Professional Documents
Culture Documents
İbrahim AŞIK
Arş. Gör. Mehmet Akif GÜL Arş. Gör. Ozan TOK
Arş. Gör. Ömer Faruk DEMİR Arş. Gör. Ömer Faruk SAÇAR
Tamamı Çözümlü
Genişletilmiş 4. Baskı
SEÇKİN | Hukuk
Ankara 2020
Dördüncü Baskıya Önsöz
İstanbul-2019
Prof. Dr. Murat YAVAŞ - Prof. Dr. İbrahim AŞIK
İçindekiler
■ Görev
■ Yetki
■ Yetkisizlik Kararı
OLAY:
Yerleşim yen Gemlik olan Mehmet.. Bursa’da bilgisayar ve parçalan
satımı işini yapmaktadır. Yerleşim yeri Adana olan Cihan., bu şirketten
10 adet bilgisayar kiralamıştır. Taraflar arasındaki sözleşmeye göre
Cihan 3.000 TL ödeme yapacaktır. Fakat Cihan: sözleşmede kararlaştı
rılan bilgisayarların kiralama bedeli olan 3.000 TL’yi ödememiştir.
Bunun üzerine Mehmet.. 3.000 TL alacağı için Cihan aleyhine dava
açmıştır.
SORULAR:
1. Somut olayda görevli mahkemeyi belirleyiniz.
CEVAPLAR:
1. Olayımızda Mehmet, Cihan’a karşı bir alacak davası açmıştır. Meh
met’in alacak hakkı kıra sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu dava,
malvarlığı haklaıına ilişkin bir davadır. Aksine bir hüküm bulunmadıkça
şahıs varlığına ilişkin davalar ile malvarlığı haklarından doğan davalar
da görevli mahkemenin, dava konusunun miktar ve değerine bakılmak
sızın asliye hukuk mahkemesi olduğu kabul edilmiştir (HMK m. 2).
Somut olayda taraflar arasında kıra sözleşmesi yapılmış ve bu kira iliş
kisinden kaynaklanan bir dava mevcuttur. HMK m. 4’e göre, miktar
ve değerine bakılmaksızın kira ilişkisinden kaynaklanan her türlü
davalar, sulh hukuk mahkemesinde görülür. Dolayısıyla HMK m.
4’ün açık hükmü uyarınca olayımızda görevli mahkeme sulh hukuk
mahkemesidir'.
Kesin olmayan yetki kuralları ise (genel yetki ve özel yetki kuralı) kamu
düzenine ilişkin değildir, cevap süresi içerisinde davalı tarafından yetki
•(...) Somut olayda, davacı ile davalı arasındaki temel hukukî ilişki kira sözleşmesidir Davacı
malik ile zarara setep olan işyerinde kiracı olarak bulunan davalı ile arasında kira sözleşmesi
bulunmaktadır. O halde mahkemece, uyuşmazlığın Sulh Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği
dikkate alınarak, bu yönde görevsizlik karârı verilmesi gerekirken: hatalı değerlendirme sonucu,
isin esasının incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru çörülmemistir(...)" Yargıtay 17.
HD. T 21.3.2017, E. 2C14/18449'K 2017.-2844. (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma - 1 15
itirazı ileri sürülmezse davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir. Ay
rıca genel yetki kuralı ve özel yetki kuralı davacıya seçimlik hak doğu
rur birbirinin alternatifi olma özelliğine sahiptirler. Bu durumda davacı
dilediği mahkemede dava açabilir.
*(...) Mahkemece HMK.'nun 6. maddesi gereğince Mersin Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili
olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş: hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
HMK'nun 6 maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme davalının ikametgahının bu
lunduğu yer mahkemesidir. Aynı Kanunun 10 maddesinde sözleşmeden doğan davalar için
sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye
ilişkin"bir düzenlemedir. Dolayısıyla dava davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel
yetkili mahkemede açılabilir. (Bkz HGK. 5.11.2003. 2003713-640-627 sayılı kararı) Somut olay
da az yukarıda anılan HMK*mn 10. maddesi gereğince taraflar arasında oluşan sözleşme ilişki
sine göre sözleşmenin fa yeri mahkemesi davaya bakmaya yetkilidir. Mahkemece değinilen’bu
yönler gözetilerek işin esasına girilip hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken
yazılı şekilde yetkisizlik karan verilmesi usul ve yasaya aykırıdır Bozmayı aerektirir(...)" Yargı
tay 13." HD. T. 12.10.2016. E. 2016/15890. K. 2016/18382. (kazanci.com.tr).
16 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Yetki kuralları kamu düzenine ilişkin olmadığından her zaman ileri sü
rülemez ve yargılamanın belirli bir safhasında davalı tarafından ileri sü
rülmeye tabı tutulmuştur. Kesin yetkinin söz konusu olduğu durumlarda
ise, kesin yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olduğundan hem dava şar
tıdır hem de tıpkı görev kuralları gibi her aşamada ileri sürülebilir. Hâ
kim de kesin yetki kuralını re’sen nazara alır. Oysa hâkim kesin olma
yan yetki kurallarını kendiliğinden nazara alamaz.
Belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi. 10.02.2016 tarihinde 6100 Sayılı HMK nın 20/1 fıkra
sında yer alan “bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten" ibaresinin iptaline karar verdi.
Zira tarafların yokluğunda yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilmesi durumunda taraflann bun
dan haberdar olamayacağı ve dosyanın yetkili/görevli mahkemeye gönderilmesi için öngörülen
iki haftalık süreyi kaçırması hususunu Anayasa Mahkemesi hukuki dinlenilme hakkı, ölçülü
lük ilkesi gibi temel haklara aykırı bularak iptal etti. Karar çin bkz: AYM. E 2015/56. K.
2016/9. K. 10.02.2016. >vvA'.anayasa.gov.tr).
18 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Yarn somut olayda kanunda belir
tilen süre içerisinde davanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talep
edilmemişse dava açılmamış sayılır (HMK m. 20).
6. Yetkinin kesin olmadığı hallerde yetki itirazı bir ilk itiraz olup (HMK
m. 116) dava şartı değildir. Bu sebeple mahkeme bu hususu re’sen ınce-
leyemez. Öte yandan., yetkisizlik veya görevsizlik kararının üzerine yet
kili veya görevli mahkemeye gönderilen dava yeni bir dava olmayıp açı
lan davanın devamıdır. Yetki ilk itirazı davanın ilk olarak açıldığı Bursa
Mahkemesinde ileri sürüldüğünden, artık ilk itiraz olarak da ilen sürü
lemeyeceği için bu itirazın incelenme imkânı yoktur (HMK m. 117, f. 1,
HMK m. 131). Dolayısıyla yetkisizlik kararı üzerine dosyanın kendi
sine gönderildiği mahkeme açısından yetki hususu bağlayıcıdır.
Yetkisizlik kararı veremeyecektir ve davaya bakmak zorundadır. Şayet
kesin yetkinin sez konusu olduğu bir dava mevcut olsa idi bu durumda
her zaman yetkisizlik kararı verebilirdi. Fakat olayımızda kesin yetki
söz konusu olmadığından dosyanın kendisine gönderildiği mahkeme
yetkisizlik kararı veremez.
Pratik Çalışma - 2
■ Görev
■ Yetki
■ Yetki Sözleşmesi
■ Hâkimin Sorumluluğu
OLAY:
İstanbul Kadıköy'de ikamet eden ve memur olarak görev yapan Ahmet..
Tekirdağ'da trafik kazası sonucu tartışma üzerine yerleşim yen Antalya
olan Hakan ile, yerleşim yeri Burdur olan Hüseyin tarafından darp edil
miştir. Ahmet, 5.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat için Ha
kan ve Hüseyin'e karşı dava açmayı düşünmektedir.
SORULAR:
1. Ahmet bu davayı hangi yer veya yerler mahkeme sinde açabilir?
2. Ahmet'in davayı Ankara mahkemelerinde açtığını varsayalım. Bu du
rumda davalılar '‘Ankara mahkemeleri yetkisizdir" şeklinde bir itirazda
bulunursa bunun niteliğini ve sonuçlarım açıklayınız?
3. Tarafların bu uyuşmazlık hakkında yetki sözleşmesi yapmaları mümkün
müdür? Neden?
4. Ahmet'in davayı sulh hukuk mahkemesinde açtığım varsayalım. Bu
duıumda kim veya kimler hangi süre içinde nasıl itiraz edebilir? Bunun
üzerine mahkeme nasıl karar vermelidir? Bu karardan sonra davaya de
vam edilebilmesi için ne yapılması gerekir?
6. Hakan kendisine dava açıldıktan bir süre sonra hâkimin., hâkim olmadan
önce davacı Ahmet'in avukatlığını yaptığını öğrenmiştir. Bu durum kar
şısında Hakan ne yapabilir?
CEVAPLAR:
1. Bir davaya coğrafi olarak hangi yerdeki görevli ilk derece mahkemesi
nin bakacağına ilişkin kurallar yetki kurallarıdır. Yetki kuralları., kural
olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. Yetki kural
larını, genel yetki kuralı ve özel yetki kuralları şeklinde tasnif etmek
mümkündür. Bunun yanında özel yetki kurallarını da kesin ve kesin ol
mayan yetki kuralları şeklinde ayırt edebiliriz.
Genel yetki kuralı (kesin yetki kuralı olmadıkça) her dava bakımından
yetkili olan mahkemeyi belirleyen kuraldır. Euna göre genel yetkili
mahkeme,, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki
yerleşim yeri mahkemesidir (HMK m. 6/1). Baz: ihtilaflardan kaynakla
nan davalar için ise kanun koyucu özel olarak yetki kuralı (örneğin si
gorta sözleşmelerinden doğan davalarda yetki) düzenlemiştir. Bu kural
lardan bazıları kesin yetki (taşınmazın aynından doğan davalarda yetki)
kuralıdır. Kesin yetki kuralı, genel yetki kuralı dâhil diğer yetki kuralla
rını bertaraf eden niteliktedir. Bu kurallarda kamu düzeni düşüncesi hâ
kimdir. Kesin olmayan yetki kuralları ise genel yetki kuralının yanında
alternatif bir yetki kuralı olarak yer alır.
• Özel yetki kuralı gereği, ilk olarak haksız fiilin işlendiği ve zararın
meydana gelciği yer olan (şayet zarar başka yerde de onaya çıkmışsa
o yer mahkemesi de yetkilidir) Tekirdağ; zarar görenin yerleşim yeri
olan İstanbul mahkemelerinde bu davayı açılabilir.
2. Açılan bir davada mahkemenin yetkisiz olduğu yetki itirazı ile ileri sü
rülür. Yetki kuralının niteliğine göre yetki itirazının ileri sürülüş şekli ve
sonuçları farklılık arz eder. Eğer bir davada kesin olmayan yetki söz
konusu ise; kesin olmayan yetki itirazı bir ilk itiraz olduğundan yetki
itirazı cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. Ayrıca yetki itirazım ileri
süren davalının yetkili olduğunu düşündüğü mahkemeyi de belirtmesi
gerekir., aksı halde yetki itirazı geçerli olmaz. Mahkeme de kesin olma
yan yetki kuralını re’sen dikkate alamaz. Şayet bir davada kesin yetki
kuralı söz konusu ise; kesin yetki kuralı dava şartı niteliğindedir. Bu
nedenle mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir5. Davalı taraf ise
mahkemenin yetkisiz olduğunu davanın her aşamasında ileri sürebilir.
Bunun yanında kesin yetki söz konusu olduğu hallerde yetki itirazında
bulunan tarafın kendi kanaatine göre yetkili mahkemeyi belirtmemesi
yetki itirazının geçerliliğine etki etmez.
Söz konusu olayda şayet kesin olmayan yetki kuralı söz konusu olsaydı
mahkemenin yetkisiz olduğuna ilişkin “Ankara mahkemeleri yetkisiz
dir” beyanı geçerli bir yetki itirazı olmayacaktı. Çünkü davalı taraflar
kendi kanaatlerince hangi mahkemenin yetkili olduğunu da belirtmeleri
gerekirdi. Örneğin, “Ankara mahkemeleri yetkisizdir, İstanbul mahke
meleri yetkilidir’ şeklinde bir yetki itirazında bulunmaları gerekirdi.
-...İş veya toplu iş sözleşmesinin taraflarının, davalının yerleşim yeri ve işin yapıldığı yer dışın
daki’ bir mahkemenin yetkili olduğuna dair düzenleme yapmaları 5521 sa’yılı Kanun'un 5. mad
desinin emredici nitelikteki son cümlesi gereğince geçersizdir, iş mahkemesinin yetkisi kamu
düzeni ile ilgili olduğundan davalı tarafça süresinde yetki itirazı yapılmamış olsa bile, mahke
me tarafından bu husus kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır Bir başka anlatımla
hâkim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi kendisi de res'en yetkisiz
lik kararı verebilir..."' Yargıtay 22 HD E: 2017 / 7533 K: 2017 / 9255 T: 24 04.2017
(sinerjimevzuat.com tr).
Pratik Çalışma -2 23
• Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir
hüküm veya karar verilmiş olması.
• Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun
hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
• Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm
verilmiş olması.
• Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut
tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili
olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hü
küm verilmiş olması.
■ Görev ve Yetki
■ Yetki Sözleşmesi
■ Görevsizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler
OLAY:
İzmir’in Karşıyaka ilçesinde yaşayan (A), 02.01.2018 tarihinde, sekiz
yaşındaki çocuğu (C) ile birlikte, tacir (B)’nin Alsancak semtindeki
konfeksiyon mağazasına alışverişe gitmiştir. (A) mağazadaki ürünlere
bakarken., iyi monte edilmemiş olan aydınlatma sistemi tavandan düş
müş ve (C)’yi yaralamıştır. Hemen hastaneye kaldırılan (C)’nin bir gö
zünde %50 oranında görme kaybı olmuştur. (A) ise 50.000 TL maddî ve
50.000 TL manevî zararı bulunduğu iddiasıyla dava açmak istemektedir.
SORULAR:
1. Maddî ve manevî tazminat davası bakımından görevli ve yetkili mah
kemeyi tespit ediniz.
2. Uyuşmazlık ortaya çıktıktan sonra (A) ile (B) bir yetki sözleşmesi yap
mışlar ve mezkûr kaza sebebiyle açılacak olan dava bakımından Ankara
mahkemelerini yetkili kılmışlardır. Bu hâlde:
a. (A)’nm davayı Ankara’da açması üzerine yetki itirazında bulunula
bilir mi?
b. Yetki sözleşmesinin geçerli olduğu varsayımında, davanın İzmir’de
açılması mümkün müdür?
28 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
7. Hâkim, tanık listesi vermesi için (B)’ye iki haftalık süre vermiştir.
(B) ?nın verilen süre içinde tanık listesi sunmamasının sonucu nedir? Bu
hâlde (B): eski hâle getirme hükümlerinden faydalanabilir mi?
CEVAPLAR:
1. Tüketici mahkemelerinin görevi, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanuncun 73. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, tüketici
işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmaz
lıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.
(mutlak ticarî davadan farklı şekilde). Bunun için, taraflardan birinin tü
ketici olması gerekir. Ayrıca., tüketici sözleşmesi yapılmasa bile, söz
leşme öncesi görüşmelerden doğan sorumluluğa (culpa in contrahendo)
ilişkin uyuşmazlıklar bakımından da tüketici mahkemeleri görevlidir6.
Büyükşehirler :
Büyükşehir Olmayanlar :
Yetki sözleşmesi
MADDE 17- (1) Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş
veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mah
kemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksı kararlaştırılma
dıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.
a. HMK’nın 17. maddesine göre, tacirler veya kamu tüzel kişileri, arala
rında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya bir
den fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi ka
rarlaştırılmadıkça dava sadece belirlenen bu mahkemelerde açılır.
Olayda taraflardan yalnızca bir tanesi tacir olduğundan, geçerli bir yetki
sözleşmesinin varlığından bahsedilemez. Buna karşın, yetkili kılınan
mahkemede dava açan kişinin tüketici, yetki itirazında bulanan kişinin
ise tacir olduğu dikkate alınırsa hükmün amaçsal bir yoruma tâbi tutul
ması ve yetki ıtiıazının hukukun genel ilkeleri ve mukayeseli hukuk ışı
ğında değerlendirilmesi gerekir.
■2
Karar için bkz. HGK.. 13.03.2015. E 201371824. K. 2015/1030 (lexpera com.tr).
38 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
■ Görev ve Yetki
■ Yetki Sözleşmesi
■ Davanın Tarafları
■ Dava Arkadaşlığı
■ Taraf Değişikliği
OLAY:
İzmir'de yaşayan (A), 22.04.2016 tarihinde yatırım amacıyla Salih
li Manisa'da 150 000 TL bedelle bir gayrimenkul almıştır ve mezkûr gay-
rimenkule uygun bir teklif geldiğinde devir işlemlerini gerçekleştirmesi
için Salihli’de yaşayan (B) ve yanında çalışan (Bl) ile (B2)’ye noter ara
cılığıyla özel vekâlet çıkarmıştır. 01.06.2016 tarihinde (B), asgari ücretle
yanında çalışan (B2)’ye talimat vererek gayrimenkulu ortak ış yaptığı ve
Salihli’de yaşayan arkadaşı (C)’ye devretmesini istemiştir. (C). adı geçen
gayrimenkulu (B)’den olan alacaklarına karşılık '.10.000 TL bedelle dev
ralmıştır. (B), 0S.03.2017 tarihinde piyasaya 10.000.000 TL borcu varken
vefat etmiştir. (C) ise 15.02.2017 tarihinde bir ceza davasında beş yıl hü
küm giymiş ve cezası kesinleştiğinden cezaevine girmiştir. (B)’nın vefatı
ile birlikte gayrimenkulün devrinden haberdar olan (A), 15.03.2017 tari
hinde İzmir’deki ofisinizde sizi ziyaret edecektir.
SORULAR:
1. (A) ofisinize gelerek size olayı anlatmış ve kime karşı hangi davayı
açması gerektiğim sormuştur. Olaydaki bilgiler ışığında nasıl bir strateji
izlersiniz? Açmak istediğiniz davanın tarafını tespit ediniz.
40___________________________________________ Medeni UslI Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
CEVAPLAR:
1. Olayda davanın yöneltilmesi bakımından (B), (B2) ve (C):nın durumları
ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Nitekim, duruma göre vekâlet sözleşmesi
hükümleri dâhilinde (B) veya (B2)’ye dava açılması mümkünken: veki
lin ortak iş yaptığı arkadaşı olması, gayrimenkulü vekilden olan alaca
ğına karşılık devralması hususları dikkate alınarak taşınmazı muvazaalı
şekilde devraldığı iddiasıyla tapu maliki (C)’ye karşı tapu iptâl ve tescil
davası açılması da mümkündür.
Olayda (B2), asgarî ücretle çalışan bir işçidir. Bu hâlde, (B2)’ye karşı
dava açılması hâlinde, dava kazanılsa dahi alacağın tahsil edilememe
ihtimâli bulunmaktadır.
Tüm bu hususlar göz önüne alındığında: (C)’ye karşı tapu iptâl ve tescil
davası açılması stratejik olarak en isabetli çözüm gibi görünmektedir.
Nitekim (C)’nın taşınmazı kötü niyetli olarak devraldığı hususu ispatla
narak tapunun iptâli ve müvekkil adına tescilinin sağlanması mümkün
olabilecektir.
2. (B) veya (B2)’ye karşı dava açmak istenmesi durumunda, söz konusu
dava vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan bir alacak davası olacağın
dan, görevli mahkeme HMK’nın 2. maddesi gereğince asliye hukuk
mahkemesidir.
(B) veya (B2)’ye karşı dava açmak istenmesi durumunda, söz konusu
dava vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan bir alacak davası olacağın
dan, genel yetki kuralının yanı sıra sözleşmeden doğan davalardaki yet
ki kuralının da göz önüne alınması gerekir.
Hem (B) hem de (B2)’nin yerleşim yeri Salihli Manisa olduğundan, genel
yetkili mahkeme (davalının yerleşim yeri mahkemesi) Salilıli mahkemesidir.
(C) ’ye karşı dava açmak istenmesi hâlinde, açılacak olan dava tapu iptal
ve tescil davası olacağından, HMK’nın 2. maddesi gereğince görevli
mahkeme asliye hukuk mahkeme sidir. Uyuşmazlık taşınmazın aynından
kaynaklandığından, HMK’nın 12. maddesi gereğince taşınmazın bulun
duğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Bu hâlde, Salihli mahkemelerinin
yetkili olduğu söylenecektir.
42 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Olayda verilen bilgiler ışığında, (A) ve (C) arasındaki davanın tapu iptal
ve tescil davası olduğu dikkate alındığında, taşınmazın aynından kay
naklanan bir uyuşmazlığın söz konusu olduğu görülecektir. HMK’nın
12. maddesine göre, taşınmazın aynından kaynaklanan davalarda taşın
mazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olduğundan, (A) ile
(C)’nin bu uyuşmazlık bakımından yetki sözleşmesi yapınası mümkün
değildir. Bu konuda yapılan yetki sözleşmesi geçersiz olacaktır.
5. Olayda (C), bir yıl ve daha uzun süreli kesinleşmiş bir hapis cezasına
mahkûm olduğundan, HMK’nın 52. maddesi gereğince davada kendisi
ni kanuni temsilcisi aracılığıyla temsil ettirecektir. Diğer bir ifadeyle
(C), dava ehliyetini kanunî temsilcisi aracılığıyla kullanacaktır. Bu ba
kımdan, davanın açılmak istendiği tarihte (C)’ye vasi atanıp atanmadığı
hususu gözden kaçırılmamalıdır. (C)’ye vasi atanmamış ise sulh mah
kemesinde hükümlüye vasi tayinine ilişkin prosedürün gerçekleştirilme
si gerekir.
Dava ehliyeti olmayan kişiye karşı dava açılması hâlinde, dava dilekçesi
davalının kanuni temsilcisine tebliğ edilir; davalının kanuni temsilcisi
yoksa önce davalıya bir kanuni temsilci atanması yoluna başvurulur.
Dava ehliyeti olmayan davalıya karşı yapılan usul işlemleri geçersizdir.
Ancak davalının kanunî temsilcisi bu işlemlere onay verebilir.
TMK’nın 407 2. maddesine göre vasi tayini, kural olarak, cezayı yerine
getirmekle görevli makamın bildirimi üzerine mahkûmun yerleşim ye
rindeki sulh mahkemesince gerçekleştirilir. Cezaevi yönetimince hü
kümlünün yerleşim yeri sulh mahkemesince vasi tayini için gerekli bil
dirim yapılmamışsa hükümlüye vasi tayini için hükümlünün yerleşim
yeri sulh mahkemesine başvuruda bulunulması da mümkündür.
44 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
(C) hakkındaki hapis cezası kesinleşmemiş ise kendisine vasi tayini ge
rekmez. Bu hâlce davanın doğrudan (C)’ye yöneltilmesi mümkündür.
Nitekim hükümlü, hakkında verilen hapis cezası kesinleşmiş olan kişidir
ve hükümlünün kısıtlanması cezanın infazına başlandıktan sonra söz
konusu olacaktır Bu durum, TMK’nın 407.2. maddesinden anlaşılmak
tadır.
'' Karar için bkz. 14. HD. 21.05.2015. E 2015/1804. K. 2015/5677 dexpera.com.tr).
46 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Olayda (A), davaya (C)’ye karşı tazminat davası olarak devam edebile
ceği gibi (m. 125 1-b), tapu iptal ve tescil talebiyle yeni malık (D)’ye
karşı da devam edebilir (m. 125.1-a). (D)’ye karşı davaya devam edilme
si hâlinde, (A)’nm davayı kazanma ihtimâlinde (C) ve (D), yargılama
giderlerinden müteselsilen sorumlu olacaklardır.
Davaya (D)’ye karşı devam edilmesi hâlinde, (A)’nın ispat yükü altında
olduğu ek bir vakıa ortaya çıkacaktır. Şöyle kı (A), (D):nin gayrimenku-
lü kötü niyetle devraldığını ispatlamalıdır. Aksi hâlde davası reddolu-
nur. Buna karşın, (D)’ye karşı devam edilen davanın reddolunması
(A)’nın (C)’ye karşı yeni bir dava açmasını engellemez. (A), (C)’ye kar
şı devredilen gayrimenkulün devir tarihindeki değerini talep etme hak
kını haizdir.
Olayda tapunun hatalı bilgi vermesi sebebiyle dava (D) yeruıe (E)’ye
yöneltilmiştir. Burada dava dilekçesinde tarafın yanlış gösterilmesi da
vacıya yükletilmeyecek ve kabul edilebilir bir yanılgıdan kaynaklan
maktadır. Bu sebeple, hâkimin izniyle iradî taraf değişikliği yapılması
mümkündür. Burada taraf değişikliği yapılabilmesi için karşı tarafın rı
zası aranmayacaktır. Ancak davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve lehine
dava açılmasına sebebiyet vermeyen (E) lehine yargılama giderlerine
hükmedilme sı gerekir.
48 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
■ Dava Arkadaşlığı
■ Davaya Müdahale
OLAY:
Kiraya veren (A) ile kiracılar (B) ve (C) arasındaki kira sözleşmesi
01.01.2017 tarihinde akdedilmiştir. Sözleşmede "Kiracılar (B) ve (C),
kira borcundan müteselsilen sorumludur” hükmü yer almaktadır. Kiraya
veren (A), 05.06.2017 tarihinde vefat etmiştir.
SORULAR:
1. Kiracıların ıkı aylık kıra borcunu ödememeleri üzerine (A), (B)’yi dava
lı göstererek mahkemeden (B)Tnin iki aylık kira bedeli olan 2.500 TL’yi
ödemeye mahkum edilmesini talep etmiştir.
rücu ilişkisi çerçevesinde (C)’ve açmış olduğu cavada (C): cevap dilek
çesinde şu açıklamalarda bulunmuştur: “Ne benim ne de (B) 'nin kiraya
veren (A)'ya 2.500 TL borcu bulunmaktadır. Bu sebeple (B)’nin şah
sımdan rücu ilişkisinden kaynaklanan herhangi bir alacağı mevcut de
ğildir”. (C)’nın ilgili ifadeleri mahkeme tarafından dikkate alınacak mı
dır? Gerekçeli şekilde açıklayınız.
3. (A)’nın ıkı kızı (K) ve (L): kendisinin yegâne yasal mirasçılarıdır. (K):
0S.09.2017 tarihinde (B) ve (C)’ye birikmiş kira borçlarının ödenmesi
için ihtar çekmiştir.
a. İhtar üzerine borç ödenmediğinden (K): (B) ve (C)’ye dava açarak kira
bedelinin tahsilini talep etmiştir. Mahkeme neye karar vermelidir?
b. İlgili davanın dadacısının (A) olması ve dava devam ederken vefat etmiş
bulunması ihtimâlinde mahkeme ne şekilde karar vermelidir?
CEVAPLAR:
1.
Olayda ise davada taraf olmayan (dolayısıyla üçüncü kişi olan) (C)’nin
ilgili dava sonucunda verilen karardan hukukî durumunun etkilenmesi
mümkündür. Zira (B)’nin davalı olduğu bu yargılamada davanın kabul
edilmesi hâlinde, (C)’nin kendisi de müteselsil borçlu sıfatını haiz oldu
ğundan (B)’nın fazla ödediği kısım bakımından Türk Borçlar Kanunu
= “...Dava, vakıf yöneticilerinin görevden uzaklaştırılmaları istemiyle vakıf tüzel kişiliği hakkında
açılmıştır. Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkındaki Tüzüğün 24.
maddesinde görevden alınan veya uzaklaştırılan yöneticilerin bir daha hiçbir vakfın yönetiminde
görev alamayacakları öngörülmüştür. Yarg'ılama sonunda mahkemece vâkıf yöneticilerinin işten
uzaklaştırılmalarına karar verilmesi durumunda, anılan madde hükmüne gore bu kişiler daha
once herhangi bir nedenle vakıftaki görevlerinden aynlmış olsalar bile bir daha hiçbir vakfın yö
netiminde yer alamayacaklardır Böyle bir yaptırım, vakıf tüzel kişiliğini ilgilendirdiği gibi,
görevden uzaklaştırılmaları istenilen yöneticilerin hukuki dunımlarım da etkilediğinden ve
onlar için kişisel cezalandırma niteliği taşıdığından, bu kişilerin davalı vakıf tüzel kişiliği
yanında davaya katılmalarında hukukî yararlan vardır Türk Medeni Kanununun 79. maddesi
ile Tüzüğün 23. ve Ek 2. maddelerine aykırı davrandıktan iler sürülerek vakıf yönetiminden
uzaklaştınlmalan istenien yöneticilerin yasal olarak kendilerini savunabilmeleri ancak davaya
katılmaları ile mümkün olabilecektir. Bu nedenle Mahkemece davacıya, dava dilekçesinin gö
revden uzaklaştırılmalar istenilen kişilere tebliği suretiyle davaya katılmalan için önel verilmeli.
Hukuk Genel Kurulunca benimsenen Özel Daire'nin esasa ilişkir bozma kararı uyarınca gerekli
görülen inceleme ve araştırmalar da yapılıp tamamlandıktan sonra hasıl olacak sonuca gore
hüküm kurulmalıdır...’. Karar için bkz. Yargıtay HKG T. 22.3.2000, E. 2000/18-200. K.
2000/190 (kazanci.comı.
52 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
b. İlgili soruya cevap verebilmek için fer’i müdahil ve usûl işlemleri arasında
ki ilişki incelenmelidir. Hukukumuzda basit fer’i müdahale sistemi kabul
edilmiştir. Buna göre fer’i müdahil.. yanında katıldığı tarafın yardımcısıdır.
Fer’i müdahil davada taraf olmadığı için dava takip yetkisine de sahip de
ğildir. Dava takip yetkisine sahip olmayan fer’i müdahilin yanında davaya
katıldığı kişiden bağımsız usûl işlemi yapabilmesi de bu sebeple mümkün
olmayacaktır. .Ancak belirtmek gerekir ki fer’i müdahil, yanında davaya ka
tıldığı kişinin dava takıp yetkisini kullanır. Bu sebeple fer’i müdahilin ya
nında katıldığı kişiden bağımsız usûl işlemi yapabilmesi mümkün değildir.
Bununla bağlantılı olarak doktrinde fer’i müdahilin.. tarafın yapmış olduğu
usûl işlemlerini yapabileceğini bunun dışında usûl işlemi yapamayacağı be
lirtilmektedir. Esasen fer’i müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın dava
takıp yetkisin kullanması sebebiyle tarafın yapmış olduğu usûl işlemlerin
den başka usûl işlemi yapamayacağı fikri isabetlidir. Ancak fer’i müdahilin
yalnızca yanında davaya katıldığı tarafın yapmış olduğu usûl işlemlerini
yapabileceğim kabul etmek fer’ i müdahale kurumunun amacını ve işlevini
ortadan kaldırabilir. Zira fer’i müdahilin yalnızca yanında davaya katıldığı
tarafın yapmış olduğu usûl işlemlerini yapması fer’i müdahili tamamen et
kisiz kılar. O halce fer’i müdahilin yapabileceği usûl işlemleri kategorisi şu
şekildedir (m.6S). Fer’i müdahil;
e -...Müdahil. kimin yanırda davaya katılmış ise katıldığı tarafın yararına dan iddia ve savunma
vasıtalarını ileri sürebilir. Onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usûl işlemlerini
yapabilir. Mahkeme katıldığı noktadan itibaren taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ
eder (HMK md. 69).. ”. Karar için bkz. Yargıtay HGK. T. 19.6 2015 E 2016'2-528. K.
2015/1713 (kazanci.com).
Pratik Çalışma -5 53
Ancak Yargıtay, tarafın ilk derece mahkemesi kararma karşı kanun yo
luna başx-urmaması halinde fer’i müdahilin de kanun yoluna başvur
mayacağını belirtmektedir17. Kanaatimizce bu içtihatlar fer’i müdahale
kuruntunun amacı ve işlevini de ortadan kaldırmaktadır.
Olayda ise delillerin ibrazı bir usûl işlemidir. Mahkeme davalı (B)’ye
dilekçesinde gösterip de ibraz etmediği delillerin ibraz edilmesi için iki
haftalık kesin süre vermiştir (HMK m. 140.5). .Ancak bu delillerin ibrazı
(B) tarafından değil, fer’i müdahıl (C) tarafından gerçekleştirilmiştir.
Delillerin ibrazı (usûl işlemi), davanın tarafı (B)’nin aleyhine değil lehi
nedir. Aynı zamanda (B), (C) tarafından gerçekleştirilen bu usûl işlemi
ne itiraz etmemiş zımnen rıza göstermiştir. Bu halde (C) tarafından ya
pılan ibraz işlem: geçerlıdır.
Bu konuda açıklayıcı bir karar şu şekildedir '...Asli müdahalede kısaca, iki taraf arasında
devam etmekte olan bir davada, uçühcii bir kişinin o davanın konusunu oluşturan hak veya şey
üzerinde kısmen veya tamamen kendisinin hak sahibi olduğunu ieri sürmesi ve bu hakkını, har
cını da ödeyerek bağımsız bir davanın konusu yapmasıdır. Başka bir ifadeyle, asli müdahale ta
lebi. bir davanın konusunu oluşturan şey veya hakkın, tamamen veya kısmen o davanın tarafla
rına değil, tersine müdahale ta’lebinde bulunana ait olduğu iddiasını içerir ve bağımsız bir dava
niteliğinde olması sebebiyle de harca tabidir Fer’i müdahalede üçüncü kişi hukukî yararı olduğu
gerekçesiyle görülmekte olan davaya ancak, taraflardan birinin yânında ve onun yardımcısı ola
rak katılır Bu nedenle fer’i müdahale, bir davada, davanın yanında katılan taraf aleyhine sonuç
lanması halinde, kendi hukuksal durumu dolaylı şekilde etkilenecek olan üçüncü kişinin başvu
racağı bir yoldur ve davaya davalı taraf yanında katılınması durumunda genellikle amaç, açıl
mış davanın davalı yararına sonuçlanmasını (reddedilmesini) sağlamaktır Mahkeme, feri mü
dahale dilekçesi üzerina müdahale talebinin kabulüne veya reddine karar verir Feri müdahil.
müdahale talebinin reddine dair kararı, asıl hüküm verildikten scnra lehine müdahale etmek is
tediği taraf aleyhine verilmiş olan hükme karşı temyiz yoluna oaşvurarak temyiz edebilir ve
hükmün, müdahale talebinin" haksız olarak reddedilmiş olması sebebiyle bozulmasını isteyebilir.
