You are on page 1of 3

Keşif Dolu Bir Gün: İstanbul Arkeoloji Müzesi Gezisi

Bugün size İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki gezi deneyimimden bahsetmek


istiyorum. Bu müzeyi ziyaret etmek, tarihe olan ilgimi tatmin etmek için harika bir
fırsat ve unutulmaz bir gezi deneyimiydi. İlk önce sizlere müze hakkında bilgi
vermek sonrasında ise gezimi bölüm bölüm özet geçmek istiyorum.

İstanbul Arkeoloji Müzesi 1891 yılında kurulmuştur ve Türkiye'nin en eski


müzelerinden biridir. Kurucusu ve önemli bir ismi olan Osman Hamdi Bey, Türk
ressam, arkeolog ve müzeci olarak bilinir. Müzenin kurulmasında büyük rol
oynamıştır. En ünlü eserlerinden biri olan Kaplumbağa Terblyecisi tablosu Pera
Müzesinde sergilenmektedir.

Müzeye Gülhane parkı tarafından giriş yaptığımda, hemen etrafımda tarih kokan bir
atmosfer hissettim. İçeriye girdiğimde, etkileyici yapısını farkettiğim İstanbul
Arkeoloji Müzesi'nin daha sonradan broşürde Neo-Klasik mimarinin en görkemli
örneklerinden biri olduğunu okudum. İlk olarak, Topkapı Sarayı'nın yanında yer
alan "Baş Müze Binası"nda gezmeye başladım.

Daha yakın olduğundan ilk olarak Eski Şark Eserleri Bölümünü gezdim. Bu
bölümde Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerine ait eserler bulunuyordu.
Hititlerin büyüleyici yazılı belgeleri, anlamasam bile beni bu eski medeniyetler
hakkında daha fazla öğrenmeye teşvik etmişti. Sfenksler, çivi yazılı tabletler ve antik
çömlekler, bu antik kültürlerin yaşamlarını ve inançlarını anlamama yardımcı oldu.
Özellikle Lidya Krallığı'ndan "The Sarcophagus of Mourning Women" adlı lahit
dikkatimi çekti. Kadınların yas tutmasını tasvir eden kabartmalara sahipti. Lahitteki
figürlerin ifadeleri, acılarını yansıtırken, ayrıntılı işlenmiş saç stilleri ve kıyafetleri
dikkatimi çekti. Bu eser, Lidya Krallığı'nın kültürel ve sanatsal mirasını keşfetmek
için önemli bir fırsat sunuyordu. Bir başka aklımda kalan bölüm olan Eski Mısır
koleksiyonu, Antik Mısır'a ait önemli eserler, mumyalar, heykeller, tapınak
parçaları, yazıtlar ve diğer önemli arkeolojik buluntuları içeriyor, bu eserler
aracılığıyla Mısır'ın kültürel ve tarihi mirasını tanıtıyordu. Sonradan Lidya
Krallığı'nın ünlü kralı "Kral Midas'in Mezarı" olduğunu öğrendiğim bir alanda ise
arkeologların bulduğu değerli eşyalar (altın taçlar, mücevherler ve diğer zarif objeler
yer alıyordu) Kral Midas'ın hikayesi ve Lidya Krallığı'nın zenginliği hakkında bize
önemli ipuçları sunmaktaydı. Bu bölümde Pers İmparatorluğu'nun sembolü olan
aslanları tasvir eden taş veya benzeri malzemelerden yapılmış; aslanların gücünü,
kudretini ve Pers İmparatorluğu'nun ihtişamını temsil eden heykeller benim en çok
ilgimi çeken şey oldu.

