascraeus'la yapılmış bir söyleşi, bolca da çizgiroman
ve karikatür var.
Monitör'ün Nisan 97 tarihli sayısında, ilk demolarını çıkaran
103
'. \
'#.,
·1�
��
"1:""1
�:::w.-ı:t
ı
·'
..
..
•
"'
104
insana huzur veren o görüntüsünü iğrenç vücuduyla bozmaya çalışı
yor gibi geldiğindendi. (. . . ) Sonunda yarasanın vücudundaki yerimi
aldım. "
Deh şet-zine, Beatles'dan İron. Maiden'a, Kesmeşeker'den
Mor ve Ötesi'ne, Grizu'ya, Objektife kadar birçok sıkı grubu say
falarına konuk ediyor. Ama adının çağrıştırdığı dehşet yok fanzi
nin içeriğinde. Daha çok mizah dozu yüksek yazılar var. Örneğin
Muzaffer Abayhan'ın "Esprili Hakaretler" adlı kitabından yapılan
alıntılar ve birbirinden ilginç graffittiler fanzini iyice renkli kılıyor.
"Doğru dürüst bir adam olsaydın, aşkların ve çeklerin karşılık
sız çıkmazdı ! ", "Eğer bir gün yolun düşer de bizim evin oradan ge
çersen, lütfen geçip git ! . . " ,"Tanıştığım bir adamı asla unutmam.
Ama sana bir ayrıcalık tanıyacağım ! . .. " Muzaffer Abayhan'ın üret
tiği hakaretlerden-birkaçı.
"Elimden tutanlar oldu ama . . . Hep elma şekeri vermek için ! " ,
"Sizi tecavÜZDÜMSE . . . Affedin bayan ! " , "Bütün dünya merak
içinde . . . Titanic sana mı battı ! " gibi ilginç graffittilerin yanı sıra bir
de "Demokrasiyorum" bölümü hazırlanmış dergide. İlginç, esprili
yazılarla sağa sola dokunduruluyor bu bölümde.
Metal Monster son dönemin en ilgi çeken metal fanzinlerin
den biri. Yoğun içeriği, piyasada yer alan çoğu müzik dergisini sol
luyor. Albüm kritiklerinden kitap tanıtımlarına, söyleşilere, sine
ma yazılarına, öykülere, şiirlere, biyografilere kadar ne ararsak bu
labiliyoruz Metal Monster'da. Aynı zamanda- çok düzeyli, çok cid
di bir çalışmanın ürünü olduğunu hemen hissettiriyor. Fantastiko
mik heavy metal öyküden sanal seks metinlerine, PC monster
oyun tanıtımlarına, vampir dosyasına kadar birçok ilginç konuyla
karşılaşabiliyoruz Metal Monster'da. Ayrıca, okur mektuplarına
yanıt verilen "Şemsiye Abla" adlı bir bölüm de var.
Fanzinin 3. sayısında yer alan, Aynalı Mahir imzalı "Delikanlı-
lığın Kitabı"na göz atmakta fayda var:
" - Delikanlı adam kendinden uzun boylu kızlarla dolaşmaz.
- Delikanlı adam light kola içmez.
- Delikanlı adam grevden kaçmaz.
- Delikanlı adam köpekten korkmaz.
- Delikanlı adam kısa pantolon giymez. Zorunlu hallerde şort
giyer.
105
- Delikanlı adam saçını boyatmaz, saç ektinnez.
- Delikanlı adam kodu mu oturtur.
- Delikanlı adam tavuk gibi erkenden yatmaz. Gerektiğinde he-
men uyanır.
- Delikanlı adam sallama çay içmez.
- Delikanlı adam delikanlıların m üziğini dinler. Labunya müzi-
ği dinlemez (Tekno, A cid vs.)
- Delikanlı adam küpe takmaz, saç uzatmaz.
- Delikanlı adam telesekreteri kendine muhattap görmez.
- Delikanlı adam acil durumlar dışında koşmaz. "
Moonlight, kapağı ve logosu epey kötü olmasına karşın içerik
açısından zengin bir fanzin. Black, doom ve death tarzındaki grup
larla röportajlar ve bu gruplarla ilgili özel bölümler yer alıyor. 2.
sayısında R. Christ ve Konkhra ile yapılmış röportaj lar var.
Sombre'de röportajlar, albüm ve demo kritikleri, denemeler
yer alıyor. 2. sayısındaki Ascraeus ve Radical Noise röportaj ı dik
kat çekici.
13 Haziran 1997 Cuma günü ilk sayısı çıkan Ecinnia Fanzine
İzmit'de yayınlanıyor. İzmit piyasa raporu dışında çok sayıda grup
tanıtımı ve söyleşi yer alıyor fanzinde . Suspect tanıtımı, Dismorp
hia, Rashit söyleşileri ilk sayının önemli çalışmaları arasında.
Rock Fanzine de İçel 'de atılmış yayın hayatına. Her sayısında
birçok grubun tanıtımına ve söyleşilere yer veren fanzin, neredeyse
birkaç sayıda tüm underground piyasanın tanıtımını yapmaya kalk
mış. Bu anlamda kaynak olarak da saklanabilecek bir dergi çıkmış
ortaya.
Zengin içeriğiyle dikkat çeken bir fanzin de Musalla Taşı.
Death, black, doom, thrash, grind gore, hard core, noise, punk gibi
birçok müzik türüne yer veren Musalla Taşı 'nda birbirinden ilginç
yazılar ve röportajlar var.
Flyer Zine da kendi alanında ilginç, başarılı bir fanzin.
İ şkence-Pest iki fanzinin birleşiminden oluşuyor. İ şkence ve
Pest adlı fanzinler ikinci sayılarını ortak olarak çıkarmışlar.
Kodeks Elektro Şok Fanzin, "Artık zamanı gelmişti" diyor.
Elektronik Haberler'le ilgilenenler için önemli bir yayın. "Incre
dible Surround Sound"un son albümü "Orblivion" için şöyle deni
yor fanzinde;
106
"Çılgından çok, bilinçsiz müzik yapmaya devam ediyor. Ne tür
tınılann bir araya gelip şarkının ne şekilde devam edeceğini bilmese
niz de popüler şarkı kalıplanna uygun olmama eylemine devam etti
ğine emin olabilirsiniz. Bilinçsizce olduğu kadar esnektir de. Mono
ton maskesinin altında hangi duygunun saklı olduğunu anlayamazsı
nız, hatta bir süre sonra dinlediğiniz şeyin ritmik mi yoksa yavaş mı
olduğunu unutursunuz. Sınırlann gevşediği yere gitmek istiyorsanız
bu bilinçsiz müziği dinleyin. Zaten güzellik bilinçsizlikle yatar. "
Ayrıca "DJ Spooky dinlemeye başlamak her şeyi farklı bir yol
la algılamaya itti beni. Bütün o karmaşık deforme sesler, melodiy
le yeni açılımlar için gönderilen düzensiz sinyaller. .. Deneysel mü
zik için bile fazla deneysel albümü "Necropolis"; bir süre dinlen
mek kişiyi kilitlemeye yetiyor. Şöyle diyor üstat: Kulaklarınıza gör
meyi, gözlerinize duymayı öğretin; neyi gerçeklik olarak isimlen
dirdiğinizi anlayacaksınız" deniyor DJ Spooky için.
4. LEVEL'DEKİ lBDYücü
107
ye dair örnekler veriliyor. 7. sayidaysa Temmuz 1 947'de gerçekle
şen, Roswell olayı diye anılan bir UFO söylentisine ait yorumlar
var. Bilindiği gibi gerçekliği tartışmalı olan bu olayla ilgili epey ki
tap yazılmıştı. Ama 1 997'de basılan, Pentagon'un eski Araştırma
ve Geliştirme Bölümü sorumlusu Albay Philip J. Corso 'nun kale
me aldığı, içinde gizli raporların da bulunduğu "The D ay After
Roswell" (Roswell'den Sonraki Gün) adlı kitap satış rekorları kır
mıştı .