Müdahale talebinin kabulü halinde ise fer i müdahil. lehine katıldığı tarafla birlikte hareket ederek
davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip eder. Hüküm, lehine müdahale edilen taraf
hakkında verilir. Müdahil hakkında karar verilemez. Müdahil hükmü ancak, lehine katıldığı
tarafla birlikte temyiz edilebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nun 12.9.2012 gün ve E:2012/1-
330. K 2012/558 Sayılı ilamı). Bundan ayrı, mahkemece direk fer’i müdahil hakkında karar verir
se de. fer’i müdahilin temyiz hakkı bulunmaktadır...". Karar için tkz. Yargıtay 8.HD. T. 2 5.2016.
E. 2016/6753. K. 2016/8089 (kazanci.com).
54 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
‘ Bu konuda madde gerekçesi oldukça açıklayıcıdır: ’İkinci fıkra müdahil ile taraf arasında görü
lecek rücu davasında ik davada verilen kararın etkisini düzenlemektedir. Ferî müdahil. asıl ta
rafa yardımcı olmasına rağmen taraf davayı kaybetmiş olabilir. Bu durum, asıl tarafın fert mü-
dahile karşı bir dava açmasını gerektirebilir veya fer î müdahil asıl tarafa karşı bir dava açabilir.
Ferî müdahil ile taraf a'-asında görülen ikinci davada ortaya çıkan bazı sorunlar, ilk davada çö
zümlenmiş ve karara bağlanmış olabilir. İlk davada karara bağlanan sorunlann ikinci dava'da
yeniden incelenip incelenemeye'ceği. ilk davada verilen hükmün, ikinci davada kesin hüküm teş
kil edip etmeyeceği, kesin hüküm teşkil etmeyecek ise kesin hüküm etkisi dışında bir etki doğu
rup doğurmayacağı, açıklığa kavuşturulmalıdır. Ortaya çıkan bu etkiye, müdahalenin etkisi de
nilmektedir. Madde ile bu etkinin kapsamı açıklığa kavuşturulmuş bulunmaktadır. Ferî müdaha
lenin etkisi, fer î müdahl ile taraflar arasında değil sadece ferî müdahil ile yanında davaya ka
tıldığı taraf arasında geçerlidir. Müdahalenin etkisi, ilk davada verilen hüküm ne olursa olsun
müdahilin hem lehine hem de aleyhine uygulanır. Müdahalenin etkisi, önceki davada verilen
hükmün sadece hüküm fıkrasıyla değil hükmün dayandığı maddî ve hukukî unsurlarla da
geçerli olacaktır Bu açıdan müdahalenin etkisi, kesin hükme nazaran daha geniştir. Ferî mü
dahil ilk davada veriler hükmün yanlış olduğunu ileri süremeyecektir. Bu. hükmün dayandığı
vakıaların da yanlış olduğunu ileri süremeyeceği anlamına geli’. İlk davadaki verilen hükmün
tümü değil, sadece’alternatif ilişkide, birbirinin unsuru olan hususlar bağlayıcıdır. Ancak ilk da
vada hükümde bulunması gerekmeyen yani tarafların talep etmediği ve dava ile ilgisi bulunma
yan hususlar hakkında karar verilmişse, bu tespitler ikinci davada bağlayıcı dmaz. Kesin hük
mün aksine, müdahalenin etkisi mutlak değildir. Fer’i müdahil davaya etki edebildiği öl
çüde müdahalenin etkisine tâbi olacaktır. Bu sebeple, müdahilin davaya katıldığı zaman
çok önemlidir Çünkü ;erî müdahil davaya katıldığı andan itibaren tarafa ait usûlî işlemleri ya
pıp tarafa yardım edeblecektir. Önceki işlemlere itiraz edemez ve onların tekrarını isteyemez.
Eğer müdahil davaya geç katılmışsa, geç katılmasının taraftan kaynaklandığını, asıl tarafın da
vayı iyi yürütemediğini eksik veya yanlış' iddia ve savunmada bulunduğunu, bu nedenle dava
nın kısmen veya tamamen kaybedilmesine neden olduğunu ileri sürebilir. Fer î müdahilin işlem
leri. asıl tarafın işlemlerine aykırı olamayacağından, eğer asıl tarafça onun bazı işlemleri engel
lenmişse. yine müdahil. müdahalenin etkisine tâbi olmadığını ileri sürebilir. Örneğin, müdahil.
asıl ta'rafın ikrarı sebebiyle bazı savunma vasıtalarını ileri sürememişse veya ileri sürdüğü işlem
geçersiz ise müdahalenin etkisinin buna gore sınırlandırılmasını talep edebilir Bunların yanın
da' asıl taraf, müdahilin bilmediği iddia ve savunma vasıtalarını ve delilleri kasten veya ağır ku
suru ile ileri sürmemişse müdahil. ikinci davada ilk davanın iyi yönetilmediğini ileri sürebilir. Bu
nu ispat edebildiği ölçüde, müdahalenin etkisinden kurtulur. Örneğin ferî müdahilin bilmediği
zamanaşımı defini, asıl taraf bilmesine rağmen kasten ileri sürmemişse ve bu sebeple dava asıl
Pratik Çalışma -5 55
Olayda ise (B) ve (C) kıra bedelinden müteselsılen sorumlu olup, ilgili
borcun varlığı (A)’nın (B)’ye açmış olduğu davada mahkeme tarafından
tespit edilmiştir. Ancak mahkemenin bu tespitinin (B) ile (C) arasındaki
rücu davasında bağlayıcı olması için (A)’nın (B)’ye açmış olduğu dava
ya (C)’nin de fer’i müdahil olarak katılması gerekmektedir. Bu şartlar
altında mahkemenin ilk yargılamada yapmış olduğu tespit, (A) ile (B)
arasındaki rücu davası bakımından da bağlayıcı olur. (A) ile (B) arasın
daki davaya (C), (B)’nin yanında fer’i müdahil olarak katıldığından..
(B)’nin (C)’ye karşı açmış olduğu rücu davasında (C) mahkemenin kıra
borcuna yönelik tespitine itiraz edemeyeceği gibi bu yargılamanın hâ
kimi de ilk yargılamadaki kıra borcuna yönelik tespitle bağlı olacaktır.
O hâlde (C)’nin ifadeleri isabetsiz olup mahkeme tarafından dikkate alı
namaz.
2.
tarafın aleyhine sonuçlanmışsa müdahil için bu hükmün bir etkisi olmamalıdır. Müdahalenin et
kisi. mahkeme tarafından kendiliğinden göz önünde tutulmalıdır. Çünkü, bu etki, çelişik kararla
rın verilmesini önlemek bu sayede tarafların mahkeme kararlarına güvenini sağlamak yanında,
usûl ekonomisi yönünden de önem taşımaktadır. Bu sebeple mahkemece kendiliğinden nazara
alınmalıdır (HMK m. 69>2Tnin gerekçesi).
56 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
5 “...Dava konusu olan hak. birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukukî ilişki hakkında
mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde've tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava ar
kadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle bir hakkın,
birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu
hallerde, bu hak davaya konu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı
durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduçu maddi hukuka gore belirlenir.
Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan da
vada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava ar
kadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava
ya konu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır..." Yargıtay
HGK. T. 21.3.2013. E. 2015710-828. K. 20187506.
!C “...1-) 6100 Sayılı HMKnun 57. maddesinde birden çok kişinin birlikte dava açabilecekleri haller
sayılmış. Bu madde gereğince ’a) Davacılar veya davalılar arasında davaya konu olan hak veya
borcun'elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması b) Ortak bir işlemle hepsinin ya
rarına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, c) Dava
ların temelini oluştura'n vakıaların ve hukukî sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması." ha
linde davacılar ihtiyari dava arkadaşı olarak davalarını birlikte açabilirler. Aynı Kanun'un 58.
maddesine gore de İhtiyari dava arkadaşlığında davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arka
daşlarından her biri, ciğerinden bağımsız olarak hareket ede-, 6100 Sayılı HMK’nın yukarda
Pratik Çalışma -5 57
Olayda (A), (B) ve (C)’yi davalı taraf olarak göstererek dört aylık kira
bedelinin ödenmesini talep etmiştir. Bu hâlde dava konusu bir para ala
cağıdır. (B) ve (C) bölünebilir nitelikte bu alacaktan müteselsilen so
rumludur. Başka bir ifadeyle dava konusu bölünebilir niteliktedir. O
hâlde olayda bir ihtiyarı dava arkadaşlığı söz konusudur.
İhtiyari dava arkadaşlığı söz konusu olduğu için dava arkadaşı (B) ve
(C) birbirinden bağımsız usûl işlemleri yapar ve bu usûl işlemleri kural
olarak yalnızca kendileri için hüküm ifade eder. Ancak ihtiyari dava ar
kadaşlığı kurumunun niteliği gereği bir dava arkadaşı tarafından yapılan
bir usûl işlemi., bu usûl işleminin içeriği itibariyle, diğer dava arkadaşı
için de hüküm ifade edebilecektir. Ancak belirtmek gerekir ki bu husus
istisnai bir durum olup yalnızca itiraz şeklindeki saxvinma vasıtaları ba
kımından geçerli olur.
İtiraz, bir hakkın veya borcun hiç mevcut olmadığını veya kısmen veya
tamamen sona eıdiğini ifade eden savunma vasıtalarıdır. İtirazların ihti
yarı dava arkadaşlığı bakımından önemi ise bunların mahkeme tarafın
dan dava dosyası kapsamında re’sen dikkate alınmasıdır. Buna göre hâ
kim mahkemeye usûlüne uygun olarak dermeyan edilmiş vakıalardaki
itirazlar daha sonra taraflarca yeniden hatırlatılmasa dahi hâkim tarafın
dan re’sen dikkate alınır. Bu durum ihtiyarı dava arkadaşlığında özel bir
durum meydana getirir. Öyle ki ihtiyarı dava arkadaşlığında tahkikat or
tak yürütüldüğü için dava dosyası da ortaktır. Şayet taraflardan herhangi
biri bazı veya bütün dava arkadaşları bakımından ortak olan itiraz şek
lindeki savunma vasıtasını dermeyan ederse hâkim bu itirazı., ortak dava
dosyasında bulunduğu için, diğer dava arkadaşları bakımından da dikka
te alır.
Olayda ise (B) ilgili borcun ödendiğini ileri sürmektedir. Başka bir ifa
deyle (B) borcun sona erdiğini ifade etmektedir. Bu savunma vasıtası ise
bir itirazdır. Buna göre ilgili itiraz (B) ve (C)’nin ihtiyari dava arkadaşı
sayılan ilgili maddeleri gereği, somut olayda davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcut
olup, ortada hukuken brbirinden bağımsız her davacı sayısı kaçar dava bulunmaktadır. Bu se
beple de İhtiyari dava arkadaşlığında, her bir ihtiyari dava arkadaşı bakımından ayrı ayrı hüküm
kurulması gerekir. Mahkemece her bir davacı yönünden davaya konu taşınmazdaki hissesi ora
nında belirlenecek ve davalı. ..'in de taşınmazda hissesi olduğu gözönünde bulundurularak ala
cağın tahsiline dair bir hüküm kurulması gerekirken, açıklanan bu husus göz ardı edilerek yazılı
şekilde tüm davacılar için tek bir karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup bozmayı ge
rektirir...’Yargıtay 13. HD. T. 29.3.2018. E. 2015/36159. K. 2018’3731.
58 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
olduğu dava bakımından ortak bir itiraz niteliğinde olup hâkim tarafın
dan re’sen dikkate alınır ve (C) bakımından da hiküm ifa eder.
3.
a. Bir hakkın veya borcun elbirliği ortaklığına ait olduğu hâllerde HMK m.
59 hükmü gereği mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olduğunu
açıklamıştık. Olayda ise alacaklı (A) öldükten sonra iki tane mirasçısı
mevcut olduğu ancak bunlardan yalnızca mirasçı (K):nin elbirliği ortak
lığına giren alacağı talep ettiği anlaşılmaktadır. Elbirliği ortaklığına iliş
kin bir hak veya borcun olması durumunda taraf elbirliği ortaklığı olup
taraf teşkilinde bütün mirasçılar gösterilir. Bu hâlde dava ikamesi de dâ
hil olmak üzere bütün usûl işlemleri mirasçıların tamamı tarafından ya
pılmak zorundadır. Olayda ise dava ikamesi yalnızca bir mirasçı tara
fından gerçekleş:ırılmiştır. Başka bir ifadeyle taraflarından biri elbirliği
ortaklığı olan yargılamada, dava arkadaşlarının tümü kolektif usûl işle
mi (dava ikamesi) gerçekleşmemiştir. Bu hâlde mahkemenin neye karar
vermesi gerektiği bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Doktrinde el
birliği ortaklığım oluşturan mecburi dava arkadaşlarının tümünün dava
ikamesi şeklindeki usûl işlemini iştirak etmemesi hâlinde mahkemenin
neye karar vereceği tartışma konusu olmaktadır.
i-) Taraf sıfatı görüşü: Azınlıkta kalan bir görüşe göre elbirliği ortaklığını
oluşturan dava arkadaşlarının hepsi dava ikamesine birlikte iştirak et
mezlerse ortada bir taraf sıfatı sorunu mevcut olur. Taraf sıfatı kurumu
Pratik Çalışma -5 59
ii- ) Dava takip yetkisi görüşü: Bu görüşe göre elbirliği ortaklarını oluşturan
bütün dava arkadaşlarının dava ikamesine iştirak etmesi elbirliği ortaklı
ğının tasarruf yetkisi üzerinden açılanır. Buna göre dava ikamesi bütün
elbirliği ortaklarca kolektif şekilde gerçeklemişss dava konusu üzerinde
elbirliği ortaklığının tasarruf yetkisi olduğu için dava takip yetkisi de bu
lunmaktadır. Şayet elbirliği ortaklığını oluşturan bütün kişiler davada ta
raf olarak gösterilmemişse artık dava, dava takıp yetkisi eksikliği sebebiy
le reddedilir. Dava takıp yetkisi ise bir dava şzrtı olduğundan davanın
usûlden reddi gerekecektir (HMK m. 114). Kural davanın usûlden reddi
olsa da unutmamak gerekir kı dava takıp yetkisi, eksikliği tamamlanabilir
bir dava şartıdır. Bu hâlde mahkeme taraf teşekkülü sağlayamayan elbir
liği ortaklığına miktarını kendisinin tayin edeceği kesin bir süre verir. Şa
yet bu süre içerisinde dava ikamesine diğer malikler de iştirak eder veya
elbirliği ortaklığının davalı olduğu hâllerde dava bütün maliklere birlikte
yöneltilirse davaya devam olunur (HMK m. 115 2).
iii- ) Taraf ehliyeti görüşü: Bu görüşe göre elbirliği ortaklığının taraf olduğu
davalarda taraf teşkili sağlanamazsa esasen elbirliği ortaklığı ilgili yar
gılama bakımından teşekkül etmemiş olur. Buna göre taraf olarak elbir
liği ortaklığı gösterilmiş olsa da dilekçede taraf olarak aslında malikler
den bazıları gösterilmiş olmaktadır. Bu hâlde ilgili yargılama bakımın
dan ortada taraf olarak gösterilmiş bir elbirliği crtaklığı bulunmamakta
dır. Bu görüşe göre de elbirliği ortaklığım oluşturan bütün kişiler davada
taraf olarak gösterilmemişse artık dava, taraf ehliyeti eksikliği sebebiyle
reddedilir. Taraf ehliyeti ise bir dava şartı olduğundan davanın usûlden
reddi gerekecektir (HMK m. 114). Kural davanın usûlden reddi olsa da
unutmamak gerekir kı taraf ehliyeti, eksikliği tamamlanabilir bir dava
şartıdır. Bu hâlde mahkeme taraf teşekkülü sağlayamayan elbirliği or-
60 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
taklığına miktarını kendisinin tayin edeceği kesin bir süre verir. Şayet
bu süre içerisinde dava ikamesine diğer malikler de iştirak eder veya el
birliği ortaklığının davalı olduğu hâllerde dava bütün maliklere birlikte
yöneltilirse davaya devam olunur (HMK m. 115 2).
2"
,;...Dava. trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat
istemine ilişkindir. Yargılama sırasında davacının öldüğü, mahkemece davacılar vekiline ölen
davacı mirasçıları adına vekaletname sunulması için süre verildiği, bir kısım mirasçılar adına
Pratik Çalışma -5 61
■ Hâkimin Sorumluluğu
OLAY:
Ayşe eşi Hakan'ın sadakat yükümlülüğünü ihlal eder derecede başka
kadınlarla ile iletişim halinde olduğunu öğrenmiş ve bunun üzerine bo
şanma davası açmak istemektedir.
SORULAR:
1. Ayşe sadakat yükümlülüğünü ihlal gerekçesiyle açtığı boşanma dava
sında, davalı Hakan eşi Ayşe’yi aldattığını kabul etmiştir. Mahkeme,
Hakan’ın beyanlarını dikkate alacak mıdır? Neden?
CEVAPLAR:
1. Medeni yargılama hukukunda kural olarak taraflarca getirme ilkesi hâ
kimdir. Bu ilkeye göre taraflar taleplerinin dayanağını teşkil edecek vakı
aları (hayat olayını) ve bu vakıaların gerçekliği konusunda hâkimde kana
at edinmeye yarayan delilleri mahkemeye sunmak zorundadırlar. Bu kap
samda hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendili
ğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulu
namaz (HMK m 25.1). Taleplerinin haklılığını ortaya koyamayan taraf
davanın kaybedilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Taraflarca ge
tirme ilkesinin hâkim olduğu yargılamalarda hâkim eksik vakıaların top
lanması veya ispatlanamayan vakıalar için delil araştırmasına girişemeye-
cektir (HMK m. 25 2). Ancak bu ilke kural olmakla birlikte istisnai du
rumlarda, kamu düzenin ön plana çıktığı davalarda, bu ilkenin karşıtı olan
re’sen araştırma ilkesi söz konusu olabilmektedir. Örneğin nesebin reddi
veya babalık davalarında re’sen araştırma ilkesi geçerlidir.
Boşanma davalarında da sınırlı olarak re’sen araştırma ilkesinin hâkim
olduğunu görmekteyiz. TMK m. 184’te hâkimin, boşanma veya ayrılık
davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe,
bunları ispatlanmış sayılamayacağı, ayrıca tarafların ikrarları ile bağlı
olamayacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Bu hükümlerden
anlaşılacağı üzere hâkim tarafların beyanları ve sunduğu deliller ile de
bağlı olmayacaktır. Bu çerçevede davalı Hakan’ın sadakat yükümlülüğü
ihlal ettiğine dair ikrarı hâkim için bağlayıcı değildir. Bu halde hâkim
taraf beyanın gerçek olup olmadığını araştırmadan davalı Hakan’ın ikra
rını hükme esas alarak boşanma hakkında karar vermeyecektir.
2. Hüküm yeterince açık değilse veya icrasmda tereddüt uyandırıyor yahut
birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflar
dan her bııı hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın gide
rilmesini talep ettiği yola hükmün tavzihi denir (HMK m. 305 1). İlk de
rece mahkemesinin kararlarının yanında üst derece mahkemesinin karar
larına karşı da tavzih yoluna başvurulabilir2. Tavzih, dilekçeye tarafla
rın sayısı kadar r.üsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden is-
"t2 ‘ ...HUMKün 455. Maddesindeki hükmün açıklanması isteği, mahkeme hükümlerine özgü olma
yıp Yargıtay kararlarını da kapsar..." Yargıtay İ8K E. 1942/40 K 1944/22 T. 7.6 1944
(kazanci.com tr).
Pratik Çalışma -6 65
Davacının sorumluluk davası açılabilmesi için hâkime karşı bir ceza so
ruşturması yapılması koşulu yoktur. Bu husus açıkça ifade edilmiştir (m.
46 2). Devletin birinci derecede sorumlu tutulmasının nedeni, hâkimlerin
doğrudan sorumluluk davası ile karşı karşıya kalmasını önlemektir.
66____________________________________________ Medeni UslI Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
■ Kısmî Dava
■ Taraf Ehliyeti
OLAY:
İstanbul'da bıı markette çalışan (A), (B)’ye 20.000 TL borç vermiş ve
uzun zaman geçmesine rağmen ödememiştir. (A), çalıştığı markette (B)
ile karşılaşmış ve borcunu isteyince tartışma çıkmıştır. Tartışma netice
sinde (A). (B) ve yanındaki arkadaşı (C) tarafından darp edilmiştir. Bu
nun üzerine (A), (B)’ye karşı, yoksun kaldığı gelir ve hastane masrafları
karşılığı toplam 10.000 TL tutarında maddi tazminat istemiyle bir dava
açmıştır.
3.
4. (A), uğradığı zararın karşılanması için tazminat davası açmak yerine (B)
tarafından darp edildiğinin tespiti için dava açabilir mi?
CEVAPLAR:
1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 26Tda taleple bağlılık ilkesi düzen
lenmiştir.
Taleple bağlılık kuralının sebep olduğu bir diğer yasak., hâkimin ta
lep edilenin dışında farklı bir şeye karar verememesidir. Burada fark
lı bir şeye karar verememenin esasını oluşturan nokta, verilen hük
mün sonuç kısmıdır. Farklı bir şeye karar verilmiş olunup olunmadı
ğının tespiti için bakılması gereken husus, talep eden kişinin gerçek
iradesi ile mahkemenin verdiği hükümdeki sonuç kısmının örtüşüp
örtüşmediğidir.
14 “...Davanın kabulüne dair olarak verilen karar Dairece: "Somut olayda: davacı, davalının
23/04/2014 tarihli fen blirkişi raporuna ekli krokide A harfi ile gösterilen yere fırın kazıkları çak
mak suretiyle çekişmel taşınmaza yaptığı müdâhalenin önlenmesini istediği, ancak taşınmaz
üzerindeki tecavüzlü yapının yıkımı konusunda herhangi bir talepte bulunmadığı gözetilmeksizin
HMK'nun 26.maddesine aykın olarak yıkıma da karar verilmesi isabetsizdir..." Yargıtay 1 HD. E.
2017/1603. K. 2017/1684. T. 4.4.2017. (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -7 69
2. Alacak davası ile birlikte mail evi tazminat davasının açılmak istenmesi
durumunda, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebin aynı mahkeme
önünde aynı dava dilekçesi ile ileri sürülmesi söz konusu olur. Bu duru
ma, davaların yığılması veya objektif dava birleşmesi adı verilmektedir.
Mahkemeden talep edilen birden fazla asli talebin aynı mahkeme önün
de ileri sürülmesi için, o mahkemenin bütün talepler bakımından görevli
ve yetkili olması gerekir (HMK m. 110).
3.
Olayımızda da tir haksız fiilin yanı maddi vakıanın tek başına tespiti
istendiğinden dolayı bunun tespit davasına konu olması mümkün değil
dir. Şartları varsa delil tespiti yoluyla hukukî koruma altına alınması ge
rekir. Dolayısıyla bu husus tek başına tespit davasına konu olamaz.
“...Tespit davaları bir hukukî ilişkinin var olup olmadığının belirlenmesine yönelik olarak açılan
davalar olup görülmekte olan veya açılacak bir davada iddia veya savunma olarak ileri sürülebi
lecek konular için bağımsız bir tespit davası açmakta hukukî yarar yoktur. Eda davası sonunda
verilen hüküm 'ile aynı zamanda dava konusu hukukî ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilir
ve ondan sonra bu tespite dayalı olarak eda hükmü kurulur. Yargıtay'ın kararlı uygulamasına
gore de. eda davası açmak mümkün ise. tespit davası açılamaz. Anılan kuralın geçerli olabil
mesi için eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile tespit davası sonunda
alınacak tespit hükmü arasında meydana getirdikleri kes’in hükmün etkisi bakımından hiç bir
fark bulunmaması gerekir. Diğer bir söyleyişle tespit davası ile istenen hukukî korunma eda’ da
vası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman, davacının ayrı br tespit davası açmakta hukukî
yararı yoktur..." Yargıtay 6.HD. E 2015/11084, K 2016/5588. T. 3.10.2016. (kazahci.com.tr).
Pratik Çalışma - 8
■ Yetki sözleşmesi
■ Terditli Dava
■ Karşı Dava
OLAY:
Konya'da ikamet eden (A), Antalya'da tapusu bulunan bir arsayı satın
almak için (B) ile anlaşmış ve taraflar arasında Antalya 4. Noterliği’nde
bir taşınmaz satıj vaadi sözleşmesi yapılmıştır. Taraflar arasındaki söz
leşmeye göre, (A) arsanın bütün bedelini ödedikten sonra arsanın (A)
adına tapuya tescili yapılacaktır. (A), arsanın bütün bedelim ödemiş, fa
kat (B), arsanın (A) adına tesciline yanaşmamaktadır. Ayrıca (B), söz
konusu arsayı (C)’ye devretmiş ve arsa (C) adır.a tapuya tescil edilmiş
tir. Bu durumu öğrenen (A) muvazaa iddiasıyla 'B) ve (C)'ye karşı tapu
iptali ve tescil davası açmıştır.
SORULAR:
1. Bu davadaki görevli ve yetkili mahkeme veya mahkemeleri belirleyiniz.
5. Davacı (A), dava dilekçesinde talep sonucunu açık bir biçimde belirt
memiştir. Bu durumda hâkim nasıl bir karar vermelidir?
6. Davacı (A), dava devam ederken a\ııkat (V)’yi vekil olarak atamıştır.
Avukat (V) duraşmaya gelerek, (A)’nm verdiği vekâletnameyi dava
dosyasına sunamadığını, en kısa zamanda sunacağını belirtmiş ve hâ
kimden duruşmaya alınmasını talep etmiştir. Ba durumda hâkim nasıl
bir karar vermelidir?
8.
a. (A)’nın açmış olduğu davada, (B) de, (A)’dan 5.000 TL alacaklı oldu
ğunu ilen sürüp karşı dava açabilir mi? Bu davayı açabilirse nasıl ve
hangi süre içerisinde ileri sürmelidir?
b. (B), Süresinde karşı dava açmamış ise, daha sonra cevap dilekçesini
ıslah ederek karşı dava açabilir mi?
CEVAPLAR:
1. Somut olayda (A)’nın açtığı dava, tapu iptali ve tescil davasıdır. Bu dava,
malvarlığı haklarına ilişkin bir davadır. Aksine hüküm bulunmadıkça şahıs
varlığına ilişkin davalar ile malvarlığı haklarından doğan davalarda görevli
mahkemenin, dava konusunun miktar ve değerine bakılmaksızın asliye hu
kuk mahkemesi olduğu kabul edilmiştir (HMK m. 2). Soruda kanunun açık
hükmü uyarınca sulh hukuk mahkemesinin ve herhangi bir özel mahkeme
nin görev alanına giren dava konusu söz konusu değildir (HMK m. 4). O
halde bu davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.
Taşınmaz üzerindeki aynı hakka ilişkin veya ayr.i hak sahipliğinde deği
şikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma
hakkına ilişkin cavalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin
yetkilidir (HMK m. 12). Somut olayda tapu iptali ve tescil davası, yanı
ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek bir dava açılmıştır. Do
layısıyla taşınmazın bulunduğu yer, yani Antalya Asliye Hukuk Mah
kemesi kesin yetkilidir. Dava, başka bir yer mahkemesinde açılamaz.
Pratik Çalışma - S 73
2. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazı bir ilk itirazdır (HMK
m. 116) ve yetki itirazının, cevap süresi içerisinde ve en geç cevap di
lekçe ile birlikte ilen sürülmesi gerekir (HMK m. 19). Cevap dilekçesini
verme süresi., dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır
(HMK m. 127). Dolayısıyla kesin yetkinin bulunmadığı davalarda yetki
itirazı, iki haftalık cevap süresi içerisinde cevap dilekçesiyle yapılmalı
dır.
Sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri aralarında doğmuş veya doğabi
lecek bir uyuşmazlık hakkında yetki sözleşmesi yapabilirler. Gerçek ki
şiler, tacir değillerse, taraf oldukları uyuşmazlık hakkında yetki sözleş
mesi yapamazlar. Olayda her iki tarafın da tacir olmadığı anlaşıl
maktadır; bu nedenle yetki sözleşmesi geçersizdir.
Buna göre bir terditlı davadan söz edilebilmesi için şu ıkı şartın bir ara
da bulunması geıekır:
• Aynı davalıya karşı ileri sürülecek birden ziyade talep arasında as-
lılik-ferilık ilişkisi mevcut olmalıdır. Yani dava dilekçesinde önce
asli talep daha sonra da fer’i talep belirtilmiş bulunmalıdır.
Terditli davanın açılması ile şana bağlı davanın açılmış olduğu sonucuna
varılamaz. Davacı terditli davasını açmakla, taleplerine ilişkin olarak mah
kemece gerçekleştirilecek olan incelemenin sırasını belirlemektedir.
Terditli davada, mahkeme öncelikle asıl talebi inceleyecek ve bir kanaate
varacaktır. Mahkeme asıl talebin esastan reddi geıektiğı konusunda bir ka
naate varmadan fer’i talebi inceleye başlayamaz ve hükme bağlayamaz.
Terditli dava açan davacı mahkemeden her iki talebi hakkında da karar ve
rilmesini istememektedir. Davacının talebi asıl talep hakkında karar veril
mesidir. Mahkeme asıl talep hakkında olumlu bir karar verirse, yardımcı ta
lep incelenmeyecektir. Aslı talep reddedilmişse, ancak bu durumda fer’i ta
lep hakkında karar verilecektir. Fer’ı talep de mahkemece esastan redde
dilmişse zaten ortada bir menfi tespit hükmü bulunacaktır.
Somut olayda davacı (A), dava dilekçesinde dava konusu arsanın kendi
adına tescil edilmesini, bu mümkün değilse, ödediği arsa bedelinin davalı
(B)’den alınmasını talep etmiştir. Dolayısıyla talepler arasında hukukî ve
ekonomik bir bağ da mevcuttur. Fakat mahkeme öncelikle asıl talep hak
kında inceleme yapacaktır. Bu talebi yerinde görmez ve esastan reddederse
yardımcı talebin incelenmesine geçecektir. Mahkeme., asıl talebi yerinde
görürse, yardımcı talebi incelemeye geçmeyecek ve asıl talep doğrultusun
da karar verecektir (HMK m. 111).
5. Davacı, dava açarken dava dilekçesinde talep scnucunu açık bir şekilde
belirtmelidir (HMK, m. 119). Davacı, nelerin hüküm altına alınmasını,
yanı davalının neye mahkûm edilmesini istediğini açık ve eksiksiz bi
çimde dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde bildirmelidir. Zira hâ
kim, taleple bağlılık ilkesi nedeniyle davacının talep ettiğinden fazlasına
hükmedemez (HMK m. 26).
6. Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onayla
nan ya da düzenlenen vekâletname asimi veya avukat tarafından onay
lanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takıp dosyasına konulmak
üzere ibraz etmek zorundadır (HMK m. 76, f. 1). Vekâletnamesinin as
76 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
a. Olayımızda (A)’nın açmış olduğu bir davaya karşı davalı (B) de karşılık
olarak 5.000 TL değerinde alacak davası açmak istemektedir. Bu dava
HMK5 da karşı dava olarak düzenlenmiştir.
• Karşı davada ilen sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen
talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu
davalar arasında bağlantının mevcut olması şarttır.
Kesin yetkinin söz konusu olmadığı hâllerde, asıl davaya bakan mah
keme, karşı davaya bakmaya da yetkilidir.
HMK m. 133 karşı dava süresini asıl davanın cevap süresi olan iki hafta
olarak öngörmesine rağmen, bu süre içerisinde süre uzatım talebi ile
mahkemeye başvuran davalıya bir ayı geçmemek üzere ek cevap süresi
verilmesi durumunda bu süre karşı dava süresi için de etkili olacaktır.
HMK’ya göre karşı dava, cevap dilekçesinin verilmesiyle beraber açıla
bilir. Bu durumca cevap süresinin uzatılması durumunda, cevap dilek
78 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
“e ’Somut olayda, davalı dava dilekçesini 04.06 2001 tarihinde tebellüğ etmiş, esasa cevap
süresi içinde yani 14.C6.2001 tarihinde mahal mahkemeden HUMK’un 197. maddesi uyarın
ca cevâp süresinin uzatılması talep edilmiş, mahal mahkemete aynı gün cevap süresi du
ruşma günü olan 19.07.2001 tarihine kadar'uzatılmıştır. Davalı E. vekili, davaya cevabına ve
karşı davaya ilişkin diekçesini 19.07.2001 tarihinde mahkemeye sunarak harçlandırmıştır.
