You are on page 1of 2

''Walter benjamin için Goethe'nin şiiri ''içeriye renkli bir camın kırdığı örtülü

ışığın ardından'' bakmaktadır.''


Bu ilginçtir çünkü opaklık içeren ışık eksiltir. Goethe'nin şiiri eksilterek çok
önemsiz olan yan meseleyi [Nebensache] dahi bakışın punctumu kılar bir başka
deyişle goethe alanı eksilterek artırır artık bakış ötesini hisseder. ''Örtü
Goethe'yi sürekli ''güzellikteki içyüze doğru mücadele edilen yere'' teşvik
etmektedir. Görünmeyeni görmek gerek diyerek heterojen bir çokmotifli reveransta
karşı hamleye hazırlanır. Ancak buna karşın güzelin eli de boş değildir, o
dokunulmasına karşın varlığından imtina eder. Geri çekilen özne tam bir
umutsuzluğun içerisindeyken yeniden belirir ve bu sonsuz bir danstır.

Sıkı tut, hepsinden kalanı.


Bırakma bu giysileri. Çekiştiriyor şimdiden
Cinler eteklerinden, daha şimdiden
Yeraltına sürüklemek istiyorlar, sıkı tut.
O, senin yitirdiğin tanrıça olmasa bile
Yine bir tanrıçadır yararlan bundan.

Tanrıça burada giysi midir ve yahut örten edim?


Tanrıça yitirilmiştir ancak sanat onun mimesisidir, sanatın güzeli yine de bir
tanrıçadır.
Güzel örtmenin altında yatan değil de örtmedeyse dolayımsızca bu durumda güzel
nedir?
Güzel ''şey'' değildir o tüm şeylere yönelimin önsel koşuludur, yönelimselliğin
[Intentionality] transandantal a priori formudur.
Güzel ötededir ancak onun ötede-olma durumu uzlaşımdan kopuktur ona asla varılamaz
o varılamayandır. O varılamayan olarak varanlara yani varlıklara yönelimimizin
ilksel itkisidir.

Nitekim Jean-Paul Sartre bu ilksel itkiyi şöyle betimlemiştir:

''O, ötede kalıyor, her zaman herhangi bir


şeyin, bir sesin, ya da bir keman notasının ötesinde. Kat
kat varoluşun ötesinden kendini açığa vuruyor; sımsıkı
ve incecik. Onu yakalamak istediğinizde, varoluşlardan
başka şeyle karşılaşmıyorsunuz; anlamsız varoluşlara
çarpıp duruyorsunuz. Hepsinin ardında kalıyor, onu duyduğumu
bile söyleyemem, ben onu açığa vuran sesleri. hava
titreşimlerini duyuyorum. Varoluşmuyor o, çünkü fazlalık
hiçbir yanı yok; onun dışında her şey ona göre
fazlalık. **O olan bir şey.''**

Bir hiç olmak nihayetinde yegane ''olma''dır. Varolan ''olma'' olamaz.

''Ben de olmak istemiştim. Hatta bundan başka bir şey


istemedim . . · İşte hayatımın gizli temeli : Aralarında ilişki
yok gibi görülen bütün çabalanmın altında aynı isteği
buluyorum : Varoluşu içimden atmak, anları yağlarından
sıyırmak, bükmek. kurutmak, kendimi temizlemek, katılaştırmak,
sonunda bir saksafon notasının kesin ve belirli
sesini verebilmek.,' Bu bir kıssa konusu bile olabilir.''-Jean-Paul Sartre

Cinler eteklerinden, daha şimdiden


Yeraltına sürüklemek istiyorlar, sıkı tut.

Şimdi eğer güzel ötedeyse ve ''DÜNYA''nın açığa çıkarmasına tabii değilse ve ona
karşı kollarını sıvamaktaysa güzel ''YERYÜZÜ''dür çünkü yer yüzü aşağıya doğru
çekerek her şeyi ilksel haline ''lethe''ye unutuşa çağırır. Dasein olarak insanın
özsel niteliği ''nisyan''dır.
Güzel yeryüzüyse güzel neden yeniden aşağıya çekilmeye ve örtünmeye çağrılıyor,
nihayetinde güzel zaten örtülü değil midir ve açığa çıkmadan uzak değil midir? İşte
tam da burada güzelin ikili doğasını farkederiz. Kierkegaard için varoluşun yegane
itkisi olabilecek güzel imandır ve iman ''Mutlak Paradoks''dur. Güzelin açığa çıkma
ve kapanma gibi iki farklı doğaya sahip olması onu ''Mutlak paradoks''a benzer
kılar. Belki de güzel tıpkı kierkegaard'daki gibi ironiktir bir ikilik olarak
ikilik taşıdığı dahi müphemdir.

You might also like