Amorfati, daktiloyla yazılan yazıların kelime kelime, bazen
cümle cümle kesilip yan yana yapıştırılmasıyla hazırlanmış bir fan
zin. Fotoğraflar da benzer biçimde kesilip parça parça yapıştırıl
mış. Bir anlamda hayatın parçalanmışlığını vurguluyor fanzin, gör
sel olarak. İlk sayısındaki bir sayfa evin içindeki eşyaların parça
parça fotoğraflarından oluşuyor. Altınd a da şu yazı var;
"kapatıyomz, diyeceğiz, yarına kadar
iyi çalıştık
sen ve ben uzun
zamandır, her şeyin
orada olduğunu söyleyeceğiz
evin içine yerleştirilmiş eşyalar
yansımaları eşyaların, onlarla
başkaları ilgilenecek, çünkü
pencerenin ardında vakit çok geç"
Pencerenin altında vakit çok geç olduğunda, hepimizin özenle
odanın bir yerlerine yerleştirdiği, gözü gibi baktığı, sildiği, temizle
diği, bir yeri çizilmesin diye üstüne titrediği eşyalarıyla başkası ilgi
lenecek. Amorfati'nin arka kapağına cüce bir kadınla kambur bir
kadın konuk oluyor ve fanzinin kapanış cümlelerini söylüyorlar;
"cüce bir kadınla kambur bir kadın söylendiler bir park kanepesinde
ve artık gitmediler, çünkü hiç gitmediler ayaklarının altına düşüp ora
da gizlendiler. "
Sert İtham ise bu kirli sisteme dahil olmamak için çıkarılan
Makas'zine'nin devamı olarak aynı kadro tarafından fanzin dünya
sına armağan edildi. Tek sayı çıkan, daktiloyla yazılmış sayfalar
dolusu kuramsal yazılarla dolu olan Makas'zine, görsel malzeme
eksikliği ve boğucu sayfa düzeniyle pek de başarılı bir fanzin değil
di. Gerçi, sert tutumları ve düzenin çarklarının dönmesi için kulla-
108
nılan her §eye kar§ı çıkmalarıyla dikkat çekmi§ti ve suya sabuna
dokunacağını açık açık söylemi§ti Makas'zine. Bununla da kalma
yıp, fanzinler için anahtar cümle sayılabilecek bir gerçeği de açık
lamı§tı; "Fanzinsel düşünceler, sistem içinde onaylanan düşünceler
den farklıdır. Herkesin bildiği ve en az bir kez söylediği -daha dün
annemizin - şarkısını dahi farklı söyler ve farklı söylemenizi ister. "
Dü§lerin kar§ı çıkmak olduğunu bilen ve sınırsız dü§ler pe§in
de ko§an Sert İtham , "Reddet, kar§ı koy ve hayır demesini bil" §i
arıyla yola çıkıp anar§ist bir yapı sergiliyor. Rock müzikle ilgili ya
zıların yanı sıra, adına uygun bir sertlikle toplumsal kirliliğe de
kar§ı çıkıyor. Irak'ın bombalanmasından polis terörüne, gözaltında
kaybedilenlere, mafya ve çetelere kadar geni§ bir yelpazede görü§
109
bildiriyor. Gözaltından Çıkamayanlar adlı bölümde İlhan Er
dost'dan Metin Göktepe 'ye, Baki Erdoğan'dan Mehmet Yavuz'a
kadar birçok ki§inin gözaltına alınma ve gözaltından çıkamama se
rüvenleri anlatılmış. Küçük bir uyarı da yapılmış bize; "Siz de her
an bu listeye dahil olabilirsiniz."
Sert İ tham 'ın 2. sayısı, ilkinden epey farklı. Öncelikle boyutu
küçülmü§ ve fanzinin sayfaları çengelli iğne ile tutturulmuş. Çen
gelli iğne esprisi Eblek Hardcore'un kullandığı bir yöntem.
2. sayıda bir kadro deği§ikliği olma ihtimali yüksek. Yine de
Sert İtham, ilk sayıdaki sertliğini, taviz vermez tutumunu sürdürü
yor. Daha kapakta dikkat çekici bir söz yer alıyor; "Fa§istin en bü-
·
1 10
lamaya çalışıp, bir yandan da aile çocuğunu oynayıp ben milliyetçi
yim demek biraz tuhaf değil mi?
Çağlan Tekil : Evet bana da tuhaf geliyor. Ama yaşam böyle.
Çalıntı: Devleti seviyor musun ?
Çağlan Tekil: Hayır.
Çalıntı: Devlete karşısın ama marş, bayrak, milliyet duygusu gibi
şeyler devlet mekanizmasının en önemli parçaları. Bu bir çelişki değil
mi?
Çağlan Tekil: Çelişki aslında. Ama ne yapabilirim. Mutlaka bir
taraf ağır basıyor. İkisine de aynı sevgiyi duymuyorum . . . "
Unutmayın, hayal gücü coplanamaz diyen bir fanzin Sert İ t
ham. Dünyanın global bir köy olmasına, lüks bir lağımda yaşama
mıza, çalışarak, tüketerek ve ölerek anlamsızlaşan hayatımıza karşı
çıkıyor ve alternatif bir yaşam biçimi de sunuyor.
"Amerikan toplumu teknoloji zehirlenmesine uğradı" diyen
Naisbitt'e de sayfalarında yer veriyor Sert İtham. Amerika'da 27
milyon kişi düzenli bir şekilde, şiddet içeren bilgisayar oyunları oy
nuyor. 2500 dolar vererek çocuklarına oyun makineleri alan yetiş
kinleri uyaran Naisbitt, "Lütfen arlık ekrandaki şiddeti normal bir
şeymiş gibi görmekten vazgeçin. Bir dolar verip çocuğunuza top alın"
diyor.
Sert itham'ın bu sayısında Crunch ile yapılmış uzun bir söyleşi
var. Hardcore'un önemli topluluklarından olan Crunch gerçekten
ilginç yanıtlar veriyor. Müzikten toplumsal sorunlara kadar birçok
konunun konuşulduğu keyifli bir söyleşi . . .
Zorunlu askerlik d e dahil olmak üzere zorunlu olan her şeye
karşı çıkan fanzin "Polise yardım et, kendine ateş et" diyor.
Son yılların dikkat çekici fanzinlerinden biri de Dış Mihrak.
Baader ve Meinhof'u anan Dış Mihrak yazılarıyla, söyleşileriyle,
sayfa düzeni ve kullandığı görsel malzemelerle öne çıkmayı başarı
yor. Son sayısında emperyalizmin kalelerinden biri olan Mc Do
nald's' a karşı bayrak açan Dış Mihrak, Kaos yayınlarıyla, son yılla
rın önemli gruplarından Radical Noise'la doyurucu söyleşiler yapı
yor. Neredeyse yılda bir kez çıkan fanzinin periyodunu biraz daha
sıklaştırması gerekiyor. Yine son sayıda yer alan " Öldürmek istedi
ğim insanlar var. . . Hümanizminize koyim, size bişey olmasın. . . " baş
lıklı yazı gerçekten sıkı; " Öldürmek istediğim insanlar var. Hem de ar-
111
dından vücudumun zangırdamasının hayali ile öldürmek istediğim
insanlar var. İnsana hayvansın diyip kimi yetenekli hayvan/an maraz
da bırakmamak için öldürmek isteğim var. Kimi kasaplarda bu ölüle
rin etlerini, tüm parçalannı bir anlaşma çerçevesinde satma (pazarla
ma) azmi ile öldürme isteğim var. İlk silahı tetiklerken kurşunla aynı
hızda koşup kurbanın patlayan vücut yüzeyindeki o kanı yalamak ve
gökyüzüne zafer işaretli elimi kaldırası isteğim var. (. . .) Kamboç
ya 'dan getirttiğimiz tek menzilde bir adet kurşunla tam 38 bedeni ipte
tuzlama balık misali ekarte edebilen silahımı bu önsıra asalaklanna
harcayasım var. (. . .) Çayı bitirirken bardağın dibinde kalan kahve
posasından çıkan portakal parçalannın kobra ısırığına panzehir ol
masını araştıran evimin arka odası kiracısı Profesör Schmidt'in çi
çekli donunu, kendim giyip mağazasından almaya cesaret edemedi
ğim için odasından çalan bir adamım. Son arzum öldürme yetimden
kaynaklanan, "bu işi yapıyorsan adın katildir" tanımlamasındaki ''.ka
til" kelimesinin tüm dünya literatürlerinden kaldırılmasıdır. Hüma
nizminize koyim, size bir şey olmasın. . . "
Kaos Yayınları'nın editörüyle ve Halil Turhanlı'yla yapılan
söyleşiler gerçekten doyurucu. Ayrıca "Esrar Tekkeleri" hakkında
ki yazı da oldukça ilginç; ". . . kabağa tespit olunan -marpuç - vazife
sini gören kamıştan esrar dumanlannı kıdem sırasına göre nefes/eme
ğe başlarlar. Nefesi çeken kamışın ucunu eliyle silerek yanındakine
verir, o da aynı davranışı tekrarlar. Aralannda bir misafir varsa, önce
misafire ikram edilmesi adettendir. Eğer polis baskınlanndan korku
luyorsa, kabak yerine ağzı örtülmüş bardak kullanmak, özel olarak
hazırlanmış (dolma - çift kağıt) gibi isimlerle tanımlanan esrarlı siga
ra/an içmek usuldendir. "
"Çobanlık Felsefesi" başlıklı yazıda "Çobanlık, bütün çıkar iliş
kilerinin en asgari düzeyde olduğu şerefli bir meslektir. Memleketin
dağlannda ve meralannda marjinal düzeyde çıkan otlan, küçük ve
büyükbaş hayvanlann beslenmesi aracılığı ile ülke ekonomisine ka
zandırır. " deniliyor. Bilginin tehlikeli bir oyuncak, bir silah olduğu
savlanan yazıda, zaman zaman da namluyu kendimize çevirdiğimiz
söyleniyor. Çünkü bilmek, lanetlenmektir deniliyor. "Belki de ço
banlık felsefesine duyulan bu özlem; ümitsizce bu lanetten sıyrılma is
teğidir, kimbilir" diye bitiyor yazı.