Davacı taraf ise' karşı davaya ilişkin olarak ilk itirazda bulunmamıştır. Bu durumda mahke
mece karşılık davanın suresinde' açıldığı ve davacı tarafın karşılık davaya süresinde ilk iti
razda bulunmadığı dikkate alınarak "karşılık dava bakımından dâ işin esasına girilip sonucu
na göre bir karar verilmesi gerekirken karşılık davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle
kendiliğinden reddi yöründe hüküm kurulması doğru olmamıştır. ' Demek suretiyle, cevap sü
rensin uzatıldığı durumlarda karsı dava süresinin de uzamış olacağını açıkça ortaya koymuş
tur. Karar için bkz: 11. HD. E.'2005/14102. K. 2007/1061, I. 30.01.2007, 2005/14102 E.
(www.kazanci.com.tr)
Pratik Çalışma - 9
■ Davaya Vekâlet
■ Süreler
OLAY:
A, B’ye bir otomobil satmış ve otomobilin beceli olan 50.000 TL’nin
bir ay sonra ödenmesi konusunda anlaşmışlardır. B’nin bedeli zamanın
da ödememesi üzerine, A dava açmayı düşünmektedir.
SORULAR:
1. A, B'nın adresini bilmediğinden dolayı dava dilekçesinde davalının
adresim gösterememiştir. Bu eksiklik halinde hâkim nasıl hareket etme
lidir?
CEVAPLAR:
* Dava, bir adet taşınmazda paydaşlığın giderilmesi istemine iişkindir. Mahkemece davanın
reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili
dava dilekçesinde, davalılar ile müştereken malik oldukları 2 paısel no.lu taşınmazda paydaşlı
ğın satış suretiyle giderlmesini talep ve dava etmiştir Mahkemece. 6100 sayılı HMK’nın 119/1-
b ve 119/2 maddeleri gereğince davacı vekilinin davalının adresini verilen kesin sürede bildir
mediği gerekçesiyle usûl yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
O 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunun 119 maddesin
de. dava dilekçesinde bulunması zorunlu hususlar tek tek sayılmıştır. HMK’nın 119/1-b madde
sinde davacının, davalının ad-soyad ve adresini, 1-c maddesinde ise TC kimlik numarasını bil
dirmek zorunda olduğu, aynı Yasanın 119/2. maddesinde ise. bu hususların eksik olması hâlin
de Hâkimin davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceği, bu süre içinde
eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği düzenlen
miştir. Olayımıza gelince: Mahkemece davacı vekilinin 21.11.2011 tarihli dava dilekçesinde
Pratik Çalışma -9 81
Nuris Avcı'nın adresini bildirmemesi nedeniyle, davacı vekiline ihtarlı davetiye gönderildiği ve ih-
tarlı davetiyenin 20.12.2011 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, verilen 1 haftalık kesin sürede
davalı Nuris Avcı'nın adresini bildirmediği gerekçesiyle HMK’nın 11972. Maddesi gereğince da
vanın usûlden reddine <arar verildiği görülmüştür. Davacı vekilinin ihtarlı davetiye tebliği üzeri
ne. UYAP üzerinden mahkemeye hitaben kesin süre içinde vermiş olduğu 26.12.2011 tarihli di
lekçede "davalının TC kimlik numarasının tapu kayıtlarından alınarak bildirildiğini adı geçen
davalının memis adresine yapılan tüm araştırmalara rağmen rastlanılmadığını, nüfus müdürlü
ğüne müzekkere yazılarak davalının ölü olup olmadığı ve adresnin sorulmasının istendiği” gö
rülmüştür. Davacı vekili, dava dilekçesinde davalının TC. kimlk numarasını bildirmiştir Yine
dosya arasında bulunan nüfus kaydından memis adresinin bulunmadığı görülmüştür. Davacı
vekili, mahkemenin verdiği 1 haftalık kesin süre içinde mahkemeye cevap vermiş' ancak tüm
çabalarına rağmen adresin tespit edilemediğini bildirmiştir. Davacı vekili, üzerine düşen yüküm
lülükleri yerine getirmiştir. Bu durumda artık mahkemece, adı geçen davalının adres ve kimlik
araştırmasının yapılarak, kim olduğunun ve adresinin tespit edilmesi, kim olduğu tespit edilemez
ise 3561 Sayılı Yasa hükümleri ya da hâzinenin mirasçı olma durumunun soz konusu olup ol
madığı üzerinde durulması, kim olduğunun tespit edilmesi ancak adresinin tespit edilememesi
halinde ise 6099 Sayılı Yasa ile değiştirilen 7201 Sayılı Tebligat <anununun 21. 28 ve 35. mad
deleri dikkate alınarak taraf teşkilinin sağlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi
gerekirken, yazılı şekilde davanın usûlden reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün
bozulması gerekmiştir” 6 HD. 17.01.2013 164497407. Pekcanıtez/Atalay/Özekes. Medeni Usûl
Hukuku. 14 Bası. 2013. s. 504.
Davacı, dava dilekçesinde davalının adresinin göstermemiş ise de. mahkemece verilen bir
haftalık sure içinde bu eksikliği tamamlamıştır. Bildirilen adreste tebligatın yapılamamış ve baş
kaca bir adresinin tespit edilememiş olması adresi "meçhul" olduğunu gösterir ve böyle bir du
rumda ilanen tebligat yapılması mümkündür. Davacı verilen kesin süre zarfında eksikliği tamam
landığına göre artık dava açılmamış sayılmaz (HMK. md. 119/2) Bu husus gözetilmeden yazılı
şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır." 2. HD. 15.10.2012 7559/24670.
Pekcanıtez/Atalay/Özekes. Medeni Usûl Hukuku. 14 Bası. 2013. s 504
82 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
3. Dava ehliyeti bulunan herkes, davasını kendisi veya tayin ettiği vekil
aracılığıyla açabilir ve takıp edebilir (HMK m. 71). Bu vekâletin kap
samı, hüküm kesinleşinceye kadar, vekilin davanın takibi için gereken
bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama gi
derlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin ta
mamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi kapsar
(HMK m. 73). Buna davaya vekâletin yasal kapsamı denir. Ancak bazı
haller vardır ki bunların vekâlet yoluyla vekil tarafından yapılabilmesi
için müvekkil tarafından özel olarak yetki verilmesi gerekir. Diğer bir
deyişle bu işlemler özellikle vekâletnamede belirtilmedikçe vekil tara
fından yapılamaz. Bunlar da özel yetki verilmesini gerektiren haller ola
rak adlandırılır. Buna göre açıkça yetki verilmedikçe vekil, sulh olamaz,
hâkimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif ede
mez, yemini kabul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez,
haczi kaldıramaz, müvekkilinin iflasını isteyemez, talikim ve hakem
sözleşmesi yapamaz, konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatif
lerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması teklifinde bulunamaz ve
bunlara muvafakat veremez, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına baş-
vuramaz, davadan veya kanun yollarından feragat edemez, karşı tarafı
ibra ve davasını kabul edemez, yargılamanın iadesi yoluna gidemez, hâ
kimlerin fiilleri sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamaz, han
gileri hakkında yetki verildiği açıklanmadıkça kişiye sıkı sıkıya bağlı
haklarla ilgili davaları açamaz ve takip edemez (HMK m. 74 1).
Pratik Çalışma -9 83
Olayda hâkim kesin süre olduğunu belirtmeden süre verdiği için yeni
den süre verir. Ancak ikinci verdiği süre kesin süredir.
Pratik Çalışma -10
■ Taraf Ehliyeti
■ Vekalet
OLAY:
(A) ve (B)’nin aralarında yaptıkları adı yazılı sözleşmeye istinaden
30.000 TL ödünç vermiştir. Borcun vadesi gelmesine rağmen (B):
(A)’ya herhangi bir ödeme yapmamıştır. Alacağına kavuşmak isteyen
(A), (B)’ye karş: bir alacak davası açılması için avukat (V)’ye vekalet
vermiştir.
SORULAR:
1. Dava açılmış ve görülmekteyken davalı (B)’nin avukatı, müvekkilinin
17 yaşında olduğu yönünde savunmada bulunmuştur. Bu savunmanın
türü nedir? Bu savunmaya karşı mahkeme nasıl bir karar verecektir?
2.
CEVAPLAR:
1. Dava ehliyeti, medenî haklaıı kullanma ehliyetine göre belirlenir (HMK
m. 51.. f. 1). Maddi hukuktaki fiil ehliyetinin usul hukukundaki karşılı
ğıdır. Dava ehliyeti bir dava şartıdır (HMK m. 114, f. 1-d). TMK’da fiil
ehliyetine sahip olma çeşitli gruplara ayrılmıştır. Bunlar; tam ehliyetli
ler, sınırlı ehliyetsizler ve tam ehliyetsizlerdir. Somut olayımızda olduğu
gibi ayırt etme gücüne sahip küçükler sınırlı ehliyetsizdir. Sınırlı ehli
yetsizler, karşılıksız kazanma ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar dışında
tek başlarına dava açamaz ve takip edemezler. Kendileri hakkındaki da
vaları yasal temsilcileri açabilir ve takıp edebilir. Somut olayda (B)Tnin
sınırlı ehliyetsiz yanı dava ehliyetine sahip olmadığı iddia edilmiştir. Bu
durumda hakim yapacağı araştırma neticesinde (B)’nin dava ehliyetine
sahip olmadığına kanaat getirirse, resen yasal temsilciye tebligat yapıl
ması için süre verir5. Yapılan tebligat sonunda yasal temsilci davaya
onay verirse davayı (B) adına devam ettirebilir. Onay vermezse, dava
ehliyeti dava şanı olduğu (m.l 14) ve bu dava şartı eksikliği giderileme
diği için (m. 115) davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
2.
a) Somut olayda taraf ehliyetine ilişkin bir sorun söz konusudur. Medenî
haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de
sahiptir (HMK m. 50, f. 1). Taraf ehliyeti, madci hukuktaki hak ehliye
tinin usul hukukundaki yansımasıdır. Hak ehliyeti sağ ve tam doğumla
elde edilir, ölümle son bulur (TMK m. 28).
Somut olayda davalı, dava açılmadan önce ölmüştür. Bu nedenle hak ehli
yeti yani taraf ehliyeti son bulmuştur. Taraf ehliyeti bulunmayan kişiye kar
şı dava açılamaz. Açılan davanın da dava şartı eksikliği nedeniyle usulden
reddedilmesi gereklidir (HMK m. 115, f. 2). Fakat Yargıtay ölü şahsa açıl
mış davada tarafta iradı değişikliği düzenleyen HMK m. 124 gereğince ölü
şahsın mirasçılarına karşı devam edilebileceğini kabul etmiştir'0.
b) Taraf ehliyeti, maddi hukuktaki hak ehliyetinin usul hukukundaki yan
sımasıdır. Hak ehliyeti sağ ve tam doğumla elde edilir, ölümle son bulur
(TMK m. 28).
Açılan dava ölen kışı adına devam edilmese de yalnızca öleni ilgilen
dirmeyen mirasçıları da ilgilendiren yanı onların malvarlığını etkileyen
davalar mirasçılara karşı devam ettirilebilir. Aksı halde dava konusuz
kalacaktır. Somut olayda malvarlığına ilişkin bir dava söz konusu oldu
ğu için davacı davayı (B):nin mirasçıları (Mİ) ve (M2)’ye karşı devam
ettirebilir.
B'nın duruşmada böyle bir beyanda bulunması, bir sulh teklifidir. Taraf
lar sulh olmalar: halinde yargılama sona erer. Sulh teklifi veya teklif
edilen sulhun kabul edilmesi davaya vekaletin yasal kapsamı içinde bu
lunmamaktadır (m.73). Avukatın müvekkili adına sulh teklifinde bulu
nabilmesi veya sulh teklifini kabul edebilmesi için kendisine bu konuda
özel yetki verilmiş olması gerekir (m.74). buna göre, A'nın avukatı
V’nin sulh için ezel yetkisi varsa bu teklifi kabul edebilir, aksi takdirde
V’nin sulh teklifini kabul etmesi mümkün değildir.
Pratik Çalışma -11
■ Dava Şartları
■ Zamanaşımı
OLAY:
Ankara'da ikamet eden (A), (B) ile bir kıra sözleşmesi yaparak.. İstan
bul’da bulunan dairesini (B)’ye kiralamıştır. (B), (A)’mn borcun öden
mesi için yaptığı ihtarlara rağmen herhangi bir kıra ödemesi yapmamış
tır. Bunun üzerine (A), (B)’ye karşı dava açmak için stajyer Avukat
(V)’ye danışmıştır.
SORULAR:
3. (A), daha sonra başka bir avukatla anlaşıp yeni bir kıra bedelinin tahsili
davası açtığını varsayalım. Avukat kira bedelinin tahsili için açtığı dava
dilekçesinde herhangi bir kanun maddesine dayanmamıştır. Bu durumun
sonucu nedir?
2>.
7. Davacı (A), kıra bedelinin tahsili davasının ıkir.ci celsesinde, beş aylık
kıra bedelinin yanında.. dava dilekçesinde talep etmediği faizi de talep
etmiştir. O sırada mahkemede hazır bulunan davalı (B), bu talebe itiraz
etmemiştir. Bu durumda mahkeme nasıl bir yol izlemelidir?
CEVAPLAR:
1. îcra ve İflas Kanunu'nun ilamsız icra yoluyla tahliyeye ilişkin hükümle
ri saklı olmak kaydıyla, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da
dâhil olmak üzere kiralanan taşınmazlara ilişkin tüm uyuşmazlık
ları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda, dava ko
nusunun değer ve tutarına bakılmaksızın sulh hukuk mahkemeleri gö
revlidir (HMK m. 4). Somut olayda kira bedelinin tahsili davası
açılmıştır. Dolayısıyla, görevli mahkeme, sulh hukuk mahkemesidir.
Pratik Çalışma - 11 91
2. Vekil ile takıp edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip
olması taraflara ilişkin bir dava şartıdır (HMK m. 114). Sadece avukat
lar dava açıp, davayı takıp edebilirler (AvK. m. 35).
4. Dava ehliyeti., kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracı
lığıyla bir davayı takip etme ve usûl işlemleri yapabilme ehliyetidir. Da
va ehliyeti medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) göre be
lirlenir (HMK m. 51). Ayırt etme gücüne sahip küçükler (ergin olma
yanlar), kural olarak dava ehliyetine sahip değildir (TMK m. 16). Bu
nedenle ergin olmayanlar ancak yasal temsilcilerinin onayıyla dava aça
bilirler ve takıp edebilirler.
5.
kaışı tarafın açık muvafakati istisna halı dışında). Bu husus iddia ve sa
vunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı olarak adlandırıl
maktadır. Somut olayda davalı, dilekçeler aşaması tamamlandıktan
sonra, tahkikatın üçüncü duruşmasında, borcu ödediğini ileri sürerek
buna ilişkin makbuzu mahkemeye sunmayı talep etmiştir. Yanı davalı
savunmasını (savunma vasıtalarını) genişletmek istemektedir. Mahke
menin bu talebi kabul etmesi için davacı (A)’nın açıkça muvafakat et
mesi gerekir. Zımni muvafakat geçerli değildir (HMK m. 141 1).
■' *(...) Dava dilekçesidir 07/05/2013 tarihinde davalıya tebliği edildiği, davalının ön inceleme
duruşmasının yapıldığı 14/01/2015 tarihinde esasa dair cevap dilekçesi sunarak zamanaşımı
definde bulunduğu, yasal süreden sonra sunulan cevap dilekçesinde ve on inceleme duruşma
sında yapılan zamanaşmı savunmasına davacının açıkça muvafakat etmediği saptanmıştır. Bi
lindiği üzere: 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141. Maddesi: -Taraflar cevaba ce
vap ve ikinci cevap dilekçelerinde serbestçe: ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın
açık muvafakati ile iddia veya savunmalannı genişletebilir" yahut değiştirebilirler." hükmünü
içermektedir. Hâl böyle olunca: mahkemece, anılan bu husus gözetilmeksizin davalının zama
naşımı savunması kabul edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir(...)" Yargıtay 1.HD. T.
25.4.2016, E. 2016/56. < 2016/5045. (kazanci.com.tr).
94 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
■ Dava Arkadaşlığı
■ Teminat
■ Tespit Davası
OLAY:
Ankara'da ikamet eden Sena ve Gamze kardeşler, Almanya'da ikamet
eden Türk vatandaşı Hasan Tn Ankara'daki evi için aylık 1000 TL üze
rinden kıra sözleşmesi yapmışlardır.
SORULAR:
1. Hasan: üç aylık kira bedelinin ödenmediği gerekçesiyle Sena’nın payı
olan 1.500 TL kıra alacağı için dava açmıştır. Sena ise sadece kendisinin
davalı olarak gösterilemeyeceği kardeşinin de davalı olarak gösterilmesi
gerektiği savunmasında bulunmuştur. Sena'nın savunması yerinde midir?
2. Sena kıra alacağı davasında davacı Hasan'm Türkiye'de yerleşim yen
olmadığı bu nedenle teminat yatırması gerektiğim ileri sürmüştür. Bu
durumda mahkeme ne yönde karar verecektir?
4. Sena kira üç aylık kıra borçları olan 3.000 TL’yi ödemiş, sonrasında ise
kıra bedelinin yarısından sorumlu olan Gamze’rin 1.500 TL’yi kendisi
ne ödememesi üzerine dava açmıştır. Gamze ise cevap dilekçesinde bu
miktarın ödendiği savunmasında bulunmuştur. Sonrasında dava devam
ederken duruma sinirlenen Gamze, “madem öyle ben de eşyaların yarı
98 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
6. Kıra ilişkisi sona erdikten sonra Hasan: Sena ve Gamze kardeşlerin ver
dikleri 2000 TL depozitoyu taşınmaza zarar verdikleri gerekçesiyle iade
etmemiştir. Bunun üzerine Sena ve Gamze taşınmaza zarar vermedikle
ri, kiralamadan önce evdeki hasarların var olduğunu tespit ettirmek
amacıyla dava açmak istemektedir. Sena ve Gamze böyle bir taleple da
va açabilirler mı° Neden?
CEVAPLAR:
1. Medeni yargılamada davacı veya davalı tarafta birden fazla kışının ol
ması mümkündür. Mecburi dava arkadaşlığı ve ihtiyari dava arkadaşlığı,
birden fazla kişinin davacı ve veya davalı tarafta olduğu hallerdir. Mec
buri dava arkadaşlığında birden fazla kişi yer almakla birlikte esasmda
hepsi beraber davalı veya davacı tarafı oluşturmaktadır. Diğer bir deyiş
le birden fazla mecburi dava arkadaşı hep beraber tek bir davalıyı oluş
turmakta bir tanesinin eksik olması halinde taraf meydana gelememek-
tedır. İhtiyarı dava arkadaşlığında da davacı veya davalı tarafta birden
fazla kişi olmaktadır. Ancak burada her bir kişi davacı veya davalı ko
numundadır. Mecburi dava arkadaşlığının aksine dava arkadaşlarının
birlikte hareket etme zorunluluğu yoktur. İhtiyarı dava arkadaşlığında
davalı veya davacı taraftaki kişi sayısı kadar dava varken mecburi dava
arkadaşlığında birden fazla kışı de olsa tek bir dava vardır.
Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte
kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve
tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava
arkadaşlığı vardır (HMK m. 59). Örneğin, elbirliği mülkiyeti söz konu
su olduğunda (mirasçıların tereke üzerindeki mülkiyeti gibi), kıra söz
leşmesi ile birden fazla kiracı olması halinde bunlara karşı açılacak tah
liye davasında kiracılar mecburi dava arkadaşı konumundadır32.
Olayda, Sena ve Gamze bir kıra sözleşmesi ile borç altına girmişlerdir.
Yukarıdaki açıklamalarda belirttiğimiz üzere kira bedeli borcu bakımın
dan Sena ve Gamze’ye karşı açılacak davada bunlar ihtiyarı dava arka
daşı konumundadır". Çünkü para borcu bölünebılen bir borçtur ve Ha
san her birine ayrı ayrı dava açarak kıra bedelini talep edebilir. Bu ne
denle Sena’nın savunması yerinde değildir.
• ...Tahliye istemi bölünebilir nitelikte olmadığından birden fazla kiracı bulunması halinde dava
nın hepsine karsı açılması gerekir Bu husus zorunlu dava arkadaşlığının bir sonucudur../’ Yar
gıtay 6. HD E. 2013/8891 K 2013/11117 T. 28.6.2013. (kazanci.com.tr).
-...Kira sözleşmesinde birden fazla kiralayan var ise. kira borcu bölünebilen borçlardan oldu
ğundan paylan belli olan kiralayanlardan her biri yalnız başına kendi payına düşen kira bedeli
için alacak davası açabileceği gibi birlikte de dava açabilir.'Kiratayanlar arasındaki ilişki ihtiyari
dava arkadaşlığıdır. Payları belli değil ise. kira bedelinin eşit şekilde paylaştırılması gerekir..."
Yargıtay 6 HD E. 2013.9572 K. 2014/2815 T. 11.3 2014. (kazahd.com.tr).
100 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
3. Haşamın, Sena ve Gamze’ye karşı kira bedeli alacağı için açtığı davada
ihtiyarı dava arkadaşlığı söz konusudur.
Buradaki itirazdan kasıt savunma sebepleri olan itirazdır. İtiraz b r hakkın doğmasını engelleyen
veya bir hakkın sona ermesini sağlayan nitelikte savunmalardır. Örneğin: edeme itirazı.
•...Bilindiği üzere, ihtiyari dava arkadaşlığında dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. Diğer
bir anlatımla, ihtiyari dava arkadaşlarının davaları birbirinden bağımsızdır. Bu nedenle her dava
arkadaşı, kendi davası nakkında diğer dava arkadaşlanndan farklı biçimde hareket edebilir. Bu
na gore, ihtiyari dava arkadaşlarından her biri bir vakıayı yalnız başına ikrar edebilir. Bu ikrar,
diğer dava arkadaşlaıını etkilemez...” Yargıtay 3. HD E. 2014/21212 K. 2015/8446 T.
12 5 2015. (kazanci.con.tr).
Pratik Çalışma - 12 101
4. Derdest bir davada, davalı taraf davacıya, iki haztalık cevap süresi içeri
sinde cevap dilekçesiyle veya ayrı bir dilekçe ile karşı dava açabilir.
Karşı davada, asıl davanın davacısı davalı iken asıl davanın davalısı da
davacı konumundadır. Asıl davanın davalısı, davacıya karşı her talebim
karşı dava olarak ilen süremez. Kanun bunun için bir sınırlama getir
miştir. Buna göre asıl davaya konu talep ile karşı davaya konu talep ara
sında takas veya mahsup ilişkisi ya da bu iki dava arasında bağlantı ol
ması gerekir. Kanun karşı dava için süre sınırlaması da getirmiştir. Ta
lebin karşı dava olarak ileri sürütebilmesi için cevap dilekçesi ile veya
cevap dilekçesi verme süresi içerisinde ayrı bir dilekçe ite yapılması ge
rekir. Mahkeme, süresinden sonra karşı dava açılması hâlinde, davaların
ayrılmasına karar verir (HMK m. 133 2).
Olayda, Gamze, Sena’ya karşı dava açmıştır. Asıl dava ite karşı dava
arasında mahsup ilişkisi olduğundan Gamze karşı dava ile alacağım hü
küm altına aldııabilır. Ancak talebin karşı dava olarak nitelendirilip aynı
yargılamada görülebilmesi için süresinde açılması gerekir. Diğer bir ifa
deyle, Gamze bu talebini cevap dilekçesinde veya cevap dilekçesi ver
me süresi olan iki haftalık süre içerisinde vermesi gerekirdi. Gamze ce
vap dilekçesinden sonra karşı talebini ileri sürdüğünden mahkemenin
yapması gereken davaların ayrılması yönünde karar vermesidir6. Bu
halde Gamze'nir. talebi asıl dava ile birlikte değil ayrı bir dosyada ayrı
dava ite görülecektir.
■e Yargıtay kararlarında, karşı dava bağlantı sebebiyle sonradan b eleştirilebilecek nitelikteyse sırf
süresi içerisinde karşı dava açılmadığı için davaların ayrılması yönünde karar verilmemesi ge
rektiğini’ ifade etmiştir, bkz ‘...Davalı-karşı davacı kadın tarafından karşılık dava süresinde
açılmamış ise de delillerin değerlendirilmesi ve boşanmanın fer’i (eki) niteliğindeki talepler na
zara alındığında kadının ve kocanın açtığı davalann birlikte görülmesindeki yarar açıktır. Davalı-
karşı davacı kadının açtığı davanın ayrılmasına karar verilmesi halinde dahi, medeni yargılama
hukukunun temel ilkelerinden olan "usûl ekonomisi ilkesi" gereği olarak: her iki davanın birleşti
rilmesi gerekir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş: süresinde olmasa da harcı yatırılarak
açılmış bulunan karşı boşanma davasının esasını incelemek ve karşı dava hakkında olumlu ya
dâ olumsuz bir karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususlar gözetilmeden davalı-karşı davacı
kadının, karsı boşanma davası ile ilgili olarak hüküm kurulmaması usûl ve yasaya aykındır..."
Yargıtay 2. HD E.'2013.26501 K. 2014/10422 T. 6 5 2014. (kazanci.com.tr).
102 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
mesi gerekil. Aksi halde taraf ehliyeti yokluğundan dava usûlden redde
dilir. Mecburi dava arkadaşlığında., dava arkadaşları kural olarak birlikte
hareket etmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda usulı işlemleri birlikte
yapmaları, iddia ve savunma sebeplerini birlikte ileri sürmeleri gerekir.
Ancak duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları
usûl işlemleri, usûlüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya
gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder (HMK
m. 60 son cümle). Buradaki usûl işlemlerinden kasıt salt usûl işlemleri
dir. Bu nedenle dava arkadaşlarından biri karma karakterli usûl iş
lemleri olan feragat, kabul ve sulh işlemlerini yapamaz.
■ Ön İnceleme
■ Teksif İlkesi
■ Kısmî Dava
OLAY:
Ankara'da ikametgâhı olan ve seyahat için Sakarya’ya doğru yol alan
tacir (B), Bolu'ca ikamet etmekte olan (A)'nın otomobiline Düzce'de
çarpmış; (A)'nın arabasında 15.000 liralık hasar meydana gelmiştir. Ka
za sonrasında tartışma olmuş ve tacir B: (A)’yı darp etmiş ve kendisine
hakarette bulunmuştur. (A), kazanın üzerinden 1 yıl geçtikten sonra ka
za neticesinde meydana gelen 15.000 liralık maddi zararının ödenmesi
için Bolu Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır.
SORULAR:
1. (B)'nın vekili, ikinci cevap dilekçesinde “Davanın Asliye Hukuk Mah
kemesinde değil, Asliye Ticaret Mahkemesinde açılması gerektiğini" sa
vunmuştur. (A)'nın vekili ise, bu sakınmanın ancak cevap dilekçesinde
yapılabileceğini, bu sebeple davalı (B) vekilinin savunmasının dinlene-
meyeceğıni iddia etmiştir. Bu durumda mahkeme nasıl karar vermelidir?
2. Davalı (B), davanın kendisinin yerleşim yeri mahkemesinde açılması
gerektiğim savunarak mahkemenin yetkisine itiraz etmiş ve mahkeme
yetkisizlik kararı vermiştir. Mahkemenin kararı yerinde midir?
3. Davalı (B), avukatı ile aralarındaki sözleşmede, imzası olmaksızın dilekçe
verilemeyeceğinin kararlaştırıldığından bahisle, cevap dilekçesinde ileri
sürmesi unutulmuş bazı hususları da ekleyerek ve bu sefer hem avukatı
nın hem kendisinin imzasını içerecek şekilde, tekrar cevap dilekçesi ver
mek istemektedir. Davalı B’nin bu gerekçesinin haklılığını değerlendiri
niz. Davacı A'nın bu hususu bilmesi halinde cevabınız değişir miydi?
104 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
4. (A)’nm açmış olduğu dava devam ederken, davalı (B) de yem bir dava
açmış ve "böyle bir borcunun olmadığının tespitini” talep etmiş olsaydı,
davalı (B)’nin açmış olduğu davaya bakan mahkemenin ne yönde karar
vermesi gerekirdi?
CEVAPLAR:
1. Davalı B vekili, davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakması gerekti
ğini savunmuştur. Davacı A vekili ise “bu itirazın ancak cevap dilekçe
sinde yapılabileceğini” iddia etmektedir. Bununla kastedilen, bu itirazın
bir ilk itiraz olduğudur. İlk itirazlar ancak cevap dilekçesi ile yapılabilir
Pratik Çalışma - 13 105
Ticari davalar mutlak ticari dava ve nisbı ticari dava olmak üzere ikiye
ayrılır. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmamasına veya dava
sebebinin her ıkı tarafın da ticari işletmelerini ilgilendirip ilgilendirme
mesine bakılmaksızın mutlak olarak ticaret mahkemelerinin görevli ol
duğu davalardır. Nisbi ticari davalar ise, her iki tarafın da tacir olması
ve dava konusu uyuşmazlığın her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili
olması durumunda ortaya çıkar (TTK m. 4).
106 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
4. Davalı (B)’nin açtığı dava bir menfi tespit davasıdır. Mahkemeden hu
kukî koruma talebinde her zaman için hukukî yarar şart olsa da, tespit
davalarında hukuki yararın varlığı her zaman söz konusu değildir. An
cak hukukî yaraıın varlığı ispat edilirse sadece bir hukukî ilişkinin var
lığı veya yokluğu hakkında karar verilmesi istenebilir (HMK m. 106).
Aynı taraflar arasında aynı dava sebebi ve netice-ı talep hakkında ikinci
bir dava açılamaz. Zııa kesin hükmün üç unsuru: taraflar, dava sebebi ve
netıce-ı taleptir. Eğer ikinci bir dava açılmak istenirse bu dava şartı en
geline takılır. Somut olayda (A)’nın açmış olduğu dava bir alacak dava
sıdır (haksız fiilden kaynaklanan tazminat alacağı). (B) ise böyle bir
borcunun olmadığından bahisle yem bir dava açmak istemektedir. Böyle
bir dava tarafları (A ve B), konusu (tazminat alacağı) ve sebebi (haksız
fiil) aynı olan bir davadır. (A)’nın açmış olduğu tazminat davası ile bu
108__________________________________________ Medeni UslI Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Ayrıca, derdest bir davada itiraz olarak ileri sürülebilecek bir hususun
(böyle bir borcu olmadığı itirazının) ayrı bir davaya konu edilmesinde
hukukî yarar da yoktur. Zııa davalı (B)’nın bu itirazının doğruluğunu is
pat etmek için mahkemenin vereceği menfi tespit hükmüne ihtiyacı yok
tur. Hukukî yarar dava şartı olup, dava şartı yokluğu nedeniyle böyle bir
davanın usûl yönünden reddi gerekir (HMK m. 114).
5.
■ Usûl İşlemleri
■ Davaya Cevap
■ Savunma Şekli
OLAY:
(A) , 50.000,00- Türk Lirası tutarındaki senede bağlı alacağının tahsili
için (B)’ye karşı OS.03.2020 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesi,
22.04.2020 tarihlide tebliğ edilmiştir. (B), bu esnada yurt dışında oldu
ğundan kendisine karşı böyle bir dava açıldığını 15.05.2020 tarihinde
öğrenmiştir.
SORULAR:
1. (B): kendisine karşı açılan davaya hangi süre içinde cevap vermelidir?
Somut olayda (B):nin cevap dilekçesi verme imkânı bulunmakta mıdır?
CEVAPLAR
1. HMK’nın 127. maddesine göre, cevap dilekçesini verme süresi., dava
dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren ıkı haftadır. Somut olayda.,
cevap dilekçesi 22.04.2020 Çarşamba günü tebliğ edildiğinden., cevap
dilekçesi verilmesi süresinin son günü 06.05.2020 Çarşamba günüdür.
Davalı (B), kendisine karşı dava açıldığını 15.05.2020 tarihinde öğren
diğinden, cevap dilekçesi verme süresi kaçırılmıştır.
Somut olayda, davalı (B), kendisine karşı dava açıldığını 15.05.2020 ta
rihinde öğrenmiştir. Kendisine karşı dava açıldığını öğrenememesinin
sebebi ise dava dilekçesinin tebliği tarihinde yurt dışında olmasıdır. Bu
rada dikkat edilmesi gereken, tebligatın usûlüne uygun yapılmasına kar
şın, (B)’nin elde olmayan bir sebeple tebligat hakkında bilgi sahibi ola
mamasıdır. Nitekim, tebligatın usûlüne uygun yapılmaması (usulsüz
tebliğ) ihtimâlinde, eski hâle getirme kurumuna değil, Tebligat Kanunu
hükümlerine göre öngörülen imkânlara başvurulması gerekecektir.
Davalı (B), 15.05.2020 tarihinden itibaren iki hafta içerisinde, bir dilek
çe ile, talebinin dayandığı sebepleri ve bunların delil ve emarelerini gös
termek suretiyle eski hâle getirme talebinde bulunabilir. Süresinde veri
lemeyen cevap dilekçesinin de bu süre içerisinde verilmesi gerekmekte
dir (HMK m.97).
Davalı (B), her r.e kadar cevap dilekçesi vermeyerek dayandığı delilleri
de ileri sürmemiş ise de dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların inkârı
kapsamında savunma yapabilmesi gereklidir. Aksı durumda, vakıaların
inkâr edilmiş sayılması şeklindeki sonuç anlamını yitirecek ve kendisine
hiçbir savunma imkânı tanınmayan davalının hukukî dinlenilme hakkı
ihlâl edilmiş olacaktır. Yargıtay da bir kararında, davaya cevap veril
memesi hâlinde, ön inceleme duruşmasında, inkâr kapsamındaki delille
rin sunulması için davalıya süre verilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
4. Maddî hukuka ilişkin savunma sebeplere itirazlar ve def iler olmak üze
re ıkı grup altında ele alınmaktadır. İtirazlar, dava malzemesinden anla
şılmakta ise, hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınacak olan sa
vunma sebepleridir. Bunlar, bir hakkın doğumuna engel olan veya sona
ermesini gerektiren vakıalardır. Def iler ise askında borçlu olunan bir
edimin özel bir sebeple yerine getirilmemesi hakkını ifade eder. İtiraz
kural olarak bir vakıa iken: def i bir haktır.
