Professional Documents
Culture Documents
Eski Rejim
ve Devrim
Eski Rejim ve Devrim
Eski Rejim
ve Devrim
TÜRKÇESİ
Turhan İlgaz
KESİ T YAYINCILIK
Eski Rejim ve Devrim
(L'ancien régim e et la Révolution)
A lexis de Tocqueville
Türkçesi: Turhan Ilgaz
ISBN 975-8008-07-2
İÇİN D EKİLER
Kronoloji 19
Ö N SÖ Z 27
BİRİNCİ KİTAP
N O TLA R: 279
EN GERÇEKÇİ SENARYO
düzeni getirmiştir.
Tocqueville'e göre, Fransızlar açısından feodal hakların
bu kadar çekilmez olmalarının nedeni bunların ağırlığı
değildir, çünkü bu konuda, yani feodalitenin tasfiyesi
konusunda Avrupa'da en ileri gitmiş ülke Fransa'dır; öteki
ülkelerdeki durum çok daha ağırdır. Asıl neden, Fransız
köylüsünün senyöründen çoktan bağımsızlaşmış, yani sert
likten kurtulmuş olmasıdır. Böylece fiilî tabanından yoksun
kalan feodal haklar, bir kurum olmaktan çıkarak tam an
lamıyla bir haksızlık haline dönüşmüşlerdir. Yani Fransız
Devrimi, çoğu zaman ve bilgisizce iddia edildiği gibi feo
daliteye son vermemiş, varolmayan bir şeyin haksızlık küre
sine intikal etmiş olan kalıntılarını ortadan kaldırmıştır.
Zaten feodalite kurumsal ve toplumsal düzlemde varolsay-
dı, devrimin kadroları da ortaya çıkamazlardı.
Ve bu noktada hemen şu soru öne çıkmaktadır: neden
öteki Avrupa ülkelerinde anti-feodal devrim ler gerçek
leşm em iştir? Özellikle de, ikinci sertleştirmeden sonra ağır
bir sömürünün kıskacı altına girmiş olan Doğu Avrupa
ülkelerinde? Ve neden bu ülkelerin siyasal devrimleri, on
ların feodalitelerinin de kadük hale gelmiş olduğu XX.
yüzyılı beklemiştir? Cevap: devrimin olabilmesi için, feo
dalitenin dayanaklarını kaybetmiş olması, yani tarih sah
nesinden çekilm iş olması gerekir. Tocqueville, Fransa'da
artık izi bile kalm ayan feodaliteye karşılık, soyluların sınıf
alâmeti olarak korumaya çalıştıkları feodal haklar arasında
ki çarpık ilişkiyi çok güzel ifade etmektedir: "Fransızlar, bu
hakların onlarda uyandırdığı kölelik duygusuna tahammül
edemeyecek kadar özgürdürler"!
Tocqueville'in ikinci vurgusu, devrimin bizzat kur
duğunu iddia ettiği merkezî yönetim aygıtının ve kurum-
ların da Eski Rejim zamanında esasen oluştukları sapta
masıdır. Ve yazarımız dikkatli bir şekilde okunduğunda,
devrimin esas nedenlerinden birinin bu olguya bağlandığı
görülecektir. Çünkü Fransız devletinin ortaya çıkması, yerel
özgürlükleri yıkabilme ve yok edebilme gücünün işlevinde
gerçekleşmiştir. Bu ise, toplumun siyasal yetkiye sahip
tabakası olan soyluluğun tasfiye edilm esi ve iktidarın
Eski Rejim ve Devrim 15
M eh m et A li Kılıçbay
ç e v ir m e n in b ir k a ç n o t u
T.I.
KRONOLOJİ'
1805 D evrim 'in diliyle, "III. yılın 11 T erm idor gü n ü", yatıi 29
T em m u z 1805'te A lexis-Charles-H enri P aris'te d ün yaya gelir.
Babası N ervé-Louis-François-Jean-Bonaventure C lérel, soylu
bir N orm an ailesindendir. XVI. yü zyıld a, bir evlilik son u cu
Tocqueville kırsal-kilise-çevresindeki [paroisse] A uville fief'ini
sahiplenm iş olan aile, o zam an d an beri C lérel de Tocqueville
ad ını taşım ak tad ır. A lèxis'in babası ile annesi L ou is e-
M adeleine Le Pelletier, 1793'd e tutuklanm ışlar ve Tocqueville
sülalesinden bir çok kişinin giyotinde can verdiği Terör'd en, 9
Termidor darbesi sayesinde kurtulm uşlardır.
1844 O cak: M ecliste, eğitim özgü rlü ğü ve Kilise ile Devlet ayrılığı
üzerindeki konuşm asında, siyasal ve toplumsal alandaki kar
gaşanın ortasında, entelektüel ve ahlaksal bir yetke oluşturul
m aksızın v aro lu n am ay acağ ın ı, "in a n çla r yerlebir ed ilirse
askerlere ve hapishanelere gereksinileceğim " söyler.
T em m uz ayında, Tocqueville, "ihtilâllerle çalkalanan yarım
yüzyıllık bir sü reç boyunca (...) siyasal özgürlük ve yasa
önünde eşitliği kurm ak için çabalam aktan geri d urm am ış olan
bü y ü k ulusal p artiye" bir yayın organı kazandırm ak üzere, al
tı m uhalif milletvekiliyle Le Commerce gazetesini alır, am a
24 Eski Rejim ve Devri m
1850 M art ayında Tocqueville ağır bir şekilde hastalanır. Bu, dokuz
yıl sonraki ölüm üne neden olacak verem in ilk belirtisidir.
T em m u z'd a A ıular'm m ilk bölüm ünün yazım ını tam am lar.
K asım 'd a, hekim lerin tavsiyesi üzerine İtalya'ya gider. Yeni bir
kitap yazm ayı tasarlam aktadır. N ap oléon ü zerin e kurm ayı
düşündüğü çalışm a Eski Rejim ve D evrim 'e dönüşecektir.
1853 Kitabı için yoğu n bir arşiv taram asına girişir. Bütün bir yaz
m ev sim in i, S ain t-C y r-les-T o u rs'd a, eski krallık denetçilik
lerinin arşivlerini incelem ekle geçirir.
1856 T ocqueville'in babası H aziran 'd a ölür, 16 H aziran 'd aysa Eski
Rejim ve D evrim , M ichel L év y yayınevi tarafından yayım lanır.
Kitap büyük bir beğeni kazanır. Tocqueville kitabın devam ı
olacak ve D evrim 'in kendisini konu alan yeni bir yapıta girişir.