Fotokopi olarak "Moskova'nın sesi faydalı eserler serisi"nden
1 12
çıkan Fotokopi Afişler adlı kitapçık da bu alandaki görsel malze
meler açısından çok önemli bir kaynak. YerJi fanzin tarihindeki
gelmiş geçmiş 100 afişi içeren Fotokopi Afişler iyi bir toplam oluş
turuyor. Hard-core, punk konser afişlerinin, fanzin kapaklarının,
bildirilerin yer aldığı fanzindeki çalışmaların (biri hariç) hepsi
1991 -98 yılları arasında üretilmiş .
Fotokopi Afişler'in giriş yazısında aynı zamanda fanzin tarihi
ne de kısaca bir göz atılıyor ve bu toplamda neden yalnızca hard
core ve punk içerikli afişlere yer verildiği, rock afişlerinin bu çalış
. manın dışında tutulduğu açıklanıyor:
"Daha önceleri yapılmış 'sanatsal' anlamdaki fanzinleri saymaz
sak, İngiltere 'de punkların özellikle basın tarafindan kendilerine karşı
yapılan çarpıtılmış eleştirilere ve saldırılara karşı koymak için çıkar
maya başladıkları alternatifyayınlarla doğan janzin kültürü ' bundan
yaklaşık 25 yıl sonra, 1 991 yılında metalci ve rockçu gençlerin kendi
yayın organlarını çıkartmaya başlamaları ve Mondo Trasho dergisi
nin Türkiye için zamanın ötesinde hamleleriyle Türkiye 'de de doğ
muştur. Bu zamana kadar bir şekilde Türkiye 'de de vara/muş punk
ve hardcore altkültürleri, bu zamandan sonra fanzin kültürüyle öz
deşleşmiştir. Bundan dolayı, hardcore ve punk içerikli afişler, fanzin
kültürünün bir parçası olarak düşünülebilir. (. . . ) Metalci ve rockçu
gençlerin yaptıkları dergiler sadece jotokopi olarak çoğaltılmış dergi '
özelliği taşıdığından, bu dergilere a it afişlere, metal ve rock grupları
nın konser afişlerine, metal ve rock 'ın bir 'altkültür' olmaması nede
niyle yer verilmemiştir. "
Punk ve rock altkültürlerinin arasındaki bir tür fraksiyon farkı
yüzünden Fotokopi Afişler adlı kapsamlı çalışma görece olarak
'dar kapsamlı' bir hale dönüştürülüyor. Oysa rock ve metal fanzin
leri ve konser afişleri de bu çalışmaya dahil edilseydi eşi bulunmaz
bir arşiv sunulmuş olunacaktı okurlara.
Son dönemin en ilginç fanzinlerinden biri de Davşan. Bursa E
Tipi cezaevinde çıkan Davşan, hazırladığı Rock Dosyası'ndaki
saptamalar ve özgün yorumlarla ilgi çekiyor.
"Amacımız uygunsuz bir mantıkla sizlere ve bizlere kusmak"
diyen Şuurlu Bişey, punk, politika ve şizofreni üçgeninde koleksi
yonculukla, ayrıntılarla, yeraltıyla, fanatiklikle ve kirlilikle ilgilene
rek bizlere hastalıklarını sunmaya çalışıyor. "Gönlünü Frankfurt
1 14
Kara Cüce fanzin yapmak, korsan radyoculuk, el bro§ürü yap
mak ve graffiti konularında aydınlatıcı bilgiler vererek ba§lıyor i§e.
J. G. Ballard'la "William Burroughs'un Çıplak Gerçeği Üzeri
ne" yapılan söyle§inin giri§ bölümü §öyle;
"William Burroughs 'un kemikli bedeni bizi ölümünden çok önce
taciz etti. Neredeyse yarım yüzyıl boyunca edebiyatımızı kendi takıntı
ları, şüpheleri ve tutkularını ekerek etkiledi. Onun zalim dürüstlüğüy
le gerçekçilik, alay ve hatta belki aşk hakkında yeni bir şeyler öğren
meye başladık. "
Kara Cüce, USA, Singapur gibi ülkelerde yayınlanan fanzin
lerden bir kısmını da kısaca tanıtıyor. Türkiye 'den de Dış Mihrak,
Sert İ tham, Fotokopi Afişler, Zararlı Neşriyat gibi fanzinler hak
kında tanıtıcı yazılar var.
Naom Chomsky'in "Anar§izm Üzerine Notlar" ba§lıklı uzunca
bir yazısı da yer alıyor Kara Cüce' de.
Ayrıca "Yaratıcı Sabotaj " için bazı öneriler de sunuluyor;
"hammaddeleri, dosyalan saklayın. . . demin buradaydı işte, diyerek iş
yerine hırsız girdiğini iddia edin, çalışanların masalarına çizgiroman
lar bırakın, posta ve haber akışını engelleyin, bütün bilgisayarları bo
zun, sigortaları attırın, yangın alarmını çalıştırın, tüm saatleri ileri
alın, mesainin bittiğini iddia ederek işten çıkın. . . "
Pleb'e Fanzin pleb sürüsüne ithafen hazırlanıyor. Fanzinin
hazırlayıcısı, otobüs araba vapuruna girince iniyor, vapurun içinde
dola§ıyor, tuvaletin önünde sıra bekliyor ama girmiyor. Otobüse
binince o vah§et manzarasıyla kar§ıla§ıyor; Herkes ölmü§. "ݧte se
ni ilk o zaman gördüm Pleb" diyor. "Eskiden Pleb demezdik sana.
Halk, toplum falan derdik. "
Pleb'e Fanzin, yoğun olarak Dadaizm' den söz ediyor ve doğal
olarak Tristan Tzara'dan alıntılar var. Krou zencilerinin kutsal bir
ineğin kuyruğunu Dada olarak adlandırıldığını, İtalya'nın kimi böl
gelerinde anneye ve kübe D ada dendiğini, Rusça'da ve Rumen
ce 'de Dada'nın sütanne ve tahta at anlamlarında kullanıldığını öğ
renıyoruz.
"Biz burada bitek toprağa demir atıyoruz. Burred bizim yapma
ya, söylemeye hakkımız var çünkü biz ürpertileri ve uyanışı tanıdık.
Enerjiyle sarhoş olmuş hortlaklar olan bizler üç dişli çatalı tasasız te
ne batırıyoruz. Bizler baş döndürücü yüksekliklerdeki bitkilerin tropik
1 15
PJ..EJ3 ' e
fonz.in
116
nıtan, eleştiren bir yayın da gerekli. Bu boşluğu da Zararlı Neşri
yat kapatıyor. Yayınlanan tüm zararlı neşriyatları inceleyen, tanıtı
mını ve eleştirisini yapan, fanzin dünyası hakkında haber ,er veren,
kendi de zararlı bir neşriyat olan bu fanzin bir anlamda �anzinlerin
fanzini sayılabilir.
Fanzinlerden söz edip de fotokopi gazete Karaşm'ın adını an
mamak olmaz. Gazetenin 30 Kasım 98 tarihinde yayınlanan ilk sa
yısında Endonezya halkının orduya ve hükümete karşı ayaklanma
sı "Dünyanın En Güzel Endonezyası" başlığı altında anlatılıyor.
Kablolu, kablosuz yayın yapan sayamayacağımız kadar çok özel tv
kanalıyla, gazetelerle, haber dergileriyle gün geçtikçe güçlenen ve
yayılan medyanın "haber vermeme" özgürlüğünü nasıl kullandığını
görüyoruz böylece. Bu, aynı zamanda bağımsız, alternatif yayıncılı
ğın önemini de ortaya çıkarıyor. Karaşın'da ayrıca Nike firmasının
gerçek yüzünü anlatan ve Nike'ı boykota çağıran bir yazı var. Çek
Cumhuriyeti anarşistleriyle ilgili yazı ve röportaj da ilgiyle okunu
yor bu sayıda.
Atari Teenage Riot adlı müzik topluluğu hakkında ayrıntılı
bir yazı ve söyleşi de yer alıyor. Grubun "Deutschland (Ölmeli)"
adlı parçasının sözleri yayınlanmış;
"Deutschland ölmeli. .. (eins, zwei, drei, vier!!!)