Def iler ancak davalı tarafından ileri sürülürse hâkim tarafından dikkate
alınabilir. Hâkim, davacı tarafından ilen sürülmedikçe, dava dosyasın
dan anlasa bile def ileri kendiliğinden dikkate alamaz.
Zamanaşımı bir def ı olmakla birlikte, uygulamada hatalı şekilde ilk iti
raz olarak değerlendirılebıhnekte ve bu bakımdan karşı tarafın rızası ya
da ıslah yoluyla ileri sürülüp sürülemeyeceği konusunda tereddüt edile
bilmektedir. Nitekim, ilk itirazların cevap dilekçesinde ve cevap süresi
içerisinde ilen sürülmesi gerekir (HMK m. 117). Somut olayda (B), za
manaşımı def ini ileri sürmemiş olmakla birlikte, karşı tarafın rızası ya
da henüz ıslah hakkı kullanılmamış ise davanın ıslahı suretiyle zamana
şımı def ine dayanabilecektir.
Pratik Çalışma -15
■ Görev
■ Zamanaşımı Def’i
■ Kısmî Dava
■ Davaların Birleştirilmesi
OLAY:
A Gıda Pazarlama AŞ ile B Meyvecilik Ltd. Şti arasında yapılan söz
leşmeye göre, B Ltd. Şti, A AŞ’ne her ay 5 ton Finike portakalı temin
edecek, portakalın tesliminden bir hafta sonra da bedeli olan 3000 TL
ödenecektir. A AŞ sözleşmeye uygun şekilde kendisine ocak ve şubat
ayı içinde portakal teslimatı yapılmadığı iddiasıyla uğradığı zararın
ödenmesi için dava açmıştır.
SORULAR:
1. A’mn açacağı bu davada görevli mahkeme hangisidir?
2. Açılan bu davada mahkeme görevsiz olduğu kanaatine varırsa bunu
hangi aşamada inceleyip karara bağlayacaktır? Bu konuda tarafları du
ruşmaya çağırmadan karar verebilir mi?
3. Mahkeme, davalının ilen sürdüğü zamanaşımı defini incelemiş ve ala
cağın zamanaşımına uğradığını tespit etmiştir. Mahkeme tarafları du
ruşmaya davet etmeden davayı zamanaşımı sebebiyle reddetmiştir. Siz
ce bu karar doğru mudur? Neden?
4. A Gıda Pazarlama AŞ’nin başlangıçta zararının bir kısmı için dava aç
ması mümkün müdür? Alacağının bir kısmı için dava açtığını kabul
edersek, sonradan bu miktarı anırması mümkün müdür?
5. Davacının alacağının bir kısmmı talep ettikten sonra davaya geri kalan
kısmı da dâhil ettiğini varsayalım. Bu durumda alacağın sonradan dâhil
118 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
6. Davalı B Meyvecilik Ltd. Şti. de, A Gıda Pazarlama AŞ’ne teslim ettik
leri 10 ton portakalın bedelinin ödenmediği iddiasıyla ayrı bir dava
açarsa: bu iki davanın birlikte görülmesi mümkün müdür? Nasıl?
CEVAPLAR:
1. Görev kuralları kamu düzeninden olup mahkemeye ilişkin dava şartla-
rındandır. Dava şartlarından olması sebebiyle mahkemece re’sen incele
nir, taraflarca da davanın her aşamasında görevsizlik iddiası ileri sürüle
bilir. Göreve ilişkin kurallar kanunla düzenlenir (m. 1). Genel mahke
melerin (asliye ve sulh hukuk mahkemesi) görevleri HMK’da düzen
lenmiştir. Genel mahkemelerin yanında uzmanlık gerektiren işler için
kurulmuş özel mahkemeler vardır kı bunların da diğer özel kanunlarda
görev kapsamı düzenlenmiştir. Örneğin; Asliye ticaret mahkemelerinin
görevi Türk Ticaret Kanunu’nda, Kadastro mahkemelerinin görevi 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Nispi ticari davalar ise uyuşmazlığın her ıkı tarafının tacir olması ve
dava konusu uyuşmazlığın her ıkı tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması
durumunda ortaya çıkar40.
4C -...01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK'nın 5/1. maddesi uyarınca, ticari dava
lara bakmak görevi asiye ticaret mahkemesine aittir. Ticari davalar, mutlak ve nispi ticari dava
lar olarak ikiye ayrılmaktadır. Nispi ticari davalar. TTK'nın 4/1. maddesinin ilk cümlesinde tarif
edilmiş olup her iki tarafın da "Ticari işletmesiyle ilgili hususlardan kaynaklanan" hukuk davala
rıdır Mutlak ticari davalar ise tarafların tacir olup olmadıklarına ve uyuşmazlığın tarafların ticari
işletmeleri ile ilgili bulunup bulunmadığına bakılmaksızın yasa çereği ticari dava sayılan uyuş
mazlıklardır. TTK'nın 4/1-a vd. bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar ile diğer kanunlarda ticari dava
olduğu belirtilen uyuşmazlıklar, mutlak ticari davalardır. Somut olayda davacı, davalı ile arala
rında düzenlenen temlik sözleşmesi uyarınca, davacının İhlas Fnans Kurumundan olan alaca
ğının davalı şirket tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalının edimini yerine getirme
diğini belirterek alacağının tahsilini talep etmiş olup. TTK'nın 4/1-f maddesi uyarınca bankacılık
işlerinden kaynaklanması sebebiyle mutlak ticari nitelikte olduğu anlaşılan uyuşmazlığın. 8. As
liye Ticaret Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir...’ Yargıtay 20.HD. E.
2017/5397. K. 2017/2736, T. 3.4.2017. (kazanci.com.tr).
4 “... Dava, bakiye fatura bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davacının dava dilekçe
sinde açıkladığı üzere kendisince belirli olan ve faturaya bağladığı satım bedelinden bakiye a’la-
120 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
cağı istediğine gore davadaki talebin belirli alacak olduğu ve bu sebeple kısmî dava açılamaya
cağı. davalının inkârının alacağı belirsiz hale getirmeyeceği, açıklanan talebe ve dayanak belge
lere gore davacının açıkça belirli olan iddiasının kısmî dava olarak ileri sürmesinde hukukî yara
rı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: alacak miktarının tartışmasız belirli olduğu halde
fazlaya dair haklar saklı tutarak açılan kısmî davada, hukukî yararın bulunup bulunmadığı, varı
lacak sonuca göre HMK’nın 115/2 maddesi uyarınca dava şartı noksanlığının giderilmesi için
süre verilmesinin gerekp gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Kısmi Dava:
Hukuk Genel Kurulu’nun 17 06 2015 gün ve 2015122-1052 E 2015/1612 K. Sayılı kararında
vurgulandığı üzere kısmî dava, alacağın yalnızca bir bolümü içh açılan dava olarak tanımlan
maktadır. Bir davanın kısmî dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukukî
ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirti bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir
söyleyişle, bir alacak hakkında daha’fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına
rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya 4kısmî dava’ denir. Kısmî dava açılabilmesi için
talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup açılan davarın kısmî dava olduğunun dava
dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alaca
ğının daha fazla olduğu ve istem bölümünde "fazlaya dair haklarını saklı tutması’ ya da "alaca
ğın şimdilik şu kadarını dava ediyorum’ demesi, kural olarak yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun
02 04 2003 gün ve E 2003/4-260. K: 271 Sayılı kararı: Pekcanıtez H /Atalay O./Özekes. M.
Medeni Usûl Hukuku. 12. Bası s. 320: Kuru/Arslan/Yılmaz: Medeni Usûl Hukuku 22 Bası. s.
286). Mülga 1086 Sayıı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununda açıkça kısmî dava düzenlen
mediği halde soz konusu Kanunun yürürlükte olduğu dönemde de kısmî dava açılması müm
kün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının
ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamadaydı. Kısmî dava 6100 Sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan mad
denin birinci fıkrasında talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece
bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği: ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktan. ta
raflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmî dava açılamayacağı belirtilmiştir Bunun
la birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarih ve 6644 Sayılı Kanun'un 4. maddesiyle yürürlükten kaldırı
larak kısmî dava açılması olanağı sağlanmıştır. Buna göre eldeki davada 610-0 Sayılı HMK’nın
24 maddesinde düzenlenen tasarruf ilkesi gereği davacının, davasını açarken talep ettiği huku
kî korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir (HMK m. *119/1. b-ğ). Dava dilek
çesinde talep sonucunun bulunmaması durumunda hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için
bir haftalık kesin süre verecek, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde dava açıl
mamış sayılacaktır (HMK m. 119/2). Talep konusunun niteliği itbarıyla bölünebilir durumda ol
duğunda davacı, talep konusunun sadece bir kısmı hakkında hü<üm elde etmek üzere bir dava
açabilir (HMK m. 109). Boyle bir durumda, mahkeme, davacının hakkının aslında daha fazla ol
duğunu tespit etse bile taleple bağlılık kuralı gereği davada talep sonucu olarak gösterilen mik
tarı aşacak şekilde karar veremez (Karaslan Varol Medeni UsjI Hukukunda Hâkimin Davayı
Aydınlatma Ödevi. Ankara 2013. s 90).
Taleple bağlılık ilkesi 6100 Sayılı Kanun'un 26. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede:
“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır: ondan fazlasına veya başka bir şeye karar ve
remez Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. (2) Hakimin, tarafların tale
biyle bağlı olmadığına dair kanun hükümleri saklıdır." düzenlenesi yer almaktadır. Açıklanan
yasal düzenlemeler ışığında, iddianın ileri sürülüş biçimi açısından somut olay değerlendirildi
ğinde: davacı vekili, dava dilekçesinin sonuç kısmında talep ettiği alacak için faturaya da
yalı alacağın miktarını yazdıktan sonra şimdilik fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla
bir kısmını dava ettiğ ni belirterek alacağın ihtilaflı olması sebebiyle “kısmi dava olarak
açıldığı” ibaresini kullanarak alacağın tahsilini istemiştir. HMK’nın 109/2. maddesinde yer
alan (talep konusunun miktan taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmî dava
açılamayacağı) hükmüne dayanılarak kısmî dava açılamayacağından bahisle davanın reddine
karar verilmiş ise de karardan sonra 11.04.2015 günü yürürlüğe giren 6644 Sayılı Kanun'un 4.
maddesiyle bu hüküm iptal edilerek madde metninden çıkarılmıştır
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda: usûl kurallan konusunda HMK’nın 448 maddesi
uyannca tamamlanmış işlemleri etkilememek koşuluyla derhal uygulanma ilkesi geçerli oldu
ğundan derdest davalara* uygulanması gerekir. Bu durumda HLK'nın 24. 26 maddeleri de go-
Pratik Çalışma - 15 121
5. Kısmı davada sadece talep edilen kısım için zamanaşımı kesilir43. Örne
ğin; bir sözleşmeden doğan 10.000 TL alacağın sadece 3.000 TL Tik
kısmı ilen sürülürse, sadece 3.000 TL için zamanaşımı kesilmiş olur ve
kalan 7.000 TL için zamanaşımı işlemeye devam eder. Bu nedenle dava
devam ederken kalan kısım zamanaşımına uğrarsa, kalan kısmın davaya
zetilerek davacının talebinin davanın kısmî dava olduğunun kabulüyle yargılamaya devamla işin
esası hakkında karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bazı üyeler somut olayda
davaya konu edilen fetura bedelinden kaynaklanan alacağır açıkça belirli olduğu, bu se
beple kısmî alacak davasına konu edilemeyeceği talep sonucunun sonradan değiştirilemeyece
ği ve davacıdan davasını tam davaya dönüşmesinin istenemeyeceği. hukukî yarar konu
sundaki eksikliğin sonradan tamamlanamayacağı ve davanın hukukî yarar yokluğundan
reddi gerektiğini belirtecek kararın onanması gerektiğini ileri sûrmuş iseler de bu görüşler Kurul
çoğunluğunca yukarda belirtilen sebeplerle benimsenmemiştir. Bu durumda mahkemece işin
esasına girilerek tarafların iddia ve savunmaları ile toplanan deliller değerlendirilip tartışılmak
suretiyle oluşan sonuca göre bir karar vermek gerekirken, kısmî dava olarak açılmasında hukukî
yarar bulunmadığından bahisle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da yukarıdaki ilave gerekçeyle benimsenen Özel
Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnihıesi usûl ve yasaya aykırıdır.”
Yargıtay HGK E 2014/'9-732 K 2016/227 T. 2.3.2016 (kazanci.ccm.tr).
'* Burada davacının talebini artırırken ıslaha başvurmasının sebebi iddia ve savunmanın genişle
tilmesi ve değiştirilmesi yasağı ile karşılaşılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Şayet davalının
talep sonucu artırmada açık rızası varsa davalı kalan kısmî davaya dâhil etmesinde ıslaha baş
vurmasına gerek olmayacaktır.
43 ‘...Kısmî davada zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım kesilir. Henüz açılmayan (saklı
tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bolüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak
kısmî davadaki miktar, kısmî davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zama
naşımı süresini kapsar Bakiye alacak ta’lep edildiği tarihe gore, geriye doğru zamanaşımı suresi
içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir..." YARGITAY 9 HD E.
2017/4144 K. 2017/5429 T. 30.3.2017 (kazanci.com.tr).
122 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
44 Davalı kadın süres içerisinde sunduğu cevap dilekçesiyle, davacı koca aleyhine bu dava
öncesinde Aile Mahkemesi’nin esasına kayıtlı boşanma davası açtığını, bu davanın derdest ol
duğunu belirterek her iki davanın birleştirilmesi talebinde bulunmuştur. Dosya içerisine getirtilen
belgelerden her iki dava arasında 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 166 madde
sinde belirtildiği şekilde hukukî ve fiili bağlantı bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu du
rum karşısında delillerin birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca’ bir karar verilmek üzere her iki
dosyanın birleştirilmesine karar verilmesi gerekirken davalann farklı hukukî sebeple açıldığın
dan bahisle birleştirme talebinin reddi isabetsizdir " Yargıtay 2 HD. E. 2013/9275. K.
2014/1437. T 27.1*2014 (kazanci.ccm.tr).
Pratik Çalışma - 15 123
cilik Ltd. Ştı. de sonradan., teslim edilen portakalların bedelini talep etti
ği bir dava açmıştır. Taleplerden anlaşılacağı üzere her iki davanın da
ortak ihtilaf noktası portakalların teslim edilip edilmediği noktasındadır.
Diğer bir deyişle bu davalardan biri hakkında verilecek hüküm diğer
davayı kısmen veya tamamen doğrudan etkileyecektir. Bu durumda bu
davaların HMK m. 166’ya göre birleştirilip birlikte görülmesi, hükmün
getirilmesindeki amacı, usûl ekonomisi ve çelişkili kararların önlenmesi,
gerçekleştirmiş olacaktır.
Senet, irade beyanı içeren kişi tarafından imza edilmiş yazılı belgelerdir.
Senetler adi ve resmi senetler olmak üzere ikiye ayrılır. Resmi makam
veya memurların katılımıyla düzenlenen senetler resmi senetler olarak
ifade edilirken, herhangi bir resmi makamın veya memurun katilı olma
dan düzenlenen senetler ise adı senetlerdir. Resmi ve adı senetler için
sahtelik iddiası olması (örneğin imzanın kendisine ait olmadığı beyanı
veya senet içeriğindeki yazının değiştirildiği iddiası) halinde bunların
ileri sürülüş şekli ve sonuçları niteliği itibariyle farklılık arz etmektedir.
Adi senetlerin sahtelik iddiası görülmekte olan davada ileri sürülebilir*5
ve bu davada ön sorun olarak incelenip karara bağlanır*5. Adı senetlerin
sahtelik iddiasının sonucu ise sahtelik iddiasmda bulunulan senedin sah
te olmadığı sabit olana kadar hiçbir işleme esas alınamamasıdır (HMK
m. 209 1). Resmi senetlerin sahteliğinin bir dava ileri sürülmesi bir etki
yaratmayacaktır. Resmi senetlerin sahtelik iddiası, resmi senetlerin
meydana getirilmesine katılan resmi organın (örneğin noterin) ve karşı
tarafın (örneğin sözleşmenin karşı tarafı) davalı olarak gösterileceği ayrı
bir dava açılmak suretiyle ileri sürülebilir.
Adi senetlerin sahteliği için ayrı dava açılabilir ancak görülmekte olan davada sahtelik iddiası
ileri sürülmesi halinde tûhusus o mahkemece incelenebileceğinden adi senetlerin sahteliği için
ayrıca dava açılmasında hukukî menfaat yoktur.
“...Somut olayda, davacı tarafından kiralananın içkili lokamaya çevrilmesinde kullanılan
Kat Malikleri Kurulu kararının sahteliği iddia edilmiş olup Kat Malikleri Kurulu karan resmi
belge niteliğinde değildir. Söz konusu kararın sonrasında içk ruhsatı alınmak için kullanıl
mak üzere noterden aslına uygunluğunun tasdik ettirilmesi, Noterlik Kanunun 60/5. mad
desi gereğince «getirilen belgelerden örnek çıkarıp vermek> niteliğinde olduğundan belge
ye resmi belge niteliği kazandırmaz. Bu durumda mahkemece. HMK’nın 208 maddesi ge
reğince görülmekte olan davada sahtelik iddiası ön sorun olarak incelenerek davanın
esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgı ile sahteliği iddia edilen belgenin
resmi senet olduğu ve görülmekte olan davada ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmesi doğru değildir..." Yargıtay 6. HD E. 2013 /1819. K. 2013 / 4942 T.
20.03.2013 (sinerjimevzuat.com.tr).
124 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
b. Görülmekte olan bir davada adı senetlerin sahtelik iddiası söz konusu
olursa davayı gören mahkeme bu hususu ön soran olarak inceler ve ka
rara bağlar. Sahtelik incelemesinin görülmekte olan davada incelene
bilmesi sebebiyle senedin sahte olup olmadığına ilişkin ayrı bir tespit
davası açılmasında menfaat yoktur. Buna gere B Meyvecilik Ltd.
Şti’nin sözleşmedeki imzanın kendilerine ait olmadığına ilişkin bir sah
telik davası açmalarında hukukî menfaatleri yoktur.
■ Delillerin Gösterilmesi
■ İspat Yükü
■ Delil Başlangıcı
OLAY:
İzmir’de toptancılıkla uğraşan (B), Alsancak’ta U-Vintage adında bir
konfeksiyon mağazasının sahibi olan (A)’ya, 10.000 TL bedelle 500
adet elbise satmıştır. Taraflar arasındaki sözlü anlaşmaya göre, bedelin
banka havalesi yoluyla ödenmesinden sonra mallar (A)’nın adresine
kargoyla gönderilecektir. (B), havale işlemi yapılmasına rağmen malları
göndermemiştir. Bunun üzerine (A), malların kendisine teslimi için
(B)’ye dava açmıştır.
SORULAR:
1. Mezkûr davada delillerin ne zaman gösterilmesi gerekir?
4. (A) söz konusu banka havalesine delil olarak dayanabilir mi? Çeşitli
ihtimâllere göre açıklayınız.
CEVAPLAR:
1. HMK’nın 119 1-f maddesine göre, dava dilekçesiyle davacı, iddia edilen
her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğim: HMK’nın 129 1-e mad
desine göre ise, cevap dilekçesiyle davalı, sakınmanın dayanağı olarak ileri
sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğim bildirmelidir.
MADDE 145- (1) Taraftar, Kanımda belirtilen türeden sonra delil gös
teremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı ge
ciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili ta
rafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gös
terilmesine izin verebilir.
Menfî tespit davası ile davacı, bir hak ya da hukuki ilişkinin mevcut
olmadığının veya bir senedin sahte olduğunun tespitini istemektedir. İs
pat yükü bakımından tarafların davadaki konumlarından ziyade hangi
vakıadan kendi lehlerine hak çıkardıkları önemli olduğundan, menfî
tespit davalarında ispat yükü kural olarak davalının üzerindedir.
123 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Diğer bir ifadeyle, söz konusu davanın menfi tespit davası olarak (B) ta
rafından açılmış olması ihtimâlinde de yukarıdaki açıklamalar geçerli
olacaktır.
Basit İkrar: Tarafın kendi aleyhine olan bir vakıanın tamamen karşı
tarafın iddia ettiği gibi olduğunu kabul etmesidir.
Yargıtay’a göre, banka havalesi kural olarak mevcut bir borcun öden
mesi amacıyla yapılmaktadır. Havalenin başka bir amaçla yapıldığım
iddia eden davacı, havale dekontuna bunu açıkça yazdırmalıdırV
'Kural olarak havale bir ödeme vasıtası olup, mevcut bir borcun tediyesine yönelik olarak yapıl
dığının kabulü gerekir Havalenin başka bir amaçla yapıldığını iddia eden davacının havale de
kontuna bunun sebebini açıkça yazdırması gerekir. Somut olayda, davacı havale yoluyla gön
derdiği paranın davalıya ödünç olarak verildiğini iddia etmiş. davalı ise davacıdan dan alacağı
nın bu havale yoluyla tahsil edildiğini belirterek, aksin iddia eden davacının iddiasını ispatlama
sı gerektiğini bildirmiştir. Bu durumda mahkemece karinenin aksim iddia eden davacının iddia
sını ispat etmekle yükümlü olduğu başka bir anlatımla ispat külfetinin davacıda olduğu düşü
nülmeden ispat yükünün belirlenmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması
doğru değildir." Kara- için bkz. 19 HD. 11.10.2010, E 2010/206. K. 2010/11076
(lexpera.com.tr).
130 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Olayda bir satım sözleşmesinin; yanı bir hukuki ilişkinin ispatı gerekti
ğinden ve bu hukukî işlemin değen 2.960 TL’nin üzerinde olduğundan,
kesin delille ispat kuralının uygulanması gerekir. Her ne kadar kanun
"senetle ispat" ifadesini tercih etmiş ise de burada "kesin delille ispat”
mecburiyetinden bahsetmek gereklidir.
6. HMK’nın 189 2. maddesine göre, hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan
deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.
Yargıtay, bir delilin hukuka aykırı yoldan elde edilmesi ile hukuka aykı
rı olarak oluşturulmasına farklı sonuçlar bağlamaktadır. Bu meyaııda,
Pratik Çalışma - 16 131
■ Delillerin Gösterilmssi
■ İkrar
■ Senetle İspat
■ Bilirkişi
OLAY:
(A) ile (B) samımı aıkadaş olduklarından birbirlerine küçük miktarlarda
ödünç para vermekte, fakat bu işlemleri yazıya geçirmemektedirler. Bu
ilişki çerçevesinde, (A) bir süre önce (B)’ye 4.009 TL ödünç para vermiş
ve meblağın kendisi açısından yüksekliği karşısında (B)’ye bir senet im
zalatmıştır. Bu senette (B)’nin (A)’dan 4.000 TL aldığı belirtilmiştir. Da
ha sonra araları bozulunca, (A)’nın sözlü ihtarlarına rağmen (B), söz ko
nusu 4.000 TL’yi ödememiştir. (A) alacağı için dava açmak istemektedir.
1. Bu davada delillerin ne zamana kadar gösterilmesi gerekir? Belirlediği
niz süreden sonra delil gösterilmesi mümkün müdür?
2. Davacı (A), dava dilekçesinde deliller kısmında “...vesaire deliller”
ibaresine yer vermişse bu durumda hâkim davalıya yemin ettirebilir mi?
3. Bu davada kim, neyi ispatlayacaktır? Neden?
4. Davalı (B)’nın “Söz konusu para kendisine satmış olduğum telefonumun
bedeli olarak alınmıştır. ” diyerek, davanın reddini sabunmuş olması ha
linde bir önceki soruya -verdiğiniz cevap değişir miydi?
5. Bir önceki soruda belirlediğiniz (B)’nin savunmasının hukukî niteliğine
göre tarafların ispat yükü bakımından bir değişiklik meydana gelir mi?
CEVAPLAR:
1. Davacı ve davalı iddia ve savunmalarının dayanağı olarak belirttikleri
vakıaları hangi delillerle ispat edeceklerim kural olarak dilekçeler teatisi
aşamasında ileri sürmelidirler. Yanı dava dilekçesi, cevap dilekçesi, ce
vaba cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi ile göstereceklerdir [m.
119, m. 129; m. 136; m. 194], Yine, tarafların kural olarak bu aşamada
ellerinde bulunan belgelerin asıllarını veya örneklerini dilekçelerine ek
leyerek mahkemeye vermeleri gerekir (m. 121, m. 135, m. 136)
Bir vakıa hakkında yemin teklifinde bulunmak için, yalnızca karşı taraf
tan sadır olması yeterli değildir ayrıca bu vakıanın, davanın çözümünde
önemli rol alınası ve vakıanın çekişmeli vakıalar arasında yer alması ge
rekir. Yemin sadece davanın taraflarına teklif edilebilir.
Yenim vakıalar için yapılır. Dolayısıyla yeminin yapılması ile dava ka
zanılmaz sadece vakıa yemin edildiği şekilde sabit kabul edilir. Yemin,
kesin delillerden sayılmasına rağmen yeminin gerçekleşmesi davanın
kazanılması sonucunu doğurmaz, yemin ile vakıa ispatlanmış olur ve
yemin konusu vakıa çekişmeli olmaktan çıkar.
îC “6100 sayılı HMKnun 119/f maddesinin açık hükmü karşısında dava dilekçesindeki 'vesaire
delil” ibaresinin yemin cehlini de kapsadığı kabul edilemez.' O halde mahkemece hükmüne uyu
lan bozma kapsamında bulunmayan, dava dilekçesindeki deliler içerisinde de yer olmayan
icapsız yemine ilişkin davetiyeye icabet edilmediği gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulması
usûle yasaya ve ûsûli kazanılmış hak kuralına aykırı olup hükmün bozulması gerekmiştir’. 19.
HD. E. 2014/9471, K 2014/13860. (www.kazanci.com.tr)
-...Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemezse diğer
tarafa yemin teklif eder. Yemin teklifini ispat yükü kendisine düşen taraf yapar. Yemin teklifine
dayanan taraf bunu dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde açıkça belirtmesi gerekir. Mah
keme ancak bu halde (dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde' ye'min deliline dayanıldığının
bildirilmesi halinde) yemin teklifini hatırlatmakla yükümlüdür...” 3. HD. E. 2015/12261, K.
2015/19517. (www.kazanci.com.tr)
136 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
4. Vasıflı yahut gerekçeli inkâr halinde (A)’nın bu işlemin bir ödünç söz
leşmesi olduğunu mu ispat etmesi gerekir, yoksa (B)’nın bu işlemin bir
borcun ifasına yönelik bir tasarruf işlemi olduğunu mu ispatlaması gere
kir? Bu husus ikrarın bölünüp bölünemeyeceği sorununu teşkil
eder. İkrarın bölünüp bölünmemesine bağlı olarak da tarafların ispat
yükü belirlenecektir. (B)’nın vasıflı ikrarı bölünürse, ikrarına gerekçe
olarak ilen sürdüğü hukukî vasfı ispat etmesi gerekir. (B)’nın ikrarı bö
lünmezse, (A)’nın söz konusu işlemin hukukî vasfının kendi iddia ettiği
gibi olduğunu ispat etmesi gerekir.
=* -...Davalının savunması vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğinde olup, ispat külfeti davacı yanda
dır.' 13. HD. E. 2014/43245. K. 2015/37779. T. 24.12 2015. (wwudexpera.com.tr)
Pratik Çalışma - 17 137
5,
a. Senetle ispat kuralı yapıldığı tarihteki miktar veya değeri 2.590 TL üzen
hukukî işlemler bakımından geçerlidir (m. 200). Somut olayda ise
(B) ’nin (A)’nm aracına çarpmış olması bir hukukî işlem olmayıp, bir
haksız fiil teşkil eder. Haksız fiiller, hukukî işlemlerden farklı olarak
belli bir hukukî sonucun oluşmasına yönelik irade beyanı içermezler. Şu
halde, somut olayda haksız bir fiilden kaynaklanan 5,000 TL Tık bir ala
cak senetle yahut kesin delille ispat edilmek zorunda olmayıp, tanıkla
veya diğer takdiri delillerle ispat edilebilir.
b. İhtilafın çözümü hukuk alanı dışmda özel veya teknik bilgi gerektiren,
hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülemeye
cek konularda taiep üzerine veya re’sen bilirkişi incelemesi yapılmasına
hâkim karar verilebilir (m. 266).
" "... trafik kazasının oluşumunda sürücülerin kusur oranlarının. Konuda uzman bilirkişi heyetin
den alınacak raporla belirlenme gereği gözetilmeksizin trafik kaza tutanağını düzenleyen polisin
tanzim etmiş olduğu kusur raporuna bağlı kalınarak karar verilmesi isabetsizdir". Yargıtay 4. HD.
E. 1976/6679. K. 1976/8744 T. 07/07/1976, (www.kazanci.com.t).
138 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
■ İkrar
■ İbraz Mecburiyeti
■ Tanık
■ İsticvap
OLAY:
(A), iş arkadaşı (B)’nin isteği üzerine, Antalya’da ikisinin de katıldığı
bir gezisi sırasında, ona, üç ay sonra iade edilmek üzere 10.000 TL borç
vermiştir. Bunun üzerine (B), bir kâğıda “(A)'dan 10.000 TL elden tes
lim aldım” yazdıktan sonra, kâğıdı imzalayıp (A)’ya teslim etmiştir.
Aradan 3 ay geçmesine ve (A)’nın ihtarlarına rağmen (B), 10.000 TL’yi
ödememiştir. Bunun üzerine (A), (B)’nin imza attığı kâğıdı da dava di
lekçesine ekleyerek, borç olarak verdiği 10.000 TL’nin iadesi talebiyle
bir alacak davası açmıştır.
SORULAR:
1. Davalı (B), 10.000 TL’nin borç olarak verilmeyip bu paranın davacının
talimatıyla üçüncü şahıslara ödenmek üzere verildiğini savunarak, da
vanın reddini isteseydi; davalı (B)’nin bu savunmasının usûl hukuku ba
kımından niteliği ne olurdu? Bu savunmaya göre kimin, neyi, hangi de
lillerle ispat etmesi gerekirdi?
2. Davalı (B), parayı borç olarak aldığını, daha sonra dava konusu 10.000
TL’yi (A)’ya ödediğini savunsaydı, bu savunmasının usul hukuku ba
kımından hukuki niteliği ne olurdu? Buna göre kimin, neyi, hangi delil
lerle ispat etmesi gerekirdi?
3. Davacı (A), davdı (B)’nin elinde dava konusu 10.000 TL’yi ödünç ola
rak aldığını ikrar ettiği bir senedin olduğunu ileri sürerek davalı (B)’nın
140 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
5. Davalı (B), iş arkadaşı olan (T)’yi davada tanık olarak göstermiştir. (T),
mahkemeye gelerek davacı (A)’nın amcasının çocuğu olduğunu ve bu
nedenle onun aleyhine tanıklık yapmak istemediğim belirtmiştir. (T)Tnin
böyle bir hakkı var mıdır?
CEVAPLAR:
1. Vasıflı (gerekçeli) ikrar: karşı tarafın ilen sürdüğü vakıanın doğru oldu
ğunun bildirilmesi, fakat bu vakıanın hukukî niteliğinin başka olduğu
nun iddia edilmesi durumunda geçerlıdır. Doktrinde ve Yargıtay karar
larında54 da kabul edildiği gibi, vasıflı ikrar bölünemez. Yanı vasıflı ik
rarda ispat yükü, genel ispat yükü kuralına göre belirlenir (m. 190). O
vakıayı vasıflı olarak ikrar eden tarafta değildir.
Somut olayda davacı, davalıya parayı borç olarak verdiğini iddia etmek
te, davalı ise bu paranın ödünç olarak değil, dava dışı üçüncü şahıslara
ödenmek üzere davacıdan alındığını savunmaktadır. Yanı davalı, bu du
rumda vasıflı ikrarda bulunmuştur. Dolayısıyla yukarıda belirtilen se
beplerle davacı (A), dava konusu 10.000 TL’yi davalı (B)’ye borç ola
rak verdiğini ispat edecektir.
Somut olayda dava konusu değer 10.000 TL olup senetle ispat sınırı
olan 2.590 TL’nin üzerindedir. Bu sebeple davacı (A), dava konusu
10.000 TL’yi borç olarak verdiğini ancak senet veya diğer kesin deliller
le ispatlayabilecektir.
2. İkrar eden kişi ikrarına yem bir vakıa eklerse bu bileşik ikrar olarak
nitelendirilir. Bileşik ikrar ıkı çeşittir. İkrar edilen vakıa ile yeni vakıa
arasında doğal tir bağlantı varsa, bağlantılı bileşik ikrar; ikrar edilen
vakıa ile yeni vakıa arasında bir bağlantı yoksa bağlantısız bileşik ikrar
söz konusu olur.
Somut olayda davalı (B), parayı borç olarak aldığını, fakat ödediğini
savunmaktadır. Yani ödünç alma vakıasıyla (ikrar edilen vakıa), ikrara
eklenen yeni vakıa (paranın ödenmesi) arasında doğal bir bağlantı oldu
ğu için bağlantılı bileşik ikrar söz konusudur. Bir başka ifadeyle davalı
bu durumda bağlantılı bileşik ikrarda bulunmuştur.
nitelikte bulunan hukukî işlemler 2.590 Türk Lirasından az bir miktara ait
olsa bile tanıkla ispat olunamaz (HMK m. 201, f. 1).