1858 N isa n 'd a ağır şekild e h astalan ır. Kışı G üney F ran sa'd a
geçirm ek zoru n d a kalan Tocqueville, 4 K asım 'd a karısıyla bir
likte C an n es'a gelir, burada M ontfleury villasına yerleşirler.
ÖNSÖZ
1. Kitapta, "id a re " sözcüğü "adm inistration"un, "yön etim " sözcüğüyse, so
m ut olarak "h ü k ü m et"in kastedilm iş olduğu bağlam lar dışında, "gou-
vern em ent"ın karşılığı olarak kullanılm ıştır. [ç.n.J.
Eski Rejim ve Devrim 29
1. "O nd alıkçı" olarak çevirdiğim iz sözcük "d ecim ateu r" sözcüğüdür.
O rtaçağ'da Kilise gelirlerind en olan, onda bir karşılık hakkını toplayan
görevliye bu ad veriliyordu. Iç.n.].
46 Eski Rejim ve Devrim
man adlar bile aynıdır ve, daha da dikkat çekici olan, bütün
bu benzer kurum lan tek bir ruh canlandırmaktadır. Sanırım,
XIV. yüzyılda A vrupa'nın toplum sal, siyasal, yönetsel,
yargısal, ekonomik ve yazınsal kurumlarının, belki de uy
garlığın bütün yolları açmaya ve bütün engelleri devirmeye
özen göstermiş gibi göründüğü günümüzde olduğundan
bile daha fazla benzerlik taşımış olduklannı öne sürmek
mümkündür.
Avrupa'nın bu eski yapılanışının nasıl yavaş yavaş za
yıflayıp döküldüğünü anlatmak benim konuma girmiyor;
XVIII. yüzyılda bu yapının her yerde yarı yarıya çökmüş
olduğuna işaret etmekle yetiniyorum. Çöküntü genelde kı
tanın doğusunda daha az, batısında daha çok belirgindi;
ama yaşlanmışlık ve çoğu zaman da bitkinlik, her köşede
kendisini gösteriyordu.
O rtaçağ'a özgü kurumlardaki bu derece derece çöküş,
arşivlerinde de izlenmektedir. Her senyörlüğün, adına terri-
ers denilen ve içlerinde, bir yüzyıldan ötekine, fie fle r in ve
censive'lerin sınırlarının, ödenecek vergilerin, verilecek
hizmetlerin, yerel uygulamaların gösterildiği kayıtlara sahip
oldukları bilinmektedir. XIV. yüzyıla ait, yöntem, açıklık,
berraklık ve zeka başyapıtları olan terrier'ler gördüm.
Bunlar, aydınlanmanın getirdiği genel gelişmeye karşın, da
ha yakın tarihlere yaklaştıkları ölçüde karanlık, düzensiz,
eksik ve karışık hale gelmektedirler. Sanki sivil toplumun
aydınlanmasını tamamlamasıyla eş zamanlı olarak, siyasal
toplum barbarlığa yuvarlanm ış gibidir.
Avrupa'nın eski yapılanışının, ilk çizgilerini Fransa'da
olduğundan daha iyi korumuş göründüğü Almanya'da bile,
yaratmış olduğu kurumların bir bölümü her yerde çoktan
yıkılmış bulunuyordu. Ama zamanın alıp götürdükleri, ek
sik olanı görmekten daha çok kalanın ne halde olduğu dü
vergi toplamak ve adalet dağıtmak gibi bir takım siyasal haklara sahip
tir.
XI. yüzyıldan itibaren görece özgürleşen serflerin, ceııs adı verilen bir
vergi karşılığında senyörlerden kiraladıkları topraklara ise censive de
nilm ektedir. Iç.n.J.
56 Eski Rejiın ve Devrim
şünülünce değerlendirilir.
XIII. ve XIV. yüzyıllarda belli başlı Alman kentlerini z
gin ve aydınlık küçük cumhuriyetler yapan beldesel kurum
lar, XVIII. yüzyılda varlıklarını hâlâ korumaktadırlar; ama
beyhude görüntülerden başkaca bir şey sunmamaktadırlar.
Yönergeleri yürürlükte gibi görünmektedir; yerleştirmiş
oldukları yüksek orunlu görevliler aynı adları taşımakta ve
aynı şeyleri yapar görünmektedirler; ancak, bu kurumların
esinlendirdikleri faaliyet, enerji, ortak vatanseverlik, erkeksi
ve verimli erdem ler kaybolmuştur. Bu eski kurumlar, biçim
leri bozulmaksızın, sanki kendi içlerinde göçmüş gibidirler.
Ortaçağ'ın hâlâ devam eden bütün erkleri aynı hastalığa
yakalanmışlardır; hepsi de aynı düşkünlüğü ve aynı bitkin
liği gözler önüne sermektedirler. Dahası, özünde o zamanın
yapılanışına ait olmaksızın ona karışmış bulunan ve ondan
bir nebze canlı bir iz taşıyan her şey, anında canlılığını yi
tirmektedir. Bu temasın içindeki aristokrasi de yaşlılığa özgü
bir güç kaybına yakalanmaktadır; bütün O rtaçağ'ı yapıt
larıyla dolduran siyasal özgürlüğün kendisi bile, Ortaçağ'ın
ona vermiş olduğu özel vasıfları koruduğu her yerde kısır
laşmış gibidir. Taşra meclisleri, hiçbir şeyini değiştirmek-
sizin antik kuruluşlarını korudukları yerlerde, uygarlığın
gelişmesine yardım edecekken onu durdurm aktadırlar; san
ki zamanın yeni zihniyetine yabancıdırlar, nüfuz edemez
gibi görünürler. Böylece halkın gönlü onlardan kaçmakta ve
hükümdarlara yönelmektedir. Bu kurumların eskiliği, onları
saygın kılmamıştır; tersine, ihtiyarladıkça her gün daha da
çok itibar kaybetmektedirler; ve tuhaftır, daha bir çöküş
halindeyken daha zararsız göründükleri ölçüde de daha faz
la nefret uyandırmaktadırlar. "Varolan durum" diyor, bu es
ki rejimin çağdaşı ve yandaşı olan bir Alman yazar, "herkes
için genelde yaralayıcı ve bazen de acınacak hale gelmiş
görünmektedir. Yaşlı olan her şeyin şimdilerde ne kadar
düşmanlıkla yargılandığı görmek gariptir. Yeni duygular ai
lelerimizin içine kadar girdiler ve onların düzenini bozmak-
talar. İş, sonunda eski mobilyalarına tahammül edemeyen
karılarımıza kadar gelip dayandı." Bununla birlikte, aynı
dönemde Alm anya'da, tıpkı Fransa'da olduğu gibi, toplum
Eski Rejim ve Devri m 57
5. Milis, eski rejim Fransası'nda, özellikle kırsal alanda kolluk kuvveti göre
vi yapan örgüttür. Milis hizmeti, köylüler için zorunluydu ve m ilisler ku
ra ile belirleniyordu. Bu yüküm lülük, o dönemin en çok yakınılan uygu
lam alarından biriydi, [ç.n.].
