You are on page 1of 2

Siyasal önderliği kim üstlenecek?

Ülkemizin kuzeyinde 2000’li yıllarla birlikte gelişen kitlesel hareket CTP’nin hükümet
koltuklarına oturması ve 2004 referandumunda egemen güçlerin planlı bir şekilde bir tarafta
“evet”, diğer tarafta “hayır” sonucunu çıkartmasının ardından ciddi bir girileme yaşamıştır.
Toplumun muhalif dinamikleri ciddi bir umutsuzluk ve dağınıklığa düşerek sessizliğe
gömülmüştür.
Ancak bu doğal olarak uzun sürmedi. Gerek ülkenin kuzeyinde uygulanan sömürgeleştirme
politikalarının son raddeye gelmesi, gerekse dünyada yaşanan ekonomik krizin ekonomiye
olumsuz etkileri kitlelerdeki huzursuzluğu artırmış ve muhalefet yeniden canlanmaya
başlamıştır.
Bu gelişmeler karşısında rejim ilk tedbir olarak hükümette yer alan ve hayata geçirilen
icaraatlarda imzası bulunan CTP’yi muhalefet saflarına geçirerek muhalefeti kontrol altında
tutmaya çalışmıştır.
Bunun ilk açık örneği meclis önünde CTP’nin meclise taşıdığı yasalara karşı eylem yapan
kitlenin önüne CTP’li liderlerin çıkması ve kitleyi arkasına alarak eylemde gözaltına alınan
eylemcileri “kurtarmak” için Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne yürümesidir. O gün için amaçlanan
başarılsa ve CTP kitleyi meclis önünden kaçırarak görüşülen yasaların geçirilmesini
kolaylaştırsa da günün sonunda CTP’nin tekrardan sokaktaki muhalefetin önderliğine
soyundurulması hedefine ulaşılamamış ve CTP kitleden ciddi bir tepki almıştır.
Sendikal eylemdlerde önderliği almayı başaramayan CTP “Artık Yeter!” sloganı ile bağımsız
eylemler düzenlemeye ve kitlelere “sokağın hakimi benim” mesajı vermeye çalışmıştır. Ancak
günün sonunda bu da işe yaramamış ve bu eylemler çok sönük geçmiştir.
Muhalefetin önderi olmayı kendi başına başaramayan CTP bu işi “Sendikal Platform”a
bırakmış ve “hele bir sokaklar canlansın, nasıl olsa önderliği CTP’den başkası üstlenemez”
düşüncesi ile bir süreliğine pusuya yatmıştır.
Nitekim Sendikal Platform tarafından düzenlenen 28 Ocak eylemi hiç kimsenin beklemediği
kadar büyük bir katılımla gerçekleşmiş, kitleler meydanları doldurarak “artık bu toplum
tükenmiştir” düşüncesinde olanları dahi şaşırtmıştır.
Ancak bu eylemlerde ortaya çıkan tablo, gerek rejimin egemenlerinin gerekse de rejimin
partisi CTP’nin kaygılanmaya başlamasına neden olmuştur.
Bu tablo kitlelerdeki rejim karşıtlığının ciddi şekilde artmakta olduğudur.
Bu nedenle rejim yanlıları ve CTP-TDP-DP gibi rejim partileri hemen yaygın bir
propagandaya girişmişler ve rejim karşıtı sloganları öne çıkaran yapıları “marjinaller” hatta
“provakatörler” olarak siyasi olarak linç etmeye çalışmışlardır. Bu linç kampanyası zaman
zaman siyasallığı da aşarak direk fiziki lince de dönmüştür.
Tüm bu yaygaralara rağmen 2 Mart’ta gerçekleştirilen ikinci miting daha da kalabalık bir
katılımla ve kitlelerin çok daha büyük bir bölümünün rejim karşıtı pankartları, sloganları
sahiplenmesine sahne olmuştur.
Bu rejim yanlılarını daha da ciddi şekilde kaygılandırmaya başlamıştır. Bu nedenle 7
Nisan’da meclis önünde gerçekleştirilen eyleme katılımı düşürmek ve kitlelerin moralini
dağıtmak için her türlü yola başvurulmuş ancak bu da başarılı olmamıştır.
Tüm bunlar yaşanırken bir dizi sendikada rejim karşıtı duruş sergileyen yönetimleri alaşağı
etmek için oyun tezgahlayan rejim yanlıları özellikle KTÖS Genel Kurulu’nda çok ciddi bir
tokat yemişlerdir.
Ancak sular hala daha durulmamıştır. Gelişen ve radikalleşen muhalefeti dağıtmak için zaten
ciddi sıkıntılan yaşayan ve sağlam temellere oturmayan Sendikal Platformun dağıtılması için
düğmeye basılmış olduğu görünmektedir.
Şimdi ise buişi tek başına görütemeyeceğini anlayan CTP, TDP ve DP’yi de yanına alarak
“meclis içi muhalefet” adıyla bir blok oluşturmaya çalışıyor. Kitleleri bir kez daha aldatmak
içinse 25 Nisan’da referandumun yıldönümü bahanesi ile CTP-TDP ikilisi miting
düzenleyeceklerini ilan ettiler. Bunu yaparken amacın gelişen muhalefeti kontrol altına almak
olduğu açıkca ortada.
Tüm bu gelişmeler içerisinde rejim dışı duruş sergileme konusunda anlaşan üç parti, KSP,
BKP ve YKP bir araya gelerek ortak bir açıklamada bulundu. Üç parti olarak atılan bu adım
oldukça önemli. Bu üç parti kendileri ile rejim dışı duruş sergileme ve “sömürgeciliğe karşı
sömürgecilere dayanarak mücadele kazanılamaz” tespitinde hemfikir olan diğer kişi ve
yapıları da bu iş birliğine dahil etmeyi başarabilirlerse ve bunu yaparken mücadeleyi tabana
dayandırmayı, günün sonunda halkın kendi kendini yöneteceği bağımsız bir ülke yapmak için
kitleleri mücadeleye dahil etmeyi başarırlarsa bu çürümüş rejimi dağıtma şansı yakalanabilir.
O nedenle şimidi günün sloganı; Kendi kendimizi yönetmek için mücadeleye omuz verelim!
Mücadeleyi tabana yayalım! olmalıdır.

You might also like