4. İsticvap bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir dava hakkında sorguya
çekilmesidir. Hâkim bir tarafın isticvabına re’sen ya da tarafların talebi
üzerine karar verebilir.
Pratik Çalışma - 1S 143
İsticvap için çağrılan ilgili tarafın geçerli bir özıü olmaksızın gelmediği
veya gelip de somlara cevap vermediği takdirde, isticvap konusu vakıa
ları ikrar etmiş sayılacağı ıhtan yapılır. Çağrılan taraf özürsüz olarak
gelmediği veya gelip de soruları cevapsız bıraktığı takdirde, mahkemece
sorulan vakıalar ikrar edilmiş sayılır.
İsticvap teknik bir terim olup, bir tarafın ancak HMK 169 ve 175 çerçe
vesinde sorguya çekilmesine verilen isimdir. Ancak tarafların hâkim ta
rafından dinlenmesi her zaman isticvap değildir. Tarafların Dinlenmesi
ile İsticvap Arasındaki Farklar:
■ İkrar
■ Bilirkişi
■ İstinaf
OLAY:
(B) arabasıyla seyir halindeyken trafik kurallarını ihlal ederek ters şeride
girmiş ve karşıdan gelen ıkı araca çarpmıştır. Bunun üzerine araçları za
rar gören (A) ve 'C), (B)’ye karşı tazminat davası açmışlardır.
SORULAR:
1. Davalı (B), kendisinden istenen tazminat miktarlarını ödemiş olduğunu
ileri sürerek savunmada bulunursa, kim., neyi., nasıl ispat edecektir?
2. (A), (C) ile birlikte açmış olduğu tazminat davasını geri almayı düşün
mektedir.
a. (A) hangi şartla davasını geri alabilir? Bu konuda davayı geri alma ile
davadan feragat arasında bir fark var mıdır?
b. (A)’nın davasını geri alması için gerekli şart gerçekleştiği takdirde mah
keme nasıl bir karar verecektir? Bu kararın sonuçları nelerdir?
CEVAPLAR:
1. Türk Medeni Kanunu m. 6’ya göre, kanunda aksi bir hüküm bulunma
dıkça.. taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığım ispat
la yükümlüdür. ITMK'da ispat yükü kuralı, “ispat yükü, kanunda özel
bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî so
nuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” çekimde düzenlenmiştir
(m. 190, f. 1).
HMK m. 190Ta göre somut olayda ispat yükü davacıdadır Olayda ileri
sürülen vakıadan kendisi lehine hak çıkaran taraf davacı A’dır. Bu ne
denle olayımızda bir haksız fiil iddiası söz konusu olduğu için, haksız
fiilin varlığını, kusuru, zararı ve fiil ile zarar arasındaki illiyet bağını is
pat etmek davacıya düşer (Türk Borçlar Kanunu m. 50). Ancak soruda
tasvir edilen durumda, davalı B tazminat miktarım ödemiş olduğunu ile
ri sürmüştür. Böylelikle B, tazminat borcu olduğunu kabul edip ikrarda
bulunmuş ve buna bağlı olarak da yeni bir vakıa ortaya koymuştur. Bu
rada (B):nin ikrarı söz konusudur.
2.
a. Davacı A’nın davayı geri alabilmesi için, gerekli şart davalının rıza gös
termesidir (HMK m. 123). Davalının rızasının a;ık olması gerekir, zım
ni olarak rıza gösterdiği kabul edilemez. Olayımızda ihtiyari dava arka
daşlığı söz konusu olduğu için her bir taraf kendi davasını bağımsız bir
şekilde geri alabilir.
(A)’nın davasını gen alması için gerekli şartı teşkil eden davalı (B)'nın
rızası sağlandığı takdirde, mahkeme davanın esası hakkında karar ver
mez. Davanın davacı tarafından geri alındığını ve davalı tarafından da
buna muvafakat edildiğini ve davanın bu nedenle son bulduğunu belir
ten bir karar verir. Bunun anlamı, davanın geri alınması sonucunda da
vanın hiç açılmamış sayılmasıdır.
" Bu husus hakkında detaylı bilgi için bkz Yargıtay Hukuk Gene Kurulunun 11.9.1968 tarih ve
1968/9247 E., 1968/594 K sayılı kararı (vAVA'.kazanci.com tr)
Pratik Çalış ma -19 149
bakılması gereken husus, talep eden kişinin gerçek iradesi ile mahke
menin verdiği hükümdeki sonuç kısmının örtüşü? örtüşmediğidır.
6.
Soruda, (A)’nın lehine karar verilmiş, (C):nin tazminat talebi ise redde
dilmiştir. Bu durumda kural olarak (C) istinaf kanun yoluna başvurabi
150 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Davası kabul edilen davacı (A) kural olarak istinaf yoluna başvuramaz
çünkü lehine karar alındığı için hukukî menfaati yoktur.
Davalı (B) ise, davacı (A)’nm kabul edilen tazminat talebi yönünden
verilen hüküm için istinaf yoluna başvurabilecektir. Zira bu karar (B)
aleyhinedir ve (B)’nin istinafa gitmekte hukukî menfaati mevcuttur. (C)
bakımından ise, hukukî yararı olmadığı için, bu hükme karşı istinafa gi
demeyecektir.
İstinaf talebi kanuni süre geçtikten sonra yapılamaz. Eğer yapılırsa, isti
naf incelemesine konu edilmek istenen hükmü veren mahkeme dosyayı
İstinaf Mahkemesine hiç yollamadan, istinaf talebinin reddine karar ve
rir. Ret kararını da, dosyanın istinaf mahkemesine gönderilmesi için ya
tırılan parayı kul’.anarak kendiliğinden istinaf edene tebliğ eder.
Pratik Çalışma - 20
■ Islah
OLAY:
Ayhan’ın, Gaziantep O SB’de mobilya deposu olarak kullandığı iş ye
ri, yan tarafında Kayak Demircilik AŞ’nin üretim yerindeki döküm
makinasının aşırı ısınması sonucu, içerideki mobilyaları ile birlikte
yanmıştır. Ayhan’ın mobilya ürünleri yangın sonucu zarar görmüştür.
Bunun üzerine Ayhan zararın karşılanması için dava açmak istemek
tedir.
SORULAR:
1. Ayhan, dava dilekçesinde davalı kısmına “Kayak Demircilik AŞ”
yerine “Kaynak Demircilik AŞ” yazmıştır. Ayhan bu hatayı nasıl dü
zeltebilir?
CEVAPLAR:
1. HMK m. 183’te maddi hataların düzeltilmesi hususu düzenlemiştir.
Buna göre, tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belge
lerdeki açık yazı ve hesap hataları, karar verilinceye kadar düzeltilebilir.
Bu kapsamda Ayhan, davalı şirketin isminde yaptığı maddi hatayı ıslaha
başvurmadan düzeltebilir.
2. Davacı, kural olarak, cevaba cevap dilekçesi verdikten sonra: davalı ise
ikinci cevap dilekçesinden sonra iddia ve savunmalarını değiştiremez ve
genişletemezler {HMK m. 141). Taraflar, bu kapsamda dava sebebim
(vakıaları) değiştiremez veya genişletemezler. Örneğin, davacı haksız fi
ile dayanarak açtığı tazminat davasında dava sebebi olarak davalının
kendisine hakaret ettiğini dilekçesinde belirttikten sonra ayrıca kendisi
ne yumruk attığı vakıasını ekleyemez. Yine taraflar talep sonucunu ge-
nişletemez veya değiştiremezler. Örneğin, davacı, sözleşmeden kaynak
lanan 2.000 TL alacaklı olduğu iddiasıyla açtığı davasında sonradan
4.000 TL talep edemez veya talep sonucunda saatin teslimini isteyen
davacı sonrasında cep telefonun teslimini talep edemez. Kanun bu ya
sakla beraber buna istisnalar getirmiştir. Bunlar;
• Karşı tarafın açık rızası: taraflardan birinin yasak kapsamında bir ta
lebi olması halinde karşı taraf buna açıkça rıza gösterirse iddia ve
savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi mümkün olur. Karşı ta
rafın iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesine sessiz
kalması halinde zımni olarak rıza gösterdiği anlamı çıkarılamaz.
• Islalı: karşı taraf açıkça rıza göstermezse, ıslalı yoluyla iddia ve sa
vunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi mümkündür.
• Dava konusun devri: davalının dava konusu devretmesi halinde, da
vacı devreden davalıya karşı dava konusu talebini tazminat davasına
dönüştürebilir".
• Ön inceleme: karşı taraf duruşmaya mazeretsiz olarak gelmezse, du
ruşmaya gelen taraf iddia veya savunmasını genişletebilir ya da de
ğiştirebilir.
-...Mahkemece, dava konusunun üçüncü kişiye temliki re sen dikkate alınacaktır. Ancak hâkim
dava şartının ortadan kalkması nedeniyle dâvayı reddetmeyi? davayı veya savunmayı değiştir
me yasağının bir istisnası olan HMK’nın 125. maddesi uyarınca seçimlik hakkını kullanmak üze
re diğer tarafa önel verecektir...” Yargıtay 14. HD E 2016/9327 K. 2017/156 T. 11.1.2017
(kazanci.com tr).
Pratik Çalışma -20 153
=î “...6100 Sayılı HMK'nn 125. maddesi uyarınca dava sırasında dava konusunun üçüncü
kişiye devri halinde, davacının iki seçimlik hakkı bulunmaktadır. Buna gore davacı davasını
eski malike karşı tazminat davasına dönüştürebileceği gibi, devreden kişiye karşı olan dava
sından vazgeçerek davaya yeni maliklere"karşı devam edebilir. Nitekim." Yargıtay Hukuk Ge
nel Kurulu'nun 31.05 2013 tarih 2012/1853 Esas. 2013/803 Karar sayılı ilamında da. "davada
taraflardan birinin müddeabihi başkasına temlik ettiğini öğrenen mahkemenin bu hali kendili
ğinden gözeterek seçimlik hakkına binaen davacıdan talebini sorması ve davacının vereceği
cevaba gore" işlem yapılması gerektiği açıklanmadadır. Mahkemece, davaya konu taşınmaz
yargılama sırasında üçüncü kişiye devredildiği halde, davacıya seçimlik haklanndan hangisini
kullanmak istediği sorulmamış": yeni maliklere karşı davaya deva’m etmek istemesi halinde,
çekişmeli taşınmazları devrala’n kişilerin davaya dâhil edilmesi gereği üzerinde durulmamıştır.
Mahkemece", açıklanan hususlar goz ardı edilerek davaya es<i malike karşı devamla yazılı
şekilde hüküm kurulması isabetli olmamıştır. Hal böyle olunca: mahkemece davacı tarafa,
davaya konu taşınmaza yönelik davasını yeni maliklere karşı tapu iptal ve tescil mi yoksa da
valı. ..'a karşı tâzmina: davası olarak mı devam ettireceği" yönündeki iradesi açıklattırılarak
sonucuna göre hüküm kurulması gerekir..." Yargıtay 16. HD E. 2015/6831 K 2016/8784 T.
7.11.2016 (kazanci.con.tr).
Pratik Çalışma - 21
■ İspat Yükü
■ İkrar
OLAY:
Beyaz eşya mağazası işleten (S) ile alıcı (A), 10.02.2017 tarihinde bir
satış sözleşmesi akdetmişlerdir. Sözleşmeye göre (S), (A)’ya bir adet
buzdolabı, bir adet çamaşır makinası ve bir adet yüksek çözünürlüğe sa
hip televizyonun mülkiyetini devredecek; (A) ise bu edimlerin karşılı
ğında (S)’ye 6.500 TL ödeyecektir.
SORULAR:
1. (S):nin 6.500 TL Tık alacağının hüküm altına alınması için açacağı eda
davasında ilgili alacak hakkının varlığı bakımından ispat yükü hangi ta
rafın üzerindedir? İspat yükünü taşıyan tarafın bu yükü yerine getirme
mesinin hukukî sonucu nedir?
a. (A), sözleşmeye uysun olarak ifa teklif ettiğine ilişkin iddiası hâkim
tarafından dikkate alınacak mıdır?
b. (A)’nın bu iddiayı cevap dilekçesinde ilen sürmesi hâlinde, ilgili vakıa
hangi delillerle ispat edilmelidir?
6. Derdest dava devam ederken dolandırıcılık suçundan dolayı (A) hak
kında soruşturma başlamış ve savcılık ifadesinde “(S)'ye aramızdaki sa
rış sözleşmesinden doğan 6.500 TL borcum bulunmaktadır” ifadelerinin
yer aldığı tutanağı imzalamıştır. İlgili tutanağın derdest davaya konu
edilen alacağın ispatı bakımından delil değerini açıklayınız.
CEVAPLAR:
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumun 190. maddesine göre ispat
yükü, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çı
karan tarafa aittir. Kanun kokucu bu açık düzenlemeyle birçok hukuk sis
teminde olduğu gibi ispat yükünün tespiti bakımından norm teorisini kabul
etmiştir. Olayda ise 6.500 TL Tik alacağı (S)’nin ispat etmesi gerekmekte
dir. Zira ilgili vakıadan lehine hak çıkaran taraf kendisidir. Esasen ispat
yükü faaliyetinde tarafların iddia etmiş olduğu hakkın hukukî sebebini is
pat etmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla alacak hakkının, (S) tarafından
ispat edilmesi gerektiğine dair yapmış olduğumuz tespit; aslında bu
alacak hakkının hukukî sebebi şeklinde anlaşılmalıdır. Olayda bu hu
kukî sebep sözleşme olduğu için (S) öncelikle (A) ile aralarında bir söz
leşmenin olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Daha sonra ise bu sözleşme
üzerinden iddia eliği miktarda alacağı olduğunu, alacağının talep edilebilir
(muaccel) olduğunu ispat etmelidir. İfade etmek gerekir kı ispat yükü yar
gılamada her bir "akıa bakımından ayrı ayrı belirlenir59.
” “(...) Taraflar arasında yazılı olarak düzenlenmiş bir eser sözleşmesi bulunmamakta ise de. akdî
ilişkinin varlığı çekişmesizdir. Uyuşmazlık davacı-birleşen dosya davalısı taşeronun hakettiği iş
bedeli ile ödemeler korusunda toplanmaktadır. TMK’nın 6. ve l-MKnın 190. maddelerine gore
kural olarak yapılan işlerin miktarını, metrajını ve bedelini ispatlamak davacı-birleşen dosya da
valısı taşerona, para, çek ve malzeme vermek suretiyle yapılan cdemeleri ispat etmek ise dava-
lı-birleşen dosya davacısı yükleniciye aittir (...y Yargıtay 15. HD.T. 11.1.2017. E. 2016/4046. K.
2017/113 (kazançi.comtr).
Pratik Çalışma -21 157
rar edilen vakıa bakımından ispat yükü kendisinde olmayan tarafça (ya
ni vakıayı ikrar eden tarafça) ispatı gerekmekteyse ikrarın bölünmesi
gerektiğinden bahsedilir. Bağlantılı veya bağlantısız bileşik ikrarda ik
rarın bölünüp bölünemeyeceği meselesiyse objektif ispat yükünü düzen
leyen HMK m. 190 çerçevesinde çözümlenebilir. Öyle kı bağlantılı ik
rarda ek vakıa HMK m. 190 gereği bu ek vakıayı yargılamaya getiren
kişi; başka bir ifadeyle vakıayı ikrar eden kişi tarafından ispat edilmesi
gerekir. Bu hâlde bu ek vakıa bakımından ispat yükünün ikrar eden ta
rafta olması kaçınılmazdır. Bu sebeple doktrininde bir kısmı yazar ve
Yargıtay, isabeti: olarak, bağlantılı veya bağlantısız bileşik ikrarda ikra
rın bölüneceğini ileri sürmektedir. Bu durumda ek vakıa, bunu yargıla
mada ileri süren ikrar eden kişi tarafından ıspatlanacaktır". Olayda da
borcun ödendiği vakıası, bunu ileri süren (A) tarafından ispat edilmeli
dir5'.
ec “(...) Davacı, davaya konu icra dosyası borcunun araç satışından kaynaklandığını, bu borcu
akidi olan davalılardan N ye gönderdiği havalelerle ödemesine' rağmen bu davalının icra dosyası
alacağını diğer davalı C’ye temlik ettiğini, neticede aracının bu takip nedeniyle elinden alındığını
ileri sürerek talepte bulunmuş, davalılardan N ise her iki borcun birbirinden bağımsız olduğunu,
davacının icra dosyasına olan borcunu ödemediğini, dolayısıyla davacının icra dosyasın
daki borcunun başka bir alacaktan kaynaklandığını savunmuştur. Davalının bu savunması
bağlantısız bileşik ikrar niteliğindedir. Yani, bu davalının ikrar ettiği satışa ilişkin bir olgu ile bu ik
rarına eklediği başka bi- alacak olgusu arasında hiçbir bağlantı yoktur 'Gerek doktrinde gerekse
yerleşik Yargıtay 'içtiha:lannda bağlantısız birleşik ikrarın bölüneceği kabul edilmiştir. Bu du
rumda. bu davalının icra dosyasındaki takibe yönelik alacağının varlığını yasal delilerle
ispat etmesi gerekir (.Yargıtay 13. HD. T. 25.03.2003. 14591/3437 (YILMAZ. Ejder. Hukuk
Muhakemeleri Kanunu Şerhi. 2. Bası. Ankara 2013, s. 1037).
6 Şu karar olay bakımıncan da tam bir örnek oluşturması bakımından ilgi çekicidir: “(...) Davalı,
karşı dava dilekçesinde davacından 10.000.000 lira borç para aldığını ve fakat ödediğini one
sürdüğüne göre' mahkemece ödeme defini ispat külfetinin davalı ve karşı davacıya düş
tüğü gözetilerek kendisine ispat imkânı tanınmak gerekir (...)" Yargıtay 9. HD. T. 22.06 1994. E
93/7715. K. 94/6639 (EPDEMİR. liter Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu Şerhi. I. Cilt. 2. Bası.
Ankara 1998. s 1018).
Pratik Çalışma -21 159
olarak, ikrar edilen vakıaya yeni bir vakıa eklenmez; ancak ikrar edilen
vakıanın hukukî niteliği tartışma konusu yapılır*62. Olayda (A) borcun
varlığını kabul etmekle beraber borcun talep edilebilir olup olmadığını
(muacceliyetini) tartışma konusu yapmaktadır.
6* Yargıtay'ın bileşik ikrarla vasıflı ikrar arasındaki farkı tartıştığı bir kararı: “(...) Kapsam yönünden
ikrar, çekişmeli’olan maddi vakıanın tamamını veya belirli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam
ikine isinde’ise kısmî ikrar söz konusudur İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsufı. ya
da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara gerekçeli ikrarda denilmektedir Basit (adi) ik
rar karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirmek
sizin kabul edilmesidir. 3asit ikrarda onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan
çıkarlar dolayısıyla buriarın aynca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda (gerekçeli ik
rarda), karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun huku
kî niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise.
bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmeke eş’söyleyişle vakıanın doğru
olduğu ev bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki. ekle
nen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuclannın doğmasını enaeller ya da onu hü
kümsüz kılar (...)' Yargıtay HGK. T 9.6.2004; 4-432/347 (YILMAZ. Şerh. s. 1036).
62 •'(...) Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde: Davacı vekili, davalıdan
alınacak mal karşılığı o arak müvekkili tarafından davalıya verilen çekler, elden ve banka hava
lesi yoluyla yapılan ödemeler karşılığı olan malın verilmediğini bildirerek ödenen bu miktarın ia
desinin sağlanması için yapılan takibe vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalı taraf ise. davacının
yapmış olduğu ödemeye dayanak çeklerden 6 tanesinin davacı şirket ortağı Cengiz K. nın şahsi
borcu için verilmiş olduğunu, elden’odemeye dair 5 adet tediye makbuzundaki kişilerin kendisiy
le ilgisi’bulunmad’ığını. EFT ödemelerinin ise borç ödemesi olarak yapıldığını ileri sürerek dava
nın reddini istemiştir İtrazın iptaline konu icra takibinde ise. borcun sebebi olarak '16/02/2011
tarihli 4CO.16o.2l TL değerinde mal karşılığı gönderilen paraya karşılık malın ödenmemesi se
bebiyle oluşan alacak" olarak gösterildiği, bu sebeple dava ve cevap dilekçesinde belirtilen çek
ler sebebiyle yapılan ödemelere dayanılmadığı anlaşılmaktadır Davacının, gönderilme nedeni
belirtilmeyen havalelerin gelecekte alınacak mal karşılığı olarak verildiği iddiasını kabul etmeye
rek bu paraların borç ödemesine dair olduğu ileri ’sürülmüştür Boylece davalı, davaya konu
EFTlerin kendisine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak bunun davacı tarafından
ileri sürülen sebeple (gelecekte teslim alınacak mal karşılığı) değil, başka bir sebeple (borç
ödemesi için) gönderildiğini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden
farklı olduğunu bildirmiştir. Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukukî vasfının ileri sürü
lenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ik
rarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen
maddi vakıanın ve onun hukukî vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır. Vakıa kabul
16C Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
edilmekle birlikte, onun farklı bir hukukî vasıfta olduğunur ileri sürülmesi durumunda,
vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarda açıklan
mıştır. O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir
ve bu ikrar bölünemez. Buna göre, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (da
valıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir (...)" Yargıtay HGK. T 20 4 2016. E.
2016/19-269. K. 2016/529 (kazanci.com.tr).
64 Eser sözleşmesi taraflara karşılıklı haklar ve borçlar yükleyen bir iş görme akdidir Yükleni
ci yapımını üstlendiği eseri sözleşmeye teknik ve sanatsal kurallara ve amaca uygun olarak imal
edip iş sahibine teslim etmekle "iş sahibi de kararlaştırılan bedeli ödemekle mükelleftir. Eser
yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren emek sarfıyla' gerçekleştirdiği bir sonuçtur. Yazılı şekil
şartına tabi olmamakla birlikte, akdi ilişkinin varlığı değere göre HMK’nın ispat kurallarına
bağlıdır (...)” Yargıtay '5. HD. T. 22.3.2017, E. 2016/1192. K 2C17/1239 (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -21 161
5,
' Bu gibi hallerde HUMKün 288. maddesi hükmünün göz önünde bulundurulması gerekir.
Kira ödeme zamanı da ihtara konu edilen kira parasının muaccel hale gelip gelmediğini gös
termesi bakımından hukukî sonuç doğuran bir niteliğe sahip olup yıllık kira miktarı itibariyle
HUMKün 288. maddes gereği davalının rızası olmaksızın tanıkla kanıtlanması mümkün değil
dir (...)” Yargıtay 6 HD.T. 06.06.2006 E 2006/4627, K. 2006/6293 (legalbank.net).
€e Davacı, davasına dayanak olarak 13.12.2001 tarihli otobüs yolcu biletini ibraz etmiş, davalı
cevap dilekçesinde bavulların teslim edildiğinin kanıtlanması, sigortadan para alınıp alınmadığı
nın araştırılmasını istemiş duruşmada davacının oğlunun kendi yolcuları olmadığını beyan et
miştir. Cevap dilekçesirde akdi ilişki yolcu yönünden kabul edilmiş olup sonradan bu kabulü ay
kırı' beyan hukuken geçerli değildir İnkâr edilen bagajın verilmediği hususu fiili bir vakıa
olup bu konuda tanık dinletilmesi mümkündür (...)' Yargıtay 13. HD T 3.02 2005.
19291/1339 (YILMAZ. Şerh. s. 1039).
162 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
(S):nın (A)’nın usûlüne uygun ifasını reddetmesi fiili her türlü delille
ispatlanabilir'".
6. Senet., kısaca nitelikli bir belge olarak tanımlanabilir. Zira her senet bir
belge olmakla birlikte: her belge senet olarak nitelendirilemez. Bir bel
genin, senet niteliğinde olabilmesi için doktrinde ıkı unsur aranmakta
dır: Bunlar senedin maddi ve manevi unsurlarıdır. Senedin maddi unsu
ru, yazılı olması ve içinde anlaşılabilecek bir metin bulunması ve bu ya
zılı metinin senet aleyhine delil olarak kullanılacak kişi tarafından dü
zenlenmesidir (imzalanmasıdır). Senedin manevi unsuruysa ispatı için
kullanılacak hukukî işlemi doğrudan doğruya göstermesidir. Belgenin,
senet niteliğinde olabilmesi için bu unsurlar yeterli ve gereklidir. Bunun
dışında belgenin senet oluşturmak amacıyla tanzim edilmesi veya karşı
tarafa verilmesi aranmaz. Öyle ki kimi hâllerde ilgili senet aleyhine kul
lanılacak kişinin elinde de bulunabilir. Bu takdirde Kanun’da düzenle
nen karşı tarafta veya üçüncü kişide bulunan belgelerin ibrazı mecburi
yeti kurumu söz konusu olur. Olayda ise hukukî işlemi doğrudan doğru
ya gösteren bir yazılı metin, bu belge aleyhine kullanılacak kişi tarafın
dan düzenlenmiştir (imzalanmıştır). O hâlde ilgili savcılık tutanağı taraf
ların arasındaki hukukî işlem (sözleşme) bakımından senet hükmünde
dir. Zira bu belgenin senet olabilmesi için, senet oluşturmak amacıyla
düzenlenmesi veya ilgili belgenin karşı tarafa verilmesi gerekmez. Bel
genin savcılık tutanağı olması da onun senet niteliğini etkilemez. Sene
din unsurlarım içeriyorsa savcılık ve icra ve iflas daireleri gibi kamu ku
rumlan tarafından oluşturulan tutanaklar da pekâlâ senet hükmündedir68.
s Yargıtay bir kararında ayıp ihbarının senetle yapılması gerektiğini belirtmiştir. Hâlbuki ayıp
ihbarı bir hukukî işlem ceğildir. ayıp ihbarı bir düşünce açıklamasıdır ve kanun "bu düşünce açık
lamasına bir hukukî sonuç bağlamaktadır. Bu durumda Yargıtay'ın karan isabetsizdir: Bu
açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında davacı, dava dilekçesinde dava konusu eksiklik
leri ve ayıplı İmalatı taşınmazın kendisine teslimi sırasında 13.10'2008 tarihinde öğrendiğini ve
sözlü olarak davalıya ayıp ihbarında bulunduğunu iddia etmiştir. Dosyada davacının taşınmazı
13.10.2008 tarihinde teslim almasından sonra davacı tarafından davalıya 30 günlük yasal
sürede ayıp ihbarı yapıldığına dair herhangi bir yazılı delil sunulmamıştır. Davacı her ne
kadar bu ihbarı yaptığına dair tanık deliline dayanmış ise de. HMK 2'00. maddesi gereğince,
miktar itibariyle olayda tanık dinlenmesi de mümkün değildr (...)" Yargıtay 13. HD. T.
5.11.2015. E 2014/27477. K. 2015/32090 (kazanci.com tr). Yagıta/ın bu konuda isabetli bir
kararı: Gerçe<ten de ayıp ihban yapıldığı hususunun ispatı, eser sözleşmesi tacirler
arasında kurulu olsa dahi herhangi bir şekle tabi olmayıp, ihbar da bir hukukî işlem değil, hu
kukî işlem benzeri bir fiil olmakla her türlü delille ispatı mümkün bulunmaktadır (...)’ Yar
gıtay 15 HD. T. 19.03.2312. E. 2011/4254. K.2012/1689. YKD, C 38. S. 10. Ekim 2012.
68 İcra ve iflâs daireleri tutanakları buna iyi bir örnek teşkil eder. Tarafların tutanağa geçen ve
kendilerince imzalanan beyanları aralarındaki bir hukukî işlemi gösteriyorsa birer senet hük-
Pratik Çalışma -21 163
münde kabul edilirler. Crneğin: “(...) İİK’nın 8 /son maddesi gereğince İcra tutanakları, kapsadık
tan husus hakkında aksi ispat edilebilen karine teşkil ederler Yani İcra tutanaktan aksi sabit
oluncaya kadar geçerlidir. İcra tutanağının aksini ispat etmek kjral olarak özel bir şekle bağlı
değildir. Fakat İcra’tutanağı bir hukukî işlemi belgelendiriyor ise (örneğin borçlu icra tuta
nağında borcu ve senetteki imzayı kabul etmiş ve tutanağı mzalamış ise) o zaman tuta
nağın aksini ispat elmek ancak yazılı delil ile mümkündür (.../ Yargıtay 12. HD. T.
11.7.2006. E. 2006/12335. K 2006/15211 (kazanci.com tr).
€S Davacının dayandığı ve altında davalının imzasının bulunduğu kartvizit arkasındaki yazıda
da paranın hangi amaçla alındığı belirtilmemiştir. Bu nedenle davada dayanılan bu belge, yalnız
başına ödünç ilişkisini' ispat edebilecek yeterlikte olmayıp. HUMKün 292. maddesi gereğince
yazılı delil başlangıcı niteliğindedir (.../Yargıtay 13. HD. T. 10.10.2005. E 2035/12411. K.
2005/14689 (MİHDER. 0. 1. S. 2. Y. 2005, s. 474-475).
164 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
TC
“(...) Davaya dayanak yapılan belge mahkemenin de kabul ettiği gibi açıkça borç ikranna
mutazammın bir belge değildir. Belgedeki yazı ve imza davalı tarafından inkâr edilmediği için bu
belge HUMK. 292 maddesi hükmü uyarınca davacı lehine yazılı delil başlangıcı sayılır. Ö ne
denle davacı iddiasını tu belgeyle birlikte tanık beyanları ile ispat edebilir. Davacının eski nişan
lısı davalının aldığını ikrar ettiği paranın borç olarak davacı tarafından davalıya verildiğini açık
ça bildirmiştir. Uyuşmazlıkta aracı elan tanıkta davalıya gittiğinde davalının borcunu davacıya
ödediğini borcu kalmadğını beyan ettiğini açıklamıştır. Bu durumda her iki tanık davacının iddi
asını doğrulamışlardır (...)' Yargıtay HGK. T. 6.12.2000. E. 2000/13-1744 K. 2000/1773
(kazanci.com tr).’
Pratik Çalışma - 22
■ İspat Araçları
OLAY:
(Y) ile (İ) 12.11.2016 tarihinde bir eser sözleşmesi akdetmişlerdir. Söz
leşmeye göre marangoz (Y)_. (İ)’ye bir mutfak masasının mülkiyetini
devredecektir. (İ)’de masanın teslimiyle aynı anca (Y)’ye masanın bede
lini ödeyecektir. Masanın bedeliyse 6.000 TL’dir. (Y)’nin muaccel bor
cunu ifa etmemesi üzerine (İ) kendisini telefonla arayarak masayı artık
kendisine teslim etmesini talep etmiştir.
SORULAR:
1. (Y): kendisine malzeme veren (S) ile aralarındaki davada (î)’ye borçlu
olduğunu ve ifayı geciktirdiğini ifade etmiştir. Bu ifadelerin (İ) ile (Y)
arasındaki derdest dava bakımından delil değerir.i tartışınız.
2. (İ) cevap dilekçesinde borcunu ifa ettiğini ifade etmiştir. (İ)_. bu iddiasını
hangi delil veya delillerle ispat etmelidir? Açıklayınız.
3. (İ): (Y)’ye gönderdiği mailde “Masayı size en kısa zamanda teslim ede
ceğim ” ifadelerim kullanmıştır. İlgili ifadenin delil değerini tartışınız.
4. (İ): (Y)’nin atölyesine uğramıştır. (İ). (Y)’ye “Vade tarihini iki ay uzata
lım; masay ı teslim etmek için kendini fazla zorlama. ” beyanında bulun
muş; bu sırada (İ)’nin bu sözleri (Y) tarafından ses kayıt cihazıyla kay
dedilmiştir. (Y): derdest yargılamada vadenin ötelenmesi sebebiyle bor
cunun henüz muaccel olmadığını iddia etmiştir. (Y)’nin bu iddiasını:
b. Ses kaydının caiz delil olarak kabul edilmesi hâlinde; ses kaydında yer
alan ifadelerin (sesin) delil değerim tartışınız.
166 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
5. (İ), derdest dava sırasında alacağını (K)’ya temlik etmiştir. Derdest yar
gılamaya davacı sıfatıyla devam eden (K), alacağını hangi delillerle is
patlayacaktır?
b. (İ) ile alacağın sona erdiğine dair bir ibra sözleşmesi yaptıklarını iddia
etmiştir.
CEVAPLAR:
1. Öncelikle (Y)’nin ifadeleri incelenmeli. Sonrasında bu ifadelerin ispat
hukuku bakımından değen tartışılmalıdır. (Y), ifadelerinde borcunun
var olduğunu ve borcunu zamanında ifa etmediğini belirtmiştir. Bu ifa
deler (İ) ile (Y) arasındaki derdest dava bakımından, çekişmeli vakıala
rın gerçekleştiğine yönelik kabulü içerdiği için, ikrar niteliğini haiz olup
olmadığı tartışılmalıdır. Zira dikkat edilirse olayda (Y)Tıın ikrarı (İ) ile
arasındaki derdest davada değil bir üçüncü kişi olan (S) ile olan davada
gerçekleşmiştir. İşte bir vakıa kabulünün, ispat hukuku bakımından çe
kişmeli vakıaları ispatın konusu dışına çıkarabilmesi: başka bir ifadeyle
ikrarın hukukî sonuçlarını doğurabilmesi için bunun “mahkeme içi ik
rar” olması zorunludur. Buna göre mahkeme içi ikrar, Kanunda göste
rilen vakıanın ispat hukukunun konusu dışına çıkarılması sonucunu do
ğurur. Başka bir ifadeyle o vakıanın artık ıspatula gerek kalmaz; zira
vakıa üzerindeki çekişme artık sona ermiştir (HMK m. 1S8 f. I). Mah
keme içi ikrar HMK m. 188 f. I hükmünün hukukî sonuçlarını doğurur-
Pratik Çalışma -22 167
“(.■•) Hemen belirtelim ki. mahkeme dışı ikrar bir kanuni delil dahası delil olarak kabul edilemez.