Eski Rejim ve Devrim 69
muş oluşudur. Hiç şüphesiz başka bir çok neden daha bu
lunmaktadır, ancak bunların en başta gelenler olduklarını
düşünüyorum.
Eğer köylü toprağı sahiplenmemiş olsaydı, feodal sis
temin toprak mülkiyeti üstüne bindirdiği yükümlülüklerden
çoğuna karşı bir bakıma ilgisiz kalmış olacaktı. Çiftçi ol
mayan bir kimseyi ondalık neden ilgilendirsin ki? Feodal sis
tem bu vergiyi çiftlik ürünlerinden almaktadır. Taşınmaz
mal sahibi olmayan bir kimseyi toprak kirası neden ilgilen
dirsin ki? Hattâ yetiştiriciliğin getirdiği sıkıntılar bile, bir
başkası adına yetiştiricilik yapan bir kimseyi neden ilgilen
dirsin ki?
Öte yandan, Fransız köylüsü hâlâ senyörü tarafından
idare edilmekte olsaydı, feodal yasaları da çok daha kat
lanılabilir bulacaktı, çünkü bunlarda ülkenin kurumsal yapı
sının doğal sonucundan başkaca bir şey görmeyecekti.
Soyluluk yalnızca ayrıcalıklara değil ama erklere de
sahip olduğu zaman, yönettiği ve çekip çevirdiği zaman,
tikel haklan da hem daha büyük olabilir hem de daha az
göze batabilir. Feodal çağlarda soyluluk, bugün hükümet
nasıl görülüyorsa, hem en hemen aynı gözle görülüyordu:
verdiği güvenceler göz önünde tutularak dayattığı külfetlere
katlanılıyordu. Soylulann rahatsız edici ayncalıklan vardı,
masraflı haklara sahiptiler; ama toplum düzenini sağlıyor
lardı, adalet dağıtıyorlardı, yasayı uygulatıyorlardı, za-
yıflann yardımına koşuyorlardı, kamusal işleri yürütüyor
lardı. Soyluluk bu işleri yapmayı bıraktığı ölçüde, ayncalık-
lannın yükü de daha ağır görünm eye başladı ve bizathi
varoluşlan bile anlaşılmaz olup çıktı.
Rica ediyorum, XVIII. yüzyılın Fransız köylüsünü bir
düşünün, ya da tanıyıp bildiğiniz köylüyü; zira bunlann
hepsi aynı köylüdür yaşam koşullan değişti, ama huyu
değişmedi. Sözünü ettiğim belgelerin betimlediği kimliğiyle,
bütün birikimini toprak satın alm ak için harcayacak ve ne
pahasına olursa olsun satın alacak ölçüde toprağa tutkun
kimliğiyle görün onu. Toprak edinmek için önce bir vergi
ödemesi gerekmektedir, ama hükümete değil de çevredeki
başka mülk sahiplerine, kamusal işlerin idaresine onun
Eski Rejim ve Devrim 73
2. Bkz. Ek Bölüm.
3. "P rince apanagiste". Apaııagc / arpalık, hüküm darların küçük erkek çocuk
larına, ya da kardeşlerine verdikleri, ancak bunların ölüm lerinde
yeniden geri dönen topraklardır, [ç.n].
76 Eski Reji)n ve D evrim
6. Eski rejim de, taşınm az m allar üzerinden, getirilerinin yirm ide biri
oranında alınan vergi, [ç.n].
80 Eski Rejim ve Devrim
VI BÖLÜM
2. T o cq u ev ille'in M irab eau 'd an alın tılad ığ ı ifade "les intendants des
İMfrws"dür. Fran sızca sözcüklerd eki ses uyum undaki vu rgu,
M irabeau'nun tanımına, bizim çeviride tastam am karşılayam adığım ız
bir güç katıyor, (ç.nj.
112 Eski Rejim ve Devri m
madalyayla ödüllendirilmeliydi."
Denetçiler ve madalyalar! işte Suffolk kontluğundan bir
çiftçinin asla akıl edemeyeceği bir yöntem!
Büyük çoğunluğun gözünde, kamu düzenini sağlaya
bilecek güç olarak esasen bir tek hükümet vardır: halk bir tek
yerel zabıtadan korkmaktadır; toprak sahibi olanlar bir tek
ona bir parça güven duymaktadırlar. Her iki taraf için de
yerel zabıtaya bağlı süvari, düzenin yalnız başlıca koruyu
cusu değil düzenin ta kendisidir. Guyenne taşra meclisi "Hiç
kimse yoktur ki," der, "yerel zabıtaya bağlı bir süvarinin gö
rünüşünün bile her türden itaatkarlığın en fazla düşmanı
olan insanları nasıl hizaya getirdiğini farketmemiş olsun."
Bu yüzden herkes kapısının önünde bir manganın bek
lemesini istem ektedir. K rallık denetçiliklerinden birinin
arşivi bu türden taleplerle doludur; hiç kimse de, koruyucu
kisvesi altında efendinin gizlenebileceğinden kuşkulanır
görünmez.
İngiltere'den dönen göçmenleri en fazla etkileyen şey,
orada bu milisin bulunmayışıdır. Bu durum onları hayrete
düşürür ve bazen de İngilizleri aşağılamalarına neden olur.
İçlerinden biri, vasıfları olan ama eğitim i orada gördüğü şeyi
kavramasına elverecek düzeyde olmayan bir adam, şunları
yazıyor: "H erhangi bir İngilizin, malının çalınması karşısın
da en azından kendi ülkesinde kırsal zabıtanın bulun
madığına şükrettiği tümüyle doğrudur. Dinginliği bozan her
türlü şeye karşı kızgınlık duyan herhangi bir kişi, beri yanda
yasanın metninin her türlü düşünceden daha güçlü olduğu
nu düşünerek, boyun eğm eyen insanlardan oluşan bir
toplumun bağrına girdiğini görm ekle teselli bulmaktadır."
