Çağımızın genel niteliği üzerinde durmak gerekir. 20. Yüzyılın en önemli niteliği bağımsızlaşma özleminin yaygınlaşmasıdır. Bu durum Fransız İhtilali’nin dünyaya yayılan etkisinden kaynaklanmıştır. Ayrıca sömürgeci devletlerin uyuyakalmalarına tepki olarak doğmuş olup geri bırakılmış ve sömürüden kurtulmak bunun için de onlara yetişmek amacıyla bağımsız olma isteğinin çağdaş olma düzeyine dönüşmesi söz konusudur. Tam da bu noktada 20. Yüzyıldaki bağımsızlaşma meselesinin ilham kaynağı olarak Anadolu’da güçlü, Batılı, sömürgeci, işgalci, emperyalist devletlere karşı verdiği bağımsızlık savaşı ve Atatürk Devrimi (İnkılâbı) veya Türk Devrimi (İnkılâbı), anlaşılmak ve tarih bilinciyle ele alınmak zorundadır. Tarih sadece bağımsızlaşma hedefinin yeterli olmadığını güçlü devletlerin yerini sömürgecilik yöntem ve düzenlemeleriyle güçsüz olanları sömürmeyi sürdüreceklerini ortaya koymuştur. Bu sömürü politikalarına geri kalmış olan toplumların stratejik hedefi “bağımsızlaşma, çağdaşlaşma ve kalkınmadır.1 Mustafa Kemal, Nutuk’unda da belirttiği gibi tasarladığı devrimi, hedeflerini önceden ilan etmemiştir. Gelişmeler sırasıyla ve yeri geldikçe, şartlar olgunlaştıkça birbirini izlemiştir. Ancak yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bir ideoloji olmasa da bir temele oturtulmasına da ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü bu dönemde dünyada ideoloji temelli mücadeleler gittikçe yayılmaktadır. Sosyal demokrasi, sosyalizm, komünizm, liberalizm, faşizm ve nasyonal sosyalizm çatışmaları doğal olarak Türkiye’yi de etkilemekteydi. Bu gelişmeler üzerine devrimin ilkeleri üzerine çalışmalar başlamıştır. 1927’de dört ilke, Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik ve 1931’de de devletçilik, inkılâpçılık ile altı ilke tamamlanmıştır. 1932’de yükseköğretimde Devrim (İnkılâp) derslerinin verilmesi kabul edilmiştir. Mahmut Esat Bozkurt, “Türk İnkılabını” Recep Peker ise “Türk Devrimi’nin” dünyadaki yerini anlatmışlardır. Sina Akşin, Mahmut Esat Bozkurt ile Recep Peker’in derslerdeki yaklaşımın birbirinden farklı olduğunu vurgulamaktadır. 2 Bu durumu doğal karşılamak gerekir. Atatürkçü düşüncenin ortaya çıkışında 1980’ler önemli bir dönemeçtir. 24 Ocak 1980 kararları, neo-liberalizm (küreselleşme) akımıyla birlikte sosyal ve ulus devlete cephe alınmıştır. Ancak bu süreçte insanlar Atatürk üzerine düşünme ve Devrim’i anlamaya yönelmiştir. Suat Sinanoğlu 1980’de “Türk Hümanizmi” 3 kitabını, Macit Gökberk de 1983’te “Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk”4 yazısı ile Bedia Akarsu’nun5 daha önce başlattığı anlayışı sürdürmüştür. Yine Sina Akşin’in 1989’da Atatürk’ün bütünsel kalkınma anlayışını inceleyen çalışması yayınlanmıştır. Bu şekilde Atatürk Devrimi’nin, Atatürkçülük ideolojisinin; 1. Felsefi açıdan aydınlanma devrimi, 1 Suna Kili, Atatürk Devrimi Bir Çağdaşlaşma Modeli, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1981, ss. 2-3. 2 Sina Akşin, Yakın Tarihimizi Sorgulamak, Arkadaş Yayınları, Ankara, 2007, s.58. 3 Suat Sinanoğlu, Türk Hümanizmi, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara, 1980. 4 Macit Gökberk, Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk, Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, İstanbul, 1997. 5 Bedia Akarsu, Atatürk Devrimi ve Temelleri, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1995. 2. Kalkınmada bütünsel yani topyekûn kalkınma, 3. Siyasal program olarak da “Altı Ok” (ilke) olduğu ortaya konulmuştur.