Mahkeme dışı ikrar bir emaredir. O nedenle zorunlulukla diğer delillerle pekiştirilmesi diğer bir
anlatımla güçlendirilmesi gerekir Başka delillerle veya emarelere takviye edilmeyen mahkeme
duşu ikrar herhangi bir delil değerinde kabul edilemez (...)" Yargıtay HGK. T. 25 06.1197. 2-
416/593 (YILMAZ Şerh).
* (...) Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: inanç sözleşmesinden
kaynaklanan görülmekte olan davada davalının boşanma davasının yargılaması sırasında ibraz
etmiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanının, kesin delil mahiyetinde mahkeme içi ikrar olup
olmadığı: buna bağlı olarak. 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihad Birleştirme Kararında öngörü
len yazılı delil niteliğinde bulunup bulunmadığı noktasında topla rmaktadır (...) Açıklanan maddi
ve hukukî olgular birlikte değerlendirildiğinde: davalının boşanma davasında ibraz ettiği im
zalı cevap dilekçesindeki beyanının. HUMK’un 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme içi
ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve
5 2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bu
lunduğu. her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır (...y Yargıtay HGK, T. 23 05 2007. E.
2007/14-289. K. 2007/291 (legalbank.net).
’ “ (...) Dinar Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2004/160 esas sayılı dosyasında yapılan yargılamanın
09.02.2005 tarihli oturumunda tanık olarak dinlenen davalı M. K. yeminli beyanında "... Benim
araçlanmın gerçek yakıt borcu 470 litredir İddia edildiği gibi faza değildir.. .." demiştir Davalı-
nınDinar Ağır Ceza Mahkemesinde alınan bu beyanları mahkeme içi ikrar niteliğinde olup
mahkeme içi ikrar kesin delildir (...)’ Yargıtay 13. HD. T. 17.6 2013, E. 2013/7405. K.
2013/16506"(kazan c i com .tr).
16S Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Olayda ispata muhtaç vakıa ise “ifa” vakıasıdır. İfanııısa bir hukukî iş
lem olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak doktrinde genel olarak kabul
edilen; Yargıtay’ınsa çoğunlukla kabul ettiği üzere:
• Şayet ifa., bir maddi fiille gerçekleştiriliyorsa bu, her türlü delille is
pat edilebıliı. Zira ortada bir hukukî işlem bulunmamaktadır. Örne
ğin hizmet akdinde işçinin iş görme borcunu ifa ettiği her türlü de
lille ispat edilebilir. Zira iş görme edimi bir hukukî işlem değil;
maddi fiildir'1*.
1 “(...) Davanın niteliği gereği, çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık
ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Çalışma olgusunun her türlü de
lille kanıtlanması olanağı bulunmakla birlikte: Hukuk Genel Kurulunun 2005/21-409 E..
2005/413 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere. Hukuk Muhakemeleri Kanunu nun 283. mad
desindeki yazılı sınırlar asan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bu
lunmaktadır (...)’ Yargıtay *10. HD. T. 30.03 2017. E. 2016/18543. K 2017/2736 (legalbank.net).
= ‘ (...) Biçerdövere ilişkin iş makinesi tescil belgesine göre araç sahibinin davacı olduğu anlaşıldı
ğına göre davacı davaya konu biçerdöveri davalı şirkete tes im ettiği yönündeki iddiasını
yasal delillerle ispatla/amamıştır. HMK 200 maddesi gereğince, miktar itibariyle olayda tanık
dinlenmesi de mümkün değildir (...)’ Yarg. 13. HD. T. 16.2 2015. E. 2014/8703. K. 2015/4288:
-(...) Davacı, davalı tarafından kendisine nohut teslim edildiği bedelinin ödenmediği gerekçesiy
le nohut bedeli için icra takibi yapıldığını, kendisinin davalıdan nohut almadığını ve davalıya
böyle bir borcunun bulunmadığını savunarak yapılan icra takibinden dolayı borçlu olmadığının
tespitini istemiştir. Bu durumda davalı icra takibiyle talep ettiği alacağını nohut bedeline dayan
dırdığından davacıya nohut teslim ettiğini yazılı delille ispat etmek zorundadır (...) Yargıtay
13. HD. T. 24.04.2012 E 2012/7978. K. 2012/11070 (kazanci.ccm.tr).
Pratik Çalışma -22 169
4.
e '(...) Somut olayda. "M K." adı ile gönderilen elektronik posta dökümlerinde, bazı günler ara
sında yıllık izin kullandığının, bazı tarihler arasında yıllık izin kullanmak istediğinin belirtildiği,
kullanacağı yahut da kalan yıllık iznini sorulduğu görülmektedir Bu elektronik postaların içe
riği taraflardan sorularak irdelendikten sonra gerekirse yeni-den bilirkişi raporu alınarak
yıllık izin ücreti alacağı hakkında karar verilmelidir. Eksik incelemeyle karar verilmesi boz
mayı gerektirmiştir (.../Yargıtay 9. HD. T. 18.2.2014. E 2014/3210. K. 2014/5004
(kazanci.com tr)/
170 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
rını tayin eden bir kavramdır (HMK m. 1S9). “Caiz delil” kavramından
iki husus anlaşılmalıdır.
b. Ses kayıt cihazında yer alan ifadelerde iş salıibi (İ):nın (Y) ile anlaşarak
tarafların arasındaki sözleşmede bir değişikliğe gitmek istediği anlaşıl
maktadır. Buna göre sözleşmede (Y)’nin borcunun muacceliyeti ötelen-
mektedır. Belirtmek gerekir kı sözleşmenin (hukuki işlemin) değerinin
Kanunda belirtilen parasal sınırı aştığı durumlarda sözleşmede yapılan
değişiklik de: bu bir hukuki işlem olduğu için, ser.et veya diğer kanuni de
lillerle ispatı gerekir. Bu hâlde ses kaydındaki ifadeler (Y)’nin vadenin
ötelendiğiııe ilişkin iddiası bakımından kural olarak değerlendirilemez.
Ancak HMK m. 202 hükmüne göre senetle ispatı zorunlu olan vakıalar
bakımından delil başlangıcı bulunması durumunda hâkim delil başlangı
cıyla birlikte diğer delilleri değerlendirilebilir. Belirtildiği gibi delil baş
langıcı, senetle (kanuni delille) ispat zorunluluğunun bir istisnasıdır. Buna
göre ses kayıt cihazındaki ifadelerin delil başlangıcı oluşturup oluşturma
dığı ıncelenmelıdır. Ses kayıt cihazı bir elektronik veri taşıyıcısı olduğun
dan HMK m. 199 hükmü gereği bir belgedir. Şayet (İ), ses kayıt cihazın
da kaydedilen sesin aidiyetine muhalefet etmemiş veya bu muhalefeti bi-
“(...) HMK’nın 190 maddesi gereği "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça,
iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Yine
HMK’nın 189 maddesi gereği "Hukuka aykın olarak elde edilmiş olan'deliller, mahkeme tarafın
dan bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz". Dosya kapsamırdan davacının delil olarak CD
çözümü ve yazılı basında yayınlanan haberleri gösterdiği ve bu delillerle davanın sabit olduğunu
belirterek kabul edilmesine karar verilmesini istediği, ancak bu ses kaydının hukuka aykırı
olarak kaydedildiği, va bunun aksinin sabit olmadığı, bunun dışında davalının davacıya
davaya konu edilen sözleri söylediğine ilişkin başkaca bir delil bulunmadığı anlaşılmak
tadır. Şu durumda yukandaki usûl hükümleri gözetildiğinde sadece yasa dışı elde' edilen
delile dayanılarak davalının sorumluluğuna hükmedilmesi doğru değildir. Bu nedenle da
vanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi, kararın bozulmasını
gerektirmiştir (...)" Yargıtay 4. HD. T. 4.7.2012. E. 2011/4667. K 2012/11619 (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -22 171
s •(...) Hükümlere esas alınan telefon dinlemelerine ilişkin çözüm tutanaklarının getirtilerek sanık
lara okunması, itiraz etmeleri halinde ses kayıtları getirtilip dinletiferek sanıklardan diyeceklerinin
sorulması, görüşmelerin kendilerine ait olmadığını belirtmeler durumunda ses örneklerinin
alınması ve ses kayıtlarının sanıklara ait olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhti
sas Dairesi'ne veya uzman bir kurum ya da kuruluşa ses analizi yaptırılarak rapor alın
ması (...)" Yargıtay 10. CD. T 29.11.2012. E. 2012/4620 K. 2012/17721 (kazançi com tr).
5 -(...) Diğer yönden band tek başına delil teşkil etmez Ancak uîman bilirkişi aracılığıyla din
lenilmesi, kapsamının yazılması ve sesin Mustafa'ya aidiyeti hakkında rapor düzenlen
mesi hâlinde diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi iktiza edeceği nazara alınmamıştır (...)"
Yargıtay 14. HD. T. 27.10 1987. E. 87/5376. K. 87/7668 (ERDEDİR. Şerh. s. 1250).
“(...) Dava murise taban ve halefiyet esasına dayanılarak açılcığına göre mirasçılar bu ne
denle satış sözleşmesinin tarafı durumunda olduklarına göre muvazaa iddiasını yazılı bel
ge ile ispat etmeleri ge’eklidir (...)p Yargıtay 1. HD, T. 02.03.1976. E. 1976/944. K. 1976/2098
(ERDEMİR. Şerh. s. 1277).
3 Somut olaya gelince: mahkeme-ce. mülkiyetin kazanılmasın n resmi senet ve tescille müm
kün olduğu, iddianın mutlak yazılı delille ispatı gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar ve
rilmiştir Oysa, yukarıdaki açıklanan ilke ve olgular ve 6100 sayılı HMK’nın 203/ç maddesindeki
172 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
a. HMK m. 200 hükmüne göre bir hakkın sona erdirilmesine ilişkin hukukî
işlemler de yapıldıkları tarih itibariyle Kanunda gösterilen parasal sınırı
aşmaktaysa senede veya diğer kanuni delillerle ispat edilmelidir. Takas:
karşılıklı ve aynı türden alacaklarını alacaklardan azı oranında sona er
diren bir hukukî işlemdir. O hâlde (Y) takasın varlığını; başka bir ifa
deyle kendi alacağım, bu alacağın (İ)’den kaynaklandığını ve (İ)’nin
alacağıyla kendi alacağının aynı türden olduğunu kanuni delillerle ıspat-
lamalıdır.
b. HMK m. 200 hükmüne göre bir hakkın sona erdirilmesine ilişkin hukukî
işlemler de yapıldıkları tarih itibariyle Kanunda gösterilen parasal sınırı
aşmaktaysa senetle veya diğer kanuni delillerle ispat edilmelidir. İbra
sözleşmesi tarafların arasındaki dar anlamda borcu sona erdiren bir söz
leşmedir (hukuki işlemdir). Bu nedenle (Y), (D’ye borcunu konu alan
ibra sözleşmesinin varlığını senet veya diğer kanuni delillerle ispat et
mek zorundadır.
(1086 sayılı HUMK’un 29375 maddesi) düzenleme karşısında hukukî işlemlerde irade bozuk
luğu ve aşırı yararlanma iddialarının yazılı belge olmasa bile tanıkla ve her türlü delille
kanıtlanmasının olanaklı olduğu açıktır. Ne var ki mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve ol-
gulan kapsar biçimde Dir araştırma yapılmadığı gibi yanılgılı düşünülerek davacının tanıkları
dinlenmemiş, tanık dinletme isteği reddedilmiştir. Hal böyle olunca' tarafların iddia ve delilleri ile
açıklanan ilkeler doğrucusunda gerekli araştırma yapılıp tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyu
rucu somut bilgiler alınması iptale konu taşınmazın uzman bilirkişiler aracılığıyla temlik tarihin
deki değerinin keşfen belirlenmesi hile iddiasının kanıtlanamaması halinde gabin (aşırı yarar
lanma) iddiası açısından değerlendirme yapılması hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması
gerekirken yazılı olduğj üzere noksan soruşturma ile neticeye gidilmiş olması doğru değildir
(...)" Yargıtay 1. HD. T. 01.10.2012. E. 2012/10938. K. 2012/10436 (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -22 173
■ İspat Araçları - 2
OLAY:
Tekstil işçisi (İ) ile Şişir de bir mağaza işleten (P), (P)Tıın İkitellimdeki
fabrikasında çalışmak üzere belirsiz süreli bir hizmet sözleşmesi akdet
mişlerdir. Sözleşmeye göre (î) hizmetinin karşılığında her ay 2.400 TL
ücret alacaktır. İşveren (P)Tnin kendisinin iki aylık ücret alacağını öde
mediği gerekçesiyle (İ), (P)’ye karşı 4.S00 TL Tık alacağının tahsili
amacıyla bir eda davası açmıştır.
SORULAR:
1. (İ) dava dilekçesinde yalnızca sözleşmeden doğan 4.S00 TL alacağı
olduğunu belirtmiş; ancak sözleşmeyle ilgili başka bir bilgi vermemiştir.
Bu durumun (İ) bakımından doğuracağı sakıncalar neler olabilir?
5. (P)_. cevap dilekçesinde işçi (İ)’nin iş görme bcrcunu ifa etmediği için
ücrete hak kazanamadığım belirtmiştir. Bu iddiayı kım: hangi delillerle
ispat etmelidir? Açıklayınız.
6. (P), cevap dilekçesinde borcunu ifa ettiğini iface etmiştir. Buna ilişkin
olaraksa bürosunda (İ)’ye belli bir miktar nakit para verdiğini gösteren
kamera kayıtlarını delil olarak göstermiştir. İlgili kamera kayıtlarının
delil niteliğim “caiz delil” kavramı üzerinden değerlendiriniz.
CEVAPLAR:
1. Taraflar yargılamada haklarını dayandırdıkları koşul vakıalarının ger
çekleştiğim ispat etmek zorundadırlar. Bu yönüyle ilgili koşul vakıalara
ilişkin kurallar birer usûl hukuku değil: maddi hukuk problemi hâline
gelirler. Ancak usûl hukuku problemi olan koşul vakıalar ve bunlara
ilişkin kurallar değil; koşul vakıaların içini dolcuran başka bir ifadeyle
koşul vakıaların gerçekleştiğini teyit eden somu: vakıalar (hayat olayla
rıdır). Koşul vakıalar; yalnızca ilgili hakkın teorik kapsamını belirlerler.
Bu sebeple koşul vakıalar birer maddi hukuk öznesi olarak soyutken;
somut vakıalar, koşul vakıaların içim dolduran hayat olayları olarak so
mutturlar. İşte, yargılamada tarafların dayandıkları, hakkın teorik
sebebini oluşturan koşul (şart) vakıaları, somut vakıalar marifetiyle
somutlaştırmaları, tarafların somutlaştırma yükü olarak ifade edilir
(HMK m. 194). Şayet taraflar derdest yargılamaya yalnızca soyut ve
teorik nitelikte olan koşul vakıaları bildirirler; ancak somut vakıalarla
ilgili koşul vakıaların gerçekleştiği konusunda hâkimde kanaat uyan
dırmazlarsa somutlaştırma yükünü yerine getirmemiş olurlar22.
22 “(...) 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 194. maddesinde, somutlaştırma yükü
düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrası uyarınca, taraflar dayandıkları vaki al arı/ispata elve
rişli bir şekilde somutlaştırmakla yükümlüdür. Madde gerekçesirde. maddenin ihdas amacının,
uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin
Pratik Çalışma -23 177
önüne geçmek olduğu belirtilmiştir. Gerekçenin devamında, "Bir davada, ispat faaliyetinin tam
olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi
karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık
ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koy
madan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlık
lı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştır
ma yapılması ve zaman kaybedilmesi soz konusu olacaktır. Taraflar haklarını dayandırdıkları
hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu
vakıaların somut olarak ileri sürülmesi ilgili taraf için bir yüktür: bü yükü yerine getirmeyen so
nuçlarına katlanacaktır" şeklindeki ifadelere yer verilerek somutlaştırma yükünün anlam ve
önemi vurgulanmıştır Dava dilekçesinde, gerek 6100 Sayılı Kanun'un m. 119/1-e gerekse mad
de 194 gereğince somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması halinde, önce hâkim dava
yı aydınlatma ödevi ve ön İncelemedeki görevi gereği, somut olmayan hususlann belirlenmesini
(yeni bir vakıa meydana getirmeden, sadece mevcut vakıa kapsamında) davacıdan istemeli, bu
eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmeli, bu eksiklik tamamlanmaz,
somutlaştırma gerçekleşmezse, ispatsız kalan davanın reddine karar verilmesi gereklidir. Dava
cının dava dilekçesinde’belirtilen eksikliklerin bulunmaması halinde isin esasına girilerek yargı
lama yapılmalıdır Yargıtay 22. HD, T. 11.4.2016. E 20'l5/6809. K. 2016/10353
(kazanci.com tr).
23 '(...) Davacının dilekçesinde talebine dayanak yaptığı bazı iddialar (vakıalar) olmakla birlikte,
bunlar somut ve açık değilse, o zaman somutlaştırma yükünür yerine getirilmemesinden soz
edilmelidir. Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden ne karşı tarafın sağlıklı savunma yapması
ne de sağlıklı bir hükün verilmesi mümkündür. Çünkü karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının
gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için.’öncelikle kendisine yöneltilen iddia
lar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur (m. 27). Keza hükümde nelerin yer alması ge
rektiğini belirten 6100 Sayılı Kanunün 297. maddesi gereğince tarafların iddia ve savunmalan-
nın. uyuşmazlık noktalarının, hükmün dayandığı ve sabit görülen vakıaların, tam olarak göste
rilmesi aranmaktadır (m. 297/1-c). Somut vakıalar olmadan, hâkimin sağlıklı ve somut bir karar
vermesi de mümkün değildir Davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi
yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekar ve içerik olarak somutlaştı
rılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekân, kişi, oluş şekli gibi unsur
larıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya, ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Vakıa
ların somutlaştınlmasından sonra, karşı tarafça savunma yapılabilir ve mahkemece bir vakıa
tam olarak algılanabilir ispat faaliyeti yürütülebilir ve vakıa üzerinde inceleme ve tartışma yapı
larak karar verilebilir. Soyut ve genel ifadelerle dilekçe yazmak tarafın kendi bilmediği bir şeyi
karşı tarafın bilmesini ve mahkemenin de talepte dahi bulunanın bilmediği, somut olarak ileri
sürmediği, belirsiz bir şeyden sonuç çıkarmasını beklemek anlamına gelir ki. bu durum hukuk
kuralları bir yana mantı< kurallarıyla’ da bağdaşan bir durum değildir. Yargıtay’ın yerleşik karar
larında da belirtildiği üzere, dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahke
menin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olaıak getirmek durumundadırlar.
Unutmamak gerekir ki. talebin tam tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi, talep konu
su belirsiz olsa dahi Kanun hukukî ilişkinin belirtilmesini zorunlu kılmıştır (HMK m 107). Çünkü,
kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz (...)"
Yargıtay 22. HD. T. 25.4.2016. E 2016/11089. K. 2016/12255 (kazanci.com.tr).
173 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
84
“(.-) Davacı bu hususa davalının imzasını taşıyan bir belge sunamadığı gibi, mahkemenin
gerekçesinde dayandığı sözleşmenin 14/9 maddesindeki delil sözleşmesi de geçerli kabul edi
lemez". Zira sözleşmenin bu maddesinde dağıtıcının (davacı) evrak, bordro rapor" defter vs. ka-
Pratik Çalışma -23 179
yıtlarının muteber olacağı, bu kayıt ve evraklara hiçbir sebeple itiraz hakkı bulunmadığı belirtil
miştir. 61 CO sayılı HMK’nın 193Ö. maddesinde Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını
imkânsız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir." denilmekte olup dava
lıya itiraz hakkı tanımayan delil sözleşmesinin geçerli olduğu k'aoul edilemez (...)’ Yargıtay 19.
HD. T 21.11.2012. E. 2012/6268. K. 2012/17422 (kazanci.com tr).
“(...) Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsil istemine ilişkindir. Şartname
kuralları sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 6103 sayılı HMK’nın 193. maddesi uyarınca delil
sözleşmesi niteliğinde olup tarafları bağladığı gibi mahkemece de re sen dikkate alınması gere
kir (...)" Yargıtay 15. HD. T. 1.2 2017. E. 2016/4122. K 2017/417 (kazanci.ccm.tr).
18C Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
3. (P), sözleşmenin karşı tarafına güvenerek belirli kısımları boş olan met
ni imzalamış; ancak metin daha soma (İ) ile olan anlaşmasına aykırı ola
rak yine (İ) taraf.ndan doldurulmuştur. Esasen burada (P) nin başlı başı
na yapmış olduğu beyaza imza iddiası, sözleşmenin ispat hukuku bakı
mından “senet” olma niteliğini değiştirmez. Zira bu iddiaya rağmen ta
rafların arasındaki sözleşme aynı zamanda bir hukukî işlemi temsil ettiği
için senet kuvvetmdedır. (P)’nin iddiası ise sözleşmenin hükümlerinin..
(İ)’nin ibraz ettiği sözleşmeden (senetten) farklı olduğu yönündedir.
Kanuna göre: “Senede bağlı her çeşit iddiay a karşı ileri sürülen ve se
nedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte
bulunan hukukî işlemler ikibinbeşyü^' Türk Lirasından az bir miktara
ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz (HMK m. 201)”. O hâlde beyaza
imza iddiası, başka bir ifadeyle sözleşme hükümlerinin, anlaşmaya aykı
rı surette doldurulduğu iddiası da senet veya diğer kanuni delillerle is-
patlanmalıdır^.
46 Bu hususta Yargıtay’ın hatalı bir içtihat geliştirdiğini söylemekte fayda vardır. Bu hatalı kararlara
örnek için: *(.•■) Kredi katı üyelik sözleşmesinin 18. Maddesi uyarınca, uyuşmazlık hâlinde ban
ka defter ve kayıtlanrın kesin delil teşkil etmesi, ancak bu kayıtlann varlığı hâlinde müm
kündür (...) Yargıtay 19 HD. T. 23.2.2303. 7576/1284 (YILMAZ. Şerh, s. 1067).
8 Bu miktar 2017 yılı için 2.590 TL’dir.
ss “(...) Açığa imza atılmak suretiyle düzenlenen senetlerin, anlaşmaya aykırı olarak doldu
rulduğu kanıtlanmadıkça geçerlidir. Senedin hüküm ve gücünü ortadan kaldıracak veya
Pratik Çalışma -23 181
4.
b. Kanuna göre yapıldıkları andaki değeri 2.590 TL’yi geçen hukukî iş
lemler senetle veya diğer kanuni delillerle ispat edilmelidir. Elbette söz
leşmeler de hukukî işlem oldukları için, sözleşmenin (hukukî işlemin)
değerinin 2.590 TL’yi aşması durumunda bunun da senet veya diğer ka
nuni delillerle ispat edilmesi gerekecektir.
azaltacak nitelikte bulunan hukukî işlemler HUMKün 290. maddesi hükmünce şahitle ka
nıtlanamaz. Yazılı delile ispatı gereken hususlarda diğer tarafın açık muvafakati ile tanık dinle
nebilir. Mahkemece ölen tanığın yerine başka tanığın dinlenmesinde usûle aykırılık yoksa da.
davalılar tanık dinlenmesine muvafakat etmediklerinden tanığın dinlenmemesi, dinlenen tanığın
beyanına itibar edilmemesi gerekir Mahkemece, davacıdan HUMKün 288. maddesi hükmünce
iddiasını ispatlayacak delilleri sorulup, yazılı delil ibraz etmediği takdirde yemin teklif etme hakkı
hatırlatılıp, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken" yazılı şekilde davanın kabulü isabet
sizdir (...)'■ Yargıtay 19. HD. T. 17.12.1993. E. 1992/11886. K. 1993/8720 (kazanci.com.tr).
ss “(...) Anahtarın kiralayana teslimi, hukukî işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla
birlikte sözleşmenin feshine yönelik bir hukukî sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispat
edileceği hususu yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle. 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe
giren 6100 Sayılı HMK’nın 200 ve 201. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir Eş söyleyiş
le. yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati
yoksa bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir: tanık dinlenemez (...)’ Yargıtay
6 HD. T. 11.5.2016. E. 2016/3570. K 2016-3846 (kazanci.com tr).
182 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
• Şayet belirsiz süreli bir sözleşme söz konusu ve sözleşme sona er
mişse: Bu durumda sözleşmenin hükümlerim doğurmaya başladığı
ve hükümlerinin etkisinin bittiği zaman aralığı esas alınır. Örneğin
bir kıra sözleşmesi bir sene boyunca hüküm ifade etmiş: ve sözleş
menin feshiyle sona ermişse, sözleşmenin akdedildiği ve sözleşme
nin feshedildiği zaman aralığı esas alınacaktır.
• Şayet belirsiz süreli bir sözleşme var: ve sözleşme hâlâ hüküm ifade
ediyorsa: Bu durumda ise sözleşmenin akdedildiği buna göre hü
küm ifade etmeye başladığı tarih ile taraflar arasındaki uyuşmazlı
ğın usûl hukuku bakımından gündeme geldiği; yanı davanın açıldığı
tarih arasındaki zaman aralığı esas alınır. Ve bu zaman aralığı, söz
leşmede belirtilen edim veya edimlerin üzerinden hesaplanacak
miktara göre, sözleşmenin HMK m. 200’de gösterilen 2.590 TL’lik
değeri karşılayıp karşılamadığı bulunacaktır
Olayda (P) ile (İ) arasındaki hizmet akdi, belirsiz sürelidir. Bu hâlde
sözleşmenin kurulduğu tarih ile dava tarihi arasında en az iki ay süre ol
duğu: başka bir deyişle sözleşmenin iki aydan fazla devam ettiği açıktır.
(İ)’nin iddia ettiği aylık ücreti 2.400TL7dır. Sözleşmenin hüküm ifade
ettiği tarih ise en az iki aydır. Bu hâlde sözleşmenin değeri 2*2.400
TL=4.S00TL’dir. Sözleşmenin değeri 2.590 TL’lik senetle ispat sınırın
dan fazla olduğundan, sözleşmedeki esas haktan ziyade bütün sözleşme
hükümleri de senetle ispat kuralına tabı olduğundan, (İ) alacağın muac
cel olduğunu (vade tarihini) senet veya diğer kanuni delillerle ispat et
melidir.
işlem değil: bir maddi fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde (İ) ış görme
edimini her türlü delille ispat edebilir (HMK m. L98)w.
sc “(•••) Davanın niteliği gereği çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık
ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Çalışma olgusunun her türlü delille
kanıtlanması olanağı bulunmakla birlikte: Hukuk Genel Kurulü'nıb 2005/21-409 Esas 2005/413
Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zo
runluluğu bulunmaktadır (...)" Yargıtay 10 HD. T. 3.3.2014. E 2013/6567. K 2014/4325
(kazanci.com tr).
184 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
5' '(...) Somut olayda dav3lı işyerinde ücretin sigorta matrahında gösterilen kısmının banka aracı
lığı ile geri kalan kısmının ise işyerinde bulunan bir edada işçilerin sıraya girmesi suretiyle elden
zarf içinde ödendiği iddası ile birçok işçinin gerçek ücretin tespiti için dava açtıkları, aynı nitelik
teki bu dâvalarda bahs geçen zarf »ciride elden para ödenmesine ilişkin işyerinde bulunan ka
mera kayıtlan görüntülerine’ ait CD'nih dosyaya sunulduğu, bu görüntülerde' iddia edildiği şekilde
işçilerin bir oda kapısı önünde sırada bekledikleri içeriden çıkanlann elinde ince uzun zarfların
olduğu, tanıklarında işyerinde böyle bir uygulama olduğunu be^an ettikleri, ücret bordrolarının
imzasız olduğu, davacının kalite ayrım ve paketleme işçisi olarak çalıştığı anlaşılmaktadır Mah
kemece yapılacak is. dosyaya delil olarak sunulan kamera görüntülerini de delil' başlangıcı kabul
ederek (...)• Yargıtay 21. HD. T. 29 9.2014. E. 2013/17596. K. ' 2014/18828
(http:Zfemsal.yargitay.gov.tr)
Pratik Çalışma - 24
■ Caiz Delil
■ Tanık Listesi
■ Yemin
■ Delil Sözleşmesi
OLAY:
(A), oğlunun babası olduğunu düşündüğü (B)’ye, oğlu (K) ile birlikte
babalık davası açmıştır. (B), cevap dilekçesinde “dava dilekçesinde be
lirtilen tarihlerde (A) ile cinsel ilişkiye girdim” ifadelerini kullanmıştır.
Ayrıca mahkeme tarafından değerlendirilen delilleri inceleyen (A),
(B) ’nin babası olduğuna kanı olup mahkeme kalemine davayı kabul et
tiğini belirten bir dilekçe vermiştir.
SORULAR:
1. (B)’nin mahkeme kalemine tevdi ettiği dilekçenin hukukî niteliğini,
ilgili yargılamadaki hüküm ve sonuçlarını açıklayınız.
CEVAPLAR:
1. Davayı kabul, davalının, davacının talep sonucunu kısmen veya tama
men kabul etmesidir. Davayı kabul, tıpkı davadan feragat gibi, yargıla
mayı kesin hükümle sona erdiren karma karakterli bir usûl işlemidir
(HMK m. 308)*2. Buna göre (B):nın mahkemeye vermiş olduğu dilek
çenin hukuki niteliği davayı kabul işlemidir.
52 “(...) Yargılamanın devamı sırasında da 21.06.2012 tarihli dilekçe ile de Hazine davaya müdahil
olarak, taşınmazın Hazine adına tescilini istemiştir. 61 OD sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun
308. ve devamı maddeleri gereğince kabul, mahkemeye tek taraflı irade beyanı ile yapılır ve
kabul ile uyuşmazlık sena erer. Bunun üzerine dava konusu uyuşmazlığın kabul nedeniyle
son bulduğunu tespit eden mahkemenin, davanın kabul nedeniyle (gereğince) kabulüne
karar vermesi gerekir. Feragat gibi kabul de. maddi anlamda kesin hüküm gibi hukukî
sonuç doğrudur. Mahkemece davalıların davayı kabul etmesi nedeniyle, davanın kabulü ile
taşınmazın davacı adına tesciline Hâzinenin müdahale talebinin reddine karar verilmesi gere
kirken. yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve kanuna aykın olup oozma nedenidir (...y Yargıtay
20. HD. T. 1.4.2013, E. 2012/15162. K. 2013/34998 (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -24 187
2. İkrar, tarafın diğer tarafça ileri sürülen çekişmeli vakıanın varlığım ka
bul etmesidir. İkrar, bir usûl işlemi olup ikrar edilen vakıa artık çekiş
meli olmaktan çıkar (HMK m. 1SS f. I). Bu ardamda (B)Tnın ifadelen
ikrar olarak kabul edilebilecektir. Zira davada cinsel ilişki tarihi şeklin
deki vakıa çekişmelidir ve davacı (A) tarafından ileri sürülmüştür.
" “(...) Diğer taraftan. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumun 308/2. maddesi uyarınca,
davayı kabul ancak taraflann üzerinde serbestçe tasarruf edecekleri davalarda hüküm doğur
maktadır. Soybağının eddi ve babalık gibi konular ise. kamu düzenine dair olup, bu tür
davalarda sadece karşı tarafın kabulüne dayanılarak isteğe uygun karar verilemeyecektir.
Hal böyle olunca mahkemece davanın kamu düzenini ilgilendirmesi bakımından kuşku ve du
raksamaya neden olmaksızın soybağının doğru olarak tespit edilmesi zorunludur Somut olayda
mahkemece salt taraf beyanları ile yetinilmeyip. iddia ile ilgili olarak DNA testi yaptırılması alı
nacak rapor ve tüm delilerin birlikte değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç doğrultusunda bir ka
rar verilmesi gerekirken, karşı tarafın kabulüne dayanılarak eksik araştırma ile davanın kabulü
ne şeklinde hüküm kurulması usûl ve yasaya aykırıdır (...)" Yargıtay 18. HD T 5.5.2015, E.
2014/19328. K. 2015/7578 (kazanci.com.tr).
54 “(.••) Mahkemece davalı kadına duruşmaya gelip sorulan şortlara cevap vermediği takdirde
başka bir erkekle olan ilişkisini kabul edeceği belirtilerek isticvap davetiyesi çıkarılmış, davalı
kadının davetiye tebliğine rağmen gelmemesi sebebiyle bu ilişkinin varlığı kabul edilerek bo
şanmaya karar verilmiştir. Boşanma davalarında tarafların ikrarı hâkimi bağlamaz (TMK. m.
184/3). Açıklanan sebeple bu şekilde isticvap davetiyesi çıkarılması da usûl hükümlerine gore
doğru değildir. Dosyada davacı erkeğin davalı kadına terk ihtarı gönderdikten sonra davalı ka
dından kaynaklanan boşanmayı gerektirir bir kusurlu davranışın varlığı da ispatlanmamıştır. O
halde davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp
bozmayı gerektirmiştir (...) Yargıtay 2 HD. T 12 5.2015. E. 2014721165 K. 2015/9882
(kazanci.com tr).
18S Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
" •(...) Somut olaya gelince 24 2.2009 tarihli oturumda davacı veklinin delil listesi sunduğu, celse
sırasında sunulduğu içh hâkim havalesi taşımadığı, ancak dosyaya yine havalesiz 2. bir delil
listesinin girdiği, her iki* dilekçede bildirilen tanık isimlerinin değişik olduğu, davacı tarafın tanıkla
rının davalının hazır olnadığı keşif sırasında dinlenildiği. keşifler sonraki oturumda davalının 2.
delil listesi verilmesine karşı çıktığı, davacının da 1.10.2009* tarihli oturumda ilk delil listesindeki
tanıklarının tehdit altında cidûğu gerekçesiyle dinlenmesinden vazgeçtiği sabittir. Bilindiği gibi.