Uyan, Uyan! Ayağa kalk. . .
Batı bundan sonra nereyi vuracak?
Savaş halen doğuyla batı arasında . . .
Paranı;,,, sözü geçer! Paraf!! Ne kadar iğrençsin!
(. . . )
Yakalım Deutshland'ı!!!
Eli kanlı otuzbirciler bizi alaşağı etmeye çalıştı. . .
Havaya uçurun on/an! Havaya uçurun
117
(; J� Z )� rJ1 )�
,tla Ii il il il ŞI N /tJlt
A T L I K F O T O ti O P G A Z il '1' J!
l°llı l SAYIJI 21HJ.OOOTL 30 BA8DI 1888
.,,.,, ,._
ll�lıı •lllJııM
,..... �·-�'İ,)u.
.... - B D NY A N I N EN GUZEL
ENDONEZYAS I
,. J O U t l
ll hhf'1
2- •·l"-
::���!�!-
ır•tntuıı
� ... 'ff... .
.:z:�!:!
t t ,
1� ı�•lmQ. f'Otu...ı.1•
1 •to'd... _.ı.. r<"I ·ıi.41b1 •ı4t-a...ı. . . . . ,,•.
..
... ....
""""'"
1 18
B U Z D AGININ ALTI ;
U N D ERGRO UND ALB ÜMLER
Son yıllarda büyük bir hızla popüler kültürün egemenliği altı
na girdik. Özellikle müzikte bu kültürün etkileri çok daha belirgin.
Radyo ve televizyon kanallarının sayılamayacak kadar çoğalması
bugüne kadar varolan dengeleri tamamen değiştirip yeni bir
arz-talep dengesi oluşturdu. Bu ani değişime hazırlıksız yakalanan
müzik piyasası yetersiz altyapısına karşın büyük bir hızla yeni şar
kıcılar yaratmak zorunda kaldı. Aynı müzik formlarının benzer
şarkı sözlerine eklemlenmesiyle oluşturulan, birbirine çok benze
yen onlarca şarkı, onlarca yeni şarkıcı üstünkörü bir imajla süsle
nerek piyasaya sürülüverdi. Aslında popüler müziğin ruhuna uy
gun olan bu gelişme sonucunda birçok genç birkaç aylığına da olsa
popüler olmanın keyfini yaşadılar, hepsi bu.
Aynı süreç bugün de devam ediyor. Gün geçmiyor ki yeni bir
pop müzik icracısı piyasaya çıkmasın, gün geçmiyor ki çarçabuk es
kiyenler tasını tarağını toplayıp bir daha görünmemek üzere renkli
medya ışıklarına veda etmesin.
İçinde yaşadığımız kaosun, toplumsal ve ekonomik alt üst olu
şun müzikteki yansıması ise iki ayrı "isyan"ı doğuruyor. Birincisi,
feodal ilişkiler ağından kopup kapitalist sistemin dayattığı yaşam
biçimine geçmek zorunda kalan bireyin yaşadığı "arabesk isyan. "
Tamamen kaderciliğe dayanan, içine düştüğü kargaşayı bir tür
alınyazısı kabul edip dışsallaştıramayan, kendi içinde boğulan bu
isyan, son aşamada tamamen bireyci bir yok oluşu dayatıyor. İçin
de bulunduğu konumun toplumsal çözümlemesini yapamayan bi
rey, tek suçlu olarak gördüğü kadere isyan ediyor ama kaderin de
ğiştirilemez olduğunu düşündüğünden, isyanı kendine yöneltiyor.
Kendini suçluyor, kendine kahrediyor, yaşadığı acıları dönüştürme
gücü olmadığından çaresizce her acıyı kabulleniyor. Acı çekmediği
121
zaman §a§kına dönüyor neredeyse. Zamanla, acıyı aramaya ba§lı
yor. Kendine acı çektirecek ne varsa kucak açıyor.
İkincisi ise, isyanı kendine yöneltmiyor. Çünkü kendini ezen,
yok etmeye çalı§an sistemin olu§turulmasında hiçbir rolü olmadığı
nın farkında. Sanayile§ıni§ toplumlarda görülen "rock isyanı" okla
rını kendine değil, sisteme yöneltiyor. Sistemin i§lemesi için olu§
turulan ve bilinçli bir §ekilde kurumla§tırılan aile, okul, askerlik, i§
ya§aını, evlilik, sava§ . . . ne varsa, hepsini hedef tahtasına çeviriyor.
DÜNYA SARSILIYOR
1950'li yıllarda Elvis Presley'le dünyayı sarsmaya ba§layan
Rock'n Roll, bütün gençliği bir anda sarıp sarmalıyor. Daha sonra,
toplumsal dönü§üınlere uygun olarak Rock'n Roll da deği§ip geli
§erek birçok farklı müzik türünün doğmasına yol açıyor.
Rock'n Roll'le birlikte muhafazakar kesimin gençliğe tepkisi
gittikçe artıyor ve sistemli biçimde gençlik, bir tür günah keçisi ha
line getiriliyor. ݧin ilginç tarafı, daha Rock'n Roll Türkiye'de tam
olarak tanınıp yayılmadan "erken" bir kitap yayınlanıveriyor.
1956'da Ekicigil yayınları tarafından basılan, Oğuz Alplaçin ve
Vecdi Benerli tarafından kaleme alınan "Dünya Sarsılıyor" adlı in
celeme, bu türdeki ilk inceleme olma özelliğini ta§ıyor.
"Dünya Sarsılıyor", dünyayı kasıp kavurmaya ba§layan Rock'n
Roll fırtınası kar§ısında, eski değerlerini yitirmek istemeyenlerin
ya§adığı panik duygusuyla kaleme alınını§. Müzikteki bu ani deği
§iınin toplumsal, ekonomik ko§ullarla ili§kisi irdelenmezken, top
tancı bir yargıyla gençliğin, yeni yarattığı bir ilahın, Elvis Presley'in
pe§inden giderek kendini dağıtması, Rock'n Roll'ün bu kadar yay
gınla§masının tek nedeni olarak gösterilıni§.
Daha çok kurgusal örneklere dayalı birkaç hayali tablo çizile
rek bu müziği dinleyen ve dans eden gençlerin o andaki ruhsal du
rumları ve dans edilen ortam gerçekdı§ı bir söylemle uzun uzun
anlatılını§ ; "Yüzlerinde sıtma ate§i gibi bir hayranlık, gözlerinde zıt
anlamlı parıltılar olan bu gençler dans ettikleri salonda kırılmadık
e§ya bırakmıyor, kızlar j apone kollu bluzlar ve göğüslerinin diri,
ta§kın dolgunluğunu ortaya çıkartan kıyafetlerle kollarını engerek
yılanı gibi ileriye doğru uzatıyorlar. "
122
20 milyon aile reisini endişe içinde bıraktığı savlanan bu dan
sın, cinsi duygulara tesir ederek, dans edenlerde sokak köpekleri
gibi aleni çiftleşmek isteği doğurduğu söyleniyor. Bir partide, gri
elbiseli sarışın bir adamın arkadaşına dönüp de "Hazır ol Sam. Bu
kuzuların kurt olması an meselesidir. " demesiyle birlikte "7 Up"
etiketli bir gazoz şişesi duvarda patlıyor ve gençler kudurmuş bir
şelale gibi saldırıya geçiyorlar.
Saldırgan bir dille yazılan, Amerika'daki bir partide gençlerin
birbirlerine söylediği sözlerin ayrıntılarını, duvara fırlattıkları ga
zoz şişesinin etiketini bile tamamen hayal ürünü bir kurguya yer
leştirip, gerçekmiş gibi göstermeye çalışarak bu yeni çıkan dansın
Türkiye'ye sıçramasını kendilerince engellemeye çalışan iki yaza
rın toplumsal bir görev anlayışıyla kaleme aldıkları bu kitap, elbet
te ki inceleme-araştırma mantığından ve yazınsal etikten oldukça
uzak.
Kitabın bir bölümü de dönemin genç sanatçılarının Rock'n
Roll hakkındaki düşüncelerine ayrılmış. Orhan Duru, Rock'n
Roll'ü adi, cayırtılı, şehevi bir müzik olarak tanımlarken, Ferit Ed
gü "Ne yapacağını bilmeyen çağımız gençliğinin çoğunluğun beğe
nisine başkaldırmasının bir sonucudur" diyor.
Ahmet Oktay ve Asaf Çiğiltepe olaya biraz daha esnek bakı
yor. Ahmet Oktay, genelde Rock'n Roll'ü olumsuz görmekle bir
likte, belirli değer yargılarından bıkan bir gençliğin arayışı olarak
değerlendiriyor. Asaf Çiğiltepe de benzer biçimde, "Bir toplum
düzeninin getirdiği müziktir ve bu yolla izahı mümkündür." diyor.
