You are on page 1of 8

Tarih Yaz Ödevi - Ali Çimen

Yaren Özcan 781

Sanayi Devrimi (276-285)

1. Bilimsel Devrim nedir ve Sanayi Devrimi ile nasıl bir ilişkisi vardır?

Bilimsel Devrim, Kopernik’ten Newton’a uzanan, Rönesans döneminde Avrupa'da


filizlenmiş ve modern bilimin temelini oluşturmuş, bilim tarihinin erken çağdaş
döneminden beridir süregelen matematik, fizik, gökbilim, biyoloji, tıp ve kimya
dallarında yaşanan düşünce ve doktrin devrimleri toplamıdır.

Bilimsel Devrim ile Sanayi Devrimi birbiri ile ilişkilidir çünkü Bilimsel Devrim ile
beraber yaşanan bilimdeki gelişmeler bir bakıma Sanayi Devrimi’nin başlangıcını
tetiklemiştir. Bilimin gelişip serbestleşmesiyle icatların sayısı artmış, bu da sanayiden
ekonomiye, ulaşımdan iletişime her alanda büyük değişimler sağlayan, üretimi
makine gücüne bağlayan Sanayi Devrimi’ne sebep olmuştur.

2. Sanayi Devrimi’nin başlangıç yerinin niye İngiltere olduğunu açıklayınız.

Sanayi Devrimi 18. yy. da İngiltere'de özellikle dokuma sektöründe ortaya çıkmış ve
zamanla daha başka alanlara yayılmıştır. Başlangıç yerinin İngiltere olmasında birçok
faktör etkili olmuştur. Bunlardan bazıları:

1. İngiltere’nin çıkacak işçi sınıfını sorunsuz besleyebilecek kadar yiyecek


üretebilecek gücü vardı.
2. Bir hukuk düzeni ve istikrar söz konusuydu, bu da yeniliklere kafa yoranların
icatlarının emin ellerde olduğunun garantisiydi. Düzgün işleyen patent sistemi
insanları yeni buluşlar için motive ediyordu.
3. O dönemin ekonomi ve sanayi açısından en güçlü ülkesi olan İngiltere
yatırım, araştırma ve üretim için ideal bir yerdi. İngiliz donanması ve güçlü
ticaret filoları, taşımacılığı daha kolay hale getirdi.
4. Demir ve kömür rezervlerine sahipti, bu da sanayinin temeli olan çeliğin
üretimi için çok önemliydi.
5. İngiltere dönemin en büyük sömürge imparatorluğuydu bu nedenle
hammadde kaynaklarına kolaylıkla ulaşabiliyordu. Ayrıca, ürettiklerini satacak
büyük bir pazarı vardı.

3. Sanayi Devrimi toplumsal yaşamı nasıl etkilemiştir?

Sanayi Devrimi’nden önce ortalama insan için yaşam zordu. Gelir az, hastalıklar ve
yetersiz beslenme yaygındı. İnsanlar yiyeceklerini, elbiselerini, mobilyalarını ve
aletlerinin büyük kısmını kendileri üretiyordu. Sanayi Devrimi bu kırsal toplumları kısa
sürede şehirli ve endüstriyel toplumlara dönüştürdü. Üretimin el gücünden makine
gücüne dönüşümü toplumsal hayatı genel olarak kolaylaştırdı.
4. Sanayi Devrimi’nin başını çeken icat ve yeniliklere en az 3 örnek veriniz.

Sanayi Devrimi boyunca farklı sektörlerde bir sürü yeni icat söz konusuydu.
Bunlardan bazıları:

1. James Hargreaves’in iplik bükme makinesi (tekstil)


2. Samuel Compton’ın çıkrık makinesi (tekstil)
3. Edmund Cartwright’ın elektrikli dokuma tezgahı (tekstil)
4. Thomas Newcomen’in icat ettiği ilk basit pratik buhar makinesi, James Watt’ın
bunu geliştirerek yaptığı çok daha işlevsel buhar makinesi (Madencilik/ulaşım)
5. Abraham Darby’nin kök kömürüyle işleyen fırın icatı (Madencilik/ulaşım)
6. William Cooke ve Charles Wheatsone’un icat ettiği ilk elektrikli telegraf ve
Samuel Morse’un geliştirdiği asıl telegraf (iletişim)

5. Sanayi Devrimi döneminde sosyal hayat nasıl değişmiştir? O dönemki fikir


akımları ve sosyal sınıflara değinerek açıklayınız.