1086 Sayılı Kanunun 274., 6100 Sayılı Kanunun 240. maddelerinde düzenlendiği üzere, is
tisnalar dışında. 2. tarik listesi verilmesine yasal olanak yoktur. Her ne kadar davacı vekili
1. tanık listesinden vazgeçtiği şeklinde beyanda bulunmuş ise de davalının karşı çıkması üzeri
ne son celse 1. listedeki* tanıklarını dinletmek istediğini* belirtmiştir (...)’ Yargıtay 1. HD. T.
25.3.2013. E. 2012/16639. K. 2013/4237 (kazanci.ccm.tr).
55 '(...) Dava. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 286 vd. maddelerine dayalı olarak açılan
soybağının reddi istemine ilişkindir. Kamu düzenini yakından ilgiendiren bu tür davalarda: Türk
Medeni Kanunu'nun 284. maddesinde belirtilen koşullar saklı kalmak kaydıyla hâkim Hukuk
Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulayacak ve maddi olguları resen araştırıp delilleri ser
bestçe takdir edecektir. Soybağının reddi davasının bu niteliği gozonüne alınarak mahkemeler
ce kuşku ve duraksamaya neden olmaksızın soybağının doğru olarak tespiti zorunludur (...)"
Yargıtay 18. HD. T. 19.1.2016. E 2015/22327. K. 2016/679 (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -24 189
6. Dalıa önce de belirtildiği gibi caiz delil kavramı iki husus işaret eder. İlk
olarak bir delil hukuka aykırı yollardan elde edilmişse hâkim tarafından
değerlendirilemez; başka bir ifadeyle hukuka aykırı delil caiz değildir.
Caiz delil kavramının bir diğer yönüyse, kanuni delille ispatı gereken
vakıalar bakımındadır. Şayet kanun bir vakıanın mutlak surette kanuni
delille ispatını zorunlu kılmışsa, o vakıanın ispatı bakımından kanunda
düzenlenmiş veya düzenlenmemiş takdiri deliller de incelenemez. Başka
bir ifadeyle kanuni delile ispatı gereken vakıaların ispatında takdiri de
liller de caiz delil olarak kabul edilemeyecektir (HMK m. 1S9 f. III). İş
te delil sözleşmesinde de taraflar, kanunun belirlediği sınırlar çerçeve
sinde, belirli vakıaların için hangi delillerin caiz olduğunu belirlerler. Bu
hâlde delil sözleşmesi, caiz delil kavramıyla sık: bir bağlantı içerisinde
dir.
' “(...) Taraflar, cevaba cevap ve 2. cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında
ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut de
ğiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muva
fakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK m. 141/1).
Davalı-karşı davacı kadın karşı dava ve cevap dilekçesinde maddi ve manevi tazminatlar yö
nünden bir beyanda buunmamış ön inceleme duruşmasında tazminat talebinde bulunmuş da-
vacı-karşı davalı tarafın ise bu talebe muvafakati olmamıştır. İşbu talepler iddianın ve savunma
nın genişletilmesi niteliğindedir. Davalı-karşı davacı tarafından bu konuda üşülünce yapılmış bir
ıslah işlemi de bulunmamaktadır. O halde, davalı-karşı davacının maddi ve manevi tazminat
(TMK m. 174/1-2) talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına" karar verilecek yerde
yazılı şekilde reddine harar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur (...)” Yargıtay 2. HD. T.
20.10.2016. E. 2016/13404. K 2016/13935 (kazançi com tr).
55 •(...) Öte yandan, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hâkim, belli vakıaları
kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip olduğundan davayı değiştirme yasağı
bu uyuşmazlıklarda uyculanmaz (...)’ Yargıtay HGK. T. 10.12.2003, 5-759/755 (YILMAZ. Şerh,
s. 894).'
19C Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
örneği alınmasına karar vermelidir59. Buna göre çocuk (K) ve ana (A)
mahkemenin soybağına ilişkin tespit kararma ancak haklı bir sebep
mevcut olması durumunda karşı çıkabilirler. Bu haklı sebep ise elbette
kan ve doku örneği alınacak kişinin fiziki veya psikolojik sağlığının bu
tespit sonucu olumsuz etkilenmesi riskidir.
Hâkimin keşif ve bilirkişi delillerine başvurma kararı ise bir ara karar
dan ibarettir. Bu kararla yargılama devam etmektedir. Mahkemenin ara
kararlatma karşı ise tek başına kanun yoluna başvurulması olanaklı de
ğildir. (A) ve (K) bu karara karşı ancak nihai kararla birlikte kanun yo
luna başvurabilir.
“(...) 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 234 maddesinde. "Soybağına ilişkin davalarda,
aşağıdaki kurallar saklı kalmak kaydıyla Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu uygulanır: 1. Hâ
kim maddi olgulan resen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder 2 Taraflar ve üçüncü kişiler,
soybağının beliıienmesnde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma
ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler. Davalı, hâkimin öngördüğü araştırma ve ince
lemeye rıza göstermezse, hâkim, durum ve koşullara göre bundan beklenen'sonucu, onun
aleyhine doğmuş sayabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 292. maddesinde
ise; “(1) Uyuşmazlığır çözümü bakımından zorunlu ve bilimsel verilere uygun olmak, ay
rıca sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak şartıyla, herkes, soybağının tespiti ama
cıyla vücudundan kan veya doku alınmasına katlanmak zorundadır. Haklı bir sebep ol
maksızın bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde, hâkim incelemenin zor kullanılarak yapıl
masına karar verir. (2; Üçüncü kişi tanıklıktan çekinme hakkı bulunduğunu ileri sürerek bu yü
kümlülükten kaçmamaz." hükümleri getirilmiştir.'Dosyadaki bilgi ve belgelerden: K. P.'a davacı
S. Ö.’ın kayyımatandığ kayyımın açtığı davada, davalı Şahestenin davalı Ahmet ile olan evlilik
dışı ilişkisinden K P.'ın doğduğunu ileri sürerek Pınafın babasının davalı Ahmet olduğunun
tespitine karar verilmesi istendiği, mahkemece DNA testi yaptırılamadan taraf beyanları ile
davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Dava Türk Medeni Kanununun 301. ve deva
mı maddelerinde düzenlenen babalığın tespiti istemine ilişkindir. Bu talep çerçevesinde mah
kemece tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak babalık iddiası ile ilgili olarak çocuk
Pınar, anne Şaheste ve baba olduğu iddia edilen A. K.'e ait geredi kan ve doku örneklerinin alı
nıp DNA testi yaptırılıp alınacak rapor doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken yukarıda
gösterilen yasal düzenlemelere aykırı şekilde eksik incelemeyle davanın kabulüne karar veril
mesi doğru görülmemiştir (...)" Yargıtay 18. HD. T. 13.10.2014. E. 2014,-6038. K. 2014/13961
(kazanci.com tr).
Pratik Çalışma - 25
OLAY:
(A)’nın 17.10.2017 tarihinde (S) ile akdettiği satış sözleşmesine göre satı
cı (S): bir adet bilgisayarın mülkiyetini (A)’ya getirecektir. (A) ise bunun
karşılığında (S)’ye 7.000 TL ödeyecektir. Ayrıca (S) ile (A), 09.12.2016
tarihinde bir vekâlet sözleşmesi akdetmişlerdir. İlgili sözleşmeye göre (S):
(A)’nın ofisinde üç adet monitörün kurulumunu gerçekleştirecek.. (A) ise
bunun karşılığınca (S)’ye 500 TL ödeyecektir. (S)’nin ilgili sözleşmeler
den kaynaklanan borcunu ifa etmemesi üzerine (A), (S)’nin monitörlerin
kurulumunun gerçekleştirilmesi ve bilgisayarın mülkiyetinin devrine
mahkûm edilmesi talebiyle (S)’ye karşı bir eda davası açmıştır.
SORULAR:
1. Yargılama sırasında (S): bilgisayarın mülkiyetinin devrine ilişkin talebi
kabul etmiştir. Mahkeme ise yargılamanın sona erdiğini tespit edip da
valı (S)’yi yargılama giderlerine mahkûm etmiştir. Mahkemenin kararı
isabetli midir? Gerekçeli şekilde açıklayınız.
3. (S), (A) ile arasındaki ıkı sözleşmeden doğan toplam 7.500 TL’lik para
alacağının tahsili amacıyla dava açmıştır. Taraflar yargılama sırasında
borcun 3.000 TL olarak belirlendiğini mahkemeye bir dilekçe ile bil
dirmişlerdir.
a. (S)., geriye kalan 4.500 TL Tık alacağım tahsil etmek amacıyla (A)’yı
davalı olarak göstererek ikinci bir eda davası açmıştır. İlgili yargılamada
194 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
b. (S): bu davayı açmadan önce, borcu sona erdiren ilgili işlemin yapıl
masında (A)’nın hilesi bulunduğunu ileri sürmüş, davadan önce ve
süresi içerisinde (A)’ya hile sebebiyle borcu sona erdiren bu işlemi
iptal ettiğini bildirmiştir. Bu takdirde mahkeme neye karar vermeli
dir? İptal beyanının ilgili işlem üzerindeki etkisini değerlendirerek
cevaplayınız.
CEVAPLAR:
1. Medeni yargılama hukukunda davacının aynı davalıya karşı farklı hu
kukî sebeplerden doğan taleplerini aynı yargılamada ileri sürmesi
mümkündür. Bu hâlde yargılamada birden fazla talep sonucu (dava
konusu) mevcut olacağından dava konusunda bir yığılma söz konusu
dur. Bu sebeple ilgili yargılama nitelik olarak objektif dava yığılması
veya objektif dava birleşmesi olarak isimlendirdmektedir. Kanunumuz
ise davaların yığılması terimini tercih etmiştir (HMK m. 110). Bu hâl
de görünüşte tek dava bulunmasına rağmen esasen talep sonucu kadar
dava mevcuttur. Bu sebeple her bir talep sonucu bakımından usuli en
geller (dava şartları ve ilk itirazlar) ayrı ayrı incelenir. Aynı zamanda
davalar bakımından ayrı karar verilir; bir dava hakkında verilen karar
diğer dava üzerinde etkili olamaz. Objektif dava yığılması kurumu,
tahkikatın ortak yürütülmesini amaçladığı için, usûl ekonomisi ilkesine
Pratik Çalışma -25 195
hizmet etmektedir103. Olay bakımından önem arz eden nokta ise objek
tif dava yığılması birleşmesi hâlinde her bir davanın birbirinden ayrı
olduğu ve biri için verilen kararın veya yapılan usûl işleminin kural
olarak diğerini etkilememesidir.
Olayda (A)’nın :alep sonucu iki farklı sözleşmeden doğan iki farklı
edimin mahkeme tarafından hüküm altına alınmasıdır. Dikkat edilirse
(S)’nin kurulum borcu, 09.12.2016 tarilıli vekâlet sözleşmesinden; mül
kiyeti devir borcu ise 17.10.2107 tarihli satış sözleşmesinden doğmuş
tur. (A) tarafından tüm bu edimlerin aynı davalıya karşı aynı dilekçede
talep edilmesiyle birlikte dava konusunda bir yığılma meydana gelmiş;
buna göre “objektif dava yığılması birleşmesi” söz konusu olmuştur. Bu
hâlde taraflarca yapılan her usûl işlemi ilgili dava bakımından değerlen
dirilecek; benzer şekilde mahkeme tarafından yapılmış usûl işlemleri
buna göre mahkeme kararları da kararın verildiği dava bakımından etkili
olacaktır.
Davayı kabul., davacının talep sonucuna: davalının kısmen veya tamamen
muvafakat etmesidir (HMK m. 308). Olayda dikkat etmek gerekirse da
vacının iki tane talep sonucu bulunmaktadır. (S) ise bu talep sonuçların
dan yalnızca mülkiyeti devir borcunun dava konusu olduğu davanın talep
sonucunu kabul etmiştir. O hâlde yalnızca ilgili talep sonucu konu olan
yargılama davayı kabulle birlikte sona erer; hâlbuki (S):nin kurulum bor-*
110
" Bu konuda ilgili karar nüesseseyi oldukça iyi açıklamaktadır: ‘•...Eldeki davada davacı tarafça
tecavüzün önlenmesi talebi ile birlikte tazminat talebinde bulunulmuş bir diğer ifade ile davalı-
karşı davacı aynı dava içinde birden çok talep sonucu ile karşı karşıya kalmıştır. Davaların yı
ğılması' veya objektif dâva birleşmesi” denilen bu hukukî muessesenin kısaca açıklanmasında
fayda görülmektedir. Davaların yığılması 1086 S.K. açık olarak düzenlenmemiş iken 6100 S.K.
110. M. "Davacı. aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı
dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı
çeşidi içinde yer almas ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması
şarttır.’şeklinde düzenlenmiştir. Usûl hukuku ilkeleri çerçevesinde değerlendirildiğinde da
vacı, davalıya karşı birbirinden bağımsız olan birden fazla aslî talebini aynı davada birleş
tirebilir. yani birden fazla davasını aynı dava dilekçesiyle açabilir. Bir başka anlatımla dâ
va yığılması bir davada aynı taraflar arasında birden fazla talebin ileri sürülmesi, yani ay
nı taraflar arasında birden fazla talep sonucunun mahkeme önüne çözümlenmesi amacıy
la getirilmesidir. Dava yığılmasında görünüşte tek dava var iken gerçekte talep sayısınca
dava mevcuttur ve söz konusu bu birden fazla talepler birbirinden bağımsızdır. Taleplerin
birbirinden bağımsız olması, diğer deyişle mahkemenin önünde birden çok talep sonucu
bulunması sebebiyle mahkemenin her bir talebi ayn ayrı incelemesi ve her biri için ayrı
hüküm kurması gerekir. Bu gereklilik çerçevesinde varılan önemli sonuçlardan biri de kendisi
ni vekâlet ücretinin, her bir talep için ayrı ayrı takdir edilmesi noktasında gösterir. Gerçekten de
dava yığılmasında her bir talebin tek başına dava edilme olanağı bulunduğuna gore, her bir ta
lep bakımından da ilgilsi yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerekir...” Karar için
bkz. Yargıtay HGK. T. £.11.2016. E. 2014/11-1307. K. 2016/1045 (kazanci com).
196 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
i. Davadan feragatin (ve diğer davaya son veren taraf işlemlerinin) hukukî
niteliği: Davadan feragatin hukukî niteliği hakkında üç görüş bulunmak
tadır. Bunlardan birincisine göre davaya son veren taraf işlemleri, bir
hukukî işlemidir. Belirtmek gerekir ki bu oldukça eski bir görüş olup
usûl hukukunda terk edilmiştir. Zira dikkat edilirse usûlı bir kurum olan
davadan feragat, davayı kesin hükümle sona erdirir. Buna göre davadan
feragat yalnızca dava konusunun talep sonucunun özünü oluşturan hak
üzerinde etki etmez aynı zamanda yargılama üzerinde de önemli sonuç
lar doğurur. Elbette hak sahibi, hakkından feragat edebilir. Ancak bu fe
ragat bir yargılama sırasında talep sonucunu konu alacak şekilde yapıl-
mıyorsa “davadan feragat" olarak adlandırılanız. Burada söz konusu
olan maddi hukuk kavramı olan feragattir; davadan feragat değil
dir. Türk ve İsviçre hukuklarında çoğunlukla savunulan görüşe göre ise
davadan feragat yalnızca hukukî işlem veya usûlı işlem olarak tespit
edilemez. Zira davadan feragat, öyle bir işlemdir ki bir yönüyle hukukî
işlem diğer yönüyle de usûli işlem karakterini taşımaktadır. Bu sebeple
davadan feragat karma nitelikte bir işlemdir. Öyle kı davadan feragatle
birlikte hem maddi hukuktaki hak yani talep sonucunun özünü oluşturan
maddi hukuka ilişkin hak; hem de yargılama sona ermektedir. Belirtelim
kı Yargıtay da davadan feragati, karma karakterli bir işlem olarak değer
lendirmektedir' z' Davadan feragatin hukukî niteliği bakımından diğer
Karar için bkz. ‘...Davsdan feragat, davacının açılmış olduğu davadaki talep sonucundan kıs
men veya tamamen vazgeçmesidir. (H.M.K. 307) Davadan feragat eden davacı bununla dava
dilekçesinin sonuç bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçer (feragat
Pratik Çalışma -25 197
bir taraftar bulan görüş; bunun bir usûl işlemi olduğu görüşüdür. Bu gö
rüş Alman hukukunda çoğunluk görüşüdür. Zira Türk ve İsviçre hukuk
larından farklı olarak Alman hukukunda davaya son veren taraf işlemle
rinin (davadan feragat., davayı kabul ve sulh) irade sakatlıkları sebebiyle
iptali söz konusu olmamaktadır. Bu sebeple ilgili işlemler yalnızca usûli
işlem olarak değerlendirilmektedir. Türk hukukunda ise davaya son ve
ren taraf işlemleri bakımından kabul edilen görüşün "karma karakter”
görüşü olması sebebiyle bundan sonraki açıklamalar bu görüş üzerinden
gerçekleştirilecektir.
li. Davadan feragatin geçerliliği: Davadan feragat karma karakterli bir iş
lem olarak kabul edildiği için davadan feragatin geçerliliği yalnızca usûl
hukuku kurallarına değil; aynı zamanda maddi hukuk kurallarına tabidir.
Bu sebeple davadan feragatin şartları mecburi olarak maddi hu
kuktaki haktan feragatin şartlarını da içermek zorundadır. Bu, da
vadan feragatin ikili karakterinden kaynaklanmaktadır. Davadan feraga
tin usûl hukukuna ilişkin şartları şu şekildedir:
• Davadan feragat, bir yönüyle de usûl işlemi olduğu için kendisi için
öngörülen usûli merasime göre yapılmalıdır. Buna göre feragat ve
kabul dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir
(HMK m. 309/1).
eder). Feragat beyanı ezerine dava koşulları ve feragat edenin ehliyeti mevcutsa, dava esastan
incelenmeden karar verilir. Feragat asıl olarak bir usûl işlemidir ve maddi hukuka dair bir açık
lama değildir Bununla beraber hukukumuzda feragatin hem maddi hukuka hem de usul
hukukuna dair özellikleri bünyesinde toplayan karma karakterli olduğu kabul edilmekte
dir. Özel hukuka dair feragatten farklı olarak usûl hukukunda feragat tek taraflıdır ve bunun için
karşı tarafın veya mahkemenin iznine gerek yoktur. (H.M.K309>2). Feragat, hüküm kesinleşin
ceye kadar her aşamada yapılabilir (HMK 310.) ve davacının mahkemeye hitaben yapacağı
tek taraflı, açık bir irade açıklamasıyla gerçekleşir. Feragat kayıtsız şartsız olmalıdır, şarta bağlı
feragat geçerli değildir...'’ Karar için bkz. Yargıtay 3.HD. T. 21.1.2013, E 2012/22732. K.
2013/699 (kazanci.comı.
198 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
’* Bu konuda sık karşılaşılan bir örnek de hizmet tespiti davasının konusunu oluşturan sosyal
güvenlik hakkıdır. Sosyal güvenlik hakkından feragat edilmesi mümkün olmadığı için hizmet
tespiti davalarından da feragat edilemez: -...Davanın yasal dayanağı olan 2926 Sayılı' Kanun un
■sigortalılığın başlangıç ve zorunlu oluşu' başlığını taşıyan 5. maddesinin birinci fıkrasında. ‘‘2.
madde kapsamına girenler on sekiz yaşını doldurdukları tarihi takip eden yıl başından itibaren
sigortalı sayılırlar. Ancak. 7. maddede belirtilen süre içinde kayıt ve tescillerini yaptırmayan si
gortalıların hak ve yükümlülükleri kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren
başlar ", ikinci fıkrasında. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemez ve
kaçınılamaz" hükmü öngörülmüş olup, sigortalı olmak kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vaz
geçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuhsal statü'meydana getirmekte
dir' Kişilerin ve'sosyal güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolü, yenilik
doğurucu ve iradi bir durum değil, kanun gereği kendiliğinden oluşan statüyü belirlemek
ten ibarettir. Dolayısıyla, sosyal güvenlik hakkından HMK. 307. (HUMK. 91.) maddesi kap
samında feragat olanaksızdır ve açılan sigortalılığın ve sigortalı hizmetlerin tespitine dair
davadan da vazgeçilemez. Davacı ancak. HMK. 123 maddesnde düzenlenen hakkını kulla
nabilir ve ileride yeniden dava açabilme hakkını saklı tutarak, davalının rızası ile davanın taki
binden vazgeçebilir veya HMK. 150. maddesi hükmü gereğince davayı takip etmeyerek yenile
ninceye kadar'dosyanır işlemden kaldırılması ve giderek davanın açılmamış sayılması sonucu
nu elde edebilir...7 Karar için bkz. Yargıtay 10.HD. T. 12.4.2017. E. 2017/1714 K 2017/3190
(kazançi com).
Pratik Çalışma -25 199
3.
a. “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukukî sonuç doğurur. İrade bo
zukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir (HMK m. 311). ”
‘‘Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukukî
sonuç doğurur. Mahkeme, taraftar sulhe göre karar verilmesini isterler
se, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse,
karar verilmesine yer olmadığına karar verir (HMK m. 315/1). ” İlgili
hükümlerde feragat, kabul ve sulhun kesin hükünı gibi sonuç doğurduğu
ifade edilmişse de doktrinde bu husus üzerinde oldukça tartışma oldu
ğunu ifade etmemiz gerekmektedir. Doktrinde oldukça taraftar bulan bir
görüşe göre davaya son veren taraf işlemleri, maddi anlamda kesin hü
küm oluşturmaz. Buradaki hüküm şekli anlamda kesin hükmün sonuçla
rı şeklinde anlaşılmalıdır. Zııa maddi anlamda kesin hüküm etkisi; yal
nızca mahkeme kararlarına tanınan bir etkidir. Hâlbuki davaya son ve
ren taraf işlemleri, isminde de görüldüğü gibi birer taraf usûl işlemidir;
taraf usûl işlemlerinin de maddi anlamda kesin hüküm etkisine (kesin
hükmün menfi etkisi) sahip olmaları düşünülemez.
c’ ‘...Feragatin kesin hüküm oluşturma etkisi maddi anlamdadır ve feragat sebebiyle redde
dilen dava, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni
den açılamaz Ayrıca, feragatle davaya konu uyuşmazlık esas:an sona erdiğinden ve koşula
bağlı hüküm verilemeyeceğinden. koşullu feragat geçersiz olduğj gibi davacının istem sonucu
nun bir kısmından vazgeçmesi (kısmî feragat) durumunda, davanın feragat edilmeyen bölümü
yönünden yargılamaya devam edilmesi zorunludur...' Karar için bkz. Yargıtay 10.HD. T.
10.10 2011. E. 2010/5647. K. 2011/13463 (kazanci.com).
Aynı yönde başka bir karar: ‘...Davacı, feragat beyanının iptaline, kıdem tazminatı, ihbar tazmi
natı ile yıllık izin ücreti fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, ücre: alacağı, ulusal bayram ve ge
nel tatil ücreti alacaklarnm ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemenin kabulüne gore
karar değerlendirildiğinde ise davacının ilk davada talep ettiği alacaklara ilişkin çalışma suresi
ile eldeki dosyadaki talep ettiği alacaklara ilişkin çalışma süresi birbiri ile uyumlu değildir. Bir dâ
vaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün’ diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm
oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası
ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Davasından feragat eden davacının,
aynı kişiye karşı açacağı yeni davada dayandığı maddi vakıalar aynı ise ve talep sonucu
aynı istemi içeriyorsa, önceki dava tarafları bağlar...". Karar için bkz. Yargıtay 9.HD. T.
24.1.2017, E. 2016/34913. K. 2017/575 (kazanci.com).
200 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
son veren taraf işlemlerinin etkisinin maddi anlamda kesin hüküm etkisi
doğuracağını katul eden görüş üzerinden soruya cevap vereceğiz.
Esas sorun sulhun etkisidir. Buna göre sulh kesin hüküm etkisinin,
maddi anlamda veya şekli anlamda olmasına göre soruya verilecek ce
vap değişmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere sulh de dâhil olmak
üzere davaya son veren taraf işlemlerinin maddi anlamda kesin hüküm
“...Dosya kapsamından davalı vekilinin 03.11.2016 tarihli e-imzalı dilekçesi ile taraflar arasında
dilekçe ekinde sunduğu 10.04.2016 tarihli uzlaşma ve ibra tutanağının düzenlendiğini, uzlaşma
ve ibra tutanağı doğrultusunda karar verilmesini istediği görülmüştür Davaya son veren taraf iş
lemi olarak sulh. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu nun 313 vd. maddelerinde düzen
lenmiştir. Sulh bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukukî sonuç doğurur. Mah
keme’ taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre karar verir. Bu ya
sal düzenleme karşısırda. Mahkemece tarafların talepleri doğrultusunda sulhe göre bir karar
verilmesi zorunludur...’ Karar için bkz Yargıtay 8.HD. T. 19.12.2016, E 2016/11958, K.
2016/17195 (kazanci.com).
Pratik Çalışma -25 201
Sulhun., maddi anlamda kesin hüküm etkisi gereği ikinci bir yargılama
da artık alacağın bir kısmı veya tamamı talep edilemeyecektir. Zira yar
gılama maddi anlamda kesin hükümle sona ermiştir. Olayda (S) tarafın
dan (A) davalı olarak gösterilen ikinci yargılamada taraflar, vakıalar ve
dava konularında ayniyet olduğundan: başka bir ifadeyle sulhun yarattı
ğı kesin hüküm etkisi gereği, mahkeme tarafından kesin hükmün bu
lunması sebebiyle dava usûlden reddedilecektir.
b. Kanuna göre irade sakatlıkları bulunması hâlinde davaya son veren taraf
işlemlerinin iptali istenilebilir (HMK m. 311 ve 315 2). Bu husus dava
ya son veren taraf işlemleri bakımından çok önemlidir. Zira davaya son
veren taraf işlemlerinin iptal edilebilmesi, bunların karma karakter nite
liği taşımalarıyla anlamlandırılabilir. Öyle kı esasen usûl işlemleri usûli
işlemler, birer hukukî işlem niteliğinde değildirler. Bu sebeple hukukî
işlemlere ilişkin hükümler, usûli işlemlere kıyasen dahi uygulana
mazlar. Ancak kanun koyucu davaya son veren taraf işlemlerine irade
sakatlıklarına ilişkin Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin kıyasen uygu
lanacağım kabul ederek davaya son veren taraf işlemlerinin yalnızca bi
rer usûli işlem olmadığını: buna göre bunların aynı zamanda birer huku
kî işlem de olduğunu kabul etmiştir. Zaten karma karakter görüşünü sa
vunanların da en önemli argümanlarından biri davaya son veren taraf iş
lemlerinin irade sakatlıkları hâlinde iptalinin mümkün olmasıdır. Zira
bunlar yalnızca usûli işlem olsaydı: hukukî işlemler için söz konusu
olabilen irade sakatlığı hâlinde iptalin davaya son veren taraf işlemleri
için kıyasen uygulanması mümkün olmayacaktı.
Ancak ifade etmek gerekir ki davaya son veren taraf işlemleri, yal
nızca hukukî işlem karakterinde olmayıp aynı zamanda usûl işlemi
202 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
" “...Feragate ilişkin irade açıklamasının gerçeği yansıtmadığının sildirilmesi halinde bu halin ya
aynı dava içerisinde HMKnın 163. maddesine gore ön sorun (hadise) şeklinde ya da ayrı bir
dava olarak'ine elenmesi olanaklı ve gereklidir...’. Karar için bkz. Yargıtay 1.HD. T. 9.2.2015. E.
2014/2638. K. 2015/1728 (kazanci.com).
“ “...Davacının davasından feragat etmesi ile davaya konu uyuşmazlık sona erer. Bu sebeple
mahkeme henüz feraget sebebiyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile, davacı feragatten
dönemez: feragatiyle bağlıdır. Fakat davacı, feragatin hata, hile veya ikrah sebebiyle geçersiz
olduğunu aynı davada ieri sürebilir veya feragatin feshi için ayrı bir dava açabilir. Türk Borçlar
Kanununun 39. maddesine göre de Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma
sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın
etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşmeyle bağlı olmadığını
bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Somut olayda da
vacının 17 2.2010 tarihi feragatinin hata hile veya korkutma altında yapılıp yapılmadığı, bu ko
nuda cezai soruşturma bulunup bulunmadığı varsa sonucunun ne olduğu araştırılmadan eksik
incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur. Kaldı k karar gerekçesinde belirtilen 1
yıllık sürenin dolup'dolmadığı noktasında değerlendirme yapabilmek için yuka'rda belirtilen araş
tırmaların yapılması gereklidir. Zira bu süre özellikle korkutmayla iradenin sakatlanması halinde
korkutmanın etkisinin ertadan kalktığı andan başlayan bir sûredir...". Karar için bkz. Yargıtay
21.HD. T. 9.2.2015. E. 2014/26798. K 2015/1993 (kazanci.com).
Pratik Çalışma -25 203
ii. Kamu hukukuna ilişkin haklar: Özel hukuktaki hakların aksine, kamu
hukukundan doğan haklardan, bunlar henüz doğmadan feragat etmek
mümkün olarak kabul edilmemektedir. Zira bu haklar henüz doğmadan
tasarrufa elverişli değillerdir.
Kanun yollarına başvuru ise doktrinde “sübjektif nitelikte bir kamusal hak:;
olarak kabul edilmektedir. Tasarruf ilkesi gereği hukukumuzda kanun yol
larından feragat de mümkündür. Ancak burada dikkat edilmesi gereken ıkı
husus bulunmaktadır. Birincisi HMK m. 307 vd. hükümlerinde düzenlenen
davadan feragatle; kanun yollarından feragat aynı kurum değildir. Zira da
vadan feragatte, feragatin konusu talep sonucudur. Hâlbuki kanun yolların
dan feragatin konusu o yargılamaya ilişkin olarak kanun yollarına başvuru
dan feragattir. Başka bir ifadeyle kanun yollarından feragatte bir usûli pro
sedürden feragat edilmiş olmaktadır. Bu sebeple davadan feragat karma ka
rakterli bir işlemken: kanun yollarından feragat bir usûli işlemdir. Zira ka
nun yollarından feragatin asli ve doğrudan etkilen maddi hukuk üzerinde
değil usûl hukuku üzerindedir. İkinci olaraksa kanun yollarından feragat
mümkün olmakla beraber; bu bir kamusal hak kamu hukukundan doğan
hak niteliğinde olduğundan kanun yoluna başvuru hakkı doğmaksızın bun
dan feragat edilmesi mümkün değildir. Nitekim Kanundaki düzenlemeler
de bu muhakememizi doğrular. Öyle ki Kanun tarafların ilamın kendisine
tebliğinden önce istinaf yoluna başvurma hakkından feragat edemeyeceğini
düzenlemiştir (HMK m. 349 1).
Olayda (A) ilamın kendisine tebliğ edildiği tarihte değil, yargılama de
vam ederken başka bir ifadeyle henüz karar verilip kendisine tebliği
edilmeden önce kanun yollarından feragat ettiğini bildirmiştir. O hâlde
(A)’nın kanun yollarından feragat beyanı geçerli olarak kabul edileme
yeceğinden bölge adliye mahkemesi bu sebeple istinaf başvurusunu
reddedemez (HMK m. 349 1). Buna göre bölge adliye mahkemesinin
kararı isabetli değildir.
5. İlgili somya cevap verebilmek için öncelikle davanın geri alınması ve
davadan feragat kuramlarını karşılaştırarak, davanın gen alınması ku
runtunu açıklannıalıdır'37. Buna göre:
' İlgili karar davadan feragatle davanın geri alınması kurumlan arasındaki farkı göstermesi bakı
mından ilgi çekicidir. ‘...1086 sayılı HUMK'nun yürürlükte olduğu donemde, uygulamada dava
nın geri alınması kavramı yerine, davayı takipten sarfınazar etmek, davayı takipten vazgeçmek.
204 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
"davanın atiye bırakılması” tabirleri de kullanılmıştır. Davanın çeri alınması, ileride tekrar dava
açabilme hakkını saklı tutarak davanın geri alınmasıdır. Burada, davacı talep ettiği haktan (talep
sonucundan) feragat etmemektedir. Davadan feragat ise talep edilen haktan, talep sonucundan
vazgeçmektir Davanın geri alınması 6100 sayılı HMKnun 123’ûncü maddesinde, davadan fe
ragat ise 307nci raddesinde düzenlenmiştir Davadan feragat davalının rızasına
(muvafakatına) bağlı omadığı halde davacının'davasını geri alabilmesi için davalının rızası
şarttır. Davanın geri alınması durumunda dava hiç açılmamış sayılır ve mahkemece "karar ve
rilmesine yer olmadığına" dair karar verilir. Davadan'feragat'halinde ise davanın reddine karar
verilir. Davanın geri alınması durumunda, geri alma anına kadar edinilen izlenime göre, haksız
olduğuna kanaat getirilen tarafa vekâlet ücreti ve yargılama giderleri yüklenir Davadan feragat
halinde, feragat edilen hak ileride tekrar dava konusu yapılamaz yapılır ise mahkemece feragat
nedeniyle davanın reddine karar verilir. Davanın geri alınması durumunda ise geri alınan dava
ileride tekrar açılabilir. Davacının davasını geri almasına davalı rıza göstermemişse, davaya de
vam edilmeli ve talep hakkında esastan bir karar verilmelidir. Davacının davasını geri alabilmesi
için davalının açık rızasına ihtiyaç vardır. Zımni muvafakat yeterli değildir. Bu nedenle davacı
nın davasını geri almasına rıza gösterip göstermediği davalıya sorulmalı, davalı açıkça geri al
maya rıza gösterir (muvafakat verirse) ise ona göre işlem yapılmalıdır...". Karar için bkz Yargı
tay 9.HD. T. 13 04.2016. E. 2014/37478. K 2016/9244 (avtuncay.com).