Yalnızca D emir Özlü "Rock'n Roll müziğini çok seviyorum," di
yor. Sevmekl e kalmıyor, savunuyor da. Rock'n Roll'e duyulan tep
kileri şöyle açıklıyor; "İşin aslında bütün eski nesiller, yeni yetişen
nesillerin beğenilerini bozmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu
dünyanın eskimiş insanları yeni yetişenleri kendi kafalarının yolu
na zorlarlar . . . İşte Rock'n Roll yeni insanın, bu insansız kuı allara,
gereksiz sınırlamalara karşı duruşudur. Bu duruşu bütün gençler
yapıyor aslında."
70'li yıllarda, müziğin geçirdiği evrim sonucu rock kavramı ye
ni çıkan grupları tanımlamada yetersiz kaldı. Yavaş yavaş hard
rock, progressive rock, heavy rock terimleri kullanılmaya başlandı
123
ve 70'lerin ortalarından itibaren heavy metal, yüzyılın en önemli
müzik akımı olarak kabul edildi.
Bu arada rock müzik tutucu kesimin hedef tahtası oldu. Aile
lerden polise, öğretmenlerden kiliseye kadar geni§ bir kesim
rock'a saldırmaya ba§ladı. Gençler, ya§amdan bekledikleri hiçbir
§eyin gerçekle§mediğini gördükçe otoriteye ve otoritenin uzantısı
olan aileye, eğitim sistemine, dine, geleneklere müzik yoluyla sata
§ıyorlar, rock müzik ve heavy metal müzik türü olmaktan çıkıp bir
ya§am tarzı, ba§kaldırı biçimi olarak dünyaya yayılıyordu.
124
bunlardan çok azı suyun üstüne çıkarak buzdağının görünen kıs
mında yer alıyor.
Son yıllarda rock müziğin bir patlama yaptığını söylediğimiz
de varolan müzik piyasasının içine girmi§, albümleri satı§a sunul
mu§ grupları ölçüt alarak bu dü§ünceye kapılıyoruz. Bu grupların
çoğu, yine suyun altında olgunlaşıp, yavaş yavaş buzdağının üstle
rinde yerlerini alıyorlar.
Oysa sayısını tam olarak hiç kimsenin bilmediği rock, metal
ve punk grupları Türkiye'nin büyüklü küçüklü birçok ilinde, hatta
bazı ilçelerinde müzik yapıyorlar, kendi oluşturdukları küçük stüd
yolarda, evlerinde, odalarında albümlerini, demolarını kaydedip
çoğaltıyorlar. Elden ele dolaşan, çoğaltılan bu albümlerin ula§a
madığ,ı yer yok neredeyse.
Tanınmayı, popüler olmayı reddeden bu grupların büyük mü
zik firmalarıyla anla§mak gibi bir kaygıları yok doğal olarak. Çün
kü özgürce yapmak istedikleri bir müzik ve vermek i stedikleri me
saj lar var. Kendileri gibi düşünen gençlere ulaşmaktan başka kay
gıları da yok. Buzdağının altında yer almak daha anlamlı geliyor
onlara.
125
U N RE LEA SED
•
Türkiye'nin yetiştirdiği en iyi rock şarkıcılarından biri olan,
müzik üzerine sayısız kitap yayınlamış Gökalp Baykal'ın "Kedile
rin Günti" ve "Evimde" adlı demoları, doğaçlama müzik yapan ve
kendi alanında bir numara olmayı sürdüren Zen'in özellikle "Ku
ku" ve "Uzay 1989" adlı albümleri Türkiye' de müziğin ne kadar yol
aldığını ve ulaştığı noktayı görmemiz açısından önemli .
Ozan-şarkıcı geleneğini başarılı şekilde sürdüren Gökalp Bay
kal'ın üçü yasal olmak üzere toplam sekiz albümü bulunuyor. "Ke
dilerin Günü" Gökalp Baykal'ın ilk demosu. 1986 tarihli bu demo
toplam 40 dakika sürüyor. Gökalp Baykal, 4 kanallı bir kasetli teyp
126
kullanarak hazırlamış bu demoyu. Ayrıca, Türkçe sözlü rock'n roll
bestelerine yer vermiş. Kaydedildiği mekan açısından da farklı bir
demo. Hazerfan Çelebi'nin İstanbul semalarına kanat açtığı Gala
ta Kulesi'nin soyunma odasında kaydedilmiş "Kedilerin Günü."
Drum machine klavye ve gitarda Alper Karamahmutoğlu, ayrıca
gitarda Şükrü Yüksel eşlik etmiş Gökalp Baykal'a.
"Evimde" adlı ikinci demoysa 1 990-92 yılları arasındaki çalış
maları kapsıyor. Toplam 10 şarkının yer aldığı demo, yine 4 kanallı
bir kasetli teyp ile hazırlanmış. Gitarda Alper Karamahmutoğlu,
bas gitarda ise Nezih Onur katılmış çalışmalara.
Zen ise doğu ve batı arasında alışılmadık tarzda bir sentez
oluşturarak kendine deneysel müzikte çok özgün bir yer edindi.
Dünyanın önemli dergilerinden Wire ve Spin'de büyük övgüyle
söz edildi Zen'den. Kurulduğunda 70'lerin saykodelik rock ve
punk müziğinden etkilendiğini gösteren topluluk, günümüzde et
nik öğelere iyice ağırlık verdi. Özellikle doğaçlama müzik yapan
Zen, 1989'da kapağı da el yapımı olarak hazırlanan ilk demosunu,
"Uzay 1989"u yayınladı.
Müziğe ilkokulda b ağlama çalarak başlayan Demirhan Bay
lan, liseyi bitirir bitirmez HUSH adlı ilk grubunu kurdu. Demir
han Baylan dışında, gitarda Eray Artan, vokalde Orhan, davulda
Gökhan Gök'den oluşan grup, 80'li yılların ikinci yarısında yer altı
rock hareketinin önde gelen topluluklarından biri oldu. Bir dönem
Bulutsuzluk Özlemi ve Kesmeşeker gibi gruplarla çalışan Baylan,
"Kazık Marka" adlı ilk demosunu tamamen kendi çabasıyla çıkar
dı. Parçalardan enstrümanlara, kayıttan dağıtıma kadar her şeyin
Demirhan Baylan'a ait olduğu demoda deneysel öğeler ağır bası
yor.
Aqua, 1982 yılında Cem Berksoy ve Cem Canbay tarafından
kurulmuş bir soft rock topluluğu. Daha sonra Murat Tunalı ve Öz
lem Dinçarslan'ın katıldığı topluluk 80 kuşağının ilk underground
albümünü yaptı. "Güneşte Dolaşmak'.' adlı albümün tüm prodüksi
yon giderlerini Aqua karşıladı ve albüm toplam bin tane çoğaltıldı.
1978'de Türkiye'nin ilk punk 45'liği Tünay Akdeniz-Çığrışım
tarafından çıkartılır. Ekonomik kriz ve işsizliğin egemen olduğu
1970'lerin ortasında İngiltere'de ortaya çıkan punk, "işe yarama
yan, değersiz" anlamına geliyor. No Future (Gelecek Yok) diyen
127
punklar boşvermiş, bıkkın görünüşleri, siyah boyalı gözleri, aseksü
el yapılarıyla dikkat çekiyorlar. Punk gruplarının konserlerde se
yircinin üstüne işemesi, kusması bu felsefenin bir tür dışa vurumu
sayılabilir. Yerleşik burjuva değerlerini art arda oluşturdukları
şoklarla sarsmayı deneyen bu hareketi, B atı uygarlığına toptan
karşı çıkan non-konformist ve anti-sosyal bir hareket olarak tanım
layabiliriz.
Türkiye'de de Tünay Akdeniz'in "Mesela Mesele/ Dişi Denen
Canlı" adlı 45'liği sayesinde bu kirli soundla tanışırız. Daha sonra
haddinden fazla süren bir suskunluk dönemine girer punk müzik.
"Mesela Mesele" elbette günümüz punk müziği nden oldukça uzak
tır, ama ilk olması açısından da bir o kadar önemlidir.
"Mesela gördün çarpıldın
Mesela o seni görmedi
Mesela sevdin aşıksın
Mesela o seni sevmedi
128
albümlere kavuşuyorlar, daha geniş kitlelere ulaşıp kendilerini ve
müziklerini ödün vermeden tanıtabiliyorlar.
"Fan Of Your Fancy", "Murky Bedlam", "Bullet" demolarıyla
Hazy Hill, "1 Ignored" ile Nurses Care, ayrıca No Room, Necrosis,
Necropsy, Slut gibi gruplar olanaklarının kısıtlı olmasına karşın
yakaladıkları soundlarla kendi müzik türlerinde çok iddialı ko
numdalar.