Sanayi Devrimi ile birlikte hızla gelişen sanayi ve ekonomi sonucu sosyal hayatta da
çok büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Fabrikalarla birlikte profesyonel yönetici ve
işçi sınıfları doğdu, buna paralel olarak bankacılık ve finans sektörü de palazlanınca
Kapitalist sistem bütün dünyayı ele geçirmeye başladı. Yeni düzende toprak sahibi
aristokratların yerini fabrika ve makinelerin sahibi olan kapitalistler almıştı. Hayat
hızlanmış, köyden kente olan göç artmıştı. Kalabalıklaşan şehirlerle beraber alışveriş
merkezleri, trafik, kamu sağlığı gibi yeni kavramlar sosyal yaşamın bir parçası oldu.
Yeni çıkan toplumsal sınıflardan işçi sınıfı sömürülmeye başlandığında bir kesimin
zenginleşirken diğerinin sefil bir hayata sürüklendiği dönem başlamış oldu.

6. Sanayi İnkılabı’nın çocuk kitle açısından nasıl olumsuz sonuçları olduğunu


tartışınız.

Küçük çocuklar eğitim haklarından yoksun bırakılıp işçi olarak çalıştırılıyordu. Günde
neredeyse on altı saat çalışan çocular, henüz 5 yaşından itibaren madenlerde,
tersanelerde, tekstil atölyelerinde ve baca temizliği gibi işlerde istihdam ediliyordu.
Kısacası çocuk işçiler sağlıksız ve zor koşullar altında çalıştırılıp yönetici kapitalist
sınıfın para hırsı altında sömülüyordu.

7. Marksizm’in Sanayi İnkılabı ile ilişkisi nedir?

Alman topraklarında 1818’de varlıklı bir ailede doğan Marx, Sanayi Devrimi ile birlikte
büyümüş, bu devrimin hayatı nasıl hızlandırıp makineleştirdiğine şahit olurken,
sanayinin çarklarını döndüren işçilerin çektiği sıkıntıları da yakından görmüştü. Marx,
kapitalist düzenin bu sıkıntılara neden olduğunu ve aşılması için ortak mülkiyete
dayalı bir sisteme geçilmesini savunan sosyalist düşünceden etkilendi, fakat bu
düşünceyle yetinmedi ve bunu arkadaşı Friedrich Engels ile geliştirerek komünizme
ulaştı. Bu yolculuk da insanlığı Marksizm denen düşünceyle tanıştırdı. Marksizm,
özgün bir siyasal felsefe akımı, kapitalizmin Marksist açıdan çözümlenmesi, bir
toplumsal değişim teorisi; insanın özgürleşmesiyle ilgili bir düşünce sistemidir.
Marksizm, ideolojik alanda esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu
savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal
eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak
tanımlanı yani Marksizm’e göre hayat sınıfların mücadelesinden ibarettir. Sanayi
Devrimine olan bağlantısına değinecek olursak da, Marksizm Sanayi Devrimi’nin
sonuçlarından dolayı doğdu denebilir.

Büyük Savaşa Hazırlanıyoruz (286-298)

1. Fransız Devrimi’nin sonucu olarak dünyadaki siyasi denge nasıl değişmiştir?

Fransız Devrimi’nin sonucunda dünya, tebaaların efendilerine başkaldırısına şahit


olmaktaydı. Devrimden doğan milliyetçilik kavramı çok uluslu imparatorlukları
parçalamakta, savaşlara sebep olmakta, ulusların özgürlük aşkını tetiklemekteydi.
İngilizler, Ruslar ve Osmanlı arasında büyük bir mücadeleye neden olan milliyetçilik
bütün dünyadaki siyasi dengeyi imparatorlukları parçalayarak değiştirmiştir.

2. Rus çarlığı köleliği kaldıran diğer ülkelerin izini izleyip ne yapmıştır ve bu


hareket daha sonrasında neye yol açmıştır?