"...Kural olarak öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan görüşlere gore:
HUMK.nun 95. maddesine gore (HMKnun 311. m.) ferağa: kabul gibi irade beyanları.
HUMK.nun 151. maddesi (HMKnun m.154. 155) hükmü uyarınca yöntemine uygun bir biçimde
belgelendirilmiş olmak koşuluyla HUMK nun 237. maddesi (HMKnun 3O3.m.) hükmünde düzen
lenen biçimde maddi anla'mda kesin hükmün bütün sonuçlarını doğurur. Feragat ve kabul tek
Pratik Çalışma -25 205
Olayda ise (S):nın (A)’yı davalı olarak göstererek açtığı ikinci davada
mahkemenin kesin hüküm sebebiyle davayı usûlden reddetmesi hukuka
aykırıdır. Zira ilk dava., davadan feragatle değil; davanın geri alınmasıy
la sona ermiştir. Davanın geri alınmasında ise; davadan feragatten farklı
olarak yargılama kesin hükümle sona ermez; ancak davanın açılmamış
sayılması söz konusu olur. Bu hâlde geri alman dava yeniden açılabilir.
taraflı tasarruflardan olup, hiçbir zaman karşı tarafın da kabulüne bağlı olmayıp belgelen-
dirildiği anda dava kendiliğinden son bulur Kabı ki. iradeyi sakatlayan sebebi ispat etmek
şartıyla Borçlar Hukuku kuralları çerçevesinde HMK.nun 311 maddesine göre kabulün iptali için
dava açma’imkanı da bulunmaktadır Kesin hüküm ise kamu düzenine dair olup, istek olmasa
bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gereken olumsuz dava koşu
ludur...’. Karar için bkz.Yargıtay 8.HD. T 22.5.2012, E. 2012/911. K. 2012/4681 (kazanci.com).
Pratik Çalışma - 26
■ İspat Yükü
OLAY:
İstanbul'un Kadıköy ilçesinde ikamet eden ve Mecidiyeköy ilçesinde bir
konfeksiyon mağazasında çalışan (A), 15.05.2C 18 tarihinde, kendisine
herhangi bir sebep bıldirilmeksizın işten çıkarılmıştır. (A), son dört yıl
dır aynı mağazada çalışmakta olup işten çıkarıldığı tarihteki net ücreti
3.000..00 TL'dır. Bu ücretin üçte ikisi işveren tarafından banka hesabına
yatırılmakta., kalan kısmı ise elden ödenmektedir. Taraflar arasında yazı
lı bir iş sözleşmesi bulunmamaktadır. (A)'nın son iki aylık ücreti de
kendisine ödenmemiştir. Ayrıca, (A)'nın sigorta girişi işveren tarafından
bir sene geç yaptırılmıştır.
SORULAR:
1. Olay bakımından açılabilecek olan davaları tespit ediniz. (A)'nm işçilik
alacaklarını belirsiz alacak davası yoluyla ilen sürmesi mümkün müdür?
6.
CEVAPLAR:
1. Olay bakımından açılacak olan davalar şu şekildedir:
3. HGK'nın vermiş olduğu bir karara göre'35, işçi tarafından birlikte açılan
hizmet tespit ve işçi alacağı davalarının ayrılması zorunludur. Bu kara
rın gerekçelen şu şekildedir:
“Bu durumda, her iki dava türünün, taraflarının statüsü, hâkimin delil
araştırma bakımından kendiliğinden hareket etmesi, taraf iradelerine atfe
dilen rol, dava konusu edilen haktan vazgeçilip vazgeçilememesi gibi yön
lerden yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava türü
nün birlikte görülmesi durumunda; davanın birinde bir kısım delillerin
kendiliğinden dikkate alınması, diğerinde alınmaması gerekecektir ki, aynı
dava Dosyasında birbiri ile çelişkili kararlar yer alabilecektir. Kaldı ki, iş
çilik haklarına ilişkin olarak dairemiz kararları ile işçilik alacaklarına iliş
kin davalar yönünden asıl görevli Yargıtay ilgili dairelerinin kararları ara
sındafarklı uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
4.
İş sözleşmesinin mevcudiyetinin ispatı:
İşçinin kredi alması için işverence verilen ücret bilgisi ile ücret bordro
sunun çelişmesi hâlinde, gerçek ücretin tespit: önem arz etmektedir.
Yargıtay'a göre bu hâlde, meslek örgütünden ücret araştırması yapılma
sı faydalı olacaktır.
Ücretin ispatı ile ilgili en temel sorun işçinin ücretinin düşük gösteril
mesi ve kayıt dışı ödeme yapılmasıdır. Bu durumda, ış sözleşmesinin
aksının ne şekilce ispatlanacağı sorun oluşturmaktadır. Nitekim senede
karşı senetle ispat kuralı gereği bu durumlarda tanık dinletılememesi ge
rekir. Ancak Yargıtay’a göre, işçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yap
tığı ış, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler göz önüne
alındığında imzalı bordroda ya da iş sözleşmesinde yazılı olan ücretin
gerçeği yansıtmadığı anlaşılıyorsa ilgili kuruluşlar aracılığıyla emsal üc
retin ne olduğu araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilmelidir.
Bu meyanda, tanık dinletilmesi de mümkündür.
Pratik Çalışma -26 213
5. HNIK’nın 209 1. maddesine göre, adî bir senetteki yazı veya imza inkâr
edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kaçar, o senet herhangi bir
işleme esas alınamaz.
6.
İşMK ile getirilen bir diğer yenilik kanun yoluna başvuru süresi ile ilgi
lidir. Önceki kanun döneminde bu süre sekiz gün iken, yem kanun ile
kanun yoluna baş\-uru süresine ilişkin HMK’ye atıf yapıldığında, zh’
haftalık sürenin uygulanması gerekir.
“...Her ne kadar merci tarafından temyiz süresi (15) gün olarak belir
tilmiş ise de Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2013 gün 2012/19-779 Esas
2013/355 sayılı kararında da benimsendiği üzere kanunda açıkça dü
zenlenen temyiz süresinin merci tarafından değiştirilmesinin mümkün
olmadığı ve bunun davacı tarafa yönelik herhangi bir hak doğurma
yacağı göz önünde bulundurularak süresinden sonra yapılan temyiz is
temleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990
gün ve 3/4 sayıl: İnançları Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtayca da
bu yolda karar verilebileceğinden temyiz dilekçesinin süre yönünden
reddi gerekmiştir... ”.111
’’’ Karar için bkz. 14. HD. 11.06.2013. E 2013/7316. K. 2013/8804 ilexpera.com.tr).
Karar için bkz. 20. HD. 24.11.2016. E 2016/13677. K. 2016/1096 (lexpera.com.tr).
”* Karar için bkz HGK . 13.03.2013. E 2012/19-779. K 2013/355 (kazanci.com.tr).
216 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
ğinden daha fazla bir süre yazmışsa bu süreye riayet ederek başvuruda
bulunan tarafın başvurusu reddedılmemelidir.
Sonuç olarak.. 7036 İşMK ile sekiz gün olan istinaf süresi kaldırılmış ve
süre bakımından genel hükümlerin uygulama alanı açılmıştır. Bu sebep
le, karara karşı istinaf kanun yoluna başvuru süresi zfa’ haftadır. Hâkimin
kararında söz konusu süreyi onbeş gün olarak belirtmesi ve tarafın da bu
süreye güvenerek kanunî süreden sonra işlem yapması hâlinde, yapılan
başvuru kabul edilmeli ve tarafın mahkemeye erişim hakkı katı şekil ku
ralları doğrultusunda sınırlandırılmamalıdır.
7. HMK’nın 342 2-e, f maddelerine göre, istinaf sebeplen ile talep sonucunun
istinaf dilekçesinde belirtilmesi zorunludur. Temyiz kanun yolunun aksine,
bölge adliye mahkemesi, baş\uru sebebi olabilecek hususları re sen dikkate
almaz; istinaf incelemesi dilekçede belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapı
lır. Bu durumun istisnası, kararda kamu düzenine aykırılık teşkil edecek bir
hukuka aykırılık ya da hatalı tespit bulunması hâlicir.
Somut olayda kararın ücrete ilişkin kısınma istinaf sebebi olarak istinaf
dilekçesinde yer verilmediğinden ve işçilik alacağına ilişkin bir dava söz
konusu olduğundan, Bölge Adliye Mahkemesi işçinin ücretine ilişkin
kararı kendiliğinden inceleyemez.
■ Kanun Yolları
■ Temyiz
OLAY:
Hüseyin.. Hakkı’ya karşı kıra alacağından dolayı 110.000 TL talepli da
va açmıştır. Hakkı kira bedellerinin tamamını ödediğini iddia ederek
davanın reddini istemiştir. Mahkeme, talebin 20.000 TL Tik kısmını red
dederek 90.000 TL’ye hükmetmiştir.
SORULAR:
1. Hakkı verilen hükmün hatalı olduğunu düşünmektedir. Bu karar için
kanun yoluna başvurabilir mi?
CEVAPLAR:
1. İlk derece mahkemelerinin vermiş olduğu nihai kararlara karşı başvuru
labilecek kanun yolu., istinaftır. Nihai kararlar dışında ihtiyatî tedbir ve
ihtiyatî haciz taleplerinin reddi ile bu taleplerin kabulü halinde yapılan
itirazlar üzerine verilen kararlara karşı da istinaf yoluna başvurulabilir.
Malvarlığına ilişkin davalarda istinafa başvuru için parasal sınır getiril
miştir. Buna göre miktar ve değeri üç bin yüz on (2017 yılı için) lirayı
geçen malvarlığına ilişkin davalar lıakkındakı kararlar için istinafa baş
vurulabilir. Malvarlığına ilişkin olmayan davalarda kanun tarafından
herhangi bir sınırlama yapılmadığından., bu kararlara karşı istinaf kanun
yoluna başvurulabilir. Ayrıca alacağın tamamının dava edilmiş olması
durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin yüz
on Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
"... Somut olayda: İlk Derece Mahkemesince 21.11.2016 tarihinde verilen kısa karara karşı
davalı vekilince 24 11.2016 tarihinde istinaf harçlan yatınlarak süre tutum dilekçesi verilmiştir.
Gerekçeli karar 13.12.2016 tarihinde davalı vekiline tebliğ edilmiş, gerekçeli istinaf dilekçesiyse
23.12.2016 tarihinde sunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen 07.02.2017 tarihli kararde. gerekçeli istinaf dilekçesinin
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren en geç 8 gün içerisinde sürülmesinin zorunlu olduğu aksi
halde süresi içerisinde verilmeyen dilekçenin dikkate alınamayacağı, istinaf incelemesinin kap
samıyla ilgili olarak 61C0 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesinde, inceleme
nin istinaf dilekçesinde delirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağının, ancak bölge adliye mah
kemesinin kamu düzen ne aykırılık gördüğü takdirde bunu re sen gözeteceğinin düzenlendiğini,
dolayısıyla süresinden sonra verilen istinaf dilekçesindeki istina- sebeplerinin dikkate alınama
yacağı gerekçesiyle davalı tarafından Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352. maddesi gereğin
ce istinaf başvuru dilekçesi verilmediğinden, süre tutum dilekçesinde de istinaf kanun yoluna
başvuru sebepleri ile gerekçeleri gösterilmediğinden ve İlk Derece Mahkemesi kararında kamu
düzenine aykırılık da bulunmadığından bahisle davalının istinaf oaşvurusunun usûlden reddine
karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi maddi vakıa denetimi bakımından istinaf sebepleri ile bağlıdır.
Ancak. Bölge Adliye Mahkemesi aynı zamanda hukukîlik denetimi de yapmak durumun
dadır. Hukukilik denetimi bakımından ise istinaf sebepleri ile bağlı değildir.
Her ne kadar ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararına karş 8 gün içinde gerekçeli istinaf
dilekçesi verilmemiş ise de suresinde süre tutum dilekçesi verilmekle artık hukukîlik denetimi
yapılması gerekmektecir. Nitekim temyize konu bölge adliye mahkemesi kararında kamu
düzenine aykırılık olup olmadığı hususunun incelendiği görülmekte, bu yöndeki bir ince
leme de hukukîlik deretiminin yapıldığını göstermektedir..." Yargıtay 22. HD E. 2017/30509
K. 2017/7476 T 3.4 20'7. (kazanci.com.tr).
222 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Olayda Hüseyin kanun yoluna başvuru süresim kaçırmış olsa bile Hak
kı1 nın kanun yolunu başvuru dilekçesine vereceği cevap ile isti
naf temyiz sebeplerini ileri sürebilir.
4 ‘ ...Karar sadece davalı vekilince temyiz edilmiş ise de. harç, kamu düzenine ilişkin olup, re sen
nazara alınması gereklidir Kamu düzenine ilişkin hususlar'hakknda aleyhe bozma yasağı ku
ralı uygulanamaz..." YARGITAY 22. HD E:'2017 / 3129-3 K: 2017 / 3929 T: 13 04 2017,
(sinerjimevzuat com tr).
Pratik Çalışma -27 223
■ İhtiyatî Tedbir
■ Kabul
■ Sulh
OLAY:
İstanbul Kadıköy'de ikamet eden Ahmet, merkezi Kocaeli'nde bulunan
Rentcar Kiralama A.Ş.’nin Kaılal şubesinden araç kiralamıştır. Kira
sözleşmesi sona ermesine rağmen aracı iade etmeyen Ahmet'e karşı
Rentcar A.Ş. hukukî yollara başvurmayı düşünmektedir.
SORULAR:
1. Rentcar A.Ş. aracın iadesi için dava açmadan önce aracı güvence altına
almak istemektedir. Bunun için hangi yola başvurabilir? Bu talebini
hangi mercıden talep edecektir?
CEVAPLAR:
1. Dava açıldıktan sonra dava konusu şey, dava sonuna kadar hükmün
icrasını sonuçsuz bırakacak değişikliklere maruz kalabilir. Özellikle
taşınır bir eşya elması halinde davalı tarafından elden çıkarılması veya
dava konusu eşyanın tahrip edilmesi söz konusu olabilir. Dava konu
sunu, hükme kadar güvence altına almak amacıyla ihtiyatî tedbir ku
rumu düzenlenmiştir. İhtiyatî tedbirler, geçici koruma türlerinden biri
dir. İhtiyatî tedbire başvurulabilmesi için; mevcut durumda meydana
gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli öl
çüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya
gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağın
dan endişe edilmesi hâllerinden birinin olması gerekir (HMK m.
3S9 1). Diğer bir deyişle bu hallerden birinin varlığı halinde mahkeme
ihtiyatî tedbir talebini kabul edebilir. İhtiyatî tedbir kararı dava açıl
madan önce istenebileceği gibi dava açıldıktan sonra da istenebilir.
Dava açılmadan önce esas davanın açılacağı görevli ve yetkili mah
kemeden istenir. Dava açıldıktan sonra esas davayı gören mahkeme
den talep edilir (HMK m. 390 1).
Olayda Rentcar A.Ş. aracın iadesi için dava açmak niyetindedir. Ancak
dava sonuçlanana kadar aracın, iadesi mümkün olmayacak şekilde zarar
görebileceği ihtimaline karşılık ihtiyatî tedbir yoluyla aracın güvence al
tına alınmasını isteyebilir. Dava açmadan önce ihtiyatî tedbir talep ede
cek olan Rentcar A.Ş., bu talebini esas davayı açacağı görevli ve yetkili
mahkemeden isteyebilir. Buna göre HMK m. 4’e göre görevli mahkeme
sulh hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise davalının yanı Ah
met’in yerleşim yeri olan İstanbul mahkemeleridir.
iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına ilişkin
evrakı, kaıaıı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşı
lığında bir belge almak zorundadır. Aksi hâlde tedbir kendiliğinden kal
kar.
Olayda Rentcar A.Ş. ilk önce karar tarihinden itibaren bir hafta içerisin
de kararın uygulanmasını talep etmesi gerekir (HMK m.393)"5. Sonra
sında ise, dava açılmadan önce tedbir talebinde bulunduğu için, tedbir
kararının uygulanmasının talep edildiği tarihten itibaren ıkı hafta içinde
esasa ilişkin davasını açmak zorundadır. Aksi halde tedbir kararı kendi
liğinden kalkar (HMK m. 397)"s.
•(...) 6100 Sayılı HMKrun 393. maddesinin (1) fıkrasında “İhtiyatî tedbir kararının uygulanması,
verildiği tarihten itibaren bir hafta içinde talep edilmek zorundadır Aksi halde, kanuni sure içinde
dava açılmış olsa dahi, tedbir kararı kendiliğinden kalkar" hükmü getirilmiş olup bir haftalık sü
renin başlaması için kararın tebliği şartı öngörülmemiştir. Somut uyuşmazlıkta, mahkemenin
25 05.2012 tarihli ihtiyatî tedbir karan’davacı tarafça 08.06.2012 tarihinde tebellüğ olunmuş, ka
rarın uygulanması ise 12.06.2012 tarihinde istenmiştir. Bu durumda, mahkemece ihtiyatî tedbir
kararının uygulanmasının anılan maddede belirtilen bir haftalık sJre içerisinde istenmediği, böy
lelikle tedbirin kendiliğinden kalktığı gözetilmeksizin, yazılı gerekçeyle itirazın reddine karar ve
rilmesi doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulması gerekmistirf...)" Yargıtay 11.HD. T.
3.10.2012, E. 2012/12750. K. 2012/14961. (kazanci cem tr).
€ “(...) HMK’nın ihtiyatî tedbiri tamamlayan işlemler başlıklı 397H. maddesinde, ihtiyatî tedbir
kararının dava açılmasından önce verilmişse’tedbir talep edenin bu karann uygulanmasını talep
ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına dair ev
rak kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşılığında bir belge almak zo
runda olduğu, aksi halde tedbirin kendiliğinden kalkacağı hükmü ge’tirilmiştir. Tedbir isteyenin iki
hafta için dava acmas yeterli değildir. Yapılan düzenleme emredici nrteliktedir(...)" Yargıtay
15.HD.T. 10.12.2012. E. 2012/7400. K. 2012/7745. (kazanci.com.tr).
223 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
•(...) 6100 sayılı HMK’nın "Feragat ve kabulün şekli" başlıklı 309. maddesi hükmüne gore de
feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün
hüküm ifade etmesi, kirşi tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Kısmen feragat
veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça göste
rilmesi gerekir. Feragat ve kabul, kayıtsız ve sarisiz olmalıdırf...)’ Yargıtay 14.HD. T. 20.1.2017.
E. 2016/12969. K. 2017/412 (kazanci.com.tr).
Pratik Çalışma -2S 229
leri davalarda sonuç doğurur (30S 2). Dava, davalının kabul beyanıyla
sona ermekte, ancak hâkim tarafından bu durumun tespit edilmesi ge
rekmektedir.
Müvekkil, yetkisiz vekilin yapmış olduğu işleme ıkı şekilde icazet vere
bilir; ya vekiline o işlem için gerekli özel yetkiyi içeren yem bir vekâ
letname verir ya da bizzat duruşmaya gelerek yetkisiz vekilin yaptığı iş
leme icazet verdiğini mahkemeye bildirir ve bu durum tutanağa geçirile
rek o işleme geçerlilik kazandırabilir.
■ İhtiyatî Tedbir
OLAY:
İzmir’de yaşayan (A), Bayraklı’daki Çiğdem Towers’dan bir rezıdans
satın almak için OS.03.2017 tarihinde müteahhit (B) ile anlaşmaya var
mış ve noterde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılmıştır. Buna göre,
20. katta bulunan, 200 nr büyüklüğündeki ve güney cephedeki rezıdans,
taraflar arasında imzalanan şartnamede yazılı olduğu hâliyle,
22.04.2017 tarihinde (A)’ya devredilecektir. (A) ise 01.04.2017 tarihin
de (B)’nin Gevrek Bank takı hesabına 300.000 USD havale edecektir.
Havale işlemi gerçekleştirildikten sonra, aynı rezidans için (C), 350.000
USD önermiş ve müteahhit (B) ile anlaşmaya varmıştır. Bu durumu ha
ber alan (A), rezıdansm kendisine devri için dava açmak istemektedir.
SORULAR:
1. (A), dava açmadan önce, rezidansın (C)’ye devrini engellemek için ihti
yatî tedbir talebinde bulunabilir mi? Talep edemezse neden? Talep ede
bilirse nasıl ve nereden talep edebilir?
CEVAPLAR:
1. İhtiyatı tedbirin şartları HMK’nın 3S9. maddesinde düzenlenmiştir. Bu
na göre, ihtiyatı tedbire karar verilebilmesi içir, iki durumun bir arada
bulunması gerekir:
İlmî ve kazaî içtihatlarda sıklıkla ifade edilen bir ilke ihtiyatî tecbir kararının asıl davada talep
edilen hükmün sağlayacağı sonucu ortaya çıkaracak mahiyette olmaması gerektiğidir. Örneğin.
Yargıtay bir kararında poteğin tescili talebiyle açılan bir davada tedbir yoluyla geçici olarak ipo
tek tesis edilmesinin mümkün olmadığı: bu hâlde davayla elde edilmek istenen" sonucun öne
çekilmiş olacağı sonucuna varmıştır. Karar için bkz. 15 HD. 21.11 2012. E 2012/4553 K.
2012/7308 (lexpera.com.tr).
HMK’nın tasarı metnince yer alan asıl uyuşmazlığı çözecek nitelikte olmamak şartıyla' ibaresi
kanun metnine girmemiştir. Belirtmek gerekir ki. çoğu zaman eda niteliğindeki tedbirler yargıla
manın sonucunda elde edilecek olan hükmün sağlayacağı menfaati öne çekmektedir Buna kar
şın. bu tedbirler uyuşmazlığı sonlandıracak mahiyette değildir.
234 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
Mahkemenin yetkisi
Teminat
HMK’nın 394 3. maddesi ise, menfaati ihlâl edilen üçüncü kişilere itiraz
imkânı tanımaktadır. Buna karşın, üçüncü kişiler mahkemenin yetkisine
itiraz edemezler.
Dava açılmadan önce talep edilen ihtiyatı tedbirin muhafazası için tedbir
kararının icrasının talep edilmesi de yeterli değildir. Buna ek olarak,
tamamlayıcı merasim gerçekleştirilmesi gerekir. HMK’nın 397 1. mad
desine göre, tedbir talep eden, bu kararın uygulanmasını talep ettiği ta
rihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava
açtığına ilişkin evrakı kararı uygulayan memura ibraz edip dosyaya
koydurtmak ve karşılığında bir belge almak zcrundadır. Buna ihtiyatî
tedbiri tamamlayıcı merasim denilmektedir. Tamamlayıcı merasimin
gerçekleştirilmemesi hâlinde, tedbir kararı kendiliğinden kalkacaktır. Bu
konuda ayrıca bir karar verilmesine gerek yoktur.
Buna karşın, tedbir kararı uygulanmadan bir zarar ortaya çıkmışsa bu
nun tazmini de lalep edilebilir. Örneğin, tedbir uygulanmadan teminat
karşılığı kaldırılmış ya da salt tedbir kararının alındığının duyulması
üzerine karşı taraf zarara uğramışsa tazminat talep edilebilecektir.
Haksız tedbir ile ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağı bu
lunmalıdır.
■ Delil Tespiti
■ Tahkim
■ Yargılamanın İadesi
OLAY:
(A) ile (B), sürekli bir ticarî ilişki içerisinde olup carî hesap usûlü çalış
maktadırlar. (A), yüklü bir sipariş almış ve bu sipariş karşılığında (B)’ye
1.000.000:00- TL tutarında fatura kesmiştir. Mallar kendisine geç teslim
edilen ve bu nedenle müşteriye satım gerçekleştiremeyen (B)_. fatura
karşılığı bir ödeme yapmamış; (A)’nın ödeme talebi üzerine inalları ne
zaman satarsa o zaman ödeme yapacağını belirtmiştir. Buna çok
sinirlenen (A), hukukî prosedürü başlatmak üzere axvikati (V)’ye
başvurmuştur.
SORULAR
1. İlgili uyuşmazlık bakımından dava açılırken alınacak olan yargılama
harç ve giderleri nelerdir ve bunların tutarı ne şekilde hesaplanacaktır?
2. (A) ile vekili (V) arasında yazılı bir avukatlık ücret sözleşmesi bulun
mamaktadır. Davayı kazanan (V) sözleşmesel vekâlet ücretine hak ka
zanabilir mı? Kazanabilirse bu ücretin tutarı ne şekilde belirlenecektir?
6. (A) ile (B) arasındaki davada, görevli asliye ticaret mahkemesi tek
hâkimle teşekkül ederek (A) aleyhine karar vermiş ve bu karar
kesinleşmiştir. LA)’nın başvurabileceği herhangi bir hukukî çare
bulunmakta mıdır?
CEVAPLAR
1. Hukukumuzda yargılama giderleri, "genel olarak bir yargısal koruma
faaliyetinin yürütülebilmesi için ödenmesi gereken ve bu sebeple ortaya
çıkan giderler” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu giderler, harçlar, masraf
lar ve vekâlet ücreti olarak üçe ayrılmaktadır.
Başvurma harcı, dava açarken davacıdan peşin olarak alman maktu bir
harçtır. Bu harç, davaya müdahale, tevdi mahalli tayini, ihtiyatî tedbir,
ihtiyatî hacız ve delil tespiti taleplerinde de alınmaktadır " .
*20
1 Sayılı Tarife. A/l.
Pratik Çalışma - 30 243
Nispî karar ve ilâm harcının dörtte biri, dava açılırken peşin olarak alı
nır. Ölüm ve cismanî zarar sebebiyle açılan maddî ve manevî tazminat
davalarında bu oran yirmide bir olarak uygulanır. Peşin alınacak olan bu
tutarların hesabında, dava dilekçesinde gösterilen dava değeri esas alın-
maktadır (Harçlar Kanunu m. 28 1-a) . 2020 yılı için karar ve ilâm
harcı ?bo6S,31 oranında uygulanmaktadır . Somut olayda dava konu
sunun değen 1.000.000,00- Türk Lirası olarak belirleneceğinden, bu tu
tar ve Obo68,31 oran üzerinden hesaplanacak karar ve ilâm harcının dört
te birinin dava açılırken peşin olarak ödenmesi gerekecektir.
Harçlar Kanununun 23'1-a maddesine göre, "karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, gen
kalanı karann tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir Şu kadar ki. ölüm ve cismani zarar sebe
biyle açılan maddi ve manevi tazminat dâvalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak
uygulanır Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması. hükmün tebliğe çıkartmasına., taki
be konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.’. Anayasa mahkemesi.
14 01.2010 tarih ve E. 2005/27. K. 2010/9 sayılı ve 17.03.2010 tarihinde 27524 sayılı Resmî
Gazete de yayımlanan «ararı ile 492 sayılı Harçlar Kanununun 28/1-a maddesinin *... Karar ve
ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye Ham verilmez biçimindeki ikinci tümcesini. Anayasa nın 2. ve 36.
Maddelerine aykınlık nedeniyle iptal etmiştir Mezkûr iptal kararırı müteakiben yapılan değişiklik
sonucu madde metni yukarıdaki hâlini almıştır.
1 Sayılı Tarife. A/lll-1-a
23 1 Sayılı Tarife. A/ll.
244 Medeni Usıd Hukuku Pratik Çalışma Kitabı
”4 Mahkemece ücret takdri yapılırken alt sınırdan uzaklanılması hâlinde bu yöndeki takdirin ge-
rekçelendirilmesi gerekr. Diğer bir ifadeyle, mahkeme dava ya da hükmolunan şeyin %1 Dunun
üzerinde bir sozleşmesel vekâlet ücretine hükmedecek ise. bu yöndeki takdirini belirli sebeplere
ve ölçütlere d ayandı imalıdır. Bu konuda örnek bir Yargıtay karamın ilgili kısmı şu şekildedir:
Somut olayda: taraflar arasında düzenlenmiş yazılı ücret sözleşmesi olmadığı, davacı avukatın
davalı şirketin vekili olarak icra dosyasında işlem yaptığı çekişme konusu değildir. Mahkemece
azlin haksız olduğu kabul edilerek bilirkişi raporu doğrultusunda nüküm kurulmuştur. Haksız azil
sebebiyle davacı avukat Avukatlık Kanunu hükümleri gereğince akdi vekalet ücreti istemeye
hak kazanmış ise de: vekalet ücreti hesabında: %10 ile %20 arasında oran belirlenirken hangi
ölçünün esas'alındığının da mahkemece gerekçelendirilmesi gerekmektedir
İcra dosyasında takıp işlemlerinin yapılmış olması yeterii bir kıstas değildir, usulüne uygun ola
rak takip işlemlerinin yanılması vekilin asli görevidir. Avukatlık Kanunu 164/4 maddesi gereğince
hesaplama yapılırken %1O oranın aşılması halinde bunun sebepleri açıklanmalıdır. Hal böyle
olunca, yukarda açıklatan doğrultuda inceleme yapılarak avukatın hakettiği ücrete dair oran ve
nedenleri belirlenerek sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm te
sisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.v
Kararın tam metni için bkz 13. HD. 24 01.2017. E. 2015/36818. K. 2017/512 (Lexpera - Hukuk
Bilgi Sistemi - 29 03.2020).
Yargıtay’ın aynı yöndeh bir başka kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
*'... Dosyada çözülmesi gereken ihtilaf davacı avukat tarafından takip edilen dosyada tarafların
sulh olmaları halinde a/ukatın vekalet ücretinin hangi meblağ üzerinden hesaplanacağı nokta
sındadır. Dairemizn uygulamalarına göre, suih olunan miktar belli değilse: mahkemece gerçek
sulh olunan miktar araştırılarak bulunacak miktar, sulh olunan miktar tespit edilemezse vekil ile
vekil eden arasında yazılı sözleşme hükümleri gereğince, sözleşme yok ise Avukatlık Kanu
nunun 164/4 maddesi gereğince harcı ödenen dava değeri üzerinden vekalet ücreti hesaplan
malıdır.
Kararın tam metni için tkz. 01.062017 E 2016/2407. K. 2017/6817 (Lexpera - Hukuk Bilgi Sis
temi -29 03.2020)
Pratik Çalışma -30 245
rıhteki clava değeri de değişiklik aız etmeyecektir. Sonuç olarak, (A) ile
vekili (V) arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmasa dalın (V) söz-
leşmesel vekâlet ücretine hak kazanır ve bu ücret (V)’nin gösterdiği
emeğe göre ve 1.000.000,00 Türk Lirası tutarındaki dava değen üzerin
den, %10 ila %20 arasındaki bir oranda mahkemece takdir edilecektir.
3. HMK’nin 400. maddesine göre, taraflardan her biri, görülmekte olan bir
davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ile
ri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi ince
lemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin ya
pılmasını talep edebilir. Delil tespitinin istenebilmesi için, hukukî yara
rın varlığı gereklidir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışmda, delilin
hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin
önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimâl dâhilinde bulunuyorsa hukukî yarar
var sayılır.
HMK’nin 402. maddesine göre, delil tespiti, bir dilekçeyle talep edilir.
Dilekçede tespiti istenen vakıa, tanığa sorulması istenen somlar, delille
rin kaybolacağı veya gösterilmesinde zorlukla karşılaşılacağı kuşkusunu
uyandıran sebepler ile aleyhine delil tespiti istenen kişinin ad, soyad ve
adresi yer alır. Tespit talebi mahkemece haklı bulunursa karar, dilekçey
le birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. Kararda ayrıca, delil tespitinin nasıl
ve ne zaman yapılacağı, tespitin icrası esnâsınca karşı tarafın da hazır
bulunabileceği, varsa itiraz ve ilave soruların bir hafta içerisinde bildi
rilmesi gerektiği belirtilir.
. Üç hakem seçilecek ise taraflardan her biri hakem seçer; bu şekilde seçi
len ıkı hakem üçüncü hakemi belirler. Taraflardan biri, diğer tarafın bu
yoldaki talebinin kendisine ulaşmasından itibaren bir ay içinde hakemini
seçmezse veya tarafların seçtiği ıkı hakem seçilmelerinden sonraki bir
ay içinde üçüncü hakemi belirlemezlerse, taraflardan birinin talebi üze
rine mahkeme tarafından hakem seçimi yapılır. Üçüncü hakem, başkan
olarak görev yapar.
. Üçten fazla hakem seçilecek ise son hakemi seçecek olan hakemler yu
karıdaki bentte belirtilen usule göre taraflarca eşit sayıda belirlenir.
Pratik Çalışma -30 247
c) Hakem seçimi ile yetkilendirilen üçüncü kişi, kurum veya kuruluş, ha
kemi ya da hakem kurulunu seçmezse,
Kanurfun 45. maddesiyle, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkeme
leri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hak
kında Kanuncun 5. maddesinde bir değişiklik daha yapılmış ve asliye ti
caret mahkemelerinin bazı dava ve işler bakımından heyet olarak çalışa
cağı hükmü getirilmiştir. Buna göre, konusu parayla ölçülebilen uyuş
mazlıklarda, dava değeri üçyiiz bin Türk Lirasının üzerinde olan dava ve
işler bakımından, asliye ticaret mahkemesi heyet olarak çalışacaktır.
Yanı bu dava ve işler bakımından, asliye ticaret mahkemesi, bir başkan
ve ıkı üye olmak üzere heyet hâlinde karar verecektir.