Sonra eski binanın salonuna girdiğimde; sıralanmış heykeller, mozaikler ve antik


anıtlar beni karşıladı. Bu eserlerin çoğu Roma ve Helenistik dönemlere aitti.
İnce işçilikle yapılmış heykeller, o dönemdeki yaşamı ve kültürü bana
hissettiriyordu. Bir yandan etrafımı daha iyi anlamak için internetten yazılar okuyor,
çevredeki bilgilendirici panolara göz gezdiriyordum. Özellikle Zeus heykeli ve
"İskender Lahdi" gibi önemli eserlerin yanında durmak, büyüklükleri ve detaylarıyla
beni etkiledi. Büyük İskender'in hayatından sahneleri betimleyen "Alexander
Sarcophagus" heykeli lahidinin detaylı işçiliği ve figürlerin gerçekçi ifadeleri beni
büyüledi. Bu lahitin, antik Roma döneminde yapıldığını ve İskender'in ölümünü ve
zaferlerini tasvir ettiğini öğrendim. Lahitin üzerindeki kabartmalarda, İskender'in
hayatının önemli anlarına dair detaylar da bulunuyordu. Ayrıca Efes Antik
Kenti'nde yapılan kazılarda bulunan ve Artemis tapınağından kalan önemli bir eser
olan Artemis Heykelinin bir kopyası da buradaydı. Heykelde, Artemis'in tanrıçalık
sembolleri ve mitolojik özellikleri detaylı bir şekilde tasvir edilmekteydi. Diğer bir
etkileyici eser ise bronz "Güleryüzlü İskender Heykeli" idi. Bu heykel, genç bir
İskender'i tasvir ediyordu. İskender'in yüzündeki tebessüm ve zarif duruşu, gençlik
ve liderlik yeteneklerini yansıtıyordu. İskender'in büyüleyici hikayesini ve zaferlerle
dolu hayatını canlandırıyordu. Sanırım gezim boyunca en çok ilgimi çeken kısım bu
sergi oldu.

Son olarak, üçüncü sergi salonu olan "Çinili Köşk"e gitmek istemiştim fakat bu
kısım ben ziyarete gittiğimde kapalıydı. Bu nedenle size bu kısım hakkında
okuduğum gezi yazılarından ve araştırmalarımdan küçük bir özet geçmek
istiyorum. Bu bölüm, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma çinilerle süslü bir
yapı içerir. Sergide, 15. yüzyıldan itibaren üretilen çinilerle süslenmiş seramikler,
kandiller, çini panolar, çay takımları ve daha birçok dekoratif obje bulunmaktadır.
Bu eserlerde, geleneksel Osmanlı motifleri, çiçekler, geometrik desenler ve hat
sanatının güzel örnekleri görülmektedir. Bu sergi Osmanlı dönemi çini sanatının
estetik zenginliğini ve ustalığını sergilerken, aynı zamanda bir bakıma bu eserlerin
dönemin sosyal ve kültürel yaşamına olan etkisini de göstermektedir.

İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki gezi boyunca, tarihe olan ilgim daha da derinleşti
ve geçmişin izlerini takip etmek beni büyüledi. Müzenin her köşesinde gördüğüm
eserler, onları yapan insanların yaşamlarına ve kültürlerine dair ipuçları veriyordu.
Müzenin 18 yaş altı için ücretsiz olması ise beni sevindiren diğer etkenlerden biriydi.

Sonuç olarak, İstanbul Arkeoloji Müzesi, tarihe meraklı genç öğrenciler için
keşfedilecek bir hazine dolu bir yer. Heykeller, mozaikler, antik anıtlar ve diğer
birçok eser, geçmişe dair bir yolculuk yapmanızı sağlıyor. Müzeyi ziyaret etmek,
sadece tarih bilgimizi genişletmekle kalmayıp, aynı zamanda farklı kültürlerin ve
medeniyetlerin zenginliğini keşfetmemizi sağlıyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi, benim
için unutulmaz bir deneyimdi ve umarım siz de bir gün bu eşsiz yerde tarihi
keşfedebilirsiniz.
Elif Naz Zeynep Ada-150

You might also like