Sırayla köleliği yasaklayan İngiliz, İspanyol ve Fransızların yolundan giden Rus


çarlığı da kendi sınırları içerisinde serfliği kaldırmayı planlamıştır. Toprağa bağlı bir
tür çiftçi-köle olan milyonlarca serf bir anda şehirlere yığıldı ve sanayiye ucuz iş gücü
oldu. Sanayi üretimini artıran bu yeni “işçiler” sefaletin içine düşecekler ve bu sefalet
de Rusya’yı Komünist Devrim’e götüren taşları döşeyecekti.

3. İngiltere ve Rusya ne için karşı karşıya gelmişlerdir?

İngilizler Hindistan’ı neredeyse tamamen kontrol altına almışlardı ve bu kontrolü


koruyup kıtanın içlerine doğru yayılmak niyetindeydiler, bu bölgeyi Rusya’ya
kaptırmak istemiyorlardı. Yani Rusya ve İngiltere Asya’nın kontrolü için karşı karşıya
gelmişlerdir.

4. Kırım Savaşı’nın patlak vermesinde hangi devletlerin hangi politikaları etkili


olmuştur?

Karadeniz’de hakimiyeti ele geçiren Rusların sıcak denizlere inme politikaları altında
boğazların kontrolünü alıp Osmanlıdan geçerek sıcak denizlere inmeyi planlıyordu
ancak İngiltere Rusların bu coğrafyada kendi sömürgelerine giden sıcak denizlere
inişine izin vermek istemiyordu. Kendi çıkarları için de Osmanlı’ya yardım eden
Fransa ve İngiltere’nin desteğiyle Osmanlı Kırım Savaşı’nı yendi ve Rusya’nın sıcak
denizlere inme emeli bir süre durduruldu.

5. 93 Harbinin Osmanlı için sonuçları ne olmuştur?


Savaş sonrasında Rus İmparatorluğu’na Batum, Artvin, Kars, Ardahan, Eleşkirt ve
Doğubeyazıt verilmiştir. Osmanlı Devleti 30 bin rublelik savaş tazminatı ödemek
zorunda kalmıştır. Aynı zamanda Bulgaristan Prensliğinin kurulması, Romanya,
Sırbistan ve Karadağ’a tam bağımsızlık verilmesi gibi birçok maddenin bulunduğu
Ayastefanos antlaşması imzalanmıştır. Rus İmparatorluğunu Doğu Avrupa’da bu
kadar üstünlük sağlaması diğer devletleri rahatsız etmiş ve denge politikası öne
sürülerek Batı Avrupa Devletleri Berlin Antlaşmasının imzalanmasını sağlamışlardır.
Bu antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu Balkanlarda büyük toprak kaybetmiş ve
elinde Trakya ile Arnavutluk arasında bir bölge kalmıştır. 93 Harbi Osmanlı Devletinin
çöküş dönemine sürüklenmesine neden olmuştur. Balkanlardaki hakimiyetini
kaybetmiş, ağır borçlar altına girmiş ve artık daha istikrarsız bir devlet haline
gelmiştir.

6. Osmanlı dağılma tehlikesindeyken imparatorluğu kurtarmak için ortaya ne gibi


fikir akımları atılmıştır?

Osmanlıyı kurtarmak amacıyla çıkan fikir akımları Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük,


Turancılık, Batıcılık’tır. Fransız Devrimi 93 Harbi sonrası iyice dağılmaya başlayan
Osmanlı’da Osmanlıcılık fikrinin işe yaramadığı görülmüştür.

7. Berlin konferansının sömürgecilik açısından önemi nedir?

Berlin (Kongo) Konferansı, Afrika'nın Kongo Havzası'na ilişkin egemenlik haklarının