Hız VE ÖFKE
1988'de Ankara'da kurulan Hazy Hill 'in ilk demosu 1989'da
kaydettikleri 5 parçalık bir çalışmaydı aslında. Ama ses kalitesinin
kötü olması nedeniyle grup bu demoyu piyasaya vermedi. "Murky
Bedlam" yayınlanır yayınlanmaz birçok ülkenin radyosunda, gaze
te ve dergilerde, ayrıca TRT' de tanıtıldı. Böylece Hazy Hill yurtdı
şında adını duyuran ilk Türk heavy metal grubu oldu. Daha sonra
Viyana konseriyle yurtdışında konser veren ilk Türk heavy metal
grubu unvanını da kazanan grubun bu ilk demosu, en iyi demo se
çildi. Eylül 1992'de ikinci demoları olan "Fan Of Your Fancy"i ya
yınladı Hazy Hill. Yurtiçi ve yurtdışındaki TV ve radyo kanallarıy
la yazılı basında geniş şekilde yer alan bu demo da, 1 992 yılının en
iyi demosu seçildi. 1994'ün sonunda yeni parçalarının yanı sıra eski
konser favorilerinin de yer aldığı 10 parçayı kaydeden grup,
1995'de bu on parçadan dördünü mix'leyip "Toch-in The Nort po
le" adlı bir albümde topladı.
1 995'de ODTÜ'de verdikleri solo konserle hayranlarına veda
eden Hazy Hill, günümüzde hala unutulmadığı gibi, demoları ko
leksiyonların kıymetli parçaları arasında yer alıyor.
1996'da kurulan Dementia, melodik death yapan bir grup.
Grubun ilk demosu "Suicide Symphony" dört parçadan oluşuyor
ve toplam 21 dakika. Demonun ilk parçası olan Suicide Symphony,
klasik müzik etkileri taşıyor. İkinci parça olan Insidious Enemy,
saf thrash denebilecek bir şarkı. Diğer iki parçaysa Agonized Scre
am ve Killing Day adlarını taşıyor. Killing Day, hız ve öfkenin bir
arada olduğu bir parça.
Dementia'nın bu ilk demosu, kötü bir stüdyoda kaydedildiğin-
130
anılmaya başlandı. 1996'da 1 . Roxy Müzik Günleri'nde en iyi
avangart topluluk ödülünü aldı.
"Make Up" ve "No Name" adlı iki demo yayınlayan No Room
ise özellikle Ağaç, Uçmak İstiyorum, Yıkılan Eski Bina · ar ve Kedi
Günü adlı kısa filmlere yaptığı müziklerle dikkat çekti .
Necrosis ise Türkiye'nin ilk hardcore topluluklarından biri.
1 992'de kurulan grup "Chaotic Times" ve "Imbeciles of The Uni
verse" adlı demolarla epey ilgi topladı.
2/5 BZ'nin "Opua Dışın" adlı albümü müzikal yapısının yanı
sıra Çiller'in miting konuşmaları ve Cüneyt Arkın'ın film replikle
rinden "sample"lar kullanarak oluşturulan yapısıyla tüm undergro
und albümler arasında farklı bir yer ediniyor. Sinemayla da yakın
dan ilgili oldukları anlaşılan grup elemanları, müzikleriyle yalnızca
işitsel değil görsel bir alana da çekiyorlar dinleyenleri. Müziğin ya
rattığı etki insan beyninde bir tür görsel imaj a dönüşüyor. Bu alan
da yeni bir çığır açmış oldu 2/5 BZ.
Müziğin arasına sinemasal bir dille efektler yerleştiren diğer
bir topluluk da Slut. Bu tekniği kullanan en popüler "yerüstü" top
luluğu ise Kurban.
Kurban'ın yasal albümü iki yıllık bir çalışmanın ürünü. Non
. serviam dergisinden Aysın Önen'in yaptığı söyieşide sorulan bir
soruya verdikleri yanıt, demoların önemini gösteriyor; "Evde kay
dettiğimiz demolar vardı. İki yıl önce de stüdyoya girip yeni demo
kayıtları yaptık. Şarkılara son halini verdik." Yine aynı söyleşiden
öğrendiğimiz kadarıyla, kullanılan sample'lar grup elemanlarından
Deniz ve Umut'un fikriymiş. Cüneyt Arkın, Turist Ömer ve Cilalı
İbo hastası olan elemanların ellerindeki geniş arşiv albümde epey
işe yaramış.
1996'da Overbase adıyla kurulup daha s�nra adını Statik ola
rak değiştiren topluluk da Türk filmlerinden alıntı sesler kullanı
yor.
Şu sıralar farklı bir müzik türüyle popüler olan Athena 'nın
müzik çalışmalarına başladığı ilk yıllarda yaptığı "Horror Dimensi
ons" adlı punk metal albümü, rock müziğin iddialı isimlerinden
Pentagram'ın "Live At The Trail" albümü, Whisky'nin "Ateş Suyu"
albümü, underground kültürden beslenip buzdağının görünen kıs
mına nasıl yol aldığının birer kanıtı sayılabilir.
131
Hardcore'un çok başarılı örnekl erini veren Radical N o
ice'den, hard rock'ın 15 yıllık temsilcisi Kramp'a kadar birçok gru
bun demoları kendi olanaklarıyla kaydedilip elden ele dolaşarak
kendine özgü bir dinleyici kitlesi oluşturuyor.
Radical Noise, 1992'de Sinan ve Emre tarafından kuruldu.
1993 'de Serdar'ın katılımıyla iyice güçlenen grup o yıl ilk demoları
olan "Approved"i, 1 994'de de ikinci demolarını, "Untitled"i çıkar
dı.
Çalışmalarını İstanbul'da sürdüren heavy metal topluluğu
Kayra 'nın çıkardığı "God Kayra Khan", Aydın' da çalışmalarını sür
düren black-doom grubu Dimness Through I n fi ni ty'nin "Dreadful
Tales Of Freeble Bieeze" adlı demosu underground müzik dünya
sının parlak çalışmaları arasında yer alıyor.
Türkiye'nin belli başlı black metal gruplarından biri olan Pa
gan, 1996 yılında kuruldu. "Rehearsel Tape 96" ve "Heathen Up
heavel" demolarıyla birçok yabancı dergide olumlu eleştiriler aldı.
Bahadır Uludağlar'ı vokale aldıktan sonra daha da güçlenen
132
death metal grubu Infected "The Lost Loser in Dreams" adlı de
mosuyla epey ilgi çekti.
İki kişiden oluşan S eraphim de Ankaralı bir doom metal top
luluğu. "Sweet Words Of Sorrow" adlı demoyla kendi alanında çok
başarılı bir çıkış yaptı Seraphim.
Pure black'in b aşarılı gruplarından Sarcophagus'un "Pagan
Storm" adlı demosu, çalışmalarını İzmir'de sürdüren black metal
grubu Leviathan'ın, Adana'dan Krvestreb'ın demoları kendi türle
rinin başarılı çalışmaları arasında yer alıyor.
Krvestreb "Dark Fantasy" adlı demonun ardından 38 parça
dan oluşacak ikinci demosunun hazırlıklarına başladı . Bir albüme
38 parçanın nasıl sığacağı ise merak konusu.
Ankaralı topluluk Brutal Dissection'un "Animal Amputation"
adlı demosu da adı anılması gereken çalışmalardan biri.
Yine Ankaralı bir topluluk olan Astrahan 1988 'de çıkardığı
"Zor olanı Yenmek" adlı demoyla dikkat çekmiş, 2. Rock Station
Festivali'nde yılın "Umut Veren Grup"u seçilmi§ti.
Scream vokalde Okan, brutal vokalde Oral, basta Yiğit, gitar
da Aydm ve davulda Adem'den olu§an vah§i ve anti-sempatik grup
Ölüm Dışı'nın yayınlanan tek demosu da death-grind tarzının ör
neklerinden birini olu§turuyor.
Türkçe sözlü müzik yapan Astrahan'ın "Zor olanı Yenmek"
adlı demosunda be§ parça bulunuyor. Manyak Herif, Aynı Dertler
ve Kukla özellikle dikkat çekiyor.
Saboath'ın "Epic of Turks" adlı demosunda toplam dört parça
var. Demo 1998 Şubat'ında kaydedilmi§.
Ehrimen'in be§ parçadan olu§an "Il Aderrissa" adlı demosu
özellikle grubun Türkçe sözlü black metal yapmaya cesaret etmesi
açısından önemli. Demodaki iki parça Türkçe, diğer üç parça İngi
lizce.
No Man's Land 'm "Silent Birth in Solitude" adlı demosu da
müzikal kalite açısından adından söz edilmesi gereken bir çalı§ma.
