You are on page 1of 3

Simeranya Ekseninde Ütopya

M. Esat Bingöl

202201001

İyilik, güzellik, ahlak, doğruluk gibi kavramların algılanmasındaki farklılıklar, kötücüllük,


yanlış olanı yanlış olduğunu bilerek seçme ve gerçekleştirme iradesi ve başka insanlarla
iletişimde ortaya çıkan problemler insanı ve dolayısıyla onu merkeze alan toplumsal hayatı
kusurlu hale getirmektedir. Realitenin bu noksanlıkları, mükemmel bir düzen ve mükemmel
bir evren tasavvuruna sevk etmiştir düşünen insanı. Bu mükemmeliyetçi tasavvura ütopya
denir.

Tamamen öznel düşünceler içermesi dolayısıyla nesnel bir ütopya fikri mümkün değildir.
İdeal bir ideal tasavvurunun olmayışı, ütopyaya zemin hazırlayan uyuşmazlığın ütopyalar
seviyesinde de var olması, hem ütopyayı bir paradoksa sokmakta hem de ütopyayı meydana
getiren insan hayatının kusurluluğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Ütopyaların hedef tahtası, insanlar ve insanların şekillendirdiği toplumsal hayattır. Hiçbir


ütopyada doğa olaylarına, yeryüzü şekillerine, hayvanlara veya bitkilere müdahale arzusu
yoktur. İnsanın dışında yürürlükte olan hayat kendi içinde düzenli ve mükemmel bir akış
içinde vakidir. Eksik olan, kusurlu olan insandır ve onun dahil olduğu noktada kainatta
olumsuzluklar baş göstermektedir. Bu olumsuzlukların sonucunda ortaya çıkan, insanlığın
özeleştirisi mahiyetindeki fikirlerdir ütopyalar.

Bir sanat eserinde veya kapsamlı metinlerde tüm incelikleriyle açıklanan, fikirlerini
temellendiren, hayatın her yönünü ele alan ve her konuda en iyiyi/doğruyu/güzeli belirleyip
onu savunan metinlere ütopya dendiği gibi, daha dar bir alanda, daha özel bir konuda da tüm
eksiklik ve kusurların ortadan kalktığı tasavvurlara ütopya denebilmektedir. Bu bakımdan
ütopya kavramının anlam genişlemesine uğrayarak “mükemmel bir toplumsal düzen önerisi”
olmaktan çıkıp “herhangi bir konunun en mükemmel halinin tasavvuru” olmaya doğru gittiği
görülebilmektedir.

Tarih boyunca insanları eğitmek, toplumu ıslah etmek maksadıyla pek çok eser yazılmıştır.
Bilgi ve düşünce bakımından toplumda öne çıkan insanlar, toplumun geri kalanına iyiyi,
güzeli, doğruyu, erdemli olanı tavsiye etmiş ve bununla ideal bir düzen meydana getirmeyi
amaçlamıştır. Bu amaçla yazılan her eseri ütopik bir zemine oturtmak mümkün olsa da baştan
sona sistemli bir ütopya örneği olarak en bilinen kitaplar arasında Platon’un Devlet’i ve onun
etkilerinin gözlendiği Farabi’nin Erdemli Şehir’i gösterilebilir.

Türk Edebiyatında ise ütopyanın izlerine ilk olarak Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı
eserinde rastlanılabilir. Alegorik bir dille hükümdarlık, devlet yönetimi ve genel olarak
toplumsal hayat konusunda tavsiyelerde bulunan bu kitap, geniş bir kapsamda bir idealin
aktarılması bakımından ütopya olarak değerlendirilebilir. Takip eden süreçte Türklerin
İslamiyet’i kabul etmesi ve Türklerin siyasi alanda elde ettiği başarılar toplumsal hayatı da
etkilemiş ve zaman içerisinde yozlaşmalar meydana gelene kadar ideale yakın bir hayat
yaşanması bu süreçte ütopyaya uygun bir atmosferin oluşmasını engellemiştir.