tartışılması ve bir sonuca bağlanması için düzenlenen uluslararası bir konferanstır.
Konferansa İngiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, İtalya, Rusya, Portekiz, İspanya,
ABD, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika ve Osmanlı İmparatorluğu katılmıştır. 1870’li
yıllara gelindiğinde Afrika’daki sömürgecilik yayılması, kaşiflerin gezilerine
dayanıyordu ve bir anlamda “sözlü işgal” ilkesi geçerliydi. Kaşiflerin “keşfettikleri”
geniş araziler, adına çalıştıkları, tarafından finanse edildikleri hükümete ait
sayılıyordu. Sömürge yönetimlerini kurmakta olan ülkeler, bu şekilde askeri-siyasi
olmayan tarzda sömürge alanlarını genişletmekteydiler. Bu durumu, kendi sömürge
bölgeleri açısından tehdit olarak algılayan Portekiz, sömürge yayılmacılığının
kurallara bağlanmasını istemiştir. Konferans sonunda oluşan sonuç belgesi, “fiili
işgal” ilkesini benimsemiştir. Bunun anlamı, herhangi bir bölge üzerinde hak iddia
edebilmenin, o bölgede askeri bir hakimiyet (işgal) kurmaya dayandırılmasıdır.
Konferans, sömürgeci yönetimlerin dünyanın değişik bölgelerini hızla işgal
etmelerinin önünü açmıştır. Bu nedenle konferans, sömürgecilik tarihinin önemli
kilometre taşlarından biridir.
Birinci Dünya Savaşı (299-314)

20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan 1. Dünya Savaşı; harp tarihi açısından pek çok
ilkin yaşandığı genel bir savaş oluşu, savaşa dahil olan üç imparatorluğun son savaşı olması
(Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rusya), dört yıldan fazla süren savaşta yıpratıcı
muharebeler neticesinde milyonlarca asker ve sivilin kaybına sebebiyet vermesi gibi
neticeleri ile dünya tarihinde derin izler bırakmıştır.
I. Dünya Savaşı; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdının Saraybosna'da bir
Sırplı tarafından öldürülmesiyle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Sırbistan savaşı
olarak başlamış ve daha sonra her iki ülkenin müttefiklerinin katılımıyla umumi bir harbe
dönüşmüştü. Aslında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdının öldürülmesi, savaşın
başlatılması için beklenen bir bahaneydi. Oysa savaşı başlatan sebeplerden çok savaş
ortamına gelinen sürece odaklanınca, olayın daha derin yansımaları olduğu görülür. Avrupalı
büyük devletlerin küresel nüfuz mücadelesi ve sömürge yarışı, savaştan çok önce başlamış
ve sürekli büyüyerek ve genişleyerek Avrupa'yı birbirine zıt iki bloğa bölmüştü: İtilaf ve İttifak
Devletleri. Avusturya-Macaristan veliahdına yönelik gerçekleştirilen suikast, ilgili devletlere
fiziksel olarak savaşı başlatma bahanesini verdi.
I. Dünya Savaşı'na katılan ülkelerden birisi olan Osmanlı Devleti, bu savaşa oldukça
hazırlıksız yakalanmıştı. Beklemediği şekilde ağır bir mağlubiyet yaşadığı Balkan Savaşı'nın
yaralarını henüz saramamıştı. Devlet ekonomik ve askeri yönden son derece kötü
durumdaydı. Buna rağmen Avrupa'da şekillenen kutuplaşmada kendine bir yer edinip,
yalnızlıktan kurtulmak için yaptığı girişimler, İngiltere, Fransa ve Rusya'nın oluşturduğu İtilaf
cephesinde başarısız olmuştu. Hatta Yunanistan'a bile ittifak teklifinde bulunmuş ise de
reddedilmişti. Bunun üzerine geride kalan seçeneğe sarılarak, o dönem İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nin de onlara duyduğu güven ile, Almanya'nın temsil ettiği İttifak bloğuna dahil oldu.