"Bütün kafalarda," diye ekliyor, "m utlaka bu yanlış fikirler
yok; onların tam tersine sahip olan bilge kişiler de var ve
sonuçta da bilgelik galebe çalmak zorunda."
İngilizlerdeki bu tuhaflıklarının onların özgürlükleriyle
bir takım bağlantılar içinde olabileceği, bu kişinin hiçbir şe
kilde aklına gelmeyen şeydir. O, bu olguyu daha bilimsel ne
denlerle açıklam ayı yeğler. "Nem li iklim in ve dolaşan
havadaki durgunluğun huyları donuklaştırdığı bir ülkede,"
diyor, "halk da tercihen daha ağırbaşlı şeylere yönelmeye
Eski Rejim ve Devrim 113
rumumda olan bir aile reisinin, tıpkı avamdan bir aile reisi
gibi, yirm ilikle vergilendirilmesine asla razı gelmeyecektir."
XVIII. yüzyılda onca sık görülen kıtlık zamanlarında,
bütün İdarî bölgelerin halkı tüm üyle krallık denetçisinin
eline bakmakta ve maişetini yalnızca ondan bekler görün
mektedir. Herkesin başına gelen bütün felaketlerden ötürü
esasen hükümete kızdığı da doğrudur. Bu felaketlerin en
kaçınılmaz olanları onun işidir; mevsimlerin düzensizliğin
den bile hükümet sorumlu tutulmaktadır-
M erkezileşm enin, bu yüzyılın başında Fransa'da ne
kadar harikûlade bir kolaylıkla yerleştirilm iş olduğuna
bakarak artık şaşırmayalım. 89'un insanları yapıyı yıkmışlar
dı, ama temelleri bizzat yıkıcılarının ruhunda olduğu gibi
kalmıştır ve bu temeller üstünde onu birden bire yeniden
yükseltmek ve daha önce asla olmadığı kadar sağlam bir şe
kilde inşa etmek mümkün olmuştur.
V II BÖLÜM
söylenebilir sanıyorum.
Sayageldiğim genel nedenlerden bağımsız olarak, işçileri
Fransa'nın dört bir köşesinden Paris'e çeken ve onları yavaş
yavaş, sonunda neredeyse tek başlarına işgal eder oldukları
bazı semtlerde biriktiren çok özel nedenler de vardı. Zam a
nın vergi yasalarının sanayiye dayattığı engeller, Fransa'nın
bütün öteki yerlerine göre Paris'te daha az rahatsız edici
kılınm ış durum daydılar; hiçbir yerde, lonca ustalarının
boyunduruğundan orada olduğundan daha kolayca kurtu-
lunmuyordu. Bu bağlamda, Saint-Antoine ve Tem ple gibi
bazı dış mahalleler, özellikle çok büyük ayrıcalıklardan
yararlanıyorlardı. XVI. Louis, Saint-Antoine varoşunun bu
ayrıcalıklarını daha da fazla genişletti ve talihsiz hükümdar,
ferm anlarından birinde söylediği gibi, "Saint-A ntoine
varoşu işçilerine hamiyetim izin yeni bir işaretini göstermeyi
ve onları kendi çıkarlarına olduğu kadar ticaretin serbestliği
ne de zarar veren sıkıntılardan kurtarmayı dileyerek" orada
çok büyük bir işçi nüfusunu toplamaya elinden geldiği
kadar çalıştı.
Devrim yaklaştığı sıralarda, Paris'teki fabrikaların,
imalathanelerin, yüksek fırınların sayısı öylesine artmıştı ki,
hükümet sonunda bundan kaygı duymaya başladı. Bu geliş
m enin görüntüsü, hüküm eti fazlasıyla imgesel olan bir sürü
endişeyle dolduruyordu. Konsey kararları arasından 1782
yılına ait bir tanesinde, "İm alathanelerin hızla çoğalmasının,
kentin gereksinimi için zararlı hale gelen bir odun tüketimi
ni de beraberinde getirmesinden kaygılanan Kral, bundan
böyle kent çevresindeki on beş fersahlık bir çember içinde,
bu türden kuruluşları yasaklamaktadır" dendiği görülür.
Böylesine bir birikmenin doğurabileceği gerçek tehlikeye
gelince, bunu hiç kimse kavrayamıyordu.
Böylece Paris, Fransa'nın efendisi haline gelmişti ve ken
disini Paris'in efendisi kılacak olan ordu, hanidir birikiyor
du.
Bana öyle geliyor ki, kırk yıldan beridir birbiri ardınca
işbaşına geldiklerini gördüğüm üz bütün hüküm etlerin
düşmesinde, idari merkezileşme ve Paris'in kâdir-i mutlak-
lığının pek çok payları olduğu üzerinde bugün kolayca
120 Eski Re j i t r t ve Devri m
X I. BÖLÜM
bulunduğunu farketti.
Bütün Avrupa'ya yayılmak zorundaymış gibi görünmüş
olan o büyük Fransız sarayının yıkıntıları karşısında, bütün
çağlarda şaşkınlığa düşülecektir; ama onun tarihini dikkatli
ce okuyacak olanlar, güçlük çekmeksizin neden düştüğünü
anlayacaklardır. Betim leyegeldiğim kötülüklerin hemen
hemen hepsi, hataların hem en hem en hepsi, uğursuz ön
yargıların hemen hem en hepsi; doğuşlarını da, ömürlerini
de, gelişmelerini de, gerçekten krallarımızdan çoğunun in
sanları daha mutlak bir şekilde yönetmek amacıyla onları
bölmek üzere geliştirm iş oldukları sanata borçludurlar.
Ama böylece, burjuva asilzadeden ve köylü de asilzade
ile burjuvadan iyice yalıtılmış olduğu zaman; benzer bir
işlem her sınıfın bağrında sürüp giderken, her birinin içinde
neredeyse sınıfların kendi aralarında olduğu kadar birbir
lerinden yalıtılmış küçük, tikel kümelenmeler belirdiğinde,
bir de bakıldı ki, bütünü oluşturan, bağdaşık bir kitleden
başka bir şey değildir, yalnızca bu bütünün parçaları artık
bağlı bulunmamaktadır. Hükümeti rahatsız etmek için de,
aynı şekilde ona yardım etmek için de, hiçbir şey bundan da
ha örgütlü değildi. Öyle ki, bu hükümdarların yüceliğinin
olanca yapısı, ona temel işlevi gören toplum sallanır sallan
maz, baştan aşağı ve bir anda yıkılabildi.