Ankaralı speed metal grubu Dark Phase'in "Mortal Visions"
adlı demosu da dört parçadan olu§uyor.
Brutalized ilk demosu olan "Through Black Light"ı Aralık
1 994'de çıkarmı§tı. 1 992'de kurulan grubun §arkı sözleri de hayli
ilginç. Sözler çoğunlukla anarko-nihilizm üzerine kurulu.
133
Üç parçadan oluşan "Lonely" adlı demosuyla epey beğeni top
layan bir grup Asafated. Grubun gitaristi Atilla'nın underground
kültürle ilgili düşünceleri epey ilginç. İşkence-Pest adlı fanzinin
ikinci sayısında yer alan kısa söyleşide şunları söylüyor Atilla :
"Amaç daha fazla insana hitap edebilmek. Lanet olası yüzlerce,
binlerce, yüz binlerce pislik zaten beni gizli bırakmış. Ben dışan çıka
bilmek için küçük bir delik arıyorum ama onlar ayaklarıyla kafama
basıyorlar. Delikleri kapatıyorlar. Niçin hfılfı o havasız, deliksiz yer
den çıkma imkanım varken gizli kalayım. ... İşte benim undergro
und 'lık müzik hayatım ardan çıktıktan sonra başlıyor. Ben diğerlerine
inanmıyorum. Underground'a inanmak istemiyorum. Benim küfür/e
rim, benim protestom, benim lanetlerim, hırsım, nefretim niçin sınırlı
kalsın ki? Diğerlerine ulaş, senin ne olduğunu görsünler, senden kork
sunlar. Underground nefret mi, nefret hırs mı, hırs seks mi, seks öl
dünnek mi, öldürmek. İşte bunlan verebilmektir müziğine. . . Üç beş
grupla yazışmak, el altından kaset satıp aptalca dayanışmalardan
bahsetmek değildir. . . Ben kendi yaşamımın tanrısıyım ve ona göre ya
şanm. Bizim farkımız onlar gibi yaşamamak. "
Underground piyasanın yeni topluluklarından biri de Sapık
İnek. Topluluğun "Smells Like Teen Pussy" adlı albümü core türü
nün Türkiye'deki iyi örneklerinden biri. Özellikle "Necrophiliac
Humanity Beyond Nietzsche", "Genetical Genital Love" gibi par
çalar, müziği kadar sözleriyle de dikkat çekiyor. "Kanlı Basur" int
rosuyla başlayan albüm, "Makat Çeperi" adlı outro ile bitiyor ve
fotokopiyle yapılan kapağı internetin "hentai" ve "teen" meraklıla
rına hitap ediyor.
Uşak'daki bir stüdyoda doldurulan ve aslında yasal bir albüm
olan Dr. Huso'nun "Pop-Rock, Şiirsel Melodiler" adlı çalışmasının
da, gün ışığına pek çıkmaması ve kült olmaya aday yapısıyla un
derground müzikler arasında adı anılabilir. Pop'a da, rock'a da
benzememesiyle, şarkı sözleriyle, vokaliyle, müziğiyle bir örneğini
daha bulamayacağımız bu ilginç çalışma, bir anlamda Cüneyt Ar
kın'ın "Dünyayı Kurtaran Adam" adlı filminin müzikteki versiyonu
sayılabilir. Özellikle "Robot" adlı parça bilimkurgusal yaklaşımıyla
dikkat çekiyor.
"ben robotum
sizin için sevgili insanlar
134
benden kaçmayın, korkmayın
sizin emirlerinizi yerine getiren
işlerinizde kolaylık gösteren
hayatta size zaman sağlayan
arkadaşınız robotum.
135
zamana uyum sağlama
beraber çalışmakla mümkün.
ULUSLARARASI DAYANIŞMA
Dünyanın underground müzik toplulukları arasında çok geliş
miş bir iletişim ağı bulunuyor. Neredeyse tüm ülkelerin grupları
birbirinden haberdar ve yapılan tüm çalışmaları günü gününe izli
yorlar. Bu konuda internetin katkısı da büyük elbette.
Biz müziğimizin uluslararası platformdaki yeri'ni değerlendi
rirken yalnızca yasal albümleri b az alıyoruz ve dönem dönem bazı
pop müzik şarkıcılarının ufak tefek başarılarıyla övünüyoruz.
Yurtdışında çekilen klipler ya da yabancı bir müzik firmasının bir
Türk sanatçısının albümünü yapması önemli bir gelişmeymiş gibi
sunuluyor medya tarafından.
Oysa buzdağının altında yer alan, adını pek kimsenin duyma
dığı birçok topluluk gerçek anlamda temsil ediyor müziğimizi .
Yurtdışında yayınlanan önemli müzik dergileri bu gruplarla ilgili
geniş kapsamlı incelemeler yapıyor, albüm ve demo kritiklerine,
söyleşilere yer veriyorlar sayfalarında.
Dönem dönem dünyanın birçok ülkesinin belli başlı grupları
nın parçalarından oluşan toplama albüm ya da CD'ler yayınlanı
yor. Bunlar, kendiliğindç:n oluşan doğal iletişim ağı sayesinde tüm
dünyaya yayılıyor. :fyiüzik marketlerden satın alınma gibi bir lükse
sahip olamadıklarından ancak çoğaltılarak yayılabiliyorlar. Bu an
lamda, hangi albümün kaç tane çoğaltıldığını, kaç kişinin arşivinde
yer aldığını, dünyanın hangi ülkelerine, hangi şehirlere ulaştığını
tespit etmek olanaksız.
Türk punk gruplarından Rashit ve Ask it Why 'ın "Kadı
köy'den Hareketler" adlı kırkbeşlik plağı 1996'da Fransa'da yayın
landı. Kapağı fotokopiyle yapılan plak toplam 500 tane üretildi.
136
Ayrıca Rashit'in İngiltere'de yayınlanan, Active Minds ile paylaş
tıkları bir split kasetleri var.
Necrosis'in ise Çek Cumhuriyeti'nde yayınlanan, Radical No
ise ile birlikte hazırladıkları bir split kırkbeşliği, ayrıca İtalyan top
luluk Up To Date ile birlikte kaydettikleri bir split kaseti var. Ayrı
ca, Resistance Productions'ın çıkardığı "Bullshit Dedector No :4"
adlı double LP'de bir, Fransız şirket Tian Men Records'un çıkart
tığı 45'lik toplama plakta da üç parçaları yer aldı.
Bir örnek oluşturması açısından Rashit'in "Kadıköy'den Ha
reketler" adlı kırkbeşliğinde yer alan "Sessizlik Ölümdür" adlı par
çasının sözlerine göz atalım:
137
.·.
•
f
� - : i
i
;
�- \
"Oops To The Honey''
138
Nurses Care'in 1 995'te kaydettikleri "I Ignored" adlı demoda
yer alan "Hate Eye Feed" parçasının sözleri şöyle :
"cepler boşaldığında
batıl inançlar tekrar güçlenir
şimdi Allah 'a inanmak moda
acı başladığında
düşüncelerine yansımaları.da başlar
gelecek grileşiyor, artıyor hareketlenmeler
ama bizi geriye itecekler
reçelin içinde uçuşan umutsuz sinekler gibiyiz
değersiz şeylere dikkat
üçüncü dünya mantık özürlü
solda da olabilirler sağda da
şimdi aynı ideal için savaşıyorlar
neye odaklanmak gerektiğini
yaşayarak öğreniyorum
her şey bittiğinde hoş olmaz dönüp geriye bakmak
(.. . )
bizler çoğunluktaki kayıp/arız
aşırı baskı altında
unutulan ulumalar tekrar başlıyor
arttırıyor gerginliği
babam içerden çıktı: biliyor dışardaki olayları
milletini ve tarihini yüceltenlere gülüyorum
bir eksi işareti sembolize ediyor düşüncelerimi
beyaz griye dönüştü
gri de siyaha dönüşüyor şimdi
renkli kutular beynimizi yıkarken
herhangi bir ideoloji ölü doğuyor. "
Son dönemde Samsun'da kurulan bir punk topluluğu; Çapa
Çürek. Kendilerini müzisyen olarak hissetmeyen, yaptıkları işin es
tetikle ilgisi olmadığını iddia eden bir grup. Müziği, insanın kendi
ne terapi yapabileceği bir eğlence aracı olarak görüyorlar. İlk de
moları olan "Sadece Bir Deneyim"de on beş parça var, bazı parça
larda yalnızca leğen, traş makinası, kavanoz, radyo, tava, konserve
kutuları gibi aletler kullanılmış.
139
Çapa Çörek, Rock'n Roll'e bir gönderme yaparak kendi mü
ziğine de bir isim bulmuş; Bock'n Boll.