1914 yılında Avrupa'da başlayan bu savaşa Osmanlı Devleti'nin taraf olarak katılıp
katılmaması gerektiğine dair tartışmalar günümüze kadar devam etmiştir. Bu tartışma 1914
senesinde Osmanlı Hükümetini oluşturan kabine üyeleri arasında da yaşanmış, savaşa
taraftar olanlar kadar savaş aleyhine görüş bildirenler de olmuştur. Neticede Osmanlı
Hükümeti içinde etkili olan grup, Avrupa'da başlayan savaşı kendi geleceğini tayin edici bir
savaş olarak gördüğünden, buna bir "var olma savaşı" gözüyle bakmış ve Almanya ile kader
birliği yaparak savaşa fiilen girmiştir. Askeri açıdan hazırlıksız girilen savaşta Osmanlı
ordusu, müttefikleri dahil, kimsenin beklemediği bir performans göstermiştir. 1915 yılında
Çanakkale ve 1916 yılında Kutülamare zaferleri, Osmanlı'nın parlak günlerinde alınmış
zaferleri hatırlatmıştır. I. Dünya Savaşı boyunca Çanakkale, Kafkasya, Irak, Filistin, Hicaz ve
Yemen cephelerinde vatanı müdafaa eden, Galiçya, Makedonya ve Romanya gibi Avrupa
cephelerinde müttefiklerinin yardımına koşan, cesaret ve fedakârlıkla muharebe eden
Osmanlı ordusu için, savaşın son yılında kendini iyice belli eden yoksunluklar sebebiyle
mağlubiyet kaçınılmazdı.
1918 yılı sonbaharında savaş İtilaf Devletleri lehine dönmüş ve nihayet imzalanan
mütarekelerle savaşa bu yönde son verilmişti. Savaşın bütün dünya için çok ağır sonuçları
olmuştu. Makineli tüfek ve gaz harbi gibi yeni silahların savaşa girmesiyle beraber, çok
sayıda can kaybıyla sonuçlandı. Tarihçiler, savaşın sonucu olarak doğrudan ya da dolaylı 13
milyon kadar silahsız insanın öldüğünü tahmin etmektedir. Savaş sonunda can kayıpları,
tarihteki en ölümcül salgın olan “İspanyol Gribi”nin baş göstermesiyle hızlı bir şekilde arttı.
Mal ve sanayi kayıpları yıkıcı boyuttaydı. Savaş bitmişti ancak çarpışmaların uluslararası,
siyasi, ekonomik ve sosyal alandaki büyük etkileri, ilerideki onlarca yıl boyunca
yankılanacaktı. Dört yıllık savaşın hesabının görüleceği barış masaları her devlet için ayrı
ayrı kuruldu. I. Dünya Savaşı'nın sonunu tayin eden barış antlaşmaları, galiplerin mağluplara
merhamet ve hoşgörü göstermediği birer infaz masası haline geldiğinden, bu barış
antlaşmaları hâli kurtarmış ancak geleceğe dair kuşkular bırakmıştı. Bu büyük savaş
sonrasında dünyanın siyasi haritası değişti. İmparatorluklar yıkılırken; onların sınırları
üzerinde yeni devletler ortaya çıktı. Bu sürecin her aşaması farklı coğrafyalarda yaşayan
toplumlar açısından son derece sancılı oldu. Savaşın geçtiği her coğrafyada hem cephede
hem de cephe gerisinde insanlar; ölüm, hastalık, sakatlık, açlık gibi sorunlarla başa çıkmaya
çalıştı. Savaştan sonra İtilaf ve İttifak devletleri arasında imzalanan anlaşmalar da 2. Dünya
Savaşı’nın temelini oluşturmuştur. Rusya Bolşevik Devrimi ardından kendi iç dinamiklerine
dönmüş ve yeni rus devleti savaş sonrası zor dönemler yaşamıştır. Almanya’da savaş
sonrası Nazizm ortaya çıkmış, Osmanlı İmparatorluğu yok olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti
yerini almıştır.
Özetlemek gerekirse, dünya harp tarihi açısından önemi çok büyük bu savaşın
etkileri çok uzun yıllarca görülmüş ve günümüzdeki ekonomik ve siyasi dengeyi de büyük
oranda etkilemiştir.