Ve nihayet, bütün efendilerinin suçlarından ve hataların
dan bir tek kendisi yararlanmış gibi görünen bu halk,
gerçekten onların egemenliğinden kurtulduysâ da, onların
kendisine vermiş oldukları ya da edinmesine göz yumduk
ları yanlış fikirlerin, soysuz alışkanlıkların, kötü eğilimlerin
boyunduruğundan sıyrılmasını beceremedi. Kendi kendisini
yönetm ede, yetiştiricileri için gösterm iş olduğu katılık
ölçüsünde beceriksiz davranarak, zaman zaman özgür
lüğünü kullanırken bile bir kölenin eğilimlerini taşıdığı
görüldü.
U Ç U N C U KİTAP
BİRİNCİ BÖLÜM
1. "Par requierre de trop grande franchisse et libertés chet-on en trop g ran d ser-
uûige"
194 Eski Rejim ve Devrim
kötülük getirdi.
O zamana kadar yeryüzünde ortaya çıkmış olan büyük
siyasal devrimlerin çoğunda, yerleşik yasalara saldıranlar
inançlara saygı göstermişlerdi ve dinsel nitelikli devrimlerin
çoğunda da dine saldıranlar bir kalemde bütün erklerin
yapısını ve düzenini değiştirmeye ve yönetimin eski kuruluş
tarzını tepeden tırnağa yerlebir etm eye kalkışmamışlardı.
Dolayısıyla toplumların en şiddetli sarsıntılarında bile, her
zaman için sağlam kalan bir nokta olmuştu.
Ama Fransız ihtilâlinde, dinsel yasaların da sivil yasala
rın devrilmesiyle aynı zamanda ilga edilmiş olması yüzün
den, insan aklı dengesini tümden kaybetti; nereye tutunaca
ğını da, nerede duracağını da artık bilemedi ve cüreti çılgın
lığa kadar götüren, hiçbir yeniliğin şaşırtamayacağı, hiçbir
pişmanlığın yavaşlatamayacağı ve bir ereğin ifâsında asla
duraksamayan hiç bilinmedik türde ihtilâlcilerin peydahlan
dıkları görüldü. Ve bu yeni varlıkların, belli bir dönemin on
larla birlikte geçm eye yazgılı, yalıtılmış ve anlık yaratısı
oldukları da sanılmamalıdır; o günden beriye kendi kendini
çoğaltan ve yeryüzünün bütün uygarlaşmış kısımlarına
yayılan, her yerde aynı görünümü, aynı tutkuları, aynı kim
liği korum uş olan bir ırk oluşturmuşlardır. Biz onu doğarken
dünya üstünde bulduk; o hâlâ gözlerimizin önünde.
III. BÖLÜM
1. D evrim Fransası'nda, ılım lı [moderel olm anın erdem ini savunan doktrin,
"ilim cilik (?)". [ç.nj.
Eski Re j i m ve Dev rim 259
sında çoğu kez yabancılar kadar şaşıran bir halk; kendi ha
line bırakıldığı zaman bütün halklardan daha evcim ek ve
görenekçi, ve bir kez kendisine rağmen yuvasından ve
alışkanlıklarından kopanldıkta, sonuna kadar abartmaya ve
her şeye cüret etmeye hazır bir halk; mizaç yönünden itaat
siz, bununla birlikte seçkin yurttaşların düzenli ve özgür
hükümetinden çok bir hükümdarın keyfî ve hattâ sert ege
m enliğine daha iyi uyum sağlayan bir halk; bugün her türlü
baş eğm enin yeminli düşmanı, ertesi gün köleliğe en yatkın
ulusların bile erişemeyecekleri ölçüde, bir tür tutkunun
hizm etine giren bir halk; hiç kimse direnm ediği sürece bir
tek bağla yönlendirilen, direnişin örneği bir yerlerden veril
diği anda da yönetilebilmez olan bir halk; böylece, ondan ya
çok fazla ya da çok az korkan efendilerini her zaman aldatan
bir halk; hiçbir zaman ne köleleştirilmesinden um ut kesile
cek kadar özgür, ne de henüz boyunduruğu kıramayacak
kadar köleleşmiş olan bir halk; her şeye yatkın, ama yalnızca
savaşta mükemmelleşen bir halk; gerçek utkudan çok rast
lantıya, güce, başarıya, gösterişe ve gürültüye tapan bir halk;
erdemden çok kahramanlığa, sağduyudan çok yaratıcılığa
m uktedir, büyük girişim leri sonuçlandırm aktan çok devasa
erekler tasarlamaya yatkın bir halk; Avrupa ulusları arasın
da en parlak ve en tehlikelisi olan ve onlar için sırasıyla
hayranlık, nefret, acıma, korku konusu haline gelen, ama
asla ilgisiz kalınamayan b ir halk var mıdır?
Bu kadar ani, bu kadar köktenci, akışı içinde bu kadar
taşkın, ama buna karşın geri dönüşlerle, çelişkili olgularla ve
birbirinin tersi örneklerle bu kadar dolu bir ihtilâli bir tek o
doğurabilirdi. Söylediğim nedenler olmasa, Fransızlar bu
ihtilâli hiçbir zaman yapamayacaklardı; ancak şunu da kabul
etmek gerekir ki, bütün bu nedenler, topluca, Fransa dışın
daki benzer bir ihtilâli açıklamak için yeterli olmayacaklardı.
İşte, sonunda bu unutulm az ihtilâlin eşiğine kadar gel
miş bulunuyorum; bu kez hiçbir şekilde içeri girmeyeceğim:
belki yakında yapabilirim bunu. O zaman artık onu neden
leri içinde ele almayacağım, kendi kendisinde inceleyecek ve
en sonunda ondan çıkmış olan toplum u yargılama cüretini
göstereceğim.
EK BÖLÜM
Sun f meclisli topraklara ve özellikle de Langıtedoc'a dair
üstünlük sağlıyorlardı.
Güney Fransa'nın büyük bir bölümünde olduğu gibi, bu
vilayette de biçme vergisi kişisel değil gerçekti, yani toprak
sahibinin gelirine göre değil toprağın değeri üzerinden
ödeniyordu. Şurası gerçek ki, bu vergiyi hiçbir şekilde öde
meme ayrıcalığından yararlanan kimi topraklar vardı.