Devlette ve toplumda yozlaşmaların meydana gelmesiyle toplumun yeniden inşası için


özeleştiri ve muhasebeler yapılmaya başlanmıştır. Tanzimat ile başlayan Osmanlı Devleti’nin
idamesi için neler yapılabileceği ile ilgili tartışmalar, Prens Sabahattin’in Türkiye Nasıl
Kurtarılabilir? başlıklı kitabı ile gelecek tasarımının en üst düzeye ulaştığı dönemlerden
biridir. Dolayısıyla ütopik eğilimli metinler de o dönemlerde ortaya çıkmaya başlamıştır.
İsmail Gaspıralı’nın Darürrahat Müslümanları’ndaki “Darürrahat”, Türkçe edebiyatın ilk
ütopik ülkesidir. Bu dönemde yazılan eserlerde devletin ve toplumun istikbali kaygısı göze
çarparken Servetifünun sanatçılarının hayalini kurduğu ütopik ülke daha bireysel kaygılarla
inşa edilmiştir. Bu hayali kuran ve adına da “Yeşil Yurt” diyen sanatçılar, topluca Yeni
Zelanda’ya göç etmeye karar verirler. Hüseyin Cahit Yalçın da ütopik bir metin olan Hayat-ı
Muhayyel’i bu dönemde yazar.

Ziya Gökalp’in “Turan” şiirinde ve “Kızılelma”da da ütopik izlekler vardır. Ziya Gökalp,
Turan adlı şirinde de aslında bir anlamda ütopyasını anlatmaktadır. Gökalp, “Vatan ne
Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;/ Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Tûran…” demiş ve
dünyadaki bütün Türkleri bir arada toplayacak olan o hayali ülke Turan’ı işaret etmiştir.

Bu dönemde yazılan Mehmet Murat’ın Turfanda mı Yoksa Turfa mı?, Halide Edip Adıvar’ın
Yeni Turan, Ali Kemal’in Fetret ve Müfide Ferit Tek’in Aydemir adlı romanları da
Cumhuriyet öncesinde Türk Edebiyatında yazılmış diğer ütopik eserlerdir. Genel olarak bir
karakter üzerinden toplumun ve son günlerini yaşayan imparatorluğun eleştirisini yapan bu
romanlar, yazarlarının dünya görüşlerine paralel olarak farklı çözüm önerileri sunmaktadır.

Cumhuriyetin ilanından sonra Ahmet Ağaoğlu’nun Serbest İnsanlar Ülkesi, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu’nun Ankara ve Peyami Safa’nın Yalnızız adlı romanlarında ütopik izlekler
görülebilmektedir. Ağaoğlu ve Karaosmanoğlu’nun romanları ulus-devlet düşüncesini
destekleyen ütopik metinlerdir. Peyami Safa’nın Yalnızız’da oluşturduğu ütopik mekan
Simeranya ise daha bireysel bir duruş olarak değerlendirilebilir. Bu tarihlerden sonra yazılan
ütopya sayısı daha sınırlıdır.

Simeranya, Yalnızız adlı romanında Peyami Safa’nın inşa ettiği ütopik bir ülkedir. Eserin baş
kahramanı Samim, rüyasında Simeranya diye uzak bir ülkeye gider. Simeranya, 150 yıl sonra
yaşanacak problemsiz bir dünyanın erken görülmüş rüyasıdır. Samim, ütopyasının parçalarını
birkaç rüyada tamamlar ve öğrendiklerini bir deftere kaydeder. Daha sonra Samim bu ülkeye
uyku ve rüya halinin dışında bilinçli yolculuklar da yapar. Hatta zamanla bu ülke onun gerçek
dünyadan kaçış durağı haline gelir. Realitenin aksayan yönlerini orada tamire kalkar Samim
ve Simeranya’yı kendi düşüncelerine göre mükemmel bir yer haline getirmiştir. Günlük
hayatın hemen her alanına dair fikirler yürüten Samim, insanlarda beğenmediği veya
değiştirmek istediği her şeyi Simeranya’nın kanunlarına ekler ve orada her şeyi idealize eder.
Bilim, felsefe, din, eğitim, giyim, kültür, ekonomi, toplum ve bireyin nasıl olması gerektiğini
detaylarıyla sunar okuyucuya.

Cumhuriyet döneminde yapılan inkılapların ve yeni devletin politikalarının tenkidini Türk


İnkılabına Bakışlar adlı kitabında yapan Peyami Safa, en başarılı romanlarından biri olan
Yalnızız’da bir nevi kendi inkılaplarını canlandırmaktadır Samim’in “Simeranya”sında.

İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte düşünce dünyasında yaşanan buhran, postmoderniteyi


doğurmuş, yaşamın ıslahına dair umutlar yerini karamsarlığa, ütopyalarsa yavaş yavaş yerini
her şeyin daha kötüsünün tasavvur edildiği distopyalara bırakmıştır.

Kaynakça:

Uysal, Başak. (2018). Diriliş ve Simeranya’ya Ütopya Düzleminde Bir Bakış.

Yumuşak, F. C. (2012). Ütopya, Karşı-Ütopya ve Türk Edebiyatında Ütopya Geleneği.

You might also like