İkinci Dünya Savaşı (315-347)

Büyük yıkımlara neden olan II. Dünya Savaşı 1939-1945 yılları arasında sürmüş ve
tüm dünyayı etkilemiştir. İnsanlık yüzyılın başında çıkan 1. Dünya Savaşı’nın olumsuz
etkilerini unutma fırsatı bulamamışken, aynı zararları 2. Dünya Savaşı ile tekrar yaşamak
zorunda kalmıştır.
I. Dünya Savaşı 1918’de sona erse de Avrupa devletleri arasındaki hesaplaşma tam
olarak bitmemiştir. Özellikle Almanya, hem savaşın intikamını almanın hem de Versay
Antlaşması ile dayatılan yükümlülüklerden kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştır. Hitler,
Almanya’da iktidara gelince, güçlü bir ordu kurarak Avrupa’yı egemenliği altına almaya
hazırlanmıştır ve Almanya’nın Hitler vasıtasıyla yükselişe geçişi, dünyada bir gerilime neden
olmuştur. Yani 2. Dünya Savaşı; Almanya’nın Versay ile sıkıntılara sokulması ve ardından
patlayan Dünya Ekonomik Buhranının etkisiyle ortaya çıktığı söylenebilir. Bu peşpeşe olaylar
analiz edildiğinde 1. Dünya Savaşı ardından İttifak ve İtilaf devletleri arasında imzalanan ağır
anlaşmaların savaşı başlatmada ne kadar büyük bir rol oynadığı görülmektedir. Barış
anlaşmalarının olumsuz etkilerinin en fazla yankı uyandırdığı Almanya’da savaştan önce bir
çökme döneminin yaşandığı görülmektedir. Versay ile yükletilen amansız tamirat borcu,
enflasyonun büyümesine sebep olmuş, ve ülkede anlaşmanın sorumlusu olan sosyal
demokratlara karşı milliyetçi bir tepki ortaya çıkmıştır. Sağ ve soldan gelen diktatörlük
tehlikeleri ile çalkalanmakta olan ülkede Alman işçi partisi kurulmuş ve Adolf Hitler partinin
siyasi komitesine katılmıştır. Sonrasında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak
değiştirilmiştir ve bu tarihten sonra Hitler ismi ve oluşturduğu Nazi ideolojisi II. Dünya
Savaşına damga vurmuştur.
Ancak dünyayı savaşa iten sebepler sadece Almanya ile sınırlandırılamaz. İtalya’nın
I. Dünya Savaşı sonrası yaşadığı düş kırıklıkları, İngiltere’nin savaş öncesi denge politikasını
savaş sonrasında sürdüremeyişi, ABD’nin Milletler Cemiyetine girmeyerek Avrupa’da
yaşanan sorunlardan uzak kalmak isteyişi ve Sovyetler birliğinin devrim yüzünden
Avrupa’dan uzak kalışı II. Dünya Savaşı’nın diğer nedenlerinden bazılarıdır. İlk başta
İngiltere ve Fransa savaşın çıkmaması için çaba harcamış ve Almanya’yı yalnızlaştırma
politikası gütmüşlerdir. Barışın sürekliliğinin korunması için altı aylık Lokarno Dönemi, Dawes
Planı (Almanya’ya ait borçların yeniden yapılandırıldığı dönem), Locarno Antlaşması
(Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanya arasında bir saldırmazlık paktı), silahsızlandırma ve
savaşın yasaklanması gibi uygulamalar yürütmüşlerdir. 1922’de ABD ve Japonya’nın
arasındaki rekabetin sonucu olarak deniz silahlarının sınırlandırılmasıyla ilgili bir konferans
yapılmış ve belirli bir süre bu rekabetin önüne geçmiştir. Ayrıca toplanan bu konferansta
ABD, İtalya, Fransa ve İngiltere, arasında deniz silahlarını sınırlayan bir antlaşma
imzalanmıştır. Bu antlaşmanın önemi İngiltere’nin ilk defa denizlerdeki üstünlüğünü ABD ile
paylaşması olmuştur. Tüm bu çabalar sürerken “Kara Perşembe” diye geçen Dünya
Ekonomik Buhranı baş göstermiştir. Avrupa’da bankaların mali sıkıntıya girmesi New York
Borsası’nda hisse senedi fiyatlarında ani düşüşlere neden olmuş ve ardından da tüm ABD
ekonomisini etkisi altına almıştır. Hızla yayılan 1929 Ekonomik buhranından en fazla
etkilenen ülkenin ise en fazla dışarıya borcu olan Almanya olduğu görülmektedir. Bunalım