Bunlar, geçmişte soyluların mülkiyetinde olan topraklardı;
ancak, zamanla ve sanayinin gelişimiyle, bu gaynm enkuller-
den bir kısmı orta sınıfın eline geçmişti; bir başka yöndense,
soylular biçme vergisine konu olan pek çok gayrımenkulün
sahibi haline gelmişlerdi. Böylece gerçek kişilerden mallara
aktarılm ış olan ayrıcalık hiç şüphesiz daha da saçmaydı ama
daha az hissediliyordu, çünkü hâlâ rahatsız edici olsa bile,
artık aşağılayıcı bir nitelik taşımıyordu. Eskisi gibi ayrılmaz
bir şekilde sınıf fikrine bağlı olmadığından, sınıflardan
hiçbirine, ötekilerin çıkarlarına kesinlikle yabancı ya da ters
düşen çıkarlar sağlamadığından, bütün sınıfların hep birlik
te yönetimle ilgilenmelerine engel olmuyordu. Gerçekten
Languedoc'ta, sınıflar bütün başka yörelerden daha fazla
kaynaşmış durumdaydılar ve en mükemmel eşitlik içinde
bulunuyorlardı.
Brötanya'da, asilzadelerin hepsinin de, biTeysel olarak,
meclislerde boy gösterme hakları vardı, bu da çoğu zaman
bu meclisleri bir bakıma Polonya'nın diet meclislerine çe
viriyordu. Languedoc'ta, soylular ancak temsilcileri aracılı
ğıyla sınıflar meclisinde yer almaktaydılar; aralarından yir
mi üç tanesi bütün ötekileri temsil ediyordu. Rahipler,
taşranın yirm i üç piskoposunun kişiliklerinde m eclise
katılıyorlardı ve özellikle dikkat edilmesi gereken şey de,
kentlerin bu mecliste bu iki sınıfınki kadar oya sahip ol
malarıydı.
Tek bir meclis söz konusu olduğu ve sınıflara göre değil
ama tek tek üyelere göre karar alındığı için, orta sınıf doğal
lıkla büyük bir önem kazanmıştı; yavaş yavaş kendi tikel
zihniyetini bütün meclise yaydı. Dahası, genel temsilciler adı
altında ve sınıflar m eclisi adına kamu işlerinin gündelik iş
leyişiyle görevlendirilmiş olan üç yüksek görevli her zaman
için hukukçu, yani burjuva idiler. Toplumsal konumunu
Eski R e j itti ve Devrim İT?
2. Voltaire, [ç.nj.
Eski Rejim ve Devrim 287
Sayfa 100, satır 17. Eski rejimin İdarî merkeziyetçiliği en iyi biçimde ne
den Kanada'da değerlendirilebilirdi.
4. "Parasını pencereden sokağa atmak / Jeter son argent parles fenêtres" şeklinde
ki deyime gönderme yapılıyor, (ç.nl.
294 Eski Rejim ve Devrim
tirilmelidir.
Defterlere gö re, kara ve deniz birliklerine asker alınırken,
bireysel özg ü rlü k lere saygı gösterilm esini sağlam anın yolları
araştırılm alıdır. Askerlik m ecburiyetinin bedelli yü küm lülüğe çev-
rilebilmesine imkân verilm eli, kura usulüne ancak ü ç sınıftan tem
silcilerin huzu ru n da başvurulm alıdır; nihayet askerlikteki disiplin
v e ast-ü st ilişkilerinden kaynaklanan öd evler, yu rttaşın v e ö zg ü r in
sanın haklarıyla bağdaştırılm alıdır. Kılıçın tersiyle vurm a* cezası
kaldırılacaktır.
M ülkiyet özgürlüğü ve dokunulmazlığı. M ü lk iy et hakkının
dok un u lm az kılınması ve an cak kam u yararının kaçınılm az bir ş e
kilde gerektirdiği d urum lard a ihlâl edilebilmesi talep edilm ektedir.
Bu d u ru m lard a d a hüküm et, hiç geciktirm eksizin yüksek bir tazm i
nat ödemelidir. Zoralım kurum u lağvedilm elidir.
Tecim, çalışma ve sanayi özgürlüğü. Sanayi ve tecim özgürlüğü
sağlanm alıdır. Bunun sonucu olarak, kimi birliklere tanınm ış olan
ustalık [m aîtrises] ve benzeri, başkaca ayrıcalıklar kaldırılacaktır;
güm rük kapılan sınırlara taşınacaktır.
Basın özgürlüğü, haberleşmenin gizliliğinin dokunulmazlığı. Basın
ö zg ü rlü ğ ü sağlanacak ve k am u y ararı bakım ından getirilebilecek
olan kısıtlamalar, bir yasayla önceden saptanacaktır. Kilise'nin san
sü rü n e yalnızca d ogm ayı konu alan kitapların tâbi olm ası gerekir;
ötek iler için, yazarların ın v e b asan m atb aacıların bilinm esini
sağ lay acak gerekli önlem lerin alınm ası yeterlidir. B irçok ları, basın
suçlarının yalnızca halk jürilerince yargılanm asını talep etm ekte
dirler.
D efterlerde, özellikle ve oybirliğiyle, p ostaya em an et edilmiş
olan sırların dokunulm azlığı ve m ektupların bir su çlam a belgesi ya
d a aracı h alin e gelmesini önleyecek şek ild e bu dokunulm azlığa
saygı gösterilm esi üzerinde d urulm aktad ır. M ektupların açılm ası
casuslukların en iğrencidir, zira k am u vicdanının ihlâli anlam ına
gelm ektedir, dem ektedirler açık bir şekilde.
Öğretim, eğitim. S oylu lar sınıfının defterleri, eğitim in güçlendi
rilm esiyle etkin bir şekilde uğraşılm asını, kentlerde ve kırsal alan
da eğitim in yaygınlaştırılm asını ve de çocuk lar için ön görü len gele
saptanm ış ve hüküm etin, en kısa sürede É tats gén érau x'yu toplan
tıya çağırm a koşuluyla, savaş ya da büyük felâket durum larında
kullanacağı bir kredi açılm alıdır;
Bütün ulusal k asalar m eclislerin gö zetim i altında b u lu n
m alıd ır; b ü tü n yerleşim birimlerinin harcam aları m eclislerce belir
lenmeli ve oylanarak kabul edilmiş olan tutarların aşılm am ası için
en güvenilir önlem ler alınmalıdır.
D efterlerden çoğu n d a, dolaylı haklar diye bilinen ve Kral
Topraklarının Tekeli adlandırm ası altında toplanan bir takım bu
naltıcı vergilerin kaldırılm ası konusunun araştırılm ası istenm ekte
dir; defterlerden birinde şöyle denm ektedir: "Tekel adlandırm ası
bile tek başına ulusu yaralam aya yetm ektedir, zira yurttaşların
mülkiyetinin gerçek bir parçası olan nesneleri krala aitm işler gibi
tan ım lam ak tad ır"; dolayısıyla devredilm eyecek bütün topraklar
taşra meclislerinin idaresine verilmeli ve ulusun ü ç sınıfının ortak
onayı olm aksızın hiçbir k arar alınm am alı, hiçbir tasarrufta bu-
lunulm am alıdır.