Underground müziği bekleyen en büyük tehlike , sisteme bir
ucundan entegre olarak legalleşmesi ve popülizmin tuzağına düş
mesi. Batıda, sistemi sarsan, yüz binlerce insanı etkileyip peşinden
sürükleyen müzik türkülerinin kendi yıldızlarını yarattığını, yarat
tığı yıldızları içine çekip yok ettiğini defalarca gördük. Sistem, elin
deki en güçlü silahla, medyayla, farklı olanları kendi istediği biçim
de süsleyerek farklılıklarını bir imaj a dönüştürebiliyor. Amacına
ulaştığında da buruşturup tarihin çöplüğüne atıveriyor.
Popüler müziğin karşısında underground müzik, medyanın
karşısında da küçük ama etkili bir güç olan fanzinler var. Popüliz
min tuzağına düşmedikleri sürece yarattıkları küçük sarsıntılar
dünyanın en ücra köşelerinden bile duyulacak.
140
G Ö RSEL Ş Ö LEN:
. .
F O TOKO P i AFiŞLER
Afiş, sözlüklerin de yazdığı gibi, bilgi verme, propaganda ya
da reklam amacıyla kullanılan resimli ya da resimsiz bir metin içe
ren kağıttan yapılmış duvar ilanlarına verilen addır.
Sokaklarda yürürken hiç dikkatimizi çekmeyen ya da göz
ucuyla bakıp geçtiğimiz afişler propagandanın, reklamın vazgeçil
mez öğeleri. Seçim dönemlerinde hayatımızı kağıt çöplüğüne çevi
ren afiş salgınları, diğer zamanlarda tanınmı§ firmaların ve hol
dinglerin - özellikle cinselliği her zaman ön planda tutan - bilbo
ardları süsleyen afişleri, reklamın önemini ve kapitalist sistemin
üstüne oturduğu sacayaklarından biri olma özelliğini hep gündem
de tutuyor.
Finans kaynaklarına bağlı olarak teknolojiyi sonuna dek kul- ·
!anan, her biri ayrı bir grafik harikası olan afişler bireyin kendine
yabancılaşma sürecini hızlandıran önemli bir "yok etme silahı" ola
rak da ele alınabilir.
Bizim konumuzsa basit tekniklerle yapılmış, fotokopiyle ço
ğaltılmı§, bir anlamda, yeraltı kültürünün öğelerini, kendilerine ya
b ancı bir dünyanın duvarlarına taşıyan son derece naif, içten afiş
ler.
Fotokopi afişin tarihini ancak fanzin tarihiyle birlikte ele ala
biliriz. Kökleri Nazi dönemi Almanya'sındaki anti-faşist direnişe
dek uzanan fanzin, zamanla "düzene atılan tokat" niteliğine bürü
nerek karşı çıkışın simgesi durumuna geldi. Anarşist, sosyalist, ni
hilist, anti-militarist başkaldırıların yan:ı sıra, bireysel / toplumsal
isyanı içinde barındıran müzik türleri ve bunların paralelindeki ya
şam biçimleri kendine özgü fanzinleri yarattılar.
En önemli fanzin hareketlerinden biri, punk müziğin çok güç
lü olduğu bir dönemde İngiltere'de yaşandı. Basının eleştirilerine
143
ve saldırılarına maruz kalan punklar yoğun olarak alternatif yayın
organlarını çıkartarak basına kar§ı adeta kar§ı saldırıya geçtiler.
Türkiye'de - daha önce yayınlanmı§ birkaç fanzini saymaz
sak - 90'lı yılların ilk yarısında ba§layan fanzin atağı hızlanarak sü
rüyor.
Fanzinlerini tanıtan, duyuran afi§lerin yanı sıra bildiriler ve
konser ilanları fotokopi afi§lerin asıl konularını olu§turuyor. Afiş
ler genelde siyah - beyaz fotokopiyle çoğaltıyorlar. Bir kısmındaysa
renkli kağıt kullanılıyor.
144
dünyaya hangi taraftan bakacağımız da belirtilmiş; Aşk. . . Özgür
lük. . . . Felsefe . . . Rock.
"Deli ' ce Rock Party " afişinde ise - hepimizin bildiği - rock
felsefesi yer alıyor. Böyle bir parti ancak "Barıştan Söz Edebilmek
İçin" düzenlenmiş olabilir.
DEV-İL'CİLER YAKALANIYOR
146
derground dergi ve fanzinde adına rastladığımız rock müzik piya
sasının önemli isimlerinden Güven Erkin Erkal'ın anlattığı bir
anekdot, bırakın fotokopi afişleri, yasal konser afişlerinin bile nasıl
bir tehlike yarattığının kanıtı. Yaşadığınız ülke Türkiye'yse, başını
za her an traji-komik bir olayın gelmesi doğal. Tıpkı , tanınmış mü
zik topluluğu Devil'in konser afişlerini Tepebaşı'nın duvarlarına
yapıştıran gençlerin başına gelenler gibi. . . Polis, yasadışı Dev-İl ör
gütünün militanlarını, hem de ellerindeki suç delilleriyle, afişlerle
birlikte yakalayıp gözaltına alıyor. Şans eseri militanlar ölü değil,
diri ele geçiriliyor ! . .
Belki d e böylece yasadışı Dev-İl örgütü çökertiliyor ama Devil
grubu aynı hızla müziğine devam ediyor.
Bilboardları dolduran afişlerin, reklam veren firmalara kar
sağladığı kesin. Tüketim toplumunu yaratmak için, yabancılaşmayı
sağlamak için gerekli bunlar. Beynimizin uğradığı hasarı onarmak
da yine bize düşüyor. Onlara karşı yapabileceğimiz pek bir şey yok.
Çünkü yalnızca devlete ve bireylere karşı işlenen suçların cezası
var yasalarda. Hayata karşı işlenen suçlarsa her zaman "af kapsa
mı"na giriyor.
Yine de affetmeyenler var demek ki. Bu uçsuz bucaksız kala
balığa karşı bir avuç insan çala kalem yaptıkları afişleri yapıştırıve
riyorlar birbirinden güzel mankenlerin "kullanıldığı" renkli afişle
rin üstüne. Bu yeraltı insanları, toplum için gerçek bir "ceza".
Demek ki, hayata karşı işlenen suçlar da cezasız kalmıyormuş.
147
OUTRO
148
\iAr<t> C O R t:--:Nofs{c oRf' �1 ALMl !Vll f��){
fl:A K S i � OTA �
HA!JRLAYAN Vf SUNAN �NEC.AT1 TVFiErl K
Nt.cA1 'İ {JFFN � 11 ve 1 8 ���AiPA
KON � 'K L.A R lY �A ıl�t f�TE �
MltJ OR,. 1KRtAT �erı LARM e/�J E6fdevı
NAPA�M vEATH e1EXTR�Mi: NOISf:.1�}��
�" MAYp,T/N ltVA Htf� OIN LE�EDı c;1N l i
- ' . . . .
149
150
151
152
153
154
KONSERR
• •
BAKIRKOY AKIL •
HASTANESi
23. HAZZİRAN. 1 99 8
.
SAAT 1 4. 0oo · -
155
•
::.. · ' ' . .:!- '
. . ;•
156
157
J<A L \ C.. \
R R H A .,- s ' 2 L \ K T A N Do L A Y l
� DK f'(\ U I L U Y U (..
...
� c c:: lJ ..., LM •"� ZJ1 11( 1\1\)1.lhi 1999
1 �50. 0 0 0 T1 • . ı ..
YCH<S't .siz.tH V�l\illı'z.li ı:s ' z. IJi\KM ı�
YA7.
1 :
.. ·
�K t•l.
o
� A <c • •
E Lİ Mİ
--
,,;ru �· 3
'.!\i T
--
ill C )'.
� � N J •
K I NG D I A MJ N D
·
• BUTON
. U LU SLAR S ABIKALIDIR
){(J DRE T l\JRTCEBE
• HALET-! RJHİYE
o KI LIBIK Bİ R BALIK
't,._r:;�..ı.t>
o SI RÇA FANUS • "ii•'f.
158
159
160
PfYOTE BAR
imam AO"'n l o k ı k N o : 14 Styoölu Tol: (Om/ 2 9 3 3261
Glrll 8ilotl: Orı•nl.. ,yon Qec•ıl P•yolo Bor
Glriı Ocreli: 1.000. OD.O Tl.
c enotaph
radical noise
k�ma n c ı rock bar
.
crunch
ne cr os is
cara v a n rock bor
13 ekim pazar
sa a t 2 de
orga n i za syon
{Q ) c al
Radiction
Produ s
KODMUZIK
163
164
165
166
Afişlerin bir kısmı, "Fotokopi Afişler" adlı fanzinden, bir kıs
mı da Güven Erkin Erkal arşivinden alınmıştır.
167