zamanla ulusları ekonomik milliyetçiliğe sürükleyerek Almanya’da Hitler gibi bir diktatörün
doğmasında etkili olmuştur. Hitler iktidara geldikten sonra Nazi hareketinin gayesinin Nazi
Devletini kurmak ve yapılandırmak olduğunu belirtmiştir. Marksizm’e ve Yahudilere karşı
Alman halkının birlikte hareket etmesi gerektiğini savunmuştur. Aynı zamanda Mussolini’nin
iktidara gelmesi ile Faşist bir devlete dönüşmüş İtalya da yayılmacı bir politika sergilemeye
başlamıştır. Almanya’nın Versay’ın ağır şartlarından kurtulma çabalarının İngiltere ve Fransa
tarafından gereken tepki ile karşılanamaması sonucunda Mussollini, Avrupa’nın dışında bir
toprak ele geçirme teşebbüsünün herhangi bir engelle karşılaşmayacağını görmüş ve
Habeşistan’a saldırmıştır. II. Dünya Savaşı’na giden yol İtalya’nın Habeşistan’ı işgaliyle
böylelikle açılmıştır. Bunun yanısıra Uzak Doğu hareketlenmiştir. Çin’de milliyetçi hükümetin
güçlenmesi işine gelmeyen Japonya, Çin’in kuzey bölgelerinin merkezi yönetimin denetimine
geçmesinden endişe duyarak kuzeye doğru ilerlemeye başlamıştır. Fakat Kuzey, Çin
merkezi hükümetin egemenliğini tanımıştır. ABD’nin ekonomik buhranının etkilerini
hafifletmeye çalışmasından, Sovyetlerin ise uzak doğuda askeri hazırlıklarını tamamlamamış
olmasından faydalanan Japonya, Mançurya’yı işgale başlamıştır. Böylece Deniz
Silahsızlandırma Konferansı’nın kısa süreyle önüne geçtiği çatışma ortamı tekrar
başlamıştır. Politikaları birbirine uyan Almanya, İtalya ve Japonya “Mihver Devletleri” bloğunu
oluşturmuştur. İngiltere ve Fransa bir süre Milletler Cemiyeti’nin silahsızlanma kararına bağlı
kalmış olsalar da, Almanya, İtalya ve Japonya’nın yayılmacı ve tehditkar politikaları
karşısında Müttefik Devletler birliğini oluşturmuşlardır ve silahlanma yarışı hız kaybetmeden
başlamıştır.
II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939 tarihinde Almanya’nın Polonya’ya saldırması ile
başlamıştır. 1 Eylül 1939 sabahı Almanya’nın Polonya’yı işgali karşısında İngiltere ve Fransa
yapılan ittifaklara rağmen Polonya’nın yardımına gidememişlerdir ve Almanya, Varşova’nın
düşmesi ile bu ülkeyi işgal etmiştir. Bu işgali bir sürü işgal takip etmiştir. Almanya, Norveç ve
Danimarka'yı işgal ederek doğusunu ve kuzeyini güvenlik altına aldıktan sonra, Batı'ya,
Fransa üzerine yönelmiştir; Hollanda ve Belçika’yı da ele geçirmiştir. Bu başarılardan sonra
Almanlar, bir yandan İngiliz ve Fransız güçlerini Manş kıyılarında çember içine alırken, bir
yandan da Paris üzerine yürümeye başlamışlardır. Bu arada, Almanya'nın kesin olarak
başarılı olacağına inanan İtalya da Fransa'ya savaş ilan ederek, İkinci Dünya Savaşı'na
katılmıştır. Almanya, bu olumlu gelişmeler sonucunda Paris'e girmiştir. Almanlar batı
cephesinde taarruza başladıklarında Fransız sivil vatandaşları kaçmaya başlamışlardır, Paris
boş bir şehir görünümü almıştır. Bunun üzerine Fransa'da hükümet değişikliği olmuş,
Mareşal Petain başkanlığında kurulan yeni hükümet, Almanlarla mütareke imzalamıştır. Bu
mütarekeye göre; Fransız Ordusu silahsızlandırılarak tutsak edilmiş, Fransa'nın bütün batı
kıyıları, kuzeyi ve doğusu Alman işgaline bırakılmıştır. Vichy'ye taşınmış olan yeni Fransız
Hükümeti, Almanya yanlısı bir politika izlemiştir. Almanya, Fransa'yı savaş dışı bıraktıktan
sonra İngiltere'ye yönelmiştir. Fakat İngiltere’nin bir ada ülkesi olması uygulanacak savaş
stratejilerini etkilemektedir, İngiltere’nin yoğun bir şekilde bombalanması gerekli
görülmektedir. Almanya ilk olarak İngiltere’ye barış teklifinde bulunmuştur fakat bu teklifin
geri çevrilmesi üzerine İngiltere bombalanmıştır. Savaş sırasında iki devlet de ağır kayıplar
vermiş, fakat İngiltere muharebeyi kazanmıştır. Almanya için Avrupa’da yenilmemiş iki devlet
kalmıştır: İngiltere ve Rusya. Almanya ve Rusya her ne kadar birlikte hareket etseler de
Rusya’nın Balkanlardaki politikası Almanya’yı tedirgin etmiş, "Barbarossa Harekatı" ile
kendisini eski müttefiki ile savaşır durumda bulan Sovyetler, 3 yıl boyunca Almanlarla Doğu
cephesinde mücadele etmiştir. Savaşta en çok can kaybını Kızıl Ordu ve sivil Sovyet halkı
vermiştir.
Bu dönem Amerika ile Japonya arasındaki mücadele şiddetlenmiştir. Japonya, Çin’i
istila ettikten sonra Amerika’nın Çin’deki menfaatlerini ihlal etmeye başlamıştır. Japonya'nın
Almanya ve İtalya ile Üçlü Pakt'ı imzalaması ABD’yi tedirgin etmiş ve bunun üstüne ABD de
İngiltere ile yakınlaşmıştır. Ödünç Verme ve Kiralama Kanununun çıkmasının ardında ABD
Japonya’yı uzak doğuda kışkırtmamak amacıyla daha ılımlı bir politika izlemiştir ve
uzlaşmaya gitmiştir. Fakat Amerika'nın yeni politikası karşısında Japonya daha sert bir
politika sergileyerek, Amerika'nın Çin'e ve İngiltere’ye yaptığı yardımı kesmesini istemiştir.
ABD ise bütün Japon mallarını dondurmuş, Japonya ile ticareti kontrol altına almıştır.
Gerginliği giderek artmasıyla, Japon uçakları Pearl Harbor'da bulunan Amerikan üslerini
bombalayarak Amerika’ya savaş açmıştır. Böylece ABD, II. Dünya Savaşı’ndaki yerini resmi
olarak almıştır ve savaş tam bir dünya savaşına dönüşmüştür. Japonya, savaşın ilk
anlarında büyük başarılar kazanmıştır ancak Müttefikler 1942 yılının sonlarında Japonya'nın
yayılmasını durdurmuşlardır. ABD’nin Müttefik devletler yanında savaşa girmesi üzerine
Mihver devletleri gerilemeye başlamıştır. Paris Alman ordularından kurtarılmış, Fransız
direniş hareketinin ünlü ismi General de Gaulle, hükümet kurarak Fransa'ya yeniden hayat
kazandırmıştır. Hitler, Müttefikler, Berlin'e girdikten sonra intihar ederek, yerini Amiral
Doenitz'e bırakmıştır ve Amerika, Japonya'nın başkenti Tokyo'yu havadan bombalamıştır.
Japonya'nın gücü tükenmiş olmasına rağmen, Müttefiklerin teslim olma önerisini geri
çevirmiştir. Bunun üzerine ABD Japonya'yı kayıtsız şartsız teslim olmaya zorlamak için, ilk
atom bombasını Hiroshima'ya, ikincisini de Nagasaki'ye atmıştır. Japonya yenilgiyi kabul
ettiğini bildirmiştir ve savaş Müttefiklerin zaferiyle bitmiştir.
Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarında, saldırıya uğramadığı sürece savaşın dışında
kalmaya karar vermiştir ve bu denge politikası doğrultusunda İngilizler, Fransızlar, Sovyetler
Birliği ve Almanya ile antlaşmalar imzalamıştır ancak savaşın ekonomik sonuçlarından
kaçamamıştır ve savunma bütçesine ağırlık verilmesi bu dönemki ülke ekonomisindeki
dengeyi bozmuştur. II. Dünya Savaşı’nı önleyemeyen Milletler Cemiyetine, savaş sonrasında
son verilmiştir ve dünya barışını sağlamak amacıyla ‘’Birleşmiş Milletler’’ kurulmuştur.
Savaşın yol açtığı olumsuz sonuçları engelleyebilmek amacıyla reformlar başlatılarak
sanayileşme hız kazanmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında zayıflayan Endonezya, Hindistan
gibi ülkelerde milli kurtuluş hareketleri hız kazanmıştır. Savaşı kaybeden devletlerin
toprakları işgal edilmiş, yenen ülkeler dahil herkes savaştan yorgun ve bitkin çıkmışlardır.
Artık dünya soğuk savaş sürecine girmiştir.

You might also like