Soylular sınıfının apaçık belli olan düşüncesi, gerek b orçlan
m aların ve vergilerin düzenlenm esinde, gerek bu vergilerin tahsi
latında, bütün mâli idareyi m eclisler aracılığıyla ulusa bırakmaktır.
Yargı erki. A ynı şekilde, yargısal örgütlenm ede de, yargıçların
g ü cün ü, en azından büyük bir kısm ıyla, m eclis halinde toplanmış
ulusa bağlı kılma eğilimindedir. D efterlerden birçoğunda şunlar
ilan edilm ektedir:
"Y arg ıçlar, görevlerinden dolayı ulusun m eclisine karşı so ru m
lu olacak lard ır"; ancak É tats gén érau x'n un onayı ile görevden alı
nacaklardır; hangi gerekçeyle olursa olsun hiçbir m ahkem enin, bu
meclisin onayı olm aksızın, görevini ifa etm esi engellenem ez; görev
lerini kötüye kullanm aları halinde, tem yiz m ahkem esi ve p arla
m entolar, É tats gén érau x tarafından yargılanacaklardır. Defterlerin
çoğunda, yargıçların kral tarafından halkın göstereceği ad aylar
arasından atanm aları gerektiği belirtilmektedir.
Y ürütm e erki. Y ü rü tm e erkine gelince, bu tüm üyle krala
bırakılm ıştır; ancak, bir takım aşırılıkları önlem ek ü zere gerekli
sınırlar da getirilm ektedir.
Böylece, idareye ilişkin olarak, defterlerde çeşitli yerleşim böl
gelerinin hesap durum larının basılıp yayınlanm ak suretiyle ka
m u ya m aledilm eleri ve bakanların halkın m eclisine karşı sorum lu
304 Eski Rejim ve Devrim
olm aları; aynı şekilde, ask erî birliklerin savaşa gönderilm elerinden
ön ce, kralın, am açların ı açık ve net bir şekilde Etats gén érau x'ya
bildirmesi talep ed ilm ek ted ir. Ülke içindeyse, bu birlikler ancak
É tats gén érau x'n un önerisiyle yurttaşlara karşı kullanılabilecek
lerdir. Birliklerin sayısı sınırlı olacak ve olağan zam an lard a, yalnız
ca ü çte ikisi yedekte kalacaktır. H üküm etin kendi im kânlarıyla tu t
tu ğu yab an cı birliklere gelince, b un lar krallığın m erkezinden u zak
laştırılıp sınırlara gönderileceklerdir.
Soylu sınıfın d efterlerini okurken en çarpıcı gelen, ancak hiçbir
alıntının yansıtabilem eyeceği şey, bu soyluların yaşadıkları zam an
la ne kadar u yu m için d e olduklarıdır: zam anın zihniyetini sah ip
lenm işlerdir; olağan bir şekilde, zam anın dilini kullanm aktadırlar.
İnsanın devredilemez haklarından, toplumsal bağıla içkin ilkelerden söz
etm ektedirler. Birey sö z konusu oldukta, genellikle onun haklarıy
la, toplum sö z konusu old u ktaysa, toplum un görevleriyle ilgilen
m ektedirler. Siyasetin ilkeleri, onlara, ahlâkın ilkeleri kadar mutlak ve
her ikisinin de ortak temeli akılmış gibi görünm ektedir. Köleliğin
kalıntılarını mı o rtad an kaldırm ak istem ektedirler? İnsan türündeki
yozlaşmayı en son izlerine kadar silmektir söz konusu olan. Bazen XVI.
L o u is'y e yurMiiş kral dem ek te ve b ir ç o k yerde, son rad an o n ca sık
lıkla kendilerine d e yüklenecek olan, ulusa karşı işlenm iş suçtan söz
etm ektedirler. O nların gö zü n d e de ve bütün ötekiler için de geçerli
old u ğu ü zere, halkın eğitim i, bütün beklentilerin yanıtı olacaktır ve
bu işi Devletin yönlendirm esi gerekm ektedir. D efterlerden birinde,
Etats généraux bir takım değişiklikler aracılığıyla çocukların eğitimine
ulusal bir kimlik esinleııdirmeye gayret edecektir, denir. Tıpkı bütün
öteki çağd aşları gibi, yasaların tekdüzeliği konusunda canlı ve
sürekli bir eğilim içindedirler, bununla birlikte sınıfların varlığına
ilişkin alan bunun dışındadır. En az orta sınıf k adar, idarede
tekdüzelik, ölçülerde tekdüzelik, vb. isterler; her türlü reform u o r
taya atarlar ve bu reform ların köktenci olm ası gerektiğini d ü şü n ü r
ler. O nlara gö re, istisnasız bütün vergiler kaldırılm ak ya d a
d eğiştirilm ek gerekir; bütün adalet sistem i değişm elidir, yalnızca
daha m ükem m el hale getirilm esi gereken senyörgil adalet ise
bun u n dışındadır. B ü tün öteki Fransızlar için olduğu gibi o n la r için
d e Fran sa bir deneyim alanı, siyasette bir tü r m odem çiftliktir, bir
tek kendi tikel ayrıcalıklarının geliştiği küçük bir bölge dışında, bu
rad a her şey tersine çevrilm eli, her şey denenm elidir; yine de hak
Eski Rejim ve Devrim 305
larını yem emek için o küçük alanın bile onlar tarafından esirgen
m ediğini söylem ek gerekir. Tek sözcükle söylem ek gerekirse,
defterleri ok unduğunda, bu soyluların D evrim 'i gerçekleştirm ek
ü zere orta sınıf m ensubu olm aktan başkaca bir eksiklikleri bulun
m adığı yargısına varm ak m üm kündür.
