Professional Documents
Culture Documents
Mustafa Kemal
Mustafa Kemal
Üzerimizdeki gökyüzü her zaman böyle parlak ve mavi değildi. Çok değil daha yüz sene önce gökten
kül ve barut yağardı bu toprakların üstüne. Bahar ya da sonbahar değildi geçen günlerin adı,
gündüzler de geceler de soğuk ve karanlıktı. Yüreklerde bitmek bilmeyen acı dolu kışlar vardı uzun
sonsuz gelen seneler boyu. Ovaları rüzgarları dağlardan gelen çiçekler ve kokulu otlar değil kan
kokardı, suları hep bulanıktı boğazı yakardı. Mektuplar hep acı taşırdı ve her ocağa ve düştüğü yeri
yakan acıdan her kapının ardında vardı. Demem o ki, eğer şimdi gökyüzü maviyse, güneş hala
özgürlükle doğuyorsa üstümüze, soluduğumuz hava duman, kan ve barut kokmuyorsa yüz sene önce
tüm bunların diyetini birileri ödediği içindir.
Başımdaki çatı
Esen rüzgar
Özgürlüğüm
ve
Gururum
Cumhuriyet.
Mustafa düşlerinden uyandığında nefes nefeseydi ve gün daha ağarmamıştı, sarı saçları alnına
yapışmıştı. Kardeşi odanın diğer köşesinde hala uyurken sessizce pencereye gitti, karanlığı izledi.
Henüz çok küçüktü ama sessizlikten de karanlıktan da korkmadı Mustafa.
On beş yaşında korkmadı, yirmi yaşında korkmadı. Yirmi beşinde, otuzunda, ellisinde korkmadı
Mustafa.
Yalnız kaldı korkmadı. Dostları tarafından bırakıldı korkmadı. Baskı gördü, sürüldü, çocukken hayalini
kurduğu çok sevdiği askerlikten vatanı için vazgeçti, milletini kendi canından üstün gördüğü için
alevlerin içine yürüdü korkmadı.
"Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır." dedi, o hiçbir zaman umutsuz olmadı.
Olmaz, dediler.
Yapma, dediler.
Başaramazsın, dediler.
Durmadı.
Duymadı.
Vazgeçmedi.
Pes etmedi.
Durmadı Mustafa.
Korkmadı Mustafa.
Bir gencin hayali ve çabası bir ülkenin, bir halkın geleceği oldu. Üzerimizde parladı. Bizi tuttu, bir araya
getirdi, bütün etti, bir etti.
Bir hayali vardı, hayalinden başka güveneceği kimsesi yoktu. Hayaline sarıldı, hayaline inandı. Hayali
gerçekleştiğinde yürüdüğü yolda ona milyonlar katılmıştı. Çok zor günlerde bile yılmadan, pes
etmeden, korkmadan söndürmediği hayalinin o minik kıvılcımı 29 Ekim'e bir yangına dönüştü. Tıpkı
Anka Kuşu gibi o yangın sayesinde yeni çehre kazandık. Yeniden doğduk, güçlendik.
Mustafa Kemal başardı.
Başardık.
Kazanan tüm ülke oldu. İçinde yaşayan her insan zafere ulaşmış oldu.
Bir asır sonra bile aslında her güne bir zaferi daima kutlayarak uyanıyoruz.
Üzerimizde dalgalanan bayrağı selamlıyor içimizdeki Mustafa Kemal her gün. Doğmaktan olan güneşe
her gün umutla bakıyor Mustafa Kemal. Başarımızı da başarısızlığımızı da bizimle kutluyor. Çünkü
yılmadan ilerlersek eninde sonunda başaracağımızı biliyor. Yüzyıl önceden bize ışık tutmaya devam
ediyor.
Kendi çocuğu hiç olmadı, onun yerine bir milletin babası oldu. Bir milletin Ata'sı oldu. Hala onun
ismiyle doğuyor çocuklar bugün bile. Mustafalar, Kemaller…
Bedeninin bir gün toprak olacağını söyleyen ve cumhuriyetimizi bize emanet eden Ata, yüz yıl sonra
kalbimizde hala böyle bir canlılıkla yaşayacağını tahmin etmiş miydi acaba?
Biliyorum, yaptıklarının hiçbiri övünmek için değildi. Ne yaptıysa vatan içindi, canlar içindi. Kendi için
bir çıkar bir karşılık hiçbir zaman beklemedi.
Bize bir ülke verdi, bir cumhuriyet, taşınacak bir bayrak, yürünecek bir yol, övünülecek bir yurt verdi.
Her gün pes etmeden yeni baştan başlamak için bir neden verdi.
Vatanından başka hiçbir şeye sahip olmayan genç bir adamın rüyası şimdi bizim yaşadığımız bugünler.
Onun geçmişten gördüğü gelecek bugün.
Mustafa Kemal Atatürk'ü en değerli eseri ve bize emaneti olan Cumhuriyetin 100. yılı kutlu olsun!