Sayfa 226, satır 12. İngiliz adlî yasaları, kurumlartn pek çok ikincil sakın
calar taşıyabileceklerini ve bu sakıncaların, o kurumlar yerleştirilirken
öngörülmüş olan temel hedefe erişilmesini engellemediğini nasi kanıtla
maktadırlar.
m üm kündür:
1. Genel yasaya (common laıo) g ö re kurulm uş ve aslında dört
tanesi esasen yü rü rlü ğü n ü kaybetm iş olan, on bir tür mahkeme;
2. Y arg ı alanı bütün ülkeye yaygın , am a ancak bazı konularda
u ygu lan an üç tü r m ahkem e;
3. Ö zel bir nitelik taşıyan üç tü r m ahkem e. Bunlardan biri, p ar
lam entonun aldığı çeşitli kararlarla kurulm uş, ya da geleneğe bağlı
olarak gerek L on d ra'd a, gerek taşradaki kent ve kasabalarda v aro
lan yerel m ahkem elerden oluşm aktadır. Bunlar o k ad ar çok ve hem
kuruluşları hem de kuralları itibariyle öylesine büyük bir çeşitlilik
gösterm ek ted irler ki, ayrıntılı bir serim lem eye girişm eyeceğim .
Böylece, eğ er Blackstone'un m etnine başvurulacak olu rsa,
onun bu m etni kalem e aldığı d ön em d e, yani XVIII. yüzyılın kinci
yarısında, yalnızca asıl İngiltere'de yirm i d ö rt tür m ahkem e bu
lu nuyordu ve bunların birçoğu da, h er biri kendi tikel görü nü m ü
içindeki çok sayıda altbölüm e ayrılıyordu. O zam andan beriye
hem en hem en ortadan kalkmış görünen türler bir yana bırakılacak
olursa, yine de on sekiz ya da yirm i tü r m ahkem e kalm aktadır.
Şimdi, bu yargı sistemi incelenecek olursa, h er türden eksikliği
içerdiği kolayca görü lür.
M ah kem elerin çok lu ğ u n a ra ğ m e n , y a rg ıy a b aşv u ran ların
yakınlarında konum lanan, önem siz d a v a la rıy e rin d e ve a z m asrafla
yargılam ak ü zere kurulm uş, küçük ilk m erci m ahkem eleri çoğu z a
m an yok tu r, bu da adaleti karm aşık ve pahalı hale getirm ektedir.
Aynı d avalar birçok m ahkem enin yetki alanı içindedirler, bu ise
duruşm alarının başlangıcında zararlı belirsizliklere yol açm aktadır.
İstinaf m ahkem elerinin n eredeyse tam am ı, bazı d urum lard a asliye
m ahkem eleri gibi, kimi zam an genel hukuk mahkemesi, kimi zam an
da doğal hukuk mahkemesi gibi yargılam ak tad ır. İstinaf m ahkem eleri
çok çeşitlidirler. Tek odak noktası lord lar kam arasıdır. İdarî anlaş
mazlık olağan anlaşm azlıktan hiçbir şekilde ayrı tutulm am ıştır, bu
da bizim hukukçularım ızdan çoğu n u n g ö zü n e b üyük bir çarpıklık
olarak görü necek tir. N ihayet bütün bu m ahkem eler, kararlarını
d ö rt farklı yasallık içinde gerekçelendirm ektedirler ki, bunlardan
ancak biri team üle d ayan m ak tadır, ötekinin, doğal hukuktan d er
lenm iş olanının ise dayandığı kesin bir şey yoktur, z ira hedefi, çoğu
zam an âdetlere ve statülere karşı çıkm ak ve yargıcın kişisel kararıy
la statünün ya da âdetin, eskim iş ya da fazlasıyla katı olan yanlarını
Eski Rejim ve Devrim 309
d üzeltm ektir.
İşte kusurlar bunlardır ve eğer İngiliz adaletinin bu hantal ve
eskim iş makinesi ile bizim adalet sistem im izin m odern fabrikası,
bizimkinde görülen basitlik, tutarlılık ve u yu m ile İngilizlerinkinde
göze çarp an karm aşıklık ve tutarsızlık kıyaslanacak olursa, İngiliz-
lerin kusurları daha da büyük görünecektir. Bununla birlikte,
Blackstone'un zam anından beri, yeryü zün d e adaletin yüce ereğine
İngiltere'deki kadar eksiksiz bir şekilde ulaşılmış olan, yani her in
sanın, toplum içindeki durum u ne olu rsa olsun ve ister bir gerçek
kişiden isterse hüküm dardan şikayetçi bulunsun, sesini d u y u ra
bileceğinden oradaki kadar em in olduğu ve malının d a, ö zg ü r
lüğünün de, yaşam ının da en m ükem m el güvencelerini ülkesinin
bütün m ahkem elerinde bulabildiği, başkaca ülke yoktur.
Bu, İngiliz adalet sistem indeki k usurların, benim .burada
adaletin yüce ereği diye adlandırdığım şeye hizm et ettiği anlam ına
gelm iyor; yalnızca, bütün adlî d üzenlem elerde, o ereğe ancak bir
ölçüde z a ra r verebilen ikincil kusurların bulunduğunu ve d aha baş
ka başat kusurların, birçok ikincil m ükem m elliklere bağlı olm akla
berab er, yalnız o ereğ e z a ra r verm ekle kalm ayıp aynı zam an d a da
on u yok ettiklerini, kanıtlıyor. Birinciler en kolaylıkla farkedilen-
leridir; sıradan kafaların ilk önce dikkatini çekenler de genellikle
bunlardır. D eyim in söylediği gibi, insanın gözün e batarlar. Ötekiler
çoğu kez daha gizlidirler ve bunları keşfeden ya da haber verenler
de, her zam an için tüzeciler ya da m eslekten olan başka kişiler
değillerdir.
Şuna d a dikkat ediniz ki, aynı nitelikler, yaşanan zam an a ve
toplum un siyasal örgütlenişine g ö re ikincil y a da başat olabilirler.
A ristokrasi dönem lerinde, eşitsizlik dönem lerinde, bazı bireylere
özgü bir ayrıcalığı adalet önünde hafifletm eye, yargı karşısındaki
gü çsü ze güçlüye karşı güvenceler sağlam aya, iki kul arasındaki bir
tartışm a söz konusu oldukta doğallıkla tarafsız kalan Devletin
tavrına üstün gelm eye yönelik her şey, başat nitelik haline gelm ek
te, am a toplum sal durum ve siyasal yapılanm a d em ok rasiye
d ön d ü ğü ölçü d e, öneminden kaybetmektedir.
İngiliz adalet sistem i bu ilkeler ışığında incelenecek olursa,
kom şularım ızın ülkesinde adaleti karanlık, karm aşık, ağır, pahalı
ve kullanışsız kılabilecek bütün kusurlar yerli yerinde bırakılırken,
güçlünün zayıf olan, Devletinse gerçek kişiler aleyhine asla kollan
310 Eski Rejim ve Devrim
ISBN 975-8008-07-2
9789758008